Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 173

Sevvid A.

HUSAMEDDİN Külliyatından :3

İSLAM
FELSEFESİNE
l$IK VEREN
SEYYİDLER
_______ .__________ ;________________

M.KÂZIM Ö Z T Ü R K ^
se y y îd AHMED H U S A M E D D İ N KÜLLİYATINDAN: 3

İSLÂM
FELSEFESİNE
IŞIK V E R E N
SEYYİDLER

M. K ÂZIM Ö Z T Ü R K
BİRİNCİ BASKI
YENİGÜN MATBAASI
ANKARA 1969
TÛBÂ AĞACININ
MEYVELERİ

«HZ. MUHAMMED SOYUNDAN


GELENLERİN MENKABELERİ»
1--------------« tt e s e r , HAZRETÎ MUHAMMED’İN
SOYUNDAN OLUP SAADET ASRINDAN BERİ
GELEN KIRK YÜCE SEYYİDİN MENKABELE-
RİNİ VE GERÇEK İLİMLERLE İSLÂM FELSE­
FESİNE DAİR SÖZLERİNİ İHTİVA ETMEK­
TEDİR,
t.

Oğlum
A. HUSAMEDDİN ÖZTÜKK’e
19 Haziran 1969
ÖNSÖZ

Seyyid Ahmed Husameddin Hazretleri'nin eserlerinden sade­


leştirerek bundan evvel yayınma muvaffak olduğum ( Edvar-ı x
Âlemden Parçalar ) ve ( Külliyattan Seçm eler) adındaki
kitaplardan sonra bu defa yine Ahmed Husameddin Hazretle-
ri’nin ( Mevâlid-i E h libeyt) adındaki Türkçe eserini bu­
günkü yazı ve konuşma dilimizle yayınlayarak meraklı okur­
larımıza sunmayı düşündüm. S/
(Tubâ Ağacının Meyveleri) adını da verdiğim bu eser, Peygam­
berimiz Efendimiz Hazretleri’nin soyundan asrımıza kadar ge­
lip geçen seyyidlerin menkabelerini ve hal tercemelerini bil­
dirmekte, tabiî ve ilâhı ilimlerin hakikatleri hakkında bildir­
dikleri ilim ve marifete dair âyetleri, evlâtlarına yaptıkları
nasihat ve vasiyetleri, babadan evlâda geçmek suretile rivayet

11
buyurdukları ( Mevrus H adisler ) i ve zam anının tarih î hal­
lerine tem as eden bâzı vak’a la n ifade ve izah etm ektedir.
Ö m ürlerini m übarek cedleri Peygam berimizin üm m etine bil­
dirdiği K ur’ânda gizli m âna ve hakikatleri, fen ve sanayii hal­
ka etrafiyle bildirm eye ve anlatm aya ayıran b u büyük Seyyid,
tefsir ve m üşahhasat ile, ilim ve fenne ait, benzeri m eydana
getirilemeyecek derecede yüksek İlmî kıym eti bulunan yüzler­
ce cilt eser yazm ışlardır. İnsanların bilgi ve ahlâk bakım ından
iyi olm alarına ve saadetlerine sebep olacak dinî ve İçtim aî hu­
susları ve hayat boyunca olgunlaşm a ve ilerlem e yollarını gös­
te re rek m edeniyet ve insaniyeti şerh ve tefsir buyurm uşlar­
dır.
Eserlerinde astronom i, jeoloji, biyoloji, tab âb et ve başka ilim,
ve fenîere dair m evzularda henüz keşfedilmem iş ve bugün bile
bilinm eyen b ir çok n oktalara rastlanır.

B ütün bu değerli eserlerin tek kaynağı K u r’ândır. Bu eserleri


tetkik edenler ve okuyanlar ( Râtıp ve Yâbis ) h er şeyi kav­
ram ış olan Allah'ın kitabının, insanlara dünya ve ah irette saa­
det ve selâm etlerini tekeffül eden ne büyük İlâhî b ir lu tu f ol­
duğuna kanaat getirirler.
İstibdat devrinde bu eserler neşir ve tâm im edilememiş, ancak
( Meryem, Kehf, Tâhâ, Hac, Enbiyâ ve A b ese) sureleriyle
( H akayiküttecrit fi M enazilüttevhit ) adındaki eserler Arap­
ça olarak tabedüm iştir.
Memleketimizde Ârapçayı bilen kim selerin çok azaldığını dik­
kate alarak, halkın m addî ve mânevi ihtiyaçlarını vasıtasız te­
min edebilmeleri için, K u r’ânm nihayetsiz olan m ânasını T ürk­
çe olarak, büyük Fatih yangınından sonra, te k ra r tak rire baş­
lam ışlardır.
B unlardan birincisi ( A m m e) cüzü ( M ezahirilvücud alâ
M enabirîşşuhud ) adındaki tefsirleri ta k rir suretile yazılmış
ve taboliınm uştur.

12
Türkçe olarak yazılan bu tefsirden her cüzün havi olduğu harf­
lerle, Kur'ânın görünüşteki mânası kastedilmeyerek misâl gibi
zikredilen kelimelere, nükte ve rumuzlarına ait olan ( Vecize-
tül huruf alâ Manatıkıssuver) adındaki eserden ( Amme )
cüzüne ait olan ( Esrar-ı Ceberutülalâ ) adındaki eser de
Türkçe olarak tabolunmuştur.
Türkçe olarak tabedilen başka eserleri ( Tebareke ) cüzü ile
( Kehf ) ve ( Isrâ ) surelerinin tefsirleri ve ( Makasidissa-
likin ) ile ( Zübdetülmeratib ) adındaki eserleridir. Bunlar­
dan başka bir çok eserleri de maalesef şunun bunun eline ge­
çerek kaybolmuştur.
Seyyid Hazretleri'nin hayatlarına ait hal tercemesi, kitabımızın
son kısmında ve kendi bölümlerinde yazılmış olduğundan bu­
rada tekrarına lüzum görülmemiş olup bu eser için müellifi
tarafından yazılan önsöz de kitabımıza bir başlangıç olmak
üzere, teberrüken ve kısmen sadeleştirilerek alınmıştır.

JC-â&Lm. (D siiitk
sz -Â-nkata - 1Ç. '^JdazLtı.ııı. 1969

13
İÇİNDEKİLER
Başlangıç 17
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in yüksek vasıflan 24
Hazreti Fatıma'run yüksek menkabeleri 37
Hazreti Hüseyin’in yüksek menkabeleri 42
Ali Zeynelâbidin Hazretlerinin yüksek menkabeleri 46
Muhammed Bâkır Hazretleri’nin yüksek menkabeleri 50
Cafer Sadık Hazretleri’nin yüksek menkabeleri 54
Musa Kâzım Hazretleri’nin yüksek menkabeleri 58
Ali Riza Hazretleri’nin yüksek menkabeleri 63
Muhammed Cevad Hazretleri’nin yüksek menkabeleri 67
Ebu Cafer Ali Hadi Hazretleri’nin yüksek menkabeleri 71
Cafer Mehdi Hazretleri’nin yüksek menkabeleri 74
Ebülkasım Muhammed Hazretleri’nin yüksek menkabeleri 79
Abdülhalık Hazretleri nin yüksek menkabeleri 81
Abdullah E l Kâtım Hazretleri'nin yüksek m enkabeleri 85
Muhammed E bu Tayyib H azretlerin in yüksek m enkabeleri 89
Abdülhalık Hazretlerinin yüksek m enkabeleri 92
Ali Zeynelâbidin Hazretleri'nin. yüksek m enkabeleri 96
E bünneca H aşan H azretleri1nin yüksek, m enkabeleri 99
E bu A. M usaddık M uhamm ed Hz.’nin yüksek m enkabeleri 101
Kureyş bin. M uhamm ed Hz.'nin yüksek m enkabeleri 104
Ebülmecd Abdullah H azretleri’nin. yüksek m enkabeleri 107
E bu T abir İbrahim H azretleri’nin yüksek m enkabeleri 109
E bül Abbas Abdullah Tahir Mz/ııin. yüksek m enkabeleri 112
İsa A brar H azretleri'nin yüksek m enkabeleri 1.15
Âbdülhaşim Süleym an H azretlerim in yüksek m enkabeleri 1.1.8
E bu Âli Ahmed Bağdadî Hz/nin yüksek m enkabeleri 120
Ebül Avn M ustafa A brar Hz. n in yüksek m enkabeleri 1.23
İsm ail Hazretleri'nin. yüksek m enkabeleri 125
İbrahim H azretleri'nin yüksek m enkabeleri 127
Musa Kâzım H azretleri'nin yüksek m enkabeleri 129
Mehmed Zahid H azretleri'nin yüksek m enkabeleri 132
Cafer Zeki H azretleri'nin yüksek m enkabeleri 134
Davud H azretleri’nin yüksek m enkabeleri 136
E bu H amza H azretleri’nin yüksek m enkabeleri 138
K asım H azretleri’nin yüksek m enkabeleri 141
Ebu H am îd H aşan H azretleri'nin yüksek m enkabeleri 144
Ali H aydar H azretleri’nin yüksek m enkabeleri • 147
M uham m ed M üştak H azretleri’nin. yüksek m enkabeleri 1.49
Sefer H azretleri’nin yüksek m enkabeleri 152
Said Rükkâîi H azretleri’nin. yüksek m enkabeleri ■■ 156
Ahmed H usam eddin H azretleri'nin yüksek m enkabeleri —158
H usam eddiu Hz.’nin. bazı m anzum eserleri ve b ir m akalesi 164
Sözlük 172

16
BAŞLANGIÇ

Rahman ve Rahim olan Tanrı adıyla.

Yaratılmış her şeyin isbatı olan hususî hamd ve sena ile Ce-
ııab-ı Hak’kı sena eder, dünyaya gelmiş ve gelmekte olan bü­
tün insan oğullarının şükrü öğrenmiş teşekkürleri ile sonsuz
şekilde teşekkürlerimi arzeder ve kendisine ibadet edenlere
imdat için hem de eşsiz rahmet olarak gönderilmiş olan var­
lıkların hayrı ve mevcutların Seyyidi olan ( S.A.S ) Efendi­
mize ve evlâtlarına selât ve selâm ile hayır dualar ve itikat
hususlarında kendilerine bağlı olan eshap ve ümmetine ve
İlâhî dinin bu yıldızlarına;hususî saygılarımızı hediye ederek
evlâtlarının şerefini her yeri kaplayan Muhammediyet bereke­
tiyle yükselten ve evlâtlarına kin ve düşmanlık yapmak reza­
let ve sapıtma, onlara sevgi ve saygı göstermek ise yükselme

17
ve bereket sebebi olan m uhterem Ehlibeyt H azretlerine sevgi
göstermeyi farz kılan âlem in yaratıcısını teşbih ve takdis ede­
rim.
Şehadet ederim ki, b ü tü n akılların ve hayallerin kötülük yüklü
(düşüncelerinden uzak ve arınm ış ve Peygam ber Efendimiz
H azretleri tarafın d an bilinm iş ve bize bildirilm iş olan Allah
Zülcelâl H azretleri v ard ır ve ondan başka ibadet edilmeye
yaraşan Allah yoktur.
Alış veriş ve geçim lerinin sebeplerini sağlam ak gibi işlerle uğ­
raşarak kendilerini Allah’ı zikretm ekten alakoym ayan ulu ki­
şilerin de şehadet ettikleri gibi b ü tü n ( Esma-i H usna ) ken­
di Îlâhî Zatına m ahsustur.
Yine şehadet ederim ki, raiım etle dolu b ir kalbe sahip ve bu
üm m ete b ir Seyyid ve çok büyük b ir senet olan peygam ber­
lerin im am ı Efendimiz H azretleri Allah Zülcelâl H azretleri ta ra ­
fından Peygamberliği tam am en tasdik edilen b ir Peygam ber
olarak gönderilm iş ve bize, dille söylemeyen kitap olan K u r’ânı
ile dille söyleyen kitap olan Ehlibeytini, dine aykırı kötü ve
fena yollardan korunm am ız için bırakm ıştır.
Bu ulu Ehlibeyt, im am Zeynelâbidin H azretlerin in çocukla­
rından, Ebi Talip oğlu im am Ali oğlu im am Hüseyin ( R.A. )
soyundan ve Fatım a Zehra H azretleri’nin tertem iz neslinden
M uhammed ( S.A.S. ) Efendimiz H azretlerine doğru ve açık
senetlerle ve Seyyid unvanı ile bağlanırlar ve istinad ederler.
( Peygamberimize ve hepsine kıyam et gününe kadar salât ve
selâm olsun ).
Ey! hak ve hakikati öğrenmek isteyen, bilm elisin ki, vücut
ağacı, Peygamberliğe ait gizli çiçeklerden ilim ve m aarif mey­
velerini vö bun lardan H azreti M uham m ed'in ebedî soyuna ait
râyihaları mey daha getirm iştir. M ezahir ve mevasıfta, hakika­
ti araştırriıâdâ ve Allah yolunu bulm ada ou tertem iz soya ve­
rilm iş ölâh'ilm iri güzel kokusunu arifler alıp b u koku ile ken-
dîfeîuMten geçerek kararsız kaldıkları zam an, âlem lerin yara-

18
F '— " ' ^ 1------------------- -----'
I ' .................. ....... ...................
i
r
! tıcısı, H azreti Ahmed M u h ta ra ( ÎNNA A’TEYNA KELKEV-
SER Y diye hitap etm işti.
ç «Tefsir sahibi b ir çok kim selerin ( KEVSER ) den m aksadın
m uhterem Peygamberimizin evlâtlarından âlim olanlarım zan
; etmeleri gibi Seyyid Ahmet H usam eddin H azretleri de şöyle
tahkik ediyor ve diyor»
İnsanların en fazla Allah’tan korkanı ve ibadet edeni şüphesiz
ki, soy, ilim ve kalb temizliği itibariyle en mükem m elleri olan
Seyyidler H azretleri’dir. Çiinki, hakikat noktalarından velili­
ğin, sıfat ve amel ile vasıflanm ak suretile var oluşu, Allah'ın
kitabı ile şahsiyet edinm iş olan b ü tün üm m et içinde ( Fazl-ı
Melekûtî )2 nin var olm ada devamını lüzumlu kılan vücut
imkâniyle kendisini ( Teshik-ı H azerât )3 a yükseltmeye vesi­
le olan İlâhî isim lerin gölgesidir.
İşte, bu gölgeler gölgeliği ve bu ulu kanat altı her hal ve za-
* inanda H azreti M uham m ed'in vücudunun aynıdır. Peygamber-
; lerin iftiharı Efendimiz ancak peygamberliği ile belirm iş ve
meydana gelmiş olup kendisinden sonra da artık peygam ber
yoktur. İşte bu sebeple, nam az kılan, kendisine ( Esselâm ü
i aleyke eyyühen nebiyyü ve rahm etullâhi ve berekâtühu ) diye
| hitap etm ektedir. F akat üm m etiyle birlikte kalan peygamber-
L ligi, kitap ile sünnetinden ib arettir. Sünnete gelince, bu da *I,

| 1 — Kevser suresi Âyet 1


| 2 —$Bir insanın malik olduğu el, ayak, göz, kulak gibi âzaları, kendi-
i lerine has istidatları dolayısiyle sebat ve devamlı çalışmaları neti­
cesi bir meleke kazanır ki buna tasavvuf lisanında ( Fazl-ı Mele-
ı kûtî ) denilmektedir. M eselâ: Bir şahsın eliyle kalem tutmaktaki
I, kabiliyyetine ( Fazl-ı Tekvini ), onu usulü veçhile kullanması ve
ı; gayret sarfederek güzel yazı yazmak hususunda kazanacağı mele­
keye de ( Fazl-ı Melekûtî ) denilmektedir
ı 3 — Teshik-ı Hazerât : \ İnsanların fikir ve zihninin ulaşamayacağı de­
recede yüksek bir hakikattir ki bunu beşer vücuda getirmekle mü-
r kellef değildir.}

19
peygam ber evlâtlarının âlim leri veya M uham m ed üm m etin­
den olan salih âlim lerdir ki bu n lard a b ir ( Nübüvvet-i M ut­
laka ) yâni hüküm leri tebliğ etm ek vazifesi vardır. Bu da ki­
tap ile m üm kün olup kitap ise ancak belirli b ir ( Nübüvvet-i
M utlaka ) kendisinde toplanm ış olan b ü tü n M uhamm ed üm ­
m eti evlâtlarından olan âlim lerin ilmi ile belirebilir ve mey­
dana çıkabilir. ( VEL BÂKİYÂTÜSSÂLİHATÜ HAYRÜN İNDE
RABBİKE SEVÂBEN VE HAYRÜN EMELÂ )'
Herkesçe bilinir ki, üm m et peygam beri ile ve soy da, ancak
kitap ve sünnet ile şahsiyetini isbat eder. Şu halele insan bu
saadet ve şerefe ancak aşağıdaki şartlarla ulaşabilir : •
1 — Cenab-ı H ak’km, tab iat ve nefis kirlerinden tam am en te­
mizlediği ulu Ehlibeyt H azretleri’ne sahih senetle bağlı
olm alıdır. Yoksa büyük b ir tehlikede bulunm uş olur.
Seyyid olm adığı halde Seyyidlik iddia edenler Allah’a ve
resulüne yalan kon d u ran lard ır ki, b u n lardan daha zalim
kim se yoktur. Peygamberimizin, eşlerinden Ümmü Sel-
me ( R.A. ) H azretlerine söyledikleri ( E nle leşte min-
hüm ve ente zevcetî alâ m ekâneti ) yüce hadisi de pey­
gam bere soylarıyla bağlı olanların, başka kişilere benze- j
m ediğini bildirm ektedir. j
2 — Salih am eldir. Salih soydan iken Peygam berimizin izine J
ve Allah’ın kitabına yakışm ayan, salih olm ayan b ir işde l
bulunduğu için N uh'un oğlu gibi, Ehlibeytin dışında ka- j
lir. Eğer salih soydan ise yaptığı işler kendisini Ehlibey- 1
te yükseltir ve ulaştırır. Şayet soya bağlı değil de iyi işler
yaptı ise b u da onu Cennette Cenab-ı H ak'km kendisine
bağışlayacağı yüksek m akam lara u laştırır.
3 — Seyyid, m utlaka H azreti M uham m ed’in hareketlerine ve
gidişine uygun yolda olm alıdır. Çünki ( El veledü alâ
sîreti ebîhi ) dir. J1

1 — Kehf suresi Âyet : 46


4 — Kendisini herkesle ölçecek olsa herkesten aşağı sayacak
kadar alçak gönüllü olm alıdır.
5 — Ehlibeyt hakkm daki ( VE YUT’İMUNETTAÂME ALÂ
HUBBİHİ M ÎSKÎNEN VE YETÎMEN VE ESÎRÂ )2 yü­
ce âyetinin m ânasına göre fak ir ve m iskinlere sevgi ve
bunları yedirip giydirm e hususlarında insanların en cö­
m erdi olm alıdır.
6 — Lüzum unda tam b ir kahram anlık sahibi olduğunu gös­
term elidir.
7 — D oğruluktan hiç ayrılm am alıdır.
işte bu gibi seçkin vasıflarla öteki insanlardan ayrılm ış olan
ulu Ehlibeyt Efendilerim izin değerini bilenler sohbetlerine
can atm ışlar ve hizm etlerinde pervane olm uşlardır. Fakat, ya­
rasa tabiatlı olanlar hakikat n u runu görmeyerek Ehlibeytin
ışığından m üteessir olduklarından üzerlerine üşüşüp, H azreti
Hüseyin gibi kim ini şehit etm işler, kim ini de ( RüklcânJ Sey­
yâlleri gibi gizlenmeye m ecbur etm işlerdir.
Seyyid Cürcanî diyor ki :
«Bir çok zındıkların kendilerini H azreti Ali soyuna bağladık­
larını gördüm . Siz o gibilerini gördüğünüzde : Ey ebu tu rab
oğulları! yere geçiniz ve to p rak gibi zillete m ahkûm olunuz,
diyerek yüzlerine toprak atınız.»
in sanlar arasında seyyid olduklarım bilm eyenlere yakışan şey
seyyidlik iddiasında bulunm am aktır. Çünki, seyyidlik mânevi
bir em irdir. Zahirde bunun faydası yoktur. Bu sebepten her
seyyid, büyükten büyüğe gelen ve H azreti Peygambere soydan,
■bağlılıklarını bildiren özel deftere kendilerini yazdırm alıdır.
Bunun da şartı, Allah’ın kitabına ve Peygam berin sünnetine
dayanmak ve âlim olm ak ve dine sonradan k arıştırılan şeyler-

2 — Dehr suresi  yet:8

21
deri ve dalâletten sakınm aktır. Yoksa H azreti M uham m ed’in
yürüdüğü yolda olm ayanların bu ulu defterde işleri yoktur.
Edebe aykırı ve ayıp şeylere m aruz k alanlar ise m ahrum olup
kendilerini m uhterem Ehlibeyte soydan bağlam aları hiç b it
yönden doğru olamaz. Zira, Ehlibeyt b u gibi şeylerden uzak
ve tem izdirler.

Ehlibeyt defterine kayıtlı olan b ir scyyid, büyük günahları


işlerse bâzaıı kaydının silinmesine m ahkûm olur. Çünki, bü­
yük günahlar seyyidliği giderir. İnsanlık sebebiyle büyük gü­
nahı işledikten sonra tevbe edip geri dönmezse o, zındıklar­
dandır.

Nice evlât kavga ve çekişmö ile birbirinden ayrılm ışlar ve


bağlı oldukları soydan uzaklaşm ışlardır. Fakat, hakikaten bu
tem izlenm iş soya m ensup olanlar, çoğunlukla Peygam berin
doğru yolunda yürüdüklerinden, içlerinden m utlaka b ir zatın,
tam am en Peygam berin mesleğinde bulunm asının ve Allah’ın
em ri dışında hareket etm em esinin hiç b ir zam an bu hanedan­
dan kesilmemiş ve eksik olm am ış bulunduğu görülm üştür.
M uhakkaktır ki, bu da pâk soylarının tem izlikleri ve halktan
uzaklıkları ve dünya işlerinden çekilm eleri ve H ak’dan başka­
sından hiç b ir şey beklem em eleri ve halkdan dileklerinin ke­
silmesi icabıdır.

Taberanî rivayet ediyor ki :

«Seyyid im am Câfer Sadık Efendimiz ( Peygam berlik nuru n ­


dan uzak b ir zam anda bile bulunsanız her halde ana ve b ab a­
larınızı kaydetm enizi size bilhassa tavsiye ederim . ) buyur­
m uşlardır.»

Zam anın, Peygam berimizin devrinden uzaklaşm ası, amel ve


irfan gibi iki önemli fırsatın yok olm ası ile m eydanın daral­
m ası ve halkın üzerini cehalet karanlığı gibi b ir belânın istilâ
etm esi üzerine seyyidler hazretlerinin eserlerini zabıt ve kay­
dı arzu ettim ve hepsini yetmiş ciltten fazla gördüm . B unlar­

22

%
dan bazılarını senetleri ile, baba ve anneleri ve evlâtları ile,
doğum tarihleri ve öm ürleri sürelerini, yaşayış tarzlarını ve
nasıl vakit geçirdiklerini, doğum ve ölüm yerlerini ve kendi­
lerinde görünen olağanüstü hal ve keram etlerini Allah’ım dan
bağışlam a um arak kudretim derecesinde yazdım. Efendimizin
( Allimu evlâdeküm kitabullâhi ve m ahabbeten ehl-i beyti )
Evlâtlarınıza K u r’ânı ve Ehlibeytim e m ahabbeti öğretiniz m ea­
lindeki şerefli em irlerine u y a ra k /u ğ u r sayıp H azreti Ali'nin
oğlu im am Hüseyin ( R. A. ) senediyle H azreti M uhammed
( S.A.S. ) in şerefli tab iatlarından başlayarak b ir çok fasıllara
taksim ettim .

S e ijifü ) K=4kmn2 ^4£.usanuî22iıt

. .*
/'i:*;-

23
PEYGAM BERİM İZ H A Z R E T İ M U H A M M E D
(S. A . S.) in Y Ü K S E K VASIFLAR !

Varlıkların seyyidi Hazreti Muhammed ( S.A.S. ) büyük değer


ve kıymet sahibi olup . nurlu yüzleri aym on dördü gibi par­
lamakta, boyları ortadan biraz uzun ve uzundan biraz kısa ve
tam mutedil idi.
Meleklerin etrafında döndükleri, göklerin süsü mübarek baş.
lan büyücek olup, görenleri kendine meftun eden saçları ise
ne kıvırcık ve ne de ince uzun değildi. Onları, isterse büküp,
yer ve gök ehli ile Risalet âşıklarının hasret dolu gönüllerini
karmakarışık eder, isterse hali ile bırakır ve sevdaya tutulmuş
gönülleri perişan ederdi. Saçları hiç bir zaman kulak meme
lerini geçmezdi.
Yüzünün rengi, penbe gülü kıskandıracak kadar güzel olup,
alnı geniş, kaşları yeni hilâl gibi ince ve kavisli idi. Öfkelen-
f " ...~ E " '| ' ................ . ......

diği zam an kaşlarının arasında b ir d am ar kabarırdı. Daima


İlâhî kokuyu koklayan b u runlarının o rtası hafifçe yüksek olup
m übarek sakalları siyah ve yuvarlaktı.

H uda’yı gören kudretten sürm eli gözlerinin daim a H ak’ka dö­


nük olduğu görünürdü. Yanakları çıkık değil adeta b ir kırm ızı
gül yaprağının güzel sathı gibi düz ve pürüzsüz; saadet bağış­
layan ağızları biraz genişçe, inciye benzeyen dişleri seyrekçe
dizilmiş ve göya birer elmas parçası oturtulm uş idi. Tertemiz
I gerdanı altınla karıştırılm ış gümüş rengini andırırdı. K utlu
| yaratılışları her bakım dan m utedil, iri kemikli, sıkı etli, biraz
etine dolgun ve. gayet m ütenasip idi.

İlâhî ilham hâzinesi olan ferahlık ve yiğitlik dolu göğsü geniş


ve karnı ile bir hizada idi. Ü mmetinin kurtuluş ve saadetini
yüklenen ve taham m ül eden m übarek om uzlarının arası açık
idi. Yalnız, temiz gerdanının alt tarafından başlayıp göbek-,
lerinde nihayetlenen ince b ir h attan başka m übarek vücutla­
rında kıl yoktu. Fakat, kuvvetli bazularında ve om uzlarında
vardı. İlâhî kudretten başka hiç b ir kuvvetle bükülm eyen o
kahram an bilekler uzunca, asillik ve cöm ertliklerine delâlet
eden adalet terazisinin iki kefesi avuçları genişçe, elleri ve
ayakları büyücek, Allah’ın kudret kalemi olan parm akları ka-
hnca idi.

Y ürüdükleri zam an İlâhî aşkın cazibesine kapılm ış gibi geniş


adım larla rah at ve fakat hızlı yürürler, göya hafif b ir inişten
iniyormuş hissini verirlerdi. A rkalarına bakacakları zam an
yalnız başlarını çevirmezler, b ü tün vücutları ile dönerlerdi.
Gayet vakur ve kararlı idiler. Önlerine doğru bakm aları se­
maya bakm alarından fazla idi. Çünki, daim a Allah’ın huzurun­
da idiler. En büyük nazarları düşünm e ve tefekkür olup es­
babım da buna sevk ederler ve kendilerinin yanm a gelenlere
selâm ile iltifat ve ihsan buyururlardı.

25
II

K âinatın sığmağı ulan Peygamberimiz Efendimiz daim a m ü­


tefekkir, gülüm sem elerine hüznü galip, rah atı aram az ve ih ti­
yaç duym adıkça söz söylemezlerdi. H er zam an tam b ir mânevi
huzur içinde tane tane söylerler fazla ve m ânâsız konuşm az­
lar, lüzumsuz tafsilât ile ve fazla sözlerle bahsi uzatm aktan
ziyade kısa fak at özlü ve gayet tabiî konuşurlardı. K onuşm a­
ları sırasında söz, ses, tavır ve hareketleri ne sert ve ne de
yavaş değildi. Allah’ın nim etleri az ve ufak dahi olsa saygı
gösterirler, hiç b ir şeyi ve hiç b ir kimseyi zem etmez ve k im ­
seyi im tihana çekmez ve lüzumsuz yere kim seyi medhetmez-
lerdi. H ak’ka karşı b ir taarruz vukuunda gazabını gizlemez ve
kendi nefsi için hiç kızmaz ve kim seden yardım istemezlerdi.

İşaretlerinde bü tün eliyle işaret buyurur, hayretlerinde elini


kalbi üzerine koyar, söz söylerken sağ baş parm ağını sol avu­
cuna b itiştirir, hiddet ettiklerinde yüz çevirir ve iğrenirler,
m em nun olduklarında dudaklarını ısırır gibi olurlardı. E n bü­
yük gülm eleri dişleri görülmeyecek derecede gülmek, yani gü­
lümsemek idi.

III

Peygamberimizin m übarek vücutları tam b ir nezafet ve tah a­


retle tertem izdi. Koku sürm edikleri halde dünyanın en güzel
kokuları pâk vücutlarından yayılırdı. Terleri en kıym etli k o ­
kulardan güzeldi. M übarek vücutlarının ö rtülü olan yerlerin­
den hiç b iri görülmezdi. Bu gibi yüksek vasıflar yüce şahısla­
rına m ünhasır olup başkalarında bulunm azdı.

E nes’den b ir rivayette :

«Hazreti M uham m ed’in ferahlık veren kokusundan daha güzel


hiç b ir koku koklam adım .» dediği gibi;

Câbir bin Sem re’deıı b ir rivayette deniliyor ki :

26
«Seyyid-ül vücut Efendimiz yanaklarım ı okşattııştı, beyaz el­
lerinden fevkalâde bir güzellik ve atlarların misk kokuların­
dan çıkıyor gibi hayat veren b ir koku aldım.»

IV
B erra' bin Âzib’den b ir rivayette :
«Kırmızı elbise içinde Peygamberimizin saçlarından dalla göz
alıcı ve daha güzel bediî m anzaraya öm rüm de tesadüf etm e­
dim.» denilm iştir.
Ümmü M abet diyor ki :
«Enbiyaların başbuğu Efendimiz, uzaktan görüldükleri zam an
insanların en güzeli ve letafetli görüneni, yakından da her­
kesin güzel bulup beğendiği idi.»
Cenab-ı Fatım a :
«Pederime dikkatle baktığım zam an alnı ortasında b ir nurun
parladığını ve üm m etinin kalplerine yayıldığını gördüm. Bu­
nun ne olduğunu sorm uştum . Bana ( Bu, benim im an nu-
rum dur ki üm m ete vasıl olur. ) buyurdular» dem iştir.
H azreti Ali, Peygam berimiz Efendim izin tab iat ve ahlâklarına
dair olan sözlerinin sonlarında diyorlar ki :
«Her kim Peygam ber Efendimizi ansızın görse kendini b ir
heybet kaplar, kendisiyle tanışıklık peyda edenler O’nu sever,
hulâsa Peygamberimizin, Peygam berlik vasıflarını söyleyen­
ler, ne bundan evvel ne de bundan sonra kendisine benzeyen
hiç kimseyi görm ediklerini beyan ederlerdi.»

V
Risalet sahibi Efendim iz buyuruyorlar ki :
Âlemlerin yaratıcısı, insanlığı halkedip beni onların en hayırlı
soyundan yarattı, kabileleri silkelendirerek beni o şubelerin
en hayırlı kabilesinden kıldı. Sonra evler ve menzilleri ayırıp

27
beni ö evlerin en hayırlısından kıldı. Ben onların zat, ev, vücut
ve cisim bakım larından en hayırlısı, en temizi, en saf ve fazi-
letlisiyim. Rabbim siz Ehlibeytim den kir ve pasları yok etm iş
ve sizi tam temizlikle tertem iz etm iştir.

VI

H azreti Hüseyin bin Ali buyuruyorlar ki :

«M uhterem babam dan, Peygamberimiz Efendim izin evlerine


giriş ve çıkışları ile b ir toplantıda bulundukları zam an m uaşe­
ret şekillerini sorm uştum . B unlara d air ne varsa bana tarif
buyurdular ve hiç b ir şey noksan bırakm adılar ve dediler ki .
Beşerin seyyidi Efendim iz evlerine izin isteyerek girerlerdi.
K utlu evlerine geri döndükleri zam an vakitlerini üç kısma
bölerlerdi ki biri Allah için, biri aile efradı için, b iri de ken­
dileri içindi. Peygam berliklerine ait olan b ir kısm ım kendileri
ile eshabı arasında paylaşırlardı. Ve onlardan hiç b ir şey esir­
gemezlerdi.
Yüksek sohbetlerinde üm m etine tahsis b uyurdukları zam anı
ise eshabı arasında rütbe ve m ertebelerine göre taksim eder­
lerdi. içlerinden bâzılarm m bir, b ir kısm ının iki, daha bâzı-
larının üç, dört haceti olur. B unların giderilm esi ile ve halle­
rine elverecek cihetleriyle meşgul olup din ve dünya ve sair
ihtiyaçlarına dair olan hususları em ir ve ferm an bu y u ru r ve
( B urada bulunanlar em ir ve ihtarlarım ı bulunm ayanlara b il­
dirsinler, sizden kim bana ihtiyacını söylemeye ik tidarı olm a­
yanların ihtiyaçlarım ve söyleyeceklerini bildirirse Allah onun
bu teşebbüs ve çalışm asını kıyamet gününde tesbit eder ve
H ak’kın yanında bu hizm etinden başkası zikredilm ez ve kud­
reti olmayan b ir kardeşine yaptığı ianeden başkası daha m ak­
bul olam az.) buyururlardı.
Peygam berlerin Seyyidi Efendimiz, h ü r olsun köle olsun,
isterse cariye', fukara ve m iskinlerden olsun, herkesin davetine

28
istisnasız gider ve buyururlardı ki : ( Bir çoban taralın d an ;d a
çağırılsam her halde giderim. )
Peygamberimiz, ayakkabılarım tam ir eder, koyununu sağar,
m erkebe biner ve diğer b ir m erkepliyi takip ederlerdi. E lbise­
sini diker ve tam ir eder, hizm etinde bulunanlarla yem ek pişi­
rir ve onlarla birlik te yer, çarşıdan m al ve eşyayı alır ve taşır,
fakir ve zengin ayırm aksızm herkesin hatırını sorar, eshabı
ile görüşür ve konuşur, çocukları ile konuşur ve devlethane­
lerinde bu m asum larla o tu ru r; Ehlibeyt ve eshabından her
kim kendilerini çağırırsa ( B uyurunuz ) diye cevap verir,
( Beni, Yunus ibni M eta'ya üstün tutm ayınız ve kadir ve de­
recem in üstüne çıkarmayınız. Sonra, benim için de H ıristiyan­
ların H azreti İsa hakkında söylediklerini söylerler. Bilmelisi­
niz ki Rabbim beni Peygam ber kılm adan evvel has b ir kul
olarak seçmiş ve kabul buyurm uştur. ) derlerdi.»

VII

Peygamberimiz Efendimiz, pâk lisanını daim a mahfuz bulun­


durur, ancak üm m etince kasdedilen şeylerde konuşur ve ken­
dilerini uzlaştırır ve hiç b ir zam an ayırt etmezlerdi.
Her kavm in şerefli ve ulu kim selerine ikram ve hürm et eder,
onu kavmi üzerine em ir ve hâkim tayin eder, insanları H ak’-
km em irlerine ve âm irlerinin şeriata muvafık olan em irlerine
m uhalefetten m eneder ve onları fena ahlâklı b ir insanın kötü­
lüğüne m aruz kalm aktan korur, eshab ve arkadaşlarının h a l­
lerini araştırır ve tahkik buyururlardı. İnsanlar arasındaki
vak’alardan sual ve m âlum at alır ve m akbul olan şeyi beğe­
nir, çirkin b ir şeyi ise hoş görmezlerdi.
Hazreti Peygam ber em irlerinde m utedil olup anlaşmazlığa
meydan vermezlerdi. Y anlarında inat ve İsrar addedilen h a l­
lere eshabm ın meyil ve yanıltm asından hiç gafil olm azlardı.
H akta k usur etmez ve insanların itiyat ettiği şeylere aykırı
em ir vermezlerdi.
N azarlarında, insanların en hayırlısı; din derecesi ve payesi
bakım ından en şerefli olanı, eşitlik şan ve şeref yönünden de
en yüksek olanı idi.

V III

Hazreti Peygam ber hiç b ir zam an m übarek m idelerini d oldur­


m am ışlardır, ki bu fakirlik ve ihtiyaçtan olmayıp belki akıllı
olanın bu yolda hareket etm esini gösterm ek m aksadından
ileri gelm iştir. Kendileri, m uhterem aileleri yanında bu lu n u r­
larsa, onlardan yemek istemez, ancak getirirlerse yerlerdi.
Yüksek huzurlarına hazır ne varsa takdim edilince kabul bu­
yururlar ve m eşrubata dair ne verirlerse içerlerdi. Yemek için
oturuşları nim ete hü rm et etm ek ve kutlam ak suretiyle o tu r­
m aktan ibaretti. ( Ben ancak b ir kulum , b ir kulun yediği gi­
bi yer ve oturduğu gibi otururum . ) buyururlardı.

IX

Peygam berlerin yücesi Peygamberimiz Efendim izin oturup


kalkm aları daim a H ak’la zikirle uğraşm aktan ib aret olup m a­
nasız ve faydasız söz ve işle meşgul olm azlardı. Hiç b ir mev­
kii vatan ittihaz etm ezler ve bundan ulu eshabm ı da meneder-
lerdi. Yâni, yalnız oturdukları m esken ve yeri v atan addedip
de sair yerleri gözden uzak tutm azlardı. T oplantılarında bulu­
nanların her birine istidat ve kaabiliyetlerine göre esirgem e­
den hürm et ve iltifat ederlerdi. Öyle ki, toplantıda hazır b u ­
lunanlar içlerinden hangisinin daha ulu ve m uhterem addedil­
diğini bilemezlerdi.

H er kim Peygamberimizle konuşsa veya b ir ihtiyaç için m ü­


racaat etse o kim se tam am iyle m aksadını arz ve beyan edin­
ceye k adar ondan ayrılm azlar, kendilerinden b ir istek vuku
bulsa hiç red etm ezler ve şayet yapılm ası m üm kün olmayan
bir şey ise onu pek yum uşak bir konuşm a ile ifade ederlerdi.

