Professional Documents
Culture Documents
Kıyı - Sayı 65 - Ağustos 1991
Kıyı - Sayı 65 - Ağustos 1991
Kıyı - Sayı 65 - Ağustos 1991
YIL: 6 e
65
AGUSTOS 1991 e 4000 TL
2
büyük bir yazar ile okuyucusu
e Sami N. ÖZERDi M
Bundan otuz beş yıl önce, Califomia'nın bir üniversite ka nin arkasından ağlamaya başlamıştı. Konuğu olan bir arka
sabasında, gözlerimi göz hekimine baktırdım. Doktor iki gün daşı, onu avutmaya çalıştı. Almanakların her sayfasında bir
uğraştı, sonunda, sa!;i gözümle okuduğumu, sol gözümle iki özdeyiş bulunur. Gürpınar'a, kitabın bir sayfasını açıp o
uza!;iı gördüğümü, gözlü!;ie gereksinmem olmadığını bildirdi. sayfanın özdeyişini okumasını, bundan bir yapıt
Bundan dört yıl önce, sa!;i gözümde rahatsızlıklar duydum; çıkarmasını öğütledi. Bu öneriye önce aldırmayan romancı,
başvurdu!;ium hekim, bu gözüm için verdi!;) i gözlükle, okuya az sonra arkadaşının açtığı sayfada şu özdeyişi buldu
ca!;iım kitap ya da yazıya otuz beş santim uzaktan bakmam (bugünkü dilde) WYıkıma uğramış bir kimse için, umutsuz
gerektiğini söyledi. Ne var ki, ancak on puntoyu bu uzak IUğun en acı veren görünümü, gözyaşlarından çok, kendisi
lıktan görebiliyordum. Hekime gittim; küçük puntoları oku nin acı gülüşünü görmektedir.w (Mustafa Nihat Özön'ün sa
maya kalkarsam, bir metre uzaktan bakmam zorunluluğunu deleştirdiği Atlas Kitabevi yayınında, romanın adı wAcı
belirtti . Bu olanaksızdı. Bırakın, küçük puntoları, irilerini Gülüşw olarak Türkçeleştirilmiştir). Romancı, hemen oturur,
okumak için otuz santim öteye bakmak da beni sıkıyordu. otuz sayfalık bir taslak yazar; arkadaşı bu olaya şaşar; bir
Umarsız, ölmekte olan gözümle, kısa yazıları okumakla ye çocuğun doğumunu görmüştüm; ama, bir öykünün
tinecektim. Şimdi bu durumdayım. doğuşuna bulunmuş dei:iildim, diyerek duygularını belirtir.
Arap harfli kitapların puntoları genellikle iridir. Bu sabah, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ne girdiğim zaman, oku
Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın, çocukluğumda okuduğum Te lun henüz kendi binası yapılmamıştı; Evkaf Aparımanında
bessOm-1 Elem romanının önsözünü anımsadım. çalışıyordu. Karşısında bir küçük otel vardı. Milletvekili olan
Gürpınar'ı ilkokuldan beri okuduğumu sanıyorum. Babam bir Gürpınar'ı bir gün, otelin önünde oturur görmüştüm. Yanına
gün elimde, daha çok Köroğlu, Karagöz gibi o günlerin halk gidip: WBen sizin kitaplarınızla yetiştimw demek, elini öpmek
gazetelerini yayımlamakla tanınmış bir gazeteci olan Bur için içim titredi. Cesaret edemediğime şimdi ne denli ya
han Cahit Morkaya'nın bir romanını gördü. Yazdığı romanlar narım!
hafif şeylerdi, babam belki bunların arasında açık saçıkiarı Yaşamım boyunca kitaptopladım. Ankara Radyosu ki
da bulunduğunu dikkate alarak bana, Hüseyin Rahmi'Yi oku tap saati ile gazete ve dergilerdeki tanıtımiarım nedeniyle,
mamı salık vermişti. Gürpınar'ı yaşamım boyunca okudum. satın aldıklarıma birçok kitap ekleniyordu. Ne var ki, ki!a
Kimi romanlarını dört, kimilerini üç. geri kalanlarını da ki kez. evinden bir başkasına taşındıkça kitapları arıtmak zorunda
Bir tek romanını bir kez okuduğumu söyleyebilirim. Ablamla kalıyordum. Arada satılanlar da olduysa da, çoCju
birlikte 1934ıe satın aldığımız, yukarıda adını andığım ro bağışlandı. Yalnız, bir üniversite kitaplı!;iına on yıldır iki bini
manı bugün de en çok �endiğimiz yapıtıydı. Yazar, bu ro aşkın kitap verdim. Bu sayı, ba!;iışlarımın üçte birinden
manı 1330 Temmuzunda (1914) bitirmişti. Bu sabah da oku artıktır. Son taşınma, gerçekten sonun başlangıcı oldu. Ev
maya çalıştığım on beş sayfalık önsözü WYangından arayacak gücüm, param yoktu. Yakınlardaki, bir yakınırnın
Kurtulan Hakikatlarw baş- küçük evine taşınmakta
lığını taşıyordu. Istan kurtuluşu buldum. Bir sa
bul'un ünlü yangınları on
zaman• n bah, bu kararı verirken,
lara da uğramış, evleri koynun da kitaplarımın da "fedaw edil-
yanmıştı. Yeni taşındıkları mesi çıkar yoldur, dedim.
eve getirilen kurtanimış
ahmet özer Ancak, içimdeki duygu
çarşı cami aralıQı terziler sokaQında
şeyler arasında -pek sanki sadlstçe bir kararı·
kokulu üzCrnler asması 1 mavii!QI biçen anlar
doğaldır ki- önce kita yansıtıyordu. En çok ge
bir adam geçmiş zeımanın koynundan
plarını arıyordu. Vol rekli kitapları elden
taşıyor soluQuna sevgisini bir babanın.
taire'in, doksan iki ciltlik çıkaracaktım. WYangında
bütün yapıtlarının sadece ii k kurtarılacak .. de
duvarda acem halılan 1 nakışlı örtüler
.•
son dizin cildi yanmış, geri diğim yetmiş bir citt (cilt
bir tavuskuşu 1 sevdiQI teridsinde bir şahzade
kalanı kurtulmuştu. Kur lenmiş) TOrkiye Blbll·
bir çayevinin şafakla doQan tazeUgl
tulan gereksiz öteberi yografyası b u n lnr ı n
dökülür zamana tanık anısına /Ihtiyar bekçlnln.
arasında ise sadece b a ş ı n da ge!!yor du.
Haşet Almanağının bir cildi Türkiye'nin en büyük ki
birazdan ya()murlar dökülecek karadenlz'e
yardı. taplığı bile bir zaman bu
sonbahar yapraklamı savuracak 1 eteklerine şadırvanın
O günlerde elli yaşla d e r l e rne y e istekli
meydanın soafl vuracak 1 son otobüsler girecek geceye
rında olan yazar, yanıp kül çıkmıştı: wBizdeki bu denli
bir taze gelin pencerede 1 düşleri salmcaQında sevincin.
olmuş bir kitap hazinesi- düzenli deQill" demişlerdi.
3
anı
Şimdi düşünüyorum da, �sadistçe�
-
4
dilde umursamazlik
e Halil ÇAKIR
EQitim BakanlıQı eskiden "klas ikler" diye bilinen batının ba, izahat, kabiliyet, kanun, mana, mahsul, merhamet, muhit,
başyapıtlarını yeniden basmaya başladı. Şimdiden, Batıdan ve müstakbel, netice, reis, saadet, sual, sebep, şahit, şuur, tabi
doOudan, temel sayılan birçok kitap bakanlı Q ı n satış at, tahsil, tatbikat, tarif, telm ih, tesir, teşebbüs, tecrübe, teori,
dükkaniarında yerlerini almıştır. Ardından ötekiler gelecek ve umumi, vazife vb. Pek ince eleyip sık dokumadan deriediğim ve
1 940 başlarında, okumaya susamış, binlerce kişinin büyük yazı uzamasın diye yarısından çoğunu buraya almadığım yukar
coşku ile kucakladıQı, sonraları aoır aksak, kirnileyin duraksa daki sözcüklerin Türkçeleri yok mudur? Dünya yazınından
yarak sürdürülen bu yayınların umarız tümü okurlara sunula seçilmiş yapıtları yeniden basanlar, kendi alışkanlıklarını bir ya
caktır. Fiyatları , alım gücü kısıtlı olanlara uygun düzeyde sap na koyup, öncelikle genç kuşakları düşünmekle görevli değiller
tayan Eğitim Bakan lı(! ı ne kadar öVOise azdır. midir? Bugün yazılan öykü ya da romanlarda yukardaki sözcük
Dünya yazı nından seçilen bu kitapların çevirmenlarinin bir lerin hemen hemen hiçbiri yoktur. Öylesine yerleşmiştir Türkçe
bölüQü kuşkusuz şimdi yaşamıyordur. Bugün sağ olanlar da var leri bunların yerine. Ulusun ödediği vergilerle basılan bu kitapları
elbet. Kırk - elli yıl önce yapılmış çevirilerin, ne de olsa eskiyen dili geriye doğru çekmede kullanmak niçin? Bu yolla dilin özleş
dilleri üzerinde neler yapılmış, kesinlikle bilmiyorum. Bilinen ya mesinin durdurulacağ ı mı sanılıyor? Bunun sökmediği 1 950 son
da anlaşılan tek şey, eski baskıların sözcükleri üzerinde bir rası uyugulamalarında açıkça görüldü. O zaman bile çoktan unu
takım değişiklikler yapıldı(lıdır. Herhalde basıma geçmeden tulmuş olan koyu Osmanlıca sözcükleri. 1 924 Anayasasını geri
önce, bugün yaşayan çevirmenlar çağrılıp sözcükler ayıklatıl getirerek hortlatanlar maçiarına ulaşabildi mi? I şte, Türkçe
mış; ölmüş bulunanların çevirileri de bir kurula ya da güvenilen günden güne gürül gürül çağiayarak anlaşıp serpili yor.
yazarlara bırakılmıştır. Incelediğimiz örneklerden biçerek söylersek, bu kitapların
Ben yayınlardan ikisini, Dostoyevski'nin Yeraltından dil anlayışı belirli bir doğrultudan da yoksun. Bakıyorsunuz bir
Notlar'ı ile Puşkin'in Dubrovskl'sini baştan sona inceledim. yerde "düşünce", bir başka yerde "fikir" denmiş; "vazife"yi unu
Kitapların dillerini inceleyenlerin bir dil kaygıları olmadı(lı, ellerine tup "ödev" sözcüğ ünü kullanmış. Bunlar gibi "geçmiş - mazi",
verilen bir yönergeye göre işlerini gördükleri hemen anlaşılıyor. "önem - ehemmiyer. "doğal - tabii", "anlam - mana", ayrı anlamlı
AndıQım kitapların ikincisi biraz daha Türkçeden yana, ama ge sözcüklermiş gibi şurada burada boy vermiş. Bildiği bilmediği
nelde ikisi de eski sözcükleri kullanmada yarışı yer gibidir. Oku her konuefa konuşmaya can atan bir 12 Eylül büyüğünün
dukça, bundan önceki genel müdür döneminin TAT'de sözcük sandığ ı gibi, bunlarla herhalde dilin ne kadar vars ıl olduğu
ayıklayan "yasakçısı"nın sayfalar arasında kol gezdiği izlenimini kanıtlanmak istenmiş. Öte yandan, okuru şaş ırtan bir yön
ediniyorsunuz. değişikliği ile "kural", "çağ rı", "izlenim", "tanık" ve "kuşak" gibi
Şunlara bakınız: asil, beraber, bilhassa, cevap, ehemmiyet, sözcüklere de yer vermeda bir sakınca görmemiş.
fiil, fikir, fedakarlık, gaye, g ıda, hadise, hakim, hikaye, hudut, Eğitim Bakanlığı verdiği bu güzel hizmeti neden gölgelemek
hürriyet, idrak, irade, imkan, inkar, istidat, ihtiyaç, içtimai, inti- istemiş?e
5
egemenlik ilişkileri ve yabanci dil 1 3
Türklerin Müslümaniiğı kabul etmesi Karahanlılar ekonomik düzeyindedir. Kopyacı yaklaşım, doğal olarak
dönemine (932 - 1212) rastlar. Karahanlılar, Müslümanlı Batı'daki bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişmenin ne
ğı kabul etmelerine karşın, Türkçeye çok önem verirler. denlerini anlamaya yetmemektedir. Çeşitli savaşlardaki
Devletin resmi fermanlarında Türkçe kullanılır. Ne var ki, yenilgilerden sonra, Batı düzeyine ulaşmanın ancak re
inançsal bir boşluğu dolduran Islam dini ve onunla ilgili formlarla olanaklı olacağına inanılmaya başlanır. En
bilgiler, dinle birlikte kutsallaşan Arap harflerini okuyabil başta Batı'daki biçimiyle çağdaş bir eğitim sistemi kur
mekle öğrenilebilirdi. Bu nedenle Türkler, Karahanlılar mak, Batı teknii:jini alabilmek için okullara yabancı dil
döneminden başlayarak adım adım Arap kültürüne dersleri koymak, giderek yabancı dilde öğretim yapan
yönelirler. Arapçanın yanında Farsça da bilim ve yazın okullar açmak gereği duyulur. Reformlarda askerlik ön
dili olarak kullanılmaya başlar. planda tutulur. Çünkü, toplumsal üretim düzeyini ordu
7. yüzyılda kurulan Islam dini, daha başlangıç aşa• nun savaş gücü belirlemektedir (11).
masında düşünsel alandaki yenilikler için umut vermeye Osmanlı Devleti'nin Batı dillerine yörielişi, onun Batı
başlar. Islam dini ile birlikte gelişen Islam uygarlğı, Islam karşısında üstünlüğünü yitirmesiyle başlar. 1733'te Hen
olmayanların da katkılarıyla 12. yüzyılda doruğuna ula desehane açılır (1O). Bu okulun açılmasıyla, Batı bilgi ve
şır. Doğu'da bir tür Rönesans yaşanmaktadır bu dönem teknikleri kullanılmaya başlanır. Batı kitapları Türkçeye
de. Islam olmayan ülkelerdeki düşünsel ve bilimsel ya çevrilir. Eski Mühendishane 1792 ve 1795 yıliiarında
pıtlar Arapçaya çevrilir. Arapça kutsal bir dil oluşunun genişletilir. Bu okulun ö()retmenlerinin çoğu Türk, bir
yanında, bilim ve yazın dili olarak da önem kazanır. Özel kısmı Fransız ve lsveçlidir. Öğretim programına Fransız-
likle belirtmek gerekir ki, yeni Islam kültürüne kim katkı . ca konarak ilk kez bu dönemde yabancı dil öğretimine
da bulunursa bulunsun, önemli olan kültür dilinin Arapça başlanır (10). 1820'den sonra devlet memurlarının ve bi
olmasıdır. Bu nedenle Islam kültüründen söz edilebilir lim adamlarının yabancı dil bilmeleri bir gereklilik haline
(9). Işte bu kültürden zamanla Türkler de etkilenir. Fars gelir. Bu amaçla ilk dil okulu olan "Babıali Tercüme
ça, Arapça karşısında bilim ve yazın dili olarak varlığını Odası• açılır (12). Tercüme odası sırf devlet görevlilerine
korurken; Arapça ve Farsça, Türkçeye karşı egemenlik yabancı dil öğretmekle kalmaz, aynı zamanda yeni bir
lerini ilan eder. dünya görüşünün geliştiği bir okul olur. Tanzimat edebi
Üç kıtada egemenlik kurmuş Osmanlı Devleti'nin, yatma geçiş de bu okul aracılığı ile gerçekleşir (10).
Türkçede değerler üretmek yerine Arap ve Fars kültürün 19. yüzyılın başlarında Avrupa'da sosyal bilimlerin
de ısrar etmesinin, Arapça ve Farsçanın Türkçede ege öncüleri ortaya çıkarken, Osmanlı Imparatorluğu henüz
men olmasının nedenlerini, Islam uygarlığının 16. yüzyıla Ortaçall skolastik düşüncesinin egemen olduğu feodal
kadar süren üstünlüğünde aramak gerekir. Bununla bir bir devlettir (11). Batı'nın üstünlüğü giderek daha çok
likte, gerek Arapçadaki, gerekse diğer dillerdeki değerle duyumsanmaktadır. Halil Rıfat Paşa (ö. 1855), Osmanlı
rin Türkçeye aktarılamaması, Türkçede bilimsel ve dü Devleti ile ilgili kaygılarını şöyle dile getirmektedir:
şünsel alanlarda özgün değerler üretilememesi, Osmanlı "Devlet-i Aliye'nin yaşaması için Garb'ı (Batı'yı) taklit
tarihi boyunca bir olumsuzluk olarak karşımıza çıkmak etmekten başka çaresi yoktur: (13)
tadır. 1838'de Tıbbiye kurulur. Bu okula yerli ve yabancı
Arapça ve Farsçanın Türkçedeki egemenliği, Osman hocalar atanır. Batı kültürünü alabilmek için, öğretimin
lı Devleti'nin yıkılmasına ve Cumhuriyet dönemine kadar tümüyle Fransızca yapılması kararlaştırılır. ll. Mahmut,
uzanırken, 16. yüzyıl sonları ve 17. yüzyılda Doğu'da dü Tıbbiye'nin açılış konuşmasında özetle, tıp öğretiminin
şünsel ve bilimsel alanlardaki gelişmeler durur. Bu kez, Fransızca yapılacağını, tıp üzerine yazılmış Arapça ki
düşünsel ve bilimsel alanlardaki yenilikler Batı'ya kayar. tapların Avrupa yapıtiarına kıyasla yetersiz olduğunu be
Bu dönemde, Batı'da Rönesans ve Reform hareketleri, lirtir. Ardından şunları söyler:
Ortaçağ skolastik düşüncesini kökünden sarsmaktadır. "Bu yüzden Fransızcayı öğrenmenizi isternekten
Bilimde, düşüncede, sanatta yeni bir dönem açılmıştır. maksadım, onu sırf bu dilin hatırı için öğrenmeniz değil,
16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyıl, Osmanlı Devleti'nin tıbbı öğrenmeniz ve bu bilimi adım adım kendi dilimize ka
duraklama dönemidir. 16. yüzyılın sonlarına kadar Ba zandırmaktır. Ancak bu yapıldığı zaman kendi dilimizde
tı'daki düşünsel, bilimsel ve teknolojik gelişmelere seyir okutulur hale gelecektir. • (1O)
ci kalınmıştır. 17. yüzyılın sonuna kadar da Osmanlı Dev Batı düşüncesi adım adım yaygınlaşırken, devlet
leti'nde düşünsel alanda bir yenilik yoktur (1 O). Avru 1839'da Avrupalllaşmayı resmi program olarak ilan eder
pa'nın tekniği alınıp geliştirilecek yerde, daha çok kopye (14).
etmekle yetinilmiştir. 18. yüzyılda Batı'da makine çağı Askeri öğrencilerin Fransızca öğrenmelerini sağla
başlarken, Osmanlı Devleti henüz Rönesans'ın teknik ve mak amacıyla 1859'da Paris'te bir Mekteb-i Osmani
6
açılır. Gönderilen öQrenciler kendi aralarında Türkçe
konuştukları için beklenen yarar sal}lanamaz ve 1875ıe
kapatılır (12).
1867'de daha önce bir Fransız lisesi olan Galatasa
ray Lisesi açılır (12). Berkes'e göre, bu lisenin
açılmasıyla Fransa; Müslüman, Rum, Ermeni ve Musevi
öl}rencilerin Fransız dili ve kOltürü içinde birbirine yak
laştırılmasını, Batı yanlısı olanlara Batı uygarlıQı
tanıtılarak ayrı dinlerden Rmilletler" arasında Fransa uy
dusu bir Osmanlılık duygusu yaratmayı amaçlar. Bu li
sede okululacak dersler Fransızca olacak, ayrıca
Türkçe, Latince, Grekçe, tarih ve pozitif bilimler okulula
caktır (10). Oorelim dili baştan beri Fransızca olan Gala
tasaray Lisesi, öQretimini bugün de Fransızca olarak
sürdürmektedir.
Osmanlı Devleti'nde yabancı dil giderek daha çok
önem kazanırken, 1860 - 1870 yılları arasında çeviri et
kinliklerinde de bir yoQunlaşma görülmektedir. Fene
lan'un RTelemaqueRı, Defoe'nun RRobinson Cruseo"u,
Hugo ve Duma'nın romanları, Molier'in komedileri
Türkçeye çevrilir. Çeviri yazınının ulusal kültürün
gelişmesine ve ulusal bilincin güçlenmesine önemli
katkıları olur. Çünkü, çeviri etkinliOinin, geçmişin ve
günümüzün kültürel del}erlerini anadiline aktarmak, bu
deQerlerin anadilinde yeniden üretilmesini saQiamak gibi
bir işlevi vardır.
Yabancı dil, Batı karşısında sürekli gerileyen Osmanlı
Devleti'nde dünyayı tanımanın, Batı'yı anlamanın tek
. koşulu olur. Ziya Paşa (1825 - 1880) bu konuda şunları
söyler:
"Ister isen anlamak cihanı,
öOrenmeli Avrupa lisanı" (13)
1908'den sonra yabancı dil öQretimi biraz daha
önemsenir. Fransızca bütün okullarda zorunlu tutulmak
la birlikte, Ingilizce ve Almancanın da yabancı dil olarak
öQretilmesi benimsenir. Ne var ki, Osmanlı Devleti'nin tu
tarlı bir eQitim politikası olmadıQından, ne yabancı dil
öQretiminde, ne de yabancı dil aracılıl}ı ile çal}daş bilgiye
ulaşmada önemli bir yol alınamaz. Ilginçtir, daha 15.
yüzyılda Osmanlı Devleti içindeki azınlıklara matbaa kur
ma izni verilirken, Türkçe v� Arapça kitap basma yasaQı
ancak 1727 yılında kaldırılmıştır. lbrahim Müteferrika'nın
kurdul}u ilk matbaa ile 1729 - 1741 arasında 17 kitap
basılır. 18. yüzyılın sonuna kadar basılan kitaplar 45'i
geçmez. 1875'e kadar 2900 kitap basılır. 1875 - 1923
arasında Osmanlı lrnparatorluQu'nda basılan kitap sayısı
20550 kadardır (15).e leke
- SOrecek - lbrahlm YILDIZ
(9) Tanilli, S.: Yüzyıliann Gerçeği ve Mlraaı, Inaanlık Ta· bir dl.ınya var yorgl..fl
rlhlne Girit ll art.çaA. Say Kitap Pazarlama, 1. Basım, ·
kanla suladık Işte
lstanbul1986.
(10) 'Berkes, N.: Türkiye'de Çağdatlatma, OoQu Batı
-
Insan Insana doyduk
Yayı�. Istanbul. ışıQı karanlıida slleceQiz bu gldlşte
(11) Steinhaus, K.: Aı.türk Devrimi Soayolojlal, Sander yanlış baktık
Yayınlan,lstanbu11973. sevgiye
(12) Ergin, 0.: Türkiye u..rlf Tarihi, 5 . Cilt,lstanbul.
sanata
(13) Borelina, 1.- Sonina, 1.: "Türk Aydınlanma Edebiyalının
Temel Sorunlan", Sovyet Sosyologlannın TOrk Edebiyatı Ince o güzelim şllre
lemeleri, Redaksiyon: Uturgauri, S., Cem Yayınları, Istanbul netsin sanat Insanı Insan edemediysa
1980, s.41 . ,
(14) Tanpınar, A. H.: 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, ÇaCılayan 25.01.1991
Basımevi, lstarıbul1980. 01.02.1991
(15) :Cumhuriyet Dönemi Türkiye Analklopedlal, Iletişim
Yayınlan, Cilt 10, 11. 2824.
7
sohum (batum) feneri•nin trabzon•a
getirilişi söylencesi ve destanlari
•
e Mustafa DUMAN
9
- tanıdıklaflm 12 ----
hürrem arman
e Bekir SEMERCi
�ikdüzü �� y Enstitüsü'nde Karadeniz'in en güçlü balı kçılık Köy Enstitüleri Dergisi çıkarma dallarında solcu grup etkin
ışletmesını kurar. Balıkçılığa başlayan ekip ilk günün sa dir. Hürrem Arman da Tonguç da bu kültür atılımını destekler
bahında 3 ton balık tuttuğunu Enstitüye te lle bildirir. Birkaç ler. Hürrem Arman "içimle, kafamla inandığım, bağlandığım
saat sonra on ton daha balık tuttuklarını tellerler. Ertesi gün insan Tonguç'tur" der. Kültür atılımı yapan öğrenciler de Ton
sabah toplantısında balıkçıların başarısı bütün öğrencilere guç'u çok severler.
· Hürrem Arman çok kitap okuyan bir eğitimciydi. Gazi
duyurulur. Çocuklar bir bayram sevinci yaşarlar. Hürrem Ar-
man bu ilk günün başarısını Tonguç'a bildirir. Eğitim Enstitüsünde öğretmeni olan Dr. Halil Fikret Ka
Tonguç, Hürrem Arman'a çektiği telgrafta: "Doğa ile sa- nat'ın Milliyet ldeall ve TopyekOn Milli Terbiye adlı
10
kitabını okur. Ankara'ya bir geldiQinde Dr. Halil Flkret'le Efendi, BaltacıoQiu ve özellikle Halil Fikretıen söz ediyor,
Ulusıa karşılaşır. Kendisine yeni çıkan kitabı hakkında ama Tonguç'un adı hiç geçmiyor.. " der. Köy Enstitüleri kar
görüşmek istedi!;jini bildirir. O da "söyle bakalım" der. şılaştırılırken "Çifteler örneQinin yaratıcısı" diye adlandırılan
Hürrem Arman da "Hocam, kitabınııda Oretlm ve Rauf lnan'ı, öQrencilerinden Mehmet Emiralj()Qiu'nun IME
fayda amacıyla yapılan Iş, Köy Enstıtüsü öğren CE dergisinin 99. sayısında yazdıgı olaydan ötürü kınar:
cilerin i fayd aya, d o la y ı s ıyla maddeciliğe ve "Tonguç, Talim Terbiye Dairesi'nden çıkmış, Anafartalar'a
ahiAksızlığa yöneltlr diyorsun uz. Oysa köylü dogru yürüyordu. Belli ki evine gidiyordu. O günlerde Ba
müz, köy çocukları yaşamları boyunca geçimle kanlık müfettişi olan ünlü m üdürlerimizden Rauf lnan da Ba
rini sağlamak amacıyla ve fayda Için Iş ve Oretlm kanlıktan çıkmış Taüm Terbiye tarafına gidiyordu. Tonguç
yaparlar. Dediğiniz doğru olsa halkımızın o/o kendisine göre Bakanlık tarafındaki kaldırırnda yürüyordu.
90'nın ahiAksız olması gerekmez ml?" deyince, Dr. Ünlü müdürümüz de aynı kaldırırndan ona doQru gidecekti.
Halil Flkret Kanat, Köy Enstitüleri'nin yıkımında gericile Tonguç'u gördügü halde sokagın içine indi. Ve Tonguç'u
rin sözcüsü oldugunu unutarak "Böyle bir neticeyi hiç görmezlikten gelerek yoluna devam etti."
düşünmemlştlm" der. Ama Hürrem Arman bu yanrtı yeter Talim Terbiye üyesi ve Yüksek Köy Enstitüsü'nün ma
li bulmaz: "Enstitüler olanakları oranında yeni araçlar kulla tematik öQretmeni Halit Zıya Kalkancı, Milli Egitim Bakanı Ha
narak, bilimi de dikkate alarak üretim yapıyor. Ve öQ san Ali Yücel ve llköQretim Genel Müdürü I.H. Tonguç'la fik
rencilerine öl)retiyorlar... Elde edilen ürün yapanların degil ren uyum halindeydi. "Yüksek Köy Enstitüsü'nün açılışında
toplumun oluyor. Gerçek ahlaklılık bu olsa gerek" deyince da imzası vardı. Bakan Sirer, BanguoQiu ve Tevfik Ileri dö
Kanat, biraz düşündükten sonra "Ama bu yol cemiyet nemlerinde Tonguç'a karşı onların yanında yer aldı. Birgün
leri sosyalizme götürür" der. Hürrem Arman: "Ho Harndi Keskin'i Talim Terbiye'de görmeye gittigirnde Halit
cam, bu t utum ahiAksızlık mı değil ml? cevabın ı Ziya Kalkancı kolumdan tuttu, odasına götürdü. Kahve.
vermediniz. Yani kitabınııda önerdiğiniz yol ne- · içerken "Tonguç'la ilgini kes... Çoluk çocugun var, başına bir
reye götürür? Galiba faşizme! değil ml?" iş gelebilir. Yazık olur" dedi.
"Yok, benim tav s lyelerlm milliyetçi olman ın "Tonguçıan sonra genel müdür olan Yunus Kazım Köni
yo lud ur ••• " ile ev taksiti yatırmaya gittigim bankada karşılaştım. Onu
" Hocam, emeğin yarattığı her tür değerleri,
.•• görmezlikten geldim. Ama O, benim yanıma geldi. Özen Pas
türlü dalaverelerle ve pek az karşılıkla alanlar tanesine gidip oturduk. KÖY ve EGITIM DAIRESI'nde çıkan
asıl ahiAksızlar değil midir " deyince Halil Fikret Ka
••• yazıda Yüksek .Köy Enstitüsü'nde öQretmeni olan kendi
nat, eşinin erzak istediQini öne sürerek tartışmadan uzak siyle Farruh Sanır'ın Köy Enstitüleri'nin yıkımına, öQrencile
laşır. rinin kıyımına araç oldular dendigini kınıyordu. Ben de O'na
Hürrem Arman, Tonguç'un Köy Enstitüleri'nde beraber Yüksek Köy Enstitüsü YönetmeliQi'nde ve açılışında im
çalıştıgı müdür ve öQretmenlerden bazılarının bu enstitülerin zanız var. Köy Enstitüleri'nin sınav sistemi üzerindeki
yıkımı döneminde degişik bir karaktere büründüklerinden konuşmayı bana yaptıran sizdiniz. Bu kurumların yıkımı si
yakınır. Piramidin Tabanı cilt 1-ll'de bunları etraflıca anlatır. zin elinizle yapıldı. Yüksek Köy Enstitüsü'nü kapattınız.
Çok sevdigi arkadaşı Recep Gürerin adını Tonguç1a olum Kendi ögrencilerinizin kıyımını yaptınız. Sizin için yazıfen
suz tartışmalara girerek enstitü müdürlügünü terketti diye yazıda kişiliQiniz sözediliyor. Hiçbir yıkıma hayır demeden
kitabından çıkarır. aracı oldunuz. Yazı yazan öQrencilerimiz haklıdır dedim."
"Sayın Şevket Gediko!}lu, 'Niçin Egitmen Kursları ve Köy Hocam Hürrem Arman'ın 1969'da yayınladıgı PIRAMI
Enstitüleri' kitabında, eQitmen kurslarıyla Köy Enstitüleri DIN TABANI-1- adlı kitabını ekim 1970ıe IMECE dergisinde
nin kuruluş nedenlerini incelerken Etem Nejat, Emrullah ötedünya'ya Mektup başlıgı altında tanıtmıştım. Mektubu
yazdıQım Mustafa Bugday11l öte dünyadaydı. Benim çok
sevdiQim arkadaşım, Hacamın da en çok sevdiQi öQrencisiy
di. Her ikisinin de beraber anılmasını sevenlerinin takdir
edeceQini bildi!;jim için mektub.umun son paragrafını buraya
aktarıyorum:
"BuQday, Hürrem Hocam, birgün 1ışkırmak" diye bir ko
nu atmıştı ortaya. Bir suyun topragı delip fışkırrnası, bir aga
cın gür sürgünler vermesi, bir bitkinin çiçekle, meyve ile eaş
ması, bir güzelin taranıp, takıştırıp sokaQa çıkması, bir şairin
"hayda ok yayda" demesi birer fışkırma idi. Rönesanslar, re
formlar, devrimler, icatlar, keşifler.. birer fışkırma idi. Köy
Enstitüleri de bir fışkırma idi. Ben ilave edeceQim. Köy Ens
titüleri'nden sözeden her kitap da bir fışkırrnadır."
Gönlümda yaşattıQım Hocam, sizi yaşantınızla, kitap
larınızla anarken saygıyla selamlarım. Ananların çok ol
sun.•
(1) Mustafa Bu�day, benimle beraber Yedek Subay Okulu'ndan
çavuş Çikanlan arkadaşlanmdandlf. Biz k1tada iken Ankara askeri
hastanesine ameliyat edilmek üzere yatmld1�m1 bildiren bir mek
tup yazar Hürrem Hoca)'a: "Beniyarm ameliyat edecekler. Belki
bir daha gtirOşemeyiz. Sizi bekliyorum• der. Hoca hastaneye
vard1ğ1nda -6/dü" derler...
11
vedat günyol•la söyleş i
e Söyleşen : Mithat YABAN
- Sayın Vedat Günyol, kısaca ken d i n izi hümanist düşüncenin savunusuna önem verdik. Don
tan ıtır mısın ız? muş, kalıplaşmış düşüncelere savaş açan ve bu yolda
çağına damgası nı vurmuş düşünürlere öncelik ve son
- 191 1 do!;jumluyum. Bu konuda, Behçet Necatigil'in,
ralık tanıdık.
Şükran Kurdakul'un Isimler sözlüklerine, bir de Mehmet
Sayda'nı n Edebiyat Dostları adlı kitabına bakıverin di - Bazı çevirileri kend iniz yaptığınız halde
yeceğim. bazılarını, I k i, Oç, hatta a ltı arka daşın ızia
Sözü edilen yapıtlardan birine bakıyorum:
yaptınız, b una neden gerek d uydun uz?
- Çevirilerimin bir bölümünü Sabahattin Eyüboğlu ile
·ıstanbul 'da do!;jdu. Ortaöğrenimini Saint - Benoit u�
başbaşa, gönül gönüle verip kotard ık. Bunun dışındaki
s esi'nde (1943), Yüksekö!;jrenimini Istanbul Üniversitesi
çoQu ortak çeviriler, ayrı ayrı yap ılıp, dil bakım ından de
Hukuk Fakültesi'nde tamamladı (1937). Üç yıl devam
netimimden geçmiş çevirilerdir. Bunlarda, çevirinin bir an
ettiği Paris Hukuk fakültesi doktora bölümü'nden iktisat ·
ve uluslararası hukuk sertifikaları aldı (1939). Askerlik önce kotarılması iste!;ji ağır basmaktayd ı.
görevinden sonra Mil li Eğitim Bakan l ı Q ı Tercüme - Son yıllardaki yakın arkadaşların ız kim
Bürosu'nda (1942 - 1948), Islam Ansiklopedisi Yazı Ku lerd ir?
rulu'nda (1949 - 1959) çalıştı. Yabancı Diller Okulu'nda - Son yıllardaki yakın arkadaşlarım, M. Başaran ve
Fransızca okutmanlığı yaptı (1959 - 1962). Istanbul Sami Karaören yan ı nda, otuz yılı aşkın süredir sık sık
Atatürk Erkek Lisesi'ndeki son görevinden emekli oldu kapımı çalan, sayıları yirmiyi aşkın öğrencilerim ve her
(1972). Yıllarca Yeni Ufuklar dergisini ve Çan Yayınevi'ni zamanki yakın dostlarımdır.
yönetti. Yücel (1938 - 1956), Yeni Ufuklar (1953 - 1976)
- Siz pekçok fest iva l ve k itap I mza
dergilerindeki kitap tan ıtma yazıları, deneme ve
gün lerine katı l ıyorsunuz, ü l kem iz Insan ı n ı n
eleştirmeleriyle birlikte çaQdaş düşün, sanat adam
kitapiara bakış açısını an latır m ısın ız?
larından çeviriler yayımlad ı. Babeuf'ün Devrim Yazı ları
kitabından ötürü, Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte Ağır - Ülkemiz insanı -okuryazar tak ımı tabii- kitapla yakın
Ceza Mahkemesinde yargı landı, baraat etti (1967). 12 ilişki kuramıyor, özellikle 12 Eylül döneminden beri.
Mart döneminde, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat ile - Devletin k itap a lanındaki . katkı ları yeterli
birlikte sık ıyönetimce tutuklandı. Açılan dava beraatle midir, daha neler yapılması gerekir?
sonuçland ı : (Şükran Kurdakul, Şairler ve Yazarlar - Ü lkenin kaderine egemen politikac ı lar, kitap
Sözlüğü) düşmanlıQına prim verir durumdalar adeta. Devlet
- B ildiğim kadarıyla, sizin Çan Yayınların yönetimini ellerinde tutanlardan bir kişi gösterebilir misin
da çıkmış b irçok kltab ınız var. Çevirisin i ya iz ki, belli bir düşünce konusunda bir kitabı olsun. Bu
pacağınız eserlerde neler ararsınız? bakımdan bir çorak ülkedir bizimki. Durum böyleyken,
- Çevirisini yapt ıQ ı m (ız) yapıtlarda laik, özgür ve devletin kitap üretimine ve satışında katkıda bulunması
söz konusu olabilir mi?
- Son kltabın ız, "Uzak Ya kın Anılar 1"
hakkında, a z da olsa bilgi verir · misiniz?
- Son kitabım Uzak Yakın Anılar 1 , bir tadımlık an ı lar
birikimidir, dört aylı k bir hapis yaşamımdan yola çıkıp,
çocukluğuma, ilk gençliğime şöyle bir kulaç atarak daha
yakın bir geçmişe el atma isteğimin öncü öncüsüdür
bence.
- Başka söylemek Istedikleriniz var mıdır?
- Başkaca söyleyecek bir şey bulamıyorum,
bağışlayın.
- Sayın Vedat Günyo l, sevg ili a ğabey, asıl
siz bağışlayın, çok t e şe k k ü r ederim,
sa ğolun.e
Vedat Günyol, Mithat Yaban, Mehmet Başaran. 22. 12. 1990, Karabük
12
Dergimiz Kwı 'nm son on iki ayında yer alan Natardamar" bölümünde değişik
türde pek çok konuyu gündeme getirdik. Son bir yıllık birikimde ilk kez bir ya
zarın, bir önemli sanatçımızm der/i - toplu çabası okurlara sunuluyor.
Bu sanatçımız Ahmet Naim Çıladır'dır.
Konya Sultanisinde bir öğrenciyken, öğrenim gördüğü ·kentte yayımlanan
Babalık ve Öğüt gazetelerinde ürünler yayimfayan Ahmet Naim 'in ağabeyinin
Zonguldak 'a atanmaswta bu kentin damarına bağll!nır. Ve ilk öyküsü KAHRA
MAN 23 Mart 1 923 tarihinde yayıma başlayan Zonguldak gazetesinde yer alır.
Ahmet Naim 'in Zonguldak günleri zamanla dal - budak salarak bir ken tin
kendini dünyaya tanıtan önemli bir doruğuna ulaşır.
Karae/mas adı verilen kömürün bin bir serüveni, bu yanartaşın yaktığı nice
canlarm söndürdüğü ocaklar bıkıp usanmadan yazdığı yazılarda konu edini/ir.
Kömürün işletimindeki çarpıklığın boyutları, maden ocaklarının yüzlerce metre
derinlerdeki damarına kazma vuran madencinin yalnızlığı göçüklerin, grizu
larm, ölüm ve ağıtlarm hüznü yapıtlarında boy verir.
Ahmet Naim, bir yerde Istanbul'da kalem efendisi olup, Babıali'de ünlü bir
yazar olarak yaşamını sürdürebilirdi. Oysa o bütün yaşamını, sevinç/erini,
hüznünü, a01farın1, yaşamma sokulan çaresizliği yeğleyerek Zonguldak 'a gitti.
Bir yerde gidiş o gidiş oldu. Öykü/er, denemeler, inceleme ve araştırmalar,
röportajlar, köşe yazıları yazdı. Bir kısmı bugün de aşılamayan yapıtlar
hazırladı. Yazınımızın en büyülü alanlarından özgün çalışmalar ortaya koydu.
Ahmet Naim Çıladır, Zonguldak 'ta yaşarken bir ipekböceği sabrıyla ko
zasmı ördü. Dönemin önemli yazın adamlarına çalışmalarının önemini onayfat
masını bildi. Evlat acısından, hapisanenin özgürlüğünü yok eden kötü
koşullarına, yüzlerce metre derinlerde ekmek adına yanartaşın damarına kaz
y
ma sallayanlarm dramından, düşündüklerini du up gördüklerini yazmanın da
yanılmaz sancılarına değin yoğun bir yaşamın içinden yazınımıza özgün bir
kimlik bıraktı.
Bir derginin 'atardamar' bölümüne sığmayacak, belki de kitaplar dolusu bir
yaşamdan bir sayfadır okurumuza sunulan.
Kwıda kalmışlığın hüznünü sevince dönüştürmenin, Kıyı 'nın bir görevi
olduğu düşüncesiyle yayımladlğımız yazwa emeği geçen herkese içten
teşekkür ederiz.
KlYI
13
zongu ldak havzas1n1n özgün yazari
ahmet naim ç 1 lad 1r
e Mustafa KADEMOGLU
14
* dünyasının ilgisine sunmaya çalıştım. Ne ses, ne bir nefes!..
Ahmet Naim, yerel gazetelerde yazdığı güncel yazılannda *
(özellikle BARTIN gazetesindeki 'HAFTANIN IZLERI' sütununda Nisan 1 990'da oğlu Sina ÇILADI R'a, Ahmet NAIM'Ie ilgili ne
KANCA rumuzu ile uzun süre yazdı) Zonguldak yaşamından kesit varsa, bana ulaştırmasını isteyen bir mektup yazdım . . Sina mektu
leri, politik, sosyal ve kOitOrel etkinlikler ve yerel hizmetler konu buma şu yanıtı vermişti : "Ahmet NAIM'in sanat mirasına, 1 971
larındaki görüşlerini dile getirdi. Yakın çevresinden esinlenip, fan yılında siyasi polis elkoydu : Sarı ve kareli defterler... Eski Türkçe
tezi karışığı, mizahi anlatımla öyküsel yazılar da yazdı Bartın'da. yazılı ... Yayınlanmamış radyo ve sahne oyunları . . Yayımlanma
Çevirileri, inceleme - araştırma yazıları, gezi notları sundu okur mış birkaç hikaye. . . Eski kitaplar, benim kitaplarım, araştırmala
lanna. Bu onun çok yönlü ve yoğun bir ilgi alanı içinde yaşadığının rım, "Zonguldak Havzası'ndaki Işçi Hareketlerinin Tarihi -2-" araş
belgesldir. tırma kitabımın müsvette ve dökümanları ile birlikte yok oldu. En
Ahmet Naim, anılarını SONPOSTA gazetesi'nde yayımlan- son SELIMIYE ADLI MÜŞAVI RLIGI'ne gönderildiğini öğrenmiş
dığını yazmışsa da, hangi tarihlerde olduğunu belirtmemiştir. tim; orda kayboldu. Hem de, anam'ın armağını bir bavulla birlikte.
Bu bakımdan bende, Ahmet NAIM'den kalma hiçbir şey yok; fo
ahmet naim (çllad.r)in
toğrafı bile! Sizlerin de ilgisi olmasa Ahmet NAIM'i (bir anlamda ya
yaz1n öyküsü şamını Zonguldak'a vermiştir) ZONGULDAK'ta bile kimseler anım
Tek caddeli bir şehir ZONGULDAK: "Açılmış yerin altında 1 samayacaktı. O, yaşamının son yıllarında buna alışmıştı; yahut
Sayısız kanlı - kara kapak 1 Bu kapaklar üstOne kurulmuş ZON öyle görünüyordu. Bizim alışamadığımızı görse, duysa sevinir
GULDAK." (Mehmet Sayda). Bu ZONGULDAK'ta bir AHMET NAl M miydi?"
yaşamış ... Ne yazık ki ZONGULDAKLI, bugüne kadar bu güzel in *
sanı, değerli ve özgün yazarı gün yüzüne çıkarmak, yaşatmak Behçet N ECATIGIL Hocamın 'EDEBIYATIMIZDA ISIMLER
değerbilirliğinden yoksun kalmış ... SOZLÜGÜ' kitabında vardı adı : Ne ki yeterli bilgi yoktu. Oysa Ne
* catigil'in ZONGULDAK YILLARI, Ahmet NAIM'Ii olmalıydı. Bunu,
1 989 Mart başlarıydı. Ahmet ÖZER, KlYI için BARTIN gazete- ÇIG dergisinde yayımlanan Necatigil'in bir mektubu, açığa çıkardı :
sini araştırmamı önermiş, beni özendirip yüreklendirmişti. BAR "Sayın Ahmet Nalm Çılad ır, sizi tabii biliyorum. Şu an
TIN'ın ciltleri arasında kaybolduğu m o günlerde 'YE RALTl NDA 45 hatırlayamıyorum, tanışlık m ıydı. Orda, 41 - 43 yılla
YIL - Maden Kurdu ETEM ÇAVUŞ' öyküsü ilgi mi çekti. Çünkü Etem rında Iki yıl öğretmenllğlm var. 4. kez basılacak kita·
YEMELEK, bir DEVREKLI 'ydi. Öykünün yazarı KANCA (Ahmet bım Için dergi ve kitaplarda bulamadım; bir biyograflni·
NAIM)'di. 'YERALTI ŞEHR!' ile ilgim yoğunlaştı. Sadi Yaver ATA zl rica edebilir miyim?" ( 1 2 Şubat 1 967 tarihli mektup).
MAN'ın onu tanıtan röportajından sonra da konuyu BI LEN ve Daha sonra BARTIN gazetesi yönetmeni Esen ALlŞ, "BIR YU
ÖZER'e aktardım. Bu arada da Ahmet Naim'i ölümünden 22 yıl son DUM SOLUK" ve "KUDUZ DÜGÜNÜ" adlı kitaplarını armağan edin
ra ilk kez, DEVREK POSTASI'nın sanat sayfası'yla yeniden yazın ce onu, eserleriyle de tanıma olanağını buldum. "BIR MÜSTEMLE
KE HARSININ TARIHI", "UZUN MEHMET'TEN BUGÜNE ZONGUL
DAK HAVZASI", "UZUN MEHMET" ve "DEFI N E" adlı kitaplarının
yayınlandığını da 'BARTI N' gazetesinde çıkan duyurulardan öğ
renmiştim, ÇIG, YEDITEPE, YENI OCAK dergilerini ise DOGAN
ŞADILLIOOLU ulaştırınca, kaynakçam zenginleşmiş oldu.
*
KUDUZ DÜGÜNÜ'nün önsözü'nde Mehmet SEYDA, son sözü
söylemiş: "Bu kitabı ilgi görürse, sıra öbür hikayelerine gelecek:
Gelecek mi? Ne yazık ki gelmemiş...
Sina ÇILADIR'ın mektubu duruma açıklık getiriyor: "Geçen
lerde H Ü R RiYET g azetesi arşlvi'nden '7 GÜN'de ya
yımlanmış 'TOPRAGA DÖN ÜŞ' adlı romanı lle 'KÜMÜK
AVRAT', 'ARKADAŞ SEVGISi', 'SIRAT KÖPR ÜSÜ' gibi
bir kaç hikayesini çıi<arttık. Tanınmış bir Iki kayınevl,
•
15
*
ZONGULDAK, sanatsal geleneği ve birikimi olan bir kenttir.
1 940'1ı yıllardaki sanatsal yoğunluk ne yazık ki 50'1i yıllarda
görülmemiştir.
*
"Büyük sanatçı olmasına karş ı n , Ahmet NAIM taşrada
kalmıştır. Eğer lstanbul'a taşınmış olsaydı, bugün Türkiye'nin en
büyük sanatçılarından biri olurdu. Taşra adeta törpülüyor insanı.
Soyutlanıyorsunuz bir yerde, günışığına çıkamıyorsunuz." 4
(Doğan Şadıllıoğlu ile söyleşi)
250 KURUŞ
* AYLlK SANAT DERGiSi
Şair: "Zonguldak cennet kokan 1 Müşkül kentidir emeğin 1
Uzun Mehmerten beriye 1 Madenci cehennemde rehin." diyor.5 Ya
nartaş'ın acılı yazgısını dile getiren bu dizeler, bir anlamda Ahmet
Naim'i de anlatıyor. Istanbul'da doğan, gencecik yaşında Zongul
dak'a gelen, ömrünü buraya veren ve yaşam ı n ı burada yitiren
ÇILADIR, mezarıyla, ZONGULDAK'ta yazdıklarıyla dergi - gazete
sayiaiırında rehin kalmış adeta. Bu inceleme - araştırma yazım ız, AHMET NAİM
diyelim ki onu rehinden kurtaracak ilk adım olsun ... i ç i n
*
1 990 aralı k sonlarında bir madenci grevi yaşadık. Bu grev ÖZEL SA YI
şunu vurguladı bir kez daha: "Zonguldak'ta ocaklar, 1 9.yy
ocaklarını hatırlatan bir atmosfere sahiptir." Madenci ,
'insanca yaşamak' uğruna bir grev yapıyordu. Bir anlamda grev,
Ahmet Naim'i de güncelleştiriyordu. Çünkü yazan - çizenler,
( 191)4 1967 )
sürekli olarak ocak içi yaşamının, Ahmet Naim'in yazdıklarından
-
Bir yanı muhasip; bir yanı kfıtip ve her tarafı pişkin bir gaZeteci ve maya benzer. Eğer rüzgara göre yelken kullanmasını
muharrir, ince kıyım bir genç. •8 bllmezs�n devrilmak an meselesldir.
Bu röportajda, Ahmet Naim, yazarlık öyküsünü şöyle anlatı Haftanın Izleri'ni ilk kez (B. H. lmzasıyla) Zongul
yor: "Mektep sıralarında güzel yazı yazmaya h eveslm dak gazetesinde yazmaya başladım; 'BARTIN' gaze
vardı. lık yazımı mektepte çıkardığımız' 'Hortlak' Isimli tesinde kemale etdl. Kemale (olgunluk) erdi diyorum;
mlzah gazetesine yazmıştım. Bugün bir kaç gazete sık sık mecburi tatlle çıkan bu gazeteden sonra, sık
(yerel ve ulusal), bir kaç mecmuada fıkra, hikaye ve sık yazma Imkanını Bartın'da bulduğum Için.''
mad d e neşredlyorum. B artın'da ve Yeni Adam'da *
hlkayeler. yazıyorum." Haftanın Izleri, Kancasız yayınlanmak durumunda kalınca,
Bartın'daki "Haftanın lzleri"9 sütununda hikayeciliği konusun buna gönlü razı olmayan lbrahim Cemal Aliş, bu kez ·canca• rumu
da da şunları söylüyor: "Ben hikayeyl hayallerin uydurma zu ile sOrdürür sütunu ve çok sürmez, sütun Kancasına yeniden
vakaları telakki etmem. Yalnız önüme çıkan değil, be kavuşur.
nim önüne çıktığım bir sürü hadise, benim için, yaza· *
Ahmet Naim'in Bartın'daki yazı ve öykülerinden, yaptığı çevi-
cağım hikayenin en hakiki mevzu udurlar. Bu mevzuu
ların Içine gömüldüğüm, beraber yaşadığım da olur. rilerinden şöyle bir dizi oluşuyor:
Hlkayecl demek, aynı zamanda folklorcu da demektir. çevi rileri
Cemiyet hayatını analiz edebilmek Için onun yara YERALTI ŞEHRI (Fenni Roman - George PRICE, (sayı : 567) 1
larına parmak basmak, yalnız dıştan ve Iyi taraflarını Ileri ile Gerinin Çarpıştığı Memleket, ISPANYA - Madeleine JACOP
değil, kötü taraflarını, hakiki mahiyetierini de görerek (say ı : 574) 1 MUSTAFA KEMAL - PETIT PARISIEN'den bir MA
meydana koyab ilmek hünerdl r... Işte oturduğum KALE 1 EKONOMIK YAZlLAR - BOLLUK IÇINDE SEFALET (Dizi
yerden yazmaya çalıştığım hikayelere vermek Iste yazı) 1 DEVREK MAHYASINDA NELER GöRDÜM?
diğim kıymet, üsl up, teknik, fikir Itibarıyle olmasalar
h i kayeleri
bile hakikale uygunluk itibariyledir."
1 - Mizahi tipik hikfıyeler: CEMAZIYELEVVEL (sayı : 357) CE
•
�
Romanıı•ı:<:r
kan yazıların Işaret ettiğim h ususiyetlnl bildiğim Için, okumuş. Bana gf'tı r dı Ve bin
varlık vergisini vermek
ıün varını yo\1unu ip:ltek
dereden su getirerek kendı tn
r
Bu da cumhuriyetin tarih telakkisidir. eskisin bu kitapl " bu kitabın bir özelliği de, 1 35 yıllık havzada
.•
Cumhuriyetin yapııoı inkılablar o kadar çok ve o kadar baş emekçilerin en acılı dönemine ışık tutan ve hikaye stiliyle yazılan
döndürücüdür ki, söze başlarken söylediOi gibi bu satırlar ana hat ilk maden röportajı olmasıdır. lik yazılışı üzerinden geçen 38 yıla
lardan bazılan nı bile çizmeoe kafi d90il. karşın, bugün bile hala, özellikle maden işçilerinin ocak içi yaşan
Kanunlarda inkılab, kıyafeıte inkılab, yaşamda inkılab, kültür- tısı açısından sanki dün yazılmış gibi taze ve güncel . . . ( 1 971 ) .
•
de inkılab . . . inkılab, inkılab!.. Ne yazı)< ki eskimedi . . . 2000'e 1 0 kala ZONGULDAK, büyük bir
Ve, madenci grevini yaşadı .
Türk topraklarında Türk bayraoı. B I R MÜSTEMLEKE HARSI N I N TAR I H I : "Ahmet Naim, yazı
Türk sulannda Türk bayarğı, dünyasına, Bartın ve Zonguldak gazetelerinde neşredilen içtimai
Türk göklerinde Türk bayraoı. .. mizah hikayeleriyle girmiş; çok ince ve nükteli buluşları ile muhi
Işte, on ikinci yıldönümüne erdiOimiz cumhuriyet buqur. tine kendini çabucak tan ıtmış, yazdıklarını beğendirmişti.
Zonguldak: Kanca 1 931 yılı sonlanna doğru Ahmet Naim'in Istanbul gazetelerin
de, bilhassa havzam ız hakkındaiktisadi etütleri okunmaya başla
barti n'dan ahnt1lar
dı. Türkiye yazıcılığını hemen hemen inhisar altında tutan ve sü
DUYURU (Bartın gazetesi sayı 656)
tunlarını yeni bir kaleme açmakta çok hasis olan Istanbul gazetel
"Yazarım ız Ahmet Naim'in (KANCA)- arkadaşı Celal BORA ile
erinde kolayca yer bulan Ahmet Naim'in, çok geçmeden belli başlı
birlikte yazdıkları "UZUN MEHMET" isimli dört perdelik oyunu,
Ostat kalemlerin satırladığı sütunlara yükseliverdiği görüldü. Iki yıl
Cumhuriyet Halk Partisi Genyönkurulunca, Halkevleri sahneleri
önce de "Zonguldak havzası Uzun Mehmet'ten Bugüne
için oyun olarak seçilmişti. Bu eserin basımının bitmek üzere oldu
•
18
laşmış çok daha tekamUilere ermiş." CeLal BORA 1 ZONGULDAK12 parçası kalmamacasına dağılan işçilerin, birkaç saat içinde saç
lbrahim Cemal AUŞ de bu kitap için, Bartın'da CANCA rumuzu ları apak olan Akbaş Muratların öykülerini, destanlarını kuşaklar
ile ve HAFTANIN IZLERI satununda şunları yazmış: "KANCA (Ah boyu aktaracak ne bir tarkO, ne bir mani ve ne de bir deyiş ya
met Naim) beklenen kitabını çıkardı (Bir MOstamleke Harbinin Tari ratılıyor.
hi. Memleket Basımevi - Bartın 1 1 937). Bu kitap bir çekirde�in Zonguldak'ı madeni ve insanı ile mahvetmeye çalışan ve bun
etrafına sarılan kat kat kabuk �il, kabukları ayıklanmış hakiki bir da bir ölçOda başanlı olan Fransız sömOrgecileri olmuştur. Ben ma
özdOr. Kanca, bu özO meydana çıkarmak için çok u�raşmış, çok denlere gelmeden önce buranın işçisi için: "Kundurasını kap yapa
kabuk ayıklam ış, bir "mOstemleke"nin ne oldu�unu, "mOstemleke rak su içer, vücudundaki firengi yarasına köstebe{li karnından ya
ci"lik tarihinin en karakteristik ve ibret verici olaylarını bir yere top rarak baQiar" gibi bir.takım inanılmayacak şeyler işitmiştim. Kendi
lamıştır. mi fiilen bir yeraltı adamı olduktan ve onlarla kaynaştıktan sonra
Daha ilk kitabı : "Uzun Mehmet'ten Bugüne Havzanın Tarihi" gördüm ki, aniabianlar gerçek dışı şeyler �ildir. Ve bunun suçu,
eseriyle gele�e kıymetli verimler, yazı dOnyasına, Bartın ve ta Osmanlı lmparatorluQu'ndan bu yana Türkiye'nin gelişmesine
Zonguldak gazetelerinde neşredilen içtimai mizah hikayeleriyle engel olan yabancı sermayedir, yani emperyalist sömürüdür.14
girmiş; çok ince ve nOkteli buluşlarıyla muhitine kendini çabucak uzun mehmet'ten gün ümüze
tanıtmış, yazdıklarıyla b�eni kazanmıştı . Kitaptaki iladelerin i
nandırıcılıQı, yazı tarzının olgunlu�u ve yazann ihatalı görüşleriyle
zonguldak
tahlilleri her tilriO takdirin üzerindedir.•13 Zonguldak'taki kömür madeninin işletmeye açılışı, Türkiye'yi
Batı kapitalizminin boyunduruğu altına sokan 1 838 ticaret anlaş
kitaplarindan ahnt1lar masından on yıl sonraya rastlar ( 1 848). Oysa, kömürOn bulunuş
BIR YUOUM SOLUK'TAN tarihi, 1829'dur.
BöiOm - 1 - KÖR KARANUKLAR IÇINDE Köylüye göre maden, bir iş kapısıdır; ca.nkurtarandırl
Öyle bir "şehir" dOşOnOn ki en az ikiyüz elli metre yerin altında KöylünOn hangi şartlar altında madende çalışmaya razı oldu
batmış olsun. Tıpkı, bir yerüstü şehrinde oldu�u gibi; ana caddele ğunu bilmek, bu konuda okura temel bir fikir verecektir:
ri, ·semt yolları", aralıkları ve "çıkmaz"ları bulunsun. Bir insanın • . . . Hazine-i Hassa idaresi zamanında ( 1 848 - 1 865) Zongul
zorlukla sı�abilece{li kadar dar, güçlükle inebil�i kerte inişleri dak köyiOsü maden ocaklarında tıpkı mOstemlekelerdeki arnele
mi soruyorsunuz? Onlar da boldur yeraltı şehrinde ... nin şeriati hayatiyesi içinde, bir orta zamanı ırgadı gibi çalıştırılıyor
Kaldırıyoruz kafamızı, "nakıs ikiyOz elli"deki bu şehrin tavanını du.
gökkubbenin �il; taş, toprak ve kömür blokları ile kaplı kara bir "Bolu Salnamesi", 1 822 yılında, Ereğli'nin Köseağzı mevkiinde
duvarın sınırladı{lını görüyoruz ... "yanan taşlar"ın bulunduğunu yazmaktadır. Ancak, Zonguldak
Işte bu şehirde otuz bin can soluk alır. Bu ob.Jz bin canın evleri Halkevi, 1 933 yılında, Hüseyin Fehmi lmer, Tahir Karaoğuz ve A.
karanlık galeriler, aralıksız emek ö�Oten "bacaıardır. Burada da Naim'den kurulu bir komisyonu, kömürün bulunuş tarihini tesbitle
bir yerüstil şehrinde oldu�u gibi canlı bir kaynaşma vardır; birbirini görevlendirmiş; Komisyon, Bolu Salnamesi'nde verilen bilgiden
tamamlayarak, destekleyerek sOrdürülen yaman bir iş kay de yararlanmak suretiyle, Türkiye'de maden kömürünün ilk defa,
naşması . . . EreQii'de, Uzun Mehmet isminde bir köylü tarafından ve 1 829 tari
BöiOm - 3 - B I R EDEBIYATÇI'NIN DILINDEN ZONGULDAK hinin 8 Kasım günü bulunmuş olduğunu tesbit etmiştir. Bu dönem
KÖMÜR HAVZASI içinde, köylü - işçiye ödenen taban Ocretinin ne olduğunu (hattfı
Yeraltı gündelikçilerinin en gençlerinden şair Ahmet Turgut: ücret ödenip ödenmediğini) bilmiyoruz. Yalnız. 1870'1erde kömür
MADEN EDEBIYATI yaratabilmek için işçi olmuş oca{la. . . Işte ocaklarında çalışmaya başlayan Ethem Çavuş (Yemelek) isminde
söyledikleri: bir işçinin, Ahmet Naim tarafından derlenen anılarında madende
- Öğrenim hayalım boyunca koyu bir edebiyat heveslisi olarak çalışan köyiO - işçiye gündelik olarak para yerine kalay, Amerikan
tanındım. Bu amatörlük gayretiyle edebiyat çeşitlerinin hemen bezi ve basma verildiği belirtilmektedir .. Gene aynı anılarda, işçiye
hepsini inceledim. Çalışmalarım sırasında yana yakıla gördüm ki, ilk defa, işgücü karşılığını para olarak ödeyen kumpanyanın "Kurci
aşa{lı yukarı yazyirmi yılı aşkın bir körnUr madencili�i tarihi olan Kumpanyas ı" olduğu yazılmaktadır. Sözü edilen kumpanya kömür
yurdumuzda, Behçet Kemal Ça{llar'ın bir - iki şiiri, senin birkaç hi işletmeciliğine 1 885'1erde başladıQına göre, bu tarihten önce hav
kfıyenden başka maden kuyularını, kuyulardaki iş hayatını konu zada maden işleten yabancı kumpanyalar ile şahısların, köylo -
alan edebi çalışmalar yok. Diyebilirim ki TOrkiye edebiyatında ma işçiye işgüçleri karşılıQı para ödemediği ortaya çıkmaktadır. ıs
dencili{limiz hemen hiç yer almamıştır. Zonguldak, bu do{lrultuda
çalışacak olanlar için öylesine geniş bir kaynak ki. .. Olayları böy
hakkinda yazilanlar
lesine sıca{lı sıca{lına yo{lurarak onu kitlelere mal etmesini bilen Behçet KALAYCI , 'Eski Soğuksu Köprüsü' adlı şiirinde şu
bu memlekette, Zonguldak gibi Türkiye ekonomisinin temel dire{li dizelerle tanıbyor Ahmet Naim'i: "Birden tersine aktı zaman şeridi 1
olan bu yerde, nasıl oluyor da o gUzelim madenciliğin acı, tatlı ta Koltuğuncia dergiler kitaplar 1 Egzotik yüzünde bir özbek hüznü 1
rafları anlatılamıyor? GöçOk altında sönen solukları n, ateşnefeste Ahmet Naim Çıladır göründü 1 Şapkarn yoktu çıkaramadım 1 Öykü
nün bu büyük ustasına 1 Tamennah çeklik karşılıklı 1 Dudakla-
Bcavfın
Sahibi ve baty�.zarı
M A D E N
Kritik:
HAfT ANlK iZ LERi Oirekçilik �akkında mü
BlHM O STEMLEU Be�enilen Halk Evi
�iın �ir rapor
K Ö M Ü R Ü N Ü N H A R B i N i H T A R I Hi -1 inci sayfarlan arıarı -
- :Jünii(:ii �a\·fadaıı <ırlJn
� - NAIM
19
rımızda acı gülücüklar 1 Dante'nin cehenneminde ürpermedim 1 Ahmet Naim, kendi kendini yeliştirmiş ve Zonguldak'ın dar ko
Onun öykülerinde Orperdi!)im kadar 1 O öyküleri ki eme!)in sonsuz şullarında bile Türkiye ölçüsünde bir One erişebilmiştir. Kömür
çilesinden 1 Karanlıkta açmış gOller gibiydiler." (Yayımlanmamış ocaklarında da çalışan Naim, oca(lı, kömOrO, yeraltı işçisinin dra
bir şiirinden) mını çok iyi bilir. Bu öykülerinden de bellidir. Yazık ki bir sanat çev
* resinden uzakta oluşu, sanatını ikinci plana itmesine neden ol
Mehmet SEYDA da, Ahmet NAIM'i nasıl tanıdı!) ını şöy ie an- muştur."
latıyor: " 1 937 güz'O başlarında Zonguldak'a yollanırken, da(larcı *
Qıma bir şeyler koymak, hazır1ıklı gitmek isteyip, Eminönü Halkevi 1 904 yılinda Istanbul'da dünyaya gözlerini açan . . . Acılarla
Kütüphanesi'ni altası ettim. Koskoca kitaplıkta Türkiye'nin bu en geçen 63 yıllık bir ömür sürüp, Zonguldak'ta gözidrini yuman . . .
büyük al) ır endüstri, kömür üretim bölgesiyle ilgili bii" tek kitap bula Zonguldak'ın Tarihçesini yazan . . . Yeraltı dünyasını, g ü n yüzOne
bildim: UZUN MEHMET'TEN BUGÜNEKADAR ZONGULDAK HAV çıkaran . . . Cenazesini, Oç beş dostu kaldıran ... Yazınımızın nice
ZASI ( 1 934). Yazar Ahmet NAI M. Yedisinden yetmişine bütün büyükleriyle aynı yazgıyı paylaşan . . . Çok yönlü, özlü, sanatçı,
Zonguldaklılar'ın KANCA AHMET'ini ilkin böyle tanıdım. Sonra Se öykücü, araştırmacı yazar Ahmet NAIM'in aziz anısı önünde say
dal SI MAVI, bir mektubunda: "Orda çok kıymetli bir yazar (Ahmet gıyla e!)iliyor, yazımı dönemin usta yazar ve yayıncısı Sedat Sima
Naim) vardır; hikayecilik konusunda size faydalı olabilir" diye ya vi'nin Ahmet Naim'e yazdığı mektuplana bitiriyorum:
zıyordu. O zamanlar ticaret odası kalibiydi. 1 946'da Zonguldak sedat simavi •den
DP il merkezine gidip onu görüşüm, me!)er son görüşü mm oş. As
kerdim. Ayak üzeri bir kaç sözcük konuşabildik. Bana, bütün
ahmet naim•e üç mektup
umutlarını bu yeni partiye ba!)lamış gibi gelmişti. Sonrasında neler 1. M EKTUP
oldu bilmiyorum; yirmi yıl birbirimizi yitirdik. Derken 1 966'da bir Azizim Naim Bey,
mektuplaşmadır başladı aramızda. Dergilerde kalmış öykülerini bir Romanınızı A.B adlı kişi okumuş: 'Aşki' olmadığı için tereddüt
araya getirip bastırmak istiyordu.· (KUDUZ DÜGÜNÜ'nOn ÖNSö etmiş. Romanı elinden aldım. Kendisini kovdum. 'Dişi Kuş' gibi
ZÜ'nden) gençliğin ruhunu yıpratan, konu ve dil sorununu dikkate almadan,
ahlak düşürücü yayın yapan bu adamların, Babıali'de kitapçılık
ahmet naim diye biri yaptıkları bir zamanda yaşıyoruz. Ne kadar üzülsek yeridir.
GOçsOziOQO mO yoksa olanaksızlı!)ı mı ununurdu Ahmet Roman yayıncı lı (lı yapsaydım, onlara inat basardım romanını
NAIM'i? Bence, OLANAKSIZLIGI. .. zı. Yalancı bir adamın ipiyle kuyuya inmek saflı(lına düştüm, üzgü
Ahmet Naim, hayat rnektabinden yetişme bir öykücü. Peki ne nüm. Romanınız bende, isterseniz hemen göndereyim.
dir Ahmet Naim'in öykülerinin nitelikleri? Her şeyden önce bir yöre Sevgi ve Saygılanmla
öykücüsüdür O. 2. M EKTU P
Mehmet Seyda ve Ahmet Naim uzun bir dönem Zonguldak'ta Azizim Naim Bey,
beraber olduklarından, her ikisinin öykülerinde birbirlerinin çalış Mektubunuzu aldım. Sözünü etli!)iniz kitabın ız beni ilgilendir
malarına ışık tutabilecek bölümlere rastlamak olanakl ıdır. Ama Ah cli. Zannedersem yayınlayabilece(lim. Resimleri ve başlıkları göz
met Naim gözlemcidir h�p: Yazar - kahraman özdeşli(li içinde ola den geçirmem gerek, gönderiniz. Tercümesi, sizin dürüst ifadeni
yın akışına yön vermez aksine, olayı dışardan etkileyerek onun zia olaca(lına göre herhalde iyi olacaktır. Buradaki kitapçılar, ace
yön de!)iştirmesini sa(llar. Bununla birlikte Ahmet Naim'in yapıt mi tercümanlara, pek ucuza tercüme etiirdikleri için· bunlara bas
larındaki gerçekçilik, duruk, gerçe!)in fotoğrafik bir tesbiti de!)il, tırmanızı önermem. 7 GÜN, önümüzdeki hafta 20 sayfa olarak
tam aksi dinamik ve devingendir. 'Bir Yudum Soluk'ta iyicene us çıkıyor. Bu hafta Reşat Nuri'ninkini koyduk. Gelecek sayıya da si
talaşan Ahmet Naim, 'Kuduz Düğünü'nde sıcak, başarılı yedi öy zin öykünüzü koyacağım. Kitabı gönderiniz.
küyü bir araya getirebilmiştir:ıs Hürmetlerimle
*
3. MEKTUP
"Ahmet Naim öleli, 5 yıl oldu. Toprak ve özellikle toprakaltı in-
Azizim Naim Bey,
sanlarının büyük savaşımını, özel yaşamlarını anlatarak TOrk öy
Size iyi bir haber verece!)im. Kitapçı Semih lütfi Bey A.B
kOcülü(IOne gerçek nitelikte maden öykülerini yerleştiren ilk sa
olayını ö(lrenmiş ve üzülmüş. Sırf benim be!)endi(lim bir eseri bas
natçıdır. Kendi döneminde gerek öykü tekniği, gerekse öykülerine
mak arzusuyla romanınızı istedi. Ben de ötekine inat, 50 lira sem
seçti!)i konuların özelli!)i bakımından bir çok sanatçıyı etkileyen
bolik ücret alarak, basması için romanınızı ona verdim.
Ahmet Naim, iki kitabıyla da olsa gelecek kuşaklar için aydın bir
Hoover'in kitabını aldım. Bir göz gezclirdim, enterasan buldum.
çizgi olmaya devam edecektir. O, çok yönlü ve özlü bir sanatçıydı.
Çok uzun. 7 GÜN'de tefrika etmek üzere 1 0 sayılık bir özel yapar
(Enver Bayam, Çı!), sayı: 3, 1 972)
sanız yayınlayabilirim. Cevabınızı bekler, sevgilerimi sunarım.e
*
"Ahmet Naim, her şeyden önce bir yazardı. Kendine has bir
KAYNAKÇA:
1- Kuduz Dü!)ünü, Öyküler, Yeditepe Yayınları, lııtanbul, Mart 1 968, 83 s.
üslubu vardı. Yazılannda konuşurdu sanki. Okur, fakat derinli(line ("Birkaç söz" ÖNSÖZÜ Mehıı-ıet Seyda'nın).
inemezdiniz yazılarının. Çünkü O da inememiştir. Çünkü O yaz 2- Çı!), Aylık danat düşün dergisi, sayı: 3, ZongLJdak 1 972 - Ahmet Naim ÖZel
dıkça, derinler daha derin oluyordu. Kendine özgü bir dünyası Sayısı - (Sayıyı hazırlayan Mehmet Yılmaz Karaibrahimooıuı.
vardı ve oraya giciyordu tilm öyküleri. 3- Kuduz Dü!)ünü (t.'ehmet Sayda'nın "Birkaç söz" ÖNSÖZÜ, s.7).
Şakacıydı, nükteciydi. Telaşı sevmez, ağır ve ciddi konu 4- Ekim, 89 - Zonguldak, Uyanış Gazetesi.
şurdu." (Aiaatlin Uysal, Çı(!, sayı : 3, 1 972) S. TUSAK, Kanpostallarından alıntı.
ÖLÜM AGzl'nın yazan lrfan YALÇIN da Ahmet Naim için ÇIG'a 6- Çı!) dergisi, sayı: 3, Zonguldak 1972 -Ahmet Naim özel sayısı-.
şunları yazmış: "O(Iulları Farabi ve Sina'nın (çocukluk arkadaşla 7- Sina Çıladır, Ahmet Naim1n Sanal Mrası, ÇıQ, sayı: 3, s.3
8- 5. Y.A (Sadi Yaver Ataman) Tanıdıklarımız Arasında, Röportajlar, Bartın
rımdılar) babalanyla bir arkadaş gibi konuşmalanna şaşar kalırdı k.
Haftalık Memleket gazetesi, 18 Şubat 1973, sayı: 582
Kuduz Dü(lünü adlı kitabını okuduktan sonra (ortaokuldaydım o 9- Haftanın Izleri (Yazan Kanca), Barbn Cumhuriyetci Memleket gazeatesi ,
zaman) Ahmet Naim, bir başka anlam, daha başka bir büyüklük 1 5 teşrinewel 1 936, sayı: 565.
kazanmıştı bende. 1o- Bartın gazetesi, sayı: 579
O(llu Farabi'nin cenazesinde Ahmet Naim, bilinçli bir tasa 1 1 - Ahmet Naim, Bir Yudum Soluk, Şirin EreQii Yayınlan (Baskıya hazırlayan
içindeydi. Benim gözüm hep onun üzerindeydi: A(llamıyordu ama, Sina Çıladır), ikinci basım, 1 983, n s.
dokunsan, dökülecek gibiydi. 12- Barnn gazetesi, sayı : 544 .
Artık içki ve Sina, onun iki tutkusu olmuştu. lçkiliyken daha 13- Barnn gazetesi, sayı : 547.
gerçekçi gelirdi bana. Dişsiz a(lzıyla çok kıvrak Fransızca konu 14- Bir Yudum Soluk, s. 75.
15- Sina Çıladır, Zonguldak Havzasında Empeıyalizm Aydınlık Yayınları.
şurdu benimle. En küçük ayrıntılardan uzun, tadı öyküler çıkanrdı.
16- t.'ehmet Ergün (Çı!), sayı: 3), Basından Yankılar (alıntı).
20
sesini ke ndi yaratan ozan
e M. Giiner DEMiRAY
21
-- ant ----
kası olmuştur. Bugün karalamacılarin hiçbiri meydanda Dlyarbakır'a gitmek için binmişlerdi.
yok. Meydan, gerçeklerin yapıtlarıyla dopdolu. Oralarda Enstitüde taksiden indik. Giriş yerinde oldukça büyük
yetişenler, çaplı yapıtlarıyla karanlıkçıların çanına ot bir bina yapılmış. Çevrede futbol, voleybol alanları vardı. Bir
tıkadılar. Benim konum başka... kaç çocuk top oynuyordu. Gözüm hep eli mandolinli, .c::ebi ki-
22
ki bir kere idam yaftası yapıştırılmıştı.
Enstitü alanına süslü bir çeşme yapılmış, ama kitabesi,
levhası çıkarılmış. Nedenini ö�retmen arkad �şlardan ög
rendim. Bu çeşme daha önceki milliyetçi bir müdür tarafın
dan yaptırılmış ve levhasına da kendi adı yazılmış. Sonraki
müdür de taşı yerinden çıkarmış ... Bir eğitim alanında günlük
kaprislerin kötü görüntüsü idi bu. Öte yandan D� ulu
çocukların yapıtlan dev gibi ayakta idi. Onların levhası nı kim
se değiştiremiyordu: Fikirler değişse de...
Kavaklık ve meyve bahçelesini göremedim. Belki yerle
rinde de değillerdi.
Geziden sonra dinlerırnek için tekrar müdürün evinde
oturduk. Müdür, bu yıl dört milyon liralık bir ödenek istedikle
ri n i, geldiğinde Nafıanın bir bina yapacağını, gezerken
gördü�ümüz aksaklıkların da planını yaptırdı�ını, planı
iliştirip Bakanlıktan ödenek istediğini, geldiğinde hepsini ta
mamlattıraca�ını anlattı.
*
Bizim çalıştığ ı m ız günlerin d üş ü nce ve ilkeleri ile
bugünküler arası ndaki fark meydanda id i . Bizim
öğrencilerimiz Enstitü alanında bozulmuş, onarıma muhtaç
hiçbir konuya dayanamazlardı. Onlar bizim haberimiz olma
dan, okul başkanının sorumluluğunda yapılırdı. Enstitüde 4
(Desen: Nuri CAN) yıl kald ım. Ayrılışımda, 1 2 parça bina, 350 öğrencinin iaşe
ibatesine harcanan para, beş yüz bin liranın içinde idi.
taplı öğrenileri aradı. Meydanda plana göre ters yapılmış bir Müdür, Enstitü çıkışına kadar bizi uğurlad ı. Gönlüm is
bina vard ı. Bizim zaman ı m ııda burası çardak olarak terdi ki bir gece kalayım, öğrencilerle bir konuşma yapayım.
Akçadağ Köy Enstitüsü ö�rencileri taraf ı nd a n Onlara "şu blnaları, bütün çevredeki varlıkları or
yapılm ıştı. B i z etrafını duvariayıp e�reti olarak ambar ve tadan kald ırın, size 850 dekarlık bir Hoşot Ovası
idare odası yapmıştık. Burası şimdi kulüp imiş. Bizi müdür kalacaktır. Bu ovada size bir çift öküz, bir araba,
yardımcısı karşıladı, müdürün evine götürdü. Müdür atanalı Iki at vererek b i r kaç a y Içinde öğrenime
birkaç ay olmuş. Rahmetli ömer Epçem'in öğrencilerle bir- hazırlanacak b i r kurum yapacaksın ız, deseler
lik yaptı�ı lojmanda oturuyor. Eşi çay yaptı, içtik. Acele edi ne yapardınız?" diye soracaktım. Müdürden teklif gelme
yorduk. Hemen Enstitüyü dolaşmak istedik. Çok kalmak di. Son olarak Müdür "Bakanlıktan emir aldım, bu
müdüre de zarar g etirebilirdi. Çünkü, bu tarihe kadar müessesenin tari h i n i Istiyorlar" dedi. Kend isine
geliştirilen düşüncelere göre, bu kurumlarda çalışanlar, bu yardımı m olup olamayacağını sordum. Cevapsız kaldı. Oy
ralardaokuyanlar, içi "komonlsljen' doldurulmuş atom saki Enstitünün tarihi, canlı olarak karşısında idi.
bombaları idi. Enstttü alar.ır.a- gir.gr girmez:; bu bombalar pat- Ergan l'den Dlyarbakır'a dönecektik. Öğretmen ar
lar, çevre komonlsljen maddeleriyle dolar, ayıklanması kadaşlar, hissettirmeden otobüsü kaçırdılar. O gece En
da olanaksız olurdu. Bu korku hala yüreklerde mevcuttur.
ver At ılg an ın evinde konuk olduk. Eşinin aş ını yedik. Geç
'
Önce motor dairesini gördük. Elektrik sağlayan üç motor vakte kadar taş plakları çalıp dinledik.e
vardı. Birisi bizim dönemimizde, 20 bin liraya alınan Grosley
marka 340 devir sayılı yatık silindirli motordu. Onu bakır ma D i P NOTLA R :
deni teknisyenleriyle kurmuştuk. En azından elli yıl dayanır
Kesker: Bakmn ayrimında ka talizör göre vi yapan
demişlerdi. Arızası varm ış, uzanmış yatıyordu. Acı acı baktı
çakmaktaşlarını Ergani'den Bak1r Maden ilçesi fabrikasına sev
yüzüme, ama konuşamadık. Hasan Gülel'in monte ettiği, keden Etibank'a bağlı bir işletme.
1 800 devir sayılı akuple motor, yeni alınana yardım ediyordu. ·
lshak Usta: Ergani'nin o zamanki en ünlü ahçısı. Şimdi rahmetli
Hasan Gülel Hasanoğlan Köy Enstıtüsü öğ rencisi olmuş.
idi. Gerek kurduğu motorun gerekse arızalı olan motorun ku Bag ür: Ergani'nin Namık Kemal Mahallesi'nin eski adı. Enstitüye
ruluşlarına ait an.ılar uzundur. Planya ve h ızarlar kaldırılmış, giderkerı önünden geçilirdi.
yerine modem bir duşhane yapılmış. Anahtarı bulamadıkları Gevran Ovası: Ergani'nin buğday, arpa, dan, mıslf ve kavun,
için içini göremedik. Ayrıld ığımız yıl yapımına başlanan su karpuz ekilen en büyük tanm alanı. Aynı zamanda Diyabrakır'ın da
en büyük ovası ve hububat ambafl olan yer.
deposunu görmek istedik. Hava çisentili olduğu için Müdür
Hllar: Ergani'nin tarihi değeri olan bir köyü. Arkeo/oji
Bey gitmek istemedi: Müdürün iskarpinleri çamur olabilirdi!
profesörlerinin her yıl öğrencileriyle kazı yaptıklafi açık müzesi bu
Müdür, Pazarören K�y Enstıtüsü ekibinin yaptığı,
lunan turistik bir yer. Aynı zamanda onlarca mağarasJ bu/unmak
yanında Enstitünün ekmeğini yapan bircia iır'iii b�!:.!rıan ham tadlf. Mağaralafln kapısında tarihi değerler taşıyan yontu/ar
am binası n ı uzaktan gösterdi. " B u n u yıktıracağ ız. �-
vairfii. :J!j!! !<'& Enstitüsü'ne 2 - 3 uzaklıktadır.
.
Esasen malll lnhldam" dedi. Dayanamadım. "Müdür Seyfo: Ergani'deki ilk taksi sahibi. Aym iami!r:da usta blf şoför.
Bey, o binanın temeli 'direm' denilen sert bir taba� Hasan Gülel: Dicle Köy EnstitasO'na e/ektriğe kavuşturan Ha
ka ldl Temeli morçla açıldı, yapı· h arcının do sanoğlan Yüksek Köy Enstitaso lJ/jrencisi. Tonguç tarafından
zajında her metreküp harca, yarım torba çimento gönderilen 10 günde yıldızlan yere indiren korkunç zeki, çalışkan,
fazla kondu. Malll lnhldam olamaz" dedim. Ne fayda işinin ehli bir insan.
23
-- öykü ------��--
korkunun ad1 : suusss! . � .
e Şaban AKBABA
Öyle güzel ki baharl Öyle dinlendirici, yaşama sevin sıyırmak istiyordu. Hem de çok, çok istiyordu. Hava, su,
ci ve umut vericiydi ki!... Öyle çok papatya getirip serp ekmek, tuz kadar.
mişti ki okulun bahçesine, öyle çok güneş . . . Uzan ıp yat Pat küt ayak sesleri, ard ında homurtular...
maması için deli, ya da ölü olması gerekiyordu insan ı n. "Foto muhabirieri mi yoksa, basıldık mı? Tüm gizler su
Uzanıp yatmaması için papatyaları n ve güneşin kuştüyü yüzüne mi çıkacak, herkes baş m·ı kaldı racak? Bir daha
s ıcaklı ğ ı n a . . . H e m , romatizması ned e n iyle böylesi böylesi olanaklara kavuşamayacak mıyım? . ." Neyse ki
günleri iple çekmiyar muydu Murat öğretmen? Romatiz d eğilmiş. Foto muhabirieri ne aras ı n Eskidinaşment
ması mı yaln ızca? Sinirsel ağrıları, zihinsel yorgunluğu ... köyü nde. Kelesli "Yüzbaş; Akif" neyine yetmiyormuş .
M i nder, yast ık atm ı ş , kulakları n ı kuşların rüzgarla sanki. Hem de ne "yüzbaşı"!
söyleşisine, bed e n i n i g ü neşin s ıcak okşamalar ı na - Emredersiniz komutan ı m , geliyorum komutanım,
bırakmı ştı. Buram buram sıcak kokuyordu toprak ve vardım kommommom ...
hava, sıcak üflüyordu yeğni esen rüzgar. Çimen, çiçek, Bir anda düşlerinden sıyrı lmış, Orhaneli'nin ünlü delil
kuş üflüyordu. Iyiden iyiye mayışmıştı Murat öğretmen. erinden Kelesli Yüzbaşı 'yla yüzyüze kalm ıştı Mu rat
Sırtüstü uzan ıp kolların ı çaprazlama yüzüne koymuş, öğretm en. Kelesli tam bir asker tavrıyla, yaşamsal
yarattığı sıcak karanlıkta derin d üş üncelere, imgelere önemde bir buyruk almış gibi ciddi, koşarak yan ına yak
dalmıştı : Bir yat limanındayd ı en son. Ad ı n ı duyup yüzü laşıyordu. Geld i, birkaç ad ım kala d urup "küt" diye bir
nü görmediği, ancak varsılların, ünlülerin gidabildiği bir . selam çaktı ki, Mu rat öğretmeni toz toprak içinde
yat limanı nda. Tıpkı başbakanlar, bakanlar g ibi, genel bı rakasıya. Toz toprakla birlikte fesleğen, ter ve ikisinin
müdürler, iş adamları g ibi dörtdörtlük bir din lencede. karışımı berbat bir koku da getirm işti. Hep asker botu
Içinde kuş sütü bile bulunan, alabildiğine görkemli, kon giyerdi. Kış, yaz . . . Kupkuru derisiyle, sayısız düğümlü
foru d illere d estan bir yatta. Nefis yem ekler, ünlü bağcıkları ve bir kayık biçiminde kıvrı lmış altlarıyla uzun
şaraplar, danslar, valsler ve daha n ice güzelliklerin konçlu botlardan. Karakol komutanı na, askerlere yal
içinde . . . Doktoru beslenme yetersizliğinden (dengesiz varır, yaltaklanır, eski - yeni, mutlaka iyi bir topuk selamı
beslenmeden) söz etm işti zate n. Iyi beslen menin için gerekli olan askeri batları bulurdu.
gereğ inden , gü neşten , de nizden, kumdan . . . Romatiz N üfusuna oran la deli say ı s ı n ı n en çok olduğu bir
ması için bol bol kum banyosu önerm işti. Öyle bir, iki gün
falan da d e ğ i l , h aftalarca. . . Bir ara iki serçen i n
sevişmesini (belki de kavgasını, kimbilir) duydu kulakto
zunda. 'Hey g idi kahpenin dü nyası hey!.." diye geçirdi
içinden. Kollar ı n ı n çapraz ından evrene baktı. Yenice
süpürülmüş gibi pırıl pırıl ve masmaviydi gökyüzü. Bir an
da tüy gibi yeğnileşip o sonsuz, duru derinliğe savruldu:
Atlas bir yataktaydı . Bulutları örtünmüştü üstüne. Alabe
ra . . . Uçuyord u. Uçmak . .. "Ne kadar güzel ! . . " diye
düşündü. "Kanatlanmak!. .. Ama mutlaka kanatlanmak.
Yoksa rastgele yerlere sürüklenip götürülür insan."
Günlük yaşamda da öyle d eğil miydi. Kanad ı, cı rnağ ı
olanlar diledikleri g ibi, diledikleri yöne uçup yaşam ın
tadını çıkarı rlarken, kanadı - kuyruğu yoluk çırnaksız
larsa sağa sola savru lup yerlerd e sü rükleniyorlard ı.
Üflendiğinde tüyün baş ına neler gelirse, öyl�. Uçmak ...
Ölüden iz'e doğru . . . Bir pike yaparak yatıria konmak.
Sonsuz serinlik, Çin mutfağ ı, Japonca sevişmek . . . Her
şey onu bekliyordu. Gözleri kendiliğ inden kapanm ıştı.
Oradaydı. O yat limanı nda. Herkesle
doluydu) çıktığı bu
e kafası n ı bir güzelce dinlendirmek, şu öğ
retmenlik denen sinir bozucu mesleğin verdiği sıkıntıları
atmak, şu yoks ul hastalığ ı romatiz madan paçay (Desen: Yavuz TANYEL/ı
24
ilçemiz olsa gerek Orhaneli. Her caddede, her sokakta
en � bir deli görmek olasıdır burada. Bunlardan Aplı
� .
(eskı pa ıler�en AP'ye olan baQiı lıQı nedeniyle, parti bay
unutu luşa gazel gibi
raQını suraklı olarak şapkasında taşıdıQı için bu ad veril 2
m işti ona), H acı Yaşar (kimi h acılar onu Hac'da Sıtkı Salih GÖR
gördüklerini söyleyeli beri wHacıw Yaşar olarak anılır), Deli
Osman, Hafız, Yolcu Sait (nerde akşam, arda sabah dur DoQudur. ağacını büyütür dağlann, Doğu
up din lenmek�izin dolaştığından bu adı almıştı), Kamyon çünkü onadır düşünmenin zor bôreQL buğu.
Rem�ı. <hep bır kamyon özlemiyle direksiyon çevirmesi,
.
kendını kamyon yerine koyarak günboyu yollarda ileri Fırtınalar Içinde geçer şahinleriyle hüzün,
geri gidip gelmesi nedeniyle bu adı almıştı) ve daha nice yaralı güvercin kanadındaki sancı gibi. yüzün.
leri... Kelesli Yüzbaşı da bunlardan biriydi. Ama en sevi
lenlerinden biri... Şarkıl ı , türkü lü, kahkahal ı , askerce Uzaklarda kalsan da, seni arar, seni
tavırla�ıyla k� ndini delilerin gözdesi yapmayı başarmıştı. rüzgônn terkislne oturtur atın, bedenini.
<? nu dığerlerınden üstün kılan bir özelliği de bilgeliğiydi.
� zellikle de askeri konularda Tüm ciddiyetini takın ır, Unutuldun yine bak, Gör, unutuldun Işte,
dışe damağa dokunur sözler ederdi. En güzel yanıysa ateşle oyunun, denize yansıyan yüzün, bir yudumda,
çocukları korumak için gösterdiQi çabayd ı. ah, yüzün, ah bir yudumda, bir lçlşte.
- Len , dedi Murat öğretmen Orhaneli ağzıyla. wlen
Kelesli d üşlerimi bozdun, çök şuraya bakayım.w Sonra
Kelesliwnin ceketinin ön (mendil) cebinden sarkan yabani
öğretmen, wN'oluyoruz Kelesli?w diye sordu sertçe
fesleğeni alıp derin derin koklad ı.
kaşlarını çatarak. Şaka olsun diyeydi, ama Kelesli iyiden
- Çök l diye yine led i Kelesli de. Sonra da askerce
iyiye korkmuş, yarım porsiyonluk yaşlı, sıska bedeni tit
çöküp, asaya benzeyen budaklı sapasını omuzuna da
rem eye durmuştu.
yad ı . Kutsal bir emanet tutuyor gibiydi. Bir yandan da
- Şey, d iyecektim hanımkızım, kibrit kibrit... Benim
hoşnutluğunu dile getiriyordu nakarat ı n ı yineleyerek:
kızım, kibrit. Annatabildi m mi? Allah m ırm ırm ır... Bir de bi
"Afiyet olsun, Allah devlete millete m ı rm ı rmır. . . w Mu rat
raz zeytin ekmek... Şööle bi karn ımı d iyom, doyuruver
öğretmen gülümsayerek onu izliyordu.
sem. Ha, vaa mı?
Kelesli mendil diye kullandıQ ı kirli, büyük bir bez
Bir yandan bunları gevelerken, bir yandan da Murat
çıkardı ceplerinin birinden. Gü neşliğ i ve çevresi kirden
öğretmenin gülümsemesinden yüz bu larak, gözlerindeki
ışıl ışıl parlayan şapkasını da. Mavi olması gereken men
karanlık, korkulu bakışları silip atm ış, yerine çipil ışıltıları
d ilimsiyle üçgen biçimindeki kır saçlı başını, kıllı, kırışık
oturtm uştu.
boyn u n u sild i . Yetmedi, s ı msıkı i l ikled i ğ i göğ üs
- Olmaz m ı yüzbaşım dedi öteden Murat öğretmenin
düğmelerini çözerek öküz boynunu anı msatan boğazını
hanımı Hangül. wsizin gibi değerli bir subayım ıza hizmet
�
g ğsünü kuruladı. Terden vıcık vıcıktı. Mendili sürdükç � etmek bizim için onurdur. Bu onurdan kendimizi alıkoyar
kırler rulolonup göğsünde, boynunda, ellerinin üştünde,
mıyız sandın, ha? . . . w
alnında iğrenç bir parlaklık oluşturuyord u. Kendince sili
Hangül'ün sözlerindeki alay havas ı n ı n ayrım ında
nip kurulandıktan sonra,
değildi Kelesli. "Değme keyfine .. ." olmuş, böbürlendikçe
- Adını bağ ışlar mısın komutanım, şey ... yani muhte
böbürleniyordu. O kadar ki, torbamsı ceplerinden birin
r� m hocam? diye sordu. Artık onu bir asker ol::ırak değil,
.. den çıkardığı bir defter ve kalemle göstermeye durdu
bır oğretmen olarak algı lamaya başlam ıştı. Iki ucu da
kend ini. Yaz ıp çizmeye . . . Bilg i l i , kültürl ü bir subay
çapaklı, çapakları sinekli çipil gözlerine iki tatlı bakış
olduğunu kanıtlamaya . . . Başını kaldırıp gözlerini havaya
yüklem işti. Bir o kadar da bilgelik. .. Üstten üstten
dikiyor, derin düşüncelerdaymiş nu marasına yatarak
bakıyordu.
varl ı ğ ı n ı iyice pekiştirebileceği inancıyla m utlan ıyor,
- Murat, diye yanıtladı öğretmen.
gülüm süyordu. B ütün yazd ıkları değ işik biçim lerden
Sivri çeneli, geriye doğru uzam ış başını aşağı yukarı
oluşan çizgilerdi. Soldan sağa doğru uzayan . . .
saliayarak büyük bir hoşnutlukla,
- Sıvaslıyd ınız değilmi sayın hocam? Gözünün birini
- Murat, öyle m i ? . . . Oh oh çok g üzel, dedi ve
k � r�ar gibi yarı yum muş! ince kaşlarından birini de yay
sürdürd ü : WMuradıma eremedim, bu dağları delemedim
gıbı kıvırarak sormuştu. Önemli bir iz üstündaymiş izleni
oy ... Mırmırmır. . . Ben askerde m ırmır yedim mı rm ırmır ... w
mini vermeye çalı şıyordu.
Son sözlerini derin bir iç çekmeyle birlikte söylemişti.
- Evet Sıvaslıyım. N'olacak? Oysa Sıvaslı değildi Mu
Fırtınaya tutulmuş bulutlar gibiydi bakışları.
rat öğretmen.
Uzun zamand ır Orhaneli'de görev yapıyordu Mu rat
- Hii - iç ... Sordum işte. Biz askerler m ırm ırm ır ... Sen
öğretmen. Kendi deyişiyle waçık cezaeviwnde. Bilmezi,
hiç askerlik yapt ın mı? askerlik diyorum mırmırmır .. .
yoksulu, ormanı, madeni, güçlükleri ve delisi bol bir yerdi
- Onu bunu boşver Kelesli. S e n , askerleri n
bura. Hiç bir yerde o lmayacak denli bol. Kalasli'nin
yaşamından söz et hele biraz. Durumun uzdan hoşnut
sözleri bir kez daha bunları anımsattı ona.
musunuz, geçiminiz nasıldır, maaşı nız yetiyor mu? ...
wAllah .. ." diye diye derin iç çekmelerle ünleyen Keles
Kelesli umsuk olmuşlara özgü bir eziklikle,
li, ayn ı zamanda kaçamak bakış lardayd ı . Murat
- Tabii, dedi. wallaha şükür. Allah devlete mırm ırm ır...
öğretmenin, az ileride bahçe işleriyle uğraşan hanımına
Ne parası, ne maaşı? Şey, bir sürü ev, para da elbet.
bakıyordu ara ara. Bunun ay rım ı na varan Mu rat
Cemseler, cipler hep bizim emrim izde. Ben aylığ ı m ı
25
alm ıyorum o başka. Sen bilmezsin hayır kurumları vardır.
Cami mam i g ibi, kuran kursları, hafızlık filan ... Ben
aylı!) ımı onlara ba!)ladım. Hayrıma... m ırm ı rmır.. ." Bu ara
şiirler
da biraz uzam ış, duasız sakalına selavatlar getirip duru
yordu. O arada bir de gözlük çıkarıp takınm ıştı: Şimdi
gözleri tarla faresinin gözlerine benzer olm uştu. Daha
Osman BOLULU
dikkatli yazıp çiziyordu . Daha kayg ı l ı, daha ikircikli. Bir
çıkmazda gibiydi. Kafası karmakarışıkmış gibi. "En iyisi
bir sigara ... • diye yüksek sesle söylenip büyük ceplerini
karıştırmaya d urdu yine. Bir paket Maltepe sigarası
çıkardı. "Yak" dedi Murat ö!)retmene. •Ister zengin ol, is
g i di ş
ter fukara, yemekten sonra de!)il mi, yak bir sigara. Yak
bir sigara 'sayın hocam. Allah m ı rm ırm ır ... " oysa daha bir Terse döndü eski sürüler, şimdi
şey yememişti. Neden sonra Hangül hazırladı!)ı sofrayla Hıra toklu başta, birinci oldu.
çıkageldi. Kibrit de getirmişti.
Her şeye karş ın kibar bir d eliydi Kelesli. Yemek Zurnanın zırttı ğı yere gelindi,
yiyişinde bile bir kibarlık vardı. Ekmeği küçük küçük lok Usta yedekçiler nalıncı old u .
malara bölüyor, çatal kullanıyor, mendiliyle dudakların ı
sık s ı k siliyordu. Vılkının başını çekiyor iğdiş,
- Peki, dedi Murat ö!)retmen. "Sana bir soru daha so işler tüm değişti; gidiş, o gidiş . . .
raca!) ım."
- Hay hay sayın hocam, sor. Seni dinniyorum. H�ra: S1ska, ciilZ, çelimsiz.
- Şu ihtilaller var ya, hani siz askerlerin ikide bir
Tok/u: Bir yillik kuzu.
yönetimi silah zoruyla ele geçirmeniz ... Ne dersin, iyi mi
bu yaptıklarınız?
Biraz da iş olsun diye sormuştu. Ama o da ne? Kales
li soruya sözlü yanıt vermek yerine el, kol, kaş, göz imie
riyle yanıtlamaya durmuştu. Yağ ız bir at gibi başını göğe
eksi l di kçe
dikip büyük bir dikkatle iki yanı nı, önünü, arkasını ve hat b üyüyenl e r
ta a!)açların ötesini kolaçan etmişti (gözleriyle) önce.
Sonra da bir iyice ciddileşip,
- Sus! demişti sertçe. "Sus!" Sesi koyu korku rengin içini boşaltarak kazdıkça,
deydi. Yüzü, kırışıklarla dolu çenesi -alnı, çipil- çapaklı Boyut kazanıp genişler çukur.
gözleri, ince - çatma kaşları, kansız - kuru dudakları her
biri korkunun bir tür rengini ele veriyordu. "karıştırma Hırsızlıkta, rüşvette azdıkça,
onu, o işi karıştırma!" Bunları söylerken sa!) elinin im par Kimileri büyük adam olur.
ma!) ını dudaklarına götürmüş burnunun ucu na de!)dire
değdire iki yana sallıyordu. Bakışiarına gölge düşmüş,
matlaş m ıştı gözbebekleri. Sanki birileri g ı rtlağ ı n ı
sıkıyordu. Nefes almakta güçlük çekiyor, böğrüne koca süper ayd1n
bir bıçak saplanm ı ş gibi acı acı inliyordu. Bütün bu
(karışık) an latım teknikleriyle birlikte konuşmas ı n ı da
Ne suyu noksan, ne ekmeği noksan,
sürd ürüyordu: "Allah devlete m illete mırm ı r. . . yoksa .. .
Aman ha hocam, amanı bilir misin? Aman ki mı rm ırmır .. . Kitabı da kelamı da tastamam.
Sus! Sus ki mırmırmır ... susss ! ! Alnındaki damarlar okia
Ayaklanamaz, belkemiği noksan,
vaya dönmüştü, yüzünün biçimi yıldırım düşmüş toprak
lara ... Darılır gibiydi Murat öğretmene, sitem eder gibi. . . Bu türdendir bizdeki aydın adam.
Neden kendisini böyle zorda bırakıyordu sanki? Dahası,
onun yeni bir soru sormaya hazırland ı!) ını aniayarak to
parlanmaya durdu. Gidecekti. Sigarasını, şapkas ını, men
dilini, gülücüklerini, defter - kalemini, kibritini, tatlı söy meme d i stan
leşisini, çakısını renkli taşlarını, korkusunu bir bir top
layıp ceplerine yerleştirip ka!!�t :. Oysa daha karn ını bile Tek başına destan
doyurmam ıştı. Kalkıp tak diye bir selam çaktı ve büyük
bir sessizl iği ardında bı rakarak oradan ayrıld ı. Amma
·
Gökyüzündeki kuşlar, bulutlar ve efil efil esen Ulu Memed'in üst yanı kabristan .
dağ rüzgarları da çekip gitti Kelesli Yüzbaşı'yla birlikte.
Sessizlik konuşmaya durdu onun yerine. Fısır !ısır . . . Memed'in iskôn olup
Sonra Murat öğretmen bacaklarındaki romatizmalar, Esamesinin okunmadığı yer:
Eskidanişment köyünün anlatı lamaz yoksulluğunda . . e
M E M E DiSTAN .
.
26
kent ve yaşam
Çiğdem SEZER
27
-- öykü -------
ç a n ta
e ibrahim UYSAL
Muzaffer, Almanya'ya altm ışlı yılların başlarında gel fer, karısı Naciye, Yorgo, karısı Maria teypteki kasetin
mişti. O zamanlar iş yerinde tek tük Türk arkadaşı vardı. ritm ine uyarak halay çekmeye başlad ılar. Sokak
Almanca bir kaç sözcük ezberledi. lik ö�rendi�i bozuk gösterilerinin sergilendi�i. uluslararası folklorun yarıştığı
manasını taşıyan •kaput•, hasta anlamı ndaki •krank• ve bir günü yaşıyor gibiydi.
çok yakınlarından, dostlarından ayrı lırken içtenlikle Maria ve Naciye kardeş gibiydiler; konuşmadıkları
hoşça kalın, Allah'a ısmarlad ık, yerine söyledikleri konu olmazd ı. Konu bazen dedikod u, bazen kendi
�schüs• sözcükleriydi. Bu ilk say ılan yıllarda Muzaffer gençlik yılları , bazen de çocuklarıyla ilgili olurdu. Onların
evi ile işi arasında dolaştı durdu. Ev içinde, bahçede okulları, gelecekleriyle ilgili. ..
kendine iş buldu, oyaland ı. Bazen karısının zorda oldu�u
Muzaffer ve Naciye, kendilerine her zaman dostça
zamanlar, evin temizli� i n e , ütüsüne, yeme�ine,
davranan, sıkıld ıkları zamanlarda yard ı miarına koşan,
bulaşı� ı na yard ı m ett i . K i m i zaman çocuklu� unu
güler yüzlülüğ ünü hiç değiştirmeyen, altlarında oturan
çocu�unu toplayıp tanıdıklarına, dostlarına ziyarete gitti;
Weber çiftini çok beğ enirler, içten içe bu kültürlü çifte
yahut havaların elverişli olduğu boş zamanlarda göl ke
saygı duyarlardı. N aciye Hanım sevgisini somutlaştırmak
narına, kırlara çıkıp, onlara temiz hava aldırırdı, yedirirdi,
için pişirdiği enfes yemeklerden bayan Weber'e kendisi
içirirdi eğlendirirdi. ..
verir, yahut kızıyla gönderirdi. iki aile de zaman zaman
Yıllar geçtikçe çocuklar da büyüdüler. Muzaffer ve birbirlerinin konukları olu rlard ı . Naciye Hanı m'lar izin
karısının Almancaları, dertlerini anlatabilecekleri kadar daykan evlerinin anahtarını onlara verirler; Weber'ler de
ilerledi. Çocukları okulda Alman çocuklarından farks ızdı. onların evlerini kontrol ederler, kalan çiçekleri sularlard ı.
Çocuklar büyüd ükçe evleri küçü ldü; yet m e m aya Naciye Han ım, iyiliğin altında kalmamak için Türkiye'den
başladı . Büyükçe bir ev için gazetelere ilanlar verdiler; armağanlar getirirdi.
kiralık ev listelerine baktılar. En sonunda bir sürü komis
Muzaffer, bazen iş yerinde hoş olmayan olaylardan
yon ve depozit parası ödeyip, şehrin eski bir semtine
üzülür, böyle gü nlerin akşam ında, Naciye'yi üzmemek
taşındılar.
için doğruca eve gelmez, arkadaşları nın sık sık gittikleri
Evlerinin bu lundu�u sokaktaki binalar yüz, yüz elli Ferd inand'ın kahvesine uğrar, o rada arkadaşlarına
y ıllık yapılard ı . Bu dört beş katlı binalar, bir sürü insanı takılır, kalır, beyaz birası n ı yudum lard ı. Gereği kadar
barı nd ırıyord u . Burası, çeşitli ulustan insanların kader eğlenir, efkarını dağıttıktan sonra da, meiroyla evin yolu
birliği ettikleri sokaktı. Çoğu yabancı olan sokak sakinle nu tutard ı.
ri, genelde şehir dışına kaym ış işyerlerinde çalışan hal
Biraz geç kald ığ ında Naciye'si sorard ı:
yan , Yugoslav, Yunan, Türk, lspanyol hatta siyah Afri
ka'dan, uzak do�udan bile gelmiş, kader birliği etmiş in "Yine kime takıld ın hee?"
sanlardı bunlar. Bu insancıklar koalisyonu aralarında kırk "Ne oldu yan i, ben kulları n ıza bir emriniz falan mı
göbek akrabaymışcasına bir birine g id ip geli rler, bozul oldu? Üzülme sen güzelim. Bak şimdi yanındayım. Söyle
maz dostluklar kurarlard ı. ne istersen yapayım. Sana seve seve kanımı, can ımı her
Muzaffer'in en candan dostu Yu nan l ıyd ı . Yorgo, bir şeylerimi verebi lirim;" d ediği zaman Naciye "dalga
Türkçe de biliyordu . An lattığ ı na göre, babası izm ir'de, geçecek bir başkasını bul; ben senin dalga geçeceğin in
annesi de Bursa'da doğup büy ümüşler, mübadeleden san değ ilim ;" derdi.
sonra Atina'ya yerleşmişler. Evlerinde anne ve babası istanbul'dan ald ıkları ev ve d ükkandan kalan kredi
Türkçe konuşurlarm ış, Yunancayı öğrenemeden ölüp git borçlarından artanlar da ödendikten sonra Muzaffer elin
mişler. Yorgo ise, Yun ancay ı önce m ahalle arka de beş paratutmaz oldu. Kimi zaman evin hiç gereksinimi
daşlarından, sonra da okuldan öğrenm iş. olmayan şeyleri alıp eve getiriyo rd u . Bu onun önüne
Havaların ısınmaya başlad ığı bahar aylarında sokak geçernediğ i tutkusu old u. Bazen karısı çok kızar ve:
şenlikleri yapılır. Şenlik günü sokaklara daha sabahtan "Ayol, n'ol uyor kuzum sana? evi depo ettin. Bari işe
sandalyeler, masalar taş ı n ı r. Insanlar ülkelerinin u lusal yarayacak şeyler olsa ald ıkları n ;" dediğinde kocası ;
g iys ilerini giyerler. Kendi gele neklerini s ü rd ü rmeye "Fazla m a l göz çıkarmaz;" derdi.
çalışırlar.
M uzaffer'in alka le olan düşkünlüğü de artmaya
Şenlik günü Yorgo'nun kızları Yunan, M uzaffer'inkiler başlad ı. Şişelerle dostluğu fazlalaşıyor gibiydi.
de Türk ul usal giysilerini giydiler. Babalar ı n ı n o rt ak
Naciye, bir gün kocasına ·vallahi Muzaffer can ıma
yaptığı dönerden komşularına dağıttı lar. Bir ara M uzaf-
tak dedi artık. Bir gün çekip gideceğim istanbul'a; evde
28
oturur, dükkanın kira parasıyla gül gibi geçinirim;• dedi.
Muzaffer huyunun iyiye gitmedi!;Jini biliyordu. Ancak
bu kötü alışkanlıklarını da bırakmasını bir türlü becere
miyordu.
Aradan kısa bir zaman geçti. Iş yerindeki ustayla
kavga etti. Iş çıkışı arkadaşlarıyla karş ılaştı. Birlikte
içkili bir Türk lokantasına gittiler. Garsonlar masayı
rakıya uyumlu yemeklerle, salatalarla doRattılar. Muzaf
fer'le arkadaşları geç vakitlere kadar yediler ... Içtiler...
Konuştular... Yetmiş likleri yeni yetmişlikler kovalarken,
zamanlar da zamanları kovaladı. Muzaffer'in aklına saat
geldi. Kolunu uzatıp zamanı öj;Jrenmek istedi. Epeyce
geç kald ı!)ını görd ü. Arkadaş larından izin istedi;
öpüştüler; oradan ayrıldı.
Soka!)ın temiz ve serin havası Muzaffer'i biraz ayılttı.
Kendini zorlayarak dengesini bozmadan yürümeye
çalışıyordu. Yalpalaya yalpalaya metroya indi. Son met
ro seferini de kaçırmadıj;Jına sevindi. Bu saatten sonra
eve ulaşmak zor işti. Sokaklarina girdi.
Naciye'sinin uyuyup uyumadıj;Jını kontrol için evin
ışıj;Jına baktı; lambalar sönüktü. Evin genel giriş kapısına
geldi. Ceplerinde anahtar arad ı ; ama bulamadı. •Kör
şeytan• deyip kapıdaki düğmeye bastı. Kapı açıldı; girdi.
Merdivenleri yürüyüp yukarı çıktı!;) ında kapıyı açık buldu.
Alt katta oturan komşuları Susanne Weber'in kocası
öj;Jie vardiyesinde çalıştığı günler ayn ı saatte evde olur
du. Bay Weber, zili çalınca karısı kapıyı açar, kocasının
gelmesini beklemeden tekrar yataj;Jına gider yatardı.
Muzaffer içeri girdi. Salonda yatan misafir kızı ra
hatsız etmemek, uyand ırmamak için lambayı yakmadı.
Ayakkabı larını çıkardı, çantasını yere koydu. Paltesunu
duvardaki askıya asmak istedi. Askı yerinde yoktu. Ken
di kendine mırıldandı ; sonra duvar dibine koyduQu çan
tan ın üstüne paltesunu koyup, ayak parmakları üstünde
sessizce yatak odasına gird i. Amacı karısını uyan
dırmamak, zıgıdı yememekti; sabaha Allah kerimdi. Oda uykulu çocuk
da alışık olmadıQı, iç g ıcıklayıcı bir kokuyla loş bir
aydınlık vardı. Oda yeni döşenmiş, karyola deQişmişti.
DeQişikliQe bir anlam veremedi. Karyolaya daha yaklaştı;
yatanı bütün ayrıntılarıyla daha net görüyordu. Yataj;Ja
yüzükoyun çıplak bir kadın yatmıştı. Gözüne inanamadı. Hasan AKARSU
Dilini dudakların ı ısırdı. Acı duydu. Uyanıktı. Hayal falan
dej;Jildi. Gördüklerine inanamadı. lrkildi. Kalbi h ızlı hızlı
atmaya başladı . Rakın ın verdiQi sersemlik gitti; yerini
korku aldı. Yabancı bir ailenin evine, hatta yatak odasına - Sokakta havlayan köpek
girmenin verdi!;Ji şoku yaşad ı ... Geldi!;) i yoldan rüzgar gibi
dışarı fırlarken, ayakkabılarını, pallosunu da aldı. Kapının Hiç eve girebilir mi ktztm
önüne çıktı; ayakkabıları nı giydi; paltosu elinde üst kata Uyu sen.
çıktı. Kendi kapısı önünde bir süre durup korkuyu yen
mek, daha sakin olmak istedi. Kendi yatak odasına gir
diğinde karısının uyuduğunu görüp sevindi. Sessizce - Söyle anne gelmesin.
yatağa yattı; bir süre uyuyamadı.
O gece Suzanne'nin kapısı ikinci kez çalındı. Ko
casını içeri alırken, daha önce kapıyı çalan kirndi diye - Dut ağactnda
düşünd ü ; durdu. Sabahleyin holde bulduj;Ju çantayla Biber olur mu anne?
düğüm çözü lür gibi oldu. Ancak, olayın tam aydınlığa
kavuşması Suzanne'nin Muzaffer'e •bu çanta sizin mi?• (Ktrmtzt biber
sorusuna karş ılık, Muzaffer'in verdi!;Ji •evet•yanıtında Asmtşlar da gündüzden.)
oldu.e
29
tra bzon va kf 1•n1n yay 1n1 : tra bzon
e i brahim DiZMAN
Trabzon, Trabzon Vakf ı'nın (Trab "Trabzon v e H avalisi Adem-i Merke yar.
zon ili ve. Ilçeleri Eğit i m , Kültür ve ziyet Cem iyeti Beyannamesi". Kudret Derg id e Trabzon l u iki sanatçı da
Sosyal Yard ı m laşma Vakf ı ) yayı mla E m i ro ğ l u , d iğ e r y az ı s ı n d a d a tan ıt ı l ı yo r. Bun lardan biri, şair Ömer
d ığ ı bir dergi. 1 987'den bu yana her yıl g eçtiğ imiz y ı l lard a ortaya ç ı ka r ı l an Kayaoğ l u . Dr. M u stafa Duman'ın ka
yayımlanan derginin 3. sayısı sunuld u G ü rcü Kralı Salomon'un türbesin i ve l e m i n d e n tan ı t ı la n Ö m e r Kayaoğ
okuy ucularına. yıkılış ı n ı ele alıyor. lu'n u n şiirlerinden d e örnekler verili
Dergi, Trabzon'u tarih, kültür ve Trabzon tari h i n e ı ş ı k tutmay a yor. "Türk ü n ü n Şairi" o l arak tan ım
sanat açılarından i ncelemeye yönelik yön el i k bir b a ş k a y a z ı d a çeviri lanan Kayaoğ l u 'n u n tü rkü tadı ndaki
bir yay ı n . Bu yanıyla, bölgeyi değişik t ü r ü nde. E lla M a i ll a rt ' ı n La Voie şiirleri yöre k ü ltürü çerçevesinde in
açılardan irdeleyen yayınlara önemli Cruelle (Vahşi Yol) roman ı ndaki Trab celen iyo r.
k atkı l a r d a b u l u n uyor. B u öze l l ik zon'a ilişkin bölümler Deha Özden'in Prof. Dr. Turan Erol d a yine Trab
s u n uş yaz ıs ı nda ş u sözl erle vurgu çevirisiyle sunuluyor. 1 930'1u y ılların z o n l u ressam Orhan Pe ker'i an
l an ıyor: "Güzel Trabzon'umuzu her Trabzo n ' u n d a n i l g i nç kesit l e r ak latıyor. Otuz üç y ı l l ı k bir arkadaşlığ ı n
yönüyle tanıtmak ve şanlı tarih i kim tarıyo r çeviri. ü r ü n ü o l a n yaz ı d a E ro l , sanatçıya
liğine uyg un bir yapıda gelişmes i n i Trabzon'un k ü lt ü r ve sanat tarihi ilişkin anı ları n ı aktarıyor.
sağlamak şüphesiz hepimizin içte n üzerine incelemeler de yer al ıyor der Dergide g eçtiğimiz yı llarda yörede
a rzusud ur." ·
g ide. A h m et Özer ve Arslan Pulat yaşanan yerkayması üzerine de bir
Derg i n in i l k yaz ı s ı ayn ı zamanda haneli'nin bi rlikte kaleme ald ı kları in yazı yer alıyor. Erol Zih n i Gürsoy im
ilin milletvekili de olan Necmettin Ka celeme, Trabzon H alkevi'ne ilişkin. zas ı n ı taş ıyan yazıda bölged eki yer
raduman imzas ı n ı taş ı yo r. Karadu Özer ve Pulathaneli, Trabzon Halke kay m alar ı n ı n g eçm i şteki örnekleri
m a n "Çeşitli Yön leriyle Trabzon ve vi'nin çeşitli alanlardaki etki nliklerini üzerinde duruluyor. Ömer Güner d e
Karadenizli" başlıklı yaz ısında Theap ve bu etki nliklerin ö ncülerini d ikkatli bu bölüme bölgedeki yerkaymaları n ı n
h ile Deyrol le'nin "Trabzon'dan Erzu bir inceleme ile sun uyorlar. k ı s a b i r tarihçesi i l e katkıda bulunu
rum'a" adl ı yap ı t ı ndan kentle i l g i l i Dergide ayrıca Trabzon'un eğ itim yor.
bölümleri a l ı nt ı lıyor. Prof. D r. Micheal tarih inde özel bir yeri o lan "Tatbikat B e k i r G e rç e k d e Akçaabat
E. Meeker'in y i ne Karad e n iz l i l er'e i lkok u l u " ince l e n iyor. Söz ko n u su i lçesindeki Orta M a h alle'nin m i m ari
i l işkin g ö r ü ş l e ri n i n de aktan l d ı ğ ı okulda öğre n i m g ö rm ü ş k i ş i l e r i n öze lliğ i n i ele alan yaz ısıyla kat ı l ıyor
yazıda "Karadenizlilik" olgusu incele a n ı larıyla bezenen yazıda, Tatbikat dergi sayfalarına.
n iyor. i lkoku lu'nun kısa bir tarihçesi verili- Derg i d e Tuncer B u lutay, Atilla
Derginin ikinci yazısı Mustafa Ke Erden ve Ziyad Nem l i'nin a n ı l ardan
m al Say ı l imzas ı n ı taşıyor. Say ı l , spora uzanan değişik türdeki yaz ı l arı
Atatürk'ün Trabzon'a i l k gelişini ince d a bu l u n uyor.
liyor y az ı s ı nda. Atat ü r k ' ü n Trab
Trabzon derg isinde ayrıca çeşitli
zon'da yapt ı ğ ı konuşmalardan yola
resim ve fotoğraf sanatçıları n ı n yanı
ç ıkan Say ı l , "Demokratikleşme süre
sıra Yaşar M i raÇ, lhsan Topçu, llhan
c i ndeki bug ünkü politikac ı ları n , bir
Dem iras l a n , Zekeriya Saka,
çok alanda old u ğ u g ibi, çağdaşlaş
Gü ndoğdu Sanı mer, Ati l la Aşut Sadri
mada da Atat ürk devrim lerinin özü n
K a rakoy u n l u , E. E rtan Tok i n a n ,
den çok öğ renecekleri ve alacakları
Ş i n a s i Özd e n o ğ l u v e Özer Girav
sayısız dersler vard ır." saptamasında
oğ lu'n u n ş iirleri yer a l ıyor. Derg i n i n
b u l u n uyor.
son sayf a l a r ı , Trabz o n ' u n e s k i
Trabzon tarihine ilişkin iki yazı Kud fotoğrafiarına ayrı l m ış.
ret Em iroğlu imzas ı n ı taşıyor. Em ir
Y ay ı n y ö n et m e n l iğ i n i B i l g i n
oğlu, "Trabzon'da Jön Türkler" ad l ı in
Ayg ü l ' ü n yapt ığı derg i özenli, temiz
cele mes inde Jön Türkler'in ve ittihat
baskıs ıyla, içeriğiyle yola çıkış nede
Terakki'nin Trabzon düşünce ve poli
n i n i gerçekleştirmeda önemli bir yol
tik yaşam ı n a etk i l e r i n i i nc e l iyor.
al ıyor. e
Yaz ı n ı n ard ı ndan iki de belge sunu
l uyor: "Trabzon Vilay eti Terakki ve E d i n m e ad res i : Necatibey Cad .
T e a l i K u l ü b ü N iz a m n a m e s i " ve No.: 88 1 3 Bakanlıklar - AN KARA.
30
e SUYUN INCE SESIN DE, Gündoğdu Sanımer, Şiirler, Kerem
Yayınları, Ankara Şubat 1 991 , 63 s.
e SESI M DEGDI YAGMURLARA, Dilber Saka, Öyküler, Kerem
Yayınları, Ankara Şubat 1 99 1 , 1 03 s.
e I NSAN SELI N I N DAMARLARI, Yaşar Çiçekdemir, Öyküler,
Yazıt Yayınları, ankara Temmuz 1 990, 55 s.
------ - -----
dergiler gazeteler
·
Kültür Yayı nları, (Şairin 'Güvercin Yüreğinde Gül Yüzlü . KARŞI; P.K. 371 06423 Kızılay - A NKARA
Çocuklar' adlı kitabının ikinci basımı, Istanbul, 1 99 1 , 64 s. e YAZIT; P.K. 227 Yenişehir - A N KARA
e I RMAK OLMAK, Adem Eryürük, Öyküler, Aydın Kitabevi e KUZEYSU ; Kökten Kitabevi, Karadeniz Mah. Lise Cad. No. :
Yayınları, Ankara, Mart 1 99 1 , 76 s. 20, 55060 - SAMSUN
e SEN BENI SEV, Salah Birsel, Ikili Fiskoslar, Broy Yayınları , e ŞIIR OKULU ; P . K. 90 3471 1 Bakırköy - ISTANBUL
Istanbul, Mart 1 99 1 , 76 s. (Ikinci Basım). e ÖGRETMEN D Ü NYAS I ; Selanik Cad. SSK lşhan ı , A Blok,
e TONGUÇ BABA (Ülkeyi kucaklayan Adam) Mehmet Cimi, Kat: 8, No. : 5 1 2 06420 Yenişehir - ANKARA
Inceleme - Araştırma, Akyüz Yayınları, Istanbul Nisan 1 990, e ABECE ; P.K. 1 31 Yenişehir - AN KARA
325 s. e TÜRK DILI DERGISI; P.K. 1 1 8 Kadıköy - ISTANBUL
e YUNUS E MRE ŞI I RLERI - Güldeste, Hazırlayanlar: Tahir e BEŞPARMAK; Hacı Halil Paşa Halk Kütüphanesi, Söke - AY
Kutsi, lrfan Ünver, inceleme - Araştırma, Fatih Rotary Kulübü DIN
Yayınları, Istanbul 1 991 , 1 36 s. e DAMLA; P.K. 209 221 00 - EDIRNE
e ÜVEYLIKLER, Islam Çankaya, Şiirler, 1 7 Nisan Yayınları, e I N VIVO; Klodfarer cad. I leti şim Han, Kat: 3 34400 -
Ankara Haziran 1 991 , 1 03 s. Cağaloğlu - ISTA N BUL
e G IZ KOKAN SUSKUNLUK, Mehmet Başaran , Anı , Çağdaş e KIRKMERDIVEN; P . K. 705 - ANTALYA
Yayınları , lstanbul 1 99 1 , 1 1 2 s. e SESLER; N I RPO "Nova Makedonija" Mito Hadöivasilev -
e ZIN DANDAKI ŞAI R , Şükran Kurdakul (Tek Kişilik Oyun) Jasmin bb. 9 1 000 Üsküp - YUGOSLAVYA
Gerçek Sanat Yayınları, Istanbul Kasım 1 990, 48 s. e ÇEVREN ; Basın Sarayı , XV Kat 3800 Priştine - YUGOSLAV
• HAYKIRMAK, Füruzan Toprak, Uzun Öykü, Gerçek Sanat YA
Yayı nları, Istanbul Nisan 1 99 1 , 1 1 0 s. e I NSANC l L; Mollafeneri Sokak, Nadir Han, No. : 40-42 Kat: 5
e ANDIKÇA, Mustafa Kemal Sayıl, Anı, Kendi Yayın ı , Istanbul Cağaloğlu - ISTANBUL
1 99 1 , 1 60 s. e AKDENIZ SANAT; P.K. 30 Muratpaşa - ANTALYA
e SON KÖY ENSTITÜLÜ, Hayati Tahsin Yılmaz, Anı, Görkem e MAVI DERINLIK; Ortak Kitap, 260 Sokak, 80, 3/7 Hatay
Yayınları, Istanbul Nisan 1 991 , 94 s. IZMIR
e DOGRU OLAMAZ YA OLURSA, Hürrem Efe, Öyküler, Mem e ANADOLU EKI N I ; 2. lnkılap Sokak, 2712 06650 Kızılay - AN
leket Yayınları, Ankara Mart 1 99 1 , 1 33 s. KARA
e ISKAMBIL EVLER, llyas Halil, Öyküler, Memleket Yayınları, e KUŞ ; Tan'ın Aylık Çocuk Dergisi, Kuş Dergisi 38000 Priştine
Ankara Mart 1 99 1 , 1 1 7 s. Basın Sarayı Kat: XV YUGOSLAVYA
e HERKESE PARASI KADAR ÖZGÜ RLÜK, Mustafa Serdar e ISIRGAN ; P.K. 63 28001 - GI RESUN
Sergen, Şiirler, Memleket Yayınları, Ankara 1 991 , 79's. e BASTON ; DEVREK Belediyesi Devrek - ZONGULDAK
e IZI KALlR, H. Recai Atalay, Şi irler, Ozan Yay ınları , lzmir e YANlT; 847 Sok. No.: 1 9/D Kemeraltı - IZMIR
1 99 1 , 63 s. e MAVI ÇIZGI; P.K. 730 01 324 - ADANA
e IHBARLI GÜL, Müslim Çelik, Şiirler, Cem Yayınları, Istanbul e SESLENIŞ; Suphi Koyuncuoğlu Ortaokulu Yayın Organı Bor-
1 990, 1 03 s. nova - lZMlR
e P ERYAVŞAN, Müslik Çelik, Şiirler, Cem Yayınları , I stanbul e ÜMIT; Salihli Lisesi Yayın Organı, Salihli - MANISA
1 99 1 , 1 02 s. (2. basım)
e DAMAR; Necatibey cad. 54/1 O 06440 Demirtepe - ANKARA
e FUZULI, Cemil Yener, I nceleme, Altın Kitaplar, Istanbul
e EFE; P.K. 28 Ödemiş - IZMI R
1 991 , 240 s.
e SESI MIZ; Balıkesir Lisesi Yayın Organı - BALIKESIR
e NAMIK KEMAL, Şükran Kurdakul, Inceleme, Altın Kitaplar,
e SÖKE REHBERI ; Kültür çatısı Kitabevi, Aydı n Cad. 72/A
lstanbul 1 99 1 , 238 s.
Söke - AYDIN
• SAl.AH BIRSEL, Muzaffer Uyguner, Inceleme, Altın Kitaplar,
e Ş I I R B ÜLTENI ; A. GÖK, PTT Ege Ü niversitesi P K. 33 -
lstanbul 1 99 1 , 239 s.
IZMIR
e ORHAN VELI, Asım Bezirci, Inceleme, Altın Kitaplar,
e ŞAFAK; Korai 20 - 69 1 00 Kornotini - GREECE
Istanbul 1 99 1 , 1 88 s.
e TAN ; Gazete Yayın I ş Örgütü, 3800 Priştine YUGOSLAVYA
e YAŞAMI N ÖZGE YORUMU, Tacim Çiçek, Öyküler, Yazıt
Yayınları, Ankara Mart 1 99 1 , 63 s. e BARTIN ; Y Çarşı Cad, Esentepe Pasaj ı 2-3 67400 Bartın -
ZONULDAK
e FIDANCIG I N Ç I LESI, Feriha Altıok, Şiirler, Kendi Yayını, Lef
koşa Eylül 1 985, 90 s. e SON REÇETE; Mithatpaşa Cad. 54/ 1 8 Kızılay - ANKARA
e H ELE BIR DÜŞÜN, Feriha Altıok, Şiirler, Cem Yayınlar ı , e KARABÜK IÇIN ELELE ; H ürriyet Cad. Bedesten Iş Merkezi
Istanbul Şubat 1 987, 6 3 s . Kat: 4 No. : 1 1 1 - 1 1 9 Karabük 1 ZORGULDAK
e Ş I I R V E SÖYLEŞILER, Feriha Altıok, Şiirler, Kendi Yayın ı , e ADA'N IN SESI ; Adalıoğlu lşhanı No: 2 Kuşadası 1 AYDI N
Lefkoşa Şubat 1 99 1 , 7 2 s. e YENI ADANA; P.K. 1 1 7 - ADANA
e EY SAMANDAG SAMANDAG, Fikret Otyam, Röportajlar, • YENI Ü LKE ; Atatürk Bulvarı , Matbaacı lar Sitesi, No. : 35-40 -
Gerçek Sanat Yayınları, Istanbul Mart 1 99 1 , 1 57 s. SIVAS
e MEVSIMSIZ PEMBE, Kemal Bayram, Şiirler, Gerçek Sanat e ZEYTI NBURNU'NUN SES I ; Meral Mavinil, P.K. 43 Zeytinbur
Yayınları, Istanbul Şubat 1 99 1 , 80 s. nu - ISTANBUL
e DEVREK'I N SES I ; Devrek - ZONGU LDAK
31
·ferit oğuz bay1 r düşün
ve sanat odülü .. oykü .. ye
verilecek
Türk kültür v e sanatına katkılar yapma amacıyla kurulan
Ferit Oğuz Bayır DOşOn ve Sanat Ö dOIO, •öykü"ye ve
rilecek:
1 - Ödüle 1 991 yılında yayımianmış öykü kitapları, ya da ya
yımlanmaya hazır dosya halindeki yapıtlar katılabilir. (Yayım
lanmamış yapıtlar makinayla ve iki aralıkla yazılmış olmalı)
2- Ödül 1 .000.000 (Bir milyon) liradır.
3- Seçici kurul Vedat Günyol, Talip Apayd ı n, Mehmet
Başaran, Fakir Baykurt, Sami Karaören ve Emin Özdemir'den
oluşmaktadı r.
4- Ödüle katılacak yapıtlar, altı nüsha olarak 31 Aralık 1 991
akşamına d�in ödül yazmanlıQı adresine postalan malıdır.
5- Sonuç, Köy Enstitülerinin kuruluş günü olan 1 7 N isan
1 992'de açıklanacak, ödül Foça'da yapılacak bir törenle sahi
bine verilecektir.
Aday yapıtların gönderileceQi adres:
sevişmek,
gözyaşlariyia yaln 1zhğ1n
Kenan SARIALiOGLU