Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 60

TABVLA

İstanbul Üniversitesi
Klasik Filoloji Topluluğu Dergisi

Sayı 7
Bahar 2020
Bizi Sosyal Medyadan Takip Edin TABVLA
İstanbul Üniversitesi Klasik Filoloji Topluluğu Dergisi
klasikfiloloji
Danışman Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erman GÖREN
Yayın Direktörü Mert KURTULUŞ
klasikfiloloji
Editörler İbrahim Mert İNAN
iuedkft@gmail.com Mert KURTULUŞ
Grafik Tasarım Uğur YILDIRIM
iuklasikfiloloji Kapak Tasarım Uğur YILDIRIM
Sayı 7 - Bahar 2020
Yayın Türü Yerel, süreli, yılda bir
İletişim tabuladergikft@gmail.com
Yayın Tarihi Eylül 2020

İstanbul Üniversitesi
Sağlık Kültür Spor
Daire Başkanlığı’na
kulübümüze sağladığı
basım desteği ve
verdiği dağıtım izni için
teşekkürlerimizi sunarız...
İÇİNDEKİLER
İBRAHİM MERT İNAN
Sophokles’in Aias’ında Çokanlamlılık Ve Vecizevari İfade Kullanımları......................................3

ÜMİT DURAN
Yunanca Bazı Terimlerin Türkçedeki Latince Ve Arapça Öyküntüleri (Calque) Üzerine Bir
İnceleme................................................................................................................................................................11

MERT AYSOYSAL
Kutsal Kitap Eleştirisi Ve Papalığın Tutumu........ ...........................................................................17

GİZEM AKTAŞLI
Dijital Ortamda İletişim: İnternet Dilinin Melez Karakterine Bir Bakış....................................23

BEGÜM KAYNAKOĞLU
Seneca’nın “De Clementia” Adlı Eserine Ahlak Penceresinden Bakış...........................................29

BEGÜM KAYNAKOĞLU, FİDAN FINDIKOĞLU, MERYEM KARAKURT


Ovıdıus’un Metamorphoses’inde Aşkın Veçheleri.............................................................................35

ASUMAN ŞAHİN
Protohistorik Dönem Kentleri Arkeolojik Peyzaj Tasarımında Yazı Ve Dil................................39

MELİHA YONCA ERDEM


Künstlerroman Karakterleri Olarak Stephen Dedalus Ve Ahmet Cemil......................................45

BAHADIR İKİCAN
Pyrrhos Savaşları Ve Roma’nın İtalya’nın Güneyine Egemen Oluşu............................................49

BETÜL ŞEPİK
KFT Film Okumalarına Dair....................................................................................................53

İBRAHİM MERT İNAN


KFT Vezin Çalışma Grubu.................................................................................................................55
GİRİŞ
İ
lksel toplumlarda yazı olmadığı için kelimelerin (calque) yolculuğu anlatıldı. Üçüncü
kültürün muhafazası ve belleğin sürekliliği yazıda sakıncalı bir alan olarak görülen kutsal
meydana gelememiştir. Yazının icat olup kitap eleştirisi ve Papalığın tutumuna değinildi.
kültürü başlatmasıyla bellek de korunur hale Dördüncü yazıda ise günümüzde yaygın olarak
gelmiştir. Bu belleğin anlaşılır şekilde korunup kullanılan internet dili, kullanıldığı ortamı ve
aktarılması safhasında başat rolü üstlenen dil dilin melez karakteri mercek altına alındı. Altıncı
de, farklı toplumların kendilerine özgü anlam ve yazıda Seneca’nın ‘De Clementia’sında ahlaka ve
kelamları aracılığıyla yazının varlığının sürmesini yedinci yazıda Ovidius’un “Metamorphoses”inde
sağlamıştır. Klasik Filoloji Topluluğu bünyesinde aşka dair düşünceleri ve kullanılan dil tematik
7. sayısını yayınladığımız TABVLA’da, yazıyı ve olarak yorumlandı. Yedinci yazıda geriye bir bakış
yazının mevcudiyeti olan dili farklı perspektiflerden yapılarak, tarih öncesi dönemde yapılan peyzaj
incelemeye yöneldik. Öyle ki antikçağ metin tasarımlarının yazım ve dil kullanımlarına değinildi.
eleştirisinden internet diline, diller arası kelime Sekizinci yazıda, baş karakterleri künstlerroman
alışverişinden peyzajın arkeolojik diline kadar pek türünde yaratılan iki romanın karşılaştırmasına yer
çok disiplinden bakış açılarını derlemeye gayret verildi. Dosya konusu dışında bulunan tek yazı olan
ettik. son yazıda da, Pyrrhos savaşları ekseninde Yunan
ve Roma orduları ve ordu sistemleri tartışıldı.
İlk yazının konusu olan Sophokles’in
Aias’ında, şairin odaklandığı ahlaki temaları Dünya çapındaki Koronavirüs salgını
yansıtma safhasında dilin nasıl kullanıldığını sebebiyle TABVLA’nın 7. sayısı, beklenen basım
incelendi. İkinci yazıda metinden dile bir tarihinden çok geç yayınlanmak durumunda kaldı.
geçiş ile, Yunanca üzerinden öyküntü yapılan Sabrınız için teşekkür ederiz.

Editoryal Ekip
İbrahim Mert İnan – Mert Kurtuluş
SOPHOKLES’İN AIAS’INDA ÇOKANLAMLILIK
VE VECİZEVARİ İFADE KULLANIMLARI
İBRAHİM MERT İNAN*

S
ophokles’in en eski tragedyalarından biri bulunmayan arka plan ise, Proklos’un sunduğu bir
olan1 ve yaklaşık olarak MÖ 445-440 yılları özetle karşımıza çıkıyor:
arasına tarihlenen Aias, Eustathios’un “... Ἡ τῶν ὅπλων κρίσις γίνεται καὶ Ὀδυσσεὺς
deyimiyle bir ‘Homeros sever (philomēros) ve κατὰ βούλησιν Ἀθηνᾶς λαμβάνει, Αἴας δ’
Homeros öğrencisi olarak şekillendirdiği’2 trag- ἐμμανὴς γενόμενος τήν τε λείαν τῶν Ἀχαιῶν
edya ozanlığı kariyerinin belki de en belirgin λυμαίνεται καὶ ἑαυτὸν ἀναιρεῖ.
motiflerini dokuduğu tragedyasıdır. Bunun ned-
eni Aias’ın, başta Homerosçu destan Ilias olmak ... [Akhilleus’un] mühimmatı hesabına bir
üzere, günümüze fragmenter olarak kalmış olan duruşma vardı ve Odysseus Athena’nın
Aithiopis ve Ilias Mikra’dan3 ve Aiskhylos’un kumpasları yoluyla [mühimmatı] aldı, fakat
‘Hoplōn Krisis – Mühimmatın Duruşması’ adlı Aias aklını oynatıp Akhaların sürüsüne işkence
tragedyasından4 izler taşımasıdır. Sophokles’in etti ve kendini ortadan kaldırdı.”10
anlatısını bu ozanlardan ayıran temel unsur, ana Bu noktaya kadar karşımızda haşin ve aza-
kahramanlarının hemen hemen hepsinde ortak metli Aias vardı, Akhalar arasında Akhilleus’un
olarak görülen sağlam iradeleri, başlarına buyruk ardından yüce kahramanlık (aristeia) bakımından
oluşları, toplum içindeki tek başınalıkları ve tes- ikinci en iyi olduğu Hellas’ın diline pelesenk ol-
limiyet yerine ölümü yeğlemeleridir.5 Aias’ın muş11 bir kahraman. Fakat hakkı olan Akhilleus’un
belirgin karakterini6 ve Sophokles’in alımladığı mühimmatı, ölümünden sonra yapılan haksız bir
anlatıdaki kırılmaları, Homeros’tan iki pasa- oylamayla Aias yerine Odysseus’a verilmiş, kah-
jda okuyabiliriz.7 Ilias’ın 23. kitabında Odysseus ramanlık onuru (timē) saldırıya uğramıştı. Bu hak-
ve Aias, Patroklos onuruna düzenlenen cenaze sızlığa uğramasında Atreus oğullarının ve Ody-
oyunlarında güreş tutarlar. Odysseus, karakteri- sseus’un suçlu olduğunu12 düşünerek, gururu ve
yle özdeşleşmiş düzenbazlığıyla (dolos) azametli yaptıklarının utancından ötürü intihar etmeye doğ-
Aias’ın sırtını yere getirir. Akhilleus ise ikisini ru ilerlemektedir.13 Zira Atreus oğulları ve Ody-
durdurur ve zaferin ve mükafatın ikisi arasında pay sseus’u yakalayıp öldürdüğünü sanarken Atha-
edilmesini istediğini beyan eder.8 Bir diğer pasajla na’nın gözünü karartması sonucu14 ganimet olarak
Odysseia’nın 11. kitabında Odysseus’un Hadēs’te alınmış sürü hayvanlarını katletmişti. Ne var ki bir
Aias ile karşılaştığı sahnede karşılaşırız, Odysseus tragedyanın başrolü olmak, tanrılar nezdinde gü-
onunla konuşmayı denemesine karşın Aias sırtını nahsız birinin başına gelebilecek bir durum değil-
dönüp Erebos’ta kaybolur.9 Sophokles’in Aias’ı dir. Oyun tanrıçanın Odysseus’a seslenişiyle açılır,
alımladığı ve elimizdeki Homerosçu metinlerde izleyiciler Athana’nın Aias’ın tanrılara karşı işle-
* İbrahim Mert İNAN; İstanbul Üniversitesi, Eski Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Lisans 3. Sınıf Öğrencisi.

3
diği hybris suçunun cezasını ödetmeye geldiğini Ey Zeus baba, hiç olmazsa sen 
görmektedir. Çokanlamlılık oyunu daha başından kurtar Akhaoğullarını bu sisten 
kaplamaya başlar, zira ne Athana Aias’ın suçunun Nurânî kıl göğü, görme gücü ver gözlerimize, 
ne olduğunu ifade etmiştir ne de mit geleneğin- Nur içinde de mahvet bizi, 
de Aias’ın işlediği suçun tanrılar katında bir suç böylesi hoşnut ederse şimdi seni.”24
olduğuna dair net emareler bulunur.15 Athana’nın Aias Akhalara  düşmandır, onun için bir
Aias’a saldırısı açıktan değildir, Aias’ı çağırırken “biz” yoktur artık. Ilias’taki ifadesinde Aias
ise onun müttefiği (symmakhon) olduğunu belirtir. ışığı (phaos) kelime anlamıyla kullanır iken
Burada de Jong’un dikkati çektiği kelime tekrarla- Sophokles’te ise ışık (phaos) ve karanlık (skotos)
rı ile Aias’ın hybris’ini özetlemeye çalışacağız.16 mefhumları birbirinin yerine geçmiş gibidir. Zira
Aias kendisinin en iyi (aristos) kahraman oldu- nurânî göğün altında yaşamak  onu  halihazırda
ğundan ve yardıma muhtaç olmadığından o kadar mahvetmektedir:
emindir ki, Athana’yı karşısına alır17 ve “iftiharını “ἰώ, 
(kompos) saklamaz”.18 Nitekim habercinin sahne σκότος, ἐμὸν φάος, 
aldığı pasajda “iftihar” (kompos) kelimesinin iki ἔρεβος ὦ φαεννότατον, ὡς ἐμοί 
defa geçmesiyle Aias’ın hybris’i belirginleşir.19 Ah karanlık, ışığım benim ! 
Tekrarlayan bir başka kelimeye, Aias’ın Athana’yı Erebos, ey en mücellâ ışığım benim !”25
ilk gördüğü an “yanında durmasına” (parestēs)20
teşekkür ettiği sahnede rastlıyoruz. Daha öncesin- Aias bile bile yeraltındaki karanlığı ifade
de Odysseus’un Athana’ya, Aias’ın Akha kampına eden skotos kelimesini kullanır. Buradaki karşıtlık
ne kadar yaklaştığını sorarken aynı fiili (parista- Nooter’a göre ölüm için yakaran bir dua değil,
mai) kullanması Athana’nın ‘yarenliğinin’ niteliği Aias’ın birbirinin karşıtı olan mefhumların iç içe
konusunda belirleyici oluyor. Zira Kamerbeek’ten geçtiğini göstermek amacıyla kurduğu bir meta-
fiilin Homeros’tan itibaren hasmane hareket için for ve dokhmiakon’larla26 kurulan bir heyecan
kullanıldığını aktaran de Jong’un ifade ettiği gibi, kasırgasıdır.27 Fakat Aias sadece ölmek için ya-
Athana Aias’a saldırıyor.21 Aias ise, yine aynı fiille karmaz, ışık ve karanlık mefhumlarının karşıtlığını
kendi yazgısını dokuyor gibidir: sadece yaşam ve ölüm için kullanmaz. Aias intihar
edecektir, fakat meramını dillendirmeden gitmey-
“Χωρῶ πρὸς ἔργον, τοῦτό σοι δ’ ἐφίεμαι, ecektir:
τοιάνδ’ ἀεί μοι σύμμαχον παρεστάναι. “Αἰαῖ· τίς ἄν ποτ’ ᾤεθ’ ὧδ’ ἐπώνυμον 
İşime döneyim ben. Sana da şunu buyuruyorum, τοὐμὸν ξυνοίσειν ὄνομα τοῖς ἐμοῖς κακοῖς; 
daima böyle bir müttefik olarak dur yanımda.”22 νῦν γὰρ πάρεστι καὶ δὶς αἰάζειν ἐμοί
Buradan itibaren Sophokles’in Aias’ı Ai ai ! Kim bilirdi adımın sanımın  
kırılma yaşamaya başlar, zira ne dostları başımdaki belalarla bağdaşacağını böyle ?
Homerosçu anlatıda karşılaştığımız Akhaların Zira mümkün şimdi bana ‘Ai ai’ diye haykırmak
dostu konumundadır ne de kahramanlığın erdemi iki defa”28
kendisini en iyi (aristos) olarak konumladığı ye- Bu noktada Homerosçu bir kahraman
rdeki erdemle aynıdır.  İçinde bulunduğu dünya- olduğunu anımsamamızın faydalı olacağı Aias
da düşmanı tarafından dahi övülen23 bilek gücüne adını, kendi ağzından ‘ai ai diye haykırmak, feryat
dayalı güç (biē) ve bu gücün yeğinliğinin (aretē) etmek’ anlamlarındaki ‘aiazein’29 fiiline dayandırır.
yerini, Odysseus’un aklı (mētis) ve bu aklın ürettiği Gören’in değindiği gibi, kahramanın adının kaderi
düzenbazlık (dolos) almıştır. olması motifi yeni bir unsur değildir ve fakat adın
“Ζεῦ πάτερ ἀλλὰ σὺ ῥῦσαι ὑπ’ ἠέρος υἷας Ἀχαιῶν  gerçeğini (etymos) bilmenin kahramanın kader-
ποίησον δ’ αἴθρην δὸς δ’ ὀφθαλμοῖσιν ἰδέσθαι,  ini de bilmek anlamına geldiği30 antik Yunan to-
ἐν δὲ φάει καὶ ὄλεσσον, ἐπεί νύ τοι εὔαδεν οὕτως. plumunda yaygın olarak bilinen bir kahramanın
  adını yeniden yorumlamak, Sophokles özelinde

4
bir bağlamdan koparma değildir. Nooter’ın te- üzerine çalışmasındaki tespiti Aias’ın durumunu
mas ettiği gibi sadece Aias, tekrarlanan haykırış bize nakleder gibidir:
anlamında bir fiil olarak adının yerindeliğini “‘Zaman’ın [khronos] gözler önüne serdiği,
fark eder ve yorumlar; kimliğine saplanan şiirsel ‘müsabaka’ [agōn] zemini üzerinde kendini gös-
ironiyi ifade ederek dilde kendi yerini tanımlar. teren, ‘yeğinlik/meziyet’in [aretā] meşruluğudur.
Kendi kendini analizi sadece Homerosçu Aias’tan Bu işin sonunda gelen ‘tamamlanma’ [telos] tam
kopuşu belirten bir değinme değil, oyunun ilerley- da ışığın görünmesiyle fark edilecektir.”37
en kısımlarında tonunu kendisinin belirlediği bir
yankının yorumudur.31 Gelgelelim, Aias’ın intihar Aias, khronos’un huzurunda gerçekleşen
etmeye gittiği sanıldığı bir bölümde verdiği söylev agōn’u kaybetmiş görünmektedir, birbiri içine
(646-92) pek çok açıdan uzun soluklu tartışmalara geçmiş meziyetlerde iradesi kadar sağlam tuttuğu
konu olmuştur. Baskın iki görüş, Aias’ın bile ist- yemininin (horkos) gereğini yerine getirmeye
eye gerçeği gizlediği ve dürüst olduğu fakat yanlış çalışmaktadır. Fakat Aias bile değişimin önünde
anlaşıldığı yönünde. Aias sahnede tek başınadır, duramayacaktır:
kendisi haricinde sahneye başka giriş ve çıkış “κἀγὼ γάρ, ὃς τὰ δείν’ ἐκαρτέρουν τότε,
olmayacaktır.32 Hiçbir karaktere hitap etmez, βαφῇ σίδηρος ὥς, ἐθηλύνθην στόμα
kaldı ki cesedi bulununcaya dek yanlış anlaşılmış πρὸς τῆσδε τῆς γυναικός· οἰκτίρω δέ νιν
olacaktır. Aias, kullandığı vecizevari ifadelerle Zira ben ki zamanında
yer yer Homerosçu Aias’tan ayrılır ve gerek to- yaman bir şekilde metanet gösteren
plumca kabul gören gerekse tamamen olağandışı daldırılmış bir demir gibi
olan görüşler belirterek elindeki tüm kontrastları yumuşatıldım bıçağımın ağzında,
kullanacaktır. Aristoteles Rhētorikē’de, vecizenin şu kadın yüzünden.
(gnōmē) özel niteliklere değil genel niteliklere Fakat acıma duyuyorum ona”39
dair bir beyan olduğuna ve bu beyanın işaret Gnōmē’nin işlevi, buradaki gibi kalıp
ettiği niteliklerin sadece insan davranışlarına dair ifadelerde değil tekrarlar, eş ve zıt anlamlar-
olduğuna işaret eder.33 Nitekim Lardinois’nın ifade la da ifade edilebilir.40 Aias kendini demirden
ettiği gibi34 Yunancada vecizevari açıklamalar, (sidēros) bir kılıca benzetiyor, zira sıcak demir
bu söylevdeki gibi tam kelime tekrarlarından suya batırıldığında sertleşir fakat kırılganlaşmaz.41
oluşabildiği gibi eş ve zıt anlamlı kelimelerden de Nitekim Aias, önceki durumunu daldırma
oluşabilir: anındaki demirle değil, daldırılmış (baphēi) ve
“ἅπανθ’ ὁ μακρὸς κἀναρίθμητος χρόνος, bu nedenle sert olan demirle karşılaştırıyor.42
φύει τ’ ἄδηλα καὶ φανέντα κρύπτεται Devamında Tekmessa yüzünden kadınsılaştığını
κοὐκ ἔστ’ ἄελπτον οὐδέν ἀλλ’ ἁλίσκεται, (ethēlynthēn),43 acıma ve merhamet gibi kadınsı
χὠ δεινὸς ὅρκος χαἰ περισκελεῖς φρένες. duyguların onu, bıçağın ağzını44 körelttiğini
Tüm o uzun ve saymakla bitmez zaman ima ediyor. Acıma, merhamet ve sükûnet sadece
peydâ eder müphem şeyleri Aias’a özgü bir düşünce olarak kadınsı değildir.
ve örtbas eder görünür şeyleri Finglass’ın dikkati çektiği gibi45 Aias önceki di-
hattâ var değildir beklenmedik hiçbir şey, zelerde Tekmessa’yla tartışmayı geçiştirmek için
fakat dize getirilir pek çok kez gnōmē’ye sığınır. Bununla birlik-
yaman yemin ve dik kafalı zihin.”35 te Lardinois, Antik Yunan düşüncesinde şiir ve
Her şey zamanın (khronos) gözü önünde retoriğin kadınsı olarak ele alındığı yargısından
meydana gelir, o her şeyi ifşa edebilir36 ve huzu- hareketle, Aias’ın kullandığı gnōmē’yi söylemi-
runda beklenmedik olan bir şey yoktur.37 Aklın nin lirik olması bakımından “yumuşatılmış”
almayacağı kadar uzun (anarithmos) olması se- olduğunu düşünmektedir.46 Instone ise buradaki
bebiyle, tesir edemeyeceği bir değişim yoktur. gnōmē kullanımını, söylevin genelindeki an-
Gören’in Pindarosçu ışık ve karanlık mefhumları lamsal alanı inceleyerek stoma kelimesinin

5
söylemini ifade ettiğini ve Aias’ın “söyleminin Bu sözler Hellas’ın yedi bilgesinden biri
yumuşatıldığını” savunur.47 Öyle ki Aias’ın iler- olan Prieneli Bias’ın özdeyişiyle benzerlik gös-
leyen dizelerde kullandığı değişim temalarının48 da terir:
destekleyebileceği bu görüş, kahramanın Tekmes- “ἐρωτηθεὶς τί γλυκὺ ἀνθρώποις, ‘ἐλπίς’ ἔφη,
sa tarafından fikrinin değiştirildiğini değil fakat ἥδιον ἔλεγε δικάζειν μεταξὺ ἐχθρῶν ἢ φίλων·
aynı zamanda ölümünün artık olumsuz ve korku- τῶν μὲν γὰρ φίλων πάντως ἐχθρὸν ἔσεσθαι τὸν
tucu bir yanı olmadığını gösterme çabasına vurgu ἕτερον, τῶν δὲ ἐχθρῶν τὸν ἕτερον φίλον.
yapar.
Aias tanrıçanın gazabından (mēnis) kurtul- Ona insanlar için tatlı olanın ne olduğu sorul-
mak için deniz kenarında yıkanmaya gider, bu aynı duğunda ‘umut daha hoşnut edicidir,’ dedi, ‘ha-
zamanda bir arınma ritüeli hazırlığıdır. O sırada sımlarla dostlar arasında bir yargıya varmada
kılıcını saklayacak bakir bir yer arayacak, sürüye hasımları tercih ederim, zira dostlardan biri her
saldırırken kullandığı bu kılıcın güvenilmezliğine halükârda düşman olacaktır, hasımlardan biri
vecizevari bir ifadeyle değinecektir: ise dost olacaktır.”53
“ἀλλ’ ἔστ’ ἀληθὴς ἡ βροτῶν παροιμία Fakat Aias dost ve düşman arasında kesin
‘ἐχθρῶν ἄδωρα δῶρα’ κοὐκ ὀνήσιμα. bir ayrım yapıp taraf olmaz, düşmanlarını bir an-
ancak doğrudur ölümlülerin [şu] atasözü: lamda tasnif eder. Peki Aias’ın bu söylevdeki asıl
‘düşmandan gelen armağan mükâfatsızdır’ ve amacı nedir? Neden sessizce ölüme hazırlanmıyor?
yararlı değildir.”49 Bunun cevabını Nooter’dan alabiliriz: Aias söylem-
ine söyleviyle bir thrēnos veçhesi kazandırıyor.54
Elinde tuttuğu Ilias’ın 7. kitabında Thrēnos da goos gibi bir ağıt türüdür; fakat bu ağıt,
Hektor’dan aldığı kılıçtır ve bilindiği üzere Hektor Aias’ın itiraz ettiği o feryat figân yakınan kadınsı
Aias’ın düşmanıdır. Fakat burada tutarsız görünen ağıt değildir. Thrēnos Alexiou’nun Simonides ve
durum, Aias’ın ilerleyen dizelerde Hektor’un Pindaros üzerinden ifade ettiği gibi,55 duyguları
kılıcını Troya toprağına dikkatle sabitleyecek itidalli bir şekilde dizginleyen, vecizevari ve te-
olması ve onun kendisine hızlı bir ölüm nasip selli edici bir karakteristiğe sahiptir. Bu thrēnos
edeceğini50 söylemesiyle ortaya çıkıyor. Kyriak- veçhesi edinmiş söylev, henüz vuku bulmamış bir
ou’ya göre bu dizeler ilerideki ifadeyle koşutluk ölüm için yas tutacak bir kitleyi teselli etme işlevi
içindedir zira Aias Akhalarla da düşmandır ve taşır. Nitekim Aias ilerleyen dizelerde söylen-
bu şartlar altında, ölüm ve onu getiren silah hoş medik kalan şeyleri Hadēs’te anlatacağını ifade
karşılanır.51 Dost (philos) ve düşman (ekhthros) ederken, Homerosçu lügatte şiirsel anlatıcılık edi-
da Aias’ın kullandığı karşıtlıklar olarak karşımıza mini imleyen bir fiil kullanır.56 Taplin’in değindiği
çıkıyor: gibi, Aias’ın da tıpkı Ilias’ta Akhilleus’un kendi
“... ἐπίσταμαι γὰρ ἀρτίως ὅτι trajedisinde olduğu gibi kendi ölümsüzlüğünü
ὅ τ’ ἐχθρὸς ἡμῖν ἐς τοσόνδ’ ἐχθαρτέος sadece işleriyle değil fakat ‘gelecek kuşaklara
ὡς καὶ φιλήσων αὖθις, ἔς τε τὸν φίλον şarkılarla kalan biri’ olarak kazanır.57 Akhilleus’tan
τοσαῦθ’ ὑπουργῶν ὠφελεῖν βουλήσομαι, farklı olarak Aias, tragedya boyunca, özellikle bu
ὡς αἰὲν οὐ μενοῦντα söylevde kurduğu karşıtlıklar ve koşutluklarla
... zira henüz vakıf oldum ki kendi hikayesini icra eden bir şair gibidir. Gören,
hasmım nefret edilesidır tarafımızca Pindaros özelinde doğru ve yanlışın mutlak
gelecekte dostane davranacağından, bir dosta olmadığını; ışık-karanlık, doğru-yanlış ve yaşam-
gelince, ölüm kutuplaşmalarının koşut haline geldiğini ve
ona da bu ölçüde destek sağlayarak yardımcı şairin üretiminde bu kutuplaşmaların tam ortasında
olmak isteyeceğim, gerçekleştirdiğini vurgular.58 Bizce de Aias’ın, lit-
sonsuza dek böyle kalmayacağından”52 eratürde ‘Aldatma’ (Deception, Trugrede) adıyla
yer etmiş söylevi tam da bu koşutluk içinde, belki

