Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 6511

"Mekteb-i Mülkiyye 1910 (1326) Me'zunu ve Mülkiye Mektebi 12.. S.B.O. 17.

Müdîri Muhterem Hocam PROF. ZEKİ MES'UD ALSAN'dan aldığım mektublardan


Parçalar.."

«Azız ve Değerli Kardeşim Ali Çankaya,


Tuttuğunuz her işi en mükemmel şekilde neticelendirmek hususun­
daki vasıf ve himmetinizi yakından bildiğim için, "Şeref Kitabı'nın size yük­
lediği yük'ün ağırlığını pek iyi tahmin etmekteyim. Bu yüK'ün ağırlığına da
Sizin, ancak "Mülkiye Şeref Kitabı'nın Babası" olmak şerefine kavuşmak için
katlanmakta bulunduğunuzu takdirle sezmekteyim Mülkiye'mizîn muhte­
şem bir "Âbidesi'ni teşkil edecek olan Şeref Kitabı'nın yakında doğması te­
mennisiyle candan başarılar dilerim...... Şeref Kitabı'mızın başınızı saracak
"Şeref Hâlesi", olağanüstü gayretinizin en büyük mükâfatı olacaktır
İstanbul, 10.10.1966
Prof. Zeki Mes'ud Alsan>

«Azîzîm Ali Çankaya,


Sayın Dekan Prcf. Azız Köklü'den aldığım ve başarınızın müjdesini ile­
ten mektubu memnûniyyetle okudum; gayretinizin büyüklüğünü takdir ve
hayranlıkla karşıladım. Inşaallah sizi 4 Aralık 1969'dar tamamlanmış bir
"Mülkiye Âbidesi'nin yaratıcısı olarak tebrik eder takdir ve şükranlarımızı
sunarız
İstanbul, 18.9.1967
Prof. Zeki Mes'ud Alsan>
T.C.
Ankara Üniversitesi
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
D E K A N L I Ğ I

S U N U Ş

"YENİ MÜLKİYE TÂRİHİ ve MÜLKİYELİLER" Kitabımızı kamu oyu'na su­


narken büyük bir gurur ve mutluluk duyuyorum. Burada kısaca bu duygula­
rımın nedenlerini açıklıyacağım:
İlk olarak Eser hakkında bilgi vereyim:
"YENİ MÜLKİYE TÂRİHİ ve MÜLKİYELİLER'1 Kitabı her bakımdan tam öz­
lediğimiz, öğüneceğimiz bir eser, daha doğrusu bir eserler külliyâtı olarak
ortaya çıkdı. Gerçekten 6000 sahife'ye yaklaşan bu Kitap, muhteva bakımın­
dan. en az 4-5 ayrı eserden meydana gelmektedir. Bunlarda, Yurdumuzun bir
asırlık (109 yıllık) sosyal, ekonomik, kültürel, politik ve idarî gelişmesi ile
bu ortam içinde Müikiye'nin yeri ve önemi gösterilmişdir. Eser, bu niteliği
yanında çok değerli ba'zı dokümanları da ortaya koymakdadır. Bu özellikle­
riyle, bu alanda millî ve milletlerarası ilk ve örnek bir eserdi.

Kitap, hazırlık safhasında dağıtılan sirkülerde söylendiği gibi (5) yıllık


bir çaba sonunda meydana gelmiş değildir. Bu hacim ve nitelikteki bir ese­
rin, bu kadar kısa bir zamanda hazırlanamıyacağı ortadadır. Kitap, 1954'de ya­
yınlanan ve Sayın Çankaya'ya onbir yıllık ömür tükettiren eski "MÜLKİ­
YE TÂRİHİ ve MÜLKİYELİLER" adlı esere, kısmen bu eser için toplanan mal­
zemeye, bu ilk tecrübeye ve en az dört yıllık yoğun bir "araştırma çalışması"
na dayandığı için ( bu süre içinde tamamlanabilmişdir. Aksi takdirde, başlıba-
şına bir "Enstitü çalışması'nı gerektiren bu hacim ve nitelikdeki bir eser'i en
az on yılda elimize alamazdık.
İkinci olarak, eserin yazarını tanıtayım:
Sayın Ali Çankaya, Müikiye'nin müstesna evlâdlartndan biridir. O, azmi
ve sebatı, sınırsız çalışma gücü ile tanınır. Titiz ve objektif bir araştırıcıdır.
Bir vefa ve hizmet adamıdır.
Sayın Ali Çankaya, yetiştiği Ocağa, Mülkiye'ye tutkundur.
İşte, mübalâğaya kaçmamaya özellikle dikkat ederek saymaya çalıştığım
bu meziyetler ve tutku, muazzam bir emek, zaman, dikkat ve sabır isteyen
bu eseri meydana getirdi. Gerçekten, dört yıl süren arşiv arama ve tarama
çalışmaları başka türlü nasıl yapılabilir, onbinleri bulan mektup ve yazılar na­
sıl yazılabilir, binbir zorluk ve emek sarfıyle toplanan yığın yığın malzeme
nasıl düzenlenebilirdi?
Eserin maddî ve ma'nevî bütün yükünü Sayın Ali Çankaya taşımıştır. Biz,
Fakülte olarak, kendisinden ancak ma'nevî desteğimizi esirgememeye çalıştık.
Burada bunu belirtmeyi gerekli görürüm.
"YENİ MÜLKİYE TÂRİHİ ve MÜLKİYELİLER (= Mülkiye Şeref Kitabı)" ile
"Mülkiye - Siyasal Bilgiler Okulu - Siyasal Bilgiler Fakültesinin bir asrı aşan
hayâtı ve faaliyetleri, vefalı bir evlâdının kalemi ile Târihe mâl ediliyor. Yap­
tığı bu büyük ve eşsiz hizmet için Sayın Ali Çankaya'ya "Mülkiye Camiası"
adına, sonsuz şükranlarımı sunarım.

Burada, bu kısa sunuş yazıma son vermeden, Sayın Ali Çankaya'nın


uzun zamandanberi üzerinde çalışmakda olduğu "Türk - Osmanlı İdare Hukuku
ve Teşkilâtı Târihfnden de bahsetmek isterim. Memleketimiz bilimine bü­
yük katkılar getireceğini ve bir çok sorunumuza ışık tutacağını umduğumuz
bu eser de, Sayın Ali Çankaya'nın araştırıcı yönünün dîger ve değerli bir
ürünü olacakdır. Kendisini bu Eseri için de şimdiden kutlarım

21 Ağustos 1968 Siyasal Bilgiler fakültesi


CEBECİ — ANKARA

Prof. Aziz Köklü


Ö N S Ö Z

1943'de hazırlamaya başlayıp ancak 1954'de yayınlayabildiğim 2 cild, 2400 sayfa tuta­
rındaki "Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler" adlı Kitabımızın basımından tam onbeş yıl son­
ra, kelimenin mutlak ma'nâsı ile, yıpratıcı ve fasılasız beş yıllık bir çalışma vetiresini aşa­
rak "Son Asır Türk Târihinin önemli olayları ile Birlikde YENİ MÜLKİYE TÂRİHİ ve MÜLKİ­
YELİLER (= Mülkiye Şeref Kitabı)"nı TÜRK KAMU OYU'nun incelemesine, TÜRK MİLLİ
KİTABLIĞI'nın KATALOGLARI'na saygı ile sunmuş bulunuyorum. Bu ç a b a ile TÜRK
GENEL KÜLTÜRÜ'ne. küçük de olsa, bir şey katmayı başarabilirsem hayâtımın nâdir mut­
luluklarından birini duymuş; tarif ve izahı cidden imkânsız yorgunluklarımı, bu uğurdo
katlandığım maddi ve ma'nevî üzüntüleri unutmuş olacağım.

HAZIRLANIŞ SEBEBLERİ İlk Kitabın, basıldıkdan sonra korkunç bir ilglsizliK ve


takdirsizlikle karşılanışı gerçeği apaçık ortada dururken,
yeniden aynı konu'da neden bu kadar yıpratıcı bir çalışma yaptığım, bu derece ağır bir
sorumluluğu üzerime aldığım pek tabiî olarak, bir çok kimsenin hatırına gelecektir. Bunu
cevaplamak gerekir :

a) Yeryüzünde insanoğlu'nun meydana getirdiği hiç bir eser gösterilemez ki, başlan­
gıçta, rağbet görecek midir, diye düşünülmüş olsun... Kültür, fikir ve san'at mahsulleri,
iktisâdı bir mal olmadığı için, meşhur "Arz - Taleb Kanunu"na tâbi* değildir. Bunların is­
tihsâlinde, sâdece hitab edeceği kütle'nin "ma'nevı faydası" düşüncesinden hareket edi­
lir. Aksi hâl, milletlerin fikren ve beşeri vasıflar yönünden "fakirleşmesi"ne yol açar ki,
bu fakirlik, yoksullukların en acısı, en yüzkızartıcı, en felâket getiricisidir.
Büyük Türk Şâiri ve Mutasavvıfı Şeyh Gâlib, "Hüsn ü Aşk" adlı muhalled eseri'nin Ön­
sözünde, bu ciheti şöyle dile getirmektedir:
«Ben. bu Kitabı Hüsn (Güzellik) ve Aşk'ı bilen ve bunlara lâyık olanlar için yazdım....
Fakat "hâr-ı nâdân-ı dü pâ'lar için yazmadım »
b) Bir millet'in Târihi, o milleti teşkil eden sosyal müesseselerin, ayrı ayrı yönlerde
vücud bulmuş Târihleri ile, yine o millet'in "Gerçek Kahramanlarına âid hayat hikâyelerinin
muhassalasıdır "Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler" Kitabı ile ben, bu değişmez kaziy-
ye'den hareketle, hem bir asırdır bu Memleket'in "bekaa" ve "kader"inde en önemli rolü
oynayan ş e r e f l i bir m ü e s s e s e ' nin e n geniş ölçüde TÂRİHİ'ni, hem
de bu bir asırda bu Müessesemden yetişen ve Memleket kaderinde birinci derece sorum­
luluk alan ve almakda bulunan 6000 kişinin "hayatlarının "muhâsebesi"ni Türk Milletinin
yargısına sunmuş oluyorum. Bu cihetin, Milletçe üzerinde durmayı gerektiren bir önem
taşıdığı kanısındayım. Büyükçe bir bakkal dükkânının dahi yılda bir defa olsun "Bilançosu"
yapılır "Mülkiye" denen Müessese'ye bu Millet bir asırdır emek vermişdir. Bu emek

— XVII —
yerinde sarfedilmiş midir? Edilmemiş midir? Bunları en geniş çapta bilmek Millet'in
hakkıdır. Tanzîmat'dan sonra kurulan ve bir asırdan beri Türk sosyal, politik, ekonomik ve
kültürel hayâtı'nda, Mülkiye gibi rol oynayan dîger müesseselerin de Târihlerinin yazılmış
olmasını, binnetice, bunlardan da Millet'ce faydalanılma derecesinin ortaya çıkarılmasını
gönül çok isterdi. Fakat, bu kabîl müesseselerin hiçbirinin, bir iki broşür, makaale dışın­
da. Târihleri yazılmamış, bilançoları yapılmamışdır. Avrupa ve Amerika'daki kültür mües­
seselerinin de, bu derece mufassal Târihleri bulunmadığı nazara alınırsa, bu Kitap, kendi
konu'su alanında, millî v e milletlerarası nitelikde t e k k i t a p olma şerefini d e
kazanmış bulunmakdadır.
Bu hususlar nazara alınınca Kitaba, bunca emek sarfedilerek "Ortaya çıkarılışsın se­
bebi kolayca anlaşılır.

NASIL HAZIRLANDI Hk "Mülkiye Târihi ve Mülkiyelilerin 1954'd^ yayınlanma­


sından bir kaç yıl sonra, bilhassa "Genç Mülkiyeli Ku­
şaklar" yeni ve ilaveli bir "basım" daha yapmanın lüzumu üzerinde titizlikle durmaya
başladılar. Bu ısrar ediş 1962'den sonra yoğun bir şekil aldı.
Resmî hayâtımda 1965'de yapılan değişiklik, fikrî çalışma yönünden daha verimli bir
ortama vücud verdiği için, uzun yıllar yazmayı tasarladığım "Türk - Osmanlı İdare Huku­
ku ve Teşkilâtı Târihi" adlı kitaba başlangıç olmak üzere, bu Kitabın hazırlıklarına girişdim.
Her ikisi de başlıbaşına birer "Enstitü Çalışmasf'nı gerektirecek böyle iki eserin,
gerek resmî görevim'in bağlı olduğu Bakanlığın gerek Kitap'ların konuları i'tibâriyle ilgili
resmî makamların müzahereti olmadan meydana çıkarılamayacağı tabiî idi. Bunu te'min
amacıyle önce, konu'yu İçişleri Bakanlığı O zamanki (1966) Tedkîk Kurulu Başkanı Sayın
Niyazi Akı'ya açtım. Sayın Akı, büyük anlayış göstererek. Konu'yıı Bakanlık yetkilileri ile ko­
nuşup Kitaplar sona erinceye kadar "görevli" sayılmamı sağladı. Bu izin'den sonra durumu,
o zaman S.B.F. Dekanı olan Sayın Prof. Dr. Fahir H. Armaoğlu ile görüşdüm. Sayın Arma-
oğlu da, bu kararıma büyük ilgi gösterdi; Dekanlığı süresince, Kitap için her çeşit ma'nevî
müzaheret ve gözetimi göstereceklerini bildirdi ve ilk hazırlıklar için Fakülte'deki Oda'-
sını 3 ay müddetle bana tahsis etti. Armaoğlu'nun Nisan 1966'da Dekanlık'dan ayrılması
üzerine, konuyu yeni Dekan Sayın Prof. Azız Köklü ele aldı. Dekanlığa verdiğim dilekçe
üzerine "Fakülte Yönetim Kurulu"nda müzâkereden sonra aşağıda örneğini verdiğim "De­
kanlık Mektubu" ile "karar" tarafıma bildirildi:

« T.C
Ankara Üniversitesi Ankara, 26 Nisan 1966
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
DEKANLIĞI
Sayı : 00731

Sayın Ali Çankaya,

Büyük bir gayret ve titizlikle hazırlayıp Mülkiyelilerin ve ilgi duyanların istifâdesine


sunduğunuz "Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler" adlı eserinizin devamı olacak olan "YENİ

— XVIII —
MÜLKİYE TÂRİHİ ve MÜLKİYELİLER'Kitabınızın da önceki kadar değerli ve faydalı ola­
cağına inancımızı tekrarlarız. Bu yeni eseriniz hakkında, Yönetim Kurulumuzca alınan karar
örneği ilişikde sunulmuşdur.
Zahmetli olduğu kadar faydalı ve şerefli elan bu çalışmalarınızda da başarılar diler, bu
vesile ile en içden sevgi ve saygılarımı sunarım.
Dekan
Profesör Azız Köklü
(İmza)

«(S.B.F.) Yönetim Kurulu Kararı Örneği

Toplantı Târihi: 20.4.1966


Toplantı Sayısı: 431

4 — "Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler" eserinin yazarı Sayın Ali Çankaya'nın bu kere,


aynı Kitabın devamı olacak "Yeni Mülkiye Târihi ve MüIkiyeliler"Kitabı için yapılan ha­
zırlıklar Yönetim Kurulumuzca ilgi ile karşılanmışdır.
Büyük bir gayret ve emek mahsûlü olacak bu eser'in hazırlanması için Yazara Fakülte-
mizce gerekli bütün müzaheretin gösterilmesine oybirliği ile karar verildi.
(Fakülte Mühürü ve İmza) »

Bu karar üzerine, "Mülkiye Şeref Kitabı Hazırlanma Bürosu' nu kurarak yoğun bir ça­
lışma dönemine girdim.
Önce "Kartoteks - Dosya Sistemi"ne göre 1950 • 1965, sonra 1860 - 1965 Me'zunlarının
"Dosya" larını hazırladım. Bunlara Me'zunların veya hayatda olmayanlarının ailelerinin,
Resmî Dâirelerden, Mülkiyeliler Birliği Arşivi'nden, büyük şehirler telefon rehberlerinden
ve Büyükelçiliklerimiz vâsıtasıyle elde ettiğim adreslerini kaydetdim.
Aşağıda örneği bulunan mektub • sirküleri hazırlayıp S.B.F. Dekanlığı imzası ile,
tesbit edilen adreslere postaladım:

« T.C.
Ankara Üniversitesi
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ Ankara.
D E K A N L I Ğ I
Sayı: 763/

Sayın

Dekanlığımız gözetiminde (Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler) adıyla bir Şeref Ki­
tabı hazırlanıp basılmasına karar verilmiştir.
Kitap, Mülkiye'nin 109 yıllık (1859 - 1968) târihî gelişimini, 1960 yılından 1967 yılı
sonuna kadar bütün me'zunlarımızın hâl tercemelerini noksansız olarak kapsayacak; ken­
di sahasında milletlerarası normlara göre hazırlanan bir (müracaat kitabı) olacaktır.

— XIX —
Eski, yeni bütün mezunlarımızla Fakültemiz için ve Memleketimizin kültür, idare ve
sosyal gelişimi bakımından büyük önem taşıyacak olan ve büyük emek sarfıyle hazır­
lanan söz konusu Kitabımızın mükemmel ve noksansız çıkması, alâkadarların bu işe gös­
terecekleri yakın ilgiye bağlı bulunduğu şübhesizdir. Bu itibarla, mektubumuz alınır alın­
maz, ilişikde gönderilen soru fişini, sirkülerde tesbit edilen zaman içinde :
1 — Önce Zâtıâlinizin cevablandırıp, aşağıdaki Büro adresine postalamanızı;
2 — (Varsa) emriniz altında veya birlikde çalıştığınız Mülkiyelilere fiş'den bir kop­
ya verdirerek soruları tezelden cevablamalarını sağlamanızı;
3 — Tanıdığınız Mülkiyelilere de fiş'den bir kopya göndererek kendilerini bu gö­
reve lütfen daVet etmenizi;
4 — Evvelce Dâirenizde çalışmış veya Müessesenizden emekli olup da hâlen ha­
yatta olmayan Mülkiyelilerin ailesi ferdlerinden veya yakınlarından tanıdıklarınız varsa
onlara da fiş kopyası göndermek suretiyle bu önemli iş'den haberdar etmenizi bilhassa
rica eder, cevabınızı bekler, saygılar sunarım.
Dekan
(İmza)
Prof. Aziz Köklü

SORU FİŞİ
«SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ DEKANLIĞINDAN BİLDİRİLMİŞTİR; SİYASAL BİL­
GİLER FAKÜLTESİ ESKİ, YENİ BÜTÜN ME'ZUNLARINA: HAYATDA OLMAYAN MEZUN­
LARIMIZIN AİLELERİ FERDLERİNE VEYA YAKINLARINA:

Fakültemizin 106 yıldan beri Yurdumuza îfâ ettiği hizmetleri, Türk ve Dünya Kamu
Oyu'na bildirmek amacı ile, evvelce büyük emek sarfedüerek hazırlanan ve 1949 yılı so­
nuna kadar eski "Mekteb-i Mülkiyye ve SİYASAL BİLGİLER OKULU"nu Târih'e mâleden
' MÜLKİYE TÂRİHİ ve MÜLKİYELİLER" adlı Kitab'ın, bu kere yeniden hazırlanıp (1859 - 1968)
yıllarını noksansız kapsayacak şekilde yayınlanması kararlaştırılmış ve çalışmalara başlan-
mışdır.
Söz konusu Kitab'ın, Fakültemiz kişiliğine uygun, noksansız olarak yayınlanması, Sa­
yın Me'zunlarımızca bu işe gösterilecek ilgiye bağlı bulunduğu cihetle, soruların cevab-
larınm. en geç 30 Temmuz 1966 akşamına kadar Dekanlığımız gözetiminde çalışan ve aşa­
ğıda bildirilen (Büro) adresine postalanması önemle rica olunur.

S O R U L A R

1 — Mekteb-i Müîkiye'nin veya Siyasal Bilgiler Okulu'nun veya Siyasal Bilgiler Fakül­
tesinin bitiriliş târihi?
2 — Mekteb veya Okul veya Fakülte numarası ve Şu'besi?
3 — Adı, Soyadı? (Bayan me'zunlar evlenmişlerse, evlenmeden önceki soyadları)

— XX —
4 — Doğum târihi ve doğum yeri? (vefat edenlerin vefat târihi)
5 — Baba, anne adları ve işleri ile, tahsil dereceleri?
6 — Bitirdiği İdâdî veya Lise'nin adı, bitirme yılı ve bitirme derecesi?
7 — Mülkiye'den başka yüksek okul veya fakülte bitirdi mi?
8 — Doktora yapmış ise konusu nedir? Nerede ve hangi târihde yaptı?
9 — Dış memleketlerden hangisine gitti? Gidiş sebebleri?
10 — Medenî hâli? Evli ise hangi yaşta evlendi? Kaç çocuk sahibi? Cinsleri?
11 — Mezuniyetinden 1966 yılına kadar yaptığı işleri, târih göstermek suretiyle, lüt­
fen bildiriniz. Son işini meslek grupu olarak açıklıkla adlandırınız.
12 — Yayınlanmış eserleri varsa, basım târihlerine ve bibliyografya tekniğine göre her
biri için bilgi veriniz.
13 — Şi'ir, roman, hikâye, resim, karikatür veya besteleri varsa, bunlardan en çok
beğendiğinizin, hâl tercemesi altında yayınlamak üzere, örneğini veya fotoko­
pisini gönderiniz.
14 — Mesleği dışında uğraştığı (HOBİ) işler varsa bildiriniz.
15 — Bildiği yabancı diller hangileridir?
16 — Dâimi üyesi olduğu dernek, klüb varsa bildiriniz.
17 — Fahrî üyelik, fahri hemşehrilik, profesörlük, fahrî doktorluk gibi payeleri, madal­
ya gibi mükâfatları varsa bilgi veriniz.
18 — Mülkiye'deki öğrenicilik hayâtına âid en ilginç 2 - 3 hâtıra bildiriniz.
19 — Mülkiye'deki öğrenicilik hayâtına dâir elinizde mevcud resimlerden uygun gör­
düklerinizin fotokopilerini çıkartarak ve neye, kimlere âid olduklarını da belir­
terek, Kitap'da adınızdan bahsedilerek yayınlanmak üzere, lütfen gönderiniz.
20 — 1954 de yayınlanan "Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler" adlı Kitabın gerek 1. Cildin­
de (Târih Kısmında), gerek II. Cildinde (Hâl Tercemeleri Kısmında) herhangi
bir noksan veya yalnış bilgi, tanzim hatâsı görmüş iseniz, yeni basımda tekrar­
lanmaması için tavsiyelerinizle birlikte lütfen bildiriniz.
21 — Son yıllarda seçilmiş, hangi eb'adda olursa olsun, klişeye uygun, düz karta ba­
sılmış bir resim de lütfen ve mutlaka gönderiniz (İlk Kitap'da resim bulunuşu,
bu Kitab için resim göndermemeye sebeb teşkil edemez).
22 — Birlikte me'zun olunan arkadaşlardan, kendilerine soru fişi kopyası verme imkâ­
nına sâhib olamadıklarınızın da, bilebildiğiniz kadar durumlarını veya adreslerini
veya bunlar için bilgi alabileceğimiz kimselerin adreslerini de lütfen bildiriniz.
23 — Haberleşmeyi kolayca te'min edecek sabit bir adresinizi lütfen bildiriniz.
24 — Bu sirküler alındıktan sonra me'muriyet ve sosyal hayatda bir değişiklik
olursa, bunları vakit geçirmeden ve devamlı olarak soruları cevablandırdığınız
Bürc adresi'ne lütfen bildiriniz.
25 — Sizin olan bu Kitab'ın tam, noksansız, yanlışsız ve çabuk çıkması için:
a - Adresleri tesbit edilemediği için, kendilerine soru fişi gönderilememiş Mül­
kiyelilere;

— XXI —
b - Rahmanın rahmetine kavuşmuş Mülkiyelilerin tanıdığınız aile ferdlerine veya
yakınlarına bu soru fişinden bir kopya lütfen vererek cevaplandırılmasını te­
min ediniz. Teşekkürlerimizle....
S.B.F.
DEKANLIĞI»

Yukarıda örneği'ni okuduğunuz mektup sirküler'den ayrı olarak, 18 aded mektup-for-


müler daha hazırlanıp gönderilmişdir ki, sırası geldikçe bunların da örneği verilecekdir.
"Hazırlama Bürosu" 'nun faaliyete geçirildiği târih'den bu satırların yazıldığı 1 Şubat !969'a
kadar geçen sürede, gerek hâl tercemeleri, gerek Mülkiye Târihi için özel ve tüzel kişilere
yazılan mektup sayısı (32.821)'dir. Bunun (24690)'ı formüler şeklinde, geri kalan (8131)'i
de daktilo ile yazılmışdır. P.T.T.'nin resmî kayıdlarına dayanarak verdiğim bu rakam dahî.
Kitab hususunda katlanılan fedâkârlık ve zahmetin derecesini anlatmaya yeterlidir, kanaa­
tindeyim.
"Milletlerarası Müracaat Kitabı" niteliğinde hazırlanan bir kitabın rastgele yazlama­
yacağı tabiî olduğu cihetle, bir tarafdan hâl tercemeleri, dîger yönden Mülkiye Târihi için
Arşivlerde "Araştırmalara, "Milli Kütübhâne"de "tarama"lara bütün gücümle hız ver­
dim. İstanbul'da bulunan Başbakanlık Devlet Arşivi'nde "araştırma işi"ni, Mülkiye'nin ye­
tiştirdiği çok güzide evlâdlarından, 1337 (1921) Me'zunu pek muhterem Seyfi Özeğe de-
ruhde etti. Sayın Özege'nin tamamen hasbî ve fahrî olarak yaptığı bu çok önemli, çok yo­
rucu ve yıpratıcı "araştırma" sonucunda Devlet Arşivi'nde 1859'dan 1922'ye kadar yer
almış 1847 aded vesîka'nın foto - kopisi çıkarılmışdır ki, böylelikle sözü geçen Arşiv'de
' Mülkiye Târihi" ile ilgili olup kopyası çıkarılmamış, incelenmemiş bir tek "vesika" kal-
mamışdır.
25-50'şer foto kopi partileri hâlinde İstanbul'dan Ankara'ya gelen bu dokümanlar,
Emekli Lise Müdîrlerinden Muhterem Şahab Nazmi Coşkunlar ile İçişleri Bakanlığı Tedkîk
Müşaviri Sayın Selâhaddin Arslankorkud'un cansipârâne himmet ve gayretleri ile yeni ya­
zıya çevriliyor, Büro'da titiz bir tasnife tâbi' tutulup dosyalarına işleniyordu.
Bir tarafdan da, Ankara İl Halk Kitablığı Eski Eserler Bölümünde 8 ay. Millî Kütüb-
hâne Süreli ve Süresiz Yayınlar Bölümünde 14 ay sabah saat 9.00 dan akşam 19.00'a ka­
dar, yalnız pazar günleri hâriç, araştırma ve taramalarıma devam ettim.
Eski Me'zunlar için en iyi bilgi kaynağının, Mülga Mâliye Nezâreti'nden 1923'de T.C.
Mâliye Vekâletine devredilen "Muhassasât-ı Zâtiye (= Emekli İşleri) Müdîrliği Tahsis
Dosyalarında mevcud olduğunu tesbît ettim. 1966'da Mâliye Bakanlığı Müsteşarı bulunan
Sayın Zeyyad Baykara'mn değerli yardımları ve 8 aylık çok yorucu bir çalışma ile "Mâliye
Bakanlığı Emekli İşleri Müdîrliği" Bodrum Katı'ndaki Mahzen'de (43618) Kırküçbin altıyüz
onsekiz dosyayı teker, teker elden geçirdim. Buna âid resmî belge aşağıya çıkarılmış­
dır;

— XXII —
« T.C.
MÂLİYE BAKANLIĞI
Emeldi İşleri Müdürlüğü

Sayı : 91277-6 Ankara


Konu: Arşiv İncelemesi 20/1/1967
Ek:

Ankara Üniversitesi S.B.F. Sayın Dekanlığına


Dekanlığınız gözetiminde hazırlanan "Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler" Kitabının
"Atık Mülkiye ve Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane Me'zunlarfnın hâl tercemeleri Kısmı" için,
Müdîrliğimiz Arşivi'nin "Mülkî Me'murîn" Bölümünde mevcud (43618) Kırküçbin altıyüz
onsekiz aded dosya, kendisine tefrik edilen iki Me'murumuzun yardımı ile Sayın Ali Çanka­
ya tarafından No. 1 Dosya'dan i'tibâren incelenmeye başlanmış; 8 aylık kesintisiz bir çalış­
ma devresi'nden sonra 19.1.1967'de bitirilmişdir. Bu süre içinde (1618) binaltıyüz onsekiz
Mülkiye Me'zunu şahsın hâl tercemesinin kopya edildiğini bilgilerinize saygı ile arzede-
riz.
Mehmed Öksüz Mehmed Yalçınkaya Kerim Beşkardeş
Kalem Şefi Arşiv Me'muru Mâliye Bakanlığı Emekli İş. Md.
(İmza) (İmza) (Resmi Mühür ve İmza)»

Bu "araştırma" da. beni tatmin etmediğinden, kendilerinin veya ailelerinin adreslerini bu­
lamadığım veya adreslerini bulup da mektuplara cevab alamadığım "Eski Mülkiyelilerin
evvelce çalıştıkları dâirelere aşağıdaki mektup yazıldı:

« T.C.
Ankara Üniversitesi A n k a r a
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ / / 196
DEKANLIĞI

Sayı : 763/

Sayın

Fakültemizin 109 yıllık (1859-1968) târihî gelişimini, 1860 yılında verdiği ilk me'zundan,
1967 yılı son me'zununa kadar bütün mensublarımızın (5993 kişi) noksansız hâl terceme-
lerini ve Osmanlı Devletinin kuruluşundan Mülkiye'nin açılış yılı olan 1859 yılına kadar
"Türk İdare Târihi" ni özet olarak kapsayacak (YENİ MÜLKİYE TÂRİHİ VE MÜLKİYELİLER)
adlı bir kitap üzerinde, bu iş için kurulan özel bir BÜRO'nun iki yıldan beri devamlı çalış­
malarda bulunduğu malûmunuzdur.

— XXIII —
Milletlerarası normlara uygun ve Türk İdare Târihi yönünden de Milletlerarası bîr
müracaat kitabı olacak surette hazırlanan söz konusu kitabın noksansız çıkması için, ge­
rekli bütün çalışmalar yapılmakda ve bu konuda her türlü kaynakdan faydalanılmakta­
dır
Bu maksatla, bütün arama ve soruşturmalara rağmen kendilerinin veya ailelerinin
adreslerini bulamadığımız ve ilişik listede künyeleri, Teşkilâtınızdaki son görevleri kayıdlı
bulunan Mülkiye Mezunlarının, Personel Arşivînizdeki Sicil dosyalarından ilişik soru
fişine göre hâl tercemelerinin veya listede belirttiğimiz kısımlarının tesbîtine ve bir aded re­
simleri ile birlikde Dekanlığımıza gönderilmesine emir ve müsaadelerinizi saygılarımla rica
ederim.
Dekan
Prof. Aziz Köklü

Bu mektub üzerine, İçişleri Bakanlığı Özlük İşleri Gn. Md. Sayın Metin Dirimtekin'in
yardımıyle, İçişleri Bakanlığı Sicil Şu'besi Arşivi'nden, Dışişleri Bakanı Sayın İhsan Sabrı
Çağlayangil'in yardımı ile Dışişleri Personel Dâiresi Arşivi'nden, Milli Eğitim Bakanı Sa­
yın İlhâmi Ertem'in yardımı ile Millî Eğitim Personel Umum Md.lüğü Sicil Arşivi'nden;
Emekli Sandığı İstanbul İrtibat Bürosunun Sayın Müdîrinin yardımı ile emekli Sandığı
İstanbul Şu'besi Arşivi'nden; Ticâret Bakanlığı Zatişleri Md. Sayın Hasan Kündüloğlu'nun
yardımı ile Ticâret Bakanlığı Arşivi'nden, bütün araştırmalarıma rağmen ne kendilerinin ne
de ailelerinin adreslerini bulabildiğimiz Mülkiyelilerin sicil özetleri tarandı. Tesbît ettiğim
"noksan listeleri"nin yüzde kırkı da böylelikle tamamlandı.
"Araştırma" ve "Tarama" çalışmalarını, "Mülkiye Târihi" Kısmı ve "Mülkiyelilerin
hâl tercemeleri" kısmı olmak üzere iki bölüme ayırmıştım. Her iki bölüm için Millî Kütübhâ-
ne'de. İl Halk Kitaplığımda. S.B.F. Kitaplığında mevcud olup da Türkiye'de 1859'dan 1966'ya
kadar çıkmış olan gazete, mecmua, risale, broşür, Mülkiye Târihi ve Mülkiyelilerde ilgi­
li hâtırat, Târih v.b. gibi kitap varsa bunların hepsinde "araştırma" ve "tarama" yapdım. Ay­
rıca Türkiye'de "ölüm", "doğum" ve "evlenme" olayları'nın gazetelere i'lân şeklinde ve­
rilme târihi olan 1909'dan 1966'ya kadar gazete ve dergiler'deki ilânlar üzerinde incele­
meler yapıp "Mülkiyelilerin ailelerini keşfe çalışdım. Bundan başka, gerek İmparatorluk
Devri'nde, gerek Cumhuriyet Devrinde Mülkiye'den mezun olan yabancı uyruklu Mülki-
yeliler'in hâl tercemeleri için Arnavutluk. Afganistan, İran, Irak, Mısır, Ürdün, Lübnan, Su­
riye, Yugoslavya, Yunanistan'daki Büyükelçiliklerimize Resmi mektub yazılıp hazırlanan
listelere göre buradaki Mülkiyelilerin kendilerinden veya kendileri hayatda değilse aile­
lerinden hâl tercemeleri getirtilmiş; Rum, Ermeni Azınlıklara mensub eski Mülkiye Me'zun-
ları için de Rum Patrikhanesine. Ermeni Katolik, Ortodoks ve Protestan Patrikhanelerine
de mektupla müracaat edilip Kiliselerinin eski evlenme kayıdlarından, söz konusu me'zun-
ların hâl tercemeleri veya aileleri adresleri istenmişdir.
Hayat'da olan me'zunların yüzde ellisi kendilerine en az 5 d e f a mektub gönderildik-
den sonra cevap vermişler; yüzde yirmibeş'ide bu mikdar mektuba rağmen cevap verme lü­
zumunu duymamışlardır Pek tabiî, bunlar cevap vermedi, diye hâl tercemelerini boş bı­
rakma yoluna gidemezdim. Bunları bulundukları sektörlerin Personel İdarelerinden, bun-

_ XXIV —
lar da göndermemişlerse Resimlerini S.B.F. Arşivinden ve kısa hayat hikâyelerini de ken­
dilerini tanıyan sınıf arkadaşlarından tedârik etme yoluna gittim. Böylelikle "Türk ve Dün­
ya Kültür Forumu" önüne her yönden noksansız bir "fikir ürünü" çıkarmaya çalışdım.
Ancak, bu uğraşma ve çok kere ilgililerin kronik ihmali sonucu, boş yere harcanan çaba.
hem "basım" işi'nin gecikmesine, hem de tahminimin çok üstünde yıpranmama yol açdı.
Sarfedilen gayretde en küçük bir ihmal payı olmamasını sağlamak amacı ile, "Kitab"ın
hazırlanmakda olduğu, mektuplara cevap verilmesi lüzumuna dâir, iki yılda 6 defa, "Ankara
Radyosu İç Haberler Bülteni" ve öğle, akşam ajans haberleri saatlerinde Dekanlık kana-
lıyle Resmî demeç'ler yayınlanmasını sağladım. Dörder ay ara ile de 6 d e f a Hürriyet,
Milliyet, Akşam, Son Havadis, Ulus, Zafer, Adalet Gazetelerinde durumu i'lân ettirdim.
Dîger yönden de aşağıdaki "te'kîd"i hazırlayıp cevap vermeyen me'zunlara 5. d e f a
gönderdim:

« T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ Ankara,
Dekanlığı

Sayı : 763/

Sayın .

Ek ve Te'kid: / / 1966 gün ve 763/ sayılı mektubumuza;

Mülkiye (S.B.F.)'nin 109 yıllık (1859-1968) târihi gelişimini ve 1860 yılından 1967 ders
yılı sonuna kadar bütün mezunlarımızın hâl tercemelerini, noksansız olarak, Osmanlı Dev­
letinin kuruluşundan Mülkiye'nîn açılış târihi elan 1859 yılına kadar (Umumi Türk İdare
Târihi)'nl bütün teferruatı ile kapsayacak ve en az 5000 sayfa tutarında bulunacak 'YENİ
MÜLKİYE TÂRİHİ ve MÜLKİYELİLER" adiyle bir kitap hazırlanmasına karar verildiğini, bu
iş için kurulan özel bir "Büro" 'nun iki yıldan beri çalışmalara aralıksız devam ettiğini,
ilişik soru fişine göre istenilen hâl tercemesinin tezelden gönderilmesi lüzumunu, yukarı­
da gün ve sayısı yazılı mektubumuzla bildirmiş idik.
Aradan çok uzun bir zaman geçmesine ve en az 3 defa sirküler gönderilmesine rağ­
men, mektubumuzun bu güne kadar cevaplandırılmadığı kayıdların tedkîkinden üzülerek
anlaşılmışdır. Milletlerarası bir müracaat kitabı olacak şekilde hazırlanan söz konusu ki­
tap için, bu sirkülerimiz alınır alınmaz gereğinin ilişik soru fişine göre lütfen yapılması­
nı ve bu te'kîdimizin sonuncu olduğunun kesinlikle bilinmesini önemle ve saygılarımla
rica ederim.
Dekan
Prof. Aziz KÖKLÜ»

_ XXV —
"Kronik İhmalkârlar" için bu ikaz da yeterli olmadı. Bunun üzerine mecburen çalışdık-
iarı Dâire Âmirleri'ne yazıp, Sicil Dosyaları'ndan istenilen bilgilerin çıkartılması ve bir re­
simleri ile birlikde gönderilmesi ricasını hâvi aşağıdaki mektubu hazırlayıp postaladım:

« T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
Dekanlığı Ankara •

Sayı : 763/

Dekanlığımın gözetim ve denetiminde olmak üzere Yurdumuzun bir asırlık sosyal,


ekonomik, kültürel, politik ve idâri evrimlerini bütün teferruatı ile anlatacak olan ve Fakül­
temizin 109 yıllık (1859-1968) Târihini, 1860 yılında verdiği ilk me'zundan 1967 yılı son mezu­
nuna kadar, 5593 kişinin, noksansız hâl tercemelerini ve Osmanlı Devletinin kuruluşundan
MÜLKİYE'nin açılış yılı olan 1859 yılına kadar, TÜRK İDARE TÂRİHİ'ni de kapsayacak, millet­
lerarası normlara göre hazırlanan ve milletlerarası müracaat kitabı niteliğini taşıyan YENİ
MÜLKİVE TÂRİHİ ve MÜLKİYELİLER adlı ve Türk Kültürü için çok önemli sonuçlar doğu­
racak bir Kitap üzerinde 4 yıldan beri devamlı surette çalışılmaktadır.
Bu maksadla ilişik listede adları geçen ve hâlen Teşkilâtınızdaki görevleri yazılı elan
ME'ZUNLARIMIZ, Dekanlığımızca Mayıs 1965'den beri muhtelif târihlerde en az 4 mek-
tub-sirküler gönderildiği, keyfiyet çeşitli gazetelerde i'lân edildiği ve Ankara Radyosunun
haber bültenleri ile duyurulduğu halde bugüne kadar hâl tercemelerini göndermemişler­
dir.
Memleket Kültürü ve Türk Millî Kitablığı için, taşıyacağı önem îzâhdan vareste olan
mezkûr Kitabın noksansız çıkması için söz konusu eşhasın sicil özetlerinin PERSONEL
TEŞKİLATINIZ'ca çıkartılıp birer resimleri ile birlikte Dekanlığıma gönderilmesine yüksek
emir ve müsaadelerinizi, bilhassa ve derin saygılarımla rica ederim.
Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dekanı
Prof. Aziz Köklü»

Bu teşebbüs de, amaca ulaştıracak derecede sonuç vermeyince, son bir çâre olarak,
mektub-sirküler'i cevablamış olanlardan, cevab vermeyen sınıf arkadaşları'nın durumu
hakkında kısa bilgi vermeleri için aşağıdaki mektubla rica'da bulunuldu:

_ XXVI —
< T.C. Adres: P.K. Nu. 10
S.B.F. Cebeci — ANKARA
MÜLKİYE ŞEREF KİTABI Telefon: 135597
Hazırlama Bürosu Başkanlığı

Sayı : 763/ Ankara,

Sayın

İlişik listede ad, soyad ve me'zuniyet künyeleri yazılı sınıf arkadaşlarınıza şimdiye ka­
dar Dekanlığımca, muhtelif târihlerde enaz (5) d e f a mektub-sirküler gönderildiği halde,
cevab vermemişlerdir. Bu davranış, hem Kitabımızın baskıya verilmesini geciktirmekte,
hem de Büro'nun yükünü tahmin edilemeyecek bir ölçüde arttırmaktadır. (5993) Mülkiye
mezunu için 31.5.1967'ye kadar (28352) mektub gönderildiği göz önüne alınırsa, yalnız bu
yönden katlanılan zahmetin derecesi kolayca anlaşılır.
Bu seferki kitabımız, milletlerarası normlara göre hazırlanan, Muhteva Planı UNESCO
tarafından tescil edilen, milletlerarası nitelikte bir "Müracaat Kitabı" olacağı cihetle, gerek
MÜLKİYE TÂRİHİ Kısmı'nın. gerek 1860-1967 MÜLKİYE ME'ZUNLARI Kısmının noksansız
olması şartdır. Bu sebeble, yukarda söz konusu edilen arkadaşlarınız için, son bir çâre ola­
rak size müracaatı uygun bulduk.
Bu mektubumuzu alınca, lütfen ilişik listede bulunan ve mezuniyetinden sonraki ha­
yâtı hakkında hiç bir bilgi elde edilemeyen Sınıf Arkadaşlarınızın;
a) Mezuniyetinden sonra hangi işlerde çalıştığının,
b) Hâlen nerede ve ne işle meşgul olduğunun,
c) Medenî hâlinin, evli ise kaç çocuk sahibi bulunduğunun,
d) Ölmüş ise ne zaman ve ne sebeble öldüğünün,
bitebildiğiniz kadar, listedeki adının hizasına tafsîlen ve lütfen kaydedip yukarıdaki Büro
adresine tezelden bildirmenizi MÜLKİYELİLİK nâmına saygı ile rica ederim.

Siyasal Bilgileri Fakültesi


Dekanı
Prof. Aziz Köklü»

Eski "Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler" Kitabı'nda çok önemli bir noksan ve boşluk
olarak kabul ettiğim "Menşe'i Mülkiye olmayan" ve fakat 1859'dan 1968'e kadar Mülkiye'-
de öğretim üyeliği veya öğretim görevliliği yapan ve 109 yıldır Mülkiyelinin ruhunu ve kafa­
sını bilgi nuru ile aydınlatmaya çalışan H o c a l a r ı m ı z ' a da şükran borçlarımızın
bir nebze olsun edası için, TARİH BÖLÜMÜ'nde ayrı bir KISIM ayırmaya karar verdim ve
derhal bunun uygulamasına geçelim. Önce, 109 yıllık devre'deki söz konusu "Öğre­
tim Üyeleri"nin listesini hazırladım. Bu listeye göre hayat'da onların kendilerine, hayat'da
olmayanların da ailelerine aşağıdaki mektubu gönderdim:

_ XXVII —
T.C
S.B.F.
MÜLKİYE ŞEREF KİTABI
Hazırlama Bürosu Başkanlığı Ankara,

Sayı: 763/
İlgili Dosya: / / P.

Sayın

Türk Kültürüne ve Millî Kitablığımıza hizmetde bulunmak, Büyük Milletimizin bir asır-
danberi Fakültemize verdiği emeğin ilmi muhasebesini yapmak amacı ile Dekanlığımızın
gözetiminde (Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler) adiyle bir kitap hazırlanmaktadır.
Milletlerarası normlara göre ve kendi dalında yine milletlerarası bir (müracaat kitabı)
niteliğinde hazırlanan söz konusu kitap, Mülkiyenin 109 yıllık (1859-1968) târihi gelişimini
bütün teferruatı ile ve 1860'dan 1967'ye kadar noksansız bütün me'zunlarımızın hâl terce
melerini kapsayacakdır.
Kitabın (Mülkiye Târihi KısmıJ'nda, ayrı bölüm olarak, menşe'i Mülkiye olmayan ve
fakat Mülkiye'de 1859-1967 yılında Müderris, Profesör olarak Öğretim Üyesi veya Öğretim
Görevlisi sıfatıyle, Mülkiyelilere bilgi nuru veren, Mülkiyelilik Ruhunun teşekkülünü sağ­
layan Sayın Öğretmenlerimizin hayatları, eserleri ve resimleri de yer alacaktır. Bu suretle
Mülkiye ve Mülkiyeli, Aziz Hocalarına şükran borçlarını, pek küçük de olsa, ödemeye ça­
lışacaktır.
Bu i'tibarla, mektubumuz alınınca Mülkiye'de devresinde öğretim üyeliği
yapmış olan ilişik soru fişine göre hâl terecine' lütfen tesbîtini
ve klişeye uygun bir resimle birlikde, en geç 1/12/1967 târihine kadar Dekanlığımıza gön­
derilmesini derin saygılarımla rica ederim.
Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dekanı
Prof. Aziz Köklü

( S O R U L A R )

18 - 19 Yılları arasında MÜLKİYE'de öğretim görevi yapan âid hâl


tercemesi kompozisyonuna esas olacak notlar

1 — Adı, Soyadı, aile lakabı (ilmî rütbesi ile birlikde)?


2 — Baba, ana adı ve bunların işleri ?
3 — Doğum yeri ve târihi? Vefat edenlerin ölüm târihi?
4 — Medenî hâli? evli ise kaç çocuğu var? cinsleri?
5 — Bitirdiği İ'dâdî, Medrese, Lise, Yüksek mekteb veya Fakülte?

_ XXVIII —
6 — Hayata atıldıktan kadar yaptığı işler?
7 — (Kitap) şeklinde basılmış eserlerinin:
a) Adı, terceme ise kimden çevrildiği?
b) Basıldığı şehir, matbaa ve yıl ?
c) Sayfa adedi, eb'adı?
8 — Bildiği yabancı diller?
9 — Daimî üyesi olduğu dernek, klüp veya teşekküller?
10 — Fahrî üyelik, hemşehrilik, profesörlük gibi payeleri?
11 — Meslek dışında uğraştığı (Hobi) işler?
12 — Son zamanlarında çekilmiş klişeye uygun bir resim.
13 — Hâl tercemesini hazırlayanın dâimi adresi.
14 — Mülkiyedeki öğretim görevi sırasında en ilginç bir, iki hâtırası.»

Bu mektubları gönderdikden sonra söz konusu "Öğretim Üyeleri" Vrin "hayat hikâye-
lerinf'de "araştırma", "tarama" ve "dosya tanzim etme" işleminin şümûiü içine aldım.
Böylelikle 2. Cild'de 302 sayfalık ve başlıbaşına bir Bölüm olarak "Menşe'i Mülkiye olma­
yan Mülkiye Öğretim Üyeleri Bölümü" vücud buldu.
Anlattığım esaslar çerçevesi içinde Nisan 1966'da başlanan "doküman toplama",
"Araştırma" ve "Tarama" işi, Temmuz 1968'de, 3 yıl 8 aylık bir süreyi alarak tamamlanmış
ve Ağustos 1968'de bir tarafdan "redaksiyon" işine, diğer yönden de "basım"a başlanmış
oldu.
"HAZIRLANIŞ" ı böylece anlattıkdan sonra dîger "hıısûs"ların îzâhına geçebiliriz;

"Muhteva Planf'nda
YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER Uzun istişare ve incelemelerden sonra, Kitabımızın
ve "Muhteva Planı" şu şekli almışdır:
SEBEBLERİ

"Son Asır Türk Târihi'nin Önemli Olayları ile Birlikde"


YENİ MÜLKİYE TÂRİHİ ve MÜLKİYELİLER
"Mülkiye Şeref Kitabı"
MUHTEVA PLANI

I. CİLD : "MÜLKİYE TÂRİHİ"


Giriş ve ÖNSÖZ
A. Bölümü : 1. Kısım : "Mekteb-i Mülkiyye" Açılıncaya Kadar Osmanlı İmparator­
luğunda Genel İdare Elemanı Yetiştiren Kaynaklar
2. Kısım : (Atik) MEKTEB-İ FÜNÛN-I MÜLKİYYE 1858-1875
3. Kısım : MEKTEB-İ MÜLKİYYE-İ ŞAHANE 1876-1903
4. Kısım : MEKTEB-İ MÜLKİYYE 1908-1915
5. Kısım : MEKTEB-İ MÜLKİYYE 1918-1923
6. Kısım : MÜLKİYE MEKTEBİ 1924-1935

_ XXIX —
7. Kısım : S.B.O. : 1936-1949
8. Kısım S.B.F. : 1950-1967
9. Kısım S.B.F. : 1968- «*>...
10. Kısım S.B.F.'ye Bağlı Enstitüler : 1952-1968; M.M. ve S.B.O. Bina­
ları ile İlgili Resimler
( 1 . Cild'in sonu)

II. CİLD MÜLKİYE TÂRİHİ ile İLGİLİ BÖLÜMLER

B. Bölümü YÖNETİM SORUMLULARI : 1859-1968

1. Kısım : (Atık) Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye, Mekteb-i Mülkiyye-i Şa­


hane, Mekteb-i Mülkiyye, Mülkiye Mektebi ve S.B.O. MÜDÎR-
LERİ : 1859-1949
2. Kısım : S.B.F. DEKANLARI : 1950-1968

C. Bölümü Menşe'i Mülkiye Olmayan: (Atîk) Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye, Mekteb-i


Mülkiyye-i Şahane, Mekteb-i Mülkiyye, Mülkiye Mektebi, S.B.O. ve S.B.F
ÖĞRETİM ÜYELERİ: (Mufassal Hâl Tercemeleri, Eserleri ve Resimleri)

1. Kısım : (Atik) Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye Öğretim


Üyeleri : 1859-1876
2. Kısım : Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane - Mekteb-i Mülkiyye
Öğretim Üyeleri : 1877-1923
3. Kısım : Mülkiye Mektebi ve S.B.O. Öğretim Üyeleri : 1924-1949
4. Kısım : S.B.F. Öğretim Üyeleri : 1950-1968

Ç. Bölümü Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane - Mülkiye Mektebi ve S.B.O. MÜDİR MUA­


VİNLERİ (1877-1949) ve S.B.O. SEKRETERLERİ (1950-1969) ve Ba'zı Ti­
pik MÜSTAHDEMLER

1. Kısım : MÜDİR MUAVİNLERİ : 1877-1949


2. Kısım : S.B.F. SEKRETERLERİ : 1950-1969
3. Kısım : Ba'zı Tipik MÜSTAHDEMLER

D. Bölümü YAZAR MÜLKİYELİLER'in KİTABLARI ENDEKSİ

E. Bölümü S.B.F. BASIN-YAYIN YÜKSEK OKULU TARİHÇESİ

F. Bölümü MEZUNİN-İ MÜLKİYYE CEMİYYETİ - MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ ve MÜL-


KİYE SPOR TARİHİ : 1908 — 1969

1. Kısım Mezunin-i Mülkiyye Cem'îyyeti 1908 — 1916


2. Kısım Mülkiyeliler Birliği 1946 — 1969
3. Kısım Mülkiye Spor 1927 — 1969

C. BOLUMU I. ve II. CİLDLERdeki ŞAHISLARIN Adları ENDEKSİ


(II. Cild'in Sonu)

_ XXX —
III. CİLD : "Son Yüzyıllık TÜRK TÂRİHİ'nin Önemli Olaylariyle Birlikde MÜLKİYELİLER

1. Kısım İLK MÜLKİYE ME'ZUNLARI 1860 — 1876


2. Kısım MEKTEBİ MÜLKİYYE-İ ŞÂHÂNE MEZUNLARI 1879 — 1908
3. Kısım MEKTEBİ MÜLKİYYE ME'ZUNLARI 1909 — 1915
4. Kısım MEKTEBİ MÜLKİYYE ME'ZUNLARI 1921 — 1923

(III. Cildin Sonu)

IV. CİLD : CUMHURİYET DEVRİ MÜLKİYE MEZUNLARI : 1924 — 1949

1. Kısım : Mülkiye Mektebi Me'zunları : 1924 — 1939


2. Kısım : 4 Yıl Öğretim Süreli S.B.O. Me'zunları : 1940 — 1949

(IV. Cild'in Sonu)

V. CİLD : SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ MEZUNLARI 1950 — 1967

1 Kısım : S. B. F. Me'zunları : 1950 1967


2. Kısım : Mülkiye Me'zunları ile İlgili İSTATİSTİKLER
3. Kısım : ME'ZUN AD'LARI ENDEKSİ
a) İlk Ad'lara Göre Endeks
b) Soyad'larına veya 2. Ad'lara Göre Endeks

(V. Cild'in ve Kitabın Sonu)

Buna göre, ilk tasarlanan "Muhteva Planı" ile inceleme ve istişare sonucu kesin şek­
lini aian "Muhteva Planı" arasında esasda hiç bir atlama yapılmamış; ancak. "Böiüm"lerin
yerleri değiştirilmişdir. Şöyleki:

II. CİLD'de yer alacağı evvelce bildirilen:

a) "Grup Resimleri", "Mülkiyeli Sanatçılar Antolojisi", "Mülkiyeli Yazarların


Basılmış Kitapları Bibliyografyası", "Mülkiyeliler'in Mekteb, Okul, Fakülte
Hâtıraları" Bölümleri II. Cild'den çıkarılmış; "Hâl Tercemeleri r 'ni kapsayan
ili., IV., V. Cildlerde yer alan "Mezuniyet Yılları"ndaki ilgili kısım veya yer­
lere dağıtılmıştır.
b) "İstatistikler Bölümü" de II. Cild'den alınıp, son cild olan V. Cild'in sonuna.
"Me'zun Adları Endeksi" Kısmından önceye yerleştirilmişdir.

Ö N E M L İ BİR H U S U S U N ÜUd'lerln "kapak sayfalarında da dikkati çektiği gibi. Ki


İZAHI tabımızın bu seferki adı "Son Asır Türk Târehi'nin Önem­
li Olayları ile Birlikde YENİ MÜLKİYE TÂRİHİ ve MÜLKİ­
YELİLER" olarak tesbıt edilmişdir. Bu, asla bir mübalağanın, fantezi bir düşünüşün sonucu
olmayıp, bîr gerçeğin ifadesidir. Zira, gerek 2 cild tutan "Mülkiye Târihi'Yıi, gerek 3 cildlik

_ XXXI —
5993 Me'zunun hâl tercemeleri Bölümlerini titizlikle inceleyenler göreceklerdir ki, Mülkiye
ve Mülkiyeliler eski bir deyimle, bıTd-i mücerret'de, muallakda bırakılmamışlardır; bırakıla­
mazlardı da Her sosyal müessese'de olduğu gibi "Mülkiye" de, sosyal - kültürel bir mü­
essese olarak "kuruluş târihi"nden i'tibâren içinde bulunduğu Türk Cem'iyyeti'nin sosyal,
ekonomik, politik, kısacası Genel Târihi'nden elbetde müteessir olacak; olaylar'ın akıntısı
içinde bulunmakdan kendisini kurtaramayacakdı. Kaldı ki, Mülkiye'nin "muhtevâ"sını teşkil
eden ME'ZUNLARI da Siyâsî İlimler Öğretimi yapan bir kurum'un mensubları olarak, bir
asırdan beri Yurd'da meydana gelen o I a y I a r * in, hattâ bu olayları meydana geti­
renlerin arasında bulunacaklardı. Bu sebeble, 1859'dan 1967'ye kadar geçen 109 yılda Os­
manlı İmparatorluğu veya Türkiye Cumhuriyeti Devirlerinde geçen veya bunlarla ilgili olay­
lar, gerek "Mülkiye Târihi", gerek "Hâl Tercemeleri" Bölümleri'nde yeri ve sırası geldikçe,
objektif kıstaslar içinde titizlikle açıklanmış; sebeb, illiyyet, oluş ve sonuçları etraflıca
belirtilmiş; "irtibat" sağlanmışdır. Böylelikle ortaya, yalnız kuru bir Mülkiye Târihî değil.
bundan daha önemli olarak, son bir asırlık Türk Târihi'nin en kritik anları ve önemli nok­
talarının, bir silsile içinde. Târih'i de yazılmışdır.

HAL TERCEMELERİNİN Basımı ve yayımı 1954de tamamlanan eski "MÜLKİYE TÂRİ-


TESBİTİNİ SAĞLAYAN Hl ve MÜLKİYELİLER" Kitabımızda, ufak tefek de olsa
SORU FİŞİ'ndeki 20. yanlışlıkların yeni Kitab'da tekrarlanmamsı ve benim dü-
Maddeye VERİLEN şünemediğim noktaların yeni "yazım" ve "hazırlanış" sıra-
CEVABLARIN TAHLİLİ sında gözönüne alınmasını sağlamak amacı ile "soru fi-
şi"ne 20. Madde'yi eklemişdim. Şöyle ki:
«20 — 1954de Basım ve yayımı tamamlanan (Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler) adlı Ki­
tabın gerek I. Cild'inde (Mülkiye Târihi Kısmı'nda), gerek II. Cildi'nde (Hâl Tercemeleri Kıs­
mında) herhangi bir noksan veya yanlış bilgi, tanzim hatâsı görmüş iseniz, yeni Kitab'da
bunların düzeltilmesi için, tenkid ve tavsiyelerinizi lütfen bildiriniz» demişdim.
Gelen 3941 cevâbın yüzde doksan beşi'nde «Eski Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler Kita-
bı'nda hiç bir yanlış ve noksan görülmediği bu yorucu, yıpratıcı çalışma sonucunda or­
taya Mülkiyemizin şerefine uygun bir eser çıkarıldığı » nâçiz şahsımdan esirgenmeyen
iltifatlarla birlikte bildirilmekde idi.
Geri kalan yüzde beş oranındaki "tenkîd ve temennî"ler de başlıca üç nokta'da topla­
nıyordu. Bunlar:
1 — Hâl Tercemeleri'nde sübjektif düşünce, kanaat ve fikirlere yer verilmemelidir.
2 — Hâl Tercemeleri uzun olmamalıdır.
3 — Sayfa altlarına, bilgi'nin nereden alındığı yazılmamalıdır.
4 — Kitap'da kullanılacak dil ve yazı şekli, bugünün kuşaklarınca anlaşılacak şekilde
olmalıdır.
Hepsini de saygı ile karşıladığım bu tenkîd ve uyarmaların cevablandırılması gerekir­
di. Şöyle'ki:

_ XXXII —
1 — Eski ve yeni Kitabımız, insaf, iz'an ve adalet duygusuna sâhib zevatça, titizlik
ve dikkatle incelendikde görülür ki, 3265 kişî'nin hâl tercemesini kapsayan eski "Mülkiye
Târihi ve Mülkiyeliler" de, 5993 Me'zunun ve Mülkiyeli olmayan 8 Müdir'in, 5 Dekanın
ve 103 Öğretim Üyesinin Hayat Hikâyeleri'ni kapsayan "Yeni Mülkiye Târihi ve
Mülkiyeliler" Kitabımızda bir tek şahıs hakkında bile "Objektif Ölçüler"den ayrılıp "süb­
jektif, şahsi düşünce ve kanaat"a yer vermedim. Kaldı ki. eski Kitabımızın "Önsöz"üne
«Ben, ancak Mülkiye Târihi'nden ve Hayat'da olmayan Mülkiyelilerin Hâl Tercemeleri'nden
sorumlu tutulabilirim; hayat'da olanlar hâl tercemelerini şahsen kaleme aldıklarına göre,
muhtevâ'sının tenkidi yapılırken yanlış veya gerçeğe uymayan noktalar için kendilerinin
sorumlu tutulmaları gerekir (*)» kaydını koymuşdum. Bu kayıd'a ne sûretde sadâkat gös­
terdiğimin derecesi. Kitab'ın "İTHAF" sayfasına ve Kitab basımının bitişi târihi olan 1954
yılında "Kabine"de yer almış sekiz "Mülkiyeli Bakan"ın hâl tercemelerine bakmakla kolay­
ca anlaşılır, inancındayım. Hâl böyle olunca, ömürlerinde bir "broşür" dahi yayınlamaya
muktedir olamamış veya bu kaabiliyet'den mahrum, ancak "dalkavukluğu" kendilerine
"hayat kuralı" kabul etmiş ba'zı şahısların, o târıhde bir Bakanlığın Müsteşarı bulunan
bir Mülkiye Mezununun yazdığı hâl tercemesini «Neden bu şahsın hâl tercemesi fazla ya­
zılmış; neden yedi batın ötesini de belirtmiş» diye beni ithama kalkmaları, en hafif tabiri
ile çok bayağı bir hareket tarzıdır. Hulâsa, gerek eski Kitap gerek yeni Kitap'da "objekti-
vite" 'den en küçük bir sapma gösterilmedi.... Bütün bir ömür boyunca da gösterilmeye­
ceği gibi

Eski ve Yeni Kitabları, ömrünü çok cömertçe, biraz da düşüncesizce harcayarak hazır­
layan nâçiz Türk çocuğu Ali Çankaya'yı yakından tanıyanlar çok iyi bilirler ki, O her za­
man:
«Kimse'den ümmid-i lutf etmem, dilenmem per ü bâl,
Kendi Cevv'im, kendi eflâkimde kendim tâir'im

demiş; bunu da bugüne kadar hassasiyetle tatbik edegelmişdir; son nefesine kadar da
etmekte devam edecekdir,

2 — Kitabımız, "Muhayyile ( = Imagination)" ye dayanan bir roman, bir hikâye, bir


şi'ir kitabı olmadığına göre. kısa veya isteyerek uzun yazılması, takdir buyurulur ki. benim
elimde değildi. Kitab'da yer alanlar, muhayyel kimseler olmayıp, bir asırdan beri, az veya
çok, Türk Milleti'nin "kader"inde rol oynamış şahıslardır. Hayat hikâyeleri'ni kendileri de­
ğil "olay"lar meydana getirmişdir. Tabiî şekilde teşekkül etmiş olan söz konusu "hâl ter-
cemeleri" ni, benim kısaltmaya veya uzatmaya yetkim ve kudretim yoktur. Aksi hâl, "Umû­
mi Ahlâk"ın bir parçası olan "İlmî Ahlâk" esaslarına ihanet olacağı gibi, bir "te'lif kome­
disi" ne de vücud verir. Bu i'tibarla "hâl tercemeleri kısa olmalıdır" mütâlaası'na katılmamak-
da kesin kararlı olarak, doküman toplama, araştırma işine a'zamî titizliği göstererek ne
buldum, ne elde ettim ise onu "objektif ölçüler içinde" dercettim. Bu bilgileri, erbabının
kıymetlendirip, köklü sonuçlar elde edeceğinden asla şübhe etmiyorum.

(•) Bak.: M ü l k i y e T â r i h i ve M ü l k i y e l i l e r ; A l i Çankaya; Ankara, 1954; |. C; "ONSOZ", X I V . sf.

_ XXXIII —
3 — "Hâl tercemeferi altına nereden alındıklarının dercedilmesine lüzum yoktur"
şeklindeki mütâlâa karşısında eski deyimle "lal ü ebkem" kaldığımı i'tiraf etmek isterim.
Bırakınız bu kitab gibi "milletlerarası müracaat kitabı" olacak şekilde ve "millet­
lerarası normlar"a göre hazırlanan bir kitabı, en basit "seminer vazifesi"nde dahi
"bilgi kaynağı (= me'haz)" titizlikle açıklanır. Bunun "ilim'de metod" yönünden en ilkel
bir kaaide olduğu îzâh'dan varestedir. Uzun savunmaya ve cevablamaya ihtiyaç duyma­
yacak kadar açık olan bu "gerçek" karşısında daha geniş izâh'dan kaçınmak zorunda­
yım.
4 — Gelelim, "Kitab'da kullanılan dil, yazı şekli bu günün kuşaklarının anlayacağı şe­
kilde olmalıdır" isteğine:
Bilindiği gibi, Dil bir milletin Vücud bulmasında en önemli faktörlerin başında gelen
"sosyal rr.üessese"dir. Yapıcısı, ferdler değil "ma'şerî şuur", geliştiricisi de o milieıtin için­
den çıkmış ve "millî ruh"a sâhib Edîb'ler, Şâirlerdir.
Milletler, birbirleri ile ekonomik "alış-veriş" yaptıkları gibi "kültür malzemesi" de
alıp verirler. Asırlar boyunca "basgıç" olarak kullandığımız kelime zamanla unutulmuş;
yerini Farsça "Nerdüban" kelimesinden yapılmış "merdiven" deyimi almış; "Gözgü" keli­
mesi yerini yine Farsça "Âyîne" den yapılma "Ayna" ya bırakmışdır. "Hâste" Hasta'ya
"Zokak" Sokak'a; "Hâce" Hoca'y^ "mi'de nüvâz" maydonaz'a v.b. çevrilerek Türkçeleştirü-
mişdir. Buna karşılık Acem de, benim güzel "gül'Tımü almış; buna "gul"demiş ve bundan
'Gul-yabânî = Yaban Gülü", Fransız da kendisinde "Citron — Limon" varken, benim
'İimon"umu alarak bundan "limonade = limonata" yapmışdır. Bu durum asırlar boyunca
devam edegelmişdir. Bir zamanlar Türk-Osmanlı İmparatorluğunun hâkim olduğu yerler­
deki milletler, dillerine yüzlerce Türkçe kelime katmışlar; bu katış Sırpça'da °/o 001.2, Ma-
carcada % 004. Yunanca*da % 007. Arabca'da % 004.8, Farsça'da r/< 006.3 oranına ulaş­
mıştır.

Dil'de şecere aranmaz. Dil'de "ırkçılık" abesle iştigaldir. Bu husus'da en temelli kıs­
tas, ölçü, kriteryum "Türk İnsanfdır. O, bir kelimeyi rahatlıkla konuşabiliyor, yadırgama­
dan kullanabiliyorsa o kelime "Türkçe"diı, Türkçeleşmiş'dir. Meselâ, sebeb. te'sîr, tabiat,
şuur, ma'lum, hafıza, tabiî, ferd, millet v.b. gibi asılları yabancı olan fakat asırlar bo­
yunca Halk'ın "Şuur Potası"nda eritilip "Türkçe Kalıb"a dökülerek millileştirilmiş, Türk
Dilfne kesinlikle mâledilmiş kelimeleri atıp da yerlerine, Türk Dili kelime üretme kural­
larına ve âhengine uymayan "örneğin (= meselâ)", "neden (= sebeb)", "etki (= te'sir)",
"doğa (= tabiat)", "doğal (= tabiî)", "bilinç {= şuur)", "aşama (= merhale)", "bilindik
{- ma'lum)", "bellek ( = hafıza)", "ferd (= birey) v.b. gibi kelimeleri uydurmak, böyle­
likle kuşaklar arasında derin bir ma'nevî uçurumun açılmasına, Türk Kültürü'nün baltalan­
masına yol açmak, en hafif deyimi ile bir "dil fanatizmi" meydana getirmek demekdir.
Her dil, fizikî kanunlardaki gibi, değişmez bir takım esas ve kurallara tâbi'dir. Bunları aş-
dığımız takdirde ortaya "arı dil" değil bir "u'cûbe" çıkar. Bu i'tibarla Kitabımızda, bu sa­
kat yola sapmadım. Halk'ın ve kuşak'ların rahatlıkla benimsediği önem, okul, öğretmen,
yargıç, savcı, süre, dilek, tüm, eğitim, öğretim, savunma, yönetim gibi kelimeleri, pek ta­
bii olarak rahatlıkla ve severek kullandım. Fakat örneğin, neden, etki, doğa, doğal, bilinç,

_ XXXIV —
aşama, bilindik, bellek, birey v.b. gibi acâib olduğu kadar, kerih bir maksad kokusu taşıyan
kelimelere yer vermedim. Büyük ve benzersiz Atatürk'ümüz, bize «Türk Çocuğu!.. İstiklâl'ini
olduğu gibi, Dil'ini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaksın » buyruğunu ve­
rirken böyle bir "dil palyaçoluk" 'u yapınız demedi Dili, yabancı kalıplardan, Türkçe kar­
şılığı Türk Dili'ncle mevcud veya Türk Dil Kurallarına göre kolayca "yapılabilecek" yabancı
kelimeler'den kurtarınız; Türk Dili'ni, kültür yönünden zenginleşiriniz; her tabaka'daki va­
tandaşların rahatlıkla anlayıp konuşabileciği bir şekle getiriniz, dedi.. 1930'da Maârif Ve­
kili (= Milli Eğitim Bakanı) rahmetli Dr. Reşid Gâlib'e verdiği emir'de şöyle diyordu: «Türk
Dili'ni o hâle getireceksiniz ki, İstanbul'da çıkan bir gazete'yi Filibe'de, Kerkük'de, Baku'da,
Kaşgar'da, Buhâra'da, Kazanda, Bahçesaray'da ve nihayet her Türk Kenti'nde, Bucağı'nda ve
Köyü'nde bulunan her yaşda ve kültür seviyesindeki bir Türk rahatlıkla okuyup anlayabile­
cektin... Bu büyük, asil ve çok anlamlı buyrukda gösterilen hedeflerle bugünkü "dil fâcia-
s/'nı bağdaşdırmaya imkân yokdur. Kaynağı belli ba'zı amaçlarla, bu "dil curcunası" m Ata­
türk'ün buyruğu gibi göstermek. Atatürk'ümüze de, Türk Milleti'ne de, Türk Milliyetçiliğine
de bir ihanet, hiç değilse iftiradır. "Millî İhanet ve İftiralar"! da kimin ve kimlerin yapabi­
leceği herkesçe bilinmektedir.
İyi niyetli, millî şuûr'a sâhib hiç bir Türk gösteremezsiniz ki, Türk Dili Kuralları'na
göre yapılmış ve bütün Milletçe benimsenmiş, kamu şuûru'na yerleşmiş kelimeleri, mese­
lâ: savunma, eğitim, kurmay, subay, milletvekili, er, uçak. okul, öğrenici, yönetmelik, der­
nek. dilekçe v.b. gibi, sayılarını onbin'lere çıkarabileceğimiz güzel, temiz kelimeleri kaldı­
ralım da yerlerine yabancı asıldan gelen müdâfaa, terbiye-tedrîs-maârif, erkân-ı harb, zabit,
rneb'us, nefer, tayyare, mekteb, talebe, talimatname, cem'iyyet, istid'a... gibi kelimeleri
tekrar kullanalım, diye bir iddiada bulunsun.
Pek uzun yer alması gereken bu k o n u ' daki acı ve üzüntülerimizi böylece açıkla­
maya çalışdıkdan sonra, "imlâ'ya (= Kitab'da kullanılan) yazı şekli"ne geçebiliriz.
Bilindiği gibi, Türk Alfabesi, dîger dillerin alfabesinden farklı olarak, bir kelimenin
ağızdan çıktığı gibi yazılmasını sağlayacak kaabiliyetdedir. Ancak, bu Alfabe ile yabancı
kelimeler yazılırken, kelimelerin asıllarına sâdık kalınması amacıyle ba'zı işaretler kulla­
nılması zarurîdir. Eski yazı bilmeyen kuşaklara bu özellikler öğretilmediği için, bunlar el­
lerinde olmayarak, yabancı asıllı kelimeleri söyler veya yazarken, ortaya sakat bir durum
çıkmakda ve bu sebeble "konuşma dilimiz", gün geçdikce bozulmaktadır.

Bu acı hâle bilhassa "Devlet'in Resmî Dili" demek olan " R a d y o " ' da her gün,
iç sızlatacak şekilde, rastlanmakta; keyfiyet gün geçdikce Millet'in haysiyyet ve şerefini
zedeler bir mâhiyet almaktadır. (Şeni') yerine "Şen'i", "katl-i âm" yerine "katliyam"
"kabine" yerine "kabine", "dalâlet" yerine "delâlet", "rakîb" yerine "râkib", "ma'şeri"
yerine "maşeri", "Âbidin" yerine "Abidin", "müsâfir" yerine "misafir", "zarar" yerine
"zarar", "şakî" yerine "şaki", "şefkat" yerine "şevkat", "mefhum" yerine "mevhum"
"laik" yerine "lâyık", "inkılab" yerine "inkılâp" v.b. gibi yüzlerce kelime'nin konuşma ve­
ya yazılışında hatâlar yapılmaktadır.
Bu kusur yükünü yeni kuşaklara yüklemek, en hafifinden, haksızlık, vicdansızlık olur.
Kesin hükümler taşıyan "imlâ-yazı" kuralları tesbît edip bunları öğretmemiş isek, yeni

_ XXXV —
kuşaklar ne yapsın? Bu i'tibarla, ba'zi kimselerin hiç bir ilmî esasa uymayarak yaptığı
teklifleri, Türk Kültürü'nün, Türk Dili'nin ve nihayet Azîz Mülkiyemiz'in şerefini düşünerek
hiç nazara almadım; "gerçek"in ve Türk Dili Filolojisinin gösterdiği yolda tereddüt etme­
den yürüdüm. Böylelikle şimdiye kadar alışılagelmiş "misafir—müsâfir", "mektep—mek-
teb", "sebep—sebeb", "müdür—müdîr". "muavin—muavin", "tesir—te'sir", "memur—me'«
mur", "adet—aded", "bazı—ba'zı", "rey—re'y", "tarih—târih", "tayin—ta'yin", "ithal—id-
hal", "talimat—ta'Iimât", "malûm—malûm", "tarif—taVif", "yani—ya'ni", "manevî—
ma'nevî", "maden—ma'den", "masum—ma'sûm", "mazeret—ma'zeret" v.b. olarak yazılmış-
dır. k'dan sonra gelen a'yı kâ'dan ayırmak amacı ile de: meselâ, adam öldüreni (katii)'den
ayırmak için (kaatil) şekli; "olabilir-mümkin" yerine kullanılan (kaabil)'i, "gibi—benzer"
anlamına gelen "kabîl"den ayırmak için "kaabil" v.b. gibi yaz1! şekli kullanılmışdır.

Bütün bu açıklamalardan sonra, takdîr ve eleştirme'nin "kamu oyu"na âid olduğunu be­
lirterek bu konuya son vermek isterim.

BA'ZI Kitabın tertîb ve redaksiyonunda yer alan ba'zı hususlar'ı


GEREKLİ A Ç I K L A M A L A R da burada açıklamayı gerekli gördüm. Şöyle ki:

1 — "Hicrî, Mâlî ve Rumî" bütün târih'leri, Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın "Takvim'üs-
Sinîn" adlı eserinden, Rahmetli Faik Reşid Unat'ın "Târih Çevirme Kılavuzu"ndan ve İçiş­
leri Bakanlığı Nüfus İşleri Genel Müdîrliğinin hazırladığı ve Sayın Selâhaddin Arslankor-
kud'un himmeti ile aldığım "resmî târih çevirme anahtarı" 'ndan faydalanarak "Milâdî
Târih"e çevirdim. Önemli gördüğüm ba'zı "târih"lerin ( ) içine rumî veya hicrî'lerini kay­
dettim.
2 — Me'muriyetlerdeki târihler, "işe başlayış târihlerindir.
3 — Günümüze kadar gelmemiş veya gelip de "ad"ları değişmiş "resmî müessese
veya dîger dâire" adlarını aynen yazdım; ancak, bugünkü kuşaklar'ca, neye âid oldukla­
rının bilinemeyeceğine kaani olduklarımın da yanlarına ( = ) işareti içinde veya "dip­
notu" hâlinde açıklamasını yapdım. Örnek olarak: "Kapu Çuhadarı veya Çukadan", "Def-
ter-i Hâkaanî Nezâreti", "Bâb-ı Seraskerî", "Bâb-ı Meşihat". "Kur'a Me'muru", "Sermubas-
sır-Mubassır", "Serkitâbi-i Hazret-i Şehriyârî", "Mabeyn-i Hümâyûn", "Hazîne-i Hâssa-i
Şâhâne", "Kaza Müdîri", "Liva", "Mutasarrıf", "Sancak", "Dîvânı Ahkâmı Adliyye" v.b.
gibi makam, dâire ve müesseseleri zirkedebilirim.

4 — "Doküman" vasfını hâiz bulunan "vesikalardan eski yazı ile olanlarının:


a) Asıllarının klişeleri,
b) Bugünkü yazımıza çevrilmiş şekli,
c) İçlerinde geçen ve "eski yazı dili"ne âid bulunan kelime, deyim veya terim­
lerin, ya (= ) içinde izahları veya "dipnotu" konarak açıklamaları yapılmışdır. Çok ağ­
dalı olanlarının tümü de bugünkü dile çevrilmişdir.
5 — âl Hâl Tercemeleri Bölümlerinde, Me'zunları kolayca bulabilmek için, "Me'zun
Ad Endekslerine ve her Me'zunun bulunduğu yerdeki "ad"ının başına, M e k t e b - O k u l - Fa­
külte Numaralarının, küçüğünden büyüğüne gitmek suretiyle s ı r a n u m a r a s ı

_ XXXVI —
konmuşdur. Ayrıca, III. Cild'den i'tibâren her Cildin sırt"ına da, O Cild'in hangi sıra nu­
marasından, hangisine kadar kapsadığı da yazılmışdır. Buna göre, hâl tercemeleri aranır­
ken, önce "Endeks"de o şahsın "sıra numarası" ve kaçıncı cild'de olduğu tesbit edilmeli;
bundan sonra söz konusu kimsenin yeri bulunmalıdır.
"Sıra Numaralan", aynı zamanda, itibârı olarak, Me'zunlann 109 yıl içinde "kaçıncı
me'zun" olduklarını da bildirmektedir.
6 — "Yazar Me'zunlar"ın "Basılmış Eseri veya Eserleri"nin başına konan "Romen
Rakamı", o şahsın 1860'dan i'tibâren "kaçıncı" Mülkiyeli yazar olduğunu göstermekte­
dir.
7 — Bütün çaba ve dikkatime rağmen, metinleri, batı eserlerindeki gibi matbaa'da
yanlışsız olarak basdırmak kaabil olamadı. Bu hâl, bizde tedavisi gerekli "teknik hastalık­
lardan biridir. Onbin'de iki oranında da olsa var olan "yanlış"lar için II. ve V. Cildler'in
sonlarına koyduğum "Yanlış-Doğru Cedvellerf'ni dikkatle incelemek, gerekli düzeltmeleri
yapdıkdan sonra okumaya başlamak lâzımdır.

8 — V. Cild'in sonuna eklenen "Mülkiye Mezunlarının Ad ve Soyad Endekslerinden


başka "Mülkiye Târihi" ni kapsayan I. ve II. Cildlerde, herhangi bir vesiyle ile, adları ge­
çenler için de II. Cild'in sonuna ayrı bir "Ad Endeksi" eklenmişdir. I. ve II. Cildler için bu
E n d e k s'den de faydalanılabilinir.

TEŞEKKÜR Kitabımızın hazırlanış ve basılış safhalarında, her biri ayrı


ve kıymet taşıyan yardımlar gördüm. Bunlara karşı edası ile
ŞÜKRANLARIM sorumlu olduğum şükran borçlarımı burada, etraflıca be­
lirtmeyi görev saydım. Şöyle ki :
Benimle birlikde, ömrünün en güzel beş yılını bu Kitab uğruna cömertçe ve çekinme­
den harcayan, çok yıpratıcı ve yorucu çalışmalarımda, kendisini en basit medenî imkân­
lardan mahrum bırakarak, bana maddî, ma'nevî bütün gücü ile yardımcı olan sevgili ve
ebedî hayat arkadaşım, biricik SüyünYümün annesi, hayâtımın ziyneti Karım Özcan Çan­
kaya'ya:

Kitabı hazırlarken bütün gücü, samimiyyeti ile beni destekleyen, teşvik, taltif ve
yardım eden, neticenin sür'atle alınmasında te'siri olur düşüncesiyle, tarafımdan
yazılıp Dekanlık ifâdesi ile gönderilen onbinlerce, evet onbinlerce, mektup-sirküler'i,
daktilo ile yazılmış binlerce resmî mektubu, ders. istirahat ve uyku saatlarinden fedâkâr­
lık yaparak teker teker imza buyuran, adı gibi gerçekden kendi de aziz olan S.B.F. eski De­
kanı Sayın Prof. Azîz Köklü'ye;

Dekanlığa seçildiğinin ilk gününden i'tibâren Kitabımıza yakın ve içden ilgisini esir­
gemeyen S.B.F. Dekanı (1969) Sayın Prof. Dr. İlhan Unat'a;
Başlangıçdan beri, büyük anlayış göstererek, huzur içinde çalışmamı sağlayan, Bakan­
lığa geldiği günden i'tibâren "ilmî Çalışmalar"a büyük değer veren İçişleri Bakanı Sayın
Dr. Faruk Sükan'a, aynı Bakanlık Tedkîk Kurulu eski Başkanlarından güzide idareci Sayın

_ XXXVII —
Niyazi Akı'ya ve yeni (1969) Başkan, değerli ve gerçek aydın, azız arkadaşım Sayın Şerif
Tüten'e;
Kitabın ilmî esaslarda çıkmasında büyük yardımlarını esirgemeyen, İstanbul'daki Arşiv
Umum Müdîrliği Mahzenlerimde alperenlere mahsus bir ferâget ve fedâkârlık duygusu için­
de fahrî olarak çalışan, faziletin timsâli Sayın Seyfeddin Özege'ye;
Arşiv'den fotokopileri getirtilen binlerce vesikayı yeni yazıya çeviren, Kitabın en
önemli işlerinden biri olan "tashih" işini başlangıçdan sonuna kadar fahrîyyen üstlenen,
bu yorucu, göz mahvedici işi en mükemmel şekilde başaran, İçişleri Bakanlığı tedkik Mü­
şaviri, kemâl ve iyiliğin canlı örneği, devrimizin en kuvvetli "mütebahhir (= ansiklope-
dist)"lerinden Sayın ve azîz üstâzım Osman Selâhaddin Arslankorkud'a;

İlk forma'dan son forma'ya kadar tashih işini büyük bir vukufla ve tamamen hasbî,
fahrî olarak deruhde buyuran ve bunu en mükemmel şekilde başaran, kıymetli fikirleri
ile çalışmalarıma ışık tutan, zamanımızın çok az sayıdaki Oto-didakt'larından ve ger­
çek aydınlarından Sayın Abdullah Caner'e;
Rahatsızlığına rağmen, yüzlerce vesîka'yı aylarca ve kendi el yazısı ile yeni yazıya
büyük vukufla çeviren, bu suretle pek değerli olan yardımlarını esirgemeyen, Lise Müdîrli-
ğinden ve Mîllî Kütübhâne Uzmanlığından emekli Sayın Üstâd'ım Şahab Nazmı Coşkun­
larda;
Her sıkıntılı zamanımda olduğu gibi, bu Kitab için de "Hızır" gibi yetişip en geniş
ölçüde yardım'da bulunan, bu mübarek ve fakat tali'siz Memleketin her zaman muhtaç
olduğu, gerçek Türk aydını, sevgili kardeşim, otuz yıllık arkadaşım, Devlet İstatistik
Enstitüsü'nün değerli Başkanı Sayın Sabahaddin Alpat'a;
Millî Kütüphâne'nin gerçekden değerli Umum Müdiresi ve göz kadar kıymetli " i l i m "
müjgânı. Sayın Dr. Müjgân Cunbur'a;
İl Halk Kitablığının değerli Müdîri azîz kardeşim Sayın Abdullah Savaşçıya ve bu
Kitablığın Eski Eserler Bölümü Şefi kıymetli dostum Sayın Râgıb Önen'e;
S.B.F.'nin güzîde Genel Sekreteri, "Tabiî Mülkiyeli" Sayın Zekâî Sezgin'e; S.B.F. Ki-
tablığı Müdiresi Sayın Bn. Mediha Karasu'ya; Muamelât Bürosu Şefi Sayın Hüseyin Diki­
ciye; Muhasebe Şefi Sayın Ziya Gümrükcü'ye; Yayınişleri Şefi Sayın Hasan Erdoğan'a;
Anbar-Depo Me'muru İsmail Hakkı Oktar'a; Teksir Me'muru Hüseyin Böcek'e;
Kitab'ın hazırlıkları ve doküman toplama işi sırasında, benden ilgi ve yardımlarını
esirgemeyen, Mülkiye'nin yetiştirmekle iftihar ettiği dostlarımızdan: Mülkiyeliler Birliği Ge­
nel Başkanı Sayın Ayhan Açıkalın'a; Mâliye Teftiş Hey'eti eski 2. Başkanı Sayın İlhan
Özer'e; T. C. Ziraat Bankası Teftiş Hey'eti 2. Başkanı Sayın Turgut Erdem'e; kıymetli Ha­
riciyecilerimizden Sayın Faruk Şâhinbaş'a; Mâliye Bakanlığı eski Müsteşarlarından Sayın
Zeyyad Baykara'ya; İçişleri Bakanlığı Özlük İş. Gn. Md. Sayın Metin Dirimtekin'e; Sicil
Şubesi eski Müdîri Sayın Yusuf Ziya Gülek'e; Sicil Şefi Sayın Hikmet Nu'manoğlu'na;
T. R. T. yorumcularından Sayın Nedim Tekin'e;
"Hazırlama Bürosu"nu kurma işinde büyük yardımlarını gördüğüm güzîde Türk Doktoru
Sayın Bn. Melek Caner'e; Kayınpederim Sayın Hasan Hilmi Alp'e; kıymetli Kayınvalidem
Sayın Bn. Fıtnat Alp'e;

— XXXVIII —
Başlangıçdan beri gerek yazı işlerinde, gerek endeks hazırlanmasında benim için cid­
den kıymetli yardımlarını esirgemeyen Emekli Milli Eğitim Müdîrlerinden ve Lise Öğretmen­
lerinden Sayın Bay Uğuz'a; Latife, Güzin, Güner Atak kardeşlere; Suna Kartal'a;
Mehmed Karabatur'a; S.B.F. öğrenicilerinden ma'nevî yeğenim Yaman Törüner'e; İçiş­
leri Bakanlığı Tedk'ık Kurulu'nun kıymetli me'murelerinden Bn. Kübrâ Derin'e; Devlet
İstatistik Enstitüsü me'murelerinden Bn. Tâciser Moray'a ve Bn. Filiz Akbaysan'a;
"Hazırlama BürosıTnun bütün yükünü ve sorumluluğunu üç yıldan beri üstlenen, ya^
ta'tillerinde bile "sıla"sına gitmeyip kendisini bu işe veren Mü'min Öner'e;
ve
Kitabın "Türk Matbaacılığının imkânları içinde, en iyi şekilde basılması için samimî
bütün gayreti gösteren MARS MATBAASI'nm kıymetli Müdiri Sa'deddin Çulan'a, kendi­
sinin şahsında, Kitab'la ilgili bütün personele en derin şükran ve teşekkürlerimi burada
sunmakdan engin bir zevk duymakdayım.


Azîz Mülkiyem!....
Yüce şahsiyyetinin önemini anlatmak amacıyle, ömrümün en güzel beş yılını katık
ederek hazırladığım bu Kitabı, Seni bir asırdır bağrında yaşatan büyük Türk Milleti'nin,
dclayısıyle "Dünya Kamu Ovu"nun incelemesine sunuyorum.
Bu küçük hizmetimle Sana ve hepimizin "efendisi" olan Türk Milletine olan borçla­
rımdan bir kısmını daha ödeyebildiğim kanaatındayım.
Senin, kafa ve ruhuma verdiğin bilgi nuru ve "millî aşk" yardımcılığı ile ben'den
umduğun "hizmet eserleri'ni, arzu ettiğim şekilde, yükseltememiş isem bunda benim hiç
bir suçum yoktur:

«Felek'de baht utansın, bî-nasîb erbâb-ı himmetden »

Adı'nın, yetiştirdiğin evlâdlarınla birlikde y ü c e i i k l e r ' e ulaşmasını ve öm­


rünün büyük Türk Millet'inin hayâtı ile birlikde edebiyyet'e kadar uzamasını, en temiz
duygularla niyaz eder, bu vesiyle ile de "manevi varlığının önünde ta'zimle eğilirim.

21 Şubat 1969
Bahçelievler-Ankara

— XXXIX -
1. Kısım

MEKTEB-İ MÜLKİYYE AÇILINCAYA KADAR OSMANLI


İM PAR ATORLUĞU'nda GENEL İDARE ELEMANI
YETİŞTİREN KAYNAKLAR

(1453 — 1859)

Fethine Belde-i T a y y i b e diye t â r i h düşürülen İstanbul'un, Bü­


yük T ü r k H a k a n ı Fâtih tarafından zaptına k a d a r b i r (Beylik) olan Osmanlı Dev-
leti'nde, Genel İdare Elemanı yetiştiren h e r hangi bir kaynak yoktu. Sultan Orhan
Gazi z a m a n ı n d a kurulan Yeniçeri Ordusuna kaynaklık yapan Yeniçeri Oca­
ğı ve b u n u n b i r nevi İlk Okulu olan Acemi OğlanLar Ocağı'nı askeri bdrer örgüt
olarak kabul etmek mecburiyetinde bulunduğumuza göre, İstanbul'un zaptına ka­
d a r bu m a k s a t l a açılmış b i r okul mevcut değildi. Bu ihtiyaç, ya özel öğrenimle
yetişmişlerin arasından- veya o z a m a n l a r ı n okul'u olan m e d r e s e l e r d e genel öğretim
görmüş olanlardan faydalanılmak suretiyle giderilirdi. Esasen, Osmanlı İmpara­
torluğu, 1839'da Hukuka Bağlı Devlet devresine girinceye k a d a r Genel İ d a r e Teşki­
lâtı da bu ihtiyacı geniş ölçüde hissettirecek d u r u m d a değildi. Ülke, idarî teşki­
lât kademesi olarak H a s , T ı m a r , Z e a m e t adlı v e t a m a m e n
adem-i merkeziyet sistemi ile idare edilen kısımlara ayrılmış; ayrıca Devlet'e bağ­
l ı yarı bağımsız h e r Beylik veya E y â l â t - ı M ü m t â z e kendi usul v e
törelerine göre eyâletlerini idare edegelmişti (1).

1453'de İ s t a n b u l ' u n zaptı ile Devlet hukuken İ m p a r a t o r l u k şekline girince,


Genel İ d â r e ' d e büyük değişiklikler meydana gelmiş; Teşkilât genişletilmiş ve İm­
p a r a t o r l u ğ u n özelliklerine göre yeni kuruluşlar vücud b u l m u ş t u r .

Bu k a d a r geniş ölçüdeki bir değişikliğin pek çok eleman veya teknisyene ihti­
yaç göstereceği, b u n u n d a p e r s o n e l p r o b l e m i 'ni doğuracağı tabiî
idi. B u cihet nazara alınarak Târihimizde ilk Genel İdare E l e m a n
Kaynağı olarak İ s t a n b u l ' d a Top-kapı Sarayı içinde, kesinlikle tesbit edileme­
yen bir târihte, fakat h e r h a l d e 1460'dan s o n r a E n d e r u n M e k t e b i
açıldı. Bu Okul, klâsik, dinî öğretim y a p a n medrese'lerden farklı olarak, denilebi­
lir ki, bugün Türkiye'de H a r p Okulu, Siyasal Bilgiler Fakültesi, H u k u k Fakültele-

( 1) Hazırlamakta olduğumuz Türk • Osmanlı Genel İdare Hukuku ve Teşkilât Târihi adlı kitabımızda bütün bu
hususlar etraflıca ele alımp otarıtik toynaklara dayanılarak izah edildiği cihetle burada daha geniş tafsilâta
girilmemiştir.
ri, Güzel S a n a t l a r Akademisi, Konservatuvar, Veteriner ve Edebiyat Fakültelerinin
b ü t ü n fonksiyonlarını içine alan ve bunların ilk kaynağı olan, 14 yıllık öğretim sü­
reli yüksek b i r öğretim müessesesi idi.

Farsça asıldan* gelen "enderim" iç, yürek veya saray


ve büyük konakların iç kısmı anlamını taşır. Okul,
Topkapı Sarayı içinde kurulduğu için Enderun Mek­
tebi diye adlandırılmıştır. Saray'da, Genel İ d a r e d e ve diğer â m m e işlerinde çalışacak
personeli bu okul yetiştirirdi. Okul'a Acemi Oğlanlar Ocağı'nda ilk genel öğrenimi­
ni t a m a m l a m ı ş devşirme çocuklar, bu iş için yetiştirilmiş u z m a n l a r c a çok sıkı bir
muayeneden- geçirilerek alınır; yüzleri, vücudları K a p ı Ağası huzurunda
"... kıyafet ilmini bilir bir zât'a (psikolok'a) incelettirilir; yüzlerinde sa'd (uğur).
ve m e y m e n e t (güzellik) görülenler Mekteb'e kabul edilir; şirretlik ve fesatlık görü­
lenler reddedilirlerdi."
Acemi Oğlanlar Ocağı'na, a n c a k Türklükle ilgisi bulunmayan devşirme çocuk­
lar alınması t ö r e hâline getirildiği için 18. Asrın s o n u n a k a d a r burası, İ m p a r a t o r ­
luğun hakiki sahibi T ü r k Çocuklarına kapalı k a l m ı ş ; dolayısiyle Devletin en yük­
sek kademeleri T ü r k olmayan, kölelikten yetişme personel tarafından işgal edile-
gelmiştir (2).
Fâtih'in, yeniden düzenleyerek Memleket ihtiyacına cevap verecek hâle getir­
diği E n d e r u n , sistem ve gaye b a k ı m ı n d a n M e d r e s e 'ye benzeme­
yen, medrese programı için lüzumsuz, Memleket için lüzumlu olan çeşitli eğitim ve
öğretim kollarına ayrılmıştı. Bu kollar bilhassa 17. Asırda Acemi Oğlanlar Ocağı'na
son şekil verildikten sonra 7 oda'ya (smıfa) k a d a r a r t m ı ş t ı r . B a ş l a r ı n d a ayrı a y n
btirer Ağa (müdür) b u l u n a n Oda'lar ö n c e :

1. Küçük Oda (~ Hâne-i Sağir)


a d l a n ile iki"ye ayrıldı.
2. Büyük Oda (= Hâne-i Kebir)

Bu kısımda, E n d e r u n ' a alınanlara ilk ve o r t a öğretim yaptırılır; b a ş a r ı göste­


renler E n d e r u n ' u n yüksek kısmı olarak kabul edebileceğimiz diğer 5 Oda'ya sıra
ile terfi ederlerdi.
Oda'larda öğrenim yapanlar dolma adı verilen elbise giydikleri için bunlara
dolmalılar da denirdi.

3. D o ğ a n c ı l a r Odası (Hâne-i B a z b a z a n )
K a d r o s u 40 kişi olup Pâdişâhın avda kullandığı doğan'lara b a k a r l a r ; Ağa'lanna
Doğancıbaşı denirdi.

( 2) 1302-1922 ye kadar geçen 620 y ı l l ı k devre i ç i n d e Osmanlı Devletinde memuriyet adedi o l a r a k 292, şahıs
o l a r a k 215 Sadrâzam g e l i p g e ç m i ş ; b u n l a r ı n 78'i T ü r k , 48'i A r n a v u t , 12'sİ Boşnak, 3'ü H ı r v a t , 11 'i G ü r c ü ,
5'i R u m , 2'si E r m e n i , 2'si İ t a i y s n , 9'u Abaza, 3'ü Çerkez, |'| Rus, Tİ S ı r p , l ' i Bulgar, Ti Pomak, l ' i Ma­
car, 2'si İslav, Ti Çeçen, 3'ü A r a p ' t ı r . Geri kalan 25'i de m i l l i y e t i meçhul dönme veya d e v ş i r m e d i r . Bunların
% 82'si Enderun'dan y e t i ş m e d i r .

2
4. S e f e r 1 i Odası
Bu oda mensupları, Pâdişâhın ve Saray mensuplarının çamaşır, elbise, Saray'ın-
mefruşat işleri ile meşgul olurlardı.

5. Kiler Odası
Ağa'lantna Kllercibaşı denilen bu oda mensuplarının en önemli görevi, Pâdişâ­
hın yiyeceği yemeğin tadına bakmak, bilhassa bu yemeklere zehir vb. gibi şeyler
katılması suretiyle m e y d a n a gelecek herhangi bir ihaneti önlemekdi. Oda mensup­
ları, Saray Mutbağından k o n t r o l ü n ü yaptıkları yemekleri alırlar; hiçbir yere uğra­
m a d a n , hiç b i r kimseye vermeden doğruca Pâdişâhın Odası'na g ö t ü r ü p kendisine
teslim ederlerdi.

6. Hazine Odası
Bu Oda mensupları ve Ağası'nın tek görevi Saray'daki Hazine'nin- muhafazası
idi.

7. Has Odıa
Ağa'larına Has Odabaşı ve 40 kişilik k a d r o s u n a da z ü l ü f l ü denilen bu
Oda m e n s u p l a r ı Pâdişâh'ın gece, gündüz özel hizmetinde b u l u n u r l a r ; H ü n k â r ı giy­
dirip kuşatırlar; geceleri nöbetleşe beklerlerdi. Bu Oda'dakiler elbise olarak
k ıa f t a n giydikleri için b u n l a r a K a f t a n 1 ı da denirdi. O d a ' m n Ağa'sı
b u l u n a n Has Odabaşı Saray'da Kapıağası'ndan (Saray Muhafızları K o m u t a n ı n d a n )
sonra en yüksek rütbeli subay olup Pâdişâhın m ü h r ü n ü (= Mühr-i H ü m â y u n ) de
taşır; hil'at giydirilerek mükâfatlandırılmasına i r â d e çıkanların hil'atlerirJ
de giydirirlerdi.

Atâ Târih'inde (3) E n d e r u n ' u n çalışma sistemi h a k k ı n d a şu bilgi verilmektedir:


"Salı günleri resmî hoca efendiler koğuşları (odaları) teşrif buyurur ve
t a a m ' 1 a r ,(yemekler) t e n â v ii 1 olunur ( y e n i l i r ) ; sonra B u h â -
ri-i ş e r i f (4) -dersleri verilir; u 1 u m - i â l i y e (yüksek d e r s l e r )
okutulurdu. Şu kadar ki, Enderun Halkı'nın ekserisinin tahsil-i ulûm ve maârife
(öğrenim ve eğitime) h a h i ş - i k e m â I 'de (çok istekli) olmak cihetiyle
işbu hoca efendilerden bir günde t â ' H m ve tedris olunan kadar tahsile ka­
naat ohınmayıp bir taraftan içlerinden yetişip me'zun ve müsteid olan erbâb-ı dâniş
v e kemâl'den v e bir cânip'ten t e b a h h u r etmek ( d e r i n l e ş m e k ) isteyen
z a d e g a n (asiller) v e z î k u d r e t l e r (zenginler) tarafından münâsip
maaş ile tedârik ve tâyin olunan hoca efendilerden eyyâm-ı lyd ( b a y r a m g ü n l e r i )
ve sûr' ( d ü ğ ü n ) den vesâir hizmet zuhuru ile mâ'zur bulunulan günlerden maada
küll-ü yevm (ıbütün g ü n ) iktisâb-ı ulûm ve fununa himmet olunur ve akîyb-i
derste şürekâ ( o r t a k l a r , o d a l ı l a r ) yekdiğeri ile müzâkere ve ba'dehu ( s o n r a ) ha-
lifeler'den ( o d a ağası m u a v i n l e r i n d e n ) istihsâl-i mesâil-i müşkile ile (anlamadıkla-

( 3) Bak. : Atâ Târihi; 1. C; 145. sf. (Eski yazı).


( 4) Peygamberimizin sözlerini (hadislerini) toplayan kitap

3
rı güç meseleleri s o r a r a k ) tenvir-i ezhan eylerlerdi (bilgilerini geliştirirlerdi). Bu
suretle okuyup ihrâz-ı dest mâye-i icazet edenlere ( d e r s ve sınavlarda b a ş a r ı gös­
terenlere) taraf-ı Hazret-i Pâdişâhî'den şal'ları ile b i r e r takım m ü k e m m e l elbise ve
atiyye (»bahşiş, a r m a ğ a n ) ihsanı ile tıahsil-i u l û m ve fünun'a tergib (eğitim ve öğ­
r e t i m e teşvik) b u y r u l u r d u . "

Büyük Türk Edip ve Milliyyetçisi Müftüoğlu Ahmcd H i k m e t de, E n d e r u n ' u n


ders programlarını şöyle a n l a t m a k t a d ı r (5):
"Acemilerin ( E n d e r u n ' a ilk başlayanların) ilk muallimleri l a l a adı ve­
rilen şahıslardır. B u n l a r E n d e r u n Mektebi m e n s u p l a r ı n a Kur'ân-ı Kerîm, Tecvid
(Kur'ân-ı Kerîm'i o k u m a kurallarını öğreten bilim veya k i t a p ) İlm-i H â l (Din ku­
rallarını öğreten bilim ve k i t a p ) , Fıkh'a (İslâm Hukuku'rna) dâir kitaplar ökut-
t u r m a k l a beraber, Enderunhı'Ları Arabî, Fârisî ve Türkçe kitabet derslerine devam
ettirirler; keman-keşlik (okçuluk), cündî'lik (binicilik), tüfenk-endazlık (atıcılık),
cirit-bazhk (ciritcilik) ve h a r p ile seyf (kılıç) ve Sinan'da (mızrak, süngü'de) me-
lekeperdazlık (iyi eğitilmişlik) ve ilm-i nıusikî'de m a h a r e t ve nefs-i Padişahî'ye hiz­
m e t eden gediklileri, şuruplar, tatlılar ve yemekler t a b h ( p i ş i r m e ) ve ih­
zarım (hazırlanmasını) tâ'lim'e (öğrenmeye) sevkederlerdi.

Enderunlu'Iar Saray'a gelen H o c a l a r ' d a n (öğretmenlerden) sıra ile, B u h a r i


ve A r a b î 'den ilk v e e n son derslerini o k u r l a r ; C u m a r t e s i v e Ç a r ş a m b a gün­
leri yazı hocalarından S ü l ü s , T a l i k (eski yazı çeşitleri) meşkederler;
Pazar günleri R e i s ' ü l - K u r r â efendiden ilm-i k ı r a a t ( o k u m a ) tahsil v e
Salı günleri yine muallimlerden B u h a r ı ile U 1 u m - i Arabî taallüm
eylerlerdi. B u n l a r d a n başka bir fen ( (bilim)'de, b i r s a n a t ' d e ihtisas Icesbetmek iste­
yenler m ü s â i d gün ve saatlarda ayrı bir muallim'den iktisab-ı feyz için serbest bı­
rakılır ve bu fen ve san'atı öğrenenler ayrıca ihsan'a ve t a l t i f e nail o l a r a k teşvik
edilirlerdi.
Saray'da m ü t e a d d i d (çeşitli sayıda) k ü t ü p h a n e l e r mevcut bulunduğundan
t â ' m i k - ı m a ' l û m a t (bilgi genişletilmesi, zenginleştirilmesi) pek kolaydı. Hat­
tatlığı ileri götürenlere E n d e r u n kütüphaneleri için, n ü s h a l a r ı n â d i r (elyazması)
eserler yazdırılır (kopya ettirilir)'di. Bu sayede E n d e r u n ' d a n pek çok f u z a 1 â
(bilginler), ş u a r â (şâiler) erbâb-ı siyâset, m ü v e r r i h l e r (tarih­
çiler) eshâb-ı sanayi, musikî üstad'ları yetişmiştir.

Lisanımızı teşkil eden Türkçe, Arabî, Farisî gibi üç esas için Devlet'in kurulu­
şu sırasında üç menbâ-i feyz teessüs etmişti ki, Fârisî Tekke'lere has, Arapça
Medrese'lere m a h s u s olduğu gibi Türkçe dahî Enderun'dsa tedris olunurdu..."
Saray'ın m i m a r ' ı m , nakkaş'ım, ressam'ını, hattat'ını, kâtib'ini, müezzin'ini, mü-
neccim'ini, m ü v e r r i h i n i , şâir'ini, âlim'ini, silâhşor'unu, hânende'sini, sâzende'sini,
soytarı'sını E n d e r u n yetiştirir; h a t t â çok defa T ü r k Devleti'nin Serasker'ini (baş-

( 5) Bak. : Mihrap Mecmuası; 835. - 840. sayfalarına.

4
k u m a n d a n ı n ı ) kadı-ı asker'ini (askeri en büyük h â k i m ) , Sadrâzam'ına, Kaptân-ı Der­
yasını, Vâli'lerini, Elçiler'ini E n d e r u n verirdi.
Enderun'dan- pek çok idare adamları yetiştiği gibi H a t t a t Recep Halîfe, H a t t a t
Derviş Ahmed Halîfe, Musikişinas Müezzinbaşı Mustafa Ağa, H a t t a t T ü r k Ali gibi
âlim ve s a n ' a t k â r l a r da yetişmiştir. Ayrıca hem idareci, h e m sanatkâr, hem ku­
m a n d a n olarak N a k k a ş H a s a n Paşa, K e m a n k e ş Kara Mustafa Paşa, H a t t a t H a s a n
Paşa, Kavukçu Mustafa P a ş a ; S a d r a z a m veya Eyâlet Beyi olarak Tırnakçı H a s a n
Paşa, Baltacı Mehmed Paşa, Sarıkçı Mustafa Paşa, Deli Hüseyin Paşa, Çorlu'lu Ali
Paşa, Şehit Ali Paşa, Katnijeli İ b r a h i m Paşa, Karavezir Mehmed Paşa, Silâhdar Ali
Paşa, m e ş h u r (Silâhtar Târihi) y a z a n Silâhdar Fındıklılı Mehmed Ağa, Divân Ede­
biyatının m e ş h u r şâirlerinden E n d e r u n l u Vâsıf E n d e r u n m e k t e b i n d e n yetişmiş­
t i r (6).

Bir Oda'dan diğer Oda'ya geçmek için kıdemli olmak şarttı. Son sınıf demek
olan H a s O d a 'ya k a d a r gelenler ç ı k m a tâbiri ile ç ı k a r d ı r l a r ; baş­
k a bir deyim ile E n d e r u n ' d a n mezun edilirler, ç ı r a ğ edilirler v e h e r türlü
H ü k ü m e t ve O r d u işlerinde kullanılırlardı. Çıkma m ü d d e t i 8 yıldı. Mezun olanların
yerlerine A c e m i O ğ l a n l a r mekteplerinden yenileri alınırdı.
E n d e r u n ' d a n mezun olanlar Vezir-i Azamlık, K a p t a n Paşalık, Yeniçeri Ağalığı,
Kapıcrbaşılık (Saray Muhafız Birliği K o m u t a n ı ) , M i r a h u r l u k (Saray'ın
binek ve yük hayvan ahırları ile bunların seyis ve bakıcılarının âmiri olan kim­
se, b u n a î m r a h o r da denirdi), Eyâlet Valilikleri, Sancak Beylikleri gibi
Saray ve H ü k ü m e t i n yüksek memuriyetlerine tâyin edilirlerdi (7).
18. Asır sonlarına k a d a r E n d e r u n Mektebinden 89 Sadrâzam, 3 Şeyh'ül-Lslâm,
36 Kaptân-ı Derya yetişmiştir (8).

"... E n d e r u n zarif, ince idare adamları, ten-dürüst (sağlam, kuvvetli) kahraman­


lar, m u k t e d i r ve mütefennin (teknik bilgisi olan), h ü n e r v e r ( u s t a ) ve s a n ' a t k â r l a r
yetiştiriyordu. Fakat ne bu idare a d a n ı l a n , ne kahraınıanlar ne de hünerverler
T ü r k ' ü n fıtrî dehâsı'ndan hissedar olmuyorlardı. Onlar için m u h i t İ s t a n b u l ve Sa­
ray'dan ibaretti. Onlarca gaye, Miliet'e değil, Saray'a hizmet etmek; onlarca emel
T â r i h d e güzel ad b ı r a k m a k değil, vali ve vezir olmak, zenginleşerek t a h a k k ü m ey­
lemekti, B-u gibilerce bazen iyi, güzel ve büyük hizmetler yapıldığı g ö r ü l m ü ş t ü n Fa­
k a t b u n l a r istisnayı teşkil e d e r ; istisna ise kaideyi teyid eyler. Ekseriya, millî
i m â n a mâlik olmadıklarından ihtiraslarının saikası ile Vatan'ın vücuduna derin
yaralar açıyorlardı. Bu hâlin sebepleri ayrı ayrı idi. İslâmiyet'in T ü r k Milleti Ru-
h u ' n a aşıladığı d e m o k r a t i k his'den, bu esirlikten yetişme âilesiz, an'anesiz b u l u n a n
Devlet Adanılan faydalanarak, Anadolu'nun, Kümelinin asıl T ü r k Halkına musal­
lat oluyor; onların servetlerini, şereflerini h â n e d a n ' t a n n ı berbat ederek zâtı men-

< 6) Bak. : Türk Ansiklopedisi; V . C ; 12. sf.


< 7) Araştırmalarıma rağmen Enderun'dan kaç kişi mezun olup ne vazife aldıklarına dâir maalesef bir kaynağa rast­
layamadım.
( 8) Bak. : Türkiye Maârif Târihi; Osman Ergin; İstanbul 1939; 1. C, 10 - 12 sf.

5
fçatlan u ğ r u n a imhaya çalışıyor; bu yüzden bir çok kıtal'lere ve ihtilâi'Iere sebep
oluyorlardı (9).
E n d e r u n ' d a n yetişme Valilerin maiyyetlerinde götürdükleri ve K 1a p ı k u I u
adı verilen e t b â (uşaklar) ve h a ş e m ( h i z m e t k â r l a r ) dahî kendileri gibi esir veya
devşirmeden yetişmiş T ü r k asıllı olmayan kimselerden m ü r e k k e p olduklarından
onlar d a efendileri gibi d a v r a n m a k t a ; M ü l t e z i m l i k (Devlet Geliri'ni gö­
türü olarak toplayan), M u h a s s i 1 1 i k (vergi tahsildarı), M u h t e -
s i b 1 i k (Belediye işlerine bakan.- m e m u r ) , S ü b a ş ı l ı k ( E m n i y e t ve
asayiş işlerine b a k a n m e m u r ) gibi vazifelerle vilâyetlerin h e r tarafına gönderi­
lip o m a h a l halkının b a s m a musallat edilmekle idiler.
Bu m e m u r l a r h e m kendileri, h e m efendileri için halkı soyarlardı. Valiler, Ve­
zirler mevkilerinin tehlikede olduğunu görünce gâh yeniçeri'leri, gâh sipâhi'leri,
bâzan din adamlarını el allından kışkırtarak iliç yoktan isyanlar çıkartıp D e v l e t i n
başına gaileler açarlardı (10)."

1825'de Y e n i ç e r i l i k dolayısiyle A c e m i O ğ l a n M e k ­
t e p l e r i kaldırılıp askeri v e mülkî okullar açılmasına rağmen E n d e r u n Mek­
tebi, eski önemi k a l m a m a k l a beraber, Saray hizmetleri için eleman yetiştirmeye
devam e t m i ş ; 1908'de 2. Meşrutiyet'ir. ilânına k a d a r yaşamıştır.
Tanzimat'dan sonra ilk, o r t a öğretim/de ve m e d r e s e l e r d e yenileştirme yapılır­
ken Enderun'a da el a t ı l m ı ş ; bu Müessese, eski a m a ç ve programı değiştirilip, yal­
nız Saray personeli yetiştiren bir k a y r a k hâline getirilmişti.

1850 (1267) tarihli Meclis-i Valâ Mazbatasında "Mekâtib-i Umumiyye N â z ı n


(Millî Eğitim Bakanı) Saadetlû Kemâl Efendi bendeleri gidip, Hazine-i H ü m â y u n
Kethüdası Saadetlû Ağa Hazretleri ile birlikte o r a n m ( E n d e r u n Mektebi'nin) ah-
vâl-i hâzııasmın ve suret-i t â l i n i ve tealiünılerinin ilerlemesi vesâil-i muktaziyesini
tahkik ve istişare ile Meclis-i âcizânemize vâki' olan ifâdesine göre, şimdiki halde
o r a n m beş Arabi ve Farisî hocası olup, ancak Arabi hocalarının birisi K ü t ü p h a n e
Hocası ( m ü d ü r ü ) olarak vazife-i memuriyeti, haftada bir kere gelip Hadîs-i Şerif
o k u t m a k t a n ibaret olduğuna v e biri dahî A k a ğ a l a r ' a m a h s u s bulunduğu­
na nazaran asıl Arabi hocaları üç adet olup b u n l a r dahî haftada ikişer gün gele­
r e k ulûm-i Arabiyye'den herkesin mertebe-i istidadlarına göre sarf, nahiv ve fıkh4
şerif dersleri o k u t m a k t a ve Farisî hocası dahî haftada üç gün gelip d e r s vermekte
iseler de suret-i t â l i m ve teallümleri usul-i cedide-i mer'iyye üzerine olmadığından
ve riyaziyat hocaları b u l u n m a d ı ğ ı n d a n Fermân-ı Alî veçhile derslerinin usul-i mat-
l û b e üzere okutt-uru'tlnası vesâitinin istikmâline..." teklifi yapılmış ve bu Müessese
bir çeşit idâdî (şimdiki lise) derecesine indirilmiştir.

< 9 ) Kuyucu Muratpasa adlı devşirmenin C e l â l i Isyanlan'nı bastırmak i ç i n Anadolu Halkı'ndan 40.000 kişiyi
Öldürmesi bunun en t i p i k m i s â l i d i r (Yazar).
( 1 0 ) Bak. : M i h r a p Mecmuası; sf. 844.

6
1909 da yapılan Islahat'da da dersler ve sınıflar aşağıdaki şekilde düzenlen­
miştir:

İptidaî (İlk okul kısmı) 1. Sınıf, Eczâ-i Şerife (Kur'an-ı Kerim'in k ı s ı m l a r ı ) ;


Tâlim-i N a m a z ( N a m a z ö ğ r e t i m i ) ; Hesab-ı
Zihnî ( a r i t m e t i k ) ; Hatt-ı Sülüs (Sülüs yazısı
dersleri).

2. Sınıf, Kur'an-ı K e r î m ; İlm-i H â l ; Kıraat-ı Türkiy*


ye (Türkçe o k u m a ) ; H e s a p ; İ m l â (yazı);
Hatt-ı sülüs.

3. Sınıf, Kur'ân-ı K e r î m ; İlm-i H â l ; Tecvid (Yanlışsız


K u r ' a n o k u m a ) ; Kıraat-i Türkiyye; Hesap;
İ m l â ; Hatt-ı sülüs.

Rüştî (Orta Okul) 2. Sınıf, Ulfım-i Diniyye (din d e r s l e r i ) ; Arabî (Arap­


ç a ) ; Fârisî ( F a r s ç a ) ; Lisân-! Osmanî (Türk­
ç e ) ; H e s a p ; İ m l â ; Hatt-ı Sülüs (sülüs deni­
len bir yazı şeklini öğretme d e r s i ) ; Hatt-ı
Rik'a (Rik'a denilen bir yazı şeklini öğretme
dersi); Resim.

2. Sınıf, Ulûın-i Diniyye; Arabî; Fârisî; Lisân-ı Os­


m a n î ; Hesap; İ m l â ; Hattı-ı S ü l ü s ; Hatt-ı
Rik'a; Resim; Coğrafya.

3. Sınıf, Ulûm-: Diniyye; İlm-i Ahlâk; Arabî; Fârisî;


Lisân-ı Osmanî; Hes:ap; Coğrafya; İmlâ;
Hatt-ı S ü l ü s ; Hatt-ı Rik'a; Resim.

4. Sınıl, Ulûm-i Diniyye; İlm-i Ahlâk; Arabi; Fârisî;


Lisân-ı O s m a n î ; H e s a p ; Coğrafya; H e n d e s e ;
İmlâ; H a t t ı S ü l ü s ; H a t U Rik^a; Resim.

Bu sınıflardan sonra b i r de İhtisas Sınıfı diyt adlandırabileceğimiz ve öğretim


süresi (3) yıl oLan S ı n ı f - ı M a h s u s ilâve edildi k i b u S ı n ı f 'in
dersleri d e :

1. Ulûm-i Dinîye:

2. Edebiyat-ı Osmaniye;

3. İlm-i Kelâm ( T a n n ' n ı n birliğini isbatlayan dinî b i l i m ) ;

4. T a s v i r i Ahlâk;

5. Mantık;

7
6. Târih-i Umumî;

7. Coğrafya-i Umumî;

8. Riyaziye; ( C e b i r ) ; Müsellesat (Trigonometri);

9. Ulûm-i Tabiîye (Biyoloji, Fizik, K i m y a ) ' d e n ibaretti.

Nihayet, 1 Temmuz 1325 (1909) de 743 sayılı ve k a n u n niteliğinde "Enderun-i


Hümâyun Müstahdeminizin Tensik-i Vezâif ve Maaşatına Dâir Kararname" ile bu
Mektep de t a m a m e n kaldırılıp Târih'e m â l e d i l m i ş ; E n d e r u n ' d a k i eski Târihî Oda'-
lar H a s O d a , H a z i n e , S e f e r l i K o ğ u ş l a r ı olmak
üzere 3'e indirilmiş; E n d e r u n Mektebi mensuplarının diledikleri okul'lara devam­
ları prensibi k o n m u ş t u . En az d ö r t asır Osmanlı Devlet ve İ m p a r a t o r l u ğ u n a Ge­
nel î d â r e E l e m a n ı yetiştiren E n d e r u n ' u n ilgası h a k k ı n d a k i k a -
r a r n â m e 'deki konumuzla ilgili maddeler şöyledir (11):

" M a d d e 1. — Topkapı Saray-i Hümâyunu ile Enderun-i Hümâyûn'un idâre-i


umumiyyesi, Hazine-i Hümâyun Kethüdâlığı'na muhavveldîr. Hazine-i Hümâyun
Kethüdâsı'nın merci'i Hazine-i Hassa-i Şahane Nezâreti'dir. Mıaaş-ı şehrî'si üçbin
kuruştur.
Kethüdâlık hizmeti, taraf-i eşref-i Hazret-i Pâdişâhî'den şâyan-i vüsûk (güveni­
lir) ve emniyet bir zâta tevcih olunur.

Madde 2. — Hazine-i Hümâyun Hey'et-i Kalemiyesi bir Başkâtip ve iki kâtip ve


bir k a f t a n ı (kaftancı) ile bir S e r g u 1 â m ( B a ş o ğ l a n ) dan müte­
şekkildir.

Madde 3. — Enderun-i Hümâyuıı'da nıinelkadim Oeskidenberi) mevcut oldu­


ğu üzere Has Oda, Hırka-i Saadet (= Hz. Peygamberimizin elbiselerinin bulunduğu
yer) v e H a z i n e ve S e f e r l i K o ğ u ş l a r ı ibka olunmuştur.

Madde 5 . — ( H a s o d a ) Hırka-i Saadet Hademesi'nden ikisi i m a m e t


(umamlık) vazifesi ile de mükelleftir.

Madde 6. — Hazine ve Seferli Koğuşları hademesi, muallimîn-i mahsusası'ndan


(özel ö ğ r e t m e n l e r d e n ) Akaaid ve Kur'an-ı Kerim teallümü (öğrenimi) için Cuma'-
dan mâda her gün bir veya iki ders alacaklardır. Muallim efendiler, bunların hıfz-i
Kur'ân etmelerine cehd ve gayret edecekler ve teşvikat'da bulunacaklardır. -

Madde 9 . — H a z i n e ve S e f e r l i Koğuşları Hademesinin mikdan


asgari otuz'a tenezzül ettikde, münhal vuku' bulduğu takdirde yeniden intihap olu­
nacak hademe'nin sin'ni (yaşı) yirmi'den aşağı olmaması ve hiç olmazsa R ü ş ­
t i y e tahsilini ( o r t a öğrenimini) ikmâl etmiş bulunması v e ilel ( s a k a t l ı k ) v e
eskam (hastalıklar)'dan masun ve hüsn-i hâl ve siyret ile müştehir olması starttır.

(11) Bak. : Düstur; Tertib-i sâni ( 2 . t e r t i p ) ; 1. c i l t , N u . 8 9 ; 357. - 363. sf; Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye.

3
Madde 10. — (Yeni tâyin'Ierin bizzat Pâdişâh tarafından yapılacağını bildir­
mektedir.)

M a d d e 11. — Elyevm ( h â l e n ) Enderun-i Hümâyun'da mevcud olan Mektep lağ-


volunmuştun Talebe-i müdâvimüı ( b u okula devam eden öğrenciler) meyânında bi-
kes (kimsesiz) olanlar mekâtib-i sâire'ye (diğer o k u l l a r a ) yerleştirilecek ve sâhib-i
aile bulunanlar ailelerine iade ve tevdi' ve devamsızların kaydı terkin kılınacaktır
(silinecektir).Bunların maaşları kat' edilmiştir. Gerek Mekteb-i mezkûr ( E n d e r u n
Mektebi) muallimîni'ne v e gerek K a l e m 'den ve K o ğ u ş l a r 'dan kad­
ro hâricine çıkarılanlara, Devâir-i Hükûmet'den ( H ü k ü m e t Dâirelerinden) kadro
hârici kalacak memurîn'e edilecek muamele misillû, muamele edilecektir.

Madde 22. — Enderun-i Hümâyun müstahdemini vezâif-i asliyelerine (esas gö­


revlerine) halel gelmemek üzere arzu ettikleri mektepler'e devam edebilecekler ve
suret-i devamlariyle derece-i tahsil v e terakkilerini gösterir evrak'ı H a z i n e
K e t h ü d a s ı 'na irâe edecekler (gösterecekler)'dir.

Madde 23. — Enderun-i Hümâyun müstahdemini bilimtihan tebeyyün edecek


derece-i ehliyet ve liyakatları ile mütenâsib hidemât-ı Devlet'e (devlet hizmetlerine)
kayırilacaklardır."

3 0 m a d d e d e n ibaret olan b u K a r a r n a m e ( — K a n u n ) ile Ende*


run Mektebi, dehlizlerinin raflarında binbir çeşit müesseseyi saklayan, T â -
r i h ' e iade edilmiş olunuyordu.

Büyük kapı, yüksek kapı (= S u b l i m e Por-


D A B - I ALI t e \ a n l a m ı n a gelen Bâb-ı Âlî, esasınaa bir okul
MEKTEBİ , . r . K v .. .. ^
olmayıp Osmanlı imparatorluğu Yürütme Organı -
nın t ü m ü n ü içine alan H ü k û m e t ' i n bulunduğu yerdir. Dilimiz'de umumiyetle Âmme
Kuvvetlerinin sonuna d â i m a bir (kapı) getirilir. Devlet Kapısı, M a h k e m e Kapısı,
H ü k ü m e t Kapısı v.b.... gibi. Eski diplomatik yazışmalarda geçen- Bâb-ı Âlî kelimesi
d â i m a Osmanlı Hükümeti yerine kullanılmıştır.
Bâb-ı Âlî, bu günkü anlamında H ü k ü m e t - Kabine olarak 1654'de S u l t a n I I . Ah*
m e d z a m a n ı n d a k u r u l m u ş t u r (12). Daha önceleri S a d r â z a m l a r ı n hem m a k a m l a r ı
hem resmî konakları olarak b u r a y a Paşa Kapısı adı verilirdi. 1650'ye k a d a r Hükü­
met işleri Saray'da kurulan D i v â n - ı H ü m â y u n 'da görülürdü. Bu tâ-
rih'de, K ö p r ü l ü Mehmed Paşa'nın Sadâreti z a m a n ı n d a Sadrazamlık M a k a m ı önem
kazanmış ve H ü k ü m e t işlerine, b a ş k a bir deyimle Bâb-ı Âsâfi denilen Paşa Kapı­
s ı n d a k a r a r verilmeye başlanmış; bilhassa T a n z i m a t'dan s o n r a Bâb-ı
Alî hem teşkilâtlanmış, hem de geniş ölçüde güçlenmiştir. Bu güçleniş 2. Abdülha-
mid zamanına k a d a r s ü r m ü ş t ü r . Abdülhamid, bütün- H ü k ü m e t yetkilerini Saray'da
topLama sistemi izlemiş; d u r u m 2. Meşrutiyet'e k a d a r devam etmiştir. 2. Meşru­

t u ) Bak. : İslâm Ansiklopedisi; Bâb-ı Âlî Maddesi.

9
tiyet'in ilânından sonra Bâb-ı Âli t e k r a r önem k a z a n m ı ş ; bilindiği gibi 1922 Ekim
Ayı'nda Saltanat'la birlikte Târih'e m â l o l m u ş t u r .

Bu gün İstanbul Vilâyet Konağının bulunduğu yerde inşâ edilen Bâb-ı Âlî
(= Sadrazamlık, Başvekillik Binası) muhtelif târihlerde onbir defa yanmıştır. Bu
günkü bina 1326 (1910) da çıkan son yangından sonra yapılandır (13).

Bâb-ı Âlî'nin, «pek tabiî olarak başı ve en büyük âmiri S a d r â z a m ' di.
Burası Sadrâzamların hem k o n a k l a n , h e m aşağıda anlatacağımız gibi. H ü k ü m e t
E r k â n ı ile birlikte Devlet'in hizmetlerini y ü r ü t t ü ğ ü M a k a m ' ı idi.

Harem D â i r e s i , S e l â m l ı k D â i r e s i , K a l e m dâi­
#
r e s i oLarak 3 e a y n l a n Bâb-ı Âlî'de Genel î d â r e Elemanı yetiştiren kısım
K a l e m D â i r e s i kısmı'dır. B u Dâire:
û) Kethüda Bey Dâiresi;
b) Divân-ı H ü m â y u n K a l e m i o l m a k üzere iki'ye ayrı­
lırdı.
Sadrâzam'ın bir nevi muavini olan K e t h ü d a Bey'in vazifesi içişlerine
bakmaktı. İçişleri görevi, 1876'da Dâhiliye Nâzırhğı'na (İçişleri Bakanlığına) çev­
rildi.
Divân-ı Hümâyun Kalemi'nin başı ve âmiri de, bu Kalem'de b u l u n a n k â t i p l e ­
rin başı anlamına ge|en Reis ü 1 - k ü t t a b 'di. Reis ül-küttap dışişlerini yürü­
türdü. Bu m a k a m da Tanzimat'dan sonra Hâriciye Nâzırlığı'na çevrildi. Reis
ül - küttab'ın e m r i n d e çalışan  m e d c i , Bâb-ı Âlî'den P â d i ş a h ' a
ar/edilecek tezkereleri yazar, yazdırır; B e y l i k ı: i Pâdişâh'dan gelen emir­
lerin, fermanların gereğini, S a d r â z a m ' d a n alacağı direktife göre, yerine getirir;
Devlet'ce yapılacak anlaşmaların esaslarını hazırlar; bunların ve b ü t ü n evrakın ar­
şivini tanzim e t t i r i r ; T e r c ü m a n d a Bâb-ı Âlinin bilhassa S a d r â z a m ile
Reis ül - küttab'ın, elçiler'le konuşmalarını sağlar; yabancı elçiler Pâdişâh'a iti-
matnâme'sini takdim sırasında da H u z u r ' da tercümanlık yapardı.
Bu kalemlere, evlerinde özel olarak veya sıbyan mekteplerinden ilk öğrenimi­
ni yapmış, bir müddet de Câmi'lerdeki derslere devam etmiş olan 12-16 yaşlarında,
m e m u r ve tanınmış ailelerin çocukları m ü l â z ı m veya ş â k i r d adı
altında maaşsız olarak alınır; Kalem'lerin başında b u l u n a n ve kendilerine aynı
zamanda Hâcegân-i Divân-ı Hü m â y u n adı verilen şahıslar
tarafından â m m e hizmetlerinin h e r dalında yıllarca yetiştirilir ve olgunluk çağına
geldikleri anlaşıldığında Bâb-ı Alî Kalemleri'nden birine maaşlı m e m u r olarak tâ­
yin edilir; sonraları başarı derecelerine göre en üst m a k a m l a r a k a d a r yükselirler­
di.
Türk Târihi'nde büyük devlet adamlığı rütbesine ulaşmış olanlardan Sadrâzam
Koca Reşîd Paşa, Âlî Taşa, Midhtıt Paşa hep b u r a d a n ve bu esaslarda yetişmişler­
dir.

(13) Bak. : Mecelle-i Umur-i Belediye; Osman N u r i ; sf. 1279

10
Bu gençler bir nevi m e m u r l u k öğrenim ve stajı yaparken gösterdikleri başarı
derecesine göre bu günkü soyadları gibi eski deyimle m a h l a s alırlar; bu mahlâs'lar
ö m ü r l e r i boyunca a d ' l a n ile birlikle söylenir ve yazılırdı. M a h l â s ' l a n n en yüksek
dereceleri N â i m â , R e f i â , Y e k t a , V a h d e t i , Ş e f k a t i ,
 I î gibi d e y i m l e r d i (14). Bunların alınıp verilmesi de t ö r e n l e r l e olurdu. Meş­
h u r şâir Hâkanî'nin asıl adı Mehıned ve m e ş h u r S a d r â z a m Alî Paşa'ıun asıl adı
Mehmed Emîn, Midhat Paşa'nın Ali Şefik olmasına rağmen b u r a d a n aldıkları mah­
lâs'lar ile Târihe biri Hâkanî, diğeri Alî üçüncüsü de Midhat olarak geçmiştir.
Osmanlı Devleti'nin b ü t ü n iç ve dış icraatı Bâb-ı Âlî'ce y ü r ü t ü l d ü ğ ü n d e n bu
Okul'da h e r m u a m e l e için ayrı bir yazı ve yazışma şekli mevcutlu. Uzun yıllar
^âb-ı Âlî'ye m ü l â z e m e t e n (maaşsız olarak) devam eden gençler, bura­
d a ihtisas sahibi olmuş kalem âmirlerinin gözetim v e öğretimi'nde d i v â n i ,
celi, s ü l ü s , n e s i h , t â ' l i k ve r e y h a n ! denilen v e e n
ç o k kullanılan yazı şekil ve muamelâtını öğrenirlerdi. Ayrıca, Osmanlıca dediğimiz
ve Arapça. Farsça karışımı yazı dili'nde de geniş bilgi edinmeleri için hafta'nın be­
lirli gün ve saatlerimde Bâb-ı Âlî'de H ü k û m e t ' ç e açılan kurs'larda resmî öğretmen­
lerden Arapça, Farsça öğrenimi yaparlardı. B.u sebeple "Tefeyyüz edecek ketebe
(kâtipler, sekreterler) ulûm-i Arabiyye, Fârisiyye'den b e h r e d a r o l m a d ı k ç a tahsil-i
fenn-i kitabet (resmî yazışma öğrenimi) edemiyeceği bedihesi (gerçeği) ile bundan
akdem (evvel) Bâb-ı Defterdarî ketebesinden Hacı Pertev Efendi Müderris (Profe­
s ö r ) tâ'yin olunduğu misillû (gibi) Bâb-ı Âlî Şâkirdan-ı Aklâm'ına da (kalemlere,
dâirelere maaşsız devam eden öğrencilerine de) şâir-i meşhur Aynî Efendi
h â c e (= Hoca, ö ğ r e t m e n ) n a s b o l u n d u (atandı) (15).

Tanzimat'ın ilânı ile Batı'ya yönelme hareketleri başlayıp Genel I d a r e ' d e pek
çok yenilik ve değişmeler meydana gelince, Devlet'in en yüksek y ü r ü t m e teşkilâtın­
da Bâb-ı Âlî'de çalışacak olanların, y u k a r d a belirtilen esaslarda yetiştirilmesi ye­
terli görülmeyip ydni bir okul açılması ve b u r a d a m e m u r adayları temel öğrenimi'-
ni t a m a m l a d ı k t a n sonra m e m u r - stajiyer'i olarak alınması kararlaştırıldı. Böyle
b i r okul'un açılması zorunlu idi. Çünkü "... Kalemler'e (Bâb-ı Âlî Dâirelerine) alı­
n a n sakiı dan, sekiz on yaşma k a d a r m e k t e p l e r d e yalnız tâ'lim-i Kur'ân-ı Kerîm
e d e r e k füçümle (kısacası) sülüs (eski harflerle yazı şekli) karalayıp Arabi ve Fâ­
risî'ye dâir hiç bir şey g ö r m e m i ş ve umur-i dâhiliye (içişleri hizmetleri) ve hârici­
yemde (dışişleri hizmetlerinde) i s t i h d a m olunacak ketebeye (kâtiplere) göre ta'limi
(Öğretimi) e h e m ve e l z e m (önemli v e zorunlu) olan ulûm-i riyaziye
( M a t e m a t i k ) ve fenn-i Coğrafya'nm belki ismini bile işitmemiş olduklarından ve
Kalem'lerde dahî bunların tahsili (öğretilmesi) m ü m k ü n olamadığından ve ancak
fenn-i kalem'den (güzel yazı yazmak biliminden) b a ş k a ilim ve h ü n e r ' d e n bibehre
(nasipsiz, habersiz) k a l m a k t a olduklarından led'el-hâce (ihtiyaç duyuldukça) Ma-
kaam-ı Saltamt-ı Seniyye'de (Devlet Merkezinde) istihdâm'a lâyık (çalıştırılmaya

( 1 4 ) Bak. : T ü r k i y e Maârif T â r i h i ; Osman E r g i n , i. C . ; 53. sf.


(15) Bak. : Lütfî T â r i h i , 1245 (1829) y ı l ı o l a y l a r ı .

il
elverişli) a d a m bulunmadığı..." (16) da acı bir gerçekti. Bu sebeple önceleri okul
olarak Bâb-ı Alî civarındaki Bâb-ı Defterdarı (Eski Mâliye Nezâreti Binası) t a m i r
ettirilip ayrılmış; fakat Bâb-ı Âlî Binasının 2. defa yanması üzerine bu b i n a Bâb-ı
Alî'ye ayrılmış; Okul ise S u l t a n a h m e d Câmi'inin H ü n k â r Mahfeli'ne taşınmıştır.

2 sınıflı ve 3 yıl öğrenim süreli olan bu Okul'a ilk öğrenimini t a m a m l a m ı ş


(100) öğrenci alınmış; Arapça, Farsça, Fransızca, Coğrafya, Matematik öğretecek,
h e r çeşit güzel yazı eksersizleri yaptıracak ehil öğretmenler tâ'yin edilip d e r s l e r e
başlanmıştı. Bu sırada, özel olarak, yine m e m u r yetiştirmek amacı ile Mekteb-i
Ulûm-i Edebiyye a ç ı l m ı ş ; Bâb-ı Âlî ve H ü k ü m e t Dâirelerinde, bu iki okul mezun­
larından başka hâriç'den hiç kimsenin alınmaması prensibi u y g u l a n m a y a başla­
mıştı (17).

1821'deki m e ş h u r R u m - Y u n a n İ h t i l â l i n d e n (18) sonra, İ s t a n b u l ' u n


fethinden bu târihe k a d a r Bâb-ı Âlî'de Devlet Tercümanlığı yapan ve bu suretle
Devlet'in en m a h r e m ve en önemli meseleleri'ni öğrenen R u m I a r ' a itimat
kalmadığından, ıbaşka bir deyimle R u m ' ların mâhiyetleri t a m a m e n anlaşıl­
dığından, T e r c ü m a n l ı k hizmetlerinin d e M ü s l ü m a n veya
Türk-Müslüman asıllı kimselerce yapılması kararlaştırılmıştır.
Tanzimat'a k a d a r dinî düşünce ve bâtıl bir inanış yüzünden- Müslüman-Türk'-
ler ne kendileri yabancı dil öğrenirler, ne de çocuklarının öğrenmelerini sağlar­
lar; böylelikle â m m e hizmetlerinde yabancı dil'i gerektiren işlerin gayr-i müslim-
lerin bilhassa Rum'ların tekel'inc geçmesine s e b e p olurlardı. İ m p a r a t o r l u ğ u n çöküş
devrinde bu d u r u m çok büyük z a r a r l a r a yol açmış; Devlet'in Dışişleri Bakanı gö­
revini yapan R e i s ü l - k ü t l a b , Rum t e r c ü m a n l a r elinde bir nevi
oyuncak hâline gelmiş; Dışişlerini yürüten esas eleman b u n l a r olmuşlardı. Yunan
İhtilâli ile Rumların gerçek maksat ve Devlet'e karşı t u t u m l a r ı t a m a m e n anlaşıldı­
ğından ve ".,.. Yunan İhtilâü'nin en kuvvetli elebaşılarından, o z a m a n Bâb-ı Âlî
Baş-tercümanı olan, Kostaki'nin i'dâmından sonra İstavraki Bey Divân-ı Hümâ­
yun Tercümanı oldu idiyse de Bâb-ı Âli'nin ve Pâdişâh'ın lalehımûm R u m i a r ' d a n em­
niyeti müiîselib olup (güveni kalmadığından) onbeş y i r m i günden beri (İhtilâl'in
başlama târihi olan 12 Şubat 1821'den itibaren) Bâb-ı Âlî'de Frengi (Fransızca) ve
Rumiyy'ül-ibâre (Rumca) kâğıtlar M ü h e n d i s h â n e hocalarından Ru-
miyy'ül-asıl (Rum asıllı) Bulgaroğkı Yahya efendi'ye (19) tercüme etürilmekte-
idi. (Yahya Efendi) B u n d a n sonra dahi o mîsillû evrakı muayene ve tercümelerini
mukabele ve m ü n d e r e c a t ı n ı Evliya*i Umûr'a (Devlet büyüklerine) ifâde e t m e k ve
m ü s a i d ve heveskâr olan efendilere düvel (devletler) ve milel (milletler) beyn'üıde
(arasında) müledavil (geçerli) olan elsine-i ecnebiyye'yi (yabancı dilleri) ö ğ r e t m e k

(16) Foto kopisi Arşivimiz'de mevcut (Gurre N - 1244) sayılı Belge'den.


(17) 1859'da- Mülkiye Mektebi açıldıktan sonra da aynı prensip uygulanmıştır.
(18) Yunanistan'ın bu günkü bağımsızlığını sağlayan Yunan İhtilâli. Bu ihtilâli yapan teşkilât, İstanbul'daki Rum
Patrikhanesinin yetiştirdiği elemanlardan kurulmuş. (Ethniki Hetaİria = Etniki Eterya) adlı gizli ihtilâl komi-
tesidir.
(19) Yahya Nâcİ Efendi, Meşhur Sadrâzam - Başvekil Ahmed Vefik Paşa'nın dedesi olup, mühtedî'dir. (Yazar).

12
hususlarına m e m u r oldu. Ketebe-i Ak la m (Dâirelerde, kalemlerdeki kâtipler, me­
m u r l a r ) vesâireden tahsil-i lisan'a heveskâr olan efendiler için alâ m e r â t i b i h i m (ba­
rem derecelerine göre) m a a ş l a r tahsisi ile Bâb-ı Âlî'de bir T e r c ü m e Odası açıldı.
M u k a d d e m ve m u a h h a r ( b u n d a n evvel ve s o n r a ) R u m tercümanlarının pek çok
fesad ettikleri m u h a k k a k olmakla fî-mâ-bâ'd (sonunda) t e r c ü m a n l a r ı n ehl-i İslâm'­
d a n olmasına niyyet edildi ( k a r a r verildi) " (20).
Bâb-ı Âlî Tercüme Odası adı verilen ve bir nevi tekâmül kursu niteliğinâ taşı­
yan bu Okul'a daha sonraları Fransızca'dan başka Târih-i Umumî (Umumî Ta­
rih) ve Fenn-i Hesap ( M a t e m a t i k ) derslerinin de eklendiğini anlıyoruz (21). Bu
Oda (= okul) Osmanlı Devletine yüksek vasıflı, batı kültürü'nü ve dillerini bilen
çok sayıda eleman yetiştirmiştir ki Şinâsî, N â m ı k Kemâl, Ziya Paşa bunLardandır.

Tanzimat'ın ilânı üzerine batı'ya pek çok sayıda öğrenici gönderilmesi, istan­
bul'da açılan Fransız okulları ile Galatasaray Sultanîsi (lisesi)'ne varlıklı Müslü­
m a n ailelerin de çocuklarını göndermeleri â d e t ve usul hâline gelmesi üzerine
Bâb-ı Âlî'de açılan T e r c ü m e O d a sı önemini v e okul o l m a niteliğini
kaybetmiş; 2. Abdülhamid zamanında Hâriciye Nezâreti H u k u k Müşavirliği'nin
T e r c ü m e Şubesi hâline gelmiştir.

Tanzimat'a k a d a r Devlet'in mâliye ve vergi işleri


BAB-ı DEFTERDARI B a ş d e f t e r d a r adı verilen şahıslar tarafın­
dan y ü r ü t ü l ü r ; bunların o t u r d u ğ u resmî bina'ya da
Bâb-ı Defterdarî denirdi (22). Önceleri, tıpkı Bâb-ı Âlî m e m u r adayları gibi, özel
olarak ilk öğrenimini t a m a m l a y a n çocuklar 12-14 y a ş l a n n d a buraya maaşsız ola­
rak Ş â k i r d veya m ü I â z i m adıyla alınır; tecrübeli m e m u r l a r tara­
fından 16 - 18 - 20 yaşlarına k a d a r mâliye m e m u r u olarak yetiştirilip başarı göste­
renler m a a ş ' a geçirilirdi.
Bu şekilde mâliye m e m u r u yetiştirmenin bilhassa 2. Mahmud z a m a n ı n d a ye­
terli olmadığı anlaşıldığından 1834 - 1836 yıllarında Bâb-ı Defterdarî Mektebi açıl­
d ı (23). "...- F a z i l e t l û H o c a P e r t e v Efendinin M ü d ü r v e Mü-

(20) Bak. : Târih-i Cevdet (paşa), Dâr'üt-tıbaat-ı Âmire; 1257 (1839); 11. Cilt; 236. sf.
(21) Bak. : Türkiye Maârif Târihi; Osman Ergin; 1. cilt, sf. 60.
(22) Osmanlı Târihi kaynaklarında Başdefterdar'dan çok defa yalnız D e f t e r d a r adıyla- bahsedilir. Mâliye Ne-
zâreti'nin kuruluş târihi olan 1838'e kadar Mâliye Nezâreti karşılığı olarak da H a z I n e - i /»mire, H ı -
z â n e - i  m i r e , D e f t e r d a r K a p u s u = Bâb-ı Defterdarı, tâbirleri kullanılırdı. Şimdi i l ' -
lerde bulunan ve her il'İn en büyük M â l i y e M e m u r u olan Defterdar ve Defterdarlık buradan gel­
mektedir.
Daha Fâtih Devri'nden itibaren Başdefterdar Devlet'in en önemli erkânı'ndandı. Kanunnârne-i Âl-i Osman
(Fâtih'in tedvin ettiği Kanun)'da bu husus şöyle anlatılmaktadır:
" ve başdefterdar cümle mâlimün (malımın) nâzın olup umûr-i âlem (her iş) ana (ona) müfevvaz'
(havale edilmiş, selâhiyet verilmiş) dır. Anun (onun) emrinsüz olmaz; bir akça ne dâhil ne hâriç olur (onun
emİrİ olmadan Hazİne'ye ne bir kuruş girer, ne bir kuruş çıkar, sarfedılir) ve anun kadri (kıymeti, rütbesi) Ru­
meli Beylerbeylerüm ile berâberdür..."
Başdefterdar'ın Hükümet içindeki önemi de şu kesin hüküm'le belirtilmektedir:
" Müşâvere-i umûr-İ saltanat'ı (devlet işlerini) Vezir'i Â'zam (Sadrâzam, Başbakan), şâir (diğer) vu-
zerâ (vezirler, bakanlar) ile ve Defterdar'ım ile müşaveret (istişare, danışma, müzâkere) ideler; Anlar' (onlar)
dan gayri kimesne vâkıf olmaya..."
(23) Bak. : Arşiv Genel Müdürlüğü, M. Cevdet Tasnifi Nu. 4399 sayılı vesika.

13
derrisliğuıi yaptığı bu Mekteb'de ilk öğrenimini bitirmiş gençler o z a m a n ı n en mü­
him bilgi dalını teşkil eden Arapça, F a r s ç a ' d a n ayrı olarak fenn-i H e s a p (aritme­
tik) öğrenirler; b a s a n derecelerine göre Bâb-ı Defterdâri'ye mâliye m e ' m u r ' u ola­
r a k çfrağ edilirlerdi. Bu mektep'de..." diğer m e m u r okullarından farklı o l a r a k yazı
şekillerinden s i y a k a t y a z ı s ı ve s i y a k a t r a k a m ı (sayı­
sı) öğretilirdi. Bu yazı şekli 1885 yılına k a d a r İ m p a r a t o r l u ğ u n b ü t ü n mâliye ve
t^pu idarelerinde kullanılmış, bu târihde terkedilmiştir.
Tanzimat'dan çok a z önce, Y e n i ç e r i l i k ' in kaldırılmasından-
= V a k ' a - i H a y r i y e ' den biraz sonra 2 . M a h m u d ' u n emriyle, 2 8 Şu­
b a t 1838 Çarşamba günü (3 Zilhicce 1253) Başdefterdarlık, Bâb-ı Defterdarî kaldı­
rılıp M â l i y e N e z â r e t i (şimdiki Maliye Bakanlığı) kurulunca, ge­
nişleyen teşkilât ve hizmetleri ihtiyaca uygun şekilde yürütecek e l e m a n l a r yetiş­
tirmek amacıyla "... Mâliye Hazinesi (Mâliye Nezâreti)'nde b u l u n a n ketebe-i ak-
lâm'ın (dairelerdeki kâtiplerin) lisan-i Fransevî (Fransızca)'ye vukuflarıyla bera­
b e r fenn-i cedid-i defterî'de ( m u h a s e b e biliminde) kesb-i muarefe zımnında Bâb-ı
Mâliye'de m a h s u s bir d e r s h a n e (okul, k u r s ) k ü ş a d olundu (açıldı)" (24).

Islah edilip d e v r ' in özelliğine daha uygun hâle getirilen bu Okul veya
KUrs'da Türkiye'de ilk defa U s u l - i D e f t e r î adıyla D e v l e t
M u h a s e b e s i bilimi o k u t u l m u ş t u r . Sonraları Mâliye N â z ı n olan M ü n i r Bey
Fransızca Muhasebe k i t a p l a r ı n d a n d a faydalanarak Usul-i D e f t e r i ad­
lı muhasebe kitabı'nı yazıp söz konusu Okul veya Kurs'da o k u t m u ş t u r (15). ^
2. Abdülhamid zamanında, S a d r â z a m Said Paşa tarafından D i v â n - ı
M u h a s e b a t ' (Sayıştay) da, b u okul daha geliştirilmiş o l a r a k yeniden
açılmış; 2 . Meşrutiyet'den s o n r a d a M â l i y e M e s l e k M e k t e b i
hâline gelerek Osmanlı Devleti'nin kaldırılmasına k a d a r öğretime d e v a m etmiştir.
B u gün, Ankara'da Mal Müdürü yetiştirmek amacıyla öğretim yapan M â l i y e
M e s l e k O k u l u b u okulların devamıdır.

MEDRESET'ÜL-KUZAT Tanzimat'dan önce Osmanlı Ülkesi adem-i m e r -


MEKTEB-i KUZAT k e z i y e t sistemi ile yönetiliyordu. İ m p a r a t o r -
veya luk e y â l e t ' lere, eyâletler sancak'lara,.
MEKTEB-İ NÜVVAB sancaklar k a z a ' lara ayrılmış; b u n l a r ı n başına
( = Kadı'lar, Nâib'ler d a sırasıyla Vali, B e y l e r b e y i , San-
Mektebi ) c a k b e y i tâyin edilegelmişti.
Vâli'Ierle sancakbeyleri eyâlet ve sancaklarının yönetimi için gerekli memurla­
rı kendileri seçerler ve tâyin ederler; h a t t â bunların m a a ş veya ücretlerini de
tahsisatlarından öderlerdi. Merkez'den eyâlet ve sancak'lara yalnız kadı gönderilir­
di- K a d ı ' 1ar h e m şer'i yâni yargı, hem i d a r î , hem de m a ­
h a l l î yâni B e l e d i y e işlerine b a k a r l a r d ı . Y a r g ı H a k k ı ,

(24) Bak. : Vak'a Nüvis L ü t f i T â r i h i , 12. c i l t , sf. 75.


( 2 5 ) Buna göre. Muhasebe dersleri Memleketimiz'de i l k defa 1841'de o k u t u l m a y a b a ş l a n m ı ş ; Usul-i Defterî adlı ilk.
muhasebe kitabı ise Sâdık Paşa'nın M â l i y e Nazırlığı zamanında ^870'de Matbaa-i  m i r e ' d e , L i t o g r a f y a usulü İ l e
basılmıştır.

14
Hilâfet v e Saltajıat'm e n tabiî hak v e y e t k i ' sinden sayıldığı için, adem-i
merkeziyet sistemi ile verilen yetki ne k a d a r geniş olursa olsun yine kadılar
Merkez'den gönderilir v e gittikleri yerlerde Pâdişâh adına a d a l e t t e v z i
ederlerdi.
T a n z i m a t ' d a n sonra adem-i merkeziyet sistemi kaldırıldı; yerine sıkı bir
m e r k e z i y e t sistemi kondu. İ m p a r a t o r l u k vilâyet, sancak, k a z a ,
n a h i y e ' lere ayrıldı. Kadı'lardan d a genel yargı görev v e yetkisi alınarak
kendilerine yalnız İ s l â m H u k u k u ' na göre e v l e n m e , bo­
ş a n m a , m i r a s , v e s a y e t gibi şer'î işler bırakıldı. Ancak, o zama­
na k a d a r kadı veya n â i b yetiştirecek bir okul yoktur. Bu işlere M e d r e s e ­
l e r ' d e n yetişmiş v e biraz şer'î h u k u k (dinî h u k u k ) o k u m u ş kimseler ba­
k a r l a r ; önemli dâvalar da taşrada müftî'ler tarafından, Hükümet Merkezi'nde
Bâb-ı Meşihat, Bâb-ı Fetva diye adlandırılan v e Ş e y h ' ü l - i s l â m ' lana
bulunduğu yerde h ü k ü m ' e bağlanırdı.
Tanzimat'ın ilânı ile batı anlamında hukuk'a bağlı devlet fileri gelişip
g e n e l i d a r e ' nin h e r sahasında yenilikler yapılmaya başlanınca yeni
k a n u n l a r tedvin edildi. Bu a r a d a ilk Medenî K a n u n u m u z olan M e c e 1 1 e - i
A h k â m - ı A d l i y y e d e hazırLandı. O zamana göre yeni bir r u h v e zih­
niyetle hazırlanan bu Kanun'u uygulayacak personel'i b u l m a k gerekiyordu. N i -
zâmî M a h k e m e ' l e r dediğimiz v e t a m a m e n batı hukuku esasları­
n a göre hazırlanmış kanunları uygulayan yargı o r g a n l a n ' n ı n yanında İ s l â m
H u k u k u ' na göre k a r a r veren.- Şer'î M a h k e m e ' l e r de faaliyetde bulun­
d u ğ u n d a n , b u n l a r için- bilgili, yeterli ve Kadı, Nâib a d ı verilen y a r g ı ç ' 1ar
yetiştirilmesi zorunlu idi. Bu sebepledir ki, Sultan Abdülmecid z a m a n ı n d a 1854'de
Türkiye'de ilk H u k u k F a k ü l t e s i diyebileceğimiz v e ilk adı M u -
a 1 1 i m h â n e - i Nüvvab olan ve 1884'de M e k t e b - i Nüvvtab
adına çevrilen Kadı veya Nâib Okulu açıldı. Bu Okul'da, «medreselerde yetişmiş
öğrenicilere iki yıllık süre içinde İslâm Hukuku'nun esası olan F ı k h ,
Ş e r ' î M u h a k e m e U s u l ü , Ş e r ' î İ l â m ( k a r a r ) Tanzimi,
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ( = İslâm H u k u k u Medenî K a n u n u )
gibi dersler o k u t u l u r ; b u r a d a n mezun o l a n l a r Şer'î Mahkemeler'de Müslüman Hal-
km m i r a s , n a f a k a , e v l e n m e ve b o ş a n m a gibi İs­
l â m Medenî H u k u k u ile ilgili dava'larına bakarlardı.
Bu Okul, ilk m e z u n u n u 1856'da v e r m i ş ; 1886'da Nizâmı Mahkemelere hâkim
v e avukat yetiştirmek üzere batı a n l a m ı n d a v e niteliğinde açılan ilk H u k u k
M e k t e b i ' nden sonra d a faaliyetine v e .kadı, nâib çıkarmaya devam e t m i ş ;
m e z u n l a r d a n otodidakt olarak kendilerini yetiştirenler nizamî mahkemeler'in en
yüksek kademelerine k a d a r H â k i m olarak tâyin edilmişlerdir (26).

(26) Genel idâre'den ziyâde y a r g ı o r g a n ı ' nı ilgilendiren bu O k u I ' u buraya almamızın sebebi:
e) Tanzimat'a, dolayısıyle M ü l k i y e açılıncaya kadar kadı ve n â i b ' l c r i n genel idare i ş l e r i n d e görev almaları;
b) K i t a b ' ı n Haltercemeleri kısmında görüleceği g i b i bilhassa A i î k M ü l k i y e mezunlarından pek
çoğunun uzun y ı l l a r y a r g ı ç o l a r a k görev y a p m a l a r ı d ı r .

15
1908'deki 2. Meşrutiyet Devrimi'nden sonra bu Okul'un da geliştirilmesi uygun
g ö r ü l m ü ş ; 21 Kânun-i Evvel 1329 (— 5 Ocak 1913) tarihli K a n u n niteliğindeki
N i z â m n â m e ile geniş v e o z a m a n a göre m o d e r n bir p r o g r a m uygulanmış;
21 Ağustos 1330 (1914)'de yine bir N i z â m n â m e ile "«.... Mehâkim-i Şer'iyye'nin
(Şer'î Mahkemelerin) hususat-ı tahririyye ( k a r a r l a r ı n ı n yazılması) ve idâriyyesînde
istihdam olunacak memurîn'e (şer'i m a h k e m e zabıt .kâtiplerine) m e n ş e ' (kaynak)
o l m a k ve müddet-i tedrisiyyesi (öğretim süresi) iki sene b u l u n m a k üzere b i r de
nelıari (yatısız) sınıf" açılmıştır.
C u m h u r i y e t i n ilk yıllarında henüz o zamanki Anayasa'da değişiklik yapılıp
haik'Iik prensibi kabul edilmediği sırada ve daha Ankara'da şimdiki H u k u k Fakül­
tesi 'nin esası olan H u k u k M e k t e b i açılmadan önce M a â r i f
V e k â l e t i ' nce (Millî Eğitim Bakanlığınca) M e k t e b - i K u z a t
üzerinde titizlikle d u r u l m u ş , söz konusu O k u l ' u n Cumhuriyet e s a s l a n ' n a
cevap verecek hâle gelmesi için bir komisyon teşkil ettirilip r a p o r hazırlattırılmış-
t ı r ki, Ra p o r ' da O k u 1 ' .un önem ve hizmetleriyle geliştirilip ihtiyaç'a
cevap verme tedbirleri gösterildikten sonra ".... H e m şer'î, h e m kanunî u l û m ve
fünun'un (ilim v e bilimlerin) d â r ' ü t - t e d r i s i (öğretim ocağı) olmak­
la, m e d â r i s (medreseler) ve mekâtib-i sâire'den (diğer o k u l l a r d a n ) m ü m ­
taz ( ü s t ü n ) b u l u n a n M e d r e s e t ' ü l - K u z a t 1270 (1854) târihinde
M u a l l i m h â n e - i N ü v v a b unvanı ile tesis edilmiş v e a l t m ı ş yetmiş
seneden beri ruz-efzun (giindengüıiıe) bir terakki izharı ile bir ço.k fuhul-i ulemâ'nın
(seçkin hukuk âlimlerinin) cmenşe-i irfanı (ilim kaynağı) o l m u ş ; Devlet'in kavânin-i
medeniyesi'nin (medenî kanunlarının) elhak (gerçekten) rae'hâzi (kaynağı) olan
İim-i Fıkh'ın (İslâm H u k u k u ' n u n esası olan Fıkh) m ü n h a s ı r a n mahall-i tahsili ve
nazari ve lameli olarak tâ'Iimi (öğretimi) h u s u s u n d a yegâne bir m ü e s s e s e olması
hasebiyle vaz'i aslîsi veçhile Devlet'ce idâmesi zarurî g ö r ü l m ü ş t ü r .
H ü k k â m - i Ş e r ' e (Şer'î Hâkimlere) a h i r e n ( s o n r a l a r ı ) adlî v e
idâri nice vezaif (görevler) t a h m i l edilmiş (yüklenmiş) olmasına binâen M e d -
r e s e t ' ü l - K u z a t ' a m ü t e a d d i d (çeşitli) dürus-i k a n u n i y e ( h u k u k ders­
leri) dahî ilâve edilerek (Mekteb-i) K u z a t mezunlarının t e k e m m ü l ü n e v e ge­
rek şer'î, gerek kanunî u m u r ' u n (dinî ve hukukî işlerin) temşiyeti'ne (yürütülmesi­
ne) muktedir bir halde yetişmelerine muvaffakiyet hasıl o l m u ş t u r .
....... Bu derece t e k e m m ü l ederek (gelişerek) bir çok erbab-ı k e m â l yetiştirmiş
olan M e d r e s e t ' ü l - K u z a t sinîn-i âhire (son yallar*) zarfında (için­
de) eski parlaklığını göstermemiş ise b u n u n sebeb-i elimini (acı sebebini) her
şeyden evvel, müessesat-i m a â r i f i n (öğretim müesseselerinin) hepsinde olduğu gi­
bi Harb-ı Umumî'nin ( 1 . Dünya Savaşı'mn) tesir-i m e ş ' u m u n d a (uğursuz tesirinde)
aramalrdır. Çünkü, ekseri ders'den mücaz olan (diploma alan) ve gayet sıkı bir
i m t i h a n (sınav) ile kabul edilmiş b u l u n a n M e d r e s e ( t ü l - k u z a t )
müdavimleri (öğrencileri) nin taht-ı .-.ilâha (silâh altına) alınması h e m e n , h e m e n
sınıfları boşaltmış ve onları istihlâfen (onların yerine) alınmalarına z a r u r e t hâsıl
olan talebe tabiatıyla seleflerinin yerini t u t a m a m ı ş t ı r .

16
Medreset'ül-Kuzat talebesini ilim noksanı ile il t ihama (suçlamaya) vesile teş­
kil eden esbab'dan (sebeplerden) biri d e m e d r e s e m e z u n u olmadığı
halde mansıb-ı kaza'da (yargı makamlarında) b u l u n m u ş mesbûkîn' (yeteneksiz­
ler) in bilâ i m t i h a n (sınavsız) Medreset'ül-Kuzat'a alınması h a k k ı n d a k i mesağ-i
nizami (kanunî izin), dir ki bu maddenin ilgası hususuna Encümenimizce
lüzum görülmektedir" (27) denilmekteydi.

Açılışından 1908'e k a d a r Okul'da o k u t u l a n dersler; Sakk (28); Fıkh (29); Me­


celle (30); Ferâiz (31) ve şer'i mahkemeler'de kullanılan yazı şekillerinden tâ'lik
yazısı öğretiminden ibaret idi.

1908'dcn sonra bu Okul'un geliştirilmesi sırasında ders p r o g r a m ı da yeniden


düzenlenmiş ve o z a m a n ı n ihtiyacına uygun olarak eski derslere ilâveten: Dürer;
Defter-i K a s s a m (32); Ahkâm ve Nizâmat-ı Evkaf (Vakıf H ü k ü m l e r i ve Mevzuatı);
Arazi K a n u n u ; Ticâret-i Berriye ve Bahriye K a n u n u (Kara ve Deniz Ticâreti Ka­
n u n u ) ; İcra K a n u n u ; Ceza K a n u n u ; Usul-i Muhâkeme-i Hukukiye ( H u k u k Muha­
kemeleri Usulü); Tatbikat-ı Hukukiye ve Cezaiye ve Ticariye (Medenî, Ceza, Ticâ­
r e t H u k u k u T a t b i k a t ı ) , Tanzim-i İlâmat-ı Cezaiye (Ceza Mahkemeleri k a r a r l a r ı n ı n
yazılma sistemi); Usul-i Muhâkemat-ı Cezaiye ve Sulh (Ceza ve Sulh Muhakemeleri
Usulü), Methal-i İlm-i H u k u k ( H u k u k Başlangıcı); Hukuk-ı Düvel (Devletler Umu­
mî H u k u k u ) ; Hukuk-ı İ d a r e ; I k t i s a d ; Kitabet-i Resmiye (Resmi Yazışma Usulü
Bilgisi), Hüsn-i Hatt-ı Talik (Güzel Talik Yazısı yazma Dersi) gibi dersler ilâve
edilmiştir ki, Meşrutiyet'den öncekilerle mukayese kabul etmeyecek derecede bir
gelişme olduğu açıkça görülmektedir.
Şer'i Mahkemelere za-bıt kâtibi ve adliye m e m u r l a r ı yetiştirilmesi için yukarı­
d a bahsettiğimiz Sınıf-ı M a h s u s denilen Kısım'ın dersleri d e ş u n l a r d ı r :
Ferâiz ve Vesayâ (Miras ve Vasiyet U s u l ü ) ; Sakk-i Şer'i (Şer'i m a h k e m e ka­
r a r l a n yazılış u s u l ü ) ; Nikâh; Talâk ( b o ş a n m a ) ; H i z â n e ; Nafaka; Ahkâm-ı Evkaf;
Defter-i K a s s a m ; Usul-i Muhâkeme-i Şer'iyye; Malûmal-ı Kanuniye; H a r ç ve Dam­
ga K a n u n l a r ı ; Kitabet (resmî yazı bilgisi); H e s a p ; Usul-i Defteri (Muhasebe);
Hüsn-i H a t t ı Tâ'lik.
Memleketimizde Türk Medenî K a n u n u uygulanmaya başladıktan ve dolayısiy-
le Cumhuriyet Yargı Organları da m o d e r n esaslarda birleştirildikten sonra Şer'î
M a h k e m e l e r l e birlikte bunlara hâkim ve adliye m e m u r u yetiştiren bu Ok u 1
da 1926'da kaldırılmıştır.

(27) Bak. : M&hfel Mecmuası, 40. sayı, 56. sf.

(28) Şer'î Mahkemelerce verilen ilâmların yazılış şeklini öğreten bilim.

(29) İslâm Hukuku.

(30) İslâmî Kanunlar Düsturu.

(31) İslâm Miras Hukuku ve Miras Kanunu.

(32) İslâm Hukukuna göre Miras'ın taksim edilip mirasçıların kimliklerinin yazıldığı defter.

17
Bu Okul'un, adındaki Adliyye kelimesine b a k a r a k bâzı
Eğitim Târihi kaynaklarında yanlış o l a r a k belirtil­
diği gibi, A d a l e t o r g a n l a r ı n a e l e m a n yetişti­
ren bir o k u l olduğu anlaşılmamalıdır. Okul,
2. M a h m u d zamanında, o n u n e m r i ile k u r u l a n ve
D e v l e t D â i r e l e r i ' ne m e m u r adayı hazırlayan b i r O k u l olup
2 . Mahmud'un m a h l â s ' ı olan A d l î ' d e n faydalanılarak M e k t e -
b-i M a â r i f - i A d l i y y e denmiştir. Aslında, Genel Idâre'ye eleman
yetiştirmek için k u r u l m u ş t u r .
Bu Okul da, Bâb-ı Âlî ve Bâb-ı Defterdarı Mektepleri'ne benzer a m a ç l a kurul­
m u ş ; ilk öğrenimini kendi kendisine y a p m ı ş ; fakat h e r hangi bir devlet dâiresine
m e m u r olarak girme yeteneğinden yoksun b u l u n m u ş olanların yetiştirilmeleri için
açılmıştır.
Daha 1824'«de "... H e r k e s iptida (önce) şerâit-i islâmiye ve akaaid-i dîniyesini
(islâm dîni ilke ve kurallarını) öğrenip bilmek badehu ( s o n r a ) ikiisab-ı maişeti
(geçimi) için kangı (hangi) hizmete sülük edecek ise (girecekse) e t m e k ve çocuk­
lar m ü r â h i k h ü k m ü n e (bulûğ çağrjıa) v a r m a d ı k ç a mekteplerden alınıp şâkirtliğe
(Devlet Dâirelerinde maaşsız m e m u r adaylığına) v e r i l m e m e k " prensibi â m i r hü­
k ü m hâline getirilmiş; m e m u r olacaklar için de "Fenn-i Kitabet ( r e s m î yazı yaz­
ma bilimi), sanayi, ve bedâyi'in (iyi yetişmenin) eşref ve a k d e m i (en önemlisi)
olup m u t l a k a ketebe'nin (kâtiplerin) evvelemirde ( h e r şeyden önce) sarf ve nahv'i
(Arapça g r a m e r ve kompozisyon'u) m e h m â e m k e n ( m ü m k ü n olabildiği k a d a r ) gör­
m ü ş olmak ve saniyen ( s o n r a ) rütbe-i sabâvet'den (çocukluk çağından) derece-i vu-
kufî'ye (olgunluk çağına) varıp tefhim ve tefehhüm'e ( a n l a t m a ve anlamaya)
kesb-i liyâkat etmiş b u l u n m a k ve zünıre-i k ü t t a b ' a d u h u l ü n d e ( k â t i p zümresine ka­
tılınca, tâyin edilince) a h a r (başka) ticâret' (iş) e ihtiyacı olmayıp yalnız fenn-i
kitabet ve h ü n e r ve marifet iktisabından m a a d a ' y a sarf-ı zihin e t m e m e k lâzıme-
den iken (zihnini y o r m a m a k gerekirken) bir m ü d d e t d e n beri bu usule riayet olun-
m a y a r a k bâzı Idmesneler (kimseler) hal-i sabâvet'de (çocukluk çağında) k a -
1 e m ' e (dâireye) çerâklık'la (stajyerlikle) güya eski b u l u n m a k fâidesi mülâha­
zasına mebni evlâtlarını ve evlâdı olmayanlar taallûka ıf ( a k r a b a veya yakınları) nı
birer s u r e t t e çerağ e t t i r i p ol çocuklar dahî yedi sekiz yaşına v a r ı r v a r m a z k a -
l e m ' e gidip gelmeye başlayarak hem tâlim-i Kur'ân-ı Azjmüşşan e t m e k d e n
(Kur'ânı öğrenmekden) ve h e m m ü t e m e n n â olan (istenen) ilm-i hâl'i (din bilgisi)
ni öğrenmekten m e h c u r (uzaklaşmış, geri kalmış) ve m a h r u m o l d u k l a r ı n d a n gayrı
çerağ oldukları k a l e m ' lerde dahî i s t i h d a m a (çalıştırılmaya) kaabiliyet v e
liyâkatları olmayarak her taraftan m a h r u m oldukları zahir (açık) obnağla
eğer m ü r â h i k rütbesine varup k a 1 e m ' e devam edeceği mevsim (çağ) gel­
miş ise ol vakit'de her kalem'in mer'i (yürürlükte) olan ş u r u t u ' ( ş a r t l a n ) na tev­
fikan m e m u r kılınmak ve bu suret (şekil, esas) düstur'ül-amel (zorunflu) tutul­
ması " kararlaştırılmıştı. Ancak, böyle bir kısıtlama'ya karşı, ihtiyaç ve isteğe

18
uygun olarak g e n e l i d a r e için bir k a y n a k b u l m a k d a gere­
kirdi.

Y e n i ç e r i l i k kaldırılıp b u n u n yerine önce 3 . Selim tarafından


N i z â m - ı C e d i d, 2 . Mahımud tarafından A s â k i r - i M a n s u -
re-i M u h a m m e d i y y e adıyla, batı uygarlığına uygun bir O r d u ku­
r u l m u ş v e b u O r d u ' n u n subay ihtiyacına cevap verecek, şimdiki H a r p Oku-
1 u ' n u n ilk şekli olan, M ü h e n d i s h â n e - i B e r r î - i H ü m â y u n
(33), Mekteb-i Ulûm-i Harbiyye (34) ve diğer askeri okullar açıldığı halde sivil
i d a r e için g e n e l Ö ğ r e t i m yapacak bir okul yoktu. B u n u n üzerine 2 .
Mahmud'un- bir f e r m a n ' ı ile böyle b i r okul'un açılması hazırlıklarına gi­
rişildi. O d e v r ' in eğitim alanı'ndaki özelliklerini de gösteren gerekçe tez­
k i r e s i n d e ".... Asâkir-i Muntazama-i Şâhâne'nin fünun-i harbiyye'de (savaş bilimlerin­
d e ) tahsil-i meleke eylemeleri için m ü t e a d d i t m e k t e p l e r inşâ'sına i p t i d a r buyurul-
m u ş ( b a ş l a n m ı ş ) ve b u y r u l m a k t a ise de seyf (kılıç) ile tev'em (eş, ikiz) olan
hidemât-ı kalemiyye (sivil hizmetler) henüz bir taht-ı zapt'a ve nizam'a ithal olu-
n a m a d ı ğ m d a n , kalem'Iere alınmakta olan ş â k i r d â n sekiz, on yaşma k a d a r mektep­
lerde tâlim-i Kur'ân-ı Kerim ederek filcümle sülüs karalayıp A r a b î ve
F â r l s î ' ye dâir hiçbir şey g ö r m e m i ş ve umur-i dâhiliyye ve hâriciyye'de istih­
d a m olunacak ketebe'ye göre tâ'Um'i ehem ve elzem olan -ulûm-i riyaziye ve fenn-i
Coğrafya'nın belki ismini bile işitmemiş o l d u k l a r ı n d a n ve kalemlerde dahi bunla­
r ı n tahsili m ü m k ü n olamadığından fakat devam eylediği kalem'in fenni ne ise onu
öğrenip gerçi içlerinden bâzı erbab-ı akıl ve n ü h a (anlayış) mesâî-i kisbiyelerine
füyuzat-ı vehbiyye-i ilâhiye (çalışmayla kazanılmış bilgilerine Tanrı vergisi feyiz­
ler) inzimamı (eklenmesi) ile oldukça k â t i p denilecek derecede kesb-i liyâ­
k a t e t m e k t e iseler de a n l a r dahî en-nâdirü'k'el-ma'dum (nâdir olan şey yok
gibidir) kabilinden olarak ekseri fenn-i kalem'den (yazı. bdJimindenl) b a ş k a ilim
ve h ü n e r d e n bîbehre k a l m a k t a olduklarından led'el-hâce (ihtiyaç görüldükçe)
mehamm-i Saltanat-ı Seniyye'de (Devletin önemli işlerinde) i s t i h d a m a lâyık a d a m
b u l u n m a d ı ğ ı zahir (açık) o l m a k hasebi ile. ketebe-i aklâm'ın böyle yolsuz ve
nizamsız kalmaları tecviz b u y r u l a m a y a r a k (kabul edilmeyerek) bu husus'un dahî
bir hüsn-i zapt'a ve nizâma r a p t ı (bağlanması) " (35) teklif edilmiştir. Esa­
s ı n d a ıbu Okul, bugünkü a n l a m d a bir m e m u r okulu olmayıp, Devlet dâirelerine
alınacak m e m u r adaylarına en ilkel genel k ü l t ü r verecek, bu suretle m e m u r ada­
yı oldukları zaman, b u l u n d u k l a r ı dâircler'de ıbir de genel kültür edinmeleri için
z a m a n kaybını önleyecek, bugünkü orta okullar ayarında bir kâtiplik, sekreter'lik
o k u l u idi.
Yukarda sözü geçen Belgede belirtildiğine göre Mekteb-i Maârif-i Adliyye ve
U§ûm-i Edebiyye'ye:

(33) 1793 yılında kurulmuştur.


C34) 1854 yılında kurulmuştur.
(35) Bak. : Gurre, 1254 Divân-ı Hümâyûn Kalemi, 4 numaralı kayıt defteri

19
1 — İlk öğrenimini özel olarak veya o z a m a n yeni yeni açılmaya başlayan
s ı b y a n m e k t e p l e r i ' ndc t a m a m l a m ı ş olanlarla dâjireler'de m e m u r
adayı olarak çalışmakta olup da ilk öğrenimini gerektiği şekilde y a p m a m ı ş olan­
lardan 18 yaşını d o l d u r m u ş bulunanLar sınavla alınacak;

2 — H e r yıl yatılı ve yatısız o l a r a k (100) öğrenci kabul edilecek;

3 — B u r a d a n mezun olanlar ,her yıl açılacak m ü s a b a k a imtihanı' ( y a r ı ş m a sı­


navı) nı kazandıkları t a k d i r d e Bâb-ı Âli, Bâb-ı Defterdarî (Mâliye Nezâreti) ile
Hâriciye Nezâreti'r.e m e m u r olarak tâyin edilecekler; bu dâirelere b u n l a r d a n baş­
ka dışardan kimse alınmayacaktır.
Bu s a r f l a r çerçevesi içinde Okul, 1254 H. (1838)'de İ s t a n b u l şimdiki Vilâ­
yet Konağı'nın yanındaki binada açıldı.
O k u 1 ' a dörtbin- kuruş ımaaşla, sâlise rütbesi'nde bir m ü d ü r , iki-
bin .kuruş maaşla bir Fârisî, bir A r a b î ve bir S ü l ü s öğretmeni ile
B â b - ı Âlî ve B â b - ı D e f t e r d a r ı m e m u r l a r ı n ı n iyi yetişmiş­
lerinden d i v a n î , r ı k ' a , s i y â k a t yazılarını v e d a ı p ( ç a r p ı ) ,
taksim (bolü) gibi dört işlem a r i t m e t i k öğretecek öğretim görevlileri tâyin edildi.
Öğrenciler haftada üç defa derslerden sonra b i r e r saat sınav'dan geçirilecekler;
başarı gösterenlere mükâfat verilecekti.

D E R S L E R : Kıraat ( o k u m a ) ; Arabî; F â r i s î ; Sülüs, Rik'a, Siyâkat (yazı


şekillerinden); İ n ş â (Kompozisyon); Hesap ( a r i t m e t i k ) ; Mantık ve M e â n i ; Fenn-i
Hendese (Geometri); Coğrafya; T â r i h ; (36) Fransızca Gramer'di.
Bu okul, 1257 H. (1841)'de açıldıktan 3 yıl sonra ilk mezunlarını v e r m i ş t i r (37).
M a â r i f - i A d l i y y e (Hazırlama) kısmının:

(Memur)
Ketebe Öğrenci Toplam

Sınıfı Evvel'inden : 30 93 123


Sınıfı Sâni'den : 8 61 69
Sınıfı Sâlis'den : 20 — 20

( 3 6 ) ; ( 3 5 ) numaralı d i p not'unda b i l d i r i l e n v e s i k a ' da şu g a r i p düşünce ve zihniyete r a s t l a n m ı ş t ı r :


'.... Ulûm-İ Riyaziye ve fenn-i hendese ve coğrafya'ya d â i r Françs (Fransız) lisânından mütercem Türkî
( T ü r k ç e ) k i t a p l a r var İse de bunlar pek atıyk ( e s k i ) o l u p fünun-i mezkûre (sözü geçen b i l i m l e r ) Avrupa'da
i l e r l e m i ş olduğundan t â ' l i m i n e ( ö ğ r e t i m i n e ) medar ( y a r d ı m c ı ) ve oldukça Fransa lisanı (Fransızca) Öğrenip
f ' i l - c ü m l e tercümeye sâhİb-i i k t i d a r olmak i ç i n Mekteb-i mezkûr Şâkİrdânı'nın França lisanı t a a l l ü m eyleme­
leri lâzimeden ( g e r e k l i ) ise de lisan-ı mezkûr'un ekseri kavâidi (pek çok k u r a l l a r ı ) Arabi kaaidesi'ne mu­
tabık olduğundan henüz usulen sarf ve nahv görmeksizin t â ' l i m i düşvar (zor i ş ) ve m u a l l i m l e r i n i n şimdiden
t â ' y i n i beyhude (boşuna) maaş vermekten gayri b i r nesneyi m ü f i d olmayacağı aşikâr olduğuna binaen şİm-
d i l i k ondan (Fransızca'dan) sarf-ı nazarla Mekteb-i mezkûr Şâkirdânında Sarf ve Nahv'de o l d u k ç a b i r i s t i -
dad hâsıl olduğu halde intihab i l e ( s e ç i l e r e k ) tâ'yİn k ı l ı n m a k ve t â ' y ' n olunacak muallimler dahî mesel
(masal) k i t a b l a r ı İle izâa-i evkat etmeyerek ( v a k i t geçirmeyerek) ibtidâ-i e m i r ' d e (Önce) h u r u f - i hecâ (düz­
gün okuma) yi t â ' l i m eyledikten sonra Fransızca, Sarf ve Nahv makaamında (yerinde) olan Gramer kitabı
okutup bâdehû (sonra) Hendese yahut ufak Coğrafya ve Târih ve P o I i t i k a ' ya d â i r (Fransızca) k i ­
taplar île iştigal eylemek "

(37) Bak. ; Devlet A r ş i v i , G u r r e 1257 sayılı vesika.

20
[ 2 . Kısım (Orta Kısım) I'den

Mülâzim-i Evvel 10 19 29
Mülâzim-i Sâni 9 17 26
Mülâzim-i Sâlis 8 25 33
Mülâzim-i Râbî 5 20 25

(3. Kısım) Ulûm-i Edebiyye


(Lise ve Yüksek Kısım)'den

Sınıf-ı Evvel 16 16
Sınıf-ı Sâni 14 14
Sınıf-ı Sâlis 11 11
olmak üzere 380 kişi mezun o l m u ş t u r .

Okul'un sınav şeklini ve mezunlarının başarılarına göre verilecek p a r a mükâ­


fatını bildiren tezkere'de, yalnız Eğitim Tarihlimiz için değil sosyal, politik hayatı­
mız yönünden de çok ilginç n o k t a l a r a değinilmekte ve ".... Beher sene gurre-i Mu-
h a r r e m ' d e ( M u h a r r e m Ayı'nın ilk gününde) Vüzerâ-i izam (sayın vezirler) ve Vüke-
lâ-i kiranı (saygı değer B a k a n l a r ) ve Ülemâ-i fiham (Büyük din bilginleri) ve Ah-
kâm-ı Adliyye'ye (yargı o r g a n l a r ı n a ) ve Dâr-i Şûrâ-i Bâb-ı Âlîye (Sadrazamlık, Baş­
bakanlığa) m e m u r zevât-ı k i r a m (yüksek rütbeli kimseler) hazır oldukları halde
bir im: iiıan-! u m u m î {genel sınav) tertibi ile her biri o k u d u k l a r ı derslerden ve
Hüsn-i H a t (güzel yazı) ve İlm-i İ n ş â (kompozisyon) ve fünun-i şâire' (diğer bi­
limler) den i m t i h a n o l u n a r a k içlerinde aliyy'ül-âlâ (pekiyi) olan şâkird'e (öğren­
ciye) n i ş a n - ı i f t i h a r (iftihar nişanı) misillû (gibi) n İ ş a n - ı ı s •
t î ' d â d n â m ı ile (adıyla) küçük ve a h u n d a n masını' (yapılmış) b i r nişan ile
beşyüz ve ikinci derecede b u l u n a n şâkird'e, daha dun'ce (aşağı) bir nişan ile dört-
yüz ve .miii m a d u n u (aşağısı) yâni üçüncü derecede olan şâkird'e dahi o n d a n aşağı
bir nişan ile üçyüz k u r u ş b u n l a r d a n m â a d a sınıf-ı evvel'e yüzelli ve sânî'ye yüz
ve sal is V elli kuruş atiyye-i Seniyye (padişah a r m a ğ a n ı ) ihsan b u y r u l m a k ve işbu
i m t i h a n u s u l ü n d e icrâ-i kemâl-i hakkaniyet (hak ve adalet esaslarına göre hareket
edilmesi) cümle Bendegân-ı Saltanat-ı Seniyye' (padişahın b ü t ü n görevlileri) nin
farize-i zimmetleri (boyunlarının borcu) olmağla meselâ,şu ş â k i r d ki —
b a r z â d e veya f i l â n m a h a l l e m ü t e a l l i k ' dir ( b u öğrencd
filân makam'm- a d a m ı ' d ı r ) veya h a k k ı n d a ş e f a a t o l u n m u ş ­
t u r , denilerek t e s â h ü b (sahip ç ı k m a ) v e h i m a y e kaydını:* d ü ş ü l ü r (iltimas ya­
pılır) ise cümlesine yeis ve fütur'u (üzüntü ve umutsuzluğu) mûcib olacağından bu
b a b ' ( k o n u ) da k a f a (kesinlikle) rica ve şefaat ve h a t ı r gönüîe riâyet bir veçhile
tecviz olunamayıp hocalarından veya şâir m e m u r i n ' d e n cesaret eden o l u r ise dere-
ce-i t e s a h u b u ' (öğrenciye a r k a çıkmasının derecesi) ne göre mes'ul ( s o r u m l u ) ve
nıuıateb (suçlu, azarlanan) o l m a k ve F r a n ç e (Fransızca) lisan imtihanı da­
hi Mekteb-i mezkûr'da hoca efendiler (Fransızca öğretmenleri) hazır ol­
dukları halde muallimler marifetiyle icra ettirilmek. " gerektiği belirtilmektedir

21
ki. S o s y a l k a n s e r olan a d a m k a y ı r m a n ı n n e z a m a n d a n b e r i T ü r k
C e m i y e t i ' ni k e m i r m e k t e olduğunu belirtmesi yönünden üzerinde titizlikle
durulmaya değer.

1838'de açılıp 184l'de ilk mezunlarını veren ve Hükû-


MAHREC-i AKLÂM met Merkezi'ndeki dâireler'e memur yetiştirmek
veya amacını güden M e k t e b - i M a â r i f -i
MEKTEB-İ AKLÂM A d l i y y e ve U l û m - i E d e b i y y e
P r o g r a m ve kuruluş yönünden ihtiyaca cevap vere­
mediğinden Atık M ü l k i y y e M e k t e b i ' n i n açılışından d ö r t yıl son­
ra 1863'de, Maarif N â z ı n (Millî Eğitim Bakanı) Kemâl Efendi'nin teşebbüsü ile
o r t a dereceli, b u günkü sekreter o k u l u ' r a benzer M a h r e c - i A k l â m (38)
adıyla bir okul açıldı. B u okul'un o k u r bilhassa yanlışsız iyi y a z a r
memur, sekreter yertiştirilmesi amacıyla kurulduğunu "... velînimet-i b l m l n n e t i m i z
Pâdişâhımız Efendimiz Hazretleri'nin Memâlik-i Mahrûse-i Şahaneleri'nde (Pâdi-
şah'ın ülkesinde) ilim ve m a â r i f (bilim ve ö ğ r e t i m ) in tezyid ve t e r a k k i ' (artırıl­
ma ve geliştirilme) si enirinde masruf buyrulan (sarfedüen.-) himem-i celile-i
Mülûkâne'leri (gayretleri) cümlesinden olmak üzere geçen sene küşad b u y u r u l m u ş
olan (açılan) M e k t e b - i A k l â m şâkirdânının mevsim-i i m t i h a n l a r ı hu­
lulüne mebni (sınav zamanının gelmesi sebebiyle) m u m a i l e y h i m (Okul'dan mezun
olacak öğrenciler) Meclis-i M a â r i f e celb ile ezber olarak yazdırılan yazılardan yir­
mi ikisi'nin âsar-ı kalemiyyesi (iyi, yanlışsız y a z ı l a n ) intibah (seçilmiş) ve kabul
o l u n m u ş v e hasb'el-usul (usulü gereğince) b u n l a r ı n A k l â m - ı Ş â h â n e ' -
ye ( H ü k ü m e t dâirelerine) t a k s i m i (bölüştürülmesi, tâyini) iktizâ ettiğini...».." bil­
diren (39) Belge'den öğreniyoruz.
ilk açılışında, bir yıllık k u r s şeklinde olan b u okul için, s ü r e ' nin
yeterli olmadığı anlaşılarak üç sınıflı ve üç yıl süreli öğtfetim yapması öngörül­
müş v e M a h r e c - i A k l â m adı d a M e k t e b - i A k l â m ' a
çevrilmiştir.
1281 H . (1864) d e Okul'un son sınıf öğrenicileri Meclis-i M a â r i f ' e
getirilerek Nezâret yetkililerinin h u z u r u n d a sınavları yapılmış ve "... Kendilerine
d e f a t e n dikte sureti ile yazı yazdırılmış ve şâir tahsil etmiş oldukları mütenevvi 1
fen'lerden dahi i m t i h a n l a r ı yapılmış ve beğenilmiş olduğundan.-...." (40) sınav'ı ka­
zanan yirmi yedi kişi, yönetmeliği gereğince, istedikleri dâireler'e m e m u r olarak
tâ'yin edilmişlerdir. Ayrıca aynı yıl içinde m e z u n l a r d a n on kişi Fransızca t e r c ü m e
ve dict^e'den ü s t ü n b a s a n gösterdikleri için dolgun aylık'la Bâb-ı Alî Kalemleri'ne,
daha ziyâde Hâriciye Nezâreti T e r c ü m e Odası'na, sekreter-memur olarak atan­
mışlardır.

(38) Rahmetli Osman Ergin "Türkiye Maârif Târihi" adlı muhalled eserinde bu Okul için Mahrec-i Eklâm deyimi'ni
kullanmaktadır. Kalem'in Arapça çoğuPu olan Aklâm yerine Eklâm tâbiri'nin kullanılması sebebi anlaşılamamış­
tır.
(39) Bak. : Devlet Arşivi, Gurre, »3 Recep 1279 Tarihli olup Maârif Nezâreti'nden Bâb-ı ÂR'ye yazılan tezkere.
(40) Bak. : Ta-kvim-i Vekaayi, 12 Muharrem 1281 (1864) sayısına.

22
Okul'un Ders Programı:
1. Sınıf : \rabî; Fârisî ve Tatbikatı ( T e r c ü m e ve Kompozisyon d â h i l ) ; Türkçe
İmlâ (yazı) ve İnşâ ( K o m p o z i s y o n ) ; Fransızca Lisan ve Hat (ya­
z ı ) ; Cebr-i Adî (cebir başlangıç); Coğrafya; Tarih-i Umûmî; Resim;
Hatt-ı Rik'a (rik'a yazısı)

2 Sınıf : Arabî; Fârisî Tercüme Ameliyatı ( E k s e r s i z l e r i ) ; Türkçe İnşâ, Re­


sim; Fransızca lisan ve imlâ; Hendese-i Sathiyye (yüzey Geomet­
r i ) ; Coğrafya; Târihi Umûmî; H a t t ı Rik'a.

3. Sınıf : Arabî; Fârisî Tercüme Ameliyatı; Türkçe İnşâ, Fransızca İnşâ ve


Tercüme Ameliyatı; Coğrafya; Târih-i Umûmî; Hikmet-i Tabiiye
(fizik); Kimya; Resim.

Bu suretle öğretimini s ü r d ü r e n Mektob-i Aklâm, 1295 (1878) yılına k a d a r açık


kaldı. Bu târih'de, 2. Abdülhamid tarafından,eski Mülkiye Mektebi, yüksek öğretim
y a p a n bir okul olarak yeniden açıldığından, söz konusu O k u l ' u n gereği kal­
m a m ı ş ve ondokuz yıllık çalışmadan sonra kapatılmıştır.

23
2. Kısım

MEKTEB-i FÜNÛN-i MÜLKİYYE


( Atîk Mülkiye )

(1859 — 1877)

KURULUŞ Müesseseleri doğuran zaruretlerdir. Her çeşit mües-


SEBEBİ sese bu temele dayanır. Doğar'lar; ihtiyaç ve zorun-
luğun derecesine, yer ve z a m a n a cevap veriş oranına
göre ya u z u n zaman v a r l ı k l a r ı n ı s ü r d ü r ü r l e r ; veya kısa z a m a n d a Târih'e mâlolup
giderler.

Büyük Milletimizin kurduğu 17 î m p a r a t o r l u k ' u n sonuncusunu teşkil eden


O s m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u , p a r l a k v e m ü k e m m e l devirler yaşadık­
tan sonra, çeşitli tesir ve sebepler yüzünden gerilemeye çökmeye başlayınca. Dev­
l e t i n yönetimi'ni elir.-de bulunduranlar, aydın ve yurdsever bir düşünüşle, bu ge­
rilemenin önüne geçmek, çöküntü'yü d u r d u r m a k istediler.
Her olay'ın illet'i, kendinden önce gelen bir olay olduğuna göre, Çökünlü'nün
illeti'de d e v l e t y ö n e t i m i ' nde tutulan yolun- sakatlığı idi. B u man­
tıkî hareket noktasından ilerleyip o l a y l a r ı n derinliğine inildikçe, İ m p a r a t o r l u ğ u n
k u r t u l u ş çâresinin esaslarını s i s t e m ve a d a m sorunu'-
n u n çözümlenmesinde a r a m a k gerekiyordu.
D u r a k l a m a Devri bitip, Çökme Devri başlayınca bu iki esâsı gerçekleştirecek
ı s l â h a t ve y e n i l e ş t i r m e çabalarına girişildi. B u çabalar
s i s t e m s i z l i k ' i o r t a d a n k a l d ı r a c a k ; yerine konan y e n i s i s t e -
m i de buna uygun şekilde yetiştirilecek k i ş i ' 1er yürütecekti.
İşte, M ü l k i y e M e k t e b i b u düşünce ile kurulan, büyük bir zo-
runluk ve ihtiyacın doğurduğu ve lüzum'unu bu güne k a d a r k a m u o y u ' na
kajbul e t t i r m i ş bir k ü l t ü r k u r u m u ' dur.
Gerçekten, yabancı memleketlerde Mülkiye Mektebi'ne benzer müesseselerin
kuruluş m a k s a t ve amaçlarını incelediğimizde, aynı d ü ş ü n ü ş ve davranışın bunlar­
da da b u l u n d u ğ u n u görürüz. Buna en iyi örnek, ü n ü n ü çağımıza k a d a r sürdüregel-
m i ş Paris Serbest Siyâsî İlimler Okulu'dur.
1871 y e n i l g i s i ' nin sebepleri üzerinde d u r u p Fransa'yı yeni bir ruh'-
l a -kalkındırma çabası'na girişen Paul Leroy, B e a u l i e u , Emi­
le B o u t m y gibi o çağın belli başlı Fransız Yönetici ve Bilim Adamları, bu
y e n i l g i ' nin tek doğurucusu olarak, d e v l e t m e k a n i z m a s ı ba-

25
şında bulunanların iyi yetişmemelerini, m e k a n i z m a ' y ı gerektiği şekil­
de kullanamamalarını, kısacası a d a m s ı z l ı ğ ı bulmuşlar; a d a m ' ı
sağlayacak e n güzel kaynaklardan birini, Ecole Libre des Scien­
ces P o l i t i q u e s ' i kurmuşlardır. Bundan başka, Atina S i y â s î
İlimler Okulu, Sofya Siyasi İ l i m l e r ve İ k t i s a d î
Bilgiler Fakültesi, Avusturya Siyasî Bilimler Oku-
1 u , Romanya İ d â r i Bilgiler E n s t i t ü s ü , Belçika S i -
yâsî Bilgiler Okulu aynı amaç için kurulan müesseselerdir.
R ö n e s a n s sonucu batı'da başlıyon her çeşit kalkınmaya derin bir
gaflet içinde önem vermeyen- v e kökleri ortaçağ i s k o l a s tisiz-
mi 'ne dayanan bir d e v l e t ve i d a r e tarzı ile Osmanlı impara­
torluğunu yaşatmaya çalışanların Yurd'a verdikleri zararlar p a n a r o -
m a ' sı, ilk defa K a r l o f c a A n d l a ş m a s ı ile kendisini açıkça
gösterdi; 18. yüzyıl sonlarına kadar devam etti. Sözü geçen yüzyıl sonlarında
ç ö k ü ş ' ün uyandırdığı tepki'ler, ilk defa sistemli olarak 3. Selim, 2. Mahmud'un
şu'ur ve vicdanında tesirlerini göstermeye başladı. Bu iki değerli Türk Hakanı, Çağ'-
larına göre çok ileri bir görüş'le içinde bulunulan felâket'i bütün ayrıntıları ile
anladılar. Birisi hayatı pahasına, diğeri o derece büyük ve acı sıkıntılar kasırga­
sına göğüs gererek Ç ö k ü n t ü ' yü önlemede olumlu çalışmalara başladılar.
Adına Tanzimat-ı Hayriyye dediğimiz v e b u Memleket'de son
Asır içinde iyi kötü ne yapılmışsa bunlann başlangıç noktası olan İ n k ı l â p
s a v a ş l a r ı b u y r u l t u s u , yukarda anlatmaya çalıştığımız çöküntü­
yü hiç olmazsa 80 yıl önleyen yazılı bir b u y r u k ' dan başka bir şey değil­
dir.
İnsanoğlu k l a n , s i t e devirlerini geçirip m i l l e t dediğimiz
sosyal t o p l u l u k olarak yaşamaya başladığından, b u topluluğu ni­
zamlı yönetme teşkilâtı olan devlet adlı varlığı kurma fikrine yüksel­
diğinden beri, kendi sosyal bünyesinde ne zaman bozulma olmuş, ne zaman
d e v 1 e t ' de çöküntü başlamışsa o yerde s i s t e m ve a d a m ' in yok­
luğu veya ihtiyaca cevap verecek derecede olmadığı gerçeği de ortaya çıkmıştır (1).

( 1) l83o'da Nizip Ovası'nda Osmanlı imparatorluğu Orduları ile Mısır Vilâyeti Vâlisi'nin gayrı meşru oğlu'nun
kumandasındaki Mısır Ordusu ile çarpışıp yenildiği ve Ordularımızın çok feci bir bozgun içinde geri çekilmele­
rine, Kavalah İbrahim Paşa'nın Kütahya'ya kadar gelmesine yol açan Savaş'da Osmanlı Ordusunda, genç ve çok
tecrübeli bir Alman Kurmay Subayı olarak, ünlü M o I t k e ' de vardı. Başkumandan, câhil ve o nisbette
kaabiliyetsiz bir kimse olan, Çerkeş Hafız Paşa'ya, Mısır Ordusu'ndan Önce taarruza geçmeleri tavsiyesinde bu­
lunan M o I t k e ' ye Hafız Paşa "Müneçcim'ler, taarruz için uygun saatin gelmediğini bildirdiler, bekleye­
ceğiz...." cevabını vermiş; pek tabiî olarak koskoca İmparatorluğun Orduları, kendi Vâlisi'nin Ordularına ye­
nilmişti. M o I t k e , sonraları yazdığı H â t ı r a t ' ında bu acı, düşündürücü olay'dan bahsederek bir
d e v I e t ' in batışında nelerin rol oynayacağına ve Türk Milleti'nin bu b a t ı ş ' da bir suçu bulunmadı­
ğına en güzel Örneği vermektedir;
".... Müsellâh bir millet'in en canlı örneği Türkler'dir. Bu Diyar Köylüsünün orak, Kâtibinin kalem ve hattâ
Kadınlarının etek tutuşunda silâha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk , ata biner gibi oturur ve keşfo
yollanan nefer gibi uyanık yürür. Silâhın ruha verdiği emniyeti (güvenliği) her Türk'ün bakışında görmek müm-

(Devamı 27. sf. Dip Notu'udu)

26
T â r i h boyunca b u 2 eleman'ın kaynağı, o k u l denen kutsal mefhum olagel­
miştir.
1798'de Napolyon Orduları, Almanya'yı h e r yönden Çiğnemeye başladıkları sı­
r a d a , o devrin Alman yurdseverleri b ü y ü k d ü ş ü n ü r Fihte'ye, esirlikten na­
sıl kurtulacaklarını, Alman Milleti'nin üzerinde esen belâ rüzgârlarım nasıl koğa-
caklarını ve Almanya'yı neye d a y a n a r a k kalkındıracaklarını sorduklarında, millet­
l e r a r a s ı değerini Çağımız'da da muhafaza eden büyük F i l o z o f t a n şu cevabı aldılar:
— Çok kolay! .... Almanya'nın en h ü c r â köşelerine k a d a r ülkücü öğretmen
gönderecek, bunalanın o k u l ile aydınlatacaksınız—<. O z a m a n h e r şey
düzelecek v e istekleriniz olacak; b ü y ü k A l m a n y a doğacaktın...
Nasıl " U b i Societas ubi J u s t e = Nerede t o p l u m varsa, o r a d a h u k u k
var..." olmuşsa, k a I k ı n m a ' mn görüldüğü h e r yerde en b ü y ü k pay o
çağ'ın gerçeğine uygun o k u l ' a düşmüştür.
Büyük Kurtuluş Savaşı'mızdan sonra izmir'de Gazetecilerle konuşan
b e n z e r s i z B a ş k u m a n d a n Gazi Mustafa Kemâl d e " b u n d a n sorjra n e yapa­
caksınız?" sorusuna bu değişmez kuraldan, pek tabiî olarak hareket edip,
"Maârif Vekili olmak, bu suretle önce millî irfan, milli k ü l t ü r yönünden Vatan'ımı-
^ı lâyık olduğu seviye'ye getirmek isterim...." cevabını vermiştir. B u n d a n sonra, gi­
riştiği ıbütün i n k ı l â p s a v a ş l a r ı ' nın özü'ünü b u fikir teşkil etmiştir.

Genç Osmıan adı da verilen, 2. Osman'ın 1622'de ta­


sarlayıp şehid edilmesi ile uygulanamayan, ancak 3.
Selim'le (1789-1807) başlayan b a t ı l ı l a ş m a
r
h a r e k e t i , 2 . M a h m u d tarafından iç de v e d ı ş ' d a b ü t ü n s ı i ı n t ı v e sarsıntı­
l a r a rağmen, cesaretle devam ettirilmiştir. Vakitsiz ve genç yaşda ölmesi üzerine
1 T e m m u z 1839 (18 Rebi ül-Evvel 1255) Cuma günü 17 yaşında T a h t ' a geçen büyük
oğlu Abdülmecid, etrafında eski'ye bağlı pek çok sayıda vezir ve nazırlarının karşıt
t u t u m l a r ı n a aldırış etmeyerek. Babasının açtığı yolda daha hızla ilerlemiş; sonra­
d a n S a d r a z a m l ı ğ a yükselttiği Hâriciye N â z ı n Koca Reşid Paşa ile gizlice a n l a ş m ı ş ;
O s m a n l ı Devleti'nin t e o k r a t i k devlet sisteminde h u k u k ' a bağ­
lı d e v l e t sistemi'ne geçişinin, çağdaş uygarlığa y ö n e l i ş i ' nin
başlangıç tarihi olan G ü l h a n e H a t t - ı H ü m â y û n u ile T a n -
z i m a t - ı H a y r i y e ' y i , 3 Ocak 1839' (25 Şaban 1255) da, T a h t ' a çıkışın­
d a n 4 ay, 3 gün sonra i l â n etmişti (2).

kündür. O, doğduğundan beri müsellâh (silâhlı) dır. Bundan dolayı da hayata ve hâdiselere emniyetle bakmayı
öğrenmiştir....
Türkiye'ye adım atar atmaz bu kanaati edindim. Nizip Savası bu kanaatimi ne sarstı, ne giderdi. Çünki
orada yenilen Türk değildi, kumandan'dı. Yenen Mısır Vâlisi'nin Ordusu değil hurafelerdi. Harp Plâm'nı mu-
neccimbaşı'lar aracılığı ile çizen, hücum emri'nin zamanı için yıldız'lara bakan bir kumandan'a karşı yiğit Türk
ne ypabilirdi?
Müneccim'in Türkiye'den kovulduğu (gerikalmışlığın önüne geçildiği) ve yıldızların harp islerine karışma­
larının yasak edildiği gün Türk'ün ruhu yeniden parlayacak ve bu kahraman Millet'in Târih'i eski parlaklığına
kavuşacaktır "
< 2) Yakın Çağ Târihimiz'in en önemli olay'lanndan biri olan, dolayısıyle M ü l k i y e M e k t e b i ' nin açıl­
ması fikrini de İçine alan F e r m a n aynen şöyledir:
(Devamı 28. sf. Dip Notu'tlda}

27
1839'da ilân edilen Tanzimat F e r m â n ı ' n d a n sonra girişilen b ü t ü n h a r e k e t ve
teşebbüsler'in başlıca 3 amacı v a r d ı r :

1 — Devleti ç ö k ü n t ü d e n k u r t a r m a k için H u k u k ' a B a ğ l ı Dev­


leti meydana getirmek;

2 — Çağdaş uygarlığa yönelmek, dolayısıyle s i s t e m meselesini çö­


zümlemek;

3 — Bu s i s t e m ' i yürütecek a d a m yetiştirmek.

2. Mahmud (Mahmud-i Adlî) zamanından beri genel eğitim ve ö ğ r e t i m alanla­


r ı n d a yapılan değişiklik ve r e f o r m ' 1ar bu üç a m a c ı n gerçekleşmesi için
öngörülen ve uygulanan işlerdir (3).
16 Ocak 1856 (= 8 C u m â d al-Ulâ 1272) Ç a ş a m b a g ü n ü n d e Osmanlı, Fransız,
İngiliz v e Rus Delegelerinin Viyana'da imzaladıkları V i y a n a P r o t o k o -
1 ü ' nün (Viyana Mukaddîmât-ı Sulhiyyesi'nin) b i r maddesini, 1839'da y a -
s a ' l a ş t ı n h p uygulanmasına başlanan Tanzimat F e r m â n i ' nın bir çeşit
F
y ö n e t m e l i ğ i diyebileceğimiz yeni bir F e r m a n la genişletil­
mesi h ü k m ü teşkil ediyordu. Bunun üzerine, Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu'nun
Temel i l k e l e r i çerçevesi içinde yeni bir F e r m a n ( = Y a s a
h ü k ü m ü n d e Padişah Buyruğu) hazırlanıp 18 Şubat 1856 (11 Cumâd al-Ahire 1272)
târihinde I s l â h a t H a t t - ı H ü m â y û n u adıyla ilân edildi. Bu­
n a göre d e :
a — Dış güvenlik, 1856 Paris Konferansı ile, sağlandığına göre, b u n d a n böyle
Memleket'in iç güvenliği ve kalkınması ile uğraşılacak;

b — Milliyyet ve m e z h e p farkı gözetilmeksizin b ü t ü n Osmanlı .uyruklular dev­


let m e m u r u olabilecekler;

"Bism'lllâh'ir-Rahman'ir-Rahîm
Tebârek'ellezi bi.yedih'il-mülk ve hüve alâ fcÖll'I şey'in kadîr = Hükümranlık elinde olan Allah yücedir ve O her
şeye kaadir'dir. (Âyet).
Benim Vezirim, Cümleye ma'lûm olduğu üzere Devlet-i Âlîyyemiz'in bidâyet-İ zuhurundan berû (kuruluşundan
beri) ahkâm-ı celile-i Kur'anİyye (Kur'anın hükümleri) ve kavânin-i şer'iyye'ye (dinî kurallara) kemâliyle (ol­
gunlukla) riâyet olunduğunda Saltanat-ı Seniyyemiz'in kuvvet ü miknet (kuvvet ve kudret) ve bilcümle tebaası'-
nın refah ü ma'muriyyeti rütbe-i gaayet'e (istenen dereceye) vâsıl olmuş iken yüz elli sene vardır ki gavâîi-i mü­
teakibe (birbirini izleyen dertler, gaileler) ve esbâb-ı mütenevvia'ya (çeşitli sebeplere) mebnî ne Şer'-i Şerife
ve ne Kavâriin-i Münife'ye İnkiyâd ü imtisal olunmamak hasebiyle evvelki kuvvet ü ma'muriyyet bil'akİs za'f ü
fakr'a (güçsüzlük ve fakirliğe) mübeddel olmuş (çevrilmiş) ve halbuki kavânin-i Şer'iyye tahtında idare olun­
mayan memâlik'in (ülkelerin) payidar (ömürlü, süreli) olamayacağı vâzchat'dan (açıkça- bilinen şeylerden) bu­
lunmuş olup Cülus-i Hümâyun'unumuz rûz-i firûzu'ndan (Taht'a çıktığımız günden) berû, efkâr-ı hayriyyet
âsâr-ı Mülükânemiz dahi mücerred i'mâr-ı memâlik ü enhâ ve terfih-İ ahâli ve fukara kaziyye-j nâfiası'na mün­
hasır ve Memâlİk-i Devlet-İ Âlîyyemiz'in mevki-i coğrâfisi'ne ve arâzi-i münbitesîne ve halk'ın kaabiliyet ve isti-
dâdlarına nazaran esbâb-ı lâzımesine teşebbüs olunduğu halde beş on sene zarfında bi-tevfİk-i Teâlâ suver-İ mat-
lûbe hâsıl olacağı zahir olmağla avn ü İnâyet-i Hazret-İ Bâri'ye (Tanrı'ya) i'timâd ve imdâd-ı ruhâniyyet-İ Ce-
nâb-ı Peygambeıi'ye tevessül ve istinâd birle bundan böyle Devlet-i Âliyye ve Memâlik-i Mahrûsemîz'in hüsn-i
idaresi zımnında bâzı kavânin-İ cedide vaz'ül te'sİsİ lâzım ve mühim görünerek işbu kavânin-i muktezİyye'nin
mevadd-ı esâsiyyesî dahî emniyet-i can ve mahfûziyyet-i ırz ü namus ve mâl ve tâ'yin-i virgü (vergi) ve asâkir-i
muktazıyva'nın sûret-İ celb ve müddet-i istihdamı kazıyyelerinden ibret olup şöyle ki dünyada candan ve in ü<

(Devamı 29. sf. Dip Notu'nda)

28
c — Kanunî nitelik ve yetenek sahibi herkes, hangi clîn'den olursa olsun
me k â t i b • i a s k e r i y y e ve m ü l k i y y e ' y e (askerî
ve sivil okullara) girebilecek;
ç — Ceza Evleri "Hukuk-i insaniyye'yi hukuk-i adalet ile" bağdaştıracak şekil­
de ıslah edilecek;
d — Ticâret ve Ağır Ceza Mahkemelerine âid k a n u n l a r ivedilikle çıkarılacak
ve Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a kullanılan çeşitli dillere çevrilip yayınla­
nacak ;
e — Yeni kurulan Vilâyet ve Sancak Mcclisleri'ndeki m ü s l ü m a n ve m ü s l ü m a n
olmayan üyeler h a k k a n i y e t ilkelerine göre seçilecek v e oy'la-
ra f e s a d k a r ı ş t ı r ı l m a m a s ı m sağlayacak y ö n e t m e l i k l e r
yapılacak;
f — İ l t i z a m U s u l ü ile v e r g i alınması kaldırılacak; vergi
D e v l e t tarafından k a n u n l a r ı n a göre alınacak;
g — " B e h e r sene içün Varidat v e Masârifat Defteri" adı verilen B ü t ç e
hakkında Tanzimat'dan sonra yapıLan kanunun uygulanmasına gerektiği
şekilde devam edilecek;
h — Her Cemâat'ın dinî reisi ile Devlet tarafından bir yıl süreli tâ'yin edile­
cek b i r e r m e m u r ' d a n teşekkül eden M e c l i s - i Valây-ı Ah­
k â m - ı A d l i y y e ( = bir çeşit y a s a m a organı) b ü t ü n Memleketi/i
ilgilendiren meselelerde k a r a r organı olacak;
i — Meclis-i Valây-ı Ahkâm-ı Adliyye'nin o t u r u m l a r ı n d a üyeler kendi k a n a a t i m
çekinmeden savunabilecekler; ıbu yüzden h e r hangi bir üye "asla r e n c i d e "
edilmeyecek;
ı — Altın esâsına göre tedavüle çıkarılan Osmanlı p a r a s ı n ı n ayarı düzeltilip
d e f l ı a s y o n ' a meydan verilmeyeceği gibi "Devlet'sn Umur-i mâli­
yesine i'tibar verecek b a n k a misillû şeyler" yapılacak;

nâmusdan eazz (en aziz, en k ı y m e t l i ) b i r şey olmadığından b i r âdem ( k i ş i ) anları lehlükede gördükçe hılkat-i
zâtiyye (kişisel yaradılışı) ve c i b i l l i y e t - İ f ı t r i y y e s i ' n d e hiyânet'e meyi olmasa bile muhâfaza-i can ü nâmûsu İçün
elbette bâzı suretlere teşebbüs edeceği ve bu dahi devlet ü memleket'e muzır olageldiğî müsellem o l d u ğ u m i s i l l û
b i l â k i s can ü namusundan emin olduğu halde dahî sıdk ü istikametden ayrılamayacağı ve i ş i gücü heman Devlet
ü m i l l e t ' i n e hüsn-İ hİdmet'den ibaret olacağı dahî bedihî ve z â h i r ' d t r ve emnîyyet-i mâl kaziyyesinîn fıkdanı hâ-
Mndö i*c herKc; ne devlet ve ne m i l l e t i n e ısınamayup ve ne i'mâr-ı m ü l k ' e bakamayup dâima endişe ve ızdırab-
dan hâli olamadığı m i s i l l û aksi t a k d i r i n d e yâ'ni emval ü emlâkinden emnİyet-İ kâmİlesİ olduğu halde dahî he*
man kendü İşiyle ve tevsi'-İ dâire-İ taayyüşiyle uğraşup ve kendüsüne gün be gün devlet ü m i l l e t gayreti ve vatan
mahabbeti artup ( a r t ı p ) ona göre hüsn-İ harekete çalışacağı şüpheden azadedir ve tâ'yin-i v i r g ü f v e r g i ) rmddesi
dahî ç ü n k i b i r devlet muhâfaza-İ m e m â l i k i y ç ü n elbette asker ü leşker'e vesâir masârif-i muktazıyyeye muhtaç
olarak bu ise akçe ile idare'olunacağına ve akçe dahî tebaanın virgüsiyle hâsıl olacağına binâen bunun d a h i b i r
hüsn-i suretine bakılmak ehem o l u p eğerçi mukaddemlerde varidat zannolunmuş olan yed-i vâhid beliyyesinden
leh ül-hamd Memâlik-i Mahrûsemiz ahâlisi bundan evvelce k u r t u l m u ş ise de alât-ı tahribiyyedon o l u p hiç b i r
vaktde semsre.i nâfiası görülemeyen i l t i z â m a t usul-i muzırrası elyevm câri olarak bu ise b i r m e m l e k e t i n mesâ-
lih-i siyâsiyye ve u m û r - i mâliyyesİni b i r âdemin yed-i ihtiyarına ve b e l k i pençe-i cebr ü kahrına t e s l i m demek
olarak ol dahi eğer zâten b i r eyüce âdem değil ise heman kendi çıkarına bakup Cemi'-i harekât ü sekenâtı
gadr ü zulmdan ibaret olmasıyla ba'd-ez-in ahâlİ-i memâlikden her f e r d i n emlâk ve kudretine göre b i r virgü-i
münâsib t â ' y i n olunarak kimseden ziyâde şey alınamaması ve Devlet-i  l i y y e ' m i z i n berren ve bahren mesârif-i as­
keriyye ve sâiresi dahi kavânin-i icâbiyye ile tahdid ü tebyİn olunup ona göre icra olunması lâzımedendir

(Devamı 30. s/. Dİp Notu'tula}

29
j — T a r ı m ve Ticâret'in gelişmesi için yollar yapılıp su kanalları açılacak;
k — Batı k ü l t ü r ü n e ö n e m verilerek "Maarif ve ulûm ve sermâye-i Avrupa'dan
istifâdeye" çalışılacaktır (4).

Görülüyor ki Islâhat F e r m a n ı ' n d a Memleketin- için-


de bulunduğu perişanlığın sebebi olarak eğitim, müs-
bet ilim ve zihniyyet yoksunluğunun doğurduğu dert­
ler ele a l ı n m a k t a ve "Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne' (Osmanlı Ülkesi) nin menbâ-ı
servet-i maddîyyesi ( m a d d î gelir kaynakLarı) olan husûsat'a iktizâ eden (gereken)
sermâyelerin (işletme a r a ç ve gereçlerinin) tâyini ile ve mahsûlât-ı Memâlik-i Şâhâ-
ne'nin (Osmanlı Ülkesi ü r ü n l e r i n i n ) nakli için icâbeden turuk (yollar) ve cedâvil'-
in (su k a n a l l a r ı n ı n ) küşadı ((açılması) ile ve emr-i ziraat ve ticâret'in tevessü'üne
( t a n m ve ticâretin gelişmesine)hâil (engel) olan esbabın (sebeplerin) men'i ile
teshîlât-ı sıhhıyye'nin (sağdık d a v a s ı n ı n ) icra olunması ve bunun içün de maârif
(eğitim) ve ulûm (bilimler) ve sermâye-i Avrupa'dan (Batı i m k â n l a r ı n d a n ) istifâ­
deye (faydalanmaya) bakılması esbabının biletraf mütalaasıyla pey der-pey mevki-i
icrâ'ya konulması" gerektiği kesinlikle kabul edilmektedir.
Durum böyle olunca, İmparatorluğun- her alanında büyük kalkınma hareketle­
rine girişilmesi ve hareketleri yürütmek için de Çağ'ın ve Tanzimat F e r m â n ı ' n m
ilkelerine uygun i d â r e c i ' 1er yetiştirilmesi de en b a ş t a ele alınacak
m e s e l e l e r ' den biri olacaktı. Esasen, daha 2. Mahmud Devri'nde H a s f

T ı m a r , Z e a m e t teşkilâtı kaldırılmış; İ m p a r a t o r l u k batı usulü örnek alı­


narak e y â l e t l e r e a y n l m ı ş ; Abdülmecid zamanında d a I s l â h a t Fermanı'-
nm â m i r hükümlerine uyularak önce Dâhiliyye Nezâreti (= İçişleri Bakanlığı) ku­
r u l m u ş ; 24 Eylül 1858 (= 13 Safer 1275)'de Valilerin. Mutasarrıfların, Kaymakam­
ların ve Kaza Müdürlerinin görev ve yetkilerini belirten "Vülât-ı î'zıam ve Muta-
sarrıfîn-i Kiram ile Kaymakamlıkların ve Müdür'Ierîn Vezâifini Şâmil Tâ'lîmat"

ve asker maddesi dahî ber minvâl-İ muharrer mevâdd-ı m ü h i m m e d e n olarak eğerçİ muhâfaza-i vatan i ç ü n asker
vermek a h a l i n i n farîza-i zimmeti ise de şimdiye kadar câri olduğu veçhile b i r m e m l e k e t i n aded-i nüfûs-i mev.
cûdesine bakılmayarak k i m i n d e n rütbe i tahammülünden ziyâde ve k i m i n d e n noksan asker İstenilmek hem n i ­
zamsızlığı ve hem zirâat ve ticâret mevâdd-ı nâfiasının i h l â l i n i mûcib olduğu mtfsillü askerliğe gelenlerin i l â
nihayet'il-ömr i s t i h d a m l a r ı dahî f ü t u r u ve kat'-ı tenasülü müstelzim olmakda olmasıyla her memleketden lüzumu
t a k d i r i n d e taleb olunacak neferât-ı askeriyye içün ba'zı usûl-i hasene ve d ö r t ve yâhud beş sene müddet-i istih­
dam zımnında dahi b i r tarik-İ münâvebe vaz'ü te'sis olunmak icab-ı h a l d e n d i r . V'el-hâsıl bu kavânin-i nizâm i y
ye hâsıl olmadıkça tahsîl-i kuvvet ü ma'muriyyet ve âsâyiş ü istirahat m ü m k î n olmayıp c ü m l e s i n i n esâsı dahî me­
vâdd-ı meşrûhadan ibaret olduğundan f i m â j > â d eshâb-ı cünhâ'nın da'vâları kavânin-İ şer'İyye iktİzâsınca alenen
ber vech-İ tedkik g ö r ü l ü p hükmolunmadıkca hiç kimse hakkında hafî ve celi i'dâm ü tesmîm muamelesi icrası
caiz olmamak ve hiç kimse tarafından d i ğ e r i n i n ırz ü namusuna tasallut v u k u b u l m a m a k ve herkes emval ü em­
lâkine kemâl-i serbestİyyetle m â l i k ü mutasarrıf olarak ana b i r tarafdan müdâhale olunmamak ve faraza b i r i n i n
töhmet ü kabahati vuku'unda anın veresesi ol töhmet ü kabahatden berriyy'üz-zİmme olacaklarından anın m a l ı n ı
müsadere İle veresesi hukuk-ı irsİyyelerînden m a h r u m k ı l ı n m a m a k ve Tebaa-i Saltanat-ı Seniyyemiz'den olan
Ehl-i İslâm ve milel-i sâîre bu müsaadât-ı Şahanemize b i l â istisna mazhar olmak üzere can ve ırz ü nâmüs ve
mâl maddelerinden h ü k m . i şer'î iktİzâsınca kâffe-i M e m â l i k - i Mahrûsemiz ahâlisine taraf-ı Şahanemizden om-
niyyet-i k â m i l e v e r i l m i ş ve diğer hususlara dahî îttifâk-ı ârâ İle karar verilmesi lâzım gelmiş olmağla Meclİs-i
Ahkâm ül-Adliyye A'zâsı, daha lüzûm-i mertebe teksir olunarak ve Vükelâ ve Rical i Devlet-i Â'.iy^-emiz dahi b8x*
tâ'yin olunacak eyyamda orada İ ç t i m â ederek ve cümlesi efkâr ü mütâlaatını hiç çekinmeyüp serbestçe söyleye­
rek İşbu emniyyet-i can ü mâl ve tâ'yİn-i vîrgü hususlarına dâir kavânin-i muktaziyye b i r taraftarı k a r a r l a ş t ı r ı l u p

(Devamı 31. sf. Dip Notu'ntltı)

30
adlı Kanun yürürlüğe konmuştur (5). B u takdirde, yeni n i z a m '-
m idaresi, 1. Kısım'da izah ettiğimiz şekilde, ıbatı kültüründen yoksun ve az da ol­
sa hiç bir dünya görüşü olmayan i d a r e c i ' lere bırakılamazdı. Bunun için
için mutlaka bilgili v e çağ'ın gidişine uygun Genel t d â r e E l e m a n ı
yetiştirecek bir k a y n a k ' a, bir o k u 1 ' a kesinlikle ihtiyaç vardı. Ko-
nu'nun ciddiyeti gözönüne alınarak "Kaymakamlık ve Müdürlük (6) gibi umur-i
mülkiyye'de (idare amirliği işlerinde) müstahdem olacak (çalışacak) memurlara
mahreç (kaynak) olmak üzere bir M e k t e b i Mü 1 k i y y e " açılması
hususunda incelemelerde bulunup t e k l i f yapması için Devr'in Parlamen-
to'su yerinde olan M e c l i s - i V a l â ' y a emir verildL Devri'nin e n ünlü
aydın ve devlet adamlarından kurulmuş olan sözü geçen Meclis aşağıdaki
târihî G e r e k ç e ' y i hazırlayıp k a n u n l a ş m a s ı için Bâb-ı Âlî'ye
verdi :
"Cenâb-ı Rabb-ı Menııan an-be-an mâmur ve abadan buyursun. Memâlik-İ
Mahrûse-i Hazreti Şahanenin her t ü r l ü i'mâra derkâr olan kaabiliyeti cihetiyle ol-
babda olunan ve olunacak teşebbüsat ve ikdâmatın âsân görülmesi ve her türlü
evâmir-i Pâdişâhînin yoluyla infazı ve ticâret ve sanâyiin ilerlemekte olmasından
dolayı düvel-i ecnebiye ile çoğalmakta olan münâsebât ve muamelatın mihver-i lâyı-
kında icrası maddeleri Memlekette bulunan memurların umûr-i mülkiye'ye ve
usûM düveliye'ye filcümle vukuflu olmalarıyla ve öyle adamların vücudu dahi bu
yolda lâzım gelen ma'lûmatı tahsil eylemeleriyle hâsıl olacağı kazıyye-i mıa'lûmesi-
ne nazaran bu matlaba vusul için her nevi kolaylıkların meydana getirilmesine
sa'y-i beliğ olunması derece-i vücupta olarak el-hâlet'ü hâzihî terbiye-i umumiye
maksadıyla her taraflarda imkân mertebe mektepler mevcut ve b i r uçtan dahî zi-
yâdelenebiliyor ise de bu mekteplerin hâsıl ettirecekleri terbiye öyle umûr-i mül*
kiye'de kullanılacaklara şimdiki hâlde kâfi olmayacağı ve el-hâiet'ü hâzihî kulla­
nılmakta olan elviye kaymakamlanyla kaza müdürleri umûr-i mülkiyeye âit fünûn
ve m a l û m a t t a n mücerret ve küçük bir konsolos tercümaniyle bile icrâ-i muamele­
ye Tanzimât-ı Askcriyyc maddesi dahî Bâb-ı Seraskeri Dâr-t Şûrasında söyleşilip her bir' kanun karargir
oldukça ilâ mâşa-Atlah-i Tealâ düstûr ül-amel tutulmak üzre bâlâsı Hatt-ı H ü m â y û n ' umuz
İle tasdik ü tevşİh ok-nmak içün taraf-ı Hümâyûn'umuza arzolunsun ve İşbu Kavânin-İ Şer'İyyc mü-
oerred dîn ü devlet ve mülk ü mîlleti İhya içün vaz'olunacak olduğundan cânib-İ Hümâyûnumuz'cian
hilâfına hareket vuku' bulmayacağına ahd ü misak olunup Hırka-i Şerife odasında cemi'-İ Ulemâ ve
Vükelâ hâzır oldukları halde k a s e m - b i l l â h dahi olunarak Ulemâ ve Vükelâ dahî tahlif olunacağından
ana göro Ulemâ ve Vüzerâdan velhâsıl her kim olur ise olsun Kavânîn-M Şer'İyyeye muhalif hareket edenlerin
kabâhat-İ sabitelerine te'dîbât-ı lâyıkalarının hiç rütbeye ve hatır ve gönüle bakılmayarak icrası zımnında malı-
sûsen Ceza Kanunnâmesi dahî tanzim ettİrilsün ve cümle me'mûrînİn elhâlet'ü hâzihî mİkdar-ı vâfî maaşları ola­
rak şayet henüz olmayanları var İse anlar dahî tanzim olunacağından şer'an menfur olup harâbİyyet-i mülk'ün se­
bebi .i'ramı olan rüşvet madde-! kerîhesinîn fî-mâ-ba'd adem-İ vuku'u maddesinin dahi bir kanun-i kavı ile
te'kîkine bakılsun ve keyfîyât-ı meşrûha usûl-i atîkayı bütün bütün tağyir ü tecdid demek olacağından işbu
Irâde-i Şahanemiz Dersaâdet ve bilcümle Memâlik-i Mahrûsemiz ahâlisine i'lân ü işae olunacağı misİllû düveli
mütehâbbe dahî bu usûlün inşâ-Allah'ü Teâlâ ile'l-ebed bekaasina şâhid olmak üzre Dcr-i Saâdetimiz'de mukîm
bilcümle süferâya (sefirlere) dahi resmen bildİrilsün. Hemen Rabbimiz Teâlâ Hazretler! cümlemizi muvaffak bu­
yursun ve bu Kavânİn-i Müessesenin hilâfına hareket edenler Allah-ı Teâlâ Hazretlerimin lâ'netîne mazhar olsun­
lar ve İl'el-ebed felah bulmasınlar, Âmin."

Bak. : Düstur, 1. C., A. sf.; Târİh-i Lütfî, 6. C. 61. sf. ve İzahlı Osmanlı Târihî Kronolojisi, I Hami Dânîşmend
4.C., 124 - 126. sf.

31
den âciz bulundukları şöyle d u r s u n â d e t a kendûlerîne gönderilen evâmirin ahkâ­
mım okaıyup arılamağa kaadir olmadıkları d e r k â r d ı r ve b u n u n sebepleri dahî Der-
saadet'de ba'zı dâirelerden neş'el e d ü p de taşralarda dıahî valilere ve ş â i r memu­
rine ber takrip çatıp b i r rütbeye destıres o l d u k t a n sonra ma'Iûm olan hey'etle bir
me'muriyet tahsili için muaccizliği ele alıp kapı kapı s ü r ü n d ü k l e r i n d e semere-i
tacizleri olarak vakıa bir memuriyete k a v u ş m a k t a olmalarıdır. İ ş t e böyle bir müş­
terek sıfatla dâhil-i silk-i m e m u u r i y e t olanlar h e r vakitte ne DeVlet-i AUyyenin
dilhâhınıa tevfikan idâre-i umûr-i me'mûrelerlne muvaffak ve ne de m a n s ı b ve
me'muriyetinin h ü k m ü n ü verecek lisan ve tavrı kullanmağa m u k t e d i r olmadıkla­
rından gerek ahâli-i memleket ve gerek ecnebi m e ' m u r l a r ı yanında nüfuz ve itibar­
ları kalmayıp şu şeyler ecnebilerin bir takım m ü d â h â l â t ı n a ve ahâliyi ı z r a r a sebe­
biyet vedmekte olduğundan bunların bîr r a b ı t a tahtına vaz'ı ile Sâye-i Şevketvâye-i
Hazret-i Şahanede müstazıl olan tebaa ve zir-destânın âsâyiş ve m e n f a a t l a n ve
IVîemâlik-i Şahanenin derece derece kesb-i mâ'muriyet eylemesi kaziyyelerinin is­
tihsâline ve ecnebi m e ' m u r ve tebaalanylıa müzâkere ve rü'yet olunacak hususlar­
da dahî umûr-i düveliyeye tatbikan icrâ-i m u a m e l e ohınup Hukuk-i Saltanat-ı Se-
niyenin ve hukuk-ı ahalinin zayi* o l m a m a s ı n a bir çâre bulunması ehemm-i umur­
d a n olmağla keyfiyet meyâne-i acizânemizde led'el-mütâlaa bu m a k s a d a vusul ve ki­
fayet edecek m e r t e b e d e Ekonomi Politik ve Târih ve Hesap ve Coğrafya ve Nizâ-
mât-ı Deviet-i Aliyye ve Muâhedât-ı mevcudeye ve füçümle fenn-i kitabete âşinâ
a d a m l a r yetiştirilerek taşra memuriyetlerinde onların istihdam o i u n m a l a n y l a ka-
abil olacağından sarf ve nahvi lâyıkıyla g ö r m ü ş ve lâakal Mantık'tan İsagoci'ye
kadıar o k u m u ş talebe-i u l û m d a n ve bir de aklâm-ı ş a h a n e d e b u l u n u p ve ifâde-î
m e r a m a m u k t e d i r olup da istihsâl-i selika eden m ü s t e i d d â m ı k ü t t â b m cüz'î maaşı
olan veya hiç m a a ş ı olmayanlarından istek edenlerden sinleri yirmibeşle otuz bey­
ninde olmak üzere elli, altmış efendi i n t i h a p o l u n a r a k ve b u n l a r için ebniye-i
mirîyeden m ü n â s i p bir m a h a l tahsis kılınarak kendilerine bir münşi ve bir ınuha*

( 3) Mamleketimizde e ğ i t i m reformu, 2. M a h m u d ' u n Eğitim Târihimiz i ç i n çok önemli olan aşağıdaki F e r -


m fi n ' ı ile b a ş l a m ı ş t ı r :
" C ü m l e y e m a l û m d u r ki Ümmet.| M u h a m m e d ' d e n i m , diyen kâffe-İ ehl-i İslama göre i p t i d a şerâit-i islamiye*
yi ve akaaid-i d i n i y e s i n i öğrenip b i l m e k bâ'dehû iktisâb-ı maişet içün kangı d i r l i ğ e sülük edecek ise etmek vel­
hâsıl her b i r şeyden evvel zaruriyât-ı dîniyeyi ögrenmekliği u m û r - i dünyeviyenîn cümlesine t a k d i m e d i l m e k lâ­
zım İken b i r zamandanberû ekser-i nas, analarının ve babalarının seyyiesi olarak k e n d i l e r i k a l d ı k l a r ı m i s i l l û ev.
u t l a r ı n ı n câhil kalmasını düşünmeyerek ve rczzak-ı âlem olan Hak Sübhânehû ve Tealâ Hazretlerine adem-i te­
vekkül ile heman akçe kazanmak dâîyyesine düşerek çocukları beş a l t ı yaşına vardığı g i b i mektepten alıp ehl-i
hiref yanına şâkirdliğe v e r d i k l e r i n d e n o makûle sabiler küçükten cehaletle büyüyüp sonra dahi okuyup öğrenmek-
Üğe heves e t m e d i k l e r i n e binaen özür ve veballeri analarının ve b a b a l a ı ı n t n boynuna o l u p yevm-İ kıyamette b i r ta­
raftan b u n l a r g i r i f t â r - ı mes'ulİyot ve b i r taraftan kendûlerİ dûçar-ı hasar ve nedamet olacaklarından başka
maazallâh-ı Teâlâ zemâneyi, cehalet istiabla ekseri halk diyanetten bihaber o l d u k l a r ı n d a n bu keyfiyet nusntfsİz-
lige sebeb-i müstakil o l u p böyle giderse m i n kıbel'-ir-rahman terbiye-i şedideyi müstelzim olacağı erbab-ı
basirete zahir ve hüveydâ o l m a k t a n nâşi ibad-İ m ü s l i m î n i o m i s i l l û dünya ve âhiret ukubetinden tahîis v x siya-
net lâzım gelmekle i m d i emr-i dînde şerm ü haya clı'z olmadığına binaen şimdiye kadar eSMI k a l m ı ş olan gönç
vt i h t i y a r b i l c ü m l e Ummet-i Muhammed c a h i l l i ğ i n dâreyn'de vehâmetini düşünüp ve bu babda b i r b i r i n d e n utan­
mayarak heman Hak'tan utanıp k e n d û l e r i b u l u n d u k l a r ı kâr ü kisp ve sanat ve h i z m e t l e r i arasında l. I m e d İ k l e r i
mesâil-i dinîye ve akaad-İ islâmîyelerini dahî ö ğ r e n i p b i l m e k l e hasb'el-imkân sa'y ü gayret ve ol v e ç h i l e kendü-
l e r i n i dâreyn sejâmetliğine İrer ( u l a ş ı r ) görmekle sarf-ı vüs' ve makderet eylemeleri fariza-i uhde-İ d i y a n e t l e r i

(Devamı 33. s/. Dip Notu'uda)

32
sib, iki nefer hoca ve Ekonomi Politik ve Coğrafya ve Târih ve saire için lü­
zumu m i k d a r kaabîliyetlu muallim vasıtasıyla zikrohınan fenlerin tâlimiyle sene­
de iki defa i m t i h a n l a r ı bilicrâ çıkacak efendiler dirayet ve m a h a r e t l e r i n e göre
sınıf sınıf ayrılıp o senenin k a y m a k a m b k ve m a l ve kaza m ü d ü r l ü k l e r i n e hâl ve
l i y â k a t l a n n a tatbikan m e ' m u r tâ'yin olunmadıkça a h a r kimsenin hiç bir sebeb
ve vesileyle m e ' m u r b u y u r u l m a m a s ı hususlarının fcaviyyen n i z â m a r a b t ı esâs-ı mad­
de olarak tasvib olunmağla bu suret ve hocaların tâ'yini ve zikrolunan fünûndan
hangi kitapların o k u t t u r u l m a s ı ve şimdiye k a d a r yapılmış olan M u â h e d â t ve Ni-
zâmat-ı Devlet-l Âliyenin, Divân-ı H ü m a y u n Kaleminden vesâlr Icâbeden mahal­
lerden ç ı k a r t t ı n i m a s ı ve ş â k i r d â n m sûret-i intihab ve imtihanları ve bu babda ho­
calara lüzumu t a h a k k u k edecek m a a ş ve mesârifin tahsisiyle müteferriâtının be­
yan olunan esas üzerine bilmüzâkere kararlaştırılarak bend bend arz ve inha olun­
masının Meclisi Maârife havalesi ve bir de umur-i m a ' l û m e d e n bulunduğu üzere
ba'zı kazalar m ü d ü r l ü k l e r i m a a ş ı pek d û n olarak böyle laz m a a ş ile nâmus-d hü­
k ü m e t i yerine getirebilecek ve i r t i k â p ve irtişa'ya meyletmeyecek o m a k u l e rabı-
talû m e m u r l a r bulunup gönderilmesi müşkülce görüldüğü cihetle ve bu masrafla­
r ı n Hazine-i Celîleye b â r olmayacak s u r e t t e bir hüsn-i kalıba ifrağı çâresinin istih­
sâli dahî lâzımeden o l m a s m a m e b n i suver-i mutasavverenin sâye4 tevfikat-vâye-i
Cenâb-ı Pâdişâhî'de husulü hâlinde h e r bir kazanın bu'dlyyet ü mesafesine ve
ehemmiyet ve cesametine göre smıf itibârı ve yahud suret-i u h r â ile b i r usûl-i mü­
nâsibe ve mu'tedlle ittihazıyla tesviye kılınması muvafık-ı İrâde-i Senlyye-1 Sadâret-

olduğundan başka fi mâba'd herkes evlâtlarını murahık derecesine varmadıkça ve i l m İ hal ve şerâitAj islâmiye-
<İnI lâyıkİyle t a a l l ü m e t m e d i k ç e mektepden alıp ustaya vermemek ve murâhik o l u p ustaya vermek derecesine
geldikte anası ve babası yok İse sâlr velisi olan kimesne m ü r a i l i k derecesinde olduğunu İstanbul sekenesinden
ise İstanbul Kadı'sı olan efendi tarafına eğer Eyüp ve Üsküdar ve Galata sükkânından iseler K a d ı ' l a r ı efendiler
taraflarına mektep hacesİyle beraber varup ve çocuğu dahi g e t i r ü p gosterüp taıaf-ı şer'den yedlerine memhur
İzin tezkeresi almak ve izin tezkeresi almadıkça esnaf taifesi şâkirdlİğe almamak ve ş a k i r d i iğe a l ı n m a k l ı k t a es­
naf kethüdalarının dahî rey ve m a r i f e t l e r i munzam olmak lâzimeden olduğuna binâen şayet esnaftan b i r i o maku­
le tezkeresiz çocuğu ş a k i r t l i ğ e a l u r ve babası ve validesi v e r i r ise okuduğu mektebin hâcesi veyahut mahallesinin
i m a m ı doğru kadı efendilere haber vermek ve kadı efendiler dahî bu keyfiyet İhya-i din-İ m ü b İ n , kaziyesine
mebni olduğundan t a r a f l a r ı n d a n t a h a r r i o l u n a r a k İzin tezkeresi almaksızın san'ata v e r i l m i ş sabi b u l u n u r ise alanı
ve vereni ve ol esnafın kethûda'sını ve haber vermediği içün mektep hâce'sinİ lİ'ecl'it-te'dib
Bâb-ı Alî'ye inha eylemek ve anasız ve babasız y e t i m çocuklar o l u p da kimesnesİzliği sebeb? ile zaruri b i r usta
yanında veyahud b i r kimsenin terbiyesinde b u l u n u r İse ustası ve gerek mürebbisl olan âdem, sırf san'at öğren­
mekle ve hİdmete hasretmeyerek günde i k i defa mektebe gönderip m u r â h i k (on i k i yaşından buluğa kaıdar olan
çağ) oluncaya kadar o k u t t u r m a k ve kez&lik el-hâlet'i hâzihî ustalarda bulunan çocuklar dahî bi-tıpkıhâ (onlar
g i b i ) bu nİzâm'a d â h i l olarak anası ve babası vesaİr veti'sİ olanlar usta'dan alıp mektebe vermek ve kimsesiz
o l a n l a r ı dahî usta'ları mektebe v e r i p câhil kalmamasına d i k k a t etmek ve mektep hocaları dahî mekteb'lerde bu­
lunan çocukları güzelce o k u t u p Kur'an-ı Azîm'üş-sanı t i ' l i m akabinde her b i r çocuğun haysiyyet ve isti'dadına
göre tecvid ve i l m - i hâl m i s i l l û risaleler okutarak serâit-İ İslâmİyye ve akaaid-İ d î n i y y e l e r i n İ öğretmeklîğe say*
ve İkdam eylemek üzere a l e l û m u m tenbîh ve ikaz olunmasına irâde-İ Seniyyc sudurîyle keyfiyyet b i l â d - ı , selâse-
k a d ı l a r ı efendilere başka başka bâ Ferman-ı Âlî tenbih k ı l ı n m ı ş olmağla siz dahi Asitâne'de (İstanbul'da) kâin
( o t u r a n ) b i l c ü m l e mahallât ( b ü t ü n mahalleler) İ m a m l a r ı n ı ve mektep hâce' (Öğretmen) l e r i n i esnaf kethüdaları­
n ı tarafınıza celbederek tenbihât-ı mezkûreyi gûş-hÛş' ( d i k k a t ) larına t e l k i n v e tefhîm v e işbu F e r m a n - ı
A l î ' nin birer mümzâ ( o n a n m ı ş ) s u r e t l e r i n i dahî yed'lerine i'tâ b i r l e (vererek) i m a m ' l a r , mahalleleri ahâli­
lerine ve kethüdâ'lar dahî esnaflarına okuyup anlatmak ve mektep hâce'leri dahi b i l ü p m u c i b i y l e amel etmek
üzere cümlesine gsreği g i b i tenbîh ve te'kide mubaderet ( b a ş l a m a k ) ve bi-tevfik-i Taâlâ f î l ı n r ı ' n ı n yardımı ile)
işbu nizâm ve tenbihat'ın al-eddevam ( s ü r e k l i o l a r a k ) icra ve i s t i k r a r ı vesâitini ( a r a ç l a r ı n ı ) istihsâle tarafınız­
dan dahî bizzat i h t i m a m ve d i k k a t eyleyesiz d e y û . . . "

Bak. : ' T â r i h - İ Cevdct'clen n a k l e n " M a â r i f - j Umumiye Nezâreti. Târihçe-i Teşkilât ve İ c r â â t ı , Mahmucl Cevad,
Matbaa-i  m i r e , İ s t a n b u l ; 1338; 1 . - 3 . sf.

33
Türk I d â r e v e Eğitim Târih; ile Tanzimat Devri'ndeki s o s y a l d u r u ­
mu m u z ' un açıklanması b a k ı m ı n d a n çok önemli esasları k a p s a y a n bu Bel-
ge'nin, g ü n ü m ü z kuşak'larının kolayca anlayabilmesi için, bugünkü dil'e çevrilme­
si gereklidir:

" i h s a n ı bol olan Ulu Tanrı, —Osmanlı ülkesini— her zaman m â m u r ve bayın­
dır kılsın (Dua.) Osmanlı ülkesinin her çeşit kalkınmaya m u h t a ç olduğu ve kaabi-
liyeti bulunduğu cihetle b u n u n meydana getirilmesi için sarfedilen gayretlerin ve
girişilen teşebbüslerin neticeleri görülmektedir. Bu hususta her türlü Pâdişâh
emirlerinin ( k a n u n l a r ı n ) yoluyla uygulanması, ticâret ve sanayiin ilerlemekte ol­
m a s ı n d a n dolayı yabancı devletlerle çoğalmakta olan ilişkilerden o isteğe uygun
şekilde sonuç alınması, Memleket'de b u l u n a n m a m u r l a r ı n Devlet Yönetiminde ehil
ve bilgili olmaları ile m ü m k ü n d ü r . Böyle kalitedeki m e m u r l a r ı n mevcut olması
ise bu yolda gerekli eğitimi görmeleri ile m ü m k ü n olacağı bilindiğine göre, bu
a m a c a u l a ş m a k için h e r çeşit kolaylığı sağlamak gerekir. Gerçi, genel eğitim için
h e r tarafta, Devlet gücünün elverdiği k a d a r okullar mevcut ve bir taraftan da açı­
lıyor ise de bu okullarda yapılacak eğitim ve öğretim böyle önemli işleri görecek
kimseler için yeterli değildir. Bu gün işbaşındaki elviye kaymakamlarıyla (7)
kaza m ü d ü r l e r i devlet işlerine, â m m e hizmetlerine âit bilgi ve görgüden m a h r u m
ve en küçük bir konsolos t e r c ü m a n ı ile bile a n l a ş m a k t a n âciz b u l u n d u k l a r ı şöyle
d u r s u n â d e t a kendilerine üst m a k a m l a r d a n gönderilen emirlerin m â n â l a r ı n ı an­
lamaya bile m u k t e d i r olamadıkları bilinen gerçektir. B ü t ü n bunların sebebi de,
pek çok kimselerin istanbul'da, Başkent'de bâzı dâirelerde rastgele yetişip taşra­
daki valiler ve diğer yüksek mevkilerdeki m e m u r l a r yanında bir şeyler öğrendik­
ten ve b i r r ü t b e kazandıktan sonra bir m e m u r i y e t elde e t m e k için kapı kapı dola­
şıp sürünmeleri neticesi gerçekten bir m e m u r i y e t e k a v u ş m a k t a olmalarıdır. An­
cak böyle nitelikte ve yetişmemiş olarak m e m u r i y e t e girenler h e r vakit, ne Dev-

( 4) Burada Islahat Ha-tt-ı Hümâyûnu özetlenmiş ve yalnız Türk - Müslüman Halk'la Osmanlı Ülkesini ve konumuz'u
İlgilendiren kısımlar alınmıştır.

< 5) Bak. : Düstur, 2. Tertib, 1282 Zilhicce, 559. sf.


"Vülât-ı î'zam (Valiler) ve Mutasarrıfın-! K i r i m (Mutasarrıflar) ile Kaymakamların ve Kaza Müdürleri'nin
Vezaifini Şâmil (görevlerini kapsayan) Tâ'limat'tır.
Madde 1. — Memâlik-i Hazret-i Pâdişâhı (Osmanlı Ülkesi) Eyâlat (Eyâletler, İller) ve Elviye (LivS'lar, İl
ile İlce arası idarî bölüm) ve kaza (ilce) ve karye (köy)'lere münkasemdir (bölünmüştür).
Madde 2. — Her eyâlet bir vâli'ye ve her liva bir kaymakam'a ve her kaza bir müdüre mufavvaz (sorum­
luluğu altında) dır.
Madde 3. — E y â I e t ( i l ) müteaddİd (çeşitli) livâ'lardan mürekkep bir dâire ve M v â müteaddid
kazâ'lardan mürekkep bir dâire ve k a z I (ilce) müteaddid karye (köy)'lerden mürekkep
bir dâire'dir.
Madde 4. — Bir dâire'(?dârî ünite) nîn kasr (kaldırılması) ve tevs-i'i (genişletilmesi) mutlaka (kesinlik­
le) emr ü fermân-ı Pâdisâhi'ye (Pâdişâhın fermanı'na) menut'dur (bağlıdır).
Madde 7. — Bir eyâlette vuku' bulacak her türlü mesâlih'in (âmme işlerinin) mercî'i ve nâzın ve taraf-ı
Devleti Âliyye'nin vekil-i mahsusu (Osmanlı Devleli'nin temsilcisi) ve muhatabı v a l i
olup eyâlet'in nik ü bed (iyi ve kötü) ve kâffe-İ husûsâtından (bütün işlerinden) vali me»'-
uldür (sorumludur).
(Devamı 36. sf. Dip Notu'uda)

35
let'in (Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n u n ) faydasına çalışmakta ne de istenilene uygun
olarak görevlerinde başarı gösterebilmektedir. Bu suretle gerek Halk, gerek ya-
bancı'lar yanında itibarları kalmayıp, böyleleri Avrupalıların m ü d â h a l e l e r i n e (iç
işlerimize karışmasına) sebep o l m a k t a ve Vatandaşları kötü idare sebebiyle Dev­
l e r d e n soğutmaktadırlar. Bunların iyi şekilde yetiştirilmeleriyle Memleket güven­
liğinin, Vatandaş haklarının korunması, kalkınmanın sağlanması esaslarının elde
edilmesi ve yabancı m e ' m u r ve .uyruklularla yapılacak temaslarda Devlet ve Va­
t a n d a ş h u k u k u n u n k o r u n m a s ı n a bir çâre bulunması en önemli işlerden olduğu ci­
hetle bu kötü hâlin giderilmesi için d u r u m aramızda tartışıldı. Müzâkere sonu­
cunda, bu gayeye ulaşma'nın ancak yeter derecede Ekonomi Politik, Târih, H e s a p
( a r i t m e t i k ) . Coğrafya, Osmanlı Devleti Kanun ve Yönetmeliklerini, yabancı Dev­
letlerle yapılan a n d l a ş m a l a r h ü k ü m l e r i n i ve resmî yazışma esaslarını iyi bilen
a d a m l a r yetiştirilip t a ş r a memuriyetlerinde bunların kullanılmaları ile olacağı ka-
nı'sına vardığımız cihetle: G r a m e r ve Türkçeyi lâyıkı ile bilen ve en az M a n t ı k ' d a n
tsagoci*ye —Surî M a n t ı k ' a — k a d a r o k u m u ş , orta öğretim g ö r m ü ş öğrencilerden
ve bir de B a ş k e n t t e k i devlet dâirelerinde b u l u n u p da iyi konuşan, iyi yazan ve
az maaşı veya hiç maaşı olmayan, yaşları 25'le 30 a r a s ı n d a olan işe y a r a r kâtipler­
den olmak üzere 50-60 k â t i p efendi seçilerek ve b u n l a r için Devlet y a p ı l a r ı n d a n uy­
gun bir yer ayrılarak, kendilerine —alınacak öğrencilere— bir Yazman, b i r Sayman,
iki müzakereci ve E k o n o m i Politik, Coğrafya, T â r i h vesaire için yeteri kadar
yetkili öğretmenler tâyin edilip b u n l a r vasıtasıyla y u k a r d a bahsi geçen- derslerin
okutulması ve yılda iki defa sınavlarının yapılarak me'aun olan öğrencilerin dirayet
ve başarı derecelerine göre sınıf sınıf ayrılıp o yılın kaymakamlık ve m a l ve kaza
m ü d ü r l ü k l e r i n e m e m u r edilerek tâ'yin o l u n m a d ı k ç a başka hiç kimsenin hiçbir se­
bep ve vesile ile bu memuriyetlere a t a n m a m a s ı hususlarının köklü prensiblere ve
yönetmeliklere bağlanması esasları m a d d e m a d d e kabul olrundu. Bu esas ve öğret­
menlerin tâyini, bahsi geçen derslerin hangi k i t a p l a r d a n okutturulacağı ve şimdiye
k a d a r yapılmış olan ANDLAŞMALAR'ın (Muahedeler) ve Osmanlı Devletinde uygu-

MatkJe 27. — Mutasarrıflık veçhile idare olunmakta olan s a n c a k ' ların bir eyâlet* merbut (bağlı)
olmaması cihetiyle emr-i idaresine memur bulunan m u t ı s ı m f İ n - 1 kiram, eyâ­
let valileri misillû sancağın idaresi hakkında olan vezâifi kazİyyelerİ vülât-ı î'zâm'ın
(valilerin) İdâre-İ eyâlet hakkında balâ'(yukarı) da beyan olunan (bildirilen) vezâif-i muay­
yenlerinin aynı olmakla ol veçhile temşİyet-İ mesâlih'e (işlerin yürütülmesine) devam ve
ikdam edecekler'tgayret gösterecekler) dir.
Madde 28. — Sancak K a y m a k a m ' lan İdaresine memur oldukları lîvâ dâhilinde kavânîn (ka­
nunlar) ve nİıâmat (tüzükler) ve evâmîr (emirler) ve tenbihât-ı Devlet-İ Aliyye'yİ icrâ'ya
memur ve sancak'ları dâhilinde bulunan memurin (memurlar) haklarında nüfuzları câri olup
ancak kendileri dahî mensup oldukları eyâlat valilerinin maiyyetlerine memur olmaları İle
vülât-ı ı'zâm taraflarından aldıkları evâmir (emirleri) ve isâratı (ikazları) dahî tamamiyle
İcraya mü*âraat ve husûsat-ı İâzİmede müşârünileyhİm'e müracaat etmeleri levâzım-ı me'-
muriyetler*inden'(görevlerjnin gereklerinden) dir.
Madde* Û7. — Kazâ'nın (İlce) kâffe-1 umur'u (bütün işleri) mülkiye ve mâliye ve zaptiye ve sâiresi
müdür bulunan zat'a muhavvel olduğundan k a z a m ü d ü r l e r i ' nin esâs-ı memu­
riyet ve hulâsa-i vazife-i zimmetleri me'mur oldukları kazâ'lar dâhilinde evvelâ emr-i zabt u
rabt'ın tamamiyle icrası İle asayiş ve emniyyet kaziyye-i mühimmesinin muhafazası ve sani­
yen re's-i kazâ'da (ilce'nin en büyük âmiri olarak) rÛyet (bakılacak) ve tesviye olunacaJc
(Devamı 37. sf. Dip Notu'nda)

36
l a n a n k a n u n ve yönetmeliklerin- K a n u n l a r Dâiresinden (Divân-ı H ü m â y u n Kale­
m i n d e n ) ve şâir icâbeden yerlerden ç ı k a r t t ı n l m a s ı ve öğrencilerin seçme sınavla­
rının ve ders yılı içindeki sınavlarının esasları ve bu maksat için d e r s okutan öğ­
r e t m e n l e r e verilecek m a a ş ve okul giderlerinin- m i k t a r ı ve bu işle ilgili diğer hu­
susların madde, m a d d e müzakeresi yapılarak k a r a r a bağlanıp Sadrazamlığa su­
nulması için Maarif Meclisine (şimdi Bakanlıklardaki Tetkik Kurulları veya Millî
Eğitim Bakanlığındaki Tâlim Terbiye Kurulu yerine geçen kurul) havalesi ve bir
de bâzı kazalar müdürlüklerinin maaşı pek az olduğu ve böyle az m a a ş l a Hüküme­
tin n a m u s u n u koruyabilecek ve rüşvet almayacak, hırsızlık yapmayacak m e m u r
b u l u p taşraya gönderilmesi güç bir iş olarak görüldüğü cihetle söz konusu maaş
giderlerinin Hazine'ye (Bütçeye) yük olmayacak şekilde ayarlanması çâreleri üze­
rinde durulması gereken önemli bir mesele olduğundan k a r a r l a ş t ı r ı l a n işlerin Pâ­
dişâhımızın Onay'x ile gerçekleştiği takdirde, h e r kazâ'nın genişlik ve Başkent'e
olan uzaklığına ve önem, büyüklüğüne göre sınıflandırılması veya b a ş k a b i r sis­
temle uygun ve elverişli b i r hal çâresi ıbulunup m a a ş l a r ı n zamlı olarak ödenmesi
uygun görülürse onaylanması ve sözü geçen OKUL için uygun bir yer bulunması
için emirleri Sadrazamlık yüksek M a k a m ı n a takdiri kendilerine âit olmak üzere
sunulur. 8 R a m a z a n 1274 (= 27 Nisan 1958)"

Tanzimat Devri'nin b i r çeşit Parlamentomu olan Meclisi-i ÂIî-i Tanzimat'da ha­


zırlanan bu Gerekçe, Koca Reşid Paşa'nın Hak'kın rahmetine kavuşmasınla 11 Ocak
1858'dc 3. defa Sadrazamlığa getirilen, Mehmed E m i n Alî Paşa'ya verildi. Bâb-ı
Âlî'de yapılan uzun müzâkerelerden sonra kabul edildi. Onay'lanıp kanunlaşması
için d e aşağıdaki T e z k e r e ile Padişah Abdülmecid'e sunuldu:

"Atûfetlû (8) Efendim Hazretleri


T a ş r a d a m ü s t a h d e m olacak umûr-i mülkiye m e ' m u r l a r ı n ı n iierûde b i r hal ü in­
tizama idhal olumabilmeleri için şimdiden ba'zı tedâbir ve teşebbüsün lüzumuna

( k a r a r a bağlanacak) dava ve nizâ'ların ( g e ç i m s i z l i k l e r i n , y o l s u z l u k l a r ı n ) usûl-i muharreresi


(yazılı o l a n u s u l ü ) veçhile Meclis'de ( i l c e idare k u r u l u n d a ) şer'an ve kanunen adi (adalet)
ve hakkaaniyet üzre görülmesine d i k k a t ve i h t i m a m o l u n m a s ı ; sâlisen emvâl-i mirîye'nin
(devlet m a l l a r ı n ı n , v e r g i l e r i n ) usûl-i muayyene ( b e l l i u s u l l e r l e ) ve vakt ü zamanıyle tahsili
i l e m a h a l l i n e i r s â l ' i ( y o l l a n m a s ı ) v*» t e s l i m k ı l ı n m a s ı ; râbian sunuf-ı tebaa hakkında muâ-
m H e bİlmücâmele ( g ü z e l l i k l e ) icra olunup bigayr-i hakkın (haksız yere) kimsenin tekdi­
ri ve kesr-i h a t ı r ı tecviz ( k a b u l ) o l u n m a y u p herkese Hükümet tarafından muhtaç olacağı
muavenet ( y a r d ı m ) ve müzaheretin ( k o l a y l ı ğ ı n ) İcrası ile cümle tarafından canibi maâli
menâkib-i Hazret-i Pâdişâh! i ç ü n daavât-ı hayrtyye'ye isticlab olunması k a z i y y e l e r i ' d İ r . "
( 6) Buradaki " M ü d ü r l ü k " t â b i r i n i bucak m ü d ü r l ü ğ ü seklinde anlamamak lâzımdır. ( 5 ) sayılı d i p n o t u ' n d a k i T a -
I f rn fi O dan da anlaşılacağı g i b i , Tanzimat Devri'nde idare a m i r l i ğ i kademeleri vfilî, m u t a s a r r ı f , l i v â ' n m başı
olan kaymakam ve kaza ( İ l c e ) n i n başı olan kâza m ü d ü r l ü ğ ü ' n e göre s ı r a l a n m ı ş t ı . Kaza M ü d ü r l ü ğ ü 1874'de k a l d ı ­
r ı l ı p İdare kademeleri v a l i , mutasarrıf ve kaymakam o l a r a k tesbit e d i l d i .

( 7) Bak. ; ( 4 ) Numaralı d i p n o t u ' n a .


( 8) Osmanlı Devletİ'nİn resmî yazışma usulüne göre, Sadrâzam'lar Pâdişah'a yazacakları resmî y a z ı l a n doğruca Pâdi-
şâh'a hitaben yazamazlar; şimdi C u m h u r B a ş k a n l ı ğ ı G e n e l S e k r e t e r i yerinde/ olan
M • b e y n (Saray) B a ş k i t â b e t i ' (Genel S e k r e t e r l i ğ i ) ne y a z a r l a r d ı . Mabeyn Başkâtipleri kendilerine
gelen T a h r i r a t veya m ü z e k k e r e l e r i Pâdişah'a s u n a r l a r ; alacakları d i r e k t i f i aynen yazdıkları
bir d e r k e n a r (kenar yazı) i l e geriye g ö n d e r i r l e r ; b u suretle t e k l i f y a onaylanmış veya r e d d e d i l m i ş o l u r d u .

(Devamı 38. sf. Dip Notu'ıula)

3/
dâir Meclis-i Âlî-i Tanzimat'dan yazılmış olan b i r kıt'a m a z b a t a geçen gece akdo-
lıınan Encümen-i Mahsus-i Meşveret'de kıraat olunarak olbabda cereyan eden
m ü z â k e r â t m neticesinde: tafsilden m ü s t a ğ n i olduğu üzere idâre-i mülkiyye ve ni-
zâmât-ı mevcûdenin hüsn-i icrası ve me'muriyet-i m a t i û b e n i n vücuda getirilmesi
vasıta-i icraat olan m e m u r i n i n ehil ü e r b a b b u l u n m a l a r ı n a m u h t a ç olduğu halde
şâir hidmetlerin m a h s u s birer tarîki bulunduğu gibi eâzun-ı devletten olan idâre-i
mülkiyye m e ' m u r l a r ı için müstakil b i r tarîk o l m a m a s ı cihetiyle nâehil bir t a k ı m
adamların kaymakamlık ve m ü d ü r l ü k memuriyetlerine gönderilmeleri ve pek ço­
ğunun adem-i liyâkatmdan nâşi evâmir-i devleti bile layıkiyle a n h y a m a m a l a r ı arzu
olunan şeylerin husulüne kaviyyen m â n i ' o l m a k t a idüğü m ü n k e r değildir ve ihlâl-i
idare ve mesâlihe ve envâ-ı müşkilâ t ikama sebep olan şu yolsuz hâlin dahi... hüsn-i
surete ifrâğıyle mesâlih-i devletin r u h u mesabesinde olan bu nevi' m e ' m u r i y e t l e r d e
liyakat-ı sahihe eshâbı b u l u n d u r u l m a s ı Devletçe ve Memleketçe ne derecede ehem
ve elzem olduğu umûr-i mâ'lûmedendir. Şu hâl-i muzîrin indifâı ise böyle me'muri-
yetler için dahî müstakil bir tarîk vaz'edilmesine mütevakkıf olup o l b a b d a mazba-
ta-i mezkûrede gösterilen tedbir veçhile Aklâm-ı Ş a h a n e d e b u l u n a n ketebeden ve
taleb-i u l û m ' d a n ve t a ş r a d a b u l u n a n hânedan-zâdelerin m ü n â s i b l e r i n d e n yüz ka­
dar nefer bil-intihab idâre-i umûr-i mülkiyece bilinmesi elzem olan ve mazbata-i
mer.kûmcde tâdâd olunan u l û m ü maârif ve elsine-i muktezîyenin b a n l a r a tâ'lim et­
tirilerek içlerinden bil-imtihan, ehliyetleri sabit olanlar işbu m e m u r i y e t l e r e gön­
derilmek ve bu sımfdan yetişmedikçe veyahud iktiza eden m a ' l û m a t ı h â r i ç t e tahsil
edüp de imtihan ile liyakati tebeyyün etmedikçe her k i m olursa olsun bu hidmet*
lerde istihdam ettirilmemek suretinin kaaide ittihâzı m a t l a b a vusul için en iyi
tarik olduğundan veya... böyle nübüîyye rabıtalû a d a m l a r yetişip de şu kaaide-i ha-
senenin icraatına başlanıldığı halde mâlûmat-ı mukteziyeden behresi olmayanlar
böyle memuriyetleri talepten bittabi' içtinâp ederek Devlet ve Memleket bissuhü-
le şu uygunsuziukttan halâs olacağı emr-i meczum olduğundan ve eğerçi el-hâlet'ü
hâzini k a y m a k a m ve m ü d ü r l e r e verilmekte olan maaşlarla böyle rabıtalû memur-

Resmî yazılarda h i t a p veya başlık da yazı'nın yazıldığı m a k a m ' da b u l u n a n şahsın rütbesine,


m a k a m ' ı n önem derecesine göre deÖişİr; bu konuda çok büyük t i t i z l i k g ö s t e r i l i r d i . Buna g ö r e :
I — Sadrâzam'* hitaben yazılan yazılar'a:
a) Şeyh'ül-islâm ve yüksek d î n adamlarınca (ulemâ-i K İ r a m c a ) ; Mâ'ruz-i Dâİ-i K e m î n e l e r i d i r k i ;
b ) Diğer şahıslarca: Mâ'ruz-İ Çâkerîdİr k i ;
c) Yazı arasında b a h s e d i l i r k e n : F e h â m e t 10 veya D e v I e t I û ;
İ l — S a d r a z a m l ı k t a n ayrılmış olan V e z i r l e r e hitaben:
a ) Din adamlarınca: Mâ'ruz-i D â î l e r i d i r k i ;
b ) Diğer şahıslarca: M â ' r u z - i Çâkeridİr k i ;
ey Yazı arasında b a h s e d i l i r k e n : İl b u h h e ( lû veya D e v 1 e t I Û ;
III — Mekke E m î r i ' n e veya bu makam'dan a y r ı l m ı ş o l a n l a r a :
D i v U ı l û , S i y i ' d e t I û E f e n d i m Hazretleri;
IV — Topkapı Sarayı'nda bulunan ve E m â n â t - ı M u b â r e k e ( K u t s a l e m a n e t l e r ) d e n i l e n ve Hazret!
M u h a m m e d ' İ n eşyalarının b e k ç i s i , s o r u m l u s u olan D â r ' ü ı - i i â d e t - l j ' - f e r î f ı Ağa­
s ı ' na: D e v i et I û , İ n i y e t I û E f e n d i m H a z r e t l e r i ;
V — Ser-asker'lik makamı'na ( M i l l i Savunma Bakanına) ve Pâdişâh'la akrabalığı olan V e z i r I e r ' e
hitaben: D e v l e t l O ; At û f e t l u E f e n d i m H a z r e t l e r i ;
(Devamı 39. s/. Dip Notu'tıda)

38
lar gönderilmesi kaabil olamıyacağma nazaran şu usûle göre vaktiyle bu mâhiyele-
r i n zammı dalıi lâzım gelir ise de b u n u n gibi ıslâhat-ı sahiha ve cesîme için verile­
cek akçeden çekinilmek lâzım gelmiyeceğinden başka hakikaten işe yarıyacak
tnetavurlar kullanıldığı halde vâridât-ı m ü r e t t e b c n î n hüsn-i istihsâli ve irtikâbât'ü
telefât-ı cariyenin imhası misillû şeylerden Hâzine-î Celîle'nin dahî göreceği fe-
vâid-i kesîreye ııisbetle fazla verilecek akçenin hiç bir şey demek olacağı bedîhi idi-
günden bu kaidenin te'sisi pek m ü n â s i b g ö r ü n ü p fakat sûret-i icrasının esâsı Mec-
lis-i Maârif'de müzâkere o l u n m a k t a n ise Maâril'-i Umûmiye Nazırı Devletlû Paşa
Hazretleri dahî hazır olduğu halde ve yine Meclis-i Âlî-i Tanzimat/da bu alınması
lâzım gelen ş â k i r d â n m ne sıfatta bulunması ve kendilerine ne nevi şeyler okuttu-
rulması ve memuriyetlere nasıl çıkarılması h a k k ı n d a iktizâ edecek n i z a m n a m e ile
m e ' m u r olacak hocalara verilecek m a a ş ve mesârifin ve m ü n â s i b bir mahallin tâ­
yin ve tahsisi hususlarının biletraf müzakeresiyle kararlaştırılarak nizâmı yohın-
da beyân olunması meyâne-i hüzzarda müttehideıı m ü n â s i p gibi tezekkür olunmuş
ise de husûsât-ı m e ş r u h a hakkında h e r ne veçhile... {emir) b a y r u l u r ise ifâ-i muk-
tezâ-i münîfine ibtidar olunacağı ve mıazbata-i m e r k û m e dekaayık mevfur-ı.... buy-
r u l m a k için arz ve t a k d i m kılındığı beyâniyle tezkere-i senâverî t e r î u m kılmdı
efendim. 24. N. 74 (24 Ramazan 1274 = 3 Mayıs 1858)

Bu teklif ve ekleri Pâdişâh'a (Abdülmecid'e) sunulup, altına usulü gereğince


onay yazısı yazılarak 25 Ramazan 1275 (= 4 Mayıs 1858) de Sadrazamlığa iade
edildi :

"Mâ'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir k i ;

E n m i l e pirây-i tebcil olan işbu tezkere-i sâmiyye-i Sadâretpenâhileri ile m a r


ül-beyan m a z b a t a manzur-i meâlimevfur-i Cenâb-ı Pâdişâhî b u y r u l m u ş ve huşu-
sat-ı m e ş r u h a n ı n tezekkür ve istizan buyrulduğu veçhile icrâ-i iktifalarına müte-

VI — S e r d â r - ı E k r e m ' e (Genelkurmay Başkanı veya Başkumandan'a) h i t a b e n : D e v l e t l û ;


R e ' f e t I û Ef e n d ' m H u T r s t I «r i ;
VII — V e z İ r l e r ' e ve M ü s i r I e r ' e (Maraşal'lere) hitaben: D e v l e t l û E f e n d i m
H a z r e t l e r i ;
VI11 — Balâ rütbesi'nde ( G a r e m ' i n 1. derecesinde) olanlara h i t a b e n : A t û f e t I û E f e n d i m H a z ­
r e t l e r i ;
JX — F e r i k ' (orgeneral) lere, Ulâ Rütbesi'nin 2. derecesinde olanlara, Rumeli Beylerbeyi rütbesindekİ
Ü m e r â ' ya (yüksek r ü t b e l i subaylara) h i t a b e n : S a â d e t l û E f e n d i m H a z r e t l e r i ;
X — M i r m i r â n ' l a r a (Tuğgeneral'lere) M i r l i v a (Tuğbay) lara, ulâ r ü t b e s i n i n 3. derecesindeki lere h i t a b e n :
S a â d e t l û E f e n d i m ;

XI —* M i r a l a y ' ( A l b a y ) ' l a r a ; Rütbe-i Saniye Sınıfının ( b a r e m i n 2. derecesine uyan rütbe s a h i p l e r i n i n ) m ü t e ­


mayiz derecesindekilere h i t a b e n : I z z e t l û E f e n d i m ;
XII — Saniye Rütbesi'nin 2. derecesindekilere, askerî k a y m a k a m ' ( y a r b a y ) lara, lstabl-ı A m i r e (Saray Ahırla*
rı) Müdürlerine hitaben: i z z e t I û (Medrese'den mezun ise) Efendi, (Paşa'lık rütbesinde ise) Pa­
sa, ( o k u r yazar veya o k u l mezunu ise) Bey, ( c â h i l İse) ağ»;
X||l — Rütbe-i R â b i a ' d a k i l e r e , ( b â r e m ' i n 4. derecesinde o l a n l a r a ) kolağa' ( Ö n y ü z b a ş ı ) ' l a r a , Hâcegân'a ( B ü r o şef*
f e r i n e ) , Rütbe-i Hâmise'de ( b â r e m ' i n en alt kademesi o l a n 5. derecede) o l a n l a r a , yüzbaşılara hitaben
F ü t ü v v e t l û Bey veya Efendi veya Ağa;
X I V — B u rütbelerden aşağıdaki r ü t b e l i ' l e r e hitaben de: H a m İ y y e t l û Bey veya Efendi veya Ağa de*
yimleri kullanılırdı.
Bunlardan başka Şeyh'ül-islâm'dan İ t i b a r e n b ü t ü n d î n a d a m l a r ı ' na da a y r ı , ayrı h i t a b sekli
vardı k i , k o n u m u z ' u n dışında olduğundan buraya a l ı n m a d ı .

39
tesbit etmek üzere, Bizde ilk M a â r i f N a z ı r ı (Millî Eğitim Bakanı)
A b d u r r a h m a n S a m i Paşa' (10) nın d a katılmasıyla M e c l i s - i A l î - i
T a n z i m a t t e k r a r toplanıp aşağıdaki kararı almıştır:
"Kaymakamlık) ve M ü d ü r l ü k gibi umur-i mülkiyye'de m ü s t a h d e m olacak me'-
m u r l a r a m a h r e ç o l m a k üzere bir Mülkiye Mektebi teşkiliyle Aklâm-ı Şâhâne'de bu­
lunan ketebenin ehliyethılarından ve talebenin mukaddemât-ı ulûmu görmüş
m ü s t e i d d a n ı n d a n m ü n â s i b m i k d a r zat bilimtihan intihab olunarak kendülerine
lüzumu m e r t e b e d e Fenn-i Târih ve Coğrafya ve H e s a p ve E k o n o m i Politik ve Ni-
zamât-ı Cedide ve Müâhedât-ı Saltanat-ı Senİyye o k u t t u r u l u p b u n l a r d a n kesb-İ is
tihkak edenlerin o misillû taşra memuriyetlerine tayiniyle açıktan ş u n u n b u n u n
k a y m a k a m ve m ü d ü r n a s b o l u n m a m a s ı ve ancak şimdiki hâlde kaza müdürlükleriy­
le bâzı kaymakamlıkların muayyen olan m a a ş l a r ı arzu olunan suretle yetiştirilecek
olan m e ' m u r l a r ı n taayyüşüne gayr-i kâfi olduğuna ve böyle rabıtalû m e m u r l a r istih­
d a m olunduğu hâlde Vâridat-ı Devlet telef ve serefden k u r t u l u p Hazine-i Celîle'ye
b i t t a b i ' menâfi' ve fevâidi olacağı cihetle bu bâbda zikrolunan m a a ş l a r a birer mik­
d a r şey z a m m o l u n s a dahî b u n u n gibi islâhat-ı sahiha ve cesime için verilecek akça'
d a n çekinilmek lâzım gelmiyeceğine binâen bu m a d d e n i n münasibi veçhile tâdil
ve islâhı ve Maârif Nezâretiyle Meclis-i TanzimaUıa birleşilerek alınması lâzım ge­
len ş â k i r d â m n ne sıfatta b u l u n m a s ı ve kendilerine ne nevi' şeyler okuttıırulması
ve m e ' m u r i y e t l e r e nasıl çıkarılması h a k k ı n d a iktizâ edecek N i z â m n â m e ile m e m u r
olacak hocalara verilecek m a a ş ve masarifin ve m ü n â s i b b i r mahallin tâ'yin ve
tahsisi hususları bil'müzâkere kararlaştırılarak arzolunması Meclis-i Tanzimat
ve Meclis-i Mahsus kararı üzerine müteallik ve şeref-sudûr buyrulan İrâde-i Seniy*
ye-i Hazret-i Pâdişâhı iktizây-ı celîlinden o l d u ğ u n d a n Nozâret-i müsârünileyhâ
ile birleşilerek evvelâ işbu Mektebin teşkilinin mevkufünaleyhi olan şâkird intihabı
ve ne o k u m a l a r ı lâzım geleceği ve tâ'yin-i mevkiiyle iktiza eden hocaların intihab
ve m a a ş l a r ı n ı n tesviyesi maddeleri m ü t a l â a ve tezekkür olunup ebhâs-ı kesîre cere­
yanından sonra îttifâk-ı ârâ ile Mekteb-i mezbûr'un suret-i teşkil ve kavâid-i esâsi-
yesine dâir onbir bendi şamil kaleme a l m a n n i z â m n â m e leffen t a k d i m kılındı-
Mekteb-i m e z b û r u n tâyin-i mevki'i bahsine gelince: eğerçi m u k a d d e m a Dâıülfünûn'-
da birkaç oda tanzim ettirilerek orasının Mekteb ittihazı tasmin o l u n m u ş ve le-
d'el-keşf onbirbin bu k a d a r k u r u ş masrafla vücuda geleceği anlaşılmış ise de
m u a h h a r a n Ticârethane'dc m ü n â s i b bir m a h a l olduğu ve cüz'i bir masrafla t â ' m i r

( 9) 2. Abdülhamid Devri'ne kadar, Sadrâzam'lar yazdıkları resmî yazılar altına, genellikle imza almazlar; eski yazı­
daki M (= mim) harfini imza yerine kullanırlardı. Halk arasında, m i m l e m e k deyiminin buradan gel­
diği söylenmektedir.
(10) Rahmetli Hamdullah Suphi Tanrıöver'İn dedesi olup ilk Maârif Nâzırı'dır. 1795'de doğmuş, 1878de vefat etmiş­
tir. Uzun yıllar Mısır'da Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ya Kâtiplik (Genel Sekreterlik) yapmış; Frans&'da bulun­
muştur. Bu bulunuş, Avrupa'da Milliyetçilik cereyanının geliştiği sıraya rastladığından kendisi de geniş Ölçüde
müteessir olmuştur. R u m u z ü l - H İ k e m (= Milletlerin Ahlâkı Hakkında- Remizli Hikmetler) adlı kita­
bında, Avrupalı'ların m i l l i y e t ç i l i k sayesinde çok İlerlediklerini uzun uzadıya anlatır. Böylelikle,
Abdurrahman Sami Paşa, Türk Millîyetçiliği'nİn ilk fikriyatçılarından sayılmıştır.
Bak. : İsmail Habib; Edebî Yeniliğimiz; İstanbul Remzi Kıtabevi, 1936; 28. sf. ve Türk Meşhurlar Ansiklopedisi;
İbrahim Alâeddin Gövsa; 244. sf.

41
olunabileceği istihbar olunmağla keşfettirildikte binsekizyüz kuruş sarfiyle şim­
dilik m a t l u b hâsıl olacağı tebeyyün etmiş olduğundan ve b u n d a h e m masrafça
ehveniyyet olup ve h e m de Maârif Nezâreti nezdinde bulunması dahî cümle-J
m u h a s s e n a t t a n b u l u n d u ğ u n d a n Darülfünun dâhilinde olan m a h a l d e n sarf-ı nazar­
la burasının Mektep ittihaz olunması tensib kılınmıştır. Hocaların tâyin ve tavzifi
hususu dahî teemmül ve m ü t â l â a olundukta fünûn-ı mezkûrenin lâ'Iimi içün altı
nefer hocaya lüzum görünüp b u n l a r a m ü n â s ı b m i k d a r m a a ş tâyin o l u n m a s ı dahî
umur-ı tabüyye'den olduğuna ve melfuf pusulada m u h a r r e r ül-esâmi zevat f fümın-i
matlube-i m e ş r u h a ' n ı n tâ'limine m u k t e d i r o l d u k l a n misillû cümlesine tâ'yin olunan
m a a ş dahî şehriyye d ö r t b i n beşyüzelli k u r u ş d a n i b a r e t olarak bu m a d d e ise umur-i
m ü h i m m e ve nâfsa'dan ve inşaallahû Taâlâ sâye-i muvaffakiyetvâye-i Cenâb-ı Mülk-
dârî'de nice asâr-ı hayriyye ve muhassenât-ı adîdesi m e ' m u l olan h u s u s a t t a n olma­
sına n a z a r a n maaş-ı m e z k û r istiksâr olunacak s u r e t t e olmadığına b i n a e n ol veçhile
tâ'yin ve tahsisi tensip kılınmış ve m ü d ü r l ü k l e r maaşının münâsibi veçhile tâ'dil ve
islâhı derdest-i tetkik ve m ü t a l â a olduğu misillû Nizamnâme-i m e z k û r d a gösteril­
diği veçhile işbu şakırdan iki sene m i k d a r ı tâ'lim-i fünûn eyledikten s o n r a me'mu-
riyetlere çıkarılacağı cihetle ne yolda i m t i h a n o l u n m a l a r ı icâb edeceği ve ne s u r e t t e
me'muriyetlere tâyin olunacakları h a k k ı n d a yapılacak n i z a m dahi b u n d a n son­
ra etrafiyie m ü t a l â a ve tetkik olunarak arz ve istizan olunacağı d e r k â r b u l u n m u ş
olmağla suver-i m e ş r u h a muvafık-ı İrâde-i Âliyye-i Sadâretpenâhîleri b u y r u l d u ğ u
halde Nizamnâme-i mezkûr ahkâmınca bu sene alınması lâzım gelen elli nefer
şakirdin m u k a d d e m a çend defa a k d o l u n a n Meclis-i İ m t i h a n ' d a ketebe ve talebe
ve sâireden intihab o h m a n yirmi, yirmibeş nefer m i k d a r ı efendilere ilâveten ik-
mâliyle Mekteb-i m e z b u r u n teşkili ve fünûn-i mezkûrenin suret-i t e d r i s ve tâlimi
ve Mekteb-i mezbur'un idâre-i dâhiliyyesi hakkında icâb eden kıaaide ile derslerin
suret-i t e d e r r ü s ü ve sırası ve vakt ü z a m a n l a r ı n a dâir lâzım gelen u s u l ü n dahi he­
m e n tanzim ve tesviyesi hususlarının Maârif-î Umumiye Nezâret-i Behiyyesine ha­
valesi iktizây-ı hâlden olmağla olbâbda e m r ü ferman Hazret-i Veliyyül-emr'indir.
2 1 . R- 75 (21 Rebî ül-Evvel 1275)

Ahmed Cevded (Paşa) Saffet (Paşa) Rüşdü Molla


(Mühür) (Mühür) Efendi
İ b r a h i m E d h e m (Paşa) Mehmed Nâmizaç İ d ü ğ ü
( H a s t a
(Mühür) (Mühür) olduğundan
katılamadı)

Ahmed Celâl Şevket Mustafa İsmail


(Mühür) (Mühür) (Mühür) (Mühür)

Bu karar'a g ö r e :
a) Kaymakamlık v e kaza Müdürlüğü gibi m ü l k i y e âmirleri, mal mü­
dürlüğü gibi m â 1 i y e c i ' ier yetiştirmek üzere Me k t c b - i
M ü 1 k i y y e adıyla bir m e s l e k okulu açılacak;

42
b) Bu Okul'a, H ü k ü m e t Merkezi'ndeki Dâirelerde maaşsız veya çok az maaşlı
olarak çalışan ve yaşı otuz'u geçmemiş kâtipler'le, ilk öğrenimini görmüş
gençlerden seçme sınavım kazananlar alınacak;
c) B u n l a r m e z u n olunca tâyinleri yapılmadan bu m e m u r i y e t l e r e açıktan hiç­
b i r kimse tâyin edilmeyecek;
ç) Okul'da Târih, Coğrafya, Hesap, Ekonomi Politik (11), Tanzimat Fermânı'n-
da bildirilen işler için hazırlanan ve yürürlüğe giren yeni k a n u n l a r (Ni-
zâmat-ı Cedide), Osmanlı Devletinin diğer Devletlerle yaptığı Andlaşma'lar
(Muâhedât-ı SaltanaM Seniyye) o k u t t u r u l a c a k ;
d) K a y m a k a m ve Müdürlerin m a a ş l a n ' n ı n geçimlerine yetmiyecek k a d a r az
oluşu, bunları rüşvet'e sevkettiği giıbi, görevlerini kötüye kullanıp Hazine'-
yi de büyük z a r a r l a r a s o k t u ğ u n d a n Mülkiye'den mezun olacakların maaşları
yükseltilecek;
e) Açılış'da 50 öğrenci kabul edilecektir.
Meclis-i Alî-i Tanzimat'ın hazırladığı ilk T ü z ü k (Nizâmnâme) de şu
esasları k a p s a m a k t a idi:

1. Madde — Okul, İçişleri teşkilâtına ehliyetli m e m u r l a r yetiştirmek için kurul­


muştur.

2. Madde — Okul, Maârif Nezâreti'nin sorumluluğu altında çalışacak; T ü •


z ü k ' de b u l u n m a y a n h u s u s l a r h a k k n ı d a sözü geçen Nezâret
doğruca Sadrazamlık' (Başbakanlık )dan e m i r alacaktır.

3. Madde — Okul'a şimdilik (100) öğrenci alınacak; b u n u n (50) si bu yıl (1275


= 1859) diğer ellisi gelecek yıl kabul edilecektir.

4. Madde — Devlet dâirelerinde m e m u r olarak çalışanlardan a l m a c a k l a n n okur,


yazar olması, m e m u r olmayanların ise ilk öğrenimi g ö r m ü ş bulunma­
sı gerekir.

5. Madde — Memur olanlar seçme sınavsız, diğerleri sınav'la alınıp iyi hâl sahibi
ve m a h k û m olup olmadıkları s o r u ş t u r u l d u k t a n ve iyi s o n u ç alındık­
tan sonra kayıt işlemleri t a m a m l a n a c a k t ı r .

6. Madde — Kayıt ve kabul için Maârif Nezâretine m ü r a c a a t edilecek; bu Dâire­


ce aday hakkında s o r u ş t u r m a işlemi t a m a m l a n ı n c a seçme sınavına
alınacaktır.

7. Madde — Okul'un öğretim süresi iki yıl olup yatısızdır.

8. Madde — Okul'da okutulacak Dersler: Fenn-i H a t (yazı yazma b i l i m i ) ; İnşâ


(Kompozisyon); Hesap ve Hendese-i Ameliyye (Aritmetik ve Geomet­
r i ) ; T â r i h ; Coğrafya, İ s t a t i s t i k ; Kavânin-i Cedîdc-i Saltanat-ı Seniy-
ye (Osmanlı Devleti Yeni K a n u n l a r ı ) ; Hukuk-i Milcl (Devletler Umu­
mî H u k u k u ) ; Muâhedât-ı Devlet-i Aliyye (Osmanlı Devleti ile Diğer
Devletler arasında yapılan A n d l a ş m a l a r ) ; Ekonomi Politik.
Bu derslerin iki yılda bitecek şekilde hazırlanması için Meclis-i
Maârifçe bir d e r s p r o g r a m ı hazırlanacaktır.

9. Madde — Okul'a deavm mecburidir. Devamsızlığı veya uygunsuz hareketi gö­


rülenler Maârif Nezârelince Okul'dan çıkarılacak ve d u r u m Bâb-ı
Âlî'ye bildirilecektir.

(II) E k o n o m İ P o l i t i k d e y i m i ' n i n , Türkiye'ye i l k defa bu Belge ile g i r d i ğ i n i yaptığım incelemeler sonucu


öğrendim. Buna göre G e n e l E k o n o m i B i l i m i MemleketF-mize M ü l k î y e ile g i r m i ş ;
M U | k i y e ' de ders o l a r a k o k u t u l m u s t u r . Bu c i h e t i n , T ü r k i y e İ l i m T â r i h i ile uğraşanlarca büyük
önem taşıyacağı kanısındayım.

44
10. Madde — Maârif Nezaretince tâyin edilecek bir m e m u r Okul'da t m l u n u p her
gün sözü geçen Nezârete imzalı v e m ü h ü r l ü d e v a m c e t v e -
1 i verecektir.

11. Madde — İki yıl sonundaki mezuniyet sınavlarında başarı gösterenler aldık­
ları dereceye göre içişleri memuriyetlerine atanacaklar; başarı gös­
teremeyenler ayni sınıfa b i r yıl d a h a devam edebileceklerdir.

Bu T ü z ü k ' ün esas m e t n i de şöyledir;

"Birinci Madde : Mekteb-1 m e z b u r umûr-J mülkiyye memuriyetlerinde istih­


d a m a ehil m e ' m u r l a r yetiştirilmek maksad-ı âlîsine mebnî tanzim ve teşkil olun­
muştur.

İkinci Madde : Mekteb-i m e z b u r Mıaârif-i Umumiyye Nezâreti'nin bizzat taht-ı


İ d a r e ve nezâretinde b u l u n a r a k kâffe-i u m u r ve h u s u s â t ı Nezâret-i m ü ş â r ü n i l e y h â
t a r a f ı n d a n idare ve temşiyet olunacak ve ifâde ve istizanı lâzım gelen m a d d e l e r d e
Makaam-ı Celîl-i S a d â r e t ' e m ü r a c a a t kılınacaktır.

Üçüncü Madde : Mektebn Mülkiyye ş â k i r d a n ı şimdilik nihayet yüz neferden


i b a r e t o hıra k b u n l a r ı n ellisi bu sene ve diğer ellisi sene-i âtiye'de alınıp şâkirdân-ı
m u m a i l e y h i m ket ebe ve talebeden intihan ve ahz olunacağı misillû şâir sınıflardan
b u n l a r h a k k ı n d a bidayette m e ş r u t olan m a l û m a t a mâlik olanların dahi kabulü
caiz olacaktır.

Dördüncü Madde : Ketebeden intihab olunacakların, Devletçe olan muhar-


rerât-ı resmî'yl okuyup lâyıkiyle a n l a m a ğ a ve tahriren ifâde-i m e r a m etmeye muk­
t e d i r olacak m e r t e b e d e istihsal-i selika etmiş olmaları ve talebeden alınacaklarm
dahî sarf v e nahvi görerek lâakal M a n t ı k t a n İ s a g o c i ' y e k a d a r okumağLa
b e r a b e r m ü m k i n m e r t e b e ifâde ve istifâde-İ m e r a m edebilecek k a d a r fenn-i hat
ve inşâ'dan dahî belıredar bulunmaları lâzım gelecektir.

Beşinci Madde : Şâkirdân-ı mumaileyhim y u k a n k i bend'de m e ş r u t olan ma­


l û m a t üzerine b ü ' i m t i h a n ehliyetleri tebeyyün ve bir töhmet ile m ü e t t e h e m ve
lekedar olmamış oldukları ve hüsn-i â d a b ve ahlâklıarı bittahkik taayyün ettikten
sonra Mektebe kabul olunacaktır.

Altıncı Madde : Mekteb-i mezbur'a dâhil olmak arzusunda bulunanların tak­


dim ettikleri istida'ları ibtklâ-i emir'de Maârif-i Umumiye Nezâretine havale olu­
n u p Nezâret-i müşârünileyhâ tarafından ahlâk ve ahvâl-i zâtiyeleri tahkik ve istik-
sa ve m a l û m a t ç a i m t i h a n l a r ı icra ettirilerek kabule şayan bulundukları halde bil'-
istizân iktizası ifâ olunacaktır.

Yedinci Madde : Mekteb-i mezbıır'da müddet-i tahsiliye iki sene olacağından


bu m ü d d e t zarfında mekâtib-i sâire'de muayyen olan eyyâm-ı tâtiliye'den mâada

45
h e r gün şâkirdan Mekteb-i mezbur'a gelip tâ'yin olunan dersleri t e d e r r ü s edecek
ve derslerden sonra istediği mahalle gitmeye mezun olacaktır.

Sekizinci Madde : Mekteb-i mezbur'da tedris olunacak fenler Fenn-i H a t ve İn­


şa ve Hesap ile Hendese-i Ameliyye ve Tevârih ve Coğrafya ve İ s t a t i s t i k ve Kava-
nin-i Cedîde-i Saltanat-ı Seniyye ve Hukuk-ı ve Muahedât-ı Devlet-i Âliyye ve
E k o n o m i Politik ile İdâre-i Memleket'de muktazî olan sair bâzı şeylerden ibaret
olacak ve bu derslerin cümlesi iki senede hitampezir olabilmek hesabiyle s u r e M
tederrüs'ü ve sırası ve yevmiye ini kd an ve vakt ü zamanı Meclis-i Maârif'de tanzim
olunacak bir nizamnâme-i m a h s u s ile tertib ve tâ'yin k ı b n a c a k t ı r

Dokuzuncu Madde : Mekteb-i m e z b u r şâkirdanı muayyen olan eyyâm-ı tâtiüy-


ye'den m a a d a beher gün ders vakitlerinde Mekteb'de hazır b u h i n u p r u h s a t itasına
mezun b u l u n a n m e m u r d a n istihsâl-i r u h s a t etmedikçe bir gün d e r s t e n geriye
kalmayacak ve devamsızlığı veyahud yolsuz ve uygunsuz atvâr ve h a r e k â t ı görü­
lenler Maârif-i Umumiyye Nezâreti tarafından t a r d olunarak keyfiyyet Bâb-ı Âlî'ye
inha olunacaktır,

Onuncu Madde : Beher gün, mezun olarak derste b u l u n m a y a n ve b i l â r u h s a t


gelmemiş olan şâkirdanın esâmi pusulası Mekteb-i m e z b u r m e m u r l a r ı n d a n , Maârif
Nezâreti Celîlesinin tâ'yin ettiği m e ' m u r tarafından tanzim ve t e m h i r ile Nezâret-i
müşârünileyhâ'ya takdim olunacak ve n o k s a n olmayan günlerde dahî şâkirdanın
cümlesi gelmiş olduğunu mübeyyin kezâlik pusula-i m e m h û r e s i irsal ve tebliğ kılı­
nacaktır.

Onbirinci Madde : Şâkirdan-ı mumaileyhim bervech-i m u h a r r e r iki sene Mek­


teb-i meztmr'a devam ve t e d e r r ü s ve tahsile i k d a m e d ü p müddet-i m e z k û r e hitamın­
da bu m a d d e için tâ'yin olunacak kaarde üzerine emr-i i m t i h a n l a r ı bîl'icrâ; matlu­
ba muvafık çıkanlar derecât-ı m a l û m a t l a r ı n a göre ve b u n d a n s o n r a bu babdıa tan­
zim olunacak nizamnâme-i m a h s u s mucibince muvazzaf olarak mülkiyye memuri­
yetlerine tâyin ile istihdam o l u n a c a k ; i m t i h a n ' d a ma'lûmat-ı müktesebe'si derece-i
m a t l u b ' d a bulunmayanların bir sene daha d e v a m ve t e d e r r ü s ü caiz olacaktır.
29. R. 75 (29 Rebî ül^âhir 1275 = 5 Aralık 1858)

M E C L İ S İ ÂLİ-İ TANZİMAT
(Mühür)

Mahall-i Sahh-ı Alî (Kontrol edildi, doğrudur, yanlışı y o k t u r )

İşbu Nîzâmnâme'nin düstur'ül-amel tutulmasına (ıbu Tüzüğün titizlikle uygu­


lanmasına) İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı müteallik ve şeref-sudûr b u y r u l m u ş
olmağla (Pâdişâh'ın fermanı çıktığından) ind'el-icâp icrâ-i a h k â m ı (gerektiğinde hü­
kümlerinin yerine getirilmesi) için Divân-ı H ü m a y u n Kalemi' (Başbakanlık Kanun-

46
N i z â m n â m e ile tesbit edilen derslere göre, Maarif Nezâreti"nce öğretmenler
ve bunların alacakları aylık ücretlerde tâyin edilmiştir. Aşağıdaki B e 1 g e ' nin
incelenmesinden de anlaşılacağı gibi T ü z ü k ' de bildirilen derslerle Maarif
N e z â r e t r n i n kabul edip teklif ettiği dersler farklıdır. Eklenen dersler: Fıkh-ı Şerif
( İ s l â m Medenî H u k u k u ) , Usul-i Idâre-i Memâlik-i Mütemeddine (Medenî Memle­
ketlerin î d â r e Usulleri), Usul-i Ahkâm-ı Ceza (Ceza ve Ceza Usulü H u k u k u ) , Ka-
vânin-i Ticâret ve bâ'zı Esas-ı MalûmaM Ticâriyye (Ticâret Kanunları ve bâzı
Ticarî Bilgiler), Kozmografî (Astronomi) olup devrine göre ileri b i r görüşle ko­
nulduğu v e b a t ı e ğ i t i m s i s t e m i ' ne yaklaşılmaya çalışıldığı
a n l a ş ı l m a k t a d ı r . Aynı z a m a n d a bu derslerin pek çoğu, Türkiye'de ilk defa okutul­
m a y a başlanan b i l i m d a l l a r ı ' dır.

Belge'ye göre :
"Mekteb-i Mülkiyye'ye Tâ'yin Buyrulacak H o c a l a r ı n (12) Esâmisi ile Okutacak­
ları Dersleri ve Mikdar-ı Maaşlarını Mübeyyin (gösterir) Pusulıa'dır.

(12) Bu öğretmenlerin hâl tercümeleri için, 1, Cildin Müderrisler, Profesörler, Öğretim Görevlileri Kısmı'na bakınız.

Al
(1) Tevârih ve Kavânin ve Nizâmat ve Fıkh-ı Şerif; (Öğretmeni) Mustafa Ha­
zım Efendi (maaşı) !500 Krş.

(2) Usul-i İstatistikiyye ve Hukuk-i Milel ve Muâhedat-ı Devlet-i Aliyye ve Eko­


nomi Politik ve İdâre-i Memâlik-i M ü t e m e d d i n e ve Usul-i Ahkâm-ı Cezâiyye
(Öğretmeni) Tercüme Odası'ndan- E m i n Efendi; (Maaşı) 800 K r ş .

(3) İnşâ-i Türkî (Türkçe Kompozisyon) (Öğretmeni) Emin Efendi; (Maaşı)


750 K r ş .
(4) Coğrafya ve î s t a t i s t i (k) k a ; (Öğretmeni) T e r c ü m e ü d a s ı ' n d a n Necip Efen­
d i ; (Maaşı) 500 Krş.
(5) tlm-i Hesab ve Mesaha ve Kozmografî (Öğretmeni) Mustafa E f e n d i ; (Ma­
aşı) 500 Krş.
(6) Kavânin-i Ticâret ve bâ'zı Esas Malûmat-ı Ticâriyye: ( ö ğ r e t m e n i ) Gavril
Efendi; (Maaşı) 500 K r ş

Cem'an Yekûn (Toplam)


4550 Krş."

• • ••••* *»
"Atûfetlû Efendim Hazretleri,
K a y m a k a m l ı k ve Müdürlük gibi umur-i mülkiyyede m ü s t a h d e m olacak me­
m u r l a r a m a h r e ç olmak üzere bir Mülkiye Mektebi teşkiliyle Aklâm-ı Şâhâne'de bu­
lunan ketebenin ehliyetlularmdan ve talebenin m u k a d d e m a uluııııı görmüş ve
m ü s t e i d d a n m d a n m ü n â s i b m i k d a r zat bilimtihan intihab olunarak kendülerine lü­
zumu m e r t e b e d e Fenn-i Târih ve Coğrafya ve Hesab ve E k o n o m i Politik ve Niza-
mât-ı Cedide ve Muâhedât-ı Saltanat-ı Seniyye o k u t t u r u l u p bunlardan kesb-i istih­
kak edenlerin o misillû taşra memuriyetlerine tâ'yiniyle açıkdan şunun b u n u n Kay­
m a k a m ve M ü d ü r ııasbolunmaması h a k k m d a ittihazı icâb öden usul ve nizâmın
biletraf müzâkeresi bâ İrâde-i Seniyye, Mecüs-i Alî-i Tanzimat'a havale o l u n m u ş t u .
01 bâbda kaleme a l m a n N i z â m n â m e ve Mazbata melfuf pusula ile manzur-i
n:ealî-mevfûr-ı Cenâb-ı Şeyhinşahî b u y r u l m a k üzere arz ve t a k d i m olundu. Mazba-
ta-i m e r k u m e mealinden müstefad olduğu veçhile evvelâ işbu Mektebin teşkilinin
mevkûfün-aleyhi olan ş â k i r d â n intihabı ve ne okumaları lâzım geleceği ve tâ'yin-i
mevkiiyle hocaların intihab ve maaşlarının tesviyesi maddesi olup m u k a d d e m a
Darülfünunda birkaç oda tanzim ettirilerek orasının Mekteb ittihazı t a s m i m olun­
m u ş ise de m u a h h a r e n Ticârethane'de b u l u n m u ş olan mahallin c ü z i masrafla tes­
viyesi m ü m k i n olacağından ve Maârif Nezâreti nezdinde b u l u n m a s ı dahî cümle-i
m u h a s s e n a t t a n b u l u n d u ğ u n d a n orasının Mekteb ittihaz olunması ve Mekteb-i mez­
k û r d a okunaoak fünûn içün altı nefer hocaya lüzum görülüp mezkûr pusulada in­
tihab olunan zevata şehriyye tahsisi gösterilen d ö r t b i n beşyüz kuruş m a a ş istiksar
olunacak s u r e t t e olmadığından mumaileyhimin ol m i k d a r maaşlarla hoca tâyini
ve Nizamnâme-i m e z k û r a h k â m ı n c a bu sene alnıması lâzım gelen elli nefer şâkir-
d'in m u k a d d e m a akdolunan Mecâlis-i İ m t i h a n d a ketebe ve talebeden ve şâir mü­
nâsib olanlardan intihab olunan efendilere ilâveten ikmaliyle Mekteb-i mezburun
teşkili ve fünûn-ı m u h a r r e r e n i n suret-3 tedrisi ve tâ'limi ve Mektebin idâre-i dâ-
hiliyyesi h a k k ı n d a lâzım gelen usulün dahî hemıan tanzim ve tesviyesi h u s u s u n u n
Maârif-i Umumiye Nezâret-i Behiyyesine havalesi tezekkür kılınmış ise de ol bab-
da h e r ne veçhile e m r ü ferman-ı Hazret-i Padişah! müteallik ve şeref s ü n û h buy-
rulur ise o n a göre hareket olunacağı beyaniyle teaJdre-i senaverî terkimine ibtidar
olundu efendim. 2 Cumâd al-Âhir 75 (-— 6 Ocak 1859)
M.
(Saûrâzam)
Ma'ruz-ı Çâker-i Kemîneleridir k i ;
Enâmil pîray-ı tâ'zim olan işbu Tezkire-i Sâmiye-i Sadâretpenâhîleriyle evrak-ı
m a ' r u z a menzûr-ı şevket-mevfur-ı Hıazret-i Şâhâne b u y r ı ü m u ş ve hususât-ı mezkû-
renin tezekkür ve istizan buyruiduğu veçhile iktizalarının icrası müteallik ve şe-
ref-sudûr buyrulan e m r ü İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı muktazay-i münifîn-
d e n olarak evrak-ı m e r k u ı n e yine savb-ı savabnumâ-i Âsafîlerine iade k ı l m m ı ş ol-
mağla ol bâbdıa e m r ü ferman Hazret-i Veliyy ül-emr'indir.
2 Cumâd al-Âhir 75. (= 6 Ocak 1859)"


49
Okul için, önce Darülfünun (Üniversite) (13) binasında bir oda ayrılma­
sı d ü ş ü n ü l m ü ş ; ".... Mâliye .Mazın Devletlû (Saffeti) Paşa Hazretlerinin manzur-i
âlî-i Cenâb-ı Pâdişâhı buyrulmak üzere arz ve t a k d i m kılman bir kıt'a tezkiresiyle
melfuf keşf defteri meallerinden m ü s t e b a n olduğu veçhile, umur-i mülkiyye'ce bi­
linmesi elzem olan u l û m ve maârifin tahsili içün intihab olunacak efendi' (öğrenci)
lere Darülfünun ebniyesi'nde («binasında) muallimhâne (okul binası) ittihaz edile­
cek oda'Iarın tanzim ve tesviyesi (onarılması ve düzene konulması) masarifi (gi­
deri) olan on iki bin yedi yüz elli k u r u ş u n Hazine-i Celîle'den...." verilmesi izni
alınmış ise d e sonra, hem b u paranın fazlalığı h e m " T i c a r e t h a n e ' (14)
de b u l u n m u ş olan mahallin (yerin) cüz'i masrafla tesviyesi (onarılması) m ü m k ü n
olacağından ve Maârif Nezâreti nezdinde bulunması dahî cümie-i m u h a s s e n a t ' d a n
(faydadan) b u l u n d u ğ u n d a n " T i c â r e t h â n e ' de bir kısım y e r O k u l
için ayrılmıştır.

Bütün hazırlıkların t a m a m l a n ı p Okul'un açılmak üzere olduğunu 18 Cumâd al-


Âhir 1275 ( = 2 3 Ocak 1859) günlü, 567 sayılı T a k v i m - i V e k a a y i ' (o
zamanki Resmî Gazete) den öğreniyoruz:
" K a y m a k a m l ı k ve m ü d ü r l ü k gibi umûr-i mülkiye'de m ü s t a h d e m olacak me­
m u r l a r a m a h r e ç olmak üzere bir M e k t e b i Mülkiye teşkiliyle Aklâm-ı Şâhâne'de

(13) 27 Recep 1262 (= 21 Temmuz 1846) da k u r u l m u ş t u r .


(14) Bu binanın arsasında sîmdi İstanbul 44. İlk o k u l b u l u n m a k t a d ı r .

50
b u l u n a n ketebenin ehliyetlûlarından ve talebenin mukaddemat-ı u l û m u görmüş
m ü s t e i d d a n ı n d a n m ü n â s i p m i k d a r zat bilintihab alınarak kendulerine lüzum-u
m e r t e b e d e Fenn-i T â r i h ve Coğrafya ve Hesab ve E k o n o m i Poütik ve Nizâmât-ı
Cedide ve Muahedât-ı Saltanat-ı Seniyye o k u t t u r u l u p b u n l a r d a n kesb-i istihkak
edenlerin o ınisillû taşra memıuiyetlerine tayiniyle açıktan şunun, b u n u n k a y m a k a m
ve m ü d ü r n a s b o l u n m a m a s ı h a k k ı n d a ittihâzı icâbeden usul ve nizam Meclis-i Âli-i
Tanzimat'da bilet raf m ü z â k e r e "e mütâlea olunarak ol b a b d a bir kıt'a N i z â m n â m e
kaleme alınmış ve işbu teşkil olunacak Mekteb için m u a h h a r e n Ticârethâne'de
b u l u n a n m a h a l tesviye ve tanzim olunarak okunacak fünûn için lüzum olan hoca­
lar dahî intihab ve tâyin kılınmış olduğundan nizamnâme-i m e z k û r a h k â m ı n c a bu
sene alınması lâzcmgelen şâkirdânın tertib ve ikmâliyle Mekteb-i m e z k û r u n teşkili
ve fünûn-i m u h a r r e r e n i n sûret-i tedris ve t a l i m i ve Mektebin idâre-i dâhiliyesi hak­
kında Iâzımgelen usulün dahî hemen tanzim ve tesviyesi hususu müteallik ve şe-
refsünuh buyrulan İrâde-i Seniye-i Hazret-i Pâdişâhı icâbı olmak üzere Maârif-i
Umûmiye Nezâret-i Behiyyesine havale o l u n m u ş t u r . "

İlk yıl için alınacak elli öğrenicindn de seçme sınav­


ları yapıldıktan sonra 9 Recep 1275 (= 12 Şubat
1859) Cumartesi günü, b a ş t a Sadrâzam Âlî Paşa olduğu halde b ü t ü n H ü k ü m e t Üye­
lerinin v e İstanbul ileri gelenlerinin bulunduğu bir törenle n u r , i r f a n
ve ü l k ü O c a ğ ı a z i z M ü l k i y e ' miz Büyük T ü r k Milleti'nin
hizmetine girdi (15).
B u n a âit haberi C e r i d e - i H a v a d i s Gazetesi'nin 923 sayısından
öğreniyoruz.
" G ü l h â n e Hatt-ı H ü m â y u n u Ahkâm-ı Celîlesi mucibince Tanzimıat-ı Hayriyye
ittihaz ve te'sis olunduğu h e n g â m d a Saltanat-ı Seniyye'nin niyât-ı hasenesini defa­
ten lâyıkı veçhile tefhim ve hüsn-i u s û l ile icrasına m u k t e d i r l ü z u m u olan me­
m u r l a r ı n hazır b u l u n m a m a s ı nezd-i Sahanat-ı Seniyye'de teessüf-i kesîreyi mûcib
bîr keyfiyet o l m u ş idi. Velinimetimiz Pâdişâhımız'ın icrasına m ü s a a d e buyurduk­
ları Tanzimıat-ı Hayriyye bilcümle Tebaa-i Devlet-i Âliye'yi yalnız zulm ve gadir'den
halâs e t m e k t e n ibaret olmayıp asıl maksad-ı âlî envâ-ı nizâmat-ı cemile ve tesisat-ı
nâfia ile Tebaa-i Müslime ve Gayr-ı Müslime ve zengin ve fukara'ya refah-ı hâl ve
r a h a t ve memnuniyet istihsâli Içün esbâb-ı suhulet tedârik eylemek idüğinden Hü-
kûmet-i Devletin evvel emirde hakkaniyet-i u m û m i y e ve emniyyet-i â m m e ' n i n hu-

( 1 5 ) K u r u l u ş v e a ç ı l ı ş ı n 12/Şubat'da olduğu k e s i n l i k l e b i l i n m e s i n e rağmen y ı l d ö n ü m l e r i * nin 4/Aralık'-


da yapılmasının sebebi b i r t ü r l ü a n l a ş ı l a m a m ı ş t ı r . Bu d u r u m e s k i l e r i n " g a 1 a t • ı m e ş h u r lü­
gat - i f a s i h ' den e v l â d ı r " sözünü d e doğrulayacak n i t e l i k t e d e ğ i l d i r . (18) sayılı D i p notu'nda d a
belirttiğim k u r u l u ş y ı l ı gibi k u r u l u ş g ü n ü " nün d e d ü z e l t i l m e s i gerekir, kanısındayım. B u
gerçek, M ü l k i y e K u r u l u ş u ' n u n 100. y ı l d ö n ü m ü n d e önemle gÖzönüne a l ı n m ı ş vo Kutlama T ö r e n i , & gün öne
a l m a ile, 4 Şubat 1959'da y a p ı l m ı ş t ı r . Gerek Fakülte Vönetici'lerinin, gerek M ü l k i y e l i l e r B i r -
I ı fi ı G e n e l M e r k e z i " nin bu konu üzerinde d e t i t i z l i k l e d u r m a l a r ı v e b u hoş olmayan A r i f a ­
ne t e c a h ü l ' ü ortadan k a l d ı r m a l a r ı M ü î k i y e ' nin m â n e v i k İ ş f I İ ğ i bakımından şart'-
dır.

51

V
sûle gelmesine sarf-ı nakdîne-i dikkat eylemesi elzem olarak bir çok icrâat-ı nâfia
bil-îcâb te'hir o l u n m u ş idi. Hamdolsun, cemi' halk'ın efkârı bu hengâmdıa Hükû-
met-i Devlet-i Âlîye'nin gayret ve hüsn-i nîyyetîne m e d e d k â r olduğundan artık
umur-i mülkiyye'yi derece-i matlubeye vâsıl ve iysâi etmek üzere m a h s u s me'mur-
lar yetiştirmenin vakt ü zemanı gelmiş olmağın geçenlerde i'Iân kılındığı üzre
bir Mefct e b - i M ü l k i y y e ' nin dahî küşad'ına İrâde-i Seniyye-i
H a z r e t - i P â d i ş â h ı müteallak v e şeref-südûr buyrulup Mekteb-i mez­
kûrdan m u r a d ı âlî ne olduğu zır'de d e r e eylediğimiz fihrist-i dersi m ü t a l a a s m d a n
münfehim olacağından bu bab'da başka türlü tâ'ril'e hacet kalmayıp yalnız Mekteb-i
mezkûr'un feth ve küşad olunduğa geçen Cumartesi günü Maârif-i Umûmiyye
Nezâreti Vekili Saadetlû Hayrullah Efendi'nin irâd ettikleri mutk-i resmî'yi dere
ile iktifa o k u t m u ş t u r .
Nutk-i Resmî Sûreti'dir
Cenâb-ı Hak, eyyâm-ı Ömr-i şevket-i Hazret-i Şeyhinşâhî'yi (Pâdişâhın ö m r ü n ü )
efzûn buyursun. Mecmu' ( b ü t ü n ) tebaa ve bendegân-ı Şahaneleri h a k k ı n d a bideriğ
ve erzan buyrulan m e r h a m e t ve şefkat-ı âlîye-i lülûkâne-i asarı. Seniyyesinden
olarak izâle-i cehl-i â m m e içün şimdiye k a d a r bunca n u k u d ve h i m m e t sarf ve ibza-
liyle Dersaadet ve taşralarda mekâtib-i rüşdiyye'ler küşad olunup etfâl-i ibâd'uı ne
suretle hüsn-i terbiyelerine h i m m e t b u y r u l m a k t a olduğu müstagnî-i beyandır. İşte
bu n i m e t i celîleye b i r ilâve-i nâfia olmak ve bi-tevfik-i taâla b u n d a n böyle umur-i
mülkiyye hizmetlerinde müstahdem olacak bendegâna mahreç ittihaz olunmak
üzere bugün küşad'ına mazhariyyetle müftehir olduğumuz işbu Mülkiyye Mekte-
bi'nden dolayı dahî farîza-i zimmetimiz olan daavıat-ı hayriyyet âyat-ı Hazret-i Hi-
lâfetpenâhîyi (16) ez ser-i nev tizkâr ile edây-ı ş ü k r ve m a h m e d e t ' e i'btidar olunur.

işbu M e k t e b - i M ü l k i y y e ' de bulunacak Efendiler b e r man-


tuk-ı Nizâmnâme ((tüzük gereğince) vakt-ı muayyen'inde gelüp Hoca Efendiler ta-

(16) Devrinin çok k a r ı ş ı k d u r u m u n a , Devlet'in ayrıca mâlî b u n a l ı m i ç i n d e olmasına rağmen Türk M İ t l e t i ' n e Mülkiye
adlı çok hayırlı i r f a n müessesesini armağan eden Sultan A b d ü l m e c i d ' İ n h a y a t h i k â y e s i n i buradfi
kısaca anlatmayı, M ü l k i y e l i l e r ' İ n kendisine olan d u y g u l a r ı n ı n ifâdesi olarak görev saydım:
Y ı l d ı r ı m Beyazıt'ın şehzadelerinden Süleyman ve Musa Çelebilerin hükümdarlıkları
hesaba katılmamak ş a r t i y l e , Osmanlı Pâdişâhlarının otuz b i r i n c i s i , İstanbul Şehrinde
Fâtih'den sonra Saltanat sürmüş olanlarının yirmi beşincisi, Osmanojullarındsn
gelme H a l i f e l e r i n de- y i r m i üçüncü'südür. I I . M a h m u d ' u n Büyük O ğ l u , Sultan Aziz'in Ağabeyi o l u p 25 Nisan 1823
( = 1 3 Şaban 1238) Cuma günü İstanbul'da Topkapı Sarayında dünyaya g e l d i . Anası Mahmud-t A d l î ' n İ n K a d ı n -
e f e n d i ' lerinden Bezm-i  l e m Valide S u l t a n ' d ı r . İki yaşında V e I i a h d ve Babası Sult&n Mah­
m u d ' u n 30 Haziran 1839 Pazar Gecesi ö l ü m ü üzerine 1 Temmuz 1839 Pazartesi g ü n ü , 17 yaşının i ç i n d e iken,
Taht'a ç ı k m ı ş ; 22 y ı l , 7 ay, 14 gün Pâdişâh'lık yaptıktan sonra 25 Haziran 1861 Salı günü Dolmabahçe Sarayı'n-
da Verem'den Hak'kın rahmetine kavuşmuştur. Mezarı Sultan Selim C a m i ' i n d e d i r .

Kendisine Sultan M e c i d de denen A b d ü l m e c i d Hân zayıf, uzunca b o y l u , k a l ı n ve gür sesli, i r i c e b u r u n l u ve


yüzünde çiçek bozuğu bulunan b i r zattı. Taht'a ç ı k t ı ğ ı zaman adamakıllı okuyup y&zmakîan âcizken, sonraları
b i l g i s i n i çok a r t ı r m ı ş ; hattâ meramını anlatacak, söyleneni anlayacak derecede Fransızca ö ğ r e n m i ş t i . Babası'nın
y e n i l i k ve ıslâhat f i k i r l e r i n i , çok genç yaşta Pâdişâh olmasına -ağmen devam e t t i r m i ş t i . Asabileştiği zaman çok
ağır sözler söylemekle beraber g e n e l l i k l e nâzik, h a l i m , mütevâzi ve konuşkan b i r a d a m d ı . K ı r k yaşına g i r m e d e n
sönüp g i d i ş i , t u t u l d u ğ u verem hastalığını tedavi e t t i r m e y i ş i n d e n , bahusus o hastalığı şiddetlendiren şehvet ve
i ç k i ' d e ifrata kaçtşındandır. Bununla beraber, Babası'na karşı iyi evlât, evlâtlarına karşı iyi baba İ d i . Babasının
kuvvetli irâdesinden m a h r u m oluşu o n u , en büyük Osmanlı Pâdişâhlarından b i r i o l m a k t a n a l a k o y m u ş t u r ,

(Devamı 53. sf. Dip Nutu'tula)

52
rafından irâe ve tedris olunacak ulûır. ve fümın'u sür'at ve kemâl-i gayretle tahsil
ile sayemi füyuzat - vâye-i Hazret-i Mülûkâne'de nâil-i m e r a m olmağa leyi ü nehar
(gece ve gündüz) ceht ü i h t i m a m ederek inşâ-Allah-u Tealâ kesb-i kemâl eylediğini­
z i mübeyyin hasb el-usûl Ş a h a d e t n a m e (diploma) alındıktan sonra
m e ' m u r olacağınız m a h a l l e r d e dahî dilhah-ı âlî ve matlub-i celâi-i Hazret-i Pâdişâh!
veçhile vedîa-i Bari olan ehali ve tebaa haklarında h e r s u r e t t e bast-ı cenâh-ı re'fet
ü adalet i d ü p herhalde cümlenizden m e ' m u l ve m u n t a z a r (umulan ve beklenen)
o l d u ğ a üzre ibrâz-a meâsir-i hamiyyet ü fütüvvetkârî'ye sarf-ı mâhâsal-ı iktidar ile
beyn el-akran m ü m t a z ve m ü ş â r ü n b i l b e n a n ( p a r m a k l a gösterilir) olmanızı hasb
el-insâniye emel ve arzu e t m e k t e olduğumu dahî şimdiden herbirinize beyân et­
mekle kesb-i iftihar eylerim

Mekteb-i Mülkiyye'de Kıraat olunacak (okunacak)


Derslerin Fihristi'dir ( P r o g r a m f d ı r )

Fıkh-ı Şerîf; Fenn-i T â r i h ; Kavânın ve Usûl-i Tanzî-


B i r i n c i Sene mât-ı Hayriyye; Coğrafya; İ s t a t i s t i k ; înşâ-ı Türkî;
Dersleri Ikn-i Hesap ve Mesaha; Kavânin-i T i c â r e t ve Usul-i
Defteri (Muhasebe)

Hukuk-i Düvel; Muâhadât-ı Devlet-i ÂJiyye; Usûl-i İda­


r e . Siyâset-i Medeniyye; Usûl-i Ahkâm-ı Ceza ile Ka-
vâid ve Usûl-i Muhâkemat; Ekonomi Politik yâni
İ s t i h s â l - i S e r v e t ü Y e s a r - i m ü l k ü t e b a a (Mem­
leket ve Halkın servet ve zenginliğinin elde edilmesi); Kozmografya yâni
ilm-i münâsebat-ı Arz ü Semâ (yer ve gök ilişkileri bilimi), H i k m e t (Fizik); Te-
vârih-i Tabiîyye (Joloji ve Biyoloji); înşâ-i Türkî ve Fenn-i Târih.

Mekteb-i mezkûr'a senebe- sene dâhil olacak ş â k i r d â n ı n müddet-i tahsilleri hi­


t a m buldukça mâlûmat-ı meşruha'yı tahsil e t m i ş olan m e m u r i n i n yerlerinde bittâ'-
yin i s t i h d a m olunacakları ve bundan böyle m a ' I û m a t ı olmayan genç a d a m l a r ı n hiç
b i r m e m u r i y e t t e istihdam o l u n m a m a l a r ı nezd-i Saltanat-ı Seniyye'de m u k a r r e r ve
musıammem (kesinlikle kararlaştırılmış) b u l u n d u ğ u n u n v e d e v l e t me'mu-
r i y e t l e r i n d e b u l u n m a k arzusunda olan genç zevatın iktizâ eden ulûm

Batı kaynaklarında bile, i'tidâlinden, adalet ve merhametinden, ıslahatçılığından ve bilhassa Halk'a karşı
sonsuz şefkatinden dolayı bütün Avrupa'nın saygısını kazandığı yazılıdır. Beş yıl özel hekimliğini yapmış olan
Avusturyalı Doktor Ş i p i t s e r , Hâtırat'ında:
" Devlet idaresinde gayet uzak görüşlü, İdareli, hayırhahtır; zulüm elinden gelmez; çok merhametlidir.."
demektedir.
Çocuk sayısı bakımından Abdülmecid, Osmanlı pâdişâhları İçinde I I I . Murad'dan sonra ikinci gelmektedir. 17'si
erkek, 22'si kız olmak üzere 39 evlât babasıdır. Osmanlı Pâdişâhları arasında evlâtlarının Taht'a çıkması yönün­
den de Abdülmecid birinci gelmektedir. V. Murad, I I . Abdülhamid, V. Mehmed Reşat ve V I . Mehmed Vahdeddin
olmak üzere sırasiyle dört evlâdı Taht'a çıkmıştır.
Bak. : 1 — İzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi, İsmail Hami Dânişmend; İstanbul, 1955; 4. C; 121. ve 196. sf.
2 — Yüzellİ Yılın Türk Meşhurları Ansiklopedisi; Nâhit Sırrı Örik; İstanbul, 2. Fasikül, 52. - 56. sf.
3 — Osmanlı Pâdişâhları; Vasfi Mahir Kocatürk; Ankara, 1954; 211. - 218. sf.

53
ve tununu tahsile vakit ve zemanıyla teşebbüs ve gayret eylemeleri lâzime'den idü-
ğünün bilcümle ahâli'ye ve bendegân ve me'murîn-i devlet'e ihtarât-ı lâzime ve ten-
bihat-ı muktaziyye'yi mutazammm kâffe-i vülât-ı izam ve me'murîn-i kiram haze-
râtma evânıir-nâme-i sâmî tastir buyrulacağı dahî istimâ' olunmuşdur (işitilmiş-
tir) (17)".
Yukarda belirtilen derslerin hepsinin, her ne sebepdense, okutulmadığı, ilerde
i l k m e z u n l a r b ö l ü m ü ' nde görülecek; kuruluş'a esas olan T ü -
z ü k ' deki derslerle, bitirme sınavı'ndaki derslerin birbirine uymadığı anlaşıla­
caktır. Nitekim, okutulup öğretilenlerin yeterli olmadığı kısa zamanda anlaşılmış
ileriki yıllarda o k u l dört yıla çıkarılınca dersler de artırılmış; yeterli hâle
getirilmiştir.
Açılış'dan kısa bir süre sonra, 1 Şaban 1275 ( = 6 Mart 1859) de, Okul'un öğre­
tim kadrosu'nda ilk değişiklik olmuş; ".... teşkil olunan Mekteb-i Mülklyye'de şeh-
rîyye (aylık) yedi yüz elli kuruş ile Fenn-i Kitabet ve İnşâ Hocası tâyin kılman
Nuri Efendi'nin Selânik'e azimet etmesi (gitmesi) cihetiyle yerine Mektubî-i Sadâ­
ret Hülefâsı'ndan (Sadrazamlık Yazı işleri Kalemi Şeflerinden) Tevfik Bey'in nas­
bi (atanması) hususuna dâir Maârif-i Umumiye Nezâreti Vekili Saâdetlu (Hayrul-
lah) Efendi (18) Hazretlerinin bir kıt'a tezkeresi manzur-i Âlî buyrulmak İçün arz
ve takdim kılınmış...." tır (19).

Derslerdin önem ve çokluğu, iki nokta ile karşı karşıya kalmamıza yol açmak­
tadır :
Bunlardan ilki, üçde ikisi Memleketimiz'de yeni okutulmaya başlanan Ekonomi
Politik, İstatistik, Ceza ve îdâre Hukuku gibi derslerin köklü bir ön eğitim gör­
memiş öğrenciler tarafından nasıl hazmedilip kavranabileceği meselesidir.
Daha ıbaşlangıç'da Mülkiye'ye, orta öğretim müesseselerinin en iyi yetişmiş
gençlerinin seçme sınavı ile alınması ilkesi'nin kabulü bu i m k â n- s ı z ' ı

(17) Bak. : Cerîde-i Havadis; 12 Recep 1275; N u . 923.


(18) Abdülhak H â m i d ' i n babası Hekimbaşı Hayrullah Efendi. İ l k Maârif N â z ı n A b d u r r a h m a n Sami Paşa, Maârif Na­
z ı r l ı ğ ı üzerinde k a l m a k üzere G i r i t V a l i l i ğ i n e t â ' y i n e d i l d i ğ i n d e n yerine Müsteşarı Hayrullah Efendi Vekâlet edi­
yordu.
(19) ,Burada ö n e m l i i k i noktaya değineceğim;

a) M Ü l k i y e ' n i n bazı eski mezunları 1877'de yüksek öğrenim müessesesi h â l i n e g e t i r i l e n M ü l k i y e M e k t e b i n i (Atîk


Mekteb-İ M ü l k i y e ) denilen ve k u r u l u ş u n u yukardan beri açıklayageldiğimiz O k u l ' u n devamı o l a r a k kabul et-
miyerek "Esas M ü l k i y e 1877'de a ç ı l m ı ş t ı r ; ondan ö n c e k i n i n M ü l k i y e İle hiç b i r i l g i s i y o k t u r " f i k r i n i yürüt­
mekte ve 1856'da faaliyete geçen (Mahrec-i A k l i m ) adlı sekreter o k u l u i l e ( A t î k M ü l k i y e MelctebiJ'ni karış­
tırmaktadırlar.
Hiç b i r esâsa dayanmayan bu yanlış f i k r i , açık b i r gerçeğin hislere dayanılarak yokedilmesini önleme
b a k ı m ı n d a n , çürütmeyi görev saymaktayım:
Yukarıda gördük k i , 1859'da açılan ve rosmî adı Mekteb-i M ü l k i y e olan O k u l ' u n amacı, a-şağı yukarı
d ü n ' k ü M e k t e b i n , bu günkü Fakültenin a y n i d i r . O zamanın Resmî Gazetesi olan Takvim-i Vekaayî (Mülkiye
M e k t e b i ) ' n i n açıldığını resmen b i l d i r i r k e n , Mektebin adına, çalışma tarzına d â i r elde sağlam belgeler varken,
hattâ. Mektep mezunlarına, memuriyete t â y i n l e r i sırasında yazılan B u y r u l t u ' larda ( M ü l k i y e M e k t e b i
Memnu) unvanı v e r i l i r k e n ve maârif t â r i h l e r i de bu Mektebi i l k ( M ü l k i y e M e k t e b i ) olarak kabul ederken,
1859'da açılan Mektep, M ü l k i y e Mektebi d e ğ i l d i r , demenin gerçeğe aykırı o l d u ğ u a ç ı k t ı r . K»3dı k i , aşağıda

(Devamı 55. sf. Dip Notu'uda i

54
o l u m l u hâle getirmiş; Mülkiyeli'nin hayat'a atıldıktan sonra âmme hizmet­
lerindeki b a ş a r ı s T m sağlam temel üzerine oturtmuştur.
ikinci nokta'yı kapsayan, iki y ı 1 1 ık öğrenim süresi'nin- yeterli
olmadığı kısa zaman sonra anlaşılmış ve ilerde daha geniş şekilde ele alacağımız
gibi, Açılıştlan sekiz yıl sonra 1867'de bu süre dört yıla çıkarılmıştır.

İstanbul'da idare elemanı yetiştirecek M e k -


OSMANLI ÜLKESİ'NDE te b - i M ü l k i y y e açıldığı sıralarda, Os-
MULKİYE'YE BENZER
K U R U II. Devleti hudutları içinde aynı amaçla bin
M i s i r ' da Kavala'lı Mehmed Ali Paşa tarafından
Dershâne-i Mülkiyye adıyla (20), diğeri de Bosna Vilâyeti Maiyyet
Memurlarını yetiştirmek üzere, Tuna Vilâyeti Valisi olan, Midhat Paşa tarafından
Sabah Mektebi adıyla iki okul daha açılmıştır.
Kavalalı'ıun Kahire'de "derûni-i Kal'a-i Mısır" da 1834'de k u r u p idare
elemanı yetiştirmeye başladığı Mısır Mülkiyye M e k t e b i ' nin, bizim
M ü l k i y e ' den 25 yıl önce açılması üzerinde titizlikle durulmaya değer bu­
lunmuştur.
Mekteb-i Fünun-i Mülkiyye açıldığı zaman, Tanzimaî/dan
sonra Biz'de ilk defa kurulan ve Yasama, Yürütme, Yargı organlarım tüm olarak
kendi mânevi kişiliğinde toplayan ve Mülkiye'nin açılması g e r e k ç e s i ' n i
d e hazırlayan M e c l i s - i V â l â y - ı A h k â m - ı A d l i y y e 2 . Kâtibi
bulunan Midhat Paşa, Tuna Vâliliği'ne (21) atanınca yeni Vilâyetin Kaza Müdür­
lerini, Kaymakamlarını yetiştirmek amacı v e S a b a h M e k t e b i adıyla
bir okul açılması hazırlıklarına girişti. Kendisinin Edirne Vilâyeti Valiliğine nak­
li üzerine söz konusu Okul, Midhat Paşa'nın yerine gelen Bosna Valisi Şerif Osman
Paşa tarafından kuruldu. Merkez'in Onay'ını almak için:

etraflıca göreceğimiz g i b i , 2. A b d ü l h a m i d ' i n , i l k Meclis-İ Meb'usan-ı açış nutkunun Mektebe ait kısmında
" m e v c u t M ü l k i y e Mektebini Hazine-i Hassa'mdan tahsisat ayırarak daha faydalı şekle îfrâğ i ç i n tevsî edece­
ğ i m ; burasını âlî b i r mektep hâline g e t i r e c e ğ i m . " sözleri i l e M e k t e b i n 1877 (1293) den önce de varolduğu
çok açık şekilde anlaşılmaktadır.

Gerçek böyleyken. Mektebin açılış t â r i h i n i 1877'ye i n d i r m e n i n ve böylece 18 y ı l l ı k b i r maziyi yoketmenin


m a n t ı k ' l a bağdaşan yönü y o k t u r . M ü l k i y e ' n i n şerefi, onun b i r yüksek tahsil müessesesi oluşunda değil, ga­
yesine uygun evlatlar y e t i ş t i r m e s i n d e n d İ r .

b ) 1954'de İ l k " M ü l k i y e Târihî v e M ü l k i y e l i l e r " k i t a b ı m ı yayınlamadan önce, M ü l k i y e ' n i n K u r u l u ş Tâ­


r i h i ' nî bazı yazar'lar 1856, bâzı yazarlar 1877 olarak kabul derler; M ü l k i y e rozetlerinin bâzı­
sında- 1856, bâzısında 1877 g ö r ü l ü r ; her 4 / A r a l ı k ' d a yapılan Y ı l d ö n ü m ü T ö r e n l e r i de bu
k a r ı ş ı k l ı k İçinde hesaplanırdı. Devlet Arşivi'nde bulduğum b e l g e l e r ' le sözü gecem/ k u r u l u ş
t â r i h ' l e r i n i n i k i s i n i n d e yanlış o l d u ğ u n u , doğrusunun 1S59 olması gerektiğini anladım ve ilk (Mülkiye
Târihi ve M ü l k i y e l i l e r ) adlı k i t a b ı n 23. sayfasında " D ü z e l t i l m e s i elzem olan i k i n c i bîr cihet de, Mektebin
açılış t â r f h i ' n i n k e s i n l i k l e tesbiti ve Rozet'Ierdekİ t â r i h ile y ı l d ö n ü m l e r i n i n bu hesaplayışa göre düzenlenme­
s i d i r . Yukarıya dercettiğimİz vesâîk'den en k ü ç ü k şüpheye mahal kalmayacak şekilde anlaşılacağı üzere Mül­
kîye, 1856'da değil 1859'da a ç ı l m ı ş t ı r . Bu İ t i b a r l a bundan sonra derhal r o z e t ' l e r i n , y ı l d ö n ü m l e r i ' n i n düzeltil­
mesi l l m ' e ve T â r İ h ' e saygı bakımından b i r z a r u r e t t i r , ınütaiâasındayım" d e m i ş t i m .

Bu u y a r m a m . Fakülte y ö n e t i c i l e r i , ö z e l l i k l e o zaman Dekan olan Sayın Prof. Bedri Gürsoy tarafından titiz­
l i k l e ele a l ı n d ı . 1955 Kasım ayı İçinde, konu ile i l g i l i olarak, S. B. F. Dekanlığından aşağıdaki mektubu al-
aldım-
(Devamt 56. sf. Dip NoHı'nda)

55

-
" N u m a r a Re's
201
Makaam-ı Muallây-ı Cenâb-ı Sadâret-i Uzmâ'ya,
Mâ'ruz-ı Çâker-i Kemîneleridir kî;
Cenâb-ı H a k ö m r ü ikbâl ü iclâl-i Hazret-i Şâhâne'yi firâvan ve bâis-i hayat-ı
mülk ü millet olan Cenâb-ı Re'fet ü mâ'delet-i Hazret-i Mülûkânesinde b ü t ü n ahâli
ve teb'ayı mâdâmezzeiman sâyebân buyursun, âmin. Semere-i müstakille-i inâyet-i
âlîye-i Vekâletpenâhîleriyle bu Memlekette şimdiye değin mevki-i fiTi h u s u l e gel­
miş olan İslâhat ve hasenata lahika ve mâ'ınuriyet ve medeniyetin cümle-i cemile
ve belki esbâb-ı mükemmilesinden olup hasb'es-sin zeman-ı tahsilleri geçmiş ol­
m a s ı n d a n dolayı m a h r u m kaldıklıan ni'met-i cezile-i ilm ü meârif'den Vilâyet Ka­
leminde m ü s t a h d e m efendiler kullarına dahî medâr-ı zâika o l m a k ve led'el-hâce
ilerûda derece-i tahsU ve ehliyetlerine göre b u n l a r hidemât-i mütenevvra-i Vilâyette
istihdam ile mükâfatlandırılmak üzere sâye-i muvaffakiyetvâyö-i Hazret-i Mülkdâ-
rî'de Sabah Mekteoi nâmiyle bir dershâne-i a k l â m açılarak şimdilik hiç birimizin
mekân-ı münâsibi olmadığından bu Mektep içim dahî Meclis /.onanına k a d a r bu­
lunulmak üzre Meclis-i Temyiz H u k u k Odası m u v a k k a t e n tahsis kılınarak emr-i
tedrislerine başlattırılmış ve b u n u n asâr-i teveccühât-ı muvaffakiyet gayât-ı Haz­
ret-i Vekâletpenâhîleriyle Memleketçe pek çok menâfi' ve fevâidi görüleceği me'mul-i
akvâ b u l u n m u ş ve bu Mekteb için verilen Tâ'limat-i Nizamiye ile tâ'yin edilen ho­
caların esâmisini mübeyyin pusulası manzur-i h i k m e t nüşûr-i Vekâletpenâhileri
buyrulmak üzere leffen t a k d i m kıluunış olmağla arz-ı hâle ve parası île istemiş ol-
duğıımuz k i t a p l a r maddesi dahî Meârif Nezâret-i Celîlesine iş'ar kılındığının im-
bâsı'na cür'et edildi. Her halde ferman ve ihsan Hazıiet-i Veliyyül-emr'indir.
4 Zilkaade ve 9 M a r t 1282
An Saray Bende
Vâli-i Vilâyet-i Bosna
Şerif O s m a n (Paşa)
(Mühür)

" T.C.
ANKARA ÜNIVERSITESI
SIYASAL BILGILER FAKÜLTESI
DEKANLıĞı
Sayı: 502 14 KASIM 1955
03159
Sayın A l i Çankaya

Siyasal B i l g i l e r Fakültesi adını alan M ü l k i y e M e k t e b i n i n i l k k u r u l u ş t â r i h i n i n t e s b i t i maksadiyle teşkil


edilen komisyona zatıâlileri de s e ç i l m i ş olduğu cihetle, bu k o n u hakkında müzakerelerde b u l u n m a k üzere, 17
Kasım 1955 Perşembe günü saat 14.30 da, Fakültemizi t e ş r i f i n i z i saygılarımla r i c a e d e r i m .

Dekan
Prof. Bedri Gürsoy

B i l d i r i l e n t&rih'de Fakülteye g i t t i m ; aşağıdaki rapor'da adları yazılı Sayın zevat'la t o p l a n d ı k ve şu kara­


rı aldık:
(Devamı 57. sf. Dip Notu'uda)

56
teklifini yaptı.
Söz konusu teklif, M e c I i s - i V a 1 â ' ya havale edildi; müzâkere'si
yapıldıktan s o n r a :

"Bosna Vilâyeti merkezinde ve Dâire-i H ü k ü m e t d e r û n u n d a (içinde) Sabah


Mektebi nâmiyle küşad olunan Dershaneye kabul edilen talebenin suret-i intihab-
larını ve tedris olunacak (okutulacak) fünûn'un envâını mübeyyin yapılmış olan
T a l i m a t , Vilâyet-i m e z k û r e Valisi Devletlû Paşa Hazretleri tarafından ba t a h r i r a t
t a k d i m olunup Meclis-i Valâ'ya havale b u y r u l m u ş olmağla kıraat ve m ü t a l â a kılın­
dı. Meallerinden müstefad olduğu üzre işbu Dershane, Vilâyetin Maiyyet Memurla­
rına m a h r e ç olmak ve talebesi Aklâm-ı Vilâyet'de mevcud ketebeden hasb'es-sin ze-
iiıân-ı tahsilleri geçmiş olan efendilerden intihab olunmak üzre küşâd olunduğu ve
müddet-i tahsiliyyesi iki seneye h a s r o l u n a r a k Fetavây-ı Şerife ve Fenn-i İnşâ ile
İlm-i T â r i h ve Coğrafya tedris edileceği ve Lisan-ı Fârisî ile Fransızca ve Boşnak­
ça dahi okuttundstcağı ve beher gün Aklâmın içtimâi vaktine k a d a r Dershanenin

"SİYASAL BİLGİLER FAKULTESI'NIN KURULUŞ T A R İ H İ N İ N TESBITI HAKKINDA RAPOR


1 — Fakültenin esasını t e ş k i l eden İ l k Mekteb-i M ü l k i y e n i n öğretime başladığı t â r i h i n : 9 Recep 1275 Cu­
martesi gününe rastladığı ve bunun M i l â d î o l a r a k m u k a b i l i n i n de 12 Şubat 1959'n r a s t l a d ı ğ ı . Gazi Ahmed
M u h t a r Paşanın " T a k v i m ' ü s - S i n i n " i İle hâdiseden bahseden "Ceride-i H a v a d i s " i n 923 n u m a r a l ı nüshasına göre
tesbİt e d i l m i ş t i r .
2 — Eski Mekteb-i M ü l k i y e n i n b i r yüksek mektep o l a r a k teşkilâtlanmasından sonra İlk derse başlayıcı
t â r i h i n i n , 2048 sayılı ve 27 Zllkaade 1294 t a r i h l i " T a k v i m - i V e k p a y i " nüshasına göre 19 Tesrİn-İ Sânİ 1293'e
rastlayan Cumartesi gününe tesadüf e t t i ğ i ve bunun da M i l â d i k a r ş ı l ı ğ ı n ı n , yine " T a k v i m ' ü s - S i n İ n " e nazaran,
1 A r a l ı k 1877 olduğu a n l a ş ı l m ı ş t ı r . Saygılarımızla arzederİz. A n k a r a : 17 Kasım 1955

Faik Reşit Unat Prof. Zeki Mesut Alsan


T ü r k T â r i h K u r u m u Üyesi S. B. F. Dış Münasebetler Ens. M d .

Prof. Hâmit Sadi Selen A l i Çankaya


S. B. F. Ş e h i r c i l i k ve İskân Ens. M d . Emniyet Gn. M d . I I I . Şb. M d .

Dr. Fahir Armaoğlu


S. B. f. Siyasi T â r i h A s i s t a n ı "

B u suretle a ç ı l ı ş y ı l ı k e s i n l i k l e 1859 o l a r a k tesbit e d i l d i .

57
-açık bulunacağı anlaşılmış ve muallimleri müsteîddan-ı me'murin-i mahalliye'den
intihab ve tâ'yin kılınmış olduğu misillû k ü t ü b ü resâil-i m u k t a z i y e n i n talebe-i
mumaileyhim taraflarından tedârik ve m u b a y a a olunacağı dahî gösterilmiş olup
sâye-i meârifvâye-i Hazret-i Şâhâne'de terbiyet-i u m u m i y e kaziyye-i m u t e n a s ı n a
müteferri' esbab ü vesâilin de her cihetince müsâade-i Seniyye'ye şayan buyrulagel-
diği misillû vilâyetlerin teşkilât-ı cedidesi sırasında tâ'mim-i envâr-ı m e â r i f e m e d a r
olacak ve her sınıf içün menâfi-i mahsusayı istilzam eyleyecek asarın fi'iTe ve mey­
dana getirilmesi d a h i umur-i mültezemeden b u l u n d u ğ u n a n a z a r a n m e z k û r dershane­
nin küşâdı ketebe-i m ü s t a h d e m e n i n iktisab-ı m a l û m a t ve meârif eylemelerine ve bu
hâl ise â t i d e hizmetlerinden istifâdeye delâlet eyliyeceği cihetle pek hayırlı ve mü-
n â s î b görünüp tâlimat-ı mersulenin medlul ve a h k â m ı dahî muvafık-ı m a s l a h a t ol­
duğundan tahsin-i keyfiyetle b e r a b e r icrây-ı m u k t e z a s m a me'zuniyeti ş â m i l Vali-i
Müşarünileyhe cevapnâme-i sâmî tastiri ve Dershane-i m e z k û r için e s m a m ( ü c r e t i )
o r a c a tesviye kılınmak üzre ba'zı k ü t ü b ve resâil ve h a r i t a taleb o l u n d u ğ u Meârif-i
Umumiye Nezâret-i Behiyyesi tarafından batezkire iş'ar k ı ü n m a ğ l a ve b u n l a r m
bir an evvel tedârik ve irsali lâzimeden bulunmağla h e m a n m u b a y a a ve irsal olun­
masının dahi Nezâret-i müşarünileyhâya tavsiyesi tezekkür kılındı ise de olbâbda
enir ü ferman Hazret-î Men leh'ül-emr'lndir.

25 Zilhicce (1) 283 ve 28 Nisan (1) 282 (= 11 Mayıs 1866)

Mehmed Rüşdü Esseyd Sami Paşa Seyyid Mustafa


(Mühür) Mahmud Edhem Bulunamadı İzzet
(Mühür) (Mühür)

Rıza Efendi Esseyd Mehmed Vâhid Ali


Komisyonda İsmail Afif (Mühür) (Mühür)
(Mühür)

Esseyd Mustafa Esseyd Mihran


(Mühür) Mehmed Nesi m (Mühür)
(Mühür)

m e a l i n d e k i K a r a r Sadrâzam'Iıkca M â b e y ı ı ' e sunulup 2 M u h a r r e m 1283'de


onaylandı.

Teklife bağlı olup birlikte onay'lanan Y ö n e t m e l i k , Ders Programı


ve öğretmenler Listesi de:

<20) Bak. : Maârif T â r i h i ; Osman E r g i n ; 2. C i l t , 434. sf.

21) 7 CumâcJ a!-Âhire 1281 ( = 7 Kasım 1864) Salı günü Kanunlaşan, İdare ve Diplomasî T â r i h i m i z i ç i n çok ö n e m l i
b i r aşama olan " T e ş k i l - i Vilâyat N i z a m n a m e s i " n i n i l k uygulanmasını t e ş k i l eden T u n a V i l â y e t i Si-
lİstre, Vîdin, Niş, Sofya Eyâletlerinden meydana g e l m i ş o l u p Merkez'i Bosna Şehri idi.

58
"DÂİRE-İ VİLAYETDE SABAH M E K T E B İ NÂMİYLE KÜŞAD OLUNAN
M E K T E B E ALINACAK E F E N D İ L E R İ N İNTİHABINA VE M E K T E B İ MEZKÛRDA
TEALLÜM VE TEDERRÜS OLUNACAK D E R S L E R E VE SAİR
MUAMELÂTA DÂİR TALİMATTIR.

Evvelâ: Mekteb-i mezkûra Kalem Efendilerinden ya'ni Vilâyet ve Sancak ve


Muhasebe ve Mektubî ve T a h r i r a t vesâir Aklâm efendilerinden olmak üzere otuz
nefer efendi alınacaktır ve bu efendilerin sinleri lâekal (enaz) onsekizden aşağı ve
o t u z d a n yukarı olmayacak ve edeb ü iffetleri ve fetânet ü liyâkatleri birinci mese-
le-i intihabiye olacaktır ve emr-i intihab dahi taraf-* Vilâyet'den m e m u r olacak ho­
c a l a r marifetiyle edilecektir (öğretmenler tarafından yapılacaktır).

Saniyen (İkinci o l a r a k ) ; Mekteb-i mezkûr'un iki sene m ü d d e t i olacak o müddet-


de Fenn-i İnşâ ve İlm-i T â r i h ve Coğrafya ve Lisân-ı Fransevî ve Boşnakça ve He-
sab ve Tâ'lim-i H a t Dersleri verilecektir ve müddet-i mezkûrede yalnız Ramazan
ayları tâ'til-i külü ve haftada c u m a günleri dahî tâ'til-i adî olacaktır.

Sâlisen (üçüncü o l a r a k ) : Zikrolunan Mektebin zeman-ı m ü d â v e m e t i sabahle­


yin saat ikiden d ö r d e ve bâ'zen beşe k a d a r olacaktır ve bu z a m a n mevsime göre de­
ğişebilecektir ve marülbeyân fünûn ü u l u m ' u n hocaları, taraf-ı Vilâyet'den tâ'yin
o l u n a c a k mütehayyizan-i me'murin-i muvazzafa-1 Vilâyet'den olacak ve bu hizmet
haftada b i r gün yalnız sabahleyin b i r saatten ibaret ve binaenaleyh hüsn-i ifâsı
müteretteb-i uhde-i hamiyyet olduğundan b u n u n için me'murin-i mumaileyhimin
hocalık maaşı istemeye hakları olmayacaktır.

Râbi.ın ( d ö r d ü n c ü o l a r a k ) : Mekteb-i m e z k û r hasbel m ü n â s e b e Vilâyet Mek­


t u p ç u l u ğ u n u n idaresi altında olup mevadd-ı u m u m i y e ve hususiyesini ve gerek ders­
lerin j u r n a l l a n n ı Mektupçu b u l u n a n zat bilüp Makam-ı Vilâyete beyan edeceğin­
d e n müdir-i m ü s t a k i l l e ihtiyaç olmayıp fakat ş â k i r d â n ı n içinde bir tanesi lede'l in­
tihab şâir m e k â t i p gibi sınıf başı kılıklı olarak m ü d a v i m ve gayrimüdâvimin jur­
nalim ve ne d e r s o k u n d u ğ u n u h e r gün j u r n a l y a p a r a k Makam-ı Vilâyete verilmek
ü z e r e Mektupçu'ya verecektir.

H â m i s e n (beşinci o l a r a k ) : Derslerin envâının günleri, hocaların k e n d i işlerine


göre beyinlerinde taksim olunacak m e v a d d a n olub b u n u n ve şâir mevadd-ı lâ/imc
müzâkeresi içün iki haftada bir hocaların hepsi bir günde olarak Mekteb'de içtimaa
gayret eyleyecektir. Eyyam-ı sâirede meselâ İ n ş â Hocası Cumartesi, T â r i h ve Fet-
vay-ı Şerif Hocası Pazar, Coğrafya Hocası Pazartesi, Fransızca Hocası Salı, Hesap
Hocası Çarşamba, Boşnak Lisanı Hocası ve Tâ'lim-İ H a t ve Farisî Hocası Perşembe
günleri gelecektir ve bu hocalar saat üçten evvel gelmeye m e c b u r değiller ise de
d ö r t ' d e n sonraya dahî k a l m a y a c a k l a r d ı r ve şâkirdânı saat beşe geldikten sonra iş­
lerinden alakoymrayacaklardır.
Sâdisen (altıncı o l a r a k ) : Şâkirdan-ı mumaileyhim işbu ulûm-i mevcudeyi ve
hususiyle kendi lisanları b u l u n a n Boşnakça okuyup yazmağı tahsil ile iki senede

59
bir lede'l i m t i h a n hocaların i m z a l a n ile ş a h a d e t n a m e aldıktan ve Meclis-i îdâre-î
Vilâyet'ce dahî şahadetnamesi tasdik o l u n d u k t a n sonra Vilâyeti bâ'zı gayrı müste-
h a k m e m u r istihdamından vareste edecekleri cihetle inşâallah'ül-kerim sâye-i mu-
vaffakiyetvaye-i Hazret-i Şahanede kendûleri me'mullerinden ziyâde mazhar-ı mü­
kâfat olacaklarından herkesçe pek çok heves ve arzular vuku bulacağından yâ'ni
ilerusu için hiç bir gûna teşvik ü tergibe asla hacet görülemiyeceğinden iştibah
(şüphe) yoğ ise de şimdi bu iki sene m ü d d e t t e dahî devamda kayıtsızlık gösteren­
leri cebren devam ettirmeye Vilâyetin hiç borcu olmayıp Rabbımız Tealâ ve Te-
k a d d e s Hazretleri ulûm-i kâinat zîver-i dibâce-i t a b a k a a t oldukça ö m r ü ikbal ü ic-
tâl-i Mülûkânesi efzun buyrulsun; Velîni'met-i bûninnetimiz Pâdişâhımız Efendimİ2
Hasretlerinin semere-i müstekille-i m e r h a m e t ve avâtıf-i âliyyeleri âsar-ı mukadde-
sesiyle dâire-i Vilâyet m e m u r l a r ı n ı n bu suretle meccânen arzeyledikleri işbu hide-
mât-i tedrlsiyyenin derece-i ş ü k r ü kıymetini t a k d i r e t m e y ü p de d e v a m d a k u s u r
eden şâkirdânın ismi Ceride-i Mektepten derhal terkin olunacaktır.

Sâbian (Yedinci olarak) : Mekteb-i m e z b u r u n beher sene mevsim-i imtihanı


dahi Ramazan-ı şerif'den onbeşgün m u k a d d e m (evvel) olacaktır.

Sâminen (sekizinci olarak) : Mezkûr mektebin berminval-i m u h a r r e r h e r sene


imtihanı olacağı gibi bir de İ m t i h a n Komisyonu olacağı ve bu i m t i h a n komisyo­
nu azası dahî hocaları bulunacağı misillü sene-i âtîyede bir de ikinci sınıf küşad
olunacağı hesabiyle sınıf-ı mezkûra kabul olacak şâkirdânın kaç nüfustan ibaret
olacağı bilütfihilkerîm oLvakit tâ'yin olunacağından ve bu sınıf s a k ı r d a n ı n h a r e k â t ı
ve bunlara o k u t t u r u l a c a k derslerin muamelâtı tıpkı birinci sınıf gibi o l a c a k t ı r ve
bu ikinci sınıf şâkirdânı dahi iki sene tahsil eyledikten sonra çıkacaktır (mezun
olacaktır).

(Okutulacak Dersler ve Öğretmenleri)

Fenn-i Hesab Hocalığına : Ziraat Müdiri Fahri Bey bendeleri


Boşnakça Hocalığına : Tercüman-i Vilâyet Râşid Efendi b e n d e l e r i
Tâ'Iim-i H a t Hocalığına : Meclis-i İdare-i Vilâyet Serkâtibi F e h a m E t e n d i ben­
deleri
Fârisî ocalığına : Muhâsebe-i Vilâyet'de m ü s t a h d e m (ve) Fuzâladan
Seyri Efendi bendeleri
İnşâ Hocalığına Mektubî-i Vilâyet İzzetlû Beyefendi bendeleri
Fetvây-ı Şerif Hocalığına Zehadetlû Müfü Efendi dâileri
T â r i h Hocalığına Mümeyyiz-i Mektubî-i Vilâyet İzzetlû Mustafa Efendi
bendeleri
Fransızca Hocalığına : Vilâyet Politika Me'muriyeti refakatine M e m u r İz­
zetlû K o s t a n Efendi bendeleri
İlm-i Coğrafya Hocalığıma : N â m r a n Müdiri K a y m a k a m İzzetlû Tosun Bey ben­
deleri"

60
5 Şevval 1285 (= 19 Mart 1869) günlü Takvim-i Vekaayi'deki Bildiri'den Okul'-
un çalışmalarına devam ettiğini öğreniyoruz:

" M ü d ü r ve k a y m a k a m l a r a m a h r e ç olmak üzere Makarr-ı Saltanat-ı Seniyye'-


de küşad b u y r u l m u ş olan Mekteb-i Mülkiye-i Hazret-i Şahaneye bir şû'be olarak
Bosna Vilâyeti Maiyyet Memurlarına m a h r e ç olmak üzere Sah ıh Mektebi nâmıyla
küşâdına irâde-i...^. b u y r u l m u ş o l a n Mektebe m ü d a v i m olan İ b r a h i m İzzet Efendi­
nin müddet-i muayyene hululünde tahsili m e ş r u t olan u l û m ve h u l u d ' d a n usûl-i
imtihaniyesi bilicrâ ibraz eylediği m a l û m a t a göre t a k d i r olunan kıymet (puvan)
c e m ' a n 260 a d e d e baliğ o l d u ğ u n d a n kendisinin Mektebce â'Iâ (iyi derece) itibar ol­
u n d u ğ u n u m u s a d d ı k ş a h a d e t n a m e i'tâ o l u n m u ş t u r "

H e r iki Okul'un ne zamana k a d a r çalışmalarını s ü r d ü r d ü k l e r i ve ne s o n u ç alın­


dığı h a k k ı n d a başka bir bilgi elde edimilememiştir.
Açılışın'dan sonra ilk yıl, Müdderris Cemâl Bey, 1860'-
MÜLKİYE'nin dan 1877'de yüksek öğrenim müessesesi şekline geti­
İ L K
rilinceye k a d a r da Müderris Hilmi Efendi (22) Mül­
MÜDÜRLERİ kiye Müdürlüğü yapmıştır.

Devlet Arşiv'inde b u l d u ğ u m u z Belge'ye göre Mül­


İLK GİDER k i y e ' nin ilk G i d e r B ü t ç e s i aşağıdaki
BÜTÇESİ esaslarda hazırlanmıştır. Buradaki öğretmen maaş­
ları ile Başlangıçta açıkladığımız B e 1 g e ' de görülen öğretmen maaşları ve
d e r s l e r a r a s ı n d a belirgin fark'ın sebebi, ders p r o g r a m l a n , öğretmen tâ'yin ve üc­
retlerinin tesıbiti, O k u l g e n e l g i d e r l e r i konularında Yönetme­
l i k l e Maârif Nezâretıi'ne geniş yetki verilmesidir. Gider B ü t ç e l i n i n 1. ve 2. sınıf
bölümlerindeki dersleri o k u t a n l a r aynı öğretmenler olup h e r iki bölüm'de ayni
o l a n d e r s ücretleri aynı şahıslar tarafından alınmıştır :

" (MÜLKİYE M E K T E B İ 1860 GİDER BÜTÇESİ)

H^y'et-i T â l i m i y y e Maaşları

f Arabi Muallimi maaşı 200 ( k r ş ) Yekûn (toplam


| Fârisî „ „ 200
| Lisân-ı O s m a n ! Muallimi maaşı 200
j Lisân-ı Fransavı „ 400
Birinci Sene
-J Târîh-i Osmanî „ 200
(sınıf) j Coğrafya-i Osmanî „ 200
I Hesab- Hendese „ 300
\ Hüsn-i H a t „ 150 (
( Resim „ 150 (
200ö( 2000 ^krş)

( 2 2 ) Hâl tercümeleri i ç i n M ü d ü r l e r Bölümü'ne bakınız. Rahmetli  d i l Kürşad, M ü l k i y e konusunda A y l ı k A n -


s İ k I o p e d i ' ye yazdığı m a k a l e ' d e M ü d ü r olaraM b i r de Ziya Efendi'den bahsediyorsa da
y a n l ı ş t ı r . 1275 - 1294 y ı l l a r ı M a â r i f S a l n a m e l e r i ' nde böyle b i r kayıt y o k t u r .

61
Kuruş'ları b u günkü p a r a d e ğ e r i ile ölçmek için 20'ile ç a r p m a k
gerekir. B u n a göre, 1860'da Devlet, 50 Mülkiye öğrenicisi'ne b i r yılda 142.000 lira
sarfetmiştir ki öğrenici başına 2840 lira düşmektedir.

Okul'da, o z a m a n a göre çok büyük kapasitede, bir k ü t ü b h â n e kurul­


ması için- alınan kitaplara, çekinilmeden, büyük p a r a ödendiğini 25 Şevval 1276
(= 1 Haziran 1860) günlü tezkere'den öğreniyoruz:

"Mülkiye Mektebi için m u b a y a a olunan (satınalınan) kitab ve risale' (dergi) le-


rin bermucib-i pusla (sarf evrakı ile anlaşılan) bahası (bedeli) olan on yedi bin se­
kiz yüz (17.800) k u r u ş u n Maârif-i Umumiye' (Nezâreti Bütçesi) nin sâl-i hal (için­
de b u l u n d u ğ u m u z malî yıl) z u h u r a t masarifi ( u m u l m a d ı k giderler) tertibinden ola*
rak emsâl-i misil lîî Mâliye (Nezâreti) Hazine-i Celi leşinden tesviyesi (ödenme­
si) " uygun görülmektedir.

Kuruluş ve açılışını yukarda b ü t ü n ayrıntıları ile in­


celediğimiz Mülkiye, iki yıllık kesintisiz b i r öğrenim'-
den sonra ilk mezunlarını vermek için b i t i r ­
me s ı n a v l a r ı ' na başladı. Büyük Türk Aydını Şinâsi'nin çıkardığı
T e r c ü m a n - ı Ahvâl Gazetesinin 3 R e c e p 1277 ( = 1 6 Ocak 1861)
günlü ve 13 n u m a r a l ı sayısında:

"Maârif-i Umumiye Nezâreti Celilesi taht-ı idaresinde (yönetimi altında) o l a '


r a k b u n d a n iki sene m u k a d d e m (önce) küşad olunmuş (açılmış) o l a n Mekteb-i
Mülkiyye ş â k i r d â m n ı n bu kerre (defa) icrây-i imtihanlarına (sınavlarının yapılma­
sına) m ü b a ş e r e t ( b a ş l a n m ı ş ) " olunduğu bildirilmektedir.

30 Cemâziy ül-Âhir 1277 (= 2 Ocak 1862) de Maârif Nezâreti Binasında Sad­


r a z a m Keçecizâde Fuad (23), Şeyh'ül-islâm Seyyid Mehmed Sa'düddin Elen­
di (24) ve bâzı Kabine Üyeleri (Nazırlar) hazır olduğu halde sınavlar yapıldı. Otuz
ü ç kişinin başarı gösterip mezun olduğu v e sınav'da elde edinilen s o n u ç'dan
gerek Hükûmet'in, gerek Maârif Nezâreti'nin çok m e m n u n oldukları ve Maârif Nâ­
zın A b d u r r a h m a n Sami Paşa tarafından mezunlara T a k v i m h â n e - i
 m i r e ' de (Devlet Basımevinde) basılmış b i r e r U m u m î T â r i h
kitabı a r m a ğ a n edildiği, ertesi gün çı-kan Takvıim-i V e k a a y i ' d e res­
m î bildiri olarak yayınlanmış v e ilk b i t i r m e s ı n a v l a r ı ayrın­
tılarıyla Târih'e şöyle geçmiştir:

(23) Fuad Pasa'nın 1. defa Sadrazamlığa atanması 19 Cemaziy ül-Evvel 1277 (= 22 Kasım 1861) olduğuna göre M ü l k i -
y e ' n i n i l k mezuniyet sınavlarında b u l u n d u ğ u sırada 41 g ü n l ü k Sadrâzam i d i .

( 2 4 ) M ü d e r r i s A b d ü l h a m i d Efendinin oğlu o l u p 21 Cemaziy ül-Evvel 1275 (= 27 A r a l ı k 1858) de Mectis-I Valâ Azâlı-


ğmdan Şeyh'ül-islâmlığa g e t i r i l d i . Tâc'üt-Tevârİh yazarı meşhur Hoca Sa'düddin Efendİ'nin t o r u n u olduğu söyle­
n i r . İ l m i , fazlı ve d o ğ r u l u ğ u kad&r tok sözlülüğü ile de t a n ı n m ı ş t ı r . Şeyh ü l - i s l â m l ı k ' d a 4 y ı l , 10 ay, 27 gün
k a l d ı k t a n sonra 11 Cemâziy Ül-Âhîre 1280 (= 23 Kasım 1863) de a z l e d i l d i ; 23 Rebiy ül-Evvel 1283 (= 8 Ağustos
1866) de H a k ' k ı n rahmetine kavuştu Mezarı Karacaahmed Türbesi yanındadır.

63
>
"Asr-ı âlîsi matla'-ı envâr-ı nıeârif ve kemâlât olan veliyy'ün-ni'met-i biminneti-
miz Pûdişâhmız Efendimiz Hazretlerinin âsar-ı hasene-i zeman-ı muvaffakiyet-nlşân-ı
h ü m â y u n l a r ı n d a n (çağı öğretim ve olgunluğun n u ı i a n ile dolan Pâdişâhımızın ba­
s a n l a r ı n d a n ) olmak üzere b u n d a n iki sene evvel teşkil ve te'sisine İrâde-i Senniyye-i
isâbet-âde-i Cenâb-ı Cihandarî müteallik b u y r u l m u ş olan M e k t e b - i M ü l ­
ki y y e ' de mevc;ıd olan ş â k i r d â n efendilerden hasb'en-nizâm iki seneyi t e k m i l
etmiş olan o t u z üç nefer Efendi'den mevsim-i i m t i h a n h u l u l ü n e mebnî
işbu şehr-i Receb-i şerifin ihtidasından bed' ile (başlayarak) erbab-ı maârifden
(aydın kişilerden) İlm-i İnşâ ve Târih ve Muâhedıat (dersleri) içün Maârif-i Umu-
miyye Mektupçusu İzzetlû Râşid Efendi ve Coğrafya içün, İlm-i Riyâzî'-de ehliyeti
müsellem olan Mekteb-i İ'dâdiyye N â z ı n (lise m ü d ü r ü ) İzzetlû Galip Paşa ve İlm-i
H e s a p içün Meclis-i (maârif) m e z k û r â'zâsından Mekremetlû İ s a k Efendi ve Kanun
(dersi) içün dahî Ticâret Meclisi â'zâsından İzzetlû Gavril Efendi mârifetleriyle
(mümeyyiz olarak) Meclis-i Maârif'de kemâl-i dikkat ile birer birer i m t i h a n l a r ı bil-ic-
râ, her birinin mertebe-i m a l û m a t ve derece-i tahsilâtına göre ol b a b ' d a tanzim
olunan i m t i h a n cetveline ve şahadetnamelerine sunuf-i selâse itibariyle işaret ve
tıakamlar vaz'ıyle tâ'yin-i kıymet o l u n m u ş ve şehr-i şerif-i m e z k û r u n beşinci Perşen-
be günü Zât-ı Sâmî-i Cenâb-ı Sadâretpenâhî bâ'zı Vükelây-i furtam hazerâtı lütfen
Dâire-i Maârif-i teşrif ile Meclis-i mezkûrda şâkirdân-ı mumâileyhim'-den bir takını
Huzur-i Sâmî-i Cenâb-ı Vekâletpenâhî'ye celb ile be-tekrar imtihanları icra ile tah­
sil eyledikleri fünun-i mütenevvia'dan sorulan ve taraf-ı Eşref-i Hazret-i Sadâretpe-
nâhi'den bizzat bâ'zı fenlerden irâd buyrulan suallere yoluyla i'tây-ı ecvibe (cevaplar)
ile ibrâz-ı ehliyet ve liyâkat etmiş oldukları cihetle taraf-ı Eşref-i Hazret-i Vekâlet-
penâhi'den (Sadrâzam tarafından) cümlesi tahsin ve âferîn'e (pek çok âferinej
mazhariyetle kesb-î iftihar ve imtiyaz eylemiş ve Mekteb-i m e z k û r Hocaları Efendi­
lerin dahî emr-i tâ'lim'de olan hüsn-i mesâi ve dikkatleri ve Maârif Nezâreti Celile-
si Muavinlerinden olup Mekteb-i mezkûr şâkirdânı'nın emr-i d e v a m l a r ı n a bakmak­
la ve iktizâ eden yevmiye cetvelini tanzim ve t a k d i m e t m e k t e olan Mekremetlû
H i ' m i Efendi'nin (25) umur-i memuresimle devam ve gayreti dahî şâyân-ı takdir
g ö r ü l m ü ş t ü r . Lehül-hamd v'el-minne, a s r ı bâhir'ün-nasr-ı Hazret-i Hilâfetpenâhî'de
böyle müddet-i m â l u m e zarfında sanuf-i maârif ve kemâlat ile şâkirdan-ı mumai­
leyhimin dilhâh-ı Devlet-i Âliyye üzre tezyini-i risâle-i ehliyyet ve liyâkat eylemiş
olmaları doğrusu sahihen şâyân-ı teşekkür ve memnuniyyet mevadd-ı hasene'den
olmasıyla ilân-ı keyfiyete ibtidar olundu." (26)

( 2 5 ) ( 1 ) yıl M ü d ü r l ü k yapmıştır.
( 2 6 ) Bak.: Tercüman-ı Ahval, 9 Recep 1277 (= 11 Ocak 1862); Nu. 14; .2. sf., 3. s t .

64
"Huzur-ı Sâmî-i Cenâb-ı Vekâletpenâhî'ye: (28)

Mâ'ruz-t Çâker-i Kemîneleridir k i ;

Sâye-i füyûzat-vâye-i Hazret-i Cenâb-ı Pâdişâhi'de yümn-i himem-i celîle-i Cenab-ı


"Vekaletpenâhîleriyle b u n d a n iki sene m u k a d d e m teşkil ve te'sisine muvaffak olunan
Mülkiye Mektebi'nde mevcut efendilerden iki seneyi tekmil ile mertebe-i kemâl'e
baliğ olanların işbu şehr-i Receb-i şerifin ihtidasından bed'ile Meclis-i Maârifte
n a s b o l u n a n mümeyyizler mâ'rifetleriyle icrâ-i i m t i h a n l a r ı n a bed'ü m ü b a ş e r e t olu­
n u p her birinin merteb-i tahsil ve istidatlarına göre tertip ve tanzim o l u n a n şaha­
detnamelerine işaret ve r a k a m l a r vaz'olunduğu misillû mumaileyhimden bir takımı
dahî geçen Perşembe günü yine Meclis-i Maârif lakdiyle huzur-ı dekaayık-nüşûr-i Ce­
nâb-ı Vekâietpenâhîlerinde led'el-imtihan bunların ehliyet-i ilmiyye ve malûmat-ı
müktesebeleri hizzat m a n z u r ve meşhud-i âlî-i Hazret-i Sadâretpenâhîleri buyrulmuş
olduğuna mebni muktazay-ı şîme-i fahime-i maâriferverîleri üzre kendûleri alâ me-
r â t i b i h i m alenen kelimât-ı müşewika-l tahsin ve âferîn-i Cenâb-ı Sadârctpenâhileri
ne mazhariyyetle kesb-i iftihar ve imtiyaz eylemişlerdir. Lehülhamd v'el-minne asr-ı
bâhir'ün-nasr-ı Hazret-i Hilafetpenâhîde sun uf-i maârif ve kemalât ile talebe-i mu­
maileyhimin bu veçhile tezyîd-i h ü n e r ve m a l û m a t ve ehliyet eylemiş olmaları şâ-
yan-ı teşekkür m e v a d d a n olmasiyle mefruz-i uhde-i ubudiyet olan deavât-ı tezayüd-i
eyyam-ı ömr-i Şevket-i Hazret-i Padişâhî'ye terdîfen ed'iye-i hayriyye-i hüsn-i mu­
vaffakiyet-! celile-i âsafâneleri ez ser-i nev natıkatırâz-ı hüsn-i e d â olunarak zikro-
Uınan ş a h a d e t n a m e l e r talebe-i mumaileyhime itâ olunmuş ve mumaileyhimin aded
ve esâmîsiyle vuku bulan imtihanda yekdiğerine olan tefevvuk ve tefâvütleri key-
fiyyâtını mübeyyin t a b ' ettirilmiş olan i m t i h a n cetvellerinden bir kıt'ası manzûr-ı âlî
b u y r u l m a k ve diğeri kendileri sırasiyle umur-i mülkiyye'de istihdam için muvafık-ı
İrâde-i Aliyye-i Hidivîleri buyrulduğu halde Meclis-i Valâ'ya i'tâ buyrulmak üzere
iki kıt'ası leffen takdim-i hıızur-i samî-i dâverîleri kılınmış olmağla ol bâbda ve
h e r halde e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir. 7 Receb (1) 277 (= 9 Ocak 1862)

(Maârif N â z ı n )
Bende
Sami
(İmza)

Bu t e z k e r e ' deki teklif B â b - ı A 1 î ' ce de uygun görülerek


onaylanması için Pâdişah'a arzedildi:

"Atûfetlû Efendim H a z r e t l e r i ;

Sâye-i füyûzat-vâye-i Hazret-i Padişâhî'de te'sis ve teşkil olunan Mekteb-i Mül-


kiyye'de mevcud efendilerin bu d e f a icra kılman i m t i h a n l a r ı n d a derece-i malûmat­
larına göre tanzim olunacak şahadetnamelere işaret kılınmak üzere mumaileyhimin

-{28) Bu Belge'de, Sadrazamlığa hitaben V e k İ l e t p e n a h î kelimesinin kullanılması sebebi, o târihlerde Sad­


râzamlara B a s v e k i I denmesindendir.

67
aded ve esâmisiyle yekdiğerine olan tefevvuklarını mübeyyin b u l u n a n iki kıt'a ced-
vel ol babda Maârif-i Umumiye Nezâret-i Ceülesinin tezkiresiyle b e r a b e r Manzur-ı
Âlî buyrulnuak için arz ve t a k d i m kılınmış olmağla mumaileyhimin sırasıyle umur-ı
mülkiyye'de istihdam o l u n m a k için keyfiyetin Meclis-i Valâ'ya havalesi h a k k ı n d a
her ne veçhile emr-ii fermân-ı Hazret-i Mülûkâne müteallik ve şeref-sudûr buyru-
lur ise ona göre hareket olunacağı beyâniyle tezkere-i senâveri t e r k i m i n e i b t i d a r kı­
lındı efendim. 13 Receb (12) 77 (= 15 Ocak 1862)

M.
(Sadrâzam)

Mâ'ruz-i Çâker*i Kemîneleridir k i ;

E n m i l e pirây-ı tevkir olan işbu tezkire-i sâmiye-i âsafâneleriyle zikrolunan


tezkire ve cedveller manzur-i maâlî-mevfûr-i Hazret-i Şehriyâri b u y r u l m u ş ve mu­
maileyhimin bermucib-i istizan Umur-ı Mülkiyye'de istihdam o l u n m a l a r ı içün key­
fiyetin Meclis-i Valâ'ya havalesine müteallik ve şeref-sudûr buyrulan e m r ü İrâde-i
Seniyye-i Cenâb-ı Mülûkâne muktezay-ı münifinden olanak evrak-ı m e r k u m e yine
savb-ı sami-i Vekâletpenahilerine iade kılınmış olmağla ol babda e m r ü ferman
Hazret-i VeUyy'üi-emr'indir. 14 Receb (12) 77 (= Ocak 1862)"

Onaylanmış t e k l i f , gereği yapılmak v e mezunların aldıkları derecelere


göre açık memuriyetlere sırayla tâyinleri yapılmak üzere M e c l i s - i Valâ'­
ya sevkedildi. Meclis-i Valâ'dan Maârif Nezâretine yazılan cevabî yazıda:

u
Maârif-i Umûmiye Nezâret-i Celîlesine;

Devletlû Efendim Hazretleri,

Sâye-i maârif-vâye-i Hazret-i Şâhâne'de bu k e r r e Mekteb-i Mülkiyye'de tekmil-i


fünûn ile bil'imtihan ş a h a d e t n a m e almış o*an ma'lum'ül-esâmî Efendiler Meclis-i
Valâ'ya gelerek kendileri muayene olunmuş, (yoklamaları yapılmış) ve mumailey­
himin herbirerlerinin sâye-i şevket-vâye-i Cenâb-ı Şehriyârî'de «umur-ı mülkiyye ve
hidemât-ı devletçe istihdam olunacakları m u k a r r e r b u l u n m u ş olup fakat malûm-i
sâmi-i Nezâretpenâhîleri buyrulduğu üzere mumaileyhimin me'muriyet düştükde
emr-i intihab ve tâ'ylnleri hususu Meclis-i Valâ'nın vezâifinden b u l u n d u ğ u gibi ken­
dilerinin hâl ve istihkaklarına ve derece-i liyâkatlerine oldukça ma'Iûmat-ı icmaliy-
ye hâsıl etmesi dahî lâzimeden b u l u n d u ğ u n d a n mumaileyhimin sinlerinin ve içle­
rinden m u k a d d e m l e r i bâ'zı me'muriyet te bulunanları var ise b u l u n d u k l a r ı me'mu­
riyet ne olduğunun ve b u l u n m ı y a n l a n n neş'etleri ve hâl ve keyfiyetleri ve derece-i
liyâkat ve ehliyetleri ne veçhile idüğünün tahkik ve ona göre bir kıt'a defterinin
tanzim ve irsali h u s u s u n u n sûy-ı alilerine bildirilmesi Meclisçe tezekkür o l u n a r a k
icna kılman imtihanlarına dâir olan cedvel dahî leffen iade kılınmağla ol veçhile

68
iktizasının icra ve iş'ar buyrulması babında emr ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emr*'
indir. 25 Receb 1277 (= 27 Ocak 1862)
Bende
Saffeti
(tmza)
Devletlû Efendim Hazretleri;

Mefâd-ı emr ü iş'ar-ı âlî-i Riyâsetpenâhileri ma'lûm-i âcizânem olarak mumai­


leyhimin isimleriyle memuriyette bulunmuş olanların ve bulunmıyanlann neş'et
ve hâl ü keyfiyyet ve derece-i liyâkat ve ehliyetleri tahkik ve ol bâbda tanzim olu­
nan defterde esâmisi bâlâlarına sürhle (kırmızı mürekkeple) işaret ve tenmik olu­
narak (yazılmış) cedveUe beraber leffen takdim kılınmış olmağın ol bâbda emr ü
ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'indir. 27 Receb 1277 (= 29 Ocak 1862)

Bende
Sami
(Maârif N â z ı n )
(İmza)

denildiği için, mezunların Mülkiyye'ye girmeden önceki hal tercemeleri Maârif Ne-
zâretince çıkartılarak Meclis-i Valâ'ya iâdeten gönderildi (29).
Mezunjlarm tâ'yinleri b a ş l a m a d a n önce, m e k t e p l i ilk i d a r e
a m i r l i k l e r i için bâzı önemli prensip k a r a r l a n , Padişâh'ın İ r â d e s i
alındıktan sonra yürürlüğe kondu. B u n a g ö r e :
a) Mülkiye Mezunları, önce, maaşı (1000) bin kuruş olan kaza müdürlükleri­
n e atanacaklar; b u r a l a r d a başarı gösterdikleri takdirde terfian l i v a
kaymakamlığına yükseltileceklerdir.
b) O z a m a n a k a d a r vâli'lerce kullanılan kaza m ü d ü r ü tâyin yetkisi, sözü geçen­
lerden alınıp M e r k e z ' e verilmekte v e kazalara Müikiye'yi bitirme­
miş kimselerin a t a n m a s ı yasaklanmaktadır.
c) Mülkiyeli idare âmiri'nin taban maaşı (1000) b i n kuruş'dan aşağı olmaya­
caktır.
ç) I d â r e amirliği m ü n h a s ı r a n Mülkiye Mezunlarına tahsis edilip ş a r t ' a bağlı
b i r meslek hâline getirilmektedir, t d â r e H u k u k u Târihi yönünden önemli
olan ıbu prensip kararları aşağıdaki teklif v e b u n u onay'layan İ r â d e
ile kanunlaşmıştır :
"Atûfetlû Efendim Hazretleri;
Kaymakamlık ve m ü d ü r l ü k gibi umur-1 mülklyye'de m ü s t a h d e m olacak memur­
lara m a h r e ç olmak ve şâkirdânı, Aklâm-ı Şâhâne'de b u l u n a n ketebenm ehliyetlula-
rından ve müsteiddân-ı talebe'den billmtihan alınmak üzere bundan iki sene mu­
k a d d e m bâ İrâde-i Seniyye teşkil olunmuş olan Mekteb-i Mülklyye'de sâye-i füyûzat-
vâye-i Hazret-i Mülûkâne'de tekmil-i m a l û m a t ederek bu sene-i m u b â r e k e ' d e Maâ­
rif-! Umumiye Nezâret-i Celîlesi m a r i f e t i y l e icra kılman imtihanlarında yedlerine
şahadetnameleri verilmiş olan efendilerin Meclis-i Valâ'ca sırasıyla hidemât-ı mül-
kiyye'ye intihab ve tâ'yin kılınmaları şeref-sünûh ve s u d u r buyrulan e m r ü fer-
mân-ı Hümayûn-ı Cenâb-ı Pâdişâhı muktaza-l celilinden olmasiyle ol b a b d a Nezâ­
ret-i müşârünileyhâ ile cereyan eden m u h a b e r e üzerine mumaileyhimin esâmisi de
bîdâyet-i neş'et ve derece-i liyakat ve ehliyetlerini mübeyyin tanzim olunan defteri,
Meclis-i Valâ'yıa verilerek Efendi-i mumaileyhimin suret-i istihdamları hakkında
kaleme alman m a z b a t a Encümen-! Mahsus-i Meşveret'de kıraat ve dermeyâıi-ı mü­
zâkere olunlmuştur. Mealinden m ü s t e b a n olduğu veçhile al'el-umum k a y m a k a m bu­
lunanlar vülât-ı ızâm hazeratmın birinci derecede t a h t ı nezâretlerinde b u l u n d u ğ u
nıisillu h e r sancağın vüs'at-ı mevkiiyyesi'ne göre hâvi olduğu kaza! a m ıımur-ı
mülkiyye ve zabıtası dahi k a y m a k a m l a r d a n mes'ul olmak ve kaymakamlıkta bu­
lunacak zevatın kaza m ü d ü r l ü k l e r i n d e ve idâre-i mülkiyemde istihdam ile tecrübe
olunmuş takımdan olmaları ehem ve elzem b u l u n m a k hasebiyle şâkirdân-ı mumai­
leyhimin dahî evvel emirde kaza müdürlüklerinde tecrübe ile hüsn-i hareketleri
meşhud olmadıkça ve idâre-i umur-1 mülkiyye'ye bu dereceden başlayıp kendileri­
ne meleke gelmedikçe birdenbire kaymakamlığa çıkarılmaları vakt ü h â l icâbın-
ca pek de m ü n â s i p olmıyacağmdan, mamafih kendilerinin Mekteb-i mezkûrla de­
vamları sâye-i maalî-vâye-i Cenâb-ı Şehriyarî'de, htdemât-ı Saltanat-ı Seniyye'de
istihdam m a k s a d ve arzusuna mebni olup bunların istilısâl-i mesruriyyetleriyle

70
emsalinin teşviki muvâfık-ı şân-ı âlî olıacağından evvelâ m ü d ü r l ü k l e r e gönderilerek
b â ' d e h û tecrübe ile hüsn-i sülükleri anlaşıldıkça derece-i liyâkatlerine göre kayma­
kamlıklara tâ'yin kılınmaları iktizây-ı hâl ve m a s l a h a t t a n görünmüş olmasiyle be­
raber, şimdi b u n d a asıl cây-ı b a h s ve m ü t a l â a , mumaileyhimin ne suretle ne ma­
kule m ü d ü r l ü k l e r e m e m u r edileceğinin kararlaştırılması m a d d e s i olup bunların
maaşları bin k u r u ş t a n yukarı olan m ü d ü r l ü k l e r e gönderilerek ondan aşağı maaşlı
m ü d ü r l ü k l e r i n azl ü nasbi m u k a d d e m c e verilen k a r a r iktizasınca mahallerince ic­
ra ohınması yohında ve m ü n a s ı b olduğundan kuyud-ı Hazine'den ihraç ve tanzim
ettirilen melfuf defter mucibince Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne'de bin ve bin kuruş­
t a n ziyâde maaşlı bulunan m ü d ü r l ü k l e r e Mekteb-i mezkûr'dıa okuyup bil-imtihan
çıkacak efendilerden gönderilüp h â r i ç t e n a d a m tâyin olunmaması ve binaenaleyh
bu sene Mekteb-i m e z b u r ' d a n çıkmış olan salifüz-zikr otuzbeş nefer efendinin şim­
diden o derece maaşlı m ü d ü r l ü k l e r e m e ' m u r edilmeleri lâzım gelür İse de bu suret
el-hâletü hâzihî o m a k u l e m ü d ü r l ü k l e r d e b u l u n a n a d a m l a r ı n bilâcünha azl ü tebdil
olunmalarını istilzam edeceğine ve bu ise muvafık-ı adi ü hakkaaniyyet olamıya-
cağına binaen b u n u n içün iki tarafça dahî bir tarik-i eşlem (doğru yol) bulunması
lâzimeden görünmekle zikrolunan defterde m u h a r r e r kaza m ü d ü r l e r i n i n içlerinde
bir günâ su'-i hareketleri görülenler var ise hemen azlolunarak yerlerine mumailey­
h i m d e n münâsibleri bil-intihab gönderilmek üzere iktizâ eden m a z b a t a ve inhaları­
nın serian irsaliyle b u n d a n böyle dahî yine o derece maaşlı m ü d ü r l e r d e n muga­
yir-! u s u l ve kanım h a r e k â t ı t a h a k k u k edecek olanların dahî azlolunarak yerlerine
asaleten aharı tâ'yin olunmıyarak yalnız esbâb-ı azillerinin iş'ar kılınması ve fakat
şu vesile ile mugayir-i hakkaniyet hâl ve hareket vukua getirilmemesi ve bundan
böyle dahî bin k u r u ş t a n ziyâde maaşlı m ü d ü r l ü k l e r e suret-i m u h a r r e r e ' y e tatbikan
b u r a d a n tâ'yin olunmak üzere bin k u r u ş t a n aşağı m ü d ü r l ü k l e r i n ni/âm-ı kadîmi
veçhile azl ü nasbi k e m â k â n mahallerince icra olunması hususlarının vülât-ı ızâm
hazeratı ile mutasarrıf ve k a y m a k a m l ı k l a r a tavsiye ve iş'ariyle Nezâret-i müşârün-
ileyhâ'ya beyân-ı hâl olunması beyn'el-huzzar dahî tensib ve tasvib kılınmış ise de
olbubda h e r ne veçhile e m r ü fermân-ı Cenâb-ı Cihanbanî müteallik ve şeref-su­
d u r b u y r u l u r ise mantûk-ı münifi infaz olunacağını ve zikrolunan m a z b a t a mel-
fufatiyle beraber manzûr-ı âlî buyrulmak için arz ü t a k d i m kılındığı beyaniyle tez-
kire-i senâverînin terkimine ibtidar kılındı efendim.
20 Şevval (1) 277 ( = 11 Mayıs 1862).

(Sadrâzam)
M.
Mâ'ruz-ı Çâker-i Kemîneleridir k i ;
E n m l l e pirây-ı tâ'zim olan işbu tezkire-i sâmiye-i Âsâfâneleriyle evrâk-ı mâ'ruza
manzûr-ı şevket mevfûr-ı H<azret-i Mülûkâne buyrulmuş ve hususât-ı mezkûre'nin
tensib ve istizan olunduğu veçhile iktizalarının icrası şeref-sünûh ve s u d u r buyru-
lan e m r ü trâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Tacdârî muktaza-i münifinden olarak evrâk-ı
m e r k û m e yine savb-ı sâmi-i Sadâretpenâhilerine iade kılınmış olmağla ol bâbda
e m r ü ferman Hazret-i Veliyyül-emr'indir. 21 Şevval 1277 ( = 12 Mayıs 1862)

71
Bu esaslar içinde ilk mezunların b i r i n c i ' si edebiyatçılardan Agâh
Sırrı Levendin babası, Bayındırlık eski Bakanlarından Rahmetli Sırrı Day'ın da-
yı'sı Çeşmeli Mehmed Sırrı Efendi'nin- tâyini yapıldı.
Kaza Müdürlüklerine atanmalar başlayınca Mehmed Sırrı Efendi'jîin, birinci-
Lik'le mezun olduğu için tercihan, açık bulunan P r e v e z e K a z a s ı
Müdürlüğüne tâyini yapılmıştır. îdâre Târihine ilk Mülkiye-

72
11 İ d a r e  m i r i olarak geçmesi gereken bu t â y i n ' e ait ve o
ç a ğ ' m özelliklerini yansıtması yönünden çok önemli olan, b u y r u l t u ' -
y u ( = onay'ı) aşağıya olduğu gibi alıyorum:
" İ f t i h a r ' ü t a m â c i d i v'el-ekârim Rikâb-ı H ü m â y u n Kapıcı basılarından Narda
Sancağı K a y m a k a m ı Rif'atlû Ağa "Zîde Mecdüh" ve mefâhir'ül-emsâl-i v'el-akran
Mekteb-i Mülkiye şâkirdanmdıan olup bâ İrâde-i Seniy^e bu defa Preveze Müdür­
lüğüne tâ'yin buyrulan Fütüvvetlû Mehmed S ı r n Efendi "Zide k a d r ü h " ve Şeriatşi-
ar Kazâ-i m e z b û r Naibi Meveddetlû Efendi "Zîde İ l m ü h " vâ mefâhir'ül-akran
Azây-ı Meclis ve Vücuh-i Memleket ve "Zidet M e k a d i r ü h ü m " ve Kinime ve Alımla
r a n ve Hiristiyan Kocabaşları ve şâir söz anlarları "Zidet Dirâyetühüm" inha
o l u n u r k i ; Kazâ-i mezkûıtde M ü d ü r b u l u n a n H a s a n Ağa'nın N a r d a K a y m a k a m h ğ ı n a
vuku-i me'muriyeti ve kendisinin liyâkat ü kaabiliyeti cihetiyle Kazâ-i m e z b û r Mü­
dürlüğüne mumaileyh Mehmed S ı r n Efendinin tâ'yini müteallâk b u y r u l a n İrâde-i
Seniye iktizâsından olarak mûcebince icâbı icra olunduğu bâ emirnâme-i Sâmi-i
Hazret-i Vekâletpenâh-i e m r ü iş'ar b u y r u l m u ş ve Efendİ-İ m u m a i l e y h dahî bu
k e r r e Dersaadet'den bilvürûd mahall-i memuriyetine müteveccihen oltarafa azimet
eylemiş olduğu, siz ki muhatabîn-i mumâileyhimsiz; keyfiyet m a l û m u n u z oldukta
Efendi-i mumaileyhi Kazâ-i mezkûra M ü d ü r bilüp mevadd-ı m u h i m m e ve husûsât-ı
sâ i i enin rü'yet ü tesviyesinde kendisine muavenet ve hilafı hareket vukua getiril­
memesine bilittifak i'tînâ vü dikkat ve Sen ki Müdir-i m u m a i l e y h s i n ; S e n d e n me'-
m û l olan dirayet ü istikaamet iktizâsı üzere umûr-i m e ' m û r e n i şer'î şerife ve nizam
ü kanun-i munîfine tevfikan rü'yet ve tesviyesiyle sâye-i mâ'delet vâye-i Hazret-i
Şahanede hiç b i r ferdin bu yüzden dûçâr-ı gadr ü hasar o l m a m a s ı n a ve matlûbat-ı
mîriyenin nizâm-ı müesses'sine tatbikan vakt ü zamanıyla tahsiliyle b e r a b e r telef
ve şereften vikaayesine ve emvâl-i bajtaayânın dahî bir akçe geriye b ı r a k ü m a m a -
s m a ve kimesne hakkında mugayir-i Rızây-ı Âlî zerre k a d a r zulm ü teaddî ve
rencide ve muâmele-i anife ve b â r i d e vukua getirilmemesine ve bâ İrâde-i Seniyye
m e m n u ' olan rişvet ve cerime ve hediye ve m a h b u s i n d e n zencir parası ve kandil
akçesi n â m ı ve nâm-ı âhar'ta bir şey alınmamasma ve aldınlmamasına ve
neferât-ı zabtiye ve vazifeten öteye beriye gönderilenlerin uğrayacakları kar­
yeler ahâlisinden yem ve yiyecek gibi sudan gayrı birşey talebiyle mugayir-i Tanzi­
mat-! Hayriyye hâl ü hareket vukua getirmemelerine ve şâyed böyle halât-ı redîeye
(ıkötü işlere) cesaret edenler olursa kat'a h a t ı r ve gönüle bakılmıyarak o makule-
lerin d e r a k a p celb ve icrây-ı muhâkemeleriyle keyfiyetlerinin bâm'azbata tarafımı­
za ve re'sen livâ'ya ifâde ve h e r kim olursa olsun Hukuk-i Beşeriyye'de müsavi tutu­
lup hiç bir kimsenin h a k k ı m übtâl ile iki cihanda dûçar-ı mes'uliyet o l m a k d a n be-
gayet tevakki ve mücânebetie h e r halde ifây-ı hüsn-i me'muriyet ve ibrâz-ı kârgü-
zâri ve dirayete ve halef ü selef muhasebesinin birrü'ye iktizâ eden zeyli
mazbatalû defterinin bu tarafa ve cânib-i livaya irsali ve lâzım'ül-inhâ o l a n husâsatın
bu tarafa ve Sancak K a y m a k a m ı n a i ş ' a n n a ve zabt u rabt-ı Memleket hususunda
ve eşkıyanın def'ü ref'-i m a z a r r a t l a r ı emr-i ehemmine Meclis ile bili!lih.ui ikdam ü
gayret, vedîa-i Cenâb-ı Kibriya olan ahâli ve sekenenin h e r yüzden istihsâl-i esbâb-r

73
huzurlarına biITtinâ cümle t a r a f m d a n taraf-ı vâzıh'üş-şeref-i Hazret-i Zıllullahî için
deavât-ı hayriye isticlâbınâ sarf-ı m a k d e r e t eylemeniz bâbuıda t e n b i h a n ve me'-
muriyetini ilânen Divân-ı Eyâlet-i Yanya ve Nezâret-i Derbendât'dan işbu Buyrul­
tu t a s t ı r ü tesyîr kılındı. Gerektir ki mucibince amel ü hareket ve hilâfoıdan hazer
ü mücânebet eyleyesin deyû. 27 Şevval 1277 (= 18 Mayıs 1862)"

Bu Belge/nin b u g ü n k ü dilimize çevrisi de şöyledir :


".... Rikâb-ı H ü m â y u n k a p ı c ı b a ş l a n n d a n N a r d a Sancağı K a y m a k a m ı (Rit'atlû)
Ağa;... Mülkiye Me<ktebi mezunlarından olup Pâdişâhın ( e m r i ile) bu defa Preve*
ze Müdürlüğüne a t a n a n (Fütüvvetlû) Mehmed Sırrı Efendi; sözü geçen Kaza (Hâ­
kimi); (Kaza İ d a r e Meclis-i) üyeleri ve ( K a z â ' n m ) ileri gelenleri; î m a m ' l a r ı , Muh­
tarları ve Hıristiyan Kocabaşılan ve söz a n l a r l a r ı n a bildirilir ki: Preveze'de Mü­
d ü r bulunan H a s a n Ağa'nın N a r d a Kaymakamlığına a t a n m a s ı sebebiyle, kendisinin
şimdiye kadarki başarısı ve kaabiliyeti gözönüne alınarak Preveze Kazâ'sı Müdür­
lüğüne Mehmed Sırrı Efendinin tâyini yüce Pâdişâhın emirlerindendir. B u n a gö­
re gereğinin yapılması Sadrâzam'ın- yazılı emri ile bildirilmiş ve ( y u k a r d a ) söz
konusu Sırrı Efendi de bu kerre İstanbul'dan gelip memuriyet yeri olan Preveze 1 -
ye gitmek üzere o tarafa yola çıkmıştır.

Sizler ki (yukarda sözü geçen) muhâtaplarımsınız: Bu tâyini öğrendik­


ten sonra Sırrı Efendi'yi Kazâ'nıza M ü d ü r bilerek önemli Memleket işlerinin ya­
pılmasında kendisine yardım edeceksiniz ve vereceği k a n u n a uygun e m i r l e r e ay­
kırı davranışda b u l u n m a y a r a k bütün işlerde birlikte hareket edip kendisine yardı­
ma itinâ ve dikkat edeceksiniz.
Sen ki söz konusu M ü d ü r s ü n : Senden umulan titizlik ve doğruluk gereğince gö­
revini T a n r ı buyruklarına, kanunlara, nizâmlara uygun olarak yapıp Kazâ'yı iyi
idare edeceksin. Padişahın adaletine kavuşmuş olan h a l k d a n hiç b i r k i m s e n i n hak­
sızlığa uğramasına ve z a r a r görmesine m ü s a a d e etmiyeceksin. Ve devlet gelirle­
rini, vergilerini tesbit edilen k u r a l l a r a uygun olarak vaktinde ve z a m a n ı n d a toplat­
tırmakla b e r a b e r ziyan olmamasına ve yersiz şekilde kullanılmamasına ve geç­
miş yıllardan bakaya'ya kalmış gelirlerin de bir kuruş noksansız olarak tahsilinin
geriye bırakılmamasına ve hiç ıbir kimse hakkında Pâdişâhın yüksek e m r i n e aykırı
olarak en küçük zülüm, s a t a ş m a ve incitme ve sert d a v r a n m a ve asık yüzlü olma
hallerinde b u l u n u l m a m a s ı n a ve Pâdişâh emriyle yasak olan rüşvet ve kanunsuz
para cezası ve hediye ve hapislerden zincir parası ve kandil-akçası adıyla veya baş­
ka b i r ad ile ıbirşey a l ı n m a m a s ı n a ve aldırılmamasına ve j a n d a r m a l a r l a vazife ile
öteye beriye gönderilen memurlarım uğrayacakları köyler halkından yem ve yiyecek
gibi, sudan başka, birşey istenmemesine ve böylece Tanzimat F e r m â m ' n a aykırı
hâl ve hareketlerde b u l u n m a m a l a r ı n a ve şayet böyle kötü hallere cesaret eden­
ler olursa hiç b i r zaman hatır ve gönüle bakılmıyarak bu gibi kötü iş yapan kişi­
lerin hemen yakalattırılarak yargılanmaları ile verilen k a r a r ı n bir r a p o r a bağlana­
rak suçlu ile birlikte tarafımıza gönderilmesine ve doğruca Livâ*ya bildirilmesine
-ve h e r kim olursa olsun insan hakları karşısında eşit t u t u l u p hiç bir kimsenin ki-

74
şisel haklarını serbestçe k u l l a n m a l a n n a engel o l u n m a m a s ı n a çalışacaksın, aksine
hareketle d ü n y a ve â h i r e t t e s o r u m l u cjuruma d ü ş m e k t e n titizlikle kaçınacak; her­
halde sana verilmiş olan memuriyet görevini en iyi şekilde ve dirayetle yapmıya
çalışacaksın. Senden önceki Müdür ile devir teslim işlemini yapıp tasdikli devir
teslim defterini bu tarafa (Yanya Valiliğine) ve b i r suretini de Sancak (Preveze)
K a y m a k a m ı n a göndereceksin ve güvenliğin sağlanması hususunda, eşkiyanın Mem­
lekete vereceği huzursuzluğu defetmek için (Kaza) Meclisi ile işbirliği yaparak bu
çok önemli meselenin halli için geneldi b ü t ü n gayreti göstererek T a n r ı n ı n bizlere
e m â n e t ve a r m a ğ a n ı olan halkın ve köylünün h e r çeşit güvenliğini sağlama ve üre­
timini çoğaltma esaslarını temin edeceksin. Herkesin yüce Pâdişâhımız için d u â
eümesi imkânlarını da bulacaksın. Bütün- b u n l a r hakkında tenbih ve memuriyetini
ilân için bu Buyrultu Yanya Valiliği D i v â n ı ' nca düzenlendi. U m u l u r ki (bu
buyrultu) gereğince görevini yaparsın ve (bu b u y r u l t u d a ) bildirilen işlerin aksi­
ne herhangi bir h a r e k e t t e b u l u n m a z s ı n / '

Mülkiye Târihi için önemli bir belge olarak yukarda sözü geçen Mehmed Sırrı
Efendi'nin, d i p l o m a ' sini d a aşağıya alıyorum:

Yine bu devrede, p r e n s i p k a r a r ı ' m n istisnası olarak, ilk m e z u n l a r d a n Alımed


Nazif Efer.-di'nin, Mülkiye'de öğrenimi sırasında pek çok borca girdiğinden istan­
bul'da fazla bekletilmeyerek Liva k a y m a k a m l ı k l a r ı n d a n birine tâyin edilmesi için
Maârif Nazırına verdiği dilekçe, Nazır tarafından Meclis-i Valâ Başkanlığına aşağı­
daki tezkere ile havale edilmiş ise de, bu a t a n m a n ı n yapılıp yapılmadığı hakkında
bir kayda r a s t l a n a m a m ı ş t ı r :

75
" Meclisi Valâ Riyâset-i CelUesine;

Devletlû Efendim Hazretleri,

Rütbe-i sâlise ashabından Tırnovah Ahmed Nazif Efendi Mekteb-i Mülkiyye'de


ikmâl-i m a l û m a t ederek bil'imtihan sınıfı â'lâ itibariyle yed'ine şahadetname
verilmiş ve müddet-i tahsilinde düyûn-ı kesireye giriftar olarak m ü z a y a k a h â l i n d e
b u l u n m u ş olduğundan mumaileyhin m ü n h a l olacak b i r mahallin kaymakamlığı ile
mesruriyeti hususu iltimas o l u n m u ş ve suret-i ifâdeye n a z a r a n m u m a i l e y h i n mu­
kaddemleri bâ'zı h i d e m a t t a dahî i s t i h d a m olunduğu anlaşılmış olmağla bermucib-i
niyaz istihsâl-i mesruriyeti h u s u s u n a himem-i âliyye-i Riyâsetpenâhîleri ibzal buy-
r u l m a k b â b m d a erar ü irâde Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
27 Receb (1) 277 (= 8 Ş u b a t 1861)
(Maârif N â z ı n )
Sami
(tmza)

îlk mezunların yerine Birinci Sınıfa yeni öğrenici alınması için Ocak 1862'den
itibaren çalışmalara girişilmiş; Seçme Sınavlaruıa haşlanmıştır. Boına d â i r b a -
sın h a b e r i şöyledir (30):
"Umur-i mülkiye'de i s t i h d a m olunmak üzere iki seneden beri Mekteb-i Mülkiy-
ye'ye devam ve tâ'yin olunan fenleri tekmil ve i t m a m e t m i ş olan efendilerin yerle­
r i n e yeniden ş â k i r d â n alınması ve bu Mektebe devam a r z u s u n d a b u l u n a n talebeden
olduğu halde Arabi'den Sarf ve Nahv ve Mantık ve Fârisî'den Gülistandı o k u m u ş
olması ve zümre-i ketebe'den olanların Sarf ve Nahv'e ve Fârisî'ye â ş i n â olarak
ifâde ve istifade edecek k a d a r ellerinde yazısı ve sin'ni otuz raddelerinde olması lâ­
zım geleceğinden sâye-i Hazret-i Pâdişâhî'de ilerûda nâil-i feyz ü emel o l m a k üzere
şu üslûb veçhile Mektcb-i mezkûr'a duhule hevesnâk olanların işbu şehr-i Receb-i
şerifin Yirmidokuzuncu Cumartesi gününden bed' ile Maârif Nezâreti Celîlesi'ne
gelüp görünmeleri için İlân-ı keyfiyet'e ibtidar kılındı."
Bu b i l d i r i ' den sonra 1. sınıfa alınacak öğrencilerin- azlığı gözönüne
alınarak m ü r a c a a t târihi iki ay daha uzatılmış ve yeni d u r u m şöylece ilân edilmiş­
t i r (31);
"Hitâm-ı m ü d d e t l e bu sene Mekteb-i Mülkiyye'den çıkmış olan efendilerin ye­
r i n e alınması lâzım gelen efendilerin usulü ve emsali veçhile lieclilimtihan Dâİre-i
Maârife gelmeleri geçenlerde m a h s u s a n ilân ve beyan olunduğu üzerine yirmiye
k a r i b efendi intihab olunmuş ise de Ramazan-ı Şerif tatili münâsebetiyle alınan
efendiler henüz mikdâr-ı m a t l u b a vâsıl o l a m a m ı ş olduğundan ve şimdi ise derslere
başlanması zamanı b u l u n d u ğ u n d a n olveçhile Mekteb-i m e z k û r e girmek a r z u s u n d a
bulunanların nihayet Zilkaade âhirine k a d a r Çarşamba ve Cumartesi günleri Dâire-i
Maârife gelmeleri lâzım geleceği beyanıyla ilân-ı keyfiyete i b t i d â r kılındı."

(30) Bak. : Tercüman-ı A h v a l ; H a f t a l ı k Gazete; N u . 17; 29 Receb 1277 (= 29 Ocak 1862); 1. sf., 3. s t .
(31) Bak. : Ruzname-i Ceride-i HavSdis; N u . 127; \4 Şevval 1277; 1. sf. t 3. st.

76
Mülkiye Mektebi, 1862 Ders Yılı'na Müdür, Maârif-i
SONRAKİ Umumiye Muavinlerinden Müderris Hilmi Efendi'nin
yönetiminde olarak girmiş; Târih ûersi M e v â -
1 î ' den (32) Hazım Efendi, Ticâret K a n u n n â m e s i dersi Sânîye'den Gavril Efen-
«di, İnşâ dersi Tevfik Bey, Riyaziye ve Ekonomi Politik dersi Emin Efendi, Hesap
Dersi Kolağası Ahmed Efendi tarafından o k u t u l a r a k öğretime devam etmiştir.

Ru arada "Ekonomi Politik Hocası Emin Efendi'nin istifasına mebni yerine


•Mekteb-i MüUdyye Coğrafya Hocası Cevdet Efendi'nin muhassas olan sekizyüz ku­
ruş maaşı ile tâ'yini hususuna dâir Maârif-i Umumiye Nâzın Devletlû Paşa Haz­
retlerinin...." teklifi kabul edilmiş ve bu dersi de Cevdet Efendi o k u t m a y a başla­
mıştır.

T i c a r e t h a n e denilen yerin Mülkiye Mektebi'ne ayrılan- dâiresi, yeni


k u r u l a n v e Meclis-i istinaf adını alan Y a r g ı t a y ' a ayrıldığından Okul,
aynı yerde başka bir dâire'ye taşınmış; h e r iki dâire de o n a r ı m ' a m u h t a ç olduğun­
dan, 7 Zilkaade 1278 (—: 6 Mayıs 1862) günlü Meclis-i Vâlâ ( H ü k û m e l ) kararının 16
Zilkaade 1278 (= 15 Mayıs 1862) günlü İ r â d e ile onaylanması üzerine
H a z i n e ' ce, o n a r ı m için, onbeşbin beşyüz d ö r t (15.504) kuruş verilerek her
1
iki bina E b n i y e M e c l i s i nce (Şimdiki Bayındırlık Bakanüğı Res­
m î İ n ş a a t l a r Genel Müdürlüğü) "Tanzim v e tesviye" ettirilmiştir. Buna âit Bel­
ge ' yi şekil yönünden ilgi çekici g ö r d ü ğ ü m d e n aşağıya aynen aldım :
".... Mülkiye Mektebi talebesinden dahî tekmil-i tah-
İKİNCİ G R U P siI-İ fünun ile (okunması gereken bilimleri bitirerek)
MEZUNLAR ( b i t i r m e sınavları) icra olunarak
derece-i liyâkat ve mertebe-i tahsiliyyelerine göre n u m a r a l a r ı vaz'olunmuş olan Sı*
nıf-ı Evvel (son sınıf) şâkirdânı dahî Meclisi Maârif'de Zât-ı Sâmi-i Sadrâ'zâmi ve
Cenâb-ı Muallâ-i Fetva-Penâhî (Şeyh'ül-İslâm) ile Vükelâ-i fihâm ( H ü k ü m e t üye^
leri) hazerâtı (hazır oldukları halde) dahi imtihan-ı mezkûr akabinde celbiyle tan­
zim olunan şahadetnameleri ve nişâne-i tahsîn olmak üzere Takvimhâne-i Amire
(Şimdiki Devlet Basımevi) m a t b u a t ı n d a n birer kıt'a Târih (kitabı)../' (33) verile­
rek 2. g r u p mezunlar da Memleket hizmetine uğurlanmış oldular.

Önemli bir değişiklik o l m a d a n 1279 (1863) öğrelim


3 . GRUP MEZUNLAR, y ı l ı n d a b a s a n ile k a p a n m ı ş v e 1 6 Recep 1279 ( = 7
YENİ OGRENICILER Ocak 1863'de«^ M e k t e b i Mülkiyye Talebesi
nin bu kerre son sınıfının Meclis-i Maârif'de tâ'yin kılman mümeyyiz efendiler
hazır oldukları halde imtihanları kemâl-i dikkatle bilicrâ derece-i tahsil ve mer
tebe-i ma'lûnuatlarına göre şahadetnameleri verilerek, müddet-i tahsiliyyelerini ik
mâl etmiş olanların yerlerine alınacak efendilerin suret-i imtihanları Şâ'bân-ı şe
rif'in Onbeşinden Ziika'de'nin Onbeşine k a d a r icra olunacak b u l u n d u ğ u n d a n talih
(istekli) olan zevatın (kişilerin) yevm-i m e z k û r d a n (sözü geçen günlerden) i'tibâ-
ren Pazartesi ve Ç a r ş a m b a günleri Dâire-i M a â r i f e m ü r a c a a t etmeleri..." ((34) bil*
dirilmiştir.

Tanzimat'ın ilânından sonra, bir çeşit parlrnanter


MÜLKİYENİN usûle uyulmak amacı ile, yılın ilk günü olan 1 Mu*
GELİŞTİRİLMESİ harrem'de Padişahın B â b - ı Â 1 î • ye gelip oza
m a n ı n B a k a n l a r Kurulu demek olan M e c l i s - i Valâ ve M e c l i s - i
V ü k e 1 â ' ya Başkanlık etmesi, bu toplantı'da H ü k û m e t ' i n bir yıllık icraatı'*
na dâir Sadrâzam tarafından hazırlanıp o k u n a n r a p o r ' u n müzâkeresi yapılarak
yeni tekliflerle B ü t ç e T a s a r ı s ı ' nin Padişah onay'ına sunulması,
yazılı o l m a y a n K a n u n ( C o m m a n Lavv) h ü k m ü hâline getirilmişti.
Bu kural'a uyularak 3 Safer 1280 (= 21 T e m m u z 1863)'de Sultan Abdülaziz'in
Başkanlığında m u t a t toplantı yapıldı. Yusuf Kâmil Paşa'nın azli ile 1 Haziran 1863'-
de Yâver-i E k r e m ve Ser'asker'lik rütbeleri verilerek 2. defa Sadrazamlığa getirilen
Keçecizâde F u a d Paşa, Rapor'un-u okudu. Bir yıl içinde yapılan işler anlatıldıktan
sonra:
".~. Mesâlih-i mülkiyye' (içişleri) nin mihver-i lâyık'ında ve câri (düzeninde ve
iyi) olabilmesi alât ve vesâit-i icraat olan m e ' m u r î n ' i n ( m e m u r l a r ı n ) ehil ve erbab
zevat'dan (kimselerden) olmasına m e n u t (bağlı) ve al'el-husus teksir-i vâritiat-ı Ha/i
ne (Hazine gelirleri'nin artırılması) ve tevfir-i esbâb-ı servet ve yesar-ı t e b a a (mil­
lî servet'in a r t m a s ı ve vatandaşların zenginleşmesi sebepleri) h a k k ı n d a peyder pey

( 3 3 ) Bak. : Takvim-i V e k a a y i ; N u . 6 3 2 ; 25 Şevval 1278 (= 26 Nisan 1862); 1. sf., 1. st.


( 3 4 ) Bak. : Ruznâme-i Cerîde-i Havadis; N u . 547, 18 Recep 1279; 1. sf., 1. st.

79
mevki-i icra'ya konulan mevadd-ı nâfiâ'nın (faydalı işlerin) m ü s m i r ve müessir
(faydalı ve etkili) olabilmesi ehil ve erbab m e m u r l a r intihabı (seçilmesi) ile meş­
r u t ( ş a r t h ) olup g e ç e n d e — s u d u r olan (onay'lanan) Hatt-ı Hümâyun-i«. Padişâhî
(ferman) ahkâm-ı Celîlesi' (yüksek h ü k ü m l e r i ) ne tevfikan (uygun o l a r a k ) kâffe-i
me'murîn'in intihab ve tâ'yininde sıfat-ı m a t l û b e ve siyer-i marzıyye e r b a b ı (kişiliği
uygun ve elverişli kimseler) a r a n ı l m a k t a olduğu gibi birinci derecede eyâdî-i icra-
ât-ı H ü k ü m e t ( H ü k ü m e t icraatının elleri) olan kaza m ü d ü r l e r i ile e 1 v i y e
(livâ'lar) kaymakamlarının intihabı dahî Dâire-i Mülkiyye'nin (35) vezâifi (görev­
leri) dâhilinde olması ile bu madde-i m ü h i m m e ' n i n (önemli işin) hüsn-i cereyân-ı
daimîsine i'tına ve açılmış olan kaymakamlıklara m ü c e r r e b (denenmiş) ve ehil ben-
degân'ın emr-i intihab'larına (seçilmelerine) bezl-i sâ'y-i evfâ kılınmış ( p e k çok ti­
tizlik gösterilmiş) ve hidemât-ı mülkiyye'de bilistihdıam (çalışarak) kesb-i meleke
ve m a l û m a t eylemiş olan ve m ü d ü r l ü ğ e kaabiliyetli görülen b e n d e g â n ' d a n liyâkat-i
sahiha erbabı m u k a d d e m a (önceden) teşkil olunan K o m i s y o n mâ'rife-
tiyle (aracılığı ile) intihab ve isim ve hâl ve derece-i iktidarları üç sınıf üzerine
bittertib defter-i m a h s u s ' u n a (özel sicil defterine) kaydıyla açık m ü d ü r l ü k l e r zu­
h u r ettikçe işbu defter-i intihab f da k a y d o l u n a n l a r d a n sınıfına göre m ü n a s i p l e r i
yine o Komisyon canibinden bilintihab tâ'yin o l u n d u k t a n sonra h e r sınıf için tutu­
lan sicil 1-i ahvâl'e göre m ü d ü r l ü ğ e me'mıu* edilenlerin terceme-i hâlleri t a h r i r ve git­
tikleri yerlerde nik ü bed (iyi ve kötü) vâki' olacak hareketleri m a l û m a t alındıkça
Sicill-i Ahvâl'de herbirinin m ü n d e r i ç olan isimleri zlr'ine ilâve testîr edilmekte
( a d ' l a n altına ek yazı yazılmakta) (36) ve Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e ' d e n bilimti-
Iıan çıkıp m ü d ü r l ü ğ e gönderilenlerin suret-i intihab ve t â y i n l e r i n d e dahî m u â m e -
lât-ı m e ş r u t a tamamiyle gözetilmekte b u l u n m u ş olmasıyla şu usul üzere müdür­
lük t a r i k i n d e (yolunda, mesleğinde) bulunacak kimselerin ahvâl-i m a h s u s a ve ida­
releri hakkında ma'Iûmat-ı d â i m e ve kâfiye istihsal olunacağı bi iştibahtır.
Geçen sene'nin imtihanında Mekteb-i Mülkiyye'den bâ ş a h a d e t n a m e çıkmış
olan efendilerden onikisi derece-i kaabiliyetlerine göre kaza m ü d ü r l ü k l e r i n e intihab
o l u n u p on neferi dıahî derdest-i tâ'yin olduğu gibi bunların m ü n h a l olan müdürlük­
ler adedine kifayet etmemelerinden nâşi (dolayı) kaide-i mâ'ruze'ye ( y u k a r d a ar-
zedilen kural'a) tevfikan h â r i ç t e n intihab edilen t a k ı m d a n sene-i mâziye'de (geçen
yılda) yüzaltmış üç zat m ü d ü r l ü ğ e tâ'yin kılınmışlar ve Mekteb-i Mülkiyye Şâkir-
d â n ı ' n m m ü d ü r l ü k l e r d e i s t i h d â m m d a n m ü l h e m ve m a s l a h a t e n görülen fevâid'in
(faydalann) t e v s i i (genişletilmesi) ile Memâlik-i Mahrûse-i Cenâb-ı Pâdişâhî'nin
(Osmanlı Devleti Memleketlerinin) idâre-i devlet'de (devlet idaresinde) hâsıl olan
ıslâhat'ın kesbeylediği terakkıyât-ı hasene'nin derecâtına muvafık ve m ü t e k a a b i l
s u r e t t e m ü d ü r l e r yetiştirilmesi zımnında Mekteb-i m e z k û r u n (Mülkiye Mektebi'-
nin) usûl-i tahsiliyye ve idâre-i hâzırası'nın (öğretim tarzı ve yönetimi'nin) an be
an tezyid ve istikmali (geliştirilmesi ve t a m a m l a n m a s ı ) emr-i e h e m m i ' n e bakılmak-

(35) O sıralarda henüz Dâhiliye Nezâreti ( = İ ç i ş l e r i Bakanlığı) k u r u l m a d ı ğ ı i ç i n b u görev, S a d r a z a m l ı k t a bulunan


ve Sadâret Kethüdası adı verilen k i m s e n i n s o r u m l u l u ğ u altında Dâire-i M ü l k i y y e adlı Şûbe'ye v e r i l m i ş t i .
(36) B u kayda göre, biz'de r e s m î s i c i l t e ş k i l â t ı ' n ı n 1863'de başladığı a n l a ş ı l m a k t a d ı r .

80
tadır. Terbiyet-i âmme'nin (Halkın eğitiminin) medâr-ı aslîsi (esas dayanağı) olan
mekâtib-i "jmûmiyye'nin ( b ü t ü n okulların) ıslahat-ı matlûbesi (isteğe uygun- geliş­
tirilmesi) dahî derdest-i müzâkere ve mülâhaza olduğundan, k a r a r ı n ı n bâdehû arz
ve istîzâniyle hayyiz-i fiTe (işlem alanına) getirileceği d e r k â r (olağan) dır...." (37)
denilmekte idi.
B u n a göre, Memleket'in kalkınması, Halk'm refah ve güvenliğinin sağlanması,
i d a r e ' nin ehil ellerde olması ile m ü m k ü n b u l u n d u ğ u n d a n idare âmirlerinin
kaliteli, şahsiyet sahibi, bilgili, kaabiliyetli kimselerden seçilmesi tedbirlerinin alın­
dığı ve açıldığından beri mezunlarından kısa z a m a n d a büyük ve faydalı sonuçlar
elde edilen Mülkiye Mektcbi'nin Memleket ihtiyacına daha geniş ölçüde cevap ver­
mesi için hem öğrenici adedinin artırılması, h e m de öğretim usulünün ve yönetimi­
nin genişletilmesi k o n u s u n d a pek yakında yeni teklif hazırlanacağı bildiriliyordu.
Teklifin- Pâdişah'ca kabul edilmesi üzerine, Maârif Nezâreti'nin hazırladığı Ta­
s a n Meclis-i Valâ'ya havale edilip müzâkeresi yapıldı. ! r â d e ' si alındık­
t a n s o n r a çalışmalara başlandı.
MülkiyeTnin geliştirilip verimi'nin artırılması için başlıca:
a) Dârülfünun'da (üniversite'de) o k u t u l u p da Mülkiye'de o k u t u l m a y a n ders­
lerle, kuruluş sırasında kararlaştırılıp uygulaması yapılmayan Hukuk-i Milel (Dev­
letler Umumî H u k u k u ) , Usûl-i Defteri (Muhasebe), Fransızca derslerinin p r o g r a m a
eklenmesi ve o k u t u l m a s ı ;
b) Eski k a r a r gereğince öğrenci sayısının 50'den 100'e çıkarılması;
c) Ilm-i İnşâ (kompozisyon) dersi öğretmenine, biri Hüsn-i H a t (güzel ve yan-
lışsız yazı y a z m a ) , diğeri İmlâ (yazı) ve Kitabet (resmî yazı yazma) derslerine yar­
dımcı o l m a k üzere iki muavin (asistan) verilerek bu ders profesörünün de maaşı­
nın artırılması;
ç) Dâirelerden seçilip Mülkiye'de memur-öğrenici olarak b u l u n a n kimselerin,
öğrenimleri süresince maaşlarının bir çeşit b u r s olarak verilmesi v e bağ­
lı oldukları dâirelere Mülkiye açık bulunmadığı z a m a n l a r d a da devam etmemeleri
ilkesi'nin kabulü;
d) Mülkiye binası, ihtiyacı karşılamadığından, Divan Yolu'ndaki N u r i Efen­
di Konağı kiralanıp O.kul'un oraya nakledilmesi;
e) Okul İdaresi ile Maârif Nezâreti arasında irtibat memurluğu y a p a n Maârif
Nezâreti Muâvini'ne ek görev ücreti verilerek bu şahsın derslerden sonra öğren­
cilere ders çalıştırmasının sağlanması esasları gerçekleştiriliyordu.
B u ilk v e köklü İslâhatın g e r e k ç e s i , Maârif Nezâreti tarafından- ha­
zırlanıp Bâb-ı Âli'ye s u n u l d u :
"Huzur-i Âlî-i Cenâb-ı S a d â r e t p e n â h i y e ;
Ma'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir k i ,
Maiûm-i meâlîmelzum-i Cenâb-ı Vekâletpenâhîleri buyrulduğu üzere idâre-i
umur-i mülkiyye'nin kesbettiği nezâket-i zemaniye iktizasınca eski (kaza) müdirle-

( 3 7 ) Bak. : Ruznfime-i Cerûde-i Havadis ( G a z e t e s i ) ; N u . 6 7 6 ; 11 Safer 1280, Pazartesi; 1. sf., 1. st.

31
r i n (in) m a s l a h a t ç a a d e m i kifayeti ve Mekteb-i Mülkiye'den m u h r e c rnüdirlerin
hüsn-i idareleri m e ş h u d olduğu cihetle ehliyetli m ü d ü r l e r yetiştirilmek üzere Mek­
teb-i Mülkiye'nin usul-i tedriyesinin ıslâh ve tevsi'i ve »ded-i talebenin teksiri ih­
tarına dâir Atûfetlû Subhi Beyefendi Hazretlerinin esna-i teftişlerinde Bâb-ı Âli'ye
mevrud tahriratları üzerine keyfiyet olvakit Nezâret-i âciziye havale buyrulnruş
okluğu cihetle suret-i hâl Meclis-i Mâarif'de Kedettezekkür f vakıa Mekteb-i mezkûr
talebesinin teksiri ile derslerinin tevsi'i lâzimeden ve talebenin yüz nefere iblağı
dahi nizâmı iktizasından ise de Mektebin hin-i kûşadında, evvel e m i r d e n u m u n e
olarak nısfı m i k d a u alınmasına k a r a r verilmiş ve dersleri dahî olveçhile t e r t i p Kı­
lınmıştı. Lehülhamd sâye-i muvaffakiyetvâye-i Hazret-i Pâdİşâhkle Mekteb-i mez­
k û r d a n vık m efendilerin gittikleri mahallerde eski m ü d i r l e r e nisbetle b i r k a ç dere­
ce ziyâde hüsn-i idareleri m ü ş â h a d e o l u n m a k t a idüğüne ve mir-i m ü ş a r ü n i l e y h ta­
rafından dahî bunların hüsn-i idareleri maattasdık, suret-i teksirleri dahî i h t a r ve
te'kid kılınmış olduğuna m e b n i Mekteb-i m e z k û r derslerine Servet-i Millîye dersi
ile Darülfünunda u m u m için açılan dersler dahî ilâve kılınmış olduğu misillu Hu-
kuk-ı Milel ve Muâhedât ve Usul-i Defterî ile İnşâ-i l i n k i ve z a m a n ı n gösterdiği
lüzum i sahih iktizasınca iki sene zarfında m ü m k i n olduğu m e r t e b e F r a n s ı z lisanı
ö ğ r e n m e k içün Fransızca dersleri küşadına ve talebe-i mumaileyhimin yüz nefere
iblağıyle Mekteb-i mezkûr'un Nizâmnâmesi'ne tatbikan islâh ve ikmâline lüzum-i
kavi görüldüğüne ve Mekteb-i m e z k û r için Ticarethanede ittihaz kılınmış olan nıe-
h a l d a r ve h a r a p ve mevki'ce münasebetsiz o l d u ğ u n d a n Dârülfünün'da münâsib
mahallin tanzim ve tesviyesi ile Mekteb-i mezkûr'un oraya nakli ve bervech-i mu­
h a r r e r sakiı damum tekessürü cihetiyle el-hâlet'ü hâzihî Fenn-i Kitabet hocası ol-
m i k t a r şâkirdanın Hüsn-i H a t ve Kitabet derslerine yetişemiyeceği cihetle İlm-i İn­
şâ Muallimi'nin refakatine mikdar-i vâfî m a a ş ile biri Hüsn-i H a t t ' a ve diğeri İmlâ
ve Kitabet'e muavenet eylemek üzre iki nefer muallimin daha terfiki ve Muallim-i
mumaileyhin işi tekessür edeceğine m e b n i maaşının dahî bir m i k d a r tevsi'i ve Hu-
kuk-i Milel ve M u â h e d â t ve Usul-i Defterî ve Fransızca içün tâ'yini lâzım gelen mu­
allimlere dahî kezâlik müceddeden m a a ş tahsisi ve Maârif Muavinlerinden birinin
m ü d ü r l ü k sıfatı ile talebe-i mumaileyhimi bâ'dedders birkaç saat çalıştırmak ve
usuli veçhile cetvellerini bittanzim Nezârete teslim eylemek üzre anın dahî maaşı­
na bir m i k d a r şey zammı ve talebe-i mumaileyhimin kalem ve kâğıt vesaire misil
lû mesârif-i müteferrikaları için şehriyye bin k u r u ş tahsis kılınması yâ'ni balâda
beyan olunduğu üzre Mekteb-i mezkûrun islâh-i usûl ve ikmâl-i levâzimâtı içün ye­
niden tâ'yin olunacak hocalara müceddeden ve eski İnşâ Hocası ile M ü d ü r Maaşı­
na zamimeten tahsisi tasavvur olunan akçe ile sâlifüzzikr mesarif-i m ü t e f e r r i k a n ı n
şehrî'yesi dörtbinbeşyüz nihayet beşbin k u r u ş demek olacağından meblâğ-ı mezbu-
r u n tahsisine müsâade-i Seniyye istihsali ve Mekteb-i mezbur'a devam edecek tale­
benin ekserisi kalemlerde aylıklı oldukları mahalde muvazzaf b u l u n d u k l a r ı n d a n ve
tutulacak usule n a z a r a n b u n l a r Mekteb'le birkaç saat ziyâde k a l m a k iktiza edece­
ğinden m e n s u p oldukları mahaller zabitanı taraflarından da ta Mekteb-i mezbur'-
da tekmil-i m ü d d e t l e Müdirlik ve Kaymakamlık gibi hizmetlere m e ' m u r oluncaya

82
k a d a r bunların m a a ş l a r ı k a t ' o l u n m a m a k üzre h e r b i r dâireye tenbihat İcra buy-
r u l m a s ı talebe-i mumaileyhimin arzu olunan kesret ve devamlarına medâr-ı kavî ola­
cağı suretleri 29 ** 1279 târihi ile Meclis-i m e z k û r d a n tanzim olunan m a z b a t a d a
beyân ve keyfiyyet Meclis-i Valâ'da dahî karin-i tasvib ve istihsan olup fakat Darül­
fünun h a k k ı n d a olan bâzı tasavvurat iktizasınca Mekteb-i m e z k û r ' a n oraya kaldı­
r ı l m a s ı uyamıyacağı ve Mekteb Dâiresi tevessü etmedikçe esas-ı m a t l â b hâsıl ola­
mayacağından derslerin tevsi'i z ı m m n d a gösterilen m a a ş ve mesârifin tahsisi keyfi­
yetinin dahî ileruya tâ'Iiki tezekkür buyrulmuş olduğundan ve berminval-i meşruh
Mekteb-i m e z k û r içim Nuri Efendi Konağı Mekteb-i Mülkiye ittihazı içün ledelmu-
ayene pek m ü n â s i p görülerek suret-i îcârı 24 (1)280 tarihiyle t a k d i m kılı .um
diğer tezkere-i âcizanemde arz ve iş'ar kılınmış olmağla bu suret muvafık-ı re'y-i re-
zin-i isabet karın-i Âsafnâmeleri buyrulduğu t a k d i r d e sâlif'ül-beyân tâyini lâzım ge­
len hocalara müceddeden ve gerek zamımeten i'tâ olunacak m a a ş l a r ile mesârif-i
müteferrika-i mezkûrenin Seksen Senesi (1280 = 1863) Maârif tahsisatına idhal ve
ilâve olunmak üzre iktiza eden İrâde-i Seniyye'nin istihsali h u s u s u n a müsâade-i
Aliyye-i Cenâb-ı Vekâletpenâhîleri şayan buyrulmak babında e m r ü ferman Hazreti
Veliyy'ül-emr'indir. 25 Şaban (1) 280 ve 27 Kânun-i Sânİ (1) 279 (= 9 Mart 1863)

(Maârif N â z ı n )
Bende
E d h e m (Paşa)

Bâb-ı Âlî'ce Meclis-i Valâ'ya havale edilen G e r e k ç e ' nin müzâkeresi


yapıldıktan sonra aşağıdaki k a r a r alındı:
"Mekteb-i Mülkiye usul-i tedrisiye'sinin tevsiiyle talebesinin teksiri zımnındıa
eskiden m ü s t a h d e m b u l u n a n l a r a zamîmeten ve yeniden tâ'yhı olunacak hocalara
m ü c e d d e d e n tahsis ve i'lâ olunacak maaşın ve vuku' bulacak mesârifin m i k d a r ve
k e m m i y e t i n e ve olbâbda bâ'zı ifadâta dâir Maârif Nezâreti Celîlesi'nin Meclis-i Vâ-
lâ'ya havale buyrulan b i r kıt'a tezkeresi kıraat ve m ü t a l â a ve keyfiyet Mâliye Nezâ­
reti Celîlesiyle dahî m u h a b e r e kılındı. Tezkere-i mezkûre tafsilâtından müstefâd ol­
duğu veçhile Mekteb-i mezkûr'un hîn-i küşâdında n ü n ı û n e olarak elli nefer mikda-
rı talebe alınmış ise de bittahsil çıkan efendilerin gittikleri mahallerde hüsn-i ida­
releri m ü ş â h a d e o l u n d u ğ u n d a n Mekteb-i mezkûr derslerine Bâb-ı Alî'ce verilen ka­
r a r üzerine Servet-i Millîye dersiyle Darülfünûn'da u m u m için açılan dersler dahî
ilâve kılınmış olduğu misillû Hukuk-ı Milel ve Muâhedât ve Usûl-i Defterî ile İnşâ-i
Türkî ve Fransızca dersleri küşâdına ve talebe-i mumaileyhimin yüz nefere iblâ-
ğıyle teferruat-! sâiresmin icrasına lüzum-i kavi göründüğünden İlm-i İ n ş a Mual­
liminin refakatine biri Hüsn-i H a t ve diğeri İmlâ ve Kitabete muavenet eylemek
ü z r e iki nefer muallimeyn'in daha terfik'i ve mualiim-i m u m a i l e y h i m maaşının bir
m i k d a r daha tevsi'i ve Hukuk-ı Milel ve M u â h e d â t ve Usul-i Defterî ve Fransızca
için muvazzaf muallimler kullanılması ve Maârif Muavinlerinden birinin tıalebe-i
mumaileyhimin usul-i tedrisiye vesâiresine nezâret etmek üzere m a a ş ı n a bir mik-

83
d a r zammı icâb e t m e k t e şu maaşlarla mesârif-i müteferrika için şehrî'ye beşbin ku­
ruşun tahsis ve i F tâsı beyân ve istizan kılınmıştır. Malûm-i âlî-i Vekâletpenâhileri
buyrulduğu üzere Mekteb-i Mülkiyye'nin vaz'u te'sisi'nden maksad-ı aslî, Kavânîn
ü Nizamât-ı Devleti ve idâre-i umur-i mülkiye'ye müteferri' bâ'zı fünûn ve me-
vâd-ı nâfia'yı tâ'lim ve tedris ile sıfat-ı matlube'de Me'murîn'i Mülkiye yetiştirme
arzusuna mebni olarak ve şimdiye k a d a r Mekteb-i mezbur'da ikmâl-i müddet-i ted-
risiyye ile çıkan talebe sınıf ve derece-i m a l û m a t l a r ı n a göre Rumeli ve Anadolu'da
kâin Müdürlüklere irs>al kılınarak eski Müdürlere nisbetle hüsn-i idareleri görülmek­
te b u l u n m u ş olduğu m u s a d d a k ve ma'Iûm ise de elhâletühâzihî Mekteb-i mezkûr'da
bulunan talebe nizâmı derecesinde olduğu misiliû tedris o l u n m a k t a o l a n u l u m ve
funûn dahî mertebe-i ldfâye'de olmadığından bitevfikihî Tealâ asr-ı m e h â s i n hasr-ı
Hazret-i Hüâfetpenâhî'de Memâlik-i Saltanat-ı Seniyyenin kesbeylediği İslâhat ve
terekkryât-ı adîdeslne cesban (uygun) ve muvafık olacak derecede m ü d ü r l e r yetiş­
tirilmesi işbu Mekteb-i Mülkiye'nin tevsi-i hâline m e n u t olup b u n u n esasen tesvi*
ye-i iktizâsı Meclis-i Vâlâ müzâkerât-ı sabıkası mucibince şayan b u y r u l a n müsâade-i
Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı iktizâ-i âli'sinden olmasına ve evvel emirde umur-ı n u k -
taziyyeden olduğu veçhile Mekteb-i m e z k û r Dâiresinin tevsii için Divan Yolunda
kâin Nuri Efendi Konağının isticarı diğer mazbata-i âcizânemizle arz ve istizan
kılınmasına binaen şimdi derslerin ve usûl-i tâ'limiyenin merkez-i m a t l u b d a cereya-
nı zımnında tâ'yini lâzım gelen sâlifüzzikr hoca ve muallimlerin tasdik-i istihdam*
l a n maddesi kalarak bunların vasıtaları ile tekessür edecek talebeye tâ'lim
ve telkini m ü t a l â a kılman balâ'da muharrer derslerin cümlesi Me'murin-i
Mülkiyye'ce öğrenilecek ve faidesi fi'len görülecek fünûn-i nâfia'dan olmağla
sâye-i meâiî-vâye-i Hazret-i Pâdişâhî'de bu yolda tahsil-i maârif ve fünûn eyleye­
cek talebenin ikmâl-i müddet-i terbiyeleri ile müdirllk m e m u r i y e t l e r i n d e şimdiki
m ü s t a h d e m olan t a k ı m d a n ziyâde hüsn-i idareye ve ahkâm-ı Nizâmat-ı Saltanat-ı
Seniyye'nin bihakkın mevki-i icraya îsâline muvaffak olacakları me'mul ve
muntazar-i kavi olduğundan şu m u h a s s e n a t a nisbetle istenilen beşbin k u r u ş m a a ş
ve mesâriEin tahsisi diriğ o l u n m a m a k m ü n a s i p olacağına ve Hazine-i Celile'nin iş1-
arında beyân kılmdığı veçhile h e r d â i r e mesârifi usul-i müttehâza icâbmca Büt-
çe'ye idhâlen îfâ olunacağı cihetle şu maaşların dahî Maârif Dâiresi Bütçesi'ne
bil'idhal tesviyesi iktizâ edeceğine m e b n i muvafık-ı re'y-i âlî-i Vekâletpenâhileri
buyrulur ise şehrî olmikdar akçanın Bütçeye ilâvesiyle zikrolunan hoca ve mual­
limlerin intihab ve tâ'yini ve zamayim-i m a a ş a t m dahî icrası h u s u s u n u n ve Hazi-
ne'ce tesviye-i iktizâsının Nezâret-i müşarünileyhâ'ya havalesi ve Mekteb-i m e z k û r ' a
devam edecek talebenin ekseri Aklâm-ı Şâhâne Ketebe-i muvazzafasından olacakları
ve ittihaz edilecek usul-i taksimiyyeye göre b u n l a r bir kaç saat ve h e r gün Mek-
teb'de kalacakları cihetle m e n s u b oldukları a k l â m ve mevâki zâbitanı ( d â i r e ve mev­
k i l e r i n müdürleri) taraflarından Mekteb'ce tekmil-i m ü d d e t edinceye kadtar tale-
be-i mumaileyhim maaşlarına d o k u n u l m a m a s ı Dâire-i Maârifin cümle-i mütalâasın-
d a n olarak bu suret dahî finefsilemr m ü n â s i p ve talebenin arzu kılınan kesret
ve devamlarına medâr-i kavî olacağı d e r k â r olmağın b u n u n için dahî kâffe-i devâ-

84
Bu teklif, Sadrâzam t a r a f ı n d a n 29 Şevval 1280 (7 Nisan 1863)'de P â d i ş a h ' a ar-
zedildi ve 1 Zilkaade 1280' (9 Nisan 1863) günlü İ r â d e ile onaylandı.
Okul Binasının daha elverişli bir yere taşınması için de Bâb-ı Âlî'ye şu teklif yapıl­
dı:
" Huzur-ı Âlî-i Hazret-i Vekâletpenâhîye;

Mâ'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir k i ;


Mâlum-i âlî-i Cenâb-ı Vekâletpenâhîleri olduğu üzre M e k t e b i Mülkiye'den bil-
imtihan çıkan efendilerden m ü d ü r l ü k l e r d e istihdam olunanların hizmetlerinden is­
tifâde o l u n m a k t a olduğundan Mekleb-i mezkûr'un tevsi'iyle bu yolda ziyâde a d a m
yetiştirilmesi Mülkçe müstelzim-i m u h a s s e n â t olacağı Rumeli Teftiş Memuriyetin­
de b u l u n m u ş olan Atufetlû Subhi Beyefendi Hazretlerinin inhası üzerine icrâ-i icâ­
bı olvakit şerefvürud eden tezkire-i sâmiye-i Cenab-ı Vekâletpenâhîleriyle e m r ü
irâde buyrulmuş olduğuna binaen iktizası ledettezekkür gerek Mekteb-İ Mülkiye ta­
lebesinin teksir olunacağı ve gerek m ü c e d d e d e n tutulacak usul ve nizam iktizasın-
ca Dârülmuallimîn talebesi ile M a h r e c i Aklâm şâkirdânının Ticarethane Dâiresinde
Mekteb ittihaz olunan odaları oturulmayacak s u r e t t e pek d a r ve h a r a p ve sayfen
(yazın) dahî rüzgâr almaz bir mevki'de olduğundan az masrafla Darüifünûn'da mü-
nâsib yerler t â ' m i r olunarak zikrolunan mekteblerin oraya kaldırılması sureti, mu­
k a d d e m a bittasvib arz ü istizan olunmuş ise de Darülfünunun l ü z u m u cihetiyle
a h a r bir mahal bulduruiması hususu e m r ü irâde buyrulmuş idi. Filvaki Ticâret
Nezâreti ile Maârif ve Nâfia Nezâreti Dâirelerinden gelen eshab-ı mesâlihin kesreti
münasebetiyle zikrolunan Mekteplerde ş â k i r d â n m a t l u b veçhile çalışamayup hal­
buki tahsilce mevkiin dahî medhali olduğundan b u n l a r için öyle bir m ü n â s i p ma­
h a l b u l m a k üzre geçen gün taraf-ı ç â k e r a n e m e b e t e k r a r vuku' bulan e m r ü irâde-i
âliyye-i Cenâb-ı Hazret-i Vekâletpenâhîleri üzerine öyle bir m ü n a s i p m a h a l t a h a r r i
o l u n m a k t a olduğu cihetle Sadefciler içinde vâki' m e r h u m N u r i Efendi Konağı haber
verilmiş olduğundan Saadetlû Müsteşar Paşa Hazretleri ile birlikte gidilerek mua­
yene o l u n d u k t a gerek vüs'at ve m e t a n e t ç e ve gerek mevki'ce bu üç Mekteb için
pek m ü n a s i p b i r m a h a l olduğu anlaşılmış ve bu h a n e n i n sahibi izzetlû Asım Bey
ile îcârı biletraf söyleşildikte senevisi kırkbeşbin k u r u ş a olmak ve iptidâ-i icarın­
d a n bed' ile altı ayda bir nısfı olan y i r m i ikibin beşyüz k u r u ş Hazine-i CelUe-i Mâ-
liye'den i'tâ kılınmak ve beş seneliğine k o n t r a t o o l u n m a k üzre Sâhib-i H â n e mir-i
mumaileyh razı edilmiştir. Sâye-i mekârimvâye-i Hazret-i Pâdişâhi'de umur-i maârif
ve levâzım-ı kemâlât'ın terviç ve istikmâli emrinde bu ana k a d a r bî-diriğ ve m e l *
zul olan nükûd-i himem-i celîle ve nakdine-i inayât-i bîgâyât-i Cenâb-i Cihanbânî'ye
göre meblâğ-ı mezbur pek c ü z i ve hususiyle böyle bir m ü l k ç e pek fâideli ve mü­
him ve m ü ' t e n â emr-i hayra sarfokınacak akçenin hayz-ı diriğ'de tutulmayacağı za­
hir ve bedihi ise de suret-i m e ş r u h a nezd-i sâmî-i Hidîvîleri'nde rehin-i tasvib buy-
rulduğu halde ol veçhile senevi bedel-i icarı olan kırkbeşerbin k u r u ş u n beş sene
için iki taksit ile Hazine-i Celile-i Mâliye'den sâhib-i mumaileyh tarafına te'diye
olunmak üzre müddet-i mezkûre için k o n t r a t o s u n u n tanzimi ve m e z k û r K o n a k t a

86
mevcud ve muktazi oban odaların tâ'yin olunacak me'murine irâe olunacağı suret­
te tefrişi maddelerinin dahî Nezâret-i müşârünileyhâ'ya havalesi hususuna müsaâ-
de-i aliyye-i Hazret-i Sadâretpenâhîleri şayan buyrulmak babında ve herhalde emr ü
ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
24 ZİLka'de (1) 280 ve 26 Nisan (12) 79 (= 9 Mayıs 1863).
Bende
Edhem (Paşa)
(Maârif N â z ı n ) "

Teklif, 13 Zilka'de 1280 (= 21 Nisan 1863) günlü î r â d e ile kesinleşip, Mülkiye


Mayıs 1863\te Ticârethâne'deki yerinden S e d e f ç i l e r ' d e A t i k Ali
P a ş a C â m i ' i ' nin karşısındaki Nuri Efendi konağına taşındı.

Mülkiye Mezunu kaza m ü d ü r l e r i n i n ve lıvâ kayma­


kamlarının o z a m a n k i b a ş a r ı l a r ı * na âit
yukarda incelediğimiz resmî r a p o r ' lardan
ayrı olarak, 1279 (1862) mezunlarından P i r 1 e p e
Kazası Müdürü H a s a n Tahsin hakkında Ta k v i m - i V e k a a y i 'de çı­
kan ve Memleketin sosyal, kültürel, politik d u r u m u yönlerinden pek ilginç gör­
düğüm Resmi Bildiriyi (38) bu günkü dile çevirerek b u r a y a a k t a r m a y ı gerekli
buldum:

"Bilim ve eğitimin- bir millet'e o n u r ve erdemlik getireceği delil ve şahide ih­


tiyaç d u y u r m a y a c a k gerçeklerdendir. Memleket ve Milletimize T a n n ' n ı n bir ar­
m a ğ a n ı olan Pâdişâhımızın, bayındırlık ve eğitim için şimdiye k a d a r yaptığı
hizmetleri a n l a t m a k öğle üzeri güneş'i lârif e t m e k gibidir. T a n n ' y a ş ü k ü r l e r ol­
sun ki, eğitim ve bilime büyük değer veren Pâdişâhımız sayesinde, Halkımızın mut­
luluğu ve güvenliği için yeni yeni ilerlemeler y a p ı l m a k t a ; medeniyet tbinâsı'nın te­
meli, Memleket bayındırlığının özü olan bilim ve eğitim'in sayı ve niteliği artmak­
tadır. Geçen yıl (1862) Mülkiye Mektebi'nden mezun oLup Pirlepe Kazası Müdürlü­
ğüne a t a n a n Tahsin Efendi (39) tarafından bu defa Maârif Nezâreti'ne gönderilen
yazı'da belirtilen iş'ler dahî (bu ilerlemeye) bir çeşit örnek olduğu için aşağı ge­
çirildi.
Mektup Kopyası

Egemenliğin süsü, Millet ve Devlet'in başı olan bilim ve eğitimin yayılmasına


gücü yettiği kadar herkes'in çalışması'nın yurdseverlik kural'ı olduğunda
kimsenin şüphesi yoktur. Ben de Pâdişâhımız sayesinde kurulan Mülkiye Mekte­
bi'nden mezun olup Manastır Sancağı'na bağlı Pirlepe Kazası M ü d ü r l ü ğ ü n e atan­
dım. Öğretim alanında (bu kazâ'da) yaptığım işleri bildiren r a p o r ' umu
yüksek Maârif Nezâret'ine s u n u y o r u m . (Yapılan bu işler) şimdilik küçük işler ara­
sında sayılabilir ise de başka kazâ'larda ( b u l u n a n ) m ü d ü r l e r e bir ö r n e k ve gay-

(38) Bak. : Takvim-i V e k a a y i ; 17 Zilkaade 1280 (25 Nisan 1863); N u . 745; 2. sf., 1. - 2. s t .
(39) Hâl tercümesi i ç i n Bak. \ A t i k M ü l k i y e Mezunları B o l ü m ü , N u . A / 7 .

87
retlerini, çalışmalarını a r t ı r m a l a n n a bir vesile olması için arzediyorum. Gereği ve
icâbı yüksek Makamınızındır.
Rapor Sureti

Ben, geçen yıl Müikiyye Mektebi'nden mezun olup Pirlepe Kazası M ü d ü r l ü ğ ü n e


başladıktan sonra, ilk iş olarak genel idare ile ilgili işleri düzenine koydum. Sonra,
bütün öğretmenlere özel bir yazı yazarak, o k u r l a r ı n d a kız, erkek kaç öğrenici ol­
duğunu, ne d e r s l e r okuttuklarını, okul'a devamı oranı'nı b i r r a p o r ' la (ba­
na) bildirmelerini istedim. Bu r a p o r l a r ı aldıktan sonı<a o k u r l a r ı n a gelip çalışma­
larını izleyeceğimi de ilâve ettim. Gelen cevaplardan Pirlepe Kaza'sı s ı n ı r l a n için­
de beş ilk okul'un bulunduğunu, b u n l a r a yediyüz öğrenici'nin devam ettiğini, fa­
kir ç o c u k l a n n m kitap alamadıklarım (bu yüzden öğrenimlerinin n o k s a n olduğu­
n u ) öğrendim.
Gelen listeleri o târih'de Manastır'da teftiş'de b u l u n a n (Maârif Nezâreti Umum
Müfettişi) Suphi Beyefendiye g ö n d e r d i m ; (kendileri) Kaza'ya pek çok sayıda bro­
ş ü r ve dergi ile İslâm Dini'ne âit kitaplar gönderdiklerinden bunları, y a n ı m a Ka­
za Yargıcı ve Müftî'yi alıp o k u l l a r ı dolaştım ve fakir çocuklarına b u n l a n dağıttır­
dım öğrenimlerine devam için kendilerini teşvik e t t i m .
Pirlepe Merkezi'nde b u l u n a n dört m e d r e s e ' d e yüzaltmış öğrenici bulu­
n u p ders yönünden d u r u m l a r ı n ı zayıf g ö r d ü ğ ü m d e n bâ'zı tedbirler a l d ı m ve ken­
dilerine iki haftalık bir süre verip b u n u n sonunda gelip öğrenicileri sınav'dan geçi
receğimi m e d r e s e öğretmenlerine bildirdim. Hepsi gece gündüz çalışdı-
lar; belirtilen günde Kaza ileri gelenleriyle Meclis üyelerinin ve öğretmenlerin de
bulunduğu sınav kurulu'nda bifr hafta, devamlı olarak sınavlan yapıldı. Hepsi bü­
yük başarı gösterdiler. Bu haşarıya bir a r m a ğ a n olarak, parası tarafımdan öden­
miş zerde pilâv, birer çift somun ziyafeti v e r d i m ; öğretmenleri de b a ş k a s u r e t t e
m e m n u n ettim. Halk, şimdiye k a d a r idare âmirlerinden böyle b i r ilgi ve yakınlık
görmediklerinden pek hoşnut oldular ve Mülkiye'yi k u r a n Pâdişâhımıza pek çok
dua'lar ettiler.

Kazâ'da Arabça bilimleri okutacak, öğretecek ö ğ r e t m e n varsa da Aritmetik


ve Coğrafya bilimlerini bilmediklerinden bu görevi tatil günü olan Cuma günleri ol­
mak üzere ben üzerime aldım. Bu derslerden 40-50 öğrenici faydalandı; a y n c a ka-
abiliyetli gördüğüm bâ'zı kaza m e m u r l a r ı n a da Coğrafya, rik'a yazısı bilmeyenlere
bu yazı stilini öğrettim. Hülâsa, bu suretle Mülkiye Mektebi'nin şan'ım ve değerini
b ü t ü n Kaza halkı nazarımda yükselttim; Köy Okullarına da gerekli b ü t ü n yardım-
l a n y a p t ı m ; verimlerini a r t ı r d ı m "
Bu gün için v^k basit gibi görünen bu çalışmaları incelerken, o çağ'an şartla­
rım göz önünde b u l u n d u r m a k gerekir. Yeni teşekkül etmeye başlayan ve özü'nü ül­
kücü idare âmiri olmak ilkesi teşkil eden M ü l k i y e l i l i k R u h u ' nun
gerçek'ler düzeyinde nasıl yer aldığı, bu suretle kolayca a n l a ş ı l m a k t a d ı r .

Mülkiye'yi geliştirme k a r a n ' n ı n bir maddesini kapsayan yeni ö ğ r e t m e n l e r tâ­


yini hususu, Bâb-ı Âlî'nin "Meclis-i Vâlâ'nın mazbata-i mâ'ruzası mealinden müste-

88
ban olduğu veçhile Mekteb-i Mülkiyye ile Dâr'ül-muallimîn ( ö ğ r e t m e n Okulu) ta-
lebesi'nin tahsU-i Hüsn-i H a t eylemeleri (iyi yazı yazma öğrenimi y a p m a l a n ) zım­
nında (amacıyla) iki nefer yazı hocasının tâ'yin teklifiyle 29 Şevval 1281 ( = 2 7
Mart 1864) günlü tezkere'si üzerine İ r â d e edilip gerçekleşti.
Mülkiye'yi g e l i ş t i r m e k a r a r ı 'nda söz konusu edilen dersler'-
den İnşâ-i Türkî, Emvâl-i Millîyye (Toprak H u k u k u ) ve Fransızca derslerinin mev­
cut derslere eklenerek o k u t u l d u ğ u n u ; Hukuk-i Milel ve Muâhedat (Diplomatik And-
laşmalar) derslerinin, h e r ne sebepden ise, okutulmadığını 1281, 1282 yılları
M a â r i f S a l n a m e l e r i ' nden (Millî Eğitim Yıllıklarından) öğreniyoruz.
Ders programları geliştirilmiş, öğrenici sayısı artırılmış olan Mülkiye, 1864
Ders Yılında yirmiyedi mezun vermiştir.
B u ders yılı devresi, Mülkiye Töreleri'nir. ilki olan D i p l o m a D a ­
ğ ı t m a T ö r e n i yapılarak k a p a t ı l m ı ş ; Maârif Nezâreti b u t ö r e n i resmî
bildiri ile k a m u oyuna d u y u r m u ş t u r (40):
"Maârif-I Umumiyye Nezâreti Celîlesi Cânib-i Âlisinden vürûd eden veraka'nın
suretidir:

Velînimet-i bîminnetimiz Pâdişâhımız Efendimiz Hazretlerinin asr-ı maârif


hasr-ı Cenâb-ı Hilâfetpenâhîlerinde Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'de Nizam ve usûli
veçhile tahsil-i u l û m ve fünûn-i nâfia'dan, birinci sınıf (son sımf) ş â k i r d a n m d a n
bu sene-i nrubâreke'de ikmâl-i müddet-i m a h d û d e etmiş olan yirmiyedi efendinin
bu d e f a teşkil kılman Meciis-i İ m t i h a n ' d a hâzır b u l u n a n mümeyyiz efendiler mâ'ri-
feti ve sırasıyle usûl-i imtihâniyye'leri bil-icrâ h e r birerlerinin kazanmış oldukları
n ü m r e l e r l n i n m î k d â r ı m mübeyyin tanzim kılınmış olan Şahadetnameleri Meclis-i
Maârif'de Mâarif N â z ı n Devletlû Paşa Hazretleri taraftarından efendi-i mumaileyhi­
me i'tâ ve fruhınacaklıarı hidemât-ı Devlet-i Aliyye'de ibraz eyliyecekleri mesâi ve
gayretin her halde sebeb-i izz ü rif'at olunacağına dâir tezâyüd-i şevk ü hamiyyet-
iri ini müstelzim kelimât-ı müessire irâd ve ityan b u y r u l m u ş ve usûl-i tedıisiyye'-
nin zemân-ı tevfikat-nişân-ı Hazret-i Mülûkâne'de an be an tanzim ve ikmâline sarf
olunan nakdine-i h i m m e t ' d e n dolayı bu sene şahadetnamelerini almış o l a n efendi­
lerin derece-i liyâkat ve mertebe-î m a l u m a t l a r ı doğrusu matlûb-i âlî oTıan hayyiz-i
kabul ve mevki-i m a t l û b ' a isal olunmuş raddelerinde g ö r ü l m ü ş ve bu ise herbir
umûr-i celile ve teşebbüsât-ı Seniyyelerinde envâr-ı â s â n lemeân etmekde olan
âfitâb-ı cihantâb-i muvaffakiyât-i ulyâ-i Hazret-i Şehinşâhî cümle-i cemilesinden bu­
l u n m u ş olduğuna binâ-i teşekküren fârîza-i zimmet-i rıkkıyyet olan ed'iyye-i hay-
riyye-i tezâyüd-i ö m r ü iclâl-i Hazret-i Velinimeti t e k r a r ile tezyin-i lisân-ı müsâda-
kat kılınmıştır.

Şâkirdân-ı mumaileyhim taraflarından Nezâret-i müşârünileyhâ Cânib-i Alîsine


t a k d i m k ı l m a n teşekkürnâmedir:

(40) Bak. : Ruznâme-i Cerîde-İ Havadis; 16 Receb 1281 (= 15 Aralık 1864); Nu. 59; 1. sf., 1. st.

89
Vücûd-ı m e r â h i m âlûd-ı H ü m â y u n u müeyyid-i Din ü Devlet ve Müceddİd-i Er­
k â n ve Esbâb-ı Saltanat olmak üzere yaratılıp bu Mülk ü Millet'e i h s a n ve ihdâ
b u y r u l m u ş olan zât-ı lerlştehsimât-ı Hazret-i Zıllûllâhî'ye Cenâb-ı H a k Kryâm-ı
H a ş r ' e dek bu Devlet ü Millet'e bağışlasm. Mahz-ı felah ve saadetimiz içün yaratı­
lan, Asnmızm m ü b a r e k ilk günü olan rüz-i cülûs-i H ü m â y û n ' u ki dibâce-trâz-ı şeh­
nameci rüzgâr ve bu ü m m e t içün a'yâd ve leyâlî-i mes'ûd'e gibi bir bergüzâr-ı şeref-i
i'tibar'dır. İşte ol günden berû hemîşe himmet-i bülend-pişe ve niyyet-i hayrendişe-i
Mülûkânesi efzâyiş-i servet ü s a a d e t i hâl-i milleti ve terakki-i şân ü i s t i k l â l i şev­
k e t ü saltanatı müstelzim olacak esbab ve efâli m ü t a l â a ve icraya m â ' t u f ve mas­
ruf olduğuna binâen bütün teb'a ve zîr-destân'ın mefhar-i adi ü dâd ve
bilcümle Memâlik-i Şâhâne'de bulunan t u r u k ve meâbir'in, m a ' m û r ve âbad, h â s ı h
sunûf-i reâya'nın her yüzden h u z u r ve asayişle şâd olması zımnında mefârik-i kaa-
tibe-i ahâli'ye mâ'delet ve hakkaaniyet-i âliye'sinin vesâit-i îsâliyye ve ahkâm-ı
kavânin ve nizamât-ı âdile-i Celilesinin delâil-i icrâiye'si olan taşra memurlarına
m u k t a z i ve iâbüd kavâ'id ve nizâmât-ı mülkiye ve b u n d a n m ü s t e t b a ' fünûn ve ulûm-i
m ü h i m m e y i öğretmek ve o me'mûriyetlerin mebdei olan müdiriyet'den derece-i sâ-
lime-i terakkiyat ile m ü n t e h â s ı n a k a d a r m a h r e ç olmak üzere müesses o l a n Mek-
leb-i Mülkiyye-i Hazret-i Pâdişâhî'de bu sene dahî k u l l a n kaatiba-i k a v â n i n ve
nizâmât-ı aliyye-i Devlet-i Âliye'yi icra eden zât-ı Hazret-i Nezâretpenâhilerinin him­
met-i celîle'leri bedreka-i teshîlat ve Mekteb-i m e z k û r ' u n vesâil-i mükemmele-i tah-
siliyye'si rehber-i teşvikat olduğu halde u l û m ve fünûn-ı mevcûde'nin iki sene zar­
fında tahsiline hüsn-i muvaffakiyyet cilveger-i mlr'ât-ı teyessür ü mazhariyyet ola­
r a k ve eltâf ü avâtıfın cihât-ı şükrâniyyet-i mefrûzası'nın hangi birini ödeyeceği­
mizi şaşırmış yâ'ni evvelâ Vatandaşlarımızın hizmetlerine gireceğimiz ve onların
saadet-i hâli içün çalışıp çabalayacağımız gibi saniyen şeref-i tâbiiyyeti mefhareti­
nin teşekküründen âciz iken bir de kıymeti c i h â n a m u â d i l ve d â r e y n d e sermen-
zil-i feyz ü s a a d e t e mûsil (ulaştıran) b u l u n a n sınıf-ı bendegî ve ubûdiyyete isal
buyrulduğumuza ne şekilde teşekkür edelim diye m ü t e h a y y i r olmuş o l d u ğ u m u z hal­
de hemen Cenâb-ı Kaadir-i Mutlak Nebiyy-i Zîşân ve Fürkaan-ı bâhîr'ül-bürhân-ı
h ü r m e t i n e Velînemet-i Âlem Efendimiz Hazretlerini Devlet-i Aliyye'Ierinin terakki-
yâtını müstelzim olacak daha nice vesâii ve measir-i hasene ifâsına muvaffak bu­
y u r m a k duâslyle tezyin-i makale-i iftihar eylemekden b a ş k a diyecek ve bu aczimiz­
le beraber kullarından ümîd-i hizmet olunuyor ise o dahî m ü c e r r e d bu lûtf ü ihsân'a
lâyık gören Evliyây-ı n i â m efendilerimizin eser-i teveccüiıât-ı m e r â h i m d e r e c â t ı ol-
masiyle lâfz-ı teşekkür bu ihsanlara bihakkın tekaabül edemiyeceğinden biz dahî
olanca ömürlerimizi mülk ü millet ve veliyy-i nimet-! biminnetimiz olan Devleti­
mizin efzâyiş-i saadet-i hâl'ine vesile olacak ef'al ve h a r e k â t a h a s r e t m e k t e n gayrı
edecek b u l a m a d ı ğ n m z ve bu halde sebât'a arz-ı ahd ü peymân-ı kaviy'e ictisâr
eylediğimiz muhât-ı ilm-i hakkaaniyyet-pirây-i Cenâb-ı N e z â r e t p e n â h î l e r i buyrul-
d-ukta her haide e m r ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'indir."

90
1282 (1864) Receb Ayı içinde İstanbul'da F â t i h Semti'-
ni yakıp kül eden ve bâzı yazarlara göre H a -
r î k • i K e b i r (büyük yangın) bazılarına göre
de H o c a P a ş a Y a n g ı n ı adı verilen çok büyük b i r yangın o'du.
Bu yangın, Atik Ali Paşa bölgesinde Nuri Efendi konağında b u l u n a n Mülkiye'yi
de yaktı. O sırada Okul tâtil'e girdiğinden derslerin başlamasına k a d a r yeni okul
binâsî b u l m a k zorunluğu ortaya çıkınca Maârif Nezâreti h a r e k e t e geçti ve:

"Huzur-ı Âlî-i Cenâb-ı Vekâletpenâhîye,

Mâ'ruz-ı Çâker-i Kemîneleridir k i ;

Mâhırn-ı âlî-i Cenâb-ı Vekâletpenâhîleri buyrulduğu üzere bundan m u k a d d e m


Dârülnruallimîn ve Mülkiye ile Mahrec-i Aklâm Talebe ve Şâkirdânı için m e k t e p
ittihaz kılman Çemberlitaş'da vâki N u r i Efendi .konağının Harik-i Kebîr'de m u h t e r i k
olması cihetiyle Dârülmuallimîn ve Mülkiye Talebesi muvakkaten bir mahalle yer­
leştirilmiş ise de mahall-i m e z k û r dıyk ( d a r ) olup talebe zahmet çekmekte bu­
l u n m u ş ve Mahrec-i Aklâm Şâkirdânı bâdelharik Beyazıt'da Kaşıkçılar ittisalinde
kâin vakıf odasına yerleştirilmiş ise de m u a h h a r e n orasının dahî bilicâp hedmi
(yıkılması) hasebiyle el-hâlet'ü hâzihî Mahrec-i Aklâm'a devam edecek efendiler dahî
külliyen açıkta kalup halbuki Dârülmuallimîn ve Mekteb-i Mülkiyye ile Mahrec-i
Aklâm takımı'nın b i r yerde olması h e m hocalarının derslerince d e r k â r o l a n cihet-i
vahdet ve h e m âsâr-ı idare ve inzibatça teshilât ve m u h a s s e n â t ı mucib olacağı ci­
hetle bir m ü d d e t t i r öyle m ü n â s i p bir yer t a h a r r i o l u n m a k d a ( a r a ş t ı r ı l m a k t a ) ol­
d u ğ u halde bu kerre Vefa civarında vâki, an-asıl m e r h u m Sâib Paşanın olup elveym
Mısırlı Mehmed Ali Paşa m e r h u m u n Validesi İsmetlû Hanımefendi Hazretleri uh­
desinde b u l u n a n Konağın a r k a tarafında olan kârgir d â i r e n i n m e z k û r Mektepler
şâJdrdanı'nı istîab edecek s u r e t t e m ü n â s i b ve vâsi* bir m a h a l olduğu bilmuayene
anlaşılmış olduğuna binâen keyfiyet nezd-i ..- Vekâletpenâhîlerinde karin-i tasvib
olduğu halde mahall-i m e z k û r u n Mekteb ittihaz o k u n m a k üzre isticarı (kiralanma­
sı) h u s u s u n a m ü s a a d e «...
23 Şaban 282 ve 29 Kânun-ı Evvel 281 (= 11 Ocak 1865)
Bende
Kemâl (Paşa)
(Maârif N â z ı n )
Atûfetlû Efendim Hazretleri,

İşbu tezkere-i behiyyeleri meali rehin-i ilm-i hulûsveri olarak Meclis-i Valâ-i
Ahkâm-ı Adliyye'ye ledeli'tâ mahall-i mezkûrun Mekteb ittihazı m ü n â s i b olacağın­
d a n kirasının kararlaştırılıp iktizasının icrası h u s u s u n u n savb-ı âtufîlerine bildiril­
mesi tezekkür ve tebliğ kılındığı beyânı ile terkîm-i cevaba ibtidar kılındı.
18 Ramazan 282 ve 22 Kânun-ı Suni 281
M.
(Sadrâzam)

91
Mâ'ruz-ı Çâker-i Kemîneleridir k i ;

Mefâd-ı e m r ü fermân-ı Sâmi-i Hazret-i Vekâletpenâhîleri meal-i âlîsi rehin-i


Ilm-i çâkerî olarak m e z k û r konağın mutasarrıfası olan Hanım-ı m ü ş â r ü n i l e y h â ' n ı n
Vekili bulunan Kapu Kethüdası Rif atlû Ahmed Efendi ile b u n a dâir bâ'zı m e r t e b e
m ü z â k e r e o l u n d u k t a Mekteb ittihaz olunacak mahallin mâhiyesi nihayet iki bin
beş yüz kuruşa olacağı ve b u n d a n başka t â ' m i r e m u h t a ç olan bâ'zı mahallerinin
tesviyesi dahi oniki bin beş yüz kuruşa keşfettirilmiş olduğundan m e b l â ğ ı mezbu-
r u n dahî Hazine-i Celile'den i'tâ o l u n m a s ı s u r e t i beynimizde k a r a r i a ş m ı ş olduğuna
ve talebenin el-hâlet'ü hâzihî açıkta kaldığına ve mevsim-i tahsil dahî b i r t a r a f t a n
m ü r u r etmekte olmasına nazaran bir an evvel iktiza-i hâlin icra'sı h u s u s u n a müsâ*
ade-i aliyye-i Cenâb-ı Vekâletpenâhîleri erzan ve şayan b u y r u l m a k babında ve h e r
halde e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
14 Şevval 282 ve 17 Şubat 281

Bende
Kemal (Paşa)
(Maârif N â z ı n ) "

teklifi kabul edilmiş ve Mülkiye, Vefa Meydanı yakınlarında S a i p p a ş a mülkü


olan Konağın bir kısmına taşınmış ve 1864-1865 ders yılına bu Konak'da başlamış­
tır.
1282 H. (1865) yılı M u h a r r e m (41) Ayı'nın 16. Cumartesi günü (= 12 Haziran
1865), her yıl olduğu gibi Pâdişâh Abdülaziz Bâb-ı Âlî'ye gelerek (42) Meclis-i Vâla'ya
başkanlık e t m i ş ; Sadrâzam Keçecizâde Mehmed F u a d Paşa, Hükûrneti'nin bir yıllık
çalışma programını o k u m u ş ve İçişleri kısmında " mesâlih-i Saltanat-ı Seniyye'-
nin h e r cihet ve f e r i n d e muhâfaza-İ ahkâm-ı kavânîn ve nizâmat ile tebaa'nın vi-
kaaye-i hukuk ve menâfi'! ve hususiyle vilâyetlerin nizâmât-ı cedîdesi h ü k m ü n c e
mültezem olan bir çok ı s l â h a t ı mülkiyye'nin hüsn-i cereyanından Merkez-i Hükûme-
t-i Seniyye'nin ( İ s t a n b u l ' u n ) husûl-i emniyet-i kâmilesi sıfat-ı m a t l û b e ve mücerrebe
ve ehliyet ve reviyyet-i sahiha e s h a b m d a n m e m u r l a r tâ'yin ve istihdamına müte­
vakkıf olarak h a t t a vilâyetler m e ' m u r i n maaşlarının derece-i lâyıkma iblâğı baklan­
da ibzal buyrulan müsaade-i Seniyye dahî ehliyetli bendegân istihdam m a k s a d m d a n
neş'et eylemiş idüğüne ve elviye k a y m a k a m l a r ı ile kaza m ü d ü r l e r i n i n intihab mad­
desi ise Dâire-i Mülkiyye'nin vezâifinden bulunduğuna binâen sene-i sâbıkâ'da açı­
lan k a y m a k a m l ı k l a r a erbâb-ı ehliyet'den m ü n â s i b ve mücerreb'ül-etvâr zevâtm in­
tihab ve tâ'yinlerine i'tinâ ve dikkat kılındığı misillû (kaza) m ü d ü r l e r i (ni)n tahdid
okunan sunûf ve derecâta göre intihabı ve tahkik-i hâl ve mişvarları d a h i Meclis-i
Valâ Dâiresi'nde mevcud ve m ü r e t t e b olan dâimi bir komisyon mâ'rifetiyle icra kı­
lınmakta bulunmuştur,
T a ş r a l a r c a birinci derecede vâsıta-i icrâiyye-i H ü k ü m e t olan işbu m ü d ü r l ü k
hizmetlerine m a h r e ç olmak üzere b u n d a n a k d e m teşkil buyruLan Mekteb-i Mülkiy-
ye-i Şâhâne'den ve her sene i m t i h a n l a n bil-icrâ yedlerine ş a h a d e t n a m e l e r verilerek
ç ı k a r ı l m a k t a b u l u n a n talebe'nin, açıkdan bu sınıfa dâhil o l a n l a r d a n evvel merte­
be-! istî'datlarma göre m ü d ü r l ü k l e r e tâ'yini, usul-i m ü t t e h â z e icâbından olduğu gi­
bi Mekteb-i mezkûr'dan şimdiye k a d a r bil-imtihan çıkarak m u k a d d e m a bâ'zı ka­
zalar m ü d ü r l ü k l e r i n e tâ'yin edilenlerden iki üç zâtın umur-i m e m u r e l e r i n d e meşhud
olan i k d â m a t ve mesâyi-i m e m d u h a l a r m a m ü k â f a t e n ve emsalini teşvikan kayma­
k a m l ı k l a r a me'muriyetleri icra ve yine b u n l a r d a n istifaları ve hasbel-icâb infisalle-
ri vuku' b u l a r a k ve beriyy'üz-zimme olarak avdet edenler ile geçen s e n e Mekteb-i
m e z k û r ' d a n bil-imtihan çıkmış olan efendilerden on üçü iktizâ eden kazâ'lar mü­
dürlüklerine tâ'yin ve isrâ' olunup (gönderilip), talebe-i mumaileyhimin adetçe
adem-i kifâyesinden dolayı hidemât-ı mülkiyye'de m ü c e r r e b ve ehil t a k ı m d a n lâ­
zım gelen kazalara dahî yüz otuz zâtın Komisyonca intihab ve me'muriyetleri ve bâ'­
zı m ü h i m olmayan mahallerle nahiye şeklinde b u l u n a n küçük kazalara eyâlet ta­
raflarından intihab ve vekâlete tâyin edilen yüz on iki nefer (kişi) m ü d i r ' i n asalet­
leri (tasdik ve icra olunmuş ve m ü d ü r l e r i n dâima muhâfaza-i v a k a r ve haysiyyetle-
r i n e î'tinâ Kılınıp kanunen ve usulen bir günâ c ü n h a ve kabahat ve işinde sahihan
t e s â m u h ( m ü s a m a h a , ihmal) ve betâeti (ağır çalışması) m e ş h u d olmadıkça (görül­
medikçe) hiçbir m ü d i r ' i n bilâ-mucib lazl ve tebdil edilmemesi gibi vesâyây-ı kaviy-

( 4 1 ) Hicrî Y ı l l a r ' d a i l k ay M u h a r r e m A y ı ' d ı r . Sırasıyle Hicrî Y ı l ' ı n a y l a r ı : Muharrem. Safer, Rebi ül-Evvel, Rebi
ü l - Â h i r , Cumâd al-Ûlâ (Cemaziy ül-Evvel), Cumâd al-Âhir (Cemaziy ü l - Â h i r ) , Receb, Şaban, Ramazan, Şevval,
Z i l k a ' d e , Z İ l h İ c c e ' d i r . Bu aylardan bâzıları y i r m i dokuz, bâzıları otuz gün sayılır
( 4 2 ) Bak. : Ruznâme-i Cerîde-i Havadis; 23 M u h a r r e m 1282; (= 17 Haziran 1865); N u . 180; 1. sf., 1. st.

93
yeyi ve b u n a müteferri' bâ'zı ihtârat-ı lâzimeyi hâvi m e ' m u r î n ' i mülkiyye'ye tâ'mi-
m e n evâmir-i m a h s u s a tastlr ve tesyîr kılınmış olduğu misillû Mekteb-1 Mülkiyye
Talebesi'nhı sâye-i kemâlât-vâye-i Cenâb-ı Tâcdarî'de tahsil eylemekte bulundukla-
rı fünun ve m a l u m a t h a k i k a t e n âdâb-ı m e m û r i y e t ' e terbiyeM insâniyye'ye elzem
olan şeyler olmasıyle ve Mekteb-i mezkûr'un tevsi-i kaide-i tahsiliyyesi ve talebe'nin
teksiri (çoğaltılması) esbabının ist ikmâl ine sarf-ı dik kat-i m ü t e m â d i y e kılınmakta
bulunmasiyle bir kaç seneye k a d a r Mekteb'den m u h r e c erbâb-ı m â ' l u m a t ve ehli-
yet'den hayli m ü d i r yetiştirileceği derkâr'dır..." denilerek Mülkiyye'nin, genel idareye
sağladığı faydalar sebebiyle geliştirilmesi lüzumu, idare âmirlerine h u k u k î
t e m i n a t tanınması zorunluğu etraflıca a n l a t ı l m a k t a idi.
Hükûmet'in b u yılkı Ç a l ı ş m a p r o g r a m ı ile birlikte Mülkiye'nin
1282 yılı Bütçesi d e onaylandı; dolayısıyle P r o g r a m ' da M ü l k i y e
M e k t e b i ile ilgili tekliflerin d e uygulanmasına geçildi. Ancak, Devlet'in için­
d e bulunduğu büyük malî bunalım sebebi ile b u g e l i ş t i r m e h e m nitelik
hem sayı yönünden birdenbire vücud bulamadı. Bu bulamayış'da Mülkiye'ye alına­
cak öğrenici yokluğu'nun da rolü vardı. Orta öğretim ihtiyaca cevap verecek dü-
zey'e gelemediği için. Mülkiye ve Darülfünun (üniversite) gibi yüksek ö ğ r e t i m ku­
r u m l a r ı beslenemiyordu. ilerde göreceğimiz gibi, b u g e l i ş t i r m e ' nin öğ­
retim p r o g r a m ı ve b u n a bağlı öğretim yılı sayısının artırılması kısmı Hükümet
K a r a n alındıktan 4 yıl sonra; batı anlamıyla y ü k s e k ö ğ r e t i m
k u r u m u hâline getirilmesi ise 2 . Abdülhamid z a m a n ı n d a gerçekleşmiştir.
1282 (1865) ders yılında d a usulüne uygun şekilde yapılan b i t i r m e sı­
n a v l a r ı sonunda mezun Mülkiyeliler'e d i p l o m a l a r ı verildi; kaza
m ü d ü r l ü k l e r i n e a t a n m a l a r ı yapıldı. Mezun olanların yerlerine s e ç m e s ı ­
n a v ı ile yeni öğreniciler alındı (43).

MULKİYF MF7IINI ARININ ' ^ (1866) yılında, Memleket'in kalkınması için,


YENİ AÇILACAK H ü k ü m e t ç e bâzı önemli k a r a r l a r alındığını ozamanki
M Ü H E N D İ S MEKTEBİNE b a s ı n ' dan öğreniyoruz. B u n l a r d a n birisi d e
GİREBİLMELERİ s a n â y i ' in ilerlemesi, e k o n o m i k ka­
ra k t e r ' de sanâyi'e doğru b i r g i d i ş sağlanması için t e k n i k
ö ğ r e t im 'i k a l k ı n d ı r m a maksadıyla yapılan çalışmalardır. Söz k o n u s u iş'in
G e r e k ç e ' s i v e yapılacak çalışmalar şöyle a n l a t ı l m a k t a d ı r (44):
"Osmanlı Devleti Memleketlerinde h e r çeşit Tarım, Sanayi ve Ticâret'in bü­
yük gelişmelere uygun alanı b u l u n d u ğ u ve Pâdişâhımız'ın da Halkın refah, mut­
luluğu için b ü t ü n tedbirleri aldırdığı ve çalışmalara izin verdiği herkesçe bilin­
mektedir. B u amaca ulaşma'ya »bir başlangıç olmak üzere, M ü l k i y e Mü­
h e n d i s (45) ve I s l a h - ı S a n a y i ' M e k t e b i a d ı n d a bir okul

(43) Bak. : Ruznâme-i Cerîde-i Havadis; 5 Şevval 1282 (= 20 Şubat 1865); Nu. 346; 1. sf., 1. st.
(44) Bak. : Ruznâme-i Cerîde-i Havadis; Nu. 575; 11 Ramazan 1283 (= 18 Ocak 1866); 2301. sf.; 1. st.
(45) Buradaki (Mülkiye) kavramının (Okul) olan Mülkiye İle İlgisi olmayıp o za-manlar M ü h e n d i s h â -
n e - i B e r r î - İ H ü m â y u n adı verilen ve şimdiki Kara Harp Okulu'nun ilki Askerî Mühendis Mek­
tebinden mezun olanları ayırmak için kullanıldığı, (sivil mühendis) anlamında bulunduğu unutulmamalıdır.

94
a ç ı l m a s ı n a ; buraya M a h r e c - i A k l â m (46) v e Mekteb-i Mülkiye me­
zunlarının istekli olanlarından gerektiği kadar öğrenci alınmasına; iyi yetişmiş
u s t a ' lar (öğrtstmen'Ier) b u l u n u p b u n l a r aracılığı île m ü h e n d i s l i k
için icâbeden derslerin o k u t t u r u l u p M ü h e n d i s olarak yetiştirilmesine;
b u Okul'da t e o r i k b i l g i l e r ' den daha fazla a m e l î uygula­
m a l a r yaptırılarak öğrencilerin yetiştirilmesine ve Okul kadrosu'nun şimdilik yıl­
da 30 mühendis mezun olacak şekilde teşkil edilmesfine; Divan Yolu üzerinde ya­
p ı l m a k t a olan Darülfünun Binası t a m a m l a n ı n c a bu Okul için kullanılmasına, va­
kit geçirmemek amacı ile şimdilik M â l i y e D â i r e s i ' nin (?) altında­
ki kısma yerleştirilmesine; hazırlıkların hemen bitirilip gelecek yıl Ilkbahar'da
ö ğ r e t i m e başlanmasına dâir Meclis-i Valâ ve E n c ü m e <n - i Hass-ı Vü­
k e l â ' nın ortaklaşa v e oybirliği ile verdiği k a r a r Pâdişâh'a sunulup onaylan­
mıştır...."
Bu Mektebe yalnız Mahrec-i Aklâm ve Mülkiye Mektebi mezunlarının alınması
sebebi, o târihde o r t a öğretim'in e m e k l e m e devresinde b u l u n u ş u d u r . Tür­
kiye'de ilk defa i d â d î adıyla 1 i s e ' 1er 1875'de açılmaya başlamıştır.
Söz ıkonusu M ü h e n d i s ve I s l â h - ı S a n a y i ' Mektebi'nin
bu târih'de açılıp çalışmalara başladığı hakkında ne A r ş i v ' de ne ba­
s ı n ' da, ne de M a â r i f T â r i h l e r i ' nde bir kayda raslanmıştır.
Ancak, Mülkiye Mektebi M ü d ü r l ü ğ ü ' n ü n yönetiminde Mühendisîn-i Mülkiyye Şube­
si adıyla b i r okul açıldığını ileride göreceğiz.
1283 (1866) d e r s yılı sonunda da Mülkiye, 37 kişilik a l t ı n a dönem mezunlarını
vermiş ve:
" Mekteb-i Mülkiyye lakımı (mezunları) Maârif Nezâreti Celilesi tarafın­
d a n Mekteb-İ m e z k û r Müdürü Mekremetlû (Müderris) Hilmi Efendi'ye terfikan
Meclis-i Valây-ı Ahkâm-ı Adliyye'ye led'el-irsal (gönderilmişler) Cânib-i Riyâsetpe-
n â h î ' d e n (Meclis-i Valâ Başkanı tarafından) mumaileyhim (söz konusu Mülkiye
Mezunları) h a k k ı n d a ba'd-ezin ( d a h a sonra) bulunacakları umur-i memure'Ierinde
( m e m u r i y e t hayatlarında) hüsn-i hizmet ve s a d â k a t etmelerine d â i r nesâyih-i mües­
sire (etkili öğüt) ve iltifatı m u t a z a m m ı n (kapsayan) bir nutk-i m a h s u s irâd (özel
söylev) " edilmiştir (47).
8 Şevval 1283 (= 1867 Ş u b a t ) de o Çağın değerli aydınlarından ve "ulemâ-i zev'-
il-ihtiram'dan Faziletlû Hoca Mustafa Efendi" Meclis-i Maârif Azâlığına ve ek
görev olarak d a M ü l k i y e M e k t e b i Müderrisliğine a t a n m ı ş t ı r .

îlk mezunlarından itibaren Memleketin yönetimin-


OGRETİMIN DÖRT de büyük faydalar sağlayan Mülkiye'nin öğretim sü-
YIL'A ÇIKARILMASI
v
resinin artırılması, oğrenıcılerın meslek hayatlarında
da gerekli olan bâzı derslerin eklenmesi hususu, ötedenberi d ü ş ü n ü l m e k t e idi. 8
Eylül 1867'de toplanan Maârif Nezâreti Meclis-i M a â r i f i bu meseleyi çözümleye­
cek k a r a r ' ı aldı:
(46) Bak. : Bu cild'in 22. sayfasına.
(47) Bak. : Takvim-i Vekaayi; 30 Şuban 1283; Nu. 870; 1. sf., 2. st.

95
"Sâye-i Meârifvâye-i Hazret-i Pâdişâhî'de meârifce esbâb-ı terakkıyat düşünül-
m e k d e ve vesâil-i ilm ü mâ'rifetin teksir ü tâ'mimi a r a n ı l m a k t a olmağla Mekteb-i
Mülkiye ile Dârülmualiimîn talebesinin daha esaslı tahsîl-i ilim eylemeleri esbabı-
nın ikmâli lâzım gelüp DârüLmuallimîn'de tedris o l u n m a k t a olan derslerin der-
dest-i islâh olduğu misillû Mekteb-i Mülkiye'de tedris o l u n m a k d a o l a n derslerin
dahî daha m ü k e m m e l s u r e t t e o k u n m a s ı ve icâbeden bâzı fen'nin ilâvesi dahi
h â t ı r a gelüp fakat Mekteb-i m e z b u r u n müddet-i tahsiliyyesi olan iki sene zikr
olunan derslerin tedrisine bir zeman-i gayr-ı kâfi bulunması hasebiyle m e z k û r iki
seneye bir misli d a h a zam ile müddet-i tahsiliyye dört sene i'tibar o l u n m a k lâ­
zım gelüp el-hâletü hâzihî devam e t m e k t e olan talebeyi tedricen tûl-i m ü d d e t e alış­
tırmak içüı bu senelik müddet-i tahsiliyye'ye yalnız bir sene ilâvesiyle üç seneye
iblâğı ve talebe-i mumaileyhimin tekmil-i m ü d d e t edüp çıktıktan s o n r a yeni alı­
nacak talebenin dört sene devam e t m e k şartıyle alınması sureti meyâne-i âcizâ-
nemizde ittifâk-z â r â ile tezekkür kılınmış ise de h e r h a l d e icrâ-i icâbı mütevekkıf-ı
re'y-i bihîn-i isabetrehin-i Nezâretpenâhîleri olmağın o l b a b d a e m r ü ferman Haz­
ret-i Menleh'ül-emr'indir. 6 Cumâd'al-Ulâ 284 ve 24 Ağustos 283 (= 8 Eylül 1867)

Nazif Bey
Ilyyesİ (öğretim süresi) olan iki sene'nin bu senelik bir sene ilâvesi ile üç seneye
iblâğına ve talebe-i mevcude lekmil-i m ü d d e t edip (öğrenimini t a m a m l a y ı p ) çıkdık-
tan sonra yeni alınacak talebe'nin dört sene devam eylemesi h u s u s u n u n bâ'd'ez-in
usul ittihaz olunmasına ( b u n d a n sonra kural olarak kabul edilmesine) dâir Mec­
lis-i M a â r i f d e n tanzim olunan m a z b a t a leffen (ilişikde) t a k d i m kılınmış
ve bu suret nezd-i âcizî'de dahî (bu k a r a r tarafımdan d a ) münâsîb gibi mütâlâa
o l u n m u ş ise de icrâ-i icâbı babında e m r ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'indir.
6 Cumâd al-Ûlâ (1)284 ve 24 Ağustos (1)283

Bende
Subhi (Paşa)
(Maârif N â z ı n ) "

tezkere ile Bâıb-ı Âlî'ye sunulup Meclisi Vâlâ'ya havalesi sağlandı. Sözü geçen
Meclis de:

"Mekteb-i Mülkiyye'de tedris o l u n m a k t a olan derslerin bir suret-i mükemme-


Ie'de o k u n m a s ı ve icâbeden bâ'zı fen'nin ilâvesi için müddet-i tahsiliyye'nin temdi­
di lüzumuna dâir Maârif-i Umumiyye Nezâret-i Behiyyesi'nin Meclis-i Vâlâ'ya ha­
vale buyrulan tezkeresi ile Meclis-i M a â r i f i n melfuf mazbatası m ü t â l â a kılındı.
Meallerinden m ü s t e b â n olduğu veçhile Mekteb-i m e z k û r ' u n müddet-i tahsiliyyesi
olan iki sene zikrolunan derslerin lâyıkı ile tedrisine bir zaman-ı gayr-ı kâfi ol­
duğundan bu senelik müddet-i tahsiliyye'ye bir sene ilâve olunması ve talebe-i mev­
cude tekmil-i m ü d d e t e d ü p çıktıktan sonra yeni alınacak talebenin d ö r t sene de­
v a m e t m e k şartı ile Mektebe alınması istizan o l u n m u ş olup vakıa Mekteb-i mez­
k û r ' u n şimdiki halde müddet-i tahsiliyesi olan iki sene usûl-i t â l i m ve t e d r i s i n
suret-i m a t l u b e ve mükemmele'de icrasına müsaid olmadığı cihetle b u n u n şimdiden
üç sene î'tibariyle ba'd'ez-in Mektebe alınacak talebe'nin dört sene d e v a m eyleme­
leri şartının u s û l ittihaz olunması yolunda ve m ü n â s i b görülmeğin ol veçhile ic­
râ-i muktezâsı'nın Nezâret-i müşârünileyhâ'ya havalesi tezekkür o l u n d u ise de ol
bâb'da e m r ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'indir.

16 Cumâd al-Âhire (1) 284 ve 2 Teşrin-i Evvel (1) 283 ( = : 15 Aralık 1867).

Nevres Sami Paşa Mahmud Es-seyd Yusuf Kâmil (Paşa)


(Mühür) Bulunamadı Celâleddin Mahmud (Mühür)
(Paşa, m ü h ü r ) Ethem
Yanko Mazürüs
(Mühür)
(Paşa, m ü h ü r )

Es-seyd Mehmed Âlî Mehmed. İzzet Efendi


Mustafa Vâhid (Mühür) (Mühür) Bulunamadı "
(Mühür) (Mühür)
kararı ile t e k 1 i f ' i uygun bulması üzerine 5. ve sonuncu defa Sadrâzam
olan Alî Paşa tarafından Mûbeyn'e sunulup 3 Receb 1284 günlü İ r â d e ile
onay'Iandı.
Mülkiye, bu suretle 1284-1285 (1869) ders yılına üç, 1285-1286 (1870) ders yılına
ise dört yıllık öğretim süreli olarak girdi.
Fizik, kimya, biyoloji gibi tabiî bilimlerin okutulduğu L a b o r a t u v a r ,
yukarda sözü geçen Hocapaşa Yangını'nda içindeki malzeme ile birlikte yandığın­
dan P a r i s ' den yeni malzeme getirilmesi için yapılan "Mekteb-i Mülkiyye
talebesi'ne tâ'îim v e tedrisi muktezây-i İ r â d e - i S e n i y y e ' den olan
tlm-i Hikmet-i Tabiîyye Derslerî'ne âit e d e v â t ' in (araç ve gereçlerin)
Harîk-i K e b i r ' de muhterık olması (yanması) mütâbesesiyle (sebebiy­
le) fenn-i mezkûr a m e l i y a t görmeksizin (deney yapılmaksıizın) teallum
edilmekte (öğretilmekte) bulunduğundan ve lüzumu olan alât'ın (gereçlerin) bin-
dörtyüz frıank'a Sefâret-i Seniyye marifetiyle (aracılığı ile) Paris'den
mubayaa ve celb olunması (satın alınıp getirilmesi) (bu derslerin) muallimi tara­
fından F a b r i k a c ı ile taahhüde raptedilmiş idüğünden edevât-ı mebhûse'-
nin (süz konusu gereçlerin) olmikdar behâ ile J' teklif uygun görülüp laboratu­
var gereçleri getirtilmiş; böylelikle önemli bir noksan giderilmiştir.

98
Ayrıca "Dârülmuallimîn'in (yüksek öğretmen Okulu'nun) ıslâhı sırasında (bu
okul'un) Târlh-i Umumi Muallimliği Mülkiyye Mektebi'nin Târih-i Umumî ve Coğ­
rafya Muallimi bulunan Ahmed Hilmi Efendi'ye ilâve-i memuriyyet edildiğinde
(ek görev olarak verildiğinde) bunun için kendisine başkaca maaş tahsisi iktiza
ettiğine binâen" Târih dersine başladığı gün'den itibaren esas maaşı olan binallı-
yüz otuz üç kuruş'a üçyüz yetmiş yedi kuruşluk bir ek yapılması 9 Şevval 1285
günlü İ r â d e ile kabul edilmişi ir. Böylelikle bu Târih'de Mülkiye'nin Târih
ve Coğrafya Müderrisi'nin O çağda şöhretli bir Târih öğretmeni olan Ahmed Hilmi
Efendi olduğunu öğreniyoruz (48).

1285 R. (1868) d ö n e m i nde dersler sınıflara göre şöyle dağıtılmıştı:


Birinci Sınıf'da : Arabî, Fârisî, Hesap, Coğrafya, Târih, İnşâ, Rik'a, Resim.

İkinci Sınıf'da : Arabî, Fârisî, Hesap, Coğrafya, Târih, Cebir, inşâ, Rik'a,
Resim.

Üçüncü Sınıf'da : Mecelle, Arabî, Fârisî, Hendese, Coğrafya, Târih, Hikmet


(Fizik) ve Kimya, înşâ, îlm-i Servet (Genel Ekonomi),
Muâhedat (Diplomatik Andlaşmalar), Kanun-i Ticâret (Ti­
câret Kanunu), Usut-i Defterî (Muhasebe), Rik'a, Resim.
Ders'lerden Rik'a 1866, Umur-i Mülkiyye (îdâre Hukuku) ve Hendese 1871, İlm-i
Servet-i Milel (Milletlerin Zenginlik bilimi, yâni Genel Ekonomi ve Mâliye) ve
Mecelle 1872, Methal-i Hukuk (Hukuk Başlangıcı), Arabî, Fârisi 1874 Ders yılların­
da eklenmiş; buna karşılık 1874 ders yılında her ne sebepden ise Fransızca Prog-
ram'dan çıkarılmıştır.

1285 R. (1870) Ders yılı sonu, Receb Ayında 9. defa b i t i r m e sınav­


ları yapılmıştır. Yeni kurulan Şûrây-ı Devlet (Danıştay) Reisi Midhat Paşa, Di-
vân-ı Ahkâm-ı Adliyye Nâzın (Adalet Bakanı) Mecelle'ci Ahmed Cevdet Paşa, Şu-
rây-l Devlet Maârif Dâiresi Reisi Kemâl Efendi (49) ile bâzı önemli mevkilerdeki
kimselerin bulunup izledikleri bitirme sınavları sonucu 41 kişi mezun olmuş; bun­
lara d a tören'le d i p l o m a l a r ı verilmiştir.

(48) Hâl tercümesi için. Öğretim Üye ve Görevlileri Kısmı'na bakınız.

(49) Sonradan Pasa ve Maârif Nâzın oldu.

99
Aşağıdaki d i p l o m a örneği b u dönem'e aittir (50):

NEZÂRETİ MAÂRİFİ
UMÛMİYYE

ŞAHADETNAME

ALÂİYELİ
İsmail Hakkı Efendi
(Alanyalı)

İşbu Ş a h a d e t n a m e tara­
fımızdan dahi tastik
olunmuştur.
(Mühür)

İmlâ Hesab Hendese Coğrafya Târih Mecelle Kanun Servet İnşâ


6 7 8 8 8 8 9 9 7

Hat Mecmu'u
7 77

Mekteb-i Mülkiyye Sınıf-ı Evvel (son sımf) şâkirdanından İ s m a i l H a k k ı


Efendi, Mekteb-i mezbûr'da müddet-1 m a h d û d e zarfında tahsili lâzım gelen
fünundan usul-i imtihaniyesi bilicrâ bâlâ 1 (yukarı) da m u h a r r e r fenlerin her-
blrinden ibraz eylediği mâlumat-ı müktesebesine göre takdir olunan ve kıy-
met-i sahihası cem'an yetmiş yedi adede bâiiğ olduğundan kendisinin Mek-
teb'ce VASAT ,(Orta) itibar olunduğunu m u s a d d a k işbu ş a h a d e t n a m e i'tâ
olunmuştur.

(Mühürler, soldan itibaren)

Yusuf Münir, Mustafa, Mehmed Galip, Hilmi, Mehmed Şâkir, Fardis ( R u m )


Nikola Mihailovski, Abdülkerim, Ahmed Vecid, Gavril

Mekteb-i m e z b u r ş â k i r d a n m ı n imtihanına m e ' m u r oton Mümeyyiz Efendi­


lerin mumaileyh i s m a i l Hakkı Efendi hakkında vukua gelen işbu hüsn-i şehâ-
detleri Meclis-i Maârif-i Umumiye de dahî tasdik kılınmıştır.
19 Şevval (1) 290 (1873)

M E C L İ S İ K E B İ R İ MAÂRİF
(Mühür)

(50) Bu diploma örneği A/125 Numaralı mezun Rahmetli İsmfilt Hakkı Paşa'ya âit olup oğlu Sayın Hamza Türegün'den
alındı,
Diplomanın incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, başlanğıç'da 45 olan
not barem'i öğretim süresi 4 yıla çıkarılınca 10 numara üzerinden hesaplanmaya
başlanmıştır.

Yaptığım çok titiz incelemelere rağmen, Mülkiye'nin (1859-187?) bu dönem'in


de, her yıl ne kadar öğrenici alındığını, ne kadar mezun verdiğini kesinlikle tesbit
edemedim. Bu konu'da ne Devlet Arşivi'ndc, ne Maârif Salnâmcleri'nde, ne de Mil­
lî Eğitim Târihlerinde açık bir kayıt'a rastlamadım. Çeşitli belgelerde dağınık
hâlde bulunan sayılan derleyerek aşağıdaki t a b 1 o ' yu hazırlayabildim:

YILLAR 1860 1863 1869 1870 1871 1872 1873 1874 1875 1876

Öğrenici sayısı 51 53 47 76 52 79 64 51 58 57

Mezun sayısı 34 27 13 36 19 ? ? ? 16 ?

Böylelikle Atik Mülkiye Mektebi onurlu görevini 1293 (1877) yılına kadar de­
vam ettirdi.

101
3. Kısım

(Zât-ı Şevketsimât-ı Hazret-i Pâdişâhî'nin Taht-ı Himâye-i Mûlûkâneleri'nde)


MEKTEB-i MÜLKİYYE-i ŞAHANE

(1877 — 1908)

1859'da açıldığından beri Memleket yönetiminde büyük fay


MÜLKİYE'NİN YÜKSEK dalar sağlayan Mülkiye M e k t e -
b i ' nin daha geniş çapla randıman vermesi için
zaman, zaman g e l i ş t i r i l m e ' sine çalışıldığını 2. Kısım'da ayrıntıları
ile görmüştük.
Gerçeklen, Abdülaziz'in son yılları olan 1290-1293 (1874-1877) yıllarında, orta
(1) ve yüksek öğretime dâhil pek çok okullar için olduğu gibi Mülkiye'nin ıslâhı
ve yüksek öğretim kurumu şekline getirilmesi hususunda da büyük gayretler gös­
terilmiş ve hazırlıklara girişilmişti. 30 Mayıs 1876'da Abdülaziz'in- Taht'dan indiril­
mesi (hal'i) i. M e ş r u t i y e t ' in İ l â n ı , hemen arkasından 1877
Harbi'nin başlaması bu çok önemli iş'i geri bıraktırmıştı.

Okul'un yönetim ve öğretim sisteminde geniş ölçüde değişiklik yapılıp yüksek


öğretim müessesesi hâline getirilmesi 2. Abdülhamid'e nasip olmuştur. Abdülhamid
Hân, Babası Abdülmecid Hân'ın bu hususta attığı çok hayırlı T e m e l üze­
rine Târihimiz'in takclir'le, şükran'la kaydettiği bir iş yapmış; M ü l k i y e

1) İ ' d fi d î adıyla İlk L İ s o 1291 (1874)'de Abdülazİz zamanında ve onun emri ile açılmıştır. Buna- dâir, 14
Rebi ül-EweI 1291 (31 Mayıs 1874) günlü, 104 sayılı Hülâsat ül-Efkâr Gazetesinin 3. sf., 2. st.da şu r e s m i
i ' I S n ' a rastlıyoruz: *
".. Mekâtib-İ Rüşdiyye'de (o zamanki orta okullarda) ikmâl-İ müddet-i tthsiliyye eden (Öğrenimlerini ta­
mamlayan) Şâkirdân'ın bir derece daha teksîr'i malûmat eylemeleri (bilgilerini artırmaları) maksadı ile
Maarif NUamnâmesi'nin beyân ve tâ'yİn eylediği (bildirip gösterdiği) derecede Dersaadet'de (İstanbul'da) bir
İ ' d â d İ M e k t e b i te'sis ve küşâdına (açılmalına).... İrâde-İ.... Pâdişâhı.... sudur buyrulmuş (Pâdişâh
İrâdesi çıkmış) ve (bu irâde gereğince) l'didî Mektebi ittihaz olunmak ürere Dâr'ül-Maârif sahasında (Av­
lusunda) vâsi (geniş) ve mükemmel bir ebniye (bina) inşasına başlanılmış ve bu misİllû mevadd-ı hayriyyede
(hayırlı işlerde) esbâb-ı cüz'İyyenin (küçük sebeblerin) mâni' addiyle (engel kebul edilmesiyle) teahhürat (gecik­
meler) vukua getirilmesi rehin-İ cevaz olamayacağı (hoşgörürlükle karşılanamayacf>ğı) derkâr bulunmuş (kesin­
likle kararlaştırılmış) olduğundan işbu ebniye'nin (okul binasının) hitâmına (bitimine) kadar Dersaadet ve Bi-
lâd-i Selâse'de vâki' (bulunan) Rüşdiye Mekteplerinin sınıf-ı evvelleri (son sınıfları) şâlejrdânından talip ve hâ-
hişker (istekli ve hevesli) olanlarının teşkil olunan imtihan hey'etİ tarafından ledelmuâyene (seçme sınavları ya­
pılıp) îsbât-ı ehliyet-İ kâfiye eyleyen (yeterli olduklarını ispatlayanlardan) doksan kadar şâkird (öğrenci) İntİ-
hab ve tefrik ile (seçip ayırarak), erbab-ı fazi ü maârif'den (fazilet ve bilgi sahiplerinden) olmak üzere lüzumu
kadar muallimler dahî tâ'yîn olunup Maârif Nezâreti celîlesi Dairesinde muvakkaten tehiyye ve ihzar olunan (ha­
zırlanan) bir kaç bab oda, Mekteb Şâkİrd ve Hey'etİne (öğrenci ve öğretmenlerine) tahsis olunarak, (okul) levâzı-
mâtı (gereçleri) ikmal olunarak, Şehr-i Rebi ül-Âhir'in üçüncü Pazartesi günü (derslere başlanmıştır) "
Buna göre, Memleketimiz'cle ilk Lise, 20 Mayıs 1874'de İstanbul'da açılmıştır.