30
Peygamberimiz, yüksek ahlâkı, yum uşak h u y lan ve cöm ertlik­
leri ile bütü n kalpleri ihata ederek teshir edici çevrelerine
almış olup adeta halkın m üşfik babası ve belki ondan daha
m erham etli idi. N azarlarında b ü tün insanlar yaradılış ve hu­
kuk bakım ından eşit olup ancak aralarındaki fark ve imtiyaz,
Allah’a olan korkusu ve bağlılığı cihetiyle idi.

Saadet dolu toplantıları, ilim, haya, sabır ve emniyet toplan­


tısı olup b urada hiç kim se gürültü etmez ve Peygam berimi­
zin kutsal sözlerini can kulağı ve ü stün dikkatle dinler, orada
din bakım ından haram ve m em nu olan şeylerden bahsedilmez,
büyüklere hürm et, küçüklere şefkat ve m erham et edilir, ihti­
yaç sahiplerinin m uhtaç olduğu şeyler tedarik edilir, gariplere
esirgenm eksizin m erham et ve inayet edilir, kalplerine riayet
olunurdu. Peygamberimizin yanlarında kim senin iç yüzüne toz
konmaz ve şayet kalplerine rahatsız edici b ir h atıra gelse af di­
lerler ve kâinatın seyyidi oradan ayrılm adan evvel kendilerine
gelmiş olanı arz ve beyan ederler, hüzün ve kederle şikâyet et­
tikleri şey de m übarek sohbetleri ile derhal yok olurdu. Toplan­
tılarında bulunanlar H azreti Peygam beri daim a kendi nefis­
lerine tercih eder ve önde tu tarlar, sırası ile fazilet ve takva
sahiplerini, sonra da İslâmiyet bakım ından kıdem lilerini ter­
cih ederlerdi.

X
H azreti Hüseyin Efendimiz ( R.A. ) buyuruyorlar ki :

«Peygam berlerin yücesi Efendimiz daim a güler yüzlü ve mü-


lâyim olup yüksek ahlâklarında şiddet ve sertlik yoktu. Kim­
senin ayıbım yüzüne vurmaz, hiç b ir ferdin gizli hallerini keş­
fetmez, çok medhetriıez ve hiç b ir kim se ile alay etmez, arzu
buyurm adıkları şeyi bilm em ezlikten gelir ve ondan üzüntü
duymazlardı. Güzel şahsiyetlerinde üç şey bulunm azdı, bu n lar
da : ik i yüzlülük, çok konuşm ak, sevap ve faydası olmayan
şeyi söylemek.

31
Söz söylemeye başladıkları zam an dinleyici ve m uhatapları
sanki başları üstünde kuş varm ış da uçm asından korkuyor-
larm ış gibi daim a başlarını önlerine eğerler ve bütün mevcu­
diyetleriyle dinlerlerdi. S ustukları vakit de onlar söylerler ve
kat'iyyen tartışm azlardı. İçlerinden b iri huzurda söze b aşlar­
sa tam am layıncaya kad ar diğerleri sessiz d ururlardı. K âinatın
seyyidi Efendim izin güldüğü şeye gülerler, şaştıkları şeye şaşar­
lardı. Peygamberimiz, kendilerine söz söyleyenlerin sözlerinde
görülecek ve işitilecek şiddet ve kırıcı söz ve m ânalara sabır ve
taham m ül b u yururlar, ( B ir ihtiyaç sahibi gördüğünüzde onun
m aişetini genişleterek zaruretten k urtarm aya him m et ediniz.
Zira, teşekküre, ancak m ükâfat veren hak kazanır. ) b uyurur­
lardı.

Hiç b ir kim senin, bitirm edikçe, sözünü kesmez, huzurunda


konuşan sözünü tam am layınca diğer ihtiyaç sahibi olan zat,
bildirm ek istediği söze ( Ya Resulullah! ) nidasiyle başlardı.»

XI

Peygam berlerin seyyidi Efendimiz : ( M uhammed, Ahmet,


Mâhi, H âşir, Âkıb ) benim beş ism im dir. Âlemin yaratıcısı
benim le küfür ve şirki m ahvettiği için b ir ism im (M â h ı);
insanlar, yolunu açtığım doğruluk mesleği olan islâm iyette
toplanm ış ve b ir araya getirilm iş olduğundan, b ir ismim de
( H âşir ) dir. buyurm uşlardır.

Yüce lâkapları pek çok olup bunlardan, bazıları: ( N ur, Sırac,


M ünir, Munzir, Nezir, Beşir, Şahit, Şehid, El-Hak’kul Mübin,
Hâtem -ün Nebiyyin, Er-Rauf, Er-Rahim, El-Emin, Kadem-ü
Sıdkın, Rahmet-en lil-Âlemin, Nim eiullah, El-Urvei-üi Vııcka,
Es Sırat-el M üstakim , En Necm-üs Sâlcıp, El Kerim, En
Nebiy-ül Ümmî, Dâillâh ) gibi yüksek lâkaplar ve bunlara
benzer fakat sayılması açıklam ayı icap ettiren şerefli isim ler­
dir.

32
XII
Peygam berlerin sonuncusu Efendimiz H azretlerin in ulu ev­
lâtları üçü erkek, dördü kız olmak, üzere yedi tane olup Kasım,
Abdullah, İbrahim , ( R.A. ) Efendilerim iz, kızları da Zeynep,
Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatınıatüzzehra ( R.A. ) seyyideleri-
mizdir. H azreti Kasım ile H azreti Abdullah m üm inler anası
( H atice ) dendir. Yalnız H azreti İb rah im ( Mariye-i K ıptî )
dendir. Bu m ücevher parçaları henüz süt em erlerken ölm üş­
lerdir. Rukiye ile Ümmü Gülsüm Seyyidelerimiz E bu Leheb’in
iki oğlu ile evlenmişlerse de sonradan h er ikisi de ayrılm ışlar
ve H azreti Rukiye Hz. Osman ile evlenerek birlikte M ısır’a
hicret etm işler ve orada ölm üşlerdir. Bunun üzerine Hz. Os­
m an Ümmü Gülsüm ile evlenm iştir. Zeyneb’e gelince, b u da
teyzesinin oğlu Ebül As ile evlenm iştir. F akat H azreti Fatım a
Peygamberimizin am cası oğlu Ali bin ebi Talip Efendimizle
izdivaç buyurm uşlardır. R abbim cüm lesinden razı olsun. Âmin.
Bâzıları tarafından. Peygam berlerin im am ı Efendimizin Haz­
reti H aşan ve Hüseyin Efendilerim iz için ( Ene ebuhum â ve
ene asabetühum â ) dem esi ( MA KÂNE MUHAMMEDÜN
EBA AHADÎN MÎN RÎCÂLİKÜM ) 1 âyetine nasıl muvafık
olur? denilmiş ise de bu n lara şu yolda cevap verilir k i : Ce-
nab-ı H ak ( Zeyd ibni H âris ) ve ( Abdullah ibni Zübeyr )
için Peygamberimiz Efendimize isnad edilen babalığı kendi­
sinden kaldırm ıştır. Şanlı Peygamberimiz ara sıra Hz. Ayşe'ye
( A bdullah’ın anası ) diye hitap ederlerdi. Bu ııefi, bu gibi
hususlara aittir. Flalbuki H azreti H aşan ve H azreti Hüseyin
üm m et ve eshabm erkeklerinin oğullarından, değildir ki bu
inkâra dahil olsunlar. Belki üm m etin bu iki baş tacı, Peygam­
berim izin pâk nesebindendir ki o da Hazreti M uham m ed’in
bir parçası olan H azreti F atım a’dır. Nasıl ki ( KUL TE ALEV
NED-Ü EBNÂENÂ VE EBNÂEKÜM VE NİSÂENÂ VE NÎ-
SÂEKÜM... ) 12 m ubahele âyetinde Peygamberimiz H azretleri;

1 — Ahzab suresi  yet: 40


2 — İmran suresi  yet: 61

33
Ali, Fatım a, H aşan ve Hüseyin Efendilerim izden başkasını ça-
ğırm am ıştır. Yine bunu te ’yid ederek Peygam berimiz Efendi­
miz buyurm uşlardı k i : ( H aşan ve Hüseyin m evcut to ru n ­
lardan ancak b irer ulu torundur. ) B uradaki to ru n d an yük­
sek m aksatları da M uham m ed’in pâk to ru n ların d an başkası
değildir.

Bu bahse d air pek çok hadisler varsa da b ir çok kim seler bu


yüksek zatların vasıflarım m edhetm ede b ir az ileri gitseler
insanı rafazîlik ile ittiham ettikleri için şimdiye k ad ar m üba­
rek Ehlibeyt Efendilerim izi ü stü n tu tm ak tan , kendilerine en
yakın olanlar bile çekinm işler ve h er bakım dan m üstahak ol­
dukları yüksek vasıflar kendilerine söylenip ifade edilm ek için
Ehlibeyt âşıkları da cesaret edem em işlerdir.

İm am Şafiî’nin m enkabelerine d air yazdığı b ir kitabında im am


E bubekir Beyhaki m eram ını şu şekilde ifade ediyor :

«İdris-i Şafiî’ye insanların, Ehlibeyt m enkabelerini dinlem ek


istem em elerinin veya Ehlibeyte ait b ir fazileti yad etm em eleri­
nin ve b ir kim se bunlara dair b ir şey söylecek olursa, b u adam
hududu aşıyor, bunun için rafızidir dem elerinin sebepleri so­
rulm uş, o m uhterem içtihat sahibi de parlak b ir k ıt’a ile hali­
ni beyan etm iştir, ki k ıt’anm m ânası: B ir mecliste H azreti Ali
bin ebi Talip ile kadınların Seyyidesi Fatım atüzzehra ve Ha-
saneyn Ahseneyn — Hz. H aşan ve Hz. Hüseyin — zilcredilse o
kimseye, yahu! bakınız bu adam rafızî lakırdıları söylediği için
kendisi de rafızî'dir diye hükm ederler. îşte, ben b u gibi akıl
ve iz’anı olm ayan kim selerden hakiki saklayıcı Allah'a arz-ı
beraat ederim , ki reislik sevdasının gözlerini kör, kulaklarını
sağır ettiği bu adam lar, Ehlibeyt sevgisini rıfız itik at ediyor­
lar.»

Seyyid M üştak H azretleri buyuruyorlar ki :

«Umumî ahlâk; reislik sevdası ile b erb at ve perişan olm uş ve


bunun için hak ile b atıl birbirinden ayırt edilemez olm uştur.»

34
Ebül H aşan bin Cübeyr şu k ıt'ası ile Peygam ber soyuna sev­
gisini beyan ve bağlılığım te'yit ediyor :
«Hazreti Ahmed M uhtar ve şerefli insanların Seyyidi Efendi­
mizle am casının oğlu H azreti M urtaza’yı ve cennet bağının
yeni yetişmiş iki gülü H asan ey n i1 ve tertem iz anneleri Fatı-
m a’yı, sonsuz ve devamlı saygı ve m uhabbetle severim. İşte
bunlar Cenab-ı H ak'kın ezelde kendilerinden h er tü rlü k ir ve
kötülükleri, her nevi noksan ve ayıpları yok ederek b irer el­
mas parçası olm ak üzere yarattığı yüksek zevat olup bu n lar
hidayet ufuklarında parlayan b irer güneştirler. İşte b u sebep­
len kendilerini sevmek, h e r m ü m in e b ir kulluk borcu, ah iret
için de em niyet azığıdır.»
İbni Saad'm siyer kitabında rivayet ederek söylediği b ir ha­
diste Peygamberimiz Efendimiz buyurm uşlardır ki :
( Ehlibeytim i daim a biribirinize hayırla tavsiye ediniz. Çünki
ben yarın Allah'ın huzurunda onlar tarafından dâvacı ve has-
mınızım. Ben her kim den dâvacı olursam Cenab-ı H ak da on­
dan dâvacı olur, Allah’ın düşm an olduğu b ir kimse de Allah
tarafından Cehenneme atılır.)
Merduye; E bu Said-i H udrî'den :
«Peygamberlerin Seyyidi Efendim izin kırk gün sabah nam azı
vaktinde Fatım a H azretlerin in kapısına gelerek ( Ey! Ehli­
beytim, Cenab-ı H ak’kın m erham et eserleri ve inayet bereket­
leri, em niyet ve selâm et encam ı sizlere olsun, Cenab-ı H ak size
m erham et buyursun, kalkınız nam aza, Allah Zülcelâl ancak
sizden her tü rlü k u su r ve ayıpları tam am en temizlemek isti­
yor. ) buyurduklarını gördüm.» dediğini rivayet etm iştir.
İbni Cerir ve ibni M unzir ile T aberanî'den de, sekiz ay b ir
müddetle Resulullah Efendim izin sabahları bu yol üzere ha­
reket buyurdukları söylenm iştir.

1 — Peygamberimizin iki torunu îmam Haşan ve İmam Hüseyin’e ve­


rilen müşterek ad,

35
Said-i H udrî diyor ki :
«Ben H azreti Peygam berden böyle her sabah Fatım a’nm ka­
pısına teşriflerini sordum da cevap olarak (Allah Zülcelâl Haz­
retleri kızım Fatım a ile dam adım Ali'den kıyam ete k ad ar pek
çok yüksek şecere yâni temiz evlâtlar getirecektir. îş te h er
günkü gelişim onlardan birisi içindir. ) buyurdular.»

Zeynelâbidin H azretleri buyurm uşlardır ki :


«Şanlı Peygamberimiz Efendim izin Fatım a evlâdı sayısı katlar
gelişleri, Fatım a’nm tem iz neslinden gelecek her Seyyid’in bir
m ebusluk devresine işaret olup bu b irer asır sürecektir. Bina­
enaleyh h er asrın b ir m ebusu v ard ır ki b u m ebus Peygamber
Efendim izin temiz m akam larının yerini tutar.»

36
H A Z R E T ! F A T IM A ’N IN SEÇKİN
M ENKABELERİ

Hazreti Fatıma, Peygamberimizin miracı senesinde dünyaya


gelmişler ve bu m es’ut günde ( KEVSER ) suresi nazil ol­
muştur. Muhterem anneleri, Hazreti ( Hatice ) dir.

Ebi Ömer’den bir rivayette :

«Hazreti Fatıma’mn doğumları Peygamberimizin ömürlerinin


kırk birinci senesinde ( M. 608 ) yâni Peygamberlik nurunun
yayılmasından bir sene sonradır/ Hazreti Zehra'nın Fatıma
olarak isimlendirilmesi, Cenab-ı Hak’km kendileri ile bera­
ber sevdiklerini ve dostlarını da Cehennem ateşinin temasın­
dan kat’i surette muhafaza etmiş ve korumuş olmasındandır.»
denilmektedir.

37
Dünyaya şeref verm eleri anında (K E V S E R ) suresinin nü­
zulü ile ( İNNÂ ÂTAYNÂ KEL KEVSER ) âyetindeki lâtif
telm ih ve işaret de bunu te'yit eder. B ir de H ayrünnisa Fatı-
m atüzzehra H azretlerinin beşerî alâkalardan ve tab iî kir ve
pastan azade ve tertem iz olm ası kendilerinin b u isimle adlan­
dırılm asına vesile olm uştur. Bu sebeple, iki yüce nesep H aşan
ve Hüseyin Efendilerim izin doğum larında m üşfik valideleri
H azreti F atım a’da hamileliğe ait olan ârızalarm hiç birisi gö­
rülm em iştir.
Taberanî, râvileri güvenilir ve itim ada değer kim selerden ri­
vayet edilen b ir senedi ilk defa ortaya çıkararak diyor ki :
«Peygamberimiz Efendimiz F atım a’ya ( Kızım! R abbim ne
seni, ne de evlâtlarından b ir kimseyi k a t’iyyen azaba d üşür­
meyecektir. ) buyurm uşlardır.»
Taberanî ve Bezzaz ile Ebu Nuaym, H azreti Peygamberimiz
den ilk olarak nakledip diyorlar ki :
«Peygamberimiz Efendimiz, (Kızım Fatım a ezelî ism et gevhe­
rini tam am en m uhafaza ettiği için âlem lerin yaratıcısı ken­
dilerinin tertem iz evlâtlarına da Cehennemi haram kılm ıştır. )
buyurm uşlardır.»
M ücahit'ten b ir rivayette deniliyor ki :
«Peygamberimiz Efendimiz F atım a’nm elini tu ta ra k saadet
hanelerinden çıkıp ( H er kim Fatım a'yı tan ırsa tanısın. Şa­
yet, bunu bilmeyen varsa bilsin ki Fatım a benim kızım ve ben­
den b ir parçadır. Bu benim kalbim ve ruhum dur. Kim Fatı-
m a'ya eziyet ve cefa ederse bana eziyet etm iş, bana eziyet eden
de Cenab-ı H ak’ka eziyet etm iş olur. ) buyurm uşlardır.»
H azreti Ali hicretin ikinci senesi ram azan ayı içerisinde Haz­
reti Fatım a ile evlenmiştir.
Enes'ten gelen b ir hadisde şöyle naklediliyor :
«Ben, Peygamberimizin yanlarında idim. Kendilerine vahiy
geldi. Bir m üddet sonra buyurdular : (Y a Enes! Biliyûrmu-

38
sun, bana Cebrail (A.S.) ne getirm iştir? ) Anam babam size
feda olsun, Cebrail size ne getirm iştir? dedim. Şereflilerin Sey-
yidi Efendimiz buyurdular ki : ( K âinatın yaratıcısı, Hazreti
Fatım a'yı Ali'ye eş olarak vermekliğimi em rettiğini bildirm iş­
tir. Bunun için bana Ebubekir, Ömer, Osman, Talha, Zübeyir
ve ensardan daha bâzı kişileri çağır. )

Gidip em ir olunan kişileri çağırdım. Peygam berin huzurunda


toplanılınca insanların Seyyidi Efendimiz aşağıdaki hutbeyi
irad buyurdular :

( B ütün övüş ve şükran, âlemi yaratana aittir ve ona yaraşır.


Ulu kişiliği, İlâhî nim etiyle M ahmud, İlâhî yüce kudretleriyle
Mâbud, ezelî saltanatı ile kendisine itaat edilen hâkim dir.
Azabından kendine sığınılır. İlâhî em irleri yerlerde ve gökler­
de nafizdir. O, âlem leri halk edendir ki, ulu kudreti ile bütün
m ahlûkatı halk edip yaratm ış ve âdil hüküm leriyle bunları
ayırd edip ilk dinde onları ağırlam ış ve Peygamberi ile ken­
dilerini ikram etm iştir.
M âbudumuz Zülcelâl, evlenmeden dolayı ortaya çıkan yakın­
lığı, b ir m ensubiyet birleşm esi ve yapılm ası elzem b ir em ir,
âdil b ir hüküm , birleştirici b ir hayır buyurm uştur. Bununla
İlâhî hüküm lerini tem sil, insanları ve cinleri ilzam etm iştir
de dem iştir ki, O, iktidarlı b ir yaratıcıd ır ki, kâinatın aslî m ad­
desi olan sudan insanı halk etm iş ve onu m usaheret nesebi
kılm ıştır. Rabbiıı her şeye m uktedirdir.
Allah'ın em ri, hükm üne cari ve hükm ü m ukadderatına saridir.
H er hükm ün b ir m iktarı ve m iktarın b ir kitabı vardır. Cenab-ı
Hak istediğini mahv ve isbat eder, ana kitap kendi yüce kat-
larm dadır. Sonra, Rabbim bana F atım a’yı Eub Talib’in oğlu
Ali ile evlendirm em i em retm iştir. Ben de sizi şahit tutuyorum
ki, Ali sünnet-i seniye-i kaim e ve farize-i vacibe ile yâni devam­
lı olan ulu Peygam ber em ri ve Allah em ri ile söyleyeceğim
şeye razı olduğu takdirde dörtyüz m iskal gümüş m ih r ile kı­
zım Fatım a'yı Ali ile evlendirdim . Rabbim kendilerinin varlık-

39
[arını birleştirsin ve bunu kendilerine m übarek buyursun, ne­
sillerini ulu ve kendileri ile evlâdını, h er şeyi kaplayan İlâhî
m erham etin anah tarı ve Allah’ın yüce hikm etinin m adeni ve
üm m etim in sığınıp em niyette olacağr yeri eylesin. İşte söyle­
yeceğim söz bundan ib arettir. Rabbim den kendim ve sizin için
bağışlama d ile rim .)

Ali bin ebi Talip b ir lüzum üzerine H azreti Peygam ber ta ra ­


fından gönderilm iş idi. Sonra bize yüce Resûl, içinde hurm a
bulunan b ir tabağı em retti. G etirdik, önümüze koyup (Y iy i­
niz, bakayım ) dedi. Biz bununla meşgul iken H azreti Ali gel­
diler. Peygam berimiz kendisine gülüm seyerek ( Ya Ali! Rab-
bim bana Fatım a'yı sana eş olarak verm ekliğim i em rediyor.
İşte ben de dörtyüz m iskal gümüş m ihr ile onu sana eş olarak
verdim. ) dedi. H azreti M urteza cevaben : Ben de m uvafakat
ettim ya Resulullah. » dedikten sonra H ak’ka b ir şükür sec­
desi etti. Sonra Peygamberimiz H azreti Ali'ye hitaben : ( Ce-
nab-ı H ak bu evlenmeyi sizin için uğurlu ve m übarek etsin
ve m ahabbetinizi m es’ud buyursun ve sizden gayet hayırlı ev­
lât ve to ru n lar vücuda getirsin. ) diye dua buyurdular.»

H azreti Zehra, tertem iz ve saygı değer eşi ile birlikte dokuz


sene yaşam ış olup hicretin on birinci senesinde ( M. 632 ) ve
Ram azan ayının üçüncü sah gecesi yirm i d ö rt yaşında olduğu
halde Allah’ına kavuşm uş ve nam azını eşi kılm ış ve geceleyin
ulu ve kutlu pederlerinin yanm a defnolunm uştur.

Bu tertem iz soydan hasıl olan seyyid ve seyyideler, islâm ın


beş esası gibi beş tane olup b u n lar da H aşan, Hüseyin, M uh­
sin H azretleri ile Ümmü Gülsüm ve Zeyııeb'dir.

B unlardan H azreti M uhsin henüz çocuk iken ölm üştür. H az­


reti Zehra’nın Peygamberimizin ölüm ünden sonraki yaşadık­
ları m üddet ihtilâflıdır. H azreti Ayşe'den rivayette altı ay,
diğer b ir rivayete göre üç ay, b ir rivayete göre de elli beş gün­
dür.

40
Kendilerinden sonra kalm ış olan yüksek soyundan iki şehza­
deleri H azreti H aşan ve H azret i Hüseyin Efendilerim izden
M uhammed üm m etinin vasatı, yani âdili ve sahib-i te v ili olan
H azreti Mehdi'ye kadar Peygamberliğin faziletlerini ve m er­
tebelerini cami olm ak üzere b ir hayli pâk ve temiz şecere gel­
miş ve birbirini takip etm iştir.
H azreti Zeyneb'e gelince, bu şanlı Seyyide am cası A bdullah’ın
oğlu Cafer ile evlenmişler ve kendilerinden Ali, Avnülekber,
Abbas, M uhammed, Ümmü Gülsüm H azretleri dünyaya gel­
m işlerdir. Temiz soylarından gelenler şim di de iftiharım ızı
mucip olm aktadır.
H azreti Ümmü Gülsüm de Hz. Ömer ile evlenmiştir. Kendile­
rinden Zeyd ve Rukiye adları ile b ir oğulları ve b ir kızları ol­
muş ise de sonradan Ümmü Gülsüm H azretleri ahirete şeref
vermiş olduklarından başka çocukları olm am ıştır.
HAZRET! HÜSEYİN’İN YÜKSEK MENKABELERİ

rs
i
M uhterem anneleri, Peygamberimizin kızı H azreti ( Z e h r a ) |
dır. Sahih rivayete göre H azreti H asan’ı doğurduklarından j
elli gün sonra H azreti Hüseyin’e ham ile kalm ış ve H azreti Hü- j
şeyin hicretin dördüncü senesi Şaban ayının beşinde ( M. 625 )
M edine'de dünyaya gelmiştir.
İl
îm am H azretlerinin doğuşlarında yüce Peygamberimiz Efen­
dimiz m übarek tükürükleri ile dam aklarını oğmuş ve kulağına
ezan okuyarak pâk tükürükleri ile ağzını ıslatm ışlar ve ken­
dilerine hayır ile dua ederek yedinci günü ( Hüseyin ) m üba­
rek ismi ile isim lendirdikten sonra doğum kurbanı olarak bir
koç kurban etm iş ve H azreti Fatım a'ya H azreti H üseyin’in
saçlarını tıraş etm esini ve ağırlığınca gümüş ta rtıp birader-

42
leri H azreti H a ş a n a yapıldığı gibi Hüseyin için de sadaka ve­
rilmesini em ir buyurm uşlardır.
Bu m übarek Seyyidin künyeleri ( Ebu Abdullah ) olup baş­
ka künyeleri yoktur. Yüksek lâkapları da ( Reşid, Tayyib,
Zeki, Vefi, Seyyid, T âbiünlim erdatullah, Sıbt, M übarek ) olup
bunların en m eşhuru ( Z e k i) ve tertem iz dedelerinin lakap-
landırdığı isim lerin yükseği de ( Seyyid ve S ıb t) dır.
K endilerinin kâtipleri Yahya bin Hakem, kapılarında bulunan
ve perdedarları da Esadül H icrî idi. H azreti Süleym an’a yara­
şır m ühürlerinde ( Li külli ecelin kitap ) yazılı olup m uasır­
ları ( Yezid bin Muaviye ve Muaviye bin ebi Stifyan ) idi. Ri­
vayet ettikleri hadis sekiz adetten ibarettir.
M uhamm ed B âkır’m oğlu Cafer Sadık H azretlerinden rivayet
edilm iştir :
«Bir gün H azreti M uham m ed’in huzurunda H aşan ve Hüseyin
Efendilerim iz güreşe tutuşm uşlar. H azreti Fatım a : (Y a Re-
sulullah! Tabiîdir ki büyük küçüğe galebe e d ec ek tir.) dedi­
ğinde Peygamberimiz Efendimiz de cevaben : ( Kızım, işte
Cibril H azretleri burad ad ır. Diyor ki, Ya Haşan! Siz Hüseyin
ile güreş ediniz. İşte bunun için güreş ediyorlar. ) buyurm uş­
lar.»
Ümmülfadl ibni Abbas şöyle rivayet ediyor :
«Peygamberimiz Efendim izin huzurlarına girm iştim ki : Ya
Resulullah! Be!n dün gece hiç arzu etm ediğim b ir rüya gör­
düm. ( O nedir? ) buyurdular. Ben de cevaben : Göya m üba­
rek vücudunuzdan b ir k ıt’a ayrılm ış da benim ağuşum a kon­
muş. Risalet sahibi Efendimiz buyurdular ki : ( Gördüğünüz
hayırdır. Kızım Fatım a b ir çocuk doğuracak ve bu senin ko­
ruyucu bağrında bulunacaktır. )
Nitekim, H azreti Fatım a, H üseyin’i H icretin dördüncü senesi
dünyaya getirm işlerdi. Ben de im am ı kucağıma alm ak şere­
fine nail oldum.»

43
'Hafız -Ab'dülaziz Cenabüzî ( M aalimül İzze ) adındaki k ita­
bında ( Isbı’bin Benate ) den H azreti Ali’ye m üntehi ve mer-
fu’ olarak rivayet ediyor ve diyor ki :

«Bir gün H azreti Ali ile birlikte seyyahat ederken ( K e rb e lâ )


mevkiinden geçtik. H azreti M urteza, işte b u rası onların deve­
lerinin çökeceği ve ahirete göçecekleri ve kanlarının, döküle­
ceği yerdir. M uhamm ed üm m etinden âsi b ir cem aat onları bu
arazide kandıracak tır ki üzerine yer ve gök ehli ağlayarak
vaveylâ edecektir.»
îm am Bagavî, sahih senetler ile Ümmü Selm e’ye varacak şe­
kilde rivayet ediyor :

Ümmü Selme dem iştir ki : B ir gün H azreti Cebrail, H azreti


Peygam berin huzurunda idi. H azreti Hüseyin de benim le be­
raberdi. N asılsa gaflet etm işim , b ir de gördüm ki Seyyid Haz­
retleri H azreti M uham m ed’in yanına gitm iş ve kendilerini
Peygamberimiz Efendimiz kucaklarına almış. Cibril H azret­
leri ( Ya Muhammed! Sen bunu seviyor m usun? ) cevaben
buyurdular, ( Evet; evlâdımız, ciğer p a re m iz .) Cibril Haz­
retleri . ( Ümmetin, H azreti Hüseyin'i şehit edecektir. Eğer a r­
zu ederseniz H azreti Hüseyin'in şehit olacağı yeri size göste­
reyim. ) dedi. Sonra kanatlarını açarak ( K erbelâ ) denilen
o kırm ızı topraklı Irak arazisini kendilerine gösterdi.»
Buharı ve Tirmizî, Ö m er’in oğlu A bdullah’tan geldiğini rivayet
ettiklerine göre :
«İhram da bulunduğu sırada birisi, ibni Ö m er’den : B ir sivri­
sineği öldüren kimseye ne lâzım gelir? diye sorm uş. İbni Ömer
de cevaben : Şuna bak, Peygamberimiz Efendim izin iki kıy­
metli göz bebeği olan Haşan ve H üseyin’i şehit ettiler de şim ­
di benden sivrisineğin kanını sorarlar.»
H azreti Hüseyin, göbeklerinden dizlerine k ad ar Peygam beri­
miz H azretlerine, belden yukarısı da H azreti Ali’ye benzerler­
di. Buğday benizli, o rta boylu, gözleri k udretten sürm eli ve

44
bir rivayete göre elâ gözlü idi. Göğüsleri geniş, sıkı etli ve be­
deni kuvvetli, ağzı büyücek, iri gözlü, gül renkli yanakları düz,
saçı siyah idi. Temiz göğsü h er tü rlü dünya kirinden arınm ış­
tı. H icretin 61. senesi ( M. 682 ) M uharrem ayının onuncu gü­
nü ( K erbelâ ) da şehadet şerbetini içm işlerdir. Şehit olduk­
ları yer nam lı b ir ziyaretgâhtır. Seyyid H azretleri'nin öm ür­
leri 57 yıl idi. Teşahhusları ( İHLÂS ) suresidir.

trşad sahibi diyor ki, İm am H üseyin’in evlâtları altı olup bun­


lardan Ali E kber b ab alan ile şehit olm uştur. Annesi ( Leylâ
binti M ürretüssakafî ) dir. İkincisi Ali Asgar ( Zeynelâbidin )
H azretleri babalarının şehadeti günü çok hasta olduğundan
şehit edilm ekten kurtulm uş ve Ehlibeyt bu ulu Seyyidden de­
vam etm iştir. Üçüncüsü İm am Cafer olup anneleri, İm am H ü­
seyin'in hayatında ırtih al eden ( K udaa ) dır. Bunun başka
nesli yoktur. D ördüncüsü pederleri ile berab er henüz b ir mâ-
sum iken şehit edilen A bdullah’tır. Beşincisi Sitti Sekine Haz­
retleridir ki anneleri İm am H üseyin’in pek sevgilisi olan ( Er-
bab binti İm riülkays ) dır. Bu Seyyide ( M ısır) da medfun-
dur. Altıncısı S itti Fatım a olup anneleri Ubeydullah'ın oğlu
Talha'nm kızı ( Ümmü İshak ) dır.

Ali Asgar H azretleri’nin anneleri Yezdcürd un kızı ( Şah Ze-


nan ) dır ki bunu Ali E k b er’in annesi zan edenler de vardır.

45
SEYYİD ALİ ZEYNELÂBİDİN HAZRETLERİNİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Bu Seyyid'in m uhterem anneleri, ( Şah Zenan ) lakaplı


( Selâfe ) dir.

Bu kerim Seyyid, H icretin 38. senesi ( M. 658 ) Şaban ayının


beşinci perşem be günü ve ulu dedeleri Ali bin ebi Talip Efen­
dimizin zam anında ( Medine ) de doğm uştur. B ir rivayete
göre de H azıeti M urteza'nm ölüm ünden iki sene sonra dün­
yaya gelm iştir. M eşhur künyeleri ( Ebül H aşan ) yahut ( Ebu
M uhammed ) veya ( Ebu Bekir ) dir.

Lakapları pek çok olup bunlardan en m eşhurları ( Zeynelâbi-


din, Seyyid, Zeki, Em in ) dir.
Yüce babaları ile beraber 23, tertem iz dedeleriyle berab er de
dört sene yaşam ışlardır.

46
Yüksek vasıfları; Boyları biraz kısa, m übarek vücutları narin,
renkleri esmerdi. Ağlamaları çok olup dünya işi ve dünya ehli

! ile hem en hiç meşgul olm azlardı. Kendileri m ütebessim ve li­


sanları açık olup velâyet m ühürlerinin yazısı ( Ve m â tevfikı
illâ billah ) idi. N urlu hayatları, emevî m eliklerinden Mervar.,
AbdüLnelik, Velid ve bunun oğlu zam anına rastlar.

Yüksek zatları, ( NASR ) suresi ile teşahhus ve temeyyüz


buyurulm uş idi. ( Şecere-i Tubâ ) da deniyor ki, kâm il b ir
veli ne zam an K ur an surelerinden b ir sure ile teşahhus etse
o zat gsrek kendi ahvali ve gerek zam anının ahvaline nazaran
m utlak olarak zam anının kutbudur.
,
İm am Zeynelâbidin Efendimiz ( K erbelâ ) faciasında mulı-
; terem babaları ile berab er bulunm uş ve fak at h asta olarak
1 yatakta bulunduğ” için harbe iştirak edememiş ve binaenaleyiı
i; ( Şecere-i Tubâ ) Ehlibeyt soyunun devamı için yüksek bit
asıl olarak kalm ış ve h arp te şehit olm am ıştır. İbni Ömer de,
«sahih olan budur» dem iştir.
i Seyyid H azretleri, babalarından ve am cası im am H aşan ile
| Câbir, İbni Abbas, Mesvere ibni Mahzeme, Ebi H ureyre, Safi­
ye ve Ümmü Selm e'den hadis rivayet ederlerdi.
Zuhrî ve ibni Uyeyne diyorlar ki :
«Biz Kureyş içinde kendisinden faziletli b ir zat görmedik.»
, Zuhrî te k ra r diyor ki, «Seyyid H azretlerinden daha fakih hiç
I bir kimseyi görmedim.»

( İbni el Müseyyib de :
«Bu Seyyid’den daha m u ttak i ve dinin em irlerini sıkıca tu tan
hiç b ir kim se görmediğini» söylüyor.
Tavus'dan b ir rivayette deniyor ki :
«Geceleyin evine gitm iştim , Ali ibni H üseyin'i gördüm , kalkıp
nazama durdu ve uzun m üddet kıyam dan sonra secde etti ve
secdeyi pek ziyade uzattı. Kendilerini işittim , secdede diyor-

I 47
Jardı k i : ( Ya Rab! Senin rizayı şerifine talip b ir kulum .
Gınayı rububiyetine m erb u t b ir m iskinim . Babı m erham etin
etrafında b ir sailim. K erem hâzinene boyun bükm üş b ir faki­
rim. ) Tavus diyor k i : Allah’a yemin ederim ki ben o m uhte­
rem Seyyid’in bu duasiyie ne zam an dua etsem m utlaka Ce-
nab-ı H ak kabul etm iş ve o şiddetli ihtiyacı benden defetmiş-
tir.»
Bu m uhterem Seyyid b ir gün hastalanm ıştı. E shabm dan b ir
topluluk, ziyaret için huzuruna girdiler ve dediler k i : Ya Pey­
gam ber torunu! Sizin sıhhat ve afiyetiniz için hepim izin ha­
yatı feda olsun, bu geceyi nasıl geçirdiniz? Seyyid H azretleri
cevaben : ( Allah’a ham d ve senalar olsun rah at geçirdim.
Siz ne haldesiniz? ) O m uhterem topluluk dediler k i : Ya Pey­
gam berin torunu! Biz de sonsuz sevgi ve m ahabbetle gecemizi
geçirdik. O H azret de cevaben : ( H er kim bize Allah için ma-
habbet etse Rabbim o zatı kıyam et gününde korkusuzluk ve
em inlik gölgesi altında bulundurur. H er kim bize mânevi b ir
m ükâfat için m ahabbet etse Cenab-ı H ak kendisini Cennetle
m ükâfatlandırır ve h er kim dünyaya ait b ir m aksadın husuli
için bize m ahabbet etse Cenab-ı H ak kendisine um m adığı yer­
den rızkını verir. ) buyurdular.
Süfyan diyor ki : Hüseyin oğlu Ali H azretleri hac etmeyi ni­
yet etm işlerdi. Kız kardeşleri Hazreti. Sekine, bin dirhem ala­
rak ( Z ahrı H urre ) m evkiinde îm am H azretlerin in yanına
vardılar. İm am H azretleri oradaki fukaraya sözü geçen p ara­
ları dağıttı ve ihsan buyurdu. Yüksek m enkabeleri çok sayıda
ciltler vücuda getirebilecek derecede fazladır.
İm am H azretleri H icretin 94. senesi M uharrem ayının 12. günü
(M . 712 ) 56 yaşında iken Abdulmelik’in oğlu Velid Pelid ta­
rafından zehirlenerek şehit edilm iştir. M übarek cesetleri, aııı-
m ları H azreti Ali’nin oğlu İm am H asan’m ( B aki' ) de med-
fuıi bulunduğu kabire konulm uştur ki orad a H azreti Abdul-
m uttalib'in oğlu Abbas da m edfun olup hepsi b ir kubbe altın­
dadır.

48
İmam H azretlerinin on erkek ve d ö rt kız olarak on d ö rt evlâ­
dı olup bunlardan İm am M uhamm ed B âkır Hazretleri, imam
Hasan’m pâk kızı ( Ümmü Abdullah ) dan doğm uştur. Zeyd,
! Amru, Abdullah, H aşan, Hüseyin, A bdurrahm an, Süleyman,
Fatıma, Aliye, Ümmü Gülsüm, Hüseyin Asgar, Ali ve Hatice
, İmam H azretleri'nin beş cariyesinden dünyaya gelm işlerdir.
Evlâtlarına şu yolda vasiyet b u yurm uşlardır : ( Y avrularım ,
size evlât ve ahfadınızı, ana ve babalarının isim lerini yazdır-
i mak suretiyle kayıt ve zikretmeyi tavsiye ederim. Bu gerek
size ve gerek sizden sonraki tertem iz zürriyetinize m ahsus­
tur.)
SEYYİD İMAM MUHAMMED BÂKIR \
HAZRETLERİ NİN ı
YÜKSEK MENKABELERİ [

İm am Bâkır Efendim izin m uhterem anneleri ( Ümmü Abdul­


lah ), İm am H aşan H azretleri'nin kızları olup kendileri hem
yüksek nesepli b ir Haşimî, hem temiz hasepli b ir Alevî hem
de baba tarafın d an b ir M uham m edi idi.
H azreti îm am Bâkır, H icretin 57. senesi Sefer ayının üçünde
( M. 676 ) tertem iz dedelerinin şehadetinden d ö rt sene ev­
vel ( Medine ) de dünyaya gelm işlerdir. K ünyeleri ( Ebu
Cafer ) dir. Lakapları pek çok olup bu n lard an ( Bakî, Şa-
kir, Hadî, Kanî ) ve en m eşhuru ( B âkır ) dır.
M übarek vasıfları; Renkleri biraz esm er, boyları o rta, göğüs­
leri geniş, Allah’ı gören gözleri k u d retten sürm eli, ağızları bi­
raz geniş, bu ru n ların ın ortası hafifçe yüksek, dişleri seyrek
dizilmiş, m ütebessim şimali ve lisanı fasih idi.

50

P
İm am H azretleri, ilimde sahili görülm eyen hudutsuz b ir der­
ya idi. K âtipleri Kümeyt ve Seyyid H ari ve kapıcıları Cabir
Cu’fi idi. M ühürlerinin nakşı ( Rabbi lâ tezerni ferden ) idi.
K utlu hayatları, Emevî m eliklerinden Velid oğlu Yezid ve İb ­
rahim zam anlarına rastlam aktadır. Yüksek m azhariyetleri
( Mecid ) ism idir.

Ebu Cafer M uhamm ed B âkır H azretleri 117 H icrî senesinde


( M. 732 ) 60 yaşında ve b ir rivayete göre 58 yaşında beka
âlemine göçm üşlerdir. M übarek Seyyid, giydikleri gömlekleri
içinde gömülmeyi vasiyet etm işlerdir. M uhterem babaları ile
37 sene, temiz dedeleri ile de 4 sene yaşam ışlardır.

( Dürerül Esdaf ) da bu H azretin de babaları gibi zehirle­


nerek şehit edildiği ve ( B aki’ ) de ( K ubbetül Abbas )
da göm üldüğü rivayet edilm iştir.

Cafer Sadık H azretleri’nden rivayet edilm iştir ki :

«Pederimin ölüm ü günü yanında, bulunuyordum . Bana; gasil,


tekfin ve kabre konulm ası hususlarında vasiyet buyurdular.
Kendilerine dedim ki, ( M uhterem babam , rahatsız olduğu­
nuz günden beri bu günden daha iyi zam anınızı görmedim.
Bu itibarla sizde o yolda b ir şey görm üyorum . ) Cevaben b u ­
yurdular, ( Oğlum şu duvarın arkasından Ali oğlu îm am H ü­
seyin’in Ya Muhammed! Acele ediniz, dediğini işitm iyor m u­
sun? ) buyurm uşlardır.»

M uhammed B âkır H azretleri’nin çocukları altı veya yedi olup


bunlardan üçü E bu Abdullah, Cafer Sadık ve A bdullah'dır ki
anneleri E bu B ekir’in oğlu M uham m ed’in oğlu K asım ’ın kızı
( Ümmü Ferve ) dir. Diğerleri beni Sakife’den Esad oğlu
Mugire’nin kızı ( Ü m m ü H akem ) den doğmuş Abdullah ve
İbrahim ile b ir cariyesinden dünyaya gelen Ali ve Zeyneb'dir.
( NASR ) suresi îm am H azretlerin in Teşahhuslarm ı tem sil
ederdi. Şecere-i T uba’da ( KEVSER ) suresi olduğu da ri­
vayet edilm ektedir.

51
Zübeyir oğlu M uhamm ed oğlu M üslim ülm ekkî’den rivayet edi­
liy o r ki-: ' - i
«Biz b ir gün Câbir. bin Abdullah ile beraberdik. Oraya H üse­
yin oğlu Ali ve oğulları M uhamm ed B akır geldiler. Hüseyin
oğlu Ali, henüz sabi olan oğlu H azreti B âkır'a ( Amcanın b a:
şım öp ) dedi. H azreti B âkır da C âbir’e yaklaşarak em ri ye­
rine getirdi. Câbir, H azreti Ali’ye ( Bu kim dir? efendim )
dediğinde, H azreti B âkır gözlerinin önüne bakıyordu. H azreti
Ali, ( Bu oğlum M uham m cd’dir ) dedi. Câbir de o m asum
im am ı kucaklayarak ( Ya Muhammed! H azreti M uhamm ed
Resulullah ( S.A.S. ) sana selâm ediyor ) dedi. O rada hazır
bulunanlar ( Ya eba Abdullah! Bu nasıl olur? ) dediler. Câ­
bir karşılık olarak dedi ki : B ir gün Peygam berimizin yanın­
da idim. H azreti Hüseyin de H azreti Peygam berin kucağında
oynuyordu. Sonra Peygamberimiz Efendim iz bu y u rd u lar k i:
( (Ey Câbir! Oğlum H üseyin’in Ali adında b ir oğlu doğacaktır.
Kıyamet günü olunca b ir m ünadi âbitlerin seyyidi olan kalk­
sın diye nida edecek ve Hüseyin oğlu Ali H azretleri kalkacak­
tır. Hüseyin oğlu Ali'nin M uhamm ed adında b ir oğlu doğacak,
Ey Câbir! Eğer onunla buluşursan benden kendisine selâm
söyle; bu buluşm adan sonra bu fani âlem de çok kalm ayaca­
ğını da bilmelisin. ) H akikaten Câbir bu buluşm adan sonra
üç gün ve b ir rivayete göre de üç aydan fazla y aşam a m ıştır.^
Cafer Sadık H azretleri buyurm uşlardır ki :
«Bir gün babam ın yanında idim. K endileri de um um î b ir mec­
liste bulunuyorlardı. M übarek başını yere koyup b ir m üddet
d urduktan sonra kaldırıp hazır b ulunanlara hitaben : ( Ey
bu mecliste hazır olan kimseler! B undan sonra aleyhinize dört-
bin kişi ile hareket ve sizinle üç gün durm adan h arp edip içi­
nizden de b ir çoklarını katlederek m em leketiniz olan ve on­
lara haram bulunan şu şehre girecek ve defetmeye gücünüzün
yetm eyeceği'm usibete m aruz kaldığınız zam an o giren kim se­
ye karşı haliniz ne olacak bilirm isiniz? B u hal yakın b ir istik­
balde m utlaka vuku bulacaktır. Binaenaleyh, sağınızı ve solu-
tlüzü gözeterek tetikte ve iıazır olunuz ve söylediğim şeylerin
olacağında şüphe olm adığını biliniz. ) dedi.»
Medine’liler O’nun sözüne inanm adılar, bu k a t’iyyen olur şey
değildir, dediler. M uhamm ed B âkır H azretleri ( Medine ) den
Ehlibeytini toplayarak ayrıldılar. K ureyş’ten bir topluluk da
kendileri ile beraber bulunuyordu. ( Medine ) den. gitm ek is­
tedikleri yere geldiklerinde Ezrak oğlu N afi' dört bin süvari
ile ( Medine ) ye gelip girdi ve orada üç gün katliam ederek
bir çok m üslüm anı idam etti. İşte bu vak’a İm am H azretleri’-
nin haber verdiği gibi zuhur etti.

Ebül Avn diyor ki :


« ( Ban ) denilen yerde en evvel yerleşen B âkır H azretleri
olup orada yirm i sene oturm uşlardır. B undan sonra 111 Hicri
senesinde ( M. 726 ) hacca gitmiş, sonra ( Medine ) şehrin­
de altı seneye yakın kalm ış ve vefatında (B aki' ) nam ında­
ki yere göm ülm üştür. Bu olaydan sonra ( Ban ) denilen yer
bütün Sadatm sığmağı olm uştur.

53
SEYYİD CAFER SADIK HAZRETLERİNİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Cafer Sadık H azretleri'nin kutlu anneleri, Ebu B ekir’in oğlu


M uhamm ed'in oğlu K asım ’m kızı ( Ümmü Ferve ) H azret­
leridir.
Bu m uhterem Seyyid, H icretin 80. senesinde ( M. 699 ) ve
bir rivayette 83. senesinde doğm uşlardır. Künyeleri ( Ebu'A b­
dullah ) ve b ir rivayette ( E bu İsm ail ) dir.
Yüksek lakapları ( Fazıl, Tahir ) ve m eşhuru da ( Sadık )
tır. Medhe şayan sıfatları ve yüksek tab iatları m utedil, renk­
leri esm er, gözleri yaratılıştan sürm eli, b u runlarının ortası
biraz yüksek, kaşları hilâl gibi ince, göğüsleri geniş, ko llan
uzunca, saçları siyah idi. K âtipleri Seyyid Hum eyri ve kapı­
cıları M ufaddal bin Amr ve m ühürlerinin nakşı ( M aşallah
lâ kuvvete illâ billah estağfirullah ) dır. H ayatları Emevi

54
m eliklerinden Ebu Cafer M ansur zam anına rastlar. Sayısız
m enkabeleri vardır.
İslâm büyüklerinden Yahya bin Said, ibni Cüreyc, Malik bin
Enes, -Süfyanı Sevri, İbni Uyeyne, E bu Hanife, Ebu Eyyub Sah-
teyani ve bunlara benzer daha b ir çok fazilet sahibi kim seler
Seyyid H azretleri’nden hadis rivayet etm işlerdir.
Senetlerine gelince : Bir gün kendisine Süfyanı Sevri,
«Ya Cafer! Bana b ir hadis rivayet et, onu senden işiteyim ve
zaptedeyim, dem eleri üzerine m uhterem Seyyid Cafer ( Ba­
bam bana dedelerinden, O da babasından naklederek buyur­
m uşlardır ki : B ir kimseye Allah b ir nim et verirse o kim se
Hakka ham detsin ve şayet rızkı k ıt k an aat gelirse Allah’tan
mağfiret istesin ve b ir kimseyi b ir m usibet m ahzun ederse ( Lâ
havle velâ kuvvete illâ billâhi aliyyül a z im .) desin ) tarzın­
da idi. Süfyan bu hadisi dinledikten sonra kalkınca Cafer Sa­
dık Efendimiz ( Ey Süfyan! işte, bu üç şeyi zaptet. H akika­
ten bunlar ne k adar güzel şeylerdir. ) buyurdular.»
İbni Sabah diyor ki :
«Cafer Sadık H azreti H icri 148 senesi Şevvâl ayında ( M. 765 )
68 yaşında olduğu halde M ansur zam anında zehirlenm ek su­
retiyle ahiret âlem ine göçm üşlerdir.
M uhterem babaları ile b erab er 37 sene bulunm uş ve öldükle­
rinde pederleri ile am caları ve pâk dedesinin yanına ( B aki’ )
deki m ezara göm ülm üşlerdir. O ne k ad ar m ükerrem , şerefli
ve m es'ut b ir m ezardır ki bu ulu Seyyidlerle berab er büyük
Seyyid Cafer’i de koynuna alm ıştır.
Seyyid H azretleri, kutlu dedeleri ile beraber 14 sene bulunm uş
olup yüksek m azhariyetleri İlâhî isim lerden ( Hasib ) ism i­
dir. R uhanî şahsiyetlerini tem sil eden ( KEVSER ) suresi­
dir. Seyyid H azretlerin in zam anında yaşayanlara karşı yük­
sek em irleri ( LEKÜM DÎNÎKÜM VELÎYEDÎN ) tarzında
idi.

55
Kendilerinin altısı erkek biri kız yedi çocuğu olup bunlardan,
kendilerinden evvel ölen İs m a il1 ve diğeri M uhammed, Ali, İs- t
hak, Abdullah, M usa Kâzım, kızlarının ismi de Ferve idi.
B ir rivayete göre beş evlâdı olup İshak ile kızları sakat olarak
doğm uşlardır. B ir rivayette de Ferve’nin ismi Ayşe olup Ferve
lakabıdır.
Çok güzel olan Ayşe, perde arkasından, hadis ve irşat ehli olan
kim selere hadis rivayet e d e rd i.2
Bu kerim Seyyid, kölesi N afid’e buyurm uşlar ki :
«Ey Nafid! A rkadaşına b ir şey yazdığın ve gönderdiğin zaman
kâğıdın başına besmeleden sonra şunu yaz : ( Allah sabre­
denlere, sevm edikleri şeylerden ku rtu lu ş im kânı ve um m adık­
ları yerlerden de rızık verir. Cenab-ı H ak H azretleri bize ve
size h er fenalıktan korkusuzluk ve kurtuluş versin. Ve cümle­
mizi kendilerine korku ve keder gelmeyen kim selerden kılsın.)
diye tavsiye buyurm uşlardır.»
Köleleri diyor k i : Ben bunu ne zam an yazdımsa maksadıma
nail oldum.
Seyyid H azretleri evlâtlarına :
«Bana ait olan şu salevatı belirli vakitlerde okum ayı mânevi
bir vazife olarak itiyat etmenizi size tavsiye ederim . ( Alla-
hüm m e salli ve sellim ve b arik alâ seyyidina M uham m edin ve
âli seyyidina M uhammed. Biadedi halkike ve rizai nefsike ve-
zineti arşike ve m idadi kelim atike ya erham errahim in. ) bu­
yurm uşlardır.»
Yüksek faziletlerinden olm ak üzere Ebül Leys bin Sa’d diyor
ki :
« 113 Hicrî (M . 728 ) senesinde hac etm iştim . O rada ikindi
namazını kıldıktan sonra ( Cebel-i ebi Kubeys ) e çıktını.
______________________________ .
1 — İsmail! mezhebi bu soydan gelmiştir.
2 — Hadis ve irşad e h li: Hadis söyleyen ve Allah bilgisi öğreten.

56
Yerde oturm uş dua eden b ir kimse gördüm. Nefesi kesilince-
ye kadar ( Ya Rab, Ya Rab ) diyor ve sonra yine böylece
( Ya Hay, Ya Hay ) diyordu. Sonra dedi k i : Ya Rabbi ca­
nım taze üzüm istiyor, bana yedir, hırkam eskimiş beni giy­
dir. Sözü henüz tam am olm uştu, baktım üzümle ağız ağıza
dolu büyük b ir sepet hazır olm uştu ki mevsim üzüm zam anı
değildi. Ayrıca, m islini görmediğim iki hırka m üşahede ettim .
Bu zat üzüme el uzattığı zam an ben dedim ki : Efendim, siz
dua ederken ben de âm in dedim, bunun için ortaklık hakkım
vardır. B uyurdular ki : ( Yiyiniz, fakat yanınıza almayınız. )
Sonra, o iki hırkadan birini bana bağışladılar. Ben de Efen­
dim benim ihtiyacım yoktur, başka birine giydirir, diğeri ile
de örtünürsünüz dedim. Sonra eski hırkalarını da alarak dağ­
dan aşağı indiler. Kendilerine birisi rastladı ve o adam dedi
ki : Ey Allah’ın Peygam berinin oğlu, beni giydir! Hemen yeni
iki hırkayı o zata ihsan ettiler. B ir de sordum ki, meğer bu
m uhterem zat Cafer Sadık H azretleri imiş.»

Yüksek öğütleri ndendir ki :

( Allah’ın haram kıldığı şeylerden nefsinizi menediniz, em ir­


lerine uyunuz, âbit olm uş sayılırsınız; Allah'ın verdiği kısm ete
razı olunuz,, mtislim olm uş olursunuz; Eğer insanlar sizinle
konuşm ak isterse arzu ettiğiniz b ir şekilde konuşunuz, m ü'm in
olursunuz. G ünahkâr ve kötü kim selerle konuşmayınız, çünki
size günahı öğretir. Allah’tan k o rkanlar ile işinizde danışınız,
kazanmış olursunuz. ) Yine buyuruyorlar ki : ( H er kim
aile ve akrabasız yükselm ek ve saltanatsız bir yücelik isterse
isyan alçaklığını bırakıp itaat etm enin şerefine yükselm eli­
dir. )

57
SEYYİD MUSA KÂZIM
HAZRETLERİ’NİN YÜKSEK
MENKABELERİ

İm am H azretlerin in m uhterem anneleri ( B erberiye ) olup


Musa Efendimiz H icretten 128 sene sonra (M. 745) de ( Ebva’ )
da dünyaya gelm işlerdir. Künyeleri ( Ebül H aşan ) ve yük­
sek lakapları ( Sabir, Salih, Em in ) ve en m eşhurları ( Kâ­
zım ) dır.
Renkleri biraz kırm ızıya m ail esmerce, sakal ve saçları siyah,
göğüsleri geniş, kolları uzuncadır. K âtipleri Seyyidül Humey-
rî, kapıcıları M ehmed bin El Fadl'dır. M ühürlerinin nakşı
( El m elikûllahi vahde ) dir. K utsal hayatları B ağdat Abbasî
m eliklerinden M usa El H adi ve H arun e r Reşid zam anına
rastlam aktadır.
Bu kerem sahibi Seyyid’in seçkin m enkabeleri hudutsuzdur.
Bu cüm leden olarak, b ir gün H arun, Seyyid H azretlerine ( Siz

58
Ali evlâdından iken nasıl olur da R esulullah'm soyuyuz diyor­
sunuz? H albuki insan babası yönünden dedesine nisbet edi­
lir de annesi yönünden edilmez. ) dediğinde Scyyid Musa he­
men buna cevap olarak b ir besmele ile ( VE MİN ZÜRRİY-
YETİHİ DAVUDE VE SÜLEYMÂNE VE EYYUBE VE YUSU-
FE VE HARUNE VE KEZALÎKE NECZÎYEL MUHSİNÎN VE
ZEKERÎYYA VE YAHYA VE ISA... I 1 yüksek âyetini oku­
muş ve ( işte bu rad a İsâ ’nın babası olm adığı halde yine yu-
kardaki soya annesi yönünden katıldığı gibi biz de M ustafa
( S.A.S. ) m in tertem iz soyuna kutsal annem iz Fatım a yönün­
den k a tıld ık .) diyerek onu susm aya m ecbur etm iş, sonra da
( FEMEN HÂCCEKE MİN BA’Dİ MÂCÂEKE MÎNEL İLMÎ
FEKUL TEALEV NED'Ü EBNÂENA VE EBNÂEKÜM VE Nİ-
SÂENA VE NİSÂEKÜM VE ENFÜSENA VE ENFÜSEKÜM
SÜMME N EBTEH İL... ) 12 âyetini okum uşlardır ki bunun
m â n a sı: ( Bu hususta sana lcat’i ilm in gelmesinden sonra
her kim seninle iddiaya kalkışırsa ona de ki, geliniz çocukla­
rımızla çocuklarınızı, kadınlarım ızla kadınlarınızı ve kendimi-
mizi karşılıklı çağıralım da sonra m ubahele 3<_ve m ufahere 1
edelim. ) dem ektir. Peygam berlerin başbuğu Efendimiz de
N asârâ’ya karşı m ubahele buyurduklarında Ali, Fatıma, Haşan
ve Hüseyin Efendilerim izden başkasını zikretm em işlerdir.

Seyyid H azretlerin in senetleri, ecdadından gelen hadislerin


senetleridir ki babalarından naklen hadis rivayet ederlerdi.
( Kale ebu Caferiissadık an abaihî nazariil veledi ilâ valideyhi
ibadetün. ) tarzında idi ki : M ânası ( Babam Cafer Sadık
bana m uhterem babalarından hadis nakil ve rivayet ederek;
Bir çocuğun ana ve babasına şefkatle bakm ası m ühim b ir
ibadettir. ) dem ektir.

1 — En’am suresi Âyet 84


2 —■:Âl-i îmran suresi Âyet 61 •
3 — Mubahele: Birbirine beddua etmek, birbirinden nefret eylemek.
1 — Mufahere : Birbirine karşı ululanmak.

59
Ebülhasan Hazretleri diyorlar ki :
K u ran ın surelerinden birinin yüksek m ânasiyle benzeşme ve
teşahhusta şart olan, o surenin m ensuh2 olm am asıdır. Çünki,
teşahhusun m ânası, kâm il b ir veli üzerine İlâhî kelimat-ı eze-;
üyeden cereyan eden kudsî b ir feyizdir.
K endilerinin yüksek şahsiyetlerini tem sil eden ( KEVSER )
suresidir. M uhterem Seyyid babaları ile beraber 20 sene yaşa­
m ışlardır. 1

Ebül Avn diyorlar k i :


«Seyyid Musa bin Cafer, Melik Musa el H adi’nin koyduğu zin­

dan iptilâsından, M elik’in öldüğü gece çıktıktan sonra ( Ban );


a gitm iş ve orada kısa b ir m üddet kalarak geri dönm üşler­
dir.»

Ebül Avn, E bu Halid Ezzübâü’den rivayet ederek diyor lci::


«Seyyid Musa Kâzım beni b ir gün çok sıkıntılı vaziyette gör­
dü ve dedi ki, ( Seni pek sıkıntı içinde görüyorum , buna se­
bep nedir? ) cevaben; ( Nasıl sıkıntılı olmayayım? Sen bu
azgın herifler içinde bulunuyorsun, b ir tü rlü em in olamıyo­
rum. ) dediğimde, ( Ey Halid! Niçin emin olam ıyorsun. Fi­
lân gün, gecenin başlangıcında beni bekle, inşallah seninle bir­
leşirim ) buyurdular. Bildirdikleri zam an gelince İm am Haz­
retlerini b ir kafilenin önünde gördüm . Ben de izleri sıra git­
tim ve kurtuluşlarına ham d ve sena ederek ( Ban ) a gitmek­
te olduğunu öğrendim.» „
Seyyid H azretleri, 55 yaşında iken H aru n ’un emriyle veziri
İsa bin Cafer bin M ansur vasıtasiyle zehirlenm iştir. Vefatla­
rında pâk cesetlerinin bulunduğu yere ( B ağdat ) m ileri ge­
lenleri, eşraf ve fukahası girm işler, kendilerinde yaralam a, öl­
dürm e, boğulm a eserleri görm em işlerdir. Ancak habis vezirin

2 — Mensuh: îptal edilmiş, hükümsüz bırakılmış.

60
verdiği zehir ile birden bire ölm üşler ve H icretin 183. senesi
Recep ayının yirm i beşinde ( M. 799 ) Kureyş m ezarlığına
gömülmüşlerdir.
Kentlilerinin erkek ve kız otuz yedi evlâdı olup bu n lar : Ali
Riza, İbrahim , Abbas, Kasım, İsm ail, Cafer, H arun, Haşan,
Abdullah, îshak, Abdullah Sagir, H aşan Asgar, Ahmed, Mu-
hammed, Fazl, Süleyman, Avn'dır. Bu tertem iz soydan Avn adı
ile isim lendirilm iş yedi zat vardır. Avn bin Kâzım ile Avn bin
Mustafa A hrar m eşhur olup ün alm ayan diğer beş Avn daha
m evcuttur ki bunların hepsine b irden ( A’van-ı seb’a ) de­
nilir.
İbni Cevza, Şakik-i Belhî’den hikâye ederek diyor ki :
«Bu delikanlı, insanlardan ayrı yaşam aktadır. Galiba sûfiye-
den biridir, gidip şunu biraz azarlayayım, diyerek yanm a yak­
laşınca Seyyid H azretleri ( Y a Şakik! Şüphelerin pek çoğun­
dan kaçınınız. Zira, bâzı zan büyük günahtır ) diyerek Şa-
kik'in kalbindeki kuruntuyu yüzüne çarpm ak suretiyle kera­
met gösterm eye tenezzül etm işlerdir. Şakik bunu gördükten
sonra kendilerini saygı ile kucaklam ak istem işlerse de derhal
gözlerinin önünden kaybolm uşlardır. Sonra, bu H azreti bir
kuyu başında görm üşlerdir. 0 kuyuya ulu Seyyidin su bardağı
düşmüş, Şakik-i Belhî kendilerinin yanında iken Seyyid Haz­
retleri dua buyurm uşlar, derhal kuyunun suyu taşm ış ve b a r­
daklarım aldıktan sonra orada abdest alıp namaz kılmış, son­
ra b ir kum tepesine yönelerek kuyunun suyundan o tepe üze­
rine biraz atm ışlardır. Ben kendilerine dedim ki : Ey Seyyi-
dim! Rabbim in sizi rızıklandırdığı şeylerden beni de doyuru­
nuz. Cevaben buyurdular ki : ( Ya Şakik! Allah'ın görünen
ve gizli nim etleri bizim üzerimizde daim dir. Allah’ından iyilik
bekle. ) Ben de elimi uzattım , sözü geçen kum tepesinden bir
avuç aldım, b ir de ne göreyim, tam am en kurabiye ve şeker­
den ibaretm iş. B unları yediğim zam an günlerce ne su ve ne
de yemek isteği hasıl olmadı, sonra kendilerini yalnız M ekke'­
de gördüm.

61
Seyyid Hazretleri buyurmuşlardır ki :
«İnsanın im anı, Allah’ı bilm ektir. O’nu bilmeyen taklitçidir.
O kimse de şüphe ve zanların elinden hiç kurtulam az. Bu şüp­
heyi veren en büyük şüpheci de Şeytaıı’dır. K endisine hakikî
Allah bilgisi gelmeyen kimse şüpheden kurtulam az. ) Ve yine
buyurm uşlardır k i : ( Hâlin en güzeli; iyi ahlâklı, gafletih kir
ve pisliğinden temizlenmiş b ir kalp olup en güzel söz de Allah'ı
zikirdir. )

62
SEYYİD ALİ RİZA HAZRETLERİNİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Bu Seyyid, faydalı bilgiler, iyi işler ve ü stü n keram et sahibi,


yol gösterici, güzel ve saf ahlâklı, ilmi ve amelî olgunluğu şa­
hıslarında toplam ış b ir vücuda sahip idiler. Tertem iz anneleri
( E rvâ ) nam ında ( Ümmül Benin ) sıfatı ile isim lendiril­
miş, M usa Kâzım H azretleri’nin cariyelerinden idiler.

Seyyid H azretleri 148 ve b ir rivayette H icrî 143 ( M. 760 ) se­


nesinde ( Medine ) şehrinde dünyaya gelm işlerdir. Künye­
leri ( Ebül H aşan ) ve lakapları ( Riza, Sâbir, Zeki, Veli )
ve en m eşhuru ( İm am Riza ) dır.

Yüksek vasıfları; yüzünün rengi esm er, b ir rivayete göre de


kırmızıya meyyaldi. Tertem iz yüzlerinde sabah yıldızı gibi p a r­
layan b ir n u r görünürdü. Bu H azretin şahsiyetlerini temsil

63
eden ( FİL ) suresi olup kâtipleri D a'betül Huzaî, m erham et
kapılarının kapıcısı ( M uhamm et bin F ırat ) ve m ühürleri­
nin nakşı ( H asbiyallah ) idi. H ayatları, Abbasî m eliklerin­
den Em in ile Me’m un zam anlarına rastlam aktadır.

Seyyid H azretleri'nin çocukları b iri kız, beşi erkek olarak altı


tanedir. B unlar M uhamm ed Kani, H aşan, Cafer, İbrahim , H ü­
seyin ve Ayşe’dir.

N işaburı tarihinde yazıldığına göre :


«İm am Ali Riza Efendimiz ( N işabur ) a girdikleri zam an
kırm ızım tırak b ir k a tır üzerinde ve büyük b ir şemsiye gibi
gölgeliğin altında idiler. Bu h al| gören çarşı ahalisi ikiye ay­
rıldılar ve H azrete yol verdiler. Şehrin büyük âlim lerinden
hafız ebu Z ür'a ve ebu Müslim Tusî kendilerine takdim edil­
di. Y anlarında ilim ehlî ve hadis erbabından faziletli b ir çok
kimse vardı. B unlar Seyyidin huzuruna geldiklerinde dem iş­
lerdir ki : Ey büyük Seyyid! Ey eşi ve benzeri olm ayan îm am !
Tertemiz babanız ve asil ecdadınız hakkı için bize m übarek
yüzünüzü gösterirseniz ve m uhterem ecdadınızdan işitm iş ol­
duğunuz bâzı hadisleri de bildirirseniz hakkım ızda ihsan üs­
tüne ihsan lutfunu esirgememiş olursunuz. Bu söz üzerine o
büyük Seyyid hizm etkârlarını d urdurup üzerinde gölgelik va­
zifesini yapan örtüyü açarak yüzlerinin güzelliği ile halkın
gözlerini nurlandırdılar. 0 kem alât kâbesinin etrafındaki in­
sanlar ise herkes kendi m ertebesine göre ayakta durm uş, ki­
mi ağlar, kimi feryat eder, kimi de H azretin geçtiği to p rak ­
lara yüzlerini sürer, b ir takım ları ise Seyyid H azretleri’nin
katırının tırnaklarını öperdi. Bu sırada feryad ve vaveylâ ço­
ğaldı. H azretin yakınlık şerefine erm iş olan bâzı ünlü bilgin­
ler halka hitaben dediler ki : Ey insanlar! Susunuz ve size fay­
dalı olacak şeylere kulak veriniz ve feryadınızla şanlı Seyyi-
dimizi sıkmayınız.
B u esnada Seyyid H azretleri’nin ifadelerini yazmaya E bu Zür'a
ile M uhammed bin Eşlem Tusî görevlendirilm işti,

64
îmanı Riza Hazretleri buyurdular ki :

( Bana babam Musa Kâzım, b ab a la n Cafer Sadık, O da baba­


ları M uhamm ed Bâkır, O da babaları Ali Zeynelâbidin, O da
babaları K erbelâ şehidi, O da b abaları İm am Ali M urteza Haz-
retleri'nden naklen hadis rivayet etm iştir ve Cenab-ı M urteza
bana, sevgilim ve gözümün n u ru R esulullah Efendimiz Ceb­
rail’den O da âlem lerin Rabbındaıı. naklederek buyurm uşlar­
dır k i : Lâ ilâhe illallah, ulu cümlesi benim himayem altında
bir kaledir. Eler itim bunu söyler ve bunda sebat ederse o ka­
leye girmiş ve oraya giren de azabım dan kurtulm uş olur. )

Bu hadisi şerifi an lattık tan sonra ö rtü sü n ü tek rar örterek


halk arasından ayrılm ışlardır.

I-Iazreti Ahmed diyorlar ki : «Bu hadisteki isııad eğer b ir mec­


nun üzerine okunsa şüphesiz eyileşir.»

Ebiilkasım K uşeyrî diyorlar ki :

efeu hadisi şerif Sam anî Em irlerinden bazılarının eline geç­


miş ve bunu altınla yazdırarak m ezarlarına beraberce gömül­
mesini vasiyet etm işler ve sonra da bu hadisi şerif ve bu se-
nedat bereketine Allah’ın kendilerine af ve m ağfiret buyurdu­
ğunu rüyalarında görerek haber vermişlerdir.»j

Seyyid Elazretleri babaları ile 35 sene beraber bulunm uşlar­


dır. H ayatları; Me’m un'un ve kum andanlarının kalplerinde
daima önem li b ir korku teşkil ettiği halde suikastlerini b ir
türlü başaram am ışlar, nihayet veliahtliğe getirileceği vaadi ile
yapılan b ir hiyle neticesinde H azreti şehit etm işlerdir.

«Me’m un’un m aksadı Elazretin şahsına suikasd olup yoksa


O’nu veliaht etm ek değildi. Seyyid H azretleri bunu bildiği için
babası gibi evvelâ ( Ban ) a hicretle orada gizlenmişler son­
ra M e'mun kendisine b ir çok aldatıcı vaadlarda bulunarak O
Hazreti ( Tus ) a getirm iş ve sonra da zehirlettirm iştir.»

65
H ersem e bin A’yün diyor ki :
«Me’m un, bu Seyyidi üzüm le zehirletm iştir.»

H usam eddin H azretleri :


«Me’m un’un İm am a olan bu hiylesinden halkın haberi yoktu.
Fakat, İm am H azretleri biliyorlardı. H atta kendisine M e'mun’-
un veliahdı olacağını söyledikleri zam an ( Evet, Me’m u n ’un
böyle b ir m aksadı vardır. Lâkin, hayra karşı olam ayan bu
adam ın özü sözüne uygun değildir. B undan dolayı dediği ol­
m ayacaktır. ) buyurm uşlardır.»
Bu pâk Seyyidin vefatı hicretin 203. senesi Sefer ayının niha­
yetinde ( M. 818) ve b ir rivayete göre başka b ir zam anda vu­
kua gelm iştir. H ayatları 55 sene olup ( H orasan ) a bağlı
( Tus ) civarında ( Senebat ) kasabasında H arun-er R eşid-
in m ezarına yakın b ir yerde göm ülm üştür.

Seyyid H usam eddin H azretleri ( M enazilünnücum ) adında­


ki kitabında diyor k i : Y ukarıda adı geçen kasabanın doğru
ismi ( Seyyid Âbad ) olup Abbasî hüküm darlarının daima
Peygamber soyundan gelenleri gizlemeye, şan ve şereflerini
yok etmeye fırsat gözlemeleri dolayısiyle bu kasabanın ismi
değiştirilerek ( Senabat ) olm uştur.

Seyyid H azretleri'niıı sonsuz büyük keram etleri ve bâzı şey­


leri oluşundan evvel hab er verm eleri m eşhur ve herkesin ağ­
zında dolaşm akta ise de en büyük kutsal keram etleri ( Ve:
inneke lealâ hulukin azim ) âyetinin m ânasına tam am iyle uy­
gun ve güzide ahlâklarının İlâhî ahlâk ile h er bakım dan m u­
tabık olm asıdır.

66
SEYYİD MUHAMMED CEVAD
HAZRETLERİNİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Bu ulu Seyyid’in m uhterem anneleri, Ümmü V eled 1 olup


( Sekinetül Mersi niye ) nam iyle ün bulm uştu. Yüksek kün­
yeleri pâk ceddindeki gibi ( E bu Cafer ), lakapları ise ( Mur-
teza, K ani’ ve C e v a t) olup başka yüksek lakapları da vardı.

1—Ümmü Veled adı kendilerinin ( Sudan ) lı olduğu zannını verirse


de bu isim Sudanlı, Acem, Rum ve Türk ile başka kavimlerde de
kullanılmıştır.

Ebül Avn Hazretleri’ne göre Cenab-ı Sekine, Mersin’den ve Rum


kızlarındandır, Bâzılarma göre ise Mersinli değildir.

67
M ühürlerinde ( N i'm el kadir Allah ) yazılı idi. Seyadetleri-
| mn -m ed a r ^ i mtiyazı ( 47 kelim e, idi. ) 2

j: Doğumları, H icretin 195. senesi Ram azan ayının 19 unda ( M.


ll 810 ) ( Medine ) de vukua gelm iştir. K apıcıları Ömer bin
* Fırat ve kâtipleri Cenab H am m ad olup n u rlu hayatları Abbasî
m eliklerinden M e'mun ve M u'tasim zam anlarına rastlam ıştır.

Yüksek v a s ıfla rı: O rta boylu, renkleri beyaz ve gözleri kud­


retten sürmeli, parlak alm ları ile göğüsleri geniş, tertem iz ta­
biatları halim ve selim, bazuları pek kuvvetli, kaşları hilâli
andırır şekilde kavisli, buru n ları çekme ve o rtası yüksekçe
olup inci dişleri ( Aden ) in m ücevherlerini im rendirecek
derecede beyaz ve parlak, ağızları biraz genişçe, saçları siyalı
:Y ; İdi. '

Seyyid H azretlerin in kutsal öm ürleri 25 yıl olup teşahhusları


( HÜMEZE ) suresidir. M uhterem bab aları ile b erab er aıı-
■, cak sekiz sene bulunabilm işlerdir. E bu Cafer Cevad Hazrel-

I' leri (. Bağdat ) da ölm üşlerdir.

Seyyid H azretleri ( Bağdat ) a şeref verdiklerinde, eşi Me'­


mun'uıı kızı ( Ümmül FazI ) ile beraberdi. B ir rivayette eşi,
Seyyid Cevad’ı, Me’m un'un em ri ile ve b ir şerbetle zehirlemiş;
ve 220 senesi M uharrem ayının sonunda ( M. 835 ) ve iki
ı gece içinde vefat edip dedesi Ebül H aşan H azretleri’nin ( Ku-
[■ ' reyş ) mezarlığı içindeki pâk kabrine defnedilm iştir.

Bu cümle, Seyyid Ahmed Husameddin Hazretleri’nin kitabının


Arapça aslında da böyîedir; Bâtın ilmine ait mefhumları kapsayan
b u cümleyi Türkçeleştirmeye cesaret edemedim.; Her,- Seyyİd’in ta-
sarrufunda bir sure, bir âyet veya bir veya birkaç kelime olduğuna
bu kitapta işaret edildiğine göre bu~cüînleyi deSeyyid Muhammed
Cevad Hazr^leri’nin, hangileri olduğunu bilmediğimiz, 47 kelime-
ye tasarruf ettikleri anlamında bellemek mümkündür. ~~T
Diğer b ir frivayette ise, M uhamm ed Ccvad H azretleri M uhar­
rem aymin sonuna doğru ( B ağdat .) a varm ış ve dokuz ay
sönra-ölm üştür, denilm ektedir.

..Seyyid H azretleri'nin ölüm ünden sonra eşi Ümrriul Fazl, M u’-


tasim ’in ihtişam lı sarayına giderek b ir daha m eydana çıkma­
mış ve H azretin ölüm ünden k ırk gün sonra gırtlak verenim ­
den ölm üştür. Bunu Zerlteşî ( Intikam ullah ) adındaki kita­
bında rivayet ediyor ve diyor ki :

«Bu îslâm üm m eti içerisinde üç kadın sonsuz hüsrana duçar


olm uştur. B unlar îm am H aşan Efendim izin eşi E ş'as’ııı kızı
Cûde ve M uham m ed Cevad H azretleri’nin eşi Me’m ıın'un kızı
Ümmül Fazl, b iri de Peygam ber Efendim izden boşanm ayı is- .
teyen kadındır.»

İm am H azretleri'nin çocukları, Ali, Musa, Fatım a ve Ümame’


dir. K endilerinden gelen eserler pek çoktur. Akla uygun ola­
rak ileri sürülm üş tekliflere h er zam an m uvafakat ederlerdi.
K endilerinde halkın tekliflerine karşı pek az m uhalefet görü­
lürdü. Yapılan iyiliği hiç bir zam an unutm azlar ve daim a m in­
nettarlık duyarlardı. Alçak gönüllülükleri herkesin değer de­
recesine göre idi. İnsanların k usur ve ayıplarını, yaratılışla­
rındaki olgunlukları icabı, daim a u n u tu r ve böyle kim selerin
kusur ve ayıplarının iyi hale dönm esine yardım ve gayret bu­
yururlardı.

Seyyid H azretleri’nin gelecekteki fennî olaylara ve İlmî yük­


selişlere dair uzağı gören nazarlarla keşif ve m üşahede ve ifa­
de buyurdukları sözlerden b âzılan şun lard ır :

( Günler, insanlar arasında nöbetleşe sürüp gitm ektedir. İ n­


sanlar bu günlerden derece derece faydalanarak İlmî ve fennî
ilerlem elerle ölüleri diriltm eye kad ar gelebilirlerse de ona
kudretleri yetm eyecektir. Ancak ru h un kendisine geri gelıp ği-
feceği 'derecede bâzı cisim ler vücûda getirirlerse de ona yaşa- ^

69
yan b ir uzviyet veremezler. B ununla berab er hakikaten değil­
se bile görünüşe göre uzva tam b ir benzerlik vücuda getirebi-
^ fle n ^ Ç ü n k r. -yaşayaTrmzviyeT'rülîîın tasarru fu ile onun tesi­
rinin eseridir. F akat bedene ait parçalar ile İnsanî mizaç ve
huylar tabiîdir. Meselâ, vücudunun âza ve âletlerine benzer
ve aynı hayvanlara ve bunlara benzer şeyleri şekil bakım ından
yapm ak m üm kün ise de onlardaki hayatiyetin neticesi olan
hareketlere ve duygulara delâletle üzerinde m eydana gelen
eser ve alâm etleri yapm ak m üm kün değildir.)

70
SEYYİD EBU CAFER ALİ HADİ
HAZRETLERİNİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Bu Seyyid H azretleri H icretin 214. senesi Recep ayında ( M.


829) ( Medine ) de dünyaya gelm işlerdir. M uhterem anne­
leri, Ümmü Veled olup ( Şemame ) adı ile isim lendirilm iş­
tir. Bâzı rivayete göre ( Sem ânetül M ağribî ) de denilm ek­
te ise de doğru rivayete nazaran kendileri ( Babül Ebvap )
olan ( D erbent ) den ve Acem esirlerindendir.
Ebu Cafer Efendimiz b ir az esm er ve b ir rivayette beyazca,
boyları orta, vücutları zayıf, ağızları büyükçe, parlak alınları
geniş, burunlarının ortası hafif yüksek, saçları siyah idi. (iyi­
liği sever ve kusursuz b ir kalbe sahip olup hangi b ir bakış
pâk yüzüne devamlı baksa baha biçilmez güzelliğinin gittikçe
arttığını görürdü.^ Yalnızlığı severlerdi. Yüksek şahsiyetleri
( ASR ) suresine zuhur mahalli idi.

71
Ibni Said ile M uhamm ed bin Osman ve M untasır’m kâtibi,
Seyyid H azretleri’nin M u’tcz tarafından Hicrî 253 senesinde
( M. 867 ) zehirlendiği fikrine sahip olm uşlardır. M u'tezid ile
M uktadir’in asırlarında bulunduğu rivayeti doğru değildir.
K endileri ölüm lerinden sonra ( Kureyş ) kabristanında ba­
balarının şerefli m ezarına göm ülm üşlerdir.

Seyyid H azretlerin in künyeleri ( E bu Cafer ) olduğu halde


devrin halifesinin ism ine uygun geldiği için kendilerine ( Ebu
H aşan ) diye çağm lm alanm em ir buyurm uşlardır. Haşan,
İm am H azretleri’nin küçük oğludur.

Yüksek lakapları : ( H adi ve M ütevekkil ) ise de yine o sıra­


da halife Cafer El M ütevekkilin lakabına benzem esinden do­
layı b u lakapları yayınlam am ıştır. B ir rivayete göre de İm am
H azretleri, Cafer lakabını, b ir oğlunun adı olduğundan kim ­
senin haberi olm am ası için gizli tu tm u ştu r. Seyyidlik m ührü­
nün nakşı ( Allahü rab b i ve ism eti min halkıhi ) dir. M uh­
terem Seyyidin iyilik kapılarının kapıcısı Osman bin Said’dir.
N urlu hayatları Abbasî H üküm darlarından Vâsık, Mütevekkil
ve M ustain zam anlarına rastlar.

Savâik’de, İm am H azretleri’nin ilim, tab iat güzelliği, m erha­


m et ve cöm ertliği yönlerinden babasının tam varisi olduğu ve
kendilerinden 585 hadis anlatıldığı rivayet edilm ektedir ki bu
hadisleri Ebu Veiid kendilerinden nakletm iş ve ( Mevrus ha­
disler ) diye ad landırarak senetleri ile berab er hepsini topla­
m ıştır.
M uhammed bin A m m ar’clan nakledilm iştir ki :
«Seyyid Cafer Zeki, m uhterem babasına ait olan şu hikâyeyi :
anlatm ışlardır : Abdullah bin M uhammed, m uharebe zam an­
larında ve başkentte nam az vakitlerinde M ütevekkil’e vekâlet
vazifesini yaparken Ebi Cafer H azretlerin i M ütevekkile çe­
kiştirerek kendilerini yok etm ek fikrine düştü. İm am H azret­
leri ise bu vaziyetten hab erd ar olunca M ütevekkil'e yumuşak

72
bir m ektup yasarak Abdullah'ın kendisine olan kötü niyetini
haber verdi. M ütevekkil dc bu m ektuba karşı özür dileğini b il­
diren ve kendilerini yanm a davet eden bir cevap gönderdi.
İm am H azretleri yanında Yahya ibni H ersem e olduğu halde
çıkıp ( H an Saalik ) mevkiine geldiler ve orada uzun süre
kaldılar. »

Salih ibni Saad diyorlar ki :


«İmam H azretlerin i çok sıkıcı ve tehlikeli b ir yer olan ( H an
Saalik ) te gördüğüm zam an kendilerine : Ey ulu Seyyid !
Bu adam lar sizin yüksek kadrinizi bilm ediler ve b u rad a tu ta ­
rak hapis ettiler. Bu aşağılık kişilerin istedikleri, Peygamber
soyundan gelenleri yok etm ekten başka b ir şey değildir. Keş­
ke bana izin verseniz de tertem iz oğlunuz Cafer Zeki’yi dayı­
ları M uham m ed bin A m m ar’a benim le gönderseniz. O zam an
hiç olm azsa evlâtlarınızın diğerleri hakkında da b ir korum a
m eydana gelmiş olu r dedim. Bu sözümle Seyyid H azretleri’nin
iznini aldım ve Yezid bin Esad, İb rahim bin Adef, I-Iaşim bin
Şu'be ile birlikte Seyyid Cafer Z ek in in yanında giderek ( Rük-
kân ) da bulunan dayılarına kendilerini teslim e m uvaffak ol­
duk.»

73
SEYYİD CAFER MEHDİ HAZRETLERİ NİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Bu kerem sahibi Seyyid, araştırm ad a ve incelem ede üstad,


İm am ların nuru, üm m etin güneşi, din, ilim ve hikm et yön­
leri ile insanlığın en büyüğü, ru h ların feyiz denizi, eşbahm
n u r saçan meşalesi, fukaranın sığmağı, gariplerin koruyucusu,
kaygı ve tasanın kâşifi, gam ve kederin dafii, m elekler âlem i­
nin m ir’âtı, İlâhî kudret fezasının âyetler dolu yüksekliği, Al­
lah’ın inayet ve hidayet yolunun rehberi, İlâhî üstünlüklerin
sahibi, temiz, cöm ert, T a n n ’ya yönelmiş, kutu p ların kutbu,
üm m etin ihtiyaçlarının kıblesi, yüksek him m et, Iutuf ve ke­
rem sahibi, evliyanın seyyidi ve zengin gönüllerin senedi, ye­
tiştirici m ürşid ve M uham m ed’in ahlâkı ile ahlâklanm ış olup
Veli H azretleri’nin yüksek lakapları ( Mehdî ) ve ( Zeki )
idi.

74
Bu cöm ert gönüllü Seyyid, H icretin 235. Rebiülevvel ayının
17. günü ( M. 849 ) M edine’de dünyaya gelm işlerdir. Anneleri
( Hâdise ) ism inde b ir üm m ü veled ve b ir rivayete göre Mu-
ham m ed A m m ar’m kız kardeşi, H akanın kızlarından idi.
Yüksek sıfatları; Boyları orta, renkleri beyaz, gözleri çok sı
yah, T anrı ilham ının m ahalli olan m übarek başları büyükçe,
sakalları çok ve sık, saçlarının rengi siyah idi. M ütebessim b ir
yüzle ve en kusursuz b ir şekilde düşüncelerini açıkça söyler­
lerdi. Tertemiz vücutlarındaki seyyidlik delili 22 idi. T anrı’nm
kemâl isim lerinden ( lvarıfe“~) vc^CEİat'sıfarrndân ( Vacid .)
ve ( Cebbar ) sıfatlarının tam m azharı idiler. N ur dolu h a­
yatları M u’tasim 'in oğlu Cafer M ütevekkil’iıı sultanlığı zam a­
nına rastlam aktadır. M ühürlerinin nakşı ( Esselâm ül Mü’-
min ) ve kutsal öm ürleri 87 ve künyeleri ( Ebu H aşan ) idi.
Seyyid H azretleri 322 H icrî senesinde ( M. 933) bu âleme ve­
da buyurup ( Seyyid Abat ) kasabasında Allah'ın rahm etine
tevdi edilm işlerdir.

E v lâ tla rı: Ali, M uhammed, Muaz, kızları Rukiye, Ümmü Gül­


süm, Ümmü Selme H azretleri’dir.f Yüksek teşahhusları ( TE-
KÂSÜR ) suresi ve yüce senetleri dedelerinden intikal eden
hadislerdir.^

İnsanın hakikatine dair kem âl sahibi Seyyidden sorulan biı


soruya şöyle cevap verm işlerdir :
|((İnsanın hakikati üç çeşit olup biri bilgin ve bu sıfatına vâkıf;
biri ne bilgin ne de buna vâkıf; biri de bilir ve bildiğini isbata
kudretli olur ki, bu gibi kim seler iki kısım dır. B unlardan biri
mevcut bilgisini b ir kökten ve ü stün b ir ağızdan alır. Diğeri,
ilham lar ve tan rı em irleri sonucu olarak bilgi kazanır ki, bu
ikinci kısım şahide m uhtaç olmayıp gereken şeyleri bilir ve
eşyanın aslından ve hakikatlerinden haber veriı^ Fakat bilip
de bildiğini bildirm eye izinli olmayanlar, ruh halleri ve T anrı
sırlarına ait bnğT~siîhîplerinden üm m etin b ir kısım ârifleri
bTtfp bunların ekser ahvali zam an zam an İlahî varidat ve ru h î

7S
müşahedelerin artm asından m eydana gelen hayret mevceleri
içinde şevk dalgalarım^ görm ekten ib a re ttir. Nazil olan bu
varidatı ihata, beşerî kudretin h e m e n dışında h ir keyfiyet ol­
duğundan yalnız m üşahede ve bundan m eydana gelen b ir hay-
re t içerisinde kalıyorlar. ~~~

Bilmeyen ve b ir şeyi anlatm aya ve ayırm aya m uktedir olm a­


yanlar am el ve ihlâs hususunda tabiatiyle ta ’n ve zem edile­
mezler. )

idilim harikalarım kendinde toplam ış olan bu hakim Seyyidden


Berk-i sınaiye ( elektriğe ) dair b ir şey sorulm uş ve denm iş­
tir k fT B u elektrik b ir yerde tesbit ve b ir m üddet tah d it edi­
lebilir mi ve billur parçalarının açılarındaki aksedişte gör­
düğümüz n u r akisleri sürekli o lur m u? Cevaben buyurm uşlar­
dır ki

(^N urlar varlık olarak tab iî ve sınaî olur. Tabiî olanı güneşin
ziyasından m eydana gelmiş b ir cisim dir. Varlığının ayırıcı
özellikleri de m oleküllerinde yanm a kabiliyyeti bulunm akla
yanan ve akım a uyan atm osferdir.^

^N urların bâzı şartları v ard ır ki, bu n lard an biri, p arlak olsun


olm asın, ziyadır. îs te r tabiî veya sınaî olsun bun u n m utlak
varlığına riayet olup bu ışık insan cesedindeki ru h gibidir.
Diğeri, varlığının tabiî gerekleridir, nasıl ki b ir şeyi gören b ir
kimse onu ancak gözü ile görür. O göz kendisinin görm e âle­
tidir. F akat gözü olmazsa hiç b ir şey görmez. İşte bu ışık da
cesede kıyasla canı gibidir. Ceset ne zam an candan ayrılırsa
göz de görm ekten m ahrum kalır)!

^Ü çüncü kısım v arlık tır ve b ir takım değişik m addelerin b ir­


leşimidir. Bir kim se bu hassaları b ir yere toplar veya b ir ba­
lona, dışarıdan bağlantısını kesm em ek şartile koyarsa, işbu
elektrik git gide sabit b ir şule ve donuk b ir parlaklığa tahav-
vül eder. ( MESELÜ NURİHÎ KEMİŞKÂTİN FİHA MİSBA-

76
HÜN ELMÎSBAHÜ Fİ ZÜCCACE ) ‘ yüksek ayetindeki ( Miş-
kât ) işte böyle ışık ve benzeri şeylerdir. Bunda, gelen b aşka
b ir kuvvet ile dış bağlantısı kesilmeyerek b ir noktaya sıkış­
tırılm a ve toplanm asının m üm kün olduğuna işaret vardır.
Nasıl ki, ışık evvelâ varlığın gereği olan sınaî züccaciyedekl
atm osferde görünür ki bu, züccaciyenin kıyam m ahalli arıza­
lar vasıtasiyle sabit ve devamlı olan o m ürekkep vücuttur. Ha­
kikatte bu ilk bakışta im kânsız gibi zan edilirse de düşünce
ve oluş âlem inde m üm kündür.^

Sınaîye gelince : B unlar da yanan n urlar, yâni p arlak yıldız-'


lar olup bunların Arza karşı en m üessir olanı güneştir. Bunun
tesiri Dünyanın kendisinde his edilir ve bilinm iştir. Bundan
sonra tesir bakım ından Ay gelir ki bundan Dünyanın kendisi
değil arızalan yâni hayvanları ve n eb atları tesirlenir ve fay­
dalanır.

f(Dünya üzerine Güneşin tesiri ışık vasıtası ile olup bu ışık da


hafif eter m addesinin tekeyyüfünden, yâni m addeleşm esinden
başka b ir şey değildir. îşte, b u eterin maddeleşmesi sebebiyle
Dünya, üzerinde m evcut olan arızalardan teneffüs eder. E ter
m addesi bunun üzerinde, havada teneffüs eden kim senin ne­
fes alıp verm esi gibi, b ir yaşam a işi yapar ki ( VE EZÎNET
LÎRABBİHA VE HUKKAT ) 12 ayetinde b u nükte beyan buyu-
rulm uştur.S\
\tGüneşin ziyası kaybolunca bunun etrafın d a dönen Dünya, Me­
rih ve benzeri p arlak yıldızların m ünasebetleri de kesildiği
için ne bundan başkaları, ne de başkalarından b u faydalana­
m ayacak surette sönük ve bulanık olu r ki ( İZEŞŞEMSÜ
KÜVVÎRET VE İZENNÜCUMÜNKEDERET )3 yüce ayeti ile
anlatılan lâtif işaret budur. îşte b u gibi parlak yıldızlar ve

1 — Nur suresi Ayet 35


2 — İnşikak suresi Âyet 2
3 — Tekvir suresi Âyet 1,2

77
başka gezegenlerin sönmeleri gerek kalp gözü ile id râk ve ge­
rekse gözle görme hassasının b ir kim seden yok olm ası dem ek­
tir ki artık m addeten ve m anen bu hassalardan hiç biriyle
istifade m üm kün olm azj^îşte^t VELEV NEŞÂÜ LETAMASNA
ALÂ A’YÜNİHİM FESTEBEKUSSIRATE FEENNA YUBSt-
RUN )4 açık cümlesi bunu anlatır. ( Tamis ) hakik atte su­
yun yavaş yavaş yok olm ası veya Zühal de olduğu gibi zam an­
la yükselm esidir^ Bunun içindir ki Zühalin üzerinde geniş bir
çenber şeklinde görülen kem er yükselmeye yüz tu tm uş b irs u -
dm \Xüîî'kİ; ziVSmîTTîunun üzerine pek az gelerek değmesi Zü-
hal üzerinde b ü k m e d e n re onu kullanan- havadan başlca b ir

an lişılıy ö r ki, suya ihtiyacı olm am ak şartile, yalnız hava ile


"ynşSyaıı bâzı canlılar da vârcl’ıf. VS~yine"bu hal gösteriyor ~ki,
liava'nln~dâ kendine fnâhsûs bir hayalT~vblY âzricürHer üzerin-
de istidatlarına göre özel tasarru fu vardır. B undan dolayı Zü-
haTTcuresınin yalnız havaya, Dünya küresinin hem hava~ ve
hem suya, ZüHrenîıYTse^'s'u' Kava ve topYagâ ihtiyâcı olup ısı
ise b u n ların hepsıne h ükm cder, Dunva~~uzerinde beden ihti-
ı, toprağın ü stün ol-

Yasin suresi Âyet 66

78
SEYYİD
EBÜLKASIM MUHAMMED HAZRETLERİ’NİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Seyyid H azretleri, ( Seyyid Âbad ) a bağlı ( Seddülbeyn )


de H icretin 254 ve Ebül Avn H azretleri’nin anlattığına göre
H icretin 253. senesi ( M. 867 ) dünyaya gelm işlerdir.

Anneleri, Ali H adi’nin oğlu Ebil K asım ’m oğlu İsm ail'in kızı
( Fatım a ) dır.

Yüksek vasıfları; M übarek boyları orta, başları büyücek, n u r­


lu alm ları geniş, yüzünün rengi gül penbesi, ağızlan genişçe,
burun larının o rtası hafif yüksek, gözleri kudretten sürmeli,
beyaz olan sakalları iki om uzlarının arasını örtecek derecede
gür idi.

79
Ömürleri 76 yıl olup m ühürlerinin nakşı ( Hüvessemiül Ba-
sir ) idi. Tertem iz vücudunda 18 seyyidlik alâm eti olup Ce­
m al isim lerinden ( Muiz ) ism ine m azhar ve K em âl isim le­
rinden ( Mulcsit ) şerif ism inin terbiye edici kucağında mü-
rid idi. M uhterem b a b a la n ile 69 sene berab er bulunm uşlar­
dır.

Zünnunu Mısrî, S ırrı Sakatî, B işri H afi gibi zatlar b u Seyyi-


din, şerefi Dünyaya bedel, sohbetlerine erm işlerdir. Teşahhus-
ları ( KARÎA ) suresi olup 329 H icrî senesinde ( M. 940 )
ah iret âlem ine göçmüş ve ( BAKİ' ) de göm ülm üşlerdir.

Ç o cu k ları: H aşan, Ömer, Abdülhalık, Hüseyin, Cafer Ali, Ebül


Abbas, Ümmü Giilsüm 'dür.

Kıymetli öğütlerinden b â z ıla rı: ( Y avrularım , size Allah’ın


em irlerine boyun eğerek kendisinden korkm anızı vasiyet ede­
rim . Ahlâkınızı düzeltm ek ve islâh yolundaki ihtim am ınızı süs
ve tezyinatınıza ü stü n tutunuz. Süslenm ekten sakınınız. Çün-
ki, süslenişe olan harcam a ile insanlar şiddetli ihtiyaçlara dü­
şer ve böylece yokluğa m aruz kalır. İnsanların yüksek ahlâk
yönünden en m ükemmeli, rızık cihetiyle en az ile yetinenleri­
dir.

Çocuklarım ! Hepinize karılarınız tarafından soyunuza pek


fazla itina etmenizi ve soyu belli olm ayanları eşliğinize kabul
etm emenizi ve bize soy bakım ından en yakın olanların am ca­
larınızın kızları olduğunu bilmenizi tavsiye ederim~~7~ ~

H akim ane sözlerinden :

( Arap ta itaat, kavim ve kabile yakınlığı ile; Acemde süs ile;


T ürk'te zühd ile; Rum da şehvet ile kaim olup A rapta tam inkı-
yâd, ancak seyadet ve m al iledir. )

80
SEYYİD ABDÜLHALIK HAZRETLERİ NİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Yüksek sıfatları : Boyları uzun, vücutları zayıf olup azası m ü­


tenasip, gözleri büyük, saçları siyah idi. Künyeleri ( E bu îs-
hak ) ve lakapları ( H adi ve Sâbir ) dir.

Anneleri, Ali H adi'nin oğlu C afer’in oğlu Ali’nin oğlu Muham-


med'in kızı ( Safiye ) dir.

Bu ulu Seyyid, ( Seyyid Âbad ) da ve H icretin 270. yılında


( M. 883 ) dünyaya şeref verm işlerdir. Ö m ürleri 85 yaş olup
seyyidlik alâm eti 17 dir. H ayatları B ağdat’daki halifelerden
( M uti’ biem rillah Ebül Kasım bin Fadl ) zam anına rastlar.
M ühürlerinin nakşı ( Rabbi lâ tezerni ferden ve en te hayril
vârisin ) idi.

81
Dedeleri ile 52 ve babası ile 59 sene yaşamış olup te'lif eserle­
rinin en bilinenleri hadis ilm inden ( Melekût-iit Deyyar ve
Zübte-tül Umur ) dur. Yüksek m azhariyetleri Cemâl isimle­
rinden ( El m ü n ’im, El Afüv ) ve terbiye edici ağuşunda yü-i
çelik pırıltıları saçan Cemâl isim lerinden ( Bâsıt, N âfi' ) ulu
isim leri idi ki yüksek ahlâk sahibi olan bu Seyyid sabır ve
huzur içinde Allah’a yakın olarak özenilecek b ir hayat geçir­
miştir.

Kıymetli sohbetlerine kabul buyurdukları kim seler : Ebu Be­


k ir el V errak, M uhamm ed bin Sa’d el Zahit, Ömer Belhî, Ebu
Said, Ahmed bin Isa el A hrar’dır. îm am H azretleri 355 sene­
sinde ( M. 965 ) Muiz bin M ansur Alevî zam anında ölmüş
ve ( Baki' ) de göm ülm üşlerdir. îshak, Yusuf, Abdullah Ka­
sım, A bdurrazzak H azretleri gibi kendisine hayırlı halef ola­
cak evlâtları üm m ete değerli b ir yadigâr olarak kalm ıştır.

Yüksek şahsiyetlerim tem sil eden ( ADİYAT ) suresi olup


senedat rivayetleri m evrus hadisler idi.

Uyarıcı sözlerinden bâzıları :

( Yavrularım , iki yüzlülükten fevkalâde sakınınız. Çiinki, bâzı


kim selerde görülen b u esef verici haller onların yaptıkları iş­
lerin cezasıdır. K endini beğenm işlikten de sakınınız. Zira bu,
Allah’ın nazarından ve yakınlığından iki kim senin kovulma-:
sına sebep ve alâm ettir. Şehvet ateşinden de korununuz. Çün-
ki, şehvet deliliğe alâm et olduğu gibi dünya ve ah irette de
yüz karasından başka b ir şey değildir. Zulüm den kendinizi
koruyunuz. Zira bu, zalimin saadet ve em niyetini yok eder.
Dikbaşlılık ve düşm anlıktan da kaçınınız. Çünlci, b u taşkınlık,
halkın ve kendisinin rah atın ı ve kalbindeki im anı yok eder.
K ibirlenm ekten de sakınınız. Çünki, kibirli adam insanların
en iğrenç ve nefret edilenidir. )
İm am H azretlerin in keram etleri; Ebu Said Ahmed bin İsa el
A hrar'dan nakledilm iştir :

82
«Bir gün E bu îsh ak H azretleri ile b ir sahrada gelişi güzel gi­
diyorduk. N ihayet ( Güfte ) denilen yere vardığımızda bize
ooğru gelmekte olan b ir arslan gördük. Benim korkudan bü­
tün m afsallarım çözüldüğü gibi her zerrem de titriyordu. O
dakikada Seyyid’im, ( Ne dersin Ya Eba Said! Bu arslanm
elinde bize fenalık edecek b ir ku d ret var m ıdır? Yoksa Allah’ın
elinde m idir? ) buyurdukları sırada artık arslan bana tama-
:miyle yaklaşm ıştı. O sırada Seyyid H azretleri üstünce b ir h a­
reketle arslanm elini tu ttu . Gördüm ki arslan keram ete ulaş­
mış olan o eli, veliliğin o n urlu elini yalam ak suretile öpüyoıj-
du. İm am H azretleri şöyle b uyurdular : ( İşte bu, Allah’ın,
iman edenlere vermiş olduğu üstünlük sağlayan şeylerdendir.
Sonra ( VE SAHHARA LEKÜM MAFİSSEMAVATİ VE MA
FİLARDİ CEMİ AN ) âyetini okudular.» 1
Yusuf Taifî diyorlar ki :
«İmam Ebi İshale Efendimize yedi sene hizm etle şereflendim
de kendilerinden gerek söz ve gerek iş bakım ından Muhanı-
med’in yüksek şeriatına aykırı ve sufilerin şeriata uym ayan
sözlerinden hiç b ir şey görmedim. Fakat, arasıra lâtife ederek
derlerdi ki, ( Bu lâtife, m izah yâni alay değildir. Çünki, m izahta
İlâhî san'at eseri ve Rabbin. hilkat nizamı olan insanı ve in­
sanlığı küçük görme vardır. Bâzıları bunu ceddim H azreti Re-
sulullaha k adar isnada cesaret etm işlerse de atalarım ızdan
hiç b ir kim se hakkında böyle b ir şey olm am ıştır. Onlar ancak,
lâtife buyururlardı. Pek çok kim se m izah ile lâtife arasını
ayırt edemiyor. Peygam ber mizahı bahislerinde görülen h er
şeyde lâtifeden başka b ir şey bulam adım .»
İmam H azretleri daim a miitebessim idiler. B uyururlardı ki :
( İm anın en yükseği Allah ile kendi arasına şüphe ve tered­
düt girm emekle olur. Eğer böyle b ir şey araya girerse im an *

- 1— Câsiye suresi Âyet 13 ( Göklerde olanları, yerde olanları, hepsini


sizin huyruğunuz altına vermiştir. )

83
zayıflar ve o zam an şundan bundan sebepsiz yere korkmak
gibi b ir hal dahi bu im an zayıflığından doğar.
Çocuklarım ! Size her zam an üç şeyde doğruluktan hiç b ir su­
retle ayrılm am ayı tavsiye ederim : Ahvalde, sözde ve işde. Şa­
yet doğruluktan daha çok kurtuluş ve selâm et getiren b ir şey
görm üş olsa idim şüphesiz ki şefkat ve sevgim dolayısiyle size
onu tavsiye ederdim .
Ç o cu k lar! Aman doğruluk, doğruluk, doğruluk. Çünki bu
doğruluk ve istikam et, im anın k a ra r ve sebat m ahalli, iman
ve işde kurtu lu şu n gelip durduğu yer, ilim ve am elin zuhur
m ahalli, rahatlık ve saadetin sığmağı ve İlâhî merhametin
geleceği yerdir. )

Kerim Seyyid'in bu sözleri ne k ad ar doğru ve yüksektir.


SEYYİD ABDULLAH EL KATİM
HAZRETLERİNİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Seyyid H azretleri H icretin 341. senesinde ( M. 952 ) M edine’­


de dünyaya gelm işlerdir. Anneleri, Cafer oğlu Kasım oğlu Ab-
bas kızı ( Zeyneb ) dir.

Yüksek v a s ıfla rı: O rta boylu, geniş göğüslü, biraz esmerce,


parlak alm ları geniş, bu runlarının o rtası yüksekçe, gözleri
kudretten sürmeli, sık ve top sakallı, çok saçlı, bacakları ka­
lın, tertem iz kalpleri doğru idi. Seyyid’lik delilleri 71 ve m ü­
barek öm ürleri 54 yıl olup Kemal isim lerinden ( Aziz ) is­
mine m azhar ve ( Basir, M ün’im, M ennan ) İlâhî isim ve
sıfatları, terbiye edici ağuşunda p arıld ar ve n u r saçardı.

Saadetli hayatları, M ısır’daki Sultan el Alevî ( Hâkim Biem-


rillah ve El K adiribillah ) zam anına rastlıyordu. Fakat, bu

85
( K adiribillah Ebül Abbas Ahmet bin îsh ak Abbasî ) niıi,
B ağdat’da yalnız boş m inberlerde okunan ism inden başka hiçi
bir hüküm ve nüfuzu yoktu.
Ulu Seyyid Efendimiz 395 tarihinde ( M. 1004 ) ahiret âlemi­
ne göçmüş ve M ısır'daki ( M akafiri ) adındaki m eşhur me­
zarlığa göm ülm üştür.
■; j
Evlâtları ; Hüseyin, Musa, M uhammed, Ömer, Zeyd ve Cafer,
H azretleri olup yüksek şahsiyetlerini tem sil eden ( ZİLZAL )
suresidir. İm am Hazretleri" şeriat hüküm lerinin ve Allah kelâ­
m ındaki em irlerin gizli m ânalarını çıkarm aya yetkili büyük,
bir fakîh ve peygam berim izden rivayet olunan b ü tü n hadisleri
bilen eşsiz b ir m uhaddis idi ki künyeleri Ebu Cafer ve mühür­
lerinin nakşı ( Elham dülillâhi alâ külli hâl ) dir. Muhterem
babaları ile beraber yalnız 14 sene bulunm uşlardır.
O vaktin kibar şeyhlerinden İb rahim H adram î ve Şiblî gibi
zevat Seyyid'in sohbetlerinde bulunm ak şerefiyle m uratlarını
erm işlerdir.

İm am H azretlerin in , kendine bağlı olan bâzı kim selere kıy­


m etli söz ve öğütleri: ( Lâ ilâhe illallah ), ( Lâ ilâhe illallah)!
ile gizli ve ö rtü lü kalıncaya k ad ar bu tevhit kelimesini zikre
aralıksız devam ediniz. H er kim Allah'ı severse h er şey de o
zatı sever. H er kim basiretli ve uyanık bulunm ak isterse aşa­
ğıdaki beş hal üzere olm alıdır, işitm ek, anlam ak, sonra bil­
mek ve şehadet etmek. İşte bu d ö rt hal beşincisi olan İlâhî
m arifeti elde etmeye tek sebeptir. H er sam im î talibe, insani­
yete m ahsus olan üç âlem den birine doğru dönm ek h er halde
lâzımdır ki, bunlar insan vücudu gibi unsura ve cisme an ke­
sif b ir âlem yahut vehim ve hayalin m eydana gelmesi gibi ka­
ranlık yahut lâtif b ir âlem dir ki, bunun ikinci kısm ı olan ka­
ranlık âlem, küfür ve inkârın inip durduğu yerdir. Birincisi
olan lâtif âlem ise im an ve şuhudun geliş yeridir, işte bu âlcın,
vücut ile adem arasında m üstakil b ir vasıta olup müphem
olan işlerin keşfi, ihtiralarm icadı, bilgi ve kalem i öğrenme,
beşerî hallere vukuf, bu âlem in tabiî gereklerindendir. Allah’ı
bilen ve öğrenm iş olan kimseye yakışan, gözlerini şehvete ait
zevklere ve nefse taalluk eden süslere kaptırm am aktır.
Yüce zatlarından ( K albim ban a Rabbim deıı hab er verm iş­
tir. ) gibi kalbe gelen ilham ı in k âr eden b ir kim senin vuku
bulan sualine cevap olarak : ( H ayır, b u in k âr edilemez. Bu­
rada Allah’ın kalbe ilham ı kendi evliyasının vasisi olan Al­
lah’ın zatına ait ilham ı olup bu, Peygam berlerin vahyi m erte­
besinden aşağıdır. ) buyurm uşlardır.
Çocuklarım ! Allah’ı zikre devam, K ur'ân okum ak, din k a r­
deşlerine m ahabbet etm ek, ah ireti dünyaya tercih etm ek, ilim
ve edebe riayet etmek, eşyadaki sırları incelemek, İlâhî isim ­
leri öğrenmek, herkese güler yüz ve ta tlı dil ile gözükmek,
yapacağı işi iyi düşünm ek, sonra onu gecikdirm em ek şartiyle
derhal yapm ak gibi ahlâkî faziletleri size tavsiye ederim . Ve
sizi insanların elinde bulunan zenginlik ve diğer şeylere tam a'
etm ekten k a t’iyyen sakınm aya davet ederim . Çünlci, o hazır
olm uş b ir yoksulluk dem ektir. Evlât ve to ru n ları ile, akraba
ve dostları ile son vedaı ifa eden kim seler gibi nam az kıl­
mayı size tavsiye ederim . S onradan özür dilemeyi icap eden
bir sözü söylem ekten de sakınm alısınız.
Y avrularım ! Bilgi ve din bakım ından itikat, am el ve ahlâk
yönü ile açık ve sarih olm ayan işittiklerinizi senet olarak ka­
bul etmeyin. Şayet siz, iş bakım ından uyuşuk, ahlâk ve itikat
bakım ından ise fesat sahibi b ir kimseye bağlı olursanız ondan
gelecek olan şey ancak o adam da bulunan hallerin size akset­
m esinden başka b ir şey değildir. Ş irret ve fesatçı kim seler­
den sakınınız ki size onlardan b ir m üsibet gelmesin.

K adınlar ile pek çok ihtilât ve m usahabette bulunm ayınız ki


bunlar ile fazla karışıp görüşm e, eza, cefa ve töhm etle netice­
lenir. G ariptir ki gençlik devresi de böyledir. Çünki, gençlik,
erkeklerde azabı m ucip olur; belâ, ezâ ve cefaya sebebiyet ve­
rir. İşte bunun için size her yaşınızda sakınm ayı tavsiye ede-

87
rim ve ( HÜVE EHLÜTTAKVA VE EHLÜL MAĞFİRE ).
( VE TEVASAV BÎLHAKKI VE TEVASAV BÎSSABR ),
( VE TEVASAV BİLMERHAME ) İlâhî âyetlerini düşünme­
yi tavsiye ederim , diye buyurduktan sonra ( İNNALLAHE
YUHİBBÜLBİRREL AFİF ) dem işlerdir ki hakikaten Ceııab-ı
H ak iffet ve doğruluk sahibi olanları daim a sever, demektir,

B ir çok kim seler av üzerinde cil gibi b ir takım lekeler görür-


ler de onu başka b ir şey zan ederler. Sonra inceleyince anla-
şıIîFT^TTIekele r ^ ^ în ö if e r d e E havanın, ay yuvâflâgf arasro-
daki şeylerle tem asından m eydana gelen su b u h a n n a B e nzer
bâzı sc^y T ö Iu pZ^ ârasm a~düşünce derhal yok olur­
lar, am m a, Ay yuvarlağının kendinde görülen bâzı Jek ele r ise
b ıF takım dağlar ve tepelerden ib arettir.
SEYYİD MUHAMMED EBU TAYYİB
HAZRETLERİNİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Seyyid H azretleri’nin lakapları ( H abib ve Salih ), künyeleri


( Ebu Tayyib ) olup m uhterem anneleri, Cafer Zeki oğlu K a­
sım oğlu Abdülhalık oğlu A bdurrazzak oğlu H aşan kızı (N e ­
fise ) dir.
Bu kerim Seyyid ( Südelbeyn ) de H icretin 365. senesinde
( M. 975 ) dünyaya gelmiş olup boyları orta, yüzleri beyaz
ve güzel, alm ları geniş, İlâhî k udret kalemini andıran p a r­
m akları ile kolları uzunca, lâtif bedenleri biraz zayıfça olup
seyyidlik alâm etleri 44 idi. M ühürlerinde ( M aşallah lâ kuv­
vete illâ billâh ) nakşedilm iş olup yüksek şahsiyetleri
( BEYYİNE ) suresinin ihtiva ettiği âyetleri tem sil ederdi.
Kemâl isim lerinden ( F.l M n k sıt.i—şerif... ismine, m azhar ve
( EL M ün’im ) şerif ism inin nuranî tesirleri, terbiye edici
pğusunda ( Nâû* ve Cevad ) isim leri gibi açık ve aşikâr
idi ,

Abdurrazzak H azretleri'nden :

«Bu kerim Seyyid'in b ir çok te ’lif eseri bulunduğu halde ne


için halk arasında yayınlanmıyor? H albuki herkes bu Sey-
yid’in ilm inden feyz almaya ve aydınlanm aya can atm aktadır,
diye sorulm uş ve Abdurrazzak H azretleri de ( Oğlum! Pey­
gam ber soyundan gelen bizleriıı ilmi, ilim ve am eller şehrinin
sahibi tertem iz ceddimiz M uhamm ed Efendim izden alınm ıştır
ki bu da ya vahiy suretile yahut akıl veya kalbe ilham sure­
tiyle m eydana gelir. H albuki o rtalık ta dönen ilim lerin hepsi
duyguya ve vehme ait bilgi ve m antıkî karşılaştırm alar sonu­
cu olan bilgiden ib arettir, işte H arun gibi H üküm dar ve
E m irler bu ilim nurum uzun parlaklığına taham m ül edem e­
dikleri için Seyyid Ebu Tayyib H azretlerin in dö rt yüz cilt
yazılmış eserini toplam ış ve tam am iyle yakm ıştır. ) buyur­
m uşlardır. »

Seyyid H azretleri'nin kutlu öm ürleri 44 yıl olup m uhterem


babaları ile 30 yıl beraber bulunm uşlardır.

H ayatları M ısır'daki ( Hâkim B iem rillâh ebu Ali M ansur )


ve B ağdat’daki ( E lk ad ir Billâh ebi Abbas Ahmed bin İshaK
bin M uktedir ) zam anına rastlardı. Ahiret âlem ine göçme­
leri Recep ayının haftasında, H icrî 409 ( M. 1018 ) yılında
olm uştur.

Ebu Ya’lâ diyor ki :


«Herseme b ir Nevfel, Süleyman bin S ab it’in, K adir B illâh’m
kışkırtm ası ile Seyyid H azretleri’ni B ağdat’da zehirlediğini
zan ettiği için H âkim Biemrillâh, Süleym an'ı yakalayarak kı­
sas gereğince aynı sene içinde M ısır’da k a tle tm iş tir.»
Seyyid E bu Tayyib H azretleri’nin evlâtları Ali, H aşan Tayyib,
Habibullah, Musa Cafer, Abdülhalık olup b u nların Abdurraz-

90
r
i *■■■■■■■■■ ■

—- ■ i

I zak, A bdurrakîm , Selim, Sa’d Abdülkerim vc M uhanım cd ad­


larında torunları olm uştur.

J N aklettikleri senetler ecdadından geçen hadislerin senetleıi-


! dir. Seyyid H azretleri oğullarına öğütlerde bulunarak buyur­
m u şlardır ki :

( Çocuklarım ! M utlaka herkese zahiren m üracaat edecek b ir


m erci lâzımdır. Çünki insanlar, m adenler gibi, oluşları ve du­
rum ları bakım larından değişiktir. K endilerine m üracaata eıı
ziyade elverişli olanlar, yerleştikleri yerler itibariyle m uhtelif
olan Türklerdir. Sonra vahşetten kurtulm uş K ürtler, ve Bede­
vîlikten medeniyete geçmiş Araplar ise de çocuklarım , size en
son sözüm ahlâk, ahlâk ve ahlâktır. )

91
S E Y Y İ D A B D Ü L H A L IK H A Z R E T L E R İ N İ N

YÜK SEK M ENKABELERİ

Seyyid H azretleri H icrî 401 senesinde ( M. 1010 ) B an'da


dünyaya gelm işlerdir. O rta boylu, geniş göğüslü, esm ere ya­
kın buğday benizli, geniş alınlı, H ak'kı gören gözleri kendin­
den sürmeli, pâk yüzleri yuvarlak, ağızları genişçe, kaşları ye­
ni hilâl gibi ince, saçları siyah b ir n u r gibi p arıltılar saçm akta,
bacakları kaim idi.
M uhterem ve değerli anneleri, M uhammed Tayyib oğlu Ali oğ­
lu Nakiyiiddin kızı ( Raziye ) dir. E bu Abdullah Hüseyin ve
Abdullah bin Zerrik Bağdadî ve Ebül H aşan gibi kim seler
Mekke'de kendisiyle konuşm a şerefine m azhariyetle bahtiyar
olm uşlardır. H ayatları ( M uktedabillâh Ebülkasım Abdullah
bin el Kaim Biem rillâh ) m B ağdat'da hüküm ve hüküm eti
zam anına rastlam aktadır.

92
K udsî şahsiyetlerini tem sil eden ( KADR ) suresi idi.
M uhterem soylarını bildiren vesikalarda bu Seyyid’iıı Türk
hakanı zam anındaki m uharebede şehit olarak öldükleri yazıl­
m aktadır. Seyyid’lik alâm etleri 36 olup babası Ebu Tayyib
H azretleri ile berab er geçen öm rü sekiz senedir. îm am Haz­
retleri 477 senesinde ( M. 1084 ) 76 yaşında vefat etm iş­
lerdir.

Ali Zeynelâbidin, Osman, Ömer, Hüseyin, Ayşe, Rebab, Leylâ,


Zeynep ism indeki oğullarını ve kızlarım bu üm m ete yadigâr
bırakm ışlardır. Zeynelâbidin H azretlerin d en başkasının soyu
kalm am ıştır.

M ühürlerinin nakşı ( Ve m a tevfiki illâ billâh ) ve senetleri


ecdattan geçen hadislerin senetleridir. îm am H azretlerin in
hikm et dolu sözlerinden bazıları :
( K üfür, nifaktan daha ehven ve azap bakım ından ondan
daha hafiftir. Çünki insan için küfürden tevbe ile kurtulm ak
m üm künse de nifaktan m üm kün değildir. M ünafıkm şerri,
kâfirlerin şerrinden daha büyük ve m ünafıkm nefsine eğilimi
kâfirlerdekinden daha şiddetli olduğu için m ünafıklar ile dü­
şüp kalkmayınız. Çünki, onların her nevi fena inanışları müs-
lüm anlara bulaşıcıdır.
Kendi m em leketinizden kâfirlerin istilâsına uğram ış İslâm
m em leketlerine göç etmeyiniz. Çünki, abdest ve nam az ve di­
ğer İslâm dini hüküm leri gibi dinine ait erkân ve adabı zah­
metsizce ve engelsizce yapabilen b ir kim se o m em leketten
başka yere çıkarsa İslâm m em leketini bırakıp diğer b ir m em ­
lekete göç etm iş gibidir. O turacağınız yerleri kâfirlerin ve da­
lâlette olanların otu rd u k ları yerlerden seçmeyiniz. B abaları­
nızın ve atalarınızın m ezarlarını kâfirlerin ve şirk koşanların
ayaklarının altında hakarete m aruz bırakm ayınız. İçerilerinde
secde ettiğiniz cam ilerinizi kilise halinde terk etmeyiniz. Müm­
kün olduğu kadar sabır ve taham m ül gösteriniz. Çünki, bu en
m ühim işlerden sayılır. )

93
Yüksek vasiyetlerinden biri de aşağıdaki hikm et dolu nasihat-,
larıdır :
( Bu fani âlem den nasibinizi unutm ayınız. Kendinizi m addi
ve mânevi tehlikelere atmayınız. Göç edenler için hicran ve
mal ve can bakım ından noksan vardır. Size, im kân bulun­
dukça hicret ettiğiniz yerlere geri dönmenizi tavsiye ederim.
Çünki, insanın başlıca zarureti dünya geçimi üzerindedir ki
bu zaruret ahiret zaruretini de doğuran m utlak b ir zaru ret­
tir. )
Hususiyle buyurm uşlardır ki :
( Seyyidler'in ve eşrafın, makam-ı Muhammediyeye yakınhk-
lariyle m ütenasip olan şeref ve seyadetlerinden istifade için
onların bulundukları yerlere yaklaşm ak vasıtalarını ve vesile­
lerini yaratınız. Ve H azreti M uhamm ed Efendimize yakın ol­
m ak şerefini elde etm iş olan yüksek kim selere hediyeler veri­
niz. Bu hediyeler yerine zekât verilemez. Çünki Seyyid'ler Haz­
re tle rin in bizim boynu bükük ibadetlerim izin üzerinde öyle
büyük hakları vard ır ki bu hakların şükür ve ham d vazifele­
rini yerine getirm ek bizim için m üm kün değildir. Ve bu hak­
lar M uhamm ed üm m eti üzerinde Peygam berler serdarı Efen­
dimizin hukuku dem ektir. )
İm am H azretlerin in bâzı şerefli sözlerinden :
( K ader eşyanın m ikdarı cihetiyle olan sıfatlarıdır. Meselâ,
b ir şey yüksekten düşerse onun kaybı, yüksekliğinin nisbeti
ile m ütenasiptir. Bu hususta, o cism in düşm esinden hasıl olan
te ’sir ile yine o cism in m ukavem eti arasındaki hüküm ve nis-
bet itib ar edilir.
P ir cisim, su veya ateşe atılsa o cism in suda erim esi veya ateş-
de yanm asiyle onda b ir te ’sir zuhur etse işte bu te ’sir, o cis­
m in kaderi, yani m ikdar ve istidadıdır.
Cam, yüksek b ir .yerden düşerse k ırılır ki b u kırılm a da
onun kendine m ahsus tabiatı ve takdirinin icabıdır. H ulâsa

94
kader, her vücudun kabiliyyetiyle m ütenasip b ir ölçüdür. İşte
buna binaendir ki ( VE LA TÜLKU BİEYDİKÜM ÎLETTEH-
LÜKE ) 1 âyetiyle m em uruz. Binaenaleyh bu m ikdar, yâni bu
ölçü, bize göredir. Cenab-ı H ak ’ka göre değildir. Çünki Allah’ın
ilminde b ir son olmaz ki m ikdarı beyan edilsin.

Peygamberimiz Efendimiz, ( Takdir, duadan başka b ir vasıta


ile değiştirilemez. ) buyurm uşlardır. B uradaki duadan m ak­
sat, tahzir ve teşviktir. Yâni, kişiyi gayrete getirme, şevkini
arttırm a; teııbellik ve kötülükten sakm dırm aktır. Artık şim­
di, insan tedbir eder, Allah da tak d ir eder mealindeki ( El
Abdü yüdebbirü vallahü yukaddirü ) nün m ânası tam am iyle
açıklanm ıştır zan ederim.

1 — Bakara Suresi Âyet 195

95
SEYYİD ALİ ZEYNELÂBİDİN HAZRETLERİ'NİN
YÜKSEK MENKABELERİ

İm am H azretleri H icretin 425. senesinde ( M. 1033 ) Ban


şehrinde dünyaya gelm işlerdir. Künyeleri ( E bu Yusuf ) la­
kapları ( Zeynelâbidin ) idi.

M übarek g ö rü n ü şleri: B oylan uzuna yakın orta, om uzları ge­


niş, gözleri iri, parlak yüzleri büyük, buru n ların ın o rtası yük­
sek, vücutları kıllı, dokuz dil b ilir ve konuşur, daim a ıriüte-
bessim, halleri hılim , sükûnet ve yum uşaklıkla bezenmiş, hik­
m et ve irfana bürünm üş, kâinatın m eydana gelişine esas olan
tabiî ilim leri ve m evcut cisim lerin hassalarm ı ve um um î ve
hususî m enfeatlarını hakkıyle bilirlerdi. H adisleri rivayet hu­
susunda kudret ve şöhretleri vardı. ( S em a n Farisî ) ken­
dilerinden hadis rivayet ederlerdi.

96
''V

E Mübarek anneleri, Abdullah E l K a tim in oğlu M uhamm ed Tay-


' yib’in oğlu A bdülhahk’m oğlu Hüseyin H azretlerin in tertem iz
kızı ( Sekine ) dir.
Ömürleri 43 yıl sürm üş olup hayatlarının nurundan feyz al­
mış olan asır, B ağdat’da Kaim Biem rillâh ve M ukteda Billâh
zamanlarıdır. Kendileri H icretin 468. yılında ( M. 1075 ) bu
dünyayı terk etm işlerdir.
İlâh î isim lerden ve Cemal sıfatlarından ( Vekil, Müıı'im, B irr )
isimlerine m azhar olup terbiye edici ağuşlarında ( Tevvab,
Cevad ) İlâhî isim leri görünürdü.^ M ühürleri ( Eleysallahü
biahkemil hâkim in ) ve m usahipleri E bül Kasım Abdurrah-
man bin Abdullah Cevheri, Seyyidlik alâm etleri 24 ve yüksek
şahsiyetlerini tem sil eden ( ALAK ) "suresi i di. Söyledikleri
senetler’m evrüs1hadîsler senetleri idi.

Evlâtları : Ebünneca H aşan, İbrahim , M uhammed, Abdullah


H azretleredir.

Ebül Avn H azretleri diyorlar ki :

«Zeynelâbidin H azretleri 455 H icrî ( M. 1063 ) tarihinde


( Seddülbeyn ) den M ısır’a hicret buyurm uşlar ve öldükle­
rinde orada göm ülm üş bulunan seyyidelerden ( Sitti Nefise )
nin m übarek kabirlerinin yanına göm ülm üşlerdir. B ir rivaye­
te göre de H icrî 425 ( M. 1033 ) yılında M ısır'da doğmuş ve
babaları ile beraber 43 yıl öm ür sürdükten sonra kendileri
babalarından dokuz yıl önce vefat ederek ( Sinhar ) da gö­
m ülm üşlerdir.

Seyvid H azretleri'nin hikm et dolu sözlerinden olarak Abdul­


lah bin Ali b ir rivayetinde :

«Bir gün Zeynelâbidin H azretleri’nden hucübat —gizli şeyler—


hakkında b ir soru sorduğum zam an kendileri, cevap vererek
bı -urm uşlardı ki : ^(. Viicudda, görmeye ve bilgiye ait olmak
üzere, üç çeşit gizli y aratık vardır. Allah’ın y arattık ların a dik-

97
katle bakan, onların üzerinde tabiatın yüce tasarru fu n u görüp
kâinatta tab iattan başka tasarru f eden y oktur diye k a ra r verir
de bilmez ki, yegâne hakim zannettiği tab iat da varlıkların
eserlerinden b ir eser ve yaratılm ış b ir vücuttur. ) dediği bil­
dirilm ektedir. » \
Evlâtlarına yüce v asiy etleri: ( Çocuklarım ! Size cemaatle
nam az kılm aya devam etmenizi çok önemle tavsiye edcıım.
Size cem aatten ayrılm am ayı te k ra r salık veririm . Çüııki koca
b ir üm m et yanlış yolda toplanmaz.
Ahlâk güzelliği isterseniz oruca devam ediniz. Çünki oruç kı­
yam et gününde insanın koruyucusudur.
Seyyid’lik harikalarından olm ak üzere görgüye dayanılarak
Hüseyin kızı Safiye tarafından söylendiğine göre :
«Ali Zeyııelâbidin b ir ram azan sabahı doğmuş ve akşam a ka­
dar bütün İsrar, dikkat ve özenmelere rağm en annelerinin me­
mesini ağzına alm am ış ve başka b ir şey de yem em iştir. Ben bu
durum u babalarına söylediğimde çocuğu kendi haline bırakı­
nız, O oruçludur, buyurm uşlardır. Nitekim , gündüzleri ağız­
larına. b ir şey alm am ak şartiyle, o m übarek ayı tam am lam ış­
lardır.»

98
SEYYİD EBÜNNECA HAŞAN HAZRETLERİ'NİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Lâkapları ( A bdurrazzak ve Salih Sinhurî ) olup anneleri,


Abdullah’ın oğlu H aydar'ın oğlu E sed’in kızı ( Zeyneb ) Haz­
retleridir.

Ebünneca H azretleri H icretin 447. senesinde ( M. 1055 ) dün­


yaya gelmiş ve 63 sene yaşadıktan sonra H icretin 510. senesin­
de (M . 1116) ustalıkla düzenlenmiş m ânâsız hilâfet dâvası
kavga ve gürültüleri arasında vefat edip ( Sinhar ) da def-
nedilmiştir.

Yüksek hayatları M uktedi ve M ustazhir zam anına rastlam ak­


tadır. Seyyid’lik alâm etleri 22 ve m ühürlerinin nakşı ( El
Em rü yevmeizin Lillâh ) idi. M uhterem babaları ile 21 sene
birlikte yaşam ış olup ^yüksek şahsiyetlerini ( TİN ) suresi

99
JSS

tem sil etm iştir. Celâl isim lerinden ( M etin ) ism ine mazhar
ve ( Veli, M ün’im, N afi ) gibi Îlâhî sıfatların aşik âr eseri
kendisinden ilim ve edep tahsil edenlere görünm ekte idij Nak­
lettikleri senetler ecdadından intikal eden hadislerin senetle­
ridir. Gavs-ı azam A bdülkadir Geylânî, E bu Yakup Yusuf He-
m edânî ve H am m ad bin Müslim Debbas gibi üm m etin büyük­
leri kendileri ile konuşup görüşm ek şerefini kazanm ışlardır.
Evlâtları; M uhammed, Süleyman, H arun, Said H azretleri'dir.
Bâzı kıym etli sözleri ile yüksek vasiyetleri :
( H ak yolunda sana delil ve rehber olan m ürşidine kemaliyle
itim at ve itik at etm edikçe hiç b ir surette istifade edemezsin;
fakat itikadın kavi olursa o seni daim a huzurunda bulur, gı­
yabında seni m uhafaza eder, k o ru r ve ahlâkını tasfiye ederek
düzeltir ve h er veçhile seni terbiye ettiğ i'v e edeplendirdiği gi­
bi iç âlem ini de aydınlatır. Fakat m ürşidine em niyet ve iti­
m adın olm azsa iş tam am en aksine olur. Yine buyurm uşlardır
ki; İnsanların en cahili, konuşanın düzgün ve süslü sözlerine
aldananlar ve en budalası da halkı ahenkli sesi ve şarlatanlığı
ile kandırm aya ve Allah’ın kelâm ını olduğundan b aşka şekle
sokm aya uğraşanlardır. Yine hakim ane sözlerindendir k i : Al­
lah kelâm ının insan sözünden üstünlüğü onu okuyan kimse­
nin İlâhî kelâm la vasıflandırm ası ile kaim dir; Yoksa musi­
kiye m uvafık lâtif sesler veya kuvvet ve şiddetle ve kendini
zorlayarak çıkarılan kelimelerle değildir. )
E vlâtlarına vasiyetleri de şöyle i d i : Oğullarım ! Size daima
sam im î ve hakiki tevbeye devam etmevi tavsiye ederim. Çün-
ki ciddi tevbe insanı h er tü rlü vebâl ve sualden ve h er nevi
fenalıktan daim a k o ru r ve meneder.

100
SEYYİD
EBU ABDULLAH MUSADDIK MUHAMMED
HAZRETLERİNİN YÜKSEK MENKABELERİ

Bu Seyyid H azretleri’nin anneleri, İsm ail kızı ( Ümnıü Habi-


be ) ve künyeleri ( E bu Abdullah ), lakapları ( Musad-
dık ) olup H icret yılının 489 unda ( M. 1095 ) S inhar’da
doğm uşlardır.

M übarek vasıfları : Boyları o rta, başları büyükçe, ince kaşlı,


yuvarlak yüzlü, zayıf vücutlu, biraz esmerce, saç ve sakalı ha­
fifçe idi.

ÇSeyyidlik alâm etleri 42, Allah’ın Cemâl isim ve sıfatlarından


( F ettah ) m übarek ism ine m azhar olup öğretici ve terbiye
edici ağuşlarında ( Mecid, M etin ) gibi Celâl isim lerinin eseri
görülm ekte idi.\A hlâklarım tem sil eden ve tan ıtan ( İN Şİ­
RAH ) suresidir. B abaları ile geçen ömürleri~21 yıldır. Ken-

101
dileri H icretin 548. yılında ( M. 1153 ) 59 yaşında iken son­
suzluk âlemine göçmüş ve pâk vücutları ( Sinhar ) da gö­
m ülm üştür. Öm ürleri B ağdat’daki ( Reşid ve M uktefi ) za­
m anına rastlam aktadır.
Bu uyarıcı ve aydınlatıcı Seyyid’le görüşm ek üstünlüğünü ka­
zanmış olan ulu kim seler şu n lard ır : Şeyh M usa bin Mahiye,
Şeyh Ebünnecip A bdülkadir Sühreverdî,1 Şeyh Ahmed bin
ebil Hüseyin Rüfaî, Şeyh Ali Heytî H azretleri’dir. Kendilerin­
den hadis rivayet eden ise M ihrak El M ücahit'tir.
E v lâ tla rı: Süleyman, H arun, Kureyş H azretleri’dir.

Bâzı kutsal kelim eleri :


((jCemi’, aynı tevhid olup tefrik de tecridin hakikatidir. Evliya­
nın ulaşacağı yerin sonu, Peygam berlerin bulundukları yerin
başlangıcı ve Peygam berlerin bulundukları yerin sonu evliya­
ların bulundukları yerin başlangıcıdır. Bu suretle başlangıç
daim a sonun ve son da daim a başlangıcın içindedir .j )

Ebülabbas M ersâ diyor ki :


« Cam iülezher’de yüzünün n u ru kapılara ve duvarlara ışık sa­
çan heybetli b ir kim se gördüm. Bana bakarak gülümsediler
ve dediler k i : ( Oğlum bu hokkayı al ve insanların gözünden
onu sakla. Nihayet b ir kişi gelip bunu senden isteyecektir. 0
zam an bu hokkayı kendisine verirsin. )

Ben çocuk olduğum için korku ve şaşkınlık içinde kaldım ve


hokkayı m übarek ellerinden aldım. Aradan uzun seneler geç­
tikten sonra Ebülhasan H azretleri b ir gün bana birden bire
( Ey Ebelabbas ! Şeyh Ebünneca H azretleri'nin sana vermiş
olduğu em anet hokkayı ne yaptın? ) demiş idi. Ben şaşırmış

1 — Şeyh Ebünnecip Abdülkadir Stihreverdî'nin ismini ( Mevalid-i


Ehlibeyt ) de yazıldığı gibi aynen aldım. Bu zatın adı İslâm An­
siklopedisinde ( Sühreverdî Abdülkahir ) olarak gösterilmiştir.

102
kalmış vaziyette, yanım dadır efendim, dedikten sonra ( Onu
bana getiriniz! ) buyurdular. Ben hem en getirip kendilerine
verdim ve dedim ki : Efendim bu em anetin sırrı nedir? Bu­
yurdular ki : ( B undaki hikm et o büyük Seyyid tarafından
sana mânevi b ir yardım dır. ) Bunun üzerine ben işi anladım
ve derhal tevbe ederek Ebülhasan H azretleri’ne bağlandım.»

Seyyid M usaddık H azretleri evlâtlarına daim a şöyle b u y u ru r­


lardı :
( Ç ocuklarım ! İnsanların sahip olduğu zenginliklerin ve baş­
ka şeylerin hepsinin üzerinden gözünüzü ve gönlünüzü tam a­
men çekmeyi size tavsiye ederim. Çünki, b u yolda gözü ve
gönlü olm ak sonsuzluğa giden bir küçüklüktür. )

103
S E Y Y İD K U R E Y Ş B İN M UH AM M ED

H A Z R E T L E R İN İN

YÜK SEK M ENKABELERİ

Pâk anneleri ( Ümmü Hafaza ) olan bu ulu Seyyid’in kün­


yeleri ( Ebülhasan ) ve lakapları (Salahaddin ) olup Hic­
retin 536. yılında ( M. 1141 ) dünyaya gelmişler ve 12 yılı
m uhterem b ab alan ile olm ak üzere 68 yıl yaşam ışlardır. Bu
kerim Seyyid 41 Seyyid’lik alâm etiyle m üm taz olm uşlardır.

M übarek vasıfları; B oylan uzun, m utlu b a şla n büyücek, ağız­


ları genişçe, renkleri esmerimsi, alm ları geniş, m übarek göz­
leri kendinden sürmeli, b u runlarının o rtası yüksekçe, gül
renkli yanakları düz, inci dişleri seyrekçe, kuvvetli k o llan kıllı
idi.

M ühürleri ( Ve m a tevfiki illâ billâh ) idi. N ur saçan ha­


yatları N âsır Dinullah zam anına rastlam aktadır. ^İlâhı isim

104
lerden ( M ütekellim, M utteal, El Mecid ) isim lerine mazha)
idiler. M übarek şahsiyetlerini ( DUHA ) suresi tem sil edeıy-
di. Kendileri babalarından intikal eden hadisleri söylerlerdi/
Bu yüce Seyyid 604 yılında ( M. 1209 ) vefat etm işler ve
( Sinhar ) da göm ülm üşlerdir. K endilerinden sonra ( Ebül-
mecd Abdullah, Süleym an ) adlarında iki oğlu kalm ıştır,

İm am H azretleri’nin kutsal sözlerinden bazıları :


( İnsan, din kurallarına uygun temiz işlerden başka hiç b ir
yoldan Allah'a yakın m akam a varam az. Din k urallarına uygun
temiz işler insanı Allah’a yaklaştırır. İnsan yakınlık m ertebe­
lerinden geçip de en yakın olabilm ek için m utlaka mevcudi­
yetinden de geçmek lâzım dır. H albuki bu fanilik Allah’ı zik­
retm ekten başka b ir vasıta ile m üm kün değildir. M ürşitsiz
( uyarıcısız_J Allah'ı zikretm enin hiç b ir etkisi yoktur. Olgun
m ü rşid, m üridinin ( K endine bağlananın 1 üzerinde rab ıta­
dan başka b ir vasıta ile tesir edemez ve iradesini yüklemez.
R abıta ise ehlinden başkasına olam az. R a b ıtay ae h il olan kâ­
mil ■murşTdTs^^ inâyH înden başka b ir vasıta ile bulu­
namaz. İnsanın ü stü n ciddilik ve en doğru niyet ile kendisini
Allah’a yetiştirecek b ir m ürşid aram ası, Allah'ın bu yolda is­
tek ve inayetinin doğm asına sebep olur. )
Evlâtlarına vasiyetleri :
« Çocuklarım ! Size h er cihetce Allah'dan korkm ayı ve O’na
uyup boyun bükmeyi ve kendinize dikkat edip nefsinizin he­
veslerine kapılm am am zı tavsiye ederim . Özellikle nefislerinin
heveslerine ve Şeytanın kandırm alarına uyarak yollarım y itir­
miş ve sapıklıklara kalm ış kişilerin işlerine, sözlerine ve ha­
reketlerine uym am anızı salık veririm . Kimsenin özel hallerini
ve ayıplarım gözetleyip incelemeyiniz. B ir takım kötü isim ­
lerle teşhir edip ad takmayınız. Çünki, im andan sonra kötü
ve günahkâr isim lerini alm ak ne fena b ir şeydir. Birbirinizi
hiç b ir zam an çekiştirmeyiniz. Âsi ve günahkâr olanlarla ko­
nuşmayınız. Dünya işlerinizde Allah’ı tanım ayanları dost edin-

105
meyiniz. Mal ve paranızı lüzumsuz yere harcam ayınız ve on­
ları aptal ve zevkine düşkün olanlara vermeyiniz. K om şuları­
nızın ayıplarını araştırm ayınız ve açıklamayınız. Eve kapısın­
dan başka b ir yerden girmeyiniz ve girerken de selâm vererek
ve izin isteyerek giriniz. K itap ehli olanlarla ancak iyi vesile­
lerle konuşunuz ve görüşünüz. Onlarla m ücadele etmeyiniz.
Helalinden olm ak şartiyle beğendiğiniz yoldan ve meslekten
ticaret yapınız. Çocuklarınıza İslâm dininin kurallarım ve müs-
lüm anlık bilgilerini bildiriniz ve öğretiniz. Onları, ihtiyaçları­
nı söylem ekten ve sadaka istem ekten alakoyunuz. H er duydu­
ğunuz şeye kafa sallayıp uymayınız. Öğretm enlerinizin yanın­
da terbiye ile konuşunuz ve onların hareketlerini ve gidişatını
eleştirmeyiniz. B irbirlerine dargın olan din kardeşlerinizin
arasını düzeltmeye çalışınız. A llah'tan korkunuz, çok kuvvetle
um ulur ki bu suretle saadet ve selâm ete ulaşırsınız.
Ulu Seyyid’in bâzı aydınlatıcı sözleri :

( Âlemlerin yaratıcısının İlâhî hediyeleri ile gönlü zengin olan­


la ra bütü n insanlar m uhtaç olur. H akiki güzellik dil, akıl ve
büyüklüktedir. H akiki iffet; ihtiyacın ve fakirliğin büyük bir
süsüdür. Şükür, iptilânın; Tevazu, soy ve sopun; iyi konuşm a,
sözlerin; hatırlam a kuvveti, rivayetin tekrarının; tevazu bü­
yüklüğü, güzel terbiye ile bilginin; m ânâsız lâfları bırakm ak,
Allah'tan korkup günah işlememenin ve haram dan korunm a­
nın ziynetleridir.

M ertliğin yüksekliği ve asaletin gereği, hiç kim senin kötü gö­


receği b ir durum da bulunm am ak; insanın ahlâk güzelliği,
halktan eziyet ve zulm ünü kaldırm ak; cöm ertliğin büyüklüğü,
üzerine hakkı vacip olan kişiye iyilik etm ek, ikram ın en doğ­
rusu, lâyık olanları kendi nefsinden önde tu tm ak ve insaf
söz konusu olduğunda hakkı kabul etm ektir.

ı
106
S E Y Y İD EBÜ LM EC D A BD U LLA H

H A Z R E T L E R İN İN

YÜK SEK M ENKABELERİ

Bu ulu Seyyid’in tertem iz anneleri Ebüııneca H asan’ın oğlu


Süleym an’ın oğlu H aşim 'in oğlu Said'in oğlu Abdülm ü'm inin
kızı ( Âmine ) H azretleredir.

K utsal g ö rü n ü şle ri: Boyları uzun, başları büyük, renkleri es­


m er, burunlarının o rtası yüksek, gönül okşayan gözleri ve
ağızları büyücek, om uzlarının arası geniş, m übarek vücutları
gayet kuvvetli, konuştukları zaman huzurlarında bulunanla­
rın hepsine işittirecek kadar yüksek sesli idiler.

Seyyid H azretleri’nin yüksek lakapları ( Zünnun ) ve ( Zi-


yaeddin ) olup künyeleri ( Ebülm ecd ) dir. H icretin 578.
yılında ( M. 1182 ) S inhar şehrinde dünyaya gelm işlerdir.
Öm ürleri 69 yıl.^Seyyidlik alâm etleri 42 olup İlâhî isim lerden

107
( Metin, Hakim, Adil, M utteai ) isim lerine rnazhar ve ( Dey-
yan ) İlâhî sıfatı terbiye edici ağuşlarında parlardı.)
Saadctli hayatları ( Bağdat ) daki ( El M uta’sim Billâh
Abdullah ibni M ansur ) zam anına rastlar. M ühürlerinin nakşı
( Allahu Rabbi ve hüve hasbi ) idi.
Ebülm ecd H azretleri 647 Hicri yılında ( M. 1249 ) sonsuz­
luk âlem ine göçerek Desuk şehrinde göm ülm üşlerdir. H ürm üz
bin Eban, kendilerinin Şa'ban bin Ahmed vasıtasiyle E bu Ey-
yup tarafından zehirlendiğine inanm aktadır. B abaları ile be­
raber 26 yıl yaşam ışlardır.
E v lâ tla rı: Isa, E bu Said, Hüseyin, İbrahim M uhamm ed Atris,
Ebu Velid H aşan H azretleredir.
H ikm et dolu bâzı sözleri i
« K u r’ânı terceme, tefsir eden kim selerle hatiplerin hepsi tev-
hid ve tefsir âlem lerinde K ur’ânm b ir harfinin m ânasını ve
özünü anlayıp kavram akta yüzde bir derecesine k ad ar vara­
m azlar. Zira, K ur'ânı K erim Yedi h arf üzerine indirilm iştir.
O yedi harfin yedi okum a şekli olduğuna ve K ur'ânın ses ile
indirilm esine inananlar da vardır.
Acemiler için Allah’ın isim lerinin ve sıfatlarının ve yahut ayrı
ayrı yazılan harflerin veya noktalı h arflerin m ânalarını sor­
m ak gerekmez, ik tid a r sahibi olanlardan hak edenlere bun­
ların m ânalarını açm ak doğru olur. Çünki, b u m ân alar mükâ-
şefe yolu ile bilinir. Başka tü rlü onları anlam ak m üm kün
değildir.»
Evlâtlarına vasiyetleri : Allah yolunda yürüyenlerin sohbetle­
rinde bulunm aya çalışınız. Çünki, Allah'ın rahm eti orad a bu­
lunanların üzerine iner.

108
S E Y Y İ D E B U T A H ÎR İB R A H İM

H A Z R E T L E R İN İN

YÜK SEK M ENKABELERİ

Yüksek lakapları ( M inhacül H uda, K utbülaktab ) ve kün­


yeleri ( E b u T ahir ) olup H icretin 633. yılında ( M. 1235 )
Desuk şehrinde dünyaya gelm işlerdir.

Değerli sıfatlan;: Rengi çok beyaz, teni ince, boylan orta,


omuz ve diz kem ikleri iri ve kaim , om uzlarının arası geniş,
bedenlerinin kılları çok, gözlerinin beyazı gayet beyaz ve ka­
rası gayet kara, kaşları ince ve uzun idi. K endileri ikram ı se­
ver, kalpleri temiz ve Allah'a erm iş idiler.

H ayatları, Tevaif-i M iilûk'dan E bu Eyyub Yusuf asrına rastla­


yıp Seyyid’lik alâm etleri 55, m übarek öm ürleri 43 ve kendile­
rini tan ıtan ( ŞEMS ) suresidir.
M übarek babaları ile 14 yıl yaşam ışlar ve 676 H icret yılında
( M. 1277 ) ahiret âlemine göç edip Desuk şehrinde gömül­
m üşlerdir. Yusuf tarafından zehirlendiği söylenm iştir.
Evlâtları : Abdullah Tahir, Ali, Selma, Rebab, Zeynep, Saniye
H azretleri’dir.
İlâhî isim lerden ( Samed, Metin, Macid, M ütekebbir ) isim­
lerinin m azharı idi.
Seyyid H azretleri, oğlu Tahir H azretleri’ne hitaben :
( Ey T ahir ! Yaşamak ve insanların elinden kurtulm ak mu-
rad edersen kılık değiştirerek ( Ban ) şehrine git. Böylece
kim se senin kim olduğunu bilmez ve sana tatlılıkla m uam ele
ederler. ) demişlerdi.
Ebül Avn H azretleri buyuruyorlar ki :
Bu kılık değiştirerek seyyahatten, Cafer bin Elhadi H azret­
leri hakkında olduğu gibi, kendisinin kimliği hakkında halk
arasında ihtilâf çıktı. ( Ban ) şehrinde doğruyu söyler b ir
kaya vardı. H alk m üşkilâta düştüğü zam an ona m üracaat eder­
di. Bu husustaki m üracatlarında m ezkûr taş hal lisanı ile Kehf
taşın a işaret eyledi. Nitekim, kerim âyet de buna delâlet eder.
( ÎZ EVEYNA ÎLESSAHRETÎ ) ve ( İ Z EVELFİTYETÜ
İLEL K EHFİ FEKALU RABBENÂ ÂTÎNA MİNLEDÜNKE
RAHMETEN VE HEYYİ’LENÂ MİN EMRİNÂ REŞEDÂ ) >
Eshabı kehfden anlaşılan Âl-i M uhamm ed ve Âl-i Y asin'dir.
B unlar da, Mehdî dahil olduğu halde Fatım a H azretleri'ııin ço­
cuklarıdır. Mehdî, Fatım a H azretleri’nin en son gelecek evlâdı
olup ondan sonra kıyam ete kadar Peygamberimizin zürriyeti
kesilmiş olacaktır. )
Ebu Tahir İbrahim H azretleri vasiyetlerine devam ederek :
( Ey T a h ir! Ban şehrinde bir kavim v ard ır ki, onlar bize ma-
habbet ederler. Biz de onlara m ahabbet ederiz. Amcanın oğlu 1

1 — Kehf suresi Âyet 10

110
ile beraber gidip Allah’ın em ri gelinceye kadar orada yerleşi­
niz. Ey T a h ir ! O şehirde bizim yolum uzu halka bildir. Çünki
bu yok ona bağlananı Allah’a u laştırır. Beni seven yolum da
olur. Allah yolunda olan karşılığında b ir şey beklem eden ve­
rir ve doyurur. Dünya m allarından hiç b ir şeyi kim seden b aş­
kası için talep etmez. Zira, Allah yolunda rüşvet haram dır.
Rüşvetten m aksat ise bağlananların sevgisini kazanm ak için
b ir şey verm ektir. Sizin babanız, hiç b ir kimseye gümüş ve
altın verm em ek ve onlardan alm am ak üzere Allah Tealâ Haz­
retleriyle sözleşm iştir. B ir m aksadı olm ayarak ve karşılık is­
temeksizin veya dünya işleri için olmayıp ancak Allah için b a ­
banızın izinden gitmenizi em rediyorum . Davamız, bizi seven
din kardeşlerim ize n asih atta noksanım ız çıkarsa, borcum uz­
dan kurtulm ak ve selâm et sahiline erişm ekten başka b ir şey
değildir.
K endilerinden ( VE İN YESLÜBHÜMÜZZÜBABÜ ŞEY’EN
LÂ YESTENKIZÜHÜ MİNHÜ ZAUFETTALİBÜ VEL MAT-
LUB ) 2 âyetinin m ânası sorulm ası üzerine buyurdular ki :

( Büyük Allah insanı y arattı ve onlara çeşitli bitkileri ve yen­


mesi helâl olan hayvanları rızık olarak verdi. Aynı şekilde
sinek adlı hayvanı da y aratarak onun rızkını da insanın tenin­
den gözle görülemeyecek şekilde çıkan b itk i ve hayvancıklar­
dan verdi. Bu acayip yaratık lard an siz b ir şey göremezsiniz.
Görebileceğiniz şeyler ancak deri ve kıldan ibarettir. )
Evlâtlarına vasiyetleri :

( H ayır işleyiniz. Zira, insanın hayırlısı insanlara faydası do­


kunanıdır. Bağışlayınız. Çünki, insanlardan çoğu bağışlıyoruz
sanırlar. Allah’ı unu tan ve ibadetini terkeden kavimle yakın­
lık kurmayınız. B id’atte olanlara yaklaşmayınız. Çünki, dinde
b id a t sapıklıktır. Sapıklıkta kalanlarla insanları sapıklığa sü­
rükleyenlerin hepsi ateşdedir. )

2 —Hac suresi Âyet 73

111
S E Y Y İ D E B Ü L A B B A S A B D U L L A H T A H İR

H A Z R E T L E R İ’N İ N Y Ü K S E K M E N K A B E L E R İ

M uhterem anneleri, Abdullah kızı ( H ayrünnisa ) dır. Diğer


bir rivayete göre de, Ebi Talip oğlu Ali'nin oğlu H asan'ın
soyundan A bdullah’ın kızı ( Leylâ ) dır.

Künyeleri Ebülabbas, yüksek lakapları Tahir, H üccetullah’dır.


K utlu doğum ları H icretin 655. ( M. 1257 ) yılındadır. Sey-
yidlik alâm etleri 22 dir. M ühürlerinin nakşı ( H ubbi Dinul-
lah ) dır.

Seyyid H azretleri ( Desuk ) şehrinde dünyaya gelmişler, 680


H icret yılında ( M. 1282 ) M ısır'dan M edine’ye hicret edip
bir m üddet için ( Ban ) a gitmişler, sonra tek rar M edine’ye
dönerek kırk yıl orada oturm uş ve H icretin 731. yılında ( M.
1330 ) vefat etm iş ve B aki’ m ezarlığına göm ülm üşlerdir.

112
( Ban ) da kendilerine ( Kele Hacı ) yâni ( Büyük hacı )
denilirdi.
M übarek g ö rü n ü şle ri: Boyları o rta, göğüsleri ve alm geniş,
renkleri esmer, güler yüzlü, zayıf vücutlu, temiz kalpli, yük­
sek ahlâklı idiler.
Iîusam eddin H azretleri buyuruyorlar ki : ( Ben Ebülabbas
H azretleri’ni m âna âleminde zayıf vücutlu görm edim , am m a
yazmaya cesaret edemedim. Çünki, rüya bilgiye sebep olm a­
dığı için doğru senetle söylenen rivayetlere aykırı iş görm ek
doğru değildir. Aynı şekilde kâşifin buluşuna da, söylenen r i­
vayetlerde değer verilmez. )
Ömürleri 76 yıl olup u lu b abaları ile birlikte 21 yıl yaşam ış­
lardır. K endilerini ta n ıtan ( BELED ) suresidir. A bdülkadir
Ceyli H azretleri ile ( Ceylan ) da görüşm üşler ve b u sebep­
le eski y u rtla n olan ( R ükkân ) şehrine sığınm ışlardır. ( D )
ve ( L ) ile ( D ükkâl ) rivayeti de var ise de m eşhur olan
( R ükkân ) dır.
M übarek evlâtları İsa Ahrar H azretleri’dir.
Rivayet ettikleri hadisler, babadan gelen hadislerin senetleri­
dir.

Uyarıcı bâzı sözleri :


X Din kurallarına uygun yaşayan kişinin terbiyesiyle edeple-
Sıen kim se keram et m akam ına oturm aya lâyıktır. Evliyanın
^debiyle edeplenen kim se Allah'a yakın olanların seccadesine
oturm aya, sadıkların edebiyle edeplenen kim se de İlâhî görüşe
Ve H ak’km Cemalini m üşahede şerefine, Peygamberin edebiyle
Ahlâkını düzenleyen hakiki m ert kişi de insanlık tah tın a o tu r­
maya lâyık olur. )

Abdülhak bin Seb'inelm erisî H azretleri rivayet ediyorlar ki :


l<Hazreti E bülabbas’ı Kâbeyi tevaf ederken gördüm . Kendile­
rine uym ak istedim ise de buna gücüm yetmedi. Benimle be-

113
ra b e r olan Abdullah bin ebi H ücre ( Bu gördüğüm üz şerefli
kimse Abdullah b in İb rahim H azretleri’dir. Tam am iyle Pey­
gam bere uyduğu için O’nu Peygam ber şekliyle görüyoruz. Üze­
rinde parlayan şey kendilerinde geçici olarak bulunan Pey­
gam berlik nuru d u r. Çünki, uym a tam olduğu zam an uyan ve
uyulan arasında benzerliğin tam olm ası gerekir. ) dedi.»

İbni M erisi diyor ki :

«Ebülabbas H azretlerin in söyledikleri hadisde dayandıkları


söze inanılırdı. Doğru hab er veren kişi, O 'nun hadis usulünde
veya red edilm iş adı verilen senetlerinden hikâye ederse işbu
kenedin hükm ü, sözündeki senedin hükm ü m ertebesindedir.
Senedi olm ayan kim se için dayanak da yoktur.»
S E Y Y İD İS A A H R A R H A Z R E T L E R İ N İN

YÜK SEK M ENKABELERİ

Kendilerinin tertem iz anneleri, Ebünneca oğlu H arun oğlu Ali


oğlu Hüseyin kızı ( Fatım a ) dır. Uğurlu doğum ları H icre­
tin 684. yılında ( M. 1285 ) R ükkân şehrindedir.

M übarek g ö rü n ü şle ri: V ücutları ve başları büyük, renkleri es­


mer, sakalları ne az ne çok, b u ru n ları uzunca ve biçimli, p a r­
lak alm ları ve göğüsleri geniş, kem ikleri kalın, kollarının kıl­
ları çokça, bilekleri ve p arm akları uzunca ve biçimli, güzel el­
leri büyük ve etli idi.

M übarek lakapları, Hafız, Salahaddin, künyeleri E bülavn’dır.


K endilerini tan ıtan ( FECR ) suresidir. Seyyid’lik işaretleri
29 olup İlâhî Celâl isim lerinden ( M ukaddem, Metin ) isim-
lerine m azhar olm uşlardır. ( Deyyan ve M uktedir ) İlâh î isim
ve sıfatları terbiye edici kucaklarında n u r saçardı.

H ayatları, Osmanlı Padişahlarından Sultan Osman ve Orhan


zam anına rastlam aktadır.

M ühürlerinin nakşı ( Men ya'm el m iskale zerretin şerren ye­


re ) idi. H icretin 749. yılında ( M. 1348 ) 65 yaşında son­
suzluk âlem ine göçm üşler ve D erbend adlı m ahalde gömül-;
m üşlerdir.

M uhterem evlâtları, Süleyman, El Avn, Ali, Yahya, H aşan, Ebu


Velid H usam eddin'dir.

Güzel ahlâklarında ( H ay â.) sıfatı ötekilerden ü stü n idi.

Seyyid H azretleri babaları ile 47 yıl vakit geçirm işlerdir. Mı


sır’dan göçme sebeplerini babasının şöyle anlattığını hikâye
ederlerdi. : (Salâhaiddin vüzerasından Yahya b in Huzeyfe ma­
lımızı elimizden alarak bizi şehirden çıkardı. Tertem iz pey­
gam ber soyu ağlayarak ve yalın ayak yürüyerek, b u gün Ker-
belâ günlerinden b ir gündür, diye söylenip üzüntülerini ihzar
ediyorlardı. Nihayet M edine’ye vardık. Bu şehirde b ir müddet
kaldık. O zam an H icretin üzerinden 680 yıl geçmiş idi. ( M.
1281 )
Yüksek vasiyetleri :
( Peygam ber soyuna girebilm ek için aşağıdaki ş a rtla n göz
önünde tu tm ak gerekir. )
Evlâdınızda asalet eseri, güzel sıfatlar, tem iz ahlâk, yüzünde
utanm a eseri, hal ve hareketlerinde akıl ve tedbir, işlerinde
doğruluk ve iyilik, geçimlerinde kanaatkârlık, din işlerinde iti­
dal ve Allah korkusu gibi şeyler görürseniz b u sıfatlar kabul
belirtileridir. Zekâ temizliği de an k lık belirtisidir.
Çok değerli babam İb rahim H azretleri b u yurdular k i : Size
karşı gelenlerin, tem iz soyunuza girm ek üzere b ir yol bulama-

116
w . -D ..... ' ' T T ' -•’v 1 .. j ■

m aları için evlâtlarınızı b ir sicile yazdırınız. Yüzlerinde kabule


uygun işaretler göründükçe soyunuzdan olan şu halkın hakkı
için lâtifeye iltifat etmeyiniz ve divanınızda şu kim senin is­
mini yazınız. Biliniz; ki o kim se Peygam ber soyunun silsilesin­
den b ir halka gibidir.(K endisine Cafer Sadık H azretlerin in
virdine devam etm esi için izin veriniz. B u vird, kişinin öm rü­
nün ve rızkının çoğalm asına ve kö tü em ellerinin azalm asına,
iyi işlerinin artm asına ve yükselm e arzularının yerine gelme­
sine yardım cı olur. Bu virde, akşam , sabah devam eden kimse
yoksulluğa düşm ez.\Güzel huy ve rızık sahibi olur.

117
S E Y Y İD E B Ü L H A Ş ÎM SÜ L EY M A N 1

H A Z R E T L E R İ ’N İ N 1

YÜK SEK M ENKABELERİ i

Tertemiz anneleri Kureyş oğlu Süleym an oğlu Ebil Avn oğlu


İbrahim oğlu Ebil H uda kızı ( Reyhane ) H azretleri'dir.
Seyyidlik alâm etleri 23 vücut kelim esidir. H icretin 707. yılın­
da ( M. 1307 ) M edine'de dünyaya gelm işlerdir.
Künyeleri ( E bu H aşim ), yüksek lakapları ( El Hadi ),
kutlu öm ürleri 65 yıldır. Dünyaya gelişleri Osmanlı padişah­
larından I. M urad zam anına rastlar. İlâhî isim lerden ( Vâris,
Deyyan ) isim lerine m azhardır.
K utlu v a s ıfla rı: Güzel boyları orta, m übarek vücutları zayıf,
nurlu yüzleri yuvarlak, renkleri beyaz, aydınlık alm ları geniş,
burunlarının ortası yüksek, gözleri Allah’ın ku d reti ile sürme-
lenmiş idi. K endilerini tanıtan ( GAŞİYE ) suresidir.
F
; E v lâ tla rı: E bu Veîed, H aşan, Ahmed, Cafer, Abbas Hazret-
Ieri'dir.
Medine’de 767 H icret yılında Şeyh Yusuf Acemi, Şeyh Yahya
Sanâferî ve Şah N akşıbend M ehmed B ahaeddin B uharî Haz­
retleri ile görüşm üşler ve bu kutlu beldede 7 yıl o tu ru p 772
yılında ( M. 1370 ) ah iret âlem ine göçm üşlerdir. M uhterem
i babaları ile birlikte 42 ve dedeleri ile b erab er 24 yıl yaşam ış­
lardır. Söyledikleri senetler kendisine ecdadından intikal eden
hadislerin senetleridir.
Bilgi dolu bâzı sözleri :
(fB ir iş yaratm ak m illetler arasında yaygındır. Göç; kıtlık
zam anında olursa, insanların b irbirlerini öldürm ek için cesa­
retleri a rta r ve b u hal b ir çok insanın katline sebep olur.
B undan sonra ( VE ENZELNEL HADÎDE F İH Î B E ’SÜN ŞE-
DİDÜN VE MENAFİÜ LÎNNAS ) 1 âyetinde sözü geçtiği gibi
dem ir devri gelir. Demir, 66 tü rlü san atta kullanılır.
Zam anım ızda b ir çok işlerde kullanıldığı düşünülürse dem irin
önem derecesi ve bu m übarek âyette ondan söz edilm esinin
sebep ve hikm eti anlaşılır^
£Daha sonra hayal zam anı gelir. K adınlar ve erkeklerden bâzı-
ları okuduklarını işitm ez ve söylediklerini anlam azlar. Taşta
sıcaklık, ateşte ışık, gökte b illu r ve yerde ten n u r vardır, söz­
leri gibi.
M üştak H azretleri b u y u rd u la r: Bu b ir ilim dir ki Cenab-ı Hak
istediğine verir. B unun m ânasını biz ancak m eydana gelme­
sinden sonra anlayabiliriz^

1 — Hadid suresi Âyet 25 Mânası: Pek sert olan ve insanlara bir çok
faydası bulunan demiri var ettik.

119
S E Y Y İD E B U ALİ A H M E D BAĞ DADÎ

H A Z R E T L E R İN İN

YÜK SEK M ENK ABELERİ

Yüksek lakapları ( Siraceddin Şemsüleimm e ) ve künyeleri !


( E bu Ali ) dir. Kendileri heybetli ve azametli, bilgili ve iyi
huylu, ulu b ir kim se idi.

M übarek v a s ıfla rı: Uzun boylu, geniş göğüslü, iri kemikli,


uzun parm aklı, güler yüzlü, beyaz renkli, geniş alınlı, hilâl
kaşlı, yüksek burunlu, büyük gözlü idi. T abiatları m unis olup
huzurlarında bulunanların hepsi işitecek kad ar yüksek sesle
konuşurlardı. B ağdat'da Şeyh Abdullah Bağdadî'deıı ilim al­
dıkları için kendilerine de Bağdadî denilm ektedir. H ayatları i
Osmanlı padişahlarından M urad I ve Beyazid I zam anına rast- 1
lar. 755 yılında ( M. 1354 ) R ükkân’da dünyaya geldiler. j
M uhterem anneleri, Isa A hrar'ın oğlu Esedullah’m kızı ( Zey-
neb ) H azretleredir. Kendileri bilgi elde etm ek için 775 yılın­
da B ağdat’a gittiklerini ve orada 15 yıl Şeyh Abdullah el Fa-
zıl'm sohbetlerine devam ettiklerini ve sonra R ükkân’a dön­
düklerini nakil ve hikâye ederlerdi.
(Seyyidlik alâm etleri 17 ve kendilerini tan ıtan ( A’LÂ ) sure­
sidir. Allah’ın Celâl sıfatlarından ( Hüvel Hâlık El Ahad )
sıfatına m azhar olup Celâl isim lerinden ( Mücip ) m übarek
ismi terbiye edici ağuşlarm da görü n ü rd ü ^ Ö m ürleri 57 yıldır.
812 yılında ( M. 1409 ) Hazez m uharebesinde şehid edilerek
vefat etm iştir.
Seyyid Abdullah, Kadı-ül Kuzat Hem edânî, Şeyh M übarek,
Musa Şaubi, Şeyh Alelverak, Abdülhadi, Şeyh Abdullah Bağ­
dadî, Seyyid A bdülkerim ve Seyyid Yahya Şirvanî H azretleri
ile sohbet etm işlerdir. Özbek zuhuru zam anında evlâtları a ra ­
sında ayrılık baş gösterm iştir.

E v lâ tla rı: M ustafa, Cafer, E bu Ishak, Hamza, Esedullah, İs-


fendiyar, Şeyh İbrahim , Musa, Ali H azretleri'dir.
İsfendiyar ve Esedullah H azretleri’nin çocukları olm am ıştır.
H er ikisi de babaları ile berab er Hazez m uharebesinde şehit
olm uşlardır. Cafer H azretleri batıya, E bu İshak H azretleri
Şam ’a, E büssadat Rükkânî M ustafa H azretleri B ağdat’a ve
Hamza H azretleri D inur şehrine hicret etm işlerdir. E bu İshak
H azretleri, anneleri Şeyh N ecm eddin’in kızı H abibe'nin ölü­
m ünden sonra 800 yılında ( M. 1397 ) B uhara'ya göç etm iş­
tir.
Şeyh İbrahim H azretleri’ni, Tim ürlenk geldiği zam an, halkı
Em ir olarak seçmişlerdi.

Seyyid E bu Ali H azretleri’nin uyarıcı sözlerinden bâzıları :

( Arif, o kişiye derler ki halk kendisine kabul veya red ile


baktıkları halde, şeriatın em rettiği hususlar onu halka bak-

121
m aktan alıkor. Din kardeşlerine hizm et etm ekten kaçman
kimseyi Allah öyle yoksul kılar ve küçük d ü şü rü r ki b u kü­
çüklük kendisinden sonsuzluğa k ad ar ayrılmaz.
Sadık fakir o kişidir ki h er şeyi elde eder, h er şeyi yapabilir.
Kendisine hiçbir şey m alik olmaz ve hiçbir şey yapılmaz. Çiin-
ki herşey kendisinde son bulur.

Halkın, b ir kim senin lehinde veya aleyhinde düşündüklerini


işittiğiniz zam an onun ölçüsü dünya sevgisidir. Bu da ancak
yer değiştirm ekle ortaya çıkar. )

122
S E Y Y İD E B Ü L A V N M U STAFA A H RAR

H A Z R E T L E R İN İN

YÜK SEK M ENKABELERİ

Künyeleri ( Ebül Avn ) ve yüksek lakapları ( A brar ) dır.


M uhterem anneleri, A hrar oğlu Yahya oğlu H aşan kızı ( Sel-
m a ) dır. Seyyid H azretleri 771 H icrî yılında ( M. 1369 )
R ükkân civarında Seyyidabat ( Babülebvab ) da doğm uştur.

Seyyidlik alâm etleri 26 vücut kelimesidir.

M übarek v a s ıfla rı: O rta boylu, beyaz ve yuvarlak yüzlü, siyah


saçlı, geniş göğüslü idi. M übarek kalpleri dedikodudan arın ­
mış olup çok zam an sükûtu tercih ederlerdi.

K endilerini ta n ıtan ( TÂRİK ) suresi ve Allah'ın Celâl isim


ve sıfatlarından ( Müzzel ) ism ine m azhar olup terbiye edici
ağuşlarm da ( Hüve vekil ) ismi parlardı.
40 yaşm a geldiklerinde B ağdat'a giderek 847 H icret yılında
( M. 1443 ) 76 yaşında oldukları halde ah iret âlem ine göç­
m üşler ve Kureyş m ezarlığına göm ülm üşlerdir.
E v lâ tla rı: İsm ail, Hüseyin, Ali, M usa H azretleri, R ükkân Sey-
yidlerinden Şeyh M ehmed kızı F atım a’dan dünyaya gelmişler­
dir. Halil, H aşan, Şemseddin, El Avn, Ali Tâki, H ayrullah,
Nimetullah, H am dullah, H usam eddin H azretleri de (Ayşe bin-
ti K ü r d i) den doğm uşlardır. Kendileri Şeyh H aşan Tüsterî,
Şeyh M ehmed Ebülm evahib H azretleri ile görüşm eler yapm ış­
lardır.
M übarek hayatları, Osmanlı padişahlarından Bayezid I ile Çe­
lebi Sultan M ehmed ve M urad II zam anlarına rastlam aktadır.
Bilgi dolu bâzı sözleri :
( Nefsine uyarak günah işlem ekte direnm ekten sakın. Çünki
Allah'ın em irleri hududunu aşan kim se zalim dir. Zalim olan
kimse im am olm aya elverişli değildir. S ırlarını saklam aya lâ­
yık olan ve n urların a yönelerek ona bağlanan b ir m ürid; sır­
ları saklayam adıkları için kendilerine em niyet edilmeyen bin
m üridden hayırlıdır. Evlerinizde yalnızlığı seçip susm anızı
size tavsiye ederim . İnsan, kudreti olm adığı şeyi yapm adığın­
dan dolayı kendisine sorum luluk düşmeyeceği için kudretiniz
olm ayan şeylerden soru sormayınız. )

124
S E Y Y İ D İS M A İL H A Z R E T L E R İ N İ N

Y Ü K SEK M ENKABELERİ

Yüksek lakapları ( Esseyyid ) künyeleri ( Ebül H acr ) olup


Çelebi Mehmed ve M urad II zam anlarında yaşam ışlardır.
Anneleri, Kureyş oğlu Süleym an oğlu Isa oğlu Yahya oğlu Mu-
ham m ed’in kızı ( Fatım a ) H azretleredir.
Seyyid H azretleri 801 H icret yılında ( M. 1398 ) Seddülbeyn’-
de doğm uştur. Seyyid'Iik alâm etleri 20 vücut kelimesi olup
m übarek öm ürleri 55 yıldır.
Vasıfları • O rta boylu, geniş göğüslü, sık sakallı, siyah saçlı,
beyaz tenli olup om uzlarının arası geniş idi. K endilerini tanı­
tan ( BURUC ) suresi olup Kemâl isim ve sıfatlarından
( Â hir ) m übarek ism ine m azhar olm uşlardır. ( Dâim ) ulu
sıfatı terbiye edici ağuşunda görünürdü. Kendileri 856 yılında

125
( M. 1452 ) ahirete göçerek Seddülbeyn’de göm ülm üşlerdir.
M übarek babaları ile geçen öm ürleri 46 yıldır.
E v lâ tla rı: tbralıim , Yusuf, M uhammed, Ali H azretleredir.
Abül Avn’dan rivayet edilir k i : R ükkân'da bulunan Seyyid’ler
Derbent ve Zühal kasabaları arasında tuzlalara sahiptiler. Bu
sebeple de b u iki kasaba arasında gider ve gelirlerdi. Çünki
bu ulu Seyyid'lerin geçimleri tuz gelirinden idi.
Uyarıcı bâzı sözleri :
( Kişinin ileriyi sezişi, yâni kalb gözü, kendi gözü gibidir.
Kalbine b ir şey girerse o şey oradan çıkıncaya k ad ar basireti
kapanır ve onunla görm ek m üm kün olmaz. K albine giren şey
çıktığı vakit görüşü açılır. Görüş em ri, çevresi yönüne girer
ve gözünde yanlışlık ve noksan olm adığı vakit nasıl görürse
kalb gözü ile de h er şeyi öylece görür. Şu hal dünya işlerinde
de aynı böyledir. İlâhî bilginin kaynağı olan kalbe dünya gi­
rerse o lcalbte dünya sevgisi bulundukça b ir şey görm ek m üm ­
kün değildir; Bu halin sonu m ânevî k örlüktür. Sadık olan
kim senin Allah’ım kalb gözü ile görebilm esi için kalbinden
dünya sevgisini çıkarm ası gerekir. ( VE MEN KÂNE F İ HA-
ZİH İ A’MA FEHÜVE FİLÂHİRETİ A’MA ) 1 körlük giderse
görme gelir. ;
/ H ak’ka H ak ile bak. H ak’kı H ak ile işit. H ak’ka H ak ile söyle.
Eğer sen H ak ile olursan H ak da h er zam an seninle beraber­
dir. Sonu ittihad a varacağı cihetle, tevhid-i ef’ali isb attan çe­
kininiz. Zira Allah Tealâ H azretleri hulul ve ittih a tta n arık tır.
Çünki, hulûl ve ittih ad a inananlar D ürzi’ler ve M elâmî’lerdir.
Tevhid-i Sıfât ve Tevhid-i Zat'ı isb at etm ekten de sakınınız.
Zira Allah'ın Zat ve sıfâtı kulun zat ve sıfâtı ile bulunm az.
M eydana gelmiş olan, eskiden var olana yakın olm adığı gibi,
bunların birleşm esi de m üm kün değildir.) )

1 — İsrâ suresi Âyet 7 2 ( Bu dünyada kalbi kör olan, âhirette de kör­


dür. )

126
S E Y Y İD İB R A H İM H A Z R E T L E R İ N İN

YÜK SEK M ENKABELERİ

L a k a p la rı: ( El H adi bin İsm ail b in M ustafa Ahrar ) ve


künyeleri ( Ebül Baka ) dır.

M uhterem anneleri, İsa A hrar oğlu Ebi H aşim Süleyman oğlu


Ahmed oğlu H aşan oğlu M ustafa oğlu Hüseyin oğlu İd ris kızı
( H afisa ) dır.

Seyyid H azretleri 827 H icrî yılında ( M. 1423 ) R ükkân’da


doğm uşlardır. Seyyid’lik alâm etleri 26 vücut kelimesidir.

Yüksek vasıfları : B oyları azam etli ve heybetli, yüzleri buğday


renginde, b a şla n büyük göğüsleri geniş, b u runlarının ortası
yüksek, gözleri büyücek ve siyah, ağızları biraz genişçe, omuz-
la n n m arası geniş, sakalı dolgunca, kolları kıllı idi.

127
İlâhî isim lerden ( Vahid, H abir ) isim lerine m azhardı. ( Ha-
sib ) yüksek ismi terbiye edici ağuşlarm da parlardı.
H ayatları Fatih Sultan Mehmed ve Beyazid II zam anına ra st­
lam aktadır.
K endilerini tanıtan ( İNŞİKAK ) suresidir. Ö m ürleri 80 se­
nedir. Dedeleri ile 20 ve babaları ile 29 yıl yaşam ışlardır. Hic- ;;
retin 907. yılında ( M. 1501 ) ahirete göçerek ( Kelâl ) şeh- :
rinde göm ülm üşlerdir.
E v lâ tla rı: M usa Kâzım, Yahya, İsm ail, A bdülkerim Hazret- f
leri’dir.
Bilgi dolu sözleri :
( K eram et; kabule değer b ir iş olm ayıp belki Allah Tealâ b ir
’ptilâ olarak keram eti kulunun elinde gösterir. İnsanlar, hari­
kaları yalnız Allah'ın velilerinde görülür, sanırlar. H albuki
bu gibi olağan ü stü şeyler insan oğluna h astır. Allah tarafın ­
dan olân keram et ancak kulun dinde doğruluğundan ib aret­
tir. K ulun hidayeti, am el ve ahlâkda üm m ete vasat olm asıdır.
Hidayet, ancak ayrılık ve şüphe sebeplerinin yönleri arasın ­
dadır .£Şu gördüğüm üz vücut yok olmaz; bak a vücudundan
ibaret olan ahiret vücudunda sabit olur. Çünki ah iret vücu­
dunun, kuvveti ölçü üzerinedir, ki o da kuvvet ve ölçü ve ölçek
yönünden insanlığıdır. Yer ve sonsuzluk bakım ından da de­
vamlılığıdır. Bu âlemde esmaya ta sarru f etm esi o yöndendir
ki kendisinde vücut bulm a im kânı vardır, denilir ve eserleri
her şeyde görülür) Hayat, K udret, İlim , İrade, Tekvin, İk sat
gibi. Y ukarıda sözü edilen şu em anetler seçilm işler için özel,
halk için geneldir. ( K adim ) in m ânası olarak başlangıçlık
düşünülmez. Allah öyle b ir evveldir ki kendisinden daha evvel
yoktur.
( Y aratılan ) m ânasında ( Son ) m ânası düşünülm ez. Al­
lah öyle b ir ( Son ) d u r ki ondan sonra b ir ( sonralık )
yoktur. Sonsuzdur. Süreklidir. Yok olmaz. Mahvolmaz. Tasar­
ruf olunmaz. Kendisinden bir şey değiştirilm ez. T asarruflar
ancak hareketlerin ve sıfatların üzerinde olur. )
128
S E Y Y İ D M U S A K Â Z IM H A Z R E T L E R İ N İ N

YÜK SEK M ENKABELERİ

^ Anneleri, İsa A hrar oğlu H usam eddin oğlu Abdullah oğlu Ab-
i dülkadır kızı ( Şerife ) H azretleri’dir.
Seyyid'lik alâm etleri 19 vücut kelimesi ve kendilerini tanıtan
; ( MUTAFFİFİN ) suresidir. H icretin 846. yılında ( M. 1442 )
R ükkân’da doğm uşlardır. Künyeleri ( Ebül H aşan ) ve mu-
i barek lakapları ( El Kâzim üssani ) dir. Ö m ürleri Osmanlı
padişahlarından Fatih Sultan M ehmed ve Bayezid II zam anı­
na rastlar.
: İlâhî isim lerden ( El M uahhir ) m übarek ismine ınazhar
olup ( H am id ) ismi terbiye edici ağuşunda parlardı.
Yüksek v a s ıfla rı: O rta boylu, yüzleri-beyaz, gözleri çok siyah,
ağızları büyücek, dişleri seyrek, güler yüzlü, doğru kalpli, iyi-

3 129
i
lik ve hayırları çok, güzel ahlâklı, uysal tabiatlı, kem alâtın
m enbaı, feyizlerin kaynağı, evliyanın kutbu, üm m etlerin kur­
tarıcısı, bilgileri yaym akla uğraşan, bilgisiyle iş gören, en bü­
yük sıfatları üzerinde taşıyan b ir zat idiler. H icretin 908. sene­
tsin de ( M. 1502 ) ebediyet âlem ine göçerek R ükkân’da gö­
m ülm üşlerdir. M übarek öm ürleri 62 yıldır. B abaları ile 61
ve büyük b ab aları ile berab er 10 yıl geçirm işlerdir.
Evlâtları : Mehmod Zahid, Abbas, Ali, Yahya, Ayşe H azretler
dir.
Uyarıcı bâzı sözleri :
( B ir gün şehrin hafızları birleşerek yanım a geldiler. Müba­
rek cetlerim izin sözleri ile alâkalı bâzı sorular sordular. Ce­
vap olarak : B unlar bizim cedlerim izin sözleridir. Sizin sözü­
nüz nedir? dedim. Siz bilirsiniz, dediler. Tevhidin m ânasını
biliyorsunuz zan ederim , diyince; Evet, zan ettiğiniz doğrudur,
dediler. Sonra, dedim ki : Tevhid, çokluğun m eydana gelme­
sinden sonradır. K esretin ( çokluğun ) güzel kokusunu kok­
lam ayan kim se tevhid ehli olamaz. Ey k a rd e şle rim ! Bilmiş
olunuz ki, Allah'ın yanında beğenilen bilgi; tevhid ve uyarm a
bilgileridir. Bu da hissi olan ledün ve kevn1 ilm idir. Nitekim,
K ur'ân-ı K erim de Allah, H azreti M usa’ya hitaben ( VE AL-
LEMNAHÜ MÎN LEDÜNNA İLMEN ) 2 buyurm uştur.
Siz evvelâ başkasının varlığını isb at etm ek suretiyle Allah'a
o rtak koştunuz. Sonra b u varlığı nefiy etmeye, yâni uzaklaş­
tırm aya çalıştınız. Zira, vücuttan sonra nefiy; inşadır. Evvelâ
isbat, sonra nefiy ediniz ki bunun ikisi de hâdistir. H albuki
yeni m eydana gelenlerin K adim Zata varm asına yol yoktur. *2

1— Ledün ilmi, Gayb ilmi, İlâhî esrara vukuf kazandıran bir ilimdir.
Kevn, var olmak, vücut bulmak, hasıl olmak manasınadır. Kevn
ilmi, bunları bildiren, dünyaya talluk eden bir ilimdir.

2 — Kehf suresi Âyet 65. '

130
Nefiy ederseniz hâdisi, yâni sonradan m eydana geleni uzak­
laştırınız. îs b a t ederseniz yine hâdisi isbat ediniz. Yüce Al-
ı lah’ı yeni zuhur eden şeylere hedef olm aktan teşbih ve takdis
I ederim.

Şu m üşkülün cevabı ne suretledir? diye sorulunca; însaıi, yal­


nızca kendi çalışmasiyle, m ürşitsiz bu ilme erişemez. Bu ilim­
de b ir takım tehlikeli yollar v ard ır ki, insan o tehlikelerden
ancak m ürşidin yardım ı ile k u rtu lu r. Yoksa m ahvolm asından
kaçımlamaz, dedim. Nitekim, Peygamberimiz b ir hadisinde
( Kalbde yedi vadi vard ır ki, din k urallarını öğreninceye ka-
d ar sizin im anınız tam am olm az. ) Onun için ulu A lla h k u -
luriu bu yedi vadiden h er hangisinde yok olm aktan korum az,
im an, din esası bilinm eden yalnız sözle tam am olmaz, dedim.
Bu cevaplarım ı onlardan bâzıları kabul edip ona uydular, bâ
zıları da yüz çevirdiler. ) buyurm uşlardır.

1 '

131
S E Y Y İ D M E H M E D Z A H İD H A Z R E T L E R İ'N İN

Y Ü K SEK M ENK ABELERİ

Bu ulu Seyyid, dinin kurallarının bilgini, yüksek keram etler j


ve rütbeler, güzel him m etler ve m eşhur harikalar, büyük ma­
kam lar sahibi olup halk arasında sayılan, sevilen ve kendisine ş
uyulan b ir zat idi.

M uhterem anneleri, İsa A brar oğlu H usam eddin oğlu Abdül-


halık oğlu H aşan kızı ( Nefise ) dir.

H ayatları Osmanlı padişahlarından Selim I ve K anunî Sul­


tan Süleym an zam anına rastlam aktadır. !

Seyyid’lik alâm etleri 32 vücut kelim esidir. Allah’ın Celâl isim


ve sıfatlarından ( Cebbar M ütekebbir ) isim lerine örnek ol-
hıuşlardır. Allah'ın Cemâl isim lerinden ( Mebdei ) m übarek

132 ?
ismi terbiye edici ağuşlannda görünürdü. H icretin 868.’ yılın­
da ( 1463 ) R ükkân'da dünyaya gelm işlerdir.
Yüksek v a s ıfla rı: O rta boylu, beyaz renkli, geniş göğüslü, ge­
niş alınlı, yuvarlak yüzlü, büyücek ağızlı, b u runlarının ortası
yüksekçe idi.
Ö m ürleri 77 yıl olup dedeleri ile birlikte 39 ve b ab alan ile
40 yıl yaşam ışlardır.
Lakapları ( Zahid ) künyeleri ( E bu Cafer ) dir. M ühür­
lerinin nakşı ( Abduhu M uhamm ed bin Musa ) dır. Kendi­
lerini tanıtan ( İNFİTAR ) suresidir.
Seyyid H azretleri ( R ükkân ) dan ( Rükkâl ) e hicret et­
m işlerdir. B urası T abaseran nahiyesine bağlı olup b ir dağ
üzerinde bulunm aktadır. ( D em irkapı — Babülebvab ) dahi
denilen ( D erbent ) adındaki m ahalle takriben on kilom etre
uzaklıktadır.
Bu büyük Seyyid, H icri 945 yılında ( M. 1538 ) ah iret âle­
mine göçerek şehitler kabrine göm ülm üştür.
E v lâ tla rı: Cafer, Zeynelâbidin, Abdülvahit, Ali, M uhamm ed
Mâsum H azretleri’dir.
Bâzı bilgi dolu sözlerinden :
( Susm akta ve gizlemekte hayat yoktur. Bilgi ve edep ancak
halk ile ilişkide olup gizlenmede değildir. )
Abbasî'lerin saltanat ve hilâfeti göçtükten sonra büyük Allah
onların zulüm ateşlerini söndürdü. Seyyidlerin halleri ğeniş-
ledi. Artık Abbasî’lerden korkular! kalıhadı. Bu sebepten
( R ükkân ) dağından inerek dünyanın geniş yüzünde h er ta­
rafa yayıldılar. Bilgiye susam ış olanları, İlâhî m aarif kevse-
rine garkettiler.

133
S E Y Y İD CA FER Z E K İ H A Z R E T L E R İN İN

Y Ü K SEK M ENK ABELERİ

L a k a p la rı: ( Sadık, Zeki ) ve künyeleri ( Ebu Davud, Ebül


Fadl ) dır.

Anneleri, Abbas oğlu H aşan kızı ( Zehra ) dır.

Hicretin 896. yılında ( M. 1490 ) R ükkâl'de dünyaya gel­


m işlerdir. Seyyid'lik alâm etleri 28 vücut kelim esidir. H ayatla­
rı, K anunî Sultan Süleym an zam anına rastlar.

Allah'ın Kemâl isim ve sıfatlarından ( Ahad, Evvel, Âhir )


isim lerine m azhar ve Celâl sıfatlarından ( Velî ) yüksek sı­
fatı terbiye edici ağuşlarında parlardı. M ühürlerinin nakşı
( Esseyyid Cafer Zeki b in Seyyid Mehmed Zahid ) idi. Ha­
yatlarının m üddeti 46 senedir.

134
Yüksek v a s ıfla rı: Boyları o rta, göğüsleri geniş, yüzleri beyaz
ve yuvarlak, gözleri büyücek, a lın lan geniş, saçları güm rah
ve vücutları zayıf idi.
( İNNEMA YAHŞALLAHE MİN İBADÎHİL ULEMA ) 1 âyeti­
nin sırrına m azhar olup m übarek yüzlerinde üzüntü ve keder
görünür, h er zam an düşünce âlem inde h ayran bulunurlardı.
K endilerini tan ıtan ( ÎZEŞŞEMSÜ KÜVVİRET ) suresidir.
H icretin 942 yılında ( M. 1535 ) ah iret âlemine göç ederek
Rükkâl kalesine defnolunm uşlardır.
E v lâ tla rı: M uhamm ed, Davud, Hamza, Sefer, Hüseyin, Tahir,
Veliyüddin, Özdemir, îs a H azretleri'dir.
Rivayetlerinin senetleri, babadan intikal eden hadislerin se­
netleridir.
B ütün öm ürlerini babaları ile berab er geçirm işlerdir. Dedeleri
ile birlikte 12 yıl yaşam ışlardır.
Bilgi dolu bâzı sözleri :
( Allah ve Resulüne im an eden kim se için, m ünasebeti olm a­
dığı halde kendisini Peygam ber sülâlesine nisbet etm ek doğru
değildir.
B ir kim se hakikata aykırı olarak ben filân oğlu filânım diye
iddia etse Allah ve Peygam berine iftira etm iş olur. H albuki yü­
ce Allah ve onun Peygam beri iftirad an arınm ıştır. B ir adam
doğru olm ayan b ir senet ile hadis rivayet etse o adam kovul-
m uşlardan olur. )

1 Pâtır suresi Âyet 28.

135
S E Y Y İD D A V U D H A Z R E T L E R İN İN

Y Ü K SEK M ENK ABELERİ

M uhterem anneleri, İsa Ahrar oğlu H usam eddin oğlu Mehmed


oğlu Abdülhalık oğlu Ali oğlu Şemseddin kızı ( Safiye ) dir.
Seyyid’lik belirtileri, 35 vücut kelim esidir.
H icretin 925. yılında ( M. 1519 ) R ükkâl'de doğm uşlardır.
Ö m ürleri 90 yıldır. H ayatları Osmanlı padişahlarından Kanu­
nî Sultan Süleyman, Selim II ve M urad III zam anına rastlar.
Allah’ın Cemâl isim ve sıfatlarından ( Lâtif, H abir ) isim­
lerine m azhar ve ( Vekil ) ismi terbiye edici ağuşlannda
parlardı.
Kendilerini tanıtan ( ABESE ) suresidir. Künyeleri ( Ebül
H aşan ) dır.
Seyyid H azretleri, H icrî 1015 yılında ( M. 1606 ) ebediyet
âlemine intikal etm işlerdir. M ezarları ( Babülebvab ) dadır.
136
V asıfları: Soyları orta, iki om uzlarının ârâsı geniş, yüzleri
büyük, gözleri büyücek ve k udretten sürm eli, renkleri esmer,
kaşları ince uzun olup çok zam an sükûtu tercih ederlerdi.

E v lâ tla rı: E bu Hamza, Kasım, H aşan, Ali, Musa, Ram azan


H azretleri’dir.

B abaları ile birlikte 17 yıl ve dedeleri ile 20 yıl yaşam ışlardır.


Rivayetlerinin senetleri, babadan intikal eden hadislerin se­
netleri idi.

Bilgi dolu bâzı sözleri :

( Zahid, nefsiyle; fakih, Allah'ını zikretm ekle m eşguldür. Dün­


yaya değer verdiği için dünyadan elini çeken kimse hiyle ve
yalanların en kötüsünü yapm ış olur. Zam anım ızdaki m utasav­
vıflar gibi, ki onlar dünyayı avlam ak ve m uratların a erm ek
için Allah’ın ismiyle oynayan kim selerdir.

Durum, ancak ilm ihale uym akla düzelir. K endisinde hal ol­
mayan kim senin hale bilgisi de olmaz. Böyle olan kimseyle
yol arasında buluşm ak da yoktur. ) Tahvilât-ı Y akutiye’de
de böylece yazılıdır. Seyyid H usam eddin H azretleri Davud bin
Cafer Sadık H azretleri’nin 950 yılında Babülebvab’a göçme­
lerini şu şekilde anlatıyorlar :
Zahr beyin oğlu M uhamm ed han akrabalığı dolayısiyle Der-
bent’teki Şeyh Ş ah’a m isafir olduğu zaman; Şeyh Şah’ın, m ü­
barek Seyyid'in asaletini, güzel ahlâkını, bilgi ve dindeki yük­
sek m ertebesini inkâr eylediğini görmesi üzerine Seyyid Haz-
retleri'ne ( Alaycı ) kabilesinden b ir fenalık gelmemesi için
kendilerini B abülebvab’a davet etm işler ve orada istirahatle-
rini sağlayarak kendilerini ağırlam ışlardır.
M übarek Seyyid ölüm lerine k ad ar orada kalm ışlardır. Kendi­
lerine ( Seyyid Kele Ağa ) denilirdi. Zira, onların dilinde
( Ağa ) kelimesi ,( Büyük ), ( Kele veya Kelâ ) da ( en
büyük ) anlam ına gelir.

137
S E Y Y İD E B U H AM ZA H A Z R E T L E R İ N İN

YÜK SEK M ENK ABELERİ

Anneleri, Cafer Sadık oğlu İsa kızı ( Cemile ) H azretleri’dir. j


?
Seyyid’lik alâm etleri 35 vücut kelimesi ve kendilerini tanıtan
( NAZİAT ) suresidir. H ayatları Osmanlı padişahlarından I
M urad III zam anına rastlar.

Celâl isim ve sıfatlarından ( El Kabız, El Mecid ) isim lerine


m azhar oldukları gibi ( Hadi, Vedud ) isim leri terbiye edici
ağuşlarm da görünürdü.

Dünyaya H icretin 966. yılında ( M. 1558 ) B abiilebvab’da şe­


ref verm işlerdir. Öm ürleri 40 yıldır. :

V a sıfla rı: Boyları orta, renkleri esm er, yanakları ufak, burun­
larının ortası yüksek, kaşları ay gibi ince, göğüsleri enli, ağız-

138
la n büyükçe, kolları kıllı, el ayaları etlice, bilekleri uzun, göz­
leri çok siyah, n urlu yüzleri değirm i, m übarek kalbleri kin ve
garazdan salim, sesleri yüksek ve güzeldi.

M ühürlerinde ( Seyyid M uhamm ed bin Davud ) yazılı idi.

H icretin 1006. yılında ( M. 1597 ) ahirete intikal ederek


( Babülebvab ) da göm ülm üşlerdir.
Derbent yakınında K ular karyesinde m eydana gelen m uhare­
bede şehit oldukları da söylenir.
E v lâ tla rı: Kasım, M uhammed, îsa, Harnza, Hüseyin, Zeyn Ali,
Abbas, H atice H azretleredir.

Seyyid H azretlerinden rivayet olunduğuna göre :

( B abaları R ükkâl’de Beni Abbas’dan ( Beni Alaycı ) tab ir


olunan Kureyş kabilesine bağlı, kin güden kim selerin kıskanç­
lığını üzerine çekmiş ve 936 yılında ( M. 1432 ) R ükkâl’e şe­
ref verdikleri zam an D erbent em irlerinden Şeyh Şah kendile­
rini orada yerleşmeye ikna etm iş ve yine D erbent beylerinden
Zahr beyin oğlu M uham m ed H an ( Fersaflı ) ya gittiğinde
onları da oraya davet etm iştir. )

Kendileri babalarından 9 yıl evvel vefat etm işlerdi,


Bâzı bilgi dolu sözleri :
( İnançları fesatla bozulm am ası için evlâtlarınızı yabancılarla
görüşm ekten koruyunuz. Çünki fesat im an ayırıcılarına yak­
laşm aktan ileri gelir. Fesat yapm aktan ve fesata uym aktan
korundukları zam an bağlı bulundukları m illetten kendilerine
m iras olarak gelen tab iatları değişmeden kalır. Çocuklarınıza
ecdadınızın isim lerini öğretiniz, Kur'ân-ı Kerimi ve K u r’ân'm
hüküm lerini talim ediniz. Çünki b ir m illetin; din ve milliyeti­
ne bağlılığı akraba ile, egemenliği m al ile ve m alın toplanm ası
da ticaret ve sanata girm ekle elde edilir. İnsanın yüksek m er­
tebelere erişm esi din k urallarına uym ası ve güzel ahlâk iledir.

139
binin m uhafazası inancın korunm ası ile, inancın korunm ası
da iyi arkadaşla olur. İyi arkadaş, dostunu iyi işlere sevk eder.

İyi iş ise vücudun korunm ası ile, vücudun korunm ası da sağ­
lığın korunm ası ile elde edilip sıhhatin korunm ası da m ala
bağlıdır. Mal geçim ile, geçim de aradaki anlaşm azlıkları kal­
dırarak vatanın korunm asını sağlam akla ve anlaşm azlığı kal­
dırm ak bilgi ile, bilgi elde etm ek de ciddilik, çalışm a ve gay­
retle m üm kün olur. Ciddilik, ancak iyi ahlâkla, iyi ahlâk te r­
biye ile, terbiye öğretm en, öğretm en din bilgisi, din bilgisi de
kat'i inançla elde edilir. )

140
S E Y Y İ D K A S IM H A Z R E T L E R İ N İ N

YÜK SEK M ENKABELERİ

Anneleri, Cafer oğlu Davud oğlu Musa oğlu Cebrail kızı ( Şe-
m am e ) dir.

Yüksek la k a p la rı: ( Cemaleddin ) ve künyeleri ( Ebül Ha­


şan ) dır. Seyyid'lik belirtilerinin delili 38 vücut kelimesidir.

Cemal isim ve sıfatlarından ( Hafiz ) ulu adına m azhar olup


Kemâl isim lerinden ( Velî ) ismi terbiye edici ağuşlarında
parıldardı.

H icretin 998. yılında ( M. 1589 ) Babtilebvab’da dünyaya gel­


m işlerdir. M übarek babalarının ölüm lerinde 8 yaşlarında ye­
tim kalm ış olduklarından 17 yaşm a kadar dedeleriyle beraber
yaşam ışlardır.

141
Kendileri, zekâlarının fazlalığı cihetiyle akranından üstün, cö­
m ert, yum uşak huylu ve tem iz kalpli olm alarından herkes ta ­
rafından aranm akla berab er alçak gönüllü oldukları için fu­
kara ile yemek yerlerdi.

V a sıfları: B oylan orta, vücutları m ütenasip, tenleri beyaz,


nurlu yüzleri değirmi, kaşları hilâl gibi, göğüsleri enli, b u ru n ­
larının ortası yüksekçe, ağızlan büyücek, sakalları sık, kolları
kıllı idi. Çabuk anlayış sahibi oldukları gibi konuştukları za­
m an büyük tatlılıkla ve yum uşaklıkla söz söylerler, açık ve
sade b ir dil kullanırlardı. Halkın ayıplarını görmezler, yanla­
rında dünya sözü edilmezdi. Her gece teheccüd ve teşbih na­
m azlarına devam ederlerdi.

Hicretin 1053 yılında ( M. 1643 ) harp sırasında şehit ola­


rak ruhları Allah’a kavuşm uş ve D erbent'de Kureyş mezarlı­
ğına göm ülm üştür. M übarek öm ürleri 55 yıldır.
!
H ayatları Osmanlı padişahlarından Mehmed III., Ahmed I.,

Osman II. ve M urad IV. zam anına rastlar.

Teşahhusları ( NEBA’ ) suresidir.

E v lâtları: N im etullah, Haşan, Hüseyin, Ayşe H azretleri'd ir..


Rivayetlerinin senetleri babadan kalan hadislerin senetleri idi.
Evlâtlarına vasiyetleri :

( Oğullarım ! Dinde doğruluk üzere bulununuz. Eğer doğru


dini bilm iş olsanız, insanların sözlerinden, Allah’ın kitabına
ve Peygam berimizin sünnetine kaçardınız. B uradaki doğrudan
anlaşılm ası gereken, kalbin Allah'dan gayrı olan herşeyden
samimiyetle uzaklaşm asıdır. Kul Allah’ına ancak işinde doğ­
rulukla yaklaşır, iş ise ancak bilgi ile ortaya çıkar.

Evlâtlarım ! Kendi hareket ve âdetlerim izin perdeleri ile yüzü


örtülm üş olan hakikati aram ak tan hiç b ir vakit geri durm a­
yınız. Zira, insanların çoğu haktan yüz çevirm iştir:

142
E v lâtlarım ! Gerçek b ir velî’nin altı sıfatı vardır ki bu sıfat­
la n taşım ayan kim se velî olamaz.

1 — H er tü rlü k ir ve pastan temizlenmek,


2 — Güzel huy edinmek,
3 — îyi adla tanınm ak,
4 — Temiz kalpli, yâni kin ve garazdan arık olmak.
5— Cömert karakterli olmak,
6 — Şeref sahibi olmak.

Evlâtlarım ! K ötü âdetleri te rk ile ibadete devam ediniz. Şeh­


veti terk ve kusurları affediniz. B aşkalarına gösterilm esi şe­
riatın h aram ettiği yerlerinizi açm aktan ve halkın gizli suçla­
rını araştırm ak tan kaçınınız.

Evlâtlarım ! İnsanların en alçağı; koğuculuk edenlerle zayıf


halka eziyet ve cefa edenler, kibir ve hasetle cebredenler, yük­
sekten bakan dedikoducular, cessur cahiller ile kendilerinden
çok nefret edilenlerdir.

Evlâtlarım ! İşlerinize dikkat ediniz. Din ve dünya işlerinizde


kalb gözü ile bakm aya alışınız ki k urtuluş bulasınız. Çünki,
kalb gözü ile seziş, zararı ortad an kaldırır. )

143
S E Y Y İ D E B U H Â M İD H A Ş A N H A Z R E T L E R İ N İ N

YÜK SEK M ENK ABELERİ

Lakapları ( Celâleddin ) ve künyeleri ( E bu H âm id ) dir.


Anneleri, Davud oğlu Ali oğlu Hüseyin oğlu Ali kızı ( Sekine )
dir.
Seyyid’lik delilleri 32 vücut kelimesidir. Kendileri, yaşadıkları
yüz yılın en büyük bilgini olup din k urallarına bağlı ve Allah
korkusuna sahip, güzel ahlâklı ve iyilikteki şöhreti etrafa ya­
yılmış b ir zat idi.
H ayatları Osmanlı padişahlarından Ahmed I devrinden Meh-
med IV devrine kadar sürer. H icretin 1020. yılında ( M. 1611 )
Babülebvab’da dünyaya gelmişlerdir.
V asıfları: Uzun boylu, gayet yakışıklı olup kem ikleri kalın,
parm aklan uzun, m übarek başları büyük, göğüsleri geniş,

144
renkleri buğday renginde, ağızları büyücek, burunları yüksek,
alm ları geniş, avuç içleri etlice, vücutları kuvvetli, om uzları­
nın arası enli, kolları uzun, saçları omuz başlarının arasını
dolduracak k adar gür ve bazuları çok kuvvetli idi.

Cemâl sıfatlarından ( H adi ), Celâl sıfatlarından ( DAR )


sıfatlarına m azhar olup ( H asib ) Kemâl sıfatı terbiye edici
çevrelerinde p arıld ard ı^

Ömürleri 80 yıldır. H icretin 1100. yılında ( M. 1688 ) Babü-


lebvab’da sonsuzluk âlem ine göçm üşlerdir. M üştak H azretleri,
Seyyid H asan’m babaları gibi şehit olarak öldüklerini, m üba­
rek m ezarlarının ( Ancı Kale ) de olduğunu, halk arasında
( P ir Molla H aşan ) diye bilindiğinden öylece ziyaret edil­
m ekte olduğunu söyler.

B abaları ile 33 yıl yaşam ış olan Seyyid H azretlerin in cenaze­


leri, ( Ancı Kale ) den ( D erbent ) e getirilerek ( Kureyş )
mezarlığına babalarının yanm a göm ülm üştür.
Evlâtları : Ali H aydar, H aşan, Mehmed, Abdürrezzak, Abdül-
kadir, Ahmedhan, K adıhan, Salih H azretlerid ir.
Seyyid Ali H azretlerind en rivayet edildiğine göre ( Şecere-i
Tubâ ) sahibi H aşan oğlu Mehmed H azretleri 70 yıl yaşamış
ve vefatında ( D erbent ) de göm ülm üşlerdir.

M üştak H azretleri ( Tahvilât-ı Yakutiye ) kitabının Ebu Hâ-


m id H azretleri tarafından yazıldığını söylerler. \ Ebu Hâm id
H azretleri’ni tanıtan ( MÜRSELÂT ) suresidir. Rivayetleri­
nin senetleri babadan gelen hadislerin senetleridir^
Bilgi dolu sözlerinden bâzıları :

(^R uhlar iki çeşittir. Biri n urlu lâtif, diğeri karanlık lâtiftir.
N urlu lâtif olan, akıllı ve idare edici olup b ir şeyden aksinin
yapılması gerektiği zam an hayalde tasarru f eder. Öyleki; gö­
ren yapanın başkası olduğunu zanneder. Halbuki, onun zannı
gibi olmayıp belki yapanı kendi hayalinde bulur. Başka bir

145
hayalde değil. Zira, o m üşahede hayal olup dışarıda onun için
vücut yoktur. Nitekim, çok cessur b ir kimseyi herkesin tanı­
dığı bütünü ile görürsün ki görülen kim se senin iddia ettiğin
şey üzerine ta rif olunur. H albuki onun h akikati senin yanın­
da gizlidir. Gören, görülen şeyin hakikatini bilm ediği halde
onun yanında ne yönden isb atlan ır diye b ir soru sorulursa
karşılığı şöyle verilir : O hayalin hazırladığı şeylerdendir. Ha­
yalin yansım asının aynı olan rüya gibi. H albuki, rüya için dı­
şarıda vücut yoktur. Çünki hayal dışarıdan alınır. Alman da
dışarıdaki vücudun aynıdır; hak ik at olarak değil, örnek ola­
rak. Zira, âli vücudunda kaynaştığı için, görünen ta ra fları ha­
yalini meşgul ederek gösterm ektir. Yahut, ulvî vücuttan gös­
term ektir. Görenin hayalinde olan şeyi hayal etm esi gibi. Buna
( tılsım at ) denilir.^

146
S E Y Y İD ALİ H A Y D A R H A Z R E T L E R İN İN

YÜK SEK M ENKABELERİ

L a k a p la rı: ( Sündüs-ü Âl-i Aba, Kelâ Ali ) dir. Bu lakapla


Tabasaran bölgesinden R ükkâl karyesinde şöhret bulm uşlar­
dır. Kendilerine saygı için bu ad verilm iştir. Tatay dilinde ise
( Ali E kber ) deniliyordu. Seyyid H azretlerin in kendilerine
m ahsus uğurlu ve saadet dolu b ir bayrağı var dı ki bunun
adına ( Şeyh H aydar Tuğu ) denilirdi. Bu bayrak ( Şia )
mescidinde bulunup M uharrem ayının başından onuncu günü­
ne k ad ar çıkarılırdı.
Anneleri, Cafer Sadık oğlu H amza oğlu K asım oğlu Yunus oğlu
Ali kızı ( Raziye ) H azretleri’dir.
Bu ulu Seyyid B abülebvab’da H icrî 1060 yılında ( M. 1650 )
doğm uşlardır. Seyyid’lik alâm etleri 30 vücut kelimesi olup
künyeleri ( Ebül M âsum, E bül Cemile ) idi.
147
Cemâl isim ve sıfatlarından ( Gani ) şerif ismine m azhar
oldukları gibi ( Cemil ) yüksek ismi terbiye edici çevrele­
rinde parıldardı. Öm ürleri 83 yıl olup hayatları Osmaıılı padi­
şahlarından Mehrned IV ve Ahmed III zam anlarına rastla­
m aktadır.
V a sıfla rı: O rta boylu, geniş göğüslü, k ar gibi beyaz renkli,
şahane gözlü, büyük başlı, siyah saçlı, güler yüzlü, ta tlı dilli,
yavaş tabiatlı, doğru kalpli b ir ulu kişi idi. B ir gün oruç tu ­
tarlar, b ir gün iftar ederlerdi.
Seyyid H azretleri ( Şam ) a gidip orada büyük kardeşleri
Abdürrezzak H azretleri ile buluşm uşlar ve bilgin kişilerle, özel­
likle Ataullah K aderi ile görüşm üşlerdir. Bu şehirde kırk yıl
kalıp 1087 senesinde ( M. 1676 ) hac farizesini yerine ge­
tirm işlerdir. Bilgi yönünden o zam anın büyüklerinin en üstü­
nü idiler.^Bir çok kitap telif buyurm uşlarsa da isim leri bilin-
rn emektedir!.
Ulu Seyyid H icretin 1143. senesinde ( M. 1730 ) vefat etmiş­
ler ve B abülebvab'da göm ülm üşlerdir. B ab alan ile b irlik te 40
sene yaşam ışlardır. Teşalıhuslan ( İNSAN ) suresidir.
Evlâtları : M urad, Ahmed, M uhammed, Salih, Musa H azret­
leri ’dir. Kızları varsa da adları bilinem em iştir.
Ali H aydar H azretleri b u yurm uşlardır ki : ( Şirvan'da bulu­
nuyordum , b ir zelzele oldu. Zelzelenin şiddetinden b ir çok ev
harap oldu, dereler ve p ın arların suları kurudu, b ir hayli in­
san ve hayvan öldü, yer altından ateş çıktı. )
E vlâtlarına v a siy e tle ri: ( Çocuklarım ! Sizin için doğuda ha­
yat vardır, size bunu m üjdelerim . H akikaten sizin için yakın­
da b ir takım garip haller ve acaip şeyler vardır. Kıble; ulula­
rın em irlerindedir. O günde sizin kıbleniz âsayı dikm ek ve
nefsinize hükm etm ek iledir. Faydalı bilgiyi ve din kurallarına
uygun işi seviniz. K ınayanın kınam ası ile üzüntü içinde kal­
m am ak isterseniz Allah'a ulaşıncaya k ad ar doğru yoldan ay­
rılmayınız. Allah h er şeyi bilir. )

148
SEYYİD
MUHAMMED MÜŞTAK HAZRETLERİNİN
YÜKSEK MENKABELERİ

Künyeleri ( Ebül Hüseyin ) ve yüksek lakapları ( El Müş­


tak ) dır.
Anneleri, M usa oğlu Ram azan oğlu Ahmed oğlu Salih oğlu
Abdülkerim kızı ( Sunte ) dir.
Seçkin Seyyid’lik delilleri 46 vücut kelimesi olup 1106 Hicret
yılında ( M. 1694 ) D erbent'de dünyaya gelmişlerdir.
V asıfları: O rta boylu, zayıf vücutlu, buğday benizli olup h ü ­
zün ve ağlayışları çoktu. M escitte ne zam an vaaz etseler ağ­
larlar ve orada bulunanların hepsi o kad ar ah çeker ve inler­
lerdi ki mescidin içi sanki kıyam ete örnek olurdu.
Ö m ürleri 83 yıl olup hayatları Osmanlı padişahlarından Ah­
med II ve M ustafa III zam anına rastlar.

149
Doğuya doğru yola çıktıkları zam an, doğu illerinin bilginlerin­
den ( Abdullah Kazvinî, Musa, Haşim , M ehmed bin Hüseyin
Ata ) gibi ulu kişilerin sohbetlerine şeref verm işlerdir.
Cemâl isim ve sıfatlarından ( Zahir ) ism ine m azhar olduk­
ları gibi ( Cemil ) ism i de terbiye edici çevrelerinde ışık
saçardı.
Seyyid H azretleri 1189 H icrî yılında ( M. 1775 ) vefat etm iş­
ler ve ( Rükkâlî ) k abristanına göm ülm üşlerdir.
E v lâ tla rı: Şeyh Seyyid M ücahit Sefer, Musa, M uhamm ed, Ra-
ziye, Marziye H azretleredir.
K endilerini ta n ıtan ( KAYYİME ) suresidir. B abaları ile
beraber 37 sene vakit geçirm işlerdir.
Sait Rükkâlî H azretleri, kendilerinin şehit olduklarını ve me­
zarlarının üstüne b ir kubbe yapılarak halk arasında ( Seyyid
M üştak ) diye m eşhur olarak ziyaret edildiğini söylemişler­
dir.

Bilgi dolu sözlerinden :


Âdem Aleyhisselâmm evvelâ oturduğu sonra kovulduğu Cen­
netin anlam ı sorulduğunda cevabın : ( O Cennet; Âdem’in
berzahivetindeki hayatının b asIangıcındakr'belirtiîerU irT- Çün-
ki Allah, H azreti Âdem’i k u ru tu ld u k tan sonra ses verdiği için
( Salsâl ) adı verilen b ir nevi balçık çam urunun toprağından
y a r a ttı/ Salsâl kelim esinin içindeki harflerden görüldüğü gibi,
Âdem aleyhisselâm m m übarek vücutları 241 sene içerisi boş
bîFTTefrğrETi oluncaya kad ar Salsâl halinde kaldı. Hayvanların
vereceği zararlard an korunm ası ve kendilerinin b eslen m eleri
için üzerinde fazladan olarak hu rm a d allan zıılıur^eifi-Ru. ha-
lin ü stü n den 880 yıl geçtikten sonra bedenî tam am lanıp ken­
disine ruhveriidir

Bu yıllar, Âdem ’in to p rak ta kaldığı süredir. Bundan sonra


fena kokulu kara çam ur haline döndü ki o fena kokunun p ğır-

150
lığından hayvanlar kendisine yaklaşam ayıp kaçarlardı. İşte su
Kal, riazretI~SH em ln~Cehnetten çıkm asından sonradır. Eğer
Adem’in vücudu böyle fena kokulu olm am ış 7dÜ"iaTl5afcı hay­
ra n la r üzerine hücum ederlerdi. Lâkin. Allah, H azreti Âdefn’ııı
vücudunu b u yolda korum ayı diledi.
IjBu hal hayvanların nefretinden mi? Yoksa Allah'ın tecelliyat
sıfatlarından Âdem aleyhisselâm a verdiği özellikten, yahut
heybet, akıl gibi başka şeylerden m idir? Bunu bizim bilgimiz
kavrayamazjy
(Hazreti Âdem, b u fena kokulu halde 131 yıl kaldı. Levh ve ha­
y âl'âlem in d en veTim kân- anlam ının görünüşünden o âlemde
yazılmış olan yaratılışa ait olaylar yukarıdaki tecelliden zuhur
etm iştir.)
H azreti Âdem’in fena kokulu zamanı, çocukluk zam anıdır. E r­
ginliğe ulaştığı zam an b u u lu Peygam berin eğe kem iğinden
Havva anam ızın vücudu m eydana geldi. H azreti M eryem’in
sırtından H azreti İsa ’nın yaratıldığı gibi. H azreti Âdem'in eğe
' kemiği ii7prindp Hayreti Havva’nın ham il süresi dokuz s a a ttir.
EE&zreti M eryem’in H azreti İsa ’yı ham il süresinin de aynı ol­
duğu söylenir. Nitekim , ( ÎN NE M ESELE İSA İNDALLAHİ
KEM ESELÎ ÂDEME HALAKAHU MÎN TÜRABIN ^ 1 âyeti ke­
rim esi bu rivayeti doğrulam aktadır.
Âyetin tercem esi: ( Allah’ın indinde İsa, Âdem gibidir. Âdem’i
nasıl to p rak tan y arattı ise İs a ’yı da to p rak tan y aratm ıştır. )
M üştak H azretleri sözlerini şöyle bitiriyorlar.
\Âdem aleyhisselâbun vücudu olgunlaştıktan sonra Allah O’na,
akıl aynası üzeride hayâl gösterm ek yolu ile eşyayı ilham etti
ve adları öğretti. ) buyurm uşlardır))

1 — Ümran suresi Âyet 59

151
S E Y Y İD S E F E R H A Z R E T L E R İ N İN

YÜK SEK M ENK ABELERİ

Anneleri, Hamza Davucl oğlu M usa oğlu Şeyh Ram azan oğlu
Şeyh Ahmed oğlu Salih oğlu Şeyh Ram azan Veliyüddin kızı
( Zahide ) H azretleredir.

Seyyid’lik alâm etleri 62 vücut kelimesi olup H icretin .1168 yı­


l ı n d a ( M. 1754 ) î^ k k â l lm lesin d e^ü n y ay a gelm işlerdir.

Vasıfları : Boyları orta, tenleri beyaz, gözleri büyük idi. Ko­


nuştukları zam an tatlılık ve yum uşaklıkla söyler ve sözleri
çok kolay anlaşılırdı. Hiç kimse Seyjüd H azretlerin in nurlu
yüzlerindeki gülüm serlik ve yüksek dillerindeki ifade ve açık­
lam a güzelliğinden başka b ir şey görm em işlerdir. Celâl isim
ve sıfatlarından ( Zahir, B atın ) yüksek isim lerine örnek
olup öm ürleri 78 yıldır. H icretin 1246 yılında ( M. 1824 ) ruh-

152
ları. sonsuzluk âlemine göçerek m übarek naaşları Riikkâl’de
defnedilm iştir.
Evlâtları : Scyyid Ağa, Şeyh Seyyid Said, Mehmed, Hüseyin,
Mehmed, Musa Kâzım H azretlerin d en ibaret olup torunları
( Ağlep ) te oturan Seyyid M ehmed ve Medine şehrine hic­
ret eden Şeyh Seyyid Said H azretlerin d en gelmektedir.
Kendilerini tanıtan ( MÜDDESSİR ) suresi olup babaları ile
beraber 21 yıl yaşam ışlardır.

E vlâtlarına nasihatları :
( Çocuklarım ! Esasına ve hakikatlim bilginiz olmayan şey-
letde susm a yolunu seçiniz. Özellikle m utasavvıfların sözle­
riyle ilgili şeylerde. Çiinki, onların sözleri zevki olup niteliği
de ancak zevkle bilinir. M uhakkak ki, konuşm a yönünden in­
sanların Allah’ı en fazla gücendireni, evliyaların sözleri ile ko­
nuşup da o sözleri işlerinde tatb ik etmeyen kim sedir. İşte
böyle olanlar Allah'ın katından kovulm uştur.
Şüphe yok ki Allah'a yakın kim selerin sözleri, kitap ve sünnet
gibidir. N itekim Peygamberimiz Efendimiz H azretleri ( Aley-
lcüm sünneti ve sünnetii hulefairraşidin ilâ ycvmilkıyame )
buyurm uşlardır. M ânası, ( Kıyamet gününe kad ar benim sün­
netim i ve Hulefa-i Râşidinin sünnetlerini tutunuz. ) Kim ki
Allah'a yakın kim selerin sözlerini önde tu tarsa, yâni ona uyar­
sa o sözler o kimseyi Allah’a ve O’nuıı Peygam berine götürür.
H er kim ki o sözleri arkasına atar, b ırak ırsa o kimseyi Şey­
tan, kandırm a tuzağına düşürür, yaptığı işleri kötü eder ve
dileklerini ortadan kaldırır. Şeytan, b u gibi kim seleri kötü
yola düşürdükten sonra kendilerine dönüp onlara : ( Ey beni
kınam ak isteyen k im se le r! Siz beni kınayacağınıza kendi öz
varlıklarınızı kınayınız. ) der.
Seyyid Sefer H azretlerin in m übarek sözlerinden : İçindekiler
yalnız dedikodudan ibaret bulunan k itapları okuyarak o söz­
lerle konuşan kimseye azap ve helâk cezalarından kendisine

153
düşenin size de isabet etmemesi için onu huzurunuzdan kovu­
nuz.

Çocuklarım ! Var olan her şey için b ir İzafî ağırlık vardır. Ma­
lın ağırlığı, süs ile ve süs yönünden haz duym akladır. Bilginin
ağırlığı ise onu toplayıp onunla söz söylemekledir. H albuki,
böyle olan bilgin m bilgiden aradığı, ona göre iş yapm ak ol­
mayıp ancak kendisine insanların en bilgini denilsin içindir.
İşte b u gibi kim seler için Allah indinde bilgilerinin hardal
danesi ağırlığı k ad ar değeri yoktur. Bilginin değeri, aralıksız
çalışm ak suretiyle ve gereği gibi iş görm ekledir. İşin gayesi
de doğruluk gösterm ek, yalandan sakınm ak ve insanların el­
lerindeki şeylere tam a' etm em ektir.

Çocuklarım ! Nefislerinizden sakınınız. Eğer siz Allah'ı zikre­


denlerden iseniz, bunun izleri ahlâkınızda görünür. Zira, Al­
lah’ı devamlı surette anm ak kalplerinizi d o ld u ru r ve iyilik sı­
fatları ile tasfiye eder. Yok ! Böyle Allah’ı zikredenlerden de­
ğil de tab iat gereği ananlardan iseniz, varlıkların hepsi de
sürekli anıcı ve Rab la n ın b ilir olduklarından b u yolda siz de
diğer m ahlûkat gibi olursunuz.

Çocuklarım ! Eğer siz Allah’a yaklaşm ak isterseniz doğru yola


giriniz. Bu yol sadatın yoludur. Bu yol sebebiyle M uham m ed’in
nuru, vasıl olanın kalbinden isteklinin kalbine akseder. Vası­
lın kalbine işlenmiş olan şey, isteklinin kalbine de işlenmiş
olur, işte b u kendine tam olarak aksedişin isteklinin kalbine
erişm esine sebep olan yoldur. Bu aksedişe Allah’ın adlarının
tecellisi deniliyor. Sıfatlar; talibin öz varlığında tam am lanın­
caya k ad ar Allah'ın adlarının görünm esi, hareketlerin görün­
mesine, hareketlerin görünm esinden sıfatların görünm esine
yüz çevirmeksizin gerileme suretiyle rü cu eder. Çünki b u hak,
katıdır. Talibin girdiği yolun sonu sıfatların içinde olan İlâhı
varlığıdır. K endisinde sıfatlar olan zat değildir. Zira zat, bir
b irlik tir ki b ir olm ak onu genişletemez. Böyle olunca, kul kul­
dur. Rab da R ab’tır.

154
( MERECEL BAHREYNİ YELTEKIYANİ BEYNEHÜMA
BERZAHÜN LÂ YEBGİYAN ) 1 Allah varlık denizini ve yok­
luk denizini birbirine k arıştırd ı ve aralarında en olgun insanı,
insan-ı kâm ili daim ve baki kıldı ki hiç b iri diğerini yenemez.
Meydana geliş ile ezelilik gibi, ki m eydana gelmiş olan, ezelî
olanla birleşemez.
Dinde çoban itikadını seçiniz. Dinde m übalağa yapmayınız. Ey
Peygam ber soyundan g e le n le r! Allah size rahm et etsin. )

1 — Rahman suresi Âyet 19, 20

155
S E Y Y Î D S A İD R Ü K K Â L Î H A Z R E T L E R İ N İ N

YÜK SEK M ENKABELERİ

Kendisi, yaşadığı yüzyılda akrabaları arasında çehre bakım ın­


dan en yakışıklısı ve ahlâk bakım ından en güzeli olarak bili­
nirdi. Günah ve haram dan son derece sakınan, zeki ve bilgili,
şer’î sorunlar bilgini ve savaşçı idi. (Kendi eli ile yapıp p işir­
diği ekm ekten başkasını yemezdi ve her zam an oruçlu idiJ
Oğulları H usam eddin H azretleri buyuruyorlar ki :
( Ben kendilerini bildiğim günden beri Cuma, bayram günleri
ile ram azanın şüpheli günlerinden başka günlerde b ir şey ye­
diklerini görmedim. Nafileyi farz ile beraber kılm azlar idi. )
Seyyid’lik alâm etleri 35 vücut kelimesi olup anneleri, Seyyide
Şerife oğlu Musa Kâzım oğlu Salih oğlu Veliyliddin oğlu Ra-
mazan oğlu Özdemir kızı ( Mihrî H anım ) dır.

156
H icretin 1203. yılında ( M. 1788 ) R ükkâl’de dünyaya gel­
m işlerdir. Ö m ürleri 83 yıldır.
Akraba, dost ve ihvanım Allah’a em anet ederek oğullan Sefer
H azretleri ile birlikte vatanlarını terk ederek göç etm işlerdir.
( Kim ki Allah ile yakınlık k u rarsa Allah o kimseye insanları
unutturur. ) buyururlardı.
İstan b u l’a vardıklarında, istirah at ve E bu Eyyubu E nsarî gibi
m eşhurların türbelerini ziyaret m aksadiyle bir m üddet b u ra­
da kaldılar. F akat sıhhatleri bozuldu. Zira, kendileri dünyayı
terk etm iş olanlardandı ve h er vakitte vahdet ve inzivada idi.
Hicrî 1277 yılında ( M. 1860 ) Mekke ve Medine'ye giderek
hac farzım yerine getirdiler. Y anlarında kendisini sevenlerden
Mehmed, Ali, Osman adlarında kim seler bulunuyordu. H açtan
sönra hastalanarak üç gün içinde sonsuzluk âlemine göçmüş­
ler ve ( M uallâ ) ya göm ülm üşlerdir.

Seyyid H azretleri o rta boylu, geniş göğüslü, başı ve ağızı bü­


yücek, iri gözlü, çok sakallı, buğday benizli, geniş alınlı, vü­
cutları kıllı, güç ve kuvvet sahibi, doğru kalpli olup h er za­
m an düşünür, sessiz, yalnızlığı sever, güler yüzlü büyük bir
zat idi.
Ölümleri Osmanlı padişahlarından Abdülaziz zam anına rastlar.
Hicrî 1276 ( M.'. 1871 )

K endilerini tanıtan ( MÜDDESSÎR ) suresi olup babaları


ile Birlikte 43 yit"yaşam ışlardır:
Evlâtları : Sefer, Fatım a, Seyyid, Ali Haydar, Seyyid M urad,
Şerife H azretlerim den ib aret olup, ( Sefer ) Seyyid Ahmed
H azretleri’nin yüksek lakaplarıdır. Cenab-ı Hak, Peygamber to­
runlarının devam ve bakası şerefini b u soydan yalnız Seyyid
Ahmed H usam eddin Hazretlerim e verm işlerdir. Diğerlerinden
hiç b ir eser kalm am ıştır.

157
SEYYİD
AHMED HUSAMEDDİN HAZRETLERİ’NİN
YÜKSEK MENKABELERİ

îsim leri Ahmed, künyeleri ( Ebül H aydar ) ve lakapları


( Sefer H usam eddin, Tevfik, Hamdi, A bdülgafur ) dur. Sey-
yidlik m ühürlerinin nakşı ( N i’m errefik Ahmed Tevfik ) dir.

Anneleri, Abdullah oğlu Abdülalâ oğlu F erhat oğlu Abdullah


kızı ( Şerife ) dir. Kendilerinde tecelli eden İlâhî isim lerden
( GAFUR ) şerif ismine m azhar olm uşlardır.

Seyyid H usam eddin H azretleri Hicrî 1264 yılında (M. 1847 )


kışa rastlayan Rebiülevvel ayının o rtaların d a ( B an ) vilâye­
tinin ( Rükkâl ) şehrinde dünyaya gelm işlerdir. Henüz kü­
sçük yaşlarında iken bile Allah’ı zikir ile meşgul o lu r ve başka-

158
ca söz konuşm azlar, diğer zam anlarında da babalarına hiz­
m et ederlerdi.

V a sıfları: Boyları orta, om uzlarının arası geniş, saadetli baş­


ları büyük, renkleri beyaz ise de kırm ızı gül gibi, bakanların
gözlerini kam aştıran kırm ızılığı beyazına galip, gözleri şaha­
ne vasfına uygun ve büyücekti.

E v lâ tla rı: M ehmed İsm etullah, H aşan Tahsin, Ali Riza, Mah-
m ud Mücteba, Musa Kâzım olup ( Ali H aydar, Zehra, Şerife,
Zehra, Celâleddin, M ustafa Ahrar, Cafer Sadık ) çocukluk
yaşlarında vefat etm işlerdir. B unlardan başka Hüseyin Hüs­
nü 22 yaşında olduğu halde B ursa’da H icrî 1328 ( M. 1912 )
yılında vefat etm iş ve N uriddin adında b ir oğlu kalm ıştır.
M ehmed Cevad H icrî 1328 yılında ( M. 1912 ) İstan b u l’da on
yaşında iken vefat etm iştir. İb rah im H akkı 19 yaşında iken
H icrî 1330 yılında ( M. 1914 ) Ayaş’ta ah iret âlemine intikal
etmiş ve M ehmed Zahid adında b ir oğlu kalm ıştır. Fatım a
Zehra ise 22 yaşında iken H icrî 1336 yılında ( M. 1920 ) Bur-
sa’da Allah’ın rahm etine kavuşm uş, b ir buçuk yaşında b ırak ­
tığı M uhsin adındaki oğlu da kendisinden k ırk gün sonra Ba­
lıkesir'de vefat etm iştir.

Mehmed İsm etullah M. 1952 yılında vefat etmiş; Ahmed Hu-


sameddin, Hüseyin Hüsnü, M ehmed Sadullah, Ali H aydar, Ah­
med Em in ve M ustafa Naci adlarında oğulları kalm ıştır. Fah-
rünnisa ve Seyyide adlarındaki kızları pek genç yaşlarında ve
babalarının sağlığında, Ahmed H usam eddiıı ise 1969 yılında
ahirete intikal etm işlerdir.

H aşan Tahsin 1942 tarihinde vefat etmiş; Rıfat, Seyyide, Ah­


med adlarında oğulları ve kızı kalm ıştır. B unlardan R ıfat 1968
yılında vefat etm iştir.

Ali Riza 1930 yılında vefat etm iş; Şerife ve Selma adında iki
kızı kalm ıştır. M ahm ut M ücteba 1934 yılında genç yaşında
vefat etm iştir.

159
Musa Kâzım halen h ayatta olup Şehribanu, Fatm a Aymelek,
Şerife Zehra adlarında üç kızı ile Ahmed H usam eddin adında
bir oğlu vardır.
Seyyid Ahmed H usam eddin H azretleri’nin inayet kapısının ka­
pıcıları M ustafa Muhlis ve M ehmet Ş ükrü olup kâtipleri H a­
fız M ustafa, Bilâl M ustafa, Siverekli Hacı Mehmed, Ahmed,
Mehmed Ş ükrü ve Mehmed Em in idi.
İlham ın sığındığı m übarek kalpleri İlâhî feyzin m enbaı idi.
Ayırt etm eksizin herkese iyilik ve yum uşaklıkla m uam ele eder­
ler, fakirleri doyurm ayı sever ve ziyaretlerine gelen kim selerle
birlikte yemek yerlerdi. Zengin olsun, fak ir olsun hepsine aynı
m ahabbet ve hürm etle söz söyleyerek hatırların ı sorar, gönül­
lerini alır, iyilikleri ve saadetleri için dua ederlerdi. K onuş­
m alarım her zam an K ur'ânm âyet ve surelerinin m âna ve ha­
kikatlerini açıklam aya ve anlatm aya ayırırlardı. Lüzum ve ih­
tiyaç duym adıkça dünya işlerinden bahsetm ezlerdi. K urtuluş,
selâm et ve yükseliş yolunun ancak elimizdeki K ur'âıı ile oldu­
ğunu bildirerek m ânasını zam anın ihtiyaçlarına göre genişle­
terek etraflıca bildirirler ve bu kerim kitabın Allah'ın ne bü­
yük b ir mucizesi olduğunu ve İlâhî ilmin çok geniş ve h er şeyi
kavram ış bulunduğunu açık ve özlü b ir dil ile izah b u y u ru r­
lardı. H er konuyu etraflıca incelemek suretiyle an latırlar, iti­
raz ve tereddüdü m ucip hiç b ir karanlık n okta bırakm adıkları
cihetle dinleyenler kıym etli anlatışlarına tam am iyle em in ola­
rak gönül ferahlığına kavuşurlar ve saatlarca yanlarından ay­
rılm ak istem ezlerdi.
Seyyid H azretleri b ab alan ile beraber H icrî 1277 yılında ( M.
1860 ) hac m aksadı ile Mekke'ye gitm işlerdir. Bu sırada he­
nüz çocuk yaşlarında bulunuyorlardı. M ekke'de b ir m üddet
kaldıktan sonra babalarının vefatı üzerine M edine’ye gitm iş­
lerdir. H icrî 1286 ( M. 1871 )
M ekke'de bulundukları zam an, Seyyid'lerdeıı olup soyu Şeyh
D erbendî’ye ulaşan Seyyid M ahmud Efrecevî ve K ırım lı Ab­

160
dullah Mekkî ve Ömer Rabbani, Dağıstanlı K ud Kaşını Yahya
bey ile buluşm uşlardır.
I Yalnızlığı sevdikleri için lüzum olm adıkça hanesinden çıkmaz­
lardı. Çocukluk zam anında şeyhleri b abaları idi. B abalarının
vefatından sonra M ekke’de bulunan Halil H am di paşa ile bu­
luşm uşlar, sonra İstan b u l’a gelerek b ir m üddet kalm ışlardır.
Gençlik çağlarında b ir çok faydalı eserler yazm ışlardır.
B abalarının vasiyetine uyarak, Denizli’de Şeyh Hacı Haşan
Feyzi efendi ile buluştu k tan sonra U luburlu’da babalarının
j dostlarından Şeyh Hacı M ustafa efendinin yanm a gitmişler-
I dir. B abalarının em irleri gereğince belli zam anın gelmesine
t kadar, bilgiye hevesli kim selere ilim öğretm ekle meşgul ol-
j m uşlardır. Aynı zam anda ilim ve fennin değişik kollarına ait
i b ir çok eserler yazm ışlardır. Bu arad a Hacı M ustafa efendi
; baldızı ile evlendirerek Seyyid H azretlerin e yakın olm a şere-
: fine nail olm uştur.
1300 yılında (K M. 1882 ) m übarek cedleri H azreti Resulul-
( lah'tan aldıkları mânevi b ir em ir üzerine, o zam an A nkara vi­
lâyetine bağlı bulunan S ivrihisar’a giderek orada hak ve ha­
kikati öğrenm ek isteyenlere K u r’ânm m ânasını ve ledün ilmi­
ni öğretmeye ve halkı irşada başlam ışlardır. M emleketin b ü ­
tü n kemâl ehli ve düşünürleri etrafını alarak kendilerinden
zuhur eden feyzden faydalanmışlardır^
Kevnî bilgileri ve dinî h ak ik atları K u r’ândan alıp çıkartarak
bununla insanların m addî, mânevi ilerlem elerine ve olgun-
i laşm alarına büyük gayret sarfettiği b ir sırada etrafa yayılan
i İlmî şöhreti bâzı garaz sahibi kim selerin nefislerini tah rik et-
’ miş olduğundan, yalnız islâm iyetin yükselm esine kendini veren
bu m uhterem Seyyîd’i başka b ir surette hüküm ete gamazla-
yarak kendilerinin A nkara’ya gelip orada yerleşm elerine sebep
olm uşlardır.
O zam an A nkara’da vali olan Âbidin paşa işin aslını bilen bir
kim se olduğundan kendilerini konaklarında m isafir ederek
I
I 161
ağırlam akta k usur etm em iştir. Seyyid H azretleri iki sene ka­
dar A nkara’da kaldıktan sonra İstan b u l'a ve b ir m üddet son­
ra da 1305 yılında ( M. 1889 ) B u rsa’ya giderek b u rad a yer­
leşm işlerdir.

B ursa'da M aksem civarında yeni b ir dershane, b ir mescid ve


b ir de ev y ap tırarak 1313 yılına ( M. 1897 ) k ad ar ilim yay­
m akla meşgul olm uşlardır. M emleketin az yetiştirdiği Hacı
K ara Yusuf, Dağıstanlı Hacı M ustafa, İçelli M ustafa ve Bağavî
Zade Hacı Sadık efendiler gibi b ir çok bilgili kim seler sohbet­
lerine devam ederek zahir ilim lerini manevî feyizle tam am la­
m ışlardır.

B ir takım cahil ve garaz sahibi kim seler b u kerem sahibi Sey-


yid'i burada da ra h a t bırakm adıklarından 1313 yılında ( M.
1897 ) T rablusgarp’a giderek orada yaşam ayı tercih etm işler­
dir.

( Tefsir-i K ebir ) ile ( M uşahhasat-ı Suver-i K u r’âniye }


adlarındaki büyük eserlerini b urada yazm ışlardır.

1324 yılında ( M. 1908 ) Tarablus valisi Recep Paşa ile be­


rab er İstan b u l’a gelip yirm i gün k ad ar kaldıktan sonra Bur-
sa'ya giderek vakitlerini mescid ve dershanenin tam irine ayır­
m ışlardır. B ir buçuk sene k ad ar b u rad a kaldıktan sonra İs­
tan b u l’a gelerek Topkapı Caddesinde Çapa civarında eski Kon­
ya valisi Ârifi paşanın konağını satın alarak 1334 yılm a ( M.
1918 ) k ad ar b u rad a ikam et etm işlerdir. Sivrihisar’da bulun­
dukları zam an yazmış oldukları ( Hakayık-üt Tecrit fi Mena-
zil-üt Tevhit ) nam ındaki eser ile ( M uşahhasat-ı Suver-i
K u r’âniye ) den bâzılarım bastırm ışlardır.

1331 yılında ( M. 1915 ) Sivrihisar’daki dost ve yakınlarının


ricaları üzerine oraya giderek iki sene kalm ışlar, dinine sami­
mî surette bağlı olan dostlarla m eraklı kim seleri sohbet ve
nasihatları ile feyizlendirm işler ve sonra İstan b u l’a dönmüş­
lerdir.

162
1334 yılında ( M. 1918 ) İzm ir'deki dost ve yakınlarının is­
tek ve ricaları üzerine İzm ir'e giderek yirm i gün kadar kal­
m ışlar ve (İstan b u l'a dönüşlerinin üçüncü günü çıkan büyük
Fatih yangınında yirm i odadan ibaret olan evleri ve m üştem i­
lâtı tam am en yandığı gibi Seyyid H azretleri’nin kendi el yazı­
ları ile yazılmış eserlerinden yüz ciltten fazlası her tarafı kap­
layan yangın- ateşinderf k u rtarılam ayarak kül olm uştur. An-
CâlTkızian Seyyide Fatım a Zehra’nın yangından iki gün evvel
bir sandık içine koyduğu ( M uşahhasat-ı Suver-i K ur'âniye )
ile diğer bâzı kitaplar ve risaleler kurtarılm ışta^

Yangından onbeş gün sonra B ursa'daki evlerine gitm işler, b ir


buçuk sene k ad ar b urad a kaldıktan sonra B alıkesir’deki dost­
larının rica ve istekleri üzerine oraya giderek iki ay k ad ar kal­
m ışlar ve h er gün ziyaretlerine gelen yüzlerce dost ve yakın­
larına ( F atiha ) suresinden başlayarak ( Fil ) suresine
kadar olan surelerin m ânalarını açıklayarak anlatm ışlardır.

Daha sonra B ursa’ya dönm ek üzere B andırm a’ya gelmişler,


b urada da dostlarının gönüllerini alm ak ve onları sevindir­
mek için iki ay kalm ışlar ve B ursa’ya gitmek üzere iken k arar­
larını değiştirerek İstan b u l’a gelm işlerdir. Şubat 1337 ( M.
1921 )
İstan b u l’da b ir m üddet kaldıktan sonra B ursa'ya dönm üşler,
kısa b ir zam an sonra İstan b u l’da C errahpaşa’da satın aldıkları
eve yerleşerek vefatlarına kadar b u rad a kalm ışlardır.
Seyyid Alımed H usam eddin H azretleri Hicrî 1341 yılında ( M.
1925 ) vefat ederek İstanbul'da E dirnekapı'daki aile kabris­
tanına göm ülm üşlerdir.

163
S E Y Y İD
A . H U S A M E D D İN H A Z R E T L E R İN İN
BAZI M A N Z U M ESERLERİ İLE
BİR M AKALESİ

Seyyid Ahmed H usam eddin H azretleri yukarıda zikrettiğim iz


İlmî eserlerinden başka edebî sanat sahasında da şah eserler
yaratm ış bulunm aktadırlar. Bu şah eserlerden b ir na't-ı şerif­
ten b ir parçayı, b ir m ünacatı ve Ehlibeyt sülâlesini m anzum
halde bildiren b ir eserini m übarek hayatlarına ayırdığımız bu
sahiielerin sonuna yazm akta büyük faide gördüm . Bu eserleri
m eyanında elimizde Farsça yazılmış çok kıym etli biı mesnevi
de m evcuttur.

Ulu Seyyid’in kendi el yazıları ile yazılmış b ir makaleyi bu ra­


da m übarek ellerinin süslediği değeri baha biçilmez b ir hatıra
olarak Türkçe okunuşunu da ilâve etm ek suretiyle okuyucula­
rım a takdim ediyorum.
“1 1

NA’T-I ŞERİF
I
ı
Enam olm uş Risalette ukûs-u vechine m ir'at,
Enam ından ism-i pâkin p ü r lyandır ya Resulullah.
i M elekten iki haslette kem alâtm ziyadedir,
Bu sırra kab-ı kavseyn tercem andır ya Resulullah.
Kelâm-ı H ak vücud-u Zatına m ülhak hisab olsa,
Nüzul-ü vahye m ahsus cism-i candır ya Resulullah.
1 Ahad ism inde zaid olsa b ir mim-i nübüvvet kim,
j Ahad mim-i m ahabbette n ihandır ya Resulullah.

165
MÜNACAT

Sailim kapuna geldim eyle ihsan Yâ Resul


Tut elim k u rta r beni halim perişan Yâ Resul.
H alim i arz eyledim b u âlem oldu şerm sar
B ir devasız dert imiş bu aşk-ı canan Yâ Resul.
Sine m ecruh, dide giryan, ah-ı efgan eylerim
Aşkının bîm arıyım kıl derde derm an Yâ Resul.
Kimde kim aşkın zuhur etse b u lu r âlemde kâm
Mahz-ı nur-u hikm et, hem nur-u im an Yâ Resul.
Zahm dar etti dil-i m ecruhum u emmare-i nefs
Sen tabib-i hâzık-ı lokm an'a geldim Yâ Resul.
H er ta ra ftan atılan oklara bu sinem hedef
Ey meded-res kıl kerem , sultana geldim Yâ Resul.
Nebl-i ağyâra edüp bu sinemi âm acgâh
Ey meded-res kıl kerem , irfâna geldim Yâ Resul.
Sözlerim kal-u belâ esrârıd ır aşk ehline
Ey melâz-ı melceim âm âna geldim Yâ Resul.
B ir ta ra ftan derd-ü firkat, b ir ta ra ftan aşk-ı yâr
Tâ seher hem ruz-û şeb, giryâna geldim Yâ Resul.
Ta seher hem rûz-ü şeb, giryâna geldim Yâ Resul.
İsterim olsun bu canım sana k urban Yâ Resul.
Ey saadet kevkebi kesme başım dan sayeni
B ir garibim m übtelâ, bi sırrı sâm an Yâ Resul. / <*

166
Şemsem bu vücudum verir ecsada zelâli
N utkum bu şuhudum verir ekbada hayali.
Efrad-ı şuhudum la bu hep haver-i güftar
Subhum ki berazihte tu tan ruz-u leyali.
Dava-yı fücur eyler isem der bana kâzip
Subhum bu güneş ta l’atı gösterdi kemâli.
Bakm a güneşe âlemi gör oldu münevver
Gayette g arip tir bu güneş var mı misali.
Pervaneye bak şem 'a yanar görmez o şemsi
İsnad eder ol V atvata b u şemse muhali.
Divaneliğin mevsimi m i ey dil-i naçar
Pür cuş-u huruşunla geçirdin hemesali
Derya gibi emvace takıl eyleme nefret
K esrette m üşahid olasın ta o cemali.

167
EHLİBEYT SÜLÂLESİ

Biham dillah m era başed m üyesser n i’m eti b ih ter


Ki ruz-ü şeb büved zikrem hüvelhayyu hüvel ekber
Meyan-ı halk-u H alik şüd vesile Zat-ı Peygamber
Şefi-i âsiyan-ı ümm et-i m erhum e ta m ahşer.
Nebi, H aydar, Hüseyin, Ekber, M uhamm ed Bâkır-u Cafer,
Seyyid Musa-i Kâzım bül H aşan K ani', Ali Cafer,
M uhammed Sabir-ü K âtim , E bu Tayyib ve N ureddin,
Ali vü Bünneca başed, M usaddık ve Kureyş ezher.
Ebül Mecd-u, Ebu Tahir, Ebül Abbas-ı vel Ahrar,
E bu H aşim 'ti Ahmed M ustafa şüd nesl-i Peygamber
Ki İsmail-ü İb rahim ve Musa Zahid-ü Cafer,
Ki Davud-u E bu Hamza, Cemaleddin, H aşan hubter.
Ebül Masum-u M uştak-u M ücahit fi sebillillâh
M uham m ed S a’d-i R ükkâlî H usam eddin Ebül Haydar.
Tevessül m i künem ya Rab bihakkı sure-i Kevser
Kitabullah-ı evlâd-ı B etulest cüm le ra rehber.
Bi ferm ayi terahhum m untazır şüd in duâ hanân
Benalidend-i ya tevvab-ü ya gaffar-ü m ustağfer.
Şeved daim karin-i işan-ı âlişan
M uhibban-i sefa âver m üridan-ı vefa perveı*.
( RABBENA ÂTÎNA MÎN LEDÜNKE RAHMETEN VE HEY-
Y Î’LENÂ MİN EMRİNÂ REŞEDA. ) Subhâne rabbike rabbil
izzeti am m a yasifune ve selâm ün alel m ürselîn. Velhamdü
lillâhi rabbil âlemin.

168
* ^ u .\
. -AA

>u.s
^i j ; / >’>■>
*£\
'■'te*/APtf*»> *&» -sL - û ^ u ^ , . .. ^
. , • ' • • \iC
;
., ' — <^' <^<C />

t ' 1v ^ t*i ı/Ş -J , 'J j^ ' l . ,

/* '<* " J U J'- c A ^ > / '


* *' 1‘-U ^f > j_ ^ - -
^ı -I ^• . -*
* ' • ‘ ‘ L f~ 7 ^ 5 -Vj^'*' I ' ,
-' J 4 ^ ^ J \ ^
’ - ->>! J / , ’ v , .
. J* J l

■'-‘ f - ^ - ’ j , > ' c ° ' ^ - ' •'


' C /;* / y - A
. . . ' y İ . ^
V s ' O ^ L û , .. /, * ' •

169
' ^*** *<İ*
Ujj J* £ )) ,. -- ' ^ (T *

- " 'S - j . ; ^ f - '^ v u ; ^ ^


• • - . W

- ^ V rU>° •« r ^• ; * 5■• / | .

( * ^ . .. . * r ^ 'L r O
“ Ol .
# £ * > ^ .1 !>*.. . *rV*r*(U f ' j H< ’
C' ' ^ ,tX L . . . .t ^ .

Oı ; * ‘- * * « 0 '-^ -e • , . c • •-■ 5

' JA S 1 ' , .•
V', 'c r A Jj 7 ,» ' ‘M C —
V*.' 1 .
O '* '

*V^
• <L 4.

17Q
H azerâtıâ yandan tenezzül eden ervah-ı ulviye, melekût-u se-
m avatta ilâ m aşaallah mekis ve o âlem-i ceberûtiyye ile tezey-
yün ederler. Cenab-ı H ak onlara vücud-u zerrat ile tecelli eder.
Onlar ubudiyyet ve rububiyyet zevkini tadarlar. İlm-i ezel ve
kalem-i a ’lâ dediğimiz bu âlem dir. Bu âlemde, Cenab-ı bari
tealâ ve tekaddes H azretleri hitab etti. «Elestü bi rabbiküm »
işte bu sayha-i vahideden âlem-i vücud-u melekûtiyye mtitezel-
zil ve m ünferik oldular, kim isi isbat, kim isi nefiy... Yâni Ce­
mâl ve Celâl m esleklerini tenvir ettiler. Tecelli-i ef’al-i mele-
kûta vasıl oluncaya kad ar bu dehşet kendilerini bûd nabûd
etti, keennehu mevt gibi, o âlemden âlem-i im kâna nüzul et­
ti ve orada b ir nevi hayatla idrâk ve şuun hey'etini buldular.
Eshab-ı alât-ı kevn ile âlem-i beşeriyyete ve eşbaha vürud
ettiler. Bu nüzul, bu vürud ta mader-i m üşfikin huçr-j terbiye­
sine getirdi. Buraya kad ar kendi ihtiyarım ız elimize verilme­
diğinden m asum idik, ne zam an ki biz de Cenab-ı Hak ezelde
istidadım ıza tevdi etm iş olduğu kem alât-ı îlâhiyyesini ve sıfat-ı
rabbaniyesine baliğ etti, o buluğ bizi akıl ve idrâk ile m ahkûm
ve m ükellef kıldı, teklifatım ız da m arifetullahtır. Esm â ve sı-
fâtrn takazâsı ile yedimizde bu m akduratm tasarru fu n a kud­
re t verdi. Bize nisbetle b u tak d ir taayyün ve m üteakkıl, tak­
dirin m iftahı ve ta sarru fu bizim aklımız ve esma-ı Ilâhiyenin
m iftahı bizim irade-i cüz'iyemiz te ’sirine havale olunm uştur.
Biz eşyada esm a ile Cenab-ı H ak’kın sıfâtım m üşahede ve bu
sıfâtıyle zatına vusul ve Cenab-ı H ak’kın vahdaniyetini m ir'at-ı
m ahlûkattan m üşahede ederek ( E şhedü en lâ ilâhe illallah )
kelime-i m üncisiyle Cenab-ı H ak’kı isbat ettik. Eşyada illet-i
gaiye olan külliye-i M uhammediyeyi ( Levlâke levlâke lemâ
halaktül eflâke ) m ir atından m üşahede ettik de ( Ve eş­
hedü enne M uham m eden R esulullah ) dedik. Asıl m aksud da
esm adan ve eşyadan Cenab-ı H ak ’kı m üşahede edüp ve nefsini
m üşahede etm ektir.

171
METİN İÇİNDE KALAN OSMANLICA
KELİMELERİN AÇIKLAMALARI
Âbid: İbadet eden, tapınan, ibadet senin bunların ikisini de kendi­
etmeyi âdet etmiş kimse. Takva sinde toplaması lâzımdır.
ehli, zahid.
Dafi’ : Cenab-ı Hak’km bir ismidir.
Attar: Güzel kokulu şeyler satan ( Ya dafi’ ! : Ey Allah’ım )
adam. Defedici, eden. Geçiren, savuştu­
ran, iten, savan.
Beka: Bulunduğu halde kalma. Ka­
lım. ( Fena ) nm zıddı. Bâkilik. Dûçar: Tutulmuş, uğramış, yaka­
Fâni olmayan. Devam, sebat, ka­ lanmış. Çatıcı, çatan, çatmış. Ulaş­
mış, mübtelâ, giriftar.
rar, zeval bulmama.

Dâr-ı beka, âlem-i beka: Âhiret E kser: Daha, en pek çok.


âlemi, mânevi âlek. Ekseriya: Çok vakit, çok defa.
Berzah : ( Berzahiyet) İki şey ara­ Ekseriyet: Çokluk, en büyük kı­
sındaki mâni, engel, fasıla, öldük, sım.
ten sonra kıyamete kadar geçe­
cek olan zaman. Dünya ile âhiret Encam : Başlangıç mukabili. Niha­
arasındaki geçit ki, ruhların kı­ yet, son, âkibet.
yamete intizaren bekledikleri farz
olunan mânevi mahal. Eshab: Sahib, mâlik, hâmi, sohbet
eden.
Cemi*: Toplamak, toplatmak, birik­ Eshab-ı Resullullah: Peygamberi­
tirmek, biriktirilmek, hâvi, hep, mizin yüksek huzur ve sohbetle,
bütün. rinde bulunan ve mübarek yüzle­
Cemi’ ve fark : rini gören kimseler.
Cemi’ : Yaratılmış olanı görme­ Eshab-ı güzin: Sahabe-i kiram.
yip onda yalnız yaratanı görme­ E sm â: ( isim ) in çoğulu. Adlar,
ye, yâni bütün eşyada Hak’kın namlar.
vücudunu müşahede etmeye de­ Esma-i hüsnâ: Îlâhî isimler. Ce-
nir. ııab-ı Hak’km isimleri.
Fark: Yaratılmış olanda örtülü
olan Hak’km varlığını görmeyip Eşbah: ( Şebih ) in çoğulu. Şahıs­
yalnız vücudun hariç görünüşü­ lar, cisimler, tenler, uzaktan gö­
nü şekil ve suretini nazar-ı dik­ rünen şeyler, hayaller. Ervah ve
kate almaya denir. eşbah.

Cem’i olmayan kimsede marifet E şraf: ( Şerif ) in çoğulu. Şerefli,


ve farkı olmayan kimsede de kul­ mübarek, mukaddes, muazzez,
luk yoktur. İrfan ehli olan kim­ onurlu.

174
Fakih: Fıkıh ilminde bilgi sahibi tif cismin bir bedene girmesi, in.
olan. Çoğulu: Fukahâ. Zeki, an­ mesi.
layışlı.
Hüsran: Veya ( Husr ) Hasar, zi­
Fıkıh : Gereği gibi bilmek. yan zarar. Dalâlet. Yolu kaybet­
Fasih : Açık, sarih, vâzih, aşikâr, ha­ me, doğru yoldan sapma. Yok­
tasız ve açık söz. Hatasız konu­ luk, mahrumiyet acısı. Beklenile­
şan kimse. nin elde edilememesi yüzünden
duyulan acı.
Gevher: Elmas, cevher, kıymetli
taşlar. Bir şeyin aslı ve künhü. İçtihat : Çalışma, gayret. Din âlim­
Pâk-gevher: Aslı temiz soylu. lerinin âyetlere, hadis ve kıyasa
tatbik ederek şer'i meseleleri ta­
Gümrah: Bol, gür, çok, mebzul, yo­ yine olan çalışmaları ve vaz ettik­
lunu kaybetmiş. Doğru yoldan leri şer’i düstur. Bir kimsenin,
sapmış. bir şeyden mâna ve hüküm çıka­
H asep: Baba ve dededen gelen şe­ rarak o iş hakkmdaki fikri, gö­
ref, asalet. Soy temizliği. Değer. rüşü.
Münasebet kurma. İçtim a: Toplanma, birleşme, bir
H asım : Düşman, fikrine muhalif, araya gelme, toplantı, birikme.
muhalif taraf, karşı taraf. Fikir İhata: Bir şeyin etrafını çevirmek.
ve düşüncesine uymayan. Etrafı çevrilmek. Geniş bilgi. Bir
Heybet: Ululuk, azamet. Hürmetle şeye tam olarak vâkıf olma. Sar­
karışık korku hissi veren hal. İh­ ma, kuşatma.
tişam. Heybetli; heybet sahibi
İh lâs: Hâlis, pâk, temiz kalb, doğ­
olan.
ruluk, riyasızlık, dostluk, samimi­
Hidayet : Doğru yol. Hak yolu. Hi­ yet. Garazsız mahabbet. Riyasız
dayete erişm ek: Gönlünde Hak ibadet. Riyadan beri olan dost.
yoluna gitme arzusu dokmak.
İh tilât: Karışma, görüşme, müna­
Hulefa: ( Halife ) nin çoğulu. Bir sebet. İhtilâttan menedilmiş. Baş­
kimseden sonray erine geçenler. kaları ile görüşmesi yasaklanmış.
Halifeler. İksat: Hakkaniyet ve doğruluk gös­
Hulefâ-i raşidîn: Peygamberimiz­ termek, adaletle iş görmek.
den sonra mü’minlerin emiri olan
kimselerden Ebubekir, Ömer, Os­ İlim : Bilgi, malûmat, vukuf. Belli
man, Ali. bâzı şeyler hakkında insanm doğ­
ru, miisbet bilgisi bulunmak. O-
H ulul: ( Hulul ve ittihad ) Girme kuyarak öğrenilen bilgi.
gelip çatma. İnme, tenasüh bâtıl İlm-i h a l: Dini inanış ve kaide­
itikadmca bir ruhun veya bir la­ leri öğreten kitap.

175
İlzam: Bir bahis veya münazarada Mazahir: ( Mazhar) m çoğulu. Bir
kuvvetli deliller göstererek has­ şeyin göründüğü yer, çıktığı yer.
ınım susturmak. Tecelli mahalli.
İm dat: Yardım. Yardım için yetiş­ Mazhar olmak : Nail olmak.
mek. Yardım etmek.
Mazhariyet: Naı liyet.
İnziva: Bir köşeye çekilme, çekil­
miş yaşama. Dünyadan el çek­ Melce’ : Sığınacak yer. İltica oluna­
mek. cak mahal.

İsm et: Masumluk, namus, iffet, se­ Menkabe: Meziyet, fazilet, seciyye,
lâmet, nezahet. Ayıp ve günah haslet. İftihar edilecek vasıf. Biri­
olan şeylerden çekinmek. nin kemâl ve meziyyetine delâlet
edecek hayat ve maneviyatının
İtikat: Gönül bağlama, inanma, kal­ hal ve keyfiyeti. Çoğu tanınmış
ben tasdik, kanaat. Bir şeye bağ­ veya tarihe geçmiş kimselerin ah­
lanmak. Kalben doğruluğunu tas­ valine ait fıkralar, hikâyeler.
dik ile inanmak. Hükmetmek.
Merfu’ : Yükseltilmiş, yukarı kaldı­
İm an: Kat’i surette dinin ahkâm
rılmış.
ve icaplarına inanma.
İttilıam : Bir töhmet veya kabaha­ Mevasıf : Mevsuf; vasfolunan şey.
tin isnadı altında bulunma. Suçlu Belirtiler.
olma. Mevce: Dalga. Hava ve su dalgası.
Kemalât: (Kemâl) in çoğulu. Hem­ Çoğulu : Mevecât. ( Mevc ) ile
cinsi arasında en yüksek ve en aynı mânaya gelir. Çoğulu: Em-
, mükemmel bir dereceye erişen vac.
kimsenin veya şeyin hali ve has­ Miraç : Mirac-ı N e si: Peygamberi,
sası. Erginlik, fazilet, meziyet, se­
mizin göğe çıkması.
lâmet, tamlık, mükemmeliyet.
Kerem: Tabiat ve huy güzelliği. İz­ Miraç gecesi: Peygamberimizin gö­
zeti nefis. Asalet, necabet, cö­ ğe çıktığı gece. Çıkılan yer. Arap-
mertlik, lutuf, merhamet, ihsan, lar, merdiven mânasiyle kullanır­
inayet, âli cenaplık, soyluluk, el lar.
açıklığı. Mir’a t : Ayna.
Keyfiyet: Bir şeyin nasıl olması ci­ Çoğulu : Meraya.
heti. Madde, iş, husus, nitelik. Bir Miskin : Fakir, hakir, zayıf, âciz,
vakanın cereyan sureti. beceriksiz. Fazla ihtiyaçtan hare­
kete mecali kalmayan zavallı.
Mağfiret: Af, merhamet, şefkat,
müsamaha. Cenab-ı Hak’km kul- Muaşeret: Birlikte yaşayıp hoş ge­
larının günahlarını af etmesi. çinme. Birbiri ile g e ç in m e k .

176
Adab-ı muaşeret: Halk ile edile­ Müşahhasa t : Müşahhas : Şahıs , hal
cek muamele. Muaşeret ilm i: ve suretine girmiş, tecessüm ve
Sosyoloji. temessül etmiş. Şahsı tâyin olun­
Muhtar: İhtiyar edici, eden. İhtiyar muş, kim olduğu tanınmış. Tefrik
ve intihap olunmuş. Seçilmiş. ve temyiz olunmuş. Mümtaz. Ne­
Kendi iradesi elinde olan. İsteği vi ve cinsi anlaşılmış, teşhis ve
gibi hareket eden. tâyin olunmuş. Somut bilgi.
Musahabet : Birbiriyle sohbet et­ Mütefekkir: Derin düşünen, teem­
mek. Konuşma, görüşme, ülfet, mül ve mülahaza eden. Düşünen,
muaşeret. düşünce sahibi.
Musaheret: Evlenme ile meydana Müttakî: İttika eden, çekinen, gü­
gelen akrabalık. nahtan sakınan, takva ehli. Al-
iah’dan korkan. Âbit, zâhid.
Mutedil: Ne pek çok, ne de pek az
olan. Orta halde bulunan. Yavaş, N azil: Yukarıdan aşağı inen, nüzul
sert olmayan, mülayim. Pek ile­ eden. Bir yere konan, bir yerde
risine gitmeyen, ifrata varmayan. konaklayan.
Mücavir : Komşu. Mekke’de Kabe Neffi: ( nefy ) Uzaklaştırma, koğ-
ve Medine’de Peygamberimizin ma, sürgüne gönderme, tard ve
( Ravza-i mutahhara ) smda iba­ teb’id etme.
detle meşgul olmak için hu yer­ N efis: însan, zat, şahıs, ferd, ken­
lerde kalan. di. Ruh, hayat cevheri.
Mükâşefe: Meydana çıkartma. Bi­ İnsanlarda şehvete, yiyip içmeye
rine bir şey açıklama ve izah et­ olan m eyil: Nefsine hakim ol­
me. Velilerin kalbinde İlâhî esra­ mak. Nefs-i emmare : İnsanı zevk
rın aşikâr ve zahir olması. ve hissi lezzete sevk eden nefs ve
şehvet.
Mükerrem: İkram eden, hörmet
eden, cömert, muhterem, aziz, sa­ Nefs-i levvam e: Fenalıktan sonra
yın, saygı değer, ululandırılan. duyulan vicdan azabı.
Hörmet ve tazime erişmiş. Nefs-i m u t m a i n e : İ y iliğ i kötülük­
ten ayırarak insana vazifesini bil­
Mümtaz: Diğerlerinden ayrılmış.
diren kuvvet.
Akranına üstün. İmtiyazlı, güzide,
müstahak, seçkin. N ezafet: Temizlik, paklık.
Münhasır: Sıkılan, darda olan, çev­ Pâk: Arık, temiz, lekesiz, kusursuz,
rilmiş, kuşatılmış. Yalnız bir şe­ hiylesiz, mübarek, mukaddes, if­
ye mahsus. fet, saf, halis.
Müntehi: Son bulan, biten. Artık Rafazilik: Rafız; terk eden, atan,
ötesine geçemeyen, son dereceyi salıveren, koyuveren.
bulan. Râfızî: Râfıza fırkasına mensup.

177
Ebıibekir ile Ömer ve Osman’ın | ile hal tercemesinden bahseden
halifeliğini kabul etmeyen, onla- I kitap.
ra dil uzatan. I
Şehadet: Veya ( Şahadet ) Şahit­
Rahmet: Acıma, esirgeme, merha­ lik etme, tanıklık. Gördüğünü ve :
met, koruma, yarlıgama. Cenab-ı yakinen bildiğini ifade ve beyan
Hak’kın günahları af etmesi. ) etme. Delâlet etme. İkrar ve iti­
R atıp: Çok yaş, ıslak, nemli, rutu- j raf. Gözle görülen şeyler. Bir şe­
betli. ! yin doğruluğuna inanma. Alâmet,
( VELÂ RATBIN VELÂ YABİSİN işaret. Şehitlik, şehit olma. Hak
İLLÂ Fİ KİTÂBİN MÜBÎN ) Ya­ dini uğrunda camnı feda edip şe­
şı kuruyu - ki apaçık kitabdadır hit olma.
ancak o bilir. ( En’am suresi âyet
Şerh: Açma, ayırma, açıklama, ge­
59 ) Kur’ânj Kerim gelmiş ve
nişletme, yayma, arz etme, izah,
gelecek bütün ilimleri toplar.
beyan, tevsi, tafsil, te’vil tefsir.
R âvî: Rivayet eden, haber veren, Bir kitabın ibaresini kelime keli­
söyleyen, hikâye eden, anlatan. me açıp izah ederek yazılan ki­
Rücu: Avdet, sözünden dönme, sö- j tap. Açık anlatma.
zünü geri alma. ■ j Şer’î : Şeriata ait, şeriatla ilgili.
S ab i: Küçük erkek çocuk. 3 yaşını Şeriata uygun. ( Şer’ ) İlâhî ka­
tamamlamayan erkek çocuk. nun. Şeriat: Allah’ın vazettiği âdet
Sahih: Doğru, gerçek, asıl, hakiki, ve âyin. Âyet, hadis ve icmâ-ı üm­
tam, sağlam, kusursuz, ayıpsız. met esaslarına dayanan din kai­
Hastalığı olmayan. deleri. Doğru yol, Allah'ın emri.
S a lih : Yarar, yakışır, iyi. Salahiye­ Taharet: Temizlik, nezafet, temiz,
ti haiz. Adil, afif. Takva ehli, mut­ lenme.
taki. Dinin emrettiği şeylere uy­ Tahzir: Sakındırma, men etme, ön­
gun harekette bulunan. leme, önlenilme.
S alât: Duâ, namaz. Çoğulu: Sala- Takdis: Pâk ve temiz tutma, temiz­
vât. Hz. Muhammed’e : ALEY- leme. Muazzez ve mukaddes tut-
HİSSELÂTî VESSELAM, SALA- ma. Hamd ve sena etme. Pek zi- ;
VATULLÂHİ ALEYH, SALLALLA- yade hörmet etme. Ululama, bü­
HÜ ALEYHİ VE SELLEM ) du­ yük saygı gösterme. !
alarından birini okuma. Takrir: Ağızla beyan ve ifade1et- f
Sena: Medih, tazim ile yad ve va­ me, anlatma. Yerleştirme, sağ- j
sıf. Övme, övüş. lamlaştırma.
Senet: Üzerine istinad edilen şey. Takva: Günahtan sakınma. Kendi­
Mesned, destek. Delil, burhan. ni gözetme. Allah’dan korkma. Al­
Siyer: Siretler, ahlâk ve evsaf. lah korkusu ile dinin yasak ettiği
Peygamberimizin ef’al ve ahlâkı şeylerden kaçınma.

178
Tamim: Herkese ait kılma. Genel Teşbih: Cenabı Hak’kı tenzih ve
bir hale koma. Umumileştirme. takdis etmek.
Ta’n : Söğme, giybet, iftira etme, Teshir: Büyük ve çekici bir kuv­
zan etme. Yerme, ayıplama. vetle celp etme. Büyü yapma, bü­
Teberrüken: Uğur sayarak. yüleme, aldatma, aldatılma.
Teberrük: Mübarek ad etme, uğur Teşahhus: Şâhıs haline gelmek,
sayma. mücessem surette görünmek. Şe­
Tecrid: Soyma, soyulma, ayırma. kil ve cisim peyda etmek. Tayin
Soyup çıplak bırakma. Hak’ka etmek, tanımak. Birinin şahsım
kalbim bağlama. Her şeyden el hatıra getirilme.
ayak çekip Allah’a, yönelme. Tevhid: ( Vahdet ) den. Bir kıl­
Tefrik: Ayırma, seçme, ayrı tutma. mak. Birliğe indirme. Bir ve em­
İyi ve fenayı ayırma. salsiz kılma. Yalnız ve yegâne na­
Tefsir: Yorum, izah, şerh ve be­ zariyle bakma. Bir Allah'a inan­
yan. Kur’ânı açıklayan kitap. Bir ma.
şeye güzel, münasip mâna ver­ Üm m et: Ehali, taife, cemaat, gü­
me. ruh. Bir Peygambere inanıp bağ­
îlm-i tefsir: Kur’ânı izah etme­ lanan cemaat. Bir dille konuşan
nin yollarını, usullerini bildiren
insanların hepsi.
ilim.
Teheccüd: Gece uyumayıp namaz Vahdet: Birlik, yalnızlık, halvet,
kılma; gece kılman namaz. uzlet, infirad. Allah’a yakınlık, Al­
lah’a ulaşma.
Tekeffül: Birine kefil olma. Kefa­
Varidat: Gelir, irad. para, emlâk
let etme.
ve sair şeylerden gelen faiz veya
Tekvin: ( kevn ) den. Var etme, gelir. Hatıra gelen, içe doğan şey­
vücuda getirme. İhdas ve icat ler.
eylemek. Hilkat. ( Ef’al-i İlâhiye)
dendir. Çoğulu: Tekvinat. V âsıl: Ulaşan, vusul bulan, erişen,
yetişen, bir şeyi diğerine birleş­
Telmih: Bahsi geçmeyen bir şahıs tiren, kavuşan.
veya şeyi düşündüren söz ve iba­
re. Sözle ima. Söz arasında bir Velayet: Vekillik, dostluk, sadakat.
vak’aya bir nükteye işaret eyle­ Evliyaullahtan olan zatın hali,
mek edebî sanatı. İmalı konuş­ velilik mânası anlaşılır. Velayet
ma. mertebesine vasıl olmak. Şah-ı
Temeyyüz: Sairlerinden ayrılarak Velayet: Hz. Ali.
iyi bir mevki tutma. Akranı ara­ Zan: Fikir, farz ve tahmin, tasav­
sından ayrılıp seçilmek. Kendini vur, ihtimal, sanma, şüphe, tered­
göstermek, sivrilmek. düt, sezme.
Tennur: Nurlanmak, aydınlık ol­ Zindık: Mülhid, dinsiz, mürâî. Ahi-
mak. Fırın, tandır. reti inkâr eden. Münkir.

179

You might also like