6
de sadece Aias’ın idrak ettiği bir tamamlanmaya de Jong, I. J. F., Rijksbaron, A. (ed.). Where Narratology
(telos) ulaşmıştır: Meets Stylistics: The Seven Versions of Ajax’ Madness
içinde, (s. 81.) Leiden: Brill.
“ἓ τὰν ἀλάθειαν ἰδέμεν, οὔ κεν ὅπλων χολωθεὶς 17. bkz. Lawall, S. N. (1959). “Sophocles’ Ajax: Aristos . . .
ὁ καρτερὸς Αἴας ἔπαξε διὰ φρενῶν after Achilles.” Classical Journal 54/7: 293 vd.
λευρὸν ξίφος 18. Soph. Aj. 96.
19. bkz. (hypsikompōs) Soph. Aj. 766, (ekompei) 770.
Görebilmiş olsalardı hakikati, zorlu Aias 20. Soph. Aj. 92.
silahlara öfkelenip saplamazdı döşüne 21. de Jong, I. J. F., a.g.e., 82.
yalın kılıcı” 59 22. Soph. Aj. 116-7.
23. Aias’ın Hektor tarafından “Akhaların en iyi-
SONNOT
si (Akhaiōn phertatos)” olarak övüldüğü pasaj
1. bkz. Jebb, R. C. (1907). Sophocles, the Plays and Frag-
için bkz. Hom. Il. 7.289, ayrıca bkz. Nagy, G. (1999). The
ments, Vol. 7: The Ajax with Critical Notes, and Trans-
Best of the Achaeans: Concepts of the Hero in Archaic
lation in English Prose, Cambridge, Cambridge University
Greek Poetry. Baltimore: The Johns Hopkins University
Press, s. li-liv.; Finglass, P. J. (2011). Sophocles: Ajax, Ed-
Press, s. 31 vd.
ited with Introduction, Translation, and Commentary.
24. Hom. Il. 17.645-7.
New York: Cambridge University Press, s. 1-10.
25. Soph. Aj. 394-5.
2. bkz. Schein, S. L. (2012). A Companion to Sophocles.
26. “k l l k l” formunda, coşkun bir düşünceyle
Ormand, K. (ed.), Sophocles and Homer içinde, Londra:
kullanılan bir vezin türü. bkz. West, 1982, 108-15.
Wiley and Blackwell. s. 427. = T 1.85–7 ed. Radt.
27. Nooter, S. (2012). When Heroes Sing: Sophocles and
3. bkz. Jebb, R. C., a.g.e., s. xii vd.
the Shifting Soundscape of Tragedy. Cambridge: Cam-
4. bkz. Jebb, R. C., a.g.e., s. iv-xxiii; Finglass, P. J., a.g.e.,
bridge University Press. s. 37-8.
s. 26-33.
28. Soph. Aj. 429-30.
5. bkz. Knox, B. M. W. (1964). “The Ajax of Sophocles”,
29. LSJ9, s.v. aiazein.
Harvard Studies in Classical Philology 65/1, s. 27 vd.;
30. Gören, E. (2013). “Arkaik Yunan Șiirinde Ad,
Segal, C. (1995). Sophocles’ Tragic World: Divinity, Na-
Adlandırma ve Hakikat İlișkisi: Pindaros’un Zafer
ture, Society. Londra: Harvard University Press, s. 17 vd;
Șarkılarında (Yeniden-)Adlandırma.” İstanbul: İstanbul
Finglass, P. J., a.g.e., s. 42 vd.
Universitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış
6. Bu makalede detaylandıramadığımız Aias’ın
doktora tezi). s. 122-139.
kahramanlıklarına hızlı bir bakış için bkz. Hom. Il. 8. 266
31. Nooter, S., a.g.e., s.40.
vd., Hom. Il. 14.409 vd., Hom. Il. 17.281 vd.
32. Soph. Aj. 807.
7. bkz. Burian, P. (2012). A Companion to Sophocles.
33. Arist. Rh. 1394a21-26.
Ormand, K. (ed.), Sophocles and Homer içinde, (s. 70-71).
34. Lardinois, A. P. M. H. (2006). Sophocles and the
Londra: Wiley and Blackwell.
Greek Language: Aspects of Dictıon, Syntax And Prag-
8. bkz. Hom. Il. 23.708-739.
matics. de Jong, I. J. F., Rijksbaron, A. (ed., 2006). The
9. bkz. Hom. Od. 11.538-567.
Polysemy of Gnomic Expressions and Ajax’ Deception
10. bkz. West, M. L. (2003). Greek Epic Fragments:
Speech içinde, (s. 216). Leiden: Brill.
From the Seventh to the Fifth Centuries BC. Londra:
35. Soph. Aj. 646-9.
Harvard University Press, s. 120.
36. bkz. Soph. OC. 617-8, 1453-4, Theogn. 967.
11. Aias’ın bu konudaki yaygın ünü için bkz. Hom. Il.
37. ayrıca bkz. Archil. fr. 122.1.
2.768-9, Hom. Od. 11.469-70, Alkaios fr. 387, Hdt. 5.66.
38. bkz. Gören, E., 2013, a.g.e., s. 104.
12. Soph. Aj. 97-8, 445-6.
39. Soph. Aj. 650-2.
13. Aias’ın duruşmanın hemen sonrasında, sürüye
40. tekrar: ta dein(a)’ – deinos; eş anlam: ekarteroun –
saldırmadan intihar etmesine dair bir başka anlatı için bkz.
periskeleis; zıt anlam: adēla – phanenta, phyei – kryptetai.
Pind. Isthm. 4.53 vd., ayrıca bkz. Pindaros: Bütün Zafer
bkz. Lardinois, A. P. M. H., a.g.e., s. 217.
Şarkıları. Gören, E. (çev. 2015). s. 209. İstanbul: Yapı
41. Homerosçu izdüşümler için bkz. Hom. Il. 22.357,
Kredi Yayınları.
24.205; Hom. Od. 9.391-3.
14. Soph. Aj. 51-2, 85.
42. Demirin işlenme süreçlerine dair detaylar için bkz. Plut.
15. Oyunun skholia yazarı, bu motifin bir tür “intentio
De Pr. Frig. 950c, Plin. NH 34.146, Jebb, R. C., a.g.e.,
auctoris” (prosthēkē tou poiētou) olduğuna dikkat çeker.
s.230
bkz. Elmsley, S. T. P. (ed. 1825). Scholia in Sophoclis Aias
43. LSJ9, s.v. “thēlunō”.
e Codice MS. Laurentiano. Oxford: Clarendon Press. s.
44. “stoma” için yaygın olan okuma, lafzi anlamı “ağız”
248, sv. 766.
(LSJ, s.v. stoma) olan kelimenin Homerosçu bağlamda
16. bkz. de Jong, I. J. F. (2006). Sophocles and the Greek
“bıçağın ağzı” (Autenrieth, s.v. stoma) olarak kullanıldığı
Language: Aspects Of Dictıon, Syntax And Pragmatics.

7
ve buradaki ifadenin bir teşbih olduğudur. Literatürden Modern Literatür
örnekler için bkz. Hom. Il. 15.389, Eur. Suppl. 1206 Ar. ALEXIOU, M. (20022). The Ritual Lament in Greek
Nub. 1108, LSJ9 s.v. stoma, III 1a. Tradition. (ikinci basım, ilk basım 1974). Oxford: Rowman
45. Soph. Aj. 292-4, 579-82; Finglass, P. J., a.g.e., s. 225. and Littlefield Publishers.
46. Lardinois, A. P. M. H., a.g.e., s. 218-219, ayrıca bkz. dn. AUTENRIETH, G. – KEEP, R. P. (2014). An Homeric
17. Dictionary for Use in Schools and Colleges. New York:
47. Instone, S. J. (2007). Hesperos - Studies in Ancient Cambridge University Press.
Greek Poetry Presented to M. L. West. Finglass, P. J., BOWERSOCK, G. W., BURKERT, W., PUTNAM, M. C.
Collard, C., Richardson, N. J. (ed. 2007). ‘Darkness, my J. (ed. 1979). Arktouros - Hellenic Studies presented to
Light’: Enigmatic Ajax içinde (s. 233). Oxford: Oxford Bernard M. W. Knox on the occasion of his 65. birthday.
University Press. Berlin/New York: Walter de Gruyter GmbH.
48. bkz. Soph. Aj. 670-6. FINGLASS, P. J., COLLARD, C., RICHARDSON, N. J.
49. Soph. Aj. 664-5. (ed. 2007). Hesperos - Studies in Ancient Greek Poetry
50. Soph. Aj. 819-22, ayrıca bkz. Jebb, R. C., a.g.e., s. 128. Presented to M. L. West. Oxford: Oxford University Press.
51. Kyriakou, P. (2011). The Past in Aeschylus and GÖREN, E. (2008). “Bakkhylides’te Mecaz Kullanımı
Sophocles. Berlin/Boston: Walter de Gruyter. s. 207. ve Işık-Karanlık Metaforunun İzinde Areta, Nika ve
52. Soph. Aj. 678-82. Alatheia İlişkisi.” İstanbul: İstanbul Universitesi, Sosyal
53. Diog. Laert. 1.87. ayrıca bkz. Arist. Rhet. 1389b23-25, Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi).
Jebb, R. C., a.g.e., s. 231-2. (2013). “Arkaik Yunan Șiirinde Ad, Adlandırma ve
54. Nooter, S., a.g.e., s. 43 vd. Hakikat İlișkisi: Pindaros’un Zafer Șarkılarında
55. Alexiou, M. (20022). The Ritual Lament in Greek (Yeniden-)Adlandırma.” İstanbul: İstanbul Universitesi,
Tradition. Oxford: Rowman and Littlefield. s. 103 vd. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi).
56. bkz. ‘muthēsomai’ (anlatacağım) Soph. Aj. 865., FRANCESE, C. (ed. 2019). Greek Core Vocabulary.
Nooter, S., a.g.e., s. 52. Turkish Edition (çev. İNAN, İ. M.) Dickinson College
57. bkz. Taplin, O. (1979). Arktouros - Hellenic Studies Commentaries (Çevrimiçi 30 Ocak 2020, http://dcc.dickin-
presented to Bernard M.W. Knox on the occasion of his son.edu/greek-core-list-turkish).
65. birthday. Bowersock, G. W., Burkert, W., Putnam, M. de JONG, I. J. F., RIJKSBARON, A. (ed., 2006). Sopho-
C. J. (ed. 1979).Yielding to Forethought: Sophocles’ Ajax cles and the Greek Language: Aspects of Dictıon, Syntax
içinde, s. 129. Berlin/New York: Walter de Gruyter. And Pragmatics. Leiden: Brill Academic Publishers.
58. Gören, E. (2008). Bakkhylides’te Mecaz Kullanımı KNOX, B. M. W. (1961). “The Ajax of Sophocles”. Har-
ve Işık-Karanlık Metaforunun İzinde Areta, Nika ve vard Studies in Classical Philology 65/1: 1-37.
Alatheia İlişkisi. İstanbul: İstanbul Universitesi, Sosyal KYRIAKOU, P. (2011). The Past in Aeschylus and
Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi). s. Sophocles. Berlin/Boston: Walter de Gruyter.
105. LAWALL, S. N. (1959). “Sophocles’ Ajax: Aristos . . . after
59. Pind. Nem. 7.25-27. Vurgu ve adaptasyon bana ait, Achilles.” Classical Journal 54/7: 290-294.
çeviri için bkz. Gören, E., 2015, a.g.e., s. 177. LIDDELL, H. G. – SCOTT, R. – JONES, H. S. (19969).
KAYNAKÇA A Greek-English Lexicon with Revised Supplement (9.
Antik Kaynaklar basım, ilk basım 1843). Oxford: Oxford Clarendon Press.
Diogenes Laertios MARKANTONATOS, A. (ed., 2012). Brill’s Companion
DORANDI, T. (ed. 2013). Diogenes Laertius’ Lives of to Sophocles. Leiden: Brill.
Eminent Philosophers, edited with Introduction. Cam- NAGY, G. (1999). The Best of the Achaeans: Concepts of
bridge: Cambridge University Press. the Hero in Archaic Greek Poetry. Baltimore: The Johns
Pindaros Hopkins University Press.
GÖREN, E. (çev. 2015). Pindaros: Bütün Zafer Şarkıları. NOOTER, S. (2012). When Heroes Sing: Sophocles and
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. the Shifting Soundscape of Tragedy. Cambridge: Cam-
Sophokles bridge University Press.
ELMSLEY, S. T. P. (ed. 1825). Scholia in Sophoclis Aias ORMAND, K. (ed., 2012). A Companion to Sophocles.
e Codice MS. Laurentiano. Oxford: Oxford Clarendon UK: Wiley and Blackwell Publishing.
Press. SEGAL, C. (1995). Sophocles’ Tragic World: Divinity,
FINGLASS, P. J. (ed. 2011). Sophocles: Ajax, Edited with Nature, Society. Londra: Harvard University Press.
Introduction, Translation, and Commentary. New York: WEST, M. L. (1982). Greek Metre. Oxford: Oxford Clar-
Cambridge University Press. endon Press.
JEBB, R. C. (ed. 1907). Sophocles, the Plays and Frag- (2000). Homeri Ilias: Volumen II. Rhapsodiae XIII-XX-
ments, Vol. 7: The Ajax with Critical Notes, and Trans- IV. Münih/Leipzig: Walter de Gruyter.
lation in English Prose. Cambridge: Cambridge University (2003). Greek Epic Fragments: From the Seventh to the
Press. Fifth Centuries BC. Londra: Harvard University Press.

8
YUNANCA BAZI TERİMLERİN TÜRKÇEDEKİ
LATİNCE VE ARAPÇA ÖYKÜNTÜLERİ
(CALQUE) ÜZERİNE BİR İNCELEME
ÜMİT DURAN*

Ö
teden beri gerek çağdaşı gerek ardılı bir- Latinceyi eski Yunanca karşısında söz sahibi hale
çok toplumu etkileyen ve bir nevi bir “kül- getirmek için çabalamışlardır.2 Araplar’da çeviri
tür lokomotifi” mahiyetinde olan Yunan faaliyetleri başta Bağdat, Şam gibi şehirlerdeki
kültürüyle, bilhassa bu kültürün erken dönem- çevirmenler ile 4. asır civarında başlamış, Abba-
lerdeki metinleriyle karşılaşan kültürlerde Yu- si Halifeliği döneminin başında (8. ve 9. asırlar)
nanca terimlere1 karşılık bulma çabası uzun bir ise siyasi otorite tarafından desteklenen geniş
geçmişe sahiptir. Güçlü bir Yunan etkisi altında çaplı bir faaliyet olarak altın çağını yaşamıştır.3
kalmış olan Romalılar da eski Yunanca terimlere Bu faaliyetlerde ana dili Süryanice olup Arapçayı
yönelik bu çaba MÖ 2. asırda başlamıştır. Cicero, iyi bilen Hıristiyan çevirmenlerin büyük rolü
Seneca, Lucretius, Horatius ve daha birçok yazar olmuştur. Türkçede4 ise terim oluşturma çabaları
eski Yunanca terimlere Latince karşılık bulmak ve Batılılaşmanın yoğunlaştığı 19. asırda, özellikle de
dilde sadeleşme yöneliminin yoğunlaştığı 20. asır
ortalarında zirveye ulaşmıştır.
Arapça ve Latince el yazması, 15.yy Gelişen bilim, teknoloji ve değişen yaşam
şartlarıyla birçok dilde sayısız kavram ve terim
oluşmakta, küreselleşmenin de etkisiyle bu kavram
ve terimler yeri geldiğinde müthiş hızla diğer
dillere yayılmaktadır. Bu aktarım süreçleri çeşitli
mekanizmalardan pay almaktadır ve bu mekaniz-
malar her dilde olduğu gibi günümüz Türkçesi’nin
haznesini de oldukça etkilemiştir. Bu dilsel me-
kanizmalar 4 yöntem olarak tanımlanabilir:
1. alıntılama5 (İng. borrowing, loanword, Alm.
Lehnwort): kaynak dildeki terimi hedef dilde
kullanmak; .Örn: Fr. concept, Tr. konsept.
2. anlam genişletici aktarım (İng. semantic
loan)6: hedef dilde kullanımda olan bir terimin
anlam alanını, kaynak dilden yeni alınan terimin
işlevini görecek biçimde genişletmek. Örn: Fr.
basic - Tr. temel.7
3. (yeniden) dolaşıma sokmak: kaynak dildeki
* Ümit DURAN; İstanbul Üniversitesi, Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Lisans 4. Sınıf Öğrencisi.

9
terime hedef dilde karşılık olarak halihazırda mi olan öyküntüyü, diğer dilsel aktarım yöntem-
ağız ya da lehçelerde izole biçimde kullanılan lerinden ayıran noktaların tespitinde gerek Türkçe
bir kelime; artık kullanılmayıp halkça tama- gerek İngilizce literatürde bir fikir birliği yoktur ve
men unutulmuş bir “ölü kelime” (İng. obsolete bu sebeple farklı bakış açılarından hareketle farklı
word) veya unutulmaya yüz tutmuş fakat az da tasnif ve tanımlamalar yapılagelmiştir. Makalenin
olsa hâlâ bilinen bir “eski kelime” (İng. archaic bağlamından uzaklaşmamak gerektiğini ve kısa
word)8 kullanmak; örn: erek9 (ağız/lehçe kelime- bir makale sınırları içinde yeterli derinlikte nüfuz
si). tin (ölü kelime). us (eski kelime) edilemeyeceğini düşündüğümüz için bu tasnif ve
4. öyküntü10 (Alm. Lehnübersetzung, Fr. calque, tanımlamaların bir değerlendirmesini yapmamayı
İng. calque11, loan translation): kaynak dildeki yeğliyoruz. Kelime öbeği bazında Aksan ve İmer
öğenin “oluşturulma şekli”ni hedef dilde taklit tarafından detaylıca incelenmiş olan öyküntü
edip “yeni bir öğe”12 oluşturmak, örn: Lat. natu- yöntemini bu makalede sadece kelime bazında ve
ra - Tr. doğa.13 felsefe terimleri üzerinden incelemekteyiz.14
Kısaca tanımlayacak ve benzeri kavram- Öyküntü yöntemini mercek altına
lardan farklarını belirtecek olursak öyküntü, A dil- aldığımızda şunu görürüz; öyküntüler tek bir
indeki kelimeyi B diline almak yerine, A dilindeki kelimeden (basit, türemiş veya bileşik), bir kelime
kelimenin türetilme biçimini B dilindeki bir öğede grubundan veya bir cümleden meydana gelebilir.
uygulamak, taklit etmek ve böylece hedef dilde yeni Gerek günlük dilde gerek spesifik alanlarda
bir kelime oluşturmaktır. Bir dilsel aktarım yönte- kullandığımız bu öyküntülerden tek kelime olanlara

Walton Polyglot İncili, 1654

10
“evrim” (evolution), “girişim” (müdahale); kelime değişebileceği fakat literal anlamın hep aynı
grubu olanlara da “veri tabanı” (database), “bilim- kalıyor olması dikkate alındığında, öyküntü terim
kurgu” (science-fiction); cümle bazında olanlara oluştururken literal anlam-güncel anlam ilişkisine
ise “Kendine iyi bak.” (Take care of yourself.) dikkat edilmesi gerekliliği, önemli bir husus olarak
örnek olabilir. 30’lu yıllardan bu yana çıkardığı sö- karşımıza çıkmaktadır.20
zlüklerde sunduğu önerilerle TDK ve bireysel baz- Eski Yunanca terimler ve bunların Türkç-
da Ziya Gökalp, Nurullah Ataç, Ali Püsküllüoğlu, eye girmiş Latince-Arapça öyküntülerini, ve varsa
Aydın Doğan günümüzde kullandığımız öyküntül- Türkçe öyküntülerini 2 kelime grubu üzerinden in-
erin15 birçoğunu oluşturmuşlardır. celeyebiliriz.
Öyküntülerin Türkçeye katkılarını ousía - essentia - hüviyet - kimlik
inceleyebilmek adına öyküntüleri şu iki gruba ousía: Platon öncesinde “mülk, sahip olunan
ayırabiliriz: şeyler” anlamında iken Aristoteles ile bir-
a) Başka bir dilde oluşup Türkçeye geçen likte “öz, asıl” anlamında da kullanılmaya
öyküntüler; örn: Lat. moral, Lat. potansiyel, başlamıştır.21
Arap. nazariye.16 essentia: Yunanca ousía terimini karşılamak
b) Türkçede oluşturulan öyküntüler; örn: için esse (olmak) fiilinden türetilmiştir. Quin-
kavram, mefkûre,17 evrensel.18 tilianus Institutio Oratoria 2.14.2’de bu ter-
Gerekli durumlarda Türkçeye yabancı imin başarısız bir şekilde Plautus tarafından
kökenli kelimelerin kabul edilebileceğini savunan- türetildiğini ve Eski Yunanca terimlere Latince
lar ile kavramlar için yabancı kelime almak yerine karşılıklar üretmenin kolay olmadığını, bazı du-
Türkçe bir karşılık bulmak gerektiğini savunanlar rumlarda bunun farkında olup Yunanca terimi
arasında sonu gelmeyen tartışmalar dönmüştür. Bu Latinceye kabul etmek gerektiğini ifade eder.22
tartışmalarda öyküntü yöntemi ile oluşturulan ter- hüviyet (‫)هویة‬: El-Kindî tarafından Arapçadaki
imler ana unsurlar olmuşlardır. Öyküntü yöntemi 3. tekil eril kişi zamiri hüve ‫ ه َُو‬kelimesinden
ile dilin zenginleşeceğini; kavramları ve olguları türetilmiştir.23
yabancı kökenli terimlerle adlandırmanın dili kimlik: “Kim” soru kelimesinden hüviyet keli-
zayıflatacağını savunanlara karşın, yabancı ke- mesine karşılık olarak önerilmiştir. Bir öyküntü
limelerin tarihsel bir arka plan ile Türkçeye değildir.24
geldiğini ve gerek kültürel gerekse entelektüel bir poiótēs - qualitas - keyfiyet - nasıllık
birikimi olduğu için yabancı kelimelerin Türkçeye poiótēs: İlk kez Theaitetos’ta tespit edilen terim
girmesinin sorun olmadığını savunanlar olmuştur. muhtemelen Platon tarafından türetilmiştir.25
Bir cephe de bu dilsel mekanizmalar arasında “Nitelik, nasıllık” anlamında kullanılan ter-
orta karar bir denge tutturulması gerektiğini ve imin kökünde kabaca “nasıl” anlamındaki poiós
bu yöntemlerin pragmatist bir bakış açısıyla (ποιός) vardır.26 vardır.26
kullanılması gerektiğini savunmuştur. qualitas: “Nasıl” anlamındaki qualis keli-
Önerilen öyküntüler kimi zaman reddiyeler mesinden türetilen kelime “nitelik, nasıllık”
ile karşılaşmışlardır.19 Arapçadan gelme ve vecede anlamlarındadır.27 Cicero Academica’da terimi
(‫وجد‬, bulmak) fiilinden türeyen vicdan terimi yer- kendisinin türettiğini söyler.28
ine bulunç teriminin türetilmesini eleştirir. Vicdan keyfiyet (‫)كيفيّة‬:“Nasıl” anlamındaki keyfe ‫كيف‬
terimi Arapçada “bulmak” anlamındaki fiilden kelimesinden türemiştir ve “nasıllık, nitelik”
türemiş olsa bile Türkçe karşılığının bulmak fi- anlamında kullanılmıştır. Farsça asıllı cevher
ilinden bulunç olarak türetilmemesi gerektiğini, ‫ جوهر‬terimi ile birlikte ousía terimine karşılık
çünkü vicdan teriminin Türkçede “bulmak” ile olarak kullanılmıştır.
ilgili herhangi bir şeye gönderme yapmadığını nasıllık: 20. asrın ikinci yarısından itibaren
söyler. Terimlerin anlam alanlarının zaman içinde kullanımda olan ve nasıl kelimesinden türetilen

11
terim, keyfiyet teriminin öyküntüsü ve alternatifi geçmektedir. Erek teriminin 1932-34 yılları arasında yapılan
olarak kullanıma girmiştir. ilk derlemede tespit edildiğini ve gaye karşılığı olarak
Osmanlıca’dan Türkçeye Cep Kılavuzu’na (1935) alındığını
Türkçe farklı kültürler ve dillerle yaşamış tahmin etmekteyiz.
olduğu etkileşimlerin izlerini bir bagaj gibi be- 10. Calque teriminin kökü olan Latince calcare (ayakla
raberinde taşımaktadır. Bu etkileşimler sonu- bir şeyin üstüne basmak) fiili; “bir şeyin üstüne basarak
cunda haznemize girmiş kelimelerden kimi gün- iz bırakmak” anlamında ilk kez İtalyan sanatçı, yazar
lük konuşma dilimize girmiş kimi sadece belirli ve mimar Giorgio Vasari tarafından 16. asır ortasında
kullanmıştır, bkz. Casselman, B. (2010). Where a Dobdob
kullanım alanlarına sahip bir terim olarak kalmış Meets a Dikdik: A Word Lover’s Guide to the Weirdest,
kimi de Türkçede kendine kalıcı bir yer bulamadığı Wackiest, and Wonkiest Lexical Gems. Adams Me-
için yitip gitmiştir. Bu etkileşimler sayesinde eski dia. “Kopya, imitasyon, taklit” anlamına gelen Fransızca
Yunanca, Latince ve Arapça birçok kelime vere- calque, Latince calcare fiilinin bu anlamdaki kullanımından
rek Türkçe kelime haznesine “doğrudan” katkıda türemiştir ve diğer dillere Fransızca üzerinden geçmiştir.
Bu terim Batı dillerinin çoğunda, Fransızcadaki gibi calque
bulunmuştur. Bu dillerdeki terimlere öyküntü şeklinde veya benzer imla ile geçer. Türkçede ise calque
olarak Türkçede türetilmiş terimler ise, karşılığı terimine Vardar öyküntü, Karaağaç anlam aktarması,
olarak türetildikleri kaynak terimlerin ayak izini Aksan tam çevirme sözcük, İmer çeviri öğe ve Dilbilim
(calque) ve karakterini taşıdıkları için bu üç dil Sözlüğü (Boğaziçi Üniversitesi Yayınları) ödünçlemeli
Türkçeye doğrudan katkının yanı sıra “dolaylı” çeviri demiştir. Makalemizde diğerlerinden daha yaygın ve
isabetli bir terim olduğunu düşündüğümüz için Vardar’ın
olarak da katkıda bulunmuştur. Bu sebeple önerisini kullandık.
Türkçedeki kimi öyküntü terimlerin kaynak ter- 11. Çoğu Batı dilinde kullanılan calque terimi hem bir
imleri ile birlikte incelenmesi Türkçe terimlerin kelime türetme metodunu hem de bu metot sonunda ortaya
anlaşılmasına katkıda bulunacaktır. çıkan kelimeyi ifade etmek üzere iki anlamda kullanılır.
Türkçede metot için öyküntü, bu metodun ürünü içinse
öyküntü terim ifadesi kullanılmak suretiyle bir ayrım
SONNOT
yapılarak olası anlam karmaşası engellenebilir.
1. Makale boyunca terim ve kelime, anlam farkı gözetilme-
12. Teknik olarak benzerlik taşıyan “öyküntü” ile “neolo-
den birbirinin yerine kullanılmıştır.
gizm” arasındaki farkı belirtmeyi gerekli görmekteyiz.
2. bkz. Dürüşken, Ç. (1994). “Latinlerde Dil Bunalımı”.
Öyküntü, bir kaynak dildeki belli bir terim oluşumunu
Lucerna: Klasik Filoloji Araştırmaları. s. 11-17.
referans alıp hedef dilde bu oluşumu taklit ederek
3. Gutas, D. (19978). Yunanca Düşünce Arapça Kültür.
yapılır. Neologizm için ise herhangi bir dili referans
(çev. Şimşek L.) İstanbul: Kitap Yayınevi. s. 15-17.
almak şart değildir. Bu sebeple neologizmler öyküntüleri
4. Türkçe terimi ile sadece günümüz Türkiye Türkçesini
kapsamaktadır. Bir dildeki her öyküntü bir neologizm iken
kastediyoruz.
her neologizm bir öyküntü değildir. Örneğin aslı Latince
5. Bu yöntem, hedef dile geçen terimin imlasının özgün
astellarium olan ve Türkçeye Fransızca’dan geçen atölye
halden sapıp sapmadığına bakarak iki alt tür halinde de
kelimesine karşılık türetilen işlik kelimesi bir öyküntü değil,
incelenebilir.
neologizmdir. Astellarium Latincede “yıldızcık, kıvılcım”
6. Türkçe literatürde karşılığını bulamadığımız seman-
anlamındaki stella kelimesinden, işlik ise iş kelimesinden
tic loan için anlam genişletici aktarım karşılığını uygun
türemiştir ve işlik kelimesi, atölye terimine karşılık olarak
gördük.
önerilmesinden önce Türkçede bulunduğu için bir öyküntü
7. Orta Yunancadan Türkçeye geçen ve “toprak altında
değildir (bkz: Kolektif. (1993). Derleme Sözlüğü. c. V, 1.
olan ve yapıya dayanak oluşturan kısım” anlamındaki
b., Ankara: TDK, s. 1765. işlik maddesi).
temel (themélio). Fransızca basic teriminin anlamını da
13. Latince natura terimi “doğmak” anlamındaki nasci
karşılayacak şekilde anlam genişlemesine uğramıştır.
fiilinden türemiştir. İlk kez olarak dilde sadeleşme
8. Türkçe literatüre henüz girmemiş bir ayrım İngilizce
çabaları doğrultusunda terim önerme amacıyla basılan
literatürde archaic word ve obsolete word terimleri ile
Osmanlıca’dan Türkçeye Cep Kılavuzu’nda görülen doğa
ifade edilir, fakat İngilizce literatürde bu terimlere dair
terimi de “doğmak” fiilinden türetilmiştir, bkz. Kolektif.
fikir ayrılıkları vardır. Genel olarak archaic word tabiri
(19352). Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu. Ankara:
thee ya da thou gibi, anlamı bilinen fakat günlük dilde
TDK. s. 207.
kullanımı bırakılmış kelimeleri; obsolete word ise tama-
14. bkz. Aksan, D. (20156). Her Yönüyle Dil: Ana
men unutulmuş ve sadece çok eski metinlerde karşılaşılan
Çizgileriyle Dilbilim. Ankara: TDK. c. II, s. 34-35.; İmer,
kelimeleri ifade eder (örn: Eski İng. snotor “akıllı, zeki”).
K. (1991). “Türkçenin Söz Varlığındaki Yeni Öğeler”. Dil-
9. Derleme Sözlüğü’nde erek kelimesi için 1. maddede
bilim Araştırmaları. İstanbul: Hitit Yayınları.
“Otlakta hayvanların toplandığı yer, dinlenme yeri.” ifadesi

12
15. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Türkçede öyküntü yönte- University Press.
minden kayda değer olarak ilk bahseden eser Rıza Tevfik’in 26. bkz. LSJ, s.v. poiótēs.
sadece ilk iki cildini (1916 ve 1920’de) yayınlayabildiği 27. bkz. Lewis&Short, s.v. qualitas.
Kâmûs-ı Felsefe’sidir, bkz. Tevfik, R. (2015). Kâmûs-ı 28. Cic. Ac. 1.7.25. bkz. Warmington, E. H. (ed. 1967).
Felsefe. İstanbul: Doğu Batı Yayınları. s. 660-661. Tespit Cicero: De Natura Deorum, Academica. Cambridge:
edebildiğimiz kadarıyla öyküntü olgusunun akademik Harvard University Press.
dünyada ilk kez incelenmesi ise Bruno Miglorini’nin 1948
tarihli ve Calco e irradiazione sinonímica adlı çalışmasıdır. KAYNAKÇA
16. a maddesinde verilen öyküntülerin Eski Yunanca kaynak Antik Kaynaklar
terimleri sırasıyla şunlardır: ēthikós, dúnamis, theōría. Cicero
17. Fransızca idéal kelimesi her ne kadar Eski Yunanca WARMINGTON, E. H. (ed. 1967). Cicero: De Natura
asıllı bir kelime olup “görmek” anlamındaki eidomai Deorum, Academica. Cambridge: Harvard University
fiilinden türemişse de Fransızca’daki idéal terimi daha Press.
çok “düşünme” fiiline gönderme yapması sebebiyle Ziya Platon
Gökalp’in mefkûre terimini fakara (‫“ )فَك ََر‬düşünmek” DUKE, E. A., HICKEN, W. F., NICOLL, W. S. M., ROB-
fiilinden türettiği düşünülebilir. Bu durumda mefkûre ve INSON, D. B., STRACHAN, J. C. G. (ed., 1995). Platonis
idéal arasında etimolojik denklik yoktur. Öyküntü yönte� - Opera I: Euthyphro, Apologia Socratis, Crito, Phaedo,
minde kaynak terim ile öyküntü terimin etimolojilerinin ne Cratylus, Sophista, Politicus, Theaetetus. Oxford: Oxford
dereceye kadar denk olmaları gerektiği tartışılmalıdır. University Press.
18. b maddesinde verilen öyküntülerin Fransızca kaynak Modern Literatür
terimleri sırasıyla şunlardır: concept, idéal, universel. AKSAN, D. (20156). Her Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle
19. bkz. Timurtaş, F. K. (1981). Dil Dâvâsı. İstanbul: Yeni Dilbilim. c. II. Ankara: TDK.
Asya Yayınları. s. 57. CASSELMAN, B. (2010). Where a Dobdob Meets a Dik-
20. Örneğin; Türkçedeki canavar kelimesi aslen Farsçadır dik: A Word Lover’s Guide to the Weirdest, Wackiest,
(‫ )جانور‬ve literal olarak “can sahibi, canlı” anlamındadır. and Wonkiest Lexical Gems. Adams Media.
Farsçada “hayvan” anlamında kullanılmaktadır ve “vahşi, DÜRÜŞKEN, Ç. (1994). “Latinlerde Dil Bunalımı”. Lu-
esrarengiz yaratık” anlamı Türkçeye hastır. Canavar literal cerna: Klasik Filoloji Araştırmaları.
olarak “vahşi, esrarengiz yaratık” anlamına gelmediği için FÂRÂBİ (2008). Harfler Kitabı. (çev. Ö. Türker). İstanbul:
bu kelimeye bir öyküntü oluşturmak isteyip bu terimin Litera Yayıncılık.
Farsçadaki türeme yolunu taklit ettiğimizde Türkçede GUTAS, D. (19978). Yunanca Düşünce Arapça Kültür.
oluşacak kelime de literal olarak “vahşi, esrarengiz yaratık” (çev. Şimşek L.). İstanbul: Kitap Yayınevi.
anlamını vermeyecektir. Böylesi durumlarda türetilen İMER, K. (1991). “Türkçenin Söz Varlığındaki Yeni
terim ile terimin karşılaması beklenen anlam arasında Öğeler”. Dilbilim Araştırmaları. İstanbul: Hitit Yayınları.
uyumsuzlukların meydana gelme ihtimali vardır. Kolektif. (19352). Osmanlıcadan Türkçeye Cep
21. bkz. LSJ, s.v. ousia. Kılavuzu. Ankara: TDK.
22. bkz. Lewis&Short, s.v. essentia. Kolektif. (1993). Derleme Sözlüğü. c. V, 1. b. Ankara:
23. Fârâbi Harfler Kitabı’nda, koşaçtan (copula) türemiş TDK.
terimler olan Eski Yunanca ousía ve Farsça hest için Arapça LEWIS, C. T., SHORT, C. (1975). Latin Dictionary. Ox-
ilim dilinde bir karşılık ihtiyacı doğduğunu ve bu ihtiyacın ford: Clarendon Press.
hüve ‫“ ( ه َُو‬o”, 3. tekil eril kişi zamiri) terimi aracılığıyla LIDDELL, H. G. – SCOTT, R. – JONES, H. S. (19969).
karşılandığını belirtir. Fârâbi’ye göre hüve kelimesi mecaz A Greek-English Lexicon with Revised Supplement (9.
anlamda kullanıldığında Türkçedeki “-dır, -dir”, Yunan- basım, ilk basım 1843). Oxford: Oxford Clarendon Press.
cada estin ἐστιν ve Farsça hest ‫ هست‬koşacını karşılayacak NASR, S. H., LEAMAN, L. (2007). History of Islamic
niteliktedir; Zeyd hüve âdil (Zeyd adildir). Bu sebeple Eski Philosophy. c. I. Oxford: Routledge.
Yunancada estin koşacından ousía teriminin türemesi gibi TEVFİK, R. (2015). Kâmûs-ı Felsefe. İstanbul: Doğu Batı
Arapçada da hüve zamirinin koşaç olarak kullanımından Yayınları.
hüviyet türetilmiştir. bkz. Fârâbi (2008). Harfler Kitabı. TİMURTAŞ, F. K. (1981). Dil Dâvâsı, İstanbul: Yeni Asya
(çev. Ö. Türker). İstanbul: Litera Yayıncılık. s. 51. ayrıca Yayınları.
bkz. Nasr, S. H., Leaman, L. (2007). History of Islamic
Philosophy. c. I. Oxford: Routledge. s. 805.
24. bkz. TDK, s.v. kimlik.
25. bkz. Duke, E. A., Hicken, W. F., Nicoll, W. S. M.,
Robinson, D. B., Strachan, J. C. G. (ed.) (1995). Platonis
Opera I: Euthyphro, Apologia Socratis, Crito, Phaedo,
Cratylus, Sophista, Politicus, Theaetetus. Oxford: Oxford

13
TABVLA DERGİSİNİN ÖNCEKİ SAYILARI

14
KUTSAL KİTAP ELEŞTİRİSİ VE
PAPALIĞIN TUTUMU
MERT AYSOYSAL*

E
1-) Eleştiri ve Metin Eleştirisi nin niteliği üzerine hükümler vermek gerekir.5
leştiri, çok boyutlu bir kavramdır. Bunun b. Değerlendirmek: Metne dair karar ve hüküm
sebebi eleştiriye yönelik tanımın belir- verme sürecini kapsar.
siz olmasıdır. Eleştiri ve tenkit kavramları c. Seçmek ve ayırmak: Metne sonradan
yaygın kullanımın aksine salt olumsuzluğu nitel- eklenmiş kısımları bulma ve çıkarma işlemidir.
emez. Kavramın kökenine baktığımızda dil- Bunlar çevirmenin ya da yazmanın (scriptor)
imizdeki eleştiri kelimesinin, Arapça tenkid’in kasıtlı ya da kasıtsız müdahaleleri sonucunda
Türkçeleştirilmiş hâli olduğunu görürüz. Tenkit, gerçekleşir.
Arapça naḳd (‫ )نقد‬sözcüğünden gelir. Sözcüğün iki Durum böyleyken, eleştirinin (tenkit, kri-
anlamı vardır:1 tik) bilimsel açıdan önemi ortadadır. Yine de se-
1. ‘gagalama’, ‘eleştirme’, mavi inançlar konusunda, eleştirinin yerini salt
2. ‘metal para’, ‘akçe’”. inancın ve teslimiyetin alması gerektiği de bir ger-
Burada ince bir nüans vardır. Tenkit, “ga- çektir. Çünkü söz konusu semavi inançlar, kutsal
galama”, yani “iğneleme” olarak ele alınabilecek kitabın belirlediği kural ve ibadet emirlerine bağlı
olsa da bir başka görüş, kelimenin ikinci anlamından olmayı şart koşar. Hâl böyleyken inanca yönelik
yola çıkarak, tenkidin bir şeyi kıymetlendirme eleştirisel yaklaşımlar, inancın içinde olanlar için
anlamını taşıdığını savunur. Nitekim tenkit, “bir hazmedilmesi en zor durumlardır. İşte kutsal kitap
insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış eleştirisi (biblical criticism) bu duruma en somut
yanlarını bulup göstermek maksadıyla inceleme örneklerden ve en ilginç deneyimlerden biridir.
işi” olarak ifade bulan bir eleştiri tekniğidir.3 2-) Kutsal Kitap Eleştirisi (Biblical Criticism)
Kelimenin batı dillerindeki karşılığı olan critic Tarihsel bir öneme ve uygulamaya sa-
kavramının kökeni olan antik Hellence’deki krinō hip metin eleştirisi geleneğinin kutsal kitap liter-
(κρίνω) fiilinin anlamlarına baktığımızda ise atüründe de uygulanması kaçınılmaz bir gereklilik
şunları görüyoruz: “karar vermek, hüküm vermek, olmuştur. Zira kutsal kitabın farklı edisyonları ve
değerlendirmek; seçmek, ayırmak”.4 Krinō’nun bu farklı tercümeleri söz konusuydu.6 Örneğin Kutsal
anlamlarını metnin bilimsel eleştirisi (tenkidi) ya Yazı kanonunu oluşturan ilk Hıristiyan olduğu
da özetle metin kritiğine yönelik olarak tek tek ele iddia edilen Markion, dört Müjde’den (Markos,
alabiliriz: Matta, Loukas, Iōannes) sadece Loukas’a yer
a. Karar vermek, hüküm vermek: Metin vermiş, Eski Ahit Tanrısı’na dair izlenimlerini
eleştirisinde tarafsız bir gözle metni incelemek, dahi buradan elde etmiş ve bu nedenle sapkın
metnin niteliğine dair kararlara varmak ve met- olarak nitelendirilmiştir.
* Mert AYSOYSAL; İbn-i Haldun Üniversitesi, Yüksek Lisans Öğrencisi.

15
Kutsal Kitap eleştirisinin en ilginç yanı, kendi adıyla basamamış ve yerel dilde değil, lin-
Kutsal Kitap’a yaklaşımında görülebilen ortaçağ gua franca olan Latince dilinde yazmıştır. Yine
tutuculuğu ve liberalizmin arasında gidip gelm- de çok ağır itham ve hakaretlere maruz kalmış,
esidir. Bunun sebebi hiç kuşkusuz din ve bil- Yahudilik’ten dışlanmıştır. Eserin elde bulunması
imin yollarının kesişmesidir. İlk eleştiri metodu bile suç sayılmıştır.12
XVIII. Asırdan itibaren Tanakh metinleri üzerine Eserde 20 bölüm vardır. Eski Ahit metin
uygulanmış daha sonra İnciller bu çalışmaya dahil eleştirisini asıl olarak ilgilendiren bölümler yedi
edilmiştir.7 Kutsal Kitap’ın içinde de kendi içinde ve sekizdir. Bu iki bölümü açarsak:
yorumlanan ve ele alınan kısımlara örnek verile- a-) Yedinci Bölüm: Kutsal Kitap’a yöne-
bilir. Bunlar: lik eleştirel yaklaşım ve incelemeni nasıl olması
1. I. ve II. Tarihler kitapları, I. Krallar ve II. gerektiğini ele alır.
Samuel kitaplarına yönelik eleştirel yaklaşım b-) Sekizinci Bölüm: Yazarın eserinin
içerirler. en dikkat çekici bölümü olup Tevrat, Yeşu,
2. Eyüp kitabı, Tesniye’de yer alan içeriğe karşı Hakimler, Samuel ve Krallar kitaplarının Musa
eleştirel yaklaşım içerir. tarafından yazılmadığı görüşü ele alınıp savunu-
3. Matta ve Loukas, Markos’un Iesous’un hayatı lur.13
ve kişiliğini anlatma üslubunu eleştirirler.8 Görüşlerinin temel dayanağını aldığı
Eski Ahit’in kapsamlı olarak ele alınışını yazar, MS 11 – 12. yy arasında yaşamış Rabbi
Origenes’te (184/185 – 253-254) görüyoruz. Ezra Abram bin Ezra’dır (Abenezra). Spinoza’nın
Daha sonra Alexandreialı papaz Dionysius (MS Ezra’dan aldığı temel aldığı görüşlerin iki temel
3. yy) Vahiy kitabının yazarı konusunda farklı iddiası vardır: Anakronizm iddiası ve farklı yazar
bir görüş bildirmiş ve görüşünü üslup açısından ya da yazarlar olduğu görüşü. Örnek:
temellendirmiştir. Dionysius’un çalışmasının 1. Yasa’nın Tekrarı kısmını (31:9) yazanın
farkında olmadan aynı sonuca ulaşanlar da Musa olamayacağı belirtilmiştir.
çıkmıştır.9
a) Modern Eleştirinin Öncüleri 2. Yaratılış’ta (12:6) geçen “O günlerde orada
Kutsal Kitap Eleştirisi, bilimsel bir disip- Kenanlılar yaşıyordu” ifadesini Musa dışında
lin olarak XVIII. yüzyılda uygulanmaya başlanır.10 biri yazmalıdır. Çünkü anakronizme işaret eder.
Metin eleştiriş tarihinin Antikçağ’a kadar gittiğini, Spinoza’ya göre Ezra bu durumu sır olarak
Kutsal Kitap’ın bile kendi içinde eleştirinin belirtmiştir.
bulunduğunu hatırlarsak, bu uygulamanın bilim- Spinoza, Ezra’nın görüşlerine katkı da
sel bir disiplin olarak bu kadar geç oluşmasını el- sağlamıştır. Örneğin:
bette inançsal niteliğe yorabiliriz.11 Ortaçağın din 1. Tevrat’ın birçok yerinde Musa’nın kendisin-
merkezci anlayışında Kutsal Kitap üzerine özgün den üçüncü şahıs anlatımıyla bahsettiğini be-
ve bilimsel çalışmada bulunmak şartların elverdiği lirtir.
bir durum değildi. Önce Rönesans ve ardından re-
formla beraber insan aklına dayalı yorum ve bilim- 2. Tevrat’ta bulunan bazı yer isimlerinin
sel çalışmalar ön plana çıkmaya başlamış, netice Musa’nın zamanındaki isimler değil de sonraki
itibarıyla da Kutsal Kitap’ın bilimsel incelemesine dönemlere ait isimler olması.14
de zemin hazırlanmıştır. Spinoza aynı anakronik örnek ve yazar
1- Spinoza (1632–1677) konusundaki çelişkileri Tanakh’ın geneline
İlk modern Eski Ahit eleştirmeni olarak yaymıştır.
görülür. Konudaki en önemli eseri 1670 yılında 2- Richard Simon (1638-1712)
kaleme aldığı Tractatus Theologico-Politicus’tur 1687 yılında Eski Ahit’in Tenkidî Tari-
(Tanrı-bilimsel Politik İnceleme). Yazar bu eseri hi (Histoire Critique du Vieux Testament) adlı

16
eserini yazmıştır.15 Spinoza’nın yedinci kısımda Kitap eleştirisinin tarihini etkileyecek çok önemli
yaptığı gibi Kutsal Kitap metnine yaklaşım usulü bilgiler içeren bir eser kaleme alır ve bir müddet te-
konusuna dikkat çekmiş, yine Spinoza’nın sekiz- reddütten sonra eseri yayınlar. Astruc’un getirdiği
inci kısımda yaptığı gibi Tanakh’taki anakronik en önemli yorum Tanakh’ta Tanrı adının Yehova
hata ve yazar sorununu ele almıştır. Çok ciddi tep- ve Elohim olarak iki şekilde geçmesidir.18 Yazar,
kilere maruz kalan Simon, yine de yılmamış ve bunları eş anlamlı olarak ele almamış, gerekçe
1689 tarihinde Histoire Critique du Texte du olarak da bu farklı kullanımın rastgele değil bilin-
Nouveau Testament (Yeni Ahit’in Tenkidî Tarihi) çli bir tercih olarak yapıldığını öne sürmüştür. As-
isimli eseri kaleme almıştır.16 truc, buradan yola çıkarak Tekvin kitabının birden
Simon’un iki önemli özelliği vardır. Bun- fazla yazar tarafından yazıldığı sonucuna ulaşmış
lar, Kutsal Kitap çalışmaları konusunda örnek ve yazılan metinler aynen kopya edildiği için de
alınacak bir teknik geliştirip bunu bir disiplin ha- söz konusu durumla karşılaşılmıştır.19
line getirmesi ve bir teolog olarak Tevrat yazarının Astruc, Tekvin kısmının rekonstrüksiyo-
Musa olmadığı konusundaki görüşü sahiplenme nunu yapmış ve metni dört sütun olarak yazmıştır:
cesaretini göstermesidir.17 A: Elohim Kaynağı
3- Jean Astruc (1684-1766) B: Yahvist Kaynak
1753 yılında Conjectures sur les mémoires C: Tekvin’in 7/20-24 cümleleri
originauz dont il paroit que Moyse s’est servi D: İsraile ait olmayan malzemeler
pour composer le livre de la Génèse (Musa’nın
Yaradılış Kitabını Yazarken Yararlandığı Sanılan Böylece Astruc Tevrat’ın değişik yazar-
Asıl Anılar Hakkındaki Düşünceler) isimli, Kutsal larca derlendiği teorisini ortaya atmıştır.Ona göre

Latince İncil

17
Tekvin, Musa zamanında yazılmasına karşın olup P kaynağı içerik olarak tarih ve hukuk diye
aktarıcılar (scriptor[es], müstensih) büyük hatalar ayrılmaktadır. Tarih metni Sürgün öncesine aitken
yaparak kitapta değişikliklere sebep olmuşlardır.20 hukuk metni de Sürgün sonrasına aittir.24

4- J.G.Eichhorn (1752-1827) 7- J. Wellhausen (1844-1918)


1780 – 1783 yılları arasında Einleitung in 1882 yılında, Prolegomena zur Geschichte
das Alte Testament (Eski Ahit’e Giriş) adlı eseri Israels (Eski İsrail Tarihine Giriş) adlı eseri
yazmıştır. Tevrat’ta Musa’ya ait olan ve olmayan yayınlamıştır. Wellhause, dört ayrı edebi kaynağın
bilgilerin bir arada bulunduğunu dile getirmiştir. olduğunu ve bunların üslup, ilgi alanları, olaylara
Tanrı’nın isimlerinin Yehova ve Elohim olarak bakış açısı ve gramer ile kelime haznesi açısından
geçtiğini teyit etmiş, bunun yanında Kohenler ayrıldığını iddia eder.25 Hipotezini temellendirdiği
(Ruhban Metni) kaynağının olduğunu da öne dört kaynak ve açıklamaları şunlardır:
sürmüştür.21 1- Yahvist (J) Kaynak: MÖ 950’li yıllarda
5- H. Hupfeld (1796-1866) yazıldığı tahmin edilmektedir. Tanrı’nın ismi
1853 yılında Die Quellen der Genesis von devamlı olarak YHVH şeklinde zikredilmiştir.
neuem untersuch (Yaratılış Kitabının Kaynakları) Ataların hikâyeleri, Mısır’da yaşanan baskı ve
adlı eseri yazmıştır. Hupfeld kaynakları şöyle zulüm, Mısır’dan çıkış, çöldeki yaşam, Sina
sınıflandırmıştır: dağındaki ahitleşme ve vaat edilmiş topraklara
1- Birinci Elohist Metin (E1) ulaşmadan önce yaşananlar anlatılır.
2- Yahvist Metin (J) 2- Elohist (E) Kaynak: MÖ 850’li yıllarda
3- İkinci Elohist Kaynak (E2) kaleme alındığı tahmin edilmektedir. Kuzey
Ayrıca Hupfeld, bu kaynakların anonim bir İsrail krallığında kaleme alınmış ve bunun se-
editör tarafından bir araya getirildiğini iddia eder.22 bebinin Güney İsrail krallığına ait metnin yeniden
6- K. H. Graf (1815-1869) yorumlanma ihtiyacı olduğu düşünülmüştür.
Karl Heinrich Graf, 1866 yılında Die ge- Dolayısıyla ilk metinde geçen antropomorfik un-
schichtlichen Bücher des Alten Testaments (Eski surlar yer almamakla beraber Tanrı’dan sürekli
Ahit’in Tarihsel Kitapları) isimli bir eser yazmıştır. olarak Elohim diye bahsedilir. Yahvist ve Elo-
Bu eserde Kutsal Kitap’ın içeriğini tarihlendirme hist kaynakların Kuzey ve Güneyliler tarafından
yoluna giderek kronolojik olarak şöyle bir sıra sonraki yüzyıllarda birleştirilerek tek bir metin
oluşturmuştur: haline getirildiği düşünülür.
1- Yahvist (J) ve Elohist (E) Kaynaklar: 3- Tesniyeci (Deuteronist - D) Kaynak: MÖ
Diğer kaynaklarda ele alınan meselelere hiç 622 yılında, Kral Yoşiya zamanında bulunmuş
değinmeyen yazınlardır. kitaptır. Tesniye de diğer kaynaklara (JE)
2- Tesniye (D) Kaynağı: Tarihin sonraki döne- katılmış ve değişime uğraşmıştır.
mini ele alan kısımlar içerir. Biri Yahvist, Elohist 4- Kohen (P) Kaynak: Ezra’nın görev döne-
ve Tesniye kaynaklarını birleştirmiştir. minde (MÖ 458 civarı), Ezra tarafından yazıya
3- Kohen (P) Kaynağı: Sürgün döneminde geçirilmiştir. MÖ 400 yıllarına doğru, Kohenler
yazılmış ve Ezra tarafından ilan edilmiştir. sınıfından bir yazar, daha önceki dökümanlarla
Diğer üç kaynakla birleştirilmiş ve Tevrat’ı P kaynağını birleştirmiştir. MÖ 330 yıllarında
oluşturmuştur.23 Aleksandros zamanında Tevrat artık kanonik ka-
bul edilmiş ve ilave olmamıştır.
Graf, bu çalışmasıyla tarihlerin tespit
edilmesi konusunda önemli katkı sağlamıştır. Wellhausen, aynı Hupfeld gibi dört kaynağı
Ona göre Tesniye Kaynağı, MÖ 622 yılında yani düzenleyip tek bir metin haline getiren bir redak-
Musa’dan tam altı yüzyıl sonra yazılmış, J, E törün var olduğunu düşünmüştür.
ve D kaynakları birbirinden ayrı üç ayrı çağa ait

18
4-) Papalığın Kutsal Kitap Karşısında Tu- b-) Birinci Vatikan Konsili (Concilium Vatica-
tumu num Primum, 1869-1870)
a-) Trent Konsili (Concilium Tridenti- Papa IX. Pius tarafından yayınlanan Ebedi
num, 1545-1563) Baba (Aeterni Patris) isimli ferman mührü (bul-
Trent Konsili’ni üç döneme ayırmak olanaklıdır:26 la) ile resmiyet kazanmıştır.32 Burada önemli olan
1-) Hazırlık ve Başlangıç Dönemi Papa’nın yanılmazlık otoritesinin kabul edilm-
2-) Konsilin Bologna’ya Nakli, Tekrar esi ve Papa’nın dinin merkezine konulmasıdır.33
Trent’e Dönüşü ve İki Kez Ertelenmesi Zaten de facto halde olan bu konunun resmi-
3-) Konsilin Kesintiye Uğramadan Devam yete kavuşturulması, rasyonel hareketlere
Ettiği Dönem karşı bir kalkan oluşturulmak istenmesi olarak
Trent konsili boyunca geçen yirmi yıl açıklanabilir.33 Papa IX. Pius tarafından Kutsal Ki-
içinde papalığın üç kez el değiştirdiğini görme- tap kritiğinin yasaklanması yine bu amaca yorum-
kteyiz: Papa III. Jules, IV. Paul, IV. Pie, Söz ko- lanabilir.34
nusu konsil, nitelik olarak bir karşı refom hareketi c-) Kutsal Ruh Vahyi (Divino afflante Spiritu -
olarak da tanımlanabilir. Dolaysıyla asıl amaç 1943)
Protestanlığın aleyhine hareket etmek ve bu mez- Söz konusu bildiri ile Papa XII. Pius, Kut-
hebin daha fazla yayılmasını önlemekti.27 sal Kitap kritiğine izin vermiştir. Böylelikle önces-
Trent Konsili’nin konumuzla ilgisi inde Papa XIII. Leo tarafından 1902’de Vigilantiae
olan kısmı hiç şüphesiz Kutsal Kitap ve Kilise bildirisiyle kurulan ve asıl amacı kritikçilere karşı
Geleneği’nin birlikte ele alınması hususudur. 8 Ni- Kutsal Kitap’ın otoritesini korumak olan Kutsal
san 1546’da imanın kaynağı sorunu konuşulmuş Kitap Heyeti (Pontificia Commissio Biblica) daha
ve Kutsal Kitap’ın yanında “Gelenekler”in değeri serbest çalışabilmiştir. Böylelikle 1948 yılında
ve otoritesi vurgulanmıştır. Oturumda alınan karar Tevrat’la ilgili doküman teorisi kabul edilmiş,
şöyledir: 1964 yılında da İncillerin Gerçek Tarihi Üzerine
“Kutsal Konsil, ortodoks babaları örnek (De Historica Evangeliorum Veritate) bildirisiyle
alarak, gerek Eski Ahit gerekse Yeni Ahit’teki İnciller üç aşamada tamamlamıştır.35
bütün kitapları aynı dindarlık duygusuyla ve aynı d-) İkinci Vatikan Konsili (Concilium Vatica-
saygı ile kabul eder ve yüceltir. Çünkü Tanrı her num Secundum, 1962-1965)
iksinin de tek müellifidir, aynı şekilde gerek imana Papa XXIII. John ve ardından Papa VI.
gerekse adetlere ilişkin gelenekleri de Mesih’in Paul’un başkanlığını üstlendiği konsilini konu-
kendi ağzından gelmiş, Kutsal Ruh tarafından dik- muz için önemli kılan, 1965’te Tanrı’nın Kelamı
te ettirilmiş ve devamlı bir miras yoluyla Katolik (Dei Verbum) isimli yasanın kabul edilmesidir. Bu
Kilisesi içerisinde muhafaza edilmiş olarak kabul yasaya göre Kutsal Kitap’ın otoritesi ve merkezde
eder ve yüceltir. Konsil, onları aynı saygıyla ku- yer alışına vurgu yapılmıştır.36 Böylelikle her
caklar.” Hıristiyan tarafından okunması teşvik edilmiş ve
Dolayısıyla gelenek yazıya geçirilmemiş çeşitlilik dillere tercüme edilmesi desteklenmiştir.37
Tanrı sözü olarak ele alınmıştır.28
Kutsal Kitap’la ilgili bir diğer husus MS SONNOT
381’de Papa Dimasus tarafından Hieronymus’a 1. bkz. s.v. “Tenkit” t.y., par. 3.
2. Tansel, 1962, s. 192.
yaptırılan çeviridir (vulgate).29 Konsilin dördüncü 3. bkz. Özdemir, S. M. (2005). “Üniversite öğrencilerinin
oturumunda Hieronymus’un çevirisi yegâne eleştirel düşünme becerilerinin çeşitli değişkenler açısından
kaynak olarak kabul edilmiş, dahası otuz dokuz değerlendirilmesi”. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 3(3), s.
bölümden oluşan Eski Ahit’e ilave kitaplarda ekle- 298.
nerek sayı 44’e ulaşmış, eklenen ilave kaynaklara 4. Çelgin, G. (2011). Eski Yunanca-Türkçe Sözlük.
Kabalcı Yayınevi, s. 385.
deuterokanonik metinler denmiştir.30 5. Bağır, M. A. (2014). “Kutsal Kitap Eleştirisi: Eski Ahit
Örneği ve Modern Dönem Öncüleri”. Harran Üniversitesi

19
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 31(31), s. 282. Kabalcı Yayınevi.
6. Bağır, M. A., a.g.e., s. 284. ÇELGİN, V. (2015). Eski Yunan Filolojisine giriş.
7. Bağır, M. A., a.g.e., s. 284-5. Yayımlanmamış ders notu, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri
8. Bağır, M. A., a.g.e., s. 286. Bölümü, Hacettepe Üniversitesi, Ankara. Erişim adresi:
9. Bağır, M. A., a.g.e., s. 286. http://egitim.bilgiyonetimi.net/course/view.php?id=34
10. Bağır, M. A., a.g.e., s. 287. ÖZALP, M. (bt). “Papanın Yanılmazlığı Doktrini ve I.
11. Bağır, M. A., a.g.e., s. 288. Vatikan Konsili: Taraflar, Tartışmalar ve Ultramontanizmin
12. Bağır, M. A., a.g.e., s. 289. Zaferi.” Karadeniz Teknik Üniversitesi İlahiyat Fakül-
13. Bağır, M. A., a.g.e., s. 289. tesi Dergisi (KTUİFD), 1(2), s. 115-145. https://dergipark.
14. Bağır, M. A., a.g.e., s. 289. org.tr/tr/download/article-file/341209
15. Bağır, M. A., a.g.e., s. 294. ÖZDEMİR, S. M. (2005). “Üniversite öğrencilerinin
16. Bağır, M. A., a.g.e., s. 295. eleştirel düşünme becerilerinin çeşitli değişkenler açısından
17. Bağır, M. A., a.g.e., s. 295. değerlendirilmesi”. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi,
18. Bağır, M. A., a.g.e., s. 296. 3(3), 297-316. https://dergipark.org.tr/tr/pub/tebd/is-
19. Bağır, M. A., a.g.e., s. 297. sue/26123/275185
20. Bağır, M. A., a.g.e., s. 297. Profesör Dr. Baki Adam’a Göre Hristiyanların Tevrat
21. Bağır, M. A., a.g.e., s. 297. Anlayışı. (2006, 22 Kasım) https://www.hristiyanturk.com/
22. Bağır, M. A., a.g.e., s. 301. forums/topic/prof-dr-baki-adama-goere-hristiyanlaryn-
23. Bağır, M. A., a.g.e., s. 301-2. tevrat-anlayythy/
24. Bağır, M. A., a.g.e., s. 302. SCHIRRACHER, T. (2013). “Kur’an ve Kutsal Kitap, En
25. Bağır, M. A., a.g.e., s. 303. büyük iki dinin karşılaştırmalı değerlendirilmesi.” Hristiyan
26. Şahin, M. (2014). “Katolik karşı reformu olarak Kitaplar. https://hristiyankitaplar.com/tr/kitaplar/kuran-ve-
Trente Konsili ve Katolik geleneğe etkisi.” Marmara kutsal-kitap
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, ŞAHİN, M. (2014). “Katolik karşı reformu olarak
İstanbul. s. 44. Trente Konsili ve Katolik geleneğe etkisi.” Mar-
27. Şahin, M., a.g.e., s. 44. mara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yük-
28. Şahin, M., a.g.e., s. 44. sek Lisans Tezi, İstanbul. http://acikerisim.istanbul.
29. Şahin, M., a.g.e., s. 55. edu.tr/bitstream/handle/123456789/32916/52388.
30. Şahin, M., a.g.e., s. 58-9. pdf?sequence=1&isAllowed=y
31. Şahin, M., a.g.e., s. 60. TAŞPINAR, İ. (2011). “Katolik Kilisesi’nin modern
32. Özalp, M. (bt). “Papanın Yanılmazlığı Doktrini ve I. dünyaya uyumu: II. Vatikan konsili ve katoliklerin
Vatikan Konsili: Taraflar, Tartışmalar ve Ultramontanizmin yaklaşımı.” M.Ü. Ílâhiyat Fakültesi Dergisi 41 (2011/2),
Zaferi.” Karadeniz Teknik Üniversitesi İlahiyat Fakül- s. 107-120. https://dergipark.org.tr/tr/pub/maruifd/is-
tesi Dergisi (KTUİFD), 1(2), s. 122. sue/17579/184091
33. Özalp, M., a.g.e., s. 143. Etimoloji Türkçe çevrimiçi sözlük içinde. https://www.
34. Profesör Dr. Baki Adam’a Göre Hristiyanların Tevrat etimolojiturkce.com/kelime/tenkit
Anlayışı. (2006, 22 Kasım) https://www.hristiyanturk.com/ YIKAR, Ö. F. (2017). “Kutsal kitap araştırmalarında
forums/topic/prof-dr-baki-adama-goere-hristiyanlaryn- kaynaklar teorisi ve tesniye (d) kaynağı.” Marmara
tevrat-anlayythy/ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
35. Profesör Dr. Baki Adam’a Göre Hristiyanların Tevrat İstanbul. http://dspace.marmara.edu.tr/handle/11424/36483
Anlayışı. (2006, 22 Kasım) https://www.hristiyanturk.com/
forums/topic/prof-dr-baki-adama-goere-hristiyanlaryn-
tevrat-anlayythy/
36. Taşpınar, İ. (2011). “Katolik Kilisesi’nin modern
dünyaya uyumu: II. Vatikan konsili ve katoliklerin
yaklaşımı.” M.Ü. Ílâhiyat Fakültesi Dergisi 41 (2011/2), s.
115.
37. Taşpınar, İ. a.g.e., 115.

KAYNAKÇA
BAĞIR, M. A. (2014). “Kutsal Kitap Eleştirisi: Eski Ahit
Örneği ve Modern Dönem Öncüleri”. Harran Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 31(31), 279-310. https://der-
gipark.org.tr/tr/download/article-file/257762
ÇELGİN, G. (2011). Eski Yunanca-Türkçe Sözlük.

20
DİJİTAL ORTAMDA İLETİŞİM: İNTERNET DİLİNİN
MELEZ KARAKTERİNE BİR BAKIŞ

GİZEM AKTAŞLI*

D
il ve dilin işlevi, eski Yunan sözlü kül- “Dil yetisinin hem bireysel hem de toplum-
türünden itibaren bir iletişim aracı olarak sal bir yanı vardır, bunların biri olmadan
toplumun belleğine işledi. Kelimelerin diğeri düşünülemez. (…) Dil, dil yetisinin (lan-
güçleri, şairlerin ise Mousa’ları vardı. Homerosçu gage) gerçi en önemli, ama yalnızca belli bir
şiirlerin ozanları, şiirleri sözlü olarak icra ederlerdi bölümüdür. Hem dil yetisinin (langage) to-
ve bu sözlü icra eski Yunan kültüründe bir gelenek plumsal ürünüdür hem de bu yetinin bireylerce
hâline gelmişti. Müsabakalarda (agōn) muzaffer kullanılabilmesi için toplumun benimsediği zo-
olan yiğitlerin şanları Epinikion’lar ile tescillenir, runlu bir uzlaşımlar bütünüdür.”5
dizeler ne zaman dillendirilse ölümsüzleşirlerdi. Dilin tanımını yapan Saussure, dilin sosyal
Platon’un Kratylos diyaloğunda dilin kendisinde bir kurum olduğunu ve sesler aracılığıyla en az iki
bir doğruluk olup olmadığı, dilin doğal olarak kişi arasında bir anlaşma kurma yolu olduğunu
mı yoksa uylaşımsal olarak mı oluştuğu, ilk ad/ belirtir.6 Konuşma, konuşucunun (locuteur) ses
yasa koyucunun (nomothetēs)1 kim olduğu gibi aracılığıyla bir bildiri göndermesi ve dinleyicinin
sorulara yanıt aranmıştı. Nitekim Benveniste2 ve (auditeur) gönderilen bildiriyi çözmesiyle oluşur.
Saussure’ün3 ifade ettikleri gibi, Yunanlar dilin Yazıda ise seslerin yerine onları karşılayacak im-
işlevini yalnızca dil düzleminde değil, felsefi ve geler, yani harfler kullanılır. Yerleşmiş bir ses sis-
mantıksal düzlemlerde de ele almışlardır. Öyle ki temi bulunmayan herhangi bir insan dili yoktur.
18. yüzyıla kadar dil büyük ölçüde bir spekülasyon Konuşma her şeyden önce insan için doğal olan
nesnesi olarak kaldı. 19. yüzyılda Sanskritçe’nin sesin kullanılmasıyla oluşur.7 Örneğin konuşmanın
çözümlenmesiyle Hint-Avrupa dillerinin birbirl- bu karakteri üzerinde durulan Platon’un Phaidros
eri arasındaki bağlantı keşfedildi. Bu gelişmenin diyaloğunda, yazmanın sonucunda ortaya tama-
ve karşılaştırmalı dilbilimin ortaya çıkmasının men yapay bir ürün çıkması sorununun üzerinde
ardından modern dilbilim de Saussure’ün durulmuştur.8 Platon’un merceğinden bakar-
çalışmalarıyla kimlik kazandı. Saussure Genel Dil- sak konuşma insan için doğal iken, yazı bizim
bilim Dersleri’nde dil ve dil yetisi (fr. langue/lan- dışımızda yer alır. Ong, Phaidros diyaloğunu
gage) ile söz-dil (fr. langue/parole) ayrımını yapar. bu bağlamda ele alırken yazının başlı başına bir
Saussure’e göre dili sözden ayırmak, toplumsal teknoloji olduğuna dikkat çeker; yazı insanın ken-
olguyu bireysel olgudan; temel olguyu ise ikincil di edinciyle ustalaşabileceği teknolojik bir araçtır
ve rastlantısal nitelikli olgudan4 ayırmak demektir. ve teknolojiler toplumları değiştirme gücüne sa-
Bu sayede dil ilk defa kendi içerisinde ve kendisi hiptir.9 Sözlü kültürden yazılı kültüre geçişte
için incelenir: matbaanın etkisi ve toplumda yarattığı etkiler bu
*Gizem AKTAŞLI; İstanbul Üniversitesi, Fransız Dili Ve Edebiyatı, Lisans 4. Sınıf Öğrencisi.

21
konuda örnek oluşturabilir. Matbaanın icadından ve bir hedefi olduğu varsayılıyordu. Bu bağlamda
itibaren yaşanan değişimleri ve sonrasındaki süre- internetin bir aracı olarak iletişim pratiğine
ci McLuhan, kitap-araç ve okuryazarlık (literacy) getirdiği yeniliklerden biri de, McCulloch’un
kavramları ile ele alır.10 Baudrillard bu kavramdan ifadesiyle “gayrıresmî yazı”dır.18 Bir amacı olsun
bahsederken matbu kitabın doğuşunun yalnızca ya da olmasın, bugünlerde hepimiz yazıyı sad-
taşıdığı içeriğiyle değil, teknik özü aracılığıyla ece iletişime geçmek için ileti oluşturup gönder-
uyguladığı temel sistematikleşmenin zorlamasıyla mek amacıyla kullanıyoruz. Kalem yerine klavye
uygarlığımızda bir dönüm noktası olduğunu be- ya da dokunmatik ekran kullanmamız haricinde
lirtir.11 Kitap her şeyden önce teknik bir modeldir. önemli bir ayrım daha var. Bu ayrım, internet dil-
Harfler, kelimeler ve sayfalar gibi kendine has bir inde “konuştuğu gibi yazmak” ya da “yazarak
iletişim düzeni içerir. McLuhan bu teknik mod- konuşmak” olarak adlandırılabilecek bir yapıya ve
elin insanların algılama modellerini değiştirecek bu yapının içerisinde hem konuşma dilinden hem
güçte olduğunun altını çizer.12 McLuhan’ın dey- de yazı dilinden yapılar içermesine dikkati çeker.
imiyle “Medium is the message”, aracın kendisinin Crystal bu yapısından dolayı internet dilinin melez
mantığını ileti olarak dayatmasıdır.13 Kitap-aracın bir dil olma özelliğini taşıdığını belirtir.19 Bu me-
içerisindekiler dünyanın yeniden yorumlanmış, lez karakteri açıklamadan önce, Crystal’ın Inter-
parçalanmış ve süzülmüş bir özüdür.14 net and the Language kitabında sunduğu tabloların
21. yüzyılın ilk çeyreğini tamamlarken dökümünü yaparak konuşma ve yazmanın yapısına
bizler de teknolojik bir aracın getirdiği yeni- değinelim.20
liklere ve bunun sonuçlarına şahit oluyoruz. Konuşma zamana bağlıdır, gelip geçicidir.
Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında artık yaygın bir Alıcı ve gönderici konuşmanın geçtiği zamanda,
şekilde kullanıma giren internet yalnızca enfor- yani şimdiki zamanda bulunurlar. İletişim anlıktır
masyon paylaşmaya yarayan bir mecra değil, ve gecikme içermeden sürer. Karşılıklı konuşma,
aynı zamanda sosyal hayatımızın sürüp gittiği bir anlık ve hızlı yapısından ötürü tasarıya müsaade
ortamdır.15 McLuhan’ın küresel köy kavramı inter- etmez. Yanıt odaklıdır, karşımızdaki göndericinin
net ortamı için de düşünülebilir. İnternet dünyada- gönderdiği iletiye hemen o anda cevap vermemizi
ki insanların büyük bir kısmını, herkesin aynı anda talep eder. Dilbilimdışı ipuçları ve prosodi yapıları
aynı yerde olduğu başka bir ortamda toplayarak içerir, gösterici işlevi yerine getiren vücut ve yüz
zaman ve mekân algılarımızda değişikliklere hareketleri sayesinde göndericiyi daha rahat gö-
sebep olmaktadır.16 McCulloch’un Because zlemleriz. Göndericinin söylemindeki tonlama,
Internet’de ifade ettiği üzere,17 “çevrim”e (net- ritim, durak ve tempo bizi bağlam içerisinde tu-
work) kendi kültürlerini taşıyarak katılan insan- tar ve gönderdiği mesajı daha rahat çözmemize
lar; internette kullanıcı olarak yer alarak başka bir yardımcı olur. Karşılıklı konuşmada dilin ilişkisel
kültür bağlamına, dolayısıyla internet kültürüne işlevini yerine getiren yapılar sıkça kullanılır. Bu
dahil oluyor. Aynı zamanda internet ortamının tür konuşmalar gayrıresmî ifadeler, ek bilgi tüm-
teknolojik yapısı sebebiyle dili de farklı bir biçim- cecikleri (ya, öyle mi, işte, sonracığıma vb.) içerir.
de kullanıyoruz. Makalede üzerinde duracağımız Konuşma zamanda eklemlendiği için cümlelerin
konu, dijital ortamda iletişim ve bilhassa anlık sınırları bulanıktır ve nerede başlayıp nerede
mesajlaşma uygulamalarında kullanılan internet biteceği belirsizdir. Konuşurken duraklamalar,
dilinin konuşma ve yazıdan pay alarak büründüğü sözün karşı taraf tarafından kesilmesi gibi
‘melez karakteri’ olacak. durumlar yaşanabilir. Konuşmanın söz dağarcığı o
İnternet Dilinin Melez Karakteri ana bağlıdır ve simultane olarak kullanılır.
İnternetten önce yazı yazarak iletişim Yazı ise uzama bağlıdır, sınırları belli
kurmak, mektup ve telgraf gibi aracılarla bir alanın içerisinde yer alır, sabit ve kalıcıdır.
sağlanabilen bir pratikti. Günlük ve seyahat anıları Eğer söz konusu bir mektup değilse çoğu zaman
gibi kişisel metinlerde ise yazı yazmanın bir amacı okuyucunun kim ya da kimler olacağı bilinmeden

22
yazılır, bu da iletişim bağlamında bir kopukluğa alıcının gönderilen iletiyi okuma süreciyle oluşur,
işaret eder. Yazının okunması da geri bildirimi de ki bu konuşma hızına göre yavaş işleyen bir
gecikmeli gerçekleşir. Metindeki bağlam her za- süreçtir. Anlık mesajlaşma uygulamasındaki ive-
man doğru anlaşılmayabilir. Gösterici işleve sahip dilik ise teknolojinin talep ettiği bir gerekliliktir
olmayan yazıda çoğu zaman muğlak bir yan bulu- ve gönderilen yazılı iletiye mümkün olan en kısa
nur. Yazı uzunluk ve karmaşıklık bakımından çok zamanda yanıt vermeyi koşullar. Dilbilimdışı
katmanlıdır, bir konuşma içerisinde takip edile- ifadelerden (jest, mimik, prosodik unsurlar)
meyecek kadar bağlaç ve yan cümlecik içerebilir. yoksun olan internet diliyle kurulan iletişimin
Bir metin yazılırken ön hazırlık yapılabilir, öyle ki getirdiği bazı riskler vardır. Öyle ki yukarıdaki
yazarı metni oluştururken yaptığı hatalar okuyucu- sebeplerden ötürü bu iletişim, konuşmanın doğal
nun haberi olmadan düzeltilebilir. Konuşmadaki akışının bozulması ve gönderilen iletiye verilmesi
ölçü yerine yazıda noktalama işaretleri kullanılır öngörülen yanıtın gecikmesiyle iletişimin kesin-
ancak ifade ettikleri vurgular konuşmaya kıyasla tiye uğraması gibi risklerle karşı karşıya kalabilir.
kısıtlı kalacaktır. Kullanıcıların melez internet dili ile
Martinet’nin La Linguistique Synchro- kurdukları iletişimin mahiyetini Chomsky’nin As-
nique adlı eserinde belirttiği üzere, dil zamanda pect of the Theory of Syntax’da geliştirdiği edinç/
yan yana sıralanmış fonemlerden (ses birimcikleri) edim (compétence/performance) kavramlarından
ve semlerden (anlam birimciklerinden) oluşan çift hareketle açıklamaya çalışacağız.26 Konuşucu
eklemli bir sistemdir.21 Dilin gösterenleri işitimsel ve dinleyiciler dillerinin yapısı konusunda bir
oldukları için zamanda yer alarak çizgisel şekilde sezgiye, yani zihinlerinde örtük olarak dilbilgisel
ilerlerler.22 Yazı ise konuşma dilinin başka bir dü- dizgelere sahiptirler. Böylece dilin tümce yapısına
zlemde, uzamda göstergeleştirilmesiyle oluşur.23 uygun olan ve olmayan tümceleri ayrıt edebilirler:
İnternet dilinin zamanda yer alışı, kullanıcılarının bu edinci oluştururlar. Bu sayede konuşucular di-
elektronik söylemler oluşturma olanağı ile lin sahip olduğu kurallara uygun olarak daha önce
açıklanabilir. İnternette, yazıyla oluşturulan işitmedikleri tümceleri sonsuz sayıda üretebilir ve
ve uzamda yer alan “özerk söylem”deki gibi somut bir biçimde gerçekleştirebilirler: bu da edimi
müellifinden kopuk söylemler oluşturulmaz. oluşturur. Dil edimi iletişim kurarken ortaya çıkar
Bilhassa anlık mesajlaşma uygulamalarında ve burada esas olan iletişimin sözlü olmasıdır.
bir konuşan özne olarak internet kullanıcısı, Konuşan özne, sonlu sayıda kuraldan
Benveniste’in teorisinde yer alan sözceleme edi- sonsuz bir deneyim üretir. Bu deneyim, öznenin
mini kullanmaktadır.24 Bir özne karşısındaki kişiye yaratıcılığını söz yoluyla icra etmesidir. İletişim
hitap ederek oluşturduğu söylemlerde “burada ve süresince, hem konuşucu hem de dinleyici kendi
şimdi”de (hic et nunc) “ben-sen” ayrımını yapar edimlerini kullanırlar. Bu sayede karşılıklı ve eş
ve buna göre belirteçler kullanır. Kullanıcılar da zamanlı olarak, karmaşık gramer yapılarından
anlık mesajlaşma uygulamalarını kullanırken, yüz türetilmiş tümceleri çözümleme, yeni tümceler ku-
yüze olmasalar da “burada ve şimdi” elektronik rarak edimlerini gerçekleştirme pratiğinin içinde
söylemler oluşturmalarıyla zaman düzleminde yer bulunurlar. Gelgelelim, söz konusu kullanıcıların
alırlar. Oluşturdukları elektronik söylemler sad- iletişim kurmak için gayrıresmî yazıyı yoğun
ece okunmayı bekleyen hareketsiz yazılı metin- bir şekilde kullanmaları önemli bir husustur.
ler değildir, iletişim kurmak için oluşturulurlar Kullanıcılar bir müellif ya da beyan eden özne
ve buradaki iletişim eş zamanlı olarak karşılıklı olarak, melez internet dili aracılığıyla yazılı bir
katılım gerektirir. İnternet dili bu haliyle iletişim kurarken; fiziksel olarak karşılarında bu-
konuşmadan pay alarak zamanda yer alıyorsa da lunmayan bir muhatap ile dijital bir ortamda bir
konuşmadan farklıdır, çünkü hem bir gecikme araya gelirler. Melez internet dili yoluyla iletişim,
hem de bir ivedilik ihtiyacı söz konusudur.25 dil edimlerinin kısıtlı ve hatta eksik bir şekilde
Gecikme, göndericinin iletiyi oluşturma ve kullanımına sebebiyet verebilir.

23
Genel olarak yazıdan ve doğal konuşma iletişim süresince etkin olan herşey o araca uyum
pratiğinden farklı bir yapıya sahip olan internet sağlamak durumunda kalır. Yeni teknolojik araçlar
dili, kullanıcılarını insan eliyle yapılmış (artefact) kolaylık sağlamak adına kendilerinden önceki
bir ortam olarak internet ortamının gerektirdiği iletişim kurma pratiğini işte bu şekilde değişime
şekilde iletişim kurmaya mecbur kılar. Burada uğratmıştır. Burada söz konusu değişim, araca
kullanılacak olan dil de ortama göre üretilmiş ve uygun iletişim modelinin teşvik ettiği insan duy-
şekillendirilmiş bir dildir. McLuhan’ın Tetrad usunda meydana gelir. Doğal bir iletişimde, söz
kavramı üzerinden konuya açıklık getirelim.27 Tet- ağzımızdan çıkar çıkmaz hitap ettiğimiz kişinin
rad (Dörtlü) kavramı, kullandığımız teknolojilerin verdiği reaksiyonu görürüz. Görme ve işitme
üzerimizdeki etkilerini özetleyen dört maddeden birbiriyle ilişkilidir ve iletişim kurarken beraber
oluşur: Geliştirme, ters çevirme, geri alma ve es- çalışırlar. Bizi dengede tutan bu birliktelik, in-
kime. ternet dili dahilinde bozularak insan duyusun-
Yeni teknolojiler beden ve zihnin da önceliği görmeye verir. İletişim kurarken
erişimini genişletir; mikroskop gözümüzün, araba yalnızca bir duyumuzu, görmeyi kullanmamızla
ayaklarımızın, kütüphaneler aklımızın bir uzantısı onu ön plana aldığımız ölçüde bütün duyularımız
olarak görülebilir. Teknolojiler ve araçları bi- arasındaki oran değişir. McLuhan bu konudan
zde değişiklikler yaratır; bir şeyleri geliştirir, bahsederken, herhangi bir duyunun yüksek bir
hızlandırır, mümkün kılar ve bir şeyin üzerinde yoğunluk düzeyine çıkarıldığında öteki duyular
yoğunlaşır. Ters çevirme, eldeki teknolojinin bize üzerinde anestetik bir etki yapabileceği ihtimaline
kendisiyle beraber getirdiği sorunlardır. Öyle ki dikkati çeker. Öyle ki McLuhan’a göre duyular
trafik sıkışıklığı yaşayan bir sürücünün deneyim- arasındaki oranın ortadan kalkması bir çeşit kimlik
ledikleri ters çevirmeden kaynaklanır, araba kul- yitimidir.28
lanmaya alışmış ve bu teknolojiyi kanıksamış olan Eski Yunan uygarlığından itibaren
birey artık aracın yol açtığı problemleri deneyim- iletişiminin esas olarak konuşulan söze ve duy-
lemeye başlar. Geri alma, araçların insan duyu ve maya dayalı olduğu düşünülürse, internetin bir
motor becerilerinin yalnızca bazılarını teşvik et- teknoloji olarak yarattığı değişimin büyüklüğü fark
mesi ve güçlendirmesidir; örneğin radyo yalnızca edilecektir. Dijital ortamda iletişim, bu ortamda
duyma becerisini geliştirirken televizyon görmeye üretilmiş, yeniden yorumlanmış, parçalanmış ve
ve duymaya odaklanır. Eskime ise teknolojilerin süzülmüş bir dil vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir.
bir önceki teknolojiyi eskitmesidir; televizyonun Saussure yazmanın sözlü ifadenin dönüştürücüsü
gelmesiyle miadı dolan radyo ve internetin gelm- değil tamamlayıcısı olduğunun altını çizer, çünkü
esiyle miadı dolan televizyonun akıbeti, bir önceki kelimeleri oluşturan harfler en nihayetinde ses
teknolojinin sürekli yeni gelen tarafından kenara sisteminin yazıdaki karşılığıdır ve her bir sözcük
itilmesi durumunu açıklar niteliktedir. işlevsel ses birimciklerinden oluşur.29 İnternet dili
İnternet dilinin de bir teknolojinin ürünü deneyimiyle görüyoruz ki, dilin çift eklemli sis-
olduğu gerçeğiyle beraber onu tetrad dahilindeki temini oluşturan ses birimcikleri yalnızca yazı boy-
kavramlar üzerinden ele alabiliriz. İstediğimiz utunda kullanılırken onu oluşturan ses görmezden
zaman ve istediğimiz yerde zahmetsizce iletişim gelinmektedir. Ses, dil ile söze ve akabinde
kurmamızı sağlayan teknolojik araçlarımız, yazıya dönüşmüşken, internet dili ile sözü sesten
sağladıkları hız ve kolaylık ile “insanlığı geliştirme ayırarak söylemlerimizi yazıyla oluşturuyor ve bu
ve ileriye taşıma” misyonunu yerine getirir gibi şekilde iletişim kuruyoruz. Oysa Ellul’un Sözün
görünür. Söz konusu kolaylık, iletişim kurmak Düşüşü’nde belirttiği üzere, insanı canlı bir varlık
gibi doğal ve insanî bir eylemin artık büyük ölçüde olarak diğerlerinden ayırt eden şey gördüğü değil
teknolojik araçlar vasıtasıyla gerçekleştirildiği duyduğu şeydir; orada olmayandan bahsedebilen,
düşünüldüğünde şaibeli bir husus olarak karşımıza söylenmemişi söyleyebilen, hatta söylenmemiş
çıkar. Çünkü iletişim bir araçla sağlanıyorsa, olanla bile bir şeyler söyleyebilen sözüdür.30

24
Diğer yandan McLuhan’ın belirttiği üzere yazının ilişkilidir. Dilin eski itibarının yerle bir edilmesi,
işitmeyi görmeyle değiştirme ve yankılarıyla bir- imajlar kadar apaçık ve tartışmasız sonuçlar ver-
likte kişinin anlama tarzını bir metni anlamaya memesinden ötürüdür. İmajlara güvenmek ve on-
dönüştürme işlevleri vardır.31 lara itibar etmek, dili anlamsız seslere indirgeyerek
Her teknoloji kendisinden önceki teknolo- bir nesne olarak algılanmasına sebep olur. İnternet
jiyi eskitir ve eskisinin insanlığı ilerleteceği dili açısından da durum böyle gözükmektedir. Sa-
umudu tükendiğinde yenisine bel bağlanır. Matbaa nal alem olarak adlandırılan, sesten kopmuş sözle
teknolojisiyle birlikte sözlü kültürün yerini alan söylemler oluşturulan, görme duyusunu ön plana
yazılı kültür, eskiden kopuşun ve yeni algı model- çıkaran bir ortamda dil yalnızca iletişim kurmaya
lerinin dünyayı sarmalayışının en kesin örnekler- yarayan bir araç, bir nesne olarak algılanma teh-
inden biridir. Ancak yazılı kültürün de yerini, yeni likesiyle karşı karşıyadır.
teknolojiler aracılığıyla başka bir kültür almıştır:
görsel kültür. İnternet de bu kültürün içerisindedir, SONNOT
dolayısıyla internet dilinin mahiyeti de bu kültürün 1. Ad-yasa koyucu (nomothetēs) için bkz. Plat. Crat. 388e1,
içerisinde aranabilir. tartışma için bkz. Gören, E. (2016). Kratylos’a Yorumlar:
Physis-Nomos Karşıtlğı Bağlamında Filolojik ve Yorum-
Görsel kültürün içeriğini, bir önceki bililmsel bir İnceleme, 2. Cilt. İstanbul: Dergâh Yayınları.
paragrafta bahsettiğimiz “kolaylık” kavramı s. 138.
ışığında değerlendirelim. Bu kültürün en önem- 2. Benveniste, E. (1999). Problems in General Linguis-
li özelliği imajlarla çalışması ve imajlarla tics. Coral Gables, Fla: University of Miami Press. s. 18.
düşünmeye zorlamasıdır. Kolaylık, imajların 3. Saussure, F. (1978). Genel Dilbilim Dersleri. (çev. Var-
dar, B.). Ankara: Türk Tarih Kurumu. s. 27.
veçhesini kazandığında her şeyin büyük ölçüde 4. Saussure, F. (1978). a.g.e., s. 44.
basitleşmesinden ileri gelir. Unutulmamalıdır 5. Saussure, F. (1978). a.g.e., s. 39, (langage) vurgusu bana
ki bir imajın amacı karmaşık kavramları süz- aittir.
erek totaliteyi vermektir. Sözgelimi, bir kilisenin 6. Saussure, F. (1978). a.g.e., s. 37-41.
fotoğrafı bize kiliseyle ilgili hiçbir şey söylemez, 7. Saussure, F. (1978). a.g.e., s. 39.
8. Plat. Phdr. 274b7-278e3, bkz. Yunis, H. (2011). Platon:
orada kilisenin geçmişini ve ve ruhani anlamını Phaedrus. Cambridge: Cambridge University Press. s. 52-
bulamayız. Aslına bakılırsa bu imaj kilisenin 82. Ayrıca bkz. Yunis, H. (2011)., a.g.e., s. 223-243, Fowler,
kendisi bile değildir, bir taklittir: H. N. (2005). s. 560-577.
9. Ong, W. J., Hartley, J. (2013). Orality and Literacy:
“Bir imaj mucizeleri, ancak yalnızca kaydedilmiş The Technologizing of the Word. New York: Routledge. s.
mucizeleri aktarır, bu mucizeler gerçekleştikten 80-82.
ve rahmeti kaybolduktan sonra.”32 10. McLuhan, M. (2005). The Medium Is The Message.
Corte Madera: Gingko Press. s. 57.
Taklit etme açısından düşünüldüğünde 11. Baudrillard, J. (1974). Tüketim Toplumu. (Özgün adı:
imajlar; herhangi bir şeyin totalitesini taklit La Société de Consommation. Çev. Deliceçaylı, H. – Kes-
ederken bile, onu gördüğümüz için bize somut ve kin, F.). İstanbul: Ayrıntı. s. 154-156.
gerçekmiş gibi gelirler, imaj görüldüğünde bu onun 12. McLuhan, M. (2005). a.g.e., s. 69.
13. McLuhan, M. (2005). a.g.e., s. 26.
var olduğunun delili olarak kabul edilir. Vizüelin
14. Ong, W. J., Hartley, J. (2013). a.g.e., s. 80-82.
egemenliği, her şeyi olabildiğince basitleştirerek 15. McCulloch, G. (2019). Because Internet: Understand-
kısa yoldan hızlıca aktarma eğilimine de neden ing the New Rules of Language. New York: Books on
olur. Böyle bir egemenliğin sınırlarında yazılı Tape. s. 41-64.
kültürün yok olduğunu ve bunun sebeplerinden 16. McLuhan, M. (2007). Gutenberg Galaksisi: Tipo-
grafik İnsanın Oluşumu. (Çev. Güven Çağalı, G.)
birinin dilin yalnızca “birisiyle konuşmak” olarak
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s. 102-105.
düşünülmeye başlanması olduğunu görüyoruz. 17. McCulloch, G. (2019). a.g.e., s. 37.
Dil, sözlü kültürden beri hakikatle ilişkiliydi ve 18. McCulloch, G. (2019). a.g.e., s. 7.
hakikat gerçek gibi kesin değildir, aksine bir 19. Crystal, D. (2017). Language and the Internet. Cam-
muammadır; oysa imajlar her zaman gerçeklikle bridge: Cambridge University Press. s. 50-51.
20. Crystal, D. (2017). a.g.e., s. 59-61.

25
21. Martinet, A. (1974). La Linguistique Synchronique: BENVENISTE, E. (1999). Problems in General Linguis-
Études et Recherches. Paris: Presses Universitaires de tics. Coral Gables, Fla: University of Miami Press.
France. s. 7-41. CHOMSKY, N. (2015). Aspects of the Theory of Syntax.
22. Saussure, F. (1978). a.g.e., s. 115. Cambridge, Massachusetts: The MIT Press.
23. Saussure, F. (1978). a.g.e., s. 56-59. CRYSTAL, D. (2017). Language and the Internet. Cam-
24. Benveniste, E. (1999). a.g.e., s. 53-54. bridge: Cambridge University Press.
25. Crystal, D. (2017). a.g.e., s. 48. DAVIS, B. H., BREWER, J. P. (1997). Electronic Dis-
26. Chomsky, N. (2015). Aspects of the Theory of Syntax. course: Linguistic Individuals in Virtual Space. Albany:
Cambridge, Massachusetts: The MIT Press. s. 3-15. State University of New York.
27. McLuhan, M., McLuhan, E. (1992). Laws of the ELLUL, J. (2012). Sözün Düşüşü. (Özgün adı: La Parole
Media: The New Science. Cambridge, Massachusetts: The Humilée. Çev. ARSLAN, H.). İstanbul: Paradigma.
MIT Press. s. 7. ERKMAN, F. (1987). Göstergebilime Giriş. İstanbul: Alan
28. McLuhan, M. (2007). a.g.e., s. 78-84. Yayıncılık.
29. Saussure, F. (1978). a.g.e., s. 56-62. MARTINET, A. (1974). La Linguistique Synchronique:
30. Ellul, J. (2012). Sözün Düşüşü. (Özgün adı: La Parole Études et Recherches. Paris: Presses Universitaires de
Humilée. Çev. Arslan, H.). İstanbul: Paradigma. s. 18. France.
31. McLuhan, M., 2007, a.g.e., s. 78-84. McCULLOCH, G. (2019). Because Internet: Understand-
32. Ellul, J. (2012). a.g.e., s. 39. ing the New Rules of Language. New York: Books on Tape.
McLUHAN, M., McLUHAN, E. (1992). Laws of the
KAYNAKÇA Media: The New Science. Cambridge, Massachusetts: The
Antik Kaynaklar MIT Press.
Platon McLUHAN, M. (2005). The Medium Is The Message.
GÖREN, E. (çev. ve yor. 2016). Kratylos’a Yorumlar: Corte Madera: Gingko Press.
Physis-Nomos Karşıtlğı Bağlamında Filolojik ve Yorumbi- (2007). Gutenberg Galaksisi: Tipografik İnsanın
lilmsel bir İnceleme, 2. Cilt. İstanbul: Dergâh Yayınları. Oluşumu. (Çev. GÜVEN ÇAĞALI, G.) İstanbul: Yapı
PLATON (2012). Phaedrus. (çev. YUNIS, H.). Cambridge: Kredi Yayınları.
Cambridge University Press. NICHOLSON, G. (1999). Plato’s Phaedrus: The Philoso-
PLATON (2005). Euthyphro, Apology, Crito, Phaedo, phy of Love. West Lafayette: Purdue University Press.
Phaedrus. (çev. FOWLER, H. N.) Cambridge: Cambridge ONG, W. J., HARTLEY, J. (2013). Orality and Literacy:
University Press. The Technologizing of the Word. New York: Routledge.
Modern Literatür ROBINS, K. (2013). İmaj: Görmenin Kültür ve
BAUDRILLARD, J. (1974). Tüketim Toplumu. (Özgün Politikası. (Özgün adı: Into the Image: Culture and Politics
adı: La Société de Consommation. Çev. DELİCEÇAYLI, H. in the field of Vision. Çev.TÜRKOĞLU, N.). İstanbul:
– KESKİN, F.). İstanbul: Ayrıntı. Ayrıntı.
BAYRAV, S. (1998). Yapısal Dilbilimi. İstanbul: Multilin- SAUSSURE, F. (1978). Genel Dilbilim Dersleri. (çev.
gual. VARDAR, B.). Ankara: Türk Tarih Kurumu.

26
SENECA’NIN “DE CLEMENTIA” ADLI
ESERİNE AHLAK PENCERESİNDEN BAKIŞ

BEGÜM KAYNAKOĞLU*

C
lementia hoşgörü, ılımlılık, ölçülülük, in- ilerle pekiştireceğiz.4
saf, yumuşama, müsamaha anlamlarına Seneca’nın Nero’nun ağzından yazdığı
gelen Latince bir Sözcüktür. Bu sunum- bu övgü metni, Genç Plinius tarafından kaleme
da Roma Stoası’nın en önemli temsilcilerin- alınmış bir övgü metni olan Panegyricus5 ile
den olan Seneca’nın imparatorun öğretmeni ve neredeyse aynıdır.6 Bu tür, ölmüş bir hükümdar
danışmanıyken ahlaki bir eser niteliği taşıyan De yerine hayatta olan bir hükümdarı övmesi sebebi-
Clementia’yı yazmasındaki amacı, söz konusu yle Isokrates’in aynı adlı övgü metninden ayrılır.
kavramın esere nasıl nüfuz ettiğini detaylandırarak Plinius bunu gerekçelendirmek için, mektubunda
açıklamaya çalışacağım. Burada öğretmeni olduğu imparatorun başarılarını örnek göstermek ve er-
imparatorun, aynı zamanda De Clementia adlı demlerine özendirmek istediğini vurgular. Bu ger-
eseri de kendisine ithaf ettiği Nero olduğunu ekçelendirme ile Seneca’nın Plinius ile aynı fikirde
söylememiz gerekir. Karmaşık bir eser olan De olduğu anlaşılır, ancak Seneca kendisine mahsus
Clementia’nın yapısı gereği pedagojik, felsefi ve bir özellik ekler. Seneca, bu övgü türünü Nero’nun
politik bir metin olduğunu söyleyebiliriz.1 ağzından yaparak değiştirir, Nero’nun erdemini
De Clementia eseri imparator Nero döne- ve gücünü kendisi övmek yerine, Nero’nun yerini
minde (MS 55-56), Seneca’nın yazdığı, üç kitap- alarak bu övgüyü gerçekleştirir. Bu durum, aslında
tan oluşan inceleme yazısıdır. Yazılması imparator bizzat Nero’nun söz yazarı olması bakımından
Nero’nun hükümdarlığının ikinci yılına rastlar. ironiktir ancak Seneca’nın iki şeyi başarmasına
Konuyu esinleyen, Nero’nun bir idam hükmünü is- izin verir. Birincisi; bu bölümde Seneca’nın,
temeyerek imzalarken, “Keşke yazı yazmasını hiç Nero’nun şahsına yüksek bir övgü sunmamasıdır.
öğrenmeseydim!” diye haykırmasıdır. Seneca’nın Dalkavukluk yaptığı izlenimini vermekten elinden
Nero’ya övgülerini onun tahttaki ilk yıllarında geldiğinde kaçınır. Doğrudan övgüde bulunmadığı
gösterdiği göreceli yumuşaklıkla bağlantılı olarak için güvenilirliğini korur ve böylece daha sonra
değerlendirmek gerekir. Nero’nun düşünceleri olarak sunulan şeyi na-
Eserde en çok geçen kavram clementia’dır. zikçe düzeltebilir. İmparatorun gücünde bazı
Seneca’nın clementia kavramını Nero’yla sınırlamaların olduğuna ve erdemlerinin artmaya
özdeşleştirme sebebi eser boyunca karşımıza çıkar. devam edebileceğine dikkat çeker. İkincisi; Sen-
Seneca için clementia bir hükümdarda bulunması eca, Nero’nun konuşma yapmasını sağlayarak,
gereken bir özelliktir, örnek hükümdar tasviri onu anlayışlı bir yönetici olarak sunar. Tanrıların
yaparken de bu kavramı sıklıkla kullanacağını ve onların dünyadaki temsili olarak fiilen yönet-
göreceğiz ve söz konusu eserden yaptığımız çevir- me gücünün kendisinde olduğunun farkındadır.

*Begüm KAYNAKOĞLU; İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, 4. Sınıf Öğrencisi.

27
Eğer Nero, Seneca’nın bahsettiği gibi biri olabil- erdem ve akılla nasıl yoluna gireceğini açıklar.
irse, hazların en büyüğüne erişecek ve Seneca’nın Seneca’nın aynası yalnızca övgü için değil aynı
önerdiği erdemlerle uyum sağlayabilecektir7. zamanda tavsiyelerine uyması halinde Nero’yu
Plutarkhos’un şu sözü, Seneca’nın övgüyü nasıl bir mutluluk beklediğini göstermek için
Nero’nun kendi konuşmasıyla yapmasını destekler tasarlanmıştır.10
niteliktedir: “Yetkili kişilere tavsiyelerde bulun- “Sertliği gizli tutuyorum, ama hâlihazırda
mak zordur.” Çünkü onlar başkalarının otoritesine bir hoşgörüye sahibim. Böylece kendimi
girmeyi düşmanca görürler. Seneca bu yüzden er- karanlıktan gün ışığına çıkardığım yasalara
demi tanımlarken, Nero’nun kendi hoşgörüsünün hesap verecekmişim gibi eylemlerimi hesaba
yansımasını tanıyabileceği şekilde, hoşgörü katarak kendimi gözetim altında tutuyorum.
hakkında yazmayı amaçlar.8 Bir suçlunun gençliğinden diğerinin yaşından
Birinci kitabın başında Seneca, bu eseri dolayı merhamete geldim; birini yüksek konumu
yazmasındaki amacın Nero Caesar’a ayna tut- sebebiyle bağışladım, diğerini itibarsızlığı se-
mak ve tüm zevklerin en büyüğüne ulaşacağını bebiyle; hoşgörü göstermek için hiçbir neden
ona göstermek olduğunu söyler.9 Bu övgü metni, bulamadığım zaman kendime hoşgörü göster-
Nero’nun erdeminin bir yansıması olarak tasvir dim. Bugün ölümsüz tanrılar benden yeniden he-
edilir, Seneca ise fiilen ayna vazifesi görür. Ayna sap sorarlarsa, onlara insan soyunun hesabını
imgesi, Seneca’dan önce iki şekilde karşımıza vermeye hazırım.”11
çıkar. Felsefi geleneğe göre Platon, hayatı ru-
hun aynası olarak tanımlamak için ayna imgesini
kullanır. Edebi gelenekte ise MÖ 4. yüzyılın hatibi Clementia kavramı ilk kez burada
ve sofisti Alcidamas, Homeros’un Odysseia’sını karşımıza çıkar. Seneca severitas12 ve clementia
yaşama ayna tutması bakımından över. Seneca bu kavramını birbirine yakın koyarak birini gizle-
geleneklerden her ikisini de kullanır. Seneca’nın meyi diğerini ise yakın tutmayı hedefler. Bir yö-
aynasında bulunan yansıma, hem Nero’nun erdem- netici olarak Nero’nun gücünü ölçülü bir şekilde
li hayatının yansımasını içerir hem de yaşamının göstermesinin en uygun yolu budur. Konuşma,
yönetiminde hoşgörünün gerekliliğini fark eden bir
Seneca Nero betimler. Bu konuşmada, Nero’nun sıklıkla
hoşgörü göstermesi için iki neden açıklanır. Birin-
cisi, tanrıyı temsil etmek gibi bir sorumluluğa sa-
hip olması ikincisi ise hoşgörü göstermekten haz
almasıdır. Cezalandırılmayı hak eden bir adamı
bağışlamak için bir sebep bulamadığında, kendi-
sine hoşgörü gösterir.13
Seneca, iyi bir yöneticinin iki önem-
li özelliğini tanımlar. Biri gücü diğeri ise
hoşgörüsüdür. Seneca bir kralın Roma’ya hükmet-
mesinin ideal olduğunu düşünmemiş olsa da yer-
inde olan sistemi kabullendiği, Nero’nun konumuna
dolaylı olarak imtiyaz gösterdiği görünür. Seneca,
rex ve princeps kavramlarını sıklıkla değiştirir,
buna rağmen Nero için rex unvanını doğrudan kul-
lanmaz. Yalnızca Iulius Hanedanlığı’nda bu iki
kelimenin anlamdaş olduğunu kabul ettiği görül-
ür. Eğer Roma varlığını sürdürmeye devam ed-
erse, Nero tamamen kontrol altında ve hoşgörülü

28
olmalıdır.14 hoşgörünün önemini daha da vurgular. Bütün in-
“Bununla birlikte en yukarıdakiler tarafından sanlar merhamet gösterebilir ancak imparatorlar en
da en aşağıdakiler tarafından da en çok tak- büyük güce sahip olduğundan en büyük hoşgörü
dir edilen senin hoşgöründür; çünkü her insan onlarda olmalıdır.
diğer iyi şeyleri kendi servetinin ölçüsüne göre “Yüce ruhluluk kim olursa olsun bir ölümlüye
yargılar veya daha büyük ya da daha küçük yakışır, hatta rütbe olarak daha aşağıda olana
olanları bekler, oysa herkes hoşgöründen aynı bile; zira kötü bir talihe mani olmaktan daha
şeyi bekler; hiç kimse insana özgü hatalar için mühim ya da daha cesurca ne olabilir ki. Gene
hazır bulunan hoşgörünün görünür olmamasına de bu yüce ruhluluk iyi bir talihin içinde daha
sevinecek kadar kendi dürüstlüğünden fazlasıyla büyük bir yere sahiptir ve düz bir yerdense
memnun değildir.”15 kürsüde daha iyi ortaya çıkar.”20

“İmparator’un hoşgörüsü ihtiyacı olan herkesi; Yüce ruhluluk, bu çeviride anlamsal


en üst konumdakileri de, alt tabakadakileri karşılık magnanimitas21 olarak verilmektedir.
de sarar, insan doğası gereği hata yapmaya Magnanimitas kavramı Seneca’ya göre bütün iyi,
meyillidir ve imparator bunun için hoşgörü hoşgörülü insanlarda bulunmalıdır ama impara-
göstermeye hazırdır. Ancak Seneca’ya göre torda her şeyi çözen, iyileştiren bir erdem haline
hoşgörü ne gelişigüzel ne sıradan ne de aşırı gelir. Bu alıntıyla birlikte clementia ve mag-
olmalıdır, çünkü kimseye hoşgörü göstermemek nanimitas kavramlarının Seneca’nın tüm ahlak
kadar herkese hoşgörü göstermek de felsefesinin içine işlediğini görürüz, bu erdemlerle
zalimliktir.”16 Seneca devletin başında görmek istediği yüce ruh-
lu, hoşgörülü ve bilge insanı tasvir eder.
Seneca eserin devamında devletle Nero Diğerlerinin gücü kişisel ve etkisizken im-
arasında kurduğu bağı şu şekilde tanımlar: paratorun gücü sınırsızdır. İmparator bir suçludan
“Sen devletin ruhuysan, o da senin beden- intikam alabilir ama suçu işleyen için tüm gücünü
inse, sanıyorum ki hoşgörünün ne kadar gerekli açığa çıkartmazsa bu hayranlık uyandırıcıdır. Eğer
olduğunu görüyorsun; çünkü başkasını bağışlıyor imparator isterse, öfkesi savaşa dönüşebilir. Öz-
göründüğün zaman kendini bağışlıyorsun.”17 Sen- denetim, imparatorun karşılaşacağı tek sınırlama
eca, Nero’ya insanlara iyi davranmanın önemini türüdür. Eserin başındaki temaya geri dönerek
göstermek için bu çıkarımı daha fazla kullanır. Seneca, Nero’ya tanrılara öykünmesini tavsiye
Devlet yöneticinin organıysa eğer, devlete mer- eder.22 Seneca Nero’nun hoşgörüsünü şu şekilde
hamet ve hoşgörü göstermesi kendisine hoşgörü tanımlamaktadır:
göstermesi demektir. Hasta uzuvları iyileştirmeye “Ey Caesar, senin gösterdiğin hoşgörü ger-
çalışmalı ve kan sadece gerektiği akmalıdır. Clem- çek hoşgörüdür, kusursuz, asla vatandaş kanı
entia, vücudun zayıf kısımlarını iyileştirebilen akıtmayan ve şiddetin doğurduğu pişmanlıkla
bir ilaçtır. Nero, clementia’dan yarar sağlar. devreye girmemiş olandır; bu hoşgörü en geniş
Akıl-beden benzetmesi, somut bir anlamda fayda yetke içinde ruhun en doğru özdenetimi ve kend-
sağlayacağı izlenimini vermeye yardımcı olur.18 isine duyduğu sevgi gibi, insan soyuna karşı
“Öyleyse, söylediğim gibi, hoşgörü bütün duyduğu birleştirici sevgidir.”23
insanlar için de doğayla uyumludur, koruyacak Nero’nun insanlara iyi davranması gerekir,
daha fazla şeye sahip olması ve daha büyük bir böylece kendisini savunmaları ve ona itaat etmeleri
nedenle ortaya çıkmasıyla en çok imparatorlara için insanların geçerli sebepleri olacaktır. Seneca
yakışır. Çünkü bir bireyin acımasızlığı çok az hoşgörünün yalnızca şöhret için arzu edilmediğini,
zarar verirken imparatorların hiddeti savaş yöneticinin güvenilirliğini arttırdığını da be-
demektir.”19 lirtir.24 Clementia’nın etkileri şöyledir: Clementia
Seneca bu sözleriyle imparatorda yöneticiye ünü ve güveni, halka refahı beraberinde

29
getirir. Bu faydalar dışsaldır. Seneca eserin başında farklılıkları ortaya koyduğu sırada yarıda kesilme-
bahsettiği gibi orada, mükemmelliğin kendisinden ktedir.31
daha mükemmel bir kazanç olmadığını söyler. Seneca’nın ikinci kitapta tartıştığı bilge,
Aynı zamanda kendini gözlemlemek ve birinci kitapta tanımlandığı gibi görevlerini ve
dünyadaki yerinin farkına varmak bir zevktir. De karakter özelliklerini imparatorla paylaşır. Bilge,
Clementia’nın birinci kitabı tamamen bu dışsal toplum ve ortak iyi için endişelenir ve merhametin-
şeylere adanmıştır. İmparatorun halk nezdinde de bir tanrı gibidir.32 Bilge kişi birçok cezayı
rolünü ve kendisini en iyi nasıl idare edebileceğini bağışlayacak, karakteri bozuk ama iyileştirilebilir
incelemiştir.25 İkinci kitaba gelindiğinde ise bu olan birçok kişiyi koruyacaktır.33 Yaralananları
kitabın girişi de birinci kitaptan çok farklı değildir. iyileştirecek ve onları düzeltecektir.34 Eser boyunca
Seneca Nero’ya hoşgörülü olmayı öğretmek ye- Seneca, Nero’ya hem kendi hem de halkın iyiliği
rine kendisi gibi olmaya devam etmesini öner- için olması gerektiği gibi bir yönetici olduğunu
erek övgüsünü sunmaya devam eder.26 Clemen- göstermeye çalışır. Seneca Nero’yu yalnızca kral
tia kavramını daha iyi değerlendirebilmek adına olarak değil aynı zamanda Stoacı bir bilge olarak
okuyucuyu anlam karmaşasından kurtarmayı he- gösterip, tartışmayı ustaca imparatordan uzak tu-
defler. tar.35
“Bilmeyenler hoşgörünün karşısında Seneca’nın eser boyunca tasvir ettiği im-
katılığın bulunduğunu zannederler; ancak hiçbir parator Stoa’nın ahlaki normlarıyla beslenmiş
erdem başka bir erdemin karşısında yer almaz. ahlaklı bilge kişidir. Eser iyi bir motive edici
Öyleyse nedir hoşgörünün karşısındaki? Aklın, olarak imparatora, genel anlamda da okuyucuya
cezalandırırken başvurduğu vahşetten başka bir rehber olmuştur.
şey olmayan gaddarlık.”27
Crudelitas28 Nero’da bulunamayacak bir SONNOT
1. Nichols, M. (2013). The Reflections in Seneca’s De
özelliktir çünkü bir erdem değildir, hoşgörünün Clementia. Yayımlanmamış Tez, Baylor University. s. 4.
tam karşısında durduğundan imparatorda 2. Howatson, M.C., a.g.e., s. 213.
bulunmamalıdır. 3. Clementia,-ae.f.: sakinlik, soğukkanlılık, durgunluk,
Seneca’nın yakındığı bir diğer nokta yumuşaklık, merhamet, hoşgörü, müsamaha. (Çevrimiçi,
Erişim Tarihi 30 Ocak 2020). https://logeion.uchicago.edu/
ise merhametle hoşgörünün karıştırılmasıdır.
clementia
Gaddarlığın nasıl katılıkla karıştırılmaması ger- 4. Aksi belirtilmediği sürece yapılmış tüm çeviriler tarafıma
ekliyse aynı şekilde hoşgörü de merhametle aittir.
karıştırılmamalıdır. Çünkü Seneca’ya göre mer- 5. bkz. s. v. “Panegyricus”: övgü konuşması, şenlik
hamet insanı zayıf gösteren zihinsel bir hastalıktan konuşması.
6. Genç Plinius’un İmparator Traianus’a yönelttiği övgü
başka bir şey değildir, hastalık bilge kişiyle
konuşmasıdır.
bağdaşmaz, yüce bir ruhun kederli olması da 7. Nichols, M., a.g.e., s. 30-31.
mümkün değildir.29 Hoşgörü, bağışlamaktan daha 8. Calvin, J. (1998). Commentary On Seneca’s De Clem-
itibarlıdır.30 entia. USA: E. J. Brill. s. 14.
Seneca genel itibariyle üç kavram 9. Seneca, De Clementia, I.1.1.
10. Nichols, M., a.g.e, s. 23.
arasındaki anlam farklılığı üzerinde durmaktadır:
11. Seneca, De Clementia, I.1.4.
Acıma (misericordia), bağışlama (venia), hoşgörü 12. Severitas,-atis, f.: ciddiyet, ağırbaşlılık, sertlik, katılık.
(clementia)’dır. Gerek bağışlama gerekse acıma (Çevrimiçi, Erişim Tarihi 30 Ocak 2020). https://logeion.
Stoacı düşünceye göre zayıflık olarak kabul edil- uchicago.edu/severitas
ir. Mantıkla uyum içinde olan hoşgörü ise zih- 13. Nichols, M., a.g.e, s. 33.
14. Nichols, M., a.g.e, s. 33.
nin cezalandırma yetkisi içindeki öz-denetimidir.
15. Seneca, De Clementia I.1.9.
Adil ve iyi olandan yola çıkarak yargıda bulu- 16. Seneca, De Clementia, I.2.2.
nan hoşgörü özgür bir yargıya sahiptir. Bu eser, 17. Seneca, De Clementia, I.5.1.
günümüze ulaştığı kadarıyla, üç kavram arasındaki 18. Nichols, M., a.g.e, s. 35

30
19. Seneca, De Clementia, I.5.2. Library, Princeton University Press.
20. Seneca, De Clementia, I.5.3. SENECA. (2014). Hoşgörü Üzerine. (çev. Demiriş, B.)
21. Magnanimitas,-atis, f: yücegönüllülük, asillik, İstanbul: Doğu Batı Yayınları.
yücelik. (Çevrimiçi, Erişim Tarihi 30 Ocak 2020). https:// SENECA. (2018). Epistulae Morales: Ahlak Mektupları.
logeion.uchicago.edu/magnanimitas (çev. Uzel, T.). İstanbul: Jaguar Kitap.
22. Nichols, M., a.g.e, s. 36. Suetonius
23. Seneca, De Clementia, I.11.2. SUETONIUS (2017). On İki Caesar’ın Yaşamöyküsü.
24. Nichols, M., a.g.e, s. 35. (çev. Varınlıoğlu, G.). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
25. Nichols, M., a.g.e, s. 36. Vergilius
26. Calvin, J, a.g.e, 1998, s. 229. VERGILIUS (2015). Georgica: Çiftçilik Sanatı. (çev.
27. Seneca, De Clementia, II.4.1. Dürüşken, Ç.). İstanbul: Alfa.
28. crudelitas,-atis, f: zalimlik, gaddarlık, acımasızlık. Modern Literatür
(Çevrimiçi, Erişim Tarihi 30 Ocak 2020). https:// CALVIN, J. (1998). Commentary On Seneca’s De Clem-
logeion.uchicago.edu/crudelitas entia. USA: E. J. Brill.
29. Seneca, De Clementia, II. 4.4. ERİM, M. (1986). Latin Edebiyatı. İstanbul: Remzi Kita-
30. Seneca, De Clementia, II. 7.3. bevi.
31. Seneca. (2014). Hoşgörü Üzerine. (çev. Demiriş, B.) HOWATSON, M. C. (ed., 2015). Oxford Antikçağ Sözlüğü.
İstanbul: Doğu Batı Yayınları. s. 18. (çev. Ersöz, F.). İstanbul: Kitap Yayınevi.
32. Nichols, M., a.g.e, s. 37. NICHOLS, M. (2013). The Reflections in Seneca’s De
33. Seneca, De Clementia, II. 7.4. Clementia. Yayımlanmamış Tez, Baylor University.
34. Nichols, M., a.g.e, s. 37.
35. Nichols, M., a.g.e, s. 38.

KAYNAKÇA
Antik Kaynaklar
Seneca
PAGE, T. E. CAPPS, E. (ed., 1928). Seneca: Moral Essays
Volume I. (çev. Basore, J. W.). London: The Loeb Classical

31
Metamorphoses, Ovidius (Antonio Tempesta 1555-1630, Metropolitan Müzesi)

32
OVIDIUS’UN METAMORPHOSES’İNDE
AŞKIN VEÇHELERİ

BEGÜM KAYNAKOĞLU, FİDAN FINDIKOĞLU, MERYEM KARAKURT*

L
atin edebiyatının en önemli şairlerinden biri da olabilir.
olan Ovidius’un Metamorphoses eserinde Ars Amatoria (Aşk Sanatı) adlı yapıtında,
tüm anlatılardaki ortak temanın aşk olması kendisini aşk öğretmeni (praeceptor amoris)
sürpriz değildir. Fakat anlatılarının genelinde de olarak tanıtan Publius Ovidius Naso’nun Metamor-
aşkın müşfik olduğunu söyleyemeyiz. Ovidius’un phoses eserinde seçtiğimiz anlatılar olan “Apollo
bu eserinde aşk genellikle dönüşümlerin ile Daphne” ve “Echo ile Narcissus” anlatılarında
arkasındaki gerçek itici güç olarak tanımlanır. aşkın farklı veçhelerini göstermeyi amaçlıyoruz.
Ovidius’un sevgiye bakış açısı bugünkü popüler Bu anlatılarda Ovidius’un aşka, genellikle buhran
anlayışımızdan oldukça farklıdır. İrlandalı yazar ve durumuna sürükleyici bir rol yüklediği görülür ve
eğitmen olan C.S. Lewis’in Aşkın Alegorisi’nde de bu buhran durumuna dahil olmamak için aşkın
dikkat çektiği gibi, günümüzde kullandığımız ro- beslenmesini sağlayan güzel duyguların açığa
mantik aşk kavramları Ortaçağ’da icat edilmiştir.1 çıkarılıp, aşkı sömüren duyguların bastırılması
Ovidius’ta aşk tehlikeli, denge bozucu bir güçtür. gereklidir. Cupido kavramı insanları da tanrıları da
Cicero da Tusculanae Disputationes adlı eser- peşinde sürükleyen, tüm zaafları haiz bir duyguyu
inde amor’un genellikle arzudan kaynaklandığını işaret eder.
(libidinosus) ve bu arzunun yasak bir ilişkiye ve Bu anlatılarda aşkı vazgeçmeme hali
hatta felâkete yol açtığını göstermeye çalışmıştır.2 besler ve bu direnç duygunun çoğalmasına sebep
Ovidius’un eserinde, hem yaşadığı olur. Sevdiği kadından asla vazgeçmeyen, aşkı
dönemden hem de Metamorphoses öncesi eser- karşılıksız olmasına rağmen peşinden gitmeyi
lerinden hareketle, ortak temanın aşk olduğunu sürdüren aşık modeline, Propertius, Tibullus gibi
düşündüren çok fazla etken vardır. Ovidius, aşkın pek çok elegia şairlerinin dizelerinde rastlarız. Bu
Metamorphoses’teki rolünü politik nedenlerden temalar elegia şiirinin temel motiflerini oluşturur.
dolayı da vurgulamış olabilir. Ovidius’un yaşadığı Sık sık rastladığımız kapı metaforuyla, aşıkların
dönemin imparatoru olan Augustus’un, ahlâklı defalarca o kapıdan geri çevrildiğine tanık oluruz.
yaşama teşvik etmek için büyük girişimlerde Lakin Ovidius’un Metamorphoses’inde, elegia
bulunduğunu, evlilik dışı ilişkiden caydırmak şiirinde aciz olan aşık bu defa pervasız, vazgeçmek
için yasalar çıkardığını, hatta zinayı, Roma’dan nedir bilmeyen, zorba olan bir aşıktır. Ovidius
sürülmeye yol açan bir suç saydığını biliyoruz. Ars Amatoria ve Remedia Amoris’te olduğu gibi
Aşkın bu suça sebep olan türü Ovidius’ta olum- karşımıza romantik bir aşk şairi olarak çıkmaz.
suz bir şekilde ifade edilmiştir ancak Ovidius, Nasıl Ovidius Metamorphoses eserinin başında
Augustus’un bu girişimini eleştirmeyi amaçlamış ilk defa böyle bir eser yazıyor olmanın belirtil-

*Begüm KAYNAKOĞLU, Fidan FINDIKOĞLU, Meryem KARAKURT; İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı,
Lisans 4. Sınıf Öğrencileri.
33
erini sergiliyorsa, aynı şekilde belki de ilk defa tanrısı olarak, sevgisiyle onu beslediği kanaatine
aşkı bu kadar dolaylı yönlerden ele alıp olumsuz varabiliriz, bunun yanı sıra bu ağaç belki de hekim
yönlerini göstermek istemiştir. Metamorphoses’te tanrı olan Apollo için de bir deva olmuştur, zira bu
Ovidius’un aşk temasında ilkleri denediğini ağaçtan tıbbi amaçlarla da faydalanılabilir.
söyleyebiliriz. Echo ile Narcissus
Apollo ile Daphne Narcissus’un annesi, oğlu doğar doğmaz
Cupido, oklarıyla alay eden Apollo’ya bir geleceğini merak ettiğinden kâhin Tiresias’a gid-
ders vermek amacıyla sadağından iki ok çeker. er ve “oğlum çok yaşar mı ?” diye sorar. Tiresias,
Bunlardan kalplerde aşk yaratan okunu Apollo’ya, onlara çocuğun kendi yüzüne bakmazsa çok fazla
aşkı öldüreni ise Peneus ırmağının kızı Daphne’ye yaşayacağını söyler. Fakat kâhinin sözü dinlen-
atar. Böylelikle Apollo Daphne’ye aşık olur. Fakat mez ve Narcissus’un beklenmedik sonu Tiresias’ı
buna karşılık vermeyen kız, Tanrı Apollo’dan doğrular. Ergenlik çağına gelen Narcissus’a birçok
sürekli kaçar. Aşkına karşılık bulamayan tanrı, genç kız ve nymphalar aşık olur. Fakat Narcissus
kızın ardınca giderek onu yakalamaya çalışır. hiç kimseye yüz vermez. Nympha Echo, kırlarda
Sonunda, bu yorucu kaçıştan gücü tükenen kızı tam dolaşan Narcissus’u gördükçe yüreği tutuşur, gi-
yakalayacağı sırada Daphne, babasından kendisini zlice hep onu izler. Kimselere gönül vermeyen
başka bir şeye dönüştürmesini ister. Birden bir Narcissus, Echo’nun aşkını da istemez. Çok üzülen
gevşeme başlar elinde, göğsü incecik kabuklara, Echo, ormanlara inzivaya çekilir. Üzüntüsünden
kolları dallara, başı ağaç doruğuna dönüşür. zayıflar ve sonunda inleyen bir ses olarak dağlarda
Apollo sağ kolunu kütüğe sararak, bir kalp vuruşu görünmez olur.
sezer kabukta ve yürekten bağırarak “Karım Narcissus’un küçümseyip hor gördüğü
olmadın, adınla anılan bir ağaç oldun artık. Senin- kızlar, Tanrılardan öçlerinin alınmasını isterler.
le süslenecek saçlarımız, sadağımız, kavalımız” “Sevsin de sevdiğine kavuşmasın, budur dileğimiz”
diyerek üzüntüsünü dile getirir.3 Apollo’nun aşkı diye Nemesis’e seslenirler. Nemesis kızların
pervasızdır çünkü Daphne tarafından reddedi- dileğini kabul ederek Narcissus’a bir düzen kurar.
lmesine rağmen Daphne’den vazgeçmemiştir. O yörede bir oluğun suları gümüş gibi parlar, ne
Apollo, Cupido’nun attığı sevgiyi yaratan, ışıl ışıl çobanlar ne de dağlarda otlayan keçiler oraya
sivri bir okla vurulmuştur. Apollo’nun karşılaştığı ayak basar. Bir av dönüşü yorgun olan Narcissus,
Daphne de bu oklardan nasibini almıştır, ancak susuzluğunu gidermek için bu pınarın suyuna eğilir
Daphne’ye atılan ok, aşkı defeden ve sivri olma- ve gördüğü güzel yüze tutulur. Şimdiye dek kim-
yan bir oktur. Daphne, bir defne ağacına dönüşerek selere gönül vermeyen genç adam bir anda kendi
yaşamın devamlılığını simgelemiş ve farklı bir suretine âşık olur. Artık gözlerini sudan alamaz.
biçimde yeniden doğmuştur. Bu mitolojide en Kaç kez kollarını kaldırarak gördüğü yüzü tutmak
çok kullanılan simgelerden biridir. Zaferin simge- ona sarılmak ister ama hiçbir zaman bir sonuç elde
si olarak kullanılması, Apollo’nun aşık olduğu edemez. Sevdiğine dokunup yanına alamadığı için
kişinin bir parçasıyla resmedilmesi bir tesadüf aşk onu tüketir ve sonunda sudaki görüntüsüne ba-
değildir. karak ölür. Narcissus’un öldüğü yerde sarı ak tüy-
“Kucakladı dalları canlıymış gibi kollarıyla cüklü bir çiçek biter. Bu çiçeğe onun adına ithafen
Öptü bir süre kütüğü, ağaç duymadı öpücükleri. nergis denir.5
Bağırdı yürekten tanrı: Karım olmadın, adımla “Naiad’lar, kesmişler saçlarını yattığı yere
Anılan bir ağaç oldun artık. Seninle süslenecek Koymak için, Dryadlar ağlamış böyle, onların
Saçlarımız, sadağımız, kavalımız...”4 Çığlıklarını da yankıtmış Echo. Odun toplamış
Daphne’nin dönüştüğü defne ağacının Bir yığın düzenlemiş, Ölüm ışıldakları, salaca,
doğasına baktığımızda kışları çok soğuk olma- Hepsi var, Narcissos’un ölüsü yok ortada.
yan bölgelerde yetişmesiyle, Apollo’nun güneş Yalnız sarı, ak tüycüklü bir çiçek öldüğü yerde”6

34
Narcissus kendisinin bir imgesi olan bu zelere dökerken aşk duygusundan uzaklaşmamış,
yanılsamayla, kendi bedeni arasındaki ayrımın diyeceklerini ya tek tek bu duyguyla süslemiş ya da
yarattığı anlam belirsizliği pek çok yorumcuya anlaşılmasını umarak kuytu bir köşede bırakmıştır.
esin kaynağı olur. Çünkü göz aldanması bu mi- Kim bilir, belki de bunu hiç ummamıştır.
tin temel ögesidir ve bazı psikanalitik çözümle-
melere girişilmesine imkân sağlar. Yaptığımız SONNOT
bu alıntıda Bonnefoy’a göre ayna, narsistliğin 1. Lewis, C. S. (1996). The Allegory of Love: A Study In
temel araçlarından biridir ama kimse aynaya Medieval Tradition.
2. Cic. Tusc. 4.68-76. (ed. KING, J. E.) London: The Loeb
baktığında karşısındakini başkası sanmaz. Nar- Classical Library. Harvard University Press.
cissus aynadakini başkası sanır, işte onun cezası 3. Eraslan, Ş. (2001). Ovidius’un Metamorphoses’inde
bu tuhaf yanılgıdır. Ovidius’un öykülerinde Mitolojik Anlatımların Derlenmesi. (Yayımlanmamış
göz aldanır; öykülerin kahramanları gördükleri Yüksek Lisans Tezi). s. 5-6.
için, daha doğrusu görmeyi beceremedikleri için 4. Ov. Met. 1.555. çev. Eyüboğlu, İ. Z. (1994). Ovidius:
Dönüşümler. İstanbul: Payel Yayınları. s. 37.
kaybederler. Hayatının baharında ölen çocukların 5. Eraslan, Ş., a.g.e., s. 13-14.
kanından doğan ve sümbül, menekşe, dağ lalesi gibi 6. Ov. Met. 3.505-510. çev. Eyüboğlu, İ. Z., a.g.e., s. 84-85.
Flora’nın bahçesindeki bütün yer altı tanrıçalarının 7. Bonnefoy, Y. (1981). Antik Dünya ve Geleneksel To-
güzel çiçekleri gibi Narcissus da genç ölür. Ama plumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü. (çev. Yılmaz,
Narcissus’un bir ayrıcalığı daha vardır: Kendini L.) Ankara: Dost Kitabevi. s. 806-807.
uyuşturur ve büyüler. Narcissus narkē isminden KAYNAKÇA
gelir ve eski Yunanca anlamı uyuşukluktur. Nergis Antik Kaynaklar
yanılsamayı ve yanılgıyı yaratmak için bir araçtır.7 Cicero
Aşk, birbirine zıt duygu durumlarıyla vuku CICERO. (2015). Tusculanae Disputationes. (ed. KING, J.
bulan, bizi mutlu veya mutsuz olmaya itebilen, an- E.). London: The Loeb Classical Library, Harvard Univer-
cak tüm bunlara rağmen, bu duyguyu tatmaktan sity Press.
geri kalmak istemediğimiz, biz fark etmesek de Ovidius
EYÜBOĞLU, İ. Z. (çev. 1994). Ovidius: Dönüşümler.
hayatımızın bir yerinde bizi bulabilen, sevgi, mu- İstanbul: Payel Yayınları.
habbet, şehvet, arzu, ihtiras, zaaf, özlem gibi du- OVIDIUS. (1921). Metamorphoses. (çev. MILLER, F. J.)
ygularla bütünleştirebileceğimiz duygu durumu- London: The Loeb Classical Library. Harvard University
dur. Kimisine göre güzel hatıraların final çizgisi, Press.
hüsranla biten duygular yığını, kimisine göreyse Modern Literatür
ANDERSON, W. S. (1995). “Aspects of Love in Ovid’s
yaşamın ta kendisi, tek sebebidir. ‘Metamorphoses’”. The Classical Association of the Mid-
Bütün bu hikayeler, var olan her şeyin dle West and South. (CAMWS, s. 265-269).
değişip başkalaştığını ama yok olmadığını anlatır. BONNEFOY, Y. (1981). Antik Dünya ve Geleneksel
Tıpkı aşk gibi. Aşk da başkalaştırır, değiştirir ama Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü. (çev. Yılmaz,
asla kaybolmaz hapsolduğu ruhta, sarıp sarma- L.). Ankara : Dost Kitabevi.
CASSIN, B. (ed. 2004). Dictionary Of Untranstables:
lar tüm bedeni. Kaosu kosmosa dönüştüren, tüm A Philosophical Lexicon. (çev. APTER, E., LEZRA, J.,
hayatımıza tesir eden bu itici güçten başka ne ola- WOOD, M.). Princeton University Press.
bilir ki, insana hükmeden tanrıları peşinde deli di- ERASLAN, Ş. (2001). Ovidius’un Dönüşümler’indeki
vane eden bu duygunun kendisi değil de nedir. Mitolojik Anlatımların Derlenmesi. Erzurum: Atatürk
Tüm bunlar demek değildir ki Ovidius Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yüksek lisans tezi).
LEWIS, C. S. (1977). The Allegory of Love: A Study In
bu eserinde, Ars Amatoria, Remedia Amoris, Medieval Tradition. Oxford: Oxford University Press.
Amores’te olduğu gibi yalnızca aşkı temel aldı. LIVELY, G. (2011). Ovid’s Metamorphoses: A Reader’s
Metamorphoses eserinde anlatılara hakim olan Guide. Continuum International Publishing Group.
tek bir tema olduğunu söyleyemeyiz, bunu iddia
dahi edemeyiz. Ancak yine de şu fikre kapılmaktan
kendimizi alıkoyamayız. Şair söyleyeceklerini di-

35
36
PROTOHİSTORİK DÖNEM KENTLERİ
ARKEOLOJİK PEYZAJ TASARIMINDA
YAZI VE DİL

ASUMAN ŞAHİN*

“Ona başka şeyler de verildi, her birinin kendi yazdırdığı ziyafet stelinde şöyle der:
adı vardı: küp, küre, piramit, sonsuz kum. Tahta, “Atalarım zamanında viraneye dönmüş, terk
taş ve insanlar arasında yürümek için bir gövde. edilmiş kentleri yenileme işlerini üstlen-
Her günün tadını çıkarmayı hak etti. İşte senin dim ve buraya birçok insanı yerleştirdim.
tarihin, tıpkı benim tarihim gibi.” J. L. Borges, Topraklarımdaki eski sarayları yeniledim.
Armağanlar.

A
Onları görkemli üslupla bezedim ve içlerine
rkeolojik veriler ışığında; tabletler, kaya tahıl ve saman depoladım.”
kabartmaları, orthostatlar, steller gibi hem Geç Tunç ve Demir Çağlarının Yukarı
mimari hem de yazınsal önem taşıyan Mezopotamya ve Anadolu devletlerinde krallar,
arşiv belgeleri ve dış mekan eserleri; kent doku- yeni kentler kurulması, meyve bahçeleri, sulama
su, yaşam biçimi, dinsel ve mitolojik ritüeller ve sistemleri inşa edilmesi, kaya kabartmalarının
yönetim gibi konulardaki dönemsel izlerle bize yontulmasına kadar uzanan büyük ölçekli projel-
neler anlatmaktadır? erde çevre ile ilişki kurmaya özen göstermişlerdir.
Erken Mezopotamya epik şiirinde kentler, Krallar toplumsal belleğin ve kentlerin inşa edilm-
kültürel imgelem ve siyasal anlatılarda önde gelen esiyle yakından ilgilenmişlerdir. Assur-Ninova,
bir rol oynar. Örneğin Nibru (Nippur) kenti siyasi Urartu-Tuşpa, Hitit-Hattuşa, Kargamış, Zincirli
alanda hareket eden tanrısal iktidar anıtı olarak gibi efsanevi kentlerin hikayeleri ve peyzaj tem-
kişileştirilmiştir. sillerinde yer alan yazılı kentsel tasarım kayıtları
“Ninnurta konuşur: Sevgili kentim, kutsal mekan bize şunu gösterir: O dönemin bize sunduğu so-
Nibru’nun başı göğe ersin, kentim kardeşlerimin mut toplumsal ve siyasi veriler olmasına karşılık,
kentinde birinci gelsin, göçmenlerin bedeni toplumun yaşam biçemine uzanan pek çok hikay-
gölgemde tazelensin.” eyle, efsaneleşen çok katmanlı toplumsal olay-
Yeni bir kentin kurulum amacı acaba lara bağlı dinamiklerin izlerine de ulaşmamızı
iktidarın refah ve uygarlık ideallerini siyasi sağlamışlardır.
seçkinler gözünde somutlaştırmak mıydı? Yok- Kent, insanların birbiriyle buluştukları,
sa yaşamsal veriler ve ihtiyaçlar kentliliği mi malların değiş tokuş edildiği ve fikirlerin yayıldığı
doğurdu? Arkeolojik bulguların değerlendirilmesi ilişkiler ve kararlar merkezidir. Kentte farklı faali-
somut bilgiye ulaşım açısından bu kapsamda zor- yet alanları oluşmaktadır ve her bir unsur kendi
dur. MÖ 9. yüzyılda yaşayan Assur Kralı II. Assur- içinde sıkı ilişkiler kurulan sistemler bütünüdür.
nasir-apli, kentin yeniden yapılanmasına ilişkin Kent aynı zamanda doğanın da bir unsuru olma

*Asuman ŞAHİN; İstanbul Üniversitesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı, Lisans 3. Sınıf Öğrencisi.

37
özelliğini sürdürmektedir. Kent; sosyal ve fizik- plumsal izler çıkarmaktadır.
sel morfolojisinin yanısıra insan ve doğa unsurları Kentlerin Neolitik dönemden iti-
ile bir bütün halinde karşımıza çıkmaktadır. Yazılı baren varlığı hep tartışılmaktadır. Kent olgu-
veya yazısız bütün kaynaklar değerlendirildiğinde sunun hiyerarşik sistem ve yazıyla eş tutularak
karşımıza insan doğa iletişiminin asal olduğu du- değerlendirilmesi bu kavramı gölgelemektedir.
rumlar çıkmaktadır ve bu verileri değerlendirerek Neolitik dönemden itibaren tam zamanlı çalışan
geçmişe dair izleri yakalamaya çalışmaktayız. zanaatkârların varlığını yadsımak, ortaya çıkan
Yazı öncesine ait bulguları az olan yerleşim yerleşimleri değerlendirdiğimiz takdirde pek
alanları tıpkı bir flaşın yanıp sönmesi gibi geçen mümkün değildir. İletişim insani bir olgudur ve
zaman aralığından bize bıraktıkları plan karesi her nasıl olursa olsun insan yaşamında bir şekilde
izler ile varlıkları hakkında az da olsa fikir üret- gerçekleşmiştir. Bulgular açısından kısıtlı verilere
me şansına sahip olabiliyoruz. Taş veya kemikten sahip olsak da, yazı öncesinin sessiz tanıkları olan
yapılmış buluntular, mağara resimleri, çok az da tüm verileri değerlendirdiğimizde; insanın çok da
olsa günümüze kadar ulaşabilmiş yerleşim izleri kolay olmayan süreçlerde yaşam mücadelesi ver-
antropolojik, arkeobotanik veya arkeozoolojik irken kendilerine ait ‘iletişim izlerini’ bırakmayı
verilerin kısıtlı olmasına karşın iklimsel bulgular başarmışlardır. Paleolitik dönemden Altamira
ile değerlendirildiğinde karşımıza yaşamsal ve to- mağara resimleri veya Neolitik dönemden Çatal-
höyük duvar resimlerini, Göbeklitepe stellerindeki
natüralist figürlerin güçlü anlatımlarını ya da ilk
dönemlerden bize ulaşan bezemelerdeki anlatıları,
figürinlerin betimlemelerini, ölü gömme âdetler-
ini, yaşamdan izler taşıdıklarından bize göster-
dikleri iletişim örneklerini göz ardı edemeyiz.
İnsan zihni acil ihtiyaçlarından
uzaklaştıktan sonra varoluş tuvalinin üzerinde
özgürce oynamaya ve hem mağara, ağaç, pınar
gibi doğal yapılara hem de bunların imgelerinden
hareketle başka nesnelere damgasını vurmaya
başlar. Kentin bazı işlev ve amaçları, kentin
karmaşık birliği ortaya çıkmadan bu işlev ve
amaçları beslemek ve desteklemek için bütün bir
çevre düzenlemesinin çok öncesinde basit yapılar
halinde kendini göstermiştir. Birçok kentsel
yapı ve simge, ilkel biçimde tarım köylerinde de
mevcuttu. Surların köyü çevreleyen hendek ve
barikatlar biçiminde var olduğu söylenebilir. Kent-
sel karışım insan yeteneklerinin her yönde muaz-
zam ölçüde gelişmesiyle sonuçlanmıştır. Kent;
bir insan gücü seferberliği yaratmak, uzak mesafe
taşımacılığına hakim olmak, zaman ve mekan
bakımından geniş alanları kapsayan bir iletişimi
yoğunlaştırmak, inşaat mühendisliği ve mimarlık
sayesinde büyük çaplı bir gelişimle birlikte icat-
Resim 1: Zincirli, Gaziantep, Kral Barrakip
lar patlamasının yaşanmasında ve dahası tarımsal
Tanrı Sembolleri altında Bayındırlık İşleri Yazıtlı
üretkenliği artırmak bakımından etkili oldu.
Orthostatı MÖ 8. yy. Eski Şark Eserleri Müzesi,

İstanbul.

38
Bu kolektif kentsel bilinç dönüşüme
paralel sıçramalar yaşandı. Evin içinde ocak
ateşine yakın duran tanrılar, güneşle, ayla, yaşam
sularıyla, fırtınayla ve çölle özdeşleştirilen uzak
tanrıların; yer ve gök tanrılarının gölgesinde kaldı.
Yerel kabile reisi ulu krala dönüşüp tanrısal veya
yarı tanrısal sıfatlarla donanmış olarak tapınağın
en yüksek dinsel mertebedeki muhafızı konumuna
geçti. Kentlerle köylerarasında hiyerarşi meydana
geldi, artık eşit değillerdi. Kent, ortaya çıkışıyla
mevcut alt yapı ve kültürleri geride bırakmadan,
onlardan her türlü alanda faydalanmayı bilerek za-
naatkâr sınıfın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yönet-
ici sınıfın iktidar gücüyle iz bırakan yapılaşmalar
ortaya çıktıkça uygarlık parçaları peydah olmaya
başlar.
Hemen hemen tüm kentlerde gerek sa-
vunma amaçlı gerekse doğa olaylarından korun-
ma amacıyla tanımlanan sınırlar ve bu sınırlarla
çevrelenen sur duvarlarından kalıntılar, arkeolojik
peyzaj içinde önemli bir yer tutar. Surlar çekirdek
oluşumlardır. Bunun içinde ise birbirine paralel
veya dik kesen sokaklar, avlulu konut yerleşimleri
veya tapınaklar, aşağı şehir/yukarı şehir olarak
ayrılan kent bölümleri, işlikler, fırınlar gibi ortak
kullanım ve depolama alanları oluşturulmuştur.
Krala geçen dini görev bunun hakkını ver-
mek istercesine gücü ve iktidarı elinde tutmasını
sağlayacak göstergeleri de sunması gerekmek- Resim 2: Nineve Kuzey Sarayı, Kabartmalı ve
tedir. Bu noktada kent peyzajları farklılaşmaya Yazıtlı Kral Steli, Kral Sanherib. MÖ 705-681, Eski
başlar ve ideolojinin yaygın hale getirilmesi Şark Eserleri Müzesi, İstanbul.
amacını da güden kralî yazıtlar, steller, orthostat-
lar ve kaya kabartmaları karşımıza çıkar. Peyzaj
artık yazı ve betimlemeler ile iktidarın iletişim her şeyden önce gücün bir ifadesidir. Bu güç kend-
gücü haline gelmiştir. Arşiv belgelerinin yanı ini, kudretli değerlere sahip aslan, boğa ve kartal
sıra kamuya açık alanlarda yapılan törenler de heykelleri gibi kutsal koruyucuların kullanımında,
kalıcılığı betimler olmuştur. Kale surlarında, ana pahalı inşaat malzemeleri ve sanat-zanaatkârlığın
giriş kapılarında, arşiv belgelerinde kentin bu yeni tüm kaynaklarının da bir araya ustaca getirilmes-
ideolojik oluşumu ve kamuya hitap eden iletişim inde dışa vurmaktadır. Kırsal peyzajdan bütünüyle
gücü açıkça bellidir. Ona bakanda korku yarat- ayrılan bu doku ulaşılmaz bir konumdadır.
mak ve onu etkisi altına almak amacıyla yaratılan Gılgamış destanının çeşitli versiyonlarında
devasa ölçekler kullanılmıştır. Pişmiş sert kilden Gılgamış, Uruk surlarıyla tapınağının yapımcısıdır:
veya taştan kalın duvarlar otorite görselliğini
“Her şeyi görmüş olan ülkeme tanıtmak istiyo-
taşımasının yanı sıra, yapıyı uzun süre ayakta tuta-
rum. Denizleri tanımış olanı, her bir şeyi bilmiş
rak mühendislik başarısı da elde edilmiştir. Sonuç
olanı, Gılgamış’ı, her şeyi tanımış olan evrensel
olarak bugün anıtsal mimari adını verdiğimiz olgu,
bilgeyi. Uzak yollardan gelmiş, yorgun ve sakin

39
olarak bütün güç uğraşlarını bir stele kazıttı ve Gılgamış metinlerindeki surlar olup olmadığı bilin-
berkitilmiş Uruk’un surlarını yaptırttı. Tunçtan memektedir. Ancak günümüze ulaşan bu görkemli
yapılmış gibi duran şu bedenlere bak: Eşi olma- kent peyzajı ile bütünleştiğinde, sınırları içinde
yan iç duvarları seyret. Çok uzaklardan gelen şu yer alan tapınakları; Oval Tapınak, Sin Tapınağı,
eşiğe bir dokun, Uruk surlarına bir çık ve onu duvarlarla çevrili mahalleleri, Akkad dönemi
boydan boya gez. Temellerini incele, tuğlalarını yapılarıyla Habuba Kabira’ya, Tell Asmar’a teknik
yokla, gör hepsi pişmiş tuğladan mı? Temellerini ve yerleşim ilkeleri ile dönemsel peyzaj açısından
yedi bilgeler oturtmamış mı?’’ bir model oluşturmuştur. Uruk Kenti bize bu
Akkad metninde yer alan dizelerde ise sur devasa peyzaj özelliği ile yazı olmasa bile ideolojik
içindeki genel atmosferi şöyle betimlemektedir: düzlemdeki iletişim gücünü göstermektedir.
Kentleri, kendi yaşamsal aktarımıyla oluşturduğu
“Gel ey Enkidu, etrafı surlarla çevrili modellik kavramında incelediğimizde kanıtsal
Uruk’a, insanların şık tören elbiseleri ile göz olmayan ancak karşılaştırma metodu ile eşleşen
kamaştırdığı, her günün bayram gibi yaşandığı öğelerle kent peyzajının kendi içindeki ortak dilin
yere gel.’’ kullanılmış olduğunu belirtebiliriz. Her yeni kent
İlk kentlerde insan hayatı ve enerjisi daha oluşumu bir önceki deneyimlerden esinlenilmiş
önce ulaşılması mümkün olmayan bir ölçüde sanat olması bize bir dil aktarımının sürekliliğinin
biçimine dönüştürülmüştü. Artık, her nesil geride olduğunu gösterir.
kendi ideal biçim ve imgelerinin kalıntılarını Görkemli kentlerin kurulmalarına ait metin-
bırakabilmekteydi. Belgelerde de kent peyzajının lerin yanı sıra kırılganlık, tükeniş öğelerinin de
görkemini anlayabileceğimiz gibi Uruk surları yer aldığı metinler kentsel peyzajların çöküşlerine
etkileyici bir eserdir. 9,5 kilometrelik bir uzunluk tanıklık ederler. Kentlerin kayboluşunun sayısız
üzerinde 550 hektarlık bir alanı kuşatmaktadır ve karmaşık nedenleri hala gizli kalmaktaysa da
ve dairesel bir kule yükselmektedir. Bu surların belli başlı nedenler; ekolojik dengedeki bozulma-

Resim 3: Zincirli, Gaziantep, Kabartmalı Orthostat, Müzisyenler, MÖ 8. yy. Eski Şark Eserleri Müzesi,
İstanbul.

40
lar, doğal afetler, saldırılar, salgın hastalıklar veya zayıflığını her alanda bize ulaşabilen yazı ve yazı
o kenti terk etmek başka bir bölgeye göç etmek öncesine ait bulgular ışığında görebiliyoruz. Kent
orada kent kurmak gibi faktörlerdir. ve kent yaşamındaki izler bizi o dönemde bir an
Ur kenti hakkındaki çöküşten bahsedilen için empati yapmamızı sağlayarak düş gücü ile
metinde esir alınan Kral İbbi-Sin, Ur’un Elamlılar geçmişten gelen yansımaları birleştirerek kentler-
tarafından ateşe verildiğinde şu satırları yazdırır: in peyzajı hakkında bir yolculuğa çıkarmaktadır.
“Kentlerimi zamanımda bir yırtıcı kuş gibi Mekansal ve kentsel anlatım süreçlerinin
bizzat yakıp yıkıldığı için Anşan ülkesinin katmanlaşmasına bağlı olarak gelişimler zamana
uçlarına götürdüm. Ur’da hem zayıflar hem de yayılımlar ile oluşumlar izlenebilmektedir. Steller,
güçlüler açlıktan kırılmakta, evlerinden artık orthostatlar, obeliskler kentsel peyzajdaki kültsel
çıkamayacak ihtiyarlar yangında can vermekte, ve kamusal bağlamda yükseltilen anıtlardı. Bunlar
anaların memesinde uyuyan bebeler balık misali bir yandan kralın yaptıklarını anlatırken diğer yan-
suya atılmakta, ey Kraliçem! Annesi olduğun dan da yenilenen görsel anlatı temsilleriyle impar-
kent arkandan ağlamakta, tapınağın boğulmakta atorluk ideolojisini güncelleştirip anıtlaştırdılar.
olan bir adam gibi sana kollarını uzatmakta.” İnşa edildikleri alanlarda kentsel mekanları
Kayboluşun izleri kent peyzajının trajik duru- dönüştürdüler. Kültsel avlular, kamusal meydanlar
munu belgelemektedir. kapılar ile törensel-görsel bir iletişim atmosferi ha-
line getirdiler.
Kentler toplumsal eylemlerin tiyatrolarıdır. Günümüzde de kentsel dokuda yer
Anma törenleri, devletin kamusal gösterileri, alan iktidarın gücü yönetimsel kurguları ile
ritüeller ve festivaller kamusal mekanlardaki karşımıza her an çıkabilmektedir. Kentler temsili
gündelik performanslar, cenazeler, şölenler, buna güç sembolleri ile donatılmaktadır. Geçmiş ve
benzer pek çok aktivite ile birlikte kentler sürek- günümüzdeki izler bize bunu göstermektedir.
li olarak konusu her an değişebilen bir dramanın Gelecekte ise ne olacağını henüz bilemiyoruz.
etrafında şekillenmektedir. Sadece o anda yaşayan
halkın değil daha sonraki dönemlere iz bırakan KAYNAKÇA
kentsel peyzajları da bize sunmaktadır. MÖ 14. ve BORGES, J. L. (2008). Atlas. İstanbul: İletişim Yayınları.
13. yüzyıllar boyunca Hitit uygarlığının başkenti HARMANŞAH, Ö. (2015). Eski Yakındoğu’da Kent,
Hattuşa böylesi törensel bir kent yerleşim şemasına Bellek, Anıt. İstanbul: KÜY Yayınları.
HUOT, J. L., THALMANN, J. P., VALBELLE, D. (2000).
sahiptir. Hattuşa’da aşağı kent; Fırtına tanrısına
Kentlerin Doğuşu. Ankara: İmge Yayınları.
adanan Tapınak A Kompleksi, kralların saray kom- MIEROOP, M., de V. (2018). Eski Yakındoğu Tarihi MÖ
plekslerinin yer aldığı Büyükkale kale yerleşimi, 3000-323. İstanbul: Homer Kitabevi.
Nişantepe ve Südburg kutsal havuz alanları ile pek MUMFORD, L. (2013). Tarih Boyunca Kent. İstanbul:
çok tapınağın yer aldığı Yukarı Kent; tören kapıları Ayrıntı Yayınları.
REDFORD, S., ERGİN, N. (2016). Türkiye’de Şehirler ve
ve alanlarının da bir araya geldiği sağlam bir sur
İçkaleler Demir Çağından Selçuklulara. İstanbul: KÜY
sistemiyle sınırlandırılarak anıtsallık içeren kent Yayınları.
peyzajı oluşturulmuş. SEVİN, V. (1991). Yeni Assur Sanatı I Mimarlık. Ankara:
İktidarın gücü kent dışında kırsal peyzajda Türk Tarih Kurumu.
da kaya kabartmaları olarak yer alır. Muhtemelen SEVİN, V. (2010). Yeni Assur Sanatı II Assur Resim
Sanatı. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
savaş için gidilen yollar üzerinde yer alan kayalara
YAZICIOĞLU, G. B., KESKİN, A. (2018). Assurlular -
işlenen betimlemeler daha çok kralın gücünü Dicle’den Toroslar’a Tanrı Assur’un Krallığı. İstanbul:
temsil eder. Askeri birlik içinde bu işleri yapan bir Yapı Kredi Yayınları.
zanaatkâr işgücünün de olduğunu bize gösterir. YILDIRIM, E. (2017). Eskiçağ Mezopotamya’sında Lid-
Sonuç olarak diyebilirz ki Protohistorik erler, Krallar, Kahramanlar. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat
Yayınları.
dönem, kentlerin oluşumunda önemli rol oynayan
halkların ihtiyaçlarını, iktidarların gücünü veya

41
42
KÜNSTLERROMAN KARAKTERLERİ
OLARAK STEPHEN DEDALUS VE AHMET
CEMİL

MELİHA YONCA ERDEM*

1
900-1930 yılları arasını kapsayan ve yük- dartları, baskıcılığı ve çıkarcılığıdır. Sanatçı ro-
sek modernizm diye adlandırılan dönemde manlarının yazarları bu paradoksu, romanlarındaki
Batı’da yaygınlaşan sanatçı romanları yani sanatçı adaylarının sıradan insana duyduğu özlem
künstlerroman, büyüme romanlarının, diğer ve özenmeyi anlatarak yansıtmıştır. Modernist
adıyla bildungsroman’ın bir alt türüdür. Bildungs- yazının bir parçası olan bu türün belirleyici özel-
roman’ın çocukluk, ergenlik, gençlik ve olgunluk liklerinden belki de en önemlisi, sanatçı ana karak-
doğrultusunda kronolojik bir biçimde ilerleyen terlerin “eksik” yazarlar ya da şairler olmasıdır. Bu
yapısını tekrar eden künstlerroman, bu yapının eksiklik, sanatçı ana karakterleri arayışa ve bir o
merkezine estetik arayışı koymasıyla farklılık arz kadar da bunalıma sürüklemiştir.2
eder. Bu romanlarda ana karakter, estetik arayışın Künstlerroman örnekleri olarak James
öznesi olacak kadar yetenekli, ancak henüz ken- Joyce’un Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Por-
di kimliğini tam anlamıyla tanımlayamadığı için tresi’nde3 yazar olmaya karar veren, ancak bu
duygu, düşünce ve hayalleri epey karışık olan bir kararını destekleyecek bir yetenek sergilememiş
sanatçı adayıdır. Bu tür romanlar şüphesiz yazarın olan ana karakter Stephen Dedalus’un henüz ol-
yaşamından kuvvetli izler taşır. Hatta Harry gunlaşmamış ve eksik bir yazar olarak yaratıcılık
Levin’e göre sanatçı romanları, büyüme roman- yolculuğuna çıkışının öyküsü; Halit Ziya Uşak-
larına kıyasla daha gerçekçi dizayn edilmiştir.1 lıgil’in Mai ve Siyah4 romanında ise Ahmet Ce-
Çünkü künstlerromanın yazarın kendi yaşamıyla mil’in emsalsiz bir eser yaratma yolculuğu ve hüs-
daha fazla örtüştüğü aşikardır. rana uğrayan kendini tamamlama çabası, yani mavi
Modernizm akımının sanatçıları, moderni- hayallerinin beyaz bir gerçekliğe varamayışının
tenin büyüttüğü daha iyi bir dünya umudunun boşa öyküsü okunur. Modernist anlayışla yazılan bu iki
çıktığını düşünen, insanlık için umut vaat eden romanda karşılaşılan yegâne amaç, sanatı yaşamın
tek yolun ise sanat olduğuna inanan fildişi kulesi merkezine almaktır. Bu yüzden iki ana karakter
mensuplarıdır. Büyüme romanları, toplumun an- için de edebî bir eserde biçim güzelliği, seçkin dil
cak vicdan sahibi bireylerce kurtulabileceği mesa- arzusu, yeni hayaller ve imajlar ortaya koymak
jını verirken sanatçı romanları, kurtuluşun sanatçı esastır. Daha önce söylenmemiş özgün bir eser
çevrelerinin oluşturduğu Bohemya’dan geleceğini yazmak, bu romanlarda görülen sanatçı ana karak-
savunmuştur. Dikkatle incelendiğinde gerek kün- terlerin peşinden gittiği en yüce idealdir. James
stlerroman karakterinin gerekse bildungsroman Joyce’un Portre’sinde Stephen, Mai ve Siyah’ta
karakterinin ortak düşmanları; toplumun maddi- da Ahmet Cemil hayatlarını tam olarak bu hayalin
yatçılığı, ön yargılılığı, iki yüzlülüğü, çifte stan- pençesinde idame ettiren iki ayrı karakterdir. On-

*Meliha Yonca ERDEM; İstanbul Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Doktora Öğrencisi.

43
ları birleştiren nokta, benliklerinde modernist bir savunur; epiğin ve dramatik olanın lirik edebiyat-
sanatçı ruhu taşımalarıdır. tan geliştiğini ifade eder.5 Stephen’ın gelenekten
Stephen ve Ahmet Cemil, hayatlarında koptuktan -hatta rahip olmayı reddettikten- sonra-
hem otoriteyi temsil eden “baba” figürünü kay- ki hayal dünyasının dinamikliği, ani esinlenişlerle
betmeleri hem de iç dünyalarında karşılığı bulun- dile getirdiği ahenkli mısralarla açığa çıkar. Onun
mayan bir “aşk hayali” büyütmeleri açısından bir- için şiirin biçim güzelliğine sahip oluşu önem taşır.
birlerine benzerler. Bu iki durum, onların hassas Romanın bilhassa son bölümünde, ana karakterin
ve sanatçı ruhlarını beslemiştir. Çünkü otoritesiz- biçimsel ve ritmik estetiği zorunlu kılan şiir po-
lik eser yaratma konusunda aşkınlığın yolunu aça- etikasının bir nevi uygulaması dikkati çeker. Ana
cağı gibi, hayata dökülememiş ideal aşk olgusunun karakter, hayal dünyasını kurallardan arındırdığı
doğuracağı eksiklik hissiyatı da sanatçıyı estetizm- takdirde yeni mısralar söyleyebilmektedir. O
de mükemmelliği yakalayıp bu eksikliği giderme artık, esin gücünü -geleneklerden münezzeh bir
eylemine yönlendirecektir. Söz konusu iki roman biçimde- serbest bıraktığında hayalî unsurların
incelendiğinde ana karakterler Stephen ve Ahmet söze dönüştüğünün, âdeta bedene büründüğünün
Cemil’in daha ilköğretim yıllarından itibaren duy- bilincindedir; tamamen hislerle örülü ve biricik
gusal, iç dünyalarına dönük, okul ortamındaki olan estetiğini meydana getirebilmekte, mısraları
diğer arkadaşlarından farklı özelliklere sahip old- zihninden bir bir dökebilmektedir:
ukları görülür. Stephen ve Ahmet Cemil, gerçeğin Oh! İmgelemin bakire döl yatağında kelâm
donukluğundan ziyade hayalin esnekliğinde ve ete kemiğe bürünmüştü. Melek Cebrail bakire-
aşkınlığında kendilerini gerçekleştirebileceklerini nin odasına varmıştı. (…) Mısralar zihninden
duyumsarlar. geçip dudaklarına ulaştı ve mırıldanırken şiiri,
Joyce’un romanında ana karaktere göre, bir şiirin ritmik akışını dudaklarında duydu.
estetik kavrayış belli evrelerden geçmektedir. Bu Gül kırmızısı ışıltı uyakların ışınlarını ortalığa
evreleri aşmak, güzele ulaşmak için şart koşulur. yaydı: ways, days, blaze, praise, raise. Işınlar
Stephen, söz konusu evreleri “bütünlük”, “uyum” yeryüzünü kavurdu, insanlarla meleklerin
ve “aydınlık” olarak ifade eder ve bunları ayrıntılı yüreklerini tüketti: onun başına buyruk, gönlü
bir şekilde açıklamaya çalışır. Onun için “bütün- gülden olan ışınlar…6
lük” (integritas), estetik objenin kavranabilme-
si için gerekli olan sınırlandırma ile sağlanabilir. Roman boyunca okunan Stephen karak-
Sınırlandırılmış estetik kavrayış, bütünü mey- teri, gerçeğin tüm katılığına karşılık hayalin en-
dana getiren parçalar arasındaki düzeni görür. Bu ginliğinde ve estetiğin hazzında dolaşmayı tercih
da Stephen için “uyum”un (consonantia) ifade- etmiş; bu tercihin bedelini de yalnız kalışla ve
sidir. “Aydınlık” (claritas) ise estetik olan şeyin çevresine hakim olan genel kuralları çiğnemek
bütününde görülen uyumun zihinde algılandığı zorundalığıyla ödemiştir. Onun sanatçı kişiliği, il-
anda hissettirdiği en yüce güzelliğin büyüsüdür. hamla birlikte özgün olan eserin arayışına girmiş
Ana karakter bu düşüncelerini Luigi Galvani’nin olsa da tasavvurundaki mükemmelliği hiçbir
“yüreğin büyülenmesi” sözüyle destekleyerek if- zaman tam anlamıyla yakalayamamıştır. Kaldı ki
ade eder. Sanatı evrelerince ele alan ana karakter, bu “ifadede yetersiz kalış” durumu yine modernist
onu aynı zamanda biçimsel bir sınıflandırmaya sanatçıların seçkinliğinden ileri gelen bir nitelik-
tabi tutar. Onun için sanat; lirik, epik ve dramatik tir. Öz itibarıyla Stephen için sanattan kasıt, her
biçimlerle meydana gelmektedir. Ancak bu biçim- hâlükârda sanat olmuştur.
ler sanatçının, eseri aracılığıyla yarattığı imgeyi Mai ve Siyah romanında ise estetiğin
kendi haricindekilere duyurabildiği ölçüde ve çerçevesini okuyucuya aktaran Ahmet Cemil
kendi kişiliğine büründürebildiği ölçüde bütün bir karakteridir. Ahmet Cemil’in bir nevi sığınağı olan
imgeyi birbirinden ayrıştırabilir. Stephen, aslın- sanat, hayallerini yaşatıp gerçekliğin siyahlığın-
da biçimsel özün de lirikten meydana geldiğini dan uzaklaşabildiği tek şeydir. Onun en büyük

44
hayali, modern kaidelerle tasarladığı sanat eseri- Cemil, lisanın bütüncül olmasını, nağmeler, ren-
nin sayesinde üne kavuşmak ve hayatının mefis- kler ve derinlikler barındırmasını, doğrudan haya-
tosunu7, yani Raci’yi alt etmektir. Ahmet Cemil es- ta karışmasını, şüphesiz hayatın anındaki “insan”ı
kinin karşısında duran, hem geleneksel hayat tarzını anlatmasını istemektedir.10 Ahmet Cemil’in mod-
hem de geleneksel edebî anlayışı benimseyemeyen ern şiir anlayışında bilhassa biçim güzelliği önem
estet bir karakterdir. O, gündelik yaşayışında bile arz eder. Bir şiirin ahenk unsurlarını, yani vezni ve
her şeyi estet ölçütlerle değerlendiren, her şeyde kafiyeyi belli bir uyum içinde barındırması saf bir
güzellik arayan taraflarıyla ön plana çıkar. sanatın oluşumu için gereklidir. O, şiirde nasıl an-
Orhan Koçak’ın Ahmet Cemil’in haya- lamı duyuş konusunda zor beğenen biriyse, biçim
ta bakışını, bir çeşit romantik sanatçı idealizmi- konusunda da seçicidir. Biçimin müziksel tını
ni psikanalitik düzlemde okuduğu makalesinde, yaratma işlevi üstünde durduğu bir konudur. Ona
Cemil’in dünyasındaki “ego ideali-süper ego” göre bir şiir ne kadar anlam dolu olursa olsun, sesin
karşıtlığına dikkati çeker: değerinden yoksunsa başarısızdır.11 Görülmektedir
“Ego ideali, yitirilmiş kusursuzluk imgesinin ki ses ve ritmin vurgusu hem Ahmet Cemil’de hem
başka bir yoldan geri alınmasına hizmet eder; de Stephen’da öne çıkmaktadır.
süper egoysa yasağın ve görevin içselleştirilme- Mai ve Siyah’ta tıpkı bir insan hayatının
sidir.” seyri gibi maviden siyaha, yani doğumdan
ölüme gelişen bir kompozisyon Ahmet Cemil’i
Koçak, kapılma hâlini, “idealin özgül merkeze alarak verilmiştir. Ana karakterin sık sık
oluşum biçimi” olarak açıklar. “Narsisistlik, tam- tanımlamaya çalıştığı ideal eser, bir nevi onun
lık ve ihtiyaçsızlık” hâlini babanın hayatta old- hayatının taklidi gibi olacaktır.12 Nasıl ki onun
uğu günlerin “Süleymaniye’deki beş odalı evcik”i hayatı hayal kırıklıklarının, emellere ulaşamamanın
temsil ederken, babanın ölümüyle o evcik zindana
dönüşür. Bunun yerine Cemil’in sanatsal arzuları, Halit Ziya Uşaklıgil
bu tamlık hâlinin yeni imgeleri olurlar. Bir bakı-
ma onun hayatında ideallerle zorunluluklar karşı
karşıya kalmaya devam eder.8
Mai ve Siyah romanı, Tepebaşı’nda
gerçekleşen bir yemek toplantısıyla başlar. Bu to-
plantıda Ahmet Cemil ve çalıştığı matbaadan ark-
adaşları ile geleneksel edebiyatın temsilcisi Raci
bulunur. Burada yeni bir estetik duyuşun peşinde
olan Cemil’in Raci’ye hitaben söyledikleri, aslında
tüm eser boyunca okunacak estet kahramanın nasıl
bir karakter sergileyeceğini özetler tarzdadır. O,
şiirsel geleneğe bağlı kalan Raci’ye daima karşıt bir
tutum sergiler ve onun savunduğu eski şiiri donuk,
süslü ve anlaşılmaz olarak eleştirir; modern şiiri
savunur.9 Ahmet Cemil için şiir sanatı, Stephen’ın
söz konusu meseledeki görüşleriyle paralel olarak
insanın her türlü duygusal derinliğine tercüman
olacak özgün bir lisanı yansıtmalıdır. Ona göre bu
lisan, kâh güneşin batışındaki üzüntülü renkleri
yansıtabilmeli kâh yas tutmanın ümitsizliğiyle
ağlayabilmelidir. Kurallarla sınırlandırılamayan,
ancak ruhu sarsan nağmelere benzemelidir. Yani

45
hüsranlarıyla doludur; yine aynı biçimde eseri de stlerroman sayılan Sanatçının Bir Genç Adam
kendi elleriyle sobaya atılmak gibi bir hazin bir Olarak Portresi ve Mai ve Siyah, ana karakterl-
sona sahip olur. erinin romanların başındaki hâlleriyle sonundaki
Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi hâllerinin aynı kalmamalarını, sanat algılarında
ile Mai ve Siyah romanları, ele alınan modern es- başkalaşıma uğramalarını bölüm bölüm, kronolo-
tetizmin nasıl aşamalardan geçerek çağdaş süreçte jik bir sırayla işleyerek söz konusu türün en belir-
geleneksel olana galibiyetini sağladığını gösterme- gin örneklerinden olmuşlardır. Bu iki roman, mod-
si açısından edebiyat dünyasında önem taşıyan iki ernizmde sanattan kastın yine sanatın kendisinin
ayrı eserdir. İki romanda birbirine benzer nitelikler olduğunu doğrudan dile getirmişlerdir. Hatta mod-
gösteren Stephen ve Ahmet Cemil, geleneksel ern edebiyatın neliğini ve nasıllığını öyle ayrıntılı
olandan modern olana geçişin sancılarını, kendi anlatmışlardır ki; Halit Ziya Uşaklıgil’in ve James
hayatlarının doğrudan merkezinde duymuş; hassas Joyce’un şiir poetikalarını sunmak amacıyla bu
ve bir o kadar da sanatçı ruhuna sahip ana karak- romanları âdeta araçsallaştırdıklarını ifade etmek
terler olarak okunmuştur. İki ana karakter de eski hiç de abartılı bir söylem olmaz.
olan şeylerin duvarlarını yıkıp yeniyi inşa etme SONNOT
arzusunu yaşamlarında ilke edinmişlerdir. An- 1. Ayrıntılı bilgi için bk. Levin, H. (1966). James Joyce:
cak Stephen da Ahmet Cemil de edebiyatı kend- An Introduction. New York: Oxford University Press.
ilerine takıntı hâline getirerek modern algılarını 2. Parla, J. (2000). Türk Romanında Yazar ve
Başkalaşım. İstanbul: İletişim Yayınları. s. 235-237.
üretecekleri eserlerle yansıtmayı amaçlamışlardır. 3. Joyce, J. (2016). Sanatçının Bir Genç Adam Olarak
Hayata estetik pencereden bakan söz ko- Portresi. (B. Göksu, Çev.) Ankara: Yason Yayınları.
nusu iki karakter, hayal dünyasında yaşamayı, 4. Uşaklıgil, H. Z. (2009, 11. basım). Mai ve Siyah. (E.
gerçeklerin donukluğuna tercih etmişlerdir. Hayalî Doğan, Haz.). İstanbul: Özgür Yayınları.
tasavvurlar iki karakteri her ne kadar yalnızlığa itse 5. bkz. Joyce, J., a.g.e., s. 239-240.
6. bkz. Joyce, J., a.g.e., s. 243.
de, bu durum ne Stephen’ı ne de Ahmet Cemil’i 7. Uysal, Z. (2014). Metruk Ev. İstanbul: İletişim
rahatsız etmiştir. Onlar hayallerini, bizzat mod- Yayınları. s. 255.
ern sanatçıları okuyarak biçimlendirmiş oldukları 8. Koçak, O. (1996 Güz). “Kaptırılmış İdeal: Mai ve Si-
estetik değerlerle somut bir hâle büründürmek yah Üzerine Psikanalitik Bir Deneme”. Toplum ve Bilim
kaygısını duymuşlardır. İkisi de edebiyatı, bil- dergisi. s. 70.
9. bkz. Uşaklıgil, H. Z., a.g.e., s. 21-22.
hassa şiiri modernist bir bakışla değerlendirerek 10. bkz. Uşaklıgil, H. Z., a.g.e., s. 22-23.
biricik ve emsalsiz eserin peşinde hayatlarını 11. bkz. Uşaklıgil, H. Z., a.g.e., s. 134.
harcamışlardır. Onlara göre şiirde eskinin kalıpları 12. Yuva, G. M. (2017). Modern Türk Edebiyatının
tamamen kırılmalı, yeni bir eser üretebilmek için Fransız Kaynakları. İstanbul: İletişim Yayınları. s. 318.
öncelikle yeni bir dil algısı oluşturmalıdır. Üs-
KAYNAKÇA
lup kaygıları, müziksel bir söyleyişi yakalamak JOYCE, J. (2016). Sanatçının Bir Genç Adam Olarak
çabasını gerektirmiş; bunun için de biçimsel Portresi. (B. Göksu, Çev.) Ankara: Yason Yayınları.
öğelerin (vezin, kafiye vs.) kusursuz dizilmesi KOÇAK, O. (1996 Güz). “Kaptırılmış İdeal: Mai ve Si-
onlar için önem arz etmiştir. Eser üretirken ke- yah Üzerine Psikanalitik Bir Deneme”. Toplum ve Bilim
lime seçimi konusunda oldukça titiz olan iki ana dergisi. s. 70.
LEVIN, H. (1966). James Joyce: An Introduction. New
karakter, ezgisel duyuş kadar imgesel söyleyişe de York: Oxford University Press.t
dikkat etmişlerdir. Onların imgeye, biçime, ritme, PARLA, J. (2000). Türk Romanında Yazar ve
insani hislenmelere bağımlı oluşları birer mod- Başkalaşım. İstanbul: İletişim Yayınları.
ernist sanatçı olduklarının başlıca göstergeleridir. UŞAKLIGİL, H. Z. (2009, 11. basım). Mai ve Siyah. (E.
Stephen ve Ahmet Cemil için şiirde mükemmele Doğan, Haz.). İstanbul: Özgür Yayınları.
UYSAL, Z. (2014). Metruk Ev. İstanbul: İletişim
erişmek, hayati en yüksek hedeftir. Yayınları.
Sanatçı yaşayışını yahut gelişimini ele YUVA, G. M. (2017). Modern Türk Edebiyatının Fransız
aldığı için bildungsromanın bir alt türü, kün- Kaynakları. İstanbul: İletişim Yayınları.

46
PYRRHOS SAVAŞLARI VE ROMA’NIN
İTALYA’NIN GÜNEYİNE EGEMEN OLUŞU

BAHADIR İKİCAN*

E
fsaneye göre Romulus tarafından MÖ 753 varlıklarını devam ettirmek için başka bir egemen
yılında kurulan Roma kenti, yönetim biçi- gücün yardımına ihtiyaç duymuştur. Birlik olama-
mi olarak krallığı tercih etmiştir. Şehrin bir yan Güney İtalya’daki Hellen şehirlerine saldırıya
kent devleti şeklinde organize olduğu sıralarda başlayan Brutti ve Lucani kavimleri bu kentleri
krallık tahtında Etrüsk soyundan gelen lider- oldukça zor durumda bırakmıştır. Bölgede bulunan
ler oturmaktaydı. Ancak son kral olan Tarquinius Hellen kentleri arasında istisnai olarak güçlenen
Superbus’un oğlu Sextus’un soylu bir kadın olan kent ise Tarentum olmuştur. Bu kent, saldırılara
Lucretia’yı kaçırması sonucu soylular ayaklanmış karşı kendini ve müttefiklerini iyi bir şekilde müda-
ve bu isyan kralın kaçışışla son bulmuştur. Bu faa etmeyi başarmış ve bu savunmayı bilhassa
tarihten sonra da halk iradesine dayalı cumhuriyet Hellas’tan getirdiği paralı askerler ve buradaki kral
rejimi MÖ 509-508 yılında kurulmuştur. Bir daha ve komutanlardan sağladığı destekler sayesinde
krallık yönetimi altında yaşamayacaklarına dair güçlü tutmuştur. Sparta kralı olan Arkhidamos’a
yemin eden Roma halkı, cumhuriyet rejimi idares- MÖ 340’lı yıllarda, Epeiros kralı Aleksandros’a
inde oldukça gelişim göstermişse de, kentin MÖ MÖ 338’de, yine Spartalı olan Kleonymos’a
387 yılında Keltler tarafından yağmalanmasına en- MÖ 303 yılında Tarentum’un yaptığı yardım
gel olamamıştır. Roma şehri her ne kadar bir süre çağrıları, bölgedeki yağmacı kavimlere karşı talep
Keltler’in elinde kalmışsa da verilen fidye karşılığı edilen yardım çağrılarından bazıları olarak tarihe
yağmadan kurtulmuştur. Takip eden süreçte de geçmiştir.
Romalılar, bölgedeki rakipleri olan Samnit, Sabin, Tarentum’un yakınlarında bulunan ve
Kelt kavimlerini dize getirmeyi başarmışlardır. bu şehrin Hellas’ta bulunan müttefiklerinin
Özellikle orta İtalya’daki en dişli rakiplerinden oluşturduğu paralı asker ve yardımcı kuvvetlerden
olan Samnitler ile arasında MÖ 343-290 tarihleri oldukça zarar gören Thurii şehri, Lucani kavminin
arasında yaşanan savaşlardan Roma’nın galip saldırılarına karşı sırtını Romalılar’a yaslamak
çıkmayı başarması, kentin orta İtalya’da hakimi- istemiştir. Romalılar da eski müttefiki olan ve son-
yetini kurmasını sağlamıştır. Sonraki dönemde de radan bir düşman kavme dönüşen Lucanilere karşı
bölgedeki yayılışına devam eden kent, bir sonraki yapılan bu çağrıya kayıtsız kalmamış ve Thurii ken-
hedefini Güney İtalya olarak belirlemiştir. tine yardım göndermişlerdir. MÖ 284 yılında Roma
Yunanistan anakarası olarak adlandırılan ve Thurii arasında yapılan anlaşma neticesinde
Hellas bölgesindeki Hellen kent devletleri gibi Roma’ya bağlanan Thurii kentine bir Roma gar-
Güney İtalya’da bulunan Hellen kentleri de birlik nizonu yerleştirilmiştir. Dahası, Güney İtalya’daki
gösteremediklerinden zayıf düşmüş ve bölgedeki Locri, Croton ve Rhegium gibi Hellen şehirleri de

*Bahadır İKİCAN; Uludağ Üniversitesi, Tarih, Lisans 4. Sınıf Öğrencisi

47
Roma hakimiyetine razı olmuştur. Böylece Hellen kabul etmesini sağlamıştır. Pyrrhos’un çok geniş
dünyasının dört kentini de hakimiyeti altına alan yetkilerle birlikte şehir kalesinin kendine verilm-
Roma, orta İtalya’da sağladığı egemenliği güney esini talep etmesi üzerine bir anlığına yardım tek-
bölgelerine de yaymaya başlamıştır. Bölgede lifini geri çekmeyi düşünen Tarentum, Roma or-
Romalılar’a karşı koyabilecek en güçlü kent dusunun saldırısı karşısında onun isteklerini kabul
olarak Tarentum kalmıştır. Tarentum bu istisnai etmek zorunda kalmıştır.
ayrıcalığını; koyun yünü ve çömlek üretimine day- İstediği şartların karşılanması üzerine MÖ
anan istikrarlı ekonomisi, demokratik anayasası, 281 yılında Güney İtalya’ya bir kıta asker gönderen
15.000 kişilik ordusu, bölgedeki en güçlü donan- Pyrrhos, bir yıl sonra 20.000 piyade, 3.000 süvari
maya sahip olması ve Kıta Yunanistan’ından gelen ve 20 filden oluşan ordusunun başında bölgeye
destekler sayesinde sağlamayı başarmış bir Hellen intikal etmiştir. Ayrıca döneminin en iyi süvari
kent devleti olmuştur. birliği olarak anılan Thessalia süvari birliğinin de
Aslına bakılırsa Roma ve Tarentum içinde yer aldığı bu ordu, Romalılar’ın gördüğü
arasındaki ilişkiler MÖ 4. yüzyılın sonlarında ilk Hellen ordusu özelliğini kazanmıştır. İtalya’ya
pek de düşmanca gelişmemişti. Nitekim MÖ 303 bir çıkarma yapan Pyrrhos’un kuvvetlerinin
yılında Tarentum ve Roma arasında bir anlaşma sayısı, bölgedeki Lucani ve Brutti kavimlerinin
yapılmıştı. Bu anlaşmaya göre Tarentum’un ti- katılımlarıyla 40.000 kişiye ulaşmıştır.
cari endişeleri bağlamında Roma donanmasının Romalılar ve Pyrrhos arasındaki ilk mu-
ve denizcilerinin Adriyatik Denizi’nin güneyine harebe Herakleia bölgesinde yaşanmıştır. Elindeki
girmesi yasaklanmıştı. Ancak Roma donanmasının güçlü orduyu, bilhassa filleri etkili kullanan Pyr-
MÖ 282’de anlaşmayı ihlâl etmesi, Roma’nın rhos, Romalılar’ı mağlup etmesine rağmen kesin
Thurii’ye asker göndermesi sebebiyle zaten gergin bir sonuca ulaşamamıştır. Ancak bu mücadele so-
olan Roma-Tarentum ilişkilerini daha da sıkıntılı nucu Güney İtalya’da bulunan Samnit, Hellen, Lu-
bir hale sokmuştur. Bu ihlâle kayıtsız kalmayan cani gibi bazı Roma müttefiki kavimler Pyrrhos’u
Tarentum da Roma donanmasına saldırmış, filoyu desteklemeye başlamıştır. Pyrrhos bu savaşta
tahrip etmekle kalmayıp Thurii kentine gelen kesin olmamakla birlikte 4000 asker kaybederken
Roma yardımcı kuvvetlerini de geri püskürtmeyi Romalılar da 7000 bin asker kaybetmişlerdir.
başarmıştır. Dahası, Thurii kentinde Romalılar Nihai hedefi Roma’yı ele geçirmek olan
tarafından kurulan oligarşi yönetimini deviren Pyrrhos, Herakleia zaferinden sonra fazla bekle-
Tarentumlular burada bir demokratik yönetim meden Roma kentine harekete başlamıştır. Her
kurulmasını da sağlamışlardır. Romalılar’ın talep ne kadar Herakleia’da yenilmiş olsa da, halkının
ettiği tazminatı da reddeden Tarentumlular, bir ve bilhassa çiftçilerin desteğiyle bu yenilgiyi
savaş çıkma olasılığına karşılık müttefik arayışına kısa sürede üzerinden atan Roma kenti, çevres-
girmişlerdir. indeki surun da etkisiyle alınması oldukça zor
Tarentumlular Roma tehdidine karşı, bir kent olarak görünmekteydi. Bunun farkında
geçmişte yaptıkları gibi Hellas’tan medet olan Pyrrhos da Roma’ya saldırmak yerine, onun
ummuştur. Şehir bu kez de Büyük İskender ile müttefikleri ile olan bağlantısını keserek şehrin
akraba olup kendisini İskender’in varisi olarak kendiliğinden teslim olmasını istemekteydi. An-
gören, batıda İskender’in kurduğu gibi bir im- cak Epiros kralının bu planı işe yaramamıştır;
paratorluk kurmayı düşleyen ve ordusunu da çünkü Roma şehrine yaklaşmasına rağmen hiçbir
tıpkı Makedon ordusu gibi dizayn edip bu kuv- Roma müttefiki onun yanına geçmemiştir. Roma
vetleri Hindistan’dan gelen fillerle destekleyen şehrinin yaklaşık 40 kilometre kadar yakınına gel-
Pyrrhos’tan yardım istemiştir. Tarentum’dan gelen en Pyrrhos, kentin kendisine bir ordu göndermem-
bu yardım teklifi, MÖ 307 yılında Epiros tahtına esi sorunu ile karşılaşınca geri çekilmek zorunda
çıkmış olan Pyrrhos’un hedeflerine ulaşması için kalmıştır.
paha biçilemez olmuş ve çok geçmeden bu teklifi

48
Kış mevsimini ordusunu takviye kuv- defalarca kullanılmıştır.
vetlerle desteklemekle geçiren Pyrrhos, iklimin el- Herakleia’dan sonra Ausculum’da da zafer
vermesiyle Batı’da kurmayı planladığı imparator- kazanmış olmasına rağmen oldukça yıpranmış
luk amacına ulaşmak için tekrar harekete geçmiştir. olan Pyrrhos, Roma ile anlaşma yolları aramaya
MÖ 279 yılında bu kez Ausculum bölgesinde karşı koyulmuştur. Sicilya’da bulunan Hellenler’e Kart-
karşıya gelen Roma kuvvetleri ile Hellen ordusu aca saldırılarına karşı yardıma gitmek isteyişi de
oldukça çetin bir muharebeye tutuşmuştur. Bu Roma ile anlaşma yolları aramasının bir başka
kez Pyrrhos’un saldırı planını sezen Romalılar, nedeni olarak ortaya çıkmıştır. Pyrrhos’un yaptığı
ona oldukça zorluk çıkarmalarına karşın savaşı barış teklifi Roma Senatosu’nda oldukça ateşli
kazanmayı başaramamışlardır. Her ne kadar zaferi tartışmalar yaratmışsa da, nihayetinde savaş
elde etmiş olsa da Pyrrhos’un kayıpları da oldukça yanlısı olan Appius Claudius Caecus’un üstün
yüksek bir sayıya ulaşmış, hatta savaşta kendisi gelmesi sonucu barış teklifi reddedilmiştir. Kart-
dahi yaralanmıştır. Bu savaşta Hellen ordusu adeta aca da bu sırada Pyrrhos’a karşı Roma ile ittifak
eriyip gitmiş ve çok sayıda üst düzey komutanını yapmıştır. Sonuç itibariyle barışı bulamayan Pyr-
kaybetmiştir. Ausculum’da 6000 kadar kayıp rhos, MÖ 278’de İtalya’da az bir kuvvet bırakarak
veren Romalılar’a karşılık 3500 kayıp veren Pyr- Sicilya’ya geçiş yapmıştır. Burada başkomutan
rhos zafer kazanmış olsa da bu zaferin bedelinin seçilen Pyrrhos bölgede gösterdiği başarılardan
çok ağır olduğunun farkına varmıştır. Nitekim destek alarak Kartacalılar’dan adayı tahliye et-
zaferinin ne kadar ağır bir bedelinin olduğunu melerini istemiş, bu isteğin reddedilmesi sonucu
şu sözlerle dile getirmiştir: “bu biçimde bir zafer adadaki en güçlü Kartaca üssü olan Lilybaeum’a
daha kazanırsam mahvolacağım”. Bu zafer de lit- saldırmışsa da şehri almaya muvaffak olamamıştır.
eratüre Pyrrhos Zaferi olarak geçmiştir. Bu tanım Bu başarısızlığı bizzat kendisinin komuta ettiği
sonraki süreçte de en az mağlup kadar zayiat ver- bir orduyla Afrika’ya saldırarak silmek isteyen
ilerek kazanılan yengileri ifade etmek için tarihte Pyrrhos’un önüne en büyük engel olarak bu kez

49
müttefiklerinin isteksizliği çıkmıştır. Sicilya’da şehirlerinin surları yıkmaya ve savaş tazminatı
yeterli desteği bulamayan ve yokluğunda da vermeye zorlanan Tarentumlular, şehre bir de
Roma’nın İtalya’da oldukça ilerlemiş olması so- Roma garnizonu kurulmasına göz yummak
nucu Tarentum’dan yardım çağrısı alan Pyrrhos, zorunda kalmışlardır. Birçok Tarentum soylusu
bölgeyi terk ederek tekrar İtalya’ya gelmiştir. da Roma’ya götürülerek burada vatana ihanet
Onun yokluğu sırasında oldukça güçle- suçundan idam edilmiştir. Rhegium kentini de itaat
nen Romalılar, kendisine sırt çeviren mütte- altına alan Romalılar, Güney İtalya’daki hakimi-
fiklerini de yanlarına çekmeyi başarmışlar, kay- yetlerini sağlamayı başarmışlardır.
bettikleri birçok kenti geri almada da muvaffak Romalılar ve Epiroslular arasında vuku
olmuşlardır. Batıda imparatorluk kurma fikrin- bulan bu savaşlar silsilesi basit birer siyasi olay
den vazgeçmemiş olan Epiros kralı kuzeye doğru olmaktan çok legion birlikleri ile phalanks bir-
yürüyüşüne başladıktan sonra Romalılar tarafından liklerini, paralı askerlerden oluşan ordu ile halk
Beneventum yakınlarında durdurulmuştur. Roma ordusunu, krallık ile cumhuriyet rejimini karşı
kuvvetleri, bu kez fillerin üzerine yoğun ok ateşi karşıya getirmesi bakımından oldukça önem arz
açarak onları durdurmayı başarmıştır. Ok yağmuru etmektedir. Hellen ve Makedonları’n phalanks
altında kalan ve geriye kaçan filler, Pyrrhos’un sistemine karşılık legion sistemini üreten ve tari-
ordusunda önemli sayıda askerin ölmesine se- hte eşine az rastlanır şekilde cumhuriyet rejimi ile
bep olmuş ve bu kargaşayı fırsat bilen Romalılar yönetilen Roma Devleti, nihayetinde Hellenler’in
da düşman mevzilerine saldırarak muharebeyi eski savaş taktiklerine karşı yeni taktikler üreterek
kazanmışlardır. Savaşı kaybeden Pyrrhos ise galip gelmesini bilmiştir. Hellenistik dönemin
önce Tarentum’a gelmiş ve burada Milon adlı mirasçısı olan devletler ve Kartaca Devleti arasına
komutanının emrinde az sayıda asker bırakıp bir yeni bir güç odağı olarak yerleşmeyi başaran
daha ayak basmamak üzere bölgeyi terk ederek Roma, artık bir kent devleti olmaktan çıkmış ve
Epiros’a geri dönmüştür. Batı imparatorluğu kurma Kartaca’nın Akdeniz’deki egemenliğini tehdit et-
fikrini bu kez Balkanlar’da ilerleme bağlamında meye başlamıştır. Sonraki süreçte de bölgenin en
değerlendirmeyi düşünen Epiros kralı, MÖ 272 güçlü iki devleti haline gelen Kartaca ve Roma
yılında Argos’da yaşanan bir muharebe sırasında devletlerinin çıkarlarının çatışması, tarihe Poeni-
bir rivayete göre başına bir kadın tarafından atılan cus Savaşları olarak geçen savaşların başlamasına
kiremitle ölmüştür. sebep olacaktır.
Pyrrhos ile birlikte Roma’ya karşı son bir
kez isyan hareketinde bulunan Güney İtalya kentleri KAYNAKÇA
de onun bölgeyi terk etmesiyle birer birer Roma ATLAN, S. (2018, ikinci baskı). Roma Tarihinin Ana
hakimiyetine girmişlerdir. Hellen soydaşlarının Hatları: I. Kısım Cumhuriyet Devri. Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Roma hakimiyetine girmesiyle yapayalnız ka- DEMİRCİOĞLU, H. (2015, altıncı baskı). Roma Tarihi I.
lan Tarentum, muhasarayla karşı karşıya kalınca Cilt Cumhuriyet. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
bu kez de Kartaca’dan yardım istemiştir. Şehre DIAKOV, V., KOVALEV, S. (2015, üçüncü baskı). İlkçağ
yardım amaçlı bir filo yollayan Kartaca, umduğunu Tarihi: Roma. (Çev. İNCE, Ö.). İstanbul: Yordam Kitap.
bulamamıştır. Çünkü şehirde bulunan muhafız FAULKNER, N. (2015). Roma: Kartalların
İmparatorluğu. (Çev. SÜMER, Ç.). İstanbul: Yordam
komutanı Milon, seçimini Roma’dan yana yapmış Kitap.
ve ordusu ile birlikte şehirden çekilmesine izin ver- FREEMAN, C. (2018, beşinci baskı). Mısır, Yunan ve
ilmesi karşılığında kenti MÖ 272’de Romalılar’a Roma. (Çev. ANGI, S. K.). Ankara: Dost Kitabevi.
teslim etmiştir. Milon’un muhafız birliğiyle şehri HOWATSON, M. C. (Ed.). (2015). Oxford Antikçağ
terk etmesi sonucu savunma gücünden yoksun Sözlüğü. (2. Baskı). (Çev. ERSÖZ, F.). İstanbul: Kitap
Yayınevi.
kalan Tarentumlular da Romalılar karşısında TEKİN, O. (2008). Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş.
tutunamayacaklarını anlayınca barış istemek (2. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
zorunda kalmışlardır. Yapılan anlaşmaya göre

50
KFT FİLM OKUMALARINA DAİR

BETÜL ŞEPİK*

K
lasik Filoloji Topluluğu olarak eski üyeler- Okumalarımız için akademisyenler, yazar-
imizden Ethem Demirkol’un fikri üzerine lar ve gazeteciler ile görüşüyoruz ve bizim için
ilkini 2017 senesinde gerçekleştirdiğimiz bir okuma yapmalarını rica ediyoruz. Kendileri
Film Okumaları etkinliğini, hem topluluk olarak de uygunluk durumlarına göre kendi alanları ile
bizim hem de fakültemizin öğretim üyeleri bağlantılı olarak anlatmayı tercih ettikleri filmler
ve öğrencilerinin katılımına açık bir şekilde ile bizimle buluşuyorlar.
sürdürmekteyiz. Bu dönem, salgın yüzünden istediğimiz
Film Okumalarımızda içerisinde klasik kadar film gösterimi yapamadık. Güz döneminde
kültür ile alakalı öğeler bulunan filmler seçiyoruz ki iki, bahar döneminde ise sadece bir film göstere-
dünya gözünde “antik/eski/unutulmuş” kavramları bildik. İlk filmimiz Lars von Trier’in Antichrist adlı
ile addedilen klasik kültürün aslında günümüzde filmiydi. Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr.
canlı kanlı bir şekilde yaşadığını görebilelim. Film Nevzat Kaya filmin okumasını gerçekleştirdi. Son-
Okumalarımızda, önce film gösterimi yapılıyor, ra, yazar ve sanat eleştirmeni Ali Şimşek ile Taxi
ardından konunun uzmanı bir konuşmacıdan Driver’ı izledik. En son olarak da, İngiliz Dili ve
filmi onun gösterdiği şekilde okuyoruz. Sonra Edebiyatı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Özlem Karadağ
sorduğumuz sorularla ve ilettiğimiz yorumlarla en- ile yeni Dracula’yı izledik.
telektüel bir ortamın oluşmasına katkı sağlıyoruz. Şimdiye kadar 12 film okuması yaptık ve
yapmaya devam edeceğiz.

*Betül ŞEPİK; İstanbul Üniversitesi, Eski Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Lisans 2. Sınıf Öğrencisi.

51
FİLM OKUMALARI

52
KFT VEZİN ÇALIŞMA GRUBU

İBRAHİM MERT İNAN*

V
ezin Çalışma Grubu, ilki geçtiğimiz yılın Dördüncü Hafta – Pentametron
Klasik Filoloji Topluluğu genel kurul Pentametron’a Giriş ve Heksametron ile Uyum-
toplantısında, danışman öğretim üyesi Er- lanma
man Gören’in KFT üyesi Mert İnan’a önerisi net- Ödev Pasajların Dağıtımı
icesinde, özgün bir KFT etkinliği olarak hayata
geçti. Odağı eski Yunanca vezinler olan ve öğrenci Beşinci Hafta – Elegeia
inisiyatifiyle hazırlanan bu etkinlik, Eski Yunan Genel Hatlarıyla Bir Tekrar
şiir geleneklerine kapsamlı bir bakış sağlama Elegeia Şiirine Bir Bakış
amacının yanı sıra eski Yunancanın bugün ölü bir Pasaj İncelemeleri
dil olarak anılması veya telaffuz edilemez oluşu
gibi yanlış sanıları gidermek adına başta Klasik Altıncı Hafta – Iambik Trimetron
Filoloji öğrencileri olmak üzere antikçağ gönül- Iambik Trimetron’a bir Giriş
lüsü olan tüm katılımcılarına bir eski Yunanca dik- Iambos ve Katalektik Varyasyonlarι
siyonu kazandırma amacı da taşıyor. İzlencenin Ödev Pasajların Dağıtımı
taslağı şöyledir:
Yedinci Hafta – Katharsis ve Son
Birinci Hafta – ‘Vezin’, Ton ve Nicelik Genel Hatlarıyla Bir Tekrar
eski Yunanca ve Vezinle Tanışma ve Fonetik Ödev Pasajların Okunması ve Tartışma
Ton, Nicelik ve Veznin Bir-Aradalığı Tragedya ve Komedya Üzerine Değinmeler
Hyphantai – Bir İcra Geleneğini Başlatmak Hyphantai – Bir İcra Geleneğini Sürdürmek

İkinci Hafta – Daktylikon Heksametron Gerekli duyurular yapıldı ve 30


Homerosçu Şiir Geleneğine bir Giriş katılımcısıyla bir araya gelen Vezin Çalışma Gru-
Heksametron’un Yapısı ve Unsurları bu, Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi’nin ev
Ödev Pasajların Dağıtımı sahipliğinde ilk oturumunu açtı. Daktilik heks-
ametron vezni özelinde, Homeros’tan Proklos’a
Üçüncü Hafta – Kleos’u Dillendirmek kadar çeşitli yazarlardan oluşan ödev pasajlar
Genel Hatlarıyla Bir Tekrar katılımcılarla beraber okunarak tartışıldı. Ayrıca
Ödev Pasajların Okunması ve Tartışma topluluğumuzun danışman öğretim üyesi olan
Şiir Geleneklerine ve Mythos’a Değinmeler hocamız Doç. Dr. Erman Gören’in katılımıyla
Homeros’un Odysseia destanından bir pasajın

*İ. Mert İnan, etkinlik sorumlusu & editör.

53
(Hom. Od. 8.267-299) farklı bir icra denem- bu etkinlikte edindiği kazanımları pekiştirmek ve
esi yapıldı. Pentametron vezni ve Elegeia şiirleri eski Yunancanın yaşamda bir karşılığını bulmak,
özelinde Mimnermos’tan Straton’a kadar çeşitli hatta yaratmak adına kuruldu. Hyphantai’ın asıl
yazarlardan oluşan pasajlar katılımcılarla beraber hedefleri ise eski Yunanca icralar ve performatif
okunarak tartışıldı. Iambik Trimetron özelinde çalışmaların Klasik Filoloji Topluluğu bünyes-
Sophokles’in Aias ve Euripides’in Bakkhalar inde bir gelenek halinde sürdürülmesi ve bu
adlı tragedyalarından pasajlar incelenerek Iambik alanda sadece ülke genelinde değil aynı zamanda
Trimetron’un konuşma diline yakınlığını tartışıldı. dünya genelinde prestijli icralar ortaya koyma
Bu son oturumla Vezin Çalışma Grubu resmi potansiyelini değerlendirmektir. Bu yılın icra
olarak misyonunu tamamlamış bir şekilde sona programında, geçen yıl icra edilen Pindaros’un
erdi. Pythia 12 zafer şarkısının yeniden düzenlenmiş
Hyphantai (Dokumacılar) Korosu hali ile yeni bir metin düzenlemesiyle Pindaros’un
Geçen yıl düzenlenen Vezin Çalışma Nemea 8 zafer şarkısı icra edilecek. Nemea 8 plan-
Grubu’nun bir meyvesi olarak, Türkiye’de ilk lanan zamanda tamamlandığı takdirde, sürpriz
eski Yunanca şiir korosu iddiasıyla kurulan Hy- bir konukla Bakkhylides’in 4. Dithyrambos’unun
phantai (Dokumacılar) korosu, katılımcılarının icrası da gündemde.

54
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
KLASİK FİLOLOJİ TOPLULUĞU

Biz kimiz?
Klasik Filoloji Topluluğu, öğrencilerin Eski Yunan - Roma dünyasına ve bu klasik kültürle ilişkisi çer-
çevesinde Akdeniz, Ön Asya ve Mezopotamya medeniyetlerine ilgilerini arttırmak amacıyla, hem hoş
vakit geçirecekleri hem de bilgilerini pekiştirecekleri etkinlikler düzenleyen bir öğrenci topluluğudur.
Topluluk, Eski Yunan Dili ve Edebiyatı ile Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğrencileri tarafından
Prof. Dr. Bedia Demiriş’in danışmanlığında, 5 Temmuz 2012 tarihinde kurulmuştur.

Topluluk ne gibi faaliyetler yapıyor?


- Yalnızca öğrencilerin bildiriler sunduğu, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Öğrenci Sempozyumu.
- Geçmişi keşfetmenin heyecanıyla İstanbul’un tarihi yerlerine ve antik Akdeniz haritasının farklı
noktalarına geziler.
- Antik dünya konulu film gösterimleri ve temalı okuma günleri.
- Eski Yunan ve Roma’nın sosyal tarihini kısmen de olsa deneyimleyebilmek amacıyla o dönemlerin
gündelik yaşantısına dair çeşitli ayrıntıların yeniden canlandırılması.
- Eski Yunan - Roma komedya ve tragedyalarının sahnelenmesi.
- Antik kültür ve mitoloji esinli sergilerin gezilmesi.
- Dönemsel yayımlanan, içerisinde öğrencilerin makale ve yazılarının bulunduğu, bir basılı yayın
hazırlar.
Bu etkinliklerin verimli olmasında disiplinler arası diyaloğun önemine inanıyor ve arkeoloji, tarih, sanat
tarihi, hititoloji, felsefe ve sosyoloji gibi ilgili diğer disiplinlerden daha fazla öğrencinin katılmasıyla
topluluğumuzun daha da büyümesini umuyoruz.

Nasıl üye olunur?


Topluluğa üye olmak için gereken belge ve şartlar İstanbul Üniversitesi Sağlık Spor ve Kültür Daire
Başkanlığı Öğrenci Kulüpleri Yönergesi’nde de belirtildiği gibi şunlardır:
- Tüm İstanbul Üniversitesi lisans ve lisansüstü öğrencileri üye olabilir.
- Topluluk üyesi olabilmek için, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’ne göre bir
yükseköğretim kurumundan uzaklaştırma veya çıkarma cezası almamış olmaları gerekir.
- Üyelik, istenilen belgelerin C.III.07 (343) numaralı odadaki topluluk danışman hocamıza veya toplu-
luk başkanına teslim edilmesiyle gerçekleştirilir.

Üyelik için istenilen belgeler nelerdir?


- ÖKM Müdürlüğü tarafından hazırlanan form.
- Disiplin durumunu gösteren öğrenci belgesi.
- 3 adet vesikalık fotoğraf.

Üyelik formuna nasıl ulaşılır?


C.III.07 (343) numaralı odadan basılı olarak veya aşağıdaki QR kodundan çıktı alarak.

55
56

You might also like