103
adlı i r f a n binasını b ü l ü n imkânları kullanarak yükseltmiş; O n u Yurd'un c
günü ve geleceği'nin emrine, hizmetine s u n m u ş t u .

31 Mayıs 1876 (= 10 Şaban 1293) da Taht'a çıkan Abdülhamid'in ilk işlerinden


biri "..4.-. Mekteb-i mezbur'un tanzim ve taslihi ve ders cetvelinin ( P r o g r a m ı n )
tevsî'i ve hâl-i hâzır-ı Hazine fazla-i tahsısat'a müsaid olmaz ise ehemmiyyet ve
menfaat-i azîmesine mebni masârif-i zâide'nin (Kendi p a r a s m d a n ) " öde­
neceğini bildirmek o l m u ş t u r

Mülkiye 1310 R. (1894) m e z u n l a r ı n d a n Rahmetli ve pek Muhteremi Sami Ev-


renosoğlu, Öğrenicilik yıllarına dâir anlattığı h â t ı r a 1 a r ' ı a r a s ı n d a şu
önemli noktaya da dikkati çekmişlerdi:

" « Mâbeyn Başkitâbeti'nden (Pâdişâhın Genel Sekreterliğinden) Defter-i


Hâkaanî Nazırlığına (Şimdiki Tapu K a d o s t r o Genel Müdüıiüğü'ne) tahviM me­
muriyet eden (nakledilen) fazilet ve hüsn-i sıyretiyle (fazileti ve temiz ahlâkı ile)
mâ'ruf Ali Rıza Paşa merhumun, teveccühatına mazhariyetle haftada bir gece Ko­
nağında e d e b î s o h b e t t o p l a n t ı l a r ı için çağrılan (Mülkiye
1304 Mezunu ve m e ş h u r şâirlerimizden) Reşid Rey ekseriya beni de birlikte götü­
rürdü. Bu toplantıların birinde Ali Rızâ Paşa, Mülkiye Mezunu olan bizlere :

— Abdülhamid-i Sânî'nin (2. Abdülhamid'in), Cülüsu'nda ( T a h t ' a çıkışında)


MualUm-İ Sultanî ( P â d i ş â h ' m Öğretmeni) unvanıyla Kaadı-ı Askerlik pâyesi'ne yük­
selen Ali Mahfî Efendinin (Şehzade Abdülhamid Efendi'ye hocalığı sırasında d â i m a )
Memleket'de ilim ve iktidar sahibi me'murlar yetiştirmeğe mübrem bir ihtiyaç
bulunduğunu telkin ettiğinden, Saltanat'a geçtiğinin üçüncü günü (3 H a z i r a n 1876)
Alî Mahfî Efendi'yi davetle müzâkereye başlamış ve Devlet Memurlarına mahreç
olarak Mekteb-i Mülkiyye'yi hemen ıslâhen te'sis etmiş ve kendi himayesine almış­
tır ;..... demiştir....-"
Bu H â t ı r a ile I. M e ş r u t i y e t i n ilânından (2) 40 gün sonra 18 Muharrem
1294 ( = 2 Şubat 1877) günlü olup Bâb-ı Âlî'ye d o ğ r u d a n doğruya e m i r verilişini
kapsayan irâde, Mülkiye'nin yüksek okul haline getirilip geliştirilmesi fikrinin
Abdülhamid'in kendi d ü ş ü n ü ş ve k a r a r ı olduğunu açıkça ortaya k o y m a k t a d ı r .

18 Muharrem 1294 ( = 2 Şubat 1877)'de Mâbeyn Kitâbeti'nden, 44 günlük Sad­


razam (3) olan Midhat Paşa'ya ş u İ r â d e tebliğ edildi:

"Mâ'ruz-i Çâker-i Kemineleridir ki;


Mekteb-i Mülkiyye'nin ( b u g ü n k ü ) hâli, umur-i idâre-i mülkiyye'ye kâfi me'mur
yetiştirmeye sâlih (yeterli) olmamasına mebni Maârif ve mekâtib-i umumiye'nin
temamî-i tanzimât-ı fi'liyye'sine kadar ihtiyacat-ı Memleket'e muktazi me'nıurîn'in
yetişmesine bir mahrec-i mahsus olmakla beraber Mekteb-i Sultânî'nin mafevkinde

t 2) 1. Meşrutiyet 23 Aralık 1876 (= 7 Zilhicce 1293)'de ilân edildi.


( 3) Midhat Paşa, 2. ve sonuncu defa Sadrazamlığa 2 Zilhicce 1293 (= 19 Aralık 1876) günü. Mütercim Rüştü Paşa'-
nın yerine, getirilmiş; 1 ay 17 gün Sadrazamlık yaptıktan sonra 21 Muharrem 1294 (= 5 Şubat 1877)'de azl ve
tevkif edilerek hudut dışına çıkarılmıştır. Yukarıdaki İrâde, azlinden 3 gün önce tebliğ edilmiştir.

104
( ü s t ü n d e ) açılacak mekâtib-i âiiye'nin (yüksek okulların) bir kısmı içün esas dahi
k o n u l m u ş olmak m a k s a d ı âliyesiyle Mekteb-i mezbur'un tanzim ve taslihi ve ders
cetvelinin tevsi'i ve hâl ü hâzır Hazîne fazla-i tahsisat'a müsâid o l a m a z ise ehem­
miyet ve menfeat-i azimesine m e b n i masârif-i zâide'nin (fazla masrafların) taraf-ı
eşref-i Hazret-i Pâdişâhî'den tesviyesi (ödenmesi) e m r ü ferman-ı isâbet-beyân-ı
Hazret-i Şehriyârî iktizay-i âlîsinden olup buna d â i r teklifi ibtidaî m a k a a m ı n d a
t u t u l m a k ve alelusul Şûrây-ı Devlet'ce müzâkere-i m a s l a h a t l a icâbı hâlinde tâ'dil
kılınmak (değişiklik y a p m a k ) üzre Zât-ı Âlî-i Vekâletpenâhi'Ieriyle (Sadrâzamla)
bittezekkür tanzim kılınan lâyihanın m u v a k k a t bir Talimat (Tüzük) h ü k m ü n d e itti­
haz v e icrâsıyle beraber ileruda K a n u n h ü k m ü n e konulması v e o l vakit
Meclisi Umumî tarafından dahî tetkik kılınması hakkında mingayr-i resm'in vâki*
olan i ş a r ı Sâmî-i Sadâretpenahîleri Huzur-i Hümâyun-i Hazret-i Tâcdârî'ye ledel-arz,
Talimat ve Kanun veya Nizâm'm sûret-i icrasını tâ'yin eden evâmirden olmasına na­
z a r a n esasa müteallik olan bu m a k u l e mevaddın o şekilde t u t u l m a s ı n d a n ise Nizam
Heyetinde ittihaz ve icrası m ü r e c c a h b u l u n m a s ı n a ve hukuk-i u m u m i y e ve mesâil-i
mâliye'ye a d e m i taalluku cihetiyle Kanun-i Esâsi'nin ( A n a y a s a n ı n ) Yedinci Mad­
desinde suret-i m a h s u s a d a neşr ve ilânı m ü n d e r i ç olan nizâmnâmelerin Meclis-i
Meb'ûsân'ın kayd-ı tasdikinden hâriç olmasına nazaran Lâyiha-i mezkûre'nin şim­
diden tezekküriyle înd'et-tasdık m e v k H icrâ'ya konulmasında bir m â n i ' t a h a t t u r
o l u n a m a m a s m a ve m a a h a z â Şûrây-ı Devlet'in vezâifi Hey'et-i Meb'ûsana havale olu­
n a c a k kavânin ( k a n u n l a r ) lâyihalarının tanzimine m u h t a ç olmayıp u m u m nizâmat'a
âit levâyıha ( t a s a r ı l a r a ) şâmil olmasına mebni Lâyiha-i mezkûre'nin dahî Şûrây-ı
D e v l e t i n müzâkeresine havalesi ve bervcçhi m u h a r r e r b u n u n müştemilâtına teklif-i
ibtidâi nazarı ile bakılarak icab eden tâ'dilat ve m ü t a l a â t ve k a r a r ı n a r z ü beyânı
l ü z u m u n u n r e s m e n tebliği şerefsünuh ve s u d u r buyrulan e m r ü fermân-ı Hümâ-
yûn-ı Cenâb-ı Cihanbâni mantuk-i münifinden bulunmağla ol babda e m r ü ferman
Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
18 M u h a r r e m (12) 94 ( = 2 Şubat 1877)."
Bu İrâde'ye göre :

a) Memleketin içişlerinin d u r u m u , idare amirliğine ehil kimseler yetiştiril­


mesini zaruri kıldığından, millî eğitim işleri düzenine girinceye k a d a r Mekteb-i
S u h â n î (Galatasaray lisesi)nin ü s t ü n d e ve yeni açılacak yüksek okullar'a b i r baş­
langıç olmak üzere, eski Mülkiye Mektebi daha geniş i m k â n l a r a k a v u ş t u r u l u p yük­
sek öğretim yapan bir okul hâline getirilecektir.

b) Bu amaç için Hazine'de fazla imkân yok ise, tesbil edilecek Okul Gider
Bütçesi'ne göre, masrafları Pâdişâh kendi tahsisatından ödeyecektir.

c) Hazırlanacak Tüzük, şimdilik Devlet Şûrâsı'nın tetkikinden geçirilecek;


Millet Meclisi açıldıktan sonra k a n u n l a ş m a s ı sağlanacaktır.

İrâde'nın, hemen gereği yapılamak üzere, Şûrây-ı Devlet'e havale edildiği ve


müzâkerelere başlandığı Takvim-i Vakaayi'de ( 4 ) :

"Umur-i mülkiyye'de istihdam nluncaaklara mahreç olmak üzere bundan mu­


kaddem Mekteb-i Mülkîyye nâmı ile bir mekteb tesis ve küşad olunmuş ve bura­
dan bâ şahadetname çıkanların ekserisi kaymakamlık gibi bâ'zı hidemât-i mülki*
ye^de İstihdam olunmakta bulunmuş ise de Mekteb-i mezkûr'un hâl-i hâzırı Me-
mâlik-i Mahrûse-i Şehriyârî'nin fesahat ve vûs'atiyle mütenasip olmadığından
Maârif ve mekâtib-i umûmiyye'nin tamâmi-i tanzimât-ı fi'Iiyyesine kadar ihtiya-
cat-ı Memleket'e muktazi memurin'in yetişmesine bir mahrec-1 mahsus olmağia
beraber Mekteb-i Sultânî'nin mafevkinde açılacak mekâtib-i âliye'nin bir kısmı için
dahî esas konulmuş olmak maksadıyla Mekteb-i ( M ü l k i y e ' n i n ) mezbûrun tanzim
ve taslihine dâir olan Kanun Lâyihası'mn Şûrây-ı Devlet'ce tanzimine başlandı­
ğı " resmen bildirilmektedir.

Maârif Nezâreti'nce hemen hazırlanan Mülkiye Mektebi Tüzüğü, Ders Prog­


r a m l a n , Bütçesi, öğretim üyeleri ve yönetim kadroları, Sadâret'den Şûrây-ı Dev­
let'e havale edildi. Burada, önce Tanzimat Dâiresi'nde, sonra Genel Kurul'da mü­
zâkeresi yapıldı:

"Mekteb-li Mülkiyye'nin hâli, umur-ı idâre-i mülkiyye'ye kâfi me'raur yetiştir­


meğe sâlih olmamasına mebni Maârif ve mekâtib-i Umumiye'nin tamami-i tanzi-
mât-i fi'liyye'sine kadar ihtiyacât-ı Memleket'e muktazi me'murînin yetişmesine
bir mahrec-i mahsus olmağia beraber Mekteb-i Sultâni'nin mafevkinde açılacak
mekâtib-i âliye'nin bir kısmı için esas dahî konulmuş olmak maksad-ı âlîsiyle
Mekteb-i mezbur'un tanzim ve taslihi (ıslâhına) ve durûs ( d e r s l e r ) cetvelinin tev-
sl-I ve hâl-i hâzır Hazîne fazî.t-1 tahsisata miisâid olamaz ise ehemmiyet ve men-
faat-ı azîmesine mebni masârif-i zâide'nin taraf-ı eşref-i Hazı«et-i Pâdişâhî'den
tesviyesi ve Mekteb-i mezbur'un kaleme alınıp gönderilen Nizıamnâme-i Esasisi
Lâyihası münderecatına teklif-i ibtidaî nazarı ile bakılarak icâb eden tâ'dilât ve

( 4) Bak. : Takvim-i Vakaayi; 24 Muharrem 1294; 1. sf., 3. st.

106
m u t â l â a t ve k a r a r ı n arz ve beyânı enir ü ferman-ı isâbet-beyân-ı Hazret-i Tâcdâri
iktizây-ı celilinden b u l u n d u ğ u n a dâir 19 M u h a r r e m (12) 94 târihinde Şûrây-ı
Devlet'e havale buyrulan tezkire-i aliyye melfuf Nizâmnâme lâyihasiyîe beraber
Tanzimat Dâiresüıde kıraat olundu:
Elyevm mevcud olan Mekteb-i Mülkiyye'nin hâl-i hâzırı idâre-i umur-ı mülkiy-
ye'ye m u k t a z i m e ' m u r yetiştirmeye kâfi olmadığı halde Mekteb-i m e z b û r ' u n tan­
zim ve taslihine e m r ü fermân-ı hikmet beyân-ı Cenâb-ı Tâcdari şâyân ve masâ-
rif-i zâide'nin lütfen ve inâyeten Tahsisat-ı Seniyye'lerinden ihsan buyrulması Ve-
linimetimiz Pâdişâh-ı Maârifperver ve Şehinşâh-ı Mâ'delet Küster Efendimiz Haz­
retlerinin ihyıay-ı Mülk ü Millet cihetlerine masruf ve m ü n h a s ı r olan efkâr-ı hay-
riyyet-disar-ı mülkdârileri asâr-ı celîle ve cemilesinden olduğu gibi m e z k û r Nizâm­
n â m e Lâyihası d a h î Iede'l-kıraat m ü n d e r e c a t ı îlrâde-i hikmet-ifade-i Cenâb-ı Şeh-
riyârî fahvâ-i münifi üzere Mekteb'in suret-i tanzim ve tevsi'inden ve şerâit-i ka­
bul ile usûl-i tcdrisiyye ve M e k t e b i Mülkiyye'nin m a h a r i c i ( k a y n a k l a n ) olan me­
muriyetleri tâ'yinden i b a r e t olup binaenaleyh ilerûda t a h a t t u r olunacak cihât-ı
sâirenin Onbeşinci Madde'de m u h a r r e r Nizâm-ı Dâhili'ye ilâvesi kaabil idüğüne ve
kadîm (eski) Mekteb-i Mülkiye Müdiri "şimdiki Mektep, D â r ü J ü n û n d e r u n u n d a
beheri seksen nefer alır iki dersane ve bir teneffüs odasını hâvi olarak b u n a bir
d e r s h a n e daha ilâvesi m ü m k ü n olacağı ve elhaletü hâzihi birinci sınıfta altı ve ikin­
ci sınıfta y i r m i nefer talebe mevcud olup üçüncü sınıf içün bu sene otuzbeş nefer
talebenin imtihanları icra olunduğu ve yakında Mektebe alınmaları mukarrer
i d ü ğ i " ifadât-ı vakıasından anlaşıldığına binâen Hey'et-i Umûmiye'de dahi mütalaa­
sıyla N i z â m n â m e Lâyihası (Tüzük Tasarısı) kabul ve tasdik olunduğu halde Mek­
tebin tevsi'i zımnında sarfı iktiza eden mebâliğin mikdarını ve muallimlere ve­
rilecek m a a ş içün Mektebin tahsisât-ı kadîmesine ne m i k d a r mebaliğ z a m ve ilâ­
ve o l u n m a k lâzım geleceğini mübeyyin b i r kıt'a defter île Lâyiha-i mezkûre'nin
Onbeşinci Maddesi mucebince Mekteb'in idâre-i dâhiliyyesi h a k k ı n d a iktiza eden
N i z â m n â m e (yönetmelik) Lâyihasının başka başka arz ve istizan o l u n m a k üzre
serian tanzim ve irsali h u s u s u n u n Maârif Nezâret-i behiyye'sine iş'arı tezekkür
kılındı. Olbâbda e m r ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'indir.
29 M u h a r r e m 1294 ve 1 Ş u b a t 1292 ( = 1 3 Şubat 1877)

Midhat Serkiz Yanko Bedros Âlî Seyfeddin Esseyd


( M ü h ü r ) ( M ü h ü r ) ( M ü h ü r ) Kuyumcuyan (Mühür) (Mühür) Mehmed Besim
(Mühür) (Mühür)

Tanzimat Dâiresinin işbu mazbatası, Hey'et-i Umumiyye'de (Danıştay Genel


Kurulu'nda) nazar-ı m ü t â l a a y a alındı. Me'murin-i Devlet vesâit-i tenfiz-i evâmir ve
İradât-ı Seniyye ve ahkâm-ı kavânin ve Nizamât-ı Devlet'e âlet-i icrâiyye olduk­
larından b u n l a r h a k k ı n d a edilecek ıslâhat ı s l â h a t ı esâsiyenin biri belki birincisi
olduğu ve i ' m â r ve terfîh-i Mülk ü Millet'e çâre-i münferid bulunduğu cihetlerlo
şu asl-ı esâse mâ'tûfiyyet nazar-ı kimya eser-i Hazret-i Pâdişahî, Hakkak-i Cism-ü
Cesîm-i Devlet-i ebed m ü d d e t ' i n her cüz'i için edây-i şükrü müstahil b i r nimet-i

107
m e r h a m e t delil olduğundan, Nizamnâme-i Esâsî Tezkire-i Alîyye'de şayan buyrulan
müsaade-1 Seniyye'ye istinaden Hey'et'ce bâ'zı tadilât-ı hafife icra o l u n a r a k ve
Dokuzuncu Maddede tadâd kılınmış olan u l û m ve fünûnun h a s r a n Fransızca ted­
risi hususunda d û r ve dirâz m e b â h i s cereyan edüp altı rey (oy) madde-i mezkû-
re'nin biibâretiha ibkaası ve onsekiz rey " m ü n h a s ı r a n Fransızca" cümlesinin tay
ve iigaası cihetinde b u l u n m u ş olraağla ekserîyet-i hâsıla'ya binâen bu c ü m l e çı­
karılarak kabul ve tasdik olunmakla beraber ehil ve m u k t e d i r m e ' m u r i n e ihtiyaç
Memâlik-i Devlet-i Aliyye'nin vuVat ve ehemmiyeti ile m ü t e n a s i p o l d u ğ u n d a n bu
M e k t e b i n te'sis ve teşkilinden murâd-ı h a y r m u t â d n Cenâb-ı Cihanbâni b i r an ev­
vel sübut-yafte-i mevki-i husul olmak ve u m u m mülk ü millet bir k a d e m akdem
içtinây-z semerât-ı nâfia'ya vusul bulmak hâhiş ve hevesi talebenin bir
m i k d a r tezyidi ve sinîn-i âtiye'de (gelecek yıllarda) kabul o l u n a c a k l a r ı n adem-i
tahdidi arzusunu arz ve beyâna medâr-ı cür'et olup Mahrec-i Aklâm, Mekteb-i mez-
kûr'e (Mülkiyeye) b â ' d e m â Sunuf-ı İdadi m a k a m ı n d a (lise sınıfları yerine) tutula­
r a k derslerinin tevsi'i ile bir yandan şakird yetiştirilmesi lâzım geleceğinin ve lâ-
yiha-i mezkûre'nin beşinci maddesinde nasbi gösterilen m e ' m u r i n , vakıa bu makû­
le mekâtib-i âliye içün bedihiyyül lüzum ise de Muhasebeci ile Sandık M e ' m u r u
(veznedar) tâyinüıin Mektebin leylî olduğu vakte tâ'liki emr-i tabiî olduğunun
Maârif Nezâretine tavsiye ve i ş a r ı dahî cümle-i m ü z â k e r a t t a n b u l u n m u ş olmağın
muvâfık-ı re'y-i isâbet-nümây-ı Cenâb-ı Sadâretpenâhîleri olduğu halde bunların
ve Dâire M a z b a t a s ı n d a beyân olunduğu veçhile Mektebin tevsi'i içün iktiza eden
ve muallimler maaşları içün tahsisât-ı sâbıka'ya z a m m o l u n a c a k m e b â ü ğ i n ayrı ay­
rı defterleriyle (Bütçeleri) Nizamnâme-i Dâhilî'nin badel h i t a m Şûrây-ı Devlet'in
mevki-i tetkikine konulmak üzere sür'at-i m ü m k i n e d e t e r t i p ve tanzimi hususu­
n u n dahî Nezâret-i ınüşârünileyhâ'ya havalesi tezekkür o l u n m u ş ve d ö r t r e y d e n
ibaret olan lakalliyct, Fransızca lisanı tahsilinin dahî taht-ı mecburiyette tutulma­
ması tarafında b u l u n m u ş ise de herhalde e m r ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'in­
dir. 3 Safer (1) 294 ve 5 Şubat (1) 292 (= 18 Ş u b a t 1876)

Âlî İbrahim Edib Mehmed Rauf Esseyd Said Etendi


(Mühür) (Mühür) (Mühür) İbrahim bulunamadı
(Mühür)

Seyfeddin Halim Paşa (Mühür Edhem Paşıa Kadri


(Mühür) bulunamadı okunamadı) bulunamadı (Mühür)

Ali Fâzıl Logofet Esseyd Ali Mehmed (Mühür


(Mühür) Aristoki Fuad Celâleddin okunamadı)
İstoraki (Mühür) (Mühür)
(Mühür)

108
Şûrây-ı Devlet Genel Kurulu'nca bülün teklifler uygun görülmekle b e r a b e r :

a) Mülkiye, ancak bir iki yıl sonra y a t ı l ı olacağına göre, yönetici'ler


kadrosundaki Muhasebeci ve Veznedar tâyinine şimdilik lüzum görülmediğine
oybirliği ile;

b) " ( M ü l k i y e Mektebi T ü z ü ğ ü ' n ü n ) dokuzuncu madde (sin) de tadad


kılınmış olan (Târih-i Umumî; Coğraiiya-i U m u m î ; İlm-i Hukuk-i Milel; Riyazi­
yat; Fenn-i Tedbir-i Memleket; İlm-i Âsar-ı Atika; Mebâdî-i Ulûnvi T a b i î c e gibi)
ulûm ve fünûn'un (bilim ve ilimlerin) hasren (kesir.lik'le) Fransızca tedrisi
(Fransızca olarak o k u t u l m a s ı ) hususunda dûr ve diraz (uzun uzadıya) mebâhis
( k o n u ş m a l a r ) cereyan edüp (üyelerden) altı rey madde-i mezkûrenin (9. Mad-
cle'nin) biibâretiha ibkası (yazıldığı gibi k a l m a s ı ) ve onsekîz re'y " m ü n h a ­
s ı r a n F r a n s ı z c a " cümlesinin tay v e ilgası '(çıkarılıp kaldırılması)
cihetinde.,...." bulunduğuna çoğunlukla;

c) 1. Kısımda açılış maksadını ve Ders Programlarını incelediğimiz ve


S e k r e t e r l i k O k u l u şeklinde açılan M a h r e c - i A k l a m
veya M e k t e b - i A k l a m* in kapatılıp öğrenicilerinin î ' d â d î ( = L i s e )
kısmına alınmasına oybirliği ile k a r a r verilmiştir.

Şûrây-ı Devlet'in verdiği Karar, Tasarı'larla birlikte Meclis-i Mahsus-i Vüke-


lâ'y.a (Bakanlar K u r u l u ' n a ) gelince b u r a d a da geniş ölçüde ve titizlikle ince­
lenip " ^ H , Şûrây-ı Devlet'in karar ve müzâkerâtı mevki-i bahs ü tedkik'e ko­
nuldukta, Lâyiha-i mezkûre'de münderiç ulûm ve fünûn'un Fransızca tedris olu­
nup olunmaması bahsinde ihtilâf-ı efkâr (fikirlerde uyuşmazlık) hâsıl olarak ne-
tice-i mütâlaat'da:

Fransızca, tahsil-i lisan ( y a b a n c ı dil ö ğ r e n i m i ) suretinde okunmak üzre ders­


lerin Türkçe olması ekseriyet-i ârâ ile tensib olunmuş idüği anlaşıldığına ve va­
kıa bu Mekteb'de tedris olunacak ulûm ve fünun kitaplarının başlıoalan lisan-ı
Osmânî'ye (Türkçe'ye) tercüme edilmiş bulunduğu misillû henüz mütercem ol­
mayan (tercüme edilmeyen) kitapların dahî .., <... bir yönden tercüme ve ted­
vinlerine sarf-ı mesâi ve iktidar olunarak (çalışılıp çaba gösterilerek) asârı'nın
husule getirilmesi taht-ı imkânda olmasından ve fünun ve maârifi, ecnebi bir li­
san ile tahsil etmenin müşkilâtı müsellem (güçlüğü bilinen) olmasıyla her dev­
let ve millet'de tedrisat'ın (öğretimin) kendi lisan-ı resmî'leriyle cereyan etmek­
te bulunmasından nâşi, Şûrây-ı Devlet'in müzâkerat-ı meşruha'sı yolunda görül­
düğüne binâen lâyihanın o esasa göre icrâ-i muktaza'sı zımında neşr ü ilân kılın­
ması ve Mekteb'in tevsi'i içün iktizâ eden ve muallim maaşâtı olmak üzere tah-
sisât-ı sâbıka'ya (Geçmiş Yıl Bütçesine) zammı lâzun gelen mebâliğin ( p a r a ' n m )
defteri (Bütçesi) ile Nizâmnâme-i Dâhilî'nin seri'an tertip ve tanzimi hususunun
Maârif Nezâreti'ne havalesi " kararlaştırılmıştır.

110

Meclis-â Mahsus-i Vükelâ'nın aldığı bu son karar, ekleri ile birlikte, Sadrâ­
zam Edhem Paşa (5) taralından Pâdişâh'a :

". <« Mekteb-i Mülkiyye'nin tevsi' ve ıslâhı hususuna ve müteferriâtına dâir


Şiirây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi'nden tanzim ve Hey'et-i Umumiyyeden tezyil
olunan (zeyl, ek yazılan) Mazbata ve Nizamname Lâyihası dün akşam
(21 Şubat 1877) Devletiû Ser-asker (Rıza) Paşa Hazretleri'nin Hânesi'nde (Evin­
de) akdolunan (toplanan) Encümen-i Meşveret'de (Yüksek Danışma Kurulu'nda)
bii'mütâlaa olbâb'da kaleme alınan mazbata evrakıyla beraber. «...." sunulmuş
ve 23 Şubat 1877 ( = 8 Safer 1294) günlü İ r â d e ile de O n a y'laiîmıştır.

J/UU> (jl *iM


O n a y l a n ı p kesin şeklini alan "Mülkiye Mektebi Ni­
MÜLKİYE
ANA TÜZÜĞÜ zamnamesi Esasisi" şöyledir :

MÜLKİYE MEKTEBİNİN NİZAMNÂME-İ ESASİSİ


FASLI EVVEL
MEVADD-I ESASİYYE BEYANINDADIR*'

Birinci Madde Hidemât-ı mülkiyye'ye menşe' olmak ve mekâtib-i âliye'den


m â d u d b u l u n m a k üzre Mülkiye Mektebi tevsi' kılınmıştır.

İkinci Madde Mekteb-i Mülkiyye, Zat-ı Şevketsimat-ı Hazret-i Pâdişâhî'-


nin bilhassa himâye-i şahaneleri tahtındadır.

Üçüncü Madde Mekteb-i Mülkiyye'nin müddet-i tahsiliyesi beş sene'dir.

Dördüncü Madde Mekteb-i Mülkiyye neharî olup takat ileride lüzum görü­
lür ise b u n u n leylî dahi olması caiz olacaktır. Talebesi
birinci sene elli nefer olup, h e r sene ellişer nefer ilâvesiyle
beşinci sene mevcudu iki yüz elli'ye baliğ olacaktır.

FASL-ı SÂNI
Hey'et-i İdare ve Muallimin Beyamndadır

Beşinci Madde : Mekteb-i Mülkiyye'nin Hey'et-i İdaresi, bir nazır ( m ü d ü r )


ve ıbir nazır muavini ve bir muhasebeci ile birer nefer dâ­
hiliye ve ders ve sandık m e m u r l a r ı n d a n m ü r e k k e p olup
Mektebin îcâb-ı m i k d a r m u b a s s ı r ve hademesi bulunacak­
tır. (Bu Madde'deki Muhasebeci ve Sandık Memuru Şûrây-ı
Devlet'ce çıkarılmıştır.)

Altıncı Madde : Mektebin umur-i tedrisiyyesi yerli ve ecnebi lüzumu mik­


d a r sahâ.detnâmeli muallimin'e mufavvazdır.

112
FASL-ı SÂLİS
Şerâit-i Kabul Beyânındadır

Yedinci Madde : Mcktcb-i Mülkiyye'ye kabulün şurût'u mevadd-ı âtiye'den


ibarettir:
Evvelâ : 18 yaşından aşağı ve nihayet 35 yaşından yukarı olmamak;
Saniyen : Mâni-i hizmet olacak emrazdan salim bulunduğu tıbben
musaddak olmak;
: Bir cinayet veya cünha ile mahkûm ve sui ahval ile müş-
tehir olmadığı şakirdin mensup olduğu dâire-i Belediye ve-
Sâlisen
yahud Patrikhane ve (ya) Hahamhane tarafından tasdik
kılınmak;
: Mekteb-i Sultânî'den ikmâl-i tahsil ve şahadetname ahzı
ile çıkmış olmaktır. Fakat kadim Mekteb-i Mülkiye ile anın
Râbian
Kısmı-i İ'dâdisi ve Mahrec-i Aklanı talebesinden ve hâriçten
Mekteb-i Sultanî'nin müntehi sınıfı için mürettep olan
dersler ile Fransızca lisanından ve fünun kısmından imti­
han verenler dahî kabul olunacaktır.

FASL-ı RÂBİ
Usul-i Tedbiriyye Beyânındadır.

Sekizinci Madde : Mekteb-i Mülkiyye'de okutturulacak derslerin erıvâı ve ter­


tibi ve tertibat-ı tedrisiyyenin tevsi' ve tâ'dili Meclis-i Ke-
ıbir-i Maârife mufavvazdır.

Dokuzuncu Madde : Mekteb-i Mülkiyye'de Fransızca tahsili mecburi olduğu gi­


bi tedrisi mukarrer olan derslerden Târih-i Umumî ve Coğ-
rafya-i Umumî ve îlm-i Hukuk-i Milel ve Riyaziyat ve Fen-
n-i tedbir-i Memleket ve îlm-i Asâr-i Atîka ve Mebâdi-i
Ulûm-i Tabiîyye v.s. dersler lisân-i Osmânî (Türkçe) üzere
tedris olunacaktır. (Bu Madde, Şûrây-ı Devlct'in teklifi ve
karan üzerine Meclis-i Hass-ı Vükelâ'ca kaldırılıp yalnız
"Fransızca tahsili mecburidir" kısmı kalmıştır)

113
FASL-ı HÂMİS
Mekteb-i Mülkiyye'nin Maharici Olan
Memuriyyetler Beyanmdadır.

Onuncu Madde : İşbu nizamnamenin i'lânı târihinden i'tibâren Hükümet,


umur-i idarenin her şube ve tabakasına lâzım olan me'mur-
l a n bir nisbet-i muayyeneye tatbikan Mekteb-i Mülkiyye'-
den ikmâl-i tahsil ve ş a h a d e t n a m e ahzi ile çıkan talebe­
den yetiştirmeye k a r a r vermiştir.
Binaenaleyh bu k a r a r ı te'minen Mülkîyye ve Hâriciyye ve
Mâliyye Aklâmı'nın yalnız müsevvid ve mukayyid ve mü-
beyyizlik sınıfları efradı, Mckteb-i Sultanî ile mekâtib-i
rüşdiyye'den ve rüşdiyye'ye muâdil olan şâir m e k t e p l e r d e n
bâ ş a h a d e t n a m e çıkacak ş â k i r d a n a m a h s u s olup hâriçten
Aklâm'a (Dairelere, Kalemlere) hiç bir kimsenin me'muriye-
ti câız olamayacağı gibi zikrolunan sınıfların mafevkinde
ve madde-i âtiye dâhilinde olan me'muriyetler dahî Mekte­
b-i Mülkiyye'den neş'et edecek talebe ile umur-i mülkiyye
ve kalemiyye'de kıdem ve hizmetleri mesbuk ve ehliyetle­
ri m ü c e r r e b zevata tahsis kılınmıştır. Bu bâbda kaide-i nis-
bet şu veçhiledir ki:
Bir sene içinde açılan veyahut müceddeden vaz' ve te'-
sis kılman hidemât-ı mülkiyye ve kalemiyye'nin nısfına,
Mekteb-i Mülkiyye'den neş'et eden talebe ve nısf-ı diğe­
rine sâlifüzzikr kudemâ-i m e ' m u r î n ve ketebeden tâ'yin
olunur.

Onbirinci Madde : Mekteb-i Mülkiyye'den neş'et eden talebeye m a h r e ç ola­


cak me'muriyetler âtiyyüzzikr h i d e m â t d a n i b a r e t t i r :
Evvelâ : Kaza kaymakamlıkları;
Saniyen : Devâir-i Merkeziyye-i H ü k ü m e t ile vilâyet merkezleri akla­
nımın riyasetleri ve kalem riyasetine m u â d i l şâir memu­
riyetler ve Şûrây-ı Devlet mülâzimlikleri;
Sâdisen : Sefaret kitabetleri ve şehbenderlikler.

Onikinci Madde : Kanun-i Esâsî'nin 39. Maddesi mucibince m e ' m u r i n ' i n usul-i
terakkiyatını tâ'yin edecek N i z â m n â m e a h k â m ı ' n a tevfikan
Mekteb-i Mülkiyye'den neş'et edecek talebenin ihraz ede­
cekleri kaza kaymakamlıkları vâlilik'lere ve sefaret kitâ-
ıbetleri sefaretlere ve a k l â m riyasetleri nezâret müsteşar­
lıklarına ve Şûrây-ı Devlet Mülazimliği Âzalığına ve Di
vân-ı Muhasebat ve Nezâret Meclisleri Başkilabctleri on­
ların a'zâlık ve reisliklerine ve işbu me'nıuriyetlerin kâffe-
si dahî Meclis-i A'yân A'zâlığı'na mûsil olacak (ulaştıracak)
ve bu b a b d a dahi Onuncu Maddede m u h a r r e r nisbet kaide­
sine i'tibar kılınacaktır.

Onüçüncü Madde Onikinci Madde'de m u h a r r e r Nizamname ıktizasınca kâffe-i


me'murin-i mülkiyyenin merâtib-i tahsil ve m a l u m a t ı ile sı­
nıflarını ve müddet-i memuriyet ve derece-i sa'y ve hizmet­
lerini mübeyyin olmak üzere Merkez-i H ü k û m e t ' d e (Baş-
kent'de) bir SicilM Resmî ittihaz olunduğundan bu Sicil'le
dâhil olan m e ' m u r l a n n m e n s u b oldukları sınıfın mafevkin­
de bir me'muriyet m ü n h a l oldukta ol smıf enbabının en kı­
dem (lisi) ve ehliyetlisi münhal olan me'muriyete tâ'yin olu­
nacak ve kıdem ve ehliyet'de müsavi m e m u r l a r teaddüt eder
ise mesâlih-i devlet'de mesâi-i m a h s u s a ve fevkaladeleri sebk
edenler hakk-i rüchan iktisab eyleyeceklerdir. Binâenaleyh
Mekteb-i Mülkiyye'den neş'et edecek zevatın h e r kangisi
(hangisi) İşbu kaide-i terakkiden istifâdeye m ü s t e h a k olup
da hakkı k e t m o l u n d u ğ u n u g ö r ü r ise davâ-i h u k u k edebile­
cektir. Bu suret, tablebenin- ikmâl-i tahsil ile Mekteb'den
huruçlarında yedlerine verilecek ş a h a d e t n a m e l e r e dahî dere
olunacaktır.

OndördüncüMadde Mekteb-i Mülkiyye Şâkirdânı nesk-i vâhid'de (bir düzende,


yeknesak) elbise iktisâ edeceklerdir (giyeceklerdir).

Onbeşinci Madde Mekteb-i Mülkiyye'nin idâre-i dâhiliyyesi nizâm-ı m a h s u s ile


tâ'yin olunacaktır.
3 Safer 1294 ve 5 Şubat 1292 (= 18 Şubat 1877)

ŞÛRÂY-ı DEVLET
(Mühür)

Bu T ü z ü k ' e göre:

a) Eski Mülkiye Mektebi, y ü k s e k ö ğ r e n i m y a p t ı r a n b i r okul


olmuştur.

b) Pâdişah'm, himâyesi'ndedir.

c) Öğrenim süresi beş yıl'dır.

115
ç) Şimdilik yatısız olup ileride yatılı'ya çevrilecek; ilk yıl 50 öğrenici alı­
nacak, bu sayı her yıl 50 şer artırılarak 250 mevcuda yükselecektir.

d) Okul'un Nazır adı verilen bir M ü d ü r ' ü ve bir Müdür-başmuâvini, bir


Muavini, b i r ders m e m u r u ile d u r u m ' u n gerektirdiği k a d a r idare memu­
ru ( m u b a s s ı r ) ve hademeleri bulunacaktır.

e) Öğretim Kadrosu, öğretmenlik mesleğinden yetişmiş, diplomalı yerli ve


yabancı öğretmenlerden teşekkül edecektir.

f) Mülkiye'ye öğrenici olarak girmek isteyenler:

1 — 18 yaş'ından aşağı 35 yaşından yukarı olmayacak;


2 — Herhangi bir sâri hastalığı b u l u n m a y a c a k ;
3 — Ağır ceza ile m a h k û m olmadığı ve iyi şöhret sahibi b u l u n d u ğ u Be­
lediyece veya bağlı olduğu Patrikhane veya H a h a m h a n e tarafından
tastik edilecek (6);
4 — Mekteb-i Sultânî'den (Galatasaray'dan) mezun bulunanlar, veya es­
ki Mülkiye Mektebi'nin i d â d î kısmında veya Mekteb-i Ak-
lâm'da öğrenici olanlar veya Mekteb-i Sultanîmin son sınıfına ge­
çenler veya son sınıf derslerinden hâriçten girip sınav k a z a n a n l a r
kabul edileceklerdir.

g) Ders P r o g r a m l a r ı n ı n hazırlanması, bunların değiştirilmesi, genişletilmesi


Meclis-i Kebir-i M a â r i f i n yetki ve sorumluluğu altındadır.

h) Fransızca öğrenimi mecburidir.

i) Bu Tüzük'ün uygulanması başladıktan sonra, Hükümet, genel idare


teşkilâtı'nın h e r kademesine belirli bir o r a n içinde, Mülkiye Mezunları'nı
tâyin etmeye k a r a r vermiştir. Buna göre İçişleri, Dışişleri. Mâliye Nezâ­
retlerinin üst kademe m e m u r l u k l a r ı , yani â m i r sınıfı, Mülkiye Mezunları
ile bu kademelerde başarı göstermiş kimselere aşağıdaki esasalar dahilin­
de verilecektir:
Bir yıl içinde açılan veya yeniden kurulan yukardaki me'muriyetlerin
yarısına Mülkiye Mezunları, yarısına da bu teşkilâtlarda ötedenberi çalışıp
başarı gösteren m e m u r l a r tâyin edilecektir.

ı) Mülkiye mezunları'nın atanacakları m e m u r i y e t l e r :

1 — Kaza Kaymakamlıkları;
2 — H ü k ü m e t Merkezi'ndeki Nezâretler ile İ n e r d e k i Şubelerin Müdür­
lükleri ve bunlara eşit memuriyetler, Danıştay Üye Yardımcılıkları;

( 6) Bu kayda göre Mülkiye'ye, Müslüman çocukları ile aynı hakka sâhîp olara-k Hıristiyan ve Musevî çocukları da
girebilecek; bu suretle, ilk Anayasa'mızda yer alan "Tebaa-i Osmânî Hukuk-i Beseriyye'de bilâ tefrik-i din ve
mezheb müsâvi'dîr" ilkesi uygulama alanı bulacaktır.

116
3 — Sefaret Kâtiplikleri ve Konsolos'luklar'dır.
j) (İlk) Anayasa'nın 39. Maddesi'nde bildirilen- ve memurlann terfi'lerini
tesbit eden» T ü z ü k gereğince, Mülkiyye Mezunlan'ndan Kay­
makam olanlar Valiliğe, Sefaret Kâtibi olanlar Sefirliğe ve çeşitli
nezâretlerin Şube Müdürlüğünde bulunanlar Nezâret Müsteşarlığına, Da­
nıştay Üye Yardımcıları Danıştay Üyeliğine, Sayıştay Başkâtipleri Sayıştay
üye, Dâire Reisi ve Sayıştay Başkanlığına kadar yükselmeye hak kazana­
caklar; bunların hepsi de Ayan Meclisi (Senato) Üyeliğine yükselebilecek
ler.dir.
k) Mülkiye Mezunlarından her hangi biri, bulundukları memuriyete terfi yö­
nünden haksızlığa uğrarsa idari yargı organlarında hak'kını arayacak ve
dava açabilecektir. Bu husus, Hükümetin önceden bir taahhüdü şeklinde
mezunlara verilen d i p l o m a ' lara d a yazılacaktır (7).
1)) Mülkiye Mektebi Öğrenicileri, öğretim süresince Özel üniforma giyecekler­
dir.
m) Mülkiye Mektebi'nin iç yönetimi için bir yönetmelik hazırlanacaktır.

( 7) G e n e I İ d â r e ' de, kısmî de olsa, memurlar İlk defa h u k u k î teminat'a bu târîh'de ve böy­
lece kavuşmuşlardır.

117
DERSLER,

S ı n ı f ' lana göre şöylece düzenlenmişti:

L Sınıf; (İdâdî Kısmı = Lise)


1 — Türkçe usûl-i İnşâ (Kompozisyon)
2 — Fransızca sarf (Gramer)
3 — Mükemmel ilm-i Hesap ve tatbikatı (Aritmetik)
4 — Târih-i Umumî'den Kurun-ı Ula (İlk çağ)
5 — Medhal-i Coğrafya ve Avrupa Kıt'ası (Coğrafya'ya giriş ve
Avrupa Memleketleri)
6 — Mebâdi-i Hikmet-i Tabiiyye (Fizik) ve Kimya
7 — Târih-i Tabiî'nin İlm-i Hayvanat Kısmı (Biyoloji'nin Hay­
vanlar kısmı) ve onun Çiftçiliğe (Tarıma) tatbiki (uygulan­
ması)

119
II. S ı n ı f :
1 — Türkçe Usûl-i Kitabet (resmî yazışma usulü)
2 — Fransızca
3 — Usûl-i Defterî (Muhasebe)
4 — İlm-i Cebir (2. derece denklemlerin çözümüne kadar ve
Logaritma kullanma usulü)
5 — Târih-i Umumî'den Kurun-i Vustâ (orta çağ)
6 — Coğrafya (Asya, Afrika, Amerika Avusturalya Kıt'alan)
7 — (Fizik) ve (Organik Kimya)
8 — Tersim-i Hutut (Geometri)
9 — Târih-i Tabiî'nin Nebatat Kısmı

III. S ı n ı f :

1 — Usûl-i Kitabet: Usûl-i Tesvid (Resmî yazı müsvettesi yapıl­


ması usulü)
2 — Fransızca
3 — Târih-i Osmanî: Kurun-i Âhire (Son çağ ve Osmanlı Târihi'-
nin Yakın Çağ Kısmı)
4 — Hendese-i Sathiyye ve Cismiyye (Düzey ve şekilli Geometri)
5 — Uzvî Kimya'nın Sanâyi'e Tatbikatı

IV. S ı n ı f : [Yüksek (Mülkiye) Kısım (ı) 1. Smıfl

1 — Tercüme ve Fransızca Münşeat (Kompozisyon)


2 — Mufassal Osmanlı Memleketleri Coğrafyası
3 — Etnografya yâ'ni ilm-i Ahvâl-i Akvam
4 — istatistik
5 — İlm-i Servet (Ekonomi)
6 — Mâliye Dâireleri'nin- Teşkili Usulü ve Devlet Muhasebesi
7 — Usûl-i Idâre-i Umumiyye (Genel tdâre Hukuku)
8 — Hukuk-i Ticariye ve Muâhedat-ı Ticâret (Ticâret Hukuku
ve Ticâret Andlaşmaları)
9 — Hukuk-i Milel ve Muâhedat-ı Devlet-i Osmaniye (Devletler
Hukuku ve Osmanlı Devleti Andlaşmaları)

1 — Türkçe ve Fransızca Münşeat


2 — Usûl-i Idâre-i umumiyye

120
3 — Usûl-i Mâliye ve Varidat ve tekâlif (Mâliye İlmi ve Dev­
let Varidatı ve Vergiler)
4 — Mâliye Dâireleri'nin Teşkilâtı ve Devlet Muhasebesi
5 — Devlet-i Osmaniye Kanun-i Esasisi (Anayasa)
6 — Hukuk-i Milel
7 — Smaat ve Ticâret Coğrafyası (Ticâret ve Sanayi Coğrafyası)
8 — Hukuk-i Mcdeniyye ve Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye

Programın, ileri bir görüşle hazırlandığı, genel idare mekanizmasının iyi iş­
lemesinde çok önemli rolü olacak kimselerin yetişmesi için gerekli bilgi dalları­
nın bulunduğu söylenemez. 1871'de yâni Mülkiye'nin yüksek okul hâline getirilişin­
den 6 yıl önce açılan ve Mülkiye ile kuruluş amaçları aynı olan Paris Siyâsî İlim­
ler Serbest Okulu'nun ilk Programını (8) incelediğimizde bu Okul Ders Programı'-
nın çok ileri bir görüşle hazırlandığını anlıyoruz. Söz konusu noksanın farkına
varılarak bir kaç yıl sonra, ilerde göreceğimiz gibi, derslerde büyük gelişme mey­
dana getirilmiştir.

( 8) Encyclopedia Brİtanica; Paris's School of Political Sciences, Maddesi.

121
ÖĞRETMENLER Bu D ö n e m ' d e " M ü l k i y e M e k t e b i
H e y ' e l - i M u a l l i m i n ' i" derslerin
aylık ve yıllık s a a t l a n , öğretmenlerin m a a ş l a r ı şöy­
lece düzenlenmişti :

MÜLKİYE MEKTEBİ DERSLERİYLE MÜDERRİSLERİ'nin LİSTESİ'dîr.

Senevi Aylık Yıllık


Derslerle Müderrislerin Ad ve Unvanları
Maaşı Maaşı Ders Saati

28800 2400 144 Usûl-i Mâliye Muallimi Saadetlû (Portakal)


Mihail Efendi Hazretleri;

28800 2400 144 Usûl-i İdare ve İlm-i Servet Muallimi Saa­


detlû Ohannes Efendi;
9600 800 180 Fransızca Muallimi Mösyö Tamizye;
12000 1000 144 Mecelle Muallimi Faziletlû Settar Efendi;

19200 1600 144 Hukuk-i Ticâret ve Hukuk-ı Düvel Muallimi


Saadetlû (Aii) Şahbaz Efendi Hazretleri;
9600 800 72 Usûl-i Fıkh Muallimi İzzetlû Zihnî Efendi;
7200 600 72 Hıfzıssıhha Muallimi İzzetlû İlyas Efendi;

12000 1000 72 Etnografya Muallimi İzzetlû Aristokles


Efendi,
12000 1000 72 İlm-i Hukuk Muallimi Hallaçyan Efendi;

7680 640 72 Kozmoğrafya ve Hisâb-ı Nazarî ve Hendese


Muallimi Miralay İzzetlû Şükrü Beyefendi;

22200 1850 288 lârih-i Umumî ve Osmânî Muallimi İzzetlû


(Mizancı) Murad Beyefendi;

9600 800 180 Fransızca Muallimi Rif'atlû Terziyan Efendi;

6000 500 72 Usûl-i Defterî Muallimi Rif'atlû Vicin Efendi;

14400 1200 144 Coçjrafiyay-ı Sınaî ve istatistik Muallimi


Saadetlû Abdurrahman (Şeref) Beyefendi
Hazretleri;

13200 1100 144 İlm-i Nebatat Muallimi Atufellû (Hekimbaşı)


Salih Efendi Hazretleri;

10200 850 144 Coçjrafiyay-ı Umumî ve Osmanî Muavini


Binbaşı Rif'atlû Ali Tevfik Efendi;

13200 1100 144 İlm-i Hayvanat Muallimi Kaymakam (Yar­


bay) İzzetlû Hüseyin Remzi Bey;
11400 950 216 Fransızca Muallimi Saadetlû Recâî Efendi
Hazretleri;
10800 900 21G Cebir ve Müellesat Muallimi Yusufyan
Efendi;

12200 850 144 Kimya-i Uzvî ve Madenî Muallimi Nişan


Efendi;
(Devamı 12i. sf.'dadtr)

122
1 Mart 1877 (= 14 Safer 1294) günlü Arz Tez­
İLK MÜDÜR, k e r e s i ' nde :
BİNA VE AÇILIŞ 11
Tevsi' buyruhnuş olan Mekteb-i Mülkiyye'-
ye vüs'atli (yeterli) ve muntazam bir dâirenin tahsisi lüzumuna ve D â r ü ş ş e •
f e k a ' nuı hem Mülkiye Mektebi ittihazına ve hem de şimdiki şâkirdâmm
istiab'a kifayeti tahkik buyrulduğuna mebni bunun devâir-i lâzıme'sinin Mekteb-i
mezkûr'a tahsisi ve Erkân-ı Harbiye Mirlivalarından saadetlû Ali Nizami Paşa, ehli­
yet ve usûl-i idâre-i mekâtibe vukufu cihetiyle Mektebi mezkûr Nezâretine (Müdür*

127
Iüğüne) tâ'yîn buyrulduğundan me'muriyetinin i'lânı ve Nâzır-ı mumaileyhin taht-ı
riyasetinde olmak üzere hemen erbâb-ı vukuftan mürekkep bir komisyon teşkil
olunarak Mekteb-i mezkûr Nizâmnâmesinin Yedinci Maddesine tevfikan Mekteb-i
Sultani Talebe-i müntehiyesinden ( s o n sınıf öğrenicilerinden) ve fesholunıan kadim
Mekteb-i Mülkiye ve Mahrec-i Aklanı Talebesinden ve hâriçten şerâit-i kabulü is-
bat edenlerin müdekkikâne imtihanlarına mübaşeret olunarak Mekteb-i mezkûr'a
alınmaları ve muallimlerin intihabının Nâzır-ı mumaileyhe havalesiyle Nizamnâ-
me-i Dâhilî'nin ve Mekteb Programının sür'at-i tertibi zımmnda iktizây-i hâlin ifâ
ve Mekteb-i mezkûr'a kabule istihkakları tebeyyün edecek talebenin hi Uun-ı imi i-
hanmı müteakip resm-i küşâdın (açılış t ö r e n i ' n î n ) Vükelây-i Fiham (Bakanlar
K u r u l u üyeleri) Hazarâtı mevcud bulundukları halde Huzur-i Fâiz'ün-nûr-i Pâdi-
şâhi'de icra olunması- «...." teklif edilerek :

1 — Dârüşşefaka Binası, hem kendi h e m Mülkiye öğrenicilcrini alabilecek ge­


nişlikte olduğundan burasının Mülkiye Mektebi'ne de tahsisi;

2 — Okul yönetimindeki başarıları bilinen K u r m a y Tuğgeneral Ali Nizamî


Paşa (9) M ü l k i y e M e k t e b i N a z ı r ı unvanıyla Mü­
dürlüğe atandığından, adı geçen'in Başkanlığında hemen bir K o m i s ­
y o n kurularak;

a) Okul Tüzüğü'nün 7. Maddesi uyarınca :


aa) Mekteb-i Sultânî'nin (Galatasaray Lisesi'nin) son- sınıf öğrenici­
lerinden ;
bb) Hâriç'den;
cc) Lağvolunan Eski Mülkiye Mektebi öğrenicilerinden;
çç) Mekteb-i Aklâm öğrenicilerinden isteyenlerin g i r i ş s ı ­
n a v l a r ı ' r.-ın yapılarak kayıt v e kabul işlemlerinin ta­
mamlanması;
b) Öğretim üyelerinin seçilmesi;
c) Mülkiye Mektebi Dâhili Nizamnâmesi'nin h a z ı r l a n m a s ı ;

3 — Yukarda sayılan işler biter bitmez H ü k ü m e t üyelerinin de h a z ı r buluna­


cağı bir Tören- ile bizzat Pâdişah'ın MüJkiye'yi açıp öğretime baş­
lanması için izin isteniyordu .

Teklif târihinden üç gün sonra 4 Mart 1877 günlü T e z k e r e ile :

" Zikrolunan Dârüşşefeka mukaddema (evvelce) ıashâb-1 hayr'ın (hayır


sahipleri'nin) ianeleriyle Eytâm-ı Müslimîn'in ( M ü s l ü m a n Yetim Çocukların) ter­
biye ve tâ'limlerine mahsus olmak üzere te'sis ve küşâd olunarak elhâletühazihı
derunundıa leylî ve nehâri ikiyüzü mütecaviz ( a ş a n ) fukara eytamı mevcud olduğu
gibi sene be sene teksiri (çoğaltılması) dahi nizâm'ı icâbından bulunmasiyle şâ-

( 9) Ali Nizâm? Paşa, Mülkiye Müdürlüğünden Önce, Abdülaziz zamanında Paris'te açılan O s m a n l ı M e k t e
b I ' nin Müdürlüğünü yapmıştır.

128
kirdânı t e k e s s ü r e d e c e k olan Mekteb-i Mülkiyyo'yi Istlab edetni-
yeceğine ve maahaza Dârülfünun'da şimdiki Mekteb-i Mülkiyye'ye mahsus o>an
Dâire beheri seksener nefer şâkird (öğrenici) alacak iki dershane ve bir odayı
müştemil ve her tarafa semt ve civar olup buna yeniden bir salon ilâvesiyle de
matlub hâsıl olacağı Şûrây-ı Devlet'ce tahkik olunmuş ve ol suretle yapılacak Sa-
lon'un ber keşîf masarifinin istizanı müteallik bayrulan İrâde-i Seniyye-i Hazreti
Pâdişâh! mucibince Maârif Nezâreti'ne havale kılınmış ise de Mektebin şimdiki
Dâiresi birinci ve ikinci sene alınacak şâkirdân için kâfi olduğuna mebni ilâve
olunacak bina lüzumu görüneceği vakit tanzim ve inşâ ettirilmek üzre Mekteb-i
mezkûr'un yine Dârülfünun'da küşadı " na izin i s t e n m i ş ; gerekçe aynı günlü İ r â d e
ile uygun b u l u n d u ğ u n d a n Mülkiye'nin yine eski yerinde öğretime başlaması kesin­
leşmiştir. Böylelikle Dârüşşefeka Binasından vazgeçilmiş; Türbe yanında, şimdi
Kız Lisesi olan. önce Darülfünun, sonradan Dârülrnua!limîn (Erkek öğretmen
o k u l u ) olan Maârif Nezâreti Binâsı'nda bir dâire Okul'a tahsis edilmiştir.
B u günlerdedir ki, Türkiye'de ilk P a r l a m e n t o ü y e l e r i Seci­
ni i bitmiş; 19 Mart 1877 (-=4 Rebi ül-Evvel 1294) Pazartesi günü (10) ezanı saat
2.30, zevali saat 8.5l'de Meclisi M e b ' u s a n açılmıştır. Abdülhamid Hân,
Mülkiye Mektebi'ne verdiği değeri v e önemi M e c l i s 'i Açış Nutku'nda:
" Cülûs'umuzrfon beri işbu intihâb-ı me'murîn maddesi'nin ehemmiyetini
takdir eylediğimizden masarifi (giderleri) Hazine-i Hassa'mızdan tesviye olunmak
üzere bir M e k t e b i mahsus te'sisiyle idâre-i umumiye için me'mur yetiştir­
meyi tasmin eyledim (kesinlikle k a r a r l a ş t ı r d ı m ) . Bu Mekteb'in evvelce i'lân olun­
muş olan Nizamnâme-i Esâsîsi'nden (Anatüzüğü'nden) dahi ma'lum olacağı veçhiy­
le, Mekteb-i mezkûr şâkirdânı idare ve politika me'muriyetlerinin en büyük derecâ-
tına kadar kabul olunacak ve bun'ıar tebaamızın mezhep istisnası olmayarak her
sınıftan alınıp, terakkileri derece-i ehliyet'e göre olacaktır." (11)

(10) Bak. : İzahlı Osmanlı T â r i h i K r o n o l o j i s i ; İsmail Hami Danİşmend; 1955; 4. C.j 298. sf. " M a h m u d Celâleddin
Paşa'nın M i r ' a t - i H a k i k a t ' i n d e b u açılış, 2 Rebİ ül-Evvel 1294 olarak gösterilen H i c r î târih i k i gün h a t a l ı ­
d ı r ; Rahmetli Hakkı T â r i k Us'un " M e c l i s - i M e b ' u s a n " adıyla yayınladığı Meclis Z a b ı t l a r ı ' n ı n başında R u m î
t a k v i m gününün '*7 M a r t " yerine " 6 M a r t r a rastladığı gösterilmesinde d e b i r g ü n ' l ü k yanılma v a r d ı r . Ç ü n k i , ] 9 .
Asır'da Efrencî ve Rumî t a k v i m l e r arasındaki f a r k 13 değil 12 gündür. İbn ül-Emin Mahmud Kemâl'in "Son
Sadr-ı-â'zamlar"ının 617. sayfasındaki E f r e n c î " 2 0 M a r t " t â r i h i d e 1 gün i l e r i ' d i r . "
Rumî y ı l hesabıyla Halk arasında "93 Meclisi" adıyla d a anılan ilk M e c l i s - i M e b ' u s a n ,
Dolmabahçe Sarayı'nın eskiden "Divan-ı Hümâyun M a h a l l i " denilen M u 8 y e d e (Tören) salonunda açılmış
ve ondan sonra da- Meb'usan ve Â'yan Dâiresi yapılan eski D a r ü l f ü n u n Binâsı'nda t o p l a n m ı ş t ı r . 2. M e ş r u t i y e t ' i n
ilk M e c I i s ' i olarak da k u l l a n ı l a n bu Bina sonraları İstanbul Adliye Sarayı hâline g e t i r i l m i ş ; 1930'da
yanmıştır.
İlk M e c l İ s - i M e b ' u s a n Reisliğine meşhur Ahmed Vefik Efendi (sonradan Paşa) tâ'yin edil­
miştir.
A ç ı l ı ş g ü n ü , murassa' (elmas, y a k u t , z ü m r ü d gibi taşlarla i ş l e n i p süslenmiş) muhteşem Osmanlı Tahtı Sa-
l o n ' u n batı tarafına k o n u l m u ş ; H ü k û m e t ' i teşkil eden Nazırlar, büyük d i n a d a m l r a ı , A'yan ve Meb'usan Meclisi
ü y e l e r i , yüksek r ü t b e l i askerî ve m ü l k î şahıslar, Hıristiyan Patrikhânesi ve Hahamhane m e n s u p l a r ı , yabancı e l ç i
ve b ü y ü k e l ç i l e r ayakta, U n i f o r m a ' s ı n t n üstüne siyah bîr pelerin giyen Sultan A b d ü l h a m t d ' İ k a r ş ı l a d ı l a r . Alkışlar
arasında Taht'a o t u r a n Pâdişâh'ın solunda kardeşlerinden (1909'da Pâdişâh o l a n ) Veliahd Reşad ile Kemâleddin
Efendi'ler yer a l m ı ş t ı . A b d ü l h a m i d , e l i n d e k i n u t k ' u Sadrâzam E t hem Paşa'ya, o da (sonradan Sadrfizam
o l a n ) Mâbeyn Başkâtibi K ü ç ü k Said Bey'e (sonradan Paşa) v e r d i . Said Bey tarafından okunan N u t k - i Hümâyun'-
un y a r ı m saat sürdüğü söylenir.
( 1 1 ) Bak. : 1293 Meclis-i Meb'usan Zabıt Cerdesi; Hakkı T â r i k Us; 12. sf., 1. st.

129
N u t k ' u n bu kısmına Meclis-i Âyan'da :

" Memâlik-i vâsiat ül-mesâlik-i Şahaneleri, menâbi-i lâtuhsa servete ve


tebaa-i Mülükâneleri her türlü istidâd ve kaabiliyete mâlik olmakla taraf-ı p ü r şe-
ref-i Şehriyârilerinden idare ve politika m e m u r l a r ı n a menşe' olmak üzere Mekteb-i
m a h s u s teşkil buynılduğu misillû sair u l û m ü fünûn-i nâfia'dan dahî suhûlet-i inti­
şârı zımnında taraf taraf dâr'üt-tahsil'Ier tertibiyle mekâtib-i mevcudenin teksirine
ve ahâli'nin vesâit-i tâ'Iim ü terbiyeleri'nin tezyidine i'tinâ ve dikkat ve menâbi-i ser-
vet-i tabüyye'nin işletilmesine ve teşebbüsat-ı husûsiye'nin teshiline l ü m n ı e t buyral-
dukça bu günkü gün âsâr-ı i'mar'dan hâl'i ( m a h r u m ) olan yerlerde bi-Iutfüıî Taalâ
az vakitte evbâb-ı refah ü mâ'muriyyet m e y d a n a gelir ve efkâr-ı ihtilâfkârî ve bihu-
zûrî m a k a m ı n d a vifak (uygunluk) ve emniyet görülür. İşbu semerât-ı hasenenin
/aman ı iktitâfma cânib-i eşref-i H ü m â y û n l a r ı n d a n ne derece intizar b u y r u i u r ise
Tebaa-i Şahaneleri dahî o r ü t b e muntazır ve m ü t e r a k k ı b olur " (12) cevabı;

Meclis-i Meb'usan'da da :

" Her smıf m e m u r i n i yetiştirmek niyyet-i hayriyyesi ile m a s a r i f i Hazine-i


Hassa-i Şahâneleri'nden tesviye o l u n m a k üzre bir Mekteb-i m a h s u s te'sisi ile Nizam-
nâme-i Esasisi mucebince bu Mekteb-i feyz-mekseb'e Tebaa-i Şahâneleri'nin mezheb
istisnası olmayarak her sımf'dan d u h u l edilip o r a d a n çıkacak Şâkirdân'ın idare ve
poütika memuriyetlerinin e n büyük derecatına k a d a r kabul olunacakları İ r â d e
ve tebşir buyrulmus olduğundan dolayı vecibe-i teşekkürün ifâsına m ü s a r a a t ede­
riz " (13) cevabı verilmiştir.

İlk yıl yalnız 1. ve 4. sınıflar'tn açılması kararlaştırıldığı cihetle o r t a y a çözüm­


lenmesi gereken bir mesele çıkıyordu. Bu mesele :

" Bu sene Mülkiye Mektebinin Birinci ve Dördüncü sınıflan k ü ş a d oluna­


r a k Birinci sınıfa mekteb-i rüşdiye m ü n t e h i ş â k i r d â n ı derecesinde i m t i h a n veren­
lerin ve Dördüncü Sınıfa dahi Mekteb-i Sultanî Şahâdetnâmeli telebesiyle o n l a r de­
recesinde imtihan verebileceklerin a l m m a s ı m u k a r r e r olmasıyle şu hâle nazaran
mekâtib-i rüşdiye'nin mafevkinde ve Mekteb-i Sultanî'nin m a d u n u n d a b u l u n a n ka­
dîm Mekteb-i Mülkiyye Şâkirdanı'nın derece-i tahsiline nisbetle Dördüncü Smıfa
bittabi kabul o l u n a m a y ı p yalnız birinci sınıfa girmeye m u h t a r iseler de bu Sımf'­
d a n ziyâde ders g ö r m ü ş bulunanların açıkta kalmamaları..-*..." için Ali Nizamî
Paşa'nın Başkanlığında kurulan K o m i s y o n ' un bir k a r a r vermesi isteni­
yordu.

Aralarında Sakızlı Ohannes ( s o n r a d a n Paşa), sonradan Maârif N â z ı n oLan Se­


lim Sabit ve m e ş h u r Türkçü Ali Suâvî Efendilerin bulunduğu özel ve geçici Komis­
yon, bu mesele h a k k ı n d a da 14 Rebi ül-Evvel 1294 (= 31 M a n 1877) günlü oturu­
munda :

(12) Bak. : 1293 Meclis-i Meb'usan Zabıt C e r i d e s i ; H a k k ı T â r i k Us; 14. sf., 2. s».
(13) Bak. : 1293 Meclis-i Meb'usan Zabıt C e r i d e s i ; Hakkı Târik Us; 19. sf., 1. st.

130
"...... Nizamnâme-i Esâsî İle Şıırây-ı Devletlin müzekkeresi mucibince M e k t e b i
Mülkiyye beş sene üzerine küşad olunacağından ve Nizamnâme-i Esâsî'nin Doku­
zuncu Maddesinde gösterilen xılûm ve fünûn'a bakılınca Birinci Sınıf derslerinin
mekteb-i rüşdiye'nin mafevkinde olması icab edeceğinden herhangi m e k t e p d e n olur­
sa olsun lâıakal mekâtib-i riişdiye sınıf-ı m ü n t e h i derslerinden imtihan verecek şa-
k i r d â m n m â r u z z i k r beş sınıftan birinci sınıfa kabul o l u n m a l a r ı muktazay-i masla­
h a t t a n ve M e k t e b i Sultânî'den bâ ş a h a d e t n a m e çıkan talebe ise Mülkiye Mektebi­
nin Birinci ve İkinci ve Üçüncü sınıf derslerini orada g ö r m ü ş olmalariyle bunların
dahî Dördüncü Sınıfa alınmaları unıur-ı tabîiyye'den görülmüştür- Ancak Mekteb-i
mezbûre ilk senesi yalnız elli nefer şâkird alınması Nizamnâme-i Esâsî'de m ü n d e r i ç
ise de berveçhi m â ' r u z bu sene ilci sınıfın küşâdına mecburiyet hâsıl olduğuna ve
bu iki sınıfa kabul olunacak ş a k ı r d a n m i k d â r m ı n ziyâde veya n o k s a n olması mual­
lim ve şâire masarifinin tezayüd veya t e n a k u s u n u istilzam etmiyeceğinden fazla
salifü'I-beyan sınıflara h a d d i nizamîsi dâhilinde olarak ellişer nefere k a d a r şâkird
alındığı t a k d i r d e gelecek yıl küşâd olunacak sınıflara m u t t a r i d bir dâire-i salime
dâhilinde mikdâr-ı kâfi talebe dahî yetiştirilmiş olacağına mebni m e z k û r iki sını­
fın hemen küşâdına ekseriyet-i â r â ile k a r a r verilmiş....." dir.
22 Rebi ül-Evvel 1294 (= 6 Nisan 1877) günlü Sadrazamlık tezkiresi ile, herbiri
ayrı ayrı çözümlenmiş meselelerin son İrâde'si alınmak üzere Pâdişâh'a sunuldu.
Tezkire'ye verilen v e tekliflerin Onaylandığı bildirilen İ r â d e H a m i ş i ' nde:

"Mâ'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir k i ;

Reside-i dest-i ta'zim olan işbu tezkire-i Sâmiye-i Sadâretpenâhileriyle mel-


fufâtı manzûr-ı Âlî-i Hazret-i Pâdişâhı b u y r u l m u ş ve Mekteb-i m e z b u r u n (Mülki-
ye'nin) Dördüncü ve Beşinci Sınıflan Mekteb-i Sultanî Sınıf-ı Mühtehî Şâkirdâniy-
le bu şâkirdân'ın derecesinde i m t i h a n vereceklere m a h s u s olrmasıyle Mekteb-i
Mülkiyye'ye şâkird yetiştirmek içün başka bir mahrec'in v ü c u d u n a lüzum olmayıp
Nizamnâme-i Esâsî'de kadîm Mekteb-i Mülkiyye ile Şûbe-i İ'dâdiyye'sinin ve Mah-
rec-i Aklâm'ın lağvı m u h a r r e r olması dahî bu m ü t a l â a y a mebnî o l d u ğ u n a ve fakat
siyâk-ı hâl'e (işin gidişine) n a z a r a n Mahrec-i Aklâm'ın bir m ü d d e t d a h a devamı­
na lüzıun ve hacet göründüğüne binâen Aklâm memuriyyetleri (dâire kâtiplikleri)
içün Mekteb-i Mülkiyye Nizâmnâmesinin tâ'yin ettiği kavâid dâhilinde ketebe ye­
tiştirilinceye k a d a r m e z k û r Mahrec-i Aklâm'ın ibkaasıyle gerek k a d î m Mekteb-i
Mülkiyye'nin ve gerek a n ı n dâhilinde olan ve Mekteb-i Mülkiyye İ'dâdisi tâ'bir olu­
n a n Şû'benin lağvolunması ve b u n d a n bir kaç ay evvel Maârif Nezâretinden min-
gayr-i r e s m i n verilen Defter'e (Bütçe'ye) n a z a r a n zikrolunan Şube-i İ'dâdiyye'nin
Müdîr ve Muallimini ile hademesinin şehrî (aylık) yedibin sekizyüz yirmiüç ku­
ruş maaşları olduğundan b u n u n senevî'si olan d o k s a n üç bin sekizyüz yetmişaltı
kuruş Mekteb-i Mülkiyye'nin muhassasât-ı kadîmesi (eski ödeneği) olan sâlif'ûLzîkr
elli bir bin yüz yirmi kuruş'a zam o l u n a r a k yekûnu b u l u n a n yüz k ı r k d ö r t bin dokuz-
yüz doksanaltı k u r u ş m ü c e d d e d e n (yeniden ek o l a r a k ) tahsisi iktizâ ettiği (gerek­
tiği) beyan o l u n a n d ö r t y ü z k ı r k iki bin ikiyüz k u r u ş t a n tenzil edilip b a k î ikiyüz
d o k s a n yedi bin iki yüz dört k u r u ş u n Tahsisât-ı Seniyye'den ifrâziyle (ayrılması,
kesilmesiyle) şehrî'sine (aylığına) isabet eden akçanın m a h be-mah ( a y ve ay)
Mâliye Hazinesi'nden Mekteb İdaresine verilmesi ve Mektebin Ders cetveli gaze­
telerle ilân edilerk ilk sene içün küşad olunacak birinci ve d ö r d ü n c ü sınıflardan
D ö r d ü n c ü Sınıf erbabının Mekteb-i Sultanî Müntehi (son) sınıf Şâkirdâniyle on­
ların derecesinde i m t i h a n verenlerden ve Birinci Sınıfa dâhil olacakların dahî
mekteb-i rüşdîye m ü n t e h i şâkirdâniyle kezâlik onların derecesinde i m t i h a n veren­
lerden hemen tefrik ve kabulü için iktizây-ı hâl'in müşarünileyh Ali Nizâmı Paşa
ile bilittifak serian icrasının Maârif Nezâreti'ne havalesi müteallik b u y r u l a n İrâ-
de-i Seniyye-i Cenâb-ı Cihan-bâni nıantuk-ı cehlinden olarak evrâk-ı melfufe savb-ı
âlî-i Hidîvîlerine iade kılınmış olmağla olbabta e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-

emr'indir. 22 Receb 94 (= 2 Ağustos 1877)" denilerek b ü t ü n teklifler kabul edilip


kesinleşmişti.

132
26 Rebi ül-ewel 1294 (= 10 Nisan 1877) günlü Takvim-i Vekaayi'de görülen:
"Mekteb-i Mülkiyye-i Şahanenin bitevfik-i Taalâ yakında küşâdı m u k a r r e r ol­
masıyla Nizamnâme-i Esasisi ahkâm-ı celîlesince Mekteb-i m e z k û r için bu sene
Mekteb-i Sultanî ve kadim Mekteb-i Mülkiye ile Mahrec-i Aklâm ve mekâtib-i şâi­
re ş â k i r d â n ı n d a n ve h â r i ç t e n mâlûm'ül-aded talebe alınacaktır.
M e k t e b i Mülkiye'ye kabul olunacak talebenin sin'ni (yaşı) 18'den aşağı ve 35
den yukarı olmayıp mâni-i h i d m e t olacak e m r a z d a n salim bulunduğu tıbben mu-
s a d d a k olacak ve bir cinayet ve cünha ile m a h k û m ve sui ahval ile m ü ş t e h i r ol­
madığına d â i r şakirdin yedinde m e n s u b olduğu Dâire-i Belediye veyahut Patrik­
h a n e d e n ve H a h a m h a n e tarafından tasdiki hâvî ş a h a d e t n a m e bulunacaktır. Şera­
it ve evsâf-ı mezkûre'yi hâiz b u l u n a n talebeden, Mekteb-i Sultanî'den ş a h a d e t n a m e
ile çıkanlar ve yahud mekâtib-i şâire veya hâriçten Mekteb-i Sultanî şâhâdetnâ
meli ş â k i r d â n m derecesinde i m t i h a n verenler Mektebin Dördüncü Sınıfına ve lâa
kal mekâtib-i rüşdiyenin m ü n t e h i derslerini görüp imtihan verebilen talebe Bi
rinci Sınıfa alınacaklardır. Dördüncü Sınıf için kabul olunacak talebenin imti
hanları Şehr-i Nisanın 4. Pazartesi g ü n ü n d e n itibaren Şehr-i m e z b u r u n 14. P e r
şembe günü a k ş a m ı n a k a d a r C u m a ve Pazar günlerinden m a a d a h e r gün saat

133
6'dan 10'a değin mahsusan teşkil olunan Komisyon hazır olarak Mekteb-i Sul­
tanî Dâiresinde ve 1. Sınıfa alınacak şâkirdlerin imtihanları dahi Şehr-i
mezkûrun 2. Cumartesi gününden 14. Perşembe günü akşanuna kadar Cuma ve
Pazar günlerinden maada her gün saat 6'dan 10'a karîıar yine Komisyon-ı mah­
sus huzurunda olarak Dâire-i Maârif'de icra olunacağı.,.." n a d â i r r e s m î
i l â n üzerine s e ç m e s ı n a v l a r ı yapılmış v e D ö r d ü n c ü Sınıfa 13,
Birinci Sınıfa 50 öğrenici kabul edilmiştir.

Gerekli b ü t ü n hazırlıklar t a m a m l a n m ı ş ve 1 Aralık


A Ç I L I Ş 1877 (= 25 Zilkaade 1294) Cumartesi günü (14) ya­
pılan T ö r e n v e a r k a s ı n d a n İlm-i Servet (Eko­
nomi, Mâliye) Müderrisi Saadetlû O h a n n e s Efendi'nin a ç ı l ı ş
dersi ile Aziz M ü l k i y e ' miz, yüksek öğretim müessesesi o l a r a k
ikinci defa Büyük Millet'imizin hizmetine giriyordu.

2 Aralık 1877 (= 20 Teşrin-i Sâni 1293/26 Zilkaade 1294) günlü B a s i r e t


G a z e t e s i ' nde A ç ı l ı ş T ö r e n i :
"Taht-ı himâye-i maârif sermâye-i Hazret-i Mülkdâri'de olarak te'sis buyrul-
muş olan Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne'nin dünkü Cumartesi günü resm-I küşâdının
icra olunacağım yazmıştık.
Yevm-i mezkûrda Maarif-i Umumiyye Nâzın Devletlû Kemâl Paşa (15) Hazret­
leri ve Meclis-i Kebir-i Maârif-i Umumiyye Reisi Atûfetlû (Hekimbaşı) Salih
Efendi Hazreleri ile sair bâ'zı zevât-ı fiham ve Hey'ât-ı Maârif Âzâ ve Me'murîn-i
kiramı ve Mekteb-i Mülkiye Nâzın ( M ü d ü r ü ) Saadetlû Ali Nizamî Paşa Hazretleri
ile Vekilleri (Muavini) Erkân-ı Harp Binbaşılarından Rif'atlû Cemâl Beyefendi ve
Muallim Efendiler ve şâir icâb eden zevat hazır bulunduktan halde ihtiyar olu­
nan s;. i î-i muteyemmende resm-i küşâdı bilicrâ, Şâkirdân'a hitaben müşarünileyh
Kemâl Paşa Hazretleri canibinden zîr'de ( a ş a ğ ı d a ) sureti münderiç nutk-i âlî irâd
buyrulmuş ve Şâkirdân-ı mumaileyhim canibinden dahî kezalik sureti zîr'de mu-
rakkam teşekkürnâme'yi şâkirdan'dan pek selis Mehmed Hâmid Bey kıraat edüp
akıbinde ( P a d i ş a h ı m çok y a ş a ! ) gülbank-ı celîli, bülend-âvaz ile tizkâr ü tekrar
kılınmıştır; bunu müteakib Dârül-maârif Müdîri Faziletlû Hacı Ahmed Efendi
müessir bir dua ederek resm-i küşâd'a hitam verilmiştir.

Cenâb-ı Nâsır-ı Hakikî bu Cem'iyet-i feth ü küşâdı bâis-i yümn ü mes'adet


ve müstelzim-i enva-ı feyz ü gaalibiyet buyursun.

(Maârif) Nâzır-ı (Kemâl Paşa) müşarünileyh Hazretlerinin nutk-i âlîleri sure­


tidir:

(14) 1954'de yayınladığım " M ü l k i y e T â r i h i ve M ü l k i y e l i l e r " adlı kitabımızın 39. sf.de bu t â r i h i b i r zühul sonucu 25
Zilhicce 1294 (= 4 Aralık 1877) şeklinde y a z m ı ş t ı m . Bu büyük yanlışlığa pek h a k l ı ve tabiî o l a r a k k ı y m e t l i Ta­
r i h ç i Rahmetli Faik Reşid Unat, E ğ i t i m H a r e k e t l e r i Dergisi'nin (Mayıs/1955) 5 . sayısı'nm 3 1
sf.nda işaretle tenkid e t m i ş t i . Rahmellİ'ye o t â r i h t e v e r d i ğ i m sözü burada yerine getirmekten hususî b i r sevinç
duyarak, kusurumun bağışlanmasını d i l e r i m .

(15) Kemâl Paşa, Şehzadeliği sırasında A b d ü l h a m i d ' e Edhem Paşa ile b i r l i k t e Fransızca Öğretmenliği de y a p m ı ş t ı r .

134
Efendiler!

Velinimet-i bîminnettimiz, Şehriyar-ı maârif-perver ve Pâdişah-ı Mâ'deletküs-


t e r Efendimiz Hazretlerinin ycvm-i mes'ud-i cülûs-i H ü m â y u n l a r ı n d a n beri ehas-
s-ı mekıaasıd-ı celîle ve akdem-i âmâl-i Seniyye-i Mülkdârîleri, zîr-i tabiiyyet-i cihan
kıymet-i mülûkânelerinde bulunan kâffe-i ehâlinin istihsal-i esbâb-ı saadeti ve
Vatanımızın iktisab-ı intizam ü mâ'muriyyetidir. Tafsil ü isbatdan vareste olduğu
üzre her türlü saadet-i hâlin vesîle-i husulü maârifdir. Binâen-alâzâlik maârif-1
u m u m i y y e h e r şeyden ziyâde rehin-i i'tina-i m a â l i ihtivayı Cenab-ı Şehriyârî*
dir. Mülkümüz'de maârifin enva' ü aksâm-ı muhtelifesi h a k k ı n d a şimdiye kadar
sarf-ı h i m m e t t e k u s u r o l u n m a m ı ş ise de Memleketimizin ihtiyâcât-ı maddiyye ve
mâneviyyesine vâkıf ve memâlik-i mütemeddine'nin vâsita-i terakkiyyâtı olan husû-
s a t m Memleketimizde tatbikına m u k t e d i r a d a m yetiştirecek b i r m e k t e b te'sisi
madde-i mû'tenabihası henüz cilveger-i merâyây-ı h u s u l olmayıp bu d a h i "El-umûru
m e r h u n e t ü n bi-evkatihâ" ( = işler vaktine bağlıdır) medûlunce asr-ı meali hasr-ı
Hazret-i Şâhâne'ye kalmıştır. İşte bu günkü günde kâffe-i masarifi taraf-ı eşref-i
Şahanelerinden tesviye b u y r u l m a k üzere küşâdı hakkında keramet fermây-ı s ü n û h ü
s u d u r olan İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı üzerine açılan işbu Mekteb-i feyz-
m e k s e b o ihtiyac-ı hakîki üzerine mebnidir.

Şöyle bir irâde-i lûtf-âdenin hizmet-i tenfizinde b u l u n d u ğ u m d a n dolayı ken­


dimi b a h t i y a r addeylerim. Binâenaleyh cümlemize vâcibe-i zimmet-i hamiyyet ü
ubûdiyyet olan dûay-ı devam-ı ömr-i şevket-i Hazret-i Zıliullâhiye b i r k a t daha
muvazabıat ( d a i m a dua) etmekliğimiz lâzım geleceğini i h t a r ve beyan ile Mekteb-i
Fünûn-i Mülkiye'nin küşâdını ilân ederim. Cenâb-ı Yezdan bu te'sis-i Cehlin
âsâr-ı hayriyyesini m ü ş a h e d e ile cümle ebnay-ı Vatan'ı m e s r u r ve k â m u r a n bu­
yursun, â m i n !

ŞÂKİRDÂN'ın TEŞEKKÜRNÂMESİ

Cenâb-ı hayr'ül-fâtihîn bi-hürnıeti suret'ül-fâtiha, Şehinşâh-ı Cihan Velini'-


met-i bi-imtinan Pâdişâhımız Efendimiz Hazretlerini serîr-ârây-ı şan ü şevket ve
h e r k â r d a mazhar-ı tevfikat ü n u s r e t buyursun, â m i n !
İbtidây-ı rûz-i fîruz-i cülûs-i H ü m â y u n l a r ı n d a n beri Devlet ve Milletin ihyasını
iakdem ü akdes-i â'mâl-i al'ül-âl b u y u r a r a k bu maksad-ı celîl-i Şahanelerinin esbâb-ı
tahsiliyyesinin teshil ü tekmil-i emr-i m e b r û r u n d a lütfen diriğ-i atıfet ü inayet
buyurmuşlardır.
Nutk-i Sâmi-i Hazret-i Nezâretpenâhilerinde beyan buyrulduğu veçhile i'mâr-ı
m e m â l i k h e r halde mâ'muriyyet ve servetin esbâb-ı mûcibesi bilinip o n a tevfik-i
m u a m e l e edilmedikçe hâsıl olamayacağına ve b u n u bilmek ise bir çok funun ü ulû­
m u n tahsiline vabeste olacağına mebnî me'murin-i mülkiyye ve sâireye bir menşe-i
feyz-i m e b d e olmak üzere taht-ı himâyet-i feyz menkabet-i Mülûkânelerinde ola­
r a k işbu Mekteb-i Mülkiyye'nin küşâdını e m r ü ferman b u y u r m u ş l a r d ı r .

135
Nasıl minnetdar olmayalım ki böyle bir gaileli zamanda, böyle bir Hey'at-ı
Âliyenin huzuru sâmîsinde resm-i küşâdın icrasıyla mazhar-ı iltifat olduk. Bu
inâyat-ı celile-i Şehriyârînin bihakkın edây-ı şükr ü mahmideti kaabil olamayacağın­
dan her zaman vird-i zebanımız olan "Pâdişâhım çok y a ş a ! " duây-ı icabet ikti­
zasını, her bir azm-i Hümâyûnunda bin feth ü zafere muvaffak buyurmaian
ed'iye-i hayriyyesi ile tekrar tizkâr edelim." şeklinde yayınlanmıştır.
Tören'e Pâdişah'ın ve Sadrâzam'ın katılmayışı dikkati çekmektedir. Bunun
sebebi, 24 Nisan 1877 (= 10 Rebi ül-Evvel 1294) Salı günü, Rus Çarlığının Osmanlı
Jmparatorluğu'na karşı ilân ettiği ve Halkımız'ca (93 H a r b i ) .diye adlandırılan ve
E r z u r u m ' d a N E N E HATUN'lara, Plevne'de GAZİ OSMAN PAŞA'lara T ü r k Kahra-
manhğı'nıra en güzel örneklerini verdiren SAVAŞ'ın, o günlerde b ü t ü n şiddeti ile
devam e t m e k t e olmasıdır.

Mülkiye, bu dönem'de de Maârif Nezâreti'ne bağlı olarak ö ğ r e t i m i n e devam


eömiş; bu bağlanış, ilerde de göreceğimiz gibi, 1915'deki k a p a t ı 1 ı ş ' a
k a d a r devam etmiştir.

Açılışın birinci yılında, kayda değer her hangi b i r değişiklik o l m a m ı ş ; a n c a k


13 Haziran 1878 (= 1 Haziran 1294/12 Cumâd al-Olâ 1295)'de Mülkiye Mektebi Na­
zırlığı unvanı Müdürlük'e çevrilip Ali Nizâmı Paşa Mekteb-i Sultânı (Galatasaray Li­
sesi) Müdürlüğüne, ayni yer Müdürü ve Mülkiye Mektebi Coğrafya-i Sınaî ve İs­
tatistik Muallimi (Saadetin) A b d u r r a h m a n Şeref Beyefendi de Mülkiye Mektebi
Müdürlüğüne getirilmiştir.

Burada, Mülkiye için çok önemli bir noktaya değinmek lâzımdır:


Şimdiye k a d a r a n l a t m a y a çalıştığımız işler, yerinde b i r deyimle, Mülkiye'nin
zarfını veya dışkabuğunu teşkil etmektedir. Bu kabuğun veya dış görünüşün
altında buLunan bir öz vardır ki, adına Mülkiye Ruhu denilen, Yurd'/umuzun, Bü­
yük Milleti'mizin b e k a ' sı yönünden bu öz üzerinde çok titizlikle d u r m a k
gerekir.
Bir asır'dan beri Memleket dertleriyle y u ğ u r u l m a k t a olara ve Yurd'un lâyık ol­
duğu mutluluk düzeyine ulaşması için hiçbir fedakârlıktan k a ç ı n m a y a n bu kudsî
öz'ün m i m a r ı hiç şüphe yok ki, adının başına m ü b a r e k .kelimesinin pek
yakıştığı A b d u r r a h m a n Ş e r e f E f e n d i ' dir. C e n n e t -
m e k â n ' in 16 yıllık M ü d ü r l ü k ve M ü d e r r i s l i k d ö n e m i n d e Mülkiye, m ü s b e t
ilim ve düşünüşün, fazîlet'im, o l g u n a d a m olma gibi değişmez
h a y a t d ü s t u r l a r ı ' nın bir çeşit kaynağı idi. H e r türlü s a r s ı n -
t ı ' 1ar, gerçekden büyük y a r a d ı 1 ı ş ' lı bu aziz Türk Çocuğu'nun yük­
sek meziyetleri ve ileri görüşlülüğü karşısında Mülkiye'ye z a r a r veremez şekle
hemen giriverdi. Buna göre, A b d u r r a h m a n Şeref, yalnız M ü l k i y e l i ' nin
büyük h o c a s ı değil, bir o k a d a r d a Mülkiye'nin M â ' n e v î K u r u ­
c u s u ' dur. B u husus, büyük v e eşsiz K u r t u l u ş Z a f e r i ' nden
sonra, Mülkiye Kuruluşu'nun 63. y ı l d ü n ü m ü n d e İ s t a n b u l d a b u l u n a n Mülkiyeliler

136
tarafından o zaman T.B.M.M. i s t a n b u l Meb'usu A b d u r r a h m a n Ş e r e f e çekilen Tel-
graf'da, çok anlamlı olarak, şöyle belirtilmiştir:

"Me'zunin-i Mülkiye Cemiyeti (Şimdiki Mülkiyeliler Birliği) Reis-i Fahrisi Üs-


tâd-ı müfahhamımız A b d u r r a h m a n Şeref Beyefendi Hazretlerine;

Muazzam ve Mübeccel Üstadımız, Kânun-ı Evvel'in 4. günü, Mektebimizin (Mül-


kiye'nin) 63. devr-i senevi-i teessüsüne müsadifti. Bu m ü t e y e m m e n ve mes'ud gün­
de şükürgüzar evlâd ve ahfad-ı faziletiniz (faziletinizin t o r u n l a n ) Mektep'de top­
landılar. Şeref-i v ü r û d u n u z a iki saat m u n t a z ı r o l d u k t a n sonra a r a m ı z d a buluna-
m a m a k l ı ğ m ı z d a n mütevellid hiss-i mahrumiyeti sineye çekerek ifâsına başladığımız
Merâsim-i Tes'idiye sırasında söz a l a n l a r d a n bir hafidzâde-i irfanınızın hitabesi
u m u m me'zunînin hakk-ı âlî-i üstâdânelerindeki hissiyatına an s a m i m tercüman
olduğundıan şâkirdan-i mâ'rifetinizin ş ü k r a n ve i m t i n a n l a r m m Üstâz-ı Efhamîlerine
h e m a n aynı kelimelerle r e f ve iblağına müttefikan (bildirilmesine oy birliğiyle)
k a r a r verildi :

Ey dünyanın m a d d î ve mânevi b ü t ü n mes'udiyetlerinin fevkinde b a h t i y a r ve


b e r h u r d â r büyük a d a m ! . Sen b ü t ü n bir neslin, h a t t â mütevâlî b i r kaç neslin Ho­
cası, hocalarının hocalarının üstâzı, cedd-i mecîd-i irfanısın. Hangi m ü b a r e k ana*
d a n ne müessir ve ne m ü s t e c â b b i r duây-ı hayr aldın. Ve k ü n b i l i r İ n d a l l a h mak­
bul hangi fi'l-i hayrı işledin ki bugün iklim-i ilmin saltanatı ile fazilet ü mâ r rifet-i
ü m m e t i n hilâfetini şahsiyyet-i m u h t e r e m e n d e c e m ' etmek gibi büyük b i r mazhariye­
te e r m i ş b u l u n u y o r s u n . Vatanımızda, Anadolu'da, h a t t â târihi m u k a d d e r a t ı n biz­
den ayırdığı yerlerde Irak'da, Suriye'de, Arnavutluk'ta idâre-i mülkiye, meârif, me-
kâtib-i i'dâdiye, dârülmuallimîn ve dârülmuallimat müesseseleri ve mekâtib-i ibtı-
dâiye hep senin telâmiz-i irfanının ma'rifetiyle te'sis edilmiştin Senin m u k a d d e s
ve mübeccel, n u r â n u r varlığında ne k a d a r u z a k l a r a inşia' ve ittisa' eden b i r be-
reket-i n u r ve ziya var ki şark-ı karib (yakındoğu) memleketlerinin b ü t ü n münev­
ver tabakaları, h a t t a o k u r yazarları, senin ya taleben, ya talebenin talebesi yahud
da onların şâkirdlerinin şâkirdleridir.

Ne m u a z z a m bir mazhariyettir ki Hâlîk-i levh ü k a l e m Nur-i Ahmedî'yi Nesl-i


İ b r â h i m e m u k a d d e r kıldığı, Asyada Türk Saltanatları Oğuz K a r a H â n evlâdına
müyesser olduğu gibi T ü r k Eli'nin harsı inkişâfına, T ü r k Ldâre-i Mülkiyesinin sa­
lâh ve t e k e m m ü l ü n ü hazırlayan eller de Senin zürriyet-i irfâmnıa m e v ' u d d u r . Se­
nin ııanı-l mübeccelin bize, tahsilimiz için emekler sarfeden, bister-i mevtinde
(ölüm düşeğinde) talebesini i m t i h a n e t m e k vazifesini m''al-memnûniyye ifâdan
geri d u r m a y a n , bu Mekteb'de kürsi'de ders verirken c a n veren hocalarımızı, Atıf
Bey, E k r e m Bey, Hacı Zihnî Efendi, Murad Bey, Nail Bey, Baban-zâde İsmail H a k k ı
Bey ve m e r h u m l a r ve daha rahmet-i H a k ' k a intikal eden diğerlerini b ü t ü n eızze-i
irfanımızı (bilgimizin e r m i ş kişilerini, azizlerini) yâd ve takdis e t t i r m e k t e d i r . Sizle­
r i n göz n u r u d ö k e r e k feyzbâr kıldığınız bu menba'-i zülâl-i nıâ'rifeti, emsâl-i sabı­
kası görülen müessif tecâvüzlere rağmen, k u r u t m a m a ğ a ve onu ebediyyen payidar

137
olacak veçhile muhafaza etmeye b ü t ü n Mülkiyeli ensâl-i irfanınız ahd ü p e y m a n
etmişlerdir.
Yarım asra yakın bir z a m a n a âid aziz h a t ı r a t ı , k ı y m e t d â r a n ' a n â t ve semere*
dâr hidematı ile m u k a d d e s bir mâ'bed-i irfan o l a n Müessesemizin k a d r ü kıyme­
tini bugün Vatan ve Millet lehülhamd takdir eylemekte ve Mülkiyeli evlâd-
l a r m a mükâfat-ı saiylerini diriğ etmemektedirler. Millî Mefkure u ğ r u n d a k i mücâ-
hedâta can ve başla iştirak eden Mülkiyelilerin en güzidelerine en m u ' t e n â vilâ-
yât-i müstahlasamızın idâre-i mülkiyeleri tevdî edilmiştir. İ s t a n b u l Teşkilât-ı Mül­
kiyesini tensika çalışanlar da yine bizlerdendir. İçtimâ-ı ahirde hâzır b u l u n a n ev­
lâdın, Mektebimizin m a d d e t e n dahî tarsin-i mevki-i ve te'min-i istikbâli hususla­
rını kemâl-i ehemmiyetle m ü z â k e r e ettiler. Ve içlerinden biri. Dâhiliye Vekâleti
Müsteşarı Münir Bey Oğlunuz sevgili Müessesemizin eski yuvasına iadesi içün
suret-i müessirede çalışmağı teahhüd eyledi.
Senin eser-i irfânm olan bu Müessese-i âlîye, mazisi ile Memlekete en şâmil ve
m ü s m i r hizmetleri edâ eylediği gibi istikbaliyle de Vatanımız'da Hâkimiyet-i Millî-
ye'nin istikrarı için en rasîn ve m a k b u l bir istinadgâh olacaktır.
Ünvan-i şeref-nişanını tâc-i ibtihac (sevinç tac-ı) olarak başlarında taşıyan ve
her tarafta ibcal ve t e k r i m (yüceltme ve saygı) ile yâd ettiren Mülkiyeliler sâye-i
feyzinde bugün bu yüzden şâd ve müftehirdirler. Te'sis4 celilinin a l t m ı ş ü ç ü n c ü
devr-i senevisini i d r â k ederken ey b e r h u r d â r ! . . ve bahtiyar ihtiyar!., hepimizden genç
olan gönlün şen ve hoşnud olsun; s ü r ü r ve iftihar ile dolsun. Tezayüd-i ö m r ü
afiyetini Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak'dan b ü t ü n samimiyet-i kalbleriyle t a z a r r u ' ve
niyaz eden Mülkiyelilerin en > aslılarından en gençlerine ve pek k a d î m (eski) me'-
zunlarından bu sene Mektebe dâhil olanlarına k a d a r kâffesi Senin m ü b a r e k el­
lerini, eteklerini öperek Senden hayır dua dilerler. Onlarm mütevazı* ve nâçiz gö­
nüllerinde Senin mâ'nevî fakat hakikî atebe-i felekmerteb'ene yükselen h ü r m e t ve
tâ'zimlerini lütfen kabul et ve Annen S a n a ne ulvî b i r teveccüh-i k a l b ile d u a et­
ti ise Sen de Mülkiyeli Çocuklarına ve Torunlarına, Vatana hayırlı hizmetlerinde
muvaffak olmaları için öyle duâ e t ! Muhterem üstâz.
5 Kânun-i Evvel 38 (= 5 Aralık 1922)
Me'zunîn-i Mülkiye Cem'iyyeti Reisi
(Mülkiye 1309/127 Mezunu Ali Seydî) "

" A b d u r r a h m a n Şeref Efendi'nin bâis-i muvaffakiyeti, tecrübeye m ü s t e n i d b i r


vukuf ile hareket etmesi idi. Mektebin şeref ve haysiyetini k o r u m a k için kendi
rahat ve huzurunu feda ile çalışırdı. Bilhassa muallim i n t i h a b ı m a gösterdiği taas-
sub ve müşkilpesentlik sayesinde, İ'dâdî Sınıflarından Son Sınıfa k a d a r bilcümle
derslerin tedrisine Memleketin en güzide simaları getirilmişti. Bir k a ç istisna'-
d a n sarf-ı nazar, Asrın en yüksek ulemâsı Mekteb-i Mülkiye Kürsîlerinde idL Hey r -
et-i î d â r e ise, m ü t e m a d i y e n çalışan, vazifeşinas b i r takım zevat idi ki b u n l a r ı n
hey'et-i mecmuasının te'siri altında talebe vekar ve haysiyyet sahibi b i r zümre-i
nâciye olmuşlardı. — M e r h u m u n kendi tâbiri veçhile— Şakırdan Efendiler...

138
Bizzat sarf ettiği mesâi sayesinde, istihsal eylediği (elde ettiği) bu netice-i
mes'ude ile Mülkiye Ailesi a r a s ı n d a bir peder hissini veren M u h t e r e m Müdür,
maiyyeti o l a n me'nıurlarına karşı da hiç laubali oimıamakla beraber gayet sevim­
li i d i ; onların h e r birine derecelerine göre m u a m e l e eder, kimseyi kırmazdı.
Talebeye karşı da müşfik bir peder olup o n l a r a " M o l l a ! " diye h i t a b eder ve
tekdir, tevbih esnasında dahî kat'iyyen fena bir kelime kullanmazdı.
Bizzat okuttuğu T â r i h ve sair derslere talebe en büyük şevk ve heves ile ko­
şarlar; ders esnasında onun takririne ders, nasihat, imtisal, hikâye, teşvik vel­
hâsıl genç b i r fikre ilkah edilmesi (aşılanması) lâzım gelen ne varsa hepsi gi­
rerdi.
Jurnalcilik ile Mekteb ve medreselere velhâsıl tehzib-i içtimaiyyeye âid ne ka­
d a r müessese varsa b u n l a r a musallat olan bir çok adamların Mekteb-i Mülkiye
için de m a z a r r a t ika'ına çahştiklıarını d u y a r isek de, A b d u r r a h m a n Şeref Efendi'-
nin vekar ve sükûnet-i şahsiyesi ve hüsn-i idaresi bu gibi fenalıklara m e y d a n ver-
dirmemişti.
M e k t e b i n , Sultan H a m i d ' i n te'siskerdesi o l m a k itibariyle Taht-ı Himâye-i
Hazret-i Mülûkâne'de bulunduğunu bilen j u r n a l c ı l a n n öyle sellemehüsselâm taıar-
ruz edememeleri ve h a k i k a t e n de nrucib-i m u â h a z e bir hâl z u h u r u n a Müdürün
m e y d a n b ı r a k m a m a s ı , b u r a d a tahsilin sâkinâne cereyanını te'min etmiştir.
Filhakika a r a d a b i r iki vak'a, hilâf-ı m u t a t bâzı arkadaşların h ü s r a n ı m mucip
olmuş ise de, bu, Mekteb İdâresinin t e s â m u h u n d a n (hoşgörürlüğünden) değil, an­
cak a l â k a d a r l a r ı n pek ihtiyatsızca hareketlerinden teyellüd e t m i ş t i r " (16).
A b d u r r a h m a n Şeref Efendi, bu vasıflarına, devrin ilim ve kemâl bakımından
en değerli şahsiyetleri olan Hazine-i Hassa Nazırlarından Portakal Mihail Paşa,
Ticâret Nazırlarından Sakızlı Ohannes Paşa, Recâi-zâde E k r e m Bey, Tarihçi Mu-
r a d Bey, Şûrây-ı Devlet Reislerinden Said Bey, Tabiiyyundan Saıd Bey ve Hekim­
başı Salih Efendi gibi m ü m t a z kimselerin öğretim b a k ı m ı n d a n çok değerli ça­
lışmalarını d a k a t a r a k M ü l k i y e R u h u denen v e varlığını zamanımıza
k a d a r koruyup tesirlerini bir asırdan beri Türk Vatanı'na ifâ edilen M ü l k i ­
y e l i H i z m e t l e r i ' nde gösteren ruhu y a r a t m ı ş t ı r . B u pek m u h t e r e m
hocaların talebe üzerindeki tesirleri, Kitabın H â t ı r a l a r Kısmı'nda o devri yaşamış­
ların- kaleminden en samimi ifadelerle öğrenilmektedir.

Okul'un b u d ö n e m i n d e öğretim'in temeli T ü r k R u h u , m ü s b e t


i l i m , b a t ı z i h n i y y e t i ' n e dayanıyordu.
Başlangıç'da, özellikle, Sultan Abdülhamid H â n d a bu cihet üzerinde çok ti­
tizlikle d u r m u ş ; hiçbir fedakârlıkdan kaçınmamıştır.
Abdülhamid Hân'ın Mülkiye'ye olan özel ilgisini, Mezunlar'm Yurd hizmetine
büyük değer verip u m u t bağladığını b u r a d a belirtmek, Târih'e karşı ödenmesi
gerekli bir borç'dur. Bu değer veriş ve u m u t ıbağlayış sebebiyledir ki, 32 yıl 7 ay

( 1 6 ) Bak. : Abdurrahman Şeref E f e n d i ; Efdâlüddin ( T e k i n e r ) ; İstanbul, Halk Matbaası; 1927; 13. - 14. sf.

139
27 günlük Saltanat'] süresince Mülkîye'nin n o k s a n ödeneklerini kendi tahsisatın­
d a n karşılamış; 2 . Meşrutiyet'den sonra Abdülhamid'i " h â l " ' edenler Mülkiye var­
l ı ğ ı ' nın önemini kavrayamayıp, M e ş r u t i y e t i n daha alkışlan kesilmeden,
1915'de, uğraştıkları P o l i t i k a ' nın ilmini öğreten Müessese'yi kapatmış­
lardır.
Gerçekden "2. Abdülhamid 1908 inkılâbında tacı ve tahtı sarsılarak hayatı bi­
le tehlikeye düştüğü sırada, kendisinin, Kanun-i Esâsi'ye taraftar, Meşrutiyetin
tatbikine heveskâr ve Mekteb-i Mülkiye'yi fikirleri hazırlamak maksadıyla a ç m ı ş
olduğunu halka bildirmek için Şeyh'ül-islâm Cemâleddin Efendiyi çağırarak onun
yanında yemin etmiş ve şu sözleri söylemiştir:

— Bidâyet-i cülusumda, Kanun-i Esâsi'yi Milletin henüz kaabiiiyeti olmadığı­


nı ihtar edenlere rağmen, kendim ilân etmiştim. Muahharren Rusya (1877) Muha­
rebesi zuhur etti. Esnây-ı Harpte Talebe-i Ulûm Meclis-i Meb'usana müracaatla
metâlib-i gayr-ı münâsibede bulundular. Bu hâl ile Meclisin devamı Devletçe dâi-i
mahzûrat olacağını anladığımdan Kanun'un bahşettiği selâhiyete binâen suret-i
muvakkatede tâ'tile mecbur oldum... Muahharen birkaç defa küşâd etmek niyetin­
de bulunduğum hâlde maniler zuhur etti. Maazâlik, Mülkiye Mektebi gibi ter­
biye-! efkâra hadim olacak müessesatı vücuda getirmekle istihzar-ı kaabiliyete ça­
lıştım. Bu defa gösterilen arzuy-ı umûmîden, o kaabiliyetin husulünü istidlal ede­
rek Vükelânın Kararı'na intizar etmeksizin Meclis-i Meb'usan'ın küşâdım İrâde
ettim. Siz Şeyh'ül-islâm'smız. İşte huzurunuzda kasem (yemin) ediyorum; Meşru­
tiyeti hiç bir zaman ref ve iptale tasaddi etmeyüp devam-ı merlyyetini bizzat
iltizam ve Saltanat'da bulundukça muhafazasına sâ'y ve ikdam ile bu meslekten
inhiraf etmeyeceğime vallahi, billahi ve tallahi, diye eyman-ı müekkede ityan
(yemin) ettikten sonra siz de bu yeminimi maalkasem ahâliye tebliğ ediniz. İn-
şâallah Cuma günü düvel-i muazzama süferâsını (Büyük Devletlerin Elçilerini)
da dâ'vet ederek bu babdaki azm ve niyetimin k a t i olduğunu devlet-i metbuala-
rma tebliğ etmelerini tavsiye ile bütün Avrupa'ya te'minât-i siyâsiye vereceğim."
(17) demiştir.
Bundan da anlaşılacağı üzere, Abdülhamid hayatının en kritik ânında, 33 yıl­
lık icraatının başına Mülkiye Mektebini alarak, ona, hakikaten büyük önem ver­
diğini belirtmiştir. Rahmetli Sami Evrenosoğlu, 29 Nisan 1947*de yaptığımız ikin^
ci konuşmamızda bu önemli noktayı da belgeleyecek bir hâtırasını n a k l e t m i ş ve:

"Berlin Kongresinde Devlet'e mühim hizmeti sebkeden ve son devre-i hayatın*


da Şûrây-ı Devlet Mülkiye Dâiresi'nde Baş-azâ ve Mütercim-i Evvel-i Pâdişâhi olan
Aleksandr Kara Todori Paşa ile bir kaç kere beraber bulunup kaleme aldığı
Fransızca resmî takrirlerin Türkçesini yazdığımdan, aramızda hususiyet hâsıl
olmakla, Müşârünileyhden târihî malûmat alarak istifâde ederdim.

(17) f/ak.: Hâtırat-ı Siyâsiye; Seyh'ül-islâm C e m â l e d d i n : Istanbu 1 Havakimyan M a t b a a s ı ; 1336, 7. sf.

140
Bir gün, Padişah Abdülhamid ile Müşarünileyh ( K a r a t o d o r i P a ş a ) görüşür­
lerken, ilân-ı hürriyet'ten sonra Sadâret'de bulunan Mülkiye Mezunlarından Hakkı
Paşa'yı, Pâdişıah takdirle sena etmiş ve müteakiben, hârici ve idâri me'muriyetleri
kamilen Mekteb-i Mülkiye Mezunları işgal ettikleri zaman Memleketin iyi bir
devreye gireceğini; söylemiş olduğunu" a n l a t m ı ş t ı r .
Bu iki h â t ı r a bile Abdülhamid'in Mülkiye'yi islâhen ve özel tahsisat ayırarak
açısındaki iyi niyetini göstermeye yeter b i r belgedir. Meşhur j.urr.alcıların b ü t ü n
iftira ve hezeyanlarına rağmen, Mülkiye'yi hal'ine k a d a r yaşatması ve asla ka­
p a t m a teşebbüsüne girişmemesi iddiamızın başlıca delillerindcndir.
Bu esaslara göre çalışmalarına devam eden Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e , yeni­
den açılışının ikinci senesi olan 1878'de, sınıf noksanı sebebiyle, mezun veremedi.
Ancak, sözü geçen yıl, t e k r a r Birinci ve Dördüncü Sınıflara öğrenici kabul edil­
d i ; sınıf kadrosu da L, 2., 4., 5., olmak üzere düzenlendi; yalnız Üçüncü Sınıf nok­
san kaldı.

3 1 T e m m u z 1879 ( — 1 3 Şaban 1296) günlü V a k i t G a z e t e s i ' nin


2. sayfası'nın 3. - 4. sütunlarında, 1879 - 1880 Ders Yılı için yapılacak seçme sınav­
ları h a k k ı n d a şu İlânı g ö r ü y o r u z :

" Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne'ye, gelecek sene-i tedrisiyye için talebe almak
vakti hulul eylediği (geldiği) cihetle Mekteb-i mezbûr'a dâhil olacak talebenin
her hafta Cumartesi ve Pazartesi ve Perşembe günleri Mekteb-i mezbûr İdâresi'-
ne müracaatla isimlerini kaydettirmeleri iktiza eder. Duhûl imtihanlarına Ağus-
tos-i Rumi'nin Birinci Çarşamba Gününden itibaren başlanarak her Çarşamba
günü icra olunacaktır.
Mekteb-i Sultâni'den Şahadetnamesi olanlar bilâ imtihan (sınavsız) 4. Sınıfa
kabul olunduğu gibi zîrde muharrer (aşağıda yazılı) Programda gösterildiği üzere
talebenin vereceği imtihana göre İkinci ve Üçüncü ve Dördüncü sınıflara dahî
talebe kabul edilir.

Duhûl (giriş) İmtihanı :

Birinci Sınıfa girmek için :

Türkçe Kavârd ve Usûl-i İnşâ ( G r a m e r ve Yazı); Fransızca Kıraat ( o k u m a )


ve Gramer; Târîh-i Umumî, IKurun-i Ülâ (ilk çağlar) Kısmı]; Coğrafya, Mukad­
d i m e ile m u f a s s a l a n Avrupa Kıt'ası; Hesab-ı Nazarî ve Tatbikatı; Hendese (Ge­
ometri);

İkinci Sınıfa girmek için:

Türkçe Usûl-i Kitabet; Fransızca; Târih-i Umumî [Kurûn-i Vustâ; ( o r t a çağ­


lar) Kısmı] Coğrafya, Kıtaat-ı şâire; Cebir; Hendese; Hikmet-i Tabiîyye (fizik)
ve Kimya;

141
Üçüncü Sınıfa girmek için:
Türkçe Edebiyyat; Fransızca; Târih-i Umumî Kurûn-i Ahîre (Son çağlar)
Kısmı; Cebir ve Müsellese t ( T r i g o n o m e t r i ) ve Mesaha Ameliyyatı; Fizik; Kimya;
İlm-i Hayvanat ve İlm-i Nebatat (Biyoloji); Usûl-i Defterî ( M u h a s e b e ) ;

Dördüncü Sınıfa girmek için:


Fransızca Tercüme ve İnşâ; Memâlik-i Osmaniye'nin Mufassal Coğrafyası;
İstatistik; Etnografya; Jeoloji; İlm-i Servet; Usûl-i İdâre-i Umumiye ve İdareye
Müteallik Mevad; Usûl-i Mâliye ve Varidat ve Tekâlif; Medhal-i Hukuk; Hukuk-ı
Medeniyye, Hukuk-ı Tabiîyye ( H u k u k Felsefesi);

Beşinci Sınıfa girmek için :


Fransızca Tercüme ve İnşâ; Sanayi ve Ticâret Coğrafyası; Hukuk-ı İdare,
Usûl-i Mâliye, Hukuk-ı Ticariye ve Hukuk-ı Milel ve Muâhedât; İlm-i Servet" ders­
lerinden s ı n a v geçirmeleri gerekmekteydi.

Burada iki nokta dikkati çekmektedir :


Birincisi, Miilkiye'ye giriş şartlarının zamanına göre çok ağır o l u ş u d u r . Bu
cihet Okul'un, seçkin talebe yetiştirmesi hususundaki titizliğini gösterir. Gerçek­
ten, açıldığından bu güne k a d a r b u n a bağlı k a l ı n m ı ş ; idâdî ve liselerin yetiştirdi­
ği en bilgili mezunlar alınmıştır. Mülkiye'ye giren seçkin öğrenici, h e r devirde
en ileri bilim ve disiplin verileriyle kafasını n u r l a n d ı r m ı ş ; Okul'u bitirince omuz­
larına yüklendiği â m m e hizmetlerini bu bilgi n u r u aracılığıyla en- iyi şekilde ba-
şarmışdır. Fikrimce, Mülkiyeli'nin hayat'taki başarısının birinci s ı m n ı burada
a r a m a k lâzımdır.

İkinci n o k t a , Mülkiye'de, açıldığından beri, Yurd için en gerekli, çağ'ın iste­


ğine en uygun bilim dalları'nın- okutulmasıdır. Öğretilenler arasında Etnografya,
Asâr-ı Atîka (arkeoloji) dersleri gibi h e r çağ'da lüzum ve önemini kabul e t t i r e n
derslerin bulunuşu bile Okul'u, en kuvvetli bilgi silâhlariyle d o n a t m a k isteği hak­
kında yeter fikir vermektedir. Vatanımızın, asırlar boyu çeşitli medeniyet ve hars'-
lara sahne olan t o p r a k l a r üzerinde olduğunu, yer üstündeki târihî eser ve anıtlar
k a d a r toprak altında da p a h a biçilmez eski medeniyet hazinelerinin saklı bulun­
duğunu düşünürsek, o zamanki Okul İdarecilerinin bu dersleri koymaktaki ileri ve
mükemmel g ö r ü ş ü n ü takdirle, hayırla a n m a k vicdanî bir görev olur. Bu bilgiler­
den m a h r u m olarak, Devlet Mekanizmasında yer alan idâreciler'in bilgisizlikleri
yüzünden Yurdumuz'da yabancıların gizli veya izinli olarak yaptıkları kazılardan
elde edilen milyonlar kıymetindeki eserler bu gün- Avrup-a ve Amerika müzelerini,
şeref hâleleriyle süslemektedir. Berlin Müzesi'ndeki Pergamos Mabedi ile British
Museum'da sekiz Galeri'yi d o l d u r a n ve 1874'de İngiliz Arkeologu Yüzbaşı Befor'un
Antalya'nın Kaş İlçesi Kınık Köyü dolaylarındaki Xantos Harabesinde yaptığı
kazı'dan elde edilenleri hatırlamak dahi iddiamızı çözümlemeye yeterlidir. Kaldı-
ki, bu çeşit bilgiden yoksun olmanın zararı yalnız arkeoloji'ye âit işlerde kendini
göstermekle k a l m a m a k t a d ı r :

142
Bir millet'in üzerinde yaşadığı ve adına Y U R D denen toprağın manevî
mülkiyet belgesi, o t o p r a k için dökülen şehid kanı, maddî tapu delili de toprak
ü s t ü n d e hars'ı teşkil eden sosyal müesseselerle, medeniyet'i temsil eden târihî
eserlerdir. Yetişen kuşak'lar San'at Târihi, Arkeoloji ve Etnografya bilgisinden
ve bu bilginin verilmesine esas olan fikir'den habersiz oldukları içindir ki, millî
varlığımızın canlı ve m u h t e ş e m tanıkları târihî anıt'larımız, san'at eserlerimiz
bilgisizliğin, mefkûresizliğin, vurdumduymazlığın, adamsendeciliğin sonucu, yok
olmaya yüz t u t u m u ş ; pek ç o k l a n da kaybolup gitmiştir. Son yıllarda "sar/at-ı
1
mutâcle ' hâline gelen eski eser h ı r s ı z il ı ğ ı ve k a ç a k ç ı l ı ğ ı re­
zilce d ü ş ü n ü ş ü n , millî ş u u r yoksunluğunun acı sonucudur.

Yüksek Okul olarak açılışının ikinci yılında, Mülkiye'de, 27 Ağustos 1878 gü­
nü, mevcut iki sınıfın genel sınav'Ian yapılmış ve derece alarak sınıflarını geçen
(Efendiler) için ilk defa Okul Binasında Armağan Dağıtım Töreni (Tevzi-i Mü­
kâfat Merasimi) yapılmıştır. Bu tören'de Şûrây-ı Devlet Reisi Arifi Paşa-zâde Alî
Paşa, Maârif N â z ı n Münif Efendi, Ticâret N â z ı n Ohannes Efendi hazır bulun­
muşlardır. Mülkiye M ü d ü r ü A b d u r r a h m a n Şeref Efendi, bu vesile ile yaptığı ko-
nuşma'da :

".... Mektebin müddet-i tahsiliyesi beş senedir. Fakat şimdiki halde 4. ve L


Sınıflar mevcud olup talebenin mevcudu 62 kişiden ibaret ise de sınıflar yavaş
yavaş açıldıkça talebenin dahî o nisbette artacağı bedîhîdir.... Mektepten madde­
ten olunacak istifadeden m a a d a m â ' n e n dahî bir büyük faide görülecektir. Şöyle
ki, tedris olunan u l û m ve tiinun-i mütenevviadan (çeşitli bilim ve ilimlerden)
Lisân-ı Osmanî'de m ü k e m m e l kitap ve risaleler olmadığından Mektebe (Mülkiye'
ye) tâ'yin buyrulan Muallim Efendiler eshâb-ı k u d r e t ve istitaat ve erbab-ı meleke
ve m a h a r e t t e n olmakla tâ'lim ettikleri (öğrettikleri) dersler Mektebce sırasiyle
cem' ve tertip o l u n a r a k bu veçhile mekâtib-i âliye için dahî kütüb-i lâziıne (lüzum­
lu kitapLar) hâzır oluyor..." diyerek, Mülkiye'nin o devirde yüksek öğretim ku­
r u m l a r ı n ı n kitap sıkıntısını da gidermeye çalıştığım açıklamıştır (18).
Bu konuşmamdan aynı z a m a n d a bu gün yüksek okul ve fakültelerimizde oku­
tulan pek çok bilimlerin Türkiye'ye, Mülkiye vasıtasıyla girdiği ve o çağ'da bu
bilim d a l l a n n d a otorite olan kişilerin Okul'a öğretmen olarak alındığı anlaşıl­
m a k t a d ı r . Yüksek Kısımda o k u t u l a n İlm-i Hukuk, Usûl-i Mâliye, İktisad, Usûl-i
îdâre-i Mülkiye (İdare Hukuku) dersleri için Avrupa'dan profesörler getirilme­
sine dâir i r â d e çıkmış ise de bunların getirtildiklerini bildiren ne b i r resmî bil­
diriye ne de Okul'daki M e m u r ve Müderrislere verilen maaşların kaydedildiği
(Maaşat Defteri)nde bu hususta bir kayda rastlanmıştır.

( 1 8 ) Bak. : Vakit Gazetesi; 26 Şaban 1295; 1. sf., 2. st.

143
Mülkiye bu dönem'de ilk mezunlarını 1879'da vermiş­
YÜKSEK DÖNEMİN tir. Toplamı 13 olan bu mezunlara, 14 Ağustos 1879
İLK MEZUNLARI (— 24 Şaban 1296) Çarşamba, günü yapılan- Toren'le
diplomaları dağıtılmış; Tören'de Başvekil (19) Ârifî Ahmed Paşa ile Nazırların
bâzısı b u l u n m u ş ; derece alanlara a r m a ğ a n ' lar verilmiş; Maârif Nâ­
zın Münil Efcndi'nin Okul'u metheden bir konuşması ile Tören sona e r m i ş t i r (20).

B u dönem'de d i p l o m a şekli şöyleydi (21)

(19) Bu târih'de Sadrâzamlara B a s v e k İ I deniyordu.

( 2 0 ) Bak. ; Takvim-İ V e k a a y i ; 26 Şaban 1296 (=s 14 Ağustos 1879); 1. s f „ 4. st.

(21) Bu d i p l o m a M ü l k i y e 151/1303 (1887) mezunu Rahmetli Mehmed E m i n Yeniçay'a âit o l u p , f o t o k o p i s i oğlu Sayın
O r d . Prof. Dr. Fâlıir Yeniçay tara-fından l ü t f e d i l m i ş t i r .

144
ı

145
Mezunlardan ve açık olan kaymakamlıklara a t a n a n [10/1295 (1879)] Hasan
Tahsin, [11/1295 (1879)] Mehmed Kâmil ve [13/1295 (1879)] Osman (sonradan
Paşa) Efendiler, 5 Aralık 1879'da Cuma günü Sultan Abdülhamid t a r a f ı n d a n ka­
bul edilerek iltifatda b u l u n u l m u ş ve ü ç ü n e de Beşinci Rütbe'den N i ş â n - ı
O s m â n î a r m a ğ a n edilmiştir (22).

10 Ekim 1879 Perşembe günü Şûrây-ı Devlet Âzâsı'ndan Edip ve Ş â i r Recâi-zâ-


de Mahmud E k r e m bey, Mülkiye Edebiyat-ı Osmânî Profesörlüğüne a t a n m ı ş (23);
31 Aralık 1879 ( = 1 8 Teşrin-i Evvel 1295/16 M u h a r r e m 1297) da o çağın ünlü
E t n o l o k ' l a r m d a n ve Mülkiye'nin Osmanlı Coğrafyası ile Etnografı Profesörlerin­
den Dr. Mortman İstanbul'da vefat e t m i ş ; Fransız Katolik Mezarlığına gömül­
müştür.

Yine ilk mezunlardan ohıp Mülkiye'yi Birincilikle bitiren ve Mâbeyn ( S a r a y )


Kâtipliğine a t a n a n [3/1295 (1879)] Hüseyin Kâzım ile [9/1295 (1879)] (sonradan
paşa olan) Ragıp, [1/1295 (1879)] Mehmed Hasib. [2/1295 (1879)] M e h m e d Reşid,
[4/1295 (1879)1 Agop Mikagiyan, [5/1295 (1879)] Arşaver Tıngıryan, [6/1295 (1879)]
J a k Namyas, 17/1295 (1879)] Sarrafyan Efendilere 10 Şubat 1880'de Beşinci Rüt­
be'den birer M e c i d î N i ş a n ı verilmiştir (24).

1879 - 1880 Ders Yılı başında "Nizâmnâme-i E s a s i " gereğince 3. Sınıf da açıl­
m ı ş ; böylelikle b ü t ü n sınıflar t a m a m l a n m ı ş ve dersler de h e r smıf için- şu esasa
göre düzenlenmiştir:

İ ' d â d î (Lise) K ı s m ı

1. Sınıf Dersleri
îlm-i Hesafo; Târih-i U m u m î ; Coğrafya-i Umûmî; Kavâid ve Kitâbet-i T ü r k î ;
Fransızca;
2. Sınıf Dersleri
Târih-i U m u m î ; Coğrafya-i U m u m i ; Fransızca; İnşâ-i Türkî; Kimyâ-i Mâ'denî;
Cebir; Hendese; Hikmet-i Tabiiye (fizik); îlm-i H e s a b ;
3. Sınıf Desleri
Târih-i U m u m î ; Edebiyât-ı O s m â n i ; Hikmet-i Tabiiye; Kimyâ-i Uzvî; Müsel-
Iesat; îlm-i Nebatat; İlm-i h a y v a n â t ; H e n d e s e ; Fransızca; Cebir;

Y ü k s e k K ı s ı m (MüLkiyye Kısmı)

4. Sınıf Dersleri
Târîh-i Osmanî; Etnografya; Usûl-i Mâliye, Usûl-i î d â r e ; İlm-i Servet; Coğraf­
ya-i Sınaî; Fransızca; Kozmoğrafya; Coğrafya-i O s m â n î ; Usûl-i Defleri; Hukuk-i
Medeniye;

{72) Bak. : Vakit Gazetesi; 21 Zilhicce 1296; 24 Teşrin-i Sâni ( K a s ı m ) 1295, 6 Kânun-i Evvel ( A r a l ı k ) 1879; Nu.
1482; 1. sf., 4. st.
(23) Rahmelli'nin i l k d e r s i ' no â i l teferruatı Ö ğ r e t i m Ü y e l e r i ' n i n Hâl T e r c ü m e ­
l e r i Bölümü'nde tafsilâtı ile anlatacağız; oraya bakınız.
(24) Bak. : V a k i t Gazetesi; 30 Safer 1297; 24 Kânun-i Sâni (Ocak) 1295; 11 Şubat 1880; 1. sf., 3. st.

146
5. Sınıf Dersleri
İlm-i Hikmet (felsefe); Fransızca; İstatistik; İlm-i Servet (İktisad); Hukuk-i
Milel (Devletler Umumî Hukuku); Etnografya ve Âsâr-ı Âtîka; Usul-i Mâliye; Coğ-
rafya-i Sınaî; Usûl-i İdare, Hukuk-i Ticâret;

Bu dersler 1307 R. (1891) yılına kadar okutulmuşum Sözü geçen târihde ders­
lerde yapılan değişikliğin sebeplerini sırası gelince anlatacağız.

Aynı yıl (1880), rüşdiye mektepleri'nden mezun olanlann, Mektebin 1. Sınıfına,


Sultanî'den mezun olanlann 4. Sınıfına sınavsız ve diploması olmayıp özel öğre­
nim görerek Mülkiye'yeli girmek isteyenlerin de seçme smavlannda alacaklan de­
recelere göre diğer sınıflara kabul edileceklerine karar verilmiş ve bu karann uygu­
lanmasına geçilmiştir. Bu yılın mezun sayısı 7'dir.
•»

Ders yılı sonunda Başvekil ve Nazırlarla, Talebenin


MÜLKİYE NİN YATILI babalarının bulunduğu Diploma ve Mükâfat
O L U Ş U
Tevzi'i Merâsimi'nde Abdurrahman Şeref Efendi,
Mektebin Yatıh'ya çevrilmesi hususunda Pâdişah'dan İrâde çıktığını ve bu iş için
hazırlıklara başlandığını bildirmiştir (25).
Abdülhamid, Mülkiye'nin yatılı olmasıyla öğretimin daha verimli şekle gire­
ceğine inanmış, O k u l ' u modern bir binaya kavuşturup g e z g i n c i
durumdan kurtanlmasını da samimiyetle istemişti.

(25) 1954'de yayımladığım eski Kitap'da b u l u n ı n ve aradan 14 y ı l geçmesine rağmen en küçük şekilde üzerinde
d u r u l m a y a n , b i r t e k l i f i burdda tekrar etmeyi görev saydım Şöyle k i :

" 2 . M e ş r u t İ y e t ' i n ilânına kadar Diploma ve Tevzİ-İ Mükâfat M e r a s i m l e r i aralıksız devam etmiş; sözü ge­
çen târîh'den sonra, her nedense, y a p ı l m a m ı ş t ı r . Bu cihet, üzerinde çok t i t i z l i k l e durmayı gerektiren b i r önem
taşır, zannındayim. Uzun y ı l l a r Yurd Hizmetine, Hayat Savaşı'na hazırlanıp O k u l ' d a n pek çok güzel düşünce ve
u m u t ' l a r l a çıkacak gençlerin d i n a m i k h a m l e l e r i n i , yapıcı çabalarını kapsayan ve fakat g e r ç e k ' in en
i l k e l malzemesiyle dahi İşlenmemiş ruhlarına tesir edecek v e o n l a r ı n , g ü ç l e r i n i g e r ç e k l e r ' den alan
ü l k ü sahibi o l m a l a r ı n ı sağlayacak her ccr.it İmkândan faydalanma, bunun İçin hiç b i r fedakârlıktan kaçın­
mama e ğ i t i c i l e r ' î n Y u r d yararı yönünden e n önemli görevlerinden b i r i o l m a l ı d ı r . H a r p O k u l l a r ı ,
T ı b b i y e gibi çok eski b i r geçmişe, kökleşmiş töre ve g e l e n e k ' lero sâhîp müesseselerde yapı­
lan D i p l o m a D a ğ ı t ı m ı ve A n d İ ç m e T ö r e n l e r i ' n i , b u bakımdan, n e kadar övsefc
azdır.

Mülkiye'de uzun yıllar yapılan bu t ö r e n l e r , yukarda belirttiğimiz amac'a ulaşmak için


d ü z e n l e n i r d i . O g ü n , genç mezun, ana ve babasının veya yakınlarıyla Öğretmenlerinin ve o çağ'trı en yüksek ma­
kamlarında bulunan d e v l e t a d a m l a r ı ' nın yanında, beş y ı l l ı k çalışmalarının m ü k â f a t ı n ı a l ı r ; ken­
d i s i n i y e t i ş t i r e n l e r tarafından Yurd hizmetinde takip edeceği hareket tarzı son defa h a t ı r l a t ı l ı r ; hizmet'e teşvik
edilirdi

(Devamı 148. sf. Dip Noîu'nda)

\A1
Bu m a k s a t l a S a d r a z a m l ı ğ a :

" İ s t a n b u l ' d a kâin Mülkiye Mektebinde bulunan şâkirdân'ın beşyüz nefere ib-
lâğiyle Mekteb-i m e z b û r ' u n Mekteb-i Sultani m i s i ü û leyli ve n e h a r i ş â k i r d â n ka­
bul ve tedris olunacak b i r hâle vaz'ı hakkında geçende müteallik b u y r u l m u ş olan
İrâde-i Seniyye hükm-i celîlinin mevki-i icrâ'ya vaZ'ına Mekteb'in ebniye-i mevcu-
de'si kâfî ve müsaid olmamasına ınebni m u k a d d e m a Beşiktaş'da inşasına m u b â -
d e r e t olunup (başLanıp) şimdiye k a d a r nevâkısı ( n o k s a n l a r ı ) i k m a l o l u n a m a m ı ş
olan kârgir hanelerden (25/a) lüzumu m i k d a n n m berminvâl-i m u h a r r e r beşyüz şa­
kirdin beytutet ve tedrisine (yatıp kalkmalarına ve öğrenimlerine) kâfi olacak bir
hâle vaz'ıyla beraber gerek işbu hanelerin Mekteb hâline vaz'ı için iktizâ eden masâ-
rif-i înşâiyye ve tanzimiyyenin ve gerek Mekteb'de b u l u n a c a k şakirdân-ı leylî ve
neharî'nin idare ve iaşelerine ve ilâve olunacak m e ' m u r î n ve h a d e m e n i n tavzifine
m u k t a z i tahsisat ve m ü r e t t e b a t ı n Hazine-i Celîle-i Mâliyemden tesviye ve ifâsı ve
Mekteb'in müddet-i kalil'e zarfında (çok kısa süre içinde) vücuda getirilmesi mat-
lûb-ı âlî (Padişah'ın isteği) olması cihetiyle inşaat ve tanzimât-ı m u h a r r e r e ile mü-
teferriıatımn m ü s a r a a t e n Ser-mimâr-ı Devlet Serkis Beyefendi Hazretleri ve Mek­
teb-i m e z b u r Müdiriyle bil-müzâkere kararlaştırılması muktazay-ı e m r ü fermân-ı
Hazret-i Pâdişâhîden b u l u n m u ş olmağla olbâbda e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-
emr'indir. 23 Zilka'de (1)297 ve 13 Teşrin-i Evvel (1)296 (= 27 Kasım 1880)

(Ser Kâtib-i Hazret-i Şehriyâri)

Bende
Ali Rıza ( P a ş a ) "

Genç Mülkiyeli, resmî hayatının her sıkıntılı ânında, bu mutlu ve anlamlı Töreni ve o Törenin yapılmasını
hazırlayan yıllarda hocaları'nın öğütlerini düşünür; bezginliğe düşmekten kendisini kurtararak görevini yapma­
ya devam ederdi.

BilincMtji gibi. Gelenek v e Töre'ler, sosyal bir müessese'nin kan d a m a r l a r ı n d a n d ı r . Bun­

lardan yoksunluk, mânevi temeller sağlam olmadığı için, yıkılmayı çabuklaştırır.

Mülkiye'de her yıl, 4 A r a I ı k ' da yapılan Tören, eski "Tevzİ'-i M ü k â f a t ve Diploma


M e r a s i m l e r i ' nin yerini faydasız v e yanlış olarak almıştır. Diploma alırken yapılan T ö r e n 'in
öğrenici üzerinde yapacağı tesir ile, Y ı l d ö n ü m ü T ö r e n i ' nin doğuracağı duygu arasında mukayese
edilemeyecek kadar derin farklar vardır. Kaldı k i , D i p l o m a D a ğ ı t ı m T ö r e n i , derslare a z ça-
lışan Öğrenicileri harekete geçirmek, onurlarını kamçılamak bakımından da çok önemlidir.

Siyasal Bilgiler Fakültesi Sayın İdarecileri, eski Mülkiye'nin değerli yöneticilerinin yerinde bir düşünüşle
kurdukları bu çok faydalı T Ö r e 'yi canlandırmak için bilmem harekete geçerler m i ? "

(25/a) Sözü geçen " k â r g i r h S n e l e r " Yıldız Hamidîye C â m i ' i vakfı akarlarından o l u p Dolmabahçe Sarayı
arkasındaki alanda, bugün Ak aa r e t I er a d yla a d l a r d ı r ı l a n yerdeki b i n a l a r d ı r . 1920-192 l'cîe b u n l a r d a n
b i r tanesinde Büyük A t a t ü r k ' ü m ü z ü n Annesi Rahmetli Z ü b e y d e Hanım kira ile oturmuştur.

148
•***%+*&* J^IJC A
^ ^ -^

İrâde'sini bildirdi. Hazırlık ve i n ş a a t b a ş l a n m a s ı n a rağmen, aşağıdaki Belge'-


de biLdirilen sebeple, Mülkiye ne o târih'de ne de ondan sonraki yıllarda özel
b i r binâ'ya kavuşonuş; bu istek, Cumhuriyet'imizin b a ş a r ı l a r ı n d a n biri olarak, 1937
de Ankara'da gerçekleşmiş ve Mülkiye ancak o târih'te bugünkü m o d e r n bina'-
sına sahip olabilmiştir.

'Cümle-i asâr-ı celîle-i Hazret-i Tâcdârî'den bulunan Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiy-


ye'nin leylî'ye tahvili zımnında iktiza eden ebniye ile masârif-i dâimesi karşılığı­
nın bil'mütalâa arzı hakkında şeref müteallik buyrulan İrâde-i Seniyye-i Hazret-i

149
Hilâfetpenâhîleri üzre keyfiyet meyâne-i bendegânemizde m ü z â k e r e o l u n d u . Rab-
bımız Taalâ ve Tekaddes Hazretleri Velîni'met-i Bîminnetimîz Efendimizi daha
nice te'sisat-ı celîîe'ye muvaffak buyursun. Mekteb-i m e z k û r ' u n gıaayetle m u n t a ­
zam olması mültezem olmasına mebni nazar-ı tetkikten geçirilen ebniye-i mevcûde
içinde bu Mektebe elverişlisi b u l u n a m a d ı ğ ı n d a n ve Mekteb-i m e z k û r ' u n şimdiki
ebniyesi ile civarında kâin olarak talebesinin a h a r mahalle nakli m ü m k ü n olan
Dârülmuallimîn birleştirilmek üzere bu iki Mektep beyninde vâki' a r s a üzerine
dörtbin lira k a d a r akça sarfiyle bir m ü k e m m e l dâire daha ilâvesiyle ebniye-i
mevcûde dâhi b i t t â ' m i r ona tevfik edildiği yâni cümlesi birleştirilerek m u n t a z a m
ve m ü k e m m e l bir hâle konulduğu takdirde bu suretle meydana gelecek ebniye-i
cesîme beşyüz şâkird istiabına kâfi m u n t a z a m bîr Mekteb olacağından bu suretin
i h t i v a n tensib edilmiştir. Mektebin idaresi bahsine gelince: Maârif Nezâretinden
irâe olunan hesaba göre ş â k i r d â m n adedi beşyüz nefere b â ü ğ o l d u k t a mâsârif-i
seneviyyesi yirmibirbin k ü s u r liraya bâliğ olacaksa da ebniye-i mezkûre'nin tâ'mir
ve inşa ve tehiyyesi lâakal iki m a l t a tevafuk edeceği cihetle sene nihayetine k a d a r
dör! ay m ü d d e t için mıasârif-i seneviyye'nin sülüsü olan yedi bin lira tahsisi ik­
tiza eder ise «de şimdiki halde Mektebin mevcudu yüzyetmiş nefer r a d d e s i n d e ol­
masına n a z a r a n bu seneden beşyüz nefere iblâğı m ü m k ü n olmayıp şimdilik yal­
nız birinci sene şâkirdânmdıan bed' ile ikiyüzelli nefere iblâğı ve sene be sene her
sınılın şâkirdânı, mafevkinde b u l u n a n sınıfa terakki ettikçe tezyidi lâzım gele­
ceğinden şu halde mezkûr yedibin liranın nısfı ile idare m ü m k i n g ö r ü n m ü ş ve bir
de Mektebin mevcudu beşyüz nefer olmak i'übariyle bir defaya mahsus olmak
üzere hesab o l u n a n on bin lira yatakhane, t a a m h â n e matbah ve dershanelerin
levazıma fenniye ve sâiresi mesârifâtı dahî ikiyüzelli şâkird içün bir nısfına ve
bittusarruf dörtbin liraya tenzil olundukta şimdiki halde Mektebin inşâ ve küşâdı-
na iktizâ eden akça minhays'il-mecmu yedibinbeşyüz liraya inhisar e d ü p b u n u n
da bin lirası Mekteb-i mczbûr'un tahsisât-ı hâliyye'si bakiyyesiyle tesviye oluna­
cağından ve bu sene içün verilecek akça altıbin beşyüz liraya tenezzül ederek onun
dahî Maârif Muvazenesinde (Maârif Nezâreti Bülcesinde) karşılığı mevcut olmağ-
i ı tesviyesinin Mâliye Nezâretine havalesi tezekkür kılındı ise de kaatibe-i ahval'-
de e m r ' ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-enır Efendimizindir.

14 Şevval 98 ve 27 Ağustos 97 (= 9 Eylül 1881)

Kâmil Ahmed Cevdet Esseyd Mehnıed M a h m u d Nedim Said


(Paşa) (Paşa) Âsim (Paşa) (Paşa)
(Mülııir) (Mühür) (Mühür) (Mühür) (Mühür)"

150
1880 (1296 R.)'de, 3. Sınıfın teşekkül edememesi sebebiyle 4. Sınıfı besleye-
memiş; dolayısıyle 1881'de mezun verilememiştir.

Mülkiye Yönetim ve Öğretimi'ndeki başarılarından dolayı M ü d ü r Abdurrah-


m a n Şeref, Fransızca öğretmeni s o n r a d a n M ü d ü r olan (Hacı) Recâi Efendilerle
Kompozisyon ve Tercüme Öğretmeni Kemâlpaşa-zâde (Lastik) Said Bey, İktisad
ve Mâliye Müderrisi Sakızlı Oharaıes ve Mihail Efendiler, Fizik, Kimya - Biyoloji
Öğretmeni K a y m a k a m (yarbay) Hüseyin Remzi Bey, Kitabet Öğretmeni Abdullah,
Hukuk Başlangıcı Müderrisi Hallaçyan Efendiler:

"Mâ'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki;

Mekteb-i Mülkiye İnşâ (Kompozisyon) ve Tercüme Muallimi Saadetlû Said


Beyefendi'nin hâiz olduğu rütbe-i ûlâ sınıf-i sânîsi'nin suuf-ı cvvel'e terfi'iyle Mek­
teb-i mezkûr müdürü Abdurrahman (Şeref) Efendiye rütbe-i saniye mütemayizi

156
tevcihi ve Fransız lisanı Muallimi Recâi Efendinin terfi-i rütbesi ve müşarünileyh
Said Bey'e ikinci rütbeden nişân-ı mecîdî i'tâsiyle Mekteb-i mezkûrun İlm-i Servet
Muallimi Saâdetiû Sakız(lı) Ohannes Efendi ile Usûl-i Mâliye Muallimi Mikail Efen­
dinin hâmil oldukları nişanların terfian tebdili ve l'lûm-i Tabiîyye Muallimi
Asâkir-i Şâhâne kaymakamlarmdan ( y a r b a y l a r ı n d a n ) Hüseyin Remzi Beye üçün­
cü rütbeden Nişân-ı Âlî-i O&mânî ve Müdîr-i mumaileyh ve Mekteb'de Usûl-i Kita­
bet-! Âdiye Muallimi Abdullah ve Hukuk Muallimi Hallaçyan Efendilere dördün­
cü ve Sermubassır Abdullah Efendiye beşinci rütbelerden nişân-ı mecîdi i'tâsı hu­
suslarına İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Padişah! müteallik ve şerefsudûr buyurulmuş
olmağla olbabda emr ü ferman Hazret-i Veliyyülemr'indir.
Gurre Safer (12) 98 ve 22 Kânun-i Evvel (12) 96 (= 4 Ocak 1880)

Ali Rıza (Paşa) "


(Mâbeyn Başkâtibi)
İ r â d e üzerine terfi etmiş ve nişan almışlardır.

5 Eylül 1882 (— 21 Şevval 1299/23 Ağustos 1298)'de 5. defa m ü k â f a t ,


3 . defa d i p l o m a d a ğ ı t ı m ı töreni yapıldı.

B u yıl mezunları, Mülkiye'nin y ü k s e k o k u l olarak açıldığı 1877


de 1. Sınıfa giren ve beş yıllık öğrenimden sonra mezun olan öğrcniciler olup 21
kişidir. B u n l a r i ' d â d î (iise) öğrenimlerini de t a m a m l a d ı k l a r ı n d a n yüksek
kısmın U 1 û m - i S i y â s i y e D i p l o m a s ı ile birlikte, Maârif-i
U m u m i y e Nizamnamesi'nin 158. maddesi gereğince kendilerine M ü 1 â z i -
m e t r u ' u s ' u d a (26) verilmiştir.

B u ru'us öğrenicilere bir nevi' d o k t o r a yapma hakkı d a vermekte


idi.

Bu yıl mezun olan 22 kişiden yalnız biri, sonradan 2. Meşrutiyet'in ilk Maâ­
rif N â z ı n olan E m r u l l a h Etendi, Yanya Vilâyeti Maârif M ü d ü r l ü ğ ü n e isteği ile
tâyin edilmiş; diğerleri :

İbrahim Hakkı Efendi


( S o n r a d a n Paşa ve S a d r â z a m ) : Sefaret Kâtipliğine (münhal vu-
ku'na k a d a r Tahrirat-ı Hâriciye Ka­
lemine devam etmek üzere)
Agya Çizmeciyan Efendi : R ü s u m a t ( g ü m r ü k ) Dâiresine

(26) 158. Madde: "İ'dâdî'de ikmâl-i tahsil edenler Dersaadet'de (İstanbul'da) iseler Meclis-i Kebir-i M a â r i f i n Dâîre-i
İlmİyyesinde, Darülfünun erkâmyla mekâtib-i âliye nazırları huzurunda ve taşrada iseler mahallî Meclis-i Maârif-
de mekteb sehâdetnâmelerİnİ ibraz ettikten sonı-a edebiyat, hukuk ve ulûm kısımlarının mülâmezstle imtihanına
girebilirler ve bu imtihan şifahen İcra olunur. Isbât-ı ehliyet edenlere nâm-ı Hümâyûn olarak ve şakirdin imti­
han vermiş olduğu memâlikin Meclİs-i Maârifinin ismi zikr ve tasrih edilerek Maârif Nezâreti imzasıyle tuğ-
ra'lı (Mülâzemet Ru'us'u) verilir ve Ru'us ve kaydiye harcı olarak her talebeden iki yüzlük Osmanlı altını alı­
nır. Mülâzemet imtihanlarım icra için senede üç ay tahsis olunur."

İt»/
Rifal Efendi (Paşa ve Sonradan
Hâriciye N â z ı n ) : Mâliye Nezâretine
Subhi Efendi : Şürây-ı Devlet Mülâzımlığma
Elifi Efendi : Şûrây-ı Devlet Mülâzımlığma
Sırrı Bey (Örik-zâde) : Hâriciye Nezâretine
Bedros Efendi ;
Rüsumat Dâiresine
Terziyan Efendi : Hâriciye Nezâretine
Abraham Cafcafyan Efendi : Rüsumat Dâiresine
Selâhaddin Efendi : Mâliye Nezâretine
Âsaf Efendi ; Hazine-i Hassa-i Şâhâne'ye
Yuvanaki Efendi : Kaza Kaymakamlığına
Talât Bey : Divân-ı Muhâsebat'a
Nazmi Efendi : Divân-ı Muhâsebat'a
Mihran Efendi : Rüsumat Dâiresine
H a s a n Efendi : R ü s u m a t Dâiresine,
Artin Efendi : Rüsumat Dâiresine
Suad Efendi : Mâliye Nezâreti'ne
Vehbi Efendi Hâriciye Tercüme Odası'na
Ali Rıza Efendi : Rüsumat Dâiresi'ne
İsmail Hakkı Efendi : Mâliye Nezâretine

atanmalarını istiyorlardı. "Mülkiye Mektebi Nizamnâme-i Esasisi" o n l a r a bu


h a k k ı tanımıştı. Öğrenicileri'nin kanunî h a k l a r ı n ı sağlamak amacıyla M ü d ü r Ab-
d u r r a h m a n Şeref Efendi hemen teşebbüse geçti:

'MEKTEB-İ MÜLKİYYE-İ
SÂHÂNE

Maârif-i Umumiyye Nezâret-i Celîlesine

Devletlû Efendim Hazretleri;

Mekteb-i Mülkiye-i Şahanenin bâ İrâde-i Seniyye mer'i (yürürlükte) olan


Nizamnâme-i Esasisinin Onbirinci Maddesi iktizasınca (bu yıl) Mekteb-i mezkûr­
dan neş'et eden (mezun o l a n ) Efendilerin mahrec-i memuriyetleri evvelâ kaza
kaymakamlıkları, saniyen Devâir-i Merkeziyye-i Hükümet ile vilâyât merkezleri ak-
Eâmı'nın riyasetleri ve kalem riyasetine muâdil sair me'muriyetler ve Şûrây-ı Dev­
let Mülâzimlik'leri, sâlisen Sefaret Kitabetleri ve Şehbenderlikler gibi hidemât-ı
mülkiyeden ibaret olmasına ve bu sene Mekteb-i mezkûrdan ikmâl-i müddet-i tah-
siliyye ile bâ şehadetname çıkan talebenin biri, taraf-ı âlî-i Nezaretpenâhllerinden
Yanya Vilâyet-i celîlesi Maârif Müdürlüğüne tâ'yin buyurulmuş olmasıyla kusur
yirmi bir nefer efendilerin leffen takdim kılman pusulada gösterilen me'muriyet-
lerde istihdam olunmağı arzu eylediklerine binâen Efendi-i mumaileyhimin niza*

158
1883 d e r s yılı sonu olan 3 Eylül 1883 (= ı z.pılkaade 1300/22 Ağustos 1299)
Pazartesi günü yapılan ve Sadrâzam Said Paşa ile Nazırlar Hey'etinden (Hükü­
met) pek çok nâzırm katıldığı Diploma Töreni'nde (27) Müdür Abdurrahman*
Şeref Efendi'nin- konuşmasından, iki yıldanberi yapılan hazırlıkların t a m a m l a n ı p
Mülkiye'nin vereceği "emr-i tedris ve terbiye'nin bir kat daha intizam ve inzibatı
maksadıyla" yatılı kısmın da açıldığını, 1883-1884 d e r s yılı için y a t ı l ı öğ-
renici kabulüne başlanacağını öğreniyoruz. Böylelikle 3 Ekim 1883 (= 2 Zilhicce
1300/22 Eylül 1299)'de Mülkiye y a t ı l ı k ı s ı m ' a d a kavuşmuştur. B u
târihde Okul'un mevcudu 295'i y a t ı s ı z . 100'ü y a t ı l ı o l m a k üzere
395 idi (28).

İdâdî ve Sultanî'lerin kuruluş devresinde b u l u n u ş u


İHTİYAT SINIFININ sebebiyle Mülkiye'ye yeteri k a d a r öğrenici veremediği,
EKLENMESİ bugünün o r t a okulu yerinde b u l u n a n r ü ş d i y e -
lerin verdiği bilgi M ü l k i y e ' nin İ ' d â d î K ı s m ı derslerini taki­
b e yeterli olmadığından, 1882'de 1 . Sınıfa alınacaklar için h a z ı r l a m a 'yi

(27) Hem bu Tören'in, hem "Diploma ve Tfcvzi-i Mükâfat Merasimleri" nin nasıl yapıldığını, o târihde Mülkiye'de
öğrenci olarak bulunan ve Hürriyet Mücâdelesi için Avrupa'ya kaçtığı İçin Okul'u bitiremeyen Ali Kemâl Bey'in
"Hâtıralar" ından öğreniyoruz:
"Mekteb-i Mülkİyye'de beni en çok teheyyüce düşüren hâlat'tan (hallerden) bîri Mükâfat bahsi, Tevzi-i Mü-
fat Resm'İ idi. Her Perşembe günü akşam Müdür Abdurrahman Şeref Bey Son ders'de gelir; o hafta zarfında ta­
lebeye verilen âferin'leri, tahsin'leri, imtiyaz'ları bizzat tevri eder; hususi imtihanlarda birinci, ikinci çıkanlara
mazhar oldukları mükâfatı dağıtırdı. Aferin, küçük bir kırmızı varakadan ibaret İdi k i , derslerini güzelce bi­
lenlere, vazifelerini mükemmel yapanlara verilirdi. Bir Tahsin dört, bir İmtiyaz sekiz aferin varakasına be­
deldi. Hususî imtihanlarda birinci çıkanlar tahsin varakaları kazanırlardı.
Tevzi-İ Mükâfat Merasimine bile yalnız bir kerre gİttimdİ. Hakikaten o bîr râsİme-İ vâlâ (yüksek tören) idi.
Mektebin Bahçesinde Sultan Mahmud Türbesine bakan cihette açık çadırlar kurulur; ipler gerilir; sıralar dizi­
lirdi. Cepheye: Rütbet'ül-ilmi a'l'er rüteb = İlim rütbesi rütbelerin en yükseğidir" diye büyük bir levha tâ'lik
olunurdu (asılırdı). Vükelâ'dan ve Erkân-ı Devletten birçoğu gelirler, koltuklara otururlardı. Zât-ı Şahane (Pâdi­
şâh) Mâbeyn Başkâtibi Süreyya Paşa'yı hedayâ-İ mahsusa (özel hediyeler) İle gönderirdi. Hedayâ k i , altun saat­
lerden mürekkeb i d i ; Aliyy ül-âlâ (pekiyi) Şâhâdetnâmo alanlara verilirdi. Ortaya bir masa konurdu; Önce Mü­
dür Abdurrahman Bey ayağa kalkarak baştan başa medâyıh-ı Seniyye mâlâmal (Pâdişâhı övgü ile dolu) bir nutk-i
beliğ okurdu. Birinci olarak Şahadetname alan efendi-ki o sene Kâmil Paşazade Haşmet (Hikmet Bayur'un babası
1300/113 Mezunu) Bey Merhum idi - Müdüre cevap verirdi. Sonra Müdür-i Sâni Recâİ Bey, ilk Önce Şahadetname
alanların esâmisini (adlarını) birer birer gümrah bir sesle kıraat ederdi. İsmû okunan her efendi, talebeye tahsis

(Devamı 161. sf. Dip Notu'nda)

160
sağlamak üzere i h t i y a t S ı n ı f ı adıyla yeni bir sınıf eklenip öğretim
süresi 6 yıla çıkarıldı. B u n u n için yapılan:

" N E Z Â R E T İ MAÂRİF
Mektubî Kalemi

Bu sene Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'ye a l m a n şâkirdân'daıı bir t a k ı m ı için


görülen lüzum üzerine b i r İhtiyat Sınıfı teşkil edilip gerek m ü c e d d e d e n kaydolu­
nanlarla ş â k i r d â n m m i k d a r ı bittabi a n m a s ı n d a n ve gerek Smıf-ı m e z b û r ' u n teş­
kilinden dolayı yeniden iki m u a l l i m ile b i r m u b a s s ı r ve Mektebin umur-ı tahririy-
ye ve hisabiyyesini rü'yet etmek üzere b i r de kâtip istihdamı lâzım geldiği gibi
mevcud muallimlerden b a z ı i a n n a da ders ilâve olunacağı cihetle o n l a r ı n da o nis-
bette maaşlarının tezyidi iktiza ederek bu s u r e t t e leffen t a k d i m k ı l m a n pusia
n â t ı k olduğu üzere yeniden alınacak muallimlerle m u b a s s ı r a m ü c e d d e d e n ve mu-
allimin-i kadîme m a a ş l a r ı n a ilâveten tahsisi icab eden şehrî üçbin ikiyüz k u r u ş u n
Mektebin tahsısât-ı h â z ı r a s m a zammıyla Doksansekiz Senesi Kâmın-ı Evvel'i ihti­
d a s ı n d a n i'tibaren sarfolunmak üzere Sene-i m e r k û m e Ş u b a t ı gayesine k a d a r üç
m a h h ğ ı n a (aylığına) isabet eden dokuzbin altıyüz k u r u ş u n Mektebin Doksansekiz
Senesi Bütçesine ilâvesiyle ol veçhile sarfına me'zuniyet itası h u s u s u n u n savb-ı
âlî-i Sadâretpenâhîlerine arzı Mekteb-i m e z k û r Müdürlüğünden bâ tezkire vâki
olan iş'ar üzerine Meclis-i Maârif'den ifâde o l u n m u ş ve meblâğ-ı m e z b u r ' u n tah­
sisinde olan lüzum ve h a k i k a t arz ve b e y â n d a n m ü s t a ğ n i b u l u n m u ş olmağla ol
babda e m r ü ferman Hazret-i Veliyyülemr'indir.
5 Safer (1)300 ve 4 Kânun-i Evvel (1)298 (= 17 Aralık 1882)

(Maârif Nâzın)
Bende
Esseyd Mustafa (Paşa) "
teklif 2 Ocak 1882 günlü İ r â d e ile kabul edilmiştir.

O târihde Paris'de yayımlanan D e b a G a z e t e s i ' nin İstanbul


Muhabiri Gazeteye gönderdiği h a b e r ' de :

Mektebi

Tıbbîye ve Mülkiye Mektepleri'ni ziyaret ettim. Osmanlı Devleti Ülke-


si'nde e ğ i t i m v e sosyal çalışmalara yeni başlanmakla b e r a b e r eğitim v e
öğretim'in yayılıp geliştirilmesi için çok b ü y ü k çaba gösterildiğini k a b u l etmek
gerekir...... H e r iki Okul'da da öğreniciler derslerini b ü y ü k ciddiyet içinde öğre­
n i y o r ; profesörler, hiç bir tesir altında k a l m a d a n rahatlıkla ders veriyorlar Bil-

o l u n a n yerden ta o Hey'etin b u l u n d u ğ u mahalle kadar g i d e r ; o Zevât-ı K i r a m a arz-ı selâm eder, M ü d ü r Bey'den


m ü k â f a t ı n ı a l ı r d ı . Şâyed i s m i üç defadan ziyâde z i k r e d i l m i ş İse her cihetten alkışlara mazhar o l u r d u . Meselâ Re-
câi E f e n d i : Târih-i U m u m î , b i r i n c i m ü k â f a t , (1304) 76 ( M e h m e d ) Reşad Efendi, (sekiz defa m e z k û r ) dedi mi
huzzardan (tören'de b u l u n a n l a r d a n ) b i r alkış k o p a r d ı .
Hedayây-ı Seniyye b i r taraf, mükâfat o l a r a k v e r i l e n diğer hediyeler ufak tefek kütüb-i kadîmeden (eski ki-
t a p l a r ' d a n ) ibaret i d i . Meselâ bana b i r k e r r e , Solakzâde T â r i h i , b i r kerre de Târih-İ Peçevî v e r i l m i ş t i . "
Bak. : Peyam, H a f t a l ı k Gazete, 23 Kânun-i Sâni 1329 (= 5 Şubat 1 9 1 3 ) ; 8. t e f r i k a , 3. sf.
( 2 8 ) Bak. : 1301 y ı l ı Salnâme-i M a â r i f - i U m u m i y e ; 69. sf.

161
hassa Mülkiye Meklebi'nde yatak ve yemek salonları Fr^jısa'da ,(Lycee) denilen
yüksek okullara dahî örnek olacak derecededir.... Türlûer, eğitim ve ö ğ r e t i m i n ya­
yılmasına çok çalışmaktadırlar " şeklinde g ö r ü ş ü n ü açıklayarak o çağ'da Mül­
kiye Mektebi'nin d u r u m u n u b e l i r t m e k t e d i r (29).

1300 R. (1884)'de M ü l k i y e l i n îdâdî Kısmı'na girenlerden ve 4. Sınıfa k a d a r


o k u d u k t a n sonra hürriyet mücadelesi için Avrupa'ya kaçtığından- Mülkiye'yi bitire>
meyen Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı m e r h u m bu dönem'i :

".... (Bu devre) Mülkiye Mektebi'nin pek p a r l a k ve uyanık devri idi. Hocaları­
mız Türkiye'nin en ünlü bilginlerinden müteşekkil bir seçkin hey'et, ö ğ r e t i m pek
serbest ve öğrenicilerin k ü l t ü r seviyeleri çok yüksekti. N â m ı k Kemâl'in, Ziya Pa-
şa'nın, Hâmid'in Recai-zâde E k r e m ' i n bir beyt'i b ü t ü n Mülkiye Talebesi'ni heyeca­
na getirirdi." (30) diyerek anlalımakta; yine o yıllarda Mü İkiye'de öğrenici olarak
bulunan ve Rıza Tevfik gibi, mezun o l m a d a n ayrılan Ali Kemâl m e r h u m da :

"Mekteb-i Mülkiyye'nin bu senelerinde b i r kaabiiiyet, bir feyz, b i r uyanıklık


vardı. O derecedeki o müstebid idareye rağmen bu hâller kendisini b ü t ü n varlı­
ğıyla gösteriyordu. O Devr'in perverde eyledikleri gençler bilâhare h e r şube-i mâ-
rifet'de temeyyüz eylediler. Bu inşirahın en birinci bâisi o m u h i t idi. O m u h i t ki
bizi yavaş, yavaş u y a n d ı r ı y o r d u ; fikirlerimizi açıyordu. Fikren böyle müterakkile­
rimiz (ilerlemiş olanlarımız) d â i m a b i r araya toplanıyor, teatı-i efkâr eyliyordu
(fikirlerin alınıp verilmesi yapılıyordu). Siyâsiyat'dan, edebiyat'dan, mazi, hâl ve
istikbâl'den hep bahsediyorduk. Yâ'ni Osmanlıların neler yaptıklarını, yazdıklarını
öğreniyorduk. ( N â m ı k ) Kemâl Bey'den Midhat Paşa'ya k a d a r o eâzım-ı ümmeti
eserleri ile, endişeleri ile tanıyorduk " diyerek o yılların Mülkiyesinin k a -

(29) Bak. : T a r i k Gazetesi; 16 Cemâziy ül-Âhir 1302 (- 3 Nisan 1882); 2. sf., 3. s t . ; (Osmanlı M a â r i f i ) b a ş l ı k l ı yazı.

(30) Bak. : Son Asır T ü r k Ş â i r l e r i ; İbn ül-Emîn M a h m u d Kemâl İ n a l ; 10. C, 1511. sf.

162
r a k t e r i s t i ğ i ' m çizmektedir (31). Yatılı olması v e öğrenici sayısının
a r t m a s ı sebebiyle Mülkiye Bahçesi'ııin genişletilmesi kerektiğinden:

"Devletlû Efendim Hazretleri

Maârif Nezâret-i Celilesinin Şûrây-ı Devlet Dâhiliye Dâiresinden bâ m a z b a t a


bittezyil leffen a r z ve t a k d i m k ı l m a n t a k r i r i n d e gösterildiği veçhile leyli'ye tah­
vil o l u n m u ş olan M e k t e b i Mülkiye-i Şâhâne Bahçesinin tevsii zımnında hedme-
dilen Sultan M a h m u d Türbesi'nin T ü r b e d a r odalarının dıvar k e n a r ı n d a ısgarah
temeller üzerine inşâsı île teferruatının Şehremaneti marifetiyle icra ettirilen keşf-î
evvelinin melfuf defteri mucibince mecidî o n d o k u z k u r u ş hesabiyle y i r m i sekiz bin
ikiyüz yetmiş iki buçuk kuruşta hâsıl olcağından icrâ-i icâbı için me'zuniyet taleb
o l u n m u ş ve zeyl-i m e z k û r d a dahî berveçh-î iş'ar mehall-i mezkûrenin olmikdar
masrafla inşâsı hususunun Nezâret-i müşâı*ünileyhâya havalesi tezekkür kılınmış
olmağla tezkere-i senâverî terkim olundu efendim.
11 Safer (1)302 ve 18 Teşrin-i Sâni (1)300 (= 1 Aralık 1884)

Said ( P a ş a )
(Sadrâzam)

Mâ'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki;

İ ş b u tezkere-i sâmiye-i Sadâretpenâhîleriyle melfuf t a k r i r ve defter manzur-ı


âü b u y u r u l m u ş ve bervech-i istizan mezuniyet-i m a t l u b e n i n i'tâsı h u s u s u n a İrâde-i
Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı şerefmüteallik buyrularak zikrolunan t a k r i r ve defter
iade kılınmış olmağla ....
13 Safer (1)302, 20 Teşrin-i Sâni (1)300 (= 3 Aralık 1884)
Bende
Ali Rıza (Paşa)
(Mâbeyn Başkâtibi)

arz tezkiresi ve İ r â d e ile istenilen ödenek'in kullanılması izni verilmiştir.

Çok a r t a n Gider'lerin b i r kısmanın olsun karşılanması, H a z i n e ' ye


yüklenen yükün azaltılması, P â d i ş a h ' m kendi ö d e n e ğ i 'nden ayırdığı b a -
ğ ı ş ' nı dalıa az m i k t a r a indirilmesi için bâzı çalışmalar yapılması zarurî idi.
B u maksatla M e c l i s - i V ü k e l â ( o zamanki Bakanlar K u r u l u ) bir
tedbir olmak üzere :
"Cümle-i muvaffakiyyât-ı celîle-i Hazret-i Pâdişâhi o l m a k üzere te'sis ve kü-
şâd buyrulan Mülkiyye Mektebi'nin bu kerre tevsi'-i idaresiyle beraber leylî'ye tah­
vili m u k a r r e r olup ebniyesinin ikmâli kuvve-i karîbe'ye gelmiş ve binâenaleyh ma-
sârif-i idâresinin tevsi' ve te'mini için bir yandan karşılık tedâriki lâzımeden
b u l u n m u ş idüğine Dersaadet ve Bilâd-ı Selâse'nin (Üsküdar, Galata, Eyüp semtle­
r i n i n ) bâ'zı mıahallerinde h a r i k (yangm) mahallerinin tesviye ve tanziminden ve

(31) Bak. : Peyam, Haftalık Gazete, 7 Kânun-i Sâni 1329; Hayatım; Ali Kemâl; Tefrika 6. - 7.

163
esbâb-ı sâire'den dolayı mîrî'ye (Devlet'e) âid ve akar ittihazına sâlih (elverişli) bir
hayli arsalar olup binaların irâd yapılmak üzere Mekteb-i mezkûr'a terk ve tahsi­
si husul-i maksadı teshil edeceğine binâen şerefli mahallerde böyle mîri'ye âid ve
akar ittihazına sâlih arsaların kaaide-i meşruta'sına tevfikan Mekteb-i mezkûr'e
terki meyâne-i çâkerânemizde tezekkür kılınmış ise de...../'
6 Ramazan 300 ve 29 Haziran (12)99 (= 12 T e m m u z 1883)

Hasan Fehmi Esseyd Mustafa Abdüllatif Subhi (Mühür)


(Paşa) (Paşa) (Paşa) (Okunamadı)
(Mühür) (Mühür y (Mühür)
Müşir Ali Sâlb Esseyd Mehmed Mehmed Akif Hasan Hüsnü
Paşa Âsim (Paşa) (Paşa)
bulunamadı (Paşa) (Mühür) (Mühür)
(Mühür)
Osman Nuri Esseyd Ahmed İbrahim Edhem Ahmed Es'ad Said (Paşa)
(Paşa) Arifi (Paşa) (Paşa) (Paşa) (Mühür)
(Mühür) (Mühür) (Mühür) (Mühür)

Karar'ı verilmiştir. Bu k a r a r Pâdişah'ca da uygun bulunarak 15 Temmuz


1883 günlü İ r â d e ile onaylanmıştır.
K a r a r ' in ne derecede uygulandığına ve g e l i r sağlaması yönün­
d e n ne sonuç elde edildiğine âit h e r hangi bir belge ve bilgi'ye r a s t l a m a d ı m .

Yukardaki tedbir de, a r t a n gider'leri karşılamağa yeterli olmadığı için zen­


gin ve tanınmış aile çocuklarından, Galatasaray Sultanisi örnek t u t u l a r a k , yılda 25
altın ücret alınması ve ücretlilerin 1/5 oran'ında babasız yetim ve kimsesiz fakir
çocuklardan p a r a alınmaması tedbirinin de kabulü maksadıyle M e c 1 i s - i
M a â r i f ' in aldığı k a r a r Maârif Nezâreti'nce aşağıdaki t e z k e r e ' n i n :

" NEZÂRETİ MAÂRİF


47

Sâye-i muvaffakiyet-vâye-i Hazret-i Hilâfetpenâhî'de leylîye tahvili mukarrer


olan Mekteb-i Mülkiyye hitamıa reşide olduğundan (bütün- n o k s a n l a r ı t a m a m l a n -

164
dığmdan) küşâdı derdest (yatık olarak açılması çjp'k y a k l a ş m ı ş ) , ancak bu misil-
lû leylî mekâtib^de ücret-i seneviyye ahzı (yıllık ü c r e t alınması) kaaide-i umumi­
ye iktizasmdan (genel kural olarak kabul edildiğinden) ve her taraftan vuku*
bulmakta olan müracaat ve îstid'alara nazıaran bilâ ücret şâkird kabul olunsa
defaten bir iki bin çocuk tecemmu ederek buna ise zeman ve mekân müsaid ve
tahsısât-ı muayyene kâfi olamıyacıağı bediin olduğuna ve ma'mafih Mekteb-i mez-
bûr Pâdişâhımız Efendimiz Hazretlerinin atâyay-ı mahsusa-i Şehinşâhîleriyle
müesses olmak hasebiyle tâ'yin olunacak ücretin gaayet hafif olması iktizay-ı el-
taf-ı celîle-i Cenâb-ı Pâdişâhî'den idüğüne mebni keyfiyet Meclis-i Maârifçe lede't
- tezekkür Mekteb-i Sultanî şâkird anının hîn-i duhullerinde nnaa elbise bina (elıbise-
li o l a r a k ) Suııf-i Evvel'inden (ilk s ı n ı f d a n ) altmış ve Sınıf-ı Sânî'inden kırkbeş ve
Sınıf-ı Sâlis'inden otuz altm ahnmakta olmasına nazaran Mekteb-i MüUkiyye için
ekâbir ve ashâb-ı iktidar çocuklarından ale's-seviyye maa elbise biha yirmibeşer
altun alınır ise bir çocuğun/ bir sene zarfında muhtaç olacağı me'kulât ve elbise
mesârifine göre pek mu'tedil ve hafif olacağından ol veçhile tahsis ve bâzı emsali­
ne tevfikan ücretli şâkirdânın hums'ı (beşte bir) derecesinde eytam'dan (öksüz
öğrenicilerin kimsesizlerinden) bîvâyegân çocuklarından bilâ'ücret şâkird kabul kı­
lınmanın mücaz (usul) tutulması tensib ve tasvib kılınmış ise de her halde emr-ü
ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'indir.
24 Şevval 300 (= 28 Ağustos 1883) ve 15 Ağustos 299

Esseyd
Mustafa (Paşa)
(Maârif N â z ı n )

Sadrazamlığa sunulması üzerine keyfiyet Pâdişâh'a arzedilmiş; 7 Eylül 1883


(= 4 Zilka'de 1300) günlü onay'la bu gelir kaynağı da kabul o l u n m u ş t u r . Böylelik­
le 1883 - 1884 ders yılından itibaren 25 altın yıllık ücret ödenmeye başlanmıştır.
Atîk M ü l k i y e M e k t e b i kısmı'nda an­
MUHENDISIN-Î lattığımız v e M e k t e b - i Aklârn öğreni
MÜLKÎYE ŞUBESİ
çileri ile Mülkiye öğrenicilerinden idadî sınıflarını
bitirenlerin girebilecekleri T u r u k ü M e â b i r (yollar ve k ö p r ü l e r )
Mühendis Mektebi veya M ü h e n d i s i n -i M ü l k i y y e M e k t e b i
ihtiyaca cevap verecek sayıda m ü h e n d i s yetiştircmediğir.den Nâfıa Nâ­
z ı n (Bayındırlık Bakanı) Hasan Fehmi Paşa'nın teşebbüsü, 2. defa S a d r â z a m olan
Said Paşa'nın gayreti ile, Mülkiye Mektebi Müdürlüğüne bağlı olmak ve Mülki-
ye'nin Müderrislcri'nden d e faydalanmak üzere Mülkiye'de "Mühendîsîn-i
M ü l k i y e Ş u b e s i " adıyla bir Yüksek Mühendis Okulu a ç ı l m a s ı n a ka­
r a r verildi. Bu Okul, inşaat, yol, k ö p r ü ve m â d e n mühendisi yetiştirecekti. Maârif
Nezâretimde k u r u l a n özel k o m i s y o n toplanıp :

" NEZÂRETİ MAÂRİF


Mektûbî Kalemi
Aded
lOl

Mâ'ruz-ı Çâker-i Kemîneleridir ki;

Tanzim-i turuk (yolların yapılması) ve icrâ-i m i y a h (suları a k ı t m a k ) ve i'mâl-i


maâdin (mâdenleri işletmek) hususlarında kullanılmak üzere vakten bivaktin (za­
man, z a m a n ) Avrupadan mühendisler celb kılınmış ve kılınmakta bulunmuş ise
de Devletçe ehem ve elzem olan bu misillû mühendisîn-i mülkiyenin (sivil m ü h e n ­
dislerin) mekâtib-i Devlet-i Aliyye'de yetiştirilmesi ve bahusus pek ender ve lüzu­
mu cümlesinden ziyâde olan meâdin ( m â d e n l e r ) mühendislerinin hâsıl edilmesi
muktazıyât-ı mülkiyeden olup velinimet-i bimimıetimiz Pâdişâhımız Efendimiz
Hazretlerinin himem-i mahsusa-i Şâhâneleriyle teessüs eden Mekteb-i Mülkiye'de
bir Hendese Dershanesi küşâd olunması cümle-i ınuvaf fakiyât-ı celile-i Cenâb-ı Hi-
lâfetpenâhiye ilâve-i cedide olacağından iktizası Mekteb-i mezbûr Müdîıi Saadetlû
Abdurrahman (Şeref) Efendi hazır olduğu halde Meclis-i Maârif de bittezekkür,

166
şimdilik talebe-i mevcudenin en müsaid ve kaabiliyetlûlanndan otuz şâkird inti-
h a b ve hemen tâ'lim ve tealüme mübaşeret o l u n m a s ı kararlaştırıldı. Ve Avrupa
(mühendis mektebleri p r o g r a m ı n a tatbikan bittertib leffen takdim kılman ders
cedvetlinde beyân olunduğu üzre birinci ve ikinci sene derslerini o k u t m a k için ime-
kâtib-i mevcude hocaları derece-i kifâyede olup üçüncü ve d ö r d ü n c ü seneleri ders­
lerinde okutturulacak i'mâl-i meâdin fenleri için dahi Avrupa'da tahsil ve şaha­
d e t n a m e istihsal eylemiş olan Asâkir-i Redife-i Şahane mirlivalarından (Tuğgeneral­
lerinden) Saadetlû Hakki Paşa ve Miralay (albay) K a d r i Beyin liyakat ve kifaye­
ti cümle-i t a h k i k a t t a n olmağla bimennihî Teâlâ olvakit bu derslerin a n l a r a okut-
t u r u l m a s ı veyahud icâb-ı sahih görülür ise Avrupa'dan hoca celb kılınması tas­
ınım kılındı. Kaideten hocalara derslerinin saatleri i'tibariyle tahsisi m u k t a z ı olan
m a a ş l a r dahî ders cedvelinde gösterilmiştir ki birinci senesi şehriyye beş bin
beşyüz ve d ö r d ü n c ü senesine k a d a r bittedric takriben yirmibuı k u r u ş arasında
m a a ş verilmek icab edeceğinden b u n u n zikrolıınan Mekteb-i Mülkiye Tahsisatı'na
zamimeten Flâşına me'zuniyet i'tâsı menût-ı e m r ü İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâ-
dişâhî'dir. B i r de bittecrübe sâbît olduğu üzre gerek Avrupa'da ve gerek b u r a d a
hendese tenlerini tahsil edenlerin bâzıları n â b e m a h a l m ü s t a h d e m (yerinde görev-
lendirilmeyip) ve bâzıları da iş bulamayıp tarîk-i â h a r a (başka işlere) sâiik olduk­
ları cihetle bunların sııret-i istihdamlarının şimdiden tevsik ve tensik olunması
h e m usul-i m a t l a b a muvafık ve h e m de talebenin izdiyâd-i şevk ü gayretlerini
m ü e d d i olacağına binâen ledelimtihan birinci derecede ş a h a d e t n a m e atanlara şeh­
riyye îkişerbin ve ikinciye bin dokuz yüz'er ve üçüncüye binsekizyüz'er ve dördün­
cüye bin yediyüz'er ve beşinci derece ş a h a d e t n a m e alanlara bin altıyüz'er k u r u ş
m a a ş tahsisi ve birinci ve ikinci sınıflara rütbe-i sâlise ve üçüncü ve d ö r d ü n c ü ve
beşinci sınıflara rütbe-i râbia ve hamişe ihsan buyurulıacağı ve ilerude tanzim olu­
n a c a k N i z â m n â m e mucibince hizmetlerinin derecâtına göre mazhar-ı atıfet ve
ııâil-i terakki olacakları ve ş a h a d e t n a m e alan ş â k i r d â n derhal icabına göre Ticâ­
ret ve Nâfia Nezâreti Celilesiyle Şehr-Emânet-i behiyesine bittıaksim hüsn-i istih­
d a m l a r ı n a i'tinâ kılınacağı ve fakat maaşat-ı mezkûre'nin İstanbul'da b u l u n d u k ç a
nısfı ve taşralarda oldukça t a m a m ı ve gezecekleri yerler için kaaide-i mevzua
veçhile h a r c ı r a h verileceği i'lân ve tevsik b u y r u l m a k iktiza eder, Suver-i mâ'ruza
muvafık-ı re'y-i reziıvi isabelkarîn-i Vekâletpenâhileri buyrulduğu halde bimen-
nihilkerim üçüncü senede üç beş nefer m ü h e n d i s çıkarılıp bâ'dehu sene be sene
tezyid kılınması me'mûl-i kavi idüği (kuvvetle ümit edilmekte) m ü z â k e r a t t a n ol­
mağla olbabda e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
8 Safer 1300 ve 7 Kânun-i Evvel 1293 (= 20 Aralık 1882)

Bende
Mustafa (Paşa)
(Maârif N â z ı n )
kararını aldı.
Bu k a r a r ' a ek olarak, Ders Programı, Profesörler ve maaşları da şöylece dü­
zenlenmişti :

167
Kuruluş maksadını, programını yukarda incelediğimiz bu O k u 1 ' un açı­
lıp açılmadığına, mezun verip vermediğine dâir ne Devlet Arşivi'nde ne de Maârif
Târihleri'nde bir kayda rastlandı (32).

1885 (1301 R.) yılına kadar İstanbul doğumlular, do^


ANA TÜZÜK DE layısıyla İstanbul doğumlu Mülkiye Mezunları A s -
İLK DEĞİŞİKLİK kerlîk M ü k e l l e f i y e t i nden muaf-
ti. Bu hak, İstanbul'la olmayan Mülkiye Mezunlarına tanınmıyordu. 1882 Mezun
lanndan olup Yanya Maârif Müdürlüğüne tâyin edilen, 2. Meşmtiyet'de Maârif
Nazırlığında bulunmuş olan, Emrullah Efendi bu e ş i t s i z l i k ve
h a k s ı z 1 ı k ' in düzeltilmesi, t a ş r a doğumlulara da bu hakkın ve­
rilmesi için Maârif Nezâreti aracılığı ile Şûrây-ı Devlet'e başvurup d â v a
açtı. Şûrây-ı Devlet, İ d â r i Y a r g ı ' nın bağımsızlığına çok güzel bir
örnek teşkil eden :

( 3 2 ) Rahmetli Osman E r g i n , T ü r k i y e M a â r i f T â r i h i adlt eserinin 3 . c i l d i 948. sf.de H e n d e s e - i M ü l k i y y e


M e k t e b i başlığı a l t ı n d a b u g ü n k ü İstanbul T e k n i k Ü n i v e r s i t e s i n i n i l k şeklinden t a f s i l â t ı i l e bahsetmekte;
fakat M ü l k i y e M e k t e b i ' n e bağlı b i r şube o l a r a k açılması h a z ı r l ı k l a r ı n a g i r i ş i l e n bu O k u l hakkında herhangi b i r
b i l g i v e r m e m e k t e d i r . Buna göre, herhalde Önce bu O k u l ' u n açılması i s t e n d i ; sonradan bu teşebbüs'den vazgeçi­
lip 1 4 Zilkaade 1301 (= 17 Eylül 1883) günlü M e c l i s - i V ü k e l â mazbatası ile t e k l i f edilen
H e n d e s e - i M ü l k i y e M e k t e b i açıldı.

169
" ŞÛRAYI DEVLET
Tanzimat Dâiresi

Üç sene m u k a d d e m (önce) bâ ş a h a d e t n a m e Mekteb-i Mülkiyye'den çıkıp Yan-


ya Maârif Müdiriyetine tâ'yin kılınmış olan E m r u l l a h Efendinin ismine (askere
ç a ğ ı n ) kur'a'sı isabet eyle<üği cihetle, talep o l u n m a k t a bulunduğu h a l d e Mekteb-i
mezkûr'dan bâ ş a h a d e t n a m e çıkanların K a y m a k a m l ı k l a r d a ve a n a muâdil (denk)
me'muriyetlerde istihdamı Nizâm'ı iktizasından* olduğu ve ş a h a d e t n a m e ile çı­
kanlar senevi onbeş onaltı Efendiden ibaret olup bunların da sülûsanı (2/3 si)
Dersaadet ( i s t a n b u l ) ahâlisinden olarak zaten kur'a'dan müstesna bulunduğu
cihetle senevi birkaç kişiden ibaret kalan taşralı şahâdetnâmelilerin d a h i k u r ' a ' d a n
istisnası Maârif Nezâreti canibinden (tarafından) iş'ıar kılınmış ve Mekteb-i Tıb-
bıyye ve Halkalı Ziraat Çiftliği ş â k i r d a n m ı n k u r ' a ' d a n muafiyetlerine n a z a r a n Mek­
teb-i Mülkiyye Şâkirdânı ve Şahadetnâmelilerinin dalıî k u r ' a ' d a n istisnası tensib
edilmiş olduğundan bahs ile istizanı hâvi Makaam-ı Seraskerî'nin (o zamank5 Mil­
lî S a v u n m a Bakanlığı) Şûrây-ı Devlete havale buyrulıan 6 Şaban 1302 tarihli tez­
kiresi Mekteb-i Mülkiyye Müdiri Saadetlû A b d u r r a h m a n (Şeref) Efendi Hazretleri
hâzır olduğu halde Tanzimat Dâiresinde k ı r a a t olundu :
Vakıa Kur'a K a n u n u ' n d a Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye Şâkirdânı'nın ve Ziraat
Mektebi Nizâmnâmesinde Mekteb-i mezbur'dun ş a h a d e t n a m e ile çıkan talebeden
( â l â = iyi) ve (karib-i â'lâ = iyiye yakın) n u m a r a l a r ı n ı kazananların k u r ' a ' d a n
müstesna tutulacakları m u s a r r a h olup bu mâ'füviyyet (affedilme) o misillûlardan
intîsab ettikleri meslekte istifade olunmak m a k s a d ı n a m ü s t e n i d olmasına ve Mekte­
b-i Mülkiyye dahî hidemât-ı mülkiyye için mütefennin m e ' m u r l a r yetiştirmek mak-
sadiyle te'sis buyrulmuş mekâtib-i âli'den olup b u r a d a n b u n c a külfet ve masrıaf
ihtiyariyle yetiştirilmiş olan şahâdetnâmelilerin askerlikte i s t i h d a m ı n d a n ziyâde ha­
zırlanmış bulundukları hidemât-ı mülkiyye'de istihdamları Devlet ve Memleketçe nâ-
fi' olacağına göre Mekteb-i m e z k û r şâkirdânının ve ş a h a d e t n a m e istihsaliyle çıkmış
bulunanların dahî bermucib-i istizan k u r ' a ' d a n istisnası ve fakat Mekteb-i Mülkiy­
ye yalnız iki sınıftan ibaret olup mevcud olan diğer üç i'dâdî s ı n ı f l a n n d a k i tale­
beye Mekteb-i Mülkiyye Talebesi nazariyle hakılamıyacağından î'dâdî sınıflarında
bulunanların ve bir de b â ş a h â d e t n a m e Mektebten çıkıp da teklif o l u n a n me'mu-
riyeti adem-i kabul ile hizmet-i Devlet'de b u l u n m a k t a n istinkâf edenlerin mâ'füv-
viyyet-i mâ'ruza'dan müstefid olmamaları (faydalanmamaları) bittezekkür Mekteb-i
mezkûr Nizamnâme-i Esasisine zeyl olmak üzere kaleme a l m a n Madde-i Nizâmiy-
ye lâyihası leffen t a k d i m kılınmış olmağla ifâ-i muktazası ve k a r a r a göre m u m a ­
ileyh E m r u l l a h Efendi kur'a'dan ma'füvviyyeti lâzım gelen Mekteb-i Mülkiyye şâ-

170
h â d e t n â m e l i l e r i n d e n bulunmağla burasının dahî Makam-ı Seraskerîye bildirilme­
si b â b m d a e m r ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'indir.
24 ŞaT>an (1)302 ve 25 Haziran (1)301 (= 8 T e m m u z 1885)

ŞÛRÂY-I İsmail Gâlib Kostantin Mebruk Nuryan


DEVLET Bin E d h e m Efendi (Mühür) (Mühür)
(Mühür) (Mühür) Memuren
Tuna'da

M e h m e d Hâlid M a h m u d Celâleddin (Mühür) Selim Bin Ahmed


Bin Ahmed Bin Sard (Okunamadı) Said ül-Üryânî
(Mühür) (Paşa) (Mühür)
(Mühür)
Şûrây-ı Devlet Tan(dmat Dâiresinin meyâne-i âcizanemizde kıraat o l u n a n işbu
m a z b a t a s ı n d a Mekteb-i Mülkiyye-i Şahâne'nin Dördüncü ve Beşinci Sınıf Şâkir-
dâniyle bâ ş a h a d e t n a m e Mekteb-i mezkûr'dan çıkan Talebenin Mekteb-i Tıbbiye-i
Mülkiyye Şâkirdâniyle Ziraat Mektebinden bâ ş a h a d e t n a m e çıkanlar misîllü kur1-
a ' d a n istisnası ve fakat m e z k û r Mekteb-i Mülkiyye'nin diğer üç Jt'dadî Sınıflarında
bulun utku- ile Mekteb'den bâ ş a h a d e t n a m e çıkıp da teklif olunan me'muriyeti ade-
•Ti-i kabul ile hizmet-i Devlet'de b u l u n m a k t a n istinkâf edenlerin mâ'füvviyyet-i mez-
kûre'den müstefid olamamaları hakkında kaleme alınan Madde-i Nizâmiyye'nin Mek­
teb-i m e z k û r Nizamnâme-i Esâsî'sLnde tâ'dilat tezekkür olunmuş ve bu suret icâ-
b-ı m a s l a h a t ' a ve emsaline muvafık görünerek mucebince icrâ-i icâb-ı Hey'et-î
âcizânemizce de bittensib sâlif'ül-beyân Madde-i Nizâmiyye leffen arz ve t a k d i m
kılınmış olmağla olbâbda ve şu halde mumaileyh E m r u l l a h Efendinin bu k a r a r a
göre k u r ' a ' d a n ma'füviyyeti h u s u s u n u n da taraf-ı Seraskerî'ye tebliği hususunda
ve kaatibe-i ahval'de e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr Efendimizindir.

M u h a r r e m (1)303 ve 2 Teşrin-i Evvel (1)301 (-= 15 Ekim 1885)

Mehmed Said Esseyd Hasan Hüsnü Ali Rıza


(Mühür) Ahmed Münir Bin Hüseyin Bin İ b r â l ü m
(Mühür) (Mühür) (Mühür)

Esseyd Ahmed E s a d Mehmed Kâmil Esseyd


Ahmed Arifi Bin Mehmed Bin Salih Ali Şefkati
(Mühür) (Mühür) (Mühür) (Mühür)

Esseyd Esseyd Mehmed Tâhir Esseyd


Ahmed Zühdî Mustafa Vehbi Münif İsmail Hakkı
(Mühür) (Mühür) (Mühür) (Mühür)

Subhi Paşa Server


Nâmizac (Mühür)

171
" ŞÛRAY-I DEVLET
Tanzimat Dâiresi
Aded

M E K T E B İ MÜLKİYYE-İ ŞÂHÂNE NİZAMNÂME-İ E S A S İ S İ N E ZEYL OLMAK


ÜZERE MÜCEDDEDEN KALEME ALINAN MADDE-İ NİZÂMİYYEDİR.

Mekteb-i Mülkiyye'nin Dördüncü ve Beşüıci münteha sınırlarına dâhil olan ve


Mekteb'den ikmâl-i tahsil ederek bâ şahadetname çıkan taşralı talebe kur'a'dan m;ı-
füv'dürler. Fakat mezkûr sınıflarm madununda yâ'ni Sumıf-ı İ'dâdiye'de bulunanlar
ve Mekteb'den bâ şahadetname çıktıktan sonra Devlet'ce teklif olunan me'muriyetle-
ri kabulden imtina' eyliyenler işbu mâ'füvviyyet'den müstefid olamıyarak kur'aya
dâhil olurlar. 24 Ramazan (1)302, 25 Haziran (1)301.
ŞÛRÂY-I DEVLET
(Mühür)

Maddesi eklendi. Bu değişiklik 10 Kasım 1885 (30 M u h a r r e m 1303/28 Teşrini Ev­


vel 1301) günlü İ r â d e ile onaylanıp yürürlüğe girdi. Bu suretle s ü r ü p giden eşitsiz­
lik o r t a d a n kalkmış oldu.

1 8 S 6 ( 1 3 0 2 R
M A İ Y Y E T ") yı,ınm' 25 ki
Ş* o l a n
mezunları. Bütçe
MEMURLUĞUNUN yetersizliği ve açık memuriyet b u l u n m a m a s ı sebebiy-
İHDAS'l ]e, bir yıl açıkta kaldılar. Aralarında anlaşıp, Kasım
1887'nin bir C u m a S e l â m l ı ğ ı ' nda, Yıldız Câmi'i ö n ü n d e Sultan
Aıbdülhamid'e m ü ş t e r e k bir dilekçe verdiler. Dilekçe'de "Mekteb-i Mülkiye'den me­
zun olah bir seneyi tecâvüz etmesine rağmen bir me'nruriyete tâ'yin edilmedikle­
rinden" y a k ı n ı l m a k t a ; daha fazla m a ğ d u r o l m a m a l a r ı için Mülkiye'yi himayesine
almış olan- Pâdişâh'in " merhamet ve âtıfet-i Cenâb-ı Hilâfetpenâhi'Ierine..." sı­
ğınarak tâyinlerine İ r â d e etmesini istiyorlardı.
1884 m e z u n l a r ı n d a n Rahmetli Abdullah Hilmi Okyay, Mülkiye'ye âid H â -
t ı r a ' larını bildirdiği 3 Nisan 1946 günlü m e k t u b u n d a , şahidi olduğu bu
o 1 a y ' ı şöyle a n l a t m a k t a d ı r :

173
"1301 - 1302 ders yılı mezunları, mezuniyetlerini m ü t e â k i b uzun b i r z a m a n tâ'-
yinleri yapılamadığmdan açıkta kaldılar. Nizamnâme'nin (Mülkiye Ana Tüzüğü'-
n ü n ) verdiği selâhiyetle hak'larını a r a m a y a k a r a r verdiler. B i r istid'ıa yazıp (Cu­
ma) S e l â m l ı ğ ı günü Pâdişah'a verdiler. İçlerinden iki, ü ç t a n e s i seçilip
S a r a y ' a Mâbeyn kâtipliğine alındı. Diğerleri d e çeşitli nezâretler emrine
lâ'yin edildiler.,...."
Abdülhamid, verilen d i l e k ç e üzerinde titizlikle d u r d u . 2 5 m e z u n d a n
Beşinin Y ı l d ı z S a r a y ı Mâbeyn kâtipliğine t â y i n l e r i n i e m r e t t i .
1885 (1301 R.) mezunlarından Rahmetli İ b r a h i m E d h e m Dirvana da bu t â y i n i :
"Okul'dan çıkınca mülâzemetle (maaşsız olarak) Hâriciye (Nezaretine) T e r c ü m e
O d a s ı ' na devam ettim. Bu s ı r a d a b i r gün, sınıf a r k a d a ş l a r ı m ı n , açıkta kal­
dıklarım H ü n k â r ' (Padişah) a arzuhal (dilekçe) ile bildirdiklerini v e Cu­
m a Günü Saray'a gelmelerinin i r â d e edildiğini h a b e r aldım. K a l e m d e ya­
n ı m d a o t u r a n Sınıf Arkadaşım, eski Mâliye N â z ı n Tevfik (Biren) Bey'e;
— Haydi biz de gidelim; elbet bir lütuf vardır, dedim....
Saray'da bir listemizi y a p t d a r . Bu listede arzuhal'de imzaları o l a n arkadaş­
larımızla, imzaları bulunmayan ikimizi ayırdılar ve Tevfik Bey'le ben ve diğer üç
a r k a d a ş Mâbeyn Kâtipliği'ne alındık. Memuriyet, m a a ş , r ü t b e , nişan hepsi bir­
den bize verildi. Ötekilerin d e birer hizmette kullanılmaları Bâb-ı Âlî'ye İ r â d e
olundu ve hepimize o n ' a r (altın) lira ihsan ( a r m a ğ a n ) edikli " diye anlatmakta­
d ı r (33).
Sayın Dirvana'nrn bahsettiği İ r â d e şöyleydi :

" MÂBEYN-İ HÜMÂYÛN BAŞKİTÂBETİ


Hususiyye
Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'den geçensene (1301) bâ ş a h a d e t n a m e ç ı k a r a k
el'an bir memuriyete tâ'yin o l u n m a m ı ş olduklarından b a h s ile m e r h a m e t ve atû-
fet-i Seniyye-i Cenâb-ı Hilâfetpenâhî'ye bâ a r z u h a l istid'a etmiş o l a n y i r m i beş
efendi'den beşi Hizmet-i Şâhâne'de alıkonulmuş ve melfuf p u s u l a d a muharrer-
ül-esâmi yirmi efendiden H a y d a r ve Mehmed Sa'deddin Efendilerin Sefâret-i
Seniyye kitabetlerinde ve diğerlerinin derece-i m a ' l û m a t ve l i y â k a t l a n n a göre
Dâhiliye ve Ticâret ve Nâfıa ve R ü s u m a t Dâirelerinde ve İ s t a n b u l ' c a sair hide-
mât-ı münâsibe'de geçinebilecekleri m i k d a r maaşla serian istihdamları ve mu­
maileyhim yerleştirildikçe nıahall-i memuriyetleri ile isimlerinin arzı atabe-i ul-
yâ kılınması muktazay-ı e m r ü ferman-ı Hazret-i Hilâfetpenâhî'den bulunmuş
olmağla olbâbda e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
19 Rebiy'ül-Evvel (1)303 ve 14 Kâmın-i Evvel (1)301 (= 27 Aralık 1885)
(Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî)
Bende
Süreyya ( P a ş a )
(İmza) "

(33) Bak. : İş, Sosyoloji Mecmuası; 55. Sayı'nın ayrı basımı, (Hayatım) adlı Broşür, 3. sf.

174
Bu kesin emir üzerine Bâb-ı Âlî'ce derhal çalışmalara geçilerek geri kalan 18
Mezunun aşağıda gösterildiği gibi, tâyinleri yapıldı :

"GEÇEN SENE MEKTEBİ MÜLKİYE-İ ŞAHANEMDEN BAŞAHADETNAME ÇIKIP HENÜZ


SİNLERİ YİRMİBEŞE BALİĞ OLMAYAN EFENDİLERİN ESÂMİSİYLE MUVAKKATEN
DERSAADET'DE TÂYİN OLUNACAKLARI DEVÂİRİN İSİMLERİNİ HÂVİ CETVELDİR.
(Adları) (Doğum Târihleri) (Yaş) Mahall-i Memuriyetle­
Esâmi Târihi Velâdet Sın ri
Artin Efendi 1281 (R.) 22 Rüsumat Emâneti Ter-
ceme Kalemi
Mustafa Refik Bey 1281 „ 22 Rüsumat Cemiyet-i Ru-
sumiye Kalemi
Hakkı Efendi 1283 „ 20 Rüsumat Muhasebe Ka
lemı
Abdürrahim Neş'et Ef. 1282 „ 21 Vergi Emâneti
Mehmed Sekip Bey 1280 „ 21 Hâriciye Terceme Ka­
lemi
Hayık Efendi 1280 .. 23 Hâriciye Terceme Oda-
O I

İsmail Hakkı Ef. 1281 „ 22
Mâliye Mesarifât-ı U-
mumiye Kalemi
Edip (Veysî) Bey 1285 ,. 19 Hâriciye Terceme Ka­
lemi
Mehmed Hâlit Efendi 1283 „ 20 Mâliye Mesarifat Muha­
sebesi
Mehmed Halet Efendi 1286 „ 18 Dâhiliye Mektubî Ka­
lemi
İlyas Şaki Efendi 1282 .. 21 Hâriciye Hukuk-i Muh­
telite Kalemi
Âsim Efendi 1283 .. 20 Vergi Emânetinde Hey'-
et-i Hesâbiyye Kalemi
(Azaryan) Nişan Ef. 1281 ,. 22 Tahrlrat-ı Hâriciye Ka­
lemi
Mümtaz Efendi 1281 .. 22 Şûrây-ı Devlet
Tanzimat Dâiresi
Mehmed Rahmi Efendi 1281 (Bestekâr) 22 Şûrây-ı Devlet Muhâ-
kemat Dâiresi
Muhiddin Sami Efendi 1283 (R.) 20 Dâhiliye Mektûbî Ka­
lemi
Mehmed Alâeddin Ef. 1285 .. 19 Tahrirat-ı Hâriciye Ka­
lemi
Ahmed İhsan Efendi 1284 (Tokgöz) 20 Hâriciye Terceme Ka­
lemi

Mumaileyhim on sekiz Efendi'den ibaret olmağla işbu mahalle şerh verildi.


23 Mart (1)301 (= 5 Nisan 1885)
MEMURİNİ MÜLKİYYE İNTİHAB
KOMİSYONU
(Mühür)

175
Bu târihden sonra Mülkiye M e z u n l a n ' n m tâyinlerini bir p r e n s i b ' e
bağlamak amacıyla M e c l i s-i V ü k e l â ' ca aşağıdaki k a r a r alındı,
Bu k a r a r ' l a :

a) Mülkiye Mezunları b u n d a n böyle bir p r e n s i b ' e göre atanacak­


lar;

b) I d â r e âmiri olmak isteyenler önce vali ve mutasarrıflar maiyyetinde


belirli bir süre dört yüz k u r u ş maaşla ve maiyyet m e m u r u unvanıyla staj göre­
cekler; gerekli p r a t i k bilgi ve görgü'ye sahip oldukları anlaşıldıktan- sonra kay­
makamlıklara gönderilecekler;

c) H ü k ü m e t Merkezi'nde kalanlar da tapu, nüfus idareleri gibi yerlerde staj


yaptırıldıktan sonra kaymakamlıklara tâyin edileceklerdir.

B u k a r a r 2 2 Ocak 1886 günlü Arz T e z k e r e s i ile Sadrâzam Kıbrıslı


Kâmil Paşa tarafından Pâdişah'a sunuldu (34).

Abdülhamid, teklif ve k a r a n kabul etmekle b e r a b e r "..« bunlara tasavvur olun­


duğu üzre dört yüz'er kuruş maaş verilecek olur ise geçinemeyerek te'rnin-i mai­
şet için mâ'lumat-ı müktesebelerini su'-i isti'mâle mecbur olacakları cihetle bilâhara
Devlet'ce hizmetlerinden istifâde olunıamayıp belki mazarrat görüleceğinden mu-
mâileylıinıînin ahlâkı bozulmamak için idarelerine kâfi miktarda maaşlarla tavzif-
leri..." ne bir çözüm yolu b u l u n m a s ı için Karar'ı o n a y ' l a m a d a n geri çevirdi. Bu­
nun üzerine, keyfiyet Meclis-i Vükelâ'da t e k r a r görüşülüp :

" BÂB-I ÂLÎ


Meclis-i Mahsus

Mektebi Mülkiyye-i Şâhâne'den bu sene bâşâhâdetnâme çıkan yirmi beş ta­


lebeden beşi Hizmet-i Seniyye'de alıkonulmuş olduğu cihetle küsur yirmi efen-
di'den ikisinin Sefâret-i Seniyye'ler kitabetinde ve diğerlerinin dahî derece-i liya­
katlerine göre Dâhiliye ve Ticâret ve Nâfia ve Rüsumat Dâirelerinde ve İstanbul'ca
şâir hrdemât-ı münâsib'de geçinebilecekleri kadar maaşlarla serian istihdamları
ve mumaileyhim yerleştirildikçe mahall-i memuriyetleriyle isimlerinin arz-ı Atebe-i
Ulya kılmması hakkınca şerefsünûh buyrulan İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı
hükm-i celîli Devâire tebliğ olunması üzerine Vergi Emâneti'nden ve Divân-ı
Muhasebat Riyaseti 'nden vârid olup meyâne-i bendcgânemizde kıraat olunan tez­
kire meallerinden müstebân olduğu veçhile bunlardan (vergi) Emânetiyle Divân'*
da istihdam olunacaklar için iktiza eden maaşların Bütçe'ye ilâveten tesviyesi
dermeyân edilmiş olup, mâ'lum-ı âlî buyrulduğu veçhile Mekteb-i Mülkiyye-i Şâ­
hâne'den ikmâl-i tahsil ile çıkacaklara mahreç olacak memuriyetler Mektebin Ni*

(34) Sadrâzam Said Pasa'nın azli üzerine 24/25 Eylül 1885'de Evkaf Nâzın ve Prof. Hikmet Bayur'un Dedesi Kıbrıslı
Kâmil Paşa 1. defa- Sadrazamlığa getirildi. Karar târihinde 4 aylık Sadrâzam idi.

177
zamnâme-i Esasisinin Onbirinci Maddesinde tâ'yin ve tasrih olunmasıyle Talebe­
nin işbu haklarını muhafaza Mektebin vaz'ındaki m a k s a d ı n devamını müstelzim
olup, maahazâ Mektebten ikmâl-i tahsil ile bâ ş e h â d e t n â m e neş'et edeceklerin
Devâir-i Merkeziyye'ce m ü n h a l yer olduğu halde derece-i ûlâ'da onların ve ikin-
ci defa yer açıldıkta dâiresi d â h i l i n d e b u l u n a n me'murîn-i kadîme'den müstehak-
kini.) tâ'yini ve fakat Mekteb'den ikmâl-i tahsil ile ş a h a d e t n a m e a l a n l a r ı n birinci
derecede dâhil olacakları me'muriyetlerin b i r kısmı Devâir-i Merkeziyye ile vilâ-
yât'ın a k l â m ı riyasetleri ve a n l a r a m u â d i l hizmetler olan inşâ ve m a l kalemleri­
nin riyasetleri gibi hîdemât-ı m ü h i m m e ' y i derece-i matlûbe'de idare e t m e k ora*
larda biraz m ü d d e t istihdam ile iktisab-ı r ü s u h ve melekeye mütevakkıf olduğu
cihetle Mekteb'den neş'et edeceklerin o misillû a k l â m d a n gayri yerlerde yâ'ni
İstatistik ve Nüfus ve Defter-i H a k a a n i ve Vergi ve T a h r i r kalemleri ve E v r a k
Odaları ve emsali idarelerin riyasetlerine me'muriyetleri ahiren usul i t t i h a z olun*
m u ş ise de bu k a r a r dâiresinde d a h î bunların devâirce istihdamları için açık ma­
haller b u l u n a m a m a k t a idüğine ve bir de Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'nin esas teş-
kili kaymakamlık ve şâir türlü hidemât-ı mülkiyye'ye m u k t e d i r m e m u r l a r yetiş-
tirilmek m a k s a d ı n a m ü b t e n i olduğu halde Mekteb-i mezkûr'dan ikmâl-i tahsil ile
çıkanlardan pek çoğu Dersaadet'ce b i r e r m e m u r i y e t talebinde b u l u n m a k t a ve
Devâir-i Merkezîye'ce ise h e r z a m a n açık yer b u l u n m a m a s ı hasabiyle o makule*
lerin is'af-ı metâlibi t e a h h u r e t m e k t e olup, eğerçi Mektebe bilâ ü c r e t kabul olunan­
lardan ikmâl-i tahsil ile çıkanların Devletçe istenilen işlerde istihdamı emr-i tabiî
g ö r ü n ü r ise de gerek bunların ve gerek Mektebe ücretle girip ikmâl-i tahsil ile
bâ şehâdetnâme çıkarak kaymakamlık hizmetine tâlib olanların ekserisi sagîr'üs-
s»in b u l u n m a l a r ı ve içlerinde kaymakamlık hizmetini îfâya sinn'leri m ü s a i d olan­
ların dahî bu misillû memuriyetleri hüsn-i idare ve îfâ içüı lâzim'ül- iktisâb ka-
vâid-i ameliyye'ce tecribeleri olmamaları mülâbesesiyle Mektebin vaz'ı aslîsinden
m u n t a z a r olan fevâid istikmâl edilmek ve sâye-i tevfikat-vâye-i Hazret-i Pâdişâ-
hî'de h e r sene Mektep'ten çıkacaklara yer b u l u n m a k üzere ba'deez'in Mekteb-i
mezkûr'dan b â ş â h â d e t n â m e neş'et edenlerden Dersaadet'ce b i r h i z m e t t e i s t i h d a m
olunacakların evvel emirde Devâir-i Merkeziyye Aklâmında şimdilik ü ç ü n c ü sınıf
ketebeye m a h s u s dörder yüz kuruş ve k a y m a k a m l ı k t a i s t i h d a m edileceklerin da*
hî ibtida vali ve m u t a s a r r ı f l a r maiyyetinde m ü n â s i b m i k t a r m a a ş l a r l a i s t i h d a m
olunarak muamelât-ı idâre'ye vukuf hâsıl eyledikten sonra karar-ı a h ı r dâiresin­
de birer me'muriyete tâyinleri m ü h a s s e n â t ı müstelzim olacağına b i n â e n Mekteb
Nizâmnâmesinin ona göre tâ'dili bil-ittihad tensib edilmiş olmıağla suret-i mâ'ruza,
rehin-i tensib-i âlî buyrulduğu halde Nizamnâme-i mezkûr'un o n a göre tâ'dili hu­
susunun Şûrây-ı Devlet'e havalesi ve Mekteb'ten bu sene çıkıp Hizmet-i Seniyye'-
de alıkonulan beş ve Ticâret Nezâreti'nce Terceme-i F u n û n Kalemine muvazzafen
yerleştirildiği evvelce mâ'ruz-ı Huzur-ı Âlî kılınmış olan d ö r t efendiden maadasının
berveçhi m â ' r u z şimdilik d ö r d e r yüz k u r u ş maaşla devâir-i m a ' l û m c kalemlerinde
i s t i h d a m l a n n ı n devâir-i müteallikasma ve maaşlarının devâir-i mezkûre tahsisat­
larına ilâveten tesviyesi h u s u s u n u n dahî Mâliye Nezâretine tebliği ilâve-i müzâke-

178
r â t o l u n a r a k sâlifüzkr tezkireler leffen arz ve t a k d i m kılınmayla kaatibe-i ah­
valde e m r ü ferman Hazret-i Veliyyülemr efendimizindir.
10 Cemâziyy'ül-Evvel 303 ve 2 Ş u b a t 301 (= 15 Ş u b a t 1885)

Sadrâzam Şeyh'ül-İslâm Şûrây-ı Devlet Serasker


Mehmed Kamil Ahmed Es'ad Bin Reisi Ali Sâib
(Mühür) Mehmed Said (Mühür, o k u n a m a d ı ) Bin İ b r a h i m
el-Uryânî (Mühür)
(Mühür)

Bahriye N â z ı n Dâhiliye N â z ı n Hâriciye N â z ı n Adliye Nâzın


Hasan Hüsnü Münir Paşa Mehmed Said Server
Bin Hüseyin Nâmizac (Mühür) (Paşa)
(Mühür) (Hasta)
Evkaaf-ı H ü m â y û n Ticâret ve Ziraat Maârif N â z ı n Mâliye N â z ı n
Nâzın Nâzın Münif Esseyd
Esseyd Mustafa Esseyd İsmail H a k k ı (Mühür) Mustafa Vehbi
(Mühür) İbn'üs-seyd Ali Yaver (Mühür)
(Mühür)

Nâfıa N â z ı n Sadâret Müsteşan


Esseyd Esseyd
Ahmed Zühdi Ali Şefkati
(Mühür) (Mühür)

Meclis-i Vükelâ'nın işbu mazbatasiyle melfuf tezkireler Manzur-ı ÂK buyrul-


du. Mekteb-i mezkûrdıan b â ş â h â d e t n â m e neş'et edenlerden Dersaadet'ce bir hiz­
m e t t e istihdam olunacaklar evvelemirde devâir-i merkeziyye a k l a n ı m d a ve kay­
m a k a m l ı k l a r d a i s t i h d a m edileceklerin dahi ibtidâ vali ve m u t a s a r r ı f l a r maiyye-
tinde istihdam olunarak muâmelât-ı idâre'ye vukuf hâsıl eyledikten s o n r a birer
m e ' m u r i y e t e tâ'yinlerî m ü n â s i b o l d u ğ u n d a n tezekkür ve istizan o l u n d u ğ u veçhile
Nizamnâme-i m e z k û r ' m tâ'dili ve şu k a d a r ki b u n l a r a tasavvur o l u n d u ğ u üzre
d ö r d e r yüz kuruş m a a ş verilecek olur ise geçinemiyerek te'min-i m a i ş e t için mâ-
lumat-ı müktesebelerini su'-i istimale m e c b u r olacakları cihetle bilâhîre Devletçe
hizmetlerinden istifâde o l u n a m a y ı p belki mazıarrat görüleceğinden mumaileyhimin
a h l â k ı b o z u l m a m a k için idarelerine kâfi maaşlarla tavzifleri m u k t a z i olmağla işin
bu cihetinin bir kere d a h a düşünülmesi m u t e a l h k ve şerefsudûr b u y r u l a n İrâde-i
Seniyye-i Hazret-i Hilâfetpenâhî muztaza-i münîfinden olarak zikrolunan tezkire­
ler iade kıluımış olmağın olbâbdıa e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
15 Cemâziy'ül-Evvel 303, 7 Ş u b a t 301 (= 20 Ş u b a t 1885)

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî


Süreyya (Paşa)
(İmza)

179
30 Ocak 1886 (= 17 Kânun-i Sâni 1302) günlü olup doğruca Sadrâzamlık'a
gönderilen i r â d e ile :

"Mekteb-i Mülkiyye ile şâir mekâtib-i İslâmiyye'den neş'et eden ş â k i r d â n ' ı n


akaaid'inde (dinî inanışlarında) asâr-ı za'f (zayıflama belirtileri) g ö r ü l m e k t e olup
mile I-i gayr-ı müslime (Hiristiyan milletler) m e k t e p l e r i n d e ise bu n o k t a herşeye
tercihan piş-î nazar-ı ehemmiyette (önemle gözönünde) t u t u l a r a k p r o g r a m l a r ı o n a
göre tanzim edilmesiyle ş â k i r d â n ' m akaaid'ce mükemmeliyyetlerine gayret edil­
m e k t e ve â s â n dahî görülmekte olduğu halde bizde, bu hâl'in aksi görülmesi
N e z d - i  1 i ' de (Padişah tarafından) mucib-i teessüf (üzüntüye sebep) ol­
masına ve şu hâle n a z a r a n islâm ş â k i r d â m ' n ı n ( m ü s l ü m a n öğrenicilerin) bu yol­
daki mubâlatsızlığı (dikkatsizliği, saygısızlığı) mekâtib-i İslâmiyye programlan­
nm yolsuzluğundan neş'et e t m e k t e ( d o ğ m a k t a ) olduğu kaviyyen melhuz bulun­
masına (akla gelebilmesine) m e b n i Zât-ı Sâmî-i Meşihatpenâhî'nin (Şeyhülislâ­
m ı n ) taht-ı riyasetinde (Başkanlğında) olarak iktizâ eden (gereken) eşhasdan
{kimselerden) m ü r e k k e p o l m a k ve Mekteb-i Mülki ve-i Ş â h â n e M ü d ü r Muavini
Recâi Efendi dahî b u l u n m a k üzere bir Komisyon-i Mahsus (özel komisyon) teş-
kiüyle Mekteb-i Mülkiyye ve mekâtib-i İslâmiyye'de tedris olunmakla (Okutul­
m a k t a ) bulunan ders p r o g r a m l a n n m Ş â k i r d â n ' m akaaid-i dinî'yyelerine hizmet
edecek yolda t a n z u n ve tashihiyle keyfiyetin (sonucun) atabe-i ulyay-i Mülûkâ-
ne'ye arzı (Padişahın yüce katına s u n u l m a s ı ) şeref sâdır olan erar ü ferman-ı
Isâbet-unvan-ı PâdişâhL....." e m r i veriliyordu.
Bunun üzerine derhal Şeyh'ül-dslâm Uryânî-zâde Ahmed Es'ad Efendi (35)
Başkanhğınjda, Mülkiye Müdür Muavini Hacı Recâi Efendinin de katıldığı
bir toplantı yapıldı. İlk tedbir olarak, hem Idâdî hem Yüksek Kısımlara Ulûm-i
Dinîyye, Akaaid-i İslâmiyye Dersleri kondu. Öğrenicilerin namaz kılmaları için
çok sıkı tedbirler alırdı.
Komisyon'da, Mülkiye Müdürü Abdurrahman Şeref Efendi'nin yerine Muavini
(Hacı) Recâî Efendi'nin (bulunması için, Irâde'deki özel kayıd manâlıdır. Sonrala­
rı Abdurrahman Şeref Efendi'nin Galatasaray Sultânîsi'ne Müdür olarak nakledi­
lip yerine (Hacı) Recâî Efendi'nin getirilmesi hazırlığının, başlangıcını burada
aramak lâzımdır.
1300 (1884) yılından 1307 (1891) yılına kadar, derslerde yapılan değişikliği
mukayeseli olarak aşağıdaki cetvel'de şöylece görmekteyiz :

İDADİ Kısım Derslerinden YÜKSEK Kısım Derslerinden

Kaldırılan Eklenen Y ı l ı Kaldırılan Eklenen

Ders Sınıfı Ders Sınıfı Ders Sınıfı Ders Sınıfı

Hüsn-i Hat 1. 1300 (1884) Fizik 5. Usul-i Fıkh 5.

Arabî 1., 2., 3. 1301 (1885) Hıfzıssıhha 4., 5.

Fransızca Tersimat-ı
yazı 2. 1302 (1886) Riyaziye 5.

Jeoloji 4.

Ulum-i Ulûm-i
Dîniyye 1., 2., 3. 1303 (1887) Dîniyye 4., 5.

1887 (1303 R.) de ihtisas öğrenimi maksadıyla Avrupa'ya öğrenici gönderilme­


si için yarışma sınavı açıldı. Bu sınavı kazanan* beş Mülkiye Mezunundan üç'ü Pa­
ris'e iki'si de Berlin'e yüksek ziraat öğrenimi için gitti.

Öğreniciler toplamının artması üzerine, Mülkiye İdâdî Üçüncü Sınıfının iki


şubeye ayrılması gerekti. Mülkiye Müdürlüğü'nün bu hususta yaptığı teklif Mec-
lia-i Maârife hava edildi. Müzâkereler sonucunda :

(35) 17 Aralık 1878 (= 4 Kânun-i Evvel 1295) Çarşamba günü Şeyhülislamlığa- getirilen Ahmed Es*ad Efendi, ulemâ'
dan Mehmed Saİd Efendi'nin oğlu olup çeşitli ilmiyye makamlarında bulunduktan sonra Â'yan Âzalığındam Şey­
hülislâmlığa getirilmiş; bu görev'de İken 30 Ocak 1889 Perşembe günü Hak'kın rahmetine kavuşmuştur. Zeki,
muktedir ve doğru bir şahıs olarak tanınmıştır.

183
"Mekteb-i Müikiyye-i Şâhâne Üçüncü Sene (Sınıf) talebesi bu sene yüzon ne­
fere baliğ olarak bu m i k d a r talebeyi istiab edecek d e r s h a n e olmayıp olsa bile bun­
lar derslerinden lâyıkıyle istifade edemiyeceklerinden talebe-i mumaileyhinim bu­
lundukları sınıfın n â ç a r iki şû'beye t a k s i m i muktazı olup muallimlerinin de h e r iki
şubede tedris edeceklerinden dolayı vazifeleri iki kat olacağı ve b u n l a r ı n yedişer
sekizer yüz k u r u ş maaşları v a r ise de bu hisab üzerine m a a ş i'tâsınıa d a h i hal mü-
said olmadığı cihetle haftada ikişer saat ders veren muallimin m a a ş a t ı n a üçeryüz
ve bir saat d e r s veren muallim maaşına dahî yüz elli kuruş zammı k a i d e ittihaz
olunarak ve ona tevfikan tanzim ve irsal kılınan pusula veçhile İlm-i N e b a t a t ve
İlm-i Hayvanat (Biyoloji) ve Edebiyat ve Cebir ve Müsellesat ve Kimya-i Uzvî ve
Hikmet-i Tabiîyye (fizik) ve Târih ve Hendese Muallimleri m a a ş a t ı n a ü ç e r yüz ve
bir saat ders veren Coğrafiya-i Osmanî Muallimi m a a ş ı n a yüzelli k u r u ş z a m m ı ve
haftada altı saat ders vermek üzere yeniden sekizyüz kuruş m a a ş l a b i r Fransızca
Muallimi ve Şu'be için beşyüz k u r u ş maaşla bir m u b a s s ı r ( İ d a r e m e m u r u ) tâ'yini
ve m u a h h a r e n ıslâh ve tanzim kılman ders p r o g r a m ı n a ilâve edilen İlm-i Ma'deniyat
ve Tabâkat'üi-arz (Jeoloji) Dersi Muallimliğine sekizyüz ve Resm-i H a t t ı Dersî
Muallimliğine bin k u r u ş u n m ü c e d d e d e n tahsisi ve birinci sene şubelerine bu se­
ne yeniden yüzelliyi mütecaviz talebe duhûl edeceği cihetle m e z k û r şubeler içün
dörderyüz kuruşla iki mubassırın tâ'yin ve i s t i h d a m ı iktiza eylediği ve maaşat-ı
mezkûrenin yekûnu olan altıbin dörtyüzelli k u r u ş u n Mektebin Bütçesine z a m m ı
Mekteb-i mezkûr Müdiriyetinden mevrud tezkirede beyân o l u n m u ş o l m a k d a n nâşi
keyfiyyet Meclis-i M a â r i f e led'el-havâle keyfiyyât-ı mâ'ruza lüzum-ı âcü'e m ü s t e n i d
olduğundan m e z k û r altıbin dörtyüzelli k u r u ş u n ol veçhile z a m m ı n a me'zuniyet î'ta
buy ru mı ası h u s u s u n d a arz ve istizanı ifade kılınmış ve b u n u n kabul-i icrası
umur-ı zaruriyeden b u l u n m u ş olmağın ol bâb'da e m r ü ferman............™

23 Zilkaade (1)302 ve 22 Ağustos (1)301 (= 4 Eylül 1885)

(Meclis-i Maârif)
Bende Bende
Mansuri Zade Esseyd Mustafa Mehmed Tâhir Münif
(Mühür) (Mühür) "

Bâb-ı Âlî'ce d e uygun b u l u n a n t e k l i f , S a d r â z a m Kıbrıslı K â m i l Paşa


tarafından 13 Kasım 1885'de M â b e y n ' e sunuldu ve 16 Kasım 1885 günlü
İ r â d e ile o n a y l a n m a s ı sağlandı

PÂDİŞÂH ÖDENEĞİNDEN Mülkiye Bütçesinin Gelir Kısmı'nda her yıl y e r alan


VERİLEN PARANIN "Hazine-i Hassa-i Şâhâne'den m ü r e t t e p tahsisatım
KESİLMESİ MESELESİ 1887 (1303 R.) yılına âit olanının verilmesi için Maârif
Nezâretinden Hazine-i Hassa Nezâretine yazılan yazı'ya sözü geçen Nezâret'in* ver­
diği cevapda " Tahsisat-ı mezkûre'nin, (Mülkiye) Mektebi(ni)n hiyn-i te'sisin-
de (kuruluşu sırasında) dûçar-ı müşkilât o l u n m a m a k üzere tâ'yin kılındığı ve şim-

184
di ise idaresi vâridat-ı cedide (yeni gelir kaynakları) ile te'min ediidiği cihetle kat'ı
(kesilmesi) h a k k ı n d a İrâde-i Seniyye şeref-sâdır olduğu " n u n bildirilmesi üze­
rine d u r u m , 1 Nisan 1887 ( = 6 Recep 1304/19 M a r t 1303) günlü t e z k i r e
ile derhal Bâb-ı Âlî'ye arzedildi. Meclis-i Vükelâ'da (Bakanlar K u r u l u n d a ) yapılan
müzâkerelerden sonra verilen :

" BAB-I ALÎ


Meclisi Mahsus

Maârif Nezâreti'nin meyâne-i âcizane'mizde m ü t a l â a olunan Tezkiresinde, Mek-


teb-i Mülkiyye-i Şâhâne idâresi'nin vâridat-ı cedide ile te'min edildiği cihetle, Ha-
zine-i Hâssa-i Ş a h a n e d e n m ü r e t t e p tahsisatının kat'ı, müteallik buy ru Lan İrâde-i
Seniyye-i Cenâb-ı Cihânbâni iktizây-ı münifinden bulunduğu, Hazine-i Hâssa Ne­
z â r e t i n d e n bildirildiği ve Tahsisât-ı mezkûre, Mektep Muallimleri maaşlarının
bir kısmı o l u p mikdâr-ı şehrî'si (aylık t ut arı) dahî ondokuzbin sekizyüz on (19810)
k u r u ş ' t a n ibaret idüği beyânîyle b u n u n vâridât-ı cedîde'den sarfı h a k k ı n d a taleb-i
me'zuniyet o l u n m u ş olup, eğerçi me'murîn-i muvazzıafa'dan bulunan mualiimîn-i
mevcûde'ye muallimlik için de masrafları mukabili olmak üzere b i r e r mikdar
şey i'tâsı icab eder ise de, melfuf defter m ü n d e r i c a t ı n a göre eiveym verilmekte
olan aylıkların bâ'zıları hadd-i i'tidal'den ziyâde görünmesine binaen sâlifüzzikr
muallimlik m a a ş l a r ı n d a n bin k u r u ş t a n aşağı olan m a a ş a t ı n ibkaasıyla o n d a n yu­
karısının biner k u r u ş a tenzili ve Mekteb-i mezkûr Müdürü A b d u r r a h m a n ve Mü-
dür-i Sâni Recâi Efendiye beşyüz k u r u ş m a a ş i'tâsı ve şu halde tenzilât-ı vakıanın
şehrisi (6250) altıbin ikiyüz elli kuruşa baliğ oiacağmdan b u n u n istenilen ondokuz­
bin sekizyüz on k u r u ş t a n tenziliyle k üs ur onüçbin beşyüz altmış k u r u ş u n dâhi ber-
veçhî iş'ar Maârifin varidât-ı cedîdesinden sarfı zımnında Nezâret-i müşarüniley-
hâ'ya me'zuniyet i'tâsı m ü t t e h i d e n tensib olunarak mezkûr Tezkire Defterle m a a n
arz ve t a k d i m kılındı ise de olbab'da ve kaatibe-i ahval'de e m r ü f e r m a n Hazret-i
Veliyyülemr Efendimizindir. 23 Receb 304 ve 5 Nisan 303 (= 18 Nisan 1887)

Sadrâzam Şeyhülislâm Şûrây-ı Devlet


Mehmed K â m i l Bin Salih Üryânî-Zâde Reisi
(Mühür) Ahmed Es'ad (Mühür, o k u n a m a d ı )
(Mühür)

Serasker Bahriye Nâzın Dâhiliye N â z ı n


Ali Sâib Bin Hüseyin H ü s n ü Esseyd Ahmed Münir
İ b r a h i m (Paşa) (Mühür) (Mühür)
(Mühür)

Hâriciye N â z ı n Adliye N â z ı n Mâliye N â z ı n


Mehmed Said (Paşa) Ahmed Cevdet (Paşa) Esseyd Ahmed
(Mühür) (Mühür) Zühdi (Paşa)
(Mühür)
karar aynı gün Pâdişah'a sunuldu. Gelen cevap'da, Mülkiye'ye her ay verilen pa-
ra'nın kesilmesi'ne âid Pâdişâh emri'nin kaldırıldığı bildirilmekte idi:

" YILDIZ SARAYI HÜMAYUNU


Başkitâbet Dâiresi

Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'nin idaresi vâridat-ı cedide ile te'min edilmesin­


den dolayı Hazine-i Hâssa-i Şâhâne'den mürettep muhassesâtın (ödeneğin) kafi
cihetiyle muallimin (öğretmenler) maaşlarının vâridât-ı cedîde'den tesviyesi isti­
zanına dâir resîde-i dest-i tâ'zim olan 23 Receb 304 tarihli tezkire-i sâmiye-i sa-

186
dâretpenâhîleriyle nıelfuf Meclls-i Vükelâ Mazbatası ve Tezkire ledelarz Man-
zur-i Âlî buyrulmuş ve zikrolunıan Mekteb, himâye-i feyz-vâye-i Cenâb-ı Pâdişâh!
ile hâiz-i nisâb-ı şeref olduğundan (Pâdişah'ın himayesinde olarak onur kazandı­
ğından) bu şerefin idâmesi (Onur'un devam ettirilmesi) zımnında Hazine-i Hassa-i
Şâhâne'den müretteb muhassesâtın kat'ı. nezd-i merâhim-vefd-i Hazret-i Mülûkâ-
ne'de tecviz buyrulmadığına mebni muhassesât-ı mezkûre'nin kemâfissâbık (es­
kisi gibi) Hazine-i müşârünileyhâ'dan tesviyesi içün şeref-sâdır olan İrâde-i Seniy-
ye-i Hazret-i Hilâfetpenâhî Hazine-i Hâssa Nezâret-i Celîlesine tebliğ ve şu halde
zikrolunan tezkire ve mazbata-1 ma'rûzamn hükmü kalmadığı İrâde kılınmış ol-
mağla olbâbda emr ü ferman Hazret-i Veliyyülemr'indir.
24 Receb 304 ve 6 Nisan 303 (= 19 Nisan 1887)
Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî
Süreyya (Paşa)
(İmza)
Padişâh'ın himayesinde olan Mülkiye'ye eskisi gibi b a ğ ı ş ' da bulunulacağı
ve Meclis-i Vükelâ Kararının o n a y l a n m a s ı n a ihtiyaç olmadığı bildiriliyor; böyle­
c e Mülkiye ö z e l ö d e n e ğ i ' nden yoksun bırakılmıyordu. Ancak,
bu yazışmalar ve verilen emrin geri alınışı bir kaç aylık z a m a n ı işgal
ettiğinden ö d e n e k ' den m a h r u m kalan Mülkiye İdaresi, Müderrislere
m a a ş veremez d u r u m a düştü. Bunun- üzerine Müdderisler birlikte imzaladıkları
bir dilekçe'yi doğruca Pâdişâh'a verip söz konusu d u r u m d a n yakındılar.

Abdülhamid bu "maaş verilemeyiş"in sebebini Sadrâzam'dan sordu. Sadra­


zamlık keyfiyeti incelettirip d u r u m u :

" BÂB-I Â l i
Dâire-i Sadâret

Mekteb-i Mülkiye-i Ş â h â n e muallimlerinin m a a ş alamamaları cihetiyle dûçar-ı


z a r u r e t olduklarından b a h s ile bazı ifâde ve istid'ayı hâvî t a k d i m eyledikleri ar­
zuhal üzerine bunların m a a ş a t ı n m tedahülde bırakılması sebebinin b i t t a h k ı k arzı
hakkında şerefsâdır olup 18 Zilka'de 303 tarihli Tezkire-i Hususiyye-i Devletle­
riyle (Saray Başkâtipliğinin tezkeresiyle) tebliğ olunan İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı
Şehinşâhi mantûk-ı münîfine tevfikan Maârif Nezâret-i Celilesiyle m u h a b e r e y i şâ
mil tezkere Manzûr-i Âlî buyrulmak üzre leffen t a k d i m olundu. Mealinden müste-
ban olduğu veçhile Mekteb-i m e z k û r (muallimin) ve saire mesârifi karşılığı olan
vâridât-ı cedide bunların vasıta-i istifası olan viJâyâttan ve Şehr-emânet-i Celile-
sinden lüzumu derecede vürud etmediği gibi Hazine-i Hassa-i Şahaneden muhas-
sas olan on dokuz bin k u r u ş u n dahî M a r t iptidasından beri tesviye edilmemiş ol­
duğu cihetle nruallimîn-i mumaileyhim maaşlarının vıakt-ü zemanı ile îfâ edile­
mediği (ödenemediği) gösterilmiş olduğunun Hâkipây-ı Humâyûn-i Cenâb-ı Pâdi-
şâhiye arzı mütemenmadır efendim.
8 Zilhicce 303 ve 26 Ağustos 302 (= 18 Eylül 1886)

Sadrâzam
Kâmil (Paşa)
(İmza)

tezkire ile bildirdi


Bu t e z k i r e ' ye verilen cevapta. Pâdişâh t a r a f ı n d a n şimdiye k a d a r
Mülkiye'ye verilip de bir kaç aydır Hazine-i H a s s a Nezâretince biriken p a r a n ı n der­
hal Mülkiye İdâresi'ne ödenmesi için kesin emir verildiği bildiriliyor; mesele de
bu suretle çözümlenmiş oluyordu.
" H â m e pirây-ı tâ'zim olan işbu tezkere-i aliyye-i Sadâretpenâhileriyle melfuf
arzuhal manzûr-i âlî olarak Mekteb-i m e z k û r u n Hazine-i Hassa-i Şahaneden mu-
hassas olan maaşının h e m a n tesviyesi (ödenmesi) h u s u s u n a İrâde-i Seniyye-i Haz-
ret-i tesviyesi (ödenmesi) hakkında şeref-vârid olan İrâde-i m e r h a m e t âde-i Pâdi-

188
liğ ve mezkûr arzuhal (dilekçe) iade kılınmış olmağla olbabda emr ü ferman Haz-
ret-i Veliyyülemr'indir.
9 Zilhicce 303 ve 27 Ağustos 302 (= 19 Eylül 1886)
Serkatıb-i
Hazret-i Şehriyârî
Süreyya "

Hazine-i Hassa'dan Mülkiye ödeneklerinin verilmesiyle öğretmenlerin birikmiş


maaşları hemen ödenmiş; b u n a karşılık da öğretmenler Pâdişah'a teşekkürde bu^
lunmuşlardır. Bu teşekkür, kendisi de Mülkiye'de ö ğ r e t m e n olan M u r a d Bey'in
Sahibi ve Başyazarı olduğu Mizan Mecmuası'nda (36) şöyle yayınlanmıştır:
" Mekteb-1 Mülkiyye-i Şâhâne Muallimleri, Hazine-i Hassa-i Şâlıâne tara*
fmdan Mekteb-i mezkûra her sene i'tâ olunan (verilen) tahsisatın (ödeneğin) su­
r e t i tesviyesi ( ö d e n m e s i ) hakkında şeref-vârid olan İrâde-i merhamet âde-i Pâdi-
şâhîlerine hamden ( t e ş e k k ü r e n ) Atebe-i Ulya'ya (yüksek k a t ı n a ) bir teşekkürnâ*
me takdim etmişlerdir."

(36) Bak. Mizan Mecmuası; 11 Şaban 304 = 5 Mayıs 1887; Perşembe, Nu. 29, 1. C, 241. sf., 2. st.

189
İ'DÂDÎ KISMI'NIN İ'dâdî Kısmı öğreniri sayısının a r t m a s ı üzerine, Yüksek
YÜKSEK KISIM'DAN Kısım öğrenicileri, hem çok sıkışık d u r u m d a öğre-
AYRILMASI tim yapmaya hem de Mülkiye Mektebi ödeneğin­
d e n yeteri k a d a r faydalanamamaya başladılar. Ülke'nin pek çok yerlerinde İda­
diler açılmakta olduğuna, b u n l a r da Mülkiye'nin Yüksek Kısmını, öğreniri bakı­
m ı n d a n beslediğine göre, Mülkiye Idâdî Kısmının Yüksek Kısım'dan ayrılarak
istanbul içinde ayrı bir İdâdî'ye vücud vermesini ve Mülkiye'nin üç sınıfılı olarak
yalnız Yüksek Kısmı kapsamasını Mülkiye Müdürlüğü Eylül 1886'da Maârif Ne­
zâretine teklif etmiştir. Teklif, Maârif Nezâretince de uygun b u l u n u p îrâde'si alın­
mak üzere 19 Eylül 1886 günlü Tezkire ile Bâb-ı Alî'ye sevkedilmiş; Meclis-i Vü-
kelâ'da müzâkeresi s o n u c u n d a :

" BAB-I ALÎ


Meclis-i Mahsus

Mekteb-i Mülkiyye-i Ş a h a n e dâhilinde hu hm. m İ'dâdiye Şubesinin ifrâziyle (ay­


rılmasıyla) vilâyât'da (iller'de) açılmakta olan m e k t e b l e r kabilinden o l m a k üzere
Dersaadet'de (İstanbul'da) dahî şimdilik iki sınıftan ibaret bir Mekteb-i İ'dâdî
te'sisi ve iktiza eden mebâliğin sûret-i tahsisi hakkımla Maârif Nezâretinin t a k r i r i
Meclis-i âcizânemizde lede'l kırâe, suret-i iş'ara ve taraf-ı Nezâret'den verilen iza­
hata n a z a r a n zikrolunan İ'dâdî Şubesinin hâriçte te'sisi (Mülkiye) Mektebin (in)
talebe-i mevcûde'yi istîab edememesinden m ü n h a i s olduğu gibi Müdir ve Mualli­
min ve H a d e m e maaşlarıyla Hâne Kirası ve sâiresi içün şehrî iâzım gelen yedibin
altıyüz k u r u ş u n senevisi olan doksan bir bin iki yüz k u r u ş u n vâridat-ı cedîde'den
sarfı lüzumu anlaşılmış olmasına mebni berveçhi iş'ar Mekteb-i m e z k û r ' u n hâ­
riçte te'sîsiyle nıaaşat ve mesarifâtı Mektebin târih-i te'sîsinden itibaren yürütül­
m e k üzre îfâ-i muktaza'sı zımnında Nezâret-i müşârünileyhâ'ya me'zuıüyet i'tâsı
bittezekkür zikrolunan t a k r i r melfuf p u s u l a ile m a a n arz ve t a k d i m kılınmış ise
de ol babta ve kaatibe-i ıahval'de e m r ü ferman Hazret-i Veliyyülemr Efendimi-
zindir. 4 M u h a r r e m 304 ve 21 Eylül 302 (= 3 Ekim 1886)

Sadrâzam Şeyhül-islâm Şûrây-ı Devlet


Mehmed Kâmil Bin Ahmed Es'ad Bin Reisi
Salih (Paşa) Vlehmed Said EMJryânî Arifi Paşa
(Mühür) (Mühür) Bulunamadı
Serasker Bahriye N â z ı n Dâhiliye N â z ı n
Ali Sâib Bin H a s a n H ü s n ü Bin Esseyd
İ b r a h i m (Paşa) Hüseyin (Paşa) Ahmed M ü n i r (Paşa)
(Mühür) (Mühür) (Mühür)
Hâriciye N â z ı n Adliye N â z ı n Evkaaf-ı Hümâyun Nâzın
Mehmed Said (Paşa) Ahmed Cevdet Esseyd Mustafa
(Mühür) (Paşa) (Mühür)
(Mühür)

190
Ticâret ve Ziraat Nazırı Maârif Nâzın Mâliye Nâzın
Esseyd İsmail Hakkı Müııif Esseyd
İbn'üs-seyyid (Mühür) Mustafa Vehbi
(Mühür) (Mühür)

Nâfia Nâzın Sadaret Müsteşan


Esseyd Esseyd AU Şefkati
Ahmed Zühdî İbn-i Hüseyin
(Mühür) (Mühür)

Karar'ı verilmiş; bu karar Pâdişah'ca da uygun bulunarak 4 Ekim 1886 günlü


İrâde ile onaylanmıştır. Fakat karar'ın uygulanmasına ancak 1894 - 1895 ders yı­
lında geçilebilmiş ve Mülkiye 1895 - 1896 ders yılına üç sınıflı yüksek okul olarak
girmiştir.
Bu sıralarda İstanbul Basımında Mülkiyenin k a m u oyundaki yeri, tesirleri
ve önemi söz konusu edilmeye başlanmıştı. Mülkiye "Târihi-i Siyâsi ve Târih-î
U m u m î " Müderrisi M u r a d Bey, Sahibi v e B a ş y a z a n olduğu M i z a n Mecmu­
a s ı n d a (37):
"Maârif Nezâret-i Celîlesi şan ve haysiyetini vikaaye e t m e k için bu suallerin
vaz'ına m a h a l torakmıyacak h a r e k â t ve icraat göstermelidir.

Efkâr-ı â m m e tahsisata göre icraatta b u l u n m a m a k ile Nezâret-i celîle'yi i t h a m


ediyor; bâ'zı Maârif mensûbîni ise bir iki büyük mektebin şu yakınlarda teden­
niye yüz t u t t u ğ u n u iddiaya varıyorlar. H a t t a bu iddiaların içinde biri vardır İd
hakikaten şâyân-ı h a y r e t t i r ; o da güya Nezâret-i Celile'nin en m u n t a z a m Mekâ-
tîb-i Osmanîyesinden m â d u d olup Devletin medâr-ı iftiharı a d d o l u n a n Mekteb-i
Mülkiyye-i Şahaneye karşı bir nevî' h u s û m e t bağladığı iddiasıdır. Ezcümle esbâb-ı
h u s û m e t olmak üzere Mekteb-i m e z k û r ' d a n çıkan Efendilerin Fransızca telaffuz
h u s u s u n d a k i noksanları gösteriliyor. Bir de Nezâret-i Celîle-i Maârif içün lüzu­
mu k a d a r muallim tedâriki bugünkü günde en m ü h i m ve müşkil olan h u s û s â t ı n
biri addedildiği halde mualliminin sa'y ü gayretlerini kesredecek ve bâzılarını da­
hî terk-i memuriyete m e c b u r eyleyecek bir takım h a r e k â t ve m u a m e l â t tecviz
o l u n m a s ı n d a n şikâyet olunuyor.

437) Bak. : Mîzan, H a f t a l ı k Gazete; 3 Cemâziy ül-Evvel 1304 ( 1 8 8 7 ) ; 2. sf., 3. s t . ; N u . 15, 1. C i l t .

192
Mekteb-i Mülkiyye-i Şahanede i k m â l i tahsil eden efendilerin iktidâr-ı ilmiyye-
leri en ziyâde hatırları sayılmak vâcib olanların bile t a h t ı tasdiklerinde bulundu­
ğu halde Nezâret-i Celile güya b u n u tasdikte tereddüd eyliyor ve Mekteb-i Mülkiye
Ş a h a d e t n a m e s i n e hiç ehemmiyet vermeyip küçük maârif memuriyetlerine tâ'yin
olunacak ş a h a d e t n a m e ashabını m a ' I û m a t cihetiyle kendilerinden d û n bulunan
mümeyyizler marifetiyle i m t i h a n etmek yolunda t a h k i r â t a kalkışıyor imiş. Halkın
şikâyâtım bir tarafa bırakalım da güya muâmele-i mezkûre'ye d u ç a r olan ve öte-
tarafta rüşdiye mektebinden ş a h a d e t n a m e ahzine gayr-ı m u k t e d i r bir takım kesâ-
nın Mekâtib, Nezâret ve Maârif Müfettişliği me'muriyet-i m ü h i m m e l e r i n e tâ'yin
olunduklarını m ü ş â h a d e eyleyen Mekteb-i Mülkiyye mezunlarının hâsıl edecekleri
efkârı piş-i n a z a r a alalım. Keyfiyet o k a d a r m ü h i m d i r ki izahattan i h t i r a z etmek
icab eder. Bu kıyl ü kaal (dedikodu) neden ileri geliyor? Aslı var mı? yoksa sırf is-
n â d a t m ı d ı r ? Hususât-ı mezkûre'yi Nezâret-i Celîle-i Maârifin nazar-ı dikkatine ar-
zetmeyi vecibeden addediyoruz" fikrini ortaya a t a r a k h e m Mülkiye'nin değerini
belirtiyor; h e m d e Maârif Nezâreti'nin e ğ i t i m konusundaki yanlış tutumu­
nu tenkid ediyordu,

Başka bir yazı'sında ise (38) :

" — Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne d a h î Memleketin şiddetle m u h t a ç olduğu ida­


re ve politika erbabım yetiştirmek h u s u s u n d a pek az z a m a n d a Mekâtib-i Aske-
riyye derecesine v a r m a k içün istidad kesbeylemiştir. Bugünkü günde en m ü h i m
noksanı, kendisine talebe b u l m a k için Mekâtib-i Askeriyye'nin mâlik olduğu gibi
m ü k e m m e l m a h r e ç l e r e mâlik o l m a m a k maddesidir. Çünki m u k a d d i m l e r i Mekâ­
tib-i Askeriyye'ye mekâtib-i rüşdiye'den talebe ahz ü kabul o l u n m a k d a olduğu hal­
de rüşdiye mekteblerinin yetiştirdiği talebe Mekâtib-i Askeriyye'nin ihtiyâcına ki­
fayet edemediği t a h a k k u k etmesi üzerine te'sis o l u n a n Askeri Rüşdiye Mektepleri
Mekâtib-i Âliye-Ü Askeriye'nin istediği talebeyi yetiştirmekte ve şu b i r k a ç sene
zarfında küşad olunan hususi rüşdiye mektepleri dahi o n l a r a m u a v e n e t etmekte­
dir. Eğerçi askerî ve hususî rüşdiye mekteplerimden dahî Mekteb-i Mülkiyye'ye ta­
lebe geliyor ise de hiyn-i kabul'de izhâr olunan bâ'zı tas'îbat (güçlük ç ı k a r m a l a r )
ile " M u k a b e l e " unvanı a l t ı n ı icra olunan b i r mülâhazasızlık bunların mikdarmı
tahdid ederek lâyıkıyle isiif.uk' ettirilemiyor. Şu halde gerek Mekteb-i Mülkiyye'-
nin Sunûf-i İ'dâdiyye'si gerek müceddeden küşad olunan i'dâdî m e k t e b l e r i için
m ü k e m m e l talebe yetiştirmek üzere hemen hal-i inkıraza gelmiş o l a n mekâtib-i
rü sili yenin (orta okulların) ıslâh ve tanzimi derece-i vücuptadır. Bu ise m u k t e d i r
muallimler tedârikine m u h t a ç t ı r . Binânaleyh Nezâret-i Celîle-i M a â r i f ç e en evvel
mekteblerimizin m u h t a ç olduğu muallimleri h e m de b i r suret-i mükemmele'de
yetiştirecek esbab ve vesâit-i sahîha ve müessireyi tedârik ve istihzar e t m e k el­
z e m d i r . " tenkidini yaparak, Mülkiye Mektebi ve idâdî'lerin elverişli kaynaklara
kavuşabilmelerinin şartı olarak, askerî yüksek okullara yapıldığı gibi, o devrin

(38) M i z a n ; H a f t a l ı k Gazete; 17 Cemâzîy ül-Evvel 1304/10 Şubat 1887; N u . 17, 240. sf., 1. st.

193
orta okulu olan r ü ş d i y e l e r ' i n çoğaltılıp p r o g r a m l a r ı n ı n genişletilmesi,
bu m a k s a d a ulaşmak için de o r t a okul öğretmeni yetiştirme teklifini savunu­
yordu.

Diğer bir m a k a l e 'sinde d e (39) :

" Uzağa gitmeye ne hacet? Maârif Nezâret-i Celîlesinin M r e r şubeleri olan


Vilâyât-ı Ş a h a n e Maârif Müdiriyetleriyle mekâtib-i i'dâdî-i mülkiyye müdüriyetle­
rine bakalım. Bilvasıta ta'yin kılınanlar m ü s t e s n a olmak üzere Mekteb-i Mülkiyye
Me'zunlarında doğrudan doğruya Maârif tarafından tâ'yin b u y r u l m u ş kaç efendi
irâe olunabilir (gösterilebilir).? Ne k a d a r ı Maârif M ü d ü r ü ve ne k a d a r ı Mekteb
M ü d ü r ü ' d ü r ? Yine şu me'muriyetlerde acaba kaç m ü d ü r Mekteb-i S u l t a n i me'zun-
l a r m d a n nasbedilmiştir?

Şu suale verilebilecek cevab pek gariptir. Çünkü ağlebiyyetle (çoğunlukla)


Mekteb-i Sultânî'de olduğu gibi cümlesi de bâ ş a h a d e t n a m e m u h r e ç ( ç ı k a r ı l m ı ş )
değillerdir.
Şâyân-ı istiğrab şurasıdır ki, ağlebiyyetle beraber, iancak b i r m ü d ü r bulabil­
dik ki Mekteb-i Sultanînin h e m edebiyat ve h e m u l û m ve fünun diplomalarını
hâizdir. Tâ'yin-i zâta lüzum y o k t u r ; m a k s a d misâl irâesidir. Şayed bizim bilmediği­
miz yerde bir ikincisi daha var ise lütfen irâe buyrulsun, görelim. H a t t a yine
b u n l a r d a n bâ'zıiarı ne u l û m ve ne de edebiyat diplomalarını hâiz değillerdir. Fa­
kat bunların içinde m u k t e d i r l e r i zuhur ile b u l u n d u k l a r ı vilâyâtın (illerin) maârif­
çe binnisbe terakkisine hizmet eyledikleri m ü n k e r değildir.

Diğer t a r a f d a n Mülkiyeden me'zun bir efendi i'dâdi müdiriyetine tâ'yin olunaca­


ğı sırada elinde bulunan sıcağı henüz soğumamış diplomasının fayda vermediğini
görerek me'yûsen bir ikinci i m t i h a n a m e c b u r e d i l m i ş t i r ; diğerleri ise görünen
eşedd-i lüzum (şiddetli lüzum) üzerine bilâ i m t i h a n nasbolunageldikleri işidilüp
görülmektedir. Şu satırlar o k u n u r k e n tabiidir ki Mekteb-i Sultânî'nin "başölye"
( m a s t e r ) diplomasının Mekteb-i Mülkiyye-i Şahanenin "lisansiye" Ş a h a d e t n a m e s i n e
faik olduğuna h ü k m e d i l i r ; hâl ise berakistir.

Maârif borsasında görülen şu piyasa ıttıratsızlığımn asıl menşeini t a h a r r i et­


tiğimiz sırada bulduğumuzu lâyıkıyle tavsif edebilmek için sütunlarımıza geçire­
bileceğimiz bir vasıf bulamadık. Maahaza bâ'zı Vilâyât-ı Şâhâne gerek Maârif ve
gerek m e k t e b m ü d ü r l e r i bugünki maârif'den (öğretimden) lâyıkıyle b e h r e d a r (na-
sipli) değil iken emr-i vâki'e n a z a r a n Mekteb-i Mülkiyye'de ulûm-ı âliye tahsil
etmiş efendilerin Maârif Müdürlüklerinden evvel Mâliye'de K u p o n Kalemin­
de istihdamı Devletçe daha müfîd idüğine hükmetmek lâzım gelür ise de
biz bu h ü k ü m d e ı s r a r d a n ihtiraz eyleriz. Şu misâlin bir nev'i de devâir-î sâire'de
ve husûsiyle umur-ı hâriciye (Dışişleri) devâirinde tecelliyâb-ı vuku' olmaktadır.
Mekâtib-i muhtelifeden neş'et edenlerin adedi sene be sene tezâyüd e t m e k t e d i r

(39) Mîzan; Haftalık Gazete; 13 Safer 1306/18 Teşrin-i Evvel ( E k i m ) 1888; 1. C; N u . 6 7 ; 1. sf., 1. s t .

194
(artmaktadır). Evsat (orta) derecede şahadetname ahzetmiş olan bir efendinin
aliyy"ü*-âlâ (pekiyi) derecede şahadetnameyi hâiz bulunandan âlî (yüksek) bir
mevkide bulunması ve bulunmak ihtimâli önünde hâlâ kapının açık olması müs-
takbelen (gelecekte) istinadgâhımız (dayanacağımız) olacak nevresidegân'ın (ye­
ni yetişmiş gençlerin) yegâne ümid ve gayretlerini rahnedâr ederek ümklsizlLk illet-î
müzminesi henüz (Mülkiye) Mektebin(in) dört duvarı içinden (çıkmamış) bulun­
mak hasebiyle havâdis-i rüzmerre'den haberdar olamayıp hayatı ahlâk kitap­
larında gördükleri kavâide (kurallara) muvafık zanneyleyen bu mâ'sumlara da
sirayet eylemekte bulunmuştur. Bu dahî acilen tedâvî olunacak illet-i muzırra'dan
bulunmağla evlîyâ-ı umur hazıarâtı'mn (sayın devlet adamlarımızın) nazar-ı him­
met ve dikkatlerini celbe ahrâdır (lâyıktır).
Mülkiyye Mekteb-i mezunlarım ııasb ü tâ'yin hususunda câri olan imtihanlar
ciddî bulunmadığından nâşi şahadetnamelere ehemmiyet verilemiyeceği dermeyân
olunsa ve bu da haksız denibniyecek kadar doğru olsa o halde imtihanların cid­
diyetinden vazifelen alâkadar bulunması iktizâ eden Maârif Nezâret-i Celilesi key­
fiyeti meskût'ün anh (susarak geçiştirme) bırakabilecek nüdir? Vakıa Almanya'nın
bâ'zı memâlikinde imtihanların kemâl derece şiddetle icra olunmasiyle beraber câ-
nib-i Hükümetten (Hükümet tarafından) me'muriyet taleb edenlerin Darülfünun
"doktora" Şahadetnamelerini irâe eyledikten^ (gösterdikten) başka İdarece tensip
kılınan surette imtihan î'tâsına dahî mecbur tutulmuşlardır ki şu suret-i liyakat ve
iktidar esâsına müstenid bulunmuştur.
Hey'cti İmtihâniyye'nin adalet ve hakkaniyet dâiresinde mün'akid (kurul­
muş) but anması ve â'zâsınm (üyelerinin) iktidar ve ehliyetleri umumca hâiz-i em­
niyet olması nazar-ı dikkate alınır ise teşkili müşkil olur. Yoksa imtihan hey'eti-
nin bâziçe-i âmâlî olmuş (küçük oyunlarına getirilmiş) bulunur. Bu usulde dahî
mahzûrât-i günâgûn görülür.
Geçenlerde bir vilâyet Maârif Müdiriyeti tarafından bir başkâtip tâ'yinine lü­
zum görülür. Bu lüzum üzerine lüzumlu lüzumsuz, tavsiyeli tavsiyesiz, iktidarlı
ve iktidarsız birçok tâlib zuhur etmesiyle keyfiyet imtihana havalesine ihtiyaç
messeyler (mecburiyeti doğar). Tâlibîn (istekliler) meyâmnda bulunan erbâb-ı
iktidar ve ihtiyaçtan birisi hey'et-i imtihanın mâhiyetine ve imtihanın da suret-i
ce/reyânına daha evvelden vâkıf olduğundan mücerred "imtihan" telaffuzunun
ehemmiyetini ve binâenaleyh kendi kıymet-i ma'lûnıatım muhafazatan geri çekil­
miştir. Halbuki kendisine o me'muriyet evvelden vâ'd olunmuş idi. Şu emr-i vâkı'a
(olay'a) nazıaran imtihan usulünün taşralarda nasıl manzara vücuda getireceği
suhuletle (kolaylıkla) meydana çıkar.
Mekâtib-i âliye (yüksek okullar) imtihanlarında zuhura gelen yolsuzlukların
henüz önü alınıp bitmemiştir. Hele en mühliki (tehlikelisi) ma'lûmat furuşluk dâi-
yesinde bulunan bâ'zı "mümeyyizlerde görülür. En yakın misallerden olarak birçok
şeyler ilâve edebilıir isek de bahsin şahsiyyata taallukundan nâşi meskûtûn-anh
bırakmağa (susarak geçiştirmeye) mecbur oluyoruz. Şu kadar ki şâhâdetnâme-

195
den sarf-ı nazar'Ia tâ'yin-i me'murîn hususunda bâ'del icâb imtihan usulünün cereya­
nı takdirinde "mahdum beyler sistemi"nin teshilini müntic (kolaylaştırıp doğu­
racağı) ya'ni "vazife ve mes'uliyet" derslerinden intibah hâsıl etmekten âciz kalan­
ların tervic-i efkârmı müeddî haller vâki' olurdu. Şu fikirde bulunan bâzı kimsele­
re imtisâlen demek lâzım gelür ki tahsil uğrunda beş on sene müddet uğraşan­
lara karşı Hükümet hiçbir me'muriyet te'min etmeyip işi lüzumu takdirinde inti­
haba bırakır ise me'muriyet koparmak içiin edilen tasdiat ve tâ'cîzâtın (rahat­
sızlık verme ve taciz etmenin) kapısmı ilelebed açık bırakmış bulunur idi. Dip­
loma piyasalarında meşhûd olan (görülen) durgunluk asarının izâlesi (kal­
dırılması) kısmen mekteb heyetlerine aid ve râc'i bulunduğu da ma'lûmdur. Bu
da bâ'zı islâhat ile husule gelebilir.
Beyâna hacet olmadığı üzre Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane Sunuf-i İ'dâdiye ile
Sumıf-ı Âliye'den müteşekkil bir medrese-i âliye'dir (yüksek okul'dur). Her na­
sılsa vaktiyle ders programlarında yer bulan bâ'zı noksanlar el'an mevcud olup
hiçbir taraftan tashih ve tecdidine rağbet buyrulmamış ve ara sıra mün'akid olan
komisyonlardan ise müsahabetden (laf'dan) başka birşey anlaşılamamıştır.

Ulûm-i âlî-i siyâsiye (yüksek siyâsî bilimler) tahsiline tahsis edilmiş olan iki
müntehi (son) sımfta tedris edilen derslere nazaran, sunuf-i i'dâdiyeden mı, ya-
hud sunuf-i âliye'den mi olduklarını kestirmek herkesin işi değildir. Dördüncü ve
Beşinci Sınıflarda Sunuf-i İ'dâdî'ye bakaayası olarak Târih, Kozmoğrafya, Usul-i
Defterî, Tabakaatül-arz, Resm-i Hattı dersleriyle senenin bir kısm-ı mühimmi iş­
gal edilmiş bulunuyor. Esasen şu »dersler İ'dâdî Kısmına âid olduğu halde burada
vakit bulunamadığından dolayı bakaaya'ya kalıyor ki şâir mekteplerden bermû-
cib-i nizam Dördüncü Sınıfa gelecekler için bir tekerrür-i zâid (fazla tekrar) ol­
muş oluyor. Madem ki ulûm ve fünûnun bir kısmını tedris içün zaman müsaid
değildir; o halde Birinci, İkinsi Sınıftaki Hüsn-i Hat derslerine yahut Sarf-ı
Arabi'den Emsile-i Muttaride tasrifiyle Farisîden Esmâ-i İşârât'ı tâlime ve sâire-
ye ne ma'nâ verilecektir.
Ma'lûmdur ki Mülkiyye İ'dâdîsinin Birinci Senesine dâhil olacaklar mekâtib-1
rüşdiyeden şahadetname ahzetmiş olmalıdırlar; veyahud bu derecede duhul imti­
hanı i'tâ eylemelidirler. Mekâtib-i Rüşdiyede ise Arabi'den Sarf, Maksud, Avâmil,
izhar, İsagoci, Fârisî'mden de Kasâid ve Gülistan tâ'lim edilmektedir. Bu halde
Mülkiyye^ Şâhâne'nin Birinci Sınıfındaki "Nasara Yansuru" İare, "Min, Ev"lere
tahsis edilen zaman izâa (ziyan) edilmiş olmaz mı? Bidâyet-i teessüsünden ihti­
mal ki nazar-ı dikkate lalmmış olan mahzurlar çoktan mündeff (yok) olmuştur.
Amma denilebilür ki Birinci Sımfa girenler kamilen rüşdiye talebesinin hâiz ol­
dukları mâ'lûmatı hâiz değUIerdir; içlerinde mekteb-i ibtidâilerden gelmiş olan­
ları da mevcud'tur; pekâlâ böylelerine niçün müsâde edilmelidir? Acaba orasını
anlıyabilir miyiz?
İşte görülüyor ki Mektebin mukaddimesi olan Birinci Sınıfda edilebilecek
cüz'i bir ıslâhat bile Sunuf-i Aliye'de bakaayâ nev'inden görülen derslerin kâf-

196
fesi Sumıf-i İ'dâdîye'de tedris edilebilür ve bu veçhile b a k a a y a d a n tahlis-i giri-
b â n eden ( k u r t u l a n ) m ü n t e h i sınıflar talebesi bunların izalesinden hâsıl olacak
zamanlarını dahî ulûm-i âlîye tahsiline bezi ve sarfedeceklerinden, d a h a mukte­
d i r daha m â ' l û m â t h m e m u r l a r yetiştirilmesi âsân ( m ü m k ü n ) olur. Diğer taraftan
da şahadetname piyasası ittiratsızhktan (keşmekeşlikten) kısmen kurtulmuş
o l u r " diyerek, Maârif Nezâreti'nin- Mülkiyye Mezunlarından gerektiği ve yeteri
k a d a r faydalanmadığını ve Mülkiye Mektebi Yüksek Kısım Ders Programı'nı şid­
detli şekilde eleştiriyor; kendince faydalı bulduğu tedbirlerin alınmasını, İslâhat
yapılmasını istiyordu.
Bu u y a r m a ve eleştirmelerin ne derece yararlı olduğu hakkında ilerde sırası
geldikçe bilgi verilecektir.

MÜLKİYE MEZUNLARI 15 Ağustos 1882 (30 R a m a z a n 1299/2 Ağustos 1298)


TÂ'YİNLERİ'NİN BİR şünlü olup idare âmiıieri'nin tâ'yin ve terfi'lerine âid
NİZÂM'A BAĞLANMASI bulunan K a n u n niteliğindeki Tüzük yeterli olmadı­
ğ ı n d a n değiştirildi. Yerine, 5 Safer 1306 (29 Eylül 1304 = 12 Ekim 1888) günlü
" K a z a K a y m a k a m l a r ı ile Nahiye (Bucak) ve Tahrirat (Yazı işleri) M ü d ü r l e r i İnti­
b a h (Seçim) Komisyonu N i z a m n a m e s i " adıyla yeni bir Tüzük yürürlüğe kondu
(40). Bu Tüzük'e göre Kaza Müdürlükleri kaldırılıp yerine Nahiye (Bucak) Müdür­
lükleri idare amirliğinin vâlî'den sonraki kademeleri ise Livâ'lar için Mutasarrıf­
lık, Kazâ'lar için Kaymakamlık, N a h i y e l e r için de Nahiye Müdürlükleri şeklinde
düzenleniyordu.
Bu s ı r a d a ayrı ayrı çalışmakta olan Ticâret, Ziraat ( T a r ı m ) ve Nâfia (Bayın­
dırlık) Nezâretleri birleştirilip tek Nezâret şekline getirildi. Ticâret Nezâreti Teş­
kilâtında b u l u n a n ve kaymakamlık yaşına girinceye k a d a r Mülkiye M e z u n l a r ı n ı n
çalıştıkları Terceme-i F ü n u n Kalemi de kaldırılarak b i r kısım Me'zunlar açıkta
kaldılar. Bâl-ı Âlî'den verilen emir üzerine, kuruluşunu yukarda anlattığımız
Me'murin-i Mülkiyye Komisyonu toplanıp açıkta kalan Mülkiye Mezunları için :

(40) Bak. : Düstur; Lâhika-i Kavânin, Zeyl 3. Cilt; 172. - 182. sf.; İstanbul, Malûmat Matbaası, 1313 (1897).
"KAZA KAYMAKAMLARI İLE NAHİYE VE TAHRİRAT MÜDÜRLERİ
İNTİHAB KOMİSYONU NİZÂMNÂMESİ
MADDE 1.) Komisyon bâ irâde-i Seniyye mansub bir reis ile altı azadan mürekkep ve Dahilîye Nezâretine
merbuttur.
MADDE 2.) Komisyon azasının nısfı dâimi olup, nısfı diğeri ikisi Şûrây-ı Deviet Âzasından ve biri ricâl-i
ilmiyyeden olmak ve her altı ayda bir tebdil edilmek üzere Makam-ı Meşihat ve Şûrây-ı Devlet Riyasetinden mu­
vakkaten intihab ve tâ'yin kılınır.
MADDE 18.) Mekteb-i Mülkiye'den neş'et ederek kaymakamlıkta istihdam olunacaklara bir sene vali ile mu­
tasarrıf maiyetlerinde istihdam olunduktan sonra bilâimtihan üçüncü sınıftan kaymakamlık intihabnâmesi veri­
lir. Nizâm-ı mahsusu mucibince terfi-İ sınıfa kesb-i istihkak ettikçe kezâlik bilâimtihan üst tarafındaki sınıfa
mahsus intihabnâme i'tâ olunacağı gibi Bâb-ı Âli'den neş'et edenlerin ibtidâ-i duhullerinde icra kılınacak imti­
hanları kâfi görülerek bunlara da badehu ol veçhile bilâimtihan intihabnâme verilecektir.
MADDE 19.) İkinci ve üçüncü sınıftan intihabnâmeyi hâmil olanlardan bil'icap sınıfının fevkindeki kaza
kaymakamlıklarında istihdam edilmiş olanların bu suretle istihdamı terfi-i sınıf etmek için alelusul intihabnâ­
me ahzinden istisnalarını mucip olamaz.
MADDE 24.) Kaymakam ve müdür ve tahrîrat müdürleri isti'fa- eder ve mucib-i ceza bir hal ve harekette bu­
lunur veyahud İfâ-İ vazifede kat'iyyen (kesinlikle) İktidarsızlığı tebeyyün ederse azlolunacakları gibi me'muriye-
(Devamı 198. sf. mn Dip Nottt'nda)

197
" BÂB-I ÂLÎ
Dâire-i Dâhiliyye
İntihâb-ı Me'murîn Komisyonu
Aded

Mekteb-i Mülkiyye-i Şahâne'den bâ ş a h a d e t n a m e çıkan ve Mekteb-i m e z k û r ' d a n


neş'et edip Terceme-i F ü n û n Kaleminin lağvından dolayı açıkta kalan efendilerden
sinlerinin ( y a ş l a r ı m n ) m ü s a a d e s i cihetiyle t a ş r a kaymakamlıklarına izhâr-ı rağbet
edeceklerin birer sene m ü d d e t maiyyet memuriyetlerinde i s t i h d a m o l u n a r a k bâ'-
d e h û m ü n â s i b kaymakamlıklara tâ'yin olunmak üzere bu m ü d d e t içinde kendüle-
r i n e biner k u r u ş m a a ş verilmesi ve talebe-i mumaileyhimden t a ş r a hizmetlerine iz-
har-ı arzu e d ü p de sinn'lerinin adem-i müsaadesi cihetiyle ümniyeieri (istekleri)
bizzarûre is'ıaf olunamıyacakların dahî sinn'Ieri Nizâm'm tâ'yin eylediği raddeye
vâsıl oluncıya k a d a r mülâzemeten ve m u v a k k a t e n Devâir-i Merkeziyyede altışar
yüz k u r u ş m a a ş l a i s t i h d a m kılınması ve t a ş r a hizmetlerine rağbet e t m e y i p de
Dersaadet'de birer m e m u r i y e t e tâ'yin olunmak isteyenler maişet tedarikinden
müstağni demek olıacağı cihetle b u n l a r a da açık yer z u h u r u n d a yerleştirilerek is­
tihdamları târihinden i'tibâren m a a ş i'tâsı h u s u s l a r ı n a Meclis-i Vükelâ kararıyla
bil'istîzân İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hiiâfetpenâhî şeref müteallik b u y r u l d u ğ u ba
tezkire-i Sâmiye İ r â d e ve iş'ar buyrulduğundan b a h s ile m u m a i l e y h i m içinde vi-
lâyât'a gönderileceklerin esâmîsiyle kangılarının kangı vilâyete tâ'yin olımacak-
larını ve b u r a c a istihdam ulanmaları lâzım gelenlerin de kezâlik sinn ve isimleriy­
le nerelere yerleştirilebileceklerini ve me'muriyet beklemek üzre t a ş r a y a azimete
ruy-ı rıza göstermiyenlerin kimler olduğunu mübeyyin bir kıt'a m u v a z z a h defteri-

tinde İbkasında siyâseten mahzur mütalâa olunanların mes'uliyeti der'uhte olunmak üzere vali veya mutasarrıflar
taraflarından İşten e! çektirilerek idâreten azilleri inha olunabilir.
MADDE 25.) Kaymakam müdür ve tahrirat müdürlerinden birinin İsti'fasına mebnl azli vilâyât veyahut
müstakillen idare olunan mutasarrıflıklar canibinden bâ mazbata bildirilmesi üzerine Komisyonca isti'fa varakası
görülerek esbab-ı isti'fası anlaşılmadıkça ve mucib-i ceza bir hal ve hareket vukuundan dolayı azli talep olunan­
lar hakkında Kavânîn ve nizamât-ı mahsusu mucibince muhakemesi bil'İcrâ hükmü hâvi i'lâm ve adem-i iktida­
rından bahsolunmuş ise esbabını hâvî mazbata Komisyonca mütalâa ve kabul olunmadıkça iktizası İcra kılınmı-
yacaktır.
MADDE 26.) Mes'uliyeti deruhte olunarak işten el çektirilen kaymakam ve müdürlerin adline dâir olan mezâ-
bıt (tutanaklar) vuku bulacak müracaatları üzerine evrakı ile beraber Dâhiliye Nezâretinden Şûrây-ı Devlete ha­
vale olunarak verilecek karar mucibince muamele-i lâzime ifâ kılınacaktır.
MADDE 27.) Vazife-! me'muriyetlerînden dolayı taht-ı muhakemeye alınan müdür ve kaymakamların hitâm-ı
muhakemelerinde beraetleri tebeyyün ettiği halde me'muriyetlerine iade kılınmak üzere yerlerine aharlan tâ'yin
olunmayıp memuriyetleri vekâlet suretiyle idare ettirilir.
MADDE 28,) Cünha ve cinayetle üç defa maznun olduğu ha-lde her defasında Me'murîn Muhakemesi Nizâm­
nâmesi mucibince mercİ'inden bil'muhâkeme tebrie-i zimmet etmiş olan kaymakam veya müdürlerin tekrar is­
tihdamı Şûrây-ı Devlet kararına mütevakkıftır. Üç defa iktidarsızlıkları kat'iyyen tahakkuk ederek fnfisal etmiş
olan kaymakamlar müdürlükte veya müdürler zabıta- müdürlüğünde istihdam olunabilirler.
MADDE 29.) Münhal olan bir kaymakamlığa veyahud tahrirat veyahud nahiye müdürlüğüne tâ'yİni mahal lerin-
ce inha olunan zâtın Komisyonca imtihanı icra edilip intihabnâme almış olanlardan olmadığı halde asâlel-i me'-
muriyetİ tasdik olunmaz. Fakat o mahal ahalisinin lisanına vâkıf ve mevkiin ehemmİyetİyle mütenâsib ehliyet ve
ma'lûmatı hâiz birinin istihdamına lüzum ve ihtiyaç ve mülâzımîn-İ mevcude içinde zikrolunan evsaf İle muttassl
ragıb (İstekli) bulunmaz İse mes'uliyeti mahalline âid olmak üzere İstisnaen tasdik olunur. Şu kadar ki okur
yazar takımından olması meşruttur.
(Devamt 199. sf. Dip Noiu'nda)

198
nin tanzımiyle sûret-i t a k d i m i Makaam-ı Riyâset'e meb'us (gönderilen) Tezki-
re-i Aliyye-i Cenâb-ı (İçişleri) Nezaretpenâhîlerince e m r ü izbar b u y r u l m a k t a n
n â ş i Komisyon'ca olbabda m ü r a c a a t edenler hakkında ibraz eyledikleri tezâkir-i
Osmâniyye (Nüfus cüzdanları) mucebince tetkikaat-ı lâzime icra ve şirinlerine gö­
re m e ' m u r olmak istedikleri mahaller kendilerinden yegân yegân (ayrı, ayrı) is
timzaç olundukta (sorulduğunda) hulefâ-i m u m a i l e y h i m d e n on efendinin sinnleri
yirmi beşi mütecaviz olmasıyle vilâyâtâ ve o n ' u n u n sinnleri henüz hadd-i nizamî
sine vâsıl olmamağla suret-i muvakkatede Devâir-i Merkezlyye'ye (Hükümet Mer
kezi'ndeki Dâirelere) icrâ-i memuriyetleri ve ikisinin sinleri hadd-i nizâmî'yi bul
d u ğ u halde taşraya gitmeye izhar-ı rağbet etmediklerinden devâirde m ü n h a l ma
h a l z u h u r u n a değin açıkta bırakılmaları lâzım gelüp olbabda tanzim k ı l m a n def
t e r ile Mekteb-i Mülkiyye'den Geçen Sene b â ş a h â d e t n â m e çıkan efendilerin dahî
sinnleri henüz yirmibeşe v a r m a m ı ş olmasıyla m u v a k k a t e n Devâir-i Merkeziyye'den
istedikleri mahalleri m u t a z a m m ı n diğer b i r kıt'a defter leffen arz ve t a k d i m kı­
lınmış ve ol veçhile icrâ-i icâbatı mütevakkıf-ı re'y ü İrâde-i Aliyye-i Cenâb-ı Ne-
zaretpenâhileri b u l u n m u ş olmağla olbabda e m r ü ferman Hazret-i Menlehül-emr'-
indir. 10 Receb (1)304 ve 23 M a r t (1)303 (— 5 Nisan 1887)

İntihâb-ı Me'murîn Âzâdan Âzâdan Âzâdan


Komisyonu Reis Mehmed E m i n Serviçen Cem Bin İsmail
Vekili Âzâ'dan (Mühür) (Mühür) (Mühür;
Rıza
Âzâdan Başkâtib ve Âzâdan
(Mühür)
(Mühür, o k u n a m a d ı ) Mahmud Kâmil
(Mühür)

k a r a n n ı verdi. K a r a r ' d a sözü geçen liste şöyleydi:

"Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'den b â ş a h â d e t n â m e çıkarak bu defa lağvolunan


Ticâret Nezâreti Terceme-i F ü n û n Kaleminden açıkta kalıp henüz sinnleri yirmi
b e ş e baliğ olmamağla Dersaadet'de muvakkaten m e ' m u r i y e t e tâ'yin olunacak efen­
dilerin esâmisini mübeyyin cetveldir :

Esâmî (Mezuniyeti) Doğum, Yaş Mahall-i Memuriyetleri

T â h i r Bey (1299) 1279 24 Şûrây-ı Devlet Dâhiliye Dâiresi


Mehmed Azmi Bey ( " ) 1279 24 Hâriciyye Terceme Kalemi
Bahir Bey (1300) 1280 23 Hâriciyye Şehbenderi K a l e m i
5uad Bey (1298) 1280 23 R ü s u m a t E n c ü m e n Kalemi

MADDE 3 0 . ) Bir kaymakam veya t a h r i r a t ve nahiye m ü d ü r l e r i n i n becayişinde e h e m m i y e t l i mevktiye nazara


alınmak şartîyle hâlen ve maslahaten lüzum görülerek esbabı, muvazzahan bâ mazbata İnha ve Komisyonca tet­
k i k olunmadıkça tasdik o l u n m a z . Ve Kaymakamların becayişinde s ı n ı f l a r ı n ı n yekdiğerine m u â d i l ve k e n d i l e r i n i n
müntehabînden olması m e ş r u t t u r . Bu veçhile, becayişleri inha olunan zevatın m e ' m u r i y e t l e r i n i n k a b u l ü Dâhiliye
Nezâretinden cevaben mahallerine b i l d i r i l m e d i k ç e y e r l e r i n d e n hareket ve İ n f i k â k ı caiz olamaz.
MADDE 32.) İşbu Nizâmnâmenin târih-i neşrinden (yayınlanmasından) i'tibâren Komisyonun suret-i teşkil ve
vezâifine d â i r olan 30 Ramazan 1299 ve 2 Ağustos 1298 t a r i h l i T â ' İ i m a t ahkâmı mefsuhtur ( h ü k ü m s ü z d ü r ) .
MADDE 33.) Dâhiliye Nezâreti işbu Nizâmın icrasına m e m u r d u r . 5 Safer 1306 ve 29 Eylül 1304 ( l i

199
Mustafa Nâii Bey (1300) 1281 — 23 Hâriciye Tahrirat-i Ecnebiye Kalemi
Diknan Efendi (1301) 1281 — 23 Telgraf Nezâreti Ecnebiye K a l e m i
Mehmed Ali Efendi ( " ) 1282 — 22 R ü s u m a t E m â n e t i Mektûbî Kalemi
Tahsin Efendi (1302) 1283 — 21 Hâriciye Tahrirat Kalemi
Said Bey (1299) 1281 — 23 R ü s u m a t E m â n e t i E n c ü m e n Kalemi
Mehmed Cemâleddin (1299) 1281 — 23 Hâriciye Terceme Kalemi

Mekteb-i m e z k û r ' d a n b â ş â h a d e t n â m e ç ı k a r a k bu defa lağvolunan Terceme-i


F ü n û n Kalemi hülefalığındıan açıkta kalıp sinnleri hadd-i nizamîsini mütecaviz ol­
duğu halde taşra hizmetlerine rağbet etmiyen (gitmek istemeyen) efendilerin esâ­
misi :

Esâmi Târih-i velâdet Esnan

Mustafia Azmi Efendi (1299) 1275 29


Necmeddin Bey (1300) 1275 29

Kalem-i m e z k û r d a n açıkta kalıp pusulaları tevdi' buyrulan y i r m i sekiz efendiden


işbu defterde gösterildiği veçhile m ü r a c a a t eden muharrer'ül-esâmî yirmi iki Efen­
diden on'u vilâyât'da ve o n ' u m u v a k k a t e n Devâir-i Merkeziyyekle i s t i h d a m l a r ı ar­
zusunda bulunduklarını ve ikisi dahî taşra me'muriyetine rağbet e t m e d i k l e r i n i mü-
beyyin işbu mahalle şerh verildi. 23 Mart (1)303 (= 5 Nisan 1887)
M E M U R İ N İ MÜLKİYYE İNTİHAB
KOMİSYONU
(MÜHÜR)

"Me'murîn-i Mülkiyye K o m i s y o n u " tarafından verilen k a r a r , ekleri ile birlikte


Dâhiliyye Nezâreti'nin aşağıdaki Tezkire'si ile Bâb-ı Alî'ye s u n u l d u :

" BÂB-I ÂLÎ


Dâire-i Dâhiliyye
Mektubî Kalemi
Aded : 217

Huzur-i Âlî-i Hazret-i Sfcdâretpenâhî'ye

Mâ'ruz-ı Çâker-i Kemineleridir k i ;


Geçen sene Mektebâ Mülkiyye-i Şâhâne'den bâ ş a h a d e t n a m e çıkıp taşra kay­
m a k a m l ı k l a r ı n a izhâr-ı rağbet edenlerden vali ve mutasarrıf maiyyetlerinde bu­
lunmağa sinleri m ü s â i d olanların b i r e r sene m ü d d e t Maiyyet Memuriyetlerinde
istihdam olunarak bâ'dehû m ü n â s ı b k a y m a k a m l ı k l a r a tâ'yin o l u n m a s ı ve bu müd­
det içinde kendilerine b i n e r k u r u ş m a a ş verilmesi ve taiebe-i m u m a i l e y h i m d e n
t a ş r a hizmetlerine izhar-ı arzu e d ü b de sinlerinin adem-i m ü s a a d e s i cihetiyle üm-
niyeleri hasbezzarûre is'af olunamıyacaklıarm dahî sinleri Nizâmın tâ'yin eyledi­
ği raddeye vasıl oluncaya k a d a r m ü l â z e m e t e n ve m u v a k k a t e n Devâir-i Merkeziyye'-
de laltışar yüz k u r u ş maaşla i s t i h d a m kılınması ve t a ş r a hizmetlerine r a ğ b e t etme-

200
yip de Dersaadet'de bir me'muriyete tâ'yin o l u n m a k isteyenler maişet tedârikinden
m ü s t a ğ n i d e m e k olacağı cihetle b u n l a r a açık yer z u h u r u n d a yerleştirilerek istih­
d a m l a r ı târihinden i'tibaren m a a ş i'tâ olunması muktezây-ı İrâde-i Seniyye'den bu­
l u n d u ğ u n d a n b a h s ile ona tevfik-i m u a m e l e olunması hakkında şeref-vârid 1 Teş­
rindi Sâni (1) 302 tarihli Tezkire-i Sâmiye-i Sadâretpenâhîleri üzerine bunlara
tahsisi iktiza eden m a a ş a t ' a , karşılık olmamasına ve karşılıksız maaş tahsisi
mugâyir-i İrâde-i Senniyye'den bulunmasına mebni olbabda sebkeden arz
ü istizâne 14 Kânun-i Sâni (1) 3(12 târihînde alman cevab-ı sâmi-i Fahîmanelerinde
mumaileyhime Hükm-i İrâde-i Seniyye'ye tevfikan tahsisi lâzım gelen maaşların
Bütçeye ilâveten tesviyesi lâzım geleceği İrâde buyrulduğu gibi Ticâret ve Ziraat
Nezâretinin Nâfia Nezâreti ile birleştirilmesine ve Nezâret-i müşarünileyh.* idare­
sinde b u l u n a n Terceme-i F ü n û n K a l e m i Hey'etinin şimdiye k a d a r mucib-i istifâde
bir eser gösterememesine ve Mekteb-i Mülkiyye-i Şahâne'den çıkan efendilerin ise
esasen umur-i mülkiyede istihdamı Nizamnâme-i m a h s u s iktizasından b u l u n m a s ı n a
binâen Kalem-i mezbur'un lağvıyle mevcud olan efendilerin ahiren ittihaz olunan
k a r a r a tevfikan sinni m ü s a i d olanların muvazzafan vilâyâtta ve olmayanların da
kezâlik sinnlerinin müsaadesi z a m a n ı n d a taşraya gidecek olanlarının şimdiki hâlde
istedikleri Aklâm-ı Şâhâne'de istihdam o l u n a r a k bunların Ticâret (Nezâreti) Büt­
çesine dâhil muhassesatı olan otuz bir bin k u r u ş maaşlarının dıahî Ticâret Bütçe­
sinden ihraciyle hidemât-ı mülkiyye'de istihdam olunacaklar maaşlarının Dâhiliye
Bütçesine ve Aklâm-ı Şâhâne'de istihdam olunacaklar maaşlarının dahî kangı
kalem'de istihdam o l u n u y o r l a r ise o kalemin m e r b u t olduğu nezâret bütçesine
naklen tesviyesi dahî 6 Kânun-i Sanî (1) 302 tarihli buyruldu-i âlî bâlâsına muhar­
r e r tezkire-i m â ' r u z a ve İrâde-i Seniyye suretlerinde m u h a r r e r olmasıyla sene-i
m e r k u m e ' d e bâ ş a h a d e t n a m e çıkan ve gerek Tercüme-i F ü n û n Kalemi'ne m ü d a v i m
olup Kalem-i mezbur'dan açıkta kalan efendiler içinde vilâyat'a gönderileceklerin
esamîsiyle kangılarmın kangı vilâyete tâ'yin ve b u r a c a istihdam o l u n m a l a r ı lâzım
gelenlerin de kezaliic sin ve isimleriyle nerelerde yerleştirilebilecekleri ve me'mu-
riyet bekjiemek üzere taşraya azimete rûy-i rıza göstermiyenlerin k i m l e r olduğunu
mübeyyin b i r kıt'a muvazzah (açıklamalı) defterinin tanzımiyle sür'at-i irsali
h a k k ı n d a İntihab-ı Me'murin Komisyonu Riyâset-i Aliyyesi'ne yazılan tezkire üze­
rine Komisyon-ı mezkûr'dan tanzim olunan m a z b a t a ve iki kıt'a defter leffen
takdim kılınmıştır. Mütalâasından ma'lûm-ı âlî-i Hidiv-i Efhamileri buyrulacağı
üzre gerek bu sene Mektebten (Mül'kiye'den) çıkan ve gerek Kalem-i mezbur'un
lağvmdan dolayı açıkta kalıp m ü r a c a a t eden cem'an kırk nefer efendiden on
efendinin sinnleri yirmibeşi mütecaviz olmasıyla vilâyâtıa ve yirmisekizinin sinn-
leri henüz hadd-i nizâmî'sine vâsıl o l m a m a k l a suret-i muvakkate'de Devâir-i Mer-
keziyye'ye icrâ-ı me'muriyetleri ve ikisinin sinleri hadd-i nizamiye dâhil bulun­
m u ş olduğu halde taşra'ya gitmeye izhâr-ı rağbet etmediklerinden d e v â i r d e mün­
h a l z u h u r u n a değin açıkta bırakılmaları lâzım geleceği anlaşılmış ve vilâyât ve
Devâir-i Merkeziyye'ye m e ' m u r olacak efendilere tahsisi icab eden m a a ş a t ı n ye­
k û n u yirmi altı bin sekizyüz kuruşa baliğ olacağı indel-hisab tebeyyün etmiş ve

201
buna da Kalem-i mezbur'un lağvından dolayı açığa çıkarılan ve zaten Ticâret
Bütçesine dâhil buhuı'an otuzbirbin kuruş kâfî bulunmuş olmasıyla bu halde
zikrolunan otuzsekiz nefer efendiden sinleri hadd-i nizâmî'sine vâsıl olan on ne­
ferinin defter-i mezkûr'da esamisi hizasında muharrer vilâyâta ve devâirde istih­
dam olunacak yirmisekiz nefer efendiden oniki neferinin Hâriciye ve iki neferi­
nin Mâliye ve bir neferinin Telgraf Nezâretleri ve altı neferinin Rüsumat ve iki
neferinin Vergi Emanetleri ve üç neferinin Şûrây-ı Devlet ve iki neferinin Ne-
zâret-i âcîzi (Dâhiliye Nezâreti) Mektubî Kalemine icrâ-i memuriyetleri makrun-i
müsaade-i aliyye buyrulduğu hakle bunlıara târih-i devamlarından i'tibâren altı­
şar yüz kuruş maaş i'tâsı ve tahsisi icâb eden cem'an yirmi altıbin sekiz yüz ku­
ruşun yedîbüı ikiyüz Kurusunun zikrolunan otuz bir bin kuruştan o l m a k üzere
Hâriciyye ve binikiyüz kuruşunun Mâliye ve altıyüz kuruşunun Telgraf ve üçbin
altıyüz kuruşunun Rüsumat ve binikiyüz kuruşunun Vergi ve Onüç bin kuruşu­
nun (Dâhiliyye) Nezâret-i âcizî Bütçelerine nakli hususunun Mâliye ve Ticâret
Nezaret-i Ceiîle'lerine emr ü iş'anyla beraber Hâriciye ve Telgraf Nezâret ve
Rüsumat ve Vergi Emânetleriyle Nezâret-i Çâkerîye de malûmat i'tâsı hususumun
huzur-ı sâmî-i Sadâretpenâhüerine arzı da Muhasebeden ifâde kıhnmağla icrâ-i
icâb-ı babında emr ü ferman Hazret-i Veliyyülemr'indir.
29 Recep (1)304; 11 Nisan (1) 303 (— 24 Nisan 1887)

Bende
Nâzır-ı Umur-i Dâhiliye
Münir ( P a ş a )
(îmza)

Mülkiye Mezunu idare â m i r adayları hakkında p r e n s i p l e r i k a p s a y a n bu k a r a r


ve tezkire Bâb-ı Alî'ce 24 Mayıs 1887 günlü " a r z tezkiresi" ile Pâdişah'a s u n u l d u ;
25 Mayıs 1887 (= 30 Ramazan* 1304) günlü "İrâde Hamişi" ile de onaylandı.

İ'dâdî Kısımı'nın Fizik L a b o r a t u v a r ı n a "şiddet-i lüzumu olup melfuf (ekli)


pusula'da (liste'de) gösterilen âlât ve edevât-ı fenniye'nin ( a r a ç ve gereçlerin)
Paris'den celbi (getirilmesi) zımnında bedeli olan otuz bin kuruş'un Mektebin
(Mülkiye'nin) ihtiyat akçası (yedek ödeneği) bulunan elli bin k u r u ş t a n sarfı "
için istenen izin, 17 Haziran 1887 (= 24 Ramazan 1304) günlü İ r â d e ile Onay'lan-
mıştır.
28 Ekim 1888 Cumartesi günü öğleden s o n r a saat
1888 (1306 H.) DERS YILI 14'de Yüksek K ı s m m onbirinci defa Diploma Töreni
DİPLOMA TÖRENİ yapıldı. Sadrazam Kıbrıslı Kamil Paşa, Şeyhülislam
Üryânî-zâde Ahmed Es'ad Efendi, Şûrây-ı Devlet Reisi Ârifî Paşa, Adliye Nâzın
Mecelleci Ahmed Cevdet Paşa, Maârif N â z ı n Münif Paşa ve H ü k ü m e t ' e dâhil di­
ğer N â z ı r l a n n katıldığı bu Tören, geçmiştekilere n a z a r a n çok p a r l a k o l m u ş t u r .
Derece alanlara, Padişahça gönderilen altın s a a t l a r 1879 yılı me'zun ve birincisi,
Mâbeyn Kâtibi Hüseyin Kâzım Bey tarafından dağıtılmıştır. Bu Tören'in en ilginç

202
yönü, yapılan konuşmalarda Pâdişah'ı övmek'den ziyâde, Mülkiye mezunlarına ve­
rilmesi gereken önemin azlığından bahsedilip yeni teklifler ortaya atılmasıdır.

203
Tören'in tafsilâtını, Mekteb-i Mülkiyye Târih-i Siyâsî ve Umumî Muallimi ol­
d u ğ u için Tören'de bulunan "Mîzân Mecmuası" Sâhib ve Başyazarı Mizancı adıyla
şöhret yapmış Murad Bey'in Kalemi'nden öğreniyoruz (41):
"Cümle-i muhassenât-ı mahsûsa-i Mülkdârî'den b u l u n a n Mekteb-i Mülkiyye-i
Şâhâne'nin Tevzi-i Mükâfat R e s m i , geçen Cumartesi günü on birinci defa o l a r a k
icra edilmiştir. Resm-i bilhîn-i m e z k û r d a (söz konusu yeni Tören'de) bilcümle
Vükelây-i F i h a m Hazerâtı hâzır bulundukları gibi, Mâbeyn-i Hümâyûn-ı Cenâb-ı
Mülûkâne Başkâtibi Devlellû (Süreyya) Paşa Hazretleri ile Mâbeyn-i H ü m â y u n kâ­
tiplerinden ve Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'nin aliyy'ül'âlâ (pekiyi derecede) olarak
ilk çıkardığı mahsulden Saadetlû (Hüseyin) Kâzım [3/1295 (1879)] Beyefendi Haz­
retleri dahî Ş a h a d e t n a m e ahzeden kırk nefer m ü n t e h i (son) sınıf me'zunları ile
fevkalâde mükâfata nail olarak terfî-i sınıf eden m ü s t e i d d â n içim Zât-t Mekârim-
Simât-ı Cenâb-ı Pâdişâhî'den i'tâ ve ihsan buyrulıan hedâyay-ı ( a r m a ğ a n l a r ı ) Senniy-
ye'yi hâmil oldukları halde m alı sus an i'zam b u y r u l m u ş (gönderilmiş) idi.
Umıır-ı Askeriyye'mizin medâr-ı iftiharı olup Târih-i Osmâni'de b i r mevkî-i âlî
tutacak müessesât-ı hayriyye'den b u l u n a n Mekteb-i Harbiyye-i Ş â h â n e nasıl bir eser-f
âlî-i Mahmûdî (Sultan M a h m u d ' u n Eseri) ise, Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e dahî
ehemmiyet cihetiyle her halde o n d a n d û n olmıyan (geri k a l m a y a n ) eser-i celîl-1
Hanı idi (Sutan Hamîd'in büyük eseri) demektir.
Mekteb-i Mülkiyye'ye tahmil olunan (yüklenen) âmâl-i âliye'nin ( b ü y ü k ümit
ve emellerin) ne derecede olduğu teessüsü gününden î'tibâren izhar buyrulagelen
âsâr-ı teveccüh ve inâyet'ten anlaşıldığı gibi Mektebin yetiştirdiği m a h s u l e dahî
ne k a d a r ehemmiyet verildiği ilk çıkanların Maiyyet-i Müstakille-i Senniye'lerine
alınmasıyle m ü s t e b â n olmuştur. Bu suretle mazhar-ı teveccühât-ı cihan-kıymet-i
VelînimeM Â'zamî olan m ü s t e i d d â n az m ü d d e t içinde erkân ve rical ile îfây-ı hüs-
n-i hidmet yolunda m ü s a b a k a t ' a ( y a n ş m a y a ) kesb-i liyâkat etmişler ( h a k kazan­
mışlar) ve bu babda devâir-i Devlette (Devlet dâirelerinde) dahî Zât-ı Hazret-i Hilâ-
fetpenâhî'nin isr ü mesleğine imtisal olunduğu (Pâdişâhın yoluna ve isteğine uyul-
duğu) t a k d i r d e güzel semereler (meyvalar, ü r ü n l e r ) toplanabileceğini göstermiş­
lerdir. BunujŞfe beraber şâyân-ı teessüf ahvaldendir ki bu gibi m a d d î ve manevî
sebebler MekiW"(Mülkiye) Me'zunlarım i s t i h d a m e t m e k h u s u s u n d a Rüesây-ı De­
vâir-i ( y ü k s e k - m a k a m l a r d a bulunanları) Hazret-i Sâhib-i Mülk ü S a l t a n a t a imti­
sal (Padişahın Mülkiyeliler hakkındaki güvenirte uymaya) m e c b u r ettiği halde
( m e z u n l a r d a n ) birçoklarının müddet-i medide (uzun süre) açıkta kaldığı yahut
hidenıât-ı mülkiye'de istihdam olunacakları (idare amirliklerinde kullanılacakları)
yerde Terceme yahud K u p o n Kalemleri nâmıyla ihdas olunan devâire (dairelere)
hapsedilip hizmet heveslerine külli sekteler îrâs edildiği (engeller çükarıldığı)
meşhûd-i dide-i (gözle görülen) teessüf olmuştur.
Bu Sene Birinci olarak Mekteb'den (Mülkiye'den) ş a h a d e t n a m e a l a n Mehmed
Reşıad [181/1304 (1888)1 Efendi dahî Vükelâyı F i h â m Hazerâtı muvacehesinde îrâd

(41) Bak. : M î z â n ; H a f t a l ı k Mecmua, 26 Safer 1306/1 Teşrin-i Sâni ( K a s ı m ) 1888 Perşembe; 1 C, N u . 6 9 ; 67. sf.,
3. st.

204
•ettiği nutk-ı resmî'den bu b a b t a k i endîşesini imâ ederek kalplerinin "hissiyât-ı mu*
kaddese-i s a d â k a t ile m e m l û (Pâdişah'a bağlılık hisleri ile d o l u ) " olduğu ve fikirle­
rinin me'huzları (kaynağı) olan "tohıun-i maârifi (eğitim tohumlarını) neşv ü nemâ-
l a n d ı r m a ğ a (geliştirmeye) kaabil ve hizmet-i Velîni'met'e olan heves ve a r z u n u n
•dahî tarik-i t a h s ü ' d e ibraz ettikleri ikdam ve inhimak (gayret ve şiddetli arzu)
derecesinde kavî (kuvvetli) ve ciddî bulunduğu ve binâenaleyh kendülerini maiy-
yetlerinde lütfen i s t i h d a m edecek olan Vükelây-ı F i h â m Hazerâtının (Sayın Ba­
kanların) "fenn-i idâre'nin amel ve tatbik (idare biliminin iş ve u y g u l a m a ) " cihet­
lerini i r â e ve ikmâl etmeleri (göstermeleri ve uygulamaları) h u s u s u n d a sarf-ı him­
m e t eylemelerine m u n t a z ı r ve ahkâm-ı nizânıiyye ile mübeşşer okluğumuz hide-
m â t a bilfiil pek liyakatsiz olmadıklarım göstermeye sâî olduklarım söylemiştir.
Şu sözlerde ü m i d ve i s t i r h a m m e ş h û d olduğu gibi maziye n a z a r a n endîşe d a h i
m a h s u s t u r ( v a r d ı r ) . Nutk-ı m e z k û r ' u n kâffe-i sâmi'in ( b ü t ü n dinleyiciler) ile be­
r a b e r bilhassa Zât-ı Hazret-i Sadrâzamı ile Zât-ı Vâlây-ı Fetvâ-Penâhî'ye (Şeyh
ül-islâm'a) pek b ü y ü k hüsn-i te'sir hâsıl ettiği g ö r ü l m ü ş t ü r . İnşallah yakında hüsn-i
neticesi dahî görülüp Mekteb (Mülkiye) me'zunlarının derece-i ehliyet ve liyâkat-
leriyle m ü t e n â s i b me'muriyetlerde i s t i h d a m olunduğunu görmekle m ü t e ş e k k i r ola­
cağız.
Müdir-i Mektep Saadetlû A b d u r r a h m a n (Şeref) Efendi
Hazretleri Tarafından İ r â d Edilen
Nutuk'tur

Zir-i himâye-i feyz-vâye-i Hazret-i Şehriyârî'de b u l u n a n Mekteb-i Fünûn-ı Müîkiy-


ye Talebesinin Mekteb-i İ'dâdî ile bugün onbirinci defa olarak Tevzi-i Mükâfat res­
m i icra olunuyor.

Geçen sene-i tedrisiye'de (1887) Remazân-ı Şerifin Şehr-i Mayıs'a tesadüfü ve


mevsim-i Sayf'm (yaz mevsimimin) şiddet-i h a r a r e t i sebebiyle imtihaıı-ı u m û m i bir
ay k a d a r t e a h h u r etmiş (gecikmiş) ise de Eylüi içinde i t m a m o l u n a r a k Teşrin-i
Evvel (Ekim) ihtidasında sûret-i ımıntazama'da derslere mübaşeret o l u n m u ş (baş­
l a n m ı ş ) ve Mekteb-i İ'dâdî'ye (lise kısmına) nehâri (yatısız) olarak d e v a m eden
ş â k i r d â n dâhil olmadığı halde dört yüz d ö r t (yatılı öğrenici'nin) talebe-i mevcu-
demizden iki yüz yirmi d ö r d ü doğrudan doğru terfi-i sınıf etmiş ve d o k s a n ikisi
smıflarında ibka (sınıfta kalmış) ve yirmi biri iki sene mütevâliyen ( a r d a r d a )
imtihan veremedikleri cihetle Mektebten (Mülkiye'den) ihraç o l u n a r a k (çıkarıla­
r a k ) altmış yedisi dahî ya bir dersten dûn (aşağı) n u m a r a aldıkları veyahud mâ'zu-
r e n (mazeretli olarak) i m t i h a n a gelemedikleri cihetle veremedikleri imtihanları
derdest-i icra b u l u n m u ş t u r .

Hâmi-i Muazzam ve Muhteşemimiz, Pâdişâh-ı F â r u k c a h Efendimiz Hazretleri


devâm-ı teveccüh-i Mülûkâne'lerini mu'lin olmak (bildirmek) üzere bu sene-i mü-
bâreke'de dahî ş a h a d e t n a m e alan ve nâil-i m ü k â f a t olan talebeyi hedâyay-ı Seniy-
ye'leri ile tatyib ve teşvik ve muallimin ve m e ' m û r i n kullarını selâm-ı selâmet-en-
cam-ı kîtî-sitan'larıyle (dünya bahçeleriyle) karin-i iltifat b u y u r m u ş l a r ve İrâdât-ı
Seniyye-i Cihanbânîlerinin mezâmin-i münîfesi (içindeki a n l a m l a r ) gerek Mual­
limin ve gerek Müteallimine (öğretmenler ve öğrenicilere) ifây-ı vazâif-i mevkûle'-
de (emanet edilmiş görevlerin yapılışında) b i r kat d a h a ikdam ve muvazabetle
â m i l olmağın cümlemiz evâmir-i H ü m â y u n ' a tevfik-i hareket'e yek dil ve yek ci­
h e t (tek Jcalb ve tek yön) olarak sarf-ı mâhasal-i gayret etmekteyiz.

Nizâmat ve tedrisatımızın öteden berû arz-ı Makaamât-ı Aliyye kılındığı üzre


tâ'dilât ve İslâhatı mevsimi hulul etmiş olmağla asâr-ı teveccüh-i Sami'leri bilfiil
m e ş h û d olan Zat-ı Hazret-i Sadâretpenâhî'nin himem-i aliyye-i m e h a m dânî'lerine
Maârif Nezâret-i Celîlesinin i k d a m â t ı dahî m u n z a m olarak emr-i m a t h t b İnşaal-
lahü Taalâ karîben mevki-i fiile çıkarılacaktır.

Mektebimizde terbiye-i fikire müstaid olduğu mertebede hüsn ve meziyyet


vererek, insanı, kendine ve Mülk ü Devletine bir âlet-i felah ve m e s ' a d e t kılmak
tâ'rifiyle kabul o l u n m u ş ve terbiye-i ilmiyye ne k a d a r m ü t e r a k k î olsa terbiyye-i
ahlâkiyye ile müzeyyen olmadıkça kâlâ-i i'tibârı dun ( k u m a ş ı n ı n kalitesi düşük)
ve solmak ve y ı p r a n m a k gibi te'sîrat ve avarızdan (arızalardan) gayr-ı m a s u n oia-

206
cağı ve u l û m ü fünûn'un n e ş r ü tâ'minıine sâ'y olunduğu böyle bîr zamân-ı feyz
iktiran'tia mahâsin-i ahlâkiyye'nin h e r şeye takdimen nazar-ı i'tibâra alınması ve
ehl-i ihn'in çoğaldığı nisbetde mikdar-ı sulehâ ve etkıyta (ahlâklı ve imanlılar)
dahî tezâyüd etmezse cemiyet-i beşeriyye'ce görülecek fâide zarara galebe ede-
miyeceği ve h e r k a v m m e n s u b olduğu mezheb ve adat ile müftehir ve h a t t a mil-
liyet-i evsâf-ı âdab-ı mahsûsa'sıyle k a a i m idüğî, hakaayık-i meslek-i âcizânemiz tâ'-
yin e t m i ş olduğundan ve Şâkirdânın rüşeyman-ı efkâr'ını (öğrenicilerin fikir fi­
lizlerini) âdab-ı kavmiyye ve usul ü ahlâk-ı milliyyemiz içinde zülâl-i sadakat ve
istikametle tenmiye ( a r t ı r m a y a ) ve ihyâ'ya çalışarak bu sureti tahsil-i rızây-ı Ba­
ri ve hoşnııdî-i Velüyy'ün-niamî'ye mtnhâc-i yegâne-i muvaffakıyyet bildiğimiz­
den terbiyenin bu cihetine masruf olan mesaî ve ikdâmât-ı âcizânem'den lehül-
h a m d tıynet-i tayyibe-i etfâi-i Osmânî'ye dahî müsâid olarak semerât-ı mebrûre
iktıtaf olunduğunu m a a l ' iftihar beyân ederim.

Nail olageldiğimiz eltaf ve â'tâf-ı mâlânihâye-i Mülûkâne'nin zerret'ün-mâ


ifây-ı hakk-ı teşekküründen âciziz. Âstân-ı Şevket-âşiyân-ı Tâcdârîlerine sıdk-ı
ubûdiyyet ve ed'iye-i mefrûza-i Hilâfetpenâhilerine rusûh-i muvazabetden başka
cihet-i istihkakımız yoktur. H e m e n Cenâb-ı Rabb-ı Mennan matla-ı fazl-ı irfan ve
menba-ı k e r e m ü ihsan olan VeBnimet-i bî-imtinan Efendimiz Hazretlerini ilâ
âhır'üz-zeman erike-pîrây-ı sıatvet ü şan ve avân-ı ma'deletnişanlarında nice, nice
âsâr-ı terakki ve ü m r a n müşâhedâtıyla bilcümle bendegâm m e s r u r ve şâdân bu­
yursun. Âmin!...

Birinci Olarak Ş a h a d e t n a m e Alizeden Mehmed


Reşad Efendi Tarafından İ r â d Olunan
Nutuk

Zîr-i Himâye-i Füyûzat-vâye-i Cenâb-ı TâcdârTde bulunmağla şerefyâb olan


bu Mekteb-i feyz-meksebde alâkaderilistıtâa tahsil-i u l û m ve fünûn ile sâ'yimizin
ilk mükâfatı olan şahadetnamelerimize destres olduğumuz bugün, bizim içün ze-
mân-ı şebabetimizin en bahtiyar günlerinden addolunmağa seza bir yevm-i me­
serret olmağla hâsıl olan fahr ü s ü r ü r ü m ü z Bânî-i Mekteb ve Hâmî-i Muazzam-ı
ilm ü mâ'rifet olan o Şehinşâh-ı Âlî-tebâr'm (yüksek soylu ş a h l a r şahı'nın) zâten
muvazıbı b u l u n d u ğ u m u z (sürekli olarak yaptığımız) ed'iyye-i mcfrûzâlarmı (borç­
lu olduğumuz duaları) t e k r a r ve te'kide bizi m e c b u r ediyor.

Kesbettiğimiz bidâa-i kalîle-î ilmiyye ile tefâhur küstahlığında b u l u n m a k had­


dimiz değilse de muâmele-i nevazişkârâneleriyle bizleri taltif buyurmakta olan
Hey'et-i Vükelây-ı F i h â m ve Me'murin-i Kiram h u z u r u n d a âcizane şoı veçhile arz-ı
te'minâta cür'et ederiz ki, kalplerimiz hissiyyât-ı mukaddese-i s a d â k a t ile m e m l û
fikirlerimiz m e ' h u z u m u z olan tohum-i m a â r i f i neşv ü nemalandırmağı kaabii hiz-
met-i Velini'mete olan heves ve a r z u m u z dahî tarîk-i tahsil'de ibraz eylediğimiz ik-

207
dam ve inhimak derecesinde kavî ve ciddîdir. Bâ'dema maiyyet-i alîyyelerinde her
birerlerimizi istihdam ile fenn-i idâre'nin cihet-i ameliye ve tatbikiyesini irâe ve
I ü'üııı ederek itmâm-ı terbiye'mize lütfen sarf-ı himmet buyuracak âmirlerimizi
memnun etmeye ve ahkâm-ı nizâmiyye ile mübeşşer olduğumuz hidemâta bilfiil,
pek liyakatsiz olmadığımızı göstermeye sa'y ü gayret edeceğiz.

Mekteb'de müddet-i misâferetimiz hitam bulmuş olmağla Dershanelerimizi ken­


dilerine terkettiğimiz arkadaşlarm emr-i taallüm'de muvaffakıyy e ilerini temenni
ederiz.

Mefârik-ı abîdânemize sâti' olan afitâb-ı teveccüh-i Mülûkânenin lemaan ve


şâ'şaası bugün yine uyun-i nıübâhatımızı kamaştırmış ve eşk-i şâdî ve şükran mü-
dâmi-i mahmedet'den bilâihtiyar feyezan eylemiştir. Nail olduğumuz Hediyye-i
Seniyyeler bizim içün hırz-i can (can gibi s a k l a n a c a k ) edecek kadar kıymettar
olduğu gibi bilcümle sâlîkîn-i şehrâh-ı tederrüs'e müessir bir vasıta-i tergib ve teş­
vik ve Şehriyâr-ı kadr-dân'e ve tebaaperver Efendimiz Hazretlerinin î'mâr-ı Mülk'e
masruf olan himemât-ı maalî-gaayat-ı cihanbanî'lerine büyük büyük âsâr ve de-
lâil'dir. Arkadaşlarımıza resm-i vedâı ifâ ederken Maârif-i Umûmiye N â z ı n Dev-
letlû Paşa Hazretlerine ve idâre-i âliyyeleri tahtında bulunduğumuz müddetçe
hüsn-i terbîyetimize fevkalgaaye sarf-ı mesâi eylemiş olan Müdir-i Müşfikimiz
ve Muallimîn-i Muhteremimiz Efendiler Hazerâtına minnettar bulunduğumuzu arz
ve beyan ve tevzi-i mükâfat resmimizi tenezzülen teşrif buyuran Zât-ı Hazret-i Sad­
râzam! ve Fetvâpenâhî ile şâir Vükelây-ı İzam ve Ricâl-i Kiram Hazerâtına dahî
teşekkürât-ı mahsûsa-i çakerânemizi arz ve ityân eyleriz.

Hemen Cenâb-ı Hak ve Feyyâz-ı Mutlak Hâmî-i Kemâlât ve Mürewic-i Terak-


kiyat olan Velî-ni'met-i Bîminnetimiz Efendimiz Hazretlerini serir-i şevket-masîr-i
Hilâfet'de payidar ve bedahşan ve sâye-i tevfikat-vâye4 Hazret-i Zıllullâhilerinde
cümlemizi üelcbed müstazıll-i feyz ü eman buyursun, âmin!. " P a d i ş a h ı m çok y a ş a ! "

1890-1891 (1306-1307 R.) Ders Yılında, görülen lüzum üzerine Yüksek Kısma
Ermenfice ve Rumca dersleri eklenip (42) bu t â r i h d e n sonra p r o g r a m l a r d a k i ya­
bancı diller bölümü, Fransızca hâriç, "Elsine-i Erbaa = Dört Dil = Arapça, Fars­
ça, Ermenice, R u m c a " adını almıştır.

1886 (1302 R.) B ö l ü m ü n d e tafsilâtı ile anlattığımız ve açıkta kalan Mülkiye


Mezunlarının memuriyetlere tâyinine sebeb olan d i l e k ç e olayı üzerine,
sırf m a a ş verilmek veya boş'cla k a l m a m a l a r ı için pek çok Mülkiye Mezunu Mâliye
Nezâretinde K u p o n Kalemi adı verilen b i r dâire'ye, yasak savma kabilinden, yer­
leştirildiler. Bu kalem'deki iş, tahsil edilen vergi r a k a m l a r ı n ı n toplamasını yapana ve
vergi tahsilat makbuzlarını paket e t m e k t e n ibaretti. Eğitim g ö r m e m i ş h e r hangi
bir kimsenin gayet kolaylıkla yapabileceği hu b a s i t iş Mülkiye Mezunlarını çok

(42) Bak. : Mîzân, H a f t a l ı k Gazete; 1. C, N u . 7 0 ; 690. s f . ; 1. s t . ; 4 Rebi ül-Evvel 1306/8 T e j r i n - i Sâni 1883.

208
üzüyordu. Bunun için teşebbüse geçtiler; d u r u m u Mülkiye'de İktisad ve Mâliye
Müderrisleri olan ve Hazine-i Hassa-i Şâhâne N â z ı n olup Abdülhamid tarafından
çok sevilen Portakal Mihail P a ş a c a anlattılar. Mihail Paşa, derhal hareket'e geçti
ve Pâdişah'a "Mülkiye Mezunlarına böyle basit işler verilemez; İyi öğretim gör­
m ü ş Efendilere tahsillerine uygun, önemli vazifeler verilmelidir" (43). tavsiyesin­
de bulundu.

Bu tavsiye Pâdişâh tarafından da uygun görülüp d u r u m u n düzeltilmesi için


Bâb-ı Âlî'ye :

" YILDIZ SARAYI HÜMAYÛNU


Başkitâbet Dâiresi

Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'den ikmâl-i tahsil ile bâ ş a h a d e t n a m e çıkmış olan


efendilerin ekser'i Mâliye Hazine-i Celîlesindeki Kupon Kalemine m e m u r edilmiş
ve bâ'zısuıın elyevm maaşa dahî nail olmamış olduğu mesmû-i âlî buyrulmuş,
(Pâdişah'ca h a b e r alınmış) olup malûm-ı sâmi-i Sadâretpenâhileri olduğu üzre
hidemat-ı Devlet'de HecliI-istiİKİam m e ' m u r yetiştirmek maksad-ı hayr-mersad-ı
âlîsiyle te'sis b u y r u h n u ş olan işbu Mektebten iktisab-ı m a ' l û m a t ile neş'et eden
efendilerin k u p o n kalemi gibi malûmat-ı müktesebelerini sarf ve isti'male sâlih
ve müsâid olmıyan bir dâirede istihdamları maksad-ı aslîye münâfî olduğu gibi
mumaileyhimin mezkûr Kalemde bu suretle işsiz güçsüz ve alelhusus bâzılarının
maaşsız olarak kalmalmrı me'yusiyetlerini belki bâ'zı politLka işleriyle tevaggulle-
rini istilzam edebilmesiyle gayr-i caiz idüğinden mumaileyhimin bu suretle zikro-
lunan Kaleme devam ettirilmeleri esbabının arz-ı Atebe-i Ulya kılmması şeref-sâ-
dır olan e m r ü fermân-ı Hümâyûn-ı Hazret-i Pâdişâhı iktizây-ı âlîsinden b u l u n m u ş
olmağla olbabdıa e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emrlndir.

Gurre-i Zilka'de (1)306, 17 Haziran (1)305 (= 30 Haziran 1889)

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyâri


Bende
Süreyya (Paşa)
(İmza)

emrini bildirdi.

İ r â d e üzerinde titizlikle durularak, mevcud d u r u m o r t a d a n kaldırıldı. Mülkiye


Mezunlarının memuriyete tâyinlerinde en isabetli h a r e k e t tarzının b u l u n m a s ı ha­
zırlıklarına girişildi. Verilen Karar'ın sonucunu ve uygulanmasını "Mürüvvet Gaze­
t e s i n d e n öğreniyoruz (44):

( 4 3 ) Bak. : M ü l k i y e T â r i h i ve M ü l k i y e l i l e r ; A l i Çankaya; Ankara 1954; 1. C, 359. sf.


(44) Bak. : Mürüvvet, Günlük Gazete; 11 Eylül 1890/26 M u h a r r e m 1308; 4. Sene, N u . 12; 3. sf., 1. s t .

209
" B u k e r r e Mâliye N â z ı n Devletlû Agop Paşa Hazretleri Mekteb-i Mülkiyye-i
Şâhâne Müdüriyet-i Aliyyesi'nden bu sene ahz-ı ş a h a d e t n a m e eden (diploma alan)
talebeden (öğrenicilerden) on efendi'nin î'zâmını (Mâliye Nezâretine gönderilme-
shıi) taleb etmiştir. Mumaileyhim (sözü geçen mezunlar) (Mâliye) Nezâret-i Celîle-
since m ü n â s i b mahallere yerleştirilecektir/'

Bu haberden on. gün sonra aynı Gazete'de, ayni konu ile ilgili şu h a b e r i oku­
yoruz (45) :

"Sâye-i maalî-vâye-i Hazret-i Tacdârî'de Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e me'zaınla-


rından on efendi'nin Mâliye Nezâreti Aklânu'na ( Ş u b e l e r i n e ) muvazzafen (görevli
Olarak) m e ' m u r edildikleri ve henüz açıkta kalan efendiler hakkında dahî Meclis-i
ÂIî-i Vükelâ'ca bir k a r a r verilmek üzere oiduğu i s t i h b a r a t * sarredendir (sevindiri­
ci h a b e r l e r d e n d i r ) "

(45) Bak. : Mürüvvet; 21 Eylül 1890 Perşembe; 2. sf., 3. st.

210
Ayni yıl, o n a r ı m ' a m u h t a ç hâle gelen "Mekteb-i Mülkiye'nin muhtac-ı tâ'mir
o l a n aflîk dâircsi'nin bir komisyon-ı m a h s u s marifeti ile (eski »kısmının özel bir ko­
misyon aracılığı ile) e m a n e t e n ( m ü t e a h h i d e vermeden) icrâ-i tâ'miri (onarımının
yapılması) ve indelkeşif mesâirifi (keşif sonucu gideri) olan yirmi dört bin dokuz
yüz seksen dokuz buçuk kuruşun Mekteb-i mezkûr'uıı ihtiyat tertibi (Bütçesi'nin
u m u l m a d ı k giderler b ö l ü m ü ) nâmıyla Maârif Bütçesi'ne dâhil b u l u n a n elii bin ku-
ruştıan tesviyesi hususunda...." istenen izin, 1 Aralık 1889 (= 6 Reıbi ül-Evvel 1307)
g ü n ü n d e onaylanmıştır.

Açıldığından 1891 (1307 R.) yılına k a d a r geniş bir


1891 - 1908 serbesti havası ve m ü s b e t ilim zihnıyyeti içinde öğ-
Devresi retim y a p m a ve ulkucu insan- yetiştirme görevine
devam eden Mülkiye, bu yıllarda Pâdişâh'ın h e r an a r t a n v e h m ' ini kam
çılayan J u r n a l ' lar ve sinsice her z a m a n hareket hâlinde olan t a a s -
s u b " un darbesine hedef oldu. Bu hedef oluş İkinci Meşrutiyet'in ilânına ka­
d a r sürdü.
Darbe'ye sebep, Devr'in e n aydın v e h ü r fikirli öğretmenlerinden h ü r r i ­
yet a ş k ı aşısı alan v e m ü s b e t f i k i r i k s i r ' ini kana ka­
na içen Mülkiye öğrenicüeri'nin bâzı m a s u m a n e hareketleri idi. Dolaylı da olsa,
batı kültürü ile yakınlık sağlayan ve r u h l a n ' n ı Nâmık Kemâl, Ziya Paşa gibi mu­
h a r r i k kuvvetlerin ateşi ile t u t u ş t u r a n genç Mülkiyeliler, b ü t ü n baskılara göğüs
gererek u y a n ı k ve d i n a m i k olma vasıflarını kaybetmemeye ça­
lışıyorlardı. Bu hal, pek tabiî olarak Pâdişâh'ın şüphelerini artırıyor; şruuraltı'nda
tedavisi imkânsız bir hastalık hâlinde b u l u n a n vehm'ini kamçılıyor; kendisini ye­
ni yeni terbirler aldırmaya sevkediyordu.
Konumuzu d a h a belirli şekilde açıklayabilmek için, genç Mülkiye Öğrenicile-
ri'nin, Pâdişâh'ın vehm'ini kamçılayan bir kaç hareketini inceleyelim.
B u n l a r d a n birisi, o z a m a n Mülkiye'de öğrenici bulunan Merhum Ali Kemâl
Bey'e a i t t i r (46) :
"Birgün o rüfekaa-i şebab (gençlik a r k a d a ş l a r ı ) ile Avrupa gençliği'nin kur­
d u ğ u cemiyetlerden bahsederken İstanbul'da da böyle bir cemiyet, talebe cemiye­
ti, teşkil e t m e k tasavvur ettik. Bilfarz Reşad Bey gibi, en muhteriz, en ciddi genç­
lerimiz bile bu tasavvuru muvafık buldu'ur.... Nihayet k a r a r verdik. H e r hafta
Cuma günleri öğleden sonra Süleymaniye'dekJ Konağımızın büyük bîr odasında
toplanacaktık. Reisimiz, kâtiplerimiz, defterlerimiz olacaktı. Her birimiz birer iş,
eser hazırhyacakdık; ictimâ'Iarda mevkî-i m a b â h a s e y e (açık o t u r u m a ) koyacak­
tık. Filhakika böyle de yaptık; yirmi otuz genç, dört Cuma m ü t e m a d i y e n ve munta­
z a m a n Süleymaniye'de evimde toplandık; ilmî ve edebî müzâkerelere, mübahaselere
koyulduk. Müşâarelere (şiir yarışmalarına) bile kalkışdık. Cenevre'de gördüğüm
veçhile inşâd-ı eş'ar (şiir o k u m a ) san'atını muhitimize idhal e t m e k ( s o k m a k ) iste-

(46) Bak. : Peyam, Haftalık Gazete; 10 Mart 1330 ( = 2 3 Mart 1914) ve 20 Mart 1330 ( = 2 Nisan 1914); H a y a t ı m ,
Tefrika Nu. 19 - 20; 6. - 1. sf., 1. - 1. st.

211
d i m . Bir içtinıamızda Üstad E k r e m ' i n Tefekkür'deki manzume-i mâ'rufesini ke-
mâl-i debdebe ile o k u d u m :
— Geldim, Baba açın kapıyı....
— Vay gözüm Nijad; Gel, sohbetiyle hâtır-ı şâdân eden Çocuk...
beytini söylerken savtımı (sesimi) a t v â n m ı (tavırlarımı) o mevzua tevfik
((Uydurdum) eyledim. Alkışlara m a z h a r o l d u m .
Diğer a r k a d a ş l a r ı m da bu i ç t i m a l a r a pek ciddî m ü s t a h z a r a t (hazırlık) île ge­
lirlerdi. Bu cemiyetin inşirah-ı efkârımıza (fikirlerimize ferahlık v e r m e ) hizmeti
fevkalâde idi. Hepimiz eğlencelerimizi bir tarafa bırakıyor, Cuma günleri öyle
şevk ile bir araya toplanıyorduk.
Cemiyetimize bir n i z a m n a m e (tüzük) yaptık; tıpkı Cenevre'de gördüklerimi
mevki-i tatbika koymak i s t e d i m d i ; rüfekaya o teferruatı etrafıyle arzeyiedim.
Biz de Nizamnamemizi ona göre tanzim ettikti. H a t t â , bir alâmet-i farika
(sembol) olmak üzere Cemiyetin b ü t ü n efradı kırmızı fes, mavi püskül taşıyacak­
tı. Çünkü İsviçre talebe cemiyetlerinde bu alâmet hususî bir k a l p a k t ı r . İkinci ve
ü ç ü n c ü içtünâlarda bir kısmımız böyle b i r fes giymeye başladıktı.
İlk içtimâ'da, b e n Reis intihab o h ı n d u m d u . Fehim TMülkiye 241/1305 (1889)
Mezunu] Kâtip olduydu. Bir diğeri de S a n d u k k â r (veznedar) la'yin edildi. İ n t i h a b a t
(seçimler) h e r ay tecdid edilecekti.
Müzâkerelerimiz pek sürekli idi. Bir k e r r e Medeniyet-i Kadîme ile Medeniyet-i
Cedide (eski uygarlık ile yeni uygarlık) a r a s ı n d a ahlâk nokta-i n a z a r ı n d a n bir mu-
vâzene'ye (dengc'ye) giriştik. Saatlerce m ü t a l a a l a r basteyledik (ileri s ü r d ü k ) Bu
İçtimâ'ların, bu m ü n â k a ş a l a r ı n hitabetçe, kitabetçe h e r hususça terakkiyâtımıza
(ilerlememize) büyük hizmeti oluyordu. Fakat o devr-i istibdad'da bu cür'etimiz
harikulade bir hareket idi; bir hareket ki nasıl dört hafta devam edebildi; nasıl
göze çarpmadı? S o n r a d a n hakikat-i ahvâli güzelce anlayınca hayret e t t i k .

Dördüncü hafta, d ö r d ü n c ü içtimâımızda idi. B e r m u ' t a d (her zamanki gibi) h e r


bilimiz o hafta zıarfında hazırladığımız eserleri okuduk; m u b â h â s e l e r i m i z bitti;
yeniden i n t i h â b â t m u z icra olundu. Bu sefer Riyaset ya Reşid' (Rey) e ya Reşad Bey
m e r h u m a geçti; keyfiyyet-i intihab (seçim) bir p a r ç a ateşli o l m u ş t u .
O esnalarda Konağın alt katında bir g ü r ü l t ü d ü r koptu. H e m e n aşağıya koş­
t u m ; b a k t ı m ki üstü başı temizce bir zat yukarı çıkmak istiyor; fi a k a t Uşağımız
Mehmed Ağa şiddetle ona m â n i oluyordu. Arkadan üç, d ö r t kişi d a h a gelince zavallı
Uşak korktu, k a ç t ı ; o a d a m l a r da üst k a t a çıktılar.... Doğru içtimâ' ettiğimiz oda­
ya geldiler; derhal kapıyı kapattılar. Biz işi h e m e n anladık, lâkin a n l a m a ğ a kal­
madı; o cenuaatin reisi gibi görünen genç, narin, nâzik bir bey :
— Efendiler, cümleniz mevkufsunuz; İrâde-i Seniyye bu merkezdedir. Bizi
m â ' z u r görünüz; aldığımız e m r i icra etmekle mükellefiz, dedi.

212
Sonra b i r e r birer üzerlerimiz a r a n m a ğ a başlandı. Kitaplarımız kâğıtlarımız hep
t o p l a n d ı ; bâzılarımızı bir k o r k u d u r , bir düşüncedir a l d ı ; bâ'zılarımız ise bilâkis
şetaretlerini (neş'elerini) elden bırakmadılar. Bizi böyle tevkif eden O Hey'et-i Zâ-
h ı k ı n ı n başındaki m e m u r Ahmed Cemâleddin Paşa idi. Bilâhare, sevk-İ tâli ile pek
yakından tanıdığımı/, bu zat hüsn-i hulk'a mâlikti; c i v a n m e r d d l ; d â i m a âleme iyi­
lik e t m i ş t i r ; ancak nefsine zulmetmiştir; o derece zaruriyyat bigânedir. Deruhte
eylediği o acîb hizmeti, o zaman dedikleri gibi Serhafiyyeliği etse etse garîb bir
tarzda ifâ edebilirdi. Çünki fitraten (yaradılıştan) nezih idL Bu mâhiyyetini der­
h a l ilk m ü l a k a t ı n d a bize gösterdi; hepimize son derece nazikâne, müşfikâne mua­
melelerde b u l u n d u . Evrakımızı toplatırken, üstümüzü, başımızı a r a r k e n :
— Efendiler size karşı bu surette h a r e k e t t e n biz de m a h c u b u z ; fakat ne yapa­
biliriz. E m i n olunuz ki mâ'sumiyyetiniz, Şevketmeab Efendimize (Padişâh'a) sadâ­
katiniz tebeyyün edince yalnız af değil avâtıfa (atıfetlere, a r m a ğ a n l a r a ) da m a z h a r
o l u r s u n u z ; hiç telâş etmeyiniz, dedi. Bu sözlere mukıabeleten içimizden biri, hafif
b î r sesle :
Gölge e t m e başka ihsan istemem...
mısrâ'ını o k u d u ; diğer (arkadaşlarımız gülüştüler. Ahmed Paşa bir p a r ç a bo­
z u l u r gibi o l d u ; bahsi değiştirmek için pek şetaretle görüşen Fehim'e,
— Fehim Efendi siz değil misiniz? diye sordu. O m ü b a r e k de a d e t â kahkalarla,
— Vay efendimiz, ne saadet; görüşmeden tanışmışız; cevabım v e r d i ; hepimiz
gülmeye koyulduk; Paşa da güldü. Nihayet Mâbeyn'den emirler geldi; Kapının
ö n ü n e a r a b a l a r getirildi. Bizi ü ç e r üçer, refakatimizde birer zabıta me'muru
(Polis) olduğu halde o a r a b a l a r a bindiridiler; doğru Beşiktaş K a r a k o l u n a götür­
düler; büyükçe bir koğuşa d o l d u r d u l a r . B ü t ü n geceyi o r a d a geçirdik. Birer birer
hepimizi (Beşiktaş Muhafızı olup Yedi, Sekiz H a s a n Paşa adıyla m e ş h u r ) H a s a n
Paşa'nın o d a s m a çağırdılar; isticvab ettiler; fikrimizi maksadımızı anladılar. Ne
i ç ü n o cemiyetimizi teşkil ettiğimizi, öyle her hafta toplandığımızı s o r d u l a r .
Bu istintakı icra eden Mâbeynci Râgıb [ s o n r a d a n Paşa olup, Mülkiye 9/1295
(1879) m e z u n u ] Bey idi. O da bize pek ziyâde nevâzişle (güleryüzle) m u a m e l e d e
b u l u n d u . H a t t â ihtimaldir, H a s a n Paşa'dan çekinmeseydi, izhar-ı teveccüh (iltifat)
bile edecekti. S o n r a Cemiyetin maksad-ı ilmîsine, esbâb-ı teessüsüne d â i r Zât-ı Şâ-
hâne'ye hitaben b a n a uzun bir arıza yazdırdılar. Râgıb Bey cümlemizi birden yanına
celbeyledi; bıyık altından gülerekden n a s i h a t l a r verdi.... Öyle, göklere çıkardığımız
" N â m ı k Kemâl Beylerin Ziya P a ş a ' l a n n o derece harikulade olmadıklarını" isbat
e t m e k istedi; derken H a s a n Paşa bahse karıştı; bilhassa N â m ı k Kemâl Bey'i tâ'ne
(kötülemeye) k a l k ı ş t ı ; biz derhal suratlarımızı ekşittik; hele ben kendimi zapte-
demiyerek :
— Pâdişâhın sâdık bendeleriyiz, etrafıyla arzeyledik; lâkin böyle olmakla be­
r a b e r ne söyleseniz Kemâl Bey'e muhabbetimiz ezelîdir; çünki biz b i r e r zerreyiz,

213
o mihr-i d r a h ş a n u m z d ı r (parlayan güneş) diye cevap veriyordum. Râgıb Bey
beni s u s t u r d u ;
— Şuna bak; yine ukalâlık ediyor, balâ m ü t e n e b b i h olmadın mı? dedi. H a s a n
Paşa ise :
— A çocuk, senin b a b a n ne iyi bir a d a m d ı ; Hâcc'ül-Haremeyn'di; sen neye
böyle m ü r t e d ( M ü s l ü m a n ' h k d a n çıkmış) çıktın., diye bana serzenişte bulundu;
m ü r t e d lâkırdısına hepimiz hem güldük, h e m hayret ettik. Bilâhare anladık ki
müsadere olunan evrakın içinde Jan Jak Ruso'ya dâir, bir parça serbest
(açık saçık) yazılmış bir bend bulmuşlardı. H a s a n Paşa bu bend mülâbesesiyle
(sebebiyle) bana o sıfatı vermiş.

O geceyi, o b e r b a t K a r a k o l d a geçirdik; fakat perişan bir halde geçirdik.


Ertesi günü alessabah bizi Ceyb-i H ü m â y û n Dâiresine götürdüler. Herbireri-
mize yirmibeşer mecidiye (bir mecidiye yirmi k u r u ş t u r ) ihsan verdiler. P a r a l a n
Sami [Edebiyatımıza Süleyman Nesip adıyla geçen ve Mülkiye 259/1305 (1889) me'-
zunu] yüklendi; Mâbeyn'den çıktık; Hâdeme-i Şâhâne Kışlasına yine öyle debdebe
ile geldik. Süleyman Paşa n â m ı n d a ihtiyar bir Ferik (Org.) bizi istikbal eyledi;
o r a d a öğle yemeğini yedik; yine ü ç e r d ö r d e r a r a b a l a r a bindik; Mâbeyn ketebesin-
den bir zâtın refakatinde Cağaloğluna Maârif N â z ı n Münif Paşa'nın Konağına gel­
dik. Nazır Paşa cümlemizi huzuruna ç ı k a r t t ı ; Mâbeyn'den gelen zat emr-i Hümâ-
yun'u okudu. Bu e m r i n meali şu idi: Böyle Mekteb-i Mülkiyye Efendilerinin Mekteb
hâricinde toplanmaları, derslerini bir tarafa b ı r a k a r a k Jan J a k Ruso'mın a s a n gibi
din'e ve ahlâk'a muzır kitapları mütâlâalarla meşgul olmaları rızây-ı âlî'ye (Padi-
şâh'ın arzusuna) münâfi (aykırı) olduğu için bir d a h a bu çeşid ef'al-i gayr-ı lâyıka-
d a n tevakki olunmak lâzım idi. Feillâ (ancak) bu sefer Padişah bizi (afvediyordu;
fakat Mekteb'ce bir ceza görecektik.
Bu e m i r n a m e o k u n d u k t a n sonra binefsihi (bizzat Münif) Paşa nasihatim- h e m
de ne tuhaf nasihatler verdi :
— Hem J a n J a k Ruso'mın eserleri m ü t a l a a o l u n u r m u ? Onlar Avrupa'ca bile
m e d h u l d ü r (ayıplanacak eserlerdir), dedi. Lâkin bu sözleri öyle garib bir tarzda
söyledi ki, çoğumuzu a d e t â güldürdü. Tebessümleri görünce o da d a y a n a m a d ı , o
da güldü; çünkü Russo'nun yazılarını lisanımıza ilk önce t e r c ü m e edenlerden biri
de bizzat Münif Paşa idi.

Paşa'nın Konağından çıktık; Mekteb-i Mülkiyye'ye geldik. İrâde-i Ş â h â n e , Mü­


d ü r ü m ü z A b d u r r a h m a n Beye tebliğ olundu. O zat da (bizleri) yalancıkdan haşla­
dı. Bir hafta Mektebimizde tevkifimize k a r a r verdi. O tatil mevsiminde sekiz gün
mütemadiyen bir dershaneye kapandık. Fakat türlü, türlü eğlencelerle vakit ge­
çirdik.

214
İ ş t e bu hâdise böyle cereyan etti. Bir hâile (trajedi) gibi başladı; b i r m u d h i k e
( k o m e d i ) olarak bitti; İdâre-i S a b ı k a n ı n (Abdülhamid idâresinin) mâhiyyet-i id­
râkine, nuhbe-i ef'ali'ne (seçkin harekelilerine) bir n u m u n e idi. Taa Râgıp Beyden
Münif Paşa'ya k a d a r b ü t ü n o Ricâl-i H ü k ü m e t ( H ü k ü m e t a d a m l a r ı ) Pâdişâhın evâ-
mîrine (emirlerine), vehimlerine içlerinden gülüyorlardı. Fakat öyle iken yine
de son derece m u t a v a a t eyliyorlardı; kimse Ülül-emr'e, h a k i k a t i söylemeye cesaret
edemiyordu. H e r k e s n u r ' a zulmet (ıkaranlılk) zulmete n u r demeği vicdanına ferah
ferah sığdırıyordu o e s n a d a (Mülkiye Târih Mü­
derrisi Mizancı) M u r a d Bey, h a t t â (Recâî-zâde) E k r e m Bey gibi H o c a l a r Mekteb-i
Mü.kiyye'den, h ü r r i y e t fikirlerine mebni, çıkarılmışlar; yerlerine tatsız
tuzsuz a d a m l a r getirilmişti Bu esnada N â m ı k
K e m â l Bey irtihal (vefat) etti. Hepimizi o vakit bir hüzn-i amîk istilâ etti (derin
b i r hüzün kapladı). Çünkü nazarımızda o dehâ-i edeb (edebiyat dehâsı) rengârenk
şâ'şaalarla (ışıklarla) parlayordu...."

1888 (1304 R.) yılı mezunlarından Rahmetli Abdullah Hilmi Okyay da öğrenicilik
h â t ı r a l a r ı arasında bu konu ile ilgili tipik şu iki olayı anlatıyor (47) :

" S o n sınıf'dayız. Bir gece, m ü t â l â a m ı z ı yaptık; yatsı namazı kılındı; yatakha­


nelere çıktık. Benim karyolam cadde tarafında idi. Ne k a d a r z a m a n geçtiğini kes­
t i r e m i y o r u m ; uyku içinde nal sesleri, kılıç ve m a h m u z şakırtıları ile uyandım.
Binaz sonra Koğuş'umuza, Mekteb Me'murları ile birlikte b i r kaç Saray Yâveri'-
nin gelip talebeyi gözden geçirdiklerini farkettim-

Büyük bir merakla Sabahleyin öğrendik ki, gece Mekteb, süvarilerle k o r d o n


a l t m a alınmış; Mâbeyn Yâverleri'nden ve M e ' m u r l a n n d a n m ü r e k k e b bîr hey'et tah­
k i k a t a gelmiş; sebebi de, o a k ş a m bâzı a r k a d a ş l a r l a Sermubassır (baş idare me­
m u r u ) Muavini Agop Efendi a r a s m d a biraz dikçe m ü n â k a ş a olmuş ve a r k a d a ş l a r
0"na doğru y ü r ü m ü ş l e r ; o da h e m e n o d a s m a k a p a n m ı ş ; M ü d ü r A b d u r r a h m a n Şe­
ref Beye, Mekteb'de isyan v a r geliniz, mealinde telgraf çekmiş. O devir'de mühim
gördükleri telgrafnâmelerin bir kopyasını Mâbeyn'e yetiştirmek telgraf memurla­
rının ehemmiyetli vazifelerinden olduğu için, Mektep M ü d ü r ü ' n e çekilen telgrafın
örneği de Mâbeyn'e g i t m i ş ; gelen M e m u r ve Yâver'ler Mektebi gezip gördükten
sonra, isyan o l a n yerde talebe böyle kuzu gibi y a t a r u y u r m u ? diye Mubassır'a
çıkışmışlar. Maahazâ ( b u n u n l a b e r a b e r ) bir kaç arkadaşı Mâbeyn'e götürmüşler,
t a h k i k a t ' d a n sonra "İhsân-ı Ş â h â n e " ile Mektebe iade etmişlerdir

Arkadaşlarımızdan 145 Halil Efendi diye bir genç v a r d ı . " P r e n s "


diye kendisi ile lâtife ederdik. Nereden ve nasıl oldu ise, bu arkadaşımıza bir
_ _

(47) Bak. ; Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ali Çankaya; Ankara, 1954; 1. Cilt., 350. sf.

215
n i ş a n takılması v e b u n u n için d e m e r â s i m - i m a h s u s a ya­
pılması hatırlandı. Kararlaştırılan gün'de Bahçe'deki Teneffüshâne'de tertibat
alındı; a r a m ı z d a n Hey'e M Vükelâ teşkil edildi. Şeyh'ül-islâm'iığı, hepimizin pek
sevdiği Bebek'ti m e r h u m Nuri Bey d e r u h d e etti. Kendisi beyaz tenli, p e m b e yanak­
lı, etine dolgun ve hâl-ü mişvâr'ı (görünüşü, tavırları) müsâid olduğu için, tedârik
ettiği sarık ve cübbe içinde, ayağmda pabuç, rolünü h a k i k a t e n pek yakıştırmıştı.
Kırmızı astarlı kaputları ters çevirerek hamail gibi omuzlarına alan talebe arka­
daşlar asker gibi sıralandı. Prens gayet vakur, iki tarafı selâmlıyarak teşrifatçılar
tarafından Hey'et h u z u r u n a getirildi. P r o g r a m ı m ı z a göre nişân-ı zişân'ın merâsim-i
lâ'likiyyesi (takılma töreni) yapıldı. Yapıldı ama, talebe hayatının bu sâfiyâne eğ­
lence ve nişâtı (neş'eli hareketi) nasıl ve ne yolda Saray'a aksettirilmişti ki, uzun
uzadıya tahkikata ve sorguya sebep olmuştur.-."
1893 (1309 R.) Mezunlarından Rahmetli Efdâlüddin Tekiner de bu konu'daki
hâtıralarını şöyle anlatıyor (48) :
".......... H ü r bir hava, dayaksız bir disiplin içinde c a n a yakın, sıcak bir yuva
(Mülkiye) yaratıcı fikir hareketlerine sahne olan feyizli tertemiz b i r irfan oca­
ğ ı ; h e r gün a r t a n bir şevkle beni kendisine çekiyordu-....
Aradan uzun yıllar geçtiği halde, hayâlinin aks'i halâ k u l a k l a r ı m d a çınlayan
t r a m p e t sesiyle Smıf'dan Bahçe'ye çıkıyoruz. Gençliğin k a r ı n c a l a r gibi kaynaştığı
geniş bir saha.» kolkola gezinen, şakalaşan, konuşan gençler— Süleyman Paşa-zâde
Sami (Süleyman- Nesip) 1er, Ali Kemâl'ler, ( K a r a ) Fehim'Ier ve diğer eli kalem
tutan gençlerin Mülkiye'de çıkardıkları G ü l ş e n D e r g i s i ' nin son
sayısı etrafında t o p l a n a r a k yaptıkları hararetli t a r t ı ş m a l a r göze çarpıyordu.
Kalabalık arasında Rüşdiye Arkadaşım Ali Rıza'yı g ö r d ü m ; k o ş t u m , elini tut­
tum :

— Merhaba Rıza'cığım nasılsın? Yine birleştik ne m u t l u bize!..


— Yanlış kapı çaldın dostum, dedi; ben arlık Rıza değilim K e m â l ' i m —
— Alışkanlık, bir dil kayması, k u s u r a bakma..» Biliyorum, k e m â l ' i n d e n (ol­
gunluğundan) hiç bir zaman şüphe etmedim, dedim. Sonra, G ü l ş e n D e r ­
g i s i ' nin başındaki kalabalığı işaret e d e r e k ;
— Hâlâ kemâl'inden faydalanmıyor muyuz? ve a r k a s ı n d a n bizim Karagöz'ün

m e ş h u r tekerlemesini ekledim :
— H e r ne k a d a r sürç-i lisan ettik ise af fola....

( 4 8 ) Bak. : M ü l k i y e Târihî ve M ü l k i y e l i l e r ; A l i Çankaya; Ankara, 1954; 1. C, 370. - 372. sf.

216
Evet, Anası'ndan Ali Rıza olarak doğan Arkadaşınım, Büyük Vatanperver Nâ­
m ı k Kemâl'in (kemâl) ini benimsediğini biliyordum..-.

Aradan çok geçmedi. Kül altında saklı kıvılcımlar gibi p a r l a m a k için fırsat
bekleyen h ü r r i y e t fikirleri, Saray'ın dikkatinden k a ç m a d ı . Bir gün, Edebiayt Mu­
allimimiz Recâî-zâde'yi oynanan eseri dolayısıyla, Tiyatro'da alkışlamak üzere bâ'-
zı gençlerin izinsiz Okul'u terk edişi gibi sebepler b a h a n e edilerek g ü n geçtikçe
yayılma hızını a r t ı r a n h ü r r i y e t ve inkılâb fikirlerini körletmek için Saray, sıkı ih­
tiyat v e inzibat tedbirleri alıyor; b u fikirleri daha b e ş i k ' inde boğmak is­
tiyordu.
İlk tedbir olarak öğrenicilerin ç ı k a r t m a k t a olduğu Gülşen Dergisi kapatıldı.
Yalnız talebe değil, öğretmenler de göz altına alındı. T â r i h ö ğ r e t m e n i Dağıstanlı
Murad Bey, derslerine bir S a r a y H a f i y e s i ile birlikte girmeye baş­
ladı. Mektebe iki sınıf daha ilâve edilerek p r o g r a m l a r bir hayli değişikliğe uğra*
tıldı. Tefsir, hadîs ve Kelâm gibi siyasi ilimlerle bağdaştınlıamayan, a n c a k yüksek
din mekteplerinde İlahiyat Fakülteleri'nde, İslâm E n s t i t ü l e r i n d e o k u t u l m a s ı ge­
reken dersler kondu. B u n d a n beklenen gaye, gençlerin fikirlerini körleştirmekti.
İ d a r e ve kültür alanında yıllar yılı Vatan'a hizmet eden bir irfan müessesemiz,
verimsiz, eski bir medrese hâline konulmak istenmişti.. Şüphesiz, alınan b ü t ü n bu
tedbirler boşuna idi. Bir kere t o h u m atılmıştı; zemini müsâid b u l u n c a filizlenip
boy a t a c a k t ı

1894 (1310 R.) yılı mezunlarından Rahmetli Es'ad Sczâî Sünbüllük de konu'ya
şöylece değinmektedir (49) :
".... S o n r a d a n Meclis-i Meb'usan Reisi olan m e ş h u r Ahmed Rıza Beyin Fran­
sa'da bulunduğu firârilik i m a n ı n d a Paris'de çıkardığı M e ş v e r e t G a ­
z e t e s i ' nin (Mülkiye) Mektep talebesi tarafından okunduğu vesilesiyle Mek«
leb-i Mülkiyye'de b u l u n d u ğ u m u z sırada benim ve Konya Valisi iken vefat eden
İzzet Beyin ve şâir a r k a d a ş l a r ı m ı n tevkifine kalkıştılar. Bizi, Zabtîye N â z ı n Nâ­
zım Paşa'nın karşısına çıkardılar. O zaman Mülkiye'de talebe olarak b u l u n a n ve
bu sebeple Mekteb'den çıkarılan Filozof Rıza Tevfik (Bölükbaşı) Bey ile bizi sor­
guya çektiler. Bir çok mekteblileri celb ettiler; lâkin m e r h u m ihtiyar Validemin
Zabtiye N â z ı n Odasında ve K a p u s u n d a şiddetli b a ğ ı n p çağırması, hafiyeleri ve Nâ*
zm k o r k u t t u ; iş Pâdişah'a aksedince tahliyemize e m i r verildi. Bu suretle biz de
kurtulduk Mülkiye talebesinden M a h m u d adında
birisini, nasılsa polisler yakalamışlar; üzerinde y u k a r d a bahsettiğim Meşveret
Gazetesi b u l u n m u ş ; derhal Mâbeyn'e göndermişler; tahkikat sonunda M a h m u d ' u n
hapsine k a r a r verilip Hapishâne'ye koymuşlar.

Hapishâne'de. İ c r â Dâiresi Kasasından onbeşbin lira çalmış olan H a s a n Rıza


a d m d a ve İstanbul İ c r â Dâiresi m e m u r l a r ı n d a n biri Mahmud'la a r k a d a ş olmuş. Ha-

(49) Bak. : ( 4 8 ) N u m a r a l ı Dipnotundaki eser; 373. - 374. sf.

217
s a n Rıza, M a h m u d ' u n siyâsî bir sebeble Hapishaneye d ü ş t ü ğ ü n ü anlayınca b i r şey­
tanlık d ü ş ü n m ü ş ; M a h m u d ' u n ağzını yoklayarak Mülkiye'deki a r k a d a ş l a r ı n ı n ad­
larını, yerlerini ö ğ r e n m i ş ; O zamıanki Merkez K u m a n d a n ı Sa'deddin P a ş a tanıdığı
i m i ş ; Onun vasıtasiyla Mâbeyn'e bir j u r n a l yazmış; Jurnal'da, " İ s t a n b u l ' d a Mek-
leb-i Mülkiye talebesinden v e hâriçten yüzeüi ikiyüz kişilik gizli bir k o m i t e
ve c e m i y et k u r u l m u ş t u r ; beni hapis'den çıkarır tâ'kiplerine m e m u r eder­
seniz bunları b u l u r u m " diye yazmıştı. Derhal Merkez K u m a n d a n ı Sa'deddin Paşa
ile Zabtiye N â z ı n Şefik Paşa tahkikatta beraberce m e ' m u r edilirler ve H a s a n Rı-
za'ıun verdiği liste üzerine iki yüz kişi tevkif edip Zabtiye Nezâretinin k ü ç ü k kü­
çük odalarına ayrı ayrı hapsederler. Bunların içinde ben, 287 Numıaralı olup
me'zuniyetinden sonra Mâbeyn Kâtibi olan Arif Bey, şâir Faik Âlı (Ozansoy) Beyler
de var idik. Faik Âlî Beyin Ağabeyi m e ş h u r şâir Süleyman Nazif m e r h u m , o sırada
Bursa Mektupçusu idi. Mülkiye (1309 R.) m e z u n u ve Mâbeyn (Saray) kâtiplerinden
İsmail Hakkı Bey, Süleyman Nazif'in h e m dostu, h e m hemşehrisi olduğundan, tav­
siyesi ve ikaazı üzerine, İsmail Hakkı Bey Saray'da nöbetçi olduğu bir gece Süley­
m a n Nazif, Bursa'dan Pâdişah'a a c i bir telgraf çeker; İ s m a i l H a k k ı Bey de bu
telgrafı Pâdişah'a sunar. Bu telgraf sayesinde Sultan Abdülhamid hâdise dolıayı-
siyle tevkif edilen b ü t ü n mevkufları afvederek bırakılmaları için e m i r verir; yet­
miş gün süren bir tahkikat ( s o r u ş t u r m a ) ' d a n sonra bizler de bu suretle k u r t u l m u ş
olduk.4...."

Mülkiye'nin G e r i l e m e D e v r i diyebileceğimiz b u çağ'ın havası,


t u t u m u ve zihniyetinin açıklamasını y a p t ı k t a n sonra, bu d ö n e m ' de ne­
ler yapıldığının izahına geçelim:

Yukarda çeşitli örneklerini verdiğimiz oiay'lar sebebi ile, müzmin vehmi tah­
rik edilen Padişah Abdülhamid, Mülkiye'ye yeni bir şekil verilmesini ve Devlet'e,
Saltanata bağlı kimseler yetiştirmeyi sağlıyacak tedbirler alınmasını Bâb-ı Alî ka­
nalıyla Maârif Nezâretine tebliğ ettirdi. Bu kesin emir üzerine Bâb-ı Âlî ve Maârit
Nezâreti derhal çalışmalara girişti. Maârif Nezâretince hazırlanan t a s a n l a r ince­
lenip karar'a bağlanmak üzere Şûrây-ı Devlet'e gönderildi; ıburada yapılan uzun
müzâkerelerden sonra alınan Karar, son şekli verilmek üzere Meclis-i Vükelâ'da
da incelendi :

" ŞÛRÂY-I DEVLET


Tanzimat Dâiresi
Aried : 1562

Mekteb-î Mülkiyye-i Şâhâne'den bâ ş a h a d e t n a m e çıkacak talebenin usul-i istih­


d a m ve tavzifleri h a k k ı n d a Meclis-i Âlî-i Vükelâca ittihaz olunan k a r a r a tevfi­
kan Mekteb-i m e z k û r Nizamnâme-i Esasisinin tâdili bilistizân şerefsâdır olan İrâ-
de-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı mııcebince Şûrây-ı Devlet'e havale b u y r u l m u ş ol-

218
d u ğ u n d a n karar-ı mezbur'e dâir olan evrak Tanzimat Dâiresinde ledelkırae, tâ'-
dilât-ı m u k a r r e r e n i n (kararlaştırılan değişikliğin) hülâsası, Mekteb-i mezkûrdan
ş a h a d e t n a m e alarak çıkanların ekser'i hidemât-ı mülkiyye-i vilâyât'a rağbet etmi-
yerek Dersaadetce me'muriyete yerleşmek istemelerinden dolayı Mektebin vaz-ı as­
lisinden m u n t a z a r olan semerenin ıktıtaf o l u n a m a m a s ı ve Devâir-i Merkeziyece
h e r z a m a n laçık yer b u l u n a m a m a s ı ve m a a h a z â bunların mülkiye memuriyetlerin­
de i s t i h d a m l a r ı n d a n bihakkın istifade olunabilmek nazariyât-ı fenniyelerin ameli­
yata tatbikiyle kesb-i m ü m â r e s e etmelerine mevkuf olması hasebiyle Mekteb-i
m e z k û r talebesinden vilâyât'da kullanılacak olanların evvel be evvel vülât ve mu-
tasarrifîn (valiler ve m u t a s a r r ı f l a r ) maiyyetlerinde ve b u r a c a i s t i h d a m olunacak­
ların dahî kalemlerde b u l u n d u k t a n sonra hidemât-ı Devlet'e alınmaları ve şu esas
iktizasınca bâ'd'ez'in Mektepken bâ ş a h a d e t n a m e çıkıp kaza kaymakamlıklarına
Nizâm-ı Mahsus mucebince k a y m a k a m l ı k t a b u l u n m a k için m e ş r u t olan yirmibeş
yaşını ikmal e t m i ş o l a n l a n n b i r e r sene m ü d d e t , b i n e r k u r u ş m a a ş ile vilâyât ve
elviye'ce maiyyet m e m u r l u k l a r ı n d a istihdam o l u n d u k t a n sonra k a y m a k a m l ı k l a r a
tâ'yin ve sinleri müsâid olmıyanların n i z â m e n muayyen olan sinne baliğ oluncaya
k a d a r Devâir-i Merkeziye'de m u v a k k a t e n ve mülâzemeten altışar yüz k u r u ş maaş­
la i s t i h d a m kılınmaları ve vilâyata gitmek istemeyip Dersaadet'e hasr-ı matlâb
edenlerin maişet tedârikinden m ü s t a ğ n i d e m e k olacaklarından bu m i s i l l û l a n n De­
vâir-i Merkeziye'de açık hizmet z u h u r u n a intizar etmeleri ve ol halde kendülerinin
i s t i h d a m l a r ı târihinden i'tibâren tavzif edilmeleri m a d d e l e r i olmağla Nizâmnâme­
nin ol veçhile tâ'dîli cây-ı b a h s olmayıp fakat Mektebin teşkilât-ı hâzin ası ve tale­
benin müktesebât-ı ilmiyyesi nazar-ı dikkatden geçirilince m ü c e r r e d hidemât-ı mül-
kiyye içün ehil ve erbab m e ' m u r yetiştirilmesi maksad-ı âlîsd ile bideriğ buyrulan
himâyet-i Seniyye ve inâyet-i nakdiyye ü maddiyye ve talebenin füyûzat ve terakkı-
yatınca Nizâmen mevzu* olan te'minat ve tetkikaıat-ı resmiyye ile m ü t e n â s i b olma­
dığı gibi Mekteb-i m e z b u r mekâtib-i ilmiyye-i hususiyeden iken yetiştirilen talebe­
nin ekseriya mebâd-i u l û m derslerinde zâ'f-ı tahsilleri idâre-i mülkiyye'ye lâzım olan
fünundan bihakkın istifâde edebilecek erbâb-ı isti'dâdm kilidini iktiza e t t i r m e k t e
olup bu dahî Mekteb-i mezkûr'ın Sunuf-ı İ'dâdîsine alınan ş â k i r d â n m çoğu mekâ­
tib-i rüşdiye şahadetnameleri ile kabul olunduğuna mebni oniki o n ü ç yaşındaki ço­
cuklar mekâtib-i rüşdîyenin tedrisât-ı zaifesi sermayesiyle Sunuf-i İ'dâdiye gelerek
üç sene s o n r a Sunuf-ı Âlîye denilen asıl Mekteb-i Mülkiye talebesine iltihak ettikleri
ve o cihetle onsekiz ondokuz yaşında aldıkları Mekteb-i Mülkiyye şahadetnamesini
kendilerinin istihdamı için sened m a k a m ı n d a ibraz eyledikleri görülmekte ve bun­
l a r d a n m ü k t e s e b a t c a kifayet erbabından olanların adetçe azlığı ile b e r a b e r bir takı­
mının sinleri başlıca hizmetlerde ve b a h u s u s k a y m a k a m l ı k l a r d a istihdama mü­
sâid olmadığından Devletçe sinn-i nizamîlerini dolduruncaya k a d a r mülâzemet ta­
rikiyle tavziflerine mecburiyet hâsıl o l m a k t a olup lâkin bu k a p u açık d u r d u k ç a
ve Mekteb-i Mülkiyye'ye alınacak talebenin adedi muayyen olmadıkça sene be se­
ne çıkacak o gibi talebeye verilecek m a a ş a t n â m a h d u d bir masraf ihtiyarı d e m e k
o l u p b u n a ise Hazine-i Devlet'in t a h a m m ü l ü olmadığından kat'-ı n a z a r ol veçhile

219
tavzif edilecek olanlardan şimdiki halde edilen fedakârlığa tekabül edecek b i r se­
m e r e dahî ahnamıyacağından evvel emirde Mektebin ıslâh-ı teşkilât ve tedrisatıy-
la gerçekten müsteid talebe yetiştirmenin ve edilecek fedakârlığı ehline sarfetme-
nin çâresini b u l m a k m ü t e h a t t i m ve makaasıd-ı âliye'ye muvafık (gerekli ve Pâdi­
şâh'in isteğine uygun) olacağı ve zâten mevcud olan N i z â m n â m e (Tüzük) Mektebin
teşkilinde n e h â r i olarak yapılmış birşey olup m u a h h a r e n ihsân-ı mahsûs-ı Velî-
ni'met (Padişâh'ın özel a r m a ğ a n ı ) olmak üzere Mekteb Ieylî'ye tahvil edilmiş oldu­
ğu cihetlerle ol bâbda Maârif Nezâretince kaleme alınıp i'tâ kılxnan lâyihanın su-
ver-i m e ş r u h a veçhile tâdili lâzimeden görülerek Mekteb-i Mülkiyye'nin elyevm
mevcud olan Sınıf-ı i d a d i s i n i müstakil ve neharî Mekteb-i İ'dâdî adıyla, Mülkiye
Mektebinin müddet-i tahsiliyesi olan iki senenin üç seneye iblâğı ve o n a göre ders
cetvellerinin tebdili ve sinleri ondokuzdan d û n o l m a m a k şartîyle ve h e r sene
kırk neferden ziyâde talebe kabul olunmayıp bunların da tedrisata devamının ve
aranılan intizamm akdem-i muktazıyyâtı olmak üzere cümleten leylî olması ve
Mektebe girecek olanların m u s a b a k a t imtihanı ile kabulü ve Mektebin ücret-i se-
neviyesinin kırk Osmanlı altınına iblâğı ve erbâb-ı isti'dad-dun olup da fakr-i
hâli cihetiyle ücret veremiyenlerden ücretli talebenin hunıs'u (beşte biri) nisbetin-
de olarak sekizinin sene be sene mecanen bittensip zikrolunan lâyiha şu esaslara
ve Meclis-i Âlî-i Vükelâ'ca ittihaz buyrulan mukarrerata göre tâ'dil olımarak
nüsha-i mübeyyeza'sı Şûrây-ı Devlet Hey'et-i Umumîyesi'nce dahî ba'del mütalâa
kaleme a l m a n m a z b a t a ile b e r a b e r 24 Safer 1304 târihinde t a k d i m kılınmıştı, i ş b u
mazbata ve lâyiha selefinden müdevver evrak meyamnda bulunarak Meclis-i
M a â r i f i n Reisi S e m a h a t l û H a y d a r ve Mekteb-i Mülkiyye Müdiri Saadetlû Abdur-
nahman Efendiler Hazretleriyle birlikte m ü t a l â a ve tetkik olundukta, şimdiye ka­
d a r hâsıl olan tecribeye göre lâyiha-i mezkûre'nin bâ'zı maddeleri yine tâ'dile muh­
taç göründüğünden bahsile ol bâbda tâ'dilen tanzim olunan lâyiha ile birlikte
Maârif Nezâretinden bâ tezkire t a k d i m olunmasiyle t e k r a r Şûrây-ı Deviet'e havale
b u y r u l m u ş olduğundan yine Tanzimat Dâiresi'nde k ı r a a t olundu :
Tezkire-i m e z k û r e mealine n a z a r a n (Tanzimat) Dâire(sin)ce tanzim olunan
lâyiha ile Nezâret-i müşârünileyhâca kaleme a l m a n lâyiha beynindeki fark esasen
iki m a d d e d e n ibaret olup biri karar-ı evvel'de Mekteb-i Mülkiyye'nin sırf leylî ve
ücretli olması m e ş r u t olup bu ise Mektebe d u h u l ü bıdâa-i ilmiyye'den ziyâde is-
tıtaat-ı mâliye'ye b ı r a k m a k demek olacağından ve eğerçi yüzde yirmi nisbetınde
meccanen talebe kabulüne mesağ var ise de bu nisbet hâricinde kalan müsteid-
dan-ı bîvâyegân ve hanelerinde beytûtet e t m e k isteyen erbâb-ı iktidar mahrum
edileceğinden Mektebin hâl-i hâzırı üzre leylî ve neharî olması ve diğeri karar-ı
evvel'de Mekteb-i Mülkiyye'nin elyevm beraberinde b u l u n a n Sunuf-ı İ'dâdiye'nin
lağvı tarafına gidilmiş olup halbuki Sunuf-i mezkûre Mekteb-i Mülkiyye'ye talebe
yetiştirecek olan menşe'Iere numunesi ve en m u n t a z a m ve m ü k e m m e l i ohnasiyle
Sunuf-ı mezbure'nin ibkaası hususları olup; teferruata gelince, alınacak ş â k i r d a n
m i k d a n n ı n h e r sene hissolunacak ihtiyaca göre Maârifçe tâ'yin edilmesi ve mekâ-
tib-i i'dâdîyye yevmen feyevmâ tekessür e t m e k t e olduğundan a r t ı k h â r i ç t e n şa*

220
hâdetnâmesizlerin Mekteb-i Mülkiyye'ye kabul olunmaması ve s â k i r d â n d a n talına-
cak ücret-i seneviyye'nin derece-i i'tidal'de yâ'ni hâl-i hâzırı gibi yirmibeş aldın rad­
desinde b u l u n m a s ı ve Mekteb-i Mülkiyye'den neş'et edeceklerin tûl (uzun) müd­
det açıkta kalmamalarım te'minen Aklâm-ı Şâhâne'nin mukayyid ve mübeyyiz ve
müsevvid sınıflarına mekâtib-i i'dâdîye şahâdetnâmelilerinin tâ'yinine m ü s a a d e olu­
n u p mekâtîb-i rüşdîye'den hiç kimsenin Aklama kabul o l u n m a m a s ı ve vilâyât-ı Şa­
h a n e hidemât-ı kalemiyyesinde dahî o vilâyât dâhilinde mekâtib-i î'dâdiye şahâdet-
nâmelilerinden istihdam edilmesi maddelerinden ibaret olduğu anlaşılmıştır.

Mekteb-i Mülkiyye Nizâmnâmesinin tâ'dili esasen İrâde-i Seniyye-i Hazret-i


Pâdişâhı m u k t e z a s m d a n olduğu gibi Dâirece beş sene m u k a d d e m arız ve amîk tet­
kik ve müzakere olunarak sâlifülbeyân lâyiha-i nizâmiyye tanzim kılınmış olduğu
gibi bu d e f a (Maârif) Nezâret-i müşârünileyhâca teklif olunan tâ'dilâtın dahi bâ'-
zısı Nezâretin tezkiresinde beyân o l u n a n esbaba mebni şâyân-ı kabul olup fakat
b e h e r sene a!ınacak şâkirdân adedinin Maârif Nezâretinin takdirine bırakılması;
çünkü kabul olunacak talebenin m i k d a r ı muayyen olmadıkça t a h d i d i n d e n fâide
hâsıl olamıyacağı cihetle m ü n â s i b olmadığından beher sene (Mülkiye) Mekteb-i
mczbur'a kabul olunacak talebenin kırk neferden ibaret olacağının lâyiha-i cedî-
de'nin ikinci maddesinde tasrihi ve Mektebe ikinci derecede mekteplerden Mek­
teb-i Sultanî ile u m u m î ve hususî mekâtib-i idâdîye'den ş a h a d e t n a m e ile çıkanlar­
d a n m a a d a talebe kabul olunmıyacağı cihetle duhule tâlib olanlar mikdâr-ı muay-
yen'den fazla olduğu takdirde bunların m ü s a b a k a t imtihanı ile kabul olunacağı
d ö r d ü n c ü maddesinde beyân kılınıp a n c a k zâten Mekteb-i Mülkiyye'ye m a h r e ç olan
m e k â t i b d e n şahadetnamesi olanların t e k r a r imtihan edilmesi münâsib olamıyaca-
ğından bunların kur'a ile alınacağının madde-i mezkûre'de zikriyle iktifa edilmesi
ve Mektebe kabul olunacakların yaşlarının hadd-i â'zam olarak tâ'yin o l u n a n otuz
yaş zemân-ı tahsil ile m ü t e n â s i p olmadığından b u n u n yirmibeşe tenzili ve h e r sı­
nıftan lâakal beşer beşer talebeye Rumca ve E r m e n i c e okutturulacağuıa dâir olan
Onüçüncü Maddesinin m a k s a d a muvafık s u r e t t e tashihi ve Mekteb-i m e z k û r şaha­
d e t n a m e l e r i n d e n hidemât-ı Devlet'e alınacakların bir derece daha terakkileri, bu­
lundukları hizmette muvazzafan lâakal birer sene bulunmalarına mevkuf olduğu,
onaltmcı Madde'de m u h a r r e r ise de bir sene ifâ-i hizmet, kesb-i m ü m â r e s e ve ma­
l û m a t a kâfi olmadığından b u n u n iki seneye iblâğı ve Mektebe neharî talebe dahî
kabul olunacağı cihötle fakr-i hal'i o l a n l a r d a n ücretli talebenin yüzde yirmisi nis-
betinde meccanen talebe kabul olunacağına dâir Yirminci Maddede m ü n d e r i ç olan
m e ş r u h a t ı n tayy'i ve şâir bâ'zı mevaddınm maksada göre tasrih ve tavzihi ve prog­
r a m l a r icâb-ı hal ve zamana t â b i ' olmasiyle a r a sıra değişmek lâzım geleceği gibi
bunların tâ'dil ve tevsi'i dahî Meclis-i M a â r i f e bırakılmış olduğundan N i z â m n â m e
d e r u n u n d a zikrinden sarf-ı nazar'la Lâyiha-i mezkûre'ye tezyil ve Mekteb-i Mül­
kiyye İdadisinin Leylî Kısmının d ö r t sene üzerine m ü r e t t e b olacağına dâir Lâyi­
ha-i mezbure'ye bir m a d d e ilâve edilmiş olması m a s l a h a t a muvafık olmağla ib-
kaası bittensib tâ'dilât ve tashihât-ı vâkna icra olunduktan sonra mebhû-

221
sü'n-anh olan Lâyihanın nüsha-i mübeyyezâsı (temize çekilmiş örneği) lef fen tak­
d i m kılınmış (ilişikte s u n u l m u ş ) olmağla bilistîzân İrâde-i Seniyye-i Hazret»! Pa­
dişahı müteallik ve şeref s u d u r buyrulduğu halde îfâ-i muktezasının Maârif Nezâ­
r e t i n e havalesi b a b ı n d a enir ü ferman Hazret-i Menlehül-emr'indir.

Gurre-i Rebi'ül-Âhır (1) 309 ve 24 Teşrin-i Evvel (1) 307 (= 6 Kasım 1891)

Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi (Ayrıca O n b i r Âza)


(Mühür) Reisi
Ahmed İzzeddin (Paşa)
(Mühür)

Mekteb-i Mülkiyye-i Şahâne'den ş a h a d e t n a m e ile çıkacak talebenin usul-i is­


t i h d a m ve tavzifleri hakkında m u k a d d e m a bilistîzân şerefsunûh ve s u d u r buyru-
lan İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı mıantuk-ı âlîsine tevfikan ve tâ'dilen tanzim
olunan Nizamnâme-i Esâsî'nin şimdiye k a d a r hâsıl olan tecrübeye göre bâzı me­
vaddınca yeniden icrasına lüzum görünen tâ'dilâtı m u t a z a m m ı n Maârif Nezâretin-
ce kaleme alınan Lâyiha-i Nizâmiyye (Tüzük Tasarısı) üzerine cereyan eden tetki-
k a a t ı hâvi Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresinden tanzim olunup meyâne-i âcizâne-
mizde kıraat ve m ü t a l â a olunan işbu Mazbata mealinden m ü s t e b â n olduğu üzre
m u k a d d e m a tâ'dilen tanzim olunan m e z k û r N i z a m n a m e n i n bâ'zı m e v a d d ı n c a yine
icrâ-i tâ'dilâta lüzum ve mecburiyet görülmesi esasen iki m a d d e d e n neş'et edip
o n u n biri evvelki tadilât h ü k m ü n c e Mektebin sırf leylî ve ücretli olmasının meş-
rutiyyeti ve diğeri dahî Mekteb-i m e z b u r ' u n beraberinde b u l u n a n Sunuf-ı I'dâdiye-
nin lağvı keyfiyyetleri b u l u n m u ş ve b u n l a r d a n birincisi Mektebe duhulü, brdaa-i il-
miyye'den ziyâde istitaat-ı mâliyye'ye b ı r a k m a k demek olacağından b u n a m a h a l
kalmamak, eğerçi yüzde yirmi nisbetinde meccanen talebe kabulüne m e s a ğ var ise
de bu nisbet hâricinde kalan müsteiddan-ı bîvâyegân (kabiliyetli kimsesizler) ile
hanelerinde beytutet etmek (evlerinde yatıp k a l k m a k ) isteyen erbâb-ı i k t i d a r dahî
m a h r u m edilmemek üzere Mektebin hâl-i hâzırı veçhile leylî ve n e h â r î olması ve
Sunuf-i İ'dâdiye Mekteb-i Mülkiyye'ye talebe yetiştirecek olan menşe'lerin n u m u ­
nesi ve en m u n t a z a m ve m ü k e m m e l i bulunduğundan Sunuf-ı mezkûre'nin ibkaası
ve müteferriat-ı maslahatın dahî icâb-ı m a s l a h a t a tevfikan tanzimi bittensib Lâ­
yiha-i m e r k û m e ' n i n ol veçhile tertip olunduğu gösterilmiş olup vakıa zikrolunan
Mektebin vaz'-ı aslî'sinden m a k s a d hidemât-ı mülkiyye'ye ehil ve m u k t e d i r m e ' m u r
yetiştirmek maddesinden ibaret olmasına göre bu a r z u n u n iktitâf-ı semerât-ı nâ-
fiası (faydalı sonuçlar elde etmek) içün icâb eden teşebbüsât ve tedâbîrin mukte-
zay-ı hâl ve m a s l a h a t a ve Mekteb-i m e z k û r hakkında şimdiye k a d a r vâki' olan tec-
ribeye tevfikan ittihaz ve icrası lâzimeden b u l u n m u ş ve izahat-ı vâkıa'ya göre tâ'-
dilât-ı cedîde-i mezkûre bu m a k s a d ı n husulüne delâlet edecek a h k â m ı ve Mekteb-i
mezboır'dan ş a h a d e t n a m e ile neş'et eyliyeceklerin suret-i istihdam ve tavziflerinin
bir esâs-ı salime r a p t ve tevsiki hakkında bâ'zı takayyüdâtı hâvî o l m a k m ü t a l â a s ı

222
ile icra edildiği anlaşılarak esasen m ü n â s i b g ö r ü n m ü ş ise de Lâyiha-i Muaddele 1 -
m i n Dördüncü Maddesinde tıa'dâd olunan ve Mekteb-i Mülkiyye'ye menşe* ittihaz
edilen mekteplerden ş a h a d e t n a m e ile çıkıp da Mekteb-i Mülkiyye'ye duhule tâlib
o l a n l a r ı n a d e d i ku'kdan ziyâde olursa talihlerin cümlesi beyninde kur'a'ya müra­
caatla kırkı tefrik olunacağı zemininde bir fıkra m u h a r r e r ise de Mekteb-i Mül-
kiyye mekâtib-i âlîye'den m â ' d u d (sayılmış) olmasına ve buraya dâhil olacak şâ-
kirdânın mebâdi-i fünûn-ı muktaziyye'yi lâyıkiyle öğrenmiş ve Sunuf-ı Âliye ders­
lerini tedrise kesb-i liyâkat etmiş t a k ı m d a n olmaları lâzım gelip zikrolunan talih­
ler meyânından bu gibilerin ve ifrazı ise hükm-i tâli'a tâbi' olan k u r ' a usuliyle
m ü m k ü n olamayıp behemehal m ü s a b a k a imtihanına m u h t a ç olacağına binâen mez­
k û r fikranın k u r ' a ' d a n sarf-ı nazarla m ü s a b a k a i m t i h a n ı n ı n icrası s u r e t i n d e tashihi
ve Mekteb-i mezkûr'dan neş'et edeceklerden bihakkın istifade edilmesi kendileri­
nin bir m ü d d e t umur-ı Devlet'de i s t i h d a m ile müktesebât-ı ilmiyyelerinin tatbi-
kaat-ı ameliyye ile istihsal-i meleke ve m ü m â r e s e etmelerine m u h t a ç olduğundan
ve .ahkâm-ı nizamiyyenin Mektebin te'sisinden m a k s u d olan m u h a s s e n â t ile bera­
b e r icâb-ı hal ü m a s l a h a t a muvafakati (uygunluğu) en ziyâde nazar-ı d i k k a t e alı­
nacak h u s u s a t t a n b u l u n d u ğ u n d a n bu esasa göre Mekteb-î m e z k û r ' ı n m a h â r i c ' i

(mezun göndereceği yerler) olan me'muriyetlere ve teferruatına dâir olan Onbeşin-


ci ve Onaltıncı ve Onyedinci ve Onsekizinci ve Ondokuzuncu Maddelerin tayy'i
(çıkarılması) ile bunların yerine ba'dezin Mekteb-i mezbur'dan ş a h a d e t n a m e ile
me'zun olanlardan taşra hidemâtında istihdamı arzu edip de sinnleri hadd-i nizâmı
derecesinde olanların Vali ve Mutasarrıflıklar maiyyetinde ve sinleri hadd-i niza­
mî derecesinden d û n b u l u n a n l a r ile Dersaadet'de hizmet etmeyi arzu edenlerin
dahî R ü s u m a t E m â n e t i ile Posta ve Telgraf Nezâreti m ü s t e s n a o l m a k üzere de-
vâir-i sâire-i merkeziyye aklâmındıa lâakal ü ç e r sene m ü d d e t l e istihdam edildikten
sonra o r a l a r d a bulundukları m ü d d e t ç e ibraz edebilecekleri kudret ve liyakata gö­
re m ü n a s i b memuriyetlere nasb ve tâ'yin edilmesi ve m e z k û r r ü s u m a t emâneti

ile Posta ve Telgraf Nezâreti hidemâtının Dârüşşefeka'ya m a h r e ç i'tibar edilmesi


ve Dâhiliye Nezâretinden cevaben vuku' bulan iş'ara göre mezkûr Mekteb-i Mül-
klyye mezunlarından açıkda ve bâ'zı a k l â m d a yüzelli k a d a r efendi bulunduğu ve
vali maiyyetlerine b i n e r k u r u ş m a a ş l a r l a gönderilenler dahî m ü n h a l memuriyet
olmadığı halde muayyen olan bir sene m ü d d e t i n h i t a m ı n d a açıkta k a l m a k t a oldu­
ğu gibi Devâir-i Merkeziyye'de kalanlara dahî ahvâl-i hâzıra-i Hazîne icabınca k a r a n
dâiresinde altışaryüz k u r u ş m a a ş verilemeyip zaruret ve müzayakaya d ü ç â r olduk­
ları anlaşılıp bu ise rağbet-i nas'ı tenkis eylediğinden (Mülkiyye'ye halkır. rağ­
betini azalttığından) elyevm açıkta bulunan veyahud henüz tavzif olunamıyanlarla
b u n d a n sonra Mekteb'ten açığa çıkacaklar için işbu m a â ş a t ı verebilecek bir de­
receye tenzil ve atîsinin te'mini tensib olunarak bâ'd'e'zin Mekteb-i m e z k û r d a n bâ
ş a h a d e t n a m e çıkacakların sinlerinin adem-i müsaadesi cihetiyle taşraya gönderile-
miyeccklerin Devâir'i Merkeziyye'ye yerleştirilmek ve sinleri müsâid olanlar dahî
vali ve m ü s t a k i l mutasarrıflıklar maiyyetlerine gönderilmek üzere Devâir-i Mer-

223
keziyece istihdam olunacaklara ibtidây-i me'muriyetlerinden i'tibâren tâ'yin edile­
cekleri dâirelerin muhassasâtı meyanında şehrî ikiyüzellişer ve vali ve mutasarrıf­
lıklar maiyyetlerinde bulunacaklara dahî beşyüz kuruş m a a ş i'tası yolunda mü-
ceddedcn bir m a d d e ilâvesi ve mevadd-ı sâirenin dahî bu nokta-i n a z a r d a n icâb-ı
m a s l a h a t a göre ta'dilât-ı cüz'iyye icrasiyle ibkaası tasvip olunarak Lâyiha-i mebhu-
sıVn-anha ol sutfetle b i t t a s h i h leffen arz ü t a k d i m kılınmış ve elyevm vali ve mu­
tasarrıflıklar maiyyetlerinde biner k u r u ş m a a ş l a i s t i h d a m olunanları bersâbık
birer sene îfâ-i hizmetle açığa çıkarıldıklarında bir me'muriyete tâ'yin o l u n u n c a y a
değin şimdiki k a r a r veçhile beşyüz k u r u ş m a a ş l a hidemât-ı m ü n â s i b e ' d e istihdam
kılınmaları velhâsıl me'muriyet-i mülkiyye'ye m a h r e ç olan Mekteb-i mezkûr'dan
bâ ş a h a d e t n a m e neş'et edecek olanların ba'demâ Hazine-i Celîle'nin istıtaatı (gücü)
derecesinde tavzifi (görevlendirilmesi) ile kayd-ı z a r u r e t d e n tahlisleri ve bîr de
mezkûr Mekteb-i Mülkiyye m e ' z u n l a n n d a n elyevm devâir a k l a n ı m d a m ü s t a h d e m
olup da henüz tavzif edilmiyenlere dahî m ü d a v i m oldukları a k l â m muhassasâtı
meyanında karşılık b u l u n a r a k ikişer yüz ellişer k u r u ş m a a ş i'tâsı (ödenmesi) ve
ba'dezin Mekteb-i mezkûr'dan h e r sene ba ş a h a d e t n a m e çıkacakların Nizamnâme-i
cedid ahkâmınca devâir a k l a n ı m a birer ikişer serpiştirilecekler! cihetle b u n l a r için
devâirce vuku' bulıacak m ü n h a l l a t d a n birer m i k d a r akçanın mevkuf b u l u n d u r u l m a s ı
ve bu Mekteb esasen hidemât-ı mülkiyye'ye menşe' olduğundan sinlerinin adem-i
müsaadesine mebni aklama yerleştirilmiş olanlardan sinleri hadd-i nizamiye re­
şide ol.ıp (ulaşıp) da taşra me'muriyetlerinc gitmek isteyenler olur ise onların da
usul-i muttehaze dâiresinde tâ'yin edilmesi ve işbu N i z a m n a m e a h k â m ı n m üç yüz
sekiz senesi M a r t ı ' n d a n i'tibâren mevki-i icrâ'ya konulması hususlarının da müteal­
lik olduğu devâire tebliği ilâve-i m ü z a k e r â t edilmiş olmağla suver-i m â ' r u z a nezd-i
Hümayûn-i Hazret-i Pâdişâhî'de dahî rehin-i tensib olur ise ifâ-i m u k t e z a s m a mü-
s a r a a t edileceği muhat-ı ilm-i âlî buyruldukta ol bâbda ve kaatibe-i ahvalde enir ü
ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr Efendiınizindir.

26 Rebi'ül-Evvel (1) 309 17 Teşrin-i Sânı (1) 307 (= 30 Kasım 1891)

Sadrâzam Şeyh'ül-İslâm Serasker


Veliağacan-zâde Mehmed Cemâleddin Mehmed Ziya (Paşa)
Ahmed Cevad Mustafa (Mühür) (Mühür)
(Paşa)
(Mühür)

Adliye N â z ı n Bahriye N â z ı n Hâriciye N â z ı n ve


Esseyd Hüseyin H ü s n ü Şûrây-ı Devlet
Hüseyin Rıza (Paşa) (Paşa) Reisi Vekili
(Mühür) (Mühür) (Mühür)
(okunamadı)

224
Dâhiliye Nâzın Meclis-i Vükelâ'ya Tophâne-i Âmire
HaUl Rıfat (Paşa) Me'mur Cevdet Paşa Müşiri (Maraşal)
(Mühür) Bulunamadı Mustafa Zeki Bin Ali
(Mühür)

Evkaaf-ı Hümâyûn Maârif Nâzın Mâliye N â z ı n


Nâzın Esseyd Ahmed Nazif
Esseyd Abdullah Ahmed Zühdü (Paşa) (Mühür)
(Mühür) (Mühür)
Ticâret ve Nâfia Nâzın Sadâret Müsteşan
Tevfik Bin Hasan Hüseyin Esseyd Mehmed Tevfik
(Mühür; (Mühür)

Gerek Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi'nin, gerek Meclis-i Vükelâ'nm kararla-


n n d a sözü geçen ve Maârif Nezâretince hazırlanıp her iki K u r u l d a da b i r çok de­
ğişikliğe uğrayan Tüzük Tasarısı da şöyleydi :

" ŞÛRÂY-I DEVLET


Tanzimat Dâiresi
Aded

MEKTEBİ MÜLKİYYE NİZÂMNÂMESİ


BİRİNCİ FASIL

Mevadd-ı Esâsiye (Temel maddeler)

Birinci Madde Mekteb-ı Mülkiyye mekâtib-i âlî'den olup Zât-ı Şevketsi-


mât-ı Hazret-i Pâdişâhî'rân bilhassa himâye-i Şahaneleri
t a h t ı n d a d ı r ve hidemât-ı mülkiyye'ye m e m u r yetiştirilmek
üzre teşkil ve te'sis edilmiştir.

İkinci Madde Mekteb-i Mülkiyye leylî ve nehâri o l u p müddet-i tahsiliye-


si üç senedir ve beher sene hadd-ı gaayc(en fazla) olarak
kırk şâkird (öğrenici) alınır.

Üçüncü Madde Mekteb-i Sultanî ile ikinci derecede b u l u n a n u m u m î me­


kâtib-i i'dâdiyeden ş a h a d e t n a m e ile çıkanlardan m a a d a hâ­
riçten' Mekteb-i Mülkiyye'ye talebe kabul olunmaz. Böyle
ş a h a d e t n a m e ile duhule tâlib olanların adedi k ı r k t a n ziyâ­
de olursa m ü s a b a k a t (yanşma) imtihanının icrâsiyle kırk'ı
tefrik olunur (aynin').

Dördüncü Madde Mekleb-i Mülkiyye'ye kabul o l u n a n ve Mektebten ikmâl-i


tahsil ederek ba ş a h a d e t n a m e çıkan talebe hizmet-i askeriy-

225
ye'den ma'füvdürler (affedilmişlerdir) fakat zâten hizmet-i
askeriyye ile mükellef olup da Mektebten ç ı k t ı k t a n sonra
Devletçe teklif olunan memuriyetleri kabulden i m t i n a ' ey­
leyenler ( k a ç ı n a n l a r ) işbu ma'füviyyetden müstefid ola­
mazlar (af'dan faydalanamazlar).

Beşinci Madde : Mekteb ş a k i r d â m nesk-i vâhid'de (yeknesak ayni şe­


kilde) elbise iktisaya (giymeye) mecburdurlar.

İ K İ N C İ FASIL

Hey'et-i İ d a r e ve Muallimin

Altıncı Madde : Mekteb-i Mülkiyye'nin bir Müdir ve b i r Müdir Muavini ve


bir Muhasibi ile lüzumu derecesinde me'murîn-i sâiresi bu­
lunacaktır.

Ydincie Madde : Mektebin umur-i tedrisiyye'si lüzumu m i k d a r ehliyetli mu­


allimine müfavvaz (öğretmenler görevlendirilmiş) olup
bunların intihab ve tâ'yini Maârif Nezâretine âiddir.

Sekizinci Madde : Mektebin Hey'et-i İ d a r e ve Tâ'Iimiyesinin vezâifi (yönetim


ve öğretim görevleri) ve talebenin mücazât ve mükâfâtiyle
imtihanların suver-i icrâiyyesi leylî ve nehari mekâtib-i
umumiye'nin idâre-i dâhiliyeleri h a k k ı n d a t a n z i m olunan
tâ'limata tevfik edilecektir (Yönetmeliğe uygun olacaktır.)

ÜÇÜNCÜ FASIL

Şerâit-i kabul (kabul ş a r t l a n )

Dokuzuncu Madde : Mekteb-i Mülkiyye'ye kabulün şeraiti, mevadd-ı âtiyeden


ibarettir :
Evvelâ, Onsekiz yaşından aşağı ve nihayet yirmibeş yaşın­
d a n yukarı o l m a m a k ;
Saniyen, Tahsil ve hizmete onâni' olacak e m r a z d a n , ilel-i
sâriye'den salim bulunduğu tıbben m u s a d d a k o l m a k ;
Sâlisen, Bir cinayet veya c ü n h a ile m a h k û m u n a l e y h olmuş
olmadığı ve sui ahval ile m ü ş t e h i r bulunmadığı usul-i mû'-
tebercsi dâiresinde tasdik e t t i r i l m e k ;
Râbian, Tebaa-i Devlet-i Aliyye'den o l m a k ;
Hâmisen, Üçüncü Madde mucebince ş a h a d e t n a m e s i bulun­
maktır.

226
DÖRDÜNCÜ FASIL
Tedrisat (öğretim)

O n u n c u Madde : Mekteb-i Mülkiyye'de okunacak u l û m ve fünûnun cetveli


(1) rakamiyle N i z a m n a m e n i n zeyline ilâve edilmiştir.

Onbirinci M a d d e : Ders p r o g r a m ı n ı n tevsi'i ve tâdili Mcclis-i Kebir-i M a â r i f e


âiddir.

Onikinci Madde : Mezkûr p r o g r a m d a m u h a r r e r (yazılı) derslerin bihakkın


tahsili mecburi olduğu gibi h e r sımftan lâakal beşer tale­
beye R u m c a ve Ermenice o k u t t u r u l u p başlıyanlar hakkın­
da işbu derslerin dahî i t m a m ı taht-x mecburiyet'de tutula­
cak ve kendilerine Nezâretten münâsibi veçhile b i r mükâ­
fat vâdedilecektir.

BEŞİNCİ FASIL
Mekteb-i Müikiyye'nin Mehârici (kaynaklık edeceği)
Me'muriyetler

Onüçüncü M a d d e : Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'den bâ şehâdetnârne neş'et


edecek talebe atîde beyân o l u n a n (aşağıda bildirilen) hiz­
m e t l e r e tâ'yin o l u n a c a k l a r d ı r :
Evvelâ, Vilâyet ve mutasarrıflıklar maiyyeti;
Saniyen» Birinci derecede olan- ve maaşı yediyüz ku­
r u ş t a n dûn olmayan Nahiye M ü d ü r l ü k l e r i ;
Sâlisen, Aklâm-ı Ş â h â n e Hulefalığı (şeflikleri);
Râbian, Mekâlib-i i'dâdiye müdürlükleri olup bunlar­
d a n vilâyet ve mutasarrıflıklar maiyyetine tâ'yin olunanlar
üç sene hizmet ettikten ve ibrâz-ı ehliyet ve liyâkat eyle­
dikten sonlra nahiye m ü d ü r l ü ğ ü n e ve üçüncü sınıf kaza
kaymakamlığına tâ'yin- olunurlar. Aklâm-ı Şahaneye Mekte­
b-i Mülkiyye ve Mekteb-i Sultanî ve mekâtib-i sultanî ve
mekâtib-i i'dâdiye şahadetnâmelilerinden gayrileri kabul
olunmıyacagından R ü s u m a t ( G ü m r ü k l e r U m u m Müdürlüğü)
ile Posta ve Telgraf Nezâretlerinden m a a d a askerî ve mül­
kî Devâir-i Merkeziyye Aklâm-ı Hulefalığı tercihan Mekteb-i
Mülkiyye'den b â ş a h a d e t n â m e çıkacaklara tahsis olunmuş
ve vilâyât hidemât-ı kalemiyyesi dahî vilâyetlerdeki mekâ­
tib-i i'dâdiyeden çıkanlara hasredilmiştir.

227
Ondördüncü Madde Kaaide-i istihdam ve terakki şu veçhiledir ki, üç seneden
sonra açılan veyahut m ü c e d d e d e n vaz ü te'sis kılınan hi-
demât-ı mülkiyye ve kalemiyyenin nısfına Mekteb-i Mül­
kiyye'den neş'et eden talebe ve nısf-ı diğerine kudemây-ı
m ü d a v i m i n ve mülâzimînden tâ'yin olunur, i ş b u usul-i tâ'-
yin ikinci sınıf kaza kaymakamlıkları ve aklâm mümeyyiz­
liği ve Şûrây-ı Devlet Muavinliği m a d u n u n d a b u l u n a n me­
muriyetlere ve şehbenderhaneler (konsolosluklar) kançılar*
lığıtaa k a d a r câri olup işbu m e m u r i y e t l e r ile b u n l a r ı n mâ-
fevkindeki me'muriyetlere nâiliyyet h e r h a l d e liyakat ve eh­
liyete ve merci'lerince tercih ve intihaba mütevakkıftır.

Onbeşinci Madde Mekteb-i Mülkiyye'den ş a h a d e t n a m e ile çıkanların gerek


hidemât-ı Devlete yerleştirilmeleri ve gerek terakkî-i maaş­
ları bâlâda (yukarda) tâ'yin o l u n a n h a d d e k a d a r :
Evvelâ, kıdemleri;
Saniyen, ş a h a d e t n a m e l e r i n i n mertebeleri i'tibariyle ic­
ra kılınacak ve tâlib olacakları o a k l â m ı n nev'i dahî ken­
di arzularına bırakılmayıp isti'dad ve kaabiliyetlerine göre
tâ'yin olunacağından nizâmen muayyen olduğu üzere sinini
(yaşı) yirmibeşe varmış olanlar tâ'yin olunacakları devâirin
m u h a s s a s â t ı meyânında deveran ettirilmek üzre kendüleri-
ne şehrî (aylık) ikiyüzellişer k u r u ş m a a ş verilecek ve sin­
leri yirmibeşe varmış veya a n d a n ziyâde b u l u n m u ş olan­
lar beşeryüz k u r u ş m a a ş l a r ile vali ve m u t a s a r r ı f l a r maiy-
yetinde istihdam kılınacaklardır. B u n l a r d a n diğer me'muri­
yetlere tâ'yin o l u n a n l a r ı n kalacak maaşları sene-i âtiyede
Mekteb-i Mülkiyye'den çıkacak talebeye tahsis olunmak
üzere mevkûf-ı Hazine tutulacaktır.

ALTINCI FASIL
Mevadd-ı Muhtelife (Çeşitli Maddeler)

Onaltıncı Madde Mekteb-i Mülkiyye leylî talebesinden, senevî (yıllık) yirmi-


beş Osmanlı a l t u n u ücret alınır.

Onyedincİ Madde Mektebi terkeden veya nihârı olan şakirdin ü c r e t i iade olun­
maz.
Onsekiziııci Madde Maârif Nezâreti işbu nizâmnâmenin icrasına m e ' m u r d u r .

Ondokuzuncu Madde Mekteb-i Mülkiyyenin 8 Safer 1294 târihİi Nizaıvınâtmesi iş­


bu Nizâmnâmenin neşrinden (yayınından) i'tibâren mefsuh-
d u r (hükümsüzdür).

228
Madde-i Zeyliyye (Ek m a d d e ) :

Mekteb-i Mülkiyye İ'dadîsi'nin leylî kısmı d ö r t sınıf üze­


rine m ü r e t t e p olup ders cetveli (2) rakamiyle işbu Ni­
z a m n a m e n i n zeyline ilâve edilmiştir. Mezkûr İ'dâdinin üc­
reti ve kâffe-i umur-i idaresi Mekteb-i Mülkiyye'ye mü­
şabih (benzer) olacaktır.

4 Cumad'al-Âhir (1)309 ve 24 Kânun-i Evvel (1)307

SUNUF-I ÂLİYE DERSLERİ

Haftada
Ders Birinci Sene (sınıf) Dersleri

2 İlm-i Kelâm, Tefsir, Hadîs : Müslüman talebeye mahsus olup tertibi


veçhile okutulacaktır.
1 Ilm-i Ahlâk
2 Usul-i Mâliye (Mâliye)
1 İlm-i Servet (Genel Ekonomi)
2 İlm-i Fıkh
2 Mebâdî-i Esâsiyye-i ilm-i Hukuk (Hukuk başlangıcı)
2 HukuK-ı Siyâsiyye-i Dâhiliyye'nm Hukuk-ı Esâsiyye Kısmı (Anayasa)
1 Kitâbet-i Resmiyye
2 Mecelle
4 Fransızca
1 Târih-i Osmanî
2 Coğrafiyay-ı Sınaî ve Ticarî ve İstatistik
2 Arazî K a n u n u

24

İKİNCİ SENE (SINIF) DERSLERİ

2 Ilm-i Kelâm, Tefsir ve Hadîs


2 Mecelle
2 Usul-i Mâliye
1 Ilm-i Ahlâk
1 Ilm-i Servet
2 Usul-i Fıkh
2 Hukuk-i Ticâret
1 HuKuk-i Düvel (Devletler Umumî Hukuku)
2 Hukuk-i Ceza
2 Hukuk-i Siyâsıyye-i Dâhiliyye'nin Hukuk-i İdâre-i Mülkiye Kısmı (İda­
re Hukuku)

229
1 Târih-ı Osman'ı
1 Kitâbet-i Resmiyye
4 Fransızca
1 A h k â m ı Evkaf (Vakıf Hükümleri ile Hukuku)

24

ÜÇÜNCÜ S E N E (SINIF) DERSLERİ

2 İLm-i Kelâm, Tefsir ve Hadîs


1 İlm-i Ahlâk
2 Mecelle
2 Usul-i Mâliye
1 Ilm-i Servet
1 Târih-i Osmanî
2 Hukuk-ı Düvel
3 Usul-i Muhâkemât-ı Hukukiyye ve Cezâiyye
2 Hukuk-ı Siyâsiyye-i Dâhiliyenin Teşkilât Kısmı
4 Fransızca
1 Kitabet*] Resmiyye
1 Kanun-ı Askerînin Ahz-ı Asker (asker alma) Muamelâtı tafsilatıyla ci-
hât-ı mühimme-i sâiresi (önemli diğer yönleri)
1 Nizâmât-ı Zabtiye (Emniyet ve Jandarma Kanunları)
1 Şimendiferler Muamelâtı ve Bunların İdarece Usul-i İnşaatı

24

Her sınıfta bulunan islâm talebesine mahsus olmak üzere haftada


üç defa (Mülkiye'nin) Câmi-i Şerifinde Tefsir ve Hadîs ve İlm-i Ke-
l â m ' d a n bahis ders takrir ve tedris olunacaktır.

İ'DÂDİ SINIFLARININ DERS CETVELİ


Birinci Sene (Sınıf) Dersleri

3 Arabî: Sarf ve Nahiv kavâidinin tatbikatiyle beraber kırtaat ve tercü­


me mümâreseleri icra edilecektir.
2 F â r i s i : Kavâid tatbikatiyle Gülistân'ın Sekizinci babı okunacaktır.
3 T ü r k î : Kavâid-i Osmaniye mufassalan tedris olunacak ve ahlâka dâir
2 bir kitab yüzünden okutturulacaktır.
2 Akaaid-i Islâmiyye
5 Fransızca
2 Târih-i Umumî
2 Coğrafiyay-i Umumî

230
3 Hisab-ı Nazarî
1 Hatt-ı Rik'a (Rik'a yazısı)
1 L ü g a t : Arabî ve Fârisî olarak ezberlettirilecektir.

24
ikinci Sene (Sınıf) Dersleri

1 Ahlâk ve Terbiye
2 Majntık: Arabi olarak tatbikatiyle tedris olunacaktır.
2 Usul-i Kitabet ve Lügat: Muallim'in tâ'rif ve takriri üzerine umur ve
muamelâta dâir bâ'zı müsveddât (müsvet-
teler) kaleme aldırılacak ve münâsib lügat
ezberlettirilecektir.
2 Akaaid-i îslâmiyye
5 Fransızca
2 Târih-i Umumî
2 Coğrafiyay-ı Umumî
3 Cebir ve Hendese
1 Hikmet-i Tabiîye (Fizik)
1 Kinıyâ-i Madenî
2 Resm-i Taklidi (örnekle resim y a p m a )
1 Hüsn-i Hatt-i Riık'a (güzel el yazısı yazmak)

24
Üçüncü Sene (Sınıf) Dersleri

2 Akaaid-i îslâmiyye
2 Belagat: Metni telhisen (kısaltılarak) okunacaktır.
3 Usul-i İ n ş â : Bâ'zı makaleler kaleme aldırılmağla beraber kudemâmn
bâ'zı manzum ve mensur asâr-ı edebiyyesi (edebî eserleri)
yüzünden okutturulacak ve kemafissâbık (eskisi giıbi) man-
zumat (manzumeler, şiirler) ezberletilmeye-devam olunacak­
tır.
1 Usul-i Defterî (Muhasebe)
5 Fransızca
2 Târih-i U m u m î
2 Coğrafiyay-ı Osmanî
2 Cebir ve Müsellesat
2 Hendese
1 Hikmet-i Tabîiyye (Fizik)
1 Kimya
1 Resm-i Taklidi
3 Hüsn-i Hat

24

231
Dördüncü Sene (Sınıf) Dersleri

2 Akaaid-i İslâmiyye
2 Edebiyat
1 Ahlâk ve Terbiye
5 Fransızca
2 Târih-i Umumî
1 Kozmoğrafya (Astronomi)
3 tlm-i Mevâlîd (Tabiat Bilim)
2 Fenn-i Tersimât-ı Riyâziyye
1 Usul-i Defteri (Muhasebe)
1 Boyalı Resim
3 Hikmet-i Tabiiyye (Fizik) ve Kimya
1 Hüsn-i Hat

24

H e r sınıfta b u l u n a n islâm talebesine m a h s u s olmak üzere Akaaid ve Ahlâk-i


İslâmiyye'ye d â i r haftada iki defa Câmi-i Şerif'de ders verilecektir.
Gurre-i Rebi'ül-Âhır 309 ve 24 Teşrin-i Evvel 307 (~ 5 Kasım 1891)

ŞÛRÂY-I DEVLET
(Mühür)
K a r a r , ekleri ile birlikte onay'ı alınmak üzere Mâbyn'e sunuldu:

B A B I ÂLÎ
DÂİRE-İ SADÂRET
Amedî-i Divân-ı H ü m â y û n

Devletlû Efendim Hazretleri,


Mekteb-i Mülkiyye-i Şahanemden ş a h a d e t n a m e ile çıkacak talebenin usul-i istih­
d a m ve tavzifleri h a k k ı n d a m u k a d d e m a biTistîzân şeref s u n û h ve s u d u r buyrulan
İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı mantûk-ı âlî'sine tevfikan ve tâ'dilen tanzim
olunan Nizamnâme-i Esâsi'nin şimdiye k a d a r hâsıl olan tecribe'ye göre ba'zı me-
vaddmca yeniden icrasına lüzum görünen tâ'dilâtı m u t a z a m m ı n Maârif Nezâret-i
Celîlesince k a l e m e a l m a n Lâyiha-i Nizâmiyye üzerine Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâi­
resinin Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ'daıı tezyil olunıan mazbatası melfufiyle arz ve
t a k d i m kılınmış olmağla m ü n d e r i c a t ı h a k k ı n d a h e r ne veçhile îrâde-i Seniyye-i
Hazret-i Pâdişahî şeref-müteallık b u y n ı l u r ise mantûk-ı münifi infaz olunacağı
beyâniyle tezkire-i senâverî t a k d i m kılındı efendim.
26 Rebi'ül-Âhır 309; 17 Teşrin-i Sâni 307 (= 30 Kasım 1891)
Sadrâzam
Cevad (Paşa)
(İmza)

232
Mâ'ruz-i Çâker-i Kemine! eridir k i ;

Resîde-i dest-i tâ'zim olan işbu tezkire-i sâmiye-i Sâdâretpenâhileri melfufla-


riyle b e r a b e r Manzur-ı Âlî buyruldu. Malûm-i sâmî-i Sadâretpejnâhîleri olduğu üzre
Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e tahsil-i ilm ü marifet ve iktisab-ı hüsn-i hulk ve ter-
biyet ile ileruda Devlete hidemât-ı sâdıkaane ibraz edecek m e ' m u r yetiştirmek mak-
sad-ı alisi> le te'sis ve küşâd edilmiş olup, halbuki Avrupa Devletleri te'sis ettik­
leri mekâtibi, kendi usul-i hükümetlerini teşyid ve takviyeye (yükseltip sağlamlaş­
t ı r m a y a ve kuvvetini a r t ı r m a y a ) hizmet edecek efkârdan a d a m yetiştirmeye sâlih
b i r halde teşkil eylemekte oldukları gibi Memâlik-i Mahruse-i Şâhâne'de (Osmanlı
Ülkesinde) açılan Rum ve E r m e n i mekteblerinden dahî bir fikir ve terbiye dâ­
hilinde olarak m a t l u p l a r ı veçhile ş â k i r d a n yetişmekte olduğu halde zikrolunan
Mekteb-i Mülkiyye'den neş'et e t m e k t e b u l u n a n l a r d a n bâ'zılarının ayru ayru efkâr
ve a t v a r (fikir ve hareketler) ile mütehallik ve muttasıf ( k a r a k t e r ve zihriyyetle-
rinin değişik) oldukları, b u n l a r d a n Hizmet-i Mahsusa-i Şahaneye alınmış olanLa-
rıyle bilmukayese artlaşılmakda olmasiyle Mektebte tahsil ve tedris hususatiyle
beraber Sakırdanın emr-i terbiyesi (öğretim ve öğrenimle beraber eğitimi) dahi
nazar-ı dikkat ve i'tmadıa tutulacak m e v a d d a n b u l u n d u ğ u n d a n Ş â k i r d â n m (Mülkiye
öğreticilerinin) i'tikaadı kavi ve bir meslek-i m â ' k u l ve m ü s t a k i m üzre iktisâb-ı
terbiye etmeleri*(inanışı kuvvetli ve doğruluk, bağlılık esasına dayanan bir eğitim
sistemi ile yetişmeleri) zımnında Mektebin h e r sınıfında Akaaidden (yüksek din
bilgisinden) b i r e r m ü n â s i b ders tedris edilmesi lâzimeden o l m a s m a ve bu mak-
sad-ı m u ' t e n â b i h ü ı te'min-i husul'i, mualimînin ahlâk-ı kerime ve sıfât-ı m e m d û h a
ile muttasıf olmalarına mütevakkıf b u l u n m a s ı n a binâen buraları pîş-i nazar-i dik­
kat ve i'tinâya alınarak ona göre bir k a r a r ittihazı ve p r o g r a m l a r ı n ıslâhı ile key­
fiyetin arz-ı atabe-i ulyâ kılının .ısı h u s u s u n a İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı şe­
ref müteallik b u y r u l m u ş olmağla ol b a b d a e m r ü ferman Hazret-i Veliyyülemr'in-
dir. 28 Rebi'ül-Âhir 309; 19 Teşrin-i Sânı (1) 307 (= 2 Aralık 1891)

Serkâtib-i Hazret-i
Şehriyâri
Bende
Süreyya (Paşa)
(imza)

Arz tezkiresi'nin altındaki İ r â d e Hâmişi'nin incelenmesinden de anlaşıla­


cağı gibi, Pâdişâh, yeni Tüzük Tasarısı'nı yeterli ve isteğine uygun b u l m u y o r ; Er­
meni ve Rum Okullarının bile gençlerine ü 1 k ü ' cü olacak şekilde eğilim
sağladıklarından, Avrupa Devletleri'nde Mülkiye'ye benzer yüksek öğretim mües­
seselerinin kendi devlet ve h ü k ü m e t rejimine bağlı, bunları kuvvetlendirip yüksek
tecek nitelikte elemanlar yetişmesi için p r o g r a m ve öğretim sistemi uyguladıkların­
d a n bahsedip, Mülkiye Mektebi ÖğreniciJerinin yetiştirilme tarzını yeriyor; yönetim

233
-ve öğretim sisteminde daha köklü ve gerekli değişiklik yapılması, Ogrenicilerin zayıf
o l a n dinî inançlarının ve R e j i m ' e bağlılıklarının kuvvetlendirilmesi mak­
sadıyla İ'dâdî ve Yüksek Kısımların h e r sınıfına yüksek din- bilgisi derslerinin
konmasını istiyor; bunların eklenmesi için de T a s a r ı ' yi onay'Lamadan
geriye çeviriyordu.

Bunun üzerine Bâb-ı Âlî, Padişâh'ın isteğini derhal Maârif Nazırlığına bildir­
miş ve d u r u m u n yeniden gözden geçirilip p r o g r a m ı n gerektiği şekilde düzeltilme­
sini, Irâde'ye uygun öğrenici yetiştirecek Öğretmenler ve Okul yönetimi için yeni
bir Y ö n e t m e l i k hazırlanıp yüksek taslike s u n u l m a k üzere acele gönde­
rilmesini istemişti.

" BÂB-I ÂLÎ


Dâire-i Sadâret-i Uzma
Mektubî Kalemi

MAÂRİF NEZÂRETİ CELİLESİNE

Devletlû Efendim Hazretleri,

Mekteb-i Mülkiyye-i Şahâne'den şahadetname ile çıkacak talebenin usul-i is­


tihdam ve tavzifleri hakkında mukaddema bil'istîzân şeref sünuh ve sudur buyru-

234
lan İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişahi mantûk-ı âlî'sine tevfikan ve tâ'dilen tanzim
olunan Nizamnâme-i Esâsî'nin şimdiye k a d a r hasıl olan tecrübeye göre bâ'zı mevad-
d m c a yeniden i c r â s m a lüzum görülen ta'dilâtı m u t a z a m m m Nezâret-i Celîlelerince
kaleme alınan Lâyiha-i Nizâmiyye üzerine Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi'nin
Meclis-i Mıahsus-ı Vükelâ'da tezyil olıman (ek yazılan) mazbatası melfufiyle lede'l-
arz Manzur-ı Âlî buyrularak (Pâdişâh'ın bilimine s u n u l a r a k ) Mekteb-i Mülkiyye-i
Şahane, tıahsil-i ilm ü marifet ve iktisab-ı hüsn-i hulk ü terbiyet ile ileruda Dev-
let'e hidemât-ı sâdıkaane ibraz edecek m e ' m u r yetiştirmek maksad-ı âlî*siyle te'sis
ve küşâd edilmiş olup, halbuki Avrupa Devletleri te'sis ettikleri mekâtibi kendi
usul-i hükümetlerini teşyid ve takviye'ye hizmet edecek efkârda a d a m yetiştirme­
ye sâlih bir halde teşkil eylemekte oldukltan gibi Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne'de
açılan R u m ve E r m e n i mekteplerinde dahî bir fikir ve terbiye dâhilinde olarak
m a t l u b l a r ı veçhile şâkird yetişmekte olduğu halde zîkrolunan Mekteb-i Mülkiy-
ye'den neş'et e t m e k t e b u l u n a n l a r d a n bâ'zılarımn ayru ayru efkâr ve a t v a r ile mü-
tehallık ve muttasıf oldukları anlaşılmakta olmasıyla Mekteb'de tahsil ve tedrisi
lrususatiyle b e r a b e r Şâkirdânın emr-i terbiyesi dahî nazar-ı dikkat ve i'tinada tu­
tulacak m e v a d d a n b u l u n d u ğ u n d a n Şâkirdânın i'tikaad-ı kavi ve bir mesiek-i mâ'kul
ve müstakil üzre iktisab-ı terbiye etmeleri zımnında Mektebin her sınıfında
Akaaid'den b i r e r m ü n â s i b d e r s tedris edilmesi lâzımeden olmasına ve bu maksad-ı
m ü ' t e n â b i h i n te'min-i husulü m u a l l i m i n i n ahlâk-ı kerime, sıfât-ı m e m d u h a ile mut­
tasıf olmalarına mütevakkıf b u l u n m a s ı n a binâen b u r a l a r ı pîş-i nazar-ı dikkat ve
i'tlnaya alınarak b u n a göre bir k a r a r ittihazı ve p r o g r a m l a r ı n İslahı ile keyfiyetin
arz-ı atebe-i ulya kılınması h u s u s u n a İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Padişahı şerefsu-
d û r b u y r u l m u ş olmağla iktizası arz-i Atebe-i Ulya kılınmak üzre evvel e m i r d e ber-
mantûk-ı e m r ü fermân-ı H ü m â y û n icabmı icra ve neticesinin inbâsına himmet
buyrulması siyakında tezkire-i senâverî terkim kılındı.
4 Cemâziyy'ül-Evvel 1309 ve 24 T e ş r i n i Sâni 1307 (= 7 Aralık 1891)

Sadrâzam
Cevad ( P a ş a )
(îmza)

Maârif N â z ı n b u e m r ' e verdiği d e r k e n a r cevap'da, esasen gerekli


tedbirlerin alındığını. Mülkiye Öğrenicileri a r a s ı n d a " e t v a r ve efkârı m a t l u b a
gayr-ı muvafık" b i r kaç kişi çıkmış ise bunlar, küçük yaşlarında yabancı ilk okul­
larda okuyan ve yabancı mürcbbi ve mürebbiyeler tarafından b ü y ü t ü l m ü ş kimse­
ler olup uygunsuzlukları tesbit edilip Okul'dan çıkarıldıklarını bildiriyor; ve:

"Mâ'ruz-ı Çâker-i Kemîneleridir k i ;

Meâl-i e m r ü iş'ar-ı Sâmî-i Cenâb-ı Sadâretpenâhîleri karin-i îkaan-i çâkerî


oldu. Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'de terbiye-i ahlâk meselesi tedrisât-ı ilmiyye'den
daha ziyâde nazar-ı ehemmiyete alınarak kulûb-i şâkirdânın (üğredici kalblerinin)
hissiyât-ı ubûdiyyet ve sadâkat ile temliye (bağlılık ve s a d â k a t hissi ile doldurma-

235
ya) ve akaaid-i dîniyye ve adâb-ı İslâmiyye'nin takviyesine (dinî inançlarının ve bil­
gilerinin kuvvetlenmesine) d â i m a i'tina o l u n m a k t a olup, eğerçi (gerçi) Me'kteb mü­
davimini meyatnuıda efkâr ve a t v a n m a t l u b a gayr-i muvafık bâ'zı talebe de z u h u r
e t m e m i ş değilse de b u n l a r sinn-i tufuliyyetlerini (çocukluk çağlarını) ecnebi mek­
teplerinde ve n a d a n m ü r e b b î l e r elinde geçirerek m u a h h a r a n Mekteb-i mezbur'a
girmiş ve o r a m n usuM terbiyesinden istifâde edemiyerek bir m ü d d e t beyhude de­
v a m d a n sonra alel ekser tıard cezasına u ğ r a m ı ş t a k ı m l a r d a n olduğu t a h k i k kılın­
m ı ş t ı r . Mekteb-i mezbur içiîn biddefaat tâ^dilen tanzim olunan ders p r o g r a m l a r ı n a
akaaid-i İslâmiyyeye dâir dersler vaz' ve idhal edilmiş ise de b u n l a r ı n mevki-i ic-
râ'ya vaz'ı müyesser olamadığından bidâyet-i me'muriyet-i âcizarjeande şerefsânih
olan İrâde-i Kerâmet-âde-i Cenâb-ı Hilâfetpenâlıî üzerine bu n o k s a n l a r nazar-ı dik­
k a t ve itibara alınarak sulehay-i ulemâ'dan m u k t e d i r m u a l l i m tâ'yiniyle ş e n e l
tedrisiyye evâilinden beri haftada ikişer kere suret-i m u n t a z a m a d a Akaıaid ve Ah­
lâk dersleri gösterilmeye başlanılmış ve geçende tanzim ve Atebe-i Ulya'ya arz ve
t a k d i m kılınan iki kıt'a ders p r o g r a m ı n ı n nihayetlerine de h e r sınıfta b u l u n a n İs­
lâm talebesine m a h s u s olarak haftada İM defa Câmi'i Şerif de Akaaid ve Ahlâk-ı
İslâmiye'den ve Tefsir ve H a d i s ve İlm-i Kelâm'dan bahis bahis d e r s l e r verileceği
kayd ve ilâve olunmağla şu halde Talebe-i Müsümîn'in yedi sene t a m a m e n Akaaid
ve Ahlâk derslerine d e v a m eylemeleri s u r e t i iltizam o l u n m u ş t u r . Mezkûr program­
da sınıf dersleri meyanında Akaaid Dersinin yazılmaması Mekteb-i Mezkûr m u h t e ­
lit olmak hasebiyle bu ders dershanelerde u m u m ş â k i r d â n muvacehesinde okut-
t u r u l m a y a r a k Câmî-i Şerif'de suret-i hususiye'de Talebe-i İslâmiye'ye t e d r i s ve tâ­
limi m a k s a d ı n d a n ileri gelmiştir. Maamafih bu k e n e tebliğ buyrulan îrâde-î isâ-
bet-mû'tade-i Hazret-i Şehriyârî'nin mazâmin-i münîfesinin ba'dezin dahî kemâ-
fissıabık tenfiz ve icrası mütehattim-i z i m m e t b u l u n d u ğ u n a binâen gerek akaaid-i
diniyye ve gerek hüsn-i ahlâk ve terbiye'ye müteallik derslerin bihakkın tedrisiyle
imtihan-ı u m u m î d e talebenin m ü m â r e s a t ve müktesebâtı nazar-ı tedkik'e ve atvar
ve efkâr-ı m ü s t a k î m ' e iktisab ve istihsal eylemeleri e m r i n d e icab eden vesâil-i
sahiha'ya tevessül olunmak m u k a r r e r b u l u n m u ş t u r . Muallimler bahsine gelince,
tahkikat-ı lâzime icrâsıyle o makule mekârim-i ahlâk a s h a b ı n d a n olmıyan muallim­
lerin tebdilleri ve ba'demâ dahî ahlâk-ı kerîme ve sıfât-ı m e m d u h a e r b â b m d a n in*
tihab ve tâyinleri umur-i zaruriye'den olup m a a m a f i h bermantûk-i e m r ü ferma*
n-ı Hümâyun-ı Cenâb-ı Şehi)nşâhî ulûm-i i'tikaadiyye ve fazâil-i ahlâk ve hüsn-i ter­
biye'ye dâir yedi sene m ü t e m a d i y e n talebe-i İslâmiyye'ye sınıf sınıf h e r hafta iki­
şer defa m ü k e m m e l e n verilecek olan dersler evvelki p r o g r a m müsveddesinin teb*
yiz ettirilen nüshasına dere ve ilâve ile leffen takdim-i huzur-i âlî-i Hidiv-i Fi ha­
mileri kılurmış olmağın ol babı a enir ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
8 Cemaziyy'üI|Evvel (1) 309; 28 Teşrin-i Sâni (1) 307
Maârif N â z ı n
Zühdî (Paşa)
(İmza)
deniyordu.

236
Bâb-ı Âlî, Maârif N â z ı n ' n m verdiği bu cevabı yeterli bulmayıp, Pâdişah'ın İrâ-
desi'nde bildirilen esasalarda p r o g r a m ' ı n yen-iden gözden geçirilmesini, bilhassa
yönetim v e öğretim için yeni b i r y ö n e t m e l i k hazırlanıp acele gönde­
rilmesini istiyordu. Şöyleki :

"Devletlû Efendim Hazretleri;


İşbu cevab-i devletleri mütalaagüzâr-ı senâveri oldu, Talebe'ye haftada ikişer
kere Akaaid ve Ahlâk dersleri gösterilmeye başlanıldığı beyan buyruluyorsa da

237
şeref-sânih olan İrâde-i hikmet-ifâde-i Hazret-i Hilâfetpenâhî meslek-i m ü s t a k i l ve
fikr-i selim erbabı zevat yetiştirmek maksad-ı âiîsiyle bu b a b d a etraflı b i r k a r a r
ittihazı merkezinde b u l u n m u ş ve bu ise Talebeye Akaaid ve Ahlâk'a müteallik
dersler irâesiyle beraber Mekteb Müdavimin ve Muallimîni'nin şiâr-ı İslâmiyyet ve
sadakate mugayir ahval ve efkârda b u l u n a m a m a l a r ı ve şâyed bunlardıan hilâf-ı
marzî bir harekete cür'et edenler o l u r ise bunların ibreten lissairin te'dib edilme­
leri esbabının d a h î istikmâline mütevakkıf olduğundan bu maksadı t e m i n e kâfi ve
elyevm mer'i bâ'zı kavâid-i m a h s u s a olduğu halde nedejn ibaret b u l u n d u ğ u n u n ve
olmadığı takdirde ne yapılmak lâzım geleceğinin bü'etraf teemmülü ile neticesinin
iş'arına h i m m e t buyrulması siyakında ten'kim-i zeyl'e i b t i d a r kılındı efendim.
12 Cemâziyy'üi-Evvel 309; 3 Kânun-i Evvel 307 (— 16 Aralık 1891)

Sadrâzam
Cevad ( P a ş a )
(tmza)

Maârif Nezâreti bu son emirle meselenin ciddiyet ve kesinliğini d a h a e t r a f h


olarak anlayıp derhal gerekli çalışmaları t a m a m l a d ı ve sonuç'unu da :

" Mâ'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir k i ;

Meâl-i e m r ü iş'âr-ı âlî-i Cenâb-ı Sadâretpenâhileri karîn-i ikaan-i Çâkerî o l d u .


Talebeye âid ve Ahlâk'a müteallik dersler irâesiyle beraber Mekteb M ü d a v i m i n
ve Muallimîni'nin şiâr-ı İslâmiyet ve s a d â k a t ' a muvafık ahval ve efkârda bulun­
m a l a r ı lüzumuna ve b u n l a r d a n hilâf-ı marzî (istek karşıtı olarak) tavr ü hareket'-
de bulunanlar hakkında icrası lâzım gelen muameleye d â i r bermantuk-i Irâde-i
Seniyye, ittihaz olunacak k a r a r ı mübeyyin kaleme alınan Lâyiha ( t a s a r ı ) ile mü-
ceddeden (yeniden) ve t a ' m i m e n (genişletilerek) t e r t i b ve tanzim o l u n a n ders cet­
veli leffen (ilişikte) takdim kılınmış olmağın ol bab'da e m r ü ferman Hazret-i Ve-
liyy'ül-emr'indir. 17 Cumâd'al-Ulâ 1309; 7 Kânun-i Evvel 1307 (= 20 Aralık 1891)

Maârif N â z ı n
Zühdî ( P a ş a )
(İmza)

cevabı ile ıbildirdi.


Nezâret'in yeniden hazırladığı Ders Programı şöyleydi :

238
"BU K E R R E ŞEREF-SUDÛR BUYRULAN İRÂDE-İ SENİYYE-İ HAZRET-İ
PÂDİŞÂHI MANTUK-İ M Ü N Î F İ N E TEVFİKAN M E K T E B İ MÜLKİYYE İLE
İ'DÂDÎ'YESİNİN TASHİH OLUNAN D E R S CETVELİDİR.

İ D A D İ Y E SINIFLARI İÇİN
BİRİNCİ S I N I F

Haftada
Ders
saati Dersler İzahat

Akaad-i İslâmiye Talebe-i Müsüme v ye mahsus olup


tertibi veçhiyle okutulacaktır.

Arabi Sarf ve Nahv kavâidi'nin tatbika­


tıyla beraber kıraat ve t e r c ü m e mü-
mâreseleri icra edilecektir.

Fârisî Kavâid (kurallar) t a t b i k a t ı ile Gü-


listân'ın Sekizinci Babı o k u n a c a k t ı r .

Türkî (Türkçe) Kavâid-i Osmaniye m ulaşsa lan öğ­


retilecek ve Ahlâk, Terbiye'ye dâir
k i t a p l a r okutulacaktır.
Fransızca
Târih-i Umumî
Coğrafiya-i Umumi
Hisâb-ı Nazari
Hüsn-i Hat-ı Rik'a
Lügat Arabî ve Fârisî olarak ezberletile»
çektir.

24
İKİNCİ S I N I F

2 Akaaid-i İslâmiye Sene-i sabıka usulünde d e v a m olu­


nacaktır.
2 Mantık Arabî olarak tatbikatı ile tedris olu­
nacaktır.
1 Ahlâk ve Terbiye

2 Usul-i Kitabet ve Lügat Muallimlerin tâ'rif ve t a k r i r i üze­


rine m u a m e l â t a dâir bâ'zı müsved-
dat kaleme aldırılacak ve lügat ez-
berletileceklir.

239
1 Târih-i Osmânî

2 Usul-i Mâliye

1 İlm-i Servet

2 Hukuk-i Siyâsîye-i Dâhiliyyenin Hukuk-i Esâsiye Kısmı

2 Arazî K a n u n u

2 Coğrafiyay-i Sınaî ve Ticâret ve istatistik

4 Fransızca
24

Bu kerre şeref-sûnuh b u y r u l a n İrâde-i kerâmetâde-i Hazret-i Hilâfetpenâhî


mantuk-i celîline tevfikan Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane ile î'dâdî'sinde Akaıaid-i Dî-
niyye ve Ahlâk ve Terbiye Dersleri tezyid olunarak ( a r t ı r ı l a r a k ) bâlâ'da ( y u k a r d a )
m u h a r r e r (yazılı) cetvelde gösterildiği gibi İ'dâdîye'nin Birinci Sınıfından bed'ile

( b a ş l a y a r a k ) Mülkiyye'nin Son Sınıfına k a d a r yedi sene m ü d d e t l e mütemadiyen


tedris ve ta'lim olunacak ve İlm-i Fikh-i Şerife dahî i'tina kılmmak üzere kararlaş­
tırılmış olduğu ma'lûm-i âlî buyrulmak için tezyilolundu (zeyil yazıldı).

MAÂRİF NEZÂRETİ
(Mühür)

Okul Yönelim. Öğretimi ve Öğrenicilerle Öğretmenlerin- hareket tarzı için ha­


zırlanan Y ö n e t m e l i k d e ş u esasları kapsıyordu :

" Bu kerre şeref-fiudûr buyrulan İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı mantûk-ı


celîline tevfikan ittihaz olunacak kararı mübeyyîn LÂYIHA'dır.

Birinci Madde : Mekteb-i Mülkiyye-i Ş a h a n e lahsil-i ilm-ü mâ'rifet ve iktisab-ı


hü;«ı-i huLk u terbiyet ile Devlet ve Memlekete hidemât-ı sâdıkaane ve müsteki-
m â n e ibrâzın/ı iktidar ve ehliyet ihraz eylemiş me'mtır yetiştirmek maksad-ı âlîsiy-
le te'sis b u y r u l m u ş olduğuna mebnî, Mekteb-i mezıburun hizmet-i idare ve ledrîsi-
yesinde bulunacak olan Müdir, Muavin ve Muallimlerin madde-i âtiyede beyân
olunan evsâfı c a m i ' ve hâiz olmaları m u k a r r e r ve m e ş r u t t u r .

İkinci Madde : Müdir ve Muallimler,

Evvelâ, müktesebât-ı ilmiyeleri derecâtını mübeyyin şahadetname ibrazına


m e c b u r yahud zâten ve ilmen mâ'ruf ve m e ş h u r o l m a k ;

Saniyen, mekaarim-i ahlâk ve hüsn>i terbiyet ve sadâkat ve istikaamet esha-


bından b u l u n m a k ;

243
Sâlisen, bir cünha veya cinayet sebebiyle m a h k û m ve su'-i ahval ile m ü ş t e h i r
ve medhul o l m a m a k ;

Râbian, hüsn-i îfâ-i vazife'ye m â n i ' bir illetle ma'lûl o l m a m a k şartlariyle kabul
ve istihdam olunurlar.

Üçüncü Madde : Mekteb-i mezbur'da istihdamı lâzım gelen m u b a s s ı r l a r â d â b


ve terbiye ile muttasıf ve hüsn-i süilûk ve siyret ile müteârif b u l u n a n l a r d a n imti-
h a b ve ta'yin edilir.

Dördüncü Madde : Evsâf-ı matlube-i m u h a r r e r e ' n i n hilâfına evza' ve h a r e k â t ı


müsâhade olunan Müdir ve Muavin ve Muallimler ile Mubassırlar d e r h a l hizmet­
lerinden afv ve tebdil o l u n u r l a r .

Beşinci Madde : Derslerince münâsebet alan muallimin d â i m a sıra düşürüle­


rek her m e m u r u n Devlet ve Memleketine karşı mükellef olduğu s a d â k a t ve isti-
kaamejtin meziyyâtına ve ahlâk-ı haımîde ve hüsn-i terbiye ve efkâr-ı selime ve at-
vâr-ı marzıyye'nin fezâil ve ulviyyâtına d â i r suver-i münâsibe'de talebeye m a k a a l a t
ve bahisler i r â d m a i'timâ edeceklerdir.

Altıncı M a d d e : Muallimler tedris edecekleri bilcümle fünûn ve u l û m dersle­


rini ve hususiyle Fıkh ve Akaaid-i Dîniyye ve Ahlâk ve Terbiyye'ye müteallik olan
tedrisâtı etrafiyle ve hakkıyla talebeye ifâde ve tefhime bezl-i mesâi eyliyecekler-
dir.

Yedinci Madde : MuaLlimler derslerinin ve mükellef o l d u k t a n vazifelerinin ve


Beşinci Maddenin hâricinde hiçbir sebeb ve b a h a n e ile talebeye b i r gûna b a h s
ve kelâm dermeyân elmiyeceklerdir.

Sekizinci Madde : Muallimler m a t l û b ve mültezem olan ahlâk-ı hasene ve


efkâr-ı müstakimc'ye mugayir talebenin birinde bir hal ve tavır hisseylediklerin-
de hemen icrâ-i nasihat ile beraber tâ'zir ve t e k e r r ü r ü n d e m e n ' ü t e k d i r ve te'siri-
ni göremedikleri halde İdareye t a h r i r e n beyân ve tezbir eyliyeceklerdir (yazacak­
lardır). Bu bâjbda bir gûnâ m ü s a m a h a vuku'u kat'iyyen caiz olamaz.

Dokuzuncu Madde : Müdir ve Muavin, Dershaneleri ve Mualimîn ve Müte-


allimîn'in (öğrenicilerin) »ahvâl ve efkârlarım d â i m a teftiş ve tecessüs eylemeye
mecbur bulundukları gibi muallimler tarafından su'-i tavr ü hâli i h b a r edilecek
talebe hakkında derece derece mücâzât tertib ve icrasına ve te'siri görülemediği
takdirde Mekteb'derc def ü ihraç ile emsaline ibret irâesine m u s â r a a t ve hiçbir
suretle ihmâl ve imhal vukua getirilmemesine beğaayet dikkat eyliyeceklerdir.

Onuncu Madde : Talebenin müzâkere ve teneffüs z a m a n l a r ı n d a su'-i ahlâk ve


terbiyyeyi îmâ ve irâe e d e r hal ve hareketleri vuku' b u l m a m a s ı n a Mubassırlar dâi­
ma basiret ve dikkat üzere b u l u n a c a k l a r ve şâyed vuku' bulur ise icrâ-i mücâzat'a
m ü s a r a a t o l u n m a k için İdareye tahriren ihbar eyliyeceklerdir. Bu b â b d a bir gûna

244
t e s â m u h ve tekâsül z u h u r u n d a Mubassırlar h a k l a r ı n d a mücazât-ı lâzime bilâ te'-
hir icra edilir.
Onbirinci Madde : Müdir Muavini hususât-ı m e b s û t a ' d a h e r veçhile Müdire
muavenet eyliyecek ve Muallimin ve Talebe hakkında kâffe-i m e ş h û d a t ve mesmûr
âtını bilâ ihmâl bildirecektir.
Onikinci Madde : Mcvadd-ı m u h a r r e r e ve ahkâmı, Mekteb-i Sultanî ile me-
kâtib-i i'dâdîye'de dahî mevki-i tatbik ve icrâ'ya vaz' edilecektir.

Onüçüncü Madde : îşbu k a r a r n a m e n i n icraatında bir gûnâ kusur ve rehavet


vuku'a götürülüp götürülmediği anlaşılmak için Maârif Nezâreti canibinden tef-
tişât-ı m ü t e m â d i y e icra olunacaktır.
4 Cemâziyy'üliÂhir 1309; 24 Kânûn-i Evvel 1307 (= 6 Ocak 1891)

Yeni düzenlenen Program ve Yönetmelik Bâb-ı Alî'ye gelince Meclis-i Vükelâ'-


da ititizlikle incelenip uygun b u l u n d u ; İrâdesi alınmak üzere :

" B A B I ÂLÎ
Meclis-i Mahsus

Mekteb-i Mülkiyye-i Şahaneden bâ ş e h â d e t n â m e ile çıkacak Talebenin usûl-i is­


t i h d a m ve tavzifleri h a k k ı n d a k i Nizamnâme-i Esâsî'nin tecârib-i vakıa'ya göre ba'-
zı mevaddının yeniden icrâsma lüzum görülen tâ'dilâtı hâvi Maârif Nezâretince
kaleme alınıp Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dairesi'nden tâ'dil ve Meclis-i âcizaftıemizce
tasrih o l u n a n Lâyiha-i Nizâmiyye'nin Üçyüz Sekiz Senesi M a r t ' ı n d a n i'tibâren mev-
ki'-i icraya vaz'-ı ve elyevm vâü ve mutasarrıflıklar maiyyetlerinde b i n e r k u r u ş
maaşla i s t i h d a m o l u n m a k t a olan Mekteb-i Mülkiyye mezunları bersabık birer se-

245
ne îfâ-i hizmetle açığa çıkarıldıklarında bir me'muriyete tâ'yin olununcaya k a d a r
k a r a r ı veçhile beşer yüz kuruş maaşla hidemât-ı münâsibe'de i s t i h d a m o l u n a r a k
bunlar ile Mekteb-i mezbur'dıan (Mülkiye'den) bâ ş e h â d e t n â m e neş'et edeceklerin
bâ'demâ Hazine-i Celîle'nln istıtâatı (kapasitesi) derecesinde tavzif ve i k d â n (gö­
revlendirme ve tâyinleri) ve Mekteb-i Mülkiyye m e z u n l a r ı n d a n devâir a k l â m ı n d a
m ü s t a h d e m olup da henüz tavzif edilmeyenlere dahî m ü d a v i m o l d u k l a r ı aklâm
muhassesatı m e y a m n d a karşılık b u l u n a r a k ikişer yüz ellişer k u r u ş m a a ş î'tâsı ve
ba'd'e'zin ( b u n d a n sonra) Mekteb-i m e z k û r ' d a n her sene bâ ş e h â d e t n â m e çıkacakla­
rın Nizamnâme-i cedîd a h k â m ı n c a devâir a k l â m m a birer ikişer serpiştirileceği ci­
hetle b u n l a r için devâirce vuku' bulacak m ü n h a l l â t d a n b i r e r m i k d a r a k ç a n m mev­
kuf bulundurulması ve sinlerinin adem-i müsaadesine mebnî aklâm'a yerleştirilmiş
o l a n l a r d a n sinleri hadd-i nizamîye resîde (erişmiş) olup da t a ş r a me'muriyetlerine
gitmek istiyenlerin usul-i m ü t t e h â z e dâiresinde tâ'yin edilmesi hakkındaki karar-ı
müzâkerâtı havi mazbata-î müzeyyele-i m â ' r u z a melfufiyle Manzur-i Âlî olarak
Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane, tıahsil-i ilm ü mâ'rifet ve iktisâb-ı hüsn-i hulk ve terbiyet
île ileruda Devlete hidemât-ı sadıkane ibraz edecek m e ' m u r yetiştirmek maksad-ı
âJîsiyle te'sis ve küşâd b u y r a l m u ş olmasiyle şâkirdânın i'tikaadı kavî ve bir mes-
lek-i mâ'kul ve m ü s t a k i m üzre iktisâb-ı terbiye etmeleri zımnında ahlâk-ı kerîme
ve sıfât-ı merndûha ile muttassaf muallimin mâ'rifetiyle Mektebin h e r sınıfmda
Akaaid'den birer m ü n â s i b ders o k u t t u r u l m a s ı n m tahl-ı k a r a r a alınması ve prog­
r a m l a r ı n ona göre ıslâhı ile keyfiyetin arz-ı Atebe-i lilyâ kılınması isâbet-efzâ-i
SÜnûh ve s u d u r buyrulan e m r ü İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hüâfetpenâhî iktizay-ı
âlîsinden b u l u n m u ş olduğundan ol bâbda Nezâret-i müşârünileyhâ ile cereyan eden
m u h â b e r â t a şâmil tezkire nıclfuflariyle beraber meyâne-i bendegânemizde k ı r a a t
ve m ü t a l â a olundu:

Nezâret-i müşârünileyhâ'nm cevabı mealinden m ü s t e b a n olduğu üzre Mek­


teb-i mezkûr'un p r o g r a m l a r ı n d a k i Akaaid-i İslâmiyye'ye d â i r dersler şimdiye ka­
dar mevki-i icraya vaz edilememiş ise de sene-i tedrisiyye evâüinden beru bu
noksanlar nazar-ı dikkat ve itinaya alınarak sulehây-ı ulemâ'dan muallim
tâ'yiniyle haftada ikişer defa suret-i m u n t a z a m a d a Akaaid ve Ahlâk dersleri gös­
terilmeye başlandığı ve geçende Atabe-i Ulya-i M ü l n k â n e ' y e t a k d i m k u r n a n İ k i
kıt'a ders programının nihayetlerine de her sınıfta b u l u n a n İslâm Talebesine mah­
sus o î a r a k haftada iki defa Câmi-i Şerif'de Akaaid ve Ahlâk-t İ s l â m i y y e den ve
Tefsir, Hadîs ve Ilan-i Kelâm'dan bahis bahis dersler verileceği kaydedilmiş oldu­
ğu halde ahiren şerefsâdır olan e m r ü ferman-ı Hümayûn-ı Hazret-i Pâdişâhî man-
lûk-ı celîli veçhile ulûm-i i'tikaadiye ve fezâil-i ahlâk ve hüsn-i terbiye'ye dâir yedi
sene mütemadiyen Talebe-i İslâmiyye'ye sınıf sınıf h e r hafta ikişer defa' verilecek
dersler mezkûr p r o g r a m a ilâve olunduğu gibi, mekârim-i ahlâk e s h a b m d a n olmı-
yan muallimlerin bittebdil sıfât-ı m e m d u h a erbabından intihab ve tâ'yin olunaca­
ğı maamâfih Mekteb-i m e z b û r müdavimin ve mualliminin şiâr-ı İslâmiyyet ve sa-
dâkat'a muvafık ahval ve efkâr'da b u l u n m a l a r ı lüzumuna ve b u n l a r d a n hilâf-ı

246
nıarzıyet tavr-ı harekette b u l u n a n l a r olduğu takdirde haklarında olunacak muame­
leye dâir kaleme alınan k a r a r n a m e (yönetmelik) ile müceddeden ve tashihan ter-
tib edilen ders p r o g r a m ı n ı n gönderildiği dermeyân olunmuş ve zikrolunan prog­
r a m a ilave olunan dersler ile Müdavimin ve M u a l l i m i n i n ahval ve atvâr-ı matlu-
be'de b u l a n m a l a r ı içün icabeden kuyud ve ş u m t ' u hâvî olan K a r a r n a m e isabet
efzâ-i sünûh ve s u d u r buyrulan enir ü fermân-ı hikmet beyân-ı Cenâb-ı Hilâfet-
penâhî'ye muvafık olarak yolunda görünmekle sâlîfülbeyâta muhâberet-i tezkire ve
mazbata-i müzeyyele melfufIariyle beraber arz ü takdim kılınmış olduğundan mezkûr
K a r a r n a m e münderecâtuıın şimdiden ve ders programının seneri âtiye Martı ihti­
dasından i'tibâren mevkî-i icraya vaz'ı ve berveçhi mâ'ruz muâmele-i müteferria-î
sâire'nin ifâsı h u s u s u n u n müteallik olduğu devâire tebliği müttehîden tezekkür
kılındı ise de ol b â b d a h e r ne veçhile e m r ü ferman-ı Hümıayûn-ı Hazret-i Pâdişâ­
hı şeref-sânîh o l u r ise infazı mantûk-ı celîline ibtidar ve i'tina edileceği muhât-ı
ilm-i âlî b u y r u l d u k t a ol bâbta ve kaatibe-i ahvalde e m r ü f e r m a n Hazret-i Veliy-
yüiemr Efendimizindir.
2 Cumâd'ıal-Âhire( 1)309; 22 Kânun-ı Evvel(l)3û7 (= 4 Aralık 1891)

Sadrâzam Şeyh'ül-İslâm . Bahriye N â z ı n Hâriciye N â z ı n ve


Ahmed Cevad M. Cemâleddin Hasan H ü s n ü Şûıây-ı Devlet
(Paşa) (Mühür) Bin Hüseyin Reis Vekili
(Mühür) Adliye Nâzın (Paşa; Said Paşa
Hüseyin Rıza (Mühür) Nâmizac
(Mühür)

Dâhiliyye N â z ı n Meclis-i Vükelâ'ya Tophane-i Amire Evkaaf-ı Hümâyûn


Halil Bin İ b r a h i m Memur Müşiri (Mareşal) Nâzın
(Mühür) Cevdet Paşa Mustafa Zeki Esseyd Abdullah
Bulunamadı (Mühür) (Mühür)

Maârif N â z ı n Mâliye Nâzın Ticâret ve Nâfia Sadâret Müsteşarı


Esseyd Ahmed Zühdî Ahmed Nazif Nâzın Esseyd Mehmed
(Mühür) (Mühür) Tevfik Bin Hasan Tevfik
Serasker Hüseyin (Mühür)
Rıza Paşa (Mühür)
Nâmizac

Karar'ı aşağıdaki tezkereye bağlanarak Mâbeyn'e sunuldu :

" BÂB-I AL!


Dâire-i Sadâret
Amedî-i Divân-ı H ü m â y û n

Devletlû Efendim Hazretleri;


Mekteb-i Mülkiyye-i Şahaneden ş e h â d e t n â m e ile çıkacak talebenin usul-i is-

247
t i h d a m ve tavzifleri h a k k ı n d a k i Nizamnâme-i Esasinin tecârib-i vakıaya göre ba'zı
mevaddının yeniden icrâsma lüzum görülen ta'dilâtı hâvî Maârif Nezâreti Celîle-
since kaleme alınıp Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi'nden ta'dil ve Meclis-i Mah-
sus-i Vükelâca tashih o l u n a n Lâyiha-i Nizâmiyye'nin takdimini hâvî mıadde-i mü-
zeyyele-i ma'ruza üzerine şeref-sâdır olup Tezkire-i Hususiyye-i Devletleriyle tebliğ
olunan e m r ü ferman-ı Hümâyun-i Cenâb-ı Hilâfetpenâhî mantûk-ı âlisine tevfikan
Nezaret-i müşârünileyha ile bilmuhavere Meclisi mezkûr'da cereyan eden müzâke-
r â t m neticesini hâvî bu kerre kaleme a l m a n m a z b a t a takımıyla arz ve t a k d i m kı­
lınmış olmağla m ü n d e r e c â t ı h u s u s u n d a h e r ne veçhile e m r ü ferman-ı Hümâyûn-ı
Cenâb-ı Pâdişâhı şeref s ü n û h ve s u d u r b u y r u l u r ise mantuk-ı münîfi infaz edile­
ceği beyâniyle tezkire-i senâverî terkim olundu efendim.

2 Cumâd'al-Âhir( 1)309 22 Kânun-ı Evvel( 1)307 (— 4 Ocak 1891)

Sadrâzam
Cevad (Paşa)
(İmza)

K a r a r ve ekleri Pâdişâh'ca uygun bulundu. Ancak "sene iptidasına daha epey­


ce zeman olup vaktin nakid h ü k m ü n d e b u l u n m a s ı cihetiyle ziyâ'ı m ü c a z olamaya­
cağından (caiz görülemeyeceğinden) mukarrerât-ı vakı'a'nın (alınan kararların)
şimdiden icâbı îfâ olunmak üzre berveçhi arz ve istizan iktizasının icrası....'' isteni­
yordu. Pâdişah'ın beklemeye ve en küçük de olsa zaman kaybuna tahammülü
yoktu. K a r a r l a n n derhal uygulamaya konması gerekiyordu.

248
B u kesin e m i r üzerine, gerek Bâb-ı Âlî, gerek Maârif Nezâreti derhal
uygulama çalışmalarına titizlikle giriştiler. Böylelikle Mülkiye'nin g e r i l e m e
d e v r i b a ş l a m ı ş oldu.

Yeni T ü z ü k ve Y ö n e t m e l i k ' e göre yapılan değişiklikler


şöyle özetlenebilir:

1 — Yüksek ve I'dâdî Kjsımlan'na birer yıl eklenerek öğrenim süresi yedi yı­
la çıkarılmıştır.

2 — Öğrenicilerin daha esaslı denetlenmesi ve D e v r ' in isteğine uygun


şekilde yetişmesi için, h e r yıl Mülkiye'ye alınan öğrenici sayısında kısıtlama yapı­
lıp k ı r k kişiden fazla alınmaması ve Ülke'nin h e r tarafında î ' d â d î ,
S u l t a n i (Lise)'ler açıldığı için, bunların vereceği mezunlardan b a ş k a hiç
bir öğretim müessesesi'nden aday öğrenici kabul edilmemesi kararı kesinleşmiş­
tir.
v
3 — Eski Tüzük'e göre Mülkiye Müdürü tarafından a t a n a n öğretim üyeleri,
b u n d a n böyle doğruca Maârif Nezâretince seçilecek; Onay'ı alfindıktan sonra tâ'yin
işlemi yapılacaktır.

4 — Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u uyrukluğundaki azınlıklardan, diğerlerine nazaran


sayılan d a h a fazla olanlarının dillerinden b u l u n a n Arapça, Ermenice, R u m c a ve
Bulgarca öğrenimi mecburi hâle getirilmiştir. Öğreniciler Framsızcadan b a ş k a bu
dört dilden birini seçip öğrenmek ve sınavını v e r m e k zorunluğundadır.

5 — Yeni Tüzük'e göre, öğreniciler mezuniyetlerinden sonra eskisi gibi dile­


dikleri menıuriyet'e tâyinlerini isteyemeyecekler; ancak:

a) Valilik ve mutasarrıflıklar e m r i n d e maiyyet memurluklarına;


b) Birinci Derecede ve maaşı (...) kuruş olan nahiye ( B u c a k ) müdür­
lüklerine;
c) H ü k ü m e t Merkezi'ndeki Dâirelerin Hülefâlığma (şef muavinliğine);
ç) İ'dâdi (Lise) lerin m ü d ü r ve öğretmenliklerine;
d) Üçüncü sınıf K a y m a k a m l ı k l a r a tâyin edilebileceklerdir.
Bu me'muriyetlerden yukarı kademelere çıkmak a n c a k liyâkat ve yeterliğe da­
yanıyordu ki, devr'in özelliğine uymayanların yükselemeyecekleri tabiî idi.

6 — Yirmi beş yaşından önce yukardaki memuriyetlere kesin a t a n m a yapıla-


mayıp, b u yaşa k a d a r geçen z a m a n m ü l â z e m e t ( m e m u r adaylığı) süre­
si olarak kabul edilecektir.

249
Derslerle, öğretim ve yönet im'deki değişikliklere gelince :

1 — Mülkiye Mektebi Devlet ve Millet'e dolayısıyla Pâdişah'a bağlı ve doğruluk­


la çalışan- m e m u r l a r yetiştirmek gibi vüksek amaçla k u r u l d u ğ u n d a n öğrenicileri
yetiştirecek yönetici ve öğreticilerin üzerinde titizlikle durulacaktır.

2 — Müdür ve öğretim üyeleri :

a) Okutacakları bilim dallarında ihtisas yapmış veya bu h u s u s t a ta­


nınmış;

b) iyi ahlâklı ve o t o r i t e ' ye sadakatla bağlı;

c) Herhangi bir sebeple m a h k û m ve k ö t ü şöhretli olmayan;

ç) Görevine engel olacak herhangi b i r hastalığı b u l u n m a y a n kimseler­


den tâyin edilecektir.

3 — Mubassırlar (idare m e m u r l a r ı ) da aynı vasıflan taşıyan kimseler olacak­


ın.

4 — Bu şartlara uymayan kimselerin okul ile derhal ilişiği kesilecektir.

5 — Öğretim üyeleri, derslerde d â i m a Devlet'e, Pâdişah'a sadakatla hizmet et­


mek gerektiği hakkında öğrenicilere telkinlerde bulunacaklar ve özellikle dinî
dersleri çok etraflı şekilde öğreteceklerdir.

6 — Öğretim üyeleri ders konularının dışında en küçük şekilde günlük aktüa-


liteden, başka bir deyimle p o l i t i k a ' dan süz etmeyeceklerdir.

7 — Öğretim üyeleri, öğrenicilerden isteğe uygun- olmayan davranış ve fikirde


butunanaları gördüğü takdirde önce nasihat edecek, yola gelmediğini a n l a r s a bu
gibiler hakkında Okul İdaresine sözlü ve yazılı r a p o r verecektir. Bu h u s u s t a en
küçük bir tolerans gösterilmeyecektir.

8 — Müdür ve M ü d ü r Muavini devamlı olarak Öğretim Üyeleri ve Öğrenicilerin


Okul içindeki hareket ve tavırlarını kontrol edip gözaltında b u l u n d u r a c a k l a r ; Yö-
netınelik'e aykırı tavırları görüler; öğreniciler hakkında derece derece ceza uygula­
yacaklardır.

9 — Okul Yöneticilerinin, Öğretim Üyelerinin ve Öğrenicilerin Y ö n e t m e -


1 i k ' e aykırı harekel'de bulunup bulunmadıklarını a n l a m a k için Maârif Nezâ­
reti sık sık kontrol ve denetlemede bulunacaktır.

Tesbit edilen bu Yönetmelik, Tüzük ve Ders Programı bir iki küçük değişik­
liğin dışında, 2. Meşrutiyet'e k a d a r uygulanmıştır.

Söz konusu Program 1877 yılında hazırlanan Program'la mukayese edilirse Bi­
r i n c i y e n a z a r a n İkincisinde d i n î bilim dallarına daha çok önem verildiği,

250
Okul'un açıihş amacını sağlayacak d e r s s a a t l a r m d a belirli b i r kısıntıya gidildi­
ği kolayca anlaşılır. Bunun sebebini, o s ı r a d a uygun o r t a m bulan taassub'un Pâdi-
şah'a belirli şekilde tesir etmesinde a r a m a k gerekir. Müsbet ilimlere aynlaaılardan
d a h a fazla ders saatinin dîni bilimlere ayrılması bu fikri kuvvetlendirmektedir.
Ancak, b u n d a Pâdişah'ın H a 1 i f e - i Rûy-i Zemin (yer yüzündeki Müslüman­
l a r ı n Lideri) olduğunu da u n u t m a m a k lâzımdır.

Söz konusu ders değişiklikleri için, o z a m a n Sadrâzam olan Küçük Said Paşa
H â t ı r a t ' ı n d a şöyle d e m e k t e d i r :

".... Def'a-i râbia'da ( d ö r d ü n c ü defa) S a d â r e t ' d e n infisalim (Sadrâzamlık'dan


a y r ı l m a m ) târihi olan 1886 (1302 R.) senesi evâhir'ine (sonlarına) d o ğ r u mekâtib-i
umumiyye ( h e r derecedeki resımî okullar) ders cetvellerinde ( p r o g r a m l a r ı n d a ) bir
çek tagayyürr.i (derişiklikler) icra o l u n m u ş t u (yapılmıştı). TagayyüraM vakıa
(yapılan bu değişiklikler) m a â r i f i n (öğretimin) faydasına olmayıp kamilen zaran-
nadır. Uiûm-i Edebiyye ve Hikemiyye'ye ; (sosyal ve felsefî bilimlere), Riyaziyat
ve Tabiiyyat'a (Matematik ve Fizikî bilimlere) müteallik (ait) dersler genişletil­
meye m u h t a ç iken, aksine kesintiye, d a r a l t ı l m a y a u ğ r a m ı ş ; mektebler'den bir kıs­
mının programlarına, o mekteblerle hiç ilgili olmayan dersler eklenmişti.

F t i k a d a t (itikatlar, inanışlar), ibâdât (ibâdetler), m u a m e l a t (dinî görevler)


ve kefaret (dinî borç ödemeler) için M ü s l ü m a n l a r arasında Fıkh İ l m i n i n vücudu
tartışmasız gerekli olup h a t t a Fıkh'ı, Usul-i Fıkh-ı ve İlm-i Kelâm ( K u r ' a n Bilimi)
ü s t ü n k ö r ü değil m ü k e m m e l e n ve dînî öğretim yapan, din bilimleri ile uğraşan
bir Dâr'ül-İl?ın (İlahiyat Fakültesi) kurulup okutulmalı; burası vâız'Iar, i m a m l a r
ve müezzinler ve benzerleri için bir kaynak olmalıdır. Mekteb-i Nüvvab (Dinî hu­
kuk'a göre «karar veren yargıçlar Okulu) da b a ş h b a ş ı n a bir şû'be olarak bu
Fakülte ile birleştirilip Fıkh'a (Dinî H u k u k ' a ) daha fazla vâkıf k a d ı l a r ve Arap­
ça'yı hakkıyla bilen u z m a n l a r yetiştirilmeli idi. Fakat Mekteb-i Sultânı (Galatasa­
ray Lisesi) gibi ikinci derecede mekteblerde ve idâri, siyâsî bilimler okutulması
gereken Mekteb-i Mülkiyye'de velev mukaddemât'dıan ibaret olsun (başlangıç'dan
ibaret olsa bile) yüksek dinî bilimler okutulması, bu mektebler'in k u r u l u ş gaye­
lerine t a m a m e n aykırıdır.

Ders programlarının, her mekteb'in kuruluş m a k s a d ı n a yardımcı olacak şekil­


de hazırlanmasını, noksanlarının t a m a m l a n m a s ı n ı , yeniden yapılacakların da ön­
ce Sadrazamlığa gönderilmesini o zamanki Maârif Nâzırı'na (Münil Paşa'ya) tav­
siye ettim. Sözü geçen Nezâret de bir m ü d d e t sonra hazırlanan p r o g r a m l a r ı ge­
tirmişti.. Münderecatı şâir memleketlerdeki ilk, orta, yüksek öğretim'de de uy­
gulanan bu p r o g r a m l a r ı n tatbik edilmesini bildirdim. Nezâret, b u n a teşebbüs et­
tiyse de Mâbeyn'in (Pâdişah'ın) verdiği bir emirle p r o g r a m l a r d a b u l u n a n dersle­
rin bâ'zıları t a m a m e n çıkarıldı; bâ'zıları da pek çok kesintiye u ğ r a d ı " (50).

(50) Bak. : Said Paşa'nın Hatıratı; İstanbul, 1328; 1. C, 122. sf.

251
1891 (1307 R.)'de başlayan- bu gerileme hareketi h e r geçen yıl şiddetini biraz
d a h a a r t ı r m ı ş ; Abdülhamid Hân'ın son yıllarında Mülkiyye, k u r u l u ş ' u n d a k i hüviy-
yetini tamamiyle kaybetmiş bir d u r u m a gelmişti.
13 Şubat 1895 (= 17 Şaban 1312/1 Şubat 1310)'da Okul'un t e m e l t a ş ı
olan Abdu-rahman Şeref Efendi "11 • m a s l a h a t i n " (görülen lüzum üze­
rine), Mülkiye'deki Osmanlı Târihi öğretmenliğine devam etmek şartıyla Galata­
saray Sultanîsi Müdürlüğüne nakledildi. Böylelikle Mülkiye, en büyük koruyucusu'-
n«u kaybetmiş ve t a m a m e n Saray'ın a d a m ı olan yeni M ü d ü r Hacı Recâî Efendi
aracıılığı ile Mâbeyn'in kontrolüne girmiş oluyordu.
22 Aralık 1898'de Hukuk-i Düvel ve Ticâret Müderrisi Ali Şahbaz Efendi, 28
Ağustos 1898'de Mecelle Müderrisi Kuvucaklı-zâde Atıf Bey'in H a k ' k m r a h m e t i n e
kavuşmaları; 4 Ekim 1895'de Târih-i Umumî Müderrisi Mizancı M u r a d Bey'in Av­
rupa'ya kaçışı; 13 Eylül 1901'de Manyasî-zâde Refik Bey'in Müderrislik'den alı­
nıp başka bir göreve nakiedilişi K ü r s ü ' leri, m u k t e d i r profesör b a k ı m ı n d a n
da Okul'u zayıflatmıştı.
Yine bu devre'de Târih-i Umumî ile Târih-i Osmani ( T ü r k Târihi) birleştiril­
miş ve ders saatları azaltılmış 1899'da da Medhal-i Hukuk ( H u k u k Başlangıcı) der­
si ile birlikte t a m a m e n kaldırılmıştır.
İktisad ve H u k u k dersleri haftu'da bir saat'a indirilmiş, sonra sırasıyla 1895'de
Edebiyat, 1902'de Ahkâm-ı Evkaf (Vakıf H u k u k u ) , 1903'de NizâmâM Zabtiye (Za­
bıta Kanunları) dersleri p r o g r a m d a n çıkarılmış; b u n l a r d a n boşalan s a a t l a r dinî
bilimlere eklenmiştir.
Düşünce hürriyetini yokelme esaslarına göre h ü k ü m e t e d e n re­
jim demek olan î s t i b d a d ' in. şiddetle h ü k m ü n ü yürüttüğü bu d ö ­
n e m ' de, Mülkiye Öğrenicilerinin Okul v e Devlet yönetimi h a k k ı n d a e n kü­
çük bir t e n k i d ' de ve davranış'da bulunması Okut'dan t a m a m e n çıkarıl­
malarına, hattâ s ü r g ü n ' e gönderilmelerine sebep olacak derecede büyük
bir suç olarak görülüyordu.
22 Mart 1897 (= 17 Şevval 1314/9 Mart 1313) günlü olup Mâbeyn'den (Saray'­
d a n ) doğruca Maârif Nezâreti'r.e bildirilen T e z k i r e - i Hususiyye'de:
"... (Girit Adası'ndaki T ü r k ve M ü s l ü m a n l a r için Toplanan) Girid İâmesi için
Müdir Muâvini'nin vuku' bulan i h t a r â t ı n a karşı, Mekteb-i Mülkiyye Ş â k i r d â n ı ta­
rafından bâ'zı münasebetsiz sözler söylendiği arz ve ihbar kılınmış olduğundan te-
zahürat'da b u l u n a n talebe kimler ise bit tahkik Mekteb (Mülkiye)'den t a r d olun­
m a l a r ı — " emredilmişti (51).

( 5 1 ) Bu O l a y ' l a , 1956'da başlayıp hâlâ (1968) devam eden Kıbrıs Olayı arasında tamamen târihî bir m u a y y e -
n i y e t vardır:
1881'de İmzalanan B e r l i n Muahedesi h ü k ü m l e r i gereğince Tesalya ile Narda = Arta Kazalarını siyâsî b i r bah­
şiş şeklinde kolayca- alıveren her d e v i r d e , her b a k ı m d a n k ü ç ü k Y u n a n i s t a n ' ı n , doymak b i l m e y e n istinası o tâ­
r i h t e n i t i b a r e n büsbütün kabarmış ve Ötedenberi göz d i k t i ğ i G i r i t Adası'yla Epir Kıt'ası'nı b i r ar» önce ilhak et­
mek üzere şiddetli v e kanlı b i r ç e t e c i l i k faaliyetine g i r i ş m i ş t i . O sırada i ç ' d e k i Ermeni Meselesi'nden
dolayı T ü r k i y e ' n i n uğraştığı gaileler Yunanistan'ın Delyannis = Deli Yanİdis Kabinesi İçin kaçırılmayacak bir

(Devamı 253. sf. Dip Notu'nda)

252
" T e z a h ü r a t " denilen sözler ".... Girit'deki kardeşlerimiz açlıktan öl­
dükten sonra mı bizden iane istiyorlar? Teçhizât-ı Askeriyye İânesi'nin nereye sar-
i'edildiğini bilmediğimiz için iane ( y a r d ı m ) i'tâsında ( p a r a vermekte) tereddüd ede­
riz..." cümlelerinden ibaret olduğu halde Mülkiye'nin en zeki, en çalışkan- öğreni-
cilerinden olup Diploma almalarına b i r s ö m e s t r kalmış olan d ö r t kişi OkuTdan sü­
resiz olarak çıkarılmışlardı (52).

Rahmetli Rcşid Rey, bu hususta şu tamamlayıcı bilgi'yi v e r m e k t e d i r ;


".... Jurnalcılar, nihayet Pâdişâh'ı Mekteb-i Mülkiye'ye karşı da emniyetsiz et­
tiler. Abdurralıman Şeref Efendi r Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) Müdiriye-
tine nakledilerek Muavin Hacı Recâî Müdür oldu. Mekteb-i Mülkiye'y* jurnal et­
mek gündelik iş haline geldi. Bu hücum te'siriyle Pâdişâh'ın vehmi galebe etti;
muktedir hocalar yavaş yavaş çıkarılarak yerlerine kifayetsizler getirildL Usûl-i
İdare Dersinde Avrupa ve Amerika'daki müterakkî devletlerin Kanun-i Esâsî'leri-
ni (Anayasa'larını) tetebbu' ve bizim Kanun-i Esasimizle enine boyuna mukaayese
eden Hukuk-i Esâsiye kısmının hemen hemen sıfıra müncer olduğunu ve diğer
derslerin de böylece tenkihat'a (kısıntıya) uğradığım haber aldım.
Bir gün boğıaz vapuru kamarasında tesadüf ettiğim Hukuk-i Düvel ve Hukuk-i
Ticâret Dersleri Muallimi Ali Şehbaz Efendi, kitap tenkihâtmdan acı acı şikâyet
etti. Okuttuğu Hukuk-i Ticâret bilhassa hürmetle takdire şâyân bir eser-i nefisti.
— Hukuk-i Ticâret'e de dokundular mı? dedün.
— Çok değil, yarı yarıya tenkih ettiler dedi. BundaJn çok müteaccip ve mütees-
sif oldum.../' (53) d e m e k t e d i r .

ABDÜLHAMİD'İN KİŞİLİĞİ Abdülhamid H â n ' ı n T a h t a çıkar çıkmaz bilim, iler-


İCRAAT'INDA R O L leme, hürriyet yolunda giriştiği çok hayırlı ve köklü
OYNAYAN ÖZELLİKLERİ işlerin üzerine kısa zaman s o n r a istibdad ve taassup
b u l u t l a n ç ö k t ü r m e s i n i n sebebi acaba nedir?

Daha ilk gününden itibaren büyük bir samimiyetle (54) b ü t ü n fenalıkların


anası olan cehalet ve geriliği ortadan k a l d ı r m a k için kendisinden önce gelen Pâ-

fırsat'a vücud veriyordu. Aynı zamanda meşhur "Ethniki - Hetairia = Etniki - eterya" Yunan Kamu Oyu'na hâ­
kim ve bu Cemiyet'e göre Girit'le Epir = Yanya Vilâyeti "Megali - İdea"ya doğru ilk ve kuvvetli adım sahaları­
dır. Yunanistan'ın gerek Avrupa Devletlerini, gerek eski Efendisi Osmanlı İmparatorluğunu hiç'e sayarak yaptığı
el çabukluğu bu sıradadır.
15 Şubat 1897 Pazartesi günü Albay Vassos Komutasında bir istihkâm, bir piyade taburu ile bîr Efzon Bölü­
ğü ve bir bataryadan teşkil edilmiş ikibin kişilik Yunan Kuvveti Girit'de Hanya yakınındaki Platanya'da karaya
Çıkarılmış; pek az sonra takviye edilen bu kuvvet Girit'İn işgaliyle görevlendirilmiş; Kral'ın oğullarından Prens
Yorgi'nin komutasında bir filo da bu kuvvete yardımcı olmuştur. Bu suretle Yunanistan fi'ilî olarak Türk Suları
ile topraklarına tecâvüz ederek bir "Ca-sus b«Mi = Harp Sebebi" yaratılmıştı.

Avrupa Devletlerinin Yunanistan'a yardım etmelerinden çok çekinen Sultan Hamid, gerek bu Girit Meselesİ'n-
de, gerek hudut tecavüzlerinde büyük sabır ve sükûnetle, İşin diplomatik yollardan çözümlenmesine çalışmış ise
de Avrupa Devletleri'nin Girit'de sâdece bir a b l u k a İlânından başka bir şey yapmadıklarını, Albay Vassos'*
un bu abluka'ya da aldırmayarak Girit'deki Türk ve Müslüman Halkına akla, hayâle gelmedik tecavüzlerini ve
(Devamı 254. sf. Dip Notunda)

253
dişahian fersah fersah geride bırakacak bir gayretle çalışmalara girişen Baba-
sı'nın açtığı Mülkiye'yi "Memleket ve Millet ihtiyaçlarına cevap v e r e m i y o r " diye
çok yerinde ve iyi b i r düşünceyle çağ'ının gerçeklerine uygun hâle getirip geliş­
tiren ve bu Müesseseyi otuz iki yıl kendi ödeneğinden ayırdığı, p a r a ile besleyen;
bilgili yargıçlar vasıtasıyla a d a l e t sağlanması için batı esaslarına
göre H u k u k M e k t e b i n i a ç t ı r a n ; ticâret v e özel t e ş e b b ü s ' ü n Türk'­
ler elinde gelişmesi için T i c â r e t M e k t e b i ' ni k u r d u r u p himayesi­
ne a l a n ; b ü t ü n vilâyetlerde i d â d î (Lise)'ler açılması için çok b ü y ü k çaba
harcayıp bu öneanli işi bütün- İ m p a r a t o r l u k hudutılan içinde t a m a m l a t t ı r a n ; Millî
Ekonomi'nin gelişmesi'nde pek önemli yeri olan T a r ı m Reformu ile Demiryolları
yapımını en son imkânlarını kullanarak gerçekleştiren; bütün yüksek ö ğ r e t i m mü­
esseselerinde o devrin en ünlü bilim adamlarının görev almasını sağlayan; hima­
yesine aldığı yüksek okullardan çıkan gençlere etn geniş çalışma i m k â n l a r ı vererek
bunları Devletlin en yüksek mevkilerine ç ı k a r a n : bütün bunların ü s t ü n d e olarak
R e j i m ' i değiştirip Memleket'e ilk defa d e m o k r a t i k p a r l ö -
m a n t e r S i s t e m ' i getiren b i r Pâdişâh nasıl oluyor da, kısa bir z a m a n
sonra başladığı işlerin bir kısmını b ü s b ü t ü n o r t a d a n kaldırıyor; b i r kısmını da
olumlu yollardan ayırıp, bu günkü anlayışımıza göre Yurt ve Millet'in gelişmesi­
ne yararı dokunmayacak b i r hâle sokuyor?..

" H e r olay'ın kendisinden önce gelen bir sebebi vardır" ilmî kural'ından hare­
ke! edersek, elbet b u n u n da mevcut olan sebebini buluruz.
Kanaatımızca b u n u n biri o b j e k t i f , diğeri s ü b j e k t i f ol­
mak üzere iki sebebi vardır. Ancak, hu sebepleri incelemeden önce halâları, gü­
nâhları v e iyi tarafları iıle büyük bir T ü r k H â k a a n ı olan S u l t a n
İ b n ü ' s - S u l t a n Abdülhamid Hân'ın hayatını inceleyelim:

Osmanlı Pâdişâhlarının otuz d ö r d ü n c ü s ü , İstanbul'-


ABDULH AMID da Saltanat sürenlerinin yirmi sekizincisi, Osmanoğul-
(1842 — 1918) ları'ndan gelme Halifelerin de yirmi altıncısı bulu­
nan Abdülhamid, 21 Eylül 1842 Ç a r ş a m b a günü İstanbul'da, y a n a n Ç ı r a ğ a n
S a r a y ı ' nda doğdu. Babası Sultan Mecid, Anası Tîr-i Müjgân (Kirpik Ok­
ları) Kadın - Efendi olup Sultan Abdülmecid'in Taht'a çıkmış dört oğlundan ikinci-

nihayet Tesalya H u d u d u ' n d a k i T ü r k Ordusu'na da Yunan s a l d ı r ı l a r ı n ı ö ğ r e n d i k t e n sonra 17 Nisan 1897 Cumartesi


günü b i r Resmî B i l d i r i ile Yunanistan'a» Harb İlân e t t i .
T ü r k O r d u s u ' n u n ecdadının evlâdı o l d u ğ u n u b i r kere daha isbat e t t i ğ i bu Savaş'da Yunan keferesi'ne çok
i y i b i r ders v e r i l d i . Atina dahi zapteditip Yunan D e v l e t i ' n i n T â r i h ' d e n silineceği b i r sırada t ı p k ı 1964 ve 1967
Kıbrıs T ü r k Çıkarma Teşebbüsleri'nde o l d u ğ u g i b i , Avrupa Devletlerinin müdahalesi İle Yunanistan kurtulmuş;
İ k i n c i M e ş r u t i y e t ' İ n i l â n ı n d a n hemen sonra da Yunanistan b i r e m r i v a k i i l e i l h a k ' ı i l â n e t m i ş Osmanlı Devleti de
G i r i t ' i tamamen elden ç ı k a r m ı ş t ı .
M ü l k i y e O ğ r e n c i l e r i ' n i n " G i r i t İanesi dolayısiyle Tezâhürat'da b u l u n m a l a r ı n a " sebep o l a n o l a y b u d u r .

(52) Bak. : M ü l k i y e Mecmuası; 1 Şubat 1324 (= 14 Şubat 1909); 1. Sayı, 12. s f . ; M ü l k i y e Mektebi Müdürü- Celâl
Bey'in makalesi.

(53) Bak. : G ö r d ü k l e r i m , Y a p t ı k l a r ı m ; Ahmed Reşid Rey; İ s t a n b u l , T ü r k i y e Basımevi, 1945 - 1947; 120. sf.

254
sidir. Annesi 1853'de Verem'den vefat ettiği zaman Afodülhamid onbir yaşında kü­
çük b i r çocuk olduğu için, Sultan Mecid bu oğhTnun bakımını, İkinci Haremi ve
çocuğu olmayan Piristû (Kırlangıç) Kadın-Elendi'yc (55) verdi, Abdülhamid'i bu
Kadın-Efendi büyüttüğü içim, Üvey-oğlu T a h t ' a çıkınca Piristû Kadın-Efendi Vâli-
de-Sultan olmuştur.
"Abdülhamid'in Evâil-i S a l t a n a t ı " adlı kitabında Ahmed Sâiıb, Sultan Hamid'in
Anası'nı " Ç a n d ı r " adında bir câriye olarak gösterirse d e doğru değLRdir.
"İstanbul Ansiklopedisinde "Gülnihâl-Kadın" olarak gösterilmesi de yanlıştır.
Hele, G. Dorys'in "Abdul-Hamid İ n t i m e " adlı, ahlâk ve insanlıkla bağdaşmayanı ki-
tabı'nda, Sultan Hamid'i Saray Rakkaselerinden sonradan Müslüman oLmuş
( m ü h t e d i ) bir E r m e n i kadınından doğmuş göstermesi de herze'den daha aşağı,
safsatadan d a h a bayağı, iftiradan başka bir şey değildir. Bunların hepsi. Devlet
Arşivi'nde mevcud 16 Sabân 1258 günlü olup Sultan Mecid tarafından imzalanan ve
Abdülhamid adını verdiği bir oğlunun doğruğunu bildiren B u y r u l t u ' yu,
ya kasten veya bilmeyerek nazara almamaları sonucu yapılan büyük hatalardır.

AbdüLhamid, kendisinden iki yaş büyük kardeşi Sultan V. Murad'Ia birlikte


öğrenimini y a p m ı ş ; Türkçe'yi Gerdan-kıran Ömer Efendi'den-, Acemce'yi Ali Mah­
vı Efendi'den, Arapça'yla Coğrafya, îlm-i Servet (İktisad) gibi bilimleri Ferid ve
Şerif Efendilerden, Osmanlı Târihi'ni Vak'anüvis ve Târih-i Lütfi Yazarı Lütfı
Efendi'den, Fransızca'yı sonradan ikisi de Maârif Nâzın ve Paşa olan Edhern ve
Kemâl Efendi'lerden ve Gardet adındaki Fransız Profesöründen ve çok sevdiği
klasik batı müziğini Guatelli ve Lombardi adındaki iki İtalyan'dan öğrenmiştir.
Ayrıca çok iyi ata biner ve kusursuz denecek k a d a r sür'atli ve isabetli silâh Kul­
lanırdı. imlâ bilmediği, h a t t â yazı yazamayacak kadar câhil olduğu, Frransızca'yı
tercümansız konuşamadığı hakkında yazılanlar da büsbütün yalan ve iftiradır.
Aleyhinde yazılmış kitaplardaki el yazılarının "lac-simile"lerini incelemek dâhi bu
iftiranın derecesini a n l a t m a y a yeterlidir.

(54) Sultan Hamid'in Taht'a çıktığı zaman, Mİllet'in yükselmesini, Memleket'in kalkınmasını ne derece samimiyetle
istediğini, buna ne derece kararlı olduğunu, ilk K a b İ n e ' yi kurması İçin Sadrâzam Mütercim Rüşdî Pasa'ya
gönderdiği H a t t - ı H ü m â y û n ' dan çok açık şekilde öğreniyoruz:
"Benîm Vezir-i Maâl-i Semîr'im Mehmed Rüşdi Paşa;
Takdir ve meşiyyet-i İlâhİyye (Tanrı'nın takdir ve isteği) ile Birâder-i Ekrem'im (kıymetli Ağabeyim) Sultan
Mûrad Hân-ı Hamiş (Sultan Beşinci Muröd) Hazretlerinin meşâgİl-İ Saltanat ve Hilâfet'den (Padişahlık ve Hali­
felik görevlerinden) feraQ ve u7İı*t (feraqa>t edİD ayrılmış) eylemiş olmalarıyla bermücibi Knnun-î Osmânİ (Os-
manoğlu Kanunu gereğince)Ecdâd-ı İzamımız (Büyük Atalarımız) Taht'ına culûs'umuz vukû'u buldu.
Zâtınızın mücerreb ve müsellem olan (denenmiş ve bilinen) reviyyet (uzağı gören, tedbirli) ve umur-i Dev
let'e vukuf ve ıttılâınız (Önemli Devlet işleri hakkındaki bilgi ve görgünüz) hasebiyle Masned-i Sadâret-i Uımâ
ve Riyâset-i Vükelâ (Sadrazamlık ve Hükümet Başkanlığı) ipkaen ve tecdiden (yeniden ve tekrar) uhdenize tevcih
ve bilcümle Vükelâ ve me'murîn dahî yerlerinde İbka' (bırakılmış) ve takrir kılınmıştır.
Kaatibe-i ahvalde (herhalde) Cenâb-ı Muvaffık ül-Umur'un (Tann'nın) teshilat (kolaylık) ve tevfikaat-ı same-
dânîyyesine (yüce yardımlarına) tevekkül ve tevessülüm (boyun eğip sığmışım) berkemâl (tamam) olmakla be­
raber nuhbe-i amal (en temiz emellerim) ve makaasıd'ımın (maksatlarımın) Devletimizin te'yîd-i esâs-ı şevket
(kudretini artıran) ve mesnedi (dayanağı) ve sunuf-i tebaa ve reâya'mmn (halkımızın her sınıfının) bilaistisna
nâi!-i hürriyet ve münâ'im-i ni'met-i asayiş ve adalet olması arzusuna münhasır olduğundan kâffe-i Vükelâ ve
Me'murîn-İ Devlet-i Aliyyenmin dahi şu isr'imîze (işaret veya izimize) müşareket (İştirak) ve muavenet (yardım)
edeceklerini vü*uk (inanma, güvenme) ve i'timad-ı tam ile ümîd ederim.
(Devamı 256. sf. Dip Notu'nâa)

255
Fransızca bilmediği h a k k ı n d a yazılanları da en tarafsız şekilde ç ü r ü t e c e k bel­
ge, Balkan Harbi'ni takip edip Gazetesi'ne bilgi vermek üzere Türkiye'ye gelmiş
olan M a t i n Gazetesi Başyazarlarından Stephan Lausanne tarafımdan yazı­
lan, Sirâcceddin tarafından dilimize çevrilen " H a s t a ' n ı n B a ş ı n d a " adlı kitabın
150 - 153. sayfalarındaki objektif görüş ve h â t ı r a l a r d ı r . İnceleyelim:
".... Türkiye son z a m a n l a r d a iki h ü k ü m d a r g ö r d ü ; biri zeki diğeri saf; ya'ni
d ü n k ü Pâdişâh ile bu günkü Pâdişâh. H a r p (Balkan Savaşı) b u n l a r ı yan yana ya­
şamağa m e c b u r etti. H e r ikisi de şimdi, karşı karşıya iki Saray'da b u l u n u y o r l a r ;
a r a l a r ı m Boğaziçi suları ayırıyor. H a r p ilân olunduğu z a m a n S u l t a n H a m i d Selâ-
nik'de idi. On iki zabit (subay) kılıç elde, silâh belde gece gündüz o n u muhafaza
ediyorlardı.
Bir defa Noradukyan Efendiye Sultan Hamid'den b a h s e t m i ş d i m ; s ö z ü m ü ke­
serek demişdiki:
— Abdülhamid lamamiyle çocuklaşmışdır; ne olup ne geçdiğini b i l m i y o r ; hiç
bir şeyi haber alamıyor; kendisine iki seneden beri hiç bir gazete verilmiyor. Kendi-
sini gazetesiz b ı r a k d ı k l a n vakit haykırdı " c a n ı m neyi isterse onu o k u r u m " dedi,
cevaben;

— Gazeteler hakkınızda münasebetsiz yazılarla doludur; carımızı sıkacak mü­


t a l a a d a n sizi vikaaye e t m e k maksadiyle böyle yıapryoruz, denildi, ısrar e t m e d i .
İşte gerek Hâriciye N â z ı n , gerek H ü k ü m e t Abdülhamid'i bir s ı r duvarıyla
ihata etdik, zan ediyorlardı. Bilmiyorlardı ki, zamanımızda yarılmayan, yıkılma­
yan d u v a r yoktur. Aynı z a m a n d a muhafaza etdikleri zat hakkında h a y a l e kapı-
lıyorlardı.
Olaylar'ın zoruyla Sultan Abdülhamid, Selânik'den İstanbul'a getirilmeye ka­
r a r verildiği z a m a n Hâkan-ı Sabık, b u n u kesinlikle r e d d e t t i ve :

Cümlenin ma'lûmu olduğu üzere Devlet-i Aliyyemizin elyevm (bugün) bulunduğu hâl-i buhran ü igtişaş'ınm
(bunalım ve karşılısının) cihât ve esbabı (yünleri ve sebepleri) ve -.uver ü eşkâli mütenevvi' ve müteaddİd
(oluş suretleri ve şekilleri çeşitli ve pek çok) olmakla beraber, bunların herhangi cİhet'den im'ân-ı nazar edilse
inceden İnceye bakılsa) cümlesinin esbıb-ı mebâdisi (başlangıç sebepleri) bir nokta'da içtimâ' eder (toplanır)
k i , o da Devletimizin esasen müstenîd olduğu (dayandığı) Ahkâm-ı Celile-i Şer'iyye (dinî hukuk hükümleri)
Özere müesses olan (kurulan) kavânin ve nizâmât'ın (kanunlar ve tüzüklerin) hakkıyla ve tama-
mıyla icra olunmaması ve idâre-i umur'da (Devlet idaresinde) herkesin bîr nev'i İ d â r e - i
k e y f i y y e usûlüne ittibâ' etmesidir (uymasıdır). Ve bir vakitten beri Devlet'İmizİn mülkî ve mâlî idaresine
arız olan nizamsızlıkların şu derece meydan alması ve umûr-i mâlİyemİz'in efkâr-1 âmme'ce b i r emniyetsizlik
hâil kesbetmesl ve mehikİmİn (mahkemelerin) hukuk-İ nâs'ı (halkın hukukunu) temin edecek dereceye varama­
ması ve Memleketimizin hirfet (zanaat) ve sınaat (sanayi) ve ticâret ve ziraat gibi her türlü vesâil-i imran'a
(bayındırlık, bolluk, ferahlık imkânlarına) kaablliyeti müsellem-i âlem (herkesçe biliniyor) iken istifâde oluna-
maması /elhâsıl (kısacası) gerek Memlektimiz'in mâ'muriyetl ve gerek tebaa ve reayâ'mızın (halkımız ve köylü'
müzün) bilâ-istİsnâ hürriyet-i şahsiyye'ye nâİlİyyetle (kavuşmasıyle) beraber refah-ı hâl ve saadeti niyyet-i hâli-
sânesiyle şimdiye kadar her ne yapılmış ve nasıl esbaba teşebbüs olunmuş olsa, devam edemeyerek türlü tegay
yürât'a (değişikliklere) uğramasıyla maksad-ı asliyi intaç edememesi kanun ve nİzâmata İttibâ' edilememesinden
mütevellid ve mümbaisdir. Bİnâberin (bunun üzerine, böylece) kavânin ve nizamât-ı Memleketin umûma bâis-i
emniyet olacak surette vaz' olunup tanzimi niyyet-i hayriyye'siyle evvel be evvel (her şeyden önce) vaz' ve ittihâzı
lâzım gelen tedâbire şu nokta-i mühimmeden bed' olunarak (başlanarak) elhâlet ü hâzihi (bugün) mevcud olan
ve bundan böyle dahî Ahkâm-ı Mukaddese-i Şer'-i Şerîf'e ve Memleket ve Milletimizin levâzım-ı hakikıyye-i meş-
rua'sına tevfikan tanzim ve te'slsi iktiza eden kavânînin (kanunların) bllâ-istisnâ harf be harf temâmi-i icrasını
(Devamı 257. sf. Dip Nctıı'nda;

256
'.

— Beni buradan ancak cebren çıkarabilirsiniz; önce oda eşyasına, sonra da


perdelere sarılacağını söyleyerek tehdid etdi. H ü k ü m e t b u n a karşı şiddet göster­
meğe cesaret edemezdi; çünki h e m gülünç olur, h a m k ö t ü bir d u r u m meydana
gelirdi. F a k a t ahval de gittikçe vehâmet kesb ediyordu. Yunanlılar Selânik'den bir .
iki günlük mesafede bükmüyorlardı. Sabık H ü k ü m d a r , düşmana esir düşmek
tehlikesine m a ' r u z bırakılamazdı. B u n u n için Ahnanya'ya m ü r a c a a t edildi. Al­
m a n l a r ı n İstanbul'da bulunan (Loriey) Hücumbotu Abdülhamid'i İstanbul'a
getirmeğe m e ' m u r edildi. H a n e d a n a m e n s u b ve Sultân-ı SâbüVın d a m a d l a r ı n d a n
(birisi Şerif Çavdaroğılu Paşa) iki zat da v a p u r d a bulunuyordu. Selânik'e vâsıl olur*
olmaz Alatini Köşküne gittiler. Abdülhamid'i İstanbul'a getirmek için i k n â ' a gay­
ret eldiler; lâkin k a r a r ı n d a n vaz geçirmeğe muvaffak olamadılar. O zaman son
bir çareye tevessül olundu. (Loriey) Vapuru Süvarisi, Alman Bahriycsi'nin Büyük
Üniformasını Jâbis olduğu baldı- Hakan'ın huzuruna çıkdı. Abdülhamid Süvariyi
g ö r ü r görmez:
— Kayzer'in (Alman İ m p a r a t o r u ' n u n ) n a m u s u n a , dostluğuna i'timad e d e r i m ;
Sizi dünyanın ö b ü r u c u n a k a d a r takibe h a z ı r ı m ; dedi.
Bir saat s o n r a Vapurda bulunuyordu. O sırada iki hâdise vuku' buldu. Bu hâdi­
seler Vapurda b u l u n a n l a r için tamamiyle yeni bir keşif idi. Pek büyük hayreti
m u c i b oldu. Bunlardıan birisi, o zamaaıa k a d a r Abdülhamid'in kaabiliyet-i dimaği-
yesi t a m a m e n muhtel olmuş ve kendisi ummân-ı cehl içine d ü ş m ü ş zan olunur­
ken fevkalâde açık bir fikre, eşya h a k k ı n d a t a m bir vukufa mâlik olduğu görül­
d ü ğ ü d ü r . İkincisi ise, Abdülhamid'in hayatında yirmi kelime fransızca söylemedi­
ği, Fransızca bilmediği hakkındaki kanaatin yıkılışıdır. Dâima Fransızca bibimur-
m u ş gibi görünüyordu. Fakıat bu defa harikulade bir selâset ve sıhhat ile Fransız
ca söylemeğe başladı.

te'mine kâfil (kefil) olmak ve Devlet'in varidat ve masârifatı muvâzenesine nezâret etmek içün âsâr ve ef'ali
(eserleri ve isleri Jumumun vüsuk ve i'timadına sâyân (inanç ve güvenini kazanmış) ve Memleket ve Ahâlimizin
ahlâk ve kaabiliyetine cesbân olan (yaraşır) bir Meclİs-i Umumi (Büyük Millet Meclisi) 'nin teşWI ve te'sisi lâ­
zım ve mühim olmayla buraları beyn e'l-Vükelâ (bütün Bakanlar aranızda) ariz amik (enine boyuma) mütalaa ve
müzâkere ile k a r a r ' inin arz ve istizan kılınması (sunulması ve izninin sOınması) ve kavânin ve nizâma; m
hakkıyla cereyanını (akışını, uygulanmasını) İşkâl eden (güçleştiren) mevaddır biri de me'muriyetlerin nâehile
(lâyık olmayanlara) tevdi' (teslim) edilmesi ve sebeb-î meşrû'u (haklı bir sebep) olmayarak me'murîn'in tebed-
dâlat-ı mütevâliye'si (devamlı değişmeleri) meselesi olup su hâl ise Mülken ve maslahaten (Memleket ve âmme
işlerinde) pek büyük mazarrât'ı (zararlara) dâi (sebep) olduğundan ba'd'e'zin (bundan sonra) her nevi' hizmet
ve me'muriyet için meslek-i mahsus ta'yini (usûl, kural konm&sı) ile iş'de ehil ve erbabı istihdam olunup bilâ-mu
cib (lüzumsuz yere) hiçbir me'murun azl ve tebdili tecviz olunmamak ve kâffe-i Vükelâ ile küçük büyük bilcümle
me'murîn-İ Devlet derece, derece vezâİf-İ mevkûle'lerİnden (kendilerine verilmiş görevlerin yapılışından) mes'-
ul olmak üzere bir kaaide-İ sabite ittihaz olunması ve milel-i Avrupa'nın (Avrupa Milletlerinin) malûm ve mü­
sellem-! cihan (dünyaca bilinen ve inkâr edilemeyen) terakkiyat-ı maddiyye ve mâneviyyesi maârif (öğretim)
kuvvetiyle olup lillâh'il-hamd (Tanrı'ya şükürler) v'el-minne (ve minnettarız ki) her sınıf tebaa'mızın istî'dad ve
zekâvet-i fıtrİyyesi her cihetle terakkiyât'a kaabiliyetll olup tâmîm-i maârif (öğretimin çoğaltılması) hususu
Hezelimizde pek mühim bir âcil olmağla mümkün olduğu mertebe muhassasatı derece-i kifâye'ye iblâğ ile usul-i
maârifin vakit zayi' edilmeyerek nesr ü tâ'mîm'îne çalışılması ve taşralarda vilâyât'ın (İller'in) usul-i mülkıyye
ve mâliyye ve inzİbatiyyesİ sahlhen bir hâl-İ intizama konulmak içün Merkez'ce (Hükûmet'ce) ittihaz olunacak
kaaideye mütonâsib olmak üzere bunların dahi hemen tanzîmat ve İslahatına başlanılması

(Devamt 258. sf. Dip Notu'nda)

257
— Bir senede iki mağlûbiyet çok değil mi? dedi; Bununla da T r a b l u s g a r p ve
Balkan Muharebelerini telmih ediyordu. Abnan İ m p a r a t o r l u k Âilesi'nin sıhhatini
s o r d u ; Aile efradının kâffesini tanıyordu Kendisine Baron Mareşıalın vefatı h a b e r
verildiği zaman m a h z u n a n e içine çekti.
— O benim d o s t u m d u dedi...."

Kuleli Vak'ası diye adlandırılan ve Türkiye'de ilk G i z l i İ h t i l â l


Cemiyeti olarak Târih'e geçen K o m i t e ' nin 14 Eylül 1859'cia meydana
çıkmasıyla Abdülmecid ve neslinin geçirmiş okluğu tehlike ve bundan ö n c e Veliahd
Abdülaziz Efendi İnin haklarından m a h r u m edilerek Murad Efendi'nin Veliahd ya­
pılacağı, bu suretle kendisinin de h a k l a r ı n d a n m a h r u m edileceği hakkındaki sinsi
ve devamlı rivayetler Abdülhamid'i ilk gençlik çağlarında vesvese ve vehim der­
1
yasının içine a t m ı ş v e bütün bir ö m ü r boyunca b u r u h i h a s t a l ı k inin
esaretinden kendisini k u r t a r a m a m ı ş t ı r .

Gerçekteni Abdülhamid'ir. yok büyük meziyetleriyle, pek çok iyi icraatına mıir
kabil bir takım büyük kusurlarını ve T a h t ' a çıktıktan bir m ü d d e t sonra başlayıp
Saltanat'ının sonuna k a d a r devam eden kötü icraatının tek sebebi ve h a t t a b ü t ü n
taksiratının kaynağı bu müzminleşmiş v e h m 'idir. Herkesten, herşeyden ve
h e r zaman şüphe ettiği için Devleti bu şüphelerden aldığı ilhamlara göre idare
e t m i ş ; böylelikle yalnız iç'de ve dış'da büyük d ü ş m a n kütleler kazanmakla kalma­
mış; çok büyük basiret, iyi niyetle başladığı işlerle, büyük meziyetlerinin yok olup
gitmesine, hiç değilse inkâr edilmesine sebep olmuştur.
Yakınlarının hâtıralarından öğrenildiğine göre kendisinin devamlı olarak tek­
r a r edip d u r d u ğ u bir söz vardır:
— Şüphe basîret'in (ileri görüşlülüğün) başıdır... İlmî a r a ş t ı r m a l a r için çok
geçerli olan bu düşünce, Abdülhamid'in uğradığı felâkec'in başı ve kendisinin Sal-
tanat'dan ayrılması ise, Türk Milleti'nin Karlofça AndJaşması'ndan beri uğradığı
felâketlerin son halkası olmuştur. Bu sebepledir ki, Bâb-ı Âlî'ye güveni olmadı­
ğı için Devlet idaresini Saray'dan y ö n e t m i ş ; Amcası Sultan Abdülazizle Ağabeyi
Sultan Murad'm hal'i gibi, Devlet Adamları'nın- kendisini de Talat'ından indirecek­
lerini sâbit-fikir hâline getirmiştir. Yine bu şüphe ve vehm'i dolayısıyladır ki kos­
koca bir Radişâh, bir İmparator, bir H a l i f e - i M ü s l i m î n için
t e !n e z z ü l sayılacak k a d a r önemsiz işlere bile k a r ı ş m ı ş ; h a f i y e l i k ' i
de bu sebeple k u r m u ş ve bunu, zaman zaman samîmi olarak nefret ettiği halde,

ve düvel-i mütehabbe (dost devletler) ile m ü n ' a k i d olan ( a k d e d i l e n ) kâffe-i muâhedât'm ( b ü t ü n a n d l a s m a l a r ı n )


ahkâmı tarafımızdan ez ser-i nev (yeni baştan) te'yid olunduğundan bunların cereyan'ına rrâyetle beraber
devletlerle olan revâbıt-ı müsâlemelkârânemizin ( b a r ı ş ç ı bağlarımızın) hemîşe (her zaman) tezyidine çalışılması
hulâsa-i âmâl ve makaasıdımızdır.
( T a n r ı m ı z ) c ü m l e n i n mesâisini tevfikat-ı Sübhânîye'sine m a k r u n b u y u r s u n ; A m i n .
23 Şaban ( 1 2 ) 93 (= Eylül 1876) Yevm'ül-ahod ( P a z a r ) " .

Bak. : Sabah, G ü n l ü k Gazete; 1. Sene; N u . 1 7 1 ; 1. sf., 1. st.

(55) Eski T ü r k - Osmanlı Töresi'ne göre, Pâdişâhların n i k â h l ı eşlerine Kadın - Efendi d e n i r d i .

258
Otuzüç yıla yakın Saltanat'ı süresince makbul t u t m u ş ve bu suretle bir lakım ma­
nâsız şeyler için h e r k e s t e n evvel ve herkesten- fazla kendisine işkence etmiştir.
Stıîtan Aziz Devrinde, İngiltere'den sonra ve F r a n s a ile beraber Dünya'nın ikin­
ci derecede büyük deniz kuvveti hâline gelen T ü r k Donanması'nı ihmâl edip
mahvolmasına sebep oluşu da hep bu vehmi ve şüphesi yüzündendir. Çünki Am­
cası Abdülaziz Tahl'dan indirilirken Dolmabahçe Sarayını Deniz'den Merhumun
kendi eseri olan bu Donanma m u h a s a r a etmişti.

Demokrasi'nin bütün dünyaya yayıldığı bir devirde, zaman'la birlikte yürüye­


meyen koyu bir o r t a ç a ğ d e s p o t i z m ' ini devam e t t i r m e k t e ısrar
edişi, hiç değilse Babası'nın temellerini attığı ve Memleket bünyesine uygun olan
demokrasi sistemi'ni ortadan kaldırması en büyük kusurlarındandır.

Abdülhamid hakkında incelediğimiz yüzdokuz yerli ve yabancı yazarın kitap


veya makalelerinin hiçbirinde b u k r o n i k v e h m ' Rahmetli v e Muhte­
rem Ahmed Reşid Rey (H. Nâzım) kadar açık, müdellel, tarafsız, insaflı ve vukuf­
lu olarak belirtilmemiştir
"... Sultan H a m i d Devrinin en çok hissedilen fenalığını tevlid eden, Padişahı
bir takım fena, 'değersiz, şarlatrjn ve gıarezkâr adamların te'siri altında bırakan, bu
sebeple Devlet idaresinde ekseriya yanlış, bâ'zan m u h a t a r a l ı (tehlikeli) bâ'zan da
gülünç hareketlere mahal veren, âkil ve hamiyetli zatların nasihat ve hizmetlerini
•te'sirsiz bırakan en büyük illet, pâdişâhın vehmi ile cehl'i (görgü noksanlığı, de­
mek istiyor) idi.
Sultan Abdülmccid'in Taht'a cülus etmiş olan evlâdından Sultan Munad'ın cin­
neti, Sultan Hanıid'în vehmi, Sultan Beşinci Mehmed'in gabâveti (anlayışsızlığı)
Sultan Altıncı Mehmed'in (Vahdeddin'in) de ayni tevehhifrne iptilâsı Babalarının
işrete !' ;zla inhimakinden mütevellid irsî bir makîse (kusur, hastalık) (tare) olsa
gerektir.
B i r taraftan Sultan Hamid'in üst ü s t e hal'edilen Amca ve Biraderinin su'i
akıbetleri, bir taraftan da bu iki Pâdişâhı deviren Vükelâ'nın Üçüncüsüne karşı
gâlibâne aldıkları tavr-tıahakkümle, kendi Saltanatının da kırılabileceğini işrab
eden mütevâlî tehdid'Ieri ve nihayet (1293) Rus Muharebesinin Payitaht'a kadar
h e r tarafı zir ü zeber eden fecaati, (Abdülhamid'in) dimağındaki o irsî nakîseyi
bütün melekât-ı âkliyesi'nf.n fevkine çıkarmış olduğu zannındayım.

Başlangıçta etrafı ihata eden havass-ı bendegânm, Pâdişâhı ellerinde t u t m a k


için, k o r k u s u n d a n istifâdeye çalışmış olmaları da şimdi saydığımız âmillere inzi­
m a m ederek u y d u r m a tehlikeler karşısında vehmin gitgide arttığına da kaam'im.

Sonra, bu vehimden kendilerine bîr menfaat hissesi çıkarmayı iş edinen sürü


sürü insanların, o ahlâksızlığı san'at ittihaz etmeleri yekdiğerine hem sebeb hem
m ü s e b b i b olarak Pâdişâhta vehmin, Memlekette jurnalciliğin seneler geçtikçe
nisbet-i hendesiye (geometrik u l a m ) ile a r t m a s ı n ı m û c i b olmuştur. Mülkün her
tarafında, hususiyle Payitaht'da vukua gelen her hal ve h a r e k â t t a n h a b e r d a r olup

259
Amcası gibi gafil a v l a n m a m a k azminde bulunan Pâdişâh, alelıtlak kendisine ha­
vadis getirenlerin sözlerine ekseriya inanarak, inanmadıklarını bile v e h m i hase­
biyle i h b â r â t ı n devamını te'min için hüsn-i telâkki ederek h e r halde m u h b i r l e r i bi­
rer suretle taltif ve teşvikten geri k a l m a m a k t a idi.

Bu rağbet, muhbirlerin günden güne a r t m a s ı n ı m u c i b oldu- F a k a t ihbar, bir


şeyin vuku'unu bildirmek demekse, bu a d a m l a r sâdece m u h b i r değildiler. Bida­
yette habbeyi k u b b e yapmakla işe b a ş h y a n bozuk ahlâklılar, yalnız vekaayı 1 ! i'zam
veya te'vil değil, hiç yoktan icâd da ettiler. İstemedikleri a d a m l a r ı yalan isnâdât
ile yere vurmayı, mafevkindekileri gamz ile d ü ş ü r e r e k yerlerine geçmeyi, başkala­
rına yahud u m u m a m a z a r r a t ı m û c i b yalanlarla Pâdişâh nazarında "esdikaay-i ben-
degân'dıan" geçinmeyi şiar edindiler. Öyle ki, jurnalcilik cerr-i menfaat, icrây-ı hu­
s û m e t gibi â'râz-ı redîenin en revaçh vasıta-i hasîsesi oldu,

İşittiğime göre, Tunuslu Hayreddin Paşa'nın Sadâret'de bulunduğu sırada


aleyhinde yazdmış olan bir jurnali Pâdişâh, h e m nev'ama tehdid, h e m de güya em­
niyet izharı tarzında, bir gün kendisine g ö s t e r m i ş ; Müşarünileyh dik sözlü b i r zât
imiş; kâğıdı o k u d u k t a n sonra Zât-ı Şahaneye (Padişah'a) iade ile :
— Efendim, bu metanı alıcısı bulundukça, satıcısı çok olur, d e m i ş .
Filhakika o m e t a ı n satıcıları Saray'daki hizmetimin son senelerine d o ğ r u o
kadıar çoğalmışlardı ki, alıcının vakit ve nakdi satıcıların hepsini memnujn etmeğe
yetişemez o l m u ş ; bu m ü h â c e m e bâ'zan Müşteriye usanç bile getirmişti.
Meselâ, S a l t a n a t ı n tebeddülünden (2. Meşrutiyetin ilânından) sonra ahlâkın-
daki redaetle kısa bir z a m a n d a yeni efendilerine de huiûl ederek yüksek makam­
lara çıkmış olan eski bir jurnalcinin a r d ı arası gelmiyen ihtiraat (uydurmaları)
ve i h b â r a t ı n d a n bîzâr olan Pâdişâh'm nihayet hiddetlenerek :
— Şu a d a m a söyliyiniz, artık bana bir şey yazmasın; diye feryad e t m i ş oldu­
ğunu Saray'da K â t i b olduğum e s n a d a işitmiştim. Maamâfih, te'vil veya i h t i r a ' su­
retiyle, ihbar e t m e k istediği şeyi d o ğ r u d a n doğruya söylemiyerek tertib ettiği mu­
k a d d e m a ! ile Pâdişâh'ın zihnîne bizzat kendi m u h a k e m e s i ile t e b â d ü r etmiş gibi
ilkaa eden, bu suretle Pâdişâh'ın zihninde bilâ teemmül imân-ı kâmil husule geti­
ren ustalar, mehâretleri nisbetinde kıymet k a z a n m a k t a n geri kalmıyorlardı.

Müşir Cevad P a ş a ' n m S a d â r e t i z a m a n ı n d a bir b a y r a m arefesi Teşrifat'tan me-


r â t i b esbabına yazılması m û t â d olan muâyede davetiyelerinin tevzi'i, o z a m a n öğ­
rendiğim fakat şimdi u n u t t u ğ u m basit bir sebeple, m û ' t a d d a n biraz geç kalmış;
alelûmûn, Sıadrâzam'lara ve tahsîsen Cevad Paşa'ya h e r fırsadda saldırmayı i'tîyad
etmiş olan m e ş h u r bir jurnalci bu ehemmiyetsiz vak'ayı ne k u d r e t l i bir el çabuk­
luğu ile te'vil ve tasvir etmiş olacak ki yatsı namazı vakti b î r kızılca kıyamet
k o p t u ; sabaha k a d a r devam etti. Merâtip esbabından bir çoğuna tezkereler yazdık;
davetiye alıp almadıklarını sorduk; almışlarsa hemen tezkeremizin hâmiline tev­
di etmeleri lüzumunu bildirdik. Bu e m r e imtisâlen peyderpey Baş Kitâbet'e îsâl

260
edilen teşrifat tezkerelerinin alelusul b a y r a m sabahı Dobnabıahçe Sarayında muâye-
de icrasına daveti mübeyyin olduğu gözle görülmekte olduğuna r a ğ m e n Pâdişâh'-
da bir türlü itmi'nan hâsıl olmadı. Bir aralık sükûnet peyda oluyor gibi göründü.
Fakat, bu g ö r ü n ü ş de çabuk geçti. Yeni bir sağanakla m ü d h i ş b i r fırtına içinde
sabahı bulduk. O a k ş a m b a y r a m olmak münâsebeti ile Saray'da m e v c u d yaver ve
çavuşlar h e r zamanki nöbetçilerden fazla olmakla b e r a b e r yazdıklarımızı mahal­
lerine götürecek ne çavuş kalmıştı, ne yaver... Biz de b u h r a n içinde idik. Bütün
İ r â d e l e r i Mâbeynci Ragıb Bey (Paşa) tebliğ ediyordu. Sabah vakti Mâbeynci Arif
Bey de o n a inzimam etli. Sabaha karşı H ü n k â r ı n müfrit heyecanla nihayet d ü ş ü p
bayıldığını Ragıb Bey'den işittik. Sabah olduktan sonra bizim dâireye gelen Arif
Bey de:
— Şimdi Huzur'a gittim; ü s t ü m d e lalelâde sivil elbise vardı. H ü n k â r , beni gö­
r ü n c e : "Sen de mi muâyedeye geliniyorsun? Niçin giyinmedin" diye tekdir etti.
H e m e n gittim, giyindim. Siz de formalarınızı giyseniz iyi olur. Tahkik için b u r a y a
birini göndermesi m ü m k i n d i r , dedi.
Yorgunluğa b a k m ı y a r a k giyinmekte isti'câ! ettik. Tebligata vâsıta olan bu iki
zâtın rivayetine göre Pâdişâh, aldığı j u r n a l d a n b a y r a m sabahı m e r â t i b e s h â b m d a n
ekserisinin Muâyede Salonu yerine Veliahd Dâiresi'ne giderek o r a d a Mehmed Re-
şad Efendi'ye biat edeceklerini ve bu hareketten dolayıdır ki davet tezkireleri
tevziinin kasden geciktirildiği m â ' n â s ı n ı istihraç e t m i ş ve b u n a t a m a m e n inanmış
imiş. Pâdişâh yalnız halefinin değil selefinin de rekabet-i hayâli ile dîlhiraş idi.
Pâdişâh, bir gün Şeyhülislâm Ö m e r Lütfî Efendi ( B o d r u m î ) ile görüşürken,
Sultan Aziz'in hal'i esnasında Bâb-ı Meşîhat'da b u l u n u p bulunmadığını sorduk­
tan sonra d e r ki:
— O zaman Pâdişah'ın hâl' fetvsını nasıl istihsal ettiler, bilirsiniz?
Safdil bir a d a m olan Ö m e r Lütfî Efe-ndi de bilâ t e r e d d ü d ;
— Bir dâ'vâ vesilesi ile bir çok a d a m ı Bâb-ı Meşîhat'da toplayarak tevatür
beyyinesi dinlediler. Hal' fetvasını ona istinad ettirdiler, cevabını verir.

Şeyh'ül-İslâm, Dâireye avdetinde bu muhavereyi Moşîhat E r k â n ı n d a n ba'zılan-


na hikâye eder. Biraz vakit sonra Sedâret M a k a m ı n a verilen bir arzuhal, agteb-i
ihtimal S a d â r e t Müsteşarı Şefkati Efendi'niıı dikkatsizliği ile Meclis-i Vükelâ'yıa
sevkedilir, o k u n u r . Maksudiye Hanı dâhilinde ufak bir kıt'anın cihet-i tasarrufu
iddiasına âid olan bu işin Meclis-i Vükelâ'ya taallûku olmıyacağından usulen icâ­
bına bakılmak üzere, Bâb-ı Meşîhât'a gönderilsin, denilir; öyle de yapılır. Fakat,
Meşîhat'a gelip de Rumeli Kazaskerliğine havale edildikten sonra Kazasker olan
Keşideci Zade, işin m u h a k e m e s i n e başlar. Tarafeyn cihet-i tasarrufu mübeyyin se-
ned ibraz edemezler. Davanın alelusul tevatüren isbâtıma lüzum görülür. Hünkâr'-

261
la Şeyh'ül-İslâm «arasındaki muhavereyi işitmiş olanlardan biri "Kazaskerlikçe te­
v a t ü r beyyinesi ikâmesine teşebbüs edilmesi, sovâbıka göre m a ' n i d a r b i r hâl olup,
alelhusus Maksudiye H a m ta'biri " M a k s u d " u n Mtırad'a " H a n " m S u l t a n ' a delâ­
leti i'tibariyle pek ziyâde d i k k a t e şayan olduğu gibi bu işe müteallik olan arzuha­
lin hiç bir m ü n â s e b e t i yokken Meclis-i Vükelâ'da müzâkere edilerek bilittifak Me-
şîhat'a gönderilmesi de te'yiden su'iniyyeti g ö s t e r m e k t e b u l u n d u ğ u n u " P â d i ş â h ' m
hâlet-i ruhiyesine uygun bir lisan ile arz eder.

Bu ustalıklı jurnal, h a t t â sahibinin de ümidi fevkinde m ü e s s i r o l u r ; âdeta


bir infilâk husule getirir. Hey'et-i Vükelâ derhal tebdil edilir; 10-15 gün evvel Se­
raskerliğe nasbolunan Gazi O s m a n Paşa tezkiyesi bir kat dıaha b o z u l m u ş olarak
Saray'daki odasına avdet eder. Zâten her sabah yazıp gönderdiği hususî ma'rûzatı
ile ve hele Bâb-ı Ali'nin h u k u k ve vezâifini tevsik yolundaki teşebbüsâtı ile Zât-ı
Şahaneyi ü r k ü t e n ve bir çok harislerin senelerce h ü c u m l a r ı n a hedef olan Kâmil
Paşa, tamamiyie m e n k u b olur... Bu vak'a Saray'da tesadüf ettiğim b u h r a n l a r ı n en
kuvvetlisi idi. Sultan Hamid, Kâmil Paşa'nm azlini bir darbc-i h ü k ü m e t gibi telâk­
ki etti ve öyle yaptı. Ondan sonra da a r t ı k Bâb-ı Âli'yi hiç dinlemez oldu. Bu ka­
rışıklığın başlıca sebebi olan Meşihat'a karşı ibda* edilen lüzumsuz ve faydasız b i r
sürü tekayyüdat da senelerce devam etti. Hülâsa, Kâmil P a ş a ' n m ilk Sadâre­
tinden azli, S u l t a n Hamid'in ahz-ı saltanatı târihini ikiye tefrik eden bir hatt-ı
fasıldır. Yazdığım şu icmal, Pâdişah'ın asabi bir m a r a z hâline gelmiş olan vehmi­
nin kendi irâdesine ve Devlet mesâlihine şiddetle te'sirini isbat eder, z a n n e d i y o r u m .
Maamâfih Sultan Hamid'in münevver bir zât olan son Baş Mabeyncisi Nuri Pa­
şa'nm Meşrutiyet'ten sonra bana naklettiği bir fıkrayı da Pâdişah'ın m a r a z ı olıan
hâlet-i ruhiyesini tâ'yin hususundaki ehemmiyeti itibariyle zikredeceğim :
Pâdişâh, bir gün Nuri Paşa ile yalnızca görüşürken, bilmünasebe Avrupa si-
yaset-i umûmiyesinden bahsetmiş; büyük devletlerin birbirlerine ve Türkiye'ye
nisbetle hal ve mevkilerine göre tâ'kip ettikleri siyasete, k o m ş u m u z olan hükümet­
lerin a r a l a r ı n d a k i m ü n a s e b a t a ve bize karşı aldıklar» ve 'alacakları vaziyetlere dâir
vazıh ve müdellel bir m u h a k e m e y ü r ü t m ü ş . Paşa dedi ki :
— Ben bir saat k a d a r imtidad eden o sözler karşısında k e n d i m i m ü k e m m e l
bir siyasî konferans dinliyorum zannettim. M e m n u n ve müstefid olarak dinlerken,
d e s t u r istiyerek içeriye giren bir h a r e m ağası Pâdişâh'a bir mazruf t a k d i m etti,
gitti. Pâdişâh zarfı açtı içindeki kâğıdı okudu, cebine k o y d u ; biraz d ü ş ü n d ü ; sonra
cebinden çıkararak gene okudu. Birdenbire o j u r n a l i n mevzuundan bahse başladı
ve o k a d a r boş, o k a d a r mantıksız sözler söyledi ki ne düşüneceğimi ne diyeceği­
mi şaşırdım...

İşte bu fıkra dahi gösteriyor ki Pâdişâh'ı ihata e t m i ş oltan vehim bir âfetti;
dimağında şfiriş peyda eden bir fitne idi. Uyandırılmazsa şiâr-ı aslisini muhafaza
ediyor; uyandırıldığı anda melekât-ı akliyesi zir ü zeber oluyordu. Bu hâle düş­
m ü ş olan bir ziline nasihat k â r e t m e z ; yegâne tedbir o vehmi d â i m a uyutmıaktır.
Halbuki, b ü t ü n hükümet kudretini kendi eline almış olan Pâdişâh'm, m ü b t e l â ol-

262
duğu vehimden müstefid olanların adedi mütemadiyen a r t m a k t a ve h e r biri vehim
ikamda b i l m ü s a b a k a yekdiğerlerinden ziyâde m a h a r e t ibrazına çalışmakta idiler.

P â d i ş â h t a k i cehle (görgü noksanlığına) gelince:


Bunun S u l t a n Hamid'in ahz-ı Saltanatına ilk ve en fena te'siri, cülusunu mü-
teakib tesadüf ettiği yalancı bilgiçlere kıymet vererek sözlerine u y m u ş , ihtirasla­
rına bâziçe (oyuncak) olmuş ve çizdikleri hattı meslek ittihaz etmiş bulunması­
dır.

Cülusunun ihtidasında kendisini h ü k ü m ve nüfuzları altında t u t u m a k dâvasını


hodperestliklerine sermaye ittihaz eden Vüzerâ'nsn tazyik ve tehdidi çoğaldıkça
Pâdişâh o nisbette kesafeti a r t a n k o r k u ve nrlırabı ile, etrafını k u ş a t a n l a r ı n irşad
ve himayesine sığınmış ve onların kendi h ü k ü m ve nüfuzlarını y ü r ü t m e k için Sa­
ray'a n a k l e t m e k istedikleri h ü k ü m e t kuvvetlerinin Bâb-ı Âlî'den nez'iyle zahiri
halde şahsı ve h a k i k a t t a etrafmdakilere tâbi' acîb bir idare tesisi fikrini vehmine
uygun b u l a r a k artık s o n u n a k a d a r bu yolda da devam e t m i ş olduğu açıkça görü­
lüyor. Pâdişâh'ın âlim olması lâzım, h a t t â m ü m k ü n değilse de, okuyup yazama-
mak derecesinde cahillik bir h ü k ü m d a r ' a elvermez ve bu k a d a r cehl ile teferruata
varıncaya k a d a r b ü t ü n umur-i devleti bizzat rü'yet e t m e k da'vâsı bir araya gele­
mez. Fakat, S u l t a n H a m i d ' d e böyle bir iddia yoktu. Onun emeli yapılacak işleri
evvelden bizzat teftiş ederek ve d â i m a müteyakkız bulunarak, Amcası ile Büyük
Biraderinin akıbetlerine d ü ş m e m e k t e n ibaretti. B ü t ü n hayatını d o l d u r a n bu emel
de vehimden doğmuştu.
S u l t a n H a m i d ' i n Saltanatına ( İ s t i b d a t ) vasfını verdiren bu her işe k a r ı ş m a k
ve işlerin çözülüp bağlanmasını Saray'da toplamak seyyiesi, cehl ile vehmin el­
birliği ile vücuda getirdikleri bir beliyyedir.

Sultan Hamid'in S a l t a n a t devrini k a r a r t a n ve Halkı kendisinden soğutan


yegâne illet de jurnalciliktir. Bıvnun revacına sebeb Pâdişâh'm v e h m i olduğu gibi,
gittikçe adeden tezayüdünün ve mâhiyeten de fena s u r e t t e tenevvüününı illeti, yi­
ne ve vehim ile b e r a b e r Memleketteki ahlâkî tereddidir. E:ı tereddi olmasa idi,
Devr-i Hamidî'yi ta'kib eden eşkâl-i H ü k ü m e t ' d e artık jurnalcilik görülmemek lâ­
zım gelirdi. Halbuki.... Zekâsının büyük bîr kısmını vehmini tatyib için sarfetmiş,
başladığı nice hayırlı işlerden de aldığı jurnallerin te'siri ile, vazgeçmiş olması, bin­
lerce ve binlerce kilometre imtidadı olan sahillerimizi muhafazasız bırakması,
Devletin deniz kuvvetini şahsına d ü ş m a n addederek zayıflata zayıflata Ege Ada-
ları'nın Yunanlı ( l a r ) eline düşmesini m ü m k ü n kılması hem kendisinin h e m de
bu Mülk ve Milletin hesabına ağlanacak hallerdir" (56).

Bu k r o n i k ve i r s i vehm'inin sebep olduğu kötülükleri dışında


Sultan Abdülhamid büyük bir l i d e r' de bulunması gereken b ü t ü n me-

( 5 6 ) G ö r d ü k l e r i m , Y a p t ı k l a r ı m ; Ahmed Reşid Rey; İ s t a n b u l , Yeni T ü r k i y e Basımevi; 1945 - 1947; 184 sf.

263
ziyetlere sâhib, h e r şeye rağmen Memleket'e büyük hizmet ve iyiliklerde bulun­
muş bir Padişâh'dı.

B u ciheti b e l g e ' lendirmeden önce, yine Muhterem Reşid Rey'in, Târih'e


tevdi ettiği bir e h l - i v u k u f r a p o r ' u olarak kabul edilmesi ge­
reken hâtıra'larına başvuralım:

".... Hayatı ve Taht'ı h a k k ı n d a cinnet derecesinde v e h h a m olmakla b e r a b e r en


büyük asabi b u h r a n zamanlarında bile kendisini k o r k u t a n l a r ı ö l d ü r l ü p k u r t u l m a k
lüzumunu irtikâp etmedi. Kanı kerih gördüğüne bundan daha sağlam bir delil
olamaz. Hakikaten halim (Yumuşak başlı) sabûr (sabırlı) ve r a h î m ( m e r h a m e t l i )
idi. Maluliyetine rağmen bir çok ahvalde göstermiş olduğu sükûn ve t e m k i n ve
haslet-i mahsusası olan tevazu', sâde t a n ı n m a m ı ş değil, i n k â r edilmiş faziletlerin-
dendir.
Kelimemin b ü t ü n ma'nası ile afif idi; yâni kimsenin ırzına ve kesesine göz
diktiği görülmemiştir. Hayat-ı Tesmiyesinde yorulmaz denilecek k a d a r çalışkan,
hayat-ı husıısiyesinde nümune-i imtisal olacak derecede p e r h i z k â r d ı ; müteassıp
o l m a m a k l a beraber dindardı. Dine h ü r m e t i vicdanı bir vazife addederdi.

.... Sultan H a m i d ' e isnad olunan nekaais'den ( k u s u r l a r d a n ) biri de terakkiyat ve


maârif-i garbiye'ye (batı öğretim sistemine) h u s û m e t t i r . Fakat, Memleketimizde
Mutlakiyyedden Meşrutiyete müdevver mekteblere nazar-ı tedkik ile b a k a r s a k görü­
rüz ki, Mühendis ve Topçu Mektebi ile Mekteb-i Tıbbiye T a n z i m a t t a n evvel mev-
cuddu, Sultan Mecid, Mekteb-i Harbiye ve Bahriye'yi; Sultan Aziz Mekteb-i Sul-
tanî'yi te'sis ettiler. Sultan H a m i d ise İstanbul'da Mekteb-i Mülkiye'yi ve İ'dâdile-
rini, vilâyet merkezlerinde kezâlik i'dâdileri, İstanbul'da Dârül-tmuallimîn'i ve Dâ-
rül-muallimât'ı (Kız ve erkek öğretmen okullarını) Mekteb-i H u k u k ' u , Mekteb-i
Nüvvâbı, Sanâyi-i Nefise Mektebi'ni, Ticâret ve Ziraat ve Baytar Mekteblerini,
erkek ve kız sanayi mekteblerini ( E r k e k ve Kız Enstitülerini) te'sis e t t i . B i r çok
yerlerde "İbtidâî ve Rüşdî" denilen ilk mektebleri vücuda getirip çoğalttı. Su'izan
ediljdiği gibi maârif-i garbiye'ye h u s û m e t ve Türklerin Avrupa Medeniyetinden
mahrumiyetini iltizam etse idi, çoğu o maarifin revaç ve intişarına h a d i m o!an
saydığımız mekteblerin te'sisine çalışmaz, bil'akis bunların kendi kendilerine tees­
s ü s etmelerini bile çekemezdi. Avrupa'daki medenî fikirlerin Memleketimize gir­
mesini terviç etmese idi, yaşlanmış kalem efendilerine bile Fransızca öğretmek
için fazla olarak bir de (Lisan Mektebi) te'sisini düşünmezdi. Fakat bu meseleyi
biraz daha ta'mik edelim (açıklayalım):
Sultan Hamid'in cüLûsu ihtidasından Saltanatının ilk nısfı nihayetine k a d a r
onaltı sene /arlında Memleketimizde maârifçe hâsıl olan terakkinin ne k a d a r mü­
him olduğunu a n l a m a k için başka taraflarda başka düşüncelerle izhar olunup
zihinlerimize takılmış olan ebzerleme fikirlerden tecerrüd ederek keyfiyet ve kem-
miyet i'tibâriyle yukarıdaki iki t â r i h arasında maârifçe ne fark o l d u ğ u n u bilis-
tikra arayıp b u l m a k ve o n a göre t a k d i r ve h ü k m e t m e k lâzımdır. Zira Sultan Ha-

264
mid'in maârife düşmanlığı da tıbkı hunhar gibi, zâlim gibi bir şöhret-i kâzibe-
dir.«..." (57).
Abdülhamid'in i r â d e kuvveti d e zekâ v e hâfızasıyla aynı uygunluktadır.
Anası ile Babası çok genç yaşlarında v e r e m ' den öldüğü, kendi bünyesi d e
bu m e n h u s hastalığa müsaid ve vâris olduğu için, genç yaşından i'tibâren b ü t ü n
heves ve isteklerine set ç e k m i ş : devamlı bir itîdâl ve çok m u n t a z a m bir hayat
tarzı içinde son nefesine k a d a r sağlığını koruyabilmiştir.

Fevkalade çalışkanlığı ile özel hayatının intizamı da batı kaynaklarında bile


hayretle bahsedilen meziyetlerindendir. Önemli telgraf ve haberler geldiği zaman
gece u y k u s u n d a n bile kolaylıkla uyandırılabilirdi.

İffet, haysiyyet, vekar ve n a m u s l u olır^-mn en güzel örneklerini vermiştin


Rahmetli Reşid Rey'in dediği gibi " Kelimenin b ü t ü n manâsıyla afif idi; yâni
kimsenin ırzına ve kesesine göz diktiği görülmemiştir "

Büyük T ü r k Edibi Rahmetli Hâlid Ziya Uşaklıgil Aibdülhamid Hân'ın bu kuv­


vetli tarafını şöylece belirtmektedir:

".... Reşad Efendi ( S u l t a n R e ş a d ) doğduktan biraz sonra Validesi Gül-Cemal


Kadın - Efendinin vefatı vuku'a gelmiştir. Abdülmecîdin kadınlarından bir de Ser-
vetsezâ Kadın - Efendi varmış ki hiç çocuk doğurmamış; Annesiz kalan Reşad
Efendiye tesahub ederek onu kendisine oğul edinmek için Abdülmecid'den müsa'a-
de almış ve hakikaten çocuğa şefkat ve merbutiyetle mütehassis bir valide vazi­
fesini son derece tekayyüdle iyfâ etmiş. Bu vazifede vefatına kadar devam eden
Servetsezâ Kadın - Efendinin bütün metrûkâtı ( m i r a s ı ) Reşad Efendiye intikal
eylemişse de Abdülmecid'in sehâvetinden son derece istifade eden bu Kadının
metrûkâtı, ezcümle mücevheratı mühim bir kıymet teşkil etdiğinden bunu Veli-
ahd'ın eline teslim etmeye muvâfık-ı ihtiyad nazariyle bakmaayn Abdülhamid mü­
cevheratı ve iki büyük sanduk dolusu eşyayı Yıldıza celb ettirerek hıfz etmiş.

Vaktaki hal' vuku'a geldi; Servetsezâ Kadın - Efendiden intikaalen Sultan Re-
şad'a âid olan müvecherat ile sandıkları îstirdad etmek gerekti. Abdülhamid'in bü­
tün mücevherleri Yıldızdan alınarak Paris'te sattırılmak üzere Osmanlı Bankasına
levdi oluınmuşdu. Sultan Reşad'a âid olan mücevherler de bunların arasmda fakat
üzeri yazılı bir çanta içinde omda idi. Hükümet nezdinde lâzmı gelen müracaat­
lar bir neticeye vasıl olunca Hazine-i Hümâyun'dan bir hey'et Banka'dan bunlan
tetkîkden geçirip aldı ve bir gün Hazinenin Başkâtibi İzzet Bey, Hünkâra teslim
etmek vazifesiyle bunları bana getirdi. Huzura çıkıldı ve çanta açılarak masanın
üzerine muhteviyatı boşaltıldı.

Bu manzarayı hiç unutmıyacağım; Pırlantalardan, Zümrütlerden, Yakutlardan,


İncilerden, firuzelerden mürekkeb bir şelâle... Sanki renk renk yıldızlardan teşek-

(57) Bak. : 56 Numaralı Dİpnotu'ndakİ eser.

265
kül etmiş bîr şihab... (parlayan yıldız) gözleri k a m a ş t ı r a n bir şa'şaa.... Gözleri ka­
m a ş m a y a n , binlerce liralık bu servete karşı yerinden k ı m ı l d a m a d a n , lâkayd kalan
yalnız H ü n k â r idi. İşte onun yüksek yaradılışına bîr misâl. B u n d a n Abdülhamid
lehine çıkarılacak bir h ü k m ü de vardır ki o da, o n u n her k u s u r u n a r a ğ m e n iffet,
ve istikamet hasletine bihakkın sahip olduğuna en güzel misâldir. Mâlik olmasay­
dı bu büyük servet de o r t a d a olmazdı. Halbuki senelerce elinin altında d u r a n bu
servete ufak bir t e m a s t a bile b u l u n m a m ı ş ; yalnız bu muazzam serveti, vehmine
tebaiyet ederek her türlü tecâvüzden vikaaye edecek surette saklamış idi..." (58).

Topkapı Sarayı'm n Harem-i H ü m â y u n Dâiresi'ne astırdığı ahlâki inzibat lev-


hası'nda (yönetmeliğinde) (59) iffet'e verdiği değer, çok açık şekilde belirmektedir.

Tam anlamıyla dini ıbütün bir Müslüman - T ü r k t ü . Böyle olduğu için de asla
mutaassıp değildi. Kendisi oruç ve namazını borca b ı r a k m a z ; m a h ' n ı n zekâtını
ve fitre'sini enj küçük "hiyle-i şer'iyye'ye" tenezzül e t m e d e n vaktinde d a ğ ı t ı r ; ibâ-
det'de ihmâli olanlara da hiç karışmazdı.

Müsrifliği ile m e ş h u r olan Amcası Sultan Azizle Ağabeyi S u l t a n Beşinci Mu-


rad'rn ve diğer kardeşlerinin aksine çok muktesid olmakla tanınmıştır. Ancak, bu
" m u k t e s i d " lik d ü ş m a n l a r ı n ı n söylediği gibi " p i n t i " , " h a s i s " olmak k ü ç ü k l ü ğ ü ile
asla bağdaşacak d u r u m d a değildir. " M u h a n n e t ' e m u h t a ç o l m a m a k " için daha Şeh­
zadeliği sırasında kendisine kanun'en verilmiş çiftliklerini iyi şekilde işletip, ti­
câret yaparak büyük servet sahibi olmuş; Padişah olunca da b u n a riâyet etmiş­
tir. Bu sebepledir ki Beşinci Murad Tahl'a çıktığı zaman bir milyon altın lira
borcu olduğu halde, Abdülhamid'in bir kuruş borcu o l m a m a k l a b e r a b e r yüzbin
altın lira parası vardı. Pâdişah'bk devresinde de Millet Parası'nın üzerinde titiz­
likle d u r m u ş ; Abdülaziz gibi iki de bir Hazine'ye el atmadığı gibi y u k a r d a k i bö­
lümlerde anlattığımız şekilde otuz iki yıl Mülkiyye'ye, pek çok â m m e müessese­
lerine kendi kesesinden- fedakârlıklarda b u l u n m u ş t u r .

Kimsenin rızk'ına m â n i olmak istemediği için siyâsî menfi ve muarızlarına


bile aylıklar bağlatması bu tarafına da en güzel en kuvvetli şahitlerdir. Doktor
Abdullah Cevdet Trablusgarb'a s ü r g ü n olarak gönderilirken birikmiş b i r torba
gümüş mecidiye tutarındaki aylıkları Abdülhamid'in eniri ile kendisine teslim
edilmiş; Midhat Paşa h u d u d dışına çıkarılırken kendisine yine Sultan- Haınid tara­
fından beşyüz altın verilmiştir.

Osmanoğulları içinde büyük Fâtih'in Babası Cennetmekân Sultan İkinci Mu-


rad'dan sonra, Abdülhamid H â n k a d a r T ü r k l ü k Ş u u r u ' n a k u v ­
v e t l e s a h i p bir tek h ü k ü m d a r gösterilemez. Bu hususu daha açık
şekilde anlatmak için bâzı önemli belge'ler verelim :

(58) Bak. : Saray ve Otest; Halit Ziya Uşaklıgil; İstanbul, Hilmi Kitabevi, 1941; 2. C 58. - 59. sf.

(59) Bak. : Târİh-İ Osmânî Encümeni Mecmuası; Abdurrahman Şeref; Topkapı Saray-ı Hümâyunu; 8. - 12. Cüz'ler;
1. Ağustos 1327 (= 13 Ağustos 1911) ve 1 Şubat 1327 (= 13 Şubat 1912).

266
a) " L u g a t - i Ç a g a t â y î ve T ü r k î - i O s m â n î " ki-
tabı'nm yazarı Buhâralı Ş e y h - S ü l e y m a n Efendi'yi Saltanat'ının ilk
yıllarında T ü r k l e r v e Türkmenlerle t e m a s etmek üzere resmî görevle o r t a
A s y a ' ya göndermiş olduğunu, Süleyman Efendi kitabının başlangıcındaki
Çağatay lehçesinde yazdığı şiirde :

H e m sefaretle seyahat kıldım.


diye anlatır ve:

T ü r k m e n ' i m hâlini bir bir bildüm,


. Cins ü m i k d a r ı m defter kıldım.

şeklinde izahat verir. Peşle'de toplanan- Turan Kongresi'nde Sultan Abdülhamid'i


bu Süleyman Efendi temsil etmiştir. B u n d a n da şöyle bahsetmektedir:

Cümle bir bir gelüben el öpdü f


Türk'e dip alkışla kıyamet kopdu

b) Aile Beşiği olan Söğüt civarındaki Karakeçili Türkmen Aşireti'nden iki


yüz kişilik ıbir " S ö ğ ü t l ü M a i y y e t B ö l ü ğ ü " teşkil etmesi d e
milliyetine bağlığındandır. Mâbeyn Başkâtibi Tahsin Paşa bundan şöyle bahsetmek­
tedir (60):
"Sultan Hamid'in bu Mızraklı T ü r k m e n Bölüğüne fevkalâde teveccüh ve i'ti-
m â d ı vardı Bunların k u m a n d a n ı olan Mehmed Efendi, bir arkadaşı ile birlikte
P a d i ş â h ' m yatak odası yanında yatarlardı. Saray'da b ü t ü n 'ahlâkî temizliklerini
kaya gibi muhafaza e t m i ş olan " C ı v a n m e r d " bu T ü r k Çocukları'na k a r ş ı Abdülhıa-
mid "millî r a b ı t a s ı n ı :
— Öz hemşehrilerim!.... hitabı ile gösterirdi."

c) Mâliye Nezâreti Muhassasât-ı Zâtiye Müdürlüğünden Mâliye Vekâleti Te­


kaüt İşleri Müdürlüğüne devredilen ve Bâb-ı Âli S i c i 1 I - i A h v a l
D â i r e - i U m u m i y y e s i ' nce hazırlanan 23 zilkaade 1304 (= 13 Ağus­
tos 1887) tescil tarihli ve Sicil 10, Varaka 789 sayılı dosyayı incelerken, Sultan Ab-
dülharnid'in Türklük Ş u ' u r ıı ve Milliyyeline nasıl bağlı oluşuna dâir çok
ilginç b i r resmî b e 1 g e ' ye rasladım. Târih'e tevdi etmeyi görev saydığını
bu belge ş u d u r :

"Gâzi-zâde Efendi; İbn-i İshak Efendi, Bînikiyüz elli sekiz Hicrî (1842)
senesinde Ç e r k e z i s t a n ' d a dünya'ya gelmiştir. Mekteb-i MüJkiyye'de
m ü r e t t e p fünun'u tahsil eylemiştir. Türkçe kitabet eder; Çerkez lisanlarının bir
ikisine âşinâdır.

(60) Bak. : Abdülhamit ve Yıldız Hâtıraları; İstanbul, Akşam Matba-ası, 1931; 107. sf.

267
23 Safer 1288 (= 1872) otuz yaşında olduğu halde Bin beşyüz kuruş maaş ile
Ankara Vilâyeti'nin Çubuk-Âbad Kazası (Çubuk) Kaymakamlığına
ta'yin edildi HizmeM mezkûre'den nakil ve tahvil, isti'fia sure­
tiyle infisal ederek vezâif-i memûresinden dolayı taht-ı muhakameye lahnmamış ve
müttehem olmamış olduğu Ankara Valisi Devletlû Âbidin (Dino) Paşa Hazretleri
tarafından yazılan mülâhazamda mumaileyhin işbu ifâdâtı ve iktidar ve istikameti
tasdik olunmuştur.
Mumaileyh Efendi 21 Zilkaade 1304 (= 11 Ağustos 1887) de bin yedi
yüz elli kuruş maaşla Ayaş Kazası Kaymakamlığına 5 Cumad
ai-Âhire 1309 (= 6 Kasım 1891 )'de becayiş suretiyle Ankara Vilâyeti'nin Beypazarı
Kazası Kaymakamlığına nakil buyrulmuştur. ( B u r a d a vazife g ö r m e k t e iken) Mu­
maileyhin (adı geçenin) ba'zı t e f e v v ü h â t - ı n â b e c â ' d a (uygun­
suz, münasebetsiz sözlerde) bulunmasına mebni azliyle Dersaadet'e (İstanbul'a)
Mâbeyn-i Hümâyun-i Mülûkâne'ye ( S a r a y ' a ) i'zamı (gönderilmesi) ve terceme-i hal
varakasmm dahî takdimi hakkında şeref-sudûr buyrulan Emr ü Fermân-ı Hazret-i
Hilâfetpenâhî'nin Dâhiliye Nezâreti'ne tebliğ edildiğine ve terceme-i hal varakası'-
nm ( S a r a y ' a ) takdim edildiğine dâir (Dâhiliye Nezâreti'nin) tezkire-i sâmiye-i ma'-
ruzası Manzur-i Âlî buyrularak ( P â d i ş â h Abdülhamid'ce görülerek) mumaileyhin
(söz k o n u s u k a y m a k a m ı n ) T ü r k M i l l e t i n i t a h k i r e d e r
y o l d a bâzı t e f e v v ü h a t ' d a bulunduğu Beypazarı Redif Binbaşısı
Mustafa Efendi tarafından ihbar edilmiş olup h a k i k a t - i h a l bu
m e r k e z d e ise k e n d i s i n i n (Pâdişâh'ın m e n s u p olduğu Türk
Milleti'ni tahkir ettiğinden) d e v l e t m e m u r i y e t i n d e i s t i h ­
damı c a i z o l a m a y a c a ğ ı derkâr olduğundan b u babda tahkikat-i
lâzime icrasıyla tebeyyün edecek hâle göre ne yapmak lâzım gelir ise ifâ-i imikte-
zâsma 26 Muharrem 1309 (— 20 Ağustos 1892)'da Irâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Mülk-
dârî (Pâdişâh'ın e m r i ) buyrulmuştur"
Olay'ın geçtiği 1891 yılını gözönünde titizlikle b u l u n d u r m a k gerekir. Bilindiği
giıbi bu târihte Türklük şu'uru en aydın kişilerde bile teşekkül e t m e m i ş ; Vatan
şâiri Nâmık Kemâl şiirlerinin.- hiç birinde T ü r k kelimesine dahî yer v e r m e m i ş ;
Koca bir Devlet çıkardık bir aşiret'den,
demenin çerçevesinden dışarıya ç ı k a m a m ı ş ; Mehmed Emin (Yurdakul) ıbu târih?
den ancak onbir yıl s o n r a ;
Ben bir Türk'üm, dînîm cinsim uludur;
diyebilmiştir.
Halbuki Abdülhamid, Osmanlı i m p a r a t o r l u ğ u n u teşkil eden on üç türlü azın­
lığın da Hakan'ı olmasına rağmen Türk'lük ş u ' u r u n u n tesiriyle T ü r k l ü ğ e h a k a r e t
eden bir idare âmirinin artık kaymakamlık'da kalamayacağını düşünebilmişdir.

ç) Abdülhamid'i m e ş r u t î i d a r e ve d e m o k r a t i k re­
j i m ' den yıldıran çeşitli sebeplerin e n önemlilerinden biri d e Millet Mcclisle-
ri'nde temsil edilecek azınlıklar meselesi, İ m p a r a t o r l u k h u d u t l a r ı içinde Türk Un-

268
s u r u ' n u n diğer ekalliyetlere nazaran azınlıkta kalması düşüncesidir. Âlî Paşa gi­
bi, Sultan H a m i d de Meclis-i Meb'tısan'ın azınlıklar mücâdelesine s a h n e olacağı
k a n a a t ı n a sahipdi. Bunun içindir ki, 2. Meşrutiyet'in ilânından dokuz yıl (1899)
ö n c e T ü r k Millet ve Milliyetini koruyacak bir Kanun-i Esâsı (Anayasa) hazırlat­
t ı r m a k için bütün Avrupa Anayasalarını tercüme ettirmeye başlamıştır.
Başkâtip Tahsin Paşa, Abdülhamid'in kendisine bu hususta söylediği sözü,
H â t ı r a t ' ı n a şöyle geçirmiştir:
— Bîr h ü k ü m d a r için lâzım olan şey memleketinin menfaatı'dır. Eğer bu
menfaat Kanun-i Esâsi'nin ilânında ise o da yapılıyor; fakat iyi tatbik o l u n u r mu,
1
T ü r k ün m e n f a a t i m a h f u z k a l ı r mı? Burasını kestiremi­
yorum, demiştir.
Pâdişâh'ın bu millî endişesinde ne k a d a r haklı olduğunu İkinci Meşrutiyet
Târihi b ü t ü n acılığı ile isbat etmiştir.

d) I r a n Şahı, Kaçar H a n e d a n ı n d a n Muzafferüddin'in Devlet'in resmî konu­


ğu olarak İstanbul'a gelmesinden faydalanan Abdülhamid, o zamana k a d a r Azer­
baycan Okullarında öğretimi yasaklanmış olan Türk Dili'ne âid yasağın kaldırılma­
sını temin e t m e k suretiyle Türk Milliyetçiliğine çok büyük b i r hizmet'de bulun­
muş; kendisinin de ne derece T ü r k MUIiyetcisi olduğunun delilini o r t a y a koymuş­
tur.
Şah, İ r a n ' a dönerken, bu hususta İ r a n Maârif Nezâretine telgrafla e m i r ver­
m i ş ; sözü geçei: izin, Güzel Azerbaycanımız Komünist-Moskof idaresine geçinceye
k a d a r devam etmiştir.
29 Ekim 1900 günlü Tercümân-ı Hakikat Gazetesinde yazıldığına göre Muzaffe-
rüddin Şah:
"Azerbaycan'da b u l u n a n mektebler'de b u n d a n böyle Zebân-ı Fârisî ( F a r s Dili)
ile b e r a b e r Lisân-ı Türki'nin dahî tedrisine (okutuılmasma) ve bilhassa Türkçe'nin
gereği gibi öğretilmesine i'tinâ edilmesini " emretmiştir.
t
Büyük Hocamız A b d u r r a h m a n Şeref de Abdülhamid'i şöyle a n l a t m a k t a d ı r (61):
" S i m a ve bünyesinde Hânedân-ı Osmaniye m a h s u s olan alâmetler iyice fark ü
m ü ş â h a d e olunur. Zeki ve hassas, kadirşinas, muâmele-i mu'tâde'si n â z i k ; halâ-
vet-i mahsusa-i sadâya mâlik; Efendiliğinin ve Hilâfet ü Saltahat'ının izzü ve-
k a a r m ı tamamiyle yerine getirir; Bendegân'ını d â i m a taltif ve kendisi ile görüşen
ecnebileri tatlı dili ve câzibe-i nezâkati ile teshir etmenin yolunu bilir; tehdidini
hakkıyla îfea'a k a a d i r ve lüzumunda şiddet göstermeye ve hiddetini teskin etmeye
m u k t e d i r idi "
Sultan Abdülhamid Hân'ın hizmetlerine gelince:
Bu hizmetlerde en büyük pay öğretim konusu'na düşmektedir. Öğretim ala­
nında bugün Türkiyemizin kaderine h â k i m ne k a d a r müessese varsa b u n l a r ı n hepsi
Abdülhamid t a r a f ı n d a n k u r u l m u ş t u r :

(61) Bak. : Sultan Abdülhamid-i Sâni'ye Dâir; Abdurrahman Şeref ve Ahmed Refik; İstanbul, 1334 - 1918; 41. sf.

269
Yapılanları kısaca özetlersek :
1 — Yüksek Okul olarak Mülkiye'yi;

2 — H u k u k Fakültesi'ni;

3 — Fen ve Edebiyat kısımlarından ibaret olmak üzere Dârülfünûn'u (Bu


günkü îslanbul Üniversitesini);

4 — Hendese-i Mülkiyye adıyla Yüksek Mühendis Mektebi'ni dolayısiyie bu


günkü Tekııik Üniversiteyi;

5 — Sanâyi-i Nefise Mektebi adıyla bu günkü Güzel S a n ' a ü a r A k a d e m i s i n i ;

6 — Dârülmuallimîn-i AHyye adıyla bu günkü Yüksek Öğretmen Okulu'nu;

7 — Mâliye Mektebi adıyla bu günkü Mâliye Meslek O k u l u n u ;

8 — Ticâret Mektebi adıyla bugünkü Yüksek İktisat ve Ticâret Akademilerini


ve Ticâret Liselerini;

9 — Halkalı Ziraat Mekteb-i Alisi adıyla bugünkü Ziraat, Veteriner ve Orman


Fakültelerini;

10 — Ticâret-i Bahriyyc Mektebi adıyla bugünkü Yüksek Denizcilik Okulu'nu;

11 — On üç vilâyet merkezinde Hamidiye O r m a n ve Maadin Mektebi adıyla bu


günkü Orman Orta Öğretim Okullarını;

12 — Dilsiz - Kör Sağırlar Mektebini;

13 — Dârülmuallimat adıyla Kız Öğretmen Okullarım, Kız Sanayi Mektepleri


adıyla bu günkü Kız Enstitülerini;

14 — Vilâyetlerin hepsinde İdadi ve Sultanî adıyla bu günkü Lise ve Kolejleri;

15 — 348 Büyük Kuza'da R ü ş d i y e adıyla bu günkü Orta Okulları;

16 — Müze-i Hümâyun adıyla bu günkü İstanbul Arkeoloji Müzesini, Askeri Mü­


zeyi; Beyazıt Kütüphanesi'ni k u r a n ;

17 — Bugünkü Haydarpaşa Lisesi Binasını kendi parasıyla yaptırıp Tıp Fakül­


tesinin b u r a d a bütün imkânlarıyla çalışmasını sağlayan;

18 — B ü t ü n İ m p a r a t o r l u k hudutları içinde Ziraat, Ticâret, Sanayi Odaları ile


Borsaları k u r d u r a n ;

19 — Midhat Paşa'mn Tuna Vilâyetinde kurduğu Memleket Sandıkları adlı


teşekkülü bütün Ülkeye yayıp Ziraat Bankasını tesis e d e n ;

20 — Donanmayı mahvetmesine rağmen kara o r d u m u z a çok ö n e m vererek


Almanya'dan ordu için uzmanlar getirten Almanya'ya subaylar gönderen ve yeni
silâhlar getirten hep Abdülhamid'dir.

270
Abdülhamid, 32' yıl, 7'ay, 27 gün Saltanat'da kaldıktan sonra yaşının 66 yıl,
7 ay, 7 gün tuttuğu târihte 27 Nisan 1909 Salı günü öğleden sonra saat 13.32'de hal'
edilmiş; 27/28 Nisan Çarşamba gecesi saat 1.00'de Sirkeci İstasyonunda hazırlanan
üç vagon'dan ibaret özel trene bindirilerek mahfuzen Selânik'e g ö t ü r ü l m ü ş ; aynı
gün a k ş a m Ezan okunurken Alatini adında bir Rum'dan satın alınan Aİatinj köş-
kü'ne hapsedilmiştir.

Sultan Harnid'e hâl'ini tebliğ edecek Ayan ve Meb'usan Hey'eti'nin seçiminde


İttihatçılar, Türk Târih'nin hiç bir zaman unutmayacağı ve d â i m a nefret ve lanet­
le yâd edeceği bir şenaat işlemişlerdir.

Seçilen Hey'et, Âyan'dan Ermeni Aram, Bahriye Feriki Arif H i k m e t l e Selanik


M e b u s u Yahudi Karasu, Draç Meb'usu Arnavut Esâd Toptanî-den teşekkül ediyor­
du. Bunlardan Yahudi Karasu, T ü r k Düşmanlığı ile tanınmıştır. Sultan Hâmid'in
köleliğinden ve J a n d a r m a neferliğinden yetişme ve maalesef Abdülhamid tarafın*
d a n Paşalık rütbesine kadar yükseltilmiş Es'ad Toplâni, Efendisi Abdülhamid'den
sonra ekmeği ile yetiştiği Türkiye'ye de ihanet etmiş aşağılık bir hâin'di. Abdül-
hamid'in en kudretli zamanlarında bu Arnavud'un ve kendisi Kadar âdi oğlunun
İstanbul'da yapmadıkları alçaklık, yemedikleri herze k a l m a m ı ş ; Balkan Harbinde
İşkodra'da 30 Ocak 1912 günü İşkodra Müdâfî'i k a h r a m a n Hasan Rıza Paşa'yı öl­
dürtmüş ve İşkodra'yı Karadağlılara peşkeş çekmiştir. Arif Hikmet de Pâ-
dişah'ın kapısında yetişmiş ve onun yaverliğine k a d a r yükselmiştir. E r m e n i Aram
Efendi'nin Hey'ete katılması da h e r halde Sultan Hâmid'in E r m e n i İhlilâlleri'ni
bastırmış ve Anadolu'da bir E r m e n i s t a n k u r d u r m a m ı ş olmasının cezası olsa ge­
rek Otuz üç seneye yakın Hilâfet-i Islâmiyye Makamını işgal e t m i ş bir Türk
Hakanına, 1 e t v â gereğince hal'ini a n c a k bir Müslüman - Türk Hey'clinin
bildirmesi gerekirdi. İttihatçılar Târih'e bir leke olarak geçen bu hareketleriyle
Sultan H a m i d e değil, Türk Soyu'na, bu m ü b a r e k Soy'un muhteşem Târih'ine ha-
kaaret etmişlerdir. Bu nâmerdce, nebbaşca hareket. Devşirmelerin Genç Osman'a
yaptıklarından daha âdicedir (62).

Balkan Harbi'nin bitimine doğru, Selânik'in düşmesine bir kaç gür. kala Hükü­
metçe İstanbul'a getirilmesine k a r a r verilip bu işe Mülkiye '544/1310 (1894)1 Mezun­
larından Damat Mehmcd Şerit (Çavdaroğlu, Paşa) m e m u r ediJmişdi. Rahmetli Se­
mih M ü m t a z bu kısmı şöyle a n l a t m a k l a d ı r (63).

" D a m a t Mehmed Şerif Paşa Balkan Harbi sırasında Abdülhamid'i Selânik'den


İstanbula getirmeye m e ' m u r edilmiş; Selâniğe giderek keyfiyeti Hâkaan-ı Sâbık'a
a n l a t m ı ş ; "Yunan Donanmasının Selâniği b o m b a r d u m a n etmesi ihtimâli vardır;
h a t l a Yunan Askeri de kara'dan sekiz on saatlik mesafeye k a d a r gelmiştir" deme­
si üzerine Abdülhamid cevaben :

( 6 2 ) Bak. : İzahlı Osmanlı T â r i h i K r o n o l o j i s i ; İsmail H a m i D â n l ş m e n d ; İ s t a n b u l , 1955; 4. C, 284, 376, 439. sf.


(63) Bak. : Akşam Gazetesi; 24 - 2 - 1949; 4. sf., 4. st., " E v v e l Zaman İ ç i n d e " , Semih Mümtaz S.

271
— Bir kere Bursa'ya git, dediler; kat'iyyen gitmem dedim; kuvve-i cebriye ile
dahi çıkamayacağımı söyledim. Çekildik, burada oturuyoruz- Uğradığım felâket
bana yetişir; şimdi de hokka gibi oradan oraya gitmekte ne mânâ var? Amma şim­
di Düşman bombarduman edecekmiş; ne yapayım? Kaderim ne ise onu görürüm;
Selanik'te bu kadar ehl-i İslâm ve okadar halk var. Onların başına ne gelirse ba­
na da gelir. Ben de bir silâh alır, askerle birlikte müdâfaa'da bulunurum; ölürsem
şehid olurum. İstanbul'da tehiike yok mudur? Ben Bulgarları iyi bilirim; hedefle­
ri İstanbuldur", demiştir " Yukarı kısımlarda anlattığımız gibi bir Alman Hü­
c u m b o t u ile İstanbul'a getirilip Beylerbeyi Saray'ına kapatılmıştır. B u n a göre Sul­
tan H a m i d 3 yıl, 6 ay, 3 gün Selânik'de kalmıştır.

Burada o t u r m a k t a iken de Birinci Cihan Harbi başladı. İ t t i h a t ç ı l a r bir ted­


bir olarak Sultan Reşad'ı, Hazineyi ve bu a r a d a Abdülhamid'i Eskişehir'e gönder­
mek istemişlerdi.
Rahmetli ve Muhterem Ali Fuad Türkgeldi, bu olay'ı da şöyle a n l a t m a k t a d ı r (64):

"...-.. (I.) Cihan Harbi başlarında İngiliz ve Fransızlar — Çanakkale — Boğazı­


nı şiddetle bombarduman etmeye devam eylediklerinden ve bu iki Devlet-i Rah-
riyye'nin kuvvetine zâten kâfi derecede müstahkem bulunmayan Boğaz İstihkâ-
mâtının mukavemet edebileceği ümid olunmadığından Hükümet'in muvakkaten İs­
tanbul'dan Eskişehir'e nakli takarrür ve Zât-ı Şahanede hân ü nâhâh ( i s t e r iste­
mez) muvafakat etti. Mefruşat Müdiri Hacı Akif Bey, Eskişehir'e î'zam olunarak
orada Pâdişâh ve maiyyeti için ayrı ayrı haneler tedârik olundu. Haztne-i Hümâ-
> unun kıynıetî ir eşyası da sandıklar derûnuna konularak ihtiyaten Konya'ya
gönderildi..., Hâkan-ı Sâbık'ı (2. Abdülhamid'i) İstanbul'da yalnız bırakmak
istemediklerinden o da birlikte götürülecekti. Sultan Reşad, Başmâbeynci Tevfik
Bey'i Beylerbeyi Sarayına izam ve müşarünileyhin hazırlanması için haber gön­
derdi. Kendisi, (Abdülhamid) azimet etmek istemeyip "Zât-ı Şâhâne'nin dahi İstan­
bul'dan mufarekat etmeanesinl tavsiye ve bir kerre İstanbul'dan çıkacak olursa
bir daha avdet edemeyeceğini" ihtar etmiş ve "Benim zamanımda da Rusya Mu­
harebesi —1876— esnasında Vükelâ, Hükümet'in Gelibolu'ya nakline karar vermiş­
lerdi. İhtiyar bir Nâmık Paça — Mâbeynci Tevfik Beyin dedesi — vardı; onu gön­
dererek bu kararlarını bana bildirdiler. Ben de bir temenna ederek" Buyurun gi­
din; br,n şuradan şuraya gitmem" diye suret-i kat'iyyede muhalefet gösterdim" de­
miştir.-...."

Böylelikle Beylerbeyi Sarayında kalmış ve 10 Şubat 1918 Pazar günü öğleden


sonra saat 15*de 75 yıl, 9 ay, 13 gün yaşadıktan sonra Hakk'ın r a h m e t i n e kavuş­
muş ve Cenazesi Topk&pı Saray'ına nakledilerek teçhiz ve tekfîn'i o r a d a yapılmış;
11 Şubat 1918 Pazartesi günü büyük bir resmî Cenaze Töreni ile Dedesi Sultan
Mahmud'un yanına definedilmiştir (65).

(64) Bak. : Görüp İ ş i t t i k l e r i m ; Ali Fuad T ü r k g e l d i ; 2. Basılış; Ankara, 1 9 5 1 ; 117. sf.


(65) Bak. : İzahlı Osmanlı Târihi K r o n o l o j i s i ; İsm&il Hami D â n i s m e n d ; İ s t a n b u l , 1955; 4. C, 284, 376, 378. 439. sf.

272
İCRAATININ KÖTÜYE Yukardanberi anlatageldiğimiz hayat hikayesiyle, Ab-
GİTMESİNDE SÜBJEKTİF dülhamid'in Taht'a çıkar çıkmaz başladığı çok ohım-
S E B E P L E R l u icraatı'nı bir süre sonra olumsuz şekle çevirme­
sinin, h ü r düşünceyi, kişi haklarını o r t a d a n kaldırmaya çalışmasının, d e m o k r a t i k
idare sistemi yerine otuz yıl ülkeyi monârşik bir sistemle idare etmesinin s ü b ­
j e k t i f s e b e b i ' ni açıklamış olduk, .kanaatındayım.

Sultan Mecid'ln " K u r u n t u l u Oğlum" dediği İkinci Abdülhamid'in herkesçe


bilinen müzmin vehm'iyle vesvesesinden Memleket'in de kendisinin de büyük za­
r a r l a r gördüğü m u h a k k a k t ı r . İcraâtı'nın iyi başlayıp k ö t ü ' ye götürülme-
sindeki birinci v e s ü b j e k t i f sebep b u d u r . İkinci sebebe gelince:

Târih'in her devrinde v e bugün, i k t i d a r * ]


OBJEKTİF elinde b u l u n d u r a n topluluk veya şahısların tek
SEBEPa m a c ı b u kudreti kendi düşünce v e prensip­
lerine göre devam ettirmek, ellerinden k a ç ı r m a m a k olagelmiştir. Bu değişmez
s o s y a l k a n u n , i n s a n l ı k t â r i h i ile başlamış; b u Târih'in
son g ü n ü n e k a d a r devam edecektir. B u sebepledir ki, elde b u l u n a n i k t i d a r ,
o t o r i t e veya s u 1 t a ' yi z a a f a uğratıp o elden almaya çalışan h e r top­
luluğa, her şahsa, h e r fikre v e h e r harekete karşı i k t i d a r s a h i b i
veya s â h i b 1 e r i ' nin amansız d ü ş m a n olacağı, bunları h e r çâreye baş
vurup yok etmeye, s i n d i r m e y e veya t e s i r s i z bırakmaya bütün
i m k â n ve gücü ile çalışacağı tabiîdir. Bu hal ,dün böyle i d i ; bu g ü n böyle'dir;
yarın- da böyle olacaktır. O l a y l a r a ıbu tarafsız a ç ı ' dan bakılırsa Abdülha­
mid'in h ü r düşünce'ye d ü ş m a n oluşunu, kişi haklarını kısıtlamasını, d e m o k r a t i k
nizâmı kaldırışım o l a ğ a n kabul etmek gerekir.

Eğitim ve öğretim'e önem verilip ilerlemeyi d u r d u r a n e n g e 1 ' 1er orta­


d a n kalkmaya başlayınca, h ü r d ü ş ü n c e zaman faktörü içinde kendi­
sini göstermeye başlamış; bu gelişme İstibdad'ı haklı olarak kuşkuya düşürmüş­
tür. Çünkü h ü r d ü ş ü n c e g ü n e ş i istibdad yarasası'nı d â i m a ür­
kütür. Istibdad, yaşama gücünü dâima m â n e v i karanlık'da bulmuş­
t u r ; bu kaynak'dan beslenegelmiştir.
Baskı başlayınca, fizikososyal k a n u n l a r gereğince d i r e n m e a r t a r ; d i r e n m e ar­
tınca baskı fazlalaşır; sonunda Millet hayatını k o r u m a gerçeği'nin savunucusu han­
g i taraf ise i l â h i a d a l e t onun yanında, onun lehine tecelli eder.

B u esasları M e k t e b - i M ü l k i y y e T â r i h i ' nin b u döne-


m'ine de uygularsak sonuç hiç değişmez, aynidir.

Pek m u h t e r e m Hocam Profesör Zeki Mes'ud Alsan, bu ciheti gayet veciz şekil­
de şöyle izah ediyor:

".... Mülkiye Mektebi, Devlet mekanizmasını iyi işletecek u n s u r l a r yetiştirmek


m a k s a d ı ile k u r u l m u ş t u r . Devlet mekanizması mefhumu, şahsa ve z a m a n a göre

273
değişen bir a n l a m taşıdığına göre b u n u n üzerinde belki ayrı ayrı d ü ş ü n e n l e r bu­
lunabilirdi. Devlet nedir? İyi m e m u r kimdir? Bunlar hakkında, Mektebin te'sis olun­
duğu târihten sonra m u h i t t e hâsıl olan düşünce değişiklikleri belki Mekteb üzerin­
de de te'sir yapabilirdi. Fakat bir defa t o h u m atılmış, meş'ale yakılmıştı. Hava
şartları belki başkaldırmağa çalışan filizi zedeleyebilirdi. Muhalif cereyıanlar yük­
selen alevi üfleyip s ö n d ü r m e ğ e teşebbüs edebilirdi. Fakat filiz T ü r k gençliği, alev
de onun İdeali idi. Kırılan filiz yerine başkası s ü r e r d i ; sönen bir ocak yerine baş­
kası tutuşurdu-.." (66).
Nitekim böyle oldu. İstibdad devrinde yetişip â m m e hizmetlerinde en önemli
mevkileri şereüle işgal eden Mülkiyeliler, »erek bu karanlık günlerde, gerek Büyük
T ü r k İnkılâbının başarılması sırasında îfâ ettikleri görevler ve diktikleri hizmet
anıtları ite bu iddiamıza en yeterli belgeleri vermişlerdir ki, bu cilıeti Târihimiz
övünerek anacaktır.

Yukardan beri devam edegelen açıklamalarla bu bölüm'ü de t a m a m l a m ı ş olu­


yoruz.

1890 (1306 R. ) Alman Kararlar, yeniden düzenlenen T ü z ü k


ve Yönetmelik ve Program titizlikle
S O N R A S I uygulanmaya başlayınca, B â b - ı Âlî, Pâdi-
şâh'ın Mülkiye hakkındaki vesvese ve endişelerinin giderilmesi için M â b e y -
n ' e yazdığı t e z k i r e ile " s a d â k a t şiarlarına muhalif h a r e k e t eden
muallim ve ş â k i r d â n ' m i b r e t e n İ ' i s - s a i r î n (başkasına da ibret
olması için) şiddetle te'dib edilecekleri " te'minatın-ı veriyordu.
Bu ş a r t l a r içinde Mülkiye 1890 Ders yıh'nı da t a m a m l a d ı .

Yeni tedbirler alındığı için bu yılın "Diploma Tevzi


1890 DİPLOMA Merasimi" diğerlerine nazaran daha parlak şekilde
DAĞITIM TÖRENİ yapıldı. B a s ı n d a bugün için uzun yazılar çıktı (67):

" M e k t e b-i M ü l k i y e ' nin D i p l o m a ,


M ü k â f a t D a ğ ı t ı m T ö r e n i

Pâdişâhımız sayesinde Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'nin diploma ve mükâfat


dağıtım töreni dün'kü gün (25 Ağustos 1890) fevkalâde suret'de yapılmıştır.

Okul Kapısı önünde polislerle Belediye Zabıta M e m u r l a r ı ve bir b ö l ü k asker


i h t i r a m kıt'ası olarak yer almışlardı. Bahçe'ye davetlilerin güneş'den k o r u n m a s ı için
çadırlar k o n m u ş ; Bakanlar (.Vükelâ) ile Devlet büyüklerinin oturacağı özel yere
Pâdişah'ın amblemi "Tuğra-i Garra-i Hazret-i T a c d â r i " ile " P â d i ş a h ' ı m çok yaşa!...''
ve "Rütbet'ül - ilmi a T e r - r ü t e b — ilmin rütbesi en yüksek rütbedir." ve " E ş • şe­
refti b'il - edebi lâ b'in - neseb = şeref, soy'Ia değil edeb'le kazanılır." döviz'le-

(66) Bak. ; Mustafa'nın R o m a n ı ; Zeki Mes'ut A l s a n ; Ahmed Hâlit K i t a b e v i ; 1943; 121. sf.
( 6 7 ) Bak. : Z u h u r , Günlük Gazele; 26 Ağustos 1890 (= 10 M u h a r r e m 1308/14 Ağustos 1306); N u . 162; 1. sf., 4. st.

274
rinl taşıyan l e v h a l a r ile i m t i y a z , o s m a n î , m e c i d î ve şef­
k a t nişanları v e tablolar asılmıştı.

Bahçe'nin diğer yönlerinin, özellikle (peçeli) M ü s l ü m a n Kadın Davetlilere ay­


rılan yer görülmeye değer (nazar-rübâ) bir d u r u m d a idi.
(Öğleden s o n m ) saat altıbuçuk (13.30) sıralarında Tören'e başlandı. Tören'de
S a d r â z a m Kâmil, Dâhiliye N â z ı n Münir, Maârif N â z ı n Münif P a ş a l a r ; MıareşaT-
l a r d a n ( M ü ş î r â n d a n ) Eşref ve Merkez K o m u t a n ı Arif Paşalar; R ü s u m a t Eminî
( G ü m r ü k l e r Genel M ü d ü r ü ) H a s a n Fehmi Paşa, Teşrifâti-i Dîvân-ı H ü m a y u n (Pro­
tokol Genel Md.) F e r r u h (Mülkiye Mezunu), Mektubî-i Sadr-ı Âli (Sadrazamlık
Yazı İşleri Genel Müdürü) Mehmed Ali, İntihâb-ı Memurin Komisyonu Reisi (Per­
sonel Dâiresi Başkanı) Abdünnâfi, Divân-ı Muhasebat (Sayıştay) Reisi Zühdi, Şu-
rây-ı Devlet (Danıştay) Başkâtibi (Genel Sekreteri) Ahmed İzzeddin, Meclis-i Mâ­
liye Â'zâsından Süleyman Sûdî, Meelis-i Maârif Reisi Haydar, Şûrây-ı Devlet Â'zâsın-
d a n Sâhib, Divân-ı Muhasebat A'zâsmdan Cemâl, Sadâret ( B a ş b a k a n ü k ) M ü s t e ş a n
Abdullah, Dâhiliye Mektubî Kalemi (Özel Kalem) Serhalîfesi Sâdık, Adlîye Nezâreti
Umur-i Hukukiyye ( H u k u k İşleri Genel) Müdürü Sami Beyefendi ve Efendilerle
Mülkiye Öğretmenleri ve Öğrenicilerin Ana, Baba ve Velîleri hazır bulunuyorlar­
dı.
Pâdişâhımız, Mülkiye Mektebi hakkındaki iyi görüş ve d ü ş ü n ü ş ü n ü n gerçek
bir delili olmak üzere Mâbeyn Başkâtibi (Saray Genel Sekreteri) Süreyya Paşa ile
mükâfat'ıa hak kazanmış me'zun ve öğrenicilere a r m a ğ a n edilmek üzere hediyeler­
le birlikte Mülkiye Mektebi Öğretmen ve Öğrenicilerine s e l â m l a n n ı göndermiştir.
Tören'e Okul Müdürü A b d u r r a h m a n (Şeref) Efendi'nin okuduğu N u t u k -
la b a ş l a n d ı :

N U T U K

Pâdişâhumz'ın himâyesi altında bulunan Mülkiye öğrenicilerinin bu gün on


üçüncü defa diploma Töreni yapılıyor.

Bu yıl, yapılan genel sınavlar s o n u c u n d a yatılı olarak Okul'da b u l u n a n üç yüz


kırk bir öğrtmicimizden yüz kırk altı'sı doğruca sınıflarını geçmiş, yetmiş üç'ü sı­
nıfta kalmış, yirmi bir'i iki yıl üst üste sınıfta kaldıkları için Okul'dan ç ı k a n t m ı ş ;
ikm MV kalan yüzbir'i de sınıflarını geçmişlerdir.

Son sınıf öğrenicilerinden otuz sekiz'ine diplomaları veriliyor. Bu otuzsekiz


me'zun öğrenim süresince bizi m e m n u n ettikleri gibi, ilerde emirlerinde çalışacak­
tan âmirlerini de m e m n u n edeceklerinden u m u t l u y u m .

Mektebin muazzam kurucusu, m u h t e ş e m hâmisi büyük Pâdişâhımızın öteden-


beri esirgemedikleri ve karşılığını beklemedikleri illifatlanna, selâmlarına ve ci-
handeğerindeki teşviklerine bu gün biz yöneticiler, öğreticiler ve öğreniciler yine
kavuştuk. B ü t ü n öğretim k u r u m l a r ı n a da şâmil olan ve benzeri b u l u n m a y a n bu
iltifat ve i h t i m a m ı n sahibi ve her çeşit medenî ilerlemeyi ilim ve bilimden bekle-

275
yen, maârifperver böyle bir şefkatli ve gayretli Pâdişah'a sâhib oldukları için
Osmanlıları (Türkleri) b ü t ü n d ü n y a k ı s k a n m a k t a d ı r .

Pâdişâhımı/, sayesinde Mekteb'in mâli sıkıntısı giderilmiş, Öğretim araçların­


daki noksanlarımız t a m a m l a n m ı ş t ı r . Tek ü z ü n t ü m ü z m e z u n l a r ı m ı z d a n pek çoğu­
n u n iş bulamayıp açıkta dolaşmalarıdır ki, b u n u n da, Mülkiye'ye d â i m a yardım­
larını esirgememiş Devlet Büyüklerimiz tarafından kısa z a m a n d a çözümleneceğine
şüphemiz yoktur.

Öğretim ve eğitimin medenî memleketlerde kaydettiği önemli gelişmeler göz-


önüne alınarak, biz öğreticilere e m â n e t edilmiş eğitim ve öğretim gibi çok ağır ve
sorumluluk taşıyan yüke, sabır ve ciddî bir d a y a n m a ile sırt veriyoruz. Eğitimle­
ri elimize teslim edilen Memleket Gençliğinin zihin tarlalarına yeni ve faydalı bi­
limlerin tohumlarını a t a r a k onları geliştirecek surette fikirlerine kuvvet ve ferah­
lık veriyoruz. Ahlâkî eğitimi, fikrî eğitimin d â i m a ü s t ü n d e t u t u p her sınıf öğreni-
cimizin, m i l ü ahlâkı kuvvetlendirecek, din kurallarının ve bilgisinin inceliğini kav­
rayacak, derinliğine inecek ve vatandaşlarına ve b ü t ü n insanlığa sevgi duyacak ve
Devlet'e sadıkane hizmet edip k a n u n l a r ı n emrine kayıtsız şartsız itaat edecek ve
me'muriyet görevlerini çok iyi şekilde yaptıracak duyguların kalblerinde yer al­
m a s ı n a b ü t ü n gücümüzle çalışıyoruz.

Dünya ve âhiret feyz kaynağının ilim olduğunu ve Devlet me'muru için


bu feyzlerle birlikte Padişahın d u â ve teveccühüne kavuşmanın en kuvvetli vası­
tası bulunduğunu öğrenicilerimize iyice anlatabildiğimiz ve kendi hareketlerimizle
de buna örnek olabildiğimiz inancındayız. Öğrenicilerimizi taltif e t m e k içüı Töre­
nimize o n a r veren Sayın Sadrâzanı'a, Vükelâya ve Devlet E r k â n ı n a teşekkürleri­
mizi sunarız.

Tanrı, olgunluğun koruyucusu, ilerlemenin kaynağı olan Pâdişâhımızı kıyame­


te k a d a r S a l t a n a t ı m d a d â i m eylesin; Kendisi sayesinde ulaştığımız b u g ü n gibi
d a h a nice m u t l u günler görerek kendisine bağlı olanları böylelikle b a h t i y a r et­
sin, amin.....
Bu n u t u k ' d a n sonra mezunlara diplomaları ve Pâdişah'ın a r m a ğ a n l a r ı dağıtıl­
m ı ş ; daha sonra da, bu yıl Mül'kiye'yi Birincilikle bitiren Mehmed Said '.311/1306
(1890)J Efendi aşağıdaki konuşmayı yapmıştır:

" T a h t ' a çıkışı Osmanlı Devleti için bir yenilik ve yükselme devri olan Pâdi­
şâhımızın himayesindeki Mülkiye Mektebini bitirip bugün T a n n ' n ı n lutfu olarak
diplomalarımızı aldık.

Küçük yaşımızdan haşlayarak bu günkü gençlik günümüze k a d a r s ü r e n ve Pâ­


dişâhımızın hizmetinde bulunabilmek amacımızı teşkil eden ü l k ü m ü z ü n okul kıs­
mı t a m a m l a n d ı . İyi hizmet ve bağlılık emellerimizin hedef kapılarının açıldığı bu
m u t l u g ü n ü n hayat kitabımızın en m u t l u sayfasını teski! edeceğine asla şüphe­
miz yoktur.

276
Devlet ve Milleti kalkındırmak, refaha k a v u ş t u r m a k , ihsanda bulunmak ve
m e r h a m e t l i olmak hususlarında ün'ü cihanı t u t m u ş olan ve hakkımızda h e r gün
çeşitli şekildeki iyilikleri ve lütuflanyla kalblerimizin en küçük köşelerine k a d a r
kendisine minnet hisleri ile dolu olarak bağlandığımız Cihan'ın gururu, Osmanlı­
ların civ;**ımerd Velinimeti Pâdişâhımıza olan m i n n e t ve ş ü k r a n borçlarımızı, onun
u ğ r u n d a fedâkârane hizmet ederek ödemeye çalışacağız. Bu fedâkârlığı göstermek
için çok bekletilmememizi ü m i d ve istirham ederiz.
Bir iki yıldan beri, bizden önceki m e ' z u n l a n n (iş bulamayup boşda gezer) halle­
ri, gerçi Okul'da ders çalışırken gayret ve çabalarımıza te'sir e t m e m i ş ve Padişa­
hımızın zaman zaman çıkardığı İrâdeler azmimizi ve hevesimizi a r t ı r m ı ş ise de
Okul'dan ayrıldığımızda bunları bulamayacağımız için, keder ve u m u t s u z l u k bizi de
saracaktır. Bununla beraber, Devlet m e m u r l a r ı için sabır ve beklemeyi itiyat
edinmenin şart olduğunu da bilmiyor değiliz.
Öğrenim için çaba gösteren, bizleri taltif etmek için bu m u t l u g ü n ü m ü z ü onur­
landıran Sayın Sadrâzam'a, diğer Bakanlara ve Devlet büyüklerine ve saygı de­
ğer davetlilerimize teşekkürlerimizi sunarız.
Öğrenim y a p m a k t a oldukları için geride bıraktığımız arkadaşlarımıza veda
eyleyerek başarılarım dileriz. Bu ilim yuvasanda b u l u n d u ğ u m u z sürece öğrenim ve
eğitimimiz h u s u s u n d a olağanüstü gayret ve itinalarını gördüğümüz şefkatli Mü­
d ü r ü m ü z ve Sayın Öğretmenlerimize de teşekkürlerimizi bildiririz.
Tanrı Pâdişâhımızın ümriînü uzun kılsın.... Pâdişâhım çok y a ş a !

(Bundan sonra) Yüksek ve i'dâdi Kısım'larda derece alarak sınıflarım geçen­


lere a r m a ğ a n l a r ı dağıtıldı; daha s o m u Maârif N â z ı n Münif Paşa aşağıdaki n u t k ' u
okudu :
Bilgi sahiplerinin çok iyi bildiği gibi, s o s y a l t o p l u m bir Mec­
lis'e benzer; gençlik devresini t a m a m l a y a n l a r bu Meclis'e girerler. Her kes (genç­
liğinde elde ettiklerine göre) bu Meclis'e lâyık olacak ve o r a d a meslek ve kaabili-
yetleri derecesinde kendilerine düşen görevleri ve hizmetleri yapabilecek şekilde
hazırlanacaktır. Bir memleketin yükselmesi, halkının refah ve yaşama g ü c ü n ü n lart-
ması, hükümetlerinin kuvvet, kudret ve i'tibârının sağlamlaşması bu hazırlığın
derecesiyle doğru orantılıdır. Gerçekden, hepimizin selâmet ve saadeti, hayr'ı ve
şerri, hak ve bâtılı, doğruluk ve eğriliği, helâi ve h a r a m ı , güzelliği ve çirkinliği
ayırt etmede en büyük vâsıta olan bilgimize ve bu bilgiye göre h a r e k e t etmemize
bağlıdır. Çok eski z a m a n l a r d a n beri b ü t ü n medenî memleketler devletleri'nin top­
lum eğitimi üzerinde, malî güçleri ne olursa olsun, titizlikle d u r m a l a r ı n ı n , eğitim
işini m e c b u r i h a t t â parasız hâle getirmelerinin sebebini b u r a d a a r a m a k gerekir.

Pâdişâhımız T a h t a çıkışından beri, Millet ve Memleketin ayakta kalışının tek


şartı olan bu h u s u s a büyük ö n e m v e r m i ş ; hiç bir z a m a n göz önünden uzaklaştır-
m a m ı ş t ı r . İşte, özellikle ö n e m verip himayesine aldığı Mülkiye Mektebi b u n u n en
güzel örneğidir. Mülkiye her yıl, Memleketin ihtiyacı için pek çok öğrenici yetiştir­
diği gibi bu yd da kırk'a yakın me'zun vermiştir. Bu me'zunlar, ellerindeki kıymetH

277
bilimleri öğrendiklerini isbat eden diplomaları ile kısa z a m a n sonra y u k a r d a belirtti­
ğim Toplum Meclisi'ne girecekler ve Tanrı'nın yardımı île büyük h i z m e t l e r ede­
ceklerdir. Bunların doğuştan istîdadlarını bilim ve ahlâk kuralları ile süsleyen
Öğretmenleri ve yöneticileri bu çok şerefli hizmetle kıvanç duyacakları gibi ken­
dileri de aldıkları bilgi n u r u n u n yardımı ve rehberliği ile Memlekete ve Pâdişa
hımıza sadıkaane ve bağlılıkla hizmet ettikleri zaman h a y a t l a r ı m n en b ü y ü k guru­
runu duyacaklardır.
Tanrı Pâdişâhımızın ö m r ü n ü uzam, biz b e n d e g â n l a r m m da böyle nice hayırlı
işleri görerek m u t l u kılınmasını nâsib eylesin, âmin....

Bu Tören sırasında Bâb-ı Vâlây-ı Seraskerî'den (Millî S a v u n m a Bakanlığından)


gönderilen Askeri Bando, Hamidiye Marşı ile bâzı m a r ş l a r çalmış, TÖren'den son­
ra da davetliler d o n d u r m a ve limonata ile ağırlanmışlardır.

Bu sene (ikmalsiz geçerek) şahâdetnâme'ye kesb-i


istihkak eden ş â k i r d â n efendilerin esâmisi (adları)
(Okul) (Bitirme)
N u m a r a (sı) ESÂMİ ( a d l a r ı ) DERACAT (dereceleri)

277 Mehmed Said 1.


272 Osman Cevdet ( K a r a o s m a n k u n ) 2.
944 Ahmed Refik 3.
294 Temoleon (Agatopulos) 4.
972 Mehmed Refik 5.
943 İlyas Behçet 6.
293 Mehmed Hâlid (Elçioğltı) 7.
41 Mehmed İrfan 8.
167 İsmail Rıfkı 9.
1004 Leon Şahbaz 10.
63 Ahmed Mâcid (Gören) 11.
144 Maksud Nişan 12.
266 Abdülhalim 13.
946 Mehmed Kâmil 14.
945 Ahmed Tevfik (Türegün) 15.
296 Ahmed M u h t a r 16.
35 Mehmed Bahâeddin (Tavat) 17.
955 İ s k e n d e r Astvazaduryan ( S a r m a n ) 18.
183 Mustafa Kâzım 19.
1002 Hasan Râif 20.
950 Ahmed Kâzım 21.
156 Mehmed Alâeddin 22.
963 Ahmed Edip 23.
973 Mehmed Refik ( D u r m a z ) 24.

278
722 Mehmed Tevfik 25.
1003 Vahan Beşir 26.
542 Mehmed Fâîk 27.
949 Agop Mıgırdıç Kalfayan 28.
50 Hüseyin Şükrü 29.
22 Ahmed Müfîd ( S a n e r ) 30.
281 Mustafa Hilmi 31.
948 Mehmed Ali 32.
33 Ahmed Zihnî 33.
267 E b û b e k i r Mehmed Şevket 34.
51 Mehmed Hayri 35.
628 K i r k o r Mısırlıyan 36.
252 İ b r a h i m Sami 37.
687 Ö m e r Âsaf 38.

31 Ağustos 1891 (= 8 Safer 1309) Cumartesi günü 1890 - 1891 Ders yılı başladı
(68). Bu a r a d a yatılı öğreniciler için m u t a t yiyecek, giyeeck maddeleri eksiltmesi
yapıldı. Bu günkü sosyal ve ekonomik ş a r t l a r karşısında ilginç görülen bu ek­
s i l t m e hakkındaki i'lânı d a buraya geçirmeyi .uygun b u l d u m (69):
"Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne Talebesi için ittihaz olunan n u m u n e l e r i veçhile
Biti Üçyüz Yedi Senesi Eylül ihtidasından (başlangıcından) Binüçyüz Se­
kiz Senesi Ağustos gayesine (sonuna) kadar i'mâl ve mubayaasına lüzum
görülen Elbise ve Kaput ve K u n d u r a ile üçbin beşyüz Kıyye (okka) rugân-ı sâde
(sâde yağ) ve Üçyüz elli Kıyye Kahve ve yetmiş çuval şeker on çuval Sabun ve
İkiyüz zenbil reşid pirincinin Sah ve Cumartesi günleri m ü n â k a ş a l a r ı (Eksiltme­
leri) bü'icra, rugan-ı sâde, kahve ve Şeker ve sabun, pirincin şehr-i mezkûrun
(Eylül ayının) On Birinci Çarşamba ve Elbise ve Kaput, K u n d u r a n ı n On dördüncü
Cumartesi günleri karar-ı kafileri verilerek ertesi günleri dahî nizâmı veçhile yüz­
de beş tenzilat kabul olunacağından î'nual ve i'tâsına tâlib olanların te'minat ak-
calarile beraber Mekteb-i Mezkûr idaresine m ü r a c a a t eylemeleri "

M Ü L K İ Y E ' DE Padişah, aynı zamanda Halife-i Müslim'in olduğundan


M E V L Ü D Vekilliğini ifâ ettiği Hazret-i Muhammcd'in her
OKUTTURULMASI " V e l â d e t - i N e b e v î = Doğum günün­
d e " Mevlûd o k u t m a s ı Halifelik görevleri arasında idi. Abdülhamid, T a h t ' a çıktı­
ğından beri b u M e v l û d ' lan Mülkiye'de okutmayı âdet edinmişti. O gün,
Akşam Yemeğine Devlet ricali ve m u t e b e r kimseler, masrafları Pâdişâhça karşı­
lanmak üzere davet edilir; Ziyâfet'den sonra Akşam Namazında "huffaz-ı hoş

( 6 8 ) Bak. : Takvtm-i V e k a a y i ; 4. Cafer 1309/27 Ağustos 1307; S a l ı ; N u . 7 2 ; 2. sf. 1. st.

(69) Bak. : Takvim-i V e k a a y i ; 10 Safer 1309/2 Eylül 1307, Pazartesi, N u . 77, 4. sf., 3. st.

279
elhan = güzel sesli hafızlar" tarafından Mevlûd ve Kûr'ân-ı Kerim o k u n u r ; şerbetler
dağıtılırdı. 1891 yılı Mevlûd'i de bu esaslarda 30/31 Ekim 1891 (= 25 Rebi ül-Ev-
vel 1309) Perşembe Akşamı o k u t t u i ' u l m u ş t u r (70).

Abdülhamid Hân'ın h e r şeye rağmen Mülkiye Mezun-


PÂDİŞÂHIN MÜLKİYE larına olan güveninin derecesini, aşağıya aldığım ve
MEZUNLARINA GÜVENİ Mabeyn'den doğruca Bâb-ı Âlî'ye yazılan Tezkire'deki
l r â d e ' si ile daha açık şekilde öğrenmekteyiz:

" YILDIZ SARAYI HÜMÂYÛNU


BAŞ KİTABET DÂİRESİ

Bulundukları mc'muriyetlerde tahakkuk eden su'i (ıkötü) hallerine mebni (da­


y a n ı l a r a k ) azl edilmiş olan Hâmid Efendi ile Mehnıed Rlfat Bey'in İntihâb-ı Me­
murin Komisyonunca ahiren Eleşkirt ve Diyadin Kazaları Kaymakamlıklarına ta'-
yin edildikleri vâsıl-ı sem'-i Alî-i Hazret-i Padişahı (Pâdişah'ca öğrenilmiş) olmuş
olup halbuki Ermeni Fesadı (1890'da Doğu illerimizde bastırılan E r m e n i İhtilâli)
sebebiyle ehemmiyeti tezayüd eden (önemi a r t a n ) zikr olunan kazalar île emsali
mühim yerlere sui-ahvâl ile müştehir kesânın ( k ö t ü halleriyle ün almış kimselerin)
ta'yini muvafık-ı hikmet-i hükümet otamıyacağuıdan mezkûr Kazalar Kaymakam­
lıklarına Mekteb-i Mülkiyye-i Şahaneden neş'et edüp ehliyet ve iktidarları ve hüsn-i
ahlâk ve meslekleri mucerreb ve müsellem olan efendilerin tâ'yinleriyle beraber
ba'demâ dahî bu usûle riâyet kılınması şerefsâdır olan emr ü İrâde-i Seniyye-i
Hazret-i Pâdişâhı îcab-ı cehlinden bulunmuş olmağla olbâbda emr ü ferman Haz­
ret-i Veliyyülemr'indir. 15 Zilhicce 308 ve 9 Temmuz 307 (= 22 Temmuz 1891)

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyâri


Bende
Tahsin ( P a ş a )

(70) Bak. : Takvim-i Vekaayi; 27 Rebi ül-Evvel 1309/19 Teşrm-Sâni ]307; Pazartesi; Nu. 117; 1. sf., 4. st.

280
MÜLKİYEMİ MAİYYET Maiyyet memurlukları kademesi kurulalıdan ben,
MEMURLARI'NIN Mülkiye Mezunlarından kaymakam olacaklar için,
KAYMAKAMLIKLARA
önce valilik veya mutasarrıflıklar emrinde bir
TA'YİN EDİLMELERİ
yıl staj yapıp iyi sicil aldıktan sonra açılacak kaymakamlıklara a t a n m a k üzere
İstanbul'a dönüp beklemeleri usulü uygulanıyordu. Bu hal, h e m zaman,
p a r a kaybına yol açıyor; hem de kaymakam adaylarının morallerini bozuyordu.
Bu uygunsuz d u r u m u önlemek için Bâb-ı Âlî'ce kesin bir k a r a r alındı (71):

T E B L İ G A T

Mekteb-i Mülkîyyc-i Şahane me'zunlarmdan olanların vülât-ı i'zam (Valiler)


maiyyetIerinde birer sene istihdamları hakkındaki Usul-i İdâre-i Mülkiyye'nin tat­
bikatı hususunda kesb-i vukuf ve m a l u m a t etmeleri maksadına m ü s t e n i d bu müd­
detin hitamında kendilerinin açıkta bırakılmayıp ma'lumat-ı müktesebelerinden
istifâde olunması dahî muktezi olduğu halde ekseri m a h a ü e r c e açılan kaza kayma­
kamlıklarına ya mülâzimîn-i sâireden veyahut diğer kaza k a y m a k a m l a r ı n d a n biri­
nin tâ'yini inha o l u n m a k t a olup bu ise (Mülkiye) Mekteb'(in) den çıkıp da vilâ­
yetlerde (ımaiyyet m e m u r u olarak) çalışmış olanların kanunî müddetlerini tamam­
ladıktan sonra tekrar İstanbul'a avdetle memuriyet'e (kaymakamlığa) ta'ylnini
bekleyerek vakit kaybetmelerini mucip olmasına binâen, b u n d a n sonra vilâyât dâ-

( 7 1 ) Bak. : Takvim-i V e k a a y i ; 30 Safer 1309/12 Eylül 13C7; Nu. 8 6 ; 1. sf., 4. st.

281
hilinde açılacak kaymakamlıklara vilâyât emrindeki maiyyet memurlarının terci-
han inhası Dâhiliye Nezâretince icap eden vilâyet valilerine tebliğ olunmuştur."

18 Ağustos 1891'de Genel Sınavlar sona e r m i ş ve ay-


1891 DERS YILI S O N U ni gün Diploma Dağıtım Töreni yapılmıştır. Bu Tö-
DİPLOMA TÖRENİ r e n d e bulaman ve M ü l k i y e d e n mezun o l d u k t a n son­
ra serbest hayatı seçip ıMatbaacılığa başlayan r a h m e t l i Ahmed İhsan Tokgöz, yeni
yayımlamakta olduğu S e r v e t - i F ü n u n Dergisinde, intiıbâ'lannı
şöyle anlatıyor (72) :

"Vukuât-ı sârre'den (sevindirici o l a y l a r d a n ) olarak bu hafta Mekteb-i Mülkiy-


ye'nin tevzi-i mükâfat resmi icra olundu. Bani ve Hâmî-i Kemâlâtperver'inin dâi­
ma taht-ı inâyât-ı maalîgâyât'ında bulunan şu Dârüttâ'lim ( K u r u c u s u ve hâmisi
olan Pâdişâhımızın dâima yakın ilgilerine kavuşan bu bilgi yuvası) benim de tah-
siBgâhım olduğu, al'el-husus o Mektebin mahsulünden bulunduğum içün, aradan
altı sene geçtiği halde hâlâ Mektebim nazarı ile baktığım Mekteb-i Mülkiyye'ye
âid âsâr-ı muvaffakiyyet ve terakki, beni çok sevindirir.
Vakıa müddet-i fiahsiliyye'nin imrârına, hayâtın en tatlı ve gayretli zamanına
âahne-i mürur olan mekteb kadar insanın hafızasında latif hâtıralar bırakır şey
yoktur. Bu hâtıralardaki letafeti takdir öyle tâ'rifle istihsal edilecek muvaffakiy-
yâtdan değildir. Ancak rahle-i tahsil'de uzun müddcrt dirsek çürütmüş olanlar lâ-
yıkıyle anhyabilir. Onun içün Mekteb-î Mülkiyye'ye âid terakkiyât'ın kalbimde
uyandırdığı memnuniyet derecesini söylemekle anlatamam. Onu işin ehl'i bilir.
Sâye-i Umran-vâye-i Pâdişâhî'de müesses olan Mekteb-i feyz-mekseb-i Mül-
kiyye'nin bu sene on dördüncü defa olarak tevzi-i mükâfat resmi icra edilmiş,
Devlet ve Millete sâdıkaane arz-ı hizmet'e müheyya olıarak Yirmklokuz Efendi da­
ha şahâdetnâme'sini almıştır.
Ulûm-i hâzıra hakkında, miftah ( a n a h t a r ) makaammda olsun, istihsâl-i ma'-
lıimat etmiş olan yirmi dokuz bende-i Pâdişâhî'nin, Pâdişâh ve Vıatan'a sâdıkaane
arz-ı hizmet ve ifây-ı vazife etmesini inâyât-ı Rabbâniyye'den dilerim...."

Hükûmet'in Maiyyet Memurları hakkında aldığı yukarda bahsettiğim karan


derhal te'sirini göstermiş ve Mülkiye Mezunlarından üç kişi, 19 Ekim 1891'de üç
Vilâyet Maiyyet Memurluklarına atarımışLurdır (73):

"Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne Me'zunlarından olup Aydın ( İ z m i r ) , Selanik ve Kas­


tamonu Vilâyetleri Maîyyetinde bulunan Efendilerin, hadd-î nizamîleri hitâmında
maaş-ı muhassasları ile istihdam olunmak üzere yerlerine şimdiden mülâzemet
suretile Mekteb-i mezkûr me'zunlarından Mehmed Sâlih Efendinim Aydın, İbrahim
Sırn Beyin Selanik ve Refik Efendinin dahî Kastamonu Vilâyetleri Mıaiyyetine
Me'muriyetleri icra kılınmıştır."

( 7 2 ) Bak. : Servet-i F ü n û n ; Ahmed İ h s a n ; 1. Sene, N u . 2 3 ; 15 Ağustos 1307; 266. sf.


( 7 3 ) Bak. : Takvim-i V e k a a y i ; 16 Rebi ül-Âhir 1309/6 Teşrin-i Sâni 1307; N u . 133; 1. sf., 2. st.

282
1890'da Mülkiye'ye çok fazla öğrenicı alınd.ğından
İKİNCİ SINIFIN ŞUBELERE 1891 ders yılında İkinci Sınıf 80 kişi o l m u ş ; Öğretim
AYRILMASI bakımından sakıncalı görülen bu d u r u m u n düzeltil­
mesi için, Okul Müdürlüğünün teklifi Maârif Nezâreti'nce de uygun görülmüş
ve İkinci Sınıfın iki şube'ye aynLması h u s u s u n u Hiikûmet'e bildiren Tezkire'si,
incelenip karar'a bağlanması için Bâb-ı Âlî'ye Şûrây-ı Devlet'e hâvâle edilmiş;
incelenme sonucunda :

" ŞÛRÂY-I DEVLET


Dâhiliyye Dâiresi
Aded : 1865

Maârif Nezâretinden t a k d i m olunan Şûrây-ı Devlet'e havale buyrulan 16 Rebi'


üI-Âhir (1) 309 tarihli tezkire Dâhiliye Dâiresi'nde kıraat o l u n d u :
Mealinde, Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e İkinci Sınıf Talebesi, bu sene seksen'e
baliğ olduğu cihetle bizzarure iki şubeye taksimine lüzum görülüp, fakat sene-i
âtiyede mezkûr Sınıf Şâkirdânı bir şube ile iktifa o h ı n u r dereceye tenezzül eder
ise yine mevkuf t u t u l m a k üzere muallimlerine Üçyüzdört Senesi Bütçesinde mual­
limin m a â ş â t ı n a zammı teklif ve kabul o l u n a n otuzbin k u r u ş t a n şehri ikibin ku­
ruş m a a ş i'tâsı tensib olunduğundan bahs ile meblâğ-ı m e z k û r ' u n Sene-i Hâliye
Maârif Bütçesinin Birinci Fasıl ve Kısmının Otuzüçüncü Maddesinde Muallimin
Maâşâtı olarak m u r a k k a m olan Dörtyüz Yetmiş Dokuz Bin Kırk K u r u ş rneyânnv
d a k i sâlifüzzikr Otuzbin Kuruştan tesviyesi istizan o l u n m u ş ve mâruzzikr ikibin
k u r u ş m a â ş m i'tâsı Şâkirdânın tekessürü gibi sebep ve mecburiyyet-i vakıaya müb*
teni idüği siyak-ı iş'artian anlaşılmış olmağla bermucib-i istizan zikroluııan maaşın
i'tâsiyle mezkûr otuzbhı k u r u ş t a n tesviyesi h u s u s u n u n Nezâret-i müşârünileyhâ'ya
havalesi tezekkür kılcndı. E m r ü ferman Hazret-i Menlehülemr'indîr.
3 Cumad'al-ÜIâ (1) 309 ve 23 Teşrin-i Sânı (1) 307 (= 6 Kasım 1891)"
kararı verildi.
K a r a r Bâb-ı Ali'ce Mâbeyn'c sunulup 30 Ekim 1891 (= 27 Cumad' al-Ûlâ 1309)
Tarihli İ r â d e H a m i ş i ile onaylandı. Böylelikle 1891 - 1892 Ders yi»
h n d a İkinci Sınıf iki Şube olarak öğretime devam etti.

GİDERLERİN ARTISI 1891 yılında Ana Tüzük ve Ders P r o g r a m l a r ı n d a yu*


ve karda gördüğümüz değişikliklerin yapılması, tabiî ola-
BÜTÇEYE ZAM YAPILMASI rak yeni dersler için yeni öğretmenler tâyinini gerek­
tiriyor; öğretim süresinin de beş yıldan yedi yıla çıkartılması, Mülkiye Bütçesi'nin
Gider Kısmını kabartıyordu. Bunu önlemek, gelir'le gider'i denge'de t u t m a k içim
Maârif Nezâreti'nin teklifi Şûrây-ı Devlet'e havale edilmiş; verilen k a r a r Bâb-ı
Âlî'ce ;

283
" BÂB-I ÂLİ
Dâire-i Sadâret
Âmedî-i Divân-ı H ü m â y û n
Aded : 320
Devletlû Efendim Hazretleri;
Bâ-irâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı. Mekteb-i Mülkiyye-i Şahanenin müddet-i
tahsiliyyesi ile derslerinin Nizamnâme-i cedid (yeni Tüzük) mucibince tıahdid ve
tezyid olunmasından nâşi nıüceddeden tâ'yini icâb eden muallimin m a a ş a t ı ol­
m a k üzere tahsisi lâzım gelen şehri yedi bin yüz kuruştan Mektebin maaşat-ı rnev-
kufesinde mevcud olan bin yedi yüz k u r u ş u n bittenzil, bakî beş bin d ö r t yüz ku­
r u ş u n sene-i hâliye Maârif Bütçesi'nde m u r a k k a m t a ş r a mekâtib-i i'dâdiyesi mevku-
fatından nakliyle tahsisatına zammı ve Üç Yüz Sekiz Senesi EylüFü ihtidasından
i'tibaren sarfı h u s u s u n u n Maârif Nezâret-i Celîlesine havalesi tezekkür kılındığına
dâir Şûrây-ı Devlet Dâhiliyye Dâiresinin mazbatası leffen arz ve t a k d i m kılınmış
olmağla ol b â b d a her ne veçhiyle İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hilâfetpenâhî şeref-
müteallik buyrulur ise mentukri münifi infaz olunacağı beyaniyle tezkere-i senaverî
terkim kılındı Efendim.
22 Rebİ ül-Evvel (1) 310; 1 Teşrin-i Evvel ( ] ) 308 (= 13 Ekim 1892)

Sadrâzam ve Yaver-i Ekrem


Cevad ( P a ş a )
(Mühür)
"Mâ'ruz-i Çâker-i Kemînelerîdir kî;
Reside-i dest-i tâ'zim olup melfufiyle Manzur-i Âlî buyrulan işbu tezkire-i Sâ-
miye-i Sadâretpenâhîleri üzerine mucibince İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Hilâfetpenâ­
hî müteallik ve şerefsudîir buyrulmuş olmağla o! bâbda e m r ü ferman Hazret-i
Veliyyülemrindir. 24 Rebi'ül-Evvel 310 ve 3 T e ş r i n i Evvel 308 (= 16 Ekim 1892)
Serkâüb-i Hazret-i Şehriyâri
Bende
Süreyya (Paşa)
Pâdişah'a sunulup onaylanmış; «böylelikle Bütçe'nin Gider tıkanıklığı ortadan
kaldırılmıştır.

Bu Kısmın başlarında da anlattığımız giöi, Müdür


A b d u r r a h m a n Şeref Efendi Mülkiye'nin hem Mânevi
Kurucusu, hem de temel taşı idi. Pek çok sarsıntıları,
iyi ve basiretli yönetimi ile geçiştirmiş; Okul'un itibârını zedeletmemişti. Tedbir­
li yönetimi Pâdişâh'ın da gözünden k a ç m a m ı ş olacak ki Mâbeynlden doğruca Sa-
dâret'e yazılan :

" YILDIZ SARAYI HÜMÂYUNU


Başkitâbet Dâiresi
1449

Ma'ruz-ı Çâker-i Kemineleridir ki;


Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane Müdiri Atûfetlû Abdurrahman (Şeref) Efendi
Hazretlerinin maaş-ı muhassasası'nın altı bin kuruşa iblâğı ve Müdir Muavini Atû­
fetlû Recâî Efendi Hazretlerinin maaş-ı muhassasası'na dahî bin kuruş zammı şeref-
sâdır olan trâde-i Seniyye-İ Cenabı Hilâfetpenâhî icâb-ı âlisinden bulunmuş olmağ-
la ol babta emr ü ferman Hazret-i Veliyyülemr'indin
18 Safer (1) 314; 9 Ağustos (1) 310 (= 22 Ağustos 1894)

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî


Bende
Süreyya (Paşa)

Tezkire'de A b d u r r a h m a n Şeref Efendi ile Muavini Recâî Efendi'nin Pâdişah'ca ter­


fi ettirildikleri bildiriliyordu.

Bu s ı r a l a r d a d ı r ki hafiyelerin yoğun şekilde a r t a n j u r n a l l a r ı n a öğrenicilerin


bâzı " n â b e c â " hareketleri de eklenmeye başlamıştı. Saray'ca pek " n â b e c â " bulu­
nan bu davranışlara bir kaç örnek verelim :
Rahmetli ve Sayın Müniı Akkaya şu hâtırasını anlatıyor:
" Zamanımıza kadar beş sınıflan ibaret olan Mülkiye'ye, iki sınıf daha ek­
lenmesine ve 1308 (1892) târihinden i'tibâren müsabaka ile 40 talebe alınmasına
karar verildi.

285
Bu k a r a r üzerine a r k a d a ş l a r evvelâ arzuhal ve telgraflarla Saray'a b a ş vurdu­
lar. H a t t â , a r k a d a ş l a r d a n biri C u m a Seiâmhğı'nda Abdülhamid'in a r a b a s ı n a arzu­
hal a t m a k cür'etüıde bulundu. Arkadaşımızın bu cür'etinin neticesi o l a r a k parça­
lanan cübbesini tazmin de etmiştik.
Bunların hiç biri semere vermedi. En nihayet, t o p l a n m a g ü n ü Mektebe git­
medik. O vakit Millet Bahçesi adı verilen ve S u l t a n a h m e d ' d e Taş M e k t e p karşısın­
da bulunan Bahçede toplandık. Mektep M ü d ü r ve Mubassırlarının da'vetine icabet
etmedik. Derken etrafımızı polisler çevirdiler ve bir kaç arkadaşı alıp, şimdi mek-
teb olan Zabtiye Nezâreti Dâiresine götürdüler. İki yerde soru sualden sonra Zab-
tiye N â z ı n M e r h u m Nâzım Paşanın huzuruna çıkardılar. Paşa'ya maksadımızın "İs*
tida-i Atıfet olduğunu söyledik. H a p i s ile tehdidi üzerine Mektebe girmeğe razı
olduk. Bu suretle m ü s a b a k a ile Mektebe giren ilk sınıf bizim sınıftır.../' (74).
Muhterem ve Rahmetli Prof. H a s a n Tahsin Aynî de şu hâtırasını anlatmakta­
dır :
" Mülkiyenin Birinci Sınıfındı (1894) Usul-i Mâliye H o c a m ı z d a n m e m n u n
değüdik. Bir kaç d e f a şikâyet ettik, dinlemediler. Hüseyin Câhid (Yalçm) derste,
Hoca'yi sualleriyle sıkıştırmağa başladı. Bu esnada hususî i m t i h a n z a m a n ı geldi;
Hoca suallerini yazdırdı; talebenin hepsi boş kağıt verdiler. B u n u n üzerine Hoca'­
yı değiştirmeye m e c b u r o l d u l a r ; lama bu Sınıf talebesinde bu ittihad ve ittifak fik­
rini galiba mim'lediler ki, o seneye k a d a r Mektepten Birinci ve İ k i n c i çıkanları
Mâbeyn-i Hümâyun-i Cenâb-ı Mülükâne Kâtipliği'ne alırlarken, bizim sınıf mezun­
larını ve bizim zamanımızda Mektepte bulunanları almadılar "(75).
Bu ve benzeri olaylara M ü d ü r Muavini Recâi Efendi'nin Müdürlüğe geçmek
için sarfettiği çeşitli ve gizli gayretleri de eklenince altı ay önce. Maârif Nezâre-
ti'nden h e r hangi bir teklif yapılmadan "Tezkire-i H u s u s î " ile Pâdişah'ca terfi'i et­
tirilen A b d u r r a h m a n Şeref Efendi Galatasaray Sultanî'si Müdürlüğüne nakledildi.
Yerine Hacı Recâî Efendi " İ r â d e - i M a h s u s a - i S e n i y y e '
ile getirildi.
A b d u r r a h m a n Şeref Efendi'nin M ü d ü r l ü k t e n ayrılış târihinin- 13 Ş u b a t 1895
(= 18 Şaban 1312) olduğu Siyasal Bilgiler Fakültesi Arşivi'nde m e v c u t eski
" M a â ş â t Defteri"nde kayıtlıdır. Araştırmalara r a ğ m e n "tâyin ve nakil e m r i " n e âit
Devlet Arşivi'nde bir belge bulunamadı. Ancak, Recâî Efendi M ü d ü r olunca, açı­
lan M ü d ü r Muavinliğine Ali Nazimâ Bey'in tâ'yin edilmesine d â i r aşağıdaki Belge
b u l u n m u ş t u r ki, bu da A b d u r r a h m a n Şeref Efendinin nakil târihini ısbatlamak-
tadır :
" BÂB-I ÂLÎ
Dâire-i Sadâret
Âmedî-i Divân-ı H ü m â y û n

Atûfetlû Efendim Hazretleri;


Atûfetlû Recâî Efendi Hazretlerinin Mekteb-i Müilkiyye-i Şahane Müdiriyetine.

(74) Bak. : Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ali Çankaya; Ankara 1954; 1. C, 376. sf.
(75) Bak. :Aynı eser, 377. sf.

286
vukû-i me'muriyetinden dolayı açılan Mekteb-i mezkûr Muavinliğine evsâf-ı matiu-
be'yi hâiz obuası cihetiyle Aşiret Mektebi Müdirî Saadetlû Ali N a z î m â Beyin
elyevm maaş-ı muhassasası olan iki bin beş yüz kuruşla nakl ve ta'yiıri ve maaş-ı
mezkûrdun Mekteb-i Sultanî Müdir-i Sabıkından kalan üç bin kuruş m a a ş d a n if­
raz ve tahsisi h u s u s u n a dâir Maârif Nezâret-i Celîlesinin tezkiresi leffen arz ve
t a k d i m kılınmış olmağla ol bâbda h e r ne veçhile e m r ü İrâde-i Seniyye-i Hazret-i
Hilâfetpenâhî şeref müteallik b u y r u l u r ise mantûk-ı âlîsi infaz olunacağı beyâniyle
lezkire-i senâveri terkim kılındı efendim.
22 Şa'ban (1) 312; 5 Şubat (1) 310 (— 18 Şubat 1895)

Sadrâzam ve Yaver-i Ekrem


Cevad (Paşa)

Ma'ruz-ı Çâker-i Kemineieridir ki;

Resîde-i dest-i ta'zim olup melfufiyle Manzur-ı Âli buyrulan işbu tezkire-i sâ-
miye-i Sadâretpenâhîlerî üzerine mucebince İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hilâfetpenâ­
hî şeref müteallik buyrulmuş olmağla ol bâbda e m r ü ferman Hazret-i VeliyyüB-
emr'indir. 24 Şa'ban (1)312, 7 Şubat (1)310

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyâri


Tahsin (Paşa)

BÜTÇE'YE YENİ AKTARMA Sınıf, Ders, Öğretmen sayısının artışı sonucu Bütçe'-
YAPILMASI y e yeni aktarmaların yapıldığını y u k a r d a belirtmiş­
tik. Sözü geçen Aktarma yeterli olmadığından
1895 - 1896 Ders Yılı başında ikinci bir a k t a r m a yapılması gerekti. Maârif Nezâre­
tinin hazırladığı teklif Şûrây-ı Devletçe uygun görülüp Sadrâzam tarafından
Onay'ı alınmak üzere Pâdişâh'a s u n u l d u :

" BÂB-I ÂLİ


Dâire-i Sadâret
Âmedî-i Divân-ı H ü m â y û n

Atûfetlû Efendim Hazretleri;

Mekteb-i Mülkiyye'ce müddet-i tahsiliyenin yedi seneye iblâğı ile yedinci sene­
de teşkili lâzım gelen sınıfta p r o g r a m ı mucibince m a l û m ü l e s â m i sekiz nevi u l û m ü
fünûn ve elsinenin (di İlerin) tedrisatına devam olunması bilistizân şeref sâdır olan
Irâde-i Seniyye-i Hazret-i Hilâfetpenâhî iktizâ-i âlisinden bulunmjasma mebnî işbu
Sene-i Tedrisiyeden yâni Eylülden i'tibâren sınıf-ı m a z b u r u n teşkili ile m e z k û r ders­
lerin tedrisatına ibtidâr o l u n m a k üzere ilâve olunan saât-i dersiyelerine göre
muallimlerine cem'an bin sekiz yüz ve bir de Mekteb-i Sultânî'de Usul-i Tercüme
dersi tedris edildiği halde bu ders'in Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e P r o g r a m ı n a dâ­
hil olmadığı cihetle ders-i m e z b u r u n Mekteb-i Mülkiye-i Şahanece dahi te'sis ü

287
tedrisi Iâzimeden bulunduğundan Dördüncü ve Üçüncü İ'dâdî Sınıflarında Fransızca
dersine tahsis kılınmış olan vakitlerde haftada iki saat tedris olunmak üzre mez­
kûr Usul-i Tercüme Muallimliği için dahî ayrıca şehrî dört yüz kuruş tahsisi ve
işbu iki kalem cem'an iki bin iki yüz kuruş maaşı Mekteb-i mezkûr muhassasatı-
nın Maaşal Kısmında mevkuf akça olmadığından Mesârif (gider) Kısmından bit ta­
sarruf Maaşât Kısmına naklen ve muallimlerin tedrise mübaşeretleri târihinden
i'tibâren tesviyesi hususunun Maârif Nezâret-i Celîlesine havalesi hakkında Şûrây-ı
Devlet Dâhiliyye Dâiresinin mazbatası arz ü takdim kılınmış olmağla olbabda her
ne veçhiyle emr ü fermân-ı Hümâyûn-i Cenâb-ı Hilâfetpenâhî müteallik ve şerefsu-
dûr buyrulur ise hükm-i münîfi infaz edileceği beyâniyle tezkere-i senâveri terkim
olundu efendim. 20 Rebi üI-Âhir 313 ve 28 Eylül 311 (= 11 E k i m 1895)

Sadrâzam
Kâmil ( P a ş a )

Mâ'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki;

Reside-i dest-i tâ'zim olup melfufiyle Manzûr-i Âlî buyrulan işbu tezkere-i Sâ-
miye-i Sâdaretpenâhîleri üzerine mucibince İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hilâfetpenâ­
hî şeref müteallik buyrulmuş olmağla olbabda emr ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-
emr'indir. 29 Rebi ül-Ahir 313 ve 7 Teşrini Evvel 311

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî


Bende
Tahsin ( P a ş a )

20 Şubat 1895 günlü İ r â d e ile onaylandı. Böylelikle h e m Gider' K ı s m ı n a yeni öde­


nek a k t a r m a s ı yapılmış; hem de Usul-i Terceme adıyla, Fransızca dersine lüzum­
lu, yeni bir ders eklenmiş oluyordu.

ASÎRET MEKTEBİ Sultan Abdülhamid, kendisinden önce gelen bâzı re-


ve formcu Padişahların, İ m p a r a t o r l u ğ u teşkil eden çe-
SINIF-I M A H S U S şitli cemaat ve kavimler halkını eğitip Dunlara Dev-
l â h ş o r â n - ı H a s s a müesseselerinin- kuruluş a m a ç l a r ı n d a n d a h a ileri
mi O ğ l a n l a r ı , E n d e r û n - i H ü m â y û n Mektebleri ile Si-
l â h ş o r a n - ı H a s s a müesseselerinin kuruluş a m a ç l a r ı n d a n daha ileri
bir düşünüşlle H i c a z , Y e m e n , T r a b l u s - g a r p vilâyetlerindeki
aşiret, kabile reislerinin veya b u n l a r ı n ileri gelenlerinin erkek çocuklarındaaı 48 ki­
şi toplatıp 1886 (1302 R.) de H a r b i y e ' ye aldırdı.

288
Bunlar, Harbiye'de açılan özel bir şûbe'de üç yıl öğrenim yaptıktan sonra
z a b i t (Subay) olarak Ordu'ya katıldılar. Deneme'nin iyi sonuç verdiği görü­
lünce yine Abdülhamid'in isteği ile sözü geçenler için M e k t e b - i Aşâir
(^Aşiretler Okulu) adıyla yeni bir okul açılması kararı verildi.
Padişah, b u Okul'un açılma g e r e k ç e ' sini fahrî yaverlerinden İkinci
K a r i n ( = Müşavir) Ferik (org.) Osman Nuri Paşa'ya hazırlattı.
22 Haziran 1892 ( = 26 Zilkaade 1309/9 Haziran 1308) günlü " T a s a n " n ı n gerek-
çe'sinde :
"Memâlik-i Mahrûsa-i Şahanelerinde mütemekkin Asâir-i urûban (Araplar) me­
yanelerinde câ becâ (Arap aşiretleri'nin a r a l a r ı n d a yer, yer) vuku'u eksik olmıyan
ilkaat ( k ö t ü k ı ş k ı r t m a l a r ) Aşâir-i mezkûreyi, Hükûmet-i Metbua-i meşrûalanndan
tebrid (soğutma) ve teb'id (uzaklaştırma) maksad-ı ızrarcûyânesine mübte-
nî olup Arabistan'ca ba'zı taraflarda maatteessüf görülen ahval ve temâyü-
lât-ı cahilane, bu maksadın âsâr-ı muzırra-i fi'liyqsinden olduğu ve ilkaat-ı mez-
burenin te'sirâtını îka'a bâis olan başlıca esbap, aşâir-i merkumede kemâl-i şid­
detle icrây-ı ahkâm etmekte bulunan belây-ı cehaletten ileri geldiği nezd-i kera­
met vefd-i Şehinşâhilerinde reside-i cây-ı tahakkuk olmakla ahvâl-i müessife-i mez-
burenin izâle ve ıslâhı emrinde Cânib-i Seniyy'ül-cevânib-i Hazret-i Hilâfetpenâhi-
lerinden herbar masruf ve sayan buyrulagelen tedâbir-i meşkûre-i Velin i'met-i Azâ­
milerine bir zemime-i bâhir'ül-meymene olmak ve ol taraflıar ahâlisinin dahî ni'-
met-i ilm ü marifetten hisseyâb-ı saadet olarak millîyet-i İslâmiye nokta-i nazann-
ca necat ve selâmet, helak ve vehamet yollarını fark ve temyiz edebilmelerinin
esas ve esbâb'ı vaz' ve tehiyye buyrulmak maksad-ı hayr-mersad-i âlîsiyle aşâir
ahalisinin evlâdının tâlim ve terbiyelerine mahsus mektep ihdas ve kurulmalı­
dır " teklifi yapılıyordu.
Teklife göre, İ m p a r a t o r l u ğ u n a ş i r e t şeklinde yaşayan v e cehaletleri
sebebi ile her çeşit kötü tclkin'lere kolayca kapılan Arap Aşiretleri'nin bulundu­
ğu vilâyetler olan Hicaz, Yemen ve Trablusgarp'daki aşiret reislerinin, ileri gelen­
lerinin, şeyhleri'rân erkek çocukları, açılacak Mekteb-i Aşâir'de bir çeşit sosyal
Istıfa'ya tabî t u t u l u p eğitilecekler; Devlet'e, Pâdişah'a sadâkatla hizmet edecekleri
kesîıiükle anlaşılınca memleketlerindeki okullara öğretmen veya müdür veya Or­
du birliklerine subay veya bucak ve ilce'lere Bucak Müdürü ve K a y m a k a m olarak
gönderilecekler; böylelikle oradaki halk'ın İmparatorluğa bağlılıklarını sağlamış
olacaklardı.

Öğretim süresi beş yıl olan bu Okul, pek tabiî olarak p r e v a n t i [ ol­
ma niteliğinden öteye geçememekteydi. Ayrı Hars'ın, sosyal kültürün içinde bulu­
nan- bir kimseyi ne kadar eğitirseniz eğitiniz o r t a m hazır oldukça aslı'na rucû
edeceği, döneceği tabiîdir. Genel bilgisi artınca, kendi benliğine ve yetiştiği
H a r s ' ına şu'ur'la, bilgi ile daha kuvvetli olarak dönecek v e kendisinden bek-

289
lenilen sonucun alınmasına asla i m k â n hâsıl olmayacaktır. Bu gibi sosyal hastalık­
ları önleme çârelerini, bir takım sun'î tedbirlerde değil, müstemlekecilik siyâsetin­
den vazgeçip, Hars, Dil, Târih ve mefkure ile duygu birliğine dayanılarak teşkil
edilecek m i l l e t vakıasını kuvvetlendirme, bu topkıiuk'da m i l l î
b i r l i ğ i ebediyyen zinde tutacak, geliştirecek tedbirlerin alınması gerekirdi.
Büyük Atatürk'ümüz bu ülkü'yü gerçekleştirmeye çalışmış; milyonlarca şehid'in
kanı pahasına elde edilen Millî Devlet ve yekvücud Millet bu gaye sayesinde kur­
tulmuştur. Nitekim çok zeki ve ileri görüşlü olan Abdülhamid de bu tedbir ve ic­
r a a t ı n sun'i ve sathiliğini kısa z a m a n d a a n l a m ı ş : 3 Ağustos 1892'de beş sınıflı ola­
r a k açılan Mekteb-i Aşâir, on üç yıl öğretim'de b u l u n d u k t a n sonra, Ş u b a t 1905'de,
öğrenicilerinin verilen yemekleri beğenmedikleri için Okul İdâresi'ne karşı boykot
y a p m a l a r ı gibi basit bir sebepfle, kapatılmıştır.
Sözü geçen Okul'u bitirip idare âmiri olmak isteyenler için de, Mülkiye Mek­
tebi Müdürlüğünün yönetiminde S I N I F - 1 M A H S U S adı verilen ye­
ni bir okul açıldı.

Aşiret Mektebi'nin beş yıllık öğretimi sonunda verebildiği bilgi ancak orta
okul ( — rüşdiye) derecesinde olduğu için, b u r a d a n çıkıp da k a y m a k a m olmak
isteyenlerin Mülkiye gibi yüksek öğretim yapan bir o k u l u n derslerini izleyeme­
yecekleri tabiî idi. Bunlar için 1896 (1312 R.) Mülkiye binası içinde, öğretim sü­
resi iki yıl o l a n ş u b e öğretime başladı.
Bu özel sınıf da o k u t u l a n Dersler:
Ulûm-i Diniyye ( = Ilm-i Kelâm, Tefsir, H a d î s ) , Kavâid-d Osmaniye ( = Türk­
çe G r a m e r ) ve Kitabet (Türkçe Kompozisyon), Mecelle, Arabî, Fârisî, îlm-i Ah­
lâk, Kavaran (çeşitli İ d a r î K a n u n l a r ) , Usûl-i İdâre-i Mülkiyye (= Basit İ d a r e
H u k u k u ) , Hüsn-i H a t ' d a n iıbâret idi.

1896-1897 (1313 R.) de öğretime başlayan söz konusu şube 1897, 1899, 1901 ve
1903'de olmak üzere dört defa mezun verdi. 1905'de yukarda sözü geçen Mekteb-i
Aşâir'le birlikte kapatıldı.

Sınıf-ı Mahsus mezunları içinde, Mekri Aşireti Reislerinden Dâvuthân-Bey-


zâde Mehmed Hamzâ Bey, Bingâzi Sancağı ileri gelenlerinden M a n s u r Efendi-zâ-
de Ömer Mansur Paşa, D e m e ileri gelenlerinden Hacı Mebruk-zâde Sadullah Ko-
loğlu Bey, Garzan kazası ileri gelenlerinden Mutasarrıf Hacı Kenan Bey-zâde
Mehmed M u h t a r Kabar Bey gibi sonraları Memleket'e çok büyük hizmetlerde
buüunmuş Vatan'ın felâketli günlerinde T ü r k Milieti'nin acılarına b ü t ü n mevcudi-
yetleriyle katılmış ve T ü r k Vatandaşlığından ayrılmayı asla d ü ş ü n m e m i ş olanlar
vardır. Târih'e tevdi ettiğimiz h a l tercemelerinde bu hususlar tarafımızdan tes-
bit edilmişdir.

MÜLKİYE'YE 8 Kasım 1896'da Hâriciye N â z ı n Tevfik Paşa tarafın-

BULGARLARIN
KABULEDİLMESİ dan Bâb-I Alî'ye -önderilen Tezkire'de:

290
" BÂB-I ÂLİ
Dâire-i Hâriciye
Meklûbî Kalemi
Aded
3297

Huzur-i Sâmî-i Hazret*i Sadâretpenâhîye

Mâ'ruz-ı Çâker-i Kemineleridir ki;


Mekteb-i Mülkiye-i Şahaneye Rumlardan şâkird kabulüne müsaadeli Seniyye-i
Hazret-i Pâdişâhî şayan buyrulduğu cihetle Bulgarlardan dıahî talebe kabulü bun­
ların Mekteb-i mezkûrda iktisab-ı hüsn-i terbiye ve tahsU-i fünûn ve kavânin ede­
rek içlerinden muktazî olan memuriyetlerde ibrâz-ı liyâkat ve sadâkat edecek
adamlar yetişmesini mucib olacağı beyâniyle icrâ-i icabı Rusya Sefiri tarafından
suret-i hususiyede ifâde kılınmış olmağla emir ve ferman Hazret-i Veliyyülemr'in-
dir. 1 Cemâziy ül-Âhire 314 ve 26 Teşrin-i Evvel 312 (= 8 Kasım 1896)

Hâriciye Nâzın
Bende
Tevfik (Paşa)

deniliyor; Bulgarların da Rum asıllılar gibi Mülkiye'ye kabul edilmelerine Rus


1
Carlığ Elçisi'nin tavassul'da bulunduğu arzediliyordu.

Bu târihlerde Bulgaristan, Osmanlı Devleti'ne bağlı yanm nağımsız bir


P r e n s l i k idi. Bulgar asıllı kimselerin Mülkiye'ye kabul edilip Mektebi
bitirdikten sonra Osmanlı Devleli'nde görev a l m a l a n n a Rus Elçisi'nin tavassut
edişinin iki sebebi v a r d ı : Birincisi Balkanlar'da bir P a n i s I a v i z m politi­
kası güden Rusya en küçük fırsatlardan faydalanmakta olup, Fransa, İngiltere,
Prusya giıbi " D ü v e l - i M u a z z a m a "ya karşı Balkan Slavlannın hâ­
miliği rolünü oynuyordu. İkincisi, bağımsız hâle gelmeyi ülkü edinen Bulgaristan

291
daha 1879'dan beri hazırlıklarını y a p m a k t a , elemanlarını b u n a göre yetiştirmekte­
dir. Niteldim, 1908'de ikinci Meşrutiyet'in karışıklıkları içinde sudan bir sebeple, ön­
ce bağımsızlığını ilân e t m i ş , dört yıl sonra'da, yine Rusya'ya güvenerek Yunan­
lılar, Sırplar ve h a t t â Arnavutlarla birleşerek 1912'de Balkan Savaşı'nı a ç m ı ş ;
Edirne'mizi işgal ederek İstanbul! kapılarına d a y a n m ı ş t ı r .

Bâb-ı Âlî, Hâriciye Nezâreti'nin bu tezkiresini Mâbeyn'e s u n m u ş :

" BÂB-I ÂLÎ


Dâire-i Sadâret
Âmedî-i Divân-ı H ü m â y û n
1879

Atûfetiû Efendim H a z r e t l e r i ;

Mekteb-i Mülkiye-i Şahaneye Bulgarlardan dahî şâkird kabulü, b u n l a r ı n tan-


sil-i fünûjn ve kavânîn ile iktisâb-ı hüsn-i terbiyelerini mucib olacağından bahisle
icrây-ı icâbım Rusya Sefirinin suret-i hususiyyede ifâde eylediğine d â i r Hâriciyye
Nezâretti Celilesinin Tezkiresi arz ve takdim kılınmağla Mekteb-i m e z k û r a Rum­
lardan on şâkird kabul edildiği misillû, Bulgarlardan da dört şâkird kabulü hak­
kında h e r ne veçhile İrâde-i Senlyye-i Hazret-i Hilâfet-penâhî şeref-mütaallik
buyurulur ise mantuk-i münifi infaz edileceği beyânı ile tqzkîre-i senâveri t e r k î m
olundu etendim.

4 Cumad al-Âhire 1314 ve 29 T e ş r i n i Evvel 1312 (= 10 Kasım 1896)

Sadrazam
Said ( P a ş a )

Mâ'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir k i ;

Resîde-i dest-i tâ'zim olup malfufiyle b e r a b e r Manzûr-i Âlî b u y r a l a n işbu tez-


kire-i sâmiye-i Sadâretpenâhîleri üzerine mucibince İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hi-
lâfetpenahî şcref-müteallik b u y r u l m u ş olmağla olbabda e m r ü ferman Hazret-i
MenlehUlemr'hıdir. 21 Cumad lal-Âhire 314 ve 15 T e ş r i n i Sâni 312

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî


Bende
Tahsin (Paşa)

Yukarda görüldüğü gibi 27 Kasım 1896 günlü İ r â d e ile teklif onay'lanmıştır.


Ancak, b u r a d a bir nokta, dikkati çekmektedir:
Pâdişâh Abdülhamid'in çok çalışkan olması sonucu genellikle Bâıb-ı Âlî'den
gelen Tezkirelere, yukardaki bölümlerde bir çok defa görüldüğü gibi, en geç
iki üç gün içinde cevap verdiği hâlde, diplomatik ö n e m taşıyan bu T e z k i r e c e 17

292 l
g ü n s o n r a cevap vermesi ilgi çekicidir. Bunun sebebini, Abdülhamid'in teyakku­
zunda, bilhassa diplomatik meselelerde çok titiz davranışında a r a m a k gerekir.

MÜLKİYE MEZUNLARINA "İntihâb-ı M e m u r i n Nizamnamesi" h ü k ü m l e r i n e gö-


. TANINAN re Mekteb-i Mülkivyc Mezunu olmavan veya on yıl
İDARİ TE'MINATIN
KUVVETLENMESİ k a y m a k a m l ı k t a iyi sicil alarak çalışıp da sözü geçen
Komisyon'dan I n t i h a b n â m e yâni Kaymakamlık yapabileceğine dâir belge alama­
yan kimselerin Kaymakamlık y a p a m a y a c a k l a n â m i r h ü k ü m olarak kesinleşmişti.
Bu a r a d a , her iki şart'a da sahip olmayan ve bir m ü d d e t kaymakamlık yapıp ay­
rılan, s o n r a d a n Vodina Kazası Kaymakamlığına talip olan Süleyman Efendi adın­
daki şahıs hakkında nasıl bir k a r a r alınması gerektiğinin Dahilîye Nezâretinden
sorulması üzerine me'selc Şûrây-ı Devlet'de müzâkere edildi:

" ŞÛRAYI DEVLET


Tanzimat Dâiresi
Aded
1573

Dâhiliye Nezâretinden b i t t a k d i m Şûrây-ı Devlet'e havale kuynılan 9 M u h a r r e m 316


(= 30 Mayıs 1898) târih ve dokuz yüz yetmiş bir m n n a r a h tezkire ve melfûfâtı
Tanzimat Dâiresinde kıraat o l u n d u :
Mealinde, Ahtapolu K a y m a k a m ı n ı n azliyle yerine Vodinıa Kazası Kaymakamı
Rüşdi Bey'in nakli, Vodine Kaymakamlığına da Merzifon Kaymakam-ı Sabıkı Sü­
leyman Efendi'nin tâ'yini hakkında sebk iden arz ü iş'ara cevaben, mümâileyhimâ-
d a n Süleyman Efendinin tedkîk edilen terceme-i hâline nazaran kendisi intihâbnâ-
m e ü k a y m a k a m l a r d a n ve Mekteb-i Mülkiye-i Ş a h a n e Mezunlarından olmayıp Sivas
Vilâyetinin i ş ' a n n a binâen Aziziye Kazası Kaymakamlığına bittâ'yin o r a d a ve mu-
a h h a r e n diğer iki kazada üçbuçuk sene k a d a r i s t i h d a m olunduğu anlaşılmasına ve

293
İntihâb-ı M e ' m a r i n Nizamnâmesi'nin Yirminci Maddesine göre müddet-i hizmetleri
o n ' a r seneye v a r m a y a n bu misullû intihabsız k a y m a k a m l a r m u m û m e n r e d d i lâzım
gelerek halbuki bunların içinde ifâ-i hüs-i hizmet e t m i ş b u l u n a n l a r a bu vech ile
m u a m e l e icrası da muvâfık-ı ma'delet görülememesine m e b n i ba'd'e'zin b e r mu-
cib-i nizam Mekteb-i Mülkiyye-i Şahaneden neş'et etmeyenlerin yeniden K a y m a k a m
Sınıfı'na kabul o l u n m a m a s ı esâsı mahfuz t u t u l m a k şartıyla intihabnâmesiz kay­
m a k a m l a r d a n on sene ve daha ziyâde ifâ-i hüsn-i hizmet edenlere bilâ i m t i h a n selâ-
hiyet-i istihdam şehâdetnâmesi verileceği gibi on seneden az m ü d d e t hizmet eden­
ler dahî m u d â m k i vaktiyle k a y m a k a m l ı k sınıfına kabul o l u n m u ş t u r , bunlardan
elyevm açıkta ve k a y m a k a m l ı k t a b u l u n a n l a r kaç kişi ise yalnız anların Komisyon­
ca terceme-i halleri tedkîk olunup bu d e f a y a m a h s u s a n salâhiyyet-i i s t i h d a m şe­
hâdetnâmesi verilerek işbu şahadetnameyi ibraz edenlerin k a y m a k a m l ı k t a istih­
d a m l a r ı ve şahadetnamesini istihsal edemeyenlerden açıkta b u l u n a n l a r l a elyevm
m ü s t a h d e m olıanlardan infisal edenlerin mevki-i intihaba k o n u l m a m a s ı ve mumai­
leyh Süleyman Efendi hakkında dahi bu yolda m u a m e l e olunması lâzım gelece­
ğine dâir Me'mûrin-i Mülkiye Komisyonundan tanzim kılınan m a z b a t a n m irsâliyle
bu babdaki m ü t a l â a n ı n arz ü inbâsı 2 Nisan 314 tarihli Tezkire-i Sâmiye'de emr-ü
iş'ar b u y r u l m u ş olup, vakıa Nizamnâme-i m e z k û r u n Yirminci Maddesinde açılan b i r
kaymakamlığa ta'yini mahallerince inha olunan zevat intihâbnâmeyi hâiz olanlar­
dan olmadığı halde asâlet-i me'muriyeti tasdik olunmayacağı ve b u n d a n böyle
Mekteb-i Mülkiyeden neş'et etmeyenlere i n t i h â b n â m e i'tâsı memnu bulunduğu
münderic olarak işbu Madde Bâb-ı Âlî'ce icra kılınacak m u a m e l â t a medâr-i tatbik
olabilir ise de gerek re'sen ve gerek arz ü istizan üzerine şerefsâdır olıan İrâde-i
Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı ile vaktiyle kaymakamlığa ta'yin kılınmış olan zevat
k a y m a k a m silkine (mesleğine) idhal b u y r u l m u ş olacağına göre b u n l a r ı n o silkten
ihracı yine İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı istihsâline mütevakkıf olup maamıa*
fih intihâbnâmeyi hâiz olmayıp da kaymıakamlığa ta'yin edilmiş o l a n l a n n mâni'-i
istihdam ahvâl-i seyyiesi görüldüğü hıalde h a k l a r ı n d a muâmele-i kanuniye îfâ kı-
luıacağından kaymakamlıktan m a h r u m i y e t bilâ sebep red tarikiyle olmayıb k a n u n
dâiresinde bir muâmele-i odâletkârî ile zuhura gelmiş olacağı ve binâenaleyh re'sen
veyahud bilistizân İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı şerefsudûriyle k a y m a k a m l ı k
hizmetine alınmış ve yıllarca o iş'de sarf-ı gayret eylemiş bir takım m e ' m u r l a r ı n
vaktiyle m ü s t a h d e m i n zümresine iltihak edemiyerek i n t i h â b n â m e a l a m a m a s ı n d a n
dolayı şimdi bir kabahati görüLmcksizin intihâb ve i s t i h d a m d a n d ü r (uzak) ve
me'yus ü m a ğ d u r kalmaları muvafık-ı ma'delet olamıyacağı gibi I s l â h a t Lâyihası­
nın (Abdülhamid'in emriyle 1896'da hazırlanan İdâri Reform R a p o r u ' n u n ) Üçüncü
Maddesinde de, k a y m a k a m l a r Mekteb-i Mülkiye-i Ş â h â n e Mezunları m e y â n ı n d a n
ve k a y m a k a m l ı k d a m ü c e r r e b ve ehil o l a n l a r d a n intihab ve ta'yin kılınacağı, mu-
s a r r a h olmasma ve vilâyât-ı baîde'de (İstanbul'a uzak iller'de) açık olan bâzı kay­
m a k a m l ı k l a r a Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne me'zunlarından ve müntehâbîııden rağbet
eden olmadığı cihetle böyle kaymakamlıklara sabih'ül-hidme (iyi hizmet eden) olup
ehliyet ve i k d i d â n m ü c e r r e b b u l u n a n l a r madde-i mezkûre h ü k m ü n e tevfikan inti-

294
h a b o l u n m a k t a ise de komisyonca b u n l a r tasdik edilmeyerek mezkûr kazalar müd-
det-i medîde vekâletle nâehiller yedinde kalarak intizâm-ı idare s e k t e d a r olmakta
b u l u n d u ğ u beyâniyle icrâ-i icâb-ı menut-ı re'y-i âlî idüği gösterilmiş ve gayr-ı mün-
t e h a b olup elyevm m ü s t a h d e m bulunanlarla gayr-ı m ü n t e h a b olduğu halde bilin-
fisal t e k r a r bir kaymakamlığa ta'yinini îstid'â edenlerin esâmisini mübeyyin tan­
zim edilen iki kıt'a defter irsal kılınmıştır, denmektedir.

Ma'lum-i âlî olduğu üzre, esas idâre-i h ü k ü m e t i n m e b d e ' ve mebnâ-i cereyanı


(başlangıcı ve temelinin atıldığı yer) h ü k m ü n d e b u l u n a n kaza kaymakamlıklarının
tashih-i ehliyetle te'miniyüçün Devlet'çe her türlü kavâid ve vesâile m ü r a c a a t olu­
n a r a k nihayet sâye-i mealivâye-i Hazret-i Hilâfetpenâhî'de Ievâzun4 idarenin usûl
ve fürû'unu c a m i ' olup elyevm semerât-ı hâsılası ıktıtâf edilecek dereceye gelen
Alekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'ye hasr-i istihdam ile beraber evvelce m ü s t a h d e m ohıp
da idaresinde b i r k u s u r görülmeyen şâhâdetnâmeli k a y m a k a m l a r ı n da iarkası alı­
nıncaya k a d a r kifâyetleriyle m ü t e n â s i b kazalara ta'yinleri Nizâma rabdedilmiş yâ­
ni bu sınıf memuriyet, biri dâimi ve diğeri m u v a k k a t olarak şu iki t a k ı m a mün­
h a s ı r kalmış olduğuna bakılınca Dâhiliye Nezâretinden gönderilen Defterin şâmil
olduğu yetmiş k a d a r şahâdetnâmesiz k a y m a k a m ı n h e r ne suretle olur ise olsun
kaymakamlık silkinde istihdamı esas m a k s a d ve m u a m e l e ile i'tilâf edemeyip hu­
susiyle bunların içinden ş e h â d e t n â m e ahzine medâr-i istihkak a d ' edilen on seneyi
ikmal edemeyenler 'de bulunduğuna nazaran ne Me'nmrln-i Mülkîye Komisyonunun
ve ne de Dâhiliye Nezâretinin dediği yola gidilmek kaabildir. Şu k a d a r ki her hâ­
le göre bunların me'muriyetleri Devletçe mazhar-ı kabul ü tasdik olmuş ve maama-
fih hizmetlerinde esas m a t l a p fi'len vq m a d d e t e n taht-ı tecribeye girmiş olma-
siyle şimdi o mekûlelerin t a n ı n m a m a s ı hâlinde hem kendilerinin yed-i ihtiyar ü
iktidarlarında olmayan esbab île tesadüf edecekleri mağduriyet ve h e m de icrâât.ı
h ü k ü m e t nazar-i i'tibara alınarak şâyed Nezd-i Alî'ce Nezâret-i müşârünileyhânın
m ü t a l â a s ı n a tevfik-i muameleye mecburiyet görülür ise bari b u n d a n sonrasının
sağlam bir h a d u d ' a rabdedilmiş olmak üzere b u n l a r d a n gerek elveym bilâ t ö h m e t
munfasıl bulunanları ve gerek ba'd'e'zin kezalik töhmetsiz olarak infisal edecek olan­
ların bizzıat Me'murin-i Mülkiye Komisyonu h u z u r u n d a icrâ-i imtihanlariyle naza­
riyatça dahî isbat-ı ehliyet edenlere ş a h a d e t n a m e i'tâsı ile zlkr olunan defterler
hâricinde ve m ü s t e s n a vilâyetlerden gayrısında şahâdetnâmesiz k a y m a k a m intiha­
bına m a h s u s bir mes'uliyet-i şedide lâzım geleceği m ü t t e h i d e n tezekkür kılındık­
tan sonra. Azadan H a y d a r Bey tarafından intihabnâmeyi hâiz olmadığı gibi İnti-
hab-ı Memurin Nizâmnâmesinin Yirminci Maddesi mucibince müddet-i hizmetleri
dahi on seneye baliğ olmayan k a y m a k a m l a r d a n lâekal beş sene kaymakamlıkta
hizmeti sebk etmiş ve su'-i idaresine m e b n i azil edilerek taht-ı muhakemeye alın­
m a m ı ş olanları bu d e f a y a m a h s u s olarak Komisyon-ı mezkûrca bilimtihan intihab-
n â m e i'tâsı lâzım geleceği d e r m e y a n kılınmış olmağla olbabda e m r ü ferman Haz­
ret-i Menlehülemr'indir.

4 Rebiyy'ül-Evvel 1316 ve 11 T e m m u z 314 (= 24 Temmuz 1898)

295
İşbu mazbata Mülkiye Dâiresinde kıraat olundu :
Filvaki' İntihab-ı Me'murîn Nizâmnâmesinin Yirminci Maddesinde İntihabnâ.
meyi hâiz olmadığı halde kaymakamlığa ta'yini inha olunanların asâleü-i me'muri-
yeti tasdik ve bundan böyle Mekteb-i Mülkiye-i Şahaneden neş'et etmeyenlere in-
tihabnâme i'tâ olunmıyacağı münderiç olmağla kaymakamlık Mekteb-i (Mülkiyye)
mezbûr mez'unlarına ve arkası alınıncaya kadar elveym müstahdem bulunan in-
tîhabnâmeli kaymakamlara hasr edilmiş ise de gerek re'sen ve gerek arz ü istizan
üzerine şerefsâdır o'.an İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Hilâfetpenâhi Oe intihabnâmesi
olmadığı halde kaymakamlığa tâ'yin olunup ibraz-ı asâr-i reviyet etmiş olan kay­
makamların Mektebden me'zıın olmamaları veya intihabnâmeyi hâiz bulunmamaları
sebebiyle istihdamlarına cevaz gösterilmemesi mugâyir-i mâ'delet olacağına göre
on seneden dûn olsan bulunduğu kaymakamlık me'muriyetlerinden isbat-ı liyâkat
ü kifayet ve ifâ-i hüsn-i hizmet etmiş olup da elyevm munfasıl bulunanlardan ve­
ya müstahdem olup ba'd'e'zîn infisal ideceklerden terceme-i hallerine nazaran şe-
râit-i istihdamiyyeyi cami 1 evsâfı hâiz olanların bilâ imtihan Lntihab ve istihdam­
ları lâzım geleceğinin ve Merzifon Kaymakam-ı Sabıkı Süleyman Efendi hakkmda
da surei-i meşruhaya göre muamele edilmesinin ve bundan sonra Mekteb-i Mülki-
ye'den ne'şet itmeyen ve şahadetnamesi olmayanlarm yeniden Kaymakamlıkta is­
tihdam olunmamasının Nezâret-i müşârünileyhâya tebliğ ve havalesi ve Komisyo­
nca beyân-i malûmat olunması tezekkür ve merbut defterler leffen takdim kılındı.
Olbabda emr ü ferman Hazret-i Menlehülemr'indir.

12 Rebi'ül-Ahir 1316 ve 18 Ağustos 1314 (= 3» Ağustos 1898)

Şûrây-ı Devlet
(Mühür)

Bu k a r a r Mâbeyn'e sunulup 30 T e m m u z 1899 günlü i r â d e ile onaylandı. Böy­


lelikle Kaymakam olacak Mülkiye Mezunları kesinlikle idâri t e m i n a t ' a kavuştu.

1892fde yürürlüğe giren yeni Tüzüğe göre ilk yedi yıllık mezununu 1896
(1312 R.) veren Mülkiye, 1898 Ağustos'unda genel sınavlarını bitirmiş ve yapılan
onyedinci diploma töreni ile o yılın kırk beş kişiden ibaret mezunlarına diplomaları
ve diğer sınıflara da armağanları dağıtılmıştır.

Bir fikir edinilmek üzere Yeni Tüzük'e göre hazırlanan Yüksek ve t'dâdİ Kısım­
larına âid diplomalar ile (76) m ü k â f a t b e r â t l a r ı n d a n (77) birinin örneklerini ve­
riyorum :

(76) Diploma örnekleri Sur'rye Eski Cumhur Başkanlarından Rahmelli Mehmed Atâullah al-Eyyubî'ye aittir.

(77) "Zikr-İ Cemil" varakası da 1899 (1315 R.) mezunlarından Rahmetli Şevket Er'e aittir.

296
OKUL İÇİNDE YENİ BİR batılı öğrenici mevcudunun a r t m a s ı sonucu eski ye-
Y E M E K H Â N E m e k h â n e ihtiyacı karşılamadığından bir yenisinin
YAPTIRILMASI yaptırılması zarureti doğmuştur. Maârif Nezâreti'nin
yaptığı teklif, Şûrây.ı Devlet Mâliye Dâiresinde g ö r ü ş ü l m ü ş :

" ŞÛRAYI DEVLET


Mâliye Dâiresi
Aded
2048

Maârif Nezâretinin Şûrây-ı Devlet'e havale buyrulan 18 Cumad al-UIâ 1316


t â r i h ve yüz on dokuz numaralı Tezkiresi Mâliye Dâiresinde k ı r a a t o l u n d u :
Mealinde, Mekteb-i Mülkiye-i Ş â h â n e Taamhaneleri talebe-i mevcudeyi istia­
ba gtayri kâfi olduğundan M e k t e b i n eski Dârülmeârif Dâiresinin Bahçesine nazır
olan mahallinin sath-ı zeminine, üzeri sekaflı bir t a a m h a n e inşâsı lâzım gelmiş
ve Şehremaneti Hendesehanesi'nce ( İ s t a n b u l Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğünce)
icra kıiman keşf-i evveline n a z a r a n inşaat-ı mezkûrenin mecîdî on dokuz kuruş­
tan otTiz sekiz bin sekiz yüz altmış altı kuruş on pıara ile vücude geleceği anla­
şılmış olup alelusul icrâ-î m ü n a k a ş a s ı zımnında keyfiyet gazetelerle biddefaat
ilân edildiği halde tâlib z u h u r etmediğinden bahisle m e z k û r t a a m h a n e n i n ema­
neten inşa'sı ile mesârif-i m e r k û ı n e n i n Sene-i hû i iye (bu sene) Bütçesinin Birin­
ci Kısmının İkinci Faslının Birinci Maddesinde m ü r a k k a m inşâat ve t â m i r a t ter-
tibi'nden tesviyesi istizan o l u n m u ş ve gösterilen lüzuma nazaran tervic-i iş'ar mü­
nâsip görülmüş olduğundan bermucib-i istizan icrâ-i iktizâsının Nezâret-i müşâ-
rünîleyhâya havalesi tezekkür kılındı. Ol bab-'da e m r ü ferman Hazret-i Menleh'ül-
emr'indir.
16 Cumad al-Âhire 316 ve 20 Teşrin-i Evvel 314 (= 2 Kasım 1898)

karar'ı verilmiştir.
Bu k a r a r Padişah'ca da uygun görülerek 15 Kasım 1898 günlü i r â d e ile onay­
lanmış ve Mülkiye aynı yıl m o d e r n ve yeni b i r yemekhâne'ye k a v u ş m u ş t u r .

MÜLKİYE'YE S P O R ' U N Beden eğitimi ve spor'un Yüksek öğretim çağındaki


GİRMESİ VE İLK DEFA gençlerin sağlıkları üzerinde yapacağı iyi tesir göz-
YENİ BİR SPOR SALONU
YAPTIRILMASI önüne alınarak Mülkiye Müdürlüğünün yaptığı tek­
lif, Maârif Nczâreti'nce Bâb-ı Alî kanalıyla Şûrây-ı Devlet'e sevkedilmiş; b u r a d a in­
celendikten sonra :
" ŞÛRÂY-I DEVLET
Mâliye Dâiresi
Aded
445

Maârif Nezâretinin Şûrây-ı Devlet'e havale buyrulan 9 Şevval 316 t â r i h ve yüz


seksen beş numaralı Tezkiresi melfûfiyle Mâliye Dâiresinde kıraat o l u n d u :

298
Mealinde, mekâtib'de ( o k u l l a r d a ) m ü t e m a d i y e n meşağıl-i zihniyye (zihnî meş-
guliyetiler) ile uğraşan talebenin evkaat-ı münâsibede (uygun vakitlerde) jimnastik
ile iştigalleri sıhhat-ı bedeniyyece fevâid-i azîmeyi müstelzim olacağı bedihî olma­
s ı n a ve şimdiye değin Mekteb-i Sultanîde olunan jimnastik ta'liminin mucib-i ray-
hassenat-ı adîde olduğu m ü s b e t bulunmasına binâen mekâtib-i leylî'yeden münâ­
s i p olanlarıma dahî t a m i m i lâzimeden ise de şimdilik Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne
p r o g r a m ı n a idhali tensib edilerek b u r a d a bir jimnastikhanenin te'sîsi mecidî on
dokuz k u r u ş hesabiyle a l t m ı ş bin beş yüz yetmiş sekiz k u r u ş seksen sekiz santim
sarfı ile hususle geleceği icıiâ edilen keşfi üzerine Şehir E m â n e t i ile cereyan eden
m u h a b e r e d e n anlaşılmış ve biddefeât Evrâk-ı Havadis'le (Evrak-ı Havadis Gaze­
tesi) i'lân edildiği halde b u n u n ihâle-i inşâsına tâlib z u h u r etmediği cihetle emane­
ten inşâsı m ü r e c c a h görülmüş olduğundan bahisle meblâğ-ı m e z k û r u n Sene-i Hâliy-
ye inşâat tertibinden tesviyesi istizan o l u n m u ş ve gösterilen lüzuma n a z a r a n ter-
vic-i iş'ar m ü n â s i b görülmüş olmağla bermucib-i istizan icrâ-i icâbı h u s u s u n d a Ne-
zâret-i müşârünileyhâ'ya havalesi tezekkür ve keşif defteriyle haritası leffen tak­
d i m kılındı. Olbabda enir ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'indir.

2 M u h a r r e m 317 ve 1 Mayıs 315 (= 13 Mayıs 1899)


(Şûrây-i Devlet, Mâliye Dâiresi Reisi ve Onüç A'zâ'nın m ü h ü r l e n )

uygun b u l u n d u ğ u karar'ı verildi. Sadrâzamlık'ca Pâdişah'a sununlan söz konusu


k a r a r 4 Haziran 1899 günlü İ r â d e ile onaylandı.

Böylelikle, Türkiye'de sivil yüksek okul olarak ilk defa Mülkiye'de Beden Eği*
timi, spor dersi uygulanmaya başladı ve İ s t a n b u l ' d a Galatasaray Sultanisi'nden
sonra ikinci kapalı spor salonu da Mülkiye'de yapılmış oldu. tLk Jimnastik (Be-
d e n Eğitimi) öğretmeni de, sonradan Seyh'ül-idmânin (Sporcuların Şeyhi) unva­
n ı n ı alan Rahmetli Faik Üstünidman'dır.

299
MÜLKİYE'ye UZAK Mülkiye'nin ün'ü yalnız İ m p a r a t o r l u k s ı n ı r l a n îçînde
DOGU'dan OGRENİCI değil, bu sınırların dışında Müslüman'ların çoğun-
KABULÜ lııkla bulunduğu Rusya, Türkistan, Cava, H i n d i s t a n
gibi Dikellerde de duyulmuştu. Bu sebepledir ki, 1895 yılında Mülkiye I'dâdîsi'ne,
Cava'nın Müslüman ileri gelenlerinin çocuklarından olan Osman ve Mehmed Abdul­
lah âl-Attâsî a d l a r ı n d a iki C a v a l ı , aynı z a m a n d a b ü t ü n dünya Müslümanla-
rı'nın- Halîfesi olan Pâdişâh'in özel izin ve îrâdesi'yle kabul edilmişlerdi. Sözü ge­
çenler bu Kısım'da dört yıl o k u d u k t a n sonra başarı ile mezun oldular. Bu kez,
esas Mülkiye Kısmı olan Yüksek Kısım'da da o k u m a k a r z u s u n d a b u l u n d u l a r . Hal­
buki Okul'un Ana Tüzüğü'nün 9. m a d d e s i n e göre "Sunuf-ı Âlî'ye d u h u l edecek
Talebe'nin Teb'a-i Devlet-i Aliyye'den" olması gerekiyordu. Söz konusu Cavalı'ların
Maârif Nezâretine başvurmaları sonucunda Nezâret, d u r u m u Bâb-ı Alî'ye bildirdi:

" NEZÂRETİ MAÂRİFİ UMUMİYYE


Mektûbî Kalemi
Numara :
29323 : Umumî
50 : Hususî

Ma'ruz-ı Çâker-i Kemîneleridir;


Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Kısm-ı İ'dâdîsine bâ İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâ-
dişuhî, 27 Mayıs 1311 târihinde kayıt ve kabul olunan Cavalı Osman ve Mehmed
Abdullah âl-Attâst Efendiler Sunûf-i İ'dâdîye'den bu Sene (1899) ş e h â d e t n â m e al­
dıktan sonra Sunûf-i Âlî'ye duhul'e tâlib b u l u n d u k l a r ı n d a n ve h a l b u k i Mektebin
Sunûf-i Âlî'sine d u h û l edecek talebenin teb'a-i Devlet-i Aliyye'den olması Nizâ-
men meşrut idüğünden bahisle istifsâr-ı muameleyi (yapılacak işlemi s o r a n ) havî
Mekteb-i m e z b û r Müdiriyyet-i Behiyyesinin Tezkeresi Meclise (Meclis-i Maârifte)
ledelhavâle, Mekteb-i m e z b û r Nizamnamesinin Dokuzuncu Maddesi mucibince Su­
nûf-i Âlî'ye duhul teb'a-i Devlet-i Aliyye'den olmağla meşrut ise de mümâileyhi-
ma Osman ve Abdullah Efendilerin Mektebe kabullerine dâir olan İrâde-i Seniy­
ye-i Cenâb-ı Mülûkâne'de mümâileyhîmaya güzelce bakılması e m r ü ferman buy-
rulmuş olmasına ve bu k e r r e Mekteb-i m e z b û r İdaresinden alınan mta'lûmat'a göre
m ü m â i l e y h i m â n m Tâbiiyet-i Osmâniyye'ye iktisab için Tezkire-i Osmâniyye istihsa­
line (Nüfus cüzdanı çıkarmaya) teşebbüs e t m i ş olduklarına nazaran a'lelusul mü-
sâbakat i m t i h a n ı n a kabul ile ihraz-i muvaffakiyet ettikleri t a k d i r d e Sunûf-i Aliy-
ye derslerini takip etmelerine m ü s a a d e olunması ve fakat ş a h a d e t n a m e y e nail ola­
cakları vakit Tâbiiyyet-i Osmâniyye-i iktisab e d e m e m i ş b u l u n u r s a o halde suret-i
istihdamları Teb'a-i Ecnebiyye gibi müsâade-i m a h s û s a ile mukayyet bulunması
tensib kılınmakta ise de Nizâm-ı Mektebin salifülarz Dokuzuncu Maddesindeki sa-
r a h a t a karşı b u n l a r hakkında b i r muâmele-i istisnaiye icrası bu b a b d a emr-i mah­
susa m e n û t olduğundan keyfiyetin Cenab-ı Sadâretpenâhîlerinden istizanı ifâde

300
kılınmış ve mütâlâa-i m â ' r u z a muvıafık-ı hal ü maslahat b u l u n m u ş olmağla iktiza­
sının e m r ü inbâsına müsâade-i Celile-i Cenâb-ı Vekâletpenâhileri şayan b u y r u l m a k
babında e m r ü ferman Haz-ret-i Veliyy'ül-emr'indir.

28 M u h a r r e m 1317 ve 26 Mayıs 1315 (= 8 Haziran 1899)


Maârif-i Umumiyye N â z ı n
Bende
Zühdü (Paşa)

Bâb-ı Âlî, Doğruca bir k a r a r veremeyeceği için kesin sonucun alınması mak­
sadıyla Tezkire'yi Mâbcyn'e sundu. Teklif Pâdişah'ca da uygun görülüp 22 Haziran
1899 günlü İ r â d e ile o n a y l a n d ı .
Yüksek Kısrm'da d ö r t yıl okuyup 1903 veya 1904 yıllarında mezun olmaları
gereken söz konusu Cavalı'Iann O k u l u bitirdiklerine dâir. S. B. F. Arşivi'nde bir
kayıt yoktur.

İ'DÂDÎ KISMININ YÜKSEK^*^ 1 1 v


* ' â y e t merkezlerinde ve Livâ'ların «bâzılarında
KISIMDAN AYRILMASI İ'dâdi (Lise)'lerin açılmasıyla Mülkiye'nin î'dâdî Kıs-
MERCAN İ'DÂDÎ'SİNİN mı'na ihtiyaç kalmadığını, bu sebeple sözü geçen
KURULMASI Kışımı ayırma teşebbüslerine girişildiğini yukarda-
ki bölümlerde a n l a t m ı ş idik.l890'da d ü ş ü n ü l ü p ortaya atılan bu konu'ya, h e r ne­
dense on yıl d o k u n u l m a m ı ş ; ancak 1900 (1316 R.) da uygulamasına geçilmişti.
1900 (1316 R.) ders yılı sonunda Mülkiye î'dâdî'si Yüksek Kısım'daın ve bu kıs­
mın binasından alınarak Mercan'daki S u l t a n S a r a y ı ' na MERCAN
İDADİSİ adıyla nakledildi. Sözü geçen a y ı r m a ve n a k i l işine âit ya­
zışma ve İrâde'ye Devlet Arşivi'nde r a s t l a n a m a d ı . Ancak b u n u n l a ilgili iki belge
b u l u n m u ş t u r ki, Olay'ı kesinlikle açıklığa k a v u ş t u r m a k t a d ı r .

301
Birinci Belge

" BÂB-I ÂLÎ


Dâire-d Sadâret
Amedî-i Divân-ı H ü m â y û n
596

Atûfetlû Efendim H a z r e t l e r i ;
Maârif Nezâret-i CeBlesinin *Şûrây-ı Devlet'e havale olunan Tezkiresi üzerine
Mâliye Dâiresi'nde tanzim ve leffen arz ü t a k d i m kılınan Mazbata'da Mercan'da
kâin Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne İ'dâdî'si talebesinin tekessürüne m e b n i sunûf-i
mevcudesi talebeyi isti'ab'a gayr-ı kâfi olduğundan emsali misillû bir şube ilâvesiyle
m e z k û r şube Hey'ât-ı Ta'limiyyesi'ne şehrî tahsisi icap eden cem'an beş bin kuru­
şun Bütçenin mesârifât k ı s m ı n d a n bittıasarruf m a a ş â t kısmına nakliyle işe müba­
şeretleri târihinden tesviyesi hususunun Nezâret-i müşârünileyha'ya havalesi lü­
zumu gösterilmiş olmağla olbabda her ne veçhile İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Hilâfet-
penâhî şerefmüteallik buyrulur ise mentûk-ı münîfi infaz olunacağı beyâniyle tez-
kere-i senâverî terkim kılındı efendim.
24 Safer 319; 29 Mayıs 317 (= II Haziran 1901)
Sadrâzam
(Halil) Rifat (Paşa)

Ma'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki;

Resîde-i dest-i tâ'zim olup melfufiyle Manzûr-i Â!î buyrulan işbu tezkire-i sâ-
miye-i Sadâretpenâhîleri üzerine mucibince İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı Şe-
refsudûr b u y r u l m u ş olmağla olbabda e m r ü ferman Hazret-i Veliyyülemr'indir.
26 Safer 319; 31 Mayıs 317 (= 13 Hazirar, 1901)
Serkâtib-i Hazret-i Sehriyârî
Bende
Tahsin (Paşa)

302
İkinci Belge

" NEZÂRETİ MAÂRİFİ UMUMİYYE


Mektûbî Kalemi
Aded
43343 : Umumî
153 : Hususî

Ma'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir;


Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne Kısm-ı İdâdisi'nin nehariye tahvilinden işleri azal­
mış olan Mekteb Matbaasının kapatılması ve fakat bir hayli müddetten beri hüsn-i
hizmetleri sebk eden Matbaa Memuru Said ve Matbaa Ustası Atâ Efendilerin açı­
ğa çıkarılması rızâ-i âlîye tevafuk edemiyeceğinden mümâîleyhima'ya ücret namiy-
le masârif-i müteferrika tertibinden minhaysilmecmû şehri verilmekte bulunan ye­
di yüz elli kuruşun Mekteb-i mezbûr Muhassasatmın Mubassırın tertibine nakliy­
le mümâileyhimâ'nm bu sene Dârülfünûn-i Şahanede küşâd olunan İkinci Sene
sınıflarına mubassır ta'yin olunmaları Darülfünun ve Mekteb-i mebzur Müdiriyet-i
Behiyyesi'nin iş'an üzerine Meclisçe bittensip muâmele-i lâzime ifâ edilmiş olmağ-
la mezkûr yedi yüz elli kuruşun mesârif-i mütefferika tertibinden Mubassırın
maaşat tertibine nakli zımnında icâb eden emr ü me'zuniyetin taraf-ı câkerâneme
i'tâsı hususuna müsâade-i Celîle-i Cenâb-ı Hidîv-i Efhamîleri şayan buyrulmak ba­
bında emr ü ferman Hazret-i Veliyyülemr'indir.
12 Receb 319 ve 11 Teşrin-i Evvel 317 (= 24 Ekim 1901)

Maârif-i Umumîye Nâzın


Bende
Zühdi (Paşa)

Belge'de "... bu sene (190!) Dârülfünun-i Şâhâne'de küşad olunan (açılan)


ikinci sene sınıflarına mubassır tâyin olunmaları Darülfünun ve Mekteb-i (Mül-
kiyye) mezbur Müdüriyet-i Behiyyesi'nden bildirilmektedir" cümlesi dikkati
çekmektedir. Bunun sebebi ş u d u r :
1900 (1316 R.)'e k a d a r kapalı kalan Darülfünun (Üniversite) bu yı;l Fen ve
Edebiyat Şubeleri (Fakülteleri)'nden ibaret olmak üzere Mülkiye Binası içinde
İ'dâdî Kısmı'ndan boşalan binâ'da yeniden açılmış ve Mülkiye Müdürü ayni za'
m a n d a Darülfünun Müdürü (Rektörü) de olmuştur. Söz konusu cümle'nin anlamı
budur.

MEZUNLARIN Bu yıl, Maârif Nezâretî'nin aldığı yerinde Dır karar'-


İ'DÂDÎ MÜDÜR VE la Mülkiye Mezunları bundan böyle, .diledikleri tak­
ÖĞRETMENLİKLERİNE
dirde İ ' d â d î ' lerin M ü d ü r v e Öğretmenlikle­
TAYİNLERİNİN
BAŞLAMASI rine tâyin edilebileceklerdir.

303
Karar, Mezunlar arasında çok iyi karşılanmış; bu târih'den z a m a n ı m ı z a ka­
dar, binlerce Mülkiye'linin çok şerefli ö ğ r e t m e n l i k m e s l e ğ i ' ni
seçmelerine ve Ülkenin h e r yönündeki Ortaokul, Lise, yüksek okul ve Fakülteler'de
görev almaları töresi'nin k u r u l m a s ı n a yol açmıştır. Maârif Nâzın Münif Paşa za­
manında en yüksek derecesini bulan bu a t a n m a ' I a r sonucu Mülkiyeliler, Yurd'un
dört bucağına hem bilgi n u r u ' n u götürmüşler; hem de öğrenicilerini hürriyete
âşık, millî benliğe sahip olacak şekilde yetiştirmişler; o zamanki y a r ı n ' m
Büyük Türkiye Cumhuriyet'i temelleri'nin atılmasına katkı'da b u l u n m u ş l a r d ı r .

Aşağıda göreceğimiz Belgelerden, Sultan Abdülha-


YATILI KISMIN midin Mülkiye Yatılı Kısmı'nın kaldırılmasında, h e r
' hangi bir istişâre'ye lüzum görmeden doğruca ka­
r a r vdrdiği v e Mâbeyn'den yazılan T e z k i r e - i H u s û s i y y e ile
İ r â d e ' nin uygulanmasına girişildiği anlaşılmaktadır.

Maârif Nezâreti'nin 7 Haziran 1902 (— 28 Safer 1320) günlü olup Mâlî Yıl
Başı'ndan itibaren dört aylık ek ödenek verilmesi hakkındaki Tezkeresi Şû-
rây-ı Devlet Mâliye Dâiresi'nde incelendi. Müzâkere sonunda:

"Maârif Nezâretinin Ş û r a y ı Devlet'e havale buyrulan 28 Safer 1320 (= 7 Hazi­


ran 1902) tarihli tezkeresi Mâliye Dâiresi'nde kıraat o l u n d u :
Mealinde, Mekteb-i Mülkiye-i Şahanenin nehariye tahvili ve Dârülfunün-i Şâ-
hâne'de Elsine Şubesi (Diller, Filoloji E n s t i t ü s ü ) ve Ticâret Mektebi'nde Mahreç
(son) Sınıfı te'sisi ve Mekteb-i Hukuk-ı Ş â h â n e Programı*na yeniden bâ'zı dersler
idhâli ve mekâlib-i i'dâdiyye'ye birer sınıf ilâvesi ve vilâyât-ı Ş â h â n e î'dâdîleri'nin
on beşinde ziraat ve sekizinde san'at ve ticâret şubeleri küşadiyle tertibât-ı mez-
kûrenin mevki-i icraya vaz'ıma muktezî bir milyon dokuz yüz b i r bin altı yüz ku­
r u ş t a n üç yüz bin k u r u ş u n u n Mekteb-i Mülkiye-i Şahanenin nehariye kalb'inden
dolayı tasarruf edilecek mebâliğden ve altı bin k u r u ş u n u n Avrupa m e k â t i b i ' n d e
(mekteplerinde) tahsilde bulunan Talebe-i Osmaniye m u h a s s a s a t ı n d a n peyderpey
hâsıl olacak tasarruftan ve bîr milyon bin altı yüz k u r u ş u n u n da Maârifin Hıazi-
ne-i Celîleden m ü r e t t e b tahsisatından tesviyesi hakkında led'el-îstîzân şerefsudûr
buyrulan İrâde-i Seniyye'i Cenâb-ı Zıllullâhî geçen sene mekâtibce tedrisata ınuba*
şeretten s o m a tebliğ buyrulmuş olup Mektebin küşâdiyle tedrisata ihtida edilerek
leylî ve nehari talebe bir kaç ay devam ettikten sonra sene ortasında talebe-i ley-
liyye'nin nehariye tahvili m ü n â s i b görülememesîne nıebni icraatın bu sene-i tedri-
siye nihayetine k a d a r te'hiri zarurî görülmesiyle, geçen sene-i mâliye (1 Mart 1901)
ibtidâsı olan M a r t ' m birinci gününden bu sene T e m m u z bidayetine k a d a r hâl-i hâ­
zırın idâmesine mecburiyet hâsıl olarak, fakat muamelât-ı hesabiye'nin mebde'i
olan Mart'tan i'tibâren muhassasat-ı leylîye bittabi m ü n k a t ı ' o l d u ğ u n d a n zarurî
idâme edilen müddet-i mezkûrc mesârif-i leylîyesi için bir d e f a y a m a h s u s olarak
m e z k û r Mekteb-i Mülkiyye tertibiner led'el-hisab yüz bin altı yüz sekiz k u r u ş u n
zammı lâzım gelmiş ve bu sene (1902) mebde'-i m u a m e l e olduğundan Dârülfü-

304
nûn'dıa küşâd olunacak elsina şubesi sınıflarının cümlesi bittabi' küşâd olunama-
yıp sene be sene tedricen açılacağı cihetle şûbe-i mezkûre muhassasâtının bir mik-
<lar-ı cüz'isi sarf olunarak bir haylisinin mevkuf kalması tabiî idüğüne binâen Maâ­
rif Nezâretinin Sene-i Hâliye Bütçesinin tanzimi sırasında Mekteb-i Mttlkiyyeri
Şahanenin nihariye tahvilinden dolayı bittasarruf şûbe-i mezkûre mesârıfına kar­
şılık olmak üzre Darülfünun tertibine nakledilmiş olan üç yüz bin kuruştan yüz
bin altı yüz sekiz kuruşunun bervech-i muharrer bir defaya mahsus o&arak Mek­
teb-i Mülkiyye-i Şahane tertibine nakl ile dört «aylık muhassasât için lüzum görülen
salif'üz-zikr (sözü geçen) yüz bin altı yüz sekiz kuruşun o suretle icrâ-i mahsubu
istizan olunmuş olmağla bermûcib-i istizan îfâ-i muktezâsının Nezâret-i müşârüni-
leyhaya havalesi tezekkür ve müfredat pusulası leffen takdim kılındı. Olbabda
emr ü ferman Hazret-i Menlehülemr'indir.
6 Rebi üIÂhir 132G ve 29 Haziran 1318 (= 12 Temmuz 1902)"

karar'ı verildi. Karar, her zamanki gibi, Sadrâzamlık'ca Mâbeyn'e sunuldu;


28 Temmuz 1902 (22 Rebi ül-Ahir 1320/15 Temmuz 1318) günlü İ r â d e ile onay'landı.

* m *

Bu karar'da, gerek Mülkiye Târihi, gerek Genel Maârif Târihimiz b a k ı m ı n d a n


üzerinde önemle durulması gereken- h u s u s l a r vardır. Bunları açıklayalım:
Maârif Nezâreti, 1901-1902 Ders Yılı o r t a l a r ı n a doğru Mâbeyn'den bir e m i r
aldı. Bu e m r e veya İrâde'ye göre:

305
a) Mülkiye'nin yatılı kısmı kaldırılacak;
b) Avrupa'ya Devlet hesabına ihtisas öğrenimi yapmaya gönderilen öğreni-
cilerin ödenekleri yavaş yavaş kesilip yeni öğrenici gönderilmeyecektir.
Bu iki "gider sebebi"nin o r t a d a n kalkmasıyla elde edilecek fazlalıkla:
1) Yeni açılan- Dârülfünün'un Edebiyat Kısmına ' E 1 s i n e Ş u b e s i '
(Diller, Filoloji E n s t i t ü s ü ) açılacak;
2) Yeni açılan Ticâret Mektebi'ne " S o n Sınıf" eklenecek;
3) Hukuk (Fakültesi) Mektebi'nin Ders P r o g r a m l a r ı n a yeni bâzı dersler ilâ­
ve edilip öğretmenleri tâyin edilecek;
4) Vilâyet merkezleri'ndeki î'dâdî (Lise)'lere birer sınıf daha eklenerek bunla­
rın Onbeşi'nde ziraat ve sekiz'inde San'at ve Ticâret Şubeleri kurulacak'dır.

İrâde, Maârif Nezâretine ders yılı ortasında geldiği için, derhal uygulanmasına
vâni Mülkiye'nin Yatılı Kısmı'nın hemen kaldırılmasına i m k â n olmayıp d e r s yılı
sonu olan T e m m u z başına k a d a r bekletme lüzumu vardı. Halbuki yeni yıl Bütçesi'-
nin yürürlüğe gireceği Mart Ayifadan ders yalla sonu olan- T e m m u z ' a k a d a r dört
aylık yatılı kısmın gider'lerine karşılık ödenek b u l m a k gerekiyordu. î ş t c bu mak­
satla, Şûrây-ı Devlet Mâliye Dâiresi'nin uygun b u l u p verdiği, Pâd(işah'ca da onay­
lanan ek ödenek karar'ından :
a) Mülkiye'nin yatılı kısmı'nın kaldırılmasına Pâdişah'ca Aralık 1901'de veya
Ocak 1902de k a r a r verilip irâde edildiğini;
b) î r â d e ' n i n uygulanmasına ise T e m m u z 1902'de geçildiğini ve Mülkiye'nin
1902-1903 ders yılma yatısız olarak girdiğini anlamaktayız.
Böylelikle ondört yıllık "yatılı d ö n e m " bir müddet sonra t e k r a r ve daha ve­
rimli şekilde k u r u l m a k üzere Târih Dehlizi'nin raflarında yerini almış oluyordu.

Yatılı Kısmın kaldırılışının, gelecek'de ağır yurd hizmetlerinin sorumluluğu­


nu yüklenecek öğrenıiciler üzerinde nasıl bir sonuç doğurduğunu o s ı r a l a r d a ve
ondan sonraki yıllarda Mülkiye'de Öğrenici bulunanların okul h a l ı r a I a r ' ın-
dan öğreniyoruz:

İçişleri eski Bakanlarından, Mülkiye 1907 mezunlarından- R a h m e t l i Hilmi


Uran:

" Bizim o k u d u ğ u m u z mutlakiyyet devri senelerinde (1905-1908) Mülkiye Mek­


tebi yatılı değildi. Vilâyetlerden gelmiş olanlarımız, mâlî takatimizin m ü s a a d e s i
derecesine göre, İstanbul'un bir semtinde han'larda veya evlerde veya pansiyon­
larda kiraladığımız odalarda kalırdık. Mektep yatılı o l m a m a k l a benaber, lüzumun­
d a n fazla sıkı bir disiplinle idare edilirdi.,./' (35) diye anlatıyor; Mülkiye 1910
(1326 R.) mezunlarından Muhterem Hıocam Prof. Zeki Mes'ud Alsıan da bu dönemi
içli, realist ve t a m a m e n objektif kalemi ile şöyle dile getiriyordu:

(35) Bak. : H â t ı r a l a r ı m ; H i l m i U r a n ; Ankara, Ayyıldız Matbaası, 1959; M. sf.

306
"... (Genç Mülkiye Öğrerıicisi Aydınlı) Mustafa, gaz ocağınm parladığı günden
b i r hafta sonra Mehmed Ali Paşa Hanı'nı t e r k e t m i ş Gedikpaşa'da b i r pansiyona
taşınmıştı.
Mustafa'mn bu k a r a r ı n d a , bir kaç sebep âmil o l m u ş t u : İlk sebep, gaz ocağınm
parlamasıyla, ruhî haletinde husule gelen endişe ile karışık bir uyanıklıktı. Gaz'ın
o yakıcı alevleri sanki onun içini aydınlatmış; ona, h a n hayatı'nın sefaletlerini
bir bîr teşhir edivermişti. Mustafa, gaz ocağı ve t u t u ş a n kilimi s ö n d ü r ü p ilk heye­
can ve endişesi geçtikten sonra b i r k e n a r d a düşünmeğe başlamıştı. Gözleri yanık
kilime bakıyor, dimağı da şa muhakemeyi yapıyordu:
— Niçin bu oda.... niçin bu gazocağı.... niçin bu kilim niçin bu han.... ni­
çin bu gürültü...», niçin bu pislik ? H e p ucuz yaşamak için mi? H a n odası ucuz....
H a n ' d a pişirilen yemek ucuz.».. F a k a t H a n ' d a o t u r m a k zor. H a n ' d a vakit geçir­
mek, çalışmak güç.
Diğer bir çok talebe gibi Mustafa da Mülkiye Mektebi*nin işgal et­
tiği z a m a n l a r dışında kalan vakti, m ü m k ü n m e r t e b e H a n ' d a geçirmemeğe çalışı­
yordu. H a n ' d a geçirilmek istenilmeyen bu vakit nerede geçirilebilirdi? Tabiî, ya
sokak'da, ya kahvehaneler'de veyahut biraz daha büyüklerin yapdıkları gibi, Ta-
vukpazarı'nın ucuz meyhanelerinde «-...
(Tıbbıye'den- Cevdet a n l a t ı y o r d u : ) ...« Bizlere güya mektebler açmışlar.... Amıa
gözümüzü a ç m a m a k için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.*.. Ne zihnimiz ile,
ne de sıhhatimiz ile a l â k a d a r oluyorlar.... Varsınlar olmassnlar.... Varsın Anadolu'­
yu, Ruraeliyi sülük gibi e m e n İstanbul, onların çocuklarına bakmasın.... Onların
s ı t m a l a r ı ile, fakirlikleri ile, han odalarında kahvehane köşelerinde; Rum, Erme­
ni ve Yahudi evlerinde kaderleriyle başbaşa bıraksın*.... Fakat bizler dayanacağız;
her m ü ş k ü l ü yeneceğiz; İ s t a n b u l ' u n hafiyesine, polisine, ahlâk ve sıhhat bozan her
şeyine karşı m u k a v e m e t edeceğiz. Ve bir gün biz oluları, bu liyakatsiz, şıı'ursuz,
duygusuz zâlimleri han odalarına s ü r ü p . Milletin mallıarım yine Millete vereceğiz....

..... Fâtih'de, Beyazıt'da, T a v u k p a z a n ' n d a k i h a n l a r d a o t u r a n talebe aşağı yu­


k a r ı aynı hayat şartları içinde yaşıyorlardı. Yüksek tahsil y a p t ı r m a k zaruretini tak­
dir ederek, yüksek tahsil müesseseleri a ç m ı ş olan o vakitki rejim, h e r h a l d e bu
işi ya ciddi olarak t u t m a m ı ş veyahut ona lâyık olduğu ehemmiyeti v e r m e m i ş ola­
cak ki, T a ş r a ' d a n gelen ve tabiî ekseriyeti teşkil eden talebenin hayatı ile meşgul
olmayı bir dakika bile d ü ş ü n m e m i ş t i . Zaten tahsü'in (yüksek öğrenimin) m e k t e p
cephesindeki kayıtlara ve fikirlerin serbest hareket ve m ü n â k a ş a s ı n a müsaade
edilmediğine göre, bu tahsilden ne kastedildiğini ve h a t t â tahsilin arzu edilip edik
mediğini tâyin e t m e k bile zordu. Taşralı talebeye y a r d ı m şöyle d u r s u n , onlara ko­
laylık göstermek bile Rejim'in h a t ı r ı n d a n geçmemişti. Halbuki o z a m a n l a r m içti­
m â i hayat şekillerine ve telâkkilerine göre b e k â r talebe, y a r d ı m a daha çok m u h t a ç
vaziyette bulunuyordu- Taşra'dan gelen fakir ve h a t t â o r t a halli bir talebe için
Beyoğlu pansiyonlarında o t u r m a k maddeten! m ü m k ü n değildi. M ü s l ü m a n aileleri
ve h a t t â m ü s l ü m a n mahalleleri içinde de b a r ı n m a k kaabil olmadığından, talebe'-

307
ye Han'lardan ve bir de Gedikpaşa'nın ve Shrkecl'nin E r m e n i , R u m ve Yahudi ev­
lerindeki kiralık o d a l a r d a n başka oturacak, yatıp kalkacak ve h a t t â o k u y u p çalı­
şacak yer kalmıyordu.
B u r a l a r d a oturan, t a l e b e n i n diğer ihtiyaçları da hiç düşünülmemiş, maddi
istirahatlarına ve fikri inkişaflarına yarayacak en küçük bir tedbîr bile alınma­
mıştı. İnsan'a öyle geliyordu ki, bu yatısız olan yüksek taiısil müesseseleri, sanki
bir gosterişden ibaretti. Onlara devamı teşvik edecek, rağbeti a r t ı r a c a k hiç bir
tedbir alınmadığına, İıiç bir teşkilât kurulmadığına göre, devam ve rağbetin o
kadar arzu edilmediğine hükınolunabilirdi. H a n ' l a r birbirinden pis, b i r b i r i n d e n es­
ki k o n a k bozuntuları idiler. B u r a l a r d a yalnız yüksek tahsil talebesi b a r ı n m a z ; Ana­
dolu'nun, Rumeli'nin muhtelif yerlerinden gelmiş olan, fakir b e k â r sınıfı da otu­
r u r d u . Bunların hepsinin iç ve dış hayat m a n z a r a l a r ı birbirine benzerdi. H a n ka­
pılarından içeri girilince, kirli taş merdivenler, i n s a m n gözünü k o r k u t u r k e n bur­
numa da birbirine karışmış yağ, gaz, k ö m ü r ve kir kokuları çarpardı..." (36)

Yatılı Kısım kaldırıldıktan sonra alınan kararın


DÖRT AYLIK 1902-1903 Ders Yılı başında uygulanabilmesi için, Mâ­
EK BÜTÇE lî Yıl Başı olan Mart Ayı'ndan Okul'un d e r s kesimi
Ayı olan T e m m u z başına k a d a r islenen dört aylık Ek Bütçe ^öyle d ü z e n l e n m i ş t i :

Ödenek
Yekûn
Ödeneğin Çeşidi Mevcud olan İstenen
(kuruş)
(kuruş) (kuruş)

M A A Ş L A R
Müdür 59.400 59.400
Me'murlar 60.876 29.440 90.316
Kâtipler, öğretmenler 214.166 214.166
Mubassırlar 63.720 63.720
Hademeler 40.500 10.620 51.120

T O P L A M 438.662 40.060 478.622

DİĞER M A S R A F L A R
Yemek 47.000 47.000
Elbise 10.000 10.000
Çamaşır 548 548
Odun ve kömür 3.000 3.000
Aydınlatma 3.000 3.000
Ders Kitapları ve Kırtasiye 6.000 6.000
Diploma ve Armağan 3.000 3.000
Onarım 5.000 5.000
Umulmadık Gider ve Mevlûd 18.795 18.795

T O P L A M 35.795 60.548 96.343

GENEL T O P L A M 474.457 100.608 575.065

( 3 6 ) Bak. • Mustafa'nın R o m a n ı ; Zeki Mes'ut A l s a n ; İstanbul, 1943; 2 4 . , 2 5 . , 4 5 . , 53. sf.ler.

308
Mülkiye, 1902-1903 Ders Yıh'na bu ş a r t l a r içinde girdi.
MÜLKİYELİ MAİYYET Bundan önceki Bölümlerde, Mülkiye Mezunlarının
MEMURLARI'nm KUR'a Maiyyet Memurluklarına lâ'yinleri hakkında muhte-
V
ile TÂ YİN EDİLMELERİ lif zamanlarda bir kaç defa k a r a r alınıp Tüzük'ler
hazırlandığını görmüştük.
Kendilerine devrin şartları nisbetin.de idarî teminat tanınıp kaymakam olmala­
rı garanti altına alınan Mülkiyeliler'in bâzılarının ta'yin edildikleri uzak vilâyet
(vilâyât-ı sitte)'lerdeki kaymakamlıklara gitmeyip istanbul'a yakın vilayetlerden
Bursa, İzmir (37), Ankara, Cezâir-i Bahr-i Sefîd (38), Konyıa gibi vilâyetlerin Ma­
iyyet Memurlukları'na a t a n m a k için çahşdıklarından, her çeşit ihtimama m u h t a ç
v e mutlaka m e k t e p l i k a y m a k a m l a r ı n çalışmalarına hasret uzak doğu
illeri kaymakamsız kalıyordu. Bu büyük m a h z u r u n giderilmesi için, E r z u r u m Vâ-
lisi'nin yaptığı, taşra veya İstanbul doğumlu olsun, Mülkiye'yi bitirip kaymakam
olmak isteyenlerin maiyyet m e m u r l u k l a r ı n a tâyinlerinüı kur'a ile yapılmasını kap­
sayan teklifi, Dâhiliye Nezâretince de uygun görülerek, kesin bir k a r a r l a mev-
zuat'a bağlanması maksadıyla, o zamanın Yasama Organı yerinde öilan Şûrây-ı
Devlet'e havale edildi.
Teklif, b u r a d a titizlikle incelendikten sonra Meclis-i Vükelâ'ya (Bakanlar Ku-
r u l u ' n a ) sevkedilip b u r a d a da uygun b u l u n d u :

"ŞÛRÂY-I DEVLET
Mülkiye Dâiresi
Aded: 3159
Dâhiliyye Nezâretinden bâ takdim Şûrây-ı Devlet'e havale buyrulan 25 Re-
bi'üI-Âhir (1)322 târih ve iki bin altmış altı numaralı Tezkire Mülkiye Dâiresin­
de kıraat o l u n d u :
Mealinde Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'den şahadetname ahziyle neş'et eden
efendilerin mahall-i istihdamlarının kendi arzu ve rağbetlerine tâbi' t u t u l m a s ı ci-
hetiyle vilâyât-ı sâire'de maiyyet hizmetlerini ikmâl ettikten sonra vilâyât-ı şilte
kazaları ( E r z u r u m , Slivas, Van, Diyarbekir, Bitlis, Elaziz illerinin ilçeleri) kayma­
kamlıklarına rağbet e t m e m e k t e olmalarına ve Mukarrerât-ı islâhiye Lâyihası (39)

( 3 7 ) Ş i m d i k i İ z m i r İ l i ' n i n , Cumhurİyet'e kadar adı Aydın V i l â y e t i o l u p Merkez'i İ z m i r i d i .


( 3 8 ) Anadolu'nun Batısında sıralanmış on İki Adamdan m ü t e ş e k k i l Vilâyet o l u p Merkezi Rodos Adası i d i .
(39) Sultan A b d ü l h a m î d , Saltanat'ının son y ı l l a r ı n d a (1904 - 1905) y e t k i l i kimselerden İbaret olarak b i r Islâhat Ko­
misyonu t o p l a m ı ş ; bu Komisyon'a şu görevleri v e r m i ş t i :
1 — D e m o k r a t i k r e j i m l e idare edilen b ü t ü n batı m e m l e k e t l e r i n i n A n a y a s a ' lan tercüme e d i l d i k t e n
sonra, Osmanlı Devleti i ç i n :
a) Parlömanter Sistem'e dayanan b i r Anayasa hazırlanacak;
b) Bu Anayasa'da bilhassa soyca T ü r k o l a n l a r ı n , Meclis-i Meb'usan'da çoğunluğu ve h â k i m i y e t i sağlaya­
cak şekilde esaslar b u l u n a c a k t ı r .
2 — İdarî Teşkilât ve oenel İdâre'de çok radikal b i r r e f o r m yapılacak; Memleket bu r e f o r m ' a göre yönetile­
cektir.
3 — M i l l î E ğ i t i m de, r.szırlanacak Anayasa'daki i l k e l e r e göre yeniden düzenlenecektir.
M e ş r u t i y e t ' i n ilânı ve sekiz ay sonra A b d ü l h a m i d ' İ n h a l ' i bu çok h a y ı r l ı ve s a m i m î teşebbüsün gerçekleşme­
sine engel o l d u .
Yukarda sözü geçen " M u k a r r e r a t - ı İslâhiye Lâyihası - Reform Tasarısı K a r a r l a r ı " d e y i m i , b u n u n l a i l g i l i te­
şebbüsü a n l a t m a k t a d ı r .

309
{ahkâmınca vilâyat-ı mezkûre dahilindeki kazalarda Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e me'-
zunlarından k a y m a k a m l a r istihdamı lâzım gelmesine nazaran ba'd'e'zin Mekteb-i
m e z b u r me'zunlarımn kendi arzularına bırakılmayarak kur'a usûliyle maiyyet me­
murluklarına ta'yiııleri hâlinde vilâyât-ı sitte'ye de isabet edeceğine ve maiyyette
istihdamlarında oraların ahvâline kesb-i vukuf eyliyeceklerine mebnî münâsib
olacağı E r z u r u m Vilâyeti'nden bâ t a h r i r â t izbâr kılınmış olup filhakika Mukar-
rerât-ı islâhiye Lâyihası ahkâmınca vilâyat-ı sitte dahilindeki kazalar kay­
makamlıkları Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne me'zunlarına m ü n h a s ı r ve ehem-
miyet-i mevkiiyye hasebiyle Rumeli Vilâyât-ı Şâhânesi'nce de Mekteb-i mezbur
me'zunlarına ihtiyaç zahir olarak ancak bunların ilk mahall-i istihdamları
hakkında bir fıkra-i nizamiye olmadığından vilâyat ve mutasarrıflık maiy­
yet memuriyetleri içün alelekser Aydın ve Hüdâvendigâr [(şimdiki) İzmir ve
Bursa] ve Cezâir-i Bahr-ı Sefid (Merkezi Rodos olan oniki Akdeniz Adaları Vilâye­
ti) ve Konya ve Ankara gibi Dcrsaadet'e k a r i b (İstanbul'a yakın) mahalleri tercih
ve ihtiyar etmekde ve maiyyet me'muriyetlerini ikmâlden sonra bu vilâyetler dâ­
hilinde açılacak kazalar kaymakamlıklarına hasr-ı matlabla vilâyât-ı sitte dâhilin­
de ve Rumelinin binnisbe uzak olan cihetlerinde t e r t i b olunan K a y m a k a m l ı k l a r ı
kabulden istinkâf eylemekte olduklarından vilâyât-ı mezkûre'ce taleb o l u n a n mek­
tepli k a y m a k a m l a r ı n ta'yini h u s u s u n d a müşkilâta tesadüf olunmasına m e b n i h e m
müşkilâtın izâlesi h e m de bulunacakları vilâyetlerde maiyyet m e m u r i y e t i müdde­
tinde o vilâyet ahvâlince iktisab edecekleri m a l û m a t t a n kaymakamlığa tâ'yinlerin-
de istifâde; edilmesi içün Mektebden şehâdetnâme aldıktan sonra vilâyet maiyyet-
lerine talip olacak Mekteb-i m e z k û r mezunlarının tâ'yin-l mahall-i i s t i h d a m l a r ı
zımnında ba'zı tedâbir ittihâzı muktazî görülmesiyle bu misillû mekâtib-i âliye'den
me'zun taşralı efendilerden teklif olunan me'murîyeti kabulden/ istinkâf edenlerin
mükellefiyyet-i askeriyyelerinden dolayı Dâire-i Askeriyye'ce ne yapılmakta olduğu
Makaam-ı Vâlâ-i Seraskerî'den istifsar olunarak alınan tezkire-i cevâbiyye'de Ahz-ı
Asker K a n u n u n u n Yirmisekizinci Maddesinde b i l u m u m mekâtib-i âliye'de tahsilde
b u l u n a n taşralı talebe, sinn-i mükellefiyet'e duhullerinde ya kendileri veyahud ve­
killeri n u m a r a çekmeye m e c b u r olup b u n l a r d a n tertib-i evvel n u m a r a s ı çekilmiş
olanlar efrâd-ı me'zune meyanına kaydolunur ve ikmâl-i tahsil ederek bâşahadet-
n â m e m e k t e p t e n çıktıktan sonra hizmet-i Devlet'de m ü s t a h d e m oldukça veya Maâ­
rif Nezâretinin tasdiki altında mekâtib-i mütenevvia muallimliklerinde bulunduk­
ça kendileri kısm-ı sâni'den ibkaa" kılınırlar deyu m u h a r r e r olmasına binâen me­
kâtib-i âliye'den me'zun taşralıların ş a h a d e t n a m e istihsâlinden sonra kısm-ı sânide
ibkaaları hizmet-i Devlet'de b u l u n m a k l a meşrut olduğu ve zâten Mekteb-i Mülkiy­
ye-i Ş â h â n e Nizâmnâmesinin Dördüncü Maddesinde de Mekteb-i Müikiyye'ye ka­
bul olunan ve Mektebden i k m â l i tahsil ederek b â ş a h â d e t n â m e çıkan talebe hiz­
met-i askeriyye'den ma'füv olup ancak esasen hizmet-i askeriyye ile mükellef olup
da Mektebden çıktıktan sonra Devletçe teklif olunan me'muriyetleri kabulden im­
tina' eyliyenlerin işbu ma'füvviyyet'den müstefid olamıyacakLarı m u s a r r a h bulun­
duğu der-meyân kılınmış ve esbab ve mutalaat-ı meşruta'ya binâen Mekteb-i mez-

310
k û r mevzunlarından vilâyât maiyyetlerine tâlib olacakların ta'yin-i mahall-i istih­
damı zımnında usul-i m a h s û s a ittihazı derece-i vücub'da olarak k u r ' a usulünün
tatbiki te'min-i maks>ad edebileceği d e r k â r b u l u n m u ş olmasına ve zâten me'zunîn-i
mumâileyhim'den hizmet-i askeriyye ile mükellef olanlaruı hizmet-i mezkûre'den
ma'füvviyetleri Devletçe teklii 7 olunan me'muriyetleri kabul ile m e ş r u t bulunması­
na göre me'zunîn-i mumaileyhim içinde taşralı b u l u n a n l a r d a n m e n s u b oldukları vi­
lâyât maiyyetine gitmek arzu edenler bizzarure o vilâyete gönderilmek ve fakat it-
mıanM müddet-i muayyeneden sonra icâb-ı hâl'e göre b a ş k a vilâyet dâhilinde kay­
m a k a m l ı k l a kayrılmak üzre diğerlerinin vilâyât'ca lüzum gösterilecek m i k d a r dâi­
resinde tertib olunacak kur'a'ya idhaliyle ol suretle tâ'yin-i mevkî-i memuriyetleri
ve bulunacakları vilâyetin a h v a l i n e bihakkın kesb-i vukuf edebilmek üzre maiyyet
me'murluğu m ü d d e t i olan üç seneden bir senesini mülhâkaat-ı vilâyetten bir lîvâ'-
da ve diğer bir senesini başka lîvâ'da ve bir senesini dahî merkez-i vilâyet'de im-
r â r a ve bu m ü d d e t hitam bulunca o vilâyet dâhilinde teklif olunacak kaza kay­
m a k a m l ı k l a r ı n d a iki sene ifâ-i hizmet'e m e c b u r edilerek müddet-i mezkûre'nin hi­
t a m ı n d a n evvel vuku' bulacak isti'faları ve başka vilâyet dâhiline tahvil-i memuri­
yet hakkındaki îstid'aları kabul edilmemesi ve k u r ' a ' l a n isabet eden vilâyet maiy­
yet m e m u r l u ğ u veyahut müddet-i maiyyeti ba'delikmâl o vilâyet dâhilinde teklif
olunacak kaza kaymakamlığını kabulden i m t i n a ' edenlerin muâmele-i askeriyye'ye
tabî t u t u l m a k üzere isimlerinin cihet-i askeriyye'ye iş'arı h u s u s u n u n usul ittihazı
ve ancak bu mecburiyet taşra ahâlisinin mükellef bulundukları muâmele-i aske-
riyye'den istisnalarına m u k a a b i l t/a'yin edileceği ve Dersaadet ahâlisi ise esasen
muâmele-i askeriyye'ye tâbi' olmadıkları cihetle me'zunîn-i mumaileyhim meyâ-
nında Dersaadet ahâlisinden olup vilâyet maiyyet m e m u r l u k l a r ı n a tâlib olacaklar
kur'aya idhal edilmeyip yalnız tâ'yin kılınacakları vilâyet maiyyetinde iki sene li­
v a l a r d a ve bir sene Merkez'de b u l u n m a k üzere üç sene i s t i h d a m d a n sonra o vi­
lâyet dahilindeki kazalar kaymakamlıklarında iki sene kalmak kaydiyle kaymakam­
lığa tâ'yinleri m ü n â s i b olacağı beyaniyle icrây-ı icâbı istizan edilmiştir.

Müstağni-i arz ü izah olduğu üzre vilâyât-ı sitte dâhilinde b u l u n a n kazalarda


Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne me'zunlarından k a y m a k a m l a r istihdamı Mukarrerât-ı
Islâhiyye Ahkâmı iktizasından olmasına ve me'zunîn-i mumaileyhimin mahall-i is­
t i h d a m l a r ı n ı n kendi arzu ve rağbetlerine tâbi' tutulması hasebiyle vilâyât-ı mezkû-
re kazâlaı'uıa talip o l m a m a k t a b u l u n m a l a r ı n a nazaran onlar için kur'a usulü itti­
hazı son derecede m ü n â s i b görülmüş olup ancak Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e me­
zunları meyânında Dersaadet ahâlisinden olup da vilâyet maiyyet memurlukları­
na tâlib olacakların bu usulden istisnasını icab edecek bir sebep mutasavver ol­
madığı gibi t a ş r a ahâlisinden b u l u n u p da kur'aları isabet eden vilâyet maiyet me­
m u r l u ğ u n u veyıahud müddet-i maiyyeti ba'delikmâl o vilâyet dâhilinde teklif olu­
nacak kaza kaymakamlığını kabulden i m t i n a ' edenlerin muâmele-i askeriyye'ye tâ­
bi' t u t u l m a k üzere isimlerinin cihet-i askeriyye'ye iş'arı dahî m u t l a k a hizmet-i
Devlet'de bulunmıyacakları mânâ'sını işrab edip halbuki imtinâ-i vâkı'ın sevk-i ma'-

311
zeret'le olabilmesi ihtimâli vârid olduğundan ve böyle mâ'zeret üzerine bir veya
birkaç defa kur'a isabet eden mahallere gidilmemesi ise âtiyen hizmet-i Devlet'de
bulunulmıyacağını istilzam etmiyeceği d e r k â r b u l u n d u ğ u n d a n h e m m a k s a d ı n vu­
sulüne hadim o l m a k h e m de özür vukuuna mahal kalmamak üzere gerek taşra
ahâlisinden olup da m e n s u p oldukları vilâyet maiyyetine gitmek arzu etmiyenle-
rin gerek Dersaadet ahâlisinden bulunup da vilâyet maiyyet m e m u r l u k l a r ı n a tâ-
lib olacakların kur'a'ya idhaliyle tâ'yin-i mevki-i memuriyetleri ve Maiyyet Me'mur-
luğıı m ü d d e t i olan üç seneden bir senesini mülhâkaat-ı vilâyet'den bir Livâ'da ve
iki senesini dahî merkez-i vilâyct'de i m r a r a ve bu müddet hitam bulunca o vilâyet
dâhilinde teklif olunacak kaza kaymakamlıklarında iki sene îfâ-i hizmet'e m e c b u r
edilerek müddet-i mezkûre'nin h i t â m ı n d a n evvel vuku' bulacak isti'faları ve başka
vilâyet dâhiline tahvil-i me'muriyet hakkında istid'aları kabul edilmemesi ve
taşralı bulunup da m e n s u b oldukları vilâyât maiyyetine gitmek .arzu edenler bizza-
rure o vilâyete gönderilerek fakat itnıâm-ı müddet-i muayyene'den s o n r a icâb-ı
hâl'e göre başka vilâyet dâhilinde kaymakamlıkla kayrılması ve k u r ' a ' l a n isabet
eden vilâyet maiyyet m e m u r l u ğ u n u kabul etmiyenlere o n d a n sonraki kar'a'lara
k a d a r memuriyet verilmemesi ve üç defa kur'a isabet eden mahalle gitmeyan ol­
duğu ve a d e m i icabetinin de bir özr-i makbule müstenid olmadığı tebeyyün eylediği
takdirde ol z a m a n haklarında muâmele-i askeriyye icra olunmak üzere isimlerinin
cihet-i askeriyye'ye iş'arı ve kur'aları isabet eden Maiyyet Memurluğunu kabul ile
müddet-i maiyyet-i ikmâl ederek fakat bilâ i'tizar o vilâyet dâhilinde teklif okuna­
cak kaza kaymakamlığını kabul etmeyen veyahud kabul edip de kezâlik bilâ özür
pek az bir m ü d d e t b u l u n d u k t a n sonra isti'fa eden taşralılara gelince; bunların
Maiyyet Memurluğunu kabul etmeleri hizmet-i Devlet'de bulunacaklarına delil
olacaktır. Artık haklarında muâmele-i askeriyye icrasına mahal olmayıp yalnız
ister taşralı olsun ister İ s t a n b u l l u bulunsun bu gibiler içlin ceza o l m a k ve bu­
lunacakları vilâyet Maiyyet Memurluğu müddetimle o vilâyet ahvalince iktisah
edecekleri m a l û m a t t a n kaymakamlığa tâ'yinlerinde istifade m a k s a d ı temin edil­
mek üzere bir sene memuriyet verilmemesi hususlarının Dâhiliye Nezâretine hava­
lesi tezekkür kılındı. 29 Zilhicce (1)322 ve 21 Şubat (1)320 (= 9 Mart 1905)

Şûrây-ı Devlet
Reisi (ve Şûrây-ı Devlet Umumi Hey'eti'ni teşkil eden Onsekiz
Mehmed Said Â'zâ'nın mühürleri)
(Mühür)

Şûrây-ı Devlet Mülkiyye Dâiresinin meyâne-i bendegânemizde kıraat olunan


bu Mazbatasında beyân ve izah olunduğu üzere:
Vilâyât-ı sitte dâhilinde vâki' kazalarda Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e mezunla­
r ı n d a n k a y m a k a m l a r tâ'yinî Mukarrerât-ı Islâhiyye Lâyihası a h k â m ı n d a n olması­
na ve Me'zunin-i mumaileyhimin mahall-i istihdamlarının kendi arzu ve rağbetler
rine tâbi' tutulması hasebiyle vilâyât-ı mezkûre kazalarına talip o l m a m a k t a bulun-

312
malarına binâen gerek taşra ahâlisinden olup da nıensub oldukları vilâyet mıaiy-
yetine gitmek arzu etmiyenlerin ve gerek Dersaadet ahâlîsinden b u l u n u p da vilâ­
yet maiyyet m e m u r l u k l a r ı n a tâlib olacakların kur'a'ya idhaliyle tâ'yin-i mevki-i me­
muriyetleri ve maiyyet m e m u r l u ğ u m ü d d e t i olan üç seneden bir senesini mülha-
kaat-ı vilâyet'den ve Lîva'da ve iki senesini dahî merkez-i vilâyet'de i m r â r a ve
hu müddet h i t a m bulunca o vilâyet dâhilinde teklif olunacak kaza kaymakamlık­
larında iki sene ifâ-i hizmet'e mocbur edilerek müddet-i mezkûrenin h i t â m ı n d a n
evvel başka vilâyet dâhiline tahvil-i me'muriyet hakkındaki istid'aları kabul edil­
memesi ve taşralı bulunup da mensub oldukları vilâyât maiyyetine gitmek arzu
edenler bizzarure o vilâyete gönderilerek fakat itmâm-ı müddet-i muayyeneden
sonra icâb-ı hal'e göre başka vilâyet dâhilinde kaymakamlıkla kayrılması ve kur'-
â'ları isabet eden maiyyet me'murluğunu kabul etmiyenlere o n d a n sonraki kur'aia-
ra k a d a r memuriyet verilmemesi ve üç defa kur'a isabet eden mahalle gitmeyen
olduğu ve adem-i icabet'in dahî bir özr-ı makbul'e müstenid olmadığı tebeyyün ey­
lediği takdirde o z a m a n taşralı talebe haklarında muâmele-i askeriyye îcrâ olun­
mak üzre isimlerinin cihet-i askeriyye'ye iş'arı ve kur'a'iarı isabet eden Maiyyet
Me'murluğunu kabul ile müddet-i muayyene'yi ikmâl ederek fakat bîlâ i'tizar o vi­
lâyet dâhilinde teklif olunacak kaza kaymakamlığını kabul etmeyen yahud kabul
edip de kezâlik bilâ özür pek az bir müddet b u l u n d u k t a n sonra isti'fa eden taşralı­
lara gelince, bunların maiyyet m e m u r l u ğ u n u kabul etmeleri hizmet-i Devletde bu­
lunacaklarına delil olacağından haklarında muâmele-i askeriyye icrasına mahal ol-
mayıp yalnız ister taşralı olsun ister istanbullu bulunsun bu gibiler içün ceza ol­
mak ve bulunacakları vilâyet maiyyet m e m u r l u ğ u m ü d d e t i n d e o vilâyet ahvâlince
iktîsab edecekleri m a l û m a t d a n kaymakamlığa lâ'yinlerinde istifade m a k s a d ı temin
edilmek için bir sene me'muriyet verilmemesi lüzumu gösterilmiş ve suver-i ma'-
niza ıktızây-ı hâl ve m a s l a h a t t a n bulunfcmış olduğundan berminvâl-i muharrer
ifây-i muktezâsının Dâhiliye Nezâretine havalesi tezekkür ve tensib kıbndı ise de
ol bâbda ve kaatibe-i ahvalde e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr Efendimizindir.
23 M u h a r r e m (1)323 ve 16 Mart (1)321 ( = 29 Mart 1905)

Sadrâzam Şeyh'ül-islâm Adliye Nâzın


Mehmed (Avlonyah) Ferid Mehmed Cemâleddin Esseyd
(Paşa, Mühür) (mühür) Abdurrahman
(paşa, m ü h ü r )
Serasker Şûrây-ı Devlet Reisi Hâriciye Nâzın
H a s a n Rıza Mehmed Said (Paşa) Ahmed Tevfik Bin
(Paşa, m ü h ü r ) (mühür) İsmail Hakkı
(mühür)

Ticâret ve Nâfia Evkaaf-ı H ü m a y u n N â z ı n Mâliye Nâzın


Nâzın Turhan Ahmed Nazif
Selim Melhame (Paşa) (Paşa, m ü h ü r ) (mühür)
(mühür)

313
Dâhiliye N â z ı n
Tophane-i Âmire Müşiri
Bahriye N â z ı n Mehmed M e m d u h
Mustafa Zeki Bin Âlî
(Mühür o k u n a m a d ı ) Hemnan-i Abdüh (paşa)
(mühür)
(mühür)

Maârif N â z ı n Sadâret Müsteşan


H â ş i m (39/a) Ahmed Tevfik
(mühür) (mühür)

Karar, Pâdişâh'.a sunulup 22 Nisan 1905 günllü İrâde ile onay'ı alındı.

" BÂB-I ÂLÎ


Dâire-i Sadâret
Âmedî-i Divân-ı H ü m â y û n

Devletlû Efendim Hazretleri;


Mekteb-i Mülkiyye-i Ş â h â n e mezunlarının kaza kaymakamlıklarda tâ'yinleri
emrinde ittihazı lâzım gelen usûle dâir Şûrây-ı Devlet Mülkiyye Dâiresinden kale*
me alınıp Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ'dan tezyil kılman (altına u y g u n d u r zeyl'i ya­
zılan) mazbata arz ve t a k d i m olunmağla olbabda h e r ne veçhile İrâde-i Seniyye-i
Hazret-i Hilâfetpeııâhî şeref müteallik buyrulur ise mantuk-ı âlîsi infaz edileceği
beyâniyle tezkire-i senâverî terkim kılındı efendim.

22 M u h a r r e m 1323 ve 16 Mart 1321 (= 29 Mart 1905)

Sadrâzam
Ferid (Paşa, imza)

Ma'ruz-i Çâker-î Kemîneleridir ki;


Resîde-i dest-i tâ'zim olan Şûrây-ı Devletin Meclis-i Mahsus-i Vükelâ'dan mü«
zeyyel Mazbatası ile Manzur-ı Alî buyrulan işbu tezkire-i sâmiye-i Sadâretpenâhîle-
ri üzerine mucibince İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hilâfetpenâhî şeref-müteallık buy-
rtdmuş olmağla ol b a b t a e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
17 Safer 1323 ve 9 Nisan 1321 (= 22 Nisan 1905)

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî


Tahsin (Paşa, İ m z a )

(39/a) "Şu Mektebler olmasa İdi Maârif Nezâreti'ni ne güzel idare ederdim" diyen Maârif Nâzın. [Bak.: Huzur
Dersleri, Eb'ül-ûlâ Mardin, I I . I I I . C, 844 sf.]

314
METMURLARIN MERKEZ'deYukarda açıklanan karar'da, Maiyyet Memurluğu
ÇALIŞTIKTAN SONRAda Devresini geçirmemiş fakat Hükümet Merkezi'nde
K A Y M A K A M
OLABİLMELERİ kanunî sürece m e ' m u r olarak çap işmiş Mülkiye Me-
zunlarmın k a y m a k a m olup olamayacağı hakkında h e r hangi bir h ü k ü m yoktu. Bu
boşluk, Mülkiye'yi Pekiyi derecede bitirip, İstanbul'da Techizât-ı Askeriyye Nezâre­
tinde (Millî Savunma Bakanlığı'ndal) ve Maârif Nezâreti Mektûbî Kaleminde ma­
aşlı m e ' m u r olarak çalışan Fuacl Bey "in kaymakamlığa tâ'yin isteğinin "Nizamna­
mede böyle bir kayıd y o k t u r " cevabı ile Dâhiliye Nezâreti'nce reddedilmesi üzerine
meydana çıkmıştır.

adı geçen, isteğini î d â r î y a r g ı konusu y a p m ı ş ; Dâhiliye Nezâreti


kanalıyla Şûray-ı Devlete b a ş v u r m u ş t u r . Burada konu incelendikler, sonra verilen:

"Dâhiliye Nezâretinden bittakdim 4 Şaban 1325 (- 12 Eylül 1907) târihinde


Şûrây-ı Devlet'e havale buyrulan 29 Receb 1325 (= 7 Eylül 1907) târih ve iki bin al­
tı yüz üç numaralı tezkere Mülkiye Dâiresinde kıraat olundu:
!
Mealinde, Mekıteb- Mülkiye-i Şahaneden a'.iyülâlâ (pekiyi) derecede neş'etle
(mezun o l a r a k ) bir müddet Maârif Nezâreti Mektubî kaleminde ve elveym Techi-
zât-ı Askeriyye Nezâretinde muvazzafan müstahdem bulunduğundan ve Mekteb-î
Mülkiyye mezkûr me'zunlıarından, Devâir-i Merkeziye'de istihdam olunmuş ba'zı em­
sali kaymakamlığa tâ'yin olunduğu cihetle kendisinin de bermucib-i Nizam bir kay­
makamlığa tâ'yini hakkında müracaatta bulunmuş ise de, müracaatı terviç olun­
madığından bahisle Mekteb-i mezkûr Nizamnâmesiyle me'zunîne bahş ve ihsan
buyrulan müsâadat mucibince şimdiye kadar olduğu veçhile mezuıün-i mumailey­
himden Devâir-i Merkeziyye'de müstahdem olup da kaymakamlığa tâlib buluna­
cakların kemafissabık tâ'yini usulünün muhafazası Teçhizat-ı Askeriyye Nezâreti
Muhasebe Kalemi hulafâsından Fuad Bey tarafından bâ arzuhal istid'a edilmiş ve
Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane Nizamnamesinin On Üçüncü Maddesi mucibince Devâir-i
Merkeziyye Aklâmı Hülefâlığı tercihan Mekteb-i mezkurdan bâ şehâdetname çı­
kacaklara tahsis olunduğu gibi me'zûnîn-i mumaileyhimden sinn'leri yirmi beşe var­
mış veya andan ziyâde bulunmuş olanlar beşer yüz kuruş maaş ile vilayat ve muta-

315
sarruflıklar maiyyetine tâ'yin o l u n u p üç sene hizmet ettikten ve ibrâz-ı ehliyyet ve
liyâkat eyledikten sonra ü ç ü n c ü (sınıl) kaymakamlığa tâ'yin edilecekleri m u s a r r a h
olarak me'zunîn-i mumaileyhimden vilâyât maiyyetinde ikmâl-i m ü d d e t edenler
usuM m ü t t e h â z e veçhile kaymakamlığa intihab edilmekte b u l u n m u ş ve Mekteb-i
m e z k û r mezunlarından müddet-i medîde (uzun süre) Devâir-i Merkeziyyede istih­
d a m olunup da bil'ahara kaymakamlığa tâlib olanlar dahî Dâhiliye Nezâretince
evvelleri intihab ve Me'murhı-i Mülkiye Komisyonunca da tasdik edilmiş ise de
sonraları Komisyon-i mezkûrca vilâyât maiyyetinde b u l u n m a m ı ş olanların me'mu-
riyeti tasdik kıhnmanrağa başlanmış olduğu cihetle Nezâretçe de o gibilerüı inti-
h a b l a n n a gidilememek tariki ihtiyar olunnıuş olduğu ve ancak Mektel>i Mülkiye
m e ' z u n l a n n m kaymakamlığa tâ'yinleri hükm-i n i z a m icabından o l a r a k Devâir-i
Merkeziyye'de m ü s t a h d e m bulunanlardan Kaymakamlığa talip olacakların bu hak­
tan m a h r u m edilmesi ve müddet-i medîde Devâirde muvazzaf an i s t i h d a m olunan-
laruı yeniden üç sene m ü d d e t vali maiyyetinde hizmete m e c b u r t u t u l m a s ı muvafık
olamıyacağından me'zunîn-i mumaileyhimden Devâir-i Merkeziyyede muvazzafan
üç sene hizmette bulunanların dahî kaymakamlığa tâ'yinleri ve ş u k a d a r ki, taşra
muamelâtına da bir dereceye k a d a r vukuflarının te'mini için bir sene m ü d d e t de
vilâyât maiyyetinde k a y m a k a m vekâleti ve tahkik memuriyetine emsali hidemât-ı
idâre'de istihdam edilmeleri te'min-i m a k s a d a kifayet edeceğinden bu s u r e t i n usul
ittihazı m ü n â s i p m ü t a l â a kılınmakta olduğu dermeyân edilmiş ve tafsilât-i mez-
küreye nazaran suret-i iş'ar (Mülkiye) Dairesince tasvib o l u n m u ş olmağla olveçhi-
le îfâ-i muktezâsının Dâhiliye Nezâretine tebliği ve Me'murîn-i Mülkiye Komisyo­
nu Riyasetine de m a ' l û m a t i'tâsı tezekkür kılındı. Ol bab'da e m r ü ferman Haz-
ret-i Mcnîehülemr'indir.

6 Zilka'de 325 ve 29 Teşrin-i Sâni 323 (= 12 Aralık 1907)

Şuray-ı Devlet
(ve Şûrây-ı Devlet Umumi Hey'eti'ne dâhil yirmi bir a'zâ'-
Reisi
nm mühürleri)
(Mühür)

Şûrây'ı Devlet Mülkiyye Dâiresi'nin işbu Mazbatası meyâne-i bendegânemizde


ledel m ü t a l â a Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne me'zunlarından olup Devâir-i Merke­
ziyyede istihdam olunanlardan kaymakamlığa tâlib olacakların hükm-i Nizam
veçhile tâ'yinleri münasib olup o misillûların yeniden bir sene m ü d d e t l e vilâyât
maiyyetihde dahî ifâ-i hizmete mecbur tutulması muvâfık-ı ma'delet olamaya­
cağına binâen bâ'd'e'zin me'zunîn-i m u m a i l e y h i m d e n Devâir-i Merkeziyye ile taş­
ralarda gerek muvazzafan gerek bilâ m a a ş üç sene m ü d d e t hizmette bulunanla­
rın da sabıkı veçhile Kaymakamlığa tâ'yinleri m ü n â s i p ve Hazine-i Celilece ta­
sarrufu mucib görülmüş olduğundan olveçhile îfâ i muktezâsının Dâhiliye Nezâre­
tine tebliği ve Me'murîn-i Mülkiye Komisyonu'na m a ' l û m a t i'tâsı tezekkür kılın-

316
mağla olbabda ve k a a t i b e i ahvâlde e m r ü ferman Hazret-i Veliyyülemr Efendl-
mizindir. 27 Zilka'de 325 ve 1 K a n u n i Evvel 1321 (= 13 Aralık 1907)

(Şeyh'ül-islâm, Şûrây-ı Devlet Reisi, Adliye, Hâriciye, Bah­


Sadrâzam
riye, Dâhiliye, Mâliye, Evkaf, Ticâret ve Nâfia, Maârif Na­
Mehmed Ferid (Paşa)
zırları, Serasker, Tophâne-i Amire Müşiri, Sedâret Müste­
(Mühür)
şarı)

317
Karar, Hey'et-i Vükelâ'ca da uygun görülerek Pâdişah'a s u n u l m u ş ve 24 Ocak
1908 yünlü İ r â d e ile onaylanmıştır.
Bu karartı) İstibdad îdâresi'nin Mülkiye hakkında verdiği k a r a r l a r ı n sonun­
cusu olduğunu kuvvetle tahmin el inekleyim. Çünkü Devlet Arşivi'nde 2. Meşru­
t i y e t i n ilânına kadar, bu karar'dan sonraki aylarda Mülkiye ile ilgili muamele­
M
lere âil her hangi bir belge'ye rastlanmadı ve İ k i n c i " ş r u 1 i v e t (

M ü I k i y e ' yi bu ş a ı t I a r i ç i n d e buldu.

BJ devir sona ererken kendisiyle ilgili iki Belge'yi


DEVİR KAPANIRKEN de buraya almakla Tayda gördüm. Bunların ikisi de
İLGİLİ BELGELER Ders yılı içinde Mülkive öğrenicilcrinin derslerde gös­
terdikleri başarılar'a karşılık verilen yazılı mükâfatlardır. Bunlar sırasıyla
â I e r i n , t ah S i n ve / i k r - i C e m i l olmak üzere üç adet-
dir. Dört aferin, bir talisin, üç tahsin bir zikr-i Cemil'e eşildi (40):

(40) Bu i k i Belge de. M ü l k i y e 1909 Mezunlarından ve H a r i c i y e c i l e r i m i z d e n Rahmetli A l i Küsret ŞShinbaj'a ait o l u p .


c $ i u . Mülkiyi» 1950 Me7unu v#» kıymfttfl Hariciyecilerimizden Sayın Ö m * r Faruk Şâhinbaş t a r a f ı n d a n l ü t f e d i l -
mistir.

318
319
DÖNEMİN YILLARA Bu dönem'de yıllara göre mezun sayısı, aşağıdaki çi-
GÖRE zelge'de görüleceği gibi değişik oranda gelişmiş-
MEZUN SAYISI tir:

1879 - 1908 YILLARI MEKTEBİ MÜLKİYYE-İ ŞÂHÂNE MEZUNLARI

I
Yıllar Mezun sayısı Yıllar Mezun sayısı

1295 (1879) 14 1314 (1898) 23


1296 (1880) 8 1315 (1899) 37
1298 (1882) 22
Sın. Mahsus 6
1299 (1883) 24
1316 (1900) 41
1300 (1884) 20
1317 (1901) 42
1301 (1885) 24
1302 (1886) 24 Sın. Mahsus 7
1303 (1887) 33 1318 (1902) 36
1304 (1888) 59 1319 (1903) 40
1305 (1889) 61
Sın. Mahsus 6
1306 (1890) 57
1320 (1904) 41
1307 (1891) 55
1309 (1893) 1321 (1905) 46
79
1310 (1894) 77 1322 (1906) 38
1312 (1896) 31 1323 (1907) 37
1313 (1897) 44 1324 (1908) 42
Sın. Mahsus 12 Genel Toplam 1091

320
4. Kısım

MEKTEB-i M ÜLKİYYE
(1908 — 1915)

İKİNCİ MEŞRÛTİYET Birinci Meşrutiyet'in ilânı ile açılan MecJıs-i Meb'u-


ve san'ın fi'len kapatılmasından ve Sultan Abdülha-
MÜLKİYE mid'in m u l l a k ı y y e t i d a r e s i 'nin
başlamasından 30'yıl, 5' ay, 6'güa sonra 23 Temuz 1908 (= 23 Cumad'al-Âhire
1326/10 Temmuz 1324) Perşembe günü "..„ tes'is-i Cefil-i Cenâb-ı Hilâfetpenâhi
olan Kanun-i Esâsî'de suret-i teşkili beyân olunan Meclis-i Meb'ûsân'ın i c ü m â a
davet olunması...." İrâde edilerek İ k i n c i M e ş r û t i y e t • yine Abdül-
hanıid tarafından ilân edilmiştir.
" ~ Artık korku ve şüphe tılsımı çözülmüştü. Hürriyet ateşinin kıvılcımla­
rı, sihirli bir kuvvet ile, insan'dan insan'a geçerek bütün gönülleri t u t u ş t u r m u ş ­
tu. Böylelikle İstanbul sanki bir kaç saat içinde genci ihtiyarı, kadını erkeği,
Müslümanı, Hıristiyanı ile b ü s b ü t ü n değişmiş; başka bir İ s t a n b u l olmuştu. Dîvan
Yolun'dan Sultanahmed Meydanına doğru akan bütün İstanbul, sanki
birbirini tanıyan birbirini seven bir aile, b i r dost, bir z ü m r e hâline girmişti. Hu­
susî şahsiyetler kaybolmuş, ceınaat'ın varlığı içinde eriyip birbirine karışmıştı.
H e r k e s birbiri ile k o n u ş u y o r ; birbirine gülüyor; birbirini tebrik ediyordu. Bir-
gün evvelki şahsî endişeler, h u s û m e t l e r t a m a m e n u n u t u l m u ş ve yerine her nok­
tada birleşen m ü ş t e r e k bir ruh kaaim olmuştu...4 Artık herkes dün*
(25 T e m m u z 1908) den b e r i :
"Şeref - müteallik b u y m l a n İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Zıllullâhî mantuk-i Hü-
mâyuntınca merci-i âlîsi'nden keşide kılınan Telgrafnâme-i Umumî sureli'dir:
Te'sis-i Celîl-i Cenâb-ı Hilâfetpenâhi olan Kanun-i Esâsî'de saret-i teşkili beyân
olunan Meclis-i Meb'ûsân'ın iclimâ'a davet olunması şeref - müteallik bayrulan Irâ-
de-i Seniyye-i Hazret-i Hilâfetpenâhi icâb-ı âlîsi'nden b u l u n m u ş ve hükm-i Ceîîli
bilcümle vilâyât-ı Şâhâne Valilikleri ile Elviyye-i Gayr-ı Mülhaka Mutasarrıflarına
tebliğ kılınmış olmakla oraca da Kanun-i mezkûr'dıa (o zamanki An,'iyasa'da) mün*
deriç sıfatı hâiz azanın (Milelvekilleri nin) intihâbı'nın (seçimi'nin) icrası.—" deni'
len ilk Resmî Tebliğ'in mâhiyet ve m â n â s ı n ı iyice h a z m e t m i ş ve edemeyenler de
bu sabah (26 Temmuz 1908) ki Gazetelerin izah ve tefsirlerinden vaziyeti pekâlâ
anlamıştı. ( İ s t i b d a t ) Rejimi (ni)n hafiye ve j u r n a l c ı l a n n d a n , hırsız ve zâlimlerin*
den başka b ü t ü n İ s t a n b u l Halkı, asıl bugün b a y r a m y a p m a k istiyordu " (1)

( 1) Bak. : Mustafa'nın R o m a n ı ; Zeki Mes'ut Alsan; İstanbul, 1943; 95., 97., 98., 99. sf.ler.

321
Her çeşit d e v r i m ' den s o n r a görülen keşmekeştik, tabiî veya sun'î se­
vinç veya keder, vurup k ı r m a , intikam alma veya hesap verme kasırgası biraz ya­
tıştıktan sonra, 1877 Anayasası'nın "Müntehibler (seçmenler) intihab edecekleri
Meb'usları, mensub oldukları dâire-i vilâyet (seçim bölgeleri) ahâlisinden intihab
etmeye mecburdur." h ü k m ü n ü kapsayan 72. Maddesine göre s e ç i m l e r ya­
pılmış; 142'si Türk, 60'ı Arap, 25'i Arnavut, 23'ü Rum, 12'si Ermeni, 51 Yahudi, (4'ü
Bulgar, 3fü Sırp ve l'i Ulah olmak üzere 266 Milletvekili ile İkinci Meşrutiyet'in ilk
M e c l i r - i M e b ' u s a n ' ı 1 7 Aralık 1908 ( = 2 3 Zilkade 1326/4 Kânun-i
Evvel 1324) Perşembe günü öğleden önce saat 11.57'de açılmıştı.
Sultan Abdülhamid, dört atlı bir Saltanat a r a b a s ı n a binip yanuna en çok sev­
diği oğlu Şehzade Bürhânüddin* Efendi ile S a d r â z a m Kıbrıslı Kâmil Paşa'yı alarak
Meclis'e gelmişti. Açış N u t k u ' n u Pâdişâh adına Mâbeyn Baş-kâtibi Ali Cevad
Bey (2) okudu:

* NUTK-İ HÜMÂYUN

Â'yân (3), Meb'ûsân!

Hîyn-i Cülusumda ( t a h t ' a çıktığım z a m a n ) vaz'etmiş olduğum Kanûn-i Esâsî-


ye'nin mevki-i tatbika vaz'ında tesadüf olunan müşkilâta mebnî o zaman Ricâl-i
Devlet tarafından göstertlen lüzum üzerine Meclis-i Meb'usan muvakkaten tatil
olunmuş iken Memâlik-i Şahanemde maârifin terakkisi ile kaabiliyyet-i ahâli de-
rece-i matlûbe'ye îsâl olununcaya kadar Kanun-i mezkûr'un te'hiri icrası tavsiye
ve arzohmmuş idüğinden Meclis-i Mebûsan'ın tekrar içtimâi, vakt-i merhun'una
bittâlîk Memâlik-i Şahanemin her tarafında mektebler te'sisi ile maârifin terakki­
sine ihtimam olunmuş idi.

Şükr olsun, o maksad husuliyle intişâr-ı maârif sâyesi'nde sunuf-i ahâli'mizin


seviye-i isti'dâd-ı teali etmiş olması hesabiyle izhâr olunan arzuya binâen ve bu ar­
zunun husulü Devlet ve Milletimizin hâlen ve istikbâlen saadetini mucib olaca­
ğına mutmain olduğumdan buna muhalif re'y ü mütalâada bulunanlara rağmen
bilâtereddüt Kanun-i Esâsî'yi ez ser-i nev i'lân eyledim ve mucebince yeniden inti­
habat icrâsıyla Meclls-d Meb'ûsân'ın içtimaa davetini İrâde ettim.
Usul-i idarenin tahavvülü üzerine mesned-i Sadâret Kâmil Paşa'nın uhdesine
bit-tevcih, Müşarünileyhin Riyaseti tahtında teşkil olunan Hey'et-i Vükelâ İdâre-i
Cedîde-i Meşruta teşkilât ve tanzimâtiyle meşgul olduğu esnada Bulgaristan Pren­
si ve Şarkî Rumeli Eyâleti Valisi Prens Ferdinand her nasılsa Devlet-i Aliyye'mtel
sadâkatden inhiraf ile Bulgaristanın istiklâlini i'lân ve bunu müteakib Avusturya
ve Macaristan Devleti dahî Berlin Muâhedenâmesi mucibince Avusturya'nın işgal
ve idâre-i muvakkatesi tahtında bulunan Bosna ve Hersek! havza-i hükümetine
ilhaka karar verdiğini Bâb-ı Âlî'ye ve diğer düvel-i muazzama kabinelerine beyân

( 2) Mülkiye 1880 (1296 R.) Mezunu, Eski Büyük Elçilerden ve Kontenjan Senatörlerinden Cevad Açıka-lın'ın babası.
( 3) İkinci Meşrutiyet Meclisi de Meclis-i Â'yan, Meclis-i Meb'ûsân olmak üzere iki kısımdı. Buradaki Ayan şimdiki
Cumhuriyet Senatosu ve Senatör'leri karşılığıdır ki bu kelimenin çoğul'u da tekil'i de Â'YAN'dır.

322
eylemişlerdir. Muhill-i hukuk ve münâsebât olan bu iki vıak'a-i mühimine pek zi­
yâde teessüfümüzü mû'cib hâdisât-ı fevkalâdemden olup bu tecâvüzat üzerine icâb-ı
hâlin icrâsıyle Hukuk-i Devletin muhafazası Hey'et-i Vükelâmızın himmetine mev­
du' olmağla bu babda ve her hâlde? Meclis-i Umûmî'nin muavenet ve müzâhareti
arzu olunur. Bilcümle devletler ile Devlet-i Aliyye'miz beyninde hüsn-i münâsebât
ve musâfehat berkemâl olduğundan düvel-i mütehâbbe-i muazzamanın muavenet­
leri ile mesâil-i siyâsiyye-i vâkı'anın hüsn-i suretle faysal-pezîr olması kaviyyen
me'mulümüzdür.
Akdcm-i vâcibât-ı mühimme'den olan umur-i mâliyye-i Devletin tanzimi ile va­
ridat ve masârifal beyninde tevazün husulü ile tezyid-i ümrân-ı Memleketle sunuf-ı
Tebaa-i Şahanemin refâh-ı hâl ve saadeti esbabının istikmâli ve mekâtib'in teksir
ve tanzimi ile ulûm ve maârifin ve hıref ve sanâyi'in teammüm ve intişârı ve
kuvvây-ı berriye ve bahriyyemizin derece-i mükemmeliyete îsâli nezdimizde begâ-
yet mültezem olduğundan ol babda Devâir-i Hükûmet'den Meclis-i Meb'usân'a tak­
dim olunacak kavânin lâyihalarının tedkik ve Meclis-i Â'yân tasdikına lâyık ka­
nunlar tanzimine masrûfî-i himem-i kârâğâhî'leri me'mulümüzdür. Devlet-i Aliyye'­
miz ve Memleketimiz hakkında mes'ud ve müteyemmen olması temenniyâtiyle
bugün Meclis-i Meb'ûsân'ı küşâd eyledim. Milletimin Meb'uslarını huzurumda gör­
mekle bahtiyarım. Memleketimizin Kanûn-i Esâsî ile idaresi hakkındaki azmim
kat'î ve lâyetegayyer'dir ( N u t k u n bu parçası şiddetli ve sürekli surel'te alkışlandı).
îıışâallah Meclis-i Meb'ûsân'ımız Devletimize ve Milletimize hayırlı işler görür de
vatanımız her türlü saadete nail olur. Cenâbıhak cümlemizi tevfikaat-ı Samedâ-
niyyesine mazhar eylesün (4).
22 Zilka'de Sene 1326 ve 4 Kânun-i Evvel Sene 1324 (= 17 Aralık 1908) "

İkinci Meşruliyet'in ilân târihi olan 24 Temmuz'da Okul, Genel Sınavlarını bi­
tirmiş, yıllık tâ'til başlamıştı. B-a itibarla m e ş r u t î i d a r e , Mülkiye'-
de de tesirlerini birden bire gösteremedi.

Aradan b i r aylık bir süre geçip o r t a l ı k , zâ-


n
AV - " j hiri .de olsa durulmaya başlayınca, Memlekel'de yeni
DEĞİŞTİRMESİ , M ... • . . . . . -. .ı
v 1
doğan h ü r r i y e t r e j i m i nın n ı metle­
rinden s i y â s e t ilmi ile uğraşan b u Müessese d e elbet faydalanacaktı.
İlk iş, " M e k t e b - i M ü I k i y y e - i Ş a h a n e " terkibinde­
ki i s ü b d a d rejimıini h a t ı r l a t a n " Ş â h â n e " kctlitmesinim atılarak O kul'-
un adını " Mekteb-i M ü I k i y y e " ye çevirmek oldu.
21 Ağustos 1908 (= 8 Ağustos 1324)'de istiıbdad reji'-
U
JJpjHerİDİıı »M e " minin zilhjnjiyetıni taşıyıp, Saray'ın kayıtsız şartsız
e m r i n d e çalıştığı bilinen Müdür Hacı Recâî Efendi
emekliye sev.kedilmiş yerine Mülkiye 1883 (1299 R.) Me'zunu ve seçkin bir şahsiyet
olan Celâl Bey getirilmiştir.

( 4) Bak. : Servet-i FünCın; Haftalık Mecmua; 16. C, Nu. 917; 23 Kânun-i Evvel 1908; 1 Zilhicce 1326.

323
" Meşrutiyet'üı i'lânı, " M e k t e b i Mülkiyye-i Şâhâne"nin h e m a d ı m , hem
çehresini değiştirmişti.
Hürriyet, anlaşılan ve anlaşılmayan manâsıyla Mülkiyye'ye de girmişti. Mek-
teb M ü d ü r ü ' n ü n değişmesiyle, Mekteb İdaresi yeni rejim'e intibak e t m i ş oluyor­
d u . Artık Mülkiyye, "Zat-ı Ş â h â n e " n i n "arzu-i H ü m â y u n l a r ı n a uygun b i r r u h taşı­
m a k t a n ziyâde Meşrutiyet İnkılâbı'nm icablarma hizmet edecek ve b u n u n için
açıkça çalışacak bir hüviyet (kişilik) sahibi olacaktı.
(ikinci) Meşrutiyet Devri'nin ilk tahsil yılına (1908-1909), (Birinci S ı n ı h ik-
mâlsiz ve Birincilikle geçip) ikinci sınıf talebesi olarak başlayan (Aydınlı) Musta­
fa (Prof. Sayın Mustafa Zeki Mes'ut Alsan) Mülkiye'de m u ' t a d olmayan bir talebe
kalabalığı ile karşılaşmıştı. Bu kalabalığı (413 kişiyi) Birinci Sınıf talebesi teşkil
ediyordu. B u yıl (1324), Mülkiye'nin m e ş h u r an'anevî m ü s a b a k a i m t i ­
h a n ı kaldırılmış; m ü r a c a a t eden idâdî mezunlarının hepsi kabul edilmişti.
Hürriyet Devri'nde t a h d i d ve i m t i y a z olamazdı. Bir anlayışa göre,
h a t t â kaabiliyet ve iktidar imtiyazı bile ilk tahsil gibi yüksek tahsil de her­
kesle açık olmalıydı - onun için, sanki Mülkiye'ye giriş m ü s a b a k a s ı da, eski
Rejim'e m a h s u s imtiyazlardan biri imiş gibi kaldınlıvermiş ve Mektep, her idâdî
mezununa kapılarını açmıştı. Bu k a p ı l a r d a n içeri girmek, o zamanki tahsil genç­
liğinin başlıca i d e la 1 ' i olduğundan, kolaylığı fırsat bilen idâdî mezunları­
nın büyük bir kısmı Mülkiye'ye kaydolunmuşlardı. Bu suretle Mektep, o zamana
kadar ancak sekiz, on senede kabul ettiği talebeyi, bu yıl birdenbire alıvermişti.
Tahdid ve m ü s a b a k a da ne oluyordu; artık hem hürriyet, hem de m ü s a v a t var­
dı „.." (5)

Üçüncü ve çok önemli değişiklik, yukarıdaki hâtıra-


S E Ç M E SINAVLARI'nin d a n d a a n l a ş ı l d ı ^ gibi, S u l t a n Abdülhamid'in Mülkiye

KALDIRILMASI
için yaptığı en isabetli ve hayırlı işlerden b i n olan,
g i r i ş s ı n a v l a rı ' nın kaldırılmasıdır.

H e r devir'de â s i y â b • ı d e v 1 e t ' i (= devlet değirmeni'ni, meka­


nizmasını) kusursuz işletecek s e ç k i n , y e t e r 1 i k I i (kaliteli) i n -
san olduğuna, Mülkiye d e tbu mâksait'la açıldığına göre, s e ç m e sınav­
la r ı ' nın kaLdunlması çok yersiz ve k ö t ü sonuçlar doğurabilecek bir iş*di. Her
ne k a d a r " i m t i h a n zaruri bir fenalık" ise de, insan kaabiliyeti derecesinin öğrenil­
mesi için başka bir ö l ç ü ' nün henüz bulunmadığı, o zamanki yöneticilerce
bilinmeli, hiç değilse u n u t u l m a m a l ı ve Memleket faydası küçük h e s a p l a r uğruna
feda edilmemeliydi.
Millet hayatı'nın devamı veya yok olması b a k ı m ı n d a n en önemli oUıy'lardan
biri bıilunan İ n k ı I â b veya d e v r i m ' 1er. İ h t i l â l ' l e r çok defa,
h e r devir'de v e her m e m l e k e t d e bulunan v e hayalılarının temel prensibi ç ı ­
k a r c ı l ı k olan f ı r s a t ç ı l a r ' in s a f s a t a , ş a m a t a ve

( 5) Bak. : ( 1 ) Numaralı Dip Notu'ndaki Eser; 98. sf.

324
s a b o t a j ' lan ile esas v e asıl hederlerinden kısa z a m a n d a uzaklaştırılıp de­
jenere edilmişler; içinde bulundukları millet ve memleketin zararına çalışan bir
h a r e k e t hâline gelivermişlerdir.
Mülkiye'de kaldırılan seçme sınavları da, bu değişmez ilke'nin, sosyal kanunun
h ı ş m ı n a uğramıştır. Uzun- yıllar. Memleket'in dört bucağından gelmiş yüzlerce ida­
di mezunu genç arasından, disiplinli ve çok ciddî bir s ı n a v ' la en çok kırk
kişi seçilip alınırken, seçme sıntıvı'nın kaldırılması sonucu Okul'a o yıl 413 kişi
alınmış; büyük yurd y a r a n küçük hesap'lar için düşüncesizce h a r c a n m ı ş t ı r . Bel­
k i "yeni açılan h ü r r i y e t d e v r i ' nin yurd'a sağlayacağı faydalar, Meş­
r u t i y e t i her yönden r u h v e kafasına s i n d i n n i ş g e n ç v e bilgili i d a r e ­
c i l e r aracılığı ile elde edilecektir; yılda kırk y ö n e t i c i çıkaran bir
okul ise geniş ülke'nin ihtiyacını karşılayamayacaktır; b u n u n için seçme sınavı'-
nı k a l d ı n p isleyen h e r k e s i Mülkiye'ye alalım" şeklinde d ü ş ü n ü l m ü ş ve bu gerek­
çe ile karar'ın u y g u l a n m a s ı n a girişilmiş, olabilir. Ancak, bu a m a c ' a seçime sınavı'-
nı kaldırmakla değil, kırk kişi yerine, eğer imkânlar elveriyorsa 200-250 kişi sı­
n a v l a alınmak, kaldırılan yatılı kısmı yeniden k u r m a k ; öğrenicilerin iyi ve sıkın­
tısızca öğrenim yapmaları için gerekli bütün ç a b a l a n göstermek suretiyle tılaşıiiar
bilinirdi. Nitekim bu çok büyük hatâ kısa z a m a n d a anlaşılmış; 1909 (1325) yılında
m ü s a b a k a i m t i h a n ı t e k r a r k ü n m u ş ; ancak, kabuü e d i l e t e k öğrenici
sayısı 70'e çıkarılmış; ertesi yıl ise bu m i k t a r t e k r a r 40'a indirilmiş ve kırk sayış]
1936'ya k a d a r devam etmiştir.

Karar'ın verilmesine sebep olan çalışmaları, o z a m a n öğrenici b u l u n a n ve


söz konusu iş'de yapıcı rol oynıyan rahmeüli Ahmed Hâlid Yaşaroğlu, sağlığında
özel olarak göndermek lûtfunda bulunduğu H â t ı r a l a r ı n d a şöyle a n l a t m a k t a d ı r :

"İstanbul^da, 1323-1324 d e r s yılma ait idâdî son sınıf imtihanları, 19 Mayıs Pa­
zartesi günü başlamış ve 5 T e m m u z Cumartesi günü sona ermişti. O devrin usu­
lünce 14 imtihan günü böylece 45 güne taksim edilirdi. O vakitler yüksek tahsil
gençlerinin talebe yurtları Çemberlitaş ve Tavukpazan civarındaki harap han
odaları olduğu gibi, en m ü m t a z toplantı yerleri de S u l t a n a h m e d Tramvay Durağı
yanındaki Millet Bahçesi adı verilen gazino idi. İ'dâdî son sınıftaki bağzı arkadaş­
larla birlikle biz de b u r a y a gelir, ağaçların gölgesi altında imtihan derslerimize
çalışır ve tatil günlerimizi geçirirdik.
1324 (1908) yılında, İkinci Meşrutiyet haberini müjdeleyen ve Kabine'nin de­
ğiştiğini bildiren gazete ilâvesini de, imtihanları bitirdiğimizin beşinci günü bir
öğleden sonra, bu Bahçede o t u r u r k e n almıştık.
İlk Meşrutiyet günlerinin s a b a h t a n a k ş a m a k a d a r sokaklarda "Yaşasın Hür­
riyet!" diye bağırıp çağırarak dolaşmaları, n u t u k l a r , konferanslar gibi heyecanlı
tezahürleri biraz hafiflemişti. Yüksek mekteplere kayıd ve kabul z a m a n ı da yak­
laşmıştı. Anadolu ve Rumeli'nin, Arabistan'ın muhtelif vilâyetlerinden gelen idâdî
mezunlariyle h e r gün b u r a d a t e m a s ediyor: görüşüp konuşuyorduk. B i r çoğumu­
zun, hele Mercan İdâdîsi'ni b e r a b e r bitirdiğimiz arkadaşların emeli Mülkiye'ye

325
girmekti. Halbuki, o târihte Mülkiyye'ye m ü s a b a k a ile ve senede a n c a k 40 talebe
almıyordu. Müsabaka'yı k a z a n m a k ise bir şans meselesi idi. Cidden çalışkan ol­
dukları halde iki sene üst üste m ü s a b a k a y a girip k a z a n a m a y a n ve yine gözü Mül­
kiyemde olan a r k a d a ş l a r vardı. Nihayet bir gün hürriyet'den ve o n u n nimetlerin­
den bahsederken m ü s a b a k a i m t i h a n l a r ı n ı n bu hürriyete aykırı d ü ş t ü ğ ü n ü ortaya
attık. B ü t ü n i'dâdî m e ' z u n l a n n ı n kafasını bu tatlı hayal kapladı. Hakkımızı elde
etmek için bir Cemiyet k u r m a ğ a k a r a r verdik. İ s m i üzerinde biraz m ü n â k a ş a d a n
sonra en hararetli a r k a d a ş l a r ı n tekliflerinden b i r e r p a r ç a alarak, b e n i m ileri
s ü r d ü ğ ü m bir kelimeyi de ekliyerek bu Cemiyet'e (Me'zunîn-i î'dâdîye İ t t i h a d ve
Tefeyyüz Cemiyeti) adını verdik. Galiba, rüşdiye tahsilini yaptığım Tefeyyüz Mek-
tebi'nin tatlı hâtıraları bu kelimeyi ilâveye ve teklif e t m e m e sebep o l m u ş t u .
Bâb-ı Âlî Caddesinde bir m ü h ü r c ü y e beş k u r u ş vererek şimşir üzerine Cemi-
yet'in damgasını yaptırdık. Arkadaşlar beni elebaşı yaptılar. H e r tarafa h a b e r sal­
dık. Bir gün M a h m u d p a ş a Câml'i avlusunda bir kaç yüz i'dâdî me'zunu toplan­
dık. Maksadı a n l a t t ı k ; hep sevindiler. H e m e n Maârif Nezâreti'ne bir istida ya-
zUmasına ve bu istidayı iki a r k a d a ş l a birlikte benim g ö t ü r m e m e k a r a r verdiler.
Sarışın, mavi gözlü, gözlüklü bir genç h e m e n cebinden kâğıt ve k u r ş u n kalem çı­
k a r a r a k istida müsveddesini hazırladı; b a n a verdi. Çok geçmeden bu a r k a d a ş l a
— yâni Hakkı Tarık Us r Ia — s a m i m î dost olduk. İstid'ayı tebyiz e t t i m ; Cemîyet'in
m ü h ü r ü n ü b a s t ı m ; toplanan a r k a d a ş l a r a d m a ü ç ü m ü z imzaLadık. Beraberce Ma*
arif Nezâreti'ne gittik. Bu a r k a d a ş l a r d a n biri, Meroan İ'dâdîsinin son sınıfına İz­
mir'den gelerek devama başlıyan ve bizimle b e r a b e r bitiren N û m a n H o c a (6)
idi. Ötekini u n u t t u m . Nâzır'm k a p u s u önüne gelince a r k a d a ş l a r d a n ikisi içeriye
g i r m e k t e n vaz geçtiler; sıkıldılar. Nihayet Nâzır'ın Odacısı rahmetli Mahmud
Efendi delaletiyle içeriye yalnız ben girdim. Nâzır'a m a k s a d ı a n l a t t ı m . Yüzlerce
arkadaşın — galiba binlerce dedim — cevap beklediklerini söyledim. Maârif Nazı­
rı, bir baba şefkati ile bana bu işle meşgul olacağını, fakat, Meclis-i Maârif'den
k a r a r ç ı k a r m a k icp ettiğini ve bir hafta sonra kendisini ziyaret e t m e m i söyledi.
Doğruca M a h m u d p a ş a Câmi'i avlusuna k o ş t u k ; işi anlattık. Bir hafta sonra yine
burada b u l u ş m a k üzere sözleştik. Bâzı a r k a d a ş l a r ı n teklifleri ile gazete idareha­
nelerini de dolaşarak bizi desteklemeleri için yazılar yazdırılmasına da k a r a r ver­
dik.

Ertersi gün, gazete idarehanelerini dolaşmağa başladık. Mercan İ'dâdîsi'nden


M ü d ü r ü m ü z olan ve hepimizin sevdiği Hüseyin Câhid (Yalçın) Bey ile Hüse­
yni Kâzım (Şeyh Muhsin-i Fâni) Bey birlikte (Tanın Gazetesi) ni çıkarıyorlardı.

( 6) HSI tercümesi İçin 1327 (1911) mezunları kısmına bakınız.

326
İlk olarak oraya gittik. Benim şimdi işgal ettiğim (1944) Ahmed Hâlid KitabevT-
nin üst katı o z a m a n Tanin'in m u v a k k a t idarehanesi idi. Karşımıza Hüseyin Kâ­
zım Bey çıktı. K r e m rengi b i r iç gömleği giymişti. Gözlüğünün ü s t ü n d e n bizi
süzdü. Derdimizi y a r ı m yamalak ayak ü s t ü dinledi; sonra bize hiddetle 'şunları
söyledi:
— Ne dediniz? Müsabakanın kalkmasını mı? Hayatın h e r safhası binbir imti­
hanla, çetin mücâdelelerle geçmektedir. İ m t i h a n ı veren, mücâdeleyi kazanan hak­
kını elde eder. Ben bir satır yazı dahi bu h u s u s t a yazmam, dedi. Büyük b i r ha­
yal s ü k û t u n a uğrıyarak o r a d a n ayrıldık. Maamâfih bize taraftar bir çok gazeteler
bulduk. O devir, gazete bolluğu günleri idi. H a t t â üç gazete birleşerek tek gazete
hâlinde on para'ya satılıyordu. Nihayet muayyen gün geldi. Nâzır'a g i t t i m ; oda­
nın ortasuıda a y a k t a beni kabul e t t i :
— Arkadaşlara selâm söyleyin, arzunuzu kabul ettiğimizi müsabakaların
kalktığını müjdeleyin, de»di. H e m e n elini ö p t ü m ; nasıl ayrıldığımı M a h m u d p a ş a
C â m i l avlusuna nasıl k o ş t u ğ u m u lârif edemem. Arkadaşlar beni b i r alkış tufanı­
na t u t t u l a r . Artık î'dâdi me'zunlarına b ü t ü n yüksek mekteblerin kapısı açılmıştı.
Herkes serbestçe girebilecekti. Kayıd günü gelince Mülkiye'ye gittik. Beşyüze
yakın talebe Mülkiye'ye girdi. Bir kısmı az s o n r a m e k t e p değiştirdi. 430 k a d a r ta­
lebe kaldık. B u n l a r d a n da 1327 yılı sonunda ancak 179 kişi mezun olabildi."

10 Eylül 1908'de Mülkiye, 1908-1909 ders yılına başla-


OGRETMEN ye DERSLERİN c i i S ı r a öğretmenlerle, derslerin .değiştirilmesine gel-
DEĞIŞTIRILMESI
mıştı. Bur.Jann da Meşrutiyet R e j i m i n e göre ayar­
lanması gerekiyordu.
Esasen "..._ (Mülkiye'nin) de Inkılâb'a intibak edebilmesi için yalnız Müdürlü­
n ü n değişmesi ve Birinci Sınıfa nıüsabakasız talebe alınması kâfi değildi. Ders
Vrogramları'nda ve h o c a l a r d a da değişiklik yapılması lâzımdı. Bu lüzumu
(Okul'un) yeni i d â r e ( s i ) d e kısmen d u y m u ş ve icâbını yapmıştı. Fakat bu kadarı
talebeyi ve bilhassa M e k t e b i n eski ile yeni'yi mukayese edebilecek vaziyette bulu­
n a n eski talebesini t a t m i n etmiyordu. Onun için bu talebe de h ü r r i y e t i n kendisine
verdiği h a k l a r d a n istifâde ederek istediğini y a p t ı r m a k azminde bulunuyordu.
Bu azim ve cür'et en ziyâde o yılın (1908-1909 Ders yılı) İkinci Sınıf Talebesi
arasında seziliyordu. Son Sınıfı teşkil eden Üçüncü Sınıf, belki bu yılı da öteden-
b e r i alışmış oldukları hocaları ile şöyle böyle geçirip arızasız ve gailesiz şehâdet-
nâmelerini almak düşüncesiyle olacaktı ki, daha ihtiyatlı ve daha ağırbaşlı davranıp
h a r e k e t e geçmiyorlardı.
Fakat (ikinci sınıf) kararını verip hareket mes'uliyetini üzerine almca, Son
Sınıf da ona müzaheret gösterdi; harekete iştirak etti

327
Hareketçi zümrenin ilk istediği şey, muallimler arasında t e n s i k a t yapılması
îdi. Zâten o sıralarda b ü t ü n Memleket'de tensikat diye bahsedilmiyor mu idi? O
zamanki telâkkiye göre, İnkılâb'ın göz ile görülecek el ile tutulacak neticesi ten-
sîkat'dan başka ne olabilirdi? (Mülkiyeliler) şimdi yeni fikirlere,
yeni bilgilere susamış vaziyette, tahsil'de tensikat istiyorlardı. Şahıslara karşı bir
kin ve garezleri yoktu. Fakat b u n d a n sonra da (Mülkiye gibi sosyal, e k o n o m i k ve
politik bilimler okutulması gereken bir okıü'da) ne tecvid'li bir makıam ile h u -
k u k - ı d ü v e l , nede V o l t e r ' i , Rousseau'yu Cehe/nneme mah­
k û m eden bir İlm-i Hâl'i o k u m a arzusundaydılar. (Okul) İ d â r e ( s i ) ve Muallimler
lalebe'nin arzularım, düşüncelerini t a k d i r edip onları t a t m i n edecek şekilde hare­
ket etmezlerse o n l a r da düşündüklerini yapacaklardı Derslere b a ş l a n d ı k t a n bi­
raz sonra talebe'nin önce imâ suretiyle, sonra açıkça izhar ettiği arzu"yu tanıma*
mazlığa gelen muallimlere karşı başka çâre kalmamıştı. Onun için bâzı muallimle­
rin derslerinde talebe sayısı gittikçe azalmağa başladı. Nihayet bir gün muallimler
karşılarında ders verecek tek bir talebe göremeyince fazla ısrar e t m e k t e fayda ol­
madığını a n l a d ı l a r ; isti'fa edip yerlerini başkalarına bıraktılar. Dâvâ'yı talebe ka­
zanmış ve isteğine kavuşmuştu. Netice tahsil b a k ı m ı n d a n şüphesiz iyi idi. Gelen­
ler, yeni zihniyetin, yeni tahsil m e t o d u n u n adamları idiler. Fakat hürriyet'in mâ­
nâsı bakımından, bu hareketin mâhiyeti nasıl izah edilebilirdi? H e r devirde, her
rejimde talebeye muallimlerini seçmek hakkı verilmiş olsaydı, sonu nereye varır­
dı? (Mülkiye talebesi'nin bir nokta'da) hakkı vardı; o da yeni r e j i m i n
îcâb ettiği zihniyet ve m e t o d dâiresinde o k u m a k ve müsbet bilgiler e d i n m e k . Bu­
nu temin e t m e k vazifesi şüphesiz Mektep İdaresi'ne ve bu İdareye h â k i m olan
Makamlara düşerdi. Bunlar da bu iş'de geciktikleri için talebe, daha ziyâde " i h t i l â l "
mâhiyetini taşıyan bir hareket ile b u n u temin e t m e k zaruretinde kaldılar. Başka
h a k l a r ı n işlemediği rol oynamadığı yerlerde "ihtilâl h a k k ı n a " m ü r a c a a t e t m e k t e n
başka çâre kalmazdı " (7).

Değişikliklerin fikrî izahını böylece pek Aziz H o c a m Sayın Prof. Zeki Mes'ul
Alsan'ın kalemi ile yaptıktan sonra "yapılan tensikat ihtilâİF'nin nasıl yapıldığına
dâir, yine o zamanki öğrenicilerin h â t ı r a l a r ı n d a n b i r iki örnek verelim:
" 1908'de Meşrutiyet ilânında Mülkiye'nin ikinci sınıfına geçmiş bulunu­
yorduk. O yıl, yüksek mektebler'de yayılan geniş hürriyet telâkkisi üzerine:
Mecelle o k u t a n Rahmetli Ali H a y d a r Efendi'yi beğenmemiştik. İ s t e m e d i k ; der­
sine girmedik; o da derhal Mekteb-i bıraktı.

( 5 ) , (7) ve (8) Bak. : Mustafa'nın Romanı; Zeki Mes'ut Alsan; İstanbul, 1943; 122., 123., 124. sf.lar.

328
Yine Devletler H u k u k u ve İktisad Okutan Rahmetli Mahmud Es'ıad Efendi'-
nin Devletler H u k u k u Dersi'ni beğenmiyorduk. Bu derse gelmemesini fakat İkti-
sad'a devam buyurmasını istemiştik. O da ikisini birden bıraktı. Devletler Huku-
ku'na Hemayak Hüsrevyan, İktîsad'a da (Mâliye Nâzın, Maslub) Câvid Bey gel­
mişti.
Felsefe-i Hukuk-i İslâmiyye'ye gelen Âyân Reisi Âsim (Yörük) Hoca'yı da isteme­
miştik. Fakat o, talebenin derse gelmemesine rağmen devam etti. Boş dersaneye ge­
lir; defteri imzaladıktan sonra on onbeş dakika o t u r u p giderdi. Bu hâl böylece
hayli sürdü. Manastırlı İsmail Hakkı Ffendi de yine bizim istemememiz üzerine
Mektebi bırakmıştır " (9)
" Birinci Sınıf'dan İkinciye geçtiğimiz seno'nin ta'tilinde Meşrutiyet i l â n
olundu. Artık hürriyet vardı. İlk iş olarak Hoca'Iarı istememeğe başladık. Mah­
m u d Es'ad Efendi Dersaneye girerken biz boşalttık. "Biz sizin o k u t t u ğ u n u z ders­
lerden bir şey anlamıyoruz" dedik. M u h t e r e m Hoca ' d e v i r müsâid değildi; oku-
tamaz, a n l a t a m a z d ı m ; bir defa dinleyin, beğenmezseniz gelmem" diye â d e t a yal­
vardı. Fakat biz inad ettik. Hocaya yaptığımız bu hareketi hatırladıkça içimde
hâlâ bir üzüntü hissederim...." (10).
".... İkinci Sınıf Derslerine, Meşrutîyet'in h ü r havası ile başladık. Beğenme­
diğimiz hoca'lıara obstrüksiyon yapıyorduk. Bunlar arasında Felsefe-i İslâmiyye
Dersi ve Hocası Nasuhî-zâde de vardı.
Hoca Efendi, ders'te vakit vakit hafızasının kuvvetinden, yedi yaşında hafız
olduğundan, olup biteceği anlayıp sezdiğinden bahsederdi.
Ders saati'nden önce Tahta'ya şöyle bir yazı yazarak Dershane'yi terkettik:
" H e r şeyi evvelden keşfeden Hocamız, talebenin derse girmeyeceğini de bili­
yorlar mı idi?" Dershaneyi boş bulan ve Tahta'da bu yazıyı okuyan Muhterem
Nasuhî-zâde, bir daha Derse gelmedi; biz de K a s î d e - i N û n i y e ' yi
ezberlemekten kurtulduk..." (11)

Yapılan mücâdele ve çalışmalar sonunda kabul edilen Ders Programı, Meş­


r u t i y e t t e n önceki ile mukayese edilebilecek şekilde aşağıya çıkarılmıştır:

( 9) Bak. : Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ali Çankaya; Ankara, 1954; 1. C, 419., 420. sf.ler; Rahmetli Ali Gâlib
Pekel'in Hâtıraları'ndan.

(10) Bak. : (9) Numaralı Dip Notu'ndaki eser; 423. sf.; Rahmetli Ahmed Hilmi Ergeneli'ye âit Hâtıra.

(11) Bak. : Aynı eser, 424. sf.. Rahmetli Ahmed Hilmi Kalaç'ın Hâtıraları'ndan.

329
D E R S P R O G R A M I

1. S İ N İ F

Sıra
1909'dan Önce 19 09'da
No:

İlm-i Kelâm, Tefsir, Hadis 1 Hikmet-i Hukuk-i Islâmiyye (İslâm


Hukuku Felsefesi)
Mecelle (İslâm Medenî Hukuku) 2 Mecelle (İslâm Medenî Hukuku)
Usûl-i Fıkh (İslâm Hukuku) 3 —
llm-i Servet 4 İlm-i İktisad
Usûl-i İdare 5 Usûl-i İdare
Usûl-i Mâliye 6 Usûl-i Mâliye I
Târih-i Osmâni 7 Târih-i Osmânî
Coğraiya-i Sınaî 8 Coğrafya-i İktisâdi
Fransızca 9 Fransızca
Elsine (Arabça. Rumca, Ermenice) 10 Elsine (Arabça, Rumca, Ermenice,
Bulgarca, Arnavutça)
İlm-i Ahlâk 11 Târih-i Siyâsî
Hukuk-i Ticâret 12 Fransa, Amerika, İngiltere, Teşkilât-i
Esâsiyeleri Târihi
Hukuk-i Ceza 13 Hukuk-i Ceza
Hukuk-i Düvel 14 Mebâdî-i İlm-i Hukuk (Hukuk Baş­
langıcı)
Arazi Kanunu 15 İstatistik
Usûl-i Muhâkemât-ı Hukukiyye 16 Etnografya
Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye 17 —
Kitâbet-i Resmiyye 18 —
Usûl-i Tercüme 19 —
Hüsn-i Hat (güzel yazı) 20 —

II S 1 N F

İlm-i Kelâm, Tefsir. Hadis 1 Hikmet-i Hukuk-i Islâmiyye


Mecelle ~2 Mecelle
Usûl-i Fıkh 3 Arazi Kanunu (Toprak Hukuku)
İlm-i Servet 4 İlm-i İktisad
Usûl-i İdare 5 Usûl-i İdare
Usûl-i Mâliye 6 Usûl-i Mâliye
Hukuk-i Ticâret 7 Kavânîn-i Ticâriyye
Hukuk-i Düvel 8 Hukuk-i Düvel
Hukuk-i Ceza 9 Hukuk-i Hususiyye-i Düve!
Târih-i Osmânî 10 Devlet-i Aliyye Târih-i Siyâsi ve
İdârisi
Fransızca 11 Fransızca
Kitâbet-i Resmiyye 12 Mükâtıbat-ı Resmiyye (Resmi Ya­
zışma Usûlü)
Elsine (Arapça, Rumca, Ermenice) 13 Elsine (Arapça, Rumca, Ermenice,
Bulgarca, Arnavutça)
Hüsn-i Hat 14 Târih-i Siyâsi
İ!m-i Ahlâk 15 —
Usûl-i Tercüme 16 —

111. S I N I F (son sınıf)

llm-i Kelâm, Tefsir, Hadis 1 Hikmet-i Hukuk-i Islâmiyye


Mecelle 2 Mecelle
Fenn-i Servet 3 İlm-i İktisad
Usûl-i İdâre-i Mülkiyye 4 Usûl-i İdâre-i Mülkiyye
Usûl-i Mâliye 5 Usûl-i Mâliye
Nizâmât-ı Zabtiyye 6 Kavânîn-i Adliyye
Hukuk-i Düvel 7 Hukuk-i Düvel
Usûl-i Muhâkemât-ı Hukukiyye 8 Hukuk-i Hususiyye-i Düvel
Usûl-i Muhâkemât-i Cezâiyye 9 Usûl-i Fıkh
Ahkâm-ı Evkaf 10 Arazi Kanunu
Târih-i Osmânî 11 Devlet-i Aliyye Târihi
Kitâbet-i Resmiyye 12 Mükâtıbat-ı Resmiyye
Fransızca 13 Fransızca
Elsine 14 Elsine
İlm-i Ahlâk 15 İlm-i Ahlâk
16 Hukuk-ı Esâsiye ve Umumîyye
(Anayasa ve Âmme Hukuku)
17 Târih-i Siyâsî
18 Coğrafya-i İktisâdi
19 Usul-i Tercüme
20 Edebiyat-ı Osmaniye
21 Hüsn-i Hat

1913 (1329 R.) yılına kadar, bir iki küçük değişiklikle uygulanan ıbu derslerle
Meşrutiyet'den öncekileri karşılaştırdığımızda eski ile yeninin pek ıbüyük .ayrıntı­
ları bulunmadığı, Mülkiye'yi gerçek kişiliğine kavuşturmak için. çok kuvvetli bir
adım atılmadığı hemen anlaşılmaktadır.
Öğretmen değişikliği de ders'lere uygun şekilde yapıl-
ÖGRETMEN mış yılların batı kültürü ile yetişmiş, yetenekli
ve
DEĞİŞİKLİĞİ okuttuğu bilgi dalında yetkili kimseler atanmış­
tı:
331
D E R S L E R P R O F E S Ö R L E R

Huk-uk-ı Esâsiye Bâban-zâde İsmail Hakkı


Huktık-ı İdare Mehmed Ziya, İsmail H a k k ı (Göreli)
Târîh-i Osmânî Abdurrahman Şeref, Efdalüddin (Tekiner)
Târih-i Siyâsî 4Jımed Ferid (Tek), Ali Kemâl, Yusuf Ak-
cura, Diran Kelekyan
Coğnafya-i İktisâdi Celâl, Burhâneddin, Ken'aıı
Mâliye Nail, Mıhran Karakaşyan, Z ü h d ü ( İ n h a n )
Iktisad Mehmed Câvid, H a s a n Talisin (Aynî)
Hukuk-ı Ceza Lütfî Fikrî
Mebâdî-i Hukuk Sâdık Beliğ
İstatistik Mehmed Câvid, Zühtü ( i n h a n )
Etnografya Sâtı'âl-Husri
Kanun-i Esâsî Târihi Celâleddin Arif
Arazi K a n u n u Hüseyin Hüsnü, Cemâieddin (Şeyhülis­
lâm)
Mükâlebât-ı Resmiyye Nail Reşid (Unmen)
Ahkânı-ı Evkaf E l m a h ' h H a m d i (Yazır)
islâm Hukuku Felsefesi Mehmed Fehmi
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Nesib
Hukuk-ı Hıısusiyye-i Düvel Nusret (Metya)
Hukuki Umumiyye-i Düvel Hemayak Hüsrevyan
Usul-i Hukukiye Yorgaki
Hukuk-ı Ticâret Yorgaki
Usul-i Tercüme Mehmed E m i n
Mebâdî-i H u k u k Osman
Fransızca Tevfik Dâniş, Amıkyan, Pikar, Hiristo-
• foridi
Arapça Mâ'ruf, Hüseyin Avni Mekki (Muftioğlu)
Rumca Nureddin
Ermenice Kevork Şimşekyan
Arnavutça Sabri Guteza

Bu
MÜLKİYE döncm'de kayda değer n o k t a l a r d a n biri d e Mem-
ve leekt'in- Sosyal atmosferindeki s i y â s î k a -
POLİTİKA r ı ş ı k l ı ğ ı n Mülkiye'ye d e b u l a ş m a s ı d ı r .
Her n e kadar, bir toplum'da a k t ü e l k o n u l a r ' in o topluluk için­
de yaşayan b ü t ü n zümre ve örgütleri de te'siri altına alması tabiî ise de si­
y â s e t b i l i m l e r i ' nin öğretildiği b i r yere h a t t a genel olarak b i -
1
linı o c a k l a r ı na p o l i t i k a g i r d i ğ i takdirde, kötü para'nın

332
iyi parâ'yı koğduğu gibi, bilim veya ilim derhal kenara çekilir, bunların yerini
s a f s a t a (demogoji) derhal alır; b u d a o memleketin yüzde yüz zararına
h a t t a felâketine sebep olur. Bunun uzak ve yakın geçmiş'de çok acı misalleri var­
dır. Memleket Gençliği, bilhassa Yüksek Öğrenim gençliği elbet'de Memleket'in
keder, sevinç ve dertleri ile kendi çapında uğraşacaktır. Bu o n u n h e m hakk'ı hem
görevidir. Ancak b u çaba'yı gösterirken- tek rehberi b i l i m ve m i l l î
s u * u r u olmalıdır. Nilekim Büyük Atatürkümüz, Türle Gençliği'ne yaptığı
Millî E m â n e t ve Vasiyetini bu temel üzerine o t u r t m u ş t u r .
S i y â s e t B e z i r g a n l a r ı 'nuı esdirdiği ç ı k a r c ı siyâ­
set r ü z g â r l a r ı bir öğretim müessesesine girerse b u r a n ı n mensupları­
nın da, memleketin de yakın geleceği f e l â k e t l e r ' e uğrar. Bu hâl çağ­
lar boyunca bilinegelmiş, değişmez bir kural'dır.
Meşrutivel ilânının- hemen sonrasında. Mülkiye öğretmenleri a r a s ı n d a çeşitli
k jl i k 'lere mensup kimseler ıVlülkiye'nin temiz bünyesi içine kendilerinin ay­
rı ayrı şekil ve surette izledikleri siyâset'i s o k m u ş l a r ; bu temiz Müesseseyi âdeta
bir siyâset arenası hâline getirmişlerdir. "Dinamik Efkâr-ı U m u m i y e " diye kolayca
tarif edebileceğimiz ve her devirde daha ziyâde hisleri ile hareket eden Gençlik
gibi Mülkiye Gençliği de tabiî olarak bu a r e n a ' da 31 Mart f e l â k e -
t i ' ne k a d a r rol almış; öğrenicilik sıfat ve görevini bir tarafa itip P o 1 i t i -
k a ' nın tam ortasında kendisini b u l m u ş t u r .
O zamanki d u r u m u daha objektif şekilde açıklayabilmek için, o günleri yaşa­
mışların görgü ve bilgilerine baş vuralım:
".... Bu gün (31 /Mart) fırtına k o p m u ş t u . Bu gün bir kaç zamandanberî ufuk­
larda toplanan kara bulutlar birden boşanmıştı. Şimdi siyasetçiler ektiklerini bi­
çiyorlardı.
Mülkîye Mektebi bile bu fırtınanın ilk serpintilerine m a ' r u z kalmıştı
B u n d a n bir kaç zaman evvel, bir gün Ali Kemâl, (Mülkiye Siyasî Târih Öğret­
meni) telaşlı ve heyecanlı bir edâ ile Mustafa'nın sınıfı'na girmiş \fe kürsiye ge­
çip o t u r d u k t a n s o n r a :
— Efendiler! Bu gün Heyecan ve teessürümden size ders veremiyeceğim (Ga­
zeteci) H a s a n Fehmi'yi k ö p r ü ü s t ü n d e vurdular. Kaatili'de y a k a l a m a d ı l a r ; çok
müteessirim!.... demiş ve mendilini çıkartıp terli yüzünü silmişti. Talebe ve di­
ğer dinleyiciler birbirine karışmıştı. Ali Kemâl, söz hürriyetine tecâvüzden ve Mem-
İeket'de adalet olmadığından şikâyet e d e r s u r e t t e bir kaç söz daha söyledikten
sonra sınıfı terketmişti. Talebe de çıkıp (Okul'un) Bahçe'ye toplanmıştı. O sırada
d ı ş a r d a n bir haber gelmişti. Yüksek Tahsil Talebesi, H a s a n Fehmi'nin Kaatili'nin
bulunması ve intikaamının alınması için Bâb-ı Âlî ö n ü n d e nümayiş yapıyorlarmış;
ayaklanan bir kısmı Mülkiye Talebesi de hemen sokağa çıkarak o n l a r a iltihak et­
mişti , Ali Kemâl, ( İ k d a m Gazetesinde) kalemi ile ve (Edebiyat Fakülte-

333
si'ndeki, Mülkiye'deki) dersi ile Gençliği avlamağa çabşıyordu Bu gayretinde bir
dereceye k a d a r muvaffak da olmuştu. Nümayişler yapılmış; bir kısım gençlik İt-
(ihadcılar'a karşı nefret izhar etmişti.
Mülkiye'nin Câvid Bey, Bâban-zâde ismail Hakkı Bey gibi İ t t i h a d c ı Hocalnn,
Ali Kemâl'in Mülkîye içindeki vâki olan bu tahriki üzerine H o c a h k ' d a n istifa etti­
ler. Mülkiye Talebesi bundan çok müteessir olmuştu. Bu Hocalar, "Ali Kemâl Mül-
kiye'de Hocalık ettikçe, biz orada kalamayız" diyorlardı; ya o, ya biz!.... Talebe
iki g r u p arasında şaşırıp kalmıştı. Ali Kemâl'i de öteki h o c a l a n m da bir türlü feda
etmek istemiyorlardı...." (11/a)
Rahmetli Ahmcd Halici Yaşaroğlu da şu örneği veriyor:
" Ali Kemâl, (1909 yılı Mülkiye) ikinci Sınıfia Târih-i Siyâsî Dersi veri­
yordu; ( İ t t i h a d ve Terakki'nin en ünlü militanlarından) Hüseyin Câhid (Yalçın)
ise şahsım ve eserlerini çok sevdiğimiz bir m u h a r r i r (yazar); (Hem Mülkiyeli) faz­
la olarak Mercan İdadisinden de M ü d ü r ü m ü z d ü . Ötedenberi bunlar a r a s m d a edebî
sahada geçen kalem kavgaları, ( M e ş r u t i y e t i n ilânımdan sonra) şimdi de siyasî fi­
kir ayrılığı yüzünden siyâset alanına d ö k ü l m ü ş t ü .
Bir gün (Mülkiye Oğrenicileri) Arkadaşlar, bu iki Mülkiyeli'yi (Ali Kemâl me
ZUH olmamıştır. Hüseyin Câhid için 1312 R. yılı Mezunları kısmına bakınız) barış­
tırarak Mülkiye Câmiâsı'nın aile samimiyetini t a m a m l a m a k istediler. Şubat 1909
sonlarına doğru bu işe k a r a r verilip 14 Mart 1909 (1 Mart 1325) P a z a r Akşamı tat­
bik mevkiine kondu. Çay, Pasta, Bisküvi ve şekerleme alındı; (Mülkiye Talebe Ce­
m i y d i Odası) Klüp hazırlıandı. Bir çok yerlere, yüksek mektebkvre davetiyeler
gönderildi; m u r a h h a s l a r geldi. Akşam belirli s a a t t a bu iki Mülkiyeli de geldi.
(Başla Müdür Celâl Bey olmak üzere) bir kaç söz söyledik; ikisini tokalaştırıp ba­
rıştırdık; çay, p a s t a ikram ettik ( S o n r a d a n ünlü bir Tarihçi olan Mülkiye 1910
m e z u n u ) M e r h u m Mustafa Muhsin ( T e k e r ) , müsveddesini de k e n d i s i n i n hazırla­
dığı aşağıdaki yazıyı ikisine i m z a l a t t ı :
"Mektebi Mülkiyye Efendilerinin (Üğrenicilcrinin) m ü r a c a a t l a r ı üzerine su'i te­
fehhüm (kötü anlama) neticesi olarak tarafeyn'den (iki tarafdan) vuku'a gelen is-
nâdat (iftiralar) geri alınmış ve bundan böyle bir d a h a adem-i t e k e r r ü r ü ( t e k r a r
edilmeyeceği) ehass-ı amalimiz (başlıca emelimiz)'den b u l u n m u ş t u r .
1 Mart 1325 (= 14 Mart 1909)

Hüseyin Câhid Ali Kemâl

( İ l a ) Bak. : (8) ve (9) Numaralı Dip Notu'ndaki eser; \67. - 178. sf.lar.

334
Ne yazık ki Mart başında yapı>an bu m ü t â r e k e bir fay'ı büe doldur-
madı. 31 Mart Vıak'ası bu kararı da, daha bir çok şeyleri de alt üst etti„ « 31
Mart'dan sonra Sultanahmed Meydıanı'ndaki darağaçlarmda asılanları gördükten
sonra hepimizde s i y â s e t ' e karşı bir nefret v e tiksinme hissi uyan*
d*....* (12)
Rahmetli Ali Galip Pekel de şunları anlatıyor:
" Ali Kemâl - Hüseyin Câhid meselesi'nde Müdür Celâl Bey hem (İkti-
sad - Mâliye Hocası) Câvid'i hem Hüseyin Câhid'i iltizam ettiği şüphesine düşül­
müştü. (öğreniciler, Okul İdâresinin- tarafsız kalmasını istiyorlardı). Bunun üze­
rine Divıan ( M ü d ü r ' ü sorguya ç d k m e k ) istedik. Bütün sınıflar toplandı. Bu gibi
işlerde, başta bizim sınıf T1910 (1326 R.) mezunları] bulunurdu. Bizden de en çok,
bu gün Tanrı'nın rahmetine kavuşmuş Akbaş Kahramanı Millî Şehid Köprülü
Hamdi (1175/1326), Tarihçi Muhsin 1(1142/326 mezunu) Tek'erlAsım 1(1144/1326
mezunu) Kuruya]Ferid f(1157/1326 mezunu)] ön saftaydılar.
Divân'da Müdür Celâl Bey, çok müşkül duruma düştü; açıkça ç e k i l ,
dendi. O günün Hükûmet'i de onu Mülkiye Müdürlüğünden alıp Erzurum'a Vali
yaptı » (13)

Rahmetli Sakıp Beygo da konu'yu şu hâtırası ile özetlemektedir:


"**....... (MüJkiye'de) son senemiz (1325-1909) hem feyizli hem dağdağalı geç­
miştir.
Meşrutiyet ilân edilmişti. Târih-i Siyâsî Hocamız Ali Kemâl bize p a r ­
t i c i l i k telkinleri yaparken gerçi bir sarsımı gecikilmiş ise de Hukuk-i Esâ-
siyye (Anayasa) Hocamız Bâban-zâde İsmail Hakkı ve Belagat Hocamız Cenâb Şe-
hâbeddin Beyler okul sıralarında particilik*in doğuracağı zararları an­
latmak suretiyle Müîkiye'nin târihî birliğini, sevgi ve birbirine bağlıhğmı devam
ettirmeye vâsıta oldular " (14).

Mülkiyeliler, kendilerini a k t i f p o l i t i k a g i r d a b ı n a dü­


ş ü l ü p yapluklan ögrenimi'n amaç'ınjdan uzaklaştıran- p o l i t i k bunalım'dan
kısa z a m a n d a kurtulmayı başardılar. Bunda 31/Mart adlı felâketin de büyük pay'ı
vardı. Bu m e ş ' u m olay sonucu, tutulan yohı sakatlığı, politika bezirgânilarının mâ­
hiyeti çok açık şekilde anlaşıldı. MüLkiye de eski ciddî, olumlu, verimli ve güveni­
lir k i ş i 1 i ğ i ' ne kavuştu.

Meşrutiyet'in i'lânı ile, kişıi'ye Anayasa'ca tanınmış


MÜDÂVİMÎN-i M Ü L K İ Y Y E b ü t ü r . h a k l a r alabildiğine rahatlıkla kullanılmaya
başlanmıştı. Söz ve yazı özgürlüğünün yanında
d e r n e k k u ir m a h a k k ' ı da yer almıştı.

(12) Bak. : ( 9 ) N u m a r a l ı D i p n o t u ' n d a k i Eser; 430. sf.

(13) Bak. : (12) Numaralı D"D N o t u ' n d a k i Fser; 4 2 1 . sf.


( 1 4 ) Bak. : Aynı Eser 418. sf.

335
i s t a n b u l ' d a bulunan Mülkiye Mezunlarının kurduğu ve bu Cild'in sonunda Ta­
rihçesini ayrıntıları ile anlatacağımız "Me'zunîn-i Mülkiyye İttihad ve Teâvün Ce­
m i y e t i n e karşılık Mülkiye Öğrenicileri de Merkez'i Okul Binası içinde olan "Mü-
dâvimîn-i Mülkiyye Cemiyeti = Mülkiye Talebe Derneği"ni kurdular. Artık ellerine
hürriyet gibi bir ni'met geçmişti. S i y â s e t i l m i öğrenimi y a p a n Mül>
kiyeliler elbet bundum gereği gibi faydalanacaklardı.

" "Müdâvimîn-i Mülkiyye Cemiyeti" Mülkiye Talebesi'ni toplu olarak Mek-


teb İdâresi'ne karşı temsil etmek suretiyle onlara hürriyet'in vermiş olduğu kuv­
vet ve cür'et üstünde yeni bir kuvvet ve cür'et daha kazandırmıştı " (15).

Cemiyet'in (Derneğin) kurucuları arasında bulunan Rahmetli Ahmed Hâlid Ya-


şaroğlu, Türkiye'nin ilk Öğrenici Derneği olan bu'-Cemiyet hakkında şu tamamla­
yıcı bilgiyi vermektedir:

11
.... Mülkiye'ye girer girmez bir Müdâvimm-i Mülkiye Cemiyeti k u r m a ğ a ka­
r a r verince Hükûmet'e beyanname ile m ü r a c a a t lâzım geldi. Yine m ü t e ş e b b i s ben
olduğum için istidayı hazırladık. Fakat Cemiyete bir merkez göstermek lâzım ge­
liyordu. Mekteb'i gösteremiyorduk (?). Bayezıt'da P a r m a k k a p ı ' d a hemşerilerden,
yâni Eğinli, Balmumcu Süleyman Efendi'ye g i t t i m ; işi a n l a t t ı m ; Dükkânının üst
katım merkez göstereceğimizi, fakat asla b u r a d a toplanmıyacağımızı, şayet Polis
sorarsa Merkezin burası olduğunu bildirmesini söyledim. Razı oldu.
7 Şubat 1325 (= 20 Şubat 1909) tarihli ve İstanbul V i l â y e t s i n 40 n u m a r a l ı il­
m ü h a b e r i ile resmen tanınmış olan bu Cem'iyet asıl 2 Teşrin-i sâni 1324 (= 15 Ka­
sım 1909) de k u r u l m u ş ise de m ü r a c a a t , tahkikat ve sâîre üç ay s ü r m ü ş t ü r . Beyan­
namede Cem'iyutin telsisinden maksad kısaca şöyle yazılı idi:
1
Maksad-ı Te'sis:
Müdâvîmîn'i yekdiğerine t a n ı t a r a k a r a l a r ı n d a bir râbıtâ-i ittihad ve müvâlât
te'min etmek ve azasının tevsi-i m a l û m a t ve tenvir-i efkârına hizmet e t m e k ve
müdaviminin hukuk-i m e ş r û a l a r ı n m muhafazasını ve Mekteb-i Mülkiyye'nin te'min-i
terakkiyatı için icâbı hâlinde faaliyette b u l u n m a k ve u m û m i talebe cem'iyeti teş­
kili ile memâlik-i mütemeddine'de talebeye bahşedilmiş olan h u k u k ve imtiyazâ-
tın Mülkümüzde dahî istihsâli için esas istihzarına çalışmak." 36 m a d d e d e n ibaret
olan Cem'iyet Nizâmnâmesi'nin en m ü h i m maddesi de "Cemiyetin- siyâsetle asla
uğraşmıyacağına " d â i r kayıttı. Görülüyor ki şu kısa satırlar çok şeyi ihtiva etmek­
ledir. Bilhassa " U m u m î bir talebe birliği ku;~ma fikri (federasyon)" ilk defa Mem­
leketimizde bu Nizâmnâmede belirtilmektedir. Bunu, Son Sınıfın zekî ve kafalı
çocukları uzun m ü n â k a ş a l a r l a yazmışlardı. Cem'iyetin, H ü k ü m e t e beyannamenin ve­
rilmesi ile beraber kuruluş hazırlığı başladı; 1 Kânun-i Evvel 1324 (= 14 Ara­
lık 1908) târihinde resmen açıldı. Mekteb o zaman, şimdiki İstanbul Kız Lisesi

( 1 5 ) Bak. : Mustafa'nın R o m a n ı ; Zeki Mes'ut Alsan, 1943 İstanbul, 180. sf.

336
binasında idi. Kapıdan girince sağda, Tanin Matbaasına bakan cihette ve
Vezir H a ı u duvarına nazır büyük Oda bize verilmişti. Buna h e m Cemiyet hem Klüp
diyorduk. C e m i y e t e girenler 10 kuruş duhuliye (giriş parası) ve 5 kuruş aylık vere­
ceklerdi. Son Sınıftan bir Reis seçtik. Önce Rahmetli Ahmed Münir, s o n r a bizim Sı­
nıftan Kemâl (Seden, m e r h u m , Sinemacı ve Kemâl fi im Müessesesi k u r u c u s u ) , Mus­
tafa Muhsin (Tarihçi, m e r h u m ) Muhasip oldular. Ben de Kâtip seçildim.
Cemiyetin masraflarını, azasının verecekleri 5-10 k u r u ş karşılıyamıyacaktı; bu­
n u n için çâreler d ü ş ü n d ü k . Nihayet Cemiyet m e n f a a t m a bir tiyatro (müsûmere)
vermeği kararlaştırdık. Güzel bir p r o g r a m hazırladık. Beyoğlunda Fransız Tiyatro­
s u n d a tertib edilen Müsamereye b ü t ü n Vükelâ ( B a k a n l a r ) ve (Mülkiyeli) Me'zunlar
davetli idiler. Çok kalabalık oldu. B ü t ü n masraflar çıktıktan sonra net olarak 144
altın lira ve 3 g ü m ü ş kuruş yâni bugünkü (1946 yılı) hesapla 4500 lira hâsılat kaldı.
Tiyatroyu hazırlarken tabii Kasadaki p a r a yetişmedi; Son Sınıftan Şefik (Başman,
Rahmetli), Kemâl, Ulvî (Aykut, Rahmetli) M ü n i r ve Birinci Sınıftan Celâl ödünç pa­
ra verdiler. Sonra biraları ödedik. Tiyatronun lüks localarına üç altın lira fiyat
k o n m u ş t u . S a d r â z a m Paşa'-dan bir altın lira alıabildik. Abdurrahman Şeref Efendi
üç lira verdi. Hasan Fehmi Paşa'ya ben g i t m i ş t i m ; bir lira alabildim. Artık para­
mız te'ınin edilmişti. Odadaki mıasaları boyattık; perdeler ve bir ucuz frenk halısı
aldık. Düzinesi 138 kuruştan sekiz düzine iskemle m u b a y a a ettik. İki yazıhane, bir
k i t a p dolabı, soba, duvar saati te'min eyledik; Yere m u ş a m b a döşettik. B ü t ü n kır­
tasiye masrafları dâhil, bunların hepsi 59 lira 98 kuruşla meydana geldi. En çok
çini sobaya p a r a vermiştik; 5 liraya almıştık.
Cemiyet, d a h a doğrusu Klüp h e r teneffüste ve iakşamlan muayyen zamanda
açık bulunacaktı. Bunun için m e m u r ve hademeye ihtiyaç vardı. İ d a r e memurluğu­
na 100 kuruş aylıkla N u m a n Hoca'yı — N u m a n S a b i t —, hademeliğe de 33 kuruş
aylıkla ve ilâve olarak hademe Salih Ağayı getirdik. 18 Mart 1325 (= 30 Mart 1909)
de Mustafa Muhs.ln (Tarihçi) Muhasiplikten çekildi. 77 lira 27 kuruş 25 para mev­
cutla bu hizmeti bana devretti. 1326 (1910) yılı Son Sınıf talebesinden Mustafa Zeki
(Frof. Zeki Mes'ud Alsan) Cem'iyete Reis seçilmişti. 27 T e m m u z 1326 günü Mektebi
1
ikmâl ettiğini ileri sürerek bu vazifeden çekildi . Tâlil olduğu için İ d a r e Hey'etini
toplıyamadığındıan m ü h r ü bir a r k a d a ş a verdi; onu vekil yaptı. İşte gerek bu hâ­
dise, gerek yeni taşındığımız Zeynep H a n ı m konağında m ü n â s i p bir oda bulama­
dığımızdan dolayı artık Cem'iyet yaşayamadı. Kasada ise 15 p a r a kalmıştı. Bu pa­
ra maalesef hâlâ benim zimmetimdedir. Yeni bir Talebe Cemiyeti kurulursa bir
sembol olarak bunu fâiz-i m ü r e k k e b i ile birlikte yeni Cemiyetin temel parası ola­
r a k t a k d i m edeceğim. Bizden sonraki Son Sınıflar yeni bir N i z â m n â m e ile bu Cem'i-
yeti c a n l a n d ı r m a k istediler; fakat muvaffak olamadılar...." (16).

Müdâvimîn-i Mülkiye Cem'iyeti hakkında uzunca süren izahat verişimizin se­


bebi, köklü bilgi sahibi olarak yetişen Mülkiyelilerin, Okul'daki ç a J ı ş m a l a n ' n m yal­
nız nazarî bilgi edinmekle kalmayıp hayata atıldıklarında esas niteliklerini teşkil

(16) Bak. : (14) Numaralı Dip Nniu'nriaki F*er; 90 92 *f mr.

337
edecek teşkilâtçılıklarını tâ okul sıralarında aktif ve gerçekçi davranışlarla hazır*
l a d ı k l a n n a bir örnek vermek içindir.

Yukardaki kısımlarda açıklamasını yaptığımız Mülki*


MAİYYET MEMURLARI _ v e Mezunu Maiyyet Memurları için h e r yıl Genel
MAAŞLARI'nın VERİLMESİ * . . . A . \. * . - lortt
v
B ü t ç e y e konan ö d e n e k yetişmediği için 1908,
1909 yıllarında muhtelif vilâyetlere a t a n m a l a r ı yapılanlara m a a ş verilemedi. Bu
hal söz konusu maiyyet memurlarını çok müşkül d u r u m d a bıraktı.
Dâhiliye Nezâretine bu hususta yapılan ısrarlı ve haklı m ü r a c a a t l a r üzerine
Nezâret, d u r u m u H ü k û m e t ' e arzedip ek ö d e n e k isteme zorunda kaldı:
1
BÂB-I ÂLÎ
Meclis-i Mahsus
2263

Dâhiliye Nezâretinin meyâne-i âcizânemizde m ü t a l â a olunan tezkiresinde Mek-


îeb-i Mülkiyye-i Şâhâne me'zunlarından tâlib olanların üç sene m ü d d e t ve beşyüz
kuruş m a a ş ile vilâyât maiyyet m e ' m u r l u k l a r ı n d a istihdamları nizâm-ı mahsus
iktizasından olduğu halde b u n l a r için m u k a d d e m a tahsis kılınan senevi dörtyüz
doksanbir bin kuruş, maiyyet m e ' m u r l u k l a n n a tâlib olanların tezâyüdü hasebiyle
kifayet e t m e m e k d e ve binâberîn sinîn-i sabıka (geçen yıllarda) me'zunînden ek­
serisi ta'yin olundukları vilâyet maiyyetinde müddet-i nıedîde mülâzemeten
(uzun süre maaşsız olarak) îfâ-i me'muriyetle dûçar-ı zaruret o l m a k t a olup bu
sene neş'et eden (1909'da Mülkiyeyi bitirenler] efendilerin m a a ş a intizara hâlleri
müsâid olmadığından bahs ile m ü r a c a a t e t m e k t e b u l u n d u k l a r ı n d a n me'zunin-i mu­
maileyhime teklif-i mülâzemet'Ie sızıltıya m e y d a n verilmemek üzere bu sene vilâ­
yet maiyyetlerine ta'yin olunmak üzere m ü r a c a a t eden ve peyderpey m ü r a c a a t ede­
cek olan efendilere, ahiren mazhar-ı rafv-ı âlî olan menfîlerden m ü n h a l ve sene-i hâ-
liye Muvazenesine (1909 yılı Bütçesine) dâhil m u h a s s a s a t d a n (ödeneklerden) beşer
yüz kuruşun şimdiden tahsisi lüzum göstermiş ve bu suret muvâfık-ı maslahat
görülerek Vekâlet-i müşarünileyhâ'ya (Dahiliye Nezâreti'ne) me'zuniyet ı'tâsı tezek­
kür ve mezkûr tezkire leffen arz ve takdim kılınmış olmağla kıaatibe-i ahvalde c m r
ü ferman Hazret-î Veliyy'ülenır Efendimizindir.
İ8 Receb 1326, 2 Ağustos 1324 (= 16 Ağustos 1909)

Sadrâzam Şeyh'ül-İslâm Harbiye Nazırı


Mehmed Kâmil (Paşa) Mehmcd Cemâleddin nezdinde M ü h ü r olmadığı
Bin Salih (Mühür) (tmza okunamadı)
(Mühür)

Hâriciye N â z ı n Adliye Nâzın Şûrây-ı Devlet Reisi


Aluned Tevfik Masan Felııni Esseyd Mehmed Tevfik
Bin İsmail Hakkı (Mühür) (Mühür)
(Mühür)

338
Mâliye N â z ı n Esseyd Bahriye Nâzın Evkaıaf-ı H ü m â y u n Nâzın
Mehmed Ziya (Paşa) Esseyd Mehmed Arif Mahnıud E k r e m
(Mühür) Hikmet (Recâî - zade)
(Mühür) (Mühür

Maârif Nâzın ve Ticâret ve Nâfia Nâzın Orman, Maâdin ve


Dâhiliye Nazır Vekili Gavril Ziraat N â z ı n
İ b r a h i m Hakkı Bin Renizi (Mühür) Dimîtri Mavrokordato
(Mühür) (Mühür) "

Hey'et-i Vükelâ, mes'eleyi m ü z â k e r e ' d e n sonra yukarıda görülen k a r a r ­


n a m e ile a k t a r m a ' yi kabul etti. 16 Ağustos 1909 günlü Tezkire ile
M a b e y n e s u n d u ; 17 Ağustos 1909 günlü İ r â d e ile de onaylandı. Böylece Maiyyet
Memurları kısmen de olsa m a d d î sıkıntıdan kurtuldular.

Meşrutiyet'in ilânından hemen sonra 21 Ağustos 1908


M Ü D Ü R CELÂL BEYİN de Mülkiye Müdürlüğüne getirilen Celâl Bey, siyâsî
atmosfer bakımından en k a n ş ı k zamanlarda başarı
ile görev yaptıktan sonra Hüseyin Hilmi Paşa'nın 2. Sadrazamlığı sırasında terfian
E r z u r u m Valiliğine nakledilmiş; yerir.-e Mülkiye 1882 (1298 R.) Mezunu ve Birin­
cisi, güzide b i r eğitimci olan Mehmed Rakım (Açıkalın) getirilmiştir:

" BÂB-I ÂLÎ


Dâîre-i Sadâret
Amedî-i Divân-ı H ü m â y û n
300

Atûfctlû Efendim Hazretleri;


Darülfünun île Mekteb-i Mülkiyye'nin (17) m ü n h a l olan MUdîriyetine Meclis-i
Maârif a'zâsından Saadetin Rakım Beyefendi'nin ve anın yerine (Maârif Nezâ­
reti) Mekâtib-i İbtidâiye Mudili (İlk Öğretim Umum M ü d ü r ü ) Sami Bey'in ve
m e z k û r Mekâlib-i îbtidâiye Müdiriyefhıe Meclis-i mezkûrun İlmiyye Kısmı a'zâ-
sında iken açıkta kalmış olan Mülkiyye ve Hukuk Mektebleri mevzunlarından Şu-
ayb Bey'in nakil ve ta'yinleri hakkında Maârif Nezâret-i Aliyyesinin Tezkiresi lef-
fen arz ü takdim kılınmağla İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı ne veçhile şeref-
s u d û r buyrulur ise mentuk-ı münîfi infaz edileceği beyâniyle tezkire-i senâverî
terkıym kılındı efendim.
14 Cumad'al-Ûlâ 327 ve 21 Mayıs 325 (= 3 Haziran 1909)

Hüseyin Hilmi (Paşa)


Sadrâzam
(İmza)

(17) 191 Te kadar Mülkiye Müdürleri aynı zamanda Darülfünun (Üniversite) Müdürü (Rektörü) idiler.

339
Ma'ruz-i Çâker-i Kemîneleridir;

Resîde-i dest-i tâ'zim olup melfufiyle beraber Manzûr-i Âlî buyrulan işbu tez-
kire-i sâmiye-i Sadâretpenâhileri üzerine mucibince İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâ­
dişâh! şerefmüteallık buyrulmuş olmağla olbabda emr ü ferman Hazret-i Ve-
Uyy'ülemr'indir.
16 Cunıad'al-Ûiâ 327 ve 23 Mayıs 325 (= 5 Haziran 1909)

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî


Bende
Hâlid Ziya (Uşaklıgîl)
(İmza)

Meşrutiyetin sosyal o r t a m a verdiği h o ş s e r l i k


SEÇME SINAVLARININ niteliğin-
YENIDEN KONMASI
deki bir H ü k ü m e t kararıyla kaldırılan S e ç m e
s ı n a v l a r ı ertesi yıl t e k r a r k o n m u ş ; Yurd v e seçkin i'dâdi g e n ç l i ğ i n i n bü­
yük ölçüde zararına olan hatâ o r t a d a n kaldırılmıştır.
Bu mesele'de yeni M ü d ü r Rakım Bey geniş çap'da çaba ve ç a h ş m a ' d a bulun­
m u ş ; sorumlulara, olan'ı kaldırlıp, olması gerekli iyi'yi kabul ettirmiştir.
Seçme S ı n a v l a n b ı n ıtekrar konduğunu, Takvim-i Vekaayi'e verilen r e s ­
mî i ' 1 â n ' dan öğreniyoruz:
"Tekarrüb eden (yaklaşan) sene-i cedide-i dersiyye (yeni d e r s yılı) için Mek-
teb-i Mülkiye Nizâmnâmesi mucibince talebe kaydına mübaşeret olunacağından
şerâit-i kayıd ve kabulü hâvi tanjzim kılman varaka-i i'lâniyedir:
Mekteb-i mezkûre duhûle tâlib olanların adedi kırktan ziyâde olur ise müsa­
baka imtihaniyle kırkının tefrik ve kabulü muktezay-i Nizam'dan olduğuna binâen
gerek Dersaadet'de ( İ s t a n b u l ' d a ) bulunan mülkiyye-i i'dâdi mekteblerinden ve gerek
Mekteb-i Sultânı île mcrâkiz-i vilâyât'ta (İl merkezlerinde) bulunan yedi senelik
mekâtib-i i'dâdîyeden şahadetname almış olanlar ile i'dâdi derecesinde olup ruhsat­
nameli resmi'ye merbut ve tedrisâtı mekâtib-i i'dâdîyei resmiyyeye muadil bulun­
muş olan mekâtib-i hususiyycden neş'et edip şahadetnameleri alel'usûl Maârif Ne-
zâretince tasdik edilmiş bulunanlardan müsabaka imtihanına duhûle tâlib olanla­
rın âtide muharrer evrakı hamilen bâ istidaname Mekteb-i Mülkiyye İdaresine
müracaat etmeleri lâzım gelir.
Evvelâ, mekteb-i i'dâdi şehâdetnâmesi veya bunun sûret-i musaddakası;
Saniyen, on yedi yaşından aşağı ve nihayet yermi beş yaşından yukarı olma­
dığı ve Tebaa-i Devlet-i Aliyye'den bulunduğu «anlaşılmak üzere Tezkire-i Osmaniy-
ye (Nüfus Cüzdanı);

340
Sâlisen, Aşı Şehâdetnâmesi;
Râbian, tahsil ve hizmete mâni' olacak emraz ve ilel-i sâriyeden salim bulun­
duğunu musaddık ya Belediye etibbasmdan birinin ve yahud diğer ma'rûf bir ta­
bibin raporu;
Hâmisan, bir cinayet ve cünha ile mahkûm ve su'i »ahlâk ile müştehir olmadık­
larını ve hüsn-i hâl ve ahlâk ashabından bulunduklarını mübeyyin ilmühaber;
Müsabaka imtihanına duhûle tâlib bulunanların kayıd muamelesine, gelecek
Ağustos'un Onuncu Pazartesi gününe kadar devam olunup müsabaka imtihanla­
rına Şehr-i mezkûrun On yedinci Pazartesi gününden i'tibaren mübaşeretle Yirmi
Dördüncü Pazartesi günü hitam verileceğinden her Cumartesi ve Sah günleri saat
iki'den sekiz'e kadar Mekteb İdaresine müracaat eylemeleri ve Ağustos'un Onun­
cu Pazartesi gününden sonra her ne suretle olursa olsun müsabaka imtihanına tâ­
lib kabul olunmayacağı şimdiden i'lârı olunur.

Müsabaka imtihanları âtide (aşağıda) gösterilen eyyamda (günlerde) saat iki­


de icra olunacaktır:
17 Ağustos, Sene 325 Pazartesi: Kitabet ( K o m p o z i s y o n ) ;
19 Ağustos, Sene 325 Çarşamba: ulûm-i hikemiyye ve tabiıyye [Fizik, Kirnyâ-fl
Uzvî ve Gayr-i Uzvî; İlnvi Nebatat, İlm-i Hayvanât; Tabâkai-ül-Arz (= Jedloji)]
22 Ağustos, Sene 325 Cumartesi: Ulûm-i Riyaziye (Hesap, Cebr-i Âdî, Müselle-
sat, Hendese-i Müsaltaha ve Mücesseme, Kozmoğrafya, Mihanik)
24 Ağustos, Sene 325 Pazartesi: Fransızca (Dikte, Tatbikat-ı Sarfiyye ve Nah-
viye)"
Bu suretle Mülkiye 1909-1910 Ders Yılı Birinci Sınıfına t e k r a r sınavla öğrenici
aldı. B u n d a n sonra da bu sınavlar bir d a h a kaldırılmayıp günümüze .kadar yapıl­
m a k t a bulundu.

ANA TÜZÜK'ün Yukardaki Kısım'Iarda görüldüğü gibi, 1893 (1309 R.)


15. MADDESİ'nin tarihli olup Meşruliyet'in ilk yıllarında ela y ü r ü r l ü k t e
DEĞİŞTİRİLMESİ bulunan "Mektebi Mülkiyye Nizamnâme-i Esasisi"
nin 15. Maddesine göre Mülkiye Mezunları 25 y a ş m a gelmeden- maiyyet memur­
luklarına ta'yin edilemîyorlardı. Bu d u r u m , Okul'a 13 yaşında giren ve üç yıl nor­
mal öğrenim'den sonra 21 yaşında mezun olanların, dolayısıyla â m m e hizmetleri­
nin zararına oluyordu. D u r u m u düzeltmek için- sözü geçen Maddenin, devr'in özel­
likleri de gözönüne alınarak, değiştirilmesi yönüne gidildi.

Dahiliyye Nezâreti'nin bu konu'da yaptığı teklif önce Şûrây-ı DevLet'de görü­


şüldü:

341
" ŞÛRÂY-I DEVLET
Tanzimat Dâiresi
1333

Mekteb-i Mülkiyye mezunlarından yirmibir yaşını ikmâl edenlerin maiyyet


me'murluğuna ta'yinleri hakkında 24 Kânun-ı Evvel 1309 R. (1893) tarihli Mekteb-i
Mülkiyye Nizamnâmesi'nin Onbeşinci Maddesine zeyl edilmek üzere ta'dilen kale­
me alman Madde-i Münferide-i Nizâmiyye ve Esbâb-ı Mucibe Lâyihasıyla (Gerek-
çe'yle) evrak-ı müteferriasının takdim kılındığını mutazammın, Dâhiliye Nezâre­
tinin Şûrây-ı Devlet'e havale buyrulan 18 Şaban 1328 tarihli (= 14 Ağustos 1910)
ve 1372 numaralı Tezkeresi, Tanzimat Dâiresinde kıraat olundu:

Lâyiha-i mezkûre bittetkik mündericatı Nizamnâme-i mezkûr'un Onbeşinci


Maddesinin ba'zı ahkâmını muaddil bulunmasına nazaran Nizâmnâmeye zeyl su­
retiyle ilâvesi caiz olamıyacağmdan mezkûr Onbeşinci Madde Lâyiha'da münderic
ahkâm dâiresinde bitta'dil nüsha-i mübeyyezası leffen takdim kılınmış o'mağla
îfâ-i muktezâsı babında enir ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emr'indir.
14 Ramazan 1328; 5 Eylül 1326 {— 20 Eylül 1910)

(Tanzimat Dâiresi Reis ve Yedi A'zâsı'nm m ü h ü r l e r i ) "

Verilen k a r a r ' d a Dâhiliye Nezâreti'nin teklifinde Mülkiye Ana Tüzüğü'ne bir


madde eklenerek b u değişikliğin yapılması isteği, k a n u n y a p m a tek­
n i ğ i yönünden uygun görülmediğinden, 15. Madde'nin değiştirilmesi suretiyle
meselenin çözümlendiği, değiştirilen Madde'nin temize çekilrip Meclis-i Vükelâ'ya
eklice sunulduğu bildiriyordu. Yeniden tedvin edilen 15. Madde şöyleydi:

" ŞÛRÂY-I DEVLET


Tanzimat Dâiresi

MEKTEBİ MÜLKİYYE NİZAMNAMESİNİN ONBEŞİNCİ


MADDESİNİN TADİLİNE DÂİR LÂYİHA (Tasan)

Onbeşinci M a d d e : Mekteb-i Mülkiyye'den şahadetname ile çakanların gerek hi-


demât-ı devlete yerleştirilmeleri, gerek terakkî-i maaşları bâlâ'da ta'yin olunan had­
de kadar:
Evvelâ: kıdemleri;
Saniyen: şahadetnamelerinin mertebeleri itibariyle icra kılınacak ve tâlib ola­
cakları aklâmın nev'i dahî kendû arzularına bırakılmayıp istîdad ve liyâkatlerine
göre ta'yin oluınacağmdan Mekteb-i Mülkiyyeden yirmi yaşına vâsıl oldukları hal­
de neş'et edenler ta'yin olunacakları devâirin muhassasâtı meyânında deveran etti­
rilmek üzere kendilerine şehrî iki yüz ellişer kuruş maaş verilecek ve yirmi iki yaşı*
nıa varmış veya ondan ziyâde bulunmuş olanlar beşeryüz kuruş maaşlar ile vali ve
mutasarrıflar maiyyetinde istihdam kılınacaklardır. Bunlardan diğer me'muriyetlere

342
ta'yin olunanların kalacak maaşları sene-i âtiyede Mekteb-i Mülkiyye'den çıkacak
talebeye tahsis olunmak üzre mevkuf-i Hazine tutulacaktır.
14 R a m a z a n 1328; S Eylül (1)326 (= 20 Eylül 1910)
Aslına m u t a b ı k t ı r .
Şûrây-ı Devlet
(Mühür)

15. Madde'yi ta'dil T a s a r ı s ı bu şekli ile Meclis-i Vükelâ'da da nicele­


nip aynen kabul edildi:

BÂB-I ÂLÎ
Meclis-i Mahsus
2919

Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi'nin Meclis-i âcizânemizde m ü t â l â a olunan


m a z b a t a s ı n d a : Mekteb-i Mülkiyye mezunlarından yirmibir yaşım ikmâl edenlerin
maiyyet m e m u r l u ğ u n a ta'yinleri hakkında 24 Kânun-ı Evvel 1309 târiiıli Mekteb-i
Mülkiyye Nizamnâmesi'nin Onbeşinci Maddesine zeyl edilmek üzere Dâhiliye Nezâ-
retince ta'dilen tanzim ve tesyîr olunan Madde-i Münferide-i Nizâmiyye Lâyihası'-

343
nın mündericâtı mezkûr Onbeşinci Maddenin ba'zı ahkâmını m u a d d i l bulunma­
sına n a z a r a n Nizamnameye zeyl suretiyle ilâvesi caiz olmadığından mezkûr Onbe­
şinci Madde Lâyiha'da münderiç a h k â m dâiresinde bit'ta'dil nüsha-i mübeyyezasu
nın gönderildiği beyân o l u n m u ş ve suret-i ta'dil muvâfık-ı maslahat görülerek sâ-
lif'ül- beyân mazbata ve nüsha-i miibeyyaza leffen arz ve takdim kılınmış olmağ-
ı;ı kaatibe-i ahvâlde e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr Efendimiz'indir.
23 Ramazan (1)328; 14 Eylül (1)326
Evkaaf-ı H ü m â y u n
Sadrâzam Şeyh'ül-İslâm
Nâzın
Hakkı Paşa Musa Kâzım
Ali Haydar
Avrupa'da (İmza)
(İmza)
Adliye N â z ı n ve Hâriciye N â z ı n Dâhiliye N â z ı n
Şûrây-ı Devlet Reisi Rifat (Paşa) Tal'at
Mehmed Necmeddin (Molla) (İmza) (İmza)
(Mühür)
Bahriye Nâzın
Mâliye N â z ı n
Harbiye Nâzın Salih ( P a ş a )
Câvid Bey
Mahmud Şevket (Paşa) (İmza;
İmza'da bulunamadı
(İmza) O r m a n ve Maâdin ve
Ticâret ve Nâfia Ziraat N â z ı n
Maârif Nâzın
Nâzın Mavro K o r d a t o Efendi
Emrullah
Hallaçyan İmza'da b u l u n a m a d ı
(Efendi; İ m z a )
(İmza)

344
28 Eylül 1910 günlü İrâde ile onay'landı. Böylelikle yıllardır süregelen h a t â h
bir t u l u m , idare âmiri olacak Mülkiye Mezunları lehine çözümlendi.

MÜLKİYE MEZUNLARIN-nın Meşrutiyet Rejimi sorumluları, Ülke'nin hızla


DAN BÂZILARININ AVRU- kalkınması için batı sistemiyle yetişmiş elemanlara
PA'YA GÖNDERİLİŞJ ihtiyaç bulunduğunu bildiklerinden Sultan Abdülha-
mid'in vehmi sebebiyle kaldırdığı, Avrupa'ya öğrenici gönderme geleneğini yeni­
den kurdular. Yüksek öğrenimini t a m a m l a m ı ş gençler için 1910*da açılan s ı -
n a v 'da Mülkiye 1909 (1325 R.) ve 1910 (1326 R.) mezunları büyük başarı gös­
terdiler.

îlk g r u p olarak gönderilenler arasında Saraçoğlu Şükrü (eski Başbakanlar­


dan, Rahmetfi), Hasan- H ü s n ü (Saka, eski Başbakanlardan, Rahmetli), Şefik
(Başman, R a h m e t l i ) , (Ord. Prof., İ b r a h i m Fâzıl (Pelin, Rahmetli), (Ord. Prof.) Mus­
tafa Sekip (Tunç, Rahmetli), (Prof.) Mustafa Zeki Mes'ut (Alsan) bulunuyorlardı
ki, hepsi de Yurd'a döndükten sonra, Millel'in kendilerine yedirdiği ekmeğin kar­
şılığını büyük hizmetleri ile ödemişler; Memleket kaderinin iyiye çevrilmesinde
pek önemli görevler başarmışlardır.

MÜLKİYE ÖĞRENİCİLERİ- Abdülhamid'in m ü z m i n vehm'inin te'siriyle, Dünya'nın


nin HAMİYYETPERVERLİK-ikir.ci büyüklükte a r m a d a s ı iken otuzbir
LERİ'ne GÜZEL BİR ÖRNEK vıl Haliç'de çürümeye m a h k û m edilen T ü r k
D o n o n m a s t ' nın yeniden kuvvetlenmesini sağlamak amacıyla Meşruti­
y e t i n ikinci yılında "Donanmâ-i Osmânî Muavenet Cem'iyeti" adıyla b i r der­
nek kuruldu. Milletçe b u Dernek'e yardım kampanyası başladı.
Pek tabiî olarak, Mülkiye Mektebi Talebesi d e böyle bir h a m i y y e t ya­
r ı ş ı ' ndan geri kalmadılar. Bu husus, o zamanki B a s ı n ' da şöyle yer al­
mıştı:

" İBRÂZ-I HAMİYYET

Mekteb-i Mülkiyye Talebesi (öğrenicileri) tarafından (Donanma Cemiyeti'ne yar­


dım için) müzayedeye konulan bîr tablo'ya Mekteb-i mezkûr Hikmet-i Hukuk-i İslâ-
miyye (İslâm Hukuku Felsefesi) Muallimi (İstanbul eski Müttîlerinden, Rahmetli)
Fehmi B e y :
— Hayat ve mevcudiyetimi borçlu oOduğum Büyük Milletime bütün varımı veri­
r i m ; diyerek cantasındaki mebâliği boşaltmak suretiyle iştirak e t m i ş ve talebe-i
mevcûde, muallimlerinin bu hareket-i humiyyetkârânesi karşısında aynı hissi vatan-
perverâne ile mütehassis olarak fevkalâde î'tây-ı iânât'da b u l u n m u ş l a r d ı r .
Gerek muallimin (öğretmenler), gerek müteallimin'in (öğrenicilerin) hamiyyet-1
vâkıa'lan şâyan-ı takdirdir." (18)

(18) Bak. : Tasvir-i E f k â r ; ( G ü n l ü k Gazete); 16 Mart 1910/3 Mart 1327, Çarşamba; N u . 285; 5. sf. |, st.

345
MÜLKİYE'nin TEKRAR Rakım (Açıkalın) Bey'in terfian Maârif Nezâreti Mec-
YATILI OLMASI ve Maârif Reisliğine nakledilmesi üzerine, o sırada
YENİDEN GELİŞTİRİLMESİ 2. deia Maârif Nazırlığına getirilen ve Mülkiye'nin
manevî kurucusu olan Abdurrahman Şeref Efendi, Mülkiye M ü d ü r l ü ğ ü n e yine ken­
di üğrenicilerinden ve Mülkiye 1881 mezunlarından Gelenbevî-zâde Hikmet Bey'i ge­
lirdi:

" MAÂRİFİ UMUMİYYE NEZÂRETİ


Tahrirat Müdiriyeti
Numara:
130: Hususî
6345 : Umumî

Huzur-i Sâmî-i Cenâb-ı Sadâretpenâhiye

Mâ'ruz-i Çaker-i Kemineleridir;

Münhal olan Mekteb-i Mülkiyye Müdiriyetine Mektebi mezkûr kudemây-ı me'-


zunîninden (eski m e z u n l a r ı n d a n ) olup müddet-i medîde (uzun süre) Maârif Müdir
ve Müfettişlikleriyle Meclis-î Mıaârif Âzâ!ığında bulunmuş olan Evkaaf-ı Hümâyûn
Nezâret-i Celîlesi Muâvîn-i sabıkı Mehmed Hikmet Beyin ta'yîni nezd-i çâkerânemde
tensib ve b:ı bâbdaki kararname leffcn takdim kılınmıştır. Olbabda emr ü ferman
Harzet-i Veliyyül-emr'mdir.
27 Şaban (1) 329 ve 10 Ağustos (1 >327 ( = 23 Ağustos 1911)

Maârif-i Umumiye Nâzın


Bende
Abdurrahman (Şeref)

Bu teklif ı inha), Sadrazamlıkça da uygun bulunup Mâbeyn'e s u n u l m u ş ve 24


Ağustos 1911 'de o n a y l a n m ı ş t ı r :

346
"BÂB-I ÂLÎ
DÂİRE-İ SADÂRET
Meclis-i Vükelâ ve Ma'rûzat
Kalemi
1554

Atûfetlû Efendim Hazretleri;


Münhal olan Mekteb-i Mülkiyye Müdiriyetine Evkaaf-ı H ü m â y û n Nezâret-i Celi-
lesi Muâvin-i Sabıkı Mehmed Hikımet Beyin ta'yini hakkında Maârif Nezâret-i Celî-
lesinin tezkiresi bu bâbdaki k a r a r n a m e ile arz ü t a k d i m olunmağla İrâde-i Seniy-
ye-i Hazret-i Pâdişâhı ne veçhile şerefsudûr buyrulur ise mantûk-ı âlîsi infaz olu­
nacağı beyâniyle tezkire-i senâverî terkîym kılındı efendim.
30 Şaban (1)329; 11 Ağustos (1)327.

Sadrâzam
Mehmed Said ( Paşa)
(İ mza)

Ma'ruz-ı Çâker-i Kemineleridir;


Melfuflarıyla beraber Manzûr-ı Âli buyrulan işbu tezkîre-i sâmîye-i Sadâretpe-
nâhîleri üzerine mucibince İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı şerefmütealiık olmuş
ve k a r a r n a m e İmza-i Hümâyûn-i Mülûkâne ile tevşih buyrulmuş olmağla e m r ü
ferman H a z r e t * Veliyy'ül-emr'indir.
2 Ramazan (1)329; 12 Ağustos 327 (~ 25 Ağustos 1911)

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyâri


Hâlid Ziya (Uşaklıgil) "

A b d u r r a h m a n Şeref Efendi* (19) nin Hikmet Beyi Mülkiye Müdürlüğüne getiri­


şinin başlıca sebebini, o sırada Mülkiye ve Mülkiyeliler aleyhine açılan kampanya'-
yı dağıtacak ve yeni rejim için Okul'da daha köklü reform'lar yapabilecek vasıfta
kuvvetli bir yönetici bulma isteği teşkil etmektedir.

Gerçek'dert, d a h a Meşrutiyet ilânının ilk aylarında, her ne sebepden ise, Mül­


kiye aleyhinde bir k a m p a n y a açıldığını, Okul'un kapatılıp yerine öğretim süresi iki
yıl olan ve "Ulum-i Siyâsiye Mektebi" adıyla bir okul açılması çalışmalarına girişil-
diğini Ba s ı n Ha b e ı 1 e r i *nden öğreniyoruz:

(19) Rahmetli'den bahsederken devamlı olarak E f e n d i sıfatı'nı kullanışımız, hem kendisinin "t a r î k - i
I I tn i v v P ' den" olucunu belirtmek, hem de bundan pek hoşlanrlır-ını anlatmak İçindir

347
". Maârif Nâzın Hakkı Bey'in riyaseti altında teşekkül eden bir komisyon,
müddeti tahsîliyyesi iki seneden ibaret olmak üzere Ulum-i S i y â s i y y e
M e k t e b i nâmıyla bir mekteb küşâdı için müzâkerat'da bulunmuştur...." (20)
31 Mart gibi büyük karışıklık ve keşmekeşlik .devri atlatılıp sosyal ve politik
o r t a m ' d a n-isbî bir d u r u l m a başlayınca bu mesele t e k r a r aktüalitesini kazanmıştı.
Mülkiye'ye aleyhdar grup, Okul un kapatılıp Dârülfûnun'un bir şubesi hâline ge­
tirilmesi üçin çalışıyor; çoğunluğunu Mülkiyelilerin teşkil ettiği diğer b i r grup da
b u n u n aksini savunup Okul'u batı sisteminde yeniden ıslah etmeyi o n a "Paris Si­
yâsi Bilgiler Serbest OkuIu"na denk kişilik kazandırmak istiyorlardı.
Her iki tarafın uzun- t a r t ı ş m a ve çaba ş a r t ı n d a n sonra, ikinci g r u p davâ'yı ka­
zandı. Mülkiye'de o z a m a n a k a d a r yapılmamış büyük bir radikal r e f o r m ça­
lışmalarına girişildi.
Önce, öğretim süresi dört yıla çıkarılıp İkinci Sınıf'dan- sonraki iki sınıf (3. ve 4.
sınıflar) idâri, Malî, Siyâsî olmak üzere üç şube'ye aynldı. Ders P r o g r a m l a n da bu­
na göre ayarlandı. Okul, Darülfünun binasından alınarak Cağaloğlu'nda, şimdi Yeni
S a b a h Basımevinüı yanındaki Hasan Fehmi Paşa Konağına taşınıp t a m a m e n müs­
takil hâle getirildi.
Dersler, "Paris Serbest Siyâsî Bilgiler Okulu" programına göre düzenlendi.

1913 (1329 R.)'de Hazırlanan YENİ DERS PROGRAMI

Ders
I. S I N I F II. S I N I F
Sayısı

Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye 1 Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye


Coğrafya-i Osmânî 2 Coğrafya-i Osmânî
Târih-i Osmânî 3 Târih-i Osmânî
Arabî 4 Arabi
Hukuk-i Esâsiyye (Anayasa Hukuku) 5 Hukuk-i Esâsiyye (Anayasa Hukuku)
İstatistik 6 İstatistik
İlm-i İktisad 7 İlm-i İktisad
Hukuk-i Ticâret 8 Hukuk-i Ticâret
Hukuk-i İdare 9 Hukuk-i İdare
Usul ve Kavânîn-i Mâliye 10 Usul ve Kavânîn-i Mâliye
Fransızca 11 Fransızca

(20) Bak. : İ t t i h a d ve Terakki Gazetesi; 28 Receb 1326/12 Ağustos 1324; 25 Ağustos 1908; 1. Sene, N u . 9; 3. sf.; 4. s i .

348
III. S I N I F

Ders
sayısı İdâri Şube Mâlî Şube Siyâsî Şube

1 Hukuk ve Kavânîn-i
İdâriyye ve Teşkilât-ı İktisad Târih-i Siyâsî
Askeriyye
2 Hukuk-i ceza ve Usul-i Mesâlik-i İktisâdiyye Hukuk-i Umumiyye-i
Muhâkemât-ı Cezâiyye Târihi (İktisadî Dokt­ Düvel (Devletler Umu­
rinler Târihi) mî Hukuku)
3 Hukuk-i Esâsiyye (Ana­ İlm-i Mâlî ve Kavânin-i Hukuk-i Hususiyye-i Dü­
yasa Hukuku) Mâliye vel (Devletler Hususî
Hukuku)
A Arazı ve Emvâl-i Gayr-ı Nakid, Itîbar, Borsa Devlet-i Osmâniyye'nin
Menkule Kanunu (= Para, Banka, Borsa) Düvel-i Şâire i'e Yap­
tığı Muâhedat (Andlaş-
malar)
5 Hukuk-i Umumiyye-i Umumi ve Mâlî Usûl-i Târih-i Siyâsiyye-i Os-
Düvel Deften (Genel Muha­ mâniyye ve Şark Mes'-
sebe) elesi
6 Hukuk-i Hususiyye-i Dü­ Coğrafya-i İktisadî Şehbenderler (Konso­
vel loslar) Hukuk ve Vezâ-
ifi
7 Usûl ve Kavânîn-i Mâ­ Siyâset-i Mâliye ve Ti- Mes'ele-i Hâzıra-i Siyâ-
liye câriyye siyye ve İçtimâiyye
8 İktisad Kanun-i Arazi ve Em- Siyâset-i İktisâdiye ve
vâl-i Gayr-ı Menkule Ticâret Muâhedatı
Kanunu
9 Coğrafya-i İktisadî Tatbikat-ı Mâliye Düvel-i Mütemeddine'-
nin Siyâset-i Dâhiliye-
leri'nin Târihi
10 Târih-i İdârî-i Osmânî Tatbikaat-ı İktisâdiye Muhâberât-ı Diplomati-
kiyye
11 Târih-! Edyan (Dinler Fransızca Hukuk-i Esâsiyye (Ana­
Târihi) yasa Hukuku)
12 Fransızca Arapça Târih-i Siyâsî ve Hu­
kuk-i Düvel Tatbikaatı
13 I Arapça — Fransızca
14 Eİsîne (Arapça, Rumca,
Ermenice, Bulgarca, Ar­
navutça)

349
IV. S I N I F
Ders
İdarî Şube Mâlî Şube Siyâsî Şube
sayısı
1 Hukuk ve Kavânin-i İim-i İktisad Târih-i siyâsî
İdâriyye ve Teşkilât-ı
Askeriyye
2 Hukuk-i Ceza ve Usul-i İlm-i Mâlî ve Kavânîn-i Hukuk-i Umumiyye-*
Muhâkemât-ı Cezâiyye Mâliyye Düvel
3 Usûl-i Muhâkemât-ı Hu- Bütçe Hukuk-i Hususiyye-i Dü­
kukiyye vel
4 Arazi ve Emvâl-i Gay- Usûl-i Defterî-i Umumî Devlet-i Osmâniyye'nin
r-ı Menkûle Kanunu ve Mâlî (Muhasebe) Düvel-i Şâire iie Ak­
detmiş olduğu Muâhe-
dât
5 Hukul<-i Umumiyye-i Kavânin-i İstikrâziye ve Târih-i siyâsi-i Osmânî
Düvel Osmanlı İstikrâzatı ve Şark Meselesi
6 Hukuk-i Hususiyye-i Dü­ Hesâb-ı Mâlî Şehbenderler Hukuk ve
vel vezâifı
7 Ahkâm ve Nizân>at-ı Usûl-i Muhâsebât-ı U- Mes'ele-i Hâzıra-i Si-
Vakfiyye mumiyye yâsiyye ve İctimâiyye
8 Ferâiz (Mîras) ve Ve- Ticâret-i Mâliyye-i İs- Düvel-i Mütemeddine-
sâya (Vasî) tatistikiyye nin Siyâset-i Dâhiliyye-
lerinin Târihi
9 Usûl-i Kavânîn-i Mâliye Kanun-i Arazi ve Em­ Muhâberât-ı Diplomati-
vâl-i Gayr-ı Menkule kıyye
Kanunu
10 İktisacl Tatbikatı Mâliye Târih-i Muâhedat
11 Târih-i Edyan Tatbikaat-ı İktisâdiyye Târih-i siyâsî ve Huku­
k-i Düvel Tatbikaatı
12 Târih-i Ziraat ve San'- Arapça Elsine (Arapça, Rumca,
ar ve Ticâret Ermenice, Bulgarca, Ar­
navutça)
13 Usûl-i Muhabere Fransızca Fransızc?
14 Fransızca — —

15 Arapça — —

Bu program ve şekil değişikliği 1913-1914 Ders Yılından itibaren titizlikle uy­


gulanmış; ancak aşağıda göreceğimiz gibi, 1915 (1331 R.) de Mülkiyenin kapatıl­
masıyla Şubeler mezun verememiştir.

Müdür Hikmet Bey'in giriştiği r e f o r m çaba-


MULKIYE nm TEKRAR Abdülhamid zamanında kaldı-
YATILI'ya ÇEVRİLMESİ tekrar ihdas
edilmesi teşkil ediyordu. 24 Safer 1332/9 Kânun-i Sâni 1329 (= 22 Ocak 1913) de
çıkarılan bir Hükümet Kararnamesi ile Yatılı Kısım geçici de olsa gerçekleşti.

350
Durum Resmî Gazete ile ilân edilip b ü t ü n Memleket'e duyuruldu (21):

"MEKTEBİ MÜLKİYYE-İ ŞÂHÂNE MÜDÎRİYETİNDEN

Bu Sene-i Dersiyye için Mülkiye Mektebine kabul olunacak leylî ve nihârî


talebenin şerâit-i -duhûli berveçh-i âtî'dir:
1. Mekâti i Sultaniye veya yedi senelik mekâtib-i i'dâdiye mezunları ile ted­
risatı mekâtib-i nıezkûreye muâdil mekâtib-i hususiyyenin Maârif Nezâretince mu-
saddak şehâdetnâmelileri bil'müsâbaka alınır.

2. Leylî talebe ücreti Kırk lira olup üç taksit ve nehârî talebe ücreti yedi se­
nelik sultânı mekteblerinde olduğu gibi iki lira olup keza üç taksitde itfa olunur.
3. Muâmele-i kaydiyye Şehr-i hâlin Onaltıncı Cumartesi gününden Yirmi Al­
tıncı Salı gününe kadar vasati Saat on'dan dört'e kadar icra olunacağından tâlib
olanların evrâk-ı lâzime ile birlikte Mekteb İdaresine müracaat eylemeleri lüzumu
i'Iân olunur."
Hikmet Bey, her zaman olduğu gibi, o devirde de Kabine'nin- en önemli Na­
zırlıklarını, Nezâretler'in en yüksek kademelerini işgal eden Mülkiyelilerin yar­
dımlarıyla bu geçici'lik durumunu kesinleştirmek için "Mektcb-i Mülkiyye'nin
Leylî'ye Tahvili Hakkında Kanun" T a s a r ı s ı n ı hazırlattırıp H ü k ü m e t Tek­
l i f i olarak Meclis'e sevketîirdi; gerek Komisyon'larda, gerek "Hey'et-i Umıı-
miyye" de savunmasını bıkmadan, yorulmadan yaptı.

Devrin politik, sosyal atmosferi ile Mülkiyeli olmayan aydın sınıfın Mülkiye
hakkındaki düşüncelerini aksettirmesi yönünden çek ilginç bölümler taşıyan, söz
konusu K a n u n ' u n Müzâkere Zabıtlarını aynen aşağıya alıyorum (22):

" 5 HAZİRAN 1330 ( = 18 Haziran 1914) PERŞEMBE; SAAT 1.40


R E İ S : MENTEŞE MEBUSU HALİL (Menteş, m e r h u m ) BEYEFENDİ

Reis — Şimdi Mekteb-i Mülkiyye'nin Ieyü'ye tahvili hakkındaki maddenin müzâke­


resine başlıyoruz.
Sezai Bey (Cebelibereket) — Bendeniz birşey arzedeceğim. Mekteb mes'elesi mü­
himdir. Evvelâ Mazbata Muharriri, saniyen Hükümet bu Mektebin leylî'ye
tahvili hakkındaki esbâb-ı mûcibeyi (gerekçeyi) îzah etsinler. Belki Rü-
feka'dan sözlerinden sarfınazar edecekler bulunur.
Reis — Efendim Kanunun hey'eti lunumiyesi h a k k ı n d a Mazbata Muharriri ve Hü­
kümet tarafından biraz izahat verilsin.

Sâdık Bey (Denizli) — Mazbata muharriri yok, gelmedi.


Reisi — Encümen Reisi Mazbata Muhariri nâmına söylesinler.
Sâdık Bey (Denizli) — O halde ben söylerim. Efendim, mazbatada esbâb-ı mucibe
tabiî mütalâa buyrulmuştur; ma'lûm-i âlînizdir; onlan tekrara lüzum

( 2 1 ) Bak. : Takvim-i V e k a a y i ; N u . 1924; 12 Şevval 1332 ve 21 Ağustos 1330 (= 3 Eylül 1914) 4. sf., 1. st.
(22) Bak. : Meclis-i Meb'usan Zabıt C e r i d e s i ; 3. Devre-i İ n t i h â b i y y e ; 17. Fevkalâde İ ç t i m â , 1330; 298. sf.

351
yoktur. H ü k ü m e t böyle Mekteb-î Mülkiyye'nin Ieyli'ye tahvili h a k k ı n d a
bir k•imin teklif etti. Maârif Encümeni'nde uzun uzadıya tetkıkat ve mü-
n â k a ş â t icra olundu. E n c ü m e n i m i z d e ba'zı rüfekaa-i kiram Mekteb-i
Mülkiyye'nin leylî'ye tahvili muvafık değildir, nehari olsun, dediler.
Ba'zıları leylî m a a nehari olsun, d e d i ; nitekim evâilde olduğu gibi... Evet,
bir kısım rufekaınız dedi ki: Mekteb-i Mülkiyye'nin H ü k û m e t ' i n teklifi
veçhi üzere bu seneden i'tibaren leylîliğini kabul e t m e k Mektebi servet ve
s â m â n sahibi olan zevâtuı evlâdına h a s r e t m e k demektir, m ü t a l â a s ı n d a
bulundular. Dimağından, iktidarından, faziletinden istifâde edilecek, fakir­
liğinden başka hiç bir kusuru olmayan fakir evlâdının bu Mekteb-i Müi-
kiyye tahsilinden m a h r u m i y e t i lâzım geliyor; b u n d a m a n t ı k yoktur, de­
diler. Şöyle muhtelif efkâr a r a d a cereyan etti. Gerek Maârif N â z ı n Beye­
fendi Hazretleri olsun ve gerek Mekteb-i Mülkiyye Müdiri Beyefendi ol­
sun bunlara karşı hayli esbab dermeyan ettiler. Dediler ki, bizde istatis­
tik v a r d ı r ; vaktiyle leylî ile nihârî'ye devam eden efendilerin derecât-ı
mesâileri ve terbiye-i bedeniyeleri ve şâir hususatları nazar-ı i'tibara alın­
mak suretiyle mukaıayese icra edildiğinden leylî devam eden efendilerin ge­
rek tahsil ve gerek terbiyye-i bedeniyye ciheti ve şâir cihetiyle birçok me­
nâfi' hâsıl olduğunu m ü ş â h a d e ettik, dediler. Çünkü 17-18 yaşlarında bulu­
n a n bir delikanlı başıboş sunada b u r a d a oturacak, kezâlik müddet-i tahsi-
liyesi zarfında Mekteb'e gelip gitmekte pek çok m a z a r r a t görülüyor; bun­
ların menâfi'ini te'min e t m e k semere-i sa'ylerini iyice husule g e t i r m e k için
bunları kıavî bir m u r a k a b e altında b u l u n d u r m a k l a pek çok menâfi' var­
dır, dediler. Zâten, Mülkiyye, mekâtib-i saire ile mâkis değildir, de­
diler. Çünkü b u r a d a idâri, mâlî, siyâsî üç kısım me'mur yetişecek ve
Mekteb'ten çıkanların şehâdetnâmesi me'nuıriyet istihsâline bir sebeb
olacaktır. Bu mektebi, Mekteb-i Hukuk'la mukayese edemezsiniz, dediler.
Çünkü o r a d a n şehâdetnâmesini alan bir efendi derhal mc'muriyeti istih­
kak edemez: m u t l a k a onun tâ'limatnâmesi icâbmaa tatbikat mektebi'ne
gidip çalışarak Âmtihan verdikten sonra h â k i m sınıfına geçer. Bu sınıfa
girmek üzere ş e h â d e t n â m e istihsal ederse o vakit m e ' m u r i y e t e istihkak
peyda eder. Binâenaleyh bugün mâlî, idarî ve siyâsî m e ' m u r i y e t l e r e pek
çok lüzum vardır. Bu Mekteb'den de m a k s a d olur. Şuhalde Mekteb'in leylî
olmasını isteriz, diye bir takım esbab dermeyan ettiler. Nihayet Encü­
m e n d e bir çok rüfekaa-i kiram leylî olmanın hilâfında beyân-ı fikir etti­
ler. Sonra Maârif N â z ı n Beyefendi b u y u r d u l a r ki, bu esbâb-ı mûcibede
de gösterilmiştir, bu Mekteb'e hayli masraf edildi. Madde-i münferide ol­
m a k üzere mevki-i tatbike kondu. Hayli aylardan beri, hayli masraflar
edilmektedir. Bunun şimdi lağvı muvaf?.k olamaz. Müşkül bir halde kalı­
nır. Bu sene kabul edilsin; zâten ba Mektebi Dârülfünûn'un bir şubesi
yapmak üzere bîr lâyiha tasvip ve tasavvur etmekteyiz. O lâyiha t a k d i m
edildikten sonra o vakitlerde b u n u n netice-i kafiyesi hâsıl olabilir. Bu se-

352
ne b u n u n kabulü zarurîdir, denildi. Doğrusunu söyliyeyim, işte buna binâ­
en Birinci Madde aynen kabul edilmiştir. Fakat fukara evlâdının da bir
nisbet-i muayyene dâiresinde alınmasına d â i r bir kayıd konsun ve o kayıd
da ilâve edildi. Binâenaleyh şu K a n u n enzâr-ı âlînize vaz'ediliyor. İşte
E n c ü m e n d e yapılan m ü z â r e k â t ve zübde-i efkâr b u n d a n i b a r e t t i r . Artık
reyinize kalmıştır. Ne diyeyim.... (Gülüşmeler).
Mekteb-i Mülkiyye Müdîri Hikmet Bey — Efendiler, Mektebi nihârî iken ne için
leyjî yaptık? Mekteb neharî iken b u n d a n herkes d a h a ziyâde müstefid
olurdu. Fukara evlâdı, bîkudret o l a n l a r da girerlerdi, deniliyor. Bendeniz
M e k t e b i n üç senedir idaresinde b u l u n u y o r u m . Bu üç sene zarfında tabiî
h e r talebenin hâl ü iktidarı tecribe ediliyor. Mekteb talebesinin % 70'ini
vilâyâttan gelen evlâd-ı vatan teşkil eder. Bunlara peder veyahud velîleri
tarafından gönderilen p a r a l a n Mekteb İdaresi tasdik etmedikçe postaha-
ne vermez. Biz b u n u n için bir istatistik t u t t u k . Vilâyâttan gelen efendile­
rin herbirine, vasati olarak, ayda 5 liradan 7 kuruş k a d a r az bir p a r a isa­
bet ediyor. Yâni bu efendilerin u m u m u İ s t a n b u l ' d a bedava yaşıyor zan-
nolunmıasın; fakat bu p a r a ne oluyor? Meselâ farzedelim ki ayda 5 lira­
d a n senede 60 lira yedikleri hâlde ne üstlerine bakabiliyor ne de munta­
zam yiyip içebiliyorlar. Bir k e r r e bunlar İstanbul'a geldiler de baskıdan
m a h r u m kaldılar mı... Tabiî a k ş a m ü s t ü vıasatî saat 3 (15.00) de Mekteb'i
tatil ederiz. Çünkü sabahleyin derse saat 9 da b a ş l a n z . Onlar Mektepten
çıkuıca bir kısmı kıraathanelere (kahveler'e) gider; ekseriyeti köprüyü
geçerek Galata cihetine, Beyoğluna giderler. Bu hâlin bize bahşettiği elem­
leri size arzedersem siz de müteessir olursunuz. Vilâyâttan gelen evlâd-ı
vatan son senede talebenin % 7ö'ini teşkil ediyor, demiştim. Bu % 70'in
% 27 si b u r a d a n pis illetlerle ma'lûl olarak gittiler, l l ' i t e v e r r ü m etti.
O hallerde bunların babaları, aileleri müteessir olmadı mı? Tabiî olacak­
lar. H a t t â Mekteb müteessir olmaz mı? 3 sene beklesin, 3. senesi m a l û l
oldu diye 45 efendinin kaydını terkîyn e t s i n ; yazık değil mi? Bu paraları
b u n l a r h a n köşelerinde, b e k â r odalarında sefil b i r surette yesinler hem
kendilerini h a r a p etsinler hem de ailelerim perişan eylesinler; b u n d a n ne
kazanılıyor? Mekteb'deki leylî hayata gelince; saat 6'yı çeyrek geçe işa­
retle k a l k a r ; 3 çeyrek saat zarfında yıkanır, temizlenir ve giyinir; yine
bir işaretle t a a m salonuna gider; 7'yî çeyrek geçinceye k a d a r yazları süt
verilir ki sütçü ile Mayıstan i'tibâren k o n t r a t ı m ı z vardır. Kışları çay,
kakao, bir p a r ç a reçel, biraz beyaz peynir, ekmek yerler. Ondan sonra
m ü t a l â a salonuna davet o l u n u r l a r ki o vakit saat 8'dir. Mekteb'de saat
9'da derse b a ş l a n ı r ; 9'a k a d a r derslerini, temrinlerini ve müzâkerelerini
yaparlar. Ondan sonra bir çeyrek teneffüs verilir. Yoklama ile beraber
dershaneye girilir. Saat 9'da derse başlanır; bir saat sonra çıkılır; bir
çeyrek fasıla ile ikinci derse başlanır, İTde çıkılır; 11,15'den 1.15'e k a d a r
m ü t e m â d i istirahat ve sonra yemek yerler. Ne suretle bilir misiniz? El-

353
b e t t e yattıkları odaların altındaki bakkal d ü k k â n ı n d a satılan şeyler değil.
Mutlaka bir balık, bir et ve bir sebze f bir pilâv. Pazartesi, Perşembe, Cu­
m a r t e s i günleri kışın börek, hamıır tatlısı; yazın her istedikleri meyva-
d a n alıp isteyenlere vermek şartiyle. Akşamüstü yine bu minval üzere
devam olunur. Fakat saat 3'de (15.00) Mekteb tatil olduğu z a m a n niharî
efendiler giderler; leylî olanlar futbol oynarlar, egzersiz yaparlar; jimnas­
tik muallimiyle yarım saat j i m n a s t i k yaparlar. Bir saat sonra 4,15 de tek­
r a r m ü t a l â a salonuna davet olunurlar. Eğer teşrif ederseniz, g ö r ü r s ü n ü z ,
Bir de Kütübhânemiz vardır. O Kütübhâneye davet olunurlar. Orada ge­
rek derslerine âid olsun ve gerek ulûm-i sâireye müteallik b u l u n s u n mü­
talâa ile meşgul olurlar. Ondan sonra yine bir saat teneffüsleri vardır. De­
mek b u n l a r tam altı saat m ü t a l â a ile meşgul oluyorlar; üç saat değil. On­
dan sonra 7,15 de yemeğe davet o l u n u r l a r ; yemek yerler, o t u r u r l a r , konu­
şurlar. Yine müzâkereye davet o l u n u r l a r ; Saat 9'a (21.00) k a d a r müzâke­
re ile meşgul o l u r l a r ; 9'da yatarlar. Şimdi b u r a d a ne m a h z u r görülüyor?
Bendeniz Mekteb'in menâfimin m ü d a f a a vekili, fiakat Efendilerimiz he­
pimizin vekilisiniz. Hey'et-i Umumiyyeniz onları benden d a h a ziyâde dü­
şünürsünüz. Bendeniz de derim ki Mekteb-i leylî h a y a t t a n m a h r u m eder­
seniz bir çok evlâd-ı vatan kaybolacaktır. Diyebilirim ki m ü m k i n s e h a t t â
b ü t ü n büyük mekâtibiıniz için pansiyonlar yapılsın; bir yerde toplansın­
l a r ; orada onlara müzâkere salonları tahsis edilsin; yedirilsin, içirilsin.
Bu hayât-ı sefilânelerinden kurtulsunlar. Babalarından, velîlerinden aldık­
ları paraları şuralarda, b u r a l a r d a sarfedip mahvolmasınlar. Bendenizin
Mekteb'in leylî olması hakkındaki m ü t a l â a m b u n d a n ibarettir.
Süleyman Fevzi Bey (Basra) — Müdir Bey, Mekteb'in ahvâlinden mufassalan ba­
his buyurdular. Bir de yemeklerin envâından evkaat-ı tahsîliyyelerinin 24
saata taksimini izah eltiler. Bu taksim meyânında n a m a z b a h s i görülme­
di (alkışlar). Ondan b a ş k a b i r Devlet-i İslâmiyye ve Devlet-i Osmaniye
teşkil ve te'sis edeceği bir m e k t e b d e evlâdına namıaz öğretmez mi?

Mektebi Mülkiyye Müdiri — Müsaade buyurunuz efendim. Teşrif ederseniz Mes­


cidimizi görürsünüz. Namaz kılanları da m ü ş â h a d e edersiniz.
Süleyman Fevzi Bey ( B a s r a ) — Bunu beyan buyurmadınız. Terbiyemiz i s l â m ! ter­
biye olmalıdır...
Mekteb-i Mülkiyye Müdiri (devamla) — Tabiî b u n u söylemeğe lüzum görmedim.
Biz dedik ki yıkanırlar, temizlenirler. Bu bir vazifedir. Bendeniz Memle­
keti îrşad edecek değilim. Bu vazife bilhassa yapılacaktır...
Mehmed Said Efendi [Mâmuret'ül - Aziz (= Elazığ)] — Bu da terbiye-i diniyedir...
RCİS — Müdîr Beyefendi Mekteb'de ferâiz-i dîniyenin de îfâ edildiğini, n a m a z kı­
lındığım söylediler. Artık bu babda söze lüzum yoktur.
Tevfik Efendi (Konya) — Bendeniz de E n c ü m e n a'zâsuıdan olduğum halde Mek­
teb'in leylî olmasına muvafakat etmiyorum ve bu hususu bir kaç cihetten

354
doğru b u l m u y o r u m . Birincisi: Mekteb-i Mülkiyye derecesinde bulunan
mekâtib-i saire nîhârî olarak idâme ediliyor da niçin Mülkiyye Mektebi
leylîye tahvil olunuyor? Eğer bu Mektebin leylî olmasında b i r fâkie mu­
tasavver ise o fâide diğer mektebler için de vardır. Eğer Mekteb-i Mülkiy-
ye'nin neharî kalmasında bir m a h z u r varsa diğer mekteblerde o m a h z u r
yok mu? ikincisi: Eğer Mülkiyye Mektebinin leylî olmasını kabul edersek
bir takım evlâd-ı vatan'a, erbâb-ı zekâya bu Mekteb'in kapısını k a p a m ı ş
oluruz. Hangi fakir senede 30-40 lira verir de evlâdını bu Mekteb'de oku­
tabilir? Evet Encümen 331 Senesinden i'tibâren meccânen talebe kabulü
kaydım ilâve ederek güya bu ciheti te'min etmiş oluyor; fakat bir nis-
bet-i muayyene dâiresinde kabul edileceği cihetle, bu hal m a k s a d ı temin
e t m i ş olmaz. Bu suretle bir t a k ı m zekâları ö l d ü r m ü ş olacağız; binâena­
leyh Mülkiyye Mektebi'nin leylî'ye tahvili hiç bir veçhile caiz değildir.
Üçüncüsü: Mülkiyye Mektebi bize idare m e ' m u r l a n yetiştirecek; halbuki
gecesini gündüzünü bir d a m altında, bina dâhilinde geçiren, bu suretle
âleme kesb-i ıttıla edemiyen, halkla t e m a s eylemeyen bir i d a r e me'mu-
r u n d a n ne bekliyebiliriz? E n c ü m e n b u r a d a garib m ü t a l â a d e r m i y a n edi­
yor. Mülkiye Mektebi efendileri han, a p a r t m a n köşelerinde bitirdikleri
hayatın onların m a d d i y a t ve ma'neviyatı üzerinde fena te'sir hâsıl ettiği
görülüyor, diyor. F e s ü b h a n a l l â h ! Bu hal başka mekteplerde, başka tale­
beye hüsn-i te'sir mi hâsıl ediyor? Mülkiye Mektebi'nin 40 m e v c u d u var­
dır. Halbuki dîger mekteblerin mevcudu 1000 iere baliğ oluyor. Bu cihet
niçin d ü ş ü n ü l m ü y o r ? Hulasaten, bendeniz Mülkiyye Mektebi'nin leylî ol*
masını doğru g ö r m ü y o r u m ve bu K a n u n u n reddini talep ediyorum...
Cemil Zühâvî Elendi (Bağdal) — Arkadaşlar, H ü k ü m e t Mülkiyye Mektebini leylî­
ye tahvil etmeyi teklif ediyor; halbuki bu Mektebden yetişecek olanlar
devlet me'muriyetlerinde istihdam o l u n a c a k l a r d ı r ; binâenaleyh bu Mekte­
bin, vazife-i müstakbelesi i'tibariyle Mekteb h â r i c i n d e talebe h a l k ile ne-
k a d a r ihtilât ederse, ehâliyle n e k a d a r t e m a s t a b u l u n u r s a o n i s b e t t e zih­
ni inkişaf e d e r ; m e ' m u r olduğu zaman vazifesini o nisbette hüsn-i ifâ ede­
bilir; halbuki biz ricâl-i müstakbeiemiz olacak evlâd-ı Vatan'ın zihinleri
gibi vücudlarını da dört duvar arasında m a h s u r bırakıyoruz. Niçin böyle
yapıyoruz? Tâ ki halk ile ihtilat vâsıtası ile ahlâkları bozulmasın, suiisti­
mal ve sıhhatLarı m u h t e l olmasın, diye... Düşünülmüyor ki men'-i ihtilat
ile ahlâk düzelmez, bil'akis bozulur. Çünkü ahlâk-ı güzideyi kesbetmek
iyiyi kötüden tefrike vabestedir. Bu ise ihtilattan s o n r a hâsıl olur. Sıjhhat-
l a n n ı n ihlâli meselesine gelince: bu m a h z u r Şâkirdânın gece serbest kal­
masında değil, ihtiyacât-ı beşerin, günlerle t e m a d i eden bir hayât-ı in-
firâdîyenin te'sirinden, tazyikinden d e f a t e n bulacağı inkılâbdadır. Asıl
muhtel-i sıhhat b u d u r . Hâriç ile t e m a s t a b u l u n m a y a n gençlerden m ü r e k k e b
bir kitle gece ve gündüz Mektebde m a h s u r kalırsa ahlaklarının da mahfuz
kalacağmı H ü k ü m e t bize te'min edebilir mi? Ahlâktan sarfınazar edelim;

355
gündüz çalıştıktan b a ş k a gece de çalışmak sıhhate d a h a muvafıktır. Ta
rîk-i tâ'lîm'in en makbulü, m ü m k ü n olduğu k a d a r az m ü d d e d d e çok öğ­
r e n m e k t i r . H e r vakit öğrenmek de uzv-i t â ' l ü n olan dimağı nisbetsiz b i r
s u r e t t e yoracağından t a h a m m ü l edemez. İşte bu hikmete m e b n î d i r ki
(Lâ-yükellifü AJlah'ü nefsen illâ vüslahâ = Allah, hiç bir nefs'e o nefsin
kudreti dışında bir mükellefiyet yüklemez.) b u y r u l m u ş t u r . Düşünülmü­
yor ki geceli gündüzlü tahsil tâkalfersâ o l d u k t a n b a ş k a d â i m i bir nezâ­
ret ve m u r a k a b e altında b u l u n d u r u l a n genç dimağlar lüzumu k a d a r ııeşv
ü n e m a bulamıyacaklardır. Arkadaşlar, el ve ayağın mukayyed olması
dimağın mukayyed olması k a d a r muzır değildir.

Said Efendi (Ma'mûrct'ül-Aziz) — Şu halde askerî mekteblere lüzum yok?

Cemil Zühâvî Efendi (devamla) — Ondan da bahsedeceğim; biraz s a b r e t ; düşüne­


lim; biz iyi m e ' m u r l a r yetiştirmek için bu Mektebi leyK yapıyoruz; hal­
buki leylî olması aksi bir netice veriyor; mukayyed olarak t a a l l ü m ede-
gelen gençler zillete alışıyorlar; izzet-i nefslerini gâib ediyorlar. İzzet-i
nefsleri olmıyanlar istibdada serfûrû ederek zelüâne yaşarlar. Hükümeti­
miz ise h ü r bir h ü k ü m e t t i r ve biz meşrutiyette yaşıyoruz; h e r k e s d e n zi­
yâde m e ' m u r l a n m ı z m h ü r olması lâzımdır. B u n a ilâveten biz Hıalk'a me'-
m u r edeceklerimizi H a l k ' t a n ayrı yaşatırsak h a y a t a içtimâiyede m ü h i m
bir hizmet g ö r d ü r m e k istediğimiz a d a m l a r ı eyyâm-ı tahsîliyede hayat-ı in-
firâdiyeye alıştırmış olacağız; bu ise n e k a d a r mantıksızlık olacaktır. Böy­
le b i r h a t â d a n bir kaç sene sonra rücû* m ü m k ü n ise de bu senelerdeki
z a r a n ödemek m ü m k ü n değildir. Tecârib-i medîde ve tedkîkat-ı arnika ne­
ticesinde t a h a k k u k eden en iyi usûl-i tâ'lim ve tedrisi Avrupalılar tatbik
ediyor. Acaba Avrupalılar en güzide m e ' m u r l a r ı n ı yetiştirmek için açtık­
ları tmekteblerini bizim Mülkiye Mektebi gibi leylî mi yapıyorlar? Evet,
Mekteb-i Harbiye leylî olsa yeri v a r d ı r ; ç ü n k ü hayat-ı askeriyede itaat
ve inzibat elzem olduğundan serbestî-i t a m m a t l u b değildir. F a k a t mül-
kiyye m e ' m u r l a r ı n ı yetiştirmeğe m a h s u s olan bir m e k t e b serbestî-i tâmme-
ye mâlik bulunmalıdır ki her m e ' m u r h ü r yaşasın ve o me'muriyeti ah-
r â r â n e îfâ etsin. Bundan m a a d a gösterilen esbâb-ı mucibe Mekteb-i H u k u k
için de vâriddir. Halbuki Mekteb-i H u k u k neharî kalıyor. Bu dediğim me-
hâzîre binâen M u h t e r e m A r k a d a ş l a r ı m d a n teklif-i vâkı'm r e d d i n i taleb
ederim.

M e k t e b i Mülkiyye Müdiri — Derece-i ûlâda Efendi Hazretleri, ikincisi, Cemil


Efendi Hazretleri Mekteb'in leylî olması fenadır; hayât-ı leyliyye muzır-
dir, b u y u r d u l a r . Hayât-ı leylîye'nin m u z ı r olmadığı âlem-i İ s l â m ve Os-
mâniyede tamamiyle taayyün etmiştir. Medreselerin tahsili a c a b a n i h â r i
tahsilden ibaret olsaydı o k a d a r ricâl-i ilmiyye ve o k a d a r eâzım-ı fu-
kahâ yetişebilir miydi? Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki, b i r çok ihti-
yaç v a r d ı r ; onları icra edemezler, esir yaşarlar. Hayır, hiç de böyle de­
ğil; Mekteb'de h ü r d ü r l e r ; nezâret altında yaşarlar... Teşrif edin, gelin gö­
rün, bu hayatı t a k d i r edeceksiniz. O vakit derece-i inzibat ve intizamı tas­
dik buyuracaksınız ve bu hayata razı olacaksınız. Sonra, velîleri b u r a d a
olanlar Perşembe günü a k ş a m ü s t ü giderler; Cumartesi sabahleyin gelir­
ler. Velîleri b u r a d a yoksa nerede yatsınlar? Perşembe günü a k ş a m üzeri
bir iki Mubassır ve Dâhiliye M e m u r u n u n refâkatiyle ç ı k a r l a r ; h a t t â ba'-
zen Bendeniz dahî gelirim. Bahçeye ( P a r k ' a ) gideriz, müzeye gkleriz; do­
laşırız. Mekteb olduğu için tabiî Talebeden p a r a istemezler. Müzelerde
Târih'e âid k o n u ş m a l a r yaparız. O r a d a n kalkıp geliriz. Sabah C u m a olur.
Cuma günü onlara 'deriz ki, siz ikişer ikişer gideceksiniz, fakat saat 6
(18.00) dedi mi Mekteb'de bulunacaksınız; çünkü burası lokanta değildir,
m u n t a z a m ve muayyen z a m a n l a r d a yemek yediririz. B u n d a h a p i s nerede
olur? M e k t e b i neden hapisle i t h a m ediyorsunuz? Talebeyi hapseder, diyor­
s u n u z ; a m a sonra Duyuruluyor ki Mülkiye Mektebi'nin bu leylî hayatı
başka yerlerde yok, o n l a r niçin m a h r u m olsunlar. Birisi kazanmış, istifâ­
de etmiş diye diğerlerini m a h r u m e t m e k doğru m u d u r efendim? Yoksa
m ü m k ü n olsa da hepsini bu hâle irca'a çalışsak fena mı olur? Talebe
ocakları yapılsa, orada m u n t a z a m a n yeseler, içseler, yatsalar; bu suretle
talebe intizam altına alınmış olur. Tahsil esnasında hayatın intizama ih­
tiyacı vardır. Betahsis Devlet m e ' m u r l a r m ı n daha ziyâde ihtiyâcı var­
dır. Hiç Darülfünun me'zunlarına benzemiyeceklerdir. Onlar da tıpkı
Harbiye Mektebi gibi itâata ve intizama alışacaklardın Aldığı e m r i in­
faz ve icra ile mükellef olacaklardır. O bilmelidir ki Mcktcbde nasıl inti­
zam altında yaşamışsa me'muriyetle gittiği memleketi de o yolda intizâma
sevkedeceklir. Yoksa, o artık başıboş değildir; onun da başı bağlıdır,
m e r b u t t u r . Devlet m e ' m u r u Devlet K a n u n u n a itaat edecek; anın icrâ-i em­
r i n e vakf-ı vücud edecektir. Kendisi öyle intizama a l ı ş m a m ı ş , intizama
bigâne olarak yaşamış ise o talebe kolıay kolay intizamı temin edemez.
Onun için ne m a h z u r görüyorsunuz? E s i r d i r diyorsunuz? Neden? Dört
d u v a r içindedir, diyorsunuz. Hepimiz eve girdiğimiz vakit d ö r t duvar ara­
sında oturuyoruz. Sokak ortasında, kırda, bayırda yatacak değiliz y a ! Fa­
kat yatacağımız vakit odamıza, yemek yiyeceğimiz vakit yemekhanemize
gireriz. Mekteb'de de ayni hâl vâki'dır. Sonra koca Bahçesi var. Belki ek­
serimizin evinde yoktur. O koca Bahçenin içinde istedikleri gibi gezerler,
hava alırlar. Bilmem ki ne gibi m a h z u r l a r ı görülüyor... (Kâfi, kâfi, sedar
laın) Bitmedi efendim... Başka cevabım var. Zîkudret fakat sermayesiz
olanlar b u n d a n istifâde edemez, daniliyor. Yüzde on nisbetinde ücretsiz
talebe alınacak; fakat Mülkiye Mektebine m ü s a b a k a ile talebe alınıyor.
Bu sene 68 kişi m ü r a c a a t etti. P a r a alınacak; Devlet istifâde edecek, diye
biz o n l a r ı n hepsini almadık. İçinden 30 kişi seçtik. Evet, bu 30 kişiyi bes­
liyoruz. Tabiî 10 t a n e efendinin parasız o k u m a s ı vardır. Onların verdikle-

357
ri p a r a ile biz meccani talebe alacağız. F a k a t m ü s a b a k a i m t i h a n ı n d a bi­
rinci ve ikinci dereceyi ihraz edenleri tercih edeceğiz. Mâliye Nezâreti se­
nelik bir tahsisat verecektir.
Râif Efendi (Erzunum) — Efendim, bu kanun tatbik edildi mi?

Mekteb-i Mülkiyye Müdiri — Edildi, çoktan devam ediyoruz.

Râif Efendi ( E r z u r u m ) — Önce kaç talebe i m t i h a n a girmek için tâlib b u l u n u y o r d u


ve bu sene kaç tane vardır?
Mekteb-i Mülkiyye Müdiri — Bu sene leylî sınıf 1. Sınıfdır. Biz Mektebin leylî ola­
cağım üç ay evvel i l â n etmiştik. 3 ay sonra da K a n u n çıktı. Onun için
m ü s a b a k a imtihanını geç yaptık efendim. O vakte k a d a r M e k t e b i n I.
Sınıfı açılmadığı için hâricde kalan talebenin kimisi H u k u k ' a kimisi baş­
ka mekteplere gitti. Kalanlardan 48 kişi i m t i h a n a dâhil oldu. Panasını
vereceklerini söylediler. Fakat i m t i h a n l a r ı kabul olunmadı. Yâni b u n l a r
üssümizam doldurmadılar. Bizde üssümizan vardır. İ m t i h a n derecesinde
sülüsânı k a z a n a m ı y a n l a n kabul etmiyoruz. Sınıf t e r f i i de böyledir. Onun
için b ı i n l a n kabul e t m e d i k ; bu 30 efendiyi kabul e t t i k ; onlar d e v a m edi­
yorlar.
Râif Efendi ( E r z u r u m ) — Fazla taleb olsaydı ihrâz-ı ehliyet edenleri alacakmıy-
dınız?.
Mekteb-i Mülkiyye Müdiri — Müsaademiz 45'e kadardır.

Reis — Efendim, Rica ederim, muhavereyi bitirelim.

Mekleb-i Mülkiyye Müdiri — Müsaade buyurulursa şunu da arzedeyim: iç çama­


şırlarından feslerine, k u n d u r a l a r ı n a varıncaya k a d a r veriliyor. Şu Mem­
lekette hayatın ne k a d a r müşkül olduğunu, Hatların ne k a d a r a r t t ı ğ m ı
ve günden güne de a r t m a k t a olduğunu biliyorsunuz. İleride d a h a bir çok
teşkilâtlarımız kurulacak. Bu parayı almazsak Devlete yükleteceğiz, sonra
olur mu efendim?

Ziya Bey (İzmit) — Gerek Cemil Efendi gerek Tevfik Efendi biraderimizin müta­
lâaları arasında E n c ü m e n A'zâları aramızda ittifak edemedik. H a t t â Sâdık
Efendi bile
Abdullah Efendi (Kütahya) — Mazbatada muhalif kalanların esâmisi var...
Ziya Bey (devamla) — H a t t â b u r a d a m a z b a t a d a bile Mülkiyye Mektebi ders prog­
r a m l a r ı n ı n mekâtib-i âlîye programlariyle gösterdiği m ü m â s e l e t ve müşa­
behetten ve Darülfünunun hâricinde gösterdiği ibreti nazar-ı d i k k a t e alı­
nacağı söyleniyor...
Mekteb-i Mülkiyye Müdiri — Buna dâir de arz-ı tafsilât edeyim...

Reis — Müsaade b u y u r u n H i k m e t Beyefendi, not alırsınız, sonra cevap verirsiniz.

Ziya Bey (İzmit) — Kusurları olmayan erbâb-ı isti'dat b u n d a n m a h r u m kalacak.


İ h t i m â l ki kendilerinin içtihâdları olabilirdi. Neden dolayı 40 lirayı ver-

358
meyenler yeis ve atâlete m a ' r û z kalsın da zenginler m a ' r û z kalmasın. Son­
ra d o ğ r u d a n doğruya deniliyor ki, b u r a d a n çıkacak olanların şahadetna­
meleri sened m a k a m ı n d a d ı r . Bu ş e h â d e t n â m e l e r sened m a k a m ı n d a kulla­
nılıyor da diğer mekâtib-i âliyeden çıkanlara kıyas edilmiyecekler mi? Di­
ğer Darülfünun talebesine mektebden çıktıktan sonra bu h a k verilmîye-
cek mi? Yalnız Mülkiyye Mektebi'nden me'zun olanlar mı kaymakamlıklar­
da, mutasarrıflıklarda bulunacaklar? B u n u izah etsinler. S o n r a d o ğ r u d a n
doğruya yeis atâlettir, diyorlar. Yeisi, latâleti defetmek için oradaki ta­
lebeye d i m a ğ istikameti, bir ders ahlâkı verilirse daha iyi olur. Bu iş mu­
allimlerin elindedir. Onun için, yalnız talebe bir yeis ve atâlete mübtelâ
oldu diye bu Mektebi leylîye kalbetmek doğru değildir. Bunu izah et­
sinler.

Sezâî Bey. (Cebelibereket) — Efendim, ma'Iûm-i âlîlerinizdir ki Memleketimizde


herşeyden ziyâde H ü k ü m e t ç e ve Milletçe n a z a r ı dikkate alınacak mes'ele
maârif-i u m û m i y e ve terbiye-i umûmiyenin kavâid-i esâsiyeye uygun ola­
r a k yapılmasmı te'min etmek kaziyyesidir. Çünkü, b ü t ü n esaslar tâ'lim
ve terbiye üzerine te'sis ettirilecektir. O halde tâ'lim ve terbiyenin müs-
tenid olduğu kavâid her tarafda bir esas üzere cereyan eder. Tahsîl-i talî
için leylî hayat ta'kib edilir. Dünyanın her tarafında ibtidâî ve talî tahsil
için leylî hayat mevcuttur. Tahsil-î âli için leylî hayatı mevcut değildir.
Binâenaleyh, Maârif Nezâretinin böyle serbest b i r s u r e t t e u m u m a açılma­
sı iktiza eden mekâtib-i âliye'yi Devlet'e ve Millete büyük masraf tahmil
ederek senede 40 talebe a l m a k suretiyle israf etmesi doğru değildir. Payi­
taht gibi nüfusu yüksek olan, bir buçuk milyon nüfusu b u l u n a n bir yerdö
o r a d a n çıkan talebeyi esaslı bir surette teçhiz edecek ve Memlekette maâ­
rifi neşredecek olan vesâite m ü r a c a a t t a n m a h r u m e t m e k için ta'dâd edi­
len esbabı bendemiz şâyân-ı hayret görüyorum. Hiç bir suretle m a n t ı k ile
kaabil-î te'lif göremiyorum.
Efendiler, 20 yaşına vâsıl olan bir efendi h a k k ı n d a artık kendisini
idare edemiyor, bir takım fenalıkla meşgul oluyor, hayatını ifna ediyor,
şu suretle biz bunların hayatını tanzim etmek istiyoruz. Binâenaleyh bu
sebebe istînad ederek bunları leylî b i r h a y â t a tâbi' t u t m a k istiyoruz, di­
yorlar. Bu zabıta vazifesini ifâ edecek ibtidâî ve tâli mekteblerdir. Bu­
n u n hâricinde âlî tahsil devresine vâsıl olan, esaslı b i r s u r e t t e tıahsilinİ
ikmâl eden efendiler böyle kayıt altma alınmazlar. Dünyanın hiç bir ta­
rafında alınmamıştır. Onlara betılikleri ne ise o verilir. Yalnız tâ'lim ve
terbiye ve tahsilleri nezâret altında b u l u n d u r u l u r . Başka memleketlerde
carî olan usûle gelince: demin izahat veren Beyefendinin de buyurdukla­
rı veçhile oralarda pansiyon hayatı vardır. Güzel mektebler yapılıyor ve
bu mekteblerin etrafında talebenin iskânına, iaşesine imkân olacak su­
r e t t e yerler tedârik ediliyor ve o suretle tahsil-i âjî herkesin istifâdesine

359
iarzedilir halde b u l u n d u r u l u y o r . Yoksa bu, kasr ve tahdid edilemez. Böy­
le cüz'iyat için H ü k ü m e t ve Milletin büyük masraf ihtiyar e t m e s i d o ğ r u
değildir. Şu te'sis edeceği Mektebden istifâde edecek İ s t a n b u l ' d a mevcut
mekâtibden çıkan binlerce gençler vardır ki evleri var, aileleri var, vesâi­
ti var. Oraya m ü r a c a a t etmek arzusunu izhar ettiği halde şu K a n u n l a biz
üç şubeden istifâde edecek efendilere diyoruz ki, siz gelemezsiniz. Sene
içinde ancak 45 talece alacağız, b u n l a r ı okutacağız. Bilmiyorum ki bu­
nu Heyet-i Alîniz nasıl kabul buyuracak ve ne suretle telâkki edecektir.
Sonra, H ü k ü m e t , biz b u r a d a me'ımır yetiştireceğiz diyor. H ü k ü m e t i n ye
tiştireceği bu 45 m e ' m u r için mi Milletin büyük bir kısmı b u n d a n mah­
r u m ediliyor ve bu yük Maarif Bütçesine yükletiliyor? U m u m i kaaide
olarak tahsil-i âlî d o ğ r u d a n doğruya u m u m u n m ü r a c a a t edeceği bir su­
rette te'sis ve u m u m tahsil-i âlîden bilâ kayıd ve şart istifâde e d e r ve hiç
b i r kayıd ve ş a r t a l t m a giremez ve h ü k ü m e t l e r için de e h e m vazife bu­
d u r . Binâenaleyh bendeniz bu K a n u n u n reddini Hey'et-i Aliyye'ye teklif
ediyorum. Bu suretle Memleket için gayet muzır ve h a t t â şu te'sis edilen
tarz bir çok gençlerin mahrumiyetlerini istilzam edecektir ki bu, Memle­
ketin hâli ve atîsi için zararlıdır. Binâenaleyh Mekteb'in leylî olması hak­
kındaki teklifin reddini teklif ederim, (leylî, nehârî, sesleri).

Sâdık Efendi (Denizli) — Efendim, b u r a d a meseleyi bendeniz a r z e t t i m . Bendeniz


E n c ü m e n Reisi sıfatiyle tafsilât verdim. B u r a d a o k a d a r m ü n â k a ş a y a lü­
z u m g ö r m ü y o r u m . Mazbatanın hülâsasını nazarı i'tibâra alacak olduğu­
muzda Maârif N â z ı n Beyefendinin gelecek sene teklif edeceği Lâyiha-i
Kanuniyede, Mektebi nihârî ve leylî yapacaklarından bahsile a d e t â Encü­
meni bu suretle ikna' ettikten sonra, E n c ü m e n c e zâten bu suretle leylî
olması kabul edilmemiş olmakla b e r a b e r leylî ve nîharî o l m a k lâzım ge­
liyorsa da E n c ü m e n emr-i vâki' karşısında b u l u n d u . Bu suret yâni leylî
olması için bir çok m a s r a f l a r yapıldı ve tatbik olundu, denildi. Leylî m a a
nihârî olmak lâzım gelir (Doğru, doğru sesleri). Şimdi bu mes'elede Maârif
N â z ı n dedi ki bir çok m a s r a f l a r edildi, bu usûl mevki-i icraya k o n u l d u .
Bu şimdiden reddedilemez. Bu senelik kabul edilsin; gelecek sene buna
başka bir şekil ve mâhiyet koymak, Dârülfünûn'dan bir şube addederek
bir p r o g r a m vaz'etmek ve Meclis'e t a k d i m e t m e k fikrindeyim. K a n u n d a
"bu senelik" desek mantıksızlık olur. Maddeyi " b u sene kabul ediniz, gele­
cek sene ıbaşka bir şekle ifrağ edilecektir" dedikleri için, emr-i vâki' karşı­
sında kaldığımız için kabul ettik. Halbuki Mekteb'in leylî ve nihârî olması
Lâyiha'mn da esasen r u h u n d a m ü n d e m i ç t i r . Vakıa esbâb-ı m u c i b e lâyiha­
sının m u h a r r i r i bulunan zât b u n u s a r a h a t e n yazmamıştır. Çünkü yazılmaz.
F a k a t telmih ve işaret edilmiştir. İşte efendim, hakikat b u n d a n i b a r e t t i r .
Son k a r a r Umûmî Hey'etimizindir. Binâenaleyh mes'elenin uzun uzadıya
müzâkeresine m e y d a n verilmemelidir. Meclis-i Âlînizin şu cereyanından Mek-

360
teb'in m u t l a k nihârî olması arzu edildiği anlaşılıyor. Binâenaleyh b u n u
b i r neticeye r a b t e d i p b a ş k a bir işimize bakalım...
Tahsin Rıza Bey (Tokat) — Usul-i m ü z â k e r e hakkında bir takrir vardır. Hepsine
t a k a d d ü m e n okunmasını ve reye konulmasını teklif ederim.

Reis — Efendim mes'ele m ü h i m d i r . Ehemmiyetle m ü z â k e r e ediyoruz. Söz alan da­


ha bir çok a r k a d a ş l a r ı m ı z var. Saat ilerlediğinden Cumartesi g ü n ü tekrar
d e v a m ederiz. (Saat 6,10 da Meclise hitam verildi)."

"1330 M E C L İ S İ M E B U S A N ZABIT C E R İ D E S İ , B İ R İ N C İ S E N E , 18. İÇTİMA, Sf. 307


R E İ S : M E N T E Ş E M E B U S U HALİL B E Y E F E N D İ ;
7 HAZİRAN (1914) CUMARTESİ SAAT 1.35

Reis — Efendim, geçen gün müzâkeresi bitmemiş olan Mekteb-i Mülkiyye Kanu­
n u n u n müzâkeresine devam ediyoruz. Geçen gün söz istemiş olan efendi­
ler şunlardır (isimleri o k u r ) . B u n l a r d a n m â a d a söz istiyenler isimlerini
yazdırsınlar.

Süleyman Fevzi Bey ( B a s r a ) — M u h t e r e m Efendiler, Mekteb-i Mülkiyye'nin leylî­


ye tahvili h a k k ı n d a celse-i sabıkada M u h t e r e m Rüfekıamızdan b i r kaçı Ka­
n u n u n lağvı lehinde bâzı ifâdatda b u l u n d u l a r . Mekteb-i m e z k û r u n leylîye
tahvili b i r çok menâfi' ve m u h a s s e n â t ı mûcibtir.
Menâfi' ve m u h a s s e n a t ı n en m ü h i m m i üç noktaya inhisar e d e r : Biri­
si ahlâkî, diğeri sıhhî, üçüncüsü de tahsildir. Evet, Mekteb'in leylî olma­
sında ba'zı mahzurlar vardır, diye Rüfekaa-i Muhteremeden ba'zıları beya­
n a t t a bulundular. Bunun nehari olmasındaki menâfi leylî olmasındaki me-
nâfi'e nisbeten lâşey h ü k m ü n d e d i r . Şu halde leylî olması daha münâsibtir.
Talebenin nehâri hâli ile leyli hâline geçeceği sırada h e r iki cihette geçire­
cekleri hayatı nazarı i'tibâra ..ilahın. Talebe nihârî olursa evkaat-ı tedrî-
siyyeden başka, tedrisat z a m a n l a r ı n ı ya k ı r a a t h a n e l e r d e veya şâir cihet­
lerde geçireceklerini bendeniz hiç bir vakit z a n n e t m e m . Talebe efendile­
rin ba'zı rüfeka-i m u h t e r e m e n i n dediği gibi nihârî k a l m a l a r ı n d a ahlâk­
larının bozulacaklarına kat'iyyen zâhib olmam. Çünjkü b u n l a r ı bu cihet­
ten tebriye ederim. Çünkü o n l a r ricâl-i müstakbel olacaklardır. Devletin
en m ü h i m u m u r u n u ve zimâm-ı idaresini elde edecek zevattan ibarettir»
ler. Onun için bunları bu suretle i t h a m edemem. Şimdi b u n l a r dışarda
kaldıkları halde a p a r t m a n l a r d a veya h a n köşelerinde i k a m e t edecekler­
dir. Çamaşırlarım yıkatmak için birisini arıyıacaklar, a k ş a m s a b a h yeme­
ğini yemek için lokanta arıyacaklar. Hangi lokanta daha temizdir; han­
gisinin yağı d a h a saftır diye düşünecekler. Fikirleri şu suretle d â i m a idâ-
re-i maişet için meşgul kalacak. Sıhhat n o k t a s ı n d a n ise, ihtimâl talebe
iktisad noktasını a r a r . Şu halde pahalı olıan a p a r t m a n ve odalarda otur­
maz da ucuz olan a p a r t m a n ve h a n köşelerinde o t u r u r . Tabiî böyle olan
mahaller h e r halde h e r vakit r u t u b e t t e n , taaffünden, mazarrât-ı sâireden

361
hâlî olamaz. Fakat Mekteb'de geçireceği d u r u m u nazar-ı i'tibâra alalım.
Mektebde geçireceği hayâtı ahlâk cihetinden düşünecek olursak, görüyo­
ruz ki talebe dâima kendi akranı ile b u l u n a c a k t ı r ; ..ikram ile görüşecek,
muallimlerinden d â i m a istifâde edecek; te'min-i maişet nokta-i nazarını
kat'iyyen düşünmiyecektir. Bu düşüncedeöı b ü s b ü t ü n k u r t u l m u ş olacak,
vaktini sırf tahsile hasredecek ve fikri d â i m a bununla meşgul oLacak. Sıh­
hat nokta-i nazarından ise bu daha muvafıktır. Çünkü Mekteb'de taht-ı
intizâma alınacak; yemekler temiz olacak; yatağını temiz bulacaktır. Bu
cihetten de b ü s b ü t ü n m ü s t e r i h olacak ve evkaatını yalnız tahsile hasrede-
çektir. Şu halde talebenin şu iki h a y a t ı m yekdiğeri ile m u k a y e s e ede­
cek olursak leylî hayatının fevkalâde olacağından şüphemiz k a l m a z . Bun­
da diğer bir m u h a s s a n a t d a h a v a r d ı r ; Talebe aynı /umanda birbirleriyle
görüşeceğinden ve tarz-ı muaşeretleri birbirinin aynı olacağından dolayı
bittabi' ahlâkça da yekdiğerine t a k a r r ü b hâsıl olur. Şu halde arzettiğîm
m u h a s s e n a t t a n dolayı Mektebin leylî olması daha ziyâde tercih edilir ve
bu gibi muhassenâtı mûcib olan ahvâli düşünenlere teşekkür e t m e m e m
ve onları takdir e t m e m e m cây-i insaf değildir, zannederim. Ancak Kanun
ba'zı ta'dilâta m u h t a ç t ı r . Meselâ ücret bahsinde...

Reis — Efendim, maddelerde söylersiniz. N i z â m n â m e mucibince hey'eti umûmi-


yesini kabul edip etmediğinizi söyleyiniz. Maddelere dâir sözünüzü sonra
söylersiniz.
Süleyman Fevzi Bey (devamla) — Yalnız, M e k t e b i n hıfzussıhhaya muvıafık olması
ve gayet geniş bulunması îcâb eder. Bir de talebenin terbiye-i fikriye ve
ahlâkiye ve dîniyelerine i'tinâ edilmeli. Terbiye-i ahlâkiye ve fikriye zâ­
ten ma'lûm. Terbiye-i dîniyeden maksud, talebe n a m a z a i c b a r edilmeli­
dir. Çünkü, ayni z a m a n d a dînîmiz öyle vâsi'dir ki kat'iyyen terakkiye mâ­
n i ' değil, bil'akis daha m ü s â i d t i r . Şu halde, talebemiz d â i m a terbiye-i dîni-
yeye alışacak olursa onlardan daha ziyâde ümid beklenir. Mekteb'in ley­
lî olmasındaki muhassenıattan dolayı Kanun-i m e z k û r u n kabul olunmasını
teklif ediyorum.
Reis — Şimdiye k a d a r söz söyliyenler aleyhte söylemişlerdi. Şimdi de lehte söyli-
yenler başlıyor. Fakat, söz alanların içinde bir çoğu lehte ve b i r çoğu da
aleyhtedir. Onun için hiç olmazsa N i z â m n â m e n i n o m a d d e s i n d e n isti­
fâde edelim. Binâenaleyh isimleri, lehte ve aleyhte suretiyle kaydedeceğim.
Tevfik Bey, lehte mi aleyhte mi?
Tevfik Bey (Dîvâniye) — Kısmen lehte, kısmen aleyhte, [handeler ( g ü l ü ş m e l e r ) ]
Reis — Müsaade buyurun efendim; K a n u n u n hey'et-i umûmîyesini müzâkereden
maksad, bu K a n u n u n hey'eti umûmiyesini ya şâyan-ı kabul b u l m a k veya-
hud b u l m a m a k t ı r . Şâyan-ı kabul bulanlar lehte, K a n u n u n r e d d i cihetini
iltizam edeinler aleyhte söylerler. Kısmen lehte, kısmen aleyhte olanla*
nn sözleri maddelere taalluk eder ki onlar, o suretle, ancak m a d d e l e r i n

362
müzakeresinde idâre-i kelâm ederler». Binâenaleyh bu dâirede, yâni Kanu­
n u n lehinde olanlar ile aleyhinde olanlar o suretle isimlerini yazdırsınlar.
Tevfik Bey, lehte mi aleyhte mi?
Tevfik Bey (Divâniye) — Lehle...
Reis — Mehmed Nuri Efendi, Zât-ı âlîniz?
Mehmed Nuri Efendi (Zor) — Aleyhteyim efendim.
Rois — İsmail Mahir Efendi?
tsmâiil M a h i r Efendi ( K a s t a m o n u ) — Lehte...
Reis — Artin Efendi?
Amin Efendi (Haleb) — Aleyhte...
Reis — Zihni Efendi?
Zihni Efendi (Karahisar-ı Şarki) — Aleyhteyim...
Reis — Zülfü Bey?
Zülfü Bey (Diyarbekir) — Lehteyim...
Tevfik Bey (Dîvâniye) — Efendim, H ü k ü m e t tarafından teklif olunan bu K a m ı n ı
Muvakkat Lâyihası doğrudan doğruya Mekteb-i Mülkiyye'nin leylî olma­
sına dâirdir. İki gündenberi Meclis-i Teşriiye'de ba'zı a'zây-ı k i r a m ı n söyle­
diği sözlerin ekserisi de d o ğ r u d a n doğruya nihâriliğin kabul edilmesidir.
Yâni H ü k ü m e t teklifinin aleyhinde idâre-i kelâm ediliyor. H a k i k a t halde
bendenizin fikrimce H ü k ü m e t i n leylî fikri kısmen doğrudur. B ü t ü n b ü t ü n
leylî olması da olamaz. Şimdi izah edeceğim. Kısmen de nihârî olsun. Bi­
nâenaleyh kısmen leylî ve kısmen de nihârî olmıak üzere fikrimi arz ede­
ceğim. Burada b u l u n a n a'zây-ı kiramın ekserisi Mektebin leylî ve nehâri
hayatına iştirak etmiş zevattır. Tecribeyi bizzat kendimiz g ö r m ü ş adam­
larız. Biz kıyâsı kendi nefsimizde yaparsak daha iyi olur.

Reis — Tevfik Bey, bu teklifiniz ta'dildir. Binâenaleyh Mekteb-i Mülkiyye'nin leylî


olduğunu müş'ir maddenin müzâkeresi sırasında bunun kısmen leylî
ve kısmen nihârî olmasını beyan edersiniz. Binâenaleyh, d e m i n arzetti-
ğim veçhile, bu K a n u n u n hey'et-i umûmîyesi ile ya kabul veya reddi hak­
kında idâre-i k e l â m etmelisiniz. Beyanatınız ti a'dile taalluk eder. Birinci
Maddede söylersiniz.
Mehmed Nuri Efendi (Zor) — Bendeniz ayni Tevfik Efendinin beyan ettiğini söy-
liyecektim. Fakat m a d e m ki maddelere taalluk eder, m a d d e l e r d e söylemek
üzere şimdilik sarf-ı nazar ediyorum.
H a m d u l l a h E m i n Paşa (Adana) — Bendeniz de bu fikirdeyim. Hem leylî h e m ni­
hârî olmalı...
İsmail M a h i r Efendi ( K a s t a m o n u ) — Gerek Mülkiye Mektebi ve gerek mekâtib-i
âliye bunların hâlini uzun uzadıya d ü ş ü n m e m i z lâzım geliyor. B u n l a r a mü­
d a v i m talebe ma'Iûm-i âlîniz olduğu veçhile o Tavukpazarı denilen pis

563
yerlerde, pis hanelerin içerisinde imrar-ı hayat ediyorlar. F a k i r olanlar o
pis d ü k k â n l a r d a n yemek yiyorlar (O başka, sesleri). Rica e d e r i m yalnız
dinleyiniz. Hepinize b i r teklif edeceğim. Bunu son derece nazarı d i k k a t a
alınız. Medrese talebesi b i r dereceye k a d a r mahfuz kalıyor; yâni medre­
sede her birinin ayrı odası vardır. B u r a l a r da gerçi hıfzussıhhaya muvafık
değildir. Neyse, bununla beraber diğerlerine nisbetle m e s ' u d â n e bir hayat
geçiriyorlar. Bunu son derece nazarı dikkata alınız. B u r a l a r d a n çıkan tale­
be yarın Memleketi idare edeceklerdir. Onun için b i l u m u m mekâtib-i âli­
ye için arzediyorum ki b u n d a n dört sene evvel bu h u s u s E m r u l l a h Efen­
di Hazretlerinin zaman-ı Nezâretlerinde nazar-ı dikkate alındı ve Meb'u-
sana da arzedildi idi. Meb'usan da filhakika son derece nazar-ı dikkate al­
dı ve E m r u l l a h Efendinin teklifini kabul etmişti. Ne idi o teklif?, ve o
zaman bu yaralar t a m a m ı ile söylenmişti. Dâr'üt-tuIIâb n â m ı ile 2000 ki­
şilik bir b i n a yapılacaktı. Buraya müdîr ta'yin olunacaktı. Dârüifünûn'a
m ü d a v i m talebe bu pis yerlerden k u r t u l u p o r a d a yatacaklardı. Bunların
başına da müzakereci ta'yin edilecekti; veyahud münâvebe ile D a r ü l f ü n u n
muallimlerinden ba'zıları gidecekti. H e m gece derslerine m u n t a z a m çalı­
şacaklar, hem de başlarında m ü k e m m e l bir müzakereci bulunacak, onla­
rın zabt u r a b t l a r ı n a d i k k a t edecekti. Meclis-i Meb'usan'a b u n u teklif etti.
Bu binanın yapılması için 5000 lira tahsisat verilmişti. Bu iş o k a d a r gü­
zel olacaktı ve talebe de mes'udâne yaşıyacaktı. Adetâ b u n l a r d a n p a r a top­
lanıp onlara güzelce yemek yaptırılacaktı. H ü k ü m e t ufak bir masraf ya­
p a c a k t ı ; fakat, talebe m e s ' u d â n e yaşıyacaktı. Malûmunuz olan bir çok ah­
val z u h u r etti. Maalesef şimdiye k a d a r a k i m kaldı. Bu mesele Memleke­
tin selâmeti için son derece m ü h i m d i r , farz-ı ayndır. Bunu nazar-ı dikkat-ı
âlînize arzederim. Bu mes'eleyi yine teklif edelim; böyle 2000 kişilik bil'u-
m u m Darülfünun talebesinin yatması için bir yer yapalım. M e s ' u d â n e ha­
yat geçirmelerini ihzar edelim.

Reis — İsmail Mahir Efendi, rica ederim, saded dâhilinde söz söylemeye mecbur­
sunuz. Maârif Bütçesi müzâkere edilirken bu gibi u m u m î bahisler söyle­
nir. Bu gün mevzu'-i müzâkere olan mes'ele, Mekteb-i Mülkiyye'nin leylî­
ye tahvili mes'elesidir.

İsmail Mahir Efcrjdi (devamla) — Biliyorum efendim. Şimdi bugün böyle bir bi­
na yapılıncaya k a d a r , Maarif Nezâreti ve Mekteb-i Mülkiye M ü d ü r ü Beye­
fendi, nazarı dikkata almışlar; hiç olmazsa Mekteb-i Mülkiyye'yi olsun
şu felâketten k u r t a r a l u n demişler, leylîye tahvil etmişler. Filhakika bir
seneden beri de leylîdir. Leylî değil mi Beyefendi?

Mekteb-i Mülkiyye Müdiri — Beş altı aydanberi...

İsmail Mahir Elendi (devamla) — Beş altı ay olmuş, çocuklar m e s ' u d â n e hayat
geçiriyor. Bir çok mekteblerimiz var, esasen hem leylî hem nihârîdirler.

364
Bilhassa u m û m sultan! mekteplerinde leylî ve nehâri var. Çocuğunu mes'-
u d â n e yaşatmak isteyenler, bilhassa taşna ahâlisinden olup da evlâdım
m e s ' u d â n e yaşatıp güzel ta'lim ve terbiye e t m e k isteyenler m e k t e b e leylî
olarak verir. Mektebe p a r a vermeye kudreti olmayanlar da p a r a s ı n a güve­
nip hareket etsin. H e p p a r a s ı olmıyanlar da mekâtib-i âlîyeden çıkacak
değil ya. Biraz da ziraata, ticârete girsinler. H e r k e s de h ü k ü m e t memu­
ru mu olacak? H e r k e s Mekteb-i Mülkiyemden mi çıkacak?. Ş u n u arzede-
rim; nazar-ı d i k k a t e alınız. Herkesi kaymakam, mutasarrıf, vali mi yapa­
cağız? Dörtyüz, beşyüz t a n e k a y m a k a m ma'zulü var. İkiyüz mutasarrıf
ma'zulü var. B u n l a r ötede beride gezip duruyorlar. Biz Memleketin selâ­
m e t ve saadetini ve istikbâlini te'min için a d a m yetiştirelim. H ü k ü m e t
kapılarında dilenci yetiştirmeyelim, rica ederim. Mekteb-i Mülkiyye'den
mülkiye m e ' m u r l a r ı , hâriciye m e ' m u r l a r ı ve mâliye m e ' m u r l a r ı çıkacak.
Bunlar devâir-i devlete alınacaklardır. Bu Mekteb zâten o n l a r için te'sis
edilmiştir. Maalesef ötedenberi öyle o l m u ş t u r . Bendeniz zâten böyle olma­
sının aleyhindeyim, o b a ş k a lâkırdı. Fakat elde mevcut bir m e k t e b var.
Madem ki Darülfünunlarımızı ıslâh edemedik ve epey z a m a n da zanne­
d e r i m ıslâh edemiyeceğiz; çünkü vesâid noksandır, b u n l a r a ne muallimi­
miz yetişiyor, ne de Bütçemiz m ü s a a d e ediyor. B u n u n için de elde mevcut
bir Mekteb-i Mülkiye vardır, bari b u n u adamakıllı bir hâle koyalım da
m e m u r l a r ı m ı z iyi çıksın. M e m u r l a r nasıl iyi çıkar? Efendim, m u n t a z a m
bir hayat geçirirse ya'ni m e k t e b d e m u n t a z a m hayat geçirip derslerine
m u n t a z a m çalışırlarsa o vakit iyi yetişirler. Mektebde yatıp k a l k a n tale«
be başka türlü çalışır; gece bunların başında müzakereci b u l u n u r . Tale­
be, gece müzâkere ederken b a ş ı n d a b u l u n a n müzakereciye müşkilâtım
hallettirir, fakat dışarıda m ü ş k i l â t ı m kimden sorabilecektir. B u n l a r he­
pimizin başına geldi, hepimiz biliyoruz. Meclis-i Meb'usan'da d a h a evvelki
senelerde bu Mekteb-i Mülkiyye'nin şeklini tâdil için bir teklifte bulunul­
du. H ü k ü m e t e dediler ki, bu Mekteb-i Mülkiyyenin şekli hiç b i r şeye ben­
zemiyor, b u n u üç kısma ayırınız; idâri, mâtî, siyâsî kısımlarım ihtiva et­
sin. Filhakika b u n u n için Müdir Beyi tebrik ederim, gayret e t t i ve bu me­
seleyi b i t i r d i ; yâni programlarını da o n a göre tertib etti. Şimdi b u r a d a
idâri, mâlî, hârici m e m u r l a r yetişecektir. Efendiler, bir şeyi d a h a nazarı dik­
katinize arzedeceğim, gayet m ü h i m d i r . Memleketin hayat ve m e m a t nok­
tasıdır. Bizim başımıza gelen b ü t ü n felâketler, bilir misiniz nereden gel­
m i ş t i r ? Zannetmeyiniz ki yalnız donanmasızlıktan yahut b a ş k a şeydendir;
hâriciye m e m u r l a r ı m ı z bizi b i t i r m i ş t i r ; çünkü hâriciye m e m u r l a r ı m ı z yok.
Bunu iyice biliniz ki biz, hâriciye m e m u r l a r ı yetiştirmedikleri sonra sa­
lâh bulamayız. Bu Mektebden şehbenderler de yetişecek...

Rıza Paşa ( K a r a h i s a r ) — Onları Dârülfünûn'un siyâsî kısmı yetiştirir.

İsimâil Mahir Efendi (devamla) — Efendim, bizde ticâret ve iktisadı anlıyan şeh-

365
benderler de yoktur. Bıı Mektebde işten anlıyan, iktisaddan anlıyan siyâsî
m e ' m u r l a r yetiştireceğiz; nazar-ı dikkatinizi celbederim. Bendenizde şeh­
benderler tarafından gönderilen kitap şeklinde tab'edilmiş r a p o r l a r var.
İ h t i m a l ki Meclisin Kütübhanesine de göndermişlerdir ( g ü r ü l t ü ) . Rica
ederim dinleyiniz, yaralarımızı söyliyeyim. Bendenizin üç sene evvel Mec-
lis-i Meb'usan'da vuku' bulan bir teklifim üzerine bu r a p o r l a r gönderili­
yor. Bunların arasında şehbender vekili olan zevatın gönderdikleri ra­
p o r l a r da var. Bunlara b a l a n ı z ; Allah razı olsun. Bir de bizim şehbender­
lerimizin yâni mektepsiz şehbenderlerin raporlarına bakınız; ağlarsınız
efendim. Bu Memlekette iktisad terakki etsin, şu terakki etsin, şöyle ol­
sun, böyle olsun, diyoruz. Bunların hepsi adamla olur. Böyle a d a m l a r ı
mektebler yetiştirir. Mektebin de m u n t a z a m olması ş a r t t ı r . M u n t a z a m ol­
m a s ı için de talebenin ta'lim ve terbiyesine son derece dikkat etmeliyiz.
Geçen gün, ba'zı rüfeka diyorlardı ki m e ' m u r olacaklar ahâli ile ihtilât et­
sinler; ben, elimden gelse bu muhitle Meb'usları dahî ihtilât e t t i r m e k iste­
m e m ( k a h k a h a l a r ) . Zira Allah bizi n a z a r d a n saklasın, evvelki Meb'uslar
b ü t ü n iğfal olunmuşlardı. Bendeniz şimdi sözü kısa kesiyorum.

Cemil Zühâvî Efendi (Bağdat) — Şâkirdânı bir kalıptan ç ı k a r m a k istiyorlar.


İsmail Mahir Elendi (devamla) — Metin, haysiyetli, namuslu, her şeye muktedir,
dehşetli a d a m l a r yetiştirelim...
Cemil Zühâvi Elendi (Bağdat) — Senin söylediğin s u r e t t e böyle a d a m l a r yetişmez.

İsmail Mahir Elendi (devamla) — Bunun için de bendeniz şimdi teklif ediyorum
ki önce teklif olunan Dârü't-tullâb'ı yaptıralım.
Reis — İsmail Mahir Efendi, bunları inşallah Maârif Bütçesinde söylersiniz.

İsmail Mahir Elendi (devamla) — Müsaade b u y u r u n efendim, oraya geliyorum.


(gülüşmeler). Efendim, biz hiç olmazsa şu Mektebi ıslâh edelim. Çün­
kü bu Mektebde sırf h ü k ü m e t m e ' m u r l a n yetişecektir. Ö b ü r mekâtib-i
âliye, Dârülfünûn'a da acırım. Fakat, onların bir kısmı isterlerse me'ımır
olmayabilirler. Meselâ H u k u k Mektebi'nden çıkan avukat olur. Burasını
da nazar-ı dikkate alalım. Bendeniz diyorum ki, evlâdını m e s ' u d a n e ya­
şatmak, güzel tahsil e t t i r m e k isteyen çocuğunu bu Mektebe leylî olarak
versin; parası olmayanlar da nihari olarak devam etsin. Yalnız, kırk lira­
yı çok görüyorsanız, b u n u otuz linaya indirin, fakat rica ederim, leyfrliği-
ne ilişmeyiniz; m â n i ' olmayınız. Hiç olmazsa o r a d a bir kaç a d a m yetiş­
sin. İşte bendenizin söyliyeceği söz bu kadardır.-

Artin Efendi (Haleb) — Efendim, Mekleb-i Mülkiye'nin leylî'ye tahvili için gös­
terilen başlıca sebep, talebenin Mekteb hâricinde, k ö p r ü n ü n b i r tarafın­
d a n ö b ü r tarafına gidip gelmeleri, yahud iyi yiyip içecek b u l a m a m a l a r ı
gibi esbâbdan ibaret oluyor. Fakat görüyoruz ki Mekteb leylîye tahvil
edilirse, gösterilen bu iki mehâzîr o r t a d a n kalkar mı? Ben, kafiyen ba~

366
na i n a n a m a m . Ba'zı yaralar v a r d ı r ki öyle nîm tedbîrlerle tedavi edil­
mez. Onun tanı tedavisine yarar bir tedbir bir deva bulmalı. Bendeniz
bir teklifte bulunacağım. Fakat size gârib görünüyor. Memâlik-i Osma­
niye, sırf bu İstanbul'dan ibaret değildir y a ; mektebler İ s t a n b u l muhi­
tinde kaldıkça bu mehâzîr leylî olsa da, nehârî olsa da mevcut bulu­
nacaktır. Binâenaleyh bu Mektebi kaldırmalı...

Zöhrap Elendi ( İ s t a n b u l ) — Haleb'e götürmeli, Haleb'e (gülüşmeler).

Art in Efendi (devamla) — Haleb, pek m ü n â s i p bir yerdir. Haleb, o güzel, o şirin
belde Memâlik-i Osmaniye'nin şimdi merkezidir; kendine m a h s u s bir
medeniyeti var. Her türlü esbab mevcud... Şehirde ucuzluk da var.

Retis — Sadede, rica e d e r i m sadede gelin...

Artin Efendi (devamla) — Dönerim efendim (gülüşmeler).

Reis — M ü s a a d e ediniz, Haleb'in medh ü senasından bahsetmiyoruz.

Artin Efendi (devamla) — Haleb'e kaldırmazsanız E r z u r u m ' a kaldırınız ki efen­


dim, orası mebâdî-i m e m l e k e t t t i r . Saf hava, memleket ucuz, Mekteb iyi
idare edilir.

Hacı Mehmed Said Efendi (Mâmuret'ül-Aziz) — î ş , ahlâkı te'sis e t m e d e ; yoksa


nereye kaldırsak boştur.

Artin Elendi (devamla) — Bendeniz bu Mektebin leylîye tahvilinde bir fayda


g ö r m ü y o r u m . Şayet, Mekteb-i Mülkiyye m e m u r yetiştirecektir, diye 40-50
kişinin hatırı için leylîye tahvili iktiza ediyorsa o leyliye girmek ikti­
d a r ı n d a olmıyan talebe nereye girecek?. Demek ki biz, yeni bir zadegân­
lık îcâd ediyoruz. Halbuki k a d i m d e n beri Osmanlılarda zadegânlık yok­
t u r . Çünkü, Osmanlıların hepsi asildir. Asil oldukları için ayrıca bir sı­
nıf teşkil etmemişlerdir (alkışlar). Bu iş de zadegânlığa d o ğ r u bir hatve-
dir. Niçin erbâb-ı servet istifâde etsin de fukara kalsın? F u k a r a d a belki
öyle erbâb-ı zekâ vardır ki zenginde bulunmaz. Beaı başınızı ağrıtmak
istemem. Sözü hülâsa edeyim: Eğer, bu Memlekete Mekteb-i Mülkiye la­
zımsa, ki ben lüzumunda tereddüt e d e n l e r d e n i m ; çünkü Mekteb-i Hu-
kuk'un, Dârülfünûn'un ders p r o g r a m l a r ı n a bir kaç ders z a m m o l u n d u ğ u
gibi m a k s a d da hâsıl olmuş olur. Onun zammı ile «ayrıca bir Mekteb-î
Mülkiyye te'sisine lüzum yoktur. Fakat, bu Mekteb pek lazımsa nihâri ol­
sun ki ondan fukara da istifâde etsin. Fesâd-ı ahlâk her haide leylî için de
hazırdır, nihâri için de... Kendi m e r k û z olan talebe için n i h â r i olanlar
da birdir. O münâsebetle şunu da zikredeyim efendim; Bu mekâtib-i âli-
yeden Memleket filhakika istifâde ediyor. Fakat, bir dereceye kadar...
Maârif Nezâreti bu Mekteb-i Mülkiyye'yi, mekâtib-i âliye'yi d ü ş ü n m e d e n
ise, bizim t a ş r a d a k i o sübyan mekteplerini, mekâtib-i ibtidâiye'yi düşün­
se, o fukara köylülere ma'lûmafrı ibtidâiye neşretse, bu Mülke ve bu

367
Millet'e daha hayırlı hizmet etmiş olmaz mı?.. Bizim ihtiyacımız mekâ-
tib-i ibtidâiyedir. Nezâret onu düşünsün...
Zülfî Efendi (Diyarbekir) — Meşrutiyetten sonra şekilden şekle, r e n k t e n renge
giren Maârif Nezâreti, mektebleri k â h su M ani'ye kalbediyor; k â r b i l m e m
leylîye, k â h ibtidâiyeye tahvil edip duruyor. Ittıratsız bir halde bulunuyor.
Maârif Nezâreti d ü ş ü n d ü : Bu çıkmaz yoldan idare olunamıyacağını anla­
dı. Bu gün, hâlihazırda Milleti i d a r e eden bu Mekteb-i Mülkiyye'nin leylî
k ı s m ı n d a n yetişen insanlardır. Bu gün b u n u i n k â r edecek hiç bir fert
yoktur. Gerek İstanbul'da bulunan ekâbir, gerek vilâyetlerde bulunan
ekâbir, Mekteb-i Mülkiyye'nin leylî sakafı altında yaşıyan zevattır. Şimdi,
biz leylîyi kaldırıp da t e k r a r nihârîye nasıl kalbedelim. Aristokrasi ve
d e m o k r a s i mes'elelerini ortaya atıyorlar,.. Ben b u n u a n l a m a y a imkân
bulamıyorum Madde-i kanuniyede fakirin h u k u k u mahfuzdur. İ s t a n b u l
ahâlisi evlerinde, kâşanelerinde o t u r u p evlâtlarını mektebe gönderiyorlar.
Her türlü n i a m ve vesâit altında b u l u n d u r u y o r l a r . Halbuki bîçâre t a ş r a
ahâlisi Bağdatlılar, Erzurumlular, Diyarbekirliler ne yapsın?. Evlâtlarını
kim himaye etsin? Hiç otmazsa b u r a d a H ü k ü m e t i n nezâreti altında bu­
lunduruyorlar. İstanbullular, İstanbul'da oldukları için evlâtlarını o su­
retle m e k t e b e verdikleri cihetle M e k t e b i nihârî istiyorlar; z a n n e d e r s e m
bu yanlıştır. Düşünülürse Millet için elzemdir. Keski Bütçemiz müsâid
olsa da b ü t ü n mekteplerimizi, Darülfünunları kamilen leylî yapsak. Onu
da temenni ederiz....

Zöhrap Efendi (İstanbul) — Sonra da Meclis-i Meb'-usanı leylî yapacağız.

Zülfî Efendi (devamla) — Olur efendim, oda olur. Zâten, o Mekteb olmasa idi
Meclis-i Meb'usan'da bu k a d a r söz söylenmezdi. Binâenaleyh, b u n u n alkış­
larla kabul edilmesini temenni ederim.

Reis — Zöhrap Efendi Maârif Bütçesini Encümen nâmına tetkik ediyorlarmış,


bu meselenin Bütçeye taallûk eden kısımlarına dâir izahat v e r m e k isti­
yorlar. Hey'et-i Aliye arzu ederse ona söz verelim, biraz izahat versinler.

Zöhrap Efendi (İstanbul) — Tasdiki taleb olunan Kanun-i Muvakkat t a t b i k a a t a


k o n m a z d a n evvel Mekteb-i Mülkiye'nin Bütçesi 500.000 k u r u ş raddesinde
idi. Maâşâtı 489.000 k u r u ş ve masârif-ı dâimesi 11.000 k u r u ş t a n ibaretti.
Bugün, bu Kanun-i Cedidin tatbikinden dolayı bu Mektebin masarifi
263.700 k u r u ş tezâyüd ediyor; yâni 774300 kuruşa baliğ oluyor. Demek ki
% 50 nisbetinde bir zamm-ı m ü h i m karşısındayız. Şimdi alelıtlak, Muvâ­
zene E n c ü m e n i bu zamların karşısında mütehayyir kalıyor. B i r çok zam­
lar üzerinde bulunuyoruz ki b u n l a r vukuat z u h u r u n a göre yapılmış şeyler­
dir ve b u n l a r zâten mevki'-i tatbike k o n m u ş olduğundan, b u n l a r a karşı ted­
bir ittihaz etmek esasen m u h a l olur. Ba'zıLarmda isabet var. Fakat, bil­
m e m ki Mekteb-i Mülkiyye'nin leylî olmasında bu isabet mevcud m u d u r ?

368
Bendeniz kendi hesabıma bu n o k t a d a m ü t e r e d d i d i m . Birincisi, zâten En­
c ü m e n Mazbatasından anlaşıldığı üzere, Nazır Bey bu K a n u n u n pek şiddet­
li taraftarı değil. Başlıca mütalâası, bu K a n u n u mevki'-i t a t b i k a koymuşuz,
şu dakika bu K a n u n u r e f edemeyiz; zira bir t a k ı m mesârif ihtiyar ettik.
Sonra, bir takım talebe aldık. Zâten bu K a n u n u n ref'ini, adem-i k a b u l ü n ü
t a l e b edenlerin fikri dahî, senenin yarısından sonra bu Mektebi nihâriye
çevirmek değildir. Zâten, m u v a k k a t suretiyle devamı da h ü k m ü îcâb et­
tirir ki, o h ü k ü m sene nihayetine k a d a r devam etsin. Binâenaleyh, bu ne-
hârîye tebdil edilsin, fikrini d e r m e y a n eden 'arkadaşlarımız, Mektep şim­
diden kapansın, talebe şimdiden geri çevrilsin fikrinde değildirler. Öyle
zannediyorum ki bu nokta-i n a z a r d a n m u h a k e m e edilirse, b u n u n nehârîye
tahvili hakkındaki fikir zâten Nezâretin fikri oluyor. Şu halde bendeniz
bilmem ki b u n u n muhalefeti ve t a r a f d â n olmak üzere iki kısım eşhas gö­
r e m i y o r u m . Asıl taraftarı ve sahibi, H ü k ü m e t t i r . Fakat, H ü k ü m e t b u n u n
muhtâc-ı ta'dil olduğunu ve b u n d a n böyle bir ehemmiyeti hâiz olmadığını
teslim ediyor. Şu halde, bu Mektebin behemehal leylî olmasına taraftar­
lık etmek, H ü k ü m e t t e n ziyâde H ü k ü m e t t a r a f d â n olmak demektir.

Artin Efendi (Haleb) — H ü k ü m e t böyle şey söylemiyor.

Zöhrap Efendi (devamla) — Lütfediniz, ben zâtıâlînize söylüyorum, b u n u ben Hü­


kümetin tarz-ı ifâdesinden ve yed'inizde b u l u n a n m a z b a t a n ı n tarz-ı ifâ­
desinden istidlal ediyorum. H e r refikim istediği gibi istidlal edebilir. Ben­
deniz böyle anlıyorum ki H ü k ü m e t bu K a n u n u n ibkası t a r a f d â n değildir.
H ü k ü m e t i n mütalâasını arzettim. Bu cihet-i mâliyyesine aittir. Asıl mü­
him cihete gelince; Efendiler, bizde tahsil üç k ı s m a a y n l m ı ş t ı r : ibtidaî,
talî, âlî... Ben bu usul-i tahsilin behemehal bu suretle ibkası t a r a f t a n de­
ğilim. Fakat, bu gün kabul edilen, mahfuz tutulan şekil b u d u r ; pekâlâ.
Şimdi bendeniz s o m y o r u m ki bu Mekteb-i Mülkiyye'nin tahsili şu üç sınıf­
tan hangisine temas eder? Hiç şübhe yok ki Âlî Sınıfıa. Neden Alîdir? Zi­
ra, buraya dâhil olanlar, tahsil-i tâilî'yi ikmâl edenlerdir. E ğ e r böyle ise,
bizzarûre, ya'ni bir hakikat-ı riyâziyye olarak, diyebiliriz ki bu bir tahsil-i
âlîdir. Şimdi ikinci bahse gelrice, ya'ni şu tahsîl-i âlî'de leylî usulü câri olur
m u ? Elbette olmaz. Bu da Maârifçe kabul edilmiş u m û m î bir esastır. Zâ­
ten leylî ne demek? Kendisini hıfz ve siyânete m u k t e d i r olamıyanlara tat­
bik edilen bir usuldür. Başka bir şey değildir. Eğer, bizim talebemiz olan
gençler sultanî tahsilinden sonra da kendi nefislerini, kendi s ı h h a t l a n n ı ,
kendi v ü c u d l a n n ı hıfz ve siyânete m u k t e d i r olamazlarsa, o vakit bu tah­
sillerine biz ne demeliyiz; bir ta'bir b u l a m ı y o r u m . Binâenaleyh, aklen de
kabul etmeliyiz ki tahsîl-i âlîye giden efendiler hiç b i r vakit böyle bir si-
yânet-i hususiyeye, bir hıfz-ı m a h s u s a m a ' r u z bırakılmamalıdır. Şimdi bu
bir nokta-i nazardır. Diğer taraftan, Bütçeye olan te'siri ise bu seneye ait­
tir. Zannederim, b u n d a n başka m ü n â k a ş a y a değer bir şey yoktur. Bu Ka-

369
nun, bu sene için mevki'-i tatbiktedir. Sene nihayetine k a d a r mevki-i
tatbikte kalsın; b u n d a n böyle de yine Maârif Nazırının düşüneceği şekle if­
rağ edilsin. O halde, Mekteb'in yine neharî olarak kalacağı ihsas o l u n u r .
Binâenaleyh, bu Madde-i Kanuniyenin sene nihayetine k a d a r mer'i olmak
üzere tasdikini teklif ederim. Zannederim, bu bahsin b u n d a n ziyâde söze
de t a h a m m ü l ü yoktur...
Artın Efendi (Haleb) — Efendim, H ü k ü m e t M e m u r u n d a n sual e d i y o r u m ? Hükü­
metin fikri Z ö h r a p Efendinin söylediği gibi midir? Bunu a ç ı k t a n açığa
söylesin.

Tahsin Bey (Tokat) — H ü k ü m e t Me'muru bunu daha sarih b i r s u r e t t e söyliyebi-


lirler. Buyursunlar, söylesinler.

M e k t e b i Müflkiyye Müddri — Nezâret, Mekteb'in leylî olmasını ve programları­


nın değiştirilmesini önce teklif etmişti. Bununla a l â k a d a r olması hasebiy­
le, Hâriciye Nezâreti, Mâliye Nezâreti, Dâhiliye Nezâreti birer m e m u r gön-
derdiler, bir Komisyon teşkil olundu. Bu Komisyonda denildi ki, badema
yetişecek m e m u r l a r d a ihtisas arıyalım. Mâliye m e m u r u çıkacak olan,
m u t l a k a Mâliye Şubesi'nden; hâriciye m e m u r u olacak talebe Hâriciye
Şubesi'nde; idare m e m u r l a r ı da İ d a r e Şubesi'nde okuyacaklar, dediler.
Bu Komisyonda m ü s â i d z a m a n l a r d a iki buçuk ay k a d a r çalışıldı; prog­
r a m l a r yapıldı, t a k d i m edildi; Meclis-i Vükelâ'dan geçti. Leylî olması için
de k a r a r verildi. Fakat leylî olması için en büyük sebeb, geçen gün de ar*
zettiğim gibi, talebenin mesâisinin m u n t a z a m bir s u r e t t e cereyanı idi,
Ona başladık, fakat Z ö h r a p Efendinin buyurdukları gibi, bu, Devletçe de
mültezem değildir; zâten Nezâret de b u n u istemiyor, gibi sözler söylemek
doğru olamaz. H ü k û m e t ' i n re'yi o l m a d a n buraya k a n u n gelir mi? T a b u
gelemez... P a r a meselesine gelince: M e k t e b e 45 efendi alınacak. [Şunlar­
dan alınacak p a r a k e n d i hayatlarını ve yiyeceklerini giyeceklerini suret-i
m u n t a z a m a d a idareye kâfidir. 45 efendiden kırkar liradan senede 1800 li­
ra alınacak; d ö r t sınıf olunca yedibin k ü s u r lira eder. Onun fçin Bütçeye
hiç b â r olmaz. Fakat bir cihetçe d ü ş ü n ü y o r u z ; ona da 3-4 sene lâzımdır.
O vakte k a d a r Devletin mâlî hâli daha ziyâde düzelir. Bütçe de m ü s a a d e
ederse Avrupa'dan tanınmış ba'zı muallimler getirtmek istiyoruz. Bunla­
ra Avrupa'da tahsilde b u l u n a n talebeden muavinler ta'yin edeceğiz. Bu su­
retle onlar da yetişirler; müstakbelin iyi muallimleri olurlar.

Zöhrap Efendi (İstanbul) — Leylîye tahvil olunmasına dâir delil serdetmediniz


Halbuki saded-i bahs odur.

Mcktcb-i Mülkiyye Müdiri (devamla) — Dün uzun uzadıya söyledim efendim. Bu­
r a d a değil mi idiniz? Zannederim kifayet mertebesinden fazla söyledim.

Zihr.î Efendi (Karahisaa-ı Şarkî) — Efendim, Mekteb'in leylî olup olmamasında


rüfekaa-i k i r a m uzun boylu söz söylediler. Bendeniz az söyliyeceğim. Mâ
d e m ki bu Mektebe evlâd-ı fukara dâhil olmıyacak; bu Mekteb zenginlere
m ü n h a s ı r k a l a c a k ; şu hâlde fukara olan erbâb-ı zekâ bu Mektebden mah­
r u m oluyor. Bendeniz b u n u m ü s a v a t a muvafık g ö r m ü y o r u m . Biz, bu
Mektebi leylî yaparsak şu halde bu Mektebin ismine (Mekteb-i Agniyâ)
diyelim. Şu halde leylî o l m a m a s ı n ı istiyorum. Nehârî olması fikrindeyim.
Rahmi Bey (Sivas) — Mekteb-i Mülkiyye'nin leylîye tahvili hakkında H ü k ü m e t i n
teklifi üzerine beyân-ı m ü t a l â a b u y u r a n rüfekaa-i m u h t e r e m e d e n bir takımı­
nın nokta-i nazarı, Mektebin şekline, esâsına taallûk ediyor. Demek isteni­
yor ki, Mekteb-i Mülkiye'nin bir şekl-i k a t i s i yoktur. Bir esas m e t n e is-
tinad etmemiştir. Bendeniz b u n d a n bir şey anlamıyorum. Maksad, eğer,
Avrupa memâlik-i mütemeddinesinde Mekteb-i Mülkiyye nâmında bir
m e k t e b yoktur, birde niçin oluyor, demek ise, bu bir sebep olamaz. H e r
memleketin, h e r t o p r a ğ m kendine göre bir ihtiyacı olur. Bizde bulunan
b i r m e k t e b Avrupa'da olmaz. Avrupa'da olan bir müessese de bizde bu­
lunmaz. Bu yolda vuku bulan i'tirâzı ben, pek m a ' k u l göremiyorum. Rü-
fekaıadan ba'zıları diyorlar ki, bu Mekteb idare me'murlarını inhisar altına
alıyor. Bendeniz b u n u da anlıyamıyorum. Erbâb-ı i k t i d a r d a n bulunanlar
gidip m ü r a c a a t eder, istediği memuriyeti alabilir. Meselâ, k a n u n bildikten
sonra niçin adliye m e m u r u olmıyayım? İ m t i h a n verir, isbât-ı ehliyet ede­
rim. Bir çok memurlarımız, h a t l a bir çok mutasarrıf, k a y m a k a m ve vali­
lerimiz vardır ki Mekteb-i Mülkiye'den neş'et etmemişlerdir. Efendiler,
Mekteb-i Müjiıkiyye görülen lüzum üzerine bundan 40 sene ö n c e açılmıştır
ve 40 senedenberi bir çok erbâb-ı iktidar yetiştirmiş ve bu suretle Mem­
lekete pek çok hizmet e t m i ş ve etmekte b u l u n m u ş t u r . Bu gün mühim
umûr-i devleti yed-i iktidarına alanlar m e y â n ı n d a v ü c u d l a n ile iftihar etti­
ğimiz bir çok zevat vardır ki b u n l a r bu Mektehden me'zun olmuşlardır.
Bu sabit İken Mekteb-i Mülkiyye'de bir şekl-i kat'i yoktur, demeği anla­
m ı y o r u m . Mekteb-i Mülkiyye'nin şekl-i sabıkının z a m a n a muvafık olma­
dığım Maârif Nezâreti d ü ş ü n m ü ş ; üç şubeye a y ı r m a k suretiyle bir tertib
yapmış. İsmail Mahir Efendinin dedikleri gibi, her şube bu Vatana hiz­
m e t edecek bir t a k ı m m e m u r l a r yetiştirecektir. Bu m e m u r l a r a ihtiyâcı­
mız d e r k â r d ı r . Binâenaleyh Mekteb-i Mülkiyye'nin şekl-i h â z i n h a k k m d a
b i r şey diyemeyiz. Ba'zı rüfekaa leylî olmasına itiraz ediyorlar; buna se­
bep göstererek diyorlar ki, Mekteb-i Mülkiyye leylî olduğu t a k d i r d e halk
ile t e m a s az olur, t e m a s olmayınca tahsil n o k s a n kalır. Diğer bir nokta-i
nazar da evlâd-ı fukaranın b u n d a n müstefîd olamıyacağıdır. Bendeniz bu
fikirde değilim. Tecrübe ve m ü ş a h e d e üzerine olan tahsil d a h a faydalı
olur. Şimdiye k a d a r Memlekette lâyıkı ile tahsilden istifâde edilememe­
si, tahsilin lâyıkı ile tecrübe ve müşahedeye d a y a n m a m a s ı n d a n d ı r . Evet,
temasın da fâidesi v a r d ı r : fakat rüfeka-i m u h t e r e m e n i n söyledikleri gibi
bu temasdıan hâsıl olan fâide mi yoksa z a r a r mı ziyâdedir? Bendeniz ken­
di hesabıma zararı daha ziyâde görüyorum. Mademki z a r a r ziyâdedir; o

371
halde az olan fâideyi feda etmek lâzımdır. Şüphesizdir ki m a l û m a t ı çok,
sıhhat ve «ahlâkı muhtel olan insanlardan bu Vatan hiç bir z a m a n istifâde
edemez ve şimdiye k a d a r gördüğümüz b i r çok feci' elemlere de m a l û m a ­
tı fazla, ahlâkı noksan olan insanlar sebebiyet vermişlerdir. Evet, fuka-
rây-ı atfâle m e k t e b kapısı kapalı kalıyor, Mekteb-i Mülkiyye'ye giremez
deniyor; Efendiler, bizde tahsil-i âlî yalnız Mülkiye Mektebi'nde değildir.
Bu Mektebten başka bir çok mekteblerimiz vardır. Mülkiye Mektebi'ne
giremezse Mekteb-i Hukuk'a, Mühendishâneye girer ve sair yüksek inek-
teblere girebilir.

Artta Efendi (Halep) — Mülkiye Mektebi'ne niçin girmesin?

Rahmi Bey (Sivas) — Müsaade b u y u r u n da sonra arz ederim. Bendeniz evvelâ,


kendi h e s a b u n a fukara çocuklarının Mülkiye Mektebi'ne girmesini hiç ar­
zu e t m e m . Onları, Mühendishâne, H u k u k . Tıbbiye gibi âtisi daha ziyâde
refah ve saadet bahşedecek sanâyi'hânelerde görmek isterim ve bu Millet
ancak bu suretle terakki edebilir. Varsın evlâd-ı agniyâ Mülkiye Mektebi'­
ne girsin, alacakları cüz'i bir m a a ş mukaabilinde hürriyet-i şahsiyelerin-
den bir kısmını feda etmiş olsunlar. Ma'îûm-i âlîleridir ki m e ' m u r i y e t t e
hürriyet kısmen feda ediliyor; fakat Mekteb-i Hukuk, Mekteb-i Tıbbiye
gibi sınaathânelere girecek olurlarsa, oradan çıkan efendiler d â i m a hür­
riyetlerine mâlik olurlar. Anın için bendeniz fukara evlâdının sanâyi'hâne­
lerde bulunmasını arzu ederim ve oralarda yetişmesini isterim. Şüphesiz
bu fikrime rüfekaa-i m u h t e r e m e n i n de iştirak edeceklerini ü m i d ederim.

Vartakez Elendi ( E r z u r u m ) — Zenginler senin Mektebine girmez....

Rahmi Bey (devamla) — B u n d a n başka leylî tahsilin fevâidini hepiniz t a k d i r eder­


siniz. Leylî mekteblerde tahsil etmiş bir çok rüfekaamız vardır. Her vakit
leylî tahsil görenlerin terbiye-i bedeniye ve dimâğiyesi neharî m e k t e b l e r d e
tahsil edenlere tercih olunur. Ba'zı rüfeka da leylî ve nehâri'nin birlikte
olmasını istiyorlar. Fakat leylî ve nehârinin birlikte b u l u n m a s ı n d a mah­
zur vardır. Atın çektiği tramvay elektrikle cer olunan t r a m v a y yanında
gidemediği gibi leylî tahsil ile nehâri tahsil aynı seviyede olamaz. Her hal­
de aralarında b i r fark vardır. Nehârî tahsil dâima geri kalır. Bendeniz on-
beş senedenberi m e k t e b idarelerinde, m e k t e b m e m u r l u k l a r ı n d a bulunuyo­
r u m . H e m kendün de leylî olarak m e k t e b t e o k u d u m . Bu h u s u s t a vukuf
ve m a ' l û m a t ı m tecrübe ve tahsilim de var. Buna binâen d i y o r u m ki, leylî
tahsil her zaman nehârîye tercih olunur. Onun için mekteb'in leylî olması
taraftarıyım. Evet, Mekteb-i Mülkiyye behemehal leylî olmalıdır. Ücret
meselesine gelince: b u n u n hakkında madde-i m a h s u s u n d a izahat veririm.
Zöhrap Efendi biraderimiz Mekteb leylî olduğu z a m a n Bütçede 263.000 ku­
ruşluk bir fazlalık hâsıl olacaktır, b u y u r d u l a r . Acaba ücretli talebeden
alınacak parayı hesap ettiler mi? 45 talebeden 1800 lira >almıyor. Filhakika

372
800 lira k a d a r b i r fazlalık görülüyor. Fakat, bu fazlalık h e r m e k t e b açıl­
dığı zaman tesisal-ı ibtidâîye n â m ı ile ihtiyarına m e c b u r olduğumuz mas­
raftan neş'et ediyor. Hangi m e k t e b i a ç a r s a k açalım, ibtidâı karyola, ya­
tak, gibi levazım ve eşya alınacaktır. Bir de diyorlar ki, tahsil-i âlî'de
leylî olamaz. Leyli olabilmek için tâli veya ibtîdâî olmalıdır. Niçin? Bu
kat'î m i d i r ? Tahsîl-i Alî'nin leylî o l m a m a s m d a k i h i k m e t nedir? Niçin tah-
sîl-i âlî leylî olmasın. Leylî olursa b u n a ne m â n i ' vardır? Ziraat Mektebi
vesâir mekâtib-i âliyemiz yok m u d u r ? Bu gün Harbiye ve Tıbbiye Mektep­
leri tahsil-i âlîden m â d u d d u r . Anıma, denecek ki onlar askerdir; mekteb-
ten çıktıkları zaman d â i m a H ü k û m e t ' e m e ' m u r olarak îfâ-i hizmet edecek­
lerdir. B u r a d a n çıkanlar da ayni «asker gibi Hükûmet'e, MUIet'e hizmet
edeceklerdir. Onun için tahsil-i âlî'nin leylî olmaması ,kat'i değildir. Bu da
leyH olabilir. M u h t e r e m a r k a d a ş l a r ı m ı n h e r halde, bu Mektebin leylî ol­
m a s ı n a d â i r beyan-ı re'y etmelerini teklif ederim.

Vartakez Efendi ( E r z u r u m ) — Leylî mekteblerde tahsil görenler, nehârî mekteb-


lerde terbiye atanlar h a k k ı n d a bir takım haksız sözler söyledikleri hâlde,
ben, leylî tahsilde bulunanlara âid söyliyeceğîm. B u n u n için leylî tahsil
görenler gücenmesin. Çünkü, ben, nehârî m e k t e b t e n çıktığım hâlde, on­
ların söylediklerine gücenmiyorum. Leyli taraftarları en evvel ahlâk ci­
hetini ileri s ü r ü y o r l a r ve han, a p a r t m a n köşelerini gösteriyorlar. Ben
çok a d a m l a r tanırım ki han ve a p a r t ı m a n köşelerinde büyümüşler, fakat
Milletin en büyük a d a m l a r ı olmuşlar. Yîne ben çok a d a m l a r tanırım iv i
değil Mekteb-i Mülkiyye'den, en büyük Darülfünunlardan çıktıkları hâlde
memleketlerine zillet getirmişlerdir (Bravo sesleri). Bizde Osmanlıca b i r
darb-ı mesel v a r d ı r : "Helâl sül emmeyen, h a n köşelerinde de yatsa, iyi
yerlerde de yatsa aynıdır". Ben de muallimlikte b u l u n d u m . Beyefendi leylî
mektebden çıkmış, leylî mektebe müdir olmuşlar; ben de nehârî
mektebden çıktım, nehârî mektebin fevâidini ve leylî mekteblerin zarar­
larını söyliyeceğîm. Efendiler, birincisi tazyik a l t m d a b u l u n a n bir a d a m
mı daha iyi d ü ş ü n ü r , yoksa serbest oFanı mı? Dışarıda serbest olanlara
mı su'i ahval d a h a ziyâde te'sir e d e r de onları doğru yoldan saptırır?
Leylî mektebde bulunanların üstü temiz ve yemekleri d a h a iyi imiş.
Hepsinin zihninde b u d u r . 19-20 yaşmda b u l u n a n çocuktaki hayatı hepiniz
bilirsiniz. Şimdi sizden sorarım, o hissiyatta olan bir talebe dışarıda so­
k a k l a r d a gezdiği, fikri başka şeylerle meşgul olduğu zaman mı o his­
siyatta olur, yoksa m e k t e b d e meşguliyeti bittikten, yemeğini yedikten, el­
bisesini giydikten ve bir iki saat r a h a t o t u r u p da meşguliyetsin kaldıktan
s o n r a mı o hissiyatta bulunur? O hissiyat ile m e ş b u ' olan o genç, o d a r
yerde ne gibi ahvâl-i ruhiye'ye t â b i ' olur? Hissiyata âid söylediğiniz pek
d o ğ r u d u r . Siz leylî mektebler için dünyanın h e r tarafında söylenen söz*
leri, yazılan makaleleri o k u m u ş olsa idiniz ki, hepinizin okuduğunuzdan
eminim, leylî mekteblerin ne k a d a r muzır olduğunu, asrın en büyük pe-

373
dagokları, en büyük m e k t e b muallimleri isbat ediyorlar. E ğ e r yalnız bi­
zim k ü ç ü k muhitimizi, maârifi ileri gitmiyen bir m u h i t i t e t k i k edip de
bunu söylüyorsak, u m u m dünyanın maârifini tedkik ve tatbik eden mual­
limler b u n u n aksini söylüyorlar demektir. Şâyed, Müdir Beyefendinin
dedikleri gibi, Avrupa'dan m ü t e h a s s ı s getirtecek olursak, o mütehassıs­
ların, "bu leylî m e k t e b tahsil eden çocukların ahlâkma m u z ı r d ı r . " diye­
ceklerinden eminim ve b u n u n nihârîye tahvilini tavsiye e d e r i m . O n u n için
rica ederim ki ahlâk bahsinde h a n ve a p a r t ı m a n d a y a t a n l a r h a k k ı n d a
böyle sözler söylenmesin. Çünkü, ben iyi bilirim ki babasının parası ile
gelip sırf ilim öğrenmek için h a n ve a p a r t ı m a n köşelerinde o t u r a n l a r ı n
yüzde yirmisi tavla oynarsa yüzde sekseni o t u r m u ş l a r kendi dersleri ile
uğraşıyorlar.

îsmâil Mahir Efendi ( K a s t a m o n u ) — Sıhhat n o k t a s m ı düşünmelisiniz.


Vartakez Efendi (devamla) — Rica ederim, ben söyledikten sonra söylersiniz.
Süleyman Fevzi Efendi ( B a s r a ) — Bendeniz sıhhat için bir misal söyledim, a h l â k
için söylemedim.

Reis — Rica ederim, sözünü kesmeyiniz.

Vartakez Efendi (devamla) — Rica ederim, söylediğim size âid değildir. Demek is­
terim ki, ahlâk cihetinden vârid olan u m u m î i'tirâzat b o ş t u r ve hepimiz
de kendi vicdanımızla teslim ederiz ki leylî m e k t e b l e r d e n de ahlâksız çı­
kabilir, nehârî mekteblerden d e . F a k a t benim i'tikadınıca leylî mektebler­
den yüzde doksan ahlâksız çıkarsa, nehârî mekteblerden ancak yüzde yir­
mi derecesinde ahlâksız çıkar. Şimdiye k a d a r söylediğim hep ahlâk cihe-
tindedir. Şimdi gelelim sıhhat cihetine: Ben asla i n k â r e t m e m ki elbisesi­
nin m u n t a z a m olması, güzel, havadar yerde yatması çocuğun s ı h h a t i için
ımızırdır. Bunu kimse i n k â r edemez. Fakat, acaba bir Mekteb-i Mülkiyye'-
de 40-50 çocuğun o r a d a yaşamaları için bu bir sebeb midir? İsti'dadı olan
100-200 talebe Mekteb-i Mülkiyye'de tahsilden neden m a h r u m olsunlar? Be­
yefendi b u y u r d u ki leylî mekteblerde d a h a ziyâde öğrenirler, nehârî mek-
teblerde öğrenmezler. B u r a d a da isabet göremiyorum. Avrupa'nın bir çok
payitahtlarında nehârî m e k t e b talebeleri vardır. Hiç biri leylî değildir. Fa­
k a t görüyorsunuz ki b u n l a r içinde talebenin yüzde sekseni vasat bir hâl­
de kalıyorlar, yüzde yirmisi d a h a âlî derecede tahsil ediyorlar. Eğer biz
çocukları çalıştırmak istiyorsak leylî ve nehârîde değil, çocukları çalıştır­
m a n ı n yolunu bilelim. Onları o ilme rabtetmeli, tahsil işini sevdirmeli.
Biz, zahirî sebebler arıyoruz. Halbuki, asıl sebebleri u n u t u y o r u z . Çocuk,
bir mektebe girdiği vakitte ders veren muallim, kendisini sevdirmeli;
kendisini sevdirmezse, çocuk, n e k a d a r âkil ve zekî olursa olsun, ister leyli
ister nihârî okusun ona dikkat etmez, öğrenmez. Hepimiz de talebe ol­
duğumuz için b u n u biliyoruz. Şimdi Beyefendi diyorlar ki, fukara evlâdı
san'at öğrensin. Bir fakir çocuğun zekâsı, istidadı v a r ; o gitsin san'at öğ­
rensin. Dün de bâ'zıları diyorlardı ki, yalnız fukara evlâdı sim'a t öğren-r
s i n ; zenginin işi m e m u r i y e t i n Birisi hâkim, ö b ü r ü m a h k û m . Efendiler,
biz fukara zengin aramıyoruz. Mektebe giden çocuklarda isti'dad arıyo­
ruz; Milletin parası ile yaşıyan çocuğun i s t i d a d ı olmalı. İ s t e r zengin ol­
sun, ister fakir olsun. O n u n için fukaraya yalnız san'at, zenginlere de me­
muriyeti hasretmek, bu da bir silk teşkil e d e r zannederim. Bizim gibi de­
m o k r a t b i r m e m l e k e t t e bu, kaabil-i terviç olamaz. Biz arzu ve ü m i d ede­
riz ki fukara çocukları s a d r â z a m olsun; ve nasıl ki öyledir. Küçük Said
Paşa bir köylünün çocuğu idi; S a d r â z a m oldu. Çok sadrâzamların çocuk­
ları boşu boşuna geziyorlar. Bizm Memlekette böyledir ve böyle olmalı
ve böyle olacaktır; b u n d a n gayrisi de olamaz. O n u n için biz, mekteblere
giden çocuklarda yalnız, isti'dad aramalıyız. Mekteb-i Mülkiyye'nin leyü
olmasının b ü s b ü t ü n muzır olduğunu tasdik ettikten sonra bu Mektebin
l ü z u m ve adcm-i lüzumu meselesi var. Daha başka bir şey u n u t t u m .
Dediler ki umûr-i devleti bunların eline vereceğimizden, leylî mektebler-
den çıksınlar. Bütün fezâil leylî tahsilde olduğundan Mekteb leylî olursa
o r a d a n çıkan kaymakamlar, mutasarrıflar, mâliyyun çok m ü t e h a s s ı s , çok
zeki o l u r l a r diyorlar. Rica ederim, hâkimleri biz tâyin ediyoruz. Bunların
da ahlâk sahibi ve m ü t e h a s s ı s olmaları lazım gelmez mi? Daha fazla lâ-
z u n gelir. Niçin onları ııehârî mekteblerde, ahlâksız yaşatıyoruz da bunla­
rı ahlâklı y a ş a t m a k istiyoruz? B u n d a m a n t ı k var mıdır? Beyefendi, o
k a d a r ahlâk sözü söylediler ki biz cevap vermeğe m e c b u r olduk.

Reis — Efendim, leylî ve ııehârî mektebler a r a s ı n d a ahlâk, sıhhat ve tahsil itiba­


riyle ol«an mukaayese tabiî nisbî şeylerdir. Nehârî kalmak veyahut leylî
olmak m u t l a k olarak te'sir icra etmez; te'sirleri nisbîdir. Bu cihet te'sirin
derecesine tâbidir. Ba'zı rüfekamız leylî m e k t e b t e sıhhat ve ahlâk daha
ziyâde mahfuz tutuluyor ve tahsil daha iyi oluyor diyorlar ve ba'zıları
da nehârî m e k t e b l e r d e ahlâk, sıhhat, tedris i'tîbâriyle olan bu nisbeti ka­
bul etmiyorlar. İsti'dâdı olan nihârî de olsa, leylî de olsa tahsilini yapar.

Vartakez Efendi ( E r z u r u m ) — Onu kabul ediyoruz ve nehârîde b u n u n nisbeti da­


ha ç o k t u r . Rica ederim. Reis Bey, zannetmeyiniz ki bu sözlerimi söyle­
m e k için çıktım. F a k a t ahlâktan o k a d a r çok söylediler ve h ü c u m ettiler
ki söylemeğe m e c b u r oldum. Nasılki ilk defa da b u n u söyledim.

Reis — Ben de maksadınızı izah ettim.

Vartakez Efendi (devamla) — Teşekkür ederim ki benim m a k s a d ı m ı d a h a güze!


izah ettiniz. Simdi, Mekteb-i Mülkiyye'nin, leylî olsun nehârî olsun, lüzu­
mu var mı? Madem ki bir Dârülfünûn'umuz v a r ; Dârülfünûn'un her şube­
sinde ilim tahsil olunur. H ü k ü m e t , Mekteb-i Mülkiyye'de mâliyyun ve me­
m u r l a r yetiştirmek istiyorsa, Dârülfünûn'da onlar için bir ş u b e açsın. Hâ-

375
kimler, h u k u k m e m u r l a r ı , tabibler Dârülfünûn'da yetişiyorlar da ıdâre
memurları, k a y m a k a m l a r niçin yetişmesin?

Mehmed Nuri Efendi (Zor) — Olmaz...

Vartakez Efendi (devamla) — Niçin olmaz Beyefendi. Adliye ki, idâri b i r şey değil;
vicdana âid bir meseledir. Bunda daha ziyâde m ü t e h a s s ı s olmak, daha
ziyâde ariz a m i k öğrenmek lâzımdır. Bu gibi a d a m l a r o Dârülfünûn'da ye­
tişir de bir kaymakam, bir m a l m e m u r u yalnız teknik ve r a k a m l a meşgul
olacak, bu gibi a d a m l a r neden o r a d a n yetişmesinler? Ben b u n a taaccüb
ediyorum. Bir h â k i m ki, Milletin en m ü h i m m e m u r u d u r ; o h â k i m Dârül-
fünûn'dan yetiştikten sonra her m e m u r da o r a d a n yetişebilir. Yalnız o
şubeye âid p r o g r a m ı tanzim etsinler, o n l a r m hepsini aynı b a y r a k altında
birleştirsinler ve H ü k ü m e t i n istediği gibi hususî birer a r i s t o k r a t m e k t e b i
tesis ve teşkil etmeğe çalışmasınlar. Bizde o yoktur, olmıyacak ve olma­
malıdır.

Parsamyan Efendi (Sivas) — Meb'usân-ı K i r a m ! . . Vartakez Efendi b i r a d e r i m i z bir


çok güzel ve beliğ sözler söylediler. Bunları, belki hakikat nokta-i naza­
r ı n d a n kabul edeceğiz, ama, ma'lıım-i âlîleridir ki h e r hakikat her yerde
doğru olamaz (Hakikal her yerde hakikattir, sedaları, g ü r ü l t ü ) . Bütün
Avrupa pedagokları hakkında söylediler. Vartakez Efendi biraderimizin
50000 Osmanlıyı b u r a d a temsil ettiğini biliyordum ama, Avrupa pedagokla-
rını da b u r a d a temsil ettiğini bilmiyordum. Onların ağzından öyle sözler
söylediler ki şimdiye kadar hiç bîr yerde görmedim. Pedagoklar demişler
ki, leylî mektebler hiç iyi değil imiş; tahsil nokta-i nazarından leylî mek-
tebler kabul edilmez imiş. Bendeniz sual e t m e k isterim ki hangi pedagok
b u n u söylemiş ve kendisi hangi m e m l e k e t t e imiş? Bu m ü n â s e b e t l e d a h a
bir çok sual vardır. Efendiler, Mekteb-i Mülkiyye'nin leylî olmasının fe-
vâidini rüfekaa-i kiram arîz amîk arzettiler. Bendeniz de sizin vaktinizi çok
işgal etmek istemem. Yalnız bir kaç noktasını daha gözden geçireceğim.
Mekteb-i Mülkiyye'ye muarız olanların kısm-ı a'zamı diyorlar ki, madem­
ki Mekteb-i Mülkiyye'dc okunan derslerin bir çoğu da M e k t e b i H u k u k ' d a
o k u n u y o r ; o halde bu Mektebi lâğv edelim, diyorlar. Efendiler, bir kaç
defa söylendi ki Mekteb-i Mülkiyye'nin p r o g r a m l a n değişmiştir ve d a h a
değişecektir. Bu Mektebe büyük bîr lüzum olduğunu cümlemiz teslim ede­
ceğiz. Bu me'murlar, iktisâdi, mâlî ve siyâsî m e ' m u r l a r Mekteb-i Hukuk'-
tan yetişemezler. Doğrudur ki Avrupa'da bu Mekteb belki yoktur. Ama
Avrupa'nın kısm-ı a'zammda idare m e ' m u r l a r ı n ı ahâliden seçerler. Şu ve
bu Dârülfünûn'da yetişmiş a d a m l a r d a n değildirler. H e r yerde m e k t e b d e n
kabul etmezler. Mademki biz b u r a d a Mektebden kabul ediyoruz, mekteb-
lerimizde o m e ' m u r l a r yetişmelidir. Mülkiye Mektebi bu m e ' m u r l a r ı yetiş­
tirecektir. Saniyen Nazır Beyefendi yahud Encümenimiz tarafından söy-

376
lenmiş gibi bir kaç söz söylediler ki, güya b u n u H ü k ü m e t de E n c ü m e n de
istiyormuş; böyle birşey gelmiş. Nasıl gelmiş kimse bilmiyor. Efendim,
evvelâ Encümenimiz hakkında biraz m a l û m a t vereyim. Doğrudur ki. Nazır
Bey, bu m u v a k k a t bir şeydir, dediler a m a söyledikleri sözler yalnız bun­
dan ibaret değildir. Mülkiye Mektebi'nin leylî olmasını da söylediler.
Sonra dediler ki, daha bir takım şeyler de d ü ş ü n ü y o r u z ; o n d a n sonra
Mülkiye Mektebi için başka şeyler de düşünüyoruz. Rica ederiz bunu böy­
lece kabul ediniz, dediler. Bundan başka söylenen daha bir çok sözler de
vardır. E n c ü m e n Mazbatası zîrindeki imzalardan başka bir çok imzalar
da vardır. Nasıl olmuşsa bir kaçımızın imzası konmamıştır. E n c ü m e n d e
ekseriyetle Mülkiye Mektebinin leylî olmasına ve ücretin 40 lira olmasına
jtarar verdik. Sonra, ahlâk nokta-i nazarından da i'tiraz vâki' oldu,
Geçen gün Cemil Efendi Hazretleri buyurdular ki ihtilât ile ahlâk ilerler,
d o ğ r u d u r . Almanlar demişler ki, d i m a ğ sükûnetle terbiye olunur, dimağ
asayişte p ü r şitıab olur. Bu doğrudur. F a k a t biz, Mülkiyye Mektebi'ni ley­
lî yapmakla Talebeyi mübârezeden geri bırakmıyoruz. Talebe perşembe
a k ş a m ı Mekteb'den çıkıyor; cumartesi akşamı Melcteb'e geliyor. Bu müd­
det zarfında arzu ettikleri yere gidebiliyorlar. Kiminle ihtilatta b u l u n m a k
isterlerse bulunabiliyorlar; hangi kimse ile, hangi rencber, hangi tüccar
ile görüşmek istiyorlarsa görüşüyorlar. M e k t e b i n senede 12 ay tahsili
var zannolunmasın. Müddet-i tahsiliye senede 9 aydır. Bu üç *ay zarfında
memleketlerine gitsinler. Yalanlarım görsünler, insanlarla ihtilât etsin­
ler. Talebenin hergün ne suretle Mekteb'de hareket edeceğini, Hikmet Be­
yefendi Hazretleri izah buyurdular. Günde ş u k a d a r saat dersimiz, şuka-
d a r saat uyku zamanımız, altı saat m ü t a l â a vaktimiz vardır, dediler. Bu
a l t ı saatin hangisini k u r b a n edelim ki talebe gitsin de ihtilâtta bulun­
sun. Z a m a n ihtilât edecek z a m a n değildir. Vakit ders okunacak vakittir.

Zöhrap Efendi (İstanbul) — Mekâtib-i âliye talebesi ne yapıyor? Orada Mülkiye


Mektebi talebesi k a d a r ciddî bir tahsil yok m u d u r ? Delillerini biraz ciddi
olarak serd buyursunlar...

P a r s a m y a n Efendi (devamla) — Cevaben demek isterim ki, bu leylî usulünü biz


H u k u k Mektebi'ne de teşmil etmeliyiz. Vakit gelecek onu da yapacağız
( g ü r ü l t ü l e r ) . H u k u k Mektebi'nde neden olmuyor da Mülkiye Mektebi'nde
oluyor, mes'elesi çıkıyor ki bunu bir kaç zevat serd ettiler. Efendim, ih*
tiyacımız beş tanedir diyelim; bu ihtiyaçtan bir tanesini temin edebiliyor»
sak, neden diğerlerini temin edemedik diye onu da terk mi edelim?

Said Efendi Ma'muret'ül-Aziz) — Efendim, konferans veriyor (gülüşmeler).

P a r s a m y a n Efendi (devamla) — Efendim, bu mesele pek m ü h i m d i r . Mek-leb'e gi»


den talebenin m a d e m k i günde altı saat m ü t a l â a y a vakti vardır, bu altı
saatin altısı da m ü t a l â a ile geçmelidir. İhtilât, mihtilât k a l d ı r m a z bu...

377
Sonra Vartakez Efendi birçok istatistik gösterdi ki bu istatistiklerin men-
ba'ı nedir?

Vartakez Efendi (Erzurum) — Hangi istatistikler?

Parsamyan Efendi (devamla) — Ben kestiremiyorum efendim. Nehâriden çıkan bir


çok talebe yüksek mevkilere geçmişler, leylîden çıkan talebe ise zelil
olmuşlar, buyurdulıar. Bunları göstermek için numaralı olmalı. Meselâ,
nihârî yüz talebe çıkmış, leylî de yüz talebe çıkmış. Yüzde bu kadarı
muvaffak olmuş, bu kadarı şuraya gitmiş, demeli. Yoksa, öyle, şu ka­
darını bilirim, bu kadarını bilirimle olmaz efendim. Hikmet Beyefendi
Hazretleri pek güzel istatistik verdiler. Efendim, en beliğ şey istatistiktir,
İstatistikler diyorlar ki, yetmiş aded talebeden yüzde yirmiyedisi hastalık­
larla vatanlarına avdet ederler; bunu inkâr ediyorlar mı? Sonra dediler
ki onbir tanesi teverrüm etmiştir. Bunu inkâr ediyorlar mı? Sonra di­
yorlar ki, ders hazırlamadıklarından dolayı kırkbeş tanesinin kayıtlan
terkin edildi. Bunların böyle olması belâgan mâbelağ ihtilâtta bulunduk­
ları içindir, buyurdular. Bunlara karşı ne buyuracaklardır?

Vartakez Elendi (Erzurum) — Harbiye Mektebi leylîdir. Ondan İstatistik alsınlar.

Parsamyan Efendi (devamla) — Onu da getirmeliydiniz. Yalnız bir hülâsa yap­


mak istiyorum. Bir de deniyor ki talebemize ne vakit kendi kendilerini
idare etmeyi öğreteceğiz? Bu vâriddir. Fakat, bir de istatistik gösterdi­
ler. Talebenin kısmı a'zâmınm fakir olduğunu söyledilerJVIekteb'e verile­
cek para beş liradır. Beş lirayı verecek, zannederim çok talebe bulunur*
Bunun için fakirlerin mahrum kalacağına itiraz o kadar vârid değildir.
Bu talebenin yüzde yetmişi dışarıdan gelenlerdir. Taşradan gelenlerin pa­
rası vardır. Şimdi arkada kalan yüzde otuzu İstanbullular teşkil ediyor.
İşte bu fakirler İstanbullulardan olacaktır. Bu yüzde otuzun yarısı fakir
ise, onbeşi herhalde zengindir. Yüzde onbeş nisbetinde kalan fakir talebe
Hukuk Mektebi'ne vesâireye girerler. Şimdi bu fakir olanlar içinde ibraz-ı
ehliyet edenler, kanun mucibince meccânen kabul edileceklerdir. Binâen­
aleyh, bu suretle fakir talebenin de Mülkiye Mektebinden istifâdesi temi­
nat altına alınmıştır. Encümende Maârif Nâzın gelecek sene Bütçemize
5-10 tane daha meccani talebe için tahsisat konulacağım vaad buyurdular.
Demek ki bütün maksad hâsıl olmuş oluyor (Müzâkere kâfi sesleri).

Reis — Efendim, daha 19 arkadaşımız söz istiyor (Kâfi., sedaları).


(Meclis iç Tüzüğü'ne göre usul ile ilgili konuşmalar ve tartışmalar yapı­
lır.)

Reis — Efendim, müsaade buyurunuz. Takrir sahiplerinden bâzıları hey'et-i umu­


miye hakkında ta'yin-i esâmi istiyorlar ki takrirlerinde i'tilâf edemiyorlar.
Binâenaleyh, Nizâmnâme mucibince ta'yin-i esâmi talebi için verilecek tak-

378
r i r d e lâzım olan on beş imza yok demektir (gürüLtü). Müsaade b u y u r u n
o halde. O r t a d a takrir olmadığından doğrudan doğruya m a d d e l e r e geçil­
mesini reye koyuyorum. Maddelere geçilmesini arzu edenler, lütfen elle­
rini kaldırsınlar (eller k a l k a r ) . (Ekseriyet var..., yok... sesleri). Müsaade
b u y u r u n u z ; re'yi t a k d i r b a n a âiddir. Maddelere geçilmesini arzu eden­
ler ayağa kalksınlar efendim (Ayağa kalkılır). Ekseriyet-i azîm e var. Bi­
nâenaleyh, maddelere geçilmesi kabul olundu.

Ali Galip Efendi .(Karasi) — Reis bey, bizim t a k r i r e ne oldu? Niçin okumuyorsu­
nuz?
Reis — Efendim, d e m i n d e n beri izahat veriyorum. Eğer bu izahat kâfi gelmezse,
lütfen o d a m a gelirsiniz; orada t e k r a r anlatırım. O takrir, sahiplerinin
adem-i i'tilâfından, bu re'y ile red olundu.

( K â t i p H a y d a r Bey birinci maddeyi okur.)

Madde 1. — Mekteb-i Mülkiyye, bu seneden i'tibâren leylidir.

( H e r taraftan söz atılmaya başlanır)

Reis — Söz istiyenlere bakılırsa müzâkere uzayacak. O n u n için, bir çeyrek nefes
edelim de sonra devam ederiz. ( S a a t 3.40 da birinci celseye nihayet veril­
di).

"İkinci Celse Saat, 4.05"

Reis — Efendiler, müzâkereye devam ediyoruz.

Rıza Paşa (Karahvsar-ı Sâhib) — Efendiler, iki gündenberi Meclis'imizi işgal eden
bu K a n u n h a k k ı n d a söylenen sözleri hep b i r yere toptarsak, Birinci Mad­
deye âid olduğunu anlarız. Birinci Madde hepsini fasi edecek, leylî olsun,
yok nihâriye tahvil o l u n s u n ; yahud k a r m a karışık olarak, ya'ni, hem leylî
h e m nihârî olsun. Bunların hepsi bir kapıya çıkar; hep bahis Birinci
Maddedir. Bunun leylî veyahud nihârî, veyahud h e r ikisini c a m i ' olarak
tatbik edilmesi hakkında fayda var. Hangisinin olacağını b i l â h a r e söy-
liyeceğimden, şimdilik, farz-ı m u h a l olarak şayet leylî olması icâb ederse,
o halde evvel emirde bir şeyhi tashihi cihetinin nazar-ı d i k k a t a alınmasını
teklif ederim. O da, m u t l a k olarak " B u seneden itibaren Mekleb-i Mülkiy­
ye leylîdir" deniyor. Ma'lûm-i âlînizdir, gerek Avrupa'nın gerek bizim sene-i
mâliyemiz, sene-i millîyemiz, sene-i tedrisiyemiz, Kuvve-i Teşrîiyenin içti-
m â n ı n mebdei hep ayrı ayrıdır. Avrupa'nın sene-i mâliyesi kânun-i sâni
ve ba'zı yerlerinde sene-i mâliyesi Mart'dır. Bizim sene-i millîyemiz Mu­
h a r r e m ; sene-i mâliyemiz Mart, sene-i tedrisiyemiz Eylül ayı ibtidâlarıdır.
Şimdi, " B u seneden itibaren" kelimesini sene-i mâliyemize mi atfedeceğiz,
yoksa sene-i mâliye veya sene-î millîye veya sene-i tedrisîyeye mi?... Rica
ederim, eğer sene-i tedrisiye m u r a d olunuyorsa, o hâlde benim t a h k i k a t ı m a

379
göre bu leylîye tahvil olunduğu m ü d d e t 329 Senesi Teşrin-i Sânisi'nden i'ti-
b â r e n d î r . Halbuki, bu Kanun-i Muvakkat târihi 9 Kânun-i Sâni'-dir. Yine,
Maddede diğer 331 Senesinden itibaren deniyor; m ü b h e m d i r . B u n u 331 Se-
ne-i Mâliyesine niye atfetmiyelim? Ne sebep var?.

Artin Efendi (Haleb) — Paşanın dedikleri pek d o ğ r u d u r

Rıza Paşa (devamla) — Bunun için evvel emirde Kuvve-i İcrâiye bunu "Mülkiye
Mektebi bu seneden itibaren" cümlesinin yerine ya asıl teşkil ettiği "329
Senesi Teşrin-i Sâni'sinden i'tibâren" demeli veyahut "329 Sene-i Tedrisiye-
sinden itibaren" demelidir. Ona, niçin teşkil e t m e d i n diye kimse s o r m a z . O
halde, 329 Senesi Teşrin-i Sânîsinde teşkil eder. Efendiler vaktinde ben tah-
sil-i âlî görmedim. O r a d a müdirlik falan e t m e d i m . Başka böyle me'muri-
yette de b u l u n m a d ı m ; ama, iki devre-i intihabiye de sekiz sene Encümen-i
Maârif Riyasetinde b u l u n d u ğ u m için, yüksek mekteblerde tahsil görmemek­
le beraber, yüksek m e k t e b eşiğini atladım. Muhterem a r k a d a ş l a r , sizin selef­
leriniz ki kısm-ı küllisi buradadır, değil iki gün, günlerce m ü z â k e r e netice­
si olarak b u n u leylîden nihâriye tahvil ettik. Efendilerim, nihârîde tah­
silden m a k s a t bir takım fukarayı tahsilden m a h r u m etmemektir... (Buna
âîd misal ve izahatı verdikten sonra) Fakat, ben şimdi b u n u n nihâriye
tahvili için bir teklifde b u l u n s a m ve o yolda bir takrir v e r s e m ; bittecrübe
sabit olan birşeydir ki benim t a k r i r i m sukut edecek; nehârî olması hak­
kındaki teklifim red edilecek; Mektebde leylî kalacak. B u n u n için ben tak­
r i r vermiyeceğim. Bunu m u h t e r e m a r k a d a ş l a r ı m ı n re'yine b ı r a k ı y o r u m .

Nuri Efendi (Zor) — Şimdi Efendiler, bu Mektebin leylî kalmasının mazarrat-ı adî-
deyi mucip olduğunu geçenlerde, Sezâî Bey biraderimiz pek güzel beyan
etmiş idiler. Binâenaleyh, bendeniz ne leylî kalmasını ve ne de nihârî ol­
masını teklif e d i y o r u m ; hem leylî ve hem nihârî olmasını taleb ediyorum.
H ü k ü m e t de şimdi daha evvel beyan ettiler ve şimdiden bu cihete muva­
fakat ettiler. Bir kaç refikim ile t a k r i r verdim. Hey'et-i Umumiyece nasıl
kabul ediliyorsa ona göre olur.

Hakkı Bey ( İ s p a r t a ) — Gayet m ü ş k ü , gayet oynak bir mes'ele karşısında bulunuyo­


ruz. Nisbî olarak, bu gibi lehte, aleyhte olarak söylenecek sözlerin birçoğu­
nu ve hepsini söyledik, zannediyorum. B u n d a n sonra kim söyliyecek olsa,
söylediği şeyler t e k r a r olmuş olacak. Bendeniz bilhassa bir şeyin h a k i k â t
olduğuna inandığım için t e k r a r edeceğim. Bu m u v a k k a t bir vaziyettir; gay-
r-ı tabiî bir vaziyettir. Bu noktıa-i n a z a r d a n d i y o r u m ki m a d e m k i gayr-ı ta­
bu bir hâldir; o halde bu m u v a k k a t t i r . Bir senelik bir iştir. Nihayet, bu
daimî bir mesele değildir. Mülkiye Mekiebi'nin bu hâli ya bu sene, ya gele­
cek sene değişecektir. Böyle devam edemiyecektir. Bu i'tibarla M e k t e b i n
leylî olmasına doğrusu meylettim. Bendeniz E n c ü m e n ' d e b u l u n d u m ve ora­
da bir takım ma'Iûm mülâhazalardan sonra leylî olmak hakkında rey ver-

380
dim; fakat leylî olmasını müdafaa için arkadaşlarımız ve H ü k ü m e t n â m ı n a
söz söyliyenler öyle sözler söylediler ki doğrusu bendeniz n a d i m olmadım-
sa bile o re'yden dolayı müteessif kaldım. Görülüyor ki b u g ü n Mülkiye
Mekteb-i gayr-ı tabiî bir vaziyettedir. Bu ne biçim bir mektebdir? Me'mur ye­
tiştirmek için... Muktedir ve kafası itaata alışmış m e m u r l a r yetiştirmek
için... Bunu b u r a d a bırakalım da leylî olmasından m a k s a d nedir, buna se-
beb nedir? Bunun için de müdafaaları bendenize pek garib geliyor. Diyor­
l a r ki: gençlik himaye ve sehâbete m u h t a ç d ı r ; gençleri kendi hallerine bı­
r a k a c a k olursak vakitlerini, sıhhatlarını ve bilhassa ahlâklarını kayb eder­
ler; h a r a p olurlar, mahvolurlar. Ne yapmalı? Dâima bunları nezâret altın­
da kontrol altında bulundurmalı; koltukta yetiştirir gibi, koltuk değneğiy-
le yaşamağa alıştırır gibi alıştırmalı. Bunları böyle muhafaza etmeli, ser­
best b ı r a k m a m a l ı . Bunları n e k a d a r serbest bırakırsak o k a d a r z a r a r etmiş
oluruz, i n i k a d ı n d a b u l u n u r l a r s a çocuklarını seven kadınlar da böyle düşü­
nürler... a m a n oğlum sokağa çıkmasın, güneş geçerse... (vesâir izahat...) bu,
bir fazla şefkattan neş'et eden bir hâldir. İ n s a n hayatta deniz ortasında bir
gemi, bir gemici gibidir. Kim ki gemisini k u r t a r m a ğ ı biliyorsa o kazan­
mış, k u r t u l m u ş olur. Bilhassa, arkadaşlarımızdan İsmail Mahir Efendinin
düşünceleri, beni pek garip s u r e t t e teessüfe şevketti. Diyorlar ki, bunları
kapalı tutmalıdır, zannederim. Teeddüb eylerim, bu fazla valide şefkatın-
d a n neş'et ediyor. Fakat, bu fazla şefkat oğul hakkında fâide değil, zarar­
dır. Sonra, leylî olması veya yalnız nehârî olması yahut h e m leylî ve h e m
de nihâri olması hakkındaki mülâhazalar etrâfiyle tedkîk edildi. Hepsinin
az çok mahzurları var. En az m a h z u r l u s u b u g ü n e göre leylî olmasında gö­
rüldü. Fakat daha m ü h i m b i r şey karşısında kaldığımız vakit bilâ ıztırar
kabul ediyoruz. Halbuki, Mekteb'in leylî olması fikrinden derhal dönmeğe
hazırım. Bendeniz, esas hakkında pek çok söz söylemek taraftarı idim. Fa­
kat, o k a d a r çok şey söylerdi ki zihnîmde olan şeylerin cereyanını bile kay­
b e t t i m . Netice olarak leylîliğe k a r a r verdim. Niçin b u n a k a r a r verdim?
Çünkü, Mülkiye Mektebi'nin bugünkü vaziyetini gayr-ı tabiî görüyorum.
Z a n e d e r i m b u n u izaha hacet kalmadı. Şu halde leylîye razı oluyoruz. Tek­
r a r bu fikirden rücû'ediyorum ve diyorum ki bugün Mülkiye Mektebi'ni
bozarsak yerine ne koyacağız? Bunun için p a r a var mı? Ahiren bir fıkra
yazıldı. Mülkiye Mektebi'nin, D a r ü l f ü n u n u n şuabâtından bir şube olması
h a k k ı n d a b i r t a k r i r verildi. Onu ben de imza ettim. Eğer kabul ediliyorsa
o fikirde m u s ı r r ı m . Ma'ruzatım b u n d a n ibarettir.

Şeyh Saffet Efendi (Urfa) — Rıza Paşa Hazretlerinin dedikleri gibi K a n u n u n hey'-
et-i umumîyesi hakkında cereyan eden müzâkerât hemen a y n e n bu Madde­
de de cereyan edecek gibi görünüyor. Binâenaleyh, bendeniz ö n c e hey'et-i
u m u m i y e hakkında söylenen sözlerden bahsetmiyeceğim. Buradaki efkâr
esas i'tibariyle Mülkiye Mektebi'nin leylî veya nihâri olması veyahud leylî

381
ve nihâri olması cihetlerine âiddir. Cereyan eden m ü z â k e r â t t a n leylî olma­
sı aleyhine iki kuvveüi delil görünüyor ki birisi Bütçeye olan tesirdir. Ben­
deniz b u n u esasa müteallik g ö r m ü y o r u m . Bu, M e k t e b i n leylî olmasına ta­
allûk edecek bir mâhiyeti hâiz değildir. Bu, mâhiyetin hâricinde bir itiraz­
dır. Çünkü, bu K a n u n m u v a k k a t e n mevki-i tatbika konduğu z a m a n Mâliye
Nezâreti de b u n a muvafakat etmiştir. Binâenaleyh, bu itiraz esas itibariy­
le vârid olamaz. Diğer cihetlere gelince; M e k t e b i n leylî o l m a s ı n d a muhte­
r e m r ü f e k a m n gördükleri faydaların fevkında, bendeniz diğer m ü h i m bir
fayda görüyorum. Bir ferdin kendi n o k s a n ı m bilmesi n e k a d a r fazilet ise
bir hey'et-i içtimâiyenin de kendi k u s u r ve noksanını bilmesi o derece bir
fazilettir. Bizim hey'et-i içtimâiyemizdeki noksanların birisi de hayatımız­
da m u n t a z a m bir idareye m â l i k olmayışımızdır. Halbuki, leylî m e k t e b l e r d e
evlâtlarımızı yetiştirmiş olursak, o n l a r m u n t a z a m bir h a y a t a alışırlar.
M u n t a z a m bir hayat da h e r şahsın, h e r içtimaî hey'etin d â i m a terakkiye
doğru yürümesine h a d i m olacak en büyük bir fazilettir. B u r a d a deniliyor
ki, b u r a d a k i faziletler niçin diğer m e k t e b l e r d e a r a n m ı y o r ? Meselâ, H u k u k
Mektebi ve şâir diğer m e k t e b l e r var. Eğer bir fayda varsa hepsine tatbik
edilmesi lâzım gelir, deniyor. Halbuki, bu i'tinaz da vârid değildir. " M â lâ
yüdrekü küllühû lâ yütrekü küllüh = Hepsi elde ediHemeyen şey'in tümü
terkolunmaz" kaaidesine göre, u m u m mektebleri leylîye ifrağ e t m e d i k diye
bâzılarım ihmâl etmek caiz değildir. Mademki bugün Mülkiye Mektebi'ni
leylîye tahvil m ü m k ü n olabiliyor; hiç birini yapamıyacağımızdıan dolayı
bunu ihmâl etmek caiz değildir. Müdir Beyefendi u m u m î hey'et hakkında­
ki müzâkerenin s o n u n d a bir teklifte b u l u n d u l a r ki h e m leylî, h e m nihâri
olmasını teklif etti. Bunun da aleyhindeyim. Kendilerinden ilmî b i r s u r e t t e
izahat isterim. Eğer biz, Mülkiye'yi leylî ve n i h â r i s u r e t t e kabul edersek, ni­
hâri talebe ile leylî talebenin tahsili a r a s ı n d a m ü h i m bir fark o l u r mu ol­
maz mı? Bu ciheti izah buyursunlar. Eğer kendileri h e r iki cins talebenin
tahsillerinde gaye i'tibâriyle hiçbir fark olmıyacağmı isbat ederlerse bende­
niz de kabul e d e r i m ; leylî ve n i h â r i olsun; yok eğer h a k i k a t e n m ü h i m
bir fark olacaksa o halde leylî talebeye k a r ş ı nehârî talebenin tahsil ha­
yatına acımalıyız. Çünkü pek geri kalırlar; diğer a r k a d a ş l a r ı n ı n nail ola­
cakları yüksek m e v k i l e r e nail olamazlar. Binâenaleyh, leylî olması her­
halde elzemdir. Demin arzettiğim gibi, b u r a d a iki m ü h i m i'tiraz görüyo­
r u m . Biri Bütçeye âiddi; demin arzettim. Diğer ciheti de ve d a h a ziyâde
m ü h i m d i r ki, fukara evlâdına âiddir. Biz, b u n u leylîye tâbi' t u t a r s a k , üc­
rete tâbi' tutarsak, fukara evlâdından birçok zekâ erbabı d a h a bulunur

ki b u n l a r da âtiyen Vatana pek büyük hizmetlerde b u l u n u r l a r . Biz bunla­


rı bu istifâdeden m a h r u m etmiş oluruz, deniyor. Halbuki, Maârif Encü­
meninde bu cihetler uzun uzadıya tedkîk edildi. F u k a r a evlâdına âid cihet­
leri temin edildi. Bunun için, İkinci Maddeye bir kayıd ilâve edilmiştir.

382
Leylî ücret senevi 40 lira olup 331 Senesinden itibaren bir muayyen, nis-
bet dâiresinde meccanen leylî talebe kabul edilecektir, denildi. Bu cihet
fukara evlâdının da istifâdesini te'min ediyor. Gelecek seneden i'tibâren
muayyen bir nisbet dâiresinde fukara evlâdını atacağız. Fakat, diyeceksi­
niz ki bil'umum fukara evlâdı m a h r u m kalacaktır. Halbuki, bil'umum
zenginlerin evlâdının zekâdan m a h r u m olmaları lâzım gelmediği gibi, bil'-
u m u m fukara evlâdının da zeki olması icâb etmez. Tabiî fukara evlâdı
içinde bilmüsabaka en ziyâde zekâya mâlik olanlar intihab edilecek ve
onlar meccânî surette Mekteb'e alınacaktır. Binâenaleyh Maddenin
(1. Madde'nin) hey'et-i asliyesinin kabul edilmesini Hey'et-i Muhtereme-
den taleb ediyorum.

Ilyas Efendi (Muş) — Zâten iki m a d d e d e n ibaret olan ve h a t t â leylî ve nehâri teş­
kil edilen bu K a n u n Lâyihasının u m u m î hey'eti başka, m a d d e l e r müzâke­
resi başka diye şu iki saat zarfında istifâdeye şayan bahisler, h e r tarafa
çekilebilen mütalâalar, mülâhazalar söylendi. Şimdi maddelerde t e k r a r
bahse rücû ederek ayni cereyanı alacağından k o r k u y o r u m . Bendeniz di­
yorum ki, meselenin h a k i k a t i t a m a m e n tenevvür etmiştir. Onun için böy­
le bir u m u m î cereyana doğru gidilmesin. Evvelâ, bendeniz bir hülâsa ede­
yim. Zannediyorum ki Meclis'de söylenen sözlerde herkesin k a n a a t i muh­
terem olduğu gibi benim de m u h t e r e m d i r . H e r k a n u n d a kuvve-i te'yidiye
aranıyor. Şu K a n u n u şu Meclis'e sevkeden âmil Mülkiyenin leylîye tah­
vilidir. Ben, her zaman H ü k û m e t ' d e n istirham ediyorum; h e r k a n u n lâ­
yihasında "şu k a n u n u n kabulüne şu maslahat bizi icbar ediyor" denilsin,
esbâb-ı mucibe gösterilsin. "Mekteb, leylî olursa maddî mânevi talebenin
intizâmı te'min edilir"; yahud "nihârî olursa te'min edilemiyor" sözüne kat'iy-
yen taraftar değilim ve b u n u n esbâb-ı mucibe olarak söylendiğine de mua­
rızım. Bu, bir mucib sebep olamaz. Bir mektebin talebe üzerinde maddî
ve mânevi te'min edeceği salâh her halde bu mektebin tedâbîr-i sıhhiye
ve k o r u n m a s ı n d a olan intizamında vesaire gibi şeylerindedir. Mektebin
leylî ve nihârî olmasındaki m ü t a l â a l a r bendenizin k a n a a t ı n c a pek basit
şeylerdir. Bir çok mekteblerden insanlar mezun oluyor; b u n l a r ı n içlerinde
gayet kıymetdarları, Millete nâfi' olanları vardır. Programın, tedrisatın,
maârifin şekl-i hâzırı kâfi olmadığından herhalde Milletin işini görecek
m e ' m u r l a r ı n yetiştirilmesini herkes teslim eder ki Milletin buma ihtiyâcı
vardır. Lâkin Memleketin böyle mütefekkir, münevver zevata ihtiyacı ol­
makla beraber menâbî-i dâhiliyye-i servetin de neşv ü n e m a b u l m a s ı lâzım­
dır. Böyle mütefekkirin yetiştirmek için çıkarılacak h e r k a n u n u ben ru­
h u m u n b ü t ü n hararetiyle kabul ederim. Maddenin bu nokta-i nazardan
kabulünü taleb ederim. Sair efkâr-ı münevvere erbabı, servet-i dâhiliye
inkişaf etsin de iktisâd-ı millî'ye sa'y ü amel eylesinler; Memleket m a ' m u r
bir hâle gelsin. Bu n o k t a d a n da bu m a d d e n i n leylî olması taraftarıyım.

383
Lâkin, bu Maddenin leylî olması, nihârî olmasını mütenâkız mıdır? Her­
halde lehinde ve aleyhinde mütenâkız şeyler olur. Madem ki Meclis'de ne-
hârî olmasına da biraz temayül vardır; bunun da yine münâkaşa değeri
yoktur; leylî olması şu nokta-i nazardan muvafık olmakla beraber, ne-
hârî olmasma da Meclis-i Aliyyece bir cereyân-ı ekseri his ediliyor ve mü­
tenâkız da değildir. Teklifler okunsun ona göre netice takarrür eder.

Sezai Bey (Cebeli Bereket) — Efendim, bendeniz evvel emirde Hükümetin Mülki­
ye Mektebi'ni leylî yapmak için dermeyan ettiği esbabı ve bunların za­
rarlarını tâdâd etmek ve Hey'et-i Âliyenin iki gündenberi kemâl-i ehem­
miyetle meşgul olduğu meseleye tekrar nazarı dikkatlarım celb etmek
arzusunda bulunuyorum. Hükümet, burada dermeyana hiç lüzum ve ih­
tiyaç olmıyan sırf ahlâka ittiba' ederek bu Mektebin leylî olmasını teklif
ediyor.

Sâdık Efendi (Denizli) — Yalnız ahlâk değil, birtakım esbâb daha gösterilmiştir.

Sezâî Bey ( d e v a m l a ) — Müsaade buyurunuz; diğer esbabı da birer birer izah ede­
ceğim. Maârif Nezâreti diyor ki: "Ben, bu Mektebe h e r sene 40 talebe
alacağım ve b u n l a r d a n 40 lira ahz edeceğim ve Mektebi leylî yapacağım.
Binâenaleyh, leylî yaparak sıhhatlarını, canlarımı, tarzH tedrislerini inti­
zam altına alacağım ve muhafaza edeceğim; kendime m e m u r yetiştirece­
ğim." diyor. "Eğer, yüksek -tahsil böyle leylî hayatla ta'lim edilse ve bil­
hassa elimizdeki Kanun-i Esâsî herkese kaabiliyeti, iktidarı nisbetinde
% hizmet-i umumiyeye iştirak hakkını b a h ş e t m i ş olsa şu teklifin az çok
ma'kuliyetini ve Devletin Bütçesine tahmil ettiği yükü nazar-ı dikkata
alarak temin ettiği menfaaı-ı cüz'iyeyi istemezdim. Gerek Payitaht'da ge­
rek vilâyetlerde bugün leylî ve m ü t e a d d i d talî tahsili ikmâl e d e n binlerce
vatan evlâdı vardır. Bu k a d a r sultânı mekteblerinden çıkan efendilerden
yalnız 40 efendiyi almak için idâri, siyâsî ve iktisadî şubelerini hâvi ol­
mak üzere bir Mülkiye Mektebi teşkil ediyorum ve bu m e k t e b i leylî ya-
pıyoruz/'diyor. Bendeniz evvel emirde Hükümetin memur yetiştirmek için
böyle bir yük altına girmesi ve küçük bir maksad için Devletin Bütçesi*
ne büyük masraflar tahmil etmesini abes buluyorum. Memleketimize lâ­
zım olan yalnız memur değildir. Efendiler, mütefekkirine, muharririne,
ulemâya, muallimine şiddetle ihtiyacımız vardır. Sonra tahsilleri i'tibâ-
riyle kendi şahsî teşebbüsleriyle Memlekette hükümet kapısına ihtiyaç
arzetmeksizin geçinerek nıa'lûmat edinmeye muhtaç bir çok gençlerimiz
hazırlanmaktadır. Programımızda biz esasen Darülfünunlarımıza muallim
getirmek esâsını kabul ettik. Birçok gençleri istedikleri hâlde
tahsil ettirmek, okutmak vesâitinden mahrum etmek suretiyle Mülkiye
Mektebi'ni leylî ve mahdud bir şekle koymayı gençlerin isteklerine ve
Memleketin istikbâline muhalif ve menâfi-i umumiyesine pek ziyâde mu-
zır görüyorum. Sonra, b u k a d a r m ü h i m bir mes'ele m ü n â k a ş a ve müzâkere
edildiği halde iki gündenberi Meclis'in m a k s a d ı t a m a m e n menâfi-i husu­
siye ve umumiye etrafında dolaştığı halde Maârif Nezâreti'nden, İlyas
Efendinin dedikleri gibi, bizi ikna edecek ve katlandığımız z a r a r a muka­
bil bizi t a t m i n edecek hiçbir kelime ve menfaat temin edeceğini ilmî su­
rette isİMi eyliyecek hiçbir söz işitmiyoruz. "Biz şu şubeleri açacak, şu
külfeti ihtiyar edeceğiz; b u n l a r d a n m e m u r yetiştireceğiz" diyorlar. Bende­
niz t e k r a r ediyorum ki, bu, Memleket için muzırdir. İktisâdi, siyâsî, idâ­
ri m a ' l û m a t edinmek ve o suretle Memleketin tealisine ve gerek şahısla­
rını k u r t a r m a k ve gerek Millete Gaydalı olmak isteyen gençleri bu h a k t a n
m a h r u m eylemektir. Sonra M e k t e b i n leylî ve nehârî olması teklif olunu­
yor. Nazar-ı dîkkata alınmalıdır ki ve leylî hayatı yaşayanlar bilirler ki,
m e k t e b t e t a a m h â n e l e r teneffüshâneler mektebin kısm-ı küllisini işgal eder
ve nehârî kısmına tahsis edilen yer gayet m a h d u d b i r halde kalır ve
Mekteb d â i m a nehârîlere k a p u s u m ı açık t u t m a z ; leylîleri alır, nehârileri
az kabul eder. Bugünün Darülfünun şuabâtının böyle leyli h a y a t a müsâid
olmadığını başka memleketlere ve kendimize atf-ı nazar edersek pek ko­
lay anlarız. Görürüz ki b ü t ü n bu tahsili yaşıyanlar n e h â r î d i r . Mülkiye
Mektebi'nin de bugün bu teklif ile Darülfünun şuabâtı m e y a n ı n a konul­
m a s ı n a nazaran leylî olmasını istemek ve olsuretle teklif e t m e k Maârif
Nezâreti'ni d o ğ r u d a n doğruya bir garip hale sevk ediyor. Bize de, bir
p r o g r a m yaparak ve u m u m a şâmil olması lâzım gelen menâfi-i memle­
ketin b ü t ü n gençlerinden yalnız 40 tanesine tahsis ederek, zâten esâsı
makbul olmıyan ve emsaline benzemiyen bir şekli getiriyor, " k a b u l e d i n "
diyor. Bendeniz şu teklifi, Memleketin mütefekkir, âlim, m u h a r r i r , hâ-
ce, ulûm-i siyâsiye mütehassısı yetiştireceğine göre yalnız Memleketin se­
nede 40 gencine değil, Memleketin vüs'atı nisbetinde b ü t ü n gençlerine
tahsis edilmesini ve bunların bundıan müstefid olmalarını Memleketin
menfaatına ve seviyesinin yükselmesine gayet münâsib g ö r ü r ü m . Esâsı
teklif e d e r i m ve sair sebeplerden hazer edip Mekteb'in Darülfünun şuâba-
t ı n d a n addedilmesini ve Maârif Nezâreti'nin teklifi veçhile siyâsî, idâri,
iktisadî kısımlarım hâiz olmasını gayet muvafık ve başka memleketlerde­
ki esâsa uygun b u l a r a k o noktıa-i n a z a r d a n Heyet-i Âliyenizin nazar-ı dik-
k a t l a r m ı celb etmeyi m ü n â s i p g ö r ü r ü m . Bu mesele bizim müvekkilleri­
mizin evlâdının nesl-i atînin velhâsıl Memleketin b ü t ü n ilmî, ahlâkî, si­
yâsî herşeyi ile alâkadardır. Böyle herşeyle a l â k a d a r olan şeyde t a h d i d a t
konması doğru değildir. Bendeniz Mülkiye Mektebi'nin Darülfünun su âba
tından addedilerek Nezâret'in teklifi veçhile siyâsî, idâri, iktisâdi olmasını
teklif ederim.

H a m d u l l a h E m i n Paşa (Adana) — Bendeniz, Mekteb'in hem leylî hem nehâri ol­


masını isterim. Mekteb'in leylî olmasının lehinde ve aleyhinde olanlar

385
var. B u n u n vasat haddini b u l m a k için her ikisini cemetmelıyız. Ş u n d ı ley­
lîleri nehârî taraftarları, nehârîleri de leylî t a r a f t a r l a r ı zem ediyor. O
talebeler bu müzâkereleri işitecek, a r a l a r ı n d a bir m ü s a b a k a hâsıl olacak,
gerek fennen, gerek ahlaken ve gerek m a l û m a t ç a "Ben iyi olacağım, çün­
kü n e h â r î y i m " ; "Ben iyi olacağım, çünkü leyliyim" diye iki k ı s m a taksim
olunacak, herbiri iyilik tarafına yürüyüş edecektir. Adetâ iki tüccar ara­
sındaki rekaabet gibi birbirleriyle m ü s a b a k a y a kalkacaklar; neticede, se­
ne âhirinde imlihan olacak, fen, ilim, ahlâk b u n l a r için hep derece veri­
lecek, o vakit muvâzene hâsıl o l u r ; 'acaba leylî mi tefevvuk etti, yoksa
nihârî mi; yoksa hepsi bir seviyede mi kaldı? Onu bize t e c r ü b e göstere­
cek. H a k i k a t d â i m a tecrübenin bir neticesidir. Şimdi bir keyfiyet var;
vaktiyle nihâriydi leylî o l d u ; bir de nihârî y a p m a k h ki kefe iki olsun.
Bir mizanın iki kefesi olmadığı hâlde muvâzene doğru zuhur etmez. Onun
için bendeniz hem leylî, h e m nihârî olması taraftarıyım. (Müzâkere kâfi...
sesleri ve gürültüler).

Reis — İsmail Mahir Efendi efkârını hülâsa edecek.

İsmail Mahir Efendi ( K a s t a m o n u ) — Efendim, biz yalnız hakikati düşünelim. Şim­


di talebenin hepsi için İ s t a n b u l ' d a yerimiz yok, görüyorsunuz. Taşrada
birçok zevat çocuklarını buraya göndermiş, refâh-ı hâl ile yaşasın, ders­
lerine güzelce çalışsın, parasını da vereceğim, diyor. Zâten b u n l a r ı n ek­
serisi taşralıdır. Bu a d a m ı biz niçin m e n ' edelim. Ben p a r a vereceğim,
okutacağım, diyor.

Abdullah Efendi (Aydın) — Siz yalnız leylî taraftarı mısınız, yoksa h e m leylî h e m
de nîhari tarafdarı mı?

îsımâil Mahir Efendi ( d e v a m l a ) — M ü s a a d e buyurunuz, b ü t ü n mekteplerimiz de


böyledir. İ'dâdî ve Sultânı mektebieri hem leylî, hem nehârîdir. Şimdiki
Hendese Mektebi'ni de böyle yapacaklar; şimdiye k a d a r leylî idi, Böyle
olmak lâzımdır.

Reis — Demek siz Mekteb'in hem leylî h e m nihârî olması taraftarısınız?

İsmail Mahir Efendi (devamla) — Evet efendim. Mühim bir nokta var; Bütçeyi
karıştırıyorlar; birçok masraf olacak, dediler. Leylî olursa m a s r a f ı ne
olur? Nehârî olursa masrafı ne olacak? Nehârîyken masraf ne ise leylî
iken de masraf öyle olacak. H e m birçok p a r a da hâsıl olacak (kâfî... ses­
leri). Nehârîyken bir bina lâzım, muallimler lâzım. Leylî için de b u n l a r
lâzım. Fakat fazla olarak 40 lira p a r a alıyorsunuz. Talebenin herşeyini
de ödedikten sonra Mektebin fazla masrafını da ödeyeceksiniz. Adetâ bu,
Bütçeye yardım edecektir. Fazla masraf ihtiyar etmiyeceğiz. Mektebe men­
faat temin olunacak. Binâenaleyh, Sezâî Beyin söylediği vârid değildir.
Sâdık Efendi (Denizli) — Efendim, E n c ü m e n n â m ı n a dört kelime söyliyeceğim.
Çünkü, ba'zı cihetlere müsaadenizle cevap vermek icab ediyor. Ondan
sonra Reis Beyefendi müzâkereyi başka bir mecraya sevkederler. Rıza
Ptaşa önce b u y u r m u ş l a r d ı ki " B u sene ta'biri anlaşılmıyor". Esbâb-ı mû-
cibede seneden m u r a d , sene-i tedrisiyedir. Bir de leylî ve n e h â r i olup ol­
m a m a s ı n a d â i r birçok esbab dermeyan edildi. Fazla kelâm i r a d ı n a lüzum
yok. Yalnız, b u r a d a rüfekay-ı k i r a m d a n ba'zılarmın irâd buyurduğu gibi,
ki Z ö h r a p Efendi söylemişti, Bütçeye te'siri yoktur. Saniyen, leyli m a a
nihârî olmasındaki hikmeti düşünecek olursak, evet, yalmz nihârîde fe-
vâid yok, demiyoruz, leylîde de hiçbir fâide yok, demiyoruz. Bunların iki­
sinde de fâide v a r ; fakat bugün Memleketin muhtelif bir s u r e t t e ahvâlini
nazar-ı i'tibâra almak lâzım geliyor. Bugün Bitlis'de, Konya'da bulunan
bir zat evlâdını İstanbul'a gönderecek; soracak olursanız, leylî olmasını
tercih eder. Şu hâlde o n l a r çocuklarının bu suretle muhafazasını ez her-ci-
het muhafazalı bir yerde bulunmalarını elbette arzu ederler. Binâenaleyh,
bugün ister nehâri, ister parasını vererek leylî s u r e t t e okusun, kabul et­
mek lâzımdır. Çocuğunun terbiye ve tahsiline ikdam edenleri bu fâide-
den m a h r u m kılmakta bir m a ' n â g ö r m ü y o r u m . Ben H ü k ü m e t i n de ahiren
vuku' bulan teklifini muvafık bularak leylî m a a nihârî olmak üzere kabul
edilmesini teklif ediyorum.

Reis — Efendiler, müzâkerenin kifayetini re'ye k o y u y o r u m ; kabul edenler ellerini


kaldırsın (Eller k a l k a r ) . Müzâkere kâfi g ö r ü l d ü ; takrirleri okuyacağız-
( H a y d a r Bey, Ş a m Meb'usu Fâris âl-Hûsri'r.in takririni o k u r ) " M e k t e b i
Mülkiyye, bu seneden i'tîbâren leylîdir; ancak, Dersaadet ahâlîsinden.
fakr ü hâli sabit olan talebe nihârî kabul edilebilir."

Şam Meb'usu
Fâris âl-Hûsrî

Reis — Nazar-ı m ü t a l â a y a alanlar ellerini kaldırsın (gürültüler).

F â r i s âl-Hûsri Efendi ( Ş a m ) — İzah edeceğim; leh ve aleyhine idâre-i k e l â m eden


m e b ' u s â n bîr noktaya işaret etmemişler ve demişlerdir ki fukara çocuk*
l a n tahsilden m a h r u m olacaklar. Biz diyoruz ki bu fukara çocukları eğer
t a ş r a d a n gelirse b u r a d a yapacakları masraf bu ta'yin olunacak ücretten
daha fazla olacaktır. Çünkü, bir kimse bir senede İ s t a n b u l ' d a elbise ile
b e r a b e r 30 liraya yaşar. Eğer İstanbul «ahâlîsi olursa h a k i k a t e n tahsilden
m a h r u m olacaktır. Bu halde familyası İstanbul'da bulunursa ona, böyle
b i r salâhiyet veririz, nihârî olsun; lama, T a ş r a ' d a n gelen behemehal leylî
olsun.

387
Reis — Efendim, Fâris Efendinin esbâb-ı mucibesini izah ettiği takririni nazar-ı
müzâkereye alanlar ellerini kaldırsın. ( E l l e r k a l k a r ) Kabul edilmedi, efen­
dim. (Zor Meb'usu Nuri Elendi ile ilki refikinin takririni H a y d a r Bey
okur).

"Mekteb-i Mülkiye'nin leylîye tahvili hakkındaki 19 Kânûn-i Sânı 329 ta­


rihli Kanunun Birinci maddesinde muharrer (leylî) kelimesinden sonra
( n i h â r i d i r ) kelimesinin ilâvesiyle Maddenin şu şekle ifrağını teklif ede­
riz :

"Birinci Madde : Mekteb-i Mülkiyye bu seneden i t i b a r e n leylî ve n i h â r i d i r "


suretinde tashihini ve işbu Madde-i Kanuniye lâyihasının bâlâdaki ta'dilât
veçhile kabulünü teklif eyleriz. (7 Haziran 1330)

Hudeyde Meb'usu Zor Meb'usu


Mustafa Fehmi, Hıfzı Mehmed Nuri

Reis — Mehmed Nuri Efendi'nin leylî ve nihâri suretinde Maddeyi ta'dil için vuku'
bulan teflifini nazar-ı mütalâaya alanlar »ayağa kalksınlar, (kaıbul edenler
ayağa kalkarlar).

Sâdık Efendi (Denizli) — Ekseriyet-i âzîme vardır.

Reis — Nazar-ı mütalâaya almayanlar ayağa kalksınlar. (Kabul e t m i y e n l e r ayağa


k a l k a r l a r ) Takrir ekseriyetle nazar-ı mütalâaya alındı.

Kâtip H a y d a r Bey ( S a r u h a n ) — Konya Meb'usu Ali Haydar Beyin, Bağdat Meb'usu


Tevfik Beyle diğer rüfekaasınm, Abdülemîn Hadi Beyin aynı mealde dört
takriri vardır. Bir tanesini okuyacağım; hepsi bir mealdedir. Ya'ni bu dört
takrir de önce kabul edilen takririn aynıdır. Şimdi İstanbul Meb'usu Zöh-
rap Efendiyle rüfekaasınm takririni okuyacağım:
"Mekteb-i Mülkiye'nin leylî olması hakkındaki teklifin reddi ve unvanının
(Ulûm-i Siyâsîye Şubesi) n â m ı n a tahviliyle Dârülfünûn-i Osmânî şuabâtın-
f
d a n ma'dudiyelini ve işbu takririmizin ta yin-i esâmi ile rey'e vaz'iyle ruz-
nâmeye geçmesini teklif eyleriz.

Antalya Meb'usu Cebel-i Bereket Meb'usu Tokat Meb'usu


Fuad Hulusi Sezai Tahsin

Trabzon Meb'usu Canik Meb'usu Canik Meb'usu


Hafız Mehmed Talat Todoraki

İstanbul Meb'usu Kırşehir Meb'usu Denizli Meb'usu


Zöhrap Ali Rıza Rüşdî

388
Lâzistan Meb'usu İzmir Meb'usu Karasi Meb'usu
Sûdî Nesim Masili Ali Gâlib

İzmit Meb'usu Canik Meb'usu Konya Meb'usu


Ziya Osman Mustafa

Bağdat Meb'usu K a s t a m o n u Meb'usu S a r u h a n Meb'usu


Cemil İzzeddin Mustafa Fevzi

Kâtip H a y d a r Bey — Bu takririn ta'yin-i esâmi ile rey'e vaz'ını talep ediyorlar.

Sâdık Efendi (Denizli) — Önce kabul edilen esas ile tenakuz hâsıl oluyor.

Süheyp Bey ( İ z m i r ) — Bu t a k r i r re'y'e konamaz. Önce bir takrir kabul edildi.

Malili Efendi ( İ z m i r ) — İ h t i m a l ki önce ilk takrir için re'y verenler b u n u n için


de re'y verirler. (Olmaz... sesleri). Nizamnamemizde, b u n u n ikinci defa re'­
ye konmasına m â n i ' olacak s a r a h a t yoktur. Eğer bizim takririmiz önce
re'ye konsaydı ne olacaktı?

Reis — Efendim, t a k r i r sahibi misiniz?

Masili Efendi — Evet efendim, Zöhrap Efendi ile beraberiz.

Seyit Bey ( İ z m i r ) — Evvelki takrirde Mekteb-i Mülkiye hâl-i aslîsi ol'an leylî ve
nehârî olmak üzere kabul o l u n m u ş t u r ; bu kabul b u n u n zıddıdır; şimdi
aksim reye koymak zıddını kabul etmek demektir.

Vartakez Efendi ( E r z u r u m ) — İki takrir vardır. Doğrudur ki ikisinin de meali bir­


birine zıddır. Fakat, önce Meclis evvelâ ta'yin-i esâmi ile olan takriri re'­
ye koymalıdır. Ta'yin-i esâmî ile olan re'yi tercih etmelidir.

Reis — Efend-m takrirlerin tercihi bir meseledir. Fakat, böyle müzâkere esnasın­
da birbirini m ü t e a k i p takrir gelirse tercih sebepleri tetkik ederek birbi­
rinden tefrik e t m e k kaabil olmaz. Filvaki b a ş k a memleketlerde Riyasete
düşen vazifelerin m ü h i m l e r i n d e n birisi de budur. Verilen takrirleri es-
bab-ı tercihine göre tasnif etmek, o cihetle de re'ye koymak lâzımdır. Fa­
kat kanun müzâkere edilmezden evvel verilen takrirleri reisler tetkik
ederler, m ü t a l â a ederler. Ta'dil için yapılan teklifler ekseri m ü z â k e r e es­
nasında verilmez; daha evvel riyasete verilir; reis o takrirleri tasnif eder,
o suretle okunur. Binâenaleyh, şu raaddeye dâir esâmî ta'yini ile reye ko­
n u l m a k için verilen takrir, evvelki takriri re'ye koymazdan evvel ihzar
edilmiş olsaydı tercih edilirdi. Fakat şimdi re'ye vaz edilmiştir. Artık o
takririn mâhiyeti bu takriri nakz ediyorsa, bu takrir netice itibariyle red
edilmiş demektir. Birisi diğerini tenkîz eden takrirler olursa kabul edilen
t a k r i r diğerini red e t m i ş olur. Binâenaleyh, gerek şu suretle Dârülfü-

389
n û n ' a rabtı ve işbu taklifin esâmi ta'yini ile re'ye vaz'ını taleb eden zevat
bu şekil ile Darülfünuna rabtından, Mekteb'in nihârî olmasını kabul edi­
yorlarsa, o halde Mekteb'in leylî ve nehârî olması hakkındaki] takririn
ekseriyete iktiran etmesi ile bu t a k r i r red edilmiş demektir. Artık r e y e
vaz' edilmez.

Nesini Masili ( İ z m i r ) — Müsaade b u y u r u n ; biz de usul-i m ü z â k e r e h a k k ı n d a bir­


kaç söz söyliyelim. Bu takrir ile b u n d a n evvel Meclis-i Âlî t a r a f ı n d a n ka­
bul edilen takrir arasında mübâyenet yoktur. İkisi iyice m ü t â l â a edile­
cek olursa görülecektir ki, biz leylî ve nehârî tâbirini kullandık. Bugün
Mülkiye Mektebi gayr-ı mer'î bir vaziyettedir- Bu Mektebi Darülfünun i'ti-
b a r ederek içtimâi, siyâsî, idâri şubelere taksim e t m e k m ü n â s i p t i r , diyo­
ruz. İsterse leylî olsun, isterse nihârî o l s u n ; bizim arzumuz Darülfünun
şuabâtından addedilmesidir. Yoksa mutlaka, Meclis'ce kabul edilmesin,
demiyoruz. Binâenaleyh, o ş a r t dâhilinde, yâni o nokta-i n a z a r d a n rey'e
konulmasını t'aleb ediyoruz. O itibarla,, bizim takririmiz de Encümen'e
girsin, nazar-ı i'tibâra alınsın.

Vartakez Efendi ( E r z u r u m ) — Görülüyor ki meseleyi şekle boğduruyoruz. Mesele


m ü h i m d i r . Eğer Meclis'te ekseriyet bu takriri kabul ederse, böyle şekil-
perestliğe lüzum yoktur. Bendeniz herhalde takririmin re'ye konulmasını
teklif ediyorum.

Mülkiye Mektebi Müdiri — Esasen vâki' teklif H ü k ü m e t ç e kabul edilemez. Çün­


kü kaabil-i icra değildir. Mülkiye Mektebi'ne alınacak talebenin adedi
m a h d u t t u r . Halbuki Darülfünun şuabâtının herhangi birisine tâlib olur­
sa olsun, tâlib olanlar dâhil olabiliyor (gürültü).

E m i n Abdülhâdi Bey (Nâblus) — Efendim, usûl-i müzâkere hakkında Hükümet


M e ' m u r u söz söyleyemez.

Reis — Müsaade buyurun, H ü k ü m e t Me'muru Maddenin kabul veya adem-i kabulü


h a k k ı n d a söz söylüyor. Şu Birinci Maddede Mülkiye Mektebi leylî ve ne­
b a t i d e n ibarettir. Şimdi verilen takririn bununla alâkası y o k t u r . Bu ted­
risata dâirdir. Demekki rüfeka-i m u h t e r e m e m i z yeni b i r m a d d e teklif edi­
yor. Çünkü o n l a r iddia ediyorlar ki, biz Mekteb'in leylî ve nehârî olma­
sında b i r beis görmüyoruz ve bu babda bir talebimiz yoktur. Yalnız Mül­
kiye Mektebi'nin Darülfünun şuabâtı m e y â m n a idhâlini taleb ediyoruz,
diyorlar. Diğer arkadaşlarınız da Mülkiye Mektebi'ni Darülfünun şubele­
ri arasına idhâl etmek mâhiyetini m ü z â k e r e ile Dârülfünûn'un ş â i r şûbele*
ri gibi nehârî olmasını talep etmektir, diyor. Görüyorum ki M e c l i s i n mü-
zâkeratında bir tereddüt vardır. Binâenaleyh, bu takririn ta'yin-i esâmi
ile rey'e vaz'ı hususunda Meclis'in kararını a l m a k zarureti hasıl oluyor-.
(Bu suretle ayni mealde uzun- müzâkereler d e v a m ettikten s o n r a : )

390
Reis '— Efendim, karar Meclis'e tebliğ edildi. Zannedersem bu hal ile İkinci ve
Üçüncü Maddeyi müzâkereye lüzum yok. Yukarda birinci madde ta'dil
edilerek Encümenden geldiği vakit Maddeyi re'ye koyduğumuzda Üçün­
cü maddeye lüzum kalmaz. Binâenaleyh, Birinci Maddeden maada şâir
maddelerde Encümen'e gidiyor (Ekseriyet yok sesleri). Efendim zâten ka­
nunim müzâkeresi de bitiyor; bu Kanun Encümen'e gidiyor. İkinci, Dör­
düncü, Beşinci Maddeler kabul edildi. Birinci ve İkinci Maddeler tekrar
re'ye konacak; Pazartesi günü içtimâ edilecektir (Celseye son verildi)."

Mülkiye'nin yatılı'ya çevrilmesi hakkında hazırlanan Kanun Tasanşı'mn


M e c 1 i s- i M e b ' u s ,a n ' daki müzâkerelerini bu derece uzun sunuşu­
m u n sebebi, o devr'in Yasama Organı ve sorumlularının Mülkiye'ye ait düşünce
ve görüşlerini b ü t ü n ayrıntıları ile Târih'imize geçirebilmek içindir.

Görülüyor ki, h e m Yasama Organı'nda hem H ü k ü m e t Katı'nda Mülkiye'nin


önemi v e â m m e hizmetlerinin göriilmesindeki f o n k s i y o n ' u gereği gibi
anlaşılamamıştır. Mülkiye'yi savunan-, O'mm lüzumuna gönülden inanmış grup ise
bu sırada azınlıktadır. Bu yüzden, yukarda müzâkere oturumlarını açıkladığımız
K a n u n T a s a r ı s ı Maârif Encümeni'ne göndenildi; b u r a d a uzun süre
bekletilerek s o n u n d a k ad i i k (hükümsüz) olması sağlandı.

M ü d ü r Hikmet Bey'in gayreti ile yatılı kısım 1913 (1329 R.) Ders yılından iti­
baren kurulduğu cihetle, Kanun-'uin kabul edilmemesine rağmen 1915 (1331 R.) Ders
Yılı s o n u n a k a d a r uygulandı.

Mülkiye'yi batı anlamında ıslâh etmek için ö d e -


MULKİYE'nin
n e k e ihtiyaç vardı. Halbuki. Devlet in o sırada
KAPATILMASI
içinde bulunduğu çok buyuk gaile ve sıkıntılar sebe­
biyle Genel Bütçe'ye, bu iş'e h a r c a n m a k üzere bol ödenek konmasına imkân yok­
tu. B u imkânsızlığa H ü k ü m e t v e Meclis-i Meb'usan'daki M ü l k i y e aleyh­
t a r l ı ğ ı d a eklenince Mülkiye'nin k a p a t ı l m a s ı gerçekleşiverdi.
Bilindiği gibi, 28 Haziran 1914'de Bosna Saray'ı ziyaret eden Avusturya Veliah-
ti François Ferdinand ile karısı Düşes Von Hohenberg'in Gavrilo Princip* adında
ondbkuz yaşında bir Sırp Oğrenicisi ve milliyetçisi tarafından öldürülüşü üzerine
28 Temmuz 1914 Salı günü başlayan Birinci Dünya Savaşı'na, İ t t i h a d ve Terakki
Hükûmeti'nin esaslı hiç bir sebep yok iken, sırl Alman'ların teşviki sonucu 11 Ara­
lık 1914"de katılışı, böylelikle Türk Târihi'nin o zamana k a d a r kaydetmediği dere­
cede büyük ıbir felâket kaos'u içine girişimiz Genel Bütçe'yi de alt üst e t m i ş ; Sa­
vaş giderleri için b ü t ü n diğer ödenekler kısılmıştı. B u a r a d a aşağıdaki K a r a r -
n â m e (23) dle de Geneıl Bütçe'den Mülkiye Mektebi Tahsisatı t a m a m e n çıka­
rılarak O k u l k a p a t ı l d ı :
(23) Birinci Dünya Savaşı içinde, Meclis'lerin çalışmadığı sürece, Hükümet'e kanun niteliğinde ve K a r a r n a m e
adı verilen G e ç i c i K a n u n çıkarma- yetkisi verilmişti. Mülkiye'nin kapatılması ile ilgili Kararname
bu çeşit Kanunlardandır.

391
" 1331 R. (1915) Senesi BÜTÇESİ Maârifi Umumiye Nezâreti Kısmı'mn

Fasıl Madde Nev-i Muhassasat 1331 Senesi Muhassasatı

6 7 Dersaadet'de MüLkiyye
Mektebi Maaşâtı 552.000

7 6 Mülkiyye Mektebi
İdare ve Tesisat
Masarifi 222.300

"1331 S E N E S İ MAÂRİF VE MÂLİYE BÜTÇELERİNİN BAZI FASUNDAN TAY


VE TENZİL SURETİYLE SENE-İ MEZKÛRE MAÂRİF B Ü T Ç E S İ N E TAHSİSATI
FEVKALÂDE OLARAK 342.040 K U R U Ş U N İLÂVESİ HAKKINDA
K A N U N İ MUVAKKAT

Madde 1. — Maârif Nezâreti'nin Sene-i hâliye Bütçesi'nin 6. ve 7. Fasılları'nın 7.


ve 6. Maddelerindeki 774.300 Kuruşun ve Mâliye Nezâreti'nin Faslı'nın
maddesindeki Kuruş'un tay (kaldırılması) ve
tenzili (indirilmesi) ile Maârif Nezâreti Bütçesi'nin 6. Faslı'mn Mad-
desi'ne ilâve olunmak üzere Maârif Nezâreti'ne 3.420.300 k u r u ş tahsîsât-ı fevkalâ­
de i'tâ edilmiştir.
Madde 2. — Bu Kantin 1 Eylül 1331 (== 13 Eylül 1915) Târihinden i'tibâren
muteberdir.
Madde 3. — Bu Kamın'un icrây-ı a h k â m ı n a Mâliye ve Maârif Nazırları me'mur-
dur.

Meclis-i Umumî'nin în'ikadında kanûnîyeti teklif olunmak üzere işbu


Lâyiha-i Kanûniye'nin muvakkaten mer'iyyetini ve Kavânin-i Devlet'e ilâve­
sini İ r â d e ettim.

26 Şevval 1333 ve 24 ğustos 1331 (= 4 Eylül 1915)

(Padişah)
Mehmed Reşad
W »» 11 r" • ı *j i t İ Y İ

Maârif Nâzın Mâliye Nazır Vekili


Mehmed Said
Mehmed Şükrü (24) Tal'at „ ., ^
(Halım Paşa)

(24) Atatürk'e suikasd tertibi sebebiyle İzmir'de asıldı.

392
Bu geçici Kanun'la 1915 Yılı Genel Bütçesi'nde 774.30i) kuruş t u t a r ı n d a k i "Mül­
kiye Mektebi Muhassasâtı" t a m a m e n kaldırılıp Darülfünun (Üniversite) kısmına
aktarılıyor; Mülkiye de, 56 yıl, 6 ay, 22 günlük çok şerefli ve yararlı bir hizmet
döneminden sonra safdışı edilerek Hukuk Mektebi'ne (Fakültesi'ne) bağlı idâri,
mâlî, siyâsî şubeleri b u l u n a n bir "Darülfünun Ulûm-i Siyâsîye Şubesi" şekline çev­
riliyordu.
Ozamanki Mülkiyeliler, Aziz Mülkiye'nin bu çok düşüncesizce yapılımış k a -
p at ı İ m â t a s a r r u f u ' na karşı çok direnme v e çaba göstecmişlerse
de olumlu bir sonuç elde edememişlerdir.

"Mülkiye Mektebi, bir teşkilât olarak lağvedilebilirdi. Bu, nihayet bir m u -


v a k k a t k a n u n meselesi idi. F a k a t asıl marifet, Mülkiye'nin kapatılma­
sı ile Memleket hayatında hâsıl olacak boşluğu d o l d u r m a k t a idi. İ t t i h a d c d a r bi­
lemediler ki, müesseseler sırf bir k a n u n işi ve eseri değildir. Bunları ihtiyaçlar ve
realiteler doğurur, zaruretler i b r a m (imposer) eder. Mülkiye Mektebi'ni tutan ve
devamını te'min eden, ba'zılarının zannettiği gibi bir m e ' z u n l a r t e s â -
n ü d ü ile y a ş a r l a r ; şahıslan fânî'dir; e n kuvvetli z ü m r e tesânüdleri zamanın âman-
ri ve vücuda getirdiği eserleridir. Müesseseler, ne şahıs nüfuzu, ne de z ü m r e tesâ-
n ü d ü ile yaşarlar ;şahıslar fânî'dir; en kuvvetli zümre tesânüdleri zamanın aman­
sız pençesi altında ezilmeye m a h k û m d u r . Müesseseler sosyal bir ihtiyacın mahsu­
lüdür; ifadesidir. B u n l a r hayatiyet ve kuvvetlerini, cevap verdikleri ihtiyâcın de­
rinliklerinden »alırlar ve meydana getirdikleri eserler, elde ettikleri sosyal fâideyle
doğru orantılı olarak yaşarlar " (25).

Mülkiye adlı Müessese bu Yıırd'ıın ilerleme ve ayakta kalımı için " lâzım"
değil " e l z e m " idi. B u gerçeği, Ozamanki Hükûmet'in basiret, görgü v e
d e v l e t a d a m l ı ğ ı tecribesinden m a h r u m üyeleri anlayamamışlardı. O
kadar ki, beğenmeyip Taht'ından indirdikleri Sultan Abdülhamid, onlaı i
bu yönden de fersah fersah geride bırakmış; Devlet'in içinde bulunduğu
mâlî bunalıma, Otuziki Yılilık Saltanat'] süresince Mülkiyenin, Tac ve Taht'ının
aleyhine elemanlar yetiştirdiğini çok iyi bilmesine rağmen Müesseseyi kapatma'-
yı bir an olsun düşünmemişti.
ittihatçılar, Mülkiye'nin kuruluşundaki o b j e k t i f s e b e p l e r i
kavrayacak kapasiteden yoksun oldukları için, onu fantazi b i r kuruluş olarak ka­
bul etmişlerdir. Yoksa 1915 (1331 R.) Genel B ü t ç e s i n i n 1/458 ini teşkil eden bir
m a s r a f ' d a n kaçınma veya kısıntıya gitme yönüne sapmazlar; aksine Mülkiy-
ye'yi geliştirme çalışmalarına daha geniş ölçüde katılırlardı.

M ü d ü r Hikmet Beyin teşebbüsüyle kurulan Yatılı Kısma âid ve 24 Safcr 1332/9


Kânun-i Sâni 1329 (= 17 Ocak 1913) günlü Geçici H ü k ü m e t K a r a r n a m e s i ile yu-

(25) Bak. : Siyasal Bilgiler Okulu Dergisi; 1. C, 1. Sayı, Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgîl'in konuşması.

393
k a r d a k i kısımda anlattığımız Kanun T a s a n s ı ' n m ilga edildiği aşağıdaki Meclis-i
Meb'usan Kararı ile h ü k m e bağlandı (26):

" MEKTEBİ MÜLKİYYE'NİN LEYLİYE TAHVİLİNE DÂİR 24 SAFER 1332


TARİHLİ KANUNİ MUVAKKATİN İLGÂSI HAKKINDA MECLİSİ
MEB'USAN KARARNAMESİ

Mekteb-i Mülkiyye'nin leylî'ye tahvili hakkında Kuvve-i İcrâiyye'ce (Hükûmet'ce)


tanzim ve muvakkaten mevki-i icraya vaz'edilmiş olan 24 Safer 1332 ve 9 Kânun-i
Sâni 1329 tarihli Lâyiha-ı Kanuniyye'nin Mekteb-i mezkûr ahiren lağvedilmiş olma­
sına mebni iktisab-ı kanuniyet etmesine lüzum kalmadığuıdan Meclis-i Meb'usan'ca
15 Şubat 1331 târihinde ilgâsına karar verilmiştir.

Kâtib Meclis-i Meb'usan Reisi


Servet Âdil "

B u kısmı da, M e ş r u t i y e t M ü l k i y e s i ' n e âid iki belge (27) ile


kapatıyoruz:
Belgelerden biri, bu d ö n e m ' e âit öğrenici kimlik cüzdanı; diğeri Meşrutiyet dö­
nemi diploma örneğidir.


MEKTEBİ MÜLKİYYE

Numarası : 252
İsmi : Ali Nusret Efendi
Mahall-i İkameti : Şehzâdebaşı

Künyesi bâlâda muharrer ve fotoğrafisi mukabil tarafa mevzu' Ali Nusret


Efendinin Mekteb-i Mülkiyye müteallimîninden olduğun mübeyyin hüviyet
varakasıdır.

MEKTEBİ MÜLKİYYE-İ ŞÂHÂNE


1295 (Mühür)

<26) Bak. : Takvim-i Vekaayi; 15 Cemâziyy'ül-Evvel 1334/7 Mart 1332; Nu. 2473, 1. sf., 1. st.

<27) İki Belge de Mülkiyye 1909 (1325 R.) mezunlarından Rahmetli Ali Nusret Şâhinbas'a âid olup oğlu değerli Hari­
ciyecilerimizden Mülkiye Mezunu Sayın Ömer Faruk Şâhinbaş tarafından lütfedilmistir.

394
(TUĞRA) REŞAD

DEVLETİ ÂLİYYE-İ OSMÂNIYYE


M A Â R R İ F - İ U 1 U U M İ Y Y E N E Z Â R E T İ
MEKTEBİ MÜLKİYYE ŞAHADETNAMESİ

Aliyyül-âlâ Karib-i âlâ Karib-i âlâ Karib-i âlâ


Hikmet-i Hukuk-ı Mecelle-i Ahkâm-ı Ilm-i İktisad Usul-i İdâre-i
İslâmiyye Adiiyye Mülkîyye

Karib-i âlâ Aliyyül-âlâ


Aliyyül-âlâ Âlâ
Usul-i Mâliye Hukuk-i Esâsiyye ve
Kavânin-i Adiiyye Hukuk-ı Düvel
Unıumiyye

Aliyyül-âlâ Karib-i âlâ Âlâ Âlâ


Hukuk-i Hususiyye-i Arazi Kanunu Mükâtebât-ı Devlet-i Aliyye
Düvel Resmiyye Târihi

Aliyyül-âlâ Âlâ Karib-i âlâ Vasat


Târih-i Siyâsî Coğrafyay-ı Fransızca Usul-i
İktisâdi Tercüme

Aliyyül-âlâ Karib-i âlâ Vasat


Usul-i Fıkh İlm-i Ahlâk Edebiyyât-ı
Osmaniyye

Aliyyül-âlâ Âlâ
Hüsn-i H a t Elsine'den Arapça

Hüdâvendigâr Vilâyeti J a n d a r m a Alayı K u m a n d a n ı Miralay Izzetlû Ömer


Beyefendinin m a h d u m u Trabzonlu Ali Nusret Efendi Mekteb-ı Mülkiyye'de
tedris olunan bâlâda m u h a r r e r ulûm ü fünûn'u tertibi veçhile tahsil e d ü p
icra olunan i m t i h a n l a r d a âlâ mertebesini ihraz ile Mekteb-i m e z k û r u n fi 4
Cemâziyyül-Âhire Sene 1319 tarihli Nizâmnâmesinde m u s a r r a h h u k u k ve im-
tiyazâta kesb-i salâhiyet eylemiş olduğundan işbu Ş a h a d e t n a m e î'tâ kılındı.

Fi 5 Şaban 1327 ve Fi 8 Ağustos 1325 (= 21 Ağustos 1909)

Maârif-i Umumiye Darülfünun ve Mekteb-i Mülkiyye


Nâzın Mekteb-i Mülkiyye Müdir Muavini
(Mühür okunamadı Müdiri Seyyid
Mehmed Rakım Mehmed Ali Nazimâ
(Mühür) (Mühür)

396
397
5. Kısım

MEKTEB-İ MÜLKİYYE
(ME'MÜRİN-İ İDARE MEKTEBİ)

(1918—1922)

*
Y E N İ D E N Mülkiye'nin kapatılışı târihinden sonra ü ç yıl geçti.
A Ç I L I Ş B u kısa zaman, kapatılışın hiç bir temel fikre dayan­
madığını, meydana gelen b o ş I u k ' un hiç bir teşekkül tarafından doldu­
rulamayacağını k a m u oyuna ve devrin sorumlularına anlatmaya kâfi geldi. Esa­
sen, üç yıl içinde de Mezun Mülkiyeliler, h e r çeşit imkân ve vasutaya baş vurarak
bu hatalı i ş l e m ve h a ı e k c t ' in düzeltilmesine çahşıyorLardı.
Gösterilen çabalardan birini Sayın Mahmud Nedim Ersim (1) şöyle anlatmak­
tadırlar :
"Şeref Kitabımızın ve Târihimizin yeniden hazırlanması vesilesiyle, Mülkiye
Kapılarının k a p a n d ı k t a n sonra, yeniden açılmasını h a z ı r l a m a k t a biiyük hizmeti ge­
çen bir zât'ın büyük çabalarım Târih'e tevdi' e t m e k t e n kendimi a l a m a d ı m . Bu
zat, o z a m a n Dâhiliye Nezâreti İdâre-i Umumiyye-i Vilâyât Müdürü (İller İdaresi
Genel Müdürü» olan ve Mülkiyye 1317 R. (1901) yılı mezunlarından Lütfî (Mostar)
Beydir.
Mülkiye, 1915 senesi mezunlarını verdikten sonra 1., 2., 3. sınıflarda mevcut
talebe Hukuk Mektebi'ne nakledilerek kapatıldı. Bu kapanış için ileri sürülen es-
bâb-ı mucibe anasında Bütçe'de tasarruf te'mininden başka, Mülkiye'deki tedrisat
p r o g r a m ı n ı n H u k u k Mektebinde daha geniş ve daha kuvvetli olarak takip edil­
m e k t e olduğu ve H u k u k Mektebi'ni bitirenlerin adlî hizmetler hâricinde idâri hiz­
m e t l e r için de yetiştirilmiş olacağı sanılıyor; bu sebeplerle Mekteb-i Mülkiyye'nin
kapatılması t a k a r r ü r ettiriliyordu.
S o n r a d a n isabetsizliği meydana çıkan bu iddiaya karşı koyacak, zaruretleri mü­
dafaa edecek kuvvetli bir (Mülkiyeli) cephe (si) maalesef yoktu. Ne Maârif Nezâ­
retinde, ne de Mülkiyelilerin en çok bulunması gereken Dâhiliyye Nezâreti Merkez
Teşkilâtında Mülkiyeliler m ü h i m mevkileri henüz t u t m u ş l a r d ı .
Mülkiyenin 1915'de kapanışına, Dâhiliye Nezâreti Merkez Teşkilâtlında ilk tep­
kiyi gösteren yukarda sözü geçen Rahmetli Lütfî Bey oldu. Vakur tavrı, çok maz­
but ahlâkı ile t a n ı n a n bu şahsı Dâhiliye N â z ı n Talât Bey de çok sever ve takdir

( 1) Mülkiye 1914 (1330 R.) Mezunudur. Arşivimizde bulunan 19 Temmuz 1966 günlü ve İstanbul mahreçli mektubun­
dan alınmıştır.

399
ederdi. Lütfî Bey bu güven ve sevgiden yararlanarak Nezâret ve Nazır muhitinde
Mülkiye lehine kuvvetli bir cereyan yarattı. "Dâhiliye Nezâreti bilhassa istikbâl
vâdedecek kuvvetli idare elemanları yetiştirmek için bir kaynağa, ıbir n a m z e d yu­
vasına d â i m a m u h t a ç t ı r " parolası tutunmaya başlamıştı. Lütfi Bey, bundan derhal
faydalandı ve bu hususta hazırladığı R a p o r ' da:
"Nezâretin taşra teşkilâtında kendilerine idare mes'uliyet ve vazifeleri verile­
cek elemanların hususî bir ihtimam ve hususî bir tedris programı ile yetiştirilme­
leri ve namzetlerin yetiştirilme devresinde bütün karakter ve tavırlarının dâima
dikkatli bir hassasiyet altında takip edilmesi için tedrisatın yatılı bir meslek mek­
tebinde yapılması zaruri olduğu cihetle Dâhiliye Meslek Mektebi'nin açılması zaru­
reti " ni ileri sürerek Mülkiye'nin yeniden açılması fikrini kabul ettirdi....."
Buna göre H ü k ü m e t Başkanı olarak bu gerçeği önce Talât Paşa a n l a m ı ş oluyor­
du. Tal'at Paşa (2) 4 Şubat 1917'de Sadrâzam olunca, 1. Dünya Savaşı'nın en şiddet­
li muharebelerine sahne olan ve o sırada Rus Komünist İhtilâlinin başlamasıyla
kurtulan Şark Vilâyetlerinde bir inceleme gezisine çıktı. Dönüşünde, Haydarpaşa
Gan'nda kendisini karşılayanlar arasında bulunan ve o sırada Mâliye Nezâreti
Müsteşarı olan, Mülkiye 1896 (1312 R.) mezunu ve Birincisi Rahmetli H a s a n Tahsin
(Aynî) Beye d a h a İstasyondan ayrılmadan:
"Mülkiye'yi lağvetmekle pek büyük bir hatâ işlediğimizi bu seferki seyahatim­
de daha etraflı olanak anladım. Çünki, her tarafı harâbezar olan Memleketin ne­
resinde bir eser-i ümran ve temeddün gördümse bunun orada hizmet eden Mülkiye­
li bir kaymakam'm, bir mutasarrıfın, bir vâli'nin eser-i himmeti ve gayreti netice­
si olduğunu tesbit eltim. Anladım ki, Mülkiye mezunları kadar bu Memleket'e hiz­
met eden, en uzak ve mahrum vatan köşelerine kadar nur, hayat ve medeniyet gö­
türen kimse yoktur.../' (3).
Bütün kusurlarına ve hatalı icraatına rağmen çok samimî, n a m u s l u bir Türk
Vatanperveri olduğuna inandığını Rahmetli Talât Paşa'nın bu hayırlı ve hak tanı­
yan fikri üzerine o târihte Başkent İstanbul'da ıbulunan Mülkiyeliler h a r e k e t e geç­
tiler. Şimdi hepsi de R a h m â n ' ı n rahmetine kavuşan Mülkiye mezunlarından Ali
Münif [Yeğena, 1896 (1312 R.) me'zunuJ, Hariciyecilerimizden Hüseyin Suad [Er-
pul, 1897 (1313) me'zunuJ Aynî-zâde H a s a n Tahsin [Aynî, 1896 (1312 R.) me'zunul
gibi değerli Mülkiyelilerden teşekkül eden bir komisyon k u r u l u p d e r h a l çalışma­
lara başladı. Mülkiye'nin açılması h a k k ı n d a K a n u n Tasarısı'nı da 29 Nisan 1917
de Dâhiliye Nezâreti Müsteşarlığına getirilen Rahmetli Abdülhâlik Renda kaleme
aldı; Sadrâzam ve Dâhiliye N â z ı n Tal'at Paşa'nın isteği üzerine de bu T a s a n n ı n
Meb'usan ve Âyân Meclislerinde H ü k ü m e t adına savunmasını yaptı.

Tasarı H ü k ü m e t teklifi olarak v e i v e d i kaydıyla Meb'usan Meclisi'ne


sevkedildi.

( 2) Said Halim Paşa'nın istifası üzerine 4 Şubat 1917'de Dâhiliye Nazırlığı da üzerinde kalmak şartıyla Pasa'lık rüt­
besi verilerek Tal'a-t Paşa Sadrazamlığa getirilmişti.
( 3) Bak. : Mülkiye Mecmuası; 1935, Birinci Kânun ( A r a l ı k ) ; 57. Sayı, 9. sf.# Müdür Emin Erişilgil'in makalesi.

400
Üç yıl içinde Mülkiye hakkındaki fikirlerin nasıl değiştiğini a n l a m a k için Mec-
lislerdeki müzâkereleri inceleyelim ( 4 ) :

" M E C L İ S İ MEB'USAN : 3. DEVRE, 4. İÇTİMÂ


9 MART 1334 (= 9 MART 1918) CUMARTESİ

"DÂHİLİYE NEZÂRETİNE MERBUT OLMAK ÜZERE M E K T E B İ


M Ü L K İ Y Y E UNVANI İLE BİR MEKTEB-İ ÂLÎ T E ' S Î S Î
HAKKINDA LÂYİHA-İ KANUNİYYE MÜZÂKERESİ"

Reis — İâşe-i Umumîye K a r a r n a m e s i n i n müzâkeresi için H ü k ü m e t M e ' m u r u ge*


linceye kadar, tensib buyurursanız, 454 m a t b u ' n u m a r a l ı Mekteb-i MüIJtiy*
ye h a k k m d a k i Lâyiha'yı çıkaralım. Eski Ruznâmeden bakiyedir. Lâyiha­
nın hey'et-i umumiyesi müzâkere olunmazdan evvel arzedeyim: Hüküme­
tin esbâb-ı mucibe mazbatası manzûr-i âlîniz oluyor. O esbâb-ı mucibeye
binâen lâyiha-i kanımîyye hakkında müsta'celen müzâkere teklifinde bulu­
nuluyor. Zâten vaktimiz de azdır.

Fuad Bey (Dîvâniye) — Müsta'celiyet h a k k ı n d a söz istiyorum efendim. Efendim,


bu Mekteb-i Mülkiyye zannedersem h a t t â y a r m teşkil olunsa, Mektebe id-
hal için talebe yoktur. Elde talebe b u l u n m u ş da Mektebin açılmasına in­
tizar ediliyor, değildir. Bu mesele gayet m ü h i m d i r . Nezâret'in esbâb-ı
mûcibesi cidden şayân-ı takdirdir. Eğer, m ü s a a d e b u y r u l u r s a Hey'et-i
Umumîye bu mes'eleyi m ü k e r r e r e n tedkîk etsin. İ s t i r h a m e d e r i m ki me­
sele iyice tedkîk ve ta'mik o l u n a r a k müzâkere edilsin. Binâenaleyh lâyiha­
nın müstâcelen müzâkeresine hiç lüzum yoktur. Usulen ve Nlizamnâme-i
Dâhiliye mucibince, âdîyen müzâkeresini teklif ediyorum.

Vehbi Buy (Karesi) [(1322) Mülkiye Me'zunu Balıkesir Milletvekili] — Müsta'celi­


yet hakkındaki teklif. K a n u n u n ehemmiyetinden veya adem-i ehemmiye­
tinden dolayı değildir. Bir defa müzâkere edilen Kanun, Devlet ve Milletin
kavânîn-i m ü h i m m e s i n d e n ve belki de ruhu mesabesinde olan kanunların­
d a n birisidir. Vaktimiz az kalmıştır; Mekteb de yarın açılacak değildir.
Esbâb-ı mucibede denildiği gibi, gelecek ders senesi başında küşad edile­
cektir. İstenildiği gibi müzâkere edilsin. İkinci bir müzâkereye tâbi' tu­
tulursa beş gün sonraya kalacaktır. Müsta'celiyet talebi, Memleketi böy­
le bir müessese-i irfâniyeden m a h r u m b ı r a k m a m a k içindir. Onun için müs­
ta'celen müzâkeresini teklif ediyorum.

Reis — (Teklif yapar, rey'e k o r ) Müsta'celiyet kabul edildi, efendim.

Sezâî Bey (Cebel-i Bereket) — Efendim, Hey'et-i Aliyenize arzolunan bu Kanun, bit­
tabi' dâire-i âidesince Memlekete bir menfaat ve hizmet temini maksadı
ile sevkolunmuştur. Fakat, bu menfaati te'min ederken Memleketin diğer

{ 4) Bak. ; Meclis-i Meb'usan Zabıt C e r i d e s i ; 3. Devre-i İ n t i h â b i y e , 1153. - »156. sf.lar.

401
b i r menfaatim mûcib olacak k a r a r ittihaz ediyor muyuz, e t m i y o r muyuz?
Bunu t a m a m e n k a r ş ı l a ş t ı r m a k ve o şekilde h ü k m ü m ü z ü v e r m e k iktizâ
ediyor. Mülkiye Mektebi'nin lağvı b i r tesadüfe müstenid değildir. Meşru­
tiyetin girdiği yerlerde devletin ilk vazifesi, d e r u h d e ettiği hizmetleri tef­
rik e t m e k ve herhangi dâire o işin mütehassısı ise o hidemâtı o n u n eline
tevdi' etmekten ibarettir. Binâenaleyh, Mülkiye Mektebi'nin lağvı böyle,
bir zaruret neticesi olarak vücuda gelmiş ve bu Mekteb kaldırılmakla o
Mektebin îfâ ettiği vezâif Devletçe ihmal olunmamış. Memleketin hey'et-i
umumîyesine d a h a fazla menfaat te'min edecek mâhiyette b a ş k a teşkilât
vücuda getirilmiştir. Bendeniz, H ü k ü m e t i n esbâb-ı mûcibesini ve Encü­
menlerin bu babda serd ettikleri m ü t â l a â t ı b i r e r birer tedkîk e t t i m . Binâ­
enaleyh, b u n l a r ı Hey'et-i Âliyenize kısa olarak arzedeceğim: Dâhiliye Nezâ­
reti, Mülkiye Mektebi lağvedilirken, bizim re'y ve fikrimiz sorulmadı, di­
yor. Bendeniz zannediyorum ki M a â r i f e (Nezâretine) m e r b u t b i r müesse­
senin lağvı esnasında Dâhiliye Nezâreti'nin m ü t a l â a s ı n ı a l m a ğ a kat'iyen
ihtiyaç yoktur. Diğer taraftan ikinci bir i'tiraz o l a r a k Dâhiliye Nezâreti,
Mülkiye Mektebi'nin lağvından sonra Dârülfünûn'un H u k u k Fakültesi'nde
mâli, idâri, siyâsî n â m ı ile üç şube te'sis edildi; H a r p hâli dolayısiyle bun­
l a r d a n ne derecye k a d a r istifâde i m k â n ı olduğunu tecrübe edemedik. Bi­
nâenaleyh biz, Mülkiye Mektebi'nin yeniden tesisine z a r u r t görüyoruz ve
bu işi biz kendimiz yapacağız, diyorlar. Eğer Devletçe ve Meclis'ce bu gün
tefrik-i vezâif esâsından rücu'a k a r a r verdikse o başka... Yakında yaptığımız
b i r t a k ı m işler vardır ki b u n l a r ı d o ğ r u d a n doğruya selâhiyetdâr olmıyan
ellerde olduğu için, salahiyetli ellere devrettik. Eğer Dâhiliye Nezâreti bu
arzu ettiği Mektebi m ü n h a s ı r a n Devletin e m r ü idaresinde tıatbîkat göster­
mek için taleb e t m i ş olsa idi, ta'lim ve terbiye neticesi olarak Memlekette
idareye taalluk eden h i d e m â t ı bir dâirede toplayarak bir mülâzemet
z a m a n ı n a i n h i s a r e t t i r m e k suretiyle bu Müesseseyi kabul e t m e k iktizâ
ederdi. Halbuki, Dâhiliye Nezâreti bu gün Maârif Nezâreti'nin u m u m î ve-
zâifine dâhil olan terbiye-i umûmîyeden b i r kısmını d o ğ r u d a n doğruya
kendi dâiresine almak ve o h u s u s t a M a â r i f i n takip ettiği p r o g r a m ve usu­
lü kabul ile kendi dâiresine terfik etmek istiyor. Eğer, bu esas kabul edi­
lirse yarın Evkaf Nezâreti'ne evkaf mekteblerinin ve Meşihat'a da şer'î
m e h â k i m mekteblerinin iade olunması îcâb eder. Şimdi te'sis edilmek is­
tenilen bu Mektebde Dâhiliye Nezâreti ne o k u t a c a k t ı r ? Ders programla­
rını arzedeceğim: Diyorlar ki, biz bu Mektebde Coğrafya, Târih, İktisâdi
Coğrafya, Etnografya, Târih-i Edyan okutacağız, diyorlar. Bendeniz iddia
ediyorum ki, bir idare m e ' m u r u için, âlim sıfatı ile değil, i d a r e âmiri sı-
fatiyle, bu derslere lüzum yoktur. Bu ilimlerin başlangıcı ge­
rek sultanî mekteblerinde gerek Darülfünun şuabâtında tafsilâtla görü­
lebilir. Kaza kaymakamları, nahiye m ü d i r l e r i gibi m e ' m u r l a r ı n vazife­
si Devletin neşrettiği kanun, n i z â m a t ve emirleri anlamak, r u h u n d a onla-
ra karşı merbutiyet ve h ü r m e t görmek ve halka tatbikinde adaletten ay­
r ı l m a m a k t ı r . Yoksa, bir kaza kaymakamının, bir nahiye m ü d i r i n i n Et­
nografya, Dinler Târihi ile k a f i y e n alâkasını görmüyorum. Bendeniz doğ­
r u d a n doğruya bunları b i r ilim meselesi addediyorum. İlim meselesinin
de dâire-i âidesine ayrılarak Dâhiliye Nezâreti'ne verilmesi hususunda
Memlekete te'min etmek istedikleri menfaatdan daha çok z a r a r getireceği
kanaatındayım. Bendeniz esas i'tibariyle u m u m î terbiyeye dâhil olan bir
işin selâhiyetdâr dâireden alınarak, selâhiyetdâr olmıyan bir dâireye nak­
lini muvafık g ö r m ü y o r u m . Efendiler, Memlekette mevcud olan mekteble-
rin ne halde olduğu ve elyevm kaç talebesi bulunduğu nazar-ı i'tibare, alı­
nırsa Dâhiliye Nezâreti'nin te'sisini teklif ettiği Mekteb, te'sis edildiği hal­
de âtide ne olacağına d â i r biraz izahat arzedeceğim: Geçen sene Mekteb-i
Sultanîden ş a h a d e t n a m e alan efendilerin m i k d â r ı 22 dir. Bu sene bil'umum
mekâtib-i sultânîyeden ş a h a d e t n a m e alacak talebenin m i k d â r ı ise 37 d e n
ibarettir. S o n r a 8., 9., 10., İL, 12. sınıflardaki talebenin m i k d â r ı da ikiyüz
k ü s u r d a n ibarettir. Binâenaleyh biz Mülkiye Mektebi'ni te'sis e t m e k l e bir
menfaat te'min edemiyoruz. E m i n olunuz ki Memlekette m e ' m u r d a n ziyâ­
de âlime, mütehassısa ihtiyaç vardır. Memleketlere büyük menfaat te'min
edenler bu gibi a d a m l a r d ı r . Sonra, hiçbir memleket ve devlet, m e ' m u r l a r ı
üzerine böyle tahdidat vaz' etmemiştir. Talebe Darülfünunlarda okur, çı­
k a r . H ü k ü m e t b i r k o n k u r açar, mülâzemet devresi te'sis eder ve o surette
m e ' m u r l a r ı n ı intihab eyler. Farzediniz ki Mekteb-i Mülkiyye'yi kabul ettiniz,
tasdik ettiniz ve açtınız. Bu sene Devletin b i l û m u m müessesâtına, Dârülfü-
nûn'a, Mühendishane'sine, Ticarethanesine ve sâiresine 37 kişi müracaat
edecektir. Bu K a n u n mucibince Mekteb senede 40 kişi alacaktır. Eğer
Memleket, bu gün Darülfünun için ihtiyar ettiği 50-60 bin lira masrafı
fuzûli olanak ihtiyar edecekse ve m ü n h a s ı r a n Mekteb-i Mülkiyye açılacak­
sa, diğer şubeleri kaldırmak îcab eder. Çünkü hiç talebe kalmıyacaktır.
Binâenaleyh, bendeniz Mülkiye Mektebi'nin gerek tedrisat ve gerek neti­
ce i'tibariyle H ü k ü m e t i n tasvir ettiği k a d a r Memlekete menfaat te'min
edeceği k a n a a t m d a değilim. Halbuki bu Mekteb kabul edildiği ve açıldığı
takdirde diğer müessesâta m ü r a c a a t edecek kimse bulunmıyaaaktır.
Memlekette büyük m e ' m u r l a r için lâzım olan şey h u k u k fikridir, ma'lû-
mât-ı hukukiyedir. H u k u k a intisab olmadıkça, yalnız idarî malûmatla
m e m l k e t t e m a t l u p olan vazifeyi hüsn-i i'fâ imkânsızdır. Binâenaleyh, tah­
sili h u k u k olmak ve idâri, mâlî, siyâsî şubeleri ihtiva etmek üzere eskisi
gibi bu Mektebi de yine Darülfünun teşkilâtı meyânına almak, Maârif Ne­
zâreti'nin m u r a k a b e s i altında teşkilât y a p m a k şart ve esâsından ayrılma­
m a k îcâb eder. Ayrıldığımız takdirde salâhiyetdar olmıyan b i r dâireye
bu işi tevdi e t m i ş olursunuz ki, bu da u m u m için zarardır. Diğer taraf­
tan, Devletin hâriciye m e m u r u , dâhiliye m e m u r u ihtiyacı fazladır. Bu
esas kabul edildiği takdirde, yarın Darülfünun şubelerinden Siyâsiye Şû-

403
besini alıp Hariciye Nezareti ne vereceğiz. Maliye Kısmını da keza Mâ-
liye'ye vereceğiz ki şimdiye kadar ta'kib ettiğimiz siyâsete münâfîdir. Bu
hal Dârülfûnûn'un dağılmasını da mucibtir. Ayni z a m a n d a Memleketin
daha büyük menfaatim ihlâl edecektir. Onun için, bendeniz, K a n u n u n ta­
m a m e n aleyhindeyim. Böyle bir şeye lüzum varsa d o ğ r u d a n doğruya Maâ­
rif Nezâreti'ne tevdi' ederek oraca işin düşünülmesini teklif ediyorum.
Ağaoğlu Ahmed Bey [Karahisar-ı Sâhib (Afyon)] — Bu K a n u n Lâyihasının Maârif
Encümeni'ne gitmesi icâb etmez mi idi? Zannedersem bu meselede Maâ­
rif E n c ü m e n i diğer encümenlerden daha ziyâde salâhiyetdârdır. Maârif
E n c ü m e n i a'zâsından olduğum halde Maârife âid böyle bîr lâyihanın Maârif
E n c ü m e n i n d e n geçmeden buraya nasıl gelip müzâreke edildiğine hayret
ediyorum. Onun için, bendeniz b u n u n Maârif Encümeni'ne havalesini tek­
lif ediyorum. Eğer Maârif E n c ü m e n i taleb ve kabul edecek ise şimdi söz
söylemek lüzumsuz oluyor. Bendeniz bu Lâyihanın Maârif Encümeni'ne
gitmesi hakkındaki teklifimin re'ye konmasını teklif ediyorum.

Reis — Fikriniz aleyhinde söz söyliyen olabilir, efendim. Bu Lâyihamn Maârif En­
cümeni'ne gitmesi aleyhinde söz söyliyecek var mı? (Yok s a d a l a n ) .

Vehbi Bey (Karesi) — Bu Lâyihanın Maârif Encümeni'ne gitmesine Hey'et-i Celile


k a r a r verirse bir şey denilemez. Esasen b u n u n Maârif Encümeni'ne git­
mesine lüzum yoktur. Çünkü İdâri bir Mektebtir. Onun için bendeniz Ma­
ârif Encümeni'ne gitmesine lüzum görmüyorum.

Peâs — Pek âlâ efendim, rey'e arzedeyim de Hey'eti Celîle h ü k ü m versin. Çünkü
bu bir mes'ele-i m ü t e k a d d î m e d i r . Evvel be evvel onu halletmek lâzım gelir.
(Reye koyar) Maârif Encümeni'ne gitmesi kabul edilmiştir, efendim. Yal­
nız, rica edeceğiz, tabu Maârif E n c ü m e n i müsta'celiyetf k a r a r ı n ı nazar-ı
dikkata alır... (Başka müzâkereye geçilir).

16 MART 1334 CUMARTESİ (5)

Reis — Efendim, Maârif N â z ı n ile Dâhiliye Müsteşarı Beyefendiler bekliyorlar.


Çok istirham ederim. Mekteb-i Mülkiyye hakkında bir Lâyiha-i Kanuniye
var. Müsta'celen müzâkeresini de kabul b u y u r m u ş t u n u z . Okuyunuz elen­
dim.

Kâtip Meanduh Bey ( B u r s a ) — ( O k u r ) .

Madde 1. — Mülkiye m e ' m u r u yetiştirilmek üzere "Mekteb-i Mülkiye" un­


vanı ile bir m e k t e b i âlî te'sis o l u n m u ş t u r .

Sasvan Efendi (Bağdat) — Efendim, Lâyiha m a t b u u n d a görüldüğü veçhile Muvâ-


zene Encümeni, Mülkiye Mektebi'nin ihyâsı için gösterilen esbabı nazar-ı
dikkata aldığı zaman, bu Mektebi mütehassıs m e k t e b i olarak, kabul et-

( 5) Bak. : 4. Dipnotu'ndaki kaynak; 1287. sf.


mistir. Ya'nî, mülkiye me'muriyetleri için m ü t e h a s s ı s m e ' m u r l a r ihzar et­
mek üzere bir m e k t e b e lüzum olduğunu Dâhiliye Nezâreti söylemiş ve En­
cümen de gösterdiği esbabı kabul ederek bu Mektebin t e k r a r ihyâsına lü­
z u m g ö r m ü ş t ü r . Bu şekilde m c k t e b l e r her yerde olduğu gibi bizde de var­
dır. Meselâ, Ziraat Mektebi var, Baytar Mektebi ve daha diğer mektebler
vardır. Onun için, bu Mektebin Dâhiliye Nezâreti'ne m e r b u t olmasını Bi­
rinci Maddeye kaydettik. Şimdi acaba Dâhiliye Nezâreti fikrini değiştir­
di mi? Bunu bilmek istiyoruz.

Ali Galip Efendi (Karesi) — Bu Mektebin teşkil ve ihyasından m a k s a t ve bu lâyi­


hanın ruhu zannederim ki, E n c ü m e n i n de kabul ettiği veçhile, Dâhiliye
Nezâreti'ne m e r b u t olmasındadır. Eğer Maârif Nezâreti'ne m e r b u t kala­
cak ise Maârif Nezâreti'ne m ü l h a k ve m e r b u t Darülfünun v a r d ı r ; b u r a d a n
çıkacak efendiler pek âlâ bu işi görebilirler. Fazla sarfiyata da lüzum kal­
maz.
Şemseddin (Günaltay) Bey [Ertuğrul (Bilecik)J — Efendim, Devlet teşkilâtında
bâzı esaslar nazarı dikkata alınmıştır. O esasları d â i m a derpiş e t m e k icâb
eder. Hükümetimizin esas teşkilâtı kurulduğu z a m a n l a r d a bu esasları dü­
şünmüşler, ona göre b ü t ü n mesâi'yi taksim-i âlmâl kaaidesine tevfikan
b i r t a k ı m nezâretlere (ayırmışlardır. H e r nezâret kendine âîd olan vezâifi
diğer nezâretlerin h e r birinden daha esaslı s u r e t t e kavnyabilir. B u n d a n
dolayıdır ki yapılacak ve teşkil edilecek Mülkiye Mektebi'nin de Maârif
Nezâreti'ne m e r b u t olması îcâb eder. Esasen evvelce mevcut iken M a â r i f e
âid bulunuyordu. Biz, bu m ü t a l â a y a d a y a n a r a k bu Mektebin Maârif Ne­
zâreti'ne bağlanması esâsını kabul ettik ve b u n u teklif ediyoruz. Bu hu­
susta H ü k ü m e t de bizim nokta-i nazarımıza iştirak etti. O nokta-i n a z a r
da bilhassa terbiye ve disiplin meselesidir. Bugün hakikaten Memleketin,
idâri nokta-i nazarından bu gibi disiplin dâiresinde yetişmiş me'murlana
ihtiyacı vardır. Ondan dolayı Mektebin esâsını da leylî olarak kabul edi­
yoruz.

Sezai Bey (Cebel-i Bereket) — Bendeniz, K a n u n u n hey'et-i u m u m i y e s i müzâkere


edildiği için Maârifin on senedenberi ne gibi safahat geçirdiğinden bahset­
mek, ondan sonra bu Mektebin te'sisi teklifine evdet e t m e k istiyorum.
322-323 (1906^1907) senelerine k a d a r M e k t e b i Mülkiyye ve Mekteb-i H u k u k
mevcuddu, zannederim 323'de olacak. Memlekette maârifin daha ziyâde
t e v s i i ve muhtelif sınıfta m e ' m u r ve muallim ve şâire yetiştirebilmek için
Darülfünun şubeleri vücuda getirildi. Darülfünunda Edebiyat* Riyazi­
yat, Tabiîyat şubeleri ihdas edildi. Bu teşkilât şüphe y o k t u r ki Devlete me­
m u r yetiştirmek gayesiyle vücuda getirilmiştir. Yakın noktaya k a d a r bü­
tün açtığımız m e k t e b l e r d e Memlekete ulemâ yetiştirmek cihetini ikinci
derecede ta'kib ediyorduk. Bütün m a k s a d ı m ı z devlet evâmirini rü'yete kaa-
biliyetli a d a m l a r yetiştirmekten ibaret idi. Meşrutiyeti m ü t e a k i p bu işe

405
d a h a ziyâde ehemmiyet vermek lüzumu hissedildi. Gerek mejcâtib-i Sul­
tanî ve gerek mekâtib-i ibtîdâdiye ve gerek yüksek mekteblerin vaz'-ı
asliy-i hakikîsine t a k r i b ettirecek b i r şekil verilsin, denildi. Bu suret­
le bu mektebler ta'dilâta uğratıldı. Bizde birtakım mektebler var­
d ı r ve b i r çoğu meslek erbabına ihtiyaç gösteriyor, denildi. S u l t a n i mek-
teblerinin sınıfları daha ziyâde genişletilip artırıldı. Bugün bu u s u l m e r i ­
dir. Sultanî mekteblerinin üçüncü sınıfına gelen efendiler a r z u ettikleri
şubelerden birini kabul etmeğe ve kendi ta'kibedeceği derslere d a h a faz­
la çalışmağa, daha fazla m a l û m a t edinmeğe m e c b u r d u r l a r . S u l t a n i mek-
teblerinde bu meslek meselesi teessüs ettikten sonra bunların mahreçle­
ri mevzu'i bahs oldu. Darülfünun da b u n a göre taksim edildi. Binâenaleyh,
mekteblerin mufassal p r o g r a m l a r ı allında talebe ihtisas meselesini daha
ziyâde temin edebiliyor. Mekteb-i Sultanîyi arzettiğim gibi bu vaziyete
koyduktan sonra Maârif Nezâreti Darülfünûn'a rücû ediyor. Ben, Mem­
lekette ne yapacağım, böyle ihtisas şubelerine ayırdıktan s o n r a talebenin
içinde az çok tahsilini ileri götürmek isteyenler olacaktır, diyor. Mekteb-i
Mülkivye'min programındaki, tedrisatmdaki mukayesesizliğinden dolayı
Maârif Nezâreti Mülkiye Mektebi'ni kaldırıyor; fakat aynı z a m a n d a Mem­
lekette h u k u k tahsilinden sonra mâlî, idâri, siyâsî bir t e d r i s a t a ihtiyaç
vardır, diyor. Binâenaleyh ben Dârülfünûn'un H u k u k Şubesi'nden sonra
bir sene tahsil e t m e k üzere bu u l û m ve fünoınu b u r a y a vazedeceğim, di*
yor ve bu teşkilâtı iki üç sene evvel yapıyor. Şubeler teşkil e d i p bir sürü
masrafla Avrupa'dan m ü t e h a s s ı s l a r getiriliyor. Şimdi vaziyet bu merkezde­
dir. Mekteb-i Mülkiye'nin ihdasına gelince: îhdâs'ı arzettiğim d â i r e d e n gel­
m i ş olsa idi hepimiz ve bilhassa bendeniz kabul edecektik. F a k a t Mek­
teb-i Mülkiyye'nin o teşkilât m e y â m n d a u m u m î tedrisâta dâhil b i r müesse­
se olarak vücud bulması, ya'ni m e ' m u r yetiştirmek mes'elesi b a h i s mevzu'u
oluyor. Eski Mekteb-i Müjkiyye aynen ahz-ı mevki ediyor. Ş i m d i asıl me­
sele bu nazariyatla, bu ihtiyaçla te'lifi kaabil olmıyan bir şekilde Mec-
lis'e arzediüşidir. Sultanî'lerin ü ç ü n c ü senesinde bu gün i h d a s e t m e k is­
tedikleri Mektebe girecek yalnız Edebiyat Şûbesi'nin derslerini tâkib
edecek efendiler olacaktır. Ondan sonra bu adedlerle b e r a b e r b u g ü n b ü t ü n
Sultanî mekteblerinin muvaffak oldukları t a k d i r d e bu sene ş e h â d e t n â m e
alabilecek talebesinin m i k d â n otuz yedi kişiden ibarettir. Gerek tatbikat ve
tedrisatta muvaffak o l a m a m a s ı n d a n ve gerek talebe b u l a m a m a s ı n d a n do­
layı bendeniz bu teklifin bu şekilde t a m a m e n aleyhindeyim. Diğer taraf­
tan Mekteb-i Mülkiyye mâhiyetinde olan diğer m e k t e b l e r için vaz* edilmiş
usuller vardır. Şu itibarla, bendeniz bu şerait dâhilinde teklifin aleyhin­
deyim ve reddini talep ederim.

Veli (1905 Mezunu, Saltık) Bey (Aydın) — Efendim, Mekteb-i Mülkiyye mes'eiesi
mevzu'-i b a h s olduğu zaman Hey'et-i Celîle daha m ü h i m bir d â v a karşısın-
da kalıyor. Çünkü Maârif mes'elesi gayet m ü h i m bir mes'eledir. H e r şeye
takdîmen d ü ş ü n ü l m e s i îcâb eden bir mes'ele-i millîye ise D a r ü l f ü n u n l a ve
o n d a n s o n r a gelen talî ve ibtidâî tahsil dereceleri de v a r ; b u n l a r Bütçe­
mizin t a h a m m ü l ü derecesi ile m ü t e n â s i b s u r e t t e Meclis tarafından ke-
mâl-i i'tinâ ile gözetilmektedir. Bunun hâricinde olarak bu müesseselerde
o k u n a n dersin aynısını okutan diğer müessesâtın teksiri maârif mes'ele-
sinde ittihaz edilen aslî tedbirlerin, gidilen doğru yolun muhtelif ve mü-
teaddid şubelerle, zikzak hareketlerle ihlâl edilmesi demektir. Binâenaleyh,
Mülkiye Mektebi gibi Dârülfünıın'un bir tahsil şubesine esas olabilecek
m a l û m a t ı ayrı ayrı ve müstakil s u r e t t e veren b i r mektebin v ü c u d u n a lü­
zum yoktur. Fakat H ü k ü m e t ve H ü k ü m e t i n fikrindeki mânâ-i mevfuru
daha yakından bilenler bu mes'elenin u m u m î maârif m e s e l e s i n d e n a y n bir
millî mesele gibi telâkki edilmesi lâzım geldiğini kabul ediyorlar ve bu
Mektebin açılmasına da u m u m î maârif meselesi de tenakuz teşkil etmez,
diyorlar ve görüyorlar ki bu Memlekette H ü k ü m e t işini g ö r m e k adetâ,
benzetmiyeyim fakat mesâiy-i millîyemizde misyonerler teşkilâtına benzer
bir teşkilât ile çalışacak m e ' m u r l a r ile kaabildir. H ü k ü m e t işleri me'mur-
Ların şahıslarının H ü k û m e t ' e ve Devletin manevî şahsiyetine olan merbuti-
yetleri işte böyle misyonerlerin m e n s u p olduğu t a r i k a t a intisabı mâhiye­
tinde bir intisab r u h u ile olmalı ve Milletle temasında k a m ı n ' u yalnız bir
m a k i n a gibi tatbik eden bir m e ' m u r sıfatı ile değil, b ü t ü n r u h u ile adetâ
mezhebini neşreder gibi fedakârlıkla hareket eden m e ' m u r l a n bu işin ba­
şına geçirmelidir, diyorlar. Ancak bu kabil m e m u r l a r l a temsil edilmeli ki
asırların H ü k ü m e t l e halk a r a s ı n d a açtığı gerginlik telâfi edilsin; asırlar-
danberi Memleket beklediği teşkilâtı hâsıl edebilsin, diyorlar ve hülâsa
o l a r a k diyorlar ki evet m a ' I û m a t lâzım; fakat ruh, ahlâk, vazifeye âşık
olmak daha lâzımdır. Binâenaleyh, Darülfünun henüz teşkilâtını tamamla­
madığı cihetle bu ihtiyaca cevap veremez. Onun için bu Mektebe ihtiyaç
vardır, diyorlar. Dâhiliye mes'elesîni halletmek u m u m î maârif meselesin­
den a y n bir meslek-i m e ' m u r î n ve b i r tarîkat-ı m e ' m u r î n ma'nây-ı kudsîyet
ve maneviyatını vererek te'sis etmekle kaabil olduğunu iddia ediyorlar. Mül­
kiye Mektebi'nin açılmasında gösterdikleri sebep ve ısrar b u d u r . Yalnız
bu kadarla kalsa idi belki mücib-i i'tiraz VQ şayân-ı i'tiraz n o k t a l a r görüle­
bilirdi. Fakat âlî, h a t t â u z a k t a n yakından kendi gençliğimi b a n a gösteren
bir taahhüd-i mütekaabil var, H ü k û m e t ' i n programında. Bir genç, yetiş­
miş, yetişmek üzere tahsil-i âlînin derecâtma b ü t ü n teşneliği ile meftun
ve m ü ş t a k ; fakat elinden t u t a n yok; parası yok; o zaman H ü k ü m e t ken­
disine yer olıarak bir h â m î olarak o gence Mülkiye'nin kapılarını açarak
yetişmek çâresini bu Mektebi yeniden a ç m a k suretiyle hazırlıyor ve di­
yor ki eğer, ehliyetin, ahlâkın seni bir güzide u n s u r olarak yetiştirecekse
gel m ü s a b a k a n ı kazan, gir ve benimle mükaabil bir teahhüdde bulun. Sen,
fakirlik sebebiyle tâkib edemiyeceğin bir yüksek tahsili işte bu sayede tâ-

407
kib edeceksin; fakat, bana karşı teahhüd altındasın. Efendiler, erbâb-ı ta­
rik böyle bir merbûtiyet ve mütekaabil teahhüd ile yetişmiştir ve yeti­
şir. Eğer siz, Dârülfünûn'da yetişen bir gence bu gibi takyidâtı koymak,
bu gibi mütekaabil t a a h h ü d a t ile gencin hususî vaziyetini tâyin e t m e k is­
terseniz o Darülfünun o zaman Dârülfünûn'Iuktan çıkar. B u r s usûlü baş­
ka bir usûldür. F a k a t Mülkiye Mektebi'niıı gözettiği bu usul bizim Mem­
leketimizde en ziyâde şayân-ı tercih ve en ziyâde kaabiliyet-i tatbikiyyesi
olan bir usuldür. Binâenaleyh, efendiler, Mülkiye Mektebi mes'elesini ted-
kîk ederken evvel ve ahir teşrih buyrulduğu veçhile bunu bir u m u m î maâ­
rif mes'elesi: değil, yine t e k r a r ediyorum, hususî m â n â s ı ile bir tarikat-ı
mülkiyye mes'elesi olarak telâkki buyurmalısınız ve merbutiyeti mes'ele-
sinde demin a r k a d a ş ı m Şemseddin Beyin îzah ettiği değil, ya'ni maârif-i
umûmîyenin u m û m î sistemine dâhil bir müessese, gayr-ı müfid, b î m â n â
bir müessese gibi değil, Dâhiliye'ye m e r b u t ve o n u n kaliteli m e m u r yetiş­
tirmek için kemâl-i i h t i m a m ile yetiştirip büyüteceği bir m ü e s s e s e gibi te­
lâkki ve tesis etmeli ve Mekteb-i Mülkiyye'nin p r o g r a m m ı , herşeyini Dâ­
hiliye'ye rabtetmelidir. Yalnız diyebilirmisiniz ki, efendiler, m e k t e b l e r aç­
tık, semere vermedi. Bu her fi'l-i beşerde vârid bir m ü t a l â a d ı r . Bu mües­
sese meydana gelir; su'-i isti'mal edilebilir. Yapanlar da m e s ' u l d ü r . Fakat
su'-i isti'mal ihtimâli, veyahud semeresiz kalması ihtimâli mülâhazası ile
vücudunun Memleketin idarî hayatı için şiddetle lüzumunu şu Mülkiye
meselesini arzettiğim dâirede düşünmîyerek b a ş k a bir şekilde telâkkiye
kalkışmak, zannederim, pek m ü n â s i b olmaz. (Müzâkere kâfi... sesleri).

Hafız Mehmed Efendi (Bursa) — M a ' l û m d u r ki kanunu ihtiyaç tevlid eder. Ya'ni,
evvelce mevcud iken vâzı'-ı k a n u n o mevcud olan kanunu bir takım mera­
sime uyarak vaz'eder. Şimdi Mülkiye m e m u r l a r ı yetiştirmek için bir ka­
n u n geliyor. Tabiî, bu K a n u n u da ihtiyaç d o ğ u r m u ş t u r . Maârif N â z ı n Be­
yefendiden ne gibi bir ihtiyaç sezip bu k a n u n u şevke m e c b u r etli diye
bir sual s o r a c a k t ı m ; fakat Veli Beyefendi izah b u y u r d u l a r . M a ' l û m d u r ki
evvelce bir Mülkiye Mektebi mevcuttu. Tabiî, bu Mekteb idare" m e ' m u r l a n
yetiştiriyor ve bu m e ' m u r l a r da Memleketi idare ediyorlardı. Bu muvafık
görülmedi, bir Darülfünun teşkil edildi; bu da d o ğ r u d a n doğruya Al­
manya Dârülfûnun'dan kopya edildi. Demek ki Almanya'da idare me'­
m u r l a n Dârülfûnun'dan yetişiyor. Biz de onlann fikrine ittibâen
idare m e ' m u r l a r ı n ı Dârülfûnun'dan yetiştirmeği nazar-ı dikkate aldık ve
Mülkiyeyi kaldırdık. Veli Beyefendi b u y u r d u l a r ki, bu Memleketin Dârül-
fünûn'unda yetişen idare m e m u r l a r ı Devlete lâzım oldukları gibi yetiş-
miyecek; H ü k ü m e t gerek ahlaken, gerek başka suretle m e ' m u r l a r ı n ı kendi
m u r a k a b e s i altında yetiştirmek istiyor. Şimdi m a d e m ki Almanya'da ida­
re m e ' m u r l a n Dârülfûnun'dan yetiştiriliyor ve Almanya kendi memleketi­
nin mâhiyeti ile ve ruhu ile münâsib s u r e t t e yetiştiriyor; biz de kendi
muhitimizle mütenâsib bir s u r e t t e Dârülfünûn'da nıe'murlarımızı yetiştire­
lim. Bunun için müstakil bir Mülkiye Mektebi tesisine hacet nedir? Eğer
evvelce bu hakikat H ü k ü m e t ç e mevcud idi de şimdi tezahür e t t i ise bize
b u n u izah etmelidir. Böyle bir müzâyakalı z a m a n d a ayrıca b i r t a k ı m mas­
raf ihdas ederek, yeniden bir Mekteb-i Mülkiyye açmak muvafık olmaz
zannederim. Bununla beraber, yine " k a n u n u ihtiyaç tevlid e d e r " kaziyesi­
ne geleceğim. Bu gün Mekteb-i Mülkiyye'de tahsilde bulunacak zevat en
aşağı 20 yaşında olmak lâzım gelir. Bu bir mekteb-i âlîdir ve buraya Mek­
teb-i Sultânî'yi ikmâl edenler alınacaktır. Bu gün 20 yaşındaki adamı ne­
rede bulacağız? Ma'lül olan birtakım adamları alacağız ki b u n l a r hiçbir
vakit idare m e ' m u r u olmaya m u k t e d i r olamazlar. Çünkü, sağlam bir di­
mağ sağlam vücudda b u l u n m a k lâzım gelir. Bu gün o kimseler kamilen
Cephe-i H a r p t e b u l u n m a k t a d ı r . Onun için bu k a d a r masraf ihtiyar edip de
bu Mektebi teşkil etmek birçok kimseleri, birçok insanları yine mâliye­
mizin s ı n m a yük etmekten başka bir şey değildir. Bunun için, eğer bu
Mektebe lüzum varsa, Dârülfünûn'daki terbiye ve tahsil idare m e ' m u r l a n
yetiştirmeye kâfi değilse diğer şuabat da var. Şu şubesi var, bu şubesi var.
Eğer oradaki talebe Memleketin r a h u ile mütenâsib s u r e t t e yetişmiyecek
ise ohalde evvelâ Dârülfünûn'u lağvetmeli. Demek bizim muhitimizde mü-
nâsib değil. Veli Beyefendi vâkıf olarak söylüyorlar; vâkıf olmadığı bir
şeyi söylemezler. Madem ki Almanya Darülfünunundan kopya edilmiş, de­
mek ki bizim muhitimizle mütenâsib, bize lâzım olan terbiyeyi verecek
m e k t e b değil (Kâfi, kâfi... sesleri).
Reis — Söz alan daha dört beş arkadaşımız var. Müzâkeratın kifayeti söyleniyor.
Mehmed Sâdık Bey ( E r t u ğ r u l ) — Bendeniz dört kelime söyleyeceğim, efendim: BU
M E K T E B İ MÜLKÎYYENİN T E S İ S İ O KADAR LÂZIMDIR Kİ BUNU
VELİ BEYEFENDİ ARZETTİ. B E N D E N İ Z H U K U K Î S İ N İ , NAZARİYE
S İ N İ BİLMEM. MÜLKİYE M E M U R İ Y E T İ MESLEKTİR VE ONLAR
İCRAATINI BİZİM ÜZERİMİZDE YAPARLAR Kİ, B E N D E N İ Z O AH­
LİDENİM. ŞİMDİYE KADAR BİZE GELEN MEMURLARIN, MUTASAR-
R I F VE KAYMAKAMLARIN, NAHİYE MÜDİRLERİNİN HERHANGİSİ
M E K T E B İ MÜLKİYYE'DEN ÇIKMIŞ İ S E O AHÂLİYİ HÜSN-İ SURET-
DE İDARE ETMİŞ VE HALK ONDAN MEMNUN OLMUŞTUR. ŞURADAN
BURADAN GELMİŞ İ S E MUVAFFAK OLAMIYOR. BU M E S E L E N İ N BU
KADAR MÜZÂKEREYE DEĞERİ YOKTUR. Müzâkerenin kifayetini taleb
ederim (Kâfii... sesleri).
Reis — Ohalde soralım, efendim. (Müzâkere kâfi görülür).
Sezai Bey (Cebel-i Bereket) — Bendenizin sözüm var efendim.
Reis — Rica ederim, benim de mevki'imi d ü ş ü n ü n ü z . Ne yapayım efendim. Söz iste­
niyor, yazıyorum: sonra dinlenilmek istenilmezse bendenizin müdâhaleye
h a k k ı m yoktur (Müzâkere kâfi... sada'laıı).

409
Sezai Bey (Cebel-i Bereket) — K a n u n u n aleyhinde söz söylenilmekten men'edilmek
doğru değildir...
Reis — Hey'et müzâkereyi kâfi g ö r m ü ş t ü r . Müsaade buyurunuz, takrirleri okuyaca­
ğız. (Kâtip o k u r )

"Meclisi Meb'usan RiyâsetM Celîlesine

Mülkiye Mektebi'nin, H ü k ü m e t i n teklifi ve Dâhiliye E n c ü m e n i ' n i n ka­


bulü veçhile, Dâhiliye Nezâreti'ne merbutiyetini teklif ederiz."

Ş a m Meb'usu H a m a Meb'usu
Mehmed Fevzi Vasfî

" Ş i m d i teklif olunan Mekteb-i Mülkiyye'nin Dâhiliye Nezâreti'ne rab-


tını zarurî ve elzem g ö r d ü ğ ü m d e n K a n u n u n o suretle tashihini teklif ede­
rim."

Asir Meb'usu
Seyyid Yusuf Fâzıl

Reis — Maddeleri okuyunuz da zapta geçsin.

Dâhiliye E n c ü m e n i n i n Teklifi
Madde 1 : Mütehassıs m e m u r yetiştirilmek ve Dâhiliye Nezâreti'ne
m e r b u t olmak üzere "Mekteb-i Mülkiyye" unvaniyle bir mekteb-i âlî te'sis
olunmuştur.

Reis — İşte efendim, teklif iki dâirede deveran ediyor. Yâni o k u d u ğ u m u z teklifler
Dâhiliye Encümeni'nin teklifinin k a b u l ü n ü t a z a m m u n ediyor. Şimdi ka­
r a r Hey'et-i Celîlenizindir.

Sasvan Efendi (Bağdat) — Bendeniz Dâhiliye Nezâreti'nin m ü t a l â a s ı n ı sormuş­


t u m . Cevap a l a m a d ı m .

Nâfia Nâzın ve Maârif Nâzın Vekili Ali Münif (Yeğena) Bey (Haleb) — Arzedeyim;
Efendim Mekteb-i Mülkiyye'nin yeniden te'sisini a r z u eden Nezâret, Dâhili­
ye Nezâretindir. O suretle, Lâyihada Dâhiliye Nezâreti'ne m e r b u t bir
m e k t e b olarak teşkili teklif edilmiştir. Dâhiliye Encümeni, Muvâzene ve
Mâliye E n c ü m e n i o suretle kabul etmiş; yalnız Maârif E n c ü m e n i bu Mek­
tebin tedrisatiyle Dârülfünûn'un tedrisatı yekdiğerine bir dereceye k a d a r
m ü ş a b i h t i r ; tedrisat hususu Mektebin en ehemmiyetli cihetidir; binâena­
leyh, Maârif Nezâreti'ne m e r b u t olması daha muvafık olur, dediler. Maâ­
rif E n c ü m e n i b u n u n Maârif Nezâreti'ne m e r b u t bir m e k t e b o l m a k üzere
teşkilini a r z u etti. Bendenizin şahsına kalırsa, Mekteb-i Mülkiyye yeniden
te'sis ve ihya edilsin de ister Maârif Nezâreti'ne, ister Dâhiliye Nezâreti'ne
m e r b u t olsun. Binâenaleyh, Dâhiliye Nezâreti'ne m e r b u t olması cihetini
tasvip ederim.

410
Şemseddin Bey ( E r t u ğ r u l ) — Efendim, Veli Beyefendinin irâd b u y u r d u k l a r ı uzun
hitabede bu Mektebin tesisini pek güzel tasvir etmişlerdi. E n c ü m e n d e ,
Darülfünun mevcut iken böyle bir mektebin t e k r a r te'sisine taraftar ol­
m a s ı aynı m ü t a l â a y a m ü s t e n i d idi. Biz de istiyoruz ki bu Mekteb Mem­
leketin m u h t a ç olduğu idare a d a m l a r ı n ı derin bir r u h ile yetiştirsin, ter­
biye etsin. Fakat bu r u h u kim verir? Dâhiliye Nezâreti bu r u h u hiçbir
vakit veremez. Efendiler, Memleketi tenvir eden ancak Memleketin mü­
tefekkirleridir. Mefkureyi te'sis ettiren, inkişaf ettiren bu mütefekkirlerin
hey'et-i umumiyesi de Maârif Nezâreti etrafında bulunuyor. Bu Mektebi
Dâhiliye Nezâreti'ne v e r m e k demek, bu makineye bir çark yetiştirememek
demektir. Bize lâzım olan m a k i n e n i n çarkı değildir; m a k i n e n i n mudili­
dir. Onu da ancak Maârif Nezâreti yetiştirebilir. İkinci bir n o k t a kalı­
yor, efendim. O da Sezai Beyin mütalâalarıdır. Sezai Bey, bu Mektebte
yetişecek efendilerin nereden getirileceği meselesinden bahsederken sul­
tanîlerden de bahis b u y u r d u l a r ve oradaki edebiyat şubelerinden yetişe­
cek efendilerin m ü n h a s ı r a n edebiyat dersi ta'kip ettiğini söylediler. Ben­
deniz mekteblerle a l â k a d a r olduğum için işin böyle olmadığını arzetmek
lüzumunu hissediyorum. Edebiyat şubelerinde yalnız edebiyat dersleri
okutulmaz. Mekteb-i Mülkiye'de tâkib olunacak derslere esas olanlar da
mevcuttur.

Sezai Bey (Cebel-i Bereket) — Lütfen onları ta'dâd b u y u r u r musunuz?

Şemseddin Bey ( E r t u ğ r u l ) (devamla) — İkinci derecede, bizim bu Mektebin Maârif


Nezâreti'ne raptuıı teklif ettiğimizin yegâne sebeplerinden biri de bugün
Darülfünun Hukuk Şubesinde de (İdâri) nâmı ile ayrı bir şube vardır.
Bunun için, Bütçemize külfetli bir meblâğ girmiştir. Eğer Mekteb-i Mül-
kiyye Dâhiliye Nezâreti'ne m e r b u t olursa, h e m H u k u k Şubesinde mevcut
İ d â r i Şube mevcut bulunacak, hem de b u n u n için Bütçede o k a d a r çok
masraf, ya'ni Dâhiliye Nezâreti'nde a y n c a bir masraf kapısı açılacaktır.
Bunun ikisini tev'hid e t t i r m e k için Mektebi, Maârif Nezâreti'ne rabtetme-
yi d a h a m ü n â s i p bulduk. Zannederim ki en iyi tarîk b u d u r .

Sâdık Efendi (Denizli) — Ondan şüphe yoktur...

Veli Bey (Aydın) — Bendeniz hiçbir z a m a n bu Mektebin Dâhiliye Nezâreti'ne rab-


tından m a k i n e gibi m e ' m u r yetiştirecek bir m e k t e b te'sisini k a s d etmedim.
Bu gün Dârülfünûn'da tedris ve tâ'lim ile meşgul olan hey'et-i tâ'limiye-
mizden zevatın te'sis edilecek Mekteb-i Mülkiye'de muallim sıfatlarını
iktisab etmelerine, Mektebin Dâhiliye Nezâreti'ne tâbi olması hiç bir su­
retle m â n i değildir ve Dâhiliye N â z ı n , Dahiliye Nezâreti ve Hükümet,
Dâhiliye'ye m e r b u t olmak üzere Mülkiye Mektebi'ni te'sis e t m e k fikrinde
b u l u n u r k e n d e m e k istememiştir ki "Ben a d e t â p a n s u m a n ile mükellef
a m i l i etibba yamakları yetiştirir gibi b u r a d a n da m e m u r taslakları ye-

411
tıştirecegım . Eğer maarıf-i umumıyenin b ü t ü n manzumesine dâhil olacak
ve mıaârif-i umumiyye m e r b u t bir " F a k ü l t e " addedilecek b i r Mekteb-i
Mülkiye te'sisi arzu ediliyorsa o zaman ve a n c a k o z a m a n d ı r ki maârif-i
u m u m i y e meselesi olarak Mekteb-i Mülkiyye meselesine ihtiyaç vardır
ve Mektebin M a â r i f e merbûtiyeti mes'elesi o zaman mevzu'ubahs olabi­
lir. Fakat, eğer, sırf dâhiliye m e m u r l a r ı n a menşe olmak üzere b ü t ü n tah­
sil hedefi Dârülfünûn'un vereceği tahsil-i âlî o l m a k t a n ziyâde o tahsil-î
âlinin yalnız mecrây-ı i'dâdîye şevki ve o n d a n yalnız i'dâdi semerâtının
iktitafı gayesi ise bu Mektebin Maârîf-i Umumiye Nezâreti'nin umumî
p r o g r a m l a r ı n d a n müstakil olması lâzım gelir. Öyle bir m e k t e b ihtisâs-ı
muayyen gayesiyle idaresi lâzım gelen bir müessese H ü k ü m e t i n kendine
has ve b ü t ü n tahsili sırf kendi nokta-i n a z a r ı n d a n tefsir, t e e m m ü l , izah,
telkin ederek te'sisine m u h t a ç olduğu bir mekteb demektir. Şuhalde bu
m e k t e b şu te'sis şeraiti dâiresinde ancak Dâhiliye Nezâreti'ne m e r b u t ol­
m a k ve onun p r o g r a m l a r ı n d a Dâhiliye Nezâreti'nin dâimi s u r e t t e alâka
ve rabıtası b u l u n m a k lâzımgelir ve bu zarurettir. Eğer Mekteb-i Mülkiye'-
nin merbutiyetini Dâhiliye Nezâreti olarak Kabul etmiyorsak Maârif-i
Umumiyye Nezâreti dâhilinde bir sistem, bir m a n z u m e olarak b u n u kabul
ediyorsak, abesle iştigaldir. Bunun te'sisinde m â n â yoktur. Çünkü, Dârül­
fünûn'un hey'et-i umûmiyesi bu tahsile kâfidir. (Doğru s a d a ' l a n )

Ağaoğlu Ahmed Bey (K. Sâhib) — Efendiler, evvelâ Maârif N â z ı n Beyefendi Haz-
retleri'nin buradaki, beyanâtı beni hakikaten hayrete şevketti. Çünkü,
Maârif Encümeni'nde cereyan eden birçok m ü z â k e r a t t a n sonra tabiî ken­
dileri için kanaat h-asıl olmuş olacak ki, öyle zannediyorum, b u n u n Maârif
Nezâreti'ne aidiyetini kabul b u y u r m u ş l a r d ı . Binâenaleyh, ş i m d i burada
bence fark y o k t u r ; ya Dâhiliye Nezâreti'ne ya Maârif Nezâreti'ne m e r b u t
olsun, demelerini bendeniz muvafık g ö r m e d i m . Çünkü, Maârif N â z ı n ile
Dâhiliye Nezâreti Müsteşarı Bey ayni s u r e t t e E n c ü m e n ' d e birçok müzâ­
k e r a t t a n sonra bu Müessesenin Maârif Nezâreti'ne merbûtiyeti esâsını ka­
bul ettiler. Binâenaleyh, birçok m ü z â k e r a t t a n sonra k a n a a t hasıl olmuş
olacaktır ki bu esâsı kabul ettiler. S o n r a Veli Beyefendi beyanâtına ha­
kikaten dimağlarda hayâllerde esrarengiz b i r t a k ı m t o h u m l a r uyandıracak
kelimelerle başladılar ve nihâyetinde de kelimeler hakikaten esrarengiz
bir tarîk ile bir manastıra...

Veli Bey (Aydın) — Ahmed Bey, makaaleleriniz şâhiddir...

Ağaoğlu Ahmed Bey (devamla) — Bizi irşâd edecek bir mürşid gibi gittikçe esrâren.
giz bir perde, bir hayal şeklini alan birşeyler söylediler...

Voli Bey (Aydın) — imanlı demek, îmaniı...

AğaoğJu Ahmed Bey (devamla) — Misyoner olacak, davet ederek, ne bileyim; birta­
kım şeyler yapacak, şeyh olacak... Efendiler bu k i m ? Kazaya, vilâyete gi~
dip cevval, fa'al, her gün değişen, her dakika tahavvül eden hayat ile uğ­
raşacak bir adanı, misyoner olacak...

Veli Bey (Aydın) — Afyon tiryakisi demedim...

Ağaoğlu Ahmed Bey (devamla) — Fakat eyvah!... Eğer bizim tekkelerden çıkacak
bâr şeyh gelip bizini dâireleri, bizim kazaları, bizim vilâyetleri idare ede­
cek ise, emin olunuz ki, o vakit hiçbir zaman o tekkeden, o misyoner ola*
cak olanlardan, vilâyetleri iyi ve istediğimiz surette idare edecek adamlar
çıkamaz. Ben, Beyefendinin sözlerini bu m a ' n â d a anladım. O esrarengiz
birt-akım renklerin, istiarelerin altında yalnız bu ma'nâyı anladım. Mef­
kureler, ya'ni mefkure dediğim ne? Vatanını sever, vatanına m e r b u t , ef-
rad-ı ahâliye m e r h a m e t eder, şefkat duyar, bir hukukî zihniyet taşır, ka­
nuna m e r b u t insanlar yetiştirir, demektir.

Veli Bey (Aydın) — Bunu o k a d a r kolay mı zannediyorsunuz?

Ağaoğlu Ahmed Bey (devamla) — Lütfediniz, şimdi oraya geleceğim. Acaba bunu
Dâhiliye N â z ı n mı yetiştirebilir; Maârif Nâzın mı?

Sâdık Elendi (Denizli) — Maârif Nezâreti...

Ağaoğlu Ahmed Bey (devamla) — Bunların hey'et-i umumiyesi buna müsâid midir?
Maârif Nezâreti mi, yoksa Dâhiliye Nezâreti mi b u n u n için müsâid-
dir? Bu suale cevap için, bu iki Nezâretin avâmil-i esâsîyesini tahli]
edelim: Dâhiliye Nezâretine kim ve neler m e r b u t t u r ? Beyefendi bura­
ya m e r b u t müesseseleri zât-ı âlînize ta'dâd edeyim; Jandarma, Polis
Müdiriyet-i Umumiyesi, Sıhhiye Müdiriyet-i Umumiyesi hep Dâhiliye
Nezâreti'ne m e r b u t t u r l a r . Beri taraftan Maârif Nezâreti'ne neler ve kim­
ler m e r b u t t u r ? Mâhiyeti i'tibariyle Darülfünunlar Maârif Nezâreti'ne mer­
but ve o Dârülfünûn'larm muallimlerinden biri de zât-ı âlînizsiniz, Be­
yefendi. Yine ona m e r b u t olan H u k u k Mektebi'dir ki talebesine hukuk
zihniyeti vermek vazifesiyle mükelleftir. Dâhiliye Nezâreti'nde böyle tek
bir m e k t e b göremezsiniz. Şimdi mes'eleyi hâl ermek için bu Mektebi, Me­
saha Mektebi ile mukaayese ediyorsunuz. Efendiler, eğer Mekteb-i Mülkiy-
ye bir m e s a h a mektebi şeklinde b u l u n m u ş , bir m e s a h a mektebi mâhiyetin­
de olmuş olsa idi, emin olunuz ki o k a d a r ehemmiyet verip ve zahmet
çekip bu kürsüye k a d a r gelmezdim. Fakat Mekteb-i Mülkiyye'nin progra­
m ı n ı okuyunuz. Buraya kimler alınacak? Mekâtib-i âliye ve sultâniyeyi
b i t i r m i ş talebe. Mekâtib-i âliyeden çıkıp b u r a y a gelmiş olan talebeler ora­
da inkişaf b u l m u ş olan dimağlarla disiplin itibariyle, Veli Beyefendi size
söylüyorum, Dâhiliye Nezâreti'nin taşıdığı disiplin zihniyetiyle o mekâtib-i
âliyeyi bitirmiş olan talebe disiplin alacaktır ki o disiplinle çalışacaktır.
Sizin istediğiniz disiplin, '"disiplin m o r a l " dir. Bu disiplinler, ya'ni mâne­
vi ve dimâğî, entellektüel disiplin, ne derseniz deyiniz, bunu J a n d a r m a

413
Dâiresi vermez, H u k u k Mektebi verir; öteki dâireler vermez, Edebiyat Şu­
besi verir. Bu mevcudu ile Darülfünun verir. Fakat, istediğimiz o mef­
kureyi verecek o intizâm-ı mâneviyi verecek j a n d a r m a d â i r e s i n d e n ziyâ­
de vatan m u h a b b e t i telkin edecek, ahâliye âşık, vatan hissini verecek, hu-
,kukî zihniyet verecek elbette ki J a n d a r m a Dâiresi değil, H u k u k Mektebi'-
dir. Binâenaleyh, mefkureyi, o nizam ve intizâm-ı mâneviyi z a n n e d e r i m ki
mülkî idarelere alışmış olan zevatta a r a m a k abestir. Maârif N â z ı n Be­
yefendi yeniden b u r a y a teşrif buyuracaklar, Maârif Nezâreti'nin şerefine
olarak, mekâtib-i âliyenin hiçbir m e m l e k e t t e böyle olmadığını söyleye­
cekler.

Sasvan Efendi (Bağdat) — Ben misâlini gösterebilirim.

Ağaoğlu Ahmed Bey (devamla) — Bir tek memleket bile gösteremezsiniz.

Sasvan Efendi (Bağdat) — G ö s t e r i r i m ; pek çok göstereceğim.

Ağaoğlu (devamla) — Hiçbir memleket gösteremezsiniz ki Dâhiliye Nezâreti'ne mer­


b u t bir tek mekteb-i âlîsi bulunsun...

Sasvan Efendi (Bağdat) — Var, gösteririm: Bahriye Mektebi...

Reis — Ahmed Bey, rica ederim, devam edin; m u h a v e r e olmasın, zabıt t u t u l a m a z .

Ağaoğlu (devamla) — Bana Bahriye Mektebini misâl olarak gösteriyorlar. Bunun


üzerine uzlaştık. Efendiler, şimdi b u r a d a iki nokta vardır. İ h t i s a s iki tür­
l ü d ü r ; bir ihtisas vardır ki sırf nisbîdir. H e r insan istediği s u r e t t e o fıt-
reti, o ihtisası kazanabilir. Meselâ ben istediğim takdirle m ü h e n d i s olabi­
lirim. Elverir ki mühendisliği icabettiren ulûm-i müsbeteyi elde edeyim.
Banım gibi muallim olabilirim, tabib olabilirim. Çünki Tıb Fakültesi'nde
o k u d u m m u , b i r t a k ı m kavâid-i müsbeteyi öğrendim mi tabib olabilirim.
Fakat, ben, hiçbir zaman şâir o l a m a m . Çünkü san'at-ı şiir fıtri bir kaabi-
liyettir ki yalnız doğuştan kazanılır. Meselâ ben hikâye-nüvis o l a m a m . Hi-
kâye-nüvis olmak için b i r t a k ı m kuvve-i dimâğiyeye mâlik o l m a k lâzımdır.
Hikâye-nüvisUk de bir meslektir. Fakat bu meslek için fıtri, hayâli bir
esas lâzımdır. B u n u n en maddî isbâtını Memleketimizde b u n d a n beş yüz
sene evvel yetişen idareciler isbât eder ki elbette daha yüksektirler. Bi­
zim tanıdığımız en büyük T ü r k idarecileri, meselâ, M e r h u m Midhat Pa­
şa hangi Mekteb-i Mülkiyye'den neş'et etmiştir?

Sasvan Efendi — Dârülfûnûn'dan da çıkmadı...

Ağaoğlu (devamla) — Dârülfünûn'u taleb etmiyorum. Mekteb-i Mülkiyye İhya edil­


sin. Dâhiliye'ye o r a d a n m e ' m u r verilsin. Fakat talebe v e r m e k ve muay­
yen şerait üzerinde Mekteb esas itibariyle kat'iyyen Maârif Nezâreti'ne
m e r b u t olsun, diyorum. Böyle olmazsa Mektebin birşeyi kalmaz...

414
Nâfia N â z ı n ve Maârif Nâzın Vekili Ali Münif Bey (Halep) — Mekteb-i Mülkiye Ma­
ârif Nezâreti'ne m e r b u t olursa evsâf-ı lâzimeyi hâiz m e m u r yetiştiremez
diye b i r iddia vuku buldu. Bendeniz o iddiaya karşı cevap veneceğim.
Mekteb-i Mülkiye 1294-1295 senelerinde teessüs e t m i ş t i r (6). 1316 senesine
k a d a r olan istatistikleri gözden geçirdim. Mektebten 681 talebe çıkmış­
tır. B u n l a r d a n 575'i m e ' m u r o l m u ş ; 92'si m e ' m u r olmamış, b a ş k a meslek-
lerek sülük etmiş ve 30 k a d a n da vefat etmiştir. B u g ü n o târihlerde çı­
k a n talebeden 575 m e ' m u r u m u z var. Bunların da ekserisi Dâhiliye Nezâ­
reti'ne m e r b u t m e ' m u r l a r d ı r . 9'u vali, 481 mutasarrıf, 200 k ü s u r bu ka­
d a r ı da k a y m a k a m ve şâir m e m u r l a r d ı r . 50-60 k a d a r nahiye m ü d ü r ü var­
dır. Mekteb-i Mülkiye Maârif Nezâreti'ne m e r b u t olduğu z a m a n l a r d a da­
hî b ü t ü n talebesini m e m u r olarak yetiştirmiş ve çıkan talebesinin de
k ı s m ı âzami devle* hizmetine dâhil o l m u ş t u r ve zannederim ki Sâdık
Efendinin beyan buyurdukları gibi vilâyetlerde en ziyâde hüsn-i hizmet
gösteren, halkın merziyyesine muvafık suretle, ya'ni ahâlinin b ü t ü n huku­
k u n u muhafaza edecek s u r e t t e ve kavânin, n i z â m â t a h k â m ı n a tamâmiyle
riâyet edecek şekilde vazife ifâ edenler yine bu Mekteb-i Mülkiyye mezun­
ları idi. Binâenaleyh, Mekteb-i Mülkiyye'nin Maârif Nezâreti'ne merbut
olmasiyle evsâf-ı lâzimeyi hâiz m e ' m u r yetiştirmez fikrini bendeniz kabul
e d e m e m . Maahazâ bu Hey'et-i Umumiyeye âid bir meseledir. K a n u n Lâ­
yihasını en evvel Dâhiliye Nezâreti teklif e t m i ş t i n Hey'et-i Âlî'ye o su­
f
retle bir teklif vâkı olmuştur. Bendenizin şekil i'tibâriyle hiçbir muhale­
fetim yoktur; ister Dâhiliye, ister Maârif Nezâreti'ne m e r b u t olsun. Ben­
denizin a r z u ettiğim cihet Mekteb-i Mülkiyye'nin yeniden ihyâsı cihetidir.
Binâenaleyh, bu merbutiyet mes'elesi Lâyihanın en son maddesinde mev-
zu'u b a h i s olacak b i r mes'eledir. M a d e m k i hey'et-i umumiyesinin müzâke­
resi kâfi görülmüştür, m a d d e l e r i müzâkere ettikten sonra, maddelerin ni­
hayetinde, eğer Maârif Nezâreti'nde kalması icâb ederse, " İ ş b u kanunun
icrasına Maârif Nâzın me'mur.dur" veyahud Dâhiliye Nezâreti'nde kalma­
sı lâzım gelirse, "Dâhiliye Nâzın m e ' m u r d u r " denilir. Mesele de hitam bul­
m u ş olur.

Reis — Zâten Madde okundu, efendim. Bu, Maddenin başındadır. Dâhiliye Encüme-
ni'nin teklifi dâhilinde reye konulması teklif olunuyor. Maârif Encüme-
ni'nin teklifinde ise bu cihet en son maddededir.

Veli Bey (Aydın) — Hey'et-i Âliyenin sabrını su'-i isti'mal etmiş olmıyayım; gerçi lâ­
kırdıyı uzattık; bendeniz sözlerimde ısrâr-ı a n u d tarikini iltizam eden er-
bâb-ı tarîk'den değilim (gülüşmeler). Gayet açık ve sarih söylüyorum,
Ahmed Bey de i'tiraf ediyorlar, yazıları serâpâ bu esâsa m ü s t e n i d t i r ki, in-
san-ı kâmil, vazifeşinas bir a d a m olmak, milletini, vatanını sevmek, bir

( 6) Rahmetli, burada hâtay& düşüyor. Mekteb-i Mülkiye'nin 1275'de teessüs ettiğini yukarıda gördük. Söylediği
târih, Mülkiye'nin yüksek okul hâline getirilişi târihidir.

415
işe riayet etmek mes'elesi d a i m a bilgi meselesi değildir. His, vicdan, r u h ,
tel'uh ve telkin mes'elesidir. Bu telkin Darülfünundun b ü t ü n kürsîlerinde,
b ü t ü n hey'et-i umumiyesinde yapılır. Zâten tahsilin "min'el-mehdi ilâ el-
lâhd = beşik'den mezarıa k a d a r " olduğu icâbınca hey'et-i umumiyesiyle
bu telkini yapmak ve insanı insan olarak yetiştirmektir. O e s a s t a Maârif-i
Umumiye'nin ettiği hizmeti kabulde Ahmed Beyin nokta-i n a z a r m d a n ay­
rılan içimizde ferd-i vâhid yoktur. Fakat bizde bilhassa m e m u r l a r ı n haya­
tının memâlik-i sâireye benzemeyen bir vaziyeti vardır. Bu vaziyeti, Ah­
med Beyefendi herhalde bilmiyorlar. Biliniyorlarsa maalesef bizim Mem­
leketimizde bu hal vardır. Biraz içerilere seyahat etmelidirler. Memur
gayet kanunşinas, gayet- yüksek m a l û m a t ş i n a s , fakat halkın gözünü dol­
duracak, halkın r u h u n d a h ü k ü m e t mevkünin beklediği kemâli, h ü r m e t i
gösterecek bir vaziyette değildir. Öyle bir vaziyette ki devlet nüfuzunu
hâiz olarak vazifesini y a p a r k e n alelekser Devleti r a h n e d â r eder. Dârül-
fünûn'un hey'et-i umumiyesi bu telkini veremez. Bu telkini v e r m e k için
batınlar, yeni nesillerden yetişecek batınlar lâzımdır. Darülfünundun he­
nüz bu gayeye varamıyacağı cihetle Dâhiliye Nezâreti'ne merbutiyeti,
m u r a k a b e s i alâka-i dâimesi taraşında âdeta limonlukta nebat yetiştirir gi­
bi tesrîan, ta'cilen vazife ihtimamı ile m e ' m u r yetiştirmeye şiddetle ihtiya­
cımız vardır. Mekteb-i Mülkiye'nin te'sis lüzumu ise bu z a r u r e t e müstenid-
dir. Eğer Mekteb-i Mülkiye'nin sırf p r o g r a m ı n ı nazar-ı dikkate alarak
Maârif-i Umumiye meselesi yapıyorsak Mektebin parasını, h e d e r ediyo­
ruz. Çünkü H u k u k Şubeleri, çünkü Dârülfünûn'un hâl-i hâzır tahsili i'tibâ-
riyle b u n d a n m u n t a z a r olan gayeyi temine kâfi h a t t â vâfidir. Binâenaleyh,
eğer Mekteb-i Mülkiyye Dâhiliye Nezâreti'ne m e r b u t olarak yapılmazsa
bu iş keenlemyekûndur. Maârif Encümeni'nin afvlerine m a ğ r u r e n söylü­
y o r u m ; Hem Mekteb-i Mülkiyyeyi kabul hem de onu Maârif Nezâreti'ne
r a b t e t m e k t e gösterdikleri a r z u bu Mektebin gayesine münâfîdir.

Şemseddin Bey ( E r t u ğ r u l ) — Evvelki Mülkiye Mektebi nereye m e r b u t t u , Veli Bey?..


Veli Bey — Ozaman böyle Darülfünun yoktu.
Sekip Arslan Bey ( H a v r a n ) — Bendeniz Mekteb-i Mülkiyyenin merbutiyeti hakkında
bu k a d a r m ü n â k a ş a y a lüzum g ö r m ü y o r u m . Maârif Nezâreti'ne merbut
olursa, Dâhiliye Nezâreti'ne m e r b u t olursa programlarını icra e t m e k şar-
tiyle matlub, gaye yine hâsıl olabilir. Ancak, Maârif Nezâreti'ne m e r b u t
olursa iki Darülfünun te'sis edilmiş olur. Öyleyse olsun. F a k a t Dâhiliye
Nezâreti'ne merbut olursa belki bir dereceye k a d a r usul-i idareyi daha
ziyâde bileceklerdir. Bu kadar münakaşaya lüzum yok.

Sezâî Bey (Cebel-i Bereket) — Müsaade buyurursanız bir şey söylemek istiyorum
(Kâfi, kâfi.. sada'Iarı). Efendim bendeniz bilhassa Veli Beye b i r kaç söz
söyliyeceğim. Veli Beyin mes'eleyi tedkîk buyurmadıklarını görüyorum.
Rica ederim, okuyacağım şeyi dinlesinler. Dâhiliye Nezâreti teklifinde di^
yor k i : Ben, Mülkiye Mektebi'nde İ d â r i Coğrafya, Tabiî Osmanlı Coğraf­
yası, İktisâdi Coğrafya, Ziraat, San'at ve Ticâret Târihi, Dinler Târihi,
Etnografya şunu b u n u tedris edeceğim, diyor. Veli Beyefendi, şimdi asıl
mes'eleye r ü c u ' ediyorum. Mekteblerde m ü n h a s ı r a n ilim tedris edilir. Mem­
leketin idaresi için devlet, siyâsetini kendisi ta'yin eder. Mekteb sakaf-
l a n alnınla, bahsettiğiniz imâli sözler gibi şeyler cereyan etmez. Binâ­
enaleyh, Dâhiliye Nezâreti'nin yapacağı iş t a t b i k a t t a n ibaret olmak iktiza
eder ve t a t b i k a t t a da usul-i hâzırada nasıl işler yapılıyor?

Veli Bey — Ben îmâlı sözler söylemedim. Gayet sarih söyledim. Hiç bir künseyi ka­
n u n hâricinde veya bir emel-i gayr-ı m e ş r u ' karşısında k o ş t u r m a k iste­
medim.
Sezâî Bey (devamla) — Sonra, bu Memlekette yalnız Mekteb-i Mülkiyye'ye girecek
efendiler tahsil yapmayacaktır. Maârif Nezâreti'nin her şeyden evvel vazi­
fesi, Memlekette bir sürü m a h r u m i y e t l e r ve bin türlü zaruretler içinde şura­
da b u r a d a tahsil ikmal eden adamlar, evlâd-ı vatan vardır. Memâlik-i şâire-
de olduğu gibi nazar-ı dikkata alsınlar; bunlaruı maişetlerini te'min etsin-
ler. Hepsini Memlekete nâfı' olacak s u r e t t e yetiştirmek esbabına tevessül
etsinler. Yoksa, bu meseleyi arzettiğim esbaba hiç bir kelime ilâve etme­
den m ü n h a s ı r a n m e m u r yetiştireceğiz, dâhiliye memuruna ihtiyacımız
vardır; bu nokta-i n a z a r d a n dolayı b u n u teklif ediyoruz, diyerek asıl mak-
sadları gibi t a t b i k a t t a n b a ş k a h e r şeye tecavüz edemez. O t a t b i k a t dâire­
sinde kalmıyarak Dârülfünûn'daki dersleri b e n tedris edeceğim, demek
büyük bir tezaddu*. Bu, tasvir edildiği k a d a r Devletin siyâsetiyle a l â k a d a r
değildir. Mekteb-i Mülkiyye'nin yetiştireceği efendilerin ne gibi hizmette
istihdam edileceği eski Nizâmnâmede sarihtir. Mekteb-i Mülkiyye mezun­
larına karşı teahhüd m ü n h a s ı r a n nahiye müdîriyeti, kaymakamlık ve
dâireler hulefalığıdır. B u n u n hâricinde Devletin hiçbir t a a h h ü d ü yoktur.
Ehliyet ve kifayet şarttır. Yarın Mekteb-i H u k u k ' t a n da alır, hâriçten de
alır. Bu hakkı takyid edecek hiç bir şey yoktur. Bendeniz d i y o r u m ki bu
istisnaî muameleyle Memlekete daha fazla z a r a r yapacağız. Esasen Darül­
fünun p r o g r a m u ı d a n daha d û n olan bu Mektebe daha vâsi' tahsil gören
efendilere " b u r a d a tahsil görün", diyeceğiz. Diğer taraftan bu Mektebten
alacağımız neticeyi de s a r a h a t e n arz ediyorum. Mekteb-i Mülkiyye bu se­
ne açılacak, 10.000 lira masrafa karşı 8 veya 5 talebe bulacaksınız.

Fevzi Bey (Diyarbekir) — Efendim esas kabul edildi...

Sezâî Bey (devamla) — Gelecek sene onu da bulamıyacaksınız...

Sasvan Efendi — Bendeniz m a k s a d d a n uzaklaştık zannediyorum. Dâhiliye Nezâreti,


bir Mekteb-i Mülkiyyemiz vardı. O Mektebi Maârif Nezâreti k a p a d ı ; Nezâ­
rete sormadı, diyor. Filhakika biz de hayret ettik, bu h u s u s Meclis'ten
de sorulmadı. Maârif Bütçesi geldi, k a n u n mevcud, lâkin, bir gün baktık

417
ki Mekteb-i Mülkiye yok; Maârif Nezâreti Mektebin idâmesine kafiyen
lüzum görmedi. Okadar lüzum görmedi ki, Meclisin toplanmasını bile bek­
lemedi ve Meclis'in k ü ş â d ı n d a n iki üç ay evvel lâğvetti. B u n u bugün
Maârif Nezâreti'ne nasıl rabtedebiliriz? Arzettiğim h u s u s b u n d a n üç sene
evveldi. Binâenaleyh. Maârif Nezâreti bu Mektebin ihyâsına lüzum gör­
medi. Bilâkis şeddine lüzum gördü. O dâirede kimse b u n u düşünmemiş,
bilâkis. Dâhiliye Nezâreti d ü ş ü n m ü ş . Kendi ihtiyacım defetmek, yâni ken­
dine m e m u r b u l u n d u r m a k için böyle bir mektebe ihtiyaç hissetmiştir.
Eğer Sezâî Beyin dediği gibi bu Mekteb Dârülfünûn'un b i r şubesi olmak
üzere açılıyorsa hiç lüzum yok. Bendeniz de reddine t a r a f d a r olacağım.

Reis — Müzâkereyi kâfi görenler el kaldırsın. Müzâkere kâfi g ö r ü l m ü ş t ü r . Teşkili


taleb olunan Mekteb-i Mülkiye'nin Maârif Nezâreti'ne merbutiyeti esâsını
kabul edenler lütfen el kaldırsın. Ellerinizi indiriniz efendim. Dâhiliye
Nezâreti'ne r a b t ı esâsım kabul edenler el kaldırsın. Dâhiliye Nezâretine
rabtı esâsı kabul edilmiştir, efendim. Pazartesi günü ayni R u z n â m e île
toplanmak üzere celseye -saat 6.30- hitam veriyorum."

"18 MART PAZARTESİ, 71. İN'İKAD"

Reis — (Bundan evvelki o t u r u m d a geçen müzâkerâtı hulâsa eder ve kabul edilen


maddeyi o k u t u r ) . Bu esâsı Hey'et-i Celileniz kabul etti. Maddenin tedvin
şeklini de arzedîyoruz. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edildi.
İkinci maddeyi 3 Encümen, yâni Muvâzene-i Mâliye Encümeni, Maârif En­
cümeni, Dâhiliye E n c ü m e n i ayrı ayrı tedvin etmişler.

Sasvan Efendi — Muvâzene-i Mâliye Encümeni de Mâarif Encümeni'nin teklifini ka­


bul ediyor.

Reis — Son teklif Maarif Encümeni'nin olduğu için onu okuyunuz, efendim. (Kâtip
Faik Bey ikinci maddeyi o k u r ) .

"Madde 2 : Mektebin müddet-i tedrisiyesi 3 sene olup leyli ve ücret­


lidir. Ş u k a d a r ki her sene alınacak talebeden 30'u meccânen kabul edile­
bilir."

H a s a n Rıza Paşa (Hudevde) — Her iki E n c ü m e n de Mektebin ücretli olması esâsını


kabul etmiştir. Ücret esâsı kabul olunacak olursa alınacak talebenin otu-
z'unun meccânen alınması fazla gelir i'tikaadındayım. Çünkü bir sınıfın
mevcudu 40 kişiyi tecâvüz etmeyecek olursa 30'unun meccani olması ar­
tık ücretli olmasındaki kastı r a h n e d a r eder. Fazla olarak h e r sene 30
kişi meccânen alınacak; demek ki 3 sene nihâyetinde 90 meccani, 30 üc­
retli talebe mevcud olacak. Bu h e r iki E n c ü m e n i n Mektebin ücretli olma­
sından kasdettiği gayeye muvafık düşmez. Onun için bendeniz 30 talebe
yerine her sınıl' talebesinin üçte biri nisbetinde olsun d i y o r u m ; d a h a sâ-

418
bit bir m i k d a r olur. Çünkü sınıfların talebesinin adedi muayyen olmaz;
b u n u n için bir de takrir t a k d i m ediyorum.

Reis — Madde hakkında başka m ü t a l â a var mı, efendim?

Hâmid Bey (Halep) — Efendim, esas i'tibariyle Mekteb-i Mülkiyye'ye h e r sene alına­
cak talebe meccanidir. Fakat Muvâzene-i Mâliye Encümeni mikdâr-ı
muayyenin a'zamîsini 45 olmak üzere ta'yin e t m i ş ; Maârif Encümeni
de a'zamî had olmak üzere 30 kabul etmiştir. Biz de Maddeyi Maârif En­
cümeni'nin teklifi veçhile kabul ediyoruz. Ş u k a d a r ki Mekteb'e mutlak 30
talebe kabul edilecek değildir. A'zamîsi 30'dur. B u n d a n gayri ücret vere­
r e k bu Mektebe dâhil olmak ve istifâde etmek istiyenlere de açık bir
kapı b ı r a k m a k lâzımdır. Binâenaleyh fazlası için de ücretini vererek tâlib
olanlar da kabul edilsin, dedik. Maddenin teklif veçhile k a b u l edilmesini
rica ediyoruz.

H a s a n Rıza Paşa (Hudeyde) — Efendim, M e k t e b i n ücretli olması esâsı kabul olun'


m u ş t u r . E s a s ücretli olacak olursa kül cüz'e tâbidir, kül ise meccanidir,
nasıl olur? Fazla olarak, bendeniz b u r a d a n daha b a ş k a bir h i k m e t anlı*
y o r u m : Mekteb-i Mülkiyye'den çıkanlar bulunduğu m u h i t t e icrây-ı hükü­
met edecektir. Onun için meccani olmasına mu'terîz değilim. Fakat, her
halde ücretli talebe alınması da lâzım gelir. H e r halde öyle olmalıdır.
Meccanidir, ş u k a d a r ki " b u n u n on kişisi ücret verecek" denmelidir.

Dâhiliye Nâzın Vekili n â m ı n a Abdülhâlik (Renda) Bey — H ü k ü m e t i n ilk teklifi, ali'


n a c a k talebenin t a m a m e n meccani olması m a k s a d ı n a m a ' t u f d u r . Meccani
olmasından da maksat kendilerinden mütekaabil bir taahhüt almak
içindir. Yâni, Mektebden çıktıktan sonra H ü k ü m e t e hizmet edebilsinler;
eğer ücretli alınırsa Mektebden çıktıktan sonra belki H ü k ü m e t e hizmet
etmez ve H ü k ü m e t de bunları hizmete icbar edemez. Asıl m a k s a t b u d u n
M e m u r a olan ihtiyacımız pek çok olmak itibariyle meccani olsun da
herkes gelsin ve o suretle çok m e m u r yetişsin, dedik. E n c ü m e n l e r d e mü­
zâkere edilirken bunların içinde kendi parasiyle okuyup biiâhara m e m u r
olmak isteyen adamı m e n edecek misiniz? dediler. Onun için o ta'bir ka-
bul edildi. Encümenlerle m u t a b ı k kaldık. Encümenler, ücretli olsun, fa­
kat ücretli olduğundan veya ücret fazla bul-ınduğundan dolayı kimse
gelmez, Mektebden çıktıktan sonra Devlet hizmetinde b u l u n m a k korku­
s u n u izâle etmek için de a'zamî haddi koydular; onu da kabul ettik.

Reis — Takrirleri okuyalım efendim:

"... Ş u k a d a r ki h e r sene alınacak talebenin sülüsü meccanen kabul


edilebilir."
Hudeyde Mebusu
H a s a n Rıza

419
Reis — Ta'dilnâmeyi reyinize arzediyorum. (Bu h u s u s t a m ü t e m m i m k o n u ş m a l a r d a n
s o n r a ) Kabul edilmedi, efendim. İkinci takriri okuyunuz, efendim.
(Kâtip okur).

"Taşra sultanîleri talebesinden ekserisi, bahusus uzak mahallerinki-


si yâ istitaat-ı mâliyelerinin adem-i müsaadesi veyahut imtihan veremi-
yerek avdet korkusiyle bu Mektebden ve Memleket dahî bir hayli zekâ­
lardan istifâde edemiyecektir. Taşraya daha vâkıf memurlar yetiştirebi-
lip kanundaki maksada bir derece daha yaklaşılmak ve binâenaleyh taş­
radaki zekâların da inkişâfına medar olmak üzere taşra sultanîlerinden
birinci olarak neş'et edenler meyânından ücretsiz talebe celbi elzemdir.
Bunun husulü için Muvâzene-i Mâliye Encümeni'nce teklif olunan İkin­
ci ve Üçüncü Maddelerin sonuna birer fıkra ilâvesini arz ve teklif ede­
rim. İkinci Maddenin sonuna " b u 45 talebeden 25'i m ü n â v e b e t e n t a ş r a
sultanîlerinden birinci olarak neş'et edenler m e y â n ı n d a n alınıp), üçüncü
maddenin sonuna (ancak ikinci maddede gösterilen taşra talebesi imti­
h a n a tâbi değildir.)

Hakkâri Meb'usu
Mehmed Münib

Reis — Ta'dilnâmede 45 denilmiştir. Fakat Muvâzene-i Mâliye Encümeni Maârif En-


cümeni'nin teklifine iştilrâk ettiği için tabiî ta'dilnâmenin o ciheti 3O
olacaktır. Bu ta'dilnâme hakkında bir mütalâa var mı efendim?

Mehmed Nuri Efendi — Hükümet buna karşı ne söylüyor?

Dâhiliye Müsteşarı Mustafa Abdülhâlİk Bey — Gelecek talebeleri herhalde bilâimti-


han almak niyetinde değiliz. Eğer böyle olursa taşra sultanîlerinden bi­
rinci çıkarak gelen hor efendi şahadetnamesini ibraz edince Mektebe gi­
recektir. Bunu bir defa yoklamak ve eğer fazla taleb gelirse iyi tahsil
görmüş olan efendilerin hakkını izâle etmek istemiyoruz. Bu suretle imti­
hana tâbi' tutmak istiyoruz.

Reis — Bu ta'dilnâmeyi nazar-ı itibara alanlar lütfen el kaldırsınlar; nazar-ı itiba­


ra alınmadı, efendim. Bu İkinci Madde hakkında başka ta'dilnâme yok.
Binâenaleyh, Maddeyi Muvâzene Encümeni'nin Maârif Encümeni ile it­
tifak ettiği şekilde reyinize arzediyorum. Okunan şekil de odur. Kabul
edenler. Kabul edilmiştir, efendim. Şimdi Üçüncü Maddeyi okuyoruz:
"Madde 3 : Alman talebenin mekâtib-i âliye veya tâliye mezunların­
dan olması ve d u h u l i m t i h a n ı n a tâbi' kılınması ş a r t t ı r . Duhul imtihanın­
da muvaffak olanlar aded-i m ü r e t t e b i tecavüz ettiği t a k d i r d e bilmüsâba-
ka tefrik olunur."

Fuad Hulusi Bey (Antalya) — Bu Maddede bir duhul imtihanından bahsediliyor ve


alınacak talebenin mekâfib-i âlî veya tâliden me'zun olmasına lüzum gös­
teriliyor. Ya'ni, gerek mekâtib-i âlî ve gerek mekâtib-i tâliden me'zun olan-

420
lar bu Mektebe girmek istedikleri zaman bir duhul i m t i h a n ı n a tâbi* tu­
tuluyorlar. Bu duhul imtihanı ile hem mekâtib-i âliye, h e m de mekâtib-i
tâliye me'zunları aynı i m t i h a n a tâbi' olacaklar. Bu imtihan ne gibi şeyler­
d e n olacaktır, onu a n l a m a k istiyorum?

Dâhiliye Müsteşarı M. Abdülhûlik Bey — Duhul i m t i h a m n d a n m a k s a d hâiz olduğu


ş a h a d e t n a m e n i n sahibi olup olmadığını fi'Ien isbat etmektir. B i r mektep­
ten me'zun olduğuna dâir elinde ş a h a d e t n a m e s i b u l u n a n bir talebe 3-4
ilimden sorulacak suallere lâyıkı ile cevap verirse o zaman şıahâdetnâme-
nîn sahibi olduğu anlaşılacak ve talebeler d u h u l imtihanıtnda muvaffak
olan efendilerden olacaktır. Yalnız d u h u l i m t i h a n ı ile iktifia e t m e k müm­
kün idi. Fakat, m ü s a b a k a usulü alınacak efendilerin derecesini gösterece­
ği için, b u n u da beraber koyduk. Müsabakaya yüz kişi girdiği halde kırk-
beş kişi almağa m e c b u r u z . İ s t e r bilsin, ister bilmesin duhul i m t i h a n m d a
evvelce muayene edilirse ehliyetini isbat edemiyenler hiçbir vakit ahnmı-
yacaktır, demektir.

Fuad Hulûsî Bey — Tamamiyle anlıyamadım. Darülfünun'un Hukuk, Edebiyat, Tıb


Şubeleri var. Dediler ki duhul i m t i h a m n d a n m a k s a d ş a h a d e t n a m e y i hâ­
mil olan zâtın hakkı ile o şahadetnameye sahip olup olmadığını anlamak­
tır. Şu halde, H u k u k Şûbesi'nden me'zun olup da Mekteb-i Mülkiye ye
girmek üzere m ü r a c a a t eden bir efendiye h u k u k a müteallik mes'ele mi
irâd edilecektir, yoksa başka sorular mı sorulacaktır? Yahut, Edebiyat
Şûbesi'nden veya mekâtib-i sultânîyenin birinden me'zun bir efendi Mül-
kiye'ye girmek istiyor; buna Darülfünun'un H u k u k Şûbesi'nde tahsil olu­
n a n derslerden sual sorulabilir mi? Tabiî, bu gibi suallere o n l a r cevap ve­
remezler. Şu halde bu duhul imtihanı için ne tasavvur ediyorlar? Bu im­
t i h a n d a talebeyi ne suretle tefrik edecekler? Bendenizin m a k s a d ı m bu
idi. Lütfen cevaplarını da versinler.

Dâhiliye Müsteşarı — Buyurdukları gibi biz Mülkiye'ye, mekteb-i âlî'den m ü r a c a a t ı


pek az görüyoruz. Esasen Kanun Lâyihasını ilk teklif ettiğimiz zaman
biz de böyle ümid ediyorduk ve o suretle teklif etmiştik. Şûrây-ı Devlet,
tetkikatı neticesinde mekâtib-i âliye mezunlarından böyle b i r mektebe
duhul e t m e k istiyecek efendiler pek az olacağından mekâtib-i tâliyeden
ilâve ettiler. Bu Mektebe en çok m ü r a c a a t edecek tâliye me'zıuılandır, de­
diler. Mekâtib-i tâliye me'zunları bittabi' mekâtib-i sultanîde okudukları
derslerden imtihan edileceklerdir. Eğer, Dârülfünûn'da bulunanlıar vak­
tiyle mekâtib-i tâlide b u l u n m u ş l a r ise mekâtib-i âliye ya'ni Mülkiye'ye gir­
m e k için o n l a r da mekâtib-i tâliye derslerinden imtihan vereceklerdir.
Eğer, mekâtib-i tâliyeden neş'et etmiyerek Dârülfünûn'a girmiş ise bitta­
bi' o zaman Mekteb-i Mülkiyye'ye giremiyeceklir. Esasen Mekteb'e girmek
için mekâtib-i tâliyede tahsil görmek ş a r t t ı r .
ı
421
Hüseyin Kadri Bey (Karesi) — Alınacak talebe m ü t e c a n i s g ö r ü n m ü y o r . Mekâtib-i
âliye ve tâliye mevzunları muhtelit olarak i m t i h a n a kabul ediliyor. Mekâ­
tib-i âliye-i sâireden mezun olanlar, dimağları genç iken b i r mesleğe inti­
sap etmiş ve o n d a n yetişmiş insanlardır. Böyle tahsil-i âlîyi ikmâl ettik­
ten sonra bu Mektebe girmeleri, bilâhare ikinci b i r mesleğe sülük gibi
olacaktır. Bu gayr-ı kaabil bir hâldir. Esasen, M ü s t e ş a r Beyefendinin bu­
y u r d u k l a r ı gibi, bunların bu Mektebe girmeleri gayr-ı mel'huzdur. Binâ­
enaleyh bu esâsı tayyetmek talebenin tecânüsünü te'min nokta-i nazarın­
d a n daha muvafıktır. Binâenaleyh, alınacak talebenin mekâtib-i tâliye me­
zunlarından olması ile iktifa edilerek Madde'den (mekâtib-i âliye) kelime­
sinin kaldırılmasını teklif ediyorum.

Ali Galip Efendi (Karesi) — Mekteb-i Mülkiyye mevcud olduğu z a m a n l a r d a , hepimiz


biliriz ki, Mekteb-i H u k u k t a n çıkan bîr zat Mekteb-i Nüvvab'a girdiği gi­
bi, Mekteb-i Nüvvab'dan çıkıp da Mekteb-i H u k u k ' a giren o l m u ş t u r . Mek­
teb-i H u k u k ' t a n çıkanlardan Mekteb-i Mülkiye'ye girenler Mü İkiye'yi ik­
m â l edip H u k u k Mektebi'ne devam edenler de vardır. B u n l a r dâimıa ol­
m u ş şeylerdir. Hüseyin K a d r i Beyin ve Müsteşar Beyin teklifleri kat'iyyen
doğru değildir. Mekâtib-i âlîden çıkan bir zat, "Ben Mekteb-i Mülkiyye'de
okuyup idare m e ' m u r u olacağım" derse niçin b u n a m â n i ' olaoağız? Bu ol­
maz, m ü s a a d e edelim o da girsin, o k u s u n ; idare m e ' m u r u olsun. S o n r a
Müsteşar Beyefendi: "Mekteb-i Mülkiyye'ye girmek için m u t l a k a mekâ­
tib-i tâliiyeden çıkmak ş a r t t ı r " diyorlar- Bir zat olabilir ki k e n d i evlâdını
m ü k e m m e l tahsil ettirmiş, hususî muallimler vâsıtası ile mekâtib-i tâli-
ye'de okunan dersleri o k u t m u ş , yüksek n u m a r a l a r aldırmış. Ş i m d i bu
efendiye: "Siz Mekteb-i tâli'den ş a h a d e t n a m e almamışsınız, binâenaleyh
bu Mektebe giremezsiniz" mi diyeceğiz. Müsteşar Beyefendi, bendeniz b u n u
muvafık g ö r m ü y o r u m , azizim. H e r halde iş bu m a ' l û m a t ı hâiz olmaktır.
Madem ki m ü s a b a k a imtihanı açıyorsunuz, bu i m t i h a n d a isbât-ı ehliyet
eden bir zat nerede tahsil ederse etsin bu Mektebe girebilmelidir.

Reis — Başka bir m ü t a l â a var mı efendim? Bu Madde h a k k ı n d a verilmiş bir ta'dil-


n â m e yok. Re'yinize m ü r a c a a t ediyorum. Galip Efendi de ı s r a r etmiyor ve
ta'dilnâme'de vermiyor.
Ali Galip Efendi — I s r a r değil, ta'dili Hey'et-i Umumîyeye teklif ederseniz; ben böy­
le olacağını bilmiyordum; isterseniz yazayım.
Dâhiliye Müsteşarı — H â r i ç t e n gelenler mekâtib-i tâliyenin son sınıflarınla girer;
orada ehliyetini isbat ederek bir sultanî ş a h a d e t n a m e s i alırlar ve o suret­
le gelirler. Bizim b u n u te'sisden m a k s a d ı m ı z b i r disiplin vaz' etmektir.
Mekâtib-i tâliyede m e k t e p hayatını g ö r m e m i ş kimselerde disiplin biraz
daha az b u l u n u r . Eğer böyle efendiler varsa bunlar da bir sultanî şaha­
detnamesi alırlar. Mekteb görmemiş, o hayata alışmamış bir kimseden
doğrudan doğruya disiplin beklemek bizim için pek güçtür.

422
Hâlit Bey ( E r z i n c a n ) — Bendeniz Müsteşar Beyefendiden bir şey sormak istiyorum.
Mekâtib-i tâliye efendilerinin hukuku zayi' oluyor. Çünkü mekâtib-i tâliye
ile âlî efendileri ayni derecede, meselâ birinden otuz, diğerinden otuz kişi,
duhul imtihanı verdiler; bunların m e c m u ' u altmış oluyor; Mektebe kırk-
beş kişi alınacak. Müsabakada bu adamlar kaybedecekler; çünkü o me­
kâtib-i âliyede tahsil görmüş beriki mekâtib-i tâliyeden çıkmıştır. Bu hak
nasıl taayyün edecek, nasıl te'Iif edilecektir? Bendeniz bunu soruyorum.

Dâhiliye Müsteşarı — Bu ciheti demin arzetmiştim. Esas mekâtib-i tâliye tahsilidir.


Aralarında müsabaka îcâb ederse her halde mekâtib-i tâliyede tahsil
olunan derslerden imtihan yapacağız (Reis takrirleri o k u t u r ) .

"Mekâtib-i tâliye kaydının Madde'den tayyını, mekâtib-i âliye mezun­


larından bilimtihan isbât-ı ehliyet edenlerin kabulü şart kılınmasını tek­
lif ederim."
Karesi Meb'usu
AH Galip

Reis — Ta'dilnâmeyi kabul edenler. Kabul edilmemiştir. Fuad Hulusi Beyin ta'dilnâ-
mesini de okuyunuz:

"Alınacak talebenin Hukuk'tan mc'zun olması şarttır."

Antalya Meb'usu
Fuad Hulusi
Reis — Nazar-ı i'tibâra alanlar lütfen el kaldırsınlar. Nazar-ı itibâra alınmadı. Mad­
de aynen kabul edilmiştir.

"Madde 4 : Mektebin programı, idaresi ve talebenin mikdârı ile sû-


ret-i şerâit-i kabulü ve meccani talebenin şerâit-i tefrik ve m e z u n i y e t i n i n
suret-i istihdamları nizamnâme-i m a h s u s ile ta'yhn edilir."

Reis — Bir mütalâa var mı efendim? Madde aynen kabul edilmiştir.

"Madde 5 : Mektebe meccanen kabul edilen talebe on sene müddetle


mülkiye hizmetlerinde bulunmağa m e c b u r d u r . Hizmetten istinkâf denler-
den masârif-ı lahsiliye t a m a m e n ve hizmet edip de muayyen m ü d d e t i ik­
m â l d e n imtina' edenlerden mütenâsiben- istirdad olunur. Şu k a d a r ki
Mektebten neş'etleri târihinden i'tibâren bir sene zarfında kendilerine
me'muriyel teklif olunmayanlara Birinci Fıkra a h k â m ı tatbik olunmaz."

H a s a n Rıza Paşa (Hudeyde) — Meccanen gelmiş bir talebe hakikaten Mektebin üc­
retini tesviyeden âcizdir. Mektebden çıktıktan sonra bu talebe hizmete
girmiyecek olursa ne olacak?

Dâhiliye Müsteşarı — Nizâmnâmede bunu tasrih edeceğiz. Maamafih bu gün dâi­


ma yapılan usuldendir. Avrupa'ya gönderdiğimiz talebeden alelusul bir

423
kefalet alıyoruz. Velilerinden veyahut zengin olan akrabalarından bîr ke­
falet alarak gönderiyoruz. Bu gün Avrupa'ya gönderdiğimiz talebenin atî­
sini, suret-i hizmetini ne suretle te'min ediyorsak bunları da o suretle
te'min ediyoruz.
Reis — Madde hakkında başka bir mütalâa var mı? Madde aynen kabul edilmiştir.

"Madde 6 : İşbu kanun 1334 Sene-i Tedriyesinin ihtidasından i'tibâ


ren mer'iyyülicrâdır."

Hârnid Bey (Haleb) — Efendim, mazbatada beyân ettiğimiz veçhile bu Mekteb


1334 ders senesi ihtidasından i'tibâren açılacağından, gerek masraf-ı te'-
sisiye ve gerek masârif-i dâime ile muallimin ve müstahdemin maâşât ve
ücretleri için altı aylık bir mesârife mukabil olarak on bin lira kadar bir
meblâğ tahmin ettik. Halbuki Bütçe müzâkere ve kabul edildiği zaman
henüz bu Kanun Lâyihası Hey'et-i Celîle'ye arzedilmediğinden dolayı Büt­
çeye bir şey konulamadı. Bunun için bu Lâyihaya bir maddenin ilâvesini
teklif ediyoruz ve bu tahmin edilen onbin liranın sarfı ile bu Mektebin
küşıad kaabiliyeti te'min edilebilsin. Binâenaleyh, Altıncı Madde olmak
üzere şu okuyacağım fıkranın Kanuna ilâvesini teklif ediyoruz:

"Madde 7 : 1334 Senesi Dâhiliye Nezâreti Bütçesinde 161. Mekteb-i Mül-


kiyye mesârif ve m a a ş â t Faslına küşâd için 10.000 lira tahsisat i'rtâ olun­
muştur."

Reis — Bu babda bir mütalâa var mı, efendim? Aynen kabul edilmiştir. Şu halde
Faik Beyefendinin evvelce okudukları Altıncı Madde Yedinci Madde
oldu. Sekizinci Maddeyi okuyunuz.

"Madde 8 : i ş b u K a n u n u n icrasına Dâhiliye N â z ı n m e m u r d u r . "

Reis — Zaten evvelce istî'cal kararı ile müzâkeresi kabul buyrulmuştur. Binâena­
leyh hey'et-i umumiyesiyle reyinize arzediyorum. Kabul edenler? Kabul
edilmiştir".

Mülkiye Mektebi târihinde çok önemli bir safha teşkil eden bu Ka­
n u n u n Mcclis-i Meb'usaın'daki müzâkerelerini inceledikten sonra, Meclis-i
A'yân'ın Mülkiye hakkındaki düşüncelerini de a n l a m a k amacı ile, Kanu­
n u n bu Meclis'teki müzâkeresini de izleyelim:

"MECLİSİ AYAN, 3. İNTİHAB DEVRESİ, 4. İÇTİMA


SENESİ, 39. İÇTİMA, 19 MART 1334 SALI, SAAT 2.05

Birinci Reis Vekili: Abdurrahman Şeref Beyefendi riyasetinde:

Meclis-i Â'yân Riyâset-i Celîiesine;


Mütehassıs me'murîn'i idare yetiştirilmek ve Dâhiliye Nezâreti'ne
merbut olmak üzere bir mekteb-i âlî te'sisi hakkında tanzim ve bâ tezkî-
re-i sâmiye irsal kılınan Lâyiha-i Kanuniye Dâhiliye ve Muvâzene-i Mâliye
Encümenlerinde tetkik o l u n d u k t a n sonra müsta'celiyet k a r a r ı ile Hey'et-i
Umumîyede ledelmüzâkere ta'dilen kabul edilmiş olmağla nüsha-i matbu­
ası E n c ü m e n Mazbataları ve esbâb-ı m u c i b e lâyihası ile birlikte lef fen
t a k d i m kılındı. Ol babda e m r ü ferman Hazret-i Menlehülemr'indir.
6 Cemâziyy'ül-Âhir 1336 19 Mart 1334 (= 19 Mart 1918)

Meclis-i Meb'usan Reisi


Mustafa Âsim (Yörük)

Meclis-i A'yân Birinci Reis Vekili Abdurrahman Şeref Bey — Bunu hangi Encü­
mene havale edelim?

Şükrü Paşa — Mülkiye ve Mâliye Encümenlerine..

Azaryan Efendi — Mülkiye'ye âid bir şeydir...

Reis — Bu kıymetli Müessesenin an k a r i b avdetini görürüz de Memlekete ettiği hiz­


metler temadi eder d u r u r (İnşaallah... sesleri).

Mahmud Paşa — İ c r a a t t a k i isti'cal eserlerinden biri de bu Mektebin lağvı idi.

Ahmed Rıza Bey — Ne yaptıklarını bilmemezlikten...

Reis — Mülkiye Encümeni'ne havale olundu. "

"28 MART 1334 (Günlü o t u r u m )


R E İ S : ABDURRAHMAN Ş E R E F E F E N D İ

Reis — Mekteb-i Mülkiye hakkındaki K a n u n u n müzâkeresine geçiyoruz. (Berveçhi-


zîr Mülkiye ve Mâliye Encümeni'nin mazbataları okundu.)

"Mütehassıs memurîn-i idare yetiştirilmek ve Dâhiliye Nezâreti'ne


m e r b u t olmak üzere b i r mekteb-i âlî te'sisi h a k k ı n d a Hükümetçe, hazırla­
nan ve Meclis-i Meb'usanda müsta'celiyet k a r a r ı ile bilmüzâkere ta'dilen
kabul edilen Lâyiha-i Kanuniyenin gönderildiğine dâir Meclis-i Meb'usan
Riyasetinden vârid olup Mülkiye ve Mâliye Encümenlerine havale buy-
rulan 19 Mart 1334 tarihli ve 831 numaralı tezkire m ü t a l â a ve icâbı müzâ­
kere olundu:

Mütehassıs me'nvurin-i idare yetiştirilmek fikri ile yeniden te'sis ve


küşâdına ahiren H ü k ü m e t ç e lüzum görülen Mekteb-i Mülkiyye'nin ihyâsı
maksadı ile tanzim edildiği gerek H ü k ü m e t i n ve gerek Meclis-i Meb'usan
Dâhiliye, Muvâzene-i Mâliye Encümenlerinin esbâb-ı mucibe mazbatala­
rının m ü n d e r e c â t ı n d a n anlaşılan işbu Lâyiha-i Kanunîye te'min edeceği
fevâide nazaran Encümenimizce de muvafık görülerek Meclis-i Meb'usa-

425
nın kabulü veçhile kabulü tezekkür kılınmış olmağla bermucib-i havale
Mâliye Encümenine sunuldu.
M E C L İ S İ Â'YÂN MÜLKİYE ENCÜMENİ

Şükrü İ b r a h i m Nuri Halid

Aristidi A b d u r r a h m a n Şeref

"Mütehassıs memurîn-i idare yetiştirilmcik ve Dâhiliye Nezâreti'ne


merbut olmak üzere bir mekteb-i âlî te'sisi h a k k ı n d a H ü k ü m e t ç e tıanzim
ve Meclis-i Meb'usan'ca tâdîlen kabul edilen Lâyiha-i Kanuniyenin irsal
kılındığı Meclis-i m e z k û r Riyâseti'nden Mülkiye ve Mâliye E n c ü m e n l e r i ­
ne havale buyurulan 19 Mart 334 t â r i h ve 831 adedli tezkere üzerine Mül­
kiye Encümeni'nce keyfiyet tezekkür olunarak bu babdaki evrak Lâyiha-i
mezkûrenin Meclis-i Meb'usan'ın ta'dili veçhile kabul edildiğini mübeyyin
m a z b a t a ile Encümenimize tevdi' kılınmakla Dâhiliye Nezâreti Müsteşarı
Abdülhâlik Bey dahî hazır olduğu halde m ü t a l â a o l u n d u :
Memurîn-i idare yetiştirmek üzere Mekteb-i Mülkiye'nin yeniden te'si­
si ve küşâdı Mülkiye Encümeni'nce esas itibariyle kabul edildiği mazba­
ta m ü n d e r e c a t ı n d a n ve Mekteb-i mezkûrun altı aylık tahsisatı karşılığı
olarak 334 Senesi Bütçesine onbin lira ilâve kılınacağı Müsteşâr-ı müşa­
rünileyhin beyanâtından anlaşılmış ve Lâyiha-i mezkûrenin Meclis-i Meb'­
usan'ın ta'dili veçhile kabulü Encümenimizce de m ü n â s i b g ö r ü l m ü ş oldu­
ğunu a'zâdan M a h m u d Paşa ile Mavro K o r d a t o Efendi Hazretlerinin Mek­
teb-i m e z k û r müddet-i tahsîliyesinin nihayet iki seneden ziyâde o l m a m a s ı
re'yinde bulundukları Hey'et-i Umumiyeye arz olunur. 24 M a r t 1334

MÂLİYE ENCÜMENİ

Mahmud Salih Birinci Ferik Ali Rıza

Mehmed Said Şükrü Abdülhalim Dilber

Faik Avram Mavro K o r d a t o


Namizac

Reis — Bir m ü t a l â a varmı?

Mahmud Paşa — Mavro K o r d a t o Efendi ile bendeniz müddet-i tahsiliyenin hadd-i


ü'/.unisinin iki sene olmasını muvafık görüyoruz. Filhakika Mekteb-i Mül-
kiyyenin t e s i s i lâzımdır. Şâir memleketlerde me'murîn-i idare ekseriyetle
mekâtib-i tâliyede yetişenlerden almıyor. O r a l a r d a mekâtib-i tâliyede tah­
sil m ü k e m m e l olduğundan o mekteblerden neş'et eden m e ' m u r l a r icâb
eden m a ' l û m a t ile mücehhez olarak çıkıyorlar ve bu suretle i s t i h d a m olu-
nuyorlar. Asıl kendilerine lâzım olan malûmat-ı ameliye maiyyet memuri­
yetlerinde kazanılıyor ve bu suretle yetişiyorlar. Fakat bizde mekâtib-i
tâliye derece-i kâfiyede tahsil e t t i r m e k meziyetinde olmadığı ve bizde ye­
tişmiş m e ' m u r a da pek ziyâde ihtiyaç bulunduğu için yeniden te'sis oluna­
cak olan bu Mektebde tahsil edeceklere böyle amelî, bilhassa iktisadî, hu­
kukî, idâri bir fikir vermek ve bunları disipline alıştırmak için ayrıca iki
sene suret-i husûsiyede tedrisatta b u l u n m a k muktazîdir. F a k a t bunların
iki seneden daha fazla m ü d d e t l e tahsile tâbi' t u t u l m a s ı n a hacet yoktur,
zannederim. (Bu sırada Birinci Reis Vekilli Abdurrahman Şeref Efendi
Kürsî-i Riyasete gelinler) H a t t â , meslek-i askerîye'ye iritisab için Bah­
riye Mektebi m ü s t e s n a olmak üzere mekâtib-i tâliyeden çıkanlar için me­
kâtib-i harbiye'de bir sene tahsil kâfi görülmüştür. Almanya'da mekâtib-i
laskeriyeden zabit olarak çıkacak olanlara bir sene tahsil ettiriliyor. Biz­
de eskiden sırf askerî tahsil m ü d d e t i iki sene idi. Binâenaleyh, mülkî ve­
ya askerî m a l û m a t l a mücehhez a d a m yetiştirilmek için meslek mukadde-
m a t m ı kendilerine telkin e t m e k üzere üç senelik tahsile hacet yoktur. İki
sene ziyâdesi ile kâfidir.

T o p ç u Feriıki Rıza Paşa — Bendeniz de bir şey soracağım. Evvelâ Mekteb-i Mül-
kiyye lâğv edilmiş ve Dârülfünûn'ıa ilhak o l u n m u ş ; talebenin Darülfünun­
da ne gibi noksani-İ tahsili görüldü de Mekteb-i Mülkiyye'nin t e k r a r te'si-
sine mecburiyet hâsıl oldu? Acaba Dârülfünûn'da Mekteb-i Mülkiyye'de
tedris olunan derslerin tedris edilmemesi esbabı nedir? M ü s t e ş a r Beye­
fendi m a ' l û m a t versinler de anlıyalım.

Ahmed Rıza Bey — Mekteb-i Mülkiyye'nin lâğvedilmiş olmasına fevkalâde teessüf


ettiğim gibi, şimdi de tabiî iâdeten te'sisine o k a d a r m e m n u n u m . Evvel­
ce m e m u r yetiştirilmek için bir m a h r e ç var idi. (Abdurrahman Şeref
Efendi'ye hitaben) Reis Efendi Hazretleri, onu da birlikte h a t ı r l ı y a h m ki
siz o r a d a hoca idiniz, ben de talebe idim. Bir de yine devâire m e m u r ye­
tiştirme/k için (Menşe-i K ü t t a b ) vardı. Demekki b u n l a r o z a m a n hisse­
dilmiş, bir lüzuma göre te'sis edilmiş mekteblerdi. Halbuki Mekteb-i VIiil-
kiyye'yi lâğvettiler. H a t t â , H ü k ü m e t i n esbâb-ı mucibe lâyihasında 'Bizim
haberimiz o l m a d a n lâğvedildi", deniyor. Bu da garip bir esbâb-ı mucibe
te'sis ediyor. H a t t â Kuvve-i Teşrîiyenin bile m a ' l û m â t ı olmadan lâğvedildi.
Zannederim, Bütçe K a n u n u ile lağvolundu. Bir çok yolsuzluklar gibi o da
B ü t ç e K a n u n u ile lâğvedilmiş gitmiş. B u n u n esbâb-ı lağvı m a ' l û m olma­
dığı gibi, şimdi ne için te'sis edildiğini anlıyamıyorum. Rıza Paşa Hazret­
leri de bu ciheti soruyorlar. B u n u n esbâb-ı te'sisiyesi nedir? Maksad-ı te'­
sis hakkında H ü k ü m e t i n esbâb-ı mucibe m a z b a t a s ı n d a bir şey gördüm,
müsaadenizle okuyayım. O fıkrada deniyor ki " İ d a r e m e ' m u r l a r ı bulunduk­
ları m a h a l l e r d e H ü k ü m e t reisi olup oranın kâffe-i h u s û s â t ı n d a n mes'ul
oldukları cihetle kendilerinin h e r türlü vukûf-i kanunî ve idâri ile mü-

427
cehhez bulunmaları, fakat aynı z a m a n d a îfâ-i me'muriyet edecekleri ma­
hallin ahvâl-i iklimiyesine ve halkının kaabiliyet-i ictimâiyesine ve hürri­
yetine ve Devletçe ta'kib edilen usul ve maksadı bildirecek ma'lûmât-ı
m a h s û s a y a dahi vâkıf olmaları lüzumu müstagniyyülbeyandır."

Topçu Feriki Rıza Paşa — Mektebte b u n l a r olamaz ki...

Ahnıcd Rıza Bey (devamla) — Siz de m ü s a a d e b u y u r u n da m a k s a d ı n neden ibaret


olduğunu anlayınız. Bendeniz, Mektebin yeniden ihyâsı taraftarıyım. Halbu­
ki bu Müessese ayni ile eski Mekteb-i Mülkiyye olarak te'sis ediliyor. B u n a
( İ d a r e Mektebi) demişler. İsmini bile değiştirmişler. Bilâhare Meclis-i Meb'-
ûsan'da yine (Mekteb-i Mülkiyye) denilmesine k a r a r verilmiş. Bir çok mes'e-
lede aralarında i'tilâf hâsıl o l m a m ı ş . Ba'zı zevat bu Mekteb, Maârif Nezâre-
ti'ne m e r b u t olsun d e m i ş ; h a t t â H ü k ü m e t n â m ı n a K a n u n u m ü d a f a a eden
zat da M a â r i f e m e r b u t olmasını iarzu ve kabul etmiş ki, bu tabiîdir. Mek­
teb, Maârif Nezâreti'ne m e r b u t olmalıdır. Nihayet Dâhiliye Nezâreti'ne mer­
but olsun denmiş, o suretle kabul o l u n m u ş . Demek oluyor ki bu, Dâhiliye
Nezâreti'ne hususî m e ' m u r yetiştirmek için staj nevi'inden bir m e k t e b olu­
yor. Evkaf Nezâreti'nde» şâir ba'zı Nezâretlerde bu nevi' m e k t e b l e r vardır.
Bu da o yolda bir m e k t e b olmuş oluyor. Lâkin, Mekteb-i Mülkiyye olmu­
yor; kendimizi a l d a t m ı y a h m ; boşuna sevinmiyelim. Yalnız vaktiyle o Mek-
tebde tahsil edip de çıkmış olanların h o ş u n a gitsin diye o adı koymuşlar.
H e r halde o eski Mekteb ihya edilmiyor. Bir idare m e k t e b i açılıyor. Bu
İ d a r e Mektebi'nin tahsil m ü d d e t i n e gelince; M a h m u d Paşa Hazretleri zan­
nederim ki, iki sene kâfidir buyurdular.

M a v r o Kordato Efendi — O re'y'e ben de iştirak ediyorum...

Ahmed Rıza Bey (devamla) — Mavro K o r d a t o Efendi de bu re'y'e iştirak ediyor­


lar. Demin esbâb-ı m u c i b e m a z b a t a s ı n d a o k u d u ğ u m Mülkiye için değil, fa­
kat idareye âid vezâifi öğrenmek için iki sene kâfidir. Dârülfünûn'da oku­
yup, mekâtib-i âliyeden, Dârülfünûn'dıan çıkıp da oraya girmek istiyenler
de bulunabilir. Bunun için bu m ü d d e t b i t t a b i ' kâfidir. Fakat, p r o g r a m d a
mekâtib-i tâliyeden, sultanî derecesinde olan mekteblerden çıkacakların bu
Mektebe alınacakları zikrediliyor. Şu halde bir efendi 16-19 yaşında o r a y a
girecek; iki sene de önada tahsil g ö r d ü k t e n sonra nahiye m ü d ü r ü , kayma­
k a m olacak böyleleri için iki sene tabiî kâfi değildir. Eğer bir efendi Dâ­
rülfünûn'da büyük bir tahsil görerek oraya girer ve o r a d a da yalnız idare­
ye âid hususâtı görecek olursa iki sene tahsil m ü d d e t i kâfidir. İki seneyi
ben a n c a k bu kabil talebe için kabul ediyorum. Ancak, m a h r e c i ta'yin
edilmek şartiyle mekâtib-i sultanîye deniliyor. Galatasaray Sultanîsini na-
zar-ı i'tibâra almayınız. Diğer sultanîlerde tahsil daha aşağıdır. Mekteb-i rüş-
diyedekinden biraz fazladır. O mekteblere devam edenlerin m a ' l û m â t ı , tah­
silleri pek noksandır. Bunların müdavimleri 16-17 yaşında efendilerdir. Ma-

428
l û m a t l a n n a k ı s dediğim o İ d a r e Mektebi'ne girmek için noksandır. Yoksa
bir şey öğrenmediklerini iddia e t m i y o r u m . Orada tahsil ettikleri şeylerle
Mekteb-i Mülkiyye'ye girebilmek için hazırlanmış addolunamazlar. Dârülfü-
n û n ' d a n çıkan talebe olursa onu anlarım. Bir de mekâtib-i sâirede tahsil
g ö r m ü ş veya Avrupa'da o k u m u ş olanlar veyahut ebeveyni tarafından hu­
susî olarak tahsil ettirilerek kâfi derecede m a ' l û m a t ı hâiz o l a n l a r da bu
Mektebe giremiyecekler. Bir şart koyuyorlar; mekâtib-i tâliyeden çıkanlar
alınacaktır, diyorlar.
Avrupa'da tahsil eden bir genç gelir, hizmet-i devlete girmek, taşralar­
da mutasarrıflık, kaymakamlık e t m e k isterse o, idare mektebi'ne kabul olu-
namıyacak. Halbuki bu Mektebe dâhil olmak isteyenler nereden çıkarsa
çıksın k a b u l edilmeli; yalnız kabulleri için bir program, bîr h a d gösteril­
melidir. Şu ve bu ilimlerden i m t i h a n verenler o Mektebe girebilir, denil­
meli. Bu Mektebe kabul edilmeyi yalnız sultânı mektebleri m e ' z u n l a n n a
h a s r ü tahsis e t m e k doğru değildir. Meclis-i Meb'usan'da cereyan eden mü-
zâkerâttan aldığım m a ' l û m a t a göre, bu sene mekâtib-i sultâniyede mevcud
talebe tamamiyle çıkacak olursa ancak 37 kişi ş a h a d e t n a m e alacakmış.
İnşaallah hepsi sağ kalır ve muvaffak olarak çıkar. Fakat bu 37 kişi nereye
yetişecek. Darülfünun talebe istiyor. Ecnebi memleketlere yine talebe gön­
dereceğiz, deniyor. Tabiî oralara da mekâtib-i sultâniyeden ç ı k a n talebe gön­
derilecektir. Talebenin hepsi de bu 37 kişiye m ü n h a s ı r d ı r . Mekteb-i Mülkiy-
ye açılacak diye alkışlıyoruz. Ama, talebeyi nereden bulacağız? Orası ma'-
lûm değil. Yalnız tahsisat veriliyor. Hocaları mükemel olabilir. Belki İâşe'-
(Müdîriyetin) den de erzak alınabilir. Lâkin talebe yok. Dün de arzettiğim
gibi Maârif Nezâreti'nde hâl böyledir. M e ' m u r i n ve muallimin kıyamet gi­
bi.. Fakat talebe yok. Bu Kanun ile de Dâhiliye Nezâreti'ne m e r b u t olmak
üzere bir Mekteb-i Mülkiyye küşad olunuyor; fakat b u n u n da talebesi olmı-
yacaktır. M ü t a l â a t ı m ı n alt tarafı m a d d e l e r i n esnâ-i k ı r a a t ı n d a söylenecek-
tir.

Reis — Başka b i r m ü t a l â a varmı?.


Dâhiliye Müsteşarı Abdülhâlik Bey — M a h m u d Paşa Hazretleri, Mekteb-i Mülkiye­
de müddet-i tahsiliyenin üç sene olmasına i'tiraz ediyorlar. İki sene olma­
sını teklif ediyorlar. Esbâb-ı Mucibe m a z b a t a s ı n d a ( İ d a r e m e m u r u yetişti­
rilmek üzere) deniliyor. İ d a r e m e ' m u r u olacak bir zât, kavâid-i hukûkiye'yi,
kavâid-i ictimâiye'yi, Etnoğrafya'yı ve sâireyi bilecek, sonra idare m e ' m u r u
olacaktır. T a ş r a d a b u l u n m u ş olanlar pek âlâ bilirler ki, o r a l a r d a h ü k ü m e t
m e m u r l a r ı Mümessil-i H ü k ü m e t t i r . B u n l a r a tahmil olunan vazifenin ne
k a d a r m ü h i m olduğunu, Mahmud Paşa Hazretleri takdir b u y u r d u l a r . Mek­
teb-i Mülkiyye'nin yeniden te'sisinden m a k s a d kavâid-i hukukiye ve sâireye
vâkıf yüksek zevat yetiştirmek değildir. Biz istiyoruz ki bu Mektebden çı-
k a ç a k olanların kavâid-i hukûkiye'den bir nebze m a ' l û m a t ı olsun ve bun­
lar, taşraya gidip te H ü k ü m e t i temsil ettiği z a m a n kavâid-i içtimâiye-i dâ-

429
hilıyemızden bihaber bulunmasın. Ahvâl-i içtimâiye ve Etnografya tahsil
e t t i r m e k t e n maksadımızı da iarzedeyini. Mâlûm-i âlîleridir ki Memleke­
timizde b u l u n a n akvam birçok milliyetlere m ü n k a s e m olduğu gibi birçok
mezheplere de sâlikdir. T a ş r a d a b u l u n m u ş olanlar b i r yerde birçok mezhe­
be sâlik olan zevat ve kabileler görürler. Onun için m a k s a d ı m ı z bunlara
hiç olmazsa bu hususlar hakkında bir ma'lûmat-ı ibtidâiye vermektir.
Eğer bir efendi t a ş r a d a m e ' m u r olduğu yerdeki edyânı, mezâhibi, milli­
yetleri ve o r a n ı n az çok ahvâl-i ıımumîyesini bilecek olursa elbet te ken­
disine tevcih edilecek olan mümessil-i h ü k ü m e t vazifesini daha iyi görür.
Bir de bizim Memleketlerde m e ' m u r olacak zevatın h e r halde b i r kaç ec­
nebi lisanına vâkıf olması lâzımdır. Biz, yetiştireceğimiz m e m u r l a r elsine-i
ecnebiyeden birisi ile ve her halde Lisân-ı Arabi ile k o n u ş s u n diyoruz;
b u n u te'min edebilmek için üç seneden ibaret olan tahsil m ü d d e t i prog­
r a m ı n a iki lisan için haftada 20 saat k a d a r bir m ü d d e t tahsis e t m e k mec­
buriyetindeyiz. Bu böyle olunca tahsili ikmâl için üç sene a n c a k kifayet
edecektir. Rıza Paşa Hazretleri, Darülfünun vıarken yeniden b i r Mekteb-i
Mülkiyye teşkiline niçin lüzum görülüyor? diyorlar. Darülfünun evvelâ
bir müessese-i ilmiyedir. Oraya gidecek olan zat, h e r halde b i r ilim tah­
sil e t m e k için gider; orası âlim yetiştirecektir. Her şeyden biraz m a l û ­
m a t ı bulunacak olan idare m e ' m u r u yetiştirmek için değildir. Darülfünun'-
da yetişen zevat içinde i d a r e m e ' m u r u da bulunabilir. F a k a t hepsi olamaz.
Saniyen Dârülfünûn'da bulunanlar, Darülfünun serbest bir tahsil yeri ol­
duğu için, disipline tâbi* değildir. Halbuki taşrada disipline riâyet lâzım­
dır. Halkın ahvâl-i ruhiyesine tevfikan idâre-i h ü k ü m e t etmek, disipline
riâyet edebilmek için bir m e ' m u r u d a h a m e k t e b d e iken disiplin ile hare­
ket etmeye alıştırmak lâzımdır. Dârülfünûn'dan çıkanlar ancak m e c b u r e n
m e ' m u r olurlar. Halbuki, bugünkü ihtiyacımız iyi m e ' m u r yetiştirmek mer­
kezindedir. Hey'et-i Celîlenin m a l û m u d u r ki h a l k ı n h a k k ı n ı t a m a m e n mu­
hafaza, can ve malının emniyetini muhafaza etmekle kaabildir. 11 .Ikın
m a l ve canından emin olması için de mahkemelerin, lüzumu derecede teş­
kil edilmesi, idarenin iyi olması, iyi ellerde b u l u n m a s ı lâzımdır. İ d a r e n i n
iyi ellerde bulunması da tahsil ile te'min olunur.
Topçu Feriki Rıza Paşa — Evvelce Mekteb-i Mülkiyye müstakil b i r m e k t e b hâlin­
de mi idi? Lağvı sırasında şimdi beyan buyurduğunuz mehâzir görüle­
m e d i mi? ve niçin görülmedi? Bu cihetin de izahı lâzım gelir.

Dâhiliye Müsteşarı — Arz edeceğim efendim. Son teşkilâtta Mülkiye Mektebi Dâ-
rülfünûn'a ilhak edilmiştir. Yalnız Darülfünun teşkil olunduğu z a m a n bu­
r a d a idare dersi, iktisad dersi o k u m a k üzere bir şube küşâd edilmiştir.
Zannedilmiş idi ki bu şubeden çıkanlar behemehal idare m e ' m u r u olacak­
tı. Halbuki İ d a r e m e m u r u n a lâzım olan evsaf, disiplin ile yetişmemiş olan­
l a r d a n hâsıl olamaz. Bu ciheti Taşrayı gezen, Taşrayı görenler t a m a m e n
bilirler.
Topçu Fcriıki Rıza Paşa — Mekteb-i Mülkiye'nin Dârülfünûn'a ilhak târihi nedir?
Darülfünun, o târihten bu güne k a d a r ne k a d a r idare m e ' m u r u yetiştirmiş­
tir ve b u n l a r hangi vilâyetlerde n e k a d a r m ü d d e t l e istihdam olunmuşlar­
dır? Bunların evsâf-ı matlûbeyi hâiz olmadıkları bilfi'i, b i t t e c r ü b e mi an­
laşıldı?. Bunun üzerine mi böyle bir teşkilâta lüzum gördünüz?

Dahiliye Müsteşarı — Asıl mesele b u r a d a d ı r . Eğer Darülfünun bize, ihtiyacımız


olan m e ' m u r l a r ı yetiştirmiş olsa idi tabiî böyle bir müessesenin teşkiline
lüzum görmezdik. Darülfünun bize senelerdenberi m e ' m u r yetiştirmiş de­
ğildir. O r a d a n çıkanlar, bir defa, ihtiyarları ile m e ' m u r oluyorlar; ev*
velce arzettiğim gibi b u n l a r serbest bir tahsile tabidirler. B u n l a r d a n bize
kimse m ü r a c a a t etmedi ki biz de ta'yin edelim. Bu gün o k a d a r büyük bir
ihtiyaç içindeyiz ki vilâyetlere gönderecek k a y m a k a m bulamıyoruz. Kay­
m a k a m ve nahiye m ü d ü r ü yetiştirmek için mevcut olan menbâımız 4-5
senedenberi kaldırılmıştır. O m e n b â ı n yerine i k a a m e edilmiş olan Dârül*
fünûn ise bu m ü d d e t zarfında bize bir kişi bile veremedi.

Mahmud Paşa — Bu askerlikten dolıayıdır.

Dâhiliye Müsteşarı — Askerlik de bir sebep olmakla beraber başka sebepler de


var. Darülfünun talebeleri serbesttir. Hiç bir kayda tâbi' değildir. Yalnız
imtihan zamanları mektebde isbâl-ı vücud ederler. Yoklama, derse devam,
adem-i devam meselesi mevzu'u bahis değildir.

Mahmud Paşa — Evet dersler serbesttir.

Topçu Feriki Rıza Paşa — (Dâhiliye Müsteşarına hitaben) MütaLaâtınızı "Derme*


yan edilen esbâb-ı mûtâdeye binâen m ü t e h a s s ı s adamları yetiştirmek
îcab ediyor. Bunlar etnografîk b i r t a k ı m ahvâli bilmesi Kâzım gelir. Halbu­
ki Darülfünun bu gibi evsâf-ı lâzimeyi hâiz talebe yetiştiremiyor. Binâena­
leyh böyle b i r m e k t e b k ü ş â d m a m e c b u r olduk" yolunda a n l ı y o r u m . Mek­
teb-i Mülkiyye'nin yeniden te'sisine sebep budur, buyuruyorsunuz. Bende­
niz d i y o r u m ki, Dârülfünûn'dan yetişecek bir m e ' m u r u n kifayet veyahud
adem-i kifayeti anlaşılmak için evvel e m i r d e o m e ' m u r hizmet-i devlette
istihdam olunmalıdır. Bu böyle olmazsa yetişecek m e m u r l a r ı n kifayet ya­
hut adem-i kifayeti nasıl anlaşılabiliyor? Buyurduğunuz esbabın temini
için, niçin Dârülfünûn'a b i r iki sınıf daha ilâve etmiyorsunuz da 10.030 li­
ra masraf ilâve ederek yeniden bir m e k t e b tesis ediyorsunuz?

Dâhiliye Müsteşarı — Ma'lûm-i âlîleri, Darülfünun bir müessese-i ilmiyyedir. Bu


Müesseseye girecek olaaLar ilim ve fünûn tahsili gayesini ta'kib ederek
giriyor, başka bir maksadla girmiyor. Bizim teşkil e t m e k istediğimiz Mek­
teb, yalnız m e ' m u r yetiştirmek gayesiyle teşkil olunuyor. Darülfünun deni­
lince h â t ı r a d â i m a serbest bir müessese gelir. Biz, yetiştireceğimiz me­
m u r l a r ı n leylî bir disiplin altında yetişmesini istiyoruz. Eğer ahvâl-i içti*

431
mâiyye-i dâhiliyemiz müessesât-ı ilmiyyeden serbest yetişen gençlerin taş­
ralara i'zâm edilebilmeleri ve o n l a r d a n o r a l a r d a istifâdeyi m ü m k ü n kıla­
bilecek bir halde olsa idi, o zaman böyle bir mektebe lüzum yoktu.

M a h m u d Paşa — Me'murlar, memâlik-i sâirede ekseriyetle mekâtib-i tâliye talebe­


sinden intihab olunur.

Topçu Feriki Rıza Paşa — Bendenizin m ü t â l a â t ı n a nazaran Dârülfünûn'dan çıkma­


mış m e m u r l a r Avrupa'da, bilhassa Almanya'da pek nâdirdir. Almanya'da-
ki m e m u r i n i n yüzde seksen'i Darülfünundan yetişmiş a d a m l a r d ı r . Darül­
fünun tahsili görmemiş a d a m l a r a , iktisab-ı kemâl etmiş nazarı ile bakıla­
maz. Meselâ Bulgaristan'da mevcut k a n u n a n a z a r a n m e m u r olabilmek
için Darülfünundan çıkmış olmak iktizâ eder. Dârülfünûn'dan çıkmamış
bir m e ' m u r büyük me'muriyetlere çıkamaz.

Dâhiliye Müsteşarı — Eğer bizim Darülfünunumuz da o memâlik Darülfünunları


gibi senede 10.000 değil, h a t â 1000 kişi yetiştirse idi, onların on tanesi bile
bizim için kâfi idi. Elbet o bin kişinin içinde bizim işimize yarıyaoak on
kişi b u l u n u r d u .

Osıman Paşa — Dârülfünûn'dan çıkacak olanları idare m e ' m u r l u ğ u n a almıyacak-


mısınız?

Dâhiliye Müsteşarı — Evsâf-ı matlûbeyi hâiz olanları tabiî alacağız. Dârülfünûn'­


d a n yetişenler idare a d a m ı olmak için değil, ilim a d a m ı olmak için yetişir­
ler. Maamafih o n l a r d a n da evsâf-ı matlûbeyi hâiz olanları m a a l m e m n u n i ­
ye alacağız. Nasıl ki bu gün Mekteb-i H u k u k mezunlarından evsâf-ı mat­
lûbeyi hâiz olanları alıyoruz.

Osman Paşa — Demek inhisar yok.

Dâhiliye Müsteşarı — Hayır.

Mahmud Paşa — Bir m e ' m u r Dârülfünûn'dan yetişmiş olursa feni'mel m a t l u b . Fa­


kat Avrupa'da mekâtib-i tâliye m e ' z u n l a n da h ü k ü m e t me'muriyetlerine
alınırlar. Bizde mekâtib-i tâliye o k a d a r m u n t a z a m olmadığından ayrıca
bir ihtisas m e k t e b i lâzımdır. F a k a t bu ihtisas mektebinin tahsil devresini
yalnız lisan mes'elesi için üç seneye ç ı k a r m a k muvafık olmaz. İ k i sene kâfi­
dir. Ecnebi, Arabi ve Fârisî lisanlarının tahsili mekâtib-i sultaniye ve mekâ­
tib-i rüşdiyede başlar. H a t t â , mekâtib-i ibtidâiyenin son senelerinden i'tibâ-
ren gerek Lisân-ı Arabi ve gerek elsine-i ecnebi okutulmıya başlamr.Onun
için asıl lisan sermâyesini talebe oralarda elde etmiştir. Bunu tevsi' için
iki sene kifayet eder mütalâasındayım. Eğer mekâtib-i sultâniyeden elde
sermâye bulunmazsa tabiî iki sene değil, h a t t â üç senede bile b i r lisan elde
edilemez. S o n r a mekâtib-i sultaniye kısmen leylîdir ve kısmen nehârî ol­
m a k l a b e r a b e r bir disiplin t a h t m d a d ı r . Onun için yine t e k r a r edeyim ki

432
iki sene tahsil kâfidir ve bu iki sene tahsil sırf idare m e ' m u r l a r ı m n meş­
gul olacakları Coğrafya, Topografya ve b u n a m ü m a s i l h u s û s a t için kâfi
malûmat H a s m ı istihdaf etmelidir. İleride Memleketimizdeki mekâtib-i
sultaniye te'sisâtı kesb-i intizam ettikçe bu Mektebe de lüzum k a l m a z fik­
rindeyim.

Dâhiliye Müsteşarı — Lisan mes'elesi üç senelik tahsilin esbabından biridir. İki


sene tahsil ile evsâf-ı Iâzimeyi hâiz m e ' m u r yetiştirmek kaabil olduğu an­
da, b u r a d a da tahsil iki seneye indirilecektir. Bugünkü hâle nazaran üç
sene tahsil bizim için daha iyi gelir. Biz isterdik ki ihtyacımız olan me­
m u r l a r ı h a t t â bir senede yetiştirelim. Fakat iki senede, üç senede yetişe­
cek m e ' m u r ile bir senede yetişecek m e ' m u r arasında fark görüyoruz. Bu­
gün, Nezâretin m e ' m u r a olan ihtiyacı pek ziyâdedir. H ü k ü m e t , bu Kanu­
n u n evbâb-ı mucibe mazbatasını Şûrây-ı Devlet'e ilk gönderdiği zaman
tahsil m ü d d e t i n i âzami birbuçuk sene göstermişti. Şûrây-ı Devlet uzun
uzadıya m ü n â k a ş a d a n sonra üç sene olmasına k a r a r vermiştir. (Müzâkere
kati.... sesleri)

Reis — Maddelere geçelim mi? (Geçelim... sesleri. Müsta'celiyet kararı alınıp mad­
delerin* müzâkeresine geçilmiş ve neticede b ü t ü n maddeler ittifakla kabul
edilmiştir.)

Reis — Son olarak bir şey arzedeyim. O Mektebe ibtidâ-i teşkilinden nihayetine
k a d a r hizmetim geçmiştir. O şükûfezârın yeniden hayat bulması eski bah-
çivanı pek ziyâde lezzetyâb etmiştir. İnşaallah bu sene -cinde talebe bula­
bilirsiniz. Fakat talebe bulamazsanız Mektebi açmayın; bihûde yere
masraf etmeyin.

Dâhiliye Müsteşarı — Talebe bulamazsak açmıyacağız. Harbiye Nezâreti, bize bu


M e k t e b için m ü s a a d e d e bulunacaktır.

Azaryan Efendi — İnşaallah şimdiden sonra Bütçe K a n u n u ile lağvolunmaz.


(BöyiieLikle müzâkereye son verildi.) "

" K a n u n Tasarısı"nın müzâkereleri böylece her iki Meclisde de yapıldıktan son­


ra aşağıdaki K a n .u n kabul edilmiş ve Aziz Mülkiye'miz böylelikle ba'sü-
b a ' d ' e l - r a e v f ' e kavuşmuştur.

" M E K T E B İ MÜLKİYYE'NİN T E S İ S İ HAKKINDA KANUN (7)

Madde 1. — Mütehassıs m e m u r yetiştirmek ve Dâhiliye Nezâreti'ne m e r b u t olmak


üzere (Mekteb-d MüLkiyye) unvanı ile b i r mekteb-i âlî te'sis edilmiştir.

( 7) Bak. : Düstur, 10. C, 370. - 3 7 1 . sf.; Kanun N u m a r a s ı : 115; Kabul T â r i h i : 1 Nisan 1334 (= 1 Nisan 1918);
Takvim-i Vekaayi ile Neşir v e î l â n ı : 8 Nisan 1334.

433
M a d d e 2. — Mektebin müddet-i tedrisiyesi üç sene olup leylî ve ücretlidir. Şu ka­
dar ki her sene alınacak talebeden otuzu meccânen kabul edilebilir.

Madde 3. — Alınacak talebenin mekâtib-i âliye veya tâliye mezunlarından olması


ve duhûl imtihanına tâbi' tutulması şarttır. Duhûl imtihanında muvaf­
fak olanlar aded-i mürettebi tecâvüz ettiği takdirde bilmusâbaka tef­
rik olunurlar.
M a d d e 4. — Mektebin programı ve idaresi ve talebenin mikdân ile suret ve şerâ-
it-i kabulü ve meccani talebenin şerâit-î tefriki ve me'zunînin suret-i
istihdamları nizamnâme-i mahsus ile ta'yin edilecektir.

M a d d e 5. — Mektebe meccânen kabul olunan talebe on sene müddetle hizmet-i


mülkiyyede bulunmağa mecburdur. Hizmetten istinkâf edenlerden me-
sârif-i tahsîliye tamamen ve hizmet edip de müddet-i muayyeneyi ik­
mâlden imtina' edenlerden mütenâsiben istirdad olunur. Şu kadar
ki, Mektebden neş'etleri târihinden itibaren bir sene zarfında kendile­
rine me'muriyet teklif olunmıyıanlara Birinci Fıkra ahkâmı tatbik
edilemez.

Madde 6. — 1334 senesi Dâhiliye Nezâreti Bütçesinde 161. Mekteb-i Mülkiyye Maa-
şât ve Masarifi Fash'na küşad için 10.000 Lira tahsisat î'tâ olunmuştur.

Madde 7. — İşbu kanun 1334 Sene-i Tedrisiyesinin ihtidasından i'tibâren mer'iyy'ül-


icrâdır.

Madde 8. — İşbu kanunun icrasına Dâhiliye Nâzın me'murdur.

Meclis-i A'yân ve Meb'usan'ca kabul olunan işbu lâyihanın kanuniye-


tini ve Kavânîn-i Devlete ilâvesini İrâde eyledim.
1 Nisan 1334 (= 1 Nisan 1918).
Mehmed Reşad ( 8 ;
(Pâdişâh)
Sadrâzam ve Dâhiliye Nâzın
Mehmed Tal'at

Bu Kanun'a göre:
1. Uzman idare âmiri yetiştirmek üzere Dâhiliye Nezâreti'ne (İçişleri Bakan-
hğı'na) bağlı o l a r a k ;
2. Üç yıllık öğretim süreli;
3. Yatılı ve ücretli, fakat her yıl seçme sınavı ile otuz parasız öğrenici de
alacak;
4. Parasız öğrenicilerinin me'zun olduktan sonra on yıl mecburî hizmet göre­
cekleri M e k t e b - i M ü l k i y y e kuruluyordu.

Dâhiliye Nezâreti, derhal Mülkiye Âilesi'nden bir Komisyon kurup K a n u n ' u n

( 8) Bu Kanun'u onayladıktan 94 gün sonra, 3 Nisan 1918 Çarşamba günü H a k ' k ı n rahmetine kavuştu.

434
4. Maddesine göre Okul'un İç Yönetmeliği'ni (Dâhili Tâlimatnâmesi'ni) ve Ders
Programı'nı hazırlattı.

Yeni Mülkiye, ıtamâmen eski Mülkiye'nin usul, âdet ve törelerine göre öğretim
yapacak, yetiştireceği öğrenicilerine yine eskisi gibi Ülkücü bir r u h verecekti.

1913 (1329 R.) de yapılan idâji, mâlî, siyâsî ş u b e ayı-


D E R S L E R rımına gidilmedi. Ancak Ders Programa o zaman ka­
bul edilenin aynı idi.

DERS P R O G R A M I

1. S ı n ı f II. S ı n ı f III. S ı n ı f

Hukuk-i Medeniye Hukuk-i Medeniye Hukuk-i Medeniye


Hukuk-i İdare Hukuk-i İdare Hukuk-i İdare

Hukuk-i Esâsîye Hukuk-i Esâsîye Hukuk-i Âmme


Hukuk-i Düvel (Umûmî ve Hukuk-i Düvel Hukuk-i Düvel
Hususi)

Medhal-i Hukuk Arazi ve Emvâl-i Gayr-ı Arazi ve Emvâl-i Gayr-ı


Menkûle Kanunu Menkule Kanunu

Arazi ve Emvâl-i Gayr-ı Hukuk-i Ceza ve Usûl-i Ce- Hukuk ve Kavânîn-i Ticâriy-
j Menkûle Kanunu zâiyye ye

İlm-i İktisad İlm-i İktisad Hukuk-i Ceza ve Usûl-i Ce-


zâiyye

İlm-i Mâlî İlm-i Mâlî İlm-i İktisad


Kavânîn-i Mâliye ve Târih-i Kavânîn-i Mâliye ve Târih-i İlm-i Mâlî ve Kavânîn-i Mâ­
Mâlî Mâlî liye ve Târih-i Mâlî

İstatistik Târih-i Siyâsî Târihi Siyâsî


Târih-i Siyâsî Türkiye ve Düvel-i Muaz­ Umumî Hıfzussıhha
zama Coğrafya-i Beşerî
Türkiye Coğrafya-i Tabiîsi ve İktisadîsi
Usûl-i Muhâbere-i Resmiy- Usûl-i Muhâbere-i Resmiy- Usûl-i Muhâbere-i Resmiy-
ye ye ye

Fransızca Fransızca Fransızca

Görülüyor ki dersler Okul'un gerçek kişiJiğine ve kuruluş amacına t a m a m e n uy­


gundur. Ancak, K a n u n ' u n Meclis'Ierde müzâkeresi sırasında E t n o g r a f y a
dersinden de söz edildiği halde P r o g r a m ' d a bu derse rastlanmayışının sebebi an­
laşılamamıştır. İ d a r e Âmiri yetiştirecek bir yüksek öğretim müessesesİ'nde her
zaman Etnografya Dersi'nin lüzumu açıktır.

435
k a z a n a n gençlerdin askerlik görevlerinin ertelenmesi, silâh altında b u l u n a n l a r ı n da
t e r h i s işlemlerinin yapılması kararlaştırıldı. Esasen b u n o k t a l a r d a h a Kanun
T a s a n ' s ı Meclislerde görüşülürken garanti altına alınmıştı.
Memleketin en buhranlı z a m a n l a r ı n d a Mülkiye'ye bu derece ö n e m verilmesi,
onun lüzum ve değerinin bir d a h a i n k â r edilemiyeeck şekilde, maşeri şu'ura yer­
leştiğine güzel bir örnek oluyordu.

Kabul v e Seçme Sınavlarının yapılacağı, M e k t e b - i M ü l k i y y e


M ü d i r i y e t i tarafından Takvimdi Vekaayi ile i'l&n edildi. Ayrıca Valilik
ve Mutasarrıflıklara, O r d u Birliklerine, Askeri F a b r i k a l a r Müdürlüklerine (İmâ­
lat-! Harbiyye'ye) bildirildi. 10 Eylül 1918'de h e m İstanbul'da, hem T a ş r a ' d a saydı­
ğımız yerlerde kabul ve seçme sınavları yapıldı. Müracaat eden 103 kişiden 45'i
sınavları kazandı. Bunların 30'u parasız, 15'i paralı yatılı olarak alındılar.

Hüseyin Nâzım Beyin titizlikle yaptığı inceleme sonunda Ö ğ r e t i m


K a d r o s u d a t a m a m l a n d ı . B u Dönem'de d e Kadiro'nun yüzde doksan beşi
M ü l k i y e l i olup o k u t t u k l a r ı derslerde hakkıyla ü n yapmış kimselerdi:

ÖĞRETİM KADROSU

1 D e r s l e r P r o f e s ö r l e r i

Hukuk-i Düvel Nusret (Metya, 1898 Mezunu)


İktisad Hasan (Saka, 1908 Mezunu),Hasan Tahsin (Aynî,
1896 Mezunu)
Hukuk-i Esâsiye Veli (Saltık, 1905 Mezunu)
Kitâbet-i Resmiyye Ali Seydî (1891 Mezunu), Nafiz
Târih-i Siyâsî Ali Reşad (1897 Mezunu)
Mâliye ve Kavânin-i Mâliye Şefik (Başman, 1909 Mezunu)
Ahmed Münir; Fâzıl (Pelin, 1909 Mezunu)
Coğrafya Hâmid (Ongunsu, 1910 Mezunu)
Ceza Tâhir (Taner)
Hukuk-i Âmme Selâhaddin (1900 Mezunu), Cemil (Bilse!)
Ticâret Hukuku Celâl
*râzi ve Evkaf Halil Cemâl, Eb'ül-ûlâ (Mardin)
Hukuk-i İdare İsmail Hakkı (Göreli, 1900 Mezunu)
Fransızca M. Blanshone, İzzet, Şemseddin

Medenî Hukuk Kemâl Atıf (Kuyucaklı-zâde)


Hıfzussıhha (İjiyen) Dr. Kilisli Rifat (Kardam)
İstatistik Ahmed Emin (Yalman), Ahmed Münir
Mebâdî-i İlm-i Hukuk Velî (Saltık, 1905 Mezunu), Saffet '

437
Bütün b u hazırlıkların t a m a m l a n m a s ı n d a n sonra i r f a n ve ü l k ü
ocağı sevgili M ü l k i y e 5 Teşrindi Sâni 1334 ( = 5 K a s ı m 1918)'de.
3 yıl 2 ay 1 gün kapalı kaldıktan sonra kapılarını yeniden Türk Millet ve Gençliği'-
nin hizmetine açmış oldu.

Derslere başlandıktan bir ay sonra Dâhiliye Nezâretinden S a d â r e t e yazılan Tez­


kiremde, Mülkiye'nin yeniden açıldığı belirtildikten sonra Meşrutiyet'in i'lâırundan
önce Padişah Abdülhamid'in himayesinde olan Mülkiye'nin eskisi gibi tekrar
"Taht-ı Himâye-i Hazret-i Mülûkâne'de" olması teklif ediliyordu.

* BÂB-I ÂLÎ
Dâhiliye Nezâreti
İdâre-i Umumiyye-i Dâhiliye

Umumî : 15850
Hususî : 1183

Huzur-ı Âli-i Cenâb-ı Sadâretpenâhîye;

Ma'ruz-ı Çâker-i Kemîneleridir k i ;

Hânedâıı-ı Celilüşşân-i Osmânî'nin te'sis ve ihya b u y u r m u ş o l d u k l a r ı bir mü­


essese-! k a d i m e olan ve târih-i te'sisinden itibaren otuz seneyi mütecaviz bir za­
m a n zarfında Hâkan-ı mağfur Abdülhamid Hân-ı Sâni Hazretlerinin taht-ı himâ-
ye-i Mülûkânelerinde binden fazla me'zun yetiştirerek Memâllk-i Osmaniye'de be-
tahsîs vezâif-i idâre-i h ü k ü m e t i n alâ kader'il-imkân hüsn-i tedviri esbabını istik-
mâl eyleyen ve Üçyüz Otuzbir Senesinde Mekteb-i H u k u k ' d a vücûda getirilen teşki­
lât hasebiyle ilga ve bu defa görülen lüzum üzerine yeniden te'sis ve ihya k ı h n a n
Mekteb-i Mülkiyye'nin taht-ı himâye-i Hazret-i Mülûkâne'de b u l u n a r a k mazhar-ı in­
kişaf ve füyûzât olması an'ane-i kadîmesine muvafık bulunduğu t e e m m ü l edildi­
ğinden himâye-i mahsusa-i Şahanelerinin- Mekteb'den bîdiriğ b u y r u l m a m a s ı hu­
susunun arz-4 Atebe-i Ulyâ kılınması menut-ı re'yj sâmî-i Fahîmâneleridir. Ol bâb-
da e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr'indir.
9 Kânun-Evvel 1334; 5 Rebiy'ül-Evvel 1337 (= 9 Aralık 1918)
Dâhiliye N â z ı n N â m ı n a
(Müsteşar) H â m i d (imza)

Memlejket'in en buhranlı ve karanlık g ü r l e r i n i n başladığı bu günlerde, ilk na­


zarda çok garib ve acib görülen bu teklifin sebebini, Mülkiye'nin bu karışık gün­
lerde tekrar " k i m v u r d u y a " getirilerek tkapatılmaması için, Dâhiliye Nezâreti'ndeki
Mülkiyelilerin bilhassa o sırada Müsteşarlığa getirilen Mülkiye 1902 Mezunların­
d a n Hâmid Beyin teşebbüsünde a r a m a k gerekir, kanısındayım.

438
Teklif, Sadrazamlıkça Mâbeyn'e sunuOmuş aşağıdaki İrâde Hamişi ile kabul
edilmiştir:

" MABEYN-Î HÜMÂYUN-Î MÜLÛKANE


Başkitâbeti
184

95 n u m a r a n ı ve 15 Kânun-i Evvel 1334 tarihli tezkire-i hususiyye-i Sadâretpenâ-


hîleri cevabıdır: 1331 senesinde ilga ve a h i r e n yeniden te'sis ve ihya olunan Mek-
teb-i Mülkiyye'nin bervechi istirham zîr'i himâye-i füyûzâtvâye-i Cenâb-ı Pâdişâhîye
kabul b u y r u l m u ş olduğunun b e r mantûk-ı İrâde-i Seniyye-i Mülûkane tebliğ ve
izhârına ve Dâhiliye Nezâretinin bu hususa âid tezkiresinin de sûy-i sâmî-i fahîmâ-
nelerine îâde ve t e s y â n n a m ü s â r a a t kılındı. Ol bâbda e m r ü ferman Hazret-i Ve-
liyy'ül-emr'indir.
11 Rebiyy'ül-Evvel 1337; 16 Kânun-ı Evvel 1334

Serkâtib-i Hazret-i Şehriyâri


Ali Fuad (Türkgeldi) ( İ m z a ) "

Böylelikle Mülikiye Oın yıl sonra, bir zaruret dolayısıyla t e k r a r " Z i r - i


H i m â y e - i F ü y û z a t v â y e - i C e n â b - ı P â d i ş â h ı "ye
kabul edilmiştir.
0 z a m a n İstanbul'da çıkan b ü t ü n Gazete ve Dergileri t a r a m a m a rağmen
A ç ı l ı ş T ö r e n i ' n a âid haç bir kayda, h a b e r e rastilajmadım. Bunun sebe­
bi, o günlerin ve yılların, Târihimizin en karanlık, en acılı, en felâketli günJeri olu­
şudur.
1 Ekim I9l8'de b ü t ü n Osmanlı Cebheleri d ü ş m ü ş ; 8 E k i m I9l8'de Cihan Har-
bi'ne T ü r k Milletini düşüncesizce sokan I t t i h a d ve Terakki H ü k ü m e t i çekilmiş;

439
30 Ekim 1918'de "Mondros Mütârekesi" adlı "esaret vesikası" imza edilmiş; 2-3 Ka­
sım 1918'de î t t i h a d ve Terakki Hükûmeti'nin liderleri olan Tal'at, Enver, Cemâl
Paşalar Yurdu kötü kaderi ile başbaşa bırakıp k a ç m ı ş l a r ; 13 Kasım 1918'de de
önce İ s t a n b u l sonra Yurd'un yüzde yetmiş beşi î'tilâf Devletleri tarafından "bil­
fiil işgal edilmiş, ordularımız dağıtılmış" altıyüz yıllık koskoca b i r İ m p a r a t o r l u k
yokolup gitmişti.

Mülkiye böyle bir o r t a m ' d a , böyle bir d u r u m ' d a derslere başladı.


Vatan'ın mahvolmasına, büyük Mlllet'ım esaret zincirlerine vurulmasına, "ikti­
darda bulunanların gaflet, dalâlet hattâ hıyanet içinde" o l m a l a r ı n a r a ğ m e n Mülki­
yeliler Vatan'ın kurtuluşuna Millet'in İstiklâline kavuşacağına olan güvenlerini
yitirmemişler; Vatanperver öğretmenlerinin eğitim ve öğretimleriyle yetişerek
y a r ı n ' m büyük T ü r k i y e ' si m i m a r l ı ğ ı n a h a z ı r l a n m a y a devam
etmişlerdir.
Bu güven ve inaniış/a en güzel örnek olarak "Mülkiye veya Vatan Marşı"nı
gösterebiliriz.
Babası Dr. Binbaşı İ b r a h i m E d h e m Hakkı Bey'in 1915'de Kafkas Cephesinde
ş e h i d oluşu, bir yıl sonra da Anneciğini kaybedişi üzerine, 1916'da İ s t a n b u l ' a
gelen ve parasız yatılı olarak İ s t a n b u l Sultanisi (Lisesi) 10. Sınıfına girip 11. Sını­
fa geçtiği 1917'de askere alman genç Cemâl Edhem, 1918'de Mülkiye yeniden açı­
lınca sınavları kazanıp 19 yaşının içindeyken Mülkiye Öğrenicisi olarak öğrenimine
devam etmeye başlamıştır.
Vatan v e Milletin uğradığı büyük f e l â k e t karşısında diğer arkadaş­
ları gibi genç şâir (1921 Mezunu) Cemâl E d h e m (Yeşil) de acı içinde kıvranmakta­
dır. Fakat, yukarıda da anlattığımız gibi. Millet'inim yapıcı ve yaratıcı kudretine,
yirmisekiz asırdan beri koruduğu i s t i k l â l a ş k ı ' n a güven v e inancı
taamdır. B u inanca, a r k a d a ş l a r ı n ı n teşviki d e katılarak, M ü l k i y e l i l e r
için Y u r d ve M i l l e t h i z m e t i ' nde bir çeşit  m e n t ü
olarak kabul etmemiz gereken v e değerini günümüze k a d a r sürdürebilen Mül­
kiye M a r ş ı ' nın Güftesini yazmıştır.

O zamanın genç şâiri, yıllar sonra, bu şiir'in yazıldığı sıradaki r u h haletini şöy­
le a n l a t m a k t a d ı r :
". Bunu şimdi ifâde edebilmek çok zor. Aradan elli yıla yakın bir zaman
geçti. Ozamanın havasına girmeyi denemek, yirmi yaşından önce alınmış bir soluğu
elli yıl ciğerlerinde tutup yetmişine yakın vermeyi düşünmek gibi bir şey olur.
Yine de şu kadarım söyleyeyim: Mülkiye'nin 1918'de yeniden açılışı, Birinci Dün­
y a Savaşı'ndan sonraki M ü t â r e k e Y ı l l a r ı ' nın ilk günlerine
rastlar. Okul'a girdiğimizin altıncı ayma doğru yazdığım bu şiire, o kara günle­
rin gittikçe artarak yüreklerimizde yer eden acısı ve acılığı ister istemez sinecek­
ti. Güfte'nin o zaman için aşırı iyimser görünüşünü de delikanlılık çağının yenilgi­
ye karşı direnme gücüne ve aydınlık bir geleceğe özlem duygusuna verebiliriz." (9)

( 9) Bak. : Mülkiyeliler Birliği Dergisi; 1968, 9. Sayı, 25. sf.

440
Gerçekten d e Güfte'de bir iyimserlik havası vardır. Sanki b u şiir K u r t u ­
luş S a v a ş ı ' nı önceden h a b e r v e r m e k t e v e b u n u n hayırlı sonucunu be-
ılirtmektedir.
Şiir, sınıf arkadaşlarından Cevdet (Dülge, 1921 Mezunu) Bey tarafından
aile dostları olan Musa Süreyya (10) Beye gösteriliyor. Kıymetli besteci­
nin kendisi de o devrin Gençliği ile ayni fikirde ve düşüncede olduğu için) Gençli­
ğin içinde bulunduğu d u y g u l a n bildiğinden b u şiiri, m a r ş o l a r a k bestele­
miş v e M ü l k i y e M a r ş ı böylece meydana gelmiştir.

Mars'ın Güfte ve Beste'si şöyledir:


'*^* * - ^ r - r *N*-^

(Mülkiye Marşı - Vatan Marşı)

Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz,


Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz;
Gül ki sen, neş'enle gülsün Ay, Güneş, Toprak, Deniz,
Ey Vatan göz yaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.

Bir güneştin bir zamanlar, ay kadar kaldındı dün,
Dün bir ay'dın, sislenen boşlukda yıldızsın bu gün;
benzin uçmuş bak, ne rüyadır, bu akşam gördüğün?
Ey Vatan göz yaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.

Beklesin Türkoğlu'nun azminde kuvvet bulmayan,
Sel durur, yangın söner elbette bir gün Ey Vatan!;
Süslenir, oynar yarın, dün ağlayıp matem tutan,
Ey Vatan göz yaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.

(10) Musa Süreyya Bey: 1884'de Üsküdar'da doğdu. Türk San'atma gerek kendi eserleri, gerek y e t i ş t i r d i ğ i san'atkâr
evlâtları i l e büyük hizmetlerde bulunan meşhur G i r i f t z e n  s i m Bey'in en büyük o ğ l u , Devlet Tiyatrosu Değerli
S a n a t ç ı l a r ı n d a n B n . Muazzez K u r d o ğ l u ' n u n Ağabeyi'dİr.
Babası g i b i san'atkâr yaradılışlı olan küçük Süreyya'nın daha çocukluk çağında m 0 s i k i ' ye k a r j ı üs-
Devatm 442. sf. dadır.)

441
Şiir Nisan 1919'da yazıldığına göre, bu târih'de ne 19 Mayıs 1919 Güneşi Sam­
sun'da d o ğ m u ş ; ne de Vatan'm k u r t u l u ş u n a âid en küçük bir harekete başlanmıştı.

Mülkiye Öğretmenlerinin Millî K u r t u l u ş H a r e k e t i h a k k ı n d a davranış ve dü­


şünüşlerine de bir iki örnek verelim:
" İsmini yazmak istemediğim bir arkadaşımız Sınıf da öğretmenler ders ve­
rirken öğretmenlerin ve öğrenicilerin karikatürünü yapar, bizlere ders içinde gös­
terir ve güldürürdü.
Bir gün Veli (Saltık, 1905 m e z u n u ) Bey'in dersi sırasında bu arkadaş yine ka­
rikatürünü yaparken Hoca gördü; fakat kimseye bir şey söylemedi- Yalnız ertesi
ders'den i'tibâren hiç unutamadığımız bir ceza verdi. Rahmetli, mıı'tâdı hilâfma
d e r s verirken hiç kürsü'den kalkmıyor, bizlere hitab ederken de gözlerini hiç aç­
mıyordu. Yalnız önündeki notlara ve kitaba bakarken gözlerini açıyordu. Böylece
ayLar geçti; bu yüzden hepimiz ta'rifsiz derecede muazzeb oluyorduk.
Nihayet bir gün Hocamız kürsü'den indi. Artık eskisi gibi heyecanla ve gözle­
ri açık olarak ders'i anlatıyordu. Bu ders'in sonunda:
— Efendiler, bu gün size son- d e r s i m d i r ; gidiyorum; bir d a h a sizlere d e r s vere­
meyeceğimden m ü t e e s s i r i m ; fakat Kâ'be'ye gideceğim'den bu t e e s s ü r ü m hafifliyor,
dedi.
Bir hafta sonra (9.2.1921) Hocamız'ın Ankara'ya kaçtığını öğrenince Türkler
için Kâ^be'nin Ankara oSduğunu daha açık şekilde anlamıştık...." (11)
".«.*,.. Mülkiye Kabataş'da Edhem Paşa Konağı'nda iken* kademe kademe
yükselen Bahçe'ye çıktığımız zaman İşgal Kuvvetleri Harp Gemilerinin toplarını
İstanbul'a çevrilmiş vaziyette görür, kalblerimizde çok büyük acılar hissederek
seyrederdir " (12)

tün bir kaabiliyeti görüldüğünden rüşdiye (orta okul) öğrenimini tamamladıktan sonra Hükümetçe Avrupa'ya
gönderildi. Burada beş yıl kalıp Berlin Kraliyet Akademisi'nde ve Ş t a y n Konservatuvannda müzik öğrenimini
tamamladı. Yurd'a döndükten sonra İstanbul'un çeşitli ortaokul ve liselerinde, İstanbul, Kız ve Erkek Öğretmen
Okullarında müzik öğretmenliği yaptı.
Cumhuriyet'in Hânından sonra o zaman İstanbul Vali ve Şehremini (Belediye Reisi) bulunan Ali Haydar
(Yuluğ, Mülkiye 1902 Meıunu) Beyin yardımları ile Dârülelhân'ı (Şimdiki İsanbul Konservatuvarı'nı) 1924'de ye­
niden kurdu. 1931'e kadar buranın Müdürlüğünü yaptı. Bu târih'de bir anlaşamamazlık sebebi İle Müdürlük'den
ayrıldı 2-12-1933'de İstanbul'da kalb sektesinden Hak'kın rah-netine kavuştu. Mezart Merkezefendi Kabristam'n-
dakİ âilp m*7*rlıÖjndadır
Kız kardeşi Sayın Bn. Nihâi Erkutun, Mülkiye Marşı'nın bestelendiği gece'yİ gayet iyi hatırlamakta ve şöyle
anlatmaktadır:
"Gayet iyi hatırlıyorum. Mütâreke yıllarında bir gece, bir dostumuz'un evinde ailece toplandığımız sırada
Mars'ın güftesi'n I getirdiler. Ağabeyim Güfteyi okuyunca çok duygulandı. Hemen kalktı; orada bulunan Plyano'-
nun başına geçip bu Marsı o gece besteledi "
Rahmetli hayran olunacak derecede güzel şekilde piyano, ut, girift çalar; bunların virtüoz'luğunu yapardı.
Değerini günümüze kadar getirebilmiş pek içli ve güzel besteleri de vardır. En tanınmışları:
Tflc-ı hüsn'ün hükmeder şâirlerin dîvânına (Mahur)

Sen sanki bahar'ın gülüsün, şen ciçeğimsin (Hüzzam)

Bir gün -o güzel sad edecek ruhumu sandım (Nihâvend)."


(11) Bak. : Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ali Çankaya, Ankara, 1954, 1. C, 479. - 480. sf., 1921 Mezunu Rahmetli
Hüseyin Sapmazlı'nın hâtıralarından.
(12) Bak, : Aynı eser, 1. C, 277. sf. Sayın İhsan Ünal'ın Hâtıralarından.

442
"..•... Biz İ s t a n b u l ' u n işgal senelerinde Mülkiye'de öğrenici idik.... Acı seneler
Hocalarımız'dan Hukuk-i Düvel Profesörümüz (Rahmetli) Selâhaddin (13) Bey:
— Biz girdiğimiz yere m ü s a b a k a ile girdik... ve çıktığımız yerden isti'fa ile çık­
tık der; etrafa hâkim olan korku ve medeni cesaret fıkdânı'na (yokluğuna) is­
yan ederdi,...." (14).
Nitekim, Rahmetli 26 Mayıs 1919 Pazartesi günü Dolmabahçe Sarayı'nda Pâdi­
şâh Vahidüddin'in isteği ile toplanan ve Sadrâzam ( H â i n ) Damad Ferid'in Başkan­
lığında ü ç saat süren son Ş û r â y - ı S ı a l t a n a t ' a Darülfünun temsil­
cisi olarak katılmış ;bütün kuşaklara ö r n e k olacak b i r cesaret ve vatanperverlik
örneği vererek Sadrâzam'ı, dolayısıyla H ü k û m e t ' i n i çok ağır şekilde ve pervasızca
y e r m i ş ; icraatının vatan ihaneti olduğunu açıkça söylemiştir.
işte Târihimizin e n k a r a günleri olan M ü t â r e k e Y i l l a r ı * nda
Mülkiye ve Mülkiyeliler bu d u r u m d a idiler.

istanbul'daki k u k l a H ü k ü m e t ' in Mülkiye hakkındaki ilk iş­


lerinden biri de Yıldız Sarayı Yâveran Dâiresi'ndeki Okul Binası'na, sanki başka
yer y o k m u ş gibi, Saray Muzika Takımı'nı yerleştirmek olmuştur. Ders Yılı Orta­
sında Mülkiye b u r a d a n çıkarılmış; önce Kabataş'da E d h e m Paşa Konağına nakle­
d i l m i ş ; sonra bu bina İşgal Kumandanlığı'nca istenince b u r a d a n da çıkarılıp Si-
neklibakkal'da Okul olarak kullanılmaya asla yeterli olmayan bir binaya nakledil­
miştir.

MAÂRİF NEZÂRETİNE Yeniden açılışı'nın ikinci yılında Maârif Nezâreti ha-


BAĞLANMASI zırladığı bir g e r e k ç e ile Mülkiye'ndn, Dâhiliye
Nezârcti'nden alınıp Maârif Nezâreli'ne bağlanması-
AMACININ
DEĞİŞTİRİLMESİ ediyordu:

"MAÂRİFİ UMUMİYYE NEZÂRETİ

Kalem-i Mahsus

Hususî No. :

U m u m ! No. :

Esbâb-ı Mucibe Lâyihası

Mütehassıs n ı e ' m u r yetiştirilmek ve Dâhiliye Nezâretine m e r b u t o l m a k üzere


takriben iki sene evvel yeniden te'sis edilmiş olan Mekteb4 Mülkiyye'nin Nezâret-i
m ü ş â r ü n i l e y h â ' d a n fekk-i irtibâtıyle Maârif-i Umumiyye Nezâretine iâdeten rabtı
h u s u s u n a esbâb-ı âtiye'den dolayı lüzum g ö r ü l m ü ş t ü r :
Evvelâ, mekâtib'in merci'i Mıaârif-i Umumiyye Nezâreti olmak lüzum-ı tabiîsi'
ne binâen Mekteb-i Mülkiyye'nin de M a â r i f e iâde-i irtibatı îcâb eder.

(13) Mülkîye 1900 yılı Mezunu ve oyun yazarlarından Haldun Taner'in babası.
(14) Bak. : Aynı eser; 1. C, 475. sf.. Sayın Nazif Inan'ın Hâtıralarından.

443
Saniyen, vaktiyle Mekteb-i Mülkiyye'nin gayesi bilumum devâir-i resmiyyenin
muhtaç olduğu güzide me'murları yetiştirmek için talebesine mümtaz bir terbiye
ve tahsil vermek olup bu gayenin te'minine muvaffakiyet husule geldiği elveym
devâir-i Devlet'de müstahdem ekseri zevatın Mekteb-i mezkûr mevzunlarından bu-
lunmalarıyle sabit olduğu halde şimdi Mektebin Dâhiliye Nezâretine merbut ol­
ması ve binâenaleyh yalnız Dâhiliye me'murları yetiştirecek şekil ve surette idâ­
mesi ihtiyıacât-ı hâzıra-i Memleket ile mütenâsib olmadığından Maârif Nezâretine
iâde-i irtibatı ile Mekteb-i mezkûr programının idâre-i umumiye-i Devlet'in her şu'-
besine me'mur yetiştirebilecek bir hâle ifrağı iktiza eder.
17 Temmuz 1336 (= 17 T e m m u z 1920)

Maârif i Umumiyye Nezâreti


(Mühür)

Bu gerekçe'ye göre, özellikle uzman idare âmirleri yetiştirmek amacıyla Dâhi­


liye Nezâretine bağlı olarak yeniden açılan Mülkiye Mektebi'nin:

a) Maârif Nezâretine bağlanması,


b) Bu suretle yalnızca idare âmiri yetiştiren bir okul o l m a k t a n çıkarılıp Dev­
let Dâire ve Genel İ d a r e Hizmetlerinin yüksek kademeleri için uzman m e m u r ye­
tiştirecek bir yüksek okul haline getirilmesi isteniyordu.
Bu t e k h f d e , o sırada üçüncü defa k u n d a n Damad Ferid Kabinesi'nde Maârif
Nazırlığına getirilen ve Mülkiye 1887 (1303 R.) Mezunu F a h r e d d i n Reşad Amid Emi-
rî'nin rolü olduğu m u h a k k a k t ı r . Adı geçenin, Mülkiye'yi kendi öğrenicilik devrin­
deki gibi, yâni sosyal, politik ilimler o k u t u l a n bir yüksek okul olarak, yalnız idare
âmiri değil aynı z a m a n d a yüksek kademe için m e m u r yetiştiren bir müessese şek­
line getirme k a r a r ı n d a olduğunju s a n m a k l a y ı m .
Gerekçe'ye ekli Kanun Tasarısı Maârif Nezâretince 17 T e m m u z 1336 (= 17
Temmuz 1920) günlü ve Hususî Nu. 256, Umumî Nu. 265681 sayılı Tezkire ile Sad­
razamlığa sevkedikli. Meclis-i Vükelâ'da incelendikten sonra onaylanması için aşa­
ğıdaki karar'la Pâdişâh'a sunuldu:

H
BÂB-I ALÎ
Meclis-i Mahsus
184

Maârif Nezâretinden vârid olup melfûfiyle miyâne-i bendegânemiz'de mütâlâa


olunan Tezkire'de beyân olunduğu üzre bilumum devâiri devlet'e mütehassıs
ve muktedir me'murîn yetiştirilmek üzere te'sis edilmiş olan Mekteb-i Mülkiyye-i
Şâhâne'nin Maarifi Umumiyye Nezâretine iâde-i irtibatı zımnında tanzim olunan
Kararname lâyihası'nın mündericâtı muvafık görüldüğünden Meclis-i Umumî'nin
ictimâ'mda kanuniyyeti teklif edilmek üzere mevki-i mer'iyyet'e vaz'ı merhûn-i mü-
saade-i Seniyye-i Cenâb-ı Pâdişâhı olduğu bit'tezekkür mezkûr tezkire melfuflany-

444
le maan (birlikte) ve matviyyen (sarih o l a r a k ; arz ve takdim kılınmış olmağla ka-
atibe-i ahvâlde emr ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emr Efendimizindir.
8 Zilka'ade 1338; 25 Temmuz 1336 (= 25 T e m m u z 1920)
[ S a d r â z a m l a birilikte yedi Nâzar'm ve Şeyh'ül-îsjlâm'm i m z a l a r ı ] "

Bu k a r a r Pâdişâh'a sunulup 27 Temmuz 1920'de onaylandıktan- s o n r a kanun­


laştı:

" BÂB-1 ÂLÎ


SADÂRETİ UZMÂ Mehmed Vahidüddin
Âmedî-i Divân-ı Hümâyun (Pâdişâh)
184 (İmza)

Kararname

Birinci Madde — Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Maârif-i Umumiyye Nezâretine


rabtedilmiştir.

ikinci Madde — Dâhiliye Nezâreti Bütçesi'nin Yüzaltmışbîrinci, Mekteb-i Mül-


kiyye Maâşât ve Masârifat Faslı tayy ve Maârif Nezâreti Bütçesinde küşad edilecek
muharrer İkiyüz Elli İkinci Fasl'a nakl olunmuştur.

Üçüncü Madde — Mektebi Mülkiyye'nin te'sisi hakkındaki 19 Cumâd'al-Âhire


(1) 336 ve 1 Nisan (1) 334 tarihli Kanunun 1., 6. ve 8. Maddelerin ahkâmı mefsuhtur.

D ö r d ü n c ü Madde — İşbu Kararname târih-i neşrinden ( s o n r a ) mu'teberdir.

Beşinci Madde — İşbu Kararnamenin icrasına Mâliye ve Maârif Nazırları me'-


murdur.

Meclis-i Umumî'nin ictimâında kanuniyyeti teklif olunmak üzere işbu Karar-


nâme'nin mevki-i mer'iyyet'e vaz'ını İrâde eyledim.
1C 7ilka'de 1338; 27 Temmuz 1336 (= 27 T e m m u z 1920)

Sadrâzam ve Hâriciye Nâzın


ve Harbiye Nâzın Vekili Şeyh'ül-İslâm Bahriye Nâzın
Damad Ferid Abdullah Mehmed Said
(İmza) (İmza) (İmza)
Şûrây-ı Devlet Reisi ve Ticâret
ve Ziraat Nâzın Mâliye Nâzın ve Nâfia Nâzın
Vekili Dâhiliye Nâzın Vekili Cemil
(İmza, okunamadı) (İmza, okunamadı) (İmza)
Maârif Nâzın ve Adliye Nâzıı
Vekili Evkaaf-ı Hümâyûn
Fahreddin Nâzın
(İmza) (İmza, o k u n a m a d ı )

445
->

KURTULUŞ SAVAŞI 19 Mayıs 1919'da S a m s u n ' d a doğarak Anadolu'nun


ve dört bucağına yayılan Türk Güneşi, sıcaklığım kade-
M Ü L K İ Y E nıe kademe a r t ı r ı p 2 3 Nisan 1920'de Ankara'da bir
daha b a t m a m a k üzere Türk Kaderi'ne özlenen yönü vermeğe başladığında, b ü t ü n bir
ö m ü r boyunca Yurd'a hizmeti ibâdet hâline getiren Mülkiye Mezunları T ü r k Gü-
neşi'nin etrafında toplandılar; Öğrenici Mülkiyeliler de Okullarında çok kötü şart­
lar içinde ve fakat y a r ı n- ' a olan büyük güvenden kuvvet ve hız alarak o
günkü görevlerini yapmaya devam ettiler.
1., 2. inönü Savaşları Târihin kaydettiği en güç ş a r t l a r d a yapılmış; zafer, Mü­
barek Mehmedciğin ve o n u n eşsiz B a ş k u m a n d a n ı n ı n ö n ü n d e saygı ile eğilmişti. Bu
Zafer, gerçek T ü r k Milleti'ni teşkil eden herkesi olduğu gibi Mülkiye Öğrenicilerini
de tarifi imkânsız brr sevinç kasırgası içine sürüklemişti.
Kıymelli Müdürleri Hüseyin Nâzım Bey'in de teşvikiyle, Büyük Zafer'e kendi
mütevazı' imkânlarıyla katkıda bulunabilmek için bir m ü s â m e r e ter­
tip ettiler. 13 Nisan 1921 Ç a r ş a m b a Akşamı düzenledikleri bu müsâanere'nin
yapıldığı sırada, İsanbul İşgal Kuvvetleri'nin korkunç şekilde baskısı altında, İs­
tanbul'daki Kukla H ü k ü m e t , Millî M ü c â d e l e ' y e uzaktan, yakımdan
en küçük sempati gösterenlere veya ilgilenenlere karşı hâinâne ve a m a n s ı z dene­
cek derecede tedbirler a l m a k t a idi.
Şimdi, bu kendi küçük, m â n a s ı büyük Müsâmere'nin P r o r g a m ı n ı inceleye­
lim (15):
(15) Bu Program'ın o r j i n a l i , Sayın Cemâl Yeşil tarafından l ü t f e d î I m i ş t l r .

446
Bu Müsâmere'den 27 gün sonra 10 Haziran 1922'de, M ü d ü r Hüseyin Nâzım Bey
Müdürlük'den alınarak Maârif Nezâretine nakledildi.

KURTULUŞ Sakarya Zaferi'nden sonra sabır v e u m u t l a beklenen


ve büyük gün geldi. 26 Ağustos 1922 günü K o c a t e -
MÜLKİYE p e ' de doğan güneş T ü r k ' ü n bahtının da ebediyen
ağaracağını müjdeliyordu. 30 Ağustos 1922, 9 Eylül 1922, 6-9 Ekim 1922 Mudanya Mü­
târekesi ve nihayet 4 Kasım 1922'de İ s t a n b u l ' u n T.B.M.M. Millî İdaresine kavuşuşu
gibi Târih'e ancak m u ' c i z e kelimesiyle geçecek olaylar birbiri a r d ı n c a vü-
c u d buldu.

Mülkiyeliler, bu yılın (4 Aralık 1922) k u r u l u ş yıl dönümlerini Mülkiye Târi­


h i n d e görülmemiş coşkunlukla kutladılar. Bu Tören'de tutulan zabıtları da b u r a d a
Târih'e teslim etmeyi görev sayıyorum (16):

"4 KÂNUN-İ EVVEL 1338 (1922) PAZARTESİ


MEZUNÎN-İ MÜLKİYYE CEM'İYYETİ TOPLANTISI ZABITNAME (sidir)

Mekteb-i Mülkiyyenin Kırkaltıncı Dcvr-i Senevî-i Teessüsü münâsebetiyle icra­


sı m u s a m m e m olan merâsim-i m a h s u s a ' d a isbât-ı vücûd e t m e k üzre Mülkiye Me­
zunları Cem'iyeti Meclis-i İdaresi karariyle Matbuât'a ( b a s m ' a ) tebliğ edilen da'vet-i
u m u m i y y e ve i'Iân üzerine gelen me'zunîn a r k a d a ş l a r d a n esâmisi m e r b u t listede
m u h a r r e r zevat ve Mekteb Erkân-ı Tedrisiyyesi ile Hey'eti İdare ve (Mülkiye)
Talebesi hazır oldukları halde Merâsim'e Müdîr-i Mekteb Süreyya Beyefendi'nin
berveclvi âtî hitâbesiyle ibtidar olundu:

"Hüzzar-i Kiram;
Ba'zı tesadüfât-z hasene vardır ki iltizam-i t e r t i b ve irâdelerle hayz-r husule
gelemez.
Evet; geçen Teşrin-i Sâni'nin Dördüncü Günü, İstanbul'umuz — zâten üç se-
nedenberi kalben ve 'mâ'fnen m e r b u t bulunduğu — Büyük Millet Meclisi Hükûmet-i
m e ş r u â s ı n a m a d d e t e n ve ebediyyen de rabt-ı m u k a d d e r a t eyledi.
Yine içinde b u l u n d u ğ u m u z Kânun-ı Evvelin Dördüncü günü Müdiriyetinde bu­
l u n d u ğ u m Mekteb-i Mülkiyye'nin yevm-i küşâdına müsadif olmak hasabiyle Me'zu-
nîn-i Mülkiyye tarafından b e r m u ' t a d vâki' olan ictimâ'da hazır b u l u n a n Dâhiliye
Vekâleti Müsteşarı Münir Beyefendinin şahs-ı âlîlerinde, Türkiye Büyük Millet Mec­
lisi H ü k ü m e t i n i selâmlamakla müftehirim.
İnşaallah gelecek Kânun-i Sâninin D ö r d ü n c ü günü de istihsal edeceğimiz şeref­
li bir Sulh'un şehrâyinini u m u m Milletçe icra etmek saadetiyle dilşad oluruz. Bu
vesileden istifâde ederek Menşe'lerine karşı bir hiss-i merbutiyet gösteren Me'zu-
nîn-i Mülkiyye kardeşlerimizi kemâl-i h ü r m e t l e selâmlarım."

( 1 6 ) Bak. : Mülkiye (Mecmuası), (Siyi) I.; İstanbul, Mülkiye Mektebi Matbaası; 1339 0923, Tajbasması),
(Sayın Ömer Faruk $âhinha$'ın Arsİvİ'nden a l ı n m ı ş t ı r . )
Ba'dehû Meclis-i İ d a r e Reisi Ali Seydî Beyefendi Mekâm-ı Riyasete geçerek:
Huzzâr-ı Kiram» d e d i ; Hepimizin menşe'-i feyzi olan Mekteb-i Mülkiyyenin
devr-i senevî-i teessüsüne müsadif böyle mes'ud ve m ü t e y e m m e n bir günde b ü t ü n
rufekaa-i muhteremeyi bir arada görmekten mütevellid sürürümü arzetmekle
bahtiyarım.

Bu münâsebet ile Meclis-i İdarenin da'vet-i vakıasına icabet b u y u r a n Muhte­


r e m Arkadaşlarıma arz-ı ş ü k r a n ve beyân-ı hoş âmedî eylerim. Alelhusus hem
Mektebimizin güzide evlâdı, hem de muzafferiyât-ı ahîre-i mes'udeyi bize idrâk et­
tiren Türkiye Büyük Mîllet Meclisi H ü k ü m e t i n i n Mümessili sıfatiyle aramızda
b u l u n a n ve cümlemizin mâbihiliftihârı olan Dâhiliye Vekâleti Müsteşarı Münir
(Akkaya, 1312/1896 Mezunu) Beyefendiye teşekkürü ve beyân-i hoşâmedîyi vecîbe­
den addeylerim.

Muhterem a r k a d a ş l a r ! Bu günümüzü ve bu içtimâimizi Mektebin devr-i sene­


vî-i te'sisi m e r a s i m i n e h a s r e t m e k ıstırarında b u l u n d u ğ u m u z için Meclis-i İ d a r e n i n
icraat ve teşebbüsâtı hakkında Hey'et-i Umumiyyenize m a ' r u z a t t a b u l u n m a ğ a im­
kân göremedik. Esasen Meclis-i İdareniz intihab edileli henüz dört ay o l m u ş t u r . Bu
dört ay zarfında hâl ve zamanın adem-i m ü s a a d e s i dolayısiyle çok bir şey de yapı­
lamamış olduğunu maalhicap arzederim. Maamafih a r z * m a ' l û m a t kabilinden ol­
m a k üzre bilvesile şunu diyebilirim ki, Hey'et-i İdareniz geçen sene ve bu sene Mek-
teb'den neş'et e d ü p açıkta kalmış olan me'zunların kâffesini b i r e r vesile ile İs­
tanbul'da ve T a ş r a d a münâsib vazifelere yerleştirmeye ve Taşraya gidenlerin ba'zı-
larının da esbâb ve vesâil-i lazîmetlerini teshil ve te'minc delâlet etmiş ve muvaf­
fak da olmuştur. Ezcümle beş Efendi Ankara'ya, iki Efendi Adana havalisine, iki
Efendi İzmir'e dört beş Efendi de Edirne Vilâyetine gönderilmiştir. Bu hususta,
Dâhiliye Vekâletinin ve m u h t e r e m İcra Vekilleri Hey'etinin, m ü r a c a a t ı m a karşı
gösterdikleri hüsn-i kabulden dolayı medyûn-i ş ü k r a n olduğumuz gibi İzmir Valisi
Halik (Abdülhâlik Rçnda, 1319/1903 m e z u n u ) Beyefendi ile E d i r n e Valisi Şâkir (Ke­
sebil*, 1326/1910 mezunu) Beyin Genç Mülkiyelilere kendilerinden beklenen muave­
net ve sahabeti göstermiş olduklarım t a k d i r ile yâd e d e r ve esasen Memleketin
her zamandan ziyâde Mülkiyeli gençlere ihtiyaç hissettiği şu s ı r a d a m e ' z u n l a n m ı z
h a k k ı n d a suret-i umumiyede gösterilen kadirşinaslıktan dolayı da Türkiye Büyük
Millet Meclisine arz-ı ş ü k r a n eylerim. Bir de a r k a d a ş l a r d a n bir kısmı dâ'vâ vekâ­
leti (Avukatlık) imtihanı vermişler ve vermek teşebbüsünde b u l u n m u ş l a r d ı r . Baro'-
ca müsadif oldukları müşkilâtı izâleye çalışmakla beraber M u h a m â t K a n u n u Lâ­
yihasının ihzarı sırasında da Mülkiyelilerin h u k u k u n u n mahfuziyetini te'min içün
a l â k a d a r mekaanıat nezdinde sarf-ı mesâi e t m e k t e idik. İnkılâb-ı ahir üzerine bu
mes'ele şimdilik alâhâlihî kalmıştır. Ve Lâyihanın ileride alacağı şekle ve gireceği
tarîka göre teşebbüsâtımızı t e k r a r etmek üzre şimdilik intizardan b a ş k a yapıla­
cak bir şey yoktur. Benim söyleyeceklerim bundan ibarettir. Rüfekaa-i Kiram­
dan ihtisasat ve mütalâasını beyan edeceklere m a a l m e m n u n i y e söz vereceğim."
dedi.

450
Müteakiben 314 mevzunlarından Şehremini Ziyâeddin (Kızıltan) Beyefendi söz
alarak:
"Mülkiye me'zunlarının idare, maârif, hâriciye, mâliye mesleklerinde ve her
s a h a d a Memlekete nâfi' hizmetler ifâ ettiklerinden ve Devletin en müsteid ve en
değerli, en sâdık me'murînini Mülkiyeliler teşkil eylediğinden" bahsetıtiıkten sonra
d e m i ş t i r ki, " Ş e h r e m â n e t i n d e k i vaz'iyeti bittedkîk kaani' olduğuma göre Mülkiye­
den yetişmiş güzide gençler vezâif-i milliyeyi ve Şehremaneti me'muriyetlerini bin*
nisbe dûn gördüklerinden son senelere gelinceye k a d a r Ş e h r e m â n e t i n e rağbet et­
m e m i ş l e r ve Mülkiyeli Gençlerin i h t i m a m ı n d a n m a h r u m kalan Belediye Hidemâtı
da pek sönük ve yüzüstü kalmış ise de sinîn-i âhîre'de Şehir İdâresinin de ehem­
miyet-! azimesi t a k d i r edilmeye başlanmış ve peyderpey me r zunîn-i Mülkiyye Bele­
diye me'muriyetlerine de rağbet e d e r olduklarından zaman-i me'muriyet-i âcizâ*
n e m d e bundan bilistifade me'zunin-i Mülkiyye'yi Şehremânetine t o p l a m a ğ a çalış­
tım. Cümlesinin sa'y ü gayretinden, irfan ve faziletinden Şehrimizin bihakkın müs-
tefid olduğunu maalîftihar arzeylerim (alkışlar). Hâsılı, bu Mektebi i d â m e ve mu­
hafazaya çalışmalıyız. Vatanımız için pek nâfi' ve pek lüzumlu bir müessesedir,
P r o g r a m ı n d a muhtac-ı ta'dil n o k t a l a r olabilir. Onları islâh etmek m ü m k ü n d ü r ; fa­
kat herhalde esbâb-ı idâmesini elbirliği ile te'mine gayret etmeliyiz. Bu es-
bâb-ı idâmeden biri de Mektebimizi eski yurduna nakleylemektir. Mek-
teb, k u r u l m u ş olduğu yuvasından ayrılalı, h a y â t ı keşmekeş içerisinde geçmiştir.
Ve eski yerine avdet etmedikçe de keşmekeşlikden kurtulamaz. Mektebimizin bü­
tün kıymeti a n ' a n â t ve h â t ı r a t ı n d a d ı r . Bu a n ' a n â t ve h â t ı r a t ise Mekteb'in ancak
an'anevî binasında oanlı olarak muhafaza edilebilir. Merâsim-i vakıa münâsebetiy­
le, İ s t a n b u l ' d a devâir-i resmiyye binâiarınca yapılmakta olan nakil ve ta'diller su
ilasında Mülkiyenin de Sultan Mahmud Türbesi civarındaki eski y u r d u n a (Şimdi
İstanbul Kız Lisesi'nin bulunduğu bina) iadesinin te'min edilmesini suret-i mahsu-
sada temenni eyler ve bu hususta Dâhiliye Vekâleti Müsteşarı Münir Beyefendi­
nin sarf-ı mesai etmelerini, Cemiyet Meclis-i İ d â r e s i n i n t a k i b a t t a b u l u n m a s ı n ı ri­
ca ederim.

Reis Ali Seydî Beyefendi — Şehremini Ziya Beyefendi Hazretlerinin Mülkiyeli


gençler hakkında göstermiş oldukları teveccüh ve meslekdaşlarma karşı ibraz ey­
ledikleri merbutîyet ş ü k r a n ve iftihar ile tizkâr olunmağa sezadır. Mülkiye me'zun­
larının pek güzidelerinden birkaç arkadaşımızı refakatlerine talmış oldukları gibi
geçen sene ve bu sene mevzunlarından dıa ba'zılarım Dâire-i E m â n e t ' t e ve şâir De­
vâir-i Belediye'de tavzif eylemişlerdir. Anadoluya gönderdiğimiz me'zunînin mesâ-
rif-i seferiye ve zaruriyelerini te'min hususunda da muavenet etmeyi va'd buyur­
mak lütfunda b u l u n m u ş l a r ise de bu cihet Meclis-i İdarece te'min edilmiştir. Mek­
tebin eski Binasına nakli meselesine dâir Ziya Beyfendinin serd ettikleri mutalâa-
ta t a m a m e n iştirak ederim. Ve mîrî binalardaki tebeddülat meyânında Mektebimi­
ze de eski yuvasının tahsisini h e m bir Müikiyeli a r k a d a ş ve h e m ele Türkiye Bü­
yük Millet Meclisi H ü k ü m e t i n i n Dâhiliye Vekâleti Müsteşarı sıfatiyle Münir Beye­
fendiden rica ederim."

Kâtib-i umumî Akif Behzad (İyidoğan, 1330/1914 m e z u n u ) Bey:


451
" M u h t e r e m ve muazzez a r k a d a ş l a r ı m !
Mektebimizin devr-i senevî-i te'sisi münâsebetiyle biraz da genç Mülkiyelile­
r i n ihtisaslarını ve onların nokta-i nazarına göre Mülkiye Müessesesinin Tarihçesi­
ni dinleyiniz:
Meşhurdur ki, hürriyet ve faziletlerin memleketi o l a n F r a n s a 1870'de Alman­
ya'ya mağlûb olduğu vakit millî vahdetin, millî mefkurenin yeniden istihsâli ve
C u m h u r i y e t t e istikrâr-ı idarenin te'mini için çâre arıyor ve Memlekette iyi ulûm-i
siyâsiye tahsili gören, yerinden yolu ile yetişmiş idare a d a m l a r ı n a ihtiyaç hissedi­
yordu. O zamıan İngiltere'ye baktılar gördüler ve anladılar ki o r a d a P a r l â m e n t o
hâkimiyetini te'sis ve istikrar temin eden İngiliz ricali bugün de İngiliz Meşru-
tiyeti'nin an'anevî istinatgâhlarından olan iki m ü h i m ve an'anevî müessesenin ye­
tiştirdikleri a d a m l a r idi. Biri Leton, diğeri Balyol Kolej Müessesesi. B u r a d a güzide
gençlere terbiye-i vataniye telkin ediliyor; ulûm-i siyâsiye tedris edilyordu. Bu nu­
muneyi gören Fransız münevverleri de Cumhuriyetin ve vahdet-i milliyenin avâ-
mil-i t e k a r r u r ve istihsâli meyânında Ulûm-i Siyâsiye Mektebini te'sis eyledi. Deni­
lebilir ki, Fransıayı bu mes'ud günde millî mefkuresine iysâi eden âmiller arasın­
da Ulûm-i Siyâsiye Mektebi büyük bir kuvvet ve kıymeti hâizdir. Harb-i Umumî'-
den sonra Almanlar ve Balkanlar aynı lüzuma binâen b u n a m ü m a s i l müesseseler
açtılar.

Gelelim şecaat ve besâlet hârikalarının vatanı o l a n Memleketimize: Osmanlı


Saltanatı 1293'de (1876) Rusya Çarlığına yenildiği zaman T ü r k Milleti k a h r a m a n l ı k
n â m ı n a yine mu'cizeler göstermiştir. Kars, Plevnc gazalarında T ü r k K u m a n d a n l a ­
rı gayret-i diniye ve milliye ve mahâret-i askeriyenin şahikalarına yükselmişlerdir.
B u n a rağmen mağlubiyetimizin sebebi ne idi? İdarî za'fımız idi. Filhakika o z a m a n
erkân-ı seyfiye ve ilmiyye hâricinde erkân-ı mülkiyyemiz, ba'zı nevâdir müstesna
o l m a k üzre, ekseriyetle havass-ı bendegândan, çiftlik kâhyalarını a n d ı r ı r a d a m l a r
idi. Erkân-ı mülkiye yetiştirmek için ulûm-i siyâsiye ve idâriye ve mâliyeyi, o za­
m a n k i ta'bir ile, fünûn-i müikiyyeyi tahsile m a h s u s bir m e k t e b lâzımdı. Bu l ü z u m u ,
o asırdîde Saltanat'ın bir veziri i d r â k ve t a k d i r etti. Bugün Kırkaltıncı Devr-i Se­
nevisinin hululü ile m u b a h ı olduğumuz bir müesseseyi açmaya vesile o l d u . Bura­
d a n en güzide evlâd-ı vatan fazilet ve ma'rifetle p î r â y e d â r olarak yetişti. Memle­
ketin aktar-i muhtelifesine dağıldı ve kemiyetlerinin azlığına nisbetle, z a m a n ı n ve
muhitin tefeyyuzuna vesâitin yokluğuna r a ğ m e n Vatanımızda, ellerinden geldiği
k a d a r inzibat ve intizam-ı idareyi te'sise, maârifi t a ' m i m e çalıştılar; V a t a n l a r ı n a
hayırlı hizmetler ettiler.

Esasen, m u h t e r e m a r k a d a ş l a r ı m ! Vatan ile Mekteb-i Mülkiyyemiz arasında


bir terâdüf ve irtibât-ı samimî vardır. Vatan, türediler için bir ganimet; mirasye­
diler nazarında p e d e r m â n d e bir çiftliktir; fakat Mülkiyelilerin n a z a r ı n d a Vatan
"büyük bir Mekteb-i Mülkiyyedir" Nasıl ki Mekteb-i Mülkiyye de bizini için Va-
t a n ' m hâr, şefkatdâr ve feyziyâb b i r sinesidir. Burası a n ' a n â t ı ile h a t ı r a t ı ile, Mu­
allimleri, Talebesi, Şehidleri ve menfî'leri ve sitemdîdeleri ile m u k a d d e s bir Vatan,
vatanî bir müessesedir. B u r a d a n yetişen Mülkiyeli gençler Cisr-i Mustafapaşa'da,

452
Rodos'ta, Balıksir'de, S a m s u n ' d a Vatanını c a n s i p â r â n e müdafaa edenler Mülkiyeli
İhtiyat Zabitleri, Mülkiyeli K a y m a k a m l a r ve Mutasarrıflardandır. B u r a d a yetişen
ve b u r a d a yetişmekde olan Mülkiye Evlâdından Harb-i Umumî'de Vatan'ın dört
cephesinde k a n döken şehitlerimiz ve gerek Balkan Harbinde, gerek Cihan Har­
binde gerek İstiklâl Harbinde Vatanın müdâfaasına canlarını siper eden şanlı gazi­
lerimiz var. Bu Mektebin Kürsüsü'nde can vermiş üstadlarımız, mefluç yatağında
y a t a r k e n talebesini i m t i h a n etmek vazifesini seve seve ifâ eylemekten geri durma­
yan hocal.ınmız, bizim tahsilimiz için bu Müessesede göz n u r u döken eızze-i İrfa­
nımız var. Pek k ı y m e t d â r Müessesemizin devr-i senevî-i küşâdı m e r a s i m i n i ifâ eder­
ken bunların kâffesini ş ü k r a n ve i m t i n a n ile aynı z a m a n d a iftihar ile yâd eylemek
vazifemizdir. Alelhusus Üstad-ı Muazzamımız A b d u r r a h m a n Şeref Beyefendi Haz­
retlerinin nâm-ı mübeccelini i h t i r a m ile t e k r a r eylemeliyiz. Kendilerinin, bu gün
b u r a d a ş ü k ü r g ü z â r evlâdları arasında hâzır b u l u n m a l a r ı n ı can ü gönülden arzu
ederdik.
A b d u r r a h m a n Şeref nâm-ı mübecceli bize onun şahsiyyet-i muhteremesinde,
Atıf Bey, Hacı Zihnî Efendi m e r h u m l a r ı , E k r e m Bey, Murad Bey, Hacı İ b r a h i m
Efendi, Nail Bey ve Bâban-zâde İsmail H a k k ı Bey m e r h u m l a r ı ve d a h a rahmet-i
H a k k a intikal eden diğerlerini, b ü t ü n eızze-i irfanımızı takdis e t t i r m e k t e d i r . Ab­
d u r r a h m a n Şeref Beyefendi hem benim hocam, h e m hocalarımın hocası, hem de
hocalarımın hocasının hocasıdır. Hepimizin Büyük Hocamız ve Büyük Babamızdır.
Bu b a h t i y a r ve b e r h u r d a r büyük adamın saadetinin fevkinde ben bahtiyarlık ta­
savvur edemiyorum. Hangi anadan en müessir ve m ü s t e c â b duây-ı hayrı almış ve
İndallah m a k b u l olmuş, kim bilir hangi fi'l-i hayrı işlemiştir ki bugün başımızda
tâc-ı ibtihac olarak taşıdığımız Üstad-ı Mufahhamımız pek büyük b i r mazhariyete
e r m i ş t i r ; ya'ni bugünde iklim-i ilmin saltanatı ile fazilet ve ma'rifet ü m m e t i n i n hi­
lâfetini nefsinde c e m ' eylemiştir. Memleketimizde, AnadoIuda f h a t t a târihî mukad­
d e r a t ı n bizden ayırdığı yerlerde, inakta, Suriyede, Arnavutlukta idâre-i mülkiyye,
maârif, mekâtib-i i'dâdiyye, Dârülmuallimîn ve Dârülmuallimat müesseseleri, me-
kâtib-i ibtidâiye hep onun telâmiz-i irfân-ı ma'rifetiyle te'sis edilmiştir. Bu pek muh­
terem ve pek m u v a k k a r Şahsiyet'de n e k a d a r uzaklara inşiâ' ve ittisa' eden bir be-
reket-i n û r ve zıya varmış ki Şark-ı Karîb Memleketlerinin b ü t ü n münevver taba­
kaları h a t t â okur yazarları A b d u r r a h m a n Şeref Beyin ya talebesi, ya talebesinin
talebesi veya onların tilmizlerinin tilmizleridir. Hâlık-ı levh ü kalem nûr-i ahme-
dîyi nesl-i İ b r a h i m ' e m u k a d d e r kıldığı, Asya'da T ü r k Hâkimiyetleri Oğuz-Karahan
evlâdına müyesser olduğu gibi Türk Eli'nin hars'ını, irfân'ım ve idâre-i mülkiyye-
sini, asri salah ve t e k e m m ü l ü n ü hazırlayan eller de A b d u r r a h m a n Şeref Beyefendi­
nin zürriyet-i irfanına m e v d u d u r (Alkışlar). Onun ve b ü t ü n eızze-i irfanımızın göz
n u r u döktükleri bu Menbâ'-i Zülâl-i Ma'rifeti k u r u t m a ğ a savaşanların, o n a yan-
b a k a n l a r ı n gözleri k ö r olacak, elleri kırılacak ve isimleri Bevvâl-i Çeh-i Zemzem
(Zemzem kuyusuna abdest bozan a d a m ) gibi nefret ile tel'in edilecektir.
M u h t e r e m a r k a d a ş l a r ı m ; b ü t ü n bu aziz h a t ı r a t ı , an'anâtı ve h i d e m â t ı ile mu­
kaddes bir mâ'bed-i irfan olan Müessesemizin k a d i r ve kıymetini Vatan ve Millet

453
leh' ül-hamd takdir eylemekte ve Mülkiyeli Evlâdlanna mükâfât-i sa'y'lerini diriğ
etmemektedir. Büyük Millet Meclisi, millî mefkure uğrundaki mücâhedâta can ve
başla iştirak eden Mülkiyeli kardeşlerimizin en güzidelerine elviye-i selâse, en
mu'tenâ vilâyât-ı mustahlasamızın idâre-i mülkiyyelerini tevdi' eyledikleri gibi bu­
gün İstanbul İdâre-i Mülkİyyesinin tanzim ve tensîkı ile uğraşan ellerin Mülkiye
Müessesesi evlâdının elleri olduğunu görmekle bahtiyar oluyor ve iftihar ediyoruz.
Büyük Millet Meclisinin bu kadirşinaslığını takdir ve teşekkürle karşılarız. Vata­
na bunca hizmetleri ve emekleri ile binbeşyüzü mütecaviz malumatlı, seciyeli,
güzide idare -.ulamı yetiştiren Müessesemiz hiç şüphesiz, Vatanımızda Hâkimiyet-i
Miîliyc'nin devam ve istikrarını ve Memleket'te hayırlı bir idarenin teessüsünü
te'min için bir istinadgâh teşkil edecektir. Bunu ınazar-ı i'tibâre alarak bu Mek­
tebin ihtiyâcâtının ve bilhassa eski yurduna yerleştirilmesi maddesinin kemâl-i
ehemmiyetle derpiş edilmesini rica ederim. Hemân Cenâb-ı Hak bütün Mülkiyelile­
ri Vatana hayırlı hizmetlerinde muvaffak buyursun Amin! (Alkışlar)"

1318 senesi mezunlarından Darphâne-i Âmire Müdiri Niyazi Asım B e y :


"Mekteb-i Mülkiyyenin te'sisinde ulûv-ı himmeti sebkeden Sultan Abdülhamid
Hân-ı Sânî'nin taksiratını Cenâb-ı Hak'kın af ve mağrifetine mazhar kılması te-
menniyatını tizkâr ve merâsim-i vakıa münâsebetiyle nâmının yâd edilmesini uhde­
mizde bir vecibe-i kadirşinâsî add eder ve ruhuna fatihalar ithaf edilmesini teklif
eylerim."
Mekteb-i Mülkiyye müderrislerinden Eb'ül-Olâ (Mardin) Beyefendi, (Lillâhil fa­
tiha) nidâsıyle cümleyi fatiha okumağa davet eylemiş ve hâzırım S u l t a n Abdülha­
mid Hân-ı Sânî'nin r u h u n a fatiha okumuşlardır.
Niyazi Âsim Bey (Devamla) "Bu günlerin, böyle meserreti! merasimin hatıratı
pek kıymettardır. Bütün arkadaşlar ancak böyle nâdir vesileler ile bir iaraya gelebi*
liyoruz. Bu hatıratı iyi tesbit edebilmek için Hey'et-i Umumiyede irâd olunan hi­
tabelerin zabta geçirilmesini ve zabtın tab'edilüp her sene Azâ-i kirama dağıtılma­
sını ve bu meyanda tab' olunacak risaleye Mektebin Hatıratına, Tarihçesine, Ted­
risatına, imkân-ı tedrisiyesine vesâireye dâir ba'zı kıymetdâr ma'Iûmatın dercedil-
mesini ve bir defter-i mahsusa, her devr-i senevî'de merasime iştirak eden âzâ ta­
rafından vaz'ı imza edilerek bunun otuz kırk sene ve belki daha uzak bir istikbâl­
de laziz ve kıymettar bir hâtıra teşkil edebilmek üzre saklanmasını teklif ederim.
Böyle bir risale ile aynı zamanda, ahval dolayısiyle ve mâlî mevâni' ve imkânsızlık­
lar sebebiyle çıkaramadığımız Mülkiye Mecmuası'nın yokluğunu bir dereceye ka­
dar telâfi etmiş oluruz. (Bu sırada Mektebin Matbaasında Litografya ile basılmış
iki formadan ibaret bir risale â'zâ-i k i r a m a tevzi' edildi ve Niyazi Asım Bey bun­
d a n izhâr-ı memnuniyetle gelecek senelerde daha mükeonmellerinin ihzarı müyes­
ser almasını temenni eyledi ve Mektebin eski binasına nakli h a k k ı n d a k i temenni-
yatı t e k r a r ile sözlerine hitam verdi.)

454
1318 senesi m e ' z u n l a n n d a n mülga Tedrisât-ı Âliye Müdîri Nâzım Bey:
"Mülkiye Mecmuası'mn çıkarılamamasındaki esbâb-ı mâliyeyi" îzâh eyledikten
ve "Mülkiye Salnamesi tertib ve neşri teşebbüsünde b u l u n u l m u ş ise de arkadaşla­
rın terceme-i hâl ve fotoğrafları elde edilmek şöyle dursun pek çoğunun adres­
lerine bile destres olunamadığından " b a h s e t t i k t e n sonra "Böyle bir salnamenin
herhalde çıkarılması sonucu ile müfid ve lâzım olduğunu ve Meclis-i İdarece bu
işin teferruatının tedkîk edilip neticesinin Hey'et-i Umumiye'ye arzedilmesi muva­
fık" olacağını söyleyerek "Mektebin, eski binasına nakli hakkındaki temenniyâta bü­
tün mevcudiyeti ile iştirak" eylediğini beyân etmiştir.
1312 senesi m e ' z u n l a n n d a n Aynî-zâde H a s a n Tahsin Bey:
" M ü n i r Beyefendiyi teahhüdât-ı aleniyyeye davet ediyoruz" dedi.
1312 senesi mez'unlarından Dâhiliye Vekâleti Müsteşarı Münir Beyefendi:
" M u h t e r e m refiklerim, muazzez k a r d e ş l e r i m ! Hepimizin menşe'i olan bu kiy-
m e t d â r Müessesenin devr-i senevisi münâsebetiyle, bu Mektebin s ı r a l a r ı n d a yetiş­
miş bir Mülkiyeli kardeşiniz sıfatiyle cümlenize takdim-i tebrikât e d e r ve hak­
k ı m d a dermeyân olunan ihtisâsat ve teveccühâta azim teşekkürler eyleyerek bu
samimi t e z a h ü r a t t a n pek m ü t e h a s s i s olduğumu arzederim. Kezâlik Türkiye Bü­
yük Millet Meclisi H ü k ü m e t i Dâhiliye Vekâletinin nâçiz Müsteşarı bulunmaklığım
î'tibâriyle de Türkiye Büyük Millet Meclisi h a k k ı n d a dermeyân olunan temenniyât
ve teşekkürâtı mensub olduğum Dâhiliye Vekâleti marifetiyle Millet Meclisi Riyâ-
set-i Celilesine arz ve iblâğ edeceğimi va'd eder ve b u n u kendime vazife ad eylerim.
( M ü n i r Beyefendi b u n d a n sonra kendisi hakkında gösterilen teveccühlere bilmukabe­
le tevâzu'kârane ba'zı ifadât dermeyân eyleyerek sözüne devamla) Mektebden neş'e-
timden beri vilâyatta dolaşıyorum. Birçok yerler gezdim. Kalk ile, m e ' m u r l a r ile
çok teıruas ettim. Mülkiye mezunlarının hidemât ve muvaffakıyâtım ve me'murîn-4
sâireye tefevvuklarını re'y'el-ayn m ü ş a h e d e eyledim. Bu def'aki Mücâhede-i Milliye'-
mizde de Mülkiye M e ' z u n l a n n m hizmetinden Vatan ve Millet çok istifâde etmiştir.
Bu misâl de bize pek güzel isbat ve te'yid ediyor ki m u h t e r e m kardeşlerim, ta na­
hiyelerden i'tibâren Memleketin idâre-i mülkiyyesini bizler ele almazsak Vatanı­
mızda salâh-i idâriyi te'min e t m e k m ü m k ü n olamıyacak ve intizam-i idare için her
ne vücuda getirmek kaabil ise biz Mülkiyelilerin eli ile vücud bulacaktır. Bende­
niz, elimdeki selâhiyet-i kanûnîyeden istifâdeye fırsat buldukça Mülkiyeli kardeş­
lerimi Ankara'da ve Anadolulum muhtelif kazalarında m ü n â s i p vazifelere yerleştir­
meye delâlet eyledim. Bundan böyle de selâhiyet-i kanunîyem nisbetinde arkadaş­
larıma el uzatacağım tabiîdir. Nitekim İstanbul Teşkilât-ı Mülkiyyesini tedkîk
ederken yine b u r a d a bulunan m u h t e r e m , güzide Mülkiyeli refiklerimin h i m m e t
ve m ü z â h a r e t l e r i n o m ü r a c a a t eyledim. İnşâallah b ü t ü n Mülkiyeliler elbirliği ile
Memleketin idaresinde salâh ve tekemmülü te'mîne muvaffak olurlar.
Mektebin nakli mes'elesine gelince: Mîrî binaların nakli h u s u s â t m ı tedkîk et­
mek üzre bir Komisyon teşkil edilmiştir. Bittabi' bu mes'ele ile o Komisyon iş­
tigal edecektir. Elimden geldiği k a d a r çalışacağım. Komisyona da Mektebimizin
eski binasındaki müessese-i ilmiyyenin daha m ü n â s i b ve elverişli diğer binaya nak-

455
li ile Mekteb-i Mülkiyye'ye kendi y u r d u n u n tahsisine çalışılmasını suret-i mıahsu-
sada tavsiye ve keyfiyeti elimden geldiği k a d a r takib edeceğim. İnşâıallah o n u n da
intacına muvaffak oluruz .(Alkışlar).
Reis Ali Seydî Beyefendi t a r a l ı n d a n ifada t ve mevâid-i vakıaya t e ş e k k ü r ile
mukaabele edildikten sonra Niyazi Âsim Beyefendinin teklifi mucibince hâzırûnun
imzalarının bir h â t ı r a olmak üzere cem'ine b a ş l a n m ı ş ; bu sırada Aynî-zâde H a s a n
Tahsin Beyefendi "böyle toplanmaların aynı zamıanda genç ve ihtiyar Mülkiyeliler
arasında tanışmaya vesile teşkil etmesi lâzım geldiğini ve ba'zı a'zây-ı k i r a m ı n
yekdiğeriyle belki şimdiye k a d a r müşerref o l a m a m ı ş , tanışamamış olduklarını"
beyân ederek â'zây-ı k i r a m ' i n yegân yegân Riyaset Masasına gelerek v,araka-i mah-
susaya vaz-ı imza eylemeleri ve gelen a'zânın hâzırıma neş'et senesi ile t a k d i m edil­
mesi lüzumunu teklit eylemiştir. Bu teklif u m u m e n kabul edilerek Kâtib-i Umumî
Akif Bey a'zâ-i k i r a m ı vaz'ı imza sırasında sene-i neş'etleri ile yegân yegân hâ­
zırıma takdim eylemiştir.

1331 senesi mezunlarından Naci Kâşif (Kıcıman) Beyefendi:


" İ m z a l a n a n varakanın bâlâsının Üstad-ı Muazzamımız A b d u r r a h m a n Şeref Be­
yefendi Hazretlerinin imzalarıyla tevşih ettirilmesini teklif" eylemiş ve ucmûmen
kabul edilmiştir.
Reis Ali Seydî Beyefendi:
"Üstâd-ı m u h t e r e m e m i z A b d u r r a h m a n Şeref Beyefendi Hazretlerine Mektebi­
mizin Kırkaltıncı Devr-i Senevî-i te'sisi münâsebetiyle bir arîza-i m a h s u s a ile u m u m
Me'zunîn-i Mülkiyenin ş ü k r a n ve tebrîkâtının iblâğı h u s u s u n u n Hey'et-i ilmiye­
ce taht-ı k a r a r a a l ı n m a s ı n ı " teklif eylemiş ve mütlefikan kabul edilmiştir.
1309 senesi me'zunlarından Mekteb-i Mülkiyye Kâtibi Şükrü ( E m i n Kutluk)
Bey:
"Mektebimiz m e z u n l a r ı n d a n olup maârifimize pek m e ş k û r hizmetleri sebk
eden ve ilim ve fazlı ile cümlemizin h ü r m e t ve m u h a b b e t i n i celbeden Millî Ta'lim
ve Terbiye Cem'iyeti Müessislerinden Süleyman Paşa-zâde S a m i Bey (Süleyman
Nesib) m e r h u m u n r u h u n a fatiha" ithafını teklif eylemiş ve fatiha okunmuştur.
Şükrü bey (devamla) " M e r h u m u n millî mefkurenin ve esâsât-i ?nilliyenin n e ş r
ve ta'miminde pek değerli hizmetleri sebk e t m i ş " olduğunu ve gerek " b u Şehr-i
muazzamda ( İ s t a n b u l ' d a ) ve gerek b ü t ü n Türkiya memâlikinde mücâhedât-ı mil-
lîyenin kuvvetli semereler vermesi hususlarında sa'y ve ikdamı m e ş h u d olmuş
idüğini" dermeyân ve kendisinin dahî " m e z k û r Millî Tâ'lim ve Terbiye C e m i y e t i n e
m u n t a z a m a n devam ederek bu Dârülfeyz-i irfanda verilen konferans ve nutuklar­
dan müstefid" olduğunu müftehiren yâd ve beyân eylemiştir.
Münir Beyefendi:
"Devr-i senevî-i te'sisimiz münâsebetiyle gerek Mekteb Müdiri ve gerek Cemi­
yetimiz Reisi Beyefendiler tarafından beyân ve Hey'eti Umumiyece te'yîd olunan
temenniyât ve teşekkürâtı," m e n s u b olduğu Dâhiliye Vekâleti vesâtatiyle Büyük
Millet Mecüsi Riyâset-i Celîlesir.e iblâğ edeceği cihetle " b u ictimâ-ı müteyemmen-
de dermeyân olunan teşekkürat ve temenniyâtı hâvi bir arızanın da a l ı n ı p " kendi

456
vesâtatı ile RiyâsetH müşârünileyhâya irsali münâsib olacağından bahsederek, bu
cihetin de Hey'et-i Umumiyece taht-ı k a r a r a alınmasını teklif eylemiştir.
Heytet-i Umumiye teklif-i vâkı'ı müttefikan kabul eylemiş ve rüfekaa-i kiramın
resm-fi takdimi h i t a m b u l m u ş olduğundan Merasime ve ictimâ'a nihayet verildiği
Reis Ali Seydî Beyefendi tarafından, teşekkürlerine ve d a h a b i r çok devr-i senevi­
lerin d a h a m u t a n t a n merasimle hep bir a r a d a idrâki temennilerine terdîfen huz-
zâra tebliğ edilmiştir.

"TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ RİYASETİ C E L Î L E S İ N E


Mâ'ruz-i H ü r m e t k â r â n e m i z d i r ;
Kânûn-i Evvelin Dördüncü Pazartesi günü Mekteb-i Mülkiyyenin Kırkaltıncı
Devr-i Senev-î teessüsü'nü İstanbul'da b u l u n a n Mülkiyeliler merâsim-i mahsusa
ile tes'id ettiler. Bu Merasimde med'uvven hâzır b u l u n a n Dâhiliye Vekâleti Celîlesi
Müsteşarı M ü n i r Beyefendiye Mülkiye Me'zunları Cemiyeti Hey'et-i Umumiyyesi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi H ü k ü m e t i n i n Mümessili sıfatiyle selâmladı. Ve bu
vesile ile, Mektebin eızze-i irfanı Yunan, Balkan, Cihan Muharebelerinde, son İs­
tiklâl H a r b i n d e canLarım feda eden şühedâsı, gazileri ve Mülkiye Evlâdının Vata­
nımızın h a r s ı inkişafında ve idâre-i mülkiyyemizin salâh ve t e k e m m ü l ü emrinde
masruf olan hizmetleri tizkâr edilirken aziz h â t ı r a t ve m u k a d d e s a t ı ile hakikî bir
mâ'bed-i iri .m olan Müessesemizin k a d r ü kıymeti lehülhamd Vatan ve Milletçe
bilinmekte ve Mülkiyelilere mükâfat-ı sa'yleri diriğ edilmiyerek ezcümle millî
mefkure u ğ r u n d a k i m ü c â h e d â t a can ve başla iştirak eden en güzide Mülkiyelilere
en m û ' t e n â vüâyât-ı müstahlasamızın idâre-i mülkiyyeleri tevdi' edilmekte olduğu
ve İstanbul Teşkilât-ı Mülkiyyesini tensika çalışanların da yine bu Mektebin şâ-
kirdân-ı mâ'rifeti o l m a l a r ı başlıca müstelzim-i fahr ü memnuniyet b u l u n d u ğ u li-
sân-ı ş ü k r a n ve imtinan ile yâd o l u n m u ş t u r . Filhakika T ü r k Milletinin kudret-i ha-
yâtiyesinde, son Harbimizde şanlı zafer hârikaları ibda' eden Erkân-ı Harbiyenıi
zin yanında, halk idaresine salim ve m u n t a z a m bir ceryan ve b i r seyr-i tekâmül
vererek M e m l e k e t t e K a n u n u h â k i m kılacak olan Erkân-ı Mülkiyemiz de sarfede-
geldikleri ve edecekleri mesâi'de b ü t ü n kuvvetlerini ve muvaffakiyetlerini Halkı
mızm hakikî mümessili olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin m ü z â h a r e t i n e med­
yundurlar.
Mazisi ile Memlekete en şâmil ve m ü s m i r hizmetleri eda eylediği gibi İstikbâ­
li ile de Vatanımızda hâkimiyet-i milliyenin i s t i k r a r ı i^in en rasîn m a ' m u r bir isti-
n a d g â h teşkil edecek Mülkiye Müessesesi ve evlâdları h a k k ı n d a gösterilen âsâr-ı
kadirşinâsîden dolayı b ü t ü n Mülkiyelilerin kalbi ve samîmi teşekkürlerinin Riya*
set-i Celileri vasıtasıyla M u h t e r e m Halk Mümessillerine iblâğı Mülkiye Me'zun­
ları Cemiyeti Hey'et-i Umumiyyesince müttefikan taht-ı k a r a r a alınmış olduğu
m a a l î h t i r â m arzolunur.
5 Kânun-i Evvel 1338 (= 5 Aralık 1922) Me'zunîn-i Mülkiyye Cem'iyetİ
Reisi (Ali Seydî)
Bu d ö n e m ' e âid diploma da şu şekilde idi (17).

(17) Bu Diploma, ısrarlı ricalarımızdan sonra, Sayın Cemâl Yeşil'in Özel Arşivi'nden alınmıştır.

457
(TUĞRA)

D E V L E T İ Â L Î Y E - İ O S M A N İ Y E
ZÂTI ŞEVKETSİMÂT-I HAZRET-İ PÂDİŞÂHÎNİN ZİR-İ
HİMÂYE-İ MÜLÛKÂNELERİNDE BULUNAN MEKTEBİ MÜLKİYYE-İ
ŞAHANE ŞEHÂDETNÂMESİ

(Notlar) (Dersler)

Aliyyülâlâ H u k u k i Medeniyye (= Mecelle, Usul-i Hukukiyye, Vesâyâ,


Ferâiz, Kitab'ün-nikâh)
Aliyyülâlâ Hukuk-i İ d a r e
Aliyyülâlâ Hukuk-i A m m e
Aliyyülâlâ Hukuk-i Esâsiyye
Aliyyülâlâ Vledhal-i H u k u k
Aliyyülâlâ Hukuk-i Umumiyye ve Hususiyye-i Düvel
Aliyyülâlâ Hukuk-i Ceza ve Usul-i Muhâkemât-ı Cezâiyye
Aliyyülâlâ Hukuk-i Ticâret
Aliyyülâlâ Hukuk-i Tasarrufiyye-i Arazi ve Ahkâm-ı Evkaf
Aliyyülâlâ İlm-i İktisad
Aliyyülâlâ flm-i Mâli ve Kavânin-i Mâliye
Aliyyülâlâ Tâuüh-i Siyâsî-d Osmânî
Aliyyülâlâ Coğra;fyay-i Osmânî ve Coğrafyay-i İktisadî
Âlâ İhsâiyat ( ~ İstatistik)
Aliyyülâlâ Hıfzussıhhat (= İjiyen)
Aliyyülâlâ Usul-i Muhâberc-i Resmiyye
Aliyyülâlâ irapça
Aliyyülâlâ Âlî devre
İkinci devre ) Fransızca ve Muhâberât-ı
Birinci devre l DüveLiyye
Aliyyülâlâ Hüsn-i Hâl v e Hareket ( = Ahlâk)

DOKTOR BİNBAŞI MÜTEVEFFA EDHEM HAKKI BEYİN MAHDUMU


$ BAĞDADLI CEMÂL EFENDİ MEKTEBİ MÜLKİYYE-İ ŞAHANEDE TEDRİS
l OLUNAN BÂLÂDA MUHARRER ULÛM VE FÜNUNU TERTİBİ VEÇHİLE
TAHSİL EDÜP İCRA OLUNAN İMTİHANLARDA ALİYYÜLÂLÂ MERTEBESİ­
Nİ İHRAZ EYLEMİŞ OLDUĞUNDAN İŞBU ŞEHÂDETNÂME İTÂ KILINDI.
29 RAMAZAN 1339 ve 7 HAZİRAN 1337 (= 7 Haziran 1921)

Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Maârifi Umumiyye


Müdîr Muavini Müdiri Nâzın
Salih Zeki (Buluğ) Mehmed Süreyya Said
(Mühür) (Mühür) (İmza)

458
6. Kısım

Cumhuriyet Devri'nde
MEKTEB-İ MÜLKİYYE
(1923 — 1924)

1 Kasım 1922'de Saltanat'ın İlgası üzerine 4 Kasım 1922


CUMHURİYET de İstanbul'a T,B.M.M. Hükümeti tarafından el konulup
MÜLKİYESİ
idaresi şerefle alınınca, Mülkiye de tabiî olarak
T.BJUJVI. Hükümeti Maârif Vekâleti'ne bağlandı. Sevgili Yurd ve büyük Milleti­
miz ile ıbidikte o da k u r t u l m u ş , pek çok sıkıntı çekmesine r a ğ m e n gerçek Sâhibi1-
nin hizmetine şevkle devama başlamıştı.

Bu târih'den sonra Cumhuriyet Hükûmetleri'nin, C u m h u r i y e t i n sivil koruyucu­


su ve yöneticilerini yetiştirecek olan Mülkiye için, hiç bir fedâkârlık'dan kaçınma­
dıklarını, Mülkiye ve Mülkiyeliler'e gönülden u m u t bağladıklarını ve bu duygula­
rını h e r zaman iş hâlinde gösterdiklerini miinnet ve şükrartla m ü ş a h e d e ediyoruz.

Esas g e 1 i ş m e ' yi incelemeden önce k a r a n l ı k günler Mülki-


ye'sini Cümhûriyet'in ne şekilde devraldığını görelim. 1925 (1341 R.) mezunların­
d a n Sayın Faik Ökte d u r u m u şöyle anlatıyor (1):

"Beni Mülkiye'ye girmeye Hemşehrimiz ( m e ş h u r ) Ali Emiri Bey zorladı. Kü­


tüphanesinde çalışan genç bir Mülkiye mezunu (Hulki Alisbah) ile beni Mekteb'e
gönderdi Yangın yerlerinden geçtik... Aksaray'da Sineklibakkal'da ahşap bir pa­
şa konağının kapısı önünde durduk. Kapı'nm üzerindeki Levha'da "Mekteb-i Fü-
nurdi Mülkiyyevi Ş a h a n e " yazılı idi.

İkinci kafa çıktık; her taraf tertemizdi; fakat (eskilikden) tahta merdivenler
gıcırdıyordu. Salonda başka bir Levha ile karşılaştım: "El iılmü a'lâ er-ruteb =
Rütbelerin en yükseği ilim'dir"
Genç bir idareci (Ord. Prof. R a h m e t l i H â m i d O n g u n s u ) kaydımı yaptı; mu-
s â b a k a ' ya girecektik. Ben yirmi iki günlük bir yolculuktan sonra (Myar-
b e k i r ' d e n ) İstanbul'a gelebilmiştim ( T e m m u z 1922). Hâmid Bey, benden Mustafa
Kemâl Türkiye'sini soruyor, Taarruz'a geçip geçmeyeceğimizi öğrenmeye çalışı­
yordu. Onta ümit verdim; ama o benim ümitlerimi kırdı. O günlerde çıkan bir Hey'-
et-i Vükelâ Kararı ile mekteblere leylî-meccânî talebe alınrnayacakmış; biz'den
para isteyeceklerdi Müsabakayı kazanıp birinci taksit'i yatırarak Mekteb'e gir-

( 1) 25.10.1966 günlü olup Arşivimiz'de mevcut mektuplarından.

461
d i m ; o a r a (büyük) Zafer i m d a d a yetişti. T.B.M.M. nin k u r u l u ş u n d a n s o n r a (23 Ni­
san 1920)Çıkan ( b ü t ü n ) Hey'et-i Vükelâ K a r a r l a n m u t e b e r değildi. Mekteb (idârte-
si) 2. tak si tf i istedi; biz, kanunsuzdur, diye dayattık. İş greve k a d a r gitti. (Yeni)
den açıldıktan sonra) Mülkiye'deki ilk grev.... S u l t a n a h m e d Parkı'nda grev k a r a r ı
almıştık.... Mülkiye'ye nehârî devam eden İ s t a n b u l l u a r k a d a ş l a r da bizi destekle­
mişlerdi. Nihayet M ü d ü r Süreyya Bey, bir hal çâresi buldu ve Mekteb'e alındık.
Bu çâreyi seneler sonrıa öğrendim. İ s t a n b u l (Milli H ü k û m e t ' c e ) yeni devralınıyordu.
Her şey k a r m a karışıktı; tahsisat gelmemişdi. Üç ay k a d a r bizim masııaflanmızı.
M ü d ü r ü m ü z kendi cebinden ödemişti. T a n n r a h m e t eylesin...

Aksaray'daki bina üç katlı idi. Üst k a t ı n d ı yatakhanelerimiz vardı. Üç smıfın


mevcudu elli k a d a r d ı . Yatakhane'de herkes beyaz gecelik giyerdi. Galiba d a h a pija­
ma devrine girmemiştik....
Mektebin H a m a m ı yoktu. Mekteb idaresi civar h a m a m l a r d a n biri ile anlaşmış­
tı. Onbeş gün veya haftada bir defa bize h a m a m vesikası verirlerdi; b u r a d a yıka­
nırdık.
Soğukçeşme İ'dâdîsi binasına geldikten sonra da bu hâl devam etti. H a t t â
bir acâip hâl aldı. Tevhîd-i Tedrisat K a n u n u çıktıktan sonra medrese'Ier kaldınl-
dı. Yüksek medreseler öğrenicilerinden bir kısmı da Mülkiye'ye verildi. Eyi, hoş
gençlerdiler. Fakat bâzı s a b a h l a r erken k a l k a r İdarecilerden h a m a m izni alırlardı.
Onların bu hâli, açık gözlere Mekteb'den k a ç m a k i m k â n ı vermeye başladı. Nihayet
medreselilerin izni de kalktı.
Hususî ve u m u m î iki imtihan vardı; Hususî, yazılı yapılırdı; Umumî şifahî
îdi ve dışardan mümeyyizler çağırılırdı. Kitab yoktu. Mektebin M a t b a a s ı n d a ba­
sılmış taşbasma formalarla yetinirdik. Her ders'den not alıp birleştirir kitabı orta*
ya biz korduk. Basım işi de bizim üzerimizde idi. S i n e k l i b a k k a r d a k i binâ'da
elektrik yoktu. Elektriğe Soğukçeşme Rüşdiye binasında (şimdi Defterdarlık ya-
nirtda İstanbul T ı b b ı Adlî Binası) ikinci senemizde kavuştuk. Bu binâ'ııın da kâfi
yeri yoktu. Ders çalışmak için bâzan Gülhâne P a r k ' ı n d a n , yağmurlu h a v a l a r d a da
Sultanahmed Câmi'inden faydalanırdık.

Yemeklerimiz, o devirdeki leylî talebeye verilen yemeklerden ne iyi idi, ne de


fena Sabahları hemen d â i m a zeytin'Ie çay verilirdi. Haftada iki defa dıa tatlı var­
dı. Mektebin Doktoru kalori hesaplarını ön plân'da t u t a r d ı .
Mekteb'in kütübhânesi yoktu. M ü d ü r Nâzım Bey 1925'de (2) bir k ü t ü b h â n e
kurmaya teşebbüs etti. Ben bir kaç ay (fahri) k ü t ü b h â n e m e ' m u r l u ğ u y a p t ı m ; eli­
mizdeki cılız tahsisatla bir kaç k i t a p alabildik. (Esasen) k ü t ü b h â n e çatışması ve
a r a ş t ı r m a yapma bilmediğimiz şeylerdi.
O devirde Sultânî'Ier (edebiyat ve fen şubelerine ayrılmış liseler) zaifdi. Mütâ­
reke ve H a r p l e r herşeyi altüst etmişti. Esasen biz de sultanî me'zunu değildik. Bu
sebeple Hocaianmızın bizi h u k u k f i k r i ' ne (nosyon-u'na) a d a p t e et-

( 2) Süreyya Beyin vefatı üzerine, İ z m i r Maârif M ü d ü r ü olan Hüseyin Nâzım Bey 13 Nisan 1924'de i k i n c i defa M ü l k i ­
ye Müdürlüğüne g e t i r i l m i ş ; bu vazifede iken 9 Ocak 1927'de daha pek çok hizmet göreceği çağda vefat e t m i ş t i r ,

462
mek için çok yorulduklarım tahmin ederim. Bununla beraber Mekteb'de seviyye
her sene gittikçe yükseliyordu. Biz son sınıfta (1925) iken Birinci Sınıfa yalnız lise
me'zunları alınmıştı,....

Mülkiye'ye o devirde m i l l i y e t ç i l i k hâkimdi. Büyük Zaferden, Gazi


Mustafa Kemâl'den kuvvet alan kuvvetli, şoven bir milliyetçilik Bu milliyetçili­
ğin, Ata'nın sonradan anlaşılan insancıl milliyetçiliği ile ilgisi yoktur. Bu günkü mil­
liyetçiliğimize hiç benzemez tahammülsüz, alabildiğine şoven bir milliyetçilik...."

CUMHÛRİYET'in İLK C u m h u r i y e t i n İlânı ile birlikte bütün müesseselerde


YILLARI'nda olduğu gibi Mülkiye'de de imkânların elverdiği nis-
MÜLKİYE MEKTEBİ bette, i n t i k a l d e v r i nin özelliklerine
(1924 — 1925) uygun olarak geliştirme çabalarına başlandı. Yanmış,
yıkılmış, asırların ihmâline uğramış, malî gücü hemen hemen " h i ç " denecek duru­
ma i n m i ş ; b u n l a r yetmiyormuş gibi Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a n " D ü y û n • i
U m û m i y y e " adıyla bir yığın borç devralmış v e fakat insanca, h ü r yaşama
azim ve irâdesi'nden hiç bir şey kaybetmemiş bir Ülke'de, elbetde her şey birden
bire düzene konamazdı.

1924'de Dersler ve Y ö n e t m e l i k ' 1er yeniden gözden geçtirildi. Ders


P r o g r a m ı n d a büyük değişiklik olmamakla beraber öğretim sistemi'ndc gözle gö­
r ü l ü r bir ilerleme kaydedildi. Anatüzük'de ise 1919'dakine nazaran pek farklı bil
durum görülmemektedir:
" 1 . Madde — Mekteb-î Mülkiyye terbiyesi'nin (Eğitimi*nin) gayesi: .Memur va­
sıflarını vücuda getirmektir.
2. Madde — Müessese tedrisatı'nın (öğretimi'nin) hedefi ise : Hükümet memu­
ru yetirtirmekdir." denildiğine göre Okul'da ihtisas'dan ziyâde kaliteli m e m u r yetiş­
tirme maksadı güdüldüğü kolayca anlaşılır.
"Hedef" olarak gösterilen memuriyetler ise 1918'cle yeniden açıldığı zamanda-
kinin aynıdır:
"1 — Mezunlar bidâyeten staj mâhiyetinde olarak 1000 kuruş maaşla kaabili-
yetlerîyle mütenâsib hidemât-ı dâhiliyye'de istihdam olunurlar.
2 — Hidemât-ı Dâhilivye*
a) Kaymakam muavinliği (şimdiki k a y m a k a m refikliği);
b) Vali maiyyet memurluğu;
c) Mutasarrıf maiyyet memurluğu;
ç) Liva tahrirat müdürlüğü;
d) Vilâyet veya liva nüfus müdürlüğü;
e) Merkez-i Hükümet Vekâletleri aklâm hulefalığı (Şube şeflikleri);
3 — işbu memuriyetlerde hizmet eden Mekteb-i Mülkiyye Mezunları:
a) Kaza kaymakamlıklarına;
b) Aynı derecedeki hidemât-ı dâhiliyye'ye tâyin edilirler. Bundan sonra
haklarında Dâhiliyye Memurları Nizâmnâmesi hükümleri cereyan eder.

463
4 — Mektebi Mülkiyye me'zunlanndan namzed mevcut iken işbu me'muriyet-
lere hâriçten kimse tâyin olunamaz. Terfi' zamanı, kıdem ve ehliyetçe müsavi bu­
lunursa Mülkiye Mezunları tercih edilir."
Dersler h a k k ı n d a da fikir edinmek üzere 1923-1925 Ders yılı s o n u n a k a d a r uy­
gulanan Haftalık Ders Programı'nı inceleyelim:

HAFTALIK DERS PROGRAMI


Günler
1. Sınıf 2. Sınıf 3. Sınıf

1. Hukuk-i İdare 1. Mecelle-i Ahkâm-ı 1. Târih-i Siyâsî


Adliyye
2. Mecelle-i Ahkâm-ı 2. Târih-i Siyâsî 2. Hukuk-i İdare
Adliyye
Cumartesi 3. Târih-i Siyâsî 3. Hukuk-i İdare 3. Mecelle-i Ahkâm-ı
Adliyye
4. İktisad 4. Türkiye Beşerî ve 4. Hukuk-i Âmme
İktisadî Coğrafyası
5. Türkiye Beşeri ve 5. Fransızca 5. İktisad
İktisadî Coğrafyası
1. Hukuk-i Esâsîye 1. Usul-i Mâliye 1. Hukuk-i İdare
2. Hukuk-i İdare 2. Hukuk-i Düvel 2. Usul-i Mâliye
3. Usul-i Mâliye 3. Hukuk-i İdare 3. Hukuk-i Düvel
Pazar 4. Mecelle-i Ahkâm-ı 4. Muhâberât-ı Resmiy- 4. Fransızca
Adliyye ye
5. Mecelle-i Ahkâm-ı 5. Fransızca 5. Fransızca
Adliyye
1. İstatistik 1. Ahkâm-ı Arazi ve 1. Fransızca
Evkaf
Pazartesi 2. Ahkâm-ı Arazi ve 2. Mecelle-i Ahkâm-ı 2. İktisad
Evkaf Adliyye
3. Hukuk-i Düvel 3. İktisad 3. Mecelle-i Ahkâm-ı
Adliyye
1. Fransızca 1. Fransızca 1. Târih-i Siyâsi
2. Târih-i Siyâsî 2. Hukuk-i Esâsîye 2. Hukuk-i Ceza
Salı 3. Fransızca 3. Târih-î Siyâsî 3. Hıfzıssıhha
4. Türkiye Beşerî ve 4. Fransızca 4. Hukuk-i Ticâret
İktisadî Coğrafyası 5. Türkiye Beşerî ve 5. Hukuk-i Ticâret
İktisadî Coğrafyası
1. Fransızca 1. Hukuk-i Düvel 1. Muhâberat-ı Resmiy-
ye
2. Muhâberât-ı Resmiy- 2. Ahkâm-ı Arazi ve 2. Hukuk-i Düvel
Çarşamba ye Evkaf
3. Türkiye Beşerî ve 3. Ahkâm-ı Evkaf
İktisadî Coğrafyası
4. İktisad 4. Hukuk-i Ceza 4. Hukuk-i Âmme
5. Hukuk-i Esâsîye 5. İktisad 5. Hukuk-i Ceza
1. Fransızca 1. Mecelle-i Ahkâm-ı 1. Usul-i Mâliye
Perşembe Adliyye
2. Fransızca 2. Usul-i Mâliye 2. Fransızca
3. Medhal-i Hukuk 3. Fransızca 3. Fransızca

464
Görülüyor ki, ıbu d ö n e m d e Mülkiye'nin öğretim bakımından, Mütâreke Yılları
Mülkiye'si ile hiç bir farkı yoktur. Hedefi, sistemi, programı aynıdır. Sâdece adı'-
nın sonundaki " Ş a h a n e " kelimesi kalkmıştır.

Bilindiği gibi 1925-1933 yılları Cumhuriyet Devri'nin


1925 1926 . .
D e v r i m ' lor yününden e n hareketli, e n dina*
mik yıllarıdır. Eski müesseseler kaldırılıp, yerlerine
Cümhûriyet'in ve batı uygarlığına yönelişin tabiî sonucu olarak yeni müesseseler
k o n u y o r ; bunlara âid k a n u n l a r çıkarılıyordu.
Yan(ileşcn mekanizmayı harekete geçirecek, yeni ruhla çıkarılmış kanunları
devrimci bir ruhla uygulayacak u z m a n yöneticilere pek fazla ihtiyaç vardı. Bu
sebepledir ki 1925-1926 Ders Yılından itibaren Mülkiyc'ye batı a n l a m ı n d a g e r ­
çek k i ş i l i k verilmesi için çalışmalara girişildi. B u a m a ç ' a u l a ş m a k için
Cumhuriyet H ü k ü m e t l e r i hiç bir fedâkârlıktan kaçınmıyor; istenen ödeneği kısın­
tı y a p m a d a n seve seve veriyorlardı.
Önce, yıllardan beri g ö ç e b e d u r u m d a olan v e b i r yatıü yüksek okul
için hiç ıbir imkânı bulunmayan b i n a l a r d a dolaşıp d u r a n Mülkiye'ye, mevcutların
en iyisi niteliğini taşıyan, Yıldız Sarayı Yaverler Dâiresi 5 Aralık 1925'de t e k r a r
tahsis edildi. Mülkiye, Ankara'ya taşınıncaya k a d a r o t u r m a k üzere b u r a y a yerleşti.
1924 Yılı T e m m u z ayında İ s t a n b u l Basım'nda görülen bir h a b e r ' d e n Mülkiye'­
n i n geliştirme v e ı s l â h ı çalışmalarına başlandığını öğreniyoruz ( 3 ) :

"MEKTEB-İ MÜLKİYYE MESLEK M E K T E B İ OLUYOR

Ankara, 30 H a z i r a n — (Muhâbir-i M a h s u s u m u z bildiriyor): Mekteb-i Mülkiyye'-


nin b î r Meslek Mektebi hâline ifrağı hakkındaki T a l i m a t n a m e (Anatüzük) Maârif
Vekâleti'nce ihzar olunarak (hazırlanarak) Hey'et-i Vekile'ye ( B a k a n l a r Kurulu'na)
gönderildi. B u Tâlimatnâme'ye göre Mülkiye, k ı s m - ı i d â r i (idâri şu­
be) v e k ı s m - i Malî (malî şube) ü ç ' e r ; k ı s m - ı S i y â s î (si­
yâsî şube) dört sene olacaktır.
Kısm-ı Siyâsî'ye alınacak talebe ( m u t l a k a ) Fransızca bilecektir. Sene-i Dersiy-
1
y e iki s ö m e s t r ' e ayrılacaktır. T a l i m a t n a m e Eylül'de tatbik olunacaktır.'
Hazırlandığı ve B a k a n l a r Kuruluna sevkedildiği bildirilen Anatüzük 12 Tem­
muz 1924'de onaylandı. 17 T e m m u z 1924'de de Resmî Gazete ile yayınlanıp yürürlü­
ğe girdi. Bu tüzük şu esasları kapsıyordu:

" M E K T E B İ MÜLKİYYE TALİMATNAMESİ

Madde 1 — Mekteb-i Mülkiyye leylî ve ilk iki senesi m ü ş t e r e k ve üçüncü sene­


den itibaren, idarî, mâlî, ve siyâsî olarak üç şubeye m ü n k a s e m b u l u n m a k üzere
Maârif Vekâletine m e r b u t bir meslek mektebidir.
İlk iki seneden sonraki müddet-i tahsil, Kısm-ı İ d â r i ve Mâlî için b i r ve Siyâsî
Şube için iki senedin

( 3) Bak. : Akşam, Günlük Gazele; I Temmuz 1340 ( 1 9 2 4 ) ; N u . 2059; 1. sf., 5. İ t .

465
Madde 2 — Mekteb-i Mülkiyye'nin ilk iki m ü ş t e r e k sınıfında t e d r i s edilecek
dersler bervech-i â t i d i r :
Hukuk-i Medeniye (Mecelle, Nikâh, Ferâiz, Usul-i Muhâkemât-ı H u k u k i y e ve
Cezaiye), Hukuk-i İ d a r e , Hukuk-i Esâsiye, Hukuk-i Düvel, İlm-i İktisad, İlm-i Mâlî,
Hukuk-i Ticâret, T ü r k Târih-i Medeniyeti, Coğrafya (Türkiye Coğrafya-i Tabu, Be­
şerî ve İktisadîsi), İstatistik, Fransızca.
Madde 3 — Mekteb-i Mülkiyenin 3. Sınıfında tedris olunacak derslerin bir-
kısmı m ü ş t e r e k ve diğer kısmı h e r şubeye âid o l m a k üzere iki z ü m r e y e ayrılır.
Her üç kısmında m ü ş t e r e k olmak üzere tedris edilecek dersler bervech-i atîdir:
İktisâdi Coğrafya IDüvel-i Muazzama ve Mücavire (Büyük Devletler, Komşu
M e m l e k e t l e r ) ] , Fransızca;
İdarî ve Mâlî Şubelerde m ü ş t e r e k olmak üzere tedris edilecek dersler bcrvech-i
âtidir:
Hukuk-i Medeniye (Arazi ve Ahkâm-ı Evkaf dâhildir) İlm-i Mâlî ve Mâlî Ka­
nunlar, İktisad-ı İçtimaî, İktisâd-ı Ziraî.
Siyâsî ve İdâri Şubelerinde m ü ş t e r e k olmak üzere tedris edilecek dersler ber­
vech-i atîdir: Hukuk-i Âmme.
Siyâsî Şubesinde tedris olunacak gayr-ı m ü ş t e r e k dersler bervech-i a t î d i r :
Târih-i Siyâsî (Avrupa ve Amerika Devletleri ve Asya Devletleri ve Türkiye
T â r i h i Siyâsîleri), H u k u k i Düvel, T â r i h i M u â h e d â t , Şehbenderler H u k u k ve Ve-
zâifi, Siyâset-i İktisadîye ve Ticâret Muâhedâtı, Muhâberât-ı Diplomatikiye, Mat­
b u a t ve İ s t i h b a r a t , Elsine-i Ecnebiye (Rus, Alman, İngiliz, İtalyan lisanlarından bi­
risi);
İ d â r i Şubesinde tedris olunacak gayr-ı m ü ş t e r e k dersler bervech-i â t i d i r :
Hukuk-i İdare, Hukuk-i Ceza ve Usul-i Cezaiye, Türkiye Târih-i Dîniyesi, İçti­
m a î Hıfzussıhha;
Mâlî Şubesinde tedris olunacak gayr-ı m ü ş t e r e k dersler bervech-i â t i d i r :
Mesâlik-i İktisadîye Târihi (Doktrin), Nakid, İ'tibâr, Borsa, Banka, Mukaıayese-
li Kavânîn-i Mâliye ve İstikrâzât, G ü m r ü k Kavânîni, Usûl-i Defterî U m û m î ve Mâlî.
Madde 4 — İşbu derslerde ve m ü f r e d a t t a ve sınıflara tevzi'tnde ve ders saat­
lerinde tadilât icrası, Meclis-i Mualliminin teklifi üzerine veya re'sen Maârif Vekâle­
tince icra olunur.
Madde 5 — Her sınıfa tevzi' olunacak ders saatleri m e r b u t cedvelde gösteril­
miştir.
H E Y E T İ İDARE

Madde 6 — Mekteb'de bir Müdîr, bir Müdîr Muavini, iki Muallim Muavini,
bir Dâhiliye m e ' m u r u ve Mûtemed, bir Tahrirat Kâtibi, Mükeffel bir Ambar ve Depo
m e ' m u r u , bir Tabib ve bir H a s t a h a n e M e ' m u r u ve lüzumu k a d a r müstahdemîn-i
şâire bulunur.
Madde 7 — Müdîr, Mektebin bilcümle m u a m e l â t ı n ı idare etmek ve tedrisâtın
devam ve intizam ve t e k e m m ü l ü n ü te'min etmekle mükelleftir.

466
Madde 8 — Müdîr Muavini, talebenin terbiye ve inzibatı ve idarece mütte-
lıaz tedâbîrin icrası ile mükelleftir.
Muavin, her üç ay ve her sene nihayetlerinde talebenin yekdiğerlerine nisbet-
le iktidar ve mesaîsini ve h e r sene nihâyetinde hâl ve tavrını mübeyyin cedvelleri
tanzim ve Müdüriyete i'tâ ve talebe hakkında suret-i m u n t a z a m a d a m a l û m a t ve­
rerek ittihâzı lâzım gelen tedâbîri teklif ve Müdîrin gaybubetinde icrâ-i vekâlet
eder.
İ m t i h a n ve kayıd ve kabule müteallik defâtiri tanzim ve talebeye âid kuyud'a
takdir-i m a h s u s u n u ilâve eyler.
Madde 9 — Muallim Muavini, talebenin ahvâl-i umumiyyesiyle d o ğ r u d a n doğ­
ruya a l â k a d a r olup h e r fırsatta talebeyi irşada ve m a t l u b i'tiyâdât te'minine hasr-ı
mesâi edecek ve mesâisinden Müdîr Muavinine sûret-i m u n t a z a m a d a n m a ' l û m a t i'tâ
ve ona göre t a l i m a t ahz eyleyecektir.
Madde 10 — Dâhiliye M e ' m a r u ve Mutemet, Mekteb binası ile bil'umum demir­
baş eşyanın iyi muhafazasına ve ayniyatın sarf ve idaresine nezâret ve bilcümle
m ü s t a h d e m i n i n iyi vazife görmesine dikkat ve i'tinâ ve Mekteb'in mutemetliğine
âid vezâifi ifâ ve alelusul m ü b â y a a t ı icra ve yevmi tabela tıanzîmiyle mükelleftir.
Madde 11 — T a h r i r a t Kâtibi, Müdîr ve Müdîr Muavininin tevdi' edeceği bilu­
m u m vezâifi ifâ ve dosyaları iyi muhafaza eyler.
Madde 12 — Ambar ve Depo Me'muru, a m b a r ve depo'da mevcut erzak ve eşya­
nın teslim ve iyi muhafazası ile defterinin tanzim ve kuyudatının muntazaman
yürütülmesine dikkat ve i'tinâ edecektir.
Madde 13 — Tabib, talebenin ahvâl-i sıhhıyyesine nezâret ve haftalık yemek
listesiyle icâbât-ı sıhhiye h a k k ı n d a m a ' l û m a t ve m ü t a l â a beyan eder.
Madde 14 — H a s t a h a n e Me'muru, Tabibin vesâyâsına tevfikan talebeye lâzımge-
Ien tekayyüdâtda b u l u n u r ve sıhhî ahvâli tâkib ve m a h s u s defterine kayıt eyler.

H E V E T - İ TALİMİYYE VE M E C L İ S İ MUALLİMİN
Madde 15 — Muallimler, Yüksek Tedrisat K a n u n u n a tevfikan muallimlik sı­
fatını ihraz veya izâe ederler.
Madde 16 — Muallimlerin m a a ş i'tibâriyle terfi'Ieri dahî m e z k û r K a n u n a tâbi'-
dir.
Madde 17 — Meclis-i Muallimin, Mektebin bil'umum muallimlerinden teşekkül
eder. Vezâifi bervech-i â t i d i r :
a) Mektebin tedrisat programının tanzimi ve indelhâce ta'dil ve islâhı hakkın­
d a k a r a r i'tâsı;
b) Müfredat p r o g r a m ı n ı n tedkîk ve t a s d i k i ;
c) Münhal derslere, Yüksek Tedrisat Muallimleri K a n u n u n a tevfikan îstlşârî
m â h i y e t t e olmak üzere namzed irâesi;
ç) Müsabaka imtihanlarının suret-i icrasının ta'yini;
d) Şifahî i m t i h a n l a r vaktinin ta'yini;

467
e) Mektebde tedrisi muktazi kitapların i n t i h a b ı ;
f) Mektebin terakki ve tealisine âid hususâtı m ü z â k e r e ;
g) Müdiriyet tarafından Meclisi Muallimine tevdi' olunacak ilmî mes'elelerin
tedkîk ve müzâkeresi;
h) Muallimler Encümeni'nin intihabı;
i ) Mubayaa Komisyonu A'zâsımn intihabı.
Madde IS — Muallimler Meclisi, Müdiriyet tarafından vuku' bulacak da'vet üze­
r i n e toplanır.

ENCÜMENİ MUALLİMİN

Madde 19 — Her ders yılının ilk haftası zarfında Muallimler Meclisi toplanır
ve Encümen-i Muallimini teşkil etmek ve Müdirin riyaseti a l t ı n d a ve M ü d i r Mua­
vininin de iştirakiyle içtima' etmek üzre dört m u a l l i m intihab eder.

Madde 20 — Encümen-i Mualliminin vazifesi bervech-i âtidir:


a) Muallimlerin re'yleri alınarak ders p r o g r a m ı cetvelinin tanzimi;
ıb) Müsabaka imtihanlarına n e z â r e t ;
c) Müdiriyetin teklifi üzerine i h r a ç cezalarına k a r a r vermek (Bu cezalarda
talebenin Maârif Vekâletine i'tiraz h a k k ı vardır. Vekâletin vereceği k a r a r k a f i d i r ) ;
ç) Müdiriyet tarafından müzâkeresi zarurî görülen mes'eleleri m ü z â k e r e e t m e k ;
d) Leylî ücretli talebeden h e r sene alınacak ders ücretlerini ta'yin ve Maârif
Vekâletine teklif etmek.

MUBÂYAAT KOMİSYONU

Madde 21 — Mubâyaat Komisyonu, Müdirin riyaseti a l t m d a olmak üzere, Mec-


lis-i Muallimince m ü d d e t l e r i b i r sene olmak üzere intihab edilen iki muallimle
Dâhiliye Me'muru ve Mekteb Tabibinden m ü r e k k e b d i r .
Madde 22 — Mubâyaat Komisyonu, e m a n e t e n mubayaası selâhiyeti dâhilinde
bulunan erzak ve eşyayı m u b a y a a ve masarifi tedkîk ve tasdik ve h e r ay nihâyetin­
de a m b a r mevcudunu m u r a k a b e eyler.
Madde 23 — Mekteb-i Mü'kiyyeye talebe kaydına Ağustos başında başlanır ve
kayıd muamelesi Eylülün birinci gününe k a d a r devam eder.
Madde 24 — Mektebe kabul olunacak talebenin aşağıdaki ş a r t l a n hâiz olması
lâzımdır:
1. T.C. Tâbiiyetinde b u l u n m a k ;
2. Yaşı 18'den aşağı, 25'den yukarı o l m a m a k ;
3. Lise Me'zunu olmak;
4. Tahsile ve devlet hizmetine m â n i ' olacak arızalardan salim o l m a k ;
5. Cinayet ve şeref ve n a m u s u muhil cünha ile m a h k û m b u l u n m a m a k ;
6. Aşdı olmak.
Madde 25 — H e r sene Mektebe alınacak leylî meccani talebenin âzami haddi
Maârif Vekâletince tâyin olunur. İ ş b u hadden Cazla taleb z u h u r u n d a m a t i u b mikta-

468
r ı n tefriki için m ü s a b a k a imtihanı icra edilir. Musâbaka'da kazananlar leylî-meccâ-
nî ve diğerleri arzu ettikleri t a k d i r d e leylî-ücretli olarak Mektebe kabuL olunurlar.
Ancak her sınıfın mevcudu 60'ı tecavüz edemez.
Madde 26 — Leylî meccani her tâlib, Mekteb'den ihracını mûcib bir hal ve hare­
kete binâen tahsil m ü d d e t i esnasında Mekteb'den çıkarıldığı veya kendi arzusuyla
Mektebi terkettiği ve tahsilini bitirdikten sonra on sene devlet hizmetinde bulun­
m a k t a n istinkâf ettiği takdirde Mekteb'de bulunduğu m ü d d e t e âid Mekteb ücretleri­
ni te'diye edeceğine dâir tasdikli bir t e a h h ü d senedi i'tâ eder.
İMTİHANLAR ve M E Z U N İ Y E T
Madde 27 — H e r ders senesi iki devreye ayrılır: 1. Devre, Eylülün on beşinden
Kânun-i Sâni (Ocak)'nin 10'una k a d a r ; 2. Devre Şubat başından Mayıs nihayetine
k a d a r devam eder. 1. Devre nihâyetinde hususî şifahî, 2. devre nihâyetinde umumî
şifahî imtihan icra edilir.
Madde 28 — Sınıf geçmek için, gerek u m u m î şifahi i m t i h a n d a ve gerek h e r iki
imtihan şifahî vasatisinde en laz (5) n u m a r a kazanmak ve b i l ' u m u m derslerin vasa­
tisi (6)'ya baliğ olmak şarttır.
Âzami iki dersten gerek u m u m î şifahî imtihanda ve gerek h e r iki şifahî imti­
h a n vasatisi neticesinde beşten aşağı n u m a r a alanlar, b ü t ü n dersler u m u m î vasatisi
(7) n u m a r a y a baliğ olduğu takdirde bir defaya m ü n h a s ı r olarak ikmâl imtihan hı­
rına kabul olunur. İkmâl imtihanı yalnız bir defa yapılır.
Madde 29 — Hastalığına veya meşru* mazeretine binâen u m u m î şifahî imtiha­
na dâhil olamayanlar ikmâl imtihanına girebilirler. Fakat bu gibiler için 2. bir ik­
m â l i m t i h a n ı icra edilemez.
Madde 30 — Hastalık veya mazeretin makbul olabilmesi için imtihanın vuku­
u n d a n evvel Mekteb İdaresine m ü r a c a a t etmek lâzımdır.
Madde 31 — İ m t i h a n l a r d a t a k d i r olunacak n u m a r a l a r ı n derecâtı bervech-î âti­
dir:
10_9 Aliyy'ül-âlâ
8 Âlâ
7 Karib'ül-âlâ
6 Vasat
5 Kâfî
Madde 32 — Şehâdetnâmeler derecesi, b i l u m u m sınıf geçme numaralarının
u m u m î vuısatîsi üzerinden hesab ve ta'yin ve h e r dersin derecesi de aynı hesab ile
hizalarına işaret olunur.
Madde 33 — B i l u m u m vasatiler hizasında zuhur edecek küsurat y a r ı m ve ya­
r ı m d a n fazla olduğu halde tam i'tibar olunur. Yarımdan aşağı k ü s u r a t a i'tibar
edilmez.
Madde 34 — Hastalığına veya m e ş r u ' mazeretine binâen hususî şifahî i m t i h a n a
iştirak edemeyenlerin ikmâl imtihanları Şubat zarfında icra edilmek lâzımdır. Bu
m ü d d e t t e n s o n r a ikmâl imtihanı icra edilmez. Umumî şifahî ikmâl imtihanları

469
Eylül başından on beşine k a d a r icra olunur. Yalnız me'zuniyet sınıfında bulunanla­
rın ikmâlleri u m u m î şifahî imtihanlarının bitiminden on beş gün sonra icra edilir.
Madde 35 — Tedris müddetinin 1/3 m i k t a r ı Mektebe devam etmeyenler, maze­
retleri ne olursa olsun imtihana kabul edilmezler.
Madde 36 — İki sene üstüste sınıfta kalan talebe Mektebden i h r a ç olunur.

C E Z A L A R

Madde 37 — Mekteb-i Mülkiyye'de esas: terbiye ve idare, îkaazat ve irşâdat


olup hukuk ve vezâifini bihakkın tanıyan ve m u n t a z a m h a r e k â t ı i'tiyad eden me­
m u r namzedi yetiştirmek gayesi ta'kib olunur, ikaazat ve i r ş â d t t a n rnütenebbih
veya müteessir olmayan talebe h a k k ı n d a led'el-îcab âtideki cezalar t a t b i k edilir:

1 — İhtar
2 — Tevbih
3 — Hüsn-i hâl ve hareket n u m a r a s ı n ı n tenzili
4 — Tard-ı muvakkat
5 — Tard-ı müebbed
Madde 38 — İ h t a r cezası, Muallim Muavini ile Müdîr Muavini t a r a f ı n d a n ;
Tevbih cezası, Müdîr Muavini veya Müdîr tarafından;
İyi hâl ve hareket n u m a r a s ı n ı n tenzili, Müdîr t a r a f ı n d a n ;
Tard-ı m u v a k k a t ve müebbed cezaları, Müdiriyetîn göstereceği lü­
zum üzerine Encümen-i Muallimin karariyle kezâlik Müdîr tara­
fından icra olunur.
Madde 39 — Tard-ı müebbed cezâLarı esbâb-ı mucibe lâyihası ile b e r a b e r Maâ­
rif Vekâletine arzolunur.
Madde 40 — İşbu cezalar m u n t a z a m a n sicil defterine kaydolunur.
Madde 41 — Her ders senesi sonunda Müdîr ve Muavin ile Muallim Muavinle­
rinden m ü r e k k e b bir Hey'et tarafından sicil defterinde yazılı kayıdlar tedkîk ve ta­
lebeden h e r birinin u m u m î ahvâli t a k d i r edilerek h a k k ı n d a n o t verilir. Bu suretle
verilen notların vasatisi, talebenin ahvâl ve etvârının mi'yârı olup u m u m î vasatisi
ş a h a d e t n a m e y e yazılır. Tam n u m a r a (10) dur.
Madde 42 — Talebenin Mekteb dahilindeki vazifeleri hâl ve harekâtı, Encümen-i
Mualümînce tasdik edilecek Dâhili bir T a l i m a t n a m e ile tesbit olunur.

MÜTEFERRİK MADDELER
Madde 43 — Mekteb-i Mülkiyye leyli ücretli talebesinden olup tahsilini ikmâl
etmeden Mektebden çıkmak isteyenlere, Mektebe devam yıllarım, hâl ve tavırlarını
mübeyyin bir tasdikname verilir. Leylî meccânî talebenin böyle bir tasdikname
alabilmesi için evvelemirde teahhüd senedi mucibince tazminat vermesi şarttır.
Madde 44 — Mekteb talebesine müsâid zamanlarda tenebbüh seyahatları icra
ettirilir.
Madde 45 — Siyâsî Şubeye ayrılacak talebenin Fransızca bilmeleri ş a r t t ı r .
Madde 46 — İşbu Talimatnamenin icrasına Maârif Vekili m e ' m u r d u r . "

470
D E R S PROGRAMI

MÜŞTEREK SINIFLAR İ H T İ S A S S I N I F L A R I

1. II. İDÂRİ ŞUBE MÂLİ ŞUBE III. IV.


Sınıf Sınıf DERSLERİ Saat DERSLERİ Saat SİYÂSİ ŞUBE Sınıf Sınıf
Dersler Saat Saat ( I I I . Sınıf) (III. Sınıf) DERSLERİ Saat Saat

Hukuk-ı Mede­ Hukuk-İ İdare Mesâ!ik-i İkti- Târih-i Siyâsî


niye sâdiyye Târihi (Avrupa ve A-
4 4 3 2 2 1
(Doktrin) merika Devlet­
leri)

Hukuk-ı İdare Hukuk-ı Ceza Nakid, l'tibar, Târih-i Siyâsî


3 2 ve Usul-i Cezâ- 3 Borsa (Para, 4 (Asya Devletle­ 2 1
İyye Banka, Borsa) ri)

Hukuk-ı Esâsî Türkiye Târih-i Mukaayeseli Ka­ Türkiye Siyâsî


ye 2 1 Dînîsi 1 vânin-i Mâliye 2 Târihi 2 I
ve İst îkrâzât

Hukuk-ı Düvel Hukuk-i Mede­ Hukuk-i Mede­ Hukuk-i Düvel


2 3 4 4 2 2
niye niye

llm-i Iktisad llm-i Mâlî ve llm-i Mâlî ve Muahedeler Tâ­


Kavânin-i Mâli­ i
3 3 2 Kavânin-İ Mâli­ rihi I 1
z
ye ye

İlm-i Mâl? İktisâd-ı İçti­ Iktisâd-ı İçti Konsolosların


2 3 maî 2 mâî m, Hukuk ve Va­ — 1
zifeleri

Hukuk-ı Ticâret Iktisâd-ı Zirâi Iktisâd-ı Ziraî İktisâdi Siyâ­


1 1 1 1 set ve Ticâret 1 —
Muahedeleri

Türk Târih-İ Cogrs'fyo-i İkti­ Coğrafya-İ İkti­ Cografya-i İkti­


Medeni ye i i
2 2
sâdi
2
sâdi
2 2 —
sâdi

Coğrafya (Bü­ Hukuk-ı Âmme Gümrük Kavâ- Âmme Hukuku


yük Devletler, <*> nîni 2
2 2 1
Komşu Memle­ z
Ecnebi Lisanı 6 6
ketler)

Istatisitk İçtimâi Hıfzus- Usûl-i Defterî Diplomatik Mu­


1 1 sıhha 2 (Muhasebe) 2 habere (Yazış 2 2
rna)

Fransızca Fransızca Fransızca Fransızca 6 6


6 6 6 6 Matbuat ve İs­
tihbarat
— 2

TOPLAM 28 28 TOPLAM 28 TOPLAM 28 TOPLAM 28 23

NOT: Siyâsî Şube IV. Sınıf Ders saatlanndan artan 5 saat Mekteb Kütübhânesinde tetebbuat'a ( e t ü d ' e ) a y r ı l m ı ş t ı r .

Gerek Tüzük, gerek Program incelenince, Okui'un geçmiş dönemleri ile kı­
yaslanamayacak derecede bir g e l i ş m e y e kavuşturulduğu kolayca anla­
şılmaktadır.

471
Tüzük gereğince 19244925 Ders Yılı başında yeni kaydedilen oğrenicilerin hep­
si t a m teşekküllü lise m e ' z u n l a r m d a n alınmış; b u n l a r d a n i'tibâren yeni Tüzük uy­
gulanmaya başlanmış; 1927 yılı mezunları ihtisas şubelerine ayrılmış o l a r a k idâri
ve Mâli Şubelerden mezun olmuşlardır. Siyâsî Şube ise dört kişi'den ibaret ilk
mezunlarını 1928'de vermiştir.
Yönetim ve öğretim'in Cumhuriyet esaslarına ve ni'metlerine göre düzenlen­
mesi Öğreniri Mülkiyeliler üzerinde geniş ölçüde tesirlerini g ö s t e r m i ş ; Okul'da
h e r çeşit kültürel faaliyetler, engin bir hürriyet havası ve m o r a l düzgünlüğü için­
de başlamıştır.
Genç Mülkiyeli y a r ı n ' in ışıklı verimlerine olan güvenini şöyle dile
getirmektedir ( 4 ) :
"DÖRT KANUNI EVVEL
Kırksekîz sene evvel (5) Mekteb-i Mülkiyye Dört Kânun-i Evvel g ü n ü n d e taçıl-
mıştı. Dört Kânun-i evvel bize (Mülkiyelilere) Mâzi'nin kıymetli evlâdlarını. Mülki-
ye'nin faziletkâr mezunlarını hatırlatıyor. Bu gün, bizlere feyz aldığımız bu sırat­
larda onların da aynı aşkla ç a r p a n kalblerini(n) (seslerini) d u y u r u y o r .
Mülkiyeli hayata atılırken azim, sebat, ciddiyet, istikaamet, vazife hissini her
ş e y i n fevkinde g ö r ü r ; kendisine şiar ittihaz eder. Mülkiyeli Vatan u ğ r u n d a istih-
kaar-ı nefs'e, eziyet ve işkenceye, kimsesizliğe, açlığa velhâsıl sefalete mahkûm
kalmıştır; yine başka bir fikrin vâsıta-i icrâiyyesi o l m a m ı ş t ı r ve olmayacaktır.
O, kendi mefkuresinin hadimi olmuş ve olacaktır. Bu ulvî m a k s a d l a r uğrunda
yaşamağı ölmeğe tercih eden yine O (Mülkiyeli) o l m u ş t u r Felâketler önünde
yılmaz azmi, kuvvetli sebatı, sarsılmaz ü m i d i o n a rehber o l m u ş t u r . Karanlık
yollarda yürümüş, nihayet n û r ' a k a v u ş m u ş t u r .
Mülkiyeli, Vatan'ın fedakâr bir evlâdıdır. O Mekteb'de iken yüksek gaye ve
emellerin hadimi olmıak için sabırsızlanır; fakat Memlekct'in ıssız ve yoksul bir
köşesine atılıp her türlü m a h r u m i y e t l e r için kıvranırken ümidinin aşılmaz yar'-
lar arkasında kaldığını görür; yine imânı sarsılmaz. Çünkü yar'Iarı deviren hare­
ketler, onları aşındıran seller ergeç zuhur edecek ve onu meydana ç ı k a r a c a k t ı r .
Mülkiyeli, bir tabib'in, bir mühendis'in, bir baytar'ın bir eczâcı'nın, b i r dişçi'-
nin bir s a n ' a t k â r ' m bulunmadığı ve bulunamayacağı en hücrâ d i y a r l a r d a b u l u n u r .
Vatandaşlarının arasında, onların sefalet ve perişanlığı ile yuğrulur. Vatan'ın her
yıkık harabesinde onun da çürüyen kemikleri vardır. Vatan ve Millet "le p a y i d a r
olur ve onunla söner. O, hayatını Vatan'ın hayatına bağlamıştır. Mülkiye ve Vıatan
birbirinden ayrılmayan iki cazip kelimedir.
Mülkiyeli, İnkılâbları Halkın r u h u n a nüfuz eden hassasiyetiyle t â k i b e d e r ve
Halk'ın r u h u n d a n doğan efkârı, mütevazı' fakat esaslı gayreti ile n e ş r ve t a m i m e
çalışır

( 4 ) 1925 M e ' z u n l a r m d a n Sayın Savnî Selçuk'un A r ş i v i n d e bulunan H â l e &dlı elyazması O k u l D e r g i s i ' n i n 2 .


Sene, ve 1 Kânun-i Evvel 1340 (1924) g ü n l ü 4. sayrstndan a l ı n d ı .
( 5) M ü l k i y e ' n i n a ç ı l ı ş ı n ı , yanlış o l a r a k , 1877'den başlattığı i ç i n 48 y ı l önce demektedir. Aslında 1859 y ı l ı n ı ele alıp
" 6 5 yıl ö n c e " demesi g e r e k i r d i . Bu hatalı hesaplayış, 2. Kısım'da da etraflıca a n l a t t ı ğ ı m g i b i 1954'e kadar devam
etmiştir.

472
Elbette, bu Memleketin Târihini yazanlar Mülkiyeliler'e de bir s a h i f e - i
ş e r e f ayıracaklardır.
Dört Kânun-i Evvel Gününde Mülkiyye Âilesi'nin fedakâr şehidlerîni tebcil
ile yâd etmeyi ve k ı y m e t d â r mensûbinini h ü r m e t l e selamlamayı bir vazife addey-
lerim. Pazartesi, 1 Kânun-i Evvel 1340 (= 1 Aralık 1924)
Ö. S.
(Ömer Savrti Selçuk)

1924-1925 (1340-1341 R.) Ders Yılı Mezunları, Son Sınıf'da iker, 4 Aralık Töreni
dolayısıyla Mülkiye hakkındaki düşüncelerini şöyle ifâde etmektedirler ( 5 / a ) :

"4 Kânûn-ı Evvel; benim b a y r a m ı m olan bugün b a n a biraz sürür, biraz keder
veriyor. Maziye, hâle ve istikbâle ibretle b a k m a m ı i h t a r ediyor. Ne büyük gün şu
Mülkiyyemizin kırk sekizinci sene-i devriyyesi günü.
(Okul Nu. 2) MEHMED HAYRI (Özlü)"

"Yine b a y r a m ı m ı z geliyor. Üç sene evvelki sene-i devriyede evlâdı sırasına gir­


diğim Müessesemin yetiştirdiği fedakâr me'zunlarını hep bir a r a d a g ö r d ü ğ ü m d e n
sevinmiştim. Fakat bu bayram, bir tarafdan yakın atîde hayatla pençeleşmeye mah­
k û m Mülkiyye b a y r a m l a r ı n d a n —velev ki kısa bir m ü d d e t için o l s u n — m a h r u m
kalacağımı bildirdiğinden me'yus ediyorsa da diğer tarafdan bunca senelik sa'yi-
min semeresini, iktitâf ettiğimi ihsas eylediğinden sevindiriyor. O mes'ud günde
an'anâtiyle, hâtırâtiyle, muallimleri, talebesi, şehidleriyle n a m kazanmış menba'ı
feyzimin me'zunları arasında bir ders-i ibret, son bir fedâkârlık dersi ç ı k a r m a k su­
retiyle o kudsî günü gözüme uyku dahi girmeden dört gözle bekliyorum.

(Okul Nu. 3) KEMÂL ( E r g i n ) "

"4 Kânun-i Evvel; Türk hâyat-ı iclinıâiyyesinde doğan feyyaz bir menba-ı ir-
fân'ın yıl d ö n ü m ü d ü r .
(Okul Nu. 4) İBRAHİM ( S e b e r m a n ) "

"Müessesenin kırk sekiz sene evvel kurulduğu bu günü tes'îd ederken mazinin
sislerine karışan hayâtını hatırlar ve bu aileye merbûtiyyetimden s ü r ü r duyarım.
(Okul Nu. 6) ABDÜLHÂDİ ( H ü s m a c ) "

" B i r memleketi yaşatan ve yükselten hüsn-i idaredir ve bumı a n c a k asri mef­


kure sahibi azimkar m e ' m u r l a r te'min edebilir. Mekteb-i Mülkiyye bu m ü h i m vazife­
sini Iâyıkiyle ifâ etdiğî takdirde onun h e r sene-i devriyye-i teessüsünü yalnız men-
sûbini değil b ü t ü n Millet takdis ve tebrik edecektir.
(Okul Nu. 27) SÂLÂHÜDDİN ( K a n d a n ) "

"4 Kânun-i Evvel her şey imiş... Öyle diyorlar. Fakat O da bir G ü n ' d ü r .
(Okul Nu. 30)KEMÂLEDDÎN ( T ü k e l ) "

( 5 / a ) Bak. : ( 4 ) Dip Notundaki mehaz.

473
"Bu gün, beni Millet ve Memlekete iyilikleri m e s b û k me'zûnlarla neticesini
bilmeden fenalıkları dokunan me'zûnların s ü r ü r ve hüzn'ü a r a s ı n d a yaşatır.
(Okul Nu. 33) ÖMER SAVNÎ ( S e l ç u k ) "

"4 Kânun-i Evvel bir memleketin derin saadetini te'mîn e t m e k h u s u s u n d a sarf


edilen mesâinin bir cüz'i hakikatini Mülkiyyelilerin teşkil eylediği sürüriyle mü­
tehassis olduğum ulvî bir gündür.
(Okul Nu. 34) VEDAD E K R E M "

" D ö r t Kânun-i Evvel yarım asırdanberi n û r serpen bir müessesenin Türkiye


ufuklarında ilk parladığı gün'dür.
(Okul Nu. 36) HAYREDDİN (Ziya T a l u y ) "

Dört Kânun-i Evvel, Mülkiyyelilerin anlayabildiği bîr mefhûmdur.


(Okul Nu. 38) M E H M E D ALİ ( D a ğ p ı n a r ) "

"Aziz Savnî; eğer senin sık sık t e k e r r ü r eden samîmi ısrarların olmasaydı
başkalarının m u k a d d e s dediği bu güne karşı hiç de bir şey his etmiyecekdim...
Benim için bu güne karşı h a y a t d a Mülkiyeli içün hazırlanmıyan bir m u h i t içinde
a/.âb, ızdırab verici mücâdele günlerinin yaklaşmağa başlamış o l m a s ı n d a n başka
bir şey his etmek kaabil değil.
(Okul Nu. 7) ALİ NİHAD ( T u n c a r ) "

"4 Kânun-i Evvel'de Mekteb ta'tildir. Senede bir d e f a p a s t a yemek saadetine


m a z h a r olan zavallılar sevinçlerinden ağlıarlar.
(Okul Nu. 8) FAİK ( Ö k t e ) "

"Resmiyyet ve ca'liyyete samîmi kisve giydirilmek istenilen bir g ü n d ü r . 4 Kâ-


nûn-i Evvel, hodgâmlığın a c e m i ellerde mübtezel bir hâle geldiği g ü n ' d ü r .
(Okul Nu. 9) HASAN HAYRÎ ( O r h u n ) "

"Arkadaş!. 4 Kânun-i Evvel sevimli ve aziz Vatanımızın halâs g ü n ü d ü r . Bina­


enaleyh o m u k a d d e s günü b ü t ü n kalbimizle selâmlamalıyız.
(Okul Nu. 10) İSMAİL HAKKI ( A t a m a n ) "

"10 Temmuz, 29 Teşrîn-i Evvel Hürriyet ve Cumhuriyet b a y r a m l a r ı biz Türk­


ler içün ne k a d a r m u k a d d e s , ne k a d a r âlî ise 4 Kânun-i Evvel Mulkîyye b a y r a m ı
da bence tekrîm ve tebcil edilecek m ü b a r e k bir gündür.
(Okul Nu. 19) AHMED TURAN"

"4 Kânun-i Evvelin v ü r û d u b ü t ü n Mülkiyelilerin bir araya gelüb bu m ü b a r e k


günü tes'id etmeyi hatırlatır. Sonna b i r n o k t a d a n güzel, k ı r a m a h ( k r e m a l ı ) pasta­
ların yenileceğini tebşir eder.
(Okul Nu. 25) K E N A N ( T u n a ) "

Mo'zûnîln-i Mülkiye Cem'iyeti'nin 1908 (1324 R.) de Mülkiye Me'zunları için


Londra'da yaptırdıkları R o z e t ' lerden sonra Mülkiye öğrenicileri'nin d e

474
bir R o z e t ' e sâhib olmaları t e z ' i d e ilk defa b u H â l e Der­
g i s i ' nde ortaya atılmaktadır:
"Alâmet-i fârika'lar (semboller) her müessese m e n s u b u n u kendi birliği altında
t o p l a r ve temsil eder. Avrupa'da yaygın hâle gelmiş bulunan bu temsili alâmetler
yavaş, yavaş Memleketimize de girmeğe başladı.
Muhtelif k u m p a n y a l a r a (şirketlere) ve amele cem'iyetlerine (İşçi Sendikalarına)
k a d a r sirayet eden bu teşebbüs Dişçi, Eczacı, Orman, Ziraat, Galatasaray, İ s t a n b u l
Lisesi gibi Mekâtîb-i Resmiyye'de de görülüyor.
Yarım asırlık bir hayata sâhib bulunan Mektebimiz Talebesi'nin de, Me'zûnîn-i
Mülkiyye'de olduğu gibi bir rozeti bulunmasını isteriz.
Bu hususta müdâvimîn'in (Mülkiye öğrenicileri'nin) nazar-ı dikkatim celb ve
teşvik maksadıyla yukarıya bir (rozet) numunesi koymuş bulunuyoruz (6). Az za­
m a n d a (kısa z a m a n d a ) ve m ü k e m m e l surette bir şeklin vücuda gelmesini arkadaş­
l a r d a n temenni ederiz...."

( 6 ) B u ö r n e ğ i n , 1924 (1340 R.) d e Matbaa-i  m i r e (Devlet Basımevi) Hattatlarından meşhur H a t t a t Ha-


I i I Efendinin eseri o l d u ğ u Sayın Savni Selçuk tarafından ifâde e d i l m i ş t i r .

475
Rozet yaptırma k a m p a n y a s ı n ı n sonuçları ancak 1929 yılında a l ı n m ı ş ; 0 yılın
Mülkiye Talebe Cemiyeti muhtelif örnekler a r a s ı n d a n ıbugünkü R o z e t e s -
k i z i ' ni seçerek kabul etmiştir.
Bütün noksanları t a m a m l a n m ı ş , bünyesine m o d e r n b i r şekil verilmiş olan
Mülkiye, bu esaslar içinde öğretim hizmetine devam etti.
Yeni Anatüzük'ün- yürürlüğe girmesiyle 1924-1925 Ders Yılında sona eren bu
devre'yi de diploma örneği ile kapatalım:

i • I I I I I I I I I I I M I 11 M 11 I I I 11 I I 11 • 1 1 1 11 /
¥ , I < I I I I I I I I I I I > I 1 I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I H I I I I I I I I • M I I I ~ I I I I I I < I I I I I I M I f I I

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Foıoğraf MAÂRİF VEKÂLETİ
MEKTEBİ MÜLKİYYE
Umûmî Nü/mero : 1610
Husûsî N ü m e r o : 9

Hukuk-ı İ d a r e ( = ) Aliyyülâlâ I
Hukuk-ı Âmme ( = ) Aliyyülâlâ I
i
Hukuk-ı Esâsiye (=-) Aliyyülâlâ =
Medhal-ı H u k u k ( = ) Ala j
Hukuk-ı Umûmiyye ve Husûsiyye-i Düvel ( = ) Aliyyülâlâ
Hukuk-ı Ceza ve Usûl-i Muhâkemât-i Cezâiyye ( = ) Alâ
Hukuk-ı Ticâret ( = ) Aliyyülâlâ
Hukuk-ı Arazi ve Ahkâm-i Evkaaf ( = ) Alâ i
İlm-i İktisad ( = ) Karib-i Âlâ §
İlm-i Mâlî ve Kavânîn-i Mâliye ( = ) Kariıb-i Âlâ |
Türkiye'nin Târih-i Siyâsîsi ( = ) Aliyyülâlâ
Türkiye Coğrafyası ve Coğrafiyây-i İktisâdi ( = ) Aliyyülâlâ
İhsâiyât ( = ) Vasat l
Hıfzussıhha-i İ d â r i ( = ) Aliyyülâlâ \
Usûl-i Muhâbere-i Resmiyye ( = ) Karib-i Âlâ I
Hukuk-ı Medeniyye! < Mecelle, Vesâyâ, Ferâiz \
> Kitab'ün-nikâh, Usûl-i Hukûkivye) ( = ) Alâ
Fransızca ( = ) Vasat \
Hüsn-i Hâl ve Hareket ( = ) Aliyyülâlâ j

Matbaa-i Âmire Müdîri Mahmud Z a n l Bey'in Mahdumu İ s t a n b u r i u ÖMER j


SAVNÎ (Selçuk) Mekteb-i Mülkiyyc'de tedris olunan bâlâda m u h a r r e r ulûm ve =
iünûn'u tertibi veçhile tahsil edüp icra olunan imtihanlarda ÂLA mertebesini i
ihraz eylemiş olduğundan işbu şehâdetnâme i'tâ kılındı. 2
16 Zilhicce 1343 ve 8 Temmuz 1341 (= 9 T e m m u z 1925) mm
. , c ,, , M i 1
Maarif vekili 5
Türkiye Cumhuriyeti . =
Mekteb-i Mülkiyye Müdîri H a m d u l l a h Subhı
Mekteb-i Mülkiyye
^ Hüseyin Nâzını (Tannover) î
Mudırıyeti , t
=
( t m Z a ) ( I m Z a )
(Mühür) İ

476
Cumhuriyet'in Alımcı Yılı ile birlikle Mülkive'nin
1926 — 1929
yetmiş'inci yıldönümü de mutluluk içinde idrâk edil­
DÖNEMİ di. 4 Aralık 1929'da İstanbul ve Ankara'da Kuruluş Yıl­
d ö n ü m ü n ü n parlak bir şekilde kutlandığını Basın Haberlerf'nden üğrcniyoruz(7):

< 7) Bak. : Hâkimiyet-i Milliyye. (Ulus) Günlük Gazete ;5-12-1929; 3. sf., 4. st.

477
"MÜLKİYE MEKTEBİ YILDÖNÜMÜ
Mülkiye Mektebinin yıl dönümü münâsebetiyle dün akşam (4 Aralık 1929) An­
kara'da bulunan Mülkiye Mezunları Ankara Palas'da bir çay ziyafeti vermişlerdir.
Memleketimizin irfan müesseseleri içinde en uzun bir hayata sahip olan ve Mem­
leketimizde bir çok kıymetli mütefekkir, ilim adamı ve idare adamı yetiştiren bu
Müessesenin yıl dönümü dolayısiyle yapılan bu çay'da bir çok zevıat bulunmuş­
tur. Mekteb-i Mülkiyenin en eski mezunu olan Servet-i Fünûn sahibi Ahmed İhsan
(Tokgöz) Bey de bu ziyafete iştirak etmiştir. Çok samimî bir aile muhiti manzara­
sı veren bu çay'da Mektebin, Memlekete yaptığı iyilikler ve yetiştirdiği yüksek ve
kıymetli arkadaşlar zikredilmiş ve Me'zunlar tarafından Mülkiye Mektebine tebrik
telgrafı çekilmiştir.
İstanbul, (A.A.) — Bugün Mülkiye Mektebinin yıl dönümü Galatasaray'da
(Lise konferans s a l o n u n d a ) tes'id ve bu münâsebetle bu gece Sipahi Ocağı'nda bir
Balo tertib edilmiştir."
1925'de yürürlüğe giren Tüzük beş vıllık bir
1930 YILI TÜZÜK
u y g u l a m a d a n sonra "ihtiyaca uygun gelmiyor"
gerekçesiyle değiştirilme yoluna gidildi. Bu değişik­
liği eski Tüzük'le karşılaştırdığımızda, önemli bir fark bulunmadığını görürüz.
Anayasa'nın değiştirilip Devlet'in " l a i k " şekle getirilişi, Arap Harfleri­
nin kaldırılıp yeni Türk Alfabesi'nin 1928'dan i'tibâren kullanılmaya başlanması,
o z a m a n a k a d a r doğu sistemi ile çalışan Dârülfünûn'u, ıbatı anlamında Ü n i ­
v e r s i t e şekline sokma çalışmalarına girişilmesi, te'sirlerini Mülkiyede d e gös­
terecekti. Esasen Siyâsî Şûbe'oıin dört yıl oluşu; hem verim, hem de zaman bakı­
m ı n d a n bir takım mahzurlar d o ğ u r u y o r ; Şûbe'ler arasında karışıklığa yol açıyor­
du.
Bu a r a d a Hâmid (Ongunsu) Bey de 29.10.1929'da Müdürlük'den ayrılmış; yeri­
ne, Okul'da aynı z a m a n d a İktisâdi Doktrinler Târihi ve İçtimaî İktisad Profesörlü­
ğü yapan Bâban-zâde Ş ü k r ü (Baban) Bey getirilmişti. Adı geçen de d a h a radikal
bir değişikliğe taraftardı.
Hazırlanan Tüzük Tasarısı Mâarif Vekâleti'nce Hey'et-i Vekile'ye sevkcdildi. Bu­
r a d a da incelenip onaylandı.
"MÜLKİYE MEKTEBİ TALİMATNAMESİ
Madde 1 — Mülkiye Mektebi Maârif Vekâletine bağlı yüksek derecede bir ihti­
sas ve meslek müessesesidir. Mekteb üç sınıfdan teşekkül eder. Bunun ikisi, umu­
mî olup, Son Sınıf İdâri, Mâlî ve Siyâsî Şubelere ayrılmıştır.
Madde 2 — Mektebin umumî sınıfIarmda aşağıdaki dersler gösterilir:
Hukuk-ı Medeniye; Hukuk-ı İdare; Hukuk-ı Esâsiye; Umumî Hukuk-ı Düvel;
Hususî Hukuk-ı Düvel; Siyâsî Târih; Hukuk-ı Ceza; İktisad; Mâliye; Hukuk-ı Ti­
câret; Tabiî ve Beşerî Türkiye Coğrafyası; İstatistik; Ecnebi Lisan.

Madde 3 — Üçüncü Sınıfın dersleri iki zümreye ayrılır:


1 — Müşterek Dersler;

478
2 — Meslek ve İhtisas Dersleri;
Müşterek Dersler Ş u n l a r d ı r :
A. H e r üç şubede m ü ş t e r e k o l a n l a r : Büyük ve K o m ş u Devletler
Coğrafyası, Ecnebi Lisanı;
B. İ d â r i ve Mâlî Şubelerde müşterek olanlar: Hukuk-ı Medeniye;
Mâliye ve Mâlî K a n u n l a r ; İçtimâi ve Ziraî İktiscid;
C. Siyâsî ve İ d â r i Şubelerde m ü ş t e r e k olanlar: Hukuk-ı Amme;
İhtisas dersleri şunlardır:
A. Siyâsî Şubede: Siyâsî T â r i h ; U m u m î Hukuk-i Düvel Muahe­
deler Târihi; Siyâsî M u h a b e r e ; İkinci Ecnebî Lisanı.
B. İdâri Ş u b e d e : Hukuk-ı İdare, İçtimaî Hıfzussıhha, Hususî Hu­
kuk-ı Düvel;
C. Mâlî Ş u b e d e : İktisâdi Meslekler T â r i h i ; Nakid, İ'tibar, Borsa-
Banka, Mukayeseli Mâliye K a n u n l a r ı ve İstikrazlar; G ü m r ü k
K a n u n l a r ı ; Umumî ve Mâlî Usul-i Defterî (Muhasebe).
Madde 4 — Muallimler Meclisi'nin teklifi ve Maârif Vekâletinin tasvibi ile iş­
bu derslerin gerek asıllarında ve gerek saat ve müfredatları ile sınıflara tevzi'inde
değişiklik yapılabilir.
Madde 5 — Ders saatlerinin sınıflara tevzi' sureti, m e r b u t cetvelde gösteril­
miştir.
Madde 6 — Ecnebi lisanlarından Fransızca b ü t ü n talebe için mecburîdir. Siyâ­
sî Şubeye girecekler diğer ecnebi lisan k u r l a r ı n d a n birini de ta'kibe, ilk sınıftan
i'tibâren m e c b u r d u r l a r . Ecnebi lisanı tedrisatında kur usulü tatbik o l u n u r .
Talebenin kurlara tevzi'inde şu suretle hareket edilir: Bir lisanın b ü t ü n mual­
limleri birlikte olarak talebeyi u m u m î bir yoklamaya tâbi t u t a r l a r ve b u n u n neti­
cesine göre seviyeleri bir birine az çok yakın olanları bir k u r ' d a t o p l a m a k üzere,
altı kur'a tevzi ederler. Her kur b i r sömestre tekabül eder. Üçüncü Sınıfı ikmâl eden
talebe en aşağı beşinci lisan k u r u n u ikmâl etmiş olmadıkça Diploma alamaz. Yal­
nız Siyâsî Şubede b u l u n a n talebenin Diploma almak için birinci ecnebi lisanından
altıncı k u r u ikmâl e t m i ş olması ş a r t t ı r ; ikinci ecnebi lisanından beşinci kuru ik­
m â l etmesi kâfi görülebilir.
İ D A R E H E Y E T İ
Madde 7 — Mekteb'de bir Müdîr, bir Müdîr Muavini, bir Kâtip ve H e s a b Me'-
m u r u , bir Dâhiliye Me'muru, iki İdare Muavini, bir Ambar ve Debboy Me'muru, bir
Tabib ve bir H a s t a h â n e Me'muru ile lüzumu k a d a r hademe ve şâire b u l u n u r .
Madde 8 — Müdir, Mektebin b ü t ü n idare işlerine b a k a r ve derslerin intizam­
la cereyanını te'min eder. Müessesenin gayesine, talebenin bu gayeye göre yetişme­
sine hizmet edecek tedbirleri alır. İnhilâl eden muallimliklere ve d e v a m edemiyen
muallimlerin yerine Muallimler E n c ü m e n i n i n reyini alarak vekil intihab ve inha
eder. Muallimler Meclisinin veya Muallimler Encümeninin reyini alarak asaleten
muallim intihab ve inha eder. İdare Me'murlarına vekil ta'yini veya ta'yinleri Ve­
kâlete âid m e ' m u r l u k l a r namzed intihab ve inhası da Müdîrin vazifelerindendir,

479
Madde 9 — Müdir Muavini, idare işlerinde Müdire yardım e d e r ; o n u n tarafın­
dan kendisine verilecek işleri yapar, İ m t i h a n l a r a ve kayıd ve kabule müteallik def­
terleri tanzim eder ve talebeye âid k a y ı d l a n t u t a r . Talebenin iktidar ve mesâisini ve
hâl ve t a v r ı m yakından tâkib ederek her sene nihayetinde bu h u s u s l a r hakkında
Müdîrliğe tahrirî m a l û m a t verir. Müdire icâbında vekâlet eder.
Madde 10 — K â t i p ve H e s a p M e ' m u r u n u n vazifeleri ş u n l a r d ı r :
a. Müessesenin idaresine âid b ü t ü n t a h r i r ve m u h a b e r e işlerini y a p m a k ve
bunlara taalluk eden kayıd ve d o s y a l a n t u t m a k , Müdir ve Muavini tarafından bu
hususlarla d â i r kendisine verilecek İşleri görmek.
b. K â t i p , aynızamanda Hesap M e m u r u da olduğu cihetle Müessesenin idare­
sine âid b ü t ü n hesap ve m u h a s e b e muamelelerinden, defter ve k a y ı d l a r d a n ve bu
hususlar için Müdir ve Muavin tarafından kendisine verilecek işlerin lâyıkiyle ifâ­
s ı n d a n mes'uldür.
Madde 11 — Dâhiliye Me'muru, Mekteb binaları ve m ü ş t e m i l â t ı ile eşya ve teç­
hizatının lâyıkiyle muhafazasından ve intizam ve nezâfetinden, velhasıl Mektebin
b i l û m u m m a d d i hususlarının lâyıkiyle idaresinden mes'uldür. B u n l a r d a n m a a d a
aşağıdaki vazifeler de Dâhiliye M e ' m u r a n a â i d d i r :
a. Mektebe alınacak h e r nevi' levâzumn teslim ve kabulünde hazır b u l u n m a k ;
kemiyet ve keyfiyetçe ihtiyaca ve m u b a y a a şeraitine m u t a b ı k ve muvafık o l m a s m a
dikkat eylemek;
b. Ayda en az iki defa ve gayr-ı muayyen z a m a n l a r d a Ambar Defterini tedkik ve
Ambar ve Debboyu kontrol etmek ve m e ş h u d â t ı h a k k ı n d a Müdire m a l û m a t ver­
mek;
c. Ambardan Tabela mucibince erzak teslim edildiği z a m a n hazır b u l u n a r a k
m u r a k a b e eylemek;
ç) Müessesenin Mûtemedliğini ifâ e t m e k .
Madde 12 — İ d a r e Muavinleri idare işlerinde M ü d i r Muavinine ve Dahilîye
Me'muruna yardım ederler. B u n d a n m a a d a Müdir tarafından kendilerine verilecek
işleri yaparlar .
Madde 13 — Ambar ve Debboy M e ' m u r u aşağıdaki vazifelerle mükellefdir:
a. Mubayaa olunan erzak ve eşyayı tesellüm ederek Ambarda i'tinâ ile muha­
faza eylemek; kendisine Kâtip ve Hesap M e m u r u tarafından verilen Tabela muh­
teviyatım Ambar Defterine kayıd ve tabelaları hıfzetmek;
b. Teslim ve tesellüm ettiği erzak ve eşyayı günü g ü n ü n e kayıd ve evnak-ı müs-
biteyi hıfz ve senetlerini tesbit eylemek;
c. Tabelalar mucibince Mutfağa teslim edeceği erzakı Dâhiliye M e ' m u r u hazır
bulunduğu halde vezin ve t â d â t ederek teslim e t m e k ve Tabelanın altını Dâhiliye
Me'muruna imza ettirmek;
d. Tesellüm ettiği elbise, çamaşır, havlu, yatak t a k ı m l a r ı ile Yemekhane edeva­
tını mutfak levazımını ve d e m i r b a ş a âid b ü t ü n eşyayı iyi muhafaza e t m e k ; Mü­
dir Muavini veya Dâhiliye M e ' m u r u n d a n alacağı tahrirî emre göre b u n l a r ı sened
veya m a k b u z mukabilinde Tıalebe ve Müstahdemlere tevzi ve teslim ermek.

480
Madde 14 — Tabib, Müessesenin b ü t ü n sıhhat işlerine bakmak ve Talebeyi de­
vamlı b i r s u r e t t e sıhhî m u r a k a b e laltında b u l u n d u r m a k l a mükellefdir.
Tabib, bütün Talebeyi senede iki defa u m u m i bir muayeneye tâbi' t u t a r ve bul­
d u ğ u neticeleri sıhhat cüzdanlarına kaydeder. H a s t a olan talebeyi m u a y e n e ederek
hastalığın icâbına göre ya Mekteb Revirinde veya, sâri ve ağır vak'alarda hâriçte­
ki hastanelerden bîrinde tedavisi için lâzımgelen tedbirleri alır. Yemeklerin sıhhî
şeraitini kontrol eder. Mekteb Revirinin iyi idare edilmesinden ve hasta, kayıd def­
terlerinin m u n t a z a m t u t u l m a s ı n d a n birinci derecede mes'uldür.
H e r sene başında Mektebe yeni alınacak Talebeyi sıkı b i r muayeneye tâbi tu­
t a r a k h e r birinin Mektebe kabul veya adem-i kabulünü icâb ettiren sıhhî halleri
h a k k ı n d a Mekteb İdaresine r a p o r l a r verir.
Madde 15 — Revir Me'muru, Tabibin vesâyâsına tevfikan talebeye lâzımgelen
takayyüdlerde bulunur. Sıhhat defter ve cüzdanlarını muhafaza etmek ve Tabibin
tevdi' eylediği vazifeleri yapmakla da mükelleftir.
(16., 17., 18., 19., 20., 21., 22., 23.. 24., 25., 26. maddeler ayniyatla iigiK olduğu
için 'alınmamıştır.)
Madde 27 — Muallimler uhdelerine aldıkları dersleri lâyıkiyle tedris etmekle
mükellefdirler. Bunun i ç i n :
a) H e r s ö m e s t r başında kendi dersleri ile yakından alâkası olan derslerin mu­
allimleri ile istişare ederek o s ö m e s t r zarfında verecekleri ders mevzularının müf­
redatını tesbit edip Müdîre tevdi' ederler.
b) Muallimler, Muallimler Meclisine ve â'zâsından iseler Muallimler Encüme­
ni ictimâlarına m u n t a z a m s u r e t t e devam eylerler.
c) Memleket ve dünya mesclelesinden kendi ihtisaslarını a l â k a d a r edenler hak­
k ı n d a Talebeye sene zarfında en az iki defa olmak üzre konferanslar verirler; bu
gibi meseleler üzerine talebe arasında m ü n â k a ş a l a r tertib ve idare ederlr.
d) Talebeye şahsî tetkik işleri verirler ve bu işlerin ihzarında kendilerine ilmi
delâlet ve i r ş a t l a r d a b u l u n u r l a r .
Madde 28 — Hastalığına veya m e ş r u ' ma'zeretlerine binâen vazifelerini muay­
yen z a m a n l a r d a îfâ edemiyecek olan muallimler Mekteb İdaresine t a h r i r e n malû­
m a t vermelidirler. 27. M a d d e mucibince mükellef oldukları vazifeleri yapmıyan
muallimler hakkında Müdîr, Me'murîn K a n u n u n a tevfikan m u a m e l e icrasına ve
Jceyfiyeti Vekâlete iblâğa m e c b u r d u r .
MUALLİMLER MECLİSİ
Madde 29 — Mektebin bikımum muallimlerinden teşekkül eder. H e r d e r s se­
nesi ihtidasına tekaddum eden haftanın Perşembe günü ve h e r s ö m e s t r ihtidasının
İlk Salı g ü n ü âdiyen ve icâbı hâlinde Müdîrin da'veti ile toplanır.
Vazifesi :
a) Bu Talimata bağlı ders cedvelinin ta'dîli h a k k ı n d a teklifte b u l u n m a k ;
b) Profesörler tarafından müfredat p r o g r a m l a r ı n d a teklif olunacak esaslı de­
ğişikliği tedkîk etmek ve bir k a r a r a bağlamak;
c) Profesörler tarafından tanzim edilmiş olan ders p r o g r a m l a r ı n d a her ders

481
senesi ibtidâsına t e k a d d ü m eden hafta içindeki alelade i ç t i m â d a ta'dilât icra e t m e k ;
d) Münhal, dersler için profesör namzedi göstermek;
e) Müessesenin t e r a k k i ve tealisine âid h u s u s a t ı m ü z â k e r e e t m e k ;
f) Müdîrlyet tarafından Meclise tevdi' veya muallimler tarafından teklif edi­
lecek ilmî mes'eleleri m ü z â k e r e eylemek;
g) Muallimler E n c ü m e n i ile Ahm-Satım Hey'etini intihab e t m e k d i r .
M U A L L İ M L E R E N C Ü M E N İ
Madde 30 — Muallimler E n c ü m e n i , Müdîrin riyaseti altında ve M ü d i r Muavi­
ninin iştirakiyle Muallimler Meclisince ta'yin edilen beş muallimden m ü r e k k e b t i r .
Vazifesi :
a) M ü s a b a k a imtihanlarına nezâret etmek;
b) Müdîriyet tarafından tevdi' olunacak idâri işler h a k k ı n d a k a r a r v e r m e k ;
c) Muvakkat, kat'î i h r a ç cezalarına k a r a r v e r m e k ;
d) Muallim muavinliklerine namzed g ö s t e r m e k ;
e) Her sene ihtidasında Muallimler tarafından verilen müfredat p r o g r a m l a r ı n ı
tedkîk ve lüzum göreceği ta'dilâtı Muallimler Meclisine tevdi' e t m e k t i r .
ALIM-SATIM KOMİSYONU
Madde 31 — Müdîrin riyasetinde Muallimler Meclisi tarafından i n t i h a b edilen
iki Muallim ile Mekteb Tabibi ve H e s a p ve Dâhiliye M e ' m u r l a r ı n d a n m ü r e k k e b d i r .
E m a n e t e n satın alınacak erzak ve eşyanın mubayaası ve masrafların tedkîk ve tas­
diki ve her ay nihâyetinde Ambar m e v c u d u n a nezâret ile mükelleftir.
KAYID VE KABUL
Madde 32 — Mülkiye Mektebine talebe kaydına Eylülün Bir'inde başlanır ve
'Otuz'unda nihayet verilir.
Madde 33 — Mektebe kayıd olunacak talebenin bir istid'a ile aşağıdaki evrakı
Müdürlüğe tevdi' etmesi lâzımdır:
a) Hüviyet cüzdanı
b) Lise Şahadetnamesi
c) Sıhhat raporu, Çiçek aşısı ilmühaberi (Mekteb Tabibinin verdiği muayene
raporu esastır.)
d) 4,5 X 6 boyunda 4 adet fotoğraf
e) 36. Madde mucibince bir teahhüd senedi
Madde 34 — Onsekiz yaşından ufak ve yirmi beşten büyük olanlarla ağır cezayı
istilzam eden veya haysiyet ve şerefi muhil bir c ü r ü m l e m a h k û m o l m u ş bulunan­
lar Mektebe alınmazlar.
Madde 35 — H e r sene Mektebe alınacak talebe adedi, Maârif Vekâletince ta'yin
edilir. Bu m i k d a r d a n fazla m ü r a c a a t vuku'unda meccani alınacak talihlerin tefriki
için m ü s a b a k a imtihanı yapılır. Diğerleri arzu ettikleri takdirde ücretli olarak Mek­
tebe devam edebilirler. İkinci ve Üçüncü Sınıflardıa meccani talebeden imtihanlar­
da muvaffak olamıyarak meccânilik hakkını kaybedenlerin yerine imtihanlarda
muvaffak olan neharî veya ücretli talebeden kazandıkları n u m a r a l a r ı n m e c m u ' u
itibariyle en yüksek derecede bulunanlar ücretsiz leylî k a d r o s u n a alınırlar. Aynı

482
derecede n u m a r a kazanmış olanların a r a l a r ı n d a u m u m î bir mevzu 1 üzerine tahrirî
b i r tercih imtihanı yapılır. Ancak Mekteb mevcudu Bütçe ile muayyen k a d r o y u ge­
çemez.
Madde 36 — Ücretsiz leylî talebe tahsil esnasında Mekteb'den çıktığı veya ken­
di tarafından vâki' olan b i r hareket sebebiyle çıkarıldığı ve tahsilini bitirdikten
sonra H ü k ü m e t i n göstereceği vazifeyi kabulden çekindiği takdirde Mekteb'de bu­
lunduğu m ü d d e t e âid m e k t e b ücretlerini ve m e ş r u mazerete müstenid olmaksızın
bir sene sınıfını geçemediği ve Mektebe devam talebinde bulunduğu t a k d i r d e sını­
fında kaldığı seneye âid ücreti tediye edeceğine dâir Noterlikçe m u s a d d a k ve kefil-
li bir teahhüt senedi vermek mecburiyetindedir.
Madde 37 — Ücretli leylî talebe Maârif Vekâletinin ta'yin edeceği ü c r e t e tâbi­
dir. Bu ücret, birincisi ders senesi, ikincisi Kânun-i Evvel, üçüncüsü de M a r t başın­
da olmak üzere üç taksitte alınır.

İMTİHANLAR VE M E Z U N İ Y E T

Madde 38 — Her ders senesi iki sömestr'e ayrılır. Birinci sömestr Teşrin-i Ev-
vel'den Kânun-i Sâni Onu'na k a d a r devam eder.
Birinci s ö m e s t r imtihanları âzami iki hafta zarfında yapılır ve Ş u b a t ı n ihtida­
sında ikinci S ö m e s t r başlayarak Mayısın nihayetine k a d a r tedrisata d e v a m edilir.
Umumî imtihanlar Haziranın o n ' u n d a n T e m m u z o n ' u n a k a d a r icra edilir.
Madde 39 — Birinci sömestr imtihanları h e r dersten ayrı ayrı yapılır ve şifahi­
dir. Bu i m t i h a n l a r müfredat p r o g r a m ı n d a n birinci sömestr için tefrik ve tesbit
edilerek i'lân olunan mevzular üzerine yapılır.
Madde 40 — İkinci Sömestr imtihanları, sene sonlarında yapılır. Şöyle k i :
a) Birinci Sınıf imtihanları h e r dersten ayrı ayrı ve şifahî olarak yapılır. Bu
i m t i h a n l a r müfredat programının Birinci Sınıfa âid kısmından, yâni Birinci ve
İkinci S ö m e s t r d e tedris edilen bahislerden icra olunur.
b) İkinci Sini i" im (i hanlarından maksad, talebenin ihzari m ü ş t e r e k sınıflarda
o k u m a l a r ı lâzım gelen derslerden İ h t i s a s Sınıfına geçebilecek k a d a r esaslı ve terki­
bi b i r m a l û m a t edinmiş olup olmadıklarının ta'yinidir. Bu itibarla bu Sınıf imti­
hanları m ü ş t e r e k sınıflar müfredat p r o g r a m ı n ı n hey'eti umumiyesinden ve mevcut
2 n u m a r a l ı cetveldeki gruplara tevfikan bu g r u p l a r a dâhil derslerin muallimlerin­
d e n müteşekkil imtihan heybetleri tarafından müştereken icra olunur. Gruba dâhil
en az iki muallim hazır olmadıkça imtihan icra edilemez.
c) Üçüncü Sınıf Me'zuniyet İ m t i h a n ı : m e r b u t cetvele tevfikan o sınıflarda ted­
ris edilen derslerle b e r a b e r m ü ş t e r e k sınıfların a l â k a d a r derslerine âid müfredat
p r o g r a m l a r ı n ı n hey'eti umumiyesinden (b) fıkrasına tevfikan icra olunur.
ç) Me'zuniyet imtihanlarına girecek talebe Mekteb Programlariyle alâkadar
bahislerden intihab ederek muallimine tasdik ettireceği bir mevzu' üzerine bir Etüd
ihzar ve i m t i h a n d a n bir ay evvel b u n u İdareye tevdi etmekle mükelleftir. Bu E t ü d
muallimin dâhil bulunduğu g r u p tarafından tedkîk ve kabul o l u n d u k t a n sonra ta­
lebe me'zuniyet imtihanına girmek seiâhiyetini iktisab eder. Etüdler iki n ü s h a ola-

483
rak hazırlanır. Etüd'ü tedkîk eden Hey'et lüzum gördüğü takdirde talebeyi Etüd'ün
müdâfaasına davet eder.
d) Sınıflarına nisbetle daha yüksek ecnebi lisanı kurlarında bulunan talebe
dahî sınıflanma muâdil kur'larda bulunanlar gibi kur imtihanlarına girer. Bu imti­
hanlarda kazanılan notlar sınıf terfî notu addolunur.
Madde 41 — İmtihanlarda takdir olunacak notlar ve dereceler şunlardır:
Pekiyi = 5
îyi = 4
Orta = 3
Fena = 2 ve 1
Madde 42 — Bütün imtihanlarda her dersten ayrı ayrı not takdir edilir. Sınıf
geçmek için hem İkinci Sömestr imtihanında en az (üç) numara almak, hem de
iki sömestr notlarının vasatisi en aşağı (üç) tutmak lâzımdır.
Madde 43 — İlk iki sınıfta iki dersten gerek ikinci sömestr imtihanında üç'den
az numara almış ve gerek iki sömestr notları vasatisi en az üç tutmamış olanlar
bir defaya anahsus olmak üzere ikmâl imtihanlarına kabul olunurlar. Bu sınıflaruı
ikmâl imtihanları alâkadar muallim tarafından icra edilir. Hastalığına veya meşru
mazeretine binâen imtihana girmeyenler mazeret ikmâl imtihanına girebilirler.
Hastalık veya mazeretin kabulü için imtihanın vuku'undan evvel Mekteb İdaresine
müracaat edilmiş olmak lâzımdır. Bu imtihanlar 45. Maddeye tevkifan icra olunur.
Me'zuniyet sınıfı hâriç olmak üzere mazeret imtihanlarında muvaffak olamıyanlar
sınıflarında îbka edilir.
Madde 44 — Mezuniyet imtihanlarında iki dersten üç'ten dûn mim ıra alanlar
43 .M ad de mucibince âid olduğu derslerden ikmâl imtihanlarına girerler. İki'den
ziyâde dersten üç'den dûn numara alanlar muvaffak olmadıkları derslerin dâhil ol­
duğu gruplardan teker teker imtihana tâbi'dirler.
Madde 45 — Birinci sömestr için ikmâl imtihanları yoktur. Bu sömestrin ma­
zeret imtihanları Şubatın ilk iki haftası zarfında icra edilir. İkinci sömestre âid
ikmâl ve mazeret imtihanları İdare tarafından tesbit edilen günlerde icra ve ikmâl
olunur. Bu devreler hâricinde imtihan yapılmaz. Her talebe İmtihan Hey'eti huzu­
runa bir defadan fazla giremez. Me'zuniyet imtihanlarının ikmâlleri müstesna olmak
üzere ikmâl imtihanlannda muvaffak olanuyan talebe bir sene müddetle Mektebe
ücretle devam edebilir. Aksi takdirde Mekteb'le alâkası tamamen mün'katî, olur.
Yalnız, imtihan devrelerinde imtihana girmek hakkı mahfuz kalır.
Madde 46 — Derslere devamsızlığı tedrisat müddetinin 1/3'üne baliğ olan ta­
lebe imtihana kabul edilmez. Sabah ve akşam yoklamalarında Mekteb'de bulunma­
yanlarla derslere mezuniyet'siz girmeyen talebeye girmediği her ders için bir defa
Mekteb'de bulunmamış nazariyle bakılır.
Madde 47 — Şahadetnameler derecesinin ve bütün terfi' numaralarının vasa­
tisinin hesabı sırasında çıkacak kesirler yarım ve yarımdan fazla ise tam i'tibar olu­
nur. Yarımdan az kesirlere i'tibar olunmaz. Şehâdetnâmelere talebenin okumuş
olduğu dersler ve almış olduğu notların vasatisine âid dereceler kaydolunur.

484
Madde 48 — İki Settfe Sıra ile sınıf geçemiyen talebe Mektebden çıkarılır. Meş­
ru mazerete m ü s t e n i d olmıyarak bir sene terfi* edemiyen talebe meccani'lik hak-
kını kaybeder. Bu gibilerin Mekteb'de leylî kalabilmesi için sınıfta kaldığı sene­
ye âid tahsil ücretini ödemesi lâzımdır.
Madde 49 — Talebe bu T a l i m a t n a m e a h k â m ı n a ve İ d a r e c e verilecek emirlere
riâyete m e c b u r d u r . Mekteb n i z â m â t m a mugayir harekette* bulunanlarla hâriçte fe­
na hareketleri görülenlere aşağıdaki cezalar tatbik o l u n u r :
1 — Tevbîh ve tescil
2 — Muvakkat ihraç
3 — Kat i i h r a ç
Bir hareketin tevbihi müstelzim olduğu İdarece t a k d i r ve talebeye tefhim edi­
lerek keyfiyet tescil olunur. İki defa tevbih ve tescil cezasına uğrayan talebeye mu­
vakkat ihraç cezası verilir. Muvakkat ve k a t i i h r a ç cezaları Müdürlüğün göstere­
ceği lüzum üzerine Muallimler E n c ü m e n i k a r a n ile Müdîr tarafından icra edilir.
Kat'î ihraç k a r a r l a n esbâb-ı mûcibesiyle Maârif Vekâletine arzolunur.
MÜSABAKA İMTİHANI
Madde 50 — 35. Madde mucibince yapılacak m ü s a b a k a imtihanı: T â r i h ; Coğ­
rafya; Türkçe; Felsefe ve İçtimaiyat (Sosyoloji); Riyaziyat; TabHyât ve Fransız­
ca'dan yapılır. Bu derslerden İçtimaiyat ve Felsefe ile Târih, Coğrafyanın şifahî,
Fransızcanın tahrirî ve şifahî, diğerlerinin imtihanı tahriri olarak icra edilir. İm­
t i h a n l a r d a not beş n u m a r a üzerinden t a k d i r edilerek en çok n u m a r a kazananlar
kazandıkları derece sırasiyle kabul edilirler. Fransızca bilmeyenler İngilizce veya
Almanca'dan da imtihan edilirler.

ŞEHADETNÂMELER
Madde 51 — Mektebi bitiren talebeye son i m t i h a n l a r d a n i'tibâren b i r ay zarfın­
da şehâdetnâmesi verilir. Ş e h â d e t n â m e l e r e talebenin o ay zarfında çıkarılmış bir
fotoğrafı rabtedilir.
Madde 52 — Şehâdetnâmesini kaybedenler ziyâ'ı gazetelerle ilân ettiklerini is-
tid'a ile Müdîriyete bildirirlerse istid'anın zîr'ine, Mektebteki kaydına göre bir su­
ret ç ı k a n l ı r ve: ".... târihinde kendilerine verilmiş olup zayi olan n u m a r a l ı şehâ-
d e t n â m e n i n s u r e t i d i r " kaydı ilâve olunur.
Madde 53 — Ücretli leylî talebe tahsilini bitirmeden Mektebi t e r k e t m e k istedi­
ği takdirde kendisine, talebi üzerine, devam m ü d d e t i n i ve okuduğu dersleri gös­
teren bir t a s d i k n a m e verilir. Ücretsiz leylî talebenin böyle bir vesika alabilmesi
için Teahhüt Senedi mucibince tazminat vermesi ş a r t d ı r . "
Bu Ana Tüzük'e göre:
1 — Siyâsî Şube'de, i d â r i ve Mâlî Şubeler gibi, üç yıla indiriliyor;
2 — Eski Tüzük'deki "Ecnebi Lisanlar'dan Rusça, İtalyan'ca" kaldırılıp yaban­
cı dil olarak Fransızca, İngilizce, Almanca meoburî yabancı dil olarak kabul edi­
liyor;
3 — Not b a r e m i olarak eskiden kabul edilen 10-9, 8-7, 6-5 notları yerine
5, 4, 3, 2-1 konuyor;

485
4 — Son Sınıf için bitirme sınavlarından önce, bir Etüd yapma mecburî oluyor­
du.

D E R S PROGRAMI
da şöyla düzenlenmişti:

S I N I F L A R

MÜŞTEREK SINIFLAR İ H T İ S A S S I N I F L A R I

Sınıflar
Dersler İdâri Şube Saat M â l i Şube Saat Siyâsî Şube Saat
1. II.

Hukuk-ı İdare 2 3 Hukuk-ı İdare 3 Doktrin 2 Târih-i Siyâsî o

Hukuk-i Medeniye, Hukuk-ı Medeniye Para, Banka, Bor­ Hukuk-ı Düve! ve


Mahkemeler Teşki­ sa Târih-İ Muâhedât
2 3 3 3 3
lâtı ve Hukuk U-
sulü Muhakemeleri

Hukuk-ı Esâsiye İlm-i Mâlî ve Ka- Mukaayeseli Kavâ- Siyâset-i İktisâdi­


2 1 vânîn-i Mâliye 2 nîn-i M â l i y e ve Is- 2 ye ve Ticâret 1
tîkrâzat Muahedeleri

Hukuk-ı Umumiye-i (1. Sömestr) içti­ Medeni Hukuk İ k t i s â d i Coğrafya


Düvel mâi iktisad; (2.
1 1 2 3 1
sömestr) Ziraî Ik­
tisad

Hukuk-ı Hususiy-. İktisadî Coğrafya İlm-i M â l î ve Ka- Hukuk-ı Amme


— 2 1
vânin-İ Mâlîye
2 1
ye-i Düvel

İlm-i Iktisad ve İs­ Hukuk-İ Âmme İçtimaî ve Zîraî Diplomatik Muha­


4 3 1 2 3
tatistik İktisad bere

ltm-i Mâlî Devletler Hususî İ k t i s â d i Coğrafya Devletler Umumî


Hukuku: Ecnebile­ Hukuku = Kanun­
2 2 rin Hukuk ve Va­ 2 1 ların Uyuşmazlığı 2
zifeleri Nazariyeleri Tatbi-
kaatı

Hukuk-ı Ceza ve U- İçtimâi Hıfzussıh- Gümrük Kanunları Fransızca ( 3 . Kur)


sul-i Muhâkemât-ı 2 1 ha 2 1 6
Cezâiyye

Hukuk-ı Ticâret Fransızca ( 3 . Kur) Umumî ve Mâli Fransızca


— 2 6
Muhasebe
2
(Munzam Kur)
2

Târih-i Siyâsi 1 1 Fransızca ( 3 . Kur) 6 İngilizce 6

Coğrafya- 1 1

Fransızca (Kur) 6 6

Siyâsî Şûbe'ye gi­


recekler İ ç i n Fran­ 2 2
sızca Kur'u

Siyâsî Şûbe'ye gi­


recekler i ç i n İngi­ 3 3
lizce Kur'u

TOPLAM 28 31 TOPLAM 22 TOPLAM 24 TOPLAM 28

486
MÜLKİYELİLERİN B t ı l ı l a ş m a d a ü n i v e r s i t e r bir k i -
DIŞ MEMLEKETLERLE s i l i k kazanan Mülkiye'de Cemiyetler Kanu-
TEMAS ve GEZİLERİ nu'na göre, Meşrutiyet'in ilk yıllarında kurulan
M ü d â v i m î n - i M ü l k i y y e C e m ' i y y e t i ' inin devamı olarak
M ü l k i y e T a l e b e C e m i y e t i k u r u l m u ş v e çok faydalı çalışmalara
başlamıştı.
Sözü geçen Öğrenici Derneği, bir taraftan Mülki.ye M e c m u a s ı ' -
nı çıkarıyor; bir taraftan konferanslar, a n m a günleri tertibi, sergiler açmak gibi
ileniş kültürel faaliyetlerde bulunuyor; Yurd içi ve Yurd dışı inceleme gezileri
düzenliyor; diğer yönden de yabancı memleketlerde Mülkiye'ye benzer okul, fa­
külte ve teşekküllerle temaslara girişiyordu.

Cemiyet'in bu faydalı çalışmalarına bir örnek olarak aşağıdaki Belge'yi incele­


yelim (8):

"ROMANYA
İDARÎ İLİMLER ENSTİTÜSÜ
MÜDÜRLÜĞÜ Bükreş, 24 Şubat 1932

Bay Selâhaddin İdris ( Ü l k ü m e n ) ,


Mülkiye Talebe Cemiyeti Genel Sekreteri
İSTANBUL

Bay Genel Sekreter,

Bize göndermek lütfunda bulunduğunuz 31 Ocak (1932) tarihli mektubunuzu


büyük bir memnuniyetle aldık.
1930 yılında Mektebinize yaptığım ziyaret dolayısiyle mihmandarım Mene-
menli-zâde Edhem (Menemencioglu) Bey'den Mülkiye'ııin teşkilatı hakkında geniş
ve ilginç bilgi edinmiştim. Buna binâen Balkanlar iarası kültür ve neşriyat mü­
badelesi yapılması teklifinizi büyük bir memnuniyetle kabul ediyoruz. Enstitümü­
zün Mecmuası olan Âmme H u k u k u Dergisi'nin tam bir koleksiyonunu adresinize
postaladık. Enstitümüzün teşkilâtı hakkında yakında size mufassal bilgi de arz
edeceğiz.

Şahsî temasların da kültür mübadelelerini kolaylaştıracağı düşüncesiyle Oku­


lunuzdan 40 kişilik bir talebe grubunu Romanya'yı ziyarete davet ediyoruz. Say­
gılarımla.
Prof. Paul Negulesco
Genel Sekreter

Bu târih'den 2. Düjnya Harbi başlayıncaya k a d a r h e r yıl Şubat sömestr'inden


faydalanılarak dış geziler d ü z e n l e n m i ş ; Romanya, Yunanistan, Macaristn, Hitler
Almanyası'na gidilip incelemeler yapılmıştır.

( 8) Bu Belge'nin a s l ı . M ü l k i y e 1934/S. Mezunlarından Sayın Salâhaddin U l k ü m e n ' i n özel a r ş i v i n d e d i r .

487
DI iyi IK A T A T II R k Bilindiği gibi 1930-1931 yılları, Büyük Önder'in T ü r k
TARAFINDAN Târih ve Dili üzerinde çok titizlikle durduğu, kendi-
T s
M Ü L K İ Y E ye > tarafından kurulan Türk Târih K u r u m u ve T ü r k
YENİ AD VERİLMESİ Dil K u r u m u ' n u n en faal olduğu yıllardır. Bu a r a d a
S o y a d l a r ı K a n u n u d a çıkarılmış; Paşa, Bey, Efendi, Beyefendi, Hanım
tâbirleri kaldırılmış; Bay, B a y a n , G e n e r a l , M a r e ş a l sı­
fatlarının kullanılması kanunlaştırılmışü.

Bu sıralardadır ki, 1929'dan beri Ankara'da b u l u n a n Mülkiye Mezunlarınca


kutlanması bir g e l e n e k hâline getirilen M ü l k i y e ' nin K u r u ­
luş Y ı l d ö n ü m ü 4 Kânun-i Evvel 1934 günü İstanbul'da Okul binasında.
Ankara'da Ankara Palas S a l o n l a n ' n d a coşkun bir sevinç havası içinde kutlandı.
Mülkiye Târihi için büyük önem taşıyan bu gün, o zamanki Basın'da şöyle anlatıl­
maktadır (9):

" M U T L U G E C E

Yaşlı ve genç, hep bir türlü düşünen, hep bir yolda gidenlerin toplandıkları
Ankara Palas'da dün a k ş a m (4 AraLık 1934 Salı gecesi) Mülkiyeliler, Mekteb'lerinin
58. (yanlıştır, 75. yıldönümü olacak) yıldönümünü kutladılar.

Büyük Salona sıra sıra yerleştirilmiş uzun masalarda, Millet Meclisi Başkanı
(Kâzım Özalp). Başbakan ( İ n ö n ü ) , İç Bakanı (İçişleri Bakanı, Şükrü Kaya) ve
öteki Bakanlarımız Mülkiyeliler arasında yer almışlardı. (Adalet Bakanı Şükrü)
Saraçoğlu, Mâliye Bakanı (Fuad Ağralı), Ulusal K o r u n m a Bakanı (Milli S a v u n m a
Bakanı, Zckâî Apaydın), Fırka'nın (C.H.P. nin) Gene! Kâtibi Bay Recep (Poker)
başka m a s a l a r d a Mülkiyelilerle beraber o t u r m u ş l a r d ı .

Saat Sekiz'de (20.00de) başlayan toplantı Dokuz'da (21.00de) özlendi, ateşlen­


di, canlandı. Genel Yazman Bay Recep (Peker), Saraçoğlu d ö r t yönü s a r m ı ş genç­
lerle, coşkun ve duygulu Mülkiyelilerle çevrelerinde gülen ve şakıyan b i r e r a c u n
(dünya) yaratmışlar; Mülkiyelilerin bu m u t l u gecesine can ve hareket vermişlerdi*

Az sonra, b ü t ü n Mülkiyeliler n â m ı n a Bay Ahmed İhsan Tokgöz k o n u k l a r a te­


şekkür etti ve " d ö r t senedir s ü r ü p gelen bu toplantılarda söz söylediğini ve bu
surette (Mülkiye'den mezuniyetinin) kırk dokuzuncu senesini d o l d u r m a k t a oldu­
ğ u n u " söyledi ve "Genç Mülkiyeliler!, böyle, büyüklerin kolu kanadı altında çalış-
m a k d a olduğunuz için size ne mutlu...." diyerek sözü (içişleri Bakanlığı) Mahallî
İdareler U m u m Müdürü Bay Naci Kıcınıan'a bıraktı.
Kıcıman duyarak, i n a n a r a k şu n u t k u söyledi:
"Bilgi yuvalarının 58. kuruluş yıldönümü için b u r a d a toplanan Mülkiyeliler,
çok sayın k o n u k l a n , Başkan Kâzım Özalp ile Başbakan İsmet İ n ö n ü ' n ü n ve say­
gı değer erk üyelerinin (T.B.M.M. üyeleri demek istiyor) varlığı ile yaltırıklanan
bu toplantı yönünden büyük kıvanç d u y m a k t a d ı r l a r .

( 9) Bak.: Ulus Gazetesi; 542-1934, Çarşamba, 1. sf., ?. s», ve 3. sf., 3 - 4 . st.

488
Mülkiyeliler!. B u n d a n iki yıl önce yine b u r a d a büyük Önder'in buyruğu için
andlaştık. Geçen yıl toplantımızda da b u n u içten, yürekten andık. Bu yıl da b u n u
d a h a iyi perkitmek için O'nun b ü t ü n T ü r k Ulusu'na gönenç veren ü n l ü .ulun üç
kez söylüyoruz. B u n d a n sonra her toplantı başında Mülkiyelilerin andlaşması şöy­
le olacaktır:
Bak!» Büyük Önder, Senin yoluna, Senin adına and içeriz.. Atatürk, Atatürk,
Atatürk...."
Bay Naci Kıcıman, bu yaşlı ve genç iki, üçyüz g ü n g ö r m ü ş o k u m u ş ' a (aydın'a)
b u r a d a anlatılması güç bir heyecan verdi. Dört yönü onu sevenlerle sarılmış Başba­
kanın gözleri, bize bu can evinden k o p u p gelen bağlılık sözlerinin neler yarattığını
gösteriyordu.... Genel Yıazganımız (Genel Sekreter Recep Peker) Kıcıman'ı takdirle
kucakladı. Heyecandan dolmuş gözler b ü t ü n Ulus'un Atatürk'e bağlılığını anlatıyor­
du Atatürk'ün b ü t ü n T ü r k Ulusu'nun Özü ve Atası, Özatası olduğunu g ö r m e k için
d a h a ne istenebilir, nasıl bir eser beklenebilirdi
Sıra gençlere, Mülkiye'nin 58. yılını y a r a t a n l a r a geldi. İstikbâle i n a n a r a k yetiş­
miş genç bir Mülkiyeli, Reşid Şerif (Egeli) bize yürekten duygularını söyledi:
"Saygı değer Başkanımız, B a ş b a k a n ı m ı z ;
Bugün içinize karışmaktan, sizden o l m a k t a n ö t ü r ü duyduğumuz sevinç büyük­
t ü r . Yıllardan beri beklediğimiz bu günü aranızda kutlarken sevinçle dolan yürek­
lerimiz üstündeki kabarık göğüslerimizi çok görmeyiniz. Yılda bir gelen bu mutlu
günde kendimizi övmek, kendimizi sizlere beğendirmek istiyoruz. Taa ki içinize
karıştığımız bugünden sonra da size yakışır kardeşler olduğumuzu gösterelim.
Ulus (Devlet) düzeni içinde üzerinize aldığınız işleri başarırken verdiğiniz en iyi
örneklerle o v u n u r d u k . Fakat bu günden s o n r a da t u t t u ğ u n u z yolda yürüyerek biz­
den sonra geleceklere sizin gibi iyi örnekler vermeğe biz çalışacağız.
Çalışma yoluna, içimizde tek bir dilekle atılıyoruz. Bu dilek de B u d u n u m ' u n
( s o y u m u n ) başına geldiği günden beri en iyiyi ve en doğruyu gösteren Büyük Ön-
der'in, Atatürk'ün çizdiği yolda yürümektir. Büyük Başkan'ın evvelki yıl buyurduk­
ları gibi, en yaşlısı ile en genci ateşlilik yarışında başabaş olan biz Mülkiyeliler eyi
olan, doğru olan bu yoldan ne k a d a r zor da olsa güçlükleri, ne k a d a r aşılmaz ve ye­
nilmez b u l u n s a da yılmadan ve yorulmadan ileriye, eyiye doğru yürüyeceğiz. Oku­
ma yıllarında öğrendiklerimizi sizlerin verdiği en iyi örneklerle sağlamlaştırarak
bilgi ile, düşünüşle çalışacağız. Taa ki bu m u t l u günde size karıştığımızı söylemeğe
h a k kazanalım.
Söz veriyoruz, bu Yurd için, bu T o p r a k için, seve seve ölünceye k a d a r uğraşaca­
ğız. Biz Sizden de çok çalışacak ve sizden de çok şeyler elde edeceğiz. Çünki size
ö r n e k olanlarla bizlere örnek olan sizleri karşılaştırmağa h e r zaman hazırı/," söz­
leriyle söylevinin s o n u n u getiren Reşid Şerif (Egeli) b ü t ü n Ankara Palas'ı alkışlara
boğdurdu.
Bunun a r d ı n d a n Mülkiyeliler, M ü l k i y e M a r ş ı n ı hep bir ağızdan
söylediler:

489
Ey Vatan, göz yaşların dinsin, yetiştik çünki biz...
parçasının h e r tekrarı, Yurd'u yükseltme işini b a ş a r m a ğ a çalışan büyüklerde hu­
z u r ve refah doğuruyordu,
Mülkiyeliler, d ü n a k ş a m yalnız Mülkiye'nin 58. yılını değil, fakat b ü t ü n Türki­
ye'nin geleceğine i n a n a n l a r ı n m u t l u bir gecesini kutaldılar. Bu coşkun hava içinde,
Büyük Millet Meclisi Başkanı Kâzım Özalp şu sözlevi söyledi:
"Mülkiyeliler,
Kendim, kendimle b e r a b e r Başbakanımız ve ö b ü r konuklarımız için 58. yıldö-
n ü m ü n ü z ü k u t l a r ı m . Ben de Mülkiyeli sayılmak ve bu gece aranızda b u l u n m a k l a
pek büyük sevinç duyuyorum. Bu yüksek Mülkiye K u r u m u n d a n şimdiye k a d a r
Ülkeye, Ulus'a y a r a r çok değerli kişiler yetişmiştir. B u n d a n s o n r a da yetişece­
ğine i n a n c ı m vardır. Birçok yıl d ö n ü m l e r i n e böyle h e p birlikte k a v u ş m a n ı z ı dile­
rim".
B u n d a n sonra alınan bir k a r a r üzerine A t a t ü r k ' e ş u telgraf çe­
kilmiştir:

"Büyük Cumhur Reisi Atatürk'e,


Bilgi yuvalarının Elli Sekizinci Yıl Dönümü için Ankara Palas'ta toplanan Mülkiyelilerin ısı
saygılarını, sarsılmaz, çözülmez bağlılıklarını yüce katınıza sunarım.
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
K.(âzım) Özalp"

Bu telgrafa bir m ü d d e t s o n r a coşkun sevinç ilcinde şu cevap a l ı n d ı :

"Siyasal Bilgiler Okulası Çıkışlılarına;


Siyasal Bilgiler Okulası'nın Ellisekİ2inci yıl toplantısında benim için gösterilen duyguları,
Başkan Özalp'in yazısından öğrendim; gönenç duydum. Sizler için Ulus'a, Ulus'a büyük yarar­
lıklar dilerim.
ATATÜRK"
B u telgraftan Atatürk'ün dil devrimi'ne uyarak " M ü l k i y e " adını
" S i y a s a l B i l g i l e r O k u l a s ı " şekline çevândiği anlaşılıyordu.
Mülkiye 1909 (1325 R.) Mezunlarından (O z a m a n Adalet Bakanı olan Rahmetli
Ş ü k r ü ) Saraçoğlu, Mülkiyeliler a d ı n a h e m e n bu telgrafı şöyle c e v a p l a n d ı r d ı :
" Atatürk'e,
Atatürk'ün Özalp ve İnönü'den s o n r a bize de (Mülkiyelilerde de) ad vermesin­
den duyduğumuz sonsuz kıvancın b o r c u n u O'na ve O'nun Ulusu'na Bizden (Mül­
kiyelilerden) beklediği yararlıkları y a p m a k l a ödeyeceğiz.
Atatürk'e Yürekten ve İ m a n l a Bağlı Siyasal
Bilgiler Okulası Çıkışlıları için ( a d ı n a )
Saraçoğlu "
Bu telgrafı da Atatürk şöyle cevaplandırdı:
"Siyasal Bilgiler Okulası Çıkışlılarına;
Adınız m u t l u olsun. Sizlere güvenim b ü y ü k t ü r . Ulus sizinle ö ğ ü n ü r . C a n d a n
Sevgiler.
A t a t ü r k "

490
Saraçoğlu bunu da cevaplandırdı:
"Atatürk'e,
Atatürk başımızda oldukça başaramıyacağımız iş yoktur. Bunu Acun (dünya)
böyle bilsin.
S a r a ç o ğ l u "
Son olarak Atatürk şu cevabı verdi:
"Siyasıal Bilgiler Okulası Çıkışlılarına;
Kamunuzun (hepinizin) gözlerinden öperim.
A t a t ü r k "

Toplantı bu coşkun hava içinde geç vakitlere kadar devam etti. Yaşlı, genç
hep bir türlü düşünen, hep bir yolda yürüyenler, Mülkiyelilerin Elli Sekizinci yıl-
dönümlerini büyük bir coşkunlukla kutlamış oldular..."
"Mülkiye" adı böylece ve bu şekilde Atatürk tarafından "Siyasal Bilgiler Oku­
lası" olarak değiştirildi. " O k u l a " kelimesi T ü r k Fonetiği"ne uygun düşme­
diği için aşağıda, hazırlanış ve kabul edilişini a y n n t ı l a n ile belirteceğimiz 2777
sayılı K a n u n u n 1. Maddesi ile "Siyasal Bilgiler Okulu" şeküne çevrilip kanunlaştı.
T.B.M.M. nce çıkarılan 24.11.1934 günlü ve 2587 sayılı Kanunla Gazi Mustafa
Kemâl'e A t a t ü r k soyadı verilmesinden onbir gün sonra Atatürk, "Mülki­
y e " adını "Siyasal Bilgiler Okulası" şekline çevirmiş oluyordu.
Aynı gün, İstanbul Basını da hem " M ü l k i y e " adının değiştiğini, h e m de İstan­
bul'da Okul binâsı'nda yapılan Töreni bildiriyordu (10):
"Ankara 4: Atatürk Mülkiye Mektebine SİYASAL BİLGİLER OKULASI adım
verdi. Mülkiyenin Kuruluş Yıldönümü münâsebetiyle Ankara'da yapılan merâ-
sim'de Başvekil ismet İnönü, Meclis Reisi, Kâzım Özalp, Fırka Umumi Kâtibi
(C.H.P. Genel Sekreteri Recep Peker) ve bir çok Mülkiyeliler bulunmuştur.
İSTANBUL'daki MERASİM
Dün (4 Aralık 1934)Mülkiye'nin 58. yıldönümü Yıldız'da Mekteb Salonunda
kutlanmıştır. Mekteb'den eski, yeni mezun olup İstanbul'da bulunan bütün Mülki­
yeliler kutlama toplantısında bulunmuştur.
Şehir Bandosu'nun çaldığı İstiklâl Marşı'ndan sonra Mülkiye Mektebi Müdürü
Bâban-zâde Şükrü, Muslihiddin Âdil (Taylan) birer nutuk söylemişlerdir.
Muslihiddin Adil "Büyüklerimizin büyüğü, hepimizin Ata'sı Atatürk'ün yeni
b a ş t a n yapmaya savaştığı büyük T ü r k Ulusu'nun ö n ü n d e ayduılattığı sonsuz yol­
d a n y ü r ü m e k büyük, küçük b ü t ü n Mülkiyelilerin ülküsü'dür." demiştir. Aynî-zâde
( H a s a n ) Tahsin (Aynî) de bir konuşma yapmıştır."

1935 Yılı Bütçe Müzâkereleri'nin başlaması dolayısıy-


MÜLKİYE'nin BAŞKENT e
ANKARA'YA NAKLİ ' H ü k ü m e t , T.B.M.M. nde yaptığı k o n u ş m a d a "Mül-
HAZIRLIKLARI'nin kiye'yi Ankara'da O'nun mazisine yaraşır şekilde ye-
BAŞLAMASI niden teşkilâtlandıracağız...." müjdesini veriyordu. Bu

(10) 3 a k . ; Akşam Gazetesi; Nu. 5795; 5 Kânun-i Evvel ( A r a l ı k ) 1934 ;2. sf., 3. st.

491
müjde'yi veriş'te o zaman Millî Eğitim Makam olan ve Mülkiye 1911 (1327 R.) Me­
zunlarımdan Rahmetli Âbidin Özmen'in büyük rolü ve emeği olduğu m u h a k k a k t ı r .
Rahmetli, 1946'da Trakya Umumî Müfettişi iken Edirne'den gönderdiği m e k t u p t a ,
Mülkiye Târihi için çok önemli olan bu olay'ı şöyle a n l a t m a k t a d ı r (11):

"Maârif Vekâletinde b u l u n d u ğ u m zaman h e m devrü teftiş, hem de Ankara'da


kurulacak Üniversite h a k k ı n d a İstanbul Üniversitesi Ta'lim Hey'etiyle müdâvele-i
efkârda b u l u n m a k üzere 10 Ocak 1935'de İstanbul'a gitmiştim. Bu mesele için
m e r h u m Cemil Bilsel'in odasında bir kaç toplantı yapıp k o n u ş t u k . B i r aralık o
zaman Yıldız'da eski bir a h ş a p binada yerleşmiş olan Mülkiye Mektebini de zi­
yaret ettim. M ü d ü r Şükrü Baban Bey'di. Mektebin eski bir binaya sığınmış duru­
m u n d a n müteessir o l d u m . Yüksek okulların yüksek kadrolu profesörlerle tâ'Iim ü
terbiyesine itina edilirken Mülkiye Mektebi Muallimlerinin b i r çok değerli adam­
lardan teşekkül etmesine rağmen, düşük k a d r o ile çalışmakta oldukları hususla­
r ı n d a Müdürle görüşmeler yaptım. Talebe ile öğle yemeği yedik, 26 Ocakta Anka­
ra'ya döndüm. Fikren Mülkiye için üç n o k t a n ı n halli lâzım geldiği üzerinde dur­
dum:
1 — Mülkiye, Devlet'e m e m u r yetiştirecek bir müessesedir; binâenaleyh yal­
nız ilim değil, Atatürk İnkılâbıyla yuğrulmuş bir m u h i t t e bulunması, o r a d a n ilham­
lar alması lâzım olduğundan Mülkiye Mektebi Ankara'ya nakledilmelidir.
2 — Mülkiye Mektebi'ne şerefiyle m ü t e n â s i p bir bina lâzımdır.
3 — Muallim Kadrosu dereceleri Üniversite muallim kadrosu derecesine yük­
seltilmelidir.
Bu üç n o k t a d a n Birincisinin t a h a k k u k u için Başvekil (İsmet İ n ö n ü ) ile t e m a s
ettim. Nakil muvafakatini aldım. Diğer ikisi için p a r a lâzımdı. Mâliye Vekili ve
Mülkiyeli Sayın Fuad Ağralı'ya gittim; bu işleri, Mülkiye'nin d u r u m u n u uzun uzıa-
dıya konuştuk. Her iki iş için para bulacağını va'd buyurdular. Derhal şimdiki Mül­
kiye binasının projesini, o zaman Maârif Vekâleti e m r i n d e çalışan bir ecnebi mi­
m a r a yaptırdım; h a t t â bazı n o k t a l a r d a tâdili tasavvur e t t i m ; m i m a r da kabul et­
ti. Meselâ, cebhede alt kısma inhisar eden kolonlar ikinci katın tavanına k a d a r yük­
seliyordu; bu suretle medhalin solundaki alt k a t t a k i odalar gibi üst k a t t a k i odalar
da k ü ç ü k kalıyordu. Kolonları (direkleri) alt kata inhisar ettirerek üst kat odala­
rının genişletilmesi yaptığım tâdiller cümlesindendir. Diğer taraftan yeni bir k a d r o
k a n u n u projesi hazırladım. Bu suretle tasavvur ve projelerim resmî safhaya kon­
du. İşler devam ederken ben Maârif'den çekildim. U m u m î Müfettişliğe g i t t i m ; fakat
benden sonra gelen arkadaşlar, ayni plânlar üzerinde yürüdüler ve iş de t a h a k k u k
etti. Mülkiye'ye bir hizmet olan bu izâhât bu üç işin tarihçesi, Vekâletten takip
edilirse aynen görülecektir."
Rahmetli Özmen'in anlattığı şekilde, hemen harekete geçildi. Esasen 1935
Bütçesi'nin Mâliye Vekâleti Bölümü'ne Mülkiye Mektebi binası için yeter derece­
de ödenek de k o n m u ş t u .

(11) Bak. : Mülkiye TSrihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954, 1. C.( 742. - 743. sf.ler.

492
Mâliye Vekâletinde, Maârif Vekâleti'nin de fikri alınarak hazırlanan Kanun
Tasarısı B a k a n l a r Kurulu'nda görüşülüp uygun bulundu ve H ü k ü m e t
T e k l i f i olarak T.B.M.M. n e sevkedildi.
Şimdi, bu T a s a n ' n ı n k a n u n l a ş m a s ı n a k a d a r geçirdiği safhaları görelim.

"ANKARA'DA YAPTIRILACAK MÜLKİYE M E K T E B İ BİNASI İÇİN 1935 VE 1936


S E N E L E R İ BÜTÇELERİNDEN ÖDENMEK ÜZERE SÂRİ TEAHHÜD YAPILMASI
HAKKINDA KANUN LÂYİHASI VE BÜTÇE ENCÜMENİ MAZBATASI (1/147)"

T. C.
BAŞVEKÂLET 25.4.1935
Kanunlar K a r a r l a r Müdürlüğü
Sayı: 6/1165

Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine,

Ankara'da yaptırılacak Mülkiye Mektebi binası için 935 ve 936 seneleri Bütçesi'n-
d e n ödenmek üzere sâri teahhüdât yapılması hakkında Mâliye Vekilliğince hazırla­
nan ve İcra Vekilleri Hey'etince 22.4.1935 de yüksek Meclis'e arzı kararlaştırılan Ka­
nun Lâyihası, esbâb-ı mûcibesi ile birlikte s u n u l m u ş t u r .
Başvekil
İ. İ n ö n ü
ESBÂB-I MUCİBE LÂYİHASI

Talebe k a d r o s u n u n tevsi'i suretiyle ve Siyasal Bilgiler Okulası adı altında ye­


ni bir şekilde k u r u l m a k üzere olan Mülkiye Mektebi'nin 1936 ders yılından itibaren
tedrisata Ankara'da devam etmek üzere İ s t a n b u l ' d a n Ankara'ya nakli kararlaştırıl­
mış olup Ankara'da bu Mekteb için mevcut b i n a l a r d a n istifâde edilmek imkânı bu-
l u n a m a m a s ı n a binâen Cebeci'de Üniversite Kartiyesinde ayrılmış a r s a üzerinde
yeni bir Mülkiye Mektebi binasının inşâsı d ü ş ü n ü l m ü ş ve bu m a k s a d ı temin için ili­
şik K a n u n Lâyihası tanzim kılınmıştır.

BÜTÇE ENCÜMENİ MAZBATASI

T.B.MJVI.
BÜTÇE ENCÜMENİ 23.5.1935
K a r a r N u : 70
E s a s N u : 1/147

YÜKSEK R E İ S L İ Ğ E

Ankara'da yaptırılacak Mülkiye Mektebi binası için 1935 ve 1936 seneleri Büt-
çesi'nden ödenmek üzere sâri teahhüdât yapılmasına dâir olup Başvekâletin
25-IV-1935 târih ve 6/1165 sayılı tezkiresiyle Yüksek Meclise s u m d a n K a n u n Lâyiha*
sı E n c ü m e n i m i z e verilmiş olmakla Maârif Vekili Abidin Özmen ve Mâliye Müsteşa*
rı Faik Baysal bulunduğu hâlde o k u n d u ve k o n u ş u l d u :

493
H ü k û m e t ' i n esbâb-ı mûcibesinde d e r m a y â n olunan sebeplere ve Maârif Vekili
tarafından verilen izahata n a z a r a n teklif edilen K a n u n Lâyihası şekle âid değişiklik­
le kabul edilmiştir.
Yeniden yazılan k a n u n lâyihası Umumî Hey'etin tasvibine sunulmak üzere yük­
sek reisliğe sunuldu.

Reis Reis Vekili Çorum Diyarbakır


Burdur İsparta M. Cantekin R. Bekit
M. Şeref Özkan M ü k e r r e m Unsal

Mazbata Muharriri Kâtip İstanbul İzmir


Trabzon İstanbul S. Uraz H ü s n ü Çakır
Sırrı Day Fakihe Öymen

Beyazıt Çorum Kırklareli Malatya


İhsan Tav E y ü p Sabri Akgöl Ş. Ödül O. T a n e r

Sivıas Erzurum Muş Manisa


Remzi Çimen A. Akyürek Ş. Çiloğlu T. Türkoğlu

Kayseri Tokat
ISI. Kermen S. Gence

H ü k ü m e t i n Teklifi

ANKARA'DA YAPTIRILACAK MÜLKİYE MEKTEBİ BİNASI İÇİN 1935 VE 1936


S E N E L E R İ BÜTÇELERİNDEN ÖDENMEK ÜZERE SÂRİ TEAHHÜD YAPILMASI
HAKKINDA KANUN LÂYİHASI

Madde 1 — Ankara'da Cebeci'de Üniversite Kartiyesi'nde ayrılmış olan arsa üze­


rinde yaptırılacak Mülkiye Mektebi inşaat ve tesisatı için bedeli 1935 ve 1936 sene­
leri Maârif Bütçelerine konacak tahsisattan ödenmek üzere 400.000 liraya k a d a r sâ­
ri teahhüd icrasına Maârif Vekili mezundur.

Madde 2 — Bu Kanun neşri târihinden itibaren m u t e b e r d i r .

Madde 3 — Bu K a n u n u n h ü k m ü n ü icraya Mâliye ve Maârif Vekilleri m e m u r d u r .


22.4.1935

Başvekil Adliye Vekili Millî Müdâfaa Vekili Dâhiliye Vekili


İ. İnönü Ş. Saraçoğlu K. Özalp Ş. Kaya

Hâriciye Vekil V. Mâliye Vekili Maârif Vekili Nâfia Vekili


Ş. Kaya F. Ağrah A. Özmen A- Çetinkaya

İktisad Vekili Sıhhat ve İçtimâi Gümrük-İnhisarlar Ziraat Vekili


C. Bayar Muavenet Vekili Vekili Muhlis E r k m e n
Dr. R. Saydam Rânâ T a r h a n

404
BÜTÇE ENCÜMENİNİN TADİLÂTI
ANKARA'DA YAPTIRILACAK MÜLKİYE M E K T E B İ HAKKINDA
KANUN LÂYİHASI

Madde 1 — Ankarada yaptırılacak Mülkiye Mektebi inşaat ve te'sisâtı için bedeli


1935 ve 1936 yılları Maârif Bütçelerine konacak tahsisattan ödenmek ve bu yıllara
şâmil o l m a k üzere 400.000 liraya k a d a r teahhüd icrasına Maârif Vekili me'zundur.
Madde 2 — Bu K a n u n neşri târihinden i'tibâren m u t e b e r d i r .
Madde 3 — Bu K a n u n u n h ü k m ü n ü icraya Mâliye ve Maârif Vekilleri me'mur-
dur.
T.B.M.M.
ZABIT C E R İ D E S İ
OTUZ İKİNCİ İN'İKAD: 30/5/1935 P E R Ş E M B E
BİRİNCİ CELSE : Açılma Saati : 15.00

B a ş k a n : H a s a n Saka (Trabzon Meb'usu ve Mülkiye 1908 mezunu)


Kâtibler: Nâşid Uluğ (Kütahya), Sabiha Gökçül (Balıkesir)

ANKARADA YAPTIRILACAK MÜLKİYE MEKTEBİ BİNASI İÇİN 1935 VE 1936


S E N E L E R İ BÜTÇELERİNDEN ÖDENMEK ÜZERE SÂRİ TEAHHÜD YAPILMASI
HAKKINDA KANUN LAYİHASI VE BÜTÇE ENCÜMENİ MAZBATASI (1/147)

Maârif Vekili Abidin Özmen (Aydın) — Bu Lâyihanın müstaceliyetle müzâkere­


sini teklif ediyorum.
Başkan — Bu lâyihanın m ü s t a c e l i y e t l e müzâkeresini Vekil teklif ediyor. Bu tek­
lifi kabul edenler.... Etmeyenler... Müstaceliyetle müzâkeresi kabul edilmiştir. Hey'e-
t-i umumiyesi hakkında söz açıktır. Söz isteyenler... yok... Maddelere geçilmesini ka­
bul edenler.... Etmeyenler... kabul edilmiştir.

ANKARADA YAPTIRILACAK MÜLKİYE M E K T E B İ HAKKINDA KANUN

Madde 1 — Ankarada yaptırılacak Mülkiye Mektebi inşaat ve te'sisâtı için bedeli


1935 ve 1936 yıllan Maârif Bütçelerine konacak tahsisattan ödenmek ve bu yıllara
ş â m i l olmak üzere 400.000 liraya kadar teahhüd icrasına Maârif Vekili m e z u n d u r .
Hakkı Tarık Us (Giresun) — Bu Mektebi y a p t ı r m a k için, niçin Cebeci'yi seçmiş­
ler? Lütfen izahat versinler.
Maârif Vekili Abidin Özmen (Aydm) — Şehrin i'mâr plânı yapılırken, Cebeci ile
Yenişehir a r a s ı n d a bir o r t a m e k t e b vardır. Onun karşısındaki yerler eskiden mezar-
l ı k m ı ş ; o kısım, İ ' m â r Plânı'nın tatbikinde yüksek mektepler ve Üniversite Mahal­
lesi olarak ayrılmıştır. Sahipleri oraya ev y a p a m ı y o r l a r ; yaptırılmıyor. Biz de
İ ' m â r Plânı mucibince Mülkiye Mektebini oraya yapacağız ve bu arsaların bir
kısmını bu plân mucibince alacağız. Bu, h e m i ' m â r Plânının menfaati icâbından-
d ı r ; hem de a r a d a k i a r s a sahiplerinin menfeatı icâbuıdandır. Bunu yapmazsak zâ­
ten satamayacaklar; uzun m ü d d e t bekleyecekler.

495
Süleyman Sırrı îçöz (Yozgad) — Yüksek Ziraat Enstitüleri ş u r a d a ; sonra kö­
şe başı var; Askerlik Şubesinin bulunduğu yer, vaktiyle Erkân-ı Hıarbiyye ve Müdâ­
faa-! Milliye Vekâleti yapılması mutasavverdi. Sonra küçüklüğü dolayısiyle vazge­
çildi. Şehrin en güzel sahasıdır. Tirenle gelirken en evvel göze ç a r p a r . S a r a y b u r n u
gibi bir yerdir. Etrafı serapa yemyeşildir. Zünırüd gibi bir sahadır. B u r a y a yapıl­
sın. Cebeciye, ç u k u r a g ö t ü r m e k t e ne m a n â var? (gülüşmeler).
Başkan — Maddenin m e t n i n d e ne Cebeci vardır, ne başka yer. Birinci Madde
hakkında başka m ü t a l â a yok. Maddeyi kabul edenler.... etmeyenler., kabul edilmiş­
tir.
Madde 2 — Bu K a n u n neşri târihinden m u t e b e r d i r .
Başkan — Kabul edenler... Etmeyenler.... kabul edilmiştir.
Madde 3 — Bu k a n u n u n h ü k m ü n ü icraya Mâliye ve Maârif Vekilleri memur­
dur.
Başkan — Kabul edenler., etmeyenler... kabul edilmiştir. Teahhüdü mutazam-
mın bir kanun olduğundan hey'et-i umumiyesini açık re'ye arzediyorum.
Maârif Vekili Abidin Özmen (Aydın) — Bay Başkan, söz istiyorum.
Başkan — K a n u n u n hey'et-i umumiyesi re'ye arzedildi; b u y u r u n .
Maârif Vekili Abidin Özmen (Aydın) — Buyurdukları meselenin izahına lüzum
görüyorum. Bu, İ'mâr'ın fenni işidir. Dedikleri yer hafriyat sahası olarak alıkomü-
nıuştur. Yemyeşil dedikleri yer Askeri Dâirenin y a n m d a imiş. İ m â r oraya m ü s a a d e
etmiyor. Mektebin Cebeci'de yapılması için p l â n l a r yapılmıştır."

ANKARADA YAPTIRILACAK MÜLKİYE M E K T E B İ HAKKINDA KÂNUN


(Resmî Gazete ile neşir ve i l â n ı : 5/VJ/1935 — Sayı: 302)
N u : 2750 Kabul T â r i h i : 30/V/1935

Birinci Madde — Ankara'da yaptırılacak Mülkiye Mektebi inşaatı ve tesisatı


için bedeli 1935 ve 1936 yılları Maârif Bütçeleri'ne konacak t a h s i s a t t a n ö d e n m e k ve
bu yıllara şâmil olmak üzere (400.0000 liraya k a d a r teahhüd icrasına Maârif Vekili
mezundur.

İkinci Madde — Bu K a n u n neşri târihinden m u t e b e r d i r .


Üçüncü Madde — Bu K a n u n ' u n h ü k m ü n ü icraya Mâliye ve Maârif Vekilleri
memurdur."
Kabul edilen bu Kanun'la, Cebeci'de T o p r a k t e p e adı verilen y e r d e şimdiki
Binanın aslı o l a n Mülkiye Mektebi binası yapılmaya başlandı. Proje, Rahmetli
Abidin Özmen tarafından, İçişleri Bakanlığı binası M î m a n da olan Alman Bayan
Mimara daha önce yaptırılmıştı. 434.000 liraya ihale edildi.
Artık Mülkiye'nin Ankara'ya taşınması v e Başkent'de d e v r i m ' lerin
manevî h a v a s ı içinde öğretim görevine devam etmesi işi kesinleşmişti.
Ancak, b u i ş yapıiırkeu, diğer yönden d e Okul'a m o d e r n ve ü n i v e r ­
s i t e r bir kişilik verecek ve yıllar boyunca devam eden istikrarsızlığı da orta­
dan kaldıracak tedbirlerin alınması gerekiyordu. Esasen, y u k a r d a incelediğimiz

496
Kanun'un T a s a n ' s ı hazırlanırken bu n o k t a n ı n da titizlikle üzerinde d u r u l m u ş ve
yetkili kimselerin fikirleri de alınarak yeni bir Kanun Tasarısı hazırlanmıştı.
2750 sayılı K a n u n k a b u l edilir edilmez, söz konusu Tasarı H ü k û m e t ' c e hemen
Büyük Meclis'e sunuldu:

"SİYASAL BİLGİLER OKULASI HAKKINDA KANUN LÂYİHASI VE MAÂRİF,


MÂLİYE VE BÜTÇE ENCÜMENLERİ MAZBATALARI." (12)
BM M. Yüksek Reisliğine
Siyasal Bilgiler Okulu hakkında Mâliye Vekilliğince hazırlanan ve İcra Vekil­
leri Hey'etince 22/4/935 târihinde Yüksek Meclis'e arzı kararlaştırılan K a n u n Lâyi­
hası esbâb-ı mucibesi ile birlikte s u n u l m u ş t u r . 2/4/935
(Başvekil)
İ. İnönü
( G E R E K Ç E )
Teklifi İcâp E t t i r e n Sebepler
Memleketimizde devlet işlerine yüksek tahsil görmüş m e m u r yetiştirmekte olan
Mülkiye Mektebi'ne h e r yıl m ü s a b a k a yolu ile 40 talebe alınabilmekte ve bu Kuru­
m u m u z , yılda ancak 30-35 mezun verebilmekte idi.
Devlet kurumlarımızın pek çok işlerinin istendiği gibi verimli olabilmesi için
devlet k a d r o s u n d a çalışmakta olan m e m u r l a r arasında yüksek tahsil g ö r m ü ş unsur­
ları a r t t ı r m a k gereği karşısında Mülkiye Mektebi teşkilâtının genişletilmesine ve
kuvvetlendirilmesine lüzum görülerek bu m a k s a t l a bağlı k a n u n taslağı teklif edil­
miştir.
Projenin İlk Maddesi Mülkiye Mektebi'nin bundan böyle taşıyacağı T ü r k ç e adı­
nı göstermektedir.
İkinci Madde ile Mektebin en geniş talebe k a d r o s u ve Talebenin h e r türlü mas­
raflarının Devletçe te'min edileceği ve alınacak Talebenin d ö r t t e ü ç ü n ü n Mâliye Ve­
kâleti e m r i n d e çalışmak üzere ayrılacağı tesbit o l u n m u ş t u r .
Dördüncü Madde, bu Okul'da yetiştirilen talebenin Devlete karşı olan mükel­
lefiyetlerini ve b u n u n ne yolda yapılacağını göstermektedir.
Beşinci Madde de. Okul me'zunlarının resmî m a k a m l a r a m ü r a c a a t târihinden
i t i b a r e n nihayet altı ay içinde bir vazifeye ta'yin edilmezlerse mecburiyetlerinin sa­
kıt olacağmı tesbit etmektedir.
Altıncı Maddeye bağlı cedvellerle de S.B.O. İ d a r e ve O k u t m a H e y e t l e r i n i n kad­
roları ve maaşları, yüksek bir tahsil k u r u m u n u n ihtiyaclannıa uygun b i r şekilde ve
öteki yüksek mekteblerdeki m a a ş dereceleri esas t u t u l a r a k düzeltilmektedir."

MAÂRİF ENCÜMENİ MAZBATASI


Yüksek Başkanlığa
Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu hakkında olup Başbakanlığın 2/Nisan/1935 tâ­
rih ve 6/1186 sayılı tezkiresi ile Kamutay'ıa gönderilen ve Komisyonumuza verilen

(12) Bak. : T . B . M . M . Zab:t Ceridesi, C i l t 4-5, 163/1-2-3-4-10 sf.ler.

497
k a n u n taslağı Mâliye ve Maârif Bakanlarının iştiraki ile konuşuldu. H ü k ü m e t Maz­
b a t a s ı n d a ileri sürülen sebepler Komisyonumuzca da yerinde görülerek K a n u n Tas­
lağı esas bakımından onandıktan sonra m a d d e l e r üzerinde bâzı değişiklikler yapıl­
mıştır.

Okul, leyli ve meccani olduğundan diğer buna benzer okulalarda olduğu gibi
talebenin yemeleri, içmeleri, elbiseleri, k i t a p ve defter ihtiyaçları tabiatiyle Devlet
tarafından temin edilecektir. B u n d a n başka her parasız ve yatılı okulda olduğu gi­
bi talebeye pek zarurî masrafların karşılığı oturak ayda bir m i k d a r p a r a verilecek­
tir. Bu p a r a teamüllere bakılarak ayda beş liraya k a d a r verilebilir. Leylî ve mec­
cani okullarda talebenin yukarıda sayılan ihtiyaçlarının te'mini tabii olduğuna gö­
re İkinci Maddenin son fıkrası silinmiş ve birinci maddeye ( y a t a r ve parasız) kay­
dının konulması kâfi g ö r ü l m ü ş t ü r .

Talebeden teahhüd kâğıdından başka bir de kefalet kâğıdının alınması değerli


bir kısam lise mezunlarının Okul'a girebilme imkânlarını azaltacak bir engel o l a r a k
görüldüğü için kefil a r a m a k kaydı kaldırılmış; fakat Okııi'da okuyan veya mezun
olan talebenin mecburî hizmetlerini yapmalarının temini için diğer bâzı kanunla­
rımızdaki h ü k ü m l e r e benzer olmak üzere yeni bâzı hükümler k o n u l m u ş t u r .

K a n u n u n konuşulması sırasında, öğretmenler k a d r o s u n u n her sınıfta 140 talebe


olacağına göre tanzim edildiği anlaşılmıştır. Mülkiye'nin sınıf mevcutları, pek az
istisnası ile, kırkı a ş m a m ı ş olup me'zunlarının keyfiyet b a k ı m ı n d a n iyi oluşunun
bir sebebi de bu olduğuna bakılarak 140 kişilik sınıfların ikiye bölünmesi Komis­
yonumuzca uygun görülmüş ve bu görüş Kültür Bakanı'nca da yerinde b u l u n a r a k
öğretmenler k a d r o s u n a iki ö ğ r e t m e n ilâve edilmiştir. Bu artış ile 70 talebe ile bi
rinci ve ikinci sınıfların idâresinin m ü m k ü n olacağını K ü l t ü r Bakanlığı da kabul
etmiştir.

Altmış lira ücretle m a k s a d a yeter bir K ü t ü b h â n e m e ' m u r u n u n bulunması güç


olduğundan (D) cedvelindeki K ü t ü b h â n e M e ' m u r u n u n aylığı 100 liraya çıkarılmış­
tır. Bu cedveldeki (500 liralık) o k u t a n ı n S.B-O. dersleri a r a ş m a k o n u l a c a k (Ürba-
nizm = Şehircilik) dersi o k u t a n ı için olduğu anlaşılmış ve kabul edilmiştir. Tas­
lak Yüksek Kamutay'ın tasvibine s u n u l m u ş t u r . 11/5/935

Maârif E n c ü m e n i Reisi Kâtip Âza


Nâfi' Atuf Kansu H a m i Ülkümen H. Aksoy

Âzâ Âzâ Âza


Akagündüz Şevket Dağ T. Onay

Âzâ Azâ Az^


Kâzım N â m i Duru S. Sırrı T a r c a n H. N. Boztepe

Âzâ
Seniha Hızal

498
(MÂLİYE ENCÜMENİ MAZBATASI)

Yüksek Reisliğe

S.B.O. hakkında Başbakanlığın 28/4/1935 t â r i h ve 6/1187 sayılı tezkiresi ile Bü­


y ü k Meclise sunulan ve Maârif Encümenince müzâkereden s o n r a Encümenimize
havale olunan Kanun Lâyihası Mâliye Bakanı bulunduğu hâlde tedkîk ve müzâkere
olundu:

Mâliye Bakanlığı k a d r o s u n u keyfiyetçe yükseltmek yolunda alınan k a r a r En-


cümenimîzce takdirle karşılanmış ve Lâyiha esas itibariyle kabul edilmiştir.

Lâyihadaki esasa göre masrafları Devletçe verilerek tahsil edecek talebenin


devlet işlerinde çalışmasını te'mîn etmek düşüncesi ile Maârif E n c ü m e n i n c e genişle­
tilen 4. Madde hükümleri Encümenimizce ekseriyet k a r a r ı ile ta'dil edilmiştir. Bu
ta'dilde tahsil yapan talebenin ağır kayıdlar altında bırakılmakla rağbetin şimdi­
den azalacağı d ü ş ü n ü l m ü ş t ü r .
Lâyihanın 1. Maddesinde Okul'un Ankaraya nakil olunduğu ifâde edilmişse de
Mâliye Bakanının izahına göre bir ders senesi daha İstanbul'da kalması icâb etli­
ği anlaşılmış ve bunu te'min etmek üzere bir Muvakkat Madde eklenmiştir. Böyle­
ce işbu Mazbatamız Yüksek Reisliğe sunulur. 13/5/935

Kâtib Mazbata Muharriri Mâliye E n c ü m e n i Reisi


Aydın İsparta Gümüşhane
Adnan (Menderes) Kemâl Ünal H. F. Ataç

Âzâ Âzâ Âzâ


Bursa Çankırı Diyarbekîr
Dr. Gâlib K a h r a m a n S. Çölgeçen Zülfü Tiğrel

Âzâ Âzâ Âzâ


İzmir Manisa İstanbul
R. Dursun Tâhir Hitit Y. Yazıcı

(BÜTÇE ENCÜMENİ MAZBATASI)

Yüksek Reisliğe

S.B.O. hakkında Başbakanlığın 28/4/935 târih ve 6/1187 sayılı tezkiresi ile


Yüksek K a m u t a y a sunulan k a n u n lâyihası K ü l t ü r ve F i n a n s Komisyonlarının maz­
b a t a l a r ı ile birlikte Komisyonumuza verilmiş olmakla Finans ve K ü l t ü r Bakanları
hazır oldukları hâlde o k u n d u ve konuşuldu:

K a n u n Lâyihasının hazırlanmasını îcâb e t t i r e n sebepler hakkında Bakanların


verdikleri izahatı ve H ü k ü m e t i n esbâb-ı mucibesinde serd olunan düşünceyi ye-
rinde bulan Komisyonumuz, Lâyihayı esas i'tıbârıyle muvafık b u l m u ş ve ba'zı mad­
delerde aşağıda gösterilen değişikliklerin yapılmasnıa k a r a r vermiştir:

499
1 — 2750 sayılı Kanunla Siyasal Bilgiler Okulunun Ankara'da yapılmasına me'-
zuniyet verilmiş ve inşâatın hitâmında Okulun Ankaraya nakli tabiî b u i u n m u ş ol­
d u ğ u n d a n Birinci Maddede yalnız Mülkiye Mektebinin adım değiştiren h ü k ü m bı­
rakılmıştır.

2 — Okulda bulunacak parasız yatılı talebenin âzami m i k d a r ı 420 olanak tes-


bit edilmiş b u l u n d u ğ u n a göre h e r yıl alınacak talebe m i k d â r ı n ı n 140 sayısı ile
takyid edilmesine mahal olmayıp sınıflarda bulunan talebenin yekûnu 240'ı aş­
m a m a k şartı ile her yıl icâb ve ihtiyaca göre alınacak talebe m i k d â r ı n ı n a l â k a d a r
Bakanlık tarafından ta'yin edilmesi m a k s a d a daha uygun g ö r ü l m ü ş ve İkinci Mad­
de bu esâsa göre değiştirilmiştir.

3 — Siyasal Bilgiler Okulunda tahsilini bitirenlerden t e a h h ü d ü n ü yerine ge­


tirmeyenler h a k k ı n d a gerek K ü l t ü r ve gerek Finans Komisyonlarının 4. Maddele­
rinde derpiş edilen müeyyide ve bilhassa bunların b o r ç l a r ı m v e r m e d i k ç e Devlet
dâirelerinde, hususî ve m ü l h a k bütçeli idarelerde çalıştırılamıyacağma d â i r olan
h ü k ü m çok ağır b u l u n m u ş ve bu müeyyideden tahsil m ü d d e t i n c e kendilerine sar-
fedilen paranın yüzde 50 fazlası ile ve Tahsil-i Emval K a n u n u n a tevfikan tahsil
edileceği yolunda ta'dili m ü n a s i b g ö r ü l m ü ş t ü r .

4 — Lâyihanın İkinci Maddesinde m i k d â r ı tesbit edilen parası/ yatılı talebe­


den başka, lise me'zunlarından Okula nehârî talebe de alınması ve b u n l a r ı n parasız
yatılı talebenin tâbi' tutuldukları kav ul ve ş a r t l a r a tâbi' t u t u l m a l a r ı muvafık görül­
m ü ş ve K a n u n a bu maksadla bir m a d d e eklenmiştir.

5 — Okulun İstanbul'da bulunduğu m ü d d e t ç e k a d r o l a r a taallûk eden madde­


lerin mevki'-i mer'iyete k o n m a s ı n a m a h a l görülmediği ve yalnız bu m ü d d e t zar­
fında şube açmak ve ders p r o g r a m ı n d a değişiklik y a p m a k zarureti hâsıl olduğu
takdirde a r t a c a k dersleri okutacaklara saat hesabı ile bir ü c r e t verilmesi ve bu
ücretlilerle ayni sebeble m ü s t a h d e m adedi artırıldığı t a k d i r d e b u n l a r a verilecek
ücret mikdarlarının İcra Vekilleri Hey'etince tesbît edilmesi Komisyonumuzca
muvafık görüldüğünden Lâyihaya bu maksadları te'min eden h ü k ü m l e r konulmuş­
tur.
H ü k ü m e t i n 5, ve 7. Maddeleri, K ü l t ü r Komisyonunun 6. Maddeleri aynen kabul
edilmiştir.
Müstâcelen müzâkere edilmek dileği ile Umumî Hey'etin tasvibine konmak
üzere Yüksek Başkanlığa sunuldu. 5/6/935

Mazbata M u h a r r i r i Reis Vekili Bütçe E n c ü m e n i Reisi


Trabzon İsparta Burdur
Sırrı Day M. Unsal M. Ş. Özkan

Kâtip Aza Âzâ Âza


İstanbul Balıkesir Çorum Diyarbekir
F. Öymen E. Adakan M. Cantekin R. Bekit

500
Azâ Âzâ Azâ Azâ Azâ
İzmir Manisa Muş Sivas Yozgat
K. İ n a n ç Türkoğlu Ş. Çiloğlu Remzi Çiner Sırrı îçöz

( H ü k ü m e t i n teklifine bağlı A işaretli çizelge)

Derece Me'muriyet Sayı Maaş

8 Muavin 1 45
10 Muhasip ve Kâtip 1 35
11 Dâhiliye Me*muru ve Mütemed 1 30
12 Ambar ve Debboy Me'muru 1 25
12 Hastane Me'muru 1 25

( H ü k ü m e t i n teklifine bağlı B işaretli çizelge)

Derece Me'muriyet Sayı Maaş

2 Profesör 1 125
3 1F 2 100
4 ft 9 90
5 n 3 80
6 Öğretmen 4 70
7 ti 12 55

(Maârif Encümeninin değiştirişine bağlı " 3 " işaretli çizelge)

Derece Me'muriyet Sayı Maaş

Profesör 1 125
2 100
2 90
3 80
Öğretmen 4 70
12 55
2 45

S. B. O. HAKKINDA KANUN LÂYİHASI MÜZÂKERESİ : (13)


TÂRİH :10/6/935

Başkan — Bu K a n u n u n da müstaceliyetle müzâkeresi E n c ü m e n Mazbatasında tek­


lif edilmektedir. Kanunun müstaceliyetle müzâkeresini kabul edenler;
etmiyenler; kabul edilmiştir. K a n u n u n hey'eti umumîyesi h a k k ı n d a söz
istiyenler v a r mı?

( 1 3 ) Bak. : T . B . M . M . Zabıt Ceridesi, C i l t 4-5. '08-1U îf.ler.

501
Refik ince (Manisa) — Hiç şübhesiz ki irfan o r d u s u n u n a r t m a s ı h u s u s u n d a k i ar­
zumuzu yerine getiren bu Kanun, bilhassa Devlet işlerinde büyük rol oy­
nayacak elemanların Ankara havası ve Ankara cereyanları içinde yetişti­
rilmesini te'min ettiği için çok yerinde ve arzumuza çok muvafıktır. Yal­
nız bu münâsebetle birkaç noktayı hutut-ı umumîyesiyle ö ğ r e n m e k mec­
buriyetinde kaldığımı arzederim. Mülkiye Mektebi hakkında elimde mev-
cud vâsıtalarla kitabları, kanunları, nizâmnâmeleri k a r ı ş t ı r d ı m . Bu Mek­
tebin tâkib ettiği siyâset, ya'ni Mektebin o k u t m a k t a olduğu dersler, husu­
sî olarak öğrendiğime göre mâliye, siyâset, idare diye dâhili taksimatı
vardır. Halbuki K a n u n d a bunlara âid kayıd g ö r m ü y o r u m . Bu k a n u n d a n
anlıyorum ki, Mâliye Vekâleti bu Mektebi kendi mâlî siyâsetinin iyi ne­
tice vermesi için güzel bir m e n b a ' telâkki ettiği ve bu sebeble hususî şe­
kilde a h k â m koydurarak çıkacak talebenin 3/4 üne tesâhüb e t m e k istiyor.
Mülkiye Mektebi'ni (Siyasal Bilgiler Okulu) diye bildiğimiz halde Mek­
tebin ilk esâsı maliyecilik oluyor. Vâkıâ "Siyasal" tâbirine İktisad, mâlî
siyâset, idare siyâseti hepsi dâhildir. Maârif Vekili a r k a d a ş ı m ı z d a n rica
ediyorum; bu gün bu Mekteb ne vaziyette ne yetiştiriyor ve b u n d a n son­
raki hakikî kanunî vaziyeti ne olacaktır? Bu bîr. İkincisi, bu gün kadrosu
nedir? Yeni teklif edilen k a d r o l a r a n a z a r a n okutulacak dersler a r t a c a k
mı, eksilecek mi? Nitekim, H ü k ü m e t i n teklif ettiği Lâyihada profesör
olarak ne teklif etmişse E n c ü m e n c e aynen kabul edilmiş iken bu Lâyiha­
da onüç öğretmen, zannediyorum bizim bildiğimiz muallimin mukaabili
olacak, mukaabilinde Maârif E n c ü m e n i yirmi bir öğretmen kabul etmiş­
tir. Profesörler aded i'tibâriyle aynen kaldığı halde ve h a t t â bu gün zan­
nederim ki âzamisi 120 olması lâzım gelen talebesi bu defa asgarî 420
ye çıkardığı hâlde ve bir de bu 420 talebeden m a a d a nehârî talebe de
kabul olunacağına nazaran profesörlerin aylık ücretleri sabit kalıyor.
Buna mukaabil öğretmenlerin adedi 13 den 21'e çıkıyor. Çok icâb ederdi
ki, S.B.O. mevcud Mektebin kanun ve nizamlarda göremediğim tahsil isti-
kaametini gösteren o k u t m a siyâsetinin hiç olmazsa bu Lâyihada yalnız
mâlî bir gözle değil aynı z a m a n d a siyasal bir gözle nazar-ı dikkate alarak
bu Mektebden çıkacak arkadaşların Devletin her idaresi içiıı, siyâsete
taallûk eden her vazife için ne dereceye k a d a r faydalı olacakları hakkın­
da îzâhât verilsin. Bu izahatı gerek H ü k ü m e t i n Mazbatasında ve gerekse
E n c ü m e n Mazbatalarında göremediğimden dolayıdır ki Maârif Vekili arka­
daşımızdan s o r m a k mecburiyetinde kaldım. İstediğim ş u d u r : Bu S.B.O.
nedir? Ya'ni, bu Mektebin içinde bir üniversite taksimatı gibi meslek üze­
rine taksimat v a r mıdır ve bu taksimatın istînad ettiği n o k t a l a r nedir?
Bir de bu profesörler adedleri ile öğretmenlerin adedleri arasındaki far­
ka göre bu öğretmenlerin faydalarının, hangi derslerde ve niçin istih­
d a m edildiklerine d â i r hutut-ı umumîyesiyle m a ' l û m a t vermelerini fay­
dalı buluyorum.

502
Maârif Bakanı Abidin Özmen (Aydın) — Refik İnce arkadaşımızın arayıp bulama­
dığı taksimat mes'elesi bir t a l i m a t n a m e ile tesbit edilmiştir.

Refik İ n c e (Manisa) — Bu T a l i m a t n a m e Resmî Cerîde'de çıkmış mıdır?

Abidin Özmen (Devamla) — 1930 da çıkmıştır. Hangi cerîde ile ne zaman çıktığını
bu gün benim söylememe i m k â n yoktur. T a l i m a t n a m e n i n Birinci Mad­
desi şöyle diyor: "Mülkiye Mektebi, Maârif Vekâletine bağlı yüksek de­
recede b i r ihtisas ve meslek müessesesidir, Mekteb, üç sınıftan teşekkül
eder. Bunun ikisi u m u m î olup son sınıf İdâri, Mâlî, Siyâsî Şubelere ay­
rılmıştır".Ba gün de ayni vaziyette gitmektedir. Mektebin, bu gün 166
talebesi vardır. Bunun 116'sı leylî, kalanı nehâridir. Çünkü Mektebin ley­
lî talebeden başka bulunduğu şehirden nehârî talebe de alırız. Onlar da
aynı ş a r t l a r dâhilinde devam ederler. Yalnız hîzmet-i mecbûreleri yoktur.
Maârif Vekâleti, şu şekle göre Mektebe hususî bir vaziyet vermiş olmu­
y o r ; sâde Mektebin 3 senesinden iki senesi m ü ş t e r e k t i r ; o n d a n sonra
3. senesi ayrılır. Bu Kanunla yalnız talebe adedini a r t t ı r m ı ş oluyoruz;
bu da bir hususiyet vermez. Ayni program, ayni idare, ayni tarzda cere­
yan edecektir. H ü k ü m e t i n teklifine nazaran E n c ü m e n iki öğretmen fazla
k o y m u ş t u r . H ü k ü m e t i n teklifi üsttekidir. Alttaki E n c ü m e n i n d i r . 10. say-
fada B işaretli cedveli H ü k ü m e t teklif etmiştir. H ü k ü m e t i n teklifinde bir
125, E n c ü m e n d e bir tane 125, H ü k û m e t ' t e iki tane 100, E n c ü m e n ' d e iki ta­
ne 100, H ü k ü m e t t e iki 90, E n c ü m e n d e iki 90, H ü k ü m e t t e üç 80, Encümen­
de üç 80, H ü k ü m e t t e dört 70, E n c ü m e n d e n de dört 70, H ü k ü m e t t e oniki
55, Encümende oniki 55, E n c ü m e n fazla olarak oraya iki tane öğretmen
koymuştur.
Refik İnce — Sekiz tane fazla...
M. Şeref Özkan ( B u r d u r ) — Sekiz r a k a m ı dereceyi gösterir...

Abidin Ö;anen (devamla) — Yanlış yazılmıştır; iki tanedir. 45 liralık iki öğretmen
ilâve edilmiştir. Bu da şundan neş'et e t m i ş t i r : Bu k a d r o Mektebde o k u t m a
te'min eden bir şekilde yalnız bu sene alacağımız 140 talebeyi bir şube hâ­
linde idare etmeği d ü ş ü n d ü k . Bunun için de fazla bir masrafa kapılmamağı
d ü ş ü n d ü k . Encümen d ü ş ü n d ü ve dedi ki, Mülkiye Mektebi'nin ötedenberi
bir hususiyeti v a r ; o da kemmiyetten fazla keyfiyete dikkat etmesidir.
Keyfiyete dikkat etmek İçin bir şubede 140 talebeyi birleştirmemek lâ­
zımdır. Bunu iki şubeye ayıralım; iki şubeye ayırdığımız zaman iki mual­
lim ilâve edelim, dediler. Biz de b u n u muvafık gördük ve kabul ettik. Bu
iki fazlalık da b u n d a n ileri gelmektedir. Müsaade ederseniz eski kadroyu
okuyayım. Eski k a d r o pek zayıftır. Bilhassa m a a ş i'tibâriyle.

Relik İnce — Hacet yok. Onu istemedim.

Abidin Özmen (devamla) — Pekâlâ, sorulan suallere cevap verdim. Başka bir nok­
ta k a l m a d ı zannediyorum.

*
503
General Kâzım Sevüktekin (Diyarbekir) — Bir sual. 116 talebenin leyli, diğer bir
kısmının da nehâri olduğunu söylediniz, Mekteb buraya gelince nehârî
talebe İstanbul'da mı kalacak?

AbidLn Özmen (devamla) — Vaziyeti sordular; bu günkü mevcudu söyledim. Esas


kadrosu zaten 120'dir. Bu gün 166 talebesi vardır. 116 sı leylî, kalan nehâ­
rî talebe olarak devam ediyor; ya'ni serbesttir. Hukuk Fakültesine ve sâ-
ireye devam edenler gibi. Bu talebeler ya İdâri, ya Mâlî, ya Siyâsî Şube­
lere ayrılmışlardır. Acaba bu suali anlamadım mı?

General Kâzım Sevüktekin — Mekteb Ankara'ya gelince bu nehârî talebe ne olacak?

Âbidin Özmen (devamla) — Mekteb Ankara'ya gelince nehârî talebenin bir kısmı
Mektebi bitirmiş olacaktır; bir kısmı da eğer imtihanda muvaffak olursa
leylîye geçebilirler. Muvaffak olamazlarsa diğer mekteblerde olduğu gibi
nehâri devam eder ve çâresini ararlar.

Başkan — Kanunun hey'eti umumîyesînde başka söz istiyen var mı? Maddelere ge­
çilmesini kabul edenler.. Etmeyenler.. Maddelere geçilmiştir. (Birinci.
İkinci, Üçüncü Maddeler, itirazsız kabul edilir.)

Madde 4. — Okula alınan parasız yatılı talebeden tahsilini bitirenlerin Finans


Bakanlığına ayrılan kısmı, Finans Bakanlığı e m r i n d e ve diğerleri H ü k ü m e t ç e ken­
dilerine gösterilen yer ve işlerde bu Okulda geçirdikleri m ü d d e t i n iki misli çalış­
makla mükelleftirler. Bu mükellefiyeti yapmıyanlardan tahsil masrafı yüzde 50
fazlası ile ve Tahsil-i Emval K a n u n u n a tevfikan tahsil olunur.
Mecburi hizmetlerin bir kısmını isteğiyle yapmıyanlardan, yapmadıkları müd­
dete düşen tahsil masrafı ve Okuldan veya i ş y a r h k ı a n (memurluktan) inzibatî se­
beplerle kovulanların dahi tahsil m a s r a i l a r ı yukarıdaki esaslara göre alınır. Tale-
ıbeden Okula girerken bu h ü k ü m l e r e riâyet edeceği h a k k ı n d a b i r t e a h h ü d kâğıdı
alınır.

Refik İnce — Mâliye Vekiline bir sual soracağım. İstikbâlde meccanen okuyacak
420 talebenin 3/4 ü 300 eder. Mâliye Vekâleti bu kadar Mülkiye Me'zunu-
nu kayırabilecek midir? ve nihayet bunu daimî surette kayırma vaziyeti
hâsıl olmazsa talebenin hâli ne olur?

Mâliye Vekili Fuad Ağralı (Elâziz) — Mektebin tekmil talebesi 420 olacaktır. Bu üç
sınıftaki talebenin mecmu'udur. Beher sınıfta 140 talebe olacaktır. 3/4 ü
105 eder; 300 etmez. Binâenaleyh Mâliye Vekâletinin her sene kadrosuna
kayıracağı mikdâr 100105 dir ve bunu da kayırabilir.

Refik İnce — Kaç sene?

Fuad Ağrall — 10 sene. Esasen Mekteb üç seneliktir. Bir sene de Askerlik için ayı­
rıyoruz. Bunlar me'muriyete beş sene sonra alınacaktır. Kasdimiz malmü

504
dirlerînden i'tibâren me'murlarımızı hep Mülkiye Me'zunu olarak yetiştir­
mektir. Varidat Müdirlerini de hesaba katarsanız mikdar çoğalır.

Sırrı İçöz (Yozgat) — Mâliye Meslek Okulunun bu vaziyette lüzumu var mı?

General Kâzım Sevüklekin — Kalanlar ne olacaktır? Ya'ni sizin mevcud me'murla-


rınız ne olacaktır.

Fuad Ağralı — Yer buldukça yapacağız; tabiî me'murlan kolundan tutup atmayaca­
ğız.

Faik Özjtrak (Tekirdağ) — Maddede (koğulan) tâbiri vardır. Encümen muvafakat


ederse (çıkarılan) diye yazalım. (Muvafıktır sesleri)

Sırrı Day ( T r a b z o n ) — Biz de tashihini teklif edecektik.

Başkan* — Encümen de muvafakat ediyor. Maddeyi ta'diliyle kabul edenler... etme­


yenler... Kabul edilmiştir. (Altıncı maddeyi o k u r )

Madde 6. — Okulun idare işyarları kadrosu bu Kanuna bağlı A cedvelinde ve


o k u t m a kadrosu B cedvelinde gösterilmiştir. B ccdvelindeki aylıklar karşılığında
b u l u n a n ücret verilmek üzere Maârif Bakanlığı öğretmen kullanabilir. İstanbul
Üniversitesi Okutma Hey'eti hakkındaki hükümler bu Okulun Okutma Hcy'eti hak­
kında da tatbik edilin

Refik İnce ( M a n i s a ) — Bendeniz İstanbul Üniversitesi Okutma Hey'etine âid hu-


hukî bir hüküm var mıdır, yok mudur diye kanunları araştırdım, bula­
madım. Oradaki okutanların hususî hukuka mâlik olduklarına dâir bir
kayıt bulamadığıma göre sormak mecburiyetinde kaldım. Maârif Vekili
izah etsin.

Maârif Vekili Abidin Özmen — Refik İnce'nin dedikleri gibi İstanbul Üniversitesi
Profesörleri hakkında şahsî hüküm yoktur. Fakat Doçentler hakkında Ta­
limatnamede yeni bir hüküm vardır. Orada bu Doçentlerin ne gibi tahsil­
den geçmiş olacakları ve doçentliğe nasıl girecekleri gösterilmiştir. Bu
doçentlik buradaki muallimlik mukaabilindedir. Bunları da onların şart­
larına ittiba' ettirmek istiyoruz. Bir de her halde üniversite profesörleri
aynı hükmü hâiz olsun diye yüksek tahsil ve tezleri geçirmiş adamlar ol­
masını şart koştuk.

Reiik İnce — Maârif Vekili arkadaşımızın izahatına göre, başımıza bir de doçent
çıktı. Üniversite teşkilâtında böyle bir şey yoktur. Yalnız Profesör, Or­
dinaryüs Profesör diye bir tasnif vardı. Bu Kanunda ise öğretmenin
Doçent mukabili olduğunu yeni öğreniyoruz. Doçentlerin ne şekilde ter­
fi' edecekleri ve dereceleri, Doçentliğe nasıl alınacaklarınla dâir Kanunda
hüküm olmadığını kendileri izah ediyorlar. Binâenaleyh bir talimatna­
me ile ta'yin edilen bu keyfiyetin bir kanun hükmü imiş gibi burada

505
gösterilmesine hiç lüzum yoktur. Kendileri de söylüyorlar ki bakınız
okuyorum: (İstanbul Üniversitesi O k u t m a Hey'eli hakkındaki hükümler,
bu Okulun Okutma Hey'eti hakkında da tatbik o l u n u r ) . Yaptığımız Kanun­
da Doçentler hakkındaki ahkâm talimatname ile nasıl idare ediliyorsa,
buradaki öğretmenler hakkındaki muameleyi de talimatname ile yaparlar.
Binâenaleyh bu fıkrayı kaldıralım. Mekteb-i Mülkiyye bugünkü mevzuatı
ile, hukuku ile aynen İstanbul'dan gelmiş gibi bir kanun yapalım. Binâen­
aleyh Encümenin nokta-i nazarını dinlemekte fayda yoktur. O fıkrayı çı­
karalım; maksad hâsıl olur.

Faik Öztrak (Tekirdağ) — Bendeniz Maddeyi sarih görüyorum. İ'tiraza tahammülü


olduğunu zannetmiyorum. Üniversite okutma hey'eti hakkında bir takım
hükümler vardır. Profesör, Ordinaryüs Profesör, Doçent nasıl olur?
Terfi' nasıl yapılır? ve şâire hakkında hükümler vardır. Bu hükümler
aynen yeni Müessese hakkında dıa tatbik olunacaktır.

Refik İnce — Vekille beraber Bay Fâik'e de soruyorum. Maaşları Bütçeye tâbî'dir,
fakat ayrıca Profesör şundan olur, bundan olur diye ahkâm yoktur.
Profesörlüğün beynelmilel şekilde taayyün etmiş evsâfı vardır. Madde­
nin Kanundan çıkarılmasında fayda vardır. (Hayır sesleri). Bir takrir
vereceğim.

Maârif Vekili — Maddenin değil fıkranın tayyından bahsediyorlar. Bu tayyın bizim


için büyük zararı yoktur. Kalırsa belki ileride faydası olur diye düşün­
dük. Kalkabilir de...

Refik İnce — Demek iştirak ediyorlar...

Başkan — Refik İnce'nin takririni okuyorum:

Yüksek Reisliğe

Arzettiğim sebeplere binâen 6. Maddenin son fıkrasının tayyını teklif edi­


yorum.
Manisa
Refik İnce

Bu maddedeki (istanbul Üniversitesi Okutma Hey'eli hakkındaki


hükümler bu Okulun Okutma Hey'eti hakkında da tatbik edilebilir) fık­
rasının tayyını teklif ediyorlar. Kabul edenler... Etmeyenler... Takrir ka­
bul edilmemiştir. Maddeyi aynen kabul edenler... etmeyenler... Aynen kabul
edilmiştir.
(Yedinci ve diğer maddeler hiç bir itiraz yapılmadan kabul edilmiş;
K a n u n u n t ü m ü re'y'e vaz' edilerek 209 mevcudun 209 re'y'i ile kabul
edilmiştir.)

506
S. B. O. HAKKINDA KANUN

T.B.M.M. Kavânin Mecmuası: Cilt 15, sf. 599-601.


Resmî Gazete ile neşr ve ilânı: 16/6/935, Sayı, 3029
Kabul târihi : 16/6/935
Kanun n u m a r a s ı : 2777

1. Madde — Mülkiye Mektebinin adı (SİYASAL BİLGİLER OKULU) na çevril­


miştir.
2. Madde — S. B. O. n u n parıasız yatılı talebe kadrosu 420'yi geçemez. Her yıl
ilk sınıfa alınacak talebe sayısı K ü l t ü r Bakanlığında ta'yin olunur.

Okula girmek için Lise mezunu olmak ve m ü s a b a k a d a kazanmak ş a r t t ı r . Her


yıl .alınacak parasız yatılı talebenin 3/4 ü m ü n h a s ı r a n Fînans Bakanlığı hizmetin­
de çalışmak üzere ayrılır.

3. Madde — 120 den fazla talebenin yatı, yemek ve sair masrafları karşılığı h e r
yıl Finans Bakanlığı Bütçesine konulacak tahsisattan Kültür Bakanlığı Bütçesin­
de, bu Okul için mevcud tertiblere naklolunur.

4. Madde — Okula alınan parasız yatılı talebeden tahsilini bitirenlerin Finans


Bakanlığına ayrılan kısmı Finans Bakanlığı emrinde, diğerleri H ü k ü m e t ç e kendi­
lerine gösterilen yerlerde ve işlerde, bu Okulda geçirdikleri müddetin iki misli
çalışmakla mükelleftirler. Bu mükellefiyeti yapmıyanlardan tahsil masrafı yüzde
50 fazlası ile Tahsil-i Emval K a n u n u n a tevfikan tahsil olunur. Mecburî hizmet­
lerin bir kısmım isteğiyle yapmıyanlardan yapmadıkları m ü d d e t e düşen tahsil mas­
rafı ve Okuldan ve işyarlıktan inzibatî sebeplerle çıkarılanların dahî tahsii mas­
rafları yukarıdaki esaslara göre alınır. Talebeden Okula girerken bu hükümlere
riâyet edeceği hakkında bir teahhüd kâğıdı alınır.

5. Madde — S. B. O. me'zunları resmî m a k a m l a r a m ü r a c a a t târihinden i'tibâ-


r e n nihayet altı ay içinde bir vazifeye ta'yin edilmezlerse hizmet mecburiyetleri
sakıt olur.
6. Madde — Okulun idare işyarları kadrosu bu k a n u n a bağlı A cedvelînde ve
o k u t m a kadrosu B cedvelînde gösterilmiştir. B cedvelindeki aylıklar karşılığında
tutarı ücret verilmek üzere Maârif Bakanlığı öğretmen kullanabilir, İ s t a n b u l Üni­
versitesi O k u t m a Hey'eti hakkındaki hükümler bu Okulun Okutma Hey'etine de
tatbik edilir.
7. Madde — 1452 sayılı K a n u n u n 2. Maddesine bağlı 2 sayılı k a d r o cedvelinin
Maârif Vekâleti kısmından Mülkiye Mektebine âid k a d r o kaldırılmıştır.
8. Madde — Lise nıe'zunlarından yukardaki kayıd ve şartlara tâbi' olmaksı­
zın Okula nehârî talebe alınabilir.

Muvakkat Madde — S. B. O. n u n Ankara'ya nakline kadar, alınacak fazla ta­


lebe için şube açılmak veya ders p r o g r a m ı n d a değişiklik yapılmak sebebiyle arta­
cak dersleri okutacaklara sıaat hesabı ile ücret verilir. Bu ücretlilerle yine ayni

507
sebepten m ü s t a h d e m l e r adedinin artırılması hâlinde bunların ücretleri İcra Vekil­
leri Hey'etince tesbit olunarak 3. Maddede yazılı tahsisattan ödenir.

9. Madde — Bu K a n u n u n 6. ve 7. Maddeleri Okulun Ankara'ya nakli târihinden


ve diğer hükümleri işbu K a n u n u n neşri târihinden i'tibâren m u t e b e r d i r .

10. Madde — Bu K a n u n u n buyruklarını yapmağa İcra Vekilleri Hey'eti me'mur-


dur. 12/Haziran/1935"

Bu Kanun'a göre:
1 — Mülkiye adı değiştirilip Siyasıal B i l g i l e r O k u l u olu­
yor ;
2 — Her yıl kırk öğrenici'den fazla kabul edilmemesi prensibi kaldırılarak
120-140 öğrenici'ye k a d a r alınması kararlaştırılıyor;
3 — Kendi parası ile yatılı öğrenici kabulü yasaklanıyor;
4 — Alınacak yeni öğrenicilerden 3/4 nün Mâliye Bakanlığı hesabına öğrenim
ve bunlar m e z u n olduktan sonra sözü geçen Bakanlık Teşkilâtında mecburi hiz­
met y a p m a l a n ilkesi konuyor;
5 — Kuvvetli bir öğretim kadrosu sağlamak için, o târihe kadar görülmemiş
bir şekilde öğretim üyeleri maaş kadroları çoğaltılıp yükseltiliyordu.
Yerinde ve isabetli bir k a n u n olarak çıkarılan bu y a s a ' nm bi/r tek sa­
kıncası vardı. O da sosyal ve kültürel yönden henüz I o r m 'unu t a m a m l a m a y a
çalışan Ankara'da yeni S i y a s a l B i l g i l e r O k u l u için profesör
sıkıntısı çekileceği idi. Bu târih'de Türkiye'de bütün örgüt ve fakülteleri tamam­
lanmış olarak yalnız İstanbul Üniversitesi mevcud v e . a k a d e m i k k a r i -
y e r ' e dâhil b ü t ü n öğretim üyeleri de İstanbul'da bulunuyordu. T.B.M.M. üye­
si olan ve akedemâk kişiliği b u l u n a n kimselerin Okul'a öğretim üyesi olarak t a ­
yinleri ile bu m a h z u r da o r t a d a n kalkmış oldu. Ayrıca Okul Ankara'ya taşındık­
tan sonra, aşağıda ayrıntıları ile anlatacağımız giıbi o zamanki Okul Müdiri Rah­
metli Emin Erişirgil'in aldığı çok yerinde ve isabetli tedbirlerle bu günkü Fakül­
temin öğretim üye kadrosu'nun temeller; de atılmış oldu.

BÜYÜK ATATÜRK'ün Siyasal Bilgiler Okulu'nun 76. yıl d ö n ü m ü de, 75. y i t


dönümü gibi. Mülkîye Târihi için büvük önem taşır.
LER HAKKINDA kî DUY-
C l l l ARI' TÂRİHF t a r i h e kadar, Buyuk Önder pek çok müesseseler
TESCİLİ hakkında duygu ve düşüncelerini etraflıca ıbelirüme-
sinc rağmen istanbul'da bulunan Mülkiye hakkında henüz bir şey söylememişti.
4/Aralık Toplantısı, Mülkiye henüz İstanbul'da b u l u n d u ğ u içim, Ankara'da ge­
çen yıllarda olduğu gibi, 11-12-1935 Akşamı Ankara Palas'da yapıldı. Bu târihi top­
lantı Ankara Basını'nca belgelendirilerek Târih'e şöyle mâledilmiştir (14):
"S.B.O.'mın Ankara'da bulunan Me'zunLan, dün gece Ankara Palas'da Okulla-
n ' n ı n 59. (76. olacak) yıl d ö n ü m ü n ü kutlanmışlardır.

(14) Bak. ; Ulus Gazetesi, 12-12-1935; I. - 5. sf., 1. - 2. ve 3. st.

508
Başbakan İsmet İnönü, K a m u t a y (T.B.M.M.) Başkanı (Mülkiye 1893 Mezunu
Abdülhâlik Renda) ve B a k a n l a r d a n bir çoğu, Gazeteciler, Me'zunların davetlisi
olarak bu k u t l a m a toplantısında b u l u n m u ş l a r d ı r .
Siyasal Bilgiler Okulu'nun elli sene evvelki me zunlarından Ahmed İ h s a n Tok-
göz, Ankara'da bu Okul'un en eski me'zunu sıfatıyla Başbakan'ıa ve davetlilere kı­
sa bir söylevle hoş geldiniz demiştir.

Toplantı'nm açılışından biraz sonra Başbakan'ın C u m h u r b a ş k a n ı m ı z Atatürk'e


s u n d u k l a r ı aşağıdaki saygı telgrafı alkışlar arasında o k u n m u ş t u r :

" ATATÜRK,
Çankaya

Bu gece, yıl dönümlerini k u t l a m a k için Ankara Palas'da toplanan Siyasal Bil­


giler Okulu m e ' z u n l a n T ü r k Ulusu'na, yalnız yer yüzünde değil b ü t ü n varlıkla­
r ı n üstünde yer verdiren büyük ve sevgili Şefin yüce adını a n a r a k ve ona karşı
besledikleri derin ve içten saygılarım h a y k ı r a r a k toplantılarına b a ş l a m ı ş oluyorlar.
Arkadaşlarımın görülmeğe değer olan bu duygularını yüksek katınıza ulaştır­
m a k l a büyük bahtiyarlık duymaktayım.

İsmet İnönü "

Atatürk'e sunulan telgraf o k u n d u k t a n sonra Okul'un en genç mezunlarından


(1935 İdarî Şube Mezunu) Mâcid Kayra yaptığı k o n u ş m a ile "gençliğin büyüklere
olan sevgi ve saygısına" a n l a t m ı ş ve " b ü t ü n a r k a d a ş l a r ı n ı n yurd e m r i n d e en ağıt
hizmetlere hazırlandığını" söylemiştir.
Yemeğin s o n u n a doğru Başbakan İ s m e t İnönü, günün büyük işlerine, iç ve
dış siyasamıza t e m a s eden (aşağıdaki) m ü h i m konuşmayı yapmıştır:

"Arkadaşlar,
Mülkiyelilerin bu akşamı, h e r sene bizim için zevkine ulaştığımız b i r b a y r a m
o l m u ş t u r . Sizinle bu kıymçtli Bıayram'ı k u t l a m a k için b u r a d a toplanmış bulunu­
yoruz. 59 senedir bu Memleket'e en değerli hizmetler yapmış olan Mülkiye'nin
ilerde yapacağı b u n d a n daha az değil, daha çok olacaktır. Devlet, Mülkiye'den et­
tiği istifâdeyi geniş ölçüde a r t ı r m a k için Mülkiyelilerin d a h a çok yetişmesini esas­
lı bir tedbir olarak kabul etti. Mülkiye Mektebini daha geniş şekilde Ankara'da
te'sis için iki seneden beri çalışıyoruz. Mülkiye'yi Ankara'da o n u n geçmişteki şan
ve şerefine ve Târih'deki hizmetine yakışacak ölçüde kuracağız.
Genç Mülkiyeli Arkadaşımızın istikbâlde yüce hizmetler için söylediği sözler,
aldığı t e a h h u d l e r göğüsümüzü iftiharla k a b a r t t ı . Yüreklerimiz gençlerin hizmet
azmini duymakla mütehassistir ve bu, Memleketin istikbâli için büyük ve güzel bir
te'minattır.
Tasavvur olunamıyacak derecede h u m m a l ı bir faaliyet içinde, her birimiz esas­
lı işlerle meşgul ve m e ş b û haldeyiz. İşleıimiz çoktur, etraflıdır; kaybedilmiş
zamanların telâfisi o k a d a r ehemmiyetlidir ki, her sahada yüksek lazim ve çalış-

509
ma z a m a n ı n d a olacaktır. Kültür, idare sanayi, ziraat ve h e r türlü i'mâr bakı­
m ı n d a n bir çok işlere girmiş bulunuyoruz. Evet, ikmâl e t m e k t e o l d u ğ u m u z bir­
çok Sşler v a r ; fakat vazifemiz yalnız bunları b i t i r m e k değildir. Bunlarla b e r a b e r
yeni programlara, yeni işlere girişmek kararındayız. Yeni Türkiye için en yüksek
seviyeye az z a m a n d a varmak, Yüksek Hey'etiniz gibi herkesin ideoloji'de, kül-
tür'de bütün kuvvetlerini her gün sarf etmelerine bağüdır. Yapılacak işler pek
ç o k t u r ; erişilecek neticeler çok tatlıdır ve yüksektir.
Gençler, on beş sene sonra gene b u r a d a toplandığınız vakit göreceksiniz,
Türkiye'yi yaşarken, çok evvel gelmiş nesillerin hayallerinde yaşattıkları gayele­
rin tahakkuk etmiş olduğunu hatırlarsanız bizi bahtiyarlığınıza teşrik (ortak)
etmiş olursunuz.
Yeni Türkiye'yi k u r m a k için vatansever gayretlerin esâsı, dâhilde ve hâriçte
esaslı ve sağlam bir politikadır. Bu olmazsa i'mâr gibi çok m a s u m ve Vatana
m ü n h a s ı r sayılan işler dahî yapılamaz. Her işin başı dâhilde ve h â r i ç t e esaslı
bir politika tâkib etmektir. Dâhildeki politika: Bir çok yıllardan beri bellidir ki,
h e r şeyden evvel ideale müstenid açık politikanın hedefi Türkiyeyi az zamanda
ileri bir memleket ve vatandaşları yüksek refah ve kültüre erişmiş olanak gör­
mektir. Haricî siyâset anlayışımız: Memleketlerin birbirine emniyet verecek ve
birbirinin rahatını bozmıyacak bir sulh siyâsetidir. Milletler arasında sulhu t e s i s
için bulunabilen kıymetli vâsıta Cem'iyet-i Akvamdır (0 zamanki Birleşmiş Milletler
Teşkilâtı). Birçok aksiliklere rağmen mevcud vâsıtaların en iyisi b u d u r . Çetin hâ­
diselerden, istifadeli çıkacağını kuvvetle ümîd ediyoruz. Beynelmilel sulh dâva­
sında samîmiyiz. Diyoruz ki, Milletlerin b e r a b e r çalışmaları ve ihtilâfları sulhan
halletmeleri için esas olan politika, teahhüdlere sadâkatla bağlı kalmaktır. Bun­
ların başında Cem'iyet-i Akvam'a teıahhüdlerimiz gelir. Biz işte teahhüdlerimize
riâyete ve bunları Cem'iyet-i Akvama olan teahhüdlerimizle te'lîfe m e c b u r u z .

Arsıulusal Omilletlemrası) s a h a d a k i rahatsızlıkların giderilmesi için Türkiye


h e r türlü faaliyeti sarfedecek ve hüsniniyetle çalışacaktır.
Bu neş'eli akşamın hâtırasını gelecek yıl bugün tazelemek üzere muhafaza ede­
ceğiz.
Çok çalışma içinde, enternasyonal birçok hâdiseler a r a s ı n d a h e r seneyi uzun
bir zaman gibi geçiriyoruz. Senenin sonuna geldiğimizde o n u n kısır olmadığını
düşünerek müteselli oluyoruz. Gelecek sene bugün, çok çalıştığımızı düşünerek, iyi
semereler aldığımızı görerek derin bir zevk duyacağız.
Atatürk'ün etrafında dahilî, hârici politikada tek bir a d a m gibi b e r a b e r ve el­
birliğiyle çalışmağa devam edeceğiz. İyi istikbâl, iyi netice, A t a t ü r k ' ü n e t r a f m d a
tek bir kişi gibi hep b e r a b e r b u l u n m a k t a d ı r . "
(Bu, konuşmadan sonra gelen Atatürk'ün Telgrafı, gece'ye t â r i h î bir
k i ş i 1 k vermiş) Toplantı'da bulunanlara taşkın bir heyecanın en yüksek zev­

kini tanınmıştır.

510
A t a t ü r k ' ü n Cevâbı:
"İsmet İnönü,
Yıldönümlerini kutlamak için Siyasal Bilgiler Okulu Diplomalılarının, beni anarak top­
lantılarına başlamış bulunduklarını bildiren telefon yazınızı aldım. Birdenbire duygumu
tahlil edemedim. Bunun için Siyasal Bilgiler Okulu "diplomalıları" sözleri üzerinde bütün
dikkatimi kullanarak düşünmek lüzumunu hissettim. Bunlar kimlerdi? Fazla düşünmeye ha­
cet kalmadı. Derhal bildim ki bana içten sevgilerini haykıranlar, yarım asırdanberi büyük
Türk Ulusu'nun tam anlamıyle Millet olmasına çalışan, onunla en modern bir Türk Dev­
leti kurmak için insanlık fedakârlıklarının hiç birini esirgemiyen kültür, idare, intizam ve
devlet adamlığını en son ilmî telâkkilere göre tebellür ettirmeğe çalışmış ve çalışan yük­
sek değerde arkadaşlarımdır.

İşte bu intibâ'ı kendi kafamda ve vicdanımda duyduktan sonradır ki telefonunuzun bi­


rinci satırının sonundaki dalgınlık aydınlandı.
Ben, İsmet İnönü'nün karşısında bulunmakla mutiandığı görevden (açıdan) manen de­
ğilse bile maddeten uzak bulunmuş olmaktan teessür duymadığımı söyleyemem. Ancak su­
nunla müteselliyim ki senin, hakikati, asaleti. Millet ve Devlet için gönülleri ateşlileri, be­
nim kadar ve belki benden daha parlak görür olduğunu bildiğimdir.
Onun için, rica ederim, söyleyiniz: O arkadaşlara ki, bu Devlet'in en aşağı yetmiş sene
evvelki hâlini bilenleri içlerinde bulundurmaktadırlar; ve yine İnönü'nde. Sakarya'da, Dum-
lupınar'da çocuk olarak yaşamış ve yüksek manâlı kalifiye, Devlet ve Millet mefhumunu
anlayarak karışmışlardır. İşte onların hepsine söyleyiniz ki, şimdiye kadar yaptıkları temiz,
Türklüğe lâyık olabilen işlerine karşı kendilerine, minnetle mütehassisim.
Fakat yine o arkadaşlara söyleyiniz ki, Türk Milletine, Türk Cumhuriyeti Devletine karşı
yapmağa mecbur olduğumuz ödevler bitmemiştir ve bitmiyecektir.
Bu Dünya'dan göçerek Türk Milletine veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra
yaşayacaklara, son sözü şu olmalıdır:
"Benim, Türk Milletine, Türk Cumhuriyetine, Türklüğün istikbâline âid ödevlerim bitme­
miştir; sîz onları tamamlayacaksınız. Siz de, sizden sonrakilere, benim sözümü tekrar edi­
niz."
Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Ulusu duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir pa­
rola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Türk
Ulusunun nefesinin sönmiyeceğini, onun ebedî, olduğunu göstermelidir. Yüksel Türk, senin
için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

11 Birinci Kânun (Aralık) 1935


K. Atatürk "

Bu m u h t e ş e m ve târihî cevabın o k u n m a s ı çılgıncasına dakikalarca s ü r e n alkış­


l a r arasında sona erince Tüze Bakanı (Adalet Bakanı) Ş ü k r ü Saraçoğlu, Me'zunlara
aşağıdaki teklifleri yapmıştır:

1 — Atatürk'ün Siyasal Bilgiler Okulu Me'zunlarına verdikleri cevâbın tab'ı ve


teksir ettirilmesi ile kendilerine hayatları boyunca t a ş ı m a k üzere dağıtılmasına;

511
2 — Bu cevâbın Ankara'da yapılmakta olan Siyasal Bilgiler Okulu binâsı'nın en
uygun bir yerine hakkettirilerek ebedîleştirilmesi için K ü l t ü r B a k a n l ı ğ ı n d a n (Millî
Eğitim Bakanlığından) ricada bulunulmasına;

3 — Atatürk'ün yüksek hitaplarının sonundaki p a r o 1 a ' yi tekrarlayarak


üç defa and içilmesine;

Bu teklifler, taşkın heyecanların kopardığı sevinç haykırışları a r a s ı n d a kabul


edilmiş ve Atatürk adını» hep bir ağızdan yüksek heyecan içinde and içilmiştir.

Atatürk'ün Yurd'a v e Ulus'a (Mülkiyeliler aracılığı ile) yeni bir p a r o l a


verdiği b u g e c e ' nin yüreklere serptiği geniş aydınlık içinde toplantı sona
ermiştir."

B u Dönemi'de, Dönem'e âid bir d i p l o m a ö r n e ğ i ile kapatmayı uy­


gun buldum (15):

(15) Diploma, ısrarlı ricalarım üzerine Sayın Selâhaddin Aslankorkud tarafından lütfedilmiştir.

512
7. Kısım

SİYASAL BİLGİLER OKULU


(1936 — 1949)

SİYASAL BİLGİLER 2750 Sayıh K a n u n l a ödeneği verilip Ankara'da yapıl-


OKULU'nun masına başlanan S.B.O. yeni binası, Ekim 1936'da Mil-
ANKARA'ya NAKLİ lî Eğitim Bakanlığı'na dolayısıyla Okul Müdürlüğüne
teslim edildi. Esasen, daha Eylül 1936'dan- i'tibâren, t a ş ı n m a hususunda
S.B.O. Müdürlüğünce hazırlıklara başlanmış; 1936-1937 ders yılı için Okui'a alına­
cak yeni ögrenicilerin seçme sınavları 2777 sayılı Kanuna göre yapılmış; Ekim
sonlarına doğru Müdîr Muâvini'nin başkanlığında üç kişilik b i r Hey'et İstanbul'­
dan Ankara'ya gelerek gerekli b ü t ü n noksan ve hazırlıkları t a m a m l a m ı ş d ı .

Mülkiye Târihi'nin en önemli olaylarından biri olan bu t a ş ı n m a i ş ' i -


nin tafsilâtını, o zamanki İstanbul ve Ankara Basını aracılığı ile Târih'e şöylece
aktarıyoruz:
"Ankara, 31 ( E k i m ) Hususî (Muhabirimizden, Tdlefonla):
Mülkiye Mektebi'nin İ s t a n b u l ' d a n Ankara'ya nakli p r o g r a m ı hazırlanmıştır.
Mülkiye Talebesi 5 Teşrin-i Sânî (1936) Perşembe günü saat 11.30 da (Haydar­
paşa'dan kalkacak) hususî bir trenle İ s t a n b u l ' d a n Ankara'ya hareket edeceklerdir.
Talebeyi İstanbul'dan eski Mülkiyeliler uğurlayacak; Ankara'da da eski Mülkiyeli­
ler karşılayacaktır.
Mülkiye'nin tedrisât'a başlama zamanı h a k k ı n d a 9 Teşrin-i Sâni ( K a s ı m ) 1936
da toplanacak Profesörler Kurulu k a r a r verecektir." (1)
Bu h a b e r d e n üç gün sonra şu h a b e r ' i okuyoruz:
"Ankara'daki yeni binasına taşınacak olan Mülkiye Mektebi yarın Şehrimizden
( İ s t a n b u l ' d a n ) ayrılacaktır. Bu münâsebetle P e r ş e m b e günü Yıldız'daki Mekteb b<-
n â s ı n d a son öğle yemeğini yiyecek olan Mülkiye Talebesi, toplu bir halde Tak-
sim'e gelecekler ve Abîde'ye bir çelenk koyduktan sonra Haydarpaşa'ya gelip öğle­
d e n sonra hareket edecek hususî trenle Ankara'ya gideceklerdir" (2).

( 1 ) Bak. : Akşam Gazetesi; 1 Teşrin-i Sâni 1936; Nu. 6 4 8 1 ; 2. sf., 3. s t .


( 2 ) Bak. : Akşam Gazetesi; 4 T e ş r i n i Sâni ( K a s ı m ) 1936; N u . 6484; 2. sf., 3. st.

513
İstanbul'dan ayrılış töreni h a k k ı n d a da şu bilgi verilmektedir:
"Siyasal Bilgiler Okulu adını alan eski Mülkiye Mektebi'nin Ankara'ya nakli do­
layısıyla Genç Mülkiyeliler dün (5 Kasım 1936) Şehrimizden ayrılmışlardır.
Talebe (S.B.O. Öğrenicileri) sabah saat 8.30'da Yıldız'daki eski Mekteb Bina­
sında toplanmış; oradan otobüsle Ayaspaşa'ya çıkmışlardır. Burada önde Şehir
Bandosu olduğu halde Taksim'e yaya olarak gelmişler; Mektebin Rozeti şeklinde
yıapılmış büyük bir ç e l e n k 'i Cumhuriyet Âbidesi'ne merasimle koymuş­
lardır.
İstiklâl Marşı'ndan sonra, Mekteb Müdîri Mehmed Emin (Erişirgil) Abide
Hâtıra Defterine "Mülkiyenin en d e r i n s a y g ı 1 a r ı y 1 a " ibaresi­
ni yazmıştır. Daha sonra otobüslerle Köprü'ye gelip 9.30 Vapuru ile Haydarpaşa'­
ya geçmişler; burada bu yıl (1936) mezunlarından bir genç, arkadaşlarına hitaben
bir söylev vermiş; Müdîr Mehmed Emin de bir nutuk söyleyerek (Me'zun ve İs­
tanbul'da ıkalan) gençlere muvaffakiyet temenni etmiştir.
Tren saat 11.20 de İstasyon'da ( H a y d a r p a ş a G a r ı ' n d a ) toplanan Halkın alkışla­
rı arasında Ankara'ya hareket etmiştir" (3).

1915-1918 yıllan arasındaki 3 yıl, 2 ay, 1 günlük kapalı kalış süresini ç ı k a r d ı k t a n


sonra, 12 Ş u b a t 1859'da kapılarını Türk Milleti'ınin e m r i n e ve hizmetine açan
B ü y ü k ve M ü b a r e k M ü l k i y e ' miz, İ s t a n b u l ' d a 7 4 yıl, 6 ay,
22 gün kaldıktan sonra, yeni ad, yeni kişilik ve kimlik kazanarak eski a m a c ' ı n d a n
en küçük bir şey kaybetmeden, T ü r k millî azim ve irâdesinin sembolü, T ü r k İs­
tiklâl ve Cumhûriyetifain ebedî Başkenti Ankara'ya doğru yol alıyordu. Bu gidiş,
1923'den beri birbirine hasret ve sevdâlı iki sevgili'nin, Ankara ile Mülkiyenin, ka­
vuşma gidişi idi. Bu gidiş, "Mülkyeliler, sizlere güvenim büyüktür, Ulus sizinle övü­
nür" diyen, Türk'ün ebedî s e v g i l i s i ile Mülkiye ve Mülkiyelilerin ku­
caklaşmalarını sağlayacak mutlu bir gidişti.

5 Kasım 1936'da İ s t a n b u l ' d a n kalkan- Mülkiye Treni 6 Kasım 1936 C u m a günü


saat 15.15 de Ankara İstasyonu'na girdi! Lokomotif ve vagonlar Bayrak, S.B.O.
Rozetleri ve Çiçeklerle süslenmişti. Mülkiye öğrenicileri garda, Ankara'da bulunan
eski Mülkiyeli Bakanlardan, Milletvekillerinden, U m u m M ü d ü r l e r d e n ve Ankara
Yüksek Öğrenim öğrenici temsilcilerinden m e y d a n a gelen çok kalabalık bir top­
luluk taraflından büyük tezahüratla karşılandılar

Samimî bir k u c a k l a ş m a d a n sonra hep birlikte önde Muhafız Alayı B a n d o s u ol­


duğu halde Şehre doğru yürüyüş başladı. Kortej, T.B.M.M. (eski binası, şimdi
CENTO Merkezi'nin) önüne gelince durdu. Bando eşliğinde söylenen İstiklâl Marşı
iüe T . B J M . M . selâmlandı.

Ulus Anıtı ö n ü n d e Milletvekilleri ve diğer BakanLarla birlikte bekleyen T.B.M.M.


Başkanı Abdülhâlik Renda, Meclis ve H ü k ü m e t a d ı n a Mülkiyeliler'i karşıladı ve

(3) Bak.: Akşam Gazetesi; 6 Tesrin-i Sâni 1936; N u . 6486, 3. sf. 4. sr.

514
"Hoş geldiniz" dedik'den ve Ulus Anıtı'na çelenk k o n d u k t a n sonıra Tören'e başlan­
dı.
Önce, Ankara'da bulunan Mülkiyelilerin d u v a y y e n i , e n yaşlısı
Ordu Milletvekili ve Servet-i Fünun Dergisi Sahibi Ahmed İhsan Tokgöz Ankara'-
daki Mülkiyeliler adına konuştu.
Tokgöz, Mülkiyenin yüksek okul olarak açılışının 10. yılında Mülkiye'den me­
z u n olduğuna işaretle Mülkiye'nin şerefli mazisinden, yetiştirdiği b ü y ü k adam­
lardan, Cumhuriyet İdâresinin Mülkiye'ye verdiği ö n e m ve değerden b a h s e t t i . Cum-
hûriyet'in Merkezi'ne gelerek yeni ve m o d e r n binasına yerleşmekte olan S.B.O.
öğrenicilerini kutladı ve Atatürk'ün 1935 yılı 4 Arailık'daki Yıl Dönümü Töreni do-
layısiyle Mülkiyelilere gönderdiği m e s a j ' dakı "Yüksel Türk, Senin için
yüksekliğin hududu yoktur" p a r o l a s ı n a d e ğ i n e r e k :
"Şu anda bize bu parola'yı veren Atatürk için dikilen Anıt'ın önündeyiz. He­
pimiz yüzümüzü ve yüreğimizi ona çevirelim ve ihtiyar genç biz Mülkiyeliler bu
parola'dan aynlmıyacağımıza and içelim." dedi ve eski ile yeni devrin öğretim, f?-
kir, zihniyet yönlerinden mukaayesesini yaptı; kendilerine hürriyet aşkını, yurd
sevgisini, millet'e hizmet ülküsünü aşılayıp bunlarır.- ateşini veren eski profesör­
lerin adlarını saygı ve m i n n e ü e a n d ı k t a n sonra sözlerini şöyle b i t i r d i :
"Arkadaşlar, bu hocalarımızı andıktan sonra içlerinden ikisinin. Mâliye Profesö­
rü Portakal Mihail ile Müdür Abdurrahman Şerefin bize son nasihatlarından bir
parçayı tekrarlayacağım: Tam ellibir sene evvel işittiğim bu sözler halâ kulağım-
dadır; bütün arkadaşlarla birlikte ruhumuza işlemiştir. O söz şudur: Memuriyet
hayatınızda yolunuz doğruluk, mesleğiniz namus olsun....
Bunu size tekrarladıktan sonra hepinizi, profesörlerinizi, Memurlarınızı sev­
giyle, Ankara'da oturan Mülkiyeliler nâmına bir daha selâmlar ve kutlarım "

S.B.O. öğrenicilerinin and içmesinden sonra Mülkiye Öğretim ve Yönetim Ku­


rulu adına İ s t a n b u l ' d a n gelen Profesör E d h e m Menemencioğlu k o n u ş t u :
Menemencioğlu, Genç Mülkiyeli kardeşlerini büyük u m u t ve sevgi ile karşıla­
yan eski Mülkiyelilere, Ankaralılara ve Ankara Yüksek Öğrenim Gençliğine Okul
Yönetim ve Öğretim Kurulları adına teşekkür ettikten sonra, M ü l k i y e n i n manevî
kişilik ve niteliğini, Mülkiyelilerin MilleJt'e ve büyük Önder Atatürk'e olan bağlılı­
ğını anlaümış; sözlerini şöyle bitirmiştir:
"Büyük kardeşleri, ağabeyleri gibi ruhen ve fikren Cumhuriyetçi, milliyetçi,
laik olan Genç Mülkiyeliler de, Millet'in şahsî teşebbüsü ile başarmakta güçlük
çektiği bir devirde, Cihanın en büyük inkılâblannı yaratan büyük Türk Devletinin
kurucu ve koruyucu azminin faziletli, bilgili, kuvvetli birer yardımcısı olacakları'
nı, bu kutsal Meydanda sizlere ve bütün Ulus'a vâdederler.
İnsaniyet ve medeniyet nâmına yüksek gaye ile dikilmiş ve Türk'ün hârikalar
yaratan azminin timsâli önünde, başlarımızı ve kollarımızı O'na doğru kaldırarak
and içiyoruz ki, biz en büyüğümüzden en küçüğümüze kadar bütün Mülkiyeliler

515
kanımızın son damlasına kadar Atatürk'ün yarattığı Türk İnkılâbı'nın disiplinli
işçileri olarak kalacağız "

Bu k o n u ş m a d a n sonra son olarak öğreniciler adına S.B.O. son sınıf öğrenici-


Idrinden Turgut (Göle) bir konuşma y a p a r a k :
Kendilerine bu yakın ilgiyi gösteren Mülkiyeli Ağabeylerine, a r k a d a ş l a r ı adı­
na teşekkür etti; Mülkiye Öğrenicileri'nin Ankara'ya gelmelerinden d u y d u k l a r ı se­
vinç ve heyecanı anlattı; ve:
"Biz Ankara'ya Müessesemiz için daha feyizli bir devrin açılacağına inanarak
geldik. Çünkü biz Ankara'da açılan bütün bir Târüı'in baştan başa /muvaffakiyyet
ve zaferle dolduğunu görüyoruz.." diyerek sözlerini t a m a m l a d ı .

B u n d a n sonra başta Atatürk olmak üzere Başbakan'a, İçişleri Bakanına, Millî


Eğitim Bakanına teşekkür telgrafları çekildi. Anıtf'a t e k r a r çdlenkler konduktan
sonra hazırlanan otobüslerle ve Ankaralıların çok içten alkış ve tezahüratı ara­
sında Cebecideki yeni Okul Binasına gidildi.
Okul'da, aralarında Fahri Mülkiyeli Millî .Müdâfaa Vekili General Kâzım Özalp
de olduğu halde Ankara'da bulunan b ü t ü n Eski Mülkiyeliler öğrencilerle birlikte
Okul'u gezdiler ve giriş HoJü'ndeki Atatürk Köşesi'ne bir çelenk koydular; Profe­
sörler ve Öğrenicilere başarılar dileyerek Okul'dan ayrıldılar. Derslere, 15 Kasım
1936 da başlanacaktır.
Ankara'nın b a ğ r m d a yer alan ve Cumhuriyet için, İnkılâb için daha büyük hiz­
metler ifâsı beklenen Mülkiye'nin genç ve çalışkan talebesine "Hoş geldiniz" der;
kendilerine muvaffakiyetler dileriz (4).
Okul'un Ankara'ya geldiği gün Atatürk'e, Başbakan'a, İçişleri ve Millî Eğitim
Bakanlarına çekilen telgraflara aşağıdaki cevaplar verildi:

"Bıay Ahmed İhsan Tokgöz,


Ankara'daki S.B.O. nun en eski çıkışlısı, Ordu Saylavı

Telgrafınızı aldım. S.B.O. nun bundan sonra da Memleket için verimi artan
bir irfan ve feyz kaynağı olmakta devam edeceğine şüphe yoktur. Hakkımda gös­
terilen samimi duygulara teşekkür ederim. Hepinize selâm ve sevgiler.
K. Atatürk"

"S.B.O. müntesiblerinin bildirdiğiniz ince duygularına yürekten teşekkür eder,


Mektebin Muallim ve Talebe Hey'etine hoşgeldiniz der, muvaffakiyyet dileklerimi
tekrarlarım."
İsmet İnönü"

(4) Bak 1. Akşam Gazetesi; 1 Tesrin-i Sâni 1936; N u . 6 4 8 1 , 2. sf. 3- st.


2. Akşam Gazetesi; 4 Teşrin-i Sâni 1936; N u . 6484; 2. sf. 3 st.
3. A k s a m Gazetesi; 6 T e ş r i n - i Sâni 1936; N u . 6486; 3. sf. 4. s t .
4. Ulus Gazetesi; 7 son Teşrin 1936. 5 sf. ı s i .

516
"Duygularınıza teşekkür ederim. Eski müntesiblere sevgi ve saygılarımı sunar,
Mektebin yeni yetiştireceği gençlerden Yurd'a hizmetler temenni ederken hepini­
zin gözlerinizden öprim.
Dâhiliye Vekili
Şükrü Kaya"

"Sizler gibi kıymetli uzuvlar yetiştiren S.B.O. nu İnkılâb Merkezinde saygı ile
selâmlamaktan bahtiyarız. Derin hürmetler sunarım.
Maârif Bakanı
Saffet Arıkan" (5)

S.B.O. Böylece Başkent Ankara'ya gelmiş; yeni binasında 15 Kasım 1936'dan


i *t i hâren derslerine başlamıştır.

4 A r a , l k 1 9 3 6
SİYASAL BİLOİLER OKULU £ u a u - >" e n i b
» n â d a 77. yıl d ö n ü m ü bü-
7 7 . KURULUŞ YILDÖNÜMÜ *"*. ^ ^ i ç i n d e k u t , a n d l - B u t ö r e n ' M ü l k i
>'e'nin
• . tarihî değer ve kişiliğinin, o devrin Hükûmet'i nâmına
Başbakan tarafından bir kere daha açıklanması ve
Mülkiyeliler'in Yurd 'hizmetindeki yerlerinin belirtilmesi yönünden çok önemli­
dir.

Törende neler konuşulduğunu Basın'dan öğreniyoruz ( 6 ) :

"MÜLKİYENİN 77. YIL DÖNÜMÜ

Siyasal Bilgiler Okulunun Yetmişyedinci yıldönümü töreni dün (4 Aralık 1936)


Mektebde, Ankara Palas'ta ve Halkevinde yüksek ve samimî tezahürlerle kutlanmış­
tır.
Saat 1530 da Mektebin Cebecideki yeni binasında güzide bir davetli taba­
kası toplanmış bulunuyordu. Mektebin eski ve yeni mevzunlarının teşkil ettiği da­
vetliler arasında bütün Vekillerle bilhassıa aynı Mekteb'ten yetişen Kamutay
(T.B.M.M.) Başkanı Abdülhâlik Renda, Mâliye Vekili Fuad Ağralı, Adliye Vekili
Şükrü Saraçoğlu île Devletin yüksek me'muriyetlerinde bulunan bir çok değerli
zâtlarla, Ziraat, Emlâk, Belediyeler (îller) Bankası Umum Müdîrleri de göze çar­
pıyordu.
15.30 da Mektebe gelen Başvekil ( İ s m e t İ n ö n ü ) Müdîr Odasında biraz istira­
hattan sonra Konferans Salonuna geçti.
Saygı ile dinlenen İstiklâl Marşından sonra Mekteb Müdîri Emin (Erişirgil)
davetlilere teşekkürle söze başlayarak, Mektebin Cumhuriyet Merkezi ve Türk İn­
kılâbının kaynağı olan Ankara'da kutlanan bu ilk yıldönümündeki ehemmiyeti te­
barüz ettiren şu nutku söyledi:

( 5 ) Bak: Ulus Gazetesi; 11 Son Teşrin 1936; 1. Sf., 2-3. St.


( 6 ) Bak.: 1 — Ulus Gazetesi; 5 B i r i n c i Kânun ( K a s ı m ) 1936; 1., 5., 6. sf., 2., 3., 4. st ve 3., 4., 5. S t . ve 1. st.
2 — Akşam Gazetesi; 5-12-1936; 1., 2., 3. sf.; 1 ( / 2. st.

517
"Sayın Millet Meclisi Reisi, Sayın Başbakanımız, Sayın Baylar;
Okulun yetmişyedinci yıldönümündeki bu toplantıya şeref vererek T e d r i s Hey'-
etine ve Talebeye karşı gösterdiğiniz büyük iltifat Karşısında derin m i n n e t ve şük­
ran duygulan içindeyiz.
Okul, yetmişyedi senelik hayatında hiç bir zaman yıldönümünü bu k a d a r özel
bir sevinç içinde kutlamamıştır. Bu yıl Mektebin ilk defa İnkılâb Merkezüıde ken­
disi için yapılan bir binada yerleştiği sıraya tesadüf ediyor. Bizim inanımı/, o d u r
ki Okulun bu yeni binada ve H ü k ü m e t Merkezinde yerleşmesi feyizli yeni b i r dev­
renin başlangıcı olacaktır.
Siyasal Bilgiler Okulunun şimdiye k a d a r hiç bir z a m a n kendisi için yapılmış
bir yurdu olmamıştı. Cumhuriyet H ü k ü m e t i d i r ki, bu Müesseseyi ilk defa bir yur­
da sahip kıldı. B u n a karşı b ü t ü n Siyasal Bilgiler Okulu Me'zunlan ve Talebeleri
minnettardırlar.
Millî enerjinin toplandığı, dün K u r t u l u ş Savaşının ve İnkılâbının ve bugün de
her sahada kalkınmanın idare edildiği Millî Merkezin havası içinde b u l u n m a , si­
yâsî bilgiler veren bir müessese için, yarmın devlet idaresinde yer alacak gençle­
rini yetiştiren bir m e k t e b için b u l u n m a z yüksek bir tali'dir. H e p i m i z bu tali'i
göz önünde bulunduruyor, Memleket karşısından mes'uliyetlerimizi o n a göre öl­
çüyoruz. Her sene bu gün, Mektebin Tedris Hey'eti ve Talebesi bu tali'den azamî
istifâde edip etmediklerini vicdanlarından s o r m a k vazifesini u n u t m a y a c a k l a r d ı r .
Okul, devlet idaresi hayatında vazifesini h e r şeyden ü s t ü n t u t a n seciyeli me­
m u r yetiştirmekle tanınmıştır. Şeflerimizin iltifatları Okulun temiz mazisi için en
büyük delildir. Bu mazi, aynı z a m a n d a Memleketin siyâsî, hukukî, iktisâdi ilimleri
târihiyle de karışmıştır. Bu ilimlerin pek çoğu bu Okulun sınıflarında o k u t u l m a k
suretiyle Memlekete girmiştir. H a t t â bunların b i r kısmının Türkçede kullanılan ad­
ları b u r a d a okutulduğu sırada k o n m u ş t u r . Fakat gerek seciyeli m e ' m u r yetiştirmek,
gerek siyâsî, hukukî, iktisâdi ilimleri Memlekete yaymak h u s u s u n d a bu Mekteb im­
p a r a t o r l u k Devrinin s o n u n a k a d a r büyük engellerle ve o z a m a n k i hocalarımız da
büyük güçlüklerle karşılaşıyorlardı. İçeride ve dışarıda hâkimiyeti, devlet varlığının
en m ü h i m temeli olarak a n l a t m a k ıztırarmda b u l u n a n b i r Devletler H u k u k u profe­
sörünün aynı z a m a n d a Memleket Statüsü olarak K a p i t ü l a s y o n d a n b a h s e t m e s i onun
için ne acı ve b u n u dinleyen talelebe için ne eziciydi.
İ ' m â r ve medenileşmek heyecanının m u h i t t e h a t t â H ü k ü m e t Mahfillerinde
kuvvetle duyulmadığı b i r zamanda, bu Memleketin her gittiği yeri i'mar etmeği, h e r
cephede kalkınma hareketinin yorulmaz bir u n s u r u olmağı b o r ç bilen enerji sa­
hibi gençler yetiştirmesi ne k a d a r güçtü.
Bugün, ne bu acı tenakuzlar, ne de bu güçlükler karşısındayız. B u r a d a okunan
hiç bir ders, Lozan Muahedesinden önce ve sonraki vaziyeti kendi m e v z u u n a göre
tebarüz ettirmeksizin geçemez. B u r a d a o k u n a n hiçbir ders y o k t u r ki mevzu'unun
icâbına göre Cumhuriyet H ü k ü m e t i n i n 14 senede elde ettiği ilerleme hareketini
çizmeği ihmâl edebilsin.

518
Baylar; b ü t ü n zaferlerin ve feyizlerin kaynağı Atatürk, hepimiz için en yük­
sek şiarı şu vecizede çizmiştir.. " H e r Türk ferdinin son nefesi Türk Ulusunun ne­
fesinin sönmiyecegini göstermelidir." Bizim Büyük Şefin eserlerine ve sözlerine
bağlılığımız ebedî, saygı ve tazim duygumuz sonsuzdur."

Mektebin Ankaradaki en eski me'zunu Ordu Saylavı Ahmed İ h s a n Tokgöz,


Cumhuriyetin h e r s a h a d a yarattığı varlıklarla küçük bir mukayese y a p t ı k t a n son­
ra, Mülkiyelilerin büyük Önderlerinin direktif ve işareti ile aştıkları ve aşacakları
merhaleleri gösterdi. Mülkiye Ailesi n â m ı n a Atatürk'e duyulan bağlılık hislerinin
arzını Başvekilden rica ederek sözüne nihayet verdi.

Bu n u t k u , Mektebin Son Sınıf Talebesinden Adil (Kürşad, Rahmetli) sözleri


lâkib e t t i :
"Sayın Başvekil, Saym Baylar,
Bııgün, 4 Birinci K â n u n 1877 de (yüksek okul olarak) ilk yaprağı açılan Siya­
sal Bilgiler Okulu Târihinin, yeni bir sayfasını açarken, h u z u r l a n y l a sevincimize
bir kat d a h a sevinç k a t a n siz b ü y ü k misafirlerimize, b ü t ü n genç a r k a d a ş l a r ı m nâ­
mına teşekkür ederim.
Siyasal ve sosyal inkılâblarm kaynağı olan Ankara'da Okulumuzun yeni ve fe­
yizli b i r devreye gireceğine ş ü p h e yoktur. Ufukları, çok geniş olan bu k a r t a l l a r
y u r d u n d a n , b ü y ü k Türk İnkılâbının canlı tablosunu seyrediyor ve bu tablodan,
Yurd için çalışma, vazife u ğ r u n d a yılnuadan yürümenin terbiyesini alıyoruz. Bizim
için şiar ş u d u r : El iş'de gönül ülkü'de....
Şimdi, yüksek huzurunuzda yurd ve ulus severlikten aynlmıyacağımıza, n a m u s
ve faziletimizden en küçük bir fedakârlıkta bulunmıyacağımıza, bizden istenilen
ve beklenilen vazifeleri, istenilenden ve beklenilenden daha fazla yapacağımıza, bi­
ze e m â n e t edilen İnkılâb umdelerini, bizden sonrakilere aynen devredeceğimize bü­
tün varlığımızla and içiyoruz.
Sayın Başvekil, Sayın Baylar,
Târih bir akıştır; fakat târihî devreleri birbirinden ayıran, hususiyetlerine gö­
re ilk hız ve istikaameti veren, bu akışın muayyen dönemeçleridir. T ü r k Târihinin
en m ü h i m dönemeç noktası büyük Zafer ve o n u n yarattığı Lozan'dır.
Büyük T ü r k Millî Ruhunu y a r a t a n Atatürk, yalnız millî b i r Devlet k u r m a k l a
k a l m a d ı ; hiç bir devlet târihinin kaydedemediği ve edemiyeceği çok kısa bir müd­
det zarfında, b ü t ü n m o d e r n zihniyet ve telâkki tarzlarının teknik şekillerini Yurdu­
m u z a yerleştirdi ve kökleştirdi.
Biz, Siyasal Bilgiler mensupları Atatürk'ün "Milletimizi ve Medeniyetimizi mu­
asır millet k a d r o s u n u n ve medeniyet seviyesinin en- ü s t ü n e çıkaracağız" vecizesini
şiar edineceğiz ve hayata atıldığımız z a m a n m ü s b e t ilim zihniyetiyle ve inkılâb
ateşiyle bu ülküyü t a h a k k u k ettirmeyi en büyük vazife bileceğiz.
Muvaffak olacağımıza inancımız v a r ; ç ü n k ü muvaffakiyetin parolasını aldık:
'"Yüksel T ü r k ! . . Senin için yüksekliğin hududu yoktur."

519
N u t u k t a n sonra Âdil ( K ü r ş a d ) A t a t ü r k ' ü n yolundan a y n l m ı y a c a k l a r ı n a and
içti. Bu a n d salonu dolduran talebe tarafından t e k r a r edildi. B u n d a n s o n r a Başve­
kil İnönü söz aldı:
"Arkadaşlar,
Mülkiyeyi 77. senesinde Cumhuriyet Merkezinde selâmlıyoruz. Mülkiyenin Cum­
huriyet Merkezine gelmesini senclerdenberi hasretle bekliyorduk. Bunu, yalnız is­
tikbâlimizi idare edecek olan arkadaşlarımızın iyi şartlarda, r a h a t ve bol m a l z e m e
ile çalışmalarını te'min için değil, aynı z a m a n d a Cumhuriyet Merkezinin zihniyeti­
ni, anlayışını onların genç ve yetişme h a y a t l a r ı n d a zihinlerine yerleştirmeleri için
de istiyorduk.
Büyük Millet Mecüsi ve Cumhuriyet H ü k ü m e t i , Mülkiye Mektebine ilk günden
beri sevgi ile ehemmiyet ve kıymet vererek hususi bir nazarla b a k m ı ş t ı r . Eğer bu
sene sizi r a h a t çalıştıracak bir binaya mâlik edebildiysek, emin olun ki yakın bir
zamıanda gene sizin sahanızda olmak üzere b u n u n gibi birkaç bina daha vücuda ge­
tireceğiz.
Mülkiyelileri, idare, mâliye ve siyâset sahasında, Memleketi idare edecek olan
başlıca bir u n s u r olarak sayıyoruz. Bunun içindir ki arzumuz, yarın Memleketi
idare, mâliye ve siyâset sahalarında idare edecek olanları bir zabit gibi en kü­
çük seviyesinden Mülkiye me'zunu olarak başlatıp en yüksek derecesine k a d a r
yetiştirmektir. Bir memleketin iyi idare olunması, m u k t e d i r ve faziletli m e ' m u r l a r
elinde bulunması, o memleketin hayatı için en büyük ve en m ü h i m t e m i n a t t ı r .
Arkadaşlar, eğer Osmanlı Târihinin son asırlarını dikkatle okursanız en az son
200 senedenberi Merkezde devlet idâresinin kudretsiz, liyakatsiz ve h a t t â Memleke­
ti t a h r i p etmek için seçilmiş sanılan a d a m l a r d a n m ü r e k k e p olduğunu g ö r ü r ve bu
İ m p a r a t o r l u ğ u n nasıl yaşadığına hayret edersiniz. Akıl ve h i k m e t icâbı o d u r ki,
Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a , 1700 den sonra, en geç elli sene zarfında hiç bir iz ve
eser kalmamalı idi. Bu k a d a r ç ü r ü m ü ş ve Merkezde anlayışı bu k a d a r bozulmuş
b i r İ m p a r a t o r l u k eğer daha 200 sene yaşıyabilmişse bu, vilâyetlerinde, h u d u t l a r ı n ­
da bulunan idare a d a m l a r ı ve h u d u d k o m u t a n l a r ı sayesinde m ü m k ü n olabilmiştir.
Ahlâkı, anlayışı ve iktidarı yerinde, iyi bir idare k a d r o s u , birçok fenalıklara
uzun m ü d d e t m u k a a v e m e t edebilmek için bir t e ' m î n a t t ı r ve eğer bir Memleketin
b ü t ü n ü n ü idare eden merkezî siyâsetle idare m a k i n a s ı iyilikte h e m â h e n k olursa,
o memleketin az bir zaman içinde en ileri memleketler ve milletler a r a s ı n a geç­
mesi için b ü t ü n u n s u r l a r ve ş a r t l a r mevcuttur.
B u n d a n 100 sene sonra yeni Türkiyenin m u a z z a m beynelmilel sahadaki şan­
lı yüksek varlığını vücuda getiren unsurlar m ü t â l â a ve tedkîk edildiği z a m a n , üınid
ve temenni ediyoruz ki. Mülkiye bu varlığı k u r a n birlikler içinde bilhassa parlıyıan
ayrı bir yıldız olsun.
Bu Mektebe girenler, ilk sınıftan i'tibâren kendisini büyük bir ideale vakfet­
miş bir a d a m meziyeti ile çalışmaya başlamalıdır. Bu Mektebe idare ve siyâset ka­
demelerinin en ufağından başlamak arzusu ile girecek olanlar, Memleketi i ' m â r et-

520
mek, Memlekete hizmet e t m e k için, her s a h a d a bütün menfî u n s u r l a r a karşı Mem­
leketi müdafaa e t m e k için, hakikî bir kararla, vicdan kararıyla mücehhez olurlarsa
bu Memleketin edeceği istifâdenin h u d u d u yoktur.
Sonra, bir şey daha söylemek isterim, çok çetin sert ve aksi şartlar içinde bu­
lunduğu halde bu Mekleb, yetmişyedi seneden beri kendisine iyi bir a n ' a n e yap­
mıştır. İlk günden i'tibâren b u r a d a n yetişenlerin çoğu, bu Mektebe, faziletin, ikti­
d a r ve sebatın ideal sahibi iyi ahlâklı ve iyi yürekli olmanın damgalarını vurmuş­
lardır. Bu size kıymetli bir emânettir.
Büyük mektebler, sağlam an'aneye istinâd ederek gelişirler. Biz bu an'aneyi
bilerektir ki, Mülkiyelilerin hiç olmazsa 20-25 senede bu Memleketin b ü t ü n m e m u r
k a d r o s u n u kaplıyacak k a d a r zengin b i r kütle hâline gelmeleri için geniş mikyasta
Mülkiyeli yetiştirmek hevesine d ü ş m ü ş ü z d ü r . Az bir z a m a n d a Mülkiyelileri çok
artırmayı düşünüyoruz. O suretledir ki, b u r a d a n çıkanlar yavaş yavaş Devletin bü­
tün kadorlarında geniş mikyasta çalışmak için saha bulsunlar. Sizin (anlayışınız İn­
kılâbı muhafaza etmek, k o r u m a k ve Memleketi yüksek seviyeye ç ı k a r m a k için baş­
lıca b i r temel olacaktır. Hocalarınız sizi ona göre hazırlamaya çalışacaklar. Siz
b ü t ü n hayatınızda çok ehemmiyetli s a h a l a r d a hizmetler göreceksiniz.
Arkadaşlar, genç ve kıdemli a r k a d a ş l a r ı n gösterdikleri m u h a b b e t ve söyledikle­
ri teşvik ve taltif edici sözler bizi çok m ü t e h a s s i s etmiştir. En kıdemlilerden Ah-
m e d İ h s a n Tokgöz'e bilhassa teşekkür ederim. En kıdemsiz arkadaşımızın bura­
da, Büyük Millet Meclisi'nin M u h t e r e m Reisine ve B. M. Meclisinin Muhterem
a'zâlıarma ve hepimize karşı Mülkiyelilerin nasıl b i r zihniyetle hazırlandıkları hak­
kındaki sözleri bizi ayrıca bahtiyar e t m i ş t i r . Bu sözler istikbâlden ümidimizi teyid
etmektedir. Ş ü p h e e t m i y o r u m ki yarın Memleket bu sözleri zevkle okuyacak ve
a ş k içinde yetişen Mülkiyelilere Memleketin istikbâlini emniyet edeceğinden dolayı
Vatandaşlar geniş yürekle haz duyacaklardır.
Atatürk için, b ü t ü n Mülkiyenin, Hocaların eski ve yeni yetişenlerin gösterdiği
hususî m u h a b b e t ve saygıyı kendilerine iblâğ e t m e k b e n i m için şerefli bir vazife
olacaktır.
Mülkiyeliler, k u r u l m a k t a olan yeni Türkiye nin ikbâli, şevketi sizin aşkla, ide­
alle, vücudunuzu Memlekete vakfetmenize bağlıdır. Mülkiyeliler, çalışmak için ya­
rın çok geniş saha bulacaklardır. Kendileri m e m u r i y e t hayatında belki yüksek re­
fahı, zenginliği hiç bir zaman göremiyeceklerdir. F a k a t büyük devlet hizmetlerinde
yararlık göstermekle, m â m u r bir vatan vücuda getirmekle erecekleri şerefler ve
edinecekleri zevkler ve inşirahlar insanlara nasib olabilenlerin en büyükleri ve en
tatlıları olacaktır."

521
Bir çok yerlerinde sürekli alkışlarla mukaabele gören n u t k u n u n s o n u n d a Baş­
vekil, Talebe, Hoca, Me'zun Mülkiye Ailesinin Atatürk'e karşı izhâr ettikleri derin
bağlılık intibalarıni büyük Ş e f e bizzat arzedeceklerini va'd b u y u r m u ş l a r d ı r .
Davetliler ihzar olunan büfede ve Mektebin geniş a n t r e s i n d e s a m i m i bir aile
efradı sahasında görülebilecek yakınlıkla bu şerefli g ü n ü n sevincini saatlerce tat­
tılar.

ANKARA HALKEVİNDE

Mülkiye Mektebi Talebesi d ü n a k ş a m saat 17 de Ankaradaki yüksek tahsil genç­


liği şerefine Halkevinde bir çay ziyafeti vermişlerdir.
Genç Mülkiyeliler ve misafirleri s a m i m i bir hava içinde geç vakte k a d a r eğle­
nerek Mektebin 77. y ı l d ö n ü m ü n ü kutlamışlardır."
Aynı Gün için Anadolu Ajansı (A.A.) nın Haberi :
"Ankara 5 (-12-1936) (A.A.) — Siyasal Bilgiler Okulunun 77. yıldönümü münâse­
betiyle d ü n akşam Ankana Palas'da verilen ziyafette b u l u n a n Okul Mezunları nâmı­
na İçişleri Bakam ve C.HJP. Genel Sekreteri Bay Ş ü k r ü Kaya, Atatürk'e, hâzırûn'un
derin bağlılık ve tazimlerini arzetmiştir. Atatürk'ün Ş ü k r ü Kıaya'ya h i t a b e n Okul
Me'zunlarınıa verdikleri cevab, K ü l t ü r Bakanı Bay Saffet A n k a n tarafından o k u n m u ş
ve ayakta sürekli alkışlarla karşılanmıştır. Hususiyle Siyasal Bilgiler O k u l u n u n Ta­
rihçesi hakkındaki ince ve derin irşad ile Okulun Cumhuriyet Devrine intikaaline
dâir o l a n kısım, büyük bir dikkat ve alâka ile dinlenmiştir. Siyasal Bilgiler Okulu
me'zunları, cevabda. Harbiye Mektebinin (Hanb Okulu'nun) asırlık Tarihçesi ile
onun yetiştirdiği güzide zabitlerin Memleketin selâmetini nasıl b i r emniyetle muha­
faza ettiklerinden bahsedildikten sonra d o k t o r l a r l a kendilerine (Mülkiyelilere) de
t e m a s edilmiş olmasını, minnetle telâkki etmişlerdir.
Cevabın sonunda, geçen seneki direktifi t e k r a r eden "Yüksel T ü r k ! yüksel;
senin yükselmenin h u d u d u y o k t u r " hitabı, hazır bulunanların bağlılık ve ebedî min-
net hislerini coşturmuş, uzun alkışlarla karşılanmıştır."

Q R O VFMİ Mülkiye Ankara'ya taşınınca, İstanbul'da bulunan


âzI
PROFESÖRLER t> Profesörler, İstanbul Üniversitesi'ndeki görev-
ATANMASI lerini bırakamadıklarından Ankara'ya gelememişler­
di. Bu çok önemli tbo$luğun .doldurulması için T.B.M.M.lnde ve Bakanlıklar'da bu­
lunup d a a k a d e m i k k a r i y e r niteliğini hâiz kimselerden ö ğ r e ­
tim g ö r e v l i s i tâyin edildi. B u cümleden o l a r a k : İ d a r e v e A m m e Huku-
ku'na B u r d u r Milletvekili (Rahmetli) Mustafa Şeref Özkan, İktisad Profesörlüğüne

522
Trabzon Milletvekili (Rahmetli) Hasan Saka,Esâsîye Hukuku (Anayasa Hu­
kuku) Profesörlüğüne İzmir Milletvekili (Rahmetli) Mahmud Esat Bozkurt,
Ceza ve Ceza Usuıl H u k u k u Profesörlüğüne Bursa Milletvekili Atıf Akgüç, Ticâret ve
İcra İflâs H u k u k u Profesörlüğüne İstanbul eski İcra Reislerinden (Rahmetli) Ali
Kemâl ( A r a r ) ; Mâliye Profesörlüğüne Mâliye Bakanlığı Tedkik Kurulu Başkanı
(Rahmetli) Cezmi Ercin getirilmişlerdir.

Bir taraftan î s t a n b u l d a n Ankara'ya t a ş ı n m a hazırlık-


S . B. O. nun YENİDEN j a r ı yapılırken diğer yönden de Okul'a yeni bir şekil
DÜZENLENİP ÖGRETIM'in v e r m e k için , tar y a p ı l d j ğ m ı yuk a n d a k i bölüm-
DÖRT YILA ÇIKARILMASI . .
lerde a n l a t m ı ş t ı k
Hazırlama çalışmaları bitirilip Millî Eğitim Bakanlığının tastikinden de çıkan
yeni Ana Tüzük ve Yönetmelikler, Okul Ankaraya taşınınca 1936-1937 Ders Yılından
i'tibâren yürürlüğe girdi.
Söz konusu Ana Tüzük ve Yönetmeliklerin izahına girmeden önce. Mülkiye Tâ-
rihi'nde kendisine önemli bir yer ayrılması gereken Müdîr E m i n Erişirgil'ift 1936-
1942 devresi hizmetlerinin ve bu devre'de S.B.O. na neler kazandırdığının muhase­
besini yapmak gerekir. Bu, bizim için hem vicdanî, hem de ilim ahlâkı b a k ı m ı n d a n
bir görevdir.
Bu noktayı Erişirgil'in Müdîrliği sırasında Okulda hem öğreniei, h e m asistan
olarak b u l u n a n Sayın Profesör B a h r i Savcı, en iyi, en açık, en objektif şekilde an­
l a t m a k t a d ı r (7):

Fakültemiz (S.B.F.) pek yakın bir geçmişte, şimdikin­


den oldukça ayrımlı (farklı) bir k u r u m d u . Şüphesiz
ERIŞIRGIL" ,.
genel idare, mâliye, iktisad, diploması gibi bıhm
alanlarında Türkiyenin sorunları üzerine eğilmek, bu çeşitli alanlarda Türkiyenin
ağırlığını taşıma geleneğini s ü r d ü r m e k bu k u r u l u n değişmez bir k a r a k t e r çizgisi­
dir. Geçmişte olduğu gibi, şimdi de, gelecekte de... Bununla beraber, Fakültemiz iç
örgütlenmesinde, eğitim programlarında, bilimsel çalışmalarında ve araştırmacılık
alanında yakın, pek yakın bir geçmişte şimdikinden oldukça ayrı bir hüviyette idi.
N i t e k i m o, şimdi de sürekli bir gelişim vetiresi içinde yeni ve cesur denemelerle
bu ayrı hüviyetini geliştirme çabası içindedir. Onun için Fakültemize içinden ya da
dışından, nereden bakılırsa bakılsın onun Türkiye sorunları üzerine eğilme ve Tür-

7) Bak: Siyasal B i l g i l e r Fakültesi Dergisi, Mart 1965; C. X X ; N u . 1; X I X . sf.

523
kiyenin Türk Halkının yükünü fedâkârlıkla taşıma niteliği yanında, o n d a ayrıca
boyuna bir gelişmecilik g ö s t e r m e niteliğini de zevkle görürüz.
İşte, Fakültemizde bitmez tükenmez gelişmecilik geleneğinin temelini atan, Tür-
kiyenin problemlerine boyuna bilimsel laçıdan b a k m a ve çözüm yolu a r a m a me­
rakının o tükenmez ilk t o h u m u n u serpen 1965 Şubatında ebediyete göçen MÜDÜR'ü-
m ü z ERİŞÎRGİL'-dir. Onun bu ilk temeli kuruşu ve bu ilk t o h u m serpiş? iledir ki,
Fakültemiz hızla değişen Türkiyenin Modern Dünyadaki yerini sağlıyacak k t ^ u m -
lardan birisi olan S.B.F. meydana gelmiştir. Öyle ki, vaktiyle uyguladığımız eğitin:
plân ve programının kendi içindeki pek sağlamlığına, pek mantıkî yapışıma, insicam­
lı bütünlüğüne rağmen, Türkiye'yi 1. Dünya Savaşı sonu şartları içinde (iclâre'de
modernizasyon) a k a v u ş t u r m a işinde yetersizliğini giderici çalışmalar, ilk defa
O'nunla bilinçli bir seviyeye gelmiştir. Bu işin ilk rasyonel çalışmaları da Onunla
başlamıştır. Şöyle k i :
M ü d ü r E m i n Erişirgil önce "Müikiye"nin başka eğitim k u r u m l a r ı n d a n gelen
(ek görevli) öğretim üyeleri ile ve esas görevi Üniversite'de ve okul dışında olan
eğitim elemanları ile YENİ İHTİYAÇLAR'ın gerektirdiği bilimsel bir çalışmanın
yapılamıyaoağını g ö r m ü ş t ü r . Onun için sırf Mülkiyeye m a h s u s olmak üzere gelecek
eğitim ve öğretim elemanlarını yetiştirme işini aklına k o y m u ş t u r . Bunu o zaman­
ki Mâliye Bakanının Mâliye Teşkilâtını yerli ve yabancı yüksek ö ğ r e t i m kurumla­
rını bitirmişlerle yenileştirme projesi ile birleştirmiştir. 1936-37 ders yılı sonunda
Mâliye Bakanlığına Avrupa'da Mâliye-îktisad doktorası y a p t ı r m a k üzere öğrenici
gönderme projesini kabul ettirmiştir. Bu suretle Müikiye'nin son yıllar (1936-1937-
193&) me'zunlarından büyük bir kaafileyi ciddi imtihan sonunda Avrupa'ya gönder­
miştir. Maksadı ş u d u r : Bunlar geldiklerinde elbette Mâliye Teşkilâtını kuvvetlendi­
receklerdir. Fakat bir ikinci t a r a m a ile bunların da en güzidelerini Okul'ıa öğretim
üyesi olarak almak m ü m k ü n olacaktır.

Fakat b u n u n için de Okul Teşkilât K a n u n u n d a h e m akademik kariyer esaslarını


k u r m a k hem de yeni tıa'yinler için kadrolar hazırlamak gerekmiştir. M ü d ü r Erişirgil
b u n u da yapmıştır. Bu suretle, ozamanlara k a d a r bâzı bilim ve uzmanlık adamları­
nın bir şeref görevi olarak fakat bir ek hizmet hâlinde gördükleri Mülkiye
(Mektebi) hocalığı sağlam, esaslı kadrolara dayanan t a m görevli bir a k a d e m i k ka­
riyer hâline gelmeye başlamıştır.
Bundan başka, gelecek kuşakların h e m geniş devlet hizmetlerinin türlü alanla­
rında uzman olarak yetişmelerini, hem de bilim alanlarında çağdaş seviyeye yüksel­
melerini sağlayacak ilk a m a c ı n yabancı dil bilgisini ilerletmek gerçeği b ü t ü n vuzu­
hu ile ortaya çıkmıştır. Onun için M ü d ü r Erişirgil, zâten Okul'da göreve başladığı

524
ilk günden ele aldığı bu yabancı dil öğretimini geliştirme işine büyük bir ciddiyet
ile başladı. En iyi yabancı dil bilgisi hocaları, bol malzeme sağladı. Sonuç, her
yıl 10-15 k a d a r mezunun Devlet Yabancı Dil İ m t i h a n ı m kazanacak seviyeye gelme­
sine i m k â n verecek k a d a r geniş bir yabancı dil bilgisi merakı hâsıl oldu. Bu me­
rak, öğrenici sayısının pek fazla a r t m a s ı yüzünden yabancı dil eğitimindeki veri­
min azaldığı son yıllara kadar, olumlu bir gelişme izlemiştir.
Nihayet E m i n Erişirgil, yaygın hukuk, felsefe, sosyoloji bilgisinden gelen bir
kültür ve bilim adamı niteliği ile ( K ü t ü b h a n e ) nin önemini, Müdürlüğünü yaptığı
S.B.O. na kabul ettirmiştir. Ozamaııa k a d a r Fakültemiz bir çoklarının anlayışında
esas itibariyle b i r meslek okulundan ibaret sayılırdı. Bu sebeple de tek kitab ve
çoğaltılmış ders notlarına dayanan bir öğretim ile belli sayıda sahifelere aktarıl­
mış ba'zı bilgileri m ü m k ü n olduğu k a d a r satır satır öğretmekten ibaret olan bir
( t a k r i r imtihanı usulü) görülürdü. K ü t ü b h a n e pek meraklı olan ba'zı öğrenicilerin
ara sıra uğradığı bir yerdi. Bu sebeple de pek fakirdi. M ü d ü r Erişirgil, öğretimi­
nin, tek m e t n i n satır, satır takrir imtihan usulü ile öğretilmesi ve denetlenmesi sis­
teminden kurtarılıp bir konuyu bütün yönleri ile kavrama araştırıcılığına dayan­
masının ilk şartını zengin bir k ü t ü b h a n e k u r m a d a gördü. Onun için de mevcut
Kütübhâneyi elden ve gözden geçirdikten sonra hukukî, iktisâdi, mâlî, idâri, siyâsi
k o n u l a r d a dünya edebiyatının belli başlı eserlerini Kütübhaneye mâletmeye uğraş­
tı. Bunun için de o zamana k a d a r hemen hemen m e m u r s u z olan K ü t ü b h a n e y e 'uz­
m a n m e m u r l a r aradı. Öğretim üyelerini ve yardımcılarını Kütübhâneyi zenginleş­
tirecek edebiyatı b u l u p ı s m a r l a m a y a şevketti. O zamanlar, uzman k ü t ü b h a n e me­
m u r u b u l a m a m a d a n gelen aksaklıkları gidermek için yapılıacak tetkik çalışmalara
(Ozaman S.B.O.) Fakülteye aldığı yeni asistanları da kattı. Kütübhâneyi sempatik
ve çekici bir çevre, bir ocak hâline getirmek için dergilerle zenginleştirdi. Geç saat­
lere k a d a r açık t u t t u . Bilimsel çalışmalar düzenledi. Bunların K ü t ü b h a n e y e dayan­
m a s ı geleğini aşılamaya gayret etti. Öğrenicileri, lisans programlarında kabul ettir­
diği öğrenici ve ihtisas ödevlerini y a p a r k e n k ü t ü b h a n e çalışmaları ile b u l u n a n mal­
zemeye baş vurmağa şevketti. Bir kelime ile, yeni yetişmeye başlıyan ö ğ r e t i m eleman­
larının ve öğrenicilerin kütübhane zevkini y a r a t t ı . Bunlar Müdür Erişirgil'in
Fakültemizi, Üniversitemizin güzide bir elemanı olmıa seviyesine ç ı k a r m a ğ a yönel­
miş düşüncelerinden gelen reorganizasyonculuğunu ifâde eder. O, bu alanda kurum­
ları geliştirmecilik s a n ' a t m d a geniş ve külli görüş sahibi bir entelektüel idareci
olarak sivrilmiştir".

Erişirgil'in, Mütlkiye'yi yurd gerçeklerine uygun şekilde gelişlirme çabasına


bir diiğer misâli de Sayın Profesör Fehmi Yavuz vermektedir (8):
" M ü d ü r E m i n Erişirgil, Ş e h i r c i l i k ' in de Müessese'de okutulan
ders konuları arasında yer almasını istiyordu. Ancak, Şehircilik, biri t e k ­
n i k , ötekisi s o s y o - e k o n o m i k olmak üzere iki b ü y ü k v e ayrı
açıdan okutulabilecek bir d i s i p 1 i n ' di. Teknik olan m ü h e n d i s ve m i m a r

(8) Sayın Profesör'ün özel arşivimiz'de b u l u n a n . 8 - 7 - 1967 günlü m e k t u b u n d a n .

525
yetiştiren, sosyo-ekonomik olanı ise siyasal bilimler öğretimi yapan müesseselere
uygun düşerdi. Günümüzde tartışmasız kabul edilen bu görüş ve anlayış, İkinci Ci­
han Savaşı'ndan önce gereği kadar olgunlaşmamıştı.
Emin Erişirgil, bir deneme olmak üzere Alman Şehircilik Uzmanı Martin Wag-
ner'i üç konferans vermek üzere S.B.O. na davet etti. Konferansların konuları:
1 — Şehircilik'de Sermâye'nin Rolü;
2 — Şehircilik'de Makina'nın Rolü;
3 — Şehircilik'de Organizasyon'un Rolü
idi. Bunların büyük bir ilgi görmesi üzerine Emin Erişirgil Şehircilik için devamlı
bir öğretim üyesi bulma çabasını yoğunlaştırdı. Yüksek Mimar olan Wagner böyle
bir görevi durumuna uygun bulmayınca (9) Ernest Reuter'in adaylığı ortıaya çıktı.
Reuter biri Şehircilik, ötekisi Mahallî İdareler Mâliyesi olmak üzere iki ders
okutmayı kabul etti. Bir de Şehircilik Enstitüsü kurması, S.B.O. ile yaptığı a n -
1 a ş m a ' larm hemen hepsinde yer almıştır."

Rahniütli Erişirgil'in 1936-1942 yılları a r a s ı n d a S.B.O. na yaptığı hizmetleri,


dolayısıyla Okul'un gelişme seyrini şöyle özetleyebiliriz:
Okt<l Ankara'ya taşındıktan s o n r a :
1 — 1936-1937 Ders Yılı için Okul'a kabul edilen öğrenicilerden b a ş l a m a k üzere
27-11-1936'da öğretim süresi, üç'ü m ü ş t e r e k , bir^i i h t i s a s sınıfı olarak
dört yıla çıkarıldı. Bu rejim ilk mezunlarını 1940'da verdi.

2 — Ders Programı Okul'un amacına ve çağ'ın özelliklerine göre geliştirilmiş;


mevcud derslere Şehircilik (Ürbanizm), Mahallî İdareler Mâliyesi, İ ş l e t m e İktisâdi,
Türk Medeniyeti Tetkik ve Türk İ d a r e Teşkilâtı Târihi dersleri eklenmişti.

3 — Öğrenici ve öğretim üyelerine a r a ş t ı r m a ' y a d a y a n a n bâr yetişme r u h u ve­


r i l m e k için m o d e r n b i r k i t a b i ı k k u r u l m u ş t u r k i b u g ü n 59.000 cilt kitabı
ile Ankara Üniversitesi Fakülte kitablıkları içinde ö n d e giden F a k ü l t e Kitablığı o
devir'den ve Rahmötli Erişirgil'den- kalana bir mîras, bir armağan» bir e m â n e t t i r .

4 — Yabancı dil öğretimine çok geniş yer verilimiş ve b u n d a büyük ölçüde ba­
s a n sağlanmıştır.

5 — 1930'da yürürlüğe giren Ana Tüzük, a r t a n ve çok genişleyen öğrenici kad­


rosu için yeterli olmadığından, 2777 sayılı K a n u n çıkınca İstanbul'da hazırlanma­
ya başlayan ve S.B.O. Umûmî Tâlimatnâmesi'r.in ba'zı kısımlarını değiştiren "Yeni
Talimatname" 27 Kasım 1936'dan- i'tibâren yürürlüğe girmiştir:

(9) Berlin Belediye ve Devlet Başkanı. Hal Tercemesi için bu Cild'in Öğretim Üyeleri Kısmına bakınız.

526
"S.B.O. UMÛMÎ TALİMATNAMESİ

Biı-inci Fasıl

Okul Teşkilâtı

1 — Okul, üçü m ü ş t e r e k ve biri ihtisas sınıfı olmak üzere dört sınıftan teşekkül
eder. İhtisas Sınıfı, İdâri, Mâlî ve Diplomasî Şubelerine ayrılır.
2 — Okulun ilmî faaliyeti:
A) — E s a s derslerden,
B) — Konferans hâlinde verilecek m u v a k k a t kurlardan,
C) — P r a t i k k u r ve seminer çalışmalarından,
Ç) — İnkılâb Târihi derslerinden, terekküp eder,

3 — Okulun ilk üç sınıfında aşağıdaki dersler o k u t u l u r : Medenî H u k u k , Hukuk


Muhakemeleri Usulü, K a r a ve Deniz Ticâreti Hukuku, Devletler Hususî Hukuku,
E s a s Teşkilât Hukuku, İdare Hukuku, Ceza H u k u k u ve Ceza Muhakemeleri Usulü,
Sosyoloji, T ü r k Medeniyeti ve İ d â r i Teşkilâtı Târihi, İktisad, İstatistik, Mâliye, Ma­
hallî İ d a r e l e r Mâliyesi, Muhasebe, Siyâsî Târih, Coğrafya, Yabancı Dil (Fransızca,
İngilizce, Almanca).
4 — Dördüncü Sınıfın dersleri:
A) İ d â r i , Mâlî, Diplomasî Şubeler arasındaki m ü ş l e r e k dersler,
B) Bu şubelerin h e r birine âid meslek ve ihtisas dersleri, olmak üzere iki kıs­
m a ayrılır.
A) Şubeler arasında m ü ş t e r e k okutulacak dersler şunlardır:
a) H e r üç Ş u b e d e : İktisadî Doktrinler Târihi, Âmme Hukuku, İktisâdi Coğ­
rafya.
b) i d â r i ve Mâli Şubelerde müştereken okutulan dersler; Medenî Hukuk, İç­
timaî ve Ziraî İktisad, Mahallî İ d a r e l e r Mâliyesi, Bütçe, İşletme İktisâdı.
c) Mâlî ve Diplomasî Şubelerinde m ü ş t e r e k e n okutulan dersler: İktisadî Si­
yâset ve Gümrük.
B) Son sınıfın h e r üç şubesinde ayrı ayrı gösterilen meslek ve ihtisas dersleri:
a) Mâlî Şubede: Amme Kredisi, P a r a - B a n k a - Borsa, Muhasebe.
b) İdâri Ş u b e d e : Şehircilik, İ d a r e Hukuku, İjiyen.
e) Siyâsî Ş u b e d e : Devletler Umûmî H u k u k u , Siyâsî Târih, Diplomatik Mu­
habere.
5 — Muvakkat kurlarda, husûsî mâhiyette ve müstakil olarak tedkîkı icâp eden
mevzulara âid konferanslar verilir. Konferanslar h e r iki senede bir defa tekrarla­
nır. Konferansların m e v z u l a r ı ile sayılan Profesörler Meclisi'nin hâricden seçece­
ği m ü t e h a s s ı s l a r tarafından verilir. Mütehassıslara, verecekleri h e r konferans için
ücret verilebilir.

527
6 — Pratik kurlar ve seminer çalışmalarında ders mevzu'ları ile a l â k a d a r mes'e-
leler hakkında metinler o k u t t u r u l u r ; talebeye tedkîk ettirilen mes'eleler üzerinde
m ü n â k a ş a l a r yaptırılır. Talebe Memleketin idâri, mâlî ve siyâsi mes'eleleri üzerinde
şahsî tedkîklere alıştırılır ve aralarında m ü n a k a ş a l ı konferanslar tertib ettirilir.

7 — H e r talebe lisede iken tâkib ettiği Fransızca, İngilizce veya Almanca lisan
derslerinden birine devam etmeğe m e c b u r d u r .
Müessesede yabancı lisan tedrisâtı ile varılması istenilen hedefler ş u n l a r d ı r :
a) Bu yabancı dillerden biri ile yazılmış iktisâdi, siyâsî ve içtimâi herhangi bir
eserden bir parçayı Türkçe'ye çevirebilmek,
b) Böyle bir parçayı ilk defa okuyunca o dil ile anlatabilmek,
c) Hususî bir ihtiyâcını m e k t u p l a ifâde edebilmek,
ç) Diplomasî Şubesi Talebesinin iktisadî ve siyâsî mevzuları Fransızca olarak
yazabilmesini temin etmek.

8 — Bir talebenin Diplomasî Şubesine ayrılabilmesi için siyâsî ve iktisâdi her­


hangi bir mevzu'a dâir Fransızca yazı yazacak derecede bu dili bildiği veya Diploma­
sî Şubesinde bulunduğu yıl içinde Fransızca bilgisini bu hâle getirebileceği Profesör­
ler Meclisince kabul edilmiş olmak lâzımdır.

9 — Yabancı dil tedrisâtı, Okulun ilk üç sınıfına muvazi olarak üç k u r ' a ayrılır.
Yabancı dil bilgisi yüksek olanlar, Profesörleri tarafından yapılacak y o k l a m a neti­
cesine göre, daha yüksek kurlara alınabilirler. H e r üç k u r u ikmâl eden ve yabancı
dil bilgisindeki kifayeti, Okulun Yabancı Dil Profesörleri tarafından yapılacak im­
tihan neticesinde sabit olan talebe için Okul'da (Yabancı Dil İkmâl Kurları) açılır.
İkmâl kurlarında bilhassa Türkçeden yabancı dile, yabancı dilden Türkçeye ter­
cüme dersleri verilir. Talebenin diğer kurlar gibi ikmâl kuruna da d e v a m ı mecburî­
dir.

10 — Son Sınıfta Diplomasî Şubesine ayrılmak isteyen her talebenin Fransızca-


dan, başka ikinci bir Yabancı Dil Kur'u'nu, Birinci Sınıfdan i'tibâren tâkib etmiş ol­
ması veya bu ikinci yabancı dil bilgisindeki kifayetini Dokuzuncu Maddeye göre
lesbit ettirmiş bulunması lâzımdır. Bu gibi talebe ikmâl kurlarını da tâkible mü­
kelleftirler.

11 — Ders yılı başında Okul İdâresinin müsaadesi île ikinci bir yabancı dil
k u r u n a devama başlıyan talebe, bu yabancı dili öğrenmiyeceklerini ilk sömestr
sonunda Okul İdaresine bildirmedikleri takdirde bu dilin b ü t ü n k u r l a r ı n a devıam
e t m e k ve imtihanlarını vermek mecburiyetindedirler.

12 — Diplomasî Şubesinde, Profesörler Meclisinin k a r a r ı ve Maârif Vekilliği­


nin muvafakati ile bir kısım dersler Fransızca olarak tedris olunabilir.

523
13 — Okul P r o g r a m ı n a yeni bir ders ilâvesi veya mevcud derslerin haftalık
d e r s sayısının tebdili Profesörler Meclisinin k a r a n üzerine Maârif Vekilliğinin tas­
diki ile m ü m k ü n d ü r .

İKİNCİ FASIL
Okula Talebe Kayıd ve Kabul Ş a r t l a n
ve
Seçme Sınavları E s a s l a n

14 — Siyasal Bilgiler Okuluna namzet talebe kaydına Ağustosun 25'inde başla­


n ı r ve Eylülün 25'inde nihayet verilir.

15 — Okula kaydedilmek isteyenlerin bir istid'a ile Okul Müdirliğine veya


Okul Müdîrliğince ta'yin edilen m a k a a m a m ü r a c a a t etmeleri ve i s t i d a l a r ı n a şu ve-
s i k a l a n iliştirmeleri l â z ı m d ı r :
a) Nüfus Hüviyet Cüzdanı,
b) Lise b i t i r m e ve Olgunluk Diplomaları,
c) Okula kayıd edileceği yıldan önce liseden me'ztuı olmuş ise a r a d a n geçen
z a m a n d a ne işle meşgul olduğunu gösterir resmî vesika,
ç) Bu m ü d d e t içinde Okula girmeğe m â n i ' hâli olmadığına d â i r b u l u n d u ğ u ma­
hallin en büyük mülkiye m e ' m u r u n d a n alınmış bir vesika,
d) 4,5 X 6 boyunda .altı fotoğraf.

16 — Nıamzedler Okulun gösterdiği bir h a s t a h â n e d e m u a y e n e o l u n a r a k tahsile


ve mecburî hizmete m a n i ' bir arızası olmadığına d â i r usulü dâiresinde r a p o r alma­
ğa m e c b u r d u r l a r .

17 — Yatılı veya yatısız oLarak Okula girmek isteyenler seçme i m t i h a n ı n a ta­


bidirler. Seçme imtihanlarının neticesinde Okulun yatılı talebe k a d r o s u dikkate
a l ı n a r a k muvaffakiyet derecesine göre yatık olacak talebe ayrılır. B u n d a n sonra
Okul İdaresince ihtiyâca göre tensib olunan m i k t a r d a yatısız talebe alınır. Yatısız
olarak kaydedilen talebeden ders yılı sonunda sınıf geçme imtihanında vasati pek­
iyi veya iyi derecede muvaffak olanlar, Okulun yatılı talebe kadrosu müsâid ol­
duğu takdirde, yatılı talebeliğe geçirilebilirler.

18 — Seçme imtihanı aşağıda yazılı derslerden yapılır:


a) T ü r k ç e Kompozisyon ve Edebiyat,
b) Filozof i ve Sosyoloji (Lise Fen Kolu m e ' z u n l a n n ı n bilmesi lâzım gelen ba­
hislerden),
c) M a t e m a t i k (Lise Edebiyat Kolu mezunlarının bilmesi lâzım gelen bahisler­
den),
ç) Hayvan ve Nebat Fizyolojisi,

529
d) Türkiye, Komşu Memleketler ve Büyük Devletler Coğrafyası,
e) Türkiye Târihi ve Rönesanstan S o n r a Avrupa Târihi,
f ) Fransızca, İngilizce veya Almancadan biri.

19 — Seçme imtihanı neticesinde Okula yatılı olarak alınan talebe tahsil esna­
sında Okulu terkettiği veya kendi tarafından bir hareket sebebi ile Okuldan çıka­
rıldığı veya tahsilini bitirdikten sonra H ü k ü m e t i n vereceği vazifeyi k a b u l d e n çe­
kindiği t a k d i r d e Okulda b u l u n d u ğ u m ü d d e t e âid Okul ücretlerini veya meşru* ma­
zerete dayanmaksızın bir yıl sınıfını geçemediği halde Okula yine yatılı olarak
devam isteğinde bulunduğu t a k d i r d e sınıfta kaldığı yıla âid Okul ü c r e t i n i tediye
edeceğine d â i r Noterlikçe tasdikli ve kefilli bir t e a h h ü d senedi vermek mecburiye­
tindedir.

DAHİLÎ TALİMATNAME
MÜESSESEYE G İ R E N TALEBENİN TÂBİ' OLACAĞI KAAİDELER

1 — Siyasal Bilgiler Okulu hukukî, İktisadî ve siyâsî ilimler o k u t a n ve okurla­


rını Türkiye Cumhuriyetinin â m m e işlerinde yüksek vazifeler d e r u h d e e t m e y e kud­
retli ahlâk ve seciyye sahibi olarak yetiştirmeye çalışan bir müessesedir. Okul
İ d a r e ve T a l i m Hey'eti herşeyden önce seciyyeye ehemmiyet verir. Onun için b ü t ü n
talebe:
a) Cumhuriyete bağlılıklarını ve medenî ve insanî ahlâka riâyetkârlıklarını her
vesile ile bütün, v a t a n d a ş l a r a örnek olacak şekilde göstermeye;
b) Disipline ve kendileri için çalışan Okul İ d a r e ve T a l i m H e y e t l e r i n i n söz
ve ihtarlarına i t a a t e ;
c) Bütün iyi vasıfları etrafındaki insanlara yaymağa ve d o ğ r u l u k t a n ayrılma­
mağa m e c b u r d u r l a r .
Okulda h e r talebenin bir fişi vardır. Okurların tavır ve hareketleri ve seciyyesi
bu fişe geçirilir. Bu fişlerin muhteviyatı o k u r l a r me'zun olduktan sonra intisab
edecekleri dâirelere bildirilir.

2 — Her sabah saat 8.10 da ve salı ve c u m a r t e s i a k ş a m l a n müstesna, h e r ak­


ş a m saat 16.45 de talebeden imza alınır. Sabah imzası " b ü t ü n d e r s l e r d e bulunaca­
ğını", akşam imzası "o gün etüd'de, yemekde ve muayyen z a m a n d a y a t a k h a n e d e
bulunacağını" t e a h h ü d eylemek demektir.

3 — Bir talebe bu imzalardan birinde bulunmadığı z a m a n bir gün gelmemiş


a d d o l u n u r ve ona göre devamsızlığı tescil edilir.

4 — Tescil edilen devamsızlığı vazifesine lâkaydlık derecesine girdiği İdarece


tesbit olunan talebe Profesörler Encümenine (İnzibat Meclisine) sevk olunur ve
bu gibi okurların hâli ailelerine de bildirilir.

530
5 — Sabah imzasını attığı halde derse girmeyen, a k ş a m imzasını attığı halde
e t ü d ve yemek z a m a n l a r ı n d a izin almaksızın Mektebde b u l u n m a y a n veyıa Mekteb­
de yatmayan talebe sözünde d u r m a m ı ş a d d o l u n u r ; devamsızlığı tescil edilmekle be­
r a b e r birincisinde ihtar, ikincisinde tescil, üçüncü defasında lâzım gelen ağır ceza
verilmek üzere Profesörler E n c ü m e n i n e sevkedilir; Mektebde y a t m a m a s ı sebebi
ayrıca tahkik edilir. Eğer o gece talebeliğe yakışmayacak bir hareket yapmış ol­
duğu sabit olursa bu hareketi ayrıca nazara alınarak o n a göre ceza verilir.

6 — Merasimlere iştirak e t m e k bir vazifedir. Bu vazifeyi ifâ etmeyen okurlar


Profesörler E n c ü m e n i n e sevk olunurlar.

7 — Okurlar yemekhanede ancak kendi n u m a r a l a r ı n ı taşıyan m a s a l a r a oturur­


lar ve ne suretle olursa olsun yerlerini değiştiremezler. O k u r î a r n u m a r a l a r ı n ı ta­
şıyan y a t a k l a r d a yatarlar.

8 — Mekteb eşyasında kırıklık, kirlilik gören her okur b u n u temizlemeye ve te*


mizlettirmeye ve kendi iktidarının kâfi gelmediği işlerde İdareye h a b e r vermeye
m e c b u r d u r . Mektebin eşyasını muhafaza nasıl bîr vazife ise muhafaza e t t i r m e k de
öyle bir vazifedir.
9 — Hiçbir o k u r Okulun hiçbir m e ' m u r ve hademesine nezâkete muhalif söz
söyleyemez; h a k a r e t t e bulunamaz; h a d e m e ile m ü n â k a ş a yapamaz. Hademelerden
veya m e ' m u r l a r d a n birinin vazifesinin iyi i'fâ etmediğine dâir olan şikâyeti varsa
derece ile Okulun daha yüksek m e ' m u r u n a m ü r a c a a t eder.

10 — Okulun içinde ve dışında o k u r l a r lâübâlı bir şekilde giyinmiş bir halde


gezemezler. Gezenler hareketlerinin derecesine göre ihtar, tevbih veya tescil cezası
alırlar. Muvakkat ve kat'î ihraç cezaları M ü d ü r l ü ğ ü n göstereceği l ü z u m üzerine
Profesörler E n c ü m e n i tarafından verilir.

1! — Doğrudan doğruya Profesörler E n c ü m e n i n e şevki m u c i p olan fiTler müs­


tesna, yukarıda yazılı m a d d e l e r d e cezası muayyen olmayan h a r e k e t l e r d e bulunan
o k u r l a r a İdarece evvelâ i h t a r d a bulunulur; te'siri görülmediği anlaşıhnoa tevbih
veya tescil verilir.

12 — İki tevbîh alana üçüncüsünde tescil cezası verilir. İki defa tescil cezasına
uğrayan talebe üçüncü defa tescil cezasına uğrarsa h a k k ı n d a m u v a k k a t tard cezası
tatbik olunur.

İMTİHANLAR, YAZILI VAZİFELER, M E Z U N İ Y E T İMTİHANI

1 — Son Sınıf Talebesiyle 1. Sınıf kış sömestri talebesi müstesna olmak üzere
h e r talebe bir s ö m e s t r içinde o k u t u l a n derslerden biri üzerinde yazılı bir vazife
hazırlamağa m e c b u r d u r . H e r sömestr'de hangi talebenin hangi dersten vazife ha­
zırlayacağı İdarece tesbit o l u n a r a k bu talebenin a d l a n a l â k a d a r profesörlere veri­
lir.

531
2 — Verilen vazifeyi hastalık gibi meşru' bir mazerete müstenid olmaksızın
vaktinde yapmıyan talebe, Profesörler E n c ü m e n i n e sevk edilir. Profesörler Encü­
meni işi tedkîk ettikten sonra talebe h a k k ı n d a icâbeden k a r a n verir ve bu vazife­
nin yapılması için ayrıca bir m ü d d e t ta'yin eder.

3 — Vazifelerin gerek muhtevası, gerek şekil ve ü s l û b u b a k ı m ı n d a n h a t â ve


noksanları sınıfda profesör tarafından îzah edilir. Vazifesini pekiyi d e r e c e d e yap­
m ı ş olduğu profesörü tarafından İdareye bildirilecek olan talebe ayrıca t a k d i r
olunur ve keyfiyet Okulda i'lân edilir. Not takdirinde talebenin vazifelerine âid faa­
liyeti dikkate alınır.

4 — H e r sınıf talebesi kış ve yaz sömestrleri s o n u n d a i m t i h a n edilirler. Kış


sömestri s o n u n d a yapılacak i m t i h a n l a r d a n hangi derslerin i m t i h a n ı n ı n yazılı veya
sözlü olacağı Profesörler Meclisi tarafından ta'yin edilir. Son Sınıf yaz s ö m e s t r im­
tihanı h e m yazılı h e m sözlü, diğer sınıfların yaz sömestri imtihanları yalnız sözlü
olarak yapılır.

5 — Kış sömestri sonundaki imtihan, Ş u b a t ı n ilk onbeş günü içinde yapılır. Bu


m ü d d e t içerisinde Revir veya h a s t a h â n e d e tedavi altında bulunduğu için imtihan­
lara giremiyen talebe, Martın ikinci yarısında yapılacak olan yazılı i m t i h a n a alınır.
Mazeretsiz olarak i m t i h a n a girmeyen talebe sıfır almış sayılır. H a s t a l ı k t a n gayrı
meşru' mazeretlerin takdiri Profesörler E n c ü m e n i n e âiddir.

6 — Yaz sömestrine Mayısın 25'inde nihayet verilir ve H a z i r a n m 10'unda sözlü


imtihanlara başlanır.

7 — Bir talebenin Haziran i m t i h a n l a r ı n a girebilmesi için o ders yılına âid de­


vamsızlık sayısının -65'i geçmemesi lâzımdır. Devamsızlık şu suretle h e s a p edilir:
Revir veya h a s t a h â n e d e tedavi edilenlerle hastalığa d â i r usulüne göre r a p o t
getirmiş olanlar veya m e ş r u ' mazeretlerine binâen İ d a r e d e n izin a l a n l a r a beher
gün için (1) devamsızlık kaydedilir. B u n l a r d a n gayrı sebeple sabah ve akşam im­
zasında b u l u n m a y a n l a r a (1), dersler a r a s ı n d a yapılacak y o k l a m a l a r d a bulunma­
yanlara her ders için (1) devamsızlık yazılır. Sabah imzasında b u l u n u p da dersle­
re girmemiş olan talebeye bulunmadıkları her ders için (2) devamsızlık kaydolu­
nur. Bu hâli t e k e r r ü r eden talebe, Talebe Talimatnamesine göre cezalandırılmak
üzere Profesörler Encümenine sevk edilir.

8 — İ m t i h a n l a r d a verilecek notlarla bunların tekaabül ettiği dereceler aşağıda


gösterilmiştir:

9 ve 10 = Pekiyi
7 ve 8 = îyi
5 ve 6 = Orta
Beşden aşağı = Fena

532
9 — Son Sınıfdan gayrı sınıflar talebesinin sınıf geçebilmesi için kış ve yaz
sömestrlerinin i m t i h a n l a r ı n d a h e r dersten n o t u n u n 5'den aşağı d ü ş m e m i ş olması
şarttır.

10 — Son sınıf talebesinin yaz sömestri sonunda me'zuniyet imtihanlarına gi­


rebilmesi için:

a) Okulun P r o g r a m ı ile ilgili bahislerden seçip profesörüne kabul ettireceği bir


mevzu' üzerinde bir etüd hazırlayarak b u n u bîr ay önce İ d a r e vâsıtasıyle
profesörüne vermiş olması ve bu e t ü d ü n profesörünce kâfi g ö r ü l m ü ş bu­
lunması,
b) Bu T a l i m a t n a m e n i n 8. Maddesinde yazılı derecede yabancı dil bilgisine sa­
hip b u l u n d u ğ u n u n Mayıs sonunda yapılan i m t i h a n d a tesbit edilmiş olması
icâp eder.

11 — Mâlî Şûbe'nin Muhasebe dersiyle, Diplomasi Şûbesi'nin Diplomatik Mu­


h a b e r e derslerinin me'zuniyet i m t i h a n l a r ı yalnız yazılı, h e r üç Şubenin diğer b ü t ü n
derslerinin me'zuniyet i m t i h a n l a r ı ise h e m yazılı h e m sözlü olarak yapılır. Yazılı
i m t i h a n l a r şu g r u p l a r d a n yapılır:
Ziraî ve İçtimâi İktisad, İktisâdi Siyâset, İktisâdi Doktrinler Târihî, Âmme
H u k u k u , H u s û s î Hukuk, Şehircilik ve İjiyen, Muhasebe, Diplomatik Muhabere.

12 — Son Sınıf Talebesinin Okuldan me'zun sayılabiimesi için:


a) Me'zuniyet i m t i h a n ı yalnız yazılı olarak yapılan derslerden kış s ö m e s t r i im­
tihanı ile me'zuniyet i m t i h a n ı n d a n aldığı notların ortalamasının- ve me'zuni­
yet i m t i h a n ı n d a aidığı n o t l a r ı n 5 ten aşıağı olmaması,
b) Me'zuniyet i m t i h a n l a r ı hem yazılı h e m sözlü olarak yapılan derslerden aldı­
ğı n o t l a r ı n o r t a l a m a s ı n ı n ve me'zuniyet imtihanının sözlüsünde kazandığı
notların 5'den az b u l u n m a m a s ı lâzımdır.

13 — Kış sömestri sonundaki i m t i h a n l a r a , U m u m î T a l i m a t n a m e n i n 75. Mad­


desinde yazılı sebeblerden dolayı giremiyenler Martın ikinci yarısında yapılan ma­
zeret i m t i h a n ı n a alınırlar.

14 — Herhangi sebepten ileri gelmiş olursa olsun Haziran ayı içinde yapılan
i m t i h a n l a r a girmeyen talebe, İlk Teşrin ( E k i m ) ayının birinci yarısındaki imti­
h a n l a r a alınırlar. Birinci Teşrin ayı içindeki i m t i h a n l a r a da herhangi b i r sebep ve
mazeretle olursa olsun girmeyenler sınıflarında kalmış sayılırlar.

15 — Birinci, İkinci ve Üçüncü Sınıflarda yabancı dil derslerinden sınıf geçe*


bilmek için bu sınıflara muvazi olarak mevcud b u l u n a n yabacı dil kurlarının kış
ve yaz sömestrleri sonlarında yapılan i m t i h a n l a r d a a l m a n n o t l a r ı n ortalamasının
ve son s ö m e s t r d e kazanılan notların beşden az olmaması şarttır. Yabancı dil kurla­
r ı n d a n sınıf geçmeye müsâid n u m a r a alamıyanlar o kur'a muvazi olan sınıfda kal­
m ı ş sayılır.

533
16 — Birinci, İkinci ve Üçüncü sınıflarda d ö n m ü ş olan talebe, bir yıl daha ya­
tısız olarak Okula devam edebilirler. B u n l a r d a n yatılı olarak devam e t m e k iste­
yenler muvaffak olamadıkları yılın tazminatı olan parayı üç t a k s i t t e vermeye mec­
b u r d u r l a r . Bu gibi talebeden ertesi yıl "pekiyi" veya "iyi" derecede terfi' edenler
t e k r a r parasız yatılı talebe olabilirler.

17 — Me'zuniyet i m t i h a n ı n a vaktinde giremeyenler veya girip de k a z a n a m a m ı ş


olanlar Okula devam edemezler. D ö r d ü n c ü Sınıf tahsilini bitirdikleri t â r i h t e n i t i ­
baren b u n l a r üç yıl içinde mezuniyet i m t i h a n ı n a girebilirler.

18 — Me'zuniyet imtihanlarını muvaffakiyetle vermiş olan talebeye imtihanın


bittiği târihten i'tibaren bir ay içinde diploma verilir.

19 — Diplomalarını kaybedip de me'zuniyetinl tevsik e t t i r m e k isteyenlere Okul


İdaresince b i r kayıd sureti verilir. B u n u n için de diplomanın kaybedilmiş olduğu­
n u n gazetelerle i'lân edilmesi ve i'lânm çiKiıgı gazt/e nüshası iliştirilmek suretiy­
le Okul İdaresine bir istid'a verilmesi lâzımdır."

Aradan iki yıl geçince, yukarda açıkladığımız bu " U m û m î Tâlimatnâme"nin- de


yeterli olmadığı anlaşılıp t e k r a r d e ğ i ş i k l i ğ e gidildi. Önce S ı n a v
Y ö n e t m e l i ğ i değiştirildi. Değişikliğin g e r e k ç e s i şöyleydi:
"1926 Senesinde yapılan (1930'da yürürlüğe giren) Okul T a l i m a t n a m e s i n i n im­
tihana taalluk eden maddelerinin m ü h i m bir kısmı tatbik edilemeyecek bir hâle
gelmiştir. Sebebi şunlardır:

1 — Bu T a l i m a t n a m e yapıldığı zaman, Okul'un mevcudu 120 idi. 120 o k u r için


tatbiki kaabil olan hükümler, Okul mevcudu 350'ye çıkınca tatbik edilemez hâle
geldi. Meselâ sömestr tatili olan 20 gün 120 okuru (öğrenciyi) sözlü o l a r a k i m t i h a n
etmek, hattâ kendilerine birkaç gün tatil b ı r a k m a k imkânı vardı. Talebe 350 olun­
ca, buna imkân kalmamıştır.

2 — Mevcut T a l i m a t n a m e y e göre Okul üç sene iken İkinci Sınıfta (şimdiki va­


ziyete göre 3. Sınıfta) ve Son Sınıfta grub imtihanı yapılması lâzım geliyordu.
Grub i m t i h a n ı n d a n m a k s a t şu idi: Okul, meselâ Hususî H u k u k g r u b u n d a n yâ­
ni Medenî Hukuk, Ticâret Hukuku, Devletler Hususî H u k u k u derslerinden bir gün­
de ve bir celsede ve b ü t ü n bu profesörler h u z u r u n d a i m t i h a n a girecek ve profe­
sörler de bu dersleri ilgilendiren sentetik sualler s o r a c a k l a r ve b u n a göre h e r ders­
ten ayrı a y n n u m a r a vereceklerdi. Bu tarz esas i'tibâriyle mantıkî değildi. Eğer sen­
tetik sual sorulacaksa b ü t ü n g r u p için talebeye tek n u m a r a vermek icâbederdi.
Ayrı ayrı derslerden n u m a r a vermek esâsı kabul edilince profesörler sentetik sual
s o r m a k t a n vazgeçiyorlar; h e r d e r s t e n ayrı ayrı sual soruyorlardı. Esas i'tibâriyle
b i r grupda b u l u n a n b ü t ü n derslerden 40 talebe için sentetik sual tertib e t m e k de

534
oldukça güç bir şeydi. Buna profesörler alışamamışlardı. Bu güçlük dolayısıyla
Okulun her sınıfında kırkar talebe bulunduğu zaman bu Maddenin t a t b i k i şu şe­
kilde oluyordu:
Sentetik sual soruluyor, fakat ekseriya bir g r u b u n hocaları bir a r a d a otura­
r a k her biri kendi dersinden ikişer sual soruyordu. Bu tarzda iyi bir i m t i h a n an­
cak bir günda (13) ve en çok (15) talebeyi imtihan etmekle m ü m k ü n olabilirdi.
Talebe m e v c u d u yüzü aşınca böyle bir i m t i h a n a hiç bir i m k â n k a l m a d ı . Zâten,
g r u p i m t i h a n ı şekli o k u r l a r için çok ağır bir sistem o l u y o r d u ; çünkü bir dersten
yan i hm o k u r u n maneviyatı bozuluyor; diğerlerine de cevap veremiyordu. Hiç bir
profesör de kendi dersini bilmeyen okura g r u p u n diğer bir dersini bildiği için nu­
m a r a vermek istemediğine göre, bu ağır şartlıar o k u r üzerinde daha müessir olu­
yordu.

3 — Mevcut T a l i m a t n a m e d e yalnız sözlü imtihan usulü vardır. Okurun mün­


hasıran sözlü imtihanla iktidarını kontrol güçtür; ç ü n k i i m t i h a n esnasında oku­
r u n mânevi vaziyeti, profesörün hâli, verilen n u m a r a y a çok te'sir edeceği gibi ka­
labalık sınıflar da ayrıca güçlükleri davet eder. B ü t ü n bu güçlükleri k a l d ı r m a k ve
o k u r l a r efkâr-ı umumiyesinde âdilâne imtihan yapıldığı kanaatini u y a n d ı r m a k için
T a l i m a t n a m e n i n imtihana taallûk eden maddelerinin değiştirilmesine Profesörler
Encümenince k a r a r verilmiş ve projeyi h a z ı r l a m a k üzere Profesör H a s a n Saka ve
Profesör (Abdülhak) Kemâl Yörük ile Okul Direktöründen ( E m i n Erişirgil'den)
m ü r e k k e b bir komisyon teşkil edilmiş idi. Komisyonun hazırladığı proje, yukarıda
saydığımız b ü t ü n m a h z u r l a r ı giderdiği için, Profesörlerin 27 - İkinci Teşrin (Ka­
sım) - 1937 tarihindeki toplantısında ittifakla kabul o l u n m u ş t u r . "

Bu G e r e k ç e aşağıdaki Sınav Yönetmeliği'ne vücud veriyordu:

"İMTİHAN TALİMATNAMESİ
SÖMESTRLERİN BAŞLANGICI VE NİHAYETİ

1 — Her ders yılı iki sömertr'e ayrılır. Birinci sömestr Birinci Teşrinin On-
beşi'nden Şubat'ın ihtidasına k a d a r devam eder. İkinci s ö m e s t r Mart'ın ihtida­
sından Mayıs'ın 25'ine kadar devam eder.

K I Ş SÖMESTR İMTİHANI

2 — Birinci s ö m e s t r imtihanları 5 Şubat'ta başlayıp 10 gün içinde yapılır, Şu­


bat'ın Onbeşinden s o n u n a k a d a r s ö m e s t r ta'tilidir.

3 — Birinci sömestr sonundaki imtihanlar yazılıdır ve o sömestr zarfında oku­


tulan bahislerden yapılır.

4 — Birinci s ö m e s t r sonunda hastalığına binâen i m t i h a n a giremeyen okurların


i m t i h a n ı Mart Ayı içinde İ d a r e n i n ta'yin edeceği bir z a m a n d a yine yazılı olarak
yapılır.

535
YAZ SÖMESTRİ İMTİHANI

5 — Mayıs'm Yirmibeşinde dersler kesilir ve Haziranın On'una k a d a r talebe­


ye 15 gün'lük bir çalışma zamanı bırakılır.

6 — İkinci sömestr imtihanı Haziran'ın l l ' i n d e başlar ve iki s ö m e s t r d e oku­


tulan b ü t ü n bahislerden sorulur.

YAZ SÖMESTRİ YAZILI İMTİHANI

7 — İkinci sömestr imtihanı yazılı ve sözlü olarak yapılır. Yazılı i m t i h a n dört


g r u p t a n yapılır:

a — Âmme H u k u k u grupu,
b — Hususî H u k u k grupu,
C — İktisad, Mâliye ve İstatistik,
ç — Târih, Mâliye ve İçtimaiyat g r u p u .
Son sınıfta Ziraî ve İçtimaî İktisad, Doktrin ve İktisadî Siyâset, Bütçe, İstik­
raz ve Nakid b i r e r ihtisas g r u p u addedilerek ayrı günlerde yazılı i m t i h a n a tâbi'dir.
Gruplara dâhil olmayan İjiyenden ayrıca yazılı i m t i h a n yapılır.
H e r grupa dâhil olan derslerden ayrı ayrı sual sorulur. Sorulan suallerin ni­
hayet d ö r t s a a t t e yazılabilecek şekilde tertib edilmesi ş a r t t ı n Muhasebe ve Dip­
lomatik M u h a b e r e imtihanı birinci ve ikinci sömestr'de ayrı ve yalnız yazılı ola­
r a k yapılır.

8 — Yazılı imtihan kâğıtlarını, i m t i h a n d a n s o n r a o g r u p a dâhil profesörler


Mektebde t o p l a n a r a k tedkîk ederler ve âzami üç gün zarfında neticelendirirler.

9 — H e r profesör takdir ettiği n u m a r a y ı cedvele yazar; vasati 5 n u m a r a y ı dol­


d u r a n okur, o grupun sözlü imtihanına girer.

YAZ SÖMESTRİ SÖZLÜ İMTİHANI

10 — Yazılı i m t i h a n l a r bittikten üç gün sonra sırasiyle her gün sözlü imtihan­


lar yapılır.

S I N I F GEÇME ŞARTLARI

11 — O k u r u n sınıf geçebilmesi için iki yazdı i m t i h a n d a aldığı n u m a r a l a r ı n va­


satisi ile sözlü i m t i h a n d a aldığı n u m a r a n ı n vasatisi beş'ten aşağı o l m a m a s ı ve
sözlü imtihanLarda da her d e r s t e n beş n u m a r a atması lâzımdır.

HAZİRAN DEVRESİNDE S I N I F GEÇEMEYENLER

12 — İkinci s ö m e s t r sonunda yapılan yazılı i m t i h a n d a bir g r u p t a n beş n u m a r a


alamayan ve yahud herhangi sebeple bir g r u p t a n yazılı i m t i h a n a giremiyen okur,
o g r u p t a n Eylül yazılı i m t i h a n ı n a bırakılır.

536
13 — Sözlü i m t i h a n d a sınıf geçecek derecede n u m a r a alamayan o k u r Eylülde
yalnız o d e r s t e n sözlü i m t i h a n a girer.

S E N E İÇİNDE PROFESÖRLERİN VERDİĞİ VAZİFELERİN NUMARAYA T E S İ R İ

14 — Okurlar sene içinde Profesörler tarafından verilen vazifeleri yapmaya


m e c b u r d u r l a r . Mazeretsiz olarak vazifelerini y a p m a y a n okurları Profesörler İda­
reye bildirir. İdare, bu okurların vazife sevmezliğini fişlerine geçirdiği gibi Profe­
sörler de bu hâli nazar-ı dikkate alarak şifahî i m t i h a n d a kazandıkları n u m a r a d a n
b i r muruara kırarlar. Verilen vazifeyi çok iyi yapan o k u r l a r ı n n u m a r a ve a d l a n
da İdareye bildirilir. Bu okurların şifahî i m t i h a n l a r d a kazandıkları n u m a r a l a r a iki
n u m a r a y a k a d a r ilâve edebilirler.

SON S I N I F OKURLARININ YAPACAĞI VAZİFE

15 — Son Sınıf okurları Mekteb programlıarıyle ilgili bahislerden seçerek pro­


fesörüne tasdik ettireceği bir mevzu' üzerine bir etüd hazırlamak ve imtihanlardan
b i r ay evvel b u n u İdareye v e r m e k mecburiyetindedir. E t ü d profesörün dâhil bu­
lunduğu grup tarafından tedkîk ve kabul o l u n d u k t a n sonra okur, me'zuniyet imti­
hanına girmek selâhiyetini kazanır. E t ü d l e r üç nüsha olarak hazırlanır ve bir nüs­
ha âid olduğu profesöre verilir. E t ü d ü tedkîk eden Hey'et lüzum gördüğü takdirde
talebeyi e t ü d ü n müdâfaasına davet edebilir.

NOTLAR VE D E R E C E L E R

16 — İ m t i h a n d a t a k d i r olunacak n o t l a r ve dereceler şunlardır:

9 ve 10 = Pek iyi
7 ve 8 = İyi
5 ve 6 = Orta
5 den aşağı = Fena

LİSAN İMTİHANLARI

17 — İlk sömestr'de yapılan lisan i m t i h a n l a n diğer dersler gibi yazılıdır. İkinci


s ö m e s t r sonunda yapılan lisan i m t i h a n l a n ise hem yazılı h e m sözlüdür. Okurlara,
yazılı ve sözlü i m t i h a n d a aldıkları n u m a r a l a n n vasatisi son sömestr imtihan n o t u
olarak verilir. İlk sömest;r'de yazılı ve sözlü yapılan imtihan neticesinde okurların
aldığı n u m a r a l a r ı n vasatisi beş olduğu zaman lisan imtihanlarından geçmiş addo­
lunur.

18 — Lisan imtihanında muvaffak olamayan okur, diğer derslerden geçmiş ise


k u r ' u n d a k a l m a k suretiyle sınıf geçmiş addolunur. Ancak bir sene sonra k u r ' u n u
geçemezse diğer derslerden kazanmış dahî olsa sınıfta kalır.

19 — 27/11/1936 t â r i h ve 10259 n u m a r a l ı P r o g r a m Talimatnamesi mucibince,


Üçüncü Sınıf nihâyetinde a r a n a c a k asgarî dil m a l û m a t ı yukarıdaki h ü k ü m l e r e tâ-

537
bî' değildir. İstenilen bilgileri hâiz olmayan o k u r l a r m e z k û r T a l i m a t n a m e n i n 22.
Maddesi mucibince m u a m e l e görür.

İMTİHANA FESAT KARIŞTIRMA

20 — Yazılı i m t i h a n d a kopya çeken, a r k a d a ş l a r ı n a y a r d ı m d a b u l u n a n veya yar­


dım kabul eden o k u r l a r o d e r s t e n sıfır almış addolunur. Bu h a r e k e t i n disiplin vtj
ahlâk b a k ı m ı n d a n tedkîki ve lâzımgelen cezanın verilmesi için bu o k u r ayrıca Pro­
fesörler Encümenine sevkohınur.

HAZİRAN İMTİHANINA GİRMEYEN TALEBE

21 — Her hangi sebeple olursa olsun, Haziran i m t i h a n ı n a girmeyen talebe Ey­


lül i m t i h a n ı n a girebilir. Eylül devresindeki i m t i h a n l a r da yukarıda yazılı ş a r t l a r
dâiresinde yapılır.

MUVAKKAT MADDE

22 — Şimdiye k a d a r 5 üzerinden t a k d i r olunan n u m a r a l a r 2 ile d a r b edilir (çar­


pılır) ve bu suretle ş e h â d e t n â m e dereceleri ta'yin olunur."

Bundan sonra Okul'a tam anlamıyla ü n i v e r s i t e r bir k a r a k t e r ver­


mek, ö ğ r e t i m ü y e l e r i kadrosunu k a r i y e r ' den yetişmiş
kimselerle kuvvetlendirmek amcaıyla, 2777 sayılı K a n u n l a alınmış k a d r o '-
l a n daha fazla genişleten e k bir K a n u n ' un çıkarılması yönüne gidildi.

" SİYASAL BİLGİLER OKULU HAKKINDAKİ 2777 SAYILI KANUNA EK


KANUN LÂYİHASI VE MAÂRİF, MÂLİYE VE BÜTÇE E N C Ü M E N L E R İ
MAZBATALARI

T.C.
BAŞVEKÂLET
K a r a r l a r Müdürlüğü
Sayı : 6/2450

Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine

Siyasal Bilgiler Okulu hakkında 2777 sayılı K a n u n a ek o l a r a k Maârif Vekilli­


ğince hazırlanan ve İcra Vekilleri Hey'etince 6-VM938 târihinde Yüksek Meclis'e
arzı kararlaştırılan Kanun Lâyihası esbâb-ı mûcibesıyle birlikte sunulmuş­
tur. 8-6-1938
Başvekil
Celâl Bayar
(Lâyiha Esbâb-ı Mûcibesi)

Yüksek Mekteblerin ilerlemesi ve h a t t â bu günkü vaziyeti m u h a f a z a etmesi,


bu müesseselere profesör yetiştirmek için tedbir almakla kaabildir. Bu tedbirlerin
bir kısmı ş u n l a r d ı r :

538
a) İlmî yolda çalışmağa kaabiliyetli ve hazırlıklı olanları bu yüksek müessese­
lerin içinde y a ş a t m a k ve onlara tetebbu' vâsıtaları vermek suretiyle ilerisi için ilim
a d a m l a r ı yetiştirmek;

b) Tedrisata ve bilhassa pratik kurlara iştirak ettirerek hocalık için lâzım


gelen alışkanlığı o n l a r a k a z a n d ı r m a k ;
Bu iki tedbirin de alınabilmesi doçent ve asistan istihdam etmekle kaabildir.
Üniversite teşkilâtı yapüıncaya k a d a r ilerisi için profesör te'mini işinin lâ-
y duyla d ü ş ü n ü l m e m i ş olması bilhassa hukukî ve siyâsî bilgiler veren müessese­
lerde profesörlüğün m u n z a m b i r iş gibi görülmesini icab ettirmiştir. H a l b u k i hu­
kukî, ikitsâdî ve içtimaî bilgiler veren müesseselerin ilerlemesi, b ü t ü n vaktini yal­
nız dersine ve ilme h a s r e t m i ş profesörlerin vücudiyle m ü m k ü n d ü r . Hayatlarını
ilme h a s r e t m i ş bu profesörlerden H ü k ü m e t Dâireleri de istifâde edebilir. Bu sa­
yede Memlekette iktisadî, mâlî ve h a t t â siyâsî mevzu'Iarı objektif olarak kayıdsız
ve şartsız tedkîke kaabiliyetli ilim a d a m l a r ı bulunacaktır.
İşte ileride inhilâl edecek profesörlüklere bir tarafdan namzed yetiştirmek
diğer taraftan de tedrisatta bilhassa p r a t i k k u r l a r d a ve o k u r l a r a ecnebi dili ile
kitap o k u t t u r m a k h u s u s u n d a kendilerinden istifâde edilmek üzere Siyasal Bilgiler
Okulu k a d r o s u n a doçent ve asistan ilâvesi zarurî görülmüş ve 2777 n u m a r a l ı Ka­
n u n a ek olmak üzere bağlı idamın Lâyihası bu m a k s a t l a teklif edilmiştir.
Kadroya ilâve edilecek olan bu me'muriyetlere âid tahsisatın Bütçe tasarruf-
lariyle karşılanacağı arzolunur.

(Maârif Encümeni Mazbatası)

T.B.M.M.
MAÂRİF ENCÜMENİ
E s a s Nu. 1/1104
K a r a r Nu. 15

Yüksek Reisliğe

Başvekâletin 8 Haziran 1938 târih ve 6/2450 sayılı tezkiresiyle Siyasal Bilgi­


ler Okulu hakkındaki 2777 sayılı K a n u n a ek olarak gönderilen lâyiha ve mûcib
sebepleri Encümenimizde incelendi:
Yüksek kültür müesseselerimize profesör ve Memlekete ilim a d a m ı yetiş­
tirmek üzere asistan ve doçent adedlerinin m ü m k ü n olabildiği k a d a r artırılması
faydalı olacağından Siyasal Bilgiler Okulu için teklif edilen üç doçent ile üç asis­
tanın ilâvesi muvafık görülmüş ve Lâyiha aynen kabul edilmiştir.
Müstâcelen müzâkeresi dileğiyle yüksek Reisliğe sunuldu."
(Maârif Encümeni Reisi ve sekiz üye'nin i m z a l a n )

539
(Mâliye Encümeni Mazbatası)

TJBJVUVL
MÂLİYE ENCÜMENİ
E s a s Nu. 1/1104
K a r a r Nu. 59

Yüksek Reisliğe

Siyasal Bilgiler Okulu h a k k ı n d a k i 277 K a n u n a ek olmak üzere Maârif Vekil­


liğince hazırlanıp 6-VM938 tarihli İ c r a Vekilleri Hey'eti k a r a r ı n a tevfikan Baş­
vekâletin 8-VM938 tarihli ve 6/2450 n u m a r a l ı tezkiresiyle Yüksek Reisliğe arze-
dilen K a n u n Lâyihası, E n c ü m e n i m i z e tevdi Duyurulduğundan Maârif Vekili h a z ı r
olduğu hâlde Encümenimizde o k u n d u ve görüşüldü:
Verilen izahata ve yazılı m û c i b sebeblere n a z a r a n hukukî, iktisâdi ve içtimâi
bilgiler veren yüksek ilim müesseselerinin ilerleyebilmesi b ü t ü n vaktim ve dersini il­
me h a s r e t m i ş profesörlerin mevcudiyeti ile kaabil olup b u n u t e ' m i n için güzide
gençleri şimdiden tedris hayatına iştirak ettirerek b u n l a r ı n muallimlik ve profesörlük
kaabiliyetlerini inkişaf e t t i r m e k ve böylece âtiyen yüksek mekteblerimizin kad­
rolarında açılacak boşluklar için elde n a m z e t l e r b u l u n d u r m a k m a k s a d ı n ı te'minen
işbu Lâyiha teklif edilmiş olup zikredilen sebepler vârid ve E n c ü m e n i m i z c e dahî
muvafık görüldüğünden Lâyiha aynen kabul edilmiş ve müstâcelen müzâkere
1
edilmek ve havalesi veçhile Bütçe E n c ü m e n i n e tevdi buyurulmak temennisiyle
Yüksek Reisliğe s u n u l m u ş t u r . 17-6-1938"
(Mâliye Encümeni ve On üyesinin imzaları)

(Bütçe Encümeni Mazbatası)

TJBJvlJvl.
BÜTÇE ENCÜMENİ 22-VM938
E s a s Nu. 1/1104
Mazbata Nu. 199

Yüksek Reisliğe

Siyasal Bilgiler Okulu hakkındaki 2777 sayılı K a n u n a ek olarak hazırlanıp Baş­


vekâletin 8-VI-1938 târih ve 6/2450 sayılı tezkiresiyle Yüksek Meclise s u n u l a n K a n u n
Lâyihası Maârif ve Mâliye Encümenleri Mazbatalariyle birlikde Encümenimize
verilmiş olmakla Maârif Vekili hazır olduğu halde okundu ve k o n u ş u l d u .
Yüksek tedrisâtı selâhiyetle idare edecek profesör ve o r d i n a r y ü s profesör­
leri yetiştirmek, hayatını ilme ve tetebbu'a h a s r e t m i ş uzuvları çoğaltmakla mümkin-
dir. Bunu te'min için de fakültelerimizde hukukî, siyâsî, mâlî ve iktisâdi bilgiler
veren yüksek mekteblerimizde profesörler yanında asistanlıkla ilim hayatına

540
başlıyarak doçentliğe ve profesörlüğe irtika' edecek ilim a d a m l a r ı m yetiştirmek
zarurî g ö r ü l m ü ş ve bu m a k s a d l a Siyasal Bilgiler Okulu k a d r o s u n a üç asistanla
üç doçentin ilâvesini te'min için işbu Lâyihanın sevk edildiği anlaşılmıştır.
Yapılan müzâkere neticesinde bu ihtiyacı k a r ş ı l a m a k üzere hazırlanan Kanun
Lâyihası Encümenimizce de yerinde görülerek esas i'tibâriyle kabul edilmiş, yal­
nız şekle ve yazıya âid b i r değişiklik yapılmak suretiyle yeniden hazırlanan Kıa-
n u n Lâhiyası müstâcelen m ü z â k e r e edilmek dileğiyle Umumî Hey'etin tesvibine
k o n u l m a k üzere Yüksek Reisliğe s u n u l u r . "
(Bütçe Encümeni Reisi ve onyedi üyesinin i m z a l a n )

"T.B.M.M. ZABIT CERİDESİ


S E K S E N B İ R İ N C İ İ N İ K A D : 27-VM938 PAZARTESİ
BİRİNCİ C E L S E ; AÇILMA SAATİ : 14.00
BAŞKAN: T. Fikret Sılay,

Başkan — Hey'et-i umûmîyesi h a k k ı n d a m ü t a l â a v a r mı? Maddelere geçilme­


sini kabul edenler Etmeyenler..^.- Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. En­
cümen, müstaceliyetle müzâkeresini teklif ediyor. Bu teklifi kabul edenler...». Et­
meyenler Kabul edilmiştir.

SİYASAL BİLGİLER OKULU KANUNUNA EK KANUN

Başkan — 1. Madde için m ü t a l â a var mı? Maddeyi kabul Edenler Etme­


yenler...... Madde kabul edilmiştir,

Başkan — 2. Maddeyi kabul edenler etmeyenler Madde kabul edilmiştir.

Başkan — 3. Maddeyi kabul edenler etmeyenler Madde kabul edilmiştir.

Râsih Kaplan (Antalya) — Finans Bakanlığı, Mâliye Vekâleti olacak değil m i ?

Başkan — Kelime tashihidir. Encümen muvafakat ediyor m u ?

Bütçe E.R.V. Mükerrem Unsal ( İ s p a r t a ) — Evet

Başkan — Tashih ediyoruz. Lâyihanın hey'et-i umûmîyesini kabul edenler


Etmeyenler,*.... K a n u n kabul edilmiştir.

SİYASAL BİLGİLER OKULU KANUNUNA EK KANUN


(Resmî Gazele ile neşir ve ilânı: 9/VII/1938 - Sayı: 3955)

Nu. Kabul Târihi


3505 27-VI-1938

Birinci Madde — Siyasal Bilgiler Okulu hakkındaki 10 Haziran 1935 târih ve


2777 sayılı K a n u n a bağlı (B) işaretli cedvele, bu K a n u n a bağlı cedvelde derece, un­
van, aded ve maaşları yazılı me'muriyetler eklenmiştir.

541
ikinci Madde — Bu K a n u n neşri târihinden m u t e b e r d i r .

Üçüncü Madde — Bu K a n u n u n icrasına Maârif ve Mâliye Vekilleri m e ' m u r d u r .


1. T e m m u z 1938
C E D V E L

Derece Me'muriyetin Nev'i Aded Maaş

6. Doçent 3 70
10. Asistan 3 35 "

Böylelikle M ü d ü r Erişirgü'in büyük ve çok samimî ç a b a l a n meyvelerini ver­


meye başlıyor; S.B.O. Cumhûriyet'in ni'metlerinden faydalanıp ıbatı a n l a m ı n d a bir
yüksek okul olma imkânlarına hızlı şekilde kavuşmaya başlıyordu.

S. B. O. nun Okul'un Ankara'ya nakliyle öğretim dışı kültürel, sos-


ÖĞRETİM DIŞI yal ve sportif çalışmalar da yoğun şekilde arttı.
OLAY ve ÇALIŞMALARI Bu arada Yurd çapında büyük ve önemli o l a y l a r ı n
S.B.O.'nda d a tabiî olarak te'sirleri oldu. Bunları k r o n o l o j ik bir sıra
ile inceleyelim:

g D Q Yüzde doksan beşi yatılı olan S.B.O. öğrenicilerinin


ÖGRENİCİ TÜKETİM günlük tüketim ihtiyaçlarının giderilmesi, aynı za-
KOOPERATÎFİ manda ekonomik bilgilerle yetişenlere küçük bir uy-
KURULMASI gulama imkânı hazırlanması amacıyla, Mart 1937'de
"Öğrenici Derneği"ne bağlı olarak, sermâyesi öğreniciler tarafından ödenen, bir
"Okul İstihlâk Kooperatifi" k u r u l u p çalışmalarına başlamıştır. Okul'un Fakülte
hâline getirilişine kadar çalışmalarını devam ettiren bu Kooperatif, 12 yıl çok ya­
rarlı o l m u ş t u r .

ROMANYA Birinci S ö m e s t r tatilinden faydalanılarak hepsi Son


ve Simf Öğrenicilerindcn 60 kişilik b i r grup, başlarında
MACARİSTAN GEZİSİ Hüseyin Avni Göktürk olduğu hâlde, Ş u b a t 1937'de
İstanbul'dan bir Vapurla Köstence'ye gittiler. Kaafile, b u r a d a n trenle Bükreş'e geç­
m i ş ; Bükreş Yüksek Öğrenim Gençliği/nin mihmandarlığında Şehrin önemli yer­
lerini gezmiş; üç gün kalıp Buda-Peşte'ye geçmişlerdir. Buda-Peşte G a n ' n d a Ma­
car Üniversitelileri tarafından samimî bir şekilde karşılanan Mülkiyeliler, bura­
da kaldıkları sürece Parlamento'yu, Müzeleri, Hayvanat Bahçesini gezmişler ve
çeşitli müesseselerde incelemeler yapmışlardır.

ABDÜLHAK HÂMİD 15 Nisan 1937'de vefat eden Büyük Şâir Hâmid için
TARHAN'l 19 Nisan 1937'de S.B.O. Konferans Salonu'nda büyük
ANMA GECESİ bir a n m a töreni düzenlenmiş; Fuad Köprülü, Hâmid'in
Edebiyatımızdaki yeri ve edebî hizmetlerini, S.B.O. Fransızca Okutmanlarından

542
E r c ü m e n d E k r e m Talû, Hâmid'le ilgili hâtıralarını anlatmıştır. Daha sonra öğre­
n c i l e r d e n Bedri (Prof. Gürsoy), Yaşar (Aktan), Mes'ud ( S u n t a y ) , Sâkıb (Bayaz),
B u r h a n (Ünsay) Hâmid'in m a n z u m ve mensur eserlerinden p a r ç a l a r o k u m u ş l a r ;
E Ş B E R ' den bir parça'yı oynamışlardır (10).

1938 OLAYLARI ' T a l e b e K u r u m u " t a r a l ı n d a n Nisan 1938'de haftada


ve iki defa olmak üzere seri k o n f e r a n s l a r
ÇALIŞMALARI tertiblenmiş; bu konferanslar 2. Sümestr'e kadar bü­
yük bir ilgi ile takib edilmiştir.

Yine Nisan 1938'de Avrupa'da S.B.O. na benzer müesseselerle "Öğrenici mü­


badelesi" konusunda a n l a ş m a l a r yapılmış; 2. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine
uygulamaya geçilmesi m ü m k i n olamamışdır.

S. B. O. Bilindiği gibi 10 Kasım 1938'de T ü r k Âlemi'nin büyük


ve Güneş'i, Türk Milleti'nin ölümsüz lideri ATATÜRK
EN BUYUK KAYBIMIZ Hakkın r a h m e t i n e kavuşmuştu. Türk Târihi'nin en
acı olaylarından biri olan bu kayıp karşısında, T ü r k Milleti ve Gençliği gibi, S.B.O.
Öğrenicileri de b ü t ü n benlikleri ide sarsıldılar; canevlerinden v u r u l m u ş a döndü­
ler. Acılarının tek teselli noktası, ebedî olan Türk Mîllcti'ne Atatürk'den aldıkları
ilham, hız ve aşk'la hizmet edeceklerine dâir inançları idi. Bu İnancı, bu acı vesi­
le ile bir kere daha tazeleyip and içtiler.
Acı olay'ın S.B.O.Vida haıber alınışını Sayın Ertuğrul Soysal'ın kaleminden kısa
fakat çok anlamlı şekilde Târihimize aktarıyorum (11):
" ( B ü y ü k ) Atatürk ( ü m ü z ) ü kaybettiğimiz (10 Kasım 1938) gün (ü) (Rahmetli)
H a s a n S a k a ' n ı n üst üste iki saat İktisad dersi vardı. İkinci saat'de idik. Müdîr
(Rahmetli) Erişirgil Kapı'yı v u r a r a k içeri girdi. Gözlerinin dolu dolu olma­
sından ve k o n u ş m a s ı n d a n (acı) hâdisenin ceryan ettiğini ani mı ıs tık. ( M ü d ü r ) Ha­
san Saka Beyi biraz dışarı çağırdı. Biz put gibi olduğumuz yerde donakalmıştık.
10-15 dakika sonra Hocamız dönerek bıraktığı yerden dersine devam etti. Bu der­
sin devamı için Atatürk'ün en yakınlarından olan H a s a n Saka Beyin nasıl bir cehd
ile kendisini t u t t u ğ u n u g ö r m ü ş ve sık, sık nefes alışından ve anasıra gözlerinden
akan d a m l a l a r d a n mukaavemetinin azalmakta olduğunu anlamıştık. B i r kaç gün
sonra Sayın Saka'nın şoföründen, dersden s o n r a otomobil'de giderken gözyaşları­
nı t u t a m a y ı p ağladığını öğrenmiştik "

Okul'un Konferans S a l o n u n d a k i Projeksiyon odasına


bir film makinası yerleştirilerek h a l t a ' d a iki defa
Öğrenicilere k ü l t ü r filmleri gösterilmeye başlanmıştır.

(10) Bak.: Ulus Gazetesi; 20 N'isan 1937; 1. — 3. sf. lar.


( 1 1 ) Bak.: M ü l k i y e T â r i h i ve M ü l k i y e l i l e r ; Ankara 1954; 1. C 549. sf.

543
„_ Birinci S ö m e s t r tatilinden faydalanılarak Profesör
ŞUBAT 1Q*3Q
H â m i d Sadi Selen ile Profesör Tahsin Bekir Baha'­
nın başkanlığında 40 kişilik ıbir grup 14 Şubat 19391da Vapurla Köstence'ye
ç ı k m ı ş ; b u r a d a Lvov, Krakovi, Breslav yolu ile Berlin'e gitmiştir .
Berlin'de önemli â m m e te'sis ve müesseselerini, P d t s d a m , "Şans Souci" Sa­
raylarını, Müzelerini, Hitler'in kurduğu Mecburî Çalışma Kamplarını gezip ince­
lemelerde b u l u n m u ş l a r ; Berlin Operası'nda b i r Opera seyertmişler; onbeş gün ka­
lıp t e k r a r Bükreş - Köstence yoluyla Yürd'a d ö n m ü ş l e r d i r (12).

SEKSENİNCİ 4/Aralık/1939'da 80. Kuruluş Yıl d ö n ü m ü parlak bir


KURULUŞ töremle kutlanmış; bu vesile ile S.B.G. nun önemi, 80
YIL D O N U M U yıllık hizmetleri belirtilmiş; bundan- s o n r a k i me'zun-
l a n n yurd ve â m m e hizmetlerinde tutacakları yol b i r kez daha T ü r k K a m u Oyu'na
bildirilmiştir. Tören'in tafsilâtı şöyledir (13):
"Siyasal Bilgiler Okulu'mın yıldönümü münâsebeti ile Müessese binasında çok
güzel bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda T.B.M.M. Reisi Abdülhâlik Renda,
Maârif, Hâriciye, Mâliye ve Ticâret Vekilleri, birçok meb'uslar, Başvekâlet Müs­
teşarı, Vekâletlerin Müsteşar ve Umum Müdürleri, bankalar u m u m müdürleri ve
idare meclisi reisleri, yüksek mekteb profesörleri ve Ankara'da bulunan Mülkiye
Me'zunları hazır bulunmuşlardır.
Merasime İstiklâl Marşı'yla başlanmış; Mekteb Müdîri Emin Erişirgil toplan­
tıya gelenlere teşekkür ettikten sonra, yıldönümü toplantılarından beklenen fay­
dayı şu suretle izah etmiştir:
"Müessesemizin yıldönümlerinde onun temiz mazisini ve siyâsî ve içtimâi
ilimlerde bize rehberlik eden iyi karakterler aşılıyan kudretli hocalarımızın hâ­
tıralarım yâdetme, ilerdeki çalışmalarımız için bir kuvvet kaynağı oluyor. Her
içtimâi müessese gibi bu Mektebde de disiplinin tabii kaynaklarından biri, onun
dâima tekâmül eden ian'anesidir. Ağabeylerinin vazlfeseverliklerini ve Memlekete
hizmetlerini yâdederek yetişen gençlerin vazife başında onlar gibi ve onlardan
daha üstün hizmet arzu ve heyecanını duymaları tabiidir. Her yıldönümünü tâkib
eden günlerde bu duyguların dikkate değer eserlerini Mektebce görüyoruz. Bu güne
kıymet verişimizin bîr sebebi budur.
Fakat Cumhuriyetten beri Mülkiyenin yi dönümü yalnız Mektebe âid merasim
olmaktan çıkmış ve bütün Mülkiyeliler için vicdanî bir hesap günü olmuştur. Mül­
kiyeliler bu yıldönümünde âmme hizmetlerine vukufla mükellef oldukları son bir
yıllık hayatlarında halka yarar işlerini hatırlama fırsatı buluyorlar ve Memleket
ve kendisini yetiştiren Müesseseye karşı mükellef oldukları vazifelerde daha kuv­
vetle çalışmaya hazırlanıyorlar."

(12) Bak.. Ay'ın T â r i h i ; (Anadolu Ajansı Resmi B ü l t e n i ) ; Şubat 1939 sayısı; 4 1 . sf

(13) Bak.: Ulus Gazetesi; 5-12-1939; 1. — 6. sf.

544
Erişlrgil, bundan sonra Mektebin Târihinden bahsetti. Mülkiye Mektebinin na­
sıl bir zaruretle (açıldığını gösteren Tanzimat Meclisi Mazbatasından fıkralar oku­
du. 1877 de Mülkiye'nin Yüksek Mekteb olarak te'sis devresindeki programiyle Sul­
tan Hamidin hususî maksada mebni' bozduğu programı mukaayese etti ve Meş­
rutiyet Devrinde Mülkiyenin yeniden ihyasında, Büyük Millet Meclisi Reisimizin
değerli hizmetini şükranla söyledikten sonra Cumhuriyet Devrindeki Mülkiyeden
şu suretle bahsetti:
"Fakat Mülkiye asıl inkişâfını Cumhuriyete borçludur. Seksen seneyi geçen
bütün Târihinde kendisine mahsus bir binası olmıyan bu Müesseseye Devlet Merke­
zinde bütün maddi vâsıtalarla mücehhez işte bu yurdu te'min etti. Programları ve
eksiksiz çalışma vâsıtaları Cumhuriyet Hükümetlerinin hususî ihtimamlariyle vü­
cuda geldi; fakat Cumhuriyetin asıl feyzi, yarattığı manevî muhildedir; müstakil
ve bütün hakkına sâhib bir devlet, milleti en yüksek bir seviyyeye eriştirme idealiy­
le meşbû' bir memleket!.. Bu mânevi havadan mahrum zamanlarda, bu Müessese
içindekilerin çektiği ızdırabı o devirde yetişenler pek iyi hatırlarlar...^. Müessese
bu kuvvetle ve zamanımızın bir me'murdan istediği hizmetleri müdrik olarak ça­
lışıyor. Hükümetlerin vazifeleri eskisîylc kıyas kabul etmiyecek şekilde genişliyor.
Dün devletlerin vazifeleri meyânında olmıyan işler bugün Devlet vazifeleri içine
girmiştir. Böyle bir zamanda ve devletçi bir Cumhuriyette vazife alanlarda geniş
idâri kaabiliyet ve büyük meziyet ister. Eski Osmanlı maârif sistemini tenkid eder­
ken "Bizim mekJteblertmaz me'mur yetiştirir" derlerdi. Bu tenkid ile mekteblerimi-
zin şahsî teşebbüse kaabilyetli, işlerini hesap edebilir, haricî tazyik olmaksızın her
şeyde, zamanda ve her iş'de tasarrufu bilir, plânlı hareket etmeye alışmış, kuvvet­
lerin rasyonel organizasyonunu yapabilir gençler yetiştirmediğini kastederlerdi.
Fakat bu meziyetler hususî teşebbüsler için olduğu kadar me'mur için de lâzım­
dır. Eğer mektebler bu meziyetten mahrum gençler yetiştiriyorsa, bunlar iyi me'­
mur da olamazlar. Jandarma devleti fikrinde kalan ve me'murlarda hususî teşeb­
büsleri idare edenlerde aranan evsaf olmamasını zararlı addetmiyen görüş artık
bir tarafa bırakılmalıdır. Devletin iktisâdi işlerinde çalışan me'murlan bir tarafa
bırakıyorum; bir belediye reisinde, bir kaza kaymakamında aranacak evsaf bir
hususî teşebbüsün başında bulunan zâtın daha dûnunda mıdır? Bil'akis, me'mur-
da hususî teşebbüs adamında bulunacak evsaftan başka âmme hizmetinden zevk
alma ve gurur duyma vasfı da bulunmalıdır. İşte bu Müessese ilmî kaabiliyetle
beraber bu karakterleri verme vazifesini üzerine almıştır.

Me'zunlanmızı hayatta adım adım tâkib ediyoruz. Onların işleri ve eserleri


vazifelerimizi lâyıkıyla yapıp yapmamış olduğumuzu bize gösterecektir."

Mekteb Müdirinden sonra Ankara'da bulunan Mülkiye Me'zunlarının en es­


kisi sıfatıyla Ordu Meb'usu Ahmed İhsan Tokgöz söz almış ve ihtisaslarını anlat­
mıştır. Bundan sonra Mektebin Son Sınıf Talebesinden Orhan Kavur arkadaşları­
nın hislerini anlatmış ve demiştir ki:

545
" B u g ü n mânevi destekleri sarsılmış olan Avrupa'nın kargaşalığı karşısında,
h e r türlü musibetten uzak, fakat h e r şeye h â k i m ve istikbâlinden e m i n olmanın
yüksek ve haklı gururuyla yalçın ve gıpta edilir bir d u r u ş u m u z var. K ö r değiliz;
h e r tehlikeye karşı hazır ve korkusuzuz. Reis-i C u m h u r u m u z u n söyledikleri gibi,
"Ruhlarımız dâima uyanık ve ateşlidir". Orhan Kavur, sözlerini şöyle b i t i r m i ş t i r :
"Kendilerini d â i m a örnek edineceğimiz büyüklerimizin huzurlarında, Millet ve
Devlet hizmetinde faydalı bîr u n s u r olarak y o r u l m a d a n çalışacağımıza, h e r "ahval
ve şerait d e " yolumuzdan bir an inhiraf etmeksizin ilerleyeceğimize, gelecek nesil­
lere m u k a d d e s emâneti daha işlenmiş ve yüceltilmiş olarak teslim edeceğimize and
içeriz."
B u n d a n sonra Mülkiyeliler n â m ı n a C u m h u r b a ş k a n ı n ı ziyaret e t m e k üzere
Maârif Vekili ve Mekteb Müdiri ile en eski me'zun Ahmed İhsan Tokgöz ve Son
Sınıf talebesinden Orhan Kavur'dan m ü r e k k e b bir hey'et seçilmiş, davetliler ha­
zırlanmış olan büfeye gelmişler ve talebenin sevgi ve saygıları a r a s ı n d a neş'e ile
Mekteblerinin yıldönümünü kutlamışlardır. Toplantı akşamın geç vaktine k a d a r
samimî bir hava ve r.eş'e içinde geçmiştir.
Seçilen Hey'et Mekteb'deki merasimi m ü t e a k i p doğru Çankaya'ya gelmiş ve
C u m h u r b a ş k a n ı tarafından kabul b u y u r u l m u ş t u r . İnönü, Mekteb ve Mekteb Me'-
zırnları hakkında iltifatta b u l u n m u ş d u r . Aynı Hey'et Erkân-ı Harbiye Reisi (Genel
K u r m a y Başkanı) Mareşal Fevzi Çakmak'ı ve T.B.M.M. Reisi AbdülhâlLk Ren-
da'yı evlerinde ziyaret etmişler ve Mülkiyelilerin derin saygılarını arzetmişlerdir."

FR7İMPAM Aralık 1939'da Erzincan ve dolaylarında Yurdumuz


YER SARSINTISI Jeoloji ve Sismoloji Târihinin kaydettiği en büyük ve
ve
korkunç yersarsıntı'Ianndan b i n m e y d a n a gelmiş;
S B O
yiğit Erzincanlımızda 40.000 vatandaşımız c a n vermiş
120.000'i de ağır şekilde y a r a l a n m ı ş ; bu Beldemizde taş taş ü s t ü n d e kalmamıştı.
Durum millî bir felâket hâlinde Yurd'un her köşesinde maddî, manevî te'sirini gös­
termişti. Türk Milleti bu felâket karşısında büyük acı duyarak, fakat cibilli meta­
netini kaybetmeden birlik ve beraberliğin en güzel örneğini dünyaya bir kere d a h a
vermişdi.
Yurdun her önemli iş, sevinç ve felâketinde olduğu gibi, bu felâket karşısın­
da da Türk Millisinin küçük bir parçası olan S.B.O., üzerine düşön görevi der­
hal yaflmaya başladı. Konferans Salonunda kısa ve özlü bir toplantıdan-
sonra aralarından bir K o m i t e seçerek Y a r d ı m K a m p a n ­
ya s ı ' na giriştiler. îki gün içinde, o zamana göre öğreniciler için bü­
yük p a r a d u r u m u n d a bulunan, 1000 Lira toplayıp ilk p a r t i yardımı o l a r a k Hükû-
met'ce kurulan "Millî K o m i t e " emrine verdiler. Daha sonraki aylarda da yardım­
lara kendi güçleri o r a n ı n d a devam ettiler.

546
S B O 'na 1935'de yürürlüğe giren 2777 Sayıh Kanun S.B.O. na
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI alınacak öğrenîcilerden 3/4'ünün Mâliye Bakanlığı he-
HESABINA da ÖGRENİCİ s â b m a öğrenim yapmaları ve bu öğrenciler Okul'u bi-
ALINMASI tirince Mâliye Bakanlığı Teşkilâtında öğrenim süre­
lerinin iki katı k a d a r hizmet görmeleri esâsı kabul edilmişti. Bu d u r u m , Okul'un
ilk kuruluş yılından beri iyi yetişmiş idare âmiri ile desteklenip beslenen içişleri
Bakanlığının eleman bakımından sıkıntı çekmeye başlamasına yol açıyordu. Gev
neti Idâre'de en büyük sorumluluğu taşıyan idare âmirlerine, genişleyen idarî tak­
simat içinde geniş ölçüde ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı giderecek en köklü kaynak
da S.B.O. idi.

Refik Saydam Kabinesi'nde İçişleri Bakanlığına getirilen ve Mülkiye 1906


(1322 R.) m e z u n l a r ı n d a n (Rahmetli) Faik Öztrak Bakan olunca ilk iş'lerinden biri
olarak bu h u s u s u ele aldı. H ü k ü m e t i ikna ederek aşağıda inceleyeceğimiz ve 1935
de çıkarılan 2777 Sayılı K a n u n u n ba'zı Maddelerini değiştiren Kanun Tasarısı'nı
hazırlattırıp T.B.M.M. ne sevkettirdi:

"SİYASAL BİLGİLER OKULU HAKKINDA 2777 SAYILI KANUNA EK KANUN


LÂYİHASI VE DÂHİLİYE, BÜTÇE VE MAÂRİF ENCÜMENLERİ MAZBATALARI

" T.C.
BAŞVEKÂLET
Kararlar Dâiresi Müdürlüğü 26X11-1939
Sayı : 6/6484

Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine

2777 Sayılı Kanuna ek olarak Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve İcra Vekil­


leri Hey'etince 190CIM939 tarihli toplantısında Yüksek Meclise arzı kararlaştırılan
Kanun Lâyihası esbaba mûcibesiyle birlikte sunulmuştur.
Başvekil
Dr. Refik Saydam

(Esbâb-ı Mucibe Lâyihası)

Bugünkü idare prensibi ve Cumhuriyet Rejimi ve idare âmirlerine Cumhuri­


yet kanunlariyle tevdi' kılınan çeşitli vazifeler karşısında İdare Teşkilâtının yük­
sek tahsil görmüş unsurlarla takviyesi zaruri görülmekte ve 1700 sayılı Dâhiliye
Me'murlan Kanunu mucibince de, idare amirliklerine ta'yin olunacak kimselerin
Hukuk veya Siyasal Bilgiler Okullarından me'zun olmaları icâbetmektedir.
Gerçi (İçişleri Bakanlığı) Merkez Teşkilâtına mensub bir çok gençler Hukuk
Fakültesine devam etmekte ve Mektebi ikmâlden sonra da Vekâletimize olan bağ-

547
lıhklarını kesmemekte iseler de m i k d â r l a r m m azlığı dolayısiyle hissedilen boşlu­
ğun Siyasal Bilgiler Okulu Me'zunlariyle d o l d u r u l m a s ı n a mecburiyet hâsıl olmak­
tadır.
Siyasal Bilgiler Okulu'ndan h e r sene çıkan talebe m i k d â r ı evvelki senelere
n a z a r a n daha fazla b u l u n m a k t a ise de, talebenin bir ç o ğ u n u n Siyâsî ve Mâlî Şu­
belere i n t i s a b l a n yüzünden pek azı Dâhiliye'ye geçebilmekte ve bu yüzden Vekâ­
letimiz teşkilâtının ihtiyacı da te'mln edilememekte ve bu Okul me'zunlarına olan
ihtiyaç gün geçtikçe a r t m a k t a d ı r .
Bu sebeple Vekâletimiz kendi hesabına Siyasal Bilgiler Okulunda 100 talebe
o k u t t u r m a ğ a lüzum görmektedir. 2777 sayılı Siyasal Bilgiler Okulu hakkındaki
K a n u n u n 2. Maddesi, bu Mektebin parasız yatılı talebe k a d r o s u n u 420 olarak tes-
bit etmiş ve b u n d a n fazla m i k d â r m da okutulmasına, Okul Binası vaziyetine ve
bu günkü teşkilâta göre, i m k â n görülmemekte olduğu Maârif Vekâletinin İsların­
d a n anlaşılmış ve bu mecburiyete binâen Vekâletimize lüzumu o l a n t a l e b e n i n b u r s
verilmek suretiyle n e h â r i olarak o k u t t u r u l m a s ı n d a n b a ş k a çâre k a l m a m ı ş ve b u n u n
te'mîni için de Maârif Vekâletince Okul'un Tedris ve idare Hey'eti k a d r o s u n a ilâve
yapılmasma da zaruret görülmüş olduğundan ilişik K a n u n Lâyihası bu m a k s a d l a r m
t a h a k k u k u için hazırlanmıştır.

(Dâhiliye Encümeni Mazbatası)

T.B.MJvl.
DÂHİLİYE ENCÜMENİ 15.1.1940
Esas N o : 1/293
K a r a r No: 19

Yüksek Reisliğe

2777 Sayılı K a n u n a ek olarak Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve İ c r a Vekille­


ri Hey'etinin 19.XII.1939 tarihli toplanışında Büyük Millet Meclisine arzı karar­
laştırılıp Başvekâletin 26.XII.1939 târih ve 6/6484 n u m a r a l ı tezkiresiyle Yüksek Reis­
liğe t a k d i m edilen ve Encümenimize havale b u y n d a n K a n u n Lâyihası Dâhiliye Ve­
kili de hazır olduğu halde Encümenimizde tedkîk ve m ü z â k e r e o l u n d u .
İdare teşkilâtının yüksek tahsil g ö r m ü ş u n s u r l a r l a takviyesi ve hissedilen boş­
lukların Siyasal Bilgiler Okulu me'zunlariyle doldurulması ve bu sebeple Dâhiliye
Vekâleti kendi hesabına Siyasal Bilgiler Okulu'nda yüz talebe o k u t m a k suretile
b u n u n te'mini h u s u s u n d a k i mûcib sebeplere Encümenimiz de iştirak e d e r e k Kanu­
nu avnen kabul etmişti»"
Ber-mûcib-i havale Maârif Encümeni'ne tevdi' edilmek üzere Yüksek Reisliğe
t a k d i m olundu.
( E n c ü m e n Başkanı ve yirmi beş üye'nin imzaları)

548
(Maârif E n c ü m e n i Mazbatası)

16.1.1940
T.BJULM.
MAÂRİF ENCÜMENİ
E s a s N o : 1/293
K a r a r No : 2

Yüksek Reisliğe

Siyasal Bilgiler Okulu hakkındaki 2777 Sayılı K a n u n a ek olarak Dâhiliye Ve­


kâletince hazırlanan K a n u n Lâyihası Dâhiliye Vekili ile Mahallî İ d a r e l e r U m u m
Müdîri hazır oldukları h a l d e Encümenimizde tedkîk edildi:
Gösterilen sebebler ve Dâhiliye Encümeninin Mazbatası da m ü t a l â a olundu.
İ d â r i Teşkilâtın yüksek tahsil görmüş gençlerle kuvvetlendirilmesi zaruretine mu-
kaabil Memleketin muhtelif m ı n t a k a l a r ı n d a bu vazifeleri d e r u h d e edecek kâfi mik­
t a r d a u n s u r l a r ı n bulunamadığı ve Dâhiliye Vekâleti e m r i n d e d â i m a ihtiyaç görülen
m m t a k a l a r d a kullanılabilecek teahhüd altına girmiş gençlerin mevcudiyeti zaruri
olduğu h a k k ı n d a ileri sürülen sebebler Encümenimizce de vârid g ö r ü l m ü ş t ü r . Ka­
n u n Lâyihası aynen kabul edilerek havalesi mucibince Bütçe E n c ü m e n i n e tevdi'
edilmek üzere yüksek Reisliğe t a k d i m olundu.
( E n c ü m e n Başkanı ve on üye'nin i m z a l a n )

(Bütçe Encümeni Mazbatası)

30.VI.1941
T.B.M.M.
BÜTÇE ENCÜMENİ
Mazbata N o : 143
E s a s N o : 1/293

Yüksek Reisliğe

Siyasal Bilgiler Okulu hakkındaki 2777 Sayılı K a n u n a ek olarak Dâhiliye Ve­


killiğince hazırlanıp Başvekâletin 26.XII.1939 târih ve 6/6484 sayılı tezkiresile Yük­
sek Meclise sunulan K a n u n Lâyihası Dâhiliye ve Maârif Encümenleri mazbatala.
riyle birlikte Encümenimize tevdi' Duyurulmakla Dâhiliye Vekili Fâyık Öztrak, Mâ­
liye Vekili Fuad Ağralı ve Maârif Vekâleti n â m ı n a Yüksek Tedrisât U m u m Mü­
dîri hazır oldukları hâlde tedkîk ve müzâkere olundu.

Siyasal Bilgiler Okulunda Dâhiliye Vekâleti hesabına yüz talebe o k u t t u r m a k


ve b u n l a r ı n tahsilleri s o n u n d a Dâhiliye Vekâleti e m r i n d e çalıştırmak suretiyle Ve­
kâlet k a d r o noksanlarının daimî surette takviyesi i m k â n ı m elde e t m e k ve b u n u n

549
için de Siyasal Bilgiler Okulunun maaşlı ve ücretli k a d r o l a r ı n a bâzı ilâveler icra­
sını te'min eylemek maksadlariyle hazırlandığı anlaşılan Lâyiha esas i'tibâriyle
Encümenimizce de kabule şayan g ö r ü l m ü ş t ü r .
Lâyihanın Birinci Maddesiyle Dâhiliye Vekâleti hesabına o k u t t u r u l a c a k tale­
benin nehâri olması teklif edilmiş ise de, Encümenimiz leylî talebenin nehârîlere
nisbetle d a h a kolay m e s â i i m k â n ı n a m a z h a r olduklarını ve d â i m i k o n t r o l altında
b u l u n d u r u l m a l a r ı suretiyle disiplinli bir tarzda yetişmelerinin te'min eylediği fay­
daları göz ö n ü n d e b u l u n d u r u l a r a k bu Vekâlet hesabına o k u t t u r u l a c a k talebenin
de tercihan leylî olmalarını muvafık görmüş ve Madde'den n e h â r i kavdım çıkar­
mıştır.

Ancak, hâlen Mektebin teşkilâtı bu talebenin leylî o l m a l a r ı n a m ü s â i d bulun­


madığı ifâde edildiğinden bu yıl Bütçesine konan tahsisat ile b u n l a r ı n ibate ve iaşe­
lerinin m ü m k i n olursa Mekteb tarafından leylî veya pansiyon şeklinde te'min
kılınması ve i m k â n olmadığı takdirde tahsisatın b u r s olarak talebeye verilmesine
salâhiyet verilmesi kararlaştırılmış ve İkinci Madde buna âid h ü k ü m l e r ilâve
edilmek suretile yazılmıştır.
Layihamn İkinci Maddesi teklif edilen esasalar dâhilinde ihtiyaca uygun b i r
s u r e t t e yeniden yazılmış ve Üçüncü Madde olarak ilâve edilmiştir.
Şimdilik kadroya bir ilâve yapılmadan bu talebenin o k u t t u r u l m a s ı m ü m k ü n
bulunduğu ve esasen tahsisatın da ancak 25 talebenin ibate ve iaşesine kifayet
edecek m i k d a r d a olduğu n a z a r a alınarak Lâyihanın 3. ve 4. Maddelerinin vıaz'ına
ihtiyaç bulunmadığı izah edildiğinden bu Maddeler Lâyihadan çıkarılmıştır.
5. ve 6. Maddeleri 4. ve 5. Maddeler olarak kabul eden Lâyiha, havalesi vec*
hile t e k r a r Maârif Encümenine tevdi* edilmek üzere Yüksek Reisliğe s u n u l u r .
( E n c ü m e n Reisi ve Yirmibeş Üye'nin imzaları)

(Muhâlei Şerhi)

İkinci Maddeyi muvafık b u l m u y o r u m . Üç şık'tan birinin tercih ve tesbiti lâ­


zımdır.
Bursa
A. Nevzad Ayaş

(Maârii Encümeni Mazbatası)

TJBMM. 5.VII.1941
MAÂRİF ENCÜMENİ
E s a s N o : 1/293
K a r a r No : 12
Yüksek Reisliğe
Siyasal Bilgiler Okulu hakkındaki 2777 sayılı K a n u n a ek olarak Dâhiliye Ve­
killiğince hazırlanan Kanun Lâyihası ve Bütçe E n c ü m e n i Mazbatasiyle tıa'dil SÛ>

550
reti Encümenimize t e k r a r tevdi' b u y r u l m a k l a Dâhiliye Vekili Fâyık Öztrak, Maârif
Vekâleti n â m ı n a Yüksek Tedrisât Ş u b e Müdîri hazır b u l u n d u k l a r ı halde tedkîk ve
m ü z â k e r e olundu:
İ d a r e âmirlerinin yüksek tahsil g ö r m ü ş gençler arasından intihabı 1700 sayılı
Dâhiliye M e ' m u r l a n K a n u n u icâbından olmasına ve Memleketin muhtelif mıntaka-
l a n n d a bu vazifeleri d e r u h d e edecek teahhüde bağlı gençlerin mevcudiyeti zarurî
b u l u n m a s ı n a binâen Siyasal Bilgiler Okulu'nda Dâhiliye Vekâleti hesabına yüze
k a d a r talebe okutturulnıası hakkındaki teklif Encümenimizce dahî tasvip edilmiş
ve mezkûr Okulun maaşlı ve ücretli kadrolarına ba'zı ilâveler icrasını t e ' m i n için
hazırlanan Lâyiha tensibe şayan g ö r ü l m ü ş t ü r .
Kanun Lâyihası Bütçe E n c ü m e n i n i n ta'dili veçhile ve yalnız Birinci Maddedeki
yüz talebe tâbirinin "100'e k a d a r talebe" şeklinde ta'dili suretiyle kabulüne ittifak-
la k a r a r verilerek Umumî Hey'etin tasvibine arzedilmek üzere yüksek Reisliğe su­
nulmuştur.
( E n c ü m e n Başkanı ve On dört Üye'nin İ m z a l a n )

T.B.M.M. ZABIT C E R İ D E S İ ; YETMİŞ ALTINCI İ N İ K A D : 8.VII.1941; CUMA


BİRİNCİ C E L S E : AÇILMA SAATİ: 15

Reis: Şemseddin Günaltay

"SİYASAL BİLGİLER OKULU HAKKINDAKİ 2777 SAYILI KANUNA EK KANUN


LÂYİHASI VE DÂHİLİYE, BÜTÇE VE MAÂRİF ENCÜMENLERİ MAZBATALARI

Dâhiliye Vekili Fâyık Öztrak (Tekirdağ) — Efendim, Mektebin açılma zama­


nı yaklaşıyor. Talebe kabulü için hazırlık y a p m a k icâbedecek Lâyihanın müstâ-
celiyetle müzâkeresini rica ediyorum. (Kabul sesleri).

Reis — Dâhiliye Vekili bu K a n u n u n müstâcelen müzâkeresini teklif ediyor.


Teklifi kabul edenler... Etmeyenler... Lâyihanın müstaceliyetle müzâkeresi kabul
edilmiştir. Hey'et-i umûmîyesi hakkında m ü t â l â a var mı? Maddelere geçilmesini ka­
bul edenler... Etmeyenler... kabul edilmiştir.

Reis — 1. Madde için m ü t â l â a var mı? Kabul edenler.. .Etmeyenler... Kabul


edilmiştir.

Reis — 2. Madde için m ü t a l a a var mı? Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edil­
miştir.
Reis — 3. Maddeyi kabul edenler... etmeyenler... kabul edilmiştir.

Reis — 4. Maddeyi kabul edenler... etmeyenler... kabul edilmiştir.

Reis — 5. Maddeyi kabul edenler... etmeyenler... kabul edilmiştir. Lâyihanın


hey'et-i umûmîyesini yüksek r e y i n i z e arzediyorum. Kabul edenler, etmeyenler
kabul edilmiştir.

551
SİYASAL BİLGİLER OKULU HAKKINDAKİ KANUNA EK KANUN

(Resmî Gazete ile Neşir ve İ l â n ı : 13/VIII/1941 - Sayı: 4885)


N o : 4098 Kabul T â r i h i : 8-VIIM941

Birinci Madde — Siyasal Bilgiler Okulunda Dâhiliye Vekâleti h e s a b ı n a 100'e


k a d a r talebe okutturulabilir. H e r yıl Okula lalınacak talebe m i k d â r ı Dâhiliye Ve­
kâleti Bütçesine konacak tahsisat ile mukayyet o l m a k üzere Dâhiliye ve Maârif
Vekâletlerince m ü ş t e r e k e n tesbit olunur.

İkinci Madde — Birinci Madde mucibince o k u t t u r l a c a k talebenin leylî olarak


Mektebe alınmaları ve bunların Siyasal Bilgiler Okulu İdaresince bir yerde ibate
ve iaşeleri m ü m k ü n bulunduğu takdirde Dâhiliye Vekâleti Bütçesine bu m a k s a t l a
konulmuş olan tahsisat, Maârif Vekâleti Bütçesinin Siyasal Bilgiler Okuluna âid
faslına naklolunur.
Gerek leyi! ve gerek pansiyon şeklinde talebenin ibate ve iaşesi t e ' m i n edile-
mediği t a k d i r d e talebeden h e r birine yiycek, yatacak, giyecek, kitap ve sâlr mas­
rafları karşılığı olmıak üzere Dâhiliye Vekâletince ayda m a k t u a n azamî 40 lira
verilir.

Üçüncü Madde — Birinci Madde mucibince o k u t t u ı i a r a c a k talebenin Okula


alınacakları ve tahsillerini bitirdikten sonra hizmet mükellefiyetleri h a k k ı n d a 2777
sayılı K a n u n u n 2., 4-, 5., Maddeleri hükümleri tatbik o l u n u r .

Dördüncü Madde — Bu Kanun neşri târihinden itibaren mer'idir.

Beşinci Madde — Bu Kanun hükümlerini icraya İcra Vekilleri Hey'eti me'mur*


d u r . 11 Ağustos 1941."

Bu suretle Okul'un öğrenici k a d r o s u daha çok genişledi ve u z m a n maliyeci


yetiştirdiği k a d a r genel idâre'nin yüksek kademelerini dolduracak u z m a n idare
â m i r i d e çıkarmaya başladi.

DÖRT YILLIK ÖĞRETİM 27-11-1936'da uygulanmaya başlayan " D ö r t Yıllık Öğ*


SÜRELİ REJİMİN İLK retim Süresi" rejimi ilk mezunlarım Haziran 1940'daki
ME'ZUNLARI Yaz Dönemi Sınavlarından sonra verdi ki, 34'ü İdari
Şube, 56'sı Mâlî Şube, 13'ü Siyâsî Şube me'zunu olmak üzere 103 ikisidir. Bunların
biri kız, 4'ü Afgan uyruklu'dur.

„ „ _ „ x Yeni gelişmeler, ihtiyaç ve zaruretlerle 1936'dan beri


ANA TUZUGUN DAĞINIK [ a s l l l a n değiştirilen, D o ç e n t l i k v e
HALDE BULUNAN K I S I M - ^ ^ j ç j n y e n i k ı s ı m l a r U â v e e d ü c n ..SJW)>
LARININ BİRLEŞTİRİLMESİ., . x .,. * .„ . ..
. . Umumi Talimatnamesi nın bir araya toplanıp venı-
ve YENİDEN TEDVİNİ . .. , , , -A- ™, , „ L •• ,
den gözden geçirilmesi zorunlu ıdı. Okul Profesörler
Kurulunca 26.6.1939 d a kabul edilen T a s a r ı 17.7.1939'da toplanan M a â ­
rif Ş û r a s ı ' nın Genel Kurulu'nca d a uygun b u l u n d u k t a n s o n r a Millî Eği-
552
tiîm Bakanlığına sunulup 24-10-1940 gününde onaylandı ve Resonî Gazete ile i'lân
edilip yürülüğe girdi.
Yeni Tüzük şu e s a s l a n k a p s ı y o r d u :

SİYASAL BİLGİLER OKULU UMUMÎ TALİMATNAMESİ


(Okui'un Genel Tcşkilâtı'ndan Bahseden I. Bölüm, 1936 Yılında Çıkarılan
TÜZÜĞÜN aynı olduğundan buraya a l ı n m a m ı ş t ı r )

I I . BÖLÜM
İDARE VE YÖNETİM

On Altınoı Madde — Siyasa] Bilgiler Okulu, profesörlük payesini hâiz olanlar


a r a s ı n d a n Maârif Vekilliğince ta'yin olunan bir Müdîr tarafından idare olunur.
Müdîrin e m r i n d e Müdîr Muavinleri, Kâtip ve Hesap Me'muru, Dâhiliye Me'muru,
İ d a r e Muavinleri, Ambar ve Depo Me'muru ve bir Doktorla H a s t a n e Me'muru ve lü­
z u m u kadar ücretli m ü s t a h d e m l e r b u l u n u r .
On Yedinci Madde — Okul Müdîrinin vazifeleri ş u n l a r d ı r :
a) Okulu temsil e t m e k ;
b) T a l i m a t n a m e ve P r o g r a m dâiresinde derslerin, seminer ve k u r faaliyetle­
rinin m u n t a z a m cereyan etmesini te'min ve m u r a k a b e etmek;
c) Müesseseyi gayesine eriştirecek ve talebeyi bu gayeye göre yetiştirmeğe ya­
rayacak tedbirleri a l m a k ;
ç) Açık kalan profsörlüklerle öğretmenliklere Profesörler Meclisinin reyini
alarak Maârif Vekilliğine namzedler g ö s t e r m e k ;
d) Açık kalan İdare M e ' m u r l u k l a n için namzedler seçip Maârif Vekilliğine
inha e t m e k ;
e) Ta'yini kendisine bırakılmış oLan m ü s t a h d e m l e r i ta'yin etmek;
f) Okulun Bütçesini hazırlamak, masraflarını kontrol etmek ve itâ amirliği
vazifesini görmek;
g) Müessesenin h e r nevi' m u h a b e r e işlerini görmek;
h) Tedris Hey'eti tarafından neşredilecek ders kitapları ile tedkîk eserlerinin
basılıp dağıtılmasını te'mine çalışmak;
i) Profesörler tarafından verilen raporları birleştirerek ve kendi mütalâala­
rını bunlara k a t a r a k Okul mesâisi hakkında her ders yılı sonunda bir r a p o r tan­
zim ederek (Maârif) Vekilliğ(in)e vermek;
i) Profesörler Meclisine ve lüzum görülürse Okul dâhilinde teşekkül edecek
Komisyon ve Hey'etlere reislik e t m e k ;
j) Okulun u m u m î faaliyetlerinin yolunda gitmesine nezâret e t m e k ;
k) Vekilliğin Okula âid işler h a k k ı n d a vereceği emirleri yapmak.
On Sekizinci Madde — Müdîr Muavinleri aşağıda yazılı işleri y a p m a k l a mü­
kelleftirler:

553
a) İ d a r e işlerinde Müdîr'e yardım e t m e k ve Müdîr tarafından verilecek emir
ve direktiflerin yerine getirilmesine çalışmak;
b) Talebe kay id işleriyle meşgul olmak ve bu işe âid defter ve dosyaları tut­
mak, talebe fişlerini tanzim etmek;
c) Müdîrin emri altında yazı işlerini idare e t m e k ;
ç) Müdîrin havale edeceği işleri y a p m a k ;
d) H e r gün Okulu dolaşarak gördükleri eksikleri tesbit etmek ve selâhiyeti
dâhilinde olan işleri yaptıktan sonra yapamadıklarını Müdîre b i l d i r m e k ;
e) Okul bina ve eşyasının temizliğini te'min ve m u r a k a b e e t m e k ;
i) Haftada iki gün nöbetçi k a l a r a k Okulun gece hayatını kontrol e t m e k ;
g) Talebenin çalışmalarını ve hareketlerini yakından tâkib ederek onlarda
gördüğü kusurları düzeltmek için lâzım gelen tedbirleri a l m a k :
h) Tahakkuk m e m u r l u ğ u vazifesini g ö r m e k ve Okula alınan eşyanın m u a y e n e
ve tesellümü için kurulan Heybetlerin reisliğini y a p m a k ;
i) Ambar ve depo m u a m e l â t ı n ı üç ayda bir kontrol e t m e k ;
i) M e ' m u r ve İ d a r e Muâvinleriyle m ü s t a h d e m l e r i n vazifelerini lâyıkiyle yapıp
yapmadıklarını k o n t r o l ve bunların mesâisini tanzim e t m e k ;
j) Müdîrin Okulda bulunmadığı zaman o n a vekillik e t m e k .

On Dokuzuncu Madde — Müdîr, Muavinleri arasında yukardaki M a d d e d e ya­


zılı iş ve vazifeleri taksim ederek keyfiyeti yazı ile kendilerine bildirir.

Yirminci Madde — Kâtip ve Hesap M e ' m u r u n u n vazifeleri ş u n l a r d ı r :


a) Okulun idaresine âid yazı ve hesap işlerini y a p m a k ; hesap işlerine âid ka­
n u n ve t a l i m a t n a m e l e r d e yazılı her türlü kayıd, defter ve dosyaları u s û l ü n e göre
tutmak;
b) Okulun muayene ve tesellüm h e y e t l e r i n d e b u l u n m a k ;
c) Müdîr ve Müdîr Muavinleri t a r a f m d a n verilen işleri görmek.

Yirmin Birinci Madde — Dâhiliye M e ' m u r u şu vazifeleri yapmakla mükelleftir:


a) Okul binası ile eşyanın iyi bir tarzda muhafazasına i h t i m a m e t m e k ;
b) Bina ve eşyanın temizlik işlerini tanzim ve dâimi s u r e t t e m u r a k a b e e t m e k ;
c) Okula alınacak eşyanın muayene ve tesellüm hey'etinde b u l u n m a k ;
ç) Müdîr Muavinleri tarafından verilecek vazifeleri lâyıkiyle yapmak veya
yaptırmak;
d) Okulun demirbaş eşyasını usulüne göre t u t m a k ;
e) En az ayda bir defa a m b a r ve depo mevcudlariyle defterlerini karşılaştır­
mak suretiyle tedkîk e t m e k ve gördüğü noksanları günü gününe Müdîr Muavinle­
rine bildirmek,
f) Müessesenin avans işlerini usulene göre yürütmek.

Yirmi İkinci Madde — İ d a r e Muavinlerinin vazifeleri şunlardır:


a) Müessese dâhilinde yatakhane ve yemekhane ile sınıfları ve m ü t a l a a sa-

554
l o n l a n n ı n temizlik ve intizamına ve b u r a d a k i faaliyetlerin tanzimine nezâret et­
mek;
b) Müessese Dahilî Talimatnamesinin iyi bir şekilde tatbikine i h t i m a m etmek;
c) Okulun Muayene ve Tesellüm Hey'etinde b u l u n m a k ;
ç) Müdîr Muavinlerinin verecekleri işleri yapmak.

Yirmi Üçüncü Madde — Ambar ve Depo M e ' m u r u n u n yapacağı işler şunlar­


dır :
a) S a t ı n alınacak erzak ve eşyayı tesellüm ederek a m b a r ve depoda itinâ ile
muhafaza e t m e k ;
b) K â t i p ve Hesap M e ' m u r u tarafından verilen tabelâların muhteviyatını am­
b a r defterine kayıt ve tabelâları muhafaza e t m e k ;
c) İdare Muavinlerinden birinin yanuıda tabelada yazılı erzakı usulü dâiresin­
de ambardan çıkarmak;
ç) Teslim ve tesellüm ettiği erzak ve eşyayı günü gününe defterine kaydet­
mek;
d) Depoya âid eşyayı Müdîr Muavinlerinin tasdik edeceği ç ı k a r t m a emrine
göre m a k b u z mukabilinde lâzım gelenlere teslim etmek.

Yirmi D ö r d ü n c ü Madde — Okul Doktoru, Müessesenin sıhhat işlerine nezâret


etmek ve talebeyi devamlı s u r e t t e sıhhî m u r a k a b e altında b u l u n d u r m a k l a mükel­
leftir. Doktor, talebeyi yılda iki defa u m u m î bir muayeneye tâbi' t u t a r a k sıhhî
kontrol altında b u l u n d u r u l m a s ı lâzım gelenleri hustısî karnelerine işaretle takip
eder ve bu talebe için ittihâzı lâzımgelen tedbirler hakkında Okul İdaresine ma'lû-
m a t verir. Okula gelen erzakın sıhhî ş a r t l a r a uygun olup olmadığını m u r a k a b e
eder.

Yirmi Beşinci Madde — Revir Me'muru doktor, tarafından verilen vazifeleri


yapmak ve onun tavsiyeleri dâiresinde revirde yatan talebelere b a k m a k l a mükel­
leftir.

I I I . BÖLÜM
TEDRİS H E Y E T İ

Yirmi Altıncı Madde — Siyasal Bilgiler Okulu Tedris Hey'eti profesörler ile
doçentlerden m ü r e k k e b t i r .

Yirmi Yedinci Madde — Profesörlerin derece ve maaşları Üniversite Profe­


sörleri hakkındaki kanun ve talimatnamelerle ta'yin edilen hükümlere tâbi'dir.

Yirmi Sekizinci Madde — Müesseseye profesör olabilmek için kendi sahasında


ilmî kıymeti hâiz eser neşretmiş ve ilmî faaliyetlerde b u l u n m u ş olmak şarttır.

Yirmi Dokuzuncu Madde — Münhal olan profesörlüğe Profesörler Meclisince


profesörlük şartlarını hâiz bir zât namzed gösterilir. Maârif Vekilliği gösterilen

555
n a m z e d i kabul etmezse diğer bir namzedin seçilmesini ister veya profesörlük şart­
l a r ı m hâiz bir zâtı tâyin eder.

Otuzuncu Madde — Profesörler, Müessesenin gayesini gözönünde bulundura­


r a k ona göre tedrisat yapmakla mükelleftirler. Kendi dersleri için ayrılmış p r a t i k
kurları kendileri veya bulunduğu t a k d i r d e doçentleri vâsıtasiyle idare ederler.
B u n u n için:
a) H e r ders yılı başında kendi dersleriyle yakınılan alâkası olan derslerin
profesörleriyle istişare ederek ders m e v z u l a r ı n ı n müfredatını ve p r a t i k kurların
p r o g r a m l a r ı n ı tesbit ederler.
ıb) Memleket ve dünya meselelerinden kendi ihtisaslarına taalluk edenlerle
talebeyi a l â k a d a r ederler ve bu gibi mes'eleler üzerinde talebe arasında m ü n â k a ş a
açarlar.
c) Talebeye şahsî tedkîk işleri verirler ve bu işlerin h a z ı r l a n m a s ı n d a kendi­
lerine ilmî irşadlarda bulunurlar.

Otuz Birinci Madde — Hastalığı veya m e ş r u mazereti üzerine derslerine, pra­


tik k u r l a r a ve Profesörler Meclisine ve E n c ü m e n i n e muayyen z a m a n l a r d a geleme­
yen profesörler mazeretlerini Müdîrliğe yazı ile bildirmeğe m e c b u r d u r l a r .

Otuz İkinci Madde — Profesörler gerek derslerini gerek tatbikatını kitap, bro­
şür, m a k a a l e veya tebliğ şeklinde neşrederler. Beş sene içinde hiç bir eser neşret­
meyen profesör h a k k ı n d a Okul Müdîrinin teklîfi üzerine Vekillikçe icâbeden
m u a m e l e yapılır. Profesörler, ders kitabı b u l u n d u r m a d ı ğ ı t a k d i r d e verecekleri ders­
lerin not hülâsalarını yazıp talebeye vermekle veya talebe tarafından t u t u l m u ş
en d o ğ r u bir n o t u gözden geçirip tashih etmekle mükelleftir.

Otuz Üçüncü Madde — Profesörler b ü t ü n m a t b u ' eserlerinin birer nüshasım


Okul Kütübhânesine vermekle mükelleftir.

Otuz Dördüncü Madde — Profesörler talebenin müşkillerini h â l için Okul dâ­


hilinde haftada en az b i r k o n u ş m a saati ta'yin ederler.

IV. BÖLÜM
DOÇENTLER

Otuz Beşinci Madde — Siyasal Bilgiler Okulu k a d r o s u n d a k i doçentliklere ta'yin


edilmek isteyenlerin şu şartları hâiz olmaları lâzımdır.
a) Bir fakülteden veya yüksek bir okuldan me'zun o l m a k ;
b) Tâlib olduğu b r a n ş t a ilmî kıymeti hâiz olduğu profesörlerce kabul edil­
miş bir eser sahibi o l m a k ;
c) Büyük kültür dillerinden en az birini, bu dillerde b r a n ş ı dâhilinde bir etüd
yapacak derecede iyi bildiğini ispat etmek,
ç) Doçentlik ehliyet imtihanını k a z a n m a k .

556
Otuz Altıncı Madde — Üniversite doçentlerinin m a a ş ve terfi'lerine âid hüküm­
ler Siyasal Bilgiler Okulu Doçentlerine de tatbik o l u n u n

Otuz Yedinci Madde — Doçentlik imtihanı, yabancı dil yoklaması ile j ü r i hu­
z u r u n d a yapılacak ilmî bir m ü n â k a ş a ve bir t a k r i r d e n t e r e k k ü b e d e n Şöyle ki:
a) Yabancı dil yoklaması, n a m z e d i n bildiği yabancı dilin profesörü ile men­
s u p olduğu ilim şubesinin profesörlerinden teşkil olunacak bir komisyon tarafın­
d a n yapılır. Yoklamada namzedin bildiği yabancı dilden Türkçeye sıhhatle tercü­
me ve bu dilde branşı dâhilinde etüd yapabilecek k u d r e t t e olup olmadığı tesbit
edilir.
b) Münâkaşa, Okul Müdîrinin reisliği altında namzedin tâlib olduğu ilim
şubesi profesörü veya profesörlerile bu şubeye yakın bir ilim şubesinin bir veya
iki profesöründen teşkil olunacak en az üç kişilik bir j ü r i h u z u r u n d a eserinin esas
iddiası ve muhtevası hakkında namzed tarafından izahat verilmek ve m c n s u b ol­
duğu ilim şubesi ve onunla a l â k a d a r disiplinler etrafına jürice sorulacak suallere
namzed tarafından cevaplar verilmek suretiyle yapılır.
c) Takrir, Okul Direktörlüğünce t a k r i r için ta'yin edilen günden b i r hafta ön­
ce jüri tarafından tesbit olunup namzede verilecek üç mevzu'dan biri üzerinde
namzedin 45 dakika süren bir ders vermesi suretiyle yapılın Bu ders, yalnız jüri
h u z u r u n d a verileceği gibi j ü r i h u z u r u n d a talebeye de t a k r i r olunabilir.

Otuz Sekizinci Madde — Namzedin m e n s u b olduğu b r a n ş t a yazdığı eserin ilmî


kıymeti hâiz olup olmadığı, biri o ilim şubesi profesörü olmak üzere iki profesör
tarafından tedkîk edilerek birer r a p o r hazırlanır. Bu raporlar j ü r i hey'etinde oku­
n u r . Hey'et a'zâsı isterse eseri kendileri de ayrıca tedkîk ederler; isterlerse bu ra­
p o r l a r üzerine kararlarını verirler. Eserin tedkîki işi doçentlik i m t i h a n ı n d a n evvel
bitirilir. Netice müsbet çıkarsa j ü r i heyetine ve namzede bildirilin E s e r hakkında­
ki r a p o r menfî ise namzed doçentlik i m t i h a n ı n a alınmaz ve netice kendisine tebliğ
olunun

Otuz Dokuzuncu Madde — Doçentlik imtihanı neticeleri jüri ve yabancı dil


imtihanı komisyonu tarafından müştereken hazırlanacak bir mazbata ile tevsik
olunun

Kırkıncı Madde — Doçentlik vazifeleri ilmî ve idâri olmak üzere iki kasımdır:
a) Doçentin ilmî vazifeleri şunlardır :
1. M e n s u p olduğu ilim şubesinin bir kısım derslerini profesörünün nezâreti
altında o k u t m a k veya profesörünün nezâreti altında yılda en az on ders vermek;
2. P r a t i k kurları idare e t m e k ;
3. Okulun himaye ve yardımı ile çıkan mecmuaya günün mevzu 'larına dâir
senede en az iki m a k a a l e yazmak;
4. Talebenin yabancı dil bilgilerini a r t ı r m a k için Müdîrin ta'yin edeceği şekil­
d e çalışmak;

557
5. Ayda bir defa profesörlerden birinin reisliği altında asistan ve Son Sınıf
Talebesinin iştirakiyle yapılan m ü n â k a ş a l a r d a b u l u n m a k ;
6. Ehliyet kazanıp da doçent olduğu târihden itibaren beş yıl içinde siyâsî
ilimlere âid ilmî kıymeti hâiz bir eser yazmak. (Doçent mevzu'u üzerinde neler
yaptığını zaman zaman Müdîre ve b r a n ş profesörlerine söylemeğe ve etüdlerini
göstermeğe m e c b u r d u r . )
b) Doçentin idâri vazifeleri ş u n l a r d ı r :
1. Haftada bir defa nöbetçi k a l m a k ;
2. Müdîrin göstereceği idâri işleri y a p m a k ;
Kırk Birinci Madde — Doçent, gündüz ilmî çalışmalarını Okul içinde yapar.
Okul dışında tedkîklerde bulunacağı zaman M ü d î r d e n izin alır.
Kırk ikinci Madde — Beş yıl içinde siyasal bilgiler sahasında ilmî kıymeti hâiz
bir eser meydana getirmeyen ve profesör olmak kaabiliyetini de hâiz olmadığı
tesbit edilen doçentler Maârif Vekilliğince başka bir vazifeye ta'yin olunurlar.
Kırk Üçücnü Madde — Doçent, aşağıda yazılı kolaylıkların te'minini Okul İda­
resinden istemeğe salâhiyetdardır:
a) Tedkîkleri için lâzım gelen kitapların satın alınması;
b) Çalışmaları için şahsî bir yer verilmesi;
c) İlmî kıymeti olduğu Profesörler Meclisince t a k d i r edilen yazılarının neş­
redilmesi.
Kırk Dördüncü Madde — Profesör ve doçentlere ilmi neşriyat ve araştırmala­
rına y a r d ı m olacak şekilde te'Iif h a k k ı verilir. Ehliyet i m t i h a n ı n ı kazandıktan son­
ra ilmî kıymeti hâiz olduğu Profesörler Meclisinde tasdik edilen bir e s e r neşreden
veya böyle bir eser meydana getirmek için diğer bir memleket'de tedkîk ve teteb-
bua ihtiyâcı olan doçentleri, profesörleri bir sene m e z u n i y e t l e garp m e m l e k e t l e r i n e
gönderilebilirler.

V. BÖLÜM
ASİSTANLAR

Kırk Beşinci Madde — Okul k a d r o s u n d a mevcud asistanlıklara ta'yin edile­


bilmek için aşağıda yazılı şartları hâiz olmak lâzımdır:
a) Üniversite veya yüksek okul m e ' r u n u o l m a k ;
b) Büyük k ü l t ü r dillerinden birini b i l m e k ;
c) Evvelce bir me'muriyette b u l u n m u ş ise o me'muriyette iyi hizmet ettiğine
dâir vesika ibraz e t m e k ;
ç) Müsabaka imtihanını kazanmak.

558
Kırk Altıncı Madde — Münhal asistanlıklar gazetelerle ilân edilir. Asistanlık
şartlarını hâiz olanlar bir istid'â ile Okul Müdîrliğine m ü r a c a a t ederler. Müsa­
baka imtihanı, i'lân târihînden en çok iki ay s o n n yapılır. Asistanlığa tâlib olan­
lardan m ü s a b a k a i m t i h a n ı n a girme şartlarını hâiz olanlara Okul İdaresince imti­
h a n g ü n ü n d e n bir ay önce namzedlikleri tebliğ olunur.

Kırk Yedinci Madde — Müsabaka imtihanı yabancı dil ile asistanın alınacağı
ilim şubesinden yapılır. Şöy-eki :
a) Yabancı dil imtihanı, Türkçeden yabancı dile ve bu yabancı dilden Türkçe-
ye bir metin tercüme ettirilmek suretiyle yapılır.
b) İlim branşından yapılacak imtihan, tahrirî ve şifahî olmak üzere iki kı­
sımdır.
1 — Tahriri i m t i h a n : Alınacağı ilim şubesine âid olmak üzere Okul Profesör­
leri tarafından tertip edilip imtihan g ü n ü n d e n en az 10 gün önce tebliğ olunacak
üç mevzu 'dan biri üzerinde asistan namzedinin bir makaale yazması suretiyle yapı­
lır. Tahriri i m t i h a n dört saat devam eder.
2 — Şifahi i m t i h a n : Tahriri i m t i h a n d a kazananlara m a h s u s t u r . Bu imtihan,
Profesörlerce Tarirî İ m t i h a n l a r için tertib edilen üç mevzu'dan biri üzerinde
namzedin şifahî takrirde bulunması ve jürinin bu mevzu' hakkında soracağı sual­
lere namzedin cevap vermesi suretiyle yapılır.

Kırk Sekizinci Madde — Asistanlık m ü s a b a k a imtihanının yabancı dil kısmı,


n a m z e d i n bildiği yabancı dilin profesörü ile m e n s u p olduğu ilim şubesinin pro­
fesöründen teşkil olunacak bir komisyon tarafından; ilim imtihanının tahrirî ve
şifahî kısımları ise, Okul Müdîrinin reisliği altında namzedin tâlib olduğu ilim
şubesi profesörü veya profesörleri ile bu şubeye yakın bir ilim şubesinin bir ve­
ya iki profesöründen teşkil olunacak bir j ü r i tarafından yapılır.

Kırk Dokuzuncu Madde — Asistanlık m ü s a b a k a imtihanı neticesi, j ü r i ve ya­


bancı dil i m t i h a n komisyonu tarafından m ü ş t e r e k e n hazırlanacak bir m a z b a t a ile
tevsik olunur.
Elline* Madde — Asistanlık vazifeleri ilmî ve idâri olmak üzere iki kısımdır.
Şöyleki:
a) Asistanın ilmî vazifeleri şunlardır:
1. Mensup olduğu g r u p profesörleriyle görüşerek seçeceği bir mevzu' üzerinde
çalışmak ve o mevzu'a dâir eser yazmak veya t e r c ü m e e t m e k ; (Asistan meydana
getirmekte olduğu eseri hakkında zaman z a m a n Okul Müdîrine m a ' I û m a t verme­
ğe ve çalışmasının neticelerini göstermeğe m e c b u r d u r . )

559
2. Profesörünün nezâreti altında talebenin p r a t i k kurlarını idare e t m e k ;
3. Bir ders yılı içinde Okul'da en aşağı iki konferans vermek;
4. Okul Mecmuasına yılda iki m a k a a l e yazmak;
5. Talebenin çalışmalarına y a r d ı m e t m e k ;
6. Ayda bir defa profesörlerden birinin reisliği altında doçent ve s o n sınıf ta­
lebesinin iştirakiyle yapılan m ü n â k a ş a l a r d a b u l u n m a k ;
7. Okul K ü t ü b h â n e s i n i n iyi işlemesine y a r d ı m e t m e k ;
b) Asistanın idâri vazifeleri ş u n l a r d ı r :
1. Haftada bir gece Okul'da nöbetçi k a l m a k ve talebenin çalışmalarına nezâ­
ret e t m e k ;
2. İ m t i h a n kâğıtlarının tedkîkinde profesörlere y a r d ı m e t m e k ;
3. İcâbında talebe gezintilerini idare e t m e k veya bu gezintilere reislik eden
profesörlere y a r d ı m d a b u l u n m a k ;
4. Talebenin derslere devamını kontrol e t m e k ;
5. Müdîrin vereceği idâri işleri y a p m a k ;

Elli Birinci Madde — İlmi faaliyetlerinin kifayetsizliği tesbit edilen a s i s t a n l a r


Maârif Vekilliğince başka bir vazifeye ta'yin olunurlar. Bu T a l i m a t n a m e n i n 43. Mad­
desinde Doçentler için kabul edilmiş olan hak ve salâhiyetlerden a s i s t a n l a r da
istifâde ederler.

VI. BÖLÜM
PROFESÖRLER MECLİSİ VE ENCÜMENİ

Elli İkinci Madde — Siyasal Bilgiler Okulunda, b ü t ü n profesörlerle doçentler­


den m ü r e k k e p bir Profesörler Meclisi ile bu Meclis tarafından seçilen beş profe­
sörden müteşekkil bir Profesörler E n c ü m e n i b u l u n u r .

Elli Üçüncü Madde — Profesörler Meclisi, ders yılı başında, o r t a s ı n d a ve so­


n u n d a içtimâ eder. B u n u n hâricinde M ü d i r lüzum görürse veya profesörlerden
beşi tahriri olarak lüzum gösterirse Profesörler Meclisi toplanır.

Elli Dördüncü Madde — Müdîr müstacel olmayan işlerde en aşağı d ö r t gün


önce a'zâya yazılacak bir tezkire ile Profesörler Meclisini i c t i m â ' a d a v e t eder.
Tezkirede görüşülecek mes'eleler tasrih olunur. Bu mes'eleler dışında Mecliste mü­
zâkeresi istenilen mevzu'lar olursa Müdir bunları ya o celse'de müzâkereye koyar,
yahud diğer bir ictimâ'a bırakır.

560
Elli Beşinci Madde — Profesörler Meclisi içtimâ edebilmek için a'zânın üç'de
ikisinin bulunması şarttır.

Elli Altıncı Madde — Profesörler Meclis ve Encümenine devam etmek, derse


devam gibi profesör ve doçentlerin vazifelerindendir.

Elli Yedinci Madde — Profesörler Meclisinin vazifeleri ş u n l a r d ı r :


a) Müessesenin mesâi ve faaliyetini tanzim e t m e k ;
b) Ders cedvelinde yapılmasına zaruret görülen değişiklikler hakkındaki tek­
lifler üzerinde müzâkerede b u l u n m a k ;
c) Müfredat p r o g r a m ı n d a yapılması teklif olunan esaslı değişiklikler hakkın­
d a müzâkerede b u l u n m a k ;
ç) Münhal profesörlükler için n a m z e d göstermek;
d) Müessesenin gayesine uygun inkişaf vasıta ve imkânları h a k k ı n d a müzâ­
kerede b u l u n m a k ;
e) M ü d î r tarafından havale edilen veya profesörler tarafından teklif olunan
işleri tedkîk ederek bir k a r a r a b a ğ l a m a k ;
f) Profesörler Encümeni A Vâsini ve Kütübhâne Komisyonu'na reislik edecek
profesörü seçmek;
g) Müdir tarafından Maârif Vekilliğine gönderilmek üzere hazırlanan Büt­
çeyi tedkik ve bu hususta m ü t a l â a beyan e t m e k ;
h) Doçent ve asistanların ilim sahasında inkişafları için lâzım gelen tedbirle­
ri m ü z â k e r e etmek.

Elli Sekizinci Madde — Profesörler Meclisinin verdiği kararları Müdîr bir ke­
re daha tedkîke m u h t a ç görürse bu mes'eleleri Profesörler Meclisinde t e k r a r mü­
zâkereye sevkeder.

Elli Dokuzuncu Madde — Gerek Profesörler Meclisinin, gerek Profesörler En­


cümeninin kararlarını Müdîr şahsen muvafık görmediği takdirde keyfiyeti kendi
fikir ve mutâlaasiyle birlikte Maârif Vekilliğine yazar. Maârif Vekilliğinin tensîb
edeceği k a r a r tatbik olunur.

Altmışıncı Madde — Profesörler Meclisi k a r a r l a r ı n d a n kendi salâhiyeti dâhilin­


de olanlarım Müdîr hemen tatbik eder. Selâhiyeti dâhilinde olmıyanlarım Maârif
Vekilliğine yazar.
Altmış Birinci Madde — Profesörler E n c ü m e n i n i n vazifeleri şunlardır:
a) H e r ders yılı başından evvel yapılan seçme imtihanına nezâret e t m e k ;
b) Talebenin inzibatına taallûk eden ve Müdîr tarafından havale edilen işler
hakkında k a r a r vermek;
c) Müessesenin Dâhili Talimatnamesinde yapılmasına lüzum görülen değişik­
likleri müzâkere ederek bir k a r a r bağlamak;
Ç) Müdîrin havale edeceği idâri işleri müzâkere etmek.

561
Altmış ikinci Madde — Müdîrin göreceği lüzum üzerine Okulda profesör ve
doçentlerden mürekkeb muvakkat (geçici) komisyonlar kurulabilir. Bu komisyon­
ların toplantılarına iştirak aslî vazife hükmündendir .

VII. BÖLÜM
TALEBE KAYID VE KABUL ŞARTLARI VE SEÇME İMTİHANI
(1938'de yürürlüğe giren Yönetmeliğin aynı olduğu için b u r a y a a l ı n m a d ı )

VIII. BÖLÜM
TEDRİSAT, İMTİHANLAR

Altmış Dokuzuncu Madde — Okulda' her ders yılı başlangıcında profesörler­


den biri tarafından verilen bir "Açılış D e r s i " ile tedrisata başlanır.

Yetmişinci Madde — Profesörler her sömestr başında, o sömestr içinde oku»


tacaklan dersin umumî nıevzu'unu anlattıktan sonra talebeye bu mevzu'a göre
istifâde edecekleri kitaplara ve makaalelere âid bir bibliyografya yazdırırlar. Her
profesör bibliyografyalarında yazılı olup da Okul Kütübhânesinde bulunmayan
eserlerin tedâriki için birer sipariş tezkiresi yazarak Kütübhâne Me'muruna verir­
ler.
( B u n d a n sonraki Maddeler, eski Tüzüklekinin aynı olduğundan- b u r a y a alınma­
dı).

IX. BÖLÜM
DİPLOMA
(Eskisinin aynı olduğu için a l ı n m a d ı )

X. BÖLÜM *
MAZERET İMTİHANLARI
(Eskisinin aynıdır)

XI. BÖLÜM
YABANCI DİL İMTİHANLARI
(Eskisinin aynı olduğundan alınmadı)

XII. BÖLÜM
SINIF GEÇEMEYENLER
(Eskisinin aynıdır)

562
X I I I . BÖLÜM
İNZİBAT CEZALARI
(Eskisinin aynıdır)

XIV. BÖLÜM
AYNİYAT İ Ş L E R İ
(Konumuzla ilgisi olmadığından alınmadı)

(Bu Tüzük'ün 92. ve 85. Maddeleri, altlarında gösterilen târihlerde değiştiril-


mişdir.)

Madde 92 — İ h t a r cezasını, d o ğ r u d a n doğruya Müdîr ve Müdîr Muavinleri


verir. Tevbîh ve tescil c e z a l a n Müdîr ve Profesörler E n c ü m e n i tarafından verile­
bilir. Muvakkat uzaklaştırma veya dâimi cezalar Profesörler E n c ü m e n i n c e verilir.
Dâimi ç ı k a r m a cezası Maârif Vekilliği İnzibat Meclisinin karariyle kesinleşir. An­
cak Profesörler E n c ü m e n i n i n kendisine d â i m i ç ı k a r m a cezası verdiği talebenin
Okul ile m ü n â s e b e t i n i n kesilmesine Müdîr kat'i lüzum görürse, s o n r a d a n Maârif
Vekilliğinden gelecek cevabın mâhiyyetine göre hareket edilmek şartiyle talebeyi
Okuldan uzaklaştırabilir. 2.VIIL1943

Seksen Altıncı Madde — Birinci, İkinci ve Üçüncü Sınıflarda kalan öğreniciler


yatısız o l a r a k bir yıl daha sınıflarına devam edebilirler. B u n l a r d a n yine yatılı'ya
geçmek isteyenler b a ş a r a m a d ı k l a r ı yılda, kendileri için yapılmış ve m i k d a r ı her Mâ'
H Yıl s o n u n d a Okulca tesbit, Vekillikçe de tasdik edilmiş bulunan m a s r a f ı üç tak'
şilte, ödemeğe m e c b u r d u r l a r . Sınıfta kaldıkları için yatısız devam edenler, yıl SO'
n u n d a sınıf geçtikleri t a k d i r d e , sınıf jürisinin k a r a r ı alınarak, Okul Müdîrliği'
nln tasdikiyle t e k r a r parasız yatılılığa geçirilebilirler. 25.XII.1944"
Birleştirilerek yürürlüğe giren bu Anatüzük, sırası gelince açıklayacağımız gi­
bi, 1943'de ve 1947 de yapılan bâzı değişikliklerle Okul'un 1949-1950 Ders Yıllında
F a k ü l t e hâline getirilişine k a d a r uygulandı.

81. Yıldönümü, k u r u l u ş u n d a n beri Okul'a ilk defa


n ü n d e n ilgi çekici ozeillık taşır.
Gerçekten seksen yıldan beri Mülkiye'ye ne S a l t a n a t Devri'nde, ne Meşrutiyet^
d e n e d e Cumhuriyet'de, h e r hangi vesile ile hiç b i r D e v l e t B a ş k a n ı
gelmemiş veya gelme imkânını b u l a m a m ı ş t ı .
Türkiye Cumhuriyeli'nin 2. C u m h u r b a ş k a n ı İnönü, Cumhurbaşkanlığına geti­
rilişinden 2 yıl, 23 gün sonra, 4 Aralık 1940'da S.B.O. na ilik defa D e v l e t
B a ş k a nı olarak geldi.

563
Bu ilgi çekici ziyareti o zamanki b a s ı n ' dan nakledelim (14):
"Siyasal Bilgiler (Mülkiye) Okulu k u r u l u ş u n u n 81. ve yüksek tedris müesse­
sesi oluşunun 63. yıldönümü, Cebeci'deki Okul binasında büyük bir törenle kut­
lanmıştır.
Reisicumhur İsmet İ n ö n ü ' n ü n bulunduğu bu m e r a s i m d e Büyük Millet Meclisi
Reisi Abdülhâlik Renda, Başvekil Dr. Refik Saydam, Vekiller, Meb'uslar ve içlerin­
de muhtelif Devlet Devâiri e r k â n ı n d a n bir çok seçkin zevat, eski Me'zunLar, Oku­
lun Profesörleri ve Talebe hazır b u l u n m u ş t u r .
Törene, Talebenin okuduğu İstiklâl Marşını m ü t e a k i p Direktör E m i n Erişir-
gilln bir hitâbesiyle başlanmıştır. E m i n Erişirgil bu hitabesinde, Mülkiye'nin eski
ve yeni d u r u m l a r ı arasında mukaayese yapmış ve bir meslekî m e k t e b d e n beklenen
gayelere işaret ederek, ilk Mülkiye Me'zunundan bu günkü Siyasal Bilgiler Okulu
Talebesine k a d a r bu Müesseseden yetişenlerin Halka hizmeti şiar edinmiş oldukla­
rını tebarüz e t t i r m i ş t i r .
Direktörü m ü t e a k i p Okulun en eski me'zunlarımian Ordu Meb'usu Ahmed İ h s a n
Tokgöz kürsîye gelerek heyecanlı b i r sesle duygularını ifâde etmi$ ve ba'zı kıy­
metli hâtıralarını nrakletmiştir.
Bu en eski Me'zundan sonra, Mektebin Son Sınıf Talebesinden İ s m a i l Soysal
[Hâlen (1968) Büyükelçi]arkadaşları nâmına güzel ve heyecanlı bir n u t u k l a büyük­
leri tevkîr ve tebcil ederek sözlerini şöyle b i t i r m i ş t i r :
"Bu toplantımıza şereflerin en kıymetlisini bahşeden yüce huzurunuzda, biz,
bugünkü Siyasal Bilgiler Okulu Talebesinin de bizden öncekiler gibi, Vatan ve Mil­
let kaygusunu ve o Vatana o Milletin necat, i'tilâ ve selâmetini kâfil biricik vâ­
sıta olan Cumhuriyeti, hayatımızda tek gaye tanıyarak o u ğ u r d a icâbederse nefis­
lerimizi seve seve feda edeceğimize and içiyoruz.
Siz en Büyüğümüzden örnek, ışık ve hız alarak, millî birliğin k o r u y u c u ve
kuvvet verici çerçevesi içinde Halkın refahına, Yurdun İstiklâline ve ü s t ü n bir
medeniyetin d u r m a d a n inkişâfına çalışmak m ü ş t e r e k idealimizdir. B u n u n tekzîb
edilemez bîr hakikat olduğuma i'timâd buyurmanızı içten gelen saygı ve sevgileri­
mizle dileriz".
Bu genç talebeye hassaten iltifat buyuran Millî Şef, Okula karşı besledikleri
teveccühün yeni ve pek kıymetli bir nişanesi olmak üzere, kürsîye gelerek aşağı­
daki sözlerle talebeye iltifat ve kendilerini irşat b u y u r m u ş l a r d ı r :
"Arkadaşlar;
Siyasal Bilgiler Okulu, Memleketimizin idare hayıatına her sene seçme uzuvlar
yetiştiren en kıymetli müesseselerimizden biridir. Diğer büyük ilim müesseseleri­
miz me'zun verirken ve tahsillerini bitirenleri hayata çıkarırken onlara serbest mes­
leklerde de çalışma i m k â n l a r ı m veriyor. Fakat bu Müesseseyi bitirip çıkanlar daha
ilk günlerinde kendilerini Devlete vakfetmek karariyle işe başlıyorlar. Serbest ha-

(14) Bak.: Ulus Gazetesi, 5.12.1940; I -3. sf.

564
yatı en zayıf ihtimal olarak gözönünde t u t u y o r l a r ; ömürlerini Millet hizmetine
bağışlıyorlar; Memlekete faydalı olmayı m a k s a t l a r ı n a uygun buluyorlar. Başlıca
resmî idare mekanizması içinde vazife alıyorlar. Bu b a k ı m d a n bu Müessesenin hu-
susiyyeti ve kendisine m a h s u s şeref ve imtiyazı vardır.
Arkadaşlar;
Büyük bir Milletin hizmetine girmek üzeresiniz. Bu Milleti :ın'ane olarak, aile
olarak sevmekten daha fazla, temiz bir aşkla hissetmelisiniz. İ d a r e hayatında İk-
tisad ve Mâliye sahasında ve her sahada Milletimizle temas ettiğiniz z a m a n omın
k u d r e t ve isteklerini yakından göreceksiniz. Size bu Müessesede m ü m k i n olduğu
k a d a r kuvvetli bilgi vermeye çalışıyoruz. Kabul etmelisiniz ki, size b u r a d a müm­
kün olduğu k a d a r engin ufuklar açmağa çalışıyoruz. Zira h a y a t t a çok geniş bir
bilgiye ihtiyacınız vardır. Ancak b ü t ü n bunlar, b u n d a n sonraki tedkîk ve çalışma­
larınız için a n a h t a r mahiyetindedir.
Memleketin idare h a y a t ı n d a Milletimizin t e m a s edeceğiniz işleri pek çoktur
Memleket mevzu'larının hepsine taallûk eden bilgileri size burada, en ince tefer­
r u a t ı n a kadar vermek, hiç birimizin iddiası değildir. Bu, sizin ihtiyaçlar karşısın­
da tesadüf edeceğiniz m e v z u l a r ı öğrenmek ve t a n ı m a k için göstereceğiniz gayrete
birinci derecede bağlıdır.
Arkadaşlar;
Bu mevzu'a t e m a s edişimin sebebi ş u d u r : Müesseseyi (S.B.O. n u ) bitirmekle
ilmin bitmediğini, ancak lâzım olan bilgileri elde etmek için bunların size a n a h t a r
olarak verildiğini göstermektir. Mâliyede, iktisad'da, idarede, siyâsette, sizin esas
rolünüz, aldığınız vazifeyi, bulunduğunuz çarkı en iyi şekilde işletmek değildir.
B u n d a n daha fazla olarak, yeni ihtiyaçları giderecek ve Memleketi ilerletecek ted­
birleri b u l u p tatbik etmeniz asıl vazifeniz olacaktır. Mütemadiyen a r a ş t ı r m a y ı is-
fiyen bir mesleğe gireceksiniz. Bu Memlekette teşkilâtçı, kurucu ve bulucu bir
Mesleği seçtiğinizi ilk günden hatırlayınız. Kuruculuk ve buluculuğu yalnız zekâ
yapamaz. Bunlar, büyük mikyasta bilgiye, tedkike ve tecrübeye ihtiyaç gösterir.
Onun için öğrendikleriniz çok kıymeılidir. Fakat öğrenecekleriniz, geniş mikyas­
ta önünüzde açıktır. Bu açığı, vazife başındaki çalışmalarınızla kapıyacaksınız.
Arkadaşlar;
Me'muriyet hayatında, nefsinize i'tîmâdınız, ilk günden i'tibâren esaslı bir vas­
fınız olmalıdır. İyi öğrenmek ve öğrendiğini emniyetle tatbik etmek r u h haleti,
size h â k i m olmalıdır. Nefsinize itimâdınızla bu söylediğim büyük ihtiyâcı dâima
hatırınızda tutarsanız, kendinize itimâdın taşkın hâle gelmesine kat'iyyen mâni
olursunuz. Âmirleriniz size her zaman iyi yol gösterecekler ve iyi m u a m e l e edecek­
lerdir. Amirlerinizden iyi m u a m e l e görmiye emniyetle bakınız. F a k a t hayatta,
biliniz ki, hazmı güç olan muamele, iyi muameledir. Bîr insanı sert idare e t m e k
kolaydır; teveccüh gören m e ' m u r u n m ü t e m a d i y e n iyi muameleye hak kazanması
çok güçtür. Teveccüh ve iyi m u a m e l e karşısında insan, kendisini kaybetmemeli.
dir. Bu dıa, ilerlemek ve muvaffak olmak için başlıca âmildir.

565
Demek istiyorum ki, kendi nefsinize olan i t i m â d ı n ı z l a âmirlerinizi size kolay­
lık göstermeye teşvik e t m e k sizin elinizdedir. Kendinize inancınız hiç sarsılmama-
lıdır. En sert, sizden çok yaşlı m u h i t l e r d e bile lâyık olduğunuz mevki'i tutabilme­
nin şartı, nefsinize hürmetinizdir. Nefse h ü r m e t , terbiyesi yerinde ve temiz ahlâk­
lı olan kimselere en yaşlı ve en çetin bir m u h i t içinde bile en sayılan bir mevki'
kazandırır.
Arkadaşlar ;
Sizi, buraya, Siyasal Bilgiler Okuluna girmeye k a r a r verdiğiniz a n d a n itibaren
Millete hizmeti yüreklerinize yerleştirmiş olarak kabul ediyoruz. Sizin, gösterişli
vaziyetleri d ü ş ü n m e k t e n ziyâde kendi vicdanınızı t a t m i n edecek s u r e t t e Millete
hizmet edeceğinize kaani bulunuyoruz.
Türk Milleti içinden yetişiyorsunuz. T ü r k Milleti, idare hayatınızda görecek­
siniz ki, tasavvur edemiyeceğiniz k a d a r ince g ö r ü ş l ü d ü r ; güç beğenir ve k u s u r
a r a r değildir. Elverir ki, vazifede bulunanların ciddî ve idealle çalıştıklarına kaani
olsun.
Arkadaşlar;
Size eski zamanların bu Memlekete bıraktığı bir çok fena h u y l a r d a n bahset­
meyeceğim. Eski k u s u r l a r Cumhuriyet Ailesinde u n u t u l m u ş t u r . Doğruluğu artık
aramızda başlıca bir meziyet saymıyacak k a d a r ileriyiz. İyi vasıflar dediğini za­
m a n , ileri ve istikbâli açık Türkiye'nin istediği yüksek vasıfları anlıyorum. On­
lara kendinizi hazırlamalısınız; bunu istiyoruz.
Sîzin bu Müesseeden yetişen geçmişleriniz, bu Memlekette iyi n a m bırakacak
şekilde çalışmışlar; şan ve şeref kazanmışlardır. Sizin de bu bakımdan,
an'ane olarak, onlara ve içinde bulunduğunuz Müesseseye borçlarınız vardır. Sizin
hayatınızı takip ederken ekseriyetle intibaını odur ki, b u r a d a n yeni yetişen ar­
kadaşlar, bize istikbâl için daha fazla ümid verecek vaziyettedirler. Sizi, bu Mem­
leketin istikbâline, salâhiyetle, yüksek insanî ve vatanperver vasıflarıyla h â k i m ol­
mağa hak kazanmış birinci d e r e c e d e ümid verici u n s u r l a r olarak karşılıyoruz. Si­
zin muvaffakiyetiniz, Millete geniş ölçüde hizmettir. Sizden çok hizmet bekliyoruz.
Temiz hizmetler göreceğinize e m i n b u l u n u y o r u m .
Milletlerin çok mücadeleci ve çok yırtıcı oldukları bir z a m a n d a yeni Türkiye-
nin istikbâline hükmedecek yetişecek a r k a d a ş l a r d a n büyük hizmetler ve çok yük­
sek vasıflar beklediğimizi t e k r a r ederim. Bu vasıflar sizde vardır, kanınızda var­
dır*, zira bizim Milletimiz, Milletlerin en- büyüğü, en şereflisidir."
Bundan sonra misafirler hazırlanan büfede ağırlanmışlar; Devlet Başkanı
S.B.O. Öğretmen ve öğrencileri ile s a m i m i k o n u ş m a l a r d a b u l u n m u ş , geç vakit top­
lantıya son verilmiştir."

KAYMAKAMLIK KURSU'- ^ l ^ ™ *£?** ^ " t u ^ T İ ^


8 0 0 1 1 1 2 v e S B 0 n d a D a h l l ı v e
NUN KURULUSU v e S . B . O . ^ ^ - Vekaleti hesa-
MÜDÎRLİGİNE BAĞLI kına h e r yıl yüz öğrenici alınması hakkındaki Kanu-
KAYMAKAMLIK KURSU nu ç ı k a r t t ı k t a n sonra, genel idarede en aktif rolü oy-
AÇILIŞI nayan, en büyük sorumluluğu fi'len taşıyıp icra or-

566
gani olarak b ü t ü n hizmetlerin görülmesi kendisinden beklenen, ne m a d d î ne ma­
nevî bir desteği bulunan, istikbâl garantisi olmayan kaymakamlğı, mümkin
olduğu k a d a r cazip hâle getirip bu cefakeş insanlara biraz olsun maddî i m k â n l a r
sağlamak amacıyla çalışmalara girişti.
Önce pek az olan m a a ş d u r u m l a r ı n ı düzeltme yoluna gidecek; beş yıl kayma­
kamlık y a p a n l a r d a n her yıl 10-12 kişiyi "meslekî incelemeler" yapmak üzere Avru­
pa ve Amerika'ya gönderecekti. Bunun için 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanu­
n u n u n bâzı m a d d e l e r i n i değiştirecek bir Kanun Tasarısı hazırlattı.
T a s a n ' y a göre, maiyyet m e m u r l u ğ u n d a iki yıl staj yapıp en son â m i r i n d e n iyi
sicil alan ve Dâhiliye Vekâletince incelendikten sonra "uygun" bulunacak bir Tez
hazırtayan kaymakam adayı Ankara'da açılan Kaymakamlık Kursu'na çağrılarak
b u r a d a 6-9 ay kurs gördükten sonra açılan sınavı kazanınca kırk lira aslî maaşla kur'a
çekmek suretiyle kaymakamlığa ta'yin edilecektir. Sözü geçen tasarı, B a k a n l a r Ku­
r u l u n d a müzâkeresi yapıldıktan sonra T.B.M.M. ne sevkcdildi ve Büyük Meclis'de
şöyle k a n u n l a ş t ı :

"DÂHİLİYE MEMURLARI KANUNUNUN 2. ve 3. MADDELERİNİN


DEĞİŞTİRİLMESİNE DÂİR KANUN LÂYİHASI VE BÜTÇE VE DÂHİLİYE
ENCÜMENLERİ MAZBATALARI

T.C. 10-VM941
BAŞVEKÂLET
Kararlar Dâiresi Müdürlüğü
Sayı : 6/3094

Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine

1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanununun İkinci Maddesiyle Üçüncü Madde­


sinin değiştirilmesi hakkında Dâhiliye Vekâletince hazırlanan ve İcra Vekilleri
Hey'etince 18-VM941 târihinde Yüksek Meclise arzı kararlaştırılan Kanun Lâyiha­
sı esbâb-ı Mûcibesiyle birlikte sunulmuştur.

Başvekil
Dr. Refik Saydam

( G E R E K Ç E )

Dâhiliye Memurları arasında kaymakamların bir hususiyeti mevcut okluğu


izahtan varestedir. Bulundukları kazaların en yüksek Hükümet Memuru oldukları
gibi bütün idâri dâireler üzerinde nezâret hakları ve binâenaleyh bilcümle idâri

567
işlerin iyi cereyanında meşguliyetleri vardır. Bu mevki'de b u l u n a n m e ' m u r l a r ı n bu
m ü h i m vazifeleri îfâ edebilmeleri için yetiştirilmelerinde hususî bir i'tinâya lüzum
aşikârdır.
Bundan başka vilâyetlerde Devletin ve b ü t ü n Vekâletlerin Mümessili olan va­
lilerin de k a y m a k a m l a r arasından seçilip yetiştirilmesi en salim ve verimli bir iş
olduğu da anlaşılmıştır.
Gerek hâl ve gerek istikbâl için bu k a d a r ehemmiyyetli olan mevki'lere getiri­
lecek zâtların maddî ve mânevi vasıflarının kifayetini te'min b a k ı m ı n d a n ilişik Ka­
n u n Lâyihası tanzim edilmiştir.
Kaymakamların kazaları içinde sık sık dolaşmağa ve Memleketin lüzum görü­
lecek her m ı n t a k a s ı n d a çalışmağa kaabiliyetli olmaları elzem o l d u ğ u n d a n maiyyet
m e ' m u r l u ğ u n a alınacak olanların evvelemirde sıhhî muayenelerinin ve bilgilerinin,
kendi muhitlerinde şahısların i'timad te'min edebilmesi için de ayrıca k u r s a tabî
t u t u l m a l a r ı ve maiyyet m e ' m u r l u k l a r ı müddetince kaza idaresindeki b ü t ü n işleri öğ­
renecek tarzda sıkı nezâret a l t m d a çalıştırılmaları ve idâri kaabiliyetlerinin yakın­
d a n takibi iltizam edilmiştir.
Bu k a d a r dikkatli bir s u r e t t e yetiştirilecek ve kendilerinde yüksek kaabiliyet
a r a n a c a k olan k a y m a k a m l a r a gerek kaabiliyetleri ve gerek vazifelerinin nezâketi
dolayısiyle dîger b ü t ü n Devlet Me'murlarından farklı olarak d e r u h t e edecekleri
maddî ve mânevi z a h m e t ve mes'uüyetle b e r a b e r kazalarda işgal edecekleri müs­
tesna m e v k i i n icâbı nazarı dikkate alınarak maaşlarının 4000 k u r u ş t a n başlaması
iltizam o l u n m u ş t u r .
Bundan başka meslek'e eksik tecrübelerle girmelerine m â n i ' olmak üzere sta­
jın ancak meslek için yetiştirilecek yerlerde cereyanını te'min edecek kayıdlar kon­
muştur.
Bütün bunlarla b e r a b e r m a a ş a müteallik olan fayda yalnız bedenî kaabiliyet­
leri müsâid ve maiyyet m e ' m u r l u ğ u n d a ve Kurs'da muvaffak olanlardan kaymakam­
lığa geçeceklere hasredilmiş olup maddî veya ilmî sebeblerle k a y m a k a m l ı ğ a geçe-
miyecek olanlar bu h a k t a n müstefid ettirilmemişlerdir.

(Bütçe Encümeni Mazbatası)

T.B.M.M.
BÜTÇE ENCÜMENİ 2-VIII-1941
Mazbata N o : 146
Esas N o : 1/649
«

Yüksek Reisliğe

1700 sayılı Dâhiliye Memurları K a n u n u n u n İkinci Maddesiyle Üçüncü Madde­


sinin değiştirilmesi hakkında Dâhiliye Vekilliğince hazırlanıp Başvekâletin,

568
19-VI-1941 târih ve 6/3094 sayılı tezkiresiyle Yüksek Meclise sunulan Kanun Lâ­
yihası Encümenimize havale Duyurulmakla Dâhiliye Vekili Fâyık Öztrak ve Mâliye
Vekâleti n â m ı n a Bütçe ve Mâlî Kontrol U m u m Müdîri hazır oldukları hâlde ted-
kîk ve müzâkere o l u n d u :
Bu Lâyiha ile Dâhiliye Vekâletinin m ü h i m bir ihtiyâcı olan iyi k a y m a k a m yetiş­
t i r m e k imkânı temin edilmek gayesi takip o l u n m a k t a d ı r . Siyasal Bilgiler Okulu'n-
d a n veya H u k u k Fakültesinden me'zun olup da Dâhiliyeye intisab edenlerden ilk
altı aylık namzedlik devresinde me'ımır olmağa ehil olanlardan Memleketin her
yerinde vazife görmeğe ve seyahat etmeye sıhhi vaziyetleri, t a m teşekküllü Devlet
hastahânelerinde muayene neticesinde müsâid bulunduğu anlaşılanlar maiyyet me­
m u r l u ğ u n a ta'yin edilecekler ve vilâyetlerin muhtelif idâri şubelerinde, kaza kay­
m a k a m l ı k l a r ı refakatinde, kaymakamlık vekâletinde, nahiye müdirliklerinde ve
b u r a l a r d a k i Belediyelerde fi'len çalıştırılmak suretiyle bir staja tâbi tutulacak­
lardır. Bu staj'da k a y m a k a m olmağa ehliyeti sabit olanlar Merkezde b i r Kayma­
kamlık K u r s u n a davet edilerek altı ay da kurs göreceklerdir. Bu suretle üç yıl
içinde üç denemede muvaffak olanlar Dokuzuncu Derece ile ve b u n l a r d a n yabancı
dil imtihanını vermiş olanlar da 8. Derece ile kaymakamlığa ta'yin edileceklerdir.

Lâyiha, kaymakamlığı cazip kılmak ve k a y m a k a m olmak için ihtiyarı zarurî


olan külfetlere t a h a m m ü l ü temin edebilmek için k a y m a k a m l a r a esasen yeni bir
derece ihdas etmeksizin asgari maaşları olan 9. Derece maaşı 3656 sayılı Kanun
h ü k ü m l e r i n e göre bir m ü d d e t daha beklemeden almak hakkım vermektedir. Dört
yıllık b i r tahsil devresinde esasen üç yıl terfi' m ü d d e t i n i n bir yılını kazanmış olan
ve bir yılını da askerlikte geçirmesi icâbeden Siyasal Bilgiler ve H u k u k Fakültesi
me'zunlarınıa geçirdikleri kısa namzedlik, staj, kurs denemelerindeki muvaffakiyet­
lerine b i r karşılık olmak üzere yalnız bir yıllık seri bir terfi' h a k k ı verilmektedir.
Bu i'tibarla bu hak, Dâhiliyeye intisab eden b ü t ü n Siyasal Bilgiler Okulu ve Hu­
kuk Fakültesi me'zunlarına doğrudan doğruya verilmiş bir nak olmayıp t a m a m e n
hususî mâhiyeti hâiz b u l u n m a k t a d ı r . Bu hususiyet, verilen bu hakkın ancak kay­
m a k a m l ı k ve onun devamı olan valilik hizmetlerinde bulunmak kaydıyla da tah­
dit edilmiştir.
Diğer taraftan Devlet Teşkilâtında m ü h i m bîr mevki'i olan b ü t ü n bu teşkilâ­
tın iyi çalışmasını te'min ile mükellef b u l u n a n ve aynı z a m a n d a diğer Devlet Me­
m u r l a r ı n a nazaran mesâi' külfeti daha ağır olan k a y m a k a m l a r a böyle bir hak ve­
rilmesi u m û m î esaslara a y k ı n yeni bir vaziyet ihdas edecek m â h i y e t t e de gö­
r ü l m e m e k t e d i r . Esasen k a y m a k a m l a r ı n hususî vaziyetlerine ve iyi k a y m a k a m ye­
tiştirilmesi lüzumuna binâen İ c r a Vekilleri Hey'etince kendilerine böyle bir hak­
kın verilmesinin muvafık görüldüğü Dâhiliye Vekilinin verdiği izahlardan da an­
laşılmıştır.
Şurasını da ayrıca tebarüz e t t i r m e k lâzımdır ki, k a y m a k a m olacak Siyasal
Bilgiler Okulu ve H u k u k Fakültesi me'zunlarına verilmiş olan bu b i r senelik is­
tifâde yeni de değildir. Bu hak 3656 Sayılı Kanunla ve bu Lâyiha ile derpiş edilen

569
yetiştirme tarzı dışında olmak üzere üç sene m ü d d e t l e esasen verilmiş bulunmak­
tadır.
B ü t ü n bu îzâh ve mülâhazalara nazaran E n c ü m e n i m i z Lâyihayı esas i'tiba-
riyle kabul eylemiş ve Maddeler üzerinde yapılan müzâkere s o n u n d a Birinci Mad­
denin A Fıkrasıyle teklif edilen bir kısım h ü k ü m l e r Me'murîn K a n u n u ' n d a mevcud
ve h e r M e ' m u r için bu vasıfların a r a n m a s ı tabiî b u l u n d u ğ u n d a n b u r a d a t e k r a r ı n a
lüzum görülmemiş ve Maddeden bu h u s u s a âid kayıdlar çıkarılmış olduğu gibi
Maddenin muhtevası da fıkralara ayrılarak harflerle tefrik edilmek suretiyle ye­
niden tanzim edilmiştir.
İkinci Madde dahî yazılış i'tibâriyle aynı şekilde fıkralara ayrılmış ve Vekâ­
letlerin ecnebi memleketlere talebe gönderilmesi usulü, hususî k a n u n u ile ta'yin ve
tesbit edilmiş olup me'muriyet sıfatını hâiz bulunanların talebe sıfatiyle bu yer­
lere gönderilmesi mevzuatımıza uygun bulunmadığından k a y m a k a m l a r d a n da ec­
nebi memleketlere gönderileceklerin 3656 sayılı K a n u n u n tarifi veçhile bir lisana
vâkıf olmak ve yalnız tedkîk maksadını istihdaf e t m e k ve âzami bir sene müd­
detle mukayyed olmak kayıd ve şartlarına tâbi* t u t u l m a l a r ı muvafık olacağı neti­
cesine varılmış ve Maddenin buna âid a h k â m ı bu yolda tâdil edilmiştir.
Yukarıda îzâh dildiği veçhile kaymakamlığa intisab edenler için kabul edilen
bir senelik kıdemin diğer me'muriyetlere nakil ve ta'yinde bir hak teşkil etmemesi
esas olduğundan valilik hâriç olmıak üzere k a y m a k a m l ı k t a n diğer m e ' m u r i y e t l e r e
nakledileceklerin ilk terfi' müddetlerinin kaymakamlıktan istifa ettikleri müd­
detin ilâvesi ile uzatılması arzedilen esasa uygun b u l u n d u ğ u n d a n Maddeye bunu
te'min eden bir fıkra Encümenimizce ilâve edilmiştir.
Hâlen staj y a p m a k t a olan maiyyet me'murlarının bu günkü a h k â m a göre ge­
çirdikleri m ü d d e t l e r stajlarından sayılmak, ancak sıhhî d u r u m l a r ı bu lâyihaya
göre tesbit edilmek şartı ile haklarında bu k a n u n hükümlerinin t a t b i k i m â d e l e t e
muvafık görüldüğünden lâyihaya bu yolda muvakkat bir m a d d e eklenmiştir.
Diğer Maddeleriyle başlığında yazıya ve t e r t i b e âid değişiklikler yıapılmak su­
retiyle yeniden tanzim edilen Lâyiha havalesi veçhile Dâhiliye E n c ü m e n i n e tevdi'
edilmek üzere Yüksek Reisliğe s u n u l m u ş t u r .
(Bütçe Encümeni Reisi ve Yirmibeş Üye'nin İmzası)

(Muhalefet Şerhi)

İkinci Maddenin (A) fıkrası h ü k m ü n e nazaran K u r s u muvaffakiyetle bitiren


mıaiyyet m e ' m u r l a r ı n ı n Dokuzuncu Derece m a a ş ile ve b u n l a r d a n dil imtihanını
kazanmış olanların Sekizinci Derece m a a ş ile k a y m a k a m l ı k l a r a ta'yini icab etmek­
te olup bu h ü k m ü n 3656 sayılı Tevhid ve Teâdûl K a n u n u n u n koyduğu esaslara
muhalif b u l u n m a s ı n d a n dolayı m e z k û r fıkraya muhalifiz.

Kayseri Trabzon
F. Baysal Sırrı Day

570
(Dâhiliye Encümeni Mabzatası)

T.B.M.M.
DÂHİLİYE ENCÜMENİ
E s a s N o : 1/649
K a r a r N o : 36

Yüksek Reisliğe

Başvekâlet'den gelip Encümenimize havale buyrulan Dâhiliye Vekâletinin (Dâ­


hiliye Memurları K a n u n u n u n İki ve Üçüncü Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun- Lâyihası) ve Bütçe E n c ü m e n i ' n d e hazırlanan metin Dâhiliye Vekilinin hu-
zûriyle tedkîk ve müzâkere o l u n d u :
Kaymakamlığa alınacakların yetiştirilmesini ve kaabiliyetlilerden seçilmesini
istihdaf eden bu teklif yerinde g ö r ü l m ü ş t ü r . Yalnız müzâkereye esas tutulan Büt­
çe E n c ü m e n i m e t n i n d e Birinci Maddenin (C) Fıkrasındaki, ehliyetli tasdik işi vi­
lâyetlerde valilere de verilerek fıkra o yolda tashih o l u n m u ş ve ikinci d e f a lecri-
beye tâbi' tutulacak olanlardan muvaffak olanlar da k a y m a k a m l ı k stajına alına­
caklarından bunların da idhâlini te'min maksadiyle "ilk altı ay s o n u n d a " ibaresi
kaldırılmıştır.

İkinci Maddenin k a y m a k a m olacakların hangi devlet dâirelerinde kıdemlerini


kaybetmeden bulunabileceklerini gösteren (D) fıkrasının Birenci Kısmındaki me'-
muriyetlerde bulunacakların t e k r a r kaymakamlığa rucû' imkânları t e ' m i n edilmiş
olmak üzere İkinci Kısmına "Geçen cümlede yazılı yerlerdeki «me'muriyetlerle"
ibaresi ilâve o l u n m u ş t u r .
Yüksek Hey'ete s u n u l m a k ve müstaceliyetle m ü z â k e r e edilmek üzere Yüce
Makamınıza arz ve t a k d i m olunur.
(Dâhiliye Encümeni Reis ve yirmi iki üyesinin imzaları)"

T.B.M.M.
ZABIT CEDÎDESİ : Yetmiş Üçüncü İn'ikad
4-VIM941; Cuma
B İ R İ N C İ C E L S E
Açılma S a a t i : 15
Reis — Refet Canıtez

Reis — Lâyihanın hey'et-i umûmiyyesi h a k k ı n d a m ü t â l â a var mı? Maddelere


geçilmesini re'yinize arzediyorum. Kabul edenler Etmeyenler Maddelere ge­
çilmesi kabul edilmiştir.

571
Reis — 1. Madde hakkında m ü t a l â a var mı? Maddeyi re'yinize arzediyorum.
Kabul edenler Etmeyenler Madde kabul edilmiştir.

Dâhiliye Encümeni Mazbata Muharriri Edib Ergin (Mardin) — 2. Maddenin


(B) Fıkrasuım beşinci satırında bir t a b r hatâsı v a r d ı r : " Memlekette Müessese
ve idarelerine " tâbiri vardır. Bu " m e m l e k e t l e r müessese ve idarelerine '" ola­
caktır.

Reis — Tashih ettik efendim. Başka bir m ü t a l a a var mı? Maddeyi re'yinize ar­
zediyorum. Kabul edenler Etmeyenler Kabul edilmiştir.

Reis — Geçici Maddeyi kabul edenler Etmeyenler Kabul edilmiştir.

Reis — 3. Maddeyi kabul edenler Etmeyenler Kabul edilmiştir.

Reis — 4. Maddeyi kabul edenler.... Etmeyenler Kabul edilmiştir. K a n u n u n


hey'et-i umumîyesini kabul edenler Etmeyenler Kabul edilmiştir."

•DÂHİLİYE MEMURLARI KANUNUNUN 2. ve 3. MADDELERİNİN


D E Ğ İ Ş T İ R İ L M E S İ HAKKINDA KANUN

(Resmî Gazete ile neşir ve ilânı: 12-V11-1941 - Sayı 4858)

No. Kabul Târihi


4089 4 - VII - 1941

Birinci Madde — 9-VI-1930 târih ve 1700 sayılı Dâhiliye Me'murları K a n u n u n u n ,


10-VI-1935 t â r i h ve 2768 sayılı Kanunla değiştirilen İkinci Maddesi aşağıdaki şekil­
de değiştirilmiştir:
A) Dâhiliye Me'murluğuna intisab ve terfi'de bu K a n u n ' d a yazılı istisnalar
dışında u m u m î hükümler tatbik olunur.
B) Bu K a n u n u n Birinci Maddesinde yazılı Dördüncü veya daha yukarı sınıf­
lardaki me'muriyetlere geçebilmek ve ta'yin olunmak için Siyasal Bilgiler Oku-
lu'ndan veya H u k u k Fakültesinden me'zun olmak ş a r t t ı r .
C) Siyasal Bilgiler Okulu ile H u k u k Fakültesi M e ' z u n l a n n d a n Dâhiliyeye in­
tisab edenler altı aylık namzetlik m ü d d e t i geçirirler.
Bu m ü d d e t i n sonunda dâiresi amirliğince veya valilerce ehliyeti tasdik edil-
nıiyenler diğer bir dâirede veya vilâyette altı ay daha namzed olarak istihdam olu­
nabilirler. Bu ikinci devre sonunda ehliyeti tasdik edilmeyenlerin vazifelerine ni­
hayet verilir.
Yaşları 29'u geçmemiş olup da ehliyetleri, dâiresi amirliğince veya valilerce
tasdik edilenlerden, Memleketin h e r yerinde vazife görmeğe ve h e r vâsıta ile se­
yahat etmeye kaabiliyetleri bulunduğu hakkında tam teşekküllü Devlet hastahâne-

572
(erindeki hey'etlerce r a p o r verilenler, k a y m a k a m olmak için tefrik ve maiyyet me'-
m u r l u k l a r ı n a tıa'yin olunurlar.
B u n l a r maiyyet m e ' m u r l u k l a r ı n d a iki senelik bir kaymakamlık stajına ve bun­
d a n sonra da altı aylık bir kaymakamlık k u r s u n a tâbi' tutulurlar.

İkinci Madde — Aynı K a n u n u n , 22-111-1934 târih ve 2390 sayılı kanunla değiş­


tirilen 3. Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
A) K a y m a k a m l ı k stajı mıaiyyet m e ' m u r l a r m a Dâhiliye Vekâletince tesbit edi­
lecek esaslar dâhilinde vilâyetlerin muhtelif idare şubelerinde, kaza kaymakam­
lıkları refakatinde, kaymakamlık vekâletinde, nahiye müdîrliklerinde ve buralar­
daki belediyelerde fi'Ien çalıştırılmak suretiyle yaptırılır.
İki yıllık staj devresi s o n u n d a k a y m a k a m olmıağa ehliyetleri, staj gördüğü vi­
lâyet valisinin iş'arından ve Vekâletin şâir suretlerle yapacağı tedkîklerden anla­
şılanlar K a y m a k a m l ı k K u r s u n a çağrılırlar.
K u r s p r o g r a m ı ile tatbik tarzı Dâhiliye Vekâletince tesbit olunur.
Bu kursu muvaffakiyyetle bitirenler 30-VL1939 t â r i h ve 3656 sayılı K a n u n u n
Birinci Maddesinde yazılı m a a ş derecelerinin 9. derecesi ile ve b u n l a r d a n mezkûr
k a n u n u n 3. Maddesinin ( H ) Fıkrası mucibince yabancı dil imtihanını kazanmış
o l a n l a r 8. derecesi ile kaymakamlığa ta'yin olunurlar.

Kaymakamlık stajı s o n u n d a k a y m a k a m olmağa ehliyeti bulunmadığı anlaşılan­


larla kaymakamlık k u r s u n d a muvaffak olamayanlar Dâhiliyenin diğer me'murluk-
l a n n a ta'yin edilirler.

B) 3656 sayılı K a n u n u n 3. Maddesinin ( H ) Fıkrası mucibince yabancı dil im­


tihanını kazanmış olan k a y m a k a m l a r taraşından h e r yıl m ü s a b a k a ile seçilecek
beşi. Dâhiliye Vekâletinin ta'yin ve tesbit edeceği yabancı memleketler müessese
ve idarelerine tedkik için âzami bir sene m ü d d e t l e gönderilebilirler.

C) K a y m a k a m l ı k stajı sırasında nahiye m ü d ü r l ü k l e r i n d e çalıştırılacak maiy­


yet m e ' m u r l a r ı , b u r a l a r d a kendi maaşları ile ve nahiye müdîri unvâniyle istihdam
olunurlar. Ancak bu t a k d i r d e nahiye müdîrliği kadrosu mevkuf t u t u l u r .

D) Bu m a d d e n i n (A) Fıkrası mucibince ta'yin edilip üç sene kaymakamlık


edenler Riyaseti C u m h u r ile Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başvekâlet ve Devlet
Şûrâsı'nda bir me'muriyete ta'yin edilenlerin b u r a l a r d a k i hizmet m ü d d e t l e r i Dâhi­
liye M e ' m u r l u k l a n n d a geçmiş sayılır. Bunlardan Dâhiliye'ye avdet e t m e k isteyen­
ler Dâhiliyeden ayrıldıkları sırada kendilerine müsavi kıdemde olanların derece
ve sınıflarına m u â d i l me'muriyete ta'yin olunabilirler.

Bu Maddenin (A) Fıkrası mucibince ta'yin edilen k a y m a k a m l a r d a n geçen cüm­


lede yazılı yerlerdeki me'muriyetlerle valilik hâricinde diğer bir m e ' m u r i y e t e ta'yin
veya naklolunanların yeni ta'yin veya nakledildikleri me'muriyetteki ilk terfi' müd­
deti kaymakamlığa ta'yinleri sırasında iktisab ettikleri m ü d d e t farkı k a d a r uzatılır,

573
X

Muvakkat Madde — Siyasal Bilgiler Okulu ile Hukuk Fakültesi Mezunlarından


hâlen maiyyet me'murluklannda ve nahiye müdürlüklerinde istihdam edilmekte
olanların, bu Kanunun Birinci Maddesinin (B) Fıkrasına göre sıhhî vaziyetleri kay­
makam olmağa müsâid bulunduğu tevsik edilmek şartiyle haklarında bu Kanun
hükümleri tatbik olunur. Şimdiye kadar bu hizmette geçirdikleri müddet namzed-
Iik ve kaymakamlık stajı müddetinden sayılır.

Üçüncü Madde — Bu Kanun, neşri târihinden i'tibâren mer'idir.

D ö r d ü n c ü M a d d e — Bu Kanun hükümlerini icraya İcra Vekilleri Hey'eti me­


murdur. 7.Temımız.l941"

Kanun yürürlüğe girince Dâhiliye Vekâleti hemen hazırlı-klara girişti. B ü l ü n


Bakanlıklarım yetkili temsilcilerinden teşekkül etmiş bir komisyon, titizlikle ça­
lışarak k a y m a k a m l ı k k u r s u y ö n e t m e l i ğ i ' n i hazırladı.
Yönetmeliğe göre Kurs'un yönetimi S.B.O. Müdîrliğine veriliyordu.
Çeşitli z a m a n l a r d a çalışma programı, süresi pek çok değişikliğe uğrayan bu
Kurs hakkında, 4 Aralık 1941 günü ıkutlanan S.B.O. 82. yıl d ü n ü m ü töreni'nde
Müdîr Erişirgil şunları söylüyordu ( 1 5 ) :

"Bu yıl Dâhiliye Vekâleti'nin Müdürlüğümüze bağlı olarak açacağı Kayma­


kamlık Kursu, Türkiye İdare Âmirleri'nin yüzde doksan üçünü yetiştiren Mües­
sesemiz ve İdâri Şubemiz için çok hayırlı olacaktır. Dünyanın bu karışık devrin­
de Yurdumuzun dört bucağında vazife alan kaymakamlarımız, bu suretle daha
imkânlı olarak Milletin refah ve huzuru için kendilerinden beklenen hizmeti zevkle
yapacaklardır "
Hazırlıklar sona erince 15-1-1942'de S.B.O. nda yapılan bir törenle Türkiye'de
ilk Kaymakamlık Kursu çalışmalara başlamıştır.
Mülkiye Târih'inde yer alması gereken bu Kurs'un açılış törenine âid tafsilât
şöyledir (16):
"Kaymakamlık Kursu, dün (15-1-1942) saat 11 de Siyasal Bilgiler Okulunda açıl­
mıştır. Büyük Millet Meclisi Reisi Abdülhâlik Renda, Dâhiliye Vekilimiz Faik Öz-
trak, Dâhiliye ve Maârif Vekillikleri ileri gelenleri, profesörler ve diğer birçok seç­
kin zâtlar bu açılışta hazır bulunmuşlardır.
Kursu Dâhiliye Vekilimiz Faik Öztrak aşağıdaki nutkiyle açmıştır:
Sayın Reisim, Aziz Da'vetlilerim!.
Büyük Millet Meclisinin 4-7-1941 tarihli ictimâında kabul edilip 12-7-1941 tâ­
rihinde mer'iyete giren 4089 numaralı Kanun, kaymakamlık stajını bitirmiş olan
Maiyyet Memurlarının altı aylık bir kursa tâbi' olmalarını âmirdir. Bugün Kanu­
nun bu emrini yerine getirmeğe başlıyoruz. Şu .anda İlk Kaymaktık Kursunu, pek

(15) Bak.: Ulus Gazetesi; 5.12.1941; 1.-5. sf., 3.-2. st.

(16) Ba-k.: Cumhuriyet Gazetesi; 16.1.1942; 1.-4. sf. ( 5.-6. st ve 3.,4.,5. st,

574
m u h t e r e m Başvekilimin adına açmakla m ü b â h i y i m . Bu Kursu muvaffakiyetle biti­
recek olan genç a r k a d a ş l a r Yurdun muhtelif kazalarına ta'yin edilerek o r a l a r d a
çalışacaklardır.
Bildiğiniz veçhile bizim Vilâyet İdaresi K a n u n u m u z u n 43. Maddesine göre
" k a y m a k a m kazada en yüksek H ü k ü m e t m e m u r u olup kazanın u m u m î idaresin.-
d e n m e s u l d ü r " Gene aynı K a n u n u n 49. Maddesine göre "adlî, askeri d â i r e l e r müs­
tesna olmak üzere kaza dâhilinde b u l u n a n bilumum devlet dâire ve müesseseleri
k a y m a k a m ı n teftiş ve m u r a k a b e s i altındadır".
Kendilerine bu k a d a r m ü h i m vazifeler verilen k a y m a k a m l a r ı n hususî bir dik­
kat ve i'tinâ ile yetiştirilmeleri lüzumunu izaha hacet yoktur.
Bu gayeyi te'min için 4089 n u m a r a l ı Kanun, k a y m a k a m olmak istiyen yüksek
tahsil g ö r m ü ş çocuklarımızın stajlarını kendilerine lâzım olan amelî bilgileri ve
m ü m â r e s e y i verecek bir şekle sokmakla beraber ayrıca bir k u r s t a n geçmelerini
de iltizam etmiştir.
K a n u n u n emrini yerine getirmek için alâkalılar m ü m k i n ve lâzım olan dik'
k a t i göstermektedirler. Staj işi Dâhiliye Vekâletince geniş ihtiyaca uygun bir Ta­
l i m a t n a m e ile tanzim edildiği gibi Kurs p r o g r a m ı da aylarca çalışılarak ve bütün
Vekâletlerin ilgisiyle vücuda getirilmiştir.
H e r Vekâletten mevcud mevzuatımıza göre bir kaza k a y m a k a m ı n d a n ne gibi
vazifeler istiyorlarsa b u n h n gözönüne alarak lüzumlu olan amelî bilgileri ve o
vazifelerin m a k s a d ve gayelerini izah edecek b i r e r p r o g r a m hazırlanması ve bu
p r o g r a m a göre konferanslar verecek salahiyetli zatların tefrik ve ta'yini rica edildi,
Vekâletlerin bu iş için seçtikleri zatlar birkaç defa toplu halde t e m a s ettirilip esas
m a k s a d üzerinde k o n u ş m a l a r ı te'min edildi. Bu teşebbüsten beklenen m ü h i m fay­
d a l a r d a n biri de kazalardaki muhtelif Devlet Dâireleri arasında iyi bir koordinas-
yonun te'mîni olduğundan, bu noktaya da hususî bir ehemmiyet verilmesi tebarüz
ettirildi.
B ü t ü n Vekâletler bu işde önemle çalışarak p r o g r a m ı n kendilerine â i d olan kıs­
mını t e r t i b ve konferansları verecek olan kıymetli arkadaşları ta'yia ettiler. Bun­
d a n b a ş k a Dâhiliye Vekâleti bâzı profesörlerin yardımıyla Vekâletlerin ve kendi
Şubelerinin hazırladıklarının dışında kalan lüzumlu mevzu'ları da ilâve etti ve eli­
mizde b u l u n a n p r o g r a m bu suretle m e y d a n a geldi.
Bu işe yalnız bir Vekâletin değil Devletin işi olarak girişildi.
Kursa gelen a r k a d a ş l a r ı m ;
Yukarda bahsettiğim K a n u n , biraz sonra t e m a s edeceğim diğer iki k a n u n ile
b e r a b e r idaremizde yeni bir tekâmül devresi açıyor. Sizler bu devrenin ilk mah­
sulleri olmak mazhariyetini ihraz edeceksiniz. Bu sebeple bahtiyarsınız.......
Çocuklarım;
K u r s u muvaffakiyetle bitirdikten sonra ta'yin edileceğiniz kazalara gideceksi­
niz. O r a l a r d a kanunlarımızın size verdiği vazifeleri yapacaksınız. H ü k ü m e t i n yük­
sek şefkat ve himayesine m u h t a ç olanlar size koşacaklar; ihtiyaçlarının karşılığım
sizde b u l m a k istiyecekler; Devletin yüksek şeref ve k u d r e t i n i sizin şahsınızda ara-

575
yacaklar. Diğer b ü t ü n me'murLardan farklı vaziyetiniz olacaktır. M ü n h a s ı r a n muay­
yen ve sabit kaaidelere bağlı vazifelerde mükellef ve yalnız bir mercie k a r ş ı mes'ul
olmıyacaksınız. Bil'akis nezâret ve murakabenize tâbi' bütün arkadaşlarınızın
meşguliyetine o r t a k olacağınız gibi vakit vakit muayyen usul ve kasidelerle halli
kaabil olmıyan vazifelerle de karşılaşacaksınız. İçlerinde ağır ve tehlikeli olanlar­
da bulunacaktır. Bu vazifeleri zekânızla, basiretinizle, çabuk ve t e r e d d ü t s ü z k a r a r
almağa müsâid kaabiliyetinizle Yurd menfaatini, Ulus selâmetini h e r şeyin üstün­
de t u t a n sağlam karakterinizle ve nihayet icâbında vazife u ğ r u n d a severek meşguli­
yet almağa müsâid cesaretinizle başaracaksınız.
Bu geniş ve güç vazifede iki m ü h i m kuvvete ihtiyacınız v a r d ı r : ilim ve karak­
ter.... Bilgi, yolunuzu aydınlatacak ve size arayacağınız tedbirleri ilham edecektir.
Karakter, h e r türlü te'sirler ve güçlükler karşısmda d â i m a d ü r ü s t ve c e s u r kalma­
nızı te'min edecektir.
Muhtaç olduğunuz ilmi, muhtelif tahsil müesseselerinde aldınız. S t a j esnasın­
da amelî bilgiler edindiniz. Bu K u r s t a da sizi nazarî ve amelî bilgilerle kuvvetlen­
direceğiz. K a r a k t e r sağlamlığına gerek staj, gerek k u r s ve gerek m e ' m u r i y e t esna­
sında dâima dikkat edeceğiz ve bu n o k t a d a sizi her vakit teşvik ve takviyeyi ken­
dimize önemli borç bileceğiz. Terfi'dc, terakki'de ve bilhassa valiliğe geçirilmekte
bilgi ile k a r a k t e r i ve en çok bu ikinciyi lâzım şart olarak arayacağız.
İ d a r e âmirlerimizin n o r m a l terfi'lerine engel olan m â n i ' 4088 n u m a r a l ı K a n u n
ile bertaraf edildiği gibi 3907 n u m a r a l ı K a n u n ile de yüksek kaabiliyetli idareci­
lerimizden Yurdun d a h a geniş mikyasda istifâdesine imkân verilmiştir. Bu k u r s t a
kendinizi en iyi şekilde teçhiz için h e r fırsattan istifâde etmenizi ve ileride bu­
lunacağınız her derecede daha ü s t ü n derece için kendinizi hazırlamanızı tavsiye
ederim. Hepinize Sayın Başvekilimin adına ve k e n d i a d ı m a muvaffakiyetler dile­
rim."

Faik Öztrak'tan sonra, Siyasal Bilgiler Okulu ve K a y m a k a m l ı k K u r s u Müdürü


Emin Erişirgll, Kaymakamlık Kursunun programı ve güttüğü hedefleri a n l a t a n
etraflı bir konuşma yaptı.
Büyük Millet Meclisinde geçen yıl kabul edilen bir kanunla Kaymakamlık
Kursu'nun kanunî bir müessese hâline gelmiş okluğunu belirten Erişirgil, gaye­
lerini birer b i r e r saymış ve tâkib edeceği yolu da şu cümlelerle a n l a t m ı ş t ı r :
" B u b a k ı m d a n k u r s u n tâkib edeceği yol şudur:
1) H ü k ü m e t i n muhtelif organlarının ve Vekilliklerin idare âmirlerinden bek­
lediklerini kendilerine vuzuhla söylemek;
2) Mahallî vâsılardan faydalanarak mahallî işleri nasıl yapabilecekleri üzerin­
de konuşmak ve buna dâir örnekler g ö s t e r m e k ;
3) Kursiyerler'de mahallî vâsıtaları ve mahallî imkânları görebilecek kaabi-
liyetlerin gelişmesine hizmet e t m e k ;
4) Bir kazada, bir vilâyette çalışan m ü t e h a s s ı s ve teknik m e ' m u r l a r l a samimî
işbirliği kurabilecek ve o n l a r arasında nâzımlık rolünü îfâ eyliyebilecek, o n l a r a iş-

576
terinde muvaffak olmaları için m ü m k ü n olan h e r vâsıtayı derhal bulacak ve ve­
recek k u d r e t t e olmalarını te'min eylemek.
İşte bu Kursla elde etmek istenilen gaye b u d u r . İ d a r e âmirlerimizin bu ga­
yeye göre yetişmeleri için daha staj esnasında temas ettikleri işlerin â m m e men­
faati veya bulundukları mahal halkının menfaati bakımından d a h a iyi gitmesi
için neler yapmak lâzım geldiği üzerinde düşünmeğe başlamalarını ş a r t olarak
kabul ettik. Onun için Kursa gelen h e r genç bize t e m a s ettikleri işlerden veya teş­
kilâttan biri hakkında yazılı bir m u h t ı r a ' hazırlıyacaktır. Bu m u h t ı r a d a o işin
veya o teşkilâtın yahud bulundukları mahalle âid bir iktisâdı vaziyetin geçirdiği
safhaları yazacak, bugünkü işleyiş şeklini veya bulunduğu hâli a n l a t a c a k mevcud
vâsıtalara ve i m k â n l a r a göre bu teşkilâtın veya o işin mahallin menfaatine ve âm­
me menfaatine olarak daha iyi bir hâl alması bakımından yapılmasını lüzumlu
gördükleri şeyler h a k k ı n d a şahsî m ü t a l â a l a r ı n ı yazacaklardır. Böyle b i r muhtıra­
dan beklediğimiz ilk fayda, d a h a staj esnasında gençlere idare â m i r i n i n vazifesi­
nin, bulduğunu bulduğu gibi y ü r ü t m e k olmadığını, bir işin, bir teşkilâtın geçir­
diği safhaları ve bugünkü hâlini lâyıkiyle tedkîk ettikten sonra onun d a h a iyi bir
şekil alması için neler yapılabileceği üzerinde d ü ş ü n m e k lâzım geldiği hakkında
onların açık bîr kanaat sahibi olmalarını te'mindir. Bu gibi kanaatler sâdece söy­
lemekle elde ettirilemez; zihinleri dâima böyle işletmeğe mecbur etmek sayesin­
de vücûda gelir ve kökleşir."
Emin Erişîrgil Kurs'un ilk günlerinde k a y m a k a m l a r d a n alınacak m u h t ı r a l a r ı n
tedkîk edileceğini ve yaratıcı bir idare âmiri olmaları için başvuracakları vâsıtalar
üzerinde konuşulacağını da beilirttiktem sonra demiştir ki:
"Kanaatimizce böyle yetişen idare âmirleri a r t ı k vazifelerini bulundukları ma­
hallin asayişini te'min etmekten ve kendilerine baş vuranların işlerini kanun dâi­
resinde görmekten ibaret addetmiyeceklerdir. Bir idare â m i r i için bu vazifeler
tabiî işleridir ve hiç b i r idare âmirinin b u n u yaptığından dolayı övünmeye hakkı
y o k t u r . Çünkl bu, kendisinin mükellef olduğu işin asgarisidir; kimse mükellef ol­
d u ğ u n u n bir kısmını yapmış olmakla ne vicdanına ve ne de başkalarına karşı övü­
n ü r . İ d a r e â m i r i seleflerinin faydalanmadığı vâsıtaları, imkânları, teşkilâtı kulla­
n a r a k halkın ve Memleketin servetinin ve rafâhınm a r t m a s ı ve kuvvetlenmesi için
t a k d i r e değer iş yaptığı z a m a n d ı r ki övünebilir.
Ancak bu z a m a n d ı r ki vazifesini yapmış olur. Devletçiliği esaslı u m d e olarak
kabul eden Cumhuriyetimiz, ancak böyle idare âmirlerinin faaliyeti sayesinde bek­
lediğimiz gayeye yaklaşabilir. Milletimiz bu zihniyette idare a d a m l a r ı n ı n faaliyeti
sayesinde çağrıldığı çetin i m t i h a n l a r d a n kuvvetli olarak çıkabilir. İ d a r e âmirleri­
mizin vazifelerini böyle geniş anlamaları ve yapmaları için Cumhuriyetin devlet­
çilik umdesi, kendileri için hakîkî rehberlerdir. Kendilerinden evvelki ağabeylerin­
den bu yolda hizmet etmiş olanlarını da kendilerine örnek yapabilirler.
Kursun açıldığı şu günde vazifesini böyle geniş anlıyan vali ve k a y m a k a m l a r ı n
Memlekete ne u n u t u l m a z şerefli hizmetler yapabileceklerine dâir bir misâl söyle-
inekliğime müsaadenizi rica ederim.

577
Bu misâli İ d a r e Târihimizin seksen yıl evvelki hayâtı içinden seçtim. O devrin
vali veya k a y m a k a m ı bugünkü vali veya k a y m a k a m ı n mâlik olduğu v â s ı t a l a r d a n
m a h r u m d u . Devletin ne kanunları, ne Merkez Teşkilâtı, bu tarzda iş görmeye mü-
sâid idi. Böyle olduğu halde mahallî vâsıtalardan faydalanarak Memlekete
büyük hizmet y a p m a imkânını bulanlar oldu. B u n l a r d a n biri Tuna Valisi Midhat
Paşadır.
Midhat Paşa, Niş ve sonra Tuna Valisi iken, çiftçinin krediye olan ihtiyâcı ve
murabahacıların elinden çektikleri sıkıntıya karşı büyük bir idare â m i r i sıfatıyla
tedbîr d ü ş ü n ü y o r ve bu tedbîr için mahallî vâsıta ve i m k â n l a r arıyor; h e r köyde
ekilmiyen veya Devlete âid b u l u n a n araziden bir kısmını ve böyle arazi yoksa ki­
r a l a n a n toprağı imece ile boş oldukları günlerde köylülere ektiriyor; b u n u n mah­
sulünü kazaya getirtiyor ve orada sattırıyor; hâsıl olan varidatı " M e m l e k e t San­
d ı k l a n " adını verdiği küçük ziraî kredi müessesesi için sermâye yapıyor ve bu
sermâyeyi ekme ve biçme veya ziraat âleti tedârik eylemek için yine o mahallin
köylüsüne yüzde bir faizle borç olarak verdiriyor; sonraları diğer yerlere teşmil
edilen ve Ziraat B a n k a s ı n ı n anası olan ve geleceğini geniş gören bir valinin eseri­
dir. Öyle bir eser ki, bir idare âmirinin mahallî i m k â n l a r d a n nasıl faydalanabile­
ceğini gösterme bakımından, Memleketin kalkınmasına yarar teşkilât yapma ba­
kımından büyük bir örnektir. H a t t â yalnız bu k a d a r değil, onun bu düşüncesi Mil­
letlerarası Ziraî Kredi Târihi bakımından da çok orijinaldir."
Emin Erişirgil, Midhat Paşa'nın ö r n e k sayılmıya lâyık bir idare adamı oldu­
ğunu söylemiş ve Kursun böyle kudretli ve bilgili idare âmiri yetiştirmek için açıl­
dığını tekraralıyarak, bu hava içinde yetişen gençlerin gittikleri yerlerde yapma­
ları lâzım gelen işleri t a h a k k u k ettirecek vâsıtaları ancak halk ile d a i m î t e m a s
sayesinde bulup görebileceklerini kaydettikten sonra sözlerini b i t i r m i ş t i r . "
Bütün bu, gerçekten çok samimî ve fakat p a I y a t i f o l m a k t a n ileri gi­
demeyen tedbirler k a y m a k a m l ı k denen çok önemli i müesseseyi te-
mel'den ıslâh etmekden, mensublarına gerekli maddî, manevî potansiyel enerjiyi
sağlamaktan çok uzaktı. Alınan tedbirler eski d u r u m a n a z a r a n oldukça ileri bir
adım sayılabilirdi; fakat hedefe ulaştırıcı yetenekten m a h r u m idi.
Bu satırlar yazıldığı sırada (1968) Kurs'un açılışından 26 yıl geçmesine rağrrîcn
d u r u m yine aynıdır. K a y m a k a m , yine omuzlarında tonlarca mânevi yük taşımak­
ta, her şey kendisinden beklenmekte; a m a halâ elinde bir iğne, b u n u n l a kuyu kaz­
maya çalışmaktadır. Eskilerin deyimi ile, Devlet veya Devleti temsilen içişleri
Bakanlığı k a y m a k a m ' a imkân sağlarken mi s k a 1 ölçüsünü, s o r u m l u l u k yük­
lerken b a t m a n ölçüsünü kullanmaktadır.

ORD. PROF. DR. ALİ FUAD Mayıs 1942'de yapılan T.B.M.M. a r a s e ç i m -


BAŞGİL'İN MÜDİRÜK 1 e r i ' nde Müdîr E m i n Erişirgil'ir, Zonguldak
DÖNEMİ Milletvekilliğime getirilmesiyle açılan Müdîrliğe Ha­
ziran 1942'de istanbul H u k u k Fakültesi Teşkilât-ı Esâsiye Hukuku Ord. Profesörü
Ali Fuad Başgil atandı.

578
(Rahmetli) Başgil, bir yıl süren Müdîrliği z a m a n ı n d a başlıca:
1 — T.B.M.M.'nde Milletvekili olan ba'zı Profesörlerin Milletvekilliğini öğrclmen-
lik'den üstün t u t u p Profesörlükten çekilmeleri sonucu zayıflayan Öğretim Kadro­
sunu kuvvetlendirmek;

2 — Yukarıki Bölümlerde ayrıntıları ile anlattığımız ve Erişirgil tarafından


değiştirilen S ı n a v Y ö n e t m e l i ğ i ' ni eski hâline getirmek gibi esas­
lar üzerinde d u r m u ş t u r .
Bunlardan Birinci Kısım zorunlu, İkincisi ise tamemen m e d r e s e zihniyyeti ile
yapılmış bir iş'di.
Gcrekçe'sinde de b ü t ü n açıldığı ile belirtildiği gibi, Erişirgil'in çok ileri ve
batılı bir görüşle uygulamaya başladığı s ı n a v s i s t e m i , pedagoji v e
psikoloji ilimlerinin veri'Ierine t a m a m e n uygun ve verim'i a r t ı r a c a k nitelikte idi.
Kaldı ki, o devirde Okul'da yapılacak, Sınav Yönetmeliği'nden daha önemli işler
vardı:
1 — Ba'zıları Savaş'ın içinde ba'zıları dışında olmasına rağmen bütün milletler,
Savaş sonrası dünyasında mutlaka m e y d a n a gelecek ekonomik, kültürel, politik, sos­
yal, hukuki büyük değişikliklerin tedbirlerini almakta, yeni sistemlerin esaslarını
hazırlama çabası ve yoğun çalışması içindeydi. Bu büyük ve önüne geçilmez de­
ğişikliğin elbette Türkiyemiz'de de te'sirleri olacaktı. Bunun için bizim de vaktin­
de tedbir almamız gerekirdi. Bu tedbirlerin ilmî esaslarının incelenip öğretilmesi,
her müesseseden önce, kısa bir süre sonra Türkiye'nin kaderinde büyük rolleri
olacak insanları yetiştiren S.B.O. ı:a düşmekteydi.
Başgil, b u n l a r d a n geçtik, Erişirgil'in büyük bir ileri görüşle kurmaya, yerleş­
tirmeye çaüıştığı a r a ş t ı r m a geleneği'nin bile e n küçük şekilde olsun
üzerinde d u r m a d ı ; d u r m a lüzumunu duymadı.
2 — Günümüz Gençliğinin, mefkûresiz'lik sonucu, bugün içinde bulunduğu kor­
kunç b u n a l ı m ve d e j e n e r e s a n s , 2 . Dünya Savaşı'nın te'sir-
leriyle o zaman, yeni, yeni filizlenmeye, d a l b u d a k salmaya başlamışdı. Bunun se­
bebi, mefkûresizliğin Gençlikte olağan bir hâl alması ve ilim veri'Ierinin mânevi
ü r ü n l e r i n d e n gençliğin yeteri ve gereği gibi faydalandınlmamasıydı. Başka bir de­
yimle, Türkiye'nin tek kuvvetini teşkil eden, Türk Milleti'ne t e k r a r dipdiri, haysiy-
yetli ve kudretli olarak dünya sahnesinde yer aldıran kuvvây-ı m i 1 1 i y -
ye r u h u ' nun, b a ş d ö n d ü r ü c ü bir sür'atle Türk Cemiyetinde kaybolmaya
başlaması idi.
Makaale, kitab ve k o n u ş m a l a r ı n d a bu mes'ele üzerinde titizlikle durulmasını sa­
vunan Başgil, S.B.O. ndaki Müdîrliği sırasında bu nokta üzerinde dursaydı, en
azından Mülkiye .manevî şahsiyyetinin- şükranlarına rnazhar olurdu.

579
î s k a l a s ü k m a d r e s e zihniyetini h o r t l a t m a k demek olan S e n t e t i k Su­
al S o r m a S ı n a v U s û l ü ' nü yeniden getirmekle n e Okut'a n e
Memlekete bir şey kazandırabilirdi; kazandıramadı.
" İ m t i h a n zarurî b i r fenâlık'dır" diyen Başgil, olayları dış g ö r ü n ü ş ü n e göre ele
alıp inceliyor; Mülkiye denen ve nev'i şahsına m a h s u s Müessese'nin iç âlemine nü­
fuz etmeye lüzum görmüyordu.
Başgil'in değiştirdiği S ı n a v Y ö n e t m e l i ğ i 1 Şubat 1943'den
i'tibâren yürürlüğe girip, küçük değişikliklerle Okul'un Fakülte oluşu'na kadar hü­
küm sürdü.

Yönetmeliğin amacı, öğreniciyi daha çok derse çalıştırmaksa bu öncelikle ya­


pılmaktaydı. Mülkiye atmosferi içine giren bir genç, hangi ş a r t ve i m k â n içinde bu­
lunursa bulunsun dersine çalışır, sınıfını geçer. Bunun için telaşlanma gereksizdi.
Nitekim, bu gerçeği Sayın Başgil de kısa z a m a n d a anlamış, Müdîrlik'den ayrılma­
dan önce "Mülkiyeli'nin birinci vasfı'nın çalışkanlık o l d u ğ u n u " kabul etmişti.
Asıl mes'ele, Sınıf geçme değildi... Asıl mes'ele Türkiye'nin kaderi'ne yön verecek
kimselere, m u h t a ç oldukları iyi şeyleri, köklü ve çağın gerçeklerine. Türkiye'nin
istek ve ihtiyaçlarına uygun bilgiyi vermek, bunu hazmettirmek, böylece bilgi'nin
g ü d ü m ü n e onları terketmekti. Pek tabiîdir k i b u köklü bilgi silâhına m i l l î
r u h ve ş u u r u y a n ı k l ı ğ ı d a k a t m a k lâzımdı. Aksi hal, yetişen
gençleri materyalist bîr felsefenin kurbânı o l m a k t a n k u r t a r m a y a , hiç değilse bunla­
rın bir e l e k t r o n i k beyi n veya h e r şeyi bilen, yapan v e faka I ruhu
olmayan bir r o b o t hâline gelmelerini önlemeye imkân yoktu.
"Devlet mes'elesi sâdece a d a m mes'elesidir", " İ n s a n ' ı m a k a a m yaratmaz,
m a k a a m ı insan y a r a t ı r " fikirlerini d â i m a ileri süren Rahmetli Başgil Müdirliği sı
rasındaki hareketi ile de bunları tekzib etmişti.
Şimdi, süz konusu olan bu Yönetmeliği inceleyelim (17):

SİYASAL BİLGİLER OKULU TALİMATNAMESİNİN


D E R S VE İMTİHANLAR KISMI
Okulun Öğretim Etkinliği

Madde 1 — Okulun öğretim etkinliği:

a) Esas derslerden,

b) Kılgın ( p r a t i k ) ders ve seminerlerden,

c) Yabancı dil derslerinden,

ç) Muvakkat ders ve konferanslardan,

T
(17) Bu yönelmelik Mili" Eğitim Bakanlığı, â l i m Terbiye Hev'eti'nin 8-5-1943 gün ve 80 sayılı kararı ile
onanmıştır.

580
d) İnkılâb Târihi dersinden terekküb eder.

Madde 2 — Müşterek sınıflarda ve ihtisas şubelerinde okutulacak dersler ve


h e r derse verilen saatler T a l i m a t n a m e y e ekli cedvelde gösterilmiştir. Bu cedvelde-
ki derslerden birinin kaldırılması veya cedvele yeniden ders eklenmesi, h e r derse
verilen saatlerin azaltılıp çoğaltılması ve cedvelde gösterilen sınıf ve şubelerdeki
yerlerinin değiştirilmesi "Öğretim ve İ m t i h a n İşleri K o m i s y o n u n u n " re'yi alındıktan
sonra Müdirîn teklifine ve Bakanlığın tasvibine bağlıdır.

Madde 3 — Esas derslerin, Öğretim ve İ m t i h a n İşleri Komisyonunca kabul


edilen müfredat p r o g r a m ı n a uygun olarak okutulması lâzımdır.
Ders programlarının, Okul'un ereğine ( m a k s a d ı n a ) ve yapışma uygun olması
şarttır.
Okulun ders grupları şunlardır:
İktisad ve Mâliye, Amme H u k u k u , Hususî Hukuk, Târih ve Coğrafya, İsta­
tistik ve Toplumbilim, Yabancı Dil.
Profesör ve Doçentler kış ve yaz sömestrleri sonlarında Müdürlüğe b i r e r ra­
p o r vererek m ü f r e d a t p r o g r a m ı n ı n sömestre düşen kısımlarından hangilerinin
o k u t u l d u ğ u n u ve hangilerinin ne sebeble okutulmadığını bildirirler. Kış sömest­
rinde o k u t u l m a y a n bahislerin yaz sömestrinde t a m a m l a n m a s ı n a çalışılır. Bu ra­
p o r l a r d a , b u n d a n başka aşağıdaki h u s u s l a r da gösterilir:

a) Talebenin genel olarak derslere olan ilgisi, derslerin anlayış


ve tâkib derecesi.
b) S ö m e s t r içinde talebeye verilen ödev konuları ve ödev yapan
talebenin ad ve soyadlariyle n u m a r a l a r ı ve başarı dereceleri.

c) Talebenin ders ve ödevlerle daha çok ilgisini sağlamak için


alınması gereken tedbirler.

ç) Talebeyi ders ve ödevlerle d a h a çok ilgili kılmak üzere Pro­


fesör ve Doçentler tarafından alınmış olan tedbirler v.s. Profe­
sör ve Doçentler r a p o r u n bu kısımları için kılgın ders
ve seminerlerden ve talebe ile görüşmelerden faydalanır.

Profesör ve Doçentlerin raporları (Öğretim ve İ m t i h a n İşleri Komisyonu)nca


incelenir ve alınması gereken tedbirlere k a r a r verilir.

Madde 4 — Okulda kış s ö m e s t r derslerine İkinci Teşrinin ilk g ü n ü başlanır


ve 10 Ş u b a t t a son verilir. Yaz sömestr derslerine Martın ilk günü başlanır ve
30 Mayısta son verilir. 10 Şubat ile 1 Mart arası sömestr (alilidir. 33. Madde hük­
mü m ü s t e s n a olmak üzere 1 T e m m u z ile 25 Eylül arası yaz ta'tilidir.

Madde 5 — Ders yılı, bir açılış töreni ile başlar. Okul Müdîrinin söylevi ile
başlayan tören bir Profesör veya Doçent tarafından Okulun b ü t ü n talebesini ilgi­
lendirecek bîr d e r s ile biter.

581
Madde 6 — Kılgın dersler ilk üç sınıf talebesine m a h s u s t u r . H e r sene bu
sınıfların hangi derslerinden kılgın ders yapılacağını, İkinci Teşrinin ilk haftası
içinde Öğretim ve İ m t i h a n İşleri Komisyonu s a p t a r . Kılgın dersler, h e r sınıfta
haftada 6 saati a ş m a m a k üzere yapılır.

Madde 7 — Kılgın ( p r a t i k ) derslerden m a k s a d :


a) Profesör veya Doçentlerle talebeyi birbirine d a h a çok yaklaş­
t ı r m a k ve t a n ı ş t ı r m a k ;
b) Profesör ve Doçentlere, talebesinin yetenek ve çalışmalarını
yakından görmeğe imkân vermek suretiyle i m t i h a n l a r d a isa­
bet derecesini a r t t ı r m a k ;
c) Talebenin esas derslerden faydalanmasını genişletmek ve
kılgın bilgilerini a r t t ı r m a k t ı r .
Bu m a k s a d l a r gözönünde tutularak, kılgın dersler aşağıdaki esaslara göre
yürütülür:
1) Esas derslerde kısa geçilen fakat üstünde d u r u l m a s ı n d a fayda görülen ba'-
zı mes'elelerin açılması ve derinleştirilmesi;
2) Esas dersleri kuvvetlendirici ve tamamlayıcı s u r e t t e kılgın bilgiler veril­
mesi;
3) Talebeye sözlü ve yazılı ödevler yaptırılması;
4) Profesör ve Doçentler tarafından düzeltilecek yazılı ödevler üzerinde ko­
n u ş m a l a r yapılması;
5) Tatbikî mâhiyetteki derslerde talebenin kılgın mes'elelerle karşılaştırılma­
sı ve kendilerine mes'ele ç ö z d ü r ü l m e s i ;
6) Talebenin verilmiş dersler üzerinde soru-cevap şekline alıştırılması.

Madde 8 — Birden çok Profesör veya Doçent tarafından o k u t u l a n kılgın ders­


lerde, sımi'm talebesi, bu Profesör ve Doçentler arasında bölünebilir. Profesör ve
Doçentler, kılgın d e r s l e r d e yoklama ve k a n a a t n o t u defteri t u t a r l a r . Kılgın derslere
devam etmiyen, yahud sıkı bir ilgi göstermeyen talebe Okul Yönetimine g ü n ü n d e
bildirilir. Kılgın dersler, esas derslere başLandıktan 15 gün k a d a r s o n r a açılır.

Madde 9 — Son Sınıfta h e r şube talebesi aşağıdaki derslerden senede iki se­
miner yapar.
İ d â r i Ş u b e d e : İ d a r e Hukuku ile Esas Teşkilât veya Âmme H u k u k u n d a n veya
İktisaddan b i r i ;
Mâli Ş u b e d e : İktisad ve Mâliye;
Siyâsî Ş u b e d e : Devletler Genel H u k u k u ve Siyasal Târih veya Devletler Özel
Hukuku;
Her seminer yalnız üç sömestr sürer. Talebe şubelerde ikişer seminere bölü­
n ü r ve her talebe bir s ö m e s t r içinde haftada biri a ş m a m a k ve h e r s e m i n e r iki
saatten az s ü r m e m e k üzere yalnız bir seminer yapar. Seminer o r t a s ı n d a on daki­
kalık bir dinlenme yapılabilir.

582
Talebesi 20'yi aşan seminerlerde h e r seminer iki veya daha fazla Profesör
veya Doçent tarafından yapılır ve talebe, sayısına göre seminer yapan bu Profesör
veya Doçentler arasında bölünür. Seminer yapan Profesör ve Doçent, dersle ilgili
k o n u l a n o k u t a n Profesör ve Doçentlerle iş birliği yapar.
Seminerlerin tertib ve tevzî'ine âîd kararları Öğretim ve İ m t i h a n İşleri Ko­
misyonu verir.

Madde 10 — Birden fazla Profesör veya Doçent tarafından o k u t u l a n derslerin


seminerlerini yapacak Profesör veya Doçentler, h e r ders yılı Haziran içinde Öğre­
tim ve İ m t i h a n İşleri Komisyon'unca s a p t a n ı r ve keyfiyet Okul Müdîrliği tara­
fından ilgililere bildirilir.
Seminer yapacak Profesör ve Doçentin son sınıfta dersi olması ş a r t değildir.
S e m i n e r yapan Profesör veya Doçentlere m ü ş t e r e k sınıflarda ayrıca kılgın ders
yaptırılmaz.

Madde 11 — Seminer çalışmalarından m a k s a t :


a) Talebeyi devlet hizmetinde karşılaşacakları mes'elelerle ya­
kından etkin bir s u r e t t e t e m a s a getirmek;
b) Talebeye bilimsel konu ve mes'eleleri müşterek sınıflarda
edindiği bilgiye dayanarak, kendi kendine çözmeyi öğretmek
ve bu zevki t a t t ı r m a k ;
c) Belirli bir komi ele alarak talebeye, inceleme, çözümleme ve
birleşimleme m e t o d u n u g ö s t e r m e k ;
ç) Talebeye bir konuyu gerek yazı ile ve gerek sözle kısa, man­
tıklı ve güzel bir şekilde ifâde etmeyi ve açıklamayı öğret­
mek;
d) Talebenin eleştirim ve u s l a m l a m a yetilerinin kuvvetlenmesini
sağlamak.
Bu m a k s a d l a r gözönünde t u t u l a r a k seminer çalışmasına âid birer program
hazırlanır. Bu p r o g r a m d a , seminerlerde incelenecek konular, talebeye yaptırılacak
yazılı etüdler ve sözlü açıklamalar talebeye verilen ihtisas ödevinin k o n u ve plân­
ları gibi esaslar gösterilir.

Madde 12 — Seminer programlarını seminer yapan Profesör ve Doçentler bir­


likte hazırlayabilirler. Ve seminerler birlik çalışma p r o g r a m ı ile yürütülebilir.
P r o g r a m l a r ı n derslere başlanan ilk hafta içinde Müdirliğe verilmesi lâzım­
dır. Seminerlere p r o g r a m l a r ı n Müdîrlikce talebeye H â n ı n d a n bir hafta sonra ya'ni
İkinci Teşrinin 15'inden i'tibâren başlanır.
Bir seminerde yapılacak etüd k o n u l a n ve uygulanacak çalışma plânı bir hafta
önceki seminerde Profesör ve Doçent tarafından talebeye not ettirilir.

Madde 13 — Talebe, şubenin iki seminerinden her birinde, ayrıca hazırlayacağı


ihtisas ödevinden başka, konusu seminer yapan Profesör veya Doçent tarafından

583
belirtilecek bir e t ü d hazırlamaya, bir de mes'ele çözmeğe ve bunları s e m i n e r d e söz­
lü olarak açıklayıp her birinden ayrı ayrı b i r e r not almaya m e c b u r d u r .
Talebenin ihtisas ödevinden kazandığı not, 50. Maddenin (b) fıkrası gereğince
me'zuniyet üss-i mizanına k o n u r .
Yazılı ve sözlü ödevlerle ihtisas ödevinden kazandığı üç n o t u n o r t a l a m a s ı 7
t u t a n talebenin diplomasına seminer k o n u s u n u teşkil eden dersler gösterilmek
suretiyle, seminer çalışmasında başarı gösterdiği kaydedilir.

Madde 14 — Her şubenin seminer yapan Profesör veya Doçenti ikinci sömestrin
son haftası içinde, birleşerek seminer çalışmalarının neticelerini s a p t a r l a r ve bu­
nu m ü ş t e r e k bir " s e m i n e r r a p o r u " ile Müdîrliğe bildirirler. Bu r a p o r a :
a) Talebeden h e r birinin iki seminerde yaptığı yazılı e t ü d l e r ve
sözlü açıklamalar ile bunların her birinden aldığı not,
b) Talebeden h e r birinin ihtisas ödevinden kazandığı b a ş a r ı dere­
cesi ve notu,
c) Talebeden her birinin çalışması, ilgisi, yetkisi ve k a r a k t e r i hak­
kında Profesör ve Doçentin edindiği izlenim yazılır.

İHTİSAS ÖDEVLERİ

Madde 15 — Son Sınıf Talebesinden her biri bir ihtisas ödevi y a p m a k l a mü­
kelleftir. Ödevinin konusunu, ilgili semineri yapan Profesör veya Doçent ile gö­
rüşerek, talebe kendisi seçer. Ancak k o n u n u n behemehal Memleket realiteleri ve
mes'eleleriyie ilgili olması ş a r t t ı r .
Ödevler n o r m a l sahife ile ve n o r m a l yazı ile 30 sahifeden az olamaz. İ h t i s a s öde­
vi, şubenin iki Profesör veya Doçenti tarafından ayrı ayrı incelenir ve b u n a bir
not verilir. İki Profesör veya Doçentten hiç olmazsa birinin, ödevin k o n u s u ile
ilgili semineri yapan Profesör veya Doçent olması ş a r t t ı r .
Madde 16 — Seminer yapan Profesör veya Doçent tarafından "Bastırılmaya
lâyıktır" kaydiyle Müdîrliğe verilen ihtisas ödevleri Okulca bastırılabilir.
İhtisas ödevi bastırılan talebeye, kendi ödevinden veyahud kolleksiyonundan
50 tanesi parasız olarak verilir.
Yaz devresi imtihanlarını b a ş a r a m ı y a n talebenin ihtisas ödevi bastırılmaz.
Madde 17 — İhtisas vazifelerinin m a k i n e ile temiz bir s u r e t t e yazılarak en geç
Mart'ın ikinci haftası s o n u n a k a d a r Okul Yönetimine teslim edilmiş olması lâ­
zımdır. Bu m ü d d e t t e n sonra, hiç bir sebep ve engelle ödev kabul edilmez. Müdde­
ti geçtiğinden dolayı ödevi kabul edilmeyen talebe ihtisas ödevinden sıfır almış sa­
yılır.
İhtisas ödevinden, m ü d d e t i n i n yetmemesinden dolayı sıfır alan, veyahud beş'-
den az n u m a r a kazanmış olan talebe. Haziran i m t i h a n l a r ı n d a başarı gösteremezse,,
seminer yapan Profesör veya Doçent ile t e m a s ederek ya red olunan ihtisas öde­
vini düzeltir veya yeniden k o n u alıp ta'til esnasında ödev hazırlayabilir. Bu ikinci

584
ödevin de en geç 20 Eylül târihine k a d a r Okul Yönetimine verilmesi lâzımdır. Her­
hangi bir sebeb ve engelle bu m ü d d e t içinde ödev Okul Yönetimine teslim edilme­
diği takdirde, güz devresi imtihanlarında eski ödev n o t u nazara alınır.

Madde 18 — Ödevlerin ve gene! olarak seminerde yazılan yazılı ödevlerin şah­


sen sahibi tarafından çalışılarak hazırlanmış olması ş a r t t ı r . Profesör veya Doçent
lüzum görürse İhtisas veya yazılı ödev sahibinden, seminerde k o n u s u n u sözlü ola­
rak açıklamasını ister ve kendisine s o r u l a r sorar.

Madde 19 — Okulda talebenin hepsini veya bir kısmını ilgilendiren bilimsel ve­
ya edimsel mes'eleler üzerinde, seri hâlinde veyahud münferid surette, bir veya bir
kaç kişi tarafından konferans verdirilebilir. Bu konferanslara talebenin devamı
mecburîdir.

Madde 20 — Okulda Fransız, İngiliz ve Alman dilleri o k u t t u r u l u r . Talebe bu


dillerden birini tâkib ederek öğrenmeğe, yabancı dil derslerine devama mecburdur.

Madde 2 1 — O k u l ' d a yabancı dil öğrenme ve bilmenin ölçüsü:


a) O dilde yazılmış bir meslekî eseri kolayca ve dosdoğru oku­
mağa alışmış olma ve lugatsız a n l a m a ve a n l a m i'tîbâriyle
Türkçeye çevirme.
b) Türkçe yazılmış bir eseri o dille anlam i'tibâriyle çevirme.

Madde 22 — Yabancı dil öğretimi, Okurun h e r sınıfına paralel gitmek üzere,


dört kur hâlinde yapılır ve talebe, Okula ilk girişinde derslere, başladıktan i'tibâJ
ren nihayet onbeş gün içinde, imtihan edilerek kuvvet ve derecelerine göre bu
k u r l a r a ayrılır. Bu k u r u bitirmek ve üst kura geçmek için lâzım gelen bilgi de­
recesi Yabancı Dil Komisyonunca hazırlanacak öğretim p r o g r a m ı ile saptanır.
Yaz ve güz imtihan devreleri dışında bir k u r d a n başka bir kura geçilemez.

Madde 23 — 21. Maddede gösterilen derecede dil bilgisi olan talebe îcâb ve
i m k â n l a r a göre, açılacak gelişme kurlarına veya m u n z a m kurlara d e v a m a mecbur
tutulabilir. Bu kurların açılabilmesi için devam edecek talebe sayısının en az beş
olması lâzımdır.

Madde 24 — Gelişme kurları veya m u n z a m k u r l a r açılmadığı takdirde, bu kur­


lara namzed olan talebe yabancı dil derslerine d e v a m a m e c b u r değildir. Ancak bu
kabil talebe Yabancı Dil Komisyonunca s a p t a n a c a k ş a r t l a r gereğince, ders yılı
içinde tem veya versiyon şeklinde ödev yapar.

Madde 25 — Gelişme kurlarının ve m u n z a m kurların ne suretle tertib edile­


ceği bu kurlara devam ve bu kurların bitirilmesi gibi h u s u s l a r Yabancı Dil Ko*
m i s y o n u n u n k a r a n alınarak Okul Yönetimince s a p t a n ı r .

Madde 26 — Birinci ve ikinci sömestrlerin s o n u n a doğru her yabancı dil ku-

585
r u n d a talebeye, bir ders m ü d d e t i devaminca, birer yazılı ödev yaptırılır. Bu ödev­
ler Profesör veya Doçent tarafından düzeltilerek en kısa bir z a m a n d a , talebeye
geri verilir. Profesör veya Doçentler bu ödevlere t a k d i r edecekleri n o t l a r ı n h e m
ödev kâğıtları üzerinde, hem de kendi not defterlerine k a n a a t n o t u şeklinde kay­
dederler.

Madde 27 — Her k u r ' u n imtihanı yazılı ve sözlü olmak üzere iki şekilde yapı­
lır ve h e r birine ayrı ayrı verilen notların o r t a l a m a s ı alınır. S ö m e s t r i m t i h a n ı ko­
n u l a r ı kur'asına yabancı dil dâhil edilmez. Yabancı dil yazılı i m t i h a n kâğıtları ay­
nı dili o k u t a n iki Profesör veya Doçent tarafından a y n ayrı okunarak, n o t verilir.
Ve bunların o r t a l a m a s ı alındıktan sonra kendisine imza ettirilir.
Yabancı dil sözlü imtihanları, yaz ve güz devrelerinde öteki derslerin imtihan­
l a r ı ile birlikte Okul Yönetimince s a p t a n a n p r o g r a m a göre, Okulda aynı dili oku­
tan Profesör veya Doçentlerden teşekkül eden komisyonlarca yapılır.
Yabancı dil yazılı ve sözlü i m t i h a n l a r ı neticesinde kazandığı n o t l a r ı n ortala­
m a s ı beşten aşağı olan talebe, devam ettiği k u r kendi sımfma paralel ise k u r d a
ve sımfta kalır. Eğer sınıfından yukarı ise sâdece k u r d a kalır ve ertesi d e r s yılı aynı
kur'a devam eder. Aşağı k u r d a b u l u n a n Son Sınıf Talebesinin, diploması Dördün­
cü K u r imtihanlarım b a ş a r d ı k t a n sonra verilir.

Madde 28 — Yabancı di! öğretimine ve imtihanlarına âid başka h ü k ü m l e r bu


T a l i m a t n a m e çerçevesi içinde "Yabancı Dil Komisyonu" tarafından s a p t a n ı r . Yeni
bir h ü k ü m konmasını icâb ettiren hâller Müdîrlik yolu ile Vekilliğin tasvibine
arzolunur.

DEVAM MECBURİYETİ

Madde 29 — (Muaddel şekil) Okul öğrenicilerinîn, pratik ve m u v a k k a t olanlar


da dâhil b ü t ü n derslerle, seminer ve konferanslara ve yatılı öğrenicilerin mütâ­
lâalara devam etmesi mecburîdir. Devamın yoklama usulü Okul İdaresi tarafın*
dan saptanır.
Hastalığı veya mâkul bir engeli yüzünden almış olduğu izin veya izinler bir
ders yılı içinde 65 günü geçen öğrenici o ders yılının sömestr, yaz ve güz devre­
leri imtihanlarına giremez.
Hastalık hâli Okul Revirinde yatmakla, yahud Okul Doktorunun veya resmî
bir hastahânenin (raporiyle) sabit olar. İzinli bulunmadığı hâlde bir ay içinde beş
devamsızlığı kaydolunan öğrenici yatılı ise, Vekilliğin tasvibine a r z o l u n a r a k yatı­
lılıktan çıkarılır. Bu gibilerin ileriki yıllarda sınıf geçme dereceleri, tavır ve ha­
reketleri d i k k a t e alınarak t e k r a r yatılı k a d r o s u n a alınması caizdir.

Madde 30 — (Muaddel şekiıl)îzinli b u l u n m a y a n öğrenicilerin devamsızlıkları


şu suretle hesap edilir:
Her çeşit derslerle seminer ve konferansların ve yatılı öğreniciler için mütâ­
lâaların ve İdarece görülecek lüzuma göre sabah ve a k ş a m l a n yapılacak yoklama-

586
l a n n birinde b u l u n m a y a n l a r a bir devamsızlık kaydolunur. Bu suretle b i r öğreni-
cinin bir günde birden fazla devamsızlığı tesbit edilebilir.
Bir ders yılı içinde üçüncü defa olarak ayda beş devamsızlığı kaydolunan öğ­
reniri, o yılın hiç bir devresinde i m t i h a n a alınmaz. Aynı d u r u m a d ö r d ü n c ü bir de­
fa daha düşen öğrenicinin kaydı, Vekilliğin tasvibine arzolunarak, silinir (Kartır
Sayısı 31, K a r a r târihi 22/11/1944).

S I N I F VE ME'ZÛNLUK İMTİHANLARI

Genel H ü k ü m l e r

Madde 31 — Sınıf geçme ve me'zun olma imtihanları yaz ve güz devrelerinde


yapılır. Yaz devresi n o r m a l i m t i h a n devresidir. Her talebe bu devre i m t i h a n l a r ı n a
girmek zorundadır.
Güz devresi b ü t ü n l e m e ve engel imtihanları devresidir. Bu i m t i h a n l a r , yaz
devresinde başarı gösteremeyen ve i m t i h a n l a r b a ş l a m a d a n evvel yahud imtihanlar
içinde h a s t a l a n a r a k i m t i h a n l a r a giremeyen talebeye m a h s u s t u r .
Hastalık hâli, 29. Maddede gösterilen şekilde olur. H a s t a l ı k t a n başka herhangi
bir sebeple yıaz devresi imtihanlarına girmeyen talebe güz devresi i m t i h a n l a r ı n a
giremez ve sınıfta kalmış sayılır. Ancak M ü d ü r l ü ğ ü n teklifiyle toplanan Öğretim
ve İ m t i h a n İşleri Komisyonu'nun takdir ve kabul edeceği olağanüstü bir hâl ve
engeli çıkan talebenin, güz devresi i m t i h a n l a r ı n a girmesine m ü s a a d e edilebilir.
Yaz devresi imtihanları Haziran, güz devresi i m t i h a n l a r ı E k i m Ayı içinde baş­
lar ve biter.
Yalnız m ü ş t e r e k sınıflar talebesine m a h s u s olmak üzere kış s ö m e s t r i sonunda
" s ö m e s t r i m t i h a n l a r ı " yapılır.
Mezuniyet imtihanlarının yaz ve güz devrelerinde muvaffak olmayan Son Sı­
nıf Talebesi, arkadaşlarının me'zun oklukları ders yılını t â k i b eden iki yıl içinde,
yaz ve güz devrelerinde olmak üzere, üç defa d a h a mezuniyet i m t i h a n ı n a girebilir.
Du devreler dışında Okulda hiç bir sebeble i m t i h a n açılamaz.

Madde 32 — Yaz ve güz devresi i m t i h a n l a r ı yazılı ve sözlü olmak üzere iki şe­
kilde yapılır.
Yazılı i m t i h a n l a r eleme mahiyetindedir. B u n l a r d a muvaffak olamayan veya
b u n l a r d a n birine girmeyen talebe o devrenin sözlü imtihanlarına giremez.
Madde 33 — Okulda yapılacak sözlü ve yazılı b ü t ü n imtihanların programını.
gün ve saatlerini ve imtihan yerlerini Okul Yönetimi s a p t a r .
Ders kesiminden imtihan başlamasına k a d a r en çok üç gün ara verilir.
Yaz ve güz devreleri imtihanlarına, Okul Yönetimi tarafından b a ş k a bir k a r a r
alınmadıkça, saat 8,30 da başlanır. Yazılı i m t i h a n l a r d a olduğu gibi sözlü imtihan­
larda da talebeye birer günden fazla imtihan arası verilmez. Bu ş a r t l a r içinde im­
tihanlar Haziran ve Birinci Teşrin aylarına sığmazsa yaz devresi i m t i h a n l a r ı için

587
T e m m u z u n ilk haftasından, güz devresi i m t i h a n l a r ı için de EylûTün s o n haftasın­
dan gün alınabilir.
İ m t i h a n neticeleri kesindir. Usulüne göre talebeye i'lân edilen i m t i h a n netice­
leri hakkında hiç bir m ü r a c a a t kabul olunmaz.

Yazılı İ m t i h a n l a r

Madde 34 — Ttalebe her sınıfta iki dersten yazılı imtihan geçirir. Bu derslerden
bîri, ikinci sömestrin ilk haftası içinde "Öğretim ve İ m t i h a n İşleri Komisyonu"ıı-
da s a p t a n a r a k talebeye bildirilir. Diğeri de Mayıs'ın ilk haftası içinde her sınıfta
kur'a ile seçilir.
Güz devresi imtihanları için birinci yazılı i m t i h a n dersi değişmez. İkinci
imtihan dersi, Eylül'ün ilk haftası içinde kur'a ile çekilir ve Okul'da i l â n olunur.
Haftada bir saatlik derslerle yalnız bir s ö m e s t r okunan dersler ve yabancı dil
dersleriyle diplomasi m u h a b e r e dersi yazılı imtihan konusu olarak kur'aya dâhil
edilmez ve seçilmez.
Muhasebe ve diplomasi m u h a b e r e derslerinin imtihanları eleme mâhiyetinde
olmaksızın, yazılı yapılır ve sözlü imtihanlar h ü k m ü n e tâbi t u t ı d u r .

Madde 35 — Yazılı i m t i h a n l a r d a muvaffak olmak için iki dersten kazanılan


notların toplamının en az 10 t u t m a s ı şarttır.
İki dersten kazanılan notların toplamı 10'u t u t m u ş olmakla b e r a b e r derslerin
bîrinden beşden az not almış olanlar, yalnız bu dersin inıtilıanmı güz devresinde
sözlü olarak t e k r a r l a m a k üzere, yaz devresi sözlü imtihanlarına girerler. Güz
devresinde yıazılının birinden beşten az not alan talebe, o devre sözlü imtihanla­
rında sözlü olarak, aynı dersin imtihanını t e k r a r eder.

Madde 36 — Yazılı imtihan kâğıtlarının herbiri, dersi o k u t a n profesör ve do­


çent ile, Müdîrlikçe ta'yin edilen başka bir profesör veya doçent tarafından ayrı
ayrı o k u n u r ve bunlara ayrı ayrı not verilir. Her profesör veya doçent okuduğu
imtihanın kâğıdında gördüğü yanlışları renkli kalemle çizer ve işaret eder.
Bu suretle kâğıtlar o k u n d u k t a n sonra, iki profesör veya doçent birleşerek
verdikleri notları karşılaştırıp kâğıdın alması lâzımgelen n o t u s a p t a r l a r .
İki profesör veya doçent, bir imtihan kâğıdına takdir ettikleri n o t l a r arasında
meydana gelecek fark üzerinde anlaşamazlarsa bu notların o r t a l a m a s ı alınır.

Madde 37 — S a p t a n a n n o t l a r imtihan pusulalarına, imtihan kâğıtları üzerine


ve not cedvellerine r a k a m l a ve yazı ile ayrı ayrı kaydedilerek altları iki profesör
veya doçent (aralından imza ve kâğıtlar Yönetime teslim edilir.

Madde 38 — Yazılı imtihan günü, dersi o k u t a n profesör i m t i h a n ı n başlama


saatinden evvel Okul'a gelerek Müdırle birlikte, verilecek imtihan k o n u s u n u ko­
n u ş u r ve kararlaştırırlar.

588
Madde 39 — Yazık i m t i h a n sorularının s a p t a n m a s ı n d a dikkate alınacak nok­
ta, dersin birinci ve ikinci sömestrlerde okutulan türlü konularına t e m a s edecek
şekilde genel ve birleşimsel olması, bellekten ziyâde anlayış, uslamlama, birleşim,
sınıflama yeteneklerini yoklamaya yönlemesidir.

Madde 40 — Yazılı i m t i h a n l a r dört saat sürer. Bu imtihanlarda, dersi okutan


profesör veya doçentlerden başka, sınıfın b ü t ü n profesör ve doçentleriyle asistan­
larının ve lüzumu hâlinde ayrıca Yönetim tarafından ödevlendirilecek profesör
veya doçentlerin hazır b u l u n m a s ı ve i m t i h a n l a r ı n ciddiyet dâiresinde yapılmasına
nezâret etmeleri lâzımdır.

Madde 41 — Yazılı i m t i h a n l a r d a talebe, i m t i h a n salonlarına kitap, k a n u n , def­


t e r ve not gibi şeyler ve müsveddelik boş kâğıt getiremez. Cevaplar, ancak Okulca
d a m g a l a n m ı ş kâğıtlara yazılır. İ m t i h a n devam ettiği m ü d d e t ç e talebe i m t i h a n sa­
lonundan dışarı çıkamaz. Çıkanlar imtihanı terk etmiş sayılırlar. İ m t i h a n sorusu
talebeye verildikten sonra, i m t i h a n salonuna talebe alınmaz.

Madde 42 — Kopya eden, birbirleriyle konuşan veya kopyaya teşebbüs eden


talebe hemen i m t i h a n salonundan çıkarılır ve i m t i h a n ı ibtal olunur. Kopye ettiği
imtihan kâğıdının incelenmesinden anlaşılan talebenin imtihanı Öğretim ve İmti­
han Komisyonu karariyle, imtihan salonundan çıkarılan talebeninki gibi, hüküm­
süz sayılır. Bu gibi talebe artık o devre imtihanlarına giremiyeceği gibi, hakkın­
da disiplin cezası da verilir.
Bu h ü k ü m , kopye ettiren veya kopyeye y a r d ı m edenler hakkında da aynen
tatbik olunur.

Madde 43 — Her sınıfın yazılı imtihan kâğıtları okunup, n o t l a r s a p t a n d ı k t a n


sonra, Yönetimce, kazanan tıalebenin adları, n u m a r a l a r ı ve her birinin sözlü imti­
h a n l a r a gireceği günler birer liste hâlinde i'lân olunur.

SÖZLÜ İMTİHANLAR

Madde 44 — Talebe sözlü imtihanlara, Okul Yönetimi tarafından cedvelinde


gösterilen sıra ile ve vaktında girmek zorundadır. Vaktında ve sırasında imtihana
girmeyen talebeyi, engeli Okul Yönetimince yazılı olarak kendisine bildiriimedikçe,
profesör veya doçent i m t i h a n a alamaz.
İ m t i h a n l a r alenîdir. Herkes imtihan salonunda i m t i h a n ı dinliyebilir. İmtihan­
ların ciddîliğini ve intizâmını bozanlar hakkında disiplin hükümleri tatbik olunur.

Madde 45 — İ m t i h a n masasına ikiden fazla talebe alınmaz ve her talebeye, ay­


rı ayrı en az iki soru verilir. Sorular profesör veya doçent tarafından talebenin adı
ve n u m a r a s ı yazılı ve Okul Mühürü ile m ü h ü r l ü imtihan puslası a r k a s ı n a yazılır
veya talebeye yazdırılır.
İ m t i h a n masasına alınan talebeden birinin imtihanı bitirilerek n o t u verilmedik-

589
ce, ö b ü r ü n e geçilemez. İ m t i h a n ı bitirilen talebe gönderilerek yerine yenisi alınır
ve soruları verilir.
İ m t i h a n ı n başlangıcında ilk soru sorulan talebeye d ü ş ü n m e s i için kâfi zaman
bırakılır.
Bir talebenin i m t i h a n ı yarım saatten fazla sürmez. En az üç soru sorulma­
dıkça talebeye beş'den aşağı not verilmez.

Madde 46 — H e r dersin müfredatı iki sömestrlik m ü f r e d a t p r o g r a m ı üzerin­


d e n yapılır. İ m t i h a n l a r d a , seminerlerde, kılgın derslerde m u v a k k a t d e r s ve kon­
feranslarda geçen m e s e l e l e r d e n de soru verilebilir.
Kendi isteği ile i m t i h a n d a n çekilen talebeye muvaffak olmamış sayılarak sıfır
verilir.

Madde 47 — Her ne sebeple olursa olsun, verilen soru değiştirilemez. İmtiha­


nı yapılan bir talebe, o devrede hiç bir sebep ve b a h a n e ile t e k r a r aynı dersten
imtihan edilemez.

Madde 48 — H e r dersin imtihanını dersi o k u t a n profesör veya doçent ve ola­


ğanüstü engel hâlinde, Müdîrin ta'yin edeceği başka bir profesör veya doçent
yapar, Müdîr herhangi bir dersin i m t i h a n ı n d a mümeyyiz sıfatiyle b a ş k a bir pro­
fesör veya doçenti bulundurabilir. Okul Yönetiminin izni olmadıkça i m t i h a n ma­
sasında h â r i ç t e n kimse b u l u n d u r u l a m a z .

Madde 49 — Sözlü ve yazılı i m t i h a n l a r d a n o t l a r ayrı ayrı i m t i h a n pusulala-


rındaki m a h s u s yerlerine rakamla ve yazı ile yazıldıktan başka, i m t i h a n cedveli-
ne de kaydedilir. Pusulalar ve cedveller i m t i h a n ı yapan profesör veya doçent ta­
rafından imza edilerek, imtihanı m ü t e a k i p , kapalı zarfla Yönetime teslim olunur.
Bu zarflar imtihanların sonunda yalnız Müdîr veya Muavin tarafından açılabilir.

S I N I F GEÇME VE ME'ZUN OLMA ŞARTLARI

Madde 50 — Sınıf geçmek veya me'zun olmak için yazılı ve sözlü i m t i h a n l a r d a


kazanılan n o t l a r toplamının o r t a l a m a s ı en az 7 olm/ak ve yalnız s ö m e s t r i m t i h a n ı
n o t u m ü s t e s n a olmak üzere, herhangi bir dersten beş'den aşağı not a l m a m ı ş ol­
mak ş a r t t ı r .
Yedi ortalamayı b u l m a k için yazılı ve sözlü imtihan n o t l a n t o p l a m ı n a :
a) Müşterek sınıflar talebesinin s ö m e s t r i m t i h a n ı n d a kazandığı
iki yazılı imtihan n o t u n u n o r t a l a m a s ı ;
b) Son Sınıf Talebesinin ihtisas vazifesinde kazandığı n o t l a r ;
c) Talebenin yabancı dil derslerinin yazılı ve sözlü imtihanların­
da kazandıkları n o t l a n n o r t a l a m a s ı katılır.

Madde 51 — Yaz ve güz dönemleri yazılı ve sözlü imtihanlarında yalnız bir ders­
ten beş'den az not a h p da öteki derslerden kazandığı n o t l a n n o r t a l a m a s ı dokuz

590
t u t a n öğrenici, beş'den az aldığı not beşe çıkarılmak suretiyle, başarılı sayılır.
O r t a l a m a n ı n hesabında 50. Maddedeki h ü k m e göre hareket edilir.
Madde 52 — Yaz dönemi imtihanları sonucunda öğrenicilerin b ü t ü n l e m e du­
r u m l a r ı aşağıda gösterilen esaslar dâhilinde belirtilir.
1) Yaz dönemi yazılı imtihanlarında muvaffak olup da sözlü İmtihanlarında
başarısız sayılan öğrenici, güz döneminde, yazılıları t e k r a r etmez. Ancak, 31. Mad-
dede gösterilen hastalık veya olağanüstü hâlleri ayrık olmak üzere, sözlü imtihan­
lara hiç girmeyen veya bir kısmına giren öğrenici, imtihana hiç girmemiş sayılır.
2) Yaz dönemi yazılı ve sözlü imtihanlarında b i r veya iki dersten beş'den az
n o t alıp da öteki derslerden kazandığı notların ortalaması sekiz t u t a n öğrenici,
güz döneminde, önce, yalnız beş'ten az not aldığı derslerden i m t i h a n geçirir.
3) Yaz dönemi yazılı ve sözlü imtihanlarında yalnız bir dersten beş'den az not
alıp da öteki derslerden kazandığı notların o r t a l a m a s ı yedi t u t a n öğrenici, güz
d ö n e m i imtihanlarında, önce yalnız yediden az not aldığı derslerden i m t i h a n verir.
4) Yaz döneminde, sözlü imtihanlarına girdiği derslerden aldığı n o t l a r beş'den
az o l m a m a k ve ortalaması yedi t u t m a k şartiyle, güz döneminde, yalnız yaz döne­
m i n d e girmediği derslerden imtihan edilir.
5) Yaz dönemi yazılı ve sözlü imtihanlarında b ü t ü n derslerden beş'den yukarı
not aldığı halde üss-i mizanı t u t t u r a m ı y a n öğrenici, güz döneminde, yediden az
not aldığı derslerden imtihan verir.
Yukarıda sayılan beş d u r u m d a m ü ş t e r e k sınıfların sömestr imtihanı notu ile
son sınıfın ihtisas ödevi ve b ü t ü n sınıfların yabancı dil imtihanı n o t l a r ı o r t a l a m a
hesabına katılmaz.

Madde 53 — Yaz devresi imtihanlarında yabancı dilden beş'den aşağı not alan­
lar, güz devresinde yeniden imtihan edilirler. Bunda da beş'den aşağı not alan ta­
lebe hakkında 27. Madde hükümleri tatbik olunur.

İ m t i h a n Notlarının Hesabı

Madde 54 — A) 34. Maddenin me'zun olma derecesinin ne suretle belirtileceği­


ni gösteren üçüncü fıkrası Birinci Sınıftan i'tibâren bu Yönetmelik h ü k ü m l e r i n e
göre not alıp sınıf geçerek me'zun olanlar h a k k ı n d a uygulanacaktır. Bir yıl bile
olsa Eski Yönetmelik hükümlerine göre sınıf geçenlerin me'zuniyel dereceleri o
Yönetmeliğine uyularak hesap edilecektir.
B) Eski ve Yeni Yönetmelik z a m a n l a r ı n d a okuyan öğrenicîlerin
Eski Yönetmelik y ü r ü r l ü k t e iken geçtikleri sınıf veya sınıflarının geçme derecele­
ri Eski Yönetmeliğe, Yeni Yönetmelik y ü r ü r l ü k t e iken geçtikleri sınıf veya sınıfla­
rın geçme dereceleri ise bu Yönetmeliğe göre tesbit olunacaktır.

Madde 55 — H e r dersin kesirli notları t o p l a m l a r a olduğu gibi k o n u r . F a k a t


o r t a l a m a hesaplarında toplamlardaki kesirler b i r e t a m a m l a n ı r .
N o t l a r profesör veya doçentler tarafından yarım veya t a m olarak verilir; ya­
rmadan fazla veya eksik kesirli not verilmez.

591
Madde 56 — Yazılı ve sözlü b ü t ü n imtihanların n o t l a n Jürice m ü z â k e r e olu­
n u p kesin neticeye bağlanmadan evvel talebeye bildirilmez. Kesin netice (alındık­
tan sonra yalnız muvaffak olanların notları liste hâlinde talebeye i'lân edilir. Mu­
vaffak olmayanlar notlarım Okul Yönetiminden öğrenebilirler.

İ m t i h a n Jürisi

Madde 57 — (Muaddel şekil) Her sınıfın yazılı ve sözlü b ü t ü n i m t i h a n l a r ı bit­


tikçe, Müdîrin Başkanlığı altında o sınıfta dersi b u l u n a n profesör ve doçentler­
d e n k u r u l m a k üzere sınıf jürileri toplanır. Profesör ve doçentlerden, yerinde gö
rülecek engelleri yüzünden, b u l u n m a y a n l a r olursa Jüri, sınıfının ö ğ r e t i m üyeleri­
nin en az yarısından bir fazlasiyle toplantısını yapar. ( K a r a r sayısı 55, târihi:
17/9/1945)

Madde 58 — İşbu Talimatnamenin i m t i h a n l a r a âid hükümleri dışında kalmış


olması m ü m k i n ve m u h t e m e l olan hâl ve d u r u m l a r d a Jüri re'sen k a r a r verir.

Madde 59 — Jüri, Yönetimce evvelden hazırlanmış imtihan cedvellerine naza­


ran, ikmâl veya sınıfta kalma d u r u m u n d a b u l u n a n talebeden h e r biri üzerinde
ayrı a y n konuşarak bu kabil talebenin kesin d u r u m u n u aşağıdaki esaslar dâire­
sinde s a p t a r :
Üss-i mizanı yedi t u t t u r m a k için en çok iki notu eksik olan talebeye jürice,
iki'ye kadar not ilâve edilebilir. İlâve not ayrı bir imtihan cedveline kayıd olunarak
jüri a'zâsı tarafından imza edilir ve bu kâğıt talebenin dosyasına k o n u r .

Madde 60 — Bir talebenin ilâve n o t a lâyık görülebilmesi için:


a) Derslere, kılgın ders ve konferanslara devamı ve ödevlerine
bağlılığı;
b) Arkadaşlarına, Okulun Profesör, Doçent ve Asistanlarına kar­
şı hâl ve h a r e k e t i ;
c) Okul haricindeki h a r e k e t l e r i ;
ç) Bir evvelki sınıfta kazandığı başarı derecesi n a z a r a alınır.

Muvakkat H ü k ü m l e r

Madde 1 — İşbu T a l i m a t n a m e n i n 9., 10-, 11., 12., 13-, 14., 15., 16., 17. ve 18. Mad­
deleriyle 31. Maddesinin sömestr imtihanlarınla âid Beşinci Fıkrası ve 32. Madde­
sinin İkinci Fıkrası, 34., 35., 36., 37., 38-, 43., 49., 50., 51., 52., 56., 57., 58., 59., ve 60.
Madde hükümleri 1942-1943 ders yılının Son Sınıf talebesine şâmil değildir. Bu ta­
lebeye eski T a l i m a t n a m e n i n yukardaki Maddelere tekaabül eden h ü k ü m l e r i tatbik
olunur.

Madde 2 — Son Sınıf Talebesinin sömestr i m t i h a n l a r ı n d a kur'a ile çekilen iki


dersten kazandığı notlar, yaz veya güz devresi imtihanlarında bu iki d e r s t e n ka­
zanacağı notlarla, eski Talimatnamenin 82. Maddesi h ü k m ü n e uyarak birlikte he-
sab edilir.

692
Madde 3 — Yukıardaki iki Maddenin 1942-1943 yılı güz devresi imtihanlarından
sonra h ü k m ü yoktur.

H A F T A L I K D E R S D A Ğ I T M A C E T V E L İ

Birinci Sınıf ikinci Sınıf Üçüncü Sınıf

Haftalık Haftalık Haftalık


HaFtahk Haftalık Haftalık
Kılgın Kılgın Kılgın
DERSLER Ders DERSLER Ders DERSLER Ders
Ders Ders Ders
Sayısı Sayısı Sayısı
Sayısı Sayısı Sayısı

Esas Tciki.it İdare Hukuku 2 1


İdare Hukuku 3 1
Hukuku 4 1
Âmme Hukuku 2 —
Ceza Hukuku 3
Medenî Hukuk 3 I
Devletler U-
Borçlar Hukuku 2 — m u m i Hukuku 3 —
İktisad 4 1 Ceza Muhake­
1 1
Medenî Hukuk meleri Usûlü 1 —
İstatistik 2 — Hukuk Muha­ Borçlar Hukuku 1
kemeleri Usûlü 2 — Medeni Hukuk 1 1
Coğrafya 2 —
İktisad 4 Ticâret Hukuku 3 —
Siyâsî Târih 3 — İcra ve İflâs 1 —
Mâliye 2 1
Devletler Hu­
Toplumbilim 2 —
(Sosyoloji) 2 ^_ İstatistik — 1 susî Hukuku
Mâliye 2 1
Yabancı Dil 6 — Yabancı Dil 6 —
Yabancı Dil 6 —

İdarî Sûbe Mâlî Şube Siyâsî Şube


Haftalık Haftalık Haftalık
Haftalık Haftalık
Kılgın Kılgın Kılgın
Ders DERSLER Ders
fil

DERSLER DERSLER Ders


Ders Ders Sayısı
Sayısı Sayısı
Sayısı Sayısı

Şehircilik _ 1 Âmme Hukuku 2 —


Âmme H u k u k u 2 —
Amme Hukuku 2 —
İdare Hukuku 3 1 İktisâdi Dokt­ Devletler Umû­
rinler Târihi 2 mî Hukuku
3 —
İktisâdi Dokt­ İçtimâi İk­
2
rinler Târihi tisad OSosy&l 1 — Devletler Husû­
Ekonomi) 1 1
si Hukuku
İçtimâi İktisad Ziraî İktisad 1
(Sosyal Ekono­ 1 — İsletme İkti­
mi) 1 1 İktisâdi Dok­
sâdı
trinler Târihi
2 —
Ziraî İktisad 1 Bütçe 2 —
Amme Kredisi 1 — Siyâsi Târih 3 1
Bütçe 2 — Türkiye Ver­
gi ve Kanun­ Türkiye Muahe­
İşletme İkti­ ları Tatbİkaatı
1 deleri Târih'.
sâdı 2 —
ve Mahallî 1- ve Lozan Mua­ 2 —
Mahalli İdare­ dâreler Mâli­ hedelerinin Çö­
2 — yesi
ler Mâliyesi zümlenmesi

(Devamı 594. sf. dedir.)

593
Genel Muha­ Para, Banka, Türkiye Cum­
3 1
sebe 3 — Bot-sa huriyeti R e j i m i
ve İ n k ı l â b Tâ­
2 —
Genel Muhase­
3 1 rihi
İ j iyen 2 — be

Ticâret ve
Şehircilik 2 1 İktisâdi Coğ­
Gümrük Siyâ­ 1 — 1 —
seti rafya
İktisâdi Coğ­
1 1 İktisâdi Coğ­
rafya 1 — Ticâret ve Güm­
rafya
rük Siyâseti
1 —
Türkiye Cum­ Türkiye Cum­
huriyeti Reji­ huriyeti Reji­ Diplomasi Mu­
mi ve Inkılâb
2
mi ve İnkılâb
2 — habere
3 —
Târihi Târihi
Fransızca, İn­
4 —
Yabancı Dil 6 — Yabancı Dil 6 — gilizce, Almanca

A1
SEKSEN DÖRDÜNCÜ * F u a c l BaşgiTin Ankara'nın, dolayısiyle S.B.O. n u n
YILDÖNÜMÜ manevî havası ile b a ğ d a ş a m a m a s ı sonucu Mayıs 1943
TÖRENİ de Müdîrlik'den ayrılıp İstanbul H u k u k Fakültesi'n-
deki kürsîsine dönmesiyle açılan Müdîrliğe, Mülkiye 1910 (1326 R.) M e z u n l a r ı n ­
dan Sayın Profesör Zeki Mes'ud Alsan getirildi.
Sayın Alsan'ın, Türk Ruhu ve batı zihniyeti ile yoğrulmuş yüksek şahsiyeti,
mazbut karakteri, faziJIet'e dayanan yönetimi Mülkiye'nin bozulmaya başlamış
havasına yeni bir ferahlık, yeni bir dinamizm getirmişti.
Saym Alsan, Müdürlüğünün yedinci ayı'na rastlayan- 4 Aralık 1943 günü yapılan
Törenin açış konuşmasında G e n ç l i k hakkında çok ilgi çekici v e o zamana
k a d a r ele alınmamış açıdan b i r k o n u ş m a yaptı. Muhterem Hocamız, ıbu konuşma-
masıyla, Yıldörümlerinin kalıplaşmış, klişeleşmiş konuşma stilini değiştiriyor; bu
güne, Batı Üniversitelerinde olduğu gibi yeni bir hava getiriyor; yeni b i r geleneğin
yerleşmesine öncülük ediyordu.
B u önemli k o n u ş m a n ı n v e Törenin b a s ı n a g e ç e n kısımları şöy­
ledir (17):
"Siyasal BilgUer Okulunun 81. y ı l d ö n ü m ü n ü k u t l a m a k üzere d ü n s a a t 16.30
da Müessese binasında bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıya b a ş t a T. Büyük
Millet Meclisi Reisi Abdülhâlik Renda ve Başvekil Ş ü k r ü Saraçoğlu olduğu halde
Maârif, Mâliye, Millî Müdâfaa, Nâfia, Ticâret Vekilleri ve Okul Me'zunları ve ta­
lebesi iştirak etmişlerdir.
Talebe tarafından söylenen İstiklâl Marşından sonra kürsîye gelen Okul Mü-
diri ve Devletler Umûmî Hukuku Profesörü Zeki Mes'ud Alsan, bu toplantıya ge­
lenilere saygı ve şükranlarını s u n d u k t a n sonra 17 yıldanberi Memleket ve Okul
bünyesinde meydana gelen değişikliklerden bahsetmiş ve ilk defa, o k u r yazar m e '

(17) Bak.; Ulus Gazetesi; 5.12.1943; 1.-2. sf. 2.-3. ve 1.-2.-3. s t .

594
m u r yetiştirmek gayesiyle kurulan Mektebin, Cumhuriyet devrinde karakterli ve
bilgili m e ' m u r yetiştirmek gayesiyle nasıl teşkilâtlandığını îzah etmiştir.
Bu gün, talebenin Okul m u h i t i n d e sahip olduğu imkânları hatırlatan Müdîr,
buna mukaabil kendilerinden beklenen vazifenin çok büyük ve şerefli olduğunu te­
barüz ettirerek Gençlik Mes'elesinin ehemmiyeti üzerinde d u r m u ş ve şunları söyle­
miştir:
" E s a s i'tibâriyle Millet ve Devlet hayâtının istikbâli mes'elesi demek olan bu
önemli mevzu'uıı hakikatine erişebilmek için onu objektif ve tarafsız bir usûl güde­
rek incelemek lâzımdır. Çünkü gençlik mes'elesi, yanyana yaşıyan nesillerin ihtiras­
larını tahrik eden müşterek bir rekaabet dâvası olduğundan, şahsî görüşler, şahsi
i'tiyatlar, şahsî zevkler bize acele ve yanlış hükümler verdirebilir. Gençlik mes'ele-
sinde ilk önce gözönünde tutulması gereken nokta yıanyana yaşayan nesiller arasın­
da her bakımdan kesin bir (ayrılık bulunmamasıdır.
ikinci nokta da gençliğe yüklenen vazifelerin evvelki devirlere nisbetle çok da­
ha ağır olmasıdır. Devletin vazifeleri çok artmış olduğundan, âmme hizmetlerinin
başına geçecek gençlerde türlü ehliyet ve vasıflar aranmaktadır. Asrımız bilgi ve
teknik devri olmakla beraber bilgiyi ve tekniği içtimaî ve millî bir gaye uğrunda
en yüksek derecesinde kıymetlendirecek olan da insan şahsiyetidir. Bugünün üs­
tün vatandaşı, bilgi iie ülküyü birleştiren karakterli insandır.
Gençlik mes'elesinde belirtilmesi lâzım gelen üçüncü nokta da, onun yalnız
okulda yetişmiyeceği, Cemiyetin ve içtimâi muhitin onun terbiyesi ve karakteri­
nin teşekkülü üzerinde büyük rol oynıyacağı keyfiyetidir. Okulda gençliğe telkin
edilen kıymetler, içtimaî muhitte hürmet ve i'tibar görmezlerse okulun vazifesi
çok güçleşir. Bunun için gençlik dâvâsım > alnız bir okul dâvası değil, bütün bir
cemiyet ve memleket dâvası olarak mütalâa etmek lâzım gelir."
Vazifesi icâbı muhtelif z a m a n l a r d a gençlik ile yakından t e m a s fırsatı bulduğu­
nu söyleyen Zeki Mes'ud Alsan bu h u s u s t a sözlerine şöyle devam e t m i ş t i r : "Mem­
leketin dört köşesinden buraya gelen Okul Oğrenicilerini Türk Gençliğinin gerçekten
bir numunesi olarak almakta yanılmıyorsam, ona bağlanan ümidlerin çok yerinde ol­
duğunu söylemek benim için büyük bir bahtiyarlık teşkil eder. Atatürk, Cumhuriyeti
onlara emânet ederken, Millî Şef onlardan beklediği "yüksek vasıfların k a n l a r ı n d a
b u l u n d u ğ u n u " söylerken büyük bir hakikate dayanan, büyük bir güveni ifâde etmiş­
lerdi. Bu i'tibarla benim için gençliğin kendi bünyesi bakımından bir gençlik mes'e­
lesi yoktur. Eğer gençliği de yakından ilgilendiren bir içtimaî kıymet mes'elesi var­
sa bu ayrı bir memleket davasıdır ve bu dâvayı da gene okul kıymetlerinin cemi­
yet içinde zaferini sağhyacak olan gençlik halledecektir."
Bundan sonra S.B.O. gençliğine hitabeden Müdîr, onlara yalnız ba'zı kanunî sa­
lâhiyetler te'min edecek olan diploma için değil, Devlet otoritesini temsil edecek
olan kuvvetli şahsiyetler olarak yetişmelerini tavsiye etmiş ve "Okulumuzu başka
ilim müesseselerinden ayıran başlıca vasıf, işte onun gayesi bakımından şahsiyete
verilen bu ehemmiyettir. Çoğalmasını istediğimiz şahsiyet nevi'lerinin esaslı unsur-

595
l a n gençlikte vardır. Çünki Türk Milleti, Şahsiyet yetiştirme b a k ı m ı n d a n dünyanın
en velûd ve kudretli milletlerinden biridir." diyerek sözlerine son vermiş ve uzun
uzun alkışlanmıştır.."

1944 yılında Okul Profesörler Kurulu'r-jun Beden Eği-


S. B. O. da BEDEN t
j m j Dersi'nin mecburî dersler a r a s ı n a katılması hak-
k,nda aldlğI k a r a r 1 8 / 3 / I 9 4 4 g ü n ü n d e Mülî Eğitim
MECBURI DERSLERDEN '
SAYILMASI Bakanlığınca onaylanıp y ü r ü d ü ğ e girdi. Karar'ın uy­
gulanması şöyle olacaktı (18).
"Siyasal Bilgiler Okulunda yaptırılmakta olan beden eğitiminin m e c b u r î ders­
ler a r a ş m a alınması Maârif Vekilliğince kabul o l u n m u ş t u r . Kabul olunan karara
göre, ilk üç sınıfa haftada ikişer saat olmak üzere c i m n a s t i k dersi k o n u ü n u ş t u r .
H e r sabah Okulda 15 dakikalık bîr z a m a n Beden Eğitimi Öğretmeninin nezâreti
altında sabah Cimnastiklerine ayrılacak ve bu çalışmalara istiyejı talebe iştirak
edecektir.
H e r sabah için ayrı ayrı olmak üzere haftada bir öğleden s o n r a k i z a m a n S p o r
çalışmalarına ayrılacak ve öğreniciler öğretmenin nezâreti altında ve tesbit ede­
ceği p r o g r a m a göre mevsime uygun Spor çalışmalarıyla meşgul olacaklardır.
Dördüncü Sınıf öğrenicilerinin spor çalışmalarında ayrıldıkları şubelerin özel­
likleri gözününde b u l u n d u r u l a r a k binicilik, kayak ve tenis gibi ferdî s p o r l a r d a n
biriyle meşgul olmaları sağlanacaktır.
Cimnastik dersleri için p r o g r a m d a tesbit olunan m a d d e l e r tatbik olunurken
öğrenicilerin bedenî kaabiliyet ve hazırlıktan d â i m a dikkate alınacak, sağlık du­
r u m l a r ı veya beden kaabiliyet hazırlıkları elverişli olmayan öğrenicilerin kudret­
leri dışında bir iş istenmiyecektir."

Çok yerinde olarak alınan ve uygulanan bu k a r a r ' l a Okul öğrenicileri çok kü­
çük de olsa klâsik ders atmosferinin biraz olsun dışına çıkıyor; teorik bilgilerin
yanında, muaşeret usullerinden tutunuz da resmî protokol îcab ve kaaidelerini
dahî çok iyi bilmeleri gereken Siyasal Bilgiler Okulu öğrenicilerinin hafta'da üç
sabah psiko-fizik enerjileri Beden Eğitimi aracılığı ile sarfediliyor; dolayı-
siyle nisbî bir ferahlığa kavuşmaları sağlamıyor; insan ruh ve bedeni için ekmek ve
su kadar gerekli olan kültür-fizik i'tiyadı aşılanıyordu.

SEKSEN SEKİZİNCİ Yukardan beri anlatageldiğimiz d u r u m ve şartlar


YILDÖNÜMÜ içinde S.B.O. normal öğretimine devam etmektedir.
4 Aralık 1947'de 88. yıldönümü, sona eren İkinci Dünya Savaşı'nın ortaya çı­
kardığı binıbir türlü ekonomik, sosyal, politik derüler ve sıkıntılar içinde idrâk
edildi. Okul'da yapılan Tören'de, Müdîr Profesör Dr. (Rahmetli) Yavuz Abadan,
Sayın Zeki Mes'ud'un Müdîrliği sırasında k u r d u ğ u gelenek'e uyarak önemli bir

Vİ8) Bak.: Maârif V e k â l e t i , Tebliğler Dergisi, 21.3.1944 Nu. 3948; 4. sf.. 2. st

596
konuşma yaptı. Hem Töreni, hem bu önemli konuşmayı da geleceğin araştırmacı­
larına hizmet için Târihimize a k t a r m a y ı uygun buldum (19):
"Siyasal Bilgiler Okulu k u r u l u ş u n u n ve Yurd, Devlet ihtiyaçlarına h e r bakım­
d a n yetişmiş u n s u r l a r hazırlamaya başlayışının 88. yıl «dönümü d ü n Cebeci'deki
Okul binasında hararetle kutlanmıştır. Saat 17'de başbyacak Tören için daha er­
ken saatlerden i'tibâren da'vetliler ve eski me'zunlar gelmiye başlamıştı.
Bu Merasimde Başbakan H a s a n Saka, Bakanlar, Genel K u r m a y Başkanı, Oku­
lun eski ve yeni Profesörleri ve b i r çok Milletvekilleri hazır b u l u n m u ş l a r d ı r . Tö­
ren belli saatinde öğrenicilerin söylediği İstiklâl Marşıyla başlamıştır. Sonra
Müessese Müdîri Prof. Dr. Yavuz Abadan bir hitabede b u l u n m u ş ve demiştir k i :
"Siyasal Bilgiler Okulu m i h r a k ı n d a toplanan Mülkiyelilik ş u u r ve tesânüdü-
n ü n mayası, vatan sevgisidir. Devlet ve Millete hizmet ülküsü, güç ş a r t l a r içinde
de irâde ve moralimizi kuvvetlendiren tedbir ve enerji ışığıdır. Mülkiyelilik daya­
nışmasını, zararlı bir hizipçilikten k u r t a r a n egoist ve oportünist temayüllerden
temizleyen bu ülkü bağlılığıdır. Bu bağlılıkta vatan topraklarının b ü t ü n l ü ğ ü ve
dokunulmazlığı fikri canlanır. Türk İstiklâlinin ve İnkılâbının korunma ruhu
şahlanır.
Vatanın d ö r t bucağına dağılan Okulumuzun genç mensupları, diğer müessese­
lerin yetiştirdiği ülkücü arkadaşlariyle birlikte, bu r u h u n kökleşmesine çalışıyor­
lar. T ü r k Hükümranlığının sembolü olan idare cihazının k u r u l u p işlemesinde,
Okulumuz m e ' z u n l a n n a birinci plânda rol düşüyor. Yerleştiği yerde Devleti tem­
sil, Devlçt varlığını te'sis eden idareci için vefa, yalnız b i r meziyet değil, aynı za­
m a n d a bir vazifedir. H e r yıl Müessesemiz kuruluşunu böyle bir Törenle kutlama
geleneği bu vefakârlık temeli üzerine k u r u l m u ş t u r . Gene bu mutlu geleneğin bir
icâbı olan nefis muhasebesini yapma ödevi de bana düşüyor.
Değerli Dinleyicilerim,
Mâruzâtımın b u n d a n sonrasmı müsaademizle genç a r k a d a ş l a r ı m a Devlet hiz­
metinde b u l u n m a n ı n yüksek şerefini a n l a t m a ğ a h a s r e d e y i m : Devlet derken politika
edebiyatının sevimsizleştirildiği bir mefhûmu kasdetmekten uzağım. Benim, dev­
letten m a k s a d ı m millî ve siyâsî birliğimizin hukukî teşahhusu, varlığında hürriye­
tini, vicdanında mes'uliyetini, duygusunda milliyetini, şu'urunda v a t a n sevgisini
idrâk edenlerin h ü r ve mes'ud topluluğudur. Halk dilinin "devlet k u ş u " tâbirinde
beliren bu devlet mefhumu, saadet ile bir m â n â d a d ı r ve ilk çağın fikir cereyan­
larından beri, insanlık için erişilmesi güç en büyük ni'met sayılır. Aydın b i r ida­
re adamının ilk vazifesi, bu m a ' n â d a devlet mefhumuna uyan bir topluluğun ger­
çekleşmesine çalışmak ve ona hizmet e t m e k t i r . Böyle bir hizmet amacına ise,
a n c a k bilgi, k a r a k t e r ve vazife ahlâkına sahip şahıslar kavuşabilir. Şahsiyet, hür­
riyetin olduğu kadar, devlet ve millet hizmetinin de temelidir. Devleti yaşatan,
milleti yükselten kaaideler değil, insanlardır. İnsanlık vasfiyle idare adamı, hem

(19) Bak. : Cumhuriyet Gazetesi; 5-12-1947; 1.-3.-5. sf. ve 4-5, 3-8, 1-7 st.

597
adaletin, hem emniyetin koruyucusu ve bekçisidir. K a n u n a bağlılık ve k a n u n u uy­
gulama, insan şahsiyetinin süzgecinden geçerek, adalet ve emniyet hedefine ulaşır.
Zamanımızda devlet ve halk münâsebetleri h e r s a h a d a alabildiğine genişledi­
ği için idare a d a m ı n d a n istencin kaabiliyet ve vasıflar da hergün a r t a r a k değiş­
mektedir, Bu vasıfların başsnda geniş ve sağlam bir bilgi gelir. Bilgi bize, hâdi­
seler mahşeri a r a s ı n d a değişmez münâsebetleri tâ'yin, değişen ve yenileşen ihti­
yaçları ta'kib melekesini kazandırır. Bu a r a d a idare adamı, gerek teorik, gerek pra­
tik bilgileri, başka bir deyimle nazariyecilik ile teşkilâtçılığı atbaşı yürütecek
bir zekâ muvâzenesine sahip olmalıdır. U n u t m a m a l ı d ı r ki, bilgi gibi işin de te­
meli düşüncedir. Nazari gerçek, amelî dileği aydınl&tmadıkca hiçbir değer yara­
tılamaz. B u n u n gibi t a t b i k a t a kavuşmıyan prensipler, boş ve k u r u formüllerden
ibaret kalır. Esas gayesi idare a d a m ı yetiştirmek olan Siyasal Bilgiler Okulunun
ders sisteminde, ilmî a r a ş t ı r m a l a r ı n d a , metodik çalışmalara ehemmiyetli bir yer
ayırmasının sebebi bu mülâhazalarda saklıdır.
Bugünün idare a d a m ı yalnız geniş bilgiye sahip olmakla da yetinemez. Ülkücü
bir r u h enginliğini, feragat, fedâkârlık, m ü s a m a h a duygularını da nefsinde taşıma­
lı; halkı sevmesini bilmelidir. İdareci bir b ü r o k r a t değil, bir halk a d a m ı , millî
birlik ş u u r a n u n sembolü, millî kalkınma direğinin mihrakı, maddî ve mânevi bü­
tün vâsıta ve kıymetleri değerlendirmesini bilen yapıcı ve yaratıcı bir insan ola­
caktır. İ d a r e edenle, idare olunanın ayniyyet ve eşitliği esâsına d a y a n a n demok-
rasi'de â m m e otoritesinin kaynağı halkın dileğinde, güveninde ve sevgisinde top­
lanır. Bu sebcble yetki ve kuvvetini halktan almanın zevkini tadamıyan, gayret,
ehliyet ve bilgisiyle geniş kütlelerin i'tîmad ve muhabbetini kazanamıyan her ida­
reci başarısızlığa m a h k û m d u r . H e r yıl Siyasal Bilgiler Okulunun çatısı altına Yur­
d u n dört bucağından gelen körpe dimağlı, temiz ruhlu halk çocukları, d e m o k r a t i k
ve eşit bir k a y n a ş m a hâlinde toplanırlar. Onların, Mektebi bitirdikleri zaman ilk
vazifeleri, bu r u h u bozmadan idareci sıfatıylıa Memleketin b ü t ü n h i m m e t ve gay­
ret bekliyen köşelerine taşımak ve dağıtmaktır."
Prof. Yavuz Abadan daha sonra, karakterin halkçı tbir ruh ve zihniyetin esas
temeli o|!duğunu belirtmiş, sözlerini şöyle b i t i r m i ş t i r :
" K a r a k t e r i n iyiliği, kötülüğü, karaktersizlikten ayrı bir mes'eledir. İ r â d e d e ke­
sinlik ve istikrar, kötülükde inat ve ı s r a r şeklinde de tecelli edebilir. B u n u n için
iyi k a r a k t e r sahihi irâdesini aynı z a m a n d a ahlâkî prensiplere uydurabilendir. Ah­
lâklılık, iç duygu, düşünce, zihniyet ve hareket tqmizliği demektir. Ahlâk kanu­
n u n u n ölçüsü iyiliktir. Bu m a n â d a iyi hareket, h ü r hareket demektir. H ü r r i y e t , iç­
ten ve dıştan gelen kötü ve yabancı te'sirierden sıyrılarak, aklın ve vicdanın etmri-
ne u y m a d a tecelli eder. En yüksek hürriyet idrâki, her türlü hırs, ş ö h r e t ve mev­
ki' kaygısından uzak kalarak akla ve vicdana uymada, vazife ahlâkına bağlı kalma­
dadır. Bu bakımdan insan cemiyetlerinin yükseliş, yaşayış ve ilerleyişi, idare eden­
lerle aydınların ahlâkî salâbetine ve millî birlik duygusuna dayanır. Bu vasıflarla
mücehhez seçkin şahsiyetleri bağrında taşıyan bir toplulukta, cegmiyet idaresi ah­
lâkî prensiplere göre işliyen beşerî kıymetlerin inkişafına denk o l a r a k milletin

598
yükselmesini sağlayan bir sistem hâlinde yükselir. Böyle bir toplulukta, karşılıklı
saygı, dayanışma, fedakârlık ve feragat duyguları asî! bir heyecan ve kudret kay­
nağı hâline gelir. Böyle bir cemiyetin idaresi, mes'uliyet ve şerrefini yüklenenler,
millî menfaatlere şahsî dileklerinin üstünde yer verecek bir olgunlukta ve dâima
vatandaşların şaşmaz, bağışlamaz murakabesine tâbi* oldukları duygusundadırlar.
Genç arkadaşlarım, bütün gayretlerinizin hedefi, devrimizin çeşitli zorlukları,
problemleri karşısında duraklamadan, irkilmeden bu durumu gerçekleştirmek,
Türk Cemâatini medenî ve müreffeh bir seviyeye yükseltmek; buna aykırı belir­
tilerle âmansızca cenkleşmek ve her zaman yolunuzu ahlâkî zihniyet ve hareketle
aydınlatmak olmalıdır. Bu uğurda katlanacağınız fedakârlıkların mükâfatı, Va­
tanın şükranı, Milletin takdiri olacaktır."
İSTANBUL'DA
İstanbul, 4, A.A. — Siyasal Bilgiler Okulu'nun Yıldönümü bu a k ş a m saat 20
de Taksim Belediye Gazinosunun büyük salonunu dolduran, üç nesli temsil eden
güzide bir kalabalık tarafından kullanmıştır.
Da'vet'de Şehrimizde me'muriyet ve serbest hayatta bulunan hemen b ü t ü n me'-
zunlar ve davetli olarak da fahrî üye olan İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Dr.
Lütfi Kırdar ve Vilâyet ve Belediye erkânı ve basın mensupları bulunuyordu.
İlk sözü en yaşlı üye olan 1890 mezunu eski Ayan- üyelerinden Vahan Beşir
almış ve " p i r çağında ve böyle bir d ö n ü m yılında şeref sandalyesinde hitab etme­
nin kendisine ıbahşeütiği derin zevk ve heyecanın bir ö m r e bedel o l d u ğ u n u " söyli-
yerek "en büyük değer ve ölçüde ilmî, idâri ve ekonomik sahada, siyâsette devlet
adamları yetiştiren bu irfan ocağını h ü r m e t l e " anmıştır. Bu sözler derin tahassüs­
lerle karşılanmış ve kaybedilen a r k a d a ş l a r için bir dakika h ü r m e t s ü k û t u n d a ıbu-
lunulmuşlur.
Bundan sonra Profesör Hasan Tahsin Aynî güzöl bir demcçde b u l u n m u ş ve
Siyasal Bilgiler Okulunun Târihinden ve uzun hizmetlerinden bahsederek sürekli
alkışlarla karşılanmıştır. Da'vet geç v a k t e k a d a r samimî b i r hava içinde devam et­
miştir.
ADANA'DA
Mülkiyenin 88. yıl d ö n ü m ü münâsebetiyle Şehrimizdeki Mülkiyeliler bugün
s a a t 19'da Adana Kulübünde b i r topflantı yapmışlardır. Aralarında Beşinci Genel
Müfettiş Nizâmeddin Ataker, Seyhan Valisi Zühdü Durukan, Genel Müfettişlik Mü­
şaviri, İl İ d a r e Kurulu Üyeleri, Emniyet Müdîr Vekili, S ü m e r b a n k Müfettişi, He­
sap Uzmanları, Sigortalar Kurumu, Çalışma ve Varidat Müdîrleri ile d a h a baş­
ka Mülkiyeliler hazır b u l u n m u ş l a r d ı r . Samimî geçen bu toplantıda Okul ve hayat
hâtıraları anılmış geç vakte k a d a r neş'eli bir vakit geçirilmiştir. Toplantıda bulu­
n a n l a r bu mutlu gün münâsebetiyle Ankara'da Ankara Palas'ta toplanmış olan
Mülkiyelilere bir sevgi telgrafı çekmişlerdir."
ANA TÜZÜĞÜN Fethi Çelikbaş'ın Müdîrliği dönemindt, Ali Fuad
BA'ZI MADDELERİNİN Başgil'in içinden çıkılmak hâle getirdiği ve öğrenicile-
DEĞİŞTİRİLMESİ rin ba'zılarında moral sarsıntısı yapan Sınav Yönet-

599
meliği değiştirildi. Sayın Çelikbaş'ın bu teşebbüsü çok yerinde ve m a n t ı k î idi.
Öğrenicilerin moralleri üzerinde büyük ve çok olumlu te'sir yaptı. Değişikliği şöy­
le özetleydbiliriz (20):
"Siyasal Bilgiler Okulu Yönetmeliğinde ba'zı değişiklikler yapılmıştır. Bu de­
ğişikliklere göre, yaz ve güz d ö n e m l e r i n d e yalnız bir d e r s t e n yazılı ve sözlü im­
tihanlarda beş'den aşağı not alıp da öteki derslerden .kazandığı n o t l a r ı n ortalama­
sı dokuz t u t a n öğrenici, beş'den aşağı aldığı not beş'e çıkarılmak suretiyle imti­
hanı b a ş a r m ı ş sayılacaktır.
Yaz d ö n e m i yazılı imtihanlarına giren ve muvaffak olan öğrenici güz döne*
m i n d e t e k r a r yazılı i m t i h a n l a r a girmiyecektir. Ancak, hastalık ve olağanüstü ma'-
zeretler hâriç olmak üzere, sözlü i m t i h a n l a r a hiç girmeyen veya bir kısmına giren
öğrenici, i m t i h a n a hiç g i r m e m i ş addedilecektir.
Yaz dönemi yazılı ve sözlü imtihanlarında b i r veya iki d e r s t e n beş'den aşağı
not alıp da öteki derslerden kazandığı notların o r t a l a m a s ı sekiz t u t a n öğrenici,
güz döneminde yalnız beş'den aşağı not aldığı derslerden i m t i h a n a girecekti 1 ?."

S B O 'nu Bilindiği gibi, 1946 Yasama Yı/lı içinde, Üniversitele-


FAKÜLTE ŞEKLİNE ri-mâzi birer ö z e r k k ü l t ü r k u r u m u hâline ge-
GETİRME tiren 4936 sayılı Kanun yürülüğe girdi, i s t a n b u l ve
HAZIRLIK ve ÇALIŞMALARI i n k a r a Üniversiteleri kendi bünyelerini sözü geçen
K a n u n ' a göre r e o r g a n i z a s y o n ' a tâbi' t u t t u l a r .
Çalışma ve öğretim sistemi, öğretim üyelerinin s t a t ü s ü t a m a m e n ü n i v e r -
s i t e r bir mâhiyet taşımasına rağmen S.B.O., K a n u n u n ve Ankara Üniversite*
si'nin dışında, yine Millî Eğitim Bakauılığına bağlı bir yüksek okul olarak kalıyor­
du. Bu d u r u m ise, öğretim üyesi ve Üniversiteye sağlanan i m k â n l a r b a k ı m ı n d a n
Okul'un büyük ölçüde aleyhine oluyordu.
Canlılar için hava n e ise, bir kültür k u r u m u için d e ö ğ r e t m e n o idi.
Öğrenici denen fidan'ın gelişip yetişmesi, meyve vermesi, bu fidan'ın bahçevanı
öğretmene bağlı dlduğu, iyi öğretmenin iyi öğrenici yetiştireceği yüzyıllardan beri
'bilinegelen bir gerçektir. Halbuki, Üniversiteler K a n u n u n u n sağladığı imkânlara
kavuşabilmek için, akademik kariyer'de olup da S.B.O. öğretim üyeliği yapan öğ­
retim üyeleri, öncelikle Okul'dan ayrılacaklardı. B u hal S.B.O. için y ı k ı m
demekti.
Cidden fecî allan bu d u r u m u nazara alan ozamanki S.B.O. sorumluları, Okul'un
Fakülte hâline getirilip Ankara Üniversitesi'ne katılması, böylelikle hem Mülkiyenin
istikbâlinin kurtarılması, hem de Üniversiteler Kanunu'nun- sağladığı b ü t ü n im­
k â n l a r d a n faydalanılması için çok yoğun bir çalışma kampanyası açtılar.
1948 yilının sona ermesine üç gün kala, 28 Aralık 1948'de Basın'da ıbu konu
ile ilgili ş u h a b e r ' i görüyoruz (21):

( 2 0 ) Bak. : M i l l î E ğ i t i r r Bakanlığı Tebliğler Dergisi, 19.9.1948, Nu. 10621; 2. sf., 2. st.

(21) Bak. : Ulus Gazetesi; 28-12-1948; 2. s f . ; 7. st.

600
"Öğrendiğimize göre, Siyasal Bilgiler Okulu'nun Ankana Üniversitesi camiası­
na katılması için hazırlıklara devam edilmektedir. Siyasal Bilgiler Okulu "Siyâsî
ve İktisadî İlimler F a k ü l t e s i " adını alacaktır. Bunun için de Ankara Üniversitesi
Senatosu bir karar verecek ve bu karardan sonra Millî Eğitim Bakanlığı tarafın
dan bir kanun tasarısı hazırlanacaktır. Bu kanun tasarısında Siyasal Bilgiler Oku­
lu'nun Fakülte hâline geçişinde ba'zı muvakkat maddeler olacaktır.
Ankara Üniversitesine katılacak olan bu Fakülte aynı zamanda İktisad Fakül­
tesi ihtiyacım da fearşılıyacaktır."
Ocak 1949'da Ankara Üniversitesi Senatosu bu fikri kabul edip k a r a r a bağladı.
Kurulan geçici bir K o m i s y o n Kanun Tasarısı'nı hazırlayıp Millî Eğitim
Bakanlığı aracılığı ile Bakanlar K u r u l u ' n a sundu. B u r a d a da müzâkeresi yapılıp
uygun b u l u n a r a k 23 Mayıs 1949'da T.B.M.M. ne sevkedildi (22).
Fakat, b u sırada, Mülkiye'nin F a k ü l t e olmasını, kendilerine göre hak­
lı sebeblerle istemeyen b i r g r u p teşekkül etti. Bu grupun Meclis'deki kısmı Ta-
s a n ' n ı n Komisyon'lara şevkini geciktiriyor, k a d ü k olmasını sağlamak is­
tiyordu.
Fakülte olması fikri taraftarlarının çaba ve uğraşılarını ve asırlık Mülkiye'nin
ü n i v e r s i t e r bir kişilik kazanmasındaki sebep v e mecburiyetleri Ord.
Prof. Sayın Burhan Zihni Sanun'dan, bir p a r ç a insafsızca yargılanarak, bir parça
da h ü k ü m l e r d e sübjektifliğe kaçılarak öğreniyoruz (23):
"Mülkiye'de geçen hâtıralarımdan hangisini yazayım, diye düşünürken, Dekan
Aziz Köklü imzası ile Şeref Kitabı Hazırlama Bürosundan gönderilen son mektup­
ta gözüme ilişen "Mülkiyelilik Ruhu" ibaresi, bana. Siyasal Bilgiler Okulu'nun
Fakülte hâlinde Ankara Üniversitesine katılması sırasında yaşanan heyecanlı gün­
lerin tatlı bir hâtırasını nakletme fırsatım verdi.
Ben Mülkiye'de okumadım; fakat pek çok Mülkiyeli tanıdım. Müessesenin
geçirdiği istihalenin büyük bir kısmını yakından izleyebildim.
Osmıanlı İmparatorluğumun çöktüğü yıllarda, biz Yüksek Mühendis Mekte­
b i n i bir harap kışladan öbürüne taşırken, Mülkiyeliler de bir köhne konaktan
diğerine göç ediyorlardı.
İşte ben, Mülkiyeli'yi ve "Mülkiyelilik R u h u n u ' ' o ıstırablı günlerinden beri
tanırım.
Yıllar sonra, kader, beni orada Öğretim Üyesi yaparak Siyasal Bilgiler Oku­
lu'nun hayatına da ortak etti.
Siyasal Bilgiler Fakültesinin ceddi, Mektebi Mülkiye adı altında bilgili dev­
let me'murlan yetiştirmek amacıyla rüşdiye - i'dâdî arasında bir tahsil vermek üze­
re 1859 yılında kurulan mütevâzi bir irfan yuvasıdır.
Ancak bu Müessese, Türk Toplumunun yapısında siyâsî, iktisâdi ve sosyal
bakımlardan vukua gelen istihaleye paralel bir gelişme yaparak 1877 yılında
Mektebi Mülkiyye-i Şâhâne adı altında yüksek bir öğretim kurulu olmuştur.

(22) Bak.: Akşam Gazetesi; 24-5-1949; 2. sf.; 7. st.


(23) Sayın Profesörün Arşivimizde buiunan ve İstanbul'dan g ö n d e r d i k l e r i 8-l2-19o7 günlü m e k t u b u n d a n .

601
Fakat, bu yeni Müessesenin yetiştirdiği reformcu gençler ellerinde ilim meş'-
idesi, yüreklerinde vatan sevgisiyle Memleket hizmetine koşarken k a r ş ı l a r ı n d a yi­
ne Saltanat İdâresinin, T ü r k T o p l u m u n u Orta çağın karanlıklarına sürüklemek
isteyen mütefessih rejimini buldular.
İşte Devlet ve Milletin geleceği üzerinde çok büyük endişeler y a r a t a n bu is-
tibdad idaresi, Mülkiyeliler arasında kuvvetli ve derin bir t e s â n ü d ü n doğup yer­
leşmesinde müessir oldu.
Devlet ve Millete feragatle hizmet e t m e ü l k ü s ü n ü n yarattığı bu tesânüd, "Mül-
kiyelilik R u h u " Memleketin karanlık günlerinde en kuvvetli bir enerji kay­
nağı olmasını sağlamıştır. Bununla beraber, Yurdumuzda yüksek ö ğ r e t i m mües­
seselerinin ilmî yöndeki esaslı gelişmeleri, ancak, Atatürk Devrimleriyle Türk
T o p l u m u n a çağdaş medeniyetin yollan açıldıktan sonra, başlamıştır.
Atatürk, Mülkiye'nin adını Siyasal Bilgiler Okulu'na çevirirken devlet idaresi
siyâsetinin, çağdaş anlayışa göre, bir ilim konusu olduğunu belirterek, bu târihî
Müessesenin a r t ı k ilmî ve akademik hüviyyetini alması lüzumuna da işaret et­
miştir.
Ayrıca 2777 sayılı K a n u n çıkartılarak yeni Müessesenin gelişmesi için gerekli
maddî ve manevî o r t a m da sağlanmıştır.
Bu suretle, müteakiben çıkan k a n u n l a r d a n da istifâde eden Siyasal Bilgiler
Okulu bünyesinde, idaresinde ve tedrisâtında geniş değişiklikler y a p a r a k sür'atle
bir Fakülte kuruluşu hâline gelmiştir.
Ancak, bu büyük çabalara rağmen, 4936 sayılı Üniversiteler K a n u n u çıkarken
Okulun bir Fakülte hâlinde Üniversite'ye katılması sağlanamamıştır. Ayrıca, yeni
Kanunun 79. Maddesi, Siyasal Bilgiler Okulu'na üniversiter bir mâhiyet veren 2777
sayılı K a n u n u n 6. Maddesini kaldırdığından, Okul h e m kanunî s t a t ü s ü n d a n mah­
r u m edilmiş; hom de Fakültelere sağlanan geniş m a d d î ve mânevi i m k â n l a r d a n
faydalanamaz bir d u r u m a d ü ş m ü ş t ü r .
İşte bu eşitsizliğin Müessesenin ilmî seviyesinde bir gerileme d o ğ u r m a s ı n d a n
endişelenen S.B.O. İdaresi ile Öğretim Üyelerinin ısrarlı tgşebbüsleri üzerine, Hü­
kümet, Siyasal Bilgiler Okalu'nun Ankara Üniversitesine b i r Fakülte olarak ka­
tılmasını sağlamak için 20/5/1949 tarihli K a n u n T a s a n s ı ' n ı Büyük Millet Mecli-
si'ne sevk etmiştir.
Bu tasarı, 25/5/1949'da Millî Eğitim ve 4/6/1949'da B ü t ç e Komisyonlarında,
ba'zı ufak düzeltmelerle, kabul edilerek ivedilikle görüşülmek üzere İçişleri Ko-
misyonu'roa iletilmiştir.
Fakat, ne yazıktır ki bu Tasarı, İçişleri Komisyonu'nda Orta Çağın sekler zih­
niyetiyle "Mülkiyelilik R u h u " n u dejenere edenlerin ağır ve haksız h ü c u m u n a uğ­
radı.
Siyasal Bilgiler Okulu, böylece, "Mülkiyelilik R u h u " n u Devlet ve Millete fe­
ragatle hizmet yerine, meslekî disiplin havası içinde karşılıklı y a r d ı m şeklinde
anlayanların hiyânetiyle karşılaştı.
Bunlar, Büyük Millet Meclisi'nde Siyasal Bilgiler Okulu'nun F a k ü l t e hâline

602
getirilerek Mülkiyeli'nin ve Mülkiyelilik R u h u ' n u n yok edilmesine çalışıldığı fik­
rini yaymağa çalıştılar. Bu r u h u n Fakülte rejiminde yetişecek gençlere asılana-
mayacağım öne sürdüler.
İşte İçişleri Komisyonu bu dejenere edilmiş "Mülkiyelilik R u h u " n u kendileri­
ne bayrak yapanların te'sirleri altında kalarak Kanun Tasarısını ele almaktan
kaçındı. Bu sabotaj hareketi karşısında Öğretim Üyeleri, K a n u n Tasarısının amaç
ve mâhiyetini açıklamak için Meclis'te geniş bir kampanyayla giriştiler. Millet Ve­
killerini, Meclis Başkanlarım, Komisyon Reis ve Üyelerini, ilgili Bakanları ziya­
ret ederek görüşlerini kendilerine göre etraflıca izah ettiler:
S a l t a n a t devirlerinin istisnaî koşulları içinde doğan "Mülkiyelilik R u h u " n u n
ana k a r a k t e r i bu îstibdad idaresi karşısında doğan "ülkü birliği" ve r u h tesânüdü-
dür. Halbuki Türkiye Cumhuriyet i 'nde a r t ı k ne Saltanatın müstebid idaresi, ne
de skolastik eğitim ve öğretim sistemi h â k i m d i r .
Atatürk, millî politikanın temeli olan hayat anlayışını " E n hakîkî m ü r ş i d ilim­
d i r " vecizesiyle beliğ bir s u r e t t e belirmiştir. Artık, Devlet ve Millet hizmetinde
büyük görev ve sorumluluk yükleneceklerin, mu'dilleşen toplum problemlerini çö­
zebilmeleri için, ilmin objektif ışıkları İle toçhiz edilmeleri lüzumu anlaşılmıştır.
Bu i'tibarla, "Mülkiyelilik R u h u " n a daha geniş bir açıdan b a k a r a k , onu, kişi
ve takım ç ı k a n gütmeyen, infiradcı, inhisarcı, bencil bir zihniyet taşımıyan, çağ­
daş bilgilerle donatılmış, kendisini Devlet ve Millet hizmetine feragatle adayan,
vefalı insanların toplumcu ruhu o l a r a k a n l a m a k lâzımdır.
Bu b a k ı m d a n Siyasal Bilgiler Okulu'nun Fakülte hâline geldikten sonra da
Üniversiteler K a n u n u n u n icâbı olarak aynı ruhu aşılamağa çalışması lâzımdır.
Ayrıca Fakülte olarak, öğrenicilerin ilmî ve meslekî formasyonlarını daha geniş
bilgi ve deney sahibi olarak yapabilmelerini sağlayacak maddî ve manevî imkân­
lara da mâlik olacaktır.
İşte, Öğretim üyelerinin Kanun Tasarısı'm İçişleri Komisyonu'mın elinden
k u r t a r m a k maksadiyle Meclis'de yaptıkları b ü t ü n bu açıklamalar, yetkili merci­
leri h a r e k e t e geçiremedi. (1950) Genel Seçimleri de çok yaklaştığından herkesi de­
rin bir ümidsîzlik kaplamıştı.
Bu d u r u m karşısında, son bîr çâre olarak Başbakan (Şemseddin Günaltay)'ın
ziyaret edilmesine k a r a r verildi. Ertesi gün Başbakan, bizi kendine h â s babacan
haliyle kabul ederek derdimizi sordu.
Okul Müdîri (Fethi Çelikbaş), Tasarının d u r u m u n u etraflıca açıkladı; Öğre­
tim Üyeleri de konuyu değişik yönlerden ele a l a r a k kendisini desteklediler.
Başbakan, İçişleri Komisyonunun t u t u m u n u yeren bu ateşli sözleri, mütebes-
sim bir çehre ile dinledikten s o n r a :
— Hakkınız var, -dedi. Biz H ü k ü m e t olarak Siyasal Bilgiler Okulu'nun bir Fa-
kütle hâline gelmesine taraftarız. Bu sebeble b î r Kanun Tasarısı hazırlayarak Bü­
yük Millet Meclisi'ne götürdük. Tasarı, Millî Eğitim ve Bütçe Komisyonlarından
b i r k a ç gün içinde geçerek ivedilikle görüşülmek üzere İçişleri Komisyonu'na gön-

603
derildi. Fakat, o r a d a takılıp k a l d ı ; aylardan beri o r a d a duruyor, bir t ü r l ü yürü­
m ü y o r ; diyerek sözlerini bitirdi.
Arkadaşlar, t e k r a r söz alarak, Üniversiteler K a n u n u ' n u n doğurduğu eşitsizlik
karşısında. Siyasal Bilgiler Okuhı'nun vazifesini göremez hâle düşeceğini, acı bir
lisânla belirttiler.
Bunun üzerine Başbakan daha açık k o n u ş t u :
— Ben anlattığınız faydalara inandığım için TasarTnızı Meclise g ö t ü r m ü ş bu­
lunuyorum. Mes'ele, dâvanızı H ü k ü m e t ' e değil, İçişleri Komisyomı'na, Meclis'e an­
latarak onları ikna edebilmektedir. Meclis'te çok Mülkiyeli a r k a d a ş var. Ancak,
bunların bir kısmı K a n u n T a s a n s ı ' n ı hoş karşılamadılar. Mülkiyenin F a k ü l t e hâ­
line gelmesine karşıdırlar. B u n l a r a göre, Mülkiye, târihî b i r ocaktır. K e n d i n e mah­
sus bir hayâtı vardır Öğrenicileri özel bir disiplin içinde yetişir. Bu nitelikler, me'-
z u n l a n n a "Mülkiyelilik Ruhu"nu, disiplininin! aşılar. H a l b u k i Siyasal Bilgiler Oku­
lu, F a k ü l t e hâlinde Üniversiteye katılırsa, târihi varlığı zedelenmiş olur. Temel
fonksiyonunu göremez hâle düşer. Aynca, Mülkiye'nin, Üniversite içinde F a k ü l t e
olarak yaşaması da kaabil değildir. Zira, derslerin çoğu esasen H u k u k Fıakültesi'n-
de o k u t u l m a k t a d ı r . Hocaların çoğu da aynı hocalardır. Böylece, bu târihi Müesse­
senin Üniversite içinde eriyip gitmesi m u k a d d e r olur.
Başbakan, bunları söyledikten sonra biraz d u r d u ; a r k a s ı n d a n da şunları ekle­
yerek sözlerini b i t i r d i :
— Biz Tasarıyı Meclis'e götürdük, H ü k ü m e t olarak vazifemizi yaptık. Artık iş
Meclis'e k a l m ı ş t ı r ; onun elindedir; bizim yapabileceğimiz bir iş k a l m a m ı ş t ı r .
Oda, bu sözlerden sonra derin bir sessizliğe gömüldü. H e r k e s susuyordu. Çaba­
larımız boşa gitmiş, Siyıasal Bilgiler Okulu da kanuni s t a t ü s ü n d e n m a h r u m edilmiş
bir d u r u m d a o r t a d a kalmıştı.
Başbakan, odaya çöken bu üzgün havayı dağıtmak için, sanki bir yol a r a r gibi
gözlerini dikkatle Öğretim Üyelerinin üzerinde gezdirirken beni gördü.
Ben, biraz saklanır gibi yan tarafa çekilmiştim. Zira, Avrupa İktisâdi İşbirliği
Teşkilâtı nezdinde Dâimi Hey'et Reisliği'nden ayrılarak Paris'den Siyasal Bilgiler'-
deki görevime dönmek için İsrar ettiğim zaman, buna, Başbakanlık Milletlerarası
İktisâdi İşbirliği Teşkilâtı Genel Sekreterliği'ne ta'yinimi yapmak şartıyle muvafa­
kat etmişlerdi. Ankara'ya d ö n d ü k t e n sonra, bu vazifeden de ayrılmak istediğimden
aramızda büyük çekişmeler o l m u ş t u . Güçlükle müsaadelerini alabilmiştim.
İşte Başbakan beni g ö r ü n c e :
— Sanus, bizi yalmz bırakıp a y n n d ı n . Bilirim, hocalık dağdağasız iyi bir şey­
d i r ; benim yakamı b ı r a k s a l a r ben de koşar gelirim, diye b i r a z takıldıktan sonra;
siz hiç konuşmadınız, Tasarı hakkında ne düşünüyorsunuz, dediler.
— Arkadaşlar T a s a n ' n ı n Siyasal Bilgiler Okulu b a k ı m ı n d a n taşıdığı önemi,
salâhiyyetle, çeşitli yönleriyle açıklamış olduklarından, ben, müsaadenizle, sırf Hü­
kümetin t u t u m u üzerinde d u r m a k l a yetineecğim. Öyle zan ediyorum ki H ü k û m e t ' i n
vazifesi sâdece Tasarı'yi hazırlayarak Büyük Millet Meclisi'ne vermek değildir. Bu

604
hareketiyle H ü k ü m e t , benimsediği b i r dâvanın t a h a k k u k etmesi için gerekli bul­
duğu h ü k ü m l e r i n tedvin olunmasını istemiştir; bu bir teşebbüstür, k a p u n u n çalın-
maşıdır. İşte Hükûmet'in, benimsediği dâvanın gerçekleşmesini sağlayabilmesi için
yetkili m a k a m l a r nezdinde sürekli teşebbüste bulunması, â d e t a kapılarını aşındır­
ması lâzım gelmektedir. H ü k ü m e t , Meclis'e götürdüğü T a s a n ' y a sahip çıkmadık­
ça, onun peşine düşerek Komisyon'da takip etmedikçe, b u n u n kanunlaşmasına im­
kân yoktur. Bakınız, geçen gün Mülkiye'de hocalık etmiş b i r Bakanımızdan, biz­
lere pek dokunan, şu sözleri işittik:
— H ü k ü m e t a'zâsı olarak T a s a n ' y a imzamı koydum. Fakat bir çok eski me'*
zun b a n a geldi; Müessesenin, Fakülte hâlinde Üniversite'ye katılması takdirinde
Mülkiye'nin gayesi ve fonksiyonu değişir; Ocağımıza h â k i m olan r u h ve k a r a k t e r
bozulur, dediler. Bu i'tibarla a r t ı k benim T a s a n lehinde bîr teşebbüste b u l u n m a m
çok güçleşmiştir, dedi. Bu da gösteriyor ki H ü k ü m e t i n görevi, T a s a n ' y ı Meclis'e
vermekle bitmemektedir. H ü k ü m e t i n bu ilgisizliği K o m i s y o n l a r d a pasif nıukaave-
m e t olarak değerlendirilmektedir. Ben de, müsaadenizle, Komisyonların hâlet-i na­
hiyelerini iyi bilirim. Yabancı devletlerle m ü z â k e r e ve imza ettiğim Ticâret ve
Te'diye Anlaşmalan'nı Meclis'ten geçirebilmek için peşlerinde koşmak lâzımgelir-
di. N i t e k i m sıkı b i r takiple T a s a n ' y ı b i r k a ç gün içinde Millî Eğitim ve Bütçe Ko­
misyonlarından geçirmek m ü m k ü n o l m u ş t u r . Ancak, İvedilikle görüşülmek üzere
İçişleri Komisyonu'na gönderilen T a s a n aylardır o r a d a sahipsiz d u r m a k t a d ı r . Bu­
na karşı da H ü k ü m e t kuvvetli b i r reaksiyon göstermemiştir. Halbuki içişleri Ko­
misyonu da, muayyen bir m ü d d e t içinde, mütalâasını, m ü s b e t menfî bildirmek mec­
buriyetindedir, zannederim. Açıkça söyleyebilirim ki, yetkililerle Büyük Millet Mec­
lisinde yaptığımız temaslar, bize, H ü k ü m e t i n , m u t a a s s ı p ba'zı Mülkiyelilerin gös­
terdiği şiddetli m u k a a v e m e t karşısında, T a s a n ' y ı İçişleri Komisyonu'nda t a k i p et-
m e k d e n t a m a m e n vazgeçmiş olduğu k a n a a t i n i n h â k i m b u l u n d u ğ u n u göstermiştir.
Afvedersiniz, bizlere, bu Tasan'yı hep hocalar tâkib ediyor; H ü k ü m e t neden görün-
miyor? diyenler oldu. F a k a t , benim bu görüşmelerden edindiğim k a n a a t o d u r k i ;
Şahsen, Kanun T a s a n s ı ' n ı n çıkmasını samimiyetle arzu ettiğinize göre, İçişleri Ko­
misyonu ve Meclis Başkanları ile yapacağınız temaslar, K a n u n T a s a n s ı ' n ı n , ivedi­
likle ele alınarak kısa bir z a m a n d a çıkmasını sağlamaya kâfi gelecektir. Önümüz­
de Genel Seçimler var; z a m a n artık çok daralmıştır. Meclis, bu d u r u m u görmek­
tedir.
Sözümü b i t i r m e d e n evvel, Mülkiye'nin Üniversite içinde müstakil bir Fakülte
olarak yıaşatılmayacağı, düşüncesinin de, b a t ı dünyasındaki ilmî gelişmelere tama­
m e n aykırı olduğunu belirtmek isterim. Bu düşünceyi ileri sürenlere en iyi cevıab,
Profesör Duverger'nin birkaç gün evvel Ankara H u k u k Fakültesi'nde verdiği Kon­
feranstır.
Kaldı ki, bu itirazı ileri sürenlerin düşünceleri, şâyed doğru ise, T a s a n ' y ı yine
bir an evvel ç ı k a r U n a k lâzımdır. Zira, Siyasal Bilgiler Okulu için hâlen yapılmakta
olan lüzumsuz m a s r a f l a r d a n Devlet Bütçesi k u r t a n l m ı ş olur; diyerek sözlerimi bi­
tirdim.

605
Başbakan'a t beni sabırla dinlediklerinden dolayı teşekkür ederken, O babacan
haliyle gülümseyerek b a n a :
— Sanus, beni neden böyle sıkıştırıyorsun? diye takıldıktan s o n r a gözlerini
boşluğa doğru çevirerek sözlerine devam etti:
— Evet, seçimler yaklaşıyor, çok az vakit kalmıştır; mes'elenin bir an evvel ka­
rara bağlanması lâzımdır, dedikten sonra Tasarı'yle hemen alâkalanacağını belirte­
rek konuşmasını, bitirdi.
Başbakan'a bu samimî va'd'i dolayısıyle arkadaşlarla birlikte teşekkür ederek
yanından büyük u m u t l a r l a ayrıldık.
Birkaç gün sonra H ü k û m e t ' i n Büyük Millet Meclisi yetkilileriyle t e m a s a geç­
miş olduğunu öğrendik. İçişleri Komisyonu da Tasarı'yı hemen ele a l a r a k çalışma­
larına başladı.
Komisyon, incelemelerini birkaç gün içinde bitirerek, Haziran 1949'dan beri
elinde tuttuğu Kanun T a s a n s ı ' n ı 18/3/1950 târihinde ivedilikle m ü z â k e r e edilmek
kaydıyla Meclis Başkanlığına gönderdi.
Böylece İçişleri Komisyonu'nda Tasarı'yı a k a a m e t e u ğ r a t m a k için a y l a r c a çır­
pınanlar, nihayet Siyasal Bilgiler Okulu'nun bir Fakülte hâlinde Ankara Üniversi-
tesi'ne katılmasını önle/yemediler. Komisyon, Tasarı'nın L Maddesine, Mülkiye
Mektebi'nin nitelikleri olduğu mütâlaasiyle, Enstitülerin, Öğrenici Yurdunun, Mec­
burî Yabancı Dil Öğretiminin ve te'sis gayesinin mahfuz tutulduğunu belirten hük­
mü eklemekle yetinmek zorunda kaldı.
Tasarı da birkaç gün içinde Meclis Umumî Heyeti'nce kabul edilerek 23/3/1950
târihinde k a n u n l a ş m ı ş oldu.
İşte, böylece, sekter bir zihniyetle "Mülkiyeiilik R u h u " m ı dejenere edenlerin
direnmeleri yıkıldı.
Bu suretle, M ü l k i y e l i n bugün karşımızda, Öğretici ve öğrenlcisiyle, millî ha­
yatımızla doğrudan doğruya ilgili, Atatürk Devrimlerinin bekçisi, millî karakter­
lerimizin koruyucusu, toplum ihtiyaç ve ülkülerine uygun insanlar yetiştirmek ve
millî ve insanlık realitelerini a r a ş t ı r m a k , b u l m a k ve yaymakla görevli b u l u n a n
Siyasal Bilgiler Fakültesi hâlinde geniş maddî ve mânevi varlığıyle m u h t e ş e m bir
ilim ve Öğretim müessesesi olarak yükselmesi imkânları hazırlanmıştı,
Bu i'tibarla, Siyasal Bilgiler Fakültesini k u r m a k için öğretim üyeleri arkadaş­
larla birlikte, omuz omuza, yaptığımız çetin mücâdele günlerini, Mülkiye'nin çatı­
sı altında geçen hocalık hayatımın en tatlı bir hâtırası olarak saklıyorum."

Yer yüzünde hiç b i r fikir, sistem, d o k t r i n y o k t u r ki t a m a m e n doğru, objektif


olarak iyi olsun. H e r fikrin, h e r sistemin, h e r doktrincin m u t l a k a iyi tarafları da,
kötü veya hiç değilse aksayan tarafları da vardır. Bu iyi veya k ö t ü yönlerden, oranı
çok olanı o fikre, o sistemle, o doktrir/e damgasını v u r u r ; böylelikle fikre, siste­
me, doktrin'e iyi veya kötü sıfat ve niteliğini kazandırır. Bu değişmez kural'ı konu­
muza da uygularsak S.B.O. n u n veya Mülkiye'nin Fakülte hâline gelişinin iyi veya
kötü taraflarının- b u l u n d u ğ u n u tarafsız olarak kabul edebiliriz. Sayın Sanus, yu-

606
kardaki hükümlerinde b i r parça sübjektifliğe k a p ı l m a k t a ; hiç değilse, Mülkiye de­
n e n nevi' şahsına m a h s u s müessesenin iç âlemine nüfuz edememekden doğan bir
his'sin te'sirinde k a l m a k t a ve gerçek'den k a ç m a k t a d ı r . İçişleri Komisyonu'nda Ta-
san'yı geciktirenlerin şahsî bir çıkar sebebiyle değil, kendi düşüncelerine göre, Mil­
let çıkarı için faydalı bir iş yaptıkları kanısında (bulundukları inancında­
yım. T.B.M.M.'ndcki Mülkiyeliler 'böyle bir geciktirmeyi sağlamada bir bakı­
ma da haklıydılar. Çünkü, Mülkiye Târihi'nin, başlangıçtan beri anlatagel-
diğimiz seyri dikkatle tâkib edilirse Mülkiye, Cumhuriyet Devri hâriç, her
ne sebebdense d â i m a darbelere, hased'e m â r u z k a l m ı ş ; h e r fırsatda bu aziz Mües­
sese o r t a d a n kaldırılmak istenmiştir. Bundan başka, Sayın Sanus'un da bilvesile
kabul ettiği gibi, Mülkiyelilik R û h u ' n u n h e r devirde görülen u n s u r l a r ı n d a n biri
de v e f a ' dır. Bu vefa, gerçek Mülkiyeli için, İstanbul'daki semtin adı değil,
kendisini yetiştiren Millete, ebedî Türk Devleti'ne ve nihayet Mübeccel Mülkiye'-
sine karşı ibâdet ve hizmet şeklinde tecelli ettirdiği ulvî bir h i s ' dir. Mül-
kiyeü'nin o zaman bu k o n u ' d a gösterdiği çabanın, direnmenin sebebi, "acaba mâ-
hiyyet ve kişiliği değişirse Sevgili Mülkiyesi, Meşrûtiyet yıllarında olduğu gibi,
ortadan kaldırılır mı?" endişesidir. Bu asîlâne endişedir ki Meclis'deki Mülkiyeli­
yi direnmeye sevketmiştir.
Çağımız pozitif ilim çağıdır; bu çağ'da mes'eleler hakkında konacak teşhis'in
huzmeleri, katı bir realizm ve septisizm açısından geçer. Bu i'libarla o zaman "Fa­
külte Olma Mes'elesi" üzerindeki endişe ve direnmeyi haksız g ö r m e m e k lâzımdır.
Endişe ve çabayı gösterenler, yakın geleceğin ne denlû sürprizlerle dolu olacağını
bilemezlerdi; kestiremezlerdi. Tıbkı " F a k ü l t e " olmasını isteyenlerin de bilemeye­
cekleri gibi
S.B.O.'nu S.B.F. şekline getiren Kanun Tasarısı'nın hazırlanmasında devamlı ça­
ba gösterenlerden Sayın Prof. Bedri Gürsoy da, bu konuda şu açıklamayı yapmış­
tır (23/a) :
"2777 sayılı K a n u n ' u n 6. Madde'si İ s t a n b u l Üniversitesi Öğretim Üyeleri için uy­
gulanan a k a d e m i k k a r i y e r niteliklerinin v e kariyer'e intisab şekil­
lerinin ve m a a ş derecelerinin S.B.O.'nda da uygulanacağını belirtmişti. Bu esâsın
daha köklü hâle getirilmesi için mezkûr 2777 Sayılı Kanun muhtelif târihlerde bir­
kaç kere ta'dil edildi; Asistan, Doçent, Profesör kadroları eklendi. 1942'de ıslâh edi­
len S.B.O. Tâlimatnâmesi'ne ek olarak da İstanbul Üniversitesi H u k u k Fakültesi
a k a d e m i k unvanları için kabul edilen esaslara paralel bir yönetmelik yürürlüğe
kondu. Nitekim, bu t â r i h d e n sonra S.B.O.'fida görev almış b ü t ü n öğretim üye ve
yardımcıları unvanlarını ve akademik kariyer'e girişlerini sözü geçen Y ö n e t m e l i k e
göre sağlamışlardı.
4936 Sayılı Üniversiteler K a n u n u 1946'da yürürlüğe girince, S.B.O. öğretim üye
ve yardımcılarının- akademik kariyer'e girişlerini sağlayan 2777 Sayılı Kanun'un
6. Maddesi'de o t o m a t i k m a n kaldırılmış ve buna göre akademik kariyer'e dâhil olan-

(23. a) A r ş i v i m i z d e mevcud 2-11-1968 günlü not.

607
ların mükteseb hakları da t a m a m e n ihlâl edilmiş oluyordu. Böylelikle a k a d e m i k ka­
riyer yalnız Üniversite'ye t a n ı n m ı ş bir hak hâline geldi. S.B.O. ile, a k a d e m i k ve üni-
versiter kuruluşlar arasındaki bağlar t a m a m e n çözüldü ve 4936 Sayılı K a n u n ' u n
dışında kalan S.B.O. öğretim üye ve yardımcıları unvan ve akademik kariyerlerin­
d e n dolayısıyle Üniversite'nin sağladığı i m k â n l a r d a n m a h r u m kaldılar.
Bu müşkil d u r u m d a kalan Yüksek Ziraat Enstitüsü, çeşitli yollardan giderek,
meselâ Enstitü giriş kısmı'na devrin Cumburbaşkanı'nın heykelini dikerek, Ankara
Üniversitesi'ne 1948'de " F a k ü l t e " olarak katıldılar. S.B.O. Öğretim Hey'eti ve Müdir-
liği, daha 1946 ders yılı sonunda (bu CiLd'in yukarı kısımlarında görüldüğü gibi) te­
şebbüse geçtiler. Hazırlanan Kanun Tasarısı gerek Üniversite S e n a t o s u ' n d a gerek
Hükümet nezdinde çeşitli engellerle karşılaştı. B u n a rağmen bu işin s a m i m î ta­
raftarları mücâdele azimlerini kaybetmeyerek devamlı tâkib ve çaba sarfetmeye
koyuldular. Başbakan, H ü k ü m e t Üyeleri nezdindeki teşebbüsleri en ufak şekilde
a k s a t m a d ı l a r . Zamanın Maârif Vekili (Rahmetli) Reşad Şemseddin Sirer ile toplantı
yapıp haklı d u r u m l a r ı n a onu da inandırdılar. Bu sırada (1948) (Rahmetli) Yavuz
Abadan Müdîrlik'tcn ayrılıp Hukuk Fakültesi'ne geçti; yerine Fethi Çelikbaş Müdîr
oldu. Bu devrede de yapılan teşebbüsler olumlu b i r sonuç vermedi. 1950 Genel
Seçimleri de çok yaklaşmıştı. Müdîr Çelikbaş, bir Profesörler Kurulu t o p l a m ı ş ı n d a :
"Yakında yeni seçimler var; ben D.P.'den iaday ve Milletvekili olacağım; o zaman
kanun çıkar" dedi. Profesörler Kurulu'nda (Mülkiye ile köklü ilgisi o l m a y a n ) ba'zı
kimselerin Mülkiye'nin şanlı geçmişi ile alay eder şekilde konuşmaları (Rahmetli)
Prof. Dr. Kemâl Fikret Arık'ı, Prof. Rıfkı Salim Burçak'ı ve Prof. Bedri Gürsoy'u
(çok müteessir edip) yeni teşebbüsler için birlikte harekete geçmelerini sağladı.

T.B.M.M.'ndeki S.B.F. Kanun Tasarısı (1 yıldır) İçişleri Komisyonunda bekle­


mekte idi. Tasarı'yi bu Komisyor/dan k u r t a r ı p Kanunlaşması için n o r m a l yola koy­
m a k lâzımdı. Bu hususda da (çok koyu ve samimî bir Mülkiyeli olan) T.B.M.M.
Başkanı, m ü m t a z devlet adamı (rahmetli) Şükrü Saraçoğlu'nun ikna edilmesi ge­
rekiyordu. Bu işi Profesör Bedri Gürsoy üzerine aldı ve başardı. Daha sonra İçiş­
leri Komisyonu üyeleri ile temas edildi. Bu temasları da husûsiyle Prof. Dr. Fikret
Arık ve Prof. Bedri Gürsoy yaptılar. İçişleri Komisyonu üyelerinden (Mülkiye 1934
Me'zunu ve ozaman İ s p a r t a Milletvekili) Sayın Said Koksal ile (Mülkiye 1931 Me'-
zunu ve o sırada Yozgat Milletvekili olan) Sayın İhsan Olgun bu iki Profesöre
a'zamî yardım ve yakınlığı göstermişlerdir. Aynı z a m a n d a (Mülkiye 1916 Me'zunu)
Sayın Akif İyidoğan ile (Mülkiye 1921 Me'zunu) Sayın Muzaffer Akalın'dan da bü­
yük müzaheret gördüler.
Mart 1950 içinde, bir akşam saat 17.00 den sonra T.B.M.M. İçişleri Komisyonun­
da Profesör Bedri Gürsoy, sözü geçen Komisyon üyeleri ile k o n u l u tartıştı. Bu
sırada Komisyon Odası'na eski Maârif Vekili H a s a n Âli Yücel geldi. Adı geçen tar­
tışmaya katılarak "Mülkiye'nin esâsında bir Me'mur Mektebi olduğu cihetle Üni­
versite dışında kalması gerektiği, programlarının akademik olmasının lüzumsuz­
luğu" fikrini savunmaya ve teşebbüsü böylelikle b a l t a l a m a y a çalıştı ise de çok sert

608
cevaplarla karşılaşıp Komisyor.'dan ayrıldı. O akşam uzun müzâkere ve t a r t ı ş m a l a r
sonunda, Sayın Said Koksal, İ h s a n Olgun ve eski İçişleri Bakanlarından Şükrü Sök­
m e n Süer'in bilhassa yardımlarıyle tasarı kabul edilip Tekirdağ Milletvekili ve İç­
işleri Komisyonu Başkanı Sayın Cemil Uybadın'ın imzası ile Bütçe Encümenine sev-
kedildi. Bu Encümen'de S.B.O.'nu temsilen Prof. Gürsoy ve Porf. Arık b u l u n a r a k
tasarı bugünkü 6527 sayılı Kanun'un şekli ile yeniden kaleme alındı. Bu sırada (Rah­
metli) İstanbul Milletvekili Adnan Adıvar'ın ba'zı müdâhaleleri önlendi. Bu safhaya
kadar. Prof. Dr. Fikret Arık'la, Prof. Bedri Gürsoy'dan b a ş k a S.B.O. camiasından,
Müdîr dâhil, kimsenin ilgilenmediği Tasarı böylelikle T.B.M.M. Genel Kurulu'na
sevkedildi.
Müzâkere günü yukarda adı geçen iki Profesör S.B.O.'nun o zamanki genç
mensubları ile Meclis'e gidip müzâkerenin olumlu şekilde sonuçlanması için ge­
rekli çabayı da gösterdiler. Genel Kurul'daki müzâkerede S.B.O.'nda ek görevle
öğretmenlik yapanların- yukarda sözü geçen Kanun'la akademik unvana da sâhib
olmaları isteği sebebiyle m ü n â k a ş a çıktı. Bu da yine Rahmet-Ii Saraçoğlu'nun mü­
dahalesiyle önlendi. Müzâkerede, o zaman muhâlefetde bulunan D.P. mensubları
da K a n u n ' u n çıkmasına geniş ölçüde yardımcı oldular. Buna, o zaman İçişleri Ba­
kanı olan- Rahmetli ve Muhterem E m i n Erişirgil'in samimi yardım ve çabalarını
da k a t m a k lâzımdır. Böylelikle ıbugünkü Fakülte'nin esâsını k u r a n 5627 Sayılı Ka­
nun başlıca Rahmetli Prof. Dr. Kemâl Fikret Arık ve Prof. Bedri Gürsoy'un gayret­
leriyle çıkmış oldu.

Prof. Bedri Gürsoy'la Prof. Dr. Kemâl Fikret Arık tarafından gerek İçişleri
Komisyonuna, gerek Rahmetli Saraçoğlu'na:
"Târihî ve köklü bir müessese olan S.B.O., Üniversiteler K a n u n u ile mesnetsiz
k a l m ı ş ; şimdiki m e n s u b l a n y l e ilerde S.B.O.'r ; da görev alacakların dayanakları el­
lerinden alınmıştır. Bu d u r u m d a Üniversiteye katılmazsa o t r a d a ne uzun ve şe­
refli mazisi kalacak ne de kendisinden beklenen fonksiyonu lâyıkıyla i'fâ edecek­
tir. Kaldı ki Mülkiye'nin Ankara Üniversitesine katılmasiyle bu Üniversite uzun ha­
zırlıklara girişmeden siyâsî ve iktisadî ilimler öğretimi yapan ve çok köklü bir ma­
zisi olan bir Fakülte'ye kavuşacaktır. Kuruluş K a n u n u ' n a konacak burslu talebe
kabulü, m e c b u r i lisan dersleri, kendisine âid yurd'u olması hükümleriyle de S.B.O.
eski hüviyetinden hiçbirşey kaybetmiyeccktir." fikrini savundular. Bu görüşleri
Rahmetli Saraçoğlu, Sayın Said Koksal, Sayın İ h s a n Olgun t a m a m e n benimseyip
savunmasını yaptılar. 5627 sayılı K a n u n u n Tasarısında da bu görüşlerin öncelik
kazanmasını sağladılar. Ayrıca, Mülkiye'nin kuruluşundan bu yana geliştirilen iyi
geleneklerin k o r u n m a s ı için konulan hükümler yanında üniversiter kişiliğinin
kuvvetlenmesine y a r d ı m edecek; siyâsî, iktisâdi ve hukukî alanlarda a r a ş t ı r m a ya­
p a c a k l a r ı n çalışmalarını kolaylaştıracak d ö r t E n s t i t ü ' n ü n de Fakülte bünyesinde
yer almasını te'min ettiler. Bu dört Enstitü'ye ilâveten Î956'da beşinci Enstitü de
açıldı."
"Mülkiye T â r i h i " n i hazırlarken, Önsöz'de d e belirttiğim gibi, p o z i t i f

609
i s t i ı k r â m e t o d u n u kullandığım cihetle, olayların yalnız ayrıntıları­
nı tesbit edip Târihimize mâletmekle yetiniyorum ve S.B.O. n u n " F a k ü l t e " şekli­
ne çevrilmesi "iyi mi, kötü mü o l d u ? " sorusunu cevaplandırmakdan kaçına­
rak bu husustaki h ü k m ü Türkiye Genel Öğretim ve Eğitim Târihine bırakıyorum.

"Mülkiye Târihi"ni hazırlama m e t o d u ' n da, aynı z a m a n d a k r o ­


n o l o j i k bir sıra tâkib ettiğimden "Fakülte K a n u n u " n u v e b u n u n Yasama
organı'ndaki görüşmelerini kaydetmeden önce, S.B.O. n u n son m e ' z u n l a -
rı'nı ve s o n yıl d ö n ü m ü ( ö r e n i n i anlatacağım.

Bir taraftan "Fakülte K a n u m T n u n . çıkartılması ha­


zırlıkları devam ederken öteyandan OKUL, n o r m a l
SON ME'ZUNLARI ... . . . .
öğretime devam ediyordu.
Mayıs 1949'da d e r s l e r kesilip yaz dönemi genel sınavları hazırlığına girişildi.
Bu arada, 1936'dan beri gelenek hâline getirilen* ve " F a k ü l t e " o l d u k t a n sonra, her
ne sebebdense " İ n e k B a y r a m ı " adı verilen " S o n Sınıfların İmza T ö r e n i " yapıldı.
"Okul Dönemi"nin son imza töreni olduğu için, b u r a y a ayrıntıları ile almayı uy­
gun buldum (24):
"Siyasal Bilgiler Okulu Son Sınıflan, gelenekleşen " İ m z a Töreni"ni bu yıl
da (ilgi loplıyan b i r d e k o r içerisinde yapmışlardır. 1936'dan bu yana p e k az deği­
şikliklerle devam etmiş olan bu geleneği okuyucularımıza etraflıca n a k l e t m e k isti­
yorum:
(11-5-1949) Salı günü akşamı, Mülkiye Mektebine girenler, bilhassa d ü n y a siyâsî
vaziyetinin ihtimallerle dolu olduğu bu günlerde bir ü r p e r m e d u y m u ş l a r d ı r . Zîrâ
her taraf, "saat 20'de cenge hazır olun..." şeklindeki h a r b H â n l a r ı ile doluydu. Bu,
İdâri ve Mâlî Şubelerin birbirlerini "Minder kavgasına" çağrıları idi. Siyâsî Şube,
siyâsetini b u r a d a da göstermiş olacak ki bir b e y a n n a m e ile tarafsızlığını i'lân
ediyordu. B ü t ü n tahsil hayatları boyunca b i r a r a d a kardeşçe yaşamış ve hayâta
atıldıktan sonra da birbirlerine d â i m a sâdık kalmış olan Mülkiyeliler, Mektebden
çıkarken her nedense böyle bir kavgaya lüzum görüyorlardı. Herkes heyecan için­
de. Bu a r a d a üzüntülü olanlar da pek çok. Zira yastıkları, akşamki kavga için Son
Sınıfça m ü s a d e r e edilmiş.
S a a t t a m 20.00 ortalıkta çıt yok. Büyük bir kalabalık bu meydan m u h a r e b e s i n i
heyecanla bekliyor. Biraz sonra b i r telâş başladı. Mâlî Şube o r t a d a yok. İdâri Şu­
benin hepsi kendi sınıflarında. Fakat kapıları kilitli. Herkes m e r a k içinde... Ni­
hayet anlaşılıyor ki bu kavgayı gözüne kestiremiyen Maliyeciler, İdarecileri kilit­
leyip o r t a d a n kayboluyorlar. "Mâlî Şube h ü k m e n g a l i p ! ; zekâ, kuvveti yendi," ses­
leri işiüiliyor. Küçücük b i r c a m d a n İdareciler yavaş yavaş ve fakat hiddetle çıkı­
y o r l a r ; a m a karşılarında rakib bulamıyorlar ve bu kavga geleneği böylece zâyiat-
sız sona eriyor.

(24) Bak.: Ulus Gazetesi, 13-5-1949; 8. sf.

610
îşin kavgalı tarafı bitlji. H e r üç Şube, yâni b ü t ü n Son Sınıf, ellerinde meş'ale-
lerle iki sıra hâllinde loptandılar. Dört yıldan beri hayatlarını geçirdikleri Mekteb-
lerinin h e r köşesini hep b e r a b e r ve son defa ziyaret ediyorlar ve gür seslerle
"Mülkîye Marşı"n.ı söylüyorlardı.

" B a ş k a bir iaşk istemez, aşkınla ç a r p a r kalbimiz,


Ey Vatan!, gözyaşların dînsin yetişdik çünki biz"

Güftesi, 1919 yılında bir Mülkiyeli (Cemâl E d h e m Yeşil) tarafından yazılan bu


Mars'ı genç Mülkiyeliler pek içten soyuyorlar.
Biraz sonra Cebeci'Lilerin her yıl alışık oldukları fener atayı başlıyor. Mülkiye­
liler karanlıkta alev, alev yanan meş'aleleri ile Mekteblerinin etrafını dolaşıyor ve
m ü t e m a d i y e n şarkı söylüyorlar. Bu şarkılar talebeliklerinin son günlerinde, tale­
belik ve çocukLuk ruhlarının ıbütün muzipliklerini taşıyor.
B ü t ü n ümürlerince etillerinden d ü ş ü r m e d i k l e r i "Yaslı gittim, Şen geidim"i de
şu hâle getirmişler:

Dalga bize at oldu,


Kopyalar k a n a t o l d u ;
Dört senelik ö m r ü m ü z
Doyulmaz bir tad oldu.

Evlerin pencerelerine, kapılarına ve sokak başlarına toplananlar bu geçk ala­


yını neş'e ile seyrediyorlardı. Kafile doğru Mekteb bahçesine gelerek senelerden be­
ri göz n u r u dökerek üzerinde çalıştıkları notların ateşi etrafında bir halka yaptılar.
Kıvrıla kıvrıla yanan t o m a r t o m a r kâğıtların ateşi onların gözlerinde sevinç ve
saadet akisleri yaratıyordu.
Neş'e ve coşkunluk son haddine gelmişti. T r a m p e t , def ve keman âhengine
ayak u y d u r u l a r a k halaylar çekiliyor, zeybekler oynanıyor, h o r a tepiliyordu. Bundan
sonra h a r e k e t ve coşkunduk, yerini fıkra ve nüktelere bıraktı. Gecenin geç vak­
tinde, geri kalan neş'elerini yarınki imza törenine saklıyarak dağıldılar.
Törenin ikinci günü İmza Merasiminde b u l u n m a k üzere Mütkiye'ye gelenler,
Talebenin Bahçede topflandığmı gördüler.
H e r halde bu güzel havada imza için Bahçeyi tercih etmişlerdi. Arka Bahçe­
den, önce ü r k e k a d ı m l a r l a ilerliyen b i r inek ve kurdelalarla süslü bir horoz
b ü t ü n nazarları o tarafa çekti. Acaba kurban- mı kesilecek? H a y ı r işin aslı
öyle değil. Mülkiyeliler hiç kafasını k a l d ı r m a d a n çalışan arkadaşlarının çalışmala­
rı ile ineğin otlayışı arasında büyük bir benzerlik buluyorlarmış. Böylece ( İ n e k )
çalışkanlığın bir timsâli hâlinde süslenerek ipi en çalışkan a r k a d a ş l a r ı n ı n eline
veriliyor ve a r k a d a iki sıra, elJerinde k a r i k a t ü r l e r olduğu hâlde şarkı söyleyerek
ikinci kez, Cebeci T u r u n a çıkıyorlar. Daha önce bilenlerce, ilgi ile t â k i b edilen ve
yeni görenlerde de büyük bir merak uyandıran etrafın dikkatini, şarkıların* nükte­
leri ıbir kat d a h a çekiyordu:

611
Gezdiğim dikenli ders yollarında,
Elimden bir sürü not geldi geçti.
İ m t i h a n denilen püsküllü belâ,
Sanmayın başımdan az geldi geçti.

MüIkiyeKIer dört yıllık yatılı hayatlarını da şarkılarında ifâde etmeği ihmâl


etmemişler:

Hoşafa kaşık çaldık,


N o h u t t a n kuvvet aldık;
P ı r a s a d a n usandık,
Piyaza hasret kaldık

ikinci ve sonuncu turlarını da tamamlıyan gençler " i n e ğ i " azad ve " h o r o z u "
kurban ettiler. Sıra asıl gayeye, an'anevî "Defteri İ m z a l a m a y a " geldi. Artık, Holde
hazırlanan kürsînin etrafında toplanan öğreniciler ve hazır bulunanlar Me­
rasimin bu son kısmını da büyük bir ilgi ile bekliyorlardı. Defteri imza etmek
üzere kürsîye gelen Son Sınıfın her talebesi. Sınıfın en yaşlısının elini, en gen­
cinin gözünü öpüyordu. Kürsiye gelenler, arkadaşlarının ona yakıştırdıkları Iâkab
âvâzeleri ile karşılanıyor, alkışlanıyordu. Defterin imzalanması bittLkten sonra
müşterek bir dua okundu. Mekteb idaresine i'mâlar ve Mektebe âid nüktelerle
dolu olan bu duâ â m i n l e r l e nihayettendi. Bundan sonra dört yıllık okul arkadaş­
lığına dâir güzel fıkralarla törene son verildi.
Geleneklerine bağh Mülkiye, bu geleneksel töreni ile târihî günlerinden birini
daha yaşadı."

7 Temmuz I949'da înkılâb Târihi Dersi sınavı bittikten sonra 1949 Ders
Yılı, dolayısıyla S.B.O. da sona erdi. Gerçi, .bu târihde " F a k ü l t e K a n u n u " he­
nüz çıkmamıştı; a/ma, söz konusu Kanun 1950 Ders Yılının bitiminden önce yü­
rürlüğe girdiğine göre, S.B.O. öğretiminin 1949 Ders Yılında sona erdiğini kabul
etmek lâzımdır.
1949 Yılı Yaz d ö n e m i n d e S.B.O. ndan 53'ü îdârî, 32'si Maki ve ll'i Siyâsî Şû-
be'den- olmak üzere 96 kişi me'zun o l m u ş t u r ki bunlar, Okul'un son me'zur-larıdır.
1949-1950 Ders Yılı Me'zunlarmı S.B.F. nin ilk me'zunları olarak kabul e t m e k târihî
bir zorunluk taşır.

S.B.O. nun 1949-1950 Ders Yılı, h e r zamanki gibi, 2 K a s ı m 1949'da


9 0 . ve SON başladı. 4/Arahk/1949'<ta da K u r u 1 >u ş ' un 90.
YIL DÖNÜMÜ TÖRENİ yıldönümü kutlandı. S.B.O. nda yapılan b u s o n
T ö r e n , Müdir Fethi Çelikbaş'ın, Okul'u Fakülte hâline getirme hususun­
da 1946'dan beri yapılan çalışmaları açıklaması ile târihî bir önem kazandı (25) :

(25) Bak.; S.B.F. D e r g i s i ; 4.C., 1.-4. sayı, 348. sf.

612
"S.B.O. n u n 90. Kuruluş yıldönümü 4 Aralık 1949 günü kutlandı Merasime
saat 17.00'de Okul Müdîri Prof. Fethi Çelikbaş'm konuşması ile başlandı. Çelik-
baş, önce Okul'un öğrenici d u r u m u n a t e m a s ederek ''Geçen yıl (1948) olduğu gibi
bu yıl da Müesseseye yatılı öğreniciden daha fazla yatısız öğrenici alındığına" işa­
ret etmiştir. Böylece yatısız okuyanları (iyi) ve (Pekiyi) derecede geçmeye teşvik
ile Devlet Bütçesinde tasarruf sağlamak gayesi güdülmüştür. Yine bu konuda, Okul
Müdîri geçen yıl yapılmış bir teşebbüsün musibet akislerinden de bahsetmiştir. Be­
lediyelerden, belediyecilik sahasında yetişkin eleman te'mini için, hemşehrilerinden
birini Okul'a göndermeleri istenmiştir. Bu teşebbüs belediyeler tarafından çok
müsâid karşılanmıştır. Keza, geçen yıl hazırlanan ( T u t o r ] ve (Adviser)
(25. a) sistemlerinin de bu yıl 1. Sınıfta denenmesine başlandığını ifâde etmiştir.
Geçen yaz (1949) Paris'te toplanmış olan Siyâsî İlimler Konferansında edindiği
intiba'ları ve müşahedeleri naklederek:
" H u k u k Fakülteleri, m o d e r n devletin bir çok problemleri ile u ğ r a ş m a ğ a . Ce­
miyetin b ü t ü n mes'eleierini tedkık etmeye artık kâfi gelmemektedir. Bu sebebledir
ki, h u k u k ilmi tedrisâtı yanında, sahası belki henüz kâfi derecede t e s b h ve tahdid
edilmemiş olmakla b e r a b e r mevzu'u ve m e t o d u yavaş yavaş ortaya çıkmağa baş­
lamış olan (Siyâset î l m i ) tedrisâtı yer a l m a k t a d ı r . Modern Devletin fonksiyonları,
h ü k ü m e t l e r i n çalışmaları, muhtelif halk tabakalarının m ü ş t e r e k ihtiyaçları, çeşitli
partiler, u m u m i efkâr, milletlerarası m ü n â s e b e t l e r siyâsî ilimler tedrisâtının müs-
takillen yıapılması zaruretini ortaya ç ı k a r m a k t a ; hâdiseler, siyâset ilmi alanında
a r a ş t ı r m a yapmaya zorlamaktdır. N i t e k i m içinde bir çok hukuk profesörlerinin
yeraldığı Paris Konferansında, h e r m e m l e k e t t e siyâsî ilimler tedrisâtına önem ve­
rilmesi ve müstakillen siyâset ilmi kürsîlerinin ihdası h a k k ı n d a Amerikalı bir
profesör tarafından yapılan teklif hiç bir î'tirazla karşılaşmadan oy birliği ile ka­
bul edilmiştir.
Üniversiteler K a n u n u , Üniversite T e d r i s Hey'eti ile Siyasal Bilgiler Okulu Öğ­
r e t i m Üyeleri a r a s ı n d a k i muadeletin h u k u k î mesnedini teşkil eden 2777 sayılı Ka­
n u n u n 6. Maddesini, 79. Madde h ü k m i ile s a r a h a t e n yürürlükten kaldırmıştır. Bu
gün, Müessese, hukukî bir statü'den m a h r u m olarak m u a l l a k t a bulunmaktadır.
Müesseseyi bu d u r u m d a n k u n t a r m a k ve onu sağlam bir kaaideye o t u r t m a k için
gereken teşebbüslerde bulunmayı vazife bilen Profesörler Kurulumuz, daha 1946
da Üniversiteler K a n u n u n u n yürürlüğe girdiği târihi tâkib eden ilk toplantısında,
26-10-1946 da uzun m ü n â k a ş a ve m ü z â k e r e l e r d e n sonra Müessesenin Üniversite
Camiasına katılmasına oybirliği ile k a r a r vermiştir. İlerde Mektebimizin târihî
gelişmesini tedkîk edecek olanlar için bir vesika olur diye, müsadenizle, bu Top­
l a n a zaptından. Toplantıda hazır b u l u n a n a r k a d a ş l a r ı m ı n isimlerini vereceğim.
Müdîr B u r h a n Koni, Profesörlerden Zeki Mes'ud Alsan, I. Hakkı Karafakıh, Ali
Kemâl Arar, Celâl Aybar, Kemâl G. Bsilkar, Muhlis Ete, B u r h a n Zihni Sanus, Ab-

(25. a) İngiliz ve Amerikan Üniversite'lerinde uygulanan bir sistem olup, öörenicileri belirli gruplara ayırarak her
grup'un başına o grupdakilerin bütün dertleri ile uğraşan, müşkillerinİ halleden bir profesörün verilmesi
sistemidir.

613
dullah Aker, Fadıl Hakkı Sur, Bülend N. Esen-, Hasan Refik: Ertuğ, R a h m i Ören,
Mehmed Karasan, Şefik İ n a n ; Doçentlerden Fethi Çelikbaş, Bedri Gürsoy, Aziz
Köklü, Aydın Yalçın".
Prof. Çelikbaş bu k a r a r ı n tatbiki yolunda alınmış muhtelif tedbirleri ve ger­
çekleştirilmiş çalışmaları da belirtmiştir. En son 15-12-1948 Tarihli Profesörler Ku­
r u l u n u n bu meseleyi bir k e r e d a h a müzâkere ederek oy birliği ile S.B.O.'nun bir
" F a k ü l t e " hâlinde Ankara Üniversitesine katılmasına k a r a r verdiğini söylemiştir.
Bu k a r a r a aşağıdaki zevat imzalarını k o y m u ş l a r d ı r :
Prof. H â m i d Sadi Selen, İsmail Hakkı Göreli, Kemâl Galip Balkar, B u r h a n
Koni, Zeki Faik Ural, M e h m e d Karasan, Fikret Arık, Yavuz Abadan, R a h m i Ören,
Abdullah Aker, İJHL Karafakih, H i k m e t Belbez, Rıfkı S. Burçak, Muhlis E t e . H.R.
E r t u ğ , Doçent B a h r i Savcı, B e d r i Gürsoy, F e h m i Yavuz, T u r h a n Feyzioğlu, Seha
Meray, Aziz Köklü, Müdîr Prof. Fethi Çelikbaş.
Millî Eğitim Bakanlığı, Ankara Üniversite Senatosunun k a r a r ı n ı a l d ı k t a n son­
ra, bu hususda b i r K a n u n Tasarısını T.B.M.M. ne s u n m u ş b u l u n m a k t a d ı r "
Tören Ankara Basını'nda şöyle anlatılmaktaydı (26):
"Siyasal Bilgiler Okulu 90. Kuruluş Yıldönümünü k u t l a m a k ü z e r e d ü n saat
17.00'de Okul b i n â s m d a bir tören yapılmıştır.
Cumhurbaşkanı İnönü, beraberlerinde Büyük Millet Meclisi B a ş k a m Şükrü
Saraçoğlu, Başbakan Şemseddin- Günaltay, Devlet Bakanı Başbakan yardımcısı
Nihat E r i m , İçişleri Bakanı E m i n Erişirgdl, Millî Eğitim B a k a m T a h s i n Banguoğ-
lu, Bayındırlık Bakanı Şevket Adalan, Ankara Valisi Avni Doğan, A n k a r a Üniver­
sitesi Rektörü, Diyanet İşleri Başkanı (Rahmetli H a m d i Akseki) ve Milletvekilleri
olduğu hâlde Okul'a gelmişler ve öğreniciler tarafından karşılanmışlardır. Bu sı­
r a d a Salon eski ve yeni me'zunlarla dolmuş bulunuyordu.
C u m h u r b a ş k a n ı ' n ı n gelişini m ü t e â k i b b i r ağızdan söylenen istiklâl ve Mülkiye
Marşlarından sonra, Okul Müdîri Fethi Çelikbaş söz alarak, töreni şereflendirmek
suretiyle Müessesenin sağlam temeller üzerine kurulduğu inancım kuvvetlendir­
dikleri için C u m h u r b a ş k a n ı ile dîger hazır b u l u n a n l a r a t e ş e k k ü r e t m i ş t i r .
Sözlerine devam eden Fethi Çelikbaş, Okul'un tedrisâtı ve kabul ş a r t l a r ı n d a
m ü h i m değişiklikler yapıldığını, bu sene geçen yıllara nisbetle daha çok sayıda
parasız öğrenici alındığını r a k a m l a r l a belirtmiş ve yetişme b a k ı m ı n d a n b u n u n çok
faydalı olduğuna işaret etmiştir. Tedrisât mes'elesine de t e m a s eden Müdîr, öğreni-
cilerin h e r b a k ı m d a n d a h a iyi yetişmelerini te'min için Anglo-Sakson Üniversite­
lerinde tatbik edilen ö ğ r e t i m sisteminin, yeni k a r a r l a bu sene Birincd Sınıfa tat­
bikine başlandığım; m o d e r n d e m o k r a t i k devletlerde siyâsî ilimler sahasında ih­
tisaslaşmaya doğru gidildiğini, sıiyâsî ilim tedrisâtının genişlemiş olduğunu, ilim
adamlarının bu mevzu'da tedkıklere devam ettiklerini, şimdiye k a d a r bu s a h a d a
Türkiye'de en fazla bilgi veren müessesenin Siyasal Bilgiler Okulu o l m a s ı bakı­
m ı n d a n ilerleme hamlesinin bu feyiz ocağından hız alacağını söylemiştir.

(26) Bak.: Zafer Gazetesi; 5 Ara-lık 1949; I. sf.; 2. st. ve 3. sf. 1. st.

614
Müesseseyi sağlam temeller üzerine o t u r t m a k için üç seneden beri Okul Öğre­
tim Üyelerinin, Siyasal Bilgiler Okulu'nun Üniversite camiası içine girmesini iste­
diklerini, bu sayede Üniversitenin elde etıtdği, çalışma imkânlarını Siyasal Bilgiler
Okulu'nun da elde edeceğini belirten Müdîr Öğrenicilere hilabla "Bugün başlıca
gayemiz sizin en iyi şekilde yetişmenizdir. Ancak yüksek tahsil, öğreten kadar hat­
tâ öğretenden fazla çalışarak aşılacak olan merhaledir" d e m i ş ; öğrenicilere mu­
vaffakiyet dileyerek sözlerine son vermiştir.
Müteakiben eski bir Mülkiyeli sıfatıyle kürsîye gelen Prof. Zeki Mes'ud Al­
san, eski h â t ı r a l a r ı n d a n bahisle, o zamanki öğreticinin karşılaştığı m a d d î ve ma­
nevî zorlukları. Meşrûtiyetin Hânının Mekteb'de yarattığı te'siri a n l a t a r a k , Cumhu­
riyet Devrinde Siyasal Bilgiler Okulu'nda merhale merhale vücuda gelen değişik­
likler ve ilerlemelere işaretle, devlet m e f h u m u n u n gelişmesi neticesi Siyasal Bilgi­
ler Okulu'nun ehemmiyetinin de arttığını ifâde etmiştir.
Son olarak öğreniciler adına k o n u ş a n (Son Sınıf Mâlî şubeden) Faik Kırbaşlı
[Hâlen (1968) Burdur Milletvekili I Mülkiye'nin cemiyetin zarurî ihtiyacı olarak
doğduğunu h a t ı r l a t m ı ş ve b u n u e t r a f h izahat ile a n l a t m ı ş t ı r . "
Hazırlanış sebeblerini ve gerçekleşmesi için yapılan
O.D.U.nun
SİYASAL BİLGİLER çalışmaları, yukarda ayrıntıları ile anlattığımız "SI-
FAKÜLTESİ OLUŞU YASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ KANUNU" Tasarısı,
ve H ü k ü m e t ç e 20.5.1949 günlü tezkire ile T.B.M.M/ne
TÂRİHE YOLCU EDİLİŞİ sunulmuş; 28.5.1949'da Millî eğitim, 4-6-1949'da da
Bütçe Komisyonları'nda görüşülüp kabul edildikten sonra İçişleri Komisyonu'na
gönderilmişti. Bu Komisyon, Tasarı'yı, yine yukarıda açıkladığımız sebeblerle, 10
ay beklettikten s o n r a görüşüp 18-3-1950'de "İvedi" kaydıyla T.B.M.M. Genel Ku-
r u l u ' n a sundu.
Târihimizde önemli bir yer a l m a s ı gereken söz k o n u s u Kaınun'un Gerekçe'si-
ni, üç Komisyonun Raporlarını ve Genel Kurul'daki müzâkeresi'ni inceleyelim:

T. C.
BAŞBAKANLIK
MUAMELÂT GENEL MÜDİRLİĞİ
Tedkîk Müdîrliği
Sayı : 71-1342, 6/1882
20/V/1949
Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına
Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca 6/V/1949 târihin*
de Yüksek Meclise sunulması kararlaştırılan Siyasal Bilgiler Okulunun "Siyâsî ve
İktisâdi İlimler Fakültesi" adı ile Ankara Üniversitesine katılması hakkında Üni­
versiteler Kanununa ek Kanun Tasarısının gerekçe ve ilişikleriyle birlikte sunul­
muş olduğunu saygılarımla arzederim.
Başbakan
Ş. Günaltay

615
GEREKÇE

"Siyasal Bilgiler Okulu" yahud ilk adiyle "Mekteb-i Mülkiyye" devlet ilimleri
sahasında bilgili elemanlar yetiştirmek gayesiyle, rüşdîye ve i'dâdî a r a s ı n d a tahsil
veren bir müessese olarak, 1856'da (27) k u r u l m u ş t u r . Cemiyet hayatının ve dolayı-
sıyle Devlet m e k a n i z m a s ı m n yeni zaruretleri karşısında Müessese, gayesine ulaş­
m a k için muhtelif istihaleler geçirmiştir. Bu a r a d a , 1877'de iki senelik tedrisat
yapan bir yüksek kısım ihdas edilmiş ve böylece Mekteb-i Mülkiyye yüksek bir
ilim ve öğretim k u r u m u hâline getirilmiştir. 1883'de talebesinin yatılı o l a r a k oku­
ması esâsı kabul edilmiş; 1892'de de yüksek k ı s m ı n öğretim süresi iki yıldan üç
yıla çıkarılmıştır.
Tedrisatı b a k ı m ı n d a n içtimaî ilimler o k u t a n diğer k u r u m l a r d a n farklı b i r mâ­
hiyet taşımadığı zehâbiyle Mekteb-i Mülkiyye 1915 senesinde ilga e d i l m i ş ; fakat
karşıladığı pek m ü b r e m ihtiyaç ve zaruretler gitgide a r t a r a k d e v a m ettiğinden
Mekteb 1918'de yeniden, fakat bu defa Dâhiliye Nezâretine bağlı o l a r a k açılmış ve
1920'de de gene Maârif Nezâretine bağlanmıştır.
Mekteb-i Mülkiyye'nin diğer yüksek öğretim müesseseleri a r a s ı n d a işgal etti­
ği yerin hususî önemi, karşıladığı çeşitli ihtiyaçlar Cumhuriyet Devrinde gereği
gibi kavranmış b u l u n d u ğ u n d a n Müessese, Devlet m e k a n i z m a s ı n d a beliren gelişme­
leri tâkib e t m e k için, istihalelerinin en m ü h i m m i n i Yüksek Meclisin k a b u l buyur­
duğu 2777 sayılı KanunLa geçirmiş; adı Siyasal Bilgiler Okuluna çevrilmiş ve bu
a r a d a 1936-1937 d e r s yılına Ankara'da başlamıştır. Gerçekten, Cumhuriyet İdâresi­
n i n kurulmasiyle b e r a b e r Siyasal Bilgiler Okulu da, tedrisâtını bilhassa siyâsî,
iktisâdi, içtimâi ilimler üzerinde teksif etmeye b a ş l a m ı ş ve tedrisâtının mâhiyeti
bakımından ayrıldığı H u k u k ve İktisad Fakülteleri yanında, adının " O k u l " olma­
sına rağmen, bir fakülte hâlinde teşkilâtlanmıştır. Filhakika öğrenîcilerinde araman
vasıflar, öğretim üyelerinin tâbi' olduğu hükümler, m ü f r e d a t p r o g r a m ı , derslerin
m u h t e v a l a r ı ve işlenişleri, nazari dersler yanında öğrenicilere p r a t i k k u r ve se­
m i n e r l e r d e ve me'zûniyet tezi şeklinde ilmî a r a ş t ı r m a l a r yaptırılması, yabancı dil
öğretimi, K ü t ü b h â n e s i ve yayımları Müessesenin üniversiter k u r u l u ş u n u n açık de­
lilleridir. B u n u n içindir ki, 2777 sayılı K a n u n u n 6. Maddesiyle, Okul ö ğ r e t i m üye­
leri hakkında İ s t a n b u l Üniversitesi Öğretim Üyeleri için uygulanan esasların aynen
tatbik o l u n m a s ı kabul edilmiştir.
Üniversiteler K a n u n u çıktıktan sonra Siyasal Bilgiler Okulunun durumunu
yeni baştan ele a l m a k zarureti başgöstermiştir. Bu cihet 4936 sayılı Üniversiteler
K a n u n u n u n müzâkereleri sırasında da görüşülmüş ve mes'elenin bil'âharıa incele­
neceği söylenmişti. Aradan geçen üç senelik devre içinde, esasen bir fakülte kuruluş
ve çalışma tarzına sahip olan Siyasal Bilgiler Okulunun, Ankara Üniversitesine ka­
tılmasının muvafık olacağı anlaşılmıştır. Zira Üniversiteler Kanuniyle Fakültele­
re sağlanmış olan gelişme i m k â n l a r ı ve yeni öğretim üyeleri s t a t ü s ü Siyasal Bilgi­
ler Okuluna teşmil edilmediği takdirde Üniversiteye dâhil Fakültelerle bu Müesse-

(27) Yanlış olduğu, 1859 olacağı bu Cild'in 2. Kısmında etraflıca anlatıldı. Oraya bakınız.

616
se arasındaki ilmî seviye birliği Siyasal Bilgiler Okulu aleyhine bozulacaktır. Mües­
sesenin Ankara Üniversitesine "SİYÂSÎ VE İKTİSADÎ İLİMLER FAKÜLTESİ" şek­
linde katılmasiyle;
1. Birçok Avrupa ve Amerika Üniversitelerinde olduğu gibi, Ankara Üniversi­
tesi de Siyâsî İlimleri, Devlet İlimlerini kül hâlinde o k u t a n bir Fakülteye kavuşmuş
olacaklardır.
2. Böylece Ankara Üniversitesinin İktisad Fakültesi ihtiyacı da karşılanmış
olacaktır.
3. Ankara ve İstanbul Üniversiteleri birbirini tıamamhyan birer kuruluşa sahip
olacaklardır.
4. Memleket mes'elelerini devamlı ve verimli şekilde ve ilmî m e t o d l a r l a ince-
Iiyen bir danışma organı, h e r z a m a n için Devlet mekanizmasına y a r d ı m a hazır bu­
lunacaktır.
İşte Siyasal Bilgiler Okulunu bu m a k s a d a göre teşkilâtlandırmak üzere ilişik
K a n u n Tasarısı teklif o l u n m u ş t u r . Tasarı (5) m a d d e ve (5) geçici m a d d e d e n iba­
rettir:
Birinci Madde, Siyasal Bilgiler Okulunun b u n d a n sonra hangi esaslar dâiresin­
de yönetileceğini göstermektedir.
İkinci Madde, Üniversiteler K a n u n u n u n 75. Maddesi ve Yüksek Ziraat Enstitü­
s ü n ü n Üniversiteye bağlanması hakkındaki 5234 sivili K a n u n u n 4. Maddesi hü­
kümlerine m ü t e n a z ı r olan 2, Madde m ü k t e s e b hakların k o r u n m a s ı genel prensi­
bine uyularak Siyasal Bilgiler Okulunda kazanılmış h e r türlü hak ve unvanların
ve akademik payelerin saklı b u l u n d u ğ u n u bildirmektedir.
Üçüncü Madde, kadroları tesbit etmektedir.
B u n l a r d a n başka intikal devresinin doğurduğu ihtiyaçları k a r ş ı l a m a k üzere
ba'zı geçici maddelere lüzum görülmüş ve (7) geçici m a d d e teklif edilmiştir.
Arzedilen esaslar dâiresinde hazırlanan bu Tasarı, K a n u n hâlini almakla Siya­
s a l Bilgiler Okulu, Mekteb-i Mülkiyye o l a r a k 92 yıl önce kurulduğu z a m a n d a n b e r i
Memleketin ve Dünyanın yeni ş a r t l a r ı n a intibak e t m e k için geçirmiş olduğu m ü h i m
istihalelerden birini daha geçirecek ve şerefli mazisine lâyık b i r bilim ve öğretim
ocağı hâlinde hizmetine devam edecektir.

(Millî Eğitim Komisyonu R a p o r u )

T. B. M. M.
MİLLÎ E Ğ İ T İ M KOMİSYONU
E s a s N o . 1/558
K a r a r N o . 26
28/V/1949
Yüksek Başkanlığa

B a k a n l a r K u r u l u n c a 6/V/1949 târihinde Yüksek Meclise sunulması kararlaştırı­


lan ve 23/V/1949 târihinde Komisyonumuza havale buyuruları Siyasal Bilgiler Oku-

617
i u n u n "Siyâsî ve İktisâdi İlimler F a k ü l t e s i " adı ile Ankara Üniversitesine katılma­
sı h a k k ı n d a Üniversiteler K a n u n u n a ek k a n u n tasarısı, gerekçesi ve ilişikleriyle
birlikte Millî Eğitim Bakam hazır bulunduğu halde, Komisyonumuzca görüşülerek
aşağıdaki k a r a r l a r alındı:
K a n u n Tasarısı başlığındaki "Siyâsî ve İktisâdi İlimler F a k ü l t e s i " a d ı yerine,
Siyasal Bilgiler Okulu isminin târihî değeri göz ö n ü n d e b u l u n d u r u l a r a k , (SİYASAL
BİLGİLER FAKÜLTESİ) başlığının k o n u l m a s ı uygun görülmüş; Birinci Madde­
deki "Siyâsî ve İktisadî İlimler Fakültesi" taTrîri "SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTE-
S İ " şeklinde değiştirilmiştir.

İkinci Madde, aynen kabul edilmiş, Üçüncü Maddeye fi'lî k a d r o l a r ı n kabarık


d u r u m u dikkate alınarak hazırlanan (3) sayılı cedvelin 5239 sayılı K a n u n a bağlı (3)
sayılı cedvelin s o n u n a eklendiği kaydı ilâve edilmiştir.
Hâlen Siyasal Bilgiler Okulunda a k a d e m i k kariyerden yetişmiş profesör ve do­
çent gibi öğretim üyelerinin y a m b a ş m d a , 3888 sayılı K a n u n a göre yabancı dil dı­
şında ders o k u t m a k t a olan öğretmenler vardır. Öğretim görevlisi olmak isteyen öğ­
r e t m e n l e r Üniversiteler K a n u n u n u n 34. Maddesine t â b i ' o l d u k l a r ı n d a n ve esasen
öğretim görevlilerinin Profesörler Hey'etinin karariyle de olsa profesörlüğe yüksel­
meleri Üniversiteler K a n u n u n u n h ü k ü m l e r i n e aykırı olduğundan, yabancı dil öğ­
retmenlerinin de aynı K a n u n u n 35. Maddesi gereğince o k u t m a n o l a r a k istihdamla­
rı Fakülte Yönetim K u r u l u n u n k a r a r m a bağlı b u l u n d u ğ u n d a n Tasarının geçici
Birinci Maddesinin "Dil Öğretmenleri" kelimesiyle başlıyan ikinci cümlesi Tasarı­
d a n t a m a m e n çıkarılmış; yerine, ikinci fıkra o l a r a k : "Yabancı Dil Öğretmenleri ve
öğretmen unvanı ile ders o k u t m a k t a olanlar h a k k ı n d a 4936 sayılı K a n u n u n 34. ve 35.
Maddeleri uygulanır" cümlesi ilâve edilmiş, aynı m û c i b sebeblerden dolayı Tasarı­
n ı n ikinci Geçici Maddesi t a m a m e n kaldırılmıştır.
Geçici İkinci Maddenin kaldırılması üzerine m a d d e sayıları yeniden düzenlen­
miş ve Tasarıdaki Geçici Beşinci Maddenin "Doçentlik imtihanını b a ş a r m ı ş olan­
ların hakları saklı t u t u l u r " h ü k m ü "Doçentlik imtihanını başarı ile t a m a m l a m ı ş
oLanların hakları saklı t u t u l u r " şeklinde değiştirilmiştir.
Tasarının 4. Maddesi aynen kabul edilmiş, geçici m a d d e l e r i n sayılarında deği­
şiklik yapılmış olmasından dolayı da 5. Madde " B u K a n u n u n 1. ve 2. Maddeleriyle
Geçici 2., 3. ve 4. Maddeleri h ü k ü m l e r i yayını târihinde, dîger h ü k ü m l e r i 1/1/1950
târihinde yürürlüğe girer" şeklinde değiştirilmiştir.
Hâlen Siyasal Bilgiler Okulu k a d r o l a r ı n d a k i Profesör sayıları ile bu Müesse­
sede okutulan derslerin sayısı karşılaştırılıp incelenmiş, sekiz profesörün bu Oku­
lun esas profesörlük k a d r o s u n d a bulunduğu, diğer derslerin H u k u k Fakültesi pro­
fesörleri ile 3888 sayılı K a n u n u n a göre ders o k u t a n kimseler tarafından ek görev
olarak okutulduğu, Hukuk Fakültesi ile Siyasal Bilgiler Okulunda o k u t u l a n birçok
derslerin müfredatları i'tibâriyle aynı mâhiyette bulundukları, Siyasal Bilgiler Fa­
kültesi öğrenicilerinin bu dersleri H u k u k Fakültesinde, h a t t â icâbında ilgili diğer
fakültelerde tâkib edebilecekleri dikkate alınarak, (1) sayılı cedvelin ö ğ r e t i m üye-

618
leri k ı s m m d a k i profesörlük kadroları 84'den 18'e indirilmiş ve bu 18 k a d r o d a n 6'sı
13) sayılı cedvelde k o n u l m u ş t u r .
Üniversiteye bağlı diğer fakültelerde olduğu gibi b u r a d a da e h r a m sisteminin
uygulanması yerinde görülmüş bu m a k s a d l a da doçentlik kadrolarının sayısı 21'den
30'a çıkarılmış; bu 30 k a d r o d a n 15'i (3) sayılı cedvele aktarılmıştır.
Aynı m û c i b sebeblerle, T a ş a n d a k i 32 asistanlık kadrosu 45'e yükseltilmiş; bu­
n u n 24'ü (3) sayılı cedvele alınmıştır. Hâlen Siyasal Bilgiler Okolunda okutulmak­
ta olan yabancı dil saatlerinin haftalık toplamı 107'dir. Bu 107 saat on beş öğret­
m e n t a r a f ı n d a n o k u t u l m a k t a d ı r ; h e r birine haftada düşen ders saati yedidir. Bu
derslerin bir kısmı b a ş k a okullarda vazifeli olıan öğretmenler tarafından ek görev
o l a r a k yapılmaktadır. Haftalık 107 saat, beşi Türk F üçü yabancı sekiz asil öğretmen
t a r a f ı n d a n okutulduğu takdirde, her birine düşen haftalık ders sayısı 13'ü bulmakta­
dır. Bu b a k ı m d a n Komisyonumuz, yabancı dil öğretmenlerinin b u g ü n k ü sayısını
kabarık bulmuş, asil olarak Müessesede çalışan sekiz yabancı dil öğretmenine her
ihtimâli karşılamak üzere iki daha eklenmek suretiyle o k u t m a n l a r için on k a d r o
kabul edilmiştir.
Havalesi gereğince Bütçe Komisyonuna gönderilmek üzere Yüksek Başkanlığa
sunuldu.
(Millî Eğitim Komisyonu Başkanı ve 8 üyenin imzaları)

(Bütçe Komisyonu R a p o r u )

T. B. M. M.
BÜTÇE KOMİSYONU
E s a s N o . 1/558
K a r a r No. 161

4/VI/1949

Yüksek Başkanlığa

Siyasal Bilgiler Okulunun Siyâsî ve İktisâdi İlimler Fakültesi adıyla Ankara


Üniversitesine katılması h a k k ı n d a Millî Eğitim Komisyonunca hazırlanıp Başba­
k a n l ı ğ ı n 20/V/1949 tarihli ve 6/1882 sayılı tezkiresiyle Yüksek Meclise s u n u l a n Ka­
n u n Tasarısı Milli Eğitim Komisyonu raporiyle birlikte Komisyonumuza verilmek­
le Millî Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu ve Mâliye Bakanlığının yetkili temsilcisi
hazır oldukları hâlde incelenip görüşüldü.
Şimdiye k a d a r Memleketin idare ve irfan hayâtına birçok kıymetli elemanlar
v e r m e k suretiyle b ü y ü k hizmetler îfâ edegelmiş b u l u n a n eski Mülkiye ve yeni adıy­
la Siyasal Bilgiler Okulu, son yıllarda bünyesinde yapılan teşkilât ve değişikliklerle
b i r fakülte h â l i n d e gelişmesi t e ' m i n edilmiş ise de Ankara Üniversitesinin k u r u l u ş u
sırasında bu Okulun, Fakülteye kalbedilerek Üniversite camiasına idhâli h a k k ı n d a k i
.etüdlerin t a m bir olgunluğa erişmemiş olması neticesinde okul hâlinde çalışmaları

619
na devam ettirilmiş ve bilahara fakülte olmasına dâir hazırlıkları t a m a m l a n a r a k
bu T a s a n hazırlanmış bulunduğu anlaşılmış ve Komisyonumuzca da Tasarı esas
i'tibâriyle kabule değer g ö r ü l m ü ş t ü r .
Tasarı, Millî Eğitim Komisyonu metni üzerinde g ö r ü ş ü l m ü ş t ü r . Fakültenin un­
vanı üzerinde yapılan t a r t ı ş m a l a r sonucunda bu Okulda eğitimin, bilhassa içtimâi,
iktisâdi ve siyâsî ilimler zümresinde teksif edildiği ve bugünkü iktisad telâkkisine
içtimaî ve siyâsî mefhumların da ayrılmaz bir şekilde dâhil b u l u n d u ğ u ve binâ­
enaleyh yeni fakülte unvanının yalnız iktisad Fakültesi şeklinde tesbitiyle bu mef-
h u m l a n da ifâdenin m ü m k i n olduğu ve İ s t a n b u l Üniversitesine m ü t e n a z ı r olma­
sının doğru olacağı ileri sürülerek fakülte unvanının İktisad Fakültesi şeklinde ol­
ması teklifi ekseriyet kazanmış ve T a s a n d a unvanlar bu suretle değiştirilmiştir-
Tasarmın Birinci Maddesi unvan ve kelime değişikliğiyle yeniden yazılmıştır.
Tasarının ikinci Maddesi üzerinde d u r u l m u ş ve bu Madde muhtevasının, hâlen
bu Okulda tatbîk edilmekte ve 2777 sayılı K a n u n u n 6. Maddesine uygun b u l u n a n
mevcud T a l i m a t n a m e y e göre asistan, doçent ve profesör unvanını k a z a n m ı ş b u l u ­
nanların, ki b u n l a n n 8 profesör ve 7 doçentten ibaret olduğu ifâde edilmiştir, ik-
tisâb ettikleri hakların te'minine ma'tuf bulunduğu tebarüz ettirilmiş ve Maddenin
b u n l a r hâricinde kalanlara sirayet etmiyecek şekilde yazılması uygun görülerek ve
yeniden bu esas dâiresinde tesbit edilen Madde geçici mâhiyeti i'tibâriyle Birinci
Geçici Madde olarak Tasarıya eklenmiştir.
Tasarının Üçüncü Maddesi ünvân değişikliğiyle yeniden yazılmış ve İkinci Mad­
de olarak kabul edilmiştir.
T a s a n n m Geçici Birinci Maddesi vuzuh bakımından bir ibare değişikliğiyle Ge­
çici Üçüncü Madde olarak kabul edilmiştir.
T a s a n n ı n Geçici İkinci Maddesi yine bir ibare değişikliğiyle Geçici Dördüncü
Mj.ulde olarak yeniden yazılmış ve T a s a n n ı n Geçici Üçüncü Maddesi mâlî yılın de­
ğişmesi i'tibâriyle yeniden yazılarak Beşinci Geçici M a d d e o l m a k üzere Tasarıya
eklenmiştir.
Tasarının Geçici Dördüncü Maddesi, T a s a n d a hükümlerin teselsülü i'tibâriyle
Geçici Birinci Maddeden sonra gelmesi daha uygun görülerek Geçici İkinci Mad­
de olarak yer almış b u l u n m a k t a d ı r .
Geçici Beşinci Madde yine ibare değişikliğiyle Geçici Altıncı Madde olarak ka­
bul edilmiştir.
T a s a n n ı n Dördüncü Maddesinin teselsül i'tibâriyle Üçüncü Madde olmak üze­
re T a s a n d a yer a l m a s ı uygun görülmüş ve bu suretle T a s a n d a beşinci yürürlük
m a d d e s i yeni m a d d e n u m a r a l a r ı n a ve yeni B ü t ç e Yılına göre yeniden yazılıp Dör­
düncü Madde ve Altıncı Madde de ayniyle Beşinci Madde olarak kabul edilmiştir.
Bu suretle yeniden hazırlanan T a s a n ivedilikle görüşülmesi dileğiyle Kamuta­
yın onayına arzedilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.
(Bütçe Encümeni Başkan ve dokuz üyenin imzası)

620
(Muhalefet Şerhi)

F a k ü l t e unvanının "Siyâsî ve İktisâdi Bilimler F a k ü l t e s i " olması re'yindeyim.

Niğde
R. Gürsoy

(Muhalefet Şerhi)

Siyasal Bilgiler Okuluna (İktisad Fakültesi) adı verilmiştir. H a l b u k i k u r u l m a k


î s t e n e n şey bir İktisad Fakültesi değfrdir. İdâri, hukukî ve iktisâdi bilgiler veren
bir Müesseseyi sâdece fakülte hâline getirmek bahis k o n u s u d u r . Şayet Müesseseye
İ k t i s a d Fakültesi adı verilirse p r o g r a m ı n ı da ona göre değiştirmek icâbedecektir
ki, ne H ü k ü m e t i n ne de'Millî Eğitim Komisyonunun böyle bir müessese vücûda
getirmek yolunda bir tasavvuru yoktur. Bütçe Komisyonunda ekseriyetin re'yi ile
Müessesenin adı ile birlikte hüviyeti de b ü s b ü t ü n değiştirilmiştir.
Bu Fakültede hukukî, iktisadî ve mâlî bilgiler verilecektir. (Siyasal ilimler
veya bilgiler) tâbiri bu üç nevi' bilgiye de şâmildir. Binâenaleyh, Müesseseye (İk­
tisad Fakültesi) isminin verilmesine muhalifiz.

İsparta Seyhan
K. T u r a n A, R. Yüregir

(İçişleri Komisyonu R a p o r u )

T. B. M. M.
İ Ç İ Ş L E R İ KOMİSYONU
E s a s No. 1/558
K a r a r No. 42

18/111/1950

Yüksek Başkanlığa

Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanıp Bakanlar K u r u l u n u n 6/VI/1949 târihi!


karariyle Büyük Meclise sunulan Siyasal Bilgiler Okulunun bir Fakülte hâlinde
Ankara Üniversitesine katılması hakkında Üniversiteler K a n u n u n a ek Kanun Ta­
sarısı ile gerekçesi bu hususa dâir Millî Eğitim Komisyonu ve Bütçe Komisyonu
raporları ve bağlı cedvelleri Millî Eğitim Bakanı ve Yüksek Öğretim U m u m Mü-
dîri ve Siyasal Bilgiler Okulu Müdîri hazır oldukları hâlde İçişleri Komisyonun­
da incelendi:
T a n z i m a t ' t a n bu yana Mülkiye Mektebi adıyla k u r u l u ş u n d a n beri Mutlakiyyet,
Meşrutiyet ve C u m h u r i y e t devirlerinde teşkilâtının ve faaliyetinin safahatı ve ye­
tiştirdiği nesillerin hizmetleri, Türk irfan ve idare hayatındaki rolleri Memleketçe

621
malum olan bu Müessesenin hâiz olduğu hüviyete ve te'sisi gayelerine uygun inkişaf
yolu üzerinde gereken akademik hüviyeti alması zaruri görülerek Okulun Ankara'ya
naklini tâkib eden yıllarda Meclisçe kabul edilen 2777 ve 4916 sayılı K a n u n l a r l a
tesbit edilen esaslar dâiresinde öğretim üyelerinin ilmî yetişme, m e r t e b e ve unvan­
larının İ s t a n b u l Üniversitesiyle muadeleti ve öğrenicilerhıin Yurd içinde ve dışında
üniversite tahsiline muadeletlerinin sağlanmasına gidilmiş olduğu ve Müessesedeki
tedrisâtın veçhesi tamamiyle ilmî ve üniversiter bir mâhiyet alınış olduğu halde
1946 Haziranında yürürlüğe giren Üniversiteler K a n u n u n u n 79. Maddesi bu muade­
leti t a z a m m u n eden mevzuatı kaldırarak Siyasal Bilgiler Okulunu k a n u n î bir sta­
t ü d e n m a h r u m bir d u r u m a getirdiği anlaşılarak H ü k ü m e t Tasarısının böyle esas­
lı bir ihtiyâcı k a r ş ı l a m a k niyetine dayandığı ve Millî Eğitim Komisyonu görüşü­
n ü n de b u n u te'yid edip a n c a k H ü k ü m e t Tasarısındaki (Siyâsî ve İ k t i s a d î İlimler
Fakültesi) isminin r a h m e t l i Büyük Atatürk'ün tevsîmine (ad vermesine) uygun
olarak (SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ) şekline ifrağının d ü ş ü n ü l d ü ğ ü anlaşıl­
mış ve bu isim Komisyonumuzca da muvafık g ö r ü l m ü ş t ü r .

Müessesenin Üniversite camiası hâricinde bırakılmasiyle bu camiaya katılma­


sı şıkları etrafında Tasarının t ü m ü üzerine cereyan eden müzâkerede, Sayın Millî
Eğitim Bakanının açıklamalarına göre, Üniversite camiası dışında kalan ve öğre-
nîcilerini olgunluk vermiş lise me'zunları a r a s ı n d a n m ü s a b a k a ile alan ve bu ba­
kımdan tahsil derecesi tıbkı fakülteler m u a d e l e t i n d e yüksek öğretim müessesesi
olan tek okul olarak Siyasal Bilgiler Okulunun kaldığını " O k u l " adiyle yüksek
öğretim müessesi olarak Bakanlığa bağlı dîger okulların h e m e n u m u m i y e t l e ol­
gunluk sınavı a r a n m a d a n muhtelif meslekî o r t a ö ğ r e t i m müesseseleri mevzunları­
nı kabul e t m e k t e oldukları, şu halde hıadd-i zâtında Yurd içinde ve dışında diplo­
ma muadeleti her hangi bir üniversite fakültesi derecesinde tek yüksek m e k t e b
olarak kalmış olan ve siyâsî ilimler "Devlet ilimleri" öğretimini bir terkib hâlin­
de vermekte olan, hususiyle Ankara'ya naklinden sonra genç Cumhuriyet Merkezi­
nin havası içinde İdare, Diplomasî ve Mâliye Şubelerinde Memleket gençliğini çok
d a h a geniş ve gelişmiş ölçüde bilgilerle teçhiz ederek Vatan hizmetine ve g a r p
memleketlerindeki benzeri siyâsî ilimler fakültelerinin aynı fonksiyonunu Memle­
ketimizde îfâ e t m e k t e olan bu Müessesenin gelenekleri ve bu a r a d a Devlet hesabı­
na asgarî 40 b u r s l u talebeyi isti'datlı, kıaabiliyetli ve olgunluğunu v e r m i ş seçkin
lise mez'unları a r a s ı n d a n m ü s a b a k a ile almak, devam mecburiyetini y ü r ü r l ü k t e tut­
mak, yatılı öğrenici y u r d u n u kendine m a h s u s olarak yönetmek, diplomasî şube­
si için iki yabancı dil ve diğer şubeler için bir yabancı dil m e c b u r î k u r l a r ı kendi
bünyesi içinde b u l u n d u r m a k , idâri, siyâsî, mâlî şubeler mensublarının çalışacakları
" İ d â r i ilimler, d ı ş münâsebetler, mâliye ve ayrıca köycülük mes'elelerinde araştır­
m a l a r l a vazifeli olarak iskân ve şehircilik enstitüleri" yine bu Müessesenin sine­
sinde k u r u l m a k şartiyle Okulun "Siyasal Bilgiler Fakültesi" unvaniyle Ankara Üni­
versitesine katılması oy birliğiyle kabul edilmiş, bu ş a r t l a r ve esaslar üzerinde Hü­
k ü m e t a d ı n a Millî E ğ i t i m Bakanının görüşü ile m u t a b ı k kalınmıştır.

622
Bu suretle Bütçe E n c ü m e n i n i n m e t n i müzâkereye esas t u t u l a r a k maddelere
geçilmiş ve bu m e t n i n unvanı yukarda arzolunan m a k s a d a göre değiştirilmiş ve
B ü t ç e Komisyonu metninin 1. m a d d e s i y u k a r d a tafsil olunan esaslara ve Hükümet­
le hâsıl edilen m u t a b a k a t a göre yeniden kaleme alınmıştır.
2. Madde, Bütçe Komisyonu m e t n i n d e k i İktisad Fakültesi ibaresi kaldırılıp ye­
rine "Siyasal Bilgiler Fakültesi" ibaresi k o n m a k suretiyle kabul edilmiştir.
3. Madde, Bütçe Komisyonunun metnine uyularak H ü k ü m e t i n 4. Maddesi ay­
niyle kabul edilmiştir,
Mülkiye Mektebi ve Siyasal Bilgiler Okulu me'zunlariyle Siyasal Bilgiler Fakül­
tesi m e ' z u n l a n olacak nesiller a r a s ı n d a teakup ve tevaliyi ve muhtelif kanun ve
tüzüklerde setlef olan nesillere t a n ı n a n hakların eşit olarak halef olacak nesillere
de tanınmasını t a z a m m u n e t m e k ve Müessesenin kuruluşundan beri d e v a m eden
varlığını ve geleneğini Üniversiteye katıldıktan sonra dahî aynı özellik, birlik ve
eşitlik içinde mahfuz t u t m a k ve bugün dahî Yurd içinde ve dışında bu Müessese­
nin verdiği siyâsî ilimler öğrenimini evvel ve a h i r alanlar ve alacak olanlar için
sağlanan muadeletin kanunî te'yîde bağlanmasını te'min e t m e k gayesiyle 4. Madde
Komisyonumuzca yeniden kaleme alınmıştır.
Geçici 1. Madde, Bütçe Komisyonu m e t n i n d e mülga K a n u n a atıf yapan ibarede
cüz'i bîr değişiklikle kabul edilmiştir.
Geçici 2. Madde, Bütçe Komisyonu metnindeki sıraya uyularak Millî Eğitim
Komisyonunun geçici 4. Maddesi olarak aynen kabul edilmiştir.
Geçici 3. Madde, 1, ve 2. bentleri Bütçe Komisyonu m e t n i n i n aynı olarak k a b u !
edilmekle b e r a b e r Tasarının kanunlaşması ders yılının o r t a s ı n a rastlayacağı düşü­
nülerek yabancı dil öğretmenleriyle dîger öğretmenlerin yeni ders yılına k a d a r
olan d u r u m l a r ı n ı müsâid bir hal şekline bağhyan formül hâlinde 3. bend olarak
Komisyonumuzca Maddeye eklenmiştir.
Geçici 4. Madde, Bütçe Komisyonu m e t n i n d e k i "İktisad Fakültesinin" ibaresi
yerine "Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin" kelimeleri k o n a r a k aynı h ü k ü m ve ibare sev-
kedilmiştir.
Geçici 5. Madde, Bütçe Komisyonu m e t n i n d e ibarenin başındaki "1950" târihi
"1951" e tahvil edilerek h ü k ü m ve ibare aynen sevkedilmiştir.
Göçici 6. Madde, Bütçe Komisyonu m e t n i n d e "İktisad Fakültesi" tâbiri "Siya-
yasal Bilgiler F a k ü l t e s i " şekline çevrilerek aynı h ü k ü m kabul edilmiştir.
Siyasal Bilgiler Fakültesine âid Kuruluş Kadroları hakkındaki K a n u n tasarısı*
nın en geç Kasım 1950 başına k a d a r hazırlanarak Büyük Millet Meclisine s u n u l m a '
sı zarurî olacağ:odan evvelce Ziraat Enstitülerinin Ankara Üniversitesine katılma-
sı sırasında kabul edilen kanunî formüle mütenazır olarak geçici 7. Madde Ko­
misyonumuzca yeniden kaleme alınmış ve bu n o k t a d a da Millî Eğitim Bakanı ile
m u t a b ı k kalınmıştır.
Bütçe Komisyonunun 4. Maddesindeki h ü k ü m yine K o m i s y o n u m u z u n metni­
nin icâb ettirdiği şekilde cüz'i değiştirmeyle kabul edilmiştir.

623
Bütçe Komisyonu metnindeki 5. Madde 6. Madde olarak kabul edilmiştir.
Bu suretle yürürlükte kalacak olıan kanunlarımıza ve Bütçe Komisyonunun
Millî Eğitim Komisyonunun görüşüne dayanan k a d r o ve masraf tertiblerine halel
gelmemek ve Millî Eğitim Bakanlığının y ü r ü r l ü k t e b u l u n a n 1950 yılı Bütçesinde­
ki gider bölümlerine 1950 yılı için hiçbir külfet yüklememek ve b ü t ü n bu noktalar­
da Bütçe Encümenince kanarlaşan mâft n o k t a l a r a ilişilmemek kayıdlariyle Komis­
yonumuzun H ü k ü m e t l e birleşik görüşüne uygun 6 ana Madde ve 7 Geçici Madde­
den m ü r e k k e b yeni m e t n i n ivedilikle m ü z â k e r e edilmek kaydiyle Yüce Kamuta­
yın tasvibine sunulması Komisyonumuzca oy birliğiyle k a r a r l a ş t ı r ı l m ı ş olmakla
evrâkiyle birlikte Yüksek Başkanlığa sunolur.
(İçişleri Komisyonu Başkanı ve dokuz üyenin i m z a l a n )

"T.BJU.M. TUTANAK D E R G İ S İ
Yetmiş Birinci Birleşim; 23.3.1950, P e r ş e m b e
ÜÇÜNCÜ OTURUM: Açılma Saati, 15.00

BAŞKAN : Başkanvekillerinden Cevdet Kerim İncedayı

Başkan — Dünkü birleşimde ivedilikle görüşülmesini kabul b u y u r d u ğ u n u z , fa­


kat Millî Eğitim Bakanı vazife dolayısıyle b u r a d a bulunamadığı için görüşülme­
sinin devamını b u g ü n e bıraktığınız Siyasal Bilgiler Okulu h a k k ı n d a k i K a n u n Ta­
sarısını, ş i m d i Bakan gelmiş b u l u n d u k l a r ı n d a n müzâkereye başlıyoruz. T ü m ü hak­
kında söz isteyen var mı".'..
Ahmed Tahtakılıç ( K ü t a h y a ) — Muhterem Arkadaşlar; irfan ve k ü l t ü r mües­
seseleri an'aneleriyle yaşarlar ve kendilerine m a h s u s hususîyyetleri m u h a f a z a et­
tikleri müddetçe o memleketin içtimaî bünyesinde faydalı olurlar. H a k i k a t e n Mül­
kiye Mektebi diye Târihimize girmiş ve Memleketimizin gerek ilim h a y â t ı n d a ve
gerek idâri hayâtında birçok faydalı elemanlar yetiştirmek suretiyle hayırlı vazife­
ler g ö r m ü ş olan bu yüksek Okulun, bir Fakülte hâline getirilmesi ve M u h t a r Üni­
versite camiasının içine alınması, elbette hayırlı olacaktır. F a k a t K a n u n u n asıl
m ü h i m tarafı, bu K a n u n çıkıncaya kadar endişe ile telâkki ettiğim, Mülkiye'nin
hususiyetini teşkil eden m ü s â b a k a l ı öğrenici alınması, yatılı hüviyyetini muhafaza
etmesi ve b u n u n yanında da bilhassa Memleketin köycülük mevzu'unu ele almak
b a k ı m ı n d a n ne dereceye k a d a r bu Tasarının, Memleketin bünyesine uygun düşece­
ği h u s u s u n d a endişe ediyordum. Memnuniyetle görüyorum ki, hakikaten bu Fakül­
tede köycülük mevzu'u, şehircilik ve iskân nâmıyle te'sis edilmiş olan b i r enstitü­
de, ehemmiyetli bir yer işgal etmektedir. K i m ne derse desin a r k a d a ş l a r , esas kül­
tür hüviyyetinin mihverini, ekonomik ve sosyal mes'eleler teşkil e d e r . Mülkiye
Mektebi m u h a k k a k ki, Tüjrkiye'de en ziyâde mahallî meselelerimizi, ilim m e t o d l a r ı
ile tedkîk e t m e k h u s u s u n d a hâiz olduğu an'anelerin hüviyyetini b u n d a n sonra da
yıaşatmak mecburiyetindedir.
Bu K a n u n kabul edilirken ben, bilhassa köycülük mevzu'u üzerinde d u r m a k is­
tiyorum. Bugün köy realitemiz, gerek ihtiva ettiği nüfus b a k ı m ı n d a n , gerek iskân

624
şartları b a k ı m ı n d a n ve gerek Memleketimizin ekonomik bünyesinde, sosyal bün­
yesinde ihtiva ettiği, taşıdığı kemmiyet ve keyfiyet bakımından ele alınıp işlen­
meye m u h t a ç bir k o n u d u r . Bu gibi realitelerimiz üzerinde çalışan Siyasal Bilgiler
Okulu, Fakülte hâline geldikten ve en yeni ilmî metodlarla Memleketin istikbâli
bakımından daha esaslı teşkilâta tâbi' tutulacak olan Siyasal Bilgiler Fakültesin­
den çıkacak gençlerimizin Memleketin hukukî bünyesini, iktisadî bünyesini daha
iyi kavramış olarak çıkacağını ü m i d etmek istiyorum.
Burada ehemmiyetle işaret etmek lüzumunu g ö r d ü ğ ü m bir mes'ele de ş u d u r :
M u h t a r Üniversitemiz kendine âid olan bir takım mes'eleleri Memleketin iç şart­
larına göre halletmemek yüzünden Meclise bir çok mes'eleler de intikal etmiştir.
Meclis Arzuhal E n c ü m e n i n d e ve Hey'et-i Umûmîye'de bu mes'elelerin nasıl muhta­
riyeti rencide .'eder vaziyette, Meclisin müdahalesiyle hâllettiğimizi hepiniz hatır­
larsınız. M u h t a r Üniversiteden birçok şeyler bekliyen Memleket, Üniverlstenin iç
şartlarını, meselâ imtihan şartlarını Memleketin bünyesine göre ıslâh etmesini
beklemektedir. Bu Memlekette bin bir güçlükle okuyan gençleri, isabetli bîr im­
tihan rejimine tâbi' t u t t u k , diye bir fikir d e r m â y a n etmeye imkân yoktur. Yönet­
melikler yapılırken, kendisine âid bu iç meselelerini Memleket ş a r t l a r ı n a uygun
talimatnamelere b a ğ l a m a k suretiyle beyhude yere Meclisi, m u h t a r i y e t müessesesi­
ni rencide edecek vaziyet ihdas e t m e k t e n uzak tutmalıdır. Benim ricam, bilhassa
bu köycülük ve iskân m e v z u l a r ı n d a , teşekkül eden Fakülteden büyük, hızlı ve ve­
rimli mesâiler bekiemek ve bu ümidi izhar e t m e k t i r . Bunun Memleket için, ha­
yırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Başkan — Söz Kemâl Özçoban'mdır.


Kemâl Özçoban (Afyon Karahisar) — Eski ismiyle Mülkiye Mektebi, bizim si­
yâsî h a y â t ı m ı z d a , siyâsî târihimizde önemli rolleri b u l u n a n şahsiyetleri yetiştirme­
si i'tibâriyle, bence büyük bir kıymet taşımaktadır. Bu i'tibarla Siyasal Bilgiler
Okulu'nun Üniversitede bir Fakülte hâline getirilmesi hususundaki T a s a r ı gelince,
cidden, aynı Komisyonda b u l u n m a m dolayısıyle, çok sevindim. Bu T a s a n hakika­
ten çok geç kalmış olmakla beraber, yeni bir hüviyyete b ü r ü n e r e k bu şekle ifrağ
edilmesi dolayısıyle ben de lehinde b u l u n d u m . Bu hususta bilmediğim ba'zı bilgi­
leri de Komisyondan öğrenmek suretiyle tenevvür ettim.
Eski Mekteblerimizden birisi olması dolayısıyle şimdiye k a d a r elde ettiği hü­
viyetini muhafaza etmesi b a k ı m ı n d a n da şâyan-ı m e m n u n i y e t t i r . Ben şahsan bu
tasarının lehindeyim, a r k a d a ş l a r d a n k a b u l ü n ü rica ederim.

Başkan — Dr. Kâmil İdil.

Dr. Kâmil İdil (Maraş) — Vazgeçtim.

Dr. Adnan Adıvar ( İ s t a n b u l ) — Ben konuşacağım. Eskiden adı Mekteb-i Mül-


kiyye olan Siyasal Bilgiler Okulu'nun, Memlekete gördüğü hizmetler, bilhassa idâ­
ri bakımından, çok âlîdir. Bunu söylemeye lüzum yoktur. Hepimiz b u n u biliyoruz,
içimizde de o r a d a n me'zuıı olmuş arkadaşlarımız vardır.

625
Ben bu Mektebin Fakülte hâline getirilmesinin aleyhinde değilim, .uygun gö­
r ü y o r u m . Ancak, bu d u r u m d a ya'ni Okul hâlinde b u l u n a n birçok tahsil müessese­
lerimiz d a h a vardır. Ticâret Mektebimiz v a r d ı r ; o da istiyecektir, .Fakülte hâline
gelmeyi. Bir Deniz Kaptanlık Yüksek Mektebi vardır; o da Deniz Fakültesi olmak
isteyecektir. Bilmem ne dereceye k a d a r doğru olur, her şeyi fakülte y a p m a k ; bir
z a m a n h e r şeyi E n s t i t ü y a p m a k modası vardı. Şimdi de Fakülte y a p m a k . Bu
da tabiî geçecektir ve ben de muvafık re'y vereceğim. Fakat isim mes'elesi vardır.
Siyasıal Bilgiler Olculu diye isim k o n m u ş . Halbuki H ü k ü m e t i n tasarısında "Siyasal
ve İktisâdi İlimler Fakültesi"dir. Ben H ü k ü m e t i n Tasarısındaki bu ismi daha mu­
vafık buluyorum. Çünkü Siyâsî İlimlerin fevkindedir, İktisadî ilimler ve h a t t â ik­
tisâdi ilimler olmazsa, siyâsî ilimlerin mevcud olamıyacağına kaani o l a n l a r vardır,
bu günkü d ü n y a i'tîbâriyle. O n u n için siyâsî ve iktisâdi ilimler olarak kabul edil­
mesini çok rica ediyorum. Bilhassa "bilgiler" m e s e l e s i n d e ısrar e d i y o r u m . Çünki
"bilgi" kelimesi hem filolojik, h e m sosyal terimimizde ilim m a ' n â s ı n a değildir.
H a l b u k i ilim diye, bir (scicnce) mukaabili t e r i m vardır. Çok rica ediyorum, bir
üniversitede bilgi okunmaz, ilim o k u n u r . O n u n için t e k r a r rica e d i y o r u m . Hükü­
m e t i n teklifinde olduğu gibi "Siyâsî ve İktisâdi İlimler F a k ü l t e s i " o l a r a k kabul
buyurunuz.
Dr. Sadî I r m a k (Konya) — M u h t e r e m arkadaşlar, bizim eski ve e m e k d â r bü­
yük ve şerefli müesseselerimizden biri olan Mülkiyenin, Üniversite c a m i a s ı içine
katılmasının ifâde ettiği Uk m a ' n â , şübhesiz şimdiye k a d a r d a h a ziyâde bir tedris
müessesesi ve yuvası olan bu kültür yuvamızın b u n d a n d a h a ziyâde t a h a r r i yeri
olarak Memlekete daha yüce hizmetler îfâ edeceğidir. Bu i'tibarla Tasarıyı büyük
bir memnuniyetle karşılamaktayız. Bu Tasarının bir an evvel çıkması ve kanûnî-
yet kesbetmesi ve Mülkiye Mektebimizin de Üniversitede şerefli mevki'ini alma­
sını dilemekteyiz.
Sayın, arkadaşlarım, bu Müessesemizde ders o k u t a n l a r ı n da Üniversite camia­
sı içindeki arkadaşlarla maddî ve manevî şartlar bakımından aynı hizaya
getirilmesi b i r lüzum ve z a r u r e t t i . İşte bu lüzum ve zaruret bugün gerçekleşmiş
oluyor. Üniversiter bir k a r a k t e r i hâiz olarak ve şerefli an'anesini b u n d a n böyle de
devam ettirecek olan bu Müessesemiz, idâri hayatımız için lüzumlu ilrnî araştır­
m a l a r yapacaktır. Memleketin idâri taksimatı ve idâri yetkileri, belediyelerin, hu­
susî muhasebelerin Devletin karşılıklı vazife ve vecîbeleri, idâri yetki ve vazifeleri
başta gelecektir, şübhesiz idâri ve iktisâdi ilimler ön plânda t u t u l a c a k t ı r . Sâ­
dece hukuk müessesi olmıyacaktır.
İsim mes'elesine gelince, türlü isimler ileri sürülebilir. Gayede beraberiz. Ata-
t ü r k ü n koyduğu Siyasal Bilgiler adı güzel b i r h â t ı r a d ı r . H a k i k a t e n , Mülkiye, Mem­
lekete h u d u t s u z hizmetler îfâ eden üç müesseseden biridir. Biliyorsunuz, Harbiye,
Tıbbiye ve Mülkiye üç k a r d e ş müessesedir. Mülkiye, Cumhuriyetin yeni b i r lütfu-
na m a z h a r oluyor, lâyıktır, yerindedir.

Ahmed Kemâl Varınca (Gümüşhane) — İki söz söyleyeceğim. Mülkiye'nin fâ-

626
t i h a s ı m o k u m a k için b u r a y a çıktım. 25 senedir Mülkiye'yi ismiyle, cismiyle orta­
d a n k a l d ı r m a k istiyenler, ellerine kına yaksınlar.

Akif îyidoğan (Kars) — Aziz ve M u h t e r e m arkadaşlar, Siyasal Bilgiler Oku-


l u ' n u n , Siyasal Bilgiler Fakültesi hâlinde, Ankara Üniversitesi camiasına katılması
h a k k ı n d a k i T a s a n , iki seneye yakın bir z a m a n d a n beri Meclis-i Âlî Komisyonların­
da tedkik edilmiş, muhtelif şekillere girmiş ve bir seneye yakın b i r z a m a n d a n be­
ri de bu Müessesenin yetiştireceği elemanlıarın Devletimiz, Cemiyetimiz ve İnkılâ­
bımız b a k ı m ı n d a n yararlı vasıflarda yetişmesi için, Mülkiye adıyla k u r u l u ş u n d a n
b e r i gelen geleneklerine ve kuruluş gayelerine uygunluğunu muhafaza edebilmesi
için bir defa da İçişleri K o m i s y o n u n d a n geçmesi istenmiş ve K o m i s y o n u m u z d a n
geçmiştir. Aylardan beri devam eden mesâi sonunda, istenilen olgunluğa ulaşmış
olan bu Tasarı h a k k ı n d a a r k a d a ş l a r ı m ı n göstermiş oldukları hüsn-i kabule teşek­
kürler e d e r i m .

Arkadaşlar, gelen T a s a n ile, kat'iyyen şu veya bu şekilde hâtıra geldiği gibi,


Mülkiye Mektebi ilga edilmekte değildir. Mülkiye Mektebi, k u r u l u ş u n d a n bugüne
k a d a r Devletimizin, Cemiyetimizin geçirdiği tekâmül s a f h a l a n n a muvazi oLarak bir­
çok tekâmül safhaları geçirmiş bu Kanunla da varacağı safha, o s a f h a l a n n sonuncu­
s u d u r . Başka memleketlerde, başlıca Anglosakson'lar Camiasında da "science poli-
t i q u e " tahsili veren mektebler, fakülteler hâlinde idare edilmektedir. Şimdi kısaca
arzedeceğim n o k t a ş u d u r : İçişleri Komisyonunun T a s a n ' d a ilâve ettiği esaslar baş­
lıca 7 d i r :
Birisi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Üniversiteler c a m i a s ı n a katılırken, kurulu­
ş u n d a n bugüne k a d a r devam eden an'anesi ve te'sis gayelerinin mahfûziyyetİ esas
t u t u l m u ş t u r . Komisyon r a p o r u n d a dıa dercedildiği üzere Siyasal Bilgiler Fakülte-
si'ne talebe, m ü s a b a k a ile alınacaktır. An'anevî olarak devlet hesabına 40 yatılı
b u r s talebesi alınacaktır. Siyasal Bilgiler Okulu'nun yurdu, kendi bünyesinde ken­
dine m a h s u s b i r y u r d olacaktır. Devam mecburiyeti sağlanacaktır. Siyasal Bilgi­
ler Fakültesinde, şimdiye k a d a r m a ' l û m olduğu üzere idare, Diplomasi ve Mâliye
Şubeleri v a r d ı n B u n a tekaabül eden İ d â r i İlimler, Dış Münâsebetler ve Mâliye
Enstitüleri ve b i r de b u n a z a m î m e t e n Şehircilik ve İ s k â n E n s t i t ü s ü kurulacaktır.
Arkadaşlar, bu d ö r t Enstitü, Bakanlıkların ilgili daireleriyle, ilgili tedkîk ku-
rullariyle bilhassa İstatistik U m u m Müdürlüğü ile teşrik-i mesâi edecektir. Mem­
leketin idare hayatı, iktisad hayâtı, ve bilhassa şehircilik ve iskân ş a r t l a n bakı­
mından, karşısında bulunduğu binbir mes'ele işlenecektir. Bu b a k ı m d a n Siyasal
Bilgiler Okulu'nun Üniversite câmi'ıasma katılması, Müessese için faydalı olduğu
Kadar, bu katılışın bizatihi Üniversiteye de faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Dîger taraftan İçişleri K o m i s y o n u m u z u n Tasarıya k o y m u ş olduğu Dördüncü


Madde ile Siyasal Bilgiler Okulu m e z u n l a r ı n ı n b u n d a n sonra me'zun olacak ne­
sillere teakubunu, birbirine halef ve selefiyyetlerini sağlamış bulunuyoruz. T a s a n
her veçhile yüksek tavsibinize lâyıktır. Bu katılışın, Üniversite camiasına ve

627
sâye-i sakfında yetişmiş olduğumuz Müesseseye ve s o n r a d a n yetişecek nesillere
ve Vatanımıza hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle sözlerime son veriyorum.

Başkan — Başka söz istiyen yoktur. Maddelere geçilmesini kabul edenler... et-
miyenler.... Maddelere geçilmiştir. İvedilik kararının d ü n alındığını a r z e t m i ş t i m .
Şimdi, Tasarının başlığı h a k k ı n d a bir önerge var, o k u t u y o r u m .

Yüksek Başkanlığa

Okulun adının "Mülkiye" Fakültesi olarak k a b u l ü n ü a r z ve teklif e d e r i m .

Yozgat Milletvekili
İ h s a n Olgun

Millî Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu (Bingöl) — Sayın a r k a d a ş l a r ; bu şerefli


Müessesemize akademik bir hüviyyet ve mahiyyet verir iken onun bu M e m l e k e l d e
yüz yıla yaklaşan geleneğini muhafaza etmeyi ve onun esas gayelerini h a l e l d a r et­
memeyi d â i m a göz ö n ü n d e b u l u n d u r d u k . Bu a r a d a ismi üzerinde de çok düşün­
dük. Bizim teklifimiz " İ k t i s â d ı ve Stiyâsî İldmler Fakültesi" şeklinde idi. S o n r a
Millî Eğitim Komisyonu "Siyasal Bilgiler Okuflu" ismini Atatürk vermiştir, kal­
malıdır, demiştir. Bu cihet gözönünde t u t u l a r a k {Müessesenin ismi bu şekilde bı­
rakıldı. B u n a H ü k ü m e t ç e biz de m u v a f a k a t e t t i k . Çünkü bu artık, târihî b i r isim­
dir. Misâl olarak ş u n u zikretmek i s t e r i m ; bizim Ankara'da ki Edebiyat Fakültemi­
zin ismi "Dil ve Târih-Coğrafya Fakültesidir" B u n a da bu ismi Atatürk verdiği için
değiştirmedik.

İhsan Olgun (Yozgat) — Söz istiyorum efendim.


B a ş k a n — Buyurun. İşte istiyorsunuz, veriyorum, (gülüşmeler)
İ h s a n Qlgun (Yozgat) — Arkadaşlar, bu K a n u n u n b ü t ü n safhalarını h ü r m e t l e
kabul ediyorum. K a n u n u n m e t n i ve m ü n d e r i c â t ı h a k k ı n d a en ufak bir t e r e d d ü d ü m
yoktur. Ben de bu Müessesenin nâçiz bir evlâdı olarak, bu Müessesenin kemâlini
ve içtimâi ihtiyaçlara cevap vermesini arzu edenlerdenim. Yalnız 1856 da k u r u l a n
ve 90 senelik bir maziye mâlik olan Mektebin ismi önce "Mülkiye" s o n r a d a n da
"Siyasal Bilgiler Okulu" oldu. Bu Okul an'aneleriyle, hizmetleriyle yüksek Meclisin
takdirine m a z h a r olduğu şu anlarda b ü t ü n k o c a m a n bir mazinin böyle b i r d e n bire
erimesine gönlüm razı olmadı. Tasvibinize m a z h a r olursa Siyasal Bilgiler veya Si­
yasal Bilgiler Fakültesi denildikten sonra k e r r e içine, p a r a n t e z içinde "Mülkiye"
kaydının ilâvesini arz ve teklif ediyorum. T a k d i r Yüksek Meclisinizindir.
Başkan — Önergeyi t e k r a r o k u t u y o r u m .
(Yozgkat Milletvekili İ h s a n Olgun'un önergesi t e k r a r o k u n d u ) .
Başkan — Önergeyi oyunuza s u n u y o r u m . Kabul edenler... Etmeyenler... Öner­
ge kabul edilmemiştir. Birinci Maddeyi o k u t u y o r u m . (Maddeyi o k u t u r )

Eroin Soysal (Maraş) — Efendim, bizim Komisyonda bu Birinci M a d d e kısa­


ca şöyle ifâde edilmişti: "10.VI.1935 T â r i h ve 2777 Sayılı K a n u n l a k u r u l m u ş olan

628
Siyasal Bilgiler Okulu 13.VI.1946 t â r i h ve 4936 Sayılı Kanun h ü k ü m l e r i n e göre yö­
netilmek üzere "Siyasal Bilgiler Fakültesi" adıylıa Ankara Üniversitesine katılmış­
tır. Millî Eğitim Komisyonu, böylece tesbit etmişti, içişleri Komisyonu şartlı şurt-
lu bir m a d d e k o y m u ş t u r . Bu şartlar, Müessesenin ileride elini kolunu bağlar, ile­
ride yürümez. Meselâ 40 t a n e burslu talebe k o n u y o r ; Mâliye Bakanı b u n u verebile­
cek mi? Bendeniz nokta-i nazarımı arzediyorum. Akif İyidoğan Arkadaşımız, aynı
Mekteb me'zunu olduğu için işi kendi zaviyesinden görüyor. Şartlı ş u r t l u müessese
olmaz. Üniversite kendi bünyesini kendisi takdir eder, hangi Enstitüyü k u r a c a k s a ,
b u n u Üniversite Senatosu ve Kurulları ta'yin ve t a k d i r eder. K a n u n l a Fakültenin
Enstitüsü tesbit edilmez a r k a d a ş l a r .

Başkan — Başka m ü t a l â a yoktur. Maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... Mad­


de kabul edilmiştir. (İkinci Maddeyi o k u t u r ) Söz isteyen v a r mı?
Bütçe Komisyonu Sözcüsü Muzaffer Akalın ( K a s t a m o n u ) — Efendim, bu
Maddenin birisi m e t n ' e , diğeri de m e t n ' e bağlı cedvele âid olmak üzere iki küçük
değişikliğe ihtiyaç vardır. Maddeye taallûk eden değişiklik ş u d u r : Bu Madde ile
1., 2., 3. sayılı cedvellerde yazılı k a d r o l a r eklenmiştir. Üç sayılı cedvel (C) cedvelin-
de b u l u n m a s ı lâzım gelen k a d r o l a r a taallûk ediyor. Şimdi, esasen k a d r o l a n n esâ­
sı da, k a d r o l a r ı n kendisi de, Mer'iyeyet Maddesine bakıldığı z a m a n g ö r ü l ü r ; 1951
Bütçe Yılı b a ş ı n d a n i t i b a r e n mer'iyete girecektir. K a d r o l a r ı n kendisi gelecek mâli
yılda yürürlüğe gireceğine göre o k a d r o l a r ı n cedvelinde gelecek mâlî yıl için mev­
kuf t u t u l a c a k k a d r o l a n n da gelecek yıl Bütçesinde yer alması tabiîdir. Binâenaleyh
Metinden 3 n u m a r a l ı cedvel kaydının çıkarılması lâzımdır. Önergenin birisi b u n u n
içindir.
İkincisi de yine bu Maddede bahsi geçen (1) n u m a r a l ı üç aded y u r d yönetim
m e ' m u r l u ğ u 30 liralık, b i r t a n e yurd revir m e ' m u r u 25 liralık, yine b i r t a n e de kü-
tübhâneci. B u n l a r yurd kadroları arasına k o n m u ş t u r . Bütçe Komisyonu tarafın­
dan hazırlanıp yüksek huzurunuza takdim edilmiş olan Yurd K a n u n u n d a mevcud-
d u r . O i'tibarla b u r a d a n çıkarılmasını rica ediyorum.

Yüksek Başkanlığa

Şifahen arzettiğim sebeblere binâen T a s a n y a bağlı (1) sayılı cedvelden üç aded


30 lira aylıklı yurd yönetim m e ' m u r u , bir aded 25 lira aylıklı yurd revir m e ' m u r u
ve bir aded 25 liralık kütübhâneci k a d r o l a n n ı n ç ı k a n l m a s ı n ı arz ve teklif ederim.

K a s t a m o n u Milletvekili
Muzaffer Akalın

Başkan — Komisyon ne diyor?

İçişleri Komisyonu Sözcüsü Akif İyidoğan ( K a r s ) — İştirak ediyoruz.


Başkan — Oyunuza sunuyorum. Kabul edenler... Etmiyenler... kabul edilmiştir.

629
Yüksek Başkanlığa

Şifahen ar/etliğim sebeblere binâen Tasarının İkinci Maddesinin aşağıdaki şe­


kilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

K a s t a m o n u Milletvekili
Muzaffer Akalın

Madde 2. — Ankara Üniversitesi kuruluşu hakkındaki 6.VII. 1948 t â r i h ve 5239


sayılı K a n u n a bağlı 1. ve 2. sayılı ccdveüere Siyasal Bilgiler Fakültesi başlığı al­
tında ilişik 1 ve 2 sayılı cedvellerde yazılı k a d r o l a r eklenmiştir.

Başkan — Önergeyi oyunuza s u n u y o r u m . Kabul eâenler... Etmeyenler... kabul


edilmiştir.
Maddeyi bu ta'dîl edilmiş şekli ile oyunuza s u n u y o r u m . Kabul edenler... Etme­
yenler... Kabul edilmiştir. (Üçüncü Maddeyi o k u t u r )

Başkan — Kabul edenler... Etmeyenler». Kabul edilmiştir. (4. Maddeyi o k u t u r ) .

Başkan — (Geçici 1. Maddeyi okutur.) Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul


edilmiştir.

Başkan — (Geçici 2. Maddeyi o k u t u r ) Bu Madde h a k k ı n d a bir önerge vardır.

Yüksek Başkanlığa

İçişleri Komisyonu metninin Geçici İkinci Maddesinin sonuna H ü k ü m e t Tasa­


rısının Geçici İkinci Maddesinde yazılı h ü k m ü n de ilâvesini arz ve teklif ederim.

Edirne
M. N. Gündüzalp

"3656 ve 3888 sayılı K a n u n l a r a göre yabancı dilden başka dersleri okutanlar­


dan bu K a n u n u n yayımı târihinden i'tibâren bir yıl içinde yalnız ö ğ r e t i m mesleğin­
de kalmayı tercih edenler. Fakülte Profesörler K u r u l u n u n üçte iki çoğunluğu ta­
rafından meslekî çalışmaları ve ilmî y a y ı m l a n ile ü s t ü n başarılı olduklarına k u r a r
verilmek ve Senatoca kabul edilmek şartlarıyle, profesörlüğe ta'yin olunabilirler."

Mahmud Nedim Gündüzalp ( E d i r n e ) — Siyasal Bilgiler Okulu'nun 3656 ve 3888


sayılı Kananlarla ders o k u t a n hocaları vardır. Bunların içinde uzun zamandan
beri b u r a d a kürsî işgal etmiş, kendi ilim şubesinde ihtisas sahibi o l m u ş ve Mem­
lekete kıymetli elemanlar yetiştirmiş değerli öğretmenler bulunuyor. Okulun Yö­
netmeliğine göre bugüne k a d a r Profesör, Doçent ve Asistan o l m u ş bulunanların
haklarım mahfuz tutuyoruz. Kezâlik bu geçici İkinci Maddede bu K a n u n u n yayımı
târihinden önce Siyasal Bilgiler Okulunda Doçentlik imtihanını b a ş a r ı ile tamam­
lamış olanların da haklarım mahfuz tutuyoruz. Fakat yıllardan beri kendi ihtisas-

630
l a n dâhilinde Okulda ders vermiş oldukları halde 3888 sayılı K a n u n u n hükümleri­
ne tâbi' b u l u n m a l a r ı dolayısiyle b u g ü n i m t i h a n a girmemiş Yönetmelik dâiresinde
profesörlük unvanını ihraz e t m e m i ş kimseler için de b i r i m k â n verilmiyor. Hükü­
met kendi Tasarısında b u n l a r için âdil olan bir esas koymuştur. B u n l a r d a n mes­
leği tercih edeceklere şâyed ilmî yayınlariyle ü s t ü n başarılar te'min etmişlerse ve
Profesörler Kurulunca da 2/3 çoğunlukla ü s t ü n haşarılığı kabul edilirse Senato­
n u n kabulü şartıyle bunların profesörlüğe ta'yini imkânını kendilerine tanımakta­
dır, H ü k ü m e t i n bu Maddesi Komisyon metinlerine alınmamıştır. Ben meziyetli,
kıymetli ve mesleğine bağlı kalmış bu gibi öğretmenlerin de haklarının tanınma­
sı için Geçici Maddeye İkinci F ı k r a olarak H ü k ü m e t i n Geçici İkinci Maddesinin
ayrı bir Fıkrası olarak ilâvesini teklif ediyorum. Takdir Yüksek Heybetindir.

Millî Eğitim Komisyonu Adına E m i n Soysal (Maraş) — Efendim Millî Eğitim


Komisyonu, H ü k ü m e t i n teklifini doğru b u l m a m ı ş ve bu Maddeyi t a s a r ı d a n çıkar­
mıştı. Bu karârımıza Bütçe Komisyonu ve İçişleri Komisyonları da i ş t i r a k etmiş­
lerdir. Şimdi mes'ele ş u d u r : Üniversite K a n u n u n u n icâblarına göre profesör ve
doçent olıacak elemanlar üniversitelerin kendi bünyeleri içerisinden yetişir. Üni­
versite haricindeki kıymetli elemanların alınıp a l ı n m a m a s ı mes'elesi, Üniversitelerin
m u h t a r i y e t i n e dâir olan K a n u n d a bir değişiklik yapılmasını icâbettirir. B u n u n hak­
kında bîr teklff mevcud olmadığından tarafımızdan kabul edilmedi. E ğ e r biz bunu
kabul edersek Fakültelerin hâricinde yetişmiş elemanların da d o ğ r u d a n doğruya
alınması yoluna gitmiş oluruz. Bu bir prensip kararı mes'elesidir. Millî Eğitim
Bakanının bu n o k t a d a bizi tenvir etmesi yerinde olur. Biz bu zaviyeden Tasarıdan
bu Maddeyi çıkarmış ve H ü k ü m e t teklifini tâdil etmiştik.

Milli Eğitim Bakanı Tahsin Barıguoğlu (Bingöıl) — Efendim, Siyasal Bilgiler


Okullunuzda 1939 senesîndenberi a k a d e m i k kariyer teşekkül e t m e k t e , hocalar eski
İ s t a n b u l Üniversitesi Yönetmeliğine göre profesör ve doçent olarak seçilmektedir.
Asistanlar da bu Yönetmeliğe göre a l ı n m a k t a d ı r l a r . Fakat b u n u n dışında Siyasal
Bilgiler Okuluna öğretmen olarak ta'yin edilmiş olan a r k a d a ş l a r vardır. B u n l a r da
aslî dersler o k u t u r l a r ve sayıları 7 kişidir. B u n l a r profesör ve doçent unvanını
hâiz değildirler ve hepsi başka devlet hizmetlerinde aslî hizmetli olarak bulunmak­
tadır, b u r a d a ek görev görmektedirler. Bu a r k a d a ş l a r bu K a n u n u n çıkmasıyla va­
zifelerinden ayrılacak değildirler; b u n l a r öğretim görevlisi olarak vazifelerine de­
vam edecektir. F a k a t bu K a n u n u teklif ederken düşündük, b u n l a r d a n dışardaki va­
zifelerini terkedip kendini öğretim hizmetine h a s r e t m e k isteyenlere bir imkân ka­
pısı a ç m a k istedik. Onun için arkadaşımızın teklif ettiği Maddeyi ilk Tasarıya koy­
duk. Profesörler Meclisi bunların ba'zılarını gerek ö ğ r e t ü n faaliyetleri, gerek neş­
riyatları cephesinden ehil görürse ve 2/3 ekseriyetle profesör olmalarına k a r a r ve­
rirse ve S e n a t o da bu kararı tasdik ederse, b u n l a r profesör olur, dedik. Hüküme­
tin teklifi bu şekildedir. Takdir yüksek Heyetinizindir.
( E d i r n e Milletvekili M a h m u d Nedim Gündüzalp'ın önergeai t e k r a r o k u n d u )
Başkan — Önergeri nazar-ı dikkate alanlar... Almayanlar... Anlaşılmadı. Önerge-

631
yi nazar-ı İ'tibâra alanlar lütfen ayağa kalsınlar... Almayanlar lütfen ayağa kalksın­
lar,.. Yine ianlaşılmadı, t e k a r edeceğim. Bu önergeyi nazar-ı d i k k a t e alanlar, lütfen
ayağa kalksınlar. Nazar-ı i'tibâre almayanlar... Nazar-ı d i k k a t e alınmadı. Maddeyi ka­
bul edenler.,. Etmeyenler... Kabul edilmiştir. .(Geçici 3. Maddeyi o k u t u r ) .

Başkan — Maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir (Geçici 4.


Maddeyi o k u t u r ) .

Başkan — Madde hakkında söz istiyen yok; maddeyi kabul edenler... E t m e ­


yenler... Kabul edilmiştir (Geçici 5. Maddeyi o k u t u r ) .

Bütçe Komisyonu Sözcüsü Muzaffer Akaflın ( K a s t a m o n u ) — Efendim, İçişleri


Komisyonu Siyasal Bilgiler Fakültesinin Ankara Üniversitesine bağlı b i r Fakülte
hâline getirilmesini kabul ederken, b u n u n t a z m i n a t b a k ı m ı n d a n mâlî neticelerinin
gelecek yıldan i'tibâren Bütçeye yükletilmesini derpiş etmiş ve mâlî külfetleri ar­
t ı r m a yoluna gitmediğini r a p o r u n d a tebarüz ettirmiştir. Yalnız raporda bu şekil­
de tebarüz ettirilmesi kâfi değildir; Bütçede ödeneği ve tertibi bulunmadığına
göre, bunların 1951 yılından i'tibâren tatbik edileceği h u s u s u n d a Maddenin s o n u n a
bir fıkra eklenmesi zarureti vardır. Bu hususun ilâvesini teklif e d i y o r u m .

Başkan — Önergeyi o k u t u y o r u m .

Yüksek Başkanlığa

Şifahen arzettiğim sebeblere binâen Tasarının Geçici Beşinci Maddesinin sonu­


na aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederim.

K a s t a m o n u Milletvekili
Muzaffer Akalın

" B u n l a r h a k k ı n d a adı geçen K a n u n u n 32. maddesi h ü k ü m l e r i 1 M a r t 1951 Tâ­


rihine k a d a r uygulanamaz."

Ahmed Tahtakılıç ( K ü t a h y a ) — M i k d â n ne k a d a r , m a l û m a t verebilirler m i ?

Muzaffer Akailın ( K a s t a m o n u ) — Efendim, Bütçe Komisyonunda m ü t e a k i p yıl


başından i'tibâren Bütçeye ödeneği konacağı ve b u r a d a n karşılanacağı için bu he­
sabı Kanun vesilesi yapmaya ihtiyaç görmedik. F a k a t K a n u n Tasarısı K a m u t a y d a
görüşülürken İçişleri Komisyonu aldı ve h u z u r u n u z a gelen yeni şekli iktisab etti
ve İçişleri Komisyonu gelecek mâli yıldan evvel alamıyacakları için b u n u derpiş
etmedi ve hesabım da yapmaya lüzum görmedi. B u n u n Bütçede tertibi yoktur.
Karşılığı da yoktur, gelecek yıldan i'tibâren ödeneceği için hesabını y a p m a y a lüzum
görmedi. Mikdârını da arzedecek vaziyette değilim.

Ahmed Tahtakılıç (Kütahya) — M u h t e r e m arkadaşlar; Bütçeye yeni b i r külfet


eklenmesi h a k k ı n d a k i herhangi b i r teklif k a r ş ı s m d a endişe ile b u l u n u y o r u m . Fa­
kat birkaç g ü n d ü r çıkardığımız k a n u n l a r a dikkat ederseniz, h e r birinin derece,

632
derece b i r t a k ı m paraları ihtiva ettiği anlaşılır ve Devleti derece, derece ödemeler
karşısında b u l u n d u r m a k t a d ı r . Bu Fakültedeki profesörlerin, öğretmenlerin kadro­
larım derhal istemiyeceklerini, bir kariyer a k a d e m i k göstereceklerini zannediyorum.
Fakat Meclisin b ü t ü n mes'eleleri bir m u a d e l e t prensibi tesbit ederek herkese hak­
kını v e r m e k gibi h e r teklifin karşısında m ü s a m a h a ile hareket ettiği günlerde bu
k a d a r az bir m i k d a r üzerinde sayın profesörlerimizin a k a d e m i k kariyer gösterecek­
lerinden de eminim. Bu onların gerek şahsi gerek ilmî hüviyetlerine uygundur. Mec­
lise bu noktayı arzetmek isterdim .

Millî Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu (Bingöl) — Efendim, verilecek tazminat


Üniversiteler K a n u n u n u n icâbettirdigi m i k d â r d a d ı r . Verilecek t a z m i n â t m yekûnu
için elimizde bir hesap yoktur. Ancak şunu arzetmek isterim ki, bu Fakültenin
esas teşkilât kadrosu Kasım avında Büyük Meclise getirilecektir. O k a n u n l a bir­
likte b u n u n da derpiş edilmesi m ü m k i n d i r (Re'ye sesleri).

Bütçe Komisyonu Sözcüsü Muzaffer Akalın ( K a s t a m o n u ) — Efendim, b u r a d a


Bütçeye külfet tahmil eden h e r hangi bir taleb yüksek K a m u t a y kabul ettiği tak­
dirde b u n u n karşılığını bulmak, fasıl ve t e r t i b a ç m a k için Tasarının E n c ü m e n e
gitmesi lâzım gelmektedir. Şimdi bu tazminat münâsebetiyle behemehal mâlî yıl­
d a n evvel verilsin diye ısrar e t m e k K a n u n u n çıkmasını ve bu K a n u n u n Müessese­
ye kazandıracağı şeref ve i ' t i b â n zedeliyecektir. İkincisi, bu Maddenin sonuna ek­
lenecek bu fıkra münâsebetiyle de Mekteb Müdîr ve öğretmenleriyle t e m a s ettim.
Dediler ki bize bu sene bu K a n u n münâsebetiyle ödenek vermeyin; çünkü biz
bu Kanunla çok alâkalandık. Üniversiteler c â m i a s m a katılmamızı t e ' m i n maksa-
diyle K a n u n u n peşine düştük; eğer K a n u n d a ödenek yer alırsa, zannedilir ki biz,
b u n u n ya'ni t a z m i n â t m peşine düşmüşüz. Binâenaleyh bize bu t a z m i n a t ı vermeyin,
dediler (Bravo sesleri). Bunu ar/el m i ye m e c b u r kaldım (Muzaffer Akalın'ın öner­
gesi t e k r a r o k u n d u ) .

Başkan — Önergeyi kabul edenler... Etmiyenler... Önerge kabul edilmiştir. Bu


fıkranın Maddenin sonuna eklenmesi suretiyle Maddeyi kabul edenler.... Etmiyen­
ler... (Madde kabul edildi. (Geçici 6. Madde'yi o k u t u r ) .

Başkan — Maddeyi kabul edenler... Kabul etmiyenler... Madde kabul edilmiş­


t i r (Geçici 7. Maddeyi o k u t u r ) .

Başkan — Maddeyi kabul edenler... Kabul etmiyenler... Madde kabul edilmiş­


tir... (5. Maddeyi o k u t u r ) .

B a ş k a n — Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiş­


tir (6. Maddeyi o k u t u r ) .

Başkan — Maddeyi kabul edenler... K a b u l etmiyenler... Madde kabul edilmiş­


tir. Tasarının t ü m ü n ü oyunuza s u n u y o r u m . Kabul edenler... Etmiyenler... Kabul
edilmiştir (Alkışlar)."

633
SİYASAL BİLGİLER OKULUNUN SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
ADİYLE ANKARA Ü N İ V E R S İ T E S İ N E KATILMASI HAKKINDA KÂNUN

Kanun N u m a r a s ı : 5627 K a b u l târihi: 23/3/950

Madde 1 — Teşkilâtı 2777 ve 4916 sayılı Kanunlarla belirtilmiş olan Siyasal


Bilgiler Okulu, ( İ d â r i İlimler), (Dış Münâsebetler), (Mâliye), ( İ s k â n ve Şehirci­
lik) adlarıyle başlıca dört Enstitüyü de ihtiva etmek, kendi bünyesinde mecburî
yabancı dil kur'lanyla kendine m a h s u s yatılı öğrenici yurdu b u l u n m a k ve h e r yıl
m ü s a b a k a ile Devlet hesabına en az 40 burslu öğrenici alınmak ve Mülkiye Mek­
tebi adıyla k u r u l u ş u n d a n bu güne k a d a r devam eden te'sis gayeleri mahfuz kal­
m a k ve bu ş a r t l a r altında 4936 sayılı K a n u n h ü k ü m l e r i n e göre yönetilmek üzere
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ adiyle Ankara Üniversitesine katılmıştır.

Madde 2 — Ankara Üniversitesi kuruluşu hakkındaki 6/7/1948 tarihli ve 5239 sa­


yılı K a n u n a bağlı 1 ve 2 sayılı cedvellere Siyasal Bilgiler Fakültesi başlığı altında
ilişik 1 ve 2 sayılı cedvellerde yazdı k a d r o l a r eklenmiştir.

Madde 3 — 10/6/1946 târih ve 4926 sayılı K a n u n a bağlı (1) sayılı cedvelin IV.
Eölümündeki k a d r o l a r d a n Siyasal Bilgiler Okulu başlığı .altındaki kısımlar kaldı­
rılmıştır.

Madde 4 — Mülkiye Mektebi ve Siyasal Bilgiler Okulu Me'zunları bu K a n u n yü­


rürlüce girdikten sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi me'zunlarına t a n ı n a c a k haklar­
dan faydalanacakları gibi, Siyasal Bilgiler Fakültesi me'zunları da Mülkiye Mekte­
bi ve Siyasal Bilgiler Okulu me'zunlarına özel k a n a n ve tüzüklerle t a n ı n a n haklar­
dan faydalanırlar.

Geçici Madde 1 — Bu K a n u n u n yayımı târihinde Siyasal Bilgiler Okulunda uy­


gulanmakta olan esaslar dâhilinde Asistanlık, Doçentlik ve Profesörlük unvanları­
nı iktisâb etmiş olanların unvan, yetki ve hakları saklıdır.

Geçici Madde 2 — Bu K a n u n u n yayımından önce Siyasal Bilgiler Okulunda Do­


çentlik imtihanlarını başarı ile t a m a m l a m ı ş olanların hakları saklı t u t u l u r .

Geçici Madde 3 — Bu K a n u n u n yürürlüğe girdiği târihde Geçici 1. Madde ge­


reğince Siyasal Bilgiler Okulunda Profesör, Doçent ve Asistan olarak bulunanlar­
la m e ' m u r ve hizmetlilerden aylıkları ve k a d r o unvanları değişmeyenlerin yeniden
ta'yinlerine lüzum olmayıp aylıkları ve ücretleri verilmeye d e v a m olunur. Yaban­
cı dil öğretmenleri ve 3656 ve 3688 sayılı K a n u n l a r gereğince ders o k u t m a k t a olan­
lar hakkında 4936 sayılı Üniversiteler K a n u n u n u n 34. ve 35. Maddeleri uygulanır.
Ancak b u n l a r yeni bir ta'yine lüzum olmaksızın gelecek ders yılı başıma k a d a r gö­
revlerine devam ederler ve aylık ücretlerini alırlar.

634
Geçici Madde 4 — Bu Kanunla Ankara Üniversitesine katılan Siyasal Bilgiler
Fakültesinin 13/6/1946 tarihli ve 4936 sayılı K a n u n gereğince seçeceği organlar bu
K a n u n u n yayımım ta'kibeden 30 gün içinde seçilir. Senato Üyelerinin seçim sü­
releri Üniversiteler K a n u n u n u n seçim dönemi sonunda nihayet bulur. Seçim yapı­
lıncaya k a d a r bu K a n u n u n yayımından önce Müdırlik vazifesini y a p m a k t a olan
Profesör, görevine devam eder. Bu Profesör, Dekan seçilmediği ve öğretim görevin­
de bulunduğu takdirde 4936 sayılı K a n u n u n 7. Maddesinde sözü geçen önceki Dekan
sıfatıyla Fakültenin Yönetim Kuruluna girer.

Geçici Madde 5 — 1951 Bütçe yılı başına k a d a r Siyasal Bilgiler Okulu'mm bu


K a n u n u n yayımı tarihindeki aylıklı ve ücretli kadroları île ek görev kadrolarının
tatbikine ve ihtiyaçlarının 1950 yılı Bütçe K a n u n u n a bağlı (A) işaretli cedvelin
Millî Eğitim Bakanlığı kısmındaki ödeneklerle karşılanmasına devam oulnur. Bu
k a d r o l a r d a vazife gören m e ' m u r ve hizmetliler bu K a n u n a bağlı (1) işaretli cedvel*
de gösterilen kadrolar yürürlüğe girinceye k a d a r Üniversiteler K a n u n u n u n kaboıl
ettiği hizmetleri yapmakla vazifelendirilebilirler.
Bunlar hakkında adı geçen K a n u n u n 32. Maddesi hükümleri l/Mart/1951 i-"iri­
nine k a d a r uygulanmaz.

Geçici Madde 6 — Asıl görevleri Siyasal Bilgiler Okulu'nda olan Yabancı Dil
Öğretmenleri Siyasal Bilgiler Fakültesi Okutmanlığına ta'yin edildikleri takdirde
alınacakları kadroya m ü k t e s e b haklarıyla t a y i n o l u n u r l a r .

Geçici Madde 7 — Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne âid kuruluş k a d r o l a r ı hakkın*


daki K a n u n Tasarısı en geç Kasım 1950 başına k a d a r hazırlanarak T.B.M.M. ne
sunulur.

Madde 5 — Bu K a n u n u n 1., 4. Maddeleriyle Geçici 1., 2., 3-, 4-, 5., 6., ve 7. Mad*
d e l e r i yayımı târihinde, dîger h ü k ü m l e r i 1/3/1951 t â r i h i n d e yürürlüğe girer.

Madde 6 — Bu K a n u n u Bakanlar Kurulu y ü r ü t ü r .

(1) SAYILI CEDVEL

Görevin Çeşidi: Siyasal Bilgiler Fakültesi


A. Öğretim Üyeleri

Derece Sayı Aylık

1 Profesc 1 150
2 lf 3 125
3 İt
4 100
A fi 4 90
S fi 6 80
5 Doçent 6 80

635
1915'de Muvakkat KanmVla kapatılması sebebi ile 3 yıl, 7 ay, 1 günlük birr in­
d i r m e yaparsak Sevgili Mülkiye, 1935'den sonraki adıyla SİYASAL BİLGİLER
OKULU, 8 7 yıl, 6 a y v e 1 0 günlük çok şerefi ibir h i z m e t d ö n e m i ' nden
sonra yerini yeni evlâdı S i y a s a l B i l g i l e r Fa k ü l t e s i ' ne
bırakarak ebedî târih y o l c u l u ğ u n a çıkıyordu.
Buraya k a d a r bütün ayrıntıları ile anlatageldiğimiz olaylar, târih ırmağı akışı
içinde s o s y a l , ( k ü l t ü r e l alanda, d e v l e t i l m i yapmada,
h ü k ü m e t etme s a n ' a t ı ' nı iş hâline getirmede, bu m ü b a r e k
Y u r d için çok çetin v e şerefli sınavlardan geçmiş k u t l u bir m ü e s ­
s e s e ' nin şeref hâleleri ile ö r ü l m ü ş doksanbir yıllık ö m ü r hikâyesidir.
Tarafsız d ü ş ü n c e ve iz'âra sahipleri, bu şerefli T â r i h Hikâyesini okuduktan
sonra, derhal teslim edeceklerdir ki, Büyük Türk Milleti, bir asr'a yaklaşan bir sü­
rece bağrında yaşattığı, dişinden tırnağından artırıp beslemek için hiç bir fedâ-
k â r h k d a n kaçınmadığı M ü l k i y e adh M i l l î H i z m e t Y u -

636
v a s i 'na harcadığı emeğin, bağladığı u m u d ' un karşılığını almış; bun­
dan böyle de almakta bulunmuştur.
S. B. O. nu böylelikle Târih'e yolcu ederken, M ü t â r e k e Yıllan'-
nda tekrar açuhşından Fakülte oluşuna kadar Y-urd'a armağan- ettiği M ü l k i ­
y e l i ' lerin, yıllara göre sayısını da inceleyelim:

YILLAR MEZ'UN SAYISI YILLAR MEZUN SAYISI

1337 (1921) 29 1937 60


1338 (1922) 22 1938 93
1339 (1923) 17 1939 39
1340 (1924) 11 1940 104
1341 (1925) 18 1941 85
1926 10 1942 107
1927 25 1943 81
1928 19 1944 105
1929 28 1945 84
1930 37 1946 105
1931 36 1947 91
1932 38 1948 101
1933 40 1949 121
1934 41
1935 33
TOPLAM 1615
1936 35

S. B. O. nun son D i p 1 o m a ' sı da şöyle idi:

637
8. K I S I M

SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ

1950-1967

cop S. B. O.'nu S. B. F.'ne çeviren 5627 sayılı K a n u n u n


ÖRGÜTLERİNİN 5. Maddesi gereğince derhal Fakülte örgütlerinin- ktı-
KURULUŞU rulmasına geçildi.
Üniversiteler K a n u n u gereğince, Fakülte Profesörler Kurulu, Fakülte Yönetim
Kurulu, Fakülte Komiteleri Başkan ve Yönetim Kurulları seçilip teşkil edildi. Ni­
san I950'de Fakülte Profesörler Kurulunca eski S.B.O. Müdîri Prof. Fethi Çelikbas
Dekanlığa seçildi. Adı geçen, 14 Mayıs 1950 Seçimlerinde B u r d u r Milletvekilliğine
seçildiğinden 23 Mayıs 1950'de Dekanlığa Mâliye Profesörü Fadıl Hakkı S u r seçilip
getirildi.

Bu arada k ü r s î l e r v e b u n l a r ı n Profesör, Do-


ve
KÜRSÎLER Çent Asistanları da tesbit edilmiştir. 1950-1951 Ders
Yılı içinde SJ3.F. Kursî'leri şöyle düzenlenmişti:

S. B. F. KÜRSÎLERİ ve ÖĞRETİM ÜYELERİ

K ÜR S î L E R ÖĞRETİM ÜYELERİ

.. ANAYASA HUKUKU Profesörü: Bülend Nuri Esen


Doçenti: Bahri Savcı
2. DEVLET NAZARİYELERİ ve SİYÂSİ HU­ Prof.: Yavuz Abadan
KUK Asistanı: Arif Payaslıoğlu
: Bülend Dâver
3. CEZA HUKUKU PRENSİPLERİ ve DEV­ Prof.: Burhan Koni
LETLERARASI CEZA HUKUKU
4. DEVLETLER UMÛMİ HUKUKU Prof.: Zeki Mes'ud Alsan
Doç. : Seha L. Meray
Asis.: Suad Bilge
5. DEVLETLER HUSUSİ HUKUKU Prof.: Hikmet Belbez
Asis.: İlhan Unat
6. TİCÂRET VE SİGORTA HUKUKU Prof.: Kemâl Arar

639
7. UMUMİ IKTISAD Prof.: Ervvin Graue
Doç.: Aydın Yalçın
Doç.: Aziz Köklü
Öğ. Görev.: Şefik İnan
Asis.: Nejat Bengül
8. IKTISAD TARİHİ ve İKTİSÂDİ DOKT­ Prof.: Fadıl Hakkı Sur
RİNLER TÂRİHİ
9. İKTİSADI SİYASET Prof.: Ervvin Graue
Öğr. Gö.: Rahmi Ören
Öğr. Gö.: Câhid Talaş
Asis.: Reşad Aktan
10. İŞLETME İKTİSÂDI ve MUHASEBE Prof.: Roy G. Blakey
Öğr. Gö.: Abdullah Aker
Asis.: Cumhur Ferman
11. SİYÂSÎ ve İKTİSÂDİ COĞRAFYA Prof.: Hâmid Sadi Selen
Asis.: Behiç Hazar
12. SİYASI TARİH ve MİLLETLERARASI Prof.: Zeki Mes'ud Alsan
MÜNÂSEBETLER Öğ. Gö.: Ahmed Şükrü Esmer
Asis.: Fahir Armaoğlu
13. ŞEHİRCİLİK Prof.: Zeki Faik Ural
Doç.: Fehmi Yavuz
14. İDARE HUKUKU Prof.: Tahsin Bekir Balta
Doç.: Turhan Feyzioğlu
Asis.: Cemâl Aygen
15. MEDENİ HUKUK Prof.: İ. Hakkı Karafakih
16. MEDENİ HUKUK Prof.: K. Fikret Arık
17. MALİYE Prof.: Fadıl Hakkı Sur
Doç.: Sâdun Aren
Öğr. Gö.: İ. Hakkı Ülkmen
Asis.: Selâhaddin Sözeri
18. MÂLİYE Prof.: Roy G. Blakey
Prof.: Bedri Gürsoy
Asis.: Cemâl Mıhcıoğlu

O K U T M A N L A R

FRANSIZCA Mehmed Karasan


Ziya İshan
Vahdi Hatay
Fehmi Baldaş
Yusuf Tavat
Rene Graud
Rene Houîlle
A. Lois Boissel

640
İNGİLİZCE Nureddin Sevin
Ulvî Erbay
Vedat Örs
C. Sammervville
Miss Hallam

ALMANCA Zeki Anman


H. Kristinius
E. Siberknoff

SBF nîn S.B.F. bu şartlar içinde 1950-1951 Ders Yılma başladı.


1950-1951 Bu yılkı Giriş Sınavı ile Fakülteye 55 Burslu, 95 Burs-
DERS YILI suz olmak üzere 150 yeni öğrenici a l ı n m ı ş ; böylelik­
le tüm öğrenici sayısı 521'e çıkmıştır. Fakülte öğretim üyelerinden b i r kısmı ba­
tı üniversitelerinde inceleme yapmak üzere Avrupa ve Amerika'ya gönderilmişler;
Öğretim Kadrosu da Avrupa ve Amerika'dan getirtilen misafir profesörlerle güç*-
lendirilmişfiir. F a k ü l t e Kiıtaplığı'nın geliştirilmesine hızla devam edilmiştir. Bu
ders yılında Fakülte mevcudu 260'ı burslu, 26Ti burssuz olmak üzere 521'dir. Bu
t o p l a m m 15'i kızdır.

Seçme Sınavı sonucu Fakülteye alınan 67'si burslu,


1951-1952 90'ı burssuz 157 öğrenici ille birlikte F a k ü l t e mevcu­
DERS YILI du 552'ye yükselmiş; b u n u n 313'ü burslu, 239'u burs­
suz: 17'si kız; 11 İranlı, İti İ r a k l ı d ı r . Bursların dağılışı da şöyledir:

Burs Veren Müessese Kız Erkek Toplam

Mâliye Bakanlığı 1 51 52
İçişleri Bakanlığı 9 251 260
Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 1 1
Genel Toplam 10 303 313

Bu ders yılında verim, 1. Sırufda % 81.8, 2. Sınıfda % 78.2, 3. Sınıf da % 92.5,


Son Sınıfın her üç şubesinde ise ortalama % 95'dir. Me'zûn sayısı 102'dir.

Fulbright'dan faydalanılarak .da'vet edilen Amerikalı


1952-1953 Profesör Tacusch öğretim k a d r o s u n d a yer almış ve
DERS YILI Amme İdaresi derslerine başlamıştır. Ayrıca Son Sınıf
Idârî Şûbe'ye ilâve edilen " İ d â r e ' d e Yeni Temayüller" dersini de İsviçreli Prof.
Heckscher vermektedir.
Doçent Aydrn Yalçın, Doçent Bahri Savcı, Doçent Seha Meray Fransa ve İn­
giltere Üniversitelerinde incelemelerini bitirip Fakülte'deki görevleri başına dön­
müşlerdir. Öğretim kadrosu 12 Profesör, 5 Doçent, 5 Öğretim Görevlisi, 11 Asis-
tan'dan teşekkül e t m e k t e d i r .

641
Milletlerarası Kurumlarla işbirliği yapılarak "Türkiye'de Ziraî Makinalaşma-
nın Ekonomik-Sosyal Hayat üzerindeki Te'sirleri" adlı bir a n k e t tertibedil-
m i ş ; 24 vilâyetin, 73 ilçesinden seçilen 448 köyde 3015 aile ile ilgi k u r u l a r a k anket
tarnamlanmışdır. Bu anket için 42 Son Sınıf Öğrenicisi, 4 Doçent ve 8 Asistan
görev almıştır. Fakülte mevcudu 300'ü burslu, 280'i burssuz olmak üzere 580 olup,
b u n u n 17'si kızdır.
Fakülte Yönetim Kurulu'nun teşebbüsü ile kurulmasına çalışılan TÜRKİYE ve
ORTA DOĞU ÂMME İDARESİ ENSTİTÜSÜNÜN açılış hazırlıkları çok ilerlemiş­
tir.

Aziz Mülkiye'mizin 93. Kuruluş yıl d ö n ü m ü , Siyasal


K Bü ler
o o v n ^ S u r , & Fakültesi adı allında faaliyete geçişinin 3. yi-
9 3 . YILDÖNÜMÜ . . . .- - . . . , . . e% .
tında, muhteşem bir [oıenle kutlandı. Geleneğe uyu­
larak, 4 Aralıkda (1952) yapılan bu Tören'de Dekan Prof. Yavuz Abadan, Fakülte
çalışma ve hizmetlerinden bahsettikten s o n r a ( l ) :
"Gelenekler, ancak devrin manevî kıymet hükümlerine aykırı düşmedikleri nis-
bet ve derecede bir y a ş a m a ve yürürlük şansına mâliktirler. İçtimâi ve fikrî geli­
şimi önleyici mâhiyet taşıyan katı, d o n d u r u c u duraklatıcı gelenekler, hamleci ve
yaratıcı bîr inkilâbcı zihniyetin karşısında t u t u n m a kudretinden m a h r u m d u r l a r .
Asil ve ilerletici prensipler hâlinde ruhlarımızda kökleşen MÜLKİYELİLİK gele­
neği geri ve köhneleşmiş kıymet h ü k ü m l e r i n e laslâ iltifat etmez. Biz Mülkiyeliler
mazimizi, Millet ve Memleketimizi yükseltme gayretlerimizde, cesaret ve azmi­
mizi a r t ı r a n güçlükleri yenmede, irâde ve moralimizi kuvvetlendiren bir örnek
olarak benimsiyor ve onunla öğünüyoruz.
Siz T ü r k Genci ve Siyasal Bilgiler m e n s u b u olarak, Büyük Atatürk'ün iki ceh­
i l d i emânetine muhâtabsınız. Bir T ü r k genci olarak Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti­
ni sonuna k a d a r en müşkil şartlarla boğuşarak b ü t ü n varlığınızla k o r u m a ödc-
vindesiniz.
Bir Siyasal Bilgiler mensubu olarak da inkılâbımızın en değerli verimi olan
modern, laik Türk Devletini, sağlam temeller üzerinde yükseltmek, onu b ü t ü n dün­
yada lâyık olduğu i'tibarh d u r u m a ç ı k a r m a k vazifesiyle karşı karşıyasınız.
Bu ödevlerinizi başarı iie yerine getirerek Atatürk'ün çifte e m â n e t i n e lâyık
Türk Vatandaşı şerefini kazanabilmeniz bilgi, k a r a k t e r ve vazife (ahlâkına sahip
şahıslar olmanıza ve bu şekilde yetişmenize bağlıdır. Şahsiyet, h ü r r i y e t i n olduğu
k a d a r devlet ve millet hizmetinin de temelidir. Devleti yaşatan yükselten kaaideler
değil, insanlardır. İnsanlık vasfı ile idare a d a m ı , h e m adaletin, h e m emniyetin
koruyucusu, bekçisidir. K a n u n a bağlılık ve k a n u n u uygulama, insan şahsiyetinin
süzgecinden geçerek adalet ve emniyet hedefine ulaşır.
Zamanımızda devlet ve halk münâsebetleri, h e r s a h a d a alabildiğine genişlediği
için devlet hizmetinde olanlardan istenen kaabiliyet ve vasıflar da h e r gün arta­
r a k değişmektedir. Bu vasıfların başında sağlam bir bilgi gelir. Bilgi, insana, hâ­
li) Bak. : S.B.F. Dergisi; V I I I . C; Yıl, 1953; 1.-4, Sayı, 256 rf.

642
diseler mahşeri arasında değişmez münâsebetleri ta'yin, değişen ihtiyaçları tâ-
kib melekesini kazandırır. Bu a r a d a idarecinin, nazariyecilik ile teşkilâtçılığı atba-
şı yürütecek bir zekâ muvâzenesi ile düşünce formasyonuna sahip olması ş a r t t ı r .
Fakültemizde nazarî, ilmî a r a ş t ı r m a l a r l a tatbikî, metodik çalışmalara ahenkli bir
terkib hâlinde aynı ölçüde yer ve ö n e m verilmesi, bu m ü l â h a z a l a r d a n kaynak al­
maktadır.
Devlet hizmetinde başarının ikinci esas şartı nefis feragatidir. Demokratik bir
rejim içerisinde idare adamı, ülkücü b i r r u h enginliğinin b ü t ü n fedâkârlık ve mü­
s a m a h a duygularını nefsinde taşımalı; halkı sevmesini bilmelidir. İdareci bir bü­
r o k r a t değil, bir halk adamı, millî birlik ş u u r u n u n sembolü, millî kalkınma dileği­
nin m i h r a k ı , maddî, mânevi bütün vâsıta ve kıymetleri değerlendirmesini bilen ya­
pıcı ve yaratıcı bir insan olacaktır. İ d a r e edenle, idare olunanın ayniyet ve eşitliği
esâsına d a y a n a n bir demokraside â m m e otoritesinin kaynağı, halkın dilek, güven
ve sevgisinde toplanır. Bu sebeble yetki ve kuvvetini halktan a l m a n ı n zevkini ta­
damayan, gayret, ehliyet ve bilgisi ile geniş kütlelerin i'timad ve m u h a b b e t i m kaza­
n a m a y a n her idareci başarısızlığa m a h k û m d u r .
H e r yıl Siyasal Bilgiler Fakültesi çatısı altında Yurdun d ö r t bucağından gelen
körpe d i m a ğ h , temiz ruhlu halk çocukları, d e m o k r a t i k ve eşit bir k a y n a ş m a hâ­
linde toplanırlar. Onların Fakülteyi bitirdikleri zaman ilk vazifeleri, kazandıkları
bilgilerle birlikte bu ruhu bozulmadan Memleketin bütün himmet ve gayret bekli-
yen köşelerine taşımak ve dağıtmaktır.
Genç arkadaşlarım!...
B ü t ü n gayretlerimizin hedefi, devrimizin çeşitli, çözülmesi müşkil problemle­
ri karşısında d u r a k l a m a d a n , irkilmeden ideal bir hayat rejimini ve cemiyet nizâ­
mını gerçekleştirmek, T ü r k Cemiyetini medenî ve müreffeh bir seviyeye yük­
seltmek, buna aykırı belirtilerle amansızca cenkleşmek ve her an yolunuzu ahlâ­
ki zihniyetin ışığı ile aydınlatmak olmalıdır. Bu 'uğurda katlanılacak fedakârlıkla­
rın m ü k â f a t ı . Vatanın şükranı, Milletin takdiridir. Hepinize hayatda ve deviet hiz­
metinde üstün başarılar dilerim. Türklükle birlikte aziz ve b e r h u r d a r o l u n ; günü­
nüz kutlu, bahtınız açık olsun."
Bu yıldönümünde, eski S.B.O. n u n Şehircilik ve Mahalli İdareler Mâliyesi Pro­
fesörlerinden olup, 1946'da Berlin Belediye ye Devlet Başkanlığına seçilmesi dola­
yısıyla Türkiye'den ve Mülkiye'den ayrılan ve Türklere olan sevgisi, bağlılığı dola­
yısıyla, Almanya'da kendisinden T ü r k R e u t e r diye ıbahsedilcn Profesör
Ernesrt Reuter ve H ü r Berlin Üniversitesi Rektörü Prof. Rohde'den Türkçe olarak
aşağıdaki ilginç lelgraf gelmiştir:

"Prof. Yavuz Abadan,


S . B F . Dekanı
Cebeci - ANKARA

Berlin, 934, 59; 4/XII/1952, 1020; Vîa Radio


Sayın öğretim üyesi arkadaşlarımızla eski Mülkiyelilere ve Fakültemizin bilgi-

643
Ii, çalışkan ve ideal aşkı yüreklerinde y a n a n öğrenicilerine bu târihî g ü n ü c a n d a n
k u t l a r ; onlar için dâima en iyi dilekle çarpan yüreklerimizin b ü t ü n sevgi ve saygı­
larını sayın Dekan'ın -delaletiyle kendilerine yollarız.

H ü r Berlin Üniversitesi Rektörü Berlin, Belediye ve Devlet Başkanı


Prof. R o h d e Prof. E r n e s t R e u t e r "

Bu Ders Yılımda yine " m ü s a b a k a sınavı" :ile Fakülte'ye alınan öğrenici 8'i kız,
96'sı erkek olmak üzere 104'dür. Fakülte öğrenici toplamı ise 243u burslu, 330'u
burssuz, 573'dür. Sınıfların başarı derecesi ise:
1. S ı n ı f d a % 90.5, 2. S ı n ı f d a % 78.3, 3. S ı n ı f d a % 96.1, Son Sınıf İdâri
ve Mâlî Şubelerinde % 98.3, Siyâsî Şûbe'de ise % 100'dür. 1953 Ders yılı sonunda
Fakülte 104 Me'zun vermiştir. Öğretim Kadrosu, 14 Profesör, 10 Doçent, 6 Öğretim
Görevlisi, 12 Asistan ve 15 O k u t m a n ' d a n ibarettir.

\.İ.D. Teknik Yardım Fonu'ndan faydalanılarak Ame-


1953-1954
rikaya gönderilen Prof. Bedri Gürsoy, Asistan Cum-
DERS YILI » P r «uı. * uv.n ı
hur Ferman, Cemal Mıhcıoglu, Behıç H a z a r incele­
melerini bitirerek Mart 1954'de Yurd'a ve görevlerinin başına d ö n m ü ş l e r ; yerlerine
Asistan Fahir Armaoğlu, İlhan Ünal, Arif Payashoğlu, Bülend Dâver gönderikniş-
üir. Ayrıca Doçent Fehmi Yavuz ile Doçent T u r h a n Feyzioğlu, b r a n ş l a r ı ile ilgili
a r a ş t ı r m a yapmak üzere İngiltere'ye gitmişlerdir.
7 Eylül - 3 E k i m 1954'de Roma'da toplanan Milletlerarası 6. Ceza Hukuku
Kongresin? H ü k ü m e t Delegesi olarak katılan Fakülte Ceza H u k u k u Profesörü Bur­
h a n Koni, Milletlerarası Ceza Hukuku Derneğinin Yönetim K u r u l u n a üye seçil-
mıiştir. Yine İtalya'da toplanan Milletlerarası İstatistik Kongresine, Fakülteyi tem*
silen Öğretim Görevlisi Şefik İnan katılmıştır.
Bu yıl Fakülte'de misafir olarak bulunan Prof. Blakey, Mâliye ve Genel Ekono­
mi, Prof. Marshall Demock Âmme İdaresi Prensipleri, Prof. L. Harvey İ d a r e d e Orga­
nizasyon ve Metod derslerini o k u t m u ş l a r d ı r . Ayrıca, Hollandalı Prof. May, Devlet
ve İşletme Muhasebesi, İsviçreli Prof. Egli Şehircilik, İngiliz Prof. Hanson Sos­
yal Araştırmalar, Amerikalı Prof. Kingsbury Personel İdaresi üzerinde öğretim yap­
mışlardır. Prof. Mathewes de Sosyolojik a r a ş t ı r m a l a r yapmıştır.
Yabancı dil o k u t m a n l a r ı da a r t ı r ı l m ı ş ; Miss Hallam, Miss VVhithaker İngilizce;
Dr. Kristmius, Madame Knistinius, Dr. Silberkr.oph Almanca; M. Boissel ise Fran­
sızca o k u t m a n l ı k l a r ı n a getirilmişlerdir.
Geçen yıl açılış hazırlıkları t a m a m l a n a n Türkiye ve Orta Doğu Âmme İdare­
si Enstitüsü, 1 Aralık 1954'de S.B.F. ne bağlı olarak çalışmalara b a ş l a m ı ş t ı r .
Bu ders yılında Fakülte Öğretimi K a d r o s u 13 Profesör, 7 Doçent, 5 Öğretim
Görevlisi, 9 Asistandan teşekkül etmektedir. Öğrenici mevcudu ise 300'ü burslu,
310'u burssuz olmak üzere 610'dur. Bu yekûnun 30'u kızdır.

644
4 Aralık 1953'de F a k ü l t e salonlarında kutlanan* 94. Ku­
ruluş Yıldönümü törenine içişleri Bakanı E d h e m Men-
n p o c YIL
deres, Millî Eğitim Bakanı Prof. Rıfkı Salim Burçak,
E k o n o m i ve Ticâret Bakanı Prof. Fethi Çelikbaş, Tarım Bakanı (Rahmetli) Nedim
Ö k m e n , Çalışma Bakanı Hayreddin E r k m e n , Mülkiyeli Milletvekilleri, Ankara Vali
ve Belediye Reisi Kemâl Aygün, Üniversite Rektörü Hüseyin- Câhid Oğuzoğlu, An­
k a r a Barosu Başkanı, Yargıtay, Sayıştay, Danıştay B a ş k a n l a n ve F a k ü l t e Profesör­
leri ile eski me'zunlar katılmışlardır.
Ankara Üniversitesi Rektörünün açış k o n u ş m a s ı n d a n sonra Kürsî'ye gelen Fa­
külte Dekanı Prof. Yavuz Abadan, F a k ü l t e Çalışmalarını etraflıca a n l a t t ı k t a n sora­
ra Genç Mülkiyelilere hitaben şu konuşmayı yapmıştır ( 2 ) :
"Siyasal Bilgiler Fakültesine m e n s u p aydın b i r genç olarak hizmetinde olaca-
ğuıız m o d e r n , laik T ü r k Devlet ve Cumhuriyetini sağlam temeller üzerinde yük­
seltmek, T ü r k Cemiyetini medeni cihanda lâyık olduğu seviyeye ç ı k a r m a k ödeviy­
le karşı karşıyasınız. Vazifenizi başarabilmek için b ugünden devamlı bir çalışma,
çetin bir fikir ve k a r a k t e r mücâdelesi içinde şahsiyyetinizi yaratmaya, küçük duy­
gulardan, bayağı menfaat endişelerinden hascd ve kin'in zehirleyici te'sirlcrinden
sıyrılarak d â i m a büyük dâvalar a d a m ı olmaya ve kalmaya çalışmalısınız.
Şahsiyyet, hürriyetin olduğu k a d a r bilgi, k a r a k t e r ve vazife ahlâkına sahip ol­
m a n ı n da temel şartıdır. Şahsiyetin ayırıcı vasfı, fikir istiklâlidir. E s a r e t i n en
korkuncu, fikir köleliğidir. Düşünce cevherinin asaleti, onun d â i m a yapıcı ve yara­
tıcı hüvîyyetinde tecellî eder.
Eski medeniyetlerin baynağı olan ş a r k âlemini beş asır yerinde saydıran, ni­
hayet cehaletin karanlık girdabında ç ü r ü t e n , fikir hürriyetine zincir vuran içti-
had k a p ı s m m kapanmasıdır. O n u n için sizi skolastik zihniyetin körü k ö r ü n e üstada
bağlılık kaaidesine s a p l a n m a k t a n tahzîr (sakınmanızı tavsiye) ederim.
Fikir istiklâli, karşı fikre saygının esas şartı, d e m o k r a t i k ve h ü r cemiyet ni­
zâmının en sağlam te'minâtıdır. İnsanlık şeref ve haysiyyetinin de özünü teşkil
eden h ü r d ü ş ü n c e , başkalarının düşüncelerine karşı en engin m ü s a m a h a duygu­
s u n u geliştiren bereketli bir kaynaktır.
İ n s a n hayâtı, tıbkı çekiç alımda döğülen d e m i r gibi, zorluklarla çarpışa çarpı­
şa olgunlaşır. Karşılaştığınız güçlükler ümidinizi k ı r m a m a l ı d ı r . Cemiyet içerisinde
ön safta görünen ba'zı insanların hatalı saydığınız hareketleri karşısında ye'se ka­
pılmamalısınız. Fikir istiklâlinden kaynak olan k a r a k t e r sağlamlığı ve ahlâk sa-
lâbeti, k ö t ü örneklerden ve geçici zorluklardan yılmayıp millet ve devlete hizmet
ü l k ü s ü n e sadâkatle ve ısrarla bağlı kalmayı gerektirir..."
1954-1955 1955 Yılı Genel Bütçesine k o n a n ödenekle, sayıları
DERS YILI 1000'e yaklaşan öğrenicilere d a h a geniş öğrenim yap-
ma İ J l l k â n l a n h a z ı r l a m a k j
YENİ LİSANS YÖNET- Ç in > Fakülte binasının ge-
ni
MELİGİNİN YÜRÜRLÜĞE S I e t i I m e s i n e » e k bloklar yapılmasına k a r a r veril-
m ;
GİRİSİ * $ hazırlıklara girişilmiştir.

( 2) Bak. : Zafer Gazetesi; 5-12-1953; 1 A *f ve 6 - 7 . st.

645
Bu ders yılında Fakülte mevcudu 280'i burslu, 357'si burssuz okrıak üzere
637'ye yükselmiştir. Bunun 31'i kız öğrenicidir. Öğretim k a d r o s u ise, 13 Profesör, 9
Doçent, 3 öğretim görevlisi ve 12 Asistan'dan teşekkül etmektedir.
Ders yılfnm en önemli olay'ı iki yıldan beri h a z ı r l a n m a k t a olan "S.B.F. Li­
sans Öğretim ve İmtihan Ta'lîmatnâmesi"nin, 24/1/1955'de Millî Eğitim Bakanlı­
ğınca onaylanması ve Resmî Gazetenin 9 Mart 1955 gün, 8950 sayısında i'lân edi­
lip yürürlüğe girmiş olmasıdır.
Dört Kısıan, Beş Bölüm ve 52 Maddeyi kapsayan Yeni Tüzüğün 51. Maddesi'ne
göre, sözü geçen T a l i m a t n a m e , 1954-1955 Ders yılında yalnız 1. Sınıfa; 1955-1956 da
1. ve 2. Sınıflara; 1956-1957'de 1., 2. ve 3. Sınıflara; 1957-1958'de de b ü t ü n Fakülte­
ye uygulanacaktır. Yeni Tüzük'de Öğretim süresi, eskisi gibi d ö r t yıl o l a r a k kabul
edilmiş; a n c a k 1., 2. Sınıflar Hazırlama Sınıflarına, 3., 4. Sınıflar İdâri, Mâlî, Siyâsî
olmak üzere İhtisas Şubelerine ayrılmışlardır.
Hatırlanacağı gibi aynı sistem, Meşrûtiyet Yılları Mülkiyesinde de uygulan­
maya b a ş l a n m ı ş ; Okul'un 2 yıl sonra kapatılması ile mez'un verememişti. 1965 yı­
lına k a d a r uygulanan bu Tüzüğü de inceleyelim:

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ


LİSANS ÖĞRETİM VE İMTİHAN TALİMATNAMESİ

BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümleı

Öğretim Süresi

M a d d e 1 — Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Lisans Öğretimi


dört yıldır.
Bir öğretim yılı, güz ve yaz dönemi olmak üzere ikiye bölünür.
Kış dönemi Ekim'in birinden Ocak sonuna; Yaz dönemi, Mart'ın birinden Ha­
ziran sonuna kadar sürer.

Sınıflar

Madde 2 — Fakülte, ilk ikisi -umûmî, son ikisi ihtisas sınıfı olmak üzere dört
smıfdan mürekkebdir. İhtisas Sınıflan "İdarî", "Mâliye ve İktisad", "Diplomasî ve
Dış Münâsebetler" Şubelerine ayrılır. Fakültede yeni ihtisas şubeleri açılabilir.

Öğretim Şekli

Madde 3 — Fakültenin Lisans öğretimi :


a) Derslerden (yabancı dil dersleri dahil)
b) Pratik çalışmalardan ve
c) Seminerlerden
terek&ub eder.

646
İKİNCİ K I S I M : Ö ğ r e t i m
BİRİNCİ BÖLÜM : D e r s l e r

Derslerin Mâhiyeti ve Çeşitleri

Madde 4 — Siyasal Bilgiler Fakültesinde okutulacak derslerin isimleri ve han­


gi sınıflarda kaçar saat okutulacağı, bu T a l i m a t n a m e y e ekli cedvelde gösterilmiştir.
Dersler, 50. Maddeye göre toplanan (Fakülte) Genel Kurulu'mın tasvibinden
geçen m ü f r e d a t p r o g r a m l a r ı n a göre okutulur.

İKİNCİ BOLÜM : P r a t i k Ç a l ı ş m a l a r ve M ü z â k e r e l e r

Madde 5 — P r a t i k çalışmaların gayesi :


A — Bunların taalluk ettiği derslerde öğretilen nazarî bilgilerin p r a t i k hayatta
r a s t l a n a n olaylara nasıl ve ne şekilde uygulanabileceğini göstermek ve bu çeşit
olaylarla ilgili mes'elelerin bu bilgilerin yardımı ile çözme melekesini geliştirmek;
B — Bilimsel k a y n a k l a n ve i c t i h a d l a n incelemeye ve tahlil etmeğe a l ı ş t ı r m a k ;
C — Mevzuattan hükümlerin nasıl çıkarılacağını g ö s t e r m e k ;
Ç — B ü t ü n bu yollarla Faküite'de o k u t u l a n derslerin p r o g r a m l a r ı n a giren ko­
nuları bilhassa uygulama b a k ı m ı n d a n ele alarak tamamlayıcı ve p r a t i k bilgiler
vermektir.

Pratik Çalışmaların Düzenlenmesi

Madde 6 — Pratik çalışmaianBirinci Sınıfta, İstatistik, Sosyal Bilimler Me­


todolojisi, Medenî Hukuk, Anayasa H u k u k u ; İkinci Sınıfta, İ d a r e H u k u k u , İktisad,
Ceza H u k u k u , Medenî H u k u k derslerinden yapılır.
H e r öğrenici, kendi sınıfına âid p r a t i k çalışma derslerinden ikisini seçmeğe
m e c b u r d u r . İsteyenler İdâre'ye m ü r a c a a t l a dileklerini bildirerek ikiden ziyâde
p r a t i k kur'a yazılabilirler.
P r a t i k çalışmalar, h e r biri haftada birer saat olmak üzere, Birinci Sınıfta Yaz
Dönemi başında, İkinci Sınıfta ders yılı başında başlar.

P r a t i k Çalışma Grupları

Madde 7 — P r a t i k çalışmalarda, sınıfın öğrenicileri bu çalışmaları yaptıracak


olan ö ğ r e t i m üyesi tarafından yeler derecede küçük gruplara bölünebilir. Her
grupun p r a t i k çalışmaları bir öğretim üyesi ve onun tesbit edeceği öğretim yar­
dımcıları tarafından idare edilir.

T a r t ı ş m a ve Kompozisyon

Madde 8 — P r a t i k çalışmaların gayesini gerçekleştirme maksadiyle p r a t i k ça­


lışmayı idare eden tarafından öğrenicilere mes'eleler üzerinde ifâde melekelerini
kuvvetlendirecek ve d e r s l e r d e edinilen bilgileri fi'len uygulama i m k â n ı m verecek

647
şekilde, p r a t i k çalışma saatlerinde t a r t ı ş m a l a r yaptırılır. B u n d a n b a ş k a her dö­
n e m d e en az bir kere yazılı vazife istenir- Ayrıca ev vazifesi de verilebilir.

Müzâkerelerin Gayesi ve Şekli

Madde 9 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyeleri ve Öğretim Yardımcıla­


rı her dönem içinde en az bir defa yazılı veya sözlü m ü z â k e r e y a p a r l a r .
Bu müzâkerelerin gayesi:
A — Derslerin günügününe tâkib olunmasını ve ders yılı içinde hazırlanmasını
te'min e t m e k ;
B — Fakülte'de o k u t u l a n derslere âid k o n u l a r ı n öğreniciler t a r a f ı n d a n d a h a
iyi kavranmasını sağlamak;
C — Öğrenicileri bu konulura taalluk eden mes'eleler üzerinde d ü ş ü n m e ğ e teş­
vik etmektir. Bu mnksadla, öğrenicilerle bu k o n u l a r üzerinde k o n u ş u l u r ve gere­
ken konular tekrarlanır; öğrenicilere sözlü veya yazılı sorular s o r u l u r ; a l m a n ce­
vaplar üzerinde t a r t ı ş m a l a r yapılır.

Müzâkerelerin Düzenlenmesi

Madde 10 — Müzâkereler ders veya p r a t i k çalışma saatlerinde yapılır.

Devam ve N o t l a r

Madde 11 — Öğrenicilerin d e r s , pratik çalışma ve müzâkerelere d e v a m ı mec­


burîdir. Bu devam d u r u m u ile p r a t i k çalışma ve müzâkerelerde aldıkları notlar
i m t i h a n l a r d a nazara alınır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM : S e m i n e r l e r

Madde 12 — Seminerlerin gayesi :


A — Öğrenicilere bilimsel a r a ş t ı r m a m e t o d l a r ı m ö ğ r e t m e k ve onları bu metod-
l a n uygulamaya alıştırmak;
B — Bir k o n u n u n taalluk ettiği kaynaklara bizzat başvurarak ilmî şekilde in­
celemeler yapmağa ve bağımsız çalışmaya y ö n e l t m e k ;
C — Öğrenicilerin bu çalışmaları verilerini, bilimsel bir şekilde tartışmasını,
îzâh etmesini, savunmasını sağlamak;
Ç — Bu çalışmaları bilimsel ş a r t l a r a uygun yazılı etüdler şeklinde ifâde etmeğe
sevk e t m e k t i r .

Seminerlerin Tesbiti

Madde 13 — Seminerler ihtisas sınıflarında yapılır.


Seminer, Mâjliye ve I k t i s a d Şubesinde: Mâliye, İktisad veya İ ş l e t m e İktisadın­
d a n ; İdâri Şûbe'de: İ d a r e H u k u k u , Anayasa H u k u k u (Amme Hürriyetleri) veya

648
Amme H u k u k u n d a n , Diplomasi ve Dış Münâsebetler Şubesinde: Milletlerarası Mü­
nâsebetler, Mukaayeseli Devlet İdaresi veya Devletler Hususî H u k u k u n d a n yapı­
lır.
Bu derslerin hangilerinden gelecek ders yılında kimler tarafından seminer ya­
pılacağını 50. Madde gereğince toplanacak Genel Kurul tesbit eder.
Yukarıda bahsi geçenler dışında h e r üç Şube öğrenicilerine de açık olmak
üzere gerekli seminerlerin yapılmasına Genel Kurul k a r a r verebilir.
H e r ders yılı başında o yıl hangi derslerden ve kimler tarafından seminer
yapılacağı ve bunların başlama târihi öğrenicilere i'lân edilir.

Seminerlerin Devamı

Madde 14 — Seminerler h e r yıl en geç Aralık Ayı başında başlar ve haftada


iki saat o l m a k üzere b ü t ü n d e r s yılınca sürer.

Seminerlerin Düzenlenmesi ve İdaresi

Madde 15 — Her seminerde çalışmalar, öğretim üye veya öğretim görevlileri


tarafından düzenlenir ve İdare olunur.

Seminerlere Kayıd ve Devam

Madde 16 — Her öğrenici, biri Üçüncü Sınıfta diğeri Son Sınıfta olmak üzere
iki seminer yapmağa m e c b u r d u r . Öğreniciler katılacakları seminerlerin adını, i'lân
târihinden i'tibâren bir hafta içinde Dekanlığa yazı ile bildirirler. Bildirmeyen öğ-
renicilerin hangi seminere katılacakları Dekanlıkça tesbit edilerek kendilerine teb­
liğ olunur. İsteyen öğrenici diğer seminerlere de, bunları idare edenlerin muvafa­
katini almak şartiyle, ihtiyari olarak katılabilir.
H e r seminere 25'den fazla öğrenici kabul edilmez. B i r seminere 25'den fazla öğ­
renici tâlib olursa o konuda iki s e m i n e r g r u p u teşkil edilir. Dekanlık ilgili öğretim
üye ve öğretim görevlileri ile t e m a s ederek hangi g r u p u idare edeceğini tesbit ve
bu ciheti i'lân eder.

Seminer E t ü d ü ve Notu

Madde 17 — Seminerlere devam eden h e r öğrenici en aşağı bir etüd hazırlar.


Semineri idare edenin tesbit edeceği târihde seminer k o n u s u n u sözlü olarak izah
ile yazılı e t ü d ü n ü teslim eder.
Öğrenicilerin sözlü ve yazılı seminer çalışmalarına t a k d i r olunan not, Mayısın
ikinci yarısı içinde İdareye bildirilir.
Bu not, 43. Madde gereğince o r t a l a m a hesabına girer.
Beğenilen ve bastırılmağa lâyık görülen seminer etüdleri. Yayın Komisyonu­
n u n k a r a n ile bastırılabilir.

649
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM : Y a b a n c ı Dil D e r s l e r i

Yabancı Dil Çeşitleri ve Derslerin Gayesi

Madde 18 — Fakülte'de İngilizce, Fransızca ve Almanca o k u t u l u r .


Bu derslerin gayesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenicilerine o k u d u k l a r ı yaban­
cı dilde m e r a m l a r ı m ifâde edecek ve siyâsi ilimlere ve .ayrıldıkları ihtisas sahasına
âid bir metni okuyup anlayacak k a d a r bilgi k a z a n d ı r m a k ve isteyenlere ikinci bir
yabancı dil ö ğ r e n m e k i m k â n ı m sağlamaktır.

Yabancı Dil Öğretiminin Düzenlenmesi

Madde 19 — Yıabancı Dil öğretimi F a k ü l t e sınıflarına muvazi o l a r a k d ö r t k u r


hâlinde yapılır. Öğreniciler Fakülte'ye girişlerinde derslere b a ş l a n d ı k t a n i'tibâren
en geç 15 gün içinde i m t i h a n edilerek bilgi derecelerine göre bu k u r l a r a ayrılırlar.
22. Madde h ü k m ü mahfuz k a l m a k şartiyle yaz ve güz imtihan devreleri dışında bir
k u r d a n diğerine geçilemez.

Munzam Kurlar

Madde 20 — Fakülte'de ikinci b i r dil öğrenmek isteyen öğreniciler için mun­


zam kurlar açılır.
Munzam kurların ne suretle tertîb edileceği, ders programLannın Diplomasi
ve Dış Münâsebetler Şubesi kısmında b u l u n a n ikinci yabancı dil dersleri ile ne
şekilde intibak ettirileceği, kurlara devam ve bu kurların bitirilmesi gibi husus­
lar 24. Maddeye göre kurulan Yabancı Dil Komisyonunun kararı ile tesbıt olunur.

Yabancı Dil Yaz ve Güz İ m t i h a n l a r

Madde 21 — Yabancı Dil yazılı ve sözlü imtihanları Yaz ve Güz devrelerinde


Fakülte İdaresince ta'yin edilecek gün ve yerlerde yapılır.
Yabancı Dil yazılı ve sözlü i m t i h a n l a r ı neticesinde kazandığı n o t l a r ı n ortala­
ması 5 (beş) den aşağı olan öğrenici, devam ettiği k u r kendi sınıfına muvazi ise
kur'da ve sınıfta kalır. Eğer kur sınıfından yukarı ise sâdece kur'da kalır ve erte­
si ders yılı aynı kur'a devam eder.

Muvazi K u r ' u n İ m t i h a n ı n a Girme

Madde 22 — Bulunduğu sınıfın derecesine göre dil d e r s i n d e n üstteki kur'a de­


vam eden öğrenici, Mayıs'ın ikinci yarısmda yazı ile m ü r a c a a t e t m e k şartiyle sı­
nıfına muvazi olan kur'un dil i m t i h a n ı n a tâbi' tutulmasını isleyebilir. Bu suretle
geçme hakkını kullanan öğrenici üst kur'a devam hakkını kaybettiği gibi talebin­
den de geri dönemez.

Yabancı Dil Kurlarının Bitirilmesi

Madde 23 — Yabancı Dil kurlarını bitiren öğrenicinin son k u r d a aldığı not mü-
teâkib sınıflarda o r t a l a m a h e s â b m d a yabancı dil n o t u olanak nazara alınır. Ancak

650
bu vaziyette b u l u n a n öğrenici dilerse son kur'dan yeniden dil i m t i h a n ı n a girebilir.
Bu hakkı kullanmak isteyen öğrenici evvelki Maddede belirtilen m ü d d e t içinde
İdareye yazı ile m ü r a c a a t eder.
Bu takdirde, öğrenici yeniden dil i m t i h a n ı n a girmeğe m e c b u r olduğu gibi es­
kiden kazanmış olduğu not üzerindeki h a k k ı m da kaybeder.

Yabancı Dil Komisyon ve Komiteleri

Madde 24 — 18. M a d d e d e tesbit edilen gayeye u l a ş m a k için bir "Yabancı Dil


K o m i s y o n u " ve h e r yabancı dil için de bir "Yabancı Dil K o m i t e s i " k u r u l u r .

Yabancı Dil Komisyonu

Madde 25 — Yabancı Dil Komisyonu, Profesörler K u r u l u n c a h e r yabancı dil


için seçilecek b i r öğretim üyesi ile b ü t ü n o k u t m a n l a r d a n t e r e k k ü b e d e r ve Deka­
nın Başkanlığında toplanır. Bu Komisyon h e r yıl biri Mayıs ayında diğeri Kasım
ayında o l m a k üzere en az iki defa t o p l a n a r a k h e r üç yabacı dile âid p r o g r a m l a n ,
Siyasal Bilgiler Fakültesinde o k u t u l a n derslerin k a r a k t e r ve mâhiyetini gözönün-
de t u t a r a k en iyi metodlarla ve en iyi şekilde öğretmek için gerekli b ü t ü n tedbirle­
ri alır.

Yabancı Dil Komiteleri

Madde 26 — Yabancı Dil Komitesi, o dil için 25. Madde gereğince seçilen öğ­
retim üyesinin başkanlığı altında o dil o k u t m a n l a r ı n ı n a r a l a r ı n d a n seçecekleri iki
temsilciden k u r u l u r .

Madde 27 — Yabancı Dil Komiteleri h e r d ö n e m içinde en az bir defa toplana-


narak:
A — Her dilde, h e r k u r için Yabancı Dil Komisyonunun tesbît ettiği
p r o g r a m ı n m u n t a z a m bir şekilde uygulanmasını sağlar.
B — Öğretimde ortaya çıkabilecek yeni ihtiyaçlan k a r ş ı l a m a k üzere
Yabancı Dil Komisyonuna tedbirler tavsiye eder.

BEŞİNCİ BÖLÜM: D e v a m M e c b u r i y e t i

Madde 28 — Fakülte öğrenicilerinin p r a t i k çalışmalara, seminerlere ve dersle­


re devamı mecburîdir.

Devam Yoklaması

Madde 29 — Devam yoklaması p r a t i k çalışma, seminer ve yabancı dil dersle­


rinde bunları idare eden öğretim üye veya öğretim üye yardımcısı t a r a f m d a n yapı­
l a r a k Fakülte İdaresine verilir. Derslerde yoklama Fakülte İdaresi tarafından yapı­
lır. Fakülte İdaresi b ü t ü n sınıflarda hergün en az bir yoklama yapar. Öğretim üye

651
veyıa öğretim görevlileri kendi derslerinde bizzat yoklama yapabilirler ve yoklama
neticelerini İdâre'ye bildirirler.

Devamsızlık

Madde 30 — Hangi sebeble olursa olsun bir öğretim yılı içinde 65 (alı­
mı.'? beş) d e r s s a a t i devam e t m e m i ş olanlar o yılın Yaz ve Güz İ m t i h a n l a r ı n a gi­
remezler.

ÜÇÜNCÜ K I S I M : İ m t i h a n l a r
BİRİNCİ BÖLÜM : G e n e l H ü k ü m l e r

İ m t i h a n Devreleri

Madde 31 — İ m t i h a n l a r Yaz ve Güz devrelerinde yapılır. Yaz devresi n o r m a l


sınıf geçme i m t i h a n ı devresidir. H e r öğrenici bu i m t i h a n l a r a girmek z o r u n d a d ı r .
Güz devresi, Yaz devresinde başarı gösteremiyen veya i m t i h a n l a r b a ş l a m a d a n ev­
vel veya imtihanlar içinde h a s t a l a n a r a k veya m a k b u l engeli ç ı k a r a k i m t i h a n l a r a
giremiyen öğrenicilere m a h s u s t u r .
Hastalık hâli, öğrenicinîn yattığı Fakülte Yurd Müdîri ve D o k t o r u n u n yazıları
veya resmî bir h a s t a h â n e n i n r a p o r u ile tesbit ve kabul edilir.
H a s t a h â n e b u l u n m a y a n yerlerde h a s t a l a n a n öğreniciler mahallî, resmî tabîb-
liklerden r a p o r almakla b e r a b e r keyfiyeti en geç bir hafta içinde Dekanlığa bildi­
rirler.
Hastalıktan başka herhangi bir sebeble, Yaz devresi imtihanlarına giremeyen
öğrenici, Güz devresi imtihanlarına da giremez ve sınıfta kalmış sayılır. Ancak
Yönetim Kurulu'nun m a k b u l b i r engelin mevcudiyetini t a k d i r ve kabul e t m e s i hâ­
linde bir öğrenicinin Güz Devresi i m t i h a n l a r ı n a girmesine m ü s a a d e edilebilir.

İ m t i h a n Şekli

Madde 32 — İ m t i h a n l a r sözlü olarak yapılın Muhasebe, Diplomasi Muhabere,


İstatistik, Ticarî H e s a p ve Mâlî Cebir derslerinin imtihanları yazılı o l a r a k yapılır.
Lüzum ve zaruret hâlinde herhangi bir dersin imtihanının yazılı o l a r a k yapılma­
sına Profesörler K u r u l u k a r a r verebilir.
Yazılı i m t i h a n l a r d a n her biri en çok üç saat sürer.

İ m t i h a n Z a m a n l a r ı ve P r o g r a m ı

Madde 33 — Yaz devresi imtihanı Haziran, Güz devresi imtihanı E k i m Ayı için­
de yapılır.
Gün, saat ve i m t i h a n yerlerini ihtiva eden program, Dekanlıkça h a z ı r l a n a r a k
öğrenicilere i'lân ve öğretim üye ve öğretim yardımcılarına tebliğ edilir.
Öğrenicilere birer günden fiazla i m t i h a n a r a s ı verilmez.

652
İ K İ N C İ BÖLÜM : Yaz ve Güz D e v r e s i İ m t i h a n l a r ı
İ m t i h a n l a r a Girme Mecburiyeti

Madde 34 — Öğrenici i m t i h a n l a r a . Fakülte İdaresi tarafından i m t i h a n progra­


m ı n d a gösterilen sıra ile ve vaktinde girmek zorundadır. Vaktinde ve sırasında
i m t i h a n a girmeyen öğrenici, engeli, Dekanlık tarafından kabul edilmedikçe imti­
h a n a alınmaz.

İ m t i h a n ı Yapacak Kimse

Madde 35 — H e r dersin imtihanım, dersi o k u t a n öğretim üye veya öğretim


görevlisi ve b u n u n engeli hâlinde, Dekanın ta'yin edeceği b a ş k a bir öğretim üye
veya öğretim görevlisi yapar.

İ m t i h a n ı n Şekli

Madde 36 — Sözlü imtihanlar alenîdir. İ m t i h a n masasına üçden fazla öğrenici


alınmaz. H e r öğreniciye dersin müfredatından ve ayrıca nıes'ul t u t u l d u ğ u bahis­
lerden ayrı ayrı en az iki soru verilir. S o r u l a r m ü h ü r l ü i m t i h a n pusulasının arka­
sına yazılır veya yazdırılır.
H e r ne sebeble olursa olsun verilen soru değiştirilmez.
İ m t i h a n ı yapılan bir öğrenici o devrede hiç bir sebeb ve b a h a n e ile t e k r a r ay­
nı dersten imtihan edilmez.

İ m t i h a n Notlarının Kaydı

Madde 37 — İ m t i h a n n o t l a n imtihan pusulalarına r a k a m l a ve yazı ile ayrı ayrı


yazılır ve imtihan cedvellerine kaydedilir. Pusulalar ve cedveller imza edilerek,
imtihanı m ü t e â k i b , kaplı zarf içinde İdâre'ye teslim olunur. Notların gizliliği mut­
l a k olup neticeler i'lân edilinceye k a d a r hiç bir suretle açığa vurulamaz.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM : D ö n e m İ m t i h a n l a r ı

İmtihan Maksadı ve Zamanı

Madde 38 — Mart'm ilk haftası içinde Yaz ve Güz imtihanlarına ilâve olarak
b ü t ü n sınıfların öğrenicileri dönem esnasında ta'kib e t m i ş oldukları müfredat
p r o g r a m ı n d a n ve mes'ul tutuldukları bahislerden yoklanmak üzere yalnız bir ders­
ten sözlü imtihana tâbi' tutulur. İ m t i h a n hiç bir sebeble engele bırakılamaz. İm­
tihana girmeyen öğrenici sıfır almış sayılır. Birinci ve İkinci Bölümde gösterilen
ve bu Bölümdeki esaslara aykırı düşmeyen h ü k ü m l e r bu i m t i h a n l a r h a k k ı n d a da
tatbik olunur.

653
i m t i h a n Şekli

Madde 39 — Her gün bir sınıfın imtihanı yapılır. H e r sınıf o k u n a n ders sayı­
sına göre, Fakülte İdaresince eşit gruplara ayrılır.
Sınıfların imtihan günlerini ve grupların i m t i h a n yerlerini ihtiva eden prog­
r a m daha evvel Fakülte'de i'lân ve ilgili öğretim üye ve öğretim görevlilerine teb­
liğ edilir.
İ m t i h a n ı biten sınıflarda derslere başlanır.

Madde 40 — Her g r u p u n hangi dersten i m t i h a n a gireceği o sınıfın öğrenicileri


ö n ü n d e çekilecek kur'a ile tesbit edilir ve h e m e n imtihana başlanır. Kur'aya gire­
cek derslere Yabancı Dil dahil edilmez.

Dönem İmtihan Notu

Madde 41 — İ m t i h a n ı yapılan dersin notu, Yaz ve Güz devresi i m t i h a n l a r ı n d a


alınan notlarla birlikte sınıf geçme ortalaması alınırken müstakil bir ders notu
gibi hesaba katılır.

İ m t i h a n Neticelerinin Kesinliği

Madde 42 — Usûlüne göre i'lân edilen i m t i h a n neticeleri kesindir ve hiç bir


suretle değiştirilemez.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM : S ı n ı f G e ç m e ve Me'zun Olma Ş a r t l a n

Sınıf Geçme Ortalamasının Hesabı

Madde 43 — Sınıf geçmek ve me'zun olmak için i m t i h a n l a r d a ve seminerlerde


kazanılan n o t l a r o r t a l a m a s ı n ı n en az (7) yedi olması ve herhangi bir d e r s t e n alı­
nan n o t u n da (5) beşden aşağı olmaması lâzımdır.
Ancak, 41. Maddede bahsi geçen dönem imtihanı n o t u ile 17. Maddede zikre­
dilen seminer çalışmaları n o t u (5) beşden aşağı o l m a m a k kaydından m ü s t e s n a d ı r .
Yedi ortalamayı b u l m a k için imtihan notlarına
A — Dönem imtihanı notu,
B — Seminer çalışmaları notu,
C — Yabancı Dil i m t i h a n ı notu da katılır.

O r t a l a m a Notu Dokuz Olan Öğreniciler

Madde 44 — Yaz ve Güz devreleri i m t i h a n l a r ı n d a yalnız bir d e r s t e n beşden


aşağı not alıp da öteki derslerden kazandığı notların ortalaması en az dokuz tu­
tan öğrenici beş'den az aldığı not beşe çıkarılmak suretiyle başarılı yayılır. Ortala­
ma notu 43. Maddeye göre bulunur.

654
Bu d u r u m d a b u l u n a n bir öğrenici dilerse, birinci fıkradaki h ü k ü m l e r mahfuz
k a i m a k şartiyle, beşden az not aldığı dersin imtihanını Güz devresinde tekrarlıya-
bilir. Bu hakkını kullanmak isteyen öğrenici Eylül'ün İkinci yarısı içinde İdâre'ye
yazı ile m ü r a c a a t etmeye m e c b u r d u r . Bu takdirde öğrenici yeniden i m t i h a n a gir­
meye m e c b u r olduğu gibi eskiden kazanmış olduğu not üzerindeki hakkını da
kaybeder.

Bütünlemeye Girilecek Derslerin Tesbîti

Madde 45 — Yaz devresi imtihanları sonunda öğrenicilerin b ü t ü n l e m e durum­


ları aşağıda gösterilen esaslar dâhilinde tesbit olunur.
a) Üç veya d a h a fazla dersten 5 den az not alan öğrenici bütün
derslerden bütünlemeye kalır.
b) Yaz devresi imtihanlarında bütün derslerden beşten yukarı
not aldığı hâlde yedi ortalamayı t u t t u r a m a y a n öğrenici Güz
devresinde yedi'den az not almış olduğu derslerden imtihan
verir.
c) Yaz devresi imtihanlarında yalnız bir dersten beş'den az not
aldığı halde dîger derslerden aldığı notların o r t a l a m a s ı (7)
yedi tutan öğrenici Güz devresi imtihanlarında yalnız yediden
az not almış olduğu derslerden imtihan verir.
ç) Yaz devresi i m t i h a n l a r ı n d a yalnız bir dersten beş'den az not
aldığı halde diğer dersler ortalaması (7,5) yedibuçuk tutan öğ­
renici Güz devresinde yalnız beş'den az not «aldığı d e r s t e n im­
tihan verir.
d) Yaz devresi imtihanlarında iki dersten beş'den az not aldığı
hâlde dîger derslerden aldığı notların ortalaması (8) sekiz tu­
tan öğrenici, Güz devresinde yalnız beşden az not almış oldu­
ğu derslerden i m t i h a n geçirir.
e) Yaz devresinde imtihanların bir kısmına girdikten sonra has­
talanan öğrenici, i m t i h a n l a n n a girdiği derslerden kazandığı
notların hiç biri beşden az o l m a m a k ve bütün notların ortala­
ması (7) yedi t u t m a k şartiyle güz devresinde yalnız yaz dev­
resinde girmediği derslerden imtihan edilir, b, e, ç, d, e,
bendlerinde derpiş olunan o r t a l a m a hesabına b ü t ü n sınıfla­
rın dönem i m t i h a n notu ile yabancı dil imtihan n o t u ve ih­
tisas şubelerinin seminer n o t u katılmaz.

Yabancı Dil Bütünlemesi

Madde 46 — Yaz Devresi imtihanlarında yabancı dilden (5) beşden az not alan
öğrenici Güz devresinde yeniden imtihan edilir. B u n d a da beşden az not alan öğ-
renîciler h a k k ı n d a 21. Madde hükümleri tatbik olunur.

655
Yaz devresinde yabancı dilden (7) yediden aşağı not alan öğrenici istediği ve
bu isteğini yazılı olarak Eylül'ün ikinci yarısı içinde İdareye bildirdiği takdirde
Güz devresinde Yabancı Dil'den b ü t ü n l e m e i m t i h a n ı n a girebilir. Bu t a k d i r d e Güz
devresinde aldığı not m u t e b e r d i r .

İ m t i h a n a Girme Hakkının Tesbîti

Madde 47 — Birinci, İkinci, Üçüncü, Sınıflarda 31. Madde h ü k m ü mahfuz kal­


mak şartiyle iki sene üstüste sınıfta kalan öğrenicilerin Fakülte ile ilişiği kesilir.
Lisans imtihanlarının Yaz ve Güz devrelerinde muvaffak olamıyan Son Sınıf
Öğrenicisi, arkadaşlarının me'zun o l d u k l a r ı ders yılını tâkib eden iki yıl içinde,
Yaz ve Güz devrelerinde olmak üzere dört defa d a h a Lisans imtihanına girebilir.

BEŞİNCİ BÖLÜM : D e r e c e n i n T e s b î t i

N o t l a r ve Dereceler

Madde 48 — N o t l a r sıfırdan 10'a k a d a r d ı r . 9, 10 P E K İ Y İ ; 8 İ Y İ ; 7 ORTA sa­


yılır.
Sınıf geçmede ve me'zun olmada dereceler aşağıdaki usullere göre hesab
edilir :
a) Sınıf geçme derecesinin ta'yininde, sınıfın b ü t ü n derslerinden kazanılan
imtihan notlariyle dönem imtihanı, seminer ve yabancı dil notlarının o r t a l a m a s ı
alınır.
b) Me'zun olma derecesinin ta'yininde ise yukarıdaki fıkra gereğince hesap­
lanan sınıf geçme o r t a l a m a l a r ı n ı n d ö r t yıllık ortalaması esas tutulur.

Kesirli N o t l a r

Madde 49 — Notlar yarım veya t a m olarak verilir. Sınıf geçme ve me'zun ol­
ma derecelerinin tesbitinde her dersin kesirli notları toplamalara olduğu gibi ko­
n u r . Fakat, o r t a l a m a hesaplarında yarım ve daha fazla kesirler bire çıkarılır.

Akademik Çalışmaların Düzenlenmesi

Madde 50 — Fakülte Genel Kurulu, Mayıs Ayının ilk yarısı içinde olağanüstü
toplanır. Bu t o p l a n t ı d a :
A — Öğretim üye ve görevlilerinin, kürsîlerin yıl içindeki çalışmaları
ve derslerin d u r u m u hakkındaki izahat ve mütalaalarını dinler ;
B — Dekanın, Yabancı Dil Komisyonunun çalışmaları ve u m u m i y e t l e
yabancı dil tedrisatı h a k k ı n d a vereceği izahatı dinler;
C — Gelecek ders yılı için Fakültenin öğretim ve bilimsel çalışmala­
rının istikaametini ta'yin ile esaslarını düzenler;
Ç — Müfredat p r o g r a m ı değişiklikleri tekliflerini inceler ve b ü t ü n bu
hususlara taallûk eden tedvir ve ta'dilleri k a r a r a bağlar;

656
D — Yukarıdaki Maddelerde sözü geçen dîger hususları da m ü z â k e r e eder ve
k a r a r a bağlar.
Dekan Yaz döneminin bitiminden önce, bu k a r a r l a r ı n gerektirdiği b ü t ü n ted­
birleri alır.

DÖRDÜNCÜ KISIM : Y ü r ü r l ü k H ü k ü m l e r i

Madde 51 — Bu T a l i m a t n a m e , 1954 - 1955 öğretim yılımla yalnız Birinci Sınıfa,


1955 - 1956 öğretim yılında Birinci ve ikinci Sınıflara, 1956 - 1957 ö ğ r e t i m yılında
Birinci, İkinci ve Üçüncü Sınıflara ve 1957 - 1958 öğretim yılından i'tibâren b ü t ü n
sınıflara tatbik edilir.

Madde 52 — Eski T a l i m a t n a m e 1954 - 1955 öğretim yılımla İkinci, Üçüncü ve


Dördüncü Sınıfa; 1955 - 1956 öğretim yılında Üçüncü ve Dördüncü Sınıfa; 1956-1957
öğretîm yılında Son Smıfa tatbik edilir.

DERS P R O G R A M I

U M Û M İ S I N I F L A R

Ders Ders
1. S I N I F II. S I N I F
Saati Saati

Umûmî İktisad 3 Umûmî İktisad 2


Muhasebe 2 Mâliye 3
Siyâsî ve İktisadî Coğrafya 2 Âmme İdaresi tk

Siyasal Bilimlere Giriş 1 İdare Hukuku 3


Anayasa Hukuku 3 Devletler Umûmî Hukuku 3
Siyâsî Târih o
o Amme Hukuku 2
Medenî Hukuk 4 Medenî Hukuk 3
Sosyoloji 2 Hukuk Usûlü 1
Sosyal Bilimler Metodolijisi 1 Ceza Hukuku, Kriminoloji ve
3
Yabancı Dil 6 Ceza Usûlü
İstatistik 2 Yabancı Dil 6
TOPLAM 29 T O P L A M 28

İHTİSAS SINIFL A R

III. S I N I F

İDÂRİ ŞUBE Ders MÂLÎ ŞUBE Ders SİYÂSİ ŞUBE Ders


Dersler Saati Dersler Saati Dersler Saati
Mahallî İdareler Mâ­ Nazarî İktisad Mukaayeseli Devlet
2 3 2
liyesi İdaresi
(Devamt 658 Sf'dedir)

657
İktisâdı Doktrinler Mâliye Kamu Oyu ve Mes'-
2 2 1
Târihi eleleri
İdare Hukuku Vergi Hukuku İktisâdi Doktrinler
2 1 2
Târihi
Türk İdare Teşkilâtı İktisâdı Doktrinler Yabancı Dil (İngiliz­
1 2 4
Târihi Târihi ce veya Fransızca)
Mâliye 2 Muhasebe Siyâsî Târih 2

Vergi HuKuku İktisâdı Sistemler Milletlerarası Münâ­


1 1 2
sebetler
Devlet Muhasebeni Mahallî İdareler Mâ­ Milletlerarası Siya­
1 liyesi 2 sal ve Sosyal Teşek­ 2
küller
Mukaayeseii Devlet Ticarî Hesap, Malî Mukaayeseii Diplo­
2 1 1
İdaresi Cebir matik Teşkilât
Kamu Oyu ve Mes­ İstatistik Ticâret Hukuku
1 1 3
eleleri
Âmme Hürriyetleri 2 Ticâret Hukuku 3 Âmme Hürriyetleri 2
İdâri Ceza HuKuku 1 Icrâ ve İflâs 1 Yabancı Dil G

Ticâret Hukuku İ Yabancı Dil 6

İcra ve İflâs 1
Tabii Kaynakların
Korunması ve İda­ 1
resi
Yabancı Dil 6

TOPLAM 26 TOPLAM 26 TOPLAM 27

IV. SINIF
Ders Ders . . . . Ders
İDARÎ ŞUBE MÂLİ ŞUBE SİYASI ŞUBE Saatî
Saati Saatî
Sosyal Siyâset ve Para, Banka ve Kon­ Sosyal Siyâset ve
2 3 2
Hukuk jonktür Hukuk
Ziraî İktisad Milletlerarası İkti­ Siyâsî Partiler
1 3 2
sad ve Gümrük Poii.
Şehir ve Köy Ijiye- Sosyal Siyâset ve Devletler Hususî
2 2 2
ni Hukuk Hukuku
Şehircilik Zirâi İktisad (2. Sö­ Siyâsî Fikirler Târi­
2 1 2
mestr) hi
Toprak Hukuku ve Muhasebe Milletlerarası lln
İskân Politikası * 2 sad ve Gümrük Po­ 3
I
litikası
İdare Hukuku 2 İşletme İktisadı 2 Siyâsî Târih 2
Âmme İdaresi Türk Vergi Kanun­ Milletlerarası Aktü­
2 3 1
ları ve Tatbikaatı el Mes'eleler

{Devamı 659 Sf'fledir)

658
Siyâsî Partiler Mukaayeseli Bütçe Diplomatik Muhabe­
2 3
re (İngilizce)
Mahallî İdareler ve Günün İktisâdi Mes'- Diplomatik Muhabe­
1 3
Tatbikaatı eleleri re (Fransızca)
İdarî Ameliyeler Sosyal Hesaplar ( 1 . Türkiyenin Sosyal ve
1 1
Tahlili Sömestr) Etnik Bünyesi
Türkiye'nin Sosyal Kamu Kredisi Yabancı Dil
1 6
ve Etnik Bünyesi
Siyâsi Fikirler Târihi 2 Yabancı Dil 6
Devletler Hususî
2
Hukuku
Yabancı Dil 6

TOPLAM 27 TOPLAM 26 TOPLAM 27

1955-1966 Fakülte, bu Ders Yılında da 260 burslu, 417 burssuz


DERS YILI olmak üzere 677 öğrcnici ile derslere başladı. Bu top­
ve lamın- 54'ü kız öğrenici idi. Öğretim K a d r o s u ise 16
DOKTORA SINIFI Profesör, 7 Doçent, 5 Öğretim Görevlisi, 20 Asistan'-
AÇILIŞI dan teşekkül etmekteydi.
Fakülte Genel Kurulunca Hazırlanıp 17 Mart 1956'da Onaylanan ve 30 Mart
1956 gün, 9272 sayılı Resmî Gazete ile i'lândan sonra yürürlüğe giren S.B.F, Dokto­
ra Tâ'Iimatnâmesi"ne göre "Doktora Sınıfları" da açılmış; böylelikle S.B.F. Üniver-
siter niteliklerin hepsine kavuşmuştu. Yönetmelik şöyledir:

"Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi


DOKTORA TALİMATNAMESİ
BİRİNCİ KISIM

Doktora Çeşiti ve Kabul Şartları

Madde I — Doktora çeşiti: Bu Talimatname gereğince Siyasal Bilgiler Fakül­


tesinde doktora yapanlara "Siyâsî İlimler D o k t o r u " unvanı verilir ve doktora dip­
lomasına adayın çalıştığı bölüm de kaydolunur.

M a d d e 2 — Doktoraya kabul ş a r t l a n : Siyasal Bilgiler Fakültesinde doktor


adayı olabilmek için gerekli şartlar şunlardır:
a) Siyasal Bilgiler Fakültesinden m e z u n olmak veyahud Yurd içinde veya dı­
şında siyâsî ilimler, iktisad, hukuk s a h a l a r ı n d a veya bunlarla ilgili sahalarda yük­
sek tahsilini bitirmiş olup da öğrenim derecesinin yeterliği Profesörler Kurulunca
onanmış olmak;
b) "a" fıkrası gereğince öğrenim derecesinin yeterliğini tesbit eden Profesör­
ler Kurulunun lüzum göstereceği hâllerde, adı geçen Kurulca tesbit edilecek ders-

659
lerden ve bu Kurulun seçeceği Profesörler tarafından yapılacak i m t i h a n l a r ı başarı
ile vermiş o l m a k ;
c) Fransızca, İngilizce, Almanca veya Fakülte Profesörler K u r u l u n c a kabul
edilecek diğer bilim dillerinden birinde yazılmış bir eseri kolayca tercümeye ve
anlayıp izaha m u k t e d i r olduğu, hususî bir dil imtihanı jürisi t a r a f ı n d a n tesbit
edilmiş olmak;
d) Doktora harcını ödemiş bulunmak.

İKİNCİ K I S I M
Doktora Çalışmaları

Madde 3 — Çalışmaların yapılacağı bölümler ve kurlar : Siyâsî İlimler Dok­


torasına âid çalışmaların yapılacağı bölümlerle bu bölümlere giren m e c b u r î ve se­
çimlik kurlar, Fakülte Profesörler Kurulu tarafından Mayıs Ayı içinde tesbît ve
i'Iân olunur- H e r bölüm, ikisi m e c b u r î ve ikisi seçimlik k u r d a n t e r e k k ü b eder.
Seçimlik k u r l a r ilgili profesörle görüşülerek tesbit edilir.

Madde 4 — Bibliyografya incelemeleri : Doktora kurlarına d e v a m eden h e r


aday bu k u r l a r a paralel olarak bibliyografya incelemeleri yapmakla da mükellef­
tir .İncelemelerin gayesi, adayı, çalışacağı sahadaki temel kitapları o k u m a ğ a mec­
b u r etmek suretiyle t a m bir nazarî formasyona kavuşmasını sağlamaktır.
İncelemeler, adayın seçtiği bölüme dâhil k u r l a r d a n birini veren ilgili profesö­
rün nezâreti altında yapılır. Bu profesör, incelemelerin gereği gibi yapılıp yapılma­
dığını kontrol e d e r ve bu husustaki kanâati m ü s b e t ise, keyfiyeti adayın devam
karnesine işaret eder.

ÜÇÜNCÜ KISIM
Seminerler

Madde 5 — Seminerlerin gaye ve idaresi : D o k t o r a kurlarına paralel olarak ya­


pılan seminerler, adaylara, ilmî metodlara göre bir k o n u n u n taallûk ettiği kaynak­
ları gözden geçirerek kendi başına bilimsel a r a ş t ı r m a l a r yapıp s o n u ç l a r a v a r m a k
ve müstakil d ü ş ü n m e i'tiyâdını kazandırmak gayesini güder. Semineri idare eden
öğretim üyesi veya öğretim görevlisi, seminerlerin seçiminde ve yapılacak çalış­
maların sevk ve idaresinde adaya rehberlik e d e r .

Madde 6 — Seminer sayısı : H e r aday kurların başladığı s ö m e s t r d e n i'tibâren


biri seçtiği bölümden olmak üzere, üç seminere devam ve h e r seminerde b i r e r va­
zife yapmakba mükelleftir.

Madde 7 — S e m i n e r programları : Seminer programları, h e r s ö m e s t r başında


Profesörler Kurulu tarafından tesbit ve Dekanlıkça i l â n olunur.

Madde 8 — Seminer vazifeleri ve not takdiri : H e r aday, yazılı olarak verdiği


seminer vazifelerini önce sözlü olarak açıklar, bulduğu ilmî sonuçları îzâh eder ve

660
savunur. Seminer vazifelerinde t a m not, o n d u r . Buçuktu not verilebilir. Altı veya
daha az not a! utlar, muvaffak o l m a m ı ş sayılır. Bîr seminerde başarı gösteremiyen
adaylar, m ü t e â k i b sömestrdeki seminerlere devam ederler. Arka a r k a y a üç sö-
mestr'de başarı gösteremiyenler, d o k t o r a hakkını kaybederler.

Madde 9 — Seminer belgesi : H e r s ö m e s t r sonunda semineri idare eden öğ­


r e t i m üyesi veya ö ğ r e t i m görevlisi, yapılan çalışmaları ve başarı gösteren adayla­
r ı n isimlerini ihtiva eden bir listeyi Dekanlığa verir. Dekanlık tarafından bu liste­
lere göre d o k t o r a adaylarına b i r e r seminer belgesi verilir. Belgeler ilgili öğretim
üyesi veya öğretim görevlisi ile Dekan tarafından imza olunur.

DÖRDÜNCÜ K I S I M
Doktora Sözlü İ m t i h a n l a r ı

Madde 10 — Kabul şartları : Doktora sözlü imtihanlarına kabul olunabilmek


için:
a) K u r l a r a devam etmiş,
b) Seminer belgesini almış,
c) Dördüncü Madde hükümlerini yerine getirmiş,
ç) İ m t i h a n harcını yatırmış,
b u l u n m a k lâzımdır.

Madde 11 — i m t i h a n hakkı ve z a m a n ı : : Doktora sözlü imtihanları Mart ve


Kasım aylarında yapılır Aday, bu i m t i h a n l a r a girmek h a k k ı m kazandığı târihten
i'tibâren beş yıl içerisinde mezkûr i m t i h a n l a r a girmiş ve b a ş a r m ı ş olmak mecburi­
yetindedir. Bu süre içerisinde i m t i h a n l a r a girmiyenlere veya en çok üç defa girip
de başaramıyanlara, doktora k u r ve seminerlerine devam ettiklerine d â i r bir bel­
ge verilir ve ilgileri kesilir

Madde 12 — İ m t i h a n a girmek için m ü r a c a a t zamanı : D o k t o r a sözlü imtihan­


larına girmek istîyen adayların, imtihanların evvelki Maddede tesbit edilen açıl­
ma devrelerinden bir ay önce Dekanlığa yazılı olarak m ü r a c a a t etmeleri îcâbeder.
Dekan, yapılan m ü r a c a a t l a r ı imtihan Jürilerinin tesbîti îçîn Profesörler Kuruluna
sunar.

Madde 13 — i m t i h a n Jürileri : İ m t i h a n jürileri, adayın seçtiği b ö l ü m e dâhil


kurları veren ve seminerleri idare eden öğretim üyeleri ve öğretim görevlilerinden
terekküb eder. Profesörler Kurulu, lisans kısmında benzer konuları o k u t a n öğre­
tim üyelerinden seçeceklerini de jüriye îdhâl edebilir.

Madde 14 — İ m t i h a n ı n gayesi ve şekli : Doktora sözlü imtihanlarının gayesi,


adayın doktora için seçtiği bölümdeki k ü l t ü r ü n ü ölçmek ve yetişkinliğini tesbit
etmektir. İ m t i h a n l a r d a , seçilen bölüme dâhil k u r l a r d a n sualler sorulacağı gibi ada­
yın yukarıki fıkrada belirtilen nitelikleri hâiz olup olmadığını tesbit b a k ı m ı n d a n
başkaca sualler de sorulur ve bibliyografyaya vukufu dıa kontrol edilir.

661
Madde 15 — Başarının takdir ve tesbîli : J ü r i a'zâlan, a l m a n cevaplara güre
takdir ettikleri notları ayrı ayrı ve yazılı olarak verirler. Derece, j ü r i a ' z â î a n n ı n
herbirînüı verdiği n o t l a r esas t u t u l a r a k yapılacak müzâkere s o n u n d a tesbît olunur.
N o t l a r "geçmez", " o r t a " , "iyi" veya "pekiyi" dir.
Birden fazla aday bulunduğu takdirde jüri, biri hakkında k a r a r vermeden di­
ğer adayların imtihanına geçemez.

BEŞİNCİ KISIM
Doktora Tezi

Madde 16 — Teze başJamak : Doktora sözlü imtihanlarını başarı ile bitiren


aday, çalıştığı b ö l ü m e giren bir konuyu, ilgili kürsî profesörünün muvafakatiyle
tez konusu olarak seçer ve tez çalışmalarını onun nezâreti altında yapar. Seçilen
tez konusu, muvafakati veren profesör tarafından Dekanlığa yazı ile bildirilir.

Madde 17 — Tezin vasıfları : Doktora tezinin, adayın bağımsız olarak bilimsel


a r a ş t ı r m a l a r a ve fikirlerini derlitoplu ifâdeye yetkili olduğunu, konu ile ilgili bilim
dalına hâkimiyetini ve b u n a âid eser ve kaynaklara vukufunu gösteren, bilimde ve­
ya usulde b i r yenilik teşkil eden bir eser olması ve daha önce yayınlanmamış bu­
lunması lâzımdır.
Madde 18 — Tezin tevdii : Çalışmalarını bitiren aday, tezini, m e ş r u ' olmıyan
bir yardım gömleksizin bizzat hazırladığını şerefi ile temin eden bir beyanname
ile birlikte, makine ile yazılmış ciltli altı nüsha olarak m a k b u z mukaabilinde De­
kanlığa verir.
Madde 19 — Tezin yazılacağı dil : Doktora tezleri Türkçe olarak yazılır. Esere
yabancı dilde bir özet eklenir.

Madde 20 — Tez Jürisi : İncelenmek üzere verilen tezler için üç üyeli bir
Jüri kurulur. 16. Maddede zikredilen Profesör bu Jürinin Başkanıdır. Diğer iki
üye, Siyasal Bilgiler Fakültesi veya başka fakültelerde d o k t o r a ve lisans öğreti­
minde konu ile ilgili dersleri o k u t m a k t a olan veya semineri idare eden profesörler
arasından Porfesörler Kurulunca seçilir.

Madde 21 — Tezin incelenmesi : Tezin, tevdi' edildiği târihten i'tibâren en geç


üç ay içinde incelenmesi ve bu hususta k a r a r verilmesi lâzımdır. Tez inceliyecek
olan j ü r i üyeleri raporlarını ayrı ıayrı hazırlıyarak J ü r i Başkanına verirler. Baş­
kan, onbeş gün içinde Jüriyi toplantıya çağırır ve tezin müdafaasının kabul veya
reddi hakkında k a r a r verilerek bu hususta tanzim olunacak m ü ş t e r e k r a p o r De­
kanlığa tevdi' edilir. K a r a r ittifakla veya B a ş k a n m katıldığı tarafın ekseriyetiyle
alınır. Zaruret hâlinde, Birinci fıkrada zikredilen üç aylık müddet Profesörler Ku­
rulu tarafından uzatılabilir.

Madde 22 — Tezin müdâfaası : Tezini müdâfaa etmesi kabul edilen iaday, J ü r i


Başkanının m ü t â l â a s ı a l m a r a k Dekanlıkça tesbit olunacak gün ve s a a t t e tezini
müdâfaaya da'vet olunur. Müdâfaa günü bir hafta evvel adaya bildirilir.

662
0

Tezin müdâfaası, tezdeki fikirlerin îzâhı ve konu ve bölümü ile ilgili soruların
cevaplandırılması şeklinde cereyan eder.
J ü r i , tez k o n u s u n u n mâhiyet ve genişliğine göre bir s a a t t a n az o l m a m a k üzere
müdâfaa m ü d d e t i n i önceden ta'yin ederek adaya bildirir. Jüri Başkanı, icâbında
dinlenme için toplantıya ara verebilir.
Madde 23 — Jürinin kararı : Tez müdâfaasının bitmesini müteâkib Jüri, kara­
rını vermek üzere müzâkereye çekilir. Müzâkere sonunda J ü r i üyeleri oylarını ayrı
ayrı verirler. K a r a r l a r ittifakla veya Başkanın katıldığı tarafın ekseriyetiyle alı­
nır. K a r a r d a aşağıda yazılı üç hâl ayrı ayrı ve açıkça belirtilir.
(a) Müdâfaa başarılı addedilerek tezin kabul olunmasa;
b) Tez kabul edilip sâdece müdâfaanın yetersiz görülmesi;
c) Müdâfaa neticesinde, esas i'tibâriyle tezin kifayetsiz bulunması.
İkinci hâlde aday, istediği t a k d i r d e ve en az üç ay sonra J ü r i tarafından yeni­
den tez müdâfaasına da'vet olunabilir. Üçüncü hâl tezin reddi demek olduğundan,
bu takdirde 25. Madde hükümleri uygulanır.
Madde 24 — Tezin kabulü ve derecesi : Evvelki Maddenin " a " bendi gereğince
kabul olnuan tez, J ü r i tarafından ittifakla veya Başkanın katıldığı tarafın ekseri­
yetiyle "iyi" veya "pekiyi" derecelerinden biriyle kıymetlendirilir. Tez, vasıfları ve
müdâfaası bakımından " o l a ğ a n ü s t ü " b i r değer taşıdığı takdirde, Jüri Başkanı key­
fiyeti ve tez sahibinin çalışmalariyle başarısını yazılı olarak Dekanlığa bildirir. Bu
değeri taşıyan tezler, Profesörler Kurulunca "en ü s t ü n " derecesiyle kıymetlendirilir.
Tezin kazandığı "en ü s t ü n " derecesi eserin iç ve dış kapağına yazılır ve Jüri Baş­
kanı veya Dekan tarafından yazılacak bir önsözde de ayrıca belirtilir. Doktora im­
tihan ve tez dereceleri, doktora diplomasında ayrı ayrı gösterilir.

Madde 25 — Tezin reddi : 21. Madde veya 23. Maddenin " c " bendi gereğince
tezi reddolunan aday. Jürinin ı en kî ellerini de göz ö n ü n d e t u t a r a k aynı konuyu ye­
niden inceleyip ıslâh ettiği tezini en az altı ay s o n u n d a Dekanlığa verebileceği gibi,
16. Madde mucibince yeni bir konu seçerek onun üzerinde de çalışabilir. İkinci defa
r e d d o l u n a n aynı konudaki tez, doktora için bir daha sunulamaz.

Madde 26 — Tezlerin bastırılması : Kabul olunan tezlerden ilk basılanlarının


Jürice kabul olunan şekle uygun olması şarttır. Yayınlanan tezin kapak kâğıdının
üst yüzü üzerine J ü r i Başkan ve üyelerinin adları ve unvanları ile tezin müdâfaa
edildiği gün yazılır. Tezin kapak kâğıdının alt yüzü üzerine şu ibare aynen konulur.
" B u tezde izah ve müdâfaa edilen fikirlerden dolayı Fakülte mes'uliyet kabul et­
mez." Yazan tarafından bastırılan tezlerden yüz adedi Fakülte Dekanlığına tevdi'
olunur.
Madde 27 — Bastırılamayan tezler : Tezi kabul edilen aday, iki yıl içinde tezini
b a s t ı r ı p yüz nüshasını Dekanlığa vermeğe m e c b u r d u r . Bunu yapmadıkça doktor
unvanını kullanamaz. Zaruret hâlinde Fakülte Yönetim Kurulu kararı ile tezlerin
teksirine m ü s â a d e edilebilir. Bu hâlde de yüz nüshasının Dekanlığa tevdi'i şarttır.

663
ALTINCI KISIM
Çeşitli Hükümler

Madde 28 — Devam mecburiyeti : Doktora kur ve seminerlerine devam mecbu­


ridir. Her ne sebeble olursa olsun sömestr içindeki doktora kur ve seminerlerin­
den her birinin dörtte birine devam etmiyenler, o kur ve semineri yenilerler.

Madde 29 — Devamın kontrolü : Devam, doktora kurlarını veren veya semi­


nerleri idare eden öğretim üye veya öğretim görevlileri tarafından bizzat kontrol
edilir. Yapılan yoklamalar adayın devam karnesine işlenir.

Madde 30 — Doktor unvanının tevcihi : 27. Madde hükümlerini yerine getirmiş


olan adaylara Dekanlıkça " D o k t o r " unvanı tevcih edilir.

Madde 31 — Doktora adaylarına tanınacak öğrenicilik h a k l a r ı : Doktora öğre-


incileri doktoraya yazıldıkları târihten i'tibâren iki yıl müddetle lisans öğrenicileri­
ne tanınmış olan haklardan istifâde ederler. Bu müddet Profesörler Kurulu kara-
riyle uzatılabilir. Doktora öğrenicilerinin askerlik hizmet ve durumları bu müddet­
ler içinde kanunî hükümlere bağlıdır.

Madde 32 — Yürürlüğe girme : Bu Talimatname, tasdikini tâkibeden sömestr


başında yürürlüğe girer."

Bu Yönetmeliğe güre, 1956-1957 Ders Yılından 1967-1968 Ders Yılı s o n u n a k a d a r


geçen 10 yıl içinde, 38 öğrenici gerekli Doktora Sınavları'm b a ş a r m ı ş l a r ; t e z ' lerini
savunup kabul ettirerek " S i y â s î İ l i m l e r D o k t o r u " unvanını
kazanmışlardır. Şüyleki:

Doktor
Doktora Olma
Adı ve Soyadı Bölümü Târihi Doktora Tez Konusu

Mümtaz SOYSAL İd. Siy. îlim. 1958 Demokratik İktisâdı Plânlama


İçin Siyâsi Mekanizma.
Metin KIRATLI id. Siy. İlim. 1960 Parlemanter Muafiyetler (Bizde
ve Yabancı Memleketlerde).
Cevad GERAY id. Siy. İlim. 1960 Şehir Plânlamasının Başlıca Tat­
bik Vâsıtaları.
Baran TUNÇER Mâl. ve İkt. 1960 Milletlerarası İktisâdi Yardımlar
ve Kalkınma Mes'elesi.
Tunçcr BULUTAY Mâl. ve İkt. 1960 Başlıca İktisadî Büyüme Nazari­
yeleri.
Gülgün GÖNENÇ İd. Siy. İlim. 1960 Teknik Yardım P r o g r a m l a n ve
Türkıyede Teknik Yardımın İda­
resi.

664
A. Haluk ÜLMAN İd. Siy. İlim. 1961 İkir.ci Cihan Savaşının Başından
T r u m a n Doktrinine k a d a r Türk-
Amerikan Münâsebetleri 1939-1947.
R. Yalçın K E L E Ş İd. Siy. İlim. 1961 Şehir ve Bölge Plânlaması Bakı­
mından Şehirleşme Hareketleri.
Vahdet AYDIN Mâl. ve İkt. 1961 Elektrik Enerjisinde Maliyet Tes-
ıbiti ve İşletmelerimizdeki Tatbi­
kat.
H. Üren ARSAN Mâl. ve I k t 1961 Türkiye'de Cumhuriyet Devrinde
İç Devlet Borçları.
Mete TUNCAY İd. Siy. İlim. 1961 Erkinlik Kavramının incelenmesi.
Muaıllâ ÖNCEL Mâl. ve î k t . 1961 K u r u m l a r Vergisinin iktisadî Ba­
kımdan Tedkîki
Orhan TURKAY Mâl. ve İkt. 1962 Nüfus Artışı ve İktisâdi Gelişme.
\ h m e d DEMİR Mâl. ve Ikt. ~1962~ Türkiye İç Sularından Faydalan­
ma Mes'eleleri.
T a n e r TİMUR İd. Siy. İlim. 1962 Modern Demokrasilerde ve Türki­
ye'de Kuvvetli İcra.
Necdet SERİN Mâl. ve Ikt. ı%r Türkiye'nin Sanayileşmesi.
Uğur KORUM Mâl. ve Ikt. 1963 Input-Output Analizi.
Deniz BAYKAL İd. Siy. İlim. 1963 Siyâsi Elit Kuramı.
Korkut BORAT AV Mâl. ve İkt. ^1964 K a m u Mâliyesi ve Gelir Dağılımı.
Ozhan ULUATAM Mâl. ve İkt. 1964 Tüketim Fonksiyonu ve iktisâdi
Kalkınma.
Erden- ON EY Mâl. ve İkt. 1965 Verimlilik KavramJarı ve Ölçül­
mesi.
Nâdir Latîf İSLAM İd. Siy. İlim. 1965 Türkiye'de Gensoru ve Meclis
Tahkikatı.
Güney DEVREZ Mâl. ve İkt. 1966 Türkiye'de Stok Kontrolü.
Özer OZANKAYA İd. Siy. İlim. 1966 Ankara Üniversitesi Öğrenicileri-
nin Siyasal Yönelimleri.
Oğuz ONARAN İd. Siy. İlim. I966~ Genel İdare Kuruluşlarında Üst
İdarecilerin Yetiştirilmesi.
Kaya WON-TAK-PAK İd. Siy. İlim. T966~ Güney Kore İhtilâlleri (1960-1963).
Turgut VAR İşletmelerde Sermâye Yatırımları­
nın Planlanması, Sermâye Maliye­
ti ve Belirsizlik.
C. Tayyar SALDIKLAR Mâl. ve İkt. 1966 K a m u S e k t ö r ü n d e Yatırım Bütçe­
leri ve Türk Bütçe Sistemi.
Alpaslan IŞIKLI Mâl. ve Ikt. 1967 TopLu İş Sözleşmeleri ve Türkiye
Ekonomisi İçindeki Yeri.
Yüksel KOÇ Mâl. ve İkt. 1967 işletmelerde Mâlî Analiz Teknik­
leri.
(Devamı 666 Sf'dedil •

665
Dündar SAĞLAM Mâl. ve Iki. 1967 Türkiye'de Kamu İktisâdi Teşeb­
büsleri.
Yalçın KÜÇÜK Mâl. ve İki. 1967 Plânlama (Eleştirici Bir Yakla­
şım).
Bilsay KURUÇ Mâl. ve İ k t . 1967 Ricardo İktisâdının Metod Sorun­
ları.
Ahmed BEYARSLAN Mâl. ve Ikt. 1967 Türk Vergi Sisteminin istikrar
Gücü Üzerinde Islülistiki Bir Ça­
lışma.
T. Nâmık GÜNDÜZ id. Siy. İlim. 1967 Arap Devle İleri Teşkilâtı.
Gündüz SÜNNETÇI" Mâl. ve I k t . 1968 Dış Kaynaklı Yatıı ı m l a n n S e k t ö r
OĞLU lerarası Optimal Dağılımı.
Latif ÇAKİCİ Mâl. ve Ikt. 1968 Sanayi işletmelerinde Kuruluş Ye­
ri Seçimi.
Nuri UMAN Mâl. ve I k t . 1968 Fiyat Hareketlerinin işletmeler
Üzerine Etkisi ve Yeniden De­
ğerleme.

1956-57 ders yılından bu yana, h e r yıl uygulanan d o k t o r a p r o g r a m l a n da ( d e r s


ve seminer olarak) aşağıda gösterilmiştir:

1956-1957 DERS YILI DOKTORA KUR VE S E M İ N E R L E R İ

İktisad Bölümü

Mecburi K u r l a r :

İktisad Doç. A. YALÇIN


İstatistik Prof. D. W. VVASSERMANN

Seçimlik Kurlar:

Mâliye Prof. F. H. SUR


İktisadcılar için Matematik Doç. S. AREN
Sosyal Siyâset Doç. Dr. C. TALAŞ
Ziraî İktisad ProL B. GÜRSOY
İşletme Doç. Dr. C. FERMAN
Muhasebe Prof. Dr. HEILMAN

Seminerler :

Zirai İktisad Prof. B.GÜRSOY


Doç. Dr. R. AKTAN
İktisad Politikası Prof. B. GÜRSOY
Doç. S. AREN
MahalJi İdareler Mâliyesi İ. H. ÜLKMEN

666
Siyâsî ve İdâri İlimler Bölümü

Mecburî K u r l a r ;

Machiavelli ve Jean Bodin Prof. Dr. Y. ABADAN


Muhtelif Memleketlerde Teşri' uzvu ... Prof. D. E. C. SMITH

Seçimlik K u r l a r :

Siyâsî Partiler Doy. Dr. A. PAYASLIOGLU


Milletlerarası Deniz Hukuku Doç. S. L. MERAY
Sular, Yaylalar ve Mer'aLar Hukuku
rejimi Prof. Dr. K. F. ARIK

Seminerler :

Amme Hürriyetleri Prof. Dr. T. FEYZİOGLU


 m m e İdaresi Prof. Dr. H. K. STANDFORD
Seçimlerle ilgili Ba'zı Meseleler ... Doç. Dr. A. PAYASLIOGLU
Asis. Dr. F. H. ARMAOGLU

1957-1958 ÖĞRETİM YILI DOKTORA KURS VE S E M İ N E R L E R İ


Mâliye ve İktisad Bölümü

Mecburî K u r l a r :

İktisad Doç. Dr. Reşad AKTAN

İstatistik Prof. Dr. WASSERMANN

Seçimlik K u r l a r :

İktisadcılar için Matematik Prof. Sâdun AREN


Mâliye ProL Fadıl Hakkı SUR

Dış Ticâret Prof. Aziz KÖKLÜ

Seminerler :

Dış İktisâdi Münâsebetler Prof. Aziz KÖKLÜ


Ziraî İktisad Doç. Dr. Reşad AKTAN
İktisad Politikası Prof. Bedri BÜRSOY
Siyâsî İlimler Bölümü

Mecburî K u r l a r :

Siyâsî Târih Prof. Dr. A. Şükrü ESMER

Anayasa ve Siyâsî İlimler Prof. Dr. SMITH

Seçimlik K u r l a r :

K a m u Oyu ve Mes'eleleri Prof. Dr. HYMAN - PAYASLIOGLU


Devletlerarası Ceza H u k u k u Prof. Dr. Burhan KONİ
Amme İdaresi ve İdare H u k u k u Prof. Dr. STURN

667
Seminerler :

La Haye Adalet Divânı Kararlarının


Tahlili Doç. Dr. İlhan UNAT
Siyâsî Partiler Doç. Dr. A. T. PAYASLIOÛLU
Anayasa Prof. Bahri SAVCI

19581959 DERS YILI DOKTORA KUR VE SEMİNERLERİ


Mâliye ve iktisat! Bölümü

Mecburî Kurlar :
İktisad Doç. Dr. Reşad AKTAN
Mâliye Prof. F. Hakkı SUR

Seçimlik Kurlar :

İktisadeılar İçin Matematik Prof. Sâdun AREN


Sosyal Güvenlik Doç. Dr. Câhid TALAŞ
Dış Ticâret Prof. Aziz KÖKLÜ
Doç. Dr. Nejad BENGÜL

Seminerler :

Dış iktisâdi Münâsebetler Prof. Aziz KÖKLÜ


Doç. Dr. Nejad BENGÜL
Ziraî İktisad Doç. Dr. Reşad AKTAN
İktisad Politikası Prof. Bedri GÜRSOY

Siyâsî İlimler Bölümü

Mecburi Kurlar

Devletler H u k u k u Doç. Dr. A. Suad BİLGE


Anayasa Hukuku " İ n s a n H a k l a n " Prof. Bahri SAVCI

Seçimlik Kurlar :

İdare Hukuku Prof. Dr. T. Bekir BALTA


Devletlerarası Ceza Hukuku Prof. Dr. Burhan KONİ
Amme İdaresi Prof. Dr. A. STURN
Asis. Mümtaz SOYSAL

Seminerler :

Mahalli İdareler Prof. Dr. MAUCK


Asis. Dr. Cemâl AYGEN
Personel İdaresi Doç. Dr. Cemâl MIHÇIOÖLU
Siyâsi Partiler Prof. Dr. Yavuz ABADAN
Prof. Dr. Fikret ARIK

668
1959-1960 ÖĞRETİM YILI DOKTORA KUR VE S E M İ N E R L E R İ
Mâliye ve İktisad Bölümü

Mecburî K u r l a r :

İktisad Prof. Dr. Kenneth EASTHAM


Asis. B a r a n TUNCER
İktisatçılar İçin Matematik Prof. Sâdun AREN

Seçimlik K u r l a r :

Mâliye Prof. Fadıl Hakkı SUR


Sosyal Politika Prof. Dr. Câhid TALAŞ

Seminerler :

Mâliye ve P a r a Politikası Prof. Bedri GÜRSOY


Dış Ticâret Prof. Aziz KÖKLÜ
Türk Ekonomisinin Bünyesi Doç. Dr. Reşad AKTAN

İdâri ve Siyâsî İlimler Bölümü

Mecburî Kurlar
İ d a r e ve Hukuk Prof. Dr. Tahsin Bekir BALTA
Hâkimiyyet Mefhumunun Geliş'mi ... Prof. Dr. Yavuz ABADAN

Seçimlik K u r l a r :

Basın ve Radyo Doç. Dr. N e r m i n ABADAN


Milletlerarası Ceza H u k u k u Prof. Dr. Burhan KONİ
Dcç. Dr. Feyyaz GÖLCÜKLÜ

Seminerler :

Personel İdaresi Doç. Dr. Cemâl MIHÇIOÛLU


Siyâsî Partiler Doç. Dr. Arif PAYASLIOGLU
1960-1961 ÖĞRETİM YILI DOKTORA KUR VE S E M İ N E R L E R İ
Mâliye ve İktisad

Mecburi K u r l a r :

İktisad Prof. Aydın YALÇIN


İktisadcılar İçin Matematik Prof. Sâdun AREN

Seçimlik K u r l a r :

Sosyal Politika Prof. Dr. Câhid TALAŞ


Mâliye Doç. Dr. İsmail TÜRK
Dış Ticâret Doç. Dr. Besim ÜSTÜNEL
Plânlama Teknikleri Doç. Dr. Nejad BENGÜL
Seminerler :

Dış Ticâret Doç. Osman OKYAR


Türkiye'nin Ekonomik Bünyesi Doç. Dr. Reşad AKTAN
Maliye ve Para Politikası Prof. Bedri GÜRSOY

Siyâsî ve İdarî İlimler Bölümü

Mecburî Kurtar :

Hukuk Devletî Prof. Dr. Tahsin Bekir BALTA


Avrupa Bütünleşmesinin Hukukî
Veçheleri Doç. Dr. İlhan UNAT

Seçimlik Kurlar :

İnkılâb Fikrinin Gelişimi Doç. Dr. Bülend DAVER


Kıbrıs Uyuşmazlığı Doç. Dr. A. Suad BİLGE
Olağanüstü Hâllet Doç. Dr. Bülend DÂVER
Seminerler :

Günlük Anayasa Problemleri Prof. Bahri SAVCI


İdâri Kazada Önemli Örnek Olaylar Kemâl Galip BALKAR
Kütle Haberleşme Vâsıtaları Doç. Dr. Nermin ABADAN

19611962 ÖĞRETİM YILI DOKTORA KUR VE SEMİNERLERİ


Mâliye ve İktisad

Mecburi K u r l a r :

İktisad Doç. Dr. Nejad BENGÜL


İstatistik Prof. Dr. H. S. MİLLER

Seçimlik K u r l a r :

Gelişme Teorileri Prof. S â d u n AREN


Sosyal Politika Prof. Dr. Câhid TALAŞ
Dış Ticâret Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL
İktisadcılar İçin Matematik Doç. Dr. Nejad BENGÜL

Seminerler :

iktisadî Gelişme Mes'eleleri Prof. Aydır, YALÇIN


Dış Ticâret Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL
İçtimaî Siyâset Prof. Dr. Câhid TALAŞ
Mâliye Politikası Prof. Bedri GÜRSOY
Türkiye'nin iktisâdi Bünyesi Prof. Dr. Reşad AKTAN

İ d â r i ve Siyâsî ilimler

Mecburî Kurlar

İhtilâl Teorileri Doç. Dr. Nermin ABADAN


Yeni Anayasa Rejimimiz Doç. Dr. M u a m m e r AKSOY

670
Seçimlik Kurlar :

Birleşmiş Milletler Doç. Dr. Mehmed GÖNLÜBOL


Sovyetler Birliği Komünist Partisi... Doç. Dr. Fahir H. ARMAOĞLU
Mesken Mes'eleieri Prof. Fehmi YAVUZ

Seminerler :

i d â r i Kaza Mes'eleieri Kemâl Galip BALKAR


Anayasa Mahkemesi Prof. Bahri SAVCI

1962-1963 ÖĞRETİM YILI DOKTORA KUR VE SEMİNERLERİ


Mâliye ve İktisad Bölümü

Mecburî Kurlar :

îklisad Prof. Aziz KÖKLÜ


Gelişme Teorileri ve Plânlama Prof. Jack Kenneth EASTHAM

Seçimlik Kurlar :

İktisadcılar îçın Matematik Prof. Sâdun AREN


Dış Ticâret Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL
Sosyal Siyâset Prof. Dr. Câhid TALAŞ
Mâliye Politikası ve iktisad gelişmesi Prof. Denzel C. CLINE

Seminerler :

Türkiye'nin Ekonomik Bünyesi Prof. Dr. Reşad AKTAN


İktisadî Kalkınma Prof. Aydın YALÇIN
Dış Ticâret Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL
Para ve Mâliye Politikası Prof. Bedri GÜRSOY

Siyâsî ve İdâri İlimler

Mecburî Kurlar :

Afrik'nın Uyanışı Prof. Dr. A. Şükrü ESMER


Prof. H. CASTLEBERRY
Türk Pozitif Hukukunda Yasama Mef­
h û m u ve Yasama Faaliyeti Doç. Dr. Turan GÜNEŞ

Seçimlik Kurlar :

Hâkimiyet Prof. Dr. Yavuz ABADAN


Milletlerarası Siyâsî Teşkilâtlanma ... Doç. Dr. Mehmed GÖNLÜBOL
Amerikan Partileri Doç. Dr. Nermin ABADAN

Seminerler :

İdâri Kaza Mes'eleieri Prof. Dr. Tahsin Bekir BALTA


Kemâl Galip BALKAR
Anayasa Mahkemesi Prof. Bahri SAVCI
19631964 ÖĞRETİM YILI DOKTORA KUR VE SEMİNERLERİ
Mâliye ve İktisad Bölümü

Mecburi Kurlar :

İktisad Prof. EASTHAM


Gelişme Torileri ve Plânlama Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL

Seçimlik Kurlar :

İktisadcılar İçin Matematik Prof. Sudun AREN


Sosyal Siyâset Prof. Dr. Câhid TALAŞ
Türkiye'nin İktisâdi Gelişmesi Prof. Sâdun AREN

Seminerler :

Türkiye'nin Ekonomik Bünyesi Prof. Dr. Reşad AKTAN


Mâliye ve Para Politikası Prof. Bedri GÜRSOY
Dış Ticâret Prof. Aziz KÖKLÜ
İşletme İktisadı Prof. Dr. C u m h u r FERMAN

İdarî ve Siyâsî İlimler Bölümü

Mecburî Kurlar :

Türkiye'de Anayasa Mahkemesi Doç. Dr. M u a m m e r AKSOY


Siyasal Bilimlerde Araştırma Metod-
l a n ve Kaynakları Doç. Dr. Bülend DÂVER

Seçimlik Kurlar :

Devrim Teorileri Prof. Dr. Yavuz ABADAN


Uzay Hukuku Prof. Seha L. MERAY
Konsolosluk H u k u k u Prof. Dr. A. Suad BİLGE

Seminerler :

Toplum Kalkınması ProL Fehmi YAVUZ


Kütle Haberleşme Vâsıtası Olarak
Radyo Doç. Dr. Nermin ABADAN

19641965 ÖĞRETİM Y I U DOKTORA KUR VE SEMİNERLERİ


Mâliye ve İktisad Bölümü

Mecburi Kurlar :

iktisad Prof. EASTHAM


Gelişme Teorileri ve Plânlama Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL

672
Seçimlik K u r l a r :

İktisadcılar İçin Matematik Prof. S â d u n AREN


Sosyal Politika Prof. Dr. Câhid TALAŞ
Türkiye'nin İktisadî Gelişmesi Prof. Sâdun AREN

Seminerler :

Türkiye'nin Ekonomik Bünyesi Prof. Dr. Reşad AKTAN


K a l k ı n m a Mes'eleleri Prof. Aydın YALÇIN
İşletme İktisadı Prof. Dr. C u m h u r FERMAN
Dış Ticâret Prof. Aziz KÖKLÜ

İdâri ve Siyâsî Bilimler Bölümü


Mecburî K u r l a r :

İktisadî K a m u İşletmeleri Prof. Dr. Tahsin Bekir BALTA


Yirminci Yüzyılın Başındaki Siyâsî
Fikir Yönelimleri Doç. Dr. Şerif MARDİN

Seçimlik K u r l a r :

Almanya'da Weimar Devrinde Siyâsî


Partiler Doç. Dr. Nermin ABADAN
Amme İdaresi Prof. Dr. Cemâl MIHÇIOGLU

Seminerler :

İnsan Haklarının Milletlerarası Alan­


da K o r u n m a s ı Doç. Dr. Ihan UN AT
Siyâsî T â r i h Prof. Dr. Fahir H. ARMAOÖLU
İdarî Kaza Mes'eleleri Doç. Dr. Turan GÜNEŞ
Toplum Kalkınması Prof. Fehmi YAVUZ

1965-1966 ÖĞRETİM YILI DOKTORA KUR VE S E M İ N E R L E R İ


Mâliye ve İktisad Bölümü

Mecburî K u r l a r :

iktisad Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL


Sosyal Politika Prof. Dr. Câhid TALAŞ

Seçimlik K u r l a r :

İktisadcılar İçin Matematik Doç. Dr. Tunçer BULUTAY


Türk Ekonomisinin Problemleri Prof. Dr. Reşad AKTAN
Bölge Planlanması Prof. Fehmi YAVUZ

Seminerler :

Türkiye'nin Ekonomik Bünyesi Prof. Dr. Reşad AKTAN


Müşterek Pazar Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL
Prof. Dr. Mehmed GÖNLÜBOL
Dış Ticâret Prof. Aziz KÖKLÜ
K o n u t Meselesi Doç. Dr. Ruşen Y. KELEŞ
İdarî ve Siyâsî Bilimler Bölümü

Mecburî Kurlar :

Türkiye'de Seçim Sisteminin Gelişmesi Doç. Dr. T u r a n GÜNEŞ


Türkiye'de Amme İdaresi Mes'eieleri Prof. Cemâl MTHÇIOGLU

Seçimlik Kurlar :

Modern Egemenlik Teorileri Prof. Dr. Yavuz ABADAN


Türkiye'de ve Dünya'da Petrol Prof. Dr. M u a m m e r AKSOY
Toplu İş Sözleşmesinin Hukukî Yönü Doç. Dr. S. Kemâl MÎMAROGLU

Seminerler :

Müşterek Pazar Prof. Dr. Mehmet! GÖNLÜBOL


Prof. Dr. Besim USTÜNEL
Toplum Kalkınması Prof. Fehmi YAVUZ
Toprak Reformu Prof. Dr. M u a m m e r AKSOY
Prof. Dr. Reşad AKTAN
Siyâsî Tarih Prof. Dr. Fahir M. ARMAOÛLU
Doç. Dr. Halûk Ülman

19661967 ÖĞRETİM YILI DOKTORA KUR VE SEMİNERLERİ


Mâliye ve İktîsad Bölümü

Mecburî K u r l a r :

İkıisad Teorisi Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL


İktisad Politikası Prof. Bedri GÜRSOY

Seçimlik Kurlar :

Türkiye Ekonomisi ve Problemleri ... Prof. Dr. Reşad AKTAN


Bölge Planlaması Doç. Dr. Ruşen Yalçın K E L E Ş
Az Gelişmiş Ülkelerde Mâliye Politi­
kası Doç. Dr. İsmail TÜRK

Seminerler :

Türkiye'nin Ekonomik Yapısı Prof. Dr. Reşad AKTAN


Dış Ticâret Prof. Aziz KÖKLÜ
İktisad Politikası Prof. Bedri GURSOY
Konut Sounları ve Politikası Doç. Dr. Ruşen Yalçın K E L E Ş

İdâri ve Siyâsî Bilimler Bölümü

Mecburî Kurlar :

Siyâset ve Din İdeloji Kavramının Tah­


lili Doç. Dr. Şerif MARDİN
Siyâsî Yönleşme Örnekleri Prof. Dr. N e m ı i n ABADAN

V4
Seçimlik Kurlar :
Batılılaşma Hareketlerini Etkileyen
Siyâsî Fikir Akımları (Türkiye'de Yeni
Osmanlı ve J ö n T ü r k l e r ) Doç. Dr. Şerif MARDİN
Anayasa Mahkemesi îctihadları Doç. Dr. Metin KIRATLI
Siyâsî Akımlar (Eflâtun) Doç. Dr. Mete TUNCAY

Seminerler :

Dış Yardımlar Prof. Dr. A. Suad BİLGE


İktisad Politikası Prof. Bedri GÜRSOY
Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a Yabancı
Sermâye ve Dış Borçlar Doç. Dr. A. Gündüz ÖKÇÜN
T o p l u m Kalkınması Doç. Dr. Cevad GERAY

1967-1968 ÖĞRETİM YILI DOKTORA KUR VE SEMİNERLERİ


İktisad ve Mâliye Bölümü

Mecburî Kurlar :

îktisadcılar için Matematik - istatistik Doç. Dr. Tunçer BULUTAY


İktisad Teorisi Doç. Dr. Orhan TÜRKAY

Seçimlik K u r l a r :

tnpul-OUtput ve P r o g r a m l a m a MesV-
leleri Doç. Dr. T. BULUTAY - U. KORUM
Türkiye Ekonomisi Prof. Dr. R. AKTAN
Az Gelişmiş Ülkelerde Mâliye Politikası Prof. Dr. İsmail TÜRK

Seminerler :

Türkiye'nin Ekonomik Bünyesi Prof. Dr. Reşad AKTAN


İktisad ve Mâliye Politikası Prof. Bedri GÜRSOY
Dış Ticâret Sorunları Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL
Bölge Kalkınması ve Plânlaması Doç. Dr. Ruşen Y. KELEŞ

İdâri ve Siyâsî Bilimler Bölümü

Mecburî K u r l a r :

Türk Dış Politikası Doç-. Dr. Halûk ÜLMAN


1961 Anayasası Doç. Dr. Mümtaz SOYSAL

Seçimlik K u r l a r :

Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a Yabancı
imtiyazla* Doç. Dr. A. Gündüz ÖKÇÜN
Demokratik Sosyalizmin Evrimi Prof. Dr. Nermin ABADAN
Kalkınma Plânının Hukukî ve İdâri
Yönleri Prof. Dr. T. Bekir BALTA
Seminerler :

Toplum Kalkınması Doç. Dr. Cevad GERAY


Ankara Şehirinde Toplumsal ve Eko­
nomik Tabakalaşma Prof. Dr. İ b r a h i m YASA
Türkiye'de Seçim Sistemleri Prof. Dr. T u r a n GÜNEŞ
Afrika Gelişmeleri Prof. Dr. F a h i r H. ARMAOGLtT

1955-1956 Ders yılı. Fakülte öğretiminin- dışında, öğretim üye ve öğrenicilerinden


ba'zıiarımn yoğun a k t ü e l p o l i t i k faaliyetlere giriştiği, başka bir de­
yimle Fakülte dışı genel politika'nın Fakülte içine de bulaştırıldığı yıldır.
Ders yılı b a ş ı n d a Fakülte Dekanı Prof. T u r h a n Feyzioğlu öğrenicilere hitaben
bir konuşma y a p m ı ş ; ozamanın i k t i d a r ı tarafından "Doçent Aydın Yalçın'ın pro­
fesörlüğünün o n a y l a n m a m a s ı n a çok üzüldüğünü" belirterek, bu "haksız" t u t u m d a n
dolayı zamanın İktidârı'nı y e r m i ş ; sözlerini şöyle b i t i r m i ş t i r : "Bütün bir ömür bo­
yunca nabza göre şerbet vermeyiniz." Bunun üzerine b i l h a s s a Son Sınıf öğrenicile-
ri ba'zı taşkınlıklar yapmış, derslere g i r m e m i ş ; böylelikle Fakültemde nâzik bir du­
r u m meydana getirilmiştir. Bu olay sebebiyle İ k t i d a r ' d a bulunan Demokrat Parti
Meclis Grupu toplanmış; H ü k û m e t ' d e n bu konuda îzâhât istemiş; toplantı sonucu
(A. A.) nca yayımlanan- aşağıdaki T e b I i ğ ' le Türk k a m u Oyuna bildiril­
miştir (3):

"Demokrat Parti Meclis Grupu Reisliğinden bildirilmiştir:


Demokrat Parti Meclis Grupu bugün (4-12-1956) saat 15'de Grup Reisi Aydın
Meb'usa Dr. Nâmık Gedik'in Başkanlığında toplandı:
Grup İdare Hey'etinin bu sabahki ictimâında müttefikan verdiği ve Siyasal
Bilgiler Fakültesinde cereyan eden müessif hâdiselere dâir Hükûmetden izahat ta-
leb edilmesi hususundaki kararı, Grupun umumî tasvibiyle gündemin dîger mad­
delerine tercihan müzâkere ve kabul olundu.
Bu mes'ele ile alâkalı olarak Hükümet adına Dâhiliye Vekâleti Vekili ve Maâ­
rif Vekili, son günlerde cereyan eden hâdiseleri ve bunlara karşı alman tedbirleri
îzâh ettiler.
Bilâhare Meb'uslardan söz alanlar, Üniversitelerimizde ve yüksek okullarımız­
da umumiyetle yapılan siyâsî tahrikleri ve Siyasal Bilgiler Fakültesinde cereyan
etmiş olan son hâdiseleri de ele aldılar ve Hükûmetden bunlara son verecek kafi
tedbirler alınmasını istediler.
Söz alan Başvekil Adnan Menderes, "maalesef ba'zı profesör ve doçentlerin
kendilerini günlük politika cereyanlarına kaptırdıklarının, Partilerle sıkı münâse­
betler te'sîsine teşebbüs edecek kadar işi ileri götürdüklerinin, ayrıca talebeyi ders­
lere devam etmemeğe, hattâ ayaklanmaya teşvik ettiklerinin sabit bulunduğunu
beyân etti. Başvekil, gerek İstanbul, gerek Ankarada epey zamandır devam eden
bu tahriklerin nihayet Siyasal Bilgiler Fakültesinde meydana getirilmiş olan son
hâdiselerle fi'l ve hareket hâline geçmiş bulunduğunu ve hâdisenin Siyasal Bilgiler

(3) Bak.: Zafer Gazetesi; 5-12-1956; 1. sf., 1. st.

676
Fakültesine inhisar ettlrllmiyerek diğer fakülltelere de sirayet ettirilmek istendiği­
ni ve hattâ İstanbul Üniversitesinde ba'zı müsâid elemanlarla irtibat te'sisine de
çalışıldığını beyanlarıma ilâve etti.
Demokrat Parti Meclis Grupu, Başvekilin sözlerini ittifakla tavsib etti ve
üniversitelerimizin ve tahsil müesseselerimizin bu gibi bozguncu siyâset oyunları­
nın sahnesi hâline getirilmek teşebbüslerinin kat'i surette önlenmesini ve müte­
şebbislerinin kimler olursa olsun behemehal ve derhal tecziye ve tasfiye edilmeleri­
ni karar altına aldı."
Tebliğde söz konusu edilen t e d b i r l e r cümlesinden o l a r a k Prof. Tur­
han Feyzioğlu " V e k â l e t E m r i "ne alınmış; aynı gün yapılması gere­
ken 97. Kuruluş Yıl Dönümü Töreni m e n ' e d i l m i ş ; Son Sınıf Öğreni-
cilerinin de derslere devamı, müddetsiz olarak yasaklanmıştır.
Bu olayların Basın'a geçmiş şekli şöyledir ( 4 ) :
"Siyasal Bilgiler Fakültesi, k u r u l u ş u n u n 97. yılına girmektedir. Öğreniciler bu
münasebetle bugün bir tören yapmayı k a r a r l a ş t ı r m ı ş l a r d ı r . Ancak, d ü n gece bu
törenin- men edildiği öğrenilmiştir.
Siyasal Bilgiler Fakültesinin kuruLuş yıldönümü münâsebetiyle Fakülte Öğre-
nici Birliği, dün şu tebliği yayınlamıştır:

4 Aralık 1956 Salı günü Fakültemizin 97. kuruluş yıldönümüdür. Bu münâse­


betle, bir (asra yakın şerefli mazisi, değerli hizmetleri, yetiştirdiği müstesna kıy­
metlerle fikir ve kültür hayatımızda büyük bir önemi olan Mülkiyemizin kuruluş
yıldönümü heyecanı içindeyiz.
Mülkiyemiz, irfan ve karakter ocağı olmakla her zaman hakkıyla iftihar edi­
lecek bir müessesedir.
En güç şartlar içinde dâhi vatansever, hürriyet âşığı insanlar yetiştirmekle
öğünen bu şerefli ve aziz Ocak, târihi vazifesine her zamankinden daha büyük bir
sadâkatle devam etmektedir ve edecektir.
Cumhuriyet idaresinden, ebediyyen bağlı bulunduğumuz Aziz Büyüğümüz Ata-
türk'den ve İnkılâblarımızdan aldığı ilhamla her Mülkiyelinin omuzlarındaki ağır
vazifeleri bir kat daha artmıştır.
Biz Mülkiyeliler bu iymanla çok şerefli vazifemizi her zamankinden daha müd­
rik bulunmakta ve her yerde, her zaman olduğu gibi ısrarla aranan me'zunlar ara­
sına katılmak azmindeyiz.
Gençlik olarak şerefli irfan ocağımıza ve dâima takdirlerine muhâtab olduğu­
muz Atamıza bu vesiyle ile bir kere daha candan ve samimi bağlılığımızı belirti­
riz."
Aradan bir gün geçince d e ş u h a b e r i görüyoruz:
"Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Profesör Turhan Feyzioğlu'nun Bakan­
lık emrine alınması üzerine evvelki gün derslere girmiyen talebeler hakkındaki tah-

(4) Bak.: Uus Gazetesi; 5-12-1956; 1.-5 sf. ve 3.-4., 1. st.

677
kîkata d ü n de devam edilmiştir. Talebenin derslere girmemesiyle ilgili olarak 18
talebe evvelki gece ve d ü n s a b a h ( E m n i y e t ) Birinci Şubeye celbedilerek ifâdelerine
m ü r a c a a t edilmiş; Doçent M u a m m e r Aksoy'.un da ifâdesi alınmıştır."
Ayrıca yayınlanan iki tebliğde, öğrenicilerin bu gibi hareketlerden k a ç ı n m a l a r ı
istenmekte ve ikinci bir k a r a r a k a d a r Fakülte Son Sınıf derslerinin ta'til edildiği
belirtilmekte ve şöyle d e n i l m e k t e d i r ;
"Profesörler K u r u l u 3.12.1956 târihinde yaptığı t o p l a m ı ş ı n d a :
1. Ba'zı öğrenicilerin derslere girmemelerinden doğan d u r u m u , b ü t ü n cebhe-
siyle ve m u h t e m e l neticeleriyle m ü t â l â a e t m i ş ;
2. Fakültemizin n o r m a l tedris faaliyetlerini a k s a t a c a k h e r t ü r l ü hareketden
ehemmiyetle kaçmılması ve aksi hareketin inzibatî müeyyideler çerçevesini a ş a r a k
kanunî müeyyidelerin tatbikine yol açabileceğini; u y a m k ve basiretlerini tamamiy*
le m ü d r i k öğrenlcilerimizin bu kabil muamelelere asla m a h a l vermiyecegine e m i n
bulunduğumuza ve yukarıda yazılı h u s u s l a r ı n yazı ve sözle öğreniciierlmize Yöne­
t i m ve Profesörler K u r u l u a d ı n a bildirmemize ittifakla k a r a r verildi.
Dekan
Prof. Dr. Kemâl F i k r e t Arık' 1
Dördüncü Sınıflar derslerinin ta'til edildiğini bildiren t a m i m d e ise:
" D ö r d ü n c ü Sınıf Öğrenicilerine;
Ankara Üniversitesi öğrenicileri Disiplin Yönetmeliğinin 7. Maddesi gereğince
Dördüncü Sınıfların b ü t ü n derslerinin ta'tiline, yeni b i r iş'ara k a d a r , geçici olarak
k a r a r verildi.
S.B.F. Yönetim Kurulu".

Diğer taraftan Fakülte Öğrenicilerir.den ba'zıları, ertesi gün normal s a a i d e Fa­


külteye gelerek derslere girmişlerdir. Yalnız d e r s e girmeleri ikinci bir iş'âra k a d a r
ta'til edilen- Son .Sınıf Öğrenicilerinden b i r kısmı memleketlerine gitmeye başlamış­
lardır.
Bu a r a d a Fakültenin 97. k u r u l u ş yıldönümü için yapılması îcâb e d e n t ö r e n de
alınan bir k a r a r l a ibtal edilmiştir. Törenin yapılıp yapalmıyacağı h u s u s u n d a h e r
hangi kesin bir m a ' l û m a t elde edilememiştir."
•J957 1958 Müsabaka Sınavı sonucu alınan 175 yeni öğrenioi ile
DERS YILI Fakülte mevcudu 200'ü burslu, 510'u b u r s u z olmak
üzere 710'a yükselmiştir. Kız öğrenici sayısı 78'dir. 14 de yabancı uyruklu öğrenici
vardır. Ders yalı sonu Genel Sınavlar sonucu başarı oranı % 81 dir. Geçen yıl yü­
rürlüğe giren " D o k t o r a Yönetmeliği" hükümlerine göre, Doktora Öğrenicisi sayı­
sı da 55'i b u l m u ş t u r . Fakülte Öğretim kadrosu ise 16 Profesör'e, 12 Doçente, 6 Öğ­
retim Görevlisine, 7 Okutman'a, 10 Yabancı O k u t m a n ' a yükselmiştir. F a k ü l t e Ki­
taplığında kitap mevcudu 20.900 d ü r .
Yine bu ders yılı içinde, Devletler Umûmî H u k u k u Profesörü Seha Meray,
Avrupa Kültür Eksperleri ve NATO Terbiyeciler Komitesi Kongresine Millî Eğitim
Bakanlığı temsilcisi olarak katılmıştır.

678
Prof. Tahsin Bekir B a k a , Chicago'da t o p l a n a n Milletlerarası H u k u k Kongre-
si'nde Fakülteyi temsîlen b u l u n m u ş " H u k u k Devleti" h a k k m d a b i r t e b l i ğ
vermiştir.
Ceza H u k u k u Profesörü B u r h a n Koni, Yönetim Kurulu üyesi b u l u n d u ğ u "Mil­
letlerarası Ceza H u k u k u Cem'iyyeti"nin Atina toplantısına gitmiş; Devletler Husu­
sî H u k u k u Doçenti Dr. Unat "Lahey Devletler H u k u k u Akademisi"nin 1957 yılı öğ­
r e t i m i n i t â k i b ederek Akademi Diploması a l m ı ş ve Asistan Mehmed Gönlübol ile
birlikte NATO'nun R o m a ' d a t o p l a n a n Genel K u r u l u n a katılmıştır.
Doçent Dr. C u m h u r F e r m a n da "Milletlerarası Muhasebeciler Kongresi"nin Ey­
lül 1957 A m s t e r d a m toplantısına iştirak etmiştir.
H e r ıbiri özerk kişiliğe sahip olarak çalışmalarını 1952'den beri devam etti­
ren E n s t i t ü l e r i , bu ders yılında yoğun bir çalışma ve a r a ş t ı r m a t e m p o s u içinde
görüyoruz. Şöyle k i :
Dış Münâsebetler E n s t i t ü s ü : K a r a s u l a n Millî K a n u n u Tasarısı üzerinde çalış­
m a l a r y a p m ı ş ; bu k o n u d a Milletlerarası Konferansa teklifler h a z ı r l a m ı ş ; NATO
fikri h a k k ı n d a başarılı b i r anketi neticelendirmiş; UNESCO sözleşmesine dâhil olan
ve fakat kendi a l a n m a giren muhtelif milletlerarası metinleri 3 dilde yayınlamış­
tır.
İ d â r i İlimler E n s t i t ü s ü : Anayasa metinlerini hazırlamış; İzmir'de yapılan Öğ-
ı e t i m İçi Staj P r o g r a m ı Seminerine katılmış; Doç. Dr. Cemâl Mıhçıoğlu ile Doç.
Dr. Arif Payaslıoğlu i s t a n b u l ' d a toplanan Lise Müdîrleri seminerinde bu E n s t i t ü
a d ı n a konferanslar vermişlerdir.
Mâliye E n s t i t ü s ü : Rockefeller Vakfı'nın yardımı ile dünyaca t a n ı n m ı ş 7 kon­
feransçıya verdirdiği, Memleketimizi yakından ilgilendiren 7 konferansı t e r c e m e et­
tirerek orijinalleri ile birlikte b a s t ı r m ı ş t ı r . Bu Enstitü, Rockefeller'in ve Alman
H ü k ü m e t i n i n işbirliği ile iki " A r a ş t ı r m a E n s t i t ü s ü " k u r m a k için hazırlık yapmıştır.
İ s k â n ve Şehircilik E n s t i t ü s ü : Prof. H. Sadi Selen'in "Türkiye'de Nüfus Dağılı­
şı Haritası'*!IL b a s t ı r m ı ş ; İl Özel î d â r e Mâliyesi ile Belediyeler İdaresi hakkındaki
a n k e t l e r i t a m a m l a m ı ş t ı r . Ayrıca " İ s k â n ve Şehircilik H a f t a s ı " ihdas edip, bu Haf-
la'da verilen konferansları b a s t ı r m ı ş d ı r (5).
Bu yıl (1957) Yabancı Profesörlerden Prof. Adolfson,Prof. S t u r m , Prof. Lar-
sen, Prof. H y m a n n Fakülte öğretim üyeleri arasına katılmışlardır. Geçen yıllarda ge­
len Prof. Vasserman, Prof. Heilman, Prof. Smith görevlerine devam etmişlerdir.
Fakülte Dekanlığına, ek b i n a inşâatı için 7.500.000 liraya kadar, gelecek yıllara
sâri teahhütlere girişmeye yetki veren K a n u n T.B.M.M. tarafından. Haziran 1957
de kabul edilmiş; 3 kısım hâlinde t a m a m l a n a c a k inşâatın t ü m ü n ü n ihalesi yapılıp
i n ş â a t a hemen başlanmıştır. T a h m i n e n 3 yılda bitecek olan bu inşâatın ilk safha­
sını K ü t ü b h â n e bloku teşkil e t m e k t e d i r . 250.000 kitabı alacak deposu ile bu Kü-
t ü b h â n e m o d e r n ve sıhhî o k u m a salonlarını ihtiva edecektir. 2. safha y u r d binâsı-

(5) Enstitüler hakkında bu Bölüm'den sonra, aynntılariyle bilgi verilecektir.

679
dır. 800 kişilik olarak inşâ edilecek olan yurd'da h e r türlü sıhhî tesisat bulunacak
ve odalar a'zamî 6 kişilik olacaktır, i n ş â a t ı n 3. safhasını sınıflar, konferans salonu
ve çalışma salonları teşkil etmektedir. Sınıfların anfi sökünde 250-300 kişilik ola­
r a k işââtı kararlaştırılmıştır (6).

Bu ders yılında, 240'ı burslu, 566'sı b u r s s u z olmak


1958 — 1959 c * . 0A ,f, „ ...
üzere Fakülte mevcudu 806 dır. Kız ogrenıcı toplamı
da 101'e yükselmiştir. Öğretim kadrosu ise 20 profe­
sör, 13 doçent, 5 öğretim görevlisi, 29 asistan, 18 o k u t m a n ' a çıkmıştır. 806 öğreni-
ci'den 40'ı Almanca, 250'si Fransızca, 516'sı da İngilizce kurlarına devam etmekte­
dir.

1959 — 1960 Bu Ders Yılının, iki önemli olay'ı içine alması bakı-
DERS YILI mından, S.B.F. Târihi ile Genel T ü r k Târihi yönünden
ve ö n e m i
YÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ büyüktür. B u n l a r :
1 — S.B.F.'nin 100. K u r u l u ş Y ı l ı ' n ı idrâk etmesi;
2 — 27 Mayıs 1960 harekefci'ne yakın günlerde ''Fakülte O l a y l a r ı m ı n vuku' bul-
ması'dır.

Türkiye'nin idâri, sosyal, ekonomik, politik, kültürel


100. YILDÖNÜMÜ
a l a n l a n n d a çok önemli hizmetler ıra etıgını y u k a r d a n
beri anlat ageldiğiimiz Aziz Mülkiye, 1959 yılında şerefli hizmet yıllarının yüzüncü'
sünü idrâk etti.
Fakülte Yönetimi, bu çok önemli olay"ı gereği gibi kutlamak, Mülkiye'yi bir
asırdır bağrında yaşatan Büyük Milletimize, hesap vermek amacı ile, d a h a bir yıl
önceden, cidden ve öğülmeye değer yoğun b i r çalışma kampanyasına girişti.
Yıldönümünden iki hafta önce, Dekan Prof. Fehmi Yavuz bu h u s u s t a yaptığı
basın toplantısında, çalışmaları şöyle anlatıyordu ( 7 ) :
"Siyasal Bilgiler Fakültesinin 100. yıldönümü münâsebetiyle yapılacak tören
hazırlıkları konusunda izâhaıt v e r m e k üzere Fakülte Dekanı Prof. F e h m i Yavuz
d ü n saat 15'de (Ankara) Gazeteciler Cemiyetinde bir basın toplantısı t e r t i b etmiş-
tir. Toplantıda hazır bulunan diğer Profesörler de Gazetecilere, k o n u l a r ı ik ilgili
izahat vermişlerdir.
Dekan Prof. Fehmi Yavuz, Siyasal Bilgiler Fakültesinin 100. kuruluş yıldönümü
münâsebetiyle 8 Aralıkta Dil ve Târih - Coğrafya Fakültesinde ıbir t ö r e n tertib edi­
leceğini ve ayrıca bir hafta m ü d d e t l e ilmî çalışmalar yapılacağını söylemiştir.

(6) Bak.: S.B.F Dergisi; x t M C; M a r t 1958, Nu 1.. 1 <f.


(7) Bak.: Cumhuriyet Gazetesi; 21-11-1959; 1. ve 5. sf., 3. st.

680
Fakültenin- Tarihçesi h a k k ı n d a ve tören hazırlıkları konusunda izahatına de­
vam eden Dekan- şunları söylemiştir:
Yabancı üniversitelerden, tören'de hazır b u l u n m a k üzere gelecek olan meş­
h u r ilim a d a m l a r ı arasında Birleşik Amerika'dan Prof. Bursteen (Chicago), Prof.
Mac Mahon (Columbia), F r a n s a ' d a n Fontenay (Paris), Batı Almanya'dan Prof.
Hirsch (Hirş) (Berlin) de vardır.
100. yılı, Müessesenin ilmî hüviyetine yakışır b i r şekilde k u t l a m a k için Fakülte­
miz, bilhassa yayınlara çok ö n e m vermektedir. Özel bir a r m a taşıyan 100. yıl serî­
si 40 k a d a r k i t a p t a n teşekkül edecektir. B u n l a r d a n 15'i çıkmıştır. Bir kısmı ya­
bancı dil'dedir. Ayrıca bir ARMAĞAN da Kasım s o n u n a k a d a r çıkacaktır. Fakülte­
nin b ü t ü n gelişimini grafiklerle belirten 35 sahifelik renkli ve zengin mündere-
catlı bir b r o ş ü r de yakında dağıtılacaktır.
Dekan sözlerine davamla "Artık Mülkiye, yalnız devlet m e ' m u r a yetiştiren bir
müessese o l m a k t a n çıkmıştır. Bilhassa İktisad ve Mâliye B ö l ü m ü n d e n yetişenler
iş hayatına atılmakta, özel teşebbüs alanında vazife tatmaktadırlar.
Eskiden sâdece yatılı bir yüksek okul olan Mülkiye, 1950'de Ankara Üniversi­
tesine katıldıktan sonra, öğrenicileri bakımından da fıarklı b i r m a n z a r a almıştır.
H e r yıl m ü s a b a k a imtihanına giren öğrenicilerden a n c a k ellisi b u r s k a z a n m a k t a ,
diğerleri burssuz o k u m a k t a d ı r l a r . Eskiden Mülkiye'de kız öğreniciierîn sayısı bir
elin p a r m a k l a r ı ile sayılabilecek k a d a r iken bu gün öğreniciler toplamının sekizde
birini teşkil e t m e k t e d i r . Bu a r a d a Müessesemiz Dışişleri Bakanlığına üç kadın dip­
lomat vermiştir.
Müessesemizin uzun geçmişi dolayısiyle me'zunlarımız T ü r k Siyâsî ve İdâri
H a y â t ı n d a çok önemli bir yer t u t m a k t a d ı r l a r . Hâlen (1959) Kabinede 5 Mülkiye
Me'zunu Bakan vardır. Bunlar (Mâliye Bakanı Rahmetli H a s a n ) Polatkan, (Tarım
Bakanı Rahmetli Nedim) Ökmen, (Çalışma Bakanı H a l û k ) Ş a m a n , (Ticâret Bakanı
H a y r e d d i n ) E r k m e n , (Gümrük-Tekel Bakanı H â d i ) H ü s m a n ' d ı r .
Dekan, Amerika Birleşik Devletleri C u m h u r B a ş k a m Eisenhower'e„ Memleke­
timize yapacağı ziyaret sırasında Siyasal Bilgiler Fakültesi tarafından Fahrî Hu­
kuk Doktorluğu payesinin tevcih edileceğini açıklamıştır.
Ayrıca Dekan bu münâsebetle yerli ve yabancı ilim adamları tarafından kon­
feranslar verileceğini de söylemiştir"'
Bu târihde Fakülte'nin kuruluş d u r u m u n u , örgütleri ile yüz yıldır geçirdiği
evrimi iki ş e m a (*) ile şöyle özetleyebiliriz.
Nihayet beklenen gün geldi. Dil ve Târih-Coğrafya Fakültesi konferans salo-
n u ' n d a 4 Aralık 1959 günü yapılan Büyük Törende, T.B.M.M. Başkanı Refik Koral-
tan, Başvekil Adnan Menderes, Ankara'da b u l u n a n Kabine üyeleri, Siyâsî Partiler
ve Ankara, Atatürk, Ege, İstanbul Üniversiteleri Temsilcileri, Mülkiyeli Milletvekil­
leri, Ankara'da b u l u n a n b ü t ü n Mülkiye Me'zunları, Fakülte öğrenicileri. Cumhur
Başkanlığı Genel Sekreteri, Bakanlıklar Müsteşarları, Danıştay, Sayıştay, Yargıtay

(*) Şema'lar 682. sf. ded»r; oraya bakınız.

681
Ş/KâS/ I I r \
fjrn â7
«r MUMUM
B a ş k a n ve Üyeleri, Kordiplomatik, Yerli ve Yabancı Basın m e n s u b l a n ve diğer da­
vetliler hazır bulunmuşlardır.
Tören'in ayrıntıları hakkında Ankara basını aşağıdaki bilgiyi v e r m e k t e d i r (8):
"istiklâl Marşı ve Mülkiye Marşı ve saygı d u r ş u n d a n sonra kürsüye gelen An­
k a r a Üniversitesi Rektörü Vekili Ordinaryüs Profesör E k r e m Akurgal, "Ankara
Üniversitesi, Teşkilâtının m ü m t a z bir Bölümü olan Siyasal Bilgiler Fakültesinin
yüzüncü yılını i d r â k edişini iftiharla ve sevgi ile s e l â m l a r " dedikten sonra, "Siyasal
Bilgiler Fakültesi, Mülkiye adı a l t ı n d a yüz senelik mazisi ile Yurdumuzun idarî, si­
yâsî ve mâli alandaki m ü s t e s n a şahsiyetlerini yetiştirmiş olan b i r müessesedir."
d e m i ş ve Ankara Üniversitesinin k u r u l u ş u n d a n sonra Siyasal Bilgiler Fakültesinin
idâri, mâlî, siyâsî, iktisâdi ve iatimâî sahalarda a r a ş t ı r m a l a r yapan ilim merkezi
olduğunu belirtmiştir. Akurgal konuşmasına devamla " s o n senelerde Hükümetimi­
zin büyük ve yakın ilgisiyle k u r u l m u ş o l a n Enstitüler ilim yolunda muvaffakiyetli
çalışmalar vermeğe başlamışlardır. Mülkiye adı a l t m d a şöhretli bir maziye mâlik
olan Siyasal Bilgiler Fakültesinin gelecekte de büyük hizmetler îfâ edeceğine ina­
nıyor ve Üniversite olarak bu Müessesimizin m ü s t e s n a kıymetini m ü d r i k bulunu­
y o r u z " demiştir.
Ankara Üniversitesi R e k t ö r Vekili, Eisenhower'ın yarın (5-12-1959) Türkiye'ye
geleceğini, Siyasal Bilgiler Fakültesinin bu gelişi mes'ud bir şekilde ma'nâlandır-
mayı d ü ş ü n d ü ğ ü n ü ve Ankara Üniversitesi S e n a t o s u n a da, kıymetli Misafire tören
esnasında "fahrî siyâsî ilimler d o k t o r u " unvanını tevcih için teklifte b u l u n d u ğ u n u
zikretmiştir.
Rektör, bu m e r a s i m e katılan yabancı devlet ve ilim adamlarına, H ü r Berlin
Şehri, Federal Alman Cumhuriyeti ve H ü r Berlin Üniversitesi a d ı n a gelen eski ho­
ca Prof. Hirsch'e, Colombia Üniversitesi adına gelen Prof. Arthur Mac Mahon a,
Bayan Mac Mahon'a ve Fransız Millî idarecilik Okulu Müdîri Profesör Dr. Fon-
taney'e zahmetlerinden dolayı teşekkür e t m i ş ; k o n u ş m a n ı n bu kısmında, yabancı
profesörler ve bilhassa Hirsch uzun uzun alkışlanmıştır.
Bilâhare kürsîye gelen Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Profesör Fehmi Ya­
vuz, " k u t l a m a törenine gelenleri saygı ile selâmlamış, c a n d a n teşekkürlerini arzet-
m i ş " ve Cumhuriyet Devrinde hakikî inkişafa m a z h a r olan Mülkiyenin 25 yıldan-
beri, Büyük Atatürk'ün verdiği (Siyasal Bilgiler') adını taşıdığını k a y d e t m i ş ; konuş­
m a s ı n a devamla şunları söylemiştir:
Cumhuriyetle başlıyan iktisadî gelişme son yıllarda s ü r a t l e n m i ş t i r . Bunlara
nüfusumuzun h e r yıl yüzde 3 nisbetinde a r t m a s ı n d a n doğan mes'eleleri de ilâve
e t m e k gerekir- B u n l a r d a n yalnız nüfus olayını ele almak ne kadar muazzam
mes'elelerle karşı karşıya b u l u n d u ğ u m u z u göstermeye kâfidir. Gerçekten, her sene
a r t a n bir milyona yakın insanın beslenmesi, barındırılması, giydirilmesi, okutul­
m a s ı ve faydalı işlerde çalıştırılması gerekmektedir.

(8> Bak.: Cumhuriyet Gazetesi; 5-12-1959; 1.-4. sf., 4.-7. s t .

683
Dekan Fehmi Yavuz, bütün- bu d â v â l a r m hallinde, idarecilere düşen vazife
üzerinde d u r m u ş " İ d a r e c i artık devlet hayâtının h e m devamlı, h e m de ıslâh edici
b i r u n s u r u hâline gelmiştir" dedikten sonra, sözü Eisenhower'e verilecek fahri
doktorluk üzerine nakletmiş "çok sevgili Müessesemiz, 100. yılını i d r â k ettiği bu
mutlu günde, Dost Amerika Birleşik Devletlerinin değerli Başkanı Eisenhovver'e,
İnsanlığa ve Sulha yapmış olduğu büyük hizmetlerinden dolayı, Fahri Siyâsî İlim­
ler Doktoru payesini tevcihe k a r a r vermiş b u l u n m a k t a n , Üniversite ve Mülkiye
Ailesi olarak büyük bir memnuniyet duymaktayız" demiş ve alkışlar a r a s ı n d a kür-
sîden.' ayrılmıştır.
Kürsîye gelen en yaşlı Mülkiyeli Profesör H a s a n Tahsin Aynî, "böyle mes'ud
bir günde, söz söylemek şeref ve saadetini bahşeden Tanrıya h a m d ü senalar etmiş,
bu şeref ve fırsatın en yaşlı olmasından doğduğunu" da belirtmiştir.
Profesör Aynî, 1937 yılında, tedrisaıt hayâtının 40. yılında, t s t a n b u l d a k i Yıldız'-
da bulunan o zamanki Mülkiye Mektebinde yapılan b i r toplantıda kendisine
"Beybaba" adının verildiğini h a t ı r l a t m ı ş t ı r .
Hasan Tahsin Aynî, 1896 yılında me'zun olduğunu, Sınıflarının otuz me'zun ver­
diğini belirtmiş» " n e yazık ki, otuz me'zun veren Sınırdan bugün sağ k a l a n yalnız
benim; Sizi bu hüzünlü sözlerle üzmek istemezdim. Ama bu sözlerim Mülkiyelile­
rin u m û m î şiarını b u r a d a t e k r a r a vesîle olacaktır. Bilirmisiniz Arkadaşlarım,
Mülkiyeliler yaşlanırlar, fakat ihtiyarlamazlar" demiş ve uzun uzun alkışlanmıştır.
Profesör Hasan Tahsin Aynî, konuşmasında gençlere de h i t â b etmiş, hayat
mubârezesinde muvaffakiyetin en bilgin- ve faziletli olanın hakkı olduğunu belirt­
m i ş ve " o n u n için bilginizi daima genişletmenizi, faziletinizden, ahlâkınızdan hiç
bir fedakârlıkta bulunmamanızı tavsiye ve rica e d e r i m " demiştir.
Son olarak, Son Sınıf öğrencisi Yılmaz Mazlurnoğlu da bir k o n u ş m a yapmış
ve muhteşem tören- sona ermiştir.
Senfoni orkestrası ve toplu olarak söylenen Mülkiye Marşından sonra Törenin
bu günkü kısmı bitmiştir."
Ankara Basını ayrıca şu haberi de veriyordu (9) :
"Siyasal Bilgiler Fakültesi k u r u l u ş u n u n 100. yıldönümü dolayısiyle P.T.T. İda­
resi b i r h â t ı r a pulu serisi çıkarmıştır.
Viyana'da Avusturya Devlet Matbaasında basılan h â t ı r a serisi 100 ve 40'ar ku­
r u ş olmak üzere üç puldan ibarettir. 100 k u r u ş l u k pul S.B.F. nin a m b l e m i n i taşı­
m a k t a olup 500 bin aded basılmıştır. Fakülte Binasının resmini ihtiva eden 40'ar
kuruşluk pullar ise bir ve iki milyon tirajlıdır.
Birinci Gün damgası d ü n Ankara Posta Merkezi ve Siyasal Bilgiler Fakülte­
sinde yapüan seri, meraklıları t a r a f ı n d a n b ü y ü k b i r ilgi g ö r m ü ş t ü r . "
100. Yıldönümü Töreni hakkında a r a ş t ı r m a m a rağmen b u n u n hâricinde bir
'bilgiye r a s t l a m a d ı m .

(9) Bak.: Zafer Gazetesi: 5-12-1959; 1.-5. s f „ 4.-5. s t .

684
Bu Ders Yılında Fakülte Yönetim Kurulu ve Öğretim K a d r o s u şöyle teşekkül
ediyordu:
Dekan : Fehmi Yavuz.
Yönetim Kurulu : Prof. Dr. Kemâl Fikret Arık, Prof. Aziz Köklü, Prof. Bahri
Savcı, Prof. Fadıl Hakkı Sur.

ÖĞRETİM KADROSU

Profesörler : Prof. Dr. Yavuz Abadan, Prof. Ali Kemâl Arar, Prof. Dr. Kemâl
Fikret Arık, Prof. S â d u n Aren, Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta, Prof. Dr. H i k m e t Bel-
bez, Prof. Dr. Akif Erginay, Prof. Dr. Ahmed Şükrü Esmer, Prof. J. K. E a s t h a m ,
Prof. Bedri Gürsoy, Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr. Hakkı Karafakih, Prof. Aziz
Köklü. Prof. Dr. Burhan Koni, Prof. Bahri Savcı, Prof. Dr. H â m i d Sadi Selen, Prof.
Fadıl Hakkı Sur, Prof. Dr. Câhid Talaş, Prof. Dr. Zeki Faik Ural.
Doçentler : Doç. Dr. Nermin Abadan, Doç. Dr. Reşad Aktan, Doç. Dr. Fahir
Armaoğlu, Doç. Dr. Nejad Bengül, Doç. Dr. A. Suad Bilge, Doç. Dr. C u m h u r Fer­
m a n , Doç. Dr. Feyyaz Gölcüklü, Doç. Dr. Mehmed Gönlübol, Doç. Dr. Arif Payaslı-
oğlu, Doç. Dr. Cemâl Mıhçıoğlu, Doç. Dr. İlhan Unat, Doç. Dr. Besim Üstünel,
Doç. Dr. i b r a h i m Yasa.
Öğretim Görevlileri : Kemâl Galip Balkar, Mazhar Hiçşaşmaz, Şefik İnan, Rah­
mi Ören, İ. Hakkı Ülkmen.
Asistanlar: Hafize Üren Arsan, Dr. Türkkaya Ataöv, Vahdet Aydın, Dr. Cemâl
Aygen, Tunçer Bulutay, Dr. Bülend Dâver, Ahmed Demir, Dr. Necat Erder, Cevat
Geray, Dr. Şeref Gözübüyük, Yılmaz Günal, Olcay Kansu, Dr. A. Karaosmanoğlu,
Dr. Özcan Kaya, Ruşen Keleş, Metin- Kıratlı, Dr. Kemâl Said Obut, Gündüz Ökçün,
Dr. İlhan Öztrak, Dr. Safa Reisoğlu, Mehmed Selik, Necdet Serin, Dr. Mümtaz Soy­
sal, Bilâl Şimşir, Taner Timur, Mete Tuncay, B a r a n Tunçer, Dr. İsmail Türk, Or­
h a n Türkay, Halûk ÜLman.
O k u t m a n l a r : K. Anderson, J. Dunster, Ulvî Erbay, O. Jefferies, Rene Giraud,
Refika Gökmen, Ziya İshan, Orhan Karatal, Dr. C. Kristinius, Dr. H. Kristinius, M.
Langumier, I. Maskeli, Vedat ö r s , E. M. Platon, H. D. Purcell, N u r e d d i n Sevin,
B â r i k a Sirmer,, Sîret Tarhan, N. A. Wright.
Buna göre 100. Yıldönümünde Fakülte ö ğ r e t i m Kadrosu 21 Profesör, 13 Do­
çent, 5 Öğretim Görevlisi, 30 Asistan, 19 O k u t m a n d a n teşekkül etmekteydi.

S.B.F. İli YÜKSEK OKUL Demokrasi Târihimizin acılarla dolu -bir sayfasını
HÂLİNE GETİRME TEŞEB- teşkil eden ve 27 Mayıs 1960 hareketi ile sonuçlanan,
BÜSÜ ve 2 8 / 2 9 NİSAN 1960 olaylarının h ü k ü m ve teferruatını Türkiye Siyâsî
1960 OLAYLARI Târihine ve Tarihçilerine -bırakarak, bu a r a d a S.B.F.
ile ilgili iki olayı buraya geçirmeyi Pozitif T â r i h Metodu yönünden zarurî gördüm.

685
Bilindiği gibi Târihci'nin en önemli görevi, olayları gelecek kuşakların bilimi­
ne olduğu gibi s u n m a k ve T â r i h K a n u n l a n ' n a esas olacak d o k ü m a n ı hazırlamak­
tır. Bu k u r a l d a n hareketle 1960 olaylarında S.B.F. ile ilgili kısmı iki bölüm olarak
aşağıya aldım. Bu tesbit edişde, ilmî ahlâk ve tarafsızlık rehberimiz olmuştur (10).

Siyasal Bilgiler Fakültesi mensuplarıyla birlikte kamu oyu, 5 Şubat 1960 tarihli
Zafer Gazetesinin birinci sahifesinde şöyle bir başlık görmüşlerdir: "SİYASAL
BİLGİLER İLE İLGİLİ T E K L İ F " Bu başlığın altında 10 D.P. Milletvekilinin
(Mustafa Reşid Tarakçıoğlu, Sefer E r o n a t , Necmeddin Önder, Nâzım Tanıl, Nail
Geveci, Süleyman Kuraner, Hüseyin Bayrı, Bahâ Akşit, H a m d i S a n c a r ) T.B.M.M.
ne, Fakülteyi Millî Eğitim Bakanlığına bağlı yüksek okul hâline getirmek isteyen
b i r kanun tasarısı s u n m u ş oldukları bildirilmekteydi.
Haber, Ankara Radyosu tarafından da a k ş a m 19.00 ve 22.45 h a b e r bültenlerinde
iki defa tekrarlanmıştır.
Fakülteyi çok yakından ilgilendiren bu haber üzerine, Fakülte Öğretim Üye ve
Yardımcıları, konu üzerine gecikmeden ve gereken ciddiyetle eğilmişlerdir. Öte yan­
dan haber, kamu oyu ö n ü n d e S.B.F. ni birden ön plâna çıkarmıştır. Bu a r a d a çe­
şitli gazeteler, muhabirlerini göndererek veya telefonla Fakültenin bu h a b e r karşı­
sında ne düşündüğünü, t u t u m u n u n ne olacağını sormuşlardır.
Aynı gün, Fakülte Dekanı (Prof. Fehmi Yavuz) ilk resmî tepki olarak, Basına
yaptığı açıkalamada "hayret ve teessür duyduğunu", "B.M.M.'nin böyle bir tasarıyı
tasvib etmiyeceğine inandığını" söylemiştir.

Fakülte, Şubat ( s ö m e s t r ) t a t i l i n e girmiş olmakla ıbe-


rAKULI t Ut BU râber, Öğretim Üye ve Yardımcıları Ankara'dan ayrıl-
KONUDAKI ÇALIŞMALAR . u .. , . x . . _. „ t ... /x
m a y a r a k , böyle bir Tasarı kanunlaştığı t a k d i r d e doğa­
cak sonuçlan kamu oyuna, siyâsî partiler çevrelerine, P a r l a m e n t o Üyelerine ve
özellikle İ k t i d a r Partisine anlatabilmek amacıyla, etraflı ve yoğun b i r çalışmaya
girişmişlerdir. Bu amaçla, Fakülte'nin bünyesinde yapılmak istenen değişikliğin sa­
kıncalarını çeşitli yollardan belirten ıbeş rapor, kısa bir süre içinde hazırlanmıştır.
Raporların başlıkları ş u n l a r d ı r :
1 — S?yasal Bilgiler Fakültesi hakkında On Milletvekili tarafından hazırlanan
Kanun Teklifi, Gerekçesinde öne sürülen görüşlerin incelenmesi;
2 — Teklif kanunlaştığı takdirde doğacak teknik m a h z u r l a r ;
3 — S.B.F/nin Ankara Üniversitesi içinde bulunmasını zarurî kılan sebebler;
4 — Siyâsî İlimler ve Üniversite;
5 — Ankara Üniversitesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi: 1950-1960.

(10) Bu İki Bölüm de, olay'ların içinde biri Dekan, diğeri Fakülte Öğretim ve Yönetim Kurulu üyesi olarak bu­
lunan Sayın Prof. Fehmi Yavuz ve Sayın Prof. Sena Meray tarafından devamlı rica ve istirhamlarım üzerine
toparladıkları dokümanlara dayanılarak hazırlanmıştır. Kendilerine burada bu yorucu çalışmalarından do­
layı şükranlarımı bildirmeyi Ödenmesi gerekli borç saymaktayım.

686
47 büyük sahife t u t a n bu raporLann hepsinin b u r a y a alınmasına i m k â n olma­
m a k l a beraber, r a p o r l a r d a n ba'zılarını olduğu gibi, ba'zı-larmı özetliyerek veya bö­
lüm başlıkları ile vermeyi S.B.F. Târihinin önemli bir dönemini aydınlatacak bel­
geler olarak yerinde gördüm.

( R a p o r Nu. 1 ) '

"Siyasal Bilgiler Fakültesi Hakkında 10 Milletvekili Tarafından


Hazırlanmış Kanun Teklifi Çerçevesinde, Öne Sürülen
Görüşlerin İncelenmesi

Basın-ve Radyo yayınlarından öğrenildiğine göre, 10 Milletvekili Siyasal Bilgiler


Fakültesinin Ankara Üniversitesinden ayrılarak Maârif Vekâletine bağlı bir okul
hâlinde yeniden teşkilâtlandırılmasını istihdaf eden bir kanun teklifi hazırlamış bu­
lunmaktadır.
Gerekçenin ve Kanun Tasarısı m a d d e l e r i n i n incelenmesi, Gerekçede öne sürülen
görüşlerin yersizliğini, dayanılan delillerin birbirleriyle çelişmesini açıkça göste­
receği gibi, bu Tasarının kanunlaşması hâlinde ortaya çıkacak amelî ve hukukî güç­
lükleri de belirtecektir.

I. MEMUR YETİŞTİRME MESELESİ VE S.B.F.

1. Devlet Me'murları Münhasıran S.B.F. nden Yetişmiş Değildir:


Teklif sahiplerinin, K a n u n Tasarısı Gerekçesinde d a y a n ı r göründükleri ilk fikir,
Siyasal Bilgiler Fakültesinin ancak devlet m e ' m u r u yetiştirmekten ibaret sınırlı bir
gayesi olduğu ve me'rnurların da m ü n h a s ı r a n Müessesemizden yetişmesi lâzım gel
diğidir.
Önce, şunu bir kere daha belirtmek gerekir ki, eskiden de b ü t ü n devlet me'­
murları Müessesimizden yetişmiş olmadıkları gibi, Müessesemiz de münhasıran
m e ' m u r yeiştirmekten ibaret bir gaye ile lahdid edilmiş değildir. Her ne kadar,
Mekteb-â Mülkiyye, 1859 da ilk kurulduğu zaman Devlet İdâresinin.' şiddetle ih­
tiyaç .duyduğu ba'zı sahalarda kaliteli eleman yetiştirme gayesini ilk plânda tut­
m u ş ise de, zaman içindeki gelişmeyle, Müessese gayesinin sâdece b u n d a n ibaret
olmadığı o r t a y a çıkmıştır. Müessesemiz bir Fakülte hâlini almazdan çok önce de,
m ü n h a s ı r a n m e ' m u r yetiştirme gayesinden ayrılmış b u l u n m a k t a idi. Nitekim, Dev­
letin m e ' m u r ihtiyacını k a r ş ı l a m a k üzere yatılı olarak alınan öğreniciler yanında,
yatısız (burssuz) ve mecburî hizmeti olmayan öğreniciler de alınmıya, Siyasal
Bilgiler Okulu Ankara'ya naklinden önce de başlanmıştı. Müessesemiz, Fakülte
hâline gelmezden önce de, me'zunlardan b i r kısmı, Devlet k a d r o l a r ı n a intisab eder­
ken, dîger bir kısmı da husûsî sektöre, bankacılık ve işletmecilik sahalarına, mat­
b u a t a ve akademik kariyere intisab etmekteydiler.

2. Modern Dünya'da Me'mur Yetiştirme Mes'elesi ve Türkiye:


Muasır m o d e r n devlet kadrolarını işgal eden personeli üç a n a g r u p içinde
mütâlâa etmek mümkindir.

687
a) Alt ve o r t a kademe m e ' m u r l a r ı : B u n l a r idarenin alt ve orta kademelerinde
çalışırlar. Ortaokul, lise ve muâdili meslek okullarında ve meslek içi veya önce­
si k u r s l a r d a yetiştirilirler.
b) Üst kademe ve yüksek k a d e m e sevk ve idare elemanları: Devlet hizmet­
l e r i n e i d a r e n i n orta kademesinde başlayıp bilâhare üst ve yüksek k a d e m e sevk ve
idare mevki'lerine gelen m e ' m u r l a r d ı r .
c) Nihayet yüksek meslekî tahsil g ö r m ü ş teknik e l e m a n l a r : Bu kategoriye
m o d e r n devlet hizmetlerinin ihtiyaç gösterdiği h e r çeşit teknik e l e m a n l a r girer
(doktor, mühendis, iktisadcı, istatistik uzmanı, h u k u k ç u v.b.).
Genel olarak ikinci kategoride y e r alanların önemli bir kısmı, esas i'tibâriyle
sosyal ilimler tedrisâtı yapan İktisad, Hukuk, Siyasal Bilgiler gibi Fakültelerden
yetişmekle b e r a b e r yüksek meslekî «tahsil g ö r m ü ş okıp da devlet hizmetinde bu­
lunan doktor, mühendis ve emsali elemanların m ü h i m bir kısmının da sevk ve
i d a r e pozisyonlarında çalıştığını u n u t m a m a k gerekir.
Sevk ve idare personelinin- yetiştirilmesinde tâkib edilen usûllerin b a t ı d a k i
târihî gelişimi ile hâl-i hâzır d u r u m u gözden geçirildikten s o n r a :
a) Devlet m e ' m u r l u ğ u n u n ilk defa b i r meslek hizmeti (carriere) hâlinde
taazzuv ettiği kara Avrupası memleketlerinde, ıbaşta Prusya ve Avusturya o l m a k
üzere, hukuk fakültelerinin rolü çok önemli o l m u ş t u r . Fakat bu temayülün aşırı
gelişmesi sebebiyle. Devlet kadrolarında fi'lî bir h u k u k ç u l a r tekelinin meydana
geldiği görülmüş ve bu geleneğin en kuvvetli bir şekilde h ü k ü m s ü r d ü ğ ü F r a n s a
ve Almanya'da dahî hukuk formasyonunun tek başına yetersiz olduğu sonucuna
varılmıştır.
b) Siyâsî tarafsızlığı ile dünyaya örnek olmuş b u l u n a n ve çok yüksek bir
seviye arzeden İngiliz Personel İdaresi (Civil Service) XIX. yüzyılın o r t a l a r ı n d a
:geçirmiş olduğu büyük reform neticesinde sevk ve idare personelinin yetiştirilme­
si bakımından k a r a Avrupası memleketlerine nazaran, bariz derecede farklı bir
yol t u t m u ş ve sevk ve idare kademelerine eleman tedârilk ederken Üniversitelerin
bağımsız çalışmalarından en- geniş ölçüde faydalanmıştır. Böylece Üniversite tedri­
sâtını en başarılı bir şekilde t a m a m l a m ı ş Üniversite me'zunu gençleri hizmete al­
ma yoluna gitmiştir. Ancak XX. yüzyılda devlet hizmetlerinin kaydettiği büyük
artış karşısında siyâsî ve iktisadî ilimler formasyonuna mâlik elemanların hizme­
te alınması ihtiyâcı duyulmağa başlanmış ve b u n u n sonucunda, bugün Memleketi­
mizde hâlen Siyasal Bilgiler Fakültesinin y a p m a k t a olduğu gibi, sosyal ve siyâsî
ilimler sahasında formasyon sahibi elemanlar, d a h a yüksek sayıda, Devlet hizmet­
lerine alınmağa başlanmıştır.

c) Devlet idaresi sahasında esas i'tibâriyle İngiliz geleneklerinden mülhem


olmakla beraber farklı özellikler taşıyan- Birleşik Amerika'da yüksek Devlet ka­
demelerinde belirli ihtisas sahalarında temayüz etmiş elemanların yanı sıra, müs­
takil siyâsî ilimler ve husûsîyle â m m e idaresi fakültelerinden oldukça kuvvetli bir
sosyal ilimler formasyonu alarak yetişmiş kimselerin yer aldığı görülmektedir.

688
Modern idarede üst ve yüksek kademe idarecilerinin yetiştirilmesi yolunda
o r t a y a çıkan son temayül ş u d u r : Çeşitli yüksek tahsil müesseselerinde k ü l t ü r ve
meslek eğitimi görerek devlet hizmetlerine girenlerden- kaabiliyet ve d u r u m l a r ı
i'tibâriyle yüksek kademe idareciliğine namzed o l a n l a r devlet hizmetinde bir müd­
det çalışıp vasıflarını gösterdikten sonra nisbeten kısa süreli bir yüksek idareci­
lik eğitimine tâbi' tutulurlar. Fransa'daki Ecole Nationale d'Administration, İngil­
tere'deki Administrative Staff College, Almanya'da Speyer'deki İ d â r i İlimler Yük­
sek Okulu son on yıl içinde Birleşmiş Milleler Teşkilâtının da desteği ile çeşitli
memleketlerde (Brezilya, Mısır, Porta-Rico ve bu a r a d a Memleketimizde) kurulan
A m m e idâresf Enstitüleri'nin başlıca fonksiyonu b u d u r . Bu i'tibârla sevk ve idare
kademelerine kaliteli m e ' m u r yetiştirmenin yolu bu maksadla bir nevi' meslek
okulu te'sis etmek değildir.
Memleketimizde bu gelişmelere ayak u y d u r m a k için sarfedilen gayretlere ge­
lince: Yukarıda da işaret edildiği gibi, Devletin belirli s a h a l a r d a kaliteli m e ' m u r
ihtiyâcını karşılamak üzere, Mekteb-i Mülkiyye en önemli bir müessese olarak
kurulmuştur. Mekteb-i Mülkiyyenin sadece, Devletin b ü t ü n kadroları için m e ' m u r
yetiştirme görevi olmadığı gibi, Devlet me'muriyetine eleman yetiştiren başka mü­
esseseler de (meselâ Mekteb-i H u k u k ) vardı. Me'mur da yetiştirme, dünyanın ve
Memleketimizin gelişmelerini tâkib eden Mekteb-i Mülkiyye'nin gâyelerindeH biri­
si hâlini almıştır. Bu a r a d a ileride îzâh edileceği gibi, Müessesemiz üniversiler bir
mâhiyet alma istikaamctinde gelişmiş ve nihayet, Ankara Üniversitesi içinde ge­
rekli yeri Siyasal Bilgiler Fakültesi olarak almış b u l u n m a k l a d ı r . Müessesemiz bel­
li başlı Batı Üniversitelerindeki gelişmelere paralel olarak, öğretim p r o g r a m ı n ı ,
ba'zı hukuk konularıyla birlikte çok geniş ölçüde iktisâdi ve siyâsî ilimler konu­
ları ile takviye etmiştir. Bundan b a ş k a Siyasal Bilgiler Fakültesi, Üniversite tah­
silinden sonra gelen idare öğretiminin geliştirilmesinde de birinci derecede âmil
o l m u ş t u r . Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi E n s t i t ü s ü n ü n kurulup geliştiril­
mesi, Siyasal Bilgiler Fakültesinin, Memleketin idâri ihtiyaçlarını karşılamak için
yapmış olduğu büyük hizmetlerden biridir. Bu Enstitü, Siyasal Bilgiler Fakültesi
Öğretim Üyelerinin de işbirliği sayesinde faydalı çalışmalarına devam etmektedir.
Demek oluyor ki, S.B.F. Türkiye Cumhuriyeti Devlet İdaresi alanında cereyan
eden ve önemli bünye değişikliğine zamanında ayak uydurmasını bilmiş; gerek
Üniversite içinde, gerek Üniversite tahsilinden sonra â m m e sektöründeki idareci
personelin en m o d e r n ve rasyonel esaslara göre yetişme imkânlarını hazırlamış­
tır. Siyasal Bilgiler Fakültesi bu değerli hizmetlerini, üniversiler karakterini ka­
nunen kazandığı ve ileri Batı Memleketlerinin benzer Üniversiteleri ile yakın iş­
birliği hâline gelmek imkânını bulduğu 1950 yılından sonra tam mânâsiyle başa­
rabilmiştir.

I I . S.BJF. nin DARÜLFÜNUN VE Ü N İ V E R S İ T E KARŞISINDAKİ DURUMU :

Gerekçenin dayandığı ana fikirlerden biri de Müessesemizin uzun zaman Dâ-

689
rülfünûn ve Üniversitenin dışında kalmış olduğu, b u n u n da Müessesemizin tabiatı­
na has bir gelenek hâline gelmiş bulunduğu g ö r ü ş ü d ü r .
Bu görüş, yukarıda anlatıldığı üzre, Modern Devlet personelinin universiter
bir tahsil temeline dayanması zarûratir.i gözönünde b u l u n d u r m a d ı ğ ı gibi, Müesse­
semizin universiter bir anlayış ve mâhiyet istikaametinde gelişme vetiresini de
ihmâl etmektedir.
Müessesemizin bir vakıtlar Darülfünun dışında teşkilâtlanmış olduğu bir ger­
çektir. Çünkü bu devrede Müessesemiz, gelişmesinin ilk safhasını teşkil eden mes­
lekî eğitim veren bir yüksek okul olma d u r u m u n d a d ı r . Esasen Darülfünunun ken­
disi de b u g ü n anlaşıldığı m â n â d a , universiter m â h i y e t t e n uzaktı. N i t e k i m Darül­
fünun, bu noksan mâhiyeti yüzünden, k a p a t ı l m ı ş ve Memleketimizde modern
a n l a m d a Üniversiteye doğru gidişin ilk a d ı m l a r ı atılmıştı.
Üniversitenin bu devresinde Müessesemizin d u r u m u ve tekâmül merhalelerine
gelince, bunu iki safhada incelemek gerekir:

1) 1935 - 1946 safhası;


2) 1946 - 1950 safhası.
1. 1935 - 1946 .arasında: Bu devrede bizzat Üniversite, k u r u l u ş ve yeni statü­
süne intibak hazırlıklarıyla meşgul ve m e ş b u d u r . Esasen m u h t a r i y e t i de y o k t u r .
Bu devrede Müessesemiz de, Memlekette yeni olarak belirli hâle gelen universiter
mâhiyete doğru gidiş zaruretini hissetmeye başlamış ve gelişmesi de bu istikaa-
m e t t e hızlanmıştır. Bu gelişme içinde, 1935 t â r i h i n d e yayınlanan 2777 sayılı Ka­
nunla Müessesemiz, Siyasal Bilgiler Okulu adıyla Ankara'ya naklolunurken, bu
K a n u n u n 6. Maddesine "İstanbul Üniversitesi Okutma Hey'eti hakkındaki hüküm­
ler bu Okulun (Siyasal Bilgiler O k u l u n u n ) Okutma Hey'eti hakkında da tatbik
edilir" h ü k m ü k o n u l m u ş t u r . Universiter mâhiyetin önce Müessese içinde a k a d e m i k
kariyer esaslarını k u r m a k ve tatbik etmekle başlıyacağını belirten bu h ü k m ü n ko­
nulmasından sonra, tıbkı Üniversitedeki gibi, Müessesemiz içinde de, asistanlık,
doçentlik ve profesörlük kademe ve görevleri ihdas edilmiştir. Bunun- y a n ı n d a eği­
timin muhteva ve metodlarını bu vasıftaki eğitim üyelerinden m ü r e k k e b hey'etle-
re hazırlatıp tatbik ettirmek gibi, universiter mâhiyette Müessese oluşun en- esas­
lı ş a r t l a r ı n d a n -birinin gerçekleştirilmesi i m k â n hâline girmiştir.
Siyasal Bilgiler Okulu, Ankara'ya nakledildiği zaman, Ankara'da henüz bir
Üniversite mevcud değildi. Ancak, münferid ba'zı fakültelerle (Hukuk, Dil ve Tâ­
rih - Coğrafya ve Fen Fakülteleri gibi) Siyasal Bilgiler Okulundan ıbaşka, universi­
t e r mâhiyette k u r u l m u ş olan ba'zı Enstitüler vardı. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ka­
nunuyla olduğu k a d a r öğretimi ve işleyişiyle de Ankara'da mevcud Fakültelerle ve
İstanbul Üniversitesi Fakülteleriyle de bir muvâzene ve muadelet hâlinde bulun­
maktaydı.
2. 1946 - 1950 devresi: Memleketimizde universiter hayatın gelişmesi, 1946'da
yayınlanan Üniversiteler Kanunuyla en müsâid devresine girmiştir. Üniversiteler
Kanunu çıktığı zaman, Ankara'da henüz üç Fakülte ve universiter mâhiyette bu-

690
l u n a n ba*zı Müesseseler vardı. Ankara Üniversitesi de 1946'dan ı'tibâren kuruluşu­
nu yavaş yavaş t a m a m l a m a yoluna girmiştir. Önce üç Fakülte ile k u r u l m u ş olan
Ankara Üniversitesine, 1946'yı tâkibeden yıllarda diğer Fakülteler, bu arada 1950
de Siyasal Bilgiler Fakültesi katılmıştır. Böylece üç Fakülte ile başlayan Ankara
Üniversitesi Fakültelerinin sayısı 8'dir. Bu suretle, b i r taraftan Siyasal Bilgiler
Fakültesinin 1946 - 1950 arasındaki üçbuçuk yıllık devrede göz ö n ü n d e tutulma­
m ı ş olan muadeleti yeniden t a n ı n m ı ş ; siyâsî ve iktisâdi ilimler sahasında öğretim
ve a r a ş t ı r m a y a p m a k için gereken iLmî merkezi de kurulmak suretiyle Ankara
Üniversitesi uzvî tamamiyetine k a v u ş m u t u r .

I I I . S.B.F.'NİN ANKARA Ü N İ V E R S İ T E S İ İÇİNDEKİ YERİ VE GÖREVİ

Teklif sahipleri, sâdece m e ' m u r yetiştirmekten ibaret bir a m a ç tanıdıkları ve


esasen mazisinde de Üniversite dışında yaşama geleneği çerçevesi içinde kaldığını
ileri sürdükleri Siyasal Bilgiler Fakültesinin 1950'de Ankara Üniversitesine iltihâ­
kını "yersiz bir özenti" olarak tavsif etmişlerdir. Ayrıca, Üniversite içindeki Hu­
k u k ve İktisad Fakültelerinin de kendi m e ' z u n l a n n a aynı hakları verdiğini belirte­
rek Üniversite içinde, antik ayrıca Siyasal Bilgiler Fakültesine lüzum olmadığını
t e b a r ü z ettirmek istemişlerdir.
Bir kere, Ankara Üniversitesi içinde ayrı bir iktisad Fakültesi yoktur. İktisad
Fakültesi o l m a m a s ı boşluğunu, Siyasal Bilgiler Fakültesi d o l d u r m a k t a d ı r . Esasen
Siyasal Bilgiler Fakültesinin Ankara Üniversitesine katılışının önemli sebeplerin-
d e n biri de bu boşluğu d o l d u r m a k t ı . Siyasal Bilgiler Fakültesini Ankara Üniver-
sitesi içine alan 1950 K a n u n Tasarısı Maârif Encümenine gelinciye k a d a r mâhi­
yetine uygun olarak Üniversiteye "Siyâsî ve İktisâdi İlmiler F a k ü l t e s i " adıyla ka­
tılması d ü ş ü n ü l m ü ş t ü r . Ancak, Atatürk'ün vermiş olduğu "Siyasal Bilgiler" adının
devamı kadirşinaslığı ile Müessesenin- adı, "mahiyetindeki iktisad fakültesi görevi­
ni de g ö r m e vasfı h i ç b i r z a m a n k a y b o l m a m a k üzere, Siyasal Bilgiler Fakültesi
olarak kabul edilmiştir.
Dîger taraftan, muhtelif fakülte me'zunlarının kanunî b a k ı m d a n ba'zı haklara
m ü ş t e r e k e n sâhib olmaları ve bu müesseselerin fonksiyonlarının da aynı olduğu ma'-
nâsına gelmez. Dolayısiyle b u n l a r d a n ba'zılannın Üniversite bünyesi içinde bulun­
m a s ı bir diğerinin de Üniversite içinde bulunmasını fuzûlî kılmaz. Âmme sektö­
r ü n ü n çok geniş olduğu memleketlerde, bu a r a d a Memleketimizde, b ü t ü n fakülte­
lerin me'zunlarının çoğunlukla bu geniş sektöre eleman olarak katılmaları kadar
tabiî b i r şey yoktur. Amme s e k t ö r ü n e türlü kaynaklardan eleman gelmesi suretiy­
le hâsıl olan çeşitlilik m o d e r n devlet h a y â t ı n d a zarurî şartları karşılayan bir ge­
lişmedir.
Üniversite bünyesi içinde yan yana yer almaları gereken H u k u k ve Siyâsî
İlimler Fakültelerinin, öğreniciyi tenkidci bir ilim kafası ile teçhiz e t m e k , araştır­
ma metodlarına vukufunu ve bunları kullanabilme melekesi edinmesini sağlamak,
M
bilgisini sistematize edebilme kaabiliyetini aşılamak gibi "üniversite eğitimi nin

691
müşterek fonksiyonunu görürlerken, amelî b a k ı m d a n da â m m e idâresinin çeşitli
kollarında vazife alacak, yüksek seviyede idâri mevki'ler işgal etmeye namzed, iyi
vasıfta idareci yetiştirmek gibi m ü ş t e r e k bir fonksiyon daha îfâ etmelerinin âm­
me idâresinin nef'ine olduğunda şüphe yoktur. Böylece Idâre, yetiştirdikleri kim­
selere ortak n o k t a l a n çok olmakla beraber sıklet merkezleri farklı formasyon ve­
ren iki ayrı kaynaktan ıbeslenmiş o l m a k t a d ı r . H u k u k Fakültesinde h u k u k dogma­
tiği melekelerini daha ziyâde geliştirmiş idareciler İ d a r e n i n " H u k u k Devleti" icâb-
larına riâyetini sağlamakta daha müessir olabilecekler; buna m u k a a b i l siyâsî ilim­
ler formasyonu almış idareciler de İdareye d a h a fazla dinamizm ve müessiriyet
getirebileceklerdir. Ayrı kaynaklardan gelen, fakat hepsi "Üniversite e ğ i t i m i " çark­
larından geçmiş olan idarecilerin ortak n o k t a l a n , çok olan bir formasyon almış
olmaları, idare cihazında zarurî tecânüsü, formasyonlarının ağırlık merkezlerinin
farklı oluşu da sıhhatli bir muvâzeneyi sağlayacaktır. Bu arada, teklif sahiplerinin
gerekçede kullandıkları deliller a r a s ı n d a b i r çelişme olduğuna işaret etmek de
yerinde olur. Teklif sahipleri. Siyasal Bilgiler Fakültesini mutlaka Üniversite dı­
şına çıkarmak için başlıca şu delilleri öne s ü r m e k t e d i r l e r :
1) Üniversite içinde esasen m e ' m u r yetiştirmekte olan, Hukuk ve İktisad
Fakülteleri gibi Müesseseler vardır.
2) Memleketin özel şartlarına uygun olarak Me'mur yetiştirme a n c a k Üniver­
site dışında bir kuruluşu ve işleyişi olan müesseseler tarafından yapılabilir. Daha
ilk bakışta görüleceği gibi, bu iki delil birbirini cerhetmektedir.

IV. MEMLEKET G E R Ç E K L E R İ N E UYGUN BİR EĞİTİM M E S E L E S İ

Teklif sahipleri müstakbel m e ' m u r l a r a Memleketimizin târihî, Coğrafî ve hâl-i


hâzır içtimaî hususiyetlerine uygun b i r eğitim verme zaruretinden bahsetmekte­
dirler. Bu eğitimin- u n s u r l a r ı n ı n ve muhtevasının da Maârif Vekâletine bağlı ka­
lınmak suretiyle çalışacak b i r m e k a n i z m a ile d a h a iyi tesbit edilebileceğini açıkla­
m ı ş bulunuyorlar. Fakat, Memleket gerçeklerine uyma hususiyetlerinin nelerden
ibaret olduğunu söylemedikleri gibi, bu hususiyetleri kavrayan bir eğitimin bir
Fakülte içinde de neden verilemiyeceğini t a m a m e n izâhsız b ı r a k m a k t a d ı r l a r .
Filhakika m e ' m u r l a r a verilecek eğitimin muhtevasını ta'yin etmek gerekirse
bunun ne mâhiyette bir ameiiye olduğunu, hangi müesseselerin de böyle bir araş­
t ı r m a d a ehil olduğunu d ü ş ü n m e k yerinde olur.
Bir memleketin târihî, coğrafî ve hâl-i hâzır içtimaî hususiyetlerini ta'yin işi,
herhangi bir siyâsî, iktisadî veya sosyal d o k t r i n i n peşin hükümlerinin- altına gir­
meden ilmî metodla, tarafsız bir yolla yapılan bir a r a ş t ı r m a , bir d u r u m tesbiti ame-
liyesidir. Bu tabiat ve muhtevadaki bir araştırmayı, siyâsî, içtimaî, iktisadî ger­
çekler üzerinde a r a ş t ı r m a l a r y a p m a merkezi olan Üniversitelerin de yapabileceği
ve yaptıkları görülmektedir. Siyasal Bilgiler Fakültesi de, siyâsî, iktisadî ve hu­
kukî ilimler açısından Memleketimizin şartlarını ve gerçeklerini a r a ş t ı r m a merkez­
lerinden biri o l m a sıfatiyle elde ettiği m u ' t â l a r a d a y a n a r a k Memleketimizin husû-

692
siyetlerine uygun bir eğitim programı uygulamakta ve bu p r o g r a m ı yeni geliş­
meler ve ihtiyaçlar karşısında daimî bir gözden geçirmeye tâbi' t u t m a k t a d ı r . Fil­
hakika Siyasal Bilgiler Fakültesi 1955'de bir Lisans Yönetmeliği, 1956'da -bir Dok­
tora Yönetmeliği hazırlamıştır. Her iki Yönetmelikte de, gerek m o d e r n dünyadaki
gelişmelerin önem kazandırdığı konulara, gerek Memleketimiz ihtiyaçlarını karşı­
layacak disiplinlere yer vermiştir. Böyle müsbet bir t u t u m l a çalışmakta olduğu
içindir ki, teklif sahiplerinin iddiaları aksine, son on yıllık Fakülte hayâtında,
Memlekete seviyeli eleman yetiştirme görevini gittikçe gelişen bir başarıyla yerine
getirmiştir. Me'zunlara bilhassa 1950'den bu yana, â m m e sektöründe olduğu gibi,
husûsî sektörlerde de talebin a r t m ı ş olduğu bu başarının bir delilidir.

(Rapor Nu. 2)

TEKLİF KANUNLAŞTIĞI TAKDİRDE DOĞACAK TEKNİK MAHZURLAR

1. Öğreniciler bakımından: Teklif sahipleri teklifin ba'zı maddeleri ile yeni


kurulacak Okuldan me'zun olacaklara da eski me'zunlara tanınan b ü t ü n h a k l a n
t a n ı m a k t a d ı r l a r . Bu i'tibarla Fakülte Me'zunları ile müstakbel Okulun Me'zunları
arasında «bir hak farklılığı olmıyacağı belirtilmek isteniliyor. Tabiatiyle bunu yap­
mak m ü m k i n d i r . Yalnız sayılan bine yaklaşan- Fakülte öğrenicileri bakımından
şu güçlüklerin Kanunla telâfi edilmesine i m k â n olmıyacaktır.
B i r kere, Fakültenin bugünkü Lisans Öğrenicileri kendi a r z u l a n ile bir Üni­
versite Fakültesine intisab ettikleri ve Üniversite Öğrenicisi statüsünde bulunduk­
ları cihetle şimdi arzularına bakılmaksızın hattâ arzuları hilâfına yüksek okul
öğrenicisi s t a t ü s ü n e indirilmeleri h u k u k esaslarına aykırıdır.
Dîger taraftan böyle bir Okuldan me'zun olanlar Avrupa Üniversitelerinde câri
teamüle göre Üniversite me'zunu muamelesi görmiyecekler ve şayet lisans üstü
tahsil y a p m a k isterlerse önce Üniversitenin ilgili fakültelerinin lisans programını
t a m a m l a m a k gibi ağır b i r külfetle karşı karşıya kalacaklardır.
Ankara Üniversitesinde, siyâsî ilimler veya iktisad dallarında d o k t o r a çalışma­
ları y a p m a k imkânı da (böylece, hâlen bu Fakültenin lisans p r o g r a m ı n a kayıdlı öğ­
reniciler için o r t a d a n kaldırılmış olacaktır. Bugün, Siyasal Bilgiler Fakültesinin
Doktora Sınıfına 130 öğrenici kayıdlıdır. Bu öğreniciler doktora p r o g r a m ı n ı n çe­
şitli safhalarında b u l u n m a k t a d ı r l a r . Fakültenin, okul hâline getirilmesiyle bu öğ-
renicilerin şimdiye kadarki çalışmaları ve m ü k t e s e b d u r u m l a r ı hiçe indirilmiş ola­
caktır.

2. Öğretim Üyeleri ve Yardımcılar bakımından: K a n u n Teklifi, Fakültede


mevcud öğretim üyelerinin ve yardımcılarının unvanlarını, aylık ve ücrtelerini
mahfuz t u t a r görünmektedir. Halbuki Teklifin- kanunlaşması ile öğretim üye ve
yardımcılarının hukukî statülerinde zarurî ve m ü h i m ba'zı değişiklikler olacaktır.
a) Maârif Vekâleti, Üniversite öğretim üyeleri için hâlen câri olan kanunî
usûlden genel olarak farklı b i r usûle (me'murîn mevzuatına) göre Siyasal Bilgiler

693
Fakültesinin bugünkü Öğretim Üyelerini vekâlet e m r i n e alaıbilir veya b a ş k a bir
görevde vazifelendirebilir. Bu ise Öğretim Üyeleri için esaslı b i r statü değişmesi-
dir.
b) Fakülte Asistanlarının Müesseseye, Üniversite Asistanı olmak ve Üniversite
Öğretim Üyesi olarak yetişmek amacıyla intisab ettikleri şübhesizdir. Bu i'tibarla
bunların, d ü ş ü n d ü k l e r i n d e n tamâmiyie farklı ve sınırlı yeni b i r s t a t ü içine sokul­
maları hukukta istikrar ve m ü k t e s e b hak prensiplerine aykırıdır. Ayrıca kanunî bir
mecburiyet îcâbı büyük bir çoğunluğu hâlen Fakültede Doktora y a p m a k t a b u l u n a n
Asistanların da, dîger Doktora üğrenicilerinin karşılaşacakları güçlük ve mes'ele-
lerle karşılaşmaları m u h a k k a k t ı r . Nihayet, okul s t a t ü s ü içinde görevlerine devamı
kabul ettikleri takdirde, bu Asistanların Doçentlik unvanını ne şekilde kazanacak­
ları hususu da Kanun Teklifinde açık bırakılmış bir mes'ele teşkil e t m e k t e d i r .

c) Hâl-i hâzır Doçentlerin- d u r u m u n a gelince: Bunların, okul s t a t ü s ü içinde,


Üniversite usullerine göre profesör unvanı almaları imkansızlaşacaktır. Sekiz, On
senedir Üniversite Öğretim Üyeliği mesleğinin aday asistanlık, asistanlık, doktora,
doçentlik imtihanları gibi çeşitli safhalarında çalışmış ve yetişmiş b u l u n a n ;bu öğ­
retim üyelerinin Üniversite Profesörlüğü unvanını kazanabilme i m k â n ı n d a n mah­
r u m bırakılmaları büyük haksızlık teşkil edecektir.

ç) Aynı şekilde Fakülte Profesörlerinin de Üniversite içinde hâlen sahip bu­


lundukları veya ileride elde edecekleri bir takım h a k l a r da (meselâ ordinaryüslük
gibi) Teklif kanunlaştığı takdirde ihlâl edilmiş olacaktır.

3. Fakültenin, Enstitüleri ve çeşitli bilimsel kurumlarla İşbirliği: 5627 sayılı


Fakülte Kanunu ile k u r u l m u ş b u l u n a n ve hükmî şahsiyeti hâiz, dört Enstitü ve
Senato kararı ile te'sis edilen İşletme Enstitüsünün okul s t a t ü s ü içindeki âkibet-
lerine Kanun Teklifinde temas edilmemiştir. Bu da gayet tabiîdir. Çünkü Enstitü­
ler a r a ş t ı r m a o r g a n l a r ı d ı r v e a n c a k Üniversitenin parçası olarak b i r m a n â v e
fonksiyonları olabilir. Fakat b u n l a r hâlen İ d a r e Hey'etleri, Direktörleri, Me'mur-
ları ve çeşitli milletlerarası teşekküllerle işbirliği hâlinde yürüttükleri aıv.ştırma
projeleri olan ya'ni kısacası hükmî şahıs olarak yaşayan düzenlerdir. Bilhassa mil­
letlerarası teşekkülerle işbirliği hâlinde y ü r ü t ü l m e k t e olan çalışmalar bakımından
Teklifin kanunlaşması önemli teknik güçlükler ve m a h z u r l a r d o ğ u r a c a k t ı r .

(Rapor Nu. 3)

SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİNİN ANKARA ÜNİVERSİTESİ


İÇİNDE BULUNMASINI ZARURÎ KILAN SEBEBLER

T.B.M.M. ne arzedilen bir k a n u n teklifinde, Siyasal Bilgiler Fakültesinin An­


kara Üniversitesinden ayrılarak bir yüksek okul hâlinde teşkilâtlandırılması ge­
rektiği ileri sürülüyor. Böylece h e m Ankara Üniversitesinin bünyesinde h e m de

694
Siyasal Bilgiler Fakültesinin s t a t ü s ü n d e önemli bir değişiklik yapılmak istenmek­
tedir. Böyle bir değişme ihtiyacı hissetmek için, gerek Üniversite, gerek Siyasal
Bilgiler Fakültesi h a k k ı n d a ba'zı temel faraziyelere dayanmak, .mantıkî bir zaru­
rettir. Mes'eleye Üniversite dışından bakılırsa, bu Fakültenin Ankara Üniversite­
sinden ayrılmasını istemek için, Siyasal Bilgiler tarafından yapılan çalışmaların
Üniversite içinde önemli bir fonksiyonu olmadığını ve h a t t â Ankara Üniversitesi
bünyesinde böyle bir müessese b u l u n d u r m a n ı n lüzumsuz olduğunu kabul etmek
gerekir. Sâdece Siyasal Bilgiler Fakültesi b a k ı m ı n d a n ise, teklif edilen statü de­
ğişmesi başlıca iki sebebe dayandınlabilir:
1 — Fakültenin kendisinden- beklenen görevleri Üniversite içinde yerine getir­
memiş olması;
2 — Bu Müessese için Üniversite dışında daha müsâid çalışma ş a r t l a n sağ­
lama imkânı bulunması.
Bu r a p o r d a , yapılmak istenen statü değişmesine mesned olması gereken bu
temel faraziyeler tahlil edilecektir:
Siyasal Bilgiler Okulunun Fakülte hâline getirilmesini sağlıyan 5627 sayılı
K a n u n u n Gerekçesinde "Müessesenin Ankara Üniversitesine katılmasiyle:
1 — Birçok Avrupa ve Amerika Üniversitelerinde olduğu gibi, Ankara Üniver­
sitesi de siyâsî ilimleri, Devlet İlimlerini kül hâlinde okutan bir Fakülteye kavuş­
muş olacaktır;
2 — Böylece Ankara Üniversitesinin İktisad Fakültesi ihtiyâcı karşılanmış ola­
caktır;
3 — Ankara ve İstanbul Üniversiteleri birbirlerini tamamlıyan birer kuruluşa
sahip olacaklardır^.." d e n m e k t e d i r .
Gerekçede belirtilen im görüş b ü t ü n dünya Üniversitelerinde m ü ş â h a d e edi­
len bir temayülün- ifadesidir. Gerçekten, ötedenberi Üniversitelerin a r a ş t ı r m a ve
öğretim konularından birini teşkil eden siyâsî ilimler, bilhassa son yüzyılda ba­
ğımsız inceleme ve öğretim dalları olarak geniş bir şekilde ele a l ı n m a k t a d ı r . Bu
gelişme siyâsi ilimlerin konularının hem eğilim için, hem akademik ve ilmi bakım­
d a n bir özellik taşıdığı istikaametindeki görüşlerin u m û m î b i r kabule mazhar
olduklarının işaretidir. Siyâsî ilimlerle bunların en fazla yaklaştıkları ve ba'zan
konu b a k ı m ı n a d n ayniyetleri iddia edilen hukuk alanındaki öğretim ve inceleme
a r a s ı n d a gerek muhteva, gerek tutum bakımından büyük farklar vardır. Bu
farklar ve siyâsî ilimlere verilen önem, bir çok Üniversitelerde bu konuların ayrı
fakültelerde veya Üniversite içi müesseselerde ele alınmasına yol a ç m a k t a d ı r . Si­
yâsî ilimler öğretimini ayrı Fakülteler veya müesseselerde yaptıran Üniversitele­
rin sayısı çok yüksektir ve gittikçe a r t m a k t a d ı r . Bunu çeşitli memleketlerden
alınan ba'zı örneklerle belirtmek yerinde o l u r :
Amerika Birleşik Devletlerinde: Colombia, Nevvyork, Chicago, Califomia, Prin-
ceton, Harvard, Yale, Stanford, Cornell Üniversiteleri v.b.;
İngiltere'de: Londra ve Nottingham Üniversiteleri;

695
I

F r a n s a ' d a : Eskiden okullar hâlinde b u l u n a n siyâsî ilim öğretim merkezleri


şimdi Üniversitelere bağlanmış b u l u n m a k t a d ı r ;
Belçika'da: Üniversite Libre de Bruxelles;
K a n a d a ' d a : Ottawa Üniversitesi;
Almanya'da: H ü r Berlin Üniversitesi;
İ t a l y a ' d a : Floransa, Padua ve Reale Üniversiteleri;
İsviçre'de: Lozan ve Cenevre Üniversiteleri;

Yeni kurulan veya bünyelerini değiştiren üniversiteler ise hemen hemen istis­
nasız bir şekilde bu u m û m î temayüle u y m a k t a d ı r l a r . İktisad İlminin Üniversite­
lerdeki yeri ise çok iyi bilinmektedir, iktisad ilmi ile siyâsî ilimler a r a s ı n d a in­
celenen konular ve inceleme metodları b a k ı m ı n d a n görülen benzerlik ise çok defa
bu iki alandaki öğretimin ve a r a ş t ı r m a l a r ı n aynı müesseselerde ve bir a r a d a yapıl­
masına yol a ç m a k t a d ı r . Türkiye'de k u r u l m u ş ve k u r u l m a k t a olan diğer üniversi­
teler .de bu temayüle uymaktadırlar, i s t a n b u l Üniversitesindeki " İ k t i s a d Fakültesi"
mâhiyeti i'tiıbariyle bir ' İ k t i s â d i ve Siyâsî İlimler FakültesF'dir. Ankara'da kuru­
lan Orta Doğu Teknik Üniversitesinde teşkilâtlandırılmış ilk fakültelerden biri
" İ d a r î İlimler Fakültesi"dir. İngilizce öğretim yapan bu Müessese sâdece bir Siyâ­
sî ilimler Fakültesi görevi ifâ etmektedir. Atatürk Üniversitesinde ve Ege Üniver­
sitesinde aynı mâhiyette Fakülteler kurulması p l a n l a n m a k t a d ı r .
Bu günün şartlarına u y m a k isteyen modern bir Üniversitenin siyâsî ve iktisa­
dî ilimlerin okutulduğu bir Fakülteye ihtiyâcı vardır. Esasen üniversiter bir ka­
r a k t e r taşıyan Siyasal Bilgiler Okulu'nu bünyesine almakla, Ankara Üniversitesi
böyle bir ihtiyâcı karşılamış; K u r u l u ş u n u t a m a m h y a n bir adım a t m ı ş t ı r . İşte An­
kara Üniversitesi içinde, Siyasal Bilgiler Fakültesinin böyle b i r fonksiyonu vardır.
H u k u k Fakültesinin, Üniversite içindeki yeri ve fonksiyonu ise a y u d ı r . iki Fakül­
tede öğretilen ve incelenen konular ve bu konuların d ü ş ü n m e ve .araştırma metod­
ları arasında temel farklar vardır.
Yukarıda ifâde edilenlerden şu neticelere v a r m a k m ü m k i n d i r :
1. Ankara Üniversitesinde siyâsî ve iktisâdi ilimlerin etraflı bir şekilde oku­
tulması, bu Üniversitenin tamâmiyeti bakımından ş a r t t ı r ;
2. Siyasal Bilgiler Fakültesi, bu fonksiyonu yerine getirmektedir;
3. Üniversite içinde bu görevi yapacak şekilde k u r u l m u ş başka b i r müessese
yoktur.
Bu i'tibarla ıbu Fakültenin ayrılması, Ankara Üniversitesinin bünyesinde b i r
boşluk doğuracak ve Üniversite b a k ı m ı n d a n bir gerileme olacaktır. 15 yıllık geç­
mişi olan bu Üniversitenin, gittikçe sağlamlaşmakta olan yapısında zayıflatıcı bir
değişme yapmak için ma'kul bir sebeb göstermek çok güçtür. Siyasal Bilgiler
Fakültesinin Ankara Üniversitesi bünyesi içindeki çalışmasına devam etmesi Üni­
versite için bir zarurettir.
Netice olarak şunları söyliyebiliriz: Siyasal Bilgiler Fakültesinin Ankara Üni­
versitesi içinde bulunması, h e m Üniversite h e m de Fakülte b a k ı m ı n d a n bir zarû-

696
rettir. Üniversiteyi, önemli bir görevi iyi b i r şekilde yerine getiren-, bu Müessese­
d e n m a h r u m e t m e k ve kendisine h e m târihî şahsiyetini muhafaza ve devam ettir­
me imkânını, hem -de en müsâid çalışma şartlarını sağlıyan b i r vasat b u l m u ş
olan ve eldeki imkânları iyi bir şekilde değerlendirerek verimli b i r şekilde çalı­
ş a n ve sür'atle gelişen- Siyasal Bilgiler Fakültesini kendisi için hayırlı olmıyacak
bir statü değişmesine tâbi' t u t m a k için ma'kûl bir sebeb bulmak bize imkânsız
görünmektedir. İşte b u n u n içindir ki, Siyasal Bilgiler Fakültesi Ankara Üniversi­
tesi bünyesinde yaşamağa devam etmelidir.

(Bu r a p o r d a ayrıca, bir Ek Bölüm olarak, "Mes'elenin Siyasal Bilgiler Fakül­


tesi bakımından bir tahlili" y a p ı l m a k t d a ı r )

(Rapor Nu. 4)

Bu r a p o r genel olarak "Siyasî İlimler ve Üniversite" konusunu ele a l m a k t a ve


konuyu şu iki başlık altında incelemektedir:
1) Siyasal Bilgiler Fakültesi Ankara Üniversitesi için lüzumludur;
2) Üniversite, Siyasal Bilgiler Fakültesi için en elverişli çalışma vasatıdır.

(Rapor Nu. 5)

Bu r a p o r 1950 - 1960 yılları arasında, S.B.F.'nin Ankara Üniversitesine girişin­


den bu yana, gelişmesini ve çalışmalarını belirtmektedir. Raporun ana başlıkları
şunlardır:
1) S.B.O/nun Fakülte hâline gelişi;
2) Bilgili aydınlar yetiştirme görevi;
3) Öğrenicilerin bilim ve uzmanlık kollarına hazırlanması;
4) İnceleme ve araştırma faaliyetleri;
5) Çeşitli kurumlarla bilimsel işbirliği;
6) Hükümetle işbirliği;
7) Yayın faaliyeti.

I I I . M E S E L E ANKARA ÜNİVERSİTESİ SENATOSUNDA

Siyasal Bilgiler Fakültesindeki ıbu yoğun çalışmalara paralel olarak, konu aynı
z a m a n d a Ankara Üniversitesinin yetkili organlarına da inlikal ettirilmiştir.
İlk karşılaşılan mes'ele, konunun bir "S.B.F. Mes'elesi" değil, "Üniversite
Mes'elesi" olduğunu Ankara Üniversitesine kabul ettirmekti. Gerçekten, üyelerden
pek çoğu, mes'eleyi bu şekilde almakla beraber, S.B.F.'ni yalnızlığa itici görüşler
öne sürenler de bulunmuştur. Nitekim, bir, iki Üye, Ankara Üniversitesi içinde

697
S.B.F.'nin bulunuşunu savunan bir r a p o r hazırlanmasını veya S.B.F. Öğretim Üye­
leri ve Öğrenicilerinin İktidarı tenkîd eden davranışlarına son vermeleri şartıyla,
bu Fakültenin desteklenmesinin uygun olacağını belirten görüşler de öne sür­
müşlerdir.
Fakültemiz Temsilcileriyle, Senato'nun öteki Üyelerinin, bu gibi teklifler kar­
şısındaki t u t u m u ise şöyle özetlenebilir: S.B.F., Ankara Üniversitesinin öteki Fa­
külteleri gibi bir p a r ç a s ı d ı r ; b u n u n Üniversite açısından t a r t ı ş m a konusu yapıl­
ması yersiz o l u r ; aksi hâlde, bu yola gidilirse, her Fakültenin de Üniversite içinde
yerini savunan benzer r a p o r l a r hazırlanması gerekecektir.
S.B.F. Öğretim üyeleri ve öğrenicilerinin t u t u m u n a gelince: Bunlar, akademik
özgürlük ilkelerine uygun olarak, Anayasanın ve kanunların kendilerine tanıdığı
haklardan, bilim adamı ve y u r d d a ş olarak y a r a r l a n m a k t a n ve vicdanları uyarınca
d a v r a n m a k t a n başka bir şey yapmadıkları kanısındadırlar.
Ankara Üniversite Senatosu, bu konuda herhangi bir k a r a r a l m a m ı ş ; Rektörü,
özel olarak İ k t i d a r yetkilileriyle temasla ve Üniversite Câmiası'nm bu T a s a n kar­
şısındaki üzüntülerini bildirmekle görevlendirmiştir.

IV. BASININ İLGİSİ

Öte yandan, bu Kanun Tasarısı haberi üzerine, Basında Fakülteye karşı gös­
terilen ilgi ve destek de a r t m ı ş t ı r . Fakülte yetkilileri, Öğretim Üyeleri ve Öğrenici
Derneği, -bu konuda çeşitli demeçler vermişlerdir. Ayrıca, hemen- h e m e n her gaze­
tede, olayla ilgili y o r u m l a r ve tepkiler de yer almıştır.

(Ba'zı Örnekler) (11)

" S.B.F. TALEBELERİ ÜZÜNTÜ İÇİNDE

S.B.F.'nin okul hâline getirilmesi hakkında Kanun Teklifinin yankıları devam


etmektedir. Bu haber bilhassa S.B.F. öğrenicileri arasında büyük bir üzüntü ve
infial yaratmıştır. Bu hislere S.B.F. Öğrenici Derneği Ger.el Kurul Başkanı Öğüt
Yazman şu şekilde tercüman o l m a k t a d ı r ;
"Siyasal Bilgiler Fakültesinin okul hâline getirilmesi ile ilgili bir kanun tek­
lifinin T.B.M.M. Reisliğine verildiği haberini hayretle karşıladık. Bir a s ı r d ı r mem­
leket hizmetinde bulunan bu ilim ve irfan ocağının t e k r a r okul hâline getirilmesi
bugün Fakülte olarak sahip olduğu çalışma ve gelişme imkânlarının azaltılması
demektir. Muhterem teklif sahiplerinin 20. asırda T ü r k Târihinin taşıdığı önemli
hâdiselerin getirdiği büyük değişiklikleri gözönünde tutarak, millet hizmetinde
100. yılını idrâk eden bu Müessesenin Memleket ilim ve idare hayatındaki önemini

(VI) Bak.: Cumhuriyet Gazetesi; 8-2-1960: » sf

698
bilmelerini isterdik. Diğer taraftan Fakültemizi okul hâline getirmek teklifini haklı
gösterecek bir sebeb tasavvur edemiyoruz.
Fakat ne olursa olsun, her şeye rağmen biz de, bizden önceki Mülkiyeliler gibi
hürriyet ve Memlekete hizmet aşkıyla dolu ve b u n u n şuuru içindeyiz.
Mazisi bir asrın derinliklerine temel atmış Siyasal Bilgiler Fakültesinin bu­
günkü talebesi olarak, Türk Milletinin b ü t ü n cihanda medenî bir topluluk olmak
idealine ve inkılâblara olan c a n d a n bağlılığımızla Atatürk'ün işaret ettiği gibi
"Memleket için hakiki m e f k u r e ne ise onu görüp o hedefe doğru yürüyeceğimizi"
bu u ğ u r d a gerekli mücâdelelerden yılmayacağımızı bu vesile ile bir kere daha be­
lirtmek isteriz."

S.B.F. HAKKINDAKİ KANUN T E K L İ F İ N İ N T E P K İ L E R İ (12)

"Siyasal Bilgiler Fakültesinin, yeniden bir okul hâline getirilmesi için, 10 D.P.
Milletvekili tarafından T.B.M.M.'r.e verilen Kanun Teklifinin yarattığı tepkiler de­
vam etmektedir.
Dün kendileriyle görüştüğümüz, Fakülte Öğretim Üyeleriyle Öğreniciler, Tek­
lifin reddedileceğine kuvvetle inandıklarım söylemişlerdir....
Öte yandan, kendisiyle d ü n görüştüğümüz, Fakültenin en genç Profesörü Câ-
hid T a l a ş şunları söylemiştir:
"Fakülteyi geriye götürecek olan Teklifin sebebini kesin olarak bilmiyoruz.
Amma, h a b e r gerçekten sürpriz oldu. Teklifi yapanların 1950'den bu yana Fakülte­
deki gelişimi kavramadıkları görülüyor. Üstelik Gerekçede tezada düşülüyor. Oy­
sa, Siyasal Bilgiler Okulu Fakülte olduktan sonra gelişmiş, öğrenici sayısı ve öğ­
retim kadrosu büyümüş, yaptığı yayınlar a r t m ı ş t ı r .
Bu Fakülte sâdece m e ' m u r değil, sosyal hayâtın çeşitli alanlarına eıeman ye­
tiştirmekledir. Dünyanın her yerinde siyâsî ilimler okutan yerler, Fakülte olarak
Üniversitelere katılmışlardır. Teklifin T.B.M.M. de reddedileceğini ü m i d ediyorum."

F E H M İ YAVUZ VE ABADAN NE DİYOR?

Eu konuda kendisi ile görüştüğümüz S.B.F. Dekanı Prof. Fehmi Yavuz şunla­
rı söylemiştir:
" H a b e r i hayret ve teessürle karşıladık. Çünkü Müessesimiz bilhassa 1950'den
ya'ni bir Fakülte hâlinde teşkilâtlandıktan- sonra her b a k ı m d a n büyük ve sür'atli
gelişmeler göstermiştir. Bunu aşağıdaki r a k a m l a r d a açıkça görmek m ü m k i n d i r :
1. Öğretim k a d r o s u 1950'de 33 iken 1960 da 88'e yükselmiştir.
2. Yayın ve a r a ş t ı r m a l a r sayısı 1936 - 1950 arasında 32 iken 1960 da 100'e çık­
mıştır.

(12) Bak • Cumhuriyet Gazetesi; 9-2-1960; 1. sf.

699
3. Öğrenici sayısı bakımından artış çok büyük olmuştur.
Gerçekten lisans öğrenimini y a p a n l a r 1950'de 480 iken bugün 844'e, 1956-57 yı­
lında açtığımız Doktora Kurlarına kaydolanların sayısı bu yıl 130'a yükselmiştir.
Müessesemize karşı duyulan alâkayı en- y a k ı n d a n belirten h u s u s l a r d a n biri de
m ü r a c a a t eden öğrenici sayısıdır. M ü r a c a a t l a r yekûnu 1950'de 569 olduğu hâlde bu
r a k a m bu yıl 2167'ye çıkmıştır.
Bu kısa açıkalama dahî, Fakülte hâlinde çalışmanın hem bugünkü ş a r t l a r a uy­
gun olduğunu hem de uzun yıllar denenmiş olan yüksek okula n a z a r a n daha çok
verimli ve ü s t ü n b u l u n d u ğ u n u açıkça göstermektedir.
Bu i'tibarla Yüksek Meclisin Fakültemizin çalışmasına ve gelişmesine engel
olacak herhangi bir teklifi kabul etmiyeceğine kuvvetle ianıyorum".

ABADAN İN DÜŞÜNDÜKLERİ

" H u k u k ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörlerinden Dr. Yavuz Abadan da


bu k o n u d a düşüncelerini şöyle a n l a t m ı ş t ı r :
"Bu t a s a n ile S.B.F., eskisi gibi Yüksek okul hâline getirilmek isteniyor.
Esâsında b ü t ü n dünyadaki gelişim ş u d u r ki, yüksek okullardan Fakülteye ge­
çiş bir ileri adımdır. Çünkü m o d e r n okulların fonksiyonu sâdece ö ğ r e t i m değil,
a r a ş t ı r m a l a r y a p m a k t ı r ve bu sebebledir ki, 1950 civarında Siyasal Bilgileri sâdece
bir öğretim müessesesi o l m a k t a n k u r t a r ı p , aynı z a m a n d a tbir a r a ş t ı r m a müessesesi
hâline koymak maksadiyle, Ankara Üniversitesine katılması hem S e n a t o ' n u n hem de
T.B.M.M.Yıin tasvibine ulaşmıştır. O târihtenberi geçen 10 yıl içinde, S.B.F. Ens­
titüleriyle birlikte bir irfan müessesi hâline gelmiştir.
Mülkiye, 100 yıllık Târihi boyunca, d â i m a ilerlemiş; d â i m a Memleketin yeni
ihtiyaçlarına intibak etmesini bilmiştir.
Siyasal Bilgiler Okulu'nun 1950'de Siyasal Bilgiler Fakültesi hâline getirilmesi
Mülkiye Târihinin büyük hamleleri arasındadır.
Târihi boyunca Mülkiye, Memleket ve Millet aşığı, h ü r r i y e t aşağı binlerce in­
san yetiştirmiştir. İstibdad zihniyeni d â i m a Mülkiyeye d ü ş m a n o l m u ş t u r .
Siyasal Bilgiler Fakültesi, Mülkiyenin 100 yıllık geleneklerine uygun olarak,
h ü r fikrin bir kal'ası o l m u ş t u r . Bu Fakülte, Öğretim K a d r o s u ve Öğrenici kütlesiy­
le, d â i m a memleketçi olmuş ve siyâsî baskıya boyun eğmemiştir. B u n d a n sonra da
eğmiyecektir.
Siyâsî, iktisâdı ve içtimâi ilimler üzerinde çalışan- bir müessese, b ü t ü n diğer
müesseselerden daha fazla Üniversite haklarına ve hürriyetlerine m u h t a ç t ı r .
1950'de bu Müesseseyi FaküMe hâline getiren K a n u n u , o zamanın D.P.'li mu­
halefeti de bu yüzden hararetle desteklemiştir.
Biz, sonunda sağ duyunun galip geleceğine, Memleket menfaatinin siyâsî bas­
kı hesaplarına tercih edileceğine i n a n m a k istiyoruz. Bu sebeble getirilen k a n u n
teklifinin reddedileceğini umuyoruz." (13)

(13) Bak.: Hürriyet Gazetesi; KK2-1960; 1. sf.

700
V. ARACILIK T E Ş E B B Ü S L E R İ

Siyasal Bilgiler Fakültesi m e n s u b l a n , bir yandan bu yoğun çalışmalar içinde


b u l u n u r k e n öte yandan- da İktidarın, bu teşebbüsünü nereye k a d a r g ö t ü r m e k is­
teyebileceğini değerlendirmeye çalışmakladır. İktidar, bu teşebbüsü ile S.B.F.'ni
okul hâline getirmek istediğini açıklamakla, aynı z a m a n d a bir başka a m a ç da
güder gözükmekteydi. S.B.F.'ndeki öğretim üyelerinin davranışlarında b i r değişik­
lik sağlamak m ü m k i n olursa, Tasarıyı geri alabileceği de ihtimâl dâhilinde idi.
Böylece, h e m S.B.F.'nin, Kendisini, rahatsız eden t u l u m u ö n l e n m i ş ; h e m de baş­
ka aydın çevrelere bir gözdağı verilmiş olabilecekti.
Siyasal Bilgiler Fakültesi m e n s u b l a n , böyle ıbir ihtimâlin söz k o n u s u olabile­
ceğini, T a s a n haberinin gazetelerde çıkmasından üç gün geçmeden d ü ş ü n m e k du­
r u m u n d a kalmışlardı. 7 Ş u b a t 1960 günü, Fakültemizin eski me'zunlarmdan, bü­
yük bir Devlet Bankasının, İ k t i d a r Çevrelerine yakınlığı ile tanınmış Genel Müdî-
ri Fakültenin Dekanına telefon ederek, şöyle d e m i ş t i r : "(Başvekil) Adnan (Men­
deres) Beye, F a k ü l t e dâhil b ü t ü n Mülkiye cam i asıyla e m r i n d e olduğunuzu bir
hey'et hâlinde gidip söylerseniz, T a s a n derhal durdurulabilir. O r a d a n doğruca Maâ­
rif Vekiline gitmeniz doğru olur." Aynı Genel Müdîr, Fakülte Yönetim K u r u l u Üye­
lerinden ha'zılarıyla, tanıdığı Profesörlere de aynı telkinde b u l u n m u ş ve İstanbul'a
j i d e r k e n , Bolu'dan ve İ s t a n b u l ' d a n telefon ederek, telkinin nasıl uygulandığını öğ­
renmek istemiştir. Genel Müdîre, 100. yılını iki ay önce kutlayan şerefli bir Mü­
essesenin bu gibi yollara gitmiyeceği, gerekli şekilde söylenmiştir. Ancak, benzer
telkinler bu kadarla kalmamıştır. D.P. Milletvekillerinden ba'zıları, h a t t â , Tasarıya
imza koyanlardan b i r ikisi, şu görüşleri de Fakülteye iletmişlerdir: " K a n u n Tasa­
rısının ve Gerekçenin kuvvetli olmadığının biz de farkındayız; fakat a r t ı k geri
a l ı n a m a z ; ancak, Adnan Menderes'e Mülkiye'den bir Hey'et giderse, T a s a r ı durdu­
rulabilir; mes'ele de .kapanır".

VI. KANUNUN G E R Ç E K L E Ş M E M E S İ

Bundan sonra, İktidarın t u t u m u n a karşı, Fakültenin davranışında hiç bir de­


ğişiklik olmamıştır. Fakülte Yetkililerine yapılan "Başbakanı g ö r m e " telkinine
uyulmamıştır. Fakülte Yönelim Kurulu, Dekanın, B a ş b a k a n tarafından- çağrıldığı
t a k d i r d e gitmesini, ancak böyle bir görüşmede Başbakana, Fakültenin görüşünde
ve davranışında hiç b i r değişiklik olmadığını bildirmesini kararlaştırmıştır. Baş­
b a k a n tarafından böyle bir çağırma da olmamıştır. İktidarın- Fakülteye karşı tutu­
m u n d a bir değişiklik o l m a m a k l a beraber, Yurd içindeki önemli siyâsî gelişme­
ler, S.B.F. olayını a r k a p l a n a itmiştir. 27 Mayıs hareketi ile de bu teşebbüs Târih
, Arşivi'ne kaldırılmıştır."
28
2 8 / 2 9 NİSAN 1960 ~ 2 9 N i s a n 1 9 6 0 târihinde İstanbul v e Ankara
OLAYLARI Üniversitelerinde öğrenici gösterilerine yol açan siyâsî
ve olaylar üzerinde etraflı olarak d u r a c a k değiliz. Bun-
S.B.F. iar, Demokrasi târihimizin bir merhalesi olarak, her-

701
kesce bilinmektedir. Esasen, konu'muz ile de ilgili değildir. Bu olayların, 29 Ni­
san 1960 Cuma günü S.B.F.'ndeki safhası ve gelişmesi şöyle özetlenebilir:
28 Nisan 1960 Perşembe günü, İstanbul Üniversitesi Öğrenicilerinin, Türkiye
Büyük Millet Meclisince, T a h k i k a t Komisyonuna çok geniş yetkiler veren Kanu­
nun kabulü üzerine, bir p r o t e s t o gösterisinde bulunduğu, Polisin gösteride bulu­
nanlara karşı silâh kullandığı, Üniversiteye girdiği, ba'zı Öğretim Üyeleriyle Rek­
törün yaralandığı, Emniyete götürüldüğü haberleri Ankara'da da d u y u l m u ş t u r . Aynı
gün. Radyolar, İstanbul ve Ankara'da saat 15.00'de Sıkı Yönetim i'lân edilmiş ol­
duğunu bildirmiştir.
Bu haberler üzerine, Ankara'da 29 Nisan C u m a günü, H u k u k ve Siyasal Bil­
giler Fakülteleri öğrenicilerinin, İstanbul Üniversite olaylarını p r o t e s t o e t m e k ama­
cıyla gösteride bulunacağı duyulmuştur. Gerçekten, 29 Nisan Cuma Sabahı (Anka­
ra) Hukuk Fakültesi Bahçesinde öğreniciler büyük bir kalabalık hâlinde toplana­
rak protesto gösterilerinde bulunmağa başlamışlardır. Öte yandan, aynı Sabah er­
ken saatlerden i'tibâren. H u k u k Fakültesiyle Siyasal Bilgiler Fakültesinin bulundu­
ğu Cebeci'ye giden b ü t ü n yollar atlı ve yaya askeri birlikler ve polis kuvvetleriyle
kesilmiş bulunmaktaydı.
Aynı sabah, gösterilerin Üniversitelerin' bütün Fakültelerine yayılacağı haberi­
ni alan (Ankara Üniversitesi) R e k t ö r Vekili, Fakülte Dekanlarını Üniversite'de
toplantıya çağırmıştır. Bu toplantı sırasında, Üniversiteyi ta'til edip e t m e m e k ve
Amerikada bulunan Rektörü görevi başına çağırıp çağırmamak gibi konu*
lar tartışılırken, Rektörlüğe telefonla, 500-600 k a d a r H u k u k öğrenicisinin, Fa­
külte binasına sokulduğu, öğrenicilerin bina içinde askerî birlikler ve polisçe ko­
valanıp dövüldüğü, y a r a l a n a n l a r olduğu haberi verilmiştir. H u k u k Fakültesi Deka­
nı toplantıyı bırakarak, Fakültesine gitmiştir. Az sonra Dekanın da tevkif edildiği
haberi gelmiştir. Bunun üzerine, Üniversite'deki toplantıya son verilmiş ve De­
kanlar, olayları yerinde izlemek ve gereken tedbirleri a l m a k üzere Fakültelerine
dönmüşlerdir.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı (Prof. Fehmi Yavuz) Fakültesine geldiği za-
man-, H u k u k Fakültesi bahçesindeki öğrenici, asker ve polisin çok d a h a yoğun
olarak. Siyasal Bilgiler Fakültesine intikal etmiş olduğunu g ö r m ü ş t ü r . Bu arada,
Fakültede dersi olan veya dersi olmayıp da olayları h a b e r alan, Öğretim Üye ve
Yardımcılarının h e m e n h e m e n hepsi Fakülteye koşmuşlardır.
H u k u k Fakültesi Öğrenicilerinin, aldatılarak Fakülte binasına sokulması, bun­
d a n sonra da polis ve asker kuvvetlerinin Fakültenin içine girerek öğrenicilere
saldırmaları, Fakülte kapısına sık sık c a n k u r t a r a n arabalarının gelerek, ne durum­
da oldukları belli olmayan ba'zı gençleri alıp götürmeleri, S.B.F. Öğrenicileri üze­
rinde çok menfî bir te'sir y a p m ı ş ; ne olursa olsun, aynı akıbete u ğ r a m a m a k için
kendi Fakültelerinin binası içine girmemeyi kararlaştırılmışlardı. Bu arada, sivil
ve a s k e r görevlilere, S.B.F. Dekanının birkaç kere başvurması da, bu görevlilerin
"yetkisiz" olduklarını söylemeleri üzerine sonuç vermemiştir.

702
Bu sırada, S.B.F. nde d u r u m şöyleydi: Öğreniciler, Fakültenin ön bahçesinde
t o p l a n a r a k millî m a r ş l a r söylemekte, "Ordu, Ordu çok yaşa" gibi sloganları hep
birlikte ve t e m p o ile haykırmakta idiler. Fakülteye giden yollar, ayrıca Fakültenin
tüm çevresi silâhlı asker ve polis birliklerince sarılmış, Fakülteye giriş ve Fakül­
teden çıkış fi'len yasaklanmıştı. Bu çemberin hemen dışında muazzam bir halk
kalabalığı olanı biteni m e r a k ve üzüntüyle izlemekteydi.
Fakülte içinde Öğretim Üye ve Yardımcıları, Profesörler Kurulu Odasında De­
kanla (birlikte, İstanbul Üniversitesi Rektörüne bir gün önce yapılan yakışık al­
maz hareketi protesto ettiklerini ve kendisine iyi dileklerini gönderdiklerini belir­
ten bir telgarf hazırlamışlardır. Fakülte binası çevrili olduğu için, bu telgraf, bin-
bir güçlükle ve b i r gönüllü arkadaşın himmetiyle, Cebeci postahanesine ulaştırıl­
mış ve çekilmiştir.
Fakülte bahçesindeki öğrenicileri Fakülte binasına sokmanın imkânsız oldu­
ğunu gören ilgililer, kalabalığı d a ğ ı t m a k için Şehir İtfaiyesinden arazözler getire­
rek öğrenicilere su sıkmayı denemişlerdir. Öğreniciler de, h o r t u m u kesmek ve ara-
zözü devirmek yoluna gitmişlerdir. B u n d a n sonra d u r u m daha da vahimleşmiş;
öğreniciler taş, k ö m ü r ve ele geçirdikleri sandalye ve m a s a parçalarını polislerin
üzerine fırlatarak binaya girmemekte direnmişlerdir. Bu arada, Fakülte yetkilileri
H ü k ü m e t ilgililerine H u k u k t a k i asker ve polis kuvvetlerinin geri çekilmesinin ve
binada kıstırılmış bulunan öğrenicilerin evlerine gönderilmelerinin yatıştırıcı bir
etkisi olacağım a n l a t m a y a çalışmışlar; fakat birliklerin başında bulunanlar, yalnız
kendilerinin değil, Örfî İ d a r e K o m u t a n ı n ı n dahî böyle bir şey yapmağa yetkili
olmadığını, işin bir H ü k ü m e t mes'elesi hâlini almış olduğunu söyleyerek tutum­
larını değiştirmemişlerdir.
D u r u m böyle bir gerginlik havası içinde devam ederken, birden Fakülte cob-
hesinde b u l u n a n bir manga askerin Fakülteye doğru ateş etmeğe başladığı görül­
m ü ş t ü r . Bunun üzerine bahçedeki öğreniciler Fakülteye sığınmak zorunda kalmış­
lardır. Bu a r a d a öğrenicilerle birlikte polis görevlisi j a n d a r m a ve polis de Fakül­
teye girerek bina içinde rasrtgele ateş etmeye başlamıştır.
Öğreniciler Fakülte içinde, merdivenlere, sıra, iskemle, dolap yığarak barikat­
lar kurmuşlar, b i r kısmı binanın üst k a t ı n a bir kısmı da açık bulabildikleri Sınıf­
lara sığınmışlardır. K o r i d o r l a r d a kalan 50-60 öğrenici de Dekanlık Odasına alınmış­
tır. O sırada Öğretim Üyeleri de Dekanla birlikte aynı odada bulunmaktaydılar.
B u n u n üzerine, polis görevlisi bir kaç j a n d a r m a ile polis Dekanlık odasının kapı
penceresini kırmış ve sonra da silâhlarını çekmiş vaziyette Dekanlık odasına girmiş­
lerdir. Dekanlık odasına giren polisler, "yakarız, kıpırdamayın" diye bağırmaktay­
dılar. Dekan, derhal m ü d â h a l e ederek, polis ve askerlerden k o m u t a n l a r ı n ı n nerede
olduğunu s o r m u ş ve onların yanına gitmiş; Fakülte önündeki Caddede Örfî îdâ-
re K o m u t a n ı , Ankara Valisi ve öteki ilgililerle görüşmüş ve Örfî İ d a r e Komuta­
n ı n d a n Fakülte içindeki tedhişin d u r d u r u l m a s ı n ı istemiştir. Bunun üzerine bir bin­
başı ile Ankara Emniyet Müdîri Dekanla birlikte Fakülteye gelmiş, asker ve

703
polis kuvvetlerinin Fakültede ıbu a ş ı n davranışlarının d u r u d u r u l m a s ı sağlanmış­
tır. Öte yandan. Fakülte Öğretim Üyeleri. Sınıflan dolaşarak, öğrenicilerin de
duygularına hâkim olmalarını, polisin ve askerin Fakülteden çıkartılacağını söy­
lemişlerdir. Dekan yeniden Örfi î d â r e K o m u t a n ı ve Vali ile görüşerek, polis ve
a s k e r kuvvetlerinin Fakülteden ve Fakülte çevresinden uzaklaşmasını sağlamıştır.
Öğreniciler de küçük gruplar hâlinde evlerine d ö n m ü ş l e r d i r .
Polis ve asker kuvvetleriyle öğreniciler Fakülteden ayrıldıktan sonra, Fa­
kültenin her yanı gerçek bir savaş yeri hâlinde görülüyordu. Ön pencere camları
kırılmış, ön cephenin çeşitli yerlerinde k u r ş u n izleri yaralar açmış; ba'zı c a m l a n
kurşun delikleri kaplamış, Fakültenin servis otomobili bile bir kaç yerinden kur­
şunlanmıştı. Binanın içi barut kokusuna b ü r ü n m ü ş , Sınıf ve Koridorları da, kırıl­
m ı ş masalar, sandalyeler, dolaplar, taş ve k ö m ü r p a r ç a l a n d o l d u r m u ş t u ; duvar­
larda kurşun yerleri göze ç a r p m a k t a y d ı .
Fakülte Öğretim Üyeleri ve Yardımcıları Dekanla birlikte toplanarak duru­
m u n muhasebesini yapmışlardır. Bu olaylar üzerine Dekanın tevkif edilebilmesi
ihtimâli karşısında, böyle bir şey yapılırsa, b ü t ü n Öğretim Üye ve Yardımcıları,
Dekanın " s u ç u n u " p a y l a ş t ı k l a n m bildirmek ve kendilerinin de tevkif edilmelerini
istemek kararını almışlardır.
Bu olaylarla ilgili iki önemli noktanın da belirtilmesi g e r e k m e k t e d i r :
Bunlardan biri: Fakültede yaralanan öğrenicileri hastahânelerde ziyaret eden
Dekan, özellikle Tıp Fakültesi hastahânesine gelenlerin kayda geçmediğini g ö r m ü ş
ve bunun sebebini s o r m u ş t u r . Kendisine öğrenicilerin tevkif edilmelerini önlemek
maksadıylc bu yola gidildiği söylenmiştir.
İkincisi d e : 29 Nisan Cuma günü öğleden sonra başlayıp, gecenin geç saatleri­
ne k a d a r kadın, erkek, yaşlı, genç onbinlerce Ankarah'nın sesiz y ü r ü y ü ş hâlinde
S.B.F. nin önünden- yaşlı gözlerle geçmeleridir. Demokrasi ve Mülkiye Târihinde
"kanlı C u m a " denen gün böyle geçmiştir.
B u n d a n sonraki olaylar. Kısaca şöyle gelişmiştir: 30 Nisan 1960 günü, Öğretim
Üyelerinin bir çoğu Fakülteye geldikleri zaman, Fakültenin çevresinde ve kapıların­
da süngülü nöbetçiler bulunduğunu görmüşlerdir. Aynı gün, Örfi î d â r e K o m u t a n ı ,
yanında Garnizon Komutanı ile birlikte Dekanı görmeğe gelmiştir. Dekanın yanın­
da beş dakika k a d a r o t u r m a d a n , odaya giren bir Albay, Örfî î d â r e K o m u t a n ı n a ,
Fen Fakültesinde öğrenicilerin gösteride bulundukları haberini getirmiştir. Bunun
üzerine Generaller, kahvelerini bile içmeden-, Fakülteden a y n l m ı ş l a r d ı r .
Bu arada Üniversitenin bir ay süre ile ta'til edildiği ve öğrenici y u r d l a r m ı n
kapatılması ile yurdlarda kalan öğrenicilerin memleketlerine gitmelerinin karar­
laştırıldığı Üniversiteye, dolayısiyle Fakülteye bildirilmiştir.

1 Mayıs 1960 da, Başbakan Menderes, bir r a d y o konuşmasında, Fakültemiz­


den "Siyasal Bilgiler O k u l u " diye söz etmiştir. Bu arada, Fakülte m e n s u b l a r ı h e r
gün Fakülteye gelerek, bir yandan normal çalışmalarına devam e d e r k e n öte yan-

704
dan da, Fakülteye karşı herhangi bir tedbir alındığı takdirde nasıl davranılacağı
konusunda sürekli gülüşmelerde b u l u n m u ş l a r d ı r .
5 Mayıs'da Üniversite'de bir Japon Profesörüne fahrî doktorluk unvanının ve­
rilmesi töreni vardı. Tören D.T.C. Fakültesi Konferans Salonunda yapılmak üzere
düzenlenmişti. Ancak, mevcud şartlar altında, b u r a d a değil fakat Rektörlükte bir
odada, 10-15 kişinin iştirakiyle bir m e r a s i m yapılmıştı. Profesörün, bu unvanı
Babası adına almağa gelen Oğlu, önceden hazırlandığı belli olan n u t k u n d a "bu
muhteşem t ö r e n i " babasına bütün- ayrıntılarıyla bildireceğini de söylemişti. Bu
m e r a s i m d e bulunan S.B.F. Dekanına, Millî Eğitim Bakanı şunları söylemiş­
tir: "Üniversitelere bir yazı göndereceğim; bu yazıda mes'ulierin teshilini isteye­
ceğim; a y n c a , alınacak tedbirleri de ayrıntılı olarak bildireceğim."
10 Mayıs 1960 da S.B.F. Dekana Meclis Tahkikat Komisyonuna çağrılmış-
tır. Bu görüşmede, Tahkikat Komisyonu Üyeleri, Dekanın biraz da hayretle ve
ilk defa duyduğu ba'zı suçlamalar öne s ü r m ü ş l e r d i r :
Öğrenîcilerin olaylardan bir hafta önce taş parçaları yığdıkları, b ü t ü n masa
ve iskemleleri kırıp sopa hazırladıkları, m a k a s l a n iki parçaya ayırarak d ü r t ü c ü
alet olarak kullandıkları gibi.. Dekan, bu suçlamaların gerçek olmadığını, Komis­
yon Üyeleri Fakülteye gelirlerse, kendilerini oturtacağı masa ve iskemleleri göre­
ceklerini söylemiştir.
Bu arada, S.B.F.'r.de 11 Mayıs'da, önceden kararlaştırılmış olan Fransız Kayma-
kamlarıyla yapılacak toplantının, S.B.F. d u v a r ve camlarındaki kırıkları, kurşun
y a r a l a n ve dîger tahribatı misafirlere göstermemek için D.T.C. Fakültesine alın-
rlığı öğrenilmiştir. Gerçekten de Toplantı T.D.C. Fakültesinde yapılmıştır.
11 Mayıs akşamı Rektör Vekili, S.B.F. Dekanının evine telefon ederek şunları
söylemiştir: "Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı bana telefon e t t i ; Örfî İ d a r e n i n şi­
fahî emri v a r m ı ş ; hemen y a r ı n S.B.F.'ndeki k u r ş u n izlerini kaldırmak üzere hare­
kete geçeceksiniz."
Dekanla Rektör Vekili arasında şu k o n u ş m a o l m u ş t u r :
" D e k a n : Yazılı e m i r versinler.
"Rektör Vekili: Onları k a p a t m a k istemiyor musunuz?
"Dekan: Yazılı e m i r geldikten sonra d ü ş ü n ü r ü z .
"Rektör Vekili: Siz bilirsiniz.

"Dekan: îyi geceler."


Profesörler Kurulu, Fakültedeki olayları tesbit ederek Üniversite Senatosuna
bildirme kararı almıştır. Bu m a k s a d l a kurulan Komisyonun raporu, Profesörler
K u r u l u n d a oybirliği ile kabul edilmiştir. Bu R a p o r Senato'ya gönderilmiştir. Fa­
kat S e n a t o usul mes'eleleri yüzünden Raporun esâsını ele alamamıştır.
15 Mayıs'ta Örfi İ d a r e Komutanlığından Fakülteye bir yazı gelmiştir. Bu ya­
zıda, Fakülteye ateş açıldığı kabul edilmekte, ancak, erlere havaya a t e ş etmeleri
k o m u t a s ı verilmiş olmasına rağmen, b u n l a r d a n ba'zılarının yanlışlıkla, Fakülte bi-

705
naşının çatı altına da ateş etmiş bulundukları, bu yüzden d u v a r l a r d a ve c a m l a r d a
ba'zı tahribat olduğu, bu tahribatın bir an önce Fakültece tamiri gerektiği bil­
dirilmekteydi.
Fakülte Yönetim Kurulu 16 Mayıs'ta toplanarak, Örfi İ d a r e Komutanlığına
verilecek cevabı hazırlamıştır. Bu cevabda, tahribatın vehâmelinin oldukça ayrın­
tılı bir şekilde belirtilmesine, yapılan tamirlere âid masraf f a t u r a l a r ı n ı n ekli ola­
rak gönderilmesine ve geri kalan t â m i r a t ı n yapılabilmesini sağlamak maksadıyla,
Örfî İdareden bir Tahkik ve Tesbît Hey'et i istenmesine k a r a r verilmiştir. B u n u n
üzerine, 18 Mayıs günü, bir K u r m a y Albay, bir Yargıç Yarbay, bir Yargıç Yüzbaşı
ve bir de fotoğrafçıdan kurulu bir Hey'et Fakülteye gelmiştir. Hey'et, havaya ateş
edilirken bu kadar çok hasar yapılamıyacağını söylemiş; b ü t ü n t a h r i b a t ı n listesini
yapmış, çeşitli fotoğraflar çekmiştir.

19 Mayıs gününün gecesi, bir şahıs Fakülte Dekanının evine telefon ederek,
Başbakanlık Hususî Kaleminden- Hakkı Bey olduğunu, Başbakanın, evinde kendi­
sine tul e fon etmesini istediğini ve beklediğini söylemiş ve telefon numarasını
(23403) vermiştir.
Dekanla Başbakanın telefon görüşmesi şöyle o l m u ş t u r :
" D e k a n : Ben S.B.F. Dekanı, Fehmi Yavuz.
" B a ş b a k a n : Ben Adnan Menderes.
" D e k a n : Hoşgeldiniz. (Başbakan İzmir'den o gün d ö n m ü ş t ü ) .
" B a ş b a k a n : Fehmi Bey, Fakültenin' cebhesindeki c a m l a n ve k u r ş u n yerlerini
tamir ettirmek islemiyor muşsunuz doğru mu?
"Dekan: Bu nereden çıkmış; bir kısmını t a m i r ettirdik; h a t t â faturalarını bile
gönderdik. Geri kalanları da t a m i r ettireceğiz. Tesbît için Örfî İ d a r e d e n geldiler.
Tesbît işi bitmiş sayılır.
" B a ş b a k a n : Ya'ni târihî hâtıra olarak saklamak ve o n u n için tesbît e t t i r m e k
mi istiyorsunuz? Bu Mülkiye için yüz karasıdır.
"Dekan: Şereftir.
"Başbakan: Yüzkarasıdır, yüzkarasıdır.
"Dekan: O halde, bırakalım bunu Târih tesbît etsin."

23 Mayıs'ta yapılması gereken Üniversite Senatosu toplantısı, Örfî İdarenin


b ü t ü n toplantıları yasaklaması yüzünden, yapılamamıştır. Nfihayet 27 Mayıs saba­
hı, b ü t ü n Ankaralılar gibi, Siyasal Bilgiler Fakültesi mensubları da s a b a h ı n erken
saatlerinde, İktidarın Orduca ele alındığını öğrenmiştir."

30 Nisan 1960'da süresiz kapatılan S.B.F., 30 Mayıs 1960'da yeniden açılıp öğ­
retime ve yaz dönemi sınavlarına başlamıştır.

Genel sınavlardan sonra Fakülte, İdâri Şûbe'den 46, Mâlî Ş u b e d e n 98, Siyâsî
Şubeden 12 öğreniri me'zun vermiştir.

706
Bu ders yılında öğrenici dağılımı da şöyledir:

Türk Uyruklu Yabancı Uyruklu T O P L A M


Sınıflar
Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız G. Toplarr

L 200 59 29 3 229 62 291

II. 176 26 4 — 180 26 206

III. İdarî 28 1 1 — 29 l 30

III. Mâlî 122 14 — — 122 14 136

III. Siyâsî 9 1 6 — 15 1 16

IV. İdâri 41 6 — — 41 r 47

IV. Mâlî 92 11 — — 92 11 103

IV. Siyâsî 10 2 1 — 11 2 13

G. TOPLAM 678 120 41 3 719 123 | 842

g g p 27 Mayıs 1960 Hareketi'nden sonra İ k t i d â r ' a


ve e l koyan " M i l l î B i r l i k K o m i t e s i "
147'ler MES'ELESİ çıkardığı 114 Sayılı Kanun'la, T â r i h ' e 1471er
Mes'elesi diye geçen ve hukuk nizâmı ile asla bağdaşmayan acı ve o rûsbet'dc kötü
b i r olay tevdî etti. Önce bu Kanunu inceleyelim:

" Ü N İ V E R S İ T E L E R ÖĞRETİM ÜYELERİNDEN BAZILARININ


VAZİFELERİNDEN AFVINA ve BAZILARININ DİĞER FAKÜLTE ve YÜKSEK
OKULLARA NAKLİNE DÂİR KANUN

KANUN No. 114 Kabul T â r i h i : 27-10-1960

Madde 1. — Ekli (1) sayılı cedvelde ad ve soyadları ile kariyer unvanları gös­
terilen Ankara, İ s t a n b u l , İ z m i r ve /Atatürk Üniversiteleriyle İstanbul Teknik Üni­
versitesi mensubları öğretim üyeliği veya öğretim görevliliği veya öğretim yardımcı-
lığı vazifelerinden afvedilmiştir.

Madde 2. — Ekli (2) sayılı cedvelde ad ve soyadları ile kariyer unvanları göste­
rilen öğretim üyeleri ile öğretim yardımcıları, hizalarında gösterilen Üniversite, Fa­
k ü l t e ve yüksek okullara naklen ta'yin o l u n m u ş l a r d ı r .
Bu cedvelde gösterilenlerden yeni görevlerine bir ay içerisinde b a ş l a m a y a n l a r
h a k k ı n d a 1. Madde h ü k m ü tatbik olunur.

707
Madde 3. — Bu Kanuna ekli (1) sayılı cedvelde ad ve soyadları gösterilenler­
le 2. Madde gereğince h a k l a r ı n d a 1. Madde h ü k m ü uygulanacaklar için 3335 sayılı
Kanunla muaddel Me'murin K a n u n u n u n 85. Maddesi h ü k m ü t a t b i k olunur.

Madde 4. — Bu K a n u n h ü k m ü n e tâbi* Üniversite m e n s u b l a r ı n d a n arzu eden­


ler hemen, a r z u i z h a r etmeyenler de K a n u n u n m e r i y e t i n d e n ji'tibâren .geçecek 6
ay içinde b i r b a ş k a göreve ta'yin edilmezlerse haklarında, 5434 'sayılı K a n u n hü­
kümleri gereğince emeklilik işlemi uygulanır.
Madde 5. — İşbu Kanunla görevlerinden afvedilenler bir daha Üniversite Öğ­
r e t i m Üyeliği veya yardımcılığı vazifesi ile görevlendirilemezler,
Madde 6. — Bu Kanun, yayımı târihinde yürülüğe girer.
Madde 7. — Bu Kanun'u Millî Eğitim Bakanı y ü r ü t ü r . "

Akademik kariyer'e dâhil olup yıllarca ıbu Yurdun irfanına, yükselmesine hiz­
met eden 147 Ord. Prof., Prof., Doçent, Eylemsiz Doçent, Asistan ve Öğretim Gö­
revlisinin m u k a d d e r a t l a r ı n ı t a m a m e n hukuk dışı olarak ta'yin eyliyen bu Kanun,
S.B.F.'nin en güzide Profesörlerinden ( r a h m e t l i ) Yavuz Abadan'ı, Prof. Aziz Kök-
lü'yii, (Rahmetli) Prof. H â m i d Sadi Seleni, Prof. Hikmet Belbez'i, Prof. Fadıl H a k k ı
Sur'u, Asistan Özer Ozankaya'yı, Asistan Bn. Olcay (Bilge) Kansu'yu, Öğretim Gö­
revlisi Rıahmi Ören'i yıllarca e m e k verdikleri şerefli görevlerinden afvediyordu.
Yalnız bu Kanun dahî, d e m o k r a t i k esaslar taşımayan en iyi bir idarenin bile,
en kötü .demokrasiden daha kötü olduğunu göstermeye yetmektedir.
27 Mayıs Hareketi'nin şu veya bu tarafları hakkında, her olay'ın en âdil mah­
kemesi olan, T â r i h elbette h ü k m ü n ü verecektir. Burada, ıbunlara değinmek
ne konumuz, ne de Târih İlmi Metodu yönünden doğru olur. Ancak, "Demokrasiyi
doıVıyısıyle H u k u k ' a B a ğ l ı D e v l e t i içinde b u l u n d u ğ u çıkmaz­
dan kurtaracağız, kardeşi kardeşe düşürmiyeceğiz" s l o g a n ı ile i k t i â d r ı ele
a l a n l a n n bu hareketi, insana ister istemez M a d a m e Roland'ın giyotin'e giderken
"Ah! Ey Hürriyet, senin n â m ı n a ne cinayetler işleniyor " sözünü h a t ı r l a t m a k t a ­
dır.
Memleketin pek çok müesseselerinin olduğu gibi Üniversitelerimizin de ıslâhata
ihtiyacı olabilirdi. Ancak, bu ıslâhat, m e ş r u ' bir y a s a m a organı tarafından 4936
sayılı Kanunla t a m a m e n m u h t a r hâle getirilmiş Ü n i v e r s i t e l e ­
ri m i z ' in kendi bünyelerine, kendi usûl ve m e t o d l a n n a göre kendi o t o r i t e ve
örgütleri tarafından yapılmalı; "Geçici Anayasa"ya göre k u r u l m u ş Millî Birlik Ko­
mitesi ve onun, hangi kıstas'a göre seçip aldıkları hiç kimse tarafından bilinmeyen,
m ü ş a v i r l e r i 'nin< tavsiyelerine göre olmamalı idi.
Kaldı ki, b u a f v e d i ş ' d e k r i t e r , ö l ç ü , d a y a n a k ne
idi? Üniversiteler, herkesin bildiği gibi b i r e r ilim mâbedi'dirler. Millî Birlik Ko­
mitesini teşkil eden zevatın hiç biri bu ilim müesseselerinde b u l u n m a m ı ş l a r d ı . Ne­
den, nasıl, ne suretle ve neye dayanarak, o z a m a n toplamı 2117 kişi olan (14) aka-

(14) Bak: İstatistik Yıllığı; 19*1. Ankara; İstatistik Genel Müdürlüğü yayınlarından; 271. sf.

708
demik karîyer'e dahî) 2evât a r a s ı n d a n 147 kişiyi seçip de görevlerinden afv'ettiler?
H e r halde bu Kar.un-i bî-esâsı çıkaranlar. Târih Mahkemesi h u z u r u n d a bu sorula-
n n cevâbını vermekte büyük müşkilâta uğrayacaklardır.
Bilindiği gibi, yasama organlarınca yapılan h e r kanun, tıpkı sosyal, (kültürel,
ekonomik müesseselerin kuruluş'u gibi, Toplumun belirli, zorlayıcı ihtiyaçlarına
cevap vermek için çıkarılır. İhtiyacın devamlılığına, şartların elverişliliğine bağlı
o l a r a k ya uzun m ü d d e t yaşar veya kısa bir süre sonra yok olup gider. Bu değiş­
mez k u r a 1 ' a tâbi' olarak, y u k a r d a söz konusu edilen ve ne h u k u k
n i z â m ı , ne m a ' ş e r î v i c d a n ' l a bağdaşan K a n u n da
a r a d a n iki yıl bile geçmeden 12-4-1962 günlü ve 43 sayılı Kanunla o r t a d a n kalktı;
yerinde a c ı bir b u r u k l u k b ı r a k a r a k yok olup gitti. Böylelikle,
S. B. F. de, y u k a r d a adlarını saydığım kıymetli Öğretim Üye ve Yardımcılarına,
Prof. Fadıl Hakkı S u r ve Hikmet Belbez h â r i ç , sözü geçen Sayın Öğretim Üye ve
Yardımcıları da şerefli görevlerine sevinç içinde kavuştular.

1960 — 1961 Fakülte, bu d e r s yılında da aşağıda bildirilen öğrenici


DERS YILI mevcudu ve 18 Profesör, 16 Doçent, 5 Öğretim Görev­
lisi, 27 Asistan, 16 Okutman kadrosu ile normal öğrenimine devam etmiştir.
DOKTORA Ö Ğ R E N İ C İ L E R İ sayısı d a 21si kız olmak üzere 33'dür.
Doktora Sınıfından üç erkek öğrenici siyâsî ilimler d o k t o r u olmuş; İdâri, Mâlî,
Siyâsî Şubeler de toplam o l a r a k 142 me'zun vermiştir.

Öğrenici dağılımı da şöyledir:

709
1961 — 1962 Öğretim Kadrosu, 18 Profesör, 15 Doçent, 7 Öğretim
DERS YILI Görevlisi, 29 Asistan, 20 O k u t m a n ' d a n teşekkül eden
bu ders yılında da 5'i kız olmak üzere 35 D o k t o r a öğrenicisi m e v c u t t u r . Bunlar­
dan 3*ü yıl sonunda D O K T O R o l m u ş t u r . Bu yılkı me'zun sayısı ise 66 ida­
rî Şubeden, 93 Mâlî Şubeden, 18 Siyâsî Şûbe'den o l m a k üzere 177'dir.

Öğrenici dağılımı da şöyledir:

Türk Uyruklu Yabancı Uyruklu TOPLAM


GENEL
Sınıflar
Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Toplam

1. 247 66 34 4 281 70 351

M. 188 65 8 2 196 67 263

III. Mâlî Şb. 102 28 — — 102 28 130

III. İdarî Şb. 53 10 — — 53 10 63

111. Siyâsî Şb. 8 2 3 2 11 4 15

IV. Mâlî Şb. 90 19 — — 90 19 109

IV. İdarî Şb. 63 7 1 — 64 7 71

IV. Siyâsî Şb. 14 1 4 — 18 1 19

G. Toplam 765 198 50 8 815 206 1021

•J962 1963 ^ u ^ e r s y l u n c ' a » Fakülte'de bir " B ö l g e A r a ş -


DERS YILI t ı r m a M e r k e z i " k u r u l m u ş t u r . B u Mer-
kez'de Türkiye'nin dış münâsebetleri bakımından önem taşıyan Coğrafî Bölgeler
birer ü n i t e olarak ele a l ı n m ı ş ; siyâsî, iktisadî v e kültürel açıdan ince-
lenmişdir. Ayrıca:
1 — 1923'denberi Türkiye'nin E k o n o m i k Gelişmesi,
2 — A.B.D. H ü k û m e i t ' n i n Türkiye'ye Yaptığı Ziraat Mahsulleri Yardımının
Ekonomimize Yaptığı Te'sirler, adlı iki a r a ş t ı r m a p r o j e s i üzerinde
çalışılmışdır. B u n l a r d a n birincisi, R o c k e f e l l e r Vakfı mâlî yardımı
ile yapılmış olup 1963'de t a m a m l a n m ı ş t ı r . Bu suretle, Türkiye'nin e k o n o m i k geliş­
mesi hakkında ilmî bir inceleme, bibliyografya, özel r a p o r l a r ve d o k ü m a n t a s y o n
merkezi Millî Kitaplığımıza kazandırılmıştır.
A.B.D. Tarım Bakanlığının yardımı ile yapılan İkinci Proje ile d e . Amerikan
Yardımının Memleketimizin ziraî istihsâli, gıda maddeleri tüketimi ve beslenme
d u r u m u , mahsul fiatları, dış ticâret ve ödeme bilançosu, (karşılıksız p a r a l a r ı n kul­
lanılışı, gelir, istihdam ve kalkınma yönlerinden incelenmiştir.

710
" B u a r a ş t ı r m a l a r Memleketimizin önemli problemlerinin ilmî metodlar ile de­
şilmesine ve çözümler bulunmasına yardım etmekte ve yabancı dillerde yapılan
yayınlar Memleketimizi ve S.B.F. ni milletlerarası ilmî alanda tanıtmaktadır.
Ancak, bu araştırma faaliyetleri maddî imkânsızlık yüzünden doyurucu olmamak­
tadır" (15).

Bu ders yılının- önemli olaylarından biri de S.B.F. ne bağlı olarak "BASIN-YA­


YIN YÜKSEK OKULU" açılma teşebbüslerinin çok olumlu bir safhaya gelmiş
olmasıdır. Bu Cild'in sonunda, sözü geçen Müessese'den ayrıntıları ile bahsede­
ceğimiz cihetle b u r a d a yalnız haberini vermekle yetiniyoruz.

Bu yıl öğretim k a d r o s u n a t e k r a r Amerikalı üç misafir Profesör katılmıştır.


Bunlar, Mâliye Profesörü Denzel C. Cline, Mukaaycseli Devlet İdaresi Profesörü
Alex N. Dragnich, Milletlerarası Münâsebetler Profesörü H. Paul Castlebery'dir.

Öğretim Kadrosu, 21 Profesör, 15 Doçent, 5 Öğretim görevlisi, 32 Asistan, 23


O k u t m a n d a n teşekkül e t m e k t e d i r . Öğrenici dağılımı da şöyledir:

Türk Uyruklu Yabancı Uyruklu TOPLAM


GENEL
Sınıflar
Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Toplam

1. 388 67 43 4 431 71 502

II. 182 57 9 2 191 59 250

III. Mâlî Şb. 97 34 2 — 99 34 133

III. İdarî Şb. 29 14 2 — 31 14 45

III. Siyâsî Şb 20 12 7 2 27 14 41

IV. Mâlî Şb. 103 33 3 — 106 33 139

IV. İdâri Şb. 56 9 — — 56 9 65

IV. Siyâsî Şb 9 2 3 1 12 3 15

G. Toplam 884 228 69 9 953 237 1190

-jogg 1964 650 kişilik yurd binası sınıflar ve modern kitaplık ıbi-
DERS YILI nâları t a m a m l a n m ı ş ve bu d e r s yılında öğretime bu
yeni binalarda başlanmıştır. 1956'da yürürlüğe giren "Lisans ve S m a v Yönetme­
liği" ihtiyâca cevap veremez hâle geldiği için bir yenisinin hazırlanmasına başlan­
mıştır.
Öğretiim kadrosu, 23 Profesör, 13 Doçent, 6 Öğretim Görevlisi, 37 Asistan, 23
O k u t m a n d a n teşekkül e t m e k t e d i r . 1233 olan öğrenici mevcudunun 220'si burslu'-

015) B a k . : S.9.F. D e r g i s i ; X V I I . C.; Eylül - A r M ı k WS2i Ntı 3 4; I X . * f .

711
dur. Bu ders yılında 132'si erkek, 56'sı kız, 9'u subay o l m a k üzere 201 kişi me'zun
o l m u ş t u r . Kendi Bölümünde görüleceği gibi, E n s t i t ü l e r bu yıl da yoğun bir çalış­
ma yapmıştır. Öğrenici dağılımı da şöyledir:

Türk Uyruklu Yabancı Uyruklu TOPLAM


GENEL
Sınıflar
Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Toplam

1. 444 77 25 3 469 80 549

II. 202 34 10 — 212 34 246

III. Mâlî Şb. 100 38 6 2 106 40 146

; III. İdarî Şb. 29 9 2 — 31 9 40

III. Siyâsî Şb. 33 7 1 1 34 8 42

IV. Mâlî Şb. 95 33 1 — 96 33 129

IV. İdarî Şb. 27 14 1 — 28 14 42

IV. Siyâsî Şb 19 12 7 1 26 13 39

G. Toplam 949 224 53 7 1002 231 1233

1964 1965 Lisans ve Sınav Yönetmeliği çalışmalarına devam


DERS YILI edilmiştir. Öğretim Kadrosu, 24 Profesör, 13 Doçent
7 Öğretim Görevlisi, 38 Asistan, 22 O k u t m a n ' d a n teşekkül e t m e k t e d i r . 40 İ d â r i ,
116 Mâlî, 35 Siyâsî Şubeden olmak üzere 191 kişi me'zun olmuştur. Genel Sı-
navlar'da b a ş a r ı o r a n ı % 71 dir. Öğrenici dağılımı da şöyledir:

Türk Uyruklu Yabancı Uyruklu TOPLAM


Sınıflar GENEL
Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Toplam

1. 373 85 19 3 392 88 480

II. 273 42 6 1 279 43 316

III. Mâlî Şb. 113 24 7 1 120 25 145

III. İdarî Şb. 42 10 1 — 43 10 53

III. Siyâsî Şb. 31 6 4 — 35 6 41

IV. Mâlî Şb. 82 30 1 1 83 31 114

IV. İdarî Şb. 24 8 1 — 25 9 34

IV. Siyâsî Şb. 33 7 4 1 37 8 45

G. Toplam 971 212 43 7 1014 219 1233

712
1965 — 1966 İki yıldan beri hazırlanmakta olan yeni "LİSANS VE
DERS YILI SINAV YÖNETMELİĞİ" Temmuz 1966da yürürlüğe
girmiştjir.
1955 yönetmeliği'nin, on yıl uygulandıktan sonra, ihtiyâca cevap veremeyişi na­
zara alınarak uzun a r a ş t ı r m a v e hazırlık çalışmaları sonucu b u Y ö n e t m e l i k
ortaya k o n m u ş t u r .
Söz konusu Yönetmelikle ulaşılmak istenen a m a ç l a r şöyle özetlenebilir:
1) Fakülte Öğrenicilerine, sosyal ve siyâsî ilimler alanında genel kültüı ver'
mek;
2) Seviyeli bilgiye dayanan d ü ş ü n m e kaabiliyetîni ve Üniversite eğitiminden
beklenen, iyi d ü ş ü n m e , araştırıcılık, basiret, mes'eleleri çözümleme gibi vasıflan
kazandırmak;
3) T ü r k T o p l u m u n u n bu günkü ve yarınki problemleri yönünden, bilimsel ve
teknik yönleri kuvvetli p o t a n s i y e l e n e r j i y e s a h i p yöne­
ticiler y e t i ş t i r m e k ;
4) Öğrenicilerin, siyâsi ve idâri ilimler, iktîsad ve mâliye, işletmecilik, mil*
Ketlerarrası münâsebetler bölümlerinin birinde u z m a n olabilme imkânlarını hazır*
lamak;
5) Me'zun olunca genel idarenin çeşitli ve önemli kollarında görev alacak
öğrenicilerin Fakülteyi bitirirken hiç olmazsa bir yabancı dili iyi bilmesini sağ­
lamak.
Böyle b i r anlayışla, Yer.i Yönetmelik'de Sınıfların temel kuruluşlarına doku­
n u l m a m ı ş ; yalnız yeni b i r u z m a n l a ş m a b ö l ü m ü olarak İ ş l e t m e c i l i k
eklenmiştir. S.B.F. böylece ilk iki sınıfı siyâsî ve sosyal bilimler a l a n ı n d a g e -
n e 1 k ü l t ü r veren, diğer iki sınıfı ise i k t i s a d ve M â l i y e ,
S i y â s e t ve î d â r e B i l i m l e r i , U l u s l a r a r a s ı İlişki­
ler, i ş l e t m e c i l i k alanlarında uzmanlaşabilmeyi sağlayacak d ö r t
y ı l l ı k ö ğ r e t i m s ü r e l i bir F a k ü l t e olanağını muhafaza etmiştir.
Yeni Yönetmelik'le, Uzmanlaşma Bölümlerine m e c b u r î dersler ya­
nında s e ç i m l i k d e r s l e r d e k o n m u ş t u r . Ayrıca, h e r sınıfın d e r s progra­
mı yeniden gözden geçirilmiş; ba'zı dersler olduğu gibi bırakılmakla beraber,
ba'zılarının k a p s a m l a r ı n d a değişmeler ve gelişmeler yapılmış; üstelik yeni ders­
ler de ilâve edilmiştir.
Hazırlanış m a k s a d ı n ı kısaca özetlediğimiz bu Yönetmeliği inceleyelim:

ANKARA Ü N İ V E R S İ T E S İ
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
LİSANS ÖĞRETİM VE SINAV YÖNETMELİĞİ

BİRİNCİ BÖLÜM : Genel H ü k ü m l e r


Öğretim Süresi
Madde 1 — Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde lisans öğretimi
dört yıldır. Bir öğretim yılı, güz ve yaz d ö n e m i olmak üzere ikiye bölünür.

713
Öğretimin Başlangıç ve Sona E r m e Z a m a n ı

Madde 2 — Güz döneminde derslere 1 Kasım'da başlanır ve 10 Ş u b a t ' t a son


verilir. Yaz döneminde derslere 1 Mart'da başlanır ve 31 Mayıs'da son verilir.

Sınıflar

Madde 3 — Fakülte, ilk ikisi genel, son ikisi uzmanlık olmak üzere d ö r t sınıf­
tan m ü r e k k e b d i r . Uzmanlık sınıfları İktisad, işletmecilik, Siyâset ve I d â r e Bilim­
leri ve Uluslararası İlişkiler bölümlerine ayrılır. Öğrenicilerin tızmanlık bölümle­
rine ayrılmalarında tâkib edilecek esaslar, Yönetim Kurulu tesbit eder.

Öğretim Şekli

Madde 4 — Fakültenin lisans ö ğ r e t i m i :


a) Derslerden,
b) Seminerlerden, m e y d a n a gelir.

İ K İ N C İ BÖLÜM : Öğretim
BİRİNCİ KESİM : Dersler

Okutulacak Dersler

Madde 5 — Siyasal Bilgiler Fakültesinde zorunlu ve seçimlik dersler o k u t u l u r .


Zorunlu ve seçimlik derslerin adları ve hangi sınıf ve b ö l ü m l e r d e kaçar saat
okutulacağı bu Yönetmeliğe ekli listede gösterilmiştir. Genel Kurul, listede gözü­
ken seçimlik derslere her ders yılı için, h e r biri haftada iki saati geçmemek kay-
diyle, yeni seçimlik dersler ekliycbileceği gibi, zaruret hâlinde listede gözüken se­
çimlik derslerden ba'zılarının o k u t u l m a m a s ı n a k a r a r verebilir.
Genel Kurul, yukarıki fıkrada belirtilen hususlara Üniversiteler K a n u n u n u n 5.
Maddesi uyarınca yaz dönemi başında yapacağı toplantıda k a r a r v e r i r ve dersle­
rin kimler tarafından okutulacağını tesbit eder. Derslere âld Müfredat Program­
ları dersi okutmakla görevlendirilen öğretim üyeleri ve öğretim görevlileri tara­
fından hazırlanır ve yaz dönemi s o n u n d a yapılacak toplantıda Genel Kurul'un ona­
yına sunulur.

Seçimlik Derslerin Sayısı

Madde 6 — H e r öğrenici kendi sınıf ve b ö l ü m ü için k o n u l m u ş b u l u n a n seçim­


lik derslerden üçünü a l m a k ve b u n l a r ı Fakültenin açılısını tâkib eden bir hafta
içinde Dekanlığa bildirmekle yükümlüdür. Ancak, Matematik, E k o n o m e t r i dersle­
rini seçenlerin almakla yükümlü oldukları seçimlik ders sayısı ikidir. Seçimini
zamanında Dekanlığa bildirmeyen öğrenicilerin hangi dersleri izlemekle yükümlü
tutulacaklarını Yönetim Kurulu s a p t a r .
Bir seçimlik dersi alan öğrenici sayısı beşden az ise, o dersi o k u t m a k l a görev­
lendirilen öğretim üyesi veya öğretim görevlisi o sene için o d e r s i n o k u t u l m a m a -

714
sini kararlaştırabilir. Bu takdirde, o seçimlik dersi almış olan öğreniciler, yukarıda­
ki usûl gereğince başka bir seçimlik ders alırlar.

t K İ N C İ K E S İ M : Yabancı Dil Öğretimi


Yabancı Dil Derslerinin Amıacı

Madde 7 — Fakültede Fransızca, İngilizce ve Almanca o k u t u l u r . Genel Kurul,


-diğer yabancı dillerin okutulmasınla da k a r a r verebilir.
Bu derslerin amacı, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenicilerine Fakültenin öğre­
tim konularında yabancı dilde yazılmış eserleri kolaylıkla okuyup anlayacak se­
viyede bilgi k a z a n d ı r m a k ve istiyenlere ikinci b i r yabancı dil ö ğ r e n m e k imkânını
sağlamaktır.

Yabancı Dil Muaflık Sınavı

Madde 8 — H e r yıl Ocak ayının ilk y a n s ı n d a Fakültede o k u t u l a n yabancı dil­


lerin her birinden muaflık sınavı yapılır.
Bu sınavda en az sekiz not alarak b a ş a r ı gösterenler, yabancı dil derslerini
izlemekle yükümlü tutulmazlar.
Muaflık sınavında alınan not Otuzuncu Madde uyarınca sınıf g e ç m e ve me'zun
olmıa derecelerinin hesabında o r t a l a m a y a dâhil edilir.

Yabancı Dil Öğretiminin Düzenlenmesi

Madde 9 — Yabancı dil, Fakültenin her sınıfında zorunlu olarak okutulur.


Uluslararası İlişkiler B ö l ü m ü n d e yabancı dil öğretimi, Fakültede diğer sınıf
ve bölümlerde uygulanan dil öğretiminden ayrı olarak düzenlenir. Bu bölüm için
Fransızca veya İngilizce zorunludur.
Muaflık sınavını kazananlar da Uluslararası İlişkiler B ö l ü m ü n d e yabancı dil
öğretimini izlemekle yükümlüdürler.

İkinci Dil

Madde 10 — Fakültede ikinci bir yabancı dil öğrenmek isteyen öğreniciler için
ihtiyarî dersler düzenlenebilir.

Yabancı Dil Komisyonu

Madde 11 — Yabancı Dil Komisyonu, Dekanın başkanlığında o l m a k üzere Pro­


fesörler Kurulunca kendi üyeleri a r a s ı n d a n h e r yabancı dil için seçilecek birer
üye ile b ü t ü n o k u t m a n l a r d a n k u r u l u r .
Yabancı Dil Komisyonu, yabancı dil derslerinin Yedinci Maddeye uygun ola­
rak okutulmasını, özellikle bu derslerin m u h t e v a ve vâsıtalarının Fakültede okutu­
lan disiplinlerin konularına uygun olarak seçilmesini sağlar ve bu yolda gerekli
.incelemeleri y a p a r ; tavsiyelerde b u l u n u r , tedbirler alır ve verimi gözden geçirir.

715
Yabancı Dil Komisyonu, öğretim yılı içinde en az iki defa toplanır ve ders yılı
s o n u n d a Genel Kurul'a bir r a p o r sunar.

ÜÇÜNCÜ K E S İ M : Seminerler

Seminerlerin Amacı

Madde 12 — Seminerlerin amacı, öğrenicilere bilimsel a r a ş t ı r m a m e t o d l a r ı n ı


öğreterek onları bu m e t o d l a r ı uygulamaya alıştırmak ve çalışmalarını bilimsel
ş a r t l a r a uygun yazılı incelemeler şeklinde ifâde etmeye sevketmektir.

Seminerlerin Düzenlenmesi

Madde 13 — Seminerler uzmanlık sınıflarında yapılır. H e r sınıfta hangi ders­


lerden seminer yapılacağını Üniversiteler K a n u n u n u n Beşinci Maddesi uyarınca
yaz dönemi s o n u n d a toplanan Genel Kurul, gelecek ders yılı için tesbit eder.
Her d e r s yılı başında o yıl hangi derslerden ve k i m l e r tarafından seminer
yapılacağı ve bunların b a ş l a m a târihi öğrenicilere duyurulur.

Seminerlerin Süresi

Madde 14 — Seminerler, Kasım ayının ilk yarısında başlar ve haftada iki saat
olmak üzere b ü t ü n öğretim yılı boyunca sürer.

Seminerlere Yazılma ve Devam

Madde 15 — H e r öğrenici, biri Üçüncü Sınıf da, diğeri Son Sınıfta o l m a k üzere
iki a y n d e r s t e n seminer yapmağa m e c b u r d u r . Genel Kurul'un aynı sınıf için bir­
den fazla seminer tesbit ettiği hâllerde öğreniciler, katılacakları s e m i n e r i n adını,
i'lân târihinden i'tibâren bir hafta içinde, Dekanlığa yazı île bildirirler. Bildirme-
yen öğrenicilerin hangi seminere katılacakları Yönetim Kurulunca tesbit edilerek
kendilerine tebliğ olunur. İsteyen öğrenici dîger seminerlere de, bunları i d a r e eden­
lerin muvafakatini almak şartiyle, ihtiyari o l a r a k katılabilir.
B i r seminere yirmiden fazla öğrenici kabul edilmez. Bir s e m i n e r e katılmak
istiyen öğrenici sayısı yirmiyi geçerse, gerekli sayıda seminer g r u p u teşkil edilir.

Seminer Ödevi ve Notu

Madde 16 — Seminerlere devam eden her öğrenici en az bir seminer ödevi ha­
zırlar ve semineri yönetenin tesbit edeceği t â r i h t e ödevini sözlü o l a r a k açıklar;
ayraca tesbit edilen t â r i h t e bu ödevi yazılı olarak teslim eder.
Öğrenicilerin seminer çalışmalarına takdir olunan not, yaz dönemi sınavların­
d a n önce Fakülte İdaresine bildirilir.
Seminerin başarılı sayılması için alımın n o t u n en az beş olması gerekir.
Başarısızlıkla sonuçlanan seminer, tâkib eden yıllarda aynı sınıf seminerlerin­
den birine devam suretiyle tekrarlanır.

716
*

DÖRDÜNCÜ KESİM : Devam Mecburiyeti


Devam Mecburiyeti

Madde 17 — Fakülte öğrenicilerinin derslere ve seminerlere devamı mecburî­


dir.
Devam Yoklaması

Madde 18 — Derslere devam yoklaması Fakülte İdaresi tarafından yapılır.


Ayrıca öğretim üye veya görevlileri de kendi derslemiden yoklama yapabilirler ve
sonuçlarını İdareye bildirirler.
Seminer ve yabancı dil derslerinde d e v a m yoklaması bunları idare eden öğ­
retim üyeleri veya görevlileri ve o k u t m a n l a r tarafından m u n t a z a m a n yapılarak
F a k ü l t e İdaresine verilir.

Devamsızlık

Madde 19 — Resmî d o k t o r r a p o r u n a dayanan sağlık sebebleri dışında herhan­


gi b i r sebeble bir ö ğ r e t i m yılı içinde otuz ders saati devam e t m e m i ş olan öğreni-
ciler o yılın yaz ve güz sınavlarına giremezler.
Resmî d o k t o r r a p o r u n a dayansa dahi bir öğretim yılı içinde kırkbeş ders gü­
nü devamsızlığı b u l u n a n öğreniciler o yılın yaz ve güz sınavlarına giremezler.
Devamsızlığı yukardaki şekilde tesbit edilen öğrenici o yıl sınıfta kalmış sayı­
lır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sınavlar

BİRİNCİ K E S İ M : Dönem Sınavları

Dönem Sınavı

Madde 2ü — Birinci dönemin son haftasında öğreniciler, dönem sınavına gi­


rerler. Dönem smavı iki ayrı günde ve h e r ders için en çok otuz d a k i k a ayrılmak
suretiyle yazılı olarak yapılır. H e r ders için öğreniciye ayrı kâğıt verilir.
Sağlık Kurulu r a p o r u n a dayanan veya F a k ü l t e Yönetim Kurulunca kabul edilen
mazeret hâlinde öğrenici, ikinci d ö n e m i n ilk haftası içinde ve b i r günde yapılacak
olan mazeret sınavına girer.
Smav s o n u ç l a n en geç bir ay içinde i l â n edilir.

İKİNCİ K E S İ M
Yaz ve Güz Sınavları

Sınav Dönemleri ve Z a m a n ı

Madde 21 — Sınavlar yaz ve güz dönemlerinde yapılır. Sınavların gün, saat ve


yerlerini gösteren p r o g r a m Fakülte İdaresince hazırlanarak öğrenicilere ve öğre­
tim üyelerine ve yardımcılarına bildirilir.

717
Yönetim Kurulunca aksi /kararlaştırılmadıkça öğrenicilere b i r e r gün sınav ara­
sı verilir.
Yaz dönemi normal sınıf geçme sınavı dönemidir. Her öğrenici bu sınavlara
girmek zorundadır. Güz dönemi, yaz döneminde başarı gösteremeyen veya sınav­
lar b a ş l a m a d a n evvel veya sınavlar içinde h a s t a l a n a r a k veya m a k b u l engeli çıka­
rak sınavlara giremiyen öğrenicilere m a h s u s t u r .
Hastalık hâli, öğrenicinin kaldığı öğrenici y u r d u d o k t o r u n u n veya h ü k ü m e t
-doktorunun tasdikini taşıyan bir doktorun veya bir hastahânenin r a p o r u ile tesbil
ve kaıbul edilir.
Hastalıktan b a ş k a herhangi bir sebeple yaz dönemi sınavlarına giremiyen öğ­
renici, güz dönemi sınavlarına da giremez ve sınıfta kalmış sayılır. Ancak Yönetim
Kurulu'nun makbul bir engelin mevcudiyetini t a k d i r ve kabul etmesi hâlinde bir
öğrenicinin güz dönemi sınavlarına girmesine m ü s a a d e edilebilir.
H a s t a l ı k t a n başka herhangi bir sebeble yaz dönemi sınavlarına giremiyen öğ­
renici ile m a k b u l engeli Yönetim Kurulu'nca kabul edilen öğrenicinin sınav hakkı
saklı t u t u l u r .

Sınav Şekli

Madde 22 — Sınavlar yazılı olarak yapılır. Ancak dersi o k u t a n öğretim üyesi


veya öğretim yardımcısının talebi hâlinde o dersin sınavı sözlü olarak yapılır.
Yazılı sınavlarda en az iki soru sorulur. Yazılı sınavların süresi üç saati aşa­
maz.
Sözlü sınavlar alenîdir. Sınav masasına üç'den fazla öğrenici alınamaz. Her
öğreniciye sorumlu tutulduğu k o n u l a r d a n en az iki soru verilir. S o r u l a r m ü h ü r l ü
sınav fişinin a r k a s ı n a yazılır. Sınava giren öğrenici h e r ne sebeble o l u r s a olsun o
dönemde t e k r a r aynı dersin sınavına giremez.

Sınavların Düzeni

Madde 23 — Öğreniciler yazılı ve sözlü sınavlara Fakülte İdaresi taralından


lesbit edilen g ü n d e ; sözlü sınavlara grupundaki sıraya göre girmek z o r u n d a d ı r l a r .
Vaktinde ve sırasında sözlü sınava girmeyen öğrenici, engeli Dekanhkça kabul
edilmek şartiyle aynı gün kendi g r u p u n u n sonunda sınava girer.

Sınav Görevlisi

Madde 24 — Her dersin sınavını, dersi o k u t a n öğretim üyesi veya öğretim gö­
revlisi veya o k u t m a n yapar. Dersi o k u t a n ı n engeli hâlinde, kürsî yöneticisinin,
bulunmadığı takdirde, Dekanın ta'ym edeceği bir yetkili sınavı yapar.

Sınav Notları

Madde 25 — Sınav notları, sözlü sınavlarda sınav fişlerine, yazılı sınavlarda


öğrenicinin sınav kâğıdına, r a k a m l a ve yazı ile yazılır ve aynı şekilde sınav cedvel-
lerine kaydedilir.

718
Sınav fişleri, öğrenicilerin sınav kâğıtları ve cedveller imza edilerek Fakülte
İdaresine teslim edilir. Notların gizliliği m u t l a k t ı r ; sınav s o n u ç l a n i'lân edilinceye
k a d a r notlar hiç bir suretle açıklanamaz.

Notlar

Madde 26 — Notlar sıfırdan on'a k a d a r d ı r ; tam veya yarım olarak verilir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Sınıf Geçme ve Me'zun Olma Ş a r t l a n

Sınıf Geçme Ortalamasının Hesabı

Madde 27 — Sınıf geçmek için- sınavlarda ve seminerde kazanılan notların top­


lamı ortalamasının' en az yedi olması ve herhangi bir dersten alınan notun beş-
den aşağı olmaması lâzımdır.
H e r dersin notu, öğrenicinin yaz veya güz döneminde o dersten aldığı notun
üç katına dönem sınavında aynı dersten alınan notun eklenmesiyle elde edilecek
sayının d ö r d e bölünmesi ile b u l u n u r .

Bütünlemeye Girilecek Derslerin Tesbiti

Madde 28 — Yaz döneminde herhangi bir dersden beşden az not alan veya bü­
tün derslerin sınavlarında ve seminerde aldığı n o t l a n n ortalaması yedi'nin allın­
da olan öğrenici, yaz döneminde yedi'den az aldığı derslerden güz döneminde bü­
tünleme sınavına girer.
Yaz dönemlinde sınavların bir kısmına girdikten sonra hastalanan öğrenici, sı­
navlarına girdiği derslerden kazandığı notların hiç biri beş'den az o l m a m a k ve
girdiği derslerden ve seminerden aldığı notların ortalaması yedi t u t m a k şartiyle
güz döneminde yalnız yaz d ö n e m i n d e girmediği derslerden sınava girer.

Sınıf Jürileri

Madde 29 — Yaz ve güz sınavları sona erdikten sonra h e r sınıf için o sınıfta
ders ve seminer yapan öğretim üyeleri, öğretim görevlileri ve Yabancı Dil Komis­
yonu t a r a f ı n d a n her dil için seçilecek birer o k u t m a n d a n kurulu bir j ü r i toplanır.
Bu j ü r i dersle sorumlu üyelerin muvafakati ile ö ğ r e t i c i n i n b ü t ü n ders n o t l a n
genel toplamı için en çok iki not ekliyebilir.

Dereceler

Madde 30 — Sınıf geçmede ve me'zun olmada dereceler aşağıdaki usulle hesap­


lanır.
a) Sınıf geçme derecesinin ta'yininde sınıfın b ü t ü n derslerinden ve seminer­
d e n kazanılan n o t l a n n o r t a l a m a s ı alınır. Sınıf geçme derecesinin tesbitinde her
dersin ve seminerin kesirli n o t u toplam'a olduğu gibi konur.

719
b) Me'zun olma derecesi d ö r t yıllık sınıf geçme ortalamalarının o r t a l a m a s ı ile
ta'yin edilir.
Derecelerde dokuz veya dokuzdan yukarı o r t a l a m a Pekiyi, sekiz veya sekizden
yukarı o r t a l a m a İyi ve yedi veya yediden yukarı o r t a l a m a Orta derece sayılır.

Başarısızlık Hâii

Madde 31 — Birinci ve İkinci Sınıflarda iki yıl, Üçüncü Sınıfta üç yıl sınıfta
kalan öğrenicilerin Fakülte ile ilişiği kesilir.
Dördüncü Sınıfta kalan öğreniciler devam zorunluğu olmaksızın* m ü t e a k i b yıl­
l a r d a yaz ve güz dönemleri sınavlarına girebilirler; yalnız Onaltıncı Maddenin
seminerlere devam mecburiyeti koyan üçüncü fıkrası h ü k m ü saklıdır. Sınıf geçme
n o t u n u n hesaplanmasında nazara alınacak dönem n o t l a n devam ettikleri yıl al­
dıkları dönem notlarıdır. Ancak ikinci yıldan sonra b u n l a r a öğrenici h a k l a r ı n d a n
faydalanmalarını sağlayacak belge verilmez.

BEŞİNCİ BÖLÜM
Akademik Çalışmaların Düzenlenmesi

Madde 32 — Fakülte Genel Kurulu, bu Yönetmeliğin Beş, Onbir ve Onbeşinci


Maddelerinde belirtilen görevler dışında, Üniversiteler Kanununun- Beşinci Mad­
desi uyarınca yaz dönemi sonunda yaptığı toplantıda gelecek öğretim yılı için
Fakültenin bilimsel çalışmalarının istikaametini ta'yin ve esaslarını düzenlemekle
de görevlidir.
ALTINCI BÖLÜM
Yürürlük Hükümleri

Geçici .V .idde — Otuzbirinci Madde hükümleri bu Yönetmeliğin y ü r ü r l ü k târi­


hinden evvel Fakültede öğrenim görmüş öğreniciler hakkında da uygulanır.

Madde 33 — Bu Yönetmeliğin Üç ve Beşinci Maddeleri yerine, 1966-1967 öğre­


tim yılında İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Sınıflar için; 1967-1968 ö ğ r e t i m yılında
Üçüncü ve Dördüncü Sınıflar için; 1968-1969 öğretim yılında Dördüncü Sınıf için
24/1/1955 tarihli Yönetmeliğin sırası ile İki ve Dördüncü Maddeleri uygulanır.

BEŞİNCİ MADDEDE SÖZÜ EDİLEN DERS LİSTESİ

BİRİNCİ SINIF

D E R S L E R Haftada saat Niteliği

İktisad 3 Zorunlu
Siyâset Bilimine Giriş 2 Zorunlu
Anayasa Hukuku 3 Zorunlu
Siyasal Târih 3 Zorunlu
Hukukun Temel Kavramları ve Kurumlan 2 Zorunlu

720
Borçlar Hukuku 2 Zorunlu
Sosyoloji 3 Zorunlu
İstatistik 2 Zorunlu
Yabancı dil 8 Zorunlu

İKİNCİ SINIF

İktisad 2 Zorunlu
Mâliye 3 Zorunlu
Yönetim Bilimi 2 Zorunlu
İdare Hukuku 3 Zorunlu
Uluslararası İlişkiler 3 Zorunlu
Kamu Hukuku ve Devlet Teorileri 2 Zorunlu
Medeni Hukuk 2 Zorunlu
Ceza Hukuku ve Kriminoloji 3 Zorunlu
Yabancı Dil 8 Zorunlu

ÜÇÜNCÜ SINIF
İKTİSAD BÖLÜMÜ

İktisâdi Düşünceler Târihi 2 Zorunlu


Mikro İktisad 2 Zorunlu
Makro İktisad 2 Zorunlu
Mâliye 2 Zorunlu
Millî Muhasebe ve Endustrilerarası İlişkiler 2 Zorunlu
Muhasebe 2 Zorunlu
İktisâdi Sistemler 2 Zorunlu
Ticâret Hukuku 2 Zorunlu
Seminer 2 Zorunlu
Yabancı Dil 5 Zorunlu
Matematik 2 Seçimlik
İstatistik 2 Seçimlik
İşletme İktisadı 2 Seçimlik
İktisad Târihi 2 Seçimlik
Uluslararası Politika 2 Seçimlik
Temel Haklar ve Özgürlükler 2 Seçimlik

DÖRDÜNCÜ SINIF
İKTİSAD BÖLÜMÜ

İktisâdi Büyüme ve Kalkınma Teorileri Zorunlu


Uluslararası İktisad Zorunlu
Sosyal Siyâset ve İş Hukuku Zorunlu
Mâliye Politikası Zorunlu
Plânlama Teknikleri 2 Zorunlu
Türkiye İktisadı 2 Zorunlu
Seminer 2 Zorunlu
Yabancı Dil 5 Zorunlu
Ekonometri 2 Seçimlik.
Para, Banka Teorileri ve Politikaları 2 Seçimlik
Zirâi İktisad 2 Seçimlik
Uluslararası İktisâdi Kuruluşlar ve Birleşmeler 2 Seçimlik
Türk Vergi Hukuku 2 Seçimlik
Banka ve Sigorta Hukuku 2 Seçimlik
Mahallî İdareler 2 Seçimlik
İşletme İktisadı 2 Seçimlik

ÜÇÜNCÜ SINIF İŞLETMECİLİK BÖLÜMÜ

İşletme Hukuku 3 Zorunlu


Muhasebe 4 Zorunlu
İşletme Matematiği ve İstatistiği 2 Zorunlu
İşletme İktisadı 2 Zorunlu
Mikro İktisad 2 Zorunlu
İktisâdi Düşünceler Târihi 2 Zorunlu
Seminer 2 Zorunlu
Yabancı Dil 5 Zorunlu
Matematik (*) 2 Seçimlik
İşletme Finansmanı 2 Seçimlik
Personel İdaresi 2 Seçimlik
Millî Muhasebe ve Endustrilerarası İlişkiler 2 Seçimlik
İstatistik ( I I ) (*) 2 Seçimlik
Kamu İktisâdi Teşebbüsleri 2 Seçimlik

DÖRDÜNCÜ SINIF İŞLETMECİLİK BÖLÜMÜ

Muhasebe (II) 2 Zorunlu


Marketing 2 Zorunlu
İşletme İktisadı (II) 2 ' Zorunlu
Revizyon ve İşletme Analizi 2 Zorunlu
Sosyal Siyâset ve İş Hukuku 3 Zorunlu
Uluslararası İktisad 2 Zorunlu
Türkiye İktisadı 2 Zorunlu
Seminer 2 Zorunlu

(*) Bu dersler bir dönemde dört saat olarak da okutulablllr.

722
Yabancı Dil 5 Zorunlu
Yöneticiler İçin Muhasebe 2 Seçimlik
Banka ve Sigorta Hukuku 2 Seçimlik
Sanayi İşletmeciliği 2 Seçimlik
Planlama Teknikleri 2 Seçimlik
Örgüt ve Yöntem 2 Seçimlik
Mâliye Politikası 2 Seçimlik

ÜÇÜNCÜ SINIF
SİYÂSET VE İDARE BİLİMLERİ BÖLÜMÜ

İktisâdi Düşünceler Târihi 2 Zorunlu


İdare Hukuku 2 Zorunlu
Mâliye 2 Zorunlu
Siyasal Rejimler ve Devlet Sistemleri 2 Zorunlu
Temel Haklar ve Özgürlükler 2 Zorunlu
Siyasal Davranış 2 Zorunlu
Sosyal Bilimler Metodolojisi 2 Zorunlu
Türk Siyasal Hayâtı (I) 2 Zorunlu
Seminer 2 Zorunlu
Yabancı Dil 5' Zorunlu
Ceza Yargılama Hukuku 2 Seçimlik
Devletler Husûsi Hukuku 2 Seçimlik
Makro İktisad 2 Seçimlik
İktisâdi Sistemler 2 Seçimlik
Nüfus ve Yerleşme Coğrafyası 2 Seçimlik
Uluslararası Politika 2 Seçimlik

DÖRDÜNCÜ SINIF
SİYÂSET VE İDARE BİLİMLERİ BÖLÜMÜ

Sosyal Siyâset ve İş Hukuku 3 Zorunlu


Şehircilik 2 Zorunlu
İdare Hukuku 2 Zorunlu
Yönetim Bilimi 2 Zorunlu
Türk Siyasal Hayâtı (II) 2 Zorunlu
Mahallî İdareler 2 Zorunlu
Siyıasal Fikirler Târihi 2 Zorunlu
Seminer 2 Zorunlu
Yabancı Dil 5 Zorunlu
Türkiye'nin Sosyal Yapısı 2 Seçimlik
İktisâdi, Sosyal ve Siyasa] Gelişim 2 Seçimlik
Örgüt ve Yöntem 2 Seçimlik
Türkiye İktisadı 2 Seçimlik
Türk İ d a r e Târihi 2 Seçimlik
Çağdaş Siyasal Akımlar 2 Seçimlik

ÜÇÜNCÜ S I N I F
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

Uluslararası Politika 2 Zorunlu


Siyasal Târih ( I ) 2 Zorunlu
İktisâdi Düşünceler Târihi 2 Zorunlu
Devletler H u k u k u 2 Zorunlu
Devletler Husûsî H u k u k u 2 Zorunlu
Türk Siyasal H a y â t ı ( I ) 2 Zorunlu
Siyasal Rejimler ve Devlet Sistemleri 2 Zorunlu
Makro İ k t i s a d 2 Zorunlu
Seminer 2 Zorunlu
Yabancı Dil 5 Zorunlu
Sosyal Bilimler Metodolojisi 2 Seçimlik
Bölgesel Politika ( I ) 2 Seçimlik
İktisad Târihi 2 Seçimlik
İktisâdı Sistemler 2 Seçimlik
Mâliye 2 Seçimlik
Temel H a k l a r ve Özgürlükler 2 Seçimlik
Siyasal Davranış 2 Seçimlik

DÖDDÜNCÜ S I N I F •
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

Siyasal Târih ( I I ) 2 Zorunlu


Devletler H u k u k u 3 Zorunlu
Devletler H u s û s î H u k u k u 2 Zorunlu
Türkiye İktisadı 2 Zorunlu
Uluslararası İ k t i s a d 2 Zorunlu
T ü r k Siyasal H a y â t ı (,II) 2 Zorunlu
T ü r k Dış Politikası 2 Zorunlu
Seminer 2 Zorunlu
Yabancı Dil 5 Zorunlu
Uluslararası Teşkilâtlanma 2 Seçimlik
Sosyal Siyâset ve İş H u k u k u 3 Seçimlik
İktisâdi Büyüme ve Kalkınma Teorileri 2 Seçimlik
Türkiye'nin Sosyal Yapısı 2 Seçimlik
Çağdaş Siyasal Akımlar 2 Seçimlik
Bölgesel Politika ( I I ) 2 Seçimlik
Siyasal Fikirler Târihi 2 Seçimlik

724
Bu Yönetmeliğe göre K ü r s i '1er ve bunların öğretim üyelikleri de şöyle
düzenlenmiştir:

SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ KÜRSİLERİ,


ÖĞRETİM ÜYE VE YARDIMCILARI

KURS î LER ÖĞRETİM ÜYE VE YARDIMCILARI

Anayasa Hukuku: Prof. Bahri Savcı (Kürsî Yöneticisi)


Doç. Dr. Nermin Abadan
Doç. Dr. Şerif Mardin
Doç. Dr. M ü m t a z Soysal
Asis. Dr. T a n e r T i m u r
Asis. Dr. Deniz Baykal

Devlet Nazariyeleri ve Siyâsî Hukuk: Prof. Dr. Yavuz Abadan (Kürsî Yö.)
Doç. Dr. Bülend Dâver
Asis. Dr. Mete Tuncay
Asis. Alâeddin Şenel

Ceza Hukuku, Kriminoloji ve Ceza Prof. Dr. B u r h a n Koni (Kürsî Yö.)


Usûlü: Doç. Dr. Feyyaz Gölcüklü
Asis. Dr. H. Yılmaz Günal

Devlet Umûmî Hukuku: Prof. Dr. A. Suad Bilge (Kürsî Yöneticisi)


Prof. Seha L. Meray
Prof. Dr. Mehmed Gönlübol
Asis. Dr. T ü r k k a v a Ataöv
Asis. Dr. M. Cem S a r
Asis. Duygu Sezer

Devlet Husûsî Hukuku: Doç. Dr. İlhan Unat (Kürsî Yöneticisi)


Asis. Dr. Gündüz Ökçün

Ticâret ve Sigorta Hukuku: Doç. Dr. S. Kemâl Mimaroğlu (Kürsî Yö.)


Asis. Dr. Gülay Coşkun
Asis. Üstün Arık

Umûmî İktisad: Prof. Aziz Köklü (Kürsî Yöneticisi)


Prof. Dr. Besim Ustünel
Asis. Dr. Mehmed Selik
Asis. Dr. Orhan Türkay
Asis. Dr. Necdet Serin
Asis. Dr. B a r a n Tunçer
Asis. Çelik Kurdoğlu

725
İktisad Târihî ve İktisadî Doktrin­ Prof. Câhid Talaş (Kürsî Yöneticisi)
ler Târihi Asis. Dr. Beşir H a m i t o ğ u l l a r ı
Asis. Vural Ö k t e m

İktisad Siyâseti Prof. Dr. Reşad Aktan (Kürsî Yöneticisi)


Doçent Dr. Tunçer Bulutay
Asis. Dr. Uğur K o r u m
Asis. Bilsay K u r u ç

İşletme İktisadı ve Muhasebe Prof. Dr. C u m h u r F e r m a n (Kürsî Yö.)


Asis. Dr. Vahdet Aydın
Asis. Güney Devres
Asis. Latif Çakıcı
Öğ. Gö. Öztin Akgüç

Siyâsî ve İktisadî Coğrafya Öğ. Gö. Sami Öngör


Asis. Dr. Ahmed Demir

Siyâsî Târih Prof. Dr. A. Ş ü k r ü E s m e r (Kürsî Yö.)


Prof. Dr. F a h i r H. Armaoğlu
Doç. Dr. Halûk Ülman
Asis. Oral S a n d e r

Şehircilik Prof. Fehmi Yavuz (Kürsî Yöneticisi)


Prof. Dr. Zeki Faik Ural
Doç. Dr. Ruşen Keleş
Asis. Dr. Cevad Geray

tdâre Hukuku (1. Sınıf) Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta (Kürsî Yö.)
Doç. Dr. Şeref Gözübüyük

îdâre Hukuku (II. Sınıf) Prof. Dr. T u r a n Güneş ( K ü r s î Yöneticisi)


Asis. Dr. Metin- Kıratlı

Medenî Hukuk (I. Sınıf) Prof. Dr. M u a m m e r Aksoy (Kursi Yö.)


Doç. Dr. İlhan Öztrak
Doç. Dr. Safa Reisoğlu

Mâliye (I. Sınıf) Prof. Fehmi Yavuz (Kürsî Yöneticisi)


Prof. Bedri Gürsoy
Asis. Dr. H. Üren Arsan

Mâliye (II. Sınıl) Doç. Dr. İsmail T ü r k (Kürsî Yöneticisi)


Asis. K o r k u t Boratav
Asis. Özhan Uluatam
Asis. Güneri Akalın
Öğ. Gö. Sâdık Baklacıoğlu

726
Âmme İdaresi Prof. Dr. Cemâl Mıhçıoğlu ( K ü r s î Yö.)
Asis. Oğuz O n a r a n

Sosyal Siyâset ve H u k u k Prof. Dr. Câhid Talaş


Asis. Alpaslan Işıklı
Asis. Dr. Said Dilik

Sosyoloji Prof. Dr. i b r a h i m Yasa (Kürsî Yöneticisi)


Asis. Özer Ozankaya
Asis. Erdoğan- Güçbilmez

MEVCUD K U R S I L E R E BAĞLI DERSLER

Kürsî Bağlanan Dersler Dersin Okutulduğu Sınıf

U m u m î İktisad U m u m î iktisad I. Sınıf


Umumî İktisad I I . Sınıf
Nazarî iktisad Mâlî Şube ( I I I . )

İ ş l e t m e İktisâdı ve Muhâ- Muhasebe I. Sınıf


sebe Muhasebe Mâlî Şube ( I I L , IV.)
Devlet Muhasebesi İ d â r i Şube ( I I I . )
İşletme İktisâdı Mâli Şûıbe (IV-)

Siyâsi ve İktisadî Coğrafya Siyâsî ve İktisâdi Coğrafya I. Sınıf

Anayasa H u k u k u Anayasa H u k u k u I. Sınıf


Siyâsî Tarih Siyâsî Târih I. Sınıf
Siyâsî Târih Siyâsî Şube ( I I I . , IV.)

Medenî H u k u k ( I ) , ( I I ) Medenî H u k u k I. Sınıf


Medenî Hukuk I I . Sınıf
H u k u k Usûlü I I . Sınıf

Mâliye ( I ) , (II) Mâliye I I . Sınat


Mâliye Mâlî Şube ( I I L )
Mâliye İdarî Şube ( I I I . )
T ü r k Vergi Kanunları ve
Tatbikaatı Mâlî Şube (IV.)
Mukayeseli Bütçe Mâlî Şube (IV.)

İdare Hukuku (I), (II) İdare Hukuku I I . Sınıf


İdare Hukuku İ d â r i Şube ( I I L , IV.)

Devletler Umumî H u k u k u Devletler Umumî H u k u k u I I . Sınıf

727
Devlet Nazariyeleri, Âmme
Hukuku ve Siyâsi Hukuk Âmme Hukuku II. Sınıf
Siyâsî Fikirler Târihi İdâri Şube (IV.)
Siyâsî Fikirler Târihi Siyâsî Şube (IV.)

Ceza Hukuku Ceza Hukuku, Kriminolo­


ji ve Ceza Usûlü Prensip­
leri II. Sınıf
İdâri Ceza Hukuku tdârî Şube (III.)

İktisad Târihi ve İktisadî İktisâdı Dok. Târihi Mâlî Şube (III.)


Doktrinler Târihi İktisadî Dok. Târihi İdâri Şube (IIL)
İktisadî Dok. Târihi Siyâsî Şube (III.)

Ticâret ve Sigorta Hukuku, Ticâret Hukuku Mâlî Şube (III.)


İcra ve İflâs Hukuku tcrâ ve İflâs Huk. Mâlî Şube (III.)
Ticâret Hukuku İdâri Şube (III.)
İcra ve İflâs Huk. İdâri Şube (III.)
Ticâret Hukuku Siyâsî Şube (III.)

Devletler Husûsî Huk. Devletler Husûsî Huk İdâri Şube (IV.)


Devletler Husûsî Huk Siyâsî Şube (IV.)

İktisâdi Siyâset Milletlerarası îktisâd ve


Gümrük Politikası Siyâsî Şube (IV.)
Milletlerarası Îktisâd ve
Gümrük Politikası Mâlî Şube (IV.)
Ziraî İktisad Mâlî Şube (IV.)
Zirâi İktisad İdâri Şube (IV.)

Şehircilik Şehircilik İdâri Şube (IV.)


Milletlerarası Münâsebetler Milletlerarası Münâsebetler Siyâsî Şube (III.)

Amme İdaresi Âmme İdaresi II. Sınıf


Âmme İdaresi İdâri Şube (IV.)

Sosyoloji Sosyoloj i I. Sınıf

Sosyal Siyâset ve Hukuk Sosyal Siyâset ve Hukuk Mâlî Şube (IV.)


Sosyal Siyâset ve Hukuk İdâri Şube (IV.)
Sosyal Siyâset ve Hukuk Siyâsî Şube (IV.)

728
MÜSTAKİL DERSLER

D E R S L E R OKUTULDUĞU S I N I F

Siyasal Bilimlere Giriş I. Sınıf


Sosyal Bilimler Metodolojisi I. Sınıf
İstatistik I. Sınıf
Vergi H u k u k u I I I . Sınıf (Mâ. ve İk. Şb.),
„ „ ( î d â r î Şb.)
İktisâdi Sistemler I I I . Sınıf (Mâ. ve İk. Şb.)
Mahallî İdareler Mâliyesi I I I . Sınıf Mâ. ve İk. Şb.; î d â r î Ş u b e
Ticari H e s a p ve Mâlî Cebir I I I . Sınıf Mâ. ve İk. Şubesi
Para, Banka, Borsa IV. Sınıf Malî Şube
Günün İktisâdi Mes'eleleri IV. Sınıf Mâ. ve İk. Şubesi
Sosyal Hesaplar IV. Sınıf Mâ. ve İk. Şubesi
K a m u Kredisi IV. Sınıf Mâlî Şube
T ü r k İ d a r e Teşkilâtı Târihi I I I . Sınıf İ d â r i Şube
Mukaayeseli Devlet İdaresi I I I . Sınıf ( t d . Şb., Dip. ve Dış. Mü. Şb.)
K a m u Oyu ve Mes'eleleri »» " »t *ı ıı n

Tabiî Kaynakların K o r u n m a s ı ve
İdaresi I I I . Sınıf i d â r i Şube
Âmme Hürriyetleri I I I . Sınıf (İd. Şb., Dip. ve Dış. Mü. Şb.)
Şehir ve Köy İjiyeni IV. Sınıf İdâri Şube
Toprak H u k u k u ve İ s k â n Politikası IV. Sınıf İdâri Şube
Siyâsî Partiler IV. Sınıf İdâri Şube
Mahallî İd. Mâliyesi ve T a t b i k a t t ı IV. Sınıf İdarî Şube
İ d â r i Ameliyeler Tahlili IV. Sınıf İ d â r i Şube
Türkiye'nin Etnik ve Sosyal Bünyesi IV. Sınıf (İd. Şb., Mâli Şube, Dip. ve Dış
M. Şb.)
Milletlerarası Siyasal ve Sosyal
Teşekküller I I I . Sınıf (Dip. ve Dış Mü. Şubesi)
Mukaayeseli Diplomasi II •» II II II ti II

Milletlerarası Aktüel Mes'eleler IV


* * • II I* II II II I,

Diplomatik Muhabere (Fr. ve tng.) II II II II II II If

İçtimâi İktisad IV. Sınıf (Mâlî Şube)

729
ÖĞRENİCİ DAĞILIMI

Türk Uyruklu Yabancı Uyruklu Toplam


Genel
Sınıflar
Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Toplam

1. 309 86 29 8 338 94 432

11. 288 52 5 1 293 53 346

111. Mâlî Şube 159 28 6 — 165 28 193

III. İdâri Şube 33 4 1 — 34 4 38

III. Siyâsî Şube 34 3 1 1 35 4 39

IV. Mâlî Şube 105 24 2 1 107 25 132

IV. İdâri Şube 38 11 — — 38 11 49

IV. Siyâsî Şube 28 5 7 — 35 5 40

Genel Toplam 994 213 51 11 1045 224 1269

Doktora Sınıfında da 4'ü kız, 43'ü erkek olarak 47 öğrenici mevcuddur. Bu yıl
sonunda 5'i erkek, l'i kız olmak üzere 6 kişi Siyâsî İlimler Doktoru o l m u ş l a r d ı r .
İdarî Şube 48, Mâlî Şube 1I8, Siyâsî Şube 42 me'zun vermiştir. Başarı oranı % 75
dir.

Bu ders yılı için Fakülteye 301 yeni öğrenici alınmış­


1966 — 1967
tır. Ders yılı sonunda İdâri Şube 35, Mâlî Şube 154,
DERS YILI
Siyâsi Şube ise 34 me'zun vermiştir. Doktora Sınıfına
bu yıl yeniden 53 öğrenici girmiştir. Öğretim üye ve yardımcıları k a d r o s u bu yıl
da a r t m ı ş , 27 Profesör'e, 17 Doçent'e, 4 Öğretim Görevlisi'ne, 34 Asistan'a, 35 Ya­
bancı Dil o k u t m a n ı n a yükselmiştir. Dîger çalışmalara gelince:
1 — Fakülte ve Enstitülerin bastırdığı k i t a p sayısı 21'jdir. Bunların sayfalan
toplamı 7000H bulmaktad-ir.
2 — Seminer ve Konferanslar: Her dört Enstitüde çeşitli s e m i n e r ve konfe­
ranslar düzenlemiştir.
3 — Kurs Faaliyeti: işletme Enstitüsü tarafından "Sınaî Muhasebe Kursu"
açılmış; özel sektöre dahil 60 kişi bu Kurs'dan faydalanmıştır.
4 — Kitaplık: Yeni bağışlar ve satınalmalarla bu d e r s yılı sonunda k i t a p mev­
c u d u 61.000'e yükselmiştir.

730
Öğrenici dağılımı ise şöyledir:

Türk Uyruklu Yabancı Uyruklu Toplam


Genel
Sınıflar
Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Toplam

1. 316 54 28 8 344 62 406 •

II. 255 67 10 5 265 72 337

IH. Mâlî Şube 157 26 5 — 162 26 188

III. İdarî Şube 59 8 — — 59 8 67

III. Siyâsî Şube 30 13 1 1 31 14 45

IV. Mâlî Şube 142 25 7 — 149 25 174

IV. İdarî Şube 32 5 1 — 33 5 38

IV. Siyâsî Şube 32 3 2 — 34 3 37

Genel Toplam 1023 201 54 14 1077 215 1292

Görülen lüzum üzerine, hu ders yılında, Lisans ve


1967 — 1968 Sınav Yönetmeliği'nin ba'zı maddeleri, aşağıda görül­
DERS YILI düğü şekilde değiştirilmiştir:

41
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Lisans Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinin ba'zı maddelerini değiştiren ve bu Yönetmeliğe geçici bir
madde ekleyen Yönetmelik

Madde 1 — 20/8/1966 târihinde yürürlüğe giren Yönetmeliğin 19., 20.. 21., 27.,
28., ve 31. Maddeleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

DEVAMSIZLIK

Madde 19 — Bir öğretim yılı içinde değişik günlerde yapılan altmış yoklamada
ne sebeble olursa olsun b u l u n m a y a n öğreniciler, o yılın yaz dönemi sınavlarına
giremezler .

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Sınavlar ve Yoklamalar


BİRİNCİ KESİM: Dönem Yoklamaları

Madde 20 — H e r d ö n e m d e öğrenicilerin bilgilerini yoklamak ve sınava hazır­


lanmalarını sağlamak amacıyle, yazılı veya sözlü yoklamalar yapılır. Bu yoklama­
ların s o n u ç l a n , sınıf geçme sınavlarında gözönünde b u l u n d u r u l u r .

731
SINAV DÖNEMLERİ VE ZAMANI

Madde 21 — Sınavlar yaz ve güz dönemlerinde yapılır. Sınavların gün, saat ve


yerlerini gösteren p r o g r a m Fakülte idaresince hazırlanarak öğrenicilere ve öğre­
tim üyelerine ve yardımcılarına bildirilir.
Yönetim Kurulunca aksi k a r a r l a ş t ı n l m a d ı k ç a öğrenicilere birer gün sınav ara­
sı verilir.
Yaz dönemi n o r m a l sınıf geçme sınavı dönemidir. Güz dönemi sınavlarına,
yaz d ö n e m i n d e b a s a n gösterememiş veya sınavların hepsine veya bir k ı s m ı n a gir­
memiş öğreniciler alınırlar.
Yaz sınavları sonuçlan, en geç T e m m u z ayının birinci yarısında; güz sınavları
sonuçlan, en geç Ekim ayıran ilk y a n s ı n d a i'lân edilir.

Madde 27 — Sınıf geçmek için sınavlarda ve seminerlerde kazanılan n o t l a n n


toplamının o r t a l a m a s ı n ı n en az yedi olması ve herhangi bir d e r s t e n a l ı n a n n o t u n
beş'den aşağı olmaması lâzımdır.
Yabancı dilde üst k u r d a bulunan öğreniciye, 9. Maddenin 6. fıkrası ile t a n ı n a n
hak saklıdır. Üst kurda b u l u n a n öğrenicilerin aldıkları yedi'den- aşağı yabancı dil
notları birinci fıkrada öngörülen o r t a l a m a hesabına katılmaz.

GÜZ DÖNEMİNDE SINAVI YAPILACAK DERSLER.

Madde 28 — Öğrenici güz d ö n e m i n d e aşağıdaki derslerden sınava g i r e r :

a) Yaz d ö n e m i n d e sınavına girmediği dersler.

b) Yaz döneminde herhangi bir derstenbeş'den az not aldığı ve­


ya girdiği derslerin sınavlarında ve seminerde aldığı notların
ortalaması yedi'nin altında olduğu hallerde yaz döneminde
yedi'den az aldığı yabancı dil dışındaki dersler.

BAŞARISIZLIK HÂLİ

Madde 31 — Birinci ve ikinci Sınıflarda iki yıl, Üçüncü Sınıfta üç yıl sınıfta
kalan öğrenicilerin Fakülte ile ilişiği kesilir.
Dördüncü Sınıfta kalan öğreniciler, devam zorunluluğu olmaksızın m ü t e a k i b
yıllarda sınavlara girebilirler. Yalnız 16. Maddenin seminerlere d e v a m mecburi­
yeti koyan üçüncü fıkrası h ü k m ü saklıdır. İkinci yıldan- sonra bu öğrenicilere öğ­
renici h a k l a n n d a n faydalanmalarını sağlayacak belgeler verilmez.

Madde 2 — Bu Yönetmelik 1967-1968 ö ğ r e t i m Yılı Yaz Dönemi sınavlarından


i'tibâren .uygulanır.

732 »
Geçici Madde — 1967 - 1968 öğretim yılında d ö n e m sınavında öğrenicilerin al­
dıkları n o t l a r ortalaması yedi'den yukarı ise, bu o r t a l a m a 27. Maddenin Birinci
fıkrasında öngörülen o r t a l a m a hesabına katılır.

S.B.F. Kuruluşunun- 107. Yıldönümü Töreni açış konuşmasında. Dekan Pro­


fesör Aziz Köklü, Fakültenin bu ders yılındaki d u r u m u h a k k ı n d a şu açıklamayı
yapmıştır:
"Bilindiği gibi, Fakültemiz (ek) inşaatı on yıl önce (1956) başlamıştı. Ta'dil
ve tevsif için yapılan ve tahsisat yetersizliği yüzünden zaman, z a m a n yavaşlayan
bu inşâat Bayındırlık Bakanlığı tarafından y ü r ü t ü l m ü ş t ü r . Fakülte İdaresini yıl­
l a r d a n b e r i üzen, ö ğ r e t i m işlerimizin, ba'zan aksamasına sebeb olan inşâat, teah-
h ü d işleri dolayısiyle kalan önemsiz bir kaç n o k t a dışmda. geçen yaz s o n u n d a ta­
m a m l a n m ı ş b u l u n m a k t a d ı r . Bu sayededir ki, bu yılki toplantımızı en b ü y ü k anfi-
mizde y a p m a k imkânını b u l m u ş oluyoruz. İşte b u n u n için bu yılki Törenimiz hem
•bir kuruluş yıldönümü, h e m de yeni y a p ı l a r ı n açılış törenidir.
Basm-Yayın Yüksek Okulu'nun a n a binasının inşâatı bitmek üzeredir. Radyo
ve Televizyon Stüdyoları Bloku'nun katları da yükseliyor... Geçen yıl içindeki ça­
lışmalarımıza gelince:
1 — Öğretim Faaliyetlerimiz: Bu yılki m ü s a b a k a sınavları sonunda 275'i Türk,
p
40 ı yabancı olmak üzere 315 yeni öğrenici aldık. Buna, bu öğretim yılında 3. Sınıfı
da açılan Basın-Yayın Yüksek Okulu öğrenicilerini de eklemek gerekir.
2 — Yayın Faaliyetimiz: Bu yıl içinde h e r biri büyük emek sarfedilerek mey­
d a n a getirilen 22 kitap, 4 SJB.F. Dergisi yayınlanmıştır. Bunların sayfa yekûnu 9000
sayfayı b u h n a k d a olup 14'ü İktisad-Mâliye-îşletme İktisadı, diğerleri H u k u k , Sosyal
ve Siyasal İlemler alanındadır.
3 — İlmî Çalışmalarımız: Öğretim üyelerimiz bu yıl da Fakülte, E n s t i t ü veya
dîger k u r u m l a r c a düzenlenen çeşitli toplantılara katılmışlardır. B u n l a r :
a — Türkiye'de özel Sektör Mes'eleleri Konferansı;
b — E k o n o m i k K a l k ı n m a d a Muhasebe ve Muhasebecinin Yeri ve Rolü;
c — T.CD.D.Y. İşletmesi Üst K a d e m e idarecileri için "Personel İdaresi ve Be­
şerî Münâsebetler" S e m i n e r i ;
ç — Şehirleşme Politikamız ve Doğu Anadohı Bölgesi Konferansı;
d — S.B.F. nin Gâziantep'de tertiblediği Güneydoğu Anadolu'nun k a l k ı n m a so­
runları konulu "S.B.F. H a f t a s ı " ;
e — Çeşitli sosyal-ekonomik konularda seminerler'dir.
4 — Öğretim K a d r o s u : 28 Profesör, 20 Doçent, 4 Öğretim Görevlisi, 35 Asistan,
29 O k u t m a n ' d a n terekküb e t m e k t e d i r . "

733
Bu ders yılında öğrenici dağılışı ise şöyledir:

Türk Uyruklu Yabancı Uyruklu Toplam


Genel
Sınıflar
Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Toplam

1. 342 59 45 9 387 68 455

İL 239 43 9 4 248 47 295

i l i Mâli Şube 145 34 5 2 150 36 186

111. İdarî Şube 40 5 1 — 41 5 46

III. Siyâsî Şube 30 13 3 1 33 14 47

IV. Mâlî Şube 132 25 5 — 137 25 162

IV. İdarî Şube 54 9 1 1 55 9 64

IV. Siyâsî Şube 32 13 1 — 33 14 47

Genel Toplam 1014 201 70 17 1084 218 1302

o

9. VE SONUNCU KISIM
(Bugünkü)
S. B. F.
1 9 6 8 — oo...

21 Şubat 1859'da Mekteb-i F ü n û n 4 Mülkiyye olarak d o ğ u p Mülkiyye-i Şâhâne K


Mekteb-i Mülkiyye, Mülkiyye Mektebi, Siyasal Bilgiler Okulu ve Siyasal Bilgiler
Fakültesi adlarını alıp 12 Şubıat 1968'de t a m 109 yaşını bitirmiş olan A z î z ve
M ü b e c c e l M ü l k i y e m i z i böylelikle e b e d i y y e t yolcu
1 u ğ u ' na uğurlarken, orvun " k a r l a r a l t m d a nev b a h a r " olan bu günkü duru­
m u n u d a bütün ayrıntıları ile belirtmeyi, y a r ı n ' Iara i z bırakma, hesap ver*
me, hak iddia e t m e b a k ı m l a r ı n d a n faydalı buldum. Bu kısım o amaçla hazırlan­
mıştır (1).

1968'de S.B.F.
G E N E L BİLGİLER

Siyasal Bilgiler Fakültesine öğrenici olarak girebil--


GİRİŞ VE YAZILMA mek için, Giriş Sınavını kazanmış olmak gerekir.
Fakülteye h e r yıl 250 öğrenici alınmaktadır.

Öğrenici olarak yazılmak için gerekli belgeler şunlardır:


1. Lise diploması;
2. Nüfus cüzdanı örneği;
3. Vesikalık altı fotoğraf;
4. H a r ç makbuzları.

Siyasal Bilgiler Fakültesi, ilk ikisi genel kültür, s o n


i k i s
SINIFLAR VE BÖLÜMLER i de ihtisas olmak üzere, dört sınıfcian teşekkül
etmektedir. İhtisas sınıfları Iktisad ve Mâliye, Siyâset
ve İ d a r e Bilimleri, Uluslararası İlişkiler ve İşletmecilik bölümlerine ayrılır.

Fakülte h e r yıl 20 Ekim'de açılır. Fakültenin Kuru-


AKADEMİK DERS YILI l"Ş tarihi olan 4 Aralık, törenle kutlanır (2). Bir öğre­
tim yılı, Güz ve Yaz Dönemi olarak ikiye ayrılır. Güz

{ 1) Bak.: Siyasal B i l g i l e r Fakültesi ( Ö ğ r e n i r i R e n b e r M ; Ankara Üniversite Basım Evi, 1968; S.B.F. Dekanlığı
Yayınlarından; 5. - 9 1 . sf.
( 2) Burada tekrar büyük b i r yanlışlık y a p ı l m a k t a d ı r . İ l k Mekteb-i M ü k i y y e , bu c i l d i n 57. sayfasında da sarih ola­
rak isbatladığımız g i b i , 12 Şubat 1859'da; yüksey ö ğ r e t i m k u r u m u olarak da 1 Aralık 1877'de açılmıştır.

735
Döneminde derslere 20 Ekim'de başlanır ve 31 Ocak'ta son verilir. Yaz Dönemin­
de derslere 1 Mart'da başlanır ve 3i Mayıs'da son verilir.

Şubatın ilk haftası içinde öğreniciler Dönem Smavı-


SINAVLAR na girerler. Bu sınavlar ad ç e k m e ile tesbît edilerek
iki zorunlu dersten- yapılır. Sınavlar yazılıdır. Bu
derslerde alınan notun ortalaması, Sınıf Geçme o r t a l a m a s ı n d a hesaba katılır.
Yaz Dönemi n o r m a l sınıf geçme dönemidir. H e r öğrenici bu sınavlara girmek
zorundadır. Yaz sınavları b ü t ü n derslerden yapılır; Haziran Ayı içinde başlar.
Güz Dönemi Sınavları, Yaz Döneminde başarı gösteremeyen, sınavlar b a ş l a m a d a n
veya sınavlar sırasında h a s t a l a n a r a k sınavlara giremeyen öğrenicilerle, geçerli b i r
engeli yüzünden sınavlara giremeyen öğreniciler içindir.

İhtisas bölümlerinde, derslerden başka, seminerler


SEMİNERLER de yapılır. Seminerlerin amacı, öğrenicilere bilim­
sel a r a ş t ı r m a m e t o d l a r m ı öğreterek, onları bu
m e t o d l a n uygulamaya alıştırmak ve çalışmalarını bilimsel ş a r t l a r a uygun yazılı
incelemeler biçiminde anlatmaya yöneltmektir. H e r öğrenici bu seminerlere katıl­
mak zorundadır.

Siyasal Bilgiler Fakültesinde yabancı dil öğretimi-


YABANCI DİL ne ayrı b i r ö n e m verilmektedir. Öğreniciler, Alman­
ca, Fransızca veya İngilizce dillerinden birini al­
m a k zorundadırlar. Birinci Sınıfa giren öğrenicilerin seçtikleri yabancı dilde han­
gi kur'a ayrılacaktan, her yıl Kasım Ayının ilk y a n s ı n d a yapılacak bir y o k l a m a ile
tesbît edilir.
Yabancı dil öğretiminin amacı, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenicilerine Fakül­
tenin öğretim konularında yabancı dilde yazılmış k a y n a k l a n kolaylıkla inceleyip
anlayabilecek ölçüde bilgi k a z a n d ı r m a k ve isteyenlere ikinci bir yabancı dil öğren­
mek imkânını sağlamaktır.
Her yıl Kasım Ayının ilk y a n s ı n d a , Fakülte'de o k u t u l a n yabanca dillerin h e r
birinden Muaflık Sınavı yapılır. Bu sınav yazılı ve sözlü'dür. Bu sınavda en az
o r t a l a m a sekiz not alarak başarı gösterenler, dil derslerini izlemekle yükümlü
tutulmazlar. Muaflık sınavında alınan not sonraki sınıflarda o r t a l a m a hesabında
da yabancı dil notu olarak göz önünde t u t u l u r .

Fakülte öğrenicilerinin derslere ve seminerlere de-


DEVAM ZORUNLUĞU vam etmeleri zorunludur. Derslere d e v a m yoklama­
sı Fakülte idaresi. Öğretim Üye ve Y a r d ı m c ı l a n ve
Yabancı Dil O k u t m a n l a n tarafından yapılır. Bir yıl içinde 60 (altmış) d e r s saatij
devam e t m e m i ş olan öğreniciler, o yılın Yaz ve Güz Sınavlarına giremezler. Devam­
sızlığı böylece tesbît edilen öğrenici o yıl sınıfta kalmış sayılır.

736
Bir öğrenicinin 4 yıllık normal öğrenimi sırasında
* ödediği harçlar şunlardır:

Lira

Yazılma Harcı (ilk kayıdda) 50


I. Sınıf : I. Sömestr öğretim harcı 25
II. Sömestr öğretim harcı 25
Yaz dönemi sınav harcı 25
Güz dönemi sınav harcı 25
II. Sınıf : I. Sömestr öğretim harcı 25
II. Sömestr öğretim harcı 25
Yaz dönemi sınav harcı 25
Güz dönemi sınav harcı 25
III. Sınıf : I. Sömestr öğretim harcı 25
II. Sömestr öğretim harcı 25
Yaz dönemi sınav harcı 25
Güz dönemi sınav harcı 25
IV. Sıraf : I. Sömestr öğretim harcı 25
II. Sömestr öğretim harcı 25
Yaz dönemi sınav harcı 25
Güz dönemi sınav harcı 25
Toplam : 450
4 Yıllık Mediko-sosyal harcı : 80
GENEL TOPLAM : 530
N O T : 1964-1965 Ö ğ r e t i m Yılından bu yana her öğronicî her y ı l bu harçlar dışında M e d i k o Sosyal Merkezine 20 T L .
sağlık harcı ödemekte ve b u n u n karşı lığında, Mediko-Sosyal Merkezinde muayene ve tedavi « d i l m e k t e d i r .

Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenicilerine Mâliye ve îç-


BURSLAR işleri Bakanlıkları, İktisadî Devlet Teşekküllerinden
Et ve Balık Kurumu. P.T.T., çeşitli bankalar, Yük­
sek öğretim Kredi ve Yurdlar Genel Müdîrliği, Koç Holding belirli sayıda burs­
lar vermektedir.

Siyasal Bilgiler Fakültesinin 680 yataklı bir yurdu


YURD vardır. Yurdun ayrıca kantini ve lokantası da bu­
lunmaktadır.

Fakülte'nin, siyâsî ve sosyal bilimler, iktisad ve mâ-


KİTAPLIK Bye, uluslararası ilişkiler ve hukuk Konularında
önemli yayınları kapsayan büyük bir Kitaplığı var­
dır. Aynca Fakülte Enstitülerinde, her Enstitünün kendi çalışma alanlarında özel
kitaplıkları bulunmaktadır.

737
Kitaplık ıbinâsı üç k a t olarak inşâ edilmiş ve 1962 yılında tamamlanarak
ilgililerin istifâdelerine açılmıştır. B o d r u m ve zemin katlar k i t a p deposu o l a r a k
kullanılmaktadır. Zemin k a t t a Müdir ve m e ' m u r odaları ile bir gazete ve m e c m u a
odası. Öğretim Üye ve Yardımcıları için bir oda vardır. Birinci kat 735 m 2 d i r ;
Referans Kitaplığı ve 450 okuyucu için o k u m a salonu olarak kullanılır.
Kitaplık, Cumartesi, Pazar dâhil hergün. saat 9.00 dan 24.00'e k a d a r açıktır.
Kitaplık'da, kitap, kanun, istatistik, referans kitapları, ders k i t a p l a r ı olmak
üzere 63710 kitap m e v c u t d u r (1968).
Yapılan istatistiklere göre Öğretim Üye ve yardımcıları ile Öğrenicilerin Kü-
t ü b h â n e d e n bir sene içinde almış oldukları kitap adedi şöyledir:

Öğretim üye ve yardımcılarına 907


Öğrenîcilere :
1 günlüğüne verilen kitaplar 6908
15 gün m ü d d e t l e verilen kitaplar 8967
Teksirler 3349
Kanunlar 597
Türkçe m e c m u a l a r 158?T
Yabancı dil m e c m u a l a r 372
Gazeteler 2332
Ders kitapları 7293
129 Rezerv k i t a p d a n 772

Kütübhâne'den, 1967-1968 d e r s yılında siyâsî, sosyal ve ekonomik bilimler ala­


n ı n d a a r a ş t ı r m a y a p m a k isteyen ve Fakülte mensubu olmayan 381 okuyucu istifâde
etmiştir.
1960 yılına k a d a r kitaplar raflara, Kütübhâneye kayıd sıralarına göre yerleştiri­
liyordu. 1960 yılından sonra gelen kitaplar, Dewey Decimal System'e g ö r e tasnif
edilerek k o n u l a r ı n a göre raflara yerleştirilmektedir. Ayrıca 1960 yılından evvel
gelmiş olan k i t a p l a r da z a m a n zaman (desimal sisteme) göre tasnif edilmektedir

KÜTÜBHÂNE MÜDÎRLERİ Maalî (Yetkin) İ n h a n : 1951-1953 yıllarında çalıştı.


Dil ve Târih Coğrafya Fakültesi, Fransız Dili ve Ede­
biyatı Bölümü me'zunudur.

Hüsniye ( D u r a k ) Doğan: 1953-1957 yıllarında çalış­


tı. Dil ve T â r i h Coğrafya Fakültesi, Coğrafya Bölü­
m ü me'zunudur.

Medîha (Hazar) KARASU: 1957'den beri Müdîrelik yap­


maktadır (1968). Dil ve T â r i h Coğrafya Fakültesi
Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü m e ' z u n u d u r . Ay­
rıca University of Chicago, G r a d u a t e Library School'a
da bir yıl devam etmiştir.

738 •
KUTÜBHANE MEMURLARI N e r i m a n Sezgin: 1958'den beri çalışmaktadır (1968).
Kız E n s t i t ü s ü mevzunudur.

S u n a Gürsoy: 1958'den beri çalışmaktadır. İktisadî


ve Ticari ilimler Akademesi Me'zunudur.

Hâdiye D u r u s a n : 1965'den. beri çalışmaktadır. Lise


me'zunundur.

İffet Güral : 1963'den beri çalışmaktadır. Fransız Li­


sesinden tasdiknâmeli'dir.

Zahir Aaar : 1964'den beri çalışmaktadır. Ticâret Li­


sesi me'zunudur.

Hüseyin Öztürk : 1937'den beri çalışmaktadır. İlk­


okul m e ' z u n u d u r .

Şerif Koyuncu : 19601dan beri çalışmaktadır. İlkokul


me'zunudur.

Fakülte kitaplığına 1951'den i'tibâren muhtelif tâ-


KİTAP BAĞIŞLARI rihlerdej
aşağıda a d l a n ve bağışladıkları kitap sa­
yısı belirtilen sayın zevat kitap bağışında b u l u n m u ş l a r d ı r :

Bağış'da b u l u n a n l a r Bağışlanan Kitap

[ R a h m e t l i Prof. ve Mülkiye 1911 Me'zunu İb­


r a h i m Âlî ( E r b e r k ) Sağıroğlu a d ı n a eşij Bn. MÜFİDE E R B E R K 100 Aded
( E s k i B a ş b a k a n l a r d a n Mülkiye 1909 Me'zunu
R a h m e t l i ) ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU 550 »»

BEHİC ERKİN 115 rt

Prof. Dr. BURHAN KONİ 125 II

(Mülkiye 1947 Me'zunu Doç. Dr. Rahmetli) NEJAD BENGÜL 75 »f

(Mülkiye 1912 Me'zunu) MÜNİR MAZHAR KAMSOY 200 »1

(Mülkiye 1921 Me'zunu Rahmetli Prof.) İ. HAKKI ÜLKMEN 535 II

( R a h m e t l i Büyükelçi MÜNİR ERTEGÜN adına) ERTEGÜN AİLESİ 90 9f

M
Prof. İ S M E T ALKAN ... ... 410

739
(Mülkiye 1924 Me'zunu Rahmetli) OSMAN CEMİL BATIR 10000

Misafir Prof. BLAKEY 50

(Mülkiye 1932 Me'zunu Rahmetli HİKMET


KÜMBETLİOĞLU adına) AİLESİ 631

Misafir Prof. FLANZ 55

Okutman Mr. BUCKLEY 40

Siyasal Bilgiler Fakültesinde, 1956-57 ders yılından


DOKTOR PROGRAMI bu yana (1968) doktora programı da uygulanmak­
tadır. Bu program, İdâri ve Siyâsi İlimler
ve İktisad - Mâliye kollarına ayrılmaktadır. Doktora programını tamamlayanla­
ra Siyâsî İlimler Doktoru unvanı verilmektedir.
Doktora programına katılabilmek için, Siyasal Bilgiler Fakültesinden veya si­
yâsî ve sosyal ilimler, iktisad ve hukuk alanlarında yüksek öğretim diploması almış
bulunmak ve Doktora Yönetmeliğinde belirtilen öteki şartlan yerine getirmiş ol
inak gerekir.

MUHTELİF YILLARDA Cumhuriyet Devri'ne kadar, "Muvâvene-i Umumîyye


M.M. S.B.O. S.B.F. Kanunu" adı verilen "Genel Devlet Bütçeleri "nde
BÜTÇELERİ Mekteb-i Mülkiyye'ye âid ödenekler, pek az yıllarda
yeralmıştır. Bunlar da daha ziyâde 2. Meşrûtiyet yıllarına rastlamaktadır. Tesbit
edebildiklerimizi aşağıya çıkarıyoruz:

MEŞRÛTİYET YILLARINDA GENEL BÜTÇEYE KONULAN ÖDENEKLER LİSTESİ

BÜTÇE KANUNUNUN
Yıllar ÖDENEĞİN ADI KRŞ.
Nu. TÂRİHİ FASLI Maddesi

1325 R. — 1 Ağustos 1325 9 1 MAÂŞÂT 769.980


2 MASÂRİF-i DÂİME, 48.000

1326 R. 135 20 Haziran 1326 6 MAÂŞÂT 554.000


MASÂRİFÂT 16.000

1327 R. 157 25 Mayıs 1327 16 MAÂŞÂT 569.600


17 MASÂRİFÂT 16.000

1328. R. 121 25 Mayıs 1328 16 MAÂŞÂT 489.600


MASÂRİFÂT 11.000

1330 R. 500 20 Temmuz 1330 15 2 MAÂŞÂT 552.000


16 2 MASÂRİF-İ DÂİME-İ
TE'SÎSİYE 222.300

740
1915 (1331 R.)'de Mülkiye'nin Muvakkat bir Bütçe Kanunu ile nasıl kapatıldı­
ğını bu Ciid'in 4. Kısmı somanda ayrıntıları ile anlatmıştık. Mütâreke yıllarında
da "Muvâzene-i Umûrnivye Kanunlan"nda bu hususta bir -kayda rastlayamıyoruz.
Cumhuriyet Devri'nin Bütçelerinde "Mülkiye Mektebi Mesârif-i Dâime ve Maâ-
şât Tahsisatları" adı ile Maârif Vekâleti Bütçeleri'nde muntazaman- Mülkiye Öde­
neklerini görüyoruz.:

CUMHURİYET DEVRİNDE M.M. ve S.B.O. na AYRILAN ÖDENEK ÇİZELGESİ (1)

Yıllar Maaş ve ücretler Masraflar (2) Ayrılan Ödenek (TL.)


1924 17.869,00 17.383.44 35.252,44
1925 34.100.75 29.500.00 63.600.75
1926 26.333,67 22.500.00 48.833,67
1927 27.768,00 36.339,00 64.107.00
1928 30.612,00 40.346,00 71.610,00
1929 30.322,00 46.858,00 84.651.00
1930 33.072.00 49.650,00 83.122.00
1931 31.887.00 36.587,00 74.292,00
1932 26.742,00 42.258.00 69.658.00
1933 24.164,00 41.566.00 68.150.00
1934 25.021,00 43.030.00 71.370,00
(3) 1935 31.194,00 82.393.00 118.818.00
1936 51.455,00 136.501,00 188.149.00
1937 98.328.00 161.304,00 259.752,00
1938 108.640.00 159.374.00 268.460.00
1939 117.900.00 165.626,00 284.320.00
1940 107.332.00 153.080.00 261.512.00
1941 114.934.00 158.917.00 273.851,00
1942 117.855.00 299.598,00 417.443.00
1943 348.169,00
1944 227.169.00
1945 217.098.00
1946 372.000,00
1947 370.000.00
1948 347.000.00
1949 300.000,00

GE NEL TOPLAM 4.988.387.86

(1) BJ cedvel Bütçeter'den çıkarılmıştır.


(2) Masraflara tednsat ve tesisat, iaşe, inşaat ve tfimirat ve dîger masraflar dâhildir.
(3) S.B.O.'na bu tarihten i'tibâren 2777 saydı Kanun hükümlerine göre öğrenici alınmağa başlanmıştır.

741
Müessese, 1950'de Fakülte'ye çevrilince de ödenek durumu şöylece tesbît edil-
mişdir.

GENEL BÜTÇENİN ANKARA ÜNİVERSİTESİ BÖLÜMÜNDE


S.B.F. ne 1951 - 1968'de AYRILAN ÖDENEKLER

SERMÂYE TEŞKİLİ
CÂRİ GİDERLER YATIRIMLAR İÇİN
YILLAR TOPLAM
İÇİN İÇİN TRANSFER
HARCAMALAR

1951 630.421 10.000 — 640.421


1952 690.322 15.000 — 705.322
1953 745.342 15.000 — 760.342
1954 1.038.515 15.000 — 1.053.515
1955 1.274.617 15.000 — 1.289.617
1956 1.352.327 15.000 — 1.367.327
1957 1.374.567 15.000 — 1.389.567
1958 1.671.746 15.000 — 1.686.746
1959 1.771.126 13.000 — 1.784.126
1960 2.346.416 20.000 — 2.366.416
1961 2.847.117 20.000 — 2.867.117
1962 3.707.252 20.000 — 3.727.252
1963 4.298.664 — — 4.298.664
1964 4.892.332 — — 4.892.332
1965 4.858.332 — — 4.858.332
1966 4.999.217 1.935.000 98.000 7.023.217
1967 5.305.676 2.400.000 129.355 7.835.031
1968 7.083.896 1.450.001 104.880 8.638.777

GENEL 50.887.885 5.973.001 323.235 57.184.121


TOPLAM

Fakülte Sekreterinin [Zekâî Sezgin'in (1968)1 yöneti­


FAKÜLTE İDARESİ minde, aşağıdaki birimlerden teşekkül etmektedir:

Kitaplık [Kitaplık Müdiresi Mediha Karasu (1968)];


Personel ve Hesap İşleri [Büro Şefi Ziya Gümrükçü (1968)1;
Öğrenici İşleri [Büro Şefi Hüseyin Dikici (1968)];
Yayın İşleri [Yayın Me'muru Hasan Erdoğan (1968)].
1951'den beri kullanılan Fakülte Diploması da aşağı
FAKÜLTE DİPLOMASI
daki gibidir.

SINIFLAR ve DERSLER

Genei Kültür Sınıflan'nın ilkini teşkil eden bu sınıf'da


BİRİNCİ SINIF aşağıdaki Dersler okutulmakta olup hepsi z o r u n -
1 u d u r ;

D e r s l e r i n
Sayısı A d l a r ı Haftada Saat

1 iktisad 3
2 Siyâset Bilimine Giriş 2
3 Anayasa Hukuku 3
4 Siyâsî Târih 3
5 Hukûk'un Temel Kavramları ve Kurumları 2
G Borçlar Hukuku 2

7 Sosyoloji 3
8 İstatistik. 2

9 Yabancı Dil (Alınanca, Fransızca, İngilizce) 3

9 T O P L A M 28

743
İKTİSAD Dersi'nin kapsamı :

1 — İktisad İlmi'nin mânâsı;Mâhiyeti; Gelişmesi.


2 — Millet Ekonomilerinin organizasyon şekilleri ve bünyeleri.
3 — Millet ölçüsünde iktisâdı h a y a t : Millî Servet; iktisadî ameliyenin devri
akışı; Millî Gelir; Millî M u h a s e b e ; Türkiye Millî Geliri.
4 — İktisâdı hayâtın a n a faaliyetleri: İstihlâk ve İstihsal faaliyetleri; P a r a ve
K r e d i ; Genel Bilgiler; Kredi ve Kredi Müesseseleri; B a n k a Muameleleri;
P a r a Çeşitleri; Para Arzı ve P a r a Talebi; P a r a Kıymeti; P a r a Politikası.

SİYÂSET BİLİMİNE GİRİŞ Dersi şu bölümleri kapsamaktadır:


1 — Siyâset ve Siyasal Bilimin Temel K a v r a m l a r ı .
2 — Siyâset Biliminde Metod; Teoriler; Doktrinler.
3 — Siyasal - E k o n o m i k Doktrinler:
a) Liberalizm;
b) Kapitalizm;
c) Anarşizm;
ç) Sendikalizm;
d) Sosyalizm, K o m ü n i z m ; Faşizm; Nasyonal - Sosyalizm.
4 — Siyasal Sistemler:
a) Diktatörlük;
b) Demokrasi;
5 — Siyasal H a y a t ve D a v r a n ı ş :
a) Siyasal İktidar;
b) Siyasal Davranış;
c) Siyasal Analiz - Siyasal K a r a r - Seçimler - K a m u Oyu - P r o p a g a n d a -
Baskı ve Menfaat Grupları - Siyasal Partiler - Siyasal İdeolojiler - Ay­
dınlar (Elit) - Siyasal Katılma.

ANAYASA HUKUKU Dersi şu bölümleri kapsamaktadır:

1 — Giriş:
a) Konu - Metod - K a v r a m l a r ;
b) Avrupa'da Mutlak Monarşi'nin Doğuşu;
c) Osmanlı i m p a r a t o r l u ğ u n u n Devlet Yapısı;
2 — Klasik Demokrasi'nin Doğuşu ve Gelişmesi - Temel Nitelikleri ve Sorun­
ları.
3 — Marksist Demokrasi'nin Doğuşu ve Gelişmesi.
4 — Klasik ve Marksist Demokrasi Anlayışı'nın Karşılaştırılması.
5 — Üçüncü Dünya'ran Rejim Sorunları.
6 — Türkiye:
a) K u r t u l u ş Savaşı Rejimi;
b) 1924 Anayasası;

744
c) 27 Mayıs Rejimi;
ç) 1961 Anayasası'nm Temel ilkeleri - Buna göre Devlet Sistemi ve Ya­
sama, Yürütme ve Yargı Organlan - Anayasa Mahkemesi - Türkiye'­
deki Anayasa Hareketlerinin Evrensel Oluşumdaki Yeri.
SİYÂSÎ TARİH Dersinin bölümleri :
1 — 10. Yüzyılın Genel Çerçevesi — Başlıca Fikir Akımları ve bunların mil­
letler arasındaki münâsebetlere te'sirleri.
2 — Osmanlı imparatorluğu ve Dış Politikası — Bunun 19. Yüzyılda Sömürge­
cilik ve Politik Münâsebetlere te'sirleri.
3 — 20. Yüzyılda 1. ve 2. Dünya Savaşları, Sabebleri, Sonuç ve te'sirleri.
4 — Günümüzün Dünyası — İki Kutubhı Dünya'dan çok Kutublu Dünya'ya;
Millî Bağımsızlık Hareketleri ve Sömürgeciliğin Sonu; Milletlerarası Mü­
nâsebetlerin Yeni Unsurları; Tarafsızlık ve Bağımsızlık.
5 — Milletlerarası Münâsebetlerin Atmosfer ve Uzaya Yayılması.
6 — Günümüz Dünyasında Türk Dış Politikasının Gelişmeleri.

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI ve KURUMLARI Dersinin kapsamı :


1 — Hukuk Düzeni:
a) Kural Kavramı — Toplum Kuralları;
b) Hukuk Kuralları.
2 — Hukuk Bilimleri:
a) Hukuk Sosyolojisi;
b) Hukuk Târihi;
c) Hukuk Felsefesi;
ç) Normatif Hukuk Bilimi.
3 — Hukuk'un Kaynaklan — Hukuk'un Unsurları:
a) Hukuk Kuralı ve Müeyyide;
b)' Hukuk Süjesi — Haklar;
c) Hukuk Tekniği ve Hukuk Mantığı.
4 — Hukuk Kuralı'nın Temeli:
a) Hukuk ve Felsefe;
b) Antik Çağda Hukuk Felsefesi;
c) Hıristiyanlık ve Hukuk Felsefesi;
ç) Tabiî Hukuk Mektebi — Târihî Hukuk Mektebi;
d) Modern Cereyanlar.

BORÇLAR HUKUKU Dersinin Kapsamı :


1 — Borçlar Hukuku'nun Ana Kavramları:
a) Borç Kavramı;
b) Borç ve Mes'uliyet — Edim (Edâ, Teahhüd) ve Muhtelif nevi'leri;
2 — Borçlar Hukukunun Kaynakları — Borçlar Kanununun Sistemi.
3 — Borçlar Hukuku'nun Büyük Kollan — Borçlar Hukukunda Gelişmeler.

745
4 — Borç Münâsebetinin K a y n a k l a r ı :
a) Akiddcn Doğan Borçlar;
b) Haksız F i T d e n Doğan Borçlar;
c) Sebebsiz İ k t i s a b d a n Doğan B o r ç l a r ;
5 — Borçların ifâ edilmemesi;
6 — Borçların Üçüncü Şahsa Te'siri;
7 — Borçların Sona Ermesi.
8 — Borçların Nevı'leri:
a) Müteselsil Borçlar;
b) Ş a r t a Bağlı B o r ç l a r ;
c) Ücret Tevkifi ve Cezaî Şart;
ç) Alacağın Temliki ve Borcun Nakli.
SOSYOLOJİ Dersinin kapsamı:
1 — Giriş Toplum Yaşayışı ve Sosyoloji — Sosyolojinin K o n u s u — Do­
ğuşu — Gelişmesi.
2 — Kuramsal ve Uygulamalı Sosyolji — Toplum Yaşayışını Ş a r t l a n d ı n c ı Et­
kenler — Sosyal İlişkiler.
3 — İnsan Toplulukları ve Toplumsal Örgütlenme — Toplumsal Sınıflar —
Toplumsal Değişme — Toplumsal Çözülme — Sosyoloji'de Metod.
İSTATİSTİK Dersinin kapsamı :
1 — Giriş — İstatistiğin Konusu.
2 — Değişkenler — Fonksiyonlar — Logarilm Kullanımı — Yuvarlanma — Gra­
fikle Gösterme — Çokluk Dağılımları.
3 — Merkezî Eğilim Ölçüleri — Dağılım Ölçüleri — Örnekleme — İ s t a t i s t i k !
Tahmin — Hipotezlerin Test'i — Regresyon ve Korelasyon — Z a m a n Se­
rileri Analizi — İndeksler.

II. S I N I F
D E R S L E R İ N
Sayısı A d l a r ı Haftada Saat

1 İktisad 2
2 Mâliye 3
3 Yönetim Bilimi 2
4 İdare Hukuku 3
5 Uluslararsı İlişkiler 3
6 Kamu Hukuku ve Devlet Teorileri 2
7 Medenî Hukuk 2
8 Ceza Hukuku ve Kriminoloji 3
9 Yabancı Dil (Almanca, İngilizce. Fransızca) 8

9 T O P L A M 28

746
AÇIKLAMA ve KAPSAMLARI
IKTİSAD Dersi'nin kapsamı :
1 — Fiat Teorisi ve Politikası:
a) Fiat — Arz ve Taleb — Piyasa — Tam Rekaabet, Monopol ve Aksak
Rekaabet Piyasalarında Fiyat Teşekkülü — Fiyat Politikası — Gaye­
leri, Vâsıtaları ve Te'sirleri;
2 — İnkısam Teorisi ve Politikası — İnkısamın Mâhiyeti ve Umumî Prensip­
leri:
a) R a n t — Ücret — Faiz — K â r ;
b) Devletin Gelir İ n k ı s a m ı n a Müdâhalesi — Millî Gelir ve İ s t i h d a m Teo­
risi — İ s t i h d a m Teorisi'nin Ba'zı Temel K a v r a m l a r ı ;
3 — İşsizlik ve Başlıca Çeşitleri.
4 — Ekonominin Genel Dengesi ve İstihsal Seviyesi — Keynes'in İstihdam
Teorisi ve Noksan İ s t i h d a m Dengesi.
5 — Millî Gelir ve H a r c a m a l a r — Tam İ s t i h d a m Politikası.
6 — İktisâdı Gelişme ve Kalkınma.

MÂLİYE Dersi'nin kapsamı:


1 — Mâliye'nin Tarifi — Mâhiyeti ve Dîger Bilimlerle İlişkisi — Klasik ve
Modern Mâliye Anlayışı — Mâlî Düşüncenin Gelişmesi.
2 — K a m u Giderleri: Tanımı — Mâhiyeti — A r t m a l a n n Tahlili — Tansif-
leri — Genişliği ve Sınırı — Etkileri — Ba'zı önemli Gider Tiplerinin İn­
celenmesi — K a m u Giderlerinde Prodüktivite.
3 — B ü t ç e : Tarifi — Mâhiyeti — Prensipleri — Hazırlanması — Müzâkeresi
ve Kabulü — Modern Bütçe Görüşleri.
4 — Hazîne Servisi ve Hazîne Muameleleri.

YÖNETİM BİLİMİ Dersi'nin kapsamı :


1 — Yönetim Bilimi'nin Konusu — Kapsamı — Amaçlarının Tesbiti.
2 — Plânlama — Örgütlenme.
3 — Türkiye'de Yönetim Örgütü — Örgütün Geliştirilmesi.
4 — Personel Yönetimi — Haberleşme — E ş g ü d ü m (Koordinasyon).
5 — Mâlî Yönetim.
6 — Yönetimin Halk'la İlişkileri.

İDARE HUKUKU Dersi'nin kapsamı :


1 — İdare ve Tâbi' olduğu Hukuk Dallan — İdâri Bilimler — İdare Sistem­
leri.
2 — Tanzimat'dan Günümüze k a d a r ve b u g ü n k ü İ d a r e Sistemimizin Temel
nitelikleri,
3 — K a r a Avrupası ve Anglo-Sakson İ d a r e Sistemleri — Hukuka Bağlı İ d a r e ;
4 — İdare H u k u k u ' n u n Gelişmesi ve Özelliği — İ d a r e H u k u k u ' n u n Kaynakla­
rı — İdare H u k u k u Durum ve İşlemleri — İ d a r e n i n Denetimi — İdâri
Kuruluşlar;
747
5 — K a m u Personeli — İdâri Hizmetler — İdarenin Mâlî Münâsebetleri.

ULUSLARARASI İLİŞKİLER Dersinin kapsamı :


1 — Milletlerarası Câmia'nın Gelişmesi ve Millî Câmia'dan F a r k l a r ı ;
2 — Milletlerarası Câmia'nın H u k u k u — Bu H u k u k u n gelişmesi — Kaynakla­
rı — Şahısları — Teşkilâtı — Geliştirilmesi ve Teşkilâtın Kurulması Se-
bebleri — Mevcud Başlıca Teşkilâtlar — Milletlararası Câmia'nın Politika­
sı — Bu Politikanın Özellikleri — Kuvvet Dengesi Sistemi — Dünya Po­
litikası.

KAMU HUKUKU ve DEVLET TEORİLERİ Dersinin kapsamı :


1 — Hukuk ve Sosyal Düzen — Hukuk'da Bölünme ve G r u p l a n m a — H u k u k ' u n
Amacı — Genel İlkeler Açısından K a m u H u k u k u ' n u n Dallan — Hukuk
Biliminin Dalları.
2 — Devlet Kavramı — Devletin Unsurları — Devlet Teorisinin Üç Yönlü Te­
meli — İ k t i d a r ı n Meşruluğu K o n u s u — Modern Anlamda Engemlik —
Egemenlik K o n u s u n d a H a l k Oyu'nun Rol ve Te'siri — Devlet Teorisinde
Akılcı Yön;
3 — İlkçağ Aydınlanması — Ortaçağ ve Teokratik Devlet — Yeni Çağ Aydın­
lanmasının Dört Fikir Akımı — H ü m a n i z m a — Rönesans — Reform —
Rasyonalizm.
4 — Devlet Kudret ve Egemenliği ve Bunların Belirme Şekli — Demokrasi
Kavramı.

MEDENÎ HUKUK Dersinin kapsamı :

1 — Medenî H u k u k ve Bunun Toplumu Düzenleyen Öteki Kaaidelerle İlişiği —


Hukuk Sistemi İçinde Medenî H u k u k ' u n Yeri ve Kaynakları.
2 — Medenî H u k u k ' u n Kişilere Sağladığı Çeşidli Haklar.
3 — Kişiler H u k u k u — Gerçek Kişiler — Tüzel Kişiler.
4 — Aile H u k u k u — Türk Aile H u k u k u ' n u n Düzenlediği Münâsebetler.
5 — Mîras H u k u k u — Genel H ü k ü m l e r — Mirasçılar — Mîras'ın İntikaali.
6 — Eşya H u k u k u (Aynî Haklar) — Genel Bilgiler — Zılyedlik ve T a p u Si­
cilli — Mülkiyet — Mülkiyet'den b a ş k a Aynî Haklar.

CEZA HUKUKU ve KRİMİNOLOJİ Dersinin kapsamı :


1 — Ceza H u k u k u ' n u n Mâhiyeti — Fonksiyonu ve Tarifi — K o n u s u — Geliş­
me Târihi'nin Ana H a t l a n — Ceza Politikası.
2 — Dîger H u k u k K o l l a n — Ahlâk — Kriminoloji ve Dîger Bilimlerle İlgisi —
Ceza H u k u k u ' n u n Taksimi.
3 — T ü r k Ceza Mevzuatı Târihinin Ana Hatları — Ceza K a n u n u — Ceza Kaaide-
si.
4 — T ü r k Ceza H u k u k u ' n u n Kaynakları — Temel Kaaideler — Ceza Hukukun­
da Z a m a n ; Şahıs ve Ülke B a k ı m ı n d a n Tatbiki — Genel ve Özel Kanun
İlişkileri.

748
5 — Suç — îzah ve Tarifi — K o n u s u — Suç Çeşitleri — Suçun Unsurları —
Teşebbüs — Suç ve Cezaların Çokluğu — Çeşitli Açılardan Suçlu — Suç­
luların Çokluğu — Suçu Ağırlaştıran ve Hafifleten Hâl'ler — Suçun Hu­
kukî Neticeleri — Tenkil ve Vâsıtaları — Önleme ve Vâsıtaları.

İHTİSAS SINIFLARI
I I I . S I N F : İKTİSAD ve MÂLİYE BÖLÜMÜ

111. SINIF İKTİSAD ve MÂLİYE BÖLÜMÜ DERSLERİNİN


Haftada
Sayısı ADLARI Niteliği
Saat

1 İktisâdı Düşünceler Târihi 2 Zorunlu


2 Mikro Iktisad 2 '"
••
3 Makro Iktisad 2
4 Mâliye 2 *•
5 Muhasebe 2 •'
6 İktisadî Sistemler 2 "
t • 1
7 Ticâret Hukuku 2
8 Seminer 2 " 1

9 Yabancı Dil 5 "


10 Matematik 2 Seçimlik
11 İstatistik 2 " 1

12 İşletme İktisadî 2 •'


1t
13 İktisad Târihi 2
14 Millî Muhasebe ve Endüstrilerarası
İlişkileri 2 Zorunlu !
! 15 Uluslararsı Politika 2 Seçimlik
2
• t
16 Temel Haklar ve Özgürlükler
16 T O P L A M 35 Zorunlu |10
Seçimlik | 6

D E R S L E R İ N KAPSAMLARI

İKTİSÂDI DÜŞÜNCELER TÂRİHİ D e r s i n i n k a p s a m ı : Dersin K o n u s u : iktisadî


O l a y l a r Târihi ile Düşünceler Târihi Arasındaki farklar. İlk ve Orta Çağlar. Merkan-
tilist d ü ş ü n c e . Fizyokratik d ü ş ü n c e . Liberal Okul. Yeni klâsik okullar. Ondokuzun-
cu ve yirminci yüzyıl sosyalistliği. Gerçekçi okullar. Keynes'ci okul. B ü t ü n bu
okulların doğuş ş a r t l a n , görüşleri, temsilcileri ve tenkidleri.

MİKRO İKTİSAD Dersi'nin k a p s a m ı : Tüketim teorisi: Tüketici d a v r a n ı ş ı ; fayda


fonksiyonu; kayıtsızlık eğrileri; gelir ve i k a a m e te'sirleri, ferdî ve piyasa eğrileri;
taleb esnekliği; t a m r e k a a b e t ve t ü k e t i m etkinliği. Üretim teorisi: F i r m a davra
nışları; ü r e t i m fonksiyonu; eş ü r ü n eğrileri; m i n i m u m maliyet ş a r t l a r ı ; firmanın
maliyet eğrileri; f i r m a n ı n h â s ı l a t ı ; k â r ı n azamîleştirilmesi; firma ve piyasa arz

749
eğrileri; arz esnekliği; t a m rekaabet ve firmanın etkinliği; doğrusal p r o g r a m l a m a .
Bölüşüm teorisi: F a k t ö r talebi; faktör arzı. Piyasa dengesi: T a m r e k a a b e t şartla­
rı; kısmî denge; ö r ü m c e k ağı t e o r e m i ; d ö n e m l e r tahlili; uzun d ö n e m dengesi;
genel denge tahlili; refah iktisadı. Eksik r e k a a b e t : F i r m a dengesi; m o n o p o l ; oli-
gopol, duopol, m o n o p s o n ; eksik rekaaıbette etkinlik.

MAKRO İKTİSAD Dersi'nin k a p s a m ı : iktisâdı faaliyetin ölçülmesi: Millî gelir


ve ilgili kavramlar. İktisadî faaliyet h a c m i : Tüketim, tasarruf ve gelir seviyyesi.
Mâliye politikası ve gelir seviyyesi; yatırım seviyyesi; faiz ve p a r a ; m a l ve p a r a
piyasalarının genel dengesi; p a r a talebi ve istikrar politikası; i s t i h d a m ; fiat se­
viyyesi ve faiz teorisi; klasik ve Keynezyen modeller. Büyüme mes'eleleri; enflas­
yon; konjonktür hareketleri.

MALİYE Dersi'nin k a p s a m ı : Devlet gelirleri; genel tasnifi. Vergiler. Genel ver­


gi teorisi. Vergilerin konularına göre tahlili. Verginin m a t r a h ı ; n i s b e t i ; t a r h ı ; ta­
hakkuku; tahsîli. Vergilemenin etkileri. îyi ıbir verginin özellikleri. Dîger k a m u
gelirleri: H a r ç l a r ve şerefiyeler; m ü l k gelirleri. İstikrazlar. Mâhiyeti ve özellikleri.
istikrazın çeşitleri. Hangi hâllerde borçlanılır? Borçlanma tekniği ile ilgili mes'e
leler. K a m u borçlarının idaresi. İstikrazların etkileri.

MİLLÎ MUHASEBE VE ENDÜSTRİLERARASI İLİŞKİLER D e r s i n i n k a p s a m ı :


sosyal hesaplar. Türkiye'de sosyal hesaplar u y g u l a n m a s ı : Millî Gelir-millî h a r c a m a
h e s a p l a n . Kullanılan metodoloji ve eleştirilmesi. E n d ü s t r i l e r a r a s ı iktisad. înput-
Output analizi: Varsayımlar ve teorik m o d e l ; İnput-Output tablolarının hazırlanma­
sı; kullanıldığı yerler; m e t o d u n genel değerlendirilmesi; Türkiye'de İnput-Output
Analizi. Doğrusal p r o g r a m l a m a : İki değişkenli çözüm; *çok değişkenli çözüm; İnput-
O u t p u t ' t a n doğrusal p r o g r a m l a m a y a geçiş.

MUHASEBE Dersi'nin k a p s a m ı : Tarifi, ö n e m i ve işletmeler için lüzumu: Muha­


sebe ve m o d e r n işletmecilik; m u h a s e b e verileri ile ilgili kuruluşlar; muhasebeci­
lik mesleği. Muhasebenin genel prensipleri. Muhasebe ve işlemler. B i l a n ç o : mâhi­
yeti; tarifi ve nevi'leri. İşlemlerin hesaplar yardımıyie izlenmesi. Muhasebe he­
sap devresi kavramının mâhiyeti ve önemi. Muhasebe kayıd a r a ç l a r ı . Mizanlar.
E n v a n t e r işlemleri. Muhasebe d u r u m tabloları. Muhasebe usûl ve vâsıtalarındaki
yeni gelişmeler. Muhasebe verilerinin işletmelerin sevk ve idarelerinde kullanıl­
ması.

İKTİSÂDİ S İ S T E M L E R Dersi'nin k a p s a m ı : Kapitalist sistem: Tarihsel gelişimi;


lemel k u r u m l a n ; ıbu sistem içinde üretimin- düzenlenmesi; gelir dağılışı; bu sis­
t e m e getirilen t a h d i t l e r i ; sistemin tenkidi; sistemin geleceği. Sosyalist s i s t e m : Do­
ğuşu ve tarihsel gelişimi; ekonomik k u r u m l a n ; ekonomik plan ve plancılık; bu
sistemde gelir dağılışı; yeni gelişmeler. Demokratik sosyalist s i s t e m : Doğuşu;
ekonomik k u r u m l a n ; ekonomik p l a n ; b u sistemde gelir dağılışı. K a r m a e k o n o

750
m i : a n l a m ı ; gelişme yönleri; k a r m a e k o n o m i n i n Türkiye'de doğuşu ve gelişmesi;
k a r m a .ekonominin nitelikleri; ekonomik p l a n ; Türkiye'de ekonomik planlar.

TİCÂRET HUKUKU Dersi'nin kapsamı: Ticâret; ticâret h u k u k u ve iktisad. Ti*


câret h u k u k u n u n m â h i y e t i ; gelişmesi. T ü r k Ticâret Hukuku. Genel k a v r a m l a r : Tica­
rî işletme; tacir; ticâret sicilli; ticâret unvanı ve işletme adı; haksız rekaabet;
ticâret defterleri; câri h e s a p ; ticâret işleri tellâllığı; acentalar. Ticâret şirketleri:
Şirket k a v r a m ı ; kollektif şirketler; k o m a n d i t şirketler; a n o n i m şirketler; sermâ­
yesi paylara b ö l ü n m ü ş k o m a n d i t şirket; kooperatif şirketler; limited şirketler,
Kıymet e v r a k : K a v r a m ı ; n â m a yazılı senetler; hâmiline yazılı senetler; kambiyo se­
netleri. Deniz Ticâret H u k u k u : Ma'nâ ve mâhiyeti. T ü r k Ticâret K a n u n u n a göre
Deniz Ticâret H u k u k u .

MATEMATİK Dersi'nin kapsamı: Set'ler: N o t a s y o n ; set işlemleri;kartezyen çar­


p ı m ; fonksiyon kavramı; fonksiyon tipleri; grafikle gösterme. Sayılar sistemi:
Rasyonel; irrasyonel ve k a r m a ş ı k sayılar. Devamlılık ve limit. Türev: Tek değiş­
kenli fonksiyonlar. İ n t e g r a l : Tek değişkenli fonksiyonlar. İki değişkenli fonksiyon­
lar. Diferansiyel denklemler. F a r k denklemleri.

İSTATİSTİK (II) Dersi'nin kapsamı: Olasılık; Olasılık a k s i y o m l a r ı ; kurallar;


şartlı olasılık; bağımsızlık; sıralama ve birleştirmeler. Tesadüfi değişkenler: Ola­
sılık ve sıklık fonksiyonları; birikimli dağılımlar; bileşik tesadüfi değişkenler;
marjinal dağılımlar; bağımsızlık. U m u t s a l değer ve m o m e n t l e r : U m u t s a l değer ve
varyans, u m u t s a l değer cobri'nin kuralları; şartlı u m u t s a l değer; m o m e n t l e r i ; mo­
m e n t ç ı k a r a n fonksiyon. Bellibaşlı kesikli ve devamlı dağılımlar, ö r n e k istatistikle­
rin dağılımı: Örnek m o m e n t l e r i ; b ü y ü k sayılar k a n u n u ; merkezî limit teoremi.
îstatistikî t a h m i n : N o k t a t a h m i n ; aralık şeklinde tahmin, istatistik? istidlal. Var­
y a n s analizi; Regresyon analizi; Basit regresyon.

İŞLETME İKTİSÂDI ( I ) Dersi'nin kapsamı için III. Sınıf İşletmecilik Bölümüne


bakınız.

İKTİSAD TÂRİHİ Dersi'nin kapsamı: Sanayi inkılâbından önceki d ö n e m ; Sanayi


inkılâbından sonraki d ö n e m d e m e y d a n a gelen değişmeler (her iki d ö n e m d e nüfus,
t a r ı m ve t o p r a k sistemi, sanayi, ticâret ve u l a ş t ı r m a ) . Türkiye ( İ m p a r a t o r l u k ve
Cumhuriyet d ö n e m l e r i ) : Nüfus; tarımsal faaliyet ve t o p r a k sistemi; sanayi ve ti­
c â r e t ; dış âlemle ilişkiler; Devlet ve iktisadî hayat.

ULUSLARARASI POLİTİKA Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf Milletlerarası İliş­


kiler Bölümü'ne 4>akınız.

TEMEL HAKLAR VE ÖZGÜRLÜKLER Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf Siyâset


ve İ d a r e Bilimleri Bölümü'ne bakınız.

751
IV. SINIF İKTİSAD ve MÂLİYE BÖLÜMÜ

IV. SİNİF İKTİSAD ve MALİYE BOLUMU DERSLERİNİN


Haftada
Sayısı Adları NİTELİĞİ
Saat
1 İktisâdı Büyüme ve Kalkınma Teorileri 2 Zorunlu
2 Uluslararası İktisad 2 "

3 Sosyal Siyâset ve İş Hukuku 3
M
4 Mâliye Politikası 2
5 Planlama Teknikleri 2 " 1
6 Türkiye İktisadı
• 1
2
7
1*
Seminer 2
<•
8 Yabancı Dil 5
9 Ekonometri 2 Seçimlik
10 ••
Para-Banka Teorileri ve Politikaları 2
•1
11 Ziraî İktisad 2
12 Uluslararsı İktisâdı Kuruluşlar ve
• I |
Birleşmeler 2
13
II
Türk Vergi Hukuku 2
14 Banka ve Sigorta Hukuku 2 ••
15 Mahallî İdareler Mâliyesi 2
• 1

16 İşletme İktisadı 2 "

16 T O P L A M 36 Zorunlu) 8
Seçimlik 8

DERSLERİN KAPSAMLARI

İKTİSÂDI BÜYÜME ve KALKINMA TEORİLERİ Dersinin kapsamı: Genel kav­


ramlar. Dinamik analizin araçları: Diferansiyel denklemler; fark denklemleri; period
analizi. Başlıca büyüme teorileri: Ricardo; Schumpeter; Marx; Harrod; Domar; Sa-
muelson; Hicks; Kaldor; Solow; ötekiler. Büyümeyi etkileyen temel faktörler.
Gelişen ülkeler açısından büyüme. Kalkınma teorileri. Kalkınmayı etkileyen temel
faktörler.

ULUSLARARASI İKTİSAD Dersinin kapsamı: Ayrı bir uluslararası iktisad teori­


sinin varlık nedenleri. Uluslararası iktisadî ilişkileri açıklamağa çalışan teoriler ve
bu teorilerin tartışılması. Uluslararası .'iktisadî ilişkilerden doğan kârın ölçülmesi.
Uluslararsı iktisadî ilişkilerin çeşitli etkileri. Ticâret hadleri. Uluslararası faktör
hareketleri. Uluslararası iktisadî ilişkiler politikası. Uluslarası iktisâdı ilişkilerin
parasal yönü. Kambiyo sistemleri, ödemeler bilançosunun denkleşmesini açıklama­
ğa çalışan teoriler. Dış ödemeler bilançosunda dengesizlik nedenleri. Uluslararası

752
sermâye hareketleri. Dış ö d e m e dengesizliklerinin giderilmesine ilişkin iktisâdi
politika tedbirleri. Türkiye ekonomisinin dış ekonomik ilişkileri.

SOSYAL SİYÂSET VE İŞ HUKUKU Dersi'nin kapsamı: Sosyal politikaya giriş.


Sanayi devrimi ve çalışma ş a r t l a n . Sosyal politika yollarını açan faktörler. Sosyal
politika ve milletlerarası çalışmalar. Milletlerarası Çalışma Teşkilâtı. Sosyal po­
litika ve dîger milletlerarası çalışmalar. Sosyal politikanın tarihsel gelişimi: İngil­
t e r e ; Fransa; İsviçre; Türkiye. Kollektif işçi ve işveren münâsebetleri. Sendika­
cılık: Çeşitli memleketlerde ve Türkiye'de. Kollektif pazarlık. Kollektif iş uyuş­
mazlığı ve hal tarzları. Grev hak ve hürriyeti. Ücret. Sosyal güvenlik ve işsizlik.
Türkiye'de Sosyal güvenlik. İşsizlik ve işsizlikle mücâdele.

MÂLİYE POLİTİKASI Dersi'nin kapsamı: Mâliye politikası nedir? Mâliye politi­


kasının hedefleri, uygulama şartları K a m u ekonomisi-özel ekonomi münâsebetleri.
E k o n o m i d e istikrar. M a k r o dengeler. İstikrarın bozulması ve enflasyon-. Otomatik
stabilizatörler. Enflasyonla mücâdelede göz ö n ü n d e tutulacak esaslar. Depresyon­
la mücâdelede mâliye politikası. Hazîne-Merkez Bankası münâsebetleri. Tam is­
t i h d a m d a n kalkınmaya geçiş. İktisadî kalkınma. Az gelişmiş ekonomilerin sınıflan­
dırılması ve k a l k ı n m a problemleri. K a l k ı n m a d a finansman ihtiyâcının hesaplan­
ması. Dış ve iç finansman k a y n a k l a n . K a l k ı n m a d a vergi politikasının fonksiyonu
ve hedefleri. Mâliye politikası yoluyla servet ve gelir denkleştirilmesi.

PLANLAMA TEKNİKLERİ Dersi'nin kapsamı: Planlamayla ilgili temel kavram­


lar. Çeşitli ekonomik sistemlerde başlıca planlamaya yaklaşımlar. Plan hazırlama ve
kullanılan- teknikler. Planlama modelleri. Plan hazırlığında a ş a m a l a r ve kullanılan
teknikler ( m a k r o modeller, e n d ü s t r i l e r a r a s ı analiz, sektör planlaması, p r o j e değer­
lendirmek, genel denge tahlilleri). Türkiye'de ve ba'zı ülkelerde plan uygulamala­
rı. Genel değerlendirme.

TÜRKİYE İKTİSADI Dersi'nin kapsamı: Türkiye'nin nüfus mes'eleleri. Millî ge­


lir dağılışı. Ziraat sektörü: Ormancılık; t a r ı m ; avcılık; (balıkçılık. Madencilik. Sana­
yi. Ticâret (iç ve dış). Ulaştırma. Serbest meslekler ve hizmetler. Mâlî müesse­
seler.

EKONOMETRİ Dersi'nin kapsamı: İki açıklayıcı değişkenli regresyon analizi.


E k o n o m e t r i için gerekli doğrusal cebir. Genel doğrusal model. Genel doğrusal reg­
resyon modeinin faraziyelerinden sapmalar. Simültane denklmeler. E k o n o m e t r i k mo­
deller.
PARA, BANKA TEORİLERİ VE POLİTİKALARI Dersinin kapsamı: M o d e r n ^pa­
ra teorisi. Merkez Bankacılığı. Türkiye'de Merkez Bankacılığı. Banka sistemi ve

753
Türkiye'de Banka sistemi. Milletlerarası p a r a ve bankacılık problemleri. P a r a ve
b a n k a politikası.

ZİRAÎ İKTİSAD Dersi'nin kapsamı: Türkiye'nin t a r ı m problemi. Ziraî iktisad


ve politikasının konusu. Ziraatın tarifi ve bölümleri. Önemi. Ziraî istihsâlin özel­
likleri. Arazinin mâhiyeti, özellikleri ve tasnifi. Ziraî arazi ile ilgili mes'eleler. Zi­
raî kredi. Ziraî fiatlar ve fiat politikası. Ziraat mahsullerinin s ü r ü m ve satışı. Ara­
ziyi k o r u m a mes'elesi. Türkiye ziraatında prodüktivite. Arazi rejimi ve toprak re­
formu. Ziraî işçiler ve mes'eleleri. Ziraî vergiler ve özellikleri. Ziraî reform ve ik­
tisadî kalkınma. Ziraî sigorta. Ziraî teşkilâtlanma.

ULUSLARARASI İKTİSÂDI KURULUŞLAR VE BİRLEŞMELER Dersinin kapsa.


mı: Uluslararası iktisadî işbirliği zarureti; başlıca şekilleri. İktisadî birleşmelerin
dışarda kalan etkileri. İktisadî birleşmelerin üye ülkelere etkileri. Uluslararası ikti­
sadî kuruluşlar ve a n d l a ş m a l a r : Tarihçesi; çeşitli kuruluşlar. Uluslararası iktisadî
birleşme örnekleri: Târihçe ;GATT; OEEC ve OECD; Avrupa K ö m ü r ve Çelik Birliği;
Avrupa Atom Birliği; Benelux ve İskandinav Birliği; Avrupa E k o n o m i k Topulluğu;
COMECON ve R.C.D. ile ilişkiler. Avrupa E k o n o m i k Topluluğu karşısında Türkiye,

TÜRK VERGİ HUKUKU Dersi'nin kapsamı: T ü r k vergi sistemine toplu b i r ba*


kış: Vergi Usûl K a n u n u n u n ş u m û l ü ; Gelir Vergisi: Genel a ç ı k l a m a ; verginin konu
s u ; ticarî kazançlar; ziraî k a z a n ç l a r ; ü c r e t l e r ; serbest meslek kazançları; gayr-ı
menkûl ve menkûl sermâye îradları; şâir kazanç ve î r a d l a r ; yıllık b e y a n n a m e l e r ; ge*
lir vergisinin oranları; m u h t a s a r ve münferid beyanname. K u r u m l a r vergisi: Genel
a ç ı k l a m a ; verginin konusu; muaflık ve istisnalar; verginin m a t r a h ı n ı n hesabı;
t a r h ı ; o r a n ı ; tahsili. Gider vergileri: Genel açıklama; istihsal vergisi; hizmetler
vergisi; gider vergilerine âid o r t a k h ü k ü m l e r .

BANKA VE SİGORTA HUKUKU Dersi'nin kapsamı: Genel a n l a m d a sigorta hu­


k u k u : Ma'nâ ve mâhiyeti; bugünkü d u r u m u . T ü r k Ticâret K a n u n u n a göre sigorta
h u k u k u : Mal sigortası; can sigortası; denizcilik rizikolarına karşı sigortalar. Ban­
kalar hukuku: Giriş, Türk Banka Hukuku; bankaların kuruluşu; organ­
ları; b a n k a l a r d a m e v d u a t ; b a n k a muameleleri; b a n k a hizmetleri; b a n k a l a r hu­
kukunun Türkiye'de doğurduğu ba'zı mes'eleler.

MAHALLÎ İDARELER Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf Siyâset ve İ d a r e Bilim­


leri Bölümü'ne bakınız.

İŞLETME İKTİSADI (II) Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İşletme B ö l ü m ü ' n e
bakınız.

754
III. SINIF SİYÂSET ve İDARE BİLİMLERİ BÖLÜMÜ

III. SINIF SİYÂSET ve İDARE BİLİMLERİ BÖLÜMÜ DERSLERİNİN jj


Haftada
Sayısı A D L A R I NİTELİĞİ
Saat
1 İktisadî Düşünceler Târihi 2 Zorunlu
2 İdare Hukuku 2 **
Pl
3 Mâiiye 2
4 Siyasal Rejimler ve Devlet Sistemleri 2
• 1

•I
5 Temel Haklar ve Özgürlükler 2
6 Siyasal Davranış 2
• 1

7 Sosyal Bilimler Metodolojisi 2 "


8 Seminer 2 ''
M
9 Yabancı Dil 5
10 Ceza Yargılama Hukuku 2 Seçimlik
11
1 1
Devletler Husûsî Hukuku 2
12 Makro İktisad 2 "
13 İktisadî Sistemler 2 "
14 Nüfus ve Yerleşme Coğrafyası
1 t
2
15 Uluslararsı Politika 2 ''

15 T O P L A M 33 Zorunlu | 9
Seçimlik| 6

DERSLERİN KAPSAMLARI

İKTİSADÎ DÜŞÜNCELER TÂRİHİ Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf İ k t ' s a d vt


Mâliye B ö l ü m ü ' n e bakınız.

İDARE HUKUKU Dersi'nin kapsamı: İ d a r e n i n yargı denetiminin esasları: Yargı


dışı denetim vâsıtaları; yargı denetiminin lüzumu ve çeşitli şekilleri; idarî yargı
sistemimizin Tarihçesi; yargı yolunu kapayan kanunlar. İ d â r i yargı merci'leri: Da­
nıştay; talî idarî yargı m e r c i ' l e r i ; yargı merci'i olarak Sayıştay; görev ve yetki
uyuşmazlıkları. İdarî yargının görev a l a m : Uyuşmazlık m a h k e m e s i ; görev alanına
ilişkin kurallar; idâri yargının d e n e t i m i n e t â b i ' k a m u merci'leri; i d a r e hukuku­
n u n uygulama a l a m ; ön mes'ele. İ d â r i d â v a l a r ; çeşitleri; iptal d â v a s ı ; t a m yargı
d â v a s ı ; y o r u m d â v a s ı ; idâri dâvalarda s ü r e ; taraflar. Yargılama u s û l l e r i : Esas­
l a r ; dâva açmanın sonucu; k a n u n y o l l a n ; h ü k ü m uyuşmazlığı; idâri yargı .karar­
larının yerine getirilmesi.

MÂLİYE Dersi'nin kapsamı için LII. Sınıf İktisad ve Mâliye B ö l ü m ü ' n e bakınız.

SİYASAL REJİMLER VE DEVLET SİSTEMLERİ Dersi'nin kapsıamı: Konunun


genel prensipleri. K u r a m s a l ve görevsel mukaayese. Kişisel hürriyetçi düzen dev-

755
letleri: Büyük Britanya ve P a r l a m e n t a r i z m ; F r a n s a ; Federal Almanya; italya; Ame­
rika Birleşik Devletleri. Toplumsal hürriyetçi düzen devletleri: Sovyetler Birliği; halk
demokrasileri. Kişisel ve toplumsal hürriyetçi düzen devletlerinin karşılaştırılması.
Asya ve Afrika Devletleri: Hind devlet sistemi; az gelişmiş ve yeni ülkelerde si­
yâsî sistem a r a m a l a r ı .

T E M E L HAKLAR VE ÖZGÜRLÜKLER D e r s i n i n k a p s a m ı : Özgürlük k a v r a m ı : Li­


beral açıdan özgürlükler; Mancizm ve özgürlük; insan hakları demeçleri; Anayasalar
ve özgürlük. Özgürlüklerin sınırı sorunu. Eşitlik kavramı. Batı'da (ingiltere, Ameri­
ka, F r a n s a ) k a m u s a l özgürlüklerin gelişmesi. Türkiye'de özgürlükler: 1839 Ferma­
nı, 1856 Fermanı, 1876 Kanun-ı Esasisi, 1924 Anayasası, 1961 Anayasası. Pozitif açı­
d a n temel h a k ve özgürlükler: Kişi hak ve hürriyetleri; din ve vicdan h ü r r i y e t i ;
fikir h ü r r i y e t i ; bilim ve san'at hürriyeti; basın hürriyeti; t o p l a n m a h ü r r i y e t i ; der­
nek h ü r r i y e t i ; siyâsî h a k l a r ve ödevler; sosyal ve iktisâdı h a k l a r ve ödevler.

SİYASAL DAVRANIŞ Dersi'nin k a p s a m ı : Halk oyu ve mes'eleleri. İnsanların


inançları ve t u t u m l a r ı . Halk oyu'nun târihî gelişimi Ve k a v r a m ı n farklı tanımları.
Halk oyu'nu şekillendiren toplumsal, sosyal ve psikolojik etkenler. Halkların yapısı.
Halk oyu'nun dinamiği ve k a r a r alma merkezleri. Ferdî inanç ve t u t u m l a r ı n nite­
likleri. Bunları ta'yin eden faktörler. Halk oyu'nun ölçülmesi teknikleri. Siyâsî
partiler. Siyâset sosyolojisi kavramı. Siyâset kavramının a n a u n s u r l a r ı . Siyâsî ça­
t ı ş m a d a n bütünlemeye doğru. Siyâsî p a r t n e r i n menşe'i. Ana unsurları. Siyâsî par­
tilerin sistemi. Siyâsî partiler ve seçim sistemi. Siyâsî p a r t i l e r ve b a s k ı grupları.
Siyâsî p a r t i l e r ve oy v e r m e davranışı.

SOSYAL BİLİMLER METODOLOJİSİ D e r s i n i n k a p s a m ı : Genel bilgiler. Araştır


ma konusunun seçimi ve formüle edilmesi. Bilgi kaynağı o l a r a k b u l u n a b i l i r verilerin
kullanılması. Veri t o p l a m a yolları ve teknikleri: gözlem; görüşme; s o r u kağıdının
hazırlanması; posta ile yollanan soru kâğıtları; örnekleme m e t o d u ; kütübhâne
araştırmaları. Örnekleme: Yığın temsil e t m e özelliği; örneklemenin kullanıldığı
d u r u m l a r ; örneklemenin- genişliği; örnekleme çeşitleri; örneklemenin dayandığı
kuramsal ve m a n t ı k s a l esaslar. Tahlil ve d e ğ e r l e n d i r m e : E d i t i n g ; kod yörüngesi
h a z ı r l a m a ; f o d l a m a ; çizelge hâline g e t i r m e ; verilen istatistiklerin tahlili; sorular
arasında " b a ğ l a n t ı " k u r m a . Araştırma r a p o r u n u n y o r u m l a n m a s ı : R a p o r u n kapsa­
m ı ; özetleme; r a p o r d a kullanılacak dil.

TÜRK SİYASAL,HAYÂTI Dersi'nin k a p s a m ı : Geleneksel Osmanlı düzeni. Osman­


lı iktisadî ve sosyal münâsebetlerinin gelişmesi. Osmanlı merkez idaresi ve bürokra­
si. Merkez dışı idare ve şehir hayatı. Pâdişâh ve Sultanlık teorisi. Osmanlı İmpa­
ratorluğunda dünya görüşleri. Eğitim. Batı etkisi: Osmanlı müesseselerinde
XVI. - XVI|IL yüzyıllar arasında değişmeler. Osmanlı reformculuğu. Tanzimat
ve problemleri. Sosyal, siyasal, ekonomik ve hukukî yapı. Tanzîmâtı getiren- iç ve
dış etkenler. Tanzimat d ö n e m i n d e siyâsî cereyanlar. T a n z i m a t d ö n e m i n i n siyâsî

756
olayları. Birinci Meşrûtiyet ve Abdülhamid. îç olaylar. Abdülhamid devrinin dün­
ya görüşü. Siyâsî cereyanlar. Bu devrin devlet ve toplum yapısı. İkinci Meşrûtiye­
ti getiren iç ve dış etkenler. İkinci Meşrûtiyetin dünya görüşü. Siyâsî cereyanlar
ve siyâsî hayat. İkinci Meşrûtiyetin bilançosu. İ m p a r a t o r l u ğ u n sonu. Osmanlı İm­
p a r a t o r l u ğ u n u n siyâsî mîrâsı.

CEZA YARGILAMA HUKUKU Dersi'nin kapsamı: Mâhiyeti, konusu, amacı ve


tarifi. Ceza h u k u k u ile münâsebetleri. Sistemler ve K a n u n u m u z u n sistemi. Ba'zı
önemli prensipler. K a n u n u m u z u n zaman, yer ve şahıs b a k ı m ı n d a n tatbiki. Ceza
dâvasının süjeleri: Yargıç; bağımsızlığı; tarafsızlığı; yargının t a k s i m i ; genel ola­
r a k yetki ve t a k s i m i ; savcı; sanık; müdâfî. Ceza yargılama h u k u k u n d a tedbirler:
Sanığın şahıs h ü r r i y e t i ; tevkif; yakalama müzekkeresi; geçici yakalama. Ceza dâ­
vasına âid ba'zı m u a m e l e l e r : Celb ve ihzar m ü z e k k e r e s i ; k a r a r l a r ; mehiller ve es­
ki hâle getirme. î s b a t vâsıtaları. K a m u dâvası ve takibi. S o r u ş t u r m a : Genel bil­
giler; hazırlık s o r u ş t u r m a s ı ; k a m u dâvasının açılma şekilleri; ilk s o r u ş t u r m a ; son
s o r u ş t u r m a ; ceza k a r a r n a m e s i ile h ü k ü m verme u s û l ü ; k a n u n yolları; infaz.

DEVLETLER HUSUSİ HUKUKU Dersinin kapsamı için I I I . Sınıf Uluslararası


İlişkiler Bölümü'ne bakınız.

MAKRO İKTİSAD Dersi'nin kapsamı içi© I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye Bölümü'ne


bakınız.

İKTİSÂDI SİSTEMLER Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye Bölü­


m ü ' n e bakmaz.

NÜFUS VE YERLEŞME COĞRAFYASI Dersinin kapsamı: K o n u ve tanımlar.


Nüfus. Nüfus m i k d a r ı ; yeryüzünde dağılışı; kalabalık ve tenhâ bölgeler. Nüfusun do­
ğal karakteristikleri. Nüfus artışı. Nüfus artışınuı ortaya koyduğu p r o b l e m l e r : Nüfus
yoğunluğu; nüfus - kaynaklar oranı; o p t i m a l nüfus; Maltbus Teorisi ve tenkidi:
Nüfus politikası; d o ğ u m kontrolü. Nüfusun yapısı: Cinsiyet ve yaşlara göre nüfus
p i r a m i d l e r i ; nüfusu a r t a n , azalan, d u r a k l a y a n toplumlar. Nüfus hareketleri. Yer­
leşme. Yerleşmeyi şartlandıran faktörler. Barınaklar. Yerleşme tipleri. Dağınık yer­
leşmeler. Kır ve köy yerleşmeleri; şehir yerleşmeleri. Hizmet merkezleri olarak şe­
hirler. Türkiye'de kır ve şehir yerleşmeleri.

ULUSLARARASI POLİTİKA Dersi'nin kapsamı için III. Sınıf Uluslararası ilişki­


l e r Bölümüne bakınız.

757
DERSLERİN KAPSAMLARI

SOSYAL SİYÂSET VE İŞ HUKUKU Dersinin kapsamı için IV. Sınıf İktisad ve


Mâliye Bölümü'ne bakınız.

ŞEHİRCİLİK Dersi'nin kapsamı: Şehircilik kavramı. Devlet ve memleket ölçü­


sünde planlama. Bölge ölçüsünde plânlama. Bölge plancılığı kavramı. Memleke­
timizde şehirleşme ve bölge ölçüsünde planlama. Sosyal erozyon. Ekonomik eroz­
yon. Yeni çekici merkezlerin kurulması. Yürürlükteki mevzuat ve bölge plancılığı.
Bölge ölçüsünde plânlı çalışmalar. Meskûn topluluk birimleri ölçüsünde planla­
ma. Arsa ve şehircilik. î'mar programlan. Şehircilik eğitimi. Yapı kontrolü ve
ruhsat işleri. Konut mes'elesi ve politikası.

İDARE HUKUKU Dersi'nin kapsamı: idâri hizmetler. Esaslar. Zabıta hizmetleri.


Savunma hizmetleri. Denetim hizmetleri. Kültür hizmetleri. Bayındırlık hizmetleri.
Tabiî âfetlere ilişkin hizmetler. İktisâdi hizmetler. Millî servetler Sağlık hizmetleri.

758
YÖNETİM BİLİMİ Dersi'nin kapsamı: Personel idaresi: Konusu; k a p s a m ı ; per­
sonel idâresinin- gelişimi. Türkiye'de k a m u personeli: Personel alma. Personelin Sı­
nıflandırılması. Ücret. Personelin değerlendirilmesi, Terfi'i. Personelin yetiştirilmesi.
K a m u personelinin hak ve hürriyetleri. Disiplin, ihtiyatî tedbirler; m ü r a c a a t yolla­
r ı . Sosyal h a k l a r ve yardımlar. Çalışma saatleri; d e v a m ; izin ve ta'tiller. Hizmetten
ayrılma. M e ' m u r sendikaları. Personel işlerini yürüten teşkilât.

TÜRK SİYÂSÎ HAYÂTI Dersi'nin kapsamı: C u m h u r i y e t i n k u r u l u ş u n a k a d a r ve


Millî Mücâdele: Sosyal yapı ve Millî Mücâdele; ideolojik kaynaklar; Millî Mücâ­
dele devrinin siyâsî ö r g ü t ü ; siyâsî olaylar. Tek p a r t i devri: Tek p a r t i ideolojisi;
sosyal ve siyasal y a p ı ; Atatürk reformları; 1945'e k a d a r siyâsî olaylar ve C.H.P.'de-
ki gelişmeler. Çok partili döneme geçiş: 1945 Türkiye'sinin siyasal ve sosyal yapı­
s ı ; tek p a r t i mes'elesi; fikir a k ı m l a r ı ; siyâsî p a r t i mücâdeleleri ve siyâsî olayları.
1950-60 d ö n e m i : Sosyal ve siyasal değişme; siyasal olaylar ve siyasal m ü c â d e l e ;
27 Mayıs olayı ve s o n u ç l a n . Yeni Anayasa d ö n e m i : ideolojik gelişme ve ç a t ı ş m a ;
siyâsî partiler ve siyâsî h a y a t ; temsil ve seçimler; P a r l â m e n t o ve H ü k ü m e t ; Ma­
hallî siyâsî hayat; siyâsî hayâtın p a r t i dışı örgütleri ve e t k e n l e r i ; Türkiye'nin si­
yâsî hayâtının t e m e l sorunları.

MAHALLÎ İDARELER Dersi'nin kapsamı: Mahallî idarelerin değişen mâhiyetleri.


Genel d u r u m : Mahallî idarelerimiz ve emlâk politikası. îller Bankası ve mahallî
idarelerimiz. Belediyeler. Şehir ve köy ayırımı, Belediye sayısı. Görevler. Planlı
çalışmalar. Belediye işletmeleri. İdâri b ü n y e ; f i n a n s m a n ; Belediyelerin gelirleri.
Belediyelerin organları. Belediyeler ve idâri vesayet. Belediyelerin personel prob­
lemi. Köy idareleri. Köylerin sayısı; g r u p l a n d ı r m a l a r . Köy idarelerinin görevleri;
gelirleri; organları. Köy idareleri ve idâri vesayet. Köy idareleri personeli. Top­
lum kalkınması. îl Özel idareleri. Görüşler. Özel idarelerin görevleri; organları.
Özel idareler ve idâri vesayet. Gelirler. Personel problemi.

SİYASAL FİKİRLER TÂRİHİ Dersinin kapsamı: İlk Çağ: Pre-sokratik Yunan-si­


yâsî d ü ş ü n ü ş ü (Sofistler); P l a t o n ; Aristotales; Polibus; Cicero; Augustinus. Orta
Çağ: Salisbury'li J o h n ; Atina'lı T h o m a s ; D a n t e ; İbn-i Haldun; Hıristiyan düşünürle­
ri; Rönesans Düşünürleri. Yeni Çağ: Machiavelli; Reformasyon Düşünürleri;
B o d i n ; H o b b e s ; Locke; Montesquieu; R o u s s e a u ; Anglo-Amerikan d ü ş ü n ü r l e r (Pai-
ne, B e n t h a m ) .

TÜRKİYE'NİN SOSYAL YAPISI Dersi'nin kapsamı: Giriş: Antropoloji; toplum­


sal yapı k a v r a m ı ; kültür, demografi; toplumsal sınıflar; toplumsal ve e t n i k birlik
kavramı. Maddî temeller: Demografik ve etnik yapı; nüfus yoğunluğu ve bölünüşü.

759
Alt-gruplar: Köy; ağalık; şeyhlik; şehir tipleri. Aile ve a k r a b a l ı k : Köy ve şehir
aile tipleri. T a r ı m ekonomisi: Toprak mülkiyeti şekilleri; t a r ı m işletmeciliği; mü­
badele sistemi; mübadele biçimleri; p a z a r l a m a ; k o n j o n k t ü r e bağlılık. T ü r k toplu­
m u n d a sınıflaşma. T o p l u m u m u z u n ba'zı temel özellikleri. Toplumsal yapının birey
üzerindeki etkileri. T ü r k t o p l u m u n d a toplumsal değişme ve planlama.

İKTİSADÎ, SOSYAL VE SİYÂSÎ GELİŞİM Dersi'nin k a p s a m ı : Konu ve kavram­


lar: 'Gelişmenin, bir sorun olarak ortaya çıkışı. Çeşitli gelişme kavramları. Bir az-ge-
lişmiş ülkenin genel nitelikleri. Çeşitli gelişme teorileri: (Weber, Marx, Hagen, Etzio-
ni, VVerner). Gelişmenin dinamik tedkîki: Ba'zı k a v r a m l a r ve m e t o d . Gelişen b i r sos­
yal sistemde ba'zı süreçler: Tabakalaşma sisteminde değişme; kütle haberleşme
araçlarının yayılması; okur-yazarhğın a r t ı ş ı ; şehirleşme; ö r g ü t l e ş m e ; değerler sis­
teminde değişme; geleneksel sosyal yapıda değişmeler. Gelişen- b i r siyasal sistem­
de ba'zı süreçler: Millî b ü t ü n l e ş m e ; siyasal katılma; idarenin bürokratlaşması;
yeni bir siyâsî k ü l t ü r ; siyâsî k u r u m l a ş m a ; siyâsi partiler. Sistemler a r a s ı ilişki.

ÖRGÜT VE YÖNTEM Dersi'nin kapsamı: Örgüt ve yöntem hizmetinin mâhiyeti.


İ d a r e d e değişikliği engelleyen sebebler. Örgüt ve Yöntem servisleri, görev ve faali­
yetleri; personeli. İ d â r i inceleme çeşitleri. İ d â r i incelemenin ilkeleri ve tekniği:
Planlama ve hazırlık safhası; bilgi toplama; bilginin k a y d ı ; t e r t i b ve tanzîmi;
bilginin y o r u m l a n m a s ı ; tavsiyelerin sunulması; uygulamanın izlenmesi. İş akımı.
İş ölçme ve hareket ekonomisi. Form çizme ve kontrol. Yerleşme ve b ü r o tanzîmi.
Büro makineleri ve otomasyon. Dosya ve evrak işleri. Daktilo hizmetlerinin dü­
zenlenmesi. Örnekolay incelemeleri.

TÜRKİYE İKTİSADI Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İktisad ve Mâliye Bölümü­
ne bakınız.

TÜRK İDARE TÂRİHİ Dersi'nin kapsamı: Konunun tarifi ve h u d u t l a n d ı r ı l m a s ı .


Bibliyografya. Osmanlı Târihinin devirleri. Osmanlı Devletinin d o ğ u ş u (çeşitli
görüşler: Gibbons, Köprülü, Wittek, B a r k a n ) . F â t i h devrine k a d a r Osmanlı Târihi­
nin ana h a t l a r ı ; Merkezle Uç'lar arasındaki ayrılık ve İ m p a r a t o r l u k mes'elesi. Fâ­
tih Mehmed'in merkeziyetçi i m p a r a t o r l u ğ u : İ s t a n b u l ' u n fethinin ehemmiyeti. Onal-
tıncı asırda İ m p a r a t o r l u k idaresi. Dergâh-ı Alî: Merkez-i H ü k ü m e t . Eyâletler ida­
resi. Arazi rejimi. Mâliye. İktisadî hayat. İ m p a r a t o r l u ğ u n inhitatı. Batı te'siri ve
Osmanlı İdaresinde yeni istikaamet.

ÇAĞDAŞ SİYÂSİ AKIMLAR Dersi'nin k a p s a m ı : Ondokuzuncu yüzyıl: Alman fel-


sefeciliği (Kant, Hegel); Pozitivizm (A. ıComte); Ütopyacı sosyalistler (Saint-Simon,
Fourier, L. Blanc, Prudhom, Ovven, Weitling); "Bilimsel" sosyalistlik; Liberalizm (J.
S. Mili). Yirminci yüzyıl: Oxford idealizmi (T. H. G r e e n ) ; Anarşizm (Bakoııin'den
K r o p o t k i n ' e ) ; Komünizm (Lenin, T r o ç k i ) ; Sosyal Demokrasi (Bernstein, Fabian'-
Jar); İrrasyonalizm (G. Sorel) ve Faşist, Nazi t u t u m u n öteki kaynakları (A. Rosen-
berger'den Gobineau'ya, G. Gentile'den Engels'e).

760
III. SINIF ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

DERSLERİN KAPSAMLARI
MİLLETLERARASI POLİTİKA Dersi'nin k a p s a m ı : Dersin adı; öğretimi ;konusu.
Milletlerarası politika. Devletler camiası. Milletlerarası h u k u k u n milletlerarası poli­
tikadaki yeri. Milletlerarası kurulların milletlerarsı politikada yeri. Kuvvet denge­
si sistemi. Milletlerarası politikayı etkileyen ana u n s u r l a r : Coğrafya; jeopolitik;
nüfusun önemi; ekonomik m ü n â s e b e t l e r ; milliyetçilik. Dış politika: K a v r a m ı ; iç
politika ile m ü n â s e b e t l e r i ; dış politikada ideoloji; millî menfaat. Dış politikanın
hazırlanışı ve uygulanışı. T ü r k dış politikası: Hazırlanması; kararlaştırılması; uy­
g u l a n m a s ı ; kontrolü.
SİYÂSÎ TÂRİH Dersi'nin k a p s a m ı : Birinci Dünya Savaşından sonra Avrupa ve
Dünya düzeni. Avrupa'da totaliter rejimlerin k u r u l u ş u : Sovyetler Birliği; İtalya;
Almanya, iki Dünya Savaşı arasında Avrupa dengesi. İki Dünya Savaşı arasında
geri kalmış ülkelerin d u r u m u ve bağımsızlık mücâdeleleri: Türk İstiklâl Savaşı
ve Türkiye Cumhuriyetinin k u r u l u ş u ; Arap ülkeleri; Asya ülkeleri. îki Dünya Sa­
vaşı arasındaki milletlerarası işbirliği d e n e m e l e r i : Milletler Cemiyeti; silâhsızlan­
ma ve borçlar mes'elesi. İki Dünya Savaşı arasında Amerika Birleşik Devletleri.
Bu d ö n e m d e T ü r k Dış Politikası.

761
İKTİSADÎ DÜŞÜNCELER TÂRİHİ Dersinin kapsamı için I I I . Sınıf i k t i s a d ve
Mâliye Bölümü'ne bakınız.
DEVLETLER UMÛMÎ HUKUKU Dersinin kapsamı: Devletler H u k u k u n u n geliş­
mesi; mâhiyeti; k a y n a k l a n ; iç hukukla ilişkileri. Devletler H u k u k u n u n şahıslan.
Devletin kurucu u n s u r l a n . Devlet çeşitleri. Devlet birlikleri. F e r d ve Devletler Huku­
ku. Tanıma. Devletin yetkileri. Yetkilerin hukukî mâhiyeti. Ülke üzerinde yetkiler.
iç sular. K a r a s u l a n ve bitişik bölge. Boğazlar. K a n a l l a r ve nehirler Hava ve Uzay
Hukuku. Ülke iktisabının şekilleri. Devletlerin halef o l m a l a n . Devletin yabancılar
üzerindeki yetkileri. Açık denizler. Kıt'a sahanlığı. Devletin milletlerarası soru­
mu.
DEVLETLER HUSUSÎ HUKUKU Dersinin kapsamı: Milletlerarası t o p l u m ve
milletlerarası hukuk. Devletler Husûsî H u k u k u ' n u n k o n u s u ; b ö l ü m l e r i ; m â h i y e t i ;
k a y n a k l a n . Tâbiiyet: Tâbiiyetin hukukî mâhiyeti. Hukuk düzenindeki rolü. Tâbiiye­
tin genel ilkeleri. Türk Vatandaşlık Hukuku. Tüzel kişilerin tâbiiyeti. Gemilerin ve
hava gemilerinin tâbiiyeti. Yabancıların hukukî d u r u m u : Yabanca k a v r a m ı ve ya­
b a n c ı l a r a ! hukukî d u r u m u . Târihî gelişim. Milletlerarası h u k u k b a k ı m ı n d a n ya-
b a n c ı l a n n hukukî d u r u m u . Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a ve Türkiye Cumhuriyetin­
de y a b a n c ı l a n n hukukî d u r u m u .
TÜRK SİYÂSÎ HAYÂTI Dersi'nin kapsamı için III. Sınıf Siyâset ve I d â r e Bilim­
leri Bölümü'ne bakınız.
SİYÂSİ REJİMLER VE DEVLET SİSTEMLERİ Dersinin kapsamı için I J L Sınıf
Siyâset ve İdare Bilimleri Bölümü'ne bakınız.
MAKRO İKTİSAD Dersi'nin kapsamı için III. Sınıf İ k t i s a d ve Mâliye B ö l ü m ü ' n e
bakınız.
SOSYAL BİLİMLER METODOJİSİ Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf Siyâset ve
Idâre Bilimleri Bölümü'ne bakınız.
BÖLGESEL POLİTİKA Dersi'nin, kapsamı: Bölgenin konusu: Coğrafî d u r u m ; et­
nik gruplar; dinsel ve kültürel gelenek. Tarihsel geçmiş: Bölgenin y a b a n c ı ü s t ü n l ü k
altına girmesi; yabancı yönetimlerin etkisi; yabancı yönetime karşı mücâdele. Ba­
ğımsızlık ve bağımsızlığın getirdiği sorunlar. Ulusal birlik sorunu; y ö n e t i m düze­
ni ve yönetici k a d r o s o r u n u ; ekonomik kalkınma sorunu. Bölge ve uluslararsı po­
litika: Bölge ulusları arasındaki anlaşmazlıklar; bölgesel işbirliği ve b i r l e ş m e de­
n e m e l e r i ; bölge üzerinde Doğu-Batı çekişmesi.
İKTİSAD TÂRİHİ Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye Bölümü'ne
bakınız.
İKTİSÂDİ SİSTEMLER Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye Bölü­
mü'ne bakınız.
MÂLİYE Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye Bölümü'ne bakınız,
TEMEL HAKLAR VE ÖZGÜRLÜKLER Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf Siyâset
ve İ d a r e Bilimleri Bölümü'ne bakınız.
SİYÂSÎ DAVRANIŞ Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf Siyâset ve İ d a r e Bilimleri
Bölümü'ne bakınız.

762
DERSLERİN KAPSAMLARI
SİYÂSÎ TÂRİH Dersi'ni11 kapsamı: İkinci Dünya Savaşının askerî gelişmeleri.
İkinci Dünya Savaşı içinde Müttefikler-arası diplomatik ilişkiler. İkinci Dünya
Savaşı içinde Türk Dış Politikası, ikinci Dünya Savaşından sonra milletlerarası
işbirliğini devam ettirme teşebbüsleri. Bu teşebbüslerin sona erişi. İkinci Dünya
Savaşından sonra A.B.D.'nin, Sovyet Birliği ve Komünist Çin'i durdurma politika­
sı, Sovyetler Birliği'nin Doğu Avrupa'daki durumu ve peyk ülkelerin kuruluşu.
A.B.D.'nin Uzak Doğu'da durumu. Sömürgelerin tasfiyesi. İkinci Dünya Savaşın­
dan sonra Türk Dış Politikası.
DEVLETLER UMÛMÎ HUKUKU Dersinin kapsamı: Devletlerarası münâsebetle-
rin organları: Devlet başkanlan; Dışişleri Bakanları. Diplomasi temsilcileri. Konso­
loslar. Andlaşmalar: Mâhiyeti ve yapılması; hukukî neticeleri; sona erişi. Millet-
lerarsı teşkilâtlanma: Milletler Cemiyeti; Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, Bölge teş­
kilâtlan; Milletlerarası idâri ve teknik ihtisas müesseseleri. Uyuşmazlıkların ıbanş
yoluyla çözümlenmesi^ Diplomatik yollardan çözüm; milletlerarası hakemlik; mil­
letlerarası yargı yolu. Zorlama yollarına başvurma: Harbe-varmayan zorlamalar;
Milletlerarası teşkilâtların zorlama tedbirleri. Hanb Hukuku. Tarafsızlık.
DEVLETLER HUSÛSÎ HUKUKU Dersinin kapsamı: Hukukların çatışması. Tanı-
,mı ve çeşitleri; hukukların çatışması alanında târihî gelişim; hukukların çatışması

763
kurallarının yapısı ve Devletler husûsî h u k u k u ' n u n k a y n a k l a n sorunu; yargı yetkisi
çatışması; y a s a m a yetkisi ç a t ı ş m a s ı ; m a k a m yetkisi çatışmaları h a k k ı n d a genel
bilgi ve konsolosluk h u k u k u n a geçiş. Konsolosluk H u k u k u : Konsolosluk müesse­
sesi; Osmanlı i m p a r a t o r l u ğ u n d a ; konsolosluklara t a n ı n a n ayrıcalık ve dokunul­
mazlıklar; konsolosların görevleri; savaş sırasında konsoloslar.
TÜRKİYE İKTİSADI Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İ k t i s a d ve Mâliye Bölü­
m ü ' n e bakınız.
ULUSLARARASI İKTİSAD Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İktisad ve Mâliye
B ö l ü m ü ' n e bakınız.
TÜRK SİYÂSÎ HAYÂTI Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf Siyâset ve î d â r e Bilim­
leri B ö l ü m ü ' n e bakınız.
TÜRK DIŞ POLİTİKASI Dersi'nin kapsamı : Türkiye C u m h u r i y e t i n i n kurulu­
şu: Millî Mücâdelenin amaçları; Millî Mücâdele sırasında dış politika; Lausanne
Konferansı. T ü r k Dış politikasının a m a ç l a r ı : Ulusal güvenlik; iyi k o m ş u l u k ; uluslar­
arası işbirliği. T ü r k -dış politikasını biçimlendiren' etkenler. Ulusal güvenlik ve
Türk dış politikası. Türkiye ve k o m ş u l a n . Türkiye ve uluslararsı işbirliği: Millet­
ler Cemiyeti; Birleşmiş Milletler; Avrupa'nın bütünleşmesi ve Türkiye. Türkiye
ve Asya-Afrika ulusları. E k o n o m i k sorunlar ve T ü r k dış politikası. T ü r k dış poli­
tikası nasıl çiziliyor: Siyâsî iktidarın r o l ü ; teknisyenlerin rolü; k a m u oyu ve
dış politika.

ULUSLARARASI TEŞKİLÂTLANMA Dersi'nin kapsamı : T e ş k i l â t l a n m a n ı n ta­


rihçesi. Teşkilâtlanma fikrinin doğuşu ve ilk hareketler. Milletler Cemiyeti. Birleş­
miş Milletler Teşkilâtı. B.M.T.'nm genel mâhiyeti. B.M.T.'nın organları. B.M.T. ve
b a n s ı n korunması. Kıt'a ve bölge teşkilâtları. Evrensellik-Bölgecilik. Amerikan Dev­
letleri Teşkilâtı. Avrupa bütünleşmesi. Afrika Birliği Teşkilâtı. Dîger teşkilâtlar:
Arap Birliği, NATO, Varşova Paktı, SEATO, CENTO. İhtisas müesseseleri. Millet­
lerarası M a h k e m e l e r ; Milletlerarası Adalet Divânı; Avrupa İ n s a n H a k l a n Mahke­
mesi; dîger milletlerarası mahkemeler; milletlerarası idâri m a h k e m e l e r .
SOSYAL SİYÂSET VE İŞ HUKUKU Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İ k t i s a d
ve'ıMâliye Bölümü'ne ibakınız.
İKTİSÂDİ BÜYÜME VE KALKINMA TEORİLERİ Dersi'nin kapsamı için IV.
Sımf İ k t i s a d ve Mâliye Bölümü'ne bakınız.
TÜRKİYE'NİN SOSYAL YAPISI Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf Siyâset ve
İ d a r e Bilimleri Bölümü'ne bakınız.
ÇAĞDAŞ SİYÂSÎ AKIMLAR Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf Siyâset ve İda­
re Bilimleri Bölümü'ne bakınız.
BÖLGESEL POLİTİKA Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf Uluslararası İlişkiler
B ö l ü m ü ' n e bakınız.
SİYÂSİ FİKİRLER TÂRİHİ Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf Siyâset ve İda­
re Bilimleri Bölümü'ne bakınız.

764
III. SINIF İŞLETMECİLİK BÖLÜMÜ

D E R S L E R İ N KAPSAMLARI

İŞLETME HUKUKU Dersi'nin k a p s a m ı : Ticarî faaliyet; Ticarî teşebbüs ve iş­


l e t m e ; Ticarî teşebbüs ve ticarî kavram arasındaki fark ve ilişkiler. Ticaret Hu­
kuku: kavram ve kapsamı. İşletme \Hukuku: tarifi, sınırları, kapsamı ve ticâret
h u k u k u içindeki yeri. Ticarî işletmenin u n s u r l a r ı ve hukukî k a d r o s u ; Ticâret şir­
ketleri, m e n k û l kıymetler ve kıymetli evrak.

MUHASEBE Dersi'nin k a p s a m ı : ( I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye Bölümü Muhase­


be p r o g r a m ı n a ek o l a r a k ) . Şirketler muhasebesinin mâhiyeti, özellikleri ve öne
mi. Şirketler h a k k ı n d a genel bilgiler. Kollektif şirketler. Adi komandit şirketler
Anonim şirketler. Sermâyesi paylara bölünmüş ( e s h a m h ) komandit şirketler. Li­
mited şirketler. Kooperatif şirketler. Özel statüye tâbi' şirketler.

İŞLETME MATEMATİĞİ Dersi'nin k a p s a m ı : Temel işletme i matematiği ve ista­


tistiği kavramlarının îzahı. İktisadî işletmelerde işletme matematiği ve istatistiği:
Kuruluş yeri seçiminde; tedârik fonksiyonunun icrasında; d a r m â n â d a istihsâl
fonksiyonunun icrasında; kontrol işlemlerinin icrasında; finansman- fonksiyonunun

765
y ü r ü t ü l m e s i n d e ; a r a ş t ı r m a ve geliştirme fonksiyonunun icrasında; personel idare­
si fonksiyonunun y a r a r l a n m a s ı n d a işletme matematiği ve istatistiği. İktisâdi işlet­
melerde ,karar alma âleti olarak işletme matematiği ve istatistiği. " P E R T " ve
"CPM" metodları.

İŞLETME İKTİSADI Dersi'nin k a p s a m ı : Genel olarak işletmenin mâhiyeti, ta­


rifi ve nevi'leri. İktisadî bir işletmenin fonksiyonları. İktisadî |bir işletmenin ekono­
mik düzendeki yeri. İktisadî işletmede organizasyon. İktisadî b i r işletmede istih­
sal faktörlerinin tedâriki. İktisadî b i r işletmede bir m a ' n â d a istihsal ( i ' m â l ) fonk­
siyonu.

MİKRO İKTİSAD Dersi'nin k a p s a m ı için I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye Bölümü'ne-


bakınız.

İKTİSÂDİ DÜŞÜNCELER TÂRİHİ Dersi'nin k a p s a m ı için I I I . Sınıf İkıisad ve


Mâliye Bölümü'ne bakınız.

MATEMATİK Dersi'nin k a p s a m ı için I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye B ö l ü m ü ' n e


bakınız.

İŞLETME FİNANSMANI Dersi'nin k a p s a m ı : İşletme finansmanının mâhiyeti,


önemi ve gelişme d u r u m u . İşletmelerde sermâye ihtiyâcının ta'yini. İ ş l e t m e finans­
m a n ı n d a lüzumlu sermâye kaynakları. İşletme finansmanının yapılış şekilleri.
Sermâye bünyesinin ta'yininde d i k k a t e alınacak faktörler. İşletme finansmanında
uygulanan m a t e m a t i k kurallar. İşletme finansmanında planlama.

PERSONEL İDARESİ Dersi'nin k a p s a m ı : Personel İdâresinin konusu, k a p s a m ı


ve gelişimi. İş analizi. Personel a l m a teknikleri. Ücret. Personelin değerlendirilmesi
ve yetiştirilmesi. Disiplin. Haberleşme. İşbirliği. Moral. Çalışma ş a r t l a r ı . Hizmet­
ten ayrılma. Personel sendikaları.

MİLLÎ MUHASEBE VE ENDÜSTRİLERARASI İLİŞKİLER Dersi'nin k a p s a m ı


için I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye Bölümü'ne bakınız.

İSTATİSTİK Dersi'nin kapsamı için I I I . Sınıf İktisad ve Mâliye Bölümü'ne


bakınız.

KAMU İKTİSÂDİ T E Ş E B B Ü S L E R İ Dersi'nin k a p s a m ı : Devletin iktisadî h a y a t a


1
mühâhalesi. K a m u iktisadî teşebbüslerinin mâhiyeti, tarifi ve şekilleri. İktisadî .dev­
let teşekkülleri. Müesseseler. İşletmeler, iştirakler. Personel ile ilgili sorunlar.
Mâlî sorunlar. İşletmecilik sorunları. K a m u iktisadî teşebbüslerinin d e n e t i m i . Ka­
mu iktisadî teşebbüslerinin- yönetiminde uygulanan esaslar. K a m u iktisâdı teşeb­
büslerinin yönetim politikası. K a m u iktisâdi teşebbüslerinin az gelişmiş ülkeler
bakımından rolü ve ö n e m i ; Türkiye ekonomisinde yerleri ve önemleri.

766
DERSLERİN KAPSAMLARI

MUHASEBE Dersi'nin kapsamı: Sanayi işletmelerinin mâhiyeti ve özellikleri. Bu


işletmelerin organizasyonunda muhasebenin yeri. Sanayi muhasebesinin tarifi, mâ­
hiyeti ve özellikleri. Sanayi muhasebesinin fonksiyonu. Maliyet m e f h u m u : tarifi ve
unsurları; çeşitli maliyet kavramları; istihsal maliyetinin bilinmesindeki zaruret.
Masraf mefhumu: tarifi; unsurları. Masraf ile h a r c a m a arasındaki farklar. Mas­
raf nevi'leri. Masraf nevileri ile maliyetler arasındaki münâsebetler. İstihsâl ma­
liyetini h e s a p l a m a usûlleri.

MARKETİNG (PAZARLAMA) Dersi'nin kapsamı: Marketing'in temel kavramla­


rı. Marketing fonksiyonları. Marketing kuruluşları ve d a ğ ı t ı m sistemi. Marketing ve
taleb'e te'sir eden ekonomik, psikolojik ve sosyolojik faktörler. Marketing faali­
yetlerinin- sevk ve idaresi: organizasyonu. S ü r ü m konusu, mal ve hizmetlerle dağı­
tım sistemi; fiat konusunda uygulanacak politikanın temelleri. Reklam ve r e k l a m
vâsıtaları. Satış personeli ve satış teşkilâtı. Marketing konusundaki son gelişmeler.

İŞLETME İKTİSADI Dersi'nin kapsamı: İktisâdı işletmelerde s ü r ü m fonksiyo­


nu, mâhiyeti ve önemi. Bu fonksiyonun organizasyonunda esaslar. S ü r ü m vâsıtaları.
İktisadî işletmelerde kontrol fonksiyonu; mâhiyeti; önemi ve nevi'leri; uygulana-

767
cak esaslar; vâsıtaları. İktisadî işletmelerde finansman fonksiyonu; m â h i y e t i ; öne­
m i ; n e v i l e r i ; organizasyon esasları; işletmelerde kuruluş ve işleyiş finansmanı.
İktisâdi işletmelerde a r a ş t ı r m a ve geliştirme; personel idaresi ve p l a n l a m a fonksi­
yonları.

REVİZYON VE İŞLETME ANALİZİ Dersi'nin kapsamı: Revizyon ve işletme ana­


lizi işlemlerinin m â h i y e t i ; ekonomik h a y a t t a önemi ve gelişme d u r u m u . Bu analizde
kullanılan verilerin sınırlı oluşu. Analiz verilerinde uygulanan ölçme ve tefsir esas­
ları. Fiat temevvüçlerinin- verilere etkisi. Analiz tekniği b a k ı m ı n d a n m u h a s e b e pren­
sip ve usûllerindeki gelişme temayülleri. Bilançoların mukaayesesi. Döner sermâye
d u r u m u n d a değişmeler. K â r ve z a r a r cedvellerinin mukaayesesi. Net k â r durumun­
da değişmeler. T r e n d analizleri. Mâlî bünye analizleri. S t a n d a r d rasyo'lar. Analizde
uygulanan dîger m e t o d l a r ve son gelişmeler.

SOSYAL SİYÂSET VE İŞ HUKUKU Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İ k t i s a d


ve Mâliye Bölümü'ne bakınız.

ULUSLARARASI İKTİSAD Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İ k t i s a d ve Mâliye


Bölümü'ne bakınız.

TÜRKİYE İKTİSADI Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf î k t i s a d ve Mâliye Bö­


lümü'ne bakınız.

YÖNETİCİLER İÇİN MUHASEBE Dersi'nin kapsamı: işletmelerin yönetimin­


de muhasebe verilerinin kullanılması. Yönetim muhasebesinin temel k a v r a m l a r ı .
Kontrol âleti olarak yönetim 'muhasebesi. Planlama vâsıtası olarak y ö n e t i m muha­
sebesi. Yönetim muhasebesinde yeni gelişmeler.

BANKALAR VE SİGORTA HUKUKU Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İ k t i s a d


ve Mâliye Bölümü'ne bakınız.

SANAYİ İŞLETMECİLİĞİ Dersi'nin kapsamı: Sanayi işletmeciliğinin temel


özellikleri. Sanayi işletmelerinde organizasyon. Sanayi işletmelerinde p l a n l a m a ve
k o n t r o l ; satın a l m a ; standardizasyon ve depolama. Z a m a n ve h a r e k e t e t ü d ü . İş de­
ğerlendirmesi, iş/tasviri ve iş a n a l i z i Liyâkatin ölçülmesi ve ücret sistemleri. İş­
letme içi yerleşme. Sanayi işletmelerinde b a k ı m ve idâme. Sanayi işletmeciliğinde
sevk ve idare ve personel idaresi. Otomasyon ve sanayi işletmeciliği.

PLANLAMA TEKNİKLERİ Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İ k t i s a d ve Mâliye


Bölümü'ne bakınız.

ÖRGÜT VE YÖNTEM Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf Siyâset ve İ d a r e Bilimleri


Bölümüne bakınız. *

MÂLÎYE POLİTİKASI Dersi'nin kapsamı için IV. Sınıf İktisad ve Mâliye Bö­
l ü m ü n e bakınız.

768
KÜRSÎLER, BUNLARA BAĞLI DERSLER
BAĞIMSIZ DERSLER, KÜRSÎ MENSUBLARI

ANAYASA HUKUKU KÜRSÎSÎ : (Kürsî Profesörü: Prof. Bahri Savcı)

Kürsî Mensublan : Prof Bahri SAVCI


Prof. Dr. M u a m m e r AKSOY
Doç. Dr. Mümtaz SOYSAL
Asis. Cem EROGUL

Kürsîye Bağlı Dersler : — Anayasa H u k u k u (1. Sınıf)


— Siyâsî Rejim ve Devlet Sistemleri (3. Siy. i d ; Ulus.)
— Temel H a k l a r ve Özgürlükler (3. İkt., Siy. îd; Ulus.)

CEZA HUKUKU KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü Prof Burhan Koni)

Kürsî Mensublan : Prof. Dr. Burhan KÖNÎ


Prof. Dr. Feyyaz GÖLCÜKLÜ
Doç. Dr. Yılmaz GÜNAL
Asis. Dr. Yüksel ERSOY

Kürsîye Bağlı Dersler : — Ceza H u k u k u ve Kriminoloji (2. Sınıf)

— Ceza Yargılama H u k u k u (3. Siy. İd.)

DEVLET HUKUKU KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Seha L. Meray)

Kürsî Mensublan : Prof. Seha L. MERAY


Asis. Dr. Cem SAR
Kürsîye Bağlı Dersler : — Devletler H u k u k u (3. UlusA

— Devletler Hukuku (4. Ulus.)

DEVLETLER HUSÛSÎ HUKUKU KÜRSÎSİ: (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. İlhan Unat)

Kürsî M e n s u b l a n : Prof. Dr. İlhan UNAT


Doç. Dr. A. Gündüz ÖKÇÜN

Kürsîye Bağlı Dersler. — Devletler Husûsî H u k u k u (3. İd. Siy; Ulus.)


— Devletler Husûsi H u k u k u (4. Ulus.)

MOT: Siy. İd: Siyâset ve İdare Bilimleri Bolümü


İkt. Iktisad ve Mâliye Bölümü
Ulus. Uluslararası İlişkiler Bölümü
İşi. : İşletmecilik Bölümü

769
İDARE HUKUKU KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta)

Kürsî Mensubları : Prof. Dr. Tahsin Bekir BALTA


Prof. Dr. T u r a n GÜNEŞ
Prof. Dr. Şeref GÖZÜBÜYÜK
Prof. Dr. Halil İNALCIK (Ek görev)
Doç. Dr. Metin KIRATLI
Asis. Turgut TAN

Kürsîye Bağlı Dersler : — İdare H u k u k u (2 Sınıf)


— İdare H u k u k u (3. i d . Siy.)
— İdare H u k u k u (4. İd. Siy.)
— T ü r k İ d a r e Târihi (4. Siy. İd.)

İKTİSAD POLİTİKASI KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. Reşad A k t a n )

Kürsî Mensubları : Prof. Dr. Reşad AKTAN


Doç. Dr. Ahmed DEMİR
Asis. Dr. E r d e n ÖNEY

Kürsîye Bağlı Dersler : — Türkiye İktisadı (4. İ k t . ; İşi.; Ulus.; Siy. İd.)
— Para-Banka Teorileri ve Politikaları (4. İkt.)
— Ziraî İktisad (4. İkt.)
— Nüfus ve Yerleşme Coğrafyası (3. Siy. İd.)

İKT. TARİHİ VE İKTİSADÎ DÜŞÜNCELER KÜR.: (Kürsî Yön.: Prof. Dr. İ. T ü r k )

Kürsî Mensubları : Asis. Dr. M e h m e d S E L İ K


Asis. Dr. Beşir HAMİDOGULLARI
Asis. Dr. Bilsay KURUÇ

Kürsîye Bağlı Dersler : — İktisâdi Düşünceler Târihi (3. b ü t ü n b ö l ü m l e r )


— İktisadî Sistemler (3. İ k t . ; Siy. İ d . ; Ulus.)
— İktisad Târihi (3. İk., Ulus.)

İKTİSAD TEORİSİ KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Aziz Köklü)

Kürsî Mensubları : Prof. Aziz KÖKLÜ


Doç. Dr. O r h a n TÜRKAY
Doç. Dr .Baran TUNCER
Asis. Dr. Necdet SERİN
Asis. Dr. Korkut BORATAV

Kürsîye Bağlı Dersler : — İktisad ( 1 . Sınıf)


— İktisad (2. Sınıf)
— M a k r o İktisad (3. Siy. İd., İkt.; Ulus.)
— Mikro İktisad (3. İ k t . ; İşi.)

770
İSTATİSTİK VE EKONOMETRİ KÜRSÎSİ : (Kürsî Yön.: Doç. Dr. Uğur K o r u m )

Kürsî Mensublan : Doç. Dr. Uğur KORUM


Doç. Dr. T u n c e r BULUTAY
Doç. Dr. Sâim KENDİR (Ek Görev)
Asis .Yılmaz AKYÜZ
Asis. H a s a n E R S E L

Kürsiye Bağlı Dersler : — İ s t a t i s t i k I ( 1 . Sınıf)


— İstatistik II (3. İkt.; İşi.)
— Matematik (3. İkt.; İşi.)
— E k o n o m e t r i (4. İkt.)

İŞLETME İKT. VE MUHASEBE KÜRSÎSİ: (Kürsî Prof.: Prof. Dr. O u m h u r F e r m a n )

Kürsî Mensublan : Prof. Dr. C u m h u r FERMAN


Asis .Dr. Vahdet AYDİN
Asis. Dr. Güney DEVREZ
Asis. Dr. Yüksel KOÇ
Asis. Dr. Nuri UMAN
Asis. Dr. Latif ÇAKICI
Öğ. Görev. Öztin AKGÜÇ

Kürsîye Bağlı Dersler : — l l ş l e t m e İktisadı I (3. İ k t . ; İşi.)


— İşletme İktisadı II (4. İ k t . ; İşi.)
— İşletme Matematiği ve İstatistiği (3. İşi.)
— İşletme Finansmanı (3. İşi.)
— Marketing (4. İşi.)
— Sanayi İşletmeciliği (4. İşi.)
— Muhasebe (3. İkt.)
— Muhasebe I (3. İşi.)
— Muhasebe II (4. İşi.)
— Revizyon ve İşletme Analizi (4. İşi.)
— Yöneticiler İçin Muhasebe (4. İşi.)

KAMU YÖNETİMİ KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. Cemâl Mıhçıoglu)

Kürsî Mensublan : Prof. Dr. Cemâl Alp MIHÇIOGLU


Asis. Dr. Oğuz ONARAN
Asis. K u r t h a n F İ Ş E K

Kürsiye Bağlı Dersler : — Yönetim Bilimi (2.Sımf)


— Personel İdaresi (3. İşi.)
— ö r g ü t ve Yöntem (4. Siy. İd.; İşi.)
— Yönetim Bilimi (4. Siy. İd.)

771
MALİYE KÜRSÎSİ: (Kürsî Profesörü: Prof. Bedri Gürsoy)

Kürsî Mensublan : Prof. Bedri GÜRSOY


Prof. Dr. İsmail TÜRK
Doç. Dr. H. Üren ARSAN
Asis. Dr. Özhan ULUATAM
Asis. Güneri AKALIN
Öğ. Görev. Sâdık BAKLACIOĞLU
Kürsîye Bağlı Dersler : — Mâliye (2. Sınıf)
— Mâliye (3. İkt.; Siy.; İd. Ulus.)
— Mâliye Politikası (4. İkt.; İşi.)
— Türk Vergi Hukuku (4. İkt.)

MEDENÎ HUKUK KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. Safa Reisoğlu)

Kürsî Mensublan : Prof. Dr. Safa REİSOĞLU


Doç. Dr. İlhan ÖZTRAK
Asis. Şafak N. EREL
Kürsîye Bağlı Dersler : — Borçlar Hukuku (1. Sınıf)
— Medenî Hukuk (2. Sınıf)
— Hukukun Temel Kavramları ve Kurumlan (1. Sınıf)

SİYÂSÎ DAVRANIŞ KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. Nermin Abadan)


Kürsî Mensublan : Prof. Dr. Nermin ABADAN
Asis. Dr. Deniz BAYKAL
Asis. Ahmed YÜCEKÖK
Kürsîye Bağlı Dersler : — Siyasal Davranış (3. Siy. İd.; Ulus.)
— İktisadî, Sosyal ve Siyasal Gelişim (4. Siy. İd.)

SİYÂSÎ TEORİLER KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. Fahir H. Armaoğlu)


Kürsî Mensublan : Doç. Dr. Bülend DAVER
Doç. Dr. Mete TUNCAY
Asis. Alâeddir, ŞENEL
Kürsîye Bağlı Dersler : — Kamu Hukuku ve Devlet Teorileri (2. Sınıf)
— Siyâsî Fikirler Târihi (4. Siy. İd.; Ulus.)
— Çağdaş Siyasal Akımlar (4. Siy. İd.; Ulus.)
— Siyâset Bilimine Giriş (1. Sınıf)

SİYÂSİ TÂRİH KÜRSÎSİ : (Kürsî Prof.: Prof. Dr. Fahir H. Armaoğlu)


Kürsî Mensublan : ProL Dr. Fahir H. ARMAOĞLU
Prof. Dr. Ahmed Şükrü ESMER
Doç. Dr. A. Halûk ÜLMAN
Asis. Oral SANDER

772
Kürsiye Bağlı Dersler : — Siyâsî Târih (1. Sınıf)
— Siyâsî Târih I (3. Ulus.)
— Siyâsî Târih II (4. Ulus.)
— T ü r k Dış Politikası (4. Ulus.)

SOSYAL SİYÂSET ve İŞ HUK. KÜRSÎSİ: (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. Câhid Talaş)

Kürsî Mensublan : Prof. Dr. Câhid TALAŞ


Asis. Dr. Said DİLİK
Asis. Dr. Alpaslan IŞIKLI
Asis. Pars ESİN
Kürsîye Bağlı Dersler : — Sosyal Siyâset ve İş H u k u k u (4. Sınıf b ü t ü n bö­
lümler m ü ş t e r e k )

SOSYOLOJİ KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. İ b r a h i m Yasa)

Kürsî Mensublan : Prof. Dr. i b r a h i m YASA


Asis. Dr. Özer OZANKAYA
Asis. Dr. Erdoğan GÜÇBİLMEZ

Kürsiye Bağlı Dersler : — Sosyoloji (1. Sınıf)


— Türkiyenin Sosyal Yapısı (4. Siy. İ d . ; Ulus.)

ŞEHİRCİLİK KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Fehmi Yavuz)

Kürsî Mensublan : Prof. Fehmi YAVUZ


Prof. Dr. Zeki Faik URAL (Ek Görev)
Doç. Dr. Ruşen Y. K E L E Ş
Doç. Dr. Cevad GERAY
Asis. Müslim ÖZBALKAN

Kürsîye Bağlı Dersler : — Şehircilik (4. Siy. İd.)

— Mahalli İ d a r e l e r (4. Siy. İd.; İkt.)

TİCÂRET HUKUKU KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. Said Kemâl Mimâroğhı)

Kürsi Menuublan : Prof. Dr. Said K. MİMÂROGLU


Asis. Üstün ARIK
Kürsîye Bağlı Dersler : — Ticâret H u k u k u (3. İkt.)
— Banka ve Sigorta H u k u k u (4. İkt.; İşi.)
— İşletme H u k u k u (3. İkt.)

TÜRK SİYÂSÎ HAYATI : (Kürsî Yöneticisi: Doç. Dr. Şerif Mardin)

Kürsî Mensublan : Doç. Dr. Şerif MARDİN


Doç. Dr. T a n e r TİMUR

773
Kürsîye Bağlı Dersler : — T ü r k Siyasal Hayatı I (3. Siy. î t i ; Ulus.)
— T ü r k Siyasal Hayatı XI (4. Siy. îd.; Ulus.)

ULUS. İKTİSAD ve İKTİSADÎ GELİŞME KÜR : (Kürsî Prof: Prof. Dr. B. Üstünel)

Kürsî Mensublan : Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL


Asis. Dr. Çelik KURDOGLU

Kürsüye Bağlı Dersler : — Uluslararası î k t i s a d (4. î k t . ; îşl.; Ulus.)


— Uluslararası iktisadî Kuruluş, ve Birleşme (4. î k t . )
— İktisâdi Büyüme ve Kalkınma Teorisi (4. îkt.;
Ulus.)
— Plânlama Teknikleri (4. Î k t . ; İşit.)
— Millî Muhasebe ve Endüstrilerarası İlişkiler (3.
İkt., İşi.)

ULUSLARARASI İLİŞKİLER KÜRSÎSİ : (Kürsî Profesörü: Prof. Dr. A. S u a d Bilge)

Kürsî Mensublan : Prof. Dr. A. Suad BİLGE


Prof. Dr. Mehmed GÖNLÜBOL
Doç. Dr. Türkkaya ATAÖV
Asis. Duygu SEZER

Kürsîye Bağlı Dersler : — Uluslararası İlişkiler (2. Sınıf)


— Uluslararası Politika (3. İ k t . ; Siy. İd.; Ulus.)
— Bölgesel Politika I (3. Ulus.)
— Bölgesel Politika II (4. Ulus.)

BAĞIMSIZ DERSLER LİSTESİ :

— Sosyal Bilimler Metodolojisi (3. İd. Siy.; Ulus.)


— Uluslararası Teşkilâtlanma (4. Ulus.)
— K a m u İktisâdi Teşebbüsleri (3. İşit.)

1 9 3 7
S B O ve S B. F. ' d e S.B.O. Ankara'ya taşındıktan ve 1950'de Fakül-
te
YAYINLARI hâline geldikten sonra yayımlanan b ü t ü n ilmî
(1937 — 1968) eserler liste hâlinde aşağıya çıkarılmıştır. Liste'de
hiçbir atlama ve eksik yoktur. Yayınlar resmî kayıdlardan çıkarılmıştır:

1. Göktürk, Hüseyin Avnî, Mîras H u k u k u : Ankara, 1937, 170 s.


2. Ercin, Cezmi, Bütçe, Nazariyat ve T a t b i k a a t ı : İstanbul, 1938, 275 s.
3. Menemencioğhı, Edhem, Devletler Umûmî Hukuku,^!. C; İstanbul, 1938, 344 s.
4. Menemencioğlu, Edhem, Devletler U m û m î Hukuku, I I . C; İstanbul, 1938. 223. s.
5. Kuyucak, Hazım Atıf, Ticâret H u k u k u : İstanbul, 1939, 283 s.

774
6. Kuyucak, Hazım Atıf, Muhasebe Prensipleri I. Cilt: İ s t a n b u l , 1938, 151 s.
7. Kuyucak, Hazım Atıf, Para ve Banka, I. Cilt: İstanbul, 1939, 359 s.
8. Aybar, Celâl, Teorik ve Teknik İstatistik Dersleri: İstanbul, 1941, 233 s.
9. Merkl, Adolf, Umûmî* İ d a r e Huk., Çev.: Bedri Tâhir Şaman: Ankara, 1932, 553 s.
10. Başgil, Ali Fuıad, Esas Teşkilât H u k u k u Dersleri, I. C; Ankara, 1943, 224 s.
11. Alsan, Zeki Mes'ud, Devletler H u k u k u Dersleri, Ankara, 1947, 623 s.
12. Reuter, Ernst, K o m ü n Bilgisi, Şehirciliğe Giriş, Çev.: Niyazi Çıtakoğhr Bekir
Sıtkı Baykal, Ankara, 1940, 348 s.
13. Esen, Bülend Nuri, Medenî H u k u k Ders N o t l a n : Ankara 1941, 304 s.
14. Köklü, Aziz, Türkiyede P a r a Mes'eleleri, "1914-1946 Devresinde P a r a Siyâsetimiz
ve Paramızın Kıymeti", Ankara, 1947, 84 s.
15. Göktürk, Hüseyin Avni, T ü r k Medeni Hukuku, Birinci k i t a p : Ş a h s ı n H u k u k u ,
2. Basım, Ankara, 1945, 239 s.
16. Göktürk, Hüseyin Avni, T ü r k Medenî H u k u k u , İkinci K i t a p : Aile Hukuku, 2.
Basım, Ankara, 1945, 289 s.
17. Yavuz, Fehmi, Köy İdarelerimizin Mâliyesi, Ankara, 1946, 100 s.
18. Feyzioğhı, Turhan, İ d a r e H u k u k u n d a Emprevizyon Nazariyesi (Beklenmiyen
Hâller Mes'elesi), Ankara, 1947, 102 s.
10. Feyzioğlu, Turhan, K a n u n l a r ı n Anayasaya Uygunluğunun Kazaî Murakabesi
(Yabancı Memleketlerde - Türkiyede), Ankara, 1951, 385 s.
20. Karafakih, İsmail Hakkı, Hukuk Muhakemeleri Usûlü Esasları, Ankara, 1952,
298 s.
21. Yavuz, Fehmi, Ankara'nın İ m â r ı ve Şehirciliğimiz, Ankara, 1952, 116 s.
22. Göreli İsmail Hakkı, İl İdaresi, Ankara, 1952, 452 s.
23. Alsan, Zeki Mes'ud, Müşterek Emniyet Problemi, Ankara, 1952, 72 s.
24. Aren, Sudun, Veraset Vergisi Üzerinde Bir Deneme, Ankara, 1952, 169 s.
25. Payashoğlu, Arif T., Siyâsî Partiler, Ankara, 1952, 123 s.
26. Abadan, Yavuz, Âmme H u k u k u ve Devlet Nazariyeleri, Ankara, 1952, 399 s.
27. Meray, Seha L., Devletler H u k u k u n d a , Birleşmiş Milletler Andlaşması ve Tat-
bikaatına Göre, Millî Yetki Mes'elesi, Ankara, 1952, 189 s.
28. Ayiter, Kudret, Medenî H u k u k ' d a Tasarruf Muameleleri, Ankara, 1953,'161 s.
29. Alsan, Zeki Mes'ud, Silâhsızlanma Problemi, Ankara, 1953, 91 s.
30. Esmer, Ahmed Şükrü, Siyâsî Târih (1919-1939), Ankara, 1953, 303 s.
31. Yavuz, Fehmi, Şehircilik Ders Kitabı, Ankara, 1953, 198 s.
32. Savcı, Bahri, İ n s a n H a k l a n (Kanunilik Yolu İle K o r u n m a s ı ) , Ankara, 1953, 328 s.
33. Bilge, A. Suad, Tebaanın Yabancı Memleketlerde Diplomatik Himâyesi, Anka­
ra, 1953, 162 s.
34. Armaoğlu, Fahir H., Seçim Sistemleri, Ankara, 1953, 180 s.
35. Graue, Ervvin, İktisad Ders N o t l a n , Birinci Fasikül, Çev.: Nejad Bengül, An­
k a r a ,1953, 107 s.

775
36. Graaıe, Erwin, İktisad Ders N o t l a n , İkinci Fasikül, Çev.: Nejad Bengül, Anka­
ra, 1953, 55 s.
37. Göreli, İsmail Hakkı, Devlet Şûrası (Şûrây-ı Devlet, Danıştay), Ankara, 1953,
330 s.
38. Talaş, Câhid, Sosyal Güvenlik ve Türk İşçi Sigortaları, Ankara, 1953, 168 s.
39. Blakey, Roy, G., Mâliye Ders Notları, Birinci Fasikül, Çev.: Reşad Aktan, An­
kara, 1953, 180 s.
40. Ortak çalışma, Türkiye'de Ziraî Makinalaşma, Ankara, 1954, 194 s.
41. Dimock, Marshall E,, Â m m e İdâresinin Prensipleri, Çev.: Nermin Abadan, An­
kara, 1954, 149 s.
42. Ferman, Cumhur, Fiat Hareketlerinin Muhasebe Prensipleri Üzerine Te'siri ve
Bilanço Teorileri, Ankara, 1954, 212 s.
43. Birleşmiş Milletler Yayını, Avrupa Memleketlerinde Kira Politikası, Çev.: Câ-
hid Talaş, Ankara, 1954, 63 s.
44. Selen, Hâmid Sadi, Türkiye Coğrafyasının Anahatları, Ankara, 1954, 222 s.
45. Aktan, Reşad, Türkiye'de Ziraat Mahsulleri Fiyatları, Ankara 1955, 365 s.
46. Duverger, Maurice, A m m e Mâliyesi, Çev.: İsmail Hakkı Ülkmen, Ankara, 1955,
104 s.
47. Talaş, Câhid İçtimaî İktisad Dersleri, Ankara, 1955, 431 s.
48. Mıhçıoğlu, Cemâl, Personel idaresinde Beşerî Münâsebetler, Ankara, 1955,
247 s.
49. Dâver, Bülend, Türkiye Cumhuriyetinde Laiklik, Ankara, 1955, 259 s.
50. Aygen, Cemâl M.F Teşri'î Faaliyetinden Dolayı Devletin* Hukukî Mes'uliyeti,
Ankara, 1955, 112 s.
51. Turgay, Rıza, Çederal Almanya Merkez Bankacılığı, Ankara, 1955, 45 s.
52. Matthews, A.T., Emergent Turkish Administrators, Ankara, 1955, 76 s.
53. Mathews,'A.T., Yetişen Türk İdarecileri, 'Çev.: Nermin Abadan, Ankara, 1955,
78 s.
54. Abadan, Nermin, Halk E f k â n Mefhûmu ve Te'sir Sahaları, A n k a r a 1956, 176 s.
55. Seyhan, Bedrettin, Garbî Almanya Federal Cumhuriyetinde İstihlâk Vergileri,
Ankara, 1955, 36 s.
56. İskân ve Şehircilik Enstitüsü, İskân ve Şehircilik Haftası Konferansları, An­
kara, 1056, 116 s.
57. Kurnovv, Ernst, A r a ş t ı r m a El Kitabı, Çev.: Sûdıın Aren, Ankara, 1956, 35 s.
58. Flanz, Gisbert H., XIX. Asır Avrupasında Anayasa H a r e k e t l e r i (Anayasacılık
Hareketlerinin- Mukaayeseli Olarak İncelenmesi), Çev.: Necat Erder; Şerif
Mardin; Aydın Sinanoğlu, Ankara, 1956, 138 s.
59. Kurnow, Ernst, Türkiye'de Bütçenin Hazırlanışı, Çev.: Sâdun Aren, Ankara,
1956, 60 s.
60. Akdeniz, Gıyas, Vergi B a k ı m ı n d a n Gelir, Ankara, 1956, 15 s.
61. Pommery, Louis, Yeni Zamanların İktisad Târihi (1890-1939), Çev.: Câhid
Talaş, Ankara, 1956, 286 s.

776
62. Payaslıoğlu, Arif T., Seçimler ve Oy Verme Üzerinde Yapılan Araştırmalarda
Kullanılan Metodlar, Ankara, 1956, 84 s.
63. Gorvine, Albert, An Outline of Turkish Provincial and Local Government,
Ankara, 1956, 27 s.
64. Obut, Said, K.F Türk H u k u k u n d a Yabancı Hakikî ve Hükmî Şahısların Aynî
Haklardan- İstifâdesi, Ankara, 1956, 145 s.
65. Erginay, Akif, İ s t i h d a m ve Gelir Hakkında 1955-64 Arası On Yıllık İtalyan
Gelişme Programı, Ankara, 1956, 92 s.
66. Mey, Abram, T ü r k Devlet Muhasebesi Üzerinde Düşünceler, Çev.: Cumhur
Ferman, Ankara, 1956, 32 s.
67. Kurnow, Ernst, The Turkish Budgetary Process, Ankara, 1954, 66 s.
68. Laufenburger, H., Mukaayeseli Bütçeler, Çev.: Turgut Omay, Ankara, 1956,
104 s.
69. Oker, Nazif, T ü r k Vergi Sisteminin Anahatlan, Ankara, 1956, 89 s.
70. Yavuz, Fehmi, Şehirciliğimiz H a k k ı n d a Mukaayeseli Raporlar, Ankara 1956,
67 s.
71. Jeze, Gaston, Mâliye İlmi ve Fransız Mâlî Mevzuatı H a k k ı n d a Başlangıç Ders­
leri, Çev.: Mehmed Ertuğruloğlu, Ankara, 1957, 487 s.
72. Stone, Richard, Sosyal H e s a p l a r ve İktisâdı Modeller, Çev.: Sâdun Aren, Atti-
La Karaosmanoğlu, Nejad Bengül, Ankara, 1957, 59 s.
73. Öğretmen, İbrahim, Ankara'da 158 Gecekondu H a k k ı n d a Monografi, Ankara,
1957, 48 s.
74. Erginay, Akif, Mukaayeseli Bütçe, Ankara, 1957, 136 s.
75. Freyer, Hans, Sosyolojiye Giriş, Çev.: Nermin Abadan, Ankara, 1957, 197 s.
76. Talaş, Câhid, Sendika Hürriyeti, Ankara, 1957, 54 s.
77. Gorvine, Albert - Barber, Laurence L., Organization and F u n c t i o n s of T u r k i s h
Ministries, Ankara, 1957, 212 s.
78. Millet, John D., Devlet Plânlarının Hazırlanması, Çev.: Mümtaz Soysal, An­
kara, 1957, 77 s.
79. Stone, Donald C, İktisadî Gelişme Programlarının Yürütülmesi İçin Millî Teş­
kilâtlanma, Çev.: Mümtaz Soysal, Ankara, 1957, 74 s.
80. White, Leonard D., Âmme İ d a r e s i n e Giriş, Çev.: A. T. Payaslıoğlu, R. Toluner,
Ankara, 1957, 302 s.
81. Armaoğlu, Fahir H., Amerikan-Japon Münâsebetlerinin On Yılı (1931-1941),
Ankara, 1957, 242 s.
82. Gözü büyük. A. Şeref; Kili, Suna, T ü r k Anayasa Metinleri ( T a n z i m a t t a n Bu­
güne K a d a r ) , Ankara, 1957, 124 s. (S.B.F. ile N.Y.Ü. ortak yayını)
83. Türk, İsmail, İktisadî Gayeli Mâlî Yatırımlar (Nazariye ve T a t b i k a a t ) , Anka­
ra, 1957, 345 s.
84. Ortak Çalışma, Kaza ve Vilâyet Üzerinde Bir Araştırma, Ankara, 1957, 160 s.
(S.B.F. ile N.Y.U. o r t a k yayını)

777
85. Gözübüyük, A. Şeref; Sezgin r Zekâi, 1924 Anayasası H a k k ı n d a k i Meciis Gö­
rüşmeleri, Ankara, 1957, 477 s. (S.B.F. ile N.Y.U. ortak yayını)
86. İskân ve Şehircilik Enstitüsü, İkinci İskân ve Şehircilik Haftası Konferans­
ları, 5-7 Haziran 1957, Ankara, 1958, 158 s.
87. Habakkuk, John H.; Sauvy, Alfred; Saraceno, Pasquale; Lary, Hal B.; Nurs-
ke, Ragnar, Lectures on Economie Development; E t u d e s sur le Developpment
Economique, İstanbul, 1958, 200 s. (S.B.F. ile İ s t a n b u l İktisad Fakültesi or­
tak yayını)
88. Gölcüklü, Feyyaz, Ceza Dâvasında Şahıs Hürriyeti (Muvakkat Yakalama-Tev-
kif), Ankara, 1958, 198 s.
89. Mıhçıoğlu, Cemâl, Amerika Bileşik Devletlerinde Kadroların Sınırlandırılması,
Ankara, 1958, 179 s.
90. Hiçşaşmaz, Mazhar, Muzaaf Muhasebe Usûlünün Kurucusu Luca Paciolo.
Eseri ve Te'sirleri, Ankara, 1958, 42 s.
91. Bıalta, Tahsin Bekir; Savcı, Bahri; Abadan, Yavuz; R a p p o r t s du Legislatif et
de l'Executif en Turquie, Ankara, 1958, 97 s.
92. Soysal, Mümtaz, Demokratik İktisadî Plânlama İçin Siyâsî Mekanizma, An­
kara, 1958, 171 s. (S.B.F. ile T.O.D.A.I.E. O r t a k yayını)
93. Meray, Seha L., Devletler H u k u k u n a Giriş, Cilt I. Ankara, 1959, 522 s.
94. Sturm, Albert L.; Mıhçıoğlu, Cemâl, Türk Âmme İdaresi Bibliografyası (1928-
1957), Ankara, 1959, 231 s. (S.B.F. ile N.Y.U. ortak yayını)
95. S t u r m , Albert L.; Mıhçıoğlu, Cemâl, Bibliography on Public Administration
in Turkey, Ankara, 1959, 224 s. (S.B.F. ile N.Y.U. ortak yayını)
96. Chennery, Hollis B., Gelişme Politikası ve Programları, Çev.: Nejad Bengül,
Ankara, 1959, 72 s.
97. Çev.: A. H a l û k Ülman, Milletlerarası Münâsebetler Öğretimi (öğretmenler
İçin Bir Rehber Taslağı), Ankara, 1959, 28 s.
98. Mıhçıoğlu, C e m â l ; Günal, H. Yılmaz, Müstakbel İdareciler İçin Bir Tahsil-lçi
Staj Programı, Ankara, 1959, 85 s.
99. Abadan, Nermin, Bürokrasi, Ankara, 1959, 247 s.
100. Gönlübol, Mehmed, Barış Z a m a n ı n d a Sahil Sularının ( K a r a s u l a n ve Bitişik
Bölge) Hukukî Statüsü, Ankara, 1959, 269 s.
101. Abadan, Yavuz; Savcı, Bahri, Türkiye'de Anayasa Gelişmelerin-e Bir Bakış,
Ankara, 1959, 84 s.
102. İskân ve Şehircilik Enstitüsü, Üçüncü İskân ve Şehircilik Haftası Konferans­
ları, 21-23 Mayıs 1958, Ankara, 1959, 129 s.
103. Meray, Seha L., Devletler H u k u k u n a Giriş, Cilt I I , Ankara, 1959, 533 s.
104. Çeşitli Yazarlar, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yüzüncü Yıl Armağanı, Ankara,
1959, 333 s.
105. Abadan, Yavuz; Abadan, N e r m i n ; Dâver, B ü l e n d ; Tuncay, Mete, Devlet Felse­
fesi. Seçilmiş Okuma Parçaları, Ankara, 1959, 531 s.

778
106. Çev.: Yavuz, Fehmi, Şehircide Aranan Vasıflar H a k k ı n d a ingiliz Kıraliyet
Komisyonu Raporu, Ankara, 1960, 126 s.
107. Abadan, Yavuz; Balta, Tahsin Bekir; Savcı, Bahri, İncelemeler, Ankara, 1960,
107 s.
108. Dış Münâsebetler Enstitüsü, Devletler H u k u k u Öğretimi S y m p o s i u m u (8-9
Mayıs 1959) Ankara, 1959, 129 s.
109. Üstüncl, Besim, Modern Ekonomilerde P a r a ( P a r a Teorisi ve P a r a Politikası),
Ankara, 1960, 149 s.
110. Ülkmen, İsmail Hakkı, Mahallî İdareler Mâliyesi Dersleri, Ankara, 1960, 539 s.
111. Talaş, Câhid, Avrupa İktisadî Camiası İçinde Sosyal Politikamızın Muhte­
mel Gelişme İstikaametleri, Ankara, 1960, 25 s.
112. Aktan, Reşad, Müşterek Pazar Karşısında Türkiye Ziraatı, Ankara, 1960, 115 s.
113. Ataöv, Türkkaya, Sovyet Rusya'da İşçilerin Bugünkü D u r u m u (İşçinin Par­
ti, Devlet ve Sendikalarla Münâsebeti), Ankara, 1960, 93 s.
114. Üstünel, Besim, Milletlerarası İktisadî Birleşmeler Teorisi (Avrupa Müşterek
P a z a n ve Türkiye), Ankara, 1960, 192 s.
115. Savcı, Bahri; Armaoğlu, Fahir H.; Dâver, Bülend, Yeni Fransız Anayasası
Üzerine Bir Seminer, Ankara, 1960, 59 s.
116. Ferman, Cumhur, Banka İşletmelerinde Maliyet Muhasebesi ve İşletme Büt­
çeleri, Ankara, 1960, 49 s.
117. Hiçşaşmaz, Mazhar, Ticarî Muhasebe Problemleri, Ankara, 1960, 207 s.
118. Geray, Cevad, Şehir Planlamasının Başlıca Tatbik Vâsıtalan (Genel Olarak
ve Türkiye'de), Ankara, 1960, 204 s.
119. Aren, Sâdun, İstihdam, P a r a ve İktisadî Politika, Ankara, 1960, 241 s.
120. Kant, İmmanuel, Ebedî Barış Üzerine Felsefî Deneme, Çev.: Yavuz Abadan;
Seha L. Meray, Ankara, 1960, 56 s.
121. Balta, Tahsin Bekir, Türkiye'de Yürütme Kudreti, Ankara, 1960, 55 s.
122. Ete, Muhlis, Müşterek Pazar Karşısında Türkiye Devlet Sanâyi'i ve Türkiye
Mâden- Politikası, Ankara, 1960, 45 s.
123. İdarî İlimler Enstitüsü, Siyasal Bilgiler Fakültesi İ d â r i İlimler E n s t i t ü s ü ' n ü n
Gerekçeli Anayasa Tasarısı ve Seçim Sistemi H a k k ı n d a Görüşü, Ankara, 1960,
102 s.
124. Meray, Seha L., Devletler H u k u k u n a Giriş, Cilt I, 2. bası, Ankara, 1960, 542 s.
125. Talaş, Câhid, İçtimaî İktisad, İkinci 'baskı, Ankara, 1960, 541 s.
126. İskân ve Şehircilik Enstitüsü, Dördüncü İskân ve Şehircilik Haftası Konfe­
ransları (19-21 Nisan 1961) Ankara, 1962, 126 s.
127. Gözübüyük, A. Şeref, Amerika ve Türkiye'de İ d a r e n i n Kazâî Denetlenmesi,
Ankara, 1961, 112 s.
128. Vernon, Manfred C, Devlet Sistemleri. Mukaayeseli Devlet İ d a r e s i n e Giriş,
Çev.: Mümtaz Soysal, Ankara, 1961, 212 s.

779
129. Keleş, Ruşen Y., Şehir ve Bölge Planlaması Bakımından Şehirleşme Hareket­
leri, Ankara, 1961, 304 s.
130. Günal, H. Yılmaz, Adlî Yolla Memnu' Hakların İadesi, Ankara, 1961, 141 s.
131. Ataöv, Tükkaya, Sovyetler Birliği Devlet İdaresi, Ankara, 1961, 133 s.
132. Türk, İsmail, İktisâdi Kalkınmanın Finansmanında Vergi Politikası, Anka­
ra, 1961, 216 s.
133. Bulutay, Tuncer, Başlıca İktisadî Büyüme Nazariyeleri, Ankara, 1961, 91 s.
134. Kıratlı, Metin, Parlamenter Muafiyetler (Bizde ve Yabancı Memleketlerde),
Ankara, 1961, 146 s.
135. Ülman, A. Halûk, Türk-Amerikan Diplomatik Münâsebetleri (1939-1947), An­
kara, 1961, 141 s.
136. Reisoğlu, Safa, Türk ve İsviçre Hukukunda Müteahhit ve İşçilerin Kanunî
İpotek Hakkı, Ankara, 1961, 216 s.
137. Dâver, Bülend, Fevkalâde Hâl Rejimleri (Türkiye'de Yabancı Memleketlerde),
Ankara, 1961, 177 s.
138. Hiçşaşmaz, Mazhar, Şirketler Muhasebesi Problemleri, Ankara, 1961, 180 s.
139. Mimaroğlu, Said K., Evli Kadının Kocası Menfaatine Üçüncü Kişilerle Yaptığı
İltizam Muameleleri, Ankara, 1961, 182 s.
140. Arsan, H. Üren, Türkiye'de Cumhuriyet Devrinde İç Devlet Borçları, Ankara,
1961, 211 s.
141. Bilge, A. Suad, le Conflit de Chypre et les Cypriotes Turcs, Ankara, 1961, 267 s.
142. Abadan, Nermin, Üniversite Öğrenicilerinin Serbest Z a m a n Faaliyetleri (An­
k a r a Yüksek Öğrenim Gençliği 'Üzerinde Bir Araştırma), Ankara, 1961, 157 s.
143. Armaoğlu, Fahir H., Siyâsi Târih Dersleri (1789-1919), Ankara, 1961, 662 s.
144. Laufenburger, Henry, Mâlî İktisad ve Mâlî K a n u n l a r (Gelir, S e r m â y e ve Vergi),
Çev.: İsmail Özüt, Ankara, 1961, 377 s.
145. Dış Münâsebetler Enstitüsü, Milletlerarası Politika Öğretimi S y m p o s i u m u (31
Mart - 1 Nisan 1961), Ankara, 1962,
146. Ökçün, A, Gündüz, Yabancıların Türkiye'de Çalışma Hürriyeti, Ankara, 1962
146 s. (S.B.F. ile İş Bankası o r t a k yayını)
147. Ökçün, A. Gündüz, Türkiye'nin Taraf Olduğu Milletlerarası Andlaşmalar
Rehberi (1920-1961), Ankara, 1962, 217 s. (S.B.F. i l e T ş Bankası o r t a k yayını)
148. Türkay, Orhan, Türkiye'de Nüfus Artışı ve İktisadî Gelişme, Ankara. 1962,
140 s. (S.B.F. ile İş Bankası Ortak Yayını)
149. İskân ve Şehircilik Enstitüsü, Beşinci İ s k â n ve Şehircilik Haftası Konferans­
ları (3-7 Nisan 1961), (Köy ile İlgili Ba'zı Mes'eleler), Ankara, 1962, 315 s.
150. Yavuz, Fehmi, Belediyelerimizin Mâlî İdaresi H a k k ı n d a Anket Raporu. Anka­
ra, 1962, 95 s.
151. Gölcüklü, Feyyaz, Türkiye'de Çocuk Suçluluğu Hakkında Bir Araştırma, An­
kara, 1962, 100 s.
152. Yavuz, Fehmi, A. Survey on the Financial Administration of Turkish Muni*
cipalities, Ankara, 1962, 27 s.

780
153. Yavuz, Fehmi, Şehircilik, Ankara, 1962, 325 s.
154. Miller, Henry S., İktisâdı İstatistik (İstatistik M e t o d l a n n m İktisada Uygula­
nışı), Çev.: Uğur Korum, Ankara, 1962, 228 s.
155. Kıratlı, Metin, Üçüncü K a y m a k a m l a r Toplantısı, Ankara, 1962. 31 s.
156. Erder, Necat, Siyâsî İlimlerde Teori ve Metod H a k k ı n d a Ba'zı Genel Düşün­
celer, Ankara, 1962, 57 s.
157. Aksoy, Muammer, Anayasa Mahkemesi Üyelerinin Seçimi K o n u s u n d a k i Tar­
tışma (Ve Bunun- Ortaya Çıkardığı K a m u H u k u k u Me'seleleri), Ankara, 1962,
214 s.
158. Ataöv, Türkkaya, Bilimsel A r a ş t ı r m a El kitabı, Ankara, 1962, 33 s.
159. Gönlübol, Mehmed; Ataöv, Türkkaya, Turkey in the United N a t i o n s (A Legal
and Political Appraisal), Ankara, 1962, 46 s. (Dış Münâsebetler E n s t i t ü s ü Ya­
yını)
160. Meray, Seha L., Devletler H u k u k u n a Giriş I I . Cilt ikinci baskı, Ankara 1962,
625 s.
161. Deniau, J.F., Müşterek Pazar, Çev.: Râgıp Hanyal, Ankara 1963, 223 s.
162. Demir, Ahmed, Türkiye İçsularından Faydalanma, Ankara, 1963, 304 s.
163. İdâri İlimler Enstitüsü, Cumhuriyet Senatosu Divânı Seçimleri İle İlgili İh­
tilâf H a k k ı n d a Rapor, Ankara, 1963, 22 s.
164. Tuncer, Baran, Milletlerarası İktisâdı Yardımlar ve Kalkınma Mes'elesi, An­
kara, 1963, 121 s.
165- Güçeri, Şinâsi, Türkiye'nin E k o n o m i k Kalkınmasında Ağır Sanâyiin Yeri ve
Önemi, Ankara, 1963, 64 s.
166. Savcı, Bahri, Demokrasimiz Üzerine Düşünceler, Ankara, 1963, 46 s.
167. Armaoğlu, Fahir H., Kıbrıs Mes'elesi (1954-1959), T ü r k H ü k ü m e t i ve K a m u
Oyu'nun Davranışları (Karşılaştırmalı İnceleme), Ankara, 1963, 585 s.
168. Alabey, Ali, Sınaî Muhasebe, Ankara, 1963, 72 s.
169. Mıhçıoğlu, Cemâl, İdâri Reform (Belçika Tercübesi ve Türkiye İçin Alınacak
Dersler), Ankara, 1963, 136 s.
170. Reisoğlu, Safa, Kat Mülkiyeti ve Yeni isviçre ve T ü r k Kanun T a ş a n l a r ı (İn­
celenmesi, Tenkidi ve Yeni Tasarı Teklifi), Ankara, 1963, 197 s.
171. Onaran, Oğuz, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Fihristi,
Cilt 1-17, Ankara, 1963, 71 s.
172. Gönlübol, Mehmed, T u r k i s h Participation in the United Nations, (1945-1954),
Ankara, 1963, 180 s.
173. Kıratlı, Metin, Alman Federal Anayasa Mahkemesi, Ankara, 1963, 70 s.
174. Lâtin Amerika İktisad Komisyonu, İktisâdi Gelişme Analizleri ve Projeksiyon­
ları, Çev.: Erden Öney, Ankara, 1963, 120 s.
175. Korum, Uğur, İnput-Output Analizi, Ankara, 1963, 260 s.
176. Freyer, Hans, Sosyolojiye Giriş, Çev.: Nermin Abadan, ikinci baskı, Ankara,
1963, 254 s.

781
177. Bengül, Nejat, iktisadî Refah Teorisinin Başlıca Mes'eleleri, Ankara, 1963„
219 s.
178. Serin, Necdet, Türkiye'nin Sanayileşmesi, Ankara, 1963, 253 s.
179. Mâliye Enstitüsü, Mâliye E n s t i t ü s ü Konferansları: Beş Yıllık Kalkınma Plâ­
nı, Ankara, 1963, 171 s.
180. Sar, Cem, Le Financement d e s Activites de l'O.N.U. (1945-1961), Ankara, 1963,
260 s.
181. Öztrak, İlhan, Tek Taraflı Ölüme Bağlı T a s a r r u f l a r d a n Rücû ve Vasiyetna­
m e n i n Ziyâı; Ankara, 1964, 167 s.
182. Abadan, Nermin, Sociai Change and Turkish Women, Ankara, 1963, 36 s.
183. Milletlerarası Çalışma Bürosu, E k o n o m i k Gelişme İçinde İ s t i h d a m Hedefleri
(Bir Uzmanlar Hey'etinin R a p o r u ) , Çev.: Câhid Talaş, Ankara, 1964, 285 s.
184. Reisoğlu, Safa, Yeni Tapulama K a n u n u ve Toprak Reformuna Te'siri, Ankara,.
1964, 39 s.
185. Birleşmiş Milletler Uzmanlar Kurulu Raporu, Sınaî K a l k ı n m a P r o g r a m l a r ı n ı n
Formüle Edilmesi (Asya ve Uzak Doğu Tecrübesine Özel Referanslarla), Çev.:
Necdet Serin, Ankara, 1964, 171 s.
186. Zanobini, Guido, İ d â r i Müeyyideler, Çev.: H. Yılmaz Günal, Ankara, 1964,
139 s.
187. Aydın, Vahdet; Çelikkol, Şinâsı; Büyüklimanh, Hikmet, Beşerî M ü n â s e b e t l e r
Seminerleri (11 Aralık 1963 — 22 Ocak 1964), Ankara, 1964, 119 s.
188. Sorokin, Pitrin A.; Toynbee, Arnold J., Sosyal Değişim Üzerine Denemeler,.
Çev.: Erdoğan Güçbilmez, Ankara, 1964, 80 s.
189. Aksoy, Muammer, Mukaayeseli H u k u k Açısından Karı Koca Mal Rejimi ve Mi­
r a s H u k u k u İle Bağı, Ankara, 1964, 299 s.
190. Gönlübol, Mehmed, Milletlerarası Siyâsî T e ş k i l â t l a n m a (Milletlerarası Siyâsî
Teşekküllerin Târihî Gelişimi ve Birleşmiş Milletler Teşkilâtı), Ankara, 1964,
411 s.
191. Çeşitli yazarlar, I k t i s a d Çevirileri, Çev.: Mehmed Selik; Korkut Boratav; Bilsay
Kuruç; Özhan Uluatam, Ankara, 1964, 323 s.
192. Mimaroğlu, Said Kemâl, Türk Hukukunda Toplu İş Sözleşmesi, Ankara, 1964,
279 s.
193. Birleşmiş Milletler Uzmanlar Kurulu Raporu, Yeter Derecede Gelişmemiş Ülke­
lerin İktisadî Kalkınmaları ile İlgili Tedbirler, Çev.: Necdet Serin, Ankara, 1964^
127 s.
194. Soysal, Mümtaz, Dış Politika ve P a r l â m e n t o (Dış Politika Alanındaki Yasama-
Yürütme İlişkileri Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme), Ankara, 1964, 294, s.
195. Meray, Seha L., Uzay ve Milletlerarası H u k u k (Uzay H u k u k u n d a İlk A d ı m l a r ) .
Ankara, 1964, 365 s!
196. Öngör, Sami, Orta Doğu (Siyâsî ve İktisâdı Coğrafya), Ankara, 1964, 292 s.
197. Bulutay, Tuncer, Doğrusal P r o g r a m l a m a (Giriş), Ankara, 1965, 169 s.

782
198. Arık, Kemâl Fikret, Avrupa İ n s a n H a k l a n Sözleşmesi Üzerine Bir inceleme
(Esaslar, Teşkilât, î ç t i h a d ) , Ankara, 1965, 327 s.
199. Marohal, Jean, Fiyat Mekanizması, Çev.: Hayreddin Erkmen, Ankara, 1965,
432 s.
200. Dâver, Bülend; Kıratlı, Metin, Siyâset Biliminde Temel Referanslar Bibliyog­
rafyası, Ankara, 1965, 25 s.
201. Reisoğlu, Safa, T ü r k Eşya Hukuku, Cilt I: Giriş, Zilyedlik, T a p u Sicilli ve
K a d a s t r o ve T a p u Kanunu, T a p u l a m a Kanunu, Ankara, 1965, 252 s.
202. Güneş, Turan, Türk Pozitif H u k u k u n d a Yürütme Organının Düzenleyici İş­
lemleri, Ankara, 1965, 208 s.
203. Ataöv, Türktoaya, Bilimsel A r a ş t ı r m a El Kitabı, 2. Baskı, Ankara, 1965, 36 s.
204. Kristinus, Heinz, Die Deutschen Verben m i t Praepiositionen und ihre Wieder-
gabe im Turkischen, Ankara, 1965, 448 s.
205. Uzmanlar Grupu Raporu, E k o n o m i k K a l k ı n m a İçin Programlama Teknikleri
(özellikle Asya ve Uzak Doğu Ülkeleri Yönünden) Çev.: Baran Tuncer, Anka­
ra, 1965, 166 s.
206. Meray, Seha L., Devletler H u k u k u n a Giriş, I I . C, 3. baskı, Ankara, 1965, 658 s.
207. Boratav, Korkut, K a m u Mâliyesi ve Gelir Dağılışı, Ankara, 1965, 240 s.
208. Ataöv, Türkkaya, Turkish Foreign- Policy (1939-1945), Ankara, 1965, 148 s.
209. Gönlübol, Mehmed Turkish Participation- in the United Nations (1945-1954),
İkinci Baskı, Ankara, 1965, 199 s.
210. Mâliye Enstitüsü, Mâliye E n s t i t ü s ü Konferansları (1965), Ankara, 1966, 248 s.
211. Gölcüklü, Feyyaz, Türk Ceza Sistemi (Hürriyeti Bağlayıcı Cezalar), Ankara,
1966, 181 s.
212. Okçun, A. Gündüz, A Guide to Turkish Treaties (1920-1964), Ankara, 1964,
248 s.
213. Abadan, Nermin, Anayasa H u k u k u ve Siyâsî Bilimler Açısından 1965 Seçim­
lerinin Tahlili, Ankara, 1966, 426 s.
214. Unıat, İlhan, T ü r k Vatandaşlık H u k u k u (Metinler, Mahkeme K a r a r l a r ı ) , An­
kara, 1966, 702 s.
215. Baklacıoğlu, Sâdık; Chislett, R. E. (Çev.: Vahdet Aydın), İktisadî Devlet Te­
şekküllerinin Reorganizasyonu İle İlgili S e m i n e r l e r (29 Nisan - 3 Haziran 1965),
Ankara, 1966, 45 s.
216. Unat, İlhan, N o t t e b o h m K a r a n ve Tâbiiyetin Gerçekliği İlkesi, Ankara, 1966,
112 s.
217. Devrez, Güney, İşletmelerde Stok Kontrolü, Ankara, 1966, 163 s.
218. Büğe, A. Suad, Milletlerarası Politika, Ankara, 1966, 358 s.
219. Dâver, Bülend; Kıratlı, Metin; Şenel, Alâeddin, Siyâset Biliminde Seçilmiş
Eserler Bibliyografyası, Ankara, 1966, 78 s.

783
220. Ozankaya, Özer, Üniversite Öğrenicilerinin Siyasal Yönelimleri, Ankara, 1966,
233 s.
221. Reisoğlu, Safa, T ü r k Eşya Hukuku, Cilt I: Giriş, Zilyedlik, Tapu Sicili ve Ka­
dastro ve Tapu Tahriri Kanunu, Tapulama Kanunu, İkinci Baskı, Ankara,
1966, 256 s.
222. Ülman, A. Halûk, 1860-1861 Suriye Buhranı. Osmanlı Diplomasisinden Bir Ör­
nek Olay, Ankara, 1966, 135 s.
223. Kıratlı, Metin, Anayasa Yargısından Somut N o r m Denetimi (İtiraz Yolu), An­
kara, 1966, 207 s.
224. Çeşitli yazar ve konuşmacılar, K a m u Personelinin Eğitimi Konferansı, Rapor­
lar ve T a r t ı ş m a l a r (30 Mayıs - 2 Haziran 1966), Ankara, 1967, 488 s.
225. Heper, Metin, Kısa Amme İdaresi Bibliyografyası (1955-1958), Ankara, 1966,
111 s.
226. Sander, Oral, 20., 21., 22. Kongreler ve Sovyet Dış Politikası, Ankara, 1967, 46 s.
227. Sezer, Duygu, Khruschchev Devrinin Blok-içi Mes'eleleri, Ankara, 1967, 64 s.
228. Bulutay, Tuncer, E k o n o m e t r i k Bir Deneme (Teori ve T ü r k E k o n o m i s i n e Uy­
g u l a m a ) , Ankara, 1967, 215 s.
229. Türk, İsmail, Mâliye Politikası. Amaçlar ve Araçlar, Ankara, 1967, 327 s.
230. Tuncay, Mete, Türkiye'de Sol Akımlar, (1908-1925), Ankara, 1967, 218 s.
231. Koç, Yüksel, İşletmelerde Mâlî Analiz Teknikleri, Ankara, 1967, 228 s.
232. Ökçün, A. Gündüz, Devletler Hususî H u k u k u n u n K a y n a k l a n ve K a m u Düzeni,
Ankara, 1967, 189 s.
233. Grotius, Hugo, Savaş ve Barış H u k u k u (De J u r e Belli Ac Pacis), Seçmeler,
Çev.: Seha L. Meray, Ankara, 1967, 325 s.
234. Birleşmiş Milletler Uzmanlar Kurulu Raporu, İktisadî K a l k ı n m a İ ç i n Plân­
lama, Çev.: Necdet Serin, Ankara, 1967, 222 s.
235. Günal, H. Yılmaz, Yetkili Merci'in Emrini îfâ, Ankara, 1967, 213 s.
236. Demir, Ahmed, Türkiye'de Gemi Yapım Sanayiinde Kuruluş Yeri, Ankara,
1967, 104 s.
337. Birleşmiş Milletler Uzmanlar Grupu Raporu, Uzun Süreli İktisadî Projeksiyon
Problemleri, Çev.: H. Üren Arsan, Ankara, 1967, 116 s.
238. Kayla, Ziya, Türkiye'de Emisyon Hareketleri, Ankara, 1967, 70 s.
239. Geray, Cevad, Toplum Kalkınması Deneme Çalışmaları (Bünyan Örneği), An­
kara, 1967, 323 s.
240. Işıklı, Alpaslan, Toplu İş Sözleşmeleri ve Türkiye Ekonomisi İçindeki Yeri,
Ankara, 1967, 163 s.
241. Mimıaroğlu, Said Kemâl, Ticâret H u k u k u Dersleri. Cilt I: İşletme Hukuku
(Birinci Kısım: Ticâret H u k u k u n u n Genel Esasları; İkinci Kısım; Ticarî İş­
l e t m e ) , Ankara, 1967, 342 s.
242. Reisoğlu, Safa, Kat Mülkiyeti, Ankara, 1967, 202 s.
243. Mimaroğlu, Said Kemâl, Anonim Şirketlerde İdare Meclisi A'zâlarmın Huku­
kî Mes'uliyeti, Ankara, 1967, 134 s.

784
244. Freyer, Hans, Sosyolojiye Giriş, Üçüncü Baskı, Çev.: N e r m i n Abadan, Anka­
ra, 1967, 254 s.
245. Mâliye Enstitüsü, Mâliye Enstitüsü Konferansları (1966), Ankara, 1967, 73 s.
246. Çeşitli yazarlar, İktisadî Büyüme Üzerine Seçme Makaaleler, Ankara, 1968,171 s.
247. Gönlübol, Melımed, Milletlerarası Siyâsî Teşkilâtlanma, İkinci Baskı, Ankara,
1968, 465 s.
248. Meray, Seha L., Devletler H u k u k u n a Giriş, Cilt I, Üçüncü Baskı, Ankara, 1968,
679, s.
249. Çeşitli yazarlar, İktisâdi Devlet Teşekküllerinin Başlıca Problemleri (1966 Yılı
Seminerleri K o n u ş m a l a r ı ) , Ankara, 1968, 137 s.
250. Türkay, O r h a n , Gizli İşsizlik, Ankara, 1968, 103 s.

Milletlerarası Münâsebetler T ü r k Yıllığı, The T u r k i s h Yearbook of Internatio­


nal Relations, 1960 yılından bu yana, h e r yıl, Dış Münâsebetler Enstitüsünce ya­
yınlanmaktadır.

Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1943 yılından bu yana, her yıl dört sayı olarak
yayınlanmaktadır.

785
10. KISIM
ENSTİTÜLER

(1952 — 1968)

Siyasal Bilgiler Okulunu Ankara Üniversitesi toplulu-


INDA
ENSTİTÜLER HAKKINDA ^ i ç i n e k a t a n 5 6 2 7 s^yıı Kanın» 1 . Maddesi, Fakül-
GENEL BİLGİ
reye bağlı o l m a k üzere, idâri ilimler, Dış Münâsebet­
ler, Mâliye ve İskân ve Şehircilik Enstitülerinin kurulmasını da ön-görmüştür. Bu
d ö r t E n s t i t ü 1952 yılında k u r u l m u ş t u r . B u n l a r d a n başka 1958 yılında beşinci bir
İşletme İktisadı ve Muhasebe E n s t i t ü s ü k u r u l a r a k çalışmalarına başlamıştır. Bü­
t ü n bu Enstitülerin tüzel kişiliği vardır. H e r Enstitü, Müdîri'nin başkanlığında
bulunan beşer kişilik Yönetim Kurullarıyla yönetilmektedirler. Enstitülerin çalış­
maları, alanlarına giren konulara ilişkin olarak, kitaplık ve arşiv k u r m a k , bu ko­
n u l a r d a konferanslar, serbest kurlar, seminerler, bilimsel toplantılar ve kongreler
düzenlemek yoluyla gerçekleştirilmektedir. Enstitüler, Yurd içinde ve dışında baş­
ka k u r u m l a r c a düzenlenen kongre ve konferanslara da temsilci ve bilimsel rapor­
lar göndererek k a t ı l m a k t a d ı r l a r . Çalışma alanlarında yerli, yabancı ve milletlerara­
sı k u r u m l a r l a ilşkiler k u r a r l a r ve işbirliği yaparlar. Çalışmalarının sonuçlarını ya­
yınlar, Devlet k u r u m l a r ı n ı n soracakları konularda a r a ş t ı r m a l a r yaparlar, istişârî
r a p o r l a r hazırlarlar.
İdâri İlimler Enstitüsü'nün amacı, idâri ilimler, siyâset ilmi ve idare hukuku
alanında ve bunlarla yakın ilgisi olan h u k u k dallarında nazarî ve tatbikî mâhiyet­
te ilmî a r a ş t ı r m a l a r yapmak, Memleketin idâri meselelerini incelemek ve bu ilim­
lerin gelişmesine, yayılmasına çalışmaktır.
Dış Münâsebetler E n s t i t ü s ü ' n ü n amacı, Devletler u m û m î h u k u k u ve husûsi
h u k u k u n u n , siyâsî t â r i h ile dış münâsebetleri a l â k a d a r e d e n dîger h u k u k dalları­
nın nazarî ve tatbikî bir öğretim, a r a ş t ı r m a ve yayın- merkezi olmak; Yurd dışın­
da Türkiye'ye âid mes'eleleri tanıtmak, millî mes'ele ve haklarımızı açıklamak ve
Yurd içinde milletlerarası münâsebetlerin izahına çalışmaktır.

Mâliye E n s t i t ü s ü ' n ü n amacı, genel mâlî ve iktisadî k o n u l a r ve bunlarla ilgili


mes'elelerle Memleketin mâlî ve iktisadî mes'eleleri üzerinde her t ü r l ü ilmî araş­
t ı r m a l a r yapmak, mâliye ve iktisad ilimlerinin gelişmesine ve yayılmasına, ser­
best kurları ve y a y ı n l a n ve şâir çalışmalarıyla faydalı olmaktır.

İskân ve Şehircilik Enstitüsü'nün amacı, nüfusumuzun Memleketin servet kay­


n a k l a r ı n a göre ve tabiî, sıhhî, sosyal, hukukî, estetik b a k ı m l a r d a n ve en elverişli

787
bir surette yerleşmesini ve yaşamasını te'min edecek e t ü d ve a r a ş t ı r m a l a r yapmak­
tır.

İşletme İktisadı ve Muhasebe E n s t i t ü s ü ' n ü n amacı, İşletme iktisadî ve Muha­


sebe ilimleri sahasında ve bunlarla ilgili ilim dallarında nazarî ve t a t b i k i mâhi-
yetde ilmî a r a ş t ı r m a l a r y a p m a k ; Memleketin bu sahalardaki mes'elelerini incele­
mek ve bu ilimlerin gelişmesine, yayılmasına, serbest kurlar ve y a y ı n l a n ve sair
çalışmaları ile y a r d ı m etmektir.
ENSTİTÜLER hakkındaki b u kısa genel bilgi'den sonra, ç a l ı ş m a v e yö­
netim d u r u m l a r ı n ı ayrı, a y n inceleyelim:

İDÂRİ İLİMLER Enstitünün çalışma a l a n ı : İ d â r i ilimler, siyâset ilmi ve


ENSTİTÜSÜ İ d a r e H u k u k u alanında ve bunlarla yakın ilgisi olan
hukuk dallarında nazarî ve tatbikî mâhiyetde ilmî a r a ş t ı r m a l a r y a p m a k , Memle­
ketin idâri mes'elelerini incelemek ve bu ilimlerin gelişmesine, yayılmasına çalış-
makdır.

E n s t i t ü Müdîri : Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta


E n s t i t ü Genel Sekreterleri : Kemâl Galip Balkar (1955'e k a d a r )
Prof. Dr. T u r h a n Feyzioğlu (1957)
Prof. Bahri Savcı (1960'a k a d a r )
Doç. Dr. Arif Payaslıoğlu
Doç. Dr. Şeref Gözübüyük
Doç. Dr. Bülend Dâver
Prof. Dr. T u r a n Güneş

E n s t i t ü Yönetim Kurulu Üyeleri: Prof. Dr Süheyb Derbil


Hayri O r h u n
i h s a n Kuntbay
Prof. Dr. Nermin Abadan

Aslî Üyeler : Siyasal Bilgiler Fakültesinde E n s t i t ü n ü n çalışma sahası ile


ilgili dersleri o k u t a n öğretim üyeleri kendiliğinden. E n s t i t ü n ü n aslî üyeleridir.
Ankara Üniversitesi ile dîger üniversitelerde e n s t i t ü n ü n çalışma sahası ile
ilgili dersleri okutanlar, diledikleri t a k d i r d e aslî üye olabilirler.
Yukarıda sözü geçenler dışında üniversiteler ve yüksek o k u l l a r öğretim üye­
leri ile tecrübe, ihtisas ve y a y ı n l a n ile t a n ı n m ı ş olan kimseler, E n s t i t ü Müdîrinin
teklifi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Genel K u r u l u n u n üçde iki çoğunluğunun verece­
ği kararla aslî üyeliğe seçilebilirler.
Muhabir Üyeler : Türkiye dışındaki Üniversitelerin ve ilmî k u r u m l a r ı n men-
subları ile E n s t i t ü n ü n çalışma sahasına giren konularda tecrübe, ihtisas veya ya­
yınları ile t a n ı n m ı ş yabancılar. E n s t i t ü Müdîrinin teklifi ve Enstitü Yönetim
kurulunun k a r a n ile moıhâbir üyeliğe seçilebilirler.

788
ENSTİTÜNÜN YAYINLARI : — Mattews, A.T.: Yetişen Türk İdarecileri,
( Ç e v . : N. Abadan), Ankara, 1955
— Gözübüyük, A. Şeref; Kili, S u n a ; Türk Anayasa Metinleri, Tanzîrnatdan Bu­
güne k a d a r ) , Ankara, 1957
— Gözüıbüyük, A. Şeref; Sezgin, Zekâî; 1924 Anyasasası Hakkındaki Meclis
Görüşmeleri, Ankara, 1957
— S t u r m , Albert; Mıhçıoğlu, Cemal; Bibliography on Public Administration
in Turkey, Ankara, 1959
— Abadan, Y.; Savcı, B.; Türkiye'de Anayasa Gelişmelerine Bir Bakış, Anka­
ra, 1959
— Abadan, Y.; Balta, T. B.; S a v a , B.; İncelemeler, Ankara, 1960
— Savcı, B.; Armaoğlu, F.; Dâver, B.; Yeni Fransız Anayasası Üzerine Bir
Seminer; Ankara, 1960
— Abadan, Y.; Devlet Felsefesi, Ankara, 1959
— Balta, T. B.; Türkiye'de Yürütme Kudreti, Ankara, 1960
— İ d â r i İlimler Enstitüsü, Cumhuriyet Senatosu Divânı Seçimleri ile İlgili
İhtilâf H a k k ı n d a Rapor, Ankara, 1963
— İ d â r i İlimler Enstitüsü, Siyasal Bilgiler Fakültesi İ d â r i İlimler Enstitüsü­
n ü n Gerekçeli Anayasa Tasarısı ve Seçim Sistemi H a k k ı n d a Görüşü, Ankara, 1960
— Erder, N.; Siyâsî İlimlerde Teori ve Metod H a k k ı n d a Ba'zı Genel Düşünce­
ler; Ankara, 1962
— Dâver, B.; Kıratlı, M.; Siyâset Biliminde Temel Referanslar Bibliyograf­
yası, Ankara, 1965

ENSTİTÜ ÇALIŞMALARI

1954 — Râgıb Hanyal, "Me'mur Baremi" konulu Konferans


1955 — Prof. Dr. H a r a Freyer, "Din Sorunlarına Aid Anketin İncelenmesi."
1957 — S.B.F., H u k u k Fakültesi New-York Grupu üyeleri ile TODAİE uz-
m a n t a r ı n ı n katıJması ile "Kıt'a Avrupası İdare Sistemleri ile Anglo
Amerikan İdare Sistemi Arasındaki Prensip Farkları ve Türk İdaresi"
k o n u s u n d a Toplantı

1958 — S t r a s b o u r g Üniversitesi Prof. lerinden de Soto'nur.. konferansları:


— Fransız Danıştayının İşleyişi
— Fransız İktisâdi Devlet Teşekkülleri

1958 — Almanya'da Speyer Yüksek İdarecilik Okulu prof. nden Ule'nin- Kon­
feransları :
— Alman Anayasa Mahkemesi ve İçtihatları;
— Almanya'da İdarenin Kazâî Murakabesi;

1959 — Heidelberg Üniversitesi prof. lerinden Ernst Forsthofun Konferans­


ları :

789
— Alman Anayasa M a h k e m e s i ;
— Alman Siyâsî P a r t i l e r i ;
— Almanya'nın B u g ü n k ü Siyâsî Bünyesi;
Cambridge Üniversitesi ProfJerinden HAVJR. Wade'nin Konferans­
ları :
— İngiltere'de P a r l â m e n t o y l a H ü k ü m e t arasındaki İlişki;
— İngiltere'de İ d a r e n i n Kazâî M u r a k a b e s i ;
P a r i s Üniversitesi profesörlerinden Georges B u r d e a u :
— B u g ü n k ü Fransız Anayasası k o n u s u n u işlemiştir.
1960 — M ü n s t e r Üniversitesi Profesörlerinden H a n s Frayer:
— E n d ü s t r i T o p l u m u n u n Sosyal T a b a k a l a ş m a Bünyesindeki Değişme­
ler;
— De Tocqueville'in d e m o k r a s i anlayışı konularında konferanslar ver­
miştir.
Fransız Danış (ayı K a n u n Sözcülerinden de L a m o t t e ' u n K o n f e r a n s l a r ı :
— Fransız Danıştay'ının Bünyesi ve Çalışması;
— Âmme idâresinin Mâlî Sorumluluğu alanında F r a n s a ' d a s o n geliş­
meler.
Avusturya I n s b u r c k Üniversitesi Prof. lerinden Felbc Ermacora'mn
Konferansları :
— i n s a n Haklarının Nazarî ve Tatbikî Yönleri;
— Devletle Siyâsî Partilerin Ayniyeti F i k r i ;
Cambridge Üniversitesi Prof. lerinden H a m s o n :
— ingiltere'de i d a r e n i n Kazâî Murakabesi Konferansı
1960 — Bu yılm en önemli faaliyeti: E k i m ayıran ikinci y a n s ı n d a n ı'tıbâren
E n s t i t ü c e düzenlenen- ANAYASA S E M İ N E R L E R İ S E R İ S İ dir. M.B.K.
üyelerinin büyük kısmının, siyâset ve bilim a d a m l a r ı n ı n katıldığı se­
minerlerde Anayasanın yapılışı ve k a p s a m a s ı gereken- k u r a l l a r etraflı
şekilde incelenmiştir.

1961 — Fransız Danıştayı K a n u n Sözcülerinden Dutheillet de la M o t t e " F r a n ­


sız Meslek Kurulları ile ilgili S o r u n l a r " konusaın'da k o n f e r a n s l a r ver­
miştir.
P a r i s H u k u k Fakültesi Profesörlerinden Amire de Laubadfere'nin Kon­
feransları :
— F r a n s a ' d a Doktrinin I İdarî Kaza üzerindeki etkileri;
— F r a n s a ' d a Âmme E m l â k i Telâkkisi.
— Prof. B. Savcı; Doç. Dr. F a h i r Armaoğlu, "Siyâsî Hayatımızda Müş­
t e r e k Demokratik Prensiplerin yerleşmesi"
— Doç. Dr. M u a m m e r Aksoy, Siyâsî Partilerin Teşkilâtlanması;
— Prof. B. Savcı ve Doç. Dr. Nermin Abadan'm "Siyâsî Partilerde Prog­
r a m , Seçim Beyannâmesi, P r o p o g a n d a " konularındaki konferansları.
1963 — Paris Hukuk Fakültesi Profesörlerinden Georges Burdeau "Refah Dev
leti ve Demokrasi"
İngiliz Milletlerarası Siyâsî İlimler Derneği Başkanı D.N. Chcster
"Siyâsî İlimler Çalışmaları" ;
Paris Hukuk Fakültesi Profesörlerinden Georges Vedel "Mukaayeseli
Devlet İdaresi" k o n u l a r ı n d a konferanslar vermişlerdir.
1964 — Federal Almanya İdarî Mahkeme Başkanı Prof. Dr. F. Werner'in "Hu­
kuk Devleti Anlayışı Bakımından Son Gelişmeler" k o n u l u Konferansı
1965 — Oxford Üniversitesi ö ğ r e t i m üyelerinden- Favvcett "Milletlerarası Teş­
kilât ve İnsan Haklan" k o n u s u n d a seri Konferanslar vermişlerdir.
Yukarıda b a ş h c a l a n n a değinilen konferans ve seminerlerden b a ş k a Enstitüye
m e s u p öğretim üyeleri de z a m a n z a m a n çeşitli s o r u n l a r a ilişkin olarak konferans
ve seminerler düzenlemektedirler.
ö t e y a n d a n çeşitli Devlet Dâire ve K u r u m l a n , gerek karşılaştıkları sorunlar,
gerek h a z ı r l a d ı k l a n k a n u n t a s a n l a n ile ilgili k o n u l a r d a Enstitüye baş vura­
r a k ilmî görüş istemektedirler. Bu tip istekler, h e r yıl tekrarlanmaktadır. Bir
ö r n e k o l m a k üzere Danıştay Kanunu, Devlet M e ' m u r l a n K a n u n u T a s a n l a n gös­
terilebilir.
Milletlerarası İ d â r i i l i m l e r E n s t i t ü s ü n ü n Türk Millî Seksiyonu bu Enstitü
içinde yer a l m a k t a d ı r . Dünyanın çeşitli ülkelerinde düzenlenen milletlerarası idâri
ilimler kongre ve t o p l a n t ı l a n n a T ü r k i y e Millî Seksiyonu'nu temsilen katılan Ensti­
tü m e n s u b l a n aynı z a m a n d a h a z ı r l a d ı k l a n tebliğlerle de millî r a p o r t ö r olarak ak­
tif görevler üstlenmektedirler.

E n s t i t ü ' n ü n çalışma alanı, Yönetmeliğin İkinci Mad-


MÂLİYE ENSTİTÜSÜ desinde şöyle ifâde edilmiştir:
"Enstitü'nün gayesi genel mâlî ve iktisâdı konular
ve bunlarla ilgili mes'elelerle Memleketin mâlî ve iktisâdi mes'eleleri üzerinde her
türlü ilmî araştırmalar yapmak, mâliye ve iktisad ilimlerinin gelişmesine ve ya­
yılmasına serbest kurlan ve yayınlan vesâir çalışmasıyle Gaydalı o l m a k t ı r . "
K u r u l u ş u n d a n bu yana Enstitü, çeşitli seminerler ve konferanslar düzenle­
miştir :
1 — 1963 yılı Mâliye Enstitüsü Konferansları, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
üzerine tahsis edilmiştir.
— Plân Fikrinin Doğuşu: Osman Okyar tarafından;
— 5 Yıllık Plânın Genel G ö r ü n ü ş ü : Aydın Yalçın tarafından;
— İktisadî Kalkınma Planında Finansman Mes'eleleri: İsmail T ü r k t a r a f ı n d a n ;
— Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve Eğitim: M. Nuri Kodamanoğlu tara­
fından ;
— K a l k ı n m a n ı n F i n a n s m a n ı n d a T a r ı m : Reşad Aktan tarafından;
— T o p l u m Kalkınması: Fehmi Yavuz tarafından;

791
— Türkiye'nin Beş Yıllık Kalkınma Planında Sosyal Politika Mes'elesi: Câhid
Talaş t a r a f ı n d a n ;
1965 yılı Konferansları :
— İstikrarlı K a l k ı n m a d a Mâliye Politikasının Rolü: İsmail T ü r k t a r a f ı n d a n ;
— Gelir Vergisinin Esnekliği Sorunu: Sâdullah Aygün t a r a l ı n d a n ;
— Devlet Yatırım B a n k a s ı : Ali Eğler tarafından;
— Tasarruf Bonosu Sistemi ve Türkiye'deki T a t b i k a t ı : I. H. Batuk t a r a f ı n d a n ;
— Mâli İ d a r e : Muhsin Ülker t a r a f ı n d a n ;
— Akçalı D e n e t i m : İ. Hakkı Aydınoğiu tarafından;
— Vergi Kaçakçılığı: Zeki Kuruca t a r a f ı n d a n ;
— T ü r k Vergi Usûl H u k u k u n u n Yapısı, kapsamı, dîger Usûl Dalları ile Bağ­
lantısı ve Gelecekteki Gelişmeler: Vasfi Er tarafından;
1966 yılı Konferansları :
— Özel Yatırımlar Bankası: İsmail T ü r k t a r a f ı n d a n ;
— Fransız Planlamasında Yeni Eğilimler: John Hackett tarafından-;
— Fransa'da Kamulaştırılmış Teşebbüslerin Mâlî K o n t r o l ü : Ann Marie Hac­
kett t a r a f ı n d a n ;
— Türkiye'deki T o p r a k Dağılımının İşletme Yönünden Yapısal Çözümlenmesi:
Tevfik Çavdar tarafından;
— T ü r k Vergi Usûl H u k u k u n d a Belge Sistemi: Sabit Güleryüz t a r a f ı n d a n ;
Bu Konferanslar, Enstitü'ce bastırılarak ilgililerin- faydalanmasına sunulmuş­
tur.

1 — "Türkiye'de Ziraî Makinalaşma": Kollektif Eser.


ENSTİTÜ 2 — Doç. Dr. Câhid Talaş "Avrupa Memleketlerinde
YAYINLAR» „. D lM. „
Kıra Politikası"
3 — Maurice Duverger (Çev.: İ. H. Ülkmen) "Âmme Mâliyesi"
4 — Rıza T u r g a y "Federal Almanya Merkez Bankacılığı"
5 — Bedreddin Seyhan "Garbî Almanya Federal Cumhuriyetinde İstihlâk Ver­
gileri"
6 — Gıyas Akdeniz "Vergi Bakımından Gelir"
7 — Louis P o m m e r y (Çev.: Câhid Talaş) "Yeni Zamanlann İktisad Târihi"
8 — Doç. Dr. Akif Erginay "1955-64 arası On Yıllık İtalyan Gelişme Programı"
9 — Dr. A b r a h a m Mey (Çev.: C. F e r m a n ) "Türk Devlet Muhasebesi Üzerinde
Düşünceler"
10 — H. Laufenburger (Çev.: T. Omay) "M tıka ay ese I i Bütçeler"
11 — Nazif Oker "Türk Vergi Sisteminin Anahatlan"
12 — Gaston Jeze (Çev.: Dr. M. Ertuğruloğlu) "Mâliye İlmi ve Fransız Mâlî
Mevzuatı H a k k ı n d a Başlangıç Dersleri"
13 — Richard Stone (Çev.: S. Aren, A. Karaosmanoğlu, N. Bengül) "Sosyal
Hesaplar ve İktisadî Modeller"
14 — H. B. Chenery (Çev.: N. BengüJ) "Gelişme Politikaları ve Programlan"
15 — Prof. Dr. Câhid Talaş "Avrupa İktisadî Camiası içinde Sosyal Politikama
zm Muhtemel Gelişme İstikaametleri"
16 — Prof. Dr. Câhid Talaş "İçtimaî İktisad"
17 — Dr. Üren Arsan "Türkiye'de Cumhuriyet Devrinde İç Devlet Borçlan"
18 — Henry Laufenburger (Çev.: İ. Özüt) "Mâlî İktisad ve Mâlî Kanunlar"
19 — J.F. Deniau (Çev.: Râgıp Hanyal) "Müşterek Pazar"
20 — "Beş Yıllık Kalkınma Plânı"
21 — (iÇev.: Câhid Talaş) "Ekonomik Gelişme İçinde İstihdam Hedefleri"
22 — J e a n Marchal (Çev.: Hayreddin E r k m e n ) "Fiyat Mekanizması"
23 — Mâliye Enstitüsü Konferansları, 1965.
24 — T u n c e r Bulutay "Ekonometrik Bir Deneme"
25 — H e n r y Laufenburger ( Î . H . Dikmen) "Mâliyenin Ekonomik ve Psikolojik
Teorisi"
26 — Ziya Kayla "Türkiye'de Emisyon Hareketleri"
27 — Dr. Alpaslan Işıklı "Toplu İş Sözleşmeleri ve Türkiye Ekonomisi İçindeki
Yeri"
28 — Mâliye Enstitüsü Konferansları, 1966.
29 — İktisâdi Büyüme Üzerine Seçme Makaaleler.

ENSTİTÜ
Yıllar Müdîri Genel Sekreteri

1951 - 1960 Fadıl Hakkı Sur 1 — Aziz Köklü


2 — Câhid Talaş
1961 - 1966 Câhid Talaş İsmail Türk

1967 - Bedri Gürsoy İsmail Türk

Aslî Üyelikler, E n s t i t ü Çalışma sahasına giren dersleri o k u t a n öğretim üyeleri


ve y a r d ı m c ı l a n y l a ilgili devlet kuruluşlarında çalışmaları ve yayınları ile temâyü2
e t m i ş m e n s u b l a n a r a s ı n d a n Genel k u r u l u n seçtiği kişilerdir. F a h r i üyelikler i s e
Mâliye Bakanlığı yapmış kişilere verilmektedir.
S.B.F. öğretim üye ve yardımcıları dışında E n s t i t ü aslî üyeleri ş u n l a r d ı r :
A. Süreyya İloğlu Sâdullah Aygün
N â m ı k Zeki Aral H ü s n ü Kızılyallı
T a n k Hatusil Cafer Tayyar Sâdıklar
M e m d u h Aytür Ziya E r a l p
Kemâl Cantürk Ken'an Onat
Adnan B a ş e r Kafaoğlu îsmâil Özüt
Erhan- Işıl Prof. Aydın Yalçm
Fâzıl Ağanoğlu Prof. S â d u n Aren
M u h t a r Üredin Mazhar Hiçşaşma2
Osman Nuri Torun Nail Gidel
Sâdık Baklacıoğlu

793
Siyasal Bilgiler Fakültesi, İskân ve Şehircilik Ensti­
İSKÂN ve ŞEHİRCİLİK
tüsü, 10.12.1952 târihinde k u r u l m u ş ve 26.12.1953 târi­
ENSTİTÜSÜ hinde ilk Genel Kurulunu toplayarak çalışmalarına
•başlamıştır.
Enstitü'nün çalışma alanı: "Nüfusumuzun, Memleketin servet kaynaklarına
göre ve tabiî, sıhhî, sosyal, hukukî, ekonomik, estetik b a k ı m l a r d a n ve en elverişli
b i r biçimde yerleşmesini, yaşamasını sağlayacak e t ü d ve a r a ş t ı r m a l a r yapmak;
k o n u t , şehircilik ve iskân alanında m o d e r n anlayış, yöntem ve çalışmaların Mem­
leketimizde yerleşme ve gelişmesini sağlamak" şeklinde belirlenebilir. Bu amaçla­
r ı n gerçekleşmesi için Enstitü, bugüne k a d a r aşağıdaki faaliyetlerde b u l u n m u ş t u r :
A) Enstitü, çalışma alanı ile ilgili bir kitaplık k u r m u ş t u r .
B) Çalışma alanı içine giren sorunların incelenmesi için " İ s k â n ve Şehircilik
Haftası Konferansları" düzenlemiştir. Bugüne değin .düzenlenen 9 İ s k â n ve Şehir­
cilik Haftası Konferanslarında incelenen k o n u l a r şunlardır:

BİRİNCİ İSKÂN VE ŞEHİRCİLİK HAFTASI KONFERANSLARI: 7-12/Haziran/1954

Prof. Dr. H â m i d Sadi Selen "Şehircilik İlmi"


Necati Turgay "İç İskân Mes'eleleri"
Prof. E. Egli "Millî Planlamada Köyün Rolü"
Prof. Fehmi Yavuz "Şehirciliğimizin Bugünkü Durumu ve Genel
Mes'eleleri"
Doç. S â d u n Aren "Mesken İhtiyâcımız ve İktisâdi Mes'eleleri"
O r h a n Mersinli "Ulaştırma ve İskân"
Dr. Fuad Adalı "Topraktan Faydalanma Orman ve İskân"
Prof. Dr. H. Sadi Selen "Türkiye'nin Su Serveti ve İmâr İşleri"
Prof. Kerim Ö m e r Çağlar "İskân Politikasında Su Problemleri"
Behiç H a z a r "Tabiî Kaynaklar İle İnsan Toplulukları Ara­
sındaki Münâsebet"
Ziya Arıkök "Türkiye'nin Umumî Toprak Haritası"
Midhat Yenen "Türk Şehirleri ve Türkiye'de Şehircilik"
Prof. H â m i d Sadi Selen "Türkiye'de Bir İç İskân Örneği"
Prof. K. Fikret Arık "Ziraat Topraklarının Hukukî Rejimi İle İlgili
Ba'zı Mes'eleler"

İKİNCİ İSKAN VE ŞEHİRCİLİK HAFTASI KONFERANSLARI: 5-7/Haziran/1957

Dr. Niehoff (Çev.: Kenan Sürgit) "Tennesse Vadisi Müessesesi"


Prof. Dr. H. Sadi Selen "Bölge Planlaması ve Coğrafya"
Dr. Jungvvirth "Bölge İdâresinin Ba'zı Önemli Veçheleri"
Doç. Dr. Erol Tümertekin "Sanâyi'in Kuruluş Yeri"
Prof. Fehmi Yavuz "Şehirlerimizin Büyümesi ve Bölge Plancılığı"
Prof. Dr. Sırrı Erinç "Bölge Sınırlandırmasının Esasları"

794
Aydın M u r a d Germen "Türkiye'de Bölge Planlaması E s a s l a r ı "
M i d h a t Yenen "Zonguldak K ö m ü r Havzası Bölge P l a n ı "

ÜÇÜNCÜ İSKÂN VE Ş E H İ R C İ L İ K HAFTASI KONFERANSLARI: 21-23/Mayıs/1958

Medenî Berk " İ m â r ve İskân Vekâletinin Teşkilât ve Vazife­


leri"
Prof. Fehmi Yavuz "Arsa Mes'elesi ve İ m â r "
M.F. Bath "Şehircide Aranan Vasıflar"
Aydın Murad Germen "Şehirciler ve P l a n l a r "
Râtib Yüceuluğ "100'den Fazla Şehirlerde Aile, Kira ve Mesken
Durumu"
Fikret Aktekin "Türkiye'de Mesken Kredisinin İnkişâfı"
Mr. R. Strickhya "Kendi Evini Yapana Y a r d ı m "

DÖRDÜNCÜ İSKÂN VE Ş E H İ R C İ L İ K HAFTASI KONFERANSLARI 19-21/Nisan/1960

İ. H a k k ı Ülkmen "Belediye Mâliyesi"


N. Dinçer, İ. Kuntbay "Mesken Araştırmaları"
Doç. O r h a n Alsaç "Mesken K a n u n u Hazırlıkları"
Prof. Fehmi Yavuz "Gecekondu K o n u s u "
Cevad Geray "Mesken İhtiyâcının T a h m i n i ve Şehirlerimiz­
deki Mesken İhtiyâcı H a k k ı n d a B i r D e n e m e "
M. Sestini "Köyceğiz Kalkınma Deneme Bölgesi"
Akif Çakmak "10 Yıllık Ziraî K a l k ı n m a P r o g r a m ı "

BEŞİNCİ İSKÂN VE Ş E H İ R C İ L İ K HAFTASI KONFERANSLARI: 3-7/Nisan/196l

Doç. Dr. İ b r a h i m Yasa "Köy İncelemelerinde M e t o d "


Dr. Ruşen- Keleş ' T ü r k i y e ' d e Köylü Nüfusu ve Şehirlere Akın"
Doç. Dr. H a y r e d d i n N u r a y " O r m a n İçi Köylerde İskân Mes'elesi"
Muzaffer Atik " İ ç İ s k â n ve Köylerimizin Birleştirilmesi"
T u r g u t Uzus " K ü ç ü k Aile İşletmeleri"
Prof. Dr. Necmi Sönmez "Köy Yapıları, Özellikleri ve P r o b l e m l e r i "
Muzaffer Akalın "Köy Bütçesi"
Dr. Y. S â i m Atasagun "Türkiye E k o n o m i s i n d e Zirâi İstihsâlin Önemi
ve Arttırılması İ m k â n l a r ı "
Rauf İ n a n "Köyde Eğitim ve Bölge Okulları"
Turhan Onur "Köyde E l e k t r i k "
Enver Kurdoğlu "Köyde Su P r o b l e m l e r i "
Dr. M. Sâdık Baykaner " K ö y d e Sağlık İşleri"
Muhiddin Aran "Köy Haritaları ve İ m â r İşleri"
Celâleddin Songu "Arazi K a d a s t r o s u "

795
ALTINCI İSKÂN VE ŞEHİRCİLİK HAFTASI KONFERANSLARI
ll-13/Haziran/1962

Prof. Dr. Rachvin Lloyd "Bölge Planlaması Eğitimi ve Türkiye'nin Kal­


kınma Politikası"
Prof. Fehmi Yavuz "Şehirciliğimiz ve Politikacılık"
Dr. Frederick T a m m s "Şehircilik ve Halkla İşbirliği"
Malcan Rivkin "Merkezî Hükümet ve Taşra Teşkilâtı"
Doç. Orhan Alsaç "Mahallî İdareler ve Planlama"
Âbid Hussain.< "Toplum Kalkınması"
Selâhaddin Bâbüroglu "İller Bankası ve Türk Şehirciliği"

YEDİNCİ İSKÂN VE ŞEHİRCİLİK HAFTASI KONFERANSLARI


1M3/Haziran/1963

Dr. Ruşen Keleş "Türkiye'de Bölgelerarası Dengesizlik"


S a m i Öngör "Türkiye'de İç Göçler"
Prof. Peter Şelf "Planlama Mekanizması, Sanâyi'in Kuruluş Ye­
ri ve Yeni Şehirler"
Tuğrul Akçura "Doğu Marmara Bölgesi Ön Planı"
Prof. Fehmi Yavuz "Kasaba ve Küçük Şehirlerimizin Nüfus Hare­
ketleri İçindeki Yeri"
Prof. Dr. H. Sadi Selen "Bölge Plancılığımız Bakımından Edirne Şehri
ve Doğu Trakya"
Prof. Dr. K.F. Arık - K. Sürgit : "Merkezî Hükümet Teşkilâtı Araştırma Projesi"

SEKİZİNCİ İSKÂN VE ŞEHİRCİLİK HAFTASI KONFERANSLARI


14-18/Arahk/1964

Dr. R a a n a n Weitz "Bölge Kalkınması İçin Örgütleşme"


Prof. Dr. Osman Okyar "Doğu Bölgesinin Kalkınması"
Nejad Ölçen "Sanayi' Bölgeleri Seçiminde Kriterler"
Yılmaz G ü r e r "Zonguldak Bölgesi Planı"
T e o m a n Baykal "Çukurova Bölge Planı"
J o h n Foster "Aaem-i Merkeziyet ve Yetki Genişliği"
F r a n k Tacgau "Türkiye'de Mahallî Politikacılık"
Prof. Dr. i b r a h i m Yasa "Gecekondu Ailelerinin İşgüç Çeşitleri"
Doç. Dr. Mübeccel Kıray "Ereğli'de Şehirleşme ve Ba'zı Sosyal Değişme
Hareketleri"
Nâbi Dinçer "Toplum Kalkınmasında Araştırma"
Dr. Cevad Geray "Toplum Kalkınması Programlama ve Uygula­
ma Birimi Olarak İlçe"
T o m Ask\vhit "Toplum Kalkınması ve Mahallî İdareler"

796
DOKUZUNCU İSKÂN VE Ş E H İ R C İ L İ K HAFTASI KONFERANSLARI:
21Mart/13 Haziran 1968
Doç. Dr. Cevad Geray " O r m a n Köylerinin Kalkınması"
Vedat Dalokay "Türkiye'nin Kıyı Sorunları ve Politikası"
Aydın Germen "Üniversitelerin Kuruluş Yeri Sorunu"
Necat Erder "Keban ve Eski E s e r l e r "
İ b r a h i m Aksöz "Doğu Anadolu'nun Kalkındırılması S o r u n l a r ı "
Tuğrul Akçura "Optimal Şehir Büyüklüğü ve T ü r k Şehirleri"
Prof. Fehmi Yavuz "Politika ve Yerleşme Sorunlarımız"
Prof. Dr. Necmi Sönmez "Türkiye'de Şümullü P l a n l a m a "
Doç. Dr. Ruşen Keleş "Bölge Planlamasında Örgütleşme Sorunları"
Prof. Dr. Besim Üstünel "Doğu Anadolu'nun Kalkınması Açısından Ke­
ban Projesi"

E n s t i t ü tatbikatı da göz ö n ü n d e b u h ı n d u r u l a ı a k bir


ENSTİTÜ yayın serisi düzenlenmiştir. Bugüne (1968) kadar
YAYINLARI E n s t i t ü tarafından yayınlanan eserler ş u n l a r d ı r :

Yazarı Kitabın Adı

Prof. Fehmi Yavuz " İ s k â n ve Şehircilik Haftası Konferansları"


Prof. Fehmi Yavuz "Belediyelerimizin Mâlî İdaresi H a k k ı n d a Anket Raporu
(Ayrıca ingilizce Özeti de yayınlanmıştır)"
Prof. Fehmi Yavuz "Şehircilik"
i b r a h i m Öğretmen "Ankara'da 158 Gecekondu"
Dr. Ruşen Keleş " Ş e h i r ve Bölge Plânlaması B a k ı m ı n d a n Şehirleşme Hare­
ketleri"
Kollektif " İ s k â n ve Şehircilik Haftası Konferansları"
Kollektif " I I . İskân ve Şehircilik Haftası Konferansları"
Kollektif " I I I . İ s k a n ve Şehircilik Haftası Konferansları"
Kollektif "IV. İskân ve Şehircilik
Kollektif " V. İskân ve Şehircilik
Kollektif "VI. İskân ve Şehircilik Haftası Konferansları (Şehir ve
Bölge Planlaması İçin Eğitim ve Teşkilâtlanma) îng. Özet
de eklenmiştir"
Kollektif "VII. İ s k â n ve Şehircilik Haftası Konferansları (Türkiye'*
de Bölge Planlaması Alanındaki Gelişmeler) (ingilizce ve
Türkçe)"
Kollektif " V I I I . İskân ve Şehircilik Haftası Konferansları (Türkiye'­
de Bölge Planlaması, Mahallî İdareler ve T o p l u m Kalkın­
ması)"
Kollektif "Regional Planning r Local Government And C o m m u n i t y De*
velopment in Turkey ( P a p e r s : Eighth S e m i n a r On Hou-
sing and Planning; December 14-18, 1964 Ankara, T u r k e y ) "

797
Ayrıca Dokuzuncu îskân ve Şehircilik Haftası Konferansları da, konferansla­
rın bitiminden sonra bastırılacaktır.

YÖNETİCİLER, Kuruluşundan 1953 - 1960 yılına k a d a r H â m i d Sadi Selen, Se-


len'in emekliye ayrılmasından bu yana da Prof. Fehmi Yavuz (1968) E n s t i t ü Mü-
dîrliğini yapmaktadır. Genel Sekreterliğini ise, sırasıyla 1953-1960, Prof. Fehmi
Yavuz, 1960-1965 Doç. Orhan Alsaç, 1965-1968 Doç. Dr. Ruşen Keleş yapmışlardır.

ÜYELER, Siyasal Bilgiler Fakültesinde E n s t i t ü n ü n çalışma alanı ile ilgili ders­


leri o k u t a n öğretim üyeleri ve öğretim görevlileri ile, Ankara Üniversitesi ile di­
ğer Üniversitelerde E n s t i t ü n ü n çalışma sahası ile ilgili dersleri o k u t a n l a r aslî üye
olabilirler. Bunlar dışında üniversiteler ve yüksek okullar öğretim üyeleri ile tecri-
be, ihtisas veya yayınları ile t a n ı n m ı ş kişiler, E n s t i t ü m ü n talebi ve Siyasal Bil­
giler Fakültesi Genel Kurulu'nun üçte iki çoğunluğu ile vereceği k a r a r üzerine
aslî üyeliğe seçilebilir. Hâlen (1968) E n s t i t ü ' n ü n aslî üyeleri ş u n l a r d ı r :

ENSTİTÜ ASLÎ ÜYELERİ

Orhan Alsaç Prof. K. Köylü


Ali Tanoğlu Dâniş Koper
Besim Darkot Selâhaddin Onat
M. Yenen Şuayb İnal
K. Ahmed Aru Adnan Toygar
Prof. Enver Z. Karal E k r e m Barlas
Prof. Ş. Altındağ Hulki Yanat
Prof. Kerim Ö. Çağlar Cevdet Aydıneli
Lütfi Ülkümen Niyazi Akı
H â m i d Pekcan Prof. Ahmed Ardel
Sedat Tolga Prof. Dr. Sırrı E r i n ç
Ömer Lütfi Barkan İ b r a h i m Deriner
A. Süreyya İloğlu Râtib Yüceuluğ
Necdet Egeran

İSLETME İKTİSADI ^ u ENSTİTÜ, 1958 yılında k u r u l m u ş t u r . Gayesi, işlet-


ve me iktisadı ve m u h a s e b e ilimleri s a h a s ı n d a ve bun-
MUHÂSEBE ENSTİTÜSÜ larla ilgili ilim dallarında nazari ve tatbikî mâhiyet-
de ilmî a r a ş t ı r m a l a r y a p m a k , Memleketin bu sahalardaki mes'elelerini incelemek
ve bu ilimlerin gelişmesine, yayılmasına, serbest k u r l a r ve yayınları vesâir çalış­
maları ile y a r d ı m etmektir.

798
ENSTİTÜ TARAFINDAN 1958 - 1968 YILLARI ARASINDA TERTİBLENEN
SEMİNER VE KONFERANSLAR

i Konusu Konferansçının Adı Târihi

Türkiye'nin Enerji Ekonomisi Fuad İlhan Karayazıcı 1.4.1958


Üzerine bir Çalışma
Türk Ekonomisinde Prodükti­
Prof. Dr. Muhlis Ete 15.4.1958
vite Mes'elesi
Reevalüasyon Osman Nuri Torun 20.5.1958
Marketing (Pazarlama) Prof. Dr. Mehmed OIuç 26.5.1958

MALİYET MUHASEBESİ SEMİNERLERİ

Masraf Mefhumu ve Maliyet Mazhar Hiçşaşmaz 14.1.1960


Muhâsebesindeki Yeri
Maliyet Muhasebesinde Tev­ Attila Tengirşenk 28.1.1960
zi' Anahtarı ve Tatbikaatı
Maliyet Muhasebesinde Stok
Osman Nuri Torun 4.2.1960
Hareketlerinin Takibi
Maliyet Muhasebesinde İşçi­
Faruk Tarkan 14.3.1960
liklerin Takibi
Maliyet Muhasebesinde A-
Sâdık Baklacıoğlu 28.3.1960
mortisman Mes'elesi
Bir Teşebbüsün Muhtelif Ü-
niteleri Arasındaki Kıymet
Hareketlerinin Maliyet Mu­ Ekrem Tarhan 7.4.1960
hasebesi Bakımından Ted-
kîki
Demiryolları Maliyet Muha­
Nureddin Bilgiçer 21.4.1960
sebesi
Petrol İşletmeciliğinde Mali­
yetin Tesbiti ve Muhasebe­ Kâmil Özbayrak 9.5.1960
leştirilmesi
İnşaat İşlerinde Maliyetin
İbrahim Erdoğan 25.3.1960
Tesbiti

ZİRÂİ GELİR VERGİ SEMİNERLERİ

Ziraat İşletmelerinin Başlıca


Prof. Dr. Reşad Aktan 23.3.1960
özellikleri

Ziraat Muhasebesinin Esasla­


Mazhar Hiçşaşmaz 6.4.1961

Ziraat İşletmesiliğinde Mali­
Prof. Dr. Cumhur Ferman 27.4.1961
yet Muhasebesi
(Devamı 800. sf.dad'r)

799
Zirai Gelirin Vergilendirilire
si ve bu Konuda Yabancı Aslan Başer Kafaoğlu 4.5.1961
Memleketler Tatbikaatı
Türkiye'de Ziraî Gelirin Ver­
Emin Kuyumcu 18.5.1961
gilendirilmesi

İKTİSADÎ DEVLET TEŞEBBÜSLERİNİN REORGANİZASYONU SEMİNERLERİ

İktisadî Devlet Teşebbüsleri* 28.12.1961


Fuad İ. Karayazıcı
nin Reorganizasyonu 18.1.1962

Az Gelişmiş Memleketlerin
M. Paul Bouteille 26-27.3.1962
İktisâdı Problemleri

MÜŞTEREK PAZAR SEMİNERLERİ

Müşterek Pazar ve Türk E*


Prof. Dr. Besim Üstünel 26.4.1962
konomisi
Müşterek Pazar Karşısında
Turan Işıkveren 31.4.1962
İdhâlâtımızın Bünyesi
Müşterek Pazar Karşısında ih­
raç Mallarımızın Maliyetler İbrahim Ünal 7.5.1962
Bakımından Tedkîki
İhraç Mallarımızdan Tütünün
Maliyetler Bakımından Tedkî­ İbrahim Ünal 10.5.1962
ki
Pamuklu Mensucatımızın Ma­
liyetler Bakımından İhraç İm­ Doç. Dr. Ekrem Özelmas 24.5.1962
kânları
Türkiyenin Ekonomik Kalkın­
masında Ağır Sanâyî'in Yeri Şinâsî Güçeri 5.12.1962
ve Önemi
Modeller ve Sosyal İlimlere
Prof. Jean Cuisenier 7.12.1962
Tatbikî

BEŞERÎ MÜNÂSEBETLER SEMİNERLERİ

Modern İşletmecilikte Beşerî


Münâsebetlerin Sevk ve İda­ Dr. Vahdet Aydın 12.12.1963 |
resi
Hizmet İçi Eğitim ve Hizmet
Şinâsi Çelikkol 18.12.1963
İçi Eğitim Usûlleri
Yeni Usûllerin Tatbikinde Ha­
Dr. Vahdet Aydın 25.12.1963
berleşme
Türkiye'de İşçi Sendikaları ve
İşletme İçi Beşerî Münâse­ Hikmet Büyüklimanlı 8.1.1964
betler
(Devamı 80J. sf.dadtr)

.300
Beşerî Münâsebetler Eğiti­
minde Örnek Olay (Case Dr. Vahdet Aydın 15.1.1964
Method) Usûlünün Yeri
Türkiye'de Sermâye Bütçele­
ri Kullanmanın Pratik İmkân­ Prof. Dr. Seymour Smith 30.1.1964
ları
Yatırım İndirimi Hakkı Özkazanç 9-16.4.1964

İşletmelerde verimlilik ve
Kârlılığın Kontrolünde Sevk
Mr. Max T. Schmith 28.1.1965
ve İdare Raporlarının Yeri ve
Önemi

440 SAYILI KANUNLA İLGİLİ SEMİNERLER

İktisadî Devlet Teşekkülleri­ 29.4.1965


Sâdık Baklacıoğlu
nin Kamu Sektöründeki Yeri
440 Sayılı Kanunun Hukukî
Bünyesi Nâmık Özaltan 29.4.1965

İktisadî Devlet Teşekkülleri­


nin Yeniden Düzenlenmesi
İsmail Ertan 6.5.1965
İhtiyacı : 440 Sayılı Kanunun
Çıkış Sebebleri
440 Sayılı Kanunda Sevk ve
Sâdık Baklacıoğlu 6.5.1965
İdare ile İlgili Mes'eleler
İktisadî Devlet Teşekkülle­
Mr. Richard Chislett 13.5.1965
rinde Personel İdaresi
İktisâdi Devlet Teşekkülle­
rinde İşçilerin İdareye İşti­ Şinâsî Çelikkol 20.5.1965
raki
İktisâdı Devlet Teşekkülle­
rinde Yatırım ve Finansman Kaya Erdem 3.6.1965
Planlarının Tatbikaatı
İktisadî Devlet Teşekkülle­
rinde Yatırım Projelerinin Öztin Akgüç 21.4.1965
Hazırlanması
İktisâdi Devlet Teşekkülle­
rinde Yatırım Projelerinin A. Nejad Ölçen 2.2.1966
Uygulanması ve Kontrolü
İktisadî Devlet Teşekkülle­
Selâhaddin Özmen 12.5.1966
rinde Marketing
İktisadî Devlet Teşekkülle­ 16.5.1966
Hüsnü Kızılyallı
rinde Fiyat Politikası
İşletme Bütçelerinin İktisadî
Devlet Teşekküllerindeki Tat­ Sâdullah Aygün 9.6.1966
bikaatı
{Devamı 802. sf. dadır)
EKONOMİK KALKINMADA MUHASEBE VE MUHASEBECİNİN YERİ SEMİNERLERİ

Muhasebecilik Mesleği ve David F. Linovves 10.4.1967


Modern Sınaî Ekonomiye Kat­ Sâdık Baklacıoğlu 12.4.1967
kısı Osman N. Torun 12.4.1967
James de Golier Bassage 5.5.1967
Modern İşletmelerde Muha­
Thomas J. Ennis 12.4.1967
sebecinin Rolü Joe de Maris 13.4.1967
Doç. Dr. Sâim Kendir
İktisadî Planlamada Muhase­
Thomas J. Ennis 13.4.1967
becilik Mesleğinin Rolü Lûtfullah Tenker
Sermâye Piyasasının Geliş­ Öztin Akgüç
mesinde Muhasebenin Rolü 14.4.1967
David F. Linovves

Umûmi Yeknesak Muhasebe


Prensipleri ve Rapor Siste­ Max T. Schmith 14.4.1967
mine Doğru

TÜRKİYEDE ÖZEL SEKTÖRÜN MESELELERİ SEMİNERLERİ

İşletmelerde Kapasite Seçimi Hüsnü Kızılyallı 28.4.1967 I


İşletmelerde Kısa Vadeli Fi­
Bahâeddin Bursalı 5.5.1967
nansman
İşletmelerde Taleb Tahmini Lûtfullah Tenker 12.5.1967
Ortak Pazarın Türk Sanâyi'-
Prof. Dr. Besim Üstünel 17.5.1967
cisine Getireceği Problemler

ENSTİTÜ YAYINLARI

Yazar Yayın Adı Târih

Fiat Hareketlerinin Muhasebe


Dr. Cumhur Ferman Prensipleri Üzerine Te'siri ve 1954
Bilanço Teorileri
Prof. Dr. Abram Mey Türk Devlet Muhasebesi Üze­
(Çev Dr. Cumhur Ferman) 1956 |
rine Düşünceler
Muza'af Muhasebe Usûlünün
Mazhar Hiçşaşmaz Kurucusu Luca Paciolo; Ese­ 1958
ri ve Te'sirleri
Müşterek Pazar Karşısında
Prof. Dr. Muhlis Ete Türkiye Devlet Sanâyi'i ve 1960 '
Türkiye Ma'den Politikası
Banka İşletmelerinde Maliyet
Dr. Cumhur Ferman Muhasebesi ve İşletme Büt­ 1960
çeleri
(Devamı 803. sf. dadtr)

802
Mahzar Hiçşaşmaz Ticarî Muhasebe Problemleri 1960
Şirket Muhasebesi Problem­
Mahzar Hiçşaşmaz leri 1961

Beşerî Münâsebetler Semi­


Müşterek Yayın 1964
nerleri
Dr. Güney Devrez İşletmelerde Stok Kontrolü 1966
İktisâdi Devlet Teşekkülleri­
Müşterek Yayın nin Reorganizasyonu ile ilgi­ 1963
li Seminerler
İşletmelerde Mâli Analiz Tek­
Dr. Yüksel Koç 1967
nikleri
Türkiye'de Kamu İktisadî Te­
Dr. Dündar Sağlam 1967
şebbüsleri
İktisâdı Devlet Teşekkülleri­
Müşterek Yayın 1968
nin Başlıca Problemleri

TEKSİR EDİLMİŞ NOTLAR

Mahzar Hiçşaşmaz Muhasebe 1961


İktisadî Kalkınma ve İktisadî
Doç. Dr. İsmail Türk ••
İstikrar
Baki Sodan Kontrol Nevi'leri 1962
Nâmık Özaltan Sigorta II

Necati Işçil Örnekleme Metodu


(•

Dr. Nermin Abadan Personel İdaresi ||


Türkiye'de Ziraî Gelirlerin n
Emin Kuyumcu
Vergilendirilmesi
Ziraî Gelirlerin Vergilendiril­
•»
Aslan Başer Kafaoğlu mesi ve bu Konuda Yabancı
Memleketler Tatbîkaatı
Dr. Cumhur Ferman Marketing (Pazarlama)
1"

SANAYİ' MUHASEBESİ KURSLARI İLE İLGİLİ YAYINLAR


(Kitap ve Teksir Edilmiş Notlar)

Mahzar Hiçşaşmaz Ders Notu 1963


II II it
Prof. Dr. Cumhur Ferman
İt II ••
Ömer Berk
• I II II
Hikmet Büyüklimanlı
II II
Celâl Erdenir
M

II II
Sâdık Baklacıoğiu 1965
II II
Güney Devrez

II II
Câvid Sarıoğlu
II

(Devamı 804 sf. dadır)


Laboratuvar Çalışmaları İçin
Mahzar Hiçşaşrnaz 1963
Problemler
Hadi Sezer Seminer Metni • 1

Suad Göksaltık Konferans Metni • 1

Mü'min Erkunt İt 1» ti

11 11
Şinâsî Güçeri »ı

II II M
Mr. Max T. Schmith
Dr. Orhan Işık İl II "

Muhsin Ülker
• 1 1*
••
II 1»
Ertuğrul Kayıhan "
Hikmet Erinç Konferans Metni 1963
Bakî Sodan II II 11

Türkiye'nin Ekonomik Kalkın­


Şinâsî Güçeri masında Ağır Sanâyi'in Yeri İt

ve Önemi

Ali Alaybek Sınaî Muhasebe II

Teşebbüslerin Finansmanı ve
Mahzar Hiçşaşrnaz Mâlî Bakımdan Kontrolü 1964
(tercüme)
Bir Sanayi1 İşletmesinin Mâli-
Nuri Uman 1966
yetleri Üzerine İnceleme
Sanayi' İşletmelerinin Orga­
Vahdet Aydın nizasyonu ve Ba'zı Mesele­ ti

leri
Bolkal Erdem Ders Notu 1967
Sâdık Baklacıoğlu Standart Maliyet ti

Sâdık Baklacıoğlu Dolaysız-Direct-Mâliyet Usulü


11

MÂLİ ANALİZ VE İŞLETME BÜTÇELERİ KURSLARI İLE İLGİLİ YAYİNLAR


(Teksir Edilmiş Notlar)

Öztin Akgüç Mâlî Analiz Ders Notları 1967


Sâdık Baklacıoğlu Muhasebe Raporları
ti

Nejad Buruk Carî İşletme Bütçeleri


İt

Yatırım Projesi Mefhumu ve


Hüsnü Kızılyallı tl

Proje Hazırlamanın Önemi

Enstitü, 1963'den beri "Sanayi' Muhasebesi", 1967'den


KURS beri de "Mâlî Analiz ve İşletme Bütçeleri" kursları
FAALİYETLERİ tertiblemektedir. Memleketin personel eğitim dâva­
sına hizmet etmek gaayesi ile her yıl düzenlenen bu kurslara, Nisan 1968 târihine
kadar 217 resmî, 111 de özel sektörden olmak üzere, cem'an 328 kişi katılmış; bun-
lardan 229'u yapılan sınavlarda başarı göstererek kursları bitirmeğe muvaffak ol­
muşlardır.

ENSTİTÜMÜN MÜDİR VE GENEL SEKRETERLERİ

M üdîr1 e r
Y ı I
Prof. Bedri Gürsoy
1958-1966
Prof. Dr. Cumhur Ferman
1966 - Hâlen (1969)
GENEL SEKRETERLER

ADLARI
Y ı 1
Prof. Dr. Cumhur Ferman
1958-1964
Mahzar Hiçşaşmaz
1964-1966
\ Öztin Akgüç
1966 - Hâlen (19G9)

Diğerleri gibi 1952'de k u r u l a n bu E n s t i t ü ' n ü n çalışma


DIŞ MÜNÂSEBETLER alanı "Devletler U m û m î ve Husûsî Hukuklarının, Si­
ENSTİTÜSÜ yâsî T â r i h ile Dış Münâsebetler'! a l â k a d a r eden dîger
h u k u k dallarının nazarî ve tatbikî bir öğretim, a r a ş t ı r m a ve yaym m e r k e z i o l m a k ;
Yurd dışında, Türkiye'ye âid mes'eleleri tanıtmak; millî mes'ele ve haklarımızı
a ç ı k l a m a k ve Yurd içinde Milletlerarası m ü n â s e b e t l e r i n izahına çalışmaktır."
1952 de k u r u l u ş u n d a n bu yana sıra ile:

E N S T İ T Ü MÜDÎRLERİ

1 — Prof. Zeki Mes'ud Aslan


2 — Prof. Dr. A.Ş. E s m e r
3 — Doç. Dr. i l h a n Una t
4 — Prof. Dr. A.Ş. E s m e r

GENEL SEKRETERLER

1 — Prof. Dr. A.Ş. E s m e r


2 — Prof. Seha Meray
3 — Doç. Dr. İlhan Una t
4 — Doç. Dr. F a h i r Armaoğlu
5 — Doç. Dr. Mehmed Gönlübol
6 — Prof. Dr. A. S u a d Bilge
7 — Doç. Dr. İlhan Unat
8 — Prof. Seha Meray
9 — Prof. Dr. A. Suad Bilge
10 — Prof. Dr. Mehmed Gönlübol; hâien (1969)

805
ENSTİTÜ GENEL KURUL ÜYELERİ

Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer Doç. Dr. Mete Tuncay


Ord. Prof. Dr. Charles Crozat Prof. Aziz Köklü
Ord. Prof. Dr. Muammer Râşid Sevi; Prof. Dr. Feyyaz Gölcüklü
Prof. Dr. Kemâleddin Birsen Prof. Dr. Reşad Aktan
Prof. Dr. Hıfzı Timur Asistan Duygu Sezer
Ord. Prof. Dr. Recâî Gâlib Okandaıı Asistan Oral Sander
Prof. Dr. Nurullah Kunter Pertev Subaşı
Prof. Mahmud Belik Prof. Dr. Câhid Talaş
Prof. Dr. Sâhir Erman Prof. Dr. Mehmed Gönlübol
Prof. Dr. Edib Çelik Dr. Cem Sar
Prof. Dr. Vedat Râşid Seviğ Doç. Dr. Türkkaya Ataöv
Doç. Dr. Nihal Erdener Prof. Dr. Nihad Erim
Doç. Dr. İlhan Akın Cihad Baban
Prof. Dr. Yılmaz Al tuğ Nâdir Nâdi
Prof. Dr. Hicri Fişek Feridun Cemâl Erkin
Prof. Dr. Osman Berkî Cevad Açıkalın
Prof. Dr. Coşkun Uçok Settar İlksel
Prof. Dr. Bülend Nuri Esen Selim Sarper
Prof. Dr. Faruk Erem Prof. Sâdun Aren
Doç. Dr. İlhan Akipek Celâl Tevfik Karasapan
Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal Prof. Turhan Feyzioğlu
Prof. Dr. Enver Ziya Karal Olcay Bilge
Prof. Dr. Nermin Abadan Hasan Işık
Prof. Dr. Burhan Koni Tal'at Mîras
Prof. Dr. Ahmed Şükrü Esmer Halûk Bayülken
Prof. Bahri Savcı Hâmid Batu
Prof. Seha Meray Melih Akbil
Prof. Bedri Gürsoy Kâmuran Gürün
Prof. Dr. İlhan Unat Âlî Binkaya
Doç. Dr. Halûk Ulman Zeki Kuneralp
Prof. Fehmi Yavuz Bilâl Şimşir
Prof. Dr. A. Suad Bilge Dâniş Tunalıgil
Doç. Dr. Şerif Mardin Câhid S. Hayta
Doç. Dr. Gündüz Ökçün Turan Tuluy
Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta Nâmık K. Yolga
Prof. Dr. Cemâl Mıhçıoğlu Hüveydâ Mayatepek
Prof. Dr. Fahir H. Armaoğlu Melih Esenbel
Doç. Dr. Mümtaz Sosyal Dr. Faruk Berkol
Doç. Dr. Bülend Dâver İsmail Erez
Doç. Dr. Metin Kıratlı Vâhid Halefoğlu

806
Tal'at Benler Prof. Dr. Nedim Mazhar Göknil
Necmeddin Tuncel Prof. Zeki Mes'ud Alsan
Ziya Tepedelen Doç. Dr. H a m z a Eroğlu
Osman Olcay Faik Zihnî Akdur
Mustafa Kenanoğlu K â m u r a n Acet
Prof. Dr. H i k m e t Belbez Özdemir Benler
Ord. Prof. Dr. Abdüihak K e m â l Yörük Ahmed E m i n Yalman
Prof. Dr. Muslis Ete M u h a r r e m Nuri Birgî

DIŞ MÜNASEBETLER ENSTİTÜSÜ YAYINLARI

I — ENSTİTÜ YILLIĞI
1 — Milletlerarası Münâsebetler Türk Yıllığı — T u r k i s h Yearbook of Inter­
national Relations (C. I.; 1960), (C. I I . ; 1961), (C. I I I . ; 1962), (C. IV.;
1963), (C. V.; 1964), (C. VI.; 1965).

II — KİTAPLAR - MONOGRAFİLER
2 — Devletler Hukukuna Giriş, l.C.
3 — Devletler Hukukuna Giriş, 2.C.
4 — Milletlerarası Münâsebetler Öğretimi
5 — B a n ş Zamanında Sahil Sulan ( K a r a s u l a n ve Bitişik Bölge) Hukukî Sta­
tüsü
6 — Devletler Hukuku öğretimi Symposiumu
7 — Turkey in the United Nations
8 — Milletlerarası Politika Öğretimi Symposiumu
9 — Turkish Participation in the United Nations: 19454954
10 — A Guide to Turkish Treaties (19201964)
11 — 1860-1861 Suriye Buhranı
12 — Devletler Husûsî Hukukunun Kaynaklan ve Kamu Düzeni
13 — 20-, 21. ve 22. Kongreler ve Sovyet Dış Politikası
14 — Khrushchev Devrinin Blok-içi Mes'eleleri
15 — Trans-Municipal Law, Acritical Analysis of Private International Law

III — BELGELER
16 — Birleşmiş Mîlletler Andlaşması ve Milletlerarası Adalet Divânı Statüsü
17 — Milletler Cemiyeti Mîsâkı
18 — N J \ . T . O . île İlgili Vesikalar
19 — Documents Relatifs â TO.T.A.N.
20 — Documents Relating to N.A.T.O.
21 — İnsan Haklan Evrensel Beyannâmesi ve Avrupa İnsan Haklan ve Ana
Hürriyetleri Sözleşmesi
22 — Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu Sözleşmesi
23 — Dünya Sağlık Teşkilâtı Anayasası

807
1956 YILI D Birleşmiş Milletler Teşkilât! ve Türkiye Etüdü'nün
ÇALIŞMALARI hazırlanmasına başlanmış ve bitirilmiştir.
2) Atlantik Paktı (N.A.T.O.) Cemiyeti toplantılarına iştirak edilmiştir.
3) Yeni bir Enstitü Bülteni hazırlıklarına geçilmiştir.
4) "Birleşmiş Milletler Andlaşması ve Adalet Divânı Statüsü" bastırılmıştır.
5) Ankara Üniversitesi Senatosu'nun hazırlamaya karar verdiği "Atatürk Etü­
dü" nün "dış politika" kısmının yazım işi bu Enstitüye verilmiştir.

1957 YILI 1) Enstitü Kitaplığının geliştirilmesi işine devam


ÇALIŞMALARI edilmiştir.
2) "Türk Karasuları Kanunu" Tasarısı için çalışmalar artırılmıştır.
3) "Kıbrıs Anayasası" üzerinde çalışmalara devam edilmiştir.
4) Hâriciye Vekâleti tarafından, tedkîk edilmek ve mütalaa alınmak üze­
re Enstitüye havale edilmiş olan ba'zı konular üzerinde de çalışmalar devam et­
mektedir. Bunların bir kısmı neticelendirilerek Enstitü Raporu Hâriciye Vekâleti­
ne gönderilmiştir.
5) Atlantik Andlaşması Birliğin'in Londra toplantısına iştirak edilmiştir.
6) Millî Seçim Komitesi 17 Ocak 1957 târihinde toplanarak NATO Tahsil ve
Araştırma Burslarına tâlib olanlar arasında ilk seçmeyi yapmış ve tesbit ettiği
adayları Hâriciye Vekâletine bir raporla bildirmiştir. Nihâî seçim NATO'nun Pa­
ris Merkezinde milletlerarası bir komite tarafından yapılmıştır.
Enstitüde NATO bursları ile ilgili bütün idarî muameleler, müracaatlara
yazılı veya sözlü olarak cevab ve îzahât verme hizmetleri Doç. Dr. İlhan Unat
tarafından yapılmıştır.
7) Yayın faaliyeti'ne devam edilmiştir.

1) Deniz Hukukunun tedvini konusunda, Birleşmiş


1958 > 9 9
Milletler Devletler Hukuku Komisyonunca hazırlanan
v k
' sözleşme taşanları üzerinde Hâriciye Vekâletine mü­
tâlâa verilmiştir.
2) "Türk Kanun İhtilâfları Kod'u Tasarısı Symposiumu" düzenlenmiştir.
3) "Nehirlerde Hudud Tesbiti" konusunda Hâriciye Vekâletine yeni ıbir mütâlâa
verilmiştir.
4) Enstitünün A.T.A. Türk Grupu sıfatiyle gösterdiği faaliyet:
a) NATO İttifakının 9. yıldönümü kutlanmıştır.
b) A.T.A. Genel Kuruluna ve NATO Memleketleri Gençlik Siyâsî Teşkilâtlan
Konferansına iştirak edilmiştir.
c) NATO Enformasyon Bürosunun tertiblediği "Gençlik Hareketleri İdare­
cileri için Milletlerarası Staj"a iştirak edilmiştir.
ç) Dış Münâsebetler Dersleri için "Öğretmen Rehberi"nin terceme ve yayın­
lanmasına başlanmıştır.

808
Enstitü, bundan sonraki yıllarda, 1968'e kadar, normal çalışmalarına devam
etmekte bulunmuştur.

ENSTİTÜ'lerin kuruluş ve Çalışmalarını da böylece


MÜLKİYE TÂRİHİ'nin sonuçlandırdıkdan sonra KİTABIMIZ'ın "MÜLKİYE
SONU TÂRİHİ" Kısmı'nın L Cild'ini tamamlamış olmakta­
yız. II Ciid'c geçmeden önce, 1859-1967 yıllan arasında "Mülkiye" nin verdiği
k e s i n m e ' z u n s a y ı s ı ' nı da bir cedvel şeklinde topluca vermeyi, tâki-
bcdilen mantıkî silsilenin tabiî sonucu olarak kabul ettim. Şöyleki:

YILLARA GÖRE MEZUN CEDVELİ

Me'zun Me'zun
Yıllar Yıllar
Sayısı Sayısı
ATİK (1860-1876) 147 1317 Sn. Mahsus 7
1295 (1879) 14 1318 (1902) 36
1296 (1880) 8 1319 (1903) 40
1298 (1882) 22 1319 Sn. Mahsus 6
1299 (1883) 24 1320 (1904) 41
1300 (1884) 20 1321 (1905) 46
1301 (1885) 24 1322 (1906) 38
1302 (1886) 24 1323 (1907) 37
1303 (1887) 33 1324 (1908) 42
1304 (1888) 59 1325 (1909) 43
1305 (1889) 61 1326 (1910) 48
1306 (1890) 57 1327 (1911) 178
1307 (1891) 55 1328 (1912) 86
1309 (1893) 79 1329 (1913) 46
1310 (1894) 77 1330 (1914) 41
1312 (1896) 31 1331 (1915) 20
1313 (1897) 44 1337 (1921) 29
1313 Sn. Mahsus 12 1338 (1922) 22
1314 (1898) 28 1339 (1923) 17
1315 (1899) 37 1340 (1924) 11
1315 Sn. Mahsus 6 1341 (1925) 18
1316 (1900) 41 1926 10
1317 (1901) 42 BÖLÜM TOPLAMI 1807
(Devamı 810. sf.'dadır.)

809
ŞU'BE'lerin AYRILDIĞI YILLARDAN SONRA

810
MEKTEBİ MÜLKİYYE - MÜLKÎYE MEKTEBİ - S.B.O.
BİNALARINA

MÜŞTEMİLÂTINA ÂİD RESİMLER


İstanbul - Aksaray, Sineklibakkal Semtinde REDİFPASA KONAĞI'ndaki
MEKTEBİ MÜLKİYYE
1918 — 1926

İstanbul - Yıldız'da MÜLKİYE MEKTEBİ


1926 — 1936

— XLII —
Yıldız'daki Mülkiye'de bir SINIF

ANKARA'da S.B.O. — S.B.F.


1936 — 1964 — «>...
— XUII —
S.B.O. — S.B.F.'nde Meşhur ve Târihî HOL

1936 — 1964

S.B.O. — S.B.F. Konferans Salonu

1936 — 1968

— xuv —
S.B.O. — S.B.F.'nd e KÜTÜBHÂN E

1936 — 196 3

— XL V —
S.B.O.'nda Yemekhane

1936 — 1949

S.B.O.'nda Yatakhanelerden Birisi


1936 — 1949

«BİRİNCİ CİLD'in SONU»

— XLVI —
M ü c e l l i d o ğ l u
ALİ ÇANKAYA

"Son Asır Türk Târihinin Önemli Olayları ile Birlikde"

YENİ
MÜLKİYE TÂRİHİ
VE

MÜLKİYELİLER
(Mülkiye Şeref Kitabı)

MÜLKİYE TÂRİHİ'nin DEVAMI

II. CİLD

1859-1968

MARS MATBAASI - Ankara: 1968 — 1969


II. CILD'in FİHRİSTİ

B BÖLÜMÜ YÖNETİM SORUMLULARI (1859-1969) 811. 916. sf.


1. Kısım Müdîrler (1859-1950) 813. 882.
2. Kısım Dekanlar (1950-1969) 883. 916.

C BOLUMU MENŞE'İ MÜLKİYE OLMAYAN ÖĞRETİM ÜYELERİ 917.-1226.


1. Kısım Atik Mülkiye Muallimleri (1859-1876) 819. - 924.
2. Kısım Mekteb-i Mülkiyye Öğretim Üyeleri (1877-1924) 925.-1100.
3. Kısım M. M. ve S.B.O. Öğretim Üyeleri (1925-1950) 1101.-1206.
4. Kısım S.B.F. Öğretim Üyeleri (1950-1968) 1207.-1226.

Ç BOLÜMÜ MÜDÎR MUAVİNLERİ; FAKÜLTE SEKRETERLERİ; Ba'zı Tipik Müstahdemler


1. Kısım Müdîr Muavinleri (1877-1950) : 1227.-1230. sf.
2. Kısım Fakülte Sekreterleri (1950-1969) : 1231.-1232. „
3. Kısım Ba'zı Tipik Müstahdemler : 1233.-1236. „

D BOLÜMÜ MÜLKİYELİ YAZARLARIN KITABLARI ENDEKSİ • 1237.-1298.

E BOLUMU S.B.F. BASIN-YAYIN YÜKSEK OKULU 1299.-1320.

F BÖLÜMÜ : ME'ZUNÎN-İ MÜLKİYYE CEM'İYYETİ - MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ


1. Kısım : Me'zunîn-i Mülkiyye Cem'iyyeti (1908-1916) : 1321.-1333.
2. Kısım : MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ (1946-1969) : 1333.-1348.
3. Kısım : "Mülkiye Spor" Çalışmaları (1927-1967) : 1349.-1359.
I., II. Cild'lerde Ad'ları Bulunan Şahıslar Endeksi
I., II. Cildler'in YANLIŞ - DOĞRU Cedveli

(II. Cild'in Sonu)


B
BÖLÜMÜ

M.M.-S.B.O.-S.B.F.
YÖNETİM SORUMLULARI
(1859— 1969)
1. KISI M

MÜDÎRLER
( 1 8 5 9 — 1950 )
M . M . v e S.B.O. M Ü D İ R L E R İ

Sıra Müdîrlik'de Bu­


Adı ve Soyadı Menşe'i
Nu. lunduğu Süre

1. Cemâl 1859—1860 ?
2. Müderris Hilmi 1860—1876 ?
3. Ali Nizamî Paşa 1877—1878 Harbiye - Harb Akademisi
4. Abdürrahmarı Şeref 1878—1894 Galatasaray Sultanisi
5. (Hacı) Recâî 1894—1908 Mahrec-i Aklâm
6. Mehmed Celâl 1908—1909 Mülkiye (1883) Me zunu
7. Rakım AÇIKALIN 1909—1911 Mülkiye (1884) *
8. Mehmed Hikmet 1911—1915 Mülkiye (1883) '
9. Hüseyin Nâzım 1918—1921 Mülkîye (1902) *
10. Mehmed Süreyya 1921—1924 Mülkiye (1894) '
11. Hüseyin Nâzım (2. defa] 1924—1927 Mülkiye (1902)
12. Prof. Zeki M. ALSAN 1927—1927 Mülkiye (1910)
13. Ord. Prof. A. Hâmid ONGUNSU 1927—1929 Mülkiye (1910)
14. Ord. Prof. Şükrü BABAN 1929—1935 Paris, Ecole Libre des Scien­
ces Politiques
15. Prof. M. Emin ERİŞİRGİL 1935—1942 Mülkiye (1911) Me'zunu
16. Ord. Prof. Dr. Ali Fuad BAŞGIL 1942—1943 Paris Hukuk Fakültesi
17. Prof. Z. M. ALSAN (2. defa) 1943—1944 Mülkiye (1910) Me'zunu
18. Prof. Dr. Burhan KONİ 1944—1948 İstanbul Hukuk Fakültesi
19. Prof. Dr. Yavuz ABADAN 1948—1948 İstanbul Hukuk Fakültesi
20. Prof. Fethi ÇELİKBAŞ 1948—1950 Ankara Hukuk Fakültesi
1. MÜDÎR

CEMÂL (Bey)

Hâl tercemesi'nin bulunabileceği bütün kaynaklarda araştırma yapmama rağ­


men hakkında b i r kayda rastlayamadım.
Mekteb-i Fünûn-i Mülkiyye Müdîrligine 10 Cemâziy'ül-Âhir 1275 (= 17 Ocak
1859)'de ta'yin edilmiş; 24 Ramazan 1276 (= 13 Nisan 1860)'da ayrılmıştır (1).

2. MÜDÎR

MÜDERRİS HİLMİ (Efendi)

6 Şevval 1276 (= 28 Nisan 1860 )'da Maârifi-i Umûmiyye Nezâreti Muavinliğin­


den (Şube Müdîrliğinden) Mekteb-i Mülkiyye Müdîrligine getirilmiş; 16 yıl bu
görevde kaldıktan sonra, Mülkiye'nin yüksek mekteb hâline getirilişi ile 1877 (1292
R.)'de Müdîrlik'den aynknıştır. Hâl tercemesi hakkında, titizlikle yaptığım araş­
tırmalara rağmen, başka bilgi elde edemedim (2).

(1) Bak.: Salnâme-i Maârif-i Umûmiyye; 1275-1276 R.; 271. sf.

(2) Bak.: Salnâme-i Maârif-i Umûmiyye; 1277 R., 214 sf. ve 1292 R., 181. sf.

815
3. MÜDÎR (9)

Müşîr (Mareşal) ALİ NİZÂMI Paşa

(1821-1893)

Kaamûs'ül-A'lâm'a göre Gerede'de (3), İncesu (Kayseri) Askerî Mahzen, 60012


Sayılı Dosya'ya, Mahmud Cevad'm Maârif Târihi'ne (4) ve SiciU-i Osmânî'ye (5)
göre de Niğde'de, 1821 (1237 R.)'de doğmuşdur. Osman Niyazi Paşa'nm oğludur.
İlk öğrenimini M e d r e s ' d e yaptıkdan sonra Harbiye'ye girmiş; bu­
rasını v e E r k â n - ı H a r b i y y e (kurmay) sınıflarını başarı ile tamam­
layarak Erkân-ı Harb Kolağası (= Kurmay Önyüzbaşı) rütbesi ile O r d u ' ya ka-
tıJmışdır. Harb Akademisi Me'zunlar Defteri'nin (402-30) sırasında kayıdlıdır. Üstün
başarısından dolayı Devlet'ce Viyana'ya gönderilmiş; Viyana Harb Akademisi'ni de
bitirmişdir.
Subay olarak İmparatorluğun çeşitli Ordu Birliklerinde bulundu. Belgrad'da
Askerî Komiserlik; Peşte'de Şehbenderlik; Paris'de Mekteb-i Osmânî Müdîrliği gö­
revlerini yapdı.

(3) Bak.: Kaamû's'ül-A'lâm; Şansüddin Sami; 4. C; 3198. sf.


(4) Bak.: Maârif-i Umûmiyye Nezâreti, Târihce-i Teşkilât ve icrââtı; Mahmud Cevad ibn'üş-şeyh Nafiî; istanbul,
Matbaa-i Âmire; 1338; 178 sf.
(5) Bak.: Sicill-i Osmânî; 3.C., 578. sf.

816
Mülkiye, Sultan 2. Abdülhamîd Hân tarafından yüksek okul hâline getirilince
"Erkân-ı Harbiyye Mirliva'lanndan (Tuğgenerallerinden) Saâdetlû Ali Nizamî Paşa,
ehliyet ve usûl-i idâre-i mekâtibe vukufu ciheti" (6) ve "Nazır" unvanı ile 28 Şubat
1877 (14 safer 1294/15 Şubat 1293)'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Müdîrliğine ge­
tirildi. Bu görev'de bir yıl kaldıktan sonra, 13 Nisan 1878 (1 Nisan 1294/10 Rebî'ül-
Âhîr 1295)'de Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) Müdîrliğine naklolundu. Bu gö­
revde de üç yıla yakın kaldıktan sonra, 1881 (1297 R.)'de, 2. Abdülhamîd'in bizzat
başkanlığını ifâ ettiği "Teftiş-i Askerî Komisyon-ı Âlisi" A'zâlığı'na, 1882'de Müşir­
lik (Mareşallik) ve vezâret (vezirlik) rütbesi ile "Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye
Kiyaseti (= Genel Kurmay Başkanlığı)"ne getirildi.
1886'da tekrar Teftiş-i Askerî Komisyonu A'zâlığma döndü. Bu vazifede iken
21 Temmuz 1893 (9 Muharrem 1311/8 Temmuz 1309)'de İstanbul'da Hakkın rahme­
tine kavuştu. Mezarı, Sultan Mahmud Türbesi bahçesindedir.
«Düvel-i Sitte (İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya- Macaristan, Prusya, İialya
olmak üzere altı devlet) Süferâsı (Delegeleri) ile icrası takarrür eden müzâkerât-
da taraf-ı Devlet-i Aliyye'den Şûrây-ı Devlet Reîsi Server, Müşîrân'dan (Mareşaller­
den) Gazi Ahmed Muhtar ve Ali Nizamî Paşalar me'mur edilerek—» (7) 1877 Os-
manlı-Rus Savaşı üzerine toplanan Konferansa iştirak etmek üzere Berlin'e gitmiş
ve 13 Temmuz 1878 (13 Receb 1295)'de, Osmanlı Devleti adına Delegasyon'a dâhil
olarak BERLİN MUÂHEDESİ'ni imza etmiştir. Ayrıca "Me'muriyet-i Mahsûsa" ile
Mısır'a ve Alman İ m p a r a t o r u Wilhelm'e 2. Abdülhamid'in "Nişân-ı Şâhâne"sini gö­
türmek için 1882'de Berlin'e gitmiştir. Bu özel görevi sırasında, o zaman Prusya
Başvekili olan Prens Bismark, Ali Nizamî Paşa'ya, 1. Meşrûtiyyet Meclis-i Meb'ûsâ-
nı'ndan bahsederek:
«— Siz iyi ettiniz de Parlamentoyu bertaraf eylediniz. Çünki, bir devlet millet-i
vâhideden (tek bir millet'den) mürekkeb olmadıkça onun Parlamentosunun fâide-
sinden ziyâde mazarratı olur....» demiştir (8).
Şemsüddin Sami, Kaamûs'ül-A'lâm'mda Rahmetli'den:
"Fünûn-i askerîyye ve uliim-i tabîiyyeye vâkıf, efkâr-ı cedîde ve münevvere
ashabından bir zât olup Alman ve Fransız lisanlarına bihakkın âşinâ ve dâima
mütâlaa-1 kütüb-i fenniye ile meşgul; nüktegû ve zarif ve ancak hasta mizaç idi..."
diye bahsetmektedir.
3. Rütbe'den Osmânî, 4. Rütbe'den Mecîdî Nişanlarını hâmildi.

(6) Bak.: Bu Cild'in 127. sf. ne.


(7) Bak.: Mesâil-i Mühimme-i Siyâsiyye; Ali Fua-d Türkgetcü; 2. C, 185. sf.
(8) Bak.: izahlı Osmaı.lı Târihi Kronolojisi; i. Hami Dânişmend; A.C., 310. sf.
(9) Resim, Galatasaray Lisesi Müdirlerinden Sayın Muhidclin Sandıkcıoğlu tarafından, talebimiz üzerine,
lûtfedilmiştir.

817
4. MÜDÎR

ABDURRAHMAN ŞEREF (Efendi)

(1853-1926)

Yalnız "Mülkiye Târihi"nin değil, Türk ilim ve Millî Eğitim Târihleri'nin de


kendisinden dâima saygı ve şükranla bahsedeceği büyük insan çok değerli öğret­
men, örnek vatansever, "Mülkiye Mektebi'nin ma'nevî kurucusu" Abdürrahman Şe­
ref (Efendi) 23 Ağustos 1853 (15 Zilka'de 1269)'de İstanbul'da Tophane semtinde,
İlyas Çelebi Mahallesinde doğmuştur. Tophâne-i Âmire Muhasebe Kalemi Mümey­
yizlerinden Safranbolü'lu Hasan Efendi ile Şevket-fezâ Hanımın oğludur. İlk öğ­
renime Edirnekapı dışındaki evlerinin yakınında Otakcılar Câmi'i Müezzin Mah-
felinde başlayıp Mahallenin İ m â m ı Hafız Mehmed Efendi'den ilk dersini almış­
tır. Sonra Eyüp Rüşdiyesi'ni de bitirip 1868'de açılan Galatasaray Sultânisi'ne ya­
tılı olarak girmiş; 17 Temmuz 1873 (19 Cumâd'al-ÛIâ 1290)'de "Edebiyyât ve Fü-
nûn" kısmından p e k i y i (aliyyülâlâ) derecede " B a ş ö l y e D i p l o -
m a s ı " almış; bu diploma Maârif Nezâreti tarafından aynı târihde "Mülâze-

818
met Rü'ıısu'na (= Üniversite Lisans öğrenimi t a m a m l a m a diplomasına)" çevrilmiş­
tir. Türkçe ve Fransızca'ya bilhakkın vâkıftı (1).
Galatasaray Sultânîsi'ni bitirdikten sonra sırasıyla: 22 Ağustos 1873 (9 Ağus­
tos 1289/27 Cumâd'al - Âhire)'de 21 yaşında iken 500 krş. maaşla Mahrec-i Aklâm-ı
Şâhâne (2) Târih-i Umûmî Muallimliğine tâ'yin edilmiş; 13 Mayıs 1875 (1 Mayıs
1291)'de 300 krş. maaşla, ek görev olarak da Mekteb-i Sultânî'de kavâid ve İmlâ Mu­
allimliği verilmiş; bunlara 13 Şubait 1878 (1 Şubat 1293)'de Dârülmuallîmin (şim­
diki Öğretmen Okulu) Târih-i Umûmî Muallimliği eklenmiştir.
Ali Nizamî Paşa'nın M e k t e b i MülkiyyeJ Şâhâne Nazırlığından (Müdîrliğinden)
ayrılması üzerine N â z ı r "lık Unvanı M ü d î r 1 i ğ e çevrilerek 13 Ni­
san 1887 (1 Nisan 1294/10 Rebi'ül-Ahîr 1295)'de 2500 krş. maaşla Müdîrliğe ge­
tirilmesiyle, aym târihde Galatasaray Sultanîsi Kavâid ve tmlâ Muallimliğini terk
etti; 28 Eylül 1878 (15 Eylül 1294/30 Ramazan 1295)'de 1500 krş. ek m a a ş ve
görev olarak Mekteb-i Mülkiyye Coğrafyây-ı Umûmî Müderrisliği verilmiş ve
bu târih'den i'tibâren de Mahrec-i Aklâm ve Dâıfdlmuallimîn'deki öğretmenlikleru>
den ayrılmış ve tamamen Mülkiye Müdîr ve Müderrisliği görevlerini îfâ etmiştir.
16 Eylül 1879 (3 Eylül 1295/29 Ramazan 1296)'da Saniye Sınıfının m ü t e m a y i z
rütbesine terfî etti ve 4. rütbe'den m e c î d î nişanı "ihsan kılındı"; 8 Mart 1880
(22 Şubat 1296)'de 600 krş. ek maaşla Galatasaray Sultanîsi Târih-i Umûmî ve Tâ-
rîh-i islâm Muallimliğine getirildi. 15 Eylül 1880 (2 Eylül 1296/10 Şevval 1297)'de
Ulâ Sınıf-ı Sânisi'ne yükseldi. 4 Ağustos 1884 (22 Temmuz 1300/11 Şevval 1301)'de
tebdîlen 3. rütbe'den m e c i d î nişanı verildi. Aynı yıll Eylül'ünde t e k r a r terfi'
ederek Ulâ rütbesinin Sınıf-ı Evveli'ne yükseldi. 2 Mart 1886 (26 C. Evvel 1303)'da
tebdîlen 3. Rütbeden Nişân-ı Alîri Osmânî ve 4 Ağustos 1887 (14 Zilka'de 1304)'de de
2. rütbeden Mecîdî Nişanı aldı. 17 Ocak 1890 (4 Kânun-ı Sânî 1305)'da Mülkiye
Müdîrlik maaşı 4000 Krş.'a yükseltilmiş; Mayıs 1890'da tebdîlen 2. rütbeden Os­
mânî Nişân-ı Âlî'sini kazanmış; 13 Eylül 1892 (1 Eylül 1308)'de Mülkiye Coğraf­
ya ve Târilh-i Umumî dersleri öğretmenliklerine İLm-i Ahlâk Dersi'nin eklenmesiy­
le Öğretmenlik maâşl 1500 krş.'a ve 21 Kasım 1892 (9 Teşrin-i Sânî 1309)'da da
Müdîrlik maaşı 4500 krş.'a yükseltilmiş; "mesâî-i reviyyet-mendânesi'ne (görevini
dirayetle y a p m a s ı n a ) " mükâfâteo 11 Eylül 1892 (8 Safer 1310)'de Bâlâ rütbesine
terfi' etmiş ve 25 Aralık 1892 (5 Cumâd'al-AMre 1310)'de de "Altın Liyâkat Madal­
yası" ile taltif kılınmıştır. 24 Ağustos 1894 (11 Ağustos 13İ0)'de Müdîriyet Maaşı
6000 krş.'a yükseltilmiş ve 13 Şubat 1895 (1 Şubat 1310)de, I. Cildi'n 183. ve 253.
sayfalarında ayrıntıları ile anlattığımız gibi " L i m a s l a h a t i n (görülen lüzum
üzerine)" Mülkiye'deki öğretmenliklerine devam etmek kaydiyle aynı maaşla Gala­
tasaray Sultanîsi Müdîrliğine nakledilmiştir.

(1) Bak.: Mâliye Bakanlığı; (Emekli İşleri Md.) Muhassasât-ı Zâtiyye Müdîriyet-j UmûTniyyesi 24138 sayılı
Tahsis Dosyası ve Mülga Me'murîn M'üdîriyet-i Umûmiyyefsi Sicil-i Ahvâl Şu'besi, Sicil 72, Varak 87.
(2) Baık,: Bu Cild'in 22. sayfasına.

819
Galatasaray Sultânisi'ndeki "hizmet-i memdûha-i reviyyetmendânesine meb-
nî" de 25 Ekim 1897'de eski Nişanı alınıp yerine 1. Rütbe'den Mecîdî Nişanı; 4 Ağus­
tos 1898 (22 Temmuz 1314)'de Fransa Maârif ve SanâyiH Nefise (Güzel san':atlar)
Nezâreti tarafından "Afelya" rütbesinde "Maârif Nişanı" verildi.
13 Eylül 1900 (1 Eylül 1316)'de, Galatasaray Sultanisi Müdîrliği ve Öğretmen-
likleriyle Mülkiye Mektebi Müderrisliği görevlerine ek olarak 600 krş. maaşla Da­
rülfünun Edebiyyât Şubesi (Fakültesi) Târih Müderrisliğine (Profesörlüğüne) geti­
rildi. Aynı yılın 26 Şûbat'ında yine tebdîlen 1. Rütbe'den "Nişân-ı Osmânî" ile taltif
edildi. Ayrıca Karadağ Prensi (şimdiki Yugoslavya) tarafından 1. Rütbe "DANİLO",
Romanya Hükümeti tarafından 2. Rütbe'den "Kuron dö Romani" nişanları verildi.
Mülkiye'deki 16 yıllık Müdîrlik ve 37 yıllık öğretmenliği devresinde, Öğrenici-
leri, Rahmetli hakkındaki duygu ve intiba'larını şöyle anlatmaktadırlar:
«Mâliye Muallimimiz Portakal Mikail Paşa, gayet ciddî bir zât olup tabasbusu
sevmediği gibi korkak, süflî talebeden de hoşlanmazdı. 5. Sımf'da bulunduğumuz
zaman, imtihanına girdim. İmtihan, Müdîr (Abdürrahman Şeref) Beyin odasında
oluyordu. Müdîr Bey de imtihanda hazırdı. Muallimimiz (Portakal Mikail Paşa)
ile aramda iaşağıdaki sual-cevap vuku' buldu:
— Devletin tiftik vergisi ne kadardır?
— - kadar liradır.
—ı Tiftik vergisi nedir?
— Beher tiftik keçisinden alınan vergidir.
— Tiftik keçisini gördünüz mü?
— Hayır Efendim, görmedim...
Bu cevap üzerine hocamız çok kızarak bana:
— Çalışmamışsınız; derse dikkat etmemişsiniz... gibi bir çok sözler söyleme­
ye başladı. Buna cevaben ben de:
— Efendim, ben burada Hayvanât Dersi'nden değil, Mâliye Dersi'nden imti­
han veriyorum. Keçiyi görüp görmediğimin Mâliye Dersi ile hiç bir alâkası yok­
tur, dedim. Bunun üzerine Müdîr Abdürrahman Şeref Bey, derhal sözümü kese­
rek:
— İskender, geçen gün sokak'da Mektebin (Mülkiye'nin) köşesinde bana se­
lâma durduğun zaman orada bir keçi vardı, görmedin mi? diye sordu. Bunun üze­
rine kendimi topladım; çünkü buyurduğu hâl vuku' bulmamış idi. Derhal:
— Evet efendim gördüm, cevâbını vermeğe mecbur oldum. Son cevâbım
muallimin hoşuna gitti ve bana:
— Talebe derslere iyi dikkat etmelidir; körükörüne dersi öğrenmemelidir;
her şeyi etraflıca öğrenmelidir, dedi. Hiddeti geçmişdi; bana 8 numara verdi. Ben
de Müdîr Abdürrahman Beye hayâtım boyunca minnetdâr oldum.» (3)

(.3) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; I.C. 366. - 367. sf. ler; 1350 (1306 R.) Mezunlarından Müteveffa
iskender Astvazaduryan Şarman'ın hâtıralarından.

820
«...Târih Muallimimiz rahmetli ve muhterem Abdürrahman Şeref Beyin bir
çok hikâye ve nasîhatları arasında aşağıdaki nasîhatlannı da çok enteresan bulu­
rum. Rahmetli derdi ki:
"İyiliğe iyilik (her kişinin) k â r ı ; kötülüğe iyilik (er kişinin) k â r ı d ı r ; siz er
kişi olmaya çalışınız"; "Hayat'da ba'zı kimselere tesadüf edeceksiniz ki, bunların
ağızları divân-ı adalet, kalbleri Cizvit (papaz) Mektebi'dir» (4).
"İstibdad idâresinin bütün şiddeti ile hüküm sürdüğü zamanlarda Hocaları­
mızın derslerini kontrol için her derse bir hafiye gelir; dersin sonuna kadar ka­
lırdı. Bu kadar sıkı tedbirlere rağmen Rahmetli Hocamız Abdürrahman Şeref Bey,
Târih Derslerinde hiç çekinmeden Fransa İhtilâli'ni bütün tafsilâtı ile anlatır; 1.
Meşrûtiyetin Meclis-i Meb'usânının nasıl açıldığını, nasıl kapatıldığını îzâh eder­
di. Merhumun bu medenî cesaretini her zaman hayranlıkla hatırlarım..." (5)

Rahmetli'nin, Darülfünun (Üniversite) Edebiyyât Şubesi (Fakültesi) Târih Mü­


derrisliği (Profesörlüğü) zamanındaki öğrenicilerinin intiba'ları da şöyledir:
«...Kendisinden çok hoşlandığımız hocalarımızdan biri de Abdürrahman Şeref
Beydi. Bu muhterem zâtın ismini ve eserlerini daha i'dâdî'den tanıyorduk. Olduk­
ça ağdalı ve seçili (nesir'de kaafiye) bir dille yazılmış Târih Kitapları bizleri hay­
li terletmişdi. Konuşması ve anlatması ise yazılarına hiç benzemiyor; sâde ve se­
vimli bir dil kullanıyordu. Kendisi biraz kekeme idi; fakat elinde bulundurduğu
bir mendille kekelediği zaman ağzım kapatır; bu hâlini hiç belli etmezdi. Sınıf'da
dolaşarak ders anlatır; talebe'ye "Molla, anlat b a k a l ı m " diye hitâb ederdi.... O za­
manlar, aynı zamanda Galatasaray Sultanîsi Müdîri olan bu değerli Hocamız, zama­
nın nezâketine rağmen Târih'den talebenin istifâdesini sağlar, fikir uyanıklığının
yollarını bulurdu..." (6)
2. Meşrûtiyet'in Hânından 11 gün sonra 4 Ağustos 1908 (21 Temmuz 1324)'de
Kâmil Paşa Kabinesi'nde önce (30.000) otuzbin krş., sekiz gün sonra (12 Ağustos
1908) yapılan tensîkat'da (me'murlar arasında yapılan düzenleme'de) 15000 krş.
maaşla "ehliyeti cihetiyle" Defter-i Hâkaanî Nazırlığına getirildi. 10 Kasım 1908'de
Mülkiye Mektebi Programlarında yapılan değişiklik (7) üzerine Düvel-i Muazza-
ma'nın Târih-i Siyâsî ve İdarîsi dersleri Müderrisliği de verildi. 16 Aralık 1908'de
10.000 krş. maaşla Pâdişâh tarafından A'yan A'zâlığına getirildi (8). Bir gün sonra da

(4) Bak.: Aynı eser, 390. sf.; 1902 (1318 R.) Mezunlarından Sayın Yahya Sezâî Uzay'ın hâtıralarından.
<5) Bak.: Aynı eser, 404. sf.; 1904 (1320 R.) Me'zunlarından Rahmetli Sıdkı Som'a âid hâtıralardan.
(6) Bak.: Akçem Gazetesi; 6-8-1946; 6. sf., 3. st.; Sabri Cemil Yalkut; "Dârülfünûn'dan Muhtar Üniversite'ye"
başlıklı seri makaale.
<7) Bu Cild'in 327. sayfasına bakınız.
(8) 2. Meşrûtiyet'in A'yan A'zâsı, dolayısıyle Meclis-i A'yan'ı (Şimdiki Senato) aşağıdaki zevât'dan teşekkül
etmekte i d i :
1 — Reis : Eski Sadrâzamlardan Seid Paşa
2 — Reis Vekili : Gazi Ahmed Muhtar Paşa
3 — A'zâ : Eski Şeyh'ül-İslâmlardan Sâib Molla Bey
(Devamı 822. sf. dadır)

821
17 Aralık 1908 (3 Kânun-i Evvel 1324)'de Defter-i Hâkaani Nazırlığından Maârif Ne­
zâreti Vekâletine nakledildi. Meşguliyetinin artması sebebiyle 26 Aralık 1908'de Dâ-
rülfünûn'daki derslerini bıraktı; Mülkiye'deki ders saatlerinde de azaltma yaptı.
14 Şubat 1909 (2 Şubat 1324>)tta (25.000) yirmibeş bin krş. maaşla asaleten
Maârif Nazırlığına getirildi; 14 Nisan 1909 (1 Nisan 1324)'daki muvakkat Bütçe Ka­
n u n u ile Nazırlık tahsisatı (15.000) krş.'a indirildi. Kâmil Paşa Kabinesi'nin çekil­
mesiyle yerine gelen Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi'nde de Maârif Nazırlığını muha­
faza etti. 6 Mayıs 1909'da bu Kabine'nin de düşmesiyle Nazırlıktan ayrılıp A'yân
A'zâlığına döndü.
Birinci d e f a Maârif Nazırlığına getirildiğinde Maârif Câmiası'ndaki sevinci,
Muallim rahmetli Şâir Fevzi:
"Şerefin buldu Maârif imruz (= Bugün Maârif Şerefi'ni b u l d u ) "
târih beytini düşürerek anlatmaya çalışmışdı. işleri azaldığı için 18 Mayıs 1909 (4
Mayıs 1325)'da tekrar Darülfünun Edebiyyât Şûbesi'ndeki Târih-i Siyâsî ve Düvel
Müderrisliğini (6001) Altıyüz krş. maaşla ek görev olarak kabul etti. Sultan Reşad'ın
19 Mayıs 1909 (5 Mayıs 1325) târih ve 332 sayılı İrâdesi üzerine, Devlet Vak'a Nü-
visliği de kendisine verildi.
«Devlet-i Aliyye-i Osmânîyye Târihi'ne dâir mükemmel bir eser'in vücûda ge­
tirilmesi muktezây-ı İrâde-i Seniyye'den (Sultan Reşad'ın arzusu) olup Eser-i mez­
kûrun te'Iîfi için teşekkül eden Hey'ete (Târih-i Osmânî Encümeni'ne)» 21 Hazi­
r a n 1909 (7 Haziran 1325)'da Reis ta'yin edildi. Kendisi böylelikle İmparatorluk
Vak'a Nüvis'lerinin sonuncusu olmuştur.
12 Mayıs 1911 (28 Nisan 1327)'de Mülkiye Mektebi'nde kendisinin öğrenicisi
olan Sadrâzam İbrahim Hakkı Paşa tarafından (15.000) krş. maaşla tekrar Maârif
Nazırlığına getirildi. Bu getirilişi, o zaman Sultan Reşad'ın Başkâtibi (Başkitâbî-i

4 — A'zâ (Avlonyah) Mehmed Ferid Paşa


5 — A'zâ Müşîr Ali Rızâ Paşa
6 — A'zâ Müşîr Edhem Paşa
7 — A'zâ Şûrây-ı Devlet Eski Reisi Hasan Fehmi Paşa
8 — A'zâ (Eski Sadrâzam) Tevfik Paşa
9 — A'zâ Hicaz Demiryolu Eski Nâzın Zihnî Paşa
10 — A'zâ ŞûYay-ı Devlet Eski Reisi Tevfik Paşa
11 — A'zâ Şûrây-ı Devlet Eski Reisi Râif Paşa
12 — A'zâ Şûrây-ı Devlet Eski A'zâsından Abraham Paşa
13 — A'zâ Reis'ül-Ulemâ ve Nakîb'ül-eşraf Rıza Efendi
14 — A'zâ Şûrây-ı Devlet Eski A'zâsından Şerif Ali Haydar Bey
15 — A'zâ Ticâret ve Nâfia Nâzın Gabrie! Efendi
16 — A'zâ Orman-Zirâat ve Maâdin Fsk; Nâzın Mavro Kordato Efendi
17 — A'zâ Bahriye Nâzın Ferik (Korgeneral) Arif Hikmet Paşa
18 — A'zâ Bahriye Eski Nâzın Topçu I. Feriki (Orgeneral)* Rızâ Paşa
19 — A'zâ Taşlıca eski Mutasarrıf ve Kumandanı 1. Ferik (Orgeneral) Süleyman Paşa
20 — A'zâ Maârif Nâzın Abdürrahman Şeref Efendi
21 — A'zâ Evkaaf Eski Nâzın Recâî-zâde Ekrem Bey
22 — A'zâ Hazîne-i Hassa Nâzın Nuri Eey
23 — A'zâ izmir Eski Valisi Gâlib Bey
24 — A'zâ Tahran Eski Sefîri Nasûtıî Bey
25 — A'zâ İzmir Eski Valisi Faik Bey
(Devamı 82i. sf. dadtr)

822
Hazret-i Şehinşâhî) olan rahmetli Hâlid Ziya Uşaklıgil şöyle anlatmakta ve bu ve­
sile ile Abdürrahman Şerefin meziyyetlerine de değinmektedir (9):
"Bir gün Sadrâzam Hakkı Paşa Erken bir sa'atde Saraya gelerek doğruca oda­
ma girdi. Biraz canı sıkkm görünüyordu*. Hemen karşımdaki kanepeye oturur
oturmaz ziyaretinin sebebini söyledi:
— Size bir teklif yapmağa geldim. Her şeyden evvel fikrinizi almak istiyorum.
Maârif Nezâreti münhâldir. Buraya öyle bir zât seçmek istiyorum ki, Maârif işleri­
ne agâh olmakla beraber pek fa'al olsun. Bunun için sizi düşündüm; Maârif Nezâ­
retini kabul eder misiniz?
Ben cevab vermeden evvel, alınacak cevâbın menfî olacağını tahmin ederek
teklifinin aşağısını ekledi:
— Sizin Saraydan ayrılmanızı tecviz etmem. Bunu H ü n k â r (Pâdişâh) da iste­
mez, Hükümet de istemez; lâkin burada görülecek işlerin en büyük kısmı yoluna
girmişdir. Bundan sonra çizilen yolda yürümek kâfidir. Öyle zan ediyorum ki hem
Nezâreti, hem Kitabeti idare etmek mumkindir. Buradan ayrılmaksızın Maârif Ne­
zâretini kabul etmek yalnız bir s a a t mes'elesinden ibaret kalır.
O söylerken ben bu iki vazifenin ictima'ınm mümkîn olup olamıyacağma d â i r
zihnimde muhakeme yürütüyordum; gördüm ki buna imkân yokdur. İ m k â n olma­
dıktan başka Maârif Nezâretini deruhde etmek için de kendimde lâzım gelen kuvvet
ve cesareti bulamıyordum. Sadrâzamı kırmadan bu teklifden vaz geçmesine ça­
lışılmalıydı. Az çok şu me'alde cevab verdim:
Maârif işi Memleketin en zor mes'elelerinden biridir. Tahsil çağma girmiş
çocukları ilk yıllarından alarak merhale, merhale son tahsil devresine kadar götür­
mek ve bu uzun yolun muhtelif merhalelerini aşarken nerede ta'mire m u h t a ç sakat
noktalar varsa onları tesbît etdikten sonra ıslâhı çaresini bulmak lâzımdır. Bu
esâsm etrafında deveran eden türlü düşünülecek cihetler de var. Bunları kavra­
mak, ıslâhata kalkmak, jyahud her şeyi bulunduğu yerde bırakmak da var. Bu

26 — A'zâ Şûrây-ı Devlet Eski A'zâsından Mavroditi Bey


27 — A'zâ 1. Mahkeme-i Ticâret eski Reisi Melih Bey
28 — A'zâ Orman Hey'et-i Fennîye eiki Reisi Aram Efendi
29 — A'zâ Cezayirli Emir Abdülkaadir-zâde Ferik (Korgeneral) Muhiddin Paşa
30 — A'zâ 5ûrây-ı Bahriye Eski Reisi Ferik Mehmed Paşa
31 — A'zâ Emekli Ferikler'den Şevket Paşa
32 — A'zâ Zabtıye Eski Nazırlarından Ferik Sami Paşa
33 — A'zâ Şûrây-ı Devlet Eski A'zâsından Bohor Efendi
34 — A'zâ Legofet Aristaki Bey
35 — A'zâ Şûrây-ı Devlet eski A'zâsından Yorgiyadis Efendi
36 — A'zâ Müderris Manastırlı ismail Hakkı Efendi
37 — A'zâ Musa Kâzım Efendi (eski Şeyh'ül-islâm))
38 — A'zâ Mısırh Mehmed Ali Fâzıl Paşa
39 — A'zâ Selanik eski Adliye Müfettişi Gâlib Bey
40 — A'zâ Hâriciye Nezâreti eski Müsteşarlarından Fethi Franko Bey
41 — A'zâ Evkaf Nâzın Mısırlı Halil Paşa
42 — A'zâ Şeyh Abdulİ6'h-zâde Abdülkaadir Efendi
43 — A'zâ Manastır Bulgar Metropolidi (Papaz) Oksnedi Efendi
44 — A'zâ Ulah ileri gelenlerinden (Sırp) Besarya Efendi

(9) Bak.: Saray ve Ötesi; Hâlid Ziya Uşakgil; anbul, 1941; 2. C, 206.—209. sf.

823
ikinci şekilde k a r a r verilecek olursa onu herkes yapabilir. Birinci sûretde ise Na­
zır olacak adamın b ü t ü n fa'aliyet ve dirayet, kaabîliyetlerini ancak bu işe hasr
etmesi lâzımdır. Bu takdirde Saray'la Nezâreti te'lif bana m ü m k i n görünmüyor.
Saray'ı feda etmeğe gelince: Bunu kendi nefsime âid olan rii'yet tarafından caiz
görmek m ü m k i n olsa bile, H ü n k â r a karşı onun hizmetini terk ederek başka bir
vazifeyi tercih etmeği münâsib ve en basit zarafet kaaidelerine muvafık nazariyle
bakamıyorum...
Kemâl-i sükûn ile ve söylenen şey'leri munsıfâne düşünen bir a d a m haliyle
dinledi. Biraz susarak:
— Öyle ise, bir fikir veriniz. Ben Nezârete getirilecek zâtı bulmakda zorluk
çekiyorum. Mütâlâalarınızı doğru buluyorum; a m m a bunlar müşkilâtı ortadan
kaldırmış olmuyor...
Bu muhavere başlar başlamaz ben, Sadrâzamın arzusuna tevâfuk edecek ıada-
mı zihnimde arıyordum ve bunu bulduğum kanaatiyle derhal cevab verdim:
— Sizin istediğiniz a d a m hazırdır ve elbetde yapılacak işleri benden çok daha
muvafık bir tarzda ve en büyük mikyasda muvaffakiyyetle idare eder.
— Kimdir? diye sorunca derhal söyledim: Abdürrahman Şeref Bey. Birden
bu isim onu tatmin etmiş göründü:
— Kabul eder mi? diye sordu.
— O ciheti bana bırakınız, dedim ve bu suretle her iki taraf memnun birbi­
rimizden ayrıldık.
Eu teklif den kimseye bahsetmedim; husûsiyle Hünkârın haber almasına mey­
dan bırakmadım. Hemen Abdürrahman Şeref Beyi da'vet ederek Sadrâzam nâmı­
na kendisine Maârif Nezâretim teklif ettim. Bu zât pek ihtiyatkâr idi. Hayâtını
hırs'dan, tûl-i emelden âzâde geçirmeğe o derece alışkm idi ki, A'yân A'zâlığına
inzimam etmek suretiyle bir Nezâret sandalyesini işgal etmek, herhangi bir adam
için pek cazibeli bir iş olmakla beraber teklifi kabul etmek için çok düşündü.
Bin dereden su getirerek kendisini ikna'a çalışdım ve oldukça uzun süren bir mü-
bâhaseden sonra nihayet muvafakatini te'min e t d i m ; fakat ne olur ne olmaz, bel­
ki aksine bir cereyan tâkib edecek bir m u h a k e m e üzerine rücu' eder mülâhaza-
siyle onu bir emrivaki' karşısında bulundurmak istedim. Hemen telefonla Hakkı
Paşayı buldum ve:
— Abdürrahman Şeref Bey yanımdadır. Hakkında gösterdiğiniz i'timâda te­
şekkür ediyor ve teklif sizin tarafından vuku'a geldiği için kabul ediyor, dedim..."
Trablus-Garb Savaşı'nın başlaması üzerine çekilen î b r â h i m Hakkı Paşa Kabi­
nesi ile birlikte 29 Eylül 1911 (5 Şevval 1329)'de Maârif Nazırlığından ay­
rıldı. 26 Kasım 1913 (12 Teşrin-i Sâni 1329)'de 1. Rütbeden " M a â r i f Li­
y â k a t " nişânıyle taltif edildi. 14 Kasım 1915 (1 Teşrin-i Sâni 1331 )'de Mec-
lis-i A'yan (Senato) ikinci Reisliğine, 13 Kasım 1916 (30 Teşrin-i Evvel 1332)'da Bi­
rinci Reis Vekilliğine getirildi.
İttihad ve Terakki Kabinesi'nin düşmesi üzerine teşekkül eden Müşir Ahmed

324
İzzet Paşa Kabinesine 14 Ekim 1918'de Evkaaf Nâzın olarak girdi. 25 gün ömrü
olan bu Kabine'nin düşmesiyle görevinden ayrıldı. 2 Ekim 1919'da kurulan Ali
Rızâ Paşa Kabinesinde Şûrây-ı Devlet Reisliğine ve Posta-Telgraf Nazır Vekilliğine
getirildi ise de "Kuwây-ı Milliyeci" olduğu bilindiğinden Vahîdüddîn tarafından
Kaıbine'den uzaklaştırılması sağlandı.
Rahmetli Abdürrahman Şerefin, ne derece vatanperver olduğuna âid kuvvetli
bir belge niteliğinde olan bu uzaklaştırılma olay'ım Rahmetli Ali Fuad Türkgeldi,
şöyle anlatmaktadır (10):
«Dâmad Ferid Paşa'nın kurduğu 3. Kabinenin de, 1 Ekim 1919 (1 Teşrin-i Evvel
1335) Çarşamba günü düşmesiyle Sadrazamlığa Ali Rıza Paşa getirildi ve Kabine'-
yi kurmaya me'mur edildi. O gün Hünkâr (Pâdişâh Vahîdüddin) çağırttı; gittim.
Bana:
— Reşid Paşa zaîfdir. Evvelki (Hâriciye) Nazırlığı sırasında yazdığı notalar
bile ecnebiler tarafından iade edildi. Fakat Ziya Paşa'nın da hüsn-i sıyt'ı (iyi ü n ü )
yoktur; Abdürrahman Şeref Efendi ise M i l l î B l o k ' dan (Kuvvây^ı
Milliyeci)' dır. Biz Kabineyi bitaraf zevat dan teşkil etmek istiyoruz. Şu sırada
onun da Kabine'ye alınması muvafık olmaz. Tevfik Paşa'ya telefon ediniz. Sadrâ­
zam (Dâmad Ferid) şimdi kendisini ziyarete gideceğinden, kendi nâmına olarak
bu cihetleri anlatsın; behemehal bu iki zâtı (Ziya Paşa ve Abdürrahman Şeref
Efendi'yi) tebdil ettirsin, dedi....»
1 Kasım 1922'de T.B.M.M.'nce Saltanat'm İlgâsı, dolayısıyle Osmanlı Meclis-i
Meb'ûsân ve A'yân'ımn fesholunması üzerine 31 Ekim 1922'de Abdürrahman Şeref
Efendinin de A'yan A'zâlığı son buldu.
Aziz Hocamız, 49 yıl, 6 ay hizmet'den sonra aşağıdaki dilekcesiyle emekliliğini
istiyordu:
«İstanbul Vilâyet-i Aliyyesine

Âcizleri, leffen takdim kılınan müddet-i hizmet cedveli mündericâtından müs-


tebân buyrulacağı üzre, kırkdokuz buçuk sene bilâ'fâsıla Devlet ve Millet'e hizmet
etmiş v© bidâyet-i teşekkülünden berû on dört sene'dir Meclis-i A'yân A'zâbğında ve
müddet-i mezkûre zarfında bid'defaât Vükeilâlık mevki'lerinde bulunmuş olup
Teşrin-i Sâni 1338 ihtidasından (1 Kasım 1922) i'tibâren tekaaüdümün yapılması
zımnında iktizâ eden muamelenin îfâ buyrulmasını istid'a eylerim efendim.
6 Kânun-i Sâni 1339 (6 Ocak 1923)
Abdürrahman Şeref
(İmza)»

Bu dilekçe, İstanbul Valiliğince T.B.M.M. Hükümeti Maârif Vekâletine gön­


derildi. O sırada her Vekâlet'de olduğu gibi Maârif Vekâletinde de kurulan Özel
Komisyon, Abdürrahman Şeref Efendi'nin Mütâreke Yıllarındaki durumunu ince­
leyerek, aşağıdaki 24 Şubat 1923 (24 Şubat 1339) gün ve 23 sayılı karar'ı aldı.

(10) Bak.: Görüp i ş i t t i k l e r i m ; Ali Fuad Türkgeldi; Ankara, 1951; 2. basılış, 2A&. sf.

825
«Mülga Hey'et-i A'yân A'zâsından esbâk Maârif Nâzın Abdürrahman Şeref
Bey'in cevâz-ı istihdâmı'na dâir karar i'tâsı hakkındaki Mâliye Vekâlet-i Celîlesi'-
nin 17/19 Şubat 1339 (19 Şubat 1923) târih ve 5108/84 numerolu tezkiresi kıraat
olundu:
Mumaileyhin ötedenberi namus ve irfanı ile tanınmış zevât-ı muhteremeden
bulunmasına ve vatanperverliği hakkında kat'iyyen tereddüd edilemeyeceğine bi­
nâen câiz'Ul-istihdâm olduğuna karar verildi.»

Büyük Zafer'den sonra yenilenen T.B.M.M.'nin 2. Devresi'ne, Büyük Reis Gazi


Mustafa Kemâl Paşa'nm isteği ile 10 Temmuz 1923'de İstanbul M e b u s u olarak
katıldı, ilk Celse'de, en yaşlı üye olarak, T.B.M.M. Başkanlığı yaptı (11). 29 Teş­
r i n i Evvel 1339 (29 Ekim 1923) günü toplanan "Müdâfaa-i Hukuk Grupu"nun
öğleden sonraki târihî oturumunda Abdürrahman Şeref söz alarak:

(1!) Bak.: istanbul Ansiklopedisi; istanbul, 1958; 163. - 164. sf.

826
"Eşkâl-i hükümeti (hükümet şekillerini) saymaya lüzum yoktur. Hâkimiyyet
bilâ kayd ü şart Millet'indir. Kime sorarsanız sorunuz b u C u m h û r i y e t ' -
dir; doğan çocuğun adı'dır. Amma, bu ad ba'zılarına hoş gelmezmiş; varsm gel­
mesin-." diyerek C u m h u r i y e t ' imizin doğumuna, târih şu'uru, bilgisi
ve vatanperverliği ile yardımcı olmuşdu.
1926'da dişlerinden rahatsız olarak İstanbul'a geldi; tedavi için Gurebâ Has-
tahânesi'ne yatdı; rahatsızlığı artarak 18 Şubat 1926 Çarşamba günü, 72 yıl, 3 ay,
20 gün yaşadıktan sonra Vatan topraklarının âğuşuna, Rahmân'm rahmetine ka-
vuşdu. İstanbul'da bulunan yüzlerce Öğrenicisi'nin, binlerce İstanbullunun omuz­
l a n üstünde tazimle taşınarak, Otakcüar yakınında Tokmaktepe denilen yerdeki
aile kabristanına tevdi olundu.
Naciye Hanımla evli idi. 1876 İstanbul doğumlu Hikmet, 1879 İstanbul doğum­
lu Emine İsmet adlarında iki kız evlâd babası idi.

Abdürrahman Şeref Efendi'nin Tâbût'u son istirahat yerine götürülürken

Vefatından sonra, İstanbul Belediye Meclisi büyük bir vefa örneği göstererek,
Fâtih İlcesi'nin Eyüp Bucağı, Nişancı Mustafapaşa Mahallesinde Çömlekciler'Ie
Otakcılar arasındaki caddeye Abdürrahman Şeref Bey Caddesi adını vermiştir (11).
Abdürrahman Şeref, târihî Mekteb-i Mülkiyye'nin Memleket için çok yararlı
ma'nevî havasının teşekkülünde en önemli rolü îfâ etmiş; Mutlakiyyet İdâresi'nin
her türlü baskısına rağmen, 16 yıl Müdîrliği, 37 yıl Müderrisliği zamanında Mülki­
yenin batı sistemine göre yönetilmesinde, Mülkiyeli'nin batı zihniyeti ve Türk Ruhu
ile yetişmesinde en büyük âmil olmuştur. Mazbut şahsiyyeti, dürüst, müşfik ve va­
tanperver kişiliği, yıllar boyu öğrenicilerine örnek teşkil etmiştir. Fikri, fi'line tam
anlamıyla uygun bir eğitimci idi.
Rahmetli'nin, tür'ü kendine mahsus hir öğretmen olduğunda bütün öğrenici-
leri birleştirmektedirler. Beşerî Coğrafya, İstatistik bilimlerini Memlekete ilk sokan,

827
Nazarî ve Amelî Ahlâk Derslerinin ilk öğreticisi Abdürrahman Şerefdir. Modern
Tarihçiliğin Memleketimizdeki kurucuları arasındadır. Osmanlı Târihi alanında
otorite olduğu, Batı Târih Otoritelerince de kabul edilmiştir. Uzun yıllar emek
vererek hazırladığı Osmanlı Târihi müsveddelerinin 1904'de çıkan Galatasaray
yangınında yanması, Türk Kültürü için büyük kayıpdır. 1. Meşrûtiyet'in i'lânmdan
Sultan V. Mehmed Reşad'm Saltanatı'nm sonuna kadar yazdığı Târih Bölümü
bastırıl;amamış kıymetli eserlerindendir.

BASILMIŞ ESERLERİ (12)

1 — Coğrafyây-ı Umûmî (dokuz kez basıldı)


İstanbul, Karabet Matbaası; 1301 R. (1885)'; 364 sf.; 8°
2 — Fezleke-i Târih-i Düvel-i İslâmiyye
İstanbul, Mahmud Bey Matbaası; 1301 (1885); 5 + 207 sf.; 8°
3 — Târih-i Devlet-i Osmâniyye (2 cilt, yedi kez basıldı)
İstanbul, Karabet Matbaası; 1309 (1893)
l.C: 9 + 363 + 15 sf. )
8
2.C.: 13 + 513 sf. j
4 — İstatistik ve Coğrafyây-ı Umrânî
İstanbul, Karabet Matbaası; 1314 (1898); 321 + 3 sf.; 8°
5 — Fezleke-i Târih-i Devlet-i Osmâniyye (oniki kez basıldı)
İstanbul, Karabet Matbaası; 1315 R. (1899); 224 sf.; 8°
6 — Zübdet'ül-Kasâs
İstanbul, Matıbaa-i Âmîre; 1315 - 1316 (1899 - 1900); 364 + 10 sf.; 8°
7 — İlm-i Ahlâk (yedi kez basıldı)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1316 R. (1900); 3 + 150 sf.; 8°
8 — Coğrafyây-i Umûmî (2 C; dört kez basıldı)
İstanbul, Karabet Matbaası; 1323 (1907)
l . C : 347 + 4 sf. I
2.C.: 295 + 1 sf. j .
9 — Coğrafya Dersleri (beş kez basıldı)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1324 (1908); 85 sf.; 8°
10 — Harb-i Hâzır'ın Menşe'i (1. Dünya Savaşı'nın başlayış sebebleri)
İstanbul, Ayt-Yıldız Matbaası; 1334 (1918); 158 sf.; 8°
11 — Sultan Abdülhamîd-i Sânî'ye Dâir [Ahmed Refik (Altunay) ile birlikde]
İstanbul, Ay-Yıldız Matbaası; 1334 (1918); 158 sf.; 8°
12 — Târih Musahabeleri (dört kez basıldı)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1339 (1923); 404 + 5 sf.; 8°
13 — Târih-i Asr-ı Hâzır (1. C. Dârülfünûn'da verdiği derslere âid notlar)
İstanbul, Taşbasması; 1331 (1915); 479 sf.; 8°
O
(12) Bak.: Millî Kütüblıâne; Eski Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1964; 1. C, 17. - 20. sf.

828
5. MÜDlR

(Hacı) RECAÎ (Efendi) (1)

Kolağalığı (önyüzbaşılık)'ndan emekli Hacı Ahmed Râsih Efendi'nin oğlu


olup 1840'da İstanbul'da doğdu. Cami' Derslerine devamla ilk öğrenimini tamam­
ladı. 1857'de Eyüp Rüşdiyesini, 1861'de de Mahrec-i Aklâm-ı Şâhâne'yi birincilikle
bitirdi.
Me'zuniyetinden sonra sırasıyle, 1862'de Mahrec-i Aklâm Muallim Muavinli­
ğine, 1882'de Maârif Nezâreti Kütübhâne Me'murluğuna ve ek görev olarak Gala­
tasaray Sultanîsi Lisân-ı Osmânî (Türkçe) Muallimliğine; 1875'de Fâtih Rüşdiyesi
Riyaziye, 1876'da aynı yer ve Eyüp Rüşdîyesi Coğrafya Muallimliklerine; 1877'de
Mekteb-i Mülkiyye İ'dâdî Kısmı Muallimliğine; 1881'de bu görevle birlikte Mekteb-i
Mülkiyye Müdîr Muavinliğine getirildi.
Abdürrahman Şeref Efendi'nin 13 Şubat 1895 (5 Oumâd'al-Ahîre 1313) târihinde
Galatasaray Sultanîsi Müdîr ve Muallimliğine nakledilmesi üzerine "bâ İrâde-i
Seniyye" Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Müdîrliğine getirildi. 1893'de b â l â rüt-
besi'ne terfi' ettirildi. Ondört yıla yakın Müdîrlik görevi yapıp, 2. Meşrûti-
yet'in i'lânı üzerine 21 Ağustos 1908 (- 8 Ağustos 1324)'de (5000) beşbin kuruş
maaşla emekliye sevkedildi (2). Fransızca, Araıbca ve Fransca'ya hakkıyle vâkıftı,
Ne zaman, nerede vefat ettiğine dâir bilgi ile fotoğrafını, bütün araştırmalarıma
rağmen elde edemedim.
Aşağıdaki " h â t ı r a " dan, Öğrenicilerinin Recâî Efendi hakkındaki düşünceleri
öğrenilmektedir:
«Biz Mülkiye'de öğrenici iken, her yıl me'zun olacak 40 talebeden hemen otuzu­
nun bir ders'den ikmâli vardı. Buna sebeb, Mektebin pek tuhaf bir Nizâm­
nâmesi hükmünce me'zunlara 25 yaşından evvel vilâyet maiyyet me'murluğunda
maaş te'min edilememesiydi. Yine bu Nizâmnâme ile Mektebe 18-22 yaş arasmda ta­
lebe kabulü meşrutdu. Bu yersiz hükmün ta'dili için Müdîr Muavini Merhum Ali
Nazîmâ Bey'e mükerreren sızlandık. O da Mekteb Müdîri meşhur Hacı Recâî
Efendi'ye keyfiyeti arzedeceğini va'detti. Fakat, Müdîr "talebe böyle şeylere ka­
r ı ş m a z " sözü ile Muavini dinlememiş bile...
O sene, bilmem kaçmcı defa olarak ( Ş â p u r Çelebi) Küçük Said Paşa yine bir
müddetcik Sadrâzam nasb olunmuş idi. Talebe nâmına bir arzuhal hazırlandı. Bu­
na, 404 numaralı Rodoslu Hâmid, 402 numaralı Nâzmı (1918'de ve 1924de iki d e f a
Mülkiye Müdîri olan) merhumlarla bir arkadaş daha imza koyarak Sadâret Yâ­
ni Bak.: Salnâme-i Maârif-i Umûmiyye; 1894 (1310 R.) Matbaa-i Âmire, 1895 (1311 R.), 243. - 249. sf. ve
Muhassasât-ı Zâtiyye Müc!îriyet-i Umûmiyyesi; Sicil: 341; Varak- 174.
(2) Bak.: Bu c i l d ' i n 323. sayfasına.

829
verlerinden Suvârî Yüzbaşısı ve Eski komşum Yümnî (Üresin Paşa) Bey m e r h u m
delaletiyle Sadrâzama sundular; Said Paşa m e r h u m da telebenin matlûbunu iyi
karşıladı ve dilekçeyi Maârif Nazırlığına havale etti. Nezâret de bu kâğıdı Müdîr-
liğe gönderdi. Hacı Müdîr, arzuhalde imzası olanları:
— Sizi habisler sizi, Makaamât-ı Âliye'yi tasdî'e cür'etyâb olursunuz h a a !
sözleri ile siygaya çekti ve zavallıları Mektebden tard etmeğe kalkıştı. Bereket
versin ki Muhterem Hocalarımızdan Merhum Hacı Zihnî Efendi (Merhum Ali
Ranâ Tarhan'm Babası) imdada yetişti ve o Muhterem Hocamızın lûtufkâr niyazı
ile Recâî'nin talebeyi tard etmek cesareti kırıldı.
Hac arkadaşlığı etmiş olan bu iki kişiden Recâî'nin devesi ve Zihnî Efendi
m e r h u m u n da kendisi Hacı olmuştur, derler....» (3).

B A S I L M I Ş E S E R İ (4)

İstatistik-i Umûmî (Ders Kitabı)


İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1293 R. (1877); 143 + 1 sf.

-O-

(3) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 393. - 394. sf.; 1902 (1318 R.) Mezunlarından Rahmetli
Reşad Mimaroğlu'nun hâtıralarından.
<4) Bak.: M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Kitablar Katalogu; Ankara, 1957 ve Sayın S. Özeğe N o t l a n .

830
6. MÜDlR

MEHMED CELÂL (Bey) (1)

[Mülkiye: 55/1299 (1883) Me'zunu//3.C; Mek. Nu. 65j

Mâliye m e ' m u r l a n n d a n Atıf Bey ile Safvet Hanımın oğludur. 1863'de İstan­
bul'da doğdu. İstanbul Bâyezîd Rüşdiyesi'nde Orta, Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'nin
İ'dâdî Kısmında lise öğrenimini tamamladı ve 1883'de Mekteb-i Mülkiyye'nin Yük­
sek Kısmı'ndan me'zun oldu.
Aynı yıl açılan müsabaka sınavını kazanarak Ticâret ve Ziraat Nezâreti hesa­
bına zirâat tahsili yapmak üzere, 500 Frank harcırah ve yılda 2500 Frank tahsi­
satla Almanya'ya gönderilmiş; 8 ay'da Berlin'de Almancasmı kuvvetlendirdikten
sonra, Saksonya'da "Bardersleyn Amelî Ziraat Mektebi"nde stajını tamamlamışdır.

(1) Bak.: a1) Mâliye Vekâleti, Emekli iş. M d . Nu. 8434 Tahsis Dosyası
b) Sicill-i Ah. Def. Nu. 66,77. sf. ve zeyl Def. Nu. 150., 235. sf.
c) Servet-i Fünûn; 18 Şubat 1926; 59. C, Nu. 1540-66
ç) Dîger bilgi ve resim talebimiz üzerine oğlu Sayın Ord. Prof. Ömer Celâl Sarç'ın istanbul'dan
gönderdikleri, Arşivimizde mahfuz 11-7-1966 günlü mektup'dan alındı.

831
Kolonya Şehri Üniversitesi'ne bağlı Zirâat Fakültesi'nde iki yıl öğrenim yapıp bu­
radan da me'zun olarak 1886da Yurd'a döndü. Bundan sonra sırasıyle:
1886da Dârülmuallimîn (Yüksek Öğretmen Okulu) Coğrafya Muallimliğine;
1887'de Kastamonu İ d â d î s i Müdîr ve Coğrafya Muallimliğine; 1890'da İstanbul
Beyoğlu Telgraf Merkezi Başme'murluğuna getirildi. Buradan tekrar Maârife
dönerek 1897 yılına kadar sırasıyle Trabzon, Kastamonu, Selanik Maârif Müdîr-
liklerinde bulundu. 1897de İstanbul'a döndü. Maârif Nezâreti Encümen-i Teftiş ve
Muayene A'zâlığına; 1898'de aynı Nezâret Mekâtib-i Rüşdiye Müdîrliğine (Orta Öğ­
retim Genel Müdîrliğine) ve Tedkîk-i Müellefât (yazılmış kitabları inceleme) Ko­
misyonu A'zâlığına; 1903"de Darülfünun Coğrafyây-ı Umûmî Müderrisliğine (Pro­
fesörlüğüne) 1907de de Meclis-i Maârif A'zâlığına getirildi.
2. Meşrûtiyet'in i'lânmdan sonra, 22 Ağustos 1908'de Hacı Recâî Efendiden bo­
şalan Mekteb-i Mülkiyye Müdîrliğine getirildi. Bu görevi, Meşrûtiyetin ilk yılların­
daki keşmekeşlik aylarına rastlamasına rağmen Celâl Bey, dürüst ve basiretli ida­
resi ile Mülkiye'yi en az sarsıntı ile yönetmiştir. Bu görev"den idare mesleğine
geçerek 6 Haziran 1909 (23 Mayıs 1325)'de Erzurum, 1911'de Edirne Valiliklerini de-
ruhde etti. 31 Aralık 1911'de kurulan Said Paşa Kabinesinde Dâhiliyye Nazırlığına
getirildi. 16 Temmuz 1912'de Kabine'nin düşmesi üzerine 29 Temmuz 1912'de İz­
m i r Valiliğine ta'yin edildi. 23 Ocak 1913'de teşekkül eden Mahmud Şevket Paşa
Kabinesinde Ticâret ve Zirâat Nazırlığını işgâl etti. 4 ay, 19 gün süren bu Kabinenin
Mahmud Şevket Paşa'nın 11 Haziran 1913'de şehîd edilmesi sonucu düşmesiyle
Celâl Bey de Haleb Valiliğine gönderildi. Buradan Konya Valiliğine nakledildi.
1918"de Adana Valiliğine getirildi. Mütâreke yıllarında İstanbul Şehremînliği yaptı.
Cumhuriyet'imizin i'lânından ve Lozan Andlaşmasından sonra bütün TEKEL
İdareleri devletleştirilince istanbul Reji Başmüdîrliğine getirildi. Bu vazifede iken
bir kaç gün süren kısa bir hastalığı müteâkıb, 11 Şubat 1926'da Hakkın rahme­
tine kavuştu.
29 yaşında evlendi; 3 kız, 1 erkek evlâd (Ord. Prof. Ömer Celâl Sarç) baba­
sı idi. Arabca ve Farsça'ya âşinâ, Almanca ve Fransızcaya bihakkın vâkıftı. Hobi
olarak, kuş beslemeği çok severdi.
Vefatından sonra, Ahmed İhsan Tokgöz "Servet-i Fünûn" Dergisinde (l/c)
Rahmetli hakkında şunları yazıyordu:
«İstanbul Reji Müdîriyetinde iken bir kaç gün süren kısa bir hastalıktan son­
ra hemen nâgehânî bir suretde, irtihâl eden Celâl Bey, şu muazzez Vatan'm kıy­
metli evlâdından ve mümtaz sunalarından idi. İrtihâli, kemâl-i samimiyyet'le tâ-
ziyet ettiğimiz muhterem Ailesi için ne kadar elemnâk olmuş ise, Kendisini ta­
nıyanlar ve takdir edenlerce de bâdî-i teessür ve telehhüf olmuştur.
Servet-i Fünûn da bu teessürde müşterek olup, öteden beri "Servet-i Fünûn"a
merbûtiyyet ve muhabbet'den ayrılmamış; zaman zaman Âile-i Tahrîriyyesi me-
yânmda bulunmuş olan değerli ve vefakâr bir dostunun ufûl-t ebedî'siyle müteel-
limdir.

832
Celâl Bey Mekteb-i Mülklyye'nin yetiştirdiği, Vatan ve Milletin, hizmetleriyle
temeyyüz ettirdiği bir zât idi.
Meşrûtiyyetin i l â n ı n d a n sonra İzmir, Erzurum, bilâhare Adana Valilikleri gibi
mühim mevki'lerde, Dâhiliyye ve Ticâret ve Ziraat Nezâretlerinde b u l u n m u ş er-
bâb-ı ilm ü irfân'dan, erbâb-ı kalem'den olduğu gibi iyi bir idare adamı olduğunu
da göstermiştir. Son zamanlarda İstanbul Reji Müdüriyetinde bulunuyordu. Bil­
hassa İdâre-i İnhisâriyye Hükümete geçtikden sonra faaliyet ve gayretini son
derece artırmış; Müdîriyeti dahilindeki Muamelâtı, Hükümet idaresini yârü ağ-
yar'e takdir ettirecek sûretde ve rüfekaay-ı mesâî'sinin inzimâm-ı himmetiyle tan­
zim eylemişti."

BASILMIŞ ESERLERİ

XV — 55/63 (1) Muhtasar Coğrafyây-i Umûmî


İstanbul, Kasbar Matbaası; 1311 (1895) 236 sf.; 18X12; 10 levha.
55/64 (2) Coğrafyây-i Umûmî (2 Cild, 2 defa basıldı.)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1313 (1897)
1. C ; 501 sf. ) .„ .
18X13
2. C ; 504 sf. j
55/65 (3) Hesâb-ı Amelî (3 kez basılmıştır.)
İstanbul, Karabet Matbaası; 1313 (1897) 148 sf.; 19 X 13
55/66 (4) Ziraat, Ticâret ve Smâata Dâir Ma'lûmat-ı Nâfia (1. K i t a p ; Zi­
raat)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1314 (1898); 288 sf.; 18X12 Resimli
55/67 (5) Hesâb-ı Amelî
1. Kitap; İstanbul, Karebet Mat.; 1315 (1889); 131 sf.; 8°
55/68 (6) Hesâb-ı Amelî (5 kez basılmıştır.)
(3. Kitap) İstanbul, Karebet Mat.; 1315 (1899); 74 sf.; 8°
55/69 (7) Zihnî ve Amelî Küçük Hesab (1 kez daha basılmıştır.)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1317 (1901) 32 sf.; 19X13
55/70 (8) Ma'lûmât-ı Mücmele-i Zirâiyye (1913 ve 1320'de iki kez basıldı.)
İstanbul, Matbaa-i Amire; 1317 (1901) 67 sf.; 19X13; Resimli
55/71 (9) Zihnî ve Amelî Hesab Dersleri
İstanbul, A. Asaduryan Matbaası; 1326 (1910); 80 sf.; 8°
55/72 (10) Zihnî ve Amelî Hesab Dersleri (1. Sene)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1327 (1911) 48 sf.; 18X13; Resimli
55/73 (11) Almanya'daki İhtisasa tim (Hâtırat)
İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1917; 36+35 sf.; 19X12

833
7. MÜDÎR

(Hacı) MEHMED RAKIM AÇIKALIN (1)


[Mülkiye: 84/1300 (1884) Me'zunu//3. C; Mek. Nu. 590]

Varna ilerigelenlerinden Derviş Ağa'nm oğludur. Orta öğrenimini Varna Rüş-


diyesinde, Lise öğrenimini de Mülkiyye'nin İ'dâdî Kısmında tamamladı. i884'de
Birincilikle ve Pekiyi derece ile Yüksek kısmı bitirdi. Ayrıca, Sultan 2. Abdülha-
mid'in açtırdığı "Lisan Mektebf'nden de Pekiyi derece ile me'zundur.
Mülkiye'ye girmezden önce, 200 kuruş maaşla 13 Temmuz 1877 (1 Temmuz
1293) de Varna Tahrîrât Kalemi Kâtipliğine ta'yin edilmiş; yüksek tahsile dev?m
için 4 Ekim 1878 (21 Eylül 1294)'de bu görev'den ayrılmıştır.
Mülkiyeden me'zun olduktan sonra 1885'de 1000 kuruş maaşla Ticâret ve Nâ-
fia Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemine m e ' m u r edildi. Buradan Maârife geçe­
rek Maârif Nezâreti Encümen-i Teftiş ve Muayene Hey'eti Mümeyyizliğine geti­
rildi. Bu göreve ek olarak 13 Ekim 1892'de İstanbul İ'dâdîsi Müdîrliği ve Coğraf­
ya Muallimliğiyle, 13 Mart 1897'de Mekteb-i Mülkiyye Usûl-i Mâliye Müdemsliğiy-
le görevlendirildi. 20 Mayıs 1898'de Maârif Nezâret-i Encümen-i Teftiş ve Muayene
A'zâlığına terfi' etti. 25 Haziran 1903'de aynı Nezâret Ecnebî ve Gayr-ı Müslim Mek-
tebleri Umûmî Müfettişliğine; 29 Ocak 1908'de İ'dâdî Mektebleri Müdîrliğine (Or-

(1) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. 15381 sayılı Tahsis Dosyası
b) Sicill-i Ah. Def. Nu 93, 177. sf.
c) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C 263. sf.

834
ta Öğretim Genel Müdîrliğine), 21 Ağustos 1908'de Meclis-i Maârif A'zâlığma ve
Reis Vekilliğine getirildi.
Müdîr Celâl Bey'in Erzurum Valiliğine ta'yin edilmesiyle 6 Haziran 1909da eh­
liyet ve liyâkati nazara alınarak Mekteb-i Mülkiyye ve Darülfünun Müdirliğine
ta'yin edildi. Bu ta'yin aşağıdaki teklifle gerçekleşti:

" N E Z Â R E T İ MAÂRİFİ UMÛMİYYE


Mektûbî Kalemi
Aded
90
Huzûr-i Sâmî-i Cenâb-ı Sadâretpenâhîye
Ma'rûz-i Çâker-i Kemîneleridir;
Ru kerre açılan Darülfünun ve Mekteb-i Mülkiyye Müdîriyetine Meclis-i Maârif
A'zâsından ve Mülkiyye ve Lisan Mekteblerinin kudemây-ı me'zûnîninden Saâdet-
lû Râknn Beyefendinin ve mumaileyhin yerine mezkûr Mekteb-i Mülkiyyenin kude-
may-ı me'zûnîninden olup Nezâret-i âcizî Mekâtib-i ibtidâîyye Müdîriyetinde bu­
lunan İzzetlû Sami Bey'in mumaileyhin uhdesinden açdacak Mekâtib-i ibtidâiy-
ye Müdîriyetine de Meclis-i mezkûrun İlmiyye Kısmı A'zâsından iken Kısm-ı mez-
b û r u n İdare kısmıyla birleştirilmesi ve A'zây-ı mevcûdenin adedi altıya tenzil kı­
lınması üzerine açıkda kalmış olan Mülkiyye ve Hukuk Mekteblerinin kıdemli
mezunlarından Şuayb Beyin ta'yinleri münâsib görülmüş olmakla mukaarin-i ten-
sib-i sâmi-i Sadâretpenahileri buyurulduğu takdirde mumaileyhimin icrây-ı me'-
muriyetleri esbabının istihsâli hususuna müsâade-i celîle-i Fahâmetpenâhîleri şa­
yan buyrulmak babında e m r ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-emrindir.
12 Cumâd'al-Ûlâ 327; 19 Mayıs 325 (1 Haziran 1909)
Maârif-i Umûmîye N â z ı n
Bende
Nail
(Mülkiye 1884 (1300) Me'zunu)
13 Temmuz 1910'da Darülfünun Mekteb-i Mülkiyye Müdiriyeti İdaresinden
ayrılıp ayrı bir Müdîrlik hâline gelince, uhdesinde yalnız Mülkiyye Mektebi Mü-
dîrliği kaldı. 13 Haziran 1911'de terfî'an Meclis-i Maârif Reisliğine nakledildi. Ya­
pılan umûmî m e ' m u r tensîkaatı sonucunda 13 Mart 1912'de aynı yer A'zâhğma
indirildi; ek görev olarak da Târih - Coğrafya Tedrisâtı Umumî Müfettişliği ve­
rildi. Bu görev'den 13 Ağustos 1914'de terfian Maârif Nezâreti Teftiş Hey'eti
Umum Müdîrliğine nakledildi. 28 Ağustos 1919'da Meclis-i Kebîr-i Maârif Reisli­
ğine yükseldi. 38 yıl, 9 ay, 20 gün süren hizmet'den sonra 26 Temmuz 1922'de ken­
di isteği üzerine T.B.M.M. Hükümeti Maârif Vekâletince 3083 Kuruş maaşla emek­
liye sevkedildi.
1937'de yakalandığı zâtürrie'den kurtulamayarak İstanbul'da Hakk'm rahme­
tine kavuştu. Mezarı İstanbul'da Edirnekapı Şehîdliğin'dedir. Evli fakat çocuk­
suzdu.
1903'de Ulâ Sınıf-ı Evveli Rütbesine terfî' e t m i ş ; 1906'da 3. Rütbe'den Mecîdî
Nişanı ile taltîf edilmişti. Fransızca'yı çok iyi bilirdi.

BASILMIŞ ESERLER

XXI — 84/99 (1) Hayat-ı Düvel (Mustafa Nail ile beraber; 1. C, 1. Kısım)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiye Mat.; 1306 (1890) 244 sf.; 8°
84/100 (2) (Aynı Kitap, İl C, 2. Kısım)
İstanbul, Şkt. Mürettibiye Mat.; 1306 (1890); 413+501+3 sf.; 8°
84/101 (3) (Aynı Kitap, 1. C, 3. Kısım)
İstanbul, A. Asaduryan Mat.; 1307 (1891); 3+225+412 sf.; 8"

836
8. M Ü D î R

MEHMED HİKMET (Bey) (1)


[Mülkiye: 47/1299 (1883) Me'zunu//3. C; Mek. Ntu. 39]

Mehmed Şükrî Efendinin oğludur. 1863 (1279 R.)'de İstanbul'da doğdu. Beyâzıd
Rüşdiyesinde Orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmında Lise öğrenimini tamamladı. 1883
(1299 R.)^de Pekiyi (aliyyülâlâ) ierece ile Mülkiye'nin yüksek kısmından me'zun
oldu.
Me'zuniyetini müteâkib sırasıyla: 1884'de Vergi Emâneti (şimdiki Mâliye Ba­
kanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü) Meclis-i İdare Kalemi Me'murluğuna; 1885'de
Mirgûn (Emirgân) Rüşdiyesi Fransızca Muallimliğine; 1886'da Ticâret Nezâreti
Terceme-i Fünûn Kalemi Me'murluğuna; buna ek olarak Çiçekpazarı Rüşdiyesi
1
Fransızca Muallimliğine; 1887'de Karesi (Balıkesir ) Mutasarrıflığı Maârif Müdîr-
liğine, ek görev olarak Karesi İ'dâdîsi Fransızca ve Târih Muallimliğine; 1889'da

(1) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. 29673 sayılı Tahsis Dosyası;
h) Sicill-i Ah. Def. Nu. 25, 499. sf.
c) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 264. - 265. sf.

837
Suriye Vjilâyati Maârif Müdîrliğine, ek görev olarak Şam î'dâdîsi Umûmî
Târih Muallimliğine; 1892 Maârif Nezâreti Encümen-i Teftiş ve Muayene A'zâlı-
ğına, ek görev olarak Mekteb-i Hukuk (İstanbul Hukuk Fakültesi) Fransızca Mu­
allimliğine, yine ek görev olarak Meclis-i Maârif Kalemi Müsevvidliğine (Rapor­
törlüğüne); 1893'de Maârif Nezâreti istanbul Rumeli Yakası Maârif Müfettişliği­
n e ; 1896'da Meclis-i Maâdif A'zâhğma, ek görev olarak da Ticaret Mekteb-i Âlîsi (Yük­
sek Iktisad ve Ticâret Okulu) Borsa ve Sigorta Muallimliğine, yine ek görev
olarak 1900'de aynı Mekteb Ma'lûmât-ı Ticâriyye Muallimliğine; 1910'da Evkaaf
Nezâreti (Müsteşar) Muavinliğine getirildi.
ibrahim Hakkı Paşa Kabinesi'nde 3. kez Maârif Nazırlığına getirilen' ve Mül-
kiyye Mektebinde öğrenici iken Hocası ve Müdîri olan Abdurrahman Şeref Efendi
tarafından, güzîde bir eğitimci olması nazara alınarak, 25 Ağustos 1911'de Rakım
Beyden açılan Mekteb-i Mülkiyye Müdîrliğine getirildi (2).
Bu cild'in 4. Kısmında ayrıntıları ile anlattığımız gibi, 13 Eylül 1915'de Mül-
kiye'nin kapatılması üzerine Müdîrliği sona erdi. Aynı târihde kendi isteği üezrine
emekliye ayrıldı. 1921'.de İstanbul'da Hak'kın rahmetine kavuştu. Evli idi. İstan­
bul avukatlarından Mekkî Hikmet Gelenbeğ'den başka evlâdı olup olmadığı öğ-
renilememiştir.

BASILMIŞ ESERLERİ (3)

XIV — 47/58 (1) Mebâdî-i Fenni Coğrafya


İstanbul, Karabet Mat.; 1311 (1895); 32 sf.; 8°; Resimli
47/59 (2) Coğrafyây-ı Umrânî
İstanbul, Nişan Berberyan Matbaası; 1312 (1896) 366 sf.;
23 X 15; (2 Harita İlaveli)
47/60 (3) Mebâdî-i Coğrafyây-ı Umûmî
İstanbul, Karabet Matbaası; 1314 (1898); 49 sf.; 8°
47/61 (4)' Kavâid-i Muâmelât-ı Ticâriyye ve Usûl-i Hesâbât-ı Defteriyye
İstanbul, Karabet Matbaası; 1315 (1899); 3 + 232 sf.; 20 X 14
47/62 (5) Ziraat, Ticâret ve Sınâate Dâir Ma'lûmât-ı Nâfia (2. Kitap)
(1. Kitap, Mehmed Celâl tarafından yazılmıştır.
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1316 (1910) 3 + 289+450 sf.; 18X12

-O-

(2) Mk.: Bu c i l d ' i n 347. sayfasına,


(3) Kitap künyeleri, Sayın Seyfi Özeğe tarafından lütfedildi.

838
9. ve 11. M Ü D î R

HÜSEYİN NÂZIM (Bey) (1)

[Mülkiye: 829/1318 (1902) Me'zunu //3.C.; Mek. Nu. 402]

Trabzon Kadısı iken vefat eden Baltacıoğlu Şerif Mahmud Hamdi Efendi ile
Şehrâzâd Hanımın oğlu olup 1882 (1298 R.)'de İstanbul'da doğdu. Mercan İ'dâ-
dîsinde lise öğrenimini tamamladı. 1902 (1318 R.)'de Pekiyi (allyyülâlâ) derece ile
Mülkiye'nin Yüksek Kısmından me'zun oldu.
Mülkiye'den me'zun olunca eğitimcilik mesleğini seçdi; sırasıyla: 15 Aralık
1902'de Maârif Nezâreti Muhasebe Kalemi Kâtibliğine; 4 Ekim 1905'de Mercan
İ'dâdîsi Kitâbet-i Resmiyye ve Hayvanât (Biyolojinin Hayvanlar Kısmı) Muallim­
liğine; 19 Nisan 1908'de Mercan İ'dâdîsi Kitâbet-i Resmiyye Muallimliği baki kai­

li) Bak.: a) Mâliye Bak., Emekli İş. M d . 11484 sayılı Tahsîs Dosyası;
b) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; I. C, 266 - 267. sf. ler.
c) S.B.O. (1940 M) Mezunlarından Sayın Mftjbin Başar'ın İstanbul'dan gönderdikleri ve Arşivi­
mizde mevcud 18-8-1966 günlü mektup

839
mak şartıyle Vefa İ'dâdîsi Müdîr Muavinliği ve Kitâbet-i Resmiyye Muallimliğine;
17 Temmuz 1909'da Üsküdar İ'dâdîsi Müdîrliği ve Ma'lûmât-ı Medeniyye ve İkti­
sadîye (Yurddaşlık ve Ekonomi bilgisi) ve Târih Muallimliğine; 23 Mart 1911'de
Kabataş i'dâdîsi Müdîrliği ve Târih Muallimliğine; 13 Aralık 1914'de İstanbul Sul­
tanîsi (şimdiki istanbul Lisesi) Müdîrliği ve İlk Kısım Türkçe Muallimliğine ge­
tirildi.
Mekteb-i Mülkiyye'nin 1915'de kapatılıp 1918'de Dâhiliyye Nezâreti'ne ıbağlı
olarak yeniden açılması üzerine, eğitim alanındaki çok değerli hizmetleri ve ör­
nek şahsiyyeti gözönüne alınarak İstanbul Sultanîsi Müdirliğinden naklen ve ter­
fian 5000 Kuruş maaşla 14 Haziran 1918'de (2) Mekteb-i Mülkiyye Müdîrliğine
getirildi.

" BÂB-I ÂLÎ


DÂHİLİYYE NEZÂRETİ Mektebi Mülkiyye Müdîriyetine
Me'murîn ve Sicilli Ahval Hüseyin Nâzım Bey'in Ta'yini
Müdîrîyetı hakkında.

Aded
33298 : Umûmî
562 : Husûsî

Huzûr-ı Sâmî-i Cenâb-ı Sadâretpenâhîye

Ma'rûz-ı Çâker-i Kemîneleridir ki;


Mekteb-i Mülkiyye'nin Te'sisi hakkındaki 1 Nisan 1334 tarihli Kanunun Birin­
ci Maddesi mucibince Mekteb-i mezkûr, Üçyüz Otuzdört Sene-i Tedrîsiyyesi ihti­
dasında açılacağından şimdiden programlarının ve Hey'et-i Ta'limiyye kadrosu­
nun tanzîmiyle iştigal etmek üzere Mekteb-i mezkûr Müdîriyetine leylî İstanbul
Sultanîsi Müdîri Hüseyin Nâzım Beyin Beşbin Kuruş maaşla ta'yini bittensib,
İrâde-i Seniyye Lâyihası leffen takdim kılınmış olmağla ifây-ı muktezâsı menût-ı
müsâade-i sâmiye-i fahîmâneleridir. Ol bâbda emr ü ferman Hazret-i Veliyy'ül-
emr'indir.
2/Ramazan/1336, 11/Haziran/(1) 334 (11 Haziran 1918)

(Sadrâzam ve)
Dâhiliyye Nâzın
Mehmed Tal'at (Paşa) "

(2) Bak.: Bu cild'in 436. sf. ne.

840
Mülkiye'nin ve Memleketimizin en karanlık, en acılı günlerinde büyük bir di­
rayet ve vatanperverlikle Mülkiye'yi idare etti. Bu hususu o zaman Mülkiye'de
öğreniri olarak bulunan [1575/1337 (1921) Me'zunu] Emekli Mâliye Başmüfettiş­
lerinden Saym ihsan Arat'ın kaleminden ( l / b ) öğreniyoruz:
"Şeref kitabına lâyık değerde ancak bir hâtıram vardır. O da Mekteb'in 1918'
de yeniden açılışında bize üç sene Müdîrlik yapan bilâhare maiyyetinde üç sene­
ye yakın bir zaman muallim muavini (asistan) olarak çalışmak bahtiyarlığına
nail olduğum kıymetli Müdîrimiz Hüseyin Nâzım Beye âiddir.
Nâzım Bey Merhum, Mektebine, Talebesine sonsuz bağlılığı, tertemiz ahlâkı,
örnek çalışkanlığı, kusursuz İdareciliği ile Talebesinin nasıl sevgisini kazanmış,
saygısını celbetmişse, Ta'lim Hey'etinin de muhabbetini saygısını kazanmıştı. Va­
zife uğrunda yaptığı en acı tâ'ârizleri, sistemleri dâima hüsn-i telâkki edilir; i'tiraz-
sız dinlenirdi.
Bugün ,(1946) en mühim ilim müesseselerimizden birinde profesörlük yapan,
bütün münevver kütle tarafından ismi hürmetle anılan, memleket şümul şöhrete
sâhib profesörlerimizden birisine, Mektebe 15 dakika geç gelmesinden dolayı:
— Saatiniz galiba bir çeyrek geri; Mekteb saati ile ayar ederseniz iyi olur,
dediğini, değil bu tarzda bir ıtâba, hattâ bunun yüzde biri derecesinde acı bir

841
söze bile tahammülü olmayan Hocamızın da hiç ses çıkarmadan mahcub bir vaz'-
iyyetde derse girdiğini bilirim. Çünki Hüseyin Nâzım Bey Merhumun, kendisi
kusursuz bir idareciydi. Her söylediği sözün, her yaptığı hareketin Mektebin ve
evlâdları gibi sevdiği Talebesinin iyiliği için olduğunu, Talebesi de en yüksek Ho­
cası da bilirdi."
Mülkiye Mektebi Müdîrliğinden 28 Mayıs 1921'de Maârif Nezâreti Tedrîsât-ı
Âliye (Yüksek Öğretim) Umum Müdîrliğine nakledildi.
T.B.M.M.'nin İstanbul mülkî idaresine el koyması üzerine, bir süre açıkda
kaldı. T.B.M.M. Hükümeti Maârif Vekâletince "Cevâz-ı İstihdam" kararı verilerek
11 Temmuz 1923'de İzmir Maârif Müdîrliğine ta'yin edildi.
Müdîr Süreyya Beyin vefatı üzerine, 24 Mart 1924'de 2. d e f a Mülkiye Mek­
tebi Müdîrliğine getirildi. Bu seferki Müdîrliği sırasında Mülkiye'yi Cumhuriyet
esaslarına göre ıslâh etme teşebbüslerine girişti. Yeni Yönetmelik, yeni Program,
öğretim ve eğitim sistemi ile bugünkü S.B.F.'nin temelini attı. Bu görevde iken,
kısa bir hastalığı müteâkib 9 Ocak 1927'de Beşiktaş, Abbasağa Mahallesi Ihla­
m u r - Yıldız Caddesi 23 Numaralı evinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. Daha ken­
disindeki Yurd yararına büyük hizmetler bekleneceği bir çağda üfûlü Memleket
ve Gençlik için büyük kayıpdır.
Leman Hanımla evli idi. Çocuğu yoktu.

.842
10. M Ü D î R

MEHMED SÜREYYA (Bey) (1)


[Mülkiye: 505/1310 (1894) Me'zunu //3.C.; Mek. Nu. 238]

Mahkeme-i Temyiz (Yargıtay) Ceza Dâiresi Mümeyyizlerinden (Raportörlerin­


den) Safvet Beyin oğludur. 1874'de İstanbul'da doğdu. Lise öğrenimini Mülkiye'-
nin İ'dâdî Kısmında tamamladı. 1894'de iyi (âlâ) dereceyle Mülkiye'den me'zûn
oldu. Eğitim mesleğini seçdi. Sırasıyle: 11 Kasım 1894'de 1040 kuruş maaşla Maârif
Nezâreti Encümen-i Teftiş ve Muayene, Ermenice Kitap ve Risâle'ler Muayene
Me'murluğuna; 13 Ocak 1899'da 200 Kuruş maaşla ek görev olarak Vefa İ'dâdîsi
Ermenice Muâlimliğine ve 29 Ocak 1903'de bunlara ek olarak 190 Kuruş maaşla
Mercan İ'dâdîsi Ermenice Muallimliğine, 19 Kasım 1905'de 540 Kuruş maaşla
Mekteb-i Mülkiyye Yüksek Kısım Ermenice Muallimliğine; 3 Mayıs 1907'de 1040
Kuruş maaşla Maârif Nezâreti Encümen-i Teftiş Hey'eti A'zâlığına; 21 Mayıs
1908"de aynı Nezâret Mekâtib-i Umûmîyya Müfettişliğine; aynı yılın 1 Eylül'ünde
aynı maaşla MekâtitKİ Husûsiyye (Özel Okullar) Müfettişliğine getirildi. Bu va-
zife'de iken 14 Nisan 1909 Çarşamba günü Adana'da patlak veren E r m e n i
V a k ' a s ı üzerine "Dâhiliye Nezâreti'nin teklifi ile 2 Haziran 1909'da Ada­
na'da kurulan Divân-ı Harb-ı Örfî (Askerî Sıkıyönetim Mahkemesi) (2) Hey'et-i

<1) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli İş. M d . , 40155 Sayılı Tahsis Dosyası
b) Sicill-i Ah. Defi Nu. 85, 409 sf.
c) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 268. sf.
(2) 13 Nisan 1909'da İstanbul'da çıkan 31 Mart ihtilâli'nden 1 gün sonraı, 14 Nisan 1909'da Adana'da vuku'a
gelen "Adana Vak'ası", çok kanlı b i r ''Ermeni İhtilâli"dir. Târihimizde, kötü idarenin sebep olduğu t i -
p i k ve çok acı olaylardan b i r i olarak yer alan bu meşhur "vak'a" dokuz günlük b i r fasıladan sonra
23 Nisan 1909'da tekrar başlaması i!e, iki kısma ayrılır. 14 Nisan 1909'da başlayan birinci kısım, Adana
merkezi ile Tarsus, Erzin, Misis, Dörtyol v.b. gibi ba'zı yerlerde üç gün sürmüş; 23 Nisan 1909'da' baş­
layan ikinci kısmı ise Yalnız Adana Şehrine inhisr etmiştir. Ermeni Komitacılarının bu isyanı çıkarmak-
dan maksadlan, Avrupa Devletlerinin askerî müdâhalelerine sebeb olarak Kilikya'da bir Ermeni Devleti

(Devamı 844. sf. dedir)

843
Tahkîkiyyesine Ermenice yazılmış evrakın tercemesi için şâyân-ı i'timad ve em-
niyyet bir mütercime lüzum gösterilmesine binâen "Adana'ya gönderilmiş; bura­
da dört ay görev yaptıktan sonra 8 Ekim 1909'da eski vazifesine dönmüştür.
13 Mart 1912'de 2500 Kuruş maaşla Maârif Nezâreti Tedrisat-ı İbtidâiyye (İlk
Öğretimi) 3. Şube Müdîrliğine; 8 Kasım 1913'de 3000 Kuruş maaşla İstanbul Sul­
tanîsi MüdMiğine; 13 Aralık 1914'de Kabataş Sultanîsi Müdîrliğine ta'yin edilmiş
ise de vazifeye başlamadan 22 Aralık 1914'de istifa etmiştir. 3 ay, 16 gün açıkta
kaldıktan sonra 7 Nisan 1915'de 2500 Kuruş maaşla Maârif Nezâreti Ermeni Mek-
tebleri Müfettişliğine getirildi. Bu görevden 13 Ekim 1916'da Emniyyet-i Umûmiy-
ye'ye geçerek 2. Şube Müdîrliğine ta'yin edildi. Bu vazifeden 23 Ocak 1919'da az­
ledildi. İki yıl kadar açıkta kaldıktan sonra 6 Nisan 1921'de 4000 Kuruş maaşla,
Hüseyin Nâzım Bey'den açılan Mekteb-i Mülkiyye Müdîrliğine atandı. Mütâreke
yıllan ve sonrasının b ü t ü n sıkıntılarına göğüs gererek, ba'zen Okul ödeneği tü­
kendiğinde öğrenicilere sezdirmeden borç p a r a bularak Mülkiye'yi yönetti (3). Bu
görevde iken tutulduğu bir rahatsızlıktan kurtulamayarak 28 Nisan 1924'de
İstanbul'da Hakk'm rahmetine kavuştu.

O
kurmakdı. Esasen 1895, '189a, 1905 yıllarında çıkarılan ve -2. Abdülhamid Hân tarafından şiddetli şekilde
bastırılanı Ermeni İhtilâlleri de hep bu amaçla tertib edilegelmişdi. 31 Mart Vak'asınm olduğu gibi, bu
çok âdi ve kanlı İhtilâl'in de vebali "İttthad ve Terakki Komitesi"ni n boynundadır. Çünki, bu İhtilâl de,
Cemâl Paşa'nın Hâtırâtı'nda etraflıca açıklayıp İ'tİraf ettiği gibi, "Komite, Memlekete hâkim olup hiç bir
zaman iş başından ayrılmamak İçin Meşrûtiyet'in İ'lânmdan hemen sonra gerek Balkanlarda, gerek Ana­
dolu'da Türk Hâkimlyyeti aleyhine kurulmuş ne kadar Bulgar, Sırp, Yunan ve Ermeni İhtilâl Komiteleri
varsa hepsiyle birleşip onlara tâviz vermekten kaçınmamıştır." Ermenilerin "Taşnakzutyan" adındaki Ko­
mitesi ile ''Mâhimyan" ve "Şahrikyan" adlarındaki delegeleri aracılığı ile açıkça müzâkerelere girişmişler ve
neticede, Abdülhamid zamanında gizli çalışan bu Komitenin, bu târihden sonra meşruluğu kabul edilerek
serbestçe siyâsî faaliyette bulunmaya başlamıştır. Böylelikle Meşrûtiyet'den önce Hükümetin şiddetle tâ-
kib edip her zaman tenkîl ettiği gizli teşekküller artık alenen faaliyete başlamış; hattâ "Taşnakzutyan"
dan başka- ''Hınçak", "Veragamyal Hınçak", "Ramgavar" gibi İhtilâl Komiteleri Anadolu'yu parçalamak
olan amaçları İçin açıkça çalışmalara başladıkları hakkında Emrfiyet-i Umûmiyye'nîn sonradan yayınladığı
"Ermeni İhtilâl Hareketleri" adlı Vesikalar Mecmua'sında çok etraflı bilgi verilmektedir.
Bu, İ h t i l â l i , Adana'daki İhtilâlci Ermeni Piskoposu Mouchegh-Muşeg adındaki alçak papaz tertib et­
miştir. Cemâl Paşa, yine Hâtı rafında açıkladığına göre. Sultan Ham id zamanında Memlekete silâh idhâlİ
memnu' olduğu hâlde Mesrûtiyet'de bu yasağın kaldırılması üzerine Muşeg, Avrupa'dan getirttiği binlerce
tüfek tabanca ve bombaları Ermeni gençlerine dağıtarak, müsellah bir Ermeni ordusu kurmuş; gaafil Meş­
rûtiyet Hükümeti de ham "İttihâd-ı Anâsır" hülyası i İP buna karşı hiç bir tedbir almamıştır. O havali­
deki Türk. - Müslüman Halk VR Aileler bu hareketten dehşete düşmüşler; bir kısmı malını mülkünü bı­
rakıp hicret etmişlerdir. Küçük bîr bahane ile İhtilâl patlak vermiş; Ermeni ihtilâlcileri Türk Mahallele­
rine saldırarak kadın, çocuk, ihtiyar, hasta bile tefrik etmeksizün her tarafı kan ve ateş içinde bırakınca,
Müslüman-Türkler de,, Hükümet kuvvetlerinin müdâhalesine rağmen, canlarını, ırzlarını, aile ve çocuk­
larını koruyup savunmak azmivle nukaabeleye başlamış; neticede 1850 Türk Şehidine karşılık 17.000 Er­
meni öldürülmüştür. Mâhud Papaz Muşeg, daha İhtilâlin İkinci günü İskenderPye'ye kaçıp kurtulmuş; b i ­
raz sonra da- orada "les Vepres Ciliciennes = Kilikya Katl-i Âmı" adlı ve olayı tamamen tersine çevirip
Avrupa Devletlerini ayağa kaldıran bir kitap yayınlamıştır.
İttihadcılar Düveİ-i Muazzama'yi yatıştırmak için Cemâl Paşa'yi geniş yetki ile Adana Vali ve Örfî
İdare Komutanlığına gönderdiler. Kurulan Örfî İdare Mahkemesi'n i âlet ederek nasıl bir yol tuttuğunu
Cemâl Paşa şöyle anlatmaktadır:
"Yalnız Adana Şehrinde Dîvân-ı Harb-i Örfî mahkûmlarından otuz müslümanı i'dâm ettirdiğim gibi,
ondan iki gün sonra da Erzin kasabasında onyedİ Müslüman daha astırdım. Bunlarla beraber yalnız bir
Ermeni İ'dâm olunmuştur. Asılanlar arasında Bahçe Kazası Müftisi dahî vardı ki bu Müftî o havalide bü
yük nüfuza sâhib bulunuyordu."
(3) Bak.: Bu Cild'in 462 sf.ne.
12. ve 17. MÜDÎR

(İlk Müdlrliğinde Makaammda) (S.B.F.'de Son Dersinde)

Profesör ZEKİ MES'UD ALSAN (1)


[Mülkiye: 1139/1326 (1910) Me'zunu//3. C; Mek. Nu. 245]

Aydın, tüccarından Süleyman Efendi ile Ayşe Hanımın oğludur. 1890'da Ay-
dm'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Aydm'da, lise öğrenimini İzmir İ'dâdîsi'nde
tamamladı. Her üç öğrenim kademesini de birincilikle ve pekiyi dereceyle bitirdi.
1907-1908 (1323-1324 R.) Ders yılında, açılan müsabaka imtihanını birincilikle
kazanarak girdiği Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'den 1910'da Sınıfının birincisi ola­
rak ve Pekiyi (aliyyülâlâ) derece ile me'zun oldu.
Açılan sınavı kazanarak Ağustos 1910'da Dîvân-ı Muhâsebât'a (Sayıştay'a) Mu-
râkılb Muavini (Denetçi Yardımcısı) ta'yin edildi. Aynı yıl Ekim ayında açılan
müsabaka imtihanını kazanarak Maârif Nezâreti hesabına öğrenim yapmak üzere
Fransaya gönderildi. Paris "Serbest Siyâsî İlimler Mektebi = Ecole Libre des

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 269.-270. sf.


b)f S;B.F. DergSsi (ARMAĞAN); X I . C, Eylül 1956; 3. Sayı, 3., 4. sf.
c) "Mustafanın Romanı"; Z. M. Alsan; İstanbul, 1943; 38.-59. sf. 1er .

845
Sciences Politiques" 'in d i p l o m a t Ş u b e s i ' nde ü ç yıl öğrenim­
den sonra burasını da "Pekiyi" dereceyle bitirip "me'zuniyet diploması" alarak
1913'de Yurd'a döndü. Aynı yıl, Mekteb-i Mülkiyye "Hukûk-ı Düvel = Devletler
H u k u k u " ve Siyâsî Târih Muallim Muavinliğine (Doçentliğine) ta'yin edildi. Ni­
san 1914'de Avrupadaki Türk Talebe Müfettişliğine gönderildi. 1918'de Yurd'a dö­
nüp Galatasaray Sultanîsi 2. Müdîrliğine getirildi. Büyük Zafer'.den sonra T.B.M.M.
Hükümeti Maârif Vekâleti tarafından ikinci kez Avrupadaki Türk Talebesi Umum
Müfettişliğine gönderildi. Maddî, manevî yönden çok güç d u r u m l a r arzeden bir
devir içinde muhtelif Avrupa memleketlerindeki yüzlerce Türk talebesini üç yıl
müddetle gözetiminde bulundurduktan sonra Yurda döndü ve 1923'de yeni kuru­
lan Maârif Vekâleti Ta'lîm ve Terbiye Dâiresi A'zâhğına ta'yin edildi. 17 Ocak
1927'de, Müdîr Hüseyin Nâzım Beyin vefâtıyle uhdesine Devletler Umumî Huku­
ku Profesörlüğü de verilerek naklen Mülkiye Mektebi Müdîrliğine getirildi. 1 Ka­
sım 1927'de T.B.M.M. nin 3. devresinde Edirne Meb'usluğuna seçilmesi sebebiyle
Mülkiye Mektebi Müdîrliğinden ve ProfesörJük'den ayrıldı. Meb'usluğu sırasında
Parlamentolar Birliği Türk Grupu Umûmî Kâtipliğine seçilerek birliğin muhtelif
târihlerde tertiblediği konferans ve toplantılara Türk Delegasyonu Başkanı ola­
rak katıldı. 4., 5., 6. devrelerde Milletvekilliği devam etti. Mayıs 1943'de 2. defa
S.B.O. Müdîrliğine ve Devletler Umûmî Hukuku Profesörlüğüne getirildi. Mayıs
1944'de, Ankara Üniversitesi Milliyetçi Gençliğinin, yaygın hâle gelen komünizm
cereyanına karşı Mayıs 1944'de tertiblediği büyük şahlanış mitingi'nden dolayı, arala­
rında bu Kitabın yazarı da buluan S.B.O.'nun üç öğrenicisine Devrin Maârif Vekili
Hasan Ali Yücel'in emriyle uygulanan ve t a m a m e n hukuk dışı bulunan tard kararı
sebebiyle 19 Mayıs 1944'de S.B.O. Müdîrliği görevinden ayrıldı.
1946 yılında başlayıp 1948'de rahmetli büyük vatanperver Profesör-Avukat Kenan
Öner'in berâeti ve Hasan Ali'nin "komünist sempatizanlığının tescili" ile sonuçlanan,
Türk Adalet Târihi'ne ÖNER-YÜCEL DÂVASI adiyle geçen meşhur muhakemede ta­
nık olarak bulunan muhterem Hocamız, bu acı ve o nisbet'de çirkin olayı şöyle an­
latmaktadır (2):
"9 Temmuz (1946) İstanbul Asliye Mahkemesi Yedinci Ceza Dâiresinde Yapı­
lan İstinabe celsesi:
Duruşmaya ilk olarak Profesör Zeki Mes'ud Alsan'ın dinlenmesi ile başlandı
ve kendisine Ankara'dan gelen Mahkeme Talimatı okunduktan sonra Şâhid (Tanık)
bildiklerini şöyle anlattı:
— Ankara'daki Sabahaddin Ali - Nihâi Adsız Dâvası vesiylesiyle (milliyetçi
gençliğin yaptığı) mîting'den bir müddet evvel (o zaman Maârif Vekili olan) Ha­
san Ali Yücel bana telefon ettL Yücel, Müdîri bulunduğum Siyasal Bilgiler Okulu
talebesinden bir kaçının [1944 de S.B.O. 3. Sınıf talebesinden Mehmed Emin Taş-
pınar (1968'de kaymakam) ve Osman Gümrükcüoğlu (1968'de Kayseri Vali Mua­
vini)] Orhun (milliyetçi) Dergisi'ndeki ankete cevap verdiklerinden bahisle hak­
larında idâri soruşturma yapmamı emretti. O zamana kadar böyle bir şey'den

(2) Bak.: Öner ve Yücel Dâvâsr 2; Kenan Öner; istanbul, 1947; 100.-102. sf.

846
haberim olmadığı için vaziyeti tedkîk etmek mecburiyetinde kaldım. Neticede
Orhun Dergisindeki ankete cevap veren talebenin suçsuz oldukları kanaatine var­
dım.
Hasan Ali bir müddet sonra, tekrar telefon ederek, [Mülkiye 1327 (1911) me'-
zunu sayın] Profesör Nâmık Zeki Aral'ın Siyasal Bilgiler Okulu Dergisi'nde
(1943 yılı) Bütçe(si) hakkında neşredilen makaalesinin evvelce niçin tedkîk edil­
mediğini" sordu. Ben de "bir profesörün tedkîk ve tenkîd yazısının kontrol edile­
meyeceğini" söyledim (3). Ayrıca (Maârif Vekâleti) Yüksek Tedrisât Umum Mü-
dîrliği ifadeli bir tezkire aldım. Bunda, ankete cevap verenlerin hareketlerinin
doğru olmadığı, Sabahaddin Ali-Nihâl Adsız Dâvası devam ederken (S.B.O.) Tale­
besinin toplu hâldeı, Mahkeme'de bulundukları tenkîd ediliyordu. Bunun üzerine
Talebemi (S.B.O.) Konferans salonunda toplayarak onlarla konuştum. Politika iie
uğraşmanın zararlarım anlattım. Gençler bu hususta bana söz verdiler.
3 Mayıs 1944'de yapılan nümayişe S.B.O. Talebesinin de iştirak ettiği şayi'
oldu. Halbuki ıaynı gün Mekteb'de eleme imtihanları yapıldığından maddeten bu­
na imkân yoktu. Merhum Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın Mektebimizin Müdîr
Muavini ile konuştuğunu öğrendim. Ben de bu hususda kendileri ile temasa geç­
tim. Nevzat Tandoğan'dan talebemden Ali Çankaya ile Osman Gümrükcüoğlu'nun
tevkif edildikleri haberini laldım. Bu iki çocuğun serbest bırakılmasını rica ettim.
Ricamı yerine getireceğini va'd etti ve o gece her iki Talebem de serbest bırakıldı.
8 Mayıs 1944'de karımın rahatsızlığı dolayısıyle İstanbul'a giderek on gün kal­
dım. Bu müddet içinde Ankara'da olan hâdiselerden haberim yoktu. 18 Mayıs
1944'de Ankara'ya dönünce Mektebin Disiplin Komisyonunu toplantı hâlinde bul­
dum. Komisyon üç talebe (Ali Çankaya, Osman Gümrükcüoğlu, Ziya Çöker) hak­
kında m ü e b b e d t a r d kararı alınması mes'elesini müzâkere ediyordu.
Ben de kendi kanaatimi söyleyerek, daimî tard k a r a n verilmesi'nin doğru olma­
yacağını (bunun hukuk dışı bir tasarruf olacağını) bunu muvakkat tard'a tahvil
etmelerinin hukukî, vicdanî ve insanî bir hareket olacağından bahsettim. Netice­
de, Ali Çankaya ile Ziya Çoker'in birer yıl, Osman Gümrükcüoğlu'nun ise iki yü
Mekteb'den tard'ına k a r a r verildi. Bu cezanın sebepleri: Orhun Dergisi'nde çıkan
(Millî ruhu ayakta tutacak bir eğitim sistemine taraftarmısınız? meâjindeki) an­
kete cevap vermiş olmaları ve alâkadarlar nezdinde son zamanlarda (1944) Mem-
leket'de yayılan K o m ü n i z m ' e karşı tedbîrler alınması hususundaki mü­
racaatları ve teşebbüsleridir.
Bu üç talebem hakkında k a r a r verdiğimiz gün, "S.B.O. Müdîrliğinden çıkarıl­
dığıma dâir" "Yücel" imzalı bir tezkire aldım ve 19 Mayıs 1944 günü Müdîrlik'den
ayrıldım.
Profesör Zeki Mes'ud Alsan'm sorgusunu müteâkib Hâkim Hakkı Ketenoğlu,
Hasan Ali'ye, Şâhid'in şahadeti hakkında bir diyeceği olup olmadığını sordu.

(3) Sözü geçen "Riitçe Tenkîdi" yazısı ürerine Sayın Profesör Nâmık Zeki Arat, S.B.O. Para, Banka, Borsa
Dersi Profesörlüğünden, Hasan Ali tarafından uzaklaştırılmıştır.

847
Yücel:
— Kendileri (Tanık Sayın Alsan) (S.B.O.) Disiplin Komisyonunda mevcud
değilken bu üç talebenin daimî tard'ı lehinde bir temayül olduğu hâlde Komis­
yona iltihaklarından sonra bu karar'ın muvakkat tard'ıa tahvili sırasında bir te'si-
rin bulunduğuna veya bulunmadığına dâir bilgileri var mıdır? dedi.
Profesör Zeki Mes'ud Alsan:
— Her halde bulunduğuna dâir diye cevap verdi.
Yücel'den sonra (Sanık Prof. Kenan Ö n e r ) :
— (Disiplin Komisyonu önceki daimî t a r d kararım) te'sir altında mı vermiş­
ler? diye sordum.
Profesör Zeki Mes'ud Alsan:
— Bu hususda sarih bir şey bilmiyorum, dedi. Yalnız Komisyona katıldığım
zaman evvelce arzettiğim sebebler ileri sürülerek bu üç talebe'nin Mekteb'den
uzaklaştırılmaları hakkında kuvvetli bir cereyan vardı.... dedi.
(Sanık Kenan Öner)
— SJB.O. talebesi arasında k o m ü n i z m cereyanı var mı idi?
Fr.of. Zeki Mes'ud Alsan:
— Hayır... olmadığını kat'iyyetle biliyorum.... dedi..."
1945'de S.B.O. ndaki profesörlüğüne ilâveten Ankara Hukuk Fakültesi Devlet­
ler Umumî Hukuku Profesörlüğüne de getirildi. Haziran 1946'da, 4936 sayılı Üni­
versiteler Kanunu yürülüğe girince Ankara Hukuk Fakültesi Dekanlığına seçildi.
195C'de 5627 sayılı Kanunla S.B.O., Siyasal Bilgiler Fakültesi adıyla Ankara Üni­
versitesine katılınca, S.B.F. Profesörlüğünü tercih e t t i ; Hukuk Faküjtesi'ni de ek
görev olarak aldı. Kırk altı yıl fasılasız Memleket hizmetinden sonra 1956'da S.B.F.
nde yapılan muhteşem bir t ö r e n ' le kendisini sevenlerin minnet duygu­
l a n arasında yaş haddinden emekli oldu.
S.B.F. Dekanlığı büyük bir kadirşinaslık göstererek, S.B.F. Dergisi'nin Eylül
1956'da yayınlanan X\I. Cild'ini "ARMAĞAN" adıyla tamamen Muhterem Hocamıza
ayırdı. Dergi'nin Önsöz'ünde bu husus şöyle belirtilmektedir (4) :

" Ö N S Ö Z
Fakülte Dergisinin bu sayısı, emeklilik müddetini doldurmak suretiyle ara­
mızdan ayrılmış bulunan Sayın Prof. Zeki Mes'ud Alsan'a ARMAĞAN olarak
hazırLamıstır. Prof. Zeki Mes'ud Alsan'm uzun yıllar boyunca çeşitli vazifelerde
Memlekete yaptığı hizmetler arasında, Müessesemizde (S.B.O. - S.B.F.) gerek ida­
reci, gerek profesör olarak geçen emekleri bilhassa zikre değer. Bu bakımdan
Mülkiye Camiası kendisine müteşekkir ve minnatdârdm Saym Profesörün Mem­
leket hizmetinde geçen uzun ve yorucu hizmet senelerinden sonra, Muhterem Ho­
camıza sağlık ve neş'e ile dolu daha uzun yıllar geçirmesini yürekten dileriz.
Bu ARMAĞAN, kendisi hakkında beslediğimiz en iyi hislerin mütevazı bir
ifâdesi ve minnetdârlık borcumuzun küçük bir nişânesidir".

(4) Bak.: S.B.F. Dergisi; Eylül 1956; 3. sayı, 1. sf.

848
Aynı Dergi'de, Muhterem Hocamızın Öğrenicisi ve Asistanı olarak yıllarca
birlikte çalışmış (1962'de S.B.F. Dekanı) Sayın Profesör Dr. Suad Bilge de şunları
yazmaktadır (5) :
"Fakültemizin bu yılki açılış merasiminde Devletler (Umûmî) Hukuku Pro­
fesörümüz Zeki Mes'ud Alsan'm (Politika) temi üzerinde verdiği (veda dersi)
ni biraz hüzünle karışık bir dikkatle dinledik. Zihnen ve bedenen çok genç bulu­
nan Profesörümüzün bu dersinin son olmıyacağını, kendisinin yazıları, konferans­
ları ve irşadları ile Fakültemize fi'len daha uzun yıllar yardım etmeye, bizim
için mânevi bir kuvvet kaynağı teşkil etmeye devam edeceğini biliyorduk. Fakat
sâdece resmî de olsa, ayrılık insana birak hüzün verir. (Yukarda ayrıntıları ile an­
lattığımız hâl tercemesini özetledikten sonra....)
Biz burada, kısaca kendisinin yeniliğe olan bağlılığından bahstemek istiyo­
ruz. Bunun için, İnkılâblar devrinde Hâkimiyet-i Milliyye Gazetesinde çeşitli sos­
yal ve politik konunlarda yazdığı (baş yazılar) ına kadar geriye uzanmıyacağız.
Sâdece son kitaplarının isimlerine bir göz atmak kâfidir. Ana kitaplardan 3 ade­
dinin isimlerini sıralayalım:
1 — Devletler Hukukunda Yeni Gelişmeler (1948)
2 — Milletlerarası Hayâtın Düzeni ve Panamerikanizm (1949)
3 — Yeni Devletler Hukuku (Cilt I., 1950), (Cilt II., 1951)
Bu kitapların ismi gibi muhtevası da hep yenilik peşindedir. (ye|ni Devletler
Hukuku) Kitabının İt Cildinin önsözünde: ".... Devletler Hukukunun daha ziyâ­
de aktüel ve önemli bahislerinin tercîhan gözönünde t u t u l m u ş " olduğuna işaretle
başlanıyor ve aynı kitabın II. Cildinin son sayfalarında "B.M. Teşkilâtı'nın muvaf­
fak olmasının Devletler Hukukunun gelişmesine bağlı olduğu" hükmüne varılıyor.
Çeşitli makaalelerinde de ana tem'in hep yeniliği aksettirmek etrafında işlendiği
görülür. Bize göre, Profesörümüzün fikir hayatını (yeniliğe bağlılık) olarak hu­
lâsa etmek, eserlerinin en doğru tahlili olacaktır.
Tedris hayâtı boyunca Fakültemize ve yetiştirdiği sayısız Mülkiyelilere karşı
yaptığı değerli hizmetleri şükranla anar, S.B.F. Ailesi adına kendisine sıhhat ve
afiyetle uzun ömürler temenni ederiz."
26 yaşında evlenmiş olup, bir erkek evlad babasıdır. Almanca ve Fransızcaya
çok kuvvetle vâkıf; İngilizceyi, rahat okuyup anlayacak kadar bilmektedir. S.B.F.
Dış Münâsebetler Enstitüsü'nün, İnsan Haklarını Koruma ve Kızılay Dernekleri­
nin., Atlantik Paktı (N.A.T.O.) Türk Grupu'nun, Anadolu Klübü ile Büyük Klüb'ün
daimî üyesidir. Ankara Hukuk Fakültesi Fahri Hukuk Doktoru Pâyesi'ni hâizdir.
Muhterem Hocamız Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne ve Mekteb-i Mülkiyye'deki
öğrencilik hâtıralarından bir parçasını şöyle anlatmaktadır (6) :
"(Mülkiye) Mekteb(i) hayâtı çoktan başlamış ve Mustafa (Zeki Mes'ud Alsan)
onun türlü cebheleri ile iyice temasa geçmişti. Mustafanın ilk Mülkiye Mektebi

(5) Bak.: Aynı Dergi; 3.-4. af.


(6) Bak.: "Mustafanın Romanı" istanbul 1941, 3 0 . - 4 1 . sf.. Bu kitap baştan sona kadar Sayın Profesörün Mülkl-
ye'de geçen üç yıllık ögrenicilik hayâtının romanıdır.

849
yılı, Mektebin "istibdat devri" hayâtının en son yılma rastlamıştı. Onun için b ü t ü n
Memleket ve muhit de görülen ve duyulan hürriyetsizlik, adaletsizlik, i'timadsızlık,
Mektebde de te'sirini gösteriyordu. Mekteb yatılı olmadığı için, orada geçirilen
saatler m a h d u d olmakla beraber babanın oğlundan, efendinin uşağından şübhe
ettiği bir devirde, umûmî ahlâk ve ruhî haletin Mekteb harîminde de akisler yap­
ması tabiî görülüyordu).
Mekteb idâresinin "istibdat rejimi" arzularına hizmet ettiği yukarıki Sınıflar­
da ve talebe arasında bir kanaat hâlinde söyleniyordu. İdareyi b i r kül hâlinde
ve idare başındaki zâtın salâhiyeti gözönüne getirilerek, m ü t â l â a ettiğimiz takdir­
de, bu kanaata iştirak etmemek imkânı yoktu. Bununla berâbeır idarenin talebe
ile en çok temas hâlinde bulunan cebhesi, zahirde Rejimiln arzu ve an'anelerinden
dışarı çıkmaz görünmesine rağmen, içinden onlara karşı bir bağlılığı olmadığını
ve h a t t â husûmet beslediğini açıkça belli ediyordu. İdarenin bu iki cebhesi bir­
birini ta'dil ederek, Mekteb muhitini az çok, tarafsız bir hâle sokuyordu. Muhitin
hürriyetçi unsurlarının tam serbest bir hava bulamamalarına mukaabil, çoğu
menfaat sâikasiyle "istibdatcı" görünen unsurlar da orada bütün cür'et ve şeyta­
netlerini geliştirecek müsâid zemini göremiyorlardı.
Esasen Mekteb İdaresi dediğimiz mekanizma da çok basit, dört beş kişiden
ibaretdi. Müdîr (Hacı Recâî Efendi) "arzu-i ş â h â n e " dâhilinde vazifesini görmeğe
çalışıyordu. Müdîr Muavini (Ali Nazîmâ), resmen bu arzuya tâbi' olmakla bera­
ber diğer arzuların da belirip gelişmesine mâni' olmamağa dikkat ediyordu. Hâl
ve hareketi onun hürriyetçi elemanlardan olduğunu gösteriyordu.
İdarenin talebe bakımından m ü h i m bir rüknü de Başmubassır Matyos Efendi
idi. Matyos Efendi'nin samimî olarak hangi taraftan olduğunu ta'yin etmek pek
güçtü. O, herşeyden evvel gayretli bir mubassırdı. Resmî vazifesinin ifâsında ti­
tizlik gösterirdi. O derecede ki, talebeyi n a m a z vakitlerinde, namaza sevketmek-
den ve "erkân-ı salâf'a riâyet etmiyenleri İdareye bildirmekden bile çekinmezdi.
H e m Müdîr'e, hem Müdîr Muavinine bağlı olduğu için, ikisini de m e m n u n etmeğe
çalışırdı. Şahsen iyi adam olduğundan talebeyi mutlaka kötülemek, cezalandır­
mak için vesiyle aramazdı.
İdarenin bu vaziyetine bakılınca, Mekteb havası, her halde Mekteb dışındaki
hava kadar ağır ve ezici değildi. Talebe, ihtiyatı elden bırakmamakla beraber, kö­
şede, bucakda fikir teâtî etmek, Memleket mes'eleleri üzerinde görüşmek imkânı­
nı bulabilirdi. Tabiî bu görüşmeler bu münâkaşalar ancak küçük gruplar hâlinde
yapılırdı. Çünki talebeden bir çoğu, kendilerinden kaçınılacak talebe bulunduğu
kanaatini de beslerlerdi. Rejimin apaçık lûtfunu görenlerden, Rejime intisabı
açıkça belli olanlardan çekinmek tabiî idi.
O zaman üç sınıftan teşekkül eden Mülkiye Mektebine her sene müsabaka ile
ancak kırk talebe alındığına göre, talebe sayısı, onların birbirini yakından tanı­
malarına müsâid olacak suretde az ve mahduddur. Bununla beraber, Müsabaka dı­
şında "İrade-i Seniyye" ile de her yıl bir kaç talebe alınırdı. Nitekim, Mustafamn
Sınıfında böyle İrâde ile girmiş iki Bağdadlı, bir de Şamlı üç talebe vardı. Bu su-

350
retle Sınıfın mevcudu kırk üçe çıkmıştı. Kırk üç arkadaşı az zamanda t a m m a k ve
a n l a m a k zor bir şey değildi. Fakat Mektebde tanışmak ve bir kaç vesiyle ile gö­
rüşmek mutlaka onların hepsi ile arkadaşlık te'sis etmek ma'nâsına gelmezdi.
Mustafanm Sınıfında, Anadolunun, Rumelinin muhtelif i'dâdîlerinden gelmiş,
muhtelif milliyetlerde talebe vardı. Türk ekseriyeti içinde kendilerinin Arap, Ar­
navut, Çerkez, K ü r t olduklarını söyleyen talebe de bulunuyordu. İşte bu çeşitli
talebe içinde semte, sempatiye, milliyete, düşünceye göre muhtelif arkadaş grup­
ları vücûde gelir ve ancak aynı grup arkadaşları sıkı fıkı ve teklifsiz olarak gö­
rüşürlerdi. Grupların teşekkülü zâten yalnız Mekteb içindeki hayâtın değil; daha
çok dışındaki hayâtın îoablanna bağlı bulunuyordu. Talebenin Mektebdeki teması
ancak teneffüs zamanlarına inhisar ederdi. Dışarıda geçirilen zaman her hâlde
Mektebdekinden daha uzun ve daha serbestdi. Han, kahvehane ve lokanta arka­
daşlıkları, Mekteb ve Sınıf arkadaşlığı kadar rol oynamazdı.
Müsabaka ile Mektebe girmiş olan talebe, aşağı yukarı aynı içtimâi sınıflara
mensub oldukları için, birbirlerine müsavi muamelelerde bulunurlardı. Fakat İrâ­
de ile girmiş olan talebeye karşı aynı vaziyet alınmazdı. Onların şahısları içtn,
"İrâdei Seniyye" çıkartabilecek bir mevki'de bulunmaları, Saraya mensubiyetle­
rinin derecesi hakkında kâfi bir fikir veriyordu. O zaman Saraya mensubiyet de­
mek, müstebidler ve hafiyeler âleminden olmak demekti. Bunlar ba'zılarmın de­
dikleri gibi, talebeyi gözetlemek için alınmış olmasalardı bile, kendi âlemlerine
karşı beslenen husûmet ve nefreti hoş görmiyerek şu veya bu şekilde mukaabe-
lede bulunmaları mümkindi. Yâni "Arzû-i Şâhâne"ye uygun düşmeyen hareket ve
düşünceleri jurnal edebilirlerdi.
Bu mülâhaza, müsâbaka'h ile İrâde'liyi, birbirinden uzaklaştırıyor ve ekseri­
yet müsâbakalılarda olduğu için ötekilerini, dışarıdaki mevki'lerine rağmen, Mek­
teb içinde bir nevi' parya vaziyetine sokuyordu. Müsâbakalı talebe, bu hareket
tarzı ile onlardan biraz da öç almış oluyordu. Onların böyle, müsabakaya hile
karıştırmaktan ise, İrâde ile alınmış olmaları daha iyi idi. Gerçekten, o zamanlar,
İrâde çıkarılması, imtihanlara fesad karıştırmakdan daha kolay olmalı idi ki, bu
yola gidilmiyor ve çalışkan talebenin hakkı yenilmiyordu. Mektebe müsabaka ile
giremeyen bir talebeyi, başka bir şekilde almak, nihayet müsavat duygusunu in­
citen bir hareket olmakla beraber, onu imtihanda kazanmış göstermekten, ne­
tice i'tlbâriyle daha hafif ve çalışkan talebe için, daha tercihe değer bir hareket-
di. Çünki müsavat ve adalet duygusu incinen talebe karşısında iltimaslı damga­
sını alnında taşıyan talebe, dâima, mahcub vaziyetde kalacak ve duyduğu hicâb,
ötekinin öç alma ihtiyâcını tatmin edecekti.
Zaman ile, İrâde'li alebenin hepsinin o kadar korkulacak mâhiyet ve nisbetde
insanlar olmadığı da anlaşılır ve bazıları öteki talebe grupları arasına da alınır­
dı. Mustafanm 'Sınıfındaki Bağdadlılardan bir tanesi nihayet dîger talebe ile ken­
disi arasındaki buzu eritmeğe muvaffak olmuş ve alındığı grupda iyi bir mevki'
kazanmıştı. Mekteb muhiti ve Mülkiye An'anesi, zaman geçtikçe insanlar üzerin­
de de te'sirlerini gösterir ve kendilerini idealist gençliğin, idealist düşüncelerine
yaklaştırırdı.
851
Mülkiye An'anesi... Mülkiyede, devlet ilimlerini okutmuş olan ba'zı meşhur
hocaların hâtıraları ve talebe üzerinde yaptıkları te'sirler, untulmaz ve talebeden
talebeye geçerdi. Siyâset, iktisad ve mâliye hakkındaki ilk mefhumlar, onlar tara­
fından Mektebe ve Mekteb ile beraber Memleket sokuluyor; münevver gençlik ara­
smda büyük bir m e r a k ve alâka uyandırıyordu. Onların Mülkiye Talebesine öğ­
rettikleri prensipler, Osmanlı Devletinin hayâtında tatbiki arzu edilmiyen esaslar
olmakla beraber, talebenin muhakeme ve mukaayese kudretini artırarak zihinler­
de yerleşiyordu. Zihinlerde yerleşen ve kendilerine inanılan fikirlerin ilk fırsatdıa
hayâta intikal ettirilmesi arzusu da tabiî olarak gençlik arasmda büyük bir ideal
şeklinde büyüyüp yayılıyordu.
Vakıa, İstibdad Devri Mülkiyesinde b ü t ü n dersler yüksek ve pratik bir gaye­
ye matuf olanak seçilip tertiblenmişti. Devlet ilimleri arasında, medrese tahsilini
andıran bir takım dersler de sıralanmıştı. Bir taraftan ötekilerini okutan hocalar,
zihinleri açar ve talebeye istikbâli gösterirken, öbür taraftan berikilerini okutan
hocalar da kaynakları paçavra ile tıkamak kabilinden, ölmüş ve geçmiş şeyler ile
dimağları körletmeğe uğraşırlardı;. Bu hocalar da nihayet, kendi telakkileri bakı­
mından, vazifelerini yapıyorlardı. Onlarda kötü niyet aramak hiç bir talebenin
hatırından geçmiyordu. Şeriat ve Hilâfet mefhumlarının îoabları içinde yetişen
ve hayatlarını onlara borçlu olduklarını zanneden ve bu kanaatlerini başlarındaki
sarıklariyle herkese i'lân eyleyen hocalardan, üstünde bulundukları dalı kendi el­
leriyle kesmelerini kimse beklemiyordu. Bununla beraber Mülkiyede kürsî sahibi
olan bu kabil hocalar bile, Mektebin an'anesine isteyerek veya istemiyerek uyu­
yorlardı. Memleketin, içinde bulunduğu siyâsi ve içtimâi nizamdan gördüğü za­
rarlar, onların vicdanlarında da te'sirler bırakıyor ve acebâ daha iyisi olmaz mı?
sualini yaratıyordu. Onun için, Talebenin kendi derslerine karşı gösterdikleri ka-
yıdsızlığı biraz tabiî görüp, müsamahalı davranıyorlar ve ezberlenmesini istedik­
leri "kasîde-i nûniye" beyitlerinin, derse kaldırılan talebe tarafından, gözleri önün­
de, açık kitapdan okunmasını görmemezlikten geliyorlardı.
Bundan başka talebenin, dinî işler ve i'tikadlar hakkında belki de sırf hocayı
kızdırmak ve zor bir vaziyete düşürmek maksadiyle sordukları suallere, ihtiyat
ve i'tidâl ile cevap vermeğe çalışıyorlardı. Onlar da, devlet ilimlerine tahsis olu­
n a n bu Mekteb muhiti içinde, kendilerinin adetâ bir müstehâse ,(fosil) mevki'inde
bulunduklarını seziyorlar ve talebe üzerinde, kendi bakımlarından ruhî bir te'sir
yapmağa çalışmanın bîhûdeliğini takdir ederek faaliyetlerini ancak resmî vazi­
felerine inhisar ettiriyorlardı
Mülkiye Mektebi hocaları arasmda ne çeşid ders okuturlarsa okutsunlar, İs­
tibdad Rejiminin, talebe önünde yardakçılığını, müdâfaasmı yapan kimse yok­
tu. Zâten Mektebin ruhu ve an'anesi buna mütehammil de değildi. Rejim, yanlış
doğru, her hangi bir esâsa istinâd etmediği için, onun tabiatiyle formüle edilmiş
bir ideolojisi de yoktu ve olamazdı. Rejimin müdâfaası, olsa olsa, Pâdişâh mü­
dâfaası demekti. Bumı da maaş veya mevki' sahibi olmıyan ve içleri yenilik aş-
kıyle titreyen talebe karşısında yapmak, çok gülünç bir şey oluyordu. Vakıa Rejim,

852
gülünç vaziyetlerden çekinmez ve mevcudiyetini devam ettirmek için, çirkin veya
gülünç h e r tedbire baş vururdu. Fakat nasılsa bir def'a, devlet iUmlerinijn ted-
kîki için açılmış olan Mülkiye Mektebinde, artık böyle b i r tedbîre de m ü r a c a a t
etmek, onu k a p a t m a k demek olurdu. Bu ise, doğuracağı te'sirler, yapacağı akis­
ler dolayısiyle Rejimin beklediği gayenin zıddına bir hareket teşkil edebilirdi.
Onun için, Mülkiye Hocalarını ancak ikiye ayırmak mümkindi. Bir kısmı et­
liye, sütlüye karışmamak politikasını güden ve içindekilerini dışarıya vurup sez­
dirmeyen t a m tarafsız hocalardı. Bunlar derslerini, idarenin arzusuna göre plân-
layıpı, ne fazla, ne eksik bir şey söylemezler; politikaya ve Memleket vaziyetine
temas etmemeğe son derece dikkat ederlerdi. Talebe de bunları bilir ve onlardan
ders dışında hiç bir şey sormazdı. Bununla beraber, talebe bu hocalardan da
Mekteblerine ve kendilerine bir zarar gelebileceğini düşünmezlerdi. Onlar ihti­
yatlı ve zamanın îcablarına kolayca uymasını bilen hocalardı.
İkinci kısım hocalar ise, gerek me'muriyetlerindeki hareket tarzları, gerek
Mektebdeki ders ve mütâlâaları i'tibârile rejim aleyhdarlıgım az çok meydana
vurmuş olan zâtlardan teşekkül ediyordu. Vakıa bunların sayısı nisbeten azdı.
Fakat Mekteb ve Talebe üzerinde en çok te'sir yapan, hâtıralar bırakan da bu ho­
calardı. Onlar için de, kendi hayatlarını ve Mektebinkini tehlikeye koymadan
açıkça rejim aleyhinde bulunmanın imkânı yoktu. Bununla berabeı, dersde ve her
hangi bir mütâlâada şu veya bu imâ ile talebenin fikrini işletmek, hakikati bir
köşesinden olsun açıp göstermek için fırsatlar, vesiyleler bulunur ve bunlardan
istifâde edilirdi. Bu hocalar da, sınıfların İradeli olan talebesinden çekinirlerdi.
Dîger talebe arasında, onları jurnal edebilecek bir talebe bulunduğunu tasavvur
etmezler ve etseler bile, b u n a da o k a d a r ehemmiyet vermezlerdi.
İşte bu hocalar Mülkiye Mektebi meş'alesini t u t u ş t u r u p canlandıran muallim­
lerdi. Onlar, me'muriyet mevki'lerinde yapamadıklarını, Mekteb'de ve tedris ha­
yatlarında yapmış olmakla kendilerini haklı olarak teselli edebilirlerdi...
Bir gün, Mustafanm Sınıfında, Hukuk-ı Düvel Hocası, devletlerin hâkimiyetin­
den ve onlar arasındaki müsâvatdan bahsederken, talebeden biri:
— Muallim bey! Kapitülâsyonlar, bu hâkimiyet ve müsâavat ile telifi katabil
şeyler midir?
Hoca bu sual karşısında şaşaladı ve bir müddet tereddüd ettikten sonra şu
cevâbı verdir
— Ecnebi imtiyazları, rızâ gösterilerek ahden verilmiş ba'zı müsaadelerdir.
Devletin Hukuk-ı Düvel bakımından hâkimiyet ve müsavatına halel getirmez.
Talebe bu cevaba kaani olmadı ve tekrar s o r d u :
— Bir devletin, dîger bir devlet karşısında daha imtiyazlı bir vaziyetde olma­
sı, filî müsavatsızlığı doğurmaz mı?*. Bu vaziyetde nazarî müsavatın ne ehemmi­
yeti vardır?
Hoca vaziyetin gittikçe sarpa sardığını görerek işi kısa kesmek ve ilmî pres­
tijine halel getirmeden bitirmek için, gayret sarfederken dîger talebe de heyecan-

853
h bir maç seyrediyorlarmış gibi, bir hocaya, bir de sual soran talebeye bakıyor­
lar; tebessümleri ve baş işaretleri ile onları âdeta mücâdeleye teşvik ediyorlardı.
Nihayet Hukuk-ı Düvel Hocası, suali soran ve cür'etrade ısrar eden talebeyi
incitmeden de bahsi örtbas etmek için, bir nevi' m ü t â r e k e teklif etti:
— Oğlum, şimdi bu mes'ele üzerinde durmağa vaktimiz yok. Yazımıza devam
edelim. Onu bir müzâkere saatinde daha iyi mütâlâa edebiliriz.
Sualci talebe, içinden Hoaayı m a t ettiği kanaatiyle, daha ileri gitnıekde fayda
olmadığını ve h a t t â kendisi için, belki de zararlı olabileceğini düşünerek:
— Pekiyi efendim., diyerek yerine oturdu. Hoca da derin bir nefes aldı. Her
halde arkadaşları, bu ihtiyatsız genci ikaz edecekler ve ona her hangi bir müzâ­
kere saatinde de sualini tekrar etmesine mâni' olacaklardı. Çünki bu suallere bir
kere alışıldıktan sonra onların ardı arkası gelmiyebilirdi, O vakit, Hukuk-ı Düvel
dersi, zararsız ve nazarî bir ders olmaktan çıkar; talebeye Osmanlı Devletinin ha­
kikî vaziyetini gösteren, mevcud rejimi ve nizâmı her bakımdan küçük düşüren
tehlikeli bir ders hâlini alabilirdi. Hukuk-i Düvel Hocası, her ne kadar vatansever,
doğru ve namuslu bir m e ' m u r idiyse de, işi bu dereceye kadar getirmek de iyi
neticeler vermezdi. Onun için, sualci talebe yerine o t u r u r oturmaz dikte'sine de­
vam e t t i :
— Hukuk-ı Düvelin Babası Hugo Grotius, Harb ve Sulh nâmmdaki eserinde
der ki "

BASILMIŞ ESERLERİ

CXLIII —1139/941 (1) Memleket Çocuğu (Roman)


İstanbul, Vakit Mat.; 1942; 149 sf.; 8°
1139/942 (2) Mustafa'nın Romanı veya Hürriyet Pervanesi
istanbul, Ahmed Hâlid Kitabevi; 1943; 227 sf.; 8°
1139/943 (3) Devletler Hukuku Dersleri
Ankara, Sakarya Basımevi; 1947; 623+XXVII sf.; 8°
1139/944 (4) La Position de l'Individue en Droit International Public et
Ses Droits et Libertes du Point de Vue de Ce Droit
istanbul, Kenan Basımevi; 1947; 27.-46. sf.; 8°
1139/945 (5) Devletler Umûmî Hukuku'nda Yeni Gelişmeler
Ankara, Millî Eğitim Basımevi; 1948; VIII + 344 sf. 8°
1139/946 (6) Milletlerarası Hıayât'ın Düzeni ve. Panamerikanizm
Ankara, Güney Matbaası; 1949; VIII+252 sf.; 8°
1139/947 (7) Yeni Devletler Hukuku (2 Cilt)
Ankara, Güney Matbaası; 1950; XXVI+650 sf.; 8°
1139/948 (8) Müşterek Emniyet Problemi
Ankara, Yeni Matbaa; 1952; IV+72 sf.; 8°
1139/949 (9) Silâhsızlanma Problemi
Ankara, Güney Matbaası; 1953; V + 9 3 sf.; 8°
O

854
13. MÜDÎR

Ord. Prof. AHMED HÂMİD ONGUNSU (1)


[Mülkiye: 1164/1326 (1910) Me'zunu//3. C; Mek. Nu. 339]

Girit Adası Merkezi Hanya'nın eşraf ve tüccarından Venturî-zâde Mustafa


Behçet Bey ile Abdiağa-zâde ailesinden Hüsnâ Hanımın oğludur. 1885 (1301 R.)'de
Hanya'da doğdu. İlk öğrenimini bir süre Cami derslerine devamdan sonra Hanya
Mekteb-i Kebîr-i İhsânî'de ve 11 yaşında geldiği İstanbul'da Nümûne-i Terakki
Mektebinde; lise öğrenimini ise Vefa ve Mercan İ'dâdîlerinde t a m a m l a m ı ş ; 28 Ha­
ziran. 1910 (1326 R.)'da Mekteb-i Mülkiyye'yi Pekiyi (Aliyyülâlâ) derece ile ikinci­
likle bitirmiştir.
Mülkiye'den me'zun oldukdan sonra millî eğitim mesleğini seçmiş; sırasıyla:
29 Aralık 1910\ia 2000 krş. maaşla Selanik Sultanîsi Târih Muallimliğine ta'yin

(1) Bak.: a) Türk Kültür Dergisi; Haziran 1968; 68. sayı, 558 (52) sf.; Cengiz Orhunlu'nun yazısı.
b) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 271.-272. sf.
c) Yakınlarından Sayın Hüseyin Bölükbaşı Ünan'ın talebimiz üzerine derleyip gönderdiği ve Arşivimiz­
de mahfuz 2.11.1967 tarihli not.

855
edilmiş; Balkan Harbi sonucu Selâniğin kaybı ve işgaali üzerine 12 Şubat 1913'de
bu görev'den ayrılmıştır. 14 Mayıs 1913'de 850 krş. maaşla İstanbul Sultanîsi Tâ­
rih, Coğrafya, Ma'lûmât-ı Medeniyye (Yurd Bilgisi) Muallimliğine; 2 Mart 1915'de
Bakırköy Nümûne Mektebi Târih Muallimliğine; 14 Şubat 1916'da 1000 krş. maaşla
tekrar İstanbul Sultanîsi Coğrafya Muallimliğine; 1 Şubat 1918'de 800 krş. maaşla
ve ek görev olarak Kandilli İnas (kız) Sultanîsi Coğrafya Muallimliğine getiril­
miştir.
Mülkiye'nin 1918'de yeniden açılışı üzerine 3 Kasım 1918'de 3000 krş. maaşla
Mekteb-i Mülkiyye Müdîr Muavinliğine ve 880 krş. maaşla Coğrafya Muallimliği­
ne ve ek görev olarak da 20 Kasım 1919'da 1500 krş. maaşla İstanbul Sultanîsi
Coğrafya Muallimliğine ta'yin edildi. Mülkiye Mektebi Müdîr Muavinliğinden
30 Kasım 1919'da istifâen ayrıldı; ancak, Coğrafya Muallimliğine devam
etti. 18 Aralık 1919'da yine ek görev olarak İstankul Kız Muallim Mektebi Coğ­
rafya Öğretmenliğini; 25 Haziran 1922'de Mekteb-i Mülkiyye Müdîr Muavinliği
Vekâletini; 1 Mart 1925'de ek görev olarak Darülfünun Edebiyyât Fakültesi Yeniçağ
Târihi Profesörlüğünü deruhde eyledi. 1925'de Mülkiye Ders Programı ve Yönetme­
liğinin ıslâh edilmesi üzerine, 1 Eylül 1926'da 3000 krş. maaşla Mülkiye Mektebi
Türkiye Coğrafyası ve İktisadî Coğrafya Muallimliğine getirildi. Dîger görevlerin­
den ayrıldı. 1 Eylül 1927'de Mülkiye Coğrafya Muallimliği maaşı 4000 krş. a yük­
seldi. 29 Kasım 1927'de 6000 krş. maaşla Mülkiye Mektebi Müdîrliğine; 28 Ekim
1929'da 5500 krş. maaşla Yüksek Muallim Mektebi Müdîrliğine atandı. 24 Eylül
1931'de 7000 krş. maaşla aynı zamanda Darülfünun Edebiyat Fakültesi Yeni Za­
manlar Târihi Muallimliğine terfî' etti. 4 Ekim 1930'da Yüksek Öğretmen Okulu
Müdîrliğinden isti'fâen ayrıldı. 30 Mart 1933'de 9000 krş. maaşla Maârif Vekâleti
Yüksek Tedrisat Umum Müdîrliğine; 10 Aralık 1934'de aynı maaşla Galatasaray
Lisesi Târih Muallimliğine nakledildi. 21 Mart 1935'de 5500 krş. maaşla 2. defa
Yüksek Muallim Mektebi Müdîrliğine getirildi. 18 Nisan 1939'da maaşına 200 Lr.
ücret eklenerek İstanbul Edebiyat Fakültesi Dekanlığına getirildi. 30 Ağustos 1939'
da Ord. Profesörlüğe terfi' etti.

1946'da 4926 sayılı Kanunla Üniversiteler m u h t a r hâle gelince iki yıl süreli
olarak tekrar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanlığına seçildi. 13
Temmuz 1955'de Edebiyat Fakültesi Son-Çağ Târihi Kürsîsi Başkanı ve Ordinar­
yüs Profesörü olarak yaş haddinden emekliye ayrıldı. 28/29 Ağustos 1967 Perşem­
be gecesi, iki yıldır çekmekte olduğu hastalıkdan kurtulamayarak Hak'kın rah­
metine kavuştu; İstanbul Zincirli Kuyu Asrî Kabristanındaki Aile Mezarlığına def­
nedildi. Merhume Fıtrat Hanımla evli olup bir kız, bir erkek evlâd babası idi.
Rahmetli, öğretim hayâtının yanı sıra çok fa'al olarak çeşitli sosyal yardım ve
kültür kurumlarında çalışmıştır. İstanbul Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay, İs­
tanbul İlkokullarındaki Fakir Çocuklara Yardım Derneği Başkanı olarak yıllarca
hizmet etmiştir. Ayrıca Türk Târih Kurumu Üyeliğinde bulunmuş; İstanbul Mual­
limler Birliğini kurmuştur.

856
"Çok merhametli, teşvikkâr ve kendisine yapılan her müracaatı halletmek için
elinden geleni yapmak isteyen bir karaktere sâhibdi." (l/a).

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

CXLVIII —1164/965 (1) Osmanlı Coğrafya-i Tabiî ve İktisadîsi (Ders Notları)


İstanbul, Mekteb-i Mülkiyye Mat.; 1334 (1918); 196 sf.; 8°
1164/966 (2) Kurûn-ı Cedîde ve Asr-ı Hâzır'da Türkiye Târihi
istanbul Millî Matbaa; 1926; V+719 + 15 sf.; 8°; 1 levha
1164/967 (3) Avrupa Diplomasi Târihi (1815'den i'tiıbâren)
istanbul, Mekteb-i Mülkiye Matbaası; 1927-1928, 120 sf.; 8°
1164/968 (4) (istanbul'un) 500. Fetih Yılı Münâsebetiyle Ba'zı Düşün­
celer
istanbul, Yalçınlar Mat.; 1953 (Târih Dergisi ayrı baskı)
10 sf.: 8°

857
14. M U D I R

Ord. Prof. HÜSEYİN ŞÜKRÜ BABAN (1)

Hicaz Valilerinden Bâban-zâde Mustafa Zihnî Paşa ile îclâl Hanımın oğludur.
1894'de istanbul'da doğdu. İlk öğrenimini İstanbul'da Süleymâniye Câmî'i kar­
şısındaki Taş Mekteb'de; Rüşdiye öğrenimini Babasının Mutasarrıf olarak bulun­
duğu Bolu Rüşdiyesi'nde, lise öğrenimini de Galatasaray Sultânîsi'nde 1908'de
Pekiyi derece ve ikincilikle tamamladı. 1909'da gittiği Paris'de üç yıl kalıp Paris
Hukuk Fakültesini ve "Ecole Libre des Sciences PoIitiques = Paris Serbest S.B.O.
Mâlî Şûbesi"nden me'zun oldu.
1913'de Yurd'a döndükten sonra diplomasi mesleğini seçip Hâriciye Nâzın Sa-
id Halim Paşa zamanında Hâriciye Nezâretine intisab ve 600 Kuruş maaşla Mat­
buat Kalemi'ne t a y i n edildi. Kısa bir süre sonra 35 Altın Lira aylık ve tahsisat

(1) Bak.: a) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; i. Alâeddin Gövsa; İstanbul 1943; 58. sf.
b) Mülkive Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 273. sf.
c) Israrlı ricalarımız üzerine kendilerinin (1944 S.B.O. me'zunu) Sayın Nuri inuğur'a dikte ettirdik­
leri ve Arşivimizin M d . Ksm. H4. sayılı dosyasında bulunan not.

858
-verilerek, Mısır Fevkalâde Komiser Kâtibliği görevi ile Kahire'ye gönderildi. Bu­
rada bir yıl kadar Komiser Vekilliğinde bulundu. İngiliz Hükümeti ve Mısır Hı­
divi (Mısır Bağımsız Genel Valisi) ile iyi münâsebetler kurmaya çalıştı. 1917'de
Çarlık Rusyası'nm yakılması üzerine Moskova'ya gönderilen ve "İttifâk-ı Müselles"
(1. Cihan Harbinde Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti, Bulgaristan)
Delegelerinden teşekkül eden İktisad Hey'etinde üye olarak bulunmuştur. Mustafa
Afif Bey'in Dâhiliye Nazırlığı sırasında sözü geçen Nezâret Kalem-i Mahsus (Özel
Kalem) Müdîrliğini de îfâ etti. 1918'de Me'muriyetten ayrılarak Tercümân-ı
Hakikat Gazetesini satın aldı; beş yıl süre bu Gazetenin Sâhib ve Başmuharrirli­
ğini yaptı.
Cumhuriyetin i'lâra yılı olan 1923'de gazeteciliği bırakarak Şeker ve Petrol İnhi­
sarları Hukuk Müşâvirliği'ne getirildi. Kasım 1926'da, Mülkiye Mektebi Hey'et-i
Ta'limiyye (Profesörler Kurulu) seçim ve kararı ile, Mülkiye Mektebi İktisadî
Doktrinler ve İçtimâi, İktisad Profesörlüğü'ne; 29 Ekim 1929'da da Mülkiye Mekte­
bi Müdîrliğine getirildi. Kasım 1933"de Dârülfünûn'un ilgâsı ve yeni İstanbul
Üniversitesi'nin kurulması üzerine İstanbul Hukuk Fakültesi Profesörler Meclisi
tarafından aynı Fakülte İktisad ve İktisadî Doktrinler Ordinaryüs Profesörlüğüne
seçildi.
Mülkiye'nin Ankara'ya nakline muhalif olduğu için, 25 Ekim 1936'da Mülkiye
Mektebi Müdîrliği'nden istifâen ayrıldı. Bu görevi sırasında bir buçuk yıl kadar
Maârif Vekâleti Yüksek Tedrisat (Yüksek Öğretim) Umum Müdîrliği görevini de
îfâ eyledi.
1937'de Yüksek İktisad ve Ticâret Mektebi İktisâdı Coğrafya ve İktisadî
Doktrinler Kürsîsi Profesörlüğünü deruhte etti. Bu arada bir buçuk yıl kadar
aynı Mektebin Müdîr Vekilliği'nde bulundu. 1954'de İstanbul Üniversitesi İktisad
Ordinaryüs Profesörü olarak, kendi isteği ile, emekliye ayndı. Hâlen (1968) emek­
li olarak gazete baş yazarlığı yapmaktadır.
Fransızca, Arabca, Farsça'ya vâkıf olup İngilizce'ye âşinâdır. Bekârdır. Deniz
Spora hobisidir. Moda Deniz Klübü daimî üyesidir.
Sayın Baban, Mülkiye'deki Hocalığı ve Müdîrliği sırasındaki pek çok hâtıra­
larından ba'zılann şöyle anlatmaktadır:
"A 1929 yılında Mülkiye Mektebi Müdîrliğine getirildiğim zaman Eşref
Bey Müdîr Muavini idi. Kendisi bana, Talebenin devam listesindeki imzalarım
taşıyan yoklama kâğıdını getirdi. Hatırımda kaldığına göre 130 Talebe vardı ve
kağıtda hepsinin imzaları mevcuddu. Bu hâl Talebenin devamı bakımından çok
hoşuma gitmişdi. Biraz sonra çıkıp Sınıf ve Salonları dolaşdım. Anoak 5-6 kişiyi
bulabildim. Ertesi akşam yine aynı durumu kontrol ettim. Aşağı yukarı 4-5 kişi
vardı. Diğer Talebe Mektebde değillerdi. Umumiyetle Beşiktaşdaki kahvelere git­
tiklerini öğrendim. Bir gün sonra Talebeyi topladım; bir yılda 1/3 devamsızlık hak­
larının mevcud olduğunu, binâenaleyh imza atarak Okuldan çıkmamaları ge-
rekdiğini tenbihledim. Bu konuşmalarım neticesi, müteâkib günler % de 60-70
nisbetinde devam sağlanabildi.

859
A En çok nizâmı bozan, dîger talebelere kötü örnek olan iki talebe vardı.
Hatırımda kaldığına göre, birinin adı İrfan (Karasar, hâlen (1968) Büyükelçi)
diğerinin adı Ali (?) idi. Her ikisi de Doktrin dersinde çalışkan olmakla beraber
nizam bozucu ve isyankâr idiler. Her ikisini çağırdım; bu davranışlarından mem­
nun olmadığımı, kendilerini de Mektebde istemediğimi, Hukuk Fakültesine nak­
ledeceğimi, Okul tahsisatlarını Tâhir (Taner) Beyle anlaşarak aynen ödeyeceğimi,
a m a bu tutumları ile Mülkiyeden me'zun olamıyacaklarım kesin bir şekilde bil­
dirdim. 3 gün düşünmeleri için mühlet verdim. 3 gün sonunda nizamlara riayet­
k a r olacaklarını bana bildirdiler. Dîger arkadaşlarının alay etmelerine rağmen
sözlerini tuttular. Me'zun olup Hâriciye'ye intisab ettiklerini ve hâlen kıymetli
Hariciyecilerimizden olduklarım biliyorum.

A Hükümet Mülkiye Mektebinde İslâhat yapılması için 1933'de İsviçre'den


İlk Tedrisât Müfettişi olan Prof. Marche'ı getirmişti. Bu zâtın hazırladığı rapora
göre Mülkiyenin lağvedilmesi, okunan dersler aynı olduğu için Hukuk Fakültesi
ile birleştirilmesi ön görülmekte idi, O zaman Maârif Vekili olan (Babası ve Am­
caları da Mülkiye me'zunu) Hikmet Bayur Beydan bir toplantı yapılması husu­
sunda ricada bulundum. Bu toplantıda, Hukuk Fakültesinden Tâhir Taner Beyin
ve Prof. Marche'm da bulunmasını Vekil'e teklif ettim. Kabul ettiler. İstanbul
Üniversitesi Toplantı Salonunda 4,5 saat göriişdük. Kendilerine d u r u m u izah ettim.
Mülkiye Mektebinin kuruluş gayesinin Devlet Dâirelerine kaliteli m e ' m u r yetiş­
tirmek olduğunu, Talebenin bu bakımdan müsabaka ile alındığını, Mülkiyeyi
lağvetmenin büyük bir hatâ olacağını Hukuk Fakültesinin bu ihtiyâcı hiç bir za­
m a n karşıllayamıyaoağım anlattım. Neticede Marche teslim oldu. Hikmet Bayur
Bey de bu neticeden m e m n u n kaldılar. Mevcudu yıkmak doğru değildi. Kaldı ki
o sırada Romanya'da da böyle bir Mekteb açılmışdı. Başkaları yaparken biz
mevcudu yıkma yoluna gidiyorduk.

A Mülkiyede öğretmen maaşları pek cüz'i olup, Müdîr maaşı bile 75 lira idi.
Öğretmen maaşları ise 25 liradan ibaretdi. Sıddık Sami Bey, Ebûlûlâ Bey, Tâhir
Taner Bey 25'er lira alıyorlardı.

A Mülkiye Mektebinin Ankaraya nakline de muhalefet etmişdim. O zamanki


Mâliye Vekili Fuad Ağralı, Yıldızdaki Mektebe gelmişdi. Görüşme sırasında Mül-
kiye'yi Ankara'ya nakledeceğini, ıslâh edip hocaları ve talebeyi refaha kavuştu-
turacağını, konforlu bina sağlayacağını söyledi. Hükümetin buğday satışından
te'min ettiği 600 bin lirayı Mülkiye için ayırdığını bildirdi. Ben gelmem, dedim;
Tâhir Taner, Sıddık Sami ve Ebûlûlâ Beyler de gelmezler; hoca bulmak zorlaşır;
beklenen gaye sağlanmaz diye, ısrar etim. Seni zorla getireceğiz, diye cevap
verdi. O târihde Abidin Özmen Maârif Vekili idi. Kanun Meclise sevkedilmişdi.
Bütçe Encümeni, beni Müdîr sıfatı ile dinlemeye k a r a r vermiş; Ankaraya gittim.
E n c ü m e n d e konuşmalar oldu ve naklin aleyhinde olduğumu sebebleri ile bildir­
dim. Buna rağmen Mektebi naklettiler; ben de ayrıldım.

860
A Mülkiye'de MUdîr olarak Talebeye karşı d â i m a m ü s a m a h a k â r davranı­
yor; bu suretle talebenin hakkını teslim ederek bir disiplin te'sisine gayret edi­
yordum. Bir gün talebe, erzakın gramajından şikâyet ettiler. Peyniri getirip az­
lığım öne sürdüler. Bir kaç saat sonra mezkûr peyniri tarttık, fire vermiş ve azal­
mış idi, İdareci me'murlarla Talebeyi topladım; Talebeye bu mevzu'da kendileri
ile beraber olduğumu, Son Sınıf dan hergün birer nöbetçi talebe tefrik edilerek
erzakın Anbardan bu nöbetçi Talebenin de nezâretinde çıkarılmasını emrettim.
Muhasebeci Salih Beyle İdare Âmiri Salih Bey, bu emrin karşısında sapsarı
oldular. Kendilerine, Talebe elbet hakkını arıyacaktır; bu mevzu'da münâkaşa ve
i'tiraz istemem, dedim. Tabiî, talebeler 20-25 gün sonra nöbet işinden bıktılar. Son
Sınıftaki Nöbetçi Talebe JJU iş'den vazgeçmek istedi. İki Sınıf tutsun kâfi veya nö­
betçi talebe devamlı olsun, dediler. Bunu kabul e t m e d i m ; münâvebe usûlünün şart
olduğunu bildirdim. Sonundu talebeler bu işden topdan vaz geçip erzak idaresini
Me'murlara bırakdılar. Vazifeli 3 Me'mur gelip ellerime sarıldılar; nöbet işindeki
maksadınızı anlıyamamışdık, diye özür dilediler.
A Bir gün yemekten sonra odamdaki kanepeye uzanmış istirahat ediyordum.
Anbar me'muru heyecanla kapıdan girip (Paşa) geliyor, dedi. Ben, Harb Akademi-
si'nin Kumandanı Ali Fuad Eldem Paşa zannettim. Çünki Akademi Kumandanı
şahsî dostumdu. Sık sık Mektebe gelir, sohbet ederdik. Pek fazla heyecan göster­
medim. Aynı me'mur tekrar "Paşa geliyor efendim" dedi. Biraz doğruldum. Üçün­
cü defa m e ' m u r heyecanla odaya girerek "Gazi Paşa geliyor efendim" dedi. Hemen
kalkdım; Atatürk kapıya kadar gelmişdi ve yalnızdı; şaşırmışdım. Odaya girin­
ce, "burası neresi ve ben neredeyim" dedi; "Kapının önünden geçiyordum, girdim;
bir koridoru geçdim ve kendimi bu odada b u l d u m " diye ilâve etti. Ben kendisine
cevaben, " P a ş a m burası Mülkiye Mektebi, Siz de Mülkiye Mektebi Müdîrinin oda­
sında bulunuyorsunuz" dedim. Benim kalkdığım kanepeye oturdular ve Mekteble
ilgili sualler sormaya başladılar. Talebe mevcudu, ders durumu, ihtiyaçlar ve
masraflar hakkında konuşuyorlardı. Ben, b i r a n yerime oturup o t u r m a m a k için
tereddüd e t t i m ; Sonra Makaamıma o t u r d u m . Biz bu konuşmayı yaparken kapı
açıldı, kapıda Şükrü Kaya, Ruşen Eşref ve Kılıç Ali Beyler güründüler. Kendileri,
benim Makaamıma oturmuş, Atatürkle rahat rahat konuşduğumu görünce bir tu­
haf oldular ve ayakda beklediler. Konuşmaların sonunda Atatürk "bir talebiniz
var mı benden? istediğiniz bir şey varsa bildirin" dediler» Kendilerine cevaben,
"Efendimizi rahatsız edecek bir problemimiz yok; biz dertlerimizi Maârif Vekili
ile hallediyoruz; teşekkür ederim, sağ olun p a ş a m " d e d i m ve "Smıflan görmek is-
termisiniz" diye sordum. "Görmeme lüzum yok" dediler. Kendilerine Okul hak­
kında verdiğim izahatdan m e m n u n kalmışlardı. Ayağa kalkıp giderken, t a m ka­
pıda "bir ricam olacak" dedim; "4 Aralık'da Mektebin yıl d ö n ü m ü olduğunu şâyed
teşrif etmek lutfunda bulunurlarsa Talebenin çok sevineceğini, hocaların şeref ka-
zanacakalrmı" bildirdim. Bu konuşma yapıldığı zaman Ekim Ayında idik. Ceva­
ben " d a h a vakit v a r ; zamanı gelince bana hatırlatın; kaabil olursa gelirim" de­
diler. Bir ay sonra bu hususu kendilerine arzetmek üzere Okulun arabası ile Dol-

861
mabahçe Sarayına gittim. Karşılayan Başyavere kendimi takdim ederek Atatür
kün emirlerini hatırlattım. Kendileri ile gidip görüşdüler, "çok arzu ettiğini, fa­
kat meşguliyeti dolayısiyle gelemiyeceğini bildirdiler" dedi.
£ Bir gün, Talebeden bir kaçı, bana m ü r a c a a t ederek öğle yemeklerinin çok
güzel olduğunu, çünki benim de öğle yemeğini Mektebde yediğimi, akşam yemek­
lerinin ise bozuk olduğunu bildirdiler. (Bu hatırayı yakın zamanda (1967) ziyare­
time gelen eski talebem Kemâl Aygün hatırlatdı) Ben, mademki öyle, tabelayı
değiştirin, öğle tabelasını akşama, akşam tabelasını öğleye, aldırın, dedim. Bu
suretle şikâyet ortadan kalkdı; öğle ve akşam yemekleri de düzelmiş oldu.
A Talebeye karşı m ü s a m a h a k â r davrandığımı ve arzularını imkân nisbetin-
de yerine getirdiğini söylemişdim. Zamanımda önceleri, Talebeye elbise verilirken
Ordu gibi tek tip elbise veriliyordu. Kumaş lacivert renkli idi. Ba'zı talebe renk
değiştirmek istediğini bildirdiler; kabul ettim. Fiyat farkı olmamak şartı ile ta­
lebenin istedikleri renkde ve fakat aynı kalitede kumaş'dan elbise diktirmeleri
hususunda muteahhid terziye emir verdim. Terzi i'tiraz etti. Ben emrimde ısrar
ettim. Sonunda Talebenin arzusuna uygun olarak istenen renkde elbise verilmesi
sağlandı ."
BASILMIŞ ESERLERİ
1 — Iktisâd-ı Ziraî
İstanbul, Mekteb-i Mülkiyye Mat.; 1927; 48 sf.; 8°
2 — İktisâdi Mes'eleler
İstanbul, Güneş Basımevi; 1934; 222 sf.; 8°
3 — İktisad (Nazarî Kısım)
İstanbul, Selâmet Basımevi; 1934; 430 sf.; 8°
4 — Kıymet Mefhûmu
İstanbul, Ken'an Basımevi; 1939; 16 sf.; 8°
5 — P a r a m n Mâhiyeti
Ankara, Yeni Ceza Evi Basımevi; 1940; 13. sf.; 8°
6 — Tanzimat ve Para
İstanbul, Maârif Basımevi; 1940; 30 sf.; 8°
7 — Tatbikî İktisâd
İstanbul, Arkadaş Basımevi; 1941; 280 sf.; 8°
8 — İktisad Dersleri (Nazari kısım; ilaveli 2. basım)
İstanbul, Ken'an Basımevi; 1942; 246 sf.; 8°
9 — İktisad Dersleri (Nazarî kısım; 3. basılış)
İstanbul, İsmail Akgün Matbaası; 1943; 244 sf.; 8°
10 — Ekonomi Politikası Dersleri
İstanbul; 1946; 222 sf.; 8°
11 — Ekonomi ilminin Değeri (Konferans)
İstanbul, İsmail Akgün Matbaası; 1948; 9 sf.; 8°
12 — İktisad İlminin Umûmî Prensipleri (1. C; Giriş - Fiat - înkisam)
İstanbul, Sermed Matbaası; 1956; X I + 324 sf.; 8°
O
862
15. M Ü D Î R

Prof. MEHMED EMİN ERİŞİRGİL (1)

[Mülkiye: 1283/1327 (1911) Me'runu//3. C; Mek. Nu. 570]

Aslen Niğde'li olup Niğde'de Tahrirat Kâtipliği ve Rüşdiye Mektebi Muallim­


liği, Bolkar Dağı'nda Mâden Kâtipliği yaptıktan sonra İstanbul'a gelen ve uzun
yıllar İstanbul'da Adliye Nezâreti İstintak (Sorgu) Dâiresi Kâtip ve Mümeyyizli­
ğinde bulunan Mustafa Dilâver Bey ile Niğde'nin tanınmış ailelerinden birinin
kızı olan Nesîbe Hanım'm oğludur.
1891'de İstanbul'da Sultanahmed'de İshakpaşa Mahallesi'nde doğdu. Beşiktaş
Sıbyan Mektebi'nde ilk, Fâtih Rûşdiyesi'nde orta, Mercan İ'dâdisinde, birincilikle
ve pekiyi (aliyyülâla) dereceyle, lise öğrenimini tamamladı. 1911 (1327 R.)'de Mül-

( 1 ) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; I. C; 274.-275. sf.


b) S.B.F. Dergisi; XX. C.i Mart 1965; 1. Sayı ; XIX. sf.
c) Akşam Gazetesi 5.5.1950; 4. sf., 5. st. A. H. Yasaroğlu
ç) Ulus Gazetesi; 12-9-1953; 2. sf., 1.-2. st.
d) Akşam Gazetesi (15/16,18,20,22) Nisan 1950; Cemâleddin Bildik

863
kiye'den Pekiyi (aliyyülâlâ) derecede ve ikincilikle (1911 yılı birincisi Şerif Remzi
Reyent'dir) me'zun oldu.
Mülkiye Son Sınıfda iken, Ailesine maddî yönden bir yardımda bulunmak
maksadıyle, Orman ve Ziraat Nezâreti Baytar (Veteriner) Dâiresi'nin açtığı mü­
sabaka sınavını kazanarak 800 kuruş maaşla aynı Dâire Kâtipliğine ta'yin edildi.
O sırada Baytar Dâiresi Müdîri Büyük Türk Şâiri Rahmetli Mehmed Akif (Ersoy)
idi ki, bir yıl süren bu me'muriyeti sırasında, büyük Akif den her bakımdan fay­
dalanmıştır.
Mülkiye'den me'zun olduktan sonra bu Dâireden istifâen ayrılmış; açılan mü­
sabaka sınavını kazanarak onbeş lira maaşla Meclis-i A'yân Zabıt Kâtipliğine ta'yin
edilmiştir. Mülkiye Öğreniciliğinden beri ideali öğretmenlik olduğundan, 1913'de
yine müsabaka sınavını kazanıp Yatılı İstanbul Sultanîsi Ma'lûmât-ı Medeniyye,
Kanûniyye ve İktisâdiyye öğretmenliğine getirildi.
Mülkiye 1893 (1309 R.) me'zunu Eb'ül-Muhsin Kemâl (Geylângil) Bey'in söz ko­
nusu Sultanî (lise) Müdîrliğine getirilmesiyle ders programlarının genişletilip
ıslâh edilmesi sonucu Mehmed Emîn (Erişirgil) de Felsefe ve Psikoloji öğretmen­
liğine nakledildi.
1914'de Maârif Nâzın Şükrü Bey zamanında bütün i'dâdiler Sultanî (Fen ve
Edebiyat Şubeleri bulunan lise) hâline getirilince, İstanbul Sultanîsi Felsefe Mu­
allimliğine ve ek olarak Kabataş, Dâvudpaşa, Vefa Sultanîleri Felsefe Muallimlikleri­
ni de deruhde etti.
Çok yorucu olan bu görevden, Evkaf Nâzın Hayri Bey'in (ve Şeyh'ül - İs­
lâm, Suad Hayri Ürgüplü'nün Babası) teklifi ile Evkaaf Nezâreti Kalem-i Mah­
sus (Özel Kalem) Mümeyyizliğine getirildi. Bir yıla yakın bu görevde kaldıktan
sonra Ali Haydar (Taner) Bey'in Bursa Sultânî'si Müdîrliğine ta'yini ile açılan
Kadıköy Nümûne Mektebi Müdîrliğine terfian nakledildi. Bu görevi sırasında sö­
zü geçen Mektebin Sultanî Kısmını Kurarak (1916) Müdîrliğini de üzerine aldı.
Büyük Türk Fikir Adamı Ziya Gökalp'in İstanbul Darülfünununa batı anla­
mında bir yenilik getirme teşebbüsü üzerine, 1917'de Darülfünun İctimâiyyât (Sos­
yoloji) ve Felsefe Müderris Muavinliğine (Doçentliğine) getirildi. Bu arada Ziya
Gökalp'in maddî, manevî pekçok yardımlarını gördü. Mütâreke yıllarında
Filozof Rıza Tevfik (Bölükbaşı)'in Muavinliğinde ve Felsefe Şubesi Müdîrliğinde
bulundu.
1918'de Darülfünun Felsefe Târihi Müderrisliğine terfî'etti. 1919'da yapılan
Meclis-i Meb'usan seçimleri sonunda İstanbul Meclis-i Meb'usânına Niğde Meb'usu
olarak girdi.
İstanbul'un T.B.M.M. Hükümetince teslim alınışından sonra kısa bir müddet
açıkta kaldı. 1924'de Maârif Vekâleti Ta'lim ve Terbiye Dâiresi A'zâhğına; 1926'da ay­
nı Dâire Reisliğine; 1929'da Maârif Vekâleti Müsteşarlığına getirildi. 1931'de bu
görevden İstanbul Maârif Müdîrliğine ve ek görev olarak da İstanbul Lisesi Fel­
sefe Muallimliğine nakledildi. 1936'da Şükrü Baban'dan boşalan Mülkiye Mektebi

864
Müdîrliğine ve Sosyoloji, İktisadî Doktrinler Târihi Profesörlüğüne ta'yin edildi.
S.B.O.'nun Ankara'ya naklinden Nisan 1942'ye kadar fasılasız yedi yıl bu görevde
kaldı ve S.B.O.'na çok büyük hizmetlerde bulundu(2).
S.B.O. Müdîrliği sırasında iki yıl kadar Dil ve Târih-Coğrafya Fakültesi De­
kan Vekilliğini ve Sosyoloji Enstitüsü profesörlüğünü de îfâ etti.
3 Nisan 1942'de Zonguldak Milletvekilliğine getirilmesiyle bu görevlerinden ay­
rıldı. Hasan Saka'nın 2. Kabinesinde Gümrük ve Tekel Bakanlığına; Şemseddin
Günaltay Kabinesinde de (Ocak 1949) İçişleri Bakanlığına getirildi. 14 Mayıs
1950'de yapılan Genel Seçimler sonucunda Kabinesiyle birlikte İçişleri Bakanlığı
ve Milletvekilliği sona erdi. Bu târihden sonra herhangi bir resmî görev alamayıp
yazarlık yaptı; bir müddet de Türkiye İş Bankası'mn kurduğu Yayın Şirketinin Mü-
dîr Muavinliğinde bulundu.
7 Şubat 1965'de kısa bir hastalığı müteakib Hak'km rahmetine kavuştu. Me­
zarı Cebeci'dedir. Evli ve üç kız, bir erkek evlâdı vardır. Fransızca bilir; Almanca-
ya âşinâ idi.
Sınıf arkadaşlarından Rahmetli Ahmed Halid Yaşaroğlu, hâtıralarında, Rah­
metliden şöyle bahsetmektedir ( l / c ) :
"Sınıfımızm ikinci mühim siması Mehmed Emîn (Erişirgil)'dir. Mülkiye'yi
ikincilikle bitirdi. Bilhassa İ'dâdî Son Sınıf da kendisini göstermiştir.
Mehmed Emîn çalışkanlığın bir timsâlidir. Kendi, kendisini yetiştirmiştir. Çok
mücâdeleli bir hayat geçirdi. Dâima ileri hamleler yaptı. Zekâsı, yorulmak bilme­
yen gayreti ve teşkilâtçılığı ile temayüz etti...."
Rahmetli'nin Öğrenicilerinden ve uzun yıllar Muavinliğini yapan Mülkiye
1937 Me'zunu Sayın Âsim E m r e m de intibalarıni şöylece belirtmektedir (3):
"Merhum Hocamız, hiç bir maddî mülâhazası ve kaygusu bulunmayan, ferâ-
gatkâr ve son derece çalışkan bir zât idi. Şubat ve yaz ta'tillerinin yaklaşması
zemaıüaruıda çok yorulur; tansiyonu düşer; başı döner ve Okul binası içinde du­
var diplerinden ve ba'zan da duvarları tutarak yürürdü. Dinlenmesini mümkin
kılmak üzere kendisini adetâ zorla Bursa veya İstanbul gibi bir yere gönderir;
tren biletini biz aldırırdık. Bu kadar yorgun olduğu halde treninin kalkmasına ya­
rım saat veya yirmi dakika kalıncaya kadar, talebesiyle müzâkere ve münâkaşa­
larda bulunur; onları ikna etmeğe çalışır veya şâir Okul işlerile meşgul olurdu.
Biz güç hal ile trene yetişmesini sağlardık.
Haysiyyetine ve İzzet-i nefsine çok düşkün bir zât idi. Tam ma'nâsiyle idea­
list bir hoca idi. Devrin en yüksek idâri makaamım işgal eden bir zât'dan duru­
mu, Okulca uygulanan ölçülere uymayan bir öğrenicinin Mâlî Şubeye ayrılması
hususunda ısrarlı taleb ve tazyik vâki' olmuştu; "Ne yaparsınız yapınız" diye
kendisi bu işi bize bırakmıştı. Biz de çok yaramaz olan, her taşın altından çıkan
ve sık sık Disiplin Kuruluna verilen o talebeyi Mâlî Şubenin önemli hocalarından

(2) Bak.: Bu Cildin 523. sf. na.


(3) Bak.: Talebimiz üzerine gönderdikleri ve 27-9-1966 günlü olup Arşivimizde bulunan mektup.

865
bulunup aynı zemanda Disiplin Kurulunda üye olan bir hocaya duyurmuş ve Ho­
canın o arkadaşı kat'iyyen Mâlî Şubede görmek istemediğini söylemesi üzerine
İdâri Şubeye dâhil etmiştik.
Zemanın Millî Eğitim Bakanı, Kendisini hemen kabul etmediğinden ilsti'fâya
kalkışmış ve bekletilmesinin mücbir sebeblerden ileri geldiğinin açıklanması üze­
rine sükûnet bulmuştu.
Asla kin ve garez gütmezdi. Hududsuz müsamahası vardı. Her işde serbest
münâkaşa ve ikna yolunu tercih ederdi. Yatılı ve çeşitli işleri bulunan Okulda,
ba'zen sinirli öğreniciler çıkar ve kendisini rencide edebilecek sözler sarfederler-
di. Bunlara karşı cin küçük bir kırgınlık gütmez ve gerekdiğinde dâima yardım­
larına koşardı.
Devrin Devlet Reisinin veya Başvekilinin çocukları voleybol veya tenis veya-
hud basketbol oynamak, m a ç seyretmek üzere vakit vakit Okula gelirler ve ge­
lecekleri daha önceden ilgililerce haber verilirdi. O zamıan böyle durumlarda em­
sali müesseselerin müdîr, dekan veya rektörlerinin k u r u m d a bulunması ve mü-
safirlere iltifat göstermesi teamül îcâbı gibi idi. Merhum Hocamız ise bu hâller­
den sıkılırdı ve belki ba'zı talebeleri başka türlü yorumlarlar mülâhazasiyle, bu ka­
bil müsâfirler geldiğinde bir defa dahî Okulda bulunduğunu hatırlamam.
Ciddî ve son derece vazife sever olmakla beraber çok nâzik ve mâiyyetinin
haysiyyet ve; insanlığına hürmetkardı. Devlet ve Millet malının iyi muhafazasın­
da çok titiz idi.
1950'de siyâsî hayat'dan çekildiğinde, tekrar Profesörlüğe avdeti hususunda
vâki' telkin ve talebler üzerine m ü r a c a a t d a bulunmuştu. Buna karşılık, hatırla­
dığıma göre, "Belgelerinizi gönderiniz" yolunda bir cevap verilmesi kendisini hu­
dudsuz derecede incitmiş ve müteessir etmişdi
Her kademesinde Türkiye Millî Eğitimine ve kültürüne uzun yıllar ve büyük
hizmetler etmiş ve bir çok eserler vermiş bulunan Merhum Hocamız için bir pos­
ta pulu bastırılmasına teşebbüs ve te'min olunması ve ölüm yıl dönümlerinde
Fakülte'de yapılacak ihtifal ile hâtırasının yaşatılması, yâd ve taziz edilmesi uy­
gun olur kanaatiyle (1968) saygılarımı sunarım "
Yine öğrenicilerinden Sayın Profesör Bahri Savcı da Rahmetli hakkında şun­
ları yazmaktadır ( l / c ) :
" Erişirgil, S.B(rO. nun günlük yönetiminde de pek başarılı bir yönetmen
olmuştur. Bu alanda da öğrenicilerini bir baba gibi koruma insiyakı, meslekdaş-
larmı bir ağabey gibi işe sevketme melekesi, kendisini başarıya götüren âmiller­
den olmuştur
Korunmağa lâyık olanı keşfeder; insancıl gönlü ile onu sarardı. Savaşılması
gereken düşünce, zihniyyet, davranış karşısında da cesur bir savunma şu'uru ile
yönettiği S.B.O. nu ayakta tutmasını bilirdi.
Mülkiye Târihinde, " t a m zamanlı (= full t i m e ) " yönetmen ve öğretmen ör­
neğinin kusursuz bir tipi olarak yer almıştı. Onu, her gün saat 16'ya kadar Mü-
dîrlik masasında ve Sosyoloji ile İktisadî Doktrinler Kürsîsinde bulmamağa im-

866
k â n yoktu. Saat îtfdan sonra ise, Okul'un (Millî Eğitim) Bakanlık(ı) ile işlerine
âid dosyalan koltuğu altına almış bizzat Bakanlık otoriteleri nezdinde izlerken ve
sonuçlandırırken buluruz.
Ve nihayet Müdür Erişirgil, zamanının bilim adamı seviyyesini vakar ve eh­
liyet ile bulmuş bir entelektüel idi. Bir sürü yönetim işleri arasında, kendisini
bilim alanında da yenileme ve hazırlama gayreti, kendisinden pek genç yaşlarda
olanlara örnek olacak dinamik bir ölçüde idi. Dağarcığında mevcud bilgiler ile
idare etmeye tenezzül etmezdi. Mülkiye'de okutulması gereken Sosyolojinin ne
olması gerektiğini araştırmakdan geri kalmamıştı. Ayrıca, kendisi için yeni b i r
alan olduğu halde büyük bir disiplin kolu olan İktisâdi Doktrinler Târihi dersini
okutmak sorumluluğu, kendi üzerine düştüğü zaman bunu büyük bir gayretle
yüklenmesini bilmiştir.
Emin Erişirgil, Mülkiye'den ve aynı zamanda gelişmesine pek hizmet ettiği
D.T.C. Fakültesindeki yönetim ve öğretim görevinden sonra politika'da da pek
sivrilmişti. Yetişmelerine hizmet ettiği yüzlerce eski öğrenicisinin başında İçişle­
ri Bakanlığına kadar yükselmişti. Tek partili rejimden, çok partili rejime geçişin
köprüsü (olan bir) devre'de onun, bu nâzik mevki'deki objektif ve demokratik tu­
t u m u yakın Târihimizde, müstesna bir davranış örneği olarak gösterilecektir ve
bu durum her hangi bir fâni için bir şeref olarak zikredilecekdir.
Fakat o, bize öyle gelir ki Mülkiye ile D.T.C. Fakültesindeki yöneticilik ve
profesörlük görevindeki kudsî zevki daha üstün t u t m u ş t u r .
Emin Erişirgil'in Mülkiyeliler'in hâtırasındaki yeri pek müstesnadır. Mülkiye
Târihi, S.B.O. n u n modernizasyonu ameliyelerinin bu cesur ve ileri görüşlü öncü­
sünü lâyıkı ile tesbît etmeyi ihmâl etmemelidir. Bu tesbîtin ilk adımım atarken
hâtırası önünde saygı ile eğiliriz. " (4).

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

C L X I I — 1283/1030 (1) Felsefe Yahud Hikmet-i Nazariye (E. Boirac'dan Tere.


1. Kitap)
İstanbul, Araks Batbaası; 1330 (1914), 316 sf.; 8°
1283/1031 (2) Kant ve Felsefesi
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1339 (1923); 3+413 sf.; 8°
1283/1032 (3) Ma'lûmât-ı Vataniye (2. basılış)
İstanbul, Yeni Matbaa; 1341 (1925); 240 sf.; 20X14
1283/1033 (4) Yurd Bilgisi (2. basılış)
İstanbul, Kanaat Matbaası, 1930 sf.; 18X13
1283/1034 (5) Sokrat
İstanbul, Kanaat Kitabevi; 1931; 176 sf.; 24X16

4,4) Sayın Prof. Bahri Savcı'nın bu çok içden ve çıkar'dan uzak arzusunu böylelikle elimden geldiği ve yerin el­
verdiği nisbette yerine getirdiğim kanısındayım. Yazar: A.Ç.

867
1283/1035 (6) Ahlâk ve Dîn'in İki Kaynağı (Henry Bergson'dan tere.)
1. Kitap: istanbul Devlet Matbaası; 1933; 126 sf.; 8°
1283/1036 (7) Filozof!
İstanbul, Devlet Basımevi; 1935; 122 sf.; 20X14
1283/1037 (8) Kant'dan Parçalar
istanbul, Devlet Basımevi; 1935; 80 sf.; 19X13
1283/1038 (9) Filozofiye Başlangıç (4 defa basıldı)
İstanbul, Devlet Basımevi; 1936; 116 sf.; 20X14
1283/1039 (10) Hukuk'un Muhtelif Cepheleri ve Hukuk İlmi
Ankara, Hapishane Matbaası; 1938; 12 sf; 25X17
1283/1040 (11) Felsefe'ye Başlangıç (4 defa basıldı)
Ankara, Millî Eğitim Basımevi; 1944; 203 sf.; 8°
1283/1041 (12) Ziya Gökalp; Bir Fikir Adamı'nm Romanı
İstanbul, Marifet Matbaası; 1951; 264 sf.; 8°
1283/1042 (13) Merak ve Dikkat
Ankara, Maârif Yayınevi; 1956; 56 sf.; 8"
1283/1043 (14) Mehmed Akif; İslamcı Bir Şâir'in Romanı
Ankara, Güzel İstanbul Matbaası; 1956;
1. C ; 4 + 112 sf.;
2. C; 4 + 113-236 sf.;
3. C; 6 + 237-392 sf.;
4. C; 6 + 393-504 sf.;
1283/1044 (15) Neden Filozof Yok?
Ankara, Maârif Yayınevi; 1957; 54 sf.; 8°
1283/1045 (16) İhmâl
Ankara, Maârif Yayınevi; 1958; 59 sf.; 8°
1283/1046 (17) Türkçülük Devri, Milliyetçilik Devri, İnsanlık Devri
Ankara, Güzel İstanbul Matbaası; 1958; 148 sf.; 8°
1283/1047 (18) Kadın - Erkek
İstanbul, Hamle Matbaası; 1960; 75 sf.; 8°

O
16. M Ü D Î R

Ord. Prof. Dr. ALİ FUAD BAŞGİL (1)

Çarşamba Kazası ileri gelenlerinden Şükrü Efendi ile Fatma Hanımın oğlu
olup 1893 (1309 R.)*de Çarşamba'da doğdu. Çarşamba Tayyarpara İbtidâî Mek­
tebinde İlk ve Çarşamba Rüşdiyesinde orta öğrenimini tamamladı. Ağustos 1914'de
i'lâra edilen 1. Dünya Savaşı'na Yedek Subay Adayı olarak iştirak etti. Erzincan
İhtiyat Zabit Mektebi (Yedek Subay Okulu) Ta'Jimgâhmda yetiştirildikten sonra,
3. Kafkas Ordusu emrindeki çeşitli askerî birlikte hizmet görerek "Mütâreke"hin
imzası üzerine terhis edilip 1919'da İstanbul'a geldi. Kısa bir müddet b u r a d a i'dâdi-
lerden birine devam edip 1920'de öğrenimini tamamlamak üzere Fransa'ya gitti.
Önce Paris'de Fransızcasmı ilerletdi. Bir süre de Lycöe de Buffon'a devam ede­
rek lise öğrenimini tamamladıktan sonra Grenoble Üniversitesi Hukuk Fakül-
tesi'ne kaydedildi. 1925'de buradan Hukuk Diploması alarak me'zun oldu. Paris
Hukuk Fakültesi Doktora Sınıfına kaydolarak buradan da "Hukuk Doktoru"
diploması aldı. Bu arada Sorbon Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Şûıbesi'ni
de bitirdi. Buradan Paris Serbest Siyâsî İlimler Okulu (= Ecole Libre des
Sciences Politi<ques)'na geçip 1928'de burasını da bitirdi. Aynı yıl, Maârif Vekâleti
tarafından Lahey Devletler Hukuku Akademisi yaz kur'lannı takibe m e ' m u r edildi;

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1, C, 276. - 277 sf.


b) Türk Kültürü Dergisi, 55 sayı; Mayıs 1967, 533 sf.; Tuncer Gülensoy.
c) Talebemiz üzerine sağlığında gönderdiği ve Arşivimizde mevcud 28 Haziran 1966 günlü mektup.

869
b u r a d a n da me'zuniyet sertifikası aldı. 1930'da Yurd'a dönüp hesabına öğrenim
yaptığı Maârif Vekâleti'ne, mecburî hizmetini ödemek için Yüksek Tedrisat Umum
Müdîrliği Şube Müdîri olarak ta'yin edildi. Bu görev'de bir yıla yakın çalıştıktan
sonra Ankara Hukuk Mektebi (şimdiki Fakülte)'nin açtığı sınavı kazanarak
Roma Hukuku Deçentliğine ta'yin edildi. 1932'de aynı dersin Profesörlüğüne
getirildi. Bu arada ek görev olarak Gazi Terbiye (Eğitim) Enstitüsü'nde de Me­
deniyet Târihi Öğretmenliği yaptı. Ağustos 1933'de İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi'nin teşkili üzerine bu Fakülte'nin Teşkîlât-ı Esâsiye Hukuku (Anayasa
Hukuku) Profesörlüğüne naklen getirildi. Aynı yıl ek görev olarak Yıldız'daki
Mülkiye Mektebi Teşkîlât-ı Esâsiye ve Âmme Hukuku Profesörlüğünü de deruhde
etti.
1936'da, Hukuk Fakültesi'ndeki Profesörlüğü bakî kalmak şartiyle, İstanbul
Yüksek îktisad ve Ticâret Mektebi Müdîrliğine getirildi. Bu arada Hatay'ın Ana-
vatan'a ilhakı için Hâriciye Vekâletinde kurulan Hey'ete Hukuk Müşaviri olarak
katıidı. Şubat 1937'de sözü geçen Hey'etle birlikte Hatay Mes'elesi'nin çözümü
için Cenevre'ye de gitti.
Kasım 1937'de İstanbul Hukuk Fakültesi Dekanlığına naklen ta'yin edildi.
1939'da aynı Fakülte Esâsiye Hukuku Ordinaryüs Profesörlüğüne terfi' etti.
Mayıs 1942'de Nasyonal - Sosyalist Alman Devleti'nin da'vetlisi ve müsâfiri olarak
Berlin'de toplanan Milletlerarası Devlet ve İdare İlimleri Kongresi'ne katıldı. Yine
Mayıs 1942'de Erişirgil'den açılan S.B.O. Müdîr ve Esas Teşkilât Hukuku Profe­
sörlüğüne getirildi (2). Ek görev olarak da Ankara Hukuk Fakültesi Esâsiye Hu­
kuku Profesörlüğünü îfâ etti. Mayıs 1943'de S.B.O. Müdîrliğinden ve Esâsiye Hu­
kuku Profesörlüğünden isti'fâen ayrılıp İstanbul Hukuk Fakültesindeki kürsîsine
döndü. Kasım 1960 sonuna kadar bu göreve devam etti. Sözü geçen târihde "Millî
Birlik Komitesi" tarafından çıkarılan 114 sayılı Kanun'la, Akademik Kariyer'e dâ­
hil 147 öğretim üyesi arasında görevinden afvedilip tasfiyeye tâbi' tutuldu. Ocak
1960'da yine "Millî Birlik Komitesi" emri ile tevkif edilip önce Harbiye'ye sonra
Balmumcu Askerî Hapishanesine gönderildi. Örfî İdare Mahkemesinde 3 ay mu­
hakemeden sonra berâetle tahliye edildi.
15 Ekim 1961 Genel Seçimlerinde Samsun'dan Senatör seçildi. Cumhur Baş­
kanlığına adaylığını koyması üzerine Millî Birlik Komitesi'nin ba'zı üyeleri tara­
fından adaylıktan feragat, Senatörlük'den istifa ettirildi.
Ocak 1962'de İsviçre'ye gitti. 1963'de Cenevre Üniversitesi Türk Târihi ve Dili
Profesörlüğüne getirildi.
Aralık 1964'de bu görev'den istifâen ayrılarak Yurd'a döndü. Ekim 1965 Genel
Seçimleri'nde İstanbul Milletvekilliğine seçildi. Milletvekili iken İstanbul'da Fe-
neryolundaki evinde 16/17 Nisan 1967 sabaha karşı geçirdiği bir kalb krizi neti­
cesinde 74 yaşının içindeyken Hak'kın rahmetine kavuştu. Mezarı Karacaahmed'-
dedir. Fransızca, Arabca ve Almanca'ya vâkıftı. Evli olup çocuğu yoktu. 1945'den

(2) Bak.: Bu Cildi'n 578. sf. ne.

870
1961 yılma kadar muhtelif memleketlerde toplanan ilmî kongrelere iştirak etti.
Milletlerarası İdarî İlimler Enstitüsü İlmî Komite üyesi idi.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ
1 — Esas Teşkilât Hukuku Dersleri
İstanbul, Selâmet Basımevi; 1934; 248 sf.; 8°
2 — Türk İşçi Kanununa Giriş
Ankara, Hapishane Basımevi; 1936; 20 sf.; 8°
3 — Klasik Ferdî Hak ve Hürriyetler Nazariyesi ve Muasır Devletçilik
Ankara, Hapashâne Basımevi; 1938; 30 sf.; 8°
4 — Teşkilât-ı Esâsiye Kanunumuzda Nizâmnâme Mefhûmu ve Nizâmnâme­
lerin Mâhiyeti ve Tâbi' Olduğu Hukukî Rejim
İstanbul, Kenar, Basımevi; 1939; 200 sf.; 8°
5 — Devletin ve Dîger Âmme Hükmî Şahıslarının Mes'uliyeti Mes'elesi
Ankara, Yeni Cezaevi Basımevi; 1940; 34 sf.; 8°
6 — Vatandaşların Âmme H a k l a n ve Millî Câmia'nın Emniyyet ve Disiplini
Mes'elesi
İstanbul, Kenan Basımevi; 1940; ayrı basım, 11 sf.; 8°
7 — Türkiye İş Hukuku
İstanbul, Sertel Basımevi; 1940; 40 sf.; 8°
8 — Teşrii Masuniyet Mes'elesi
İstanbul, Kenan Basımevi; 1941; 39 sf.; 8°
9 — Muasır Devlet'de Me'mur Mes'elesi ve Me'murların Meslekî Vazife ve
Terbiyesi
İstanbul, Kenan Basımevi; 1942; ayrı basım, 13 sf.; 8°
10 — Kanunların Tatbik Sahasının Zaman İçindeki H u d u d u ve Mükteseb Hak­
lar Mes'elesi
İstanbul, Kenan Basımevi; 1942, ayrı basım, 12 sf.; 8°
11 — Vatandaşların Büyük Millet Meclisi'ne Müracaat H a k l a n
İstanbul, Kenan Basımevi; 1943; a y n basım, 29 sf.; 8°
12 — Esâs Teşkilât Hukuku Dersleri
İstanbul, İsmail Akgün Matbaası; 1945; 224+VIIJ sf.; 8°
13 — Hukuk'un Ana Mes'eleJeri ve Müesseseleri
İstanbul, 1946; XII+468 sf.; 8°
14 — Devlet Nedir? (Realist bir tarif denemesi)
İstanbul, İsmail Akgün Basımevi; 1947; 10 sf.; 8°
15 — Devletin Ülke Unsuru
İstanbul, 1948; 21 sf.; 8°
16 — Cihan Sulhu ve İnsan Hakları
İstanbul, Tan Basımevi; 1948; 48 sf.; 8tt
17 — Ana Hukuk Dersleri
İstanbul, 1948; 200 sf.; 8°

871
18 — Demokrasi ve Hürriyet
istanbul, Akça Basımevi; 1949; 78 sf.; 8°
19 — Gençlerle Başbaşa
istanbul, Alişan Dobra Matbaası; 1949; 70 sf.; 8°
20 — Seçim Sistemimizin Kıymeti ve Eksikleri
istanbul, Tan Basımevi; 1948; 56 sf.; 8°
21 — Devlet Nizâmı ve Hukuk
istanbul, Akgün Matbaası; 1950; ayrı basım, 28 sf.; 8°
22 — Vatandaş Hürriyeti ve Bunun Te'minâtı
istanbul, Tan Basımevi; 1948; Konferans; 40 sf.; 8"
23 — Bugünkü Pakistan
istanbul, Modern Türkiye Basımevi; 1952; 71 sf.; 8°
24 — Devlet Nizâmı ve Hukuk
İstanbul, Akgün Basımevi; 1954; ayrı basım; 16 sf.; 8°
25 — Din Nedir? Din Hürriyeti ve Laiklik Ne Demektir?
istanbul. Fakülteler Matbaası; 1954 VII+213 sf.; 8°
26 — (Aynı Kitab ilaveli 2. Baskı)
İstanbul, Fakülteler Matbaası; 1964; VII+213 sf.; 8°
27 — Hak'ı, Hukuk'u Devlet mi Yaratır ve Yapar?
istanbul, Akgün Matbaası; 1956; ayrı basım; 12. sf.; 8°
28 — Türkiye Siyâsî Rejimi ve Anayasa Prensipleri (Mukaayeseli Türk Esas
Teşkilât Hukuku Dersleri)
istanbul, Bahâ Matbaası; 1957; VIII+288 sf.; 8°
29 — İlmin Işığında Günün Mes'eleleri (Ali Hatiboğlu - ismail Dayı ile beraber)
istanbul, Çeltüt Matbaası; 1960; 208 sf.; 8°
30 — Esas Teşkilât Hukuku
istanbul, Bahâ Matbaası; 1960; VII,I+VII+511 sf.; 8°
31 — Gençlerle Başbaşa (Karakter Terbiyesi Üzerine Etüd)
istanbul, Bahâ Matbaası; 1960; 62 sf.; 8°
32 — Demokrasi Yolunda (Siyâsî Hukuk Etüdleri)
İstanbul, Yağmur Yayınevi; 1961; 294+2 sf.; 8°
33 — Cihan Sulhu ve İnsan Hakları
istanbul, Y. Çınar Yayınevi; 1964; 47 sf.; 8°
34 — 27 Mayıs İhtilâli ve Sebebleri
istanbul, Çeltüt Matbaası; 1966; 287 sf.; 8°
35 — Türkçe Mes'elesi
İstanbul, 1948; 32 sf.; Broşür; 8°

( F R A N S I Z C A B A S I L M I Ş E S E R L E R İ )

36 — La Question des Detroits (Boğazlar Mes'elesi)


Paris; 1928
37 — La Revolution en Turquie, 27 Mai 1960 et Ses Causes; Geneve 1963
O
872
18. MÜDÎR (1)

Prof. Dr. BURHAN KONİ (2)

Devletler Hukuku Müderrisi ve Selanik Valisi Hasan Fehmi Paşa'nm torunu,


Üsküdar Bidayet Mahkemesi a'zâsından Selâhaddin Bey ile Hasene Hanım'ın oğ­
lu olup 1903'de İstanbul'da doğdu.
İlk, Orta ve Lise öğrenimini Galatasaray Lisesi'nde tamamladıkdan sonra İs­
tanbul Hukuk Fakültesi'ne girerek 1927'de buradan me'zun olmuştur. Bilâhare
Devlet hesabına İtalya'ya gönderilmiş; Roma Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni Pe­
kiyi derece ile bitirerek sözü geçen Fakülteye bağlı "Ceza Hukuku İhtisas Ensti­
t ü s ü n e devam ederek "Çocuk Suçluluğunun Mâhiyeti, Sebebleri, Tenkil ve Ön­
lenmesi" konulu tezini kaıbul ettirerek "Hukuk Doktoru" olmuştur.
Yurda döndükden sonra sırasıyle: Galatasaray Lisesi Muallim Muavinliği ve Mü-
dîr Muavinliğinde; İstanbul Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Usûlü Asistanlığın-

(1) 17. Müdîr için 845. sf. ya bakınız.


(2) Bak,: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 278. - 279. sf.
b) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mevcud 27-IV-1967 günlü mektup.

873
da, Başasistanlığında, Doçent Vekilliğinde; İktisad Vekâleti İş Dâiresi Şube Mü-
dîrliğinde; aynı Vekâlet Yasa Kolu Amirliğinde (Hukuk Müşavirliği Bürosu); Baş­
müfettişliğinde; İş Dâiresi Reis Muâvinliği'nde; Adliye Vekâleti Ceza İşleri Umum
Müdîr Muavinliğinde ve ek görev olarak da Polis Enstitüsü Anayasa, Ceza Huku­
ku ve Usûlü öğretmenliğinde bulunmuştur.
1941'de S.B.O. Ceza Hukuku ve Usûlü Profesörlüğüne getirilmiş; bu vazifede
iken 19 Mayıs 1944'de vekâleten, 30 Eylül 1944'de de asaleten S.B.O. Müdîrliği'ne
ta'yin edilmiştir. Bu görevde dört yıla yakın kaldıktan sonra 20 Kasım 1948'de
Profesörlük vazifesi baki kalmak üzere Müdîrlikten ayrılmıştır. O târihden beri
S.B.O. ve S.B.F. Ceza Hukuku ve Usûlü Profesörüdür (1968). Fransızca ve İtalyan-
caya vâkıf, İspanyolca'ya âşinâdır. Evli, çocuksuzdur.
1953'den beri Milletlerarası Ceza Hukuku Cem'iyyeti , ( = Association Interna­
tionale de Droit Penal)'nin İdare Meclisi Üyesi ve Milletlerarası Sosyal Müdâfaa
Cem'iyyeti (= Societe Internationale de Def ense Sociale)'nin Türkiye delegesidir.
İtalya Cumhuriyeti'nin "Commendatore" nişanına sâhibdir.

B A S I L M I Ş E S E R L E R

1 — Ceza Hukuku ve Kriminoloji Prensipleri (Ders Notları)


Teksir, S.B.F. Teksir Bürosu
2 — Ceza Muhakemeleri Usûlü Prensipleri (Ders Notları)
Teksir, S.B.F. Teksir Bürosu
3 — İdâri Ceza Hukuku (Ders Notları)
Teksir, S.B.F. Teksir Bürosu

874
19. MUDIR ve 3. DEKAN

Prof. Dr. YAVUZ ABADAN (1)

Kırım'dan Eskişehir'e göçeden Seyid Ömer Efendi ile Benlihan Hanım'ın oğ­
lu olup 18 Nisan 1905'de Eskişehir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir'de,
lise öğrenimini de Konya ve 1926'da İstanbul Erkek Lisesinde tamamladı. 1929'
da İstanbul Hukuk Fakültesi'ni pekiyi derece ile bitirdikten sonra Almanya'ya
gönderilmiş; Heidelberg Üniversitesi Hukuk Fakültesi Doktora Bölümü'ne devam­
la "Devlet Başkanlığının Durumu Hakkında Almanya ve Türkiye Teşkilât-ı Esâsiy-
ye Kanunlarına Dayanılarak Mukaayeseli Bir İnceleme" adlı Tez'ini Haziran 1933'-
de kabul ettirerek " H u k u k Doktoru" unvanını kazanmıştır.
Aynı yıl Yurda döndükten sonra Ekim 1933'de İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Esâsiye Hukuku Doçentliği'ne asaleten, Medenî Hukuk Doçentliği'ne de

•<1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 280. - 281. sf.


b) Ulus Gazetesi, 4, 5, 6. Temmuz 1967; l . - l . - l . sf.
c) Talebimiz üzerine, Rahmetli'nin sağlığında gönderdiği, 3 Mayıs 1966 tarihli olup Arşivimizde mahfuz
mektup.

875
vekâleten ta'yin edilmiş; 1935'de bu görevlerine Hukuk Başlangıcı, Hukuk Târihî,,
Hukuk Felsefesi Doçentlikleri de ilâve edilmiştir.
Ekim 1942'de Esâsiye Hukuku Kürsîsi Profesörlüğüne terfi' etmiştir. Mart
1943'de Eskişehir Milletvekilliği'ne getirilerek Ekim 1946'ya kadar T.BJVI.M.'nde
Eskişehir Milletvekili olarak çalışmıştır.
22-1-1947'de S.B.O. Amme Hukuku ve Medenî Hukuk Profesörlüklerine ta'yin
edilmiş; 24 Kasım 1948'de de S.B.O. Müdîrliğine getirilmiştir. Bu arada "İnkılâb
Târihi Enstitüsü" Müdîrliğini de îfâ etmiştir. 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun
yürürlüğe girmesi üzerine, 29 Mayıs 1949'da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Profesörler Kurulu'nca aynı Fakülte'nin Hukuk Târihi ve Türk Hukuk Târihi
Profesörlüğü'ne seçilmesi üzerine, Kanun gereğince, S.B.O. Müdîrliğinden isti'fâen
ayrılmış; 1 Mart 1950'de de S.B.F. Âmme Hukuku ve Devlet Felsefesi Profesörlü­
ğüne seçilerek getirilmiştir.
21 Mayıs 1952'de S.B.F. Dekanlığı'na seçilmiş; bu görevi 21-5-1954'e kadar de­
vam etmiştir. Dekanlık görevinde iken devamlı îkaz ve teşebbüsleri ile "Türkiye
ve Ortadoğu Âmme İdaresi Enstitüsü"nü k u r m u ş ve ilk U m u m Müdîrliğini de îfâ
etmiştir.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve S.B.F. profesörlükleri görevine devam
etmekte iken 1961'de "Millî Birlik Komitesf'nin çıkardığı, Hukuk Nizâmı ve Hu­
kuk Vicdanı ile asla bağdaşmayan 114 sayılı Kanun'la Akademik Kariyer'e dâ­
hil 147 öğretim üyesi, öğretim görevlisi ve öğretim üye yardımcısıyle birlikte pro­
fesörlük görevinden afvedilmiştir (2).
Mayıs 1962'de H ü r Berlin Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile Otto Suhr Enstitü-
sü'ne misafir profesör olarak getrilmiş; 1962'de 114 sayılı Kanun'un kaldırılmasıy-
le b ü t ü n eski hakları iade edilerek Ankara Üniversitesi'ne d ö n m ü ş ; 1965'de
S.B.F. Âmme Hukuku ve Devlet Felsefesi Profesörlüğü görevine başlamıştır.
1961'den vefatına kadar (1967) Eskişehir İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi
Hukuk Başlangıcı ve Devrim Târihi Profesörlüğünü de îfâ etmiştir. Son görevi
S.B.F., Ankara Hukuk Fakültesi ve Eskişehir İktisadî ve Ticarî İlimler Akademi­
si Profesörlükleri idi.
30 Haziran 1967'de Ankara'da çok kısa süren bir kalb yetersizliğinden sonra H a k ­
kın rahmetine kavuşmuş; 3 Temmuz 1967 Pazartesi günü S.B.F. de yapılan hazîn bir
törenle, kendisini candan seven ve "Milletin dinamik efkâr-ı umûmiyyesi" dediği,
hakikî Türk Gençlerinin, Ankara'daki kordiplomatik'e dâhil pekçok şahısların ve
tanınmış ilim adamlarının omuzlarında taşınarak Cebeci Mezarlığında Vatan
toprağına tevdî edilmiştir.
Almanca ve Fransızca'ya kuvvetle vakıftı. 1946'da (Prof. Dr.) Nermin Abadan'la
evlendi. Bir oğlu vardır.
Heidelberg Üniversitesi'nde doktora öğrenicisi iken olumlu kültürel gayret­
leri karşılığında kendisine "Heidelberg Fahrî Hemşehrilik payesi" verilmiş; Türk-

(2) Bak.: Bu Cild'in 707. sayfasına.

876
Alman Kültürel İşbirliği için sarfettiği üstün çabadan dolayı Federal Alman Hü­
kümetince "Yüksek Liyâkat Nişanı" tevcih edilmiştir. Ayrıca "Basın Şeref Kartı"
na sâhibdi. Rahmetli, Akademik görevi dışında Türkiye Kızılay, Çocuk Esirgeme,
Türk Hukuk Kurumları üyeliklerinde çalışmış; Eminönü Halkevi Başkanlığında,
UNESCO Millî Komisyonu Üyeliğinde, Siyâsî İlimler Derneği Başkanlığında, Mil­
letlerarası Siyâsî İlimler Derneği Yönetim Kurulu Üyeliğinde, Milletlerarası Hu­
kuk ve Toplum Felsefesi Derneği İkinci Başkanlığında bulunmuştur. Ayrıca İstan-
bulspor Klübü ile Anadolu Klübü'nün dâimi üyesi idi.
Türk Sosyal ve Siyasal İlimler alanında boşluk bırakan Rahmetli Abadan,
fazilet ve kemâl sahibi olmanın canlı bir örneği idi. Engin şefkati, iyilikseverliği,
yurdseverliği manevî portresini çizebilecek köklü hasletlerindendir. Halk çocuğu ol­
manın büyük gururunu taşır ve ıb.u aziz Halk'a hizmet için dâima çaba gösterirdi.
Vekâtmdan sonra kendisini yakından tanıyanlar şunları yazıyorlardı ( l / b ) :
"Olgun ve verimli bir yaşında âni olarak kaybettiğimiz Yavuz Abadan'm ha­
yâtı, güç şartlar altında başarı ile yetişmenin ve başarılı hizmet etmenin örneği­
dir.
Yavuz Abadan, Kırim'dan Eskişehir'e göçeden mütevazı' bir çiftçi ailesinin
çocuğudur. Sıkıntılar altında —Yurt içinde ve Batı'da— öğrenimini üstün akade­
mik unvanlarla başarmıştır. Üstün bir düşünür, feyizli bir öğretici ve yazardı; ay­
nı zamanda başarılı bir yönetici idi.
Yavuz Abadan sâdece Yurd içinde bilimsel çalışmalarla yetinmemiş, uluslar­
arası ilişkilere de önem vermiştir. Türlü uluslararası toplantılara faal olarak ka­
tılmış; uluslararası kurumların yönetiminde yer almıştır. Yayınlan ile dışarda
millî müesseselerimizi tanıtmaya hizmet etmiştir.
Yavuz Abadan, Kamu Hukukumuza ve siyâsî bilimimize esaslı katkılarda bu­
lunmuştur. İnsan haklarının, demokrasinin, sosyal hukuk devleti ilkelerinin iman­
lı savunucusu, öğreticisi ve yapıcısı olmuştur. Hukukun kanun koyucuyu (vâzı'-ı
kanun'u) aşan ve onun da uyması gereken temel ilkelerini bir hukuk felsefecisi
olarak göstermeye önem vermiştir. Milletimizin uygarlık düstûrları olan Atatürk
Devrimlerine ve onun milliyetçilik anlayışına içden bağlı olan Yavuz Abadan, he­
men bütün öğretim hayâtı boyunca okuttuğu Devrim Târihi derslerinde, bu ilke­
leri genç kuşaklara yayanların ön planında yer almaktadır.
Yavuz Abadan başarılı bir yetiştirici idi. Arkasında kürsîlerini liyakatle doldu­
racak genç istîdadlar bırakmış bulunuyor.
Yavuz Abadan, insancıl yanı kuvvetli, yardımcı ve destek olmayı seven, hak­
sızlığa karşı direnen, resmî ve özel hayâtında, siyâset içinde ve dışında objektif
davranmayı şıâr edinmiş bir arkadaşımızdı. Büyük kaybının üzüntüsü içnideyiz.
Rahmetli Yavuz Abadan arkadaşlarının, tanıyanlarının, kendisinden ders gö­
ren sayısız öğrenicilerinin hâtıralarında dâima yaşayacak, çok sayıda bilimsel
eserleri gelecek kuşaklar içinde değerli bilgi kaynağı olacaktır.
Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta"

877
"Rahmetli Abıadan büyük fikir genişliğine sâhib bir insandı. Kendi kendini
hergün yenileyen bir kudretin sahibi idi. Bu yenileyişe, medenî cesaretini de ek­
lediğimiz için gözümüzde dâima büyürdü.
Hiç bir millî mes'ele olmamıştır ki, o mes'ele hakkında Yavuz Abadan fikir­
lerini kendisine saklamış olsun. Her zaman yazdı, söyledi ve neticesini düşünme­
den kanâatlerini, bir ilim adamına yakışan üslubla açıkladı.
Yavuz Abadan, bilgisini de öbür dünyaya beraber götürdüğü için, ilim âle­
m i n d e büyük boşluk bıraktı. Vücûduna yapışık olan şefkat ve dostluğu da toprak
olacağı için, onu sevenler, dostları onu çok arayacaklardır. Bize yalnız, hafızala­
rımızdan silinmeyecek tatlı hâtıralarla ebediyen yaşayacak olan kitaplarını bı­
raktı.
Genç denecek bir yaşta aramızdan ayrılmasının tek tesellisi, 30 yıldan beri ha-
hatıyle numune olduğu, bir kaç kuşak yetiştirmiş olmasıdır. Bu gün o nesillerin
dualarına kendimizinkini de katarak, O'na rahmet dileyor; Muhterem Refikası
Nermin Abadan'la, Abadan Ailesine Cenâb-ı Hakk'm sabırlar ihsan etmesini isti­
yoruz. C.B. ( = Cihad B a b a n ) "

BASILMIŞ ESERLERİ

1 — H u k u k Başlangıcı ve Târihi
İstanbul, Arkadaş Basımevi; 1935; 172. sf.; 8°
2 — Hukuk Felsefesi
İstanbul, 1938
3 — Harb Sonu (1. Cihan Harbi) Muahedelerine Nazaran Lozan'ın Hususiyet­
leri
İstanbul, Arkadaş Basımevi; 1938; 16 sf.; 8°
4 — Grotius ve Tabiî Hukuk
İsanbul, Kenan Basımevi; 1939; 44 sf.; 8°
5 — Hukuk'un Gözü ile Milliyetçilik ve Halkçılık
Ankara, Ulus Basımevi; 1938; 13 sf.; 8°
6 — Tanzimat Fermânı'nm Tahlili
İstanbul, Marifet Basımevi; 1940; 28 sf.; 8°
7 — Hürriyet Problemi
İstanbul, Ken'an Basımevi; 1940; ayrı basım; 16 sf.; 8°
8 — İnkılâb Târihi Notları
Ankara; 1951; 184 sf.; 8°; (teksir)
9 — Âmme Hukuku ve Devlet Nazariyetleri
Ankara; 1952; 399 sf.; 8°
10 — Hukuk Felsefesi Dersleri
Ankara, Güzel San'atlar Matbaası; 1954; X I + 3 2 7 + l sf.; 8°

878
11 — Rapports du Legislatif et de l'Executif en Tur^uie (Tahsin B. Balta ve
Bahri Savcı ile birlikte)
Ankara, Yeni Matbaa; 1958; 97 sf., 8°
12 — Türkiye'de Anayasa Gelişmelerine Bir Bakış (Bahri Savcı ile birlikte)
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1959; 2 + 1+84 + 4 sf.; 8"
13 — Devlet Felsefesi
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1959; XII+531 + 3 sf.; 8°
14 — Devlet Felsefesi: Seçilmiş okuma parçaları (Nermin Abadan, Bülend Dâ-
ver ve Mete Tuncay ile beraber)
Ankara, 1959; 531 sf.; 8°
15 — Ebedî Barış Üzerine Felsefî Deneme (Immanuel Kant'dan Sehâ Meray'la
birlikte terceme)
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1960; 241.; 8°
16 — İnkılâb Târihine Giriş
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1960; 74 sf.; 8°
17 — İncelemeler (T. B. Balta ve B. Savcı ile birlikde)
Ankara, 1960; 107 sf.; 8°
18 — Mustafa Kemâl ve Çetecilik
İstanbul, Ekin Matbaası; 1964; 78+2 sf.; 8°
19 — 1924 ve 1961 Türk Anayasaları İncelemesi (Almanca)
Jahrbuche für Öffentliches Recht, 1961; 9. Cild
20 — Türk Siyâsî Partiler Kanunu (İnceleme, Almanca)
"G. Leibholz Armağanı" Jahrbuche für Öffentliches Recht; 1964; 11. C.

•O-

879
20. ve SON MÜDÎR
ve
1. DEKAN

Prof- FETHİ ÇELİKBAŞ (1)

Burdur ilerigelenlerinden İbrahim Bakî Çelikbaş ile Fahriye Çelikbaş Hanım'ın


oğlu olup, 1912 (1328 R.)'de Burdur'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Galata­
saray Lisesi'nde tamamlamış; ıburasmı 1934'de bitrmiştir. Aynı yıl Ankara Hukuk
Fakültesi'ne girip 1937'de pekiyi derece ile me'zun olmuştur.
Me'zuniyetini müteâkib yapmaya başladığı fi'lî askerlik hizmetini 1938'de piya­
de yedek teğmeni olarak tamamladıktan sonra aynı yıl Ekonomi Bakanlığı Dış Ti­
câret Dâiresi (Türkofis) Raportörlüğüne ta'yin edildi. Nisan 1939'da açılan S.B.O.
İktisadî ve Mâlî İlimler Grupu Asistanlık sınavını kazanarak S.B.O. Asistanlığına
getirildi. 1941'de Doçentlik imtihanını verdi. Bu arada S.B.O. Müdîr Muavinliğin­
de, Gazi Eğitim Enstitüsü ve S.B.O. Türk İnkılâb Târihi dersi öğretmenliğinde bu-

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 282. - 283. sf.


b) T.B.M.M. Sicilli

880
lundu. 1944'de Yüksek Ziraat Enstitüsü (1946 danberi Fakültesi) İktisad Doçent­
liğine ta'yini üzerine S.B.O. Müdîr Muavinliğinden ayrıldı. Mayıs 1947'de Profesör­
lüğe terfi' ederek S.B.O. Genel İktisad profesörlüğüne getirildi. Haziran 1948'de
S.B.O. Müdîri oldu.
5627 sayılı Kanunla S.B.O., Ankara Üniversitesine bağlı S.B.F. hâline gelince
10 Nisan 1950'de Umumî İktisad Profesörlüğü uhdesinde kalmak üzere Pro­
fesörler Kurulu kararıyla S.B.F. Dekanlığına seçildi. 1949'da Parist'e toplanan Mil­
letlerarası Siyâsî İlimler Konfearnsı'na katıldı ve bu konferansın geçici Yönetim
Kurulu üyesi oldu.
14 Mayıs 1950'de yapılan Genel Seçimler sonucu D.P.'den Burdur Milletvekilli­
ğine seçildi. Bir süre T.B.M.M. Bütçe Komisyonu Başkan Vekilliği yaptı. Nisan
1953'de 2. Menderes Kabinesi Devlet Bakanlığı'na, Ekonomi-Ticâret Vekilliği'ne ge­
tirildi. 10. dönemde yine D.P. den ve 11. Dönem'de de (münfesih) Hürriyet Par-
tisi'nden Burdur Milletvekilliğine seçik '. 1961'de C.H.P. kontenjanından Kurucu
Meclis üyeliğine getirildi. Aynı yıl sonunda yapılan genel seçimler sonucu C.H.P.
d e n tekrar Burdur Milletvekilliği'ne seçildi. Bu arada 1. ve 2. koalisyon Kabinele­
rinde Sanayi Bakanlığında bulundu. 1965 Seçimleri'nde C.H.P.'den 5. defa Burdur
Milletvekilliği'ne seçildi. Hâlen (1968) Burdur Milletvekili olup Güven Partisi ku­
rucularındandır. Evli, 2 kız babasıdır. Fransızca bilir.

881
2. K I S I M

DEKANLAR

1950 — 196 8

883
S. B. F. D E K A N L A R I

1. Prof. Fethi ÇELİKBAŞ 1950—1950 Ankara Hukuk Fakültesi


2. Prof. Fadıl Hakkı SUR 1950—1952 Mülkiye (1933) Me'zunu
3. Prof. Dr. Yavuz ABADAN 1952—1954 istanbul Hukuk Fakültesi
4. Prof. Bedri GÜRSOY 1954—1956 S.B.O. (1937) Me'zunu
5. Prof. Dr. Turhan FEYZİOĞLU 1956—1956 istanbul Hukuk Fakültesi
6. Prof. Dr. Fikret ARIK 1956—1958 Ankara Hukuk Fakültesi
7. Prof. Fehmi YAVUZ 1958—1960 S.B.O. (1937) Mezunu
8. Prof. Dr. Câhid TALAŞ 1960—1961 S.B.O. (1938)
9. Prof. Bedri GÜRSOY (2. Kez) 1961—1962 S.B.O. (1937)
10. Prof. Dr. A. Suad BİLGE 1962—1964 Ankara Hukuk Fakültesi
11. Prof. Dr. Cumhur FERMAN 1964—1965 S.B.O. (1948) Me'zunu
12. Prof. Dr. Fahir H. ARMAOGLU 1965—1966 S.B.O. (1947)
13. Prof. Aziz KÖKLÜ (2 kez se­
çildi) 1966—1968 S.B.O. (1937)
14. Prof. Dr. İlhan UNAT 1968— S.B.O. (1943)
2. DEKAN

Prof. FADIL HAKKI SUR (1)


[Mülkiye: 1868/1933/M, Me'zunu//4.C.; Mek. Nu. 313]

Emekli Kaymakamlardan ve Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne 1903 (1319 R.) yılı


me'zunlanndan Merhum İsmail Hakkı Sur Bey'irs oğludur .İzmir'de ilk, İzmir
Amerikan Kolejinde Lise öğrenimini tamamladı. 1933 de Mülkiye Mektebi'nden
me'zun oldu.
Me'zuniyetini müteâkib, 1933'de İstanbul Hukuk Fakültesi Dekan Kâtipliğine
ta'yin edilmiş; burada iki yıl çalışdıktan sonra öğrenimini ilerletmek maksadiyle
Fransa'ya gitmiştir. 1936'da Paris Serbest Siyâsî İlimler Okulunu (= Ecole Libre
des Sciences Politiques), 1937'de de Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitir-
mişdir. 1938'de ayı Fakülte'de Hususî Hukuk Doktorası, 1939'da îktisad Doktora­
sı imtihanlarım verip diploma almıştır.
1939'da Yurd'a dönerek S.B.O. İktisadî ve Mâlî İlimler Doçentliğine getirildi.
1943'de aynı göreve ek olarak Ankara Hukuk Fakültesi Mâliye Doçentliğini deruh-

( 1 ) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler, 2. C. 1060. - 1061. sf.

885
de etti. 1946'da Profesörlüğe yükseldi. 23 Mayıs 1950'de Fethi Çelikbaş'dan açılan
S.B.F. Dekanlığına seçildi. Bu görevi 21 Mayıs 1952'ye kadar ifâ etti. S.B.F. ve An­
kara Hukuk Fakülteleri Mâliye Profesörlüğü yapmakta iken 1960'da 114 sayılı Ka-
nun'la görevlerinden afvedildi. Aynı yıl sözü geçen kanun hükümlerine dayanıla­
rak, Avrupa Konseyi Nezdindeki Türkiye Daimî Temsilciliği İktisad Müşavirliğine
ta'yin edilerek Strasbourg'a gönderildi. 1962'de 114 sayılı Kanun ilga edilip diğer
akademik kariyere dahil şahıslarla ıbirlikte kendisinin de profesrölük görevine dö­
nebileceği hükme bağlanmıştır. 1962'den beri Strasbourg'da bulunmaktadır (1968).
Evli, bir çocuk babasıdır. Fransızca ve İngilizce bilmektedir.

BASILMIŞ ESERLERİ

CCXLVIII — 1868/1606 (1) Ziraî Kredi


istanbul, Türkiye Matbaası; 1933; 69 sf.; 24 X 16
1868/1607 (2) Mâliye Dersleri
1. C, Ankara, Ulus Matbaası; 1943; 210 sf. )
2. C, Ankara, Zerbank Mat.; 1946; 245 sf. )

886
4. ve 9. DEKAN (2)

Prof. HASAN BEDRİ GÜRSOY (1)

[S.B.O.: 2021/1937/M. Me'zumı//4C.; Okul Nu. 77]

Emekli Hâkimlerden ve Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Hey'eti eski üye­


lerinden îsmâil Hakkı Gürsoy Bey ile Havva Nakiye Gürsoy H a n ı m ' m oğludur.
22 Nisan 1916 (1332 R.)'da babasının m e ' m u r e n bulunduğu Diyarbekir'in Çer­
mik Kazasında doğdu. Lise öğrenimini Afyon Lisesi'nde yaparak burasını, 1934'de
pekiyi derece ve birincilikle bitirdi. S.B.O. Mâlî Şûbesi'nden 1937'de mezun oldu.
S.B.O.'dan me'zuniyetini müteâkib Mâliye Vekâleti'ne intisaıbla aynı Vekâlet
Tahsilat Umum Müdîrliği 1. Mümeyyizliğine ta'yin edildi. Bu Vekâletin Eylül 1937'-
de açtığı Avrupa sınavını kazanarak Ekim 1937'de Paris'e gönderildi. Burada Paris
Serbest Siyâsî İlimler Okulu (= Ecole Libre des Sciences Politiques)'na girerek
1939'da diploma aldı. Ayrıca Paris Hukuk Fakültesi Doktora Smıfı Seminer-

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2. C, 1141. sf.


b) Talebimiz üzerine Kendilerinin gönderdiği, 25-6-1967 günlü olup Arşivimizde mahfuz mektup.
( 2 ) 3. Dekan için bu Cild'in 875- sf. na bakınız.

887
lerini tamamladı. Doktora tezi hazırlama sınavını da kazanmasına rağmen,
2. Dünya Savaşı'nın şiddetlenmesi sebebi ile tez savunmasını yapamadan Mart
1941'de Yurd'a döndü. Nisan 1941'den Ocak 1942'ye kadar Mâliye Vekâleti Bütçe
ve Mâlî Kontrol Umum Müdîrliğinde ve Tahsilat Umum Müdîrliğinde görevlendi­
rildi. Ocak 1942'de S.B.O. İdâresinin açtığı asistanlık imtihanını kazanarak Mâliye
AsistarJığı'ha ta'yin edildi. 1945'de Doçentlik imtihanını vererek Mâliye doçentli­
ğine; 1950'de de Mâliye Profesörlüğüne terfi' etti. 1946-1947'de S.B.O. Müdîr Mua­
vinliği görevinde de bulunmuştur. (3).
1951'de Âmme İdaresi tedkîkleri için Amerik'ya gitmiş; incelemelerini
bitirip 1953'de Yurd'a dönmüştür. 21 Mayıs 1954'de birnci defa S.B.F. Dekanlığı'na
seçilmiş; bu görev 21 Mayıs 1956'da sona ermiştir. 1956"da S.B.F.'deki profesörlü­
ğüne ek olarak Ankara İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi İktisad Profesörlüğünü
de deruhde eylemiş; bu görevi 1961'e kadar devam etmiştir.
26 Haziran 1961'de 2. defa S.B.F. Dekanlığına seçilmiş; bu görev de
5 Kasım 1962'de sona ermiştir. Hâlen' (1968) S. B. F. Mâliye Kürsîsi Pro­
fesörü ve Mâliye Enstitüsü Müdîridir. İngilizce ve Fransızca ve az Almanca bil­
mektedir. 36 yaşında evlenmiş olup. iki kız, bir erkek evlâd babasıdır. Hobileri, şiir
ve edebiyat, amatör fotoğrafçılıktır. Mülkiyeliler Birliği, Kızılay ve Türk Ekonomi
Kurumu daimî üyesidir. Ayrıca, American Economic Assocdation, Institut İnterna-
tional de Finances Publiques, American Political Sciences Association, Institut
International des Sciences Administratives, International Institute of Agricultural
Economists, Birleşmiş Milletler Türk Derneği, Âzerbeycan Yardımlaşma Derneği,
S.B.F. Dış Münâsebetler - İdarî İlimler - Mâliye - Şehircilik ve İşletme Enstitüleri,
Anadolu Klübü gibi te'sis ve kurumların da üyesidir. Legion d'Honneur'ün Şövalye
Rütbesine sâhibdir.
S.B.O.'ndaki Öğrenicilik yıllarına âid anılarından bir kaçı şöyledir:
"Mülkiye 2. Sınıfda (Aynî Haklar Dersinden) Lukata (= bulunmuş taşınabilir
mal) bahsini okuduğumuz günlerde bir dolma kalem bulmuş ve Taht a'ya Rah­
metli ve kıymetli Eb'ül-Ulâ (Mardin) Hocamızın dikkatini çekecek şekilde şu ilânı
yazmıştım:
"Bir aded dolma kalem buldum, ben,
İsteyenler bana gelsin arasın;
Lukata hükmüne tâbi' tutarım
Uzatırlar ise şayet arasın.....
Bedri"
1937 yılı me'zuniyet şenliklerinin başlangıcını teşkil eden son imza töreni
(= şimdiki inek bayramının ağırbaşlısı) için (bir) "Mekteb-i Mülkiyye Kasidesi"
yazmıştım. Bundan bir parça şöyleydi:
"Biz başlayalım Mektebimizin Müdîrinden,
Ey Mehmed Emin sineyi aç, vakt-ı kazadır;

(3) S.B.O. nun S.B.F. hâline getirilmesindeki gayretler ve Dekanlıkları zamanında yaptığı işler için bu Cild'in 607.
sayfasına bakınız.

888
Bir baş ki, bir âyine gibi pâk U mutahhar (*)
Mülkiyye'ye sermâye-i fahrolsa sezadır."

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (l/b)

CCLXX— 2021/1685 (1) Ziraî İktisad Ders Notları


Ankara, S.BO. Teksir Bürosu; 1945-1949; 123 sf.;

Ankara, S.B.O. Teksir Bürosu; 1955-1956; 123 sf.;
2021/1686 (2) Borsa Ders Notları
Ankara S.B.O. Teksir Bürosu; 1949; 126 sf.; 4°
2021/1687 (3) Mâlî İktisad Notlan (Devlet Varidatı, Bütçe, Kamu Kredisi)
1. C. Devlet Vâritatı, S.B.O. Teksir Bürosu; 1949, 191 sf.;\
2. C. Bütçe S.B.O. Teksir Bürosu; 1949, 164 sf.; (4°
3. C. Kamu Kredisi, S.B.O. Teksir Bürosu, 1949; 191 sf.;)
2021/1688 (4) Mâliye Ders Notlan .
Ankara, Hilâl Matbaası 1960; 103+69 sf.; 4°
2021/1689 (5) Ekonomi Dersleri (Ankara İktisadî, Ticarî İlimler Akade­
misi için müştereken yazılmıştır.)
Ankara, Sevinç Matbaası; 1961; 580 sf.; 8°
2021/1690 (6) Kamu Gelirleri
Ankara, S.B.F. Teksir Bürosu; 1963; 139 sf.; 8°
2021/1691 (7) Kamu Kredisi
Ankara, S.B.F. Teksir Bürosu; 1963; 138 sf.; 8°
2021/1692 (8) Mâliye Dersleri
1. C. Âmme Masraftan;^
2. C. Bütçe.
)Ankara, S.B.P. Teksir Bürosu; 4°
3. C. Vergi,
4. C. Âmme Kredisi,
2021/1693 (9) Mâli İktisad Dersleri
Ankara, S.B.F. Teksir Bürosu, (Tarihsiz); 207 sf.; 4°

(*) Rahmetli ve değerli Hocamız (ve Müdîrimiz) Mehmed Emîn Erişirgil, her bakımdan örnek bir insan olup
saçları dökük, başı ve alnı açık i d i . (B. Gürsoy).

889
5. D E K A N

Prof. Dr. TURHAN FEYZÎOĞLU (1)

Kayseri'nin tanınmış ailelerinden, eski Milletvekili ve Avukat Said Azmi Feyzi-


oğlu Bey ile Neyyîre Feyzioğlu Hanımın oğludur. 1922'de Kayseri'de doğdu. İlk öğ­
renimini Kayseri'de, orta ve lise öğrenimini de Galatasaray Lisesinde tamamlayıp
burasını 1941'de Pekiyi derece ile bitirdi. Yüksek öğrenimini İstanbul Hukuk Fa-
kütlesinde yapıp 1945'de ıbu Fakülte'den de pekiyi derece ile me'zun oldu.
Me'zuniyetini müteâkib, S.B.O. Müdîrliğinin açtığı Asistanlık sınavını kazana­
rak 1946'da S.B.O. İdare Hukuku Asistanlığına ta'yin edildi. 1949'da Ankara Hu­
kuk Fakültesi'nde "Kanunlann Anayasa'ya Uygunluğunun Kazâî Murakabesi" adlı
tez'ini başarı ile savundu ve "Hukuk Doktoru" oldu; 1951'de sınavını vererek Do­
çentliğe yükseldi. Bu arada ihtisas için Fransa Ecole Nationale d'Adminisration'a
ve a r a ş t ı r m a için İngiltere Oxford Üniversitesi Nuffield College'e gönderildi. 1953'
de Profesörlüğe terfi' etti. Yine bu arada Milletlerarası Harvard Seminer (= Har-
vard International Seminar)'ine katıldı.
22 Mayıs 1956'da S.B.F. Dekanlığına seçildi. Aynı zamanda T.O.D.A.İ.E. Genel
Müdîrliği'ni de deruhde etti. 3 Aralık 1956'da S.B.F. Dekanlığından ve profesörlük
görevinden ayrıldı (2). 1957'de C.H.P.'den Kayseri Milletvekilliğine seçildi. 27 Ma­
vi) Bak.: Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 12.8.1967 günlü mektup.
(2) Bak.: Bu Cild'in 677. sf. ne.

890
y ı s 1960"dan sonra kurulan "Anti-Demokratik Kanunları Düzeltme Komisyonu"
üyeliğinde; aynı yıl Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğünde; Kurucu Meclis
Kanunu'nu Hazırlama Komitesi Başkanlığında bulundu. Ocak 1961'de çalışmaları­
na başlayan Kurucu Meclis'e Üniversite Temsilcisi olarak katıldı. Aynı yıl Millî
Eğitim Bakanlığına getirildi. 147'lerin Üniversiteye dönmeleri hususunda sarfet-
tiği çabalar olumlu bir sonuç vermeyince bu görev"den isti'fâen ayrıldı.
Ekim 1961'de yapılan Genel Seçimlerde yine C.H.P.'den 2. d e f a Kayseri Millet­
vekilliğine seçildi. Bu arada Koalisyon Kabinelerinde Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı olarak yer alıp Devlet Planlama Müsteşarlığı da kendisine bağlandı.
1964'de Avrupa Konseyi Asamblesi Türkiye Temsilciliğine seçildi. 1965'de
yapılan Genel seçimlerde yine C.H.P.'den 3. kez Kayseri Milletvekili oldu.
Ekim 1967'de dîger arkadaşları ile birlikte C.H.P.'den ayrılarak Güven Partisi
(G.P.,)'ni kurdu ve Genel Başkanlığına seçildi. Hâlen (1968) sözü geçen Parti'nin
Genel Başkanı ve Kayseri Milletvekilidir. Fransızca ve İngilizce bilmektedir. Gala­
tasaray Klubü, Türk Hukuk Kurumu ve Anadolu Klübü'nün dâimi üyesidir. 27 ya­
şında evlendi. Bir kız babasıdır. Hobi'si bahçe işleriyle uğraşmaktır. "FORUM"
Dergisi kurucu ve yazarlarındandı.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

1 — Umûmî İktisad'a Giriş (Prof. Gaetan Pirou'dan Terceme)


"İstanbul Üni. îktisad Fakültesi Yayını" İstanbul, 1945; 342 sf.; 8°
2 — İdare Hukuku'nda Beklenmeyen Hâller (Emprevizyon) Nazariyesi
Ankara, Millî Eğitim Basımevi; 1947; VII + 102 sf.; 8°
3 — Esaret Yolu (Prof. Hayek'den Terceme; 1. Kısım)
Ankara, 1948; 48 sf.; 8°
4 — Kanunların Anayasa'yıa Uyguluğunun Kazâî Murakabesi (Yabancı Mem­
leketlerde ve Türkiye'de; Doktora Tezi)
Ankara, 1951; 385 sf.; 8°
5 — Les Parties Politiques en Turquie de Partie Unique â la Democratie (Revue
Française des Sciences Politiques'den ayrı bası)
Paris, 1953
6 — The Reforms of the French Higher Civil Service (= Fransız Yüksek Âm­
me Hizmetleri Reformu, Public Administration'dan ayrı bası)
London, Royal Institute of Public Administration; 1955
7 — Âmme Hürriyetleri (= İdâri Kaza Konularında)
Ankara, S.B.F. Teksir Bürosu (Teksir), 1955.
8 — Demokrasiye ve Diktatörlüğe Dâir Düşünceler (Makaaleler)
İstanbul, Matbaacılık T.A.O.; 1957: V+210 sf.; 8°
9 — Türkiye'de Kaza ve Vilâyet İdaresi Üzerinde bir Araştırma
Ankara, 1958; 160 sf.; 8°
O

891
6. DEKAN

Prof. Dr. KEMÂL FİKRET ARIK (1)

Büyük Türk Mütefekkiri ve idealisti Profesör Remzi Oğuz Arık'ın yeğeni, Emekli Pi­
yade albaylarından Kozanlı Fevzi Arık Bey ile Zîne Arık Hanımın oğludur. 3 Ni­
san 1913'de İstanbul'da doğdu. 1933 yılında Eskişehir Lisesi'ni birincilikle ve pe­
kiyi derece ile bitirdi. Aynı yıl girdiği Ankara Hukuk Fakültesinden 1936'da yine
pekiyi derece ve birincilikle me'zun oldu. 1937'de fî'lî askerlik görevini tamamla­
dı. Açılan müsabaka sınavını kazanarak devlet hesabına isviçre'ye hukuk öğreni­
mini geliştirmeye gönderildi. Önce Cenevre ve Fribourg Hukuk Fakültelerinde,.
tekrar hukuk lisansı yaptı. Sonra Fribourg Hukuk Fakültesi Doktora Smıfı'na.

(1). Bak.: a) Âmme idaresi Bülteni; 4. sayı, Şubat 1966


b) Mülkiyeliler Birliği Dergisi; 2. sayı, Nisan 1966
c) Akşam, Günlük Gazete; 13 Aralık 1965, 2. sf.
ç) Ulus Gazetesi; 5-3-1940; 2. sf., 6. st.
d) Cumhuriyet Gazetesi, 18 Aralık 1965, 14866. sayı, 2. si
e) Emre, Aylık Kültür Dergisi, Ocak 1966; 2 1 . sayı.
f) Milliyet Gazetesi; 20 Aralık 1965; 2. sf. "Milliyet Gazetesi Sarkışla Muhabiri

892
girdi. Buradaki klasik seminer ve sınavları tamamladıktan sonra hazırladığı "Türk
ve İsviçre Hukukuna Göre Hayat Sigortası = La Legs d'Assurance de Deces en
Droit Suisse et Turc" konulu tez'ini Şubat 1940'da "Summa Cum Lauda = en
yüksek liyâkat derecesi" ile kabul ettirip "Hukuk Doktoru" oldu. Fribourg Üniver­
sitesi târihinde çok nâdir olan bu olay hakkında, Fribourg Şehir Gazetesi şun­
ları yazmaktaydı (l/ç):
"Ankara Hukuk Fakültesi me'zunlanndan olup Üniversitemizde Doktora öğ­
renimi yapan Türk Oğrenici Kemâl Fikret Ank'ın Türk ve İsviçre Kanunlarına
göre hazırladığı "Hayat Sigortası" konulu doktora tez'i Üniversite Doktora Jürisi
tarafından en yüksek derece verilerek kabul edilmiştir. Jüri, büyük bir çalışma­
ya ihtiyaç gösteren, çok derin ve ilmî esaaslara dayanan bu tezi hazırladığı için
Türk Hukuk Doktoru Kemâl Fikret Arık'ı tebrik etmiş ve eserini takdirle "fevka­
lâde" olarak derecelendirmiştir".
1941'de Yurd'a döndükten sonra Adliye Vekâletine Hâkim kadrosuyla ta'yin
edildi. Bu görevde iken Ankara Hukuk Fakültesi'nde sınav vererek 1942'de "Husûsî
Hukuk Doçenti" unvan ve ehliyetini aldı. 1944'de S.B.O. Husûsî Hukuk Doçeııtli-
ği'ne getirildi. 1949'da Profesörlüğe terfî' etti. Bu sıradadır ki S.B.O.'nun S.B.F.
hâline gelmesi için Prof. Bedri Gürsoy'la birlikte büyük çaba gösterdi. 3 Aralık
1956'da S.B.F. Dekanlığı'na seçildi. Bu arada 1956 dan 1965'e kadar T.O.D.A.İ.E.
Umum Müdîrliği'nde de bulundu. Bu Müessesenin ve Dekanlığı sırasında S.B.F.
nin gelişimi, imkânlarının genişletilmesi yönlerinde çok büyük hizmetde bulundu.
Dekanlık görevi 2 Aralık 1958'de sona erdi. 1959'da Avrupa Konseyi İstişârî Komi­
tesi tarafından, dokuz yıl süreli olarak, "Avrupa İnsan Hakları Yüksek Divânı Hâ-
kimliği"ne seçildi ve bu arada "Lawless ve Becker Dâvâları"nda (2) Hakimlik yaptı.
1961'de kurulan "Medenî Kanun'da Reform Komisyonu" Üyeliğinde, "Merkezî
Hükûmet'de Görev Dağıtımım İnceleme Komitesi" ikinci Başkanlığında ve Yöne­
tim Kurulu Üyeliğinde bulunup M.E.H.T.A.P. Projesi'nin hazırlanışında önemli
rol oynadı.

( 2 ) A — "LAW LESS DÂVASI": Dünya Hukuk Târihi'nde "İnsan Halkları konusunda Milletlerarası ilk dâva olup.' İr­
landa vatandaşı G. R. Lav/less tarafından, irlanda Hükümeti aleyhine "Avrupa insan Haklan Komisyonu"ha
Kasım 1957'de yapılan müracaat üzerine açılmışdır.
Müracaatı inceleyen sözü geçen Komisyon, 13 Nisan 1960'da Dâvâ'yı "Avrupa insan Haklan Dîvanı"fıa ge-
tirmişdir.
Lawles, dilekçesinde "İrlanda Hükümeti'nin, silâhlı ve gizli bir teşkilâtın çalışmalarına katılmasından do­
layı kendi hakkında tatbik ettiği muamele ile, "insan Hakları Avrupa Sözleşmesini ihlâl ettiğini iddia ederek"
tazminat istemiştir.
insan Hakları Dîvânı Dâva konusu'nu titizlikle inceledikten sonra 1 Temmuz 1961'de, irlanda Hükümeti'­
nin "Sözleşme" hükümlerini ihlâl ettiğine dâir yeter derecede delil gösterilemediği içîn tazminat talebinin
reddine karar vermişdir.
B —< "de BECKER DÂVıVSI": 1 Eylül 1956'da Belçika uyruklu M. Raymond de Becker tarafından Belçika
Krallığı ve Hükümeti aleyhine açılmışdır
KONU: de Becker'in, sahibi olduğu " Le Solr (= Akşam)" adlı günlük Gazetenin Başyazarlığını ya,parken,
.2. Dünya Savaşı sırasında Belçika'daki Alman makamları ile işbirliği ettiğinden dolayı "Bruxelles Harb Dîvânı"
tarafından 24 Temmuz 1946'da ölüm cezasına çarptırılmış ve sonra bu ceza müebbed hapse çevrilmemiş olup
de Necker karârın kaldırılmasını ve Belçika Vatandaşlığı haklarının iade edilmesini- istemiştir.
SONUÇ: 27 Mart 1962'de Avrupa insan Hakları Dîvânı: Belçika Kanunları'nın tatbikaatı ve yorumu île
.ilgili olan bu dâvaya bakılamayacağı gerekçesiyle Dâvâ'nın reddine karar vermişdir.

893
T.O.D.A.İ.E. Umum Müdîrlîğî sırasında hâlen (1968) devam etmekte olan
Türk-Fransız İdareci ve Kaymakam Mübadelesi programı'nı hazırlayıp titizlikle
uygulattırmış; yine bu arada on yıl süre ile (1955-1965) "Milletlerarası İdâri İlim­
ler Enstitüsü Müdîrleri Derneği İcra Komitesi Üyeliği"ne seçilmiştir. 1964'de ken­
disine "Hukuk Yoluyla Dünya Sulhu Milletlerarası Teşkilâtı (= VVorld Peace The-
rough Law Center) Şeref Üyeliği" tevcih edilmiştir.
S.B.F. Hususî Hukuk Kürsîsi Profesörü iken, yıllar önce yakalandığı amansız
hastalıktan kurtulamayarak 10 Aralık 1965 Cuma günü saat 15.45 de Ankara Ha­
cettepe Tıp Fakültesi Hastahânesinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. 13 Aralık 1965
günü, genci yaşlısı, esnafı me'muru binlerce Ankaralının çok içden duydukları acı
ve gözyaşları arasında, karasevdalısı olduğu ve hizmetine doyamadığı Türk topra­
ğına tevdî' edildi.
Fransızca'yı çok iyi bilir, İngilizce ve Almanca'ya vâkıfdı. Melâhat Hanım'Ia
evli olup, iki erkek evlad babası idi.
Akademik ve resmî görevlerinin dışında pekçok sosyal ve kültürel kurumlar­
da çalışmış; bunlara çok hayırlı hizmetlerde bulunmuştur. 1960 da Kızılay Genel
Merkezinde kurulan "Kayyumlar Hey'eti"nde fahrî olarak görev almış daha sonra
seçimle, Kızılay Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeliği'ne getirilmiştir. 1961 de
Fransa "L^gion d'Honneur" nişanının "şövalye rütbesi"ni kazanmıştı.
Napolyon, 1804'de Goethe'yi gördüğü zaman "işte bir ADAM!..." dediği gibi
Rahmetli Fikret Arık da, kelimenin mutlak mânası ile, İNSAN bir Türk çocuğu
idi. Faziletin, köklü bilginin, yurdseverliğin canlı bir âbidesi olan büyük insan
Rahmetli Profesör Remzi Oğuz Arık'ın, yeğeni olarak çocukluğundan beri kendisi­
ne bağladığı üroidleri, Yurd içinde ve dışında hakkıyla gerçekleştirmişti. "Büyük
yaradılışlılar karşısında en güzel söz sükût'dur" kuralına uyarak Rahmetli'nin ki­
şiliği hakkında sözü aşağıdaki şahıslara bırakıyorum:
A "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargıçlarından ve Edebiyatımızın belirli
simalarından Prof. Dr. Kemâl Fikret Arık'ın ölümü, en çok Sivrialan Köyündeki
hasta yatağında çile dolduran Âşık Veysel Şatıroğlu'nu üzmüştür. Yakalandığı
kanserden kurtulamıyarak geçenlerde Ankara'da vefat eden Arık, hastalığında da
çok sevdiği Âşık Veysel'le ilgilenmiş ve Londra'da tedavide iken zaman zamıan
mektup göndermiştir.
Bu amansız illetin bir gün kendisini kara toprağa vereceğini bilen ve Vatan
özlemi çekerek ölmemek için bir süre önce Londra'dan dönerek ölümü bekliyen
Fikret Arık Londra'dan, Sivrialan Köyüne gönderdiği bir mektupda Âşık Veysel
için "Zamanımızın en iyi halk şâiri" dir, diyordu.
Âşık Veysel'i günlerce ağlatan Arık'ın mektubu aynen şöyleydi:
"Ne oldu bizim Fikret Arık hocaya, neden beni arayıp sormaz, diye sitem et­
tiğini ta uzaklardan duyar gibi oluyorum. Benim sevgili Veyselim. Ne yapalım,
kara talih, kara yel gibi esti; bir yıl önce beni bu diyarlara attı. Derdimize bir
çâre bulunur diye bıçak altına, ışık altına yata yata aranır dururuz; verse de ver­
mese de Tanrıya dâima hamdederiz. Sevdiğimiz, saydığımız kardeşlerimizin sesi,

894
sözü bizi uzaktan uzağa avutur, bu ağulu diyarlarda. Hele senin deyişlerin Âşık
Veysel, Anadolu toprağının kokusunu getirir ruhuma. Seni niye bu k a d a r severim,
yanık sesini ta içimde duyarım diye sorardım, kendi kendime. Meğer sen bağrı
yanık Anadolunun gönlü, sözü, sesi imişsin. Aziz Âşığım, meğer senin sesinde ve
»azında inleyen, dile gelen benim çorak, arık Sivasım, Şarkışlam, b ü t ü n Anayur­
d u m imiş. Son defa beraberce fakirhanede (Rahmetli'nin Ankara Vali Konağı ya­
kınındaki evinde) buluştuk. Küçük Oğlum Senin sesini "Kara Toprak"ı ve
birkaç şiirini tele almıştı. Hatırladın değil mi? İşte a zaman içimde bir yan­
m a d ı r başlamıştı. Demek bu zâlim hastalığın ateşi o zaman bedenimde yer
etmiş. Fakat ne zararı vıarj. Kaderin önüne geçilmez ki. Benim asıl yandığım seni
doya doya dinliyememek, senin köyüne gelip yetiştirdiğin elmalığı görememek,
senin yaptıkların için yürek dolusu konuşamamaktır. Şu kadarını söyleyim Âşık,
şu okulsuz, bakımsız Memleketde senin deyişlerin öğretir halka en doğruyu, hem
hakkı, en güzeli. Köylü, şehirli öğrenir senin deyişlerinden haramı-helâh. Doğruyu
eğriyi, y a r a n yararsızı. Yediyüz yıl önce yaşıyan ulu Yunus E m r e gibi halkın için­
den ve halkın içinde onlara ışık tutarsın. H e m de iyilik, medeniyet ve Uerilik ışığı
olarak sen aziz âşığım. Öyle uzun dolambaçlı, anlaşılmaz kelâm etmezsin. Çam-
hbel suyu gibi serin serin bir yudumda içilen b i r dille sunarsın deyişlerini. Rad­
yoda uzun uzun terceme kokusu ile konuşanlar dinlesinler seni, öğrensinler hal­
ka nıasıl seslenmek gerektiğini. Bıraksınlar o kuş dilini, öğrensinler senin deyişin­
den halk dilini, özleyişin tadını. Nice geri kalmış ülke anlamış senin yolunu, baş­
lamış halka öğretmeye ilmi, fenni. Sevilen halk şâirlerinin sazı ve sözü ile. Halk
eğitimciler, toplum kalkınmacılar arayıp buldular mı seni? "Saz ve Söz Okulunu"
hâlâ kurmadılar mı? Hâlâ senin san'atınla, tekniğin, öğrenmenin yolunu bulmadı­
lar mı? Köy Bakanlığı hâlâ seni kadrosuna "Köye Bilim Yayma Tekniği Baş Uz­
m a n ı " adı ile kazanmadı mı? Çevrende en az 100-150 saz ve söz öğrenicisi toplayıp
adam yetiştirme yolunu tutmadılar mı? Yıapmadılarsa çok yazık.

Âşığım sözü kesmek zor. Hele gönülden gelirse. Kara, acılı günlerin sonu iyi
olur inşâallah. Fakat bil ki, sen, bu yalnızlık, karanlık hastahâne odalarında beni
sesinle, deyişlerinle umutlandırıyorsun. Sende buluyorum Yurdumun havasını, ye­
lini, Umudunu, gücünü, Çorak, çıplak, boz dağlar, boş ovalar, fakir köylerin iç
zenginliğini, ahlâk üstünlüğünü. Bütün çaresizliklerle savaşarak yaşamak azmini;
sen "Kara Toprak"da ne ustaca, ne içli anlattın. Tarım Ekonomisinin b ü t ü n sırrını,
ahlâk ve geleneği ile verdin o mısralarda.
Veyselciğim, Yurdun kara t o p r a k l a n daha çok Veyseller yetiştirsin. Kara ta­
lihler ak, karanlıklar ışık olsun. Bizden bir fidan, bir yeşillik, b i r bağ kalsın, ha­
yırlı iş kalsm. İşte T a n n e m r i bu değil mi? Sen bu emri güzelce yerine getirdin,.
bir damlacıkt-a. Bu fakir Millete borcumu ödiyebilseydim. Nasıl çırpındığıma, yeti­
şenlere, halkı ve hakkı öğretmeye savaştığıma sen şahidsiin değil mi Veyselciğim?
Evet diyorsan r u h u m müsterih ve m e m n u n d u r . Haydi Sivaslı Hemşehrim. Âciz:
dostun Kemâl Fikret Arık'ı hatırdan, gönülden, d u a d a n eksik e t m e "

895
VEYSEL'İN CEVÂBI

Âşık Veysel bu mektubdan sonra kendi dili ile Arık'a bir şiir-mektup gön­
dermiş ve Arık ölmeden önce Veysel'in şiirini okumak imkânım bulmuştur. İşte
Veysel'in mektup şiiri:

"Gine mi ağladın kirpikler nemli,


Dostum, niçin giyinmişsin karalar;
Çiğ düşmüş gül gibi yüzünden belli ,
Senin derdin bu sinemi yaralar.

Aziz dostum seni kimler ağlatdı,


Teselli derdini derdime katdı;
Yalan Dünya nicelerin ağlatdı,
Kim bilir ki son mekânın nereler.

Bu can bu cesede gireldenberi,


Aldık başımıza türlü kederi;
Çaresiz çekeriz ileri geri,
Vakit gelir tamam olur sıralar.

Cefânın sefanın farkı yok bence,


Eğer düşünürsek inceden ince;
Her ikisi son haddine varınca,
Dümdüz olur eniş yokuş dereler.

Mihnet-i dünyaya tahammül gerek,


Kâhi ağlıyarak kâhi gülerek;
Geçti günüm gözyaşlarını silerek,
Veysel arar derdlerine çâreler." (l/f)

."Değer ölçülerimiz mi değişti? yoksa duygularımızı mı yitirdik? kestiremiyo­


rum. Bu Memleketin müstesna kaabiliyetli bir evlâdını kaybediyoruz da, o kaybı­
mızın değeriyle orantılı olarak yakınamıyor, kaybımızın anılarını dile getiremiyo­
ruz. Hz. Ali: "Bana bir harf öğretenin kölesi olurum" demiş. Kemâl Fikret Arık'a
yalnız öğreticilik yönünden ona minnet duygulariyle bağlı, kimbilir kaçbin kişi var­
dır? Ya onun ölümü üzerine duygularım yazanlar kaç kişidir? Acı gerçek burada­
dır. Bu Memleketin yücelmesi için varım yoğunu verenler, hayatlarını hiçe saya­
rak çalışanlar bir gün gözlerini yumacaklar ve arkalarından bir kaç nezâket sözü
söylenecek; bir iki yazı yazılacak; o kadar». Bana bu çok acı geliyor. Özellikle
Kemâl Ânk'ın arkasından çok şeyler söylenmeli ve yazılmalıydı. Onun en yalan
arkadaşlarının gösterdikleri kayıdsızlığa hayret etmemek elden gelmiyor.
Kemâl Fikret Arık, benim arkadaşım değildi. Onu, makaale ve eserlerinden
tanırdım. Tesadüf sonucu olarak da üç defa konuşabildim kendisiyle.. Birinci kar-

896
şılaşmam çok yıllar önce bir vilâyetimizde Cumhuriyet Savcısı olduğum zamana
rastlar O, bir dâva dolayısiyle vilâyetimize gelmiş ve bana bir nezâket ziyaretin­
de bulunmuştu. Genellikle kısa sürmesi gereken bu ziyaret saatlerce uzayıp gitti.
Birbirimizden çok hoşlanmıştık. Konuşmalarımız hep hukuki konulardı. Yine bir
hukukî mes'ele üzerinde görüşürken ileriye sürdüğüm görüş, Rahmetlinin çok ho­
şuna gitmiş olacak ki beni görüşümden dolayı tebrik etti ve:
— Acaba Mecelle bu mes'eleyi nasıl halletmişdi? diye bir sual ortaya attı. Bu
soru. Hocanın beni sınaması gibi geldi bana. Bütün bildiklerimi peşpeşe sırıala-
yıverdim. Rahmetli bu açıklamalarıma hayret etmiş olacak k i ;
— Siz dedi bir cezâcıdan çok husûsî hukukçusunuz. Neden Hukuk Hâkimi ol­
muyorsunuz? Daha doğrusu neden öğretim üyesi olmıya heves etmiyorsunuz? Sizi
Hoca olarak görmek çok hoş bir şey olur.
Bu arada beni öven çok şeyler söyledi. Ayrıldık... yıllar yıllan kovaladı. Ben
Adliye mesleğinden ayrılmıştım Bir gün müşterek dostumuz bir Yargıtay Üyesi­
nin odasında bııluşuverdik.. Benim Adliyeden ayrılmama çocuklar gibi sevindi.
"— Bu fırsattan istifâde edin. Öğretim üyesi olmaya çalışın" dedi. Güldüm
ve bu imkânın benim için kapalı olduğunu söyledim.
Yine yıllar geçti ve ben Medenî H u k u k okutan bir profesör oldum. Ona bu
d u r u m u bizzat ulaştırmalıydım. Ankara'ya koştum. Kendisini buldum ve d u r u m u
anlattım. Büyük bir heyecanla beni dinledi ve;
— Dilediğim bir şeyin tahakkukuna ne k a d a r sevindim bilemezsin, dedi. Na­
sıl bilemezdim ki... Göz pınarlarına biriken yaş damlacıkları onun sevincinin bir
ifadesiydi. O, hayâtında üç defa gördüğü biri için sevinç gözyaşları döküyordu.
Ben de hayatda üç d e f a gördüğüm biri için şimdi üzüntü göz yaşlan döküyorum.
Zannedersem bizim bu kısa süreli dostluğumuz, yılların perçinlemesi lâzım gelen
dostluklarından daha sağlam temellere dayamyormuş.
Kemâl Fikret Ank, bu Memleketde bir sıra adamı değildi. O, n â d i r yetişen,
üstün zekâsı ile değindiği mes'elelere derinlemesine nüfuz etme kaabiliyetine sâ-
hib olan ve kelimenin t a m anlamı ile büyük bir insandı. İlmî kudretinin yanı sı­
ra şâir Nedim'in ifadesiyle ''haddeden geçmiş" bir inceliğe sâhibdi. En üzgün ol­
ması lâzım gelen zamanlarda dahî gülmesini bilen, başkasım incitmemek için ken­
disini incitmekden sakınmayan asaleti, onu bir hâle gibi çepeçevre sarmıştı.
Onun bütün amacı, bu fakir Memleketin yücelmesinde toplanıyordu. Kurtuluş
imkânı olmıyan bir hastalığa tutulduğunu, ölümün insafsız kollarının kendisini
sardığını bildiği ve gördüğü hâlde o yine bu Memleketin sorunlarına eğilmekden
geri durmadı. Derdi onun için önemli değildi. Canını Ali aha verecekti; a m a bu Mem­
leketi, yaşayanlar yükseltecekti. İşte o zaman Fikret, yattığı yerde müsterih uyu­
yacaktı. O, ölümünden çok kısa bir müddet önce Âşık Veysel'e yazdığı m e k t u p d a :
Bu fakir Millete borcumu ödeyebilseydim. Nasıl çırpındığıma, yetişenlere, halkı ve
hakkı öğretmeye savaştığıma sen şehidsin değil mi Veyselciğim? Evet diyorsan,
r u h u m müsterih ve m e m n u n d u r . "

897
Fikretin görevini yaptığına yalnız Veysel değil hepimiz şahidiz. Prof. Dr. Fik­
ret Arık'm, Âşık Veysel'e yazdığı mektup, aslmdıa bir vasiyetnamedir ve o vasi­
yetnamenin infazı bizlere, bu Memleketin yücelmesinde sorumluluğu olan herkese
düşmektedir. Mehmed Kalkanoğlu, Şarkışladan bu mektubu Milliyet Gazetesine
göndermeseydi nereden haberimiz olacaktı, Fikretin vasiyetnamesinden....
Prof. Arık'm mektubu onun bütün iç âlemini aksettirmesi bakımından çok
önemlidir. Fikret hakkında hiçbir şey bümesek bile, bu mektup bütün yönleriyle
onu bize tanıtmaktadır. Benim yakındığım, Arık'la o kadar müşterek düşünceleri­
miz olmasma karşılık bunlardan haberim olmamasıdır. Bileydim bunları, hiç
üç defaya mı kalırdı görüşmemiz.,. Şimdi o "Şifâmı verse de vermese de hamde-
d e r i m " dediği Tanrısının yanındadır; eserleri ve duygulariyle bizdedir. Tesellimizi
de burada buluyoruz
Yazımıza son verirken Rahmetlinin Sayın Eşi Melâhat Arık'a ve oğulları Umut
ve Üstün Arık'a şahsımız ve Fikret'i seven Eskişehirliler adına baş sağlığı diler,
Umut ve Üstün'ün babalarının ismine lâyık olarak yetişmelerini Cenâb-ı Hak dan
niyaz ederiz. Prof. Yusuf Z. BİNATLI ( l / e ) "

. "Franchay Hastahânesinden
26.4.1965, Bristol

"Benim ışıklı kardeşim,


Hani, gazetelerde ölüm Hânlarında geçen bir "amansız hastalık" deyimi
vardır. İnsanı ürpertir, buzdan soğuk bir el geçmiş gibi alnından. O deyimi hiç
sevmem ve hayâta dört elle sarılanları severim.
,.. Bir özledim ki şu geri, çorak. Memleketimi, kavruk köylülerimi, atını, eşe­
ğini, toz toprak dolu otobüslerini Gelsem de hep içimde kalmış demet demet
dileklerimi yaşatsam. Dilediğim gibi söylesem, yazsam, gezsem ve olğunlaşsam.
Gelsem de yaptığım yanlışları düzeltsem, bilmezden yıktığım gönülleri yapsam.
(Ne oldu Hoca sana) diye sorarsan Otyam'çığım, derim ki; hastahâne odası mapu-
sâne odası gibidir, insan takma, yapma şeylerden kurtulur, dinler içini, görür ve
hep sevdiklerini düşünür........ Bir rica: yazacaksan, çabuk yaz olmaz mı?

Bristol 7 Mayıs 1965


İnsan herşeye alışıyor Otyam'eığım, her şeye; h a t t â ölümü koynuna alıp
aylarca onun m e r m e r dudaklarını alnında duymağa bile Aslında o, en tabiî
bir şey Kötü taraf şurada: Biz onu çok unutup ve her mezar ve her tabuta
bizim dışımızda şeylermiş gibi bakıyoruz. Daha doğrusu ölmezliğimize inanıyoruz.
Otopsi sahnesini ne güzel canlandırmışsın kitabında? Ben de umutsuzların
bir gününü yazmayı isterdim buradan. Fakat gücüm yetecek mi bilmiyorum. Bir
de buralardan kaçıp, ne olursa olsun, toprağıma, insanlarıma dönmek arzusu için­
de yanıyorum.

898
Bana hemen yazdığın için sana m i n n e t d â n m .
. Aziz Otyam'cığım, görüyorsun ellerimi ellerinden ayırıp sözümü bir türlü
kesemiyorum. Sanki içimdekileri bir solukda sana anlatıp bitireyim, yapamadık­
larımın acı özlemini duyurayım i s t i y o r u m . . .
Ah Otyam'cığım, tomurcuğa yetmiş bir meyve ağacı, aldığı tohumu güneşe
bir selâm gibi sunmak için kabarmış ekili toprak, doğumu yaklaşan bir gebe ya­
ratık gibi olmak, sonra...... âciz, bir yatakta yatmak ve günleri saymak; güneşle
toprak, hayatla ölüm arasındaki çizgi üzerinde sallanmak.....

29 Mayıs 1965, Londra


Sesim birden kesildi değil mi? Korkma, temelli kesilmedi. Sâdece yeni bir
tedavinin cilvesi bu susuş.... Çünki sabahtan akşama kadar bir kurşun kaplı odaya
kapanıyorum, boynumda ve ensemde Radium kılıcı, hastalıkla savaş ediyorum!..
Ha, sakın ola beni korkak kişi sanma iyi demiş Pir Sultan Abdal "Bir ben
ölmeyinen cihan yakılmaz" Hem sizleri görmeden, teypleri dinlemeden, gönlümü
ve beynimi boşaltmadan gitmek olmaz değil m i ? "

SONRA

Titrek titrek, sırt üstü yatılan bir yatakta yazılan o, pırıl pırıl; insana,, yaşa­
ma, öğretme, öğrenme gücü sevgisi veren mektupların ardı kesilivermişti. Taa
Londra'dan hasta yatağından ilgisini esirgemiyor, kanserle boğuşurken sayfalar
dolusu mektupla güç veriyor, destekliyor. Parlamento üyelerinin ödenek ve maaş­
ları için yazdığım yazı dolayısiyle açılan dâvaya bakması için güvendiği avukat
dostlarına mektuplar yağdırıyor, o dost insan ilgisini kesmiyordu üzerimden.

BİR İLÂN
"Büyük Bir Kayıp
Fakültemizin değerli öğretim üyelerinden ve Avrupa İnsan Hakları Dîvânı Yar­
gıçlarından, Prof. Dr. Kemâl Fikret Arık, bir süreden beri çektiği amansız has­
talıktan kurtulamıyarak hayâta gözlerini yummuştur.*..."
Gerçek bir inşam, dostu, bilgini yitirmenin acısını belirtmek için yazmadım
bu yazıyı, çünki imkânsız bir şey bu, beceremem.
İnandırmak istiyorum kendimi, yine mektuplar gelecek insan sevgisi dolu,
güç veren... Sonra yolculuklar yapacağız birlikte, saatlerce konuşacağız. Anadolu
sorunları üzerinde, bana yine güzel yollar gösterecek, etrafına iyilik saçacak...
Nasıl üzüleceğimi bildiğinden teselli ediyordu son mektuplarında. "Bir ben
ölmeyinen cihan yıkılmaz" diyordu Duyarsan üzülme diyordu, öleceğine değil
de ölümünden üzüleceklere üzülüyordu.
Gerçekten, sevgili dost, adaşım Kemâl Fikret Arık öldü mü?
İ'lân böyle diyor da
Fikret OTYAM ( l / d ) "

899
. "PROFESÖR KEMÂL FİKRET ARIK

Hastahânesinde vefat ederek aramızdan edebiyen ayrılan, T.O.D.A.İ.E.'nün eski


Genel Müdîri ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Medenî Hukuk Kür-
sisi Profesörü Dr. Kemâl Fikret Arık'ın hâtırası önünde saygı ile eğiliriz;. Profesör
Arık, TODAİE'nün o zamanki statüsü dolayısıyle, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı
olarak 4 Aralık 1956 günü Enstitü Genel Müdîrliği görevine başlamış; 7163 sayılı
Enstitü Kuruluş Kanununun 1 Mart 1959 târihinde yürürlüğe girip Müessesenin
bağımsız bir hüviyet kazanmasından sonra da göreve devam ederek bu görevi
7 Nisan 1965 târihine kadar muhafaza etmiştir.
Böylece Profesör Fikret Arık, 24 Mayıs 1953'de kurulan Enstitünün 13 yıla yak­
laşan hayâtında, 8 yıl 4 ay süren Genel Müdîrliği dolayısiyle önemli bir yer işgal
etmiş; onu, kişiliği ve iıcrâatıyle etkilemiş ve Enstitü hayatındaki gelişme çalkan­
tılarının etkisi altından kalkmıştır.
Aşağıda merhumun, uzun yıllar kendisiyle birlikte çalışmış bir dostunun, Fran­
sız Danışman M. Paul Bouteille'in kaleminden çıkmış bir portresini sunuyoruz:
Canlı ve rahat bir hareketle sık sık arkaya attığı sık gümüşî saçlar altında
geniş ve yuvarlak bir alm, b i r çift elâ gözün sıcak bakışı, hafif kıvrık burun, has­
sas ve muntazam dudaklar, iradeli bir çene, zarif çizgili ve göz dolduran bir sîmâ,
kıvrak ve toplu bir vücud, sür'atli el ve kol hareketleri t a m bir Osmanlı kibarlı­
ğının ve doğuştan gelen bir nezâketin hemen yumuşatıverdiği müstehziye kaçan
keskin bir konuşma tarzı. Bütün bunlar ona bir entelektüelin, bir 19. yüzyıl artist
ve hümanistinin romantik denebilecek zarafetini verirdi.
Bu bilim adamı, varlığının derinliklerine kadar entelektüeldi. İlk meslek ola­
rak Yargıçlık ve Baroyu seçmiş; akedemik mesleğinin raslantıları onu, sonradan
hayatının amacı hâline gelen Türkiye ve Orta Doğu Âmme İdaresi Enstitüsünün
Genel Müdîrliğine getirmişti. Hukukî analiz zevkini, düşünceleri açık bir şeküde
ifâde duygusunu, sunuş ve şifahî açıklama yeteneğini Medenî Hukuk'dan ve Ceza
Hukuku'ndan aldı. Parlak bir kuramcı olarak sâhib bulunduğu büyük zihnî esnek­
lik, ona, İdare ilminin sert zorunluluklarına, ekonomik ve beşerî gerçeklerin da­
racık sınırlılıklarına yakınmadan boyun eğip katlanmak imkânını veriyordu. Fa­
kat köklü idealizmi, ona, uygulama güçlüklerini kasden bilmez! ikden geldiği bol fi­
kirler ve sayısız teşebbüsler, çok kere hayret verici bir duygu sıcaklığı
taşıyan ve d â i m a gülümseyen bir iyimserlikle aydınlanmış sayısız teşebbüsler,
sayısız beşerî temaslar ilham ediyordu. Şafakdan çok önce kalkan, gece
geç vakit yatan bu yorulmaz insan, başkalarının iyiliği uğruna b ü t ü n günleri bo­
yunca fikirler toplar, hazırlar ve günün birinde haaad mevsiminin geleceğini bilen
bir çiftçinin saban izlerine tohum serpişi gibi etrafına fikir ekerdi. İnsan gelişi­
minin tarlasında idealistlerin gerçekçilerden daha verimli olduklarını u n u t m a m a k
gerekir.
Aynı zamanda bir sanatkârdı: Bu yönü, maddî olanakları o derece h o r gören
bu entelektüele yaklaşanları hayretde bırakan bir özellikti. Türk San'atmın ve

900
Ülkesinin güzelliklerini bana tanıtan o oldu. Yurd içindeki gezilerimiz sırasında
çok kere bizleri durdurur, kendi kendine öğrendiği ve çok büyük bir incelikle kul­
landığı Fransızca gibi güç bir dille, bir anıtın ya da bir manzaranın asaletini,
bir seramiğin inceliğini, bir minarenin zarafetini, Anadolu bozkırından yükselen
bir şafağın ihtişamını, ya da Boğaz'da menekşe kırmızısı bir tanyerinin hasret dolu
okşayıcılığını anlatırdı.
ÇUnki o, aslında bir insan dostuydu; gerçek bir Türk hümanisti. Kuvvetli zih­
nî tecessüsü sayesinde Türkiye'ye en iyi yönlerini getirmeyi hayal ettiği batı uy­
garlığının üstünlüklerini, aşırı bir hoşgörürlüğe düşmeden ve t a m bir berraklıkla
görürdü. Fakat varlığının kökleri kendisini besleyen toprağın derinliklerindey-
di. Vatanınm insanlarına, bozkırların ve ormanların, denizlerin ve dağların
insanlarına, onların gururlu ve cömert ruhuna, bir millî oyunda, bir türkü­
de, atasözünde yahud şiirde ifâdesini bulan yüzyıllar görmüş geleneklerine
varlığının en hassas telleriyle bağlıydı. En büyük kıvancı, onları, Memleketini bit­
mek bilmez bir hatırşinaslıkla gezdirdiği yabancüara tanıtmak ve sevdirmekti.
En fazla Türkiye Toprağının insanlarına güvenir ve ümid bağlar; yarının Türki­
ye'sini onların yaratacağını söylerdi. Kendisini, birlikte ziyaret ettiğimiz köylerde
oranın ileri gelenleriyle yaptığı çay sohbetlerinde, köy odasının, köy kuyusunun,
yolların yahud ekinin nasıl ıslah edilebileceğini tartışırken kaç defa görmüşümdür.
Elleri nasırlı, iri yapılı ve tenleri güneşten yanmış köylüler "Ankara'dan gelen bü­
yük Hooanm" Türk Vatamnın geleceği h a k k m d a söylediklerini güven ve saygıyla
dinlerlerdi.

Bir asker çocuğu olduğunu söylerdi ve Vatanına bir asker gibi ölme örneği
verdi; Son nefesine k a d a r çalışarak, günün birinde kendisini alıp götüreceğini
uzun süreden beri bildiği hastalığı, bir gün bana dediği gibi " b i r seyirci ilgisizli-
ğiyle" seyrederek ve korkunç hastalığın seyrini not ederek, çektiği ıztırâba rağ­
men, yakınmadan ve sızlanmadan, son dakikaya kadar morfinin getireceği rahat­
lığı reddetti ve onu erkekçe bir ölümle bağdaştıramadı. Tıp ilminin m u k a d d e r so­
nucu geciktirmeye çalıştığı Londra'dan Memleketine endişe ve şefkatle yoğrulmuş
mektuplar yazdı. Kendisine veda ettiğim zaman geriye kalan kuvvetini toplayarak
ıztırabdan zayıflamış ve büzülmüş gövdesini doğrultmaya çalıştı ve hemen hemen
işitilmeyen bir sesle, Mustafa Kemâl Atatürk'ün Türkiye'nin geleceği hakkındaki
dâhice kehânetlerinden ve kendisinin bu büyük insanın görüşlerini kendi müteva­
zı' çevresinde gerçekleştirmek için yaptıklarından yahud yapmaya gayret ettiği
şeylerden bahsetti. Gereği kadar yapamadığına üzülüyordu! Sözlerini duyabilmek
için ona eğilmiş olarak içimde bu varlığın, çok zengin ya da çok çeşitli kaabiliyet-
lere sâhib birçok insanlar gibi, sanıldığından daha değerli, hayatın kendisine ge­
tirdiğinden çok daha fazlasına lâyık bir kimse olduğunu dokunaklı bir his hâlin­
de içimde duydum. Ve düşündüm ki daha bahtlı bir kader ona, kendisinden is­
tenmeyen fakat kendisinin Vatanına ve Milletine vermek istediği daha fazla şey­
leri başarmak imkânını sağlayabilirdi.

9Ü1
Duygulu, uyanık ve hareketli ruhu, şimdi ebedî sükûna, muztarib vücûdu hu­
zura kavuşmuş bulunuyor. O kadar çok sevdiği ve kucağına tevdî' edildiği Ana­
dolu Toprağında rahat uyusun ( l / a ) "

BASILMIŞ ESERLERİ

1 — İngiliz Me'mur Eğitiminde Hazinenin Rolü (David Hubbak'dan terceme)


Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1960; 19 sf.; 8°
2 — İngiliz Hükümet Sistemi (Prof. William Robson'dan terceme)
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1960; 46 sf.; 8°
3 — Hukûk'un Temel Müesseseleri (Ders Notları)
Ankara, Balkanoğlu Matbaası; 1961; VII + 133 sf.; 8°
4 — Mukaayeseli Toprak Reformu
Ankara, Balkanoğlu Matbaası; 1962; 183 sf.; 8°; 1 Planş, 3 Levha
5 — Juridiction Constitutionnelle Turquie
Ankara, Balkanoğlu Matbaası; 1962; 23 sf.; 8°
6 — Mouvement Legislative en Turquie, 1960 (I. Türk, D. Baykal ile birlikte)
Ankara, Balkanoğlu Batbaası; 1962; 36 sf.; 8°
7 — Türk Medenî Hukuku
Ankara, Balkanoğlu, Matbaası; 1963; XIV + 374 sf.; 8°
8 — Âmme İdaresi Alanında Teknik Yardım ve Resmî Yayınlar
Ankara, Balkanoğlu Matbaası; 1964; V I I I + 7 5 sf.; 8°
9 — Borçlar Hukuku ( l . C : Umûmî Hükümler)
Ankara, Balkanoğlu Matbaası; 1964; XV + 260 sf.; 8°
10 — Türk Husûsî Hukuk Sistemi ve Yargı Sistemi (Şahsın Hukuku, Aile
Hukuku Ders N o t l a n )
Ankara, Balkanoğlu Matbaası; 1964; VII + 300 sf.; 8°
11 — Avrupa insan Hakları Sözleşmesi Üzerine Bir İnceleme
Ankara, Sevinç Matbaası; 1965; IX + 327 sf.; 8°; 1 Planş
12 — İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi: Akdin Muhtelif Nevileri (Hugo Oser'den
terceme; Birinci Fasikül)
Ankara, Cezaevi Basımevi; 1966; VIII + 141 sf.; 8°
7. D E K A N

Prof. FEHMİ YAVUZ (1)


(S k B.O.: 2032/1937/M Me'zunu / / 4 . C; Okul Nu. 479)

Emekli öğretmenlerden Mehmed Ali Yavuz Bey ile Hatice Yavuz Hanım'ın oğ­
ludur. 1912 (1328 R.)'de İsparta"da doğdu, ilk ve orta öğrenimini ^İsparta'da, lise
öğrenimini de 1934'de istanbul Pertevniyal Lisesi'nde tamamladı. 1937'de S.B.O.
Mâlî Şûbesi'nden me'zun oldu.
Mülkiye'ye girmeden önce 1928'den 1931 yılma kadar Muğla İli emrinde köy
öğretmenliği yaptı. Mülkiyeden me'zuniyetini müteâkib kısa bir müddet Mâliye
Vekâleti emrinde me'mur olarak çalıştıkdan sonra aynı yıl açılan Avrupa sınavı­
nı kazanarak Almanya'ya gönderildi. Berlin İktisad Fakültesi'nde iki sömestr öğ­
renim yaptıktan sonra 2. Dünya Savaşı'nm başlaması üzerine Yurd'a döndü. 1940
da Mâliye Bakanlığındaki mümeyyizlik görevine başladı. 1942'de S.B.O. Müdîrliği-
nin açtığı asistanlık sınavını kazanarak aynı yıl S.B.O. Şehircilik dersi Profesörü
E r n e s t Reuter'in asistanlığına ta'yin edildi. 1946 başlarında, yeni kurulan, İşçi Si­
gortalan Kurumu Genel Müdîr Muavinliğine getirildi. 1947'de bu görevden istî'fâen
ayrılıp S.B.O.'daki asistanlığına döndü. 1948'de sınavını kazanarak S.B.O. Şehirci­
lik Kürsîsi Doçentliğine yükseldi. İki yıl da, ek görev olarak, S.B.O. Müdîr Muâvin-

(1) Bak.: a) Mülkiye Târih! ve Mülkiyeliler, 2. C; 1146. - 1147. sf.


b) Talebimiz üzerine Kendilerinin gönderdiği, Arşivimizde mahfuz 8-7-1967 günlü mektup.

903
liginde bulundu. 1951'de S.B.F. Şehircilik Dersi Profesörlüğüne yükseldi. Bu arada
1953'den 1955'e kadar ingiltere'de kendi branşı üzerinde ihtisas yaptı.
2 Aralık 1958'de S.B.F. Dekanlığı'na seçildi (2). 28 Mayıs 1960'da Millî Birlik
Komitesi Kabinesi Millî Eğitim Bakanlığı'na, 21 Eylül 1960'da da İ m a r ve İskân
Bakanlığına getirildi. Bu son görevinden Kurucu Meclis Üyeliğine seçilmesi se­
bebiyle, Ocak 1961'de ayrıldı. Kurucu Meclis'in Ekim 1961'de çalışmalarını bitirip
dağılması üzerine S.B.F.'deki görevine döndü. Hâlen (1968) S.B.F. Şehircilik Kür-
sîsi Profesörü ve İskân ve Şehircilik Enstitüsü Müdîridir. Almanca, İngilizce bil­
mektedir. 29 yaşında evlenmiştir. 1 Erkek, 1 Kız olmak üzere iki evlâd babasıdır.
Türk Belediyecilik Derneği, Amerikan Şehir Plâncıları Derneği (ASPO), İskân ve
Şehircilik Derneği üyesidir.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ
CCLXXV—2032/1710 (1) Köy İdarelerimizin Mâliyesi
Ankara, Kanaat Basımevi; 1946; 100 sf.; 8°
2032/1711 (2) Ankara'nın İmârı ve Şehirciliğimiz
Ankara, Güney Matbaacılık T.A.O.; 1952; 116 sf.; 8°
2032/1712 (3) Şehircilik Ders Kitabı
Ankara, Yeni Matbaa; 1953; 15 + 119 sf.; 8°
2032/1713 (4) Şehirciliğimiz Hakkında Mukaayeseli Raporlar
Ankara, Yeni Matbaa; 1956; 67 sf.; 8"
2032/1714 (5) Şehirci'de Aranan Vasıflar Hakkında İngiliz Kraliyet Ko­
misyonu Raporu
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1960; 126 sf.; 8°
2032/1715 (6) Belediyelerimizin Mâlî İdaresi Hakkında Anket Raporu
Ankara, Sevinç Matbaası; 1962; 5 + 75 sf.; 8°
2032/1716 (7) A Survey On the Financial Administration of Turkish
Municipalities (Türk Belediyelerinin Mâli İdaresi Hak­
kında Tetkik Raporu)
Ankara, Sevinç Matbaası; 1962; 8 + 27 sf.; 8°
2032/1717 (8) Şehircilik (Ders Kitabı)
Ankara, Sevinç Matbaası; 1962; 15 + 325 sf.; 8°
2032/1718 (9) Memleketimizde Toplum Kalkınması (Köy Kalkınması)
Ankara, Balkanoğlu Matbaası; 1964; 7 + 56 sf.; 8°
2032/1719 (10) Mahallî İdarelerimizin Problemleri
Ankara, Balkanoğlu Matbaası; 1964; 5 + 30 sf.; 8°
2032/1720 (11) Problems of Turkish Local Administration
Ankara, Kardeş Matbaası; 1965; 31. sf.; 8°
2032/1721 (12) Türk Mahallî İdarelerinin Yeniden Düzenlenmesi Üzerine
Bir Araştırma
Ankara, Üniversite Basımevi; 1966; XIII + 192 sf.; 8°

(2) Bak.: Bu Cild'in 680. sayfasına.

904
8. D E K A N

Prof. Dr. CÂHİD TALAŞ (1)


(S.B.O.: 2106/1938/M Me'zunu //4. C; Okul Nu. 543)

Lokantacı Kâmil Bey ile Fethiye Hamm'ın oğludur. 1917'de Trabzon'da doğdu.
İlk, orta ve lise öğrenimini Trabzon'da tamamladı. 1935'de Trabzon Lisesini iyi
derece ile bitirdi. 1938'de de S.B.O. Mâlî Şûbe'den me'zûn oldu. Aynı yıl ta'yin
edildiği Mâliye Vekâletinde kısa bir süre çalıştıktan- sonra aynı Bakanlığın açtığı
Avrupa imtihanım kazanarak İktisad Doktorası yapmak üzere Fransaya gönderil­
di. Lisans öğrenimini tamamlayıp 2. Dünya Savaşı'nm başlaması üzerine Yurd'a
döndü. 1940-1943 yıllarında yedeksubay olarak fi'lî askerlik görevini yaptıktan son­
ra öğrenimini tamamlamak üzere Cenevre'ye gitti. Cenevre Üniversitesi İktisad
Fakültesi'nde "La Leglslation du Travail Industriel en Turquie = Türkiye'de En-
düsriel Çalışma Hukuku" adlı ve "Sosyal Politika" konulu tezini tamamlayıp "İk­
tisad Doktoru" oldu. 1948'de Yurda dönüp Çalışma Bakanlığı Araştırma Kurulu
Raportörlüğüne ta'yin edildi. 1950'de aynı yer üyeliğine terfî' etti. 1952'de S.B.F.
İçtimâi İktisad Öğretim Görevliliğine naklen ta'yin edildi. 1953'de Doçentlik sına­
vını ıbaşan ile vererek Akademik Kariyer'e dâhii oldu. 1958'de aynı Kürsî Profe­
sörlüğüne terfi' etti. 28 Mayıs 1960'da Millî Birlik Komitesi Kabinesinde Çalışma
Bakanlığı'na getirildi. 15 Eylül 1960'da S.B.F. Dekanlığına seçildi. 26 Haziran 1961
de 2. d e f a Çalışma Bakanlığına getirilince Dekanlık görevinden ayrıldı. Hâlen
(1968) S.B.F.'de Profesörlük görevine devam etmekde olup Sosyal Siyâset ve İş

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2. C, 1178. sf.


b) Talebimiz üzerine gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 23 Temmuz 1966 günlü Mektup.

905
Hukuku, İktisadî Doktrinler Târihi ve İktisadî Sistemler Derslerini okutmakta­
dır. Kırıkbeş yaşında evlenmişdir. Çocuğu yoktur (1968). Fransızca, İngilizce bil­
mektedir. Birleşmik Milletler Türk Derneği, Mülkiyeliler Birliği, Türk Ekonomi ve
Artırma Kurumu, Türk Kooperatifçilik Kurumu üyesidir. Hobisi, balıkçılık ve kuş
beslemektir.
B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

CCLXXXIX— 2106/1756 (1) La Legislation du Travail Industriel en Turquie


Geneve, Imprimerie Centrale; 1948; 272 sf.; 8°
2106/1757 (2) Tam Çalıştırma için Millî ve Milletlerarası Tedbirler
Ankara, İstiklâl Matbaası; 1952; 8 + 71 + 1 sf.; 8°
2106/1758 (3) Sosyal Güvenlik ve Türk îşçi Sigortaları
Ankara, Güney Matbaası; 1953; 4 + 168 sf.; 8°
2106/1759 (4) işsizlikle Mücâdele (Terceme)
Ankara, Örnek Matbaası; 1953; 327 sf.; 8°
2106/1760 (5) Muhtelif Avrupa Memleketlerinde Kira Politikası
Ankara, Yeni Matbaa; 1954; 63 sf.; 8°
2106/1761 (6) Ictimâî İktisad Dersleri (2 kez basıldı)
Ankara, Yeni Matbaa; 1955; 20 + 431 sf.; 8°
2106/1763 (8) iş Müfettişlerine Rehber (Int. Lab. Off. tere.)
İstanbul, Osmanbey Matbaası; 1956; 2 + 1 1 2 sf.; 8°
2106/1764 (9) Sosyal Güvenliğin Finansmanı ve Biriken Fonların
Bankalar Vâsıtası ile Yatırımı Mes'elesi
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1957; 22 sf.; 8°
2106/1765 (10) Sendika Hürriyeti
Ankara, Yeni Matbaa; 1957; 56 sf.; 8°
2106/1766 (11) Yeni Zamanların iktisad Târihi; 1890-1938
Ar,kara, Yeni Matbaa; 1958; 8 + 3 + 286 + 1 sf.; 8°
2106/1767 (12) Avrupa İktisâdi Camiası İçinde Sosyal Politikamı­
zın Muhtemel Gelişme tstikaametleri
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1960; 25 sf.; 8°
2106/1768 (13) Sümerbank Toplu iş Sözleşmesi Konferansları
İstanbul, Baha Matbaası; 1963; 32 sf.; 8°
2106/1769 (14) T.C. Sosyal Politika Mes'eleleri; 1920-1960
Ankara, S.B.F. Teksir Bürosu; 1964; 48 sf.; 4°
2106/1770 (15) Toplu iş Sözleşmesi Konferansları
Ankara, Yeni Desen Matbaası; 1964; 45 sf.; 8°
2106/1771 (16) Ekonomik Gelişme içinde İstihdam Hedef. (Tere.)
Ankara, Üni. Basımevi; 1964; 12+285 sf.; 1 Levha; 8°
2106/1772 ,(17) Sosyal Politika
Ankara, Sevinç Matbaası; 1967; 247 sf.; 8°

•o-

906
10. DEKAN (2)

Adalet Bakanlığı Müsteşarlarından' Sezâî Bey ile Sulhiye Hanımın oğludur.


12 Temmuz 1921'de İstanbul'da doğdu. Ankara Gazi Lisesini, 1939'da pekiyi derece
ile ıbitirdi. 1944'de de Ankara Hukuk Fakültesi'nden Pekiyi derece ile me'zun oldu.
1945'de gittiği Cenevre Üniversitesinde "Devletlerin Milletlerarası Mes'uliyeti = La
Responsabilite Internationale des Etats" adlı Tez'ini başarı ile kabul ettirip "Hu­
kuk Doktoru" olarak 1950'de Yurd'a döndü. S.B.O. nun açtığı Asistanlık Sınavını
kazanarak Devletler Hukuku Asistanı oldu. 1952'de Doçentlik sınavını vererek Do­
çentliğe, 1960'da da Profesörlüğe yükseldi. 5 Kasım 1962'de S.B.F. Dekanlığına se­
çildi. Bu görevi 2 Kasım 1964'de sona erdi. 1966 da Avrupa İnsan Hakları Dîvânı
Hâkimliğine ve Milletlerarası Dâimi Hakem Divânı üyeliğine seçildi. Hâlen (1968)
S.B.F. Devletler Hukuku Kürsîsi Profesörü, Dışişleri Bakanlığı Başhukuk Müşa­
viridir. Fransızca ve İngilizce bilir. 44 yaşında evlendi. Bir erkek çocuk babası­
dır. Milletlerarası Hâkimler Derneği ile Milletlerarası Siyâsî İlimler Derneği üye­
sidir. Fransa'nın "Legion d'Honneur" nişanını hâizdir. Hobisi a m a t ö r balıkcılıkdır.
B A S I L M I Ş E S E R L E R İ
1. Responsabilite Internationale des Etats (doktora tezi), İstanbul; 1950
2. Tebaa'nın Yabancı Memleketlerde Himâyesi; Ankara; 1953; 162 sf.; 8°
3. Le Conflit de Cypre et les Cypriotes Turcs; Ankara, 1961; 267 sf.; 8°
4. Milletlerarası Politika; Ankara; 1966; 358 sf.; 8°

(1) Bak.: Talebimiz üzerine gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 2 Mart 1967 günlü Mektup.
(2) 9. Dekan için 887. sf. ye bakınız.

907
11. D E K A N

Prof. Dr. MÜFÎD CUMHUR FERMAN (1)

(S.B.O.: 3008/1948/M Me'zunu //4. C; Okul Nu. 622)

istanbul Emniyet Sandığı Başveznedarlarmdan Ali Ferman Bey ile Sâliha


Ferman Hanımın oğludur. 18 Haziran 1926'da istanbul'da doğdu, ilk, orta ve lise
öğrenimini istanbul'da tamamladı. 1944'de Taksim Erkek Lisesi Fen Şubesini peki­
yi derece ile bitirdi.
Haziran 1948'de S.B.O. Mâlî Şubeden me'zun olduktan sonra, Temmuz
1948'de Mâliye Bakanlığı Bütçe ve Mâlî Kontrol, Gelirler Genel Müdîrlik-
leri stajyer me'murluğuna ta'yin edildi. 19 Mart 1949',da S.B.O. Müdîrliğinin açtı­
ğı sınavı kazanarak işletme iktisadı ve Muhasebe Kürsîsi Asistanlığına naklen
ta'yin edildi. Bu arada İstanbul Iktisad Fakültesi Doktora Sınıfını tamamladı.
"Türkiye'de Sanayi Kredisi" adlı Tez'ini kabul ettirerek "iktisad Doktoru" oldu.

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2. C; 1592. sf.


b) Israrlı talebimiz üzerine gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 23 Temmuz 1968 günlü Mektup.

908
F i l î askerlik görevinin tamamlanmasından sonra sınavını kazanarak S.B.F. İş­
letme İktisadı ve Muhasebe Kürsîsi Doçenti oldu. 29 Kasım 1960'da aym kürsî
profesörlüğüne yükseldi. Bu arada ek görev olarak Ankara İktisadî ve Ticarî İlim­
ler Akademisi İşletme Kürsîsi Profesörlüğünü de deruhde etti. Bu görevi 1966
yılına kadar devam etti. 2 Aralık 1964'de S.B.F. Dekanlığına seçildi. 25 Mart 1965'de
yine ek görev olarak Veteriner Fakültesi Hayvancılık İşletme Ekonomisi Kürsîsi
Profesörlüğünü de deruhde etti. 4 Kasım 1965'de Ankara Üniversitesi Senatosu ta­
rafından Üniversite Rektörlüğüne seçildi. 4 Kasım 1967'.de yapılan Rektörlük Se­
çiminde 2. defa Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne seçilmiştir. Hâlen (1968) S.B.F.
İşletme İktisâdı ve Muhasebe Kürsîsi Profesörü, S.B.F. İşletme Enstitüsü Müdîri,
Ankara Veteriner Fakültesi Hayvancılık İşletme Ekonomisi Kürsîsi Profesörü ve
Ankara Üniversitesi Rektörü'dür. Fransızca, İngilizce ve az İtalyanca bilmektedir.
Mülkiyeliler Birliği, İktisad Fakültesini Bitirenler Derneği, Türk Ekonomi Kuru­
mu, İşletme İktisadı ve Muhasebe Derneği, Türk İstatistik Derneği, Birleşmiş
Milletler Türk Derneği, Türk-Pâkistan Kültür Derneği, Türkiye-İran Dostluk ve
Kültür Derneği'nin daimî üyesi ve Türk Veteriner Hekimler Derneği Fahrî üyesi­
dir. 33. yaşında evlendi; bir erkek, bir kız olmak üzere iki çocuk babasıdır. Tek
hobisi, Târih okumaktır.

BASILMIŞ ESERLERİ

CDII — 3008/2077/a (1) Türkiye'de Sanayi Kredisi (Doktora Tezi)


İstanbul; 1951; 8°
3008/2078 (2) Fiat Hareketlerinin Muhasebe Prensipleri üzerine Te'sirleri
ve Bilanço Teorileri
Ankara, Yeni Matbaa; 1954; 212 sf.; 8°
3008/2079 (3) Türk Devlet Muhasebesi Üzerine Düşünceler (A. Mey'den
Tere.)
Ankara, Yeni Matbaa; 1955; 34 sf.; 8°
3008/2080 (4) Banka İşletmelerinde Maliyet Muhasebesi, İşletme Bütçeleri
Ankara, 1960; 7 + 48 sf.; 8°

909
Prof. Dr. FAHİR H. ARMAOĞLU (1)
(S.B.O.: 2936/1947/S Me'zunu //4. C; Okul Nu. 513)

Ahmed Hadi Bey ile Zâtiye Hanımın oğludur. 1924 (1340 R.)'de, babasının rae' :
muren bulunduğu, Gelibolu'da doğdu. Haziran 1943'de Pekiyi derece ile Balıkesir'
Lisesi'nden; Haziran 1947'de de S.B.O. Siyâsî Şubesinden me'zun oldu.
Me'zuniyetini müteâkib bir yıl'a yakın Millî Eğitim Bakanlığı Kültürel Dış
Münâsebetler Şubesinde me'mur olarak bulunduktan sonra Haziran 1948'de açı­
lan sınavı kazanarak S.B.O. Siyâsî Târih Kürsîsi Asistanlığına ta'yin edildi. Ka­
sım 1949'da Ankara Hukuk Fakültesi'nde muadelet sınavını vererek Hukuk Fa­
kültesi Diploması'm kazanmış; Haziran 1951'de stajını tamamlayarak "Avukatlık
Ruhsatı" almıştır. Hukuk Doktorası'm Kamu Hukuku alanında yapmış ve Mart
1953'de Ankara Hukuk Fakültesi'nde "Seçim Sistemleri" adlı Tez'ini savunup "Pe­
kiyi" derece ile kabul ettirerek "Hukuk Doktoru" unvanını ihraz etmiştir.
1953'den 1954'e kadar A.B.D. Minnesota Üniversitesi'nde Âmme îdâresî ve Siyâ­
sî Târih dallarında çalışmıştır. Aralık 1956'da S.B.F. Siyâsî Târih Kürsîsi Eylemli
Doçentliğine ta'yin edilmiştir.
1959-1960 yıllarında A.B.D. Harvard Üniversitesinde, 1960-1961 yıllarında da
Stanford Üniversitesi'nin "Hoover Institution on War, Peace and Revolution"

(1) Bak.: a) Mülkîye Târihi ve Mülkiyeliler; 2. C, 1570 sf.


b) Talebimiz üzerine gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 1-7-1967 günlü. Mektup-,

910
adlı Kurumlarında Sovyet Rusya ve Doğu Bloku konuları üzerinde çalışma ve-
araştırma yapmıştır.
Mayıs 1963'de S.B.F. Siyâsî Târih Kürsîsi Profesör üyeliğine, Mayıs 1966'da da
ayna Kürsî Profesörlüğüne yükselmiştir.
Ocak 1965'de, Hükümetimizin dünyanın çeşitli bölgelerine gönderdiği ve Kıb­
rıs Dâvamızı dünya kamu oyuna açıkalamak için tertib ettiği "İyi Niyet Hey'etle-,
ri"nden "Doğu Afrika İyi Niyet Hey'eti üyeliği" 'ne seçilip Doğu Afrika'ya dahil
on iki Memleketin Hükümetleri nezdinde kırkbeş gün süre ile iyi niyet elçiliği
yapmıştır. Bu arada muhtelif târihlerde S.B.F. Dış Münâsebetler Enstitüsü ile At­
lantik Andlaşması Derneği Türk Grupu Genel Sekreterlikleri görevlerinde de bu­
lunmuştur. Mart 1965'den Kasım 1965'e kadar S.B.F. Basın ve Yayın Yüksek Oku-
lu'nun ilk Müdîrliğini îfâ etmiş; bu Okulun kuruluşunu hazırlamış ve Kasım
1965'de öğretime açmıştır. Ayrıca 1965-1966 ders yılında aynı Okulun Siyâsî T â r i h
Profesörlüğünü de deruhde etmiştir.
18 Kasım 1965'de S.B.F. Dekanlığı'na seçilmiş; bu görevden 14 Nisan 1966'da
isti'fâen ayrılmıştır.
Hâlen (1968) S.B.F. Siyâsî Târih Kürsîsi Profesörü, Polis Enstitüsü Siyâsî Tâ-.
rih Öğretim Üyesi, Kurucularından bulunduğu ve esas i'tibâriyle Sovyet Rusya
ve Doğu Bloku üzerinde araştırmalar yapan S.B.F. Dış Münâsebetler Enstitüsü
Bölge Araştırmalar Merkezi Başkanı ve Türkiye İş Bankası A.Ş. İdare Meclisi üye­
si; Haziran 1968'den beri de T.O.D.A.İ.E. Genel Müdîridir. Fransızca, İngilizce ve
Rusça bilmektedir. 27 yaşında evlenmiş olup, bir erkek çocuğu vardır.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ
CCCXCV — 2936/2044 (1) Seçim Sistemleri (Doktora Tez'i)
Ankara, Güneş Matbaası; 1953; 180 + XII sf.; 8°
2936/2045 (2) S.B.F. 1946-1955 Me'zunîarı Hakkında Bir Araştırma
(Dr. G. Birkhead ile birlikte)
Ankara S.B.F. Teksir Bürosu; 1956; 46 + 5 sf.; 4°
2936/2045/a (3) Graduates of Politioal Sciences University of Ankara
Ankara, S.B.F. Teksir Bürosu; 1957; 46 + 4 sf.; 4"
2936/2046 (4) Amerikan-Japon Münâsebetlerinin On Yılı (1931-1941)
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1957; 9 + 242 + 1 sf.; 8°
2936/2047 (5) Yeni Fransız Anayasası Üzerine Bir Seminer (müşte.)
Ankara, Ajans Türk Matbaası; 1960; 59.; 8°
2936/2048 (6) Siyâsî Târih Dersleri: 1789-1919
Ankara, Sevinç Matbaası; 1961; 24 + 662 sf.; 8°
2936/2049 (7) Kıbrıs Mes'elesi; 1954-1959 Türk Hükümeti ve Kamu
Oyu'nun Davranışları (Karşılaştırmalı inceleme)
Ankara, Sevinç Matbaası; 1963; 10 + 585 sf.; 8°
2936/2050 (8) Siyâsî Târih: 1789-1960
Ankara, Sevinç Matbaası; 1964; 17 + 1 + 826 sf.; 8q
O
911
13. D E K A N

Prof. AZİZ KÖKLÜ (1)

(S.B.O.: 2027/1937/M Me'zunu //4. C; Okul Nu. 467)

Emekli P.T.T. Müdîrlerinden Nazmi Bey ile Besime Hanım'ın oğludur. 1913'de
İstanbul'da doğdu. İlk öğrenimini Pamukova'da, orta öğrenimini Kabataş Lisesinde
tamamladı. 1934'de Edirne Lisesi'nden Pekiyi derece ile, Haziran 1937'de de S.B.O.
Mâlî Şubesinden me'zun oldu.
Me'zuniyetini müteakib kısa bir müddet Mâliye Vekâleti'nde çalışdıktan son­
ra, aynı Vekâletin açtığı Avrupa Sınavını kazanarak 1937 Aralık ayında İktisad
Doktorası yapmak üzere Almanya'ya gönderildi. Burada doktora öğrenimi'ne de­
vam etmekde iken, 2. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine Ekim 1939'da Yurd'a
döndü. 1939'dan 1942 yılına kadar fi'lî askerlik görevini yedek subay olarak ta­
mamladı. 1943'de açılan asistanlık sınavını kazanarak S.B.O. İktiasd ve Mâliye

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2. C; sf. J',143


b) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği 15-7-1968 günlü olup Arşivimizde mahfuz mektup.!

912
Kürsîsi Asistanlığı'na ta'yin edildi. 1946'da Doçentliğe terfi' ve Îktisad-Mâliye Do­
çentliğine getirildi. 1955de S.B.F. aynı Kürsî Profesör Üyeliğine ve 1957d'e de
Kürsî Profesörlüğü'ne yükseldi. Kasım 1960'da Öğretim Üyeliği görevinden ayrıl­
dı ,(2). O.E.C.D. (iktisâdi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilâtı) nezdinde Türk Hey'eti
Başkanlığı'na ta'yin edilip Paris'e gönderildi. Burada bir yıl görevden sonra Ara­
lık 1962'de tekrar S.B.F. İktisad ve Mâliye Grupu Kürsîsi Profesörlüğüne ve öğ­
retim üyeliğine getirildi. 14 Nisan 1966'da 1. defa, 2 Kasım 1966'da 2. defa olmak
üzere S.B.F. Dekanlığına seçildi. Bu görevi 2 Kasım 1968'de sona erdi. Hâlen
(1968) S.B.F. Umûmî İktisad Kürsîsi Profesörüdür. Almanca ve Fransızca bilmek­
tedir.
33 yaşında evlenmiştir; bir erkek çocuğu vardır. Mülkiyeliler Birliği ile Türk
Ekonomi Kurumu'nun dâimi üyesidir.
Saym Köklü üç yılı aşan Dekanlığı zamanında, bu Kitabın hazırlanması mak­
sadıyla katlanılan çok yıpratıcı ve harâbedici çalışmalarıma, önsözde de bahset­
tiğim gibi, en candan ve samimî ilgiyi göstermiş; çok kıymetli katkı ve yardım­
larda bulunmuştur. Bu hususta, bir ö m ü r boyunca devam ettireceğim şükranları­
mı burada bir kere daha tekrarlamayı, ödenmesi gereken şerefi ve zevkli bir borç
bilirim.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

CCLXXIII — 2027/1698 (1) Türkiye'de Para Mes'eleleri


Ankara, Millî Eğitim Basımevi; 1947; 84 sf.; 8°
2027/1699 (2) İktisad Dersleri; Para ve Kredi, Teori ve Politikası
1. Baskı; Ankara, Sevinç Matbaası; 1963; 152 sf.; 8°
2. Baskı; Ankara, Sevinç Mat. 1965; XV + 159 sf.; 8°
2027/1700 (3) İktisad Dersleri; Giriş
Ankara, Sevinç Matbaası; 1965; XV + 202 sf.; 8°

(2) Bak.: Bu cildin 707. sayfasına.

913
14. D E K A N

Prof. Dr. İLHAN UNAT (1)


(S.B.O.: 2454/1943/S Me'zunu //4. C; Okul Nu. 28)

Tanınmış eğitimci ve tarihçilerimizden Rahmetli Faik Reşid Unat ile Öğretmen


Medîha Unat Hanım'm oğludur. 4. Mart 1922'de İstanbul'da doğdu. 1939'da Anka­
ra Gazi Lisesi'nden, Haziran 1943'de de S.B.O. Siyâsî Şûbesi'nden me'zun oldu.
Me'zuniyetini müteakib kısa bir süre Galatasaray Lisesi Coğrafya öğretmenli­
ğinde bulunduktan ve bu arada İstanbul Üniversitesi İktisad Fakültesi Doktora
kurları ile Devletler Hukuku Türk Enstitüsü Seminerlerine devamdan sonra. Mart
1945'de Bern< Büyükelçiliği Kültür Ataşe Kâtibliğine ta'yin edildi. Bu arada Ce­
nevre Üniversitesi Hukuk Fakültesi Lisans ve Doktora imtihanlarına da hazırlan­
dı. 1948'de fi'lî askerlik hizmetini yedek subay olarak tamamladıktan sonra aynı
yıl Paris Büyükelçiliği Kültür Ataşe Kâtibliğine getirildi. 1951 yılında Paris Üni­
versitesi Hukuk Fakültesinde "Exces de Pouvoir du Juge Arbitral en Droit des
Gens = Milletlerarası Hukuk'da Yargıcın Yetki Aşımı" konulu tezini başarı ile

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2. C. 1403. sf.


b) Talebimiz üzerine gönderdikleri 6-4-1967 günlü ve Arşivimizde mahfuz mektup.

914
savunarak "Hukuk Doktoru" unvanını iktisaıb etti. Aynı yıl açılan sınavı kazanarak
S.B.F. Devletler Husûsî Hukuku Kürsîsi Asistanlığına getirildi. 1956'd.a aynı
Kürsî Doçentliğine terfi' ve ta'yin edildi. Aynı yıl Lahey'e gönderilerek burada
"Academie de Droit International de la Haye = Lahey Devletler Hukuku Aka-
demisi"nin 1957 yılı öğretimini takibederek akademi diploması aldı. 30 Haziran
1966'da aynı Kürsî Profesörlüğüne yükseldi. 2 Kasım 1968'de S.B.F. Dekanlığına
seçildi. Hâlen (1969) S.B.F. Dekanı ve Devletler Husûsî Hukuku Kürsîsi Profe­
sörüdür. Fransızca ve İngilizce bilmektedir.
Sayın eşi 1966'da Hakkın rahmetine kavuşmuş olup dul'dur (1969). Bir kız ba­
basıdır.

BASILMIŞ E S E R L E R İ

CCCXLIX — 2454/1928 (1) Türk Vatandaşlığı Kanunu Üzerinde Düşünceler


Ankara, Sevinç Matbaası; 1965; VIII + 76 sf.; 8°
2454/1929 (2) Türk Vatandaşlık Hukuku (Metinler-Mah. K a r a r l a n )
Ankara, Sevinç Matbaası; 1966; XXVI + 702 sf.; 8°
2454/1930 (3) Nottebohm Kararı ve Tâbiiyet'in Gerçekliği İlkesi
Ankara, Sevinç Matbaası; 1966; XVIII + 112 sf.; 8°

915
3. K I S I M
MÜLKİYE MEKTEBİ — S. B. O.
(Mülkiyeli olmayan)
PROFESÖR ve ÖĞRETİM GÖREVLİLERİ
C1923 — 1949)

ABDULLAH AKER (1) Çiftçi ve Tacir Yâkub Efendi ile Zîba


Hanım'ın oğludur. 1905 (1321 R.)'de
Balkanlarda bir ilce merkezi olan Ya-
kova veya Rahova'da doğdu. Lise öğ­
renimini İstanbul Erkek Lisesinde,
yüksek öğrenimini de Yüksek İktisad
ve Ticâret Mektebi İktisad Şûıbesi'nde
tamamladı ve buradan 1927'de me'zun
oldu.
1928 yılında öğretim mesleğini se­
çerek Devlet hizmetine girdi. Sırasıy-
le: Eskişehir, Ankara, Samsun, İzmir,
tekrar Ankara Ticâret Liseleri Müdîr
ve Muhasebe Öğretmenliklerinde bu
lundu. 10 Kasım 1941'de ek görev ola­
rak S.B.O. Genel Muhasebe ve Devlet
Muhasebesi Dersleri Öğretim Görevli­
liğine getirildi. Bu görevi, Mayıs 1954'de
İzmir Milletvekilliğine seçilinceye ka­
dar 14 sene aralıksız devanı etti. 1942'-
de Maârif Vekâleti Ticâret Öğretim
Dâiresi Müdîrlîğine terfi' etti. 1950'de
buradan Ekonomi-Ticâret Vekâleti Tef­
tiş Hey'eti Başkanlığına naklen ve terfian atandı. 1952'de bu göreve ilâveten Eko­
nomi-Ticâret Vekâleti Müsteşar Vekilliği'ni de deruhde etti. Mayıs 1954'de İzmir
Milletvekilliği'ne seçildi. 28 Kasım 1956'da İktisad ve Ticâret Vekili, olarak, 4 Eylül
1958'de Devlet Vekili olarak, 11 Aralık 1959'da da Koordinasyon Vekili olarak Ad­
nan Menderes Kabinelerinde yer aldı. 1957 seçimlerinde 2. defa olarak İzmir Millet­
vekilliği'ne seçildi. 27 Mayıs 1960'da Milletvekilliği ve Bakanlığı sona erdi. Hâlen
(1969) Ankara'da ikaamet etmektedir.
Evli, bir erkek ve bir kız evlâd babasıdır. Almanca'ya vâkıftır. Türk İktisad
Cem'iyyeti kurucularından olup Türk Kooperatifçilik Cemiyeti ile Yüksek Ekono-

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 310 sf.; 2.C.: 1703. sf.
b) M i l l î Kütübharıe Katalogları
c) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 1.12.1967 günlü mektup.

1101
mı ve Ticâret Okullarını Bitirenler Cem'iyetinin dâimi üyesidir. Fahri Mülkiyeli
ve Zonguldak Fahrî Hemşehrisidir. Resim yapmak hobisidir.

BASILMIŞ ESERLERİ (l/b ve l/c)


1. Vesikalar ve Muhasebe
İstanbul, Akşam Mat.; 1933; 268 sf.; 8°
2. Logismografi
İstanbul, İktisâdi Yürüyüş Mat.; 1943; 63 sf.; 8°
3. Ticâret Muhasebesi
İstanbul, B. Erenler Mat.; 1946; 392 sf.; 8°; (1. bası)
Ankara, Son Havadis Mat.; 1955; 392 sf.; 8°; (2. bası)
4. Defter Tutma ve Mâlolma Hesabı (Erkek San'at Enstitüleri için)
Ankara, Ankara Basım ve Cild Evi; 1949; 156 sf.; 8°
5. Ticâret İşleri
İstanbul, Millî Eğitim Mat.; 1949; 156 sf.; 8° (20 defa basıldı)
Ankara, Şark Mat.; 1967; 156 sf.; 8° (21. basılış)
O
Ord. Prof. Ömer Hayri Bey ile Huriye Yörük Ha-
ABDÜLHAK KEMÂL YÖRÜK (2) mm'ın oğludur. 1897 (1313 R.)'de İs­
tanbul'da doğdu. Hadîka-i Meşveret Özel
Okulu'nda ilk ve orta, Vefa İ'dâdîsi'nde
lise öğrenimim tamamladı. 1921-1922
Ders Yılı'nda İstanbul Mekteb-i Hu-
kuku'ndan Pekiyi derece ile me'zun ol­
du.
3 Ocak 1915 (20 K. Evvel 1331 )'de
İhtiyat Zabiti (Yedek Subay) olarak
ve asteğmen rütbesiyle 1. Cihan Harbi­
ne katıldı. 1 Aralık 1918 (1 K. Evvel
1334)'de teğmen olarak terhis edildi.
Hukuk Mektebi'nden m e z u n oldukdan
sonra 1 Aralık 1922'de Çerkeş Müddeî-i
Umumiliğine ta'yinle devlet hizmetine
girdi. Bu görevden 1 Aralık 1923'de is-
ti'fâen ayrılıp İstanbul Defterdarlığı
Mümeyyizliğine, daha sonra da Tütün
İnhisarı (Tekel) İdaresi Hukuk Müşa­
virliğine ta'yin edildi. Buradan öğretim
mesleğine geçerek 1 Ocak 1928'de Ti­
câret Mektebi Ma'lûmât-ı Hukûkiyye

(2) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve M ü l k i y d i l e r ; l . C , 293. sf.


b) M i l l î Kütübhâne Katalogları
c) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve 27.11.1967 günlü olup, Arşivimizde mahfuz mektup.

1102
Muallimliği'ne; 30 Haziran 1928'de Mülkiye Mektebi Devletler Husûsî Hukuku Mü­
derrisliğine; 30 Kasım 1938'de de İstanbul Yüksek İktisad ve Ticâret Okulu Devlet­
ler Umûmî ve Husûsî Hukuku Profesörlüğüne getirildi. Mülkiye Mektebi ve S.B.O.'­
ndaki Profesörlük görevi S.B.O.'nun Ankara'ya naklinden sonra da devam etti. 25
Ekim 1943'de istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Başlangıcı ve Hukuk
Târihi Kürsîsi Profesörlüğüne, sözü geçen Fakülte Profesörler Kurulu tarafından
seçilmesi üzerine S.B.O.'ndaki görevinden ayrıldı. 1946-1947 Ders yılında uhdesine
Hukuk Felsefesi dersleri de verildi. 1955'de Ordinaryüs Profesörlüğe terfi' etti.
Hukuk Felsefesi, Hukuk Başlangıcı, Hukuk Târihi ve Hukuk Sosyolojisi Kürsî­
si Ord. Profesörü iken 114 sayılı Kanunla, Ekim 1960'dan i'tibâren görevlerinden af-
vedildi.
29 Aralık 1960'da C.K.M.P. kontenjanından Temsilciler Meclisi Üyeliğine geti­
rildi. 1 Ağustos 1961'de C.K.M.P.'ne girdi. Genel Idâre Kurulu Üyeliğine, Genel Sek­
reterliğe seçildi. Ekim 1961 seçimlerinde C.K.M.P.'den Ankara Milletvekilliğine se­
çildi. 2. Koalisyonda Adalet Bakanlığını deruhde etti. Bu göreve 18 ay devam edip,
1963 sonlarında isti'faen ayrıldı. 1964 Haziran'ında ba'zı ihtilâflar sebebiyle C.K.M.P.
nden isti'fâ e t t i ; 24 Eylül 1964"de C.H.P.'ne girdi. 6 Kasım 1967'de C.H.P.'nden de is-
ti'fa etti. 16 Kasım 1967'de M.P.'ne girdi. Hâlen (1969) bu Parti saflarında çalışmak­
ta ve 1926'dan beri üyesi bulunduğu, 1951'de Başkanlığına seçildiği istanbul Baro-
su'na kayıdh olarak Avukatlık ve 1966-1967 Ders yılındanberi de "Galatasaray Özel
Yüksek iktisad ve Ticâret Okulu" Sosyoloji Profesörlüğü yapmaktadır. Evli olup üç
kız evlâd babasıdır. Fransızca bilmektedir, istanbul Fetih, H ü r Fikirleri Yayma
Dernekleri'nin ve Büyük Klüp ile Ankara Klübünün daimî üyesidir.

BASILMIŞ ESERLERİ (2/b ve 2/c)

1 — Devletler Husûsî Hukuku


1. Kitap; Giriş ve Tâbiiyet: istanbul, Tan Mat.; 1938; 195 s.; 8°
2. " ; Ecnebilerin Hukukî D u r u m u : " " ; 1937; 182 s.; 8°
C
3. " ; Kanunlar İhtilâfı Nazariyeleri: " " ; 1938; 301 s.; 8
4. " ; Kanunlar İhtilâfı: " " ; 1937; 333 s.; 8°
2 — Hukuk Süjesi
izmir, Bilgi Mat.; 1938; 22 sf.; 8°
3 — AhlâkTa Hukûk'un Münâsebeti
Ankara, Yeni Cezaevi Basımevi; 1942; 14 sf.; 8°
4 — Hukuk Başlangıcı
(1. bası) istanbul, iktisadî Yürüyüş Mat.; 1944; 168+VII sf.; 8°
(2. bası) istanbul, Sermed Mat.; 1954; 3+174 sf.; 8°
5 — Hukûk'un Umûmî Prensipleri
istanbul, I. Akgün Mat.; 1949; X I + 284 sf.; 8°
6 — Sofistler ve Hukuk Görüşleri
istanbul, I. Akgün Mat.; 1949; 21 sf.; 8°

1103
7 — Hukuk Felsefesi'nde Eflâtun Doktrini
İstanbul, İ. Akgün Basımevi; 1949; 20 sf.; 8°
8 — Hukuk Felsefesi Dersleri (4 kez basıldı)
İstanbul, İ. Akgün Mat.; 1952; XVI + 205 + 1 sf.; 8"
9 — Hürriyet ve Şartlan (Siyâsî İlim. Mec. ayrı bası)
İstanbul, Güven Basımevi; 1952; 13 sf.; 8"
O

AHMED HÂŞİM Fîzan Mutasarrıflığından emekli Alû-


(Alûsî-zâde) (3) si-zâde Arif Hikmet Bey ile meşhur
Ruh'ül-Meâni adlı otuz cildlik Kur'ân-ı
Kerîm tefsîri'nin sahibi müfessir Ab­
dullah Behâüddîn Efendinin oğlu ve
İlk Osmanlı Meclis-i Meb'usâmna Bağ-
dad Meb'usu olarak giren Emin Efen-
di'nin oğlu Bağdad'lı Kâhya-zâde Said
Efendi'nin kızı Sârâ Hanım'ın oğludur.
1885'de Bağdad'da doğdu. 1896'da onıbir
yaşında İstanıbul'a geldiği zaman Türk­
çe bilmiyordu. Babasıyle birlikte dolaş­
tığı için İstanbul'a gelinceye kadar
ilkokulu henüz bitirmemişdi. Sırf Türk­
çe öğrenmek üzere, 1897'de Numûne-i
Terakki Mektebi'ne; bir sene sonra da
Galatasaray Sultânîsi'ne kaydedildi. Bu­
radan 1907'de me'zun oldu. Bu sırada­
dır ki, Galatasaray'da Edebiyat Mualli­
mi bulunan büyük Türk Milliyetçisi ve
İdealisti, edîb, diplomat Müftioğlu Ah-
med Hikmet Bey'in dikkatini çekdi;
Hâşim'in şi'ir ve edebiyyât'la uğraşma­
sında adı geçenin önemli rolü oldu. Me'zuniyetini müteakıb İstanbul Hukuk Mek-
tebi'ne kaydolundu; buraya devam etmekle beraber bitiremedi. Bu arada Tütün

(i) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1 .C : 265. sf.


b) Yakın Târihimiz; l . C : 386. sf.
c) Yüzelli Yılın Türk Meşhurları; Nâhid Sırrı Ö r i k ; 3. fasikül; 84.-85. sf.
ç) Bir Varmış, Bir Yokmuş, Portreler; Y. Z. Ortaç; istanbul, 1966; 95.- sf.
dl Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa: 38. sf.
e) Edebî Yeniliğimiz; ismail Habib; (3. tab'ı); 355., 364., 473. sf.
f) istanbul Ansiklopedisi; R. Ekrem Koçu; l . C : 368.-371. sf.
g) Hayat Mecmuası; 5. Sayı; 23 Ocak 1965; Yâkub K. Karaosmanoğlu; 18.-19. sf.
h) Ulus Gazetesi; 4 Haziran 1943; 2. sf.
ı) Talebimiz üzerine yeğeni (Mülkiye 1936/M Me'zunu) Sayın Adnan Uysal'ın gönderdiği ve Arşivi­
mizde mahfuz 4 Aralık 1967 günlü mektup.
i) M i l l î Kütübhane, Eski Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1964; 56., 57. sf

1104
Reji (Tekel) îdâresi'nin açtığı sınavı kazanarak 1908'de devlet hizmetine girdi. Bu­
radan öğretim mesleğine geçerek Maârif Nezâretince İzmir Sultanîsi Fransızca ve
Edebiyyât Muallimliğine ta'yin edildi. Bu görevde de üç yıla yakın kaldıktan sonra
Mâliye Nezâreti Mütercimliği ile istanbul'a döndü. Fakat tesbit edilemeyen ıbir se-
beble Mâliye'de göreve başlamayıp Düyûn-ı Umûmiyye (Osmanlı Borçlan) İdâre-
si'ne m e ' m u r olarak atandı. 1. Cihan Harbi'nde yedek subay olarak Çanakkale Ceb-
hesinde ve Aydm'da geri hizmetde çalıştı. Terhisinden sonra Iâşe Müfettişliği'nde,
Osmanlı Bankası me'murluğunda bulundu. Kısa bir müddet Kabataş Lisesi Ede­
biyat Muallimliğini de deruhde ettikten sonra Güzel San'atlar Akademisi Estetik
ve 9 Aralık 1927"de Ercümend Ekrem'den açılan Mülkiye Mektebi Fransızca Mual­
limliğine getirildi. Bu arada Harb Akademisinde Fransızca öğretmenliği de yaptı.
1931'de içinde bulunduğu mâlî sıkıntı Hükümetçe nazara alınarak, terfih maksadıy-
le öğretmenliklerine ilâveten Anadolu Demiryolları İdare Meclisi A'zâlığma ta'yin
edildi. Yakalandığı hastalığın ilerlemesi üzerine sözü geçen İdare ve Hükümet ta­
rafından tedavi için Almanya'ya gönderildi. Bir yıla yakın Frankfurt'da faydasız
bir tedavi gördükten sonra Yurd'a döndü. Kısa bir süre sonra da 4 Haziran 1933'de
İstanbul'da, Kadıköyü'nde bir Apartman katında Hakkın rahmetine kavuşdu. Me­
zarı Eyüb'dedir. Hiç evlenmedi. Ancak, ölümünden birkaç gün önce kendisine has­
talığı süresince b a t a n bir hanımla nikâhlanmıştı. Fransızca ve Arabca'ya çok kuv­
vetle vâkıftı.
«.... Şi'ir ve nesir yazan Ahmed Hâşim'in, bir de kendisini yakından tanıyan-
l a n n anlattıklarına göre, bunlardan daha güzel konuşma dili varmış. O dil, dost,
arkadaş ayırt etmeksizin zaman zaman bir yanardağ gibi fikir lâvlıan saçarmış.
Bâzan, bulanık bir nehir gibi taşkın dalgalarıyle etrafını silip süpürürmüş., Bu
arada bir şimşek aydınlığı içinde renk renk mecaz oyunları yapar ve dinleyeni
zevkin sonsuzluklarına alıp götürülmüş. Şâir, iğneli dili ile teşhisini koyduğu o
andaki d ü ş m a m m yere serinceye k a d a r hücumlarına devam edermiş. Bugün bun­
ların, ağızdan ağıza geçenlerinin pek azını hatırlıyoruz. Fakat, Hâşim'in, bunları
anlatmak için yaptığı hareketler, renkten renge giren çehresi, alçalıp yükselen sesi
kaybolduktan sonra, okunan fıkralarında eşsiz şi'ir zevkine pek varılamaz. Son
devrin iki mübalâğacı hiciv zekâsını, Süleyman Nazif ile Ahmed Hâşim'in fikir ve
his mahsulleri, ne yazık ki bugün ancak o n l a n n dostluklarım kazanmış olanlarm
hâfızalannda yaşamaktadır...... (3/f)
Rahmetli Nâhid Sırrı Örik de Hâşim'den şöyle bahsetmektedir (2/c):
«.... Ondan kâfi derecede istifâde edemediğimiz gibi, kendisim mes'ud bir
ö m ü r sonunda toprağa veremediğimizi de ilâve zorundayız. Ahmed Hâşim, arka­
daşlarının eriştikleri refah ve emniyetden m a h r u m olmakdan muztarib olmuş ve
belki kâfi ihtimamdan m a h r u m bulunduğundan hastalığa 48 yaşmda mağlub ola­
rak ölüp gitmişdi. Ordusunda hizmet ettiği, hayâtını tehlikeye attığı ve edebiyatına
bir şeref kattığı Memleket'de yabancı bir ırka mensub olduğunun yüzüne vuru­
luşu da son yıllanmn acılarından biri olmuştur. Fakat bunlardaki mes'uliyet his­
semiz büyük olsa bile Ahmed Hâşim'in bütün ö m r ü n ü kemiren en büyük ıztırab-

1105
da bir suçumuz yoktur. Çünki bu ızdırab, Ahmed Hâşim'in pek çirkin olduğu ve
hiç bir kadın tarafından sevilemiyeceği hakkındaki emniyeti ve b u n d a n miitevel-
lid kahrıydı. Bu yüzden de ömrünü bekâr ve gıarib geçirerek ancak hastalığında
kendisine bakan bir hanımı ölmeden nikâhla almıştı.»
Yâkub Kadri Karaosmanoğlu da şunları anlatmaktadır (3/g):
«... Ahmed Hâşim'in dostluğunu kazanmak, değme babayiğitin k â n değildi. Onu
derinliğine anlamak, b ü t ü n kaprislerini hoş görmek ve ba'zı hırçınlıklarına, hak­
sızlıklarına tahammül etmek gerekirdi. Bu bakımdan övünebilirim ki, onun hış­
mına uğramayan tek kişi bendim. Bununla beraber, bana da kızdığı, küstüğü, beni
de yerdiği zamanlar olmuşdur. Fakat, son günlerine kadar kalbinin pas tutmayan
bir köşesinde ayrılmış yerimi özenle muhafaza ettiğine inanmış bulunuyorum. Bu
inancım'da ne kadar yanılmadığımı aşağıda bahsi geçecek olaylar gösterecektir,
sanırım. Fakat Ahmed Hâşim'le nasıl tanışdık, önce onu anlatmalıyım:
Servet-i Fünûn'da çıkan yazılarımın birinde, kendisini büyük bir hayranlıkla
övmüştüm. Bunun üzerine, o da bana bir teşekkür mektubu göndermiş ve bu mek­
tubunda benimle görüşmek arzusunu belirtmişti. Bir hafta sonu, eski lise arkadaş­
larından Ali Sami'nin Çiftehavuzlar'daki köşküne geleceğini yazıyor ve oraya ya­
lan bir yerde buluşmamız imkânı var mıdır? diye soruyordu. Bu arkadaşının adı
bana yabancı değildi. "Kalem" dergisinde Fransızca ba'zı mîzah yazılarını okumuş­
tum. Ve ünlü dil bilgini Şemsüddin Sami'nin oğla olduğunu da biliyordum. Ahmed
Hûşim'e arasıra gezintilerimi yaptığım Fenerbahçe'deki Belvü Otelinin Gazinosun­
da buluşmayı teklif ettim ve arkadaşıyla birlikte oraya gelmelerini yazdım. Fakat,
ta'yin ettiğim gün ve saatde Ahmed Hâşim Ali Sami ile değil, bani tanıyan bir ar
kadaşıyle çıkagelmişti. Bir tereddUd anı, bir söze nereden başlayacağımızı bileme-
mezlik süresi. O beni gülümser gözlerinin ucuyla süzüyor, ben de ona şaşkın şaş­
kın bakıyordum. Mavi gözlü genç! Gülümser gözlerinin ucuyla dedim.
Evet, Ahmed Hâşim, herkes gibi ağzıyla gülümsemiyordu. Bir istihzıa'yı mı, yoksa
bir sempatiyi mi ifâde ettiği anlaşılmayan bu gülümsemeleri onun mavi gözlerinin
ucunda idi. Mavi gözleri dedim. Belki şaşacaksınız; zîrâ "Şi'ir-i K a m e r " Şâirinin
yüzünü sâdece resimlerde görmüş iseniz ve hele Bağdad'lı olduğunu biliyorsanız,
Ahmed Hâşim'i mutlaka karayağız bir insan sanmaktasınızdır. Nitekim ben de
kendisini görünceye dek öyle sanıyordum ve karşıma Ahmed Hâşim diye beyaz
tenli, kumral bir genç adam çıkınca hayrete düşmüştüm.
Burada, "genç a d a m " sözü üzerinde de biraz d u r m a m lâzım geliyor. Bu sözü,
o târihde yaşının yirmialtıyı aşmakda olduğunu bildiğim için söylüyorum; yoksa,
yüzünün çizgilerine ve dökülmeye başlamış saçlarındaki tektük ak'lara bakarak,
ona hiç değilse olgun bir adam diyebilirdim. İlk görüşde herkes üzerinde yapacağı
te'sir de, sanırım, bundan başka türlü olamazdı. Ama, bir kere canlı canlı konuş­
maya ve keskin zekâsının elvan elvan havâi fişeklerini etrafa saçmaya başladı mı,
her şey değişirdi. Kendisi gibi, sözünü ettiği nesneler, kişiler ve olaylar da zaman
ve mekân ölçülerinin dışına çıkar; tıbkı "impressioniste" resimlerde görülen renk­
leri ve şekilleri alırdı. O vakit, Ahmed Hâşim kaç yaşmdadır, çirkin midir, güzel

1106
inidir, h a t t â bizcileyin etden kemikden bir yaratık mıdır? bilinemezdi. Zira, o,
artık katıksız bir "esprit'' hâline girmiştir.
Bir "esprit" evet, a m a hiç tekin olmıyan bir "esprit". Hoşuna gittiniz mi sizi
göklere çıkarır; hoşuna gitmediniz mi yerin dibine geçirirdi. Hele, onu, kızdırmaya
görünüz. Size öylesine bir çarpardı ki, uzun müddet neye uğradığınızı bilemezdi­
niz. Bu çarpışda biçimli endamınızın eğrilip büğrüldüğünü, düzgün bakışlı göz­
lerinizin şaşılaştığım ve her yanınızı birçok kusurların kapladığını görürdünüz.
Fakat, Ahmed Hâşim'i öylesine insafsız yergiler yapmaya, daha doğrusu, sözle, ya­
zıyla bu kadar çirkinlestirici karikatürler çizmeye sevk eden kızgınlıkları çok
uzun sürmedi. Nitekim, bilmem hangi sebeble bir "galat-ı hilkaf'a çevirdiği Süley­
m a n Nazif'i, bir gün gelir, edebiyat bahçesinde "muhteşem bir ç m a r " a benzetirdi.
Ve kendisine en büyük düşman saydığı, ki bunda bir bakıma haklı idi, Yahya
Kemâl'le canciğer dost oluverirdi. Bozuk bir saat rakkası gibi sevgi ve nefret ana­
sında sallanan kalbi, Fâlih Rıfkı münâsebetlerinde de aynı aksaklıkları göstermiş­
ti. Birinci Dünya Savaşı devrinin biimem hangi müşkil ş a r t l a n içinde yazdığı bir
mektupda "Düştüğüm kuyunun karanlığından başımı uzatıp baktığım zaman göre­
bildiğim yegâne ümid yıldızı sensin!" diye hitâbettiği bu genç arkadaşına, bir iki yıl
ve belki de d a h a kısa bir zaman sonra "Cibâli İmamının Oğlu" lâkabını takmışdı.
Ahmed Hâşim. yalnız arkadaşlarıyle, dostlanyle münâsebetlerinde mi böyle idi?
Heyhat, onun gönül bağlılıkları da hep bu ıttıratsızlıklar içinde düğümlenip, çözülür;
çözülüp düğümlenirdi. Kaç defa, sevdiği bir kızla hemen evlenmek üzere iken irkile­
rek geri basmış; hem de birkaç gün önce yanıp tutuştuğu o kızı "Terk etti mi
Leylâsmı Mecnun" mısra'ındaki hüznün bir zerresini duymaksızın kalbinden söküp
atmıştır. Neden? Çünki, ya onun bir sözünden alınmış; ya da kaynanası olacak
kadının bir tavrını, bir hareketini bayağı bulmuştur ve böylece, b ü t ü n ömrü hep
yarım kalmış aşklar ve sonu gelmiyen evlenme teşebbüsleri içinde geçmiştir.
Ahmed Hâşim, acaba, bu akıbete m a h k û m olduğunu önceden sezdiği için mi­
dir ki, daha pek genç yakta iken:
Dalgın, suya baktım ve dedim ah ölebüsem,
Mademki, yok ağlayacak mevtime kimsem.
demişti. Kendi kendime sorduğum bu sualin cevâbını ancak, onun yakın dostu ve
sırdaşı olduğum vakit verebilecektim. Bunun için de ilk görüşmemiz ve onu tâki-
beden seyrek temaslarımız üzerinden iki yıla yakın bir zaman geçmesini bekle­
mem, d a h a doğrusu, iki yıl sonra hemen her günümü tâ gece yarılarına k a d a r
onunla geçirdiğim ortamı bulmam lâzım gelecekti. Bu ortamı da uzun bir süre
boyunca İzmir'de kaldığım sıralarda bulacaktım. Şöyle ki, günün birinde Ahmed
Hâşim oraya, İzmir Lisesine Fransızca Öğretmeni ta'yin edilmişti ve gelir gelmez
ilk işi beni arayıp bulmak olmuştu. Belli ki, çocukluğundanberi hiç ayrılmadığı
İstanbul'dan, taşraya bu ilk çıkışı onda bir gariblik duygusu uyandırmıştı. Benim­
le buluşmaya can atışı da hiç şübhesiz, bizi birbirimize bağlıyıan edebiyyât aş­
kından ziyâde gurbet diyarında bir kimsenin hemşehrisine kavuşma ihtiyâcı ma'-
nâsmı taşıyordu ve böyle bir ihtiyaç içinde olduğu her hâlinde de görülüyordu.

1107
Pratik hayatta zâten bir çocuk gibi beceriksiz olan "Şi'ir-i K a m e r " Şâiri, her insa­
nı, her yanı kendine yabancı bu Şehirde, sanki Kamerin, ya'ni Ay'ın sathına düş­
m ü ş gibiydi. Ne yapacağını, nereye gideceğini, nerede yeyip içeceğini, nerede yatıp
kalkacağım bilemeyordu. Bu yüzden, pek tabiidir ki, ona kılavuzluk etme görevi
benden başka birine düşmezdi. Bu görevimi önce, kendisine Karşıyaka'da oturdu­
ğum pansiyona yakın bir evde döşeli bir oda bulmak ve yine Karşıyaka'da akşam
yemeklerini yediğim bir klübü salık vermekle yerine getirmişdim.
Ondan sonra, artık Ok perişanlığından kurtulan Hâşim'i Şehrin çeşitli yerle­
rindeki gezintilerimizle İzmir'e ısındırmak pek kolay olmuştu. O k a d a r kolay ol­
m u ş t u ki, birkaç hafta geçmeden, İzmir'i, Tabiat olarak. Şehir olarak benim bile
farkına varmadığım birçok güzelliklerini ve özelliklerini Monet'nin, Cezanne'ın
tabloları hâlinde gözlerimin önüne serecekti. Körfezin en hoş manzaralı yerleri ne­
residir; kıyılarının hangi noktalarında rahatça hayallere dalınabilir; Kordon Bo­
yundaki kahve ve gazinoların safâsı nasıl sürülür; hattâ, evet, hattâ Şehrin en iyi
yemek yenen lokantaları, aşçı dükkânları hangileridir, o bana öğretecekti.
Ahmed Hâşim, hoş manzaralara bakmayı, sükûn içinde hayallere dalmayı sev­
diği kadar, kahve ve gazinolarda keyif çatmaya ve baharatlı, yağlı ballı yemekler
yemeye de düşkündü. İmdi, bu iki türlü Hâşim'le çocukluğumdan beri yaşadığım
İzmir'de benim için yeni bir hayat başlamıştı. Çok günler, sabahları erkenden
onun odasma çay içmeye gidiyordum. Çiinki, Ahmed Hâşim, aynı zamanda titiz
bir çay meraklısı idi. Bu merak da, onu, sanıyorum ki, Şehzâdebaşı'ndaki, Direk-
lerarası'ndaki Acem Çayhanelerine devam ettiği günlerden beri sarmış bulunuyor­
d u . Nitekim, çayı hazırlar, demlendirir ve kaynar suyla yıkayıp ısıttığı bardak­
lara koyarken gösterdiği özene dikkat edip de o çayhane sahihlerinden birini, adiy­
le sanıyle Şahin Efendiyi h a t ı r l a m a m a k mümkin değildi. Bu hatırlayışın tam ol­
ması için Ahmed Hâşim'i, yalnız, pırıl pırıl ışıldayan bir semâverin başında gör­
mek lâzım geliyordu. Ne yazık ki, zavallı Hâşim, eksikliğini duyduğu bir çok şey
gibi bundan da yoksundu ve ölünceye k a d a r bir semâver sahibi olmanın hasretini
çekecekti.
Rahatça bir koltuktan başka neye yaradıkları bilinmeyen bir sürü eşya ile
dolu ve karmakarışık odasında çaylarımızı içtikten sonra, Hâşim dersine yetiş­
mek için her biri bir yana atılmış elbiselerini toplayarak acele acele giyinir; dersi
olmadığı günler de d e r m e ç a t m a bir gecelik kıyafetiyle, sedirine mi diyeyim, yata­
ğına mı uzanıp benimle k â h edebî, kâh edebiyat dışı sohbetlere dalardı. Bu soh­
betlerimiz edebiyata dâir ise, konularını dâima iki üç Fransız şâiriyle, Hâşim'in
çok beğendiği bir Fransız yazarı veya tenkidcisi teşkil ederdi. O şâirler ki, biri Ver-
laine, öbürü Rimbaud, üçüncüsü de Henry de Regnier'dir. Ahmed Hâşinrle ben
kendilerine hayranlıkta âdeta yarış hâlinde İdik. Fakat, Hâşim'in çok beğendiği­
ni söylediğim yazar Remy de Gourmont'u değerlendirmekte her ikimiz de aynı ölçü­
yü kullanmıyorduk. Hâşim, bence Remy de Gourmont'u mutlaka kendi "refoulement"
l a n n ı kendi komplekslerini en iyi ifâde eden ve kendindeki paradoks yapma isti­
dadını besliyen bir yazar olarak beğeniyordu. Daha doğrusu, ihtilaclı mizacının

1108
izahım b ü t ü n yerleşmiş kanaatleri sarsan bu hıkârcı, yıkıcı, dağıtıcı fikir adamı­
nın yazılarında buluyordu. Onun için, Ahmed Hâşim, hayâtın çeşitli problemleri
üzerinde konuşurken Remy de Gourmont'dan bir parça okuyor hissini uyandırır­
dı. Aynı hissi, Hâşim'in her biri yakası açılmadık bir görünüşün, bir düşünüşün, ya­
da bir kuramın ifâdesi olan nesirlerinde de duyardım.
Sakın, bu sözlerimden Ahmed Hâşim'e bir Remy de Gourmont taklitçiliği at­
fetmek istediğim m a n â s ı çıkarılmasın. Onun ş i i r i de nesri de hiçbir yabancı un­
surla karışmamış pınar suları gibi özgün (orijinal)'dür. Ru bakımdan, onun, yu­
karıda adı geçen şâirlerden meşk aldığı da söylenemez...,.»
Rahmetli Yusuf Ziya Ortaç, Hâşim'in portresini şöyle çizmektedir (3/ç):
«... H â ş i m l e tanışmamız, hayır sevişmemiz bir hicivle başladı. O, yeni bir
şi'ir yazmıştı. Kendi sanat yapısı içinde güzel, ışıklı bir şi'ir:

YARI YOL

Nasıl istersen öyle dinle, bakın,


Dalların zirvesindeyiz ancak;
Yarı yoldan ziyâde yerden uzak,
Yarı yoldan ziyâde m â h a yakm.

Ben bunu eski harflerin Akbaba'sında alaya aldım:

YARI YOL

Hâşim'in şi'iridir bu, ş i i r e bakın,


Bunu m ü m k i n midir hiç a n l a m a m a k ;
Yarı yoldan ziyâde nesre uzak,
Yarı yoldan ziyâde şi'ire yakın!..

O gün, akşama doğru, Hâşim zeki kahkahalarla odama girdi ve yarım saat
içinde dost olduk. Ölünceye kadar süren sahici dost.
Size önce Hâşim'in resmini çizeyim: Büyük, fırlak bir alın. Sonra, yine ,bu
alın kadar büyük, sağlam, ortası çukur, fırlak bir çene. Kaşlar yukarı doğru çekil­
miş, uçları biraz kırık iki şeytan çizgisi. Göz bebeklerinde altın, demir, bakır
karışık bir mâden parçasının b ü t ü n renk ışıklarını görürdünüz. Yüzü, taşkın bir
neş'e, taşkın bir öfke, taşkın bir arzu ile kırmızıydı.
O kendi yüzünü, şu m ı s r a l a r l a çizmiştir:
Ürkerim kendi hayâlâtımdan,
Sanki kandır şakağımdan akıyor.
Bir kızıl çehrede ateş gözler,
Bana güya ki içimden bakıyor.
Hâşim, ölünceye k a d a r o zeki baştan ü r k t ü ; onun gençliğinde, pudralı yanak,
kozmatikli bıyık, briyantinli saçtı güzel sanılan!
Şâir, bu korku içinde, son nefesini verdiği kırk yedi yaşına kadar, sevmenin
sevilmenin hasreti içinde, yapayalnız yaşamıştır.

1109
Gece, Moda kıyılarında tek başına gezerken yaprak fısıltılarını, buse fısıltıları
sanan Hâşim'i, Mehtab bile yaralamıştır:
Oklar gibi saplanmada kalbe,
Vurdukça semâdan yere m e h t a b !
Üç Ahmed Hâşim var: Şâir Hâşim, Fıkra Yazıan Hâşim, Konuşan Hâşim.
Hemen söyleyeyim: Üçü de şâirdi bunların. Konuşan Hâşim'in tadına duya­
mazdınız. Bu, tuzu, biberi hardalı çok, iştiha açıcı yemekler, baş döndürücü sert
içkiler gibi bir konuşmaydı. Onu, biraz huysuz, biraz hırçın, biraz ağulu yapan,
mizacından çok talihiydi. Arkadaşlarının hepsi bir şey olmuştu!.. Kimi vekildi;
kimi m e h ' u s t u ; k i m i elçi. O, Mülkiye Mektebinde, çok sevilen, az maaşlı bir Fran­
sızca Hocasıydı s â d e !
O zaman, kelimeler, içinde dönen hased çarkında bileniyor ve ok oluyor, han­
çer oluyor, kılıç oluyordu.
Kendisi, ayağında postallar, sırtında kaput, başında kabalak, Çanakkale Cehen­
neminde askerliğini yaparken, iki dostundan biri Suriye'de Cemâl Paşa'mn yave­
riydi.
Öbürü de ciğerleri zayıf olduğu için İsviçre dağlarında..
Bir dost evinde:
— " F . . _ " (*) ihtiyat zabiti midir? dîye soran bir hanımefendiye, Hâşim, Me-
fistofelesi (**) kıskandıracak kahkahalar a t a r a k :
— Hayır Hanımefendi, demişti; operet zabitidir!
Ama, savaş yıllarını, İttihad ve Terakki Hükümetinin yardımı ile İsviçre dağ­
larında geçiren arkadaşı için söylediği iki mısra, daha çok zâlimdir:
Bu ne ihsan o değersiz cüceye,
İskelet başlı ciğersiz cüceye! (***)
Bilir misiniz, bu korkunç Hâşim, o iki dostu çok, a m a sahiden çok severdi!
Bir yaz günü, kıpkırmızı bir mayo giymiş plajda yatıyordum. Hâşim, soyunup
vücudunu kalabalığın gözleri önüne seremiyecek k a d a r ürkekti. Benim, deniz
suyu. Temmuz güneşi ve kıvılcımlı k u m d a bakırlaşmış derime hasretle b a k a r a k
zehir gibi bir kahkaha çatlattı. Bu kahkahanın arkasında bir n ü k t e vardı muhak­
kak. Onu konuşturmak için s o r d u m :
— Ne var Hâşim ne oldu?... Kendisinin bu çıplaklar arasında şapkalı, baston­
lu, kravatlı gülünçlüğünü unutmuş, benim kırmızı mayomla alay e t t i :
— Mahmud Şevket Paşa'mn tâbutuna d ö n m ü ş s ü n !
Hâşim, yazarken dünyamn en cesur adamıydı, okurken en korkak. Akşam,
Matbaaya bıraktığı fıkrasını sabahleyin gazetede okurken ödü kopardı.
Tanıdığım insanların en keyiflilerinden biri olan rahmetli Ali Naci Karacan'la
şakalaşmalarım hâlâ u n u t a m a m . Bir gün kendisine:
— Arab Hâşim, diye takılan Naci'ye:

( *) Fâlih Rıfkı Atay


( *'*) Gcethe'nin "Fausf'undaki "Şeytan"
(***) Yâkub Kadri Karaosmanoğlu.

1110
— Aman Beyefendi, demişti, bize Arab demeyi de artık Türklere b ı r a k !
Kadıköyünde, küçük bir apartımanda oturuyordu. Az, a m a kibar eşyası var­
dı. Kendi eliyle semâverde demlendirdiği çayı karşılıklı içtiğimiz günleri bir daha
bulamadım. Kadından, şi'irden aşk'dan, sesi gizli bir sıtmayla yanarak konuşurdu.
Onun konuşması, bildiğiniz kelimelerle bilmediğimiz bir dildir!
Bir gün, Sabah Matbaasının altındaki eski Vükelâ Berberi Anastas'ta saçları­
nı kestirirken Yâkub Kadri ile cümbüşlü bir konuşma yapıyorlarmış. Bir aralık
Berber hayretle durarak:
— Beyefendi, demiş; söylediğiniz b ü t ü n sözleri anlıyorum, a m a ne söylediğini­
zi anlıyamıyorum.
H â ş i m sevinçle:
— Yâkub, demiş, bizi en iyi anlıyan a d a m bu!..
Onu bir gün, sevgili evinden alıp Alman Hastahânesine götürdük. Yatağından
çıkmış giyinmeğe gitmişti. Yarım saat geçmiş gelmemişti, b i r türlü; m e r a k ile
odaları dolaştık, yok. Bir de baktık ki mutfakta, akşamdan kalma domatesli pi­
lav tenceresini karıştırıyor:
— Hâşim.... Ne yapıyorsun Hâşim!... diye üstüne atılınca mahzun mahzun boy­
nunu bükmüşdü:
— Bırak Yusuf Ziya, nasıl olsa Hastahâne'de tuzsuz kabak haşlamasından
başka şey yedirmiyecekler, sonra acı acı gülmüştü:
— Ve nasıl olsa öleceğim, bari ağız tadıyle öleyim!
Doğru çıktı dediği. Bir aylık perhizden ve tedaviden sonra evine daha yorgun
daha perişan döndü. İlk işi, kendisine şefkatle bakan tek kadınla evlenmek oldu.
Ölüm döşeğinde kıyılan bu nikâhtan s o n r a :
— Ooooh, dedi, şimdi bahtiyarım; ben de arkamda gözleri yaşlı bir dul bıra­
kacağım.»

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (3/ı v e 3/!i)

1. Göl Saatleri (Şi'irler)


İstanbul, Evkaaf Mat.; 1337 (1921ı); 63 sf.; 8°
2. Piyâle (Şi'irler)
İstanbul, Ilhâmi Fevzi Mat.; 1926; 52. sf.; 8° (1. bası)
İstanbul, İ k d a m Bat.; 1928; 63. sf.; 8° (ilaveli 2. bası)
3. Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları
İstanbul, Kâğıtçılık Mat. T. A. Ş.; 1928; 72 s.; 8°
4. Gurebâhâne-i Laklakan (Nesirleri)
İstanbul, İlhamı - Fevzi Mat.; 1928; 130 sf.; 8°
5. Frankfurt Seyahatnamesi (Nesir)
İstanbul, Gazetecilik ve Mat. T. A. Ş.; 1933; 72 sf.; 8°

1111
Prof. Dr. Lefkoşe tacirlerinden Şükrü Efendinin
AHMED ŞÜKRÜ ESMER (4) torunu, Mehmed Arifin oğludur. 1893'-
de Kıbrıs'ın Lefkoşe şehrinde doğdu, ilk
öğrenimini Lefkoşe İlk Mektebi'nde
Orta ve Lise öğrenimini de Lefkoşe in­
giliz High School'u ile Kıbrıs Lisesi'nde
tamamladı. Bir süre, Babasının "Sünû-
hat" adlı gazetesinde çahşdıktan sonra
İstanbul'a geldi. Hükümetin Amerikaya
öğreniri göndermek için açtığı müsaba­
ka sınavını kazanarak New-York'da Co-
lumbia Üniversitesine gönderildi. Orada
Hukuk Lisans öğrenimini tamamladı;
daha sonra da Devletler Hukuku
ve Siyâsî Târih'den Doktora yaptı.
Bu arada aynı Üniversite Gazetecilik
Okulu'na da bir süre devam etti. 1.
Dünya Savaşı henüz bitmediğinden
Memlekete dönmedi. New-York'da "Sa-
dây-ı Vatan (Vatan Sesi)" adlı haftalık
bir gazete çıkardı ki, bu Gazete Ameri­
ka'da Türk Diliyle çıkan ilk gazetedir.
Mütârekeden sonra istanbul'a döndü.
1921'de istanbul Hükümeti Maârif Ne­
zâreti tarafından Galatasaray Sultanîsi İngilizce Muallimliğine ta'yin edildi. Aynı
zamanda Vakit Gazetesi Yazı Hey'eti araşma da girdi.
Büyük Zafer'den sonra Gazeteci olarak önce Mudanya Mütârekesini, daha son­
ra da Lozan Konferansını izledi. 1924'de ıba'zı arkadaşlanyle birlikte "Vatan" Ga-
zetesi'ni çıkardı. Sonra Milliyet Gazetesi'nin Yazı işleri Müdîrliğine, daha sonra
da aynı Gazete'nin Umûm Müdîrliği'ne getirildi. 7 Nisan 1930'da Mülkiye Mektebi
Siyâsî Târih Öğretim Görevliliğine ta'yin edilerek tekrar öğretim mesleğine döndü.
Bu görevine 27 Ekim 1936'da S.B.O.'nun Ankara'ya naklinden sonra ve Profesör
pâyesiyle devam etti. Bu arada Harb Akademisi ile Yüksek İktisad ve Ticâret
Mektebi Siyâsî Târih Muallimliği de yaptı. S.B.O. Ankara'ya nakledilince
Ankara'ya geldi. Bir tarafdan Mülkiye'de Siyâsî Târih Profesörlüğüne de­
vam ederken, dîger yönden de Ulus Gazetesi'nin dış politika yazarlığını deruhde
eyledi. 1939'da bu görevleri bakî kalmak üzere istanbul Meb'usluguna getirildi. 30
Eylül 1941'de dîger Meb'us Profesörler gibi meb'usluğu tercih edip öğretim üyeli­
ğinden ayrıldı. Mayıs 1950 seçimlerinde Partisi ve kendisi kazanamadığı için Millet­
vekilliği sona erdi. 1951'de tekrar S.B.F. Siyâsî Târih Öğretim Üyeliğine ta'yin edil­
di. Hâlen (1969) aynı görevde olup 1936'dan beri yaptığı Uhıs Gazetesi Dış Politi­

ği Bak.: ») Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 308. sf.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; i. A. Gövsa; 123. - 124.
c) Milli Kütübhâne Katalogları

111-2
ka Yazarlığı'na devam etmektedir. Kendisine S. B. F. Dekanlığı vâsıtasiyle muhte­
lif târihlerde yazılan mektup-sirkülerlere cevap vermediği için dîger sosyal, kül­
türel ve politik durumuna âid bilgi elde edinilemedi.

BASILMIŞ ESERLERİ (4/C)

1. Siyasal Târih
İstanbul, Arkadaş Mat.; 1936; 440 sf.; 8°
2. Siyâsî Târih
İstanbul, Maârif Mat.; 1944; 663 sf.; 8° (1. bası)
Ankara; 1953; 303 sf.; 8° (2. bası)
3. Turkey and Her Neighbours: A Political Review (Türkiye ve Komşuları)
Ankara, Doğuş Mat.; 1964; 16 sf.; 8° (ayrı basım)
O

AHMED SÂDIK YARAMAN (5) Elâziz (Elazığ) İ l i Rizâiye Bucağı'-


nın İcâdiye Mahallesi halkından Ali
Efendi ile Gülsen Hanım'ın oğludur.
1914 (1331 R.)'de sözü geçen Bucak'm
aynı mahallesinde 17-6 sayılı evde doğ­
du. ı
İlk öğrenimini Elâziz'de yaptık­
tan sonra, Elâziz Öğretmen Okuluna
girdi; 1932'de bu Okuldan me'zun oldu.
Aynı yıl Sivas'ın Divriği İlçesinin Kızıl-
caören Köyü öğretmenliğine ta'yin edil­
di. Burada bir ders yılı öğretmenlik
yaptıktan sonra açılan sınavı kazana­
rak 7 Kasım 1933'de Gazi Eğitim
Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü'ne
girdi. Bu Okul'da iki yıllık öğreniciliği
her bakımdan çok başarılı geçdi. Teo­
rik ve Pratik b ü t ü n Beden Eğitimi
Derslerinden tam n u m a r a aldığı gibi
sportmen ve mazbut karakteri, insan
severliği, açık fikirliliği ile, kendisini

bütün öğretmen ve öğrenici çevresine


sevdirdi. O kadar ki, "Meşhur Ahmed" popüler adım aldı. 1936 Ders yılı sonunda
Enstitüyü başarıyle bitirdi. Aynı yıl, o devrede Gazi Terbiye Enstitüsü Beden Ter-

(5) Bek. a) Mülkiye Târihi vs Mülkiyahler; I.C.: 309. sf.


b) Ulus Gazetesi; 5.4.1940; 1. sf.
c) Talebimiz üzerine Rahmetli'nin yakın arkadaşlarından ve Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Bölümü
Şefi (1969) Sayın ihsan Telll'nin hazırladığı ve Dosyamızda mahfuz 13 Aralık 1968 günlü not.

1113
biyesi Bölümü şefi olan Alman "Kurt Daynes"in teşebbüsü ile, bütün Beden
Terbiyesi Şubesi Öğretmen ve Öğrenicileri, Alman Hükûmeti'nin da'vetlisi olarak,
1936 Berlin Olimpiyatları'na gittiler. Bu kaafile arasına rahmetli Ahmed Yaraman
da .katümışdı. Berlin'de yine Kurt Daynes'in teşebbüsü ile, Beden Eğitimi alanında
bilgi ve görgülerini geliştirmek üzere bir sene süreli üç kişilik burs te'min edildi.
Bu burslardan birisi Ahmed Yaraman'a tahsis edildi. Bu suretle bir yıl Berlin'de
kalarak ıbilgi ve görgüsünü artırdı. Almanya'da tanıştığı bir Alman kızından bir
oğlu doğmuştu ki, bu tanışma ve doğuşun kendisinin hayâtında çok acı te'siri
oldu (5/c). 1937 sonlarında Yurd'a döndü. Millî Eğitim Bakanlığı Kendisini Siyasal
Bilgiler Okulu Beden Eğitimi Öğretmenliği'ne ta'yin etti. Mayıs 1938'de müracaatı
üzerine filî askerlik görevine alınarak süvari sınıfına ayrıldı. Yedek Subay Oku-
lu'nun Süvari Bölüğü'nde öğrenici iken bir manej sırasında attan düşen ve ayağı
özengiye takılı kalan bir arkadaşım, yiğitçe atılarak, yüzde yüz kesinlikde olan bîr
ölümden kurtardı.
Yedek Teğmen rütbesiyle askerliğim bitirerek Ekim 1939'da S.B.O.'ndaki gö­
revine döndü. Burada, rahmetli Erişirgil'in de yardımıyle şimdiki S.B.F. (Kapalı
Spor Salonu)nu yaptırtdı ve Sabah Beden Eğitimi çalışmalarım ihdas etti. Aynı za­
manda atletizm, voleybol, basketbol, güreş, boks gibi spor dallarında S.B.O. Öğreni-
cileri'nden çok geniş sayıda eleman yetişmesini sağladı. Yine S.B.O. Öğrenicile­
ri'nin kayak yapması için bol miktarda Kayak Sporu malzemesi sağladı. O zama­
na kadar kimse tarafından özellikleri bilinmeyen Elmadağı'nı Kayak Sporu'na
uygun bir yer hâline getirdi. Bu bakımdan Elmadağı'nı Sporcu Ankaralılar'a ilk
defa açan, tanıtan Ahrned Yaraman ve dolayısıyle S.B.O. olmuştur, denilebilir. Bu
konuda da (S.B.O. 1942/M me'zunu) Şemseddin Şaktimur gibi, sonraları iyi ıbir
kayakçı olarak "Kayak Sporu Federasyonları"nda görev alan elemanlar yetiştir­
di. Aralık 1939'da "Sarılık Hastalığı"na yakalandı. Nekahet devresinde iken, Öğ-
renicilerinin kuvvetli istek ve heveslerini kırmamak için, Şubat Sömestr ta'tüin-
den yararlanarak kayak yapmak üzere bir grup S.B.O. Öğrenicisi'ni Uludağ'a gö­
türdü. Burada Zatürrie'ye tutuldu. Derhal İstanbul'a götürülüp Baltalimanı Ke­
mik Hastalıkları Hastahânesi'ne yatırıldı. Kurtarılamayarak 4 Nisan 1940'da istan­
bul'da Hakkın rahmetine kavuşdu.
Şubat 1940'da Uludağ'da Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü ile bir-
likde "Kayak Kursu" görmekte olan Sayın İhsan Telli şunları anlatmaktadır (5/c):
«... Kayak Kursu dönüşü Uludağ'dan inerken Karabelen - Kirazlı Yayla ara­
sında çok iyi tanışıp seviştiğimiz Rahmetli Yaraman'a rastladım. Sırtında, yorulan
Oğrenicilerinden aldığı dört çift kayak, çok ağır oldukları ilk bakışda anlaşılan üç
aded çanta taşımakta idi. Biraz durduk, konuşduk. Bana, "öğrenicilerinin çok bü­
yük isteklerini kıramayıp hasta olduğu halde Uludağ'a geldiğini, b u r a d a on gün
kalıp S.B.O.'na dönmekte olduklarını, Almanya'daki ilişkisi ve çocuğu hakkında
çok büyük üzüntü duyduğunu" samimî şekilde anlattı. Bir hafta sonrıa bu çok kıy­
metli (arkadaşımızın ölüm haberini, büyük acı içinde, aldık—»
O zamanki Ankara Basmı'nda Rahmetli hakkında şunlar yazıldı (5/b):
". Ahmed Yaraman, talebesi, arkadaşları ve bütün spor muhitinde ciddiyet,
1114
fazilet, feragat ve yorulma bilmeyen faaliyeti ile tanınmış ve sevilmiş; sporun bü
tün dallarında tam bir kaabıliyet ve faaliyet göstermiş olan çok güzide bir öğret­
mendi."
O
Profesör Dr. Kadî Ahmed Râsim Efendi ile Muhsine
ATIF AKGÜÇ (6) Hanımın oğludur. Kasım 1900 (T. Sânî
1316)'de Bursa'nın Mudanya Ilçesi'nde
doğdu. Aydın İ'dâdîsinde lise öğreni­
mini tamamladıktan sonra İstanbul
Mekteb-i Hukukuna girdi. Buradan
me'zuniyetini müteâkıb Lisans Öğreni­
mi ve Doktora yapmak üzere italya'ya
gitti. Roma Hukuk Fakültesi'nde Lisans
ve Ceza Hukukundan doktora yapıp
"Hukuk Doktoru" unvanını kazandı.
Yurd'a döndükten sonra, önce Adliye
Mesleğini seçdi. Kısa bir süre Hâkim­
lik yaparak 1931'de Adliye Müfettişli-
ği'ne terfi' etti. Bu vazifede iken 1935'de
Bursa Milletvekilliğine getirildi. 6 Ka­
sım 1936'da S.B.O. Ceza ve Ceza Muha­
kemeleri Usûlü Hukuku Profesörlüğü'-
ne ta'yin edildi. Bu görevi 1941 Ders
yılına kadar devam e t t i ; Milletvekilli­
ğini tercih etmesi üzerine 30 Eylül 1941'-
de isti'faen Profesörlük'den ayrıldı.
Mayıs 1950'de Milletvekilliği sona erdi.
1951'de Afganistan - Kabil Hukuk Fakültesi Profesörlüğü'nü deruhde ederek Afga­
nistan'a gitti 1955'de Yurd'a döndü. Hâlen (1969) emekli olarak İstanbul'da otur­
maktadır. Evli olup, (S.B.F. me'zunu) iki erkek, bir kız evlâd babasıdır, italyan­
ca'ya çok kuvvetle vâkıf; yardımcı dil olarak da Fransızca. İngilizce, Almanca,
Arabca ve Farsça'ya âşinâdır. Yabancı dil öğrenmek hobisidir.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (6/b)
1 — İdare Hukuku [(Zanobini'den) italyanca'dan terceme]
istanbul, Üniversite Mat.; 1936; 400 sf.; 8°
2 — Modem Parlamentolar I (Niceli'den) italyanca'dan terceme]
Ankara, Ulus Mat.; 1946 ; ?
3 — 1948 Tarihli İtalyan Anayasası (Terceme)
4 — İtalyan Seçim Kanunu (Terceme)
Ankara, 1948; ? ; (Basın-Yayın Umum Md.'nce bastırıldı)

(6) Bak. a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 297. sf.


b) Talebimiz üzerine gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 30.12.1967 günlü mektup.

1115
Ord. Prof. Dr. (*) Tıb doktoru Zihnî Bey'in oğludur. 1902'
BURHAN ZİHNÎ SANUS (7) de İstanbul'da doğdu. Menba'ül-îrfan
İ'dâdîsi'nde lise; Yüksek Mühendis
Mektebi (Riyaziyât-ı Aliye) Devresi'nde
ve İstanbul Ulûm-ı Âliyye-i Ticâriyye
Mektebi'nde Yüksek Öğrenimini ta­
mamladı. Bilgisini ve öğrenimini arfcu>
m a k amacıyle İsviçre'ye gitti. Lozan
Üniversitesi İktisadî ve Ticarî İlimler
Fakültesi'ni birincilikle bitirdi. Ay­
rıca bu Fakülte'de doktora yaptı.
Sonra Sosyal İlimler Okulu'ndan diplo­
m a ; 1931'den 1932'ye kadar Lozan Hu­
kuk Fakültesi Doktora Sınıflarına de­
vam ederek b u r a d a n da sertifika aldı.
Me'muriyetleri.
1 — 1921'de Akyıldız Vapur Kum­
panyası Umûmî Acentası.
2 — 1925'de İstanbul Ticâret ve Sa­
nayi Odası Deniz Ticâret Şubesi Şefi.
3 — 1926'da Hükûmet'ce açılan mü­
sabaka sınavını kazanarak İktisad tah­
sili yapmak üzere önce Paris'e, sonra
Lozan'a gönderildi. Aynca bir sömestr de İtalya'da Firenze Universitesi'nde bulun­
du. 1932'de Yurd'a döndü.
4 — Aralık 1932'de İktisad Vekâleti Müşaviri;
5 — Haziran 1934'de İktisad Vekâleti İş ve İşçi Bürosu Müdîri;
6 — Temmuz 1934'de iktisad Vekâleti Dış Ticâret Dâiresi 2. Başmüşâviri;
7 — Aralık 1934'de aynı Vekâlet, aynı Dâire 1. Başmüşâviri;
8 — Haziran 1936'da aynı Vekâlet, aynı Dâire 2. Başkanı; Kasım 1936'da 1. Baş­
kanı;
9 — Ocak 1940'da Sümerbank Umum Müdîri;
10 — Ağustos 1942'de Hâriciye Vekâleti Ticari ve Mâlî Andlaşmalar Müzâkere
Hey'eti Reisliği;
11 — Ek görev olarak 5 Ocak 1945'de S.B.O. Para-Banka-Borsa Profesörlüğü'ne
ta'yin edildi. Bu görevi 1950'de sona erdi.
12 — Mart 1948°de Avrupa iktisadî İşbirliği Teşkilâtı Nezdinde Dâimi Hey'et
Reisliği; aynı zamanda Türkiye İş Bankası İdare Meclisi Başkanlığı;

(*) Kendisinin {7/b)'de bildirilen mektubundaki kayd'a göre

(7) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 306. sf.


b) Talebimiz üzerine gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 8.12.1967 günlü mektup
c) M i l l i Kütübhâne Katalogları

1116
13 — Ekim 1949 Başbakanlık Milletlerarası İktisadî İşbirliği Teşkilâtı Genel
Sekreteri;
15 — Mayıs 1950'den beri de istanbul İktisadî ve Ticarî ilimler Akademisi Pro­
fesörü bulunmaktadır (1969).
Ayrıca geçici olarak:
1 — 1933'de "Cem'iyyet-i Akvam" Milletlerarası İş Bürosu Konferans Üyesi.
2 — 1935-1939 Balkan Antantı Ekonomik Konseyi Konferansları Üyesi.
3 — 1936 - 1937 Balkan Ekonomik Konseyi Turizm Komitesi Üyesi.
4 — 1934 - 1939 Ticarî ve Mâlî Andlaşmalar Müzâkere Hey'etlerinde Müşavir,
Başmüşâvir, Murahhas A'zâ ve Reislik.
5 — 1939 - 1940'da İngiltere ve Fransa ile yapılan İstikraz Mukaaveleleri Müzâ­
kere Hey'eti'nde A'zâ.
6 — Nisan 1940'da Başvekâlet Türk Parasını İnceleme Komisyonu A'zâsı.
7 — Mart 1948'de Avrupa İktisadî İşbirliği Komitesi Paris Konferansı'nda De­
lege.
8 — 1948 - 1949'da Avrupa İktisadî İşbirliği Teşkilâtı İcra Komitesi A'zâsı.
9 — 1949'da Avrupa İktisadî İşbirliği Teşkilâtı Hakemliği.
Evli, iki erkek evlâd babasıdır. Fransızca ve İtalyanca bilmektedir. "Institut
International des Sciences Administratives"in Üyesidir (8).

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (7/b v e 7/c)

1 — Le Role Economique du Port d'Istanbul


Lausanne; 1928; 41 sf.; 4° (teksir)
2 — La Balance des Comptes de la Republique Turque
Paris, Les Presses Modernes; 1932; 252 sf.; 8°
3 — Para - Kredi
S.B.O. Teksir Bürosu; 1945 - 1950 (1. bası)
Ekonomi ve Ticâret Okulu Teksir Bürosu; 1951 - 1954 (2. bası)
4 — P a r a Ekonomisi (I. - I I . cildler birarada)
İstanbul, Matbaacılık T.A.O.; 1955; 904 sf.; 8*
İstanbul, Matbaacılık T A J O . ; 1960; 1071 + 1 sf.; 8° (3. C.)

-o-

(8) S.B.O.'nun S.B.F. haline gelmesi çalışmalarına âid hâtıraları için, 1. C.'in 601. sayfasına bakınız.

1117
CELÂL AYBAR (9) Kaymakam Mustafa Fehmi Bey ile La­
tife Zekiye Hanım'm oğludur. 1894 (1310
R.)'de Babasının kaymakam olarak bu­
lunduğu Tortum (Erzurum)'.da doğdu.
İlk, orta ve lise öğrenimini istanbul'da
tamamladı. Yüksek Öğrenimim yapmak
için girdiği istanbul Mekteb-i Hukûku'n-
dan 10 Ağustos 1914 (27 Temmuz 1330)'de
me'zun oldu. Hiçbir hizmete ta'yin edil­
meden derhal yedek Subay (İhtiyat Za­
biti) olarak askere alındı. 1. Dünya Sa-
vaşı'na katıldı. Irak Cebhesi'nde İngi­
lizlere esir düşerek önce Mısır'a sonra
Hindistan'a gönderildi. Esareti sırasın­
da devamlı çalışarak ÇOK mükemmel
şekilde İngilizce öğrendi. Mütâreke'den
sonra serbest bırakılıp İstanbul'a gel­
di; bir süre sonra Anadoluya geçerek
İstiklâl Savaşı'na gönüllü yedek subay
olarak iştirak etti.
Büyük Zafer'den sonra 7 Eylül 1924
(7 Eylül 1340)'de Giresun Asliye Mah­
kemesi A'zâlığma ta'yin ile devlet hiz­
metine girdi. Buradan İktisad Vekâle-
ti'ne geçerek 14 Mayıs 1925'de İktisad Vekâleti Deniz Ticâreti Şubesi Müdîrliği'ne
getirildi. Eylül 1926'da aynı Vekâlet tarafından İstatistik ve Demografi bilimi için
Belçika'ya gönderildi. Bruxelles Serbest Siyâsî İlimler Fakültesi'nin istatistik ve
Demografi Bölümü'nden me'zun olup 1927'de Yurd'a ve eski görevine döndü. Baş
vekâlet, istatistik Muâmelât-ı Merkezivye Müdîr Muâvinliği'ne getirildi. Burada da
kısa bir süre çalışıp Fransa'dan getirtilen İstatistik Uzmanı Camille Jıacquart ile
birlikde bugünkü modern istatistik teşkilâtım kurmak üzere, 1 Haziran 1927'de İs­
tatistik Umûm Müdîr Muavinliğine atandı. 1930'da aynı yer Müşavirliğine; 15 Hazi­
ran 1937'de de Umum Müdîrliğine terfi' etti. 16 Ocak 1939'da o zamanın Ziraat Ve­
kili Faik Kurdoğlu'nun teklifi ile Ziraat Vekâleti Müsteşarlığına atandı. Beş ay
bu görevde kaldıktan sonra, 8 Haziran 1939'da tekrar Başvekâlet istatistik Umum
Müdîrliği görevine döndü. Bu arada, S.B.O. 'nun istanbul'dan Ankara'ya nakli üze­
rine, 19 Kasım 1936'da S.B.O. istatistik Öğretim Görevliliği'ni de ek görev olarak

(9) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler, l . C ; 300. sf.


b) Ulus Gazetesi; 14.1.1939; 1 . - 6 . sf.. 4. - 6. st.
c) Akşam Gazetesi; 10 Ağı.stos 1947; 1. sf.
ç) U.u. ü a t i t e s i ; İl.8.ı947; 1. - 2. sf.; 4 - 5. st.
d) Uius Gazetesi; 12.8.1947; 2. sf.; 4. st.
ej Talebimiz üzerine Rahmeti i'nin eşi Sayın Bn. Afife Celâl Aybar'ın gönderdikleri ve Arşivimizde-
mahfuz Aralık 1967 günlü mektup.
f) Devlet istatistik Enstitüsü Başkanlığı; Personel Sicilli Nu. 32

1118
deruhde etti. Eksiksiz olarak onbir yıl süren bu vazifesi, vefâtıyle sona erdi. İsta­
tistik Umum Müdîri iken tedavi edilmekde olduğu Ankara Numune Hastahanesi'nde
8/9 Ağustos 1947 gecesi saat 00.15'de anide gelen bir kalb krizini atlatamayarak
Hakkın rahmetine kavuşdu. Cebeci Asrî Mezarlığı'na defnedildi. Evli olup Demet
ve Dilek adlarında iki kız babası idi. Fransızca ve İngilizce'ye çok kuvvetle vâkıfdı.
Pul koleksiyonu yapmak ve tahta oyma işleriyle uğraşmak hobisi idi. Milletlerarası
İstatistik Enstitüsü dâimi üyesi bulunuyordu.
Vefatından sonra yakın arkadaşı ve ilk âmiri Faik Kurdoğlu, Rahmetli hakkın­
da şunları yazmışdı (9/ç - d ) :
«.... Meşrûtiyetin ilk yılı Boğazda değil, Cibâli taraflarındaki yeni mahalle­
nin mütevâzî bir sokağmda Mekteb gidişi ve dönüşü dâima karşılaşırdık. Mağmum
bir hâli vardı. Çok defa elindeki kitapçıkları okuyarak yürürdü. Smıf farkımıza
rağmen arkadaş olmamız gecikmedi. Genç yaşında ölmüş bir mülkiye kaymakamı­
nın oğlu imiş. Benim de Babam ölmüş; okumaya devam için bu mahalleye yerleş­
miştik. Dostkık, Ailelerimizi de sardı. Akşamları ya onlar bize gelir; ya biz onlara
giderdik. Evlerinde çok defa küçük bir gaz lambasının ışığında bir elinde, Şemsüd-
dîn Sami'nin lügati, birer formalık Donkişot veya benzeri romanların tercemesi ile
uğraşır; kendisine yardım etmek istediğim zaman, bir taraftan nezâketle reddeder;
dîger taraftan çehresinde durgun bir tebessüm, gözlerinin içi gülerdi. Bu romanla­
rı, o zurnan Bâb-ı Âlî Caddesindeki İranlı Kitapçı (10) kuruşa terceme ettiriyor ve
Celâl nihayet haftada iki forma yetiştirerek elde ettiği parayı evlerininki de dâhil,
zarurî ihtiyaçları için sarfediyordu. Bir gün, hüzünlü, hüzünlü ağlar güler bir sesle
geldi, iranlı Kitapçı, r o m a n kahramanlarının neticede hep ölmesinden dolayı üzü-
lüyormuş; bunları öldürmez ise veya şu veya bu tarzda bitirirse terceme ücretini
bîr mecidiyeye k a d a r çıkaracak, aksi halde iş vermeyecekmiş.
— Yarabbi, diyordu, zaten ben y a n acemi, romanı öldürüyorum; bir de Acemin
dediğini yaparsam, ma'nevî isti'fâdem de gider; ortada Acemin mecidiyesinden
başka bir şey kalmaz.
Filhakika, a d a m ısrar etti» O da tercemeyi bırakdı.
Bu, Celâlin o çocuk yaşında, sonra da aramızda bir çok defalar, gülme ve ko­
nuşma konusu olmuş temiz ve necib ruh isyanlarından birisi idi.
Aradan yıllar ve yıllar geçti... Birinci Dünya Harbinden evlerimize döndüğümüz
zaman Mahallemizin tamamen yanmış olduğunu ve fiakat gene birbirimizden uzak
olmıyan semtlere taşınmış bulunduğumuzu, ikimiz de sevinçle gördük. Esir düşmüş,
Hindistan'a, Mısır'a götürülmüş; lisana (İngilizce'ye) çalışmakta devam e t m i ş ; in­
gilizce'de öğrenmişdi. Birbirimize H a r b hâtıralarımızı anlatır, günün dâvaları ve
Memleketin gerekli yaşama ve istikbâl mes'eleleri hakkında konuşmalar yapardık.
ilk günlerden i'tibâren hareretli bir (Türk) Ocaklı olan Celâl, ekseriya hiddetli,
hiddeti! yumruklarını masaya vurur ve elinden bırakmamayı sevdiği kurşun kale­
miyle, rastgele önündeki kâğıda: "Var olmak veya yok olmak (= to be or not to
b e ) " kelimelerini yazardı.

1119
Yarım tedbîr, yarım adam, yarım bilgi, yarım iş, yarım çalışma, yarım iman
dâima nefret ettiği şeydi. O sıralarda ba'zı gazete ve muhitlerin fikir yazılarını imâ
ederek:
— Acem'i nasıl düşünmeden reddetükse, bu fikirleri de Milletçe çiğnemeliyiz,
sonucuna varır ve her defasında daha kuvvetli ve daha neş'eli ayrılırdık.
İnönü bir gün: "Bin yarım adam bir adam değildir" demişti. Celâl'e a n l a t t ı m ;
nasıl beğendin mi diye sordum? Geniş ve durgun tebessümü ile:
— Ne diyorsun Faik, d e d i ; elimde olsa Ramazan mahyaları gibi her gün gökle­
re yazardım.
Celâl İstiklâl Harbinde bu inan ve îmanla çalışmış ve neticede b i r mahkeme­
de A'zâ Mülâzimliği alarak Karadeniz ilçelerinden birisine gitmişdi. Oradan aldı­
ğım ilk mektubunu, şu dakikada bulup yayınlayamamakla müteessirim. Sönmeyen
ve gittikçe büyüyen, kuvvetlenen bir alev içini yakıyor; devamlı müsbet neticele­
rini görebileceği bir iş ihtiyacından ihtirasla bahsediyordu.
Millî Hükümetin ilk Ticâret Genel Müdîrliğinde bir şube müdîrliği için teklif
yapıldı. Cevap değil, mektupdan d a h a seri' kendisi geldi. İngilizce bilgisinin de kud­
retiyle dâima tekrarladığı ve sonraları ba'zı yayınları üzerine de klişe hâlinde nak­
lettiği cümle, Lord Calvin'in şu cümlesi idi: "Bahsettiğiniz bir şeyi ölçebiliyor ve
onu r a k a m hâlinde ifâde edebiliyorsanız, o şey hakkında bir şeyler biliyorsunuz
demektir. Eğer o şeyi ölçemiyor ve rakam hâlinde ifâde edemiyorsanız, bilginiz
doyurmayan, ciddî muhakemeye tahammülü olmayan zayıf bir şey demektir."
Her şey, te'sis ve teessüs devresinde ve h e r yapılan işi en iyi, en ileri şekilde
tahakkuk ettirebilmek aşkı, o devri yaşıyanların kalblerinde hakikî bir ihtiras
hâlinde idi. Herkes, her m e ' m u r edildiği, büyük olsun küçük olsun, her iş'de
"Atatürk" kendisi imiş gibi çalışmakta ve Atatürk'ün (en yakın yardımcısı) İnö­
nü, b ü t ü n işlerin başında istatistik dâvâsmı herkesten çok ve herkesten iyi duyan
ve isteyenlerin başında idi.
Celâl, İstatistik tahsili için Avrupa'ya, bir savaşa gönüllü gider gibi, gitti. Çok
günler arasız 18 saat çalışıyor; 24 saatlik günün kısalığından şikâyet ediyordu. Bir
gün kendisi, bu vesileyle bütün Türk Aydınlarına saygı ile emanet etmek istediğim
şu hikâyeyi anlattı:
Brüksel'de vazifede iken bir gün geç vakit filân ve filân ziyaretime geldi. Fran­
sa'nın Midi denUen kuzeyini ve isviçre'nin göl bölgesini gezmişler ve orada bir
zât, bir a d a m ı n bu yerlerde 5 nüfusluk ailesiyle müreffehen ö m r ü n ü geçirmesi
için ikiyüzbin sterlini olması ve bu serveti şu veya bu şekillerde şu veya bu
yerlere yatırması kâfi geleceğini söylemiş; her ikisi de asılları Türk toprakların­
dan olmayan Türk Vatandaşıanndandı. Fikir çok çekici gelmiş; benim de düşünce­
mi öğrenmek istiyorlardı. İşittiklerime inanmıyarak her hâlde latife ettiklerini ve
bugün müsâde edip ertesi gün gelirlerse daha geniş konuşabileceğimizi söyledim.
Da'vetli olduğum yer, sun'i sodayı bulan ve kazandığı milyonlardan yaptığı teber­
ru' ile kurulmuş olduğu için, kendi adına izafetle Solvey adım taşıyan bir üniver­
site a r a ş t ı r m a müessesesinin yıllık toplantısı idi......

1120
Burada âdet veçhile şapkasını bırakan, bir tepsi üzerinden sofradaki yerinin
rakamını gösteren bundu bir kâğıt alıyor ve yemekte nereye isabet etmişse oraya
oturuyordu. Bu suretle benim de yanıma Barnische isminde yaşlı bir Senatör düş­
tü. Usulen birbirimizi takdim ettik..... Türk olduğumu anlaymca, arasız, Türk o^
madığından ve Türk olmanın saadetinden bahse dalarak bitip tükenmiyen kompli­
manlara başladı... Sebebini anlayamayor, ma'na veremeyor ve sıkılmağa başlamış
bulunuyordum; birdenbire:
— Niçin biliyor musunuz? diye sordu ve izahatına şöylece devam etti: Zengin
bir ailenin çocuğu olarak mâmur bir vatanda doğdum. Yatak odamın karşısında
talanın heykeli var. Ona bakarak elbisemi giyerim ve yaptığı hareketleri düşünürüm.
Yaya olarak her gün Place Broaker'e inmek âdetindeyim. Porte Naımır'da filâ­
nın heykeli, Place Namur'da filânın heykelini, Escalier Jnif'de filânın büstünü..
v.b. görürüm; yorgun ve muztarib, ter içinde Place Borovher'i bulurum. Bu ıztırab
elli yaşımdan beri bir gün beni terketmedi. Geldin, gidiyorsun Barnische (Barniş);
Memleketine, Milletine adını andıracak hangi müsbet hizmeti yaptın, diye sora­
rım... Her şey yapılmış, bir şey yapamamak aczi tere boğar. Otomobile biner Se­
natoya giderim. Eğer Türk olsaydım, bir ser havası gibi Türk İnkılâbının tamam­
ladığı hava ve şartlar içinde bu imkâna ne kadar mâlik bulunacaktım Bundan
dolayıdır ki sizlere gıbta ediyorum ve benim gibi elli yaşına bastığınız veya bu ya­
şı aştığınız zaman, böyle bir ıztırabı çekmemek imkânına mâlik bulunduğunuzdan
dolayı sizleri bahtiyar sayıyorum....."
Gayr-ı ihtiyarî, evimdeki konuşma ile bu yaşlı Senatörün sözleri dimağımda
çarpışmaya başladı. Aydm ve hakîkî insan bir adam ne düşünüyor? Câhil ve mü­
tereddi (dejenere) bir adam ne düşünebiliyor?.».
Celâl sözlerini hemen kesti:
— Fakat, Faik, dedi; biz ömrümüzü o kadar badireler ve tecrübeler içinde
geçirdik ki bunu duymak için 50 yaşım beklememize lüzum yok. Çocuklarımıza
daha iyi bir Türkiye bırakmak ve bunun için de herkesin bulunduğu iş'de mutla­
ka müsbet ve devamlı çalışmak ihtirası kalblerîmizi, daha çok genç yaslarda bir
damlacık yer bırakmayacak kadar dolduran bir aşk ve îman değil mi?
Celâl, bu bakımdan çok genç, fakat bahtiyar öldü. İstatistik Umûm Müdîrli-
ğinde himmeti eseri olan yayın sayısı bine yakındır. Kendi imzasını taşıyan kitap­
ların sayısı 17'dir. Siyasal Bilgiler ve Hukuk Okullarında binlerce genç yetiştirdi.
Dünya çapında en teknik ve en ileri teşekküllerimizden birisi olarak dâima övüne­
ceğimiz bugünkü İstatistik Teşkilâtımızı kurdu. Milletlerarası ilim muhitinde
haklı ve milletleranası şöhrete sâhib oldu. Şu günlerde (1947) Amerika'da
toplanacak olan Milletlerarası İstatistik Konferansına kendisini da'vet eden
ve dünyanın en tanınmış ilim adamlarının imzasını taşıyan mektupları
okuduğum zaman gözlerim yaşarmıştı. Fikrine, irfanına, görüşüne verdik­
leri kıymetin derecesi olarak görüşülecek belli başlı konular hakkında şah­
sen mütalaasını rica ediyorlardı. Yardımcı olarak götürmeği düşündüğü ilki
genci Avrupa'da kendisinin okuttuğu ve burada yetiştirdiği gençler arasından seç­
mişti. Dünya ölçüsündeki ilmî çalışmalar için Birleşmiş Milletler Cem'iyeti Kürsî-

1121
sinde müdâfaa edilmesi uygun fikirleri yetki ile ortaya sürebilmeğe kaadir tanın­
mış ilmî otoriteler arasına Celâl'in de adı konmuştu.
Henüz Matbaadan çıkmamış olan "Türkiye Millî Geliri" Türk Milletinin bilgi
hazinesine en son hediyesidir.
Celâl son derece mütevazı idi. Bu Etüdü sunarken kendi adından önce bu iş'-
de çalıştırdığı arkadaşlarının isimlerini liste hâlinde yazmış ve bunlar sayesinde
bu Eserin vücude gelebildiğini en başa kaydetmişti. Başında bulunduğu işin şa­
hıslar üstünde devamlılığını sağlamak, arkadaşlarını bu işlere ehil olarak yetiştir­
mek, onlara en üstün metodları yalandan tâkib ve geliştirecek imkânlar hazırla­
mak, kısaca adam yetiştirmek, ekip çalışmalarma kıymet vermek onun insan
vasıflan arasında gelen en büyük meziyetlerinden biri idi. Hastalığının bir devre­
sinde yatağının etrafındaki kitap, gazete, mecmua yığınlarına itiraz eden, Celâl'in
evinin her zaman intizamsız bir "kıraathane" ye benzediğini söyleyen bir arkadaşa
şu güzel cevâbı vermişti:
— insanların dimağı olmasaydı, hareket eden bir heykel, bir zînet gibi dıger
eşya arasında, bir salonda onların da bir eşya gibi yaşaması kaabildi. Fakat insan
düşünen bir mahluk olduğuna göre kitapsız, mecmuasız, gazetesiz, kağıtsız, ka-
lemsiz bir oda, düşünme ve çalışma çağında olanlar için bir mezardır.
Vücudunu o kadar bağlı olduğu bu Vatanın aziz toprağına, başarılarını Târi­
he ve bütün Türk çocuklarının kadir bilir hâtırasına bu gün bıraktığımız Azîz Ar­
kadaşımın, binlercesi arasında şu dakikada perişan ve elemli dimağımda sıralanan
vasıflarından birkaç tanesi.... Garb Medeniyetini anlamış ve kavramış, sayılı, eşi
kendi branşında maalesef uzun müddet bulunanın acak, bütün hayâtı, çalışma tar­
zı ve prensipleri Türk Gençliği için model olmaya lâyık gerçek bir ilim adamı idi.
Cenazesine gelen müteıaddid ecnebiler arasmda bir Ataşe şöyle diyordu:
"Bu çeşit ölüler, yetiştikleri toprağın sinesine değil, mensub oldukları milletin
ebedî mefkuresine göçerler."
Daha üç gün evvel içlerimizde aynı zamanda doğduğunu gördüğümüz bir duy­
gu ile Dâireden çıkar çıkmaz Hastahânede kendisini görmeyi aziz arkadaşını Dok­
tor Sadi Irmakla kararlaştırmıştık.
Celâl, çehresinde, bütün hayâtı boyunca eksik olmıyan mağmum, düşünceli
tebessümü ile bizi karşıladı:
— Artık, seziyorum ki bitmişim; toprağa intacte (= lekesiz, tertemiz) olarak,
sâdece üzerine ömür boyunca titrediğim bir şeyi götürebileceğim: Şeref ve Hay-
siyyetimi Ve ilâve etti:
— Biz fâniler için esas olan da bu değil mi? Allanın rahmetine dediği gibi ka­
vuşmuştur.»
"..•. Celâl Aybar, Memleketimizin yetiştirdiği (nâdir ve) üstün kıymetlerden
biri idi • (9/c).

1122
B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (9/f)

1 — Dünya Nüfusu'nun Son Temayülleri ( t e r c e m e ; 1931)


2 — Avrupa Nüfusu'nun İstikbâli (terceme; 1932)
3 — Kanunların Nüfus İnkişâfına Te'sirleri (terceme; 1932)
4 — Umûmî Harbin Nüfus Harekâtına Te'sirleri (terceme; 1932)
5 — Türkiye'de İstatistik (Fransızca te'lif; 1933)
6 — Mısır Nüfusu (Terceme; 1934)
7 — Fransa İstatistik Teşkilâtı (te'lif; 1934)
8 — İktisadî Barometreler (terceme, 1934)
9 — İktisadî Buhranların İstatistik Bakımından Ehemmiyeti ( t e r c e m e ; 1934)
10 — Bulgaristan Nüfusu (te'lîf; 1935)
11 — Belçika Nüfusu (te'lîf; 1935)
12 — Millî Gelir Tahminlerinde Usuller ve Bulgaristan Millî Geliri (Te'lîf; 1935)
13 — Le Second Recensement General de la Population de la Turquie (Fran6izca
te'lif; 1936)
14 — Jimnastik ve Spor Cem'iyyetleri İstatistiği (terceme; 1937)
15 — Demografi <= Nüfus İlmi) (Te'lîf; 1937)
16 — Türkiye'de 2, Genel Nüfus Sayımı (te'lif; 1937)
17 — Nazarî ve Tatbikî İstatistik Dersleri (Selim Sabit ile birlikte te'lif; 1937)
18 — Türkiye Nüfus Sayımı Usûlleri Hakkında Rapor (Fransızca te'lif; 1937)
19 — Osmanlı İmparatorluğu'nun Ticâret Muvâzenesi (te'lif; 1939)
20 — Teorik ve Teknik İstatistik Dersleri (te'lif; İ s t a n b u l ; 1939; 233 sf.; 8°)
21 — İstatistik Dersleri (S.B.O. için te'lif; 1940)
22 — Teorik ve Pratik İstatistik Dersleri (S.B.O. için te'lif; 1941)
23 — Zamanımızın Nüfus Mes'eleleri ( t e r c e m e ; 1943)
24 — İçtimaî Morfoloji (terceme; Şefik İnanla birlikde; 1943)
25 — Günün Nüfus Mes'eleleri (terceme; 1946)
26 — Türkiye Millî GeUri: 1943 ve 1944 (Te'lif; 1947)

1123
Ord. Prof. Dr. Mustafa Tevfik Bey ile Hayriye Ha­
EDHEM MENEMENCİOĞLU (11) nım'in oğludur. 1878 (1294 R.)'de İs­
tanbul'da doğdu. Hukuk öğrenimi yap­
t ı ; Hukuk Doktorluğu unvanı ve paye­
sini kazandı.
Önce Hâriciye mesleğini seçdi.
1906'da Paris, 1909'da Lahey, 1910'da
Bükreş, 1911'de Berlin Sefaretleri Kâ-
tibliklerinde bulundu. 1912'de Hâriciye
Nezâreti Husûsi Kalem Müdîrliği'ne,
1913'de Berlin Sefareti Müsteşarlı­
ğına terfi' etti. 1914'de Orta Elçilik pâ-
yesiyle Hâriciye Nezâreti Umum Müdîr-
liğine; 1916'da aynı Nezâret Müsteşarlı­
ğ ı n a getirildi. 1927'de öğretim mesleği­
ne geçerek 1 Kasım 1927'de Mülkiye
Mektebi Devletler Husûsî Hukuku Pro­
fesörlüğüne ta'yin edildi. 30 Haziran
1928'de bu Ders'e Diplomasi Muhabere
dersi de eklendi. Aynı târihde Devlet­
ler Husûsî Hukuku Profesörlüğünü bı­
rakıp Devletler Umûmî Hukuku Pro-
fesörlüğü'ne geçdi. Diplomasi Mu­
habere Dersi baki kaldı. Mülkiye'-
nin 1936'da Ankara'ya nakli üzeri­
ne aynı derslerin profesörlüğü'nü derutıde ederek Ankara'ya geldi. Profesör­
lüğüne devam etmek kaydıyle 17 Ağustos 1939'da Maârif Vekâleti Yüksek Tedrisât
Umum Müdîrliği'ne; Aralık 1940'da da Hâriciye Vekâleti Hukuk Müşâvirliği'ne ge­
tirildi. Maârif Vekâleti'nin uygun görmesiyle 31 Temmuz 1942'de Afganistan Maâ­
rif Başmüşavirliği'ne atandı. Bu görevde 1951 yılma kadar kaldı. Aynı yıl Yurd'a
döndü. Bir süre sonra da yaş haddinden emekliye ayrıldı. Sonra Politikaya atıldı.
Önce D.P., sonra M.P. ve C.K.M.P. saflarında bulundu. 27 Mayıs 1960 hareketinden
sonra siyâsî faaliyetler yeniden başlayınca A.P. kurucuları arasına katıldı. 1963
yılında Hakkın rahmetine kavuştu. Almanca, Fransızca, Farsça ve İngilizce'ye kuv­
vetle vâkıfdı. Evli olup üç evlâd babası idi.

BASILMIŞ ESERLERİ (İl/c)

Kabine Usûl-i İdaresi


İstanbul, Kanaat Mat.; 1329 (1913); 1091 sf.; 8°

fil) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C: 292., 293. sf.


b) T.B.M.M. S i c i l l i ; Nu. 339
c) Millî Kütübhâne Katalogları; Ankara, 1957; 473. sf.

1124
2 — Hukûk-ı Esâsiyye [ ( = Anayasa Hukuku) Duguit'den T e r e ]
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1339-1340 (1923-1924); (2 cild); 8°
3 — Cumhuriyet'de Vatandaş (Theodore Roosevelt'den terceme)
İstanbul, Orhâniye Mat.; 1924; 38 sf.; 8°
4 — Hâkimiyyet ve Hürriyet (L. Duguit'nin Nevv-York Columbia Üniversitesi'n-
de 1920-1923'de verdiği dersler)
İstanbul, İkdam Mat.; 1340 (1924); 180 sf.; 8°
5 — Hukûk-ı Husûsiyye-i Düvel
İstanbul, Mülkiye Mektebi Mat.; 1927-1928; 200 sf.; 4°; (taş basması)
6 — Lotus (— Bozkurt) Mes'elesi (Beynelmilel Dâimi Dîvân-ı Adaletin Kararı
ve Muhalif A'zânın mütâlâaları)
İstanbul, Yeni Mat.; 1928; 102 sf.; 8°
7 — Le Nouvel Alphabet Turc, Explique en Français (Fransızca İzahlı Yeni
Türk Alfabesi)
İstanbul, Iktisad Mat.; 1928; 47 sf.; 8°
8 — Fıaşizm (Prezzolini Giusepe'den terceme)
İstanbul, 1932; 84 sf.; 8°
9 — Amme Hukuku
Ankara, Alâeddin Kıral Basımevi; 1938; 186 sf.; 8°
10 — Devletler Umûmî Hukuku
İstanbul, Devlet Basımevi; 1938; 344 sf.; 8°
11 — Sosyal Hukuk ve Tamâmiyet Nazariyesi
Ankara, Hapishane Mat.; 1938; 15 sf.; 8°
12 — Beynelmilel Camia Hukûku'nda Selâhiyet
Ankara, Yend Cezaevi Mat.; 1939; 13 sf.; 8°
13 — Cem'iyyet Hekûku ve Devlet Nazariyeleri (Prof. L. Duguit'den Tere.)
İstanbul, Marifet Mat.; 1939; 224 sf.; 8°
14 — Medeniyet Nizâmı (Diplomasi Yolu ile)
istanbul, Türkiye Mat.; ? ; 88+2 sf.; 8°

1125
ERCUMEND EKREM TALU (12) Recâi-zâde Mahmud Ekrem Bey ile Ay­
şe Güzide Hanım'in dördüncü çocuğu,
üçüncü oğludur. 28 Kasım 1888 (22 R.
Evvel 1306)'de Boğaziçi - İstinye'de
Recâî-zâde'lerin meşhur Konağı'nda
doğdu. Galatasaray Sultânîsi'nde (Lise­
sinde) Lise öğrenimini tamamladı. Bir
süre de İstanbul Mekteb-i Hukuku ile
Paris Serbest Siyâsî İlimler Mektebi'n-
de okudu
Galatasarayda öğrenici iken "ya­
zarlığa" başladı. Bu hususu Rahmetli
şöyle anlatmaktadır (12/e):
« İbn'ül-Hıakkı Mehmed Tâhir
merhum, İstanbul'da biri "Çocuklara
Mahsus Gazete", diğeri de "Hanımlara
Mahsus Gazete" diye haftalık iki gazete
çıkarırdı. 1898'de (Ya'ni Sultânî'nin İlk
Kısım 1. Sınıfında iken) tahrir (kom­
pozisyon) vazifemde "Güvercinler" adiy­
le bir nesir yaşmışdım. Evimize gelip
giden Rahmetli Hocamız Faik Sabri
(Coğrafyacı Faik Sabri Duran) bir gün
benim bu yazımı okudu ve pek beğendi. Kendisi, yukarda bahsettiğim iki Gazete­
nin de Yazı İşleri Müdîri olduğundan:
— Ercümend, dedi; senin bu nesrini "Çocuklara Mahsus Gazete"ye koyacağım,
ne dersin? Koyayım mı?.... Derhal kabul ettim; sevincimden de eteklerim zil ça­
lıyordu. Yazım dizilecek ve onu m a t b u hâlde gazetede görecektim Nihayet bir
hafta sonra bir de baktım, Gazete'de yazım çıkmış; altında da imzam.». Hiç unut­
mam, o vakit bu Gazete'den otuz tane aldım ve (Arkadaşlara):
— Bakın!... Gazete'de yazım çıktı, diyerek dağıttım. Sevincim büyükdü. Bir ta­
raftan tahsile devam ediyor; dîger yandan da hikâyeler, nesirler yazıyordum. Fakat

(12) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C: 295. sf.


b) Edebî Yeniliğimiz; ismail Habib (Sevük); 3. tab'ı; 515. sf.
c) Yakın Târihimiz; 1. C: 363.; 2. C: 206., 358; 3. C: 324. sf.
ç) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; İ. A. Gövsa; 418. sf.
d) Bir Varmış, Bir Yokmuş, Portreler; Y.Zİya Ortaç; istanbul, 1966; 145.-149. sf.
e) Akşam Gazetesi; 11. 5. 1948; Röportaj; 5.-7. sf., Cemâleddin Bildik.
f) Türkiye'de Matbuat İdareleri ve Politikaları; istanbul, 1943; Server i s k i t ; 181. sf.
g) Millî Kütübhâne Katalogları.
h) Talebimiz üzerine kızı Sayın Bn. Esin (Talu) Çelikkan'ın gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 15
Kasım 1967 günlü not.
ı) Talebimiz üzerine Sayın Mübin Başar'ın Rahmetli Hüseyin Nâzım Bey için gönderdiği ve Arşi­
vimizde mahfuz 18.8.1966 günlü not.

1126
asıl, mesleğe (yazarlığa, gazeteciliğe) girişim ilk yazımın neşrinden (yayınlanma­
sından) dört sene sonradır. Bu mesleğe girişimde muhakkak ki, "Baba Muhiti"nin
de çok te'siri olmuşdur. (Babam) Üstad Ekrem'in etrafında devrin bütün kalem
sâhibleri toplanırlardı. Ben bu toplantılarda seyirci ve dinleyici sıfatıyle bulunur­
dum. Her okunan veya tenkîd edilen eser, beni heyecanlandırırdı. Sonra Mekteb'-
de (Galatasaray Sultanîsi'nde) de bir tesadüf olarak, o zamanki Edebiyatımızın en
büyük istidad ve şöhretleri vazife almışlardı. (Bu sebebledir ki) Mekteb-i Sultanî
bir daha o yıllan görememişdir. Atımed Hâşim, Refik Halid (Karay) Tahsin Nâ-
hid, Müfid Râtib, Refi' Cevad (Ulunay), Şâir Lemi Nihad gibi şöhretler hep o yılla­
rın talebesi ve benim arkadaşlanmdı. Unutmamalı ki, Osmanlı Edebiyyâtı'mn son
devrini kapayan "Fecr-i Âti" (Edabiyyat çığın) o muhit'den doğdu. Böyle kıymetli
arkadaşlar arasında Edebiyat (cı,lığ)'a (ve yazarlığa) heves etmez de neye eder­
sin- »
Rahmetli, Gazeteciliğe fi'len başlayışını da şöyle anlatmaktadır (12/e):
«... Sultânî'nin Son Sınıfında (yine Faik Sabri Duran'ın tavassutu ile) yukar­
da adlarından bahsettiğim haftalık iki gazetenin (1904'de) Yazı İşleri Müdîri oldum.
Hemen her nüsha (sayı)'da bir, iki yazım çıkardı.
Mektebi (Galatasaray Lise'sini) bitirdikden sonra, Abdülhamid İdaresi, Recâi-
zâde Ekrem'in oğlu olduğum için Pasaport vermediğinden, kaçak olarak Paris'e
gittim. 1907'de döndükten sonra doğruca Ahmed Râsim Bey'e başvurarak iş iste­
dim. Beni ikdam'a, Cevdet Beye (İkdam Gazetesi sahibine) götürdü; İk-
dam'da Mütercimlikle işe başladım. (Eskisi gibi) az okunan haftalık gazetelerde
veya mecmualarda değil de çok okunan gündelik gazetelerde çalışmak istiyordum.
Nihayet, Meşrûtiyet i'lân edildi ve bu i'lân ediliş benim çalışma sahamı genişlet-
di. O târihde gazete pek çok, gazeteci ise pek kıtdı. Ikdıam'dan sonra sırasıyle Sa­
bah, Yeni Gazete, Gündelik Servet-i Fünûn, Tanin, Tercemân-ı Hakikat, Şûrây-ı
Ümmet, Fethi (Okyar) Bey'in çıkardığı (ve Atatürk'ümüzün de Mütâreke yıllannda
İstanbul'da iken Sermaye yatırımı yaptığı) Millet'de çalışdım.
Tercemân-ı Hakikat'm Başmuharriri rahmetli Hüseyin Kâzım idi. Bu Gazete
akşamlan çıkardı. Hüseyin Kâzım, sabahleyin Gazeteye gelir; o günkü Başmaka­
lesini yazmaya başlardı. Bir aralık yazıyı yarıda bırakarak kalkar "şimdi geliyo­
rum...." diyerek giderdi. Gidiş o gidiş.... (bekler, bekler gelmeyince) oturur makaa-
leyi ben tamamlar, Mürettibhâne'ye verirdim. Hüseyin Kâzun'ı da akşam üzeri
Sirkeci'deki birahanelerin birinde sızmış hâlde bulurlardı. Tuhafı şu ki, ertesi
günü Gazetede benim tamamladığım Başmakaleyi okuyan Hüseyin Kâzım:
— Amma da iyi yazmışım be ! derdi. Ben bu kadarcık iltifattan büyük se­
vinç duyardım. Şunu da söyleyeyim ki, yıazarlığımı geliştirmekde, kendisine çok
şey borçlu olduğum Ahmed Râsim'in, Ahmed Cevdet'in ve Yunus Nâdi'nin büyük
te'siri olmuşdur. Bunların takdir ve teşvikleri olmasaydı, ben ihtimal ki bu elli
yıllık yokuşun (Bâb-ı Âlî Yokuşu'nu kastediyor) yansından geri dönerdim....»
1906'da, açılan müsabaka sınavını kazanarak, Düyûn-ı Umûmiyye (Osmanlı
Devleti Dış Borçlan) İdâresi'ne Mütercim olarak girmek suretiyle resmî hayâ-

1127
tını başlatmış oldu. Bir tarardan da muhtelit gazete ve dergilere "Eb'ül-Muvakkar"
t a k m a adlı imza ile yazılar yazıyordu. 1908'de Meşrutiyet'in i'lâm üzerine Düyûn-ı
Umumiyye'den Meclis-i A'yân Mütercimliği'ne ta'yin olundu. 1910'da önce Bâb-ı Âlî
(Sadrazamlık) sonra Saray Teşrifat (Protokol) Müdîrliği'ne getirildi. Bu görevden
sonra sırasıyle: İstanbul Şehremini (Belediye Reîsi) Muavinliğinde, Beyoğlu Muta­
sarrıflığında. ek görev olarak Yüksek Muallim Mektebi ve Gazi Osmanpaşa, Kadı­
köy Orta Mekteblerinde Fransızca Muallimliklerinde bulundu. 23 Mart 1919 (23
Mart 1335)'da ve Dâmad Ferid'in I. Sadrazamlığı zamanında Matbuat Umûm Mü-
dîrliğine getirildi. Memleketin en karanlık, Türk Târihi'nin en acılı günlerinde
yaptığı bu görevi, Rahmetli şöyle anlatmaktadır (12/f):
«... Dâmad Ferid Hükümeti tarafından Matbuat Umûm Müdîrliği'ne getirildi­
ğimde, bu Hükümeti teşkil eden kimselerin henüz mâhiyyetlerini bilmediğim için
kabul eylediğim bu vazifede pek büyük güçlüklerle karşılıaşdım. İşgal OrduLarı,
İstanbul Matbûâtmı da kontrol altına almışiar; Müttefikler arası bir "Sansör
Hey'eti" teşkil etmişlerdi. Bu Hey'etde Türk Me'murları'na yer verilmemişdi. Hü­
kümet Sansörlerine de asla ehemmiyet atfohınmıayordu. Evvelâ bu ciheti hallet­
tim. Ben de Türkiye Matbuat Umûm Müdîri sıfatıyle ve müsavi haklarla kendimi
Heıy'et'e adetâ "'imposer" ettim. Bu esnadaki nâçiz hizmetlerimden biri: Merhum
Süleyman Nazif'in, o vakit çıkarmakta olduğu, "Hâdisât Gazetesi"nde, (Fransız İş­
gal Kuvvetleri Kumandanı) General Franche Despere'nin İstanbul'a girişini tenkid
yollu yıazdığı " K a r a Bir G ü n " başlıklı fıkrayı (Sansüre u ğ r a t m a d a n ) geçirdiğinden
(yayınlattırdığından) dolayı Fransız Harb Dîvâm'nca ölüme mahkûm edilen Aske­
rî Sansör Me'muru Yüzbaşı Azîz Hüdâi'yi kurtarmış ohnaklığımdır. Sonra, İzmir'in
Yunanlılar tarafından işgaalinde, Müttefikler (İ'tilâf Devletleri) tarafından sesi bo­
ğulmak istenilen " T ü r k Matbûâtı"nın, her mes'ûliyeti üzerime alarak, neşriyatına
serbesti vermekliğimdir...»
Müttefik Devletler İstanbul'daki Fevkalâde Komiserleri'nin Bâb-ı Âlî'ye verdik­
leri müşterek nota, vâki' şikâyet ve talebleri üzerine 26 Ağustos 1919'da bu görevin­
den azledildi. İki hafta sonra da Arabyan Hanı'nda hapsedildi. 16 Aralık 1923
{16 K. Evvel 1339)'de T.B.M.M. Hâriciye Vekâleti'ne bağlı olarak 2. defa Matbuat
Umûm Müdîrliği'ne; 12 Mart 1924'de de Riyâset-i Cumhur (Cumhurbaşkanlığı) Baş-
kitâbetine (Genel Sekreterliğine) ta'yin edildi. 1925'de bu vazifeden de ayrılarak
bir süre Avrupa'da kaldı ve İstanbul'a döndü. Tekrar gazeteciliğe başlamakla bir-
likde, Rahmetli Müdîr Hüseyin Nâzım Bey'in teklifi üzerine de Mülkiye Mektebi
Fransızca Muallimliğine getirildi. Bu getirilişi de 1939 yılında S.B.O. ndaki öğreni-
cilerinden Sayın Mübin Başar'a şöyle anlatmışdır (12/ı):
« Yılını şimdi hatırlamıyorum. Avrupa'dan döndükten kısa bir müddet son­
ra Mülkiye'ye Fransızca Öğretmeni ta'yin edildim. O zamanlar talebeler arasında
bana yaşıt olanlar vardı. İlk anda sıkıldım; bana yakıştıramazsınız amma, vallahi
utandan da. Ne ise ki Hüseyin Nâzım Bey vaziyeti idare etti. Kol koLa Sınıfa girdik.
"Siz onun gençliğine bakmayın, ilmini alın" filân gibi mutad takdim seremonisin­
den sonra derse başladım. Müdîr Bey de kenarda bir müddet manzarayı tebessüm-

1128
le seyrettikten sonra çıkıp gitti. Bilgi dağarcığımda ne varsa anlatıyor, bir yandan
da önümdeki kürsîyi gözden geçiriyordum. Zira, bu kurt yenikleriyle dolu köhne
kürsî, beni hayli rahatsız ediyor ve dikkatimi çekiyordu. Zannederim talebeler de
hafif tertib gulümseyorlardı hâlime. Ne ise dersi bitirdim. Usulen tekmil haberi
vermek üzere Müdîr Beyin odasma girdim.
Hüseyin Nâzım Bey masasının başında, bıyık altından gülerek, " E , ne var ne
yok bakalım? Memnun oldun mu talebelerden?" sözleriyle beni karşıladı. "Memnun
olmak ne demek; Benim için büyük bir şeref bu, Mülkiye'de ders vermek", gibi
bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum. Amma söylemek istediğim bir şey daha vardı
ki Müdîr Bey imdada yetişti; "Haydi, haydi, çıkar ağzından baklayı. Seni üzen bir
şey var gaaliba. Nedir? saklama, söyle?"
— Beyefendi, Mekteb, Talebeler, Sınıf, herşey, herşey güzel amma, şu ders
verdiğim kürsî bana bir acâib geldi. Çok eski; üstelik de kurtlar delik, deşik et>
miş. Acaba değiştirmek mümkin değil mi? Bir emir buyursanız....
Tebessümle beni dinleyen Hüseyin Nâzım Bey, bu sözler üzerine nâdir kahka­
halarından birini attı:
— Hadi ordan, ben de seni akıllı zannederdim. Ayol o beğenmediğim nesne
vaktiyle Babanın (Recâî-zâde Mahmud E k r e m Bey m e r h u m ) ders verdiği kürsîdir.
Anbardan sırf senin için çıkartdım. Yarın alır eve götürür, ömrünün sonuna ka­
dar saklarsın, dedi...;»
26 Eylül 1927'de zamanın Hâriciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Dr. Tevfik Rüşdî
Araş tarafından 3. defa ve onbin kuruş maaşla Matbuat Umûm Müdîrliğine atan­
dı. 1 Eylül 1929'da Barem Kanunu'nun çıkmasıyla bu Umum Müdîrliğin me'muri-
yet kadroları da barem'e göre ayarlandığı ve Umum Müdîrliğin Hâriciye Vekâleti'-
ne bağlı bir Şube Müdîrliği hâline getirilmesi ve 31 Mayıs 1931'de bu Şûbe'nin de
lağvedilmesi üzerine Varşova Elçiliği Müsteşarlığına naklen ve terfian atandı. Bu
görevde dört yıl kaldıktan sonra 1935'de Ankara'ya döndü; aynı yıl Gazi Terbiye Ens­
titüsü ile, o sırada yeni açılan Polis Koleji Fransızca Öğretmenliğine; 28 Kasım
1936'da da bunlara ilâveten İstanbulldan Ankara'ya yeni nakledilmiş olan S.B.O.
Fransızca Okutmanlığı'na getirildi. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesi Fransızca
Öğretmenliği'hde de bulundu. Şubat 1942'de Ankara'dan ayrılıp İstanbul'a geldi.
Galatasaray Lisesi ve "Nötre Dame de Sion" Fransız Kız Lisesi Edebiyat öğretmen-
ligi'ne ta'yin edildi. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu Edebî Hey'et Üyeliğinde,
İstanbul Sular İdaresi İdare Meclisi Başkanlığı'nda da bulundu. Ayrıca, vefatına
kadar devamlı olarak Son Posta, Yeni Sabah, Cumhuriyet, Yenigün, Akbaba, Son
Saat, Karagöz gibi çeşitli gazete ve dergilerde Fıkra Yazarlığı, Yazı İşleri Müdîrliği
de yaptı. 16 Aralık 1956'da İstanbul'da, şeker hastalığı ve uğradığı kalb yetersizli­
ğinden Hakkın rahmetine kavuşdu. Zincirlikuyu Asri Mezarlığı'na defnedildi. Ken­
disinden önce Hakkın rehmetine kavuşan Ferîha Hanım'la evli idi. Gazeteci Mu-
vakkar Ekrem Talu ile, çok sevdiği, güzîde gazetecilerimizden Sayın Esin (Talu)
Çelikkan olmak üzere iki evlâd babası idi.

1129
Esin Hamm'ın, henüz liseye devam ederken iyi bir gazeteci olacağı hakkında­
ki kanaatini Rahmetli şöyle belirtmişdi (12/e):
«... (Esin) Gazeteciliğe çok hevesli— Ben de vazgeçirmiyorum; çünki, gazete­
cilik hiç de n a n k ö r bir meslek değildir. Patron olmadığım hâlde mesleğin n a n k ö r
olmadığına inananlardanım. Gazeteci herşeyden evvel idealist olacaktır. Hırsa ka­
pılan, hasis menfaatler güden, dürüstlükden ayrılan insanı bu m a k i m pek çabuk dı­
şarı fırlatır. Sebat ve feragat bu mesleğin esas unsurlarındandır!. Kızun'da bu va­
sıfların toplannuş olduğunu bildiğim içindir ki o'na, gazeteci olabilirsin, diyo­
rum,,...»
Galatasaray Klübü'nün, İstanbul Gazeteciler Cem'iyyeti ve Sendikası'nm daimî
üyesi idi. İstiklâl Madalyası'na, Legion d'Honneur'ün Officier Rütbesi'ne, Yugoslav­
ya Kraliyet Nişanı'na sâhibdi. Fransızca, Yunanca, Almanca, İtalyanca, İspanyol­
ca ve Farsça'ya vâkıf di.
Yusuf Ziya Ortaç, Rahmetli Ercümend Ekrem hakkında şunları yazmışdı
(12/d):
«... Şehzâdebaşmda, Sokrat Eczahânesi'nin arkasında, konaktan küçük, evden
büyük ahşap bir bina. Sokak kapışma m e r m e r basamaklarla çıkılıyor. İçeri girin­
ce, solda müsâfir odası. Ercümend E k r e m l e ilk defa karşı karşıya oturuyoruz.
(1966'dan) tam otuzdört yıl evvel.
Ercümend boştaydı, o z a m a n ; Akbaba için yazı istedim. Hiç nazlanmadan ka­
bul etti. Üç gün sonra, bir hikâye getirdi, bir Evliyâ-i Cedîd, bir kaç da küçük
fıkra... Bunlar, iyi cins beyaz kâğıd üstüne, yazılmamış, basılmışdı sanki: silinti-
siz, çıkıntısız, çizintisiz... Hele yazısı, eskilerin "Meşk" dedikleri bir kaligrafi örne­
ğiydi.
Aradan bir hafta geçdi geçmedi, bize müsafir geldiler. Eşi rahmetli Feriha Ha­
nım, Refik Hâlid, bir de şişman, patlak gözlü, "Hala H a n ı m " dedikleri, vur patla­
sın, çal oynasın meraklısı bir komşu ile. Ellerinde bir de çekmecemsi, marköteri
bir kutu vardır Meğer içinde iskambil kâğıdlan, fişler varmış... kahveleri içer iç­
mez oturduk p o k e r e !
İki seans sonunda, müşavirlerimizde metelik kalmamıştı. Hepsi benim önüm-
deydi. Kapıdan çıkarlarken Ercümend şöyle bir d u r m u ş ve Evliya Çelebi üslubiy-
le:
— Dür şûden-i Evliya,
Der hâne-i Yusuf Ziya!
diye bir kahkaha atmıştı. Öbürleri de güldüler güya— Sonra yine kendisinden
dinledim, yolda gelirken benim için:
— Canım, demişler, şâir değil mi? Enayi olur. Kazanırız m u h a k k a k !
Ercümend'le kısa zamanda dost olduk. Ama, birbirimizi hergün iarayan, her
gün gören iki dost. O aralık Şehremini (İstanbul Belediye Reisi) Operatör Emin
Bey'e Muavin ta'yin edilmişti. Akşamlan Belediye'ye uğrardım. O, değme sanatkâ­
rın erişemiyeceği bir başarı ile E m i n Beyin taklidini yapar, gözlerinizi yaşartınca-
ya kadar güldürürdü.

1130
Ercümend Ekrem, her taklidi güzel yapardı: Ermeni, Yahudi, Çerkez, Arnavut,
Acem Vaktiyle o r t a oyununa da çıkarmış; görmedim. Ama Karagözünü seyret­
tim. Nükteli, cinaslı pek güzeldi.
Ertesi yıl, tadına doyulmaz bir yaz geçirdik beraber. Arnavutköyü İskelesinin
sağlı sollu iki yanındaki yalıyı tutmuştuk. Üst başmdakinde o oturuyordu. Alt ba­
şmdakinde ben. İstanbul'a inmediğim günler, sabahları ona uğrar. Gümüş b i r tep­
side, bir tabak çilek, bir tabak vişne, buz parçaları altında ışıldardı. İki kadeh de
rakı. Bir saat sonra, âdeta sarhoş olurduk. Ama rakıdan değil, neş'eden!
Recâî-zâde Üstad Ekrem'in oğlu Ercümend Ekrem, saltanatlı bir yalıda büyü­
müştü. Ekrem Bey tepeden tırnağa ciddiyet, vekar, h a t t â gururmuş. Ama Ercü­
mend, bu kumral sakallı, siyah redingotlu alafranga Babanın oğlu değildi. O, eşsiz
Fransızcası, orta İngilizcesi, güzel Rumcası ve muaşeret bilgisi dışında bir halk
adamı, h a t t â biraz da halk komiği idi: Nâşid'in yazarı...
Gaaliba bunun için olacak, meşhur karikatürist Cem bir gün:
— Ercümend, Babanın Nijad'a niçin o k a d a r ağladığını seni tanıdıktan sonra
anladım, demişti!
En güzel eserlerini, yıllarca Akbaba'ya verdi. Meşhedî'nin Hikâyeleri, Meşhedî
ile Devr-i Âlem, Meşhedî Arslan Peşinde, Papeloğlu, Gün Doğmayınca...» Bunlar
mizah edebiyatımızın halâ rakibsiz romanlarıdır.
Ercümend E k r e m gayet kolay yazardı. Yalnız, r a h a t bir oda, temiz bir masa,
iyi yontulmuş altı kalem, bir silgi, bir deste de beyaz kâğıt veriniz, yeter
Eski harfler Akbabasından çıkan "Şerh'ül-Lûgat V'el-Esâmî" hâlâ güzeldir. Rüya
tâbirleri de öyle. Bunları, günün vak'alarını karıştıranak yazmakta erişilmez bir
ustalığı vardı.
Okuyucularım arasındaki gençleri düşünerek biraz açıklayayım. Gül, gel, kel ke­
limeleri, eski harflerle bir şekilde yazılırdı. O, isimleri ve lûgatları ma'nâlandıran
yazı serisinde, sıra "güT'e gelince, bir de " m â n i " söylemişti:
Aman aman gül Alim
Gül dibine gel Alim
Ama yukarıda anlattığım gibi bu ma'nâdaki "Gül Ali" yi de "Kel Ali" okumak
pek müınkin, hattâ, muvafıktı. E, o yıllarda İstiklâl Mahkemeleri Reisi Kel Ali'yi
de bilmiyen, hele ondan korkmayan yoktu Ama biz korkacak yaşta değildik k i !
Ercümend, me'murluk hayâtmda her oturduğu koltuğu doldurmuş, yalnız hep­
sinden de birer nükte uğruna yuvarlanıp gitmişti. Dili durmazdı. Atatürk evlendiği
zaman, O Cumhurbaşkanlığı Umûmi Kâtibi idi. Lâtife Hanımı ilk görüşte:
— "Lâüfe latif gerek!" demiş ve Çankaya'dan yuvarlanıp gitmişti.
Matbuat Umûm Müdiri iken de böyledir:
— Almanların bizden bir " H " si fazla, demiş. Onları Hitler idare ediyor, bizi
itler! Ertesi günü, elinde kalem, soluğu yine Akbaba'da aldı.
Bir akşam, onu Lâleli'deki apartımanında düşünceli görmüştüm. Ben odaya
girince sevindi Adımın ilk hecesini çekerek:
— Sorma başıma geleni Yûsuf, dedi.

1131
— Hayrola Ercümend?
— Ahmed Cevdet telefon etti, demin.
— Evet.
— İ k d a m için bir romanın var mı? diye sordu....
— Evet
— Ben de var, dedim...
— Evet
— Ama yok!... Birazdan, H â n etmeleri için adını söyliyeceğim... Ne yapsam,
ne desem, bilmem...
— Kolay, dedim, bir isim buluruz... Biraz d ü ş ü n d ü k ; biraz konuştuk, biraz şa-
kalaştık; bir isim bulduk: Kundakçı!-. Bu müthiş bir çapkının romanı olacaktı.
En zarif sosyete hanımından en körpe mahalle kızma kadar her kalbe kundak so­
kan bir çapkının romanı... "Belle Amie" gibi bir şey.
Bunu bulunca, hemen telefona yapıştı. Yüzü, görülecek kadar gülünç bir cid­
dîlik takınmıştı:
— Romanı yarından i'tibaren i'lâna başlayınız. İsmi, Kundakçı, Ercümend Ek­
rem'in Gazetemiz için titiz bir i'tina ile yıllarca çalışarak hazırladığı büyük aşk,
ihtiras, macera romanı dersiniz.... İ'lânlar bir hafta kadar sürsün... Fotoğrafımı da
gönderirim... Efendim? müsveddeler mi? Hepsi hazır, hepsi. Yalnız bir gözden ge­
çireyim. Ufak tefek rötuşlar yaparım belki!
Size, şaşılacak bir şey söyleyim mi? Üç aydan fazla süren r o m a n İ k d a m Gazete­
sinin satışını arttırmıştı.
Ercümend Ekrem'in son yuları hazin geçmiştir. Pek sevdiği kızı Esin
[(Talu) Çelikkan] ile Tokathyan Otelinde yapyalnız kalmıştı. Tek oğlu Muvakkar
E k r e m Talu'nun, kendi gençliğinde bile yaptığı yaramazlıkları, a r t a n bir öfkeyle
affetmez olmuştu, nedense!....
Bu eski Cumhurbaşkanlığı Umumî Kâtibi'nin, bu eski Matbuat Umûm Müdî-
ri'nin, bu eski Sefaret Müsteşarının bir tek arzusu kalmışdı dünyada: Meb'us ol­
mak Halk Partisi, sokağa kadar düşürdüğü meb'usluğu, ona kadar yükselte­
medi!...
Son yularında bir tek sevinci, bir tek tesellisi olmuştur: Yapı ve Kredi Banka­
sının ona, kırkıncı san'at yılında hediye ettiği zarif saat... Ama o yaşta otel oda­
larında bahtiyar olmak kolay değildi. İçiyordu; şekeri vardı, içiyordu; Kalbinden
hastaydı, içiyordu. Bir gün, sesim biraz d a r g ı n :
— Ercümend, dedim... Elinde kadeh, yüzünün buruşuklukları içinde kaybolan
bir gülüşle sözümü kesti.
— Bu, dünya tababetinde yeni bir metod Yûsuf!... Sistem Talu! Hastalıkları
neşeyle tedavi!.-.
Ne dersiniz, Amerikalıların şimdi pek moda olan "Hoşgör H a p l a n " m daha ön­
ce o mu keşfetmişti acaba..."

1132
BASILMIŞ ESERELERI (12/g)

1. Evliyâ-i Cedîd
istanbul, Matbaa-i Orhâniye; 1336 (1920); 48 sf.; 8°
2. Asriler (Roman)
İstanbul, İkbâl Kütübhânesi; 1922; 186+1 sf.; 8°
3. Kopuk
istanbul, Orhâniye Mat.; 1922; 164 sf.; 8°
4. Sâblr Efendinin Gelini
(2. bası) İstanbul, İkbâl Kütübhânesi; 1922; 141 sf.; 8°
5. Terâvih'den Sahur'a
İstanbul, Orhâniye Mat.; 1923; 117 sf.; 8°
6. Kan ve iman (Roman)
İstanbul, İkbâl Kütübhânesi; 1314 (1925); 160 sf.; 8"
7. Sevgiliye Masallar
istanbul, Marifet Mat.; 1925; 192 sf.; 8°
8. Şevketmeâb (Millî Roman)
istanbul, Resimliay Mat.; 1925; 84 sf.; 8°
9. Zeyl-i Evliyâ-i Cedîd
İstanbul, Kanaat Kitabhânesi; 1925; 143 sf.; 8°
10. Kız Ali
İstanbul, Sebat Mat.; 1926; 120 sf.; 8°
11. Erenler (Vodvil, üç perde)
istanbul, İkbâl Kütübhânesi; 1926; 83 sf.; 8°
12. Gün Batarken (Roman)
(3. bası) İstanbul, Ahmed Kâmil Mat.; 1926; 144 sf.; 8"
13. Kundakçı (Roman)
istanbul, Yenli Şark Kütübhânesi; 1926; 180 sf.; 8°
14. Meşhedî ile Devr-i Âlem
İstanbul, Sebat Mat.; 1927; 256 sf.; 8°
15. Güldüren Kitab
İstanbul, Ahmed Kâmil Mat.; 1927; 128 sf.; 8°
16. Meşhedî'nin Hikâyeleri
(2. bası) istanbul, Şirket-i Mürettibiyye Mat.; 1928; 128 sf.; 8°
17. Gemi Arslanı ( r o m a n )
İstanbul, ikbal Kütübhânesi; 1928; 357 + 3 sf.; 8°
18. Yeni Kıraat [M. Zekeriya (Sertel) ile birlikte]
İstanbul, Resimliay Mat.; 1928; 158 sf.; 8°
19. Kodaman
İstanbul; 1935; 168 sf.; 8°
20. Meşhedî Arslan Peşinde
İstanbul; 1944; 168 sf.; 8°

1133
21. Çömlekoğlu ve Ailesi
Ankara; 1945; 164 sf.; 8°
22. Cüceler ve Devler Memleketinde Gulliver'in Seyahatleri (J. Swift'den tere.)
İstanbul, Kanaat Kitabevi; 1958; 128 sf.; 8°
23. Papeloglu
İstanbul; ? ; 250 sf.; 8°
24. Gün Doğmayınca
İstanbul; ? ; 185 sf.; 8°
25. Bu Gönül Böyle Sevdi
İstanbul; ? ; 176 sf.; 8°
o
Prof 29 Temmuz 1889'da Almanya'nın Apen-
ERNST REUTER (13) rade Schlesvvig Holstein Şehrinde
doğdu. 1907'de Leer, Ostfriesland Hu-
manistisehes Jimnazyum olgunluk imti­
hanını vererek me'zun oldu. Aynı yıl
girdiği Marburg, Münih ve Münster
Üniversitelerinde beş yıl süre ile Târih,
Alman Filolojisi ve Millî Ekonomi eğiti­
mi yaptıkdan sonra 1912'de Marburg
Üniversitesi'ni bitirdi. Aynı yıl "Alman
Sosyalist Partisi" 'ne (S.P.D.) girerek
siyâsî hayâta atıldı. 1913'de ıbu Parti'-
nin Merkez Eğitim Komitesi Üyeliğine
getirildi. 1914'de "Yeni Vatan Birliği"
adlı yeni bir parti kuruluşu çalışma­
larına katıldı; bu Parti'nin Genel Sek­
reterliğine seçildi. 1915'de askere alın­
dı. Çarlık Rusya Cebhesi'nde yaralana­
rak 1916'da Ruslara esir düştü. Bu dev­
rede Komünizm'e bağlanarak Komünist
Partisi'ne Üye oldu. 1918'de Lenin ta­
rafından Volga Almanları Yüksek Ko-
miserliği'ne ta'yin edildi. Bu mevki'de
iken kendisinin bir üst âmiri Stalin'di Fakat altı ay süren bu görev sırasında Reu-

(13) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 306. sf.


b) Ulus Gazetesi; 30 Eylül 1953; 1.-6. sf.
c) Zafer Gazetesi; 1 Ekim 1953; 4. sf ; Orhan Remzi Yüreğir
ç) Taiebimiz üzerine Eatı Berlin Devlet Başkanlığı'nca hazırlanan ve Berlin T.C. Başkonsolosluğu­
muzun 24 Ocak 1968 gün vs 247 - 198 saylı yazısına bağlı olarak gelen ve Arşivimizde mahfuz
resmî MCİI özeti
d) Taiebimiz üzerine Sayın Prof. Fehmi Yavuz'un lütfedip hazırladığı ve Arşivimizde mahfuz
8.7.1967 günlü not.

1134
ter. Komünizmin insanlık için ne büyük bir felâket ve komünistlerin her çeşid in­
sanlık duygusundan m a h r u m yaratıklar olduğunu etrafıyle anladığından Aralık
1918'de Rusya'dan kaçarak Almanya'ya döndü. 1919'da "Alman Komünist Partisi
(K.P.D.) Berlin Şubesi Sekreterliği" «ne seçildi. 1921'de Alman Sosyalist Partisi'n-
den de ayrılarak "Alman Birleşik Sosyalist Partisi (U.S.P.D.)" ne girdd. Bu a r a d a
sözü geçen Parti'nin yayın organı olan "Hürriyet (= Die Freiheit)" ve "İleri (= Der
V o n v â r t s ) " Gazetelerinin 1926'ya k a d a r Başyazarlığım yaptı. 1923'de U.S.P.D.'den
ayrılan "Alman Sosyalist Partisi (S.P.D.)'lne geçti. Bu Parti'nin Berlin'de Belediye
seçimlerini kazanması üzerine "Berlin Şehri Trafik ve Âmme İhtiyaçları Bölümü
Âmirliği"ne getirildi. Altı yıl kaldığı bu görev sırasında da "Berlin Trafik Derneği
(B.V.G.)"ni kurarak Berlin Trafik Şebekesi'nin ıslah edilmesini ve yeni o t u r m a
bölgelerinin Şehre bağlanmasını sağladı. 1931'de aynı Parti'den Magdeburg Şehri
Belediye Başkanlığı'na (Oberbürgermeister) seçildi. Bu görevde iken 1933'de Hitler
İktidarı tarafından iki d e f a tevkif edilip "Lichtenburg Temerküz Kampına (Kon-
zentrationslager Lichtenburg)" sevkedildi. 1934'de bu k a m p d a n veya hapishaneden
kaçarak "Siyâsî Mülteci" sıfatıyle İngiltere'ye sığındı. 1935'de Hükümetimizin da've-
ti üzerine Türkiye'ye gelen Reuter'in, onbir yıllık Türkiye hayâtını ve kendisine
"Türk Reuter" sıfatını kazandıran çalışmalarını, bu konuda Türkiye'de en yetkili
kişilerden biri olan Sayın Prof. Fehmi Yavuz'dan öğreniyoruz (13/d):
".... Reuter'in (Türkiye'deki) hayâtmı ve şahsiyetini şu dört ana bölümde ince­
lemek doğru olur:
1 — Türkiye'ye gelmeden (1935'e kadar)
2 — Türkiye'de (1935, 1946 Kasımına kadar) (*)
3 — İşgaal Altında Bulunan Berlin'de (1946-1953 Eylül sonu)
4 — Sonuç ve Şahsiyeti
Burada Reuter'in Türkiye'deki, özellikle Siyasal Bilgiler'deki çalışmalarına ağır­
lık verilecek; hayâtının geri kalan kesimlerine ana çizgileri ile değinilecektir. So-
nuçda ise bu değerli ilim ve Politika adamının kişiliğini ortaya koymağa yarayacak
ba'zı izlenimler ve anılara yer verilecektir.
1 — E. Reuter, 29 Temmuz 1889'da Apenrade de doğdu. Birinci Cihan Savaşın­
dan sonra yapılan sınır değişikliğinde, Reuter'in doğum yeri Danimarka toprakla­
rına katılmıştır. Marburg ve Münich Üniversitelerinde Târih-Coğrafya ve iktisad
tahsilini tamamladı. Eski Dillere, Felsefeye, Almanca'ya ve Matematiğe çok meraklı
idi. Daha Üniversite öğrenicisi iken sosyal lakunlara katılmağa başlamışdı.
Birinci Cihan Savaşının çıkması üzerine askere alındı. 1916'da Galiçya Ceb-
hesinde sol kalçasından yaralandı (**) ve Ruslara esir düştü. Hastahâ-
nede ve çalıştırıldığı yerlerde Ruscayı öğrendi ve 1917'de Rus İhtilâlinin patlak
vermesi üzerine esir arkadaşlarım ve Volga Alınanlarını organize ederek ihtilâlcile­
re yardımcı oldu. Onlarla işbirliği yaptı. Almanya'ya döndükten sonra, Alman Ko­
münist Partisinde önemli mevkilerde bulundu. Bir süre Genel Sekreterlik yaptı.

( *) Bu hususda, ayrıca, 1. Cild'in 526. sayfasına da bakınız.


(**) Bu yaralanma, ömrünün sonuna kadar kendisinin "aksak" kalmasına yol açtı. A. Çankaya.

1135
Lenin (Alman Komünist) Parti (si) liderine yazdığı mektubda "Reuter çok kaabili-
yetli ve parlak zekâlı bir gençdir. Ancak hürriyetine çok düşkündür." diyordu.
Reuter, Komünizmin Rus Emperyalizmini gerçekleştirmek için bulunmuş mü­
kemmel bir formül olduğu kanısına varınca Harbden önce üyesi bulunduğu Sosyal
Demokrat Partisine geçti ve ölümüne kadar hep orada kaldı.
Reuter, Berlin Belediyesinde önemli işlerin başına getirildi. Berlin ulaştırması­
nı bir bütün olarak ele aldı. Dünyanın bir çok büyük şehirleri Reuter'in Berlin'de
başarı üe geliştirdiği örneği izledi. 1931'de Magdeburg Belediye Başkanlığına, 1932'-
de de Alman Parlamentosuna (Reichstag) üye seçildi. Aynı günlerde Hitler iktida­
ra gelmek üzere idi.
Reuter bütün davranışlarıyle NAZİ Rejimine karşı olduğunu açıkça gösterdiği
için, iki kez temerküz kampına atıldı ve üçüncü kez, belki de hiç çıkma­
mak üzere kampa atılma tehlikesi basgösterince, d o s t l a n n m ısrarı üzerine, 1935
Ocağında cebindeki 10 Mark ile Almanya'dan ayrıldı. İki gün sonra, tutukla­
mak üzere müsâfir kaldığı eve gelen GESTAPO, eli boş döndü. Reuter önce Hol­
landa'ya, oradan da İngiltere'ye geçti. 1935 yazında ise Türk Hükümetinin da'veti
üzerine İktisad Bakanlığında bir uzmanlık görevi aldı ve Ankara'ya geldi. Alman­
ya'da bıraktığı Ailesi aynı yılın sonbaharında Ankara'ya geldi.
2 — E. Reuter, 1946 Kasımında, Memleketine dönünceye kadar sürekli olarak
Türkiye'de kalmıştır. Reuter'in 3.6.1936 târihini taşıyan ilk anlaşmasını Türk Hü­
kümeti adına o zaman İktisad Vekili olan Celâl Bayar imzalamışdır. Bu Bakanlık­
ta ve Ulaştırma Bakanlığında özellikle tarife uzmanı olarak çahşmışdır. Biz, daha
çok Siyasal Bilgiler Okulu'ndaki çalışmaları üzerinde duracağız. Yalnız bir nok­
taya değinmekte fayda vardır: Reuter bu Okul'da öğretim görevini üzerine alma­
mış olsa idi, o zaman türlü Bakanlık ve Kurumlarda çalışan bir çok Alman uzman
gibi, o da Türk Kamu Oyunda önemli izler bırakmadan unutulur giderdi. Memle­
ketine döndüğünde ona "Türk Reuter" dedirten, yüksek idareciler yetiştiren bir
kurumda görev almış ve büyük bir başarı göstermiş olmasıdır.
Şehircilik ve Mahallî İdareler Mâliyesi dersleri, Siyasal Bilgiler Okulu'nun
eğitim ve öğretim programlarına Reuter ile girmiştir. O zaman uzmanlık görevin­
den yüksek ücret aldığı için, kendisine 80 lira gibi sembolik bir para verildi. İkin­
ci Cihan Savaşı içinde öteki uzmanlarla birlikte Bakanlıktaki görevinden uzaklaş­
tırıldı. Siyasal Bilgiler'den aldığı rmaâş da 400 liraya çıkarıldı. Denizcilik Banka­
sında kendisine ek bir uzmanlık görevi verildi. Bu iş için 15 günde bir, İstanbul'a
gidip geliyor ve 300 lira aylık alıyordu.
Reuter yalnız ders okutmakla yetinmemiş; konferansları, makaaleleri, kitapları
ile o zamana kadar değinilmeyen Şehircilik ve Mahallî İdare konularını, Türkiye
açısından ve mukaayeseli bir biçimde ele almıştır. Göreve başlamak üzere olduğu
günlerde Müdîr Emin Erişirgil'e yazdığı 8 Ağustos 1938 tarihli mektupta, "Seksen
lira aylığın sembolik ücret olarak yeteceğini; ancak hiç bir zaman, çalışmalarının
aldığı para ile orantılı olmıyacağmı, bütün gücüyle kendisini Okuldaki işine vere­
ceğini" bildirmiştir.

1136
Okul Müdîrine gönderdiği m e k t u p d a aynı zamanda "talebe ve komünal me'-
m u r l a n n yetiştirilmesi için" gerekli bulduğu kitapları şu beş grupda toplamış ve
ayrıntılı bilgi vermişti:

1 — Komün Bilgisi,
2 — Türkiye Mahallî İdarelerinin İdare Hukuku,
3 — Türkiye Mahallî İdarelerinin Mâlî Durumu,
4 — Türkiye Komünlerinin Yıapı İşleri ve Şehir Planları,
5 — Türkiye Komünlerinin Âmme Hizmetleri.
" K o m ü n Bilgisine Giriş" Kitabı 1940'da yayınlandı. O zaman Sivas Valisi bu­
lunan Necmeddin Ergin ile ortaklaşa hazırladıkları "Belediye Mâliyesi" Kitabını
İçişleri Bakanlığı yayınladı. Büyük emekler vererek hazırladığı "Yakın Münâkale"
kitabı ise bastırılmamışdır. (Bunun bir nüshası S.B.F. kitaplığında vardır) Siyasal
Bilgiler Okulu, Siyâsî İlimler, İstanbul Üniversitesi İktisad Fakültesi, Dil, Târih -
Coğrafya Fakültesi, Konjonktür, Arkitekt gibi süreli dergi ve mecmualarda çıkan
makaalelerinin çoğunun a y n baskısı vardır. İstanbul Belediyesinin 1937 - 1942 malî
d u r u m u n u inceleyen monografi ve Türkiye İktisad Derneğinde verdiği "Mesken
Mes'elesinin Hal Çâreleri" başlıklı konferans ayrı broşürler olarak yayınlanmıştır.
Değindiği konuların türü hakkında bir fikir edinmek üzere Kaymakamlık Kursla­
rında verdiği konferanslar için hazırladığı metinlerin başlıklarını aşağıya alıyo­
ruz:
— Mahallî İdareler Mâliyesinin Hususiyetleri,
— Tasarrufun Teşviki,
— Mahallî İşletmelerin Umumî Problemleri (İki Konferans),
— Yakın Münâkale İşletmeleri,
— Mahallî Hijyen İşletmeleri (İki Konferans),
— Mahallî Yapı İşletmeleri,
— Mahallî İdarelerin İktisadî Sahadaki Umûmî Faaliyetleri,
— Sosyal Siyâset ve İçtimaî Muavenet (iki konferans).
3 — Bugün de Utanç Duvarının, Doğu ve Batı iadıyla, ikiye böldüğü Berlin, İkin­
ci Cihan Savaşını izleyen günlerde Dünyanın bu büyüklükteki medenî hiç bir şeh­
rinde görülmemiş olan sıkıntılara uğramış; siyâsî, ekonomik ve sosyal olaylara
ve bunalımlara sahne olmuşdur. İşte Berlin Belediye Başkanlığına getirilen Reu-
ter bu o r t a m içinde, yalnız Almanya'yı değil b ü t ü n dünyayı idare eden birinci sı­
nıf kafalar arasındaki yerini almışdır. Ayrıntılara girmeden 11 ay süren Batı
Berlin Ablukasına değinmek yerinde olacaktır:
1948 Haziranında Ruslar Berlin'e giden b ü t ü n kara, demir ve su yollarını ka­
pattılar. İki buçuk milyonluk Şehri, Amerikalılar ve İngilizler 1949 Mayısına ka­
d a r havadan beslediler. Bu süre içerisinde 30 saniyede bir uçak Berlin'in Tem-
pelhof Hava Alanına iniyordu. Hava yoluyla Berlin'e 1.402.644 ton yiyecek, içecek,
yakıt ve türlü başka malzeme taşınmıştır. Zaman zaman gösterilen zaaflar, Ber­
lin'i feda etme eğilimleri karşısında Reuter, inancından hiç bir şey kaybetmeden,
halkm sıkıntısını paylaşıyor ve: "Avrupa'nın anahtarı Almanya'dır; Almanya'nın

1137
anahtarı ise Berlin'dir" diyordu. 1953 Eylülünde öldüğü zaman o, Berlindeki diren­
menin ve kalkınmanın sembolü hâline gelmişti.

4 — Reuter'in şahsiyetini ortaya koyabilecek olaylara yer yer değinildi. Kanı­


mızca portresini çizmeye çalışmak ve başka örneklerle destekleyerek onun şahsi­
yetini daha açık bir biçimde belirtmek yerinde olacaktır:
E. Reuter, hürriyeti herşeyin üstünde t u t m u ş ve milliyetçiliğin, din kuralları­
nın kalıplaştırdığı ön yargılarla kendisini bağlı saymamıştır. O, İkinci Cihan Sar
vaşmda NAZI Almanyası'nm yenilmesini Memleketinin ve dünyamn kurtuluşu
için serinkanlılıkla beklemiştir. Reuter yanan, yıkılan, milyonlarla evlâdını kay­
beden Almanya'yı ise, hürriyet havası içinde yeniden kurmağa, kalkındırmağa, Al­
m a n Milletinin bilgisini, tekniğini ve kültürünü yeterli buluyordu. Bu inançla hür­
riyet sevgisini bütün Berîinlilere aşıladı ve kimliği etrafında sağladığı sarsılmaz
güvenle en kötü günleri, tâvizde bulunmadan, savuşturmağı başardı. O, inançlarım
yıalnız Berîinlilere aşılamakla kalmadı; Batılı İşgal Komutanları, Batı Almanya
Politikacıları ve Halkı da Reuter'in görüşlerini t a m bir inanla, güvenle kabul edi­
yorlardı. Rusların kara listesinde bir numarayı t u t a n Reuter, Berlinlilerin ve pek
çok Ahnan'ın başta gelen sevgilisi olmuştu.
Reuter 11 yıla yakın müsâfir kaldığı Türkiye'de de şahsiyetinin büyüklüğünü
gösterecek örnekler verdi. O, paraya yalnız dürüst yaşamasını sağlayacak ölçüde
önem ve değer verdiğini, servet peşinde koşmadığını yakın iş arkadaşlarma her
fırsatda söylemiştir. Reuter bir işi kabul ederken alacağı parayı değil, severek ça­
lışıp çalışmayacağım düşünürdü. Bir kere de işi kabul ettikten sonra aldığı parayı
hiç hesaba k a t m a d a n bütün gücüyle en başarılı sonucu almağa bakardı. Siyasal
{Bilgilerdeki çalışmaları ve eserleri, bu davranışının canlı bir anıtıdır.
Reuter, görüşlerini ve inançlarını pervasızca savunmaktan hiç çekinmezdi. Çev­
resindekilere dürüstlüğünü, ard fikirlerle hareket etmediğini en kısa zamanda ka­
bul ettirebildiği için, herkes onun sert eleştirmelerini hoş karşılardı. Bu konuda
iki örnek vermek istiyoruz:
a) Uzman olarak çalıştığı Bakanlığın Müsteşarı kendisinden bir konuda rapor
hazırlamasını ister. Reuter, yaptığı kısa a r a ş t ı r m a sırasında İngilizce bir raporla
karşılaşır ve bu raporda, istenen tavsiyenin büyük ölçüde yer aldığını görür. Rapo­
ru götürerek: "Tavsiye istiyorsanız bu raporda yeteri kadar var; r a p o r koleksiyo­
nu yapmak istiyorsanız, bir de ben hazırlayayım" der. Onun da bir rapor hazırla­
ması rica edilir ve öyle yapar.
b) İkinci örnek bisikletle ilgilidir: Reuter, evinden Bakanlığa, Siyasal Bilgilere,
hafta pazarlarına bisikletle gider gelirdi. Onu Ankara'da pek çok kimse "bisiklet­
le dolaşan lâcivert bereli Alman" diye tanımıştır. Bakanlığın Müsteşarı Reuter'i
odasına da'vet eder; bol i k r a m d a n sonra bisikletle Bakanlığa gelmesinin hoş kar­
şılanmadığını, kendisinin Bakanlığın en önemli kişilerinden olduğunu söyler. Reuter
de bir süre bu Bakanlığa bisikletle gidip gelmeyi seyrekleştirir. Birgün Türk gaze­
telerinden birinde Hollanda Kraliçesinin bisiklet üzerinde Şehri gezdiğini göste­
ren resim çıkar. Reuter hemen bu resmi keserek, o zaman Parlamentoda üye bulu-

1138
nan eski Müsteşarına gönderir ve şu notu ekler: "Görüyorsunuz, b i r kraliçenin şe­
hirde bisikletle gezmesi ayıp sayılmıyor."
Reuter Türk Halkına büyük ümid ve hayranlık beslemesini bilmiş ve öğrenmiş­
tir. Bu sonuçta, onun sınırsız insanlık sevgisi kadar, Türkceyi rahat konuşmayı öğ­
renmesinin ve her fırsatda Anadolu'da dolaşarak halkla yakın ilişki kurmasının da
büyük etkisi olmuştun. Reuter, Türk Aydınlarını geniş halk kitlesinin değerlerini
gereği kadar tanımamakla ve ondan uzaklaşmakla suçlardı.
Gençliğinde ve Almanya'dan kaçmcaya kadar türlü gürültülü siyâsî olaylara
karışmış olan Reuter, Türkiye'de dinlenmek, beklemek, dünyada olup bitenleri ana
çizgileri ile seyretmek ve değerlendirmek fırsatını bulmuşdur. Berlin'de karşılaşdığı
bir Türk dostuna: "Beklemeyi, sabırlı olmayı Türkiye'de öğrendim ve bu özellikle­
rin ne kadar değerli ve önemli olduğunu da Almanya'ya döndükten sonra kabul et­
t i m " demiştir."
Teşriî Hayâtı: 1921'den 1926'ya kadar Alman Sosyal Demokrat Partisi Berlin
Şehir Meclisi Üyeliğinde; 1932'den 1933'e kadar aynı Parti'nin Milletvekilliği'nde;
1948'den 1951'e kadar yine Alman Sosyalist Partisi'nden 2. d e f a Berlin Şehir Mec­
lisi Üyeliğinde; 1948'den 1949'a kadar Bonn Parlamentosu'nda Danışmanlar Hey'eti
Berlin Mümessilliğinde ve Berlin Milletvekilliği'nde; 1949'dan 1953'e k a d a r Berlin
Milletvekilliğine devam ve Federal Danışmanlar Hey'eti Berlin Mümessili olarak
'"Bütün Alman Problemleri ile ilgili Federal Hey'efin Başkanlığında; 14.1.1949'dan
1951'e kadar Berlin Devlet ve Belediye Başkanlığı'nda; 18.1.1951'den Berlin'de vefat
târihi olan 29 Eylül 1953'e kadar da 2. defa Berlin Belediye ve Devlet Başkanlığı'n­
da; 1949'dan 1953'e kadar Alman Şehirleri Konfederasyonu Başkanlığı'nda; 1946'dan
1953'de vefatına kadar Alman Sosyal Demokrat Parti'si (S.P.D.) Berlin İ d a r e Hey'e­
ti Başkanlığı'nda ve Hannover, Bonn Genel Başkanlığı'nda ve üyeliklerinde bulun­
du.
Rusya ve Türkiye'ye gidişlerinden ayrı olarak: 1929'da İdarî ve Politik prob­
lemler üzerinde çalışmak için; Mart 1949'da "Dünya (Demokrat) Belediye Baş­
kanları Konferansı (= The United Conference of Mayors)" na da'vet üzerine;
Şubat - Mart 1951'de Amerikalıların "Demokratik Çalışmalar Cem'iyyeti
(= Americans for Democratic Actions Association)"nin da'veti üzerine; Mart 1953'de
"Ford Te'sisi'nin (= Ford Faundation)", "International Rescue Committee (= Mil­
letlerarası Kurtarıcı Komite)" ve dîger Amerikan Sosyal Yardım Organizasyonla­
rının da'veti üzerine dört d e f a Birleşik Amerika'ya gitti. A.B.D. eski Cumhurbaş­
kanlarından Truman, Milletlerarası Demokrat Belediye Başkanları Kongresi'nin
açış konuşmasında Reuter hakkında "2. Dünya Savaşı'ndan sonra her belediye baş­
kam Prof. Reuter gibi çalışmış olsa idi, Savaşın insanlığa getirdiği felâket ve ıztı-
rablarm yüzde doksanı ortadan tamamen kalkmış olacakdı." demiştir.
64 sene ve tam iki ay yaşadıktan sonra 29 Eylül 1953 akşamı, Orta Avrupa sa­
ati ile 19.0O'da Batı Berlin'de geçirdiği bir kalb krizi sonunda vefat etti. Vefa­
tından sonra A.B.D. Cumhurbaşkanı Eisenhovver şunları söylemişdi (13/c):
"Bütün hür dünya, Prof. Reuter'e Komünizm'e karşı hürriyeti müdâfaa eden

1139
demokrasi mücâdelesinin bir sembolü nazarı ile bakmakda idi. Kendisinin ânî ölü­
mü Batı Almanya'yı olduğu kadar hür dünyayı da derin bir kedere garketmişdir."
Vefatından sonra Türk Basım'nda hakkında pek çok sitayişkâr yazılar çık-
mışdır. Bunlardan rastgele iki örneği aşağıya alıyorum (13/b ve 13/c):
"... Samimî bir Türk dostu olan Prof. Reuter çok iyi Türkçe biliyordu. NAZİ
Almanyasının yenilmesinden sonra Memleketine dönerek Batı Berlin Belediye Baş­
kanı olmuş; gerek Batı Berlin'lilerin, gerek Batı Almanya'nın Sovyet baskısına
mukaavemetinde mühim rol oynamışdır.
Harb'den sonra Alman Milleti'ne demokrasi âleminin dostluğunu çekmekte de,
Adenauer'le birlikte, büyük hizmeti geçmiş olan Ernst Reuter, Harb Sonrası Avru-
pasmın en mümtaz siyâset adamları arasında sayılıyordu...."

«... Başkanın Odasından çıkan Husûsî Kalem Müdîri hürmetini bir kat daha
artırarak " H e r r Bürgermeister sizi bekliyor" dedi ve bana yol gösterdi. Odasına
girdiğim zaman Prof. Ernst Reuter'in tıpkı Ankara'daki gibi neş'eli, sağlam ve can­
lı olduğunu gördüm. Yerinden kalkıp hararetle elimi sıktı. "Buraya Ankara'nın,
Türkiye'nin havasını getirdiniz" dedikten sonra bir divâna oturduk. Prof. Reuter,
rahmetli Said Çelebi'ye ne kadar benziyordu!. "Berlin'e gelirken, yolda güçlüklere
uğrayıp uğramadığımı" sordu. "Bana Ankara'dan bahset. Zannedersem şimdi da­
ha da büyüyüp güzelleşmiştir. Oradan ayrılırken Mülkiye (Cebeci) asfaltı üzerinde
yeni apartmanlar yapılıyordu. Bu Caddeyi pek severim. Acaba Prof. Selen ne
âlemde? Yavuz Abadan, Erişirgil ne yapıyorlar? Söyle bakayım, burada, yer bul­
dun mu? İstersen sana otelde bir oda te'min edeyim. Berlin dîger şehirlere benze-
mez; her yerimiz tıklım tıklım dolu. Mültecileri gördün mü? Bu, d u r u m u iyi akset­
tirir. Üniversite'ye de uğra; Orada Ankara'dan gelen Prof. Rohde ile Prof. Hirsch'i
de görürsün. Sana araba da te'min ederim. Şehrin d u r u m u n u mu soruyorsun? Da­
yanıyoruz Günde ortalama beş yüz kişi geliyor. Bunlara ilk yardımı yapıyoruz;
yiyecek ve yatacak yer te'min ediyoruz; sonra imkân nisbetinde dîger şehirlere
gönderiyoruz. Amerikan makamlarına müteşekkirim. Onların gıda yardımı olmasa
bu işin altında kalkamayız. Seçimler mi? Daha buna çok vakit var. Fakat kazana­
cağımızdan ümidliyim. (Reuter Sosyal Demokratdı). Evet, Schumacher'in vefatı,
bütün Alman Milleti ve b ü t ü n medenî âlem için büyük bir kayıptır. Haa, istersen
Mültecilerle konuş. Bak sana neler anlatacaklardır. Komünistlerin bana "Türk
Reuter" dedikleri doğrudur. Birbirimizden pek hoşlanmıyoruz (kahkaha ile gü­
ler)."
Batı Berlin Belediye Reisi " T ü r k Reuter" öldü. Kendisi Harb Sonu Devrinin,
Batılılar Cebhesinde en mühim bir uzvu idi. Evvelce komünist olduğu için, Kızüla-
rın taktiklerine yakından vâkıfdı. Ve bundan dolayı Batı Berimde, Hürriyet ve
Demokrasinin korunması uğrunda bu tecrübesinden çok istifâde etti. Kendisi
Birinci Dünya Harbinin sonunda Lenin'in en yakın iş arkadaşı olmuştu. Alman­
ya'da Bayan Klara Zetkin ile birlikte Komünist Partisini kurdu. Daha sonra Kı­
zılların içyüzünü öğrenince, Sosyal Demokratlara ilithak etti ve yılmadan insan
hakları için savaşdı. Hitler zamanında Ankara'ya gelerek İkinci Dünya Harbinin

1140
sonuna kadar aramızda yaşadı. Müteveffa, dürüst, samimi bir insan, katıksız bir
demokrasi mücâhidiydi »
Anadili olan Almanca'dan ayrı olarak, İngilizce, Türkçe, Rusça ve Yunanca'ya
kuvvetle vâkıfdı. S.B.O.'nda derslerini iki yıl kadar terceman aracılığı ile verdi.
Sonraki yıllarda tercemansız olarak gaayet rahatlıkla Türkçe konuşmaktaydı. İki
d e f a evlendi. Bn. Hanna ile olan 2. evliliğinden bir erkek, iki kız olmak üzere ü ç ;
ilk eşinden de bir erkek, bir kız olmak üzere iki ve toplam olarak beş evlâd ba­
basıdır. Müzik ve resimle uğraşmak hobisi idi. Puro ve kırmızı şarap içmeyi çok
severdi.
B A S I L M I Ş (Türkçe) E S E R L E R İ
1 Komün Bilgisi (Şehircilik): Şehirciliğe Giriş
Ankara, Yeni Cezaevi Mat.; 1940; 348 sf.; 8°
Belediye Mâliyesi (Sivas eski Valilerinden rahmetli N. Ergin ile)
istanbul. Cumhuriyet Mat.; 1945; 321 sf.; 8°
O
Ord. Prof. Kıymetli Din Alimlerinden izmir Müf-
ES'AD ARSEBÜK (13) tîsi Hoca Emin Efendinin Torunu,
meşhur "Mecelle Sârini (= İslâm Me­
deni Hukukçusu) Ali Haydar (Arşe-
bük) (14) Efendinin oğludur. 1884'de
İstanbul'da doğdu. KÜÇÜK yaşda Baba­
sından Arabca, Frasca ile kuvvetli bir
İslâm Hukuku kültürü, Amcası kıy­
metli bilgin ve Adliye Nezâreti Müste­
şarlarından Sa'deddin Arsel'den de E-
debiyat, Batı Felsefesi, Müzik Kültür
ve zevki aldı. İlk kültürünü, özel
olarak Babasından alıp, 1894'de Ga­
latasaray Sultânîsi'ne verildi; burada
ilk, orta ve lise öğrenimini tamam­
ladıktan sonra 1904'de me'zun oldu.
Aile geleneğine uyarak istanbul Mek-
teb-i Hukûku'na girdi; 1908'de buradan
da aliyyülâlâ (pekiyi) derecede me'zun
oldu. Hukûk'da öğrenici iken İstanbul
Muhtelit Ticâret Mahkemesi Zabıt Kâ-
tibliğine atandı. 1909da, "Doktora İm­
tihanı" adı verilen ve Hukuk Mektebi

(13) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C: 304., 523. sf.


b) Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi; 1954; 1.-2. sayılar
c) Zafer Gazetesi; 16 Mayıs 1954; 7. sf., 5. st.
ç) Ulus Gazetesi; 16 Mayıs 1954; 5. sf., 4. st.
d) Zafer Gazetesi; 17 Mayıs 1954; 2. sf., 7. st. Doç. Dr. Necib Bilge
e) Talebimiz üzerine sayın Rasin Arsebük'den aldığımız ve Arşivimizde mahfuz 29 Aralık 1967 gün­
lü mektup.
f) Millî Kütübhâne katalogları
(14) Bak.: Bu cildin 936. sayfasına. 1141
(Fakültesi )'nde dört yılda okutulan ıbütün derslerden tekrar sınav geçirme esa­
sına dayanan imtihanda da başarı gösterdi. Aynı yıl Adliye Nezâreti'nin açtığı sı­
navı kazanarak "Hukuk Lisans Öğrenimi"ni tamamlamak üzere 1910'da Paris'e
gönderildi. Paris Hukuk Fakültesinde üç yıl öğrenim yapıp diploma aldıktan son­
ra 1913'de Yurd'a döndü. Aynı yıl Adliye Nezâreti Hukuk İşleri Müdîrliğine getiril­
di. Ehliyeti nazara alınarak b u r a d a n İstanbul 1. Ticâret Mahkemesi Reisliğine
ta'ym edildi. Mütâreke ve İstiklâl Savaşı süresince bu görev'de kaldı. Cumhûri-
yet'in İ l â n ı n d a n sonra, bir prensip anlaşmazlığı sebebiyle 1925'de Hâkimlikden
isti'fâen ayrılıp Avukatlığa başladı. 1934'de "Nasıl Bir Adliye İstiyoruz" başlığı al­
tında yazdığı "etüd"ünün, o zaman Adliye Vekili olan Rahmetli Şükrü Saraçoğlu-
nun dikkatini çekmesi üzerine Adliye Vekâleti Teftiş Hey'eti Reisliğine atanıp An­
kara'ya geldi. 1935'de Profesör Veli Saltık'ın (*) vefâtıyle açılan Ankara Hukuk
Fakültesi Medenî Hukuk Kürsîsi Profesörlüğüne getirildi. S.B.O.'nun Ankaraya
nakli üzerine de, ek görev olarak 9 Kasım 1936'da Borçlar Hukuku Profesörlüğü­
nü deruhde etti. 1941'de Ankara Hukuk Fakültesi Dekanlığına da ta'yin edildi.
1943'de' Ordinaryüs Profesörlüğe terfi' etti. 1946'da "Üniversiteler Kanunu"nun
yürürlüğe girmesi üzerine Mayıs 1946'da Hukuk Fakültesi Dekanlığından, 11 Ka­
sım 1946'da da S.B.O.'ndaki görevinden ayrıldı. Yalnız Hukuk Fakültesindeki Pro­
fesörlüğüne devam etti. 30 Nisan 1954'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. Kısa bir
rahatsızlıkdan sonra 14/15 Mayıs 1954 gecesi Ankara'da Güvenevleri semtindeki
evinde Hakkın rahmetine kavuştu. 16 Mayıs günü hazin bir cenaze töreninden
sonra Cebeci'deki Asri Mezarlığa defnedildi. Evli olup, bir erkek evlâd babası idi.
Fransızca, Arabca ve Farscaya vâkıfdı.
«... 1935 yılından, son dersini verdiği 30 Nisan 1954 târihine kadar yüzlerce
hukukçu ve idareci, onun derin ilminden ve geniş tecrübesinden feyz almışdır.
Babasmdan tevarüs ettiği İslâm Hukuku Kültürü ile yakından incelediği Batı Hu­
kuku esaslarını birleştiren Arsebük, Medenî Hukuk'un çeşitli sahalarında bütün
ömrü boyunda çalışmasının mahsûlü olan kıymetli eserler vermişdir. Bilhassa
Türk Hukuk Edebiyyâlı'na kazandırdığı "Borçlar Hukuku"' kitabı, Hukukçuları­
mıza dâima rehber olacak niteliktedir » (13/ç).
«„.. (Es'ad Arsebük de) Amcası (Saldeddin Arsel) gibi büyük bir edip idi.
Meşrûtiyet'in başında, bir kaç mekteb arkadaşı ile birlikde yayınladığı "Davul"
Mecmuasında çok güzel yazılan çıkmışdır. Onun için Edebiyyât, insan ruhunun
huzur ve inşiraha kavuşabileceği bir köşe, bir bahçe, bir gülistan idi. Daha Ga>
latıasaray'da talebe iken Hamdullah Subhi (Tanrıöver)'nin etrafmda teşekkül eyle­
miş ufak bir "edebî halka"ya girmişdi. Güzel yazardı. Hissî ve ma'kul yazılardan
daha güç yazıldığında şübhe olmayan mizahî yazılarda daha fazla muvaffak ol-
muşdu. Amerikalı Yazar Mark Twain en çok okuduğu edibdi » (16/c).
« Prof. Es'ıad Arsebük 1935'den i'tibâren her türlü avukatlık ve müşavere
işlerini reddederek kendisini tamamen H o c a l ı k ' a hasretmiş; Öğrenicile-

(*) Mülkiye 1905 (1821 R.) Me'zunu.

1142
rine verdiği bilgileri sindirip sindiremediklerini imtihanlarda t a m bir objektivite
içinde takdir ederek sınıf geçirmeyi bir namus mes'elesi telâkki etmişdir. Rahmet-
li'nin b ü t ü n hayâtı H u k u k ' du. Günde e n a z sekiz saat çalışır; " b u n d a n
daha az olduğu zaman, kendimden birşeyler kaybettiğimi hissediyorum..." derdi.
Vefatı, bu sözlerinin bir nevi' ısbâtıdır. Yaş haddini tamamlayıp son dersini ver-
dikden onbeş gün sonra hayâta gözlerini yumdu....» (13/b).
Öğrenicisi Doç. (Prof.) Dr. Necib Bilge de, Hocası Arsebük hakkında şunları
yazmışdır (13/d):
«15 Mayıs 1954 tarihli gazeteler sayın Hocamız Ord. Prof. Ahmed Es'ad Arse-
bük'ün öldüğünü, Tanrının rahmetine kavuştuğunu bildiriyorlardı. Bu acıklı haber,
yalnız Hukuk Fakültesini, yalnız Ankara Üniversitesini değil, b ü t ü n Türk Hukuk
Alemini içinden yaralamışdır. Gerçekden, Profesör Es'ad Arsebük'ün ölümü ile
Ankara Hukuk Fakültesi, yeri kolay kolay doldurulamayacak çok değerli bir ele­
manını, Ankara Üniversitesi âlim ve fâzıl bir üyesini ebediyyen kaybettiği gibi,
Türk Hukuk Âlemi de yorulmak bilmiyen kıymetli ve vefakâr hizmetkârından,
Türk Milleti iyi kalbli, saygı değer bir evlâdından m a h r u m olmak talihsizliğine
uğramışdır.
Geçen yıl geçirmiş bulunduğu bir rahatsızlık O'nu, vücudca biraz sarsmışdı;
fakat bu yıl kendisini daha iyi hissettiğini, fikren yorgun olmadığını söylüyordu.
Medenî Hukukun her sahasında müsellem bir otorite sayılmakla beraber, Borç­
lar Hukukuna ayrı bir meclûbiyeti vardı. Ve Borçlar Hukukunu takrir etmekden
a y n bir zevk duyardı. Bundan onbeş gün k a d a r önce bir Oumıa günü, Fakültenin
İkinci Sınıfına son dersini vermişdi. Takrir sonunda, Fakülte'deki ilk dersine
Borçlar Hukukunu okutmakla başlamış olduğunu, son dersini de gene Borçlar
Hukukundan bir Cuma günü vermek istediğini ifâde etmişdi. Hâdiselerin ne ga­
rip bir cilvesidir ki, öğretim hayâtının başlangıcı ve sonucu bir Cumaya rastladı­
ğı gibi, kendisi için fâni hayâtın sonu ve ebediyet âlenıinin başlangıcı gene bir Cu­
ma gününe tesadüf etmişdir.
Hâkimlikde, idâri vazifelerde ve öğretim kürsîsinde muvaffakiyetle geçmiş bir
meslek hayâtına sâhib bulunan m e r h u m Hocamızın, rahle-i tedrisinden feyz al­
mış binlerce hukukçu bugün Türkiye'nin muhtelif bölgelerinde çeşitli vazifeler­
de onun hâtırasını anmaktadır. Fakat, O'nun öğretim kürsîsinden bilfi'l ders al­
mamış olmakla beraber, fikirlerinden ilham alanların ve eserlerinden faydalanan­
ların sayısı daha çokdur ve gün geçtikçe de çoğalacaktır. Bu i'tibârla Profesör Ar­
sebük sâdece Ankara Hukuk Fakültesinin değil, b ü t ü n Türkiye'nin büyük ve kıy­
metli bir hocası idi.
Hocamız, derslerinde Kanunun kuru metinlerinin mücerret bir izahından dâi<
ma kaçınır; takririni her zaman misaller ve mukaayeselerle süslerdi. Kanuncu
değil, Hukukçu yetiştirmeğe gayret ederdi. Mevzu' Hukûk'un îzâhı sırasında gerek
İslâm Hukukundan, gerek Fransız, Alman Hukuku gibi, Garb Hukukundan yaptığı
mukaayeselerle öğrenicilerin görüş zaviyesini genişletmeğe, hukukî müesseselerin
sosyal değerlerini belirtmeğe çalışırdı.

1143
Mesleki hayâtında yorulmak bilmiyen çalışmalariyle örnek olan Profesör Es'ad
Arsebük insan olarak da herkese kendisini sevdirmesini bilmişdir. Faziletli, iyi
kalbli, mütevazı' bir insandı. Herkese iyilik yapmayı severdi. Teessürünü kimseye
belli etmek istemez; fakat sevincini herkesle paylaşmakdan zevk alırdı.
Son dersinde öğrenicilere şu tavsiyede bulunmuştu: "çalışınız, daha çok çalı­
şınız!.. Müesseselerin hakîki mâhiyet ve ma'nâsmı kavramak maksadiyle mukaaye-
seler yapabilmek için muhakkak yabancı dil öğreniniz...."
Merhum husûsî kitaplığının 1250 cildden fazla tutan, bilhassa İslâm Hukuku­
nu ilgilendiren kitaplarını Millî Kütübhâneye bağışlamışdı. Kitapların devir ve tes­
lim işi bittiği zaman, artık içinin rahat olduğunu, ölürse de keder etmiyeceğini ifâ­
de ediyordu......
Rahmetli'nin S.B.O.'ndaki öğrenicilerinden, 1938 me'zunu sayın Şükrü Kenan-
oğlu şu hâtırasını nakletmektedir (13/a - 523):
« Okulumuz Ankaraya gelmiş, yeni yuvasına yerleşmişdi. Borçlar Hukuku
Profesörümüz Es'ad Arsebük'Ie, şimdi aramızdan ayrılmış ve Hakkın rahmetine
kavuşmuş olan Midhat arkadaşımız arasında imtihan odasında geçen hâdise, ho­
calarımızın büyüklüğünün bir timsâli olarak nakle değer:
Hoca imtihanda Midhat'a (Mürur-ı Zaman Nazariyesi)ni sormuş; grup imtiha­
nı olduğu için Profesör bir taraftan Arkadaşımızı dinlemek, dîger taraftan da ya­
nında bulunan Profesörle konuşmak için biraz yana dönmüş; arkadaşımız Midhat,
Hocanın kendine dönmesini beklemiş; Hoca, seni dinliyorum oğlum, demiş ve yine
dîger Hoca (Mümeyyiz) ile konuşmak üzere dönmüş.... Bu vaziyetden sinirlenen
Midhat eliyle masanın üzerine vurarak:
— Sorunuza, bana dönüp gözümün içine dikkatle bakmadıkça cevab veremem;
beni dinliyeceksiniz, diye seslenmiş
Hoca, hiç ümid etmediği bu vaziyet karşısında hayretle dönmüş ve bütün
sorulan bitirinceye, kadar dikkatle dinlemiş ve Midhat'ın notunu kırmayarak tam
numara vermiştir...*»

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (13/e v e 13/f)

1 — Garb Hukuku Nazariyeleri


(1. Ksm.) istanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1927; 143 sf.; 8°
2 — Hâkimlerin Hakk-ı Takdiri ve Hüsn-i Niyyet
İstanbul, Akşam Mat.; 1927; 50 sf.; 8°
3 — Hukuk Muvacehesinde Kambiyo
İstanbul, Serviçen Mat.; 1927; 40 sf.; 8°
4 — Borçlar Hukuku
Ankara, Köy Hocası Mat.; 1936; 424 sf.; 8°
5 — Borçlar Hukuku: Umûmî Esaslar
Ankara, Receb Ulusoğlu Mat.; 1937; 688 + 11 sf.; 8°

1144
6 — Medenî Hukuk (1. Ksm.: Şahsın Hukuku)
İstanbul, Tan Mat.; 1938; 348+31 sf.; 8°
7 — Medenî Hukuk (2. Ksm.: Aile Hukuku)
Ankara, Receb Ulusoğlu Mat.; 1940; 355-799+27 sf.; 8°
8 — Borçlar Hukuku (2. bası)
İstanbul, Arkadaş Mat.; 1943; 1. C: 669 sf.; 2. C; XV+673-1278 sf.
O

Prof. Dr. Kürsî Şeyhlerinden (Müderris) ismail


HÂMİD SA'Dİ SELEN (16) Hakkı Efendi ile Hatice Selen Hanımın
oğludur. 1892 (1308 R.)'de istanbul'da
^^^^^^^ doğdu. Ayasofya Rüşdiyesi'nde ilk ve
^r * orta öğrenimini. Darülfünun (t'dâdî
derecesinde) İhtiyat Şûbesi'nde lise öğ­
renimini tamamladı. 1914 (1330 R.)'de
Darülfünun Edebiyyât Şûbesi'nden me'-
zun oldu.
1916'da İstanbul Dârülfünûnu'nda
yeni kurulan Coğrafya Enstitüsü'ne A-
sistan olarak ta'yinle öğretim görevi­
ne haşladı. 1920'de İstanbul Yüksek Ik-
tisad ve Ticâret Mektebi iktisâdi Coğ­
rafya Muallimliğine getirildi. Aynı yıl
Darülfünun Coğrafya Muallim Muavinli­
ği (Doçentliği) Sınavım kazandı. Yine ay­
nı yıl öğrenimini geliştirmek amacı ile
Viyana'ya gitti. Sekiz sömestr Viyana
Üniversitesi Coğrafya Bölümüne devam
etti. 1923 Ders yılında "Târihî Belgele­
re Göre Anadolu'da Türklük" adlı Al­
manca "Doktora Tezi"ni başarı ile savu­
nup Coğrafya Doktoru unvan ve payesini, diplomasını aldı. 1924'de Yurd'a dönüp
sırasıyle: istanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesi Coğrafya Enstitüsü ile Yüksek Ik-
tisad ve Ticâret Mektebi Coğrafya Profesörlüklerinde; ek görev olarak Galatasa­
ray ve Dârüşşefeka Liseleri Coğrafya Muallimliklerinde bulundu. 1934'de Ankara'ya
yerleşerek Gazi Terbiye Enstitüsü Coğrafya Öğretim Üyeliğine ta'yin edildi. S.B.O.'-
nun istanbul'dan Ankara'ya nakli üzerine 15 Ocak 1937'de S.B.O. Türkiye iktisâ­

t l a ) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 292. sf.


b) Millî Kütübhâne Kataloglar)
c) Milliyet Gazetesi; 30 Ekim 1968; 2. sf
ç) Talebimiz üzerine, Rahmetlinin sağlığında gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 7 Aralık 1967 günlü-
mektup.

1145
dî Coğrafya Dersi Profesörlüğüne atandı. 1950'de S.B.O., S.B.F. şekline getirilince
de bu görevi devam etti. 1953'de İskân ve Şehircilik Enstitüsü'nün kurucularından
olarak Müdîrliğine de seçildi. 1960'a kadar kesintisiz olarak bu görevi de îfâ eyle­
di. Ekim 1960'da Millî Birlik Komitesi'nin çıkardığı 114 sayılı kanunla otuz altı
yıldır başarı ile yaptığı Coğrafya Öğretim Üyeliği görevinden afvedildi. 1962'de,
63 sayılı kanunla eski h a k l a n iade edilmiş ise de yaş haddini aşdığından t e k r a r
göreve dönmeyip emekliliğini devam ettirdi.
Ekim 1968'de, dâimi üyesi bulunduğu Türk Târih Kurumu'nun "Atatürk Hak­
kında" bir konferans vermek üzere da'vet ettiği Ankara'da 29 Ekim 1968 Salı günü
birdenbire gelen bir kalb krizi sonucu Hakkın rahmetine kavuştu. Cenazesi, 1 Ka­
sım 1968 Cuma günü saat 13.30'da S.B.F.'nde yapılan hazin bir tören'den sonra İs­
tanbul'a nakledildi. 2 Kasım 1968 Cumartesi günü Beyazıd Câmî'inde namazı kı­
lındıktan sonra Rumeli Hisarı Mezarlığı'na defnedildi. Faize Selen Hanımla evli
olup, iki erkek evlâd babası idi.
Kuruluşundan beri, Türk Târih Kurumu ile Türk Coğrafya K u r u m u ' n u n dai­
mî üyesi ve Türkiye Jeomorfologları Derneğinin fahrî üyesi bulunuyordu. Alman-
caya vâkıf; İngilizce, Araıbca ve Farsça'ya âşinâ olup Hüsn-i Hat'dan bilhassa ta'-
lîk Yazısı ile kayak sporu hobisi idi.
Rahmetli Hocamız, S.B.O. ve S.B.F. Öğretim üyeliğine âid hâtıralarını şöylece
tesbît etmişdir (16/ç):
« S.B.O.'nda derse başladığım zaman çok sevinmiştim.. Çünki, bu Okul'un
Türkiye'de Coğrafya İlminin gelişmesinde büyük hizmeti olmuşdu, Husûsiyle mer­
hum Abdürrahman Şeref Bey'in Müdîrliği ve Coğrafya Hocalığı zamanında "Coğ­
rafyaya Umrânî (= Meskûn Yerler Coğrafyası)" adı altında Osmanlı İmparatorlu-
ğu'nun iktisâdi hayatını belirten kıymetli eserler yıazılmışdı. S.B.O.'nda ders ver­
diğim zamanlarda, önce Okul'da sonra Fakülte'de, kurulan bu esâsa bağlı kalarak
"Dünya Ticâreti" adı altında iklim kuşaklanma göre "Umûmî İktisad Coğrafyası"
na önem verdiğim gibi ayrıca "Kaynaklar Bilgisi, E t n i k Bünye" adı altında Coğraf-
ya'nın diğer bahisleri, müstakil dersler hâline getirildi. S.B.F. teşkil edilince de
yeni bir takım Enstitüler kuruldu. Bu arada kurduğumuz İskân ve Şehircilik
Enstitüsü "Bölge Planlaması" fikrinin yayılmasına en önemli rolü oynadı. Bun­
dan dolayı S.B.O.'nda ve S.B.F.*nde görev almakdan duyduğum sevinçde haklı
idim.
Sömestr ta'tUIerinde öğrenicilerle beraber Yurd içinde ve dışında geziler ter-
tib ederdik. Fırsat buldukça Ankara civarında da inceleme gezileri yapıyordum.
Kâtip Çelebi'nin "Cihannüma"sında, Ankaradan bahs edilirken "Bu Engürü semtin­
de bir garip şey nakl ederler ki: Engürünün şarkında Kızdırmağın beri tarafına
karib (yakın) harâb bir kilise vardır; anda bir kuyu vardır; ismine "Deliler Kuyu­
su" derler. Deli olan kimseyi ol kuyuya kefeni ile götürürler; oraya vardıkda Kuyuya
bakarken ya ölür, yahud ol marazdan kurtulur" diye okumuşdum. Bu Deliler Ku­
yusunun yerini ve bu günki durumunu öğrenmek isteyordum. Dekan Vekili bulun­
duğum esnada Fakültenin servis arabasını çalışdıran Şoför Mehmed Efendi, " b u Ku-

1146
y u ' n u n yerini bildiğini" söyleyince Bâlâ-Kaman yolu üzerinde Köprüköyüne yakın
bir yerde Haydar Dede Köyünde bulunan bu Kükürtlü Kuyuyu ziyaret kaabil oldu.
Bir Alevî Köyü olan bu küçük Köyde, Kuyuya baktırma işi "Yeter Bacı"nın nezâre­
ti altında yapılıyordu. Akıl hastalan için bir şok tedavisi niteliğinde olan bu olayın
bir çok cinayetlere vesiyle olduğunu ve Keskin Kaymakamlığının bu konuda idarî
ve hukukî bir çok soruşturmalar yaptığını öğrendim. Ankara Üniversitelerinin yal­
nız Coğrafya Kürsîleri için değil, Tıb Târihi, Ceza ve İdare Hukuku ile Medenî
Hukuk..». Kürsîleri için de bir inceleme konusu olduğunu sanmakdayım »

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (16/b)

1 — Türkiye'nin Tabu ve İktisâdi Coğrafyası (Orta mektebler için)


İstanbul, Matbaa-i Amire; 1340 (1924); 144 sf.; 8°
2 — Türkiye Coğrafyası (Lise ve Öğretmen Okulları son sınıf için)
İstanbul, Kanaat Mat.; 1925; 164+4 sf.; 8°; Resimli
3 — İktisadî Coğrafya: 1. Kitab, Türkiye
İstanbul, Evkaaf Mat.; 1926; 327 + 9 sf.; 8°
4 — Mevziî Coğrafya: Avrupa (A. Hettner'den terceme)
İstanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1927; 126 sf.; 8°
5 — Türkiye'nin Tabîî Coğrafyası (Mülkiye 1. Sınıf İçin)
İstanbul, Mülkiye Mektebi Mat.; 1928; 176 sf.; 8°
6 — Avrupa (Orta mektebler 2. sınıfı için)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiye Mat.; 1929; 136 sf.; 8°
7 — Türklerin Coğrafya İlmine Hizmetleri
Ankara, Başvekâlet Mat.; 1930; 18 sf.; 8° (Ayrı basım)
8 — Türkiye (Orta mekteb 3. sınıflar için)
İstanbul, Milliyet Mat.; 1930; 212 sf.; 8°
9 — Umûmî Coğrafya: Tabîî, Beşerî
İstanbul, Şirket-i Mürettibiye Mat.; 1930; 112 sf.; 8°
10 — Şimalî Amerika (Orta mekteb 2. sınıflar için)
İstanbul, Milliyet Mat.; 1930; 62 sf.; 8°
11 — Avustralya ve Okyanusya (Orta mekteb 1. sınıf için)
İstanbul, Milliyet Mat.; 1930; 30 sf.; 8°
12 — Cenubî Amerika (Orta mekteb 2. sınıf için)
İstanbul, Milliyet Mat.; 1930 - 1931; 48 sf.; 8°
13 — Afrika (Orta mekteb 1. sınıf için)
İstanbul, Milliyet Mat.; 1930; 76 sf.; 8°
14 — İktisadî Türkiye
İstanbul, A. Said Mat.; 1932; 198 sf.; 8°
15 — Tatbikattı Coğrafya Dersleri (Orta mekteb 2. sınıf için)
İstanbul, Ahmed İhsan Mat.; 1934; 111 sf.; 8°
16 — Tatbîkath Coğrafya Dersleri (Orta mekteb 3. sınıf için)
istanbul. T a n Mat.; 1937; 112 sf.; 8°

1147
17 — Yüksek Yayla
İstanbul, A. İhsan Mat.; 1938; 63 sf.; 8°
18 — Ticâret Târihi
İstanbul, Devlet Mat.; 1938; 94.; 8°
19 — Dicle - Fırat
İstanbul, A. İhsan Mat.; 1941; 50 sf.; 8°
20 — Dünya Ticâretinin Coğrafi Esasları
İstanbul, Güven Mat.; 1946; 179 sf.; 8°
21 — Genel Coğrafya Esasları
Ankara, Millî Eğitim Basımevi; 1948; 30 sf.; 8°
22 — Türkiye Coğrafyasının Anahatları
Ankara, Güney Mat.; 1954; 222 sf.; 8°
23 — Ticâret Târihi
İstanbul, İnkîlâb Kitabevi; 1956; 152 sf.; 8°
O
Prof. Dr. Büyük Türk Aydınlarından, Hukuk Bil­
HÂZİM ATIF KUYUCAK (17) ginlerinden ve "İstanbul Pâyeli" Müder­
rislerden Kuyucaklı-zâde Muhammed
Atıf Bey ile Habibe Fasîha Hanımın
oğludur. 21 Haziran 1897 (20 Muhar­
rem 1315)'de İstanbul'da doğdu. İstan­
bul Tefeyyüz Mektebinde ilk, İstanbul
Sultânîsi'nin Leylî Rüşdiye Kısmında
orta; Robert College'de lise öğrenimi­
ni tamamlayıp 1917'de bu Kolej'in Ti­
câret Şûbesi'nden diploma aldı. Aile
geleneğine uyarak İstanbul Darülfünu­
nu Hukuk Şubesi (Fakültesi)'ne girdi.
1922'de burasını da bitirdi. Cumhuri-
yet'in i'lâmndan sonra 1927'de Ameri­
ka'ya gidip New-York Columbıa Üni­
versitesi Siyâsî ve Sosyal İlimler Fakül
tesinden de (1928'de) me'zun oldu.
Robert College'den me'zun olun­
ca 1917'de Dâhiliye Nezâreti Emniyet U-
m u m Müdîrliği Mütercimliğine ta'yin e-
dildi. 1918'de Hâriciye Nezâreti Matbuat
Müdîrliği Mütercimliğine nakledildi. Ay­
nı yıl ek görev olarak Robert College Türkçe lektörlüğüne getirildi. Bu arada İstan­
bul Hukuk Fakültesi'ne de öğrenici olarak devam etmekteydi. 1922'de Hukûk'u bi-

(17) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 301. 306., 307., 310. sf. ler.
b) T.B.M.M. S i c i l l i , Nu. 1164
c) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 1 Haziran 1968 günlü mektup
1148
tirince Hâriciye Nezâreti'ndeki görevinden aynldı. 1927'ye kadar bir tarafdan Ro­
bert Kolej'deki öğretmenliğine devam ederken, dîger yönden İstanbul Barosu'na
kayıdh olarak avukatlık yaptı. 1926'da bu görevlerine ek olarak Mülkiye Mektebi
ingilizce Muallimliğini de deruhte etti. 1927'de öğrenimini geliştirmek için gittiği
Amerika'dan 1929'da döndü. Aynı yıl tekrar avukatlığa ve 2. d e f a (27 Eylül 1929'-
da) Mülkiye Mektebi ingilizce, Robert Kolej'deki Türkçe dersine ek olarak Ticâret
Dersi Muallimliğine ve kısa bir süre sonra da Ticâret Şubesi Profesörlüğüne geti­
rildi. Bu görevi 1936'da Ankara'ya gelinceye kadar devam etti. 14 Mart 1934'de Mül­
kiye Mektebi Ticâret Hukuku; 2 Ocak 1935'de Muhasebe; 24 Ekim 1936'da da Para-
Banka-Borsa Dersleri Öğretim Üyeliğini deruhde etti. S.B.O.'nun Ankara'ya naklin­
den sonra da bu görevlerini ifâ eyledi. 1936'da aynı zamanda T. İş Bankası Mâlî
Müşavirliğine de getirildi. Şubat 1940'da ilâveten, Başvekâlet Koordinasyon Bü­
rosu Umûmî Kâtibligine atandı. Mayıs 1940'da Zonguldak Meb'usluğuna getirilme­
siyle Koordinasyon Bürosu'ndaki görevinden, 1941'de alınan k a r a r ile de
30 Eylül 1941'de S.B.O.'ndaki Öğretim Üyeliği görevinden ayrıldı. 1946'da Milletve­
killiğinin sona ermesi üzerine istanbul'a dönüp tekrar Avukatlığa başladı. 1950'de
Sınaî Kalkınma Bankası Idâre Meclisi A'zâlığma, 1946'da Mobil Oil T.A.Ş. Hukuk
Müşavirliğine ve Yüksek İktisad ve Ticâred Okulu Para-Banka-Borsa Dersi Profe­
sörlüğüne ta'yin edildi. 1948'de bu görevlerine ek olarak İstanbul Üniversitesi İk­
tisad Fakültesi Genel İktisad Kürsîsi Profesörlüğüne seçildi. Sınaî Kalkınma Ban­
kası Yönetim Kurulu Üyeliği, Yüksek İktisad ve Ticâret Okulu Para-Banka-Borsa
Dersi Profesörlüğü 1950'de, İktisad Fakültesindeki Profesörlüğü 1961'de ve Mobil
Oil T.A.Ş. Hukuk Müşavirliği görevi de 1967'de sona erdi. Hâlen (1969) İstanbul'da
Avukatlık yapmaktadır. Evli, bir kız babasıdır. İngilizce, Fransızca ve İtalyanca
bilmektedir. Moda Deniz Klübü, İstanbul Klübü, Rotary Club ve Propeller Club'ün
daimî üyesidir. Deniz sporları ve fotoğrafçılık hobisidir.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

1. Amerika B. D.'nde Bankacılık; 1932 (Konferans)


2. İngilizce - Fransızca - Türkçe Ticâret Ta'birleri; İstanbul, 1933
3. Borçlar Hukûku'nun Umûmî Hükümleri (1. C, 1.-2. Fasikül Andreas von
Tuhr'dan Sıddık Sami Onar ile birlikte terceme; istanbul; 1933)
4. Muhasebe Prensipleri
istanbul; 1938; 151 sf.; 8°; S.B.O. Yayım
5. Ticâret Hukuku
I.C.: İ s t a n b u l ; 1939; 283 sf.; 8°; S.B.O. Yayım
6. Para ve Banka
i . C : İstanbul; 1939; 359 sf.; 8°; S.B.O. Yayım
7. Dünya Para Mes'eleleri ve Türk Parası; 1939
8. Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa Mâli Kontrolü
(Donald C. Blaisdell'den terceme) İstanbul; 1940

1149
9. Para ve itibar Mekanizmasının Doğurduğu Hukuki Meseleler; Ankara;
1941 (Konferans)
10. Radyo İktisad Saati Konuşmaları (1. - 32. K o n u ş m a ) ; 1945
11. Milletlerarası İktisâdi Mes'elelerde Yeni Hukuk Anlayışı; 1947
12. Para ve Banka
(2. bası) 1. C: İstanbul; 1947; 2. C: İstanbul; 1948
13. Bütçe; 1950
14. İktisad Dersleri; 1954; (genişletilmiş 2. bası) 1960
O
Profesör Dr. Mustafa (Çavuş) Efendi ile Mevhibe
HÜSEYİN AVNİ GÖKTÜRK (18) Hanımın oğludur. 1901 (1317 H.)'de
Niğde'nin Fertek Köyünde doğdu. Fer-
tek İbtidâî Mektebinde ilk, Niğde Rüş-
diyesinde orta, 1923',de oniki sınıflı Kon­
ya Sultânîsi'nde lise öğrenimini tamam­
ladı. Konya Erkek Muallim Mektebi'ni
de bitirdi, istanbul ve Cenevre Hukuk
Fakültelerinde yüksek öğrenimini ve
lisans'ım yaptı. Berlin Üniversitesinde
Hukuk Doktora öğrenimini tamamlayıp
1933'de Cenevre Üniversitesi'ne döndü;
Doktora'sını vererek "Hukuk Doktoru"
oldu.
Konya Sultanîsi (Lisesi)'ni bitirip
Hukuk öğrenimi için istanbul'a geldik-
den ve Hukuk Fakültesine devama
başladıktan sonra, Alyans-İzrailit Azın*
lık Okulunda Türkçe Öğretmenliğine
ta'yin ile resmî göreve başladı. Ek ola­
rak da Türk Târih Encümeni Sekreter­
liğini îfâ etti. Hukuk Fakültesinden
me'zuniyetlini müteakıb 1928'de Anka­
ra'da yeniden kurulan Şûrây-ı Devlet (Danıştay) 2. Mülâzımlığına (üye yardımcı­
lığınla) atandı. 1929'da öğrenim için gittiği Avrupa'dan 1934'de dönünce sırasıyle:
Adliye Vekâleti Ceza işleri Şubesi Müdîr Muavinliğinde; Ankara Sulh Hâkimliğin­
de bulundu. 1935'de açılan Doçentlik sınavını kazanarak Ankara Hukuk Fakülte­
si Medenî Hukuk Doçenti oldu. 29 Kasım 1936'da Siyasal Bilgiler Okulu Medenî
Hukuk Doçentliğini de deruhde etti. 1940'da Profesörlüğe terfi' kılındı. Çalışma
Bakanlığı Müsteşarlığına ta'yini dolayısıyle 31 Ocak 1946'da S.B.O.'ndaki göre-

(18) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 304. sf.


b) M i l l î Kütübhâne Katalogları
c) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 18 Ocak 1968 günlü mektup.

1150
vinden ayrıldı; Hukuk Fakültesindeki görevine devam etti. 1948'de Müsteşarlık-
dan da ayrılarak yalnız Hukuk Fakültesinde Profesörlük ve Avukatlık yapmak­
la yetindi. Mayıs 1954 seçimlerinde D.P.'nden Niğde Milletvekilliğine seçilmesi üze­
rine Profesörlük görevinden ayrıldı. T.B.M.M.'nde Bütçe Komisyonu Üyeliğinde
bulundu. 1955'de 3. Adnan Menderes Kabinesine Adliye Vekili olarak girdi. Bu ara­
da 5 ay İçişleri ve bir süre de Millî Müdâfaa Bakan Vekilliklerinde bulundu. 1957
seçimlerinde Milletvekilliği sona erdi. Aynı yıl Millî Emniyet Hizmeti (M.İ.T.)
Başkanlığına getirildi. 1958'de Türkiye Sınaî Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu
Başkanlığına nakledildi. 27 Mayıs 1960 hareketi'nden sonra 7 ay kadar Yassıada ve
dîger yerlerde tutuklu kaldı. 1966 Senato Seçimlerinde A.P.'nden Niğde Senatörlü­
ğüne seçildi. Hâlen (1969) bu görevdedir.
1946'da KanadarMontreal Şehrinde toplanan "Çalışma Konferansı"na; 1956'da
Cenevre'de toplanan "Adalet Bakanları Konferansı"na katılmıştır. Evü olup üç er­
kek evlâd babasıdır. Fransızca ve Almancaya vâkıf, İngilizce, Arafoca ve Farsça'ya
âşinâdır.
S.B.O.'nda Öğretim Üyeliği yaptığı yıllara âid hâtıralarından bir kısmını şöy­
lece kaleme almışdır:
«Mülkiye'de öğretim üyesi bulunduğum zamana âid pek çok unutamadığım
zevkli, tatlı, câzib hâtıralarım vardır. Bunlardan bir kısmı da, 1937 senesinde 80
kadar Mülkiye Talebesi ile Romanya üzerinden Peşte'ye yapmış olduğumuz 1 ay­
lık seyahatin tatlı hâtıralarıdır. Bu seyahatde Başkanı bulunduğum kaafile arasın­
da bugünün seçkin birçok insanları da mevcud idi. Evvelâ Bükreş'e uğrıamışdık.
Zîrâ gezi programı Peşte'ye bu yoldan varmayı icâb ettiriyordu. O zaman Bükreş'-
de Türkiyenin en büyük ve te'sirli hatibi olan Hamdullah Subhi Bey merhum Ser
fir olarak bulunuyordu. Hamdullah Bey bize pek güzel i'zaz ve ikram ettiği gibi,
o emsalsiz hitâbetiyle hepitmizi bir kere daha hayran kıldı; Gagauz Türkleri ile
yakından tanıştırdı.
£ Peşte'deki hâtıralarıma gelince: Bunlar daha çok ve daha enteresan;
ama hepsini sayıp dökmeye ne yer, ne zaman müsâid; bununla beraber 1-2 sini
söylemeden geçemiyeceğim: Peşte'de Tuna üzerinde bir köprüden geçerken, köp­
rünün başında çadır beziyle kapalı, heykele benzer büyük bir cisim gördük. Ve ne
olduğunu merak ettik. Bunu yalnız ben değil, talebelerim de çok merak ediyorlar­
dı; ne olduğunu sorduğumuz zaman da bir türlü cevab alamıyorduk. Nihayet bir-
gün tekrar oradan geçerken, mihmandarımıza İsrarla sordum: "Bu nedir y a h u ? "
dedim. Cevaben "Efendim bu bir heykeldir. Ve bu heykel Türk-Macar Muharebele­
rinde bir Macar Askerinin, bir Yeniçeri Askerini nasıl tepelediğini temsil eden bir
Macar hamaset ve kahramanlık sembolüdür. Sizleri rencide etmemek için bunu
H ü k ü m e t ö r t t ü r m ü ş d ü r . " dedi. Bilmem bugün halâ bu heykel Komünist Macaris-
tandıa yerinde duruyor mu?
Q Bir dîger anı'm da: Benim gibi kendisini pek ihtiyatlı ve tedbirli sayan
bir hocanın başkanlık ettiği grubumuz talebesinin beni nasıl kandırdıkları yolun­
daki bir yaşantıdır. Bir büyük talebe müsâfirhânesinde konuk olarak kaldığımız

1151
günlerde tabu akşam olunca m û t â d saatlerde istirahate çekiliyor ve ondan sonra
de herkes uykuya dalıyor zannediyordum. Halbuki gerçek hiç de öyle değilmiş.
Zira ben, sabahleyin yataktan kalktıkdan sonra etrafa bakıyorum, hiç kimse ya­
tağında yok. Sabahın erken saatlerinde bu kadar insanın yatağında olmayışı beni
hayrete düşürüyordu. Fakat bir de bakıyorum, sonradan talebeler birer-ikişer mü-
sâfirhânenin cümle kapısından görünüyorlar ve salonlara giriyorlardı.. Tabîî mes'e-
lenin hakikatini sayın okuyucularım da anlamışlardır. Çünkü beni uyutan talebe
gençler, geceleyin b ü t ü n eğlence yerlerine ve klüblere dağılıp eğlenmek çârelerini
bu şekilde buluyorlarmış. Bittabi m a s u m ve zararsız eğlenmeler gençliğin hakki'
dır. Bunu her pedagog öğretmen müsamaha ile karşılar,

A Mülkiyede Öğretim Üyeleri arasında pek çok kıymetli, bilgili, sevimli, seç­
kin ve spritüel arkadaşlarım vardı. Bunların hepsini ezcümle Mehmed Emin Eri-
şirgil, İsmail Hakkı Göreli, Ali Fuad Başgil, Ercümend Ekrem, E r n s t Reuter
ilâh gibi zevatı rahmet ve minnetle ve saygılı bağlılık duygulan ile hatırhyor ve
anıyorum. Öğretim Üyeleri arkadaşlarımla o kadar çok hâtıralarım, tatlı yaşantı­
larımız var ki, bunların hepsini yazmak hem uzun sürer, h e m de bunlar arasında
bir tercih yapmak istemiyorum.....^.»

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

1 — Annuaire Interparlementaire: La Turquie; Paris; 1931; 586 sf.


2 — l'Extinction de Representation et les Effets qui Decoulent Etüde de Droit
Suisse (= Temsil'in Sona Ermesi ve Ondan Çıkan Hükümler; isviçre Hu­
kuku üzerinde tedkik; Doktora tezi)
Geneve, Trevoux, G. Polissier; 1934; XIX+169 sf.
3 — Türk Hukukunda Yazılı Şekil: Monografi; Ankara; 1937
4 — Kommentar Zum Obligationenrecht (= Hugo Osser'in "İsviçre Borçlar
Kanunu Şerhi" eserinin tercemesi) Ankara; ? ;224 sf.
5 — İlim Hâlinde Siyâset (= Prof. Dr. Fritz Fleminer'den t e r e ) ; Ankara, 1937
6 —• Miras Hukuku (1947 ve 1955'de iki kez daha basıldı)
İstanbul, Devlet Matbaası; 1937; 170 sf.; 8°
7 — Şahsın Hukuku (1945 ve 1954'de 2 kez daha basıldı).
Ankara, Ulusoğkı Mat.; 1942; 239+XVIII sf.; 8°
8 — Aile Hukuku (1955'de 2 kez daha basıldı)
Ankara, R. Ulusoğlu Mat.; 1943; 241-529+11 sf.; 8°
9 — Eski ve Yeni Mülkiyet Hukukumuzla Toprak Kanunu Tasarısı Ana Pren­
sipleri Arasındaki Münâsebetler
Ankara, Cezaevi Mat.; 1945; 27 sf.; 8°

1152
10 — Borçlar H u k u k u : 1. Kısım
Ankara, Ulus Basımevi; 1946; 358 sf.; 8°

İHSAN TELLİ (19) Mehmed Nuri Efendi ile Emine Hanı­


mın oğludur. 1917 (1333 R.)'de Kemali­
ye İlcesi'nin Yeşilyamaç Köyünde doğ­
du.
1930'da İstanbul Dumlupmar Şehir
Yatılı İlk O k u l u n u (Dâr'ül-Eytamı'm);
1936'da Edirne Erkek Muallim Mektebi­
ni; 1938'de Gazi Terbiye Enstitüsü Be­
den Terbiyesi Şubesini bitirdi. 1948'den
1950'ye kadar Îsveç-Stockholm Kraliyet
Jimnastik Enstitüsü'nde ihtisas öğreni­
mi yaptı.
Öğretim mesleğine 1936'da Denizli-
Sarayköy İlçesi Hisarköyü Okulu Öğ­
retmenliği ile başladı. Açılan sınavı ka­
zanıp girdiği Gazi Terbiye Enstitüsü
Beden Terbiyesi Şûbesi'ni bitirdikden
ve fi'lî askerlik görevini de yedeksubay
olarak tamamladıktan sonra 1940'da
Tekirdağ Orta Okulu Beden Eğitimi Öğ­
retmenliğine atandı. Burada birbuçuk
yıla yakın hizmet gördükten sonra 14
Haziran 1941'de S.B.O. Beden Eğitimi
ve Spor Öğretmenliğine nakledildi. Bu görevde dört yıla yakın kaldıktan sonra 5
Kasım 1945'de Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Şubesi Öğretmenliğine getiril­
di. Bu arada ek görev olarak dört yıl Ankara Bölgesi Voleybol-Basketbol-Hendbol
Ajanlığında; 1961'den 1962'ye k a d a r Tenis Klübü Müdîrliğinde; 1963'den 1964'e ka­
d a r Voleybol Federasyonu 2. Başkanlığında bulundu. Hâlen (1969) Gazi Eğitim
Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü Şefidir. Seçimle gelinen bu görevi 1960'dan beri
îfâ etmektedir. Bir erkek, bir kız evlâd babasıdır. Az İngilizce ve İsveç'çe bilmekte­
dir. Beden Terbiyesi Öğretmenleri Cemiyetinin kurucusu olup altı yıl bu Derneğin
başkanlığını da yapmıştır.

•O-

(19) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 309 sf.


b) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 16 Aralık 1968 günlü not.

1153
Profesör Ispartalı Mustafa Lutfî Bey ile Nâzımes-
KEMÂL ARAR (20) tan Hanımın oğludur. 1897 (1313 R.)'de
İstanbul'da doğdu. Soğukçeşme Askerî
Rüşdiyesi'nde, Kuleli Askerî I'dâ-
dîsi'nde okudu. 1914 (1330 R.)'de Har­
biye Mektebi'nden Mülâzım-ı Sâni
(Teğmen) rütbesi ile me'zun oldu. 1 Ey­
lül 1917'de Mülâzım-ı Evvel (Üsteğ­
m e n l i ğ e terfi' etti. Mütâreke yıllarında
İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu.
7 Eylül 1924'de askerlik'den ayrıldı. Bir
tarafdan Hukuk Fakültesi'ne devam e-
derken 18 Kasım 1924'de İstanbul Asli­
ye Mahkemesi Zabıt Kâtibliğine ta'yin
edildi. Mayıs 1925'de Pekiyi derecede
H u k u k Fakültesinden me'zun oldu. Ey­
lül 1925'de açılan sınavı kazanarak Ad­
liye Vekâleti hesabına İsviçre'ye gön­
derildi. Lozan Üniversitesi Hukuk Fakül-
tesi'nde lisans öğrenimini de tamam­
layarak 25 Temmuz 1928'de bu Fakül-
te'den de diploma aldı. 1929'da Yurd'a
dönüp sırasıyle: 31 Ocak 1929'da istan­
bul Ağır Ceza Mahkemesi A'zâ Yar­
dımcılığına; 3 Mart 1932'de A'zâlığma, 1 Nisan 1934'de İstanbul Ağır Ceza Reisli­
ğine getirildi. 1936'da Adliye'den ayrılıp 31 Temmuz 1936'da Mâliye Vekâleti Hu­
kuk Müşavirliğine naklen ta'yin edildi. S.B.O.'nun Ankara'ya nakli üzerine de, ek
görev olarak, 19 Kasım 1936'da Kara ve Deniz Ticâreti Hukuku Dersi ile İcra ve
İflâs Hukuku Dersi öğretim görevliliğine getirildi. 26 Ocak 1939'da Devlet Şûrası
A'zâlığma; 29 Haziran 1943'de de aynı yer 4. Dâire Başkanlığı'na seçildi. 1 Temmuz
1945'de Danıştay'daki görevinden ayrılıp tamamen S.B.O. ve Ankara Hukuk Fakül­
tesindeki Profesörlük görevini devam ettirdi. 1946'da Üniversiteler Kanunu'nun
yürürlüğe girmesi üzerine Hukuk Fakültesi'nden; 1950 Ders Yılı sonunda S.B.O.'
n u n S.B.F. şekline girmesi üzerine de S.B.F.'nden ayrıldı. Aynı târihde ıbir tarafdan
avukatlık yapmağa başlamakla beraber T. Garanti Bankası Yönetim Kurulu Üye-
liği'ni de deruhde etti. Bir yıl kadar felçli olarak hasta yattıktan sonra 4 Mayıs
1963 Pazartesi günü saat 10.00'da Ankara'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Cebeci'­
deki Asrî Mezarlığa defnedildi. Bekârdı; Fransızca'ya vâkıf di.
S.B.O. 1942 me'zunlarmdan Sayın Burhan Özkul, Rahmetli'ye âid şu hâtırasını
nakletmiştir (20/a-550):

(20) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. O, 307. ve 2. C, 550. sf.


b) Talebimiz üzerine Kız Kardeşi Bn. Münibe Arar'ın gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 13 Aralık
1067 günlü not.

1154
«Mülkiye'de 3. sınıftayız. Ticâret Hukuku Hocamız Danıştay Üyelerinden Ke­
m â l Beydi. Muhterem Hocam, gaayet alâka çekici bir üslubla ders anlatır ve b ü t ü n
talebenin muhakemesini çalıştırırdı. Derslerimiz neş'eli ve gaayet tatlı geçerdi.
Biraz zor olan bu derse, değerli Hocamız sayesinde oldukça ısınmıştık. Nihayet
yazdı imtihan zamanı geldi. Herkes iki üç d e f a Ticâret Hukukunu hatmetmişti.
Hocamız'a son derste, Sımf Mümessilimiz Besim Döken:
— Hocam, imtihanda nasıl bir sual soracaksınız? dedi. O d a :
— Sualler çok kolay, imtihanda kitap açmak serbest; imtihana her türlü ti­
câret mecmuası sokabilirsiniz. Kütübhâneden herhangi bir Ticâret Hukuku kita­
bını imtihanda serbestçe açabilirsiniz, dedi. Hocanın bu sözü üzerine Sınıfımız
sevinç içinde i d i Ders bitince herkes Kütübhâneye hücum e t t i ; Ticâret Hukuku
Kitap ve mecmualarını alıp imtihan günü için, dolabına koyuyordu. Kiitübhâne-
den kitap alamıyacak kadar şaşkın değildim; ıama nedense canım istemedi ve al­
madım. Hocanın soracağı, Kanun dışı olmazdı ya... Ben, Ticâret Kanununu iyice
okudum. İmtihan arefe gecesi, 3. Sınıf mütâlaahânesi bomboş ve elektriği bile
yanmıyordu. Herkes sinemada idi. Öyle ya niye çalışsın. Yarın imtihanda kitap
ve kanun a ç m a k serbest idi...
Ertesi gün Sınıfı üç grupa ayırdılar. Üç ayrı sınıfta idik. Hoca her grup için
ayrı sual hazırlamış; Muhterem Hocam ilk suali bizzat kendisi bize okudu. Sual:
— Tahvilât ihracı ticarî bir muamele midir? En açıkgöz ve kopya yakalayan
mümeyyiz de bizim sımf ta idi: Muavin Ekrem Bey... Hoca suali okudu çıktı—
Herkes numaralı bir şekilde yavaşça Ticâret Hukuku notlarım çıkarmaya başla­
dı. Ekrem Bey:
— Hiştttt, Arkadaş... Dikkat et./. Ne yapıyorsun orada? diye bağırıp dururken
b ü t ü n talebe birden, notlan, kitapları ve kanunları çıkardı. Ekrem Bey Hocaya ha­
ber verdi. O da, konuşmak yok, fakat her türlü kitap serbestdir, dedi. Notlar, ki­
taplar, mecmualar açılıp okundu. Sualin hiç bir yerde cevabı yoktu. Herkes düşün­
celi fakat kâğıtlar bomboş...
Nihayet iki üç kişi, düşünmekten sıkılarak bir iki satır yazı yazılmış kâğıtla­
rını ümidsizce verdiler. Ben gözümü Kanundan ayırmadım. Onun bir kaç madde­
sinden istifâde ederek bir cevap yazdım. Dört satır bile t u t m a d ı . Halbuki bizim
sahîfelerce yazmayınca gönlümüz rahat etmezdi.
İmtihan bitti. Hocamız, dîger gruplara da çok orjinal sualler sormuştu. İmti­
han sonunda notlar asıldı. H e r talebenin benzi uçukdu. Listeye bakan sapsarı ke­
siliyordu. Ben bir arkadaşa benim numaraya da bakıver dedim. On almışsın dedi.
Sevinçden ve şaşkınlıktan az daha küçük dilimi yutacaktım. Fakat Smıf umumi­
yetle neş'esizdi. Kırık n o t pek çoktu. Hoca derse gelince sordular:
— Efendim, çok kırık n u m a r a vermişsiniz, bir iki tane on vermişsiniz. Kemâl
Bey cevap vererek:
— K ı n k n u m a r a alanlar saçmalamış; ötekiler, muhâkemeli ve mukaayeseli
yazmışlar, onun için notlar öyle oldu dedi.
Hocamız sinirli idi. Bu hâl, sene sonuna kadar sürdü. Sifâhî imithanda da ter
döktürdü. Sımfm üçde ikisi ikmâle kaldı. İkmâlde Sınıf zayiat vermedi. Fakat o
1155
seneki 3. Sınıf Talebesinin hepsi âdeta bir Ticâret Hukukçusu oldular. Bu gün da­
hi hepsi (eski) Ticâret Kanunu'ndaki maddeleri ezberden, Kanun'daki gibi aynen
ve şaşırmadan okurlar."
B A S I L M I Ş E S E R L E R İ
1. Kara Ticâret Hukuku
1. C: Ankara, R. Ulusoğlu Mat.; 1942; 322+XXIV sf.; 8°
2. C: Ankara, Güney Mat.; 1951; 185 sf.; 8°
Icrâ ve iflâs Hükümleri
1. C: Ankara, İdeal Mat.; 1944; 385+XII sf.;
2. C: Ankara, İdeal Mat.; 1945; 352 sf.; 8°
O
(Hattat - zade) Gâlib Efendi ile Şeker Hanımın oğlu­
KEMÂL GÂLİB BALKAR (21) dur. 1895'de Samsun'un Çarşamba İlçe­
sinde doğdu.
İstanbul'da Hadîka-i Meşveret İ'dâ-
dîsi'nde lise öğrenimini tamamladı. İs­
tanbul ve Paris Hukuk Fakültelerinden
me'zun oldu. 1. Dünya Savaşma yedek
teğmen olarak katıldı ve fi'lî askerlik
görevini tamamladı. Önce Trabzon, son­
ra Samsun Asliye Mahkemeleri A'zâ
Yardımcılığına ta'yin edildi. Bu son va­
zifesinde iken Paris'e gidip Paris Hu­
kuk Fakültesi'nde lisans öğrenimini bi­
tirip Yurd'a döndü. Adliye Vekâleti Hu­
kuk İşleri Umum Müdîr Muavinliğine
getirildi. Buradan sırasıyle Beyoğlu
Sulh Hukuk Hâkimliğine; İktisad Ve­
kâleti Hukuk Müşavirliği Müşavir Avu­
katlığına; Ereğli K ö m ü r Havzası Mü-
dîrliğine; Ticâret Vekâleti Maâdin
(= Madenler) Umûm Müdîrliğine nak­
ledilip yükseltildi. Maâdin Umûm Mü-
dîri iken 30 Mart 1943'de, ek görev
olarak, S.B.O. İdare Hukuku Öğretim görevliliğini de deruhde etti. 1945'de Danıştay
Baş-kanun Sözcülüğü'ne seçildi. 1960'da yaş haddinden emekliye ayrıldı. Hâlen
(1969) emekli olarak Ankara'da oturmaktadır. Evli olup bir erkek evlâd babasıdır.
Fransızca bilmektedir. Türk Eğitim Derneği'nin daimî üyesidir.
B A S I L M I Ş E S E R L E R İ
1 — Hukuk İlmine Medhal (Fransızca'dan terceme)
2 — Hâkimlik Hâtıraları; Ankara; Cezaevi Mat.;

(21) Bak.: a) Mülkiye Târihî ve Mülkiyeliler; 1. C, 311. sf.


b) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 29 Ağustos 1968 günlü
mektup.

1156
10 Nisan 1930'da Beşerî Coğrafya ve TürKiye Coğraf­
Prof. yası Profesörü olarak Mülkiye Mektebi'ne ta'yin
MÂCİD ARDA (22) edildiğine; 1 Ağustos 1933'de isti'fâen ayrıldığına ve
19 Mart 1967'de İstanbul'da Hakkm rahmetine kavuştuğuna dâir kayıddan başka,
araştırmalarıma rağmen hakkında bilgi edinemedim.
(Bulabildiğim) BASILMIŞ ESERLERİ
1 — Umûmî Coğrafya (Lise 1. sınıfları için)
İstanbul, Burhâneddin Mat.; 1936; 268 sf.; 8°
2 — Tabîî Çevre, Beşerî Çevre; Öğretim Islâhatı Ruhuna Uygun Tabîî Bilim­
ler ve Coğrafya
İstanbul, Millî Eğitim Basımevi; 1963; 88 sf.; 8°
O
Prof. Dr. Kuşadası ileri gelenlerinden ve Mo-
MAHMUD ES'AD BOZKURT (23) ra'dan Kuşadası'na göçmen olarak gel­
miş Hacı Mahmud Ağa'nın torunu ve
uzun yıllar Kuşadası Belediye Reisli-
ği'nde bulunan büyük çiftçi ve tacir
Hasan Bey ile Mekkîye Hanım'ın oğ­
ludur. 1892 (1308 R.)'de Kuşadası'nda
doğdu. İlk öğrenimini Kuşadası ve İz­
m i r Yusufpaşa Rüşdiyesi'nde, lise öğre­
nimini de İzmir ve İstanbul İ'dâdileri'n-
de tamamladı. İzmir'de l'dâdî öğrenici-
si iken durum ve tutumunu, Sınıf Ar­
kadaşı, eski milletvekillerinden ve İz­
mir Ticâret Odası Umûmî Kâtiblerin-
den Sayın Turgut Türkoğlu şöyle an­
latmaktadır (23/e - 9 ) :
« (Mahmud Es'ad'la) 1903 (1319
R.)'de İzmir İ'dâdîsi'nin 1. Sınıfında
arkadaş olduk. İzmir İ'dâdîsi o zaman,
şimdiki, Adliye Dâiresi'nde idi. Haşan,
çevik ve kavgacı olan Mahmud Es'ad
beni çok severdi. O'na "1264 Kuşadalı
M a h m u d " derlerdi. Cok kuvvetli idi.

(22) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1 292. sf.


(23) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve M'ülkiyeliler; 298 545. - 561. sf.
b) Kuvvây-ı Millîye Ruhu; Samed Ağaoğlu; istanbul, 1964; 223. - 224.
c) Atatürk i h t i l â l i ; M.E. Bozkurt; (2. bası) istanbul, 1967; Önsöz
ç) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; i.A. Gövsa; 74. sf
d) Geçmişde Bugün; F.F. Tülbentçi; 2.C.: 27. sf.
e) Ma'hmud Es'ad Bozkurt; Târik Ziya Isıtman; İzmir, 1944
f) Yakın Târihimiz; l . C : 309.; 2.C.: 376. 3.C.: 371. 4.C.: 411. sayfalar
g) T.B.M.M. S i c i l l i ; h'u. 226
h) Ulus Gazetesi; 22 Aralık 1960; 4. sf.
ı) Millî Kütübhene Katalogları

1157
Babası, bir süre, İzmir (Aydın) Vilâyeti Meclis-i Umûmî A'zâlığı'nda bulunduğu
için evleri İzmir'de idi. Beni sık süt evlerine götürürdü. Mahmud Es'ıad'ı Babası
kadar seven ve hürriyet mücâhidi olan Dayısı Übeydullah Efendi'yi evlerinde
tamdım. Mahmud Eslad, Dayısından çok mülhem olmuşdur. Rahmetli, yardımı
çok severdi. Nerede bir fakir görse derhal cebinde ne kadar parası varsa boşaltır­
dı. Târihi çok sever; Riyâziye'ye o kadar heves etmez; arasıra da bu dersden ka­
çardı. Fakat Sosyal Bilimlere âid birçok kitap alır ve sür'atle okurdu. İzmir'de
iki sene beraber kaldıkdan sonra, Dayısı, O'nu İstanbul'a götürdü; İ'dâdî'yi orada
bitirdi..-.»
İstanbul İ'dâdîsi'nden 1908 (1324 R.)'de me'zun oldukdan sonra H u k u k Mek­
t e b i n e girdi ve b u r a d a n da 1911 (1327 R.)'de pekiyi derecede me"zun oldu.
Hukuk Öğrenicisi iken d u r u m u hakkında, Hocası, rahmetli Ord. Prof. Cemil
Bilsel şu bilgiyi vermektedir (23/e - 10):
"..... Mahmud Es'ad'ı 1908'de Hukûk'da talebe olarak tamdım. Sınıfın en kü­
çük talebesi olup Mektebe o yıl girmişdi. Benden, iki yıl Devletler Umûmî Huku­
ku okudu ve bu iki yılda da iyi not aldı. Talebeliğinde Hocası olarak bana göster­
diği saygıyı Adliye Vekili iken de aynı derecede devam ettirdi "
1912'de Hukuk öğrenimini ilerletmek maksadıyle İsviçre'ye gitti. Burada önce
Lozan, sonra Fribourg Üniversiteleri Hukuk Fakülteleri'nde Lisans Öğrenimi'ni
tamamladı. Doktora Sınıf ve Kurlarım da bitirdikten sonra, 1. Dünya Savaşı'nda
ittihadcıların 9 Eylül 1914'de "Kapitülasyonlar" i ilgaa etmesinden faydalanarak
"Osmanlı İmparatorluğunun Omuzlarına yükletilmiş Olan Kapitülâsyonların Türk­
ler Tarafından Tek Taraftı Olarak Kaldırılması Hukûk'a Aykırı Değildir." adlı
Doktora Tezi'ni başarıyle savunarak "Hukuk Doktoru" unvan ve diplomasını aldı.
Çok ateşli ve cevval bir zekâ'ya sâhib oluşunu o zamanki Cenevre Başkonsolosu
İstanbul'a "Uysal bir talebe olmayıp ihtilâlcidir." şeklinde r a p o r vererek bildirmiş-
di. Bu sıradadır ki, 1. Dünya Savaşı'nda yenilmemiz üzerine Memleket parçalan­
m ı ş ; Vatanımız "Düşmanlar ve İ'tilâf Devletleri" tarafından "bilfi'l işgal" eddlmiş-
di. Mütâreke'den önce Lozan'da kurulan "Türk Talebe Cem'iyyeti"nin Başkanlığı­
na seçilen Mahmud Es"ad, 1919'a kadar Rahmetli Şükrü Saraçoğlu, Aydın'lı Kâzım
Nuri gibi arkadaşlarıyle birlikde mücâdeleye b u r a d a devam etti. Büyük Atatürk'ü­
müzün Samsun'a çıkışından sonra başlayan Millî Mücâdele'ye yine Ödemiş'li Sa­
raçoğlu Şükrü ve Aydın'lı Kâzım Nuri ile birlikde silâhla katılmaya k a r a r verdi­
ler ve Cenevre'den yola çıkdılar. O zamanki Yunan Başvekili Venizelos, bu üç Va­
tanperver, İhtilâlci ve Aydın Türk Çocuğunun kararından büyük endişe duydu.
Anadolu'ya geçmelerine mâni' olunması için Roma'daki Yunan Elçisi'ni ve İtalyan
Hükûmeti'ni îkâz etti. Buna rağmen adı geçenler aldıkları mukaabil tedbirlerle Ro­
ma - Napoli Yolu ve bir İtalyan Vapuru ile İzmir'e çıktılar. Saraçoğlu, Ödemiş
Bölgesi'nde, Mahmud Es'ad da Kuşadası Bölgesi'nde zeybeklerle buluşup birleşe­
rek silâhlı mücâdeleye giriştiler. Bu mücâdele 23 Nisan 1920'de T.B.M.M. açılınca­
ya kadar devam etti. Bu târihden sonra Ankara'ya geldi.

1158
23 Nisan 1920'de açılan T.B.MJVL'nin 1. Dönemi'nde İzmir Meb'usluğu'na se­
çildi. Yurdumuzun bu en karanlık günlerinde, çok genç yaşma rağmen, köklü bil­
gisi ve engin Milliyetçi ruhu ile T . B J M . M . Hâriciye ve Kanûn-i Esâsı (Anayasa)
Encümenleri'nde çok önemli hizmetlerde bulundu. 3. içtima' yılında, 12 Temmuz
1922 (12 Temmuz 1338)'de kurulan Hüseyin Rauf (Orbay) Kabinesi'nde Iktisad Ve-
killiği'ne getirildi. Bu görevi sırasında Ziraat Bankası'mn ıslâhı, çiftçi kredi koo­
peratifleri kurulması, Esnaf Teşkilâtlan'nm reorganizasyonu gibi sosyal ve ekono­
mik dâvalarla uğraşdı. Büyük Zafer'den sonra T.B.M.M. Reisi ve Başkumandan,
eşsiz lider Gazi M. Kemâl Paşa'nm isteği üzerine izmir'de, Türkiye'de ilk defa ola­
rak, "Millî İktisad KongresF'ni topladı. Bu Kongre'nin, Türkiye ekonomik bünye­
si üzerinde büyük hamleler yaratacak kararlarını uygulama alanına koyamadan
14 Haziran 1923'de İktisad Vekilliği'nden ayrıldı.
Sayın Samed Ağaoğlu, RahmetM'nin bu dönemdeki çalışmaları ve Teşrî'î Or-
gan'daki kişisel özelliklerini şöyle anlatmaktadır (23/b):
«Birinci Büyük Millet Meclisinde çok genç yaşta meb'us ve Bakan olan sima­
lardan birisi de İzmir Meb'usu Mahmud Es'ad'dır. İnkılâbın kendisine nasib ettiği
mevkilere rağmen o bir nazariye ve kürsî adamıdır. Fakat gerçek bir nazariye ve
kürsî adamı!... BUyUk Meclis'de Birinci Grupun ileri şahsiyetlerinden biri olması
Mahmud Es'ad'ın bağımsız kalmasına mâni' olamamıştır. Koyu bir Milliyetçi idi.
Meslekî Temsil (teşrii korporasyon) fikrinin en hararetli taraftarları arasında idi.
O, bu fikrini Memleketin Târihinden alıyordu. Eski lonoalann canlandırılması ile
Memleketin sosyal dâvâlarmdan büyük bir kısmının halledileceği inancına varmış-
dı.
İzmir İktisad Kongresi'ni, İktisadî kurtuluşumuzun birinci merhalesi olarak
düşünmüş ve kendisine yapılan tarizlere rağmen basan ile yürütmüşdü.
Mahmud Es'ad'ın Esas Teşkilât Kanunu'nun (Anayasanın) yapılmasında da
hissesi vardır. Zaferden sonra 1924 tarihli Esas Teşkilât Kanunu'nu hazırlayanlar
arasında idi.
Tutanaklar Mahmud Es'ad'm Büyük Fransız İnkılâbının te'siri altında olduğu­
nu göstermektedir. Nutuklannda bu te'sir, açık olarak, göze çarpar. Aynı te'sir
Hakkı Behiç'de de vardır. Bu bakımdan her ikisi de ruhen yalnız inkılâbcı değil,
aynı zamanda ihtilâlci idiler. Mahmud Es'ad'ın "Yenigün" Gazetesindeki yazılan
Millî Mücâdele devrinin inkılâbcı mâhiyetini aydınlatan birer târihî vesikadır.»
Kasım 1924'de Adliye Vekilliği'ne getirildi ki, Cumhûriyet'in Hukuk alanında
yaptığı b ü t ü n inkılâbları, bu dönemde, Adliye Vekili olarak gerçekleştirdi. Medenî
Kanun'un, Ceza Kanunu'nun, İcra İflâs Kanunu'nun, Deniz ve Kara Ticâret Kanun-
ları'nm, Şapka İnkılâbı Kanunu'nun hazırlanıp kabulü, Adlî Kaza Organı'nın ıslâhı,
Ankara'da Modern Hukuk Programıyle öğretim yapacak "Ankara Hukuk Mektebi"
nin açılışı, Mahmud Es'ad'ın inkılâbcı karakteri'ni aksettiren icraat ve eserlerin­
dendir.
Ağustos 1926'da Çanakkale Boğazı'nda Fransızların Lotus adlı büyük bir Şilebi,
Bozkurt adlı küçük bir Türk vapuru'na çarparak batırdı; sekiz Türk Gemicisi'nin

1159
ölümüne sebeb oldu. Lotus Vapuru Kaptanı aleyhine Türk Adlî Makamları ta­
kibata girişdi ve kaptan'ı tevkif etti. Fransız Hükümetinin, bu Dâvâ'mn Türk mah­
kemelerinde görülemeyeceğine dâir itirazı üzerine mes'ele "Lahey Milletlerarası
Adalet Dîvâm"na intikal ettirildi. Bu Dâvâ'da, Büyük Atatürk'ün emriyle, Türk
Devleti'ni Adliye Vekili Mahmud Es'ad temsil etti. Dünya'nın ve doLayısıyle Fran­
sız Hükûmeti'nin en büyük Hukuk Otoriteleri'nin katıldığı ve taraf olduğu söz ko­
nusu Dâvâ'yı Mahmud Es'ad kazandı. Dünya Adalet Edebiyâtı'na "Bozkurt - Lotus
Dâvâ'sı" ,(24) adiyle geçen bu çok meşhur Dâvâ'dan dolayı, 1934'de Soyadı Kanunu
çıkınca, Atatürk tarafından kendisine "Bozkurt" Soyadı verildi. Bu târihde 35 ya­
şında idi. Bu dâva aynı zamanda genç T.C.'nin bir zaferi ve Lozan'ın tatbîkaat sa­
hasında, hükümler bakımından perçinlenmesi idi.
1926'da Adliye Vekâleti'ne bağlı olarak Atatürk'ün tasvibi ile Ankara'da açdığı
Hukuk Mektebi'nin, sonra'dan Fakültesi'nin Devletler Umûmî Hukuku, S.B.O.'nun
Ankara'ya naklinden sonra da 6 Kasım 1936'da bu Okul'un Esâsiye (Anayasa) Hu­
kuku Profesörlüklerini deruhde etti. 30 Eylül 1941'de alman k a r a r gereğince, her
iki Müessesedeki Profesörlük görevinden isti'fâen ayrıldı.
S.B.O.'ndaki altı yıllık hocalığı sırasında, o zamanın öğrenicileri üzerinde çok
derin ve müsbet te'sirler bırakmış; tazeliğini günümüze kadar devam ettiren hâ­
tıraların vücud bulmasına sebeb olmuşdur. Yüzlerce hâtıra arasından, hiçbir seçi­
me uğratmadan, ikisini aşağıya almayı uygun buldum:
"... İkinci sınıftayız... Hay huy ile günler geçmekde; sene sonu yaklaşıyor.... O-
kadar yakm geldi ki Profesörlerin bütün ısrar ve yoklamalarına rağmen Sınıflar
pek tenha.... Ders kesimine pek az var. O yıl derslerinin son takririni verecek pro­
fesörlerimizi alkışlamağa hazırlanıyoruz. Zâten bu vaziyet Sınıfın kapusundan ba­
kılınca anlaşılır: Eğer bütün sınıf içerde, üstelik dîger sınıflardan da müsafir ar­
kadaşlar gelmişlerse artık bellidir ki o sınıfın o saat kapanış dersi vardır.
İşte böyle bir saat idi. Tahsil devresinin Esâsiye Dersini kapatacağız. Çok sev-

(24) BOZKURT . LOTUS DÂVASI : 2 Ağustos '926 günü akşamı, Ege Denizi'nde, M i d i l l i Adası ile Sığrı açıkla­
rında Bozkurt adlı Türk Vapuru ile Fransızların Lotus Gemisi arasında meydana gelen çarpışma, Bozkurt'un
batmasına ve sekiz Türk Gemicisinin ölümüne sebeb olmuşdu. Bozkurt Gemisi Kaptanı ile birkaç tayfayı
kurtarıp gemiye alan Fransız Vapuru, 3 Ağustos 1926'da istanbul Limanı'na demir attı. Acı olay sonucu
ölenlerin aileleri tarafından Türk Mahkemesi'ne açılan tazminat dâvası üzerine, Türk Adliyesi, çarpışma
sırasında Bozkurt'a kumanda eden T.C. Uyruklu Kaptan Hasan Bey ile yine aynı sırada Lotus Gemisi'ne
kumanda eden Fransız Uyruklu Kaptan Jan Demons aleyhlerinde cezaî kovuşturmaya girişdi ve ikisini de
tutukladı.
28 Ağustos 1926'da Fransız Hâriciye Vekili Briyan, T.C. Paris Büyükelçisi'ni Makaamına çağırtarak,
"çarpışma olayının sebeb olduğu can kaybından dolayı üzüntülerini resmen bildirmekle" beraber Lozan
Muâhedenâmasi'nde "Adlî Yetki Sınırlarının Tesbîti Hakkındaki Andlaşnıanın 15. Maddesi" uyarınca T.C.
Adliyesinin bu gibi tâkîbat'da bulunmağa salâhiyeti olmadığını, bu i'tibarla "söz konusu adlî kovuştur-
ma'nın Milletlerarası Hukuk Kuralları ile tezad teşkil ettiği" hususlarına işaret e t t i ; dolayısıyle Türk Hü-
kûmeti'ne bir Protesto Notası ile keyfiyeti b i l d i r d i . Bu Nota üzerine Hükümetimiz, esasları aşağıda mad­
deler hâlinde özetlenen ve Fransız Hükûmeti'nin bildirdiği görüşün tamamen aksini savunan bir Nota ha­
zırlayıp, Hükümetine gönderilmek üzere Fransa'nın Ankara Büyükelçisi'ne verdi. Şöyle k i :
".... 1 — İki ayrı uyrukda bulunan iki gemi arasında meydana gelen çarpışmalar için deliller ve hu­
kukî esaslar Türkiye'nin lehinedir.
2 — Doğrudan doğruya ve açık bir sûretde mes'ele ile ilgili ve bütün devletler tarafından müşterek

(Devamı 1161. sf.'dadır)

1160
diğimiz Muhterem Hocamız Merhum Mahmud Es'ad Bozkurt'u bekliyoruz. Smıf
oldukça dolu... Her yeni gelen gönüllü ile sıkışılarak oturulan sıralar artık a d a m
almıyor. Duvar dipleri, kenar, orta sıra koridorları tıklım tıklım dolu....
Zil çaldı; Profesörler birer ikişer sınıflara dağılmaktadırlar. Hocamız da mer­
diven başında ha göründü ha görünecek; Smıfda bir uğultudur gidiyor... Bekliyo­
ruz.... Dışardan biri bağırdı:
— Geliyor .
İçerde bir kaynaşma oldu. Kalabalık içinden geçip kürsîye çıkması için yol
açıldı. Nihayet nefes nefese geldi; hürmetle ayağa kalktık; âdeta zorlukla geçerek
koltuğuna oturdu... Koca sınıfta çıt yok... Yalnız onun sesi ve sık sık nefes alışı
duyuluyor:
— Baylar... dedi; bu gün zannediyorum sizinle son dersimizi yapacağız... Uzun
uzun anlattı. T ü r k Târihine girdi; Yavuz'a, Fâtih'e, Kanûnî'ye geçti... İstiklâl Har­
bine, Atatürk'e k a d a r geldi,... İnkılâbı yapanların nasıl feragat sahibi olduklarını
söylüyor, misaller veriyordu:
— B.MJV1. nin ilk teşekkülü sırasında, bir gün Ankara İstasyon Lokantasında
Atatürk'ün öğle yemeği olarak peynir, kiraz, ekmek yediğini ben gözümle gördüm,
dedi. Bir Devlet yaratmış adama öğle yemeği bu mu lâyıkdır? diye soruyordu.
Öyle tatlı anlatıyordu ki coştu ve bizi de coşturdu». Hem anlatıyor, hem göz yaş­
larını da tutamıyordu.
Nihayet zil çaldı... O anlatmakta devam ediyor, biz de candan dinliyorduk. Sı­
nıf kapusunun önü dışırdan da dolmuş, dîger sınıflar da toplanmışlardı. Geniş pen­
cereli kapudan içerisi duyulmaz, fakat iyi seyredilirdi.
— Galiba zil çaldı... Vaktimiz de epeyi geçdi. İşte Baylar, dedi; Biz böyle bü-
yük bir milletin çocuklarıyız; bizim neslin yap tıklarını görüyorsunuz. Bu günün
en iyi idaresi Cumhuriyet'dir. Bunu, bu nesil kurdu. Eğer ileride daha da iyisi bu­
lunursa onu da kabulde tereddüt göstermiyeceksiniz. Biz vaktiyle Pâdişâha, Salta­
n a t a ne yeminler ettik; Fakat bu gün için daha iyisini bulduk...

bir andlaşma ile kabul edilmiş olup Türkiye aleyhinde delil olarak kullanılabilecek, milletlerarası bir
tek hukuk kuralı mevcud değildir..." denildikten sonra şu mütalaa ile de sonuca bağlanmışdır:
" Bundan dolayıdır ki, kısa zaman önce elde ettiği istiklâl ve hâkimiyeti için hududsuz bir aşk
ile çarpışmış olan Türk Milleti ve O'nun temsilcisi Türk Hükümeti, Milletlerarası hiç bir hukuk kaaidesi-
ne dayanmadığı gibi Türk Adlî İstiklâlini zedeler nitelikde gördüğü Fransız görüşünü asla kabul etme­
mektedir. Bu sebebledir ki, iki taraf da, mes'elenin "Lahey Milletlerarası Adalet DîvânT'na götürülmesinde
anlaşmaya varmışlardır "
Durum bu şekilde büyük bir anlaşmazlık konusu olarak "Lahey Adalet Dîvânı"na intikal ettirilince
bu Dîvân'da "Türk Görüşü"nü savunacak şahsın seçimi mes'elesi ortaya çıkdı. Büyük Atatürk, Türk Mille­
tinin ve T.C. şerefinin bahis konusu olduğu bu çok önemli dâvâ'da savunma görevini, tereddüd etmeden
büyük idealist ve o sırada Adliye Vekili olan Mahmud Es'ad'a verdi. Rahmetli, bu "veriMşi" şöyle anlat­
maktadır:
".... (Temmuz 1927 târihi içinde) Bir gün Atatürk beni Çankaya'ya çağırttı; gittim. Mes'eleyi bir daha
îzâh etmemi emrettji; anlattım ve sözlerimi şöyle tamamladım:
— Paşam, "La-hey Adalet DîvânT'na gidelim; kimin haklı olduğu meydana çıksın. Ben hakkımızdan
eminim. Müsaade ederseniz dâvamızı ben müdâfaa edeyim. Kaybedersem Memleket'e bir daha dönmem.
Fakat kazanacağız. "Adalet Divânı" önüne gitmeden Fransızların dediğini yaparsak Fransız
Devleti'nin tehdidleri karşısında boyun eğmiş olacağız; bu da onlara dîger mes'elelerde aynı tehdidleri öne

(Devamı 1162. sf.'dadır)

1161
Ayağa kalktı; artık Hocamızı uğurluyorduk, alkış kesilmiyordu. Profesörler
odasma gitmek için uzaklaştı. Sınıf nâmına ne diyelim, kendisihe nasıl teşekkür
edelim? Cevap vermemiz bir şey yapmamız lâzım diye düşündük... Bir iki müzâke­
re Karar:
Mektebin yeni ismi ile yapılan ve (S.B.O.) remizlerini taşıyan Rozeti kendisine
Sınıf n â m ı n a taktim edecektik. F a k a t kendisi hiç Rozet takmaz, kullanmazdı. Hat­
tâ yakasında rozet için delik dâhi yoktu.
İçimizden b i r Hey'et hediyeyi alarak gittiler; takdim ettiler. Biz merakla bek­
liyorduk... Acaba ne yapacak, kabul edecek mi idi?»
Fakat yakasında delik yoktu, cebine koymak lâzımdı. Böyle yapması, belki
kabulün t a m olduğunu göstermiyecekti....
— Baylar .. dedi; bir çakı, bıçak var mı? Arkadaşlardan biri cebinden büyük
bir çakı çıkardı. Hocamız, çakıyı kaptığı gibi o güzelim yepyeni lâcivert elbisenin
sol yakasına sapladı. Kocaman bir delik a ç m ı ş t ı ; rozeti oraya taktı:
— Arkadaşlarınıza söyleyin, çok teşekkür ederim Baylar... dedi. Hiç umulma­
dık bu hareketi ne k a d a r hoşumuza gitmiş; nasıl günlerce hep onu konuşmuştuk.
Hâlâ unutamam..." (23/a - 545)

«... Ben b u r a d a bir tek hâtıra nakletmekle iktifa edeceğim: Hocamız m e r h u m


Mahmud Es'ad'dan söz açacağım. Mahmud Es'ad hakikî bir Türkçü idi. " T ü r k "
sözü onu heyecana getirir, bilhassa milliyet duygusu bahis mevzu'u olunca coşar,
dersi bırakır; Türk Târihinden şâyân-ı ibret hâdiseler anlatırdı. Bunlardan "Kayık­
çı H a s a n " ve " H e z a r p â r e " hikâyeleri pek meşhurdu. Merhum, " T ü r k " için imkânsız
şey olmadığına kaani idi. Millete itimad ve güveni sonsuzdu. Biz talebeleri her
fırsatdan istifâde eder, mevzu'u milliyet bahsine kaydırmağa çalışırdık. Almanla­
rın Yunanistan ve Bulgaristan'a girip, hudutlarımıza dayandığı günlerde idik. Bir
gün Hocamızın kürsîsinin üzerine bir kâğıt bıraktık. Şunları yazmıştık: "Sayın Ho­
camızdan siyâsî vaziyet hakkında bizi tenvir etmelerini saygılarımızla rica ederiz."
Derse girince kâğıdı laldı, okudu; hafifçe tebessüm e t t i ; kısaca şöyle dedi:

sürmek cesaretini verecektir. Halbuki, "Lahey Dîvâm"na gidersek, Dâvâ'yı kaybetsek dahî şeref ve haysi­
yetimiz zedelenmez. Zira milletlerarası bir mahkemenin hükmüne uymak şerefsizlik değil, bil'akis büyük
şereftir
Bu sözlerim üzerine aziz Şefim Gazi M. Kemâl:
— Güle güle git.... Kazanacağından eminim.... Kazanmasan bile Memleket ve Millet Seni bağrına bas-
makda geç kalmayacaktır dedi."
"Lahey Dîvânı" önüne çıkmadan önce Fransızlarla "Tahkimnâme (— Yetki Belgesi ve Dilekçe)" hazır­
lanırken, Mahmud Es'ad,; sonradan Dâvâ'nın kazanılmasında en önemli rolü oynayan "Türkiye, Kaptan
Demons'u tevkif etmekle Devletlerarası Hukûk'a aykırı hareket etmiş m i d i r ? " sorusunu koydurmuşdur.
Halbuki, daha önce Fransızların hazırladığı Tahkimnâme taslağına bu soru "Türkiye, Kaptan Demons'u
tevkif etmekle Devletlerarası Hukûk'a uygun hareket etmiş m i d i r ? " şeklinde konmuşdu. Mahmud Es'ad'ın
ince zekâsıyle yapılan ve görünüşde çok küçük olan değişiklikle "ısbat k ü l f e t i " tamamen Fransızlara yük-
letilmekteydi. Nitekim Fransa'nın ve Dünya'nın en ünlü Devletler Umûmî Hukuku Profesörlerinden ve Fran­
sız Hâriciye Vekâleti Baş Hukû'k Müşavirlerinden Bastevant, "Türkiye'nin Devletlerarası Hukûk'a aykırı
hareket ettiğini ısbat edebilmek i ç i n " bütün Avrupa kütübhânelerini devirdi; 16. asırdan beri Devletler
Umûmî Hukûku'na âid bütün misâlleri ortaya d ö k t ü ; fakat tezini "Lâhey Adalet Dîvânı"na kabul ettire-
meyip Fransa-'nın "Lotus - Bozkurt Dâvâsı"nı kaybetmesine ve Türkiye'nin kazanmasına yol açdı.
Ebedî Cumhûriyetimiz'in çok şerefli bir zaferi olan bu Dâvâ'nın karârı da şöyledir:
(Devamı 1163. sf.'dadır)

1162
"Baylar, Biz altıyüz sene Cermen döğdük. Gelirlerse bir d a h a döğeriz.... Bir da­
ha döğeriz... Ve sınıfta b i r alkış tufanı koptu...» (23/a - 561).
1930'da Adliye Vekilliği'nden çekilerek vefatına kadar izmir Milletvekili olarak
T.B.M.M.'nde hizmet gördü.
15 Aralık 1943'de İstanbul'da kaldığı Otel odasında devamlı olarak yazı yazdığı
Yeni Sabah Gezetesi'ne günlük makaalesini hazırlarken ansızın meydana gelen be­
yin kanaması sonucu hastalanıp Cağaloğlu Sağlık Yurd'una kaldırıldı. Yapılan bü­
tün tedavi ve gösterilen ihtimama rağmen kurtulamayarak 21 Aralık 1943 günü
saat 18.00 de Hakkın rahmetine kavuşdu. Cenazesi İstanbul - İzmir yoluyle Kuşa-
dası'na getirilip, vasiyeti gereğince, Selçuk'daki Çiftliği arazisine defnedildi. Evli
olup, 2 kız, 1 erkek evlâd babası idi. Fransızca'ya çok kuvvetle vâkıfdı. Kırmızir
yeşil şeritli İstiklâl Madalyası'na sâhibdi.
Vefatından sonra hakkında yazılan yüzlerce yazıdan alınan ba'zı p a r ç a l a n , bu
Azîz Memleket evlâdım, gelecek kuşaklara gereği gibi tanıtmak amacıyle aşağıya
alıyorum:
"İsviçre dağlarından Anadolu dağlarına, silâh omuzda koşan H u k u k Doktoru,
Serdengeçti Mahmud Es'ad Bozkurt, Vatan /Hududlan'ndan fikir h u d u d l a r m a ka­
d a r her cebhede döğüşe döğüşe, en son, kalem elinde, Allanma kavuşdu.* Bir ya­
nardağı toprağa gömüyoruz... 1943 >• Akbaba; Yusuf Z. Ortaç"
«... O " B ü t ü n cihan ıbir yana, Milletim, Milliyetim bir yana..." derken Milletine
ve Milliyetine olan derin bağlılığını yapmacıksız olarak ifâdeye çalışırdı. Türk
Gençliği'ne Türk adımn büyüklüğünü, Millet ve Milliyet sevgisini aşılamak için
çırpınırcasma ö m r ü n ü harcardı. H e r ders ve konferansında Türk Milleti'nin asalet
ve büyüklüğünü îzâh eden birkaç örnek verir; bunlar hakkında m u t l a k a kaynak
gösterirdi.... O'nu m a ğ r u r sananlar çok aklanmışlardır. Belki de ba'zılan, fikir ve
karakterinin hep ön planda duruşunu ve dimdik görünüşünü gurur diye tefsir et-

( < K A R A R

Fransa Hükûmeti'nce ortaya konulan delillerin Dîvâmmızca açık ve ikna edici olmadığı ve Türkiye'nin
Kaptan Demons aleyhinde kovuşturma yapmasını menedecek herhangi bir Devletler Hukuku prensibinin mev-
cud olmadığı neticesine varıldıkdan sonra, Lotus Kaptanı Demons'un tevkifine, 24 Temmuz 1923 tarihli
Lozan Muahedesi esasları karşısında takibat icrasına engel olacak hiç bir prensibin mevcud olmadığı ve
Türkiye'nin bahis konusu cezaî kovuşturma'yı, Devletlerarası Hukûk'un, her bağımsız devlete sağladığı hak­
ka güvenerek yapdığına ve Devletler Hukuku Prensiplerine aykırı hareket etmediğine kanaat getirilerek:

1 — 2 Ağustos 1926 târihinde Fransız Lotus Vapuru ile Türk Bozkurt Vapuru arasında vuku'a gelen
çarpışma neticesinde ve Fransız Vapuru'nun İstanbul'a geldikten sonra Türk Kanunları'na göre çarpışmaya
sebebiyet veren kaptanı Demons aleyhine cezaî kovuşturmaya girişmekle Türkiye, 24 Temmuz 1923 tarihli
Lozan "jkaamet ve Selâhiyyet-i Kazâiyye" andlaşmasının 15. Maddesine aykırı hareket etmemişdir.
2 — Türk Adlî merci'lerinin vereceği karardan ayrı olarak cezaî tazminat bakımından Dîvân'ca ayrı
karar alınmasına lüzum görülmemişdir.
3 — Bir nüshası Dîvan Arşivi'nde saklanmak ve dîger iki nüshası tarafların herbirine ayrı ayrı veril­
mek üzere işbu Kararname, 1927 senesi Eylülünün 7. günü Lahey'de Sulh Sarayı'nda tanzim ve imza kı­
lındı.

Kâtib (Dîvan) Reis (i)


Hamırıer Sekibold Maks Öber»

1163
mislerdir. Tersine olarak Mahmud Es'ad çok mütevazı bir insandı. Gururlu değil
vakaarlı idi. Hiçbir zaman, hiç b i r suretde vakaarmm zerresini kaybetmedi... Laik
Cumhuriyetçi ve müfrit milliyetçi idi. Laiklik, onda derin ve esaslı bir bilgiye da­
yanan samimî bir kanaatin mahsûlü idi. Türk Cumhûriyeti'nin gelecekteki hayâ­
tını düşünürken Bozkurt'un istediği demokrasi "düzenli ve ölçülü" bir demokrasi
idi....» (23/e)
"...Mahmud Es'ad, herşeyden önce Türk'e ve Türklüğe inanan, Devlet ve Millet
hakkım ve haysiyyetini herşeyin üstünde tutan, vefalı ve cesur bir dâva adamı idi.
Kuvvây-ı Milliyye Çeteleri arasında silâhı ile, Meclis Kürsîsinde kuvvetli hitabeti
ile, mes'uliyet makamlarında prensipci ve ıslahatçı kanunları ile, Üniversite Kür­
sîsinde İlmi ile, maddî ma'nevî b ü t ü n varını yoğunu Türk Kurtuluşu'na vakfetti.
Şahsî hayâtı, herkes gibi, çıkışlar inişler gösterir; fakat, fikrî ve siyâsî hayâtı
Cumhuriyet Gençliğine d â i m a örnek olarak verilebilecek şaşmaz bir dürüstlükte
kalmışdır F.R. Atay."
«...Mahmud Es'ad Bozkurt'un şahsında biz, bir değil, iki cins insan kaybetmiş
oluyoruz. Merhum kafasıyle garbh, kalbiyle şarklı idi Ve her iki ceıbheden de
büyük bir insandı... Genç ölmek, ihtiyar ölmek nihayet izafî bir zaman mes'elesi-
dir. Asıl kahramanlık, temiz yaşamakda, temiz ve büyük olarak ölmektedir
Faruk Nafiz Çamlıbel»

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

1 — Lotus - Bozkurt Dâvasında Türkiye - Fransa Müdâfaası


Ankara, 1927
2 — Avrupa ve Amerika Devletler Umûmî Hukuku Mebde'leri (K. Strupp'dan
terceme)
Ankara, 1929
3 — Türk Köylü ve İşçilerinin Hakları
Ankara, 1939
4 — Devletlerarası H a k
Ankara, R. Ulusoğlu Basımevi; 1940; 438 sf.; 8°
5 — Atatürk İhtilâli (1967'de 2. basımı da yapıldı.)
İstanbul, Burhâneddiıı Mat.; 1940; 500 sf.; 8°
6 — Aksak Timur'un Devlet Politikası
İstanbul, Yeni Sabah Mat.; 1943; 47 sf.; 8°

1164
Ord. Prof. Dr. "Kıble-zâdeler" diye anılan ve Sultan
MEHMED FUAD KÖPRÜLÜ (25) IV. Mehmed Devri Vezirlerinden Kıble-
li Mustafa Paşa ile Köprülü Mehmed
Paşa'nın Kızkardeşi soyundan olup Be­
yoğlu 2. Ceza Mahkemesi Başkâtibliğin-
den emekli İsmail Faiz Bey ile Hatice
Hanım'ın oğludur. 22 Kasım 1890 (9
Cemâziy'ül-Evvel 1308)'de istanbul'da
Sultan Mahmud Türbesi karşısında bir
konak'da doğdu. Ayasofya Rüşdiyesi'n-
de, Mercan î'dâdîsinde okudu. (25/f)'-
deki kaynağa göre Hukuk Fakültesini
bitirdi; (25/ç)'deki kaynağa göre de
sözü geçen Fakülteyi tamamlamadan
yarıda bırakdı. Bu hususda gerçeğe en
uygun bilgiyi kendisinden ediniyor ve
bundan böyle, Köprülü'nün hâl terce-
nıesini yazacakların bu ciheti gözönün-
de bulundurmalarını ümid ediyoruz
(25/ı):
"...İ'dâdî'den sonra Hukuk'da üç
sene okudum. İmtihanlarda gaayet mu­
vaffak oldum. Lâkin Hukuk'da büyük
bir hayâl inkisarı ile karşılaşdım. Tedrisat son derece fena idi. Şark lisanlarını,
Fransızca'yı ba'zı Hocalarımdan daha iyi biliyordum. H a t t â ba'zı dersleri, ba'zı
bahisleri onlardan çok evvel ve daha iyi öğrenmişdim. Hukuk'da fazla kalmak za­
m a n kaybetmekden başka bir şey değildi Benim ihtisas yapmak istediğim ilim
sahasının mektebi yoktu ki ben oradan me'zun olabileyim...." Buna göre, Köprülü
1907'ide girdiği Hukuk Mektebi'nden 1909'da, 19 yaşında iken, me'zun olmadan ay­
rıldı. Bu sebeble Köprülü, basit görüşlü kimseler tarafından büyük kıymet verilen,
gerçekde ise alelade bir " a n a h t a r " , ekser ahvalde de "cehlin hücceti" olan, yüksek
tahsil diplomasından yoksun v e fakat o t o d i d a k t olarak yetişen v e "İlim
Diploması" sahibi idi. Bu arada Edebiyat, Felsefe ve Târih konularındaki çalış­
malarım özel olarak hızlandırdı ve kendi kendisini yetiştirdi.

(25) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 308., 309., sf.


b) Âşinâ Yüzler; Samed Ağaoğlu; istanbul, 1965; 169.-184. sf.
c) Hayat Târih Mecmuası; Haziran 196b; 5. Sayı, 4. sf.
ç) Meşhur Adamlar Ansiklapedisi; İ.A. Gövsa; 555. sf.
d) T.B.M.M. S i c i l l i ; Nu. 1001
e) Akşam Gazetesi; 9 T. Sâni (Kasım) 1939; 2. sf.
f) Türk K ü l t ü r ü ; Eylül 1966; 47. sayı (Fuad KSprülü özel sayısı)
g) Edebî Yeniliğimiz; ismail Habib; 3. t a b ' ı ; 524.-525. sf.
h) M i l l î Kütübhâne Katalogları
ı) Yedigün Mecmuası; istanbul, 1939; 352. sayı; 10. sf.

1165
«. 1908 Meşrûtiyetini müteâkıb, "Fecr-i Atî" Edebiyat Grupu içinde hem
renkli şiirleri, hem de fikri makaaleleriyle, henüz yirmi yaşını doldurmayan bu
genç, pekçok dikkati çekmeye başladı....» (25/g)
1910'dan i'tibâren istanbul'daki muhtelif I'dâdî ve Sultanilerde Edebiyat Mual­
limliğinde bulundu. 1913'de, Hâlid Ziya (Uşaklıgil) Bey'in Mâbeyn (Saray) Başkâ-
tibliği'ne ta'yini ile boşalan istanbul Darülfünunu Türk Edebiyyâtı Târihi Müder-
risliği'ne seçildi. 10 Kasım 1923 (10 T. Sânî 1339)'de ek görev olarak Mekteb-i Mül-
kiyye Siyâsî Târih ve Türkiye Târihi Dersleri Müderrisliğini de deruhde etti. 21
Mayıs i924'de Ankara'ya çağrılıp Maârif Vekâleti Müsteşarhğı'na getirilmesiyle
İstanbul'daki görevlerinden ayrıldı. Yedi ay kadar bu vazifede kaldıkdan ve Cum­
huriyet Maârifi'nin ba'zı önemli mes'elelerini hallettikden sonra, İstanbul Yüksek
Öğrenim Gençliği'nin devamlı İsrarı üzerine Müsteşarlıkdan isti'fâen ayrılarak İs­
tanbul Dârülfünûnundaki Müderrisliğine ve 13 Aralık 1924'de de Mülkiye Mekte-
bi'ndeki görevine döndü. Mülkiye'deki bu 2. Müderrisliği 1929'a k a d a r devam etti.
Bu arada, 1924'de (şimdiki İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi) Türkiyat Ens-
titüsü'nü kurdu. Aynı yıl Türk Târih Encümeni Reisliğilne seçildi. 1926"dan 1929'a
kadar da Sanâyi-i Nefise Mektebi (şimdiki Güzel Sanatlar Akademisi) Medeniyet
Târihi Muallimliği de yaptı. 1933'de İstanbul Darülfünununun İstanbul Üniversi­
tesi hâline getirilmesi üzerine Ordinaryüs Profesörlüğe terfi' etti ve Edebiyat Fa­
kültesi Reisliğine (Dekanlığına) getirildi. 1934'de Kars Müietvekilliği'ne getirile­
rek İstanbul'dan ayrıldı. 1936'da, İstanbul'dan Ankara'ya nakledilen ve Ders Prog­
r a m l a r ı genişletilen S.B.O. "Türk Medeniyeti Tedkîk Târihi (= T.M.T.T.)" Profe­
sörlüğüne atandı. Dört yıldan fazla S.B.O. öğretim üyeliği de yaptıktan sonra,
1941'de alman k a r a r üzerine, 30 Eylül 194İ'de bu görevden .ayrılarak Meb'usluğuna
devam etti.

«....Fuad Köprülü, 1946'da Demokrat Parti'nin (Celâl Bayar, Adnan Menderes,


Refik Koraltan'dan sonra) dört kurucusundan biri olunca tedricen ilmî çalışma­
lardan uzaklaşdı; Siyâsî Hayat'da ciddî bir rol oynamaya başladı. Gerçekden bu
târihden sonra neşrettiği siyâsî makaaleleri ve fikrî çalışmaları ile D.P.nin gelişme­
sinde önemli hizmetler gördü. O'nun, siyâsî hayat'da yapacağı târihî vazife, şüb>
hesiz ilim ve kültür müesseselerinin kurulmasında kendisini gösterecekti. Böylece,
Türkiye'de maddî kalkınma ile paralel olarak ma'nevî kalkınma hamlesinde bü­
yük yardımı olacakdı. Bu sayede, birbuçuk asırdan beri devam eden bir türlü ge-
lişemeyen Medeniyet dâvamız da yolunu bulacak ve hızını alacakdı. D.P. Muhale*
fet'de iken, bu işleri sür'atle ele alacağını söyleyen Köprülü, D.P. iktidara gelince
kendisini Dışişleri ve Parti işlerine vermekle, bu gaayeden tamamen uzaklaşdı....
1950 yılında bir yandan Köprülü'nün ilmî şahsiyyeti ve o zamanki dinamizmi, öte
yandan da Demokrat Parti'nin kudreti bu işi başarmağa kâfi gelir gibi görünüyor­
du (1954'den sonra hızını artıran çeşitli olaylar bu çok önemli mes'eleyi en kü­
çük şekilde de olsa gerçekleştiremedi. Böylelikle Târihimizin en büyük fırsatların­
dan biri daha yok olup gitti) (25/f - 937) » 1950'de İstanbul Milletvekilliği'ne se-

1166
çildi. 1957 seçimlerine kadar Milletvekilliği devam etti. 1. Adnan Menderes Kabi-
nesi'nde Dışişleri Bakanlığına, 1956'da da Devlet Bakanlığı'na getirildi.
«... Fuad Köprülü ile dîger Demokrat Partili liderler arasında başlayan ihti­
lâf, O'nun 1957'de, kurucusu bulunduğu, Demokrat Parti'den ayrılmasına ve niha­
yet siyâsî rolünün de soma ermesine sebeb oldu. (27 Mayıs 1960 hareketinden son­
ra Yassıada'da kurulan Mahkeme karşısına 6/7 Eylül olayları sanığı olarak mıev-
kûfen çıkarılmış ise de berâet ettiği için serbest bırakılmıştır. 1961'de siyâsî faa­
liyetlerin başlamasına izin verilince) "Yeni Demokrat Parti"yi kurarak tekrar si­
yâsî hayata dönmüş ise de, Demokrat Parti Liderleri arasındaki ihtilâfın Umûmî
Efkâr'da yarattığı te'sirler ve yeni şartlar, eski D.P.Iilerîn Köprülü etrafında top­
lanmasına imkân vermedi.... Böylece, Felek, O'na ilim ve kültür sahasında bahşet­
tiği müstesna mevki'i siyâsetde esirgemiş oldu. Demokrat Parti larafdarlarının
A.P.'nde toplandığını görünce, yalan arkadaşlarım ve yeni Partisi'nin " K ı r a t " rem­
zini (= amblemini) Adalet Partisi'ne devrederek siyâsetle alâkasını kesmiş; son
siyâsî vazifesini de böylece yapmış oluyordu...™.

Fuad Köprülü, hastalık bilmeyen ve doktor tanımayan sıhhatli bir bünyeye sâ-
hibdi. Bu sebeble O'nun ve Rahmetli (Ord. Prof.) Mükremin Halil Ymanç'm çok
uzun bir ömre namzed olduklarını umuyorduk. Daha, 1938'de talebesi iken, jübile­
si münâsebetiyle, 1071 Büyük Malazgirt Zaferi'nin 900. yıldönümünün nasıl bir haş­
metle kutlanması mevzu'unu görüşüyor ve bu mes'ud güne erişebileceğini söylüyor­
du. Fakat son yılları, ruhî ve sıhhî bir sarsıntı içinde geçmiş ve (vefatından) sekiz
ay önce kendisini yatağa bağlayan (trafik) kazâ(sı) sanki O'nu mezara götürmek
için vuku' bulmuşdu.*.. (Ankara'dan) İstanbul'a hareketinden önce bir parça aya­
ğa kalkmış ve fakat çökmüş bulunuyordu...» (25/f - 939).
28 Haziran 1966 Sah günü, oğlu Orhan Köprülü'nün İstanbul-Levend'deki evin­
de Hakkın rahmetine kavuşdu. Namazı Bâyezid Câmi'inde kılındıktan sonra. Edebi­
yat Fakültesi'nde yapılan merasimle "Köprülü Türbesi"ne defnedildi. Edebiyat Fa-
kültesi'nde yapılan merasimde İstanbul Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. Ekrem
Şerif Egeli, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Vehbi Eralp, Türkoloji Bölümü adına
Prof. Dr. Mehmed Kaplan, Eski Türk Edebiyyâtı Kürsîsi adına Prof. Dr. Ali Nihad
Tarlan, Edebiyat Fakültesi Me'zunlan Cem'iyyeti adına Prof. Dr. Abdülkaadir Ka-
rahan ve Türkiyat Enstitüsü adına Doç. Dr. Faruk Akün veciz birer konuşma yapa­
r a k Merhumun ilim hayatındaki yerini tebarüz ettirdiler.
Evli olup bir erkek b i r kız evlâd Babası idi. Fransızca, Farsça ve Arabca'ya
vâkıfdı.
Samed Ağaoğlu, Köprülü'nün politik ve kişisel özelliklerini şöyle tahlil et­
mektedir (25/b):
«— Bir adam düşününüz; hayat da kahramanı olduğu her olay, irâdesinin dı­
şında!.. Sâdece yaşamanın zevkini ararken, aşkdan cinayete kadar çeşitli macera­
lar içinde yuvarlanır. Bunların hepsine karşı da heyacansız, iyi veya fena, güzel
veya çirkin hükmüne varmadan bir yabancı gibi durmakta......

1167
Memleketimizin son elli yıllık politika hayâtında, işte bir bakıma böyle bir
yabancıya rastlamyor. Bilgin, profesör, şâir, meb'us, parvi kurucusu, bakan....
Bu k a d a r ağır başlı sıfatlar öylesine hafif, ufak tefek bir mizacın a y a k l a n altı­
na nasıl serildi? Sırtına geçirdiği renk renk cübbelerin içinde, omuzlarına yük­
lendiği sorumluluklara bu derece yabancı kalarak nasıl yaşadı?
Bu soruların cevabı bir roman olabilir. Biz bu romanın iancak köşe başlarına,
dönemeçlerine, ba'zı çıkıntı ve girintilerine işaret edeceğiz. Böylece, karşımıza bir
yüz çıkacak; Picasso'nun eğri büğrü çizgiler, yuvarlaklar, birbirine karışmış renkler
arasında beliren insanlarınla benziyen bir yüz!.
Boyunu biraz büyültmek için, ayakkabılarının ökçelerine gizli katlar yerleştir­
mek yerine, başını ince çenesi yukarıya kalkacak şekilde dikip, göğsünü şişirerek
yürüyen bu adamın, yüzü bir türlü ihtiyarlamıyordu. Daha yirmi yaşında şâir olarak
Basın Dünyasına ayak bastığı gün nasılsa, daha yirmibeş yaşında üniversite kürsî-
si basamaklarını tırmanırken, otuz beş yıl sonra Tek Parti Devrine son vermiş
yeni bir Partinin .kurucuları a r a s ı n a girerken de hemen hemen aynıydı. Küçük,
uzunca, beyaz yüzde açılmış açık yeşil gözleri, çoğu zaman traşsız yanakları, sivri
çenesi, onu birdenbire çok m e ş h u r bir tuluat komiğine benzeten uçları düşük kaş­
ları ile, susmuş dururken hiç bir ma'na taşımayan bu kumral saçlarının yarısı dö­
külmüş baş, konuşmağa başlar başlamaz şaşırtıcı, oldukça da yapma bir samimi­
lik rüzgârı ortalığı sarıyor; konu ne olursa olsun, bilgi, politika veya şakalar hep
bu rüzgârın, bu havanın içinde kalıyordu. Bu görünüşü, r u h u n u sarmaşıklar gibi
çevirmiş gurur ve övünmelerin birbirine karışmasından doğuyordu. Gururlu idi;
Anasının kökü, büyük bir Osmanlı Vezirine dayanıyordu ç ü n k ü ! Bu kök, isterse
ba'zılarımn iddia ettiği yolda, uydurma olsun, bir gerçek var ortada. Aslî bir otorite
ile evine, erkeğine ve oğluna her zaman hâkim ananın yüzü, o Vezirin Târih kitap­
larına geçmiş, müzelerde asılı resimlerini daha ilk bakışta hatırlıyordu. Sonra Tâ­
rih bilgisinin bir kolunda tanınmışlığı Memleket sınırlarını aşmış; dünyanın bel-
libaşlı Üniversitelerinin şeref doktoru olmuş, kitapları ile Doğu ve Batının isim
yapmış bilginleri a r a ş m a girmişti.
Övünmesinin de kaynaklan v a r : Çok genç çağında, kendisinden on, onbeş yaş
ileride siyâset, edebiyat ve fikir adamları içine k a n ş m ı ş ; her devrin hâkimleri bu
"hârika çocuğu" hayranlıkla koruma k a n a t l a n altına almışlar; sofralarında, toplan­
tılarında bulundurmuşlardı. Bunun ötesinde de kendisini beğenmiş görünmek iste­
miyor; bu görünüşünü, üstüne, babacanlık örtüsünü sererek gidermeğe çalışırken,
bu sefer de gerektiğinden fazla samimî insan hâlini alıyordu.
İttihad ve Terakki yıllannm mürşidi ve fikir adamı Ziya Gökalp'den, Tal'at Pa­
şa ve Doktor Nâzım'a kadar büyük politik nüfuzlulan, Memleketin övünmeye lâyık
yıldızlarından biri diye kucakladılar O'nu. Kaderi imparatorluğun bu son idarecile­
rine öylesine bağlı görünüyordu ki, Birinci Dünya Savaşı'mn felâket çanlanyla be­
raber, onun da birçoklan gibi tutulmasını, hapislere atılmasını, Malta'ya sürülme­
sini bekliyenler, ancak iki haftalık bir Bekir Ağa bölüğü müsafirliğinden sonra, ser.
best bırakılmış olmasının sebeblerini araştırmağa daha vakit bulmadan, O'nun

1168
dünkü sevgili ağabeyleri İttihadcılar aleyhinde ötede beride söylediklerini işittiler;
biraz sonra da Üniversitede bırakıldığını, Rıza Tevfik, Cenab Sahâbeddin gibi
İttihıadcı Düşmanı Profesörlerle sıkı fıkı olduğunu görerek şaşkınlık içinde kaldı­
lar...»
Mütâreke yıllarında, İstanbul'un mavi göğünü örten matem bulutlarına, hep
serinkanlılıkla batkı. Dili o günlerin siyâsî üslûbuna hemen uymuştu. O da sevme­
diklerinden "zırtapozlar, hıyarlar, kabaklar, muşmulalar'" diye bahsediyor; en ağır
küfürleri, en açık saçık imâları İstanbul argosu ile kekelemeden savuruyordu. Bu
biçim konuşmayı öyle benimsedi ki, artık bir daha dönemiyecekdi... Bu konuşma
biçiminde Türkiye'nin bir çeşit, ilk dil ekzistansiyalistlerinden biri olacakdı
O karanlık devirden bıraktığı hâtıralar arasında 'unutulması güç olanlar da var:
İstanbul Üniversitesi Öğrenicileri, Millî Mücâdele aleyhinde çalışan profesörle­
rini protesto için ayaklandıkları zaman, karşılarına yarı tehdit, y a n öğütle çıkan­
lardan biri de bu çocuk yüzlü adamdı....
{Anadolu, zaferini kazandı. Yeni Devletin kurucuları, Memleketin bütün değer­
lerinden faydalanmayı düşünerek bir çoklarmın kusurlarım görmemiş gibi davran­
dılar. Bu sefer de Ankara'nın kalpaklı, çizmeli idarecilerinin yanında, h e m de yaşı
henüz otuzun altında bir Bakanın (Maârif Vekîli Vâsıf Çınar'ın) Müsteşarı olarak
göründü....
Fakat Ankara'nın ne havası, ne insanları İstanbul'a uyuyor... Orada ufuklar
şimşekli, yüzler, bakışlar, sesler de zaman zaman ürkütecek derecede sert ve asık.
Şakaklarında vuran kanda, Dedesinin "dikkatli ol, bir yana çekdl" diyen fısıltısını
duyuyor; yaklaşan inkılâblarm fırtınası başlamadan, İstanbul'un sessiz, bin bir
renkli kıyılarında kitapları, açık saçık konuşmakdan hoşlanan dostları, her birini
bir yönden sevdiği kız, erkek öğrenicileri arasında bir süre d a h a beklemeyi ta­
sarlıyor; kaçmak için gözlediği fırsat da gecikmiyor; Marmara'ya bakan bir kale
içinde kurulu kütübhânesinin loş serinliğine uzanıyor.
Ankara, irikılâbları, isyanlar, İstiklâl Mahkemeleri ve sehbâlar arasında yapıp
bitirdi. Şimdi sıra, bilgi konularında ve en başta da Dil ve Târih kavramlarında
inkılâbcılığa gelmişti. Askerlerin, kalpaklı, poturlu sivillerin, bilginin şuurlarını
pervasızca aşmalarına, önce şaşırdı. Arkasından, bir zamanlar Enver Paşa'nm da
daha küçük çapda, bu işlere heveslendiğini, fakat ba'zı profesör veı edebiyatçıların
" h e r iş ehlinin elinde" parolasıyle karşı koymaları yüzünden vazgeçtiğini hatır­
ladı. Bu örnekten aldığı cesaretle, yapılmak isteneni kulaktan kulağa fısıltılarla
tenkide girişti. Bununla da kalmıyarak kendisine inanmış ba'zı genç asistanlarını
öne sürmek suretiyle bir çeşit gerilla harbine yeltendi...
Fakat, Mustafa Kemâl, Enver değildi... Tuttuğunu koparmak için her zaman
başarı ile uyguladığı metodları vardı. Üstüne p a r m a k bastığı işde tanınmış fikir
ve san'at adamlarım, ileri sürdüğü tezin eciri hâline getiriyor; buna razı olmala­
rını her yola başvurarak, meselâ Mütâreke yıllarındaki tutumlarını hatırlamamış
görünmek suretiyle, sağlamağa çalışıyor; dayattıklarını görünce, kendilerinin gelip
ellerine, ayaklarına kapanıncıaya k a d a r yüzlerine bakmıyordu. Dil ve Târih konu-

1169
larında da böyle yaptı. İyi biliyordu; İstanbul Üniversitesinin bu pek meşhur Pro­
fesörü günün birinde inadından dönecek. Politikacıların sofralarında sarıksız fet­
va emini tavrı ile o t u r m a ğ a alışmış insan, kendi sofrasının çekiciliğine elbette da-
yanamıyacakdı!.. Onu, öne sürdüğü genç insanları birer fiske ile yıktıkdan sonra,
herhangi bir fikir ve bilgi adamı değil, görünüşde elbiselerini sivilleştirerek vazfc
felerini Meb'usluğa çevirdiği, gerçekte ise yaverliklerinden ayırmadığı ba'zı asken
leri araya koymak suretiyle yanma çağırdı. Kısa bir süre içinde Çankaya Köş­
künün figüranları arasında yer alarak aynı hızla meb'us seçildi. Devletin resmî
işleri arasına giren Dil ve Târih tezlerinin ateşli savunucularındandır artık!... İs­
tanbul Üniversitesinin yeniden kuruluşunda, şu veyıa bu profesörün kaderini belir­
ten gizli bilgilerin sahihlerinden biri de O!.... Bütün bu işleri, Ali Kemâlden hâtı­
ra küfürler, sözler, açık saçık hikâyeler, bâzan da gözlerinin yeşilliğini örtecek
kadar çatık kaşlar arasında görmekte, Üniversite konularında aldığı işaretlere gö­
re kusur sahihlerini, aralarında Bakan'lar dıa var, medenî cesaret gösterileriyle
açıklayıp suçlamaktaydı.
Atatürk'le İnönü'nün arası açıldığı zaman, damarlarındaki kan onu uyar­
m a k t a gecikmedi. Bu kan, birincisinin kudretinden, ikincisinin inadından korkma­
sı gerektiğini hatırlatıyordu. Atatürk'ün ölümü sıralarında "Halkevleri Der­
gisinde (Ülkü Dergisi) köşeye çekilmiş; yarıyanya unutulmuş bir insan
tutumunu alabilmişti. Gerçekte ise "Devr-i îsrnet'l hasretle beklediğini, İnö­
nü'ye çokdan duyurmuştu. Millî Şef'den güler yüz bulamadı. İsmet Pa-
şa'nm insanlara güvenme ölçüleri kendine göre: Çevresinin birinci hal­
kasına alacaklarım Çakırcalı usûlü ile seçiyor; tehlikeli günlerin imti­
hanlarından geçemeyenleri oraya sokmuyordu. Devletin başına kayıdsız şartsız,
kudretle geçtiği günden kısa bir süre sonra pathyan İkinci Dünya Savaşı, iç poli-
tika'da yer k a p m a yarışının hızını iyiden iyiye azaltmışdı. O hâlde Birinci Dünya
Savaşından bu ikincisine, aynı çocuk yüzü ile gelebilmiş Profesör Politikacıya,
Meclisin bilardo masası, açık şakalar, hikâyeler, kulaktan kulağa dedikodular ara­
sında kurulmuş köşesinde gününü beklemekten başka yapacak iş kalmıyordu.
Savaşın Avrupalı diktatörleri ezmesi ihtimâli kuvvetlendiği zaman beklediği
an da gelip çattı. Türkiye, zaferi paylaşan iki rejimden birine u y m a k zorunda.
Ya sağ demokrasiye, ya sol âleme katılacak. Târihin gösterdiği yön sağda uzanı­
yordu. "Tekparti" devri yerini "çokpartili" düzene, belki Halk Partisi de iktidarı,
yeni kurulacak bir partiye başka insanlara bırakacakdı.
Biri, Atatürk'ün son Başbakanı (Celâl Bayar), ikincisi Millî Mücâdeleden bu
yana Milletvekili, İstiklâl Mahkemesi Üyesi, Hıalk Partisinin Grup Başkan Vekili,
Vali (Refik Koraltan) olarak hafızalarda çeşitli hâtıralar bırakmış bir isim....
Üçüncüsü onbeş yıldan beri Meclis'de, fakat Parti ve Hükûmet'de sorumluluk
almamış, eski bir aileden gelen henüz genç sayılabilecek yaşta, fazla tanınmamış
idealist bir Anadolu Çocuğu (Adnan Menderes) ile birlikte Demokrat Partinin ku­
rucularından olmak için fazla düşünmedi......

1170
Onun, yeni Partinin t u t u n u p yayılışında kalemi ile yapdığı hizmet büyük!.. Ay­
rıca babayani tavırları halk kitlelerinin hoşuna gidiyor. Soyadı ve Profesör cüb-
besi ile de, aydınlar arasında yeni devlet anlayışının fikir babası diye karşılanıyor­
du.
Bu sahnede hoşuna giden şeyler de çokdu:
Göğsü, bağrı açık, kollan sıvalı, heyecandan kızarmış delikanlıların omuzların­
da taşınmak, kendisini Arab kabilelerinin, savaşdan dönen erkeklerim karşılayan
kadınları gibi haykırışlarla alkışlayan kadınların önünden, başı dimdik, sağ eli, se­
lâm için, sağ k a ş m m üstüne d u r m a d a n gidip gelerek geçmek, köy kahvelerinden
büyük şehirlerin miting meydanlarına kadar göründüğü her yerde halk tarafından
kucaklanmak!....
Kahraman olmanın gururunu da tadıyordu....
1946 seçimlerinin rezaletlerini, Halk Partisinin iç ve dış politikada başarısız­
lıklarım, Memleketi sarmış çeşitli maddî, ma'nevî acıları yazı ve konuşmalariyle,
Meclis kürsîsinde, gazete sütunlarında cesaretle ortaya döküyor; Halk Partili bir­
kaç Meb'usun, kendisini döveceklerini duyduğu gün, koridorda elindeki bastonu
şiddetle yere vurarak bağırıyordu:
"Kimdir bizi m e n eyleyecek bağı canandan
Mevrusu pederdir, gireriz, hâne bizimdir!"
Fakat İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerin Parti İdare Kurullarında
vazife alanların gözlerine çarpanlar var. Kurucu Profesörün, gittiği yerlerdeki teş­
kilât içinde, özü şübhe ve vehimlerden yapılmış dedikodular çıkıyor. Kiminin Halk
Partisinin casusu, kiminin komünist, ba'zısımn gizli polis, şu veya b u n u n Partiyi
ele geçirmek istiyen sergüzeştçi olduğu kulaktan kulağa fısıldanmağa başlıyor;
endişeler doğuyor; i'mâh sözler, çekingen duruşların arkasından geçimsizlikler.
kavgalar başgösteriyordu Bu hava Müteşebbis Genel İdare Kurulunda, daha
kuruluşunun ertesi gününden esmeğe başlamıştı, denilebilir. Görünmez bir el Par­
ti içinde, her yana vehim şübhe tohumları serpip duruyordu....
Burada insan r u h u n u n esrarlı tecellilerinden biriyle karşı karşıyayız. Bu elin
sahibi, asla fena niyetli değildi; Aksine iyi kalbli, yaşamakdan aldığı küçük zevkle­
re dokunulmadığı sürece, dilsiz, sağır, bir çocuk kadar uysaldı. Fakat yaşı, o za­
man, altmışa yakın, yüzünün çizgileri ise ancak kırkında olan bu kurucunun ru­
hu ve beslediği dimağ yüzlerce yıllıkdı. Yüzlerce yıhn Türk Cemiyetine aşıladığı
alışkanlıklarla yüz gözdü. Osmanlı İmparatorluğu son üçyüz yılını bu alışkanlıkla­
rın yarattığı çırpınmalarla geçirerek yıkılıp gitmişti. Çeşitli gelenek ve inanışlarla
yoğrulmuş azınlıkları birbirine bağlayan ma'nevî kuvvetler zayıfladıkça, ayrılıkla­
rı doğuran vehimleri şübheler, birer idare vâsıtası ve k o r u n m a silâhı hâline gel­
mişlerdi.
Kurucu Profesör de kendisini ve Partiyi yalnız bu, yollardan geçirerek ayakta
tutabileceğini sanıyordu. Halbuki ortaya atılan bu kemirici kurtlar, Partiye sız­
mış arka fikirli, maskeli insanların elinde fesad köprüleri oldular. Demokrat Par-

1171
ti, kuruluşundan sekiz ay sonra yapılan Birinci Büyük Kongresinden, görünüşte
t a m beraberlik manzarasıyle, gerçekteyse ikiye, h a t t â üçe bölünmüş çıktı. Kenan
Öner olayı, Parti Meclis Grupunun Genel İdare Kurulu aleyhine dönmesi, Mîllet
Partisinin kurulmasına varan iç anlaşmazlıklar hep bu kaynakdan doğmuşlardır
1950 seçimleri, sonuçları bakımından, gerçek anlamında bir beyaz ihtilâldi.
Genişliğine ve derinliğine bir ihtilâl! Türk Milleti, Târihinde ilk defia İktidarı ken­
di içinden kendi iradesiyle çıkarıyor; Millî Hâkimiyeti ilk defa idrak ediyor; yeni
İdareye buna göre yön vermek, k a r a r l a n , hareketleri b u n a göre düzenlemek gere­
kiyordu. Beyaz İhtilâlin başarıya ulaşması için temel şart da, çağdaş, sosyal hayat,
devlet kavramlarım yeni insanlarla belirtmek, eskiye her şeyi ile veda e t m e k !
Yazık, görünüşü çekici, gerçekte ise büyük değişiklik ümidini bir anda sar­
sabilecek bir fikir, seçimlerin hemen ertesi günü ortaya sürüldü. En heyecanlı
savunucusu da "Çocuk Yüzlü Profesör"...
Demokrat İktidarın ilk Hükümetini, aralarına birkaç yeni isim karıştırarak,
tanınmış adamlardan kurmak, böylece dosta, düşmana, güvenilebilir b i r idarenin
işaretini vermek.... Tanınmış kimselerden, ya'ni eski valilerden, yüksek hâkimler­
den, generallerden, bilginlerden bir hükümet!.....
Bu fikir Parti İdarecileri arasında belki en çok Profesöre yaraşırdı. Namlı, şanlı
paşalardan, beylerden kuvvet alan Osmanlı İdare zihniyetini akıl ve kanıyle o
temsil ediyordu. Fakat, eski bir İttihadcı ve o ita'lihsiz Partinin, 1908 İnkılâbım
yaptıktan sonra İdareyi, Saray ve Bâb-ı Âlî'nin Paşalarına bınakarak giriştiği m a s u m
a m a yanlış hareketin getirdiği felâketleri iyi bilmesi gereken Bayar'ın, Millî Mücâ­
deleyi ve inkılâbları yaparken Atatürk'ün Hükümet Üyesi olmak üzere seçtiği çocuk
sayılacak yaşta insanlardan biri olan Koraltan'ın bu düşünceye, h a t t â biraz olsun
neden kapıldıklarını Târih sorabilir
Bu ilk Hükümetin başına kendisi geçmek istemişti. Yaptığı i'mâ'nm sessizlik­
le karşılanması üzerine daha ileri gitmedi. Fakat kalbinin derin köşelerinin birin­
de, Dede'den kalma bir hakkı alamamış olmanın yarattığı sızıyı duydu; tesellisini
de önemli bir Bakanlığın (Dışişleri Bakanlığının) koltuğuna o t u r m a k t a buldu. Bu­
rası bir yandan işi, bir yandan merasimi, seyahati, da'veti, ziyafeti çok bir yerdi.
Eski İktidarın, kendi kalemi ile tenkid ettiği kusurlarmı düzeltmek, dış politi­
kayı yeni İktidarın prensiplerine göre yürütmek gerekiyordu. Halbuki O, canı iste­
diği zaman çalışmaya alışmış adamdı. Daha doğrusu çalışmayı sevmiyordu. İşleri
Genel Müdîrlere bırakarak, kendisini yalnız merasimlere, ziyafetlere vermekte ge-
cikmiyecek; yapılan b ü t ü n uyarmalar da boşa gidince, Başbakan (Adnan Mende­
res), ilk günden beri Parti içinde ve dışında beraber göründüğü bu arkadaşına "git"
demektense, onu sefaretlerin smokinli, fraklı sofralarında bırakarak, Bakanlığının
işlerini fi'len kendi ellerine almayı daha uygun buldu. Gerçekten garib bir man­
zara idi. Bakan, bir çeşit Protokol Umum Müdîri olmuşdu. Sefirler O'nu, resmî
masasından çok, ziyafet sofralarında görüyorlar; işleri de onunla değil me'murla-
nyle, gerekirse Başbakanla görüşüyorlardı.

1172
Demokrat İktidar üzerinde, ilk dedikodu bu manzara ile başladı denilebilir. Ha­
vuzlar, ağaçlar, çiçeklerle süslü geniş bahçenin ortasında, pahalı bir kısım antika
eşyalarla döşenmiş odaları, salonları ile Ankara'nın en güzel köşkünde o t u r a n iş­
siz bir bakan!... Elbette göze çarpacak!...
Bu yüzden çıkan söylentiler onun da bulaklarına erişiyor; günün birinde yerini
elinden alabileceklerini düşünüyor; bu sefer kaynağı yine o, değişik konuda dediko­
dular yavaş yavaş yayılıyor. Artık Bakanlar durup dururken Hükûmetden çekiliyor,
Meb'usların kalbi kınlıyor; Başbakan günün bir kaç saatini, yanında Profesör
Arkadaşı, bu dedikoduların zorladığı temizliği yapmakla geçiriyordu. Fakat, sözle­
rin arkası bir türlü kesilmiyor; şübhelere kurban edilebileceklerini hissedenler de
kendilerini savunmağa hazırlanıyorlardı.
Muhalefet yıllarında. Demokrat Parti içinde patlak vermiş ayrılıkların, geçim­
sizliklerin, parçalanmaların sebebi, ana kaynak, şimdi de iktidar sorumluluğunu
yüklenmiş insanları birbirlerine düşürüyordu. Demokrat Parti Grupunun İktidarda
bir daha bölünerek önce Köylü, arkasından Hürriyet Partileri, 27 Mayısa kadar
Meclisi, Umumî Efkârı. Basım ön plânda ilgilendiren ve Muhalefetin elinde en
keskin silâh hâline gelen bütün yolsuzluk i s n a d l a n 27 Mayıs'dan sonra İhtilâlin,
birer dâva konusu diye ortaya sürdüğü aynı mâhiyetde bütün iddialar, geniş
ölçüde, bu kaynakdan çıktı.
Profesör Kurucunun, dilinden düşürmediği bir söz şu: "Nâir&i fesad, dâire-i
tedbîri aştı." Ya'ni "fesad ateşi tedbir sınırını geçti."
O da günün birinde nefsini ve yerini k o r u m a k için, yaktığı dedikodu ateşinin
düşündüğü sınırları aşarak, kendisini de sarmak üzere olduğunu hissetti ve Baş­
bakanın teklif ettiği başka koltuklara, oturduğu köşkü bırakmamak şartıyle, geç­
meğe razı oldu.
Şimdi, yeni bir politikanın peşinde. Bir yandan etliye sütlüye karışmaz görü­
n ü y o r ; bir yandan da, biraz ihtiyatlı ve Başbakanı koruyucu bir hava içinde, biri
kendi yerine getirilmiş (Fatin Rüşdî Zorlu) diğerleri kısa veya uzun süredenberi
Hükûmetde bulunan üç Bakan aleyhinde kulaktan kulağa fısıldamalarına devam
ediyor; Demokrat Parti iktidarım çok sarsmış 1955 b u h r a n ı ile Hürriyet Partisi­
nin kuruluşuna yol açmış çekişmelerin altında yatan, belli başlı sebeblerden biri
de bu idi. 1955 olayı ile dedikodu oklarına hedef tutulmuş Bakanlar Hükûmetden
çekildiler; haklarında Meclis tahkîkaatı açıldı; Kurucu Profesör yine eski yerine
gelip oturdu. Bu, siyâsî hayâlının en büyük, fakat çok kısa ömürlü başarısı oldu.
Meclis tahkîkaatınm, Yüce Dîvâna dayanacağını ümid ediyordu. Bu netice yalnız
hıncını söndürmeyecek, kendisine Başbakanlık yolunu da açacaktı. Dört Bakanı
mahkemeye verilmiş bir adamın, yerinde kalması elbette güçdü. Ümidleri boşa
çıktı. Meclis Tahkikat Komisyonu, Bakanlar hakkında Yüce Dîvân kurulmasını
gerektiren hâl görmedi. Bunu, kendisi için ağır haysiyet darbesi sayarak isti'fa
mektubu bile göndermeden Hükûmetden çekildi. Bu son çekilmesinin daha başka
sebebleri var mı? Târihin uzak kıyılarından sesler mi duyuyor? Ufukların ötesin­
de birikmeğe başlamış kara bulutlar mı seziyor? Çok derinlerden gelen yangın ko-

1173
k u l a n genzini mi yakıyor? Parti Grupu ile Teşkilât birbirine girmiş; Muhalefet
aleyhde propagandalan, kadın ve kızlarımızın yabancılara satılmış olmasına kadar
ileri götürmüş!.. Bir takım ekonomik sıkıntılar da kasaplann, bakkallann önün­
de kuyruklar meydana getirmekte... Çok geçmeden fırtınalar, belki de kasırgalar
kopacak!...
Teknar H ü k ü m e t e girmesiyle, bu çekilişi arasında Demokrat Partiyi sıkıştıran
bir takım olaylarda rolü yine büyük oldu. Hürriyet Partisinin doğmasına sebeb
tartışmalar ve "İsbat H a k k ı " mes'elesinde, Başbakanın verdiği vazifeleri ses çı­
k a r m a d a n kabul etti. Genel İdare Kurulundan iki üyenin kurul dışı bırakılması
kararını aldıran ve savunan odur. Bir üçüncü üyenin yalnız Genel İdare Kurulun­
d a n değil, Partiden de çıkartılması için yaptığı teşebbüs de, istediğinin t a m olma­
masına kızmakla beraber eriştiği başarıdan m e m n u n ! —
Bütün bu gayretlerine rağmen, ümitleri gerçekleşmiyerek Hükûmetden çekil­
dikten sonra, uzun bir süre ortada görünmedi. Başbakanla görüşmüyor, aramala­
rına cevap vermiyordu. Büsbütün gideceği anlaşılıyordu. K u r u c u l a n n d a n birinin
ayrılması Parti için iyi olmayacaktı. Sonra, hafızalarda, 1946'dan bu yana acı
tatlı günlerin hâtırıalan, taze ve canlı yaşıyordu. Bu düşünce ve hislerin bas­
kısı ile Menderes'in yaptığı barışma teşebbüsleri boşa gitti ve günün birinde ga­
zeteler "Kurucu Profesörün Partiden çekildiğini" büyük puntolarla haber verdi­
ler!..
Evet, Partiden çekildi ve hemen Halk Partisi ile kolkola!.... 1957 seçimlerinde,
"güç birliği" nin hatiblerinden biri olarak Memleketi dolaştı. Gittiği her yerde De­
m o k r a t Partiyi neden bıraktığını, bire bin k a t a r a k anlatdı. Bütün bu şikâyet et­
tikleri olurken niçin ses çıkarmadığı, Bakanlık koltuğunda nasıl rahat r a h a t
oturduğu sorulunca da, o biraz babayani hâli ile "aldanmış" olduğunu söyleyerek,
güldü.
Seçimlerde artık Mecliste değildi. Fakat, Demokrat Parti aleyhindeki çalışma-
l a n n t a m o r t a s m d a ! Halk Partisi Lideriyle çekilmiş resimleri gazeteleri süs­
lüyor. Kendi eliyle Demokrat Parti'den çıkardığı Hürriyetçilerle kucak kucağa!
Yine sofralara da'vetli, yine küfürlerle, açık saçık şakalarla dolu sohbetlerin ada­
mı!
27 Mayısı böylece getirdi. O sabahın alaca karanlığında oturduğu evin tam
karşısına rastlayan Meclis Başkanlık köşkünden Koraltan'ın almışını seyreder­
ken kahkahalar attığını söylüyorlar. Belki doğru, belki yalan, fakat o bunu ya­
pabilir !
Dahası var. İhtilâlden iki gün sonra, İnönü'nün sofrasında eski a r k a d a ş t a n için
"Hepsi aşılmalıdırlar" demiş. Bu da belki doğru, belki yalan, a m a o söyliyebilir
bu sözleri......
İhtilâlin iltifatını bekledi. Profesörlerin el üstünde gezdirildiği bir sırada, onun
gibi hem bu cübbeyi taşıyan, hem Demokrasiye bağlılığını k u r u c u l a n n d a n bulundu­
ğu Demokrat Partiyi bırakarak muhalefetle işbirliği yapmak suretiyle göstermiş
bir adamın, değişikliğini ni'metlerinden pay u m m a s ı hakkı değil mi? Sonra yıkılan

1174
iktidarın suçluluğu hakkında ondan d a h a iyi fetva verebilecek başka kim akla ge­
lebilir....
Fakat değil iaramak, d ö n ü p yüzüne bile bakmıyorlardı. İhtilâlin ona karşı gös­
terdiği bu arka dönüşün ma'nâsım anlamakda gecikmedi:
İhtilâlciler asık yüzleriyle ona, "Sen, diyorlardı, ötekilerden ayrılmakla canını
ancak kurtardın. Yoksa bizim gözümüzde şimdi içerde olanlarla senin a r a n d a ne
fark olabilir! Kaldı ki senden de soracaklarımız yok değil!"
6-7 Eylül Dâvasına sokularak, Yassıada'ya götürüldü. Kader Demokrat Partinin
d ö r t kurucusunu yine aynı çatının altına toplamışdı. Aynı koridorun ayrı ayrı dört
odasında kalıyorlardı. Demokrat Partinin bu eski (Hoca)'sı, ne öteki Üç Kurucuyu,
ne yıllarca arkadaşlık ettiği başkalarını tanır görünüyordu. Bayar ve Menderes oda­
larından çıkarılmazlardı. Onlarla yalnız d u r u ş m a d a karşılaşıyordu. Fakat, bu İkisi­
nin de, yemek salonunda gözgöze geldiği politika dostlarının da yüzüne bakmıyor­
du.
Mahkemeye ilk çıktıkları gün, Bayar, yerine o t u r m a k için önünden geçerken,
"Halâ dargın mıyız?" diye sormuş. Cevap vermiyerek başını çevirdiğini görünce,
Partiyi beraber kurdukları bu eski arkadaşıyla bir daha ilgilenmemişdi. Menderese
gelince, ba'zı Hükümet ve siyâset arkadaşlarının Yassıada'da söyledikleri sözleri,
takındık! arı tavırları sâdece kaderin bir tecellisi diye karşılıyordu. 1946 Yılının ge­
tirdiği heyecanla birbirlerine sarılarak Muhalefet günlerinin bütün sıkıntılarına
karşı koyduğu, iktidarın ilk aylarında Memlekete hizmet planlarını beraber yapdığı
bu .arkadaşının 6-7 Eylül olaylarının sorumluluğunu kendi üstüne bıraktığını gördü­
ğü zaman, bu kaderin taşıdığı zulmün büyüklüğünü anladı. Kendisini suçlu, onu
kusursuz kılan hükmü, ne kadar acı olursa olsun, kaderine inanmış adamın sükûne­
ti ile karşıladı ve eski Aziz Arkadaşının, okunan kararı dınledikden sonra, kaşlar
rını çatıp, başını dikleştirerek. döğüşden gaalib çıkmış horoz edâsıyle yürüyüp
gitmesine dudaklarında hazin bir gülümsemeyle bakdı.
Demokrat Parti'nin Profesör Kurucusu, Menderes'in ölümünü Târihin ve on-
beş yılın ortak hâtıraları arasından seyretdi.
Demokrat Parti'nin dört kurucusundan şimdi ortada kalan yalnız, O... Başka
kim çıkarsa çıksın, bu Partinin ma'nevî vârisi ancak kendisi. Madem ki İhtilâlci­
lerin yanında yer bulamıyor; o hâlde miras hakkı ile karşılarına dikilebilir.
Hiçbir zaman halk adamı olamamış, halkın ruh, kalb ve dimağına hâkim his ve
düşüncelere hiçbir zaman girememişti. Dünyanın her yerinde en geri topluluklardan
en ileri cemiyetlere kadar, halk kütleleri, başka nitelikleri birbirlerinden ne derece
ayrı olursa olsun, siyâset adamlarından vefa beklerler; b u n d a n yoksun olanlara
a r k a çevirirler. Demokrat Kütleler de yıkılmış ve Partnerinin, İttihad ve Terâkki'-
den bu yana gelip geçmiş her devirde, felâket ve nekbetlerden vefasızlığı ile sıyrıl­
mış bu Kurucunun çağrısına dönüp bakmayı bile düşünmeden yeni insanların
kurdukları partilere dalga dalga koştular.
Târihler, hele Osmanlı Târihi, haklı, haksız öldürülmüş devlet adamlarının
isimlerini, kişiliklerini, hizmetlerini yazarlar; fakat a d m ı bile anmadıkları yüzler

1175
ve yüzlerce eceli ile ölmüş Vezîr, geçmişin karanlıklarına gömülüp kalmışlardır.»
Köprülü'nün edebî ve ilmî kişiliği de, muhtelif kaynaklarda ayrı ayrı açılardan
incelenmiş; zıt görüşlerin teker teker tahlili neticesi objektif bir senteze ulaşmak
m ü m k i n olmuşdur. Şöyleki:
«Düşmanları dahî tasdîk etmişlerdir ki, Türkiyede batılı ma'nâsıyle, Tarihçili­
ğin kurucusu Fuad Köprülü'dür. Umûmî Türk Târihi, Türk Medeniyeti ve Türk Mü­
esseseleri Târihi, Tasavvuf ve Halk Edebiyatları Târihi, Klâsik Şi'ir Târihi, Türk
Hukuk ve tktisad Târihi gibi pek çeşitli mevzularda, bugün bir çok Tarihçimiz
için akıl almaz sayılabilecek bir erudition (= tabahhur, geniş Târih bilgisi) göste­
ren Köprülü, aynı derecede m ü h i m eserler bırıakmışdır.
1913'de "Türk Edebiyatında Usûl" gibi, daha başlığı yeni bir devri müjdeleyen
monografisinden, 1950'de Bakan olmasına kadar tam 37 yıl Türk Tarihçiliğine
Köprülü hâkim olmuşdur.
O devrin belli başlı bütün kültür mecmularını, h a t t â gazetelerini gözden geçi­
riniz, Köprülü'nün uyarıcı makaaleleriyle doludur. Köprülü, tenkîd fikrini dâima
ayakta tutmuşdur. 1913-1950 arasında yayınlanmış, hiç bir mühim Târih, hattâ
kültür kitabı yoktur ki, Köprülü'nün kalemiyle müsbet veya menfî şekilde mezi­
yetleri açıklanıp, kusurları gösterilerek değerlendirilmiş olmasın.» (25/c).
« Çok erken inkişaf etmiş bir zekâya mâlikdi. Gençlik yazılarını "Hayât-ı
Fikriyye" adıyla bir kitap hâlinde neşretti. Lâkin "Fecr-i Atî Grupu"na dâhil ol­
duğu zamandaki şiirlerini ayrıca bir kitab hâlinde toplamadı. İnce bir his, cilâlı
bir muhayyile sahibi olduğunu hissettiren o Şi'irler, mecmua sayfalarında dağınık
kalmışdır.
Balkan Harbi felâketi üzerine, "Türk'ün Duası" adındaki en uzun ve meşhur
manzumesini yazdı. O zamanlar "Millî Edebiyat Cereyanı"mn intikal devri idi.
Türkçülük sezilmiş; Ziya Gökalp'in "Turan Manzumesi" ortaya atılmış; fakat he­
nüz "Aruz" ayakta bulunmaktaydı. Köprülü-zâde de Harb'de mağlûb olan Türk'ü
Tanrı'ya karşı duâ ettirmek için Arûz'u kul! anmış di:

T ü r k ' ü m ! lebimde her gece bin kanlı dasitan,


Tetvic eder (tac giydirir) hayâlime binlerce menkabe;
Ey Ceddim, ey Oğuz, ebedî, şanlı kahraman,
Sordum rûd-ı siy tını her eski kevkebe!
Biz, Balkan Harbi'ndeki mağlûbiyetin fecaatini, ancak böyle yeni uyanan
Millî H i s s i n verdiği şuurla mâzînin o şanlı azametini düşünerek tesliye (avutma­
ya) ve telâfiye çalışıyorduk. Bu Şi'ir de o tesellinin bir terennümü idi. Fakat "Millî
Edebiyat Ceryânı"nın inkişâfı büyük bir hız almışdı. Bir yıl geçmeden "Aruz" atıl­
m ı ş ; "hece" (vezni) günyüzüne çıkıp üstünlük kazanmışdı. Artık "Genç Kıymetler"
hep terkibsiz Türkçe'yi ve şi'irde de Türkçe'nin kendi veznini kullanıyorlardı. MelM
med Fuad (Köprülü) da "Yeni Mecmua"da bu tarz yeni şi'irler neşrediyordu.
Bunların mevzuları da "Türkçülüğe" âiddi: Akıncı Türkleri, Akpınar Perileri, Deli
Ozan, Altın Sel... gibi... Köprülü, bu güzel şiirlere imzasını bile t a m atmıyor; yalmz iki

1176
adının baş harflerini "M.F." koyuyordu. Çünkü artık o bir şâir'den ziyâde bir " â l i m "
di. O, "Millî Edebiyat" cereyanı konusunda en hayırlı ve feyizli yolu tutmuşdu. Bütün
çalışmalarını eski Türk Edebiyyâtı'na ve Türk Târifhi'ne ayırmışdı. Milliyetçiliğin
en olumlu işi, eski "Türk Millî Varhğı"nı İlm'in aydınlığına çıkarmakdı. Ziya Gök-
alp "İlim'in Türkcülüğü"nü yapmışdı. O'ndan en çok feyz alan Köprülü de "Türkçü­
lüğün ılmi"ni yaymaya başladı. Binâenaleyh, Ziya Gökalp'den sonra, bu konuda en
büyük şeref payı Köprülü'nündür. Çünki, "ıdâvâ"da en çok "çaba" isteyen işi kendi­
si üstlenmişdi. Köprülü'nün yaptığı hizmet'in azameti iki nokta'da toplanır:
1 — T ü r k Edebiyatım yalnız bizim, ya'ni batı (Oğuz Türklerinin Edebiyatı)
noktasından değil, b ü t ü n Türklük noktasından incelemeye başladı.
2 — Bu işi biati ilim âleminin usûl ve tekniği ile yapdı. Doğu bilim dünyâsın­
da en büyük yeri tutan istidlal (= raisonnement) ve şahsî mütâlaaya kıymet ver­
medi. Elinde müsbet ilmin sistemi, metodu, önünde hududsuz bir saha, uzun yıllar­
dır vakfedilmiş bir ömür Bâzan yeni bir hakîkatı meydana çıkararak
ve meçhul bir ismi ilk defa ortaya koyarak; bâzan müsteşriklerin (— oryanta­
listlerin, Türkolog'ların) yanıldığı noktaların hakîkat'ini çırçıplak ortaya koya­
r a k ; bâzan da kökleşmiş, kamu oyu'nca i'tirazsız kabul edilmiş hatâları yıkarak
yapılan, bu uzun ve çok yorucu çalışmaların şerefli ürünlerini toplamakta gecik­
medi. Kısa zamanda, batı ilim dünyâsı'nın en çok tanınmış milletlerarası bir
Türk şöhreti olmuşdu. Muhtelif batı ülkelerinde yapılan bir çok "Müsteşrikler
Kongresi"nde savunduğu tez'ler dâima orijinal ve verdiği etüd'ler d â i m a büyük
takdir toplamışdır....» (25/g-524).
« Köprülü, her şeyden önce, kendi çağdaşları arasında batılı bilginlerin her-
şeyine karşı ağzı açık kalan ve kendi ma'nevî varlıklarımızla ilgili tedkîkleri bile
yabancı ülke bilginlerinden bekleyen "garbperestler"e "kendine gel!.." dersi veren
adamdır. O, bizim kendimize dönüşümüzün sembollerinden biridir. Ondan önce,
Târih ve Edebiyât'ı, ya sadece Osmanlı kaynaklarında iaramışız; ya da Avrupalı
Müsteşriklerin eserlerine sığınıp durmuşuz. Köprülü, kendi Edebiyat ve Kültürü­
müzü, kendi kütübhânelerimizdeki binlerce yazmaya dayanarak, kendi kafamızı
çalıştırarak, fakat Avrupa metod ve zihniyetini de olanca gücümüzle kullanarak
T ü r k Ruhu ve batılı görüşü ile incelemeyi savunan ve savunduğunu da bizzat ya­
pıp başaran adamdır. Açıkça ve çekinmeden bu gün diyebiliriz ki: Artık Türkolo­
ji alanında yabancı ülkelerdeki meslekdaşlarımızla Türk bilginleri rahat, rahat boy
ölçüşebilmektedir. H a t t â Türk Bili ve Edebiyatı konularının inceleme merkezi ar­
tık Türkiye olmuşdur. Bu mes'ud sonucun gerçekleşmesinde, herkes'den çok, Fuad
Köprülü'nün payı vardır...» (25/f-934).
«Köprülü'nün Târih tedkîklerinde milliyetçi görüş ve duygular başlangıç teş­
kil etmiş olmakla beraber O'nun, eserlerinde târihi hakikati a r a ş t ı r m a aşkına ve
ilmî objektifliğine asla bir his karışmamış; milliyetçi duygular sâdece Türk Târi-
hi'nin aydınlanması aşkını tahrik etmişdir. Bu sebeble Prof. Mordtman, G. Nemeth
"yeni Türkiye'nin, ilmî tedkîkleri ile, Fuad Köprülü bir mücâhidi'dir." demişlerdir.

1177
Yine başka bir Avrupalı Âlim, Köprülü için " Ş a r k zihniyetinin bağlarından kurtu­
larak, fakat zengin kültürle dolu bir kuvvet kaynağı olan milliyetçiliği terk etme­
yerek " ifâdesini kullanmışdır....» (25/f-937)
«— 1923'de ilmî formunu bulmuş olan Köprülü, Maârif Vekili Vâsıf Çınar'a
Müsteşar olarak Ankara'ya çağnlmışdır Kısa süren bu görevinde de, kalemi ka­
dar verimli olmuşdur. Maârifin ağırlık merkezini teşkil eden Dârülmuallhnîn (Er­
kek Öğretmen Okulu), Dârülmuallimât (Kız Öğretmen Okulu), Galatasaray ve
benzeri Mekteblerin başına hep Darülfünun Hocaları getirilmişdir. Türkiyat Ensti­
tüsü de bu zamanda kurulmuşdur. Atatürk'ün Türk Târih ve Kültürü ile yakından
ilgilenmeye başladığı bu devrede, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün hürmet edilen zi­
yaretçilerinden biri de Köprülü idi. Atatürk kendisini tâ sokak kapısına kadar
teşyi' ederdi. Lâkin bu i'tibâr, 1931'de yerini, bir takım gizli ilmî çekişmelere bı­
rakmak mecburiyetinde di. Ütopik teorilere uymayan Köprülü, ister istemez, iste­
nilmeyen eski skolastik bilginler âlemine atılmakla karşı karşıya kaldı. Kendisine
her tarafdan saldırılmaya başlandı. 1932'de Ankara'da toplanan ilk T ü r k Târih Ku­
r u l t a y ı n ı n birinci 'açılış gününde, çok mâhirâne fakat tereddüdlü bir çıkışı, ça­
tışmalara sebeb oldu. Bir yıl sonra Darülfünun kapandı. 1933 Yılı Yazında "Üniver­
site" adı altında yeniden açıldı. Vefakâr Atatürk Köprülü'yü kapıdışarı ettirme­
di...» (25/f-945).
...... Köprülü'nün (1917-1919) yıllarındaki hayâtında iki güzel hâdise vardır:
Biri, her zaman Üstadı bildiği Ziya Gökalp ile tanışması ve onun İçtimaiyatçı
Mektebinin talebesi olması.... Ziya Gökalp'den ilmin ciddiyetini, heyecanını, zev­
kini ve ba'zı metodlannı öğrenmesi.... Dîger dikkate değer bir tesadüf, büyük Şâir
Yahya Kemâl'i tanımasıdır.- Târih ve Siyâsî İlimler tahsil ettiği Fransa'dan Yurd'a
dönen Yahya Kemâl, Avrupa'da Türk Târihini, Türk Edebiyatı Târihini de araştır­
mış ve çok yeni bir görüşle öğrenmiş bulunuyordu. Köprülü, Yahya Kemâl'deki
müstesna değeri kavramış ve anlamışdı. Yahya Kemâl, Köprülü ile tanışmasını
şöyle anlatmakdadır (26):
"Ben vaktiyle Ziya (Gökalp) Bey'e demişdim ki:
— Ziya Bey, biz bir milliyet diyaneti te'sîs ediyoruz. Bunun mü'minleri beş-
yüz sene sonra da bizim milliyetimize dâir hiç bir şeyden şübhe etmemelidir. Mil-
liyyet mevzu'unda biz, sâdece olan, bizde olan şeyleri söyleyelim. Bizde olmayanla­
rı da söylemeyelim. Meselâ, bizim felsefemiz yokdur. Çünki, ordular felsefe yap­
maz, fütuhat yapar. Biz de öyle yapmışız. Biz, Vatan k u r a n bir Milletiz. Bunları
söyleyelim
Aynı târihde Fuad Köprülü de, bütün dil ve edebiyatların mukaayesesi mevzu'-
lı bir eser yazmak müddeâsmda idi. Ben kendisine demişdim ki:
— Bu büyük mevzu'a girmeyiniz. Bizim daha m ü h i m mevzu'larımız vardır.
Meselâ, şu Ahmed Yesevî nedir? Kimdir? Bir araştırınız. Bakınız, bizim milliyeti­
mizi asıl orada bulacaksınız "

(26) Bak.: Yahya Kemâl'in Hâtıraları; Nihad Sami Banarlı; İstanbul, 1960; 60. sf.

1178
Bu târihî konuşma, Köprülünün hayâtında en hayırlı bir dönüm noktası ol­
m u ş ; " T ü r k Edebiyatında ilk Mutasavvıflar" adiyle yazdığı ilk büyük eserini, bu
görüşdeki ehemmiyyeti derhal ve çok iyi sezerek yazmaya başlatmışdır.—
Genç Müderris Köprülü 23 yaşında Profesör olmamn verdiği heves ve emni­
yetle çok ciddî ve verimli çalışarak birbiri ardınca kıymetli eserler hazırladı.
1913'dem 1963"e kadar geçen yarım asır zarfında hep orijinal ve çok kıymetli
eserler veren ve büyük bir teşkilâtçı olan Köprülü, 1915'de "Âsâr-ı İslâmiyye ve
Milliyye Tedkîk E n c ü m e n i ' n i kurdu. Bu İlim Enstitüsünün organı olarak aynı yıl,
"Millî Tetebbu'Iar Mecmûası"m çıkardı. Fuad Bey'in bu Mecmûa'nın 1. sayısında
neşretdiği " T ü r k Edebiyyâtı'nda Âşık Tarzı'nm Menşe' ve Tekâmülü" adlı büyük
makaalesi, O'nun, daha ilk adımda, kendi sahasında neler yapmaya muvaffak olaca­
ğım müjdeleyecek kuvvette idi. İlk şâheseri'ni de 1918'de " T ü r k Edebiyyâtında İlk
Mutasavvıflar" kitabiyle verdi. Okadar ki, Türkiye'de böyle bir kitap yazılması Av­
rupalı âlimlerin hayretine sebeb oldu. Bu Kitab, Batılı Türkologlar arasında " T ü r k
İlmi"ne bir saygı ve hayranlık uyandırdı. Köprülü, bu eseriyle milletlerarası bir
şöhret kazandı. Sonra, O'nun bu faaliyeti bir an bile durmadı; aynı hızla devam
etti...*...
1923'de Paris'de "Dinler Târihi Kongresi"ne; 1925'de "Sovyet Cumhuriyetleri
İlimleri Akademisi"nin 200. yıldönümü Töreni"ne; 1926'da "Baku'da toplanan
Türkoloji Kongresi"ne; 1928'de Oxford'da toplanan "Müsteşrikler Kongresi"ne ka­
tıldı. 1934'de Tahran'da, "Firdevsî'nin 1000. Yıldönümü Töreni"ne da'vet edildi.
O'nun ilmi ve şöhreti nihayet Amerikalıları da sardı. Amerika İlim Cem'iy-
yetleri ve Üniversiteleri de O'na lâyık olduğu saygıyı gösterdiler (27). O'nun ve
o'nun şahsında T ü r k İlmi'nin bu türlü zaferlerini önce Avrupa'h âlimler birbirine
duyurmayla başladılar. Meselâ, Prof. Paul VVittek, "Türkische P o s f ' d a yazdığı bir
makaalede, bu hususda şunları söylüyordu:
"Köprülü-zâde'nin kazandığı ehemmiyet, Türkiye Hududları'nın çok dışarısı­
na kadar yayılmışdır. Baku'da toplanan Türkologlar Kongresinde O, Türklüğün
ma'nevî rehberi sıfatıyla, coşkun (bir şekilde tebrik edilmişdir. Leningrad İlim­
ler Akademisi, Kendisine, yaşayan en büyük "İslâm Tarihçisi" ve Türkolog Bart-
hold'un teklifi üzerine 1925'de "Muhabir A'zâ"lık tevcih etmiş ve Türkoloji'nin ya­
yım organı olan Macar "Körösi Mecmuası" kendisini 1926'da "Yayın A'zâhğı" na
seçmişdir. Eski ve meşhur "Heidelberg Üniversitesinin verdiği "Fahrî Doktorluk"
payesine gelince: Bunu şimdiye kadar Avrupa'da Fuad Bey'e gösterilen takdirleri,
Alman İlmi'nin de takdir ve teşekkürlerini ifâde eden müstesna bir işaret olarak
kabul etmek gerekir." Fakat Avrupa İlmi'nin takdir ve ta'zim ettiği bu Türk
Âlimi kendi Memleketi'nde anlaşılamadı. 0 1 nu çekemeyenler ve O'nu küçük düşür­
meye çalışanlar görüldü. Meselâ, İstanbul Darülfünunu'nun Universite'ye çevrilişi
hâdisesinde (Köprülü'yü Universite'ye almamak için) harekete geçtiler. O'nun, bir
yüksek okul diploması dahî olmadığım ileri sürerek, baremdeki derecesini olsun

(27) Bak.: Avrupalı Âlimler ve Fuad Köprülü; Meydan Gazetesi; 83., 84., 85. Sayılar; istanbul, 1966; N. Sami
Banarlı.

1179
düşürmeye kalkdılar. Bereket versin, O yıllar, Büyük Atatürk'ün hayatda olduğu
yıllardı. O yıllarda, Millî Değerler'e karşı açıkça hakaaret ve haksızlık yapmak ko­
lay değildi. Nitekim, muarızları bu yüzden, kötü maksadlarına ulaşamadılar.
O'nun, "Millî Edebiyat'" anlayışı bakımından dîger üzücü bir hâdisesi de 1937'-
de yapılan bir "Edebiyat Gecesi"nde görüldü. İstanbul'da Edebiyat Fakültesi ta­
rafından tertiblenen bu "Gece"de Türk Halk Şâirleri, Tasavvuf Şâirleri ve Dîvan
Şâirleri, Şiirleri ve San'atlariyle sahnede temsil ediliyordu. Ogece Köprülü, o târ
rihe kadar, hakkında ters ve yanlış hüküm verilmiş bir mevzu'u ele alarak bu ko­
nuda bir konuşma yapmış ve bilhassa:
"Türk Dîvan Edebiyatı Millî Edebiyat çerçevesi dışında bırakılamaz. Bugüne
kadar eski'yi yıkmak ve yenî'yi kurmak için, bu Edebiyata çok haksız ve şiddetli
hücumlar yapılmışdır. Ancak, Mazilerini ve Târihlerini iyi bilmeyen milletler hiç­
bir zaman büyük bir istikbâl yaratamazlar. Hakîkatde Türk Dîvan Edebiyatı' da,
Türk Halk ve Tasavvuf Edebiyatı kadar millî ve büyük bir edebiyatdır" demiş ve
şiddetle alkışlanmıştır. Ertesi gün, bir kısmı gazeteler ve mizah mecmuaları, san­
ki anlarlarmış gibi, bunu tenkîd ettiler. Halbuki, Köprülü bu konuşmasında İlmî
ve millî bir hakikati meydana koyuyordu. Nitekim, Köprülü'den birkaç yıl sonra,
Rus Âlimi Profi. E. Bertels, uzun araştırma ve karşılaştırmalardan sonra aynı ha­
kikati söylemeye lüzum görmüşdü „
,(194rde) Devrin Maârif Vekili (Hasan Ali Yücel), liseler'den Türk Edebiyatı
Târihi Dersleri'ni kaldırmak gibi büyük bir hatâ işlemişdi. Bu, bir yandan, Türki­
ye'deki sol cereyana bir hizmet, öte yandan ucu Köprülü'ye uzanan ma'nevî bir
darbe idi. Çünki, Türkiye'de Türk Edebiyatı Târihciliği'ni Fuad Köprülü kurmuşdu.
Aynı Maârif Vekîli, Köprülü'nün ilmine de kıymet vermemek gibi tuhaf bir
zihniyet içindeydi. Meselâ, ilk defa Leyden'de "Milletlerarası Akademiler Birliği"
nin yardımı ve en tanınmış Avrupa'lı Oryantalistlerin iştiraki ile yayınlanan "Bü­
yük İ s l â m Ansiklopedisi" çalışmalarına Türkiye'den katılması sağlanan tek âlim
Köprülü olduğu halde, bu Ansiklopedi'nin ba'zı ta'diller ve ilâvelerle Türkçe'ye
çevrilişi hareketine Fuad Köprülü'süz başlanmışdı. Fakat, daha ilk fasiküllerin neş­
rinde ortaya çıkan kifayetsizlik o kadar dikkati çekmiş idi ki, hakîkî bir ilim ada­
mı olan Ansiklopedi Müdîri (Rahmetli) Adnan Adıvar, bir gece (eşi) Halide Edib
(Adıvar) ile birlikde Köprülü'nün evine gittiler. Ondan, Ansiklopedi çalışmalarına
katılmasını rica ettiler. Böylelikle "Türkçe İslâm Ansiklopedisi" III. Fasikülü'nden
i'tibâren Köprülü'nün yazdığı makaalelerle birdenbire bir ışık gibi parladı. Köp­
rülü, Meb'usluğu sırasında, hattâ Demokrat Parti'yi kurduktan sonra, ya'ni Siyâ­
si Hayat içinde geçen ömrünün, 1940'dan 1950'ye kadar, uzun bir devresi boyunca
bu Ansiklopedi'ye ilmî makaaleler yazmaya devam etti....
Şu son yıllarda Köprülü'Jyü bir siyâset adamı olarak tanıyanlar, O'nu âlim bi­
lenlere nisbetle çok fazladır. Bunların da mühim bir kısmı Köprülü'yü "İlmi bıra­
k ı p " siyâsî hayâta atılmakla itham edenlerdir. Fuad Bey, bilhassa 2. Dünya Harbi
yıllarında İlmin, hele Türkçe'nin politika'ya âlet edilmesinden çok müteessirdi.
1945-1950 yıllarında Vatan (Gazetesinde)'da çıkan makaaleleri, hep bu ıztırâbın

1180
ifadesiydi. Aynı hareket noktasından yürüyerek Memleketin o zamanki İdaresini
de çok (kötü) zararlı buluyordu. (Bir akşam evinde kendisini Demokrat Parti'ye
girmekden caydırmak için uğraşan bir şahsa şu cevâbı vermişdi):
"Denize düşen çocuğunu k u r t a r m a k için suya atılan ıbir babaya, hiç kimse,
"sen ilim ve ihtisas adamısın; suya atılmayı başkasına bırak!" diyemez. Bugün
Memleket bir diktatörlük denizinde boğulurken O'nu kurtarmaya koşmamak da
hiçbir Türk Münevveri'ne teklif edilemez. Şimdi, her Türk Münevveri'ne düşen va­
zife, Memleketi bu Totaliter İdâre'den k u r t a r m a k d ı r . "
Fuad Köprülü, Siyâsi Hayâtı'nın o hamlesinde bu emeline ulaşdı. Fakat, bu
başarı, Yurd'un, içinde bulunduğu buhranları yenmeye yetişmedi. (Politikacı Köp­
rülü, Âlim Köprülü'ye gölge düşürdü.) Bununla beraber, Fuad Köprülü hakkında
Rus Profesörü Gordelevskiy'in daha 1925'de söylediği bir cümle hiçbir zaman de­
ğişmedi. Ve Köprülü, bütün ömrünce bu cümle'de tarif edilen insan olarak yaşa­
dı:
Köprülü-zâde, her zaman ve her yerde Vatan'mı seven ve O'na i m a n eden bir
insan sıfatıyle çalışmaktadır (28)» (25/f - 962., 968).

FAHRÎ ve ŞEREF ÜYELİKLERİ ile DOKTORLUKLARI

1 — 1925'de Sovyet Rusya İlim Akademisi'ne "Muhabir Üye" seçildi. Fakat,


Vatan'a dönünce "Sovyet Rusya içindeki Türkler'in zorla Ruslaştırıldığı" hakkın­
da verdiği beyanat üzerine sözü geçen Rus Akademisi kendisini ihraç etti.
2 — 1927'de Heidelberg Üniversitesi tarafından "Fahri Doktorluk" payesi ve­
rildi.
3 — 9 Kasım 1939'da Sorbon Üniversitesi Şark Dilleri Fakültesinin teklifi üze­
rine sözü geçen Üniversite Senatosu'nca "Fahri Doktor (= Docteur Honoris Cau-
sa)" payesi verildi.
4 — 1939'da Macar İlimler Akademisi "Haberleşme Üyeliği"ne seçildi.
5 — 1947'de Amerikan Şark Cem'iyyeti (= American Oriental Society) tara­
fından "Şeref Üyeliği" payesi verildi.
6 — 1959'da Amerikan Târih Cem'iyyeti (= American History Society) tarafın­
dan "Şeref Üyeliği" payesi verildi.
7 — 1964'de Londra Doğu ve Afrika İlmî Araştırmaları Okulu ( = School of
Oriental and African Studies)'nun "Haberleşme Üyeliği"ne seçildi.
8 — 1964'de Macar İlimler Akademisi tarafından "Şeref Üyeliği" payesi veril­
di.

(Bulabildiğimiz) B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (25/h)

1 — Kırâat-ı Edebiyye (İ'dâdi 1. Sınıflar için; Celâl Sâhir ile birlikde)


1. Ksm.: İstanbul, Karabet Mat.; 1320 (1904); 160 sf.; 8°
2 — Hayât-ı Fikriyye
İstanbul, Uhuvvet Mat.; 1325 (1909); 208 sf.; 8°

t?8) Bak.; Azarbaycan'ı Tecikîk ve Tetebbu' Cem'iyyeti Mecmuası; Baku, 1925; 2. sayı

1181
3 — Paris Kadım (Henry Becque'den terceme)
İstanbul, A. İhsan Mat.; 1326 (1910); 74 sf.; 8°
4 — Rûh-i Siyâset (Dr. Gustave le Bon'dan terceme)
İstanbul, A. ihsan Mat.; 1326 (1910); 74 sf.; 8°
5 — Rulı'ül • Cemâat (Dr. Gustave le Bon'dan terceme)
İstanbul, Uhuvvet Mat.; 1327 (1911); 285 sf.; 8°
6 — Mapolyon'un Şark Siyâseti: Selim-i Sâlis ve Napolyon (tere.)
İstanbul, Kanaat Mat.; 1329 (1913); 411 sf.; 8°
7 — M:a'tûmât-ı Edebiyye (2 Cild birarada; Ş. Süleyman ile birlikte)
İstanbul, Kanaat Mat.; l . C : 1914; 2+314 + 6 sf.;
İstanbul, Kanaat Mat.; 2.C.: 1915; 264 sf.
8 — Millî Kıraat (İlk mektab son, Sultanî ilk sınıflar için)
(5. Ksm.) İstanbul, Kanaat Mat.; 1915; 239+1 sf.; 8°
9 — Yeni Osmanlı Târih-i Edebiyyâtı [menşe'lerinden Nevşehir'li Dâmad İbra­
him Paşa Sadâretine kadar (1718 - 1730) Ş. Süleyman ile birlikde]
l . C : İstanbul, Ş. Mürettibiyye Mat.; 1916; 392+4 sf.; 8°
10 — Türk Dili'hin Sarf ve Nahvi (Süleyman Sâib ile birlikde)
istanbul, Ş. Mürettibiyye Mat.; 1917; 112 sf.; 8°
11 — Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1918; 446 sf.; 8°; 15 planş
12 — Türk Dili'nin Sarf ve Nahvi (Süleyman Sâib ile birlikde)
(3. Ksm.) İstanbul, Ş. Mürettibiyye Mat.; 1918; 167 sf.; 8°; resimli
13 — Nasreddm Hoca
istanbul, Kanaat Mat.; 1918; 238 sf.; 8°; 11 planş
14 — Tevfik Fikret ve Ahlâkı
istanbul, Kanaat Mat.; 1918; 40 sf.; 8°
15 — Türk Edebiyyâtı Târihi (2 cild)
istanbul, Mat:baa-i Âmire; 1920; l . C : Kabl'el-Islâm; 96 sf.
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1921; 2.C.: Bad'el-Islâm; 97-215 sf.
16 — Millî Târih (Orta mekteb 2. sınıf için)
İstanbul, Kanaat Mat.; 1921; 62 sf. 8°
İstanbul, Kanaat Mat.; 1922; 62 sf. 8°; (4. cild)
17 — Millî Elifba (= Arab harfli Türkçe Alfabe; Süleyman Sâib ile birlikde)
İstanbul, Kanaat Mat.; 1921; 80 sf.; 8°; Resimli
18 — Mekteb Şiirleri (ilk mekteb 5. sınıflar için; 2., 5., 6. Ksm.)
İstanbul, Ş. Mürettibiye Mat.; 1922; 95 sf.; 8°
19 — Türkiye Târihi (Anadolu İstîlâsı'na k a d a r Türkler)
l . C : istanbul, Kanaat Mat.; 1923; 256 sf.; 8°
20 — Türk Târih-i Dînî'si (1. - 34. forma)
İstanbul, Darülfünun Mat.; 1924; 624 sf.; 8°
21 — Bugünkü Edebiyat
istanbul, Cihan Mat.; 1924; 1 + 329+1 sf.; 8°

1182
22 — Fuzûlî : Hayâtı ve Eserleri
İstanbul, Orhâniye Mat.; 1924; 22+352 sf.; 8°
23 — Türk Edebiyatı Târihi
İstanbul, Millî Mat.; 1926; 386 sf.; 8°; 7 harita
24 — Les Origines du Bektachizme (ayrı basım)
Paris, Macon, Protat Freres; 1926; 25 sf.; 8°
25 — Millî Edebiyat Cereyânı'nın İlk Mübeşşirleri ve Dîvan-ı Türkî-i Basit
İstanbul, Devlet Mat.; 1928; 7 9 + 8 3 + 1 sf.; 8°
26 — Onyedinci Asır Saz Şâirlerinden Gevheri: Hayâtı ve Eserleri
İstanbul, Yeni Mat; 1929; VI+99 sf.; 8°
27 — XIX. Asır Saz Şâirlerinden Erzurumlu Emrah
İstanbul, Evkaaf Mat.; 1929; 38 sf.; 8°
28 — XVI. Asır Sonuna Kadar Türk Saz Şâirleri
İstanbul, Evkaaf Mat.; 1930; 69 sf.; 8°
29 — XVII. Asır Saz Şâirlerinden Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman Hikâyesi
İstanbul, Evkaaf Mat.; 1930; 78+2 sf.; 8°
30 — Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar
İstanbul, Ahmed Said Basımevi; 1934; 320 sf.; 8°
31 — Anadolu'da Türk Dili ve Edebiyatının Tekâmülüne Bir Bakış
İstanbul, Akşam Mat.; 1934; 86 sf.; 8°
32 — Eski Şâirlerimiz: Dîvân Edebiyatı Antolojisi
İstanbul, Resimliay Mat.; 1934; 700 sf.; 8°
33 — Yıldırım Beyazıd'ın Esareti ve İntihan Hakkında (tedkîk)
İstanbul, Devlet Basımevi; 1937; 591-603 sf.; 8°; (ayrı basım)
34 — Bibliyografya
İstanbul, Devlet Basımevi; 1937; 8 sf.; 8°; (ayrı basım)
35 — Orta Zaman Türk Hukukî Müesseseleri
İstanbul, Burhâneddin Basımevi; 1937; 34 sf.; 8°
36 — Zur Kenntnis der Alttükischer Tilulatur (ayrı h a s m ı )
Budapest, Leibzig, Körösi Croma - Tarassag, Otto Harrasso Witz; 1938;
7sf.; 8°
37 — l'Institution de Juridiques Turques au Moyen Age
İstanbul, Devlet Mat.; 1938; 41-76 sf.; 8°; (Belletenden ayrı basım)
38 — l'Institution de Vakf et I'Importance Historique de Document de Vakf
İstanbul, Cumhuriyet Mat.; 1938; 9 sf.; 8°; (Belleten'den ayrı basını)
39 — XVII. Asır Sâz Şâirleri
İstanbul, Kanaat Mat.; 1939; 67-128 sf.; 8°; (ayrı basım)
40 — XIX. Asır Saz Şâiri Âşık Dertli
İstanbul, Ahmed Said Mat.; 1940; 643-704 sf.; 8°; (ayrı basım)
41 — XVII. Asır Saz Şâiri Âşık Ömer
istanbul, Ahmed Said Mat.; 1940; 195-256 sf.; 8°; (ayrı basım)
42 — XIX. Asır Saz Şâiri Erzurum'Iu Emrah
İstanbul, Ahmed Said Mat.; 1940; 579-640 sf.; 8°; (ayrı basım)
1183
43 — Karacaoğlan
istanbul, Kanaat Mat.; 1940; 259-320 sf.; 8°; (ayn basım)
44 — XVIII. Asır Saz Şâirleri
İstanbul, Kanaat Mat.; 1940; 8+323-446 sf.; 8°; (ayrı basım)
45 — XIX. Asır Saz Şâirleri
İstanbul, Ahmed Said Mat.; 1940; 451-576 sf.; 8C; (ayrı basım)
46 — XX. Asır Saz Şâirleri
İstanbul, Kanaat Mat.; 1940; 707-768 sf.; 8°; (ayn hasım)
47 — Ali Şîr Nevâî
İstanbul, Maârif Mat.; 1941; 15 sf.; 8°; (ayrı basım)
48 — Altınordu'ya Aid Yeni Araştırmalar
İstanbul, Maârif Mat.; 1941; 397-436 sf.; 8°; (ayrı basım)
49 — Orta Zaman Türk - İslâm Feodalizmi
İstanbul, Maârif Mat.; 1941; 397436 sf.; 8°; (ayn basım)
50 — Türk Şâirleri ( I I I . C: İndeksler ve Sözlükler)
İstanbul, Kanaat Mat.; 1941; 769-975 sf.; 8°; (ayn basım)
51 — XII. Asırda Marâga Rasathanesi Hakkında Ba'zı Notlar
Ankara, Türk Târih K. Basımevi; 1942; 207-227 sf.; 8°; (ayn basım)
52 — Yeni Fârisî'de Türkçe Unsurlan
İstanbul, Maârif Mat.; 1942; 16 sf.; 8°; (ayn basım)
53 — Anadolu Selçuklan Târihi'nin Yerli Kaynaklan
Ankara, Türk Târih K. Basımevi; 1943; 379-521 sf.; 8°; (ayn basım)
54 — Osmanlı İmparatorluğunun Etnik Menşe'i Mes'elesi
Ankara, Türk Târih K. Basımevi; 1943; 219-312 sf.; 8°; (ayn basım)
55 — Uran Kabilesi
Ankara, Türk Târih K. Basımevi; 1943; 227-243 sf.; 8°; (ayn basım)
56 — Kayı Kabilesi Hakkında Yeni Notlar
Ankara, Türk T â r i h K. Basımevi; 1944; 421-452 sf.; 8"; (ayn basım)
57 — Alcune Osservazioni Interno all'unfluenza Delle Instituzioni Bizantine SuUe
Instituzioni Ottomane
Roma, Instituto per l'Oriente; 1953; IV+174 sf.; 8°
58 — Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu
Ankara, T. Târih Kurumu Basımevi; 1959; XXXIX+122 sf.; 8°
59 — islâm Medeniyeti Târihi (Prof. Dr. W. Barthold ile birlikde)
Ankara, Poligraf Ofset Basımevi; 1962; XXXIX+ 303 sf.; 8°
60 — Rönan MUdâfaanâmesi
Ankara, Güven Mat.; 1962; 78 sf.; 8°
61 — Türk Saz Şâirleri (5 cild b i r a r a d a )
Ankara, Güven Basımevi; 1962 - 1965; 826 sf.; 8°
62 — Sâmânoğulları : 874 - 1005
Ankara, Başvekâlet Mat.; ? ; 22 sf.; 4°
O

1184
MEHMED SALİH ŞENDİL (30) Çiftçi ve Tacir Hafız Salih Efendi ile
Zehra Hanım'ın oğludur. 1872 (1280
j ^ B B j ^ ^ ^ ^ ^ ^ H ^ ı R.)'de Lofça'da doğdu. Atik Alipaşa İb-
I tidâî Mektebi'nde, Fâtih Rüşdiyesinde,
Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'nin İ'dâdî
Kısmi'nda okudu. İsviçre'ye giderek
Cenevre'de Balizer Ticâret Mektebi'nde
öğrenimini tamamladı.
Yurd'a döndükten sonra "Diplo­
m a s i " mesleğini seçdi. 1892'de Hâriciye
Nezâreti Matbûât-ı Ecnebiyye KalemF-
ne ta'yin edildi. Aynı yıl Bâb-ı Alî Ter-
ceme Kalemi'ne; 1898'de Stokholm Se­
fareti Başkâtibliğine nakil ve terfi' et­
tirildi. 1900'de Bâb-ı Alî İstişare Odası
Muavinliğine; aynı yıl Bulgaristan (Os­
manlı Devleti) Komiserliği Fransızca
Başkâtib Muavinliğine getirildi. 1902'de
Başkâtibliğe terfi' etti. 1911'de Hâriciye
Nezâreti Umûr-ı Siyâsiye U m u m Mü-
dîrliğine yükseltildi. Bu görevde iken
bir süre de (o zaman Hâriciye Nezâre-
ti'ne bağlı olan) Matbuat Umûm Mü-
dîrliğine (Basın-Yaym Genel Müdürlüğüne) Vekâlet etti. 21 Eylül 1920 (21 Eylül
1336)'da, ek görek olarak, Mekteb-i Mülkiyye Fransızca Muallimliğini de deruhde
eyledi. 30 Eylül 1923'de T.B.M.M. Hâriciye Vekâleti Umûr-ı Şehbenderî Umûm Mü-
dîrliğine (Konsolosluk Dâiresi Genel Müdürlüğüne) ta'yin edildiğinden Ankara'ya
gitmesiyle bu ek görevden isti'fâen ayrıldı. 1924'de Boğazlar Komisyonu Kâtib-i
Umûmliği (Genel Sekreterliği)'ne atandı. 1926'da emekliye sevkedildi. 1936'da,
emekli ve ücretli olarak çalışmak üzere Hâriciye Vekâleti Müşavirliğine ta'yin
edildi. Bu görev üzerinde bulunduğu hâlde, 19 Mart 1938'de ikinci kez S.B.O. Fran­
sızca Okutmanlığına getirildi. 28 Şubat 1939'da Okutmanlık'dan isti'fâen ayrıldı.
31 Ocak 1943'de Ankara'da H a k k m rahmetine kavuşdu. Evli olup bir erkek, d ö r t
kız evlâd babası idi. Fransızca, Almanca, ingilizce, İspanyolca, İsviçce ve Arabcaya
vâkıfdı.

(30) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C , 295. sf.


b) Türkiye'de Matbuat idareleri ve Politikaları; Server i s k i t ; Ankara, 1943; 179. sf.
c) Talebimiz üzerine, Dâmâdı .Sayın Nezih Sirel'in gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 4 Aralık 1967
günlü mektup.

1185
MUAMMER PAMUK (31) Kunduracı esnafından olup 1. Dünya
Savaşında Çanakkale'de şehid düşen
İbrahim Efendi ile Cemile Pamuk Ha­
nımın oğludur. 5 Mayıs 1918'de Nazilli'­
de doğdu
ilk öğrenimini Nazilli'de, orta ve
lise öğrenimini izmir Erkek Öğretmen
Okulu'nda ve yüksele öğrenimini de
1941'de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü
Beden Terbiyesi Şûbesi'nde tamamla­
dı.
1941'de Izmir-Buca Ortaokulu Be­
den Eğitimi Öğretmenliğine ta'yini ile
öğretmenlik görevine başladı. Buradan
18 Şubat 1946'da S.B.O. Beden Eğitimi
ve Spor Öğretmenliği'ne nakledildi.
1947'de, meslekî bilgisini artırması
için, Millî Eğitim Bakanlığı'nca isveç'e
gönderildi. Önce Jimnastik Okulu'nda,
sonra isveç Krallık Merkez Tıbbî Jim­
nastik Okulu'nda Tıbbî Jimnastik, Ma­
saj, Rehabilitasyon ve Umûmî Hasta­
lıklar Tedavisi konularında teorik ve
pratik ihtisas kursları'm tamamladı. 1950'de Yurd'a ve S.B.O.'ndaki görevine dön­
dü. S.B.O.'nun 1950-1951 Ders Yılı'nda Fakülte olarak öğretime başlaması üzerine,
Millî Eğitim Bakanlığı Beden Eğitimi ve izcilik Şubesi Müdîr Muâvinliği'ne ta'yin
edilmekle beraber, ek görev olarak, S.B.F.'ndeki öğretmenliğine, 1953'e kadar de­
vam ettıi. 1960'da aynı Şube Müdîrliği'ne terfi' ettirildi. 1967'de kendi isteği ile Ga­
zi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü Öğretmenliği'ne atandı. Hâlen (1969)
bu görevde bulunmaktadır. Evli olup bir erkek, bir kız evlâd babasıdır.
1950'den 1966'ya kadar Basketbol Federasyonu Genel Sekreteri ve Asbaşkam
olarak çalışdı.

(31) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C , 309. sf.


b) Talebimiz üzerine kendilerinden alman 20 Aralık 1968 günlü olup Arşimizde saklı not

1186
Prof. Dr. i b r a h i m Edhem Bey ile Saadet Hanı­
MUHLİS ETE (32) mın oğludur. 1904'de İstanbul Bakır­
köy'de doğdu. Weimar (Almanya) Lise­
sinde "Bakalorya (= Bütün lise ders­
lerinden bir kerede verilen sınav)" ve­
rerek me'zun oldu. Leipzig Üniversite­
si İktisad Fakültesini bitirdi. Aynı Üni-
versite'de doktora da yaparak "İktisad
Doktoru" unvan ve diploması aldı.
Yurd'a döndükten sonra 1930'da İs­
tanbul Hukuk Fakültesi İktisad Doçent­
liğine ta'yinle Akademik kariyer'e gir­
di. Yüksek İktisad ve Ticaret Okulu
Para-Banka Profesörlüğünde; Yüksek
Murakabe Hey'eti Üyeliğinde ve Reisli­
ğinde bulundu. Ek görev olarak da 1
Kasım 1939'da S.B.O. İşletme İktisâdı,
1944'de de Umûmî İktisad Profesörlük­
lerine getirildi. Bir süre de Kiel Üni-
versitesi'nde müsâfir profesör olarak
bulundu. Mayıs 1950 seçimlerinde De­
mokrat Parti'den Ankara Milletvekilli­
ğine seçildi. 1. Adnan Menderes Kabine­
sinde (şimdiki Sanayi Bakanlığının ilki olan) İşletmeler Bakanlığına, bir süre
sonra da İktisad ve Ticâret Bakanlığına getirildi. 1954'de D.P.'den 2. defa Ankara
MilletvekiUiği'ne seçildi. Milletvekilliği 1957'de sona erdi. 1961 seçimlerinde
C.K.M.P.'den 3. defa Ankara Milletvekilliğine seçildi. Koalisyon Kabinelerinden
üçüncüsünde Ticâret Bakanlığını deruhde etti. 1965 seçimlerinden sonra politika­
d a n ayrıldı. 1966'da İstanbul Özel İktisâdi ve Ticarî İlimler Akademisi Başkanlı­
ğına ve Profesörlüğüne atandı. Hâlen (1969i) bu görevdedir. Evli olup iki erkek
evlâd babasıdır. Almanca, ingilizce ve Fransızca bilmektedir.
Türkiye Ekonomi Kurumu, Avrupa Hareket Birliği Türk Konseyi, Türk-Alman
Kültür Derneği Başkanlıklarında bulunmuşdur. Türk Kooperatifçilik Kurumunun
Kurucularındandır. Bu Dernek ve Kurumlar ile Güney Doğu Avrupa Derneğinin;
İktisadî Araştırmalar Te'sisi'nin daimî üyesidir. Federal Almanya Devleti'nin Bü­
yük Liyâkat Madalyası hâmilidir.

(32) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1 ,C , 301. sf.


b) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve arşivimizde saklı 1 Ocak 1968 günlü mektup.
c) M i l l î Kütübhâne Katalogları.

1187
BASILMIŞ ESERLERİ (32/b ve 32/c)

1 — İstanbul Limanı ve Teşkilâtı; Leipzig, 1930 (Doktora Tezi; Almanca)


2 — Sergi ve Panayır İktisad ve işletmesi
istanbul. Cumhuriyet Mat.; 1931; 55 sf.; 8°
3 — Balkan İktisadiyâtı
istanbul, Ahmed Sâid Mat.; 1933; 174 sf.; 8°
4 — Kredi Bankası ve Borsa
istanbul, Güneş Mat.; 1934; 140 sf.; 8°
5 — Ticâret-Banka-Borsa
istanbul, Vakit Mat.; 1934; 213 sf.; 8°
6 — Transport Ekonomisi
istanbul, Selâmet Mat.; 1935; 208 sf.; 8°
7 — Para ve Kambiyo
istanbul, Bozkurt Mat.; 1936; 238 sf.; 8°
8 — Münakalât (- Ulaştırma)
istanbul, Güven Mat.; 1938; 268 sf.; 8°
9 — Cumhuriyet'den sonra Para Sistemimiz ve Para Siyâsetimiz
Ankara, Cezaevi Basımevi; 1938; 21 sf.; 8°
10 — Harb İktisadiyâtı ve Münakalât
istanbul, Ken'an Mat.; 1939; 593+607 sf.; 8°
11 — Türkiye'de Pamuklu ve Dokuma Sanâyi'nin Kooperatifleştirilmesi
istanbul, Güneş Basımevi; 1941; 29 sf ; 8°
12 — Köy Bölgelerimizde Kurulacak Küçük Sanayi' İşletmeleri
Ankara, İdeal Basımevi; 1943; 30 sf.; 8°
13 — İşletme Ekonomisi Dersleri: 1.-2. cildler
istanbul, Dünya Mat.; 1946; 12+168+91 sf.; 8°
14 — Türkiye'de Devlet işletmeciliği
Ankara, Güney M a t ; 1948; 34 sf.; 8°
15 — Darft of an Economic Programme for Turkey
Ankara, Doğuş Mat.; 1952; 24 sf.; 8°; (ayrı bası)
16 — Türkiye'nin Sanayi' Politikası
İstanbul, Tan Mat.; 1956; 125 sf.; 8°
17 — Müşterek Pazar Karşısında Türkiye Devlet Sanâyi'i ve Türkiye Ma'den
Politikası
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1960; 45 sf.; 8°
18 — Economic Research in Institutes of Turkey-Instituts de Recherches Eco-
nomiques en Turquie - Wirtschafts Forschungs Institute in der Turkei
(= Türkiye Ekonomi Kurumu ve Türkiye'de iktisadî Araştırma Kuruluş­
ları)
Ankara, Başnur Mat.; 1965; X I I + 152 sf.; 8°

1188
Profesör Ahmed Hamdi Efendi'nrn oğludur. 1884
MUSTAFA ŞEREF ÖZKAN (33) (1300 R.)'de Burdur'da doğdu. Tem­
muz 1903 (1319 R„)'de izmir fdâdîsi'ni,
Kasım 1908 (1324 R.)'de de İstanbul
Mekteb-i Hukûku'nu bitirdi. Hükümet­
çe açılan sınavı kazanarak 1909'da Fran­
sa'ya gönderildi. Paris Hukuk Fakülte­
s i n d e lisans öğrenimini tamamlayarak
Eylül 1912 (1328 R.)'de Yurd'a döndü.
Ocak 1913'de İstanbul Hukuk Fa­
kültesi İdare Hukuku Öğretim Üyeli-
ği'ne; Ekim 1913'de Konya Mekteb-i
Hukûk'u Müdîrliği'ne getirildi. Ocak
1914'de yapılan seçimlerde Konya ve
Burdur'dan Meb'us seçildi. Konya
Meb'usluğunu tercih ederek Meclis-i
Meb'ûsan'a girdi. Aynı yıl, ek görev ola­
rak, İstanbul Mekteb-i Hukuku Âmme
ve İdare Hukuku Müderrisliklerini de
deruhde etti. Ekim 1915'de, izni alına­
rak, Ticâret ve Ziraat Nezâreti Müste­
şarlığı'na ta'yin edilmesi üzerine Meb'-
uslukdan isti'fâen ayrıldı. Müsteşarlık
ve Müderrislik görevlerine ek olarak İ'tibâr-ı Millî Bankası Yönetim Kurulu Üye­
liğine de atandı. Aralık 1916'da Said Halim Paşa Kabinesi'ne Ticâret ve Ziraat
Nâzın olarak girdi. Aynı yıl Kayseri Meb'usluğu'na seçildi. 5 Aralık 1917'de Nâzır-
lıkdan isti'fâen ayrıldı. M ü t â r e k e d e Meclis'in feshedilmesi üzerine de Meb'usluğu
son buldu. Aralık 1920'de Anadolu'ya geçdi. Ocak 1921de Sivas'da bulunan "Temyiz
Mahkemesi (= Yargıtay)" A'zâlığı'na ta'yin edildi ise de, hastalığı sebebiyle işe
başlamaksızm, Temmuz 192Tde isti'fâ etti. 1922'de Suriye Hududu için Fransızlar­
la Hükümetimiz arasında yapılan "Gümrük Andlaşması"nda Türk Delegasyonu
Başkanı olarak bulundu. Aynı yıl Lozan'a gönderilen İsmet Paşa Başkanlığındaki
'Lozan Sulh Konferansı Hey'eti"ne Dâimi Müşavir olarak ta'yin edildi. 2. Dönem
T.B.M M. seçimlerinde Burdur Milletvekilliği'ne getirildi. 1925'deki İsmet Paşa Ka­
binesine İktisad Vekili olarak girdi. Bu görevde 7 seneye yakın kalıp rahatsızlığı
dolayısıyle 9 Eylül 1932'de isti'fâen ayrıldı. Aynı yıl T.B.M.M. Bütçe Encümeni
Reisliği'ne seçildi ki, bu önemli görevi vefatına kadar devam etti. 1926'da açılan
Ankara Hukuk Fakültesi Idâre Hukuku Profesörlüğü görevine ek olarak, S.B.O.'nun

(33) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; I.C.; 311. sf.


b) T.B.M.M. S i c i l l i ; Nu. 469
c) Akşarn Gazetesi; 11 Eylül 1933; 1. sf.
ç) Ulus Gazetesi; 11, 13, 14 Eylül 1938; 7., A., 4.,
d) Millî Kütübhâne Katalogları

1189
İstanbul'dan Ankara'ya nakli üzerine 6 Kasım 1936'da S.BO. Idâre Hukuku Pro-
fesörlüğü'ne de ta'yin edildi.
10 Eylül 1938 günü, her zamanki gibi T.B.M.M.'ne gelmiş; Milletvekili arkadaş-
larıyle biraz görüşdükden sonra Meclis Kütübhânesi'ne çıkarak 16.30'a kadar bu­
rada çalışmışdı. Bu saat'de Meclis'den ayrılarak evine gitmiş; saat 17.30'da gelen
şiddetli bir kalb krizinden kurtulamayarak 18.00'de Hakkın rahmetine kavuşmuş;
Cebeci'deki Asrî Mezarlık'a defnedilmiştir. Vakitsiz ölümü, istisnasız ıbütün An­
kara ve Türkiye'de büyük bir teessür uyandırmışdı. Rahmetli'nin şahsında T B.M.M.
bilgisinden çok faydalandığı âlim ve idealist bir üyesini, Yüksek Öğrenim Gençliği
çok değerli bir profesörünü ve Büyük Türk Milleti de fazileti bir evlâdını daha
kaybetmiş oluyordu. Fransızca, Arabca ve Farsça'ya vâkıfdı.

Vefatından sonra, Dr. (Jur.) Sayın Münib Hayri Ürgüplü, Rahmetli'nin karak­
teri ve kişiliği hakkında şunları yazmışdı (33/ç - 13 Eylül -4. s f ) :
«O'nun ölümü karşısında duyulan içli ve özlü teessürü anlatmak için, ne ya­
zık ki kelimeler zavallı bir ifâde, lisan âciz bir vâsıtadır. Her dâim büyük saygı ve
sevgiye değer Mustafa Şeref Özkan'ın Şahsiyeti, derin incelemeler ve ayrı tevkire
bihakkın lâyıkdır.
Rejimler muayyen prensiplere dayanırlar; fakat o esaslara feragatle, faziletle,
bilgiyle inanan ve onları aynı suretle tatbik eden şahsiyetlerden kuvvet alırlar, kök-
leşirler. Sayın Mustafa Şeref Özkan, Cumhuriyet Rejiminin bu kırat'da bir elema­
nıydı. Gene O, bu yüksek vasıflarından dolayıdır ki yalnız kendisini tanıyanları de­
ğil, tanımayanları dahî ölümüyle eleme garketmiştir. Fâni insan için, bu, ne büyük
bir mutluluktur1.
Babadan intikal eden bir mazi ve tesadüfler, hâdiseler beni kendisine tanıttır­
dı- Ve dolayısıyle de O ölmez şahsiyeti yakından tanımak fırsatım bana verdi.
Kendisiyle sık sık konuşmalarını esnasında, eşi ender bulunur vasıflarının huzuru­
nu duyardım; kalbimin ve kafamın, O'na yükselmeye çalışarak koşmak ihtiyaç ve
iştiyakını hissettiklerini duyardım.
Bence bir insanın iki türlü terbiye müktesebâtı vardır: Baba ocağında ve mek-
teb'de alman terbiye ile hayatda alman terbiye...
Bu sonuncu terbiyenin mektebi yoktur. Onun sıraları, hayat ve yüksek şahsi­
yetlerin fazilet merhalesidir. Bir genç için ne yüksek bir bahtiyarlıkdır ki, hayâtı
•yalandan tanımaya başladığı zamanda Mustafa Şeref gibi bir şeref menba'ından
nur ve ilham alabilmek fırsatına nail olmuşdur. Gelecek nesiller, Mustafa Şeref-
den okuyanları biribirlerine hürmetle, tahassürle gösterecekler ve diyeceklerdir
ki: O, Mustafa Şerefin talebesidir. Bu fırsat ve vaziyet nasıl şerefli olmasın ki....
O, fazilet ve feragate en üstün derecesinde inananlardandı.

O, ilmi, hakîkî ma'nâsında ve tam olarak kavramışdı. O'nun kafasında millet,


devlet ve âmme hizmetleri mefhumlarının birleşmiş, tekâmül etmiş olduklarım
Fakültedeki tedrisât notlarından kolaylıkla anlamak kaabildir. Hattâ ve bilhassa
bu bakımlardan onun şahsiyetinin üzerinde durmak, hem ilim müntesibleri ve hem

1190
de Türk vatandaşı için bir n u r kaynağıdır, bir vazifedir. Fakat gene o b ü t ü n bun­
ların üstünde insanlığı hem de kemâl hâlinde temsil edenlerdendi
Muhakkak ki, İzmir İ'dâdîsintn Son Sınıfındaki Mustafa Şerefin muamele, ta­
vır ve tebessümiyle 30 yaşında Nazır Mustafa Şerefin muamele, tavır ve tebessü­
mü arasında fark bulmak kaabil değildir. Gene muhakkak ki, Türk Milleti Musta­
fa Şeref Özkan'ın şahsiyetinde her bakımdan çok yüksek değerde bir evlâdını kay­
betmiştir.
Bu ölümün acısını, Gençliğin kendisini imtisal numunesi kaynaklarından biri
olarak almasıyle ve onun gibi yetişmek ve yetiştirmek ülküsünü gütmesiyle azal­
tabilir, biraz olsun giderebiliriz.
Toprağa tevdi ettiğimiz hayat, ismi gibi şereflidir. Rahmet, Allahın ondan esir­
geyeceği bir şey olmayacakdır.»
O zaman İçişleri Bakanı olan Rahmetli Şükrü Kaya da Mustafa Şerefe âid
hâtıralarım şöylece kaleme almışdı (33/ç):
"...Şerefi İstanbul Hukuku sıralarından tanırım. Bizden bir sınıf sonra idi.
İnce, narin vücûdiyle, sâde ve temiz giyinişiyle, gözlük camının ne azaltdığı ne de
çoğaltdığı nafiz, derin zekâlı bakışlanyle, sakin vakur edasiyle, koridorlarda ve
bahçede umûmî münâkaşıalardaki sağlam bilgi ve mantığa istinâd eden mütâlaala-
nyle, bir çok talebeler gibi, benim de h ü r m e t ve muhabbetimi celbetmişdi. Hayâ­
tının sonuna kadar bırakamadığı Burdur Şivesi, sözlerine ayrı bir hususiyet ve­
rirdi.
Sonra kendisiyle, Paris Hukuk Fakültesinde buluştuk. O zaman Fransızcası
biraz kıt di.
— Şeref güçlük çekeceksin, dedim.
— Biliyorum; fakat bu güçlüğü herkesten iki kere daha fazla çalışmakla yen­
meğe çalışacağım, cevabını verdi.
Türk tıalebe arkadaşlar, birbirimizin imtihanlarında bulunmamağa k a r a r ver-
mişdik. Fakat neticeyi, imtihanlarımızın neticesini yüksek i'timâd ve temenni ile
beklerdik. Şerefin imtihan notları, her birimizin ancak yetişebileceğimiz derecede
görününce, diğer arkadaşlarla beraber kendisini sevinçle tebrik ettiğimiz zaman,
O, mütevazı' ve sevimli haliyle kendisi için m u k a d d e r olan bu neticeyi, imtihan­
larda yeri pek az olan şansa, talie atfederdi. Şerefin çalışkanlığının ve anlayışının
eseri her imtihanda daha mütezâyid olarak tecelli etti- Ve unutmadığıma emin
olarak diyebilirim ki, Son Sınıf İmtihanlarını alkışlarla verdi. Şeref Maârif hesa­
bına okumuşdu. Memlekete avdet edince, o zaman, Konya'da açılan Hukuk Mekte­
bine hoca oldu; ömrünün bu çok erken, ansızın gelen sonuna kadar, sevdiği hoca­
lığa devam etti.
O, Darülfünun kürsîlerinden genç dimağlara b ü t ü n bildiklerini ve öğrendikle­
rini telkin ederken mütemadiyen bilgisini de artırdı. Şeref, akranı arasında
haklı ve yerinde olarak en evvel kıymeti takdir olunan ve faal siyâsete lâyık gö­
rülen bir münevverdi. Çok genç yaşında Müsteşar ve Nazır oldu. Muvaffakiyyet-
ie vazifesini gördü. Mütârekenin elîm günlerinde Dâmâd Ferid Kabinesinin zul­
münden aylarca gizlenerek kurtulabildi. Sonra Millî Mücâdeleden evvel Anadolu'-
1191
ya geldi. Ve Atatürk İnkılâbının ayrılmak bilmez bir neferi olarak çalışdı ve
ölünceye kadar öyle kaldı.
Ankara Hukuk Mektebinin Hukûk-ı İdare Profesörlüğü kürsîsini, İktisad Veki­
li olduğu vakit dahi bırakmadı. Notlan ve dersleri, idareciler için ilmin bütün
idâri nazariyelerini ihtiva ve münâkaşa eden birer kıymetli rehberdir- Hukukî
mes'elelerde, Meclis kürsîsinde derin vukufa istinâd eden vazıh mütâlâaları, ka­
rarlanınız üzerinde dâima te'sir yapardı. Senelerden beri büyük bir gayret ve 11-*
yâkatle reislik ettiği Bütçe EncUmenindeki müşkil ve çetin mesâisi, Memleketin
finans işlerinde hayırlı izler bırakmışdır. Şeref, bilgi ve tecrübesini Memleketin
emrine ve haynna vakfetmiş, yüksek vicdanlı ve yüksek irfanh bir Türk münev­
veri idi.
Millet, Memleket, hepimiz kendisinden daha büyük, daha müsmir hizmetler
beklemekteydik. O. ansızın bizi, arkadaşlığından ve yoldaşlığından, Memleket irfa­
nını hizmetinden mahrum eden vakitsiz, insafsız ve şuursuz, hiç birimizin asla
beklemediğimiz bir tabiat ânzasına kurban oldu, gitrl. Yazık, çok yazık! Ne ya­
palım, Millet sağ olsun....."
BASILMIŞ ESERİ (33/d)
1 — İdare Hukuku Ders Notlan (1. sene, 1- Ksm.)
Ankara, Köyhocası Mat.; 1935; 189 s t ; 8°
O •
Prof. Dr. Kandıra ilerigelenlerinden ve Emiroğul-
NİHAD ERİM (34) ları - Kahvecioğulları Sülâlesinden mer­
hum Râif Erim Bey ile Mâcide Erim
Hamm'ın_ oğludur. 1912'de Kandıra'da
doğdu. Kısa bir süre İzmit - Kandıra'-
da ilk öğrenim gördükten sonra Gala­
tasaray Lisesine girdi; Durada ilk, orta
ve lise öğrenimini tamamladı. İstanbul
Hukuk Fakültesi'nden me'zun olduk­
tan sonra 1936'da Paris'e giderek, Hu­
kuk Fakültesi'nde lisansını tamamla­
yıp "Hukuk Doktorluğu" derecesini ve
ayrıca Milletlerarası Yüksek Öğrenim
Enstitüsü'nden de sertifika ve diploma
aldı
1939'da Yurd'a döndükden sonra
Ankara Hukuk Fakültesi'nde Rahmet­
li Mahmud Esad BozKurt'un önce Asis­
tanlığına; sonra Doçentliğine getirildi.
10 Ocak 1941'de S.B.O.'nda yeniden in-
dâs edilen Hukuk Başlangıcı ve öğre­
tim üyeliği açık bulunan Amme Hu­
kuku Öğretim Lyeliği'ne ta'yin edildi.

(34) ak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 304. sf.


b) Talebimiz üzerine gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 21.10.1967 günlü mektup.

1192
1942'de Ankara Hukuk Fakültesi Âmme Hukuku ve Devletler Umûmî Hukuku Pro-
fesörlüğü'ne yükseltildi. 1943'de, devrin Cumhurbaşkanının takdirini kazanıp, ek
görevle, Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşâvirliği'ni de deruhde etti ve bu sıfatla
1945'de San-Francisco'da toplanan "Birleşmiş Milletler Teşkilâtı (= U.N.O.)" ku­
ruluş konferansına Türk Hey'eti Müşaviri olarak katıldı. Kendisi San-Francisco'da
iken, yapılan ara seçiminde (1945'de) Kocaeli Bağımsız Milletvekilliği'ne seçildi.
1932'den beri üyesi bulunduğu C.H.P. Parlamento Grupu'na dahil oldu. 1948'de 2.
Hasan Saka Kabinesine Bayındırlıik Bakanı, 1949'da da Şemseddin Günaltay Ka-
binesi'ne Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak girdi. Mayıs 1950 Seçim-
leri'nden sonra Parlamento dışı kaldı. Aynı târihde, bir tarafdan 1947'de başladığı
Ulus Gazetesi Siyâsî Müdîrliği ve Başyazarlığını yaparken, dîger yönden Ankara
Hukuk Fakültesi'ndeki Devletler Umûmi Hukuku Kürsîsi'nde Profesörlüğe başla­
dı. 1953'de çıkarılan bir K a n u n l a , "Üniversite Öğretim Üyelerinin Siyâsî Yazı Yaz­
malarının yasaklanması" üzerine Hukuk Fakültesi'ndeki görevinden ayrıldı. "C.H.P.
Malları'mn Müsaderesi Kanunu" hükümleri gereğince Ulus Gazete ve Matbaası'na
Hükümetçe elkonması üzerine 1953'de önce "Yeni Ulus", sonra "Halkçı" Gazetele­
rini çıkardı. Bu Gazeteler için tahakkuk ettirilen vergi sebebiyle Temmuz 1955'de
Halkçı Gazetesi'ni kapattı ve Yazarlıkdan ayrıldı.
1956'da Kıbns Mes'elesi'nde Hükümetin, kendisinden hizmet istemesiyle, işin
hukukî yönü üzerinde bir rapor hazırlayıp Hükümete sundu. Bu sebeble "Lord
Radcliff Projesi"nin Londra'daki müzâkerelerine Türk Hükümeti adına katıldı. Yi­
ne bu sebeble 1957'deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Toplantısında "Kıbns
Dâvâsı"nın savunulması için New-York'a gönderilen Hey'et'e katıldı. 1958'deki "Zü­
rich ve Londra Andlaşmalan"nın imzasından sonra ise "Yeni Kıbns Cumhûriyeti'-
nin Anayasası'nı Hazırlayan Karma Komisyon"da T.C. Hey'eti'ne Başkanlık etti.
1961 ve 1965 seçimleri'nde yine C.H.P.'hden Kocaeli Milletvekili seçilerek tekrar
T.B.M.M.'ne girdi. Hâlen (1969) bu görevde ve C.H.P. Millet Meclisi Grupu Baş­
kan Vekili'dir.
1946'da, Cenevre'de bulunan "Milletler Cem'iyyeti" Fesh ve kapanış Genel Ku­
rul Toplantısı'na, aynı yıl yapılan Türkiye-Irak Müzâkerelerine Türk Delegesi ola­
rak katıldı; 1948'de toplanan Birleşmiş Milletler Basın ve Haberleşme Hürriyeti
Konferansı'nda da Türk Delegasyonu'na Başkanlık etti. 1964'de Kıbrıs Mes'elesi'-
nin yeni safhası'nda Birleşmiş Milletler Asamblesi'ndeki Müzâkerelerde New-York'-
daki Türk Hey'eti'ne Müşavirlik ve Müşâhidlik yapmak üzere yine Hükümetçe
görevlendirildi; aynı yıl Haziran'mda Başbakan (İnönü) ile Washington'a giden
Hey'ete dâhil oldu; Cenevre'de A.B.D., o zamanki Dışişleri Bakanı, Dean Acheson
ile Kıbrıs İşi'ne bir hâl çâresi bulmak üzere yapılan ikili müzâkere'ye me'mur edil­
di. 1965'de Avrupa Konseyi İstişârî Asamblesi Başkan Vekilliği'ne seçildi.
Evli olup bir erkek, bir kız evlâd babasıdır. Fransızca ve İngilizce bilir. Aca-
demie Diplomatique Internationale, International Law Association, Institut de
Uroit International daimî üyesidir. 1956'da Avrupa insan Hakları Komisyonu,
1959'dan 1961'e kadar da Birleşmiş Milletler Devletler Hukuku Komisyonu daimî
üyeliğinde bulundu.
1193
B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (34/b)

1 — Le Positivisme Juridique et le Droit International


Paris, Recueil Sirey; 1939; 335 sf.; 8°
2 — Âmme Hukuku Dersleri
Ankara; 1942
3 — Devletlerarası Hukuk ve Siyâsî Târih Metinleri: Osmanlı İmperatorluğu
Aııdlaşmaları (1. C.)
Ankara, T. Târih Kurumu Basımevi; 1953; XI+708 sf.; 8°
O

NUREDDİN SEVİN (35) Bâb-ı Âlî, Sadâret (= Başbakanlık) Şif­


re Müdîrliğinden emekli m e r h u m Şey-
hoğlu Ali Hayder Bey ile Emır-zâae'ler-
den F a t m a Semine Hanımın oğludur. 19
Mayıs 1900 (= 19 Muharrem 1318/6 Ma­
yıs 1316)'de İstanbul - Bebek'de doğdu.
Robert Kolej İ'dâdî Kısmında, Dârülmu-
allimîn (= Erkek Öğretmen Qkulu)'de
okudu ve İngiltere'de "Bath School of
Drama (= Tiyatro Okulu) "da okuyup
hepsinden de me'zun oldu. 1923'de
Yurd'a dönünce öğretim mesleğini seç-
di. 1923'den 1926'ya kadar Kabataş ve
1923'den 1936'ya kadar İstanbul Erkek
Liseleri; 1926'dan 1936'ya k a d a r Harb
Akademisi; 31 Aralık 1934'den 1967'ye
kadar Mülkiye Mektebi, S.B.O. ve S.B.F.
İngilizce Öğretmen ve Okutmanlıkların­
d a ; 1926"dan 1936'ya kadar Feyz-i Atî
(= Boğaziçi) Lisesi Türkçe Muallimli­
ğinde; 1939'dan 1941'e kadar Ankara
Devlet Konservatuvarı Dekor ve Kos­
tüm Târihi ve 1940'dan 1965'e kadar da,
ek olarak. Diksiyon ve Fonetik Öğretmenliğinde; 1944'den 1954'e kadar aynı yer
Müşavirler Kurulu Üyeliğinde ve Tiyatro Bölümü Şefliğinde bulundu. 44 yıl kesin­
tisiz öğretim üyeliği yaparak 1967'de kanunî yaş haddinden emekliye ayrıl­
dı. Hâlen (1969) emekli olarak, 1967'de ta'yin edildiği, İstanbul "L.C.C. (= Langua-
ce, Culture Center) Lisan, Kültür Merkezi" Diksiyon ve Fonetik Öğretmenidir.
Evli ve bir oğlu vardır. Amatör R e s s a m l a r d a n olup renkli fotoğraf çekmek hobi-

(35) Bak.: a) Mül'kiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C , 301. sf.


b) Millî Kütübhâne Katalogları
c) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 12 Ağustos 1968 günlü mektup.

1194
sidir. İngiltere - Stratford Shakespeare Okulu Madalyasına sâhibdir. 1941'de Millî
Eğitim Bakanlığı'nın açdığı "Güzel San'atlar Yanşması"nda Shakespeare'den ter-
ceme birinciliği'ni kazanıp mükâfat aldı.

Katıldığı ve Tebliğ verdiği KONGRELER


1 — 1. Türk Dili Kurultayı : 1932
2 — 2. Türk Dili Kurultayı : 1934
3 — London Educational Conference of the United Nations (= Birleşmiş Mil­
letler Londra Eğitim Konferansı; U.N.E.S.C.O. kurucusu o l a r a k ) : 1945
4 — U.N.E.S.C.O. Millî Komisyonu: 1959'a kadar.
5 — A.B.D. Güney - Doğu Tiyatro Kongresi [(Türk Gölge Oyunu) adlı t e b l i ğ ] :
1951
6 — A.B.D. Güney - Batı Tiyatro Konferansı [(Türk Tiyatrosu) tebliği]: 1956
7 — A.B.D. Tiyatro Eğitimcileri Konvansiyonu : 1956
• 8 — Milletlerarası 1. Türk San'atları Kongresi [Ankara'da (1. tebliğ: Türk Res-
ml'nde Başlıca Unsur İnsan Resmi'dir.), (2. tebliğ: 16. Asır Türk Şenlik­
leri, Projeksiyonlu)]: 1959
9 — Milletlerarası 2. Türk San'atları Kongresi [Venedik (15. - 19. Asra kadar
pekçok ressam yetiştirmiş olan Osmanlı Enderûn-ı Hümâyun Mektebi)
adlı tebliğ, Projeksiyonlu]: 1963
10 — Milletlerarası 3. Türk San'atları Kongresi [Cambridge (17. Asır Türk
Nakkaşlarından Hüseyin'in Silsilenamesi) adlı tebliğ, Projeksiyonlu]: 1967

M.M., S.B.O., S.B.F.'nde, 33 yıllık Öğretim Görevliliği süresindeki hâtıraların­


dan en ilgincini şöyle anlatmaktadır:
«Mülkiye Mektebi, kadrosu ile İstanbul'dan Ankara'ya geldiği 1936 yılı 4 Aralı­
ğında, Okulun 77. yıl dönümünü Siyasal Bilgiler Okulu olarak, yeni binanın konfe­
rans salonunda kutluyorduk. Müdîr Profesör Emin Erişirgil, Başbakanı kürsiye
dâ'vet etti. İnönü kürsiye çıktı ve konuşmaya başladı: "Ankara'da Hukuk Mekte­
bini açtığımız zaman, Büyük Millet Meclisindeki arkadaşlarımızdan ba'zıları, yeni
Hukuk Mektebi'nin devlet me'murları kadroları için kâfi eleman yetiştirebileceği­
ni, binâenaleyh, İstanbul'daki Mülkiye Mektebine lüzum kalmadığını ileri sürerek
Okulunuzu kapatmamızı istediler. Biz o fikirde değildik. Mülkiye Mektebi m e ' m u r
değil, Memleket idaresini eline alacak yüksek kaliteli devlet adamı yetiştiren, bir
müessesedir. Hukuk mektebleri Hukukla iştigal eden meslek adamlarıyle, serbest
hayâta atılacak kimseleri yetiştirir. Devlet idâresinin başına geçecek kimselerde
bir takım husûsî meziyetler a r a n ı r ; bu meziyetleri geliştirecek ayrı bir çevre, ayrı
bir sistem gerekir. Bundan ikiyüz seksen sene evveline şöyle bir göz atarsak, gö­
rürüz ki. Devletin basma, devlet idaresi hakkında hiçbir şey duymadan, on sene
zindanda aklî muvâzenesi kaybolmuş, câhil ve deli bir Pâdişâh; çevresinde bu
zavallıyı istismar edip kendi kasalarını doldurmakdan başka bir şey düşünmeyen
bir takım câhil dalkavuklardan mürekkeb Devlet Adamları... Öte yanda Üç Kıt'aya
yayılan koca İmparatorluğun dışında ve içinde, İmparatorluğu parçalamak için

1195
beş, altı yüz senedir böyle bir ânı bekliyen dahilî ve haricî düşmanlar.... Bu man­
zara karşısında, nasıl olup da Devlet bir hafta içinde batmamış diye hayret eder­
siniz. Hayret etmeyiniz arkadaşlar, Osmanlı imparatorluğuna yetkili devlet adam­
ları yetiştirmek için kurulmuş mükemmel bir Enderun Mektebi vardı ki, oradan
namusuna ve bilgisine güvenilmeyen adam çıkmazdı. Koca İmparatorluk oradan
yetişme adamlar idaresinde bir ağ gibi örülmüştü; öyle ki, Merkezden Memleket
zararına bir emir çıkınca, Hududdaki Bayraktardan, en uzak bir Bucaktaki Def­
terdara varıncaya kadar, namuslu elden namuslu ele geçe geçe, nihayet Memleke­
te en az zararlı şekilde tatbik mevkî'ine konurdu. O sayededir ki, Devlet, Boncuklu
İbrahim Devrinden sonra üçyüz sene ayakta durabildi. Sizi, Ankara'ya getirip
Okulunuzu bu yeni binasında açıyoruz ki, ilerde de bir Boncuklu ibrahim gelirse,
Mülkiyelilerin^ dürüst ellerinde bu Memleket birçok üçyüz seneler daha pâydâr
olsun."
Bu sözler beni Enderun Mektebini tedkîka sevk etti. Hattâ o sayede 1963'de
Venedik'de toplanan İkinci Milletlerarası Türk Sanatları Kongresine, "Onbeşinci
Asırdan Ondakuzuncu Asra Kadar Yüzlerce Sanatkâr da yetiştirien Enderun Mek­
tebi" konulu tebliğimi sundum. BütUn Mülkiyelilerin bu sözlerle özetlenen esas ga­
yeyi akıllarında tutup vicdanlarında kutsal bir emânet gibi muhafaza etmelerini
dilerim.»

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (35/b v e 35/c)

I — Te'lif Eserleri:
1 — Mir'at (= Ayna; Manzumeler)
İstanbul, Askerî Mat.; 192ü; 64 sf.; 8°
2 — English in Turkey (= Türkiye'de İngilizce; Orta Okul Ders Kitabı)
İstanbul, Çavuşi Mat.; 1930; 288. sf.; 8°
İstanbul, Çavuşi Mat.; 1954; 288. sf.; 8°
3 — Pedagojik Temsiller
Ankara, Halkevi Yayım; 1938; 24 sf.; 8°
4 — Gazan (King Proctor'un müziğine göre te'lif operet)
Ankara, Sümer Mat.; 1938; 91 sf.; 8°
5 — Milletlerarası Fonetik İşaretleri İle Konuşma Dilimiz (Turgut Erem ile
ile birlikde)
İstanbul, Millî Eğitim Mat.; 1947; 236 sf.; 8°
6 — Müslüman Çocuğu'nun Kitabı (Nureddin Artam ile birlikde)
İstanbul, Millî Eğitim Mat.; 1948; 234 sf.; 8°
7 — Üniversitelerin Karagün Destanı
Ankara, Güzel İstanbul Mat.; 1960; 14 + 1 sf.; 8°
8 — Türk Gölge Oyunu (= Karagöz Oyunu)
istanbul, Millî Eğitim Mat.; 1968; ? ; ? ; (Renkli, Resimli)
9 — Onüç Asırlık Türk Kıyafet Târihi'ne Bir Bakış
istanbul, Millî Eğitim Mat.; 1968; 320 sf.; 8°

1196
II — Terceme Eserleri :
10 — Salome (Oscar VVilde'den terceme; trajedi; 1944'de 2. bası)
İstanbul, Hilmi Kitabevi; 1934; 64 sf.; 8°
11 — Yaz Ortasında Bir Gecelik Rüya (W. Shakespeare'den terceme; oyun)
İstanbul, Hilmi Kitabevi; 1936; 12S sf.; 8°
12 — Bahtiyar Prens (Oscar Wilde'den terceme; Hikâyeler)
İstanbul, Hilmi Kitabevi; 1937; 64 sf.; 8°
13 — Narlı Ev (Oscar VVilde'den terceme; Hikâyeler; 1945'de 2. bası)
İstanbul, Hilmi Kitabevi; 1938; 80 sf.; 8°
14 — Venedik Taciri (W. Shakespeare'den t e r e ; Manzum komedi)
Ankara, Cezaevi Mat.; 1938; ? ; ? (1943 ve 1958'de 2.-3. bası)
15 — Julius Caesıar (= Jül Sezar; Shakespeare'den terceme oyun)
İstanbul, Millî Eğitim Mat.; 1942; notlarla 214 sf.; 8" (1958'de 2. bası)
16 — Sezar'la Kleopatra (George Bernard Shaw'dan t e r e ; oyun)
Ankara, Millî Eğitim Mat.; 1943; 144 sf.; 8°
17 — Hırçın Kız (W. Shakespeare'den terceme; komedi)
İstanbul, Millî Eğitim Mat.; 1947; 128 sf.; 8°
18 — Tiyatro San'atı Hakkında (Gordon Craig'den terceme)
Ankara, Devlet Konservatuvarı Yayını; 1946; 128 sf.; 8°
19 — Ehemmiyetsiz Bir Kadın (Oscar VVilde'den terceme; oyun)
Ankara, Millî Eğitim Basımevi; 1948; 114 sf.; 8° (1962'de 2. bası)
O

SALİH ARİF POTAMOS (36) Giritli bir ailenin oğlu olup 1872'de is­
tanbul'da doğdu. 1891'de Galatasaray
Sultânîsi'nden, 1898'de de İstanbul Hu­
kuk (Fakültesi) Mektebi'nden me'zun
oldu.
Bir süre Adliye Nezâreti'nde me'mur
olarak bulunduktan sonra, Maârif Nezâ-
reti'ne geçip öğretim mesleği'ni seçdi.
Ba'zı İstanbul İ'dâdîleri Fransızca Mual-
limliği'nde; Yabancı Okullar Müfettişli-
ği'nde; Galatasaray Lisesi Târih Mual-
limliği'nde ve Müdîr Muâvinliği'nde bu­
lundu. 1912'de aynı yer Müdîrliğine ge­
tirildi. Öğretmenliği bakî kalmak üzere
1924'de Müdîrlik'ten ayrıldı. 13 Ekim
1923'de, ek görev olarak Mekteb-i Mülkiyye Fransızca Okutmanlığı'na ta'yin edildi.
Bu görevi, S.B.O.'nun Ankara'ya nakli târihi olan 1936'ya kadar devam etti. Bu ara-

(36) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 295. sf.


b) ^kşam Gazetesi; 3 Mayıs 1939; 2. sf., 7. st.

1197
da Kuleli Askerî Lisesi ile Şişli Terakki ve istiklâl Liseleri'nde de Fransızca Öğ­
retmenliği yaptı.
2 Mayıs 1939 Salı günü İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Mezarı Eyüp'-
dedir. Fransızca'yı bir Fransız kadar iyi bildiği söylenmektedir.
o
Ord. Prof. Askerî Hekim Kaymakam (Yarbay)'lar-
SIDDIK SAMİ ONAR (37) dan Abdullah Sami Bey'in oğludur. 11
Kasım 1897 (29 T. Evvel 1313)'de İstan­
bul'da doğdu. İlk ve Orta Öğrenimini
Fâtih Merkez Rüşdiyesi'nde, lise öğre­
nimini Vefa Sultânîsi'nde, yüksek öğre­
nimini de İstanDul Mekteb-i Hukukunda
ve Paris Hukuk Fakültesi'nde tamam­
ladı.
16 Ekim 1924'de, İstanbul Asliye
Mahkemesi Hâkim Muavinliği ile devlet
hizmetine girdi. 1925'de ek görev olarak
Mülkiye Mektebi Devletler Umûmî ve
Husûsî Hukuku Müderris Vekilliği­
ne getirildi. Medenî Kanun'un ka­
bulü ile Mülkiye Mektebi program­
larına konan Medeni Hukuk dersi'-
ni okutmak üzere 22 Kasım 1926"-
da Hâkimlik'den istî'fâen ayrıldı ve
asaleten sözü geçen Ders Müder-
risliği'ne ta'yin edildi. Aynı zaman­
da avukatlığa da başladı. Bu görevi, 10
Ekim 1936'da S.B.O.'nun Ankara'ya
nakline k a d a r devam etti. Bu arada
Ceza Muhakemeleri Usûlü Kanunu Tasarısını hazırlayan Komisyon'da üye olarak
bulunduğu gibi 1933de ayrıca, ek görev olarak, Harb Akademisi Türk İdare Teş­
kilâtı ve İdare Kanunları Dersi Muallimliği de yaptı. İstanbul Üniversitesi'nin ku­
ruluşunda, 1 Ağustos 1933'de, Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsîsi Profesörlü­
ğüne getirildi. 3 Eylül 1934de aynı Fakülte Dekanlığına ta'yin edildi. 9 Mart 1937'de
Dekanlık görevinden isti'fâen ayrıldı. 1939'da tekrar Dekanlığa atandı. 1946'da Tünk
Ûniversiteleri'ni özerk hâle getiren Kanun'un yürürlüğe girmesi üzerine, İstanbul
Üniversitesi Rektörlüğü'ne seçildi. 1950'de Rektörlük görevi sona erdi. 1959'da 2.,
1963'de 3. defa Rektörlüğe seçildi. Hâlen (1969) İstanbul Üniversitesi 1. İdare Hu-

(37) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 304., 506. sf.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; 292. sf.
c) islâm - Türk Ansiklopedisi; l . C ; 364. sf.
ç) M i l l î Kütübhâne Katalogları
d) Asistanı Bn. Esin'e yazdırdığı not.

1198
fcûku Kürsîsi Ordinaryüs Profesörü ve İdarî İlimler Enstitüsü Müdîridir. Ayrıca
İktisâdi ve Ticarî İlimler Akademisi'nde İcra Hukuku Dersleri vermektedir.
1948*de Toulouse Üniversitesi tarafından "Fahri Hukuk Doktoru" unvan ve
payesi verildi. Kendisinin bu Kitab'a karşı gösterdiği ilgisizlik sonucu, medenî du­
r u m u ve hobileri hakkında bilgi edinüemedi.
Mülkiye 1932 me'zunlarmdan Rahmetli İbrahim Kumbaracı, şu hâtırasını nak-
Ietmişdir (37/a - 506):
«... 2. Sınıf imtihanında Medeniye, Ticâret, Hukûk-ı Düvel ve Ceza Grupundan
imtihan oluyordum. Üçünü atlattığımı hissettim. Son sualler Medeniyedendi.
"İntifa H a k k ı " na taalluk eden 1. soruyu cevaplandırırken zihnim (Mütemmim
Cüz) bahsiyle ilgili bulunan ikinci soru'da idi. Bu, öyle bir mes'ele idi ki, bende
onu halledecek takat kalmamışdı.
Sıddık Sami'nin Latin rakamlanyle 1. soru için (,II) işaretini koyduğunu gör­
d ü m . İkinci sorudan bir n u m a r a almak Sınıfı geçmeye kâfi gelecekti. Fakat ağzı­
mı bıçak açmıyordu. İki dakika sonra b a n a teşekkür etti. Muhterem Hocamın bu
iltifatının delâlet ettiği ma'nâyı pek iyi bilenlerdendim. İçimden, eyvah döndüm,
dedim ve hayâtımda pek nâdir olarak başvurduğum çâre aklıma geldi. Mevcud ih­
timalleri zihnimde piyangoya koyup bunlardan birini çabuk söylemek....
— Hocam hatırladım, müsaade ediniz, anlatacağım, dedim.
— Olmaz.....
— Cevâbı verilmemiş bir sualdir. Henüz imtihan odasmdayım, dinlemenizi
rica ederim.
— Vakit geçmiştir....
Ben Profesörle münâkaşa ederken Ceza Profesörü Tâhir (Taner) Bey müdâ­
hale ederek bana söylemek hakkını bahşettirdi. Şansımı deneyerek tasarladığım
ihtimallerden birisine göre cevap veriyordum. Gözlerim hocamın yüzünde idi. Ev­
velâ gülüyorken biraz sonra ciddileşti; içim fer anlamıştı. Biraz daha geçince Ho­
cam hiddetlendi ve itirazlara başladı. Ben İsrar e t t i m ; çünki Hocamın hiddeti ce­
vâbımın doğruluğuna delâlet ediyordu. Romen rakamile (II) numara daha ilâve
ettirdim. Fakat, bir sual daha soracağım, dedi; bu isteğini diğer Hocalara da kabul
ettirdi. Neticede, kazandığım cem'an 4 numaranın yanma bir nakıs işareti ve ro-
men rakamiyle (I) numanası d a h a koydu. Numaranı bu suretle üçe indi. Fakat b e n
sınıfı geçmiştim.»

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (37/ç)

1 — Hukûk-ı Umûmiyye-i Düvel'e Medhal (Mülkiye Mektebi 1. Sınıfı için)


İstanbul, Mekteb-i Mülkiyye Mat.; 1341 (1925); 212 sf.; S°; (taşbasması)
2 — Hukûk-ı Husûsiyye-i Düvel (Mekteb-i Mülkiyye 2. Sımfı için)
İstanbul, Mek. Mülkiyye Mat.; 1926; 352 sf.; 8°; (taşbasması)
3 — Hukûk-ı Umûmiyye-i Düvel (Mekteb-i Mülkiyye 1. Sınıfı için)
İstanbul, Mek.; Mülkiyye Mat.; 1926; 416 sf.; 8°; (taşbasması)
4 — Hukûk-ı Medeniyye (Mülkiye 1. Sınıfı için)
İstanbul, Mek. Mülkiye Mat.; 1926; 716 sf.; 8°
1199
5 — idare Hukuku
istanbul, Güneş Basımevi; 1934; 372 sf.; 8°
6 — Adliye Hukukunun Umûmî Esasları (Ord. Prof. M. Reşid Belgesay ile)
istanbul, Numune Basımevi; 1944; 250+XIX sf.; 8°
7 — Idâre Hukuku ( l . C ; 2. basım)
istanbul, I.Akgün Basımevi; 1944; X I I I + 1150 sf.; 8'
8 — Idâre Hukukunun Umûmî Esasları (3 defa basıldı)
istanbul, Marifet Basımevi; 1952; 720 sf.; 8°
9 — Türk İdare Mevzuatı (2 cild b i r a r a d a ; önsöz Dr. Lütfi Duran ile Birlikde)
istanbul, İ. Akgün Mat.; 1954; LXXXVII + 1701 sf.; 8°
10 — Türkiye'de Hukuk Devleti Kurma Yolundaki Hareketler
istanbul, Tan Mat.; 1960; X H + 1 9 6 sf.; 8"
11 — Türk Idâre Hukukunun Tekâmül Safhaları ve Bugünkü Esasları (37/c)
12 — Devletçilik ve Idâre Hukuku (37/c)
13 — Amme Hukukunda Hukukî Tasarruflar ve Kazâî Murakabe (37/c)
o
Prof. Dr. Râşid Efendi ile Emine Hanım'm oğ­
ŞEVKET RÂŞİD HATİBOĞLU (38) ludur. 1898 (1314 R.)'de Îzmir-Menemen
Ilcesi'nin Helvacı Köyü'nde doğdu. İlk
ve orta öğrenimini Menemen'de tamam­
ladıktan sonra 1913'de Bursa (Lise de­
recesinde) Ziraat Mektebi'ne girdi.
1916'da buradan me'zun olduktan ve
"İhtiyat Zabit Mektebi (= Yedek Su­
bay Okulu)"ni de bitirdikten sonra "Sı­
na Cebhesi"ne gönderildi. 1918'de ingi­
liz'lere esir düşdü. 1920'de serbest bıra­
kılarak istanbul'a geldi. Aynı yıl "Hal­
kalı Ziraat Mekteb-i Âlîsi (= Yüksek
Ziraat Fakültesi)"ne girdi. 1923'de me'­
zun olup izmir Ziraat Mektebi İktisad
ve Ziraî İktisad Muailimlikleri'ne atan­
dı. Bu görevde iken 1925'de, iktisad ve
Ziraî İktisad alanında ihtisas yapmak
üzere Hükümetçe Paris'e gönderildi.
Burada 1926'ya kadar "İnstitut Natio­
nal Agriculture"; aynı yıl, Hükûmeti-
miz'in Almanya'da öğrenime k a r a r ver­
mesi üzerine Berlin'e geldi. Altı sömestr

(38) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 313. sf.


b) T.B M.M. S i c i l l i ; Nu. 973
c) M i l l î Kütübhâne Katalogları

1200
Berlin Yüksek Ziraat Mektebi'ne; dört sömestr de Leipzig Üniversitesi'ne devam
etti. Bu Üniversite'de "Doktora Sınavı"m kazanarak "İktisad-Ziraat Doktoru" un­
vanını aldı. 1932'de Yurd'a dönüp Ankara "Yüksek Ziraat Enstitüsü (şimdiki Fa­
k ü l t e ) " Şefliğine getirildi. 1936'da sınavım vererek Doçentliğe terfi' etti. Bu ara­
da Yüksek Ziraat Enstitüsü'nde İktisad, Ziraat İktisadiyâtı. Ziraat Politikası Ders­
lerini okuttu. 9 Kasım 1936'da S.B.O. Ziraî İktisad Öğretim Uyeliği'ne de ek görev
olarak ta'yiıı edildi. 1939'da, her iki görev de üzerinde kalmak üzere Başbakanlık
Umûmî Murakabe Hey'eti A'zâhğı'na; 1940'da aynı Hey'et Reis Vekilliği'ne atandı;
aynı yıl Profesörlüğe yükseltildi. Ocak 1941'de Afyonkarahisar Meb'usluğu'na ge­
tirildi. 30 Eylül 1941'de, o zamanın Millî Eğitim Bakanlığı'nca alınan k a r a r üzerine,
Meb'usluğu tercih ederek, Yüksek Ziraat Enstitüsü ve S.B.O/ndaki Öğretim Üye­
liği görevlerinden isti'fâen ayrıldı. 1946 seçimlerinde Manisa Milletvekilliği'ne se­
çildi. Saraçoğlu Kabinesi'ne Ziraat Vekili olarak girdi. Mayıs 1950 seçimlerinden
sonra Bakanlığı ve Milletvekilliği sona erdi. 1960'da C.H.P. Kontenjanı'ndan "Kuru­
cu Meclis Üyesi" oldu. 1961 seçimlerinde C.H.P.'nden Manisa Milletvekilliği'ne se­
çildi. 1. Koalisyon Kabinesi'ne Millî Eğitim Bakanı olarak girdi. 1965 Seçimleri'nde
de Manisa Milletvekilliği'ni muhafaza etti. 1967'de Güven Partisi'nin kurulması üze­
rine C.H,P.!'nden ayrılıp G.P. ne geçdi. Hâlen (1969) Milletvekilidir. Evli olup iki
erkek evlâd babasıdır. Fransızca ve Almanca bilmektedir.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (38/b v e 38/c)

1 — Türkiye Iktisadiyâtı'nın Temeli Ziraat (Almanca, Doktora Tezi)


Leibzig; 1932
2 — Dış Ticâretimizde Ziraatın Payı (Türkçe-Almanca)
Ankara, Y.Z. Enstitüsü Mat.; 1936; 10 sf.; 8°
3 — Türkiye'de Ziraî Buhran (Türkçe-Almanca)
Ankara, Y.Z. Enstitüsü Mat.; 1936; 120 sf.; 8°
4 — Türkiye'de Çay iktisadiyâtı
Ankara, Mehmed İhsan Mat.; 1939; 135 sf.; 8°
5 — Ziraat Âleminde Vakalar ve Düşünceler
Ankara, Zerbamat Basımevi; 1939; 117 sf.; 8°
6 — Türkiye Ziraatmda Hububatın Yeri ve Ehemmiyeti (Türkçe-Almanca)

1201
Prof. Dr. Emekli Mal Müdîrlerinden Bekir Sıdkı
TAHSİN BEKİR BALTA (39) Bey ile Gülsüm Hanım'ın oğludur. 1902
(1318 R.)'de Rize-Pazar'da doğdu. 1924'-
de Trabzon Lisesi'ni, 1927'de İstanbul
Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1937'de Ber­
lin Hukuk Fakültesi'nde Doktora Sına­
vını kazanarak "Hukuk Doktoru" un­
van ve payesini aldı.
İstanbul Hukuk Fakültesi'nde öğ­
reniri iken, 30 Eylül 1925'de İstanbul
Asliye Mahkemesi Zabıt Kâtibliği'ne
ta'yin ile devlet hizmetine girdi. Bu
görevi, 1927'de sözü geçen Fakülte'den
me'zun oluncaya kadar devam etti. Me'-
zuniyetini müteâkıb, 11 Kasım 1927'de,
Lozan Andlaşması uyarınca İstanbul'da
kurulan "Muhtelit Hakem Mahkemele­
ri" nezdindeki "Türkiye Umûmî Ajanlı­
ğı" Kâtib ve Mütercimliği'ne getirildi.
Bu görevde de 31 Temmuz 1928'e kadar
kalıp aynı târihde Adliye Vekâleti ta­
rafından öğrenimini ilerletmesi için
Berlin'e gönderildi. 1937'de Yurd'a dön­
dükten sonra 31 Temmuz 1937'de S.B.O. Anayasa Hukuku Öğretim Üyeliği'ne ta'yin
edildi. Bu görev uhdesinde kalmak üzere 30 Aralık 1940'da Ankara Hukuk Fakül­
tesi İdare Hukuku Profesörlüğü'nü de deruhde etti. Şubat 1943'de Rize Milletve-
killiği'ne getirildiği için 8 Mart 1943'de, S.B.O. ve Ankara Hukuk Fakültesi Öğre­
tim Üyelikleri'nden isti'fâen ayrıldı. Ağustos 1946'da Ekonomi Bakanı, Eylül 1947'de
Çalışma Bakanı olarak Kabine'ye girdi. Ocak 1949'da Bakanlığı, Mayıs 1950'de de
Milletvekilliği sona erdi. Mart 1951'de Ankara Hukuk Fakültesi, 29 Haziran 1951'de
de S.B.F. İdare Hukuku Profesörlüklerine seçildi. Hâlen (1969) bu görevlerdedir.
Bekârdır. Mayıs 1963'den beri Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve 1943'den
beri de C.H.P. Üyesidir. S.B.F. İdarî İlimler Enstitüsü Müdîridir. Almanca, Fran­
sızca, İngilizce bilmekde; İtalyanca ve Lâtince'yi de okuyup anlamaktadır.
S.B.O.'ndaki öğretim üyeliği dönemine âid, öğrenicilerden 1942 Me'zunu Saym
Ertuğrul Soysal şu hâtırasını nakletmektedir (39/a - 549):
«.... 1941 senesinde 3. Sınıfın son imtihanlarını veriyorduk. Tahsin Bekir Bal-
ta'nııı, lîrkadaşlan doğradığı Âmme Hukuku imtihanı idi. Bedri Oskay sırası gel­
meden imtihan kapusundan çıkanları tutarak, sorulan sualleri tesbit ediyor ve
kendince ihtimâli hesablar yapıyordu. Çıkanlar O'na her ne olursa olsun, "Bu mes'-

(39) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 298., 549. sf.


b) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 31.7.1968 günlü mektup.
c) M i l l î Kütübhâne Katalogları

1202
ele, beynel müellifât ihtilaflıdır" diye söze başlamasını tenbih etmişlerdi. Bedri
de buna riâyetle ilk suale:
— Bu mes'ele beynel müellifât ihtilaflıdır (Âmme Hukuku Alimlerince birle-
şilememiş mes'eledendir) deyince, Tahsin Bekir Balta:
— Oğlum, Âmme Hukukunda ihtilafsız tek mes'ele varsa o da budur, cevabını
verdi.»
BASILMIŞ ESERLERİ (39/b, 39/c)
1 — Rapports du Legislatif et de l'Executif en Turquie (ortak yayın)
Ankara, Yeni Mat.; 1958; 97 sf.; 8°
2 — Türkiye'de Yürütme Kudreti
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1960; 55 sf.; 8°
3 — İncelemeler (Ortak yayın)
Ankara; 1960; 107 sf.; 8°
4 — Kısa İdare Hukuku (Ders n o t l a n )
Ankara, Balkanoğlu Mat.; 1964; l . C ; V I I + 8 6 sf.; 8°
5 — Adrninistrative Law, in Introduction to Turkish Adrninistrative Law
Ankara, Güzel İstanbul Mat.; 1966; 36 sf.; 8°
O
Prof. Dr. (D.M.) General Merhum Ahmed Faik Bey ile merhume
ZEKİ FAİK URAL (40) Hatice Kamer Hanım'in oğludur. 1898'-
de İstanbul'da doğdu. Üsküdar İ'dâdî
ve Sultanîsi ile Balıkesir Sultânîsi'nde
lise öğrenimini tamamladı. 1920'de İs­
tanbul Tıb Fakültesi'nden Askerî Tıb­
biye Birincisi ve Doktor Üsteğmen ola­
rak me'zun oldu.
Gülhâne Askerî Hastahânesi'nde
stajını tamamlayıp "gönüllü olarak
Millî Mücâdele" ye katılmak için
1921'de Anadolu'ya geçdi. Sırası ile:
Keskin, Adana, Akşehir ve 9 Eylül
1922'de İzmir'in Kurtuluşu üzerine İz­
mir Askerî Hastahânelerinde Bakteriyo­
loji ve İ n t a n (bulaşıcı) Hastalıkları
servisleri'ni re'sen idare etti. "İstiklâl
Savaşı" boyunca yaptığı başarılı hiz­
metlerinden dolayı "İstiklâl Madalyası"
ile taltif edildi; "fevkalâde"den yüzba-
şı'lığa yükseltildi. 1923'de, evvelce se­
çildiği İstanbul Gülhâne Bakteriyoloji
ve İntan Hastalıkları Servisi Asistan-

(40) Ba'k.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler: l . C , 297. sf.


b) Millî Kütübhâne Katalogları
c) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde saklı 7.1.1969 günlü mektup.
1203
lığına döndü. 1925'de aynı Servis'de "Mütehassıslık İmtihanı"nı vererek "Başasis­
tanlık" payesini aldı ve "Mütehassıs Müşâvir"liğe atandı. 1927'de Gülhâne Askeri
Tıbbiyyesi Profesörler Kurulu k a r a n ile, H i j y e n öğrenimi için, Millî Müdâfaa
Vekâleti (Millî Savunma Bakanlığı) tarafından Avrupa'ya gönderildi. Onsekiz ay
Polonya'mda, altı ay da Fransa ve İtalya'da öğrenimden sonra 1929'da Yurd'a dönüp
Gülhâne Askerî Tıb Fakültesi "Askerlik Hijyeni" Dersi Profesörlüğüne getirildi.
İ930'da ek görev olarak da istanbul Belediyesi Hıfzussıhha Mütehassıslığım der-
uhde etti.
1941'de Gülhâne Askerî Tıb Fakültesi'nin Başken t'e nakli üzerine Ankara'ya
geldi. Aslî görevine ek olarak, Sağlık Bakanlığı Sağlık İşleri Uzmanlığına, Hıfzus­
sıhha Okulu Genel Hijyen Öğretmenliğine, 1943'de de S.B.O. Son Sınıfı İdarî Şu­
be Hijyen Profesörlüğüne getirildi. 1949'da Generalliğe yükseltildi. Aynı yıl Anka­
ra Üniversitesi Senatosu tarafından, Ankara Tıb Fakültesi Hijyen Profesörlüğüne
seçilip ta'yin edildi. 25 Haziran 1950'de Ankara Tıb Fakültesi Dekanlığı'na da sc
çildi. Bu görevi 25 Haziran 1952'de sona erdi. Hâlen (1969) Ankara Tıb Fakültesi
Hijyen ve Koruyucu Hekimlik Kürsîsi Profesörü bulunmaktadır. Ek görev olarak
da 1943'den beri aralıksız devam ettiği S.B.F. Hijyen Dersi Profesörlüğü yapmak­
tadır.
Evli, çocuksuzdur. Fransızca, İngilizce, Polonezce bilmektedir.

İŞTİRAK ETTİĞİ KONGRE VE KONFERANSLAR

1. İstanbul Belediyesi delegesi olarak, 1932'de Milano'da toplanan "Şehirler


Hijyeni Kongresi"ne;
2. Hükümet adına, 1937'de Bükreş'de toplanan "Milletlerarası Asker Hekimliği
ve Eczacılık Kongresi"ne;
3. 1946'da Bern'de toplanan "Milletlerarası Asker Hekimliği ve Eczacılık Daimî
Komitesi Toplantısı"na üye olarak;
4. 1947'de Bal'de toplanan aynı Kongre'ye;
5. 1948'de Stockholm'da toplanan "Milletlerarası Kızılhaç Konf eransı"na;
6. 1949'da Cenevre'de toplanan "Hükûmetlerarası Harb Felâketzedeleri'ne
Yardım, Hasta ve Yaralıların Himâyesi Konferansı"na;
7. 1949'da Meksika'da toplanan "Ordu'da Minimal Rasyo'nun Fizyolojik ve
Pratik Şartları Kongresi"ne;
8. Aynı yıl Havana'da toplanan "Milletlerarası Asker Hekimliği ve Eczacılık
Dâimi Komitesi Dokümantasyon Toplantısı"na Daimî Üye olarak;
9. 1956'da Roma'da toplanan "Halkın Sağlık Eğitimi Kongresi"ne Ankara Tıb
Fakültesi'ni temsilen katılmışdır.

BASILMIŞ ESERLERİ (40/b ve 40/c)

1. Anaflaksi (Anaphlaxie)
İstanbul, Kader Mat.; 1926; 118 sf.; 8°

1204
2. Gülhâne Hygiene Dersleri
İstanbul, A.İhsan Mat.; 1936; 672 sf.; 8°; şekilli
3. Bulaşıcı Hastalıklarla Mücâdele Usûlleri
İstanbul, Süreyya Bükey Mat.; 1943; 140 sf.; 8°; şekilli
4. Sağlık Kalkınmamızda Köylerimizin Kültürel Aydınlatılması ve İşbirliği
Lüzumu; İstanbul, M. Sâdık Mat.; 1946; 24 sf.; 8°; 2 grafik
5. Köyde İçme ve Kullanma Suyu
İstanbul, Millî Eğitim Basımevi; 1950; 39 sf.; 8°
6. Genel Hijyen
Ankara, Örnek Mat.; 1950; l . C : 7+567 sf.; 2.C.: 1954; VIII+272 sf.; = 8°
7. Genel Epidemiyoloji ve Profilaksi (Ders Kitabı)
Ankara, Örnek Mat.; 1954; 272 sf.; 8°
8. Koruyucu Hekimlik
Ankara, Güzel İstanbul-Ege Mat.; 1956; l . C : VIII+661 sf.; 2.C.: 254 +III
sf. = 8°

1205
4. Kısım
S.B.F. ÖĞRETİM ÜYELERİ
(1950 — 1968)

Prof. Dr. Zeki Gölcüklü ile Ruhiye Hanım'm oğ­


A. FEYYAZ GÖLCÜKLÜ (1) ludur. 4 Ekim 1926'da Muğla'da doğdu.
İzmir Atatürk Lisesi'nde lise, İstanbul
Hukuk Fakültesi'nde yüksek öğrenimi­
ni tamamladı. İsviçre-Neuchâtel (Nöşa-
tel) Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde
doktora öğrenimi yapıp "Hukuk Dok­
toru" unvan ve payesini aldı.
1954'de açılan sınavı kazanıp S.B.F.
Ceza Hukuku Kürsîsi Asistanlığına ta'yin
ile akademik kariyere girdi. Sırasıyle,
Doçentliğe ve sonra Profesörlüğe yük­
seldi. Hâlen (1969) S.B.F. Ceza Hukuku
ve Kriminoloji Profesörüdür. Evli olup
iki erkek evlâd babasıdır. Fransızca ve
İngilizce bilmektedir.
S.B.F.'nde, öğretim üyeliğine âid
ilginç bir hâtırasını şöyle .anlatmakta­
dır (l/a):
«Hâdise, Ceza Hukuku sözlü sına­
vında geçmişdir. Öğrenicinin sorulan
soruları cevapsız bırakması üzerine, ha­
vayı değiştirmek için, kendisine şöyle
bir suâl sordum: "Durumunuzun beni sinirlendirdiğini bilmem farkettiniz mi?
Şimdi, asabiyet nöticesi kalb krizinden ölsem, acaba siz kasden adam öldürme
suçundan sorumlu tutulabilir misiniz?" Kendisi bir süre düşündükten sonra ver­
diği cevâbm doğruluğundan emin bir edâ ile "Hayır H o c a m " dedi ve gerekçesini
de ekledi: "Çünkü, meşru' müdâfaa halindeyim ve kendini savunurken adam öl­
düren kimseye ceza verilmez.»

BASILMIŞ ESERLERİ (l/a ve l/b)


1 — L'Interrogatoire en Matiere Penale (Doktora tezi)
Neuchâtel; 1952; 202 sf.; 8°

(1) Bak.: a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde saklı 15 Kasım 1967 günlü not.
b) S. B. F. Kitaplığı katalogları.

1207
2 — Ceza Dâvâsı'nda Şahıs Hürriyeti: Muvakkat Yakalama, Tevkif
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1958; 198 sf. (S.B.F. yayım)
3 — Türkiye'de Çocuk Suçluluğu Üzerinde Bir Araştırma
Ankara, Sevinç Mat.; 1962; 100 sf.; 8°; 1 levha (S.B.F. yayım)
4 — Türk Ceza Sistemi
Ankara, Sevinç Mat.; 1966; 181 sf.; 8° (S.B.F. yayını)
O

Prof. Dr. Avukat m e r h u m İzzet Bey ile merhu­


A. ŞEREF GÖZÜBÜYÜK (2) me Nâzıme Hanım'm oğludur. 11 Ma­
yıs 1924'de Kayseri'de doğdu. Ankara
Gazi Lisesi'nde lise, Ankara Hukuk Fa-
kültesi'nde yüksek öğrenimini tamam­
ladı. İsviçre - Fribourg Üniversitesi'n-
de doktora yaparak "Hukuk Doktoru"
unvan ve payesini aldı. 1949'dan 1956'-
ya kadar Ankara Barosu'na kayıdlı ola­
rak avukatlık yaptı. Aym yıl, açılan im­
tihanı kazanarak akademik kariyer'e
intisabla S.B.F.'ne asistan olarak ta'-
yin edildi. 1960'da Doçentliğe, 1967'de de
Profesörlüğe yükseldi. Hâlen (1969)
S.B.F. İ d a r e Hukuku Profesörüdür.
Evli olup, bir kız babasıdır. Fran­
sızca, İngilizce bilmektedir.

BASILMIŞ ESERLERİ (2/a, 2/b)

1 — La Condition des Membres de


la Grıande Assemblee Nationa-
le de Turquie
Ankara, Yeni Matbaa; 1955; 91 sf.; 8"
2 — Türk Anayasa Metinleri: Tanzimat'tan Bugüne Kadar (Suna Kili ile bir-
likde)
Ankara; 1957; 124 sf.; 8°; (S.B.F. yayım)
3 — 1924 Anayasası Hakkında Meclis Görüşmeleri (Zekâi Sezgin ile)
Ankara; 1957; 480 sf.; 8° (S.B.F. yayını)
4 — Amerika ve Türkiye'de İdarenin Kazâî Denetlenmesi
Ankara; 1961; 112 sf.; 8°; (S.B.F. yayım)
5 — İş'den Elçektirme
Ankara; 1963; 24 sf.; 8°; (T.O.D.A.İ.E. yayım)

(2) Ba'k.: a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 14.6.1963 günlü mektup.
b) Millî Kütüphane Katalogları

1208
6 — Türkiye'de Mahallî idareler
Ankara, Balkanoğlu Mat.; 1964; VJII + 88 sf.; 8°; (T.O.D.A.İ.E. yayuu)
7 — Türkiye'de Mahallî İdareler
Ankara, Üniversite Basımevi; 1967; XIV+117 sf.; 8°; (T.O.D.A.İ.E. yaymı)
-O'
Emin Üstünel ile Zekiye Üstünel Hanı­
Prof. Dr.
mın oğludur. 1927'de Gâziantep'de doğ­
BESİM ÜSTÜNEL (3)
du. Gaziantep Lisesi'nde lise, İstanbul
Üniversitesi İktisad Fakültesi'nde Yük­
sek öğrenimini tamamladı.
İstanbul Üniversitesi İktisad Fa­
kültesi Asistanlığı ile 1948'de akademik
kariyer'e girdi. Sonra, sırasıyle: Aynı
yer ve S.B.F. Doçentliğine; S.B.F. Ulus­
lararası İktisad ve İktisadî Gelişme
Kürsîsi Profesörlüğü'ne yükseldi. 1960'-
dan sonra kurulan Devlet Planlama
Teşkilâtı Başdanışmanlığı'nda ve İkti­
sadî Planlama Dâiresi Başkanlığı'nda
bulundu. Hâlen (1969) S.B.F. Uluslar­
arası İktisad ve İktisadî Gelişme Kür­
sîsi Profesörüdür. Evlidir. İngilizce ve
Fransızca bilmektedir. C.H.P. üyesi
ve (1969) Genel Sekreter Yardımcısı-
dır.

BASILMIŞ ESERLERİ (3/a ve 3/ıb)

1. Milletlerarası İktisadî Birleşme­


ler Teorisi: Avrupa Müşterek Pa­
zarı ve Türkiye
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1960; VIII+192 sf.; 8" (S.B.F. yayını)
2. Modern Ekonomilerde Para-Para Teorisi ve Politikası
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1960; VII+149 sf.; 8" (S.B.F. yayını)
3. Avrupa Ortak Pazan'nm Türk Ekonomisi Üzerinde Muhtemel Tepkileri
Ankara, Türkiye Odalar Birliği Mat.; 1962; 4 + V + 1 3 0 sf.; 8°; 35 levha
4. Kalkınmanın Neresindeyiz?
Ankara, Sevinç Mat.; 1966; 278+2 sf.; 8°
5. Makro Ekonomi
Ankara, Sevinç Mat.; 1966; VIII+218 sf.; 8°
• O

(3) Bak.: a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 14.6.1968 günlü mektup.
b) S.B.F. Kitaplığı Katalogları.

1209
Prof. Dr. Çiftçi Hasan Yasa ile Adviye Hanımın
İBRAHİM YASA (4) oğludur. 1908'de Demirhisar'da doğdu.
İzmir Muallim Mektebi'ni, îzmir Ata­
türk Lisesi'ni bitirdi. Devlet hizmetine
1930'da Konya'nın Karapınar İlçesinde
İlk Okul Öğretmeni olarak girdi. 1931
yılından 1934 yılma kadar İzmir Erkek
Muallim Mektebi'nde Tatbikat Mual­
limliği yaptı. 1934'de, açılan sınavı kaza­
narak, A.B.D.'ne gönderildi. Burada ön­
ce, 1937'de Missouri Üniversitesi'nde
M a s t e r derecesini, 1940'da Cor-
nell Üniversitesi'nde "Doktora De­
recesi (= Ph. D.)"ni aldı. 2. Ci­
han Harbi sebebiyle hemen Yurd'a
dönmediği için Columbia Üniversite-
si'ne bağlı "Körler Enstltüsü"nde iki
yıl Sosyoloji ve İktisad Hocalığı yap­
tı. 1942'de Yurd'a döndükden sonra he­
nüz kurulmakda olan Hasanoğlan Köy
Enstitüsü'nde görev aldı. 1947'ye ka­
dar orada çalışdııktan sonra aynı tâ-
rihde Ankara Gazi Lisesine nakledildi.
Bu arada yine Ankara'da muhtelif okullarda ek görev olarak öğretmenlik yap­
tı. 1953'de yeni kurulan T.O.D.A.İ.E.'ne geçdi; b u r a d a Araştırma Uzmanı ve öğretim
görevlisi olarak çalışdı; bir süre de Araştırma Şubesi Müdürlüğünde bulundu. 8
Kasım 1957'de Sosyoloji Doçenti olarak S.B.F.'ne intisab etti. 1963'de T.O.D.A.D.İ.'-
den ayrıldı. Aynı yıl Amerika'ya giderek 1964'e kadar Los Angeles Üniversitesi'nde
Fulbright Lecturer'lügü yaptı. Hâlen (1969) S.B.F. Sosyoloji Kürsîsi Profesörü olup
T.O.D.A.İ.E.'de Konferansçı, Seminer Yöneticisi ve Sosyal Hizmetler Akademisinde
öğretim görevlisidir.
Evli olup, iki kız evlâd babasıdır. İngilizce ve Fransızca bilir. Akdeniz Sosyal
Araştırmalar Konseyi Üyesidir. Bahçe işleri ile uğraşmak hobisidir.

BASILMIŞ ESERLERİ (4/a ve 4/b)

1 — İlkokullarda Yardımcı Okuma Kitabı (İlkokul 2., 3., 4., 5. sınıflar için, Or­
tak Yayın)
İstanbul, Ahmed Said Basımevi; 1945; 64 sf.; 8°
2 — İlk ve Ortaokullarda Yarışma Oyunları (Ortak yayın)
Ankara, Millî Eğitim Basımevi; 1948; 44 sf.; 8°

(4) Bak.: aO Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde saklı 14.6.1968 günlü not.
b) S.B.F. Kitaplığı Katalogları.

1210
3 Hasanoğlan Köyünün İçtimaî ve İktisâdi Yapısı
Ankara, Doğuş Mat.; 1955; XI+290 sf.; 8°
4 Sindel Köyünün Toplumsal ve Ekonomik Yapısı
Ankara, Balkanoğlu Mat.; 1960; XI+144 sf.; 8°
5 Türkiye'de Kız Kaçırma Gelenekleri ve Bununla İlgili Ba'zı İdâri Mes'e-
leler
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1962; VII+100 sf.; 8°
Ankara'da Gecekondu Aileleri
Ankara; 1966; 304 sf.; 8°

-o-Eski
İçişleri Bakanlarından ve Mülkiye
Doç. Dr.
İLHAN ÖZTRAK (5) 1906 Me'zunlarından merhum Faik Öz-
trak Bey ile Hesnâ Öztrak Hanımın oğlu­
dur. 28 Nisan 1925'de Ankara'da doğdu.
T.E.D. Ankara Koleji'nde lise, 1947'de
Ankara Hukuk Fakültesi'nde yüksek öğ­
renimini tamamladı. İsviçre-Neuchâtel
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde "dok­
tora" yapıp 1957de "Hukuk Doktoru"
unvan ve payesini kazandı.
Ankara Hukuk Fakültesinden me'-
zun oldukdan sonra, herhangi bir resmî
görev almadan avukatlık stajına başla­
dı; bunu bitirdikten sonra 1952'ye ka­
dar Ankara Barosu'na kayıdlı olarak
avukatlık yapdı. 1952'de gittiği İs­
viçre'den 1957'de dönüp açılan sı­
navı kazanarak S.B.F. Medenî Hukuk
Kürsîsi Asistanlığına ta'yin edildi. 1961'
de Medenî Hukuk Doçentliğine yüksel­
di. Hâlen (1969) bu görevdedir. Evli bir
erkek çocuk babasıdır. Fransızca, İngi­
lizce bilmektedir.
BASILMIŞ ESERLERİ (S/a, 5/b)
La Revocation des Pactes Successoraux en Droit Suisse (Doktora tezi)
Lausanne; 1957; 108 sf.; S"
Tek Taraflı Ölüme Bağlı Tasarruflardan Rücû ve Vasiyetnâme'nin, Ziyâı
Ankara, Sevinç Mat.; 1964; İ 6 7 + X I I sf.; 8°
Miras Hukuku
Ankara; 1968; 110 sf.; 8°
O
(5) Bak.: a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde saklı 14.6.1968 günlü not.
b) S.B.F. Kitaplığı Katalogları.

1211
Prof. Dr. Süleyman Efendi ile Nedime Hanımın
MEHMED GÖNLÜBOL (6) oğludur. 27 Aralık 1924'de Tikveş'de
doğdu, izmir Ticâret Lisesinde lise,
İzmir Yüksek Ticâret Mektebi'nde yük­
sek öğrenimini tamamladı. A.B.D. Den-
ver Üniversitesi'nde "master", New-
York Üniversitesinde "Doktora" yaptı;
"Doktor (= Ph. D.)" unvan ve pâyesi'ni
aldı.
1956'da açılan sınavı kazanarak,
S.B.F. Asistanlığına ta'yin ile akademik
kariyere dâhil oldu. 1958'de Doçentliğe;
1964'de de Profesörlüğe yükseldi. Hâ­
len (1969) S.B.F. Uluslararası İlişkiler
Dersi Profesörü; S.B.F. "Dış Münâse­
betler Enstitüsü" Genel Sekreteridir.
Evli olup bir erkek çocuk babasıdır. İn­
gilizce, Fransızca bilmektedir. Müzik
dinlemek, futbol maçı seyretmek hobi-
sidir.

BASILMIŞ ESERLERİ (6/a, 6/b)

1. Barış Zamanındaki Sahil Sularının Hukukî Statüsü


Ankara, Ajans Türk Mat.; 1959; X V + 2 6 9 + 3 sf.; 8°
2. Turkish Participation in the United Nations
Ankara, Üniversite Basımevi; 1963; 180 sf.; 8°
3. Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası (Ortak yayın)
İstanbul, Millî Eğ. Basımevi; 1963; VIII + 145 sf.; 8°
4. Turkey in the United Nations; a Legal and Political Approisabl (ortak ya­
yın) ; Ankara, Ajans Türk Mat.; 1963; 46 sf.; 8°
5. Milletlerarası Siyâsî Teşkilâtlanma (1968de 2. bası yapıldı)
Ankara, Üniversite Basımevi; 1965; 411 sf.; 8°

Hayat Hikâyesi için kendisine S.B.F. Dekanlığınca


Prof. Dr. 5 kez mektup gönderildiği halde cevap vermediği ci­
MUAMMER AKSOY hetle hâl tercemesini tesbit ve dercetmeye imkân
bulunamamıştır.

(6) Bak.: a-) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde saklı 14.6.1968 günlü not.
b) S.B.F. Kitaplığı Katalogları.

1212
Prof. Di". Mustafa (Suleimanoviç) Suley ile Maria
NERMİN ( S u l e y ) ABADAN (7) Lessheim Hanımın kızıdır. 18 Eylül
1921'de Viyana'da doğdu. 1940'da î z m i r
Kız Lisesi'nde lise, 1944'de de İstanbul
Hukuk Fakültesi'nde yüksek öğreni­
mini tamamlayıp me'zun oldu
Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten son­
ra Ulus Gazetesi Muhabirliği ile Çalış­
ma hayatına girdi. 1947'de Avukatlık sta­
jına başladı. 1949'da Ankara Barosu'na
kayıdlı Avukat oldu. Bu süre içinde U-
lus Gazetesi'nde serbest yazarlığım da
devam ettirdi. 1951'de Ankara Hukuk
Fakültesi "Doktora Öğrenicisl" oldu.
1952'de Fulbright Bursu ile A.B.D.'ne
gidip Minnesota Üniversitesi'nde iki
sömestr "Doktora Kurlan"na devam et­
ti. 1953'de açılan sınavı kazanıp S.B.F.
Âmme İdaresi Asistanı olarak akade­
mik kariyere girdi. Aynı yıl T.O.D.A.İ.E.'
ne gelen yabancı öğretim görevlileri ile
birlikde sözü geçen Enstitü'de, iki yıl
öğretim görevliliği'nde bulundu. Ka­
sım 1955"de Ankara Hukuk Fakültesi'nde "Halk Efkârı Mefhûmu ve Te'sir Sahala­
rı" konulu tezini b a s a n ile savunarak "Sosyal İlimler Doktoru" unvan ve payesini
aldı. 1957'de üç ay müddetle Batı Almanya - Speyer "Yüksek İdâri İlimler Akade­
misi" nde Prof. Dr. C. H. Ule'nin Asistanlığını îfâ e t t i ; üç ay kadar da "Alman Aka­
demik Mübadele Kurumu" Bursu ile Batı Berlin ve Münih Üniversitelerinde "Araş­
tırma Çalışmaları" yaptı. 1958'de "Bürokrasi" konulu "Doçentlik Tezi" ile "Doçent"
unvan ve payesini kazandı. 1960'da A.B.D. H a n v a r d Universitesi'nin "Milletlerarası
Yaz Seminerleri" ne; 1962'de Paris Hukuk Fakültesi ve Siyâsî İlimler Enstitüsü
konferansları'na; aynı yıl yaz sömestri'nde H ü r Berlin Üniversitesi Seminerlerine
katıldı. 1963*de Devlet Planlama Teşkilâtı adına ve bu Teşkilâtın beş asistanı ile
birlikde, "Beşyüz Türk İşçisi Üzerinde Araştırma Projesi"ni uygulamak üzene Ba­
tı Almanya'ya gitti. 1964'ıde İngiliz Hükûmeti'nin da'vetlisi olarak Wilton Park'daki
Konferans'a katıldı 1966'da Profesörlüğe yükseldi. Hâlen (1969) S.B.F. Siyasal Dav­
ranış Kürsîsi Profesörü; 1965'de ta'yin edildiği Eskişehir İktisadî ve Ticarî İlimler
Akademisi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi; S.B.F. "Halk Oyu Araştırma Grupu"
Başkanıdır.
Rahmetli Prof. Dr. Yavuz Abadan ile evli olup, adı geçenin vefatı ile 30 Hazi­
ran 1967'den beri duldur. Bir erkek çocuk annesidir. Almanca, Fransızca, İngilizce

(7) Bak.: a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve arşivimizde saklı 9.12.1967 günlü not.
b) S.B.F. Kitaplığı Katalogları.

1213
ve orta derecede Macarca bilmektedir. Milletlerarası Siyâsî tümler Derneği
(= IJP.S.A.) üyesi ve Eylül 1967'den beri 2. Başkanı; Milletlerarası Sosyoloji Der­
neği'nin, Amerikan Sosyoloji Derneği 'nin. Üniversiteli Kadınlar Türk Derneği'nin,
Siyâsî İlimler Türk Derneği'nin, Türk Hukuk Kurumu'nun, Türk-Alman İstişârî
Kültür Kurumu'nun, Anadolu Klübü Büyükada Şûbesi'nin daimî üyesi; Türk-Ame-
rikan Kadınlar Kültür Derneği'nin kurucusu, daimî üyesi ve 1. Başkanıdır.
S.B.F. ile ilgili "en güzel anıları" nm özetini şöylece kaleme almışdır (7/a):
«En güzel hâtıramın, öğrenicilerle ilgili olması gerekirdi; şu kadar ki, biz
zâten bütün ömrümüzü onlara adadık.... Benim için hayatımın Fakülte ile ilgili
en güzel amlarmı sevgili Eşim ve Hocam Yavuz (Abadan)'la birlikde, sabahlan
Fakültenin emekdar Şoförü Mehmed Efendinin sevk ve idaresinde yaptığımız oto­
mobil yolculuklan temsil etmektedir. Zira, 21 yıldır beslediğim hayal gerçekleş-
dikten, sonra ben bir ehliyete ve biz ailece kendimize âid bir taşıta kavuştuğumuz
zaman, bu binek aracım (Yavuz Abadan'la) birlikde kullanıp, beraber, derslere ya
da "Profesörler Kurulu"na gitmek, sâdece tek bir defa nasib oldu. O günden (Ya­
vuz Abadan'm vefatından) beri volanın önüne yalnız geçiyorum.... Yol, aynı yol ve
Mülkiyeli Gençler de ağabeylerini aratmayan bir dinamizm içinde .kaynaşmakta­
dırlar. Yalnız ben, olayların zoru ile değiştim »

BASILMIŞ ESERLERİ (7/a ve 7/ıb)

I — TELİFLERİ :

1 — Yeşil Göller Diyân


İstanbul, Hilmi Kitabevi; 1950; XIV+159 sf.; 8°
2 — Halk Efkân Mefhûmu ve Te'sir Sahalan (Doktora tezi)
Ankara, Yeni Basımevi; 1956; 176 sf.; 8°; (S.B.F. yayını)
3 — Bürokrasi (Doçentlik tezi)
Ankara, Ajans T ü r k Mat.; 1959; 247 sf.; 8° (S.B.F. yayını)
4 — Üniversite Öğrenicilerinin Serbest Zaman ve Faaliyetleri
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1961; 155 sf.; 8° (S.B.F. yayını)
5 — Federal Batı Almanya'nın Siyâsi Partileri
Ankara, Balkanoğlu Mat.; 1962; 44 sf.; 8° (T.O.D.A.İ.E. yayını)

6 — Social Change and Turkish YVomen


Ankara, Üniversite Basımevi; 1963; 36 sf.; 8° (S.B.F. yayını)
7 — Batı Almanya'daki Türk İşçileri ve Sorunlan (Araştırma projesi)
Ankara, Başbakanlık Basımevi; 1964; 300 sf.; 8° (D.P.T. yaymı)
8 — Modern Toplumlarda Halkla Münâsebetler
Ankara, Balkanoğlu Mat.; 1964; 20 sf.; 8° (T.O.D.A.İ.E. yayını)
9 — Anayasa Hukuku ve Siyâsî Bilimler Açısından 1965 Seçimlerinin Tahlili
Ankara, Sevinç Mat.; 1966; 408 sf.; 8° (S.B.F. yayım)

1214
10 — Arbeitsplatz Europa (Türklerle ilgili kısmı = ortaklaşa te'lif)
Köln, Europa Union Verlag; 1966

II — TERCEMELERİ :
11 — Âmme İdâresi'nin Prensipleri (Marshall E. Dimock'dan tere.)
Ankara, Yeni Mat.; 1954; 149 sf.; 8° (S.B.F. yayını)
12 — Yetişen Türk İdarecileri (A. T. J. Matthevvs'den tere.)
Ankara, T.T.K. Mat.; 1955; 78 sf.; 8° (S.B.F. yayım)
13 — Sosyoloji'ye Giriş (Hans Freyer'ıden tere.)
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1957; 254 sf.; 8° (S.B.F. yayını)
14 — Seçilmiş Parçalar (Woodrow VVilson'dan tere.)
istanbul, Yenilik Basımevi; 1961; 103 sf.; 8° (Siyasî İlimler Der. Yay.)
15 — Alman Anayasa Mahkemesi Yetkilerinin Şümul ve Sınırları (C.H. Ule'-
den tere.)
Ankara, Balkanoğlu Mat.; 1962; 44 sf.; 8° (T.O.D.A.İ.E. yayını)
O

Prof. Dr. Ziraat Bankası Müdîrlerinden merhum


REŞAD (Kızılviranlıoğiu) AKTAN (8) Ali Reşad Bey ile merhume Kadriye
Hanımın oğludur. 22 Ocak 1917'de Kay-
seri'de doğdu. Kayseri İnönü İlkokulun­
da; Tokat Ortaokulu'nda ve Sivas Lise-
si'nde, ilk, orta ve lise; Ankara Yüksek
Ziraat Enstitüsü'nde yüksek öğrenimini
tamamladı. California Üniversitesi'nde
doktorasını yapıp 1950'de "İktiaad Dok­
toru" unvan ve payesini aldı.
Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü'n
den me'zun olduktan sonra, aynı Ensti­
tü Asistanı olarak akademik kariyer'e
girdi. "Doktora Öğrenimi" için 1944'de
gittiği, California'dan 1950'de Yurda
dönünce, Tarım Bakanlığı Ziraat işleri
Genel Müdîr Muâvinliği'ne atandı. 195 T
de tekrar .akademik kariyer'e dönüp
S.B.F.'nde Asistanlığa başladı. 1954'de
aynı Fakülte "Iktisad Grupu" Doçentli-
ği'ne yükseldi. 1958'de ek görev ola­
rak, T.O.D.A.İ.E. Genel Müdîr Yardım­
cılığım deruhde etti. 1960'da Profesör-

(8) Bak. a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 4.4.1968 günlü mektup.
b) S.B.F. Kitaplığı Katalogları.

1215
lüğe terfi' kılındı. Aym yıl öğretim üyeliği baki kalmak üzere T a n m Bakanlığı
Müsteşarlığına getirildi. 1962'de Müsteşarlık'dan ayrıldı. Aralık 1966'da S.B.F. Ba­
sın ve Yayın Yüksek Okulu Müdîrliği'ne seçildi. Bu görevi E k i m 1968"de sona er­
di. Hâlen (1969) S.B.F. İktisad Politikası Kürsîsi Profesörüdür.
Evli olup, bir erkek, bir kız evlâd babasıdır. İngilizce'ye vâkıf, Fransızca ve Al-
manca'ya âşinâdır. Türk Kültürü'nü Araştırma Enstitüsü'nün, Türkiye Ekonomi
Kurumu'nun, Türk Kooperatifçilik Kurumu'nun, Türkocağı Ankara Şûbesi'nin, In­
ternational Association of Agricultural Economist'ıin, Golf Klübü'nün, Anadolu
Klübü'nün dâimi üyesidir. Bahçe işleri ile uğraşmak hobisidir.

BASILMIŞ ESERLERİ (8/a ve 8/b)

1 — Rize'de Çay; Ankara; 1946; ? ; ?


2 — Meyva ve Sebzeleri Nasıl Kurutursunuz?
Ankara, Ulus Mat.; 1948; 66 sf.; 8°
3 — Mâliye Ders Notları (I. Fasikül; Roy G. Blakey'den tere.)
Ankara, Türkiye Matbaacılık T.A.O.; 1953; XVI+180 sf.; 8°
4 — Türkiye'de Ziraat Mahsulleri Fiyatları
Ankara, Yeni Mat.; 1955; 15+365 sf.; 8°; (SvBJF. yayını)
5 — Türkiye Millî Geliri: 1938 ve 1948-1951 (Ortak yayın)
Ankara; 1955; 110 sf.; 8"
6 — Ekonomik İdare ve Planlamanın Usulleri
Ankara, T.O.D.A.I.E.; Teksir; 1959; 64 sf.; 4°
7 — Müşterek Pazar Karşısında Türkiye Ziraatı
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1960; 115 sf.; 8°; (S.B.F. yayını)
8 — Analysis and Assessment of the Economic Effects, Public Law 480 Title
I. Program, Turkey
Ankara; 1965; XXXVIII+ 525 sf.; 8°
9 — Yönetimde Başarı Esasları (Clarance B. Randall'dan tere.)
Ankara, Sevinç Mat.; 1965; V I + 1+92 sf.; 8°
10 — Türkiye Ziraatinde Prodüktivite
Ankara, Doğuş Mat.; 1966; 57+1 sf.; 8°

-O-

1216
Prof. Dr, Yargıç Salih Bey ile Nebîle Hanım'in
SAFA REİSOĞLU (9) oğludur. 21 Şubat 1929'da İstanbul'da
doğdu. Balıkesir Lisesi'nde lise, istan­
bul Hukuk Fakültesi'nde yüksek öğre­
nimini tamamladı. Lausanne Üniversi­
tesi Hukuk Fakültesi'nde "Doktora Öğ-
renimi"ni yaparak 1957'de "Hukuk Dok­
toru" unvan ve payesini aldı.
1951'de istanbul Hukuk Fakültesin­
den me'zun olduktan sonra "Avukatlık
Stajı"nı yapdı. 1953'de Adalet Bakanlığı
hesabına gönderildiği Lausanne'da dok­
torasını tamamlayıp 1957'de Yurd'a
döndü; açılan sınavı kazanarak S.B.F.
Medenî Hukuk Kürsîsi Asistanlığı'na ta'-
yin ile akademik kariyer'e intisab etti.
1960'da "Doçent" unvanını aldı. 1966'da
bir yıl süre ile ingiltere'ye gönde­
rilip incelemelerde bulundu. Ocak 1968'
de S.B.F. Medenî Hukuk Kürsîsi Profe­
sörlüğüme terfi' etti. Ekim 1968'de
S.B.F. Basın - Yayın Yüksek OKUIU Mü-
dîrliği'ne seçildi. Hâlen (1969) bu gö­
revlerde bulunmaktadır. Evli olup bir erkek çocuğu vardır. Fransızca ve ingilizce
bilmektedir.

BASILMIŞ ESERLERİ (9/a ve 9/b)

1 — La Prescription Extraordinaire et le Transfert des Immeubles non Im-


matricules en Droit Suisse et en Droit Turc (Doktora tezi)
Lausanne; 1956; 119 sf.; 8°
2 — Türk ve isviçre Hukûku'nda Müteahhid ve işçilerin Kanunî İpotek Hakkı
Ankara, Sevinç Mat.; 1961; XXI+217 sf.; 8°; (S.B.F. yayım)
3 — Kat Mülkiyeti ve Yeni İsviçre, Türk " K a t Mülkiyeti" Kanun Taşanlarının
İncelenmesi, Tenkidi ve Yeni Tasarı Teklifi
Ankara. Sevinç Mat.; 1963; XXIII+197 sf.; 8°
4 — Yeni Tapulama Kanunu ve Toprak Reformu'na Te'siri
Ankara, Sevinç M a t ; 1964; I X + 3 9 sf.; 8°
5 — Türk Eşya Hukuku: Giriş - Zilyedlik • Tapu Sicilli
1. C: Ankara, Sevinç Mat.; 1965; (2. bası, 1966); XIV+256 sf.; 8°

(9) Bak.: a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 14.6.1968 günlü mektup.
b) S.B.F. Kitaplığı Katalogları.

1217
6 — Yeni Kanuna Göre Kat Mülkiyeti ve Kat irtifakı
Ankara, Sevinç Mat.; 1966; 144 sf.; 8°; (S.B.F. yayını)
7 — Kat Mülkiyeti
Ankara, Sevinç Mat.; 1967; 202 sf.; 8°
O

D o ç . Dr. ŞERİF MARDİN ile Prof. Dr. Turan GÜNEŞ'e muhtelif târihlerde 5
kez m e k t u p gönderilip hayat hikâyelerinin not hâlinde bildirilmesi rica edilmiş
ise de, cevap vermediklerinden dolayı "Hâl TercemelerT'ni derce imkân buluna-
mamışdır.
O

Doç. Dr. Rahmi Ataöv ile Teşrîte Ataöv Hanım'ın


TÜRKKAYA ATAÖV (10) oğludur. 1932'de Gelibolu'da doğdu. Ro-
bert Kolej'de lise ve yüksek öğrenimini
(B.A. olarak) tamamladı. Nevv-York Uni-
versitesi'nde "İktisad Master"ı, Syracu-
se Üniversitesi'nde "Milletlerarası Mü­
nâsebetler Master"ı ve "Siyâsî İlimler
Doktorası" yaparak "Siyâsî İlimler Dok­
toru" unvan ve payesini aldı.
S.B.F.'nin açtığı Asistanlık Sınavı'-
nı kazanarak akademik kariyere girdi.
Hâlen (1969) S.B.F. Uluslararası Politi­
k a ; Bölgesel Politika Dersleri Doçenti
ve Seminerleri yöneticisidir. Gazete ya­
zarlarından Bn. Candan Ataöv ile ev­
lidir.

BASILMIŞ ESERLERİ (10/a ve 10/:b)

1 — Ayda İlk İnsanlar (Wels Her-


bert'den terceme)
İstanbul, Varlık Yayınevi;
1950; 128 sf.; 8°; (resimli)
2 — Aram Derler Adıma (VVilliam
Saroyan'dan terceme)
İstanbul, Varlık Yayınevi; 1953; 124+IV sf.; 8°
3 — Sovyet Rusya'da İşçilerin Bugünkü Durumu; İşçinin, Parti, Devlet ve
Sendikalarla Münâsebeti
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1960; 8+93 sf.; 8°

(10) Bak.: a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 14.6.1968 günlü mektup.
b) S.B.F. Kitaplığı ve M i l l î Kütübhâne Katalogları.

1218
4 — Sovyetler Birliği Devlet İdaresi (Ders Kitabı)
Ankara, Sevinç Mat.; 1961; XV+133 sf.; 8°
5 — Amerika Siyâsî Rejimi (James Bryce'den, A. Payaslıoglu ile tere.)
istanbul, Yenilik Basımevi; 1962; VI+2+203 sf.; 8°
6 — Bilimsel Araştırma El Kitabı
Ankara, Sevinç Mat.; 1962; 3+33 sf.; 8°
7 — Turkey in the United Nıations: A legal and Political Appraisabl (Ortak
eser)
Ankara, Ajans Türk Mat.; 1962; 46 sf.; 8°
8 — Turkish Foreign Policy: 1939-1945
Ankara; 1965; 148 sf.; 8°
9 — Sovyet Dış Politikasının Ana Çizgileri (Doçentlik tezi)
10 — Amerikan Belgeleriyle Amerikan Emperyalizminin Doğuşu
Ankara; 1968; ?

-O

(Menşeleri "MÜLKİYE" olmayan "M.M. • S.B.O. • S.B.F. ÖĞRETİM ÜYELERİ


BÖLÜMÜ'nün Sonu)

1219
M.M. — S.B.O. — S.B.F.
ÖĞRETİM ÜYELERİNE ÂİD
BA'ZI GRUP RESİMLERİ

1338 — 1339 (1922 — 1923) Ders Yılı Öğretim Üyelerinden Bir Grup
Sineklibakkal'daki MÜLKİYE MEKTEBİ Bahçesinde

Oturanlar: (Sol'dan Sağa): 1 — Hasan Tahsin (Aynî); 2 — İ. Hakkı (Göreli); 3 —


Ebül-Ulâ (Mardin); 4 — (Adliye Nâzın) Celâl; 5 — Müdîr Süreyya; 6 — Eski Müdîr Hüse­
yin Nâzım; 7 — Kemâl Atıf (Kuyucak); 8 — Cemil (Bilsel); 9 — Nusret (Metya).

Ayaktakiler: (Sol'dan Sağa): 1 — Mekteb Kâtibi Ş. Emin (Kutluk); 2 — Kilisli Dr. Rif'at
(Kardam); 3 — İbrahim Fâzıl (Pelin); 4 — Zeki Mes'ud Alsan; 5 — Ali Şeydi; 6 — Saffet
(Tuncay); 7 — Hâmid (Ongunsu).

1220
'Resim 1947/553/M Özer Özmen'in Koleksiyonundan alındı."
1946 — 1947 Ders Yılı Sonunda S.B.O. Öğretim Üyeleri Ba'zı Devlet Ri
Önden 1. Sıra (Soldan Sağa) : 1 — Bülend N. Esen; 2 — Tahsin B. Balta; 3 — Yavu
5 _ (Başbakan) Şükrü Saraçoğlu; 6 — (Dışişleri Bakanı) Hasan Saka; 7 — (Millî Eğitim B
Koni: 9 — H. Avni Göktürk.
2. Sıra (Soldan Sağa) : 1 — H. Refik Ertuğ; 2 — Celâl Ay bar; 3 — Kemâl G. Balkar; 4
S. Selen; 6 — Abdullah Aker; 7 — Fehmi Yavuz.
3. Sıra (Soldan Sağa) : 1 — Ziya İshan; 2 — Es'ad Tekeli; 3 — İ. Hakkı Karafakih; 4
Ünal; 6 — Hasan Şükrü Adal.
4. Sıra (Soldan Sağa) : 1 — Arif Hikmet Pamukoğlu; 2 — Muhlis Ete; 3 — Rahmi Öre
K5
5. Sıra (Soldan Sağa) : 1 — Fikret Arık; 2 — Rıfkı Salim Burçak; 3 — Fadıl Hakkı S
ıo
to

"Resim Rahmetli Prof. Dr. Abadan'ın Koleksiyonundan alın


1952 Ders Yılı Başında Dekan Seçimi ve S.B.F. Öğretim Üy

Oturanlar (Sol'dan Sağ'a) : 1 — Fethi Çelikbaş; 2 Fadıl H. Sur; 3 — Dekan Yavuz


5 — Süheyl Derbil; 6 — Hâmid Sadi Selen.
Arkada Ayaktakiler (Sol'dan Sağ'a) : 1 — Fehmi Yavuz; 2 Turhan Feyzioğlu; 3 — B
- İsmail H. Karafakih; 6 — Fikret Arık; 7 — Burhan Koni.
"Resim Rahmetli Prof. Dr. Abadan'ın Koleksiyonundan alındı."

W 1952'de S.B.F.'ne Bağlı Olarak Kurulan T.O.D.A.I.E.'nün Milletleraras


4i-

1959 — 1960 Ders Yılı S.B.F. Profesörler Kurulu


1959 — 1960 Ders Yılı S.B.F. Öğretim Üyelerinden Bir G
Oturanlar (Soldan Sağa) : 1 — Fikret Arık; 2 — Aziz Köklü; 3 — Hâmid Sadi Selen;
6 - Bahri Savcı
»o Ayaktakiler (Soldan Sağa): 1 — Seha Meray; 2 — Nejad Bengül; 3 — Mehmod Gön
Ol Reşad Aktan; 6 — Cemâl Mıhcıoğlu; 7 — İbrahim Yasa; 8 — İlhan Unat; 9 — Sâdun Are
C. BÖLÜMÜ

( Menşeleri Mülkiye Olmayan )

1. KISIM : 1859 — 1876


M Ü D E R R İ S L E R
2. KISIM : 1877 — 1922

3. KISIM : 1923 — 1949 P R O F E S Ö R L E R


ve
4. KISIM : 1950 — 1968 Öğretim G ö r e v l i l e r i

917
BÖLÜM Hakkında GENEL BİLGİ

1954'de yayınladığım "Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler" Kitabında, Mülkiye veya


S.B.O. me'zunu olmayan öğretim üyelerinin, sâdece okuttukları derslere göre bir
listesini düzenleyip yayınlamış; hayatlarına âid her hangi bir bilgi verememiştim.
Bunun, hatalı bir hareket olduğunu Kitabın basım işi bittikden sonra anlamıştım;
ama, iş işdera geçmişti. Carlyle'm "Kahramanlar" adlı eserindeki "Târih Târifi"ne
uyarak, ilk Kitab'ımızda işlediğim kusurun, b u r a d a düzeltilmesi yoluna gittim.

Mülkiye adlı irfan yuvasının kıymet kazanması sebebinin, me'zunların, r u h ve


dimağlarına aşılanan bilgi, fikirlere dayanarak, Yurd sathında yaptıkları hizmetler
olduğu muhakkakdır. B u fikir ve b i l g i l e r , şübhesiz kendi, kendine
teşekkül etmemiş; Mülkiye'de bir asır boyunca ders okutan, eğitimde bulunan Ho­
calarımızın eseri olagelmiştir. Öğrenici bir fidan, öğretici b u n u n bahçevanı'dır. Fi-
dan'ın iyi veya kötü yetişmesi, Bahçevan'ın iyi veya kötü oluşuna bağlıdır. Bunun
için, bu Kitap'da, hem geçmiş'deki bir hatâ'yı düzeltmek, hem de Mülkiyeli'lerin,
hocalarına olan şükran borçları'nın çok küçük bir kısmını olsun bir kere daha
e d â etmek amacıyla bu B ö l ü m hazırlanmıştır.

Yukarda d a belirttiğimiz gibi, b u Bölüme yalnız M ü l k i y e M e ' z u n u


olmayan Hocalarımız alınmış; Mülkiye veya S.B.O. veya S.B.F. Me'zunu olup
da aynı Müessese'de Öğretim Üyeliği yapmış veya yapmakta bulunmuş olanların
hâl tercemeleri ise kendi sınıflarında, n u m a r a l a n altında yayınlanmıştır.

Kapak sayfasında görüldüğü gibi, bu Bölüm 4 Kısma ayrılmış; söz konu­


su öğretim üyelerinin hâl tercemeleri, ders okuttukları dönemlerde her hangi bir
"kıyl ü kaal"e sebep olmaması içinde, adlarının ilk harflerine göre alfabetik
bir sıra izlenerek yazılmışdır.

Böylelikle, bir asırdan beri, Mülkiyeli'ye bilgi nuru veren muhterem Hocaları­
mıza minnet ve şükranlarımızı, Târih huzurunda bir kere daha tekrarlamış olu­
yor; Hakk'ın rahmetine kavuşanların ruhlarını şâd, hayat'da olanlara uzun ömür­
ler ve mutluluklar dileyoruz.

918
1. KISIM
ATİK MEKTEB-İ FÜNÛN-İ MÜLKİYYE
ÖĞRETMENLERİ (1)
1859 - 1876

Kaslamonu'ludur. İlmiyye kariyerini seçmiş; Dârül-


Müderris m.uallimîn'de (Erkek Öğretmen Okulu) Târih, 1866 -
AHMET HİLMİ (2) 1869 yıllarında Atik Mülkiyye'de Ulûm-i Dîniyye (Din
Bilgileri) Dersi Öğretmenliği yapmıştır. 1871 (1286 H.)'de Divân-ı Ahkâm-ı Adliye
(İlk Yargıtay) A'zâlığına, Ekim 1875 (=Ramazan 1292)'de Mahkeme-i Temyiz
(Yargıtay) Reisliğine yükselmişdir. Anadolu Kadî-askerliği payesine terfi' etti. Ni­
san 1888 (= Şaban 1305)'de malulen emekli oldu. 14 Ağustos 1888 (= 6 Zilhicce
1305)'de İstanbul'da Hakk'm rahmetine kavuştu. Mezarı Fâtih Türbesi'nin bahçe-
sindedir. "Alim ve fâzıl bir zâttı". Mülkiye 1888 m e ' z u n l a n n d a n Rahmetli Ali Hay­
dar Yücebaş, Ahmed Hilmi Efendi hakkında aşağıdaki hâtırasını anlatarak, Rah-
metli'nin karakter sağlamlığına güzel bir örnek vermektedir (3):
"Mektebin (1877-1908) olzamanda hocalığım kabul eden zevat, İstanbul'un en
yüksek ulemâsı arasından seçilmişti. Bu münâsebetle benim imtihanımda geçen
bir hâli de yazmakdan kendimi a l a m a d ı m :
Mecelle imtihanına girdim. Hocamız Mecelle Cemiyeti a'zâsmdan Abdüssettâr
Efendi, Mümeyyiz olarak Meclis-i Maârif a'zâsmdan Elmalılı Hamdi Efendi ile
Mecelle Cemiyeti Reisi, Meşihat Kadı-askerlerinden Hoca Hilmi Efendiyi getir­
mişti. Hamdi Efendi, ben içeriye girdikten sonra, Hilmi Efendiye, "müsaade eder­
seniz bu Efendiye de ben sual edeyim", dedi. Eline Mecelle Kitabını alıp bana bir
sual tevcih etti. Suâlin cevâbını söyledim. Mümeyyiz Efendi, "olmadı" deyince
Büyük Hilmi Efendi, "Neden olmadı- Efendi senin sualinin cevâbını verdi; bura­
da böyle bir tâbirle efendilere hitab edilecek olursa, onların fikirlerini, şaşırtır­
sın", dedi. Buna cevaben Hamdi Efendi, "Kitabda gördüğüm madde öyle değil",
dedi. Hilmi Efendi de, "Talebeye sual tevcih etmek isteyen mümeyyiz efendi, bu-
rlada eline kitab alır da sual sorarsa işte böyle yanlışlık olur ve imtihanın aza-

(1) Bu Kısım i ç i n , bütün araştırmalarıma rağmen, yeteri kadar bilgi edinememenin üzüntüsü içindeyim. Bu
hâf, Memleketimizde, b i y o g r a f y a araştırmalarının ne derece güç olduğuna,! resmî sicil ka-
yıdlarının da ne derecede perişan hâlde bulunduğuna yeter bir delildir. Bu acı noktayı burada bîr kere daha
açıklamayı zorunlu ve yerinde buldum.
(2) Bak.: Maârif-i Umûmiyye Nezâreti, Târihce-i Teşkilât ve icrââtı; Müderris Mahmud Cevad; istanbul, Mat-
baa-i Amîre; 1338; 1. C, 228. sf.
(3) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler, 1. C; 360 sf.

919
meti ihlâl edilir; cevap veren efendi de müstahak olduğu numarayı alamaz", de­
di. Hamdi Efendi, "Ben evvelce hazırlanamamıştım; şuhalde benim burada hik-
met-i vücûdum kalmadı", diyerek Hilmi Efendiden müsaade istedi; Hilmi Efendi
de, "şuhalde gidebilirsiniz", diyerek Hamdi Efendiyi imtihandan açıkça koğdu.
Mumaileyh de cübbesini toplayarak imtihan salonunu terketti. Bu arada beni,
hocam Settâr Efendi kendi önüne çağırarak imtihanımı ikmal etti."

istanbul'da doğdu. Umûmî Târih ve


Müderris
Ekonomi bilimleri alanında yaptığı ter-
AHMED HİLMİ (4)
cemeler ve bunların yayın târihleri ba-
ıkımmdan fikir târihimizde yeri bulu­
nan bir zatdır. Bâb-ı Âlî Terceme Oda-
sı'nda yetişmiş; Atîk Mekteb-i Mülkiy-
ye'de (1860 - 1864) Hukuk, Târih ve
Coğrafya Öğretmenliğinde bulunmuş­
tur. Bilâhare Tebriz Başşehbenderliği-
ne (Başkonsolosluğuna) ta'yin edilip
1876'ya kadar b u r a d a görev îfâ etmiş­
tir. 1877 (1293 R.)'de açılan ilk Meclis-i
Meb'usan'a istanbul Meb'usu olarak
girmiş; 1878'de istanbul'da Hak'kıc
rahmetine kavuşmuştur.
1869'da Almanca'dan "İlm-i Tedbir-i
Servet" adlı bir iktisad kitabı ile 1876
da ingilizce'den terceme edip uzun bir
"Hulâsa" eklediği altı cildlik "Târih-i
Umûmî" adlı kitablan zamanının önem­
li yayınlarından sayılmaktadır. Çok
kuvvetli olarak Arapça, Farsça, Alman­
ca, ingilizce bilmekteydi.

-o-
Bohemya'da doğmuş bir Avusturyalıdır. Memleketin­
Müderris (Hoca) deki askeri mekteblerde öğrenimini tamamladıktan
EMİN (5) sonra, önce Londra'da sonra Paris'de öğretmenlikler-

(4) Bak.: Yüzelli Yılın Meşhurları Ansiklopedisi; NShid Sırrı Ö r i k ; Fasikül 87. sf.
(5) Bak.: a) Meârif-i Umûmiyye Nezâreti, Târihce-i Teşkilât ve İcrSatı; Müderris Mahmud Cevad; 1. C, İs­
tanbul, Matbaa-i Âmire; 1338; 197. sf.
b) Sicill-i Osmânî; 1. C; 863. sf.
c) Türkiye Maârif Târihi, Osman Ergin; 3. C; istanbul, 1941; 900, - 906. sf.

920
de bulunmuş; 1851 (1268 H.)'de İstanbul'a gelerek, ihtida (== Hıristiyan iken Müs­
lüman olma) edip Bâb-ı Alî Terceme Odası (Okulu) Almanca, İngilizce, Fransızca
Öğretmenliğine ta'yin edilmiştir. Bu görevi sırasında hoca'lık (= Müderrislik,
Profesörlük) payesi verilmiştir. 12 Şubat 1859'da Atik Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiy-
ye açıldığı zaman kendisinin batı bilimlerindeki geniş bilgisi nazara alınarak ve
Türkiye'de ilk defa ders olarak okutulmak üzere sekizyüz kuruş maaşla Usul-i
İstatistikiyye (İstatistik), Hukuk-ı Milel (Devletler Umûmî Hukuku) ve Muâhedât-ı
Devlet-i Aliyye (Osmanlı Devleti Andlaşmalan), Ekonomi Politik, İdâre-i Memâlik-i
Mütemeddine (Medenî Memleketlerde Yönetim), Usûl-i Ahkâm-ı Cezâiyye (Ceza
Muhakemeleri Usûlü) dersleri öğretmenliğine, ek görev olarak, ta'yin edilmiştir.
Mülkiye Mektebi öğretmenliğinden ne zaman ayrıldığı hakkında bir kayda rastlana-
mamaştır (6).
1873 (1290 H.)'de ilk Nizamî Mahkemeler'in kurulması üzerine Avrupa'da yap­
tığı Hukuk tahsili de nazara alınarak, İstinaf Mahkemesi (Yargıtay'dan önce gelen
2. derece mahkeme) A'zâhğma getirildi. 1879'da Türkiye'de batı anlamında ilk d e f a
açılan Mekteb-i Hukuk (Şimdiki İstanbul Hukuk Fakültesi) Müdîrliği'ne naklen
getirilmiş; 1885 yılına kadar kalarak bu târihde azledilmiştir. 1890'da da İstinaf
Mahkemesi a'zâlığından emekli olmuş; 1892'de İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı­
nın nerede olduğu hakkında her hangi bir bilgiye rastlanmamıştır.
"Emin Efendi, elsine (Batı dilleri) ve ulûm-i garbiyye'ye (batı bilimlerine)
ve husûsen kavânîn-i ecnebiyye'ye (özellikle yabancı k a n u n l a r a ) vukufu derkâr
olup pekçok kitaba sahip, evzâı (halleri) garip, çok müstakim (doğru) idi (5/b)."
"Emin efendi'nin asıl adı, Emil'dir. Müslümanlığı câ'lî (yapmacık, içden olmı-
yan) idi; samimî değildi. Bekârdı; İstanbul'da ailesi ve akrabası yoktu. Aldığı
parayı sarf etmez Almanya'ya gönderirdi (5/c)."
Mülkiye 1893 Me'zunu Rahmetli Efdâlüddin Tekiner de (5/c) Emin Efendi
hakkında şu bilgiyi vermektedir:
"Emin Efendi, aslen Macar olup Serdâr-ı Ekrem (Macar Mühtedîsi) Ömer
Paşa ile birlikte Türkiye'ye gelmek üzere Bosna'dan ve şimali Amavutluk'dan ge­
çerken bir Arnavut şehrinde Şerbet Hanım adında birisinin evinde misafir olarak
kalmakta iken ihtida etmiş; İstanbul'a gelince Bâb-ı Âiî'de vazife almış; Ömer
Paşa da sözü geçen Şerbet Hanım'ın aracılığı ile Hafız Paşa'ya dâmad olmuş­
tur (7)/'
Hukuk Mektebi'nin ilk me'zunlarmdan ve İstanbul Avukatlarından Rahmetli
Abdurrahman Eren de Hocası ve Müdîri Emin Efendi hakkında şu bilgiyi ver­
mektedir (5/c):
"Bâb-ı Âlî, Memleketde Hukuk-ı Siyâsiye İlmini zihinlere, fikirlere yerleştir­
mek istedi. Neş'et Efendi ( s o n r a d a n Paşa) Berlin Sefir Vekili iken kendisinden,
Prusyalı bir Hukuk-ı Siyâsîye Muallimi göndermesini istedi. Alman Hükümeti de,

(6) Bak.: Bu cildin 43. sayfasına.


(7) Efdâlüddin Tekiner'in kaaimpederi Şerîf Paşa ile Ömer Paşa bacanak olduklarından, verdiği bu malûmat
hakikata daha yakır>dır.

921
Emin Efendi'yi seçip tavsiye eyliyerek İstanbul'a gönderdi. Mumaileyh bir müd­
det Bâb-ı Âlî'de Hukuk-ı Siyâsiye hocalığı yaptı ve Abdülhamid devrinde (olnun
emriyle) Adliye Nezâreti Bahçesi'nde açılan Mekteb-i Hukuk'un kurucusu ve Mü-
dîri oldu. Bu vazifesi sırasında başta Kânipaşa-zâde Rif'at Bey gibi sonradan
T ü r k Hukuk İlmi sahasında isim yapmış pek çok hukuk bilgini de yetiştirdi.
"Medrese-i H u k u k " adlı Dergi'de de (8) Emin Efendi'den:
" E m i n Efendi gibi elsine ve fünûn-i şarkıyye ve garbiyye'nin ekserisine vâkıf
ve hele ulûm-i hukukiyye'nin her noktasında arif bir âlim-i yekta ve fâzıl-ı bi-hem-
tâ'nın ,(eşsiz ve benzersiz bir bilginin) taht-ı idaresinde olmak üzere Mekteb-i Hu­
k u k vaz' ve te'sis edildi...." diye bahsedilmektedir.
" E m i n Efendi*nin ciddî ve prensip sahibi oluşundan Hukuk Mektebi çok is­
tifâde e t m i ş ; sayesinde Mekteb'de iyi bir disiplin kurulmuştur. Kendisi Talebeyi
olduğu kadar Hukuk Mektebi Müderrislerini de murakabeden geri kalmaz; ders­
lere girer, hocaların takrirlerini dinler; lüzum görürse tedris (öğretim) usullerine
karşı tenkîd ve mütâlâalarda bulunurmuş. Meselâ, bir gün aynı zamanda Hukuk
Mektebinde Müderrislik yapan o zamanın Maârif N â z ı n Münif Paşa'nın dersine
girerek, adı geçenin dersi yavaş sesle anlatması üzerine:
— Paşa Hazretleri, yavaş takrir buyuruyorsunuz; sesinizi ben şuradan kürsî-
nin yanından işitemiyorum; uzaktakiler nasıl işitecek? diyerek Münif Paşa'ya
sesini yükseltmesini tavsiye etmiştir.
Hangi rütbede olursa olsun zamanında derse gelmeyen muallimleri ağır şe­
kilde haşlanmış. Bir gün Adliye Nâzın ve H u k u k Mektebinde Mecelle Müderrisi 1
(Meşhur Mecelleci) Cevdet Paşa, bir çeyrek saat gecikmeyle Mektebe gelmiş; Mü-
dîr Emin Efendi Paşayı kapıdan karşılayarak "Muayyen vaktin geçtiğini" hatırla­
tarak ihtar etmiş. Ahmed Cevdet Paşa da "Devlete âid m ü h i m vazifeler dolayı­
sıyla geç kaldığını" mazeret olarak ileri sürünce, E m i n Efendi "Muallimlik de bir
vazifedir; m a d e m ki kabul buyrulmuştur, tam vaktinde gelmelisiniz" cevâ­
bında bulunmuştur. O târihde Adliye Nâzın Cevdet Paşa, Maârif Nâzın Münif
Paşa, Hasan Fehmi Paşa gibi Memleketin en m ü h i m mevkilerini işgal eden şa­
hısların, Hukuk Mektebi'nde hocalık yapmasına rağmen, bunlardan birinin iti­
razına karşı Emin Efendi:
— Sizin amirliğiniz makaamınızdadır; burası Mekteb'dir ve ben bu Mekteb'in
Müdîriyim; s i z d e muallimsiniz; b u r a d a bana tâbi'siniz cevâbmı verirdi.
Emin efendi o zamanki Şûrây-ı Devlet Reis ve A'zâsı'mn bile Mekteb-i Hu-
kuk'a devam etmelerini ister; bu dâireleri dolaşarak "Hukuk nazariyatı bilinmeyin­
ce kanun yapılamaz (9)." derdi.
Emin Efendi'nin azledilişini, 5 Kasım 1888 (= 30 Safer 1306) tarihli olup Mâ-
beyn-i Hümâyûn (Saray)'dan doğruca Bâb-ı Âlî'ye tebliğ olunan aşağıdaki tezkire­
den öğreniyoruz:

(S)' Medrese-i Hukuk, aylık mevkute; 1902 (1318), Matbaa-i Âmire Nu. 1. sf. 1.
(9) 2. Meşrutiyete kadar, Kanun Tasarıları, Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi'nde hazırlanır; Şûrây-ı Devlet
(Danıştay) Genel Kurulu'nda müzâkeresi yapılıp Pâdişâhın irâde'si alırfdıktan sonra yürürlüğe girerdi.

922
"MekteM Hukuk Talebesi adetâ bir ihtilâl ika' edercesine Müdîrleri (Emin
Efendi) aleyhine kıyam eylediklerinden ya Müdîrin tebdili yahud Talebe-i mu­
maileyhimden müşevvik bulunanların bit'tahkîk Mekteb'den tardı lâzım geleceği
Maârif Nâzın (Münif) Paşa Hazretleri tarafından arz-ı Atabe-i Ulyâ kılınmış ol­
duğundan, Müdîr-i Mekteb'in hemen azli ile yerine dindar, muktedir ve müstakim
bir zât intihab ve arz olunması ve talebeden önayak olanlar kimler olduğunun
dahî, kendilerine birşey denilmiyerek, bit'tahkîk isim ve şöhretlerini mübeyyin pu­
sulasının arz-ı Atabe-i Ulyâ kılınması ve T.alebe-i mumaileyhim tarafmdan Müdîr-
den şikâyeti hâvi yüz kadar imza ile Makaam-ı Celîl-i Sedâretpenâhîye bir arzuhal
takdim olunduğu Mesmu'-ı Âlî buyurulduğundan (Padişahça öğrenildiğinden) mez­
kûr arzuhalde münderiç şikâyât (in) neden ibaret olduğunun ve ol babda ne mu­
amele icra kılındığının dâhi (bu) akşama kadar arz ve iş'ârı şeref sâdır olan İrâ-
de-i Seniyye-i Hazret-i Hilâfetpenâhî iktizây-ı Celîli'nden olmağla "

Maârif Nezâreti Müsteşar Muavinliğinde, 1862'den 1867'


ye k a d a r A t î k M e k t e b
MEHMED CEVDET [101 - i Fünûn-i Mülkiye Coğrafyây-ı
Umûmî ve Osmânî Müderrisliğinde, 1868'de Dârülfü-
nûn'da yeni açılan Coğrafyây-ı Tabiî Müderrisliğinde bulunduğuna dâir kayıddan
başka hakkında bir bilgi elde edilemedi.

Ruscuk'ludur. Dârülmuallimîn'den (Erkek Öğretmen


Müderris (Faziletlû) n . . . , .... .... . . . . ...
Okulu) me zun olduktan sonra çeşitli ruşdıye mekteb-
MUSTAFA (11) . . . (CM ___ . , . ... \ .... .
lerınde (Orta Okullarda) uzun sure öğretmenliklerde
bulundukdan sonra 1869'da Maârif Nezâreti Meclis-i Maârif A'zâlığı'na ve ek gö­
rev olarak da Mekteb-i Mülkiyye Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Müderrisliğine naklen
ve terfi'an ta'yin edilmiştir. 1878'de Maârif Nezâreti Mekâtib-i İbtidâiyye Müdîr-
liği'ne (İlk Öğretim Genel Müdîrliğine) getirilmiş; 1887'ye kadar ıbu görevde bu­
lunarak aynı târihde İstanbul Kütübhâneleri Tahrir Me'murluğu'na nakledilmiş­
tir. Bu vazifede iken 3 Ağustos 1897'de İstanbul'da Hak'km rahmetine kavuşmuş­
tur. Enderun-i Hümâyun (Sıaray Mektebi)'da Başhocalık'a kadar yükselmişti.
İmamzâde denmekle mâruftur. Müderris, Nâib (Şer'i
Hâkim), Molla rütbelerine terfî' edip bunların karşı-
MUSTAFA VEHBİ (12) , „ , .. , . . , . w M . .. KT *
lığı olan görevlerde bulunduktan sonra Maarif Neza­
reti Müfettişi oldu. Buradan Zabtiye Nezâreti Müfettişliğine nakledildi. 1867'den
1869 yılma kadar Atîk Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'de Fetvây-ı Şerife (İslâm Usûl
Hukuku) Dersi Müderrisliği yaptı. Ocak 1874'de Anadolu Kadı-asker'liği rütbesine
terfî' etti. 2 Ağustos 1877'de İstanbul'da Hakk'm rahmetine kavuştu. Mezarı, Çam-
lıcadaki eski Bektaşî Tekkesi Bahçesi'ndedir.
(10) Bak.: Maârif-i Umûmiyye Nezâreti; Târihçe-i Teşkilât ve icrââtı, Müderris Mahmud Cevad, 1. C; sf. 88
(11) Bak.: aO Ruznâme-i Cerîde-i Havadis (Gazete); 8 Şubat 1283 (1867), 2361. sf.; 1. st.
b) Maârif-i Umûmiyye Nezâreti, Târifıce-i Teşkilât ve icrââtı, Müderris Mahmud Cevad; 1. C; 58. sf.
ı(V2) Bak.: Sicili-» Osmânî; 3. C; sf. .1441

923
2. KISIM
MEKTEBİ MÜLKİYYE-İ ŞÂHÂNE
ÖĞRETİM ÜYE VE GÖREVLİLERİ
(Müderrisleri)
18 7 7 - 1 9 2 2

29 Aralık 1883 (Kânun-i Sâni 1299)'de Mekteb-i


Müderris Mülkiyye-i Şâhâne Yüksek Kısım Kanun-ı Arazî ve
ABDÜSSETTÂR ÂLÎ (1) Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Müderrisliğine ta'yin edil­
miştir.
«.— Abdüssettâr Efendi de Ulûm-i Şer'iyye'de (İslâm Hukûku'nda) müte-
bahhir (ansiklopedist) idL Her hâlde mükemmel bir Hoca idi. Talebeye nezâketle
muamele ederdi. (Ancak) garip bir âdeti vardı: Ders'de söz söylerken muttasıl
(devamlı olarak) cübbesini ensesine yerleştirmekle uğraşırdı.
Bu zât samimî bir sofu idi. Maamâfîh, biz Mecelle dersinden çok istifâde
edemedik. Çünki Mekteb'i Mülkiyye için o ders fazla idi. Bir çok tedkîkata, te-
tebbuâta muhtaçdı. Bunlara ise vakit yoktu. Bu dersi de, Fıkıh Dersi'ni de ekseri­
ya anlamadan geçerdik...*»
Abdüssettâr Âlî Efendi Mülkiye'deki Müderrislik görevinden, 13 Ekim 1887
(1 Teşrin-i Evvel 1303)'de Mekke Kadılığı'ha ta'yin edilmekle ayrıldı. Hakkın­
da başka bilgi bulunamadı.

BASILMIŞ ESERLERİ (l/a)

1 — Mecelle Şerhi
İstanbul, Mihran Matbaası; 1296 - 1299 (1880-83)
2. Kitap: Büyü, 58 — 120 sf. \
3. Kitap: İcâre, 121 — 216 sf. ( 8°
4. Kitap: Kefâle, 217 — 280 sf. )
2 — Teşrîh'ül - Kavâid'ül-Külliyye
İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1297 (1881); 68 sf.; 8°

(1) Bak.: a) M i l l î Kütübhâne, Eski Türkçe Kitaplar Katalogu; Ankara, 1964; 29. sf.
b) Peyam, Haftalık gazete; 2 Kânûn-i Sâni 1329; Nu. 6; 1. Sene. Tefrika 5.; Ali Kemâl; " Ö m r ü m "
c) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 302. sf.

925
AHMED EMİN YALMAN (2) Selanik Askerî Rüşdiyesi'nde Büyük
(M.A. Ph. D.) Atatürk'e (Hüsn-i Hatt-ı Türkî) Türkçe
Yazı Dersi Hocalığı (3) yapan ve Di-
vân-ı Muhasebat (Sayıştay) Başmümey-
yizliğinden emekli Merhum Osman
Tevfik Yalman Bey ile Merhume Ha-
sîbe Yalman Hanım'ın oğludur. 1888'de
Selânik'de doğdu, tik ve orta öğreni­
mini Selanik Askerî Rüşdiyesi'nde, lise
öğrenimini Beyoğlu Alman Lisesi'nde,
yüksek öğrenimini de İstanbul Hukuk
Mektabi'nde (Şimdiki Hukuk Fakülte­
si) üç yıl okuduktan sonra Columbia
Üniversitesi'nde 1911 - 1914'de tamam­
ladı. Bu Üniversite'de Sosyoloji, Târih,
İktisad ve Gazetecilik konularında dok­
tora yapıp Sosyal İlimler Doktoru (Phi-
losopher Doctor) unvanını kazandı.
Yüksek öğrenimini bitirmeden ön­
ce 1907'de Bâb-ı Âlî Terceme Odası Hu-
lefâlığına (me'mur namzedliğine) ta'-
yin edilmiş; 1908'de bu vazifeden isti'-
fâen ayrılarak İstanbul'da çıkan "Sa­
bah" Gazetesi Yazı Ailesine katılmakla, gazeteciliğe başlamıştır. 1908 - 1910 "Yeni
Gazete" Başyazarlığında b u l u n m u ş ; buradan Amerikaya öğrenimini tamamlamaya
gitmiştir. Yüksek öğrenimini tamamlayıp 1914'de Yurd'a döndükten sonra Mek-
teb-i Mülkiyye İstatistik Muallim Muâvinliği'ne (Doçentliğine) getirilmiş; Mülki­
yenin kapatılması üzerine 1915'de ayrılmıştır. Bu arada "Tanin Gazetesi" Harb
Muhabiri olarak 1. Dünya Savaşı Türk ve Müttefik Devletler Cebhelerini do­
laşmış; 1916'da "Sabah Gazetesi" Başyazarlığını, 1917 - 1923 "Vakit Gazetesi"
Başyazarlığım deruhde etmiştir. Mülkiye'nin yeniden açılması üzerine 1
Ocak 1918 târihinde 2. defa Mülkiye İstatistik Muallimliği'ne getirilmiş; 27 Ha­
ziran 1919 (27 Haziran 1335)'da müstafi addedilmiş; 1 Ocak 1921'de üçüncü d e f a
aynı göreve getirilmiş; 27 Haziran 1921 (27 Haziran 1337)'de İngilizler tarafından
Malta Adası'na nefyedilmesi (sürgün edilmesi) üzerine bu görevi son bulmuştur.
Büyük Atatürk ve T.B.M.M. Hükümetinin İngilizler üzerinde yaptığı çok te'-
sirli baskılar üzerine dîger arkadaşları ile birlikte Malta'dan serbest bırakıldık­
tan sonra İstanbul'a gelmiş; iki yıl kadar tekrar "Vakit Gazetesi" Başyazarlığım

(2) Bö'k.: a) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; I A. Govsa; İstanbul, 1940; 401. sf-
h) Talebimiz üzerine gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 28.11 1967 günlü mektup
c) Mülkiye TSrihi ve Mülkiyeliler; 1. C., 299. sf.
(3) Bak.: Atatürk'ün Hususiyetleri; istanhul, 1955; Ali Kılıç; 13. - 17 sf

926
yapıp "Vatan Gazetesi"ni kurarak Başyazarlığını deruhde etmiştir. 1925'de
sevkedildigi "İstiklâl Mahkemesi"nde berâet kararı almakla beraber gazetecilikten
ayrılmıştır. 1927'de T.A.'T.K.O. A.Ş. İdare Hey'eti Üyeliği'ne getirilmiş; 1936'da tek­
r a r gazeteciliğe başlıyarak 1938'e kadar "Tan Gazetesi" Başyazarlığını ifâ etmiş­
tir. Aynı yıl Hükümetçe, New-York'da açılan meşhur Fuar'daki Türk Sergisi'ne
Neşriyat Müdîri olarak gönderilmiş; burada bir yıl kaldıktan sonra Yurd'a dön­
müştür. 1940'da 2. d e f a Vatan Gazetesi'ni kurarak 1961'e kadar bu Gazetenin sâ-
hib ve Başyazarlığım yapmıştır. 1961'de Vatan Gazetesi'ni H ü r Vatan Gazetesi şek­
line çevirerek 1963'e kadar da bu Gazetenin Başyazarlığım yapmıştır. 1963'den beri
Türk Basın Enstitüsü Başkanı bulunmaktadır (1968). 2. Cihan Harbi içinde üç
kez İngiltere'ye ve Amerika'ya, iki kez Fransa'ya giderek Dünya politik hâdiselerini
yakından tâkible Türk Kamu oyuna bilgiler vermiştir.
İngilizce, Almanca, Fransızca, biraz da İtalyanca bilmektedir. Milletlerarası
Basın Enstitüsü, Dünya Liberalleri Birliği, İstanbul Büyük Klüp, Anadolu Klübü,
Sipahi Ocağı ve İstanbul Gazeteciler Cem'iyyeti dâimi üyesidir. Dünya Gazete Sâ-
hibleri Federasyonu'nun "Hürriyet Altın Kalemi"ne, 1962'de Britanya Gazeteciler
Enstitüsü'nün "altın madalyasına", Columbia Gazetecilik Okulu Ellinci Yıl Ma­
dalyasına sâhibdir. 1967'de (İngiliz) Britsh Empire Nişam'nı ihraz etmiştir.
Bn. Rezzan Yalman ile evli, bir erkek çocuk babasıdır. Seyahat, yürüyüş, briç
oynamak, hobi'sidir.
Mülkiye'deki Hocalığına âid hâtıralarından şöyle bahsetmektedir:
"Mülkiye'de hocalık hayâtıma âid başlıca hâtıram, o sıralarda Okulun göçebe
hâlinde bulunmasıdır. Çağaloğlunda, Yıldızda, Kabataşda ve Soğukçeşmede vazife
gördüm. Bu zahiri göeçbeliğe rağmen derin köklere sâhib yaman bir müessesede
bulunduğumu dâima iftiharla hissettim. Müstesna derecede isti'dadlı öğrenicilerle
karşılaştım. Bu bakımdan çok talihli çıktım. İsim saymak istemem."

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

1 — The Development of Modern Turkey as Measured by Its Press


Longman, Green; 1914
2 — Die Türkei
Pertes, Gotha, 1918; V I I I + 12 sf.; 8°
3 — Turkey in the VVorld War
London, Yale Uni. Press ve Oxford Uni. Press; 1930; XIII+310 sf.; 8"
4 — Gerçekleşen Rüya
İstanbul, Tan Basımevi; 1938; 130 sf.; 8°
5 — Havalarda Ellibin Kilometre (3 Cild)
İstanbul, Vatan Matbaası; 1943;
1. C : 360 sf.; \
2. C : 312 sf.; 8°
3. C : 232 sf.; )

927
6 — Yarının Türkiyesine Seyahat
İstanbul, Vatan Matbaası; 1944; 176 sf.; 8°
7 — Dünyadan Haber (2. Cild)
İstanbul, Vatan Matbaası; 1945; 210 sf.; 8°
8 — San Fransisko'da Neler Gördüm (B.M.T.'nin Kuruluşu)
İstanbul, Vatan Matbaası; 1945; 224 sf.; 8°
9 — Turkey in My Time
Norman, University of Oklahoma Press; 1956; X+294 sf.; 8°
10 — Berraklığa Doğru
İstanbul, Vatan Matbaası; 1957; 71 sf.; 8°

AHMET FERİD TEK (4)

Mâliye Muhasebeciliğinden emekli Mustafa Reşîd Bey ile Leylâ Hanım'ın oğ­
ludur. 1877'de Bursa'da doğdu. Bursa Işıklar Askerî İ'dâdisi'nde lise, Mekteb-i
Harbiye'de yüksek öğrenimini ve Akademi Kısmı'nı da tamamlıyarak 1895'de Er-
kân-ı Harb (Kurmay) yüzbaşısı rütbesiyle me'zun olmuştur. Politika ile uğraş-

(4) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; I. C, sf. 308


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; \Jk. Gövsa; sf. 377
c) Talebimiz üzerine gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 10 Ekim 1963 günlü not.

•928
mak ve Meşrûtiyet tarafdârı olmak suçu ile tevkif edilip muhakemesi
sonunda subaylık'dan çıkarılarak 1896'da Trablusgarb'a sürgün edildi. Bir
yıl zindanda kaldıktan sonra afvedilerek Trablusgarb Tümeni Kurmay Baş­
kanlığı Karargâhına me'mur edildi. 1900'de buradan Fransa'ya kaçtı. Bir
taraftan siyâsî faaliyete devam ederken, dîger yönden Paris Siyâsî İlimler Mek­
tebi (Ecole Libre des Sciences Politiques)'ne devamla 1903 yılında b u r a d a n da me'-
zun oldu. 1908 Meşrûtiyet İnkılâbı'na kadar Paris'de, Mısır'da gazetecilik yap­
tı; sonradan Meclis-i Meb'usan Reisi olan, Ahmed Rıza Bey ile Paris'de "Şûrây-ı
Ümmet" Gazetesini kurdu. Meşrûtiyetin i'lânı üzerine Ağustos 1908'de istanbul'a
geldi; kısa bir müddet Şûrây-ı Ümmet Gazetesi'nin Başyazarlığını yaptıkdan
sonra Meclis-i Meb'usan Başkâtibliğine (Genel Sekreterliğine) ta'yin edildi. 22
Ocak 1909 (8 Kânun-i Evvel 1324 Perşembe günü) Mekteb-i Mülkiyye 18. Asır Si­
yâsî Târihi Muallimliği'ne ta'yin edildi. Bu görevinden 25 Ağustos 1910'da ayrıldı.
1909'da ittihad Terakki Fırkası (Partisi )'ndan Kütahya M e b u s l u ğ u n a seçildi.
Prensip ve fikir ayrılığı sebebiyle İttihad ve Terakki'den ayrıldığı için
2. Dönem Seçimleri'nde meb'us seçilemedi. Ba'zı arkadaşları ile birlikde "Millî
Meşrûtiyet" Partisi'ni k u r d u ; "İfnam" adlı günlük bir gazete çıkarmaya başladı.
Balkan Harbi'nde kısa bir süre askerliğe dönerek Kurmay Yüzbaşı olarak askerlik
hizmetinde bulundu. Harbin sonunda terhis edilip tekrar îffıâm Gazetesi Başya­
zarlığına döndü "... o esnada, İttihad ve Terâkki Hükümeti, Câvid (Mâliye Nâzın,
maslub), (Hüseyin) Câhid (Yalçın) ve Cemâl (Paşa) politikasını ta'kib ederek
serbestî-i ticâret (liberalizm) tarafdân, Ahmed Ferid (Tek) ise bil'akis himaye
( k a r m a ekonomi) tarafdârı idi. Millî fâideyi, sanâyün teessüsünde görüyordu.
Bilhassa un, pamuklu ve şekeri, Memleket'de kendimizin yapmamızı istiyordu. Bu
fikrin propagandası için "Üç Beyazlar" ta'birini bulmuşdu. Meclis-i Meb'usan'da ve
İfhâm Gazetesi'nde bu fikri yayıyordu. İttihad ve Terakki Hükümeti ise, bu hare­
keti kendi Siyâsetine te'âruz (karşıt) telâkki etti. "Ferid, bize rahat vermiyor" diye
Sinop'a nefyetti" (4/c). İfham Gazetesi de Örfi İdare (Sıkı Yönetimı)'ce kapatıldı.
1917'de sürgün kararı kaldırılarak Kiyef Başşehbenderliğine gönderildi. 1918'de Dâ-
mad Ferid'in "Temerküz KabinesF'nde Millî Mîsak Mümessili olarak Nâfia Nâzırlı-
ğı'na getirildi. 1919'da yapılar* Seçimde'de son Osmanlı Meclis-i Meb'usam'na İstan­
bul'dan Milletvekili seçildi. 16 Mart 1920'de bu Meclisin İngilizler tarafından dağı­
tılması üzerine Anadolu'ya geçerek T.B.M.M.'ne İstanbul Meb'usu olarak katıldı.
Önce Mâliye Vekilliğine getirildi. Daha sonra Meb'usluğu uhdesinde kalmak üzere
T.B.M.M. Hükümeti Paris Sefirliğine gönderildi. T.B.M.M. 3. dönemi'nde Kütahya
Milletvekilliğine seçildi; bu arada yedi ay kadar Dâhiliye Vekilliği'nde bulundu.
Bundan sonra sırasıyla Londra, 1931 Varşova Büyük Elçiliklerine ta'yin edildi.
1943'de Tokyo Büyükelçiliğinden emekli oldu. Fransızca, İngilizce bilir. İstiklâl
Madalyası ile Lehistan Devleti Beyaz Kartal Nişanının Büyük Kordonu'nu hâmil­
dir. Mümtaz Türk kadınlarından sayın Müfide Tek ile evli olup bir kızı vardır.

929
AHMED MUHTAR PAŞA (5) 1861'de İstanbul'da doğdu. Kolağası
(önyüzbaşı) Hasan Efendi'nin oğludur.
İlk öğrenimini sivil, orte, lise ve yük­
sek öğrenimini de askerî okullarda
tamamlamış; Topçu Erkân-ı Harb Yüz­
başısı olarak Harbiye'den me'zun ol­
muştur. Kısa bir müddet ba'zı birlik­
lerde bulunduktan sonra öğretmenlik
mesleğini seçerek uzun yıllar Mekteb-i
Harbiyye (Harb Okulu)'de ve Mühen-
dishâne-i Berrî-ı Hümâyûn (Topçu
Kurmay ve Askerî Mühendis Okulu)
Öğretmenliklerinde bulunmuştur. Bu
arada Sultan 2. Abdülhamid tarafından
modern silâhları tedkîk için iki yıl müd­
detle Almanya ve Fransa'ya gönderildi.
19 Kasım 1888 (= 6 Teşrîn-i Sâni 1304)'
de Miralay (Albay) rütbesinde iken ek
görev olarak Mekteb-i Mülkiyye-i Şa­
hane İ'dâdî Kısım Cerr-i Eskaal (Me­
kanik) Muallimliğine getirilmiş; bu gö­
revi devamlı olarak oniki yıl yaptıktan
sonra İ'dâdî Kısmın Yüksek Kısım'Üan ayrılıp Mercan î'dâdîsini teşkil etmesiyle
14 Kasım 1900'dc Mülkiyedeki Muallimliğinden ayrılmıştır. 1908'de Ferik (Korge­
neral) rütbesine terfî etmiş; 1909'da bu rütbe'de iken (şimdiki) Askerî Müze'yi
kurmaya me'mur edilerek bu Müze'nin Müdîrligine getirilmiştir. Askerî Müzeyi
ıbir depo hâlinden çıkarıp o zamana göre batı anlamında bir müze şekline soktu.
Bugünkü çok kıymetli Müzenin esâsını kurdu. 1923'de 1. Ferik (Orgeneral) rütbe­
sinden emekliye ayrıldı. 1926'da İstanbul'da Hak'km rahmetine kavuştu. Asker­
liğe âid eserleri ve müzeciliği ile tanınmış generallerimizdendir.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (5/c)

1 — Muhteriât-ı Cedîde'den Çapı Büyük Seri' Ateşli Toplar


İstanbul, Mekteb-i Harbiyye Mat.; 1309 (1893); 6+10+198 sf.; 4°; 19 plânş
2 — Devr-i Hâzırda Osmanlı Topçuları
İstanbul, Mek. Harbiyye Mat.; 1315 (1899); 10+406 sf.; 4°; 15 plânş, 22
levha

(9) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 303 sf.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 257.-258. sf.
c) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Kitaplar Katalogu; Ankaraı, 1964; 74. sf.

930
3 — Ahvalnâme-i Müellefât-ı Askeriyye-i Osmâniyye (1. Ksm.)
İstanbul, Tâhirbey Matbaası; 1316 (1900); 1 + 11+286 sf.; 8°
4 — A'yâd-ı Mefâhir-i Milliyye-i Osmâniyye'den, Osmanlılığın Avrupa'da Tarz-ı
Te'sîsi yahud Feth-i Celîl-i Kostantaniyye (İstanbul'un Fethi)
l . C : İstanbul, Tâhirbey Matbaası; 1316 (1900); 311 sf.; 4°; 35 planş
5 — Külliyât-ı Ulûm ve Fünûn-i Hıarbiyye'den Deniz ve Sahil Muharebelerinin
Vesâit ve Kavâid-i Esâsiyyesi yahud Rehber-i Muzafferiyât-ı Bahriyye
İstanbul, Karabet Matbaası; 1316 (1900); 11 + 124 sf.; 4°; 50 plânş
6 — 1073-1075 (1657-1659) Seferi'nin Vekaayi-i Esâsiyyesi; Saint-Gothard'da
Osmanlı Ordusu
İstanbul, A. Asadoryan Matbaası; 1326 (1910); 80 sf.; 8°; 5 plânş, 1 levha
7 — Kırım Sefer-i Meşhuru Evâilindeki 1270 (1854) Osmanlı - Rus Tuna Seferi
ve Bunun Nihâyetindeki Silistre Müdâfaa-i Kahramânesi
İstanbul, Necm-i İstikbâl Matbaası; 1922; 269 sf.; 8°
8 — Türkiye Devletinin En Mühim ve Meşhur Esfarından (seferlerinden) 1828,
1829 Türkiye-Rusya Seferi ve Edirne Muahedesi yahud Vakitsiz Seferin
İbret ve İntibah Dersleri (2 cilt)
Ankara, Büyük Erkân-ı Harbiyye Reisliği Matbaası; 1928; 8°
9 — Dumansız Barutlar

(İstanbul) Beşiktaş'da doğdu. 1873'de Mekteb-i Har-


AHMED ŞUKRU PAŞA (6) ,. ,. ' * „ K ,v s v *. . v
T T
bıyyeden Erkan-ı Harb (Kurmay) Yüzbaşı olarak
me'zun oldu. Bir müddet askerî birliklerde hizmet gördükten sonra Mekteb-i
Harbiyye Muallimliğine Kaymakam (Yıarbay) rütbesiyle naklen ta'yin edildi. Bir
müddet sonra aynı Mekteb Ders Nazırlığı'na (Öğretim Grupu Başkanlığına) ter­
fi' etti. Mülkiye'nin yüksek mekteb olarak ıslâhen açılması üzerine 19 Ocak 1880
(6 Kânun-i Sânî 1295)'de ek görev olarak ve miralay (albay) rütbesiyle Mekteb-i
Mülkiyye İ'dâdî Kısmı Kozmoğrafya (Astronomi) dersi muallimliğini de deruhde
etti. Bu görevden 14 Şubat 1893 (1 Şubat 1309)'da istîfâen ayrıldı. 1894'de Mirlivâ'-
lığa (Tuğgeneral) terfi' ederek Seraskerlik (Millî Savunma Bakanlığı) Askerî Mek-
tebler Ders Nazırlığı'na (Eğitim Dâiresi Başkanlığına) getirildi. 1914'de İstanbul'­
da Hak'kın rahmetine kavuştu. Matematik ve Askerlik Nazariyatı hakkındaki
eserleriyle tanınmış generallerimizdendi.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (6/C)

1 — Amelî ve Nazari Ilm-i Hesab (5 defa basılmıştır)


İstanbul, Mahmutbey Matbaası; 1300 (1884); 336 sf.; 8°

(6) ; Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 302. sf.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 373'. sf.
c) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Kitaplar Katalogu, Ankara, 1964; 105. sf.

931
2 — Amelî ve Nazarî İlm-i Hesab Tatbîkaatı
istanbul, Cemâlefendi Matbaası; 1303 (1887); 4+219 + 1 sf.; 8°
3 — Muhtıra-i Tahdîd-i Arazi
4 — Yollar ve Şömendöfer'ler
5 — Mimârî4 Âlî ve Adî
6 — Usûl-i Keşf-i Mimarî
-O-

ALİ FAİK ÜSTÜNİDMAN (7) Düyûn-i Umümiyye (Osmanlı Borçlan)


Başmuhâsebecilerinden Mehmed Mes'ud
Bey ile Lâl'dur Hanım'm oğludur 1858
(1274 R.)'de İstanbul Cağaloğlu'nda
doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ga­
latasaray Sultânî'snde tamamlayıp 1879
da b u r a d a n me'zun oldu.
Me'zuniyetmi müteâkiıb sözü geçen
Sultânî'ye, Terbiye-i Bedeniyye (beden
eğitimi) Muallimi olarak ta'yhı edil­
m i ş ; kırk beş yıl aralıksız olarak ça-
lışdıktan sonra 1924'de "Fahrî Mual­
lim" unvanı ile yaş haddinden emekli­
ye ayrılmıştır. Bu arada Mâliye Nezâ-
retince kurulan H e y e t e Terceman sıfa-
tıyle katılarak Viyana, Berlin ve Paris'­
de bulunmuştur. 3 Ağustos 1900 (20
Temmuz 1316)'de Mekteb-i Mülkiyye
Terbiye-i Bedeniyye Muallimliği'ne ek
görev olarak ta'yin edilmiş, dokuz yıla
yakın bu görevi ifâ ettikden sonra, 2.
Meşrûtiyetin ilânını müteâkib Mekteb-i
Mülkiyye ders p r o g r a m l a r ı n d a yapılan yenileştirme sonucu Beden Eğitimi Dersi'-
nin kaldırılmasıyle 4 Ocak 1908 (21 Kânun-ı Evvel 1324)'de bu görevi sona ermiş­
tir.
1890'da Türkiye'de ilk olarak (İstanbul) Beyoğlu'nda bir "Jimnastik Salonu"
açarak Türk Sporu'nun ilk eğitim merkezini k u r m u ş ; 1894'de Paris'de bastırdığı
madalyaları, Türk Sporu'nun o zaman çok mahdud olan dallarında başarı gös­
teren gençlere armağan etmek suretiyle spor'u teşvike çalışmıştır.

(7) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 309. sf.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 130. sf.
c) Ulus Gazetesi J21-5-1937; 2. sf., 4. st.
ç-d) Ulus Gazetesi, 3/6-12-1942; 1.-4. ve 2.-4. sf. ler.
e) Talebimiz üzerine Rahmetli'nin yeğeni Sayın E. Yarbay Emin Dirvana'nın gönderdiği ve Arşivi-
miz'de mahfuz 31 Aralık 1967 günlü mektup.

932
1924'de yaş haddinden emekliye ayrılmış; 1925'de "Türkiye İdman Cem'iyyet-
leri İttifakı (Federasyonu)" Genel Kurulu kararı ile kendisine "İdmancılar Şeyhi"
unvanı verilmiştir.
Emekli olduktan sonra özel olarak yine spor çalışmalarında bulundu; 1936
da gözlerini kaybetdi; 2 Aralık 1942'de İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu;
Karacaahmed'deki Aile Kabristânı'na defnedildi. Mezartaşma Filozof Şâir Rıza
Tevfik Bölükbaşı'nm aşağıdaki kitabesi yazılmıştır:
"Yoldaşım, mezardır her yolun sonu,
Ölümü düşün de unutma bunu;
Bu mezar önünde hürmetle eğil,
Hoca Faik Beyin kıymetini bil;
İnsan güzeliydi, Vatan'da birdi,
Güzel Türk neslini o yetiştirdi;
İsmini unutma rahmetle yâdet,
Bir Fatiha oku, ruhunu şâdet."
Çok iyi Fransızca bilirdi. Merhume Hatice Morali Hanımla evli idi. Çocuğu
yokdu.
"19 Mayıs" Kanunla "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kabul edilince, Mayıs
1937'de Hükümet kararı olarak, tanınmış sporculara, bu arada rahmetli Ali Faik
Üstünidman'a da, "spor haftası" dolayısıyle Ankara'da konferans vermeleri için
birer m e k t u p yazılmıştı. Rahmetli bu mektuba aşağıdaki cevâbı vermişti ( 7 / a ) :
"Dâhiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdîrliğine;
Dâhiliye Vekili ve (C.H.P.) Parti Genel Sekreteri Bay Şükrü Kaya'nm adıma
göndermek lütfunda bulundukları mektup Kadıköy (C.H.P.) İlce Başkam tarafın­
dan bana okundu. Tarumar ömrümün en bahtiyar saniyelerini yaşarken, ne bed­
bahtım ki görmüyor bulunuyorum. Gözlerimin nuru çoktan beri sönük. Onun için
Genel Sekreterin (8) mektubunu yalnız dinledim ve inledim. Bu lalil sporcu'yu lüt­
fen hatırladıklarından dolayı Bay Şükrü Kaya'ya ruhî şükranlarımı sunar ve emir­
lerini yerine getirmekden beni alakoyan görmemezl iğimden dolayı bahtıma isyan
edip susarım. Saygılarımın kabulünü rica ederim.
Galatasaray Lisesi
eski Jimnastik Hocası Faik»

Vefat ettiğinin ertesi günü Gazeteler, hakkında sütun, sütun yazılar yayınla­
dılar. Bunlardan ıbir tanesini aşağıya aynen alıyorum (7/ç):
"Beden Terbiyesiyle uzaktan, yakından alâkalı genç ihtiyar birçok kimselerin
iyi tanıdıkları ve Galatasaraylıların kendisim dâima saygı ve minnetle an­
dıkları en eski Beden Terbiyesi Öğretmeni "Faik Hoca'' bugün Kadıköyü'ndeki
evinde hayata gözlerini yummuştur.
Son zamanlarda gözlerinden rahatsız bulunan emekli Hoca'nın en büyük te­
sellisi ve sevinci, yetiştirdiği ve bugün umûmî hayâtın türlü kademelerinde önem-

(8) Eski Dâhiliye Vekillerinden Rahmetli Şükrü Kaya, Galatasaray Sultânîsi'nde Ali Fâik'in öğrenicisi i d i .

933
li vazifeler almış olan eski talebelerinin ve sporcu gençliğin, millî günlerde kendi­
sini ziyaretle elini öpmeleri idi.
Rahmetlinin yetiştirdiği talebeler arasında, 'Selim Sırrı Tarcan ve Mazhar Ka­
zancı gibi, bu Memleketin irfan ve idman hayatına cidden çok büyük hizmetlerde
bulunmuş büyük değerde elemanlar da vardır.
İhtiyar hocanın cenazesi yarın (bugün) öğle üzeri Kadı köyün d e İnönü Soka­
ğındaki evinden kaldırılacak ve talebeleriyle kendisini sevenlerin elleri üzerinde
ebedî istirahat yerine tevdi' edilecktir.
Rahmtlinin cenazesine gönderilecek çelenkler Kadıköy Halkevi'nde toplana­
caktır."
Rahmetlinin Galatasaray'da yetiştirdiği öğrenicilerinden, tanınmış spor ida­
recisi ve Beden Terbiyesi eski Genel Müdîrlerinden rahmetli Vildan Âşir Savaşır
da, Faik Üstünidmanın vefatından üç gün sonra Ankara Radyosu'nun Spor Saati'n-
de şu konuşmayı yapıyordu. (7/a):
«Bu saat'de, üç gün önce devrilip giden bir sıhhat ve güzellik âbidesi, Hocam
Faik Beyi sizlere tanıtmayı istedim. Anmayı istedim, demem lâzımdı. Fakat o za­
man belki, üstümde bunca emeği bulunan bu insan ve ahlâk güzelini zaman zaman
unuttuğuma hükmedersiniz. Onun için ismen tanıdığınızı çok tahmin ettiğim, en
eski Beden Terbiyesi Hocasının, bu feragat ve meslek aşkı örneğinin hayâtının
ba'zı hususiyetlerini anlatmayı d ü ş ü n d ü m .
Rahmetli Hocamı tanıdığım zaman, ben on yaşındaydım. O mitoloji tanrısı gibi
güzel, yiğit insan da altmışını geçmiş, dipdiri canlı ve neş'eli bir gençdi. Bu neş'e-
sini, o hayat dolu, o güzel gözlerini dünya ışığına, hayâta yummadan çok önce
kapamış olmasına rağmen muhafaza etti ve böylece göçüp gitti.
Faik Bey'in hayâtı hakkında size, şurada doğmuş, şurada şu işi yapmış diye
kupkuru biyografik ma'lûmat verirsem bu büyük, bu iyi insanı tanıtmış olmam.
Çünki Faik Bey'in hayâtı, bu bakımdan eseriyle kıyaslanamıyacak k a d a r kısırdır.
Faik Bey'in m a t b u ve birçok basılmamış eserlerinden bahsederler; basılmış olan­
ları ne yazık ki göremedim. Fakat pembe kapaklı "Mekteb-i Sultanî Defteri'"nin içi­
ne yazılmış müsveddelerden okuduğu cümleler, onun o erkek sesinin b ü t ü n inan­
dırıcı ve güvendirici âhengiyle, bugün üzerinden 28-30 yıl geçmiş olmasına rağmen
halâ kulağımdıadır. Bu Kitap, her halde bir Beden Terbiyesi nazariyatıdır. Fakat,
içinde tazeliğini muhafaza eden cümleler, hep yiğit erkeğin, güzel erkeğin, özü
sözü doğru sıhhatli erkeğin, Türk Erkeğinin vasıflarını belirten cümlelerdi.
Fâih Hoca'nın kendi ta'biriyle '"yalan dünya"ya devrettiği asıl eseri bu rengi
solmuş birkaç defterle, Sahaflar Çarşısında kaybolmuş 250 sayfalık bir kitap ol­
masa gerek. Faik Hoca'nın bence iki büyük eseri vardır: Bu iki büyük eser, insan­
lar ne k a d a r vefasız olursa olsunlar, ne kadar az kadir bilirlerse bilsinler yaşayıp
gideceklerdir. Bunlardan biri, değersiz bir hadimi olmakla en büyük bahtiyarlığı
duyduğum mesleğim Beden Terbiyesi Hocalığı, öteki gene bir meslek adamı olarak
bir müesseseye yalansız ve menfaatsiz bağlanmış olmanın örneği, b ü t ü n gelecek
nesiller için örnek diye bağışladığı kendi temiz hayatıydı.

934
Cimnastik Hocası Faik Bey, Mektebi Sultanînin Cimnastik Salonunda bizim
karşımıza geçtiği zaman, artık hünerler gösterecek, dillere destan olmuş, masal­
lara yaraşan kuvvetinin ölçülerini verecek yaşı çoktan geçmişti. Biz onun i'tinâlı,
tertemiz elbiselerinin altmda saklı, kocamamış ihtiyar atletik vücudunu hayâli­
mizde yaşatır ve ona hayranlık duyardık. Bir zamanlar elma ile oynar gibi oyna­
dığı gülleleri, üzerinde en güç hünerler yaptığı âletleri, önceleri onun bir parça­
sıymış gibi seyreder ve onun için severdik.
Faik Bey bize cimnastiği, evvelâ Kendisini sevdirerek sevdirirdi. Biz de cim-
nastiği, belki de onun gibi oluruz diye sevmiştik. Hepimize ayrı ayrı ne büyük sev­
gisi vardı ve seneler boyunca gelişmemizi ne büyük bir şefkatle ta'kib ederdi.
Hiç u n u t m u y o r u m ; delikanlılık çağına yaklaştığım yıllarda birgün, benim ar­
tık yavaş yavaş adale bağlamış kollarımı o arslan pençesi gibi elinin içine alıp
başımı okşıyarak:
"Bak gördün mü kibrit çöplerini ne hâle getirdik" demiş ve sâdece kendi
eseri olan benim o hâlimle, şimdi düşünüyorum da, bir çocuk safvetiyle nasıl se­
vinerek öğünmüştü.
Faik Hoca, arkası kesilmiyen bir sel gibi Galatasaray'ın içinden akıp giden ne­
silleri eline hep böyle kibrit çöpleri gibi almış ve onları hayâta eli kolu tutan
güçlü, kuvvetli fakat bilhassa insanlık ve yiğit insanlık duygularına bağlı olarak
yetiştirmek için 45 sene çalışıp durmuştu. Her yaramazlığımızı afveder; her ku­
surumuzu hoş görürdü. Fakat tek bir şeye müsamahası yoktu: Yiğitlik an'anesine
yaraşmıyan yalanla, kuvveti zayıfa karşı kullanmak bayağılığı. Faik Hoca bize bu­
nu telkin etmeğe çalıştığı zaman b ü t ü n b ü t ü n büyür, güzelliği kadar inceliği de
aşikâr olan bir iyilik devi olurdu.
Biz beden terbiyesi hocaları, Faik Hoca'dan miras olarak b i r de şunu aldık:
İstanbul işgal edilmişti. İşgal kuvvetlerini görmiye tahammülü olmayan ve fahrî
öğretmen sıfiatıyle emekliye sevkedilmiş bulunan Faik Hoca, yatağına çekilmiş ve
bir arslan gibi, ya Mektebine ya evîne kapanıyordu. Geliri azdı; fakat b u n a rağ­
men talebeliğini ve bütün meslek hayâtım içinde geçirdiği Mektebine varını yoğu­
nu harcamaktan, size ifâde edemiyeceğim, bir inşirah duyuyordu. Mektebin o sır­
ma işlemeli güzelim atlas Bayrağını, bizi teşvik için Paris'te bastırdığı spor ma­
dalyalarının bedelini hep kendi paracığıyle ödemişti.
İstanbul'u kurtarmıya gelen Türk Ordusunu karşılamaya gittiğimiz zaman, bu
altmışbeşini geçmiş Öğretmen, Millî Zaferin saadetiyle sanki 25 yaşında gibi dinç
ve zindeydi... Kendi yaptırdığı Bayrakla övünerek: "Evlâtlar! Bu emek bu gurura
değmez m i ? " diye gürlemişti. Faik Hocanın hayâtı gibi malı mülkü nesi varsa
Mektebinin (Galatasaray Lisesi'nin) ve "evlâdlarım" dediği Talebesinindi.
Hepinizin yavrularına Faik Hoca'mn kuvvetini ve sıhhatini temenni ederim.
Yavrularınız onun kadar yiğit, onun k a d a r güzel, onun k a d a r iyi olsun ve toprağı
kadar yaşasın."
BASILMIŞ ESERLERİ
1 — Jimnastik Yahud Riyâzet-i Bedeniyye.
2 — Jimnastik Mecmuâ-i Eşkâli (Şekilleri)
O 935
Müderris, Anadolu Kadî-askeri îzmir Kadılarından Dardağan-zâde Ho­
Dardağan-Zâde ca Emîn< Efendi'nin oğludur. 1852'de Ba-
ALİ HAYDAR ARSEBÜK (9) tum'da doğdu. Husûsî öğretmenlerden
ilk öğrenimini, Süleymâniye ve Fâtih

.V
Medreselerinde de yüksek öğrenimini
tamamlamıştır. Medrese'den me'zun ol­
duktan sonra Kadılık mesleğini seçmiş;
sırasıyle Bidayet Mahkemelerinde, isti­
naf Mahkemesinde Hâkimlik'de, Burdur
ve Uşak Kadılıklarında, Temyiz Mahke­
mesi A'zâ ve Reisliğinde bulunmuştur.
Bu arada Mekteb-i Mülkiyye Mecelle ve
Arazi Müderrisi Atıf Beyin vefatı
üzerine 1 Haziran 1898 (= 19 Mayıs
1314)'de açılan aynı ders Müderrisliğine
getirilmiş; onbir yıl aralıksız olarak
Kanûn-ı Arazi ve Mecelle Dersi okuttuk­
t a n sonra 30 Kasım 1908 (16 Teşrîn-i
Sâni 1324)'de isti'fâen ayrılmıştır. Ayrı­
ca, İstanbul Mekteb-i Hukuk ve Mek­
teb-i Kuzât (Kadılar Mektebi)'da Me­
celle ve Ahkâm-ı Şer'ıyye Müderrisliği
de yapmıştır. 1915'de Şeyh'ül-İslâm Ür­
güplü Hayri Efendi tarafından Bâb-ı
Meşihat Fetva Emînliğine getirilmiş; 11 Kasım 1918 (= 6 safer 1337)'de kurulan
2. Tevfik Paşa Kabinesi'nde Adliye Nâzırlığı'nı deruhde etmiştir. Bu görev'de iken,
teslimi, Mondros Mütârekesi ile karara bağlanan, Medine'nin, İngilizlere devri hak­
kındaki Hey'et-i Vükelâ Kararı'nı, Medine'nin K a h r a m a n Muhafızı Fah-
reddin Paşa'ya tebliğ için Medine'ye gönderilmiştir.
Saltanat İlga edilip İstanbul'un T.B.M.M. Hükümeti tarafından devralmışın­
dan sonra Aralık 1922'den i'tibâren Emekliye sevkedilmiş; 14 Eylül 1935 Cumarte­
si gecesi, Beyazıd Soğanağa Mahallesi Nur sokağındaki evinde Hak'km rahmetine
kavuşmuştur. Eyüp Sultan Mezarlığındaki tepe üzerine sağlığında hazırlattığı Aile
Mezarlığına medfûndur. Mezarlığın kapısında "Mecelle Şârlhi, Şeriat Hadimi Ali
Haydar Efendi ve efrâd-ı ailesine mahsus makber'dir" levhası vardır. Evli, dört
erkek, üç kız evlâd babası idi. Oğullarından yalnız üçüncüsü kendi sağlığında,
Tıbbiye Üçüncü Sınıf talebesinden Hayri Haydar Arsabük ile (Rahmetli Hocamız)

(9) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 302. sf.


b) Talebimiz üzerine Kızı Sayın Vedîa Karabey ile oğlu Emin Arsebük'ün müştereken gönderdikleri
ve Arşivimiz'de mahfuz 1-12-1967 günlü mektup.
c) M i l l î KütübhSne; Eski Türkçe Kitaplar Katalogu; Ankara 1964; 147. sf.

936
Ord. Prof. Es'ad Arsebük kendisinden sonra vefat etmişlerdir. Hâlen (1968) sağ,
bir oğlu, üç kızı vardır. Arabca ve Farscaya çok kuvvetle vâkıf idi.

BASILMIŞ ESERLERİ
1. Şerh-i Cedîd-i Kanûn'ül-Arâzi
İstanbul, Matbaa-i Safa ve Enver; 1311 (1895); 448 sf.; 8°
2. Dürer'ül-Hükkâm, Şerh-i Mecellet'ül-Ahkâm (Mekteb-i Hukuk ve
Mülkiyye Talebesine Mahsus)
İstanbul, Matbaa-i Ebüzziyâ; 1312 (1896); 19 cüz; 8°
3. Teshîl'ül-Ferâiz
İstanbul, A. Asadoryan Matbaası; 1322 (1906); 334+6 sf.; 8°
4. Dürer'ül-Hükkâm Şerh-i Mecellet'ül-Ahkâm (4 cild)
İstanbul, Matbaa-i Tıbaat; 1330 (1914);
l . C : Şerh'ül - Kavâid'il-Külliyye; 992. sf.
2.C.: Şerh-i Kitâb'ül-Kefâle v'el-Havâle v'er-Rehn, v'el-Enıânet v'el-Hibe,
v'el-Gasb, v'el-Hacr, v'el-İkrah, v'el-Şuf'a; 952 sf.; 8°
3.C.: Hacr ve İ k r a h ve Şuf'a, Şirket, Vekâlet Mesaili; 989 sf.; 8°
4.C.: Sulh, İbra ve İkrar, Da'vâ Tahlif-i Beyyinât, Kaza Mesaili; 831 sf.; 8°
O

ALİ KEMÂL (10) 1814'de Çankırı'nın Kalfat Köyünde


doğan ve genç yaşda İstanbul'a gelerek
balmumu ticâretinde üstün bir mevki'
kazanan Balmumcu Esnafı Kâhyası Ha­
cı Ahmed Efendinin oğludur. 19 Ekim
1869 (5 Teşrin-i Sânı 1285)'da İstan­
bul'da doğdu. İlk öğrenimini Mahalle­
sinin ibtidâî ve rüşdî mekteblerinde
tamamladıktan sonra, 1883 (1299)'de
yatılı kısmı da kurulan, dört yılı i'dâdî,
üç yılı yüksek kısım olmak üzere yedi yıl
öğretim süreli Mekteb-i Mülkiyye-i Şâ-
hâne'nin İ'dâdî 1. Sınıfına sınav kaza­
narak girdi. Bu devreye kadar adı ALİ
RIZÂ idi. Mülkiye'ye girdikten sonra
Ali Rızâ adını gayr-ı resmî şekilde ALİ
KEMÂL'e çevirdi. Resmî kayıdlarda
adı Ali Rıza olmakla beraber, sözü ge­
çen târihden beri Siyâsî Târih ve Ede-
biyyât Târihlerine Ali Kemâl olarak geç­
miştir. Kendisi bu d u r u m u şöyle anlat­
maktadır (10/c):

937
"Mekteb-i Mülkiyye'de ismim Ali Kemâl değil, fakat Ali Rıza idi. Sınıfımızda beş, al­
tı Ali Rıza vardı. Bahusus 81,82,85 numaralı üç Ali Rıza, biz yıanyana idik; bu Rıza'-
lar hep tenbel, hep irfânen geri idiler. Hocaları ıs'ab ediyorlardı. Bir yandan bu
hâl canımı sıkarken, dîger cihetden şî'irde kaafiye ve vezn'e daha güzel tevâfuk
eylediği için KEMÂL nâm-ı mergûbunu matbuat'da mahlas edindimdi. Tabiî, bir
parça iştihar edince (ün alınca) beni artık herkes "ALİ KEMÂL" olarak tamdı;
artık Ali Rızâ unutuldu. O kadar unutuldu ki, Ebeveynim, kardeşlerim bile, çok
kimseden adımı o suretle tashihe mecbur oldular." Mülkiye'de İ'dâdî 4. Sınıfa
kadar öğrenim gördükten sonra, 1886'da Fransızcasını ilerletmek ve batı kültürü
almak maksadıyle Paris'e gitmiş; ıburada öğrenici hayâtını kâfi derecede ciddî
bulmadığı için Cenevre'ye geçmiş; böylelikle b i r yıl dış memleketlerde kaldıktan
sonra öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul'a dönmüştür. Mülkiye'nin İ'dâdî
kısmını bitirip Yüksek Kısım Son Smıfa geçtiği yıl olan 1889'da siyâsî töhmetle
Haleb'e sürülmüştür. Haleb İ'dâdîsi'nde bir süre Lisân-ı Türkî ve Edebiyyât-ı Os-
mâniyye Muallimliği yaptıkdan sonra, 1894'de Haleb'den tekrar Fransaya kaçmış­
tır. Paris'de bir tarafdan tahsiline devam ederken, dîger yönden geçimini sağlamak
için İstanbul'da çıkan "İkdam" Gazetesinin Paris Muhabirliğini de yapıyordu. Öğre­
nimini Târih ve Edebiyyat alanında teksif etti. Bir ara afv'a uğrayarak Brüksel Elçi­
liği 2. Kâtibliğinde de görevlendirildi. 1906'da Mısır'a geçti; orada ıba'zı prenslerin çift­
lik nazırlığı (kâhyalığı)'nda bulundu. 2 Meşrûtiyetin i'lânı üzerine İstanbul'a döndü.
Bir taraftan îttihâd ve Terâkki iktidârı'na karşı İ k d a m Gazetesi'nde şiddetli siyâsî
yazılar yazarken, dîger tarafdan Darülfünun Edebiyyat Şûbesi'nde (şimdiki Fakül­
tede) Siyâsî Târih Müderrisliği yapıyordu. 22 Aralık 1908 (8 Kânun-i Evvel 1324)'de
Mekteb-i Mülkiyye Siyâsî Târih Müderrisliği'ne getirildi. Bu devre Meşrûtiyet
Dönemi'nin keşmekeşliği içinde çeşitli siyâsî kalem mücâdeleleri ve çok müessif
olaylar içinde geçen bir devre olup, Ali Kemâl de ıbu mücâdelelerde gerek halk
kütleleri, gerek Darülfünun (Üniversite) gençliği üzerinde geniş ölçüde müessir
oSlmakda idıi. (11)

Mülkiye'deki Müderrislik döneminin öğretim tarzına âid kısmını, 1324-1326


(1908-1910) yıllarında Mülkiye'de öğrenici bulunan, Sayın Profesör Zeki Mes'ud
Alsan şöyle anlatmaktadır (10/d):
"İstanbul'da siyâsî münâkaşaların en mühim simalarından biri olan Ali Ke­
mâl de Mülkiye'de Târih-i Siyâsî Hocalığı yaptığı için, münâkaşalar doğrudan
doğruya Mekteb muhitine de aksediyordu. Ali Kemâl ve Dersi, Talebe tarafmdan
alâka ile tâldb olunuyordu. Hattâ dersine hâricden de gelenler olduğu için Smıf

(10) BakJ: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 308., 371., 430. sf.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 36. sf.
c) Peyam, Haftalık Gazete; 2 Kânun-i Sâni 1329; Nu. 6; 6. sf. ve devamı
ç) Talebimiz üzerine oğlu Sayın Zeki Kuneralp'in gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 8-12-1967
günlü mektup.
d) Mustafanın Romanı; Zeki Mes'ud Alsan; 130. - 131. sf.
e) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Kitablar Katalogu; Ankara 1964; 147. - 148. sf.
f) istanbul Ansiklopedisi; 673. - 674. sf.
(11) Bak.: Bu Cildin 334. sf. ne.

938
dâima hınca hınç dolu bulunuyordu. Ali Kemâl seyahatleri, etüdleri i'tibâriyle
çok bilen ve çok tatlı anlatan bir hoca idi. Vesile ve fırsat düşürerek, Dersinde
Fransa İnkılâbına âld enteresan ve Talebeye heyecan verici vak'alar anlatır ve
Fransızların hürriyet telâkkilerine, parti hayatlarına ve parlamento hayatlarına
dâir mütâlâalar yürütürdü. Bunlar hürriyet, müsavat, adalet ve uhuvvet umdele­
rini sırf nazarî ve idealizm bakımından anlamağa çalışan Talebe üzerinde çok de­
rin tesirler bırakırdı."
31 Mart olayı'ndan sonra 14 Haziran 1909 (1 Haziran 1325)'da Mülkiye ve Dârül-
fünûn'daki Muallimliğine nihayet verildi. 1910'!da yeni kurulan Hürriyet ve İtilâf
Fırkası (partisi )'na girerek hem burada, hem yeni çıkarmaya başladığı Peyâm-ı
Sabah" Gazetesi ile İ k d a m Gazetesi'nde siyâsî mücâdelelerine devam etti.
"... Kalem'in icâbederse tabanca kurşunu ile susturulduğu o devirde, Hayâtım
tehlikede görerek tekrar Paris'e gelmiş; 1. Cihan Harbi yıllarını İsviçre'de geçir­
miş....." dir (10/f - 673).
1918'de ittihad ve terakki E r k â m ' n m Memleketden kaçmaları ve Mütâreke'nin
imzasından sonra iktidara gelen Hürriyet ve İ'tilâf Fırkası'nm 1. Dâmad Ferid
Kabinesi'ne önce Maârif sonra Dâhiliye Nâzın olarak girdi. 15 Mayıs 1919'da Yu­
nanlıların İzmir'i işgali ve 19 Mayıs 1919'da Ordu Müfettişi olarak Samsun'a çıkan
Mustafa Kemâl Paşa (Büyük Atatürk'ümüz)'nm Amasya toplantısını, Erzurum
ve Sivas Kongrelerini düzenlediği sırada Ali Kemâl Dâhiliye Nâzın bulunmakda
ve Mustafa Kemâl Paşa'nın tevkifi ile İstanbul'a sevkedilmesi hususunda emirler
vermekte idi.
Dâhiliye Nazırlığından ayrıldıktan sonra da, büyük bir gaflet, dalâlet eseri ola­
rak Millî Kurtuluş Hareketleri aleyhinde çok şiddetli ve kendisini "Vatana İhanet"
suçu ile m a h k û m ettirecek derecede yazılar yazmakda devam etti. Bu arada
1918'den sonra Darülfünun Edebiyat Şûbesi'ndeki Müderrisliği'ne yeniden ta'yin
edildi.
Büyük Zafer'in kazanılıp Yurdumuz'un, İstanbul ve Trakya hâriç, düşman iş-
gaalinden tamamen temizlenmesinden sonra, 18 Kasım 1922 akşamı İstanbul'da "Ser-
kıl Doryan = şimdiki Büyük Klüp"de traş olmakda iken "M.M. Teşkilâtı"na (İl/a)
mit'e götürülmüş ve muhakeme için Ankara İstiklâl Mahkemesi'ne gönderilmek
üzere iken, k a d e r ' in alnına yazdığı h ü k m ü n bir sonucu olarak, İzmit'de halk
tarafından linç edilmek suretiyle Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
"... Bu linç fâciası'mn, (o zaman İzmit havalisi Kumandanı olan) Muhiddin
Paşa'nm şahsî tertib eseri olduğu, daha o zaman şûyû bulmuş (bir) hakikatdır. Onun
içindir ki kanun'u, mahkeme adaletini her duygunun üstünde gören eşsiz, büyük
devlet Adamı (T.B.M.M. Reisi) Gazi M. Kemâl Paşa vak'anm mürettibini takbih et­
miş (ve çok müteessir olmuşdu)'di.... Millî Mücâdeleyi baltalama bakımından en az
Ali Kemâl kadar mütehhem olan (ve) Târihimiz'de yüzellilikler diye anılan

(ll/a) " M . M. — Millî Müdâfaa Teşkilâtı" Milli' Mücâdele yıllarında İstanbul'da kurulan gizli Teşkilât olup, Za­
ferden sonra M.A.H. adını almış; daha sonralarıda bu günkü M.İ.T.'na çevrilmiştir.

939
vatandaşlarımız (1933) Af Kanunu'ndan sonra Yurd'a dönmüşlerdir... Ali Kemâl'in
(şahsiyyet ve) hâtırası, şahsî düşmanlarının O'na (sıçratmaya çalıştıkları) düş­
mana s a t ı l m ı ş adam iftirasından münezzehdir.... (10/f).
Şahsiyetinin tahlili, adalet ve tarafsızlık ölçüleri içinde, yapılırsa, kendisinin va­
tanseverliğini inkâr etmemek Târih'e karşı da ödenmesi gerekli bir borç olur.
Düşmana satılmamış; ancak gaflet ve dalâlete düşmüştür.
Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce'yi çok iyi bildiği muhtelif kaynaklarda
belirtilmektedir. 1913'de Tophane Müşiri Mustafa Zeki Paşa'nın kızlarından Sabi-
ha Haram ile evlenmiş; bu izdıvaçdan 1914 yılında, [hâlen (1968) Dışişleri Bakan­
lığı Genel Sekreteri Büyükelçi] (Sayın) Zeki (Kuneralp) dünyaya gelmiştir.
Merhum Ali Kemâl "doğu kültürüne bağlı olmakla beraber, düşünce tarzı ve
kullandığı fikir hâzinesi bakımından daha ziyâde batı'nın te'siri altında Hürriyet
tarafdan idi. Siyâsî inançları yüzünden muhtelif devirlerde mükerreren takibata
uğramış (12) di..." (10/ç)
"._ (Ali Kemâl) 2. Abdülhamid Devri'nin sonları ile Meşrûtiyyet Devri'nin en
namlı ve muhakkak ki büyük gazetecilerindendi. En geniş ölçüsü ile hür fikir
adamı idi. Siyâsî münâkaşa ve mücâdele yolunda fikir hürriyetini Memleketin
en karanlık ve tehlikeli günlerinde ifrat ile kullanarak, kalemi ile Vatan ve Milı-
let'e hizmet edeceği yerde gaflet girdabına düşmüş bir betbaht'dır..." (10/f).

BASILMIŞ ESERLERİ (10/e)


1. Sorbon Dârülfünûnu'nda (Üniversitesinde) Edebiyyât-ı Hakîkiyye Dersleri
İstanbul, İkdam Matbaası; 1314 (1898); 222 sf.; 8°
2. Paris Musahabeleri (3 cilt birarada)
İstanbul, İkdam Matbaası; 1315 (1889);
1. C : 319 sf. \
2. C : 312 sf. 8°
3. C : 320 sf. Ş
3. İki Hemşire
İstanbul, Ma'lûmat Kütübhânesi; 1315 (1889); 144 sf.; 8°
4. Mes'ele-i Şarkıyye
Mısır, Matbaa-i Osmâniyye; 1900; 112 sf.; 8°
5. Yıldız Hâtırât-ı Elîmesi
İstanbul, İkbâl-i Millet Matbaası; 1326 (1910); 33 sf.; 8°
6. Cevâbımız [2 defa basıldı. Kitabın başında (1-32) Akçuraoğlu Yusuf'un (Üç
Tarz-ı Siyâset) adlı ve sonunda Ahmed Ferid (Tek)'in (Bir Mektub) adlı
(46-64) kısmı vardır.]
İstanbul, Matbaa-ı Kader; 1327 (1911); 32+14 + 18 sf.; 8°
7. Bir Safha-i Şebâb
İstanbul, Matbaa-i İ k d a m ; 1329 (1913); 208 sf.; 8°
8. Fetret (1. kitab)

(12) Bak.: Bu Cild'in 217. sf. ne.

940
İstanbul, Matbaa-i Hayriyye; 1329 (1913); 157 sf.; 8°
9. Ricâl-i İhtilâl (Fransız ihtilâli Liderleri)
İstanbul, Matbaa-i i k d a m ; 1329 (1913); 201 + 1 sf.; 8°; 4 planş
10. Bir Safha-i Târih
İstanbul, Matbaa-i İkdam; 1329 (1913); 156 sf.; 8°
11. İlm-i Ahlâk (İ'dâdî Mektebleri için)
İstanbul, Sabah Matbaası; 1330 (1914); 300 sf.; 8°
12. Râşid Müverrih mi? Şâir mi?
İstanbul, Sancakcıyan Matbaası; 1334 (1918); 112 sf.; 8°
13. Nisvân-ı İhtilâl (= İhtilâl Kadınları)
İstanbul; 1329 (1913)
14. Bir Safha-i Hayât
İstanbul; 1329 (1913)
15. Çölde bir Sergüzeşt
İstanbul; 1329 (1913)
O
MEHMED ALİ NAZIMA (13) Doktor Kaymakam (Yarbay) Ahmed
Servet Bey'in oğludur. 1861'de İstan­
bul'da doğdu. İlk öğrenimini İstanbul'­
da Melek Hoca ve Üsküdar'da Doğan­
cılar İbtidâî Mektebinde görmüş; bu­
r a d a n "Mahrec-i Aklâm"a girerek orta
öğrenimini t a m a m l a m ı ş ; 1882'de Gala­
tasaray Sultanîsi (Lisesi)'nden me'zun
olmuş; Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'nin
Yüksek Kısmında 2. Sınıfa kadar oku­
muştur. 1882'de Galatasaray Sultanî­
si Türkçe ve Arabca Muallimliğine ta'-
yiniyle öğretmenlik mesleğine girmiş;
52 yıl aralıksız bu meslekde çalışarak çe­
şitli okullarda binlerce öğrenici yetiş­
tirmiştir. 30 Kasım 1885 (= 16 Teşrîn-i
Sâni 1301)'de birinci defa Mekteb-i Mül-
kiyye Fransızca Muallimliğine getirilmiş;
14 Aralık 1893 (= 1 Kânun-i Evvel 13091)
de Galatasaray Sultanîsi Ders Nazırlığı­
na (öğretim Grupu Başkanlığına) ter-
fî'an ta'yin edilmesiyle bu görevden ay-

(13) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 294. sf.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 279. sf.
c) Türk Maârif T â r i h i ; Osman Ergin; 3. C, 835. sf. dipnotu.
ç) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Eserler Katoloğu; Ankara, 1964; 151. - 155. sf.
d) İstanbul Ansiklopedisi; R.E. koçu; 2. C, 678. sf.

941
rılmış; 1894'de Aşiret Mektebi Müdîrliğine getirilmiş; bu görev'den 18 Şubat 1894
(= 5 Şubat 1310)'de yine naklen ve terfî'an Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Müdîr
Muavinliğine ta'yin edilmiştir. Buna âid teklif ve "İrâde Hamişi" şöyledir (14):

22 Aralık 1895 (9 Kânun-i Evvel 1311)'de ek görev olarak Darülfünun Müdîr


Muavinliğini de deruhde etti. 14 Kasım 1900 (1 Teşrîn-i Sâni 1316)'de Mülkiye
î'dâdî Kısmı'mn Yüksek Kısım'dan ayrılıp Mercan î'dâdîsini teşkil etmesi üze­
rine Mülkiye Müdîr Muavinliği ve dîger ek görevleri bakî kalmak üzere Mercan
İ'dâdîsi Fransızca ve Usûl-i Terceme muallimliğine; 1906 (1322 R.)'da yine ek gö­
rev olarak Dârülmuallimîn ve Vefa İ'dâdîsi Fransızca Muallimliklerine getirildi.
10 Ocak 1909 (27 Kânun-ı Evvel 1324)'da Mekteb-i Mülkiyye Müdîr Muâvinliği'nden
isti'fâen ayrıldı; aynı yıl Darülfünun Elsine (Filoloji) Şubesi Lisân-ı Türkî (Türkçe)
Müderrisliğine; yine aynı yıl Kadastro Mekteb-i Müdîrliğine ta'yin edildi. 1916 (1332
R.)'da Inas (kız) Darülfünunu Müdîr ve Kavânîn-i Câriye (yürürlükde bulunan Ka­
nunlar) Muallimliğine naklen ve terfî'an getirildi.
1919 (1335 R.)'da Maârif Nezâreti Te'lîf ve Terceme Hey'eti A'zâlığma; aynı
yıl Mercan Sultanîsi Müdîrliğine; 1920 (1336 R.)'de Dârülmuallimât (Kız İlk Öğ­
retmen Okulu) Müdîr ve Fransızca Muallimliğine; 1921 (1337 R.)'de Nişantaşı
Sultanîsi Müdîr ve Fransızca Muallimliğine; 1924 (1340 R.)'de Kadıköy, Dâvudpa-
şa, Gaziosmanpaşa Orta Mektebleri Fransızca Muallimliklerine getirildi. 1925'de
yaş haddinden emekliye ayrıldı. Bundan sonra da, Amerikan Erkek ve Kız Kolej­
lerinde, Saint Benoit Fransız Lisesinde Türkçe; Üsküdar Muhtelit Orta Okulu
Fransızca öğretmenliklerinde bulundu. 1935'de istanbul'da Hakkın rahmetine ka­
vuştu.
Maârif Vekâleti'nin 1925'de "Fazilet Mükâfatı" verilmesi için bir aday gös­
termelerini istemesi üzerine "İstanbul Muallimler Birliği" Genel Kurulu Ali Na-

(14) Bu Belge'nin yeni yazıya çevrilmiş şekli bu Cild'in 236. sayfasındadır.

942
zîmâ'yı aday göstermiş ve o yıl sekiz muallim ve müderris (profesör) arasında
Merhum'a da "Fazilet Mükâfatı Madalyası"' verilmiştir. Fransızca, Arapça ve
Farsça'ya çok kuvvetle vâkıfdı. Evli idi; çocuklarının sayısı tesbit edilemedi.
1899 (1315 R.)'da "Tarîk Gazetesi"nde Ahmed Midhat Efendi Ali Nazîmâ hak­
kında şunları yazıyordu (13/c):
"Ortada bin münazara ( t a r t ı ş m a ) cereyan eder; şâirler, edîbler, filozoflar ka­
lem, kaleme gelirler... Hiç bunların içinde Ali Nazîmâ adlı bir mübâriz (kavgacı­
dan bir tanesi) görür müsünüz? İşitmiş misiniz? Değil mi? Niçin? Ortada bir Ali
Nazîmâ yokdur da onun için değildir. Ali Nazîmâ vardır; hem mıa'rûf ve meş­
hurdur. Fakat, o cidal (kavga) makaalelerinin altına imza koymaz. Ta'lim ve Ter-
biyye-i Etfal (çocuk eğitimi) Kitabının üzerinde Ali Nazîmâ imzası parıl parıl par­
lar. Şahsım tamr mısınız? Tanımazsınız... Çünki Ali Nazîmâ'nm kendini tanıtma sa­
hasında işi yokdur..." Tamamen gerçek olan bu hüküm karşısında, Rahmetliye veri­
len "Fazilet Mükâfatı" çok yerinde bir hareket olmuştur.
Emekli Lise Müdîr ve Öğretmenlerinden Saym Şahap Nazmi Coşkunlar, Üskü­
dar Muhtelit Orta Okulu Müdîri iken birlikte çalıştığı Rahmetli hakkında, "Elli dört
yıllık öğretmenliğinde, mücbir sebeblerle yalnız üç defa derse geç kaldığını" söyle­
miştir.
Sayısı yüzkırk'a ulaşan ve pek çoğu ders kitabı olan basılmış eserlerinden tes-
bît edebildiklerimi aşağıda alıyorum:

BASILMIŞ ESERLERİ (13/ç)


1. Zemahşerî (Eb'ül-Kaasım Mahmud bin Ömer'den terceme)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1303 (1887); 63 + 1 sf.; 8C
2 Çocuklar Bahçesi (terceme)
İstanbul, Kasıbar Matbaası, 1306 (1890); 58 sf.; 8°; 7 planş
3. Çocuklara Ma'lûmat-ı Evveliye (terceme)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1306 (1890'); 63 sf.; 8°
4ı İyman (2. kısım)
İsanbul, Kasbar Matbaası; 1307 (1891); 86 + 1 sf.; 8°
5. Akaaid-i İslâmiyye ya'ni İlm-i Hâl (ilk mektebler için)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1307 (1891); 42 + 3 sf.; 8°
6. Mebde-i Kıraat
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1307 (1891); 32 sf.; 8°
7. Muhtırâ-i Belagat
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1308 (1892); 36 sf.; 8°
8. Resimli Muhtasar Sarf-ı Osmânî (gramer)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1309 (1893); 28 sf.; 8°
9. Akaaid-i İslâmiyye'den ilm-i Hâl-i Kebîr (Rüşdiyeler için)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1309 (1893); 100 sf.; 8°
10. Çay
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1309 (1893); 16 sf.; 8° şekilli

943
11. Çukulata
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1309 (1893); 16 sf.; 8°; şekilli
12. Elifba (4-6 yaşında çocuklar için eski Türkçe Alfabe; 3. ıbasım)
İstanbul, Berberyan Matbaası; 1309 (1893); 48 sf.; 8°
13. Tertîb-i Cedîd İlaveli Risâle-i Ahlâk
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1310 (1894); 45 + 1 sf.; 8°
14. Yeni Hesab (Rüşdiye 2., 3., 4. sınıfları için)
İstanbul, Kasıbar Matbaası; 1310 (1894); 286 sf.; 8°
15. Târih-i Tabiî'den Hikâyât-ı Müntehebe (1. kısım)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1311 (1895); 107 sf.; 8°
16. Ta'lim-i Fârisî
İstanbul, Yeni Basımevi; 1312 (1896); 56 sf.; 8°
17. Tertîb-i Cedîd İlaveli Risâle-i Ahlâk (Rik'a ve nesih yazısı ile)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1316 (1900); 89+3 sf.; 8°
18. Oku! (ilkokul son ve Rüşdiye Mektebleri için okuma kitabı; 6 kez basıldı)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1317 (1901); 101 sf.; 8°
19. Mükemmel Türkçe Lügat (Reşad ile birlikde)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1318 (1902); 999 sf.; 8°
20. Rehber-i İmlâ yahud Esmâ-i Türkiyye (1. kısım)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1318 (1902); 61+2 sf.; 8°
21. Mükemmel Osmanlı Lügati (Reşad ile birlikde)
İstanbul, Hüseyinefendi Matbaası; 1319 (1903); 999 sf.; 8°
22. Târih-i Nazîmâ'dan Küçük Târih-i Osmânî (5 kez basıldı)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1319 (1903); 65+2 sf.; 8°
23. Sual ve Cevabh Tertib-i Cedîd Ahlâk Risalesi (Nesih yazısıyle)
İstanbul, Asır Matbaası; 1323 (1907); 45 sf.; 8°
24. Dürûs-i Ahlâkiyye (Ahlâk Dersleri)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1323 (1907); 925 sf.; 8°
25. Zübde-i Usûl-i Fransaviyye (Fransızca gramer)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1324 (1908); 108+4 sf.; 8°
26. Yeni Müntehâbât-ı Gülistan (Gülistan'dan seçilmiş parçalar)
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1326 (1910*); 48 sf.; 8°
27. Lûgat-ı Tefeyyüz: Fransızca-Osmanlıca
İstanbul, Kasbar Matbaası: 1327 (1911); VIII + 1270 sf.; 8°
28. Bak ve Öğren: 50 Şekil ile Ma'Iûmat-ı Fenniyye ve Dürûs-ı Eşya.
İstanbul, Tefeyyüz Kitabhânesi; 1328 (1912); 147 + 3 sf.; 8°
29. Hazîne-i Kıraat yahud Çocuklara İkiyüz Hikâye (1. kısım)
İstanbul, Tefeyyüz Kitabhânesi; 1328 (1912); 160 sf.; 8°
30. İnci Kitab (Çocuklara okuma kitabı)
İstanbul, Tefeyyüz Kitabhânesi; 1328 (1912); 143 sf.; 8°; resimli
31. İisân-ı Osmânî (sarf ve nahiv kısmı; 5. basım)
İstanbul, Tefeyyüz Kitabhânesi; 1328 (1912) 352 sf.; 8°

944
32. Mebde-i Tahsîl-i Fârisî
İstanbul, Kasıbar Matbaası; 1328 (1912); 71 sf.; 8°
33. Mini Mini Lügat: Osmanlıoa-Fransızca
İstanbul, Kasbar Matbaası; 1928 (1912); 4 + 8 8 2 + 2 sf.; 8°
O

1838'de Kayseri'de doğdu. Ermeni Asıl­


Müderris ALİ ŞAHBAZ (15) lıdır. Yüksek öğrenimini tamamladıktan
sonra ihtida etmiş (Müslüman olmuş)'
dir. İlk ve orta öğrenimini Kayseri va
İstanbul Ermeni okullarında bitirip, Ve-
nedik'de Ermenilerin idare ettikleri
İlahiyat Fakültesinden ve Sonbon
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden
me'zun olmuştur. 1872'de İstanbul'a
dönmüş; bir süre Fransa'nın Haleb
Konsolosluğu Tercümanlığında bulun­
muştur. Bu sıradadır ki Haleb Valisi
bulunan Mecelleci Cevdet Paşa ile tanış­
m ı ş ; Onun tavsiyesi ile Devlet hizmeti­
ne alınmış; Adliye Mesleğini seçmiş;
1877'de İstanbul 1. Ticaret Mahkemesi
Reisliğine tayin edilmiştir. 2 Ocak 1884
(20 Kânun-ı Evvel 1299)'de, Yüksek Okul
hâline getirilen, Mekteb-i Mülkiyye-i Şa­
hane Hukûk-ı Düvel (Devletler Umûmî
Hukuku) ve Hukûk-ı Ticâret (Ticâret
Hukuku) Dersleri Müderrisliğini de
deruhte eylemişdır. Bu göreve ilâ­
veten 1886'da Mekteb-i Hukuk (şim­
diki İstanbul Hukuk Fakültesi) aynı dersler Müderrisliği de verilmiştir. 1887'de
Müderrislikleri uhdesinde kalmak şartıyle Temyiz Mahkemesi (Yargıtay) A'zâlığına
terfi' e t m i ş ; bu her üç görevi de vefatına kadar devam ettirmiştir. 23 Şubat 1899 (10
Şubat 314 Perşembe günü)'da İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Me­
zarı Rumelihisarı Kabristanmdadır.
Talebesinden (Rahmetli) Ali Kemâl kendisinden şöyle bahsetmektedir (15/b):
"... Şahbaz Efendi daha başka idi. Türklüğe tekarrüb etmiş âdeta Türkleşmiş
idi. Zâten, nihayet Müslimıan oldu. Cevdet Paşa ile düşer kalkardı. Ricâl-i Devlet'i

(15) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 297., 382., 384. sf.


b) Peyam; 10 Şubat 1329; 6. sf., 3. st.; Ali Kemâl "Ömrüm" tefrikası.
c) Servet-i Rinûn; 17 Kânun-i Evvel 1314; Nu. 407; 260.-262. sf.; A. ihsan (TokgSı); 263-265.
sf.; Hüseyin Câhid (Yalçın)
ç) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; i.A. Gövsa; 54.-55. sf.
d) istanbul Ansiklopedisi; istanbul, 1959; 2. C, 715. sf.

945
yakından tanırdı. Ders'de Âlî Paşalardan, Fuad Paşalardan, m ü m k i n olabildiği
kadar, suya sabuna dokunmadan bahseylerdi. Alî Paşayı kudret-i siyâsiyye itiba­
riyle pek beğenirdi. H a t t â Gorçakof'a (16) muâdil tutardı. Paşanın o devirde Mos­
kof Başvekiline karşı yazdığı ba'zı takrir-i siyâsîlerini nâdir'ül-emsal bulurdu.
Derdi k i :
— Âlî Fransızca'da fevkalâde bir sâhib-i kalem değildi. H a t t â bu lisâm bir
şîve-i şark ile yazardı. Konuşurken de bilfarz "papier d'en-tete" diyeceği yerde
"papier en t e t e " demek gibi ufak tefek hatâlar yapardı. Lâkin siyâsî takrirler ka­
leme almıakda hârikul'âde bir m a h a r e t e mâlikdi...
Şahbaz Efendi o sıralarda ihtida eyledi. Gazetelerde, tedkîkat ve tetebbuât-ı
ilmiyye ve felsefiyye neticesinde Dîn-i İslâmın Dîn-i Hak olduğuna kanaat getir­
diği içki o hareketi ihtiyar eylediğini, etrafıyle yazdı. Fakat biz, a r k a d a n arkaya
duyduk ki Şahbaz Efendi, bir kadın mes'elesinden dolayı Patrikhane ile keşme-
keş'de idi. Bu münazaaya bir hatime vermek, karısını boşayabilmek için tebdîl-i
mezheb eylemişti. Böyle olduğu için o Hocamızın bu hâlini hiç hoş görmedikdi..."
Yine Mekteb-i Mülkiyye'de öğrenicilerinden (rahmetli) Ahmed İhsan (Tok-
göz)'da Ali Şahbaz Efendi'nin vefatından sonra sahibi olduğu Servet-i Fünûn'da
şunları yazıyordu (15/c):
"Ali Şahbaz Efendi'nin irtihâli (ölümü) ile Osmanlı âlem-i fazl ü marifeti bir
büyük rüknünü kaybetti. Şâkirdân-ı ilm ü irfan yetim kaldı; ağlamalıyız... Bütün
harekâtında hükm-i vicdanından, her sözünde istikaamet ve nâmusdan, tekmil ha­
yâtında tahsîl-i Um ü mârifetden, ta'Iim-i hakaayık-ı ilmiyyeden bir an hâlî kalma­
mış olan böyle dâhilerimiz ufûl ettikçe, yalnız benim gibi minnetdâr-ı kemâlleri
olan şâkirdleri değil, cümleten ağlamalıyız. Çünki, onların yerini tutacak ashâb-ı
fazilet ve istikaameti, zaman pek zor yetiştiriyor; belki de yetiştirmiyor!»
Bu Muallim-i M u h t e r e m i n haber-i vefatım aldığım gece Mekteb-i Mülkiyye
rahlelerinde geçirdiğim ilk seneden şimdiye k a d a r güzâr eden t a m on sekiz sene­
lik hayâtın bütün manzaraları pişgâhımda tecessüm e t t i ; sabaha kadar uyuyama­
dım...
Niçün, niçün bu büyük adamlar, bu yerlerine konulmaz üstâdlar birbirini mü-
teâkıb çekilip gidiyorlar ve kendilerinden daha senelerce istifâde edilecek yerde
bizlere yalnız kalem-i teessüf ve teessürümüzle mersîye-güzâr olmak vazîfe-i elîme-
si kalıyor?
Henüz bir sene olmadı; yine bu sâhifelerde Üstâd-ı Muktedir Portakal Paşa'-
nın vefatı ile hâsıl olan teessuratımı yazmıştım. O mıakaalemin intişar ettiği gün
akşam üzeri Matbaada Hey'et-i Tahrîriyye odasından içeri o muhterem, o beşuş
simâsıyle Ali Şahbaz Efendi giriyor; dâima öpmekle iftihar ettiğimiz elini bu Mu-
harrir-i Âcize u z a t a r a k :
— Evlâdım, merdivenleriniz bana göre hayli yüksek; a m m a zararı yok; üs-
tâdları hakkında sizin gibi muhâfaza-i h ü r m e t eden sevgili şâkirdlere karşı biraz

(16) Rus Çarı 2. Nikola'nın tanınmış Başvekil ve Hâriciye Nâzın.

946
yoruluverelim. Portakal Paşa için yazdıklarınızdan dolayı bilhassa teşekküre gel­
dim" diyor idi...
Kimbilir idi ki, anadan bir sene geçmeden kendileri için de böyle mersiyehân
olacağım. Kimin hatırına gelir idi ki!, henüz bir ay evvel yine Matbaadaki odamız­
da —Portakal Paşa'nın makaalesi vesilesiyle vuku' bulan ziyaretlerinden sonra,
Üstâd-ı Merhum sık sık Matbaamızı şeref-i ziyaretleriyle müşerref eder olmuş­
lar idi— kenardaki kanepeye o t u r u p kahve, sigara içün vuku' bulan teklifleri na­
zikâne reddeyledikten sonra, bize bir saat kadar mesâil-i hâzıra'ya müteallik Hu-
kuk-i Düvel dersi veren, ilk çıkacak nüshalarımızın birine yine b i r makaale-i hu-
kukiyye va'd eden Muallim-i Muhterem, insafsız bir hastalığın zebun'u olarak bizi
böyle bağdeten bırakıp gidecek?
O gün sevgili Üstad ile yalnız kalmıştık; vapur vaktini geçirdiler, son vapura
kaldılar; Avrupa Düvel-i Muazzamasının ba'zı mesâil-i siyâsiyye'de müttehiden ic-
râ-i hareket etmelerinin esbâb-ı hukukiyyesiyle bunun suver-i telâkkisi hakkında
uzun uzun teşrihât'a giriştiler "Dreyfus (17) mes'elesine dâir ihsan ettiğiniz ma-
kaale gibi b u n u da yazsanız; Servet-i Fünûn ne kadar bahtiyar olur idi" yolunda
vuku' bulan r i c a m ı : "Hayhay evlâdım, gelecek hafta getiririm" cevâb-ı maârifper-
verîsini verdiler. Kendilerini Matbaa kapusuna kadar teşyi ettiğim zaman, bir sa-
dâ-i derûnu bana, o mıakaalenin gelemiyeceğini haber veriyordu; hayfâ ki, sâde
makaale değil, o fâzıl-ı zişan-ı kâmil de bir daha gelemiyecek imiş...
Bu son mülakat, nasıl şu dakikada cereyan etmiş kadar hatırımda ise, on altı
sene evvel vuku' bulan ilk mülakat da öylece hâtırımdadır:
Mekteb-i Mülkiyenin Sunûf-ı Âliye'sine geçmiştik; başlıyacağımız ulûm-ı siyâ-
siyyenin ilk derslerini, muallimlerin ilk takrirlerini büyük bir merakla bekliyor­
duk. Şahbaz Efendi Hukûk-ı Düvel ve Hukûk-ı Ticâret Mualimimiz idi. O zaman
elde bu derslere taalluk eder hiçbir kitap yok idi. Dîger fünûn-i siyâsiyye gibi
bunu da yalnız Muallimin takririni hafızamıza nakl, defterimize kayd ile öğrene­
cek idik. İlk defasında Hukûk-ı Düvel'in bir hülâsasını yaptılar; bu fenn-iı bîpâ-
yân'm kavâidi pek çok olduğu hakle dâima "el-hükmü limen galeb" (18) kanun-ı
tabiîsinden kurtulmadığını anlattılar. İkinci ders Hukûk-ı Ticâret'e âid idi. Ticâ­
retin kanun-ı tabfî'sinin sıa'y ü gayret'den ibaret olduğunu îzâh eylediler. Daha
o zaman siyâsiyyât ile kalben imtizaç edememiştim. Şimdi mesleğim bulunan
"ticâret" bana daha mütebessim ve nevâzişkâr bir sîma göstermişti. Binâenaleyh,
Şahbaz Efendinin ilk derslerini aldığım saatlerde hayât-ı âtiye'm hakkında nîm
k a r a r vermiş bulunuyordum.
Son mülâkaatımızda, bu iki ilk dersin hayât-ı maddiye'me olan te'sirini Üstâd-ı
muhterem'e hikâye etmiş idim. Güldüler; dediler ki, "o halde bir alışveriş edelim;
bana Gazetenizin tekmil kolleksiyonunu gönderiniz..."

(1,7) ALFRED DREYFUS (1859 - 1935), haksız yere mahkûm edilen ve oniki yıl zindan'da kaldıktan sonra
masum olduğu anlaşılarak tahliye edilen "Adalet Edebiyyâtı'nda Dreyfus Dâvası" adıyla meşhur olan
Dâvâ'nın kahramanlarından, Yahudi akıllı Fransız Subayıdır.
(18) Hüküm galibindir.

947
Yine talebesinden Hüseyin Câhid (Yalçın)'de şunları yazıyordu (15/c):
"Telâmiz-i irfân'ı arasında nâmı, fazl ü gayret ile müteradif olan bu Mual­
lim-! Muhteremin haber-i vefât'ını veren muhatabım karşısında hayret susdum.
Ali Şahbaz Efendi... vefat etmek; o derece müsteb'ad, o mertebe mü'lim bir şey­
di ki, inanmamak şu hükm-i vefâtm bu Iâzım'ül-vücûd Muallim-i Fâzıl hakkında
tecellisine ihtimal vermemek istiyordum. Fakat eyvah ki bu bir hakikat idi; biz
bu haber-i elemnâk'in te'sir-i ye'sâveri altında muztarib, meftûr düşünürken Onu,
her zaman h ü r m e t ve tebcil ile yâdedilecek o Üstâd-ı kemâlât-perveri, bu kuvvet­
li kış gününün hazin yağmurları altında makbere-i sükûnuna ihtimal ki götür­
müşlerdi bile...
Telâfisi, ta'miri muhal olan bir felâket karşısında insanın kalbini sıkan bir
acz-i nevmidâne içinde bu gaybûbet-i ebediyyenin bilhassa mekâtib-i âliyyemizin
hayât-ı ilmiyyesinde ne büyük bir rahne açtığını, Ali Şahbaz nâm-ı muhteremini işit­
tikçe dersinde bulunmağa bin hâhiş gösteren talebenin, artık o menba'ı ilm ü ir­
fandan bir nehr-i câri suhulet ve sür'atiyle akan zülâl-ı hikmet ve ma'rifetle tes-
kîn-i âteş-i taallüm edemeyeceklerini kemâl-i teessürle düşünüyor idik» Ve bu
t a h a t t u r Mekteb hayâtını yâda getiriyordu.
Ali Şahbaz Efendinin bir gün derse gelmediğini tahattur, mubassırların için­
de bile, nâdirdi. Şâyân-ı hayret bir ittırâd ve intizâmla tam vaktinde Dershanenin
kapısı açılır ve kıyam eden Talebenin istikbâl-i memnûnesi arasında, Ali Şahbaz
Efendi, bütün bir hayât-ı mesâiperverin yâd-ı mıa'rifetini taşıyor gibi bir parça
eğilmiş; mütebessim, vakur gelir; bir sükût-ı amîk içinde derse başlardı.
Not defterleri üzerinde uçuşan kurşun kalemler, fâzıl Hocamız gözlüğünü
çıkarınca bir parça dinlenirdi. Ve, o vakit Ali Şahbaz Efendi, selâsetine hayran
kalmacak bir ifâde-i samimiyyet ile bize - bu müteheyyic, bu p ü r galeyân-ı şebâb
ruhlara ne ufuklar açmaz, ne hakikatler söylemezdi!..
Aramızda, muallim ile talebe arasında ilk dersde bile bârid bir tekellüf-i res-
miyyet görülmemişti. O bizi, fikirleri tenvir edilecek birer evlâd gibi telakki e t ­
miş; öyle halisane, pederâne takrir-i ilme başlamış; b ü t ü n talebe de, kürsîy-i feyz'i
karşısında toplandıkları bu Üstâd-ı kâmil hakkında aynı hiss-i i'timad, aynı hiss-i
muhâlasat perverde eylemişti. Evet bugün gaybûbet-i bî'vaktiyle bizi ağlatan bu
muallim-i m u h t e r e m ile talebesi beynindeki münâsebeti tasvir için şu "peder",
"evlâd" kelimelerinden daha münâsibini bulmak kaabil değildir.
Son derste, iki senelik şu hayât-ı müştereke-i ilmiyyeye veda edileceği gün,
Ali Şahbaz Efendi hukûk-ı harb hakkında ba'zı acı hakikatler ile takririni ikmâl
ettikten sonra teessüründen titreyen bir sesle, artık mıa'ruz olacağımız meydân-ı
mücâdele-i hayat'da medâr-i istînâd'ımız olacak ba'zı nesâyıh-ı mürşidâne takri­
rine, dünyada hüsn-i niyyet ve hulûs-ı kalbin en lâzım, en esaslı iki haslet-i kıymet-
dar olduğunu söyleyerek bizi tarik-i hak ve istikaametden zerre kadar ayrılma­
mağa dâ'vet etmişti.
Ve bu titrek sesle, yaşarmış gözlerle bizi sırât-ı müstakîm-ı fazîlet'de terakkiye
da'vet eden bu Muallim-i fâzıl, böyle hayât-ı nâmusperverâne için karşımızda
ne büyük bir timsâl-i ibret idi. Ne güzel, ne mükemmel bir numûne-i imtisal idi.
948
Filhakika bugün o insaniyetperver Üstâd-ı ma'rifet'i düşündükçe sa'y ü gay­
ret, ilm ü fazilet, n a m u s ü hamiyyet'den mürekkeb bir timsâl-i irfan canlandığmı
hissediyorum. Talebesini bir nazar-ı müşfik-i pederâne île teşci eden gözler, zihin­
lere yerleştirdiği hakikatlerle cümlemizi ihya eden o mütebessim dudaklar, o,
vücûd-ı gayur vakıa öldü; fakat binlerce telâmîzinin kalblerine ilkaa ettiği bu
hiss-i hürmet ve muhabbet ölmeyecektir. Orada bu hâtıra yaşayacak; ne acı, gayr-ı
kaabil-i telâfi bir ziyan'a bir felâkete uğradığımızı her an ihtar edecektir. Rumeli
Hisarının o kabristan-ı hıafâ güzîninde gunûde-i hâk-i gufran oldukça kabr-i muaz­
zezini her an ziyaret eden nesîm-i sâf ve muanber, b ü t ü n memâlik-i Osmâniyyenin
her kûşe-i irfanından getirdiği hissiyât-ı h ü r m e t ve tebcili o rûh-ı münevver'e her
an ihdâ edecektir"..
Yine talebesinden Mülkiye 1899 (1315 R.) me'zunu Rahmetli Mehmed Şevket
Er, Hocası Ali Şahbaz Efendi hakkında şu hâtırasını nakletmektedir (15/a-382):
"... Atıf Beyden bahsederken Devletler Hukuku ve Ticâret Hukuku Hocası rah­
metli Ali Şahbaz Efendiyi hürmetle hatırlamamak elden gelmiyor:
Semâ-i ilm ü faziyet'in bir çîft tâir-i şâhperi ve burc-i kemâlât'ın birer necm-i
pertev eseri olan bu Üstâdlar, yekdiğerinin meftun-i hasâl-i idiler.
Bütün mevcudiyetini ilme vakfetmiş olan bu büyük bilgin, işgal eylediği Kür-
sinin hakkı ile ehli ve eri olduğundan, sonradan gelenlerin hiç birisi onun bırak­
tığı boşluğu bir türlü dolduramadılar.
Zaman icâbı, mevcud takyîdât ve tekayyudâta rağmen Ali Şahbaz Efendi,
gençliğin iyi yetişmesine, tenevvür eylemesine çok himmet ederdi. O, derslerini
takrir ederken biz, not tutardık. Fakat (Bâlâ)'nm hoşuna gitmiyecek m ü h i m ve
nâzik bir konuya temas edeceği vakit (pençenez) gözlüğünü çıkarırdı. O a n d a biz
de kalemleri (bırakır, takriri defterlere değil zihinlerimize nakşetmek için kulak
kesilirdik. Bu, Hoca ile aramızda convention gibi bir şeydi. Ne yazık ki çok geç­
meden ecel o kıymetli Muallimi de bizden aldı ve Sınıfımız bir sene içinde iki ir­
fan k u t b u n u kaybetmek ile cidden dağ- dâr oldu.
Aynı yıl me'zunlarından Rahmetli (Hacı!) Hüsnü Toköz de şunları anlatmış­
tır (15/a-384):
"Ali Şahbaz Efendi merhum, aslen Ermeni idi. Tetebbüâtı arasında İslâmm
ulviyyetine kanaat ederek Müslüman olmuş idi. Okuttuğu Hükûk-ı Düvel ve Hu-
kûk-ı Ticâret derslerinde bu günün kaaidelerini anlattıkça son zamanlarda tees­
süs eden bu hükümlerin, 1300 sene evvel Arabistan çöllerinde parlamaya başlayan
İslâmiyet'de daha o vakit ne güzel esaslara bağlanmış olduğunu da aşk ve hararet­
le anlatarak Dîne meclûbiyetini ve Dînimizin ulviyyetini tebarüz ettirmekten bü­
yük bir zevk alırdı. 9 Kânun-ı Evvel 1314 (21 Aralık 1898) Perşembe günü Emir-
gândaki köşkünde vefat eylemiş olduğu ertesi sabah duyulunca Mekteb büyük bir
mateme büründü. Ellerinde izin tezkiresi bulunan beş arkadaş araba ile ve yağışlı
bir günde oraya giderek cenazesinde bulunmuş idik. Allah r a h m e t eylesin. Mekteb'-
de derslere fasıla verilmedi; dersi olan muallimler derslerine geldiler. Talebenin
cenazede bulunmak hususundaki isteği ve ricası disipline uygun görülmiyerek red
edildi. Esasen talebenin topluca bulunması nümayiş şeklinde telâkki edilerek

949
zararlı netice vermesinin melhuz bulunması, Mektebi bu yolda karar ittihâzına
sevk etmiş olacaktı. Rus meşâhîr-i hiikemâsından Tolstoy'un, merhum hakkında
(C'est un vieillard respectable qui a beaucoup d'erudition = çok bilgili ve hür­
mete lâyık bir ihtiyar) demiş olduğunu o zamanki gazeteler yazmıştı."

BASILMIŞ ESERLERİ
1. Nazariyât-ı Usûl-i Muhâkemât-ı Cezaiyye (Hukuk Mektebi için ders notlan)
İstanbul, 1308 (1892); 542 sf.; Taşıbasması; 8°
2. Usûl-ı Cezaiyye
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1310 (1894); 288 sf.; 8°
3. Mufassal Hukûk-ı Düvel (3. baskı; vefatından sonra basıldı)
İstanbul, Matbaa-i Jirayir-Keteon 1324-1325 (1908-1909);
1. C: 8+816 sf. 8°
2. C: 4+562 sf. 8°
4. Kanûn-ı Ticâret (Ders notları)
O

Müderris JAN ARİSTOKLİS (19) Tüccar'dan Dimitraki Efendi'nin oğlu


olup 1831 (1247 R.)'de İstanbul Hasköy'-
de doğdu. Heybeliada Rum Ticâret
Mektebinde, Kuruçeşme Rum Fener
Mektebi'nde öğrenimini tamamladı.
Önce Rum zengin ailelerinin çocuk­
larına özel öğretim yaptı. 1870 (1286
R.)'de Meclis-i Kebîr-i Maârif A'zâbgı­
na getirildi. Mekteb-i Mülkiyye'nin yük­
sek öğretim müessesesi olarak açılışın­
dan sonra "ilm'ül-ensâb" adiyle E T -
NOGRAFYA dersi Müderrisliği­
ne; 1882 (1298 R.)'de de ek görev ola­
rak Darülfünun Edebiyat Şubesi aynı
ders Müderrisliğine getirildi. 1888
(1304 R.)'de Mülkiye'den, Etnografya
dersinin kaldırılması üzerine, ayrıldı.
Bundan sonra sırasıyle, Maârif Nezâre­
ti Mekâtib-i Âliye (Yüksek Okullar Ge­
nel) Müdîrliğinde; ilâveten Sanâyi-i Ne­
fise Mektebi (Güzel San'atlar Akademi­
si) San'at Târihi Müderrisliğinde bu­
lundu. 1893'de İstanbul'da vefat etti.

(W) Baki: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 293.-332. sf.


b) Maârif-i Umûmiyye Nezâreti Târihçe-i Teşkilât ve icrââtı; Müderris Mahmud Cevad: 1. O; 111 sf.

950
Mülkiye'deki öğrenicilerinden 1888 (1304 R.) me'zunu mütevaffâ Profesör
Kirkor (Kömürciyan) Kömürcan, mumaileyh Aristoklis Efendi hakkında şunları
yazmıştır (19/a-352):
"... Etnografya Hocamız Aristoklis Efendi, büyük bir filozof ve pek kibar bir
zât idi. Dersini Fransızca takrir eder ve Sınıfın en zaif bir öğrenifisinin bile ko­
layca anlıyabileceği bir tarzda ders anlatmak iktidarına mâlik idi..."

MÜDERRİS Mısır Mollası Ulemâdan (Din Âlimlerinden) Abdür-


KUYUCAKL1-ZÂDE r a h m a n Nafiz (21) Efendi ile, Sadrâzam Çelebi Musta-
EB'UL KEMÂL ES-SEYYİD fa
p a ş a ' m n , Şeyh'ül-İslâm Fevzullah ve Mustafa Efen-
MUHAMMED ATIF (20) dilerin Ahfadından Şerife Libâbe Hanımefendinin
oğludur. 1852 (1268 H.)'de İstanbul'da doğdu. İlk öğrenimini özel olarak, orta
öğrenimini def Bezm-i Âlem Valide Sultan Rüşdiyesi'nde tamamladıkdan sonra
Ulûm-î Arabiyye öğrenimi için Menlik'li Hoca Ahmed Efendi'nin derslerini tâ-
kib ederek icazet aldı. Öğrenimini ilerletmek maksadıyla Mısır'a gitdi. Ka-
hire'nin meşhur bilginlerinden ve Şeyh İbrahim Es-Sakka'dan ayrıca Tefsir, Ha­
dîs dersleri okudu. Böylelikle Yüksek öğrenimini de tamamlayarak İstanbul'a dön­
dü.
İlk görevi Beyazıd'da Makasçılar Câmi'inde Cami' Dersleri Muallimliğidir. Bü­
yük başarısı üzerine sırasıyla şu ilmiye rütbelerine (22) yükseldi: 1877 (1293 R.)'de
İbtidâ-i Hâriç, Mûsıla-i Sahn, Sahn-ı Seman, 1880(1296 R.)'de Hareket-i Altmışlı,
Mûsıla-i Süleymâniye, Hâmise-i Süleymâniye, Dâr'ül-Hadîs, 1885 (1301 R.)'de Hare­
meyn, İstanbul payelerine yükseldi. Akademik kariyerin son mertebesi olan Ka­
dı- askerlik'e yükselmesine ömrü müsaade etmedi.
Cami' Dersleri Muallimliğinden sonra 1881 (1297 R.)'de, Bâb-ı Fetva, Meclis-i
Tedkîkaat-ı Şer'iyye A'zâlığma, Mekteb-i Nüvvâb (23) Müdîrliğine, Bâb-ı Seraskerî
Kassamlığı'na, İ'lâmât-ı Şer'iyye Mümeyyizliğine getirildi. Buradan Evkaaf Nezâreti
Müfettişliğine nakledildi. 1887 (1303 R.)'de aynı Nezâret Meclis-i İdâre-i Evkaaf
Reisliği'ne getirildi. Bu vazifesinde vefatına kadar kaldı. 9 Kasım 1889'da ek gö­
rev olarak Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Yüksek Kısmı Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye

(20) Bak.: a) Mülki'ye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. O; 302. - 380. - 382. sf.


b) islâm - Türk Ansiklopedisi; 1. C; 646. - 650. sf. ler.
c) Terakkî; 24 Eylül 1314 (1898); 2. Sene, 6. Sayı; 42. sf., 1. st., A. Senty (Yurdman)
ç) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 54. sf.
d) Huzur Dersleri; Eb'ül-Ülâ M a r d i n ; istanbul, 1966; 2;,3. C, 255. sf.
e) Talebimiz üzerine oğlu Sayın Prof. Hâzim ı\tıf Kuyucak'ın gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz
1 Haziran 1968 günlü .mektup.
f) Osmaınjı M ü e l l i f l e r i ; Bursalı Tâhir; 1. C\, 388. sf.
g) Ma'lûmat Mecmuası; 1 Teşrin-i Evvel 1314 (1898); 54. Nüsha
h) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Kitablar Katalogu, Ankara, 1964; 224.-225. sf.
(21) Abdurrahman Nafiz Efendi Mısır Kadısı iken, Kahire'de İlahiyat öğrenimi ile meşgul olan ve merhum
Ömer Rızâ Doğrul'un babası Burdur'lu Mustafa Efendi'yi çok sevdiği için onun adına kendi mahlası
"Nâfiz"i ilâve e t t i r m i ş t i r . Abdurrahman Nafiz Efendi, Mısır Kadılığı sırasında fa'zîlet ve istikaametinden
dolayı Mısır Hidivi'nin büyük i'timâdını kazanmış; bu sebeble Mısır'da uzun yıllar Kadılık yapmıştır.
(22) Bak.: Bu cildin 38. sa+ıifesine.
(23) Bak.: Bu cildin 14. sahifesine.

951
ve Arazi Kanunnâmesi Müderrisliğine ta'yin olundu. Bu arada bir müddet Huzur
Dersleri (24)'nde mukarrirlik ve muhâtablık yapdı; kendisini sevenlerin ısrarlı
ricaları üzerine de kısa bir süre Şehzade Câmi'inde Tefsîr-i Şerif takririnde bu­
lunmuş ise de, Yavuz Sultan Selim ile Müftî'ül-İslâm Zenbilli Ali Efendi arasın­
da geçen ve Atâ Târihi'nin 1. Cild, 99. Sayfasında kayıdlı bulunan bir münâkaşayı
ders konusu yapdığı için Sultan II. Abdülhamid'e Jurnal edilmiş; bu kötü jurnal
üzerine bu dersden de ayrılmıştır. Dokuz yıl Mülkiye Müderrisliği vazifesini de
îfâ ettikden sonra tutulduğu amansız hastalıkdan kurtulamıyarak 29 Eylül 1898
(= 16 Eylül 1314 / 12 Cumâd'al-Ülâ 1316) Perşembe günü istanbul'da, Memlekete
pek çok hizmet edeceği bir yaşda, Hakkın rahmetine kavuşdu.
Rahmetli'nin son z a m a n l a n verem hastalığı ile geçmiştir. Bu sebeble bir müd­
det Yakacık'da, bir süre de Heybeliada'da hava değişimi yapıp tedavi görmesine
rağmen^ kurtulamıyarak evinde vefat etti.
Bu büyük kaybın Mülkiye talebesi üzerinde nasıl acı bir te'sir bırakdığını
Rahmetlinin talebesinden ve Mülkiye 1889 (1315 R.) me'zunlarmdan (Rahmetli)
Şevket Er şöyle anlatmaktadır (20/a - 380):
"Malûm olduğu üzere, Mekteb-i Mülkiyye İkinci Abdülhamid tarafından te'sis
edilmiş olduğundan Pâdişâh, bunu himayesine almış idi. Öyle müstebid bir Hü­
kümdarın bu derece önem verdiği bir Mektebin Tedris Hey'etinin değersiz ola-
mıyacağı tabiî anlaşılır/. Hakîkaten, gerek Âlî ve gerek İ'dâdî Kısımlarının Mual­
limleri mensub oldukları ilim şubelerinde cidden temayüz etmiş kimselerdi. Esa­
sen başka türlü de olamazdı. Çünki, o zamanın gençliği, karşılarında nakıs bir Hoca
görmeğe tahammül edemezlerdi. Beşinci Sınıfta bulunduğumuz vakit Medhal-i
İlm-i Hukuk dersine, Maârif Nezâreti erkânından çok lisan bilmekle müştehir bir
sarıklıyı muallim ta'yin etmişlerdi. Mevkiinde onbeş gün duramadı; Adamcağız
çekilmeğe mecbur oldu. O sebeble de, Hocaların kıymetli kimselerden olmasına
dikkat edilirdi. Meselâ, Mecelle ve Aeâzi Kanunu Muallimi Atıf Molla Bey, bir
nümûne-i ilm ü Kemâl idi. Dersini bir defa dinlemek, onun nasıl bir lücce-i irfan
olduğunu anlamağa kâfi idi. Hattâ, o zamanki Hukuk Mektebi Talebesi, adı ge­
çen Derslerin Mekteb Matbaasmda basılmış notlarından birer tane ele geçirmeği
bir ni'met sayarlardı.
Bu büyük Zâtın ilim âleminde kazanmış olduğu hürmet ve takdirin derecesi­
ne dâir bir fikir edinmek için, size bir vak'a nakledeyim: Bir Kurban Bayramında
azîz arkadaşım ve dostum Rahmetli Ziya — H â r i c i y e Vekâleti Baş Hukuk Müşa­
viri iken vefat e t m i ş t i r — ile Hocamızın elini öpmek ve hususî sohbetlerinden
müstefîd olmak emeliyle Devlethanelerine — Nur-i Osmâniyye Caddesinde (Yeni
Nesil Mektebi )'nin arka tarafında bulunan ahşab, büyük k o n a k ' a — gittik. Gelen­
ler biraz aralansın dîye kahve ocağında bekledik. Takriben yarım saat oturduk;

(24) Huzur Dersleri: I I I . Mustafa Devrinde [1758 (1172 H . ) ] başlayıp Saltanat'ın kaldırılmasıyle sona eren ve Ra­
mazan ayı boyunca gündüzün Pâdişâhın huzurunda büyük din âlimlerinin yaptığı bir nevi' ilmî seminerler­
dir. Bu derslerde kendisine sual sorulana M u Ic a r r i r, sual soranlara d a M u h â t â b denilirdi.

952
çoğu (ilmiye) m e n s u b l a n olan zâirler mütemadiyen geliyorlardı. Merdivenden
çıkan ve inenler mübalağasız yazın görülen karınca yollarım hatırlatıyordu. H e r
gelen, Merhumun elini öpüp çıkıyordu. Bunlar ekseriyetle ak, yahud kır sakallı
yaşlı adamlardı. Halbuki, Müşârünileyh'in yaşı kırkbeş, nihayet kırksekiz radde­
lerinde tahmin olunurdu. Baktık ki beklemekten bir netice çıkmıyacak biz de o
cereyana katıldık, içeri girdik. Merhumun nezâketi, kibarlığı, hal aşinalığı da pâ-
ye-i ilmi derecesinde âlî idi. Talebesinden imtihan için huzuruna girenin helecanı­
nın sükûnet bulmasına vakit bırakmak fikri ile bir müddet mümeyyizlerle konu­
şur ve sonra şakirdinin i'timad ve cesaretini artırmak için, cevâbı kolay sualler ile
imtihana başlardı.
Ah! Meğer gizli bir düşman, devasız bir derd, O nâdir vücûdu, için için kemi-
riyormuş. Üstâd, bir gün mu'tâd hilafı derse gelmedi. Ve bu gelmeyiş müteakib
ders saatlerinde de tekerrür etti. Merakla sebebini araştırdık. Heybeli Ada'da has­
ta yattığını teessürle öğrendik. Günler geçtikçe onun didârından mahrûmiyyetimiz
temâdî ettiği gibi, sıhhî d u r u m u n u n da git gide ciddîleşmekte olduğunu haber
alıyorduk.
Akıbet, bir gün Devletler Hukuku dersine, Muallimimiz Merhum Ali Şahbaz
Efendi, çok me'yus bir sîmâ il© geldi. Bir saat süren dersin sonunda Muallim ye­
rinden kalkarak:
— Efendiler, bu gün Mektebimiz gayet âlîm, gayet fâdıl.,.. diye bir hitabeye
başladı; fakat hıçkırıkları ikmâline meydan vermedi ve göz yaşları dökerek ders­
haneden çıktı. Artık biz, acı hakikati öğrenmiş olduk ve babalarını ebediyyen kay­
beden yetimler gibi gam deryalarına daldık.
Cenaze, istimbot'la Sirkeci İskelesi'ne getirilmişdi. Oradan, Bâb-ı Âlî Yokuşu­
na bir baktım; Cadde insan yığınından, yatağından kaçmış coşkun bir nehri an­
dırıyordu. Kalabalığın bir ucu Bâb-ı Âlî'ye vardığı halde dîger ucu henüz Sirke-
ci'den ayrılmamıştı.
Mevtanın sânının büyüklüğü ile mütenâsib bir cemâat-i kübrâ ile edâ edilen
Cenaze Namazı'na, devrin Şeyh'ül-İslâmı Cemâlüddin Efendi iştirak etmek sure­
tiyle bir kadirşinaslık gösterdiği gibi Merhumun oğlu Kemâl'e — Şûrây-ı Devlet
A'zâlığından isti'fa edip İkinci d e f a gittiği Afganistan'da vefat eden Kemâl Atıf —
ta'ziyetler, iltifatlar ibzal eyledi. Gâlibâ oracıkta, Kemâl'e ilmî biir paye de tevcih
etmişti"
Atıf Bey'in Süleymâniye Türbesi yanındaki kabrinin taşında şu Kitabe yazı­
lıdır (20/d):
" HÜVEL HALLÂK'ÜL - BAKÎ

Ecille-i Ricâl-i Efâhim-i İlmiyye ve meşâhir-i allâm-ı Ulemâ-i İslâmiyye ve mün-


tesibîn-i tarîk-i nakşiyye'den Meclis-i İdâre-i Evkaaf-ı Hümâyûn Reisi iken terk-i
me'vây-ı fena ve irtihâl-i dâr-ı bekaa eden Kuyucaklı-zâde denilmekle müştehir
İstanbul pâyelûlerinden m e r h u m es - Seyyid Muhammed Atıf Bey'in r u h u için el -
f â t i h a >
12 Cemâziy'ül-Evvel fî sene 1316"

953
Rahmetlinin vefatı İstanbul'da olduğu gibi bütün İslâm Âlemi'nde de büyük
teessüre sebeb olmuş; hakkında İstanbul Basını aylarca yazılar ve mersiyeler ya­
yınlamıştır. Bunlara örnek olarak, Rahmetli Peyâmî Safâ'nın Babası, büyük şâir
Rahmetli İsmail Safa Mersiyesi'ne şu kıt'a ile başlıyordu:

"Kimdir bu rehrev-i ebediyyet ki p ü r vekaar,


Tâbût'dan yemîn ü yesâr'e selâm eder."
Kimdir, sevâd-ı mâtem-i gaybubeti bugün,
Nısf'ün - nihârı Mülkimizi tirefâm eder.

Kimdir, kimin bu heykel-i fâniyyet-i beşer,


Dâr-ı fenâ'da kimse bu ibkaay-ı n â m eder;
Atıf Bey'in Cenazesi, Atıf Bey'in ki âh!
Yâd-ı cemîli hiç unutmaz devam eder."

Bâban-zâde Naim Bey de şu kıt'a ile başlayan uzun bir mersiye yazmışdı:

"Gelmez naziri diğerin Üstad ! âleme,


Ziynet idin, letafet idin, nevi' âdeme;
Vefret - nümây-i hüzn olarak reng-i mateme,
Hatırda mıydı dûşine alsın rical..."
"Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'nin münevver ve güzide talebesi, Atıf Bey gibi
asalet ve nezâhetin, kudret ve faziletin mücessem bir timsâlini Tedris Kürsîsi'nde
görünce, ona karşı kalblerinde derin bir incizâb (çekme, çekilme) duydular. O,
yalnız Mecelle ve Arazi okutmazdı; b ü t ü n o asil hâl ve h ü r m e t ve tavnyle talebe­
sine bir fazilet dersi de vermiş oluyordu. Ta'lim (eğitim) ve tedrîs'de (öğretimde)
çok yüksek kudreti vardı. Kürsî'ye geldiği zaman en serkeş talebeler bile ciddî
ve h ü r m e t k a r bir vaziyet alır; onun necâbet akan simasına gözlerini diker; fazi­
let saçan tavrının hayranı, gönülleri cezbeden talâkatinin meşhuru (büyülenmişi)
olurdu. Gözlerini bir noktaya diker dersini öyle anlatırdı. O kadar güzel söylerdi
ki, cümleler ağzından bir çağlayan gibi dökülürdü. Ders bitince kemâl-i vekarla
kürsî'den iner, talebeyi selamhyarak sınıfdan çıkardı. Teşrifata son derece riâyet
eder; kendisinden bir rütbe yukarı bir zât ile beraber yürürken kat'iyyen onun
sağına geçmezdi. Ömrü boyunca sokakda sigara içmemişdi. Yemesi, içmesi, otur­
ması, kalkması elhâsıl bütün hayâtı mükemmel bir intizam içinde idi. Çok kibar
giyinirdi. K a r gibi temiz ve b»yaz sarığı, necîb sımasını bir hâle gibi süslerdi.
Yalnız talebe değil bütün Mülkiye Müderrisleri de O'nu büyük hürmetle karşılar­
dı. Mülkîye'nin o zamanki meşhur üstâdları olan Ali Şahbaz Efendi, Portakal Mi-
kail Paşa, Beylikci-zâde Sâdık Bey, Evkaf Müsteşarı H ü s n ü Efendi gibi zevat ile
aralarında cereyan eden musahabe ve mübâhaselerde de Atıf Bey hüsn-i beyânı ile
temayüz etmişdi. Gayet nezih fıkralarla meclisi neş'elendirirdi. Öztürkce'ye. Öz-
türkce kelimelere çok meraklı idi. Ahmed Vefik Paşa'nm yazı dilini beğenmekle

954
beraber, edîbâne tenkîdlerde de bulunurdu. Arabca ve Farsça'yı, Türkçe kadar
güzel söyler ve güzel yazardı. En güç kasideleri kolaylıkla terceme e d e r ; Arabca
şî'irler dahî yazardı. Şî'ir okuyuşunda bir müzik ahengi vardı. Arabca şî'irleri bir
Arab gibi, Acemceleri de bir Acem gibi okurdu. Hanefî Fıkhında büyük ihtisas
sahibi idi. Eserleri, kendisinin vefatından yıllarca sonra da " a n a kaynak" olmakda
devam etmiştir. O, mes'elelerin inceliklerine, hükümlerin ma'nâ ve sebeblerine,
derinliğine nüfuz eden büyük bir hukuk âlimi idi.
Atıf Bey'in ba'zı manzum gazelleri, târih ve kasideleri de vardır. Kıymetli be­
yitlerinden birisi şudur:
İrtifâ-ı kadr için lâzım tevazu' âdeme,
Şems'i gör kim sayesin salmış ayaklar altına." (20/b)
Rahmetli Atıf Bey, Hâsibe Fasîha Hanım ile evli idi; üç oğlu vardı. Bunlar­
dan Mülkiye 1320 me'zunu Cemâl Bey ile Mülkiye Müderrislerinden Kemâl Atıf
Bey vefat etmiştir. Üçüncü oğlu Sayın Prof. Hâzim Atıf Kuyucak'dır. (1968).
BASILMIŞ ESERLERİ (20/h)
1 — Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye (Mek. Mülkiyye 5. Sınıfı için)
istanbul, Mekteb-i Mülkiyye Matbaası; 1311 (1895); 830 sf.; 8°
2 — Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye (3 Cild birarada)
istanbul, Mahmudbey Matbaası; 1318 (1902)
1. C: Kavâid-i Külliyye-i Fıkhiyye'nin Izâhı; 122 sf. \
2. C: Şerh-i Kitâb'ül-Büyû; 190 sf. 8°
3. C: Kitâb'ül-Icârât; 143 sf. )
3 — Arazi Kanunnâme-i Hümâyunu Şerhi
istanbul, Mahmudbey Matbaası; 1319 (1903); 402 sf.; 8°
4 — Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye (10 Kitab bir arada)
1. Kitab: Kavâid-i Külliyye Şerhi; Tanin Mat.; 1327 (1911); 111 sf.
2. Kitab: Şerh-i Kitâb'ül-Büyû; Mahmudbey Mat.; 1328 (1912); 190 sf.
3. Kitaib: Kitâb'ül-Icârât; Mahmudbey Mat.; 1318; (1902) 143 sf.
4. Kitab: Şerh-i Kitâb'ül-Kefâlet; Mahmudbey Mat.; 1318 (1902); 56 sf.
5. Kitab: Şerh-i Kitâb'ül-Havâle; Mahmudbey Mat.; 1318 (1902); 27 sf.
6. Kitab: Şerh-i Kitâb'ür-Rehin; Mahmudbey Mat.; 1318 (1902); 48 sf.
7. Kitab: Şerh-i Kitâb'ül-Emânet; Mahmudbey Mat.; 1319 (1903); 68 sf.
8. Kitab: Şeh-i Kitâb'ül-Hibe; Mahmudbey Mat.; 1319 (1903); 46 sf.; 8°
9. Kitab: Şerh-i Kitâb'ül-Gasb; Mahmudbey Mat.; 1318 (1902); 58 sf.; 8°
10. Kitaib: Şerh-i Kitâb'ül-Hacr ve i k r a h ve Ş u f a ; 1318 (1902); 58 sf.; 8°
5 — El-İmdad Bi-Ma'rifet-i Uluvv'ül-İsnad (Biyografik Risale)
O

Ermeni asıllı olup istanbul'da doğduğundan başka


BAYOCIYAN (25) M1 t e r c e m e s i n e â i d b i r b i l g i bulunamadı. 2 3 Ocak
1885 (1 Kânun-i Sâni 1301)'de Mekteb-i Mülkiyye İ'dâdî Kısmı Fransızca Muallim-

(25) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 294 sf.


b) Türkiye Maârif Târihi; Osman Ergin; 2. C, 505. sf.
955
ligine getirildi. 1886'da ilâveten Ser Mubassır"hğa (Baş İdare Me'murluğuna) da ta'-
yin edildi. 13 Eylül 1887 (1 Eylül 1303)'de her iki görevden de istifâen ayrıldı (25/a):
Rahmetli Ali Kemâl "Ömrüm" adlı tefrikasında, adı geçenden şöyle bahset­
mektedir (25/b):
".... Birinci Sımf'da Hocalarımızdan biri pek ziyâde nazar-ı dikkatimizi cel-
bederdi, O da Boyacıyan Efendi idi. Bu zât son derece intizâmperverdi. Ders za­
manımız oldu mu, dakika fevtetmeden (kaçırmadan) Sınıfa girerdi. Vazifelerimizi
muntazaman tashih ettikden sonra getirir, bize iade ederdi. Her birimize mütesâ-
viyen (eşit) kemâl-i safiyetle muamele eylerdi. Bir aralık Ser Mubassır da olmuş­
tu. Fakat ba'zı evlâd-ı ekâbir'e (hatırlı kimselerin çocuklarına) karşı müsâmıaha-
kârâne (göz y u m m a ) davranamadığı için (Mülkiye) Müdîrin(in) hoşuna gitme­
miş; isti'fâ eylemişti,..,"

MÜDERRİS
CELÂLEDDİN ARİF (26) "Başımıza Gelenler" yazarı E r z u r u m l u
Mehmed Arif Bey'in oğlu olup 1875'de
İstanbul'da doğdu. İstanbul Mekteb-i
Hukuk (Şimdiki Hukuk Fakülte-
si)'unda Profesörlük ve İstanbul'da
Avukatlık yapdı. 1908'de Mekteb-i
Mülkiyye ders programlarında yapılan
ıslâhat üzerine "Dûvel-i Selâse Kanun-ı
Esasileri = İngiltere. Fransa, Ameri­
ka Birleşik Devletleri Anayasaları"
dersi Müderrisliğine getirildi. 1912
(1328 R.) târihine kadar bu dersi okut­
tu. Meb'us seçilmesi üzerine Mek­
teb-i Mülkiyye'deki Müderrislik gö­
revinden ayrıldı. Son Osmanlı Mec-
lis-i Meb'usan'ma Erzurum Meb'usu o-
larak girdi. Ocak 1919'da (K. Sânî
1335)'de Meclis-i Meb'ûsan Reisliğine
seçildi.
Bu hususda Rahmetli Ali Fuad Türk-
geldi şunları yazmaktadır (26/e):
"Meclis-i Meb'ûsân'ın 12 Kânun-ı Sânî 1335 (12 Ocak 1919) Pazartesi günü ba'd
ez - zuhr saat iki'de küşâdı tekarrür etmiş olduğundan vakt-i muayyen'de ünifor-

(26) Bak. Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 298. sf.


Kuvvây-ı Milliye Ruhu; Samed Ağaoğlu; istanbul, 1964; 225. sf.
c) Geçmişte Bugün; istanbul 1951; Feridun Fâzıl Tülbentçi; 1. C, 4. sf.
T.B.M.M. 1. Dönem Albümü; T.B.M.M. Basımevi, 1945; 90.-92. sf. ler.
M i l l î Kütüphane; Eski Türkçe Kitablar Katalogu; Ankara, 1965; 330.-331. sf.
e) Görüp, i ş i t t i k l e r i m ; A.F. Türkgeldi; Ankara, 1931; 254. - 256. sf.

956
mamı (resmî elbisemi) lâbis (giyinmiş) bulunduğum halde Alay Arabasıyle Meb'û-
san Dâiresine azimetle Beyannâme-i Hümâyun'u (Pâdişah'ın Meclisi açış konuşma­
sını) Sadr-ı A'zâm'a teslim ettim. Onun tarafından da Dâhiliye Nâzın Şerif Paşa'ya
tevdi' olunarak kürsî-i hitâbet'de (Meclis Kürsîsi'nde) kıraat ettirildi (okutturul­
d u ) . Meclis-i Meb'ûsan Riyâseti'ne ibtidâen (önce) Hâriciyye Nezâreti Müsteşar-ı
Sâbık'ı (eski müsteşarı) Reşad Hikmet Bey intihâb olunmuş iken bir müddet son­
ra kanser illetinden vefatı vuku'una mebııî yerine Celâleddin Arif Bey intihab kı­
lındı (T.B.M.M. Hükûmeti'nce) umde-i siyâset ittihaz okunan "Misâk-ı Millî" bu
Meclls-i Meb'ûsıan'da karar altına alındı..."
İstanbul Meclis-i Meb'usan'ı 16 Mart 1920'de İngiliz'ler tarafından ka­
patılınca "Hey'et-î Temsiliyye nâmına Mustafa Kemâl Paşa"nın çağrısına uyarak
29 Nisan 1920'de Ankara'ya gelmiştir. İlk T.B.M.M.'de 2. Reisliğe ve 3 Mayıs 1920'de
kurulan "İcra Vekilleri Hey'eti (= Bakanlar K u r u l u ) " (27)'nde Adliye Vekilliğine ge­
tirildi. Bu görevden 24 Ocak 1921 (24 Kânun-i Sânî 1337)'de isti'fâen ayrıldı. 1923'-
de Roma Büyükelçiliği'ne gönderildi. Bundan sonra bir daha Yurd'a dönmedi.
18 ocak 1930'da Paris'de vefat etti.
"Kuvvâ-i Milliyye Ruhu" adlı eser'de, Rahmetli hakkında şu bilgi verilmekte­
dir (26/b):
"Birinci Büyük Millet Meclisi'nin Reis-i Sânisî (İkinci Başkanı) Erzurum
Meb'usu Celâleddin Arif Bey: Bu Hukuk Profesörü, Meclisin ilk aylarında hemen
hemen bütün Meb'uslann hürmetini kazanmış görülmektedir. Millî Mücâdelenin
hukukî mâhiyeti üzerinde, kendisinin görüş ve fikirleri ile Mustafa Kemâl Paşa'-
nın görüş ve fikirlerindeki aynhk, yine hemen hemen ilik günlerden i'tibâren açı­
ğa çıkmış bulunuyordu. Bu aynlıkda Meclisin Birinci Başkanı olamaması da rol oy-
namışdı. İstanbul'da Son Meb'uslar Meclisinin Başkanı seçilmiş olmasma
dayanarak Birinci Başkanlık hakkını kendisinde görüyordu.
Celâleddin Arif Bey, Millî Mücâdele'nin geçici bir Hükümet mâhiyetinde bir
Bakanlar Kurulu ile yapılmasına tarafdar idi. Ankara'da tam bir Hükümet teş­
kilâtı kurarak, dâvaya bir iç isyan ve ihtilâl manzarası verilmesini istemiyordu;
ona göre Meşrutî Hükümetin şeklini değiştirmeden muhafaza etmek, Memleketin
bünyesine uygun bir hareket olurdu. Büyük Meclisin İkinci Başkanı bu fikrini
sonuna kadar savundu ve yine bu fikir uğruna İkinci Grup'a katıldı.

(27) T.B.M.M. 23 Nisan 1920'de açıldıkdan sonra 2 Mayıs 1920 (2 Mayıs 1336) târih ve 3 sayılı "Büyük Millet
Meclisi İcra Vekillerinin Sûret-i İntihabına dâir Kanun" ile bunun ikinci Madfclesi'ni ta'dil eden 47
sayılı ve 4 Kasım 1920 (4 Teşrîn-i Sâni 1336) tarihli Kanunca uyularak Kabine kuruldu. Şöyle k i :
Icrâ Vekilleri Hey'eti Reisi Mustafa Kemâl (Atatürk) Paşa (Ankara Meb'usu)
Adliye Vekili Celâleddin 'Arif Bey (Erzurum Meb"usu)
Dâhiliye Vekîli Cami Bey (Aydın Meb'usu)
Erkân-ı Harb. Umum. Rs. (Miralay = Albay) ismet (İnönü) Bey (Edirne Meb'usu)
Hâriciye Vekîli ,Bekir Sami Bey (Amasya Meb'usu)
iktisad Vekîli Yusuf Kemâl (Tengirşenk) Bey (Kastamonu Meb'usu)
Maârif Vekîli Dr. Rıza Nur Bey (Sinob Meb'usu)
Mâliye Vekîli Hakkı Behiç (Bayıç) Bey (Denizli Meb'usu)
Müdâtaa-i M i l . ( M i l l î Sa.) Vek. Ferik (Org.) Fevzi (Çakmak) Paşa (Kozan Meb'usu)
Nâfia Vekîli İsmail Fâzıl Paşa (Yozgat Meb'usu)
Sıhhat ve Mua. ic. Vek. Dr. Adnan (Adıvar) Bey (İstanbul Meb'usu)
Şer'iyye ve Evkaaf Vekîli Mustafa- Fehmi (Gerçeker) Efendi (Bursa Meb'usu)

957
Celâleddin Arif Bey'in Meclis'den uzaklaşması birden olmuştun Atatürk'ün
Nutkunda yazılı bıa'zı hâdiselerdeki hissesi, henüz tamâmiyle belli olmamakla be­
raber, birden bire Roma Elçiliği ile Ankara'dan ayrılmış ve galiba bir daha dön-
memişdi."'
BASILMIŞ ESERLERİ (26/d)
1 — Hukûk-ı Esâsiyye (2 cild birarada; Ders Kitabı)
İstanbul, Ahmed Saki Bey Matbaası; 1325 (1909);
1. C: 1. Sınıf Dersleri; 210 sf. )
2. C.: 2. Sınıf Derslesi; 210 sf. j
2 — Hukûk-ı Esâsiyye (3. Baskı)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1332 (1916); 143 sf.; 8°
O
MÜDERRİS 1876 Plevne Savaşında şehîd olan Bin­
DR. CENAB SAHÂBEDDİN başı Osman Şahâbeddin ile Kıyâsî-zâde
(M.D.) (28) Sırmakeş Ahmed Efendi torunlarından
ve Uhri Kaymakamı Rif'at Bey'in kızı
İsmet Hamm'ın oğludur. 3 Nisan 1870'-
de Manastır'da doğmuşdur. Küçük yaş-
da Ailesiyle birlikte İstanbul'a gelmiş; 6
yaşında iken babasını kaybetmiştir.
Evinde bir parça özel öğrenim gördük­
ten, Eyüp Rüşdiye'sinde, Fevziye İ'dâ-
dîsinde, Kuleli Askerî İ'dâdîsinde öğre­
nimini tamamladıktan sonra Gülhâne
Askerî Tıbbiyye-i Şâhânesi'ne girmiş;
b u r a d a n 1889'da dîger Rüşdiye ve î'dâ-
dîlerde olduğu gilbi, birincilikle ve
Doktor Yüzbaşı rütbesiyle me'zun ol­
muştur. Aynı yıl bilgisini artırmak
maksadiyle Hükümetçe Paris'e gönde­
rilmiştir. Burada bir taraftan hekim­
lik ihtisası yaparken dîger yandan da
Charles Brevet'den Lâtince, Yunanca
dersleri alarak genel kültürünü geniş
letmiştir. Bu arada Paris'den "Maârif
Mecmuası na gönderdiği şiirlerle Türk Edebiyyâtı alanında dikkatleri çekmeğe
başlamıştır. 1893'de Yurd'a döndüğü zaman hekimlik mesleğine âid köklü bilgiler­
le birlikte Batı Edebiyyâtı'na âid pek çok yenilikleri de beraberinde getirmiştir.

(28) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 293. sf.


b) Portreler; Y.Z. Ortaç; istanbul, 1966; 23. sf.
c) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; i.A. Gövsa; 214. sf.
ç) Talebimiz üzerine, Kızı Sayın Bn.. Şîvezâd Erez'in gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 1.11.1967
günlü mektup.
d) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Kitablör Katalogu; Ankara, 1965; 337.-338. sf.

958
Önce. Haydarpaşa Tıb Mektebi Hastahâne'sine ta'yin edilmiş; bu arada Mek-
teb-i Tıbbiyye-i Şâhâne (Şimdiki İstanbul Tıb Fakültesinde açılan "İlm-i Tedavi ve
Müfredât-ı Tıb" dersi Müderris Muavinliği sınavını birincilikle kazanmasına rağ­
m e n "Ordu'da vücûduna ihtiyaç vardır." mülâhazası ile bu göreve alınmamıştır. O
sıralarda Edirne'de Kolera salgını çıkınca, Sıhhîyye Müfettiş-i Umûmîsi (= Sağlık
Genel Müfettişi) Yankoviski Paşa ile Edirne'ye gitmiştir. Kolera'nm Bursa'ya sıçra­
ması üzerine izmit, Aydın, Ankara, Konya Vilâyetlerinde önleme tedbirleri almak
maksadı ve Sıhhiyye Müfettişi unvanı ile sözü geçen Vilâyetlerde iki yıl hizmet et­
miştir. 1896'da İstanbul'a dönmüşdür ki, bu dönemde "Mekteb Rîsâlesi"nde şiirle­
rini yayınlayarak, 14 yaşından i'tibâren başladığı, yazı hayâtına köklü olarak gir­
miştir.
1898'de Karantina İdâresi'nin açdığı müsabaka sınavını, çoğu yabancı olan el­
li iki doktor arasında birincilikle kazanmış; Karantina İdaresi Doktoru göreviyle
Hicaz, Yemen, Suriye, Filistin, Rodos, Adana, Irak, Hindistan ve Mısır'ı görmek
ve incelemek fırsatım bulmuştur.
1908'de Meşrûtiyet'in i l â n ı n d a n sonra bir taraftan çeşitli gazetelere siyâsî ve
edebî bir çok makaaleler yazmakla beraber, dîger yönden de Sıhhiyye Meclisi ikin­
ci Reisliğinde ve Sıhhîyye Umûmî Müfettişliğinde bulunmuştur. Yirmi yıl, doktor
olarak, hizmet gördükten sonra 1914'de kendi isteği ile emekliye ayrılmış; bundan
sonra t a m a m e n öğretim ve yazı hayâtına atılmışdır. Aynı yıl, Dârülfü'nûn önce Fran­
sızca, sonra Türk ve Garb Edebiyatı Târihi Kürsîsi Müderrisliğine getirilmiş; 22 Ka­
sım 1908 (8 Teşrin-i Sâni 1324)'de Mekteb-i Mülkiyye Kitâbet-i Resmiyye Müder­
risliğine de, ek görev olarak, ta'yin edilmişdir. Memleketin, dolayısıyla Mülkiye'nin
bu çok karışık günlerinde Mülkiye Talebesine "Politika'ya karışmamaları" hususun­
da yaptığı müessir tavsiye ve telkinler sözü geçen öğreniciler üzerinde olumlu
te'sir vücuda getirmişdi. Dârülfünûn'daki derslerinin çokluğu sebebiyle Mülkiye'-
deki Müderrislik görevinden 1 Kasım 1909 (18 T. Evvel 1325)'da isti'fâen ay­
rılmış; 1919 yılma kadar Darülfünun Müderrisliği görevinde kalmıştır.
1928'de devamlı yerleşmek maksadıyle Paris'e gitmiş; yakalandığı Nostalji se­
bebiyle fazla kalamayarak 1931"de tekrar İstanbul'a d ö n m ü ş ; herhangi bir res­
mî vazifede bulunmayarak gazete ve mecmualara makaaleler yazmaya devam et-
mişdir. 1934'de Cumhuriyet Gazetesi'nde seri hâlinde çıkan " î n k ı l â b " adlı üç ma-
kaalesi, "T.B.M.M. eski Reis'lerinden rahmetli Renda'nm belirttiğine göre, Büyük
Atatürk'ün takdirine mazhar olmuşdur." (28/ç)
13 Şubat 1934'de İstanbul'da Bakırköy'ündeki evinde Hak'km rahbetine kavuş­
tu. Evli; üç kız, üç erkek evlâd babası idi. Fransızca, İngilizce, Almanca, Farsça,
Araıbca'ya kuvvetle vâkıftı. Briç ve Bilardo oynamak, Pul Koleksiyonu yapmak
hobi'si idi.
"Türk Edebiyatının Büyük Üstâdlarmdan biriydi. Rahmetli Süleyman Nazif,
Rahmetli Abdülhak Hâmid'e:
— (Tevfik) Fikret, Çerkez odalığınızdan doğma oğlunuzdur; çünki nazmı kuv­
vetlidir. Hâlid Ziya da Fransız mâşukanız'dan olan mıahdumunuzdur; çünki nesri

959
kuvvetlidir; fakat alafrangadır. Cenab'a gelince: O, nikâhlı hareminizden doğma
velî-ahdınızdır. Çünki, hem nazm'ı, hem nesr'i kuvvetlidir, derdi. Bu lâtife son dev­
rin Türk Edebiyyâtı üstâdları ve hele Edebiyyât-ı Cedide neslinin esaslı simaları
arasında Cenab Şahâbeddin'in nasıl telâkki edildiğini gösteren güzel bir ta'rif-
dir." ,(28/c).
Rahmetli Yusuf Ziya Ortaç da şunları yazmışdı (28/b):
"Cenab Şahâbeddin'i Servet-i Fünûn sayfalarında mısra' mısra' tanıdım; mıs­
ra' mısra' sevdim. O, Edebiyyât-ı Cedide Mektebinde, Fikret ve Halîd Ziya olma­
yan tek adamdı.
Bugün hayallerine, teşbihlerine biraz gülümsediğimiz "Elhân-ı Şitâ <= Kış Şar­
kıları" manzumesi, Türk Şi'iri'nin o güne kadar duymadığı bir mûsikîdir:
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek!
Bu iki mısra', uçarken d ü ş ü p ölen kelebek, bu meleklerin kanadlarından dö­
külen beyaz tüy nedir, biliyor musunuz?... K a r !
Sonra, elimize bir başka hazîne geçti: "Yakazât-ı Leyliyye..." Cenab:
Tâ uzaklarda işte bir piyano,
Taze parmakların temâsiyle,
İnliyor bir hazân havâsiyle.......
Dinle ey yârim işte ağlayan o!
mısra'lariyle bir hayal tablosu çiziyordu. Türk Şi'irine, o güne kadar ney, tanbur,
h a t t â Fikret'in kalemiyle ud girmişti ama. piyano girmemişti. Cenab Şahâbeddin'in
kaleminde bu kelime, bir kaafiye olmuştu. H e m de "ağlayan o" ile yepyeni bir kaa-
fiye...
" Piyano,
ağlayan o ! "
Cenâb'm kendi san'at çağını aşan bu harikulade şi'irinde şu mısra'lar da var­
dır:
Tellerin lâhn-ı inkisâriyle,
Hangi metruke böyle eğleniyor?
Hangi m a t e m bu sesle söyleniyor?
Türk Şi'irinde bu, yeni bir duygu, yeni bir tad, yeni bir söylenişti. Cenab Tev-
fik Fikret'le beraber, a m a ondan a y n bir yenidir. Hâlid Ziya ile beraber ama, yi-
ne ondan ayrı bir başkadır.
Bir Kadından geçince diğerine,
Zannederdim ki aşkı b u l m u ş t u m ! .
Usanıp buseden, kadın yerine,
Maraz-ı aşka âşık olmuştum!..
Bu dört mısra'daki ayrı lezzeti bütün Türk Edebiyyâtında bulamayız.
Benim ağzım senin, seninki benim,
Çifte buseyle yek dehan olduk!

960
diyor Cenab. Bu iki mısra'daki şehvet de başka şâirimizde yoktur. Çapkın Nedim'­
de bile!
Bu karanlıkta sevgilim, ikimiz,
B i r siyah gözde çifte yaz gibiyiz!
Yahya Kemâl, Cenab'ın bu teşbihi ile alay ederdi. Haksızdı alayında. Ş i i r ,
m u t l a k a ve yalnız bir gönül coşkunluğu m u d u r ? Biraz resim, biraz mûsikî ve bi­
raz da hünerdir elbet.
Cenâb Şahâbeddin'i Birinci Dünya Savaşının ilk günlerinde ilk defa İctihad
Evinde gördüm ve görür görmez tanıdım. Yandan ayrık, tek tük gümüş pırıltılı
saçları, biraz etli, biraz akçıl yüzü, kısamsı boyu ve ışıl ışıl siyah gözleriyle çok­
tandır içimde yaşayan adamdı, O.
Koyu, d u m a n rengi bir elbise, fantezi bir yelek giymişti. Az şık, çok süslüydü.
Biliyorsunuz elbet: Cenab, doktordu. Fransızcayı, Fransız kadar, hayır Fran­
sız Şâiri kadar biliyordu. Çok okuyan adamdı; Felsefe Kitabı, Fal Kitabı, Aşçı Kir
tabı... Belki de bundan, bilgi şımarığı idi, biraz!
Cenâb'a hayran olmamak imkânsızdı. Ama sevmek de imkânsız. Zekâsını, kül­
türü. ıü. sizi aydınlatmak için değil, cehaletinizi, ahmaklığınızı göstermek için kul­
lanırdı. Kendinizden utanır, ona da düşman olurdunuz.
Cenâb Şahâbeddin, bilgi ve zekâsına güvenmenin iki kere cezasını çekdi:
Birinci Dünya Harbinde, Süleyman Nazif ile beraber Cemâl Paşa'nın Karar­
gâhında misafir olmuşlardı. Suriye İ m p a r a t o r u (Bahriye Nâzın Cemâl Paşa) Ede­
biyatımızın bu iki üstadını, İstanbul'a, yoksulluk yıllarını r a h a t geçirtecek bir ar­
mağanla uğurlamıştı. Ama, çok zeki ve bilgili Cenâb, bu küçük serveti galiba bir
borsa oyununda sıfıra indiriverdi!
İkincisi, Kurtuluş Savaşına karşıdır; inanmadı. Ama onu, hiç kimse suçlandı-
ramaz. Atatürk, bir gün Fıalih Rıfkı Atay'a söylemiş:
— Oğlum, inanmıyanları ayıplamayın sakın.... Sahiden inanan kaç kişi vardı
ki?,U Gün oldu, ben bile içimden sarsıldım....
Cenab Şahâbeddin'le bir de kavgamız vıardır. Biz, İstanbul Türkçesini hecele­
yen gençlerdik. O, şöhretin tacını giymiş, tahtına o t u r m u ş bir h ü k ü m d a r d ı . Ne ol­
du, neye kızdı; Saltanatınım! tehlikede gördü; nedir bilmem?.... O meşhur edâ-
siyle başladı bizimle alaya... Ben, bir cevap yazdım; o bir cevap yazdı. Ben bir
cevap yazdım, 0..+. cevap yazmadı, ağzını bozdu.
O zaman> gâlibâ ben de terbiyeyi, saygıyı, hatfâ gönlümü dolduran hayranlığı
bir yana atıp, bayraklarımı açdım. Hiç u n u t m a m , yazımın sonu şu cümle ile biti­
yordu:
"... Muhterem Üstâd, sizin öfkelerinizin, hareketlerinizin, küfürlerinizin de tek
sebebi b u : İhtiyarlık! Fikirlerinizle, san'atınızla, h a t t â nüfus tezkerenizle ihtiyar­
ladınız!.."
Aradan dargın yıllar geçti. Bir gün, o zaman adı Dârûlbedâyi olan, Şehir Ti­
yatrosunda Müdîrlik odasında karşılaştık; kendisini büyük bir hürmetle selâmla­
dım ; meğer üstadın öfkesi halâ üstündeymiş:

961
— Istemeem!. diye avaz avaz bağırarak koltuğa yığüıverdl. Zavallı Cenâb
sahiden ihtiyarlamıştı, artık!... Ama, Akbaba'yı çıkardıktan kısa bir zaman
sonra, Midhat Cemâl Kuntay'ın sofrasında karşılaşınca, şaşılacak k a d a r tatlı, se­
vimli, nâzik, eli elimi kucakladı.
Bir aralık tansiyonu çok yükselmiş diye duymuştuk. Büyük bir lügat hazırlı­
yordu. Akil Muhtar, çahşmıyacaksm< yorulmıyacaksm demişti. Ama Doktor Cenâb
Şahâbeddln Doktor Âkil Muhtar'ı dinlememişdi; dinleyemezdi de. Yaşamak çalış-
makdı onun için İlkokulu, Tophanedeki Fevziye Mektebini birincilikle bitiren o
değil miydi! Ortaokulu, GUlhane Askerî Rüşdiyesini birincilikle bitiren o değil-
miydi? Tıp Fakültesini, Tıbbiye-i Şahaneyi birincilikle bitiren Doktor Yüzbaşı Ce
nab Şahâbeddln o değil miydi? Sonra Haydarpaşa Hastahanesinde çalışırken, ni­
ce zekâların katıldığı Avrupaya gidiş imtihanlarını yine birincilikle kazanan o de-
gfi miydi?
Ya Paris'deki hayâtı?.... Bu, kendi kendisini geçen bir yarıştı: Verlaine'i, Ma-
larme'yi, o r a d a b ü t ü n özüyle tadmışdı. Charles Gern'le tanışıklıkları, zekâ ve kül­
tür dostluğuydu onların»... Şu şübhelerle dolu ruh, ölümden korkmuyordu. Ama,
yok olmakdan ürperiyordu.
"Beni korkutan, ölmekden sonra Cehenneme gitmek değil, hiç bir yere gitme-
mekdir" diyordu, Cenab. Bütün yaşdaşlarmın ezberinde onun şu yalvarışı vardır!.
Düşüp üstüne ağlamak dilerim,
Söyle ey Tanrı dizlerin nerede?...
" K a r l a r " Şâiri'nin öldüğünü, yolların kapandığı büyük bir kış sabahında duyduk.
Bakırköyündeki evinden Cenazesini küçük bir dost ve komşu kalabalığı kaldırdı.
Dönüşte, zeytinburnu açıklarında kara saplandık. Etrafımız, bembeyaz bir boş­
luktu... "
BASILMIŞ ESERLERİ (28/d)
1 — Tâmat (= Saçmasapan sözler)
İstanbul, A. Maviyan Matbaası; 1303 (1887); 71 + 1 sf.; 8°
2 — Hac Yolunda
istanbul, Matbaa-i Ahmed ihsan 1325 (1909); 236 sf.; 8°
3 — Evrâk-ı Eyyam
istanbul, Kanaat Matbaası; 1331 (1915); 316 + 2 sf.; 8°
4 — Körebe (Piyes)
istanbul, Matbaa-i Kader; 1333 (1917); 46 sf.; 8°
5 — Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh ve Tiryaki sözleri
İstanbul; Kanaat Matbaası; 1334 (1918); 192 sf.; 8°
6 — Avrupa Mektubları
istanbul, Matbaa-i Amire; 1335 (1919); 288 + 5 sf.; 8°
7 — Şekspir (28/ç)
8 — Afâk-ı Irak (28/c)
9 — Yalan [Piyes (28/c)]
10 — Küçük Beyler [Piyes (28/c)]
O
962
Ord. Prof. CEMİL BİLSEL (29) Eski Valilerden Ahmed Kadri Bey ile
Emine Hanımm'ın oğludur. 1879 (1295
R.)'da Şam'da doğdu. Yüksek Öğreni­
'.-.. ' mini İstanbul Mekteb-i Hukûk'unda ta­
mamlayarak, b u r a d a n 1903'de me'zun
oldu. Mezuniyetinden önce 1899'da 40
Krş. maaş ile Hâriciye Nezâreti Terce-
me Odası'na m e ' m u r olarak ta'yin edil­
di. Hukuk Mektebinden me'zun olduk­
t a n sonra da Bâb-ı Âlî Âmedî-i Divân-ı
Hümâyûn. Kalemine 1500 Krş. maaş ile
nakledildi. 1908'de 600 Krş. maaş
ile, ek görev olarak İstanbul Mekteb-i
Hukûk'u Hukûk-ı Düvel Öğretim Gö­
revliliğinde bulundu. Bu vazifesi 1914'e
kadar devam etti. 1909'da 2000 Krş.
maaş ile Evkaaf Nezâreti Emlâk Müdîr
Muavinliğine; 1910'da 3000 Krş. maaş
ile aynı Nezâret Me'murîra Müdîrliğine;
19İl'de 4000 Krş. maaş ile yine aynı
Nezâret Mektubculuğuna naklen ve
terfi'an getirildi. 1913'de Nezâret Mek-
tübculuklarmm kaldırılması üzerine
yine 4000 Krş maaş ile aynı Nezâret Emlâk Müdîrliğine nakledildi. 1914'de
4000 Krş. maaş ile Şam Evkaaf Müdîrliğine ve beş ay sonra da aynı m a a ş ve 1000
Krş. tahsisatla Kudüs'de Selâhaddin-i Eyyûbî Külliyyesi (Vakıfları) Müdîrliğine ve
Kudüs Evkaaf Müdîrliğine getirildi. 1917'de Çarlık Rusya İdâresinin Batum, Kars
ve Ardahan havalisinden çekilmesi üzerine kurulan Mülkî İdâre'ye m e ' m u r edildi
ve rahmetli Abdülhâlik (Renda) Bey'in idare ettiği genel plebisit işinde çalışarak
Batum, Kars ve Ardahan'ın Millî Hududlar içine alınmasında önemli hizmet gör­
dü. 1918'de 9000 Krş. tahsisat ve 6000 Krş. m a a ş ile Batum Mutasarrıflığına ta'yin
edildi. 1919'da buradan Maraş Mutasarrıflığına nakledildi ise de Fransızlaıın i'ti-
razı üzerine görevine başlayamayıp İstanbul'a döndü. 18 Nisan 1920 (18 Nisan 1336)
'de vekâleten, 27 Kasım 1920'de asaleten Mekteb-i Mülkiyye Hukûk-ı Amme Mü­
derrisliğine; 1921'de de 3500 Krş. maaş ile Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Hu­
kuk Şubesi (Fakültesi) Hukûk-ı Düvel (Devletler Umûmî Hukuku) Müderrisliğine
getirildi. Dârülfünûn'daki derslerinin çokluğu sebebi ile 1 Eylül 1924 (1 Eylül 1340)

(29) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C.; 293. sf.


b) Armağan; istanbul, Kenan Basımevi; 1939; L-V. sf.
c) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 73. sf.
ç) Ulus Gazetesi; 3.9.1949; I .-5. sf.; 4. st.
d) Ulus Gazetesi; 7 Eylül 1961; 2. sf.; 12., 3., 4.,
e) T.B.M.M. S i c i l l i , Nu. 1304.

963
'de Mülkiye Mektebindeki görevinden ayrıldı. 1924'de ek görev olarak ve Bakanlar
Kurulu k a r a n ve 125 Lr. aslî maaşla "Muhtelit Hakem Mahkemeleri Türk Ha-
kemliği"ne ta'yin edildi. 1925'de Ankara Hukuk Mektebini (Şimdiki Hukuk
Fakültesini) kurmaya me'muren aynı Mekteb Reis Vekilliğine (Dekan Ve­
killiğine) ve Devletler Umûmî Hukuku Profesörlüğüne getirildi. Dokuz yıl bu görevi
îfâ edip, İstanbul Üniversite'sinin kurulması üzerine, 10 Haziran 1934'de, bu
Üniversite'nin Rektörlüğüne ve Devletler Umûmî Hukuku Ord. Profesörlü­
ğüne naklen ta'yin edildi. Dokuz yıl, on iki gün de bu görevde kaldıkdan
sonra 22 Haziran 1943'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. Aynı yıl Ağustos Ayı'n-
da yapılan ara seçimlerinde C.H.P.'den Samsun Meb'usluğuna getirildi. Bu
görevi, 7. ve 8. Dönemlerde de devam etti.
2 Eylül 1949 Cuma günü, Ankara - Yenişehir'deki evinde hazırlamakta oldu­
ğu "Hava Hukuku" adlı eserine, her zamanki gibi, çalışırken, uzun saatler oda­
sından çıkmadığı Ailesi efradının dikkatini çekmiş; saat 18"00'de odasına giril­
diğinde Rahmetlinin hayâta gözlerini yumduğu acıyla görülmüştür. Cenazesi 4
Eylül 1949 Pazar günü Hacıbayram Câmi'nde yapılan dînî törenle Cebeci Me­
zarlığına defnedilmişdir. Evli olup, iki evlâd babası idi. Arabca ve Fransızca bi­
lirdi.
Onıbeş defa, milletlerarası toplantılara Türk Delegesi olarak katılmış; Ame­
rika B.D. Devletler Hukuku Cemiyetine, Lahey Daimî Hakem Divânına üye se­
çilmiş; Lozan Konferansında ve meşhur Bozkurt - Lotus (30) Dâvasında Müşavir
olarak b u l u n m u ş ; 1948 de Toulouse Üniversitesi Fahrî Hukuk Doktorluğu paye­
sini almıştır.
« „ Cemil Bilsel derslerinde, önce bir mevzu'ım ilmî esaslarını anlatır;
sonra konuya müteâllik târihî vak'aları tahlil eder; Türk Milletinin Tarihindeki
benzer vak'alarla mukaayesesini yapar ve bu suretle her ilmî konunun Millî Cel>
hesi'ni en canlı şekilde açıklayarak dinleyicilerinin ve talebesinin şu'ûruna tam
olarak yerleştirirdi. Ezcümle, Devlet'in Hâkimiyetini kısıtlayan yabancı imtiyaz
ve muafiyetlerinin (kapitülâsyonların) dayandığı esasları anlattıktan sonra, Türk
Târihinde bu muafiyet ve imtiyazların ne şekilde, Türk Milletinin zararına ola­
rak, geliştiğini ve Milletin asırlarca bundan ne büyük zararlar gördüğünü ve ız-
tırab çektiğini ayrıntıları ile anlatırdı " (29/d)

BASILMIŞ ESERLERİ

1 — Hukûk-ı Umûmiyye-i Düvel (Prof. Henry Bonfils ve Pauf Fouchille'den ter-


ceme; Ahmed Selâhaddin ile birlikte)
istanbul, Matbaa-i Jirayir-Keteon; 1325 (1909); 398 + 1 sf.; 8°

(30) Bozkurt - Lotus Dâvası: Lahey Milletlerarası Adalet Dîvânı'nda bakılan ve Türk - Fransız Devletlerinin taraf
olduğu milletlerarası bir dâva olup kuvvetli müdâfaamız karşısında Fransız Devletinin mağlûbiyeti ile
neticelenmiştir. Dâva'da Türk Haklarını savunan ve o zaman Türkiye Cumhuriyeti Adliye Vekili bulunan,
aynı zamanda uzun yıllar S.B O.lnda Dev lef] er Umûmî Hukuku Profesörlüğü yapan büyük Türk idealisti
rahmetli Mahmud Es'ad Bozkurt'un hâl tercemesinde bu Dâva hakkında geniş bilgi verildiği cihetle o
kısma bakınız.

964
2 — Sulh'de ve Harb'de Hukûk-ı Düvel
İstanbul, Erkân-ı Harbiyye Mektebi Matbaası; 1339 (1923); 10+375 sf.; 8°
3 — Cem'iyyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti)
İstanbul, Matbaa-i Ahmed İ h s a n ; 1340 (1924); 2+254 sf.; 8°
4 — Cem'iyyet-i Akvam'a müzâharet Cem'iyyetleri Beynelmilel ittihadı; Lion
Sekizinci Kongresine âid Rapor
İstanbul, Matbaa-i Ahmed İhsan; 1340 (1924); 64 sf.; 8°
5
— Hukûk-ı Düvel (Devletler Umûmî Hukuku)
İstanbul, Darülfünun Matbaası; 1341 (1925); 255 sf.; 4°
6 — Hukûk-ı Düvel (2. Kitap, Devletler arasında müsavat, Devlet Reisleri, Hâ­
riciye Vekilleri, Elçiler, Konsoloslar)
Ankara, Hukuk Mektebi Mat.; 1934; 346 sf.; 8C
7 — Devletler Hukuku (3. Kitap; Devletlerarasında Andlaşmalar)
İstanbul, Matbaacılık TA.Ş.; 1936; 406 sf.; 8°
8 — Devletler Hukuku (Giriş; 2. Basım)
İstanbul, Kenan Basımevi; 1940; 311 sf.; 8°
9 — Tanzîmâtm Hârici Siyâseti
İstanbul, Marifet Matbaası; 1940; 48 sf.; 8°
10 — Devletler Hukuku (1. Kitab)
İstanbul, Kenan Basımevi; 1941; 34+356 sf.; 8°
11 — İstanbul Üniversitesi Târihi
İstanbul, Kenan Basımevi; 1943; 168 sf.; 8°
12 — Birleşmiş Milletler, San Fransisko Çalışmaları
İstanbul, Kenan Basımevi; 1946; 297 sf.; 8°
13 — Milletlerarası Hava Hukuku
1. C; İstanbul, Akgün Basımevi; 1948; XIV+462 sf.; 8°
14 — Türk Boğazları
İstanbul, Hak Kitabevi; 1948; 134 sf.; 8°
15 — Lozan (2 cild)
İstanbul, 1933

965
DİRAN KELEKYAN (31) Sarraf Kirkor Kelekyan Efendi'nin oğ­
ludur. 1862'de Kayseri'de doğdu. Küçük
yaşda ailesi ile birlikde İstanbul'a gel­
di. İlk, orta ve lise öğrenimini Has-
köy ilkokul, Kumkapı Orta Okul ve
Gedikpaşa Ermeni Lisesinde tamamla­
dıktan sonra Marsilya'ya gitdi. Marsilya
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden me'-
zun oldu. Dönüşünde gazeteciliği ve avu­
katlık mesleğini seçti. Önce Ermenice
harflerle çıkan Türkçe Manzume-i Efkâr
Gazetesi'nde sonra Saadet, Tarîk Sabah,
Cerîde-i Şarkiyye adlarındaki Türk Ga­
zetelerinde yazarlık, başyazarlık yaptı.
1904'de Londra'ya kaçtı. Orada da İn­
giliz Gazeteleri'nde yazarlık yaptı. 1908
de Meşrûtiyet'in i'lânı üzerine İstan­
bul'a döndü. Sabah Gazetesi Siyâsî ya-
zarlığı'nı deruhde etti. 31 Ekim 1909
(17 Teşrin-i Evvel 1325)'da Mekteb-i
Mülkiyye Târih-i Siyâsî dersi Müderris­
liğine ta'yin edildi. Vefatına kadar de­
vamlı olarak bu görevi îfâ etti. 1 Eylül
1918 (1 Eylül 1334)'de istanbul'da vefat etti. Yazılarını çok defa (D.K.) rumuzu ile
ve Türkçe makaalelerinde "Bedri Kâmil" ve "İ. Nâdir" gibi m ü s t e a r (takma) ad­
larla yazardı.

Mülkiyedeki öğrencilerinden Rahmetli Avni Doğan kendisinden şöyle bahset­


mektedir (231/a-462):
"Okul hâtıraları içinde, beni hâlâ düşündüren en enteresan hâtıram, Târih-i
Siyâsî öğretmenimiz olan Diran Kelekyan'a âid olanıdır.
Diran Efendi, Ermeni Hmçak Komitesine mensub ve Ermeni İstiklâl Dâvası
peşinde koşan bir zattı. Buna rağmen ders verirken Türklüğün lehinde olmak üze­
re, sık sık bizi îkaz eder ve geçmiş hâdiselerden ibret almamızı ve Milletimize can­
dan hizmet etmemizi isterdi. Bu, bütün arkadaşlar gibi beni de hayrete düşürürdü.
Bir gün, dersden sonra kendisini ziyaret ederek: "Kendisi Ermeni İstiklâli için
çalıştığı halde Memleketimizi tehdîd eden tehlikeleri bize göstermekde ve bizi
sıdk ile hizmete teşvik etmekde ne menfaat bulduğunu" sordum. Diran Efendi,

(31) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 307., 462., 463. sf.


b) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; 339. sf.
c) Akşam Gazetesi; 2. 5. 1949; 5. sf.; 1. st.; Enis Tahsin Til
ç) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1966; 788.-789. sf.

966
uzun uzun d ü ş ü n d ü ; bir Âsûrî Râhibi'nin sakalına benzeyen dört köşe sakalını el­
leriyle sıvazladı. Sonra:
— Kimbilir... dedi; belki de içinde büyüdüğüm bu toprağın, arkadaşlık yap­
tığım Türklerin vicdanımda yer almış bir izi olacak...."
Yine Talebesinden Mülkiye 1913 (1329 R,) me'zunu E. Vali Sayın Câvid Ünver
de şunları anlatmaktadır (31/a-463):
"Siyâsi Târih Hocamız Diran Kelekyan'm, 1894 târihinde İstanbul'da vuku'
bulan Ermeni Kıyamını, Meşrûtiyet istihsâli için yapılmış ve Ermenilerin vatan-
perverâne bir hareketi olarak tavsif etmesi üzerine, bir arkacımızın i'tirazına kar­
şı:
— Ben, bir Ermeni vatanperveriyim. Ermenilerin menfaatleri Türklerin men­
faati ile müşterek olduğuna inandığım müddetçe Osmanlı Devletine sadâkatle hiz­
met edebilirim, sözünü pervasızca söylemesi, Mekteb hâtıralarım a r a s m d a acı du­
yarak hatırladığım şeylerdendir."
Tanınmış Gazetecilerden Rahmetli Enis Tahsin Til'de şunları yazmakta­
dır (31/c):
"Diran Kelekyan Efendi'yi Meşrûtiyet'in i'Iânından iki yıl sonra (1910) SABAH
Gazetesi'nde çalışmaya başladığım zaman tanıdım. Uzun sakallı, çekik gözlü, Noel
Baba'yı yahud Tibet Lamaları'nı hatırlatan bir insandı.... Kendisinin garib bir hu-
sûsiyyeti vardır. Ortalık k a r a r m a d a n , lambalar yanmadan Gazeteye yazı yazmaya
başlamazdı» Gazeteci hakkındaki düşüncelerini bir yazısında şöyle anlatmıştı:
"Bir gazeteci için, Halkın temayülüne körükörüne âlet olmak mûcib-i şîn, bu
temayülü nazar-ı dikkate almamak da mahz-ı hamâkatdır...."

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (31/ç)

1 — Marsel Yâhud Yeni Paris Esrarı (2. ve 3. cildler b i r a r a d a ; Fortune du Bois-


gobery'den terceme)
İstanbul, Cedîd Matbaa; 1307 (1891);
2. C : 181 sf. ) o
8"
3. C : 186 sf. j
2 — Hayat (Küçük Hikâyeler, terceme)
İstanbul, Ahmed İhsan Matbaası; 1329 (1913)'; 190 sf.
3 — Târih-i Siyâsî-i Umûmî (2 kısım birarada)
İstanbul, Cihan Matbaası; 1329 (1913);
1. Kısım: XVIII. Asır; 292 sf. }
2. Kısım: XIX. Asır; 324 sf. j
4 — Kaamûs-ı Fransavî (resimli, Türkçe - Fransızca Lügat)
İstanbul, Âmedî Matbaası; 1928; 9 + 1371 sf.; 8°

967
Ord. Prof. Tanınmış hukuk ve din bilginlerimiz­
EB'ÜL-ÜLÂ MARDİN (32) den, Kadî-asker pâyeli, Mardinî-zâde
Yusuf Sıdkî Efendi ile, yine din bilgin­
leri yetiştirmekle tanınmış bir aile olan
Hâdimî'lerden Behice Hanımın oğlu
olup 9 Ağustos 1881 (= 12 Ramazan
1298) Pazartesi günü, Babasının me'-
mûren bulunduğu İşkodra'da doğdu.
Babası Yusuf Sıdkî Efendi'nin mezarı
Fâtih Türbesi Haziresi'ndedir.
Babası Yusuf Sıdkî Efendi (1816 -
1903), "Efâzıl-ı ümmet'den bir zât'dır.
İ k m â l i tahsîl'den sonra, evvelâ Mardin
Mahkeme Başkitâbeti'nde ve müddet-i
Medîde (uzun süre) (Mardin) Müftîli-
ğinde bulunmuş; buradan hâkimlik
mesleğine geçerek Nâibliklerde (kaza
kadılıklarında), Meclis-i Tedkîkaat-ı Şer'-
iyye A'zâhğı'nda bulunmuş; 1903 (1319
R.)'de vefat etmiştir." (33)
Rahmetli'nin Annesi Konya'nın Ha­
dim Kazasından olan büyük din âlimi
Ebû Said'ül-Hâdimî Efendi'nin torunla­
rından olup çok kültürlü bir hanımefendi idi. Eb'ül-Ulâ'nın Babasıyle evlendikten
sonra, eşinden aldığı özel derslere Farsça ve Fars Edebiyatı'nda başlı basma bir
otorite olmuşdu. Buna göre, Rahmetli Eb'ül-Ülâ Mardin "İlmi, yalnız şahsen ikti-
sab etmekle kalmamış; ilme aileden ve babadan da vâris olmuştur." (34)
Özel bir öğrenim döneminden ve bu arada Çarşanba'lı Ahmed Hamdi Efendi
ile Kastamonulu Ebûbekir Sıdkî Efendi gibi zamanın büyük, seçkin bilginlerinden
ders ve icazet aldıktan sonra Mekteb-i Hukûk-ı Şâhâne'ye girmiş; Babasının ve­
fat ettiği yıl, 30 Ağustos 1903'de (16 Ağustos 1319) birincilikle ve pekiyi (Aliyyülâ-
lâ) derece ile buradan me'zun olmuşdur. Hukuk Mektebi'ndeki öğrencilik haya­
tını, Sınıf Arkadaşları Rahmetli Ord. Prof. Cemil Bilsel şöyle anlatmaktadır (32/ç):

(32) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 289., 302., 304., 485. sf. ler.
b) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; 372. sf.
c) Akşam Gazetesi; 18 Mart 1944; 1. sf.; 4. st.
ç) ARMAĞAN; istanbul, Ken'an Matbaası; 1944; l . - l l . sf ; ler (OrÜ. Prof. E.U. Mardin'in 30. Öğ­
retim yılı Armağanı)
d) Ulus Gazetesi; 15.1.1957; 3.-8. sf. ler
e) Huzur Dersleri; istanbul, Akgün Matbaası; 1966; G i r i ş ; 1.-34. sf.
f) Talebimiz üzerine Rahmetli'nin Kızı Sayın Bı^. Hatice Utku'nun gönderdiği ve Arşivimizde mah­
fuz 18.4.1967 günlü mektup.
(33) Bak.); Osmanlı M ü e l l i f l e r i ; Bursalı Tâhir; 2. C.j 59. sf.
($4) Bak.; Milliyet Gazetesi 16. Ocak. 1957; Refi' Cevad Ulunay; " i l m i n M a t e m i " adlı makaalesi.

968
"Eb'ül-Ulâ 31e tanışmamız belki ilk günlerde olmadı. Fakat o, daha ilk günün­
den, giyinişindeki i'tinâ, gidişindeki seçkinlik ile dikkatimizi çekmişti. Atlas devrik
yakalı latası, güzel sarılmış temiz sangı, herkesinkinden ayrı vakarlı hâli ile,
onu hepimiz konuşmadan tanıyorduk.
Bugün gibi hatırlarım: Dersde geçen bir mes'elenin münâkaşası, on onbeş
arkadaşı etrafımıza yığmıştı. Eb'ül-Ûlâ da bunlardan biri idi. O da münâkaşaya
karışdı. En küçük şeyleri gözden kaçırmıyan dikkati, hafıza kuvveti, muhakeme
ve tahlil kudreti hepimizi hayrette bıraktı. Sözlerinde, muamelelerinde de ne
kadar nâzik, fakat ne kadar vakarlı îdi. Bilgin bir ailenin evlâdı olan Eb'ül-Ûlâ,
Fıkıh, Mantık, Aruz, Maânî ve Bedi'de geniş bilgisi ile, bugün olduğu gibi o gün
de bize bir merci' olmuşdu. En ince şeyleri gözden kaçırmayan dikkati, hatırlama
kuvveti, terkîb ve tahlil kudretini, kendisini bilgi'de Memleketin en yüksek payesi
olan Müderrisliğe ve Ordinaryüslüğe ulaştırdığı gibi, dürüstlüğü, doğruluğu da
idare hayâtımn en yüce derecelerine çıkarmışdır. Denebilir ki, Eb'ül-Ulâ, Mekteb'de
ne idiyse hayatda da o kalmışdır. Her birimize kendisini dâima sevdirmiş ve say­
dırmış tır."
Me'zuniyetindan önce, Hukuk Mektebi'nde öğrenici iken, Mahkeme-i Temyiz
(Yargıtay)'de kâtiblik ile Adliye Mesleği'ne intisab etmiş; Mektebi bitirdikten
sonra da bu meslekden ayrılmıyarak İstanbul Bidayet, Hukuk ve Ticâret Mahke­
meleri A'zâlıklarında bulunmuştur.
1908 de Meşrutiyet'in i'lâmndan sonra Eşref Edib'le birlikde haftalık "Sırât-ı
Müstakim Gazetesini" çıkarmış ve aynı adlı Yayınevini kurmuşdur.
27 Ekim 1910 (13 Teşrln-i Evvel 1326)'da İstanbul Mekteb-i Hukuku Hukûk-ı
Tasarrufiyye-i Arazî ve Ahkâm-ı Evkaaf Kürsîsi öğretim üyeliğine getirilmiş; 1926'da
Medenî Kanûn'un kabulü ile Medenî Hukuk Profesörlüğüne nakledilmiş; 1933'de
İstanbul Üniversitesi kurulduğu zaman da aynı Kürsî Ordinaryüs Profesörlüğüne
yükseltilmiş; 1951'de yaş haddinden emekliye ayrılıncaya kadar aralıksız hu görev­
de kalmıştır.

969
11 Ocak 1914 (11 Kânûn-i Sânî 1330)'de Mekteb-i Mülkiyye Ahkâm-ı Evkaaf
Dersi Müderrisliğine de getirilmiş; Mülkiye'nin kapatılması üzerine bu görevin­
den ayrılmıştır. 1912'de, onbeş günde bir yayınlanan 'Kelime-i Tayyibe" adlı Der-
gi'yi çıkarmaya başlamış; Mes'ul Müdîrliğini de bizzat yapmıştır.
1914-1919'da Niğde, 1920'de son Osmanlı Meclis-i Meb'usânına Mardin Meb'usu
olarak girmiş; ıbu Meclis'in İngilizler tarafından dağıtılıp kapatılması üzerine
teşriî hayâtı son bulmuştur. Kendisi, "Siyâsî faaliyetin, emekleri en çok boşa gö­
türecek, verimsiz kılabilecek bir fa'aliyet olduğunu" yakınlarına dâima söylemiş-
dir (32/e). Bu arada Meşîhat-ı İslâmiyye (Şeyh'ül-İslâmhk Makaamı) Mektub-
culuğunda (Genel Sekreterliğinde) b u l u n m u ş ; 1920 de aynı Makaamın Müsteşarlığı­
na terfi' etmiş; Saltanat'm ilgası ile bu görevi sona ermiştir. Meşîhat-i İslâmiyye
Mektubcusu iken, Eniştesi kıymetli ilim ve devlet adamı Hacı Âdil Bey ile birlikte
"İlmiyye Salnamesi" adlı büyük eseri hazırlatarak tamamlatmışdır.
1918 de Mekteb-i Mülkiyye'nin yeniden açılması üzerine, tekrar Ahkâm-ı Ev­
kaaf Dersi Müderrisliğini; 15 Ağustos 1920 (15 Ağustos 1336 y'de ilâveten Kanûn-i
Arazi Dersi Müderrisliğini deruhde etmiş; T.C. Medenî Kanunu'nun yürürlüğe
girmesiyle kaldırılan bu iki ders yerine 1 Eylül 1926'da Medenî Hukuk Profesör-
lüğü'ne nakledilmiş; Mülkiye Mektebi'nin 5. 11. 1936'da S.B.O. olarak İstanbul'dan
Ankara'ya nakline kadar bu görevi îfâ eylemiştir.
Büyük Zafer'den sonra Saltanat'm kaldırılıp İstanbul'un T.B.M.M. Hüküme­
ti nâmına teslim alınışından sonra, Kasım 1922'de, "İstanbul Vilâyeti İdâre-i
Mülkiyye Teşkilatı'nı Kurma Komisyonu Müşavirliği" ne de getirilmiştir ki, Refet
Paşa imzâsıyle yazılan tezkire şöyledir (32/e):
"Meşihat Müsteşâr-ı Esbâkı Eb'ül-Ulâ Beyefendiye;
İstanbul umûr-i idâriyyesi'nin tanzimi için (T.B.M.M.) Fevkalade Mümessil
(Refet Paşa'nın) Karargâhında teşkil edilen Hey'et-i Müşâvere-i İdâriyye'ye me'mû-
riyetiniz tensib olunmuştur. 7.11.1338 (7 Kasım 1922)'den i'tibâren îfâ-ı vazifeye
başlanmasını rica ederim."
1923'de yine ek görev olarak "Medreset'ül-Kuzâf'da da görevlendirilmiştir. 1925
de İstanbul Barosu'na kaydolunarak avukatlığa da başlamış; 1927'de Tapu ve Ka­
dastro Umum Müdîrliği Mütehassıs Müşavirliğini ek görev olarak deruhde e t m i ş ;
bu vazifede 1942 yılına kadar hizmet görmüşdür. Şirket-i Hayriyye'nin tasfiye edi­
lip şimdiki Denizcilik Bankası hâline gelinceye kadar bu Müessesenin ve on yıl
k a d a r da "TATKO İdhalât ve İhracat Türk A.Ş." İdare Meclisleri üyeliklerî'nde bu-
lunmuşdur.
isviçre Medenî Kanunu'nun Dilimiz'e çevrilip sosyal bünyemize ve ihtiyaçları­
mıza göre adapte edilmesi için Adliye Vekâleti'nde kurulmuş olan komisyonlarda
da çalışmış; takdire değer meşkûr hizmetler görmüştür.
Elli iki yıl devlet hizmetinde bulunduktan ve binlerce öğrenici yetiştirdikten
sonra 1 Eylül 1951'de kanunî yaş haddi dolayısiyle emekliye ayrılmışdır. Emekli­
liğinden sonra hazırlamaya başladığı ve birinci cildi sağlığında, 2., 3. cildleri de

970
vefatından sonra Öğrenicisi, Asistanı, Doçenti Sayın Profesör Dr. İsmet Sun-
gurbey tarafından notlar ilâvesi suretiyle neşredilen, muhalled eser, "Huzur Dersle­
r i n i n üzerinde çalıştığı bir sırada, 13 Ocak 1957 (35) Pazar günü saat 19.00 da yük­
sek tansiyon neticesi beyin kanamasından, İstanbuFdaki evinde Hakk'ın rahmeti­
ne kavuştu.
Rahmetli Ulunay'ın çok yerinde olarak tanımladığı gibi "İlm'in Mâtemi"ne yol
açan, bu yerinin doldurulması imkânsız kayb'm son gün ve saatları ile cenaze me-
râsimi'nin nasıl yapıldığı'm Sayın Profesör Dr. İsmet Sungurbey şöyle anlatmak­
tadır (32/e):
"Son gün, kendileriyle, ertesi günkü şahsî bir da'vet için gittiğim evlerinde,
akşam vakti vefatlarından onbeş yirmi dakika önceye kadar beraberdik. Rahatsız­
lıklarına rağmen, ertesi günkü nâçiz da'vetime herhalde icabet etmeyi pek arzu
ettiklerini söylemiş (1er) di. Vakit geç olduğu için müsâadelerini rica edince, gü­
zel gözlerinde hüzünlü bir ışıkla, bir süre daha kalmaklığım için mûtaddan fazla
ısrarda bulundukları dikkatimi çekmiş ve bir süre daha kalmıştım. Ben ayrıldık­
tan bir kaç dakika sonra da akşam namazını kılmağa hazırlanırken, bizleri (ve bü­
tün Türk ve İslâm İlim Âlemini) dilhûn eden irtihalleri vuku' bulmuştu.
Ertesi günü İstanbul, görülmemiş derecede muhteşem bir Cenaze Törenine sah­
ne olmuş; büyük Üstadın cenazesi Nişantaşı'ndan Beyazıd Câmi'i'ne ve Üniversi­
teye, oradan Sirkeciye ve Üsküdar İskelesinden Karacaahmed'deki ebedi istirâ-
hatgâhına kadar etrafında kolkola girerek kale gibi, kilit gibi saflar teşkil eden
Sevgili Öğrenicilerinin, Türk Gençliği'nin ve Halk'ın elleri üzerinde, zamanın Baş­
bakanı (Rahmetli Adnan Menderes)'mn gönderdiği Devlet Bakanı bir temsilcisi,
Devlet ve Üniversiteler ricali de dâhil olmak üzere takriben kırkbin kişilik bir top­
luluğun iştirakiyle, bandolarla taşınmıştı. Böylece, Memleket, bu büyük evlâdını,
ne derece yürekdeîn sevdiğini ve uğradığı büyük acıyı göstermiş oluyordu."
Karacaahmed'de Küçük Selimiye Câmi'i (Behçet-i Konevî Tekkesi) karşısında
aile hazîresi içinde Annesinin yanındaki kabre defnedildi.
Mezar taşı kitabesi şöyledir:

"Hüvel Hallâk'Ul-Bâkî

Kadî - asker Mardînî Yusuf Sıdkî Efendi Merhumun oğlu, Ordinaryüs


Profesör Eb'ül-ÛIâ Mardin'in mübarek ruhuna fatiha.
1881 - 13.1.1957"

1915'de Eski Bağdad Valilerinden, Şûrây-ı Devlet Reislerinden ve Adliye Na­


zırlarından, T.B.M.M. Kastamonu Meb'uslarmdan Necmeddin (Molla) Kocataş'ın
kızı Bedr'ün-Nisâ Hanımla evlenmiştir. Yusuf Mardin, Bn. Hatice Utku ve Bn.

(350 Sayın Profesör ismet Sungurbey, Huzur Dersleri eserinin önsözünde, vefat tarihini 10 Ocak olarak gös­
termektedir. Bu hususta gerek şahsen yaptığım araştırma sonucunda, gerek Rahmetli'nin Kızı Sayın Bn.
Hatice Utku (32'/f)'nun lütfettikleri mektupda vefat târihinin 13 Ocak 1957 olduğu kesinlikle anlaşılmış­
t ı r . Sayın Profesörün beyanındaki târih bir mürettib hatâsı değil ise, büyük bir zühul olup düzeltilmesi
temenniye şayandır.

971
Türkân Ulutin olmak üzere üç evlâdı vardır. Arabca, Farsça ve Fransızcayı çok
iyi bilirdi.
İlrniyye rütbelerinden "İstanbul Pâyesi"ni ihraz etmiş (36) olduğundan bu
rütbeye sâhib olanlara verilen 2. rütbe'den "Mecîdî Nişâm'"nı hâizdi. Hobisi, pul
kolleksiyonu yapmakdı.
Rahmetli'nin manevî şahsiyyeti ve hayâtının özellikleri de şöyle anlatılmakta­
dır (32/e):
"Eb'ül-Ulâ Mardin kendisiyle röportaj yapan bir gazetecinin, "Ahlâklı insan
kime dersiniz?" yolundaki sorusunu: "Kur'an'ın anladığı ve anlattığı ma'nâdaki
insana d e r i m " diye cevaplandırmıştır (37). Bu cevap, Kendilerinin ahlâk telâkki­
sini ve şahsiyyetini en güzel ve veciz bir tarzda ifâde etmekdedir. Tam bir Müs-
liman olan Eb'ül-Ulâ Mardin, bütün hayâtı boyunca Kur'ân-ı Kerîmin ve Hazreti
Peygamberin gösterdiği dîn ve ahlâk yoluna harfiyyen bağlı kalmış; bütün hayâ­
tında Hazreti Peygamber (S.A.)'i önder bilmiş ve örnek tutmuştur.
Böylece, "Gerçekden de ben, ahlâkın en yücelerini tamamlamak için gönderil­
d i m " (38) Hadîs-i Şerifine tam inanç besliyen Üstadın, "Gerçekten de insan ancak
çalıştığını elde eder." (39), "Söyle, hiç bilenlerle bilmiyenler eşit olurlar m ı ? " (40)
gibi Ayet-i kerîmeleri,. "Beşikten mezara dek bilgiyi arayın" (41), "Hikmet,
mü'minin yitik malıdır; nerede ve nasıl olursa, öylece alır" (42); "insanların en ha­
yırlısı insanlara faydası dokunan kimsedir" (43); "İyiliklerin hayırlısı çabuk yapı­
lanıdır." (44); "işçinin hakkını sırtının teri kurumadan ödeyiniz." (45); "kolaylaştı-
rınız; güçleştirmeyiniz ve müjdeleyiniz; korkutmayınız..." (46); "İnsanlaratatlılıkla
söz söyleyiniz" (47), "sizi selâmhyanı, en az onunki kadar nezâketle selâmlayınız"
(48) gibi Âyet-i kerîme'lerde Hadis-i şerifleri (ve kelâm-ı k i b â r ' a n ) büyük bir hay­
ranlıkla belirttiklerini ve hergünkü yaşayışlarında aynen uyguladıklarım, yıllarca
görmüşdüm.
Bir akrabasından duyduğuma göre de, ibâdete daha çocuk denecek bir yaşda
başlamıştı. Rahatsızlığına rağmen, vefatı anına değin de bırakmamıştır.

(36) "İstanbul payesi" askerlikte korgeneral, Tarik-i Mülkiyye'de Bâlâ rütbesine eşittir. Bu rütbe sâhib olan­
ların isimleri yazıldığı zaman " H a z r e t l e r i " kendilerinden bahlsolunurken "Müşarünileyh" d e n i l i r d i . Ya­
bancılar ise bu rütbe sahiblerine "Exellence" diye hitab ederlerdi.
(37) Selma Yazoğlu; " O r d . Prof. Eb'ül-Ulâ M a r d i n ; " O , Unutulamıyacak İdeal Bir insandır" Yirminci Asır Der­
gisi; 9. c i l d , 232. sayı, 24.1.1957; 25., sf.
(38) Hadîs: "Buistü li-ütemmime mekâr-im' el-ahlâk"
(39) Sûre-i en-Necm; 53. Sûre, 39. Âyet: "Ve en leyse l'il-insâni illâ ma'seâ"
(40) Âyet-i Kerîme, Sûre-i'ez-Zümer; 39. Sûre, 9. ı\yet; " K u l hel yestevi ellezine ya'lemûne v'ellezine lî-
ya'lemûn."
(41) islâmî Kelâm-ı Kibardan "Utlubu el-'ılme min el-mehdl ilâ el-lahd."
(42) Hadîs; "El-hikmetü dâllet'ül-mü'mini eynemâ vecede ha ehâze hâ."
(43) Hadîs: "Hayr'ün-nâsi men yenfa'ün-nâs."
(44) İslâmî Kelâm-ı Kibâr'dan: "Hayr'ül-birri â c i l i h û . "
(45) Hadîs: " A ' t û el-ecîre ecrehû kabie en yeciffe arakuhu"
(46) Hadîs: "Yessirû ve lâ tuassirû ve beşşirû ve lâ t ü n e f f i r û . "
(47) Sûre-i Bakara; 2. Sûre, 83. Âyet:" ve külü l'in - nâsi husnen."
(48) Nisa Sûresi; 4. Sûre, 86. Âyet: "Ve izt huyyiytüm bitahlyyetin fehayyû biehsene minhâ ev rüddû h a . "

972
Hazret-i Peygamber (S.A.)'in dünyamn en nâzik insanı olduğunu, hiç kimseye
mübarek yüzünü çevirmeden hitab etmediğini belirtirler; kendileri de herkese
güleryüzle ve en büyük nezâketle davranırlardı. Daha Fakülteyi yeni bitirip Asis­
tanı olduğum ilk günlerden başlıyarak nâçiz şahsıma dâima "Zâtıâliniz", "Beye­
fendi" diye hitab etmişler; bir kere bile "siz" dememişlerdi.
"Vekar ve tevazu' ile yürü" (48/a) Ayet-i Kerîmesi'nin sırrına mahzar mehâbetli,
vakur ve engin bir insan sevgisiyle dolu şahsiyetleri, eşsiz )bir zekâ fışkıran güzel
gözlerinin tatlı ve keskin bakışları, ciddî ve titiz giyinişleriyle herkese büyük bir
saygı telkin ederlerdi.
Kendilerinden dinlediğime göre, İstanbul H u k u k Fakültesi'nde "Hukûk-ı Ta-
sarrufiyye-i Arazi ve Ahkâm-ı Evkaaf" Kürsîsbıe da'vet olunması üzerine ilk der­
se çıktığında, bu kadar genç bir hocanın ilmine güvenemiyen öğreniciler, tahtaya
gayet güzel bir talik yazıyla:
"Arazî çoraktır vakıf da gaile (tahıl) azdır" diye yazmışlar. Üstâd, hiç renk ver­
m e m i ş ; dersini anlatmış. Ders'den sonra, yazıyı yazan öğrenicinin "Üsküdarlı
B u r h a n " adındaki öğrenici olduğunu öğrenmiş. Üstadın parlak takrirlerine hay­
r a n kalan öğreniciler, kendilerinden özür dilemişler; sonradan tanınmış bîr yazar
olan o öğrenici, Sayın Burhan Felek de, "Cumhuriyet" Gazetesindeki sütununda
yıllardan sonra bu olayı anlatarak Eb'ül-Ulâ Mardin'e duyduğu derin saygıyı be­
lirtmiştir.
Şu vak'alar, Rahmetlinin zekîce hareketlerine birer misâldir:
Hayırsever bir Mısırlı, İstanbul Darülfünunu lehine bir takım mallar vakfeder.
Vakfiyye'ye "Hilâfetin ve Saltanatın merkezi olan İstanbul'daki Darülfünun" ma'-
nâsına gelen sözler yazar.
Padişahlığın ve Hilâfetin kaldırılması üzerine, Mısır Vakıflar İdaresi, Darül­
fünunun, Hilâfet ve Saltanat merkezi olan bir yerin Darülfünunu olmakdan çık­
tığı cihetle Vakfiyye hükümlerince vakıf'dan artık istifâde edemiyeceği yollu bir
bahane ile Darülfünunun Vakfa karşı olan alacağını ödemekten kaçınır. Mısır
Şer'î Mahkemesinde İstanbul Üniversitesi adına Dâva açılır. Bu mes'ele üzerinde
temaslarda bulunmak üzere Rahmetli (Eb"ül-Ûlâ) Mısır'a gönderilir. Orada Sala­
hiyetli bir din adamıyla konuştuğu sırada: "İstanbul'un Atatürk Köprüsünün fır­
tınada harâb olmuş olmasından ve böylece İstanbul'un tek köprülü bir şehir hâ­
line gelmesinden "söz açılır. Bundan hemen istifâde fırsatını çakırmıyan Üstad:
"Bir vakfiyye'de İstanbul'un iki köprülü olduğu yazılsa; bugün için o vakfiyye
artık hükümsüz mü kalacaktır?" şeklinde bir sual sorunca muhatabı "Hayır" ce­
vabını verir ve neticede İstanbul'un Hilâfet ve Saltanatın Merkezi olmakdan çık­
masına rağmen Üniversitenin Vakfın gelirinden istifâde edeceğini de kabule mec­
bur kalır.
Bir dâvada Mahkemenin elindeki Kanun metninin yanlış olduğunu bilen üs­
tâd, Kanunun "Takvimi Vekayi" de yayınlanmış olan metninde bir kelimede "1er"

(48/a) Sûre-i isrâ; 17. Sûre, 37. lXyet: "Ve lâ temşi f'il-ardı merehan."

973
edatı bulunduğunu Mahkemeye söyliyerek, müvekkili lehine k a r a r alır ve bu bu­
luş, kendisine altı bin altın avukatlık parası sağlar.
Haksızlık yapmaktan son derece çekinir; sınavlarda t a m adaletle not vermek
için gereken b ü t ü n özeni gösterirlerdi. Eskiden sözlü sınavlarda t a m bir objektif­
lik ve adaleti sağlamak için küçük kağıtlara yazılmış olan sorularını, konularına
göre 2-3 vazoya koyarak sınava giren öğrenicilere çektirdiklerini kendilerinden
duymuştum. Bununla birlikte, son yılın yazılı sınavlarında öğrenicilere not verir­
ken kendi deyimleriyle "azimet cebhesini" değil de teşvik olması için "ruhsat ceb-
hesini" ihtiyar ettiklerini de görmüşdüm.
Eski öğrenicileri arasında sık sık anlatılan şu vak'a, duygularına ne derece
hâkim olduğunu gösterir: Öğrenicilerinden biri Rahmetli Üstadın okuttuğu bir
dersin imtihanı sırasında, her nedense, sesiyle ve hareketleriyle Üstadı taklîd ede­
rek cevap verir. Rahmetli'nin bu d u r u m d a n sinirlendiği yüz çizgilerindeki değişik­
liklerinden anlaşılır; a m m a uzun süren cevab verme sırasında öğreniciye karşı hiç
bir şey demez. Öğrenicinin cevâbı bitince Hoca, imtihanı dinliyen öğrenicilerden bi­
risine "Fakülte Umûmî Kâtibini çağırmasını" rica eder ve Umûmî Kâtip gelince:
"... Efendi, imtihan sırasında Müderrisini taklid etmiştir. Hakkında zabıt tutmanızı
rica ederim." der. O günkü imtihanlar biter ve o zaman usûlden olduğu süre, he­
men o gün imtihan notları okununca taklidci zât, kendisine 10 n u m a r a verilmiş oldu­
ğunu öğrenir ve hayret eder. Hemen Rahmetli Üstadı bularak: "efendim, bu nasıl
olur? Bana on vermişsiniz" der. Aldığı cevap şudur: "Nûr-ı ayn'ım, ben sizi bilgi­
den imtihan ettim; edeb'den değil!"
Adam yetiştirmeğe pek önem verir; genç islîdadları bulup çıkarır; onları
Üniversiteye kazandırmak için elinden gelen çabayı gösterirlerdi. Medenî Hukuk
Ordinaryüs Profesörü Sayın Üstâd Dr. Andereas B. Schwarz'm Eşya Hukuku
(= Aynî Haklar) Bölümünü okutmalarım kendilerinden rica etmeleri üzerine,
Son Sınıfta bize Eşya Hukuku derslerini takrir eden Eb'ül-Ulâ Mardin, Sınıf'da
sorduğu bir soruya verdiğim cevâbı pek beğenmiş; yanındaki Asistanlarınla döne­
rek "Efendinin numarasını alınız, lütfen" demişti ki, bu olay, beni son derece duy­
gulandırıp mutlulandırmıştı. Bundan sonra yüksek ilgi ve teşviklerini esirgemeyen
Eb'ül-Ulâ Mardin, Fakülteyi bitirince gene elimden tutmuşlar ve bir takım güç­
lükleri yenerek kendi Kürsîlerinin Asistanlığına ta'yin ettirmişlerdi. Kendilerin­
den, değerli şahsiyetlerin gerek Üniversite öğretim üyeliğine alınmaları, gerek
Üniversite öğretim üyeliğinden çıkarılmamaları için mücâdele ettiklerini duymuş,
seçkin şahsiyyetlerin Üniversiteye kazandırılmamalarına da üzüldüklerini görmüş­
tüm."
"Rahmetli, değerli gördüğü gençlere yardım elini uzatmaktan da zevk duyardı.
Geçen yıl bir arkadaş toplantısında hiç tanımadığım bir zât'dan şunu duydum: Bu
zât Hukuk'da okuyabilmek için çalışarak hayatını kazanmak mecburiyetindedir.
Her çâreye başvurur; fakat çalışacak bir yer bulamaz. Nihayet, Üs t ad dan bir iş
için yardım etmesini rica eder. Üstâd o zamanlar "Şirket-i Hayriyye" adındaki Va­
p u r İşletme Şirketinin çok sözü geçen uzuvlarından birisidir. Kendisini Şirkete

974
çağırır. İlk seferinde iş yoktur. Bir hafta sonra yine çağırır; oğrenici gider; fakat
yine iş yoktur. Rahmetli, öğreniciye kendi parasından yardım teklif eder ve bunun
ödünç olduğunu söyler. Oğrenici, her ay Şirkete giderek Rahmetliden ihtiyaçlarını
karşılayacak belli miktardaki parayı almaktadır. Oğrenici, okumasını bitirip Hu­
kuk me'zunu olunca, hem teşekkür için h e m de borcunu ödeme şeklini görüşmek
üzere Rahmetliye gider. Aldığı cevap şudur: Hoca, paraları geri almıyacaktır. Fa­
kat, eski oğrenici, mâlî durumu elverdiği zaman, kendi hesabına m u h t a ç bir öğ­
reniciye yüksek tahsil yaptıracaktır. Aradan yıllar geçer. Eski öğrenicinin kazancı
düzelir; O da bugün Teknik Üniversite'de bir oğrenici okutmaktadır.
"Herşeyin ilmi güzel, cehlinden" mısra'ı, pek sevdikleri bir mısra' idi." (49).
Gerçekten, hayatlarının son gününe değin yorulmak bilmeksizin ilmî araştır­
ma ve çalışma zevkiyle yaşamış böylece "yüzde yüz ilim a d a m ı " vasıflarını hak-
kıyle isbât eylemişlerdir.
İbn'ül-Emîn Mıahmud Kemâl İnal'ı ve Yahya Kemâl Beyatlı'yı ayrı ayrı olmak
üzere, zaman zaman arayıp öğle yemeğine da'vet eder; bu da'vetlerde benim de
bulunmamı arzu eder; yemekten sonra İbn'ül-Emîn Mahmud Kemâl İnal'm ve
Yahya Kemâl Beyath'nın Târih ve Edebiyyât sohbetlerini büyük bir zevkle din­
lerdi. İbn'ül-Emîn Mahmud Kemâl İnal'ı, kitaplarını, levhalarını ve târihî vesi­
kalarım Üniversite'de kendi adına kurulacak bir kütübhâne hâlinde vakfetmek
için iknâ'a muvaffak olmuşlardı.
İslâmî İlimler'de ve İslâm Hukukunda a r a ş t ı r m a yapan ünlü İngiliz ve Ame­
rikan bilginlerinin, karşılaştıkları güçlükler, çözemedikleri mes'eleler için Eb'ül-Ulâ
Mardin'in evine kadar gelip danıştıklarını bizzat görür, büyük Üstadın engin bil­
gilerinin ifâdesi olan güçlü cevabları karşısında büyük bir hayranlık duyardım.
Ahmed Cevdet Paşa m e r h u m u n Türkçenin sadeleştirilmesi uğrundaki çabala­
rını övmelerinden de anlaşılacağı üzere (50) "Asi olan, cevazdır" diyerek hep hür­
riyet ve tekâmül düşüncesinden yana o l m u ş ; taassuba düşmemişlerdir. Birgün,
kendileriyle derse girmeden önce Profesörler Odasında otururken, bir İktisad
Profesörü, kendilerine hoş görünmek için, Türkçe Ezanın Arabca Ezan yerini tuta-
mıyacağım söylemiş ve Üstaddan:
— Ezan, ibâdet değil, ibâdete da'vet'dir; kaldı ki, Hanefî Mezhebine ( İ m â m ı
Âzam'a) göre her millet, değil ezan okumayı, ibâdeti bile kendi diliyle yapabilir;
namazını kendi diliyle kılabilir, cevabını almıştı.
"Kendisi, bugün hukuk dilinde kullanılan "eş' sözünün bu dile yerleşmesine
"sebeb" olmuştur" (51)
Eb'ül-Ulâ Mardin İslâm Hukuku içinde Türk Hukuk ve İdare zihniyetinin kuv­
vetli karakterlerini' gösteren Arazi Hukuku'nu ve Millî Hukuk Târihimizin bir
şaheseri sayabileceğimiz Arazi Kanunu'nu büyük bir gayret ve vukufla incelemek

(49) Eb'ül-Ulâ Mardin'in Hayâtı; Yeni Yayınlar; Aylık Bibliyografya Dergisi; 1. Cilt, 1. Sayı, Ankara Tem­
muz 1956; 11. sf.
(50) Bak.: Eb'ül-Ulâ MarUin; "Medenî Hukuk Cebhesinden Ahmed Cevdet Paşa"; İstanbul, 1946; 36. sf.
(51) Bak.: (49) numaralı dipnotundaki kaynak

975
ve izah etmekle Millî Hukûkumuz'un anlaşılmasına ve gelişmesine büyük hizmet
etmiştir. Aynı zamanda derslerinde ve yazılarında Şerhcilik'den ve dedüktif Me-
tod'dan ayrılarak terkibi ve endüktif metodu tercih ve tâkib eden ve bilhassa bu
metodu İslâmî ve Millî Mevzuat'a tatbik eyleyen hocalarımızın başında gelmekte­
dir. Kendisi, tatbik ettiği bu metod'la hukuk öğretiminin ıslâhında rehberlik et­
m i ş ; yeni yetişen meslekdaşlarına feyizli bir yol açmışdır. Profesörün Arazî ve
Evkaaf'a, Mecelle'ye ve bugünkü Medenî Hukuk'a âid değerli yazıları bu metod'un
Millî Mevzuat'a tatbikinin başarılı birer nümûnesidir..." ı(32/ç)
Mülkiye 1925 Yılı Me'zunlarından Sayın Hasan Hayri Orhun, Rahmetli Eb'ül-
Ulâ'ya âid şu hâtırasını nakletmiştir (32/a - 485):
"Biz Mülkiye'ye, Okul, Sinekli Bakkal'daki eski büyük ahşab binada iken gir­
dik ve Birinci Sınıfı bu binada okuduk. Kapusunun başında "Zîr-i Himâye-i Haz-
ret-i Mülûkâne'de Bulunmakla Mübâhî Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne" yazılı bir
Ievha bulunan bu binanın, atlattığı bir yangm tehlikesi, bizde de epeyce heyecan
ve imtihanı atlatmak ümidi uyandırmış; fakat Sayın Hocamız Eb'ül-UIâ Mardin'i
bir dakika vazifesinden alıkoymamıştı.
İmtihan mevsiminin yorucu ve heyecan verici günlerindeyiz. Ahkâm-ı Evkaaf
ve Arazi dersinden imtihhana gireceğimiz günün sabahı herkes erkenden kalkmış,
imtihana hazırlanıyorlar. Son bir d e f a daha Kitabı şöyle bir gözden geçirmek,
notları bir d a h a süzmek lâzım.
Herkesde bir kararsızlık, bir heyecan var. Tam bu sırada bir koşuşma, bir
gürültü:
— Mahallede yangm var...
B ü t ü n arkadaşlar pencerelere koşuyor, evet Mahallede hem de, Okula yakın
bir yerde bir ev yanıyor. Bütün Mahalle Halkı ve bu arada, başda Rahmetli Mü-
dîrimiz Süreyya Bey olduğu halde bütün Okul Müstahdemleri, telâş içerisinde;
herkes şuraya buraya koşuyor, yangının gitgide yaklaşması telâşı artırıyordu. Sa­
çaklara adam çıkarılıyor; ıslak çuvallar seriliyor; t a h t a kısımlar ıslatılıyordu.
Bu sırada bir çok rivayetler ve tahminler arasında bizde —o gün için olsun— im­
tihanı atlatabilmek ümîdleri beliriyordu. Fakat hayatda tesadüf edilen bir çokları
gibi, bu ümid de, Sayın Hocamız Eb'ül-UIâ ile Mümeyyizliğe gelen Şevket (Yund)
Hoca'nın merdiven başında görülmeleri ile sönüyordu.
Başlar tekrar kitaplara ve notlara eğiliyor; İmtihan Odasının önündeki salonu
sessiz, fakat heyecan dolu bir hava kaplıyor; biraz sonra da imtihan başlıyor ve
ilk çift, imtihan odasına imtihana giriyordu. Fakat yangının gittikçe yaklaşması, bu
sefer bir kısım arkadaşlarda sıra kendilerine gelmeden imtihanın ta'til edileceği
ümidini uyandırıyordu. Nihayet sıra bize geldi. — Biz ba'zı imtihanlara ikişer kişi
girerdik; sırası gelen iki kişi de kapuda terler, beklerdi.— İçeri giriyoruz. Mü­
meyyiz Şevket Hoca bizimle ilgilenmiyor; telâş içersinde Mahallede oturan ve er­
kenden vazifesi başına giden bir arkadaşına yangını haber vermek için telefonla
meşgul; Sayın Hocamız ise bUlakis tamamen sakin, kendisine hâs tebessümü ve

976
ciddî tavırları ile bize, karşısındaki sandalyeleri işaret ediyor ve derhal suallere
başlıyor...
Her sualin cevâbını alınca elindeki ufak kâğıda bir not atıyor. Tam bu sırada,
odanın kapusu büyük bir gürültü ile ardına kadar açılıyor ve bizden sonra imti­
hana girmek için; kapuda sıra bekliyen arkadaşlardan birisi pür telaş içeriye giri­
yor:
— Mutbak tutuşdu, diye bağırıyor....
Fakat her şeye rağmen imtihanı bitirmeğe azmetmiş olan Sayın Hocamızın,
sakin bir sesle; verdiği cevab:
— Merak etme, nûr-i ayn'ım söndürürler, sen kapuyu çek ve sırayı bekle;
oluyor."

BASILMIŞ ESERLERİ

1. Ahkâm-ı Arazi (Ders Notları)


İstanbul; 1328 (1912); 256 sf.; 8C
2. Ahkâm-ı Arazi
İstanbul, 1338 (1922); 332 sf.; 8°
3. Ahkâm-ı Evkaaf
İstanbul, 1340 (1924); 267 sf.; 8°
4. Kitâb'ür-Rehin
5. Kitâb'ül-Büyu'
İstanbul, 1340 (1924); 192 sf.; 8°
6. îzâle-i Şüyu'
7. Te'minat Akdi
8. Hukûk-ı Tasarrufiyye-i Arazi
İstanbul, 1926; 136 sf.; 8°
% Kavânin-i Tasarrufiyye N o t l a n
İstanbul, Devlet Matbaası; 1927; 160 sf.; 8°
10. Medenî Hukuk Dersleri (Umûmî Zabıtlar)
İstanbul, 1928; 254 sf.; 8°
11. Medenî Hukuk Dersleri; Şahsın Hukuku (1. Cild)
İstanbul, Ahmed İhsan Matbaası; 1932; 256 sf.; 8°
12. Medenî Hukuk Dersleri: Şahsın Hukuku; Neseb (2. Cild)
İstanbul, Ahmed İhsan Matbaası; 1932; 320 sf.; 8°
13. Hukûk-ı Medeniyye Dersleri: Miras (5. Cild)
İstanbul, Güneş Basımevi; 1932; 170 sf.; 8°
14. Medenî Hukuk Dersleri: Aile Hukuku ve Nişanlanma
İstanbul, Güneş Basımevi; 1944; 96+92 sf.; 8°
15. Medenî Hukuk Dersleri: Fer'î, Aynî Haklar
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1935; 96 sf.; 8°

977
16. Borçlar Hukuku: Umûmî Esasları
İstanbul, 1935; 352 sf.; 8°
17. Medenî Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paşa
istanbul, Cumhuriyet Basımevi; 1946; 367 + 16 sf.; 8°
18.ı Toprak Hukuku Dersleri
İstanbul, Stat Basımevi; 1947; 152 sf.; 8°
19. Kat Mülkiyeti
istanbul. Cumhuriyet Basımevi; 1948; 214 sf.; 8°
20. Huzur Dersleri
istanbul, ismail Akgün Matbaası; 1951-1966
1. C: 615 sf.; 1 plânş; 8°
2-3. C: XU + 1113 sf.; Planş, Porte; 8°

-O-

(Müderris) Posta ve Telgraf Nezâreti Evrak


FAİK SABRİ DURAN (*) Müdîrlerinden Hüseyin Sabri Bey'in
oğludur. 1882'de Üsküdar'da doğdu, ilk
öğrenimini Üsküdar'da Ravza-i Terak­
ki Ibtidâî Mektebi'nde tamamladı. Da­
ha ilk okul çağında iken çalışkanlığı,
intizamseverliği ve zekâsı ile bütün öğ­
retmenlerinin dikkat ve takdirini üze­
rinde toplamışdı. Bütün sınıflarını bi­
rincilikle geçdiği gibi Okuldan da bi­
rincilikle me'zun oldu. Coğrafya'ya olan
merakı, bu sıralarda başladı, istanbul'a
gelen Japon Donanması Subaylarından
Okulu ziyaret edenlere küçücük yaşın­
dan umulmayan bir açıklıkla tahta ba­
şında Japonya'yı anlatınca, Japon Su­
baylarım hayretde bırakmışdı.

Orta ve Lise öğrenimini Üsküdar


Askerî ve Mülkî I'dâdîlerinde ve Saint
Benoit'da tamamlayıp 1900'de lise bitir­
me diploması aldı. Resmî bir görev al-

(*) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C: 291. sf.


b) Edebî Yeniliğimiz; İsmail Habib; 502. sf.
c) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; 457. sf.
ç) Akşam Gazetesi; 9 Mayıs 1943; 1. sf.
d) Ulus Gazetesi; 10 Mayıs 1943; 2. sf.
e) Millî Kütübhâne Katalogları.

978
m a d ı ; iyi yazı yazdığı için 1901'den 1906'ya k a d a r İstanbul'da çıkan çeşitli gazete
ve dergi'lerde çalışdı. Ayrıca te'lif işi ile de uğraşdı. 1906'ya kadar kitap olarak on-
dört eseri basıldı. 1906'da Istibdâd'ın hâd safhaya girmesiyle Paris'e kaçtı. Burada
Adolphe Thalasos adında bir m ü s t e ş r i k ( = Oryantalist) ile Türk Târihi v e
San'atı üzerinde çalışdı. 1908'de Meşrûtiyet*in i'lânı üzerine Yurd'a döndü. Bir süre
"Resimli Kitab", "Musavver Muhit" ve "Resimli Roman" adlı Dergileri çıkardı. 1909'
da Maârif Nezâreti'nin açtığı "müsabaka imtihaıu"nı kazanarak Paris'e gönderildi.
Burada önce "Louis le Grand" Lisesinde bir yıl kadar öğrenim gördü ve meşhur
Coğrafyacı Fallex'den ders aldı. Ertesi yıl Sorbon Üniversitesi'ne başlayarak Marcel
Dubois gibi değerli profesörlerden faydalandı ve Batı Üniversiteleri arasında profe­
sör mübadelesi neticesi Paris'e gelen Amerikalı büyük Coğrafyacı Prof. W. M. Da-
vis'in derslerini tâkib etti. Davis'in dersleri, Faik Sabri'nin ileriki yıllarda "Coğrafya
Eğitimi ve Yayımı Alanı"ndaki çalışmaları üzerinde çok etkili oldu. Bu arada Ya-
zarlık'dan da geri kalmadı; Paris'den "Şehbal" Dergisine ve "İkdam Gazetesi"ne
"Avrupa Mektupları" başlıklı yazılar gönderdi. Sömestr ta'tillerinden faydalanıla­
rak grup hâlinde yapılan "Geziler"den elde ettiği bilgilerle yazdığı "İsviçre Seyaha­
ti" adlı eseri Maârif Nezâretince p a r a mükâfatı ile takdir edilip yayınlandı.

1911'de Sorbon Üniversitesi Coğrafya Bölümünden diploma alarak Yurd'a dön­


dü. İlk d e f a Öğretim mesleğine girerek sırasıyle: Mâliye Meslek Mektebi, Vefa ve
istanbul Sultanîleri ve Dârülmuallimât (Kız İlk Öğretmen Okulu)'da Coğrafya
Muallimliklerinde; Darülfünun, Dâr'ül-Muallimîn-i Âliye (Yüksek Öğretmen Okulu)
Coğrafya Müderrisliklerinde (Profesörlüklerinde) bulundu. Bu arada, 14 Ocak 1913
(1 K. Sâni 1329)'den 30 Ağustos 1915'de Mülkiyenin kapatılmasına k a d a r Mekteb-i
MiUkiyye Coğrafya-i Umûmî ve Osmânî (Genel Coğrafya ve Türkiye Coğrafyası)
Müderrisliğini de deruhde etti. Darülfünun'daki görevi sırasında Coğrafya'nın ay­
rı ıbir "Şube" olarak okutulmasını sağladı; istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül­
tesi "Coğrafya Enstitüsü"nü kurdurdu.
Mütâreke'den sonra bütün görevlerinden ayrılıp Avrupa'ya gitti. 1926 yılma ka­
dar Londra ve Paris'de Ticâretle uğraştı. Bu arada, 1925'de Paris'de açılan "Millet­
lerarası Tezyînî San'atlar Sergisi"ndeki Türkiye Pavyonu fahrî komiserliğini de
yaptı. 1926'da istanbul'a döndü. Kısa bir süre, Maârif Vekâleti Ta'lim Terbiye Dâi­
resi Terceme Bürosu'nda bulundukdan sonra Galatasaray Lisesi Coğrafya Muallim­
liğine ta'yin edildi. Bundan sonra yine sırasıyle: 1928'de Devlet Matbaası Müdîrliği-

ne; 1930'da Gazi Terbiye Enstitüsü Müdîrligi ve Coğrafya Öğretmenliğine, 1931'de


Haydarpaşa Lisesi Coğrafya Öğretmenliğine getirildi. Son görevi 1936'da ta'yin edil­
diği Galatasaray Lisesi Coğrafya Öğretmenliği idi. 7 Mayıs 1943 Cuma günü istan­
bul'da Hakkın rahmetine kavuştu. Mezarı Feriköy'dedir. Türkiye Coğrafya Kurumu
kurucularındandır. Vefatına kadar bu Kurum'un Genel Merkez Yönetim Kurulu
üyeliğinde de bulundu. Fransızca ve Ingilizceye vâkıfdı. Rahmetli, Türkiye'de Mo­
dern Coğrafya'nın kurucularındandır.

979
Prof. Cemâl Arif Alagöz, hakkında şunları yazmışdır (*/d):
"...... Faik Sabri Duran, yüksek yazarlık kaabiliyeti ile Memleket'de köklü bir
Coğrafya sevgi ve ilgisi uyandırmışdır. Kendisi'nin seyahat ve Coğrafya'ya ilgisi kü­
çük yaşdan başlar. Dayısı Kaptan olduğundan, Faik Sabri'yi Karadeniz'de Batum,
Akdeniz'de Girit, Trablus, Bingâzi, Derne, Yafa'ya kadar götürmüşdür. Bu geziler
O'nda bütün hayatınca devam eden izler bırakmışdır İsimleri uzun bir cedvel
meydana getirecek olan eserlerinin de gösterdiği gibi, Faik Sabri Duran velûd bir
kalem sahibi idi. Edebî ifadesiyle kolay ve güzel yazıyor; çok iyi bildiği Fransızca
ve İngilizcesi ile de kıymetli tercemeler yapıyordu..... Şahsen çok kibar, intizâmı
çok sever bir insandı. Mazbut bir hayat sürerek günde hiç olmazsa yedi, sekiz saat
çalışırdı. Hayat'da, çalışma'da disiplin fikrini, dersleri ve karatahtaya çizdiği güzel,
düzgün, renkli şekil, harita ve grafikleriyle talebesine de aşılamışdır.
Değişik, çalışma dolu hayâtından geride bıraktığı talebe ve eserleri ile Faik
Sabri Duran Yurduna değerli hizmetler etmiş bir yazar ve Coğrafyacı idi—...."

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (*/e)

1 — Bir Haftada Devr-i Alem (Resimli, fennî Roman)


İstanbul; 1322 (1906); 244 sf.; 8°
2 — Musavver Müntehab Parçalar (Coğrafya'ya âid)
1. C; istanbul. Cihan Mat.; 1324 (1908); 128 sf.; 8°
3 — XVIII. Asır ve Kanlı İhtilâl Vekaayi'i (îsaac'dan tere.)
İstanbul, Matbaa-i Kader; 1326 (1910); 223 sf.; 8°
4 — Büyük Milletlerden Japonlar, Almanlar (M. Sa'tı ile birlikte)
istanbul, Kader Mat.; 1329 (1913); 64 sf.; 8°
5 — Avrupa
istanbul, Kanaat Mat.; 1329 (1913); 443+4 sf.; 8°
6 — Avrupa (Sultanî 7. Sınıflar için; 2. bası)
istanbul, Kanaat Mat.; 1329 (1913); 384 sf.; 8°
7 — Asya - Asyây-1 Şarkî - Afrika (Resimli, Haritalı)
istanbul, Kanaat Mat.; 1330 (1914); 306 sf.; 8°
8 — Coğrafya'da İlk Adım
istanbul, Matbaa-i Âmire; 1331 (1915); 142 sf.; 8°
9 — Osmanlı Coğrafyây-ı İktisadîsi
istanbul, Kanaat Mat.; 1331 (1915); 311 sf.; 8°; 11 Planş; 5 Harita
10 — Yeni Ceb Atlası [Siyâsî, iktisadî, Ihsâî (İstatistik)]
istanbul, Kanaat Mat.; 1332 (1916); 72 sf.; 8°; 33 Levha
11 — Tahsil-i İbtidâî'de Coğrafya Tedrisâtı (= ilk Öğrenimde Coğrafya öğreti­
m i ; ilk okul Öğretmenleri için)
istanbul, Matbaa-i Âmire; 133?. (1916); 40 sf.; 8°

980
12 — Çocuklara Coğrafya Kıraatleri (= Coğrafya Okuma Kitabı)
istanbul, Matbaa-i Âmire; 1332 (1916); 110+2 sf.; 8°
13 — Yeni Asya
İstanbul, Kanaat Mat.; 1923; 456 sf.; 8°
14 — Yeni Avrupa Coğrafyası (3. bası)
İstanbul, Evkaaf-ı îslâmiye Mat.; 1923; 364 sf.; 8°
15 — Türkiye Coğrafyası (İlk Okul 4. sınıf için)
İstanbul, İslâm Kitabhânesi; 1924; 103 sf.; 8°; Resimli
16 — Beş Kıt'a Coğrafyası: Cenubî Amerika, Avustralya (Lise 1. smıf için)
İstanbul, Hilmi Kitabhânesi; 1926; 71 sf.; 8°
17 — Beş Kıt'a Coğrafyası: Avrupa (Lise 2. sınıf için)
İstanbul, Marifet Mat.; 1926; 211+2 sf.; 8°
18 — Beş Kıt'a Coğrafyası: Asya (Ortaokul 2. sınıf için)
İstanbul, Marifet Mat.; 1926; 418 sf.; 8°
19 — Beş Kıt'a Coğrafyası: Şimalî Afrika (Ortaokul 1. sınıf için)
İstanbul, Marifet Mat.; 1926; 72 sf.; 8°
20 — Çocuklara Coğrafya Dersleri (İlk okul 3. sınıf için)
İstanbul, Marifet Mat.; 1926; 80 sf.; 8°
21 — Ameli Topografya Mümârese (Ekzersiz)'leri
İstanbul, Amidî Mat.; 1927; 46+? sf.; 8°
22 — Çocuk Ansiklopedisi [Zekeriya ve Sabiha (Sertel) ile birlikde]
istanbul, Resimliay Mat.; 1927; 768 sf.; 8°; (3. bası)
23 — Orta Atlas (Lise, Öğretmen Okulu ve Ortaokul için)
London, George Philip and Son Lmt. Comp.; 1928; 32 sf.; 4"
24 — Tabiî Coğrafya Dersleri ve Kutub Memleketleri (Ortaokul 1.)
İstanbul, Marifet Mat.; 1928; 167 sf.; 8*; (6. bası)
25 — Yeni Türkiye Coğrafyası (Ortaokul 3. smıf için)
istanbul, Marifet Mat.; 1928; 283 sf.; 8°; 1 Levha (11 kez basıldı)
26 — Küçük Mekteblllere Coğrafya Dersleri (ilkokul 5. sınıf için)
istanbul, Marifet Mat.; 1928; 127 sf.; 8"
27 — Tabiî Coğrafya Dersleri
istanbul, Hilmi Kitabevi; 1930; 164 sf.; 8°
28 — Coğrafya Ders Hazırlıkları
istanbul, Kanaat Kitabevi; 1931; 75+5 sf.; 8°
29 — Jül Vern; Hayâtı ve Eserleri
istanbul, Kanaat Mat.; 1932; 84 sf.; 8°
30 — Hayvanlar Âlemi (5 kez basıldı.)
istanbul. Akşam Mat.; 1934; 244 sf.; 8°
31 — İstanbul'dan Londra'ya Şileple bir Yolculuk
İstanbul, Akşam Mat.; 1934; 267 sf.; 8°
32 — Orta Atlas İndeks ve İstatistik M a l û m a t ı
istanbul, Ahmed Said Mat.; 1934; 44 sf.; 8°
33 — Şimalî ve Cenubî Amerika Coğrafyası
istanbul, Marifet Basımevi; 1935; 128 sf.; 8°
34 — Yeryüzü, Gökyüzü
istanbul, Akşam Mat.; 1935; 230 sf.; 8°
35 — Coğrafya (Ortaokul 2. sınıf için)
istanbul, Kanaat Mat.; 1936; 192 sf.; 8° (13 kez basıldı)
36 — Umûmî Coğrafya Dersleri (Lise 1. smıf için)
istanbul. Kanaat Mat.; 1936; 560 sf.; 8° (4 kez basıldı)
37 — Bugünkü Almanya
İstanbul, A. Said Mat.; 1937; 31 sf.; 8°
38 — Bir Türk Kızının Amerika Yolculuğu
istanbul. Akşam Mat.; 1935; 261 sf.; 8°
39 — Bugünkü Fransa
istanbul, Yediğim Mat.; 1937; 31 sf.; 8°
40 — Bugünkü İngiltere
istanbul, Kültür Basımevi; 1937; 31 sf.; 8°
41 — Bugünkü İtalya
istanbul, Yediğim Mat.; 1937; 31 sf.; 8°
42 — Bugünkü Rusya
istanbul, Yedigün Basımevi; 1937; 31 sf.; 8°
43 — Bugünkü Türkiye
İstanbul, Yedigün Basımevi; 1937; 31 sf.; 8°
44 — Bugünkü Japonya
İstanbul, Yedigün Basımevi; 1938; 31 sf.; 8"
45 — Türkiye Coğrafyası (Lise 3. smıf için)
İstanbul, Kanaat Mat.; 1938; 208 sf.; 8°
46 — Akdeniz'de Bir Yaz Gezisi
İstanbul, Kanaat Mat.; 1938; 190 sf.; 8°
47 — Bugünkü Amerika
İstanbul, Yedigün Basımevi; 1938; 32 sf.; 8°
48 — İnsanlar Âlemi
İstanbul, Kanaat Mat.; 1939; 266 sf.; 8°
49 — 2. Cihan Harbinde Milletler ve Devletler
(1. Kitab) istanbul, Kanaat Mat.; 1942; 244 sf.; (2. kitap) 186 sf.; 8°
50 — Kâşifler Âlemi
İstanbul, Kanaat Mat.; 1944; 187 sf.; 8°

•o-

MÜDERRİS (ELMALILI) Burdur'un Yazır Köyü halkından, An­


MUHAMMED HAMDİ YAZIR [52] talya'nın Elmalı Kazası Mankeme-i
Şer'iyye Başkâtibliğine ta'yin edilip bu
İlce'de yerleşen ve İlmiyye Sınıfına
mensub bulunan Hoca Nu'mân Efendi
ile Elmalı Ulemâsından Es'ad Efendi'-
nin kızı Fatma Hanım'ın oğludur. Ha­
ziran 1878 (Cumâd'al-Âhır 1295 )'de El­
malı'da doğdu. Dedesi Bedrüddîn Efen­
di, O'nun babası Hasan Efendi, Onun
babası El-Hac Bekir Efendi ve Onun
Babası Mehmed Efendi de hep Tarîk-i
İlmiyye'ye mensub idiler. Elmalı'da ilk
ve rüşdî mekteblerden şahadetname al­
dıktan, Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip ha­
fız oldukdan, Arabi Nahv, Ferâiz ve
Mukaddimât-ı Fıhk'ı öğrendikten sonra,
öğrenimini ilerletmek maksadıyle 1895
(1310 H.)'de, dayısı Mustafa Sanlar ile
birlikte, İstanbul'a geldi. Bâyezid Câ-
mi'inde, Tedkîkaat-ı Şer'iyye Meclisi
Reisi iken vefat eden Kayserili Man-
mud Hamdi Efendi'nin (53) derslerine

(52) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 389. sf.


b) İsllm-Türk Ansiklopedisi, l . C ; 590. sf.
c) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 402.-403. sf.
ç) Huzur Dersleri; Eb'ül-Ulâ M a r d i n ; istanbul, 1966; 2.-3. C; 174.-241.-247. sf.
d) Diyanet işleri Başkanlığı, 11-6-1968 gün ve Özlük iş. Md. 121-375/27257 sayılı yazıya bağlı
olup Arşivimizde mahfuz sicil czeti.
e) Talebimiz üzerine, küçük oğlu Sayın Hamdun Yazır'ın gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz
30.9.1968 günlü mektup.
f) "Son Hattât'lar"; İbn'ül-Emîn M.K. İnal; 107.-110. sf.ler

983
devam ederek icazet aldı. Şubat 1905 (Zilhicce 1322)'deRüus (54) imtihanına girerek
başarıyle me'zun oldu. Bâyazid Câmi'inde 1908 yılma kadar ders okutup bu tâ-
rihde Dersiam (Profesör)'hk icazetnamesi aldı (55); sonra, Mekteb-i Nüvvab
= Mefkteb-i Kuzât (= Şer'î Hâkim, Kadı Mektebi)'a girdi; buradan birincilikle
me'zun ohıp 3. Sınıf Kadî diploması aldı. Bu devrede ayrıca özel olarak yüksek Ri­
yaziye, Felsefe, Edebiyyât da tahsil etti. Arabca ve Farsça ile birlikte Fransızca da
öğrendi. Hattat Sami ve Hattat Bakkal Arif Efendilerden s ü l ü s , n e s h
ve t a ' 1 ı k yazı şekilleri dersi de aldı. Böylelikle Memleketimizin tanınmış
ve çok güzide Amatör Hattatları safına geçti. Aşağıdaki yazısı, kendisinin bu alan­
daki kaabiliyetini çok güzel şekilde açıklamaktadır.

Ekim 1906 (Teşrîn-i Evvel 1322)'de Meşihat (Şeyh'ül-îslâmlık) Mektubî Kale­


mine ta'yin edildi. Bu arada ek görev olarak Mekteb-i Nüvvab ve Kuzât Ahkâm
ve Nizâmat-ı Evkaaf, Medreset'ül-Vâizîn (Vâızlar Mektebi) Fıkıh ve Medrese-i Sü-
leymâniyye Mantık Muallimliklerini de deruhde etti. îki yıl kadar "Huzur Dersle­
ri" Muhâtablığı'nı da yapmıştır.
Meşrûtiyet'in i'lânmdan sonra 1908 seçimlerinde Meclis-i Meb'ûsân'a Antalya
Meb'ûsu olarak girdi.
31 Mart Vak'asını müteâkiıb, 27 Nisan 1909'da "Vazifesi olmadığı halde, galiba
sevk-i hamiyyet ve tergîb-i cem'iyyet (îttihad ve terakki cemiyetf'nin teşviki) ile:

(53) Hocası'nın adı da " H a m d i " ' olduğundan, kendisi'nin anlaşılması için adı'nın başına " K ü ç ü k " sıfatı konmuş;
bu târih'den sonra " K ü ç ü k H a m d i " Efendi lakabıyle şöhret bulmuşdur.

(54) Rüûs, ilmiyye mesleğinde akademik kariyer'e müderris olarak dâhil olmak için verilen bir nevi' do­
çentlik sınav karşılığında alınan sertifika'dır.

(55) " İ l m i y y e Salnamesi" 'nin 135. sf. nde " 1 5 Rebî'ül-Ahîr 1322 (13 Mart 19I4)'de fcibtidâ-i H i r i c ) derece­
siyle Fatin Efendi Deniyyesi Müderrisliği tevcih e d i l d i ğ i " kaydı vardır.

984
Men raakaıb'en-nâse m â t e hemmen,
Ve fâze b'il-lezzeti el-cesur (56).
beyt'ine uyarak Sultan Abdülhamid ( H â n ) Merhumun bi'gayr-ı hakk'ın "hail"
hakkındaki "Fetva" müsveddesini yazdı.." (52/f), (57).
4 Ağustos 1918 (1334 R.)'de beşbin krş. maaşla Dâr'ül-Hikmet'il-İslâmiyye
A'zâlığma, 2 Nisan 1919 (1335 R.)'da orabin krş. maaşla aynı yer Reisliği'ne, 20
Mayıs 1919 (1335 R)'da Onüçbin krş. Maaşla Damad Ferid 1., 2. Kabinelerinde Ev-
kaaf Nâzırhğı'na, 15 Eylül 1919 (1335 R-)'da A'yân A'zâlığı'na ta'yin edildi.
Nazırlık görevi sırasında Damad Ferid Kabinelerinin. Millî Mücâdele aleyhinde
aldığı kararlara Kabine Üyesi olarak iştirak ettiği cihetle İstiklâl Mahkemesi ta­
rafından gıyaben i'dâma m a h k û m edilmiş ise de Büyük Zafer'den sonra Anka­
ra'ya gelip muhakemesi yapılarak beraet etmişdir. Uzun yıllar İstanbul'da herhan­
gi bir vazifede bulunmayarak o t u r m u ş ; bu arada, Atatürk'ün isteği üzerine, eserleri
kısmında künyesini vereceğimiz 9 cildlik ve "Hak Dîni, Kur'an Dili, Yeni Mealli
Türkçe Tefsir" adiyle Kur'ân-ı Kerîm'i, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından ola­
rak, tefsir ve terceme etdi. Uzun bir rahatsızlık devresinden sonra 27 Mayıs 1947'-
de Erenköyü'hde Hak'km rahmetine kavuşdu. Mezarı Sahrây-ı Cedîd Kabristanı'n-
dadır.
İstanbul'da Kayseri'li Bekir Sami Efendi'nin kızı Firdevs Hanımla evlenmiş;
üçü erkek ve biri kız olmak üzere dört evlâd sahibi olmuşdur. Ortanca oğlu 16
yaşında iken, kızı ise 1946'da çocuk dünyaya getirirken Hakk'ın rahmetine kavuş­
muşlardır. Hâlen (1968) en büyük oğlu ile en küçük oğlu hayattadırlar.
Arabca, Farsça, Fransızca dillerini bilirdi. Biraz da İngilizce'ye vâkıftı.
İbn'ül-Emîn Mahmud Kemâl İnal, Rahmetli Hamdi Yazır'dan şöyle bahset­
mektedir (52/f):

(56) "İnsanlardan çekinen üzüntülü, cesur olan elemsiz ölür."


(57) Rahmetli Ali Fuad Türkgeldi, "Bak.: Görüp İşittiklerim; 2. baskı; Ankara, 19511; 36. sf.", bu olay'ı şöy­
le anlatmaktadır:
"Tal'at Paşa'nın bil'âhara vâki' ifâdesine nazaran: Tal'at Bey (Paşa) Hal' günü sabahleyin, Şeyh'ül-
İslâm ile Fetva Emini Nuri Efendiyi Meclis-i Meb'ûsanâ götürmek üzere, bizzat evlerine gitmiş; o gün
akşama kadar bîr şey yemeye vakti olamıyacağı cihetle Fetva Emini'nin evinde kendisine bJr iki yumur­
ta pişirilmesini istemiş ve o gün Meclis-i Meb'ûsâna gelmesini ihtar etmiş. Nuri Efendi Fetva i'tâsının
kendisine taalluk etmeyip Şeyh ül-İslâm'a âid olduğundan bahisle itiraz eylemiş ise de serdettlği maze­
rete bakmayarak vuku' bulan ısrarı üzerine azîmete mecbur olmuş. Oradan Bâb-ı Meşihat'a giderek Şeyh'
ül-İslâm'a da birlikte azimet eylemesini teklif etmiş; Müşarünileyh "ben hastayım gidemem" diye serd-i
ma'zeret eylemesiylie (Tal'at Paşa) "neniz var?" diye sorup (Şeyh'ül-İslâm) "İdrarımı tutamıyorum" de­
yince "Efendi, iş bu hâle geddikten sonra donuna da işesen ben seni zorla alıp götürürüm; ördeğini de
beraber a l " diye tehdid ederek birlikte götürmüştür.
Yine Tal'at Paşa'dan mesmu'um olduğuna göre hai'İn icrası günü Hey'et-i A'yân ve Meb'ûsânJ, Ayasof-
ya'daki Dâire'de A'yân Reisi Said Paşa'nın taht-ı riyasetinde içtimâ ederek hal' kararı i'tâ edildiği ve
bu kararı kabul edenlerin ayağa kalkması suretiyle re'y toplandığı sırada kendisi de Said Paşa'nın yanında
durup Hocalardan ayağa kalkmamış olanlar üzerine hışm ile atf-ı nİgâh etmekde, onlar da ayağa kalkmakda
imiş. A'yân tarafından da ba'zı kalkmayanlar olduğundan Said Paşa [Tal'at (Beyin) Paşa'nın] kulağına
eğilerek ''Efendim, biraz da bu tarafa baksanız!" demiştir.
O zaman Maârif Nâzın bulunan Abdürrahman Şeref Efendi'nin de beyânına göre Meclis-i Meb'ûsan
Reİsi'nin Odasında Fetva Eminİ'ne (Abdülhamid'İn hal'ine âid) fetva i'tâsı teklif olundukta;
(Devamı 986. sf.dadtr)

985
"... Bakkal Arif Efendi'nin bir mecmuaya dercolunıan terceme-i hâli'ni tesbît
sırasında h a t t a t Necmüddin Efendi demişti ki:
— Hamdi Efendi, daha ziyâde ilm ile iştigal etmekle beraber, ekseri vaktini
yazıya (hattatlığa) hasretseydi dünyada kimsenin nâmı kalmazdı*..
Merhum, nadiren nazm ile iştigal ederdi. Bundan bahsettiğimiz sırada:
— Aruz bilmem; her vezinde şiir söyleyemem; söylediklerim birkaç vezn'e
münhasırdır. Mûsikî m a k a a m â t m a da vâkıf değilim. Birşey okuduğumda hangi
m a k a m d a n okuduğumu bilmem, dedi.
"Kemârü'ş-Şuarâ"yı (— Son Asır Türk Şâirleri'ni) yazmakda olduğum hengâm-
da, (Hamdi Yazır'm) terceme-i hâlini ve bir kaç parça nazmını (şi'irini) istemiş­
tim. (kendisi) Serzeniş tavrıyle:
— Beni şâirler sınıfında bulundurmağa mı lâyık görüyorsun diyerek "Şâirler
Sınıfında" bulunmağı kendine zül addetmişdi. Bilâhare, bu nâbecâ fikr'den nükûl
ve izhâr-ı nedamet ettiyse de eser basıldı; bitti; kendisini derce imkân kalmadı.
H a t t a t l a r arasında yazmak üzere son zamanlarında terceme-i hâlini istediğim­
de, hasta olduğu halde, memnuniyyetle takrir etmişti... İlmi kavi ve fikri salim
olan Hamdî-i fâdıl...."
İslâm-Türk Ansiklopedisi "Muhit'ül-Maârif" Mecmuasında Eşref Edîb de Rah-
metli'den bahsetmektedir (52/b):
"Muhammed Hamdi Efendi, Muasır İslâm Ulemâsı arasında misli nâdir bir
zât idi. Allaha ve Peygamber (S.A.)'e bütün kalbi ile bağlı idi. Derin bilgisi ve ge­
niş düşünüşü ile cihan hâdiselerini hep İslâm'ın hayat ve istikbâli ile muhakeme
eder; beşeriyyetin felah ve saadetinin ancak Müslümanlık esaslarına bağlanmakla

— Fetva vermek bana âid değil, Şeyh'ül-İslâm'a âiddir. Fetva Emini (fetvanın) yalnız müsveddesini
yazar, Şeyh'ül-İslâm İmza eder. Hem, ha I'de seâmed vardır; bunu yapmayın. Rusya Muharebesi esnasında
(1876) (Sultan AbdülazIz'İn hal'inden sonra) ben muhacirin-i islâmiyye çocuklarını omuzlarımda taşıdım.
Teklif edin; (Abdülhamid) nefsini (kendisini) azletsin, demiştir.
Onun üzerine taraf-ı Şeyh'ül-1siâmî den imza ve A'yân ve Meb'ûsân'dan mürekkeb Meclis-i M i l l î hâ­
linde içtimâ eden Hey'et'de kıraat olunan (okunan) Fetvây-ı Şer'î'de münderic şıkkeyn ( i k i şık'dan) h a l '
ciheti b i l ' i t t i f a k tercih olunmuşdur. Muharrir-i Fetva (fevâyı yazan) Meb'ûsân'dan Küçük Hamdi (Yazır)
Efendi'nin bu bâbdaki (konudaki) ifâdâtı daha vazıh olduğundan, onu da zabt ve âtiye aynen dere eyledim:
Sadr-4 Azam, Şeyh'ül-İslâm ile A'yân ve Mob'ûsân Reisleri ve Meb'usândan Mustafa Asım (Yörük)
ve Küçük Hamdi (Yazır) Efendiler de hazır oldukları halde, Meclis-i Meb'ûsân Reisi'nin Odası'nda Fetva
Emîni Nuri Efendi'ye ,<Hal') Fetvâ(sı) i'tâsı teklif olundukda (Nuri Efendi):
— Fetva i'tâsı bana âid değil, Şeyh'ül-İslâm'a âiddir. Fetva Emînî^ yalnız müsveddesini yazar. Şeyh'
ül-İslâm imza eder. Ben Fetva Emâneti'nden isti'fâ etmişVim; isti'fayı, sizin Kanûn-ı Esâsi'niz de kabul
ediyor, demişdir.
Hamdı (yazır) Efendi ise:
— Bir ferd-i Müslim size Fetva Emini sıfatıyla değil. Memleketin ulemây-ı meşhûresi'nden bir zât
s ifa tiyle müracaat edip de bunun caiz olup olmadığını sorarsa cevab vermeye şer'an mecbursunuz; de­
mesi üzerine Nuri Efendi:
— Sen akıllı bir adama benziyorsun; hal'de şeamet vardır; bunu yapmayın... Feragat teklif edin»
belki nefsini azleder, demiştir. Mustafa Âsim (Yörük) Efendi ( d e ) :
— O halde-. Fetva, feragat teklifi veya hal'i suretiyle iki şık üzerine yazılırsa ne dersiniz? deyin­
ce, (Nuri Efendi):
—ı Bu olur, diye mukaabele etmişdir.
Bunun üzerine Fetvayı Hamd? (Yazır) Efendi yazmıştır...."
[ B u hususta ayrıca bak.: "Sultan 2. Abdülhamid ve Bugünkü M u a r ı z l a r ı " ; 2. bası; İstanbul, 1965;
56. sf. ve müteâkib]

986
m ü m k i n olacağına, mütemâdi delâletle yürünülemeyeceğine, zaman gelecek Be-
şeriyyet bekaay-ı nevi'ni te'min için doğru yola düzelmek mecburiyetinde kalaca­
ğına, gelecek asırlarda İslâm İdealinin dahıa iyi anlaşılacağına ve tatbik edileceği­
ne imânı kuvvetli idi. Yeniliği, Müslümanlık iycablarmdan addederdi; ancak
(Milletin) Millî hüviyyetini değiştirmemeyi esas ittihaz ctmişdi. Her mes'eleyi
en ince teferruatına kadar derinleştirmekden zevk alır; dehâ derecesinde bir ze­
kâya mâlik, zâhid, m ü t t e k i bir zât idi j.."
Yakın arkadaşı eski Meclis-i A'yân Reislerinden Rahmetli Mustafa Âsim Yörük,
yazdığı bir "Kasîde'"de Hamdi Yazır'ı şöyle anlatmaktadır (52/ç-174):
"Sensin ol bahr-i hakim dalgalanır leyi ü nehar,
Feyzalır Medrese-i dâhil ü sahil H a m d i ;
Sen idin Sâ'dî-ı zeman, İbn-i Kemâl-i devrân,
Gösterilsin sana ger varsa mümasil Hamdi;
Seni görseydi Gazali der idi bîşübhe:
Aferin! ey müteferrid, mütekemmil H a m d i ! . . "

BASILMIŞ ESERLERİ
1. İrşâd'ül-Ahlâf fi Ahkâm'ül-Evkaaf (Mekteb-i Mülkiyye için Ders Kitabı)
İstanbul, 1327 (1911); 312 sf.; 8°
2. Matâlib ve Mezâhib (Mezhablerle ilgili Felsefe Târihi, ilâve ve hâşiyeleriyle
birlikde Paul Janet-Gabriel Seail'den terceme)
İstanbul, Matbaa-i Ebbüzziyâ; 1926; 640 sf.; 8°
3. Hak Dini, Kur'an Dili, Yeni Meallî Türkçe Tefsir
İstanbul, Matbaa-i Ebbüzziyâ; 1935
1. C: 1008 sf. j 4. C: 2656-3544 sf. \ 7. C: 5138-5868 si.)
2. C: 1009-1857 sf. ( 8° 5. C: 3545-4326 sf. ( 8° 8. C: 5869-6433 sf.!
3. C: 1858-2655 sf. ) 6. C: 4327-5137 sf.) 9. C; (Fihrist)
O

Zanoğlu Safer Paşa'nm torunlarından olup Çerkez


HASAN FUAD PAŞA (58) B e
j d u g Kabilesi Beylerindendir. Babası'nm kim ol­
duğu, nerede doğduğu tesbit edilememiştir. 1873'de Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'-
den Piyade Mülâzimi (teğmeni) olarak me'zuniyetinden sonra öğretmenlik mesle­
ğini seçip çeşitli askerî ve sivil okullarda Riyaziye Muallimliği yapmıştır. 13 Ağus­
tos 1881 (1 Ağustos 1297)'de Miralay (Albay) rütbesinde iken, ek görev olarak,
Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne t'dâdî Kısmı Hendese (Geometri) Muallimliğine de
ta'yin edilmiş; ondokuz yıl bu görevde kaldıktan sonra, İ'dâdî Kısmı'nın Mercan'a
nakledilmesi üzerine 13 Eylül 1900 (1 Eylül 1316)'da Mülkiye'den ayrılmıştır.
Mirliva (Tuğgenerali) rütbesinde ve Kuleli Askerî İ'dâdisi Ders Nâzın (Öğretim
Grupu Başkanı) iken yaş haddinden emekliye ayrılmış; 1911'de İstanbul'da Hakk'ın

(58) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 296. sf.


b) Türk Maşhurları Ansiklopedisi; 145. sf.
O M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1966; 591.-592. sf.ler

987
rahmetine kavuşmuştur. Mezarı Kılıç Ali Paşa Câmi'i Bahçesindedir. Mate­
matikle âid kıymetli eserleri ile tanınmış generallerimizdendir.
BASILMIŞ ESERLERİ (58/c)
1. Nazarî ve Amelî Usûl-i Hendese
İstanbul, Karabet Matbaası; 1306 (1890); 445 sf.; 8°
2. Nazarî ve Amelî Usûl-i Hendese (2. cild'i Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne ile Umu-
men Mülkî ve Askerî Mekâtib-i İ'dâdiye'de tedris olunmak üzere)
İstanbul, Karabet Matbaası,
1. C: 454 sf.; 1310 (1894); 8°
2. C: 455-799 sf.; 1312 (1896); 8°
O
HAYREDDİN NEDİM (59) Hâriciye Nezâreti Hazîne-i Evrak (Ar­
şiv) Umum Müdîrliği'nde bulunduğuna;
14 Şubat 1911 (1 Şubat 1327)'de ek gö­
rev olarak Mekteb-i Mülkiyye (Fransız­
ca) Usûl-i Terceme Muallimliğine ta'-
yin edildiğine, 1915'de Mülkiye'nın ka
patılması ile bu görevden ayrıldı-
n a ; 1929 yılında İstanbul Belediye Mü­
ze ve Kütübhânesi Müdîrliğine getiril­
diğine; bir süre de İstanbul Şehir Mec­
lisi Üyeliğinde bulunduğuna, 1933'de İs­
tanbul'da H a k k ı n rahmetine kavuştuğu­
na dâir söylenti'den başka, gerek Dışiş­
leri Bakanlığı Sicil Arşivi'nde, gerek ha-
yatda olan öğrenicileri nezdinde yaptı­
ğım araştırma ve soruşturmaya rağmen
bir sonuç elde edemedim.
Öğrenicilerden ve Mülkiye 1913
(1329) yılı me'zunlarından rahmetli Fazlı
Güleç şunları nakletmiştir:
"Terceme Usûlü Hocamız Rahmetli
Hayreddin Nedim Bey, derse başladık-
dan sonra dışardan girenleri hoş karşılamaz, hiddetlenirdi. Ben oldukça devam­
lı olmama rağmen bir gün nasılsa Hocadan sonra geldim. Dışardan gireceğini
diye işaret ettiğim arkadaşlardan bilhassa, her ikisi de rahmete kavuşmuş, Kon­
yalı Rifat Ahmed'leı, Kayserili Muhiddin baş göz işaretiyle beni, giremezsin, diye
tahrik etmeğe başladılar.
Birdenbire içeriye dalarak ve ayn çatlatarak "esselâmüaleyküm" deyiverince
Hoca da "ve aleykümüsselâm" demesiyle beraber " K a r a t a h t a ıbaşma buyurun"
emrini vermesi bir oldu.

(59) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 313., 468 sf.ler.

988
Ben tahta başına gidince dikte ettiği kısa ajans haberlerini az olsun ve yan­
lış çoğalmasın diye, iri iri yazmağa ve tahtayı çabuk doldurmaya başladım. Hoca
işi anlayarak:
— Zararı yok, sildirir tekrar da yazdırabiliriz, dedi. Her ne hal ise, bereket
kolay tarafı geldi; işin içinden çıkabildim. Hocamız beşuş bir yüzle:
— Teşekkür ederim; buyurunuz yerinize, deyince arkadaşlardan Emekli İdare
Kurulu Üyesi Şemsüddin Yazıcı, gülerek yanıma geldi ve:
— Fazlı, geçmiş olsun, çok şükür hendeği atladın; diye lâtife ettiydi.
Bilâhare (Ben) İstanbul Vali Muavini iken kendisiyle çok sık konuştuğum Hocam
Hayreddin Nedim Bey de Bakırköy İnhisar Baş Bayii ve Cemiyet-i Umûmiyye-i
Belediye A'zâsı (Belediye Meclisi Üyesi) bulunuyordu. Cemiyet-i Umumiyyede
Elektrik Şirketinin fazla para aldığını isbât etmiş ve bir takrir ile bu
fazlanın Belediye Bütçesine mâl edilmek suretiyle Köprü (60) Geçiş Resmi'nin
kaldırılmasını teklif etmişti. Şirket, Hocayı bu fikrinden vaz geçiremeyince onun
o işden uzaklaşması çâresini aramağa başlamış ve Vilâyet Özel İdaresiyle Bele­
diye tek Meclisde bileşince Şirketin adamlarından ba'zıları "Hayreddin Bey Ar­
navutluk Hâriciye Nazırının Kaaim Pederidir. Belediye A'zâsı olamaz" demişler.
Filhakika Rahmetli Hoca'nın, Osmanlı İmparatorluğu devrinde, kendisine dâmad
edindiği o havali halkından bir zât da o vakitler Arnavutluk Hâriciye N â z ı n îdi.
Hoca bunu işidince beti benzi kül gibi olduğu hâlde yanıma gelerek;
— Fazlı, Evlâdım, Hocanla konuşma, O vatan hâini imiş; Kızını Arnavutluk
Hâriciye Nazırına vermiş, dedi. Gözlerinden yaşlar akarken ben d e :
— H o c a m bunu kim söylüyor, dedim.
— Partiden bir efendi söyledi, deyince dayanamadım:
— Hocam, Ben Seni ağlarken bir defa daha görmüştüm. Mülkiyenin Son Sını­
fında idik; sen bize derse girmiştin; Edirne'nin (Balkan Harbi'nde) sükût ettiği
günlerde idi. Fransızca " T e m p s " Gazetesinde "Tardieu" tarafından bu mevzu' üze­
rine yazılmış bir makaale okuyordun; makaalenin sonu şu cümleyle bitiyordu:
Şeref, talihsiz k a h r a m a n l a r a !
Bu sözler ağzınızdan hıçkırıkla çıkarken göz yaşlarınız da o günler kumral
olan sakalınızı ıslatıyordu. Benim gözlerim, size hiyânet isnad edenleri bu Vatan
için ağlarken daha görmemiştir. Sözümü bitirirken boynuma sarıldı ve:
— Bu hâdiseyi arkadaşların da hatırlarlar mı?... diye sordu.
— Pek tabiî... cevabını alınca:
— Öyleyse bana Hayreddin Nedim'liğim yeter. Belediye A'zâlığım istemem, de­
yip veda etti ve gitti."
(Bulabildiğimiz)
BASILMIŞ ESERİ
1. Bir Elçinin Târihçe-i Sefareti: 1207-1208 (1791-1792)
istanbul, Matbaa-i Orhâniyye; 1333 (1917), 112 sf.; 8°
O
(60) 1926 yılına kadar İstanbul Galata Köprüsü'mden para ile geçilirdi.

989
HÜSEYİN AVNİ MEKKI Bolvadin'li Alay Müftîsi İbrahim Hakkı
MÜFTİOĞLU (61) Efendi ile Firdevs Hanım'm oğludur.
1884 (1300 R.J'de, Babasının m e ' m û r e n
bulunduğu Mekke'de doğdu. İlk ve orta
öğrenimini Mekke Rüşdiyesi'nde ta­
mamladı. Bu arada Harem-i Şerif Der­
siamlarından Ahmed Eb'ül-Hayr ve
sonra Süleymâniye Dersiamlarından
Merzifonî Hafız Hilmi Efendilerden
Ulûm-i Arabiyye'yi (Arabça bilgileri)
okuyup icazetname aldıktan sonra im­
tihanla önce Darülfünun Ulûm-i Âliye
ve Dîniyye (İlâhiyet Fakültesi) Şûbe-
si'ne, daha sonra 1908 (1324 R.)'de Hu­
kuk (Fakültesi) Şûbesi'ne girerek 1912
(1328 R.) yılında me'zun oldu.
Öğretim mesleğini seçerek Maârife
intisâb etti. Açılan sınavı kazanarak
sırasıyle: Konya, Üsküb Dârülmualli-
mîn (erkek ilk öğretmen okulu)'leri
Rüşdiye Kısımlarında; Manastır, İz­
mir, Mercan, Vefa ve Galatasaray Sul­
tanileri ile Çamlıca Kız Lisesi Arabca
Muallimliklerinde bulundu. 1918'de Mülkiye'nin Dâhiliye Nezâretine bağlı olarak
yeniden açılması üzerine, ek görev olarak, Mekteb-i Mülkiyye Arabi Muallimliği'ne
ta'yin edildi. Mülkiye Mektebi programından Arabca Dersi'nin kaldırılması üzerine
1924'de bu vazifesi sona erdi. Aynı târihde öğretmenlik mesleğinden ayrılarak Ad­
liye Mesleğine geçdi. Sırasıyla Aydın, Afyon, Ödemiş ve İstanbul'da muhtelif hâ­
kimliklerde bulundu. 1948'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. Aynı yıl İstanbul
Barosu'na kaydolarak bir müddet avukatlık da yaptı. Hâlen (1968) İstanbul'da
emekli olarak oturmaktadır. Evli olup, ikisi erkek ve biri kız olmak üzere üç evlâd
babasıdır. Arabca'nın gavâmızma vâkıf olup, biraz da Fransızca bilmektedir.
Mülkiye'deki öğretmenlik yıllarına âid hâtıralarından bir kısmını şöyle anlat­
maktadır:
"Yetiştirdiği pek değerli elemanlarla bilim alanında, idâri cihazımızda müstes­
na bir mevki'i bulunan ve aynı zamanda Türk Demokrasisinin gelişmesinde büyük
rolü olan çok kıymetli irfan Müessesemizin îfâ ettiği hizmetleri Türk ve dünya
umumî efkârma bildirmek gayesiyle hazırlanan (Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiye­
liler) adlı kitaba konulmak üzere istenilen bilgileri arz ediyorum.
Aradan uzun yıllar geçtikten sonra da hatırlanmak, benim için lutufkâr kadir­
şinaslıktır. Şükranlarımı sunarım:

(61) Bak.: Talebimiz üzerine gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 12.4.1967 günlü mektup.

990
1334 (1918) yılı Eylül ayının sonlarına doğru, babamın doğum yeri olan Bolva­
din'de bulunuyordum. Bir akrabâmm dükkânı önünden geçerken Merhumun heye­
canla beni yanına çağırıp son gelen Vakit Gazetesini uzattığını hatırladıkça heyecan­
lı sürür duyarım. Gazeteyi alıp bakınca ne göreyim: Mekteb-i Mülkiyye Arabi Mual­
limliğine (Müderrisliğine) ta'yin edildiğim yazılı idî. Bu suretle, Mekteb-i Mül-
kiyye'nin Tal'at Paşa tarafından ikinci açılışında, Merhumun intihâbiyle Arabi Mual­
limliğine ta'yin edilmişdim.
O târihde Mekteb, Kabataşta idi. Müdîr Nâzım Bey, Müderrislerden Hasan
(Saka), İsmail Hakkı (Göreli), Ahmed Hâşim, Kemâl Atıf Beylerle talebelerimden
(Ord. Prof. Merhum) 41 Mükrimin Halil gibi Ulu Tann'mn rahmetine kavuşan aziz
arkadaşlarımın hâtıraları önünde tazimle eğilir ve onları rahmetle anarım.
Yine bu arada, 1 İhsan (Arat)'ın (Mâliye Bakanlığı Başmüfettişi iken emekliye
ayrılmıştır), Mekteb'de tertib olunan bir toplantıda, Arabca olarak bir saatden faz­
la "İstanbul Fethi"' ne dâir konferans verdiğini ve konferanstan sonra, Merhum
Hasan (Saka)'nm yerinden kalkarak "ne olurdu, ingilizce hocası olsaydım.." diye
tebrik ettiğini hatırladıkça heyecan duyarım."

-o-
(MUALLİM-İ SEHÎR) 1839'da doğduğuna, Askerî Mekteb-i
DR. HÜSEYİN REMZİ PASA
Tıbbıyye-i Şâhâne'den tabib yüzbaşı
olarak me'zun olduğuna, muhtelif aske­
rî hastahânelerde doktorluk ve askerî
mektebler ile Harbiye'de, Tıbbıye'de
ve Dârüşşefeka'da muallimlik yaptığı­
na, Mekteb-i Mülkiyye yüksek öğretim
müessesesi olarak açıldığında İ'dâdî
Kısmı'na Miralay (Albay) rütbesiyle
3 Kasım 1877'de ilm-i Hayvanat (Bi-
yoloji'nin hayvanlar kısmı) dersi mu­
allimliğine ta'yin edildiğine, ondokuz
yıl bu görevde bulunduktan sonra Mir­
liva (Tuğgeneral) rütbesinde iken 20
Ekim 1896'da İstanbul'da vefat ettiği­
ne dâir bilgiden başka, araştırmalara
rağmen, hakkında bir şey bulunamadı.
Çeşitli konularda pekçok sayıda ki-
tabları bulunan bir generalimizdi.

(62) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l.'C; 300. sf.

991
BASILMIŞ ESERLERİ (63)
1. Risâle-i ihtisâr-ı Fevâid
İstanbul, Mekteb-i Tıbbıyye Matbaası; 1286(1870) 119 sf.; 8"
2. Münşeât-ül-Etfal (Çocuklar için seçilmiş okuma p a r ç a l a n )
İstanbul, 1287 (1871); 64 sf.; 8°
3. İlm-i Mevâlid-i Selâse (3 cild)
İstanbul, Mihran - Mekteb-i Hanbiyye Matbaaları;
l . C : Mebâdi-i Târih-i Tabîi'den İlm-i Hayvanat; 1295 (1879); 136 sf.; 8"
2.C.: İlm'ül-Arz v'el-Maâdin; 1294 (1878); 109 sf.; 1 levha; 8°
3.C.: Usûl-i Nebatat; 1293 (1877); 61 sf.; 4 levha; 8°
4. İlaveli Müntahabât-ı Lûgat-i Osmaniyye
İstanbul, Şirket-i İrâriyye Matbaası; 1294 (1878)
l . C : 8 + 470 sf. 8°
2.C.: 570. sf.; 8°
5. Mukaddime-i Târih-i Tabîi: Mevâlid-i Selâse
İstanbul, Mekteb-i Tıbbiyye Matbaası; 1294 (1878); 31 sf.; 8°
6. Lûgat-ı Ecnebiyye; ilaveli Lûgat-ı Osmaniyye
İstanbul, Rızâ Matbaası; 1289 (1882); 4+612 sf.; 8°
7. Târihi Tıb
l . C : İstanbul, Karabet Matbaası; 1304 (1888); 331 sf.; 8°
8. Lûgat-ı Remzi (2 cild)
İstanbul, Matbaa-i Hüseyin Remzi; 1305 (1889); 8°
9. İ l m i H â l i Tıbbî
İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1035 (1889); 88 sf.; 8°
10. Târih-i Tabiî: Hayvanât ve Nebatat ve Mâdeniyât (1. kısım)
İstanbul, Karabet Matbaası; 1308 (1892); 248 sf.; 8°
11. Ahlâk-ı Hamîdî (Mülkiye Mektebi İ'dâdî 4. Sınıf için)
İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1310 (1894); 156 sf.; 8°
12. Hoca Hanım: Hanım Kızlara Dürûs-i Ahlâk (Ahlâk Dersleri)
İstanbul, 1315 (1899); 183 + 1 sf.; 8° (2. bası)
13. Müntahabât-ı Hüseyin Remzi'den: Hayat, Memat ve Aşk, İzdivaç
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1315 (1899); 24 sf.; 8°
14. Sağdıç: Rehber-i İzdivaç (3. kitab)
İstanbul, 1315 (1899); 123 sf.; 8"
15. Mekteb ve Aile Romanı; Bir Farenin Seyahati
İstanbul, A. Asadorya Matbaası; 1316 (1900); 64 sf.; 8°
16. Müntahabât-ı Hüseyin Remzi: 3. Kitab, Vesîle-i İntibah
İstanbul, 1318 (1902); 23 sf.; 8°
17. Yâdigâr-ı Remzi: Aile Hıfzussıhhası (Aile İjiyeni)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1318 (1902); 218 sf.; 8°

(63) Bak.: M i l l î Kütübhâne; Arap Harfli Türkçe Kitablar katoluğu Ankara, 1966; 654.-657. sf.

992
18. Validelere Yadigâr (Çocuk Bakımı)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1318 (1902); 240 sf.; 8°
19. Aile Hıfzussıhhası
istanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1320 (1904); 208 sf.; 8°
26. Hıfz-ı Sıhhat-ı Müteehhilîn (Evlilik îjiyeni; 3. bası)
İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1321 (1905); 240 sf.; 8°
21. İlm-i Teşrih ve Vezâif'ül-A'zâ ve Ma'lûmat-ı Sıhhıyye
İstanbul, Arsak Garoyan Matbaası; 1331 (1915); 260 sf.; 8°
22. Teşrih ve Vezâif'ül-A'zâ-i Nebati (Ders kitabı)
İstanbul, Matbaa-i Amire; 1335 (1919); 153 + 3 sf.; 8°
23. Tıbb-ı Nebevi: Hazreti Muhammed ve Tababet
İstanbul, Şark Kütübhânesi; 1928; 175 sf.; 8°

H i c a z
(Hacı) İBRAHİM HAKKI (64) Valilerinden Şerif Paşa'nm Kâhyası İs­
mail Efendi'nin oğlu olup 1826 (1242 R.)'da İstanbul
Tophane semtinde doğdu. Mahalle Mektebi'nde ilk öğ­
renimini tamamladıktan sonra Bâyezîd Câmi'inde Cami' Derslerine devam ederek
"Molla Câmi"ye kadar okudu. Şerif Paşa'nm Hicaz Vâliliği'ne ta'yin edilmesi üze­
rine babası ile birlikte Hicazca gitti. Orada zamanının meşhur ansiklopedistlerin-
den (allâmelerinden) olan Şeyh Mahmud Şinkıytî'den Arab Grameri, Arab Ede-
biyyâtı, Bedi', Beyân öğrendi. İstanbul'a döndükten sonra me'muriyet hayâtına baş­
ladı. Sırasıyle Sadâret Mektûbî Kaleminde, Erzurum Dîvân Kâtibliğinde; Ce-
miyet-i Rüsûmiyye Mümeyyizliğinde; Evkaaf Nezâreti Varidat Mümeyyizliğinde,
Evkaaf Meclis-i İdare A'zâlığında bulunmuştur. Gözlerinden rahatsız olduğu ve
otedenberi Türk Çocuklanna iyi Arabca öğretecek bir özel okul açmak istediği için
az bir maaşla son me'muriyetinden, kendi isteği ile, 1882 (1298)'de emekliye ayrıl­
dı. Biraz dinlenmeden sonra aynı yıl "Dâr'üt'ta'lim" adiyle özel bir okul açtı. Or­
taokul (rüşdiye) derecesinde olan bu okul çok rağbet gördü. Okulda genel kültür­
den ayrı olarak Türk, Fars Dil ve Edebiyyâtı ile Fransızca da öğretilirdi. Aşağı­
da kısaca anlatacağımız Türkçe-Arabca konulu polemikler sonucunda şöhreti çok
a r t t ı ; bu sebeble Dârüşşefeka'da Kitabet ve Belagat, Mekteb-i Hukuk Belâgat-ı
Osmâniyye ve Talimi Kitabet Dersleri Muallimliğine getirildi.
1887'de Recâî-zâde Mahmud Ekrem Beyin Mülkiyye Belâgat-ı Osmâniyye ve
Kitâbet-i Resmiyye Muallimliğini terketmesi üzerine 15 Kasım 1887 (2 Teşrin-i Sâni
1303)'de bu ders Muallimliğine de getirildi. İki yıl bu görevi îfâ ettikten sonra çok

(64) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; T.C., 290. sf.


b) Türkiye Maârif Târihî; Osman Ergin; 3.C., 777. sf.
c) " Ö m r ü m " ; Ali Kemâl; Peyam; 23 Klnûn-ı Sânî 1329; 12. Tefrika
ç) Sicilli Osmânî; 2.C., 1518. sf.
d} Osmanlı M ü e l l i f l e r i , Bursalı Tâhir; 3.C., 211. sf.

993
çalışmak, dolayısıyle yorulmak sonucu yakalandığı rahatsızlıkdan kurtulamaya­
rak 8 Aralık 1889 (25 Teşrin-i Sâni 130S)'de İstanbul'da Hakk'im rahmetine kavuş­
tu. Mezarı, Rahmetli Osman Ergin'e göre, Edirnekapı dışında Şâir Bâkî'nm kabri
hizasından 200 adım ileride yol kenarında; Talebesinden Rahmetli Nüzhet Ortan-
ca'ya göre de Edirnekapı dışında, büyük Türk Alimi Ibn-i Kemâl Makberesinin
yanındadır. Ölümüne "Gitti İbrahim Efendi Cennet'e" târihi düşürülmüştür.
"Hacı îbrâhim Efendi, müstesna bir zekâya mâlik ve fevkalâde çalışkan, şark
kültürüne hakkıyla vâkıf bir zât idi" (64/b). Ancak, Türk Dili'nin Arabca ve Fars­
ça'dan ayıklanıp sâdeleştirilmesinin, Muallim Naci gibi, şiddetle aleyhinde idi. Bu
sebeble Türk Milliyetçisi ve Türkçü ve:
"Arabca isteyen Urban'a gitsin,
Acemce isteyen İran'a gitsin;
Frengi'ler Frengistan'a gitsin,
Ki biz Türküz, bize Türkî gerektir..."
mısra'larının şâiri Kemâlpaşa-zâde (lastik) Sâid Bey ile çok şiddetli polemiklere,
ba'zan da kavgalara girişmiştir.
Mülkiyye'ye doğruca Pâdişâh'ın İrâdesi ile ta'yin edilmiştir. Okutacağı Bela­
gat ı Osmâniyye ve Ta'lim-i Kitabet Dersleri için bir kitap yazdı. Bu kitabı oku­
yucularına şu önsözle sunmuşdu:
"... Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne ki, zîr-i himâyet-i Pâdişâhî'de bulunmak şerefi
ile emsaline mubâhat-nümun ve o feyzigâhî maârif'de tahsîl-i envâ-ı fünûn eden ez-
kiyây-i kavm-i asırda sanki birer Felâtun (Eflâtun)'dur. Bu mekteb-i feyz-mekseb
bir nevi' ulûm ve maârife mahal olduğu gibi burada tahsîl-i edebiyyât olunması da­
hî evliyây-ı maârif indlerinde nuhbe-i emel olduğundan bu abd-i kemter her ne
kadar bıdaa-i iktidardan tehî dest ı(bilgi ve nitelikden yoksun) ise de Maârif Ne­
zâreti Celîlesi Canibinden hüsn-i zanne mahzar olmakla bu emr-i hatîre me'mur
buyrulmuştur..."* İbrahim Efendi'nin bu dersinden ne sonuç alındığını da Rahmet­
li Ali Kemâl'den öğreniyoruz (64/c):
"Edebiyyât Dersi, Hacı îbrâhim Efendiye tevdi' edilmişti. Fakat o mübarek de
bir yandan vücûden alîl idi. Mekteb-i Mülkiyyeye devam edemiyordu, Musullu
Said Efendi nâmında bir vekîl gönderiyordu. Filhakika biz Beşinci Senede idik.
Edebiyyât Üçüncü (Smıf)'de okunuyordu. Fakat Üçüncü Sınıf Efendileri (öğreni-
cileri) bize Said Efendiyi anlata anlata bitiremiyorlardı. Zavallı adamcağız, ihti­
mal güzel Arabca biliyordu. Lâkin, hemen hemen Türkçe bilmiyordu. Hattâ kafa,
göz yararakdan görüşüyordu.
Ekrem Beyin müddet-i medîde ihtişam ile ihraz eylemiş olduğu bir kürsî-i ted­
risi böylece bir Hocaya tevdi' eylemek Mekteb için bir sükût idi.
Bir gün biz birkaç arkadaşla ittifak ettik; Sınıfımızı, dersimizi bıraktık. Üçün­
cü Seneye, Musullu Said Efendinin Edebiyyât dersine gittik.
Said Efendi, Edebiyyât-ı Osmaniye dersi değil, derin bir Arab telaffuzu ile ade­
tâ Bedi' ve Beyan okutuyordu» Tam dersin ortasında idi; bir kelimeden, bir sual-

994
den fursat bularak ben, Hoca Efendi ile musahabeye giriştim. Şu sözleri adetâ ser­
best bir edâ ile söyledim:
— Efendi Hazretleri, tedrisâtınız pek fâzılânedir; hepimizi müstefîd ve müs-
tefîz eyliyor; fakat affınıza mağruren söyliyeceğiz, Edebiyyât-ı Osmaniye bu mu­
dur? Filhakika Arabca, Türkçe Edebiyyât hep birdir, bir olmak gerektir; fakat biz
Türk olduğumuz için Kavâid-i Edebiyyeye Arabcadan değil, Türkçeden misaller is­
teriz. Deminden te'kid bahsinde:
"Ve innî ve in küntü el-ehîre zemânehu (= ... Ben zamanında en sonuncusu
isem de...)" buyurdunuz; lütfen şöyle bir ifâde ile bu m ı s r a ı terceme de ettiniz.
Fakat ona bedel meselâ koca Fuzûlîmizin:
"Ger ben, ben isem, nesin sen ey yâr?" nidây-ı bülendini zikreyleyeydiniz
zevk-i edebîmizi okşar, bizi daha ziyâde m i n n e t d â r ederdiniz... Biz Frenkçe ve
Acemce gibi Arabcayı da öğrenmek dileriz. Öyle olmakla beraber Edebiyyâtı, Lisân-ı
Millîmizle okumak isteriz.
Bütün Efendiler bu beyanâtımı tasdik eylediler; alkışlar gibi oldular. Said
Efendi kızardı, bozardı; bana ma'kul bir cevab veremedi. Nihayet:
— Mademki tedrisâtımı beğenmiyorsunuz, ben de bir daha derse gelmem; Ha­
cı İbrahim Efendiye arz-ı mazeret ederim, dedi; kâğıtlarını, kitaplarını topladı, gi­
diverdi. Biz hayretler içinde kaldık; bir pot kırdığımızı anladık. İki, üç gün sonra
vak'ıa Müdîriyete akseyledi. Abdurrahman Şeref Bey bizi çağırdı; mes'eleyi tahkîk
eyledi. Esasen mütâlâalarımı tasdik etmekle beraber beni fena halde azarladı. Ne­
ticede dedi k i :
— Sizin bu kepazeliğinize mebni' Hacı İ b r a h i m Efendi bugün istifasını yolla­
dı. Şüphe yok ki bu hâdise Makaam-ı Âlî'de fena bir te'sir peyda eyler. Çünkü ibra­
him Efendi o derse İrâde-i Seniyye ile ta'yin olundu. Siz şimdi gider de i'tirâf-ı
kusur eyler, ellerinden öper, Efendiye istifasını geri aldırırsanız febihâ iyi olur,
aldırmazsanız hepiniz Mektebden tardolunursunuz...
Biz üç, d ö r t arkadaş, hemen oradan Aksaray'a, Dâr'üt-tedrîs'e fırladık. Zavallı
İbrahim Efendiyi odasında, gecelik entarisiyle muztarib, fakat yine yazı ile meş­
gul bulduk. Sebeb-i ziyaretimizi anlatarak o Hâce-i Dânâ'dan isti'fây-ı afv ü safh
eyledik...
Hacı İbrahim Efendi güzel bir kalbe mâlikdi. O ziyaretimizde bizi müşfikaane
kabul eyledi. Sözlerimizi dinledi. Nihayet Musullu Said Efendi'ye o itirazlarımızı
afveyledi. İfâkat bulur bulmaz bizzat Mekteb-i Mülkiyye'ye derse geleceğini va'det-
mekle beraber Müdîr Abdurrahman Şeref Bey'e de "Edeb ve irfan ile ciddi bir su-
retde müştagil olduğumuzu bit'tecrübe anladığı için bize mücâzat değil, mükâfat
verilmesini", yazdı.

Hacı İbrahim Efendiyi en ziyâde hoşnûd eden, Arabcaya gösterdiğimiz temayül


ve Belâgat-i Osmâniyye münâkaşalarında kavâid i'tibâriyle ona vermiş olduğumuz
hak olmuşdu..."

995
BASILMIŞ ESERLER
1. Temyiz-i Ta'Iîkaat
İstanbul, Matbaa-i Osmâniyye; 1299 (1883); 22 sf.; 8°
2. Şerh-i Belagat
İstanbul, Matbaa-i Osmaniye; 1301 (1885); 128 sf.; 8°
3. Sarf Tercemesi (Arabca Gramer)
İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1304 (1888); 200 sf.; 8°
4. Nahiv Tercemesi
İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1304 (1888); 442 + 9 sf.; 8°
5. Edebiyyât-ı Osmâniyye
1. Cüz: İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1305 (1889); 161 sf.; 8°
6. Edebiyyât-ı Osmâniyye
5. Cüz: İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1305 (1889); 129-160 sf.; 8°
O

MÜDERRİS, BABAN-ZÂDE Baban-zâde Zihni Paşa'nın oğlu


İSMAİL HAKKI (65) olup babasının me'muren bulunduğu
Bağdad'da 1876'da doğdu. Lise öğrenimi­
ni Galatasaray Sultanisinde tamamla­
dı. Bir müddet Mekteb-i Mülkiyye'de
okuduktan sonra Mekteb-i Hukuk'a ge­
çip buradan me'zun oldu.
Me'zuniyetini müteâkib bir süre ik­
dam Gazetesi'nde ve Meşrûtiyetin ilâ­
nından sonra da Tanin Gazetesi'nde ya­
zarlık yaptı. Siyâsî makaaleleriyle ün
aldı. Bu arada akademik kariyer'e de
dâhil olup Mekteb-i Hukuk'da Hukûk-ı
Esâsiyye (Anayasa Hukuku) ve Hukûk-ı
İdare dersleri Müderrisliğine getirildi.
2. Meşrûtiyet Meclis-i Meb'usâm'na Bağ-
dad Meb'usu olarak girdi. Bir ara Maâ­
rif Nâzırlığı'na da getirildi. Meşrûtiyetin
i'lâmndan sonra Mülkiye Ders Prog­
ramlarında yapılan değişiklik üzerine
23 Aralık 1908 (9 Kânun-ı Evvel 1324)'de
Hukûk-ı Umûmiyye ve Esâsiyye (Amme ve Anayasa Hukuku) Dersleri Müderrisli­
ğine getirildi. Dürüst şahsiyyeti, geniş bilgisi ile o devirdeki Mülkiye Öğrenimlerinin
üzerinde çok olumlu te'sir yapdı. 2. Smafda ders vermekte iken ansızın gelen bir

(65) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 298. sf.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 57. sf.
c) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; 90. sf.

996
kalb krizi neticesi 26 Aralık 1913 (12 Kânun-ı Evvel 1329) Perşembe günü 37 yaşın­
da, Memlekete çok hayırlı hizmetler yapacağı bir çağda Hakk'm rahmetine ka-
vuşdıu. Mezarı Beyazıd Câmi'i avlusundadır.
Meb'usluğu sırasında, Meclis-i Meb'usan Riyaset Divânı kâtiblerinden Meb'us
Abdülâziz Mecdî Efendi'nin yoklama sırasında "Baban-zâde" yerine kasden veya
zuhûlen "Yaban-zâde" demesi üzerine Rahmetli'nin hışımla ayağa kalkıp "Ba-
ban'dır" diye düzeltmesi, politika edebiyatına geçmiş meşhur nüktelerdendir.

BASILMIŞ ESERLERİ
1. Hukuk-ı İdare (Mekteb-i Hukuk 1. Sınıf Ders N o t l a n ; 1. Kısım)
İstanbul, Kanaat Matbaası; 1328 (1912); 504 sf.; 8°
2. Irak Mektubları
İstanbul, Kanaat Matbaası; 1329 (1913); 247 sf.; 8°
O
Aslen Konya'lı olup Vak'a-i Hayriy-
MÜDERRİS MANASTIRLI ye'de Manastır'a firar ederek yerleşen
İSMAİL HAKKI (66) Yeniçeri Sancaklarından Abdülvehhab
ez-Zâimî'nin oğlu yüzbaşı İbrahim Efen­
di ile Hatice Hanımın oğlu olup 1846'da
Manastır'da doğdu. İlk öğrenimini Ma-
nastıf'da tamamladıktan sonra genç
yaşında İstanbul'a gelip o zamanın en
ünlü âlimlerinden olan Mustafa Şevket,
Tikveşli Yusuf Ziya Efendiler gibi
Medrese âlimlerinden ders görerek ica­
zet aldı ve "Ayasofyıa Kürsî Şeyhi" pa­
yesini kazandı (67); Fâtih Cami'in-
de Kürsî Müderrisi olarak Ders okut-
du ve "İcazet" verdi. 1874'de Dolma-
bahçe, daha sonra Ayasofya Câmi'leri
Vâızlıklan'na getirildi. Ayasofya Câmi'-
indeki va'z'ları pek büyük Cemâat top­
layarak, ilk şöhretini sağladı. Bu
va'zlarda asla taassuba kaçmaz; Islâ-
miyyetin ilerlemeye engel olmayan ve
akla, müsbet ilme dayanan bir din ol­
duğunu dâima belirtirdi. (68).
Öğretim hayâtına Eyüp Askerî Rüş-

(66) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler, I.C.; 300. sf.


b) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; 799. sf.
c) Talebimiz üzerine torunu T.B.M.M. (1968) Kocaeli Milletvekili Sayın ismail Arar'ın gönderdikleri
ve Arşivimizde mahfuz 28.11.1967 günlü mektub,
(67) Bak.: Osmanlı Târih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü; M.Zeki Pakalın, 2'.C.„ 345. sf.
(68) Bak.: Dünya Gazetesi; Fâlih Rıfkı Alay; 12.112.1962; "Derece" ve 15.10.1967 "Medeniyet" adlı makaaleler.

997
diyesi Arabca Muallimliği ile başlamış; Askerî Tıbbiyye'de ve Mühendishâne-i Ber-
rî-i Hümâyunda (Askerî Mühendis Mektebi ve Topçu Kurmay Akademisi) Akaaid,
Darülfünun Ulûm-i Âliye ve Dîniyye Şubesi (İlahiyat Fakültesi)'nde Hikmet-i Hu-
kûk-i İslâmiyye (İslâm Hukuku Felsefesi) Müderrisliğini îfâ etmiştir. 1884 (1300 R.)
de İstanbul Mekteb-i Hukûk'u Tefsir Müderrisliğine, Evkaaf Nezâreti'nin vâız
yetiştirmek üzere açtığı Medreset'ül-Vaizin Tefsir Müderrisliğine; 13 Şubat 1892
(1 Şubat 1307)'de Mekteb-i Mülkiyye İlm-i Kelâm, Tefsir ve Hadîs Kürsîsi Müder­
risliğine (69) ta'yin edilmiştir.
16 Aralık 1908 (= 2 Kânun-i Evvel 1324/22 Zilka'de 1326) Çarşamba günü İrâde-i
Seniyye ile, 45 zât arasında, A'yân A'zâlığı (şimdiki senatörlük)'na ta'yini sebebiyle
(70) Mekteb-i H u k u k t a n ve Mülkiye'de Yeni Ders Programı'nın uygulanması üze­
rine sözü geçen Ders'in kaldırılmasıyle (71) 10 Kasım 1908 (27 Teşrin-i Evvel
1324)'de de Mülkiye'deki Müderrislik görevinden ayrıldı. Bu suretle Mülkiye'de 16
yıl, Hukûk'da 24 yıl Müderrislik yaptı. A'yan A'zâlığı sırasında Sultan Mehmed
Reşad ile birlikte Rumeli seyahatine çıkmış; "16 Haziran (1911) = IS Cumad'al-
Ahîre (1329) Cuma günü Murad Hüdâvendigâr'ın (1. Murad'm) şehîd olduğu Ko-
sova Sahrâsı'nda yüzbin kişilik muazzam bir Cemâat ile Cuma namazı kılınmıştır.
Sadr-ı A'zam ( İ b r a h i m Hakkı Paşa) burada Arnavutları memnun edecek bir nutuk
irâd etmişse de, Arnavutça bildiği düşüncesiyle seyâhata iştirak ettirilmiş olan
A'yândan Manastırlı İsmail Hakkı Efendi, bir kelime bile Arnavutça bilmediği için
nutuk terceme edilememiş.,." ,(72) (*) dir. A'yân A'zâsı bulunduğu sırada kısa bir
rahatsızlıkdan sonra Anadoluhisarı'ndaki yalısında 6 Aralık 1912 (= 22 Teşrin-i
Sâni 1328/26 Zilhicce 1330) Salı günü Hakk'm rahmetine kavuşdu. Fâtih Câmi'i
Bahçesine defnedildi. Çağımızın büyük din bilginlerindendi.
İlk eşi Hâcer Hanımın vefatı üzerine ikinci olarak Kamer Faika Hanımla ev­
lenmiş; Hâcer Hanım'dan dört oğlu olmuş; hepsi de vefat etmiştir. Kamer Faika
Hanımdan da beş oğlu olmuştur ki, aralarında, Dâhiliye Mütehassısı olup Sağhk
Bakanlığı Müsteşarlığına kadar yükselen ve büyük Atatürkümüzün son dakikaları­
na kadar Müdâvî Tabibliğinde de bulunan Rahmetli Dr. Âsim Arar da bulunan bu
beş erkek evlâdından hâlen (1968) Sa'düddin Sedat Arar hayattadır.

BASILMIŞ ESERLERİ

1 — Tercemet'ür-Risâlet'ül-Hamîdiyye [Hüseyin (bin Muhammed) el-Cesr (el-


Trablûsî)' den tercemej
İstanbul, Tercemân-ı Hakikat Matbaası; 1307-1308 (1891-1892);

(69) Bak.: Bu cild'in 181. sayfasına.


(70) Bak.: Nevsâl-i M i l l î l.C.
(71) Bak.: Bu Cild'in 327. sayfasına.
(72) Bak.: İzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; İ.H. Dânişmend; 4.C.; 384.-385. sf.
( *) Rahmetlı'nin an-asıl Türk Soyundan olduğu buradan da anlaşılmaktadır.

998
l.C: 718 sf.
2.C.: 766+27 sf.
3.C.: 737 + 3 sf.
4.C.: 697+3 + 7 sf.
2 — Tenâkuz-ı Fıkhî; İstanbul, Arakel Mat.; 1308 (1892); 95 + 1 sf.; 8°
3 — Ahkâm-ı Şer'-i Sıyâm [Oruç'un (Ramazan Ayı'nın) şer'î hükümleri 1
İstanbul, Tercemân-ı Hakikat Matbaası; 1308-1309 (1892-1893);
l.Cüz: 128+4 sf "1
2. Cüz: 124 + 1 sf. J
4 — VesâU'üI-Felâh fi Mesâil'in-Nikâh
İstanbul, Alem Matbaası; 1313 (1897); 151 + 1 sf.; 8°
5 — Mevâid'il-İn'am fi Berâhîn-i Akaaid'ül-İslâm (4. ıbası; 5 kez basıldı)

İstanbul, Sahâfiyye-i Osmâniyye Şirketi Matbaası; 1314 (1898); 160 sf.; 8°


6 — Mevâız [ = Va'zlar; 1. ders: Zabteden, Hafız Eşref Edib (Fergan)]
İstanbul, Matbaa-i Ahmed İhsan, 1324 (1908); 54 sf.; 8"
7 — Şerh'üs-Sadr ve Fezâil-i Leylet'ül-Kadr
İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1325 (1909); 27 sf.; 8°
8 — Vesâya ve Ferâiz Mecmuası
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1326 (1910); 130 sf.; 8°
9 — Usûl-i Fıkıh
istanbul, Hüseyimbey Matbaası; 1328 (1912); 140 sf.; 8"
10 — Hak ve Hakikat (Dozi'nin Târih-i İslâmiyyet adlı eserine karşı tenkîd)
İstanbul, Sırât-ı Müstakim Matbaası; 1329 (1913); 242+4 + 2 sf.; 8°
11 — Telhîs'ül-Kelâm fi Berâhîn-i Akaaid'ül-İslâm (3. bası)
istanbul, Tanin Matbaası; 1331 (1915); 104 sf.; 8°

12 — Mevâhib'Ur-Rahmân (2. cild; İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin menkabeleri)


13 — Kıasîde-i Nûn'iyye (Şerhli, Hızır Bey'den terceme; İslâm Akaaidi)

999
ORD. PROF. İSMAİL HAKKI 1856 Kırım Savaşma katılıp yüzba­
İZMİRLİ (73) şılığa kadar yükselen Hasan Efendi ile
Girit'de evlendiği Hâfize Hanımın oğlu
olup 1869'da İzmir'de doğdu. îlk öğre­
nimini İzmir"de îkiçeşmelik İbtidâî
Mektebi'nde ve Rüşdiyesinde bitirdi;
bu arada Babasının Amcasından Kur'-
ân-ı Kerîmi hıfzetti. Medrese'ye de
devam ederek hem Araıbca ve Farsça
öğrendi; hem de "Şâzeliyye" Tarîkatı'n-
dan (74) icazet aldı. Rüşdiye'yi biti­
rince bir süre İzmir'de Farsça Mual­
limliği yaptı. Dârülmuallimîn-i Âliye
(Yüksek Öğretmen Okulu)'nin açılma­
sı üzerine, 1892 (1308 R.)'ae İstanbul'a
gelerek bu Okula girdi. Bu sırada Ha­
fız Şâkir'in Cami Derslerine de de­
vam edip Hadîs'den de "icazet" aldı.
1894'de Yüksek Muallim Mektebi Ede-
biyyât Şûbesi'nden birincilikle me'zun
oldu. Maârif N â z ı n Rüşdî Paşa, İsmail
Hakkı'nm başarısını nazara alarak taş­
raya göndermeyip çocuklarına öğret­
men ta'yih etti. Bundan, sonraki resmî hayâtmı öğretmen-Müderris ve Profesörlük­
leri ile Me'muriyetleri olarak iki kısımda incelemek gerekir.

1 — Muallimlikleri - Müderrislikleri - Profesörlükleri:


A) Mekteb-i Mülkiyye'de: 14 Haziran 1904 (1 Haziran 1320)'den 11 Kasım 1908
(27 Teşrin-i Evvel 1324)'e kadar Arabca, Kelâm, Târih-i İslâm, Usûl-i Fıkıh, Me-
celle-i Ahkâm-ı Adliyye Müderrisliklerinde;
B) Dârüşşefeka'da: Mantık, Kelâm, İslâm Târihi Muallimliklerinde;
C) Darülfünun (Üniversite):

(73) Bak.: a) Mülkiy» Târihi ve M ü l k i y e l i l e r ; l . C ; 290., 310 sf.


b) Türkiye'de Çağdaş Düşünce T â r i h i ; Ord. Prof. H.Z. Ülken; 2.C., 453.-458. sf.
c) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; i.A. Gövsa; 709. sf.
ç) İslâm-Türk Ansiklopedisi (Muhit'ül-Maârif) l . C , 33. sf. ve 2.C., Nu. 63-64; 2. sf.
d) Ulus Gazetesi; 1 Şubat 1946; 1.-5. sf.
e) Talebimiz üzerine oğlu Dr. Sayın Necmeddin Hakkı i z m i r l i ' n i n gö>ıdeı:diği ve Arşivimizde mahfuz
14.12.1967 günlü mektup. '

(74) Şâzeliyye Tarikatı, 1158 (574 R.j'de Sehte (Cebelüttânk) Boğazı Civarında Gammâre Buc3gVnın j j z e l î
Köyünde doğan ve bu sebeble kendisine Şâzelî mahlası verilen va çok köklü bir tahsilden sonra Sûfî'liğe
intisab edip bunda yükselen Cenâb Eb'ül-Hasan'ül-Aliy'ül-Şâzelî'nin kurduğu Tarîkat'dır. Hanefiyye, Vefâlyye,
Reşâdiyye, Gâziyye, Nâsırıyye, Afifiyye, Cezûliyye, İseviyye, Mestâriyye, llmiyye, Medeniyye olma-k üzere
onbir Şubesi vardır.

1000
a) ilahiyat (Fakültesinde) Şubesinde: Usûl-i Fıkıh, İlm-i Hilaf, Hikmet-i
Teşri', Siyer-i Nebî, Arab Felsefesi, Hadîs ve Hadîs Târihi, Fıkh Târihi,
İslâm Târihi.
b) Edebiyyât (Fakültesinde) Şubesinde (1911-1915):
Felsefe, Felsefe Târihi, îslâm Felsefesi, Mantık, Maba'd'et-tabîa, Ede-
biyyât-ı Arabiye.
c) Hukuk (Fakültesi) Şûbesi'nde: Usûl-i Fıkıh
Ç) Dârülmuallİmîn-i Âliye (Yüksek Öğretmen Okulu)'de: Umûmî Târih.
D) Sahn (Yüksek Medrese)'da: Felsefe, İlm-i Hilaf, Hikmet-i Teşri'.
E) Medreset'ül-Mütehassısîn (Uzman Din Adamları Yüksek Medresesi, Süley-
mâniye Medresesi)'de: İslâm Felsefesi Târihi, Ma'ba'd'et-'Tabîa, Târih-i Ed-
yân (Dinler Tarihi)
F) Vâızîn (vâızlar) Medresesi'nde: İlm-i Kelâm, Felsefe ve Târih-i Edyân.
G) Dârülfünûn'un 1933'de Üniversite'ye çevrilmesi üzerine Ord. Prof. pâyesiyle
Edebiyat Fakültesi'ne bağlı İslâm Tedkikleri Enstitüsünde Hadîs ve Tefsîr
Târihleri, Müslüman-Türk Âlimleri'nin Hayatları.
2 — Me'muriyetleri (sırasıyle):
a) Maârif Nezâreti Teftiş ve Muayene Hey'eti A'zâlığı;
b) Dârüşşefeka Müdîrliği;
c) Dârülmuallimîn Müdîrliği;
ç) Darülfünun İlahiyat ve Edebiyyât Şubeleri Müdîrlikleri;
d) Bâb-ı Meşihat (Şeyh'ül-İslamhk Makaamı) Medrese'ler Müfettişliği, Teftiş
Hey'eti Reisliği;
e) Medreset'ül-Mütehassısîn Müdîrliği;
f) Dâr'ül-Hikmet'il-İslâmiyye A'zâlığı ve Reis Vekilliği;
g) T.B.M.M. Hükümeti Şer'iyye Vekâleti Tedkîkaat ve Te'lifât-ı İslâmiyye
Hey"eti A'zâ ve Reisliği;
h) Darülfünun İlahiyat Fakültesi Reisliği;
i) İstanbul Üniversitesi İslâm Tedkîkleri Enstitüsü Müdîrliği;
3 — Çeşitli Komisyonlardaki hizmetleri:
a) Darülfünun Encümen-i Daimî A'zâlığı (İstanbul Üniversitesi Genel Kurul
Üyeliği); Darülfünun Divân A'zâlığı;
b) Maârif Nezâreti Tedkîk-ı Kütüb (Kitablan İnceleme) Encümeni A'zâlığı;
c) Bâb-ı Meşihat İlm-i Kelâm Komisyonu Kâtib-i Umumîliği; Istılâhât-ı İlmiy-
ye (İlmî Terimler) Encümeni Reisliği.
Son vazifesi olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ordinaryüs Profe­
sörlüğünden 1939'da yaş haddinden emekliye ayrılmış; oğlu Hayreddin İzmirli'yi
ziyaret için Ankara'da bulunduğu sırada 31 Ocak - 1 Şubat 1946 gecesi, ilerlemiş
şeker hastalığından kurtarılamayarak, Hakkın rahmetine kavuşmuş; yapılan muh­
teşem bir cenaze töreninden sonra Cebecî Asri Mezarlığına defnedilmiştir.

1001
Evli; üç erkek evlâd babası idi. Fransızca, Arabca ve Farsça'ya kuvvetle vâkıftı.
İlmî çalışmalarından ayrı, hobi olarak klasik Türk Mûsikîsi ile de uğraşırdı.
"(Rahmetli) İzmirli, son derece çalışkan ve verimli bir hoca idi. Arabca ve
Farsça ile birlikte Fransızca bilgisi, Modern Felsefe akımları ile temasım sağlamış
ve pek çok eserlerinde batı düşüncesine yer vermeye, yol açmıştır. İslâm Felsefe-
si'nde, Kelâm ve Fıkıh'da yeni metodları kullanarak "Kurucu" denecek derecede
(Din Tarihçisi ve Felsefecisi olma) meziyet (ini) göstermiştir. Kendisinden ön­
ce gelenler, (İslâm Dîni) İlimleri' (ni)n Târihini incelememişlerdir. (İslâm felsefe­
si, Kelâm ve Fıkıh) İlimleri Târihinde "çağdaş düşünce" açısında yaptığı inceleme­
ler emsalsiz değerdedir. Kitaplarında derin tahlile girmekten ziyâde kısa ve açık
ifâde ile özetler vermeyi tercih eder; sınıflamalara ve bibliyografik bilgiye değer
verir (ki bunlar, Rahmetli'nin batı anlamında kıymetli bir araştırmacı olduğuna
da kuvvetli delillerdir)...
"Yeni İhn-i Kelâm" da bütün Orta Çağ problemlerini Modern Felsefe açısın­
dan ortaya koyuyor; Tanrı'nm varlığını isbât etmek için ileri sürülmüş eski de­
lilleri Batı Felsefesi'nin kanıtları ile karşılaştırıyordu (cerhedilemiyecek bir sonuca
varıyordu). Fıkıh Dersleri'nde, "Faiz" mes'elesini ele alıyor; Ali Suâvi (75)'den da­
ha etraflı şekilde takyid edip (Relâtif) ile ı(Absolu) olanak ikiye ayırıyor; birinci­
sinin caiz olduğunu gösteriyordu.
İslâm Filozofları arasında T Ü R K olanları arıyor; ilk defa İslâm Felsefesi
içerisinde TÜRK FİLOZOFLARI'nı tedkîke giriyordu. "Mukaayese" adlı Kitabında
"İhvân'ü's-Safâ" ile Darwinisme arasında, Kmalı-zâde ile Descartes arasında fikir
akrabalığı görüyordu. (Ancak günümüzde, Felsefe Târihinde, bu tarzda karşılaş­
tırmalar çoğalmaya başlamışdır ki) Fransa'da Masson Oursel, Hindistan'da eski
Hind Cumhur Başkanlarından Felsefeci Radha Krishnan böyle mukaayeseler yap­
maktadırlar." (73/b)
Felsefe ve Metafiziğe âid ba'zı mes'elelerin çözüm yollarım, kendi "düşünüş"-
üne göre şöyle açıklamaktadır:

(75) Türk Milliyetçiliği Târihi'nin en büyük simalarından b i r i olan Ali Suâvî Efendi, Kâğıtçı Hüseyin Ağa adında
bir Anadolu Türkü'nün oğludur. 1869 (1255 H.)'da istanbul Cerrahpaşa semtinde doğmakla beraber
ÇankırıVıın Çerkeş ilçesi eski Viranşehir (Mecidiyye) bucağının Çay veya Çaylık Köyündendîr. Rahmetli
ihtilâl için yaratılmış, ihtilâl için yaşamış ve acemice, çılgınca çıkardığı bir ihtilâl sonucunda ölmüşdür.
20 Mayıs 1878 Pazartesi günü saat 12.24'de başlatdığı ve Târihimize "Çırağan Vak'ası" adıyla geçen meş­
hur " V a k ' a " , Ali Suâvî'nin Sultan Hamid'i Hal' edip Sultan Murad'ı tekrar Tahta çıkartmak için yaptığı
kanlı bîr baskın hareketidir.
1876 Savaşı'ndan sonra Rumeli'nden istanbul'a kaçan Müslüman Muhacirlerden topladığı
200 - 300 kişilik bir kalabalıkla, o sırada, sonradan yanan, Çırağan Sarayı'nda göz altında bulundurulan
Sultan Murad'ı kolundan tutarak:
— Aman Efendim, gel bizi Moskoflardan halâs et... diyerek harekete geçen; bu budalaca tertîblenmis.
hareketi bastırmak üzere Çırağan Sarayına gelen Beşiktaş Muhâzıfı ve Yedi-Sekîz Hasan Paşa- adiyle
tanınan, Hasan Paşa'nın, başına vurduğu sopa ile ölen Ali Suâvî 'ile birlikte yîrmiüç kişi
öldürülmüş, onbeş kişi yaralanmıştır. Kurşun sesleri Yıldız'a kadar aksettiği için, Vakıadan derhal ha­
berdâr olan Sultan Hamid, Cumâlık Üniformasını giyip silâhlanmış ve Sultan Muracf muvaffak olduğu tak­
dirde Yıldız kuvvetleri ile ürerine yürümeye karar vermiştir, ki Ali Suâvî'nin bu çılgınca hareketi. Sultan
Hamid'in vehmini haklı olarak alevlendiren en önemli vak'a sayılmaktadır.
Bu hususda daha fazla bilgi için bak.; Ali Suâvî'nin Türkçülüğü; İ.H. Dânişmend: İstanbul, 1942.

1002
1 — Akılca imkânsız olan şeyler'e Allah'ın kudreti yeter mi ? : Yetmez; fakat
bu, T a n n ' n m güçsüzlüğü demek değildir. Tanrı eserleri, sebebleriyle bir­
likte yaratır.
2 — Fazilet nedir?: Fazilet vicdanî vazifemizin emrine boyun eğmek ve hasse­
lerimizin (duyularımızın) temayülüne (eğilimine) karşı koymak şeklinde­
ki bir ahlâk kaaidesi (kuralı)'dir.
3 — Adalet Nedir?: Müsbet ve menfi aşırılık arasındaki ortayı bulma norm'-
u d u r ; ya'ni ceza ve mükâfat'da muvâzene (denge) k u r m a k t ı r .
4 — Hak nedir?: H ü k m ü n fi'Ie (olguya) uygun olmasıdır. H ü k ü m fi'le uygun
değilse haksızlık olur.
5 — Vicdan nedir?: Akl'ın bir melekesi (yetisi) dir ki, İnsan onunla kendisi
hakkında h ü k ü m verir; yaptığı işlerin iyi veya kötü olduğunu takdir
eder; bunun sonucunda sevinç veya azab duyar. Akıl, vicdanın başıdır.
6 — İyilik nedir?: İnsanın yaradılışında gizli, faydası dokunma melekesidir
ki iki t ü r l ü d ü r :
1 — Mutlak iyilik;
2 — Ahlâkî iyilik;
Mutlak iyilik, fiTlerin (işlerin) mâhiyetinde görülür. Ahlâkî iyilik
ise, maksad'a (amaca, niyet'e) bağlıdır. Meselâ, Halk'a gösteriş için
sadaka veren adamın iyiliği mutlak'dır; fakat niyeti gösteriş olduğu
için ahlâkî bakımdan sakatdır.
7 — Kaç türlü i m k â n vardır?: İki t ü r l ü d ü r :
a) Fizikî imkân'dır ki, tabiat kanunlarına bağlıdır.
b) Aklî imkân'dır ki, metafiziğe dayanır. Tabiat kanunları külli (tü­
mel)'dir; fakat zarurî değildir; çünki, tabiat kurallarının aksi akılca
mümkindir. Meselâ, kuşlarda iki mide (kursak) vardır; fakat üç
mîdeli kuş fizik bakımından yoksa da akılca düşünülebilinir. Akılca
herşey mümkindir; yeter ki çelişmeyi gerektirmesin. Akılca mum-
kin olan herşey fi'l'de de var olabilir. [İnsanoğlu'nun k a n a t l a n ol­
madığı halde uçmayı düşünüp, uçak'ı yaparak uçtuğu gibi (A.Ç.)]
8 — " İ h t i m â l " k a ç t ü r l ü d ü r ? : Birkaç türlü ihtimâl vardır:
Yüzde bir ihtimâl v e h m, yüzde iki - yüzde elli ihtimâl şübhe, yüzde
elli'den sonraki ihtimâl z a n , yüzde doksan ihtimal üstün z a n'dır. Yüz­
de yüz ihtimal ise yakîn (kat'iyyet, kesinlik)'dir.
9 — ilim nedir?: Hâdiseleri (olguları) kanunlara bağlayan bir bilgi sistemi­
dir. Kanuna bağlanmayan bilgi sistemi ilim olmayıp alelade halk bilgisi
(Connaissance)'dir.
10 — Ahlâk'm infaz (yaptırıcı) gücü n e d i r ? : Ahlâkın infaz gücü, Vicdan ve
â m m e vicdanı ile Devlet Kanunu ve Din'dir (Allah korkusudur). Ya'ni,
birçok infaz güçleri vardır. İnsan, vicdanını aldatabilir; yaptığı kötü işi

1003
âmme vicdânınından saklayabilir, Devlet Kanunları'ndan da kaçabilir;
fakat Allah'dan saklayamaz.
11 — İnsanlığın ayırd edici vasfı nedir?: Bu vasıf ahlâk ve İlim'dir. Ahlâkçılar
birinciyi ikinciden üstün tutarlar; bu doğrudur. Ahlâksız bir âlimin bil­
gisinden bir bilgisizin safdil fazileti daha iyidir.
12 — Mahşer nasıl olacaktır?: Mahşer'in cismânî mi, ruhanî mi olacağı nok­
tasında Fakîh'ler arasında ayrılık vardır. Fıakat ruhanî Mahşeri kabul
edenler daha çokdur. Vakıa, bu daha doğrudur. Çünki, cisimler dâima
yok olmaya mahkûmdur (şekil değiştirmeye m a h k û m d u r ) . Cansız ci­
simler bile fiziko-şimik te'sirlerle çözülür ve dağılırlar. Bunun için mad­
dî âlem fânî (geçici) ruhanî âlem ebedî (ölümsüz)'dir.
13 — H ü k ü m verirken nelere dikkat etmeli?: Hüküm verirken mantıkî esas­
lara (muvazeneli ve garazsızlık... gibi) dikkat etmelidir. Ölçüyü bulama­
yan, aklî düşünemeyen, duygulara bağlanan kimse tehlikelidir.
14 — Sevgi maddî mi manevî mi olmalıdır?: Maddî sevgi şehvet'den doğar ve
geçer. Kant (*), biz, ancak iyiliği severiz ve onu gerçekleştiren Allah'-
dır, diyor. Descartes (76), manevî sevgi, duyguların en yücesidir, diyor.
15 — Dünyada yapılacak en önemli iş nedir?: Yapılacak en önemli iş İnsanlı­
ğın eğitimi. Ahlâkın düzeltilmesi ve olgunlaştırılmasıdır. (73/b)
Rahmetli İzmirli gerek eserlerinde, gerek öğrencilerle konuşmalarında kısa,
vecîz ve kesin hükümler vermeyi seven; mefhumlar arasında benzetmeler ve sı­
nıflamalar yapan bir Düşünür (Fikriyatcı) idi. Batı Felsefesi'ndeki bilgisi, karşı­
laştırmalarına aydınlık vermişdi. Felsefeci olduğu kadar Fıkıh'cı olduğu için her
mes'elede bir hükme ulaşmakdan hoşlanır; derslerinde de öğrenicilerinin soru­
larına, mes'eleyi açarak, yeni şübheler uyandırmadan kesin ve doyurucu cevablar
verme yolunu tercih ederdi. Feylesof ve Fakîh vasıflarını birleştiren bu özel ka­
rakteri, teori ile pratik arasında sıkı bağlantı kurmasını ve modernist İslamcılık
yardımı ile günümüzün kördüğüm hâline gelmiş mes'elelerinin hallini sağla­
maya çalışmışdı. Bundan dolayı O'nu yalnız Medrese ile Mekteb, Doğu ile Batı ara­
sında köprü, değil, aynı zamanda Modern Fıkıh'cı kafasiyle sosyal problemlere ce­
vap bulmaya çalışan bir a k s i y o n kafası saymalıdır. Medrese'nin bu tarzda ye­
nileşmesinin en önemli neticesi, Gökalp (77)'m yetişmesi olmuştur. Denebilir ki
İzmifrli'nin Modernist İslamcılığı ve Türkçülüğü, G ö k a l p d a Batı'ya daha yakın
bir aksiyon kafası hâline gelmiştir (73/b).
Rahmetli Prof. Kâmil Mîras, şunları yazmaktadır (73/ç):
".... Hiç şübhesiz, İzmirli merhum yalnız Memleketimizde değil, bütün İslâm
Alemi'nde tanınmış, eşsiz ilim adamlanmızdandı. Gerek Memleketimizde, gerek
İslâm Alemi'nde O'nun benzerine pek az tesadüf olunur.*.... Her zî-hayât için mu-

( *) Meşhur Alman Filozofu (1724 - 1804)


(76) Meşhur Fransız Filozof ve Matematikçisi (1596 - 1650)
(77) Ziya Gökalp, Büyük Türk İdealisti ve Fikriyatcısı (1875 - 1924)

1004
kadder olan bu acı akıbete (ölüme) acımamak mümktn olmamakla beraber nıe-
dâr-ı teselli olan bir cihet varsa, o da Üstâd'ın fâniler için muayyen olan zama­
nını hiç bir nevi' ihtirasa kaptırmadan tamâmiyle ilm'e hasrederek kütübhane»
lerimize yüz'e yakın eser bırakıp gitmiş ve Tanrı Divâm'na, nâsıye'sinde (alnın­
d a ) mârifet-i İlâhiyye nuru parlayarak varmış olmasıdır "
Rahmetli Ömer Rıza Doğrul da şunları yazmaktadır (73/ç):
"..... Merhumun, bütün ömrünce kaybetmediği vasıf, ilim heyecanı idi. İlim he­
yecanı, sıhhatinin çöküntüye uğramış olmasına rağmen, ona eskimeyen tazelik ve
canlılık veriyor ve bu sayede en gürbüz sıhhatin başaramayacığı işleri gıbta ve
tebrike değer tarzda başanyordu.... İlim heyecanı onun bütün ömrünü aydınla­
tan bir güneşdi. Uzun bir zaman çektiği ve ıstırablanna dayandığı " ş e k e r hasta­
lığı" dahî onun iç âlemini aydınlatan bu "güneş"e gölge düşürememişdi. Onun
içindir ki, ömrünün son senelerinde, İstanbul Fethi'nin Beşyüzüncü Yıl Dönümü
için çalışıyor; Büyük Fâtih'in Felsefî Cephesi'ni aydınlatacak büyük bir eser ha-
zırlayordu * Kendisi (»ölümünden) yıllar önce (4000 cild'e yaklaşan) bütün
kitablarmı (İstanbul'da) Süleymâniye Kütübhânesine bağışlamış (vakıf te'sis
etmiş; b u r a d a İzmirli Bölümü kurulmuş)'di „"
Rahmetli, 1. Rütbeden Maârif Nişanı ile Fransa Devleti tarafından verilmiş
A k a d e m i (Academie Française) Nişanına sâhibdi.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ

I — KURANI KERİM'e âid Eserleri:


1 — Meânî-i Kur'an ve Tahlîl-i Kur'an (Kur'ân-ı K e r î m i n Türkçe Ter-
cemesi, Ayât-ı Kerîme'nin Mebde'leri, şerh ve îzâhları; 2 cild).
İstanbul, Millî Matb.; 1927; l . C : 388 sf.; 2.C.: 631 sf. 8°
2 — Târihi Kur'an
II — HABİS ve SİYERİ NEBÎ'ye dâir Eserleri:
3 — Siyer-i Celîle-i Nebeviyye (Hz. Muhammedin Hayâtı)
İstanbul, Tevsi-i Tıbaât Mat.; 1332 (1916); 154 + 5 sf.; 8°
4 — Hadîs Târihi
5 — Türkçe Kur'an-ı Kerîm Tercemesi
İstanbul, Hilmi Kitabevi; 1932; 962 sf.; 8°
6 — Risâlât al-Hudûs
7 — Risâlat al-Tasalsûl
III — AHLÂK'a dâir Eserleri:
8 — Gazilere Armağan (Harbiyye Nezâretinin emriyle yazılmıştır.)
İstanbul, Matbaa-i Askeriyye; 1332 (1916); 204 sf.; 8°
9 — İş ve Meslek Terbiyesi; 7 + 1 6 4 + 2 sf.; 8°
10 — Mulahhas İ l m i Ahlâk

1005
IV — KELÂM'a dâir Eserler:
11 — Yeni İlm-i Kelâm
1.-2. kitaplar: İstanbul, Evkaaf-ı İslâmiyye Mat.; 1339; 312 sf.; 8°
2.C.: İstanbul, Matbaa-i Amire; 1343 (1927); 240 + 6 sf.; 8°
12 — Muhtasar İlm-i Tevhîd; 127 sf.; 8°
13 — Muhassal'al-Kelâm va*l-Hikma; 200 + 201 + 3 sf.; 8°
14 — İlm-i Kelâm Sualleri; 15 + 100 sf.; 8°
V — FIKIH'a dâir Eserleri:
15 — Kitâb'ül -İtfa' ve'1-Kaza' ; 38 sf.; 8°
16 — Usûl-i Fıkıh Dersleri; 230 sf.; 8°
17 — İ l m i Hilaf
l . C : İstanbul, Hukuk Matbaası; 1330 (1914); 306 + 6 sf.; 8°
2.C.: İstanbul, Hukuk Matbaası; 1332 (1916); 306 + 6 sf.; 8°
18 — Hikmet-i Teşri' Dersleri; 64+29 sf.; 8°
19 — Fıkıh Târihi
20 — Muhassıl'ül-Kelâm vel-Hikme
İstanbul, Evkaaf-ı İslâmiyye Matbaası; 1336 (1920); 201+3; 8"
21 — Mulahhas İlm-i Tevhîd (Sultanî 9. sınıflar için)
İstanbul; Kanaat Mat.; 1338 (1922); 127 sf.; 8°

VI — TASAVVUF'a dâir Eseri


22 — Mutasavvife sözleri mi? Tasavvufun sözleri mi? Hakkın Zaferleri;
("Tasavvufun Zaferleri" adlı kitaba cevap)
İstanbul, Evkaaf-ı İslâmiyye Matbaası; 1341 (1925); 2+124 sf.; 8°
VII — MEZHEB'lere dâir Eserleri:
23 — Dürzî Mezhebi; 124 + 5 sf.; 8°
24 — El-Cevâb'üs-Sedîd fi Beyân-ı Dîn'üt-Tevhîd (Anglikan Kilisesi'ne cevab)
Ankara, Ali Şükrü Matbaası; 1339 (1923); 278+2 sf.; 8°

VIII — İSLÂM FELSEFESl'ne dâir Eserleri:


25 — Mi'yâr'ül-Ulûm; 9 7 + 5 sf.; 8°
26 — İslâmda İlk Terceme; 16 sf.; 8°
27 — Felsefe-i İslâmiyye Târihi
l . C : İstanbul, Matbaa-i Amire; 1338 (1922); 720 sf.; 8°
28 — Arab Felsefesi Mukaddimesi; 176 sf.; 8°
29 — İhvân-ı Safa Felsefesi; 47 sf.; 8°
30 — İslâm Felsefesi Târihi; 597 + 9 sf.; 8°
31 — Ebû Bekr-ı Râzî Felsefesi; 31+3 sf.; 8°
32 — Muhtasar Fârâbî Felsefesi ile İbn-i Sînâ Felsefesi

1006
IX — İSLÂM TÂRİHİ'ne âid Eserleri:
33 — Şark Kaynaklarına Göre MüslUmanlıkdan Evvel Türk Kültürünün
Arab Yarımadasında İzleri
İstanbul, Burhâneddin Basımevi; 1937; 129 sf.; 8°
34 — Türk - İslâm Filozofları
Ankara, Başvekâlet Matbaası; ? ; 49 sf.; 4°
35 — Müslüman Türk Hukukçuları - İslâm Hukuku
Ankara, T.TJC. Basımevi; ? ; ?
36 — Altınordu'ya âid Arabca Metinlerin Tashih ve Tercemesi
Ankara, Maârif Basımevi; ?
37 — Müslüman Türk Din Âlimleri
İstanbul, Akşam Matbaası; 1936; 95 sf.; 8°
X — AVRUPA FELSEFESİ'ne dâir Eserleri:
38 — Fenn-i Menâhic (= Methodologie, Mantık)
İstanbul, Hukuk Matbaası; 1329 (1913); 88+274+6 sf.; 8°
39 — Mufassal Mantık-ı Şûrî; 64 sf.; 8°
40 — Mufassal Mantık-ı Tatbikî veya Fenn-i Esâlib; 184+56 sf.; 8°
41 — Muhtasar Maba'd'et-Tabia (Filozofi); 2 cild; 128+144 sf.; 8°
42 — Muhtasar Felsefe-i Ûlâ (Philosophie Premiere, 2. cüz)
İstanbul, Hukuk Matbaası; 1329 (1913); 274+6 sf.; 8°
43 — Darülfünun Felsefe Dersleri (1. cüz)
İstanbul, Hukuk Matbaası; 1330 (1914); 307 + 5 sf.; 8°
44 — Filâsûf 'ül-Arab, Ya'kûb bin İshak'al - Kındî [the PhUosopher of the
Arabs, Ya'cub İbn İshak al - Kındî; Naklini (terceme eden) min
al-Lugat al-Türkiyya; Abbas al-Azzavî]
Bağdad, Matba'ad As'ad; 1963; 180 sf.; 8°

XI — DİN DERSLERİ'ne âid Eserleri:


45 — Din Dersleri (Lise 6. sınıfları için.; 2. baskı)
İstanbul, Marifet Matbaası; 1927; 133 sf.; 8°
46 — Âmme Ctiz-i Şerifi
İstanbul, Marifet Matbaası; 1931; 48 sf.; 8°
47 — Kadsemi'a Cüz'i Şerifi
İstanbul, Marifet Matbaası; 1931; 47 sf.; 8°
48 — Tebâreke Cüz-i Şerifi
İstanbul, Marifet Mat.; 1931; 52 sf.; 8°
49 — Dîn-i İslâm ve Dîn-i Tabiî
50 — Fürkaan Bayn'al Tavfîk va'1-Hızlân
51 — İnâyâ fi Şarh' al-Bidâye
52 — Nâr (Ateş)'m Ebediyyet ve Devamı Hakkında Tadkîkaat.

1007
(Kuyucaklı - zade) Büyük Türk Mütefekkiri, Mekteb-i
KEMÂL ATIF KUYUCAK (78) Mülkiyye Müderrislerinden Muhammed
Atıf Bey ile Habîbe Fasîha Hanımın oğ­
ludur. 1881'de İstanbul'da doğdu. Ve­
fa Sultînîsi'nde lise öğrenimini, İstan­
bul Mekteb-i Hukûk'unda ve Medre-
set'ül-Kuzât'da yüksek öğrenimini bi­
tirdi. Sonra hukuk öğrenimini ilerlet­
mek maksadıyle Paris'e gidip Sorbon
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde li­
sans öğrenimini tamamladı. İlmiyye
Kariyeri'ne de dâhil bulunduğu için Pa-
ris'de tahsîl'de iken Paris Sefareti
İmamlığı görevinde bulundu. Yurd'a
döndükten ve bir süre muhtelif ilmî
hizmetler ifâsından sonra Hâriciye'-
ye geçti. Çeşitli Sefaret Kâtibliklerini,
Bükreş Başkonsolos Vekilliğini îfâ etti.
Hâriciye'den terfi'an Evkaaf Nezâreti
İdare Meclisi A'zâlığına, sonra Şûrây-ı
Devlet A'zâlığına getirildi. Bu vazifede
iken, Mülkiye'nin 1918'de yeniden açıl­
ması üzerine, 17 Ekim 1918'de Mecelle
Müderrisliğine ek görev olarak ta'yin edildi. Bu a r a d a aynı ders Müderrisliğini
Mekteb-i Kuzât'da da îfâ etti. Medenî Kanunun kabulü üzerine Mecelle Dersi'nin
kaldırılması sonucu, Mülkiye Ders Programına yeni konan. Medenî Hukuk Profe­
sörlüğüne getirildi. Afgan Hükûmeti'nin Memleketimizden her alanda uzman ele­
manlar istemesiyle de 1 Şubat 1927'de Türkiye'deki görevlerinden ayrılıp Afganis­
tan'a gitti. Burada Afganistan Hâriciye Vezâreti Başmüşâvirliğine ta'yin edildi.
Afganistan'dan Türkiye'ye dönmek için geldiği Delhi'de 1935'de Hakkın rahmetine
kavuştu. Mezarı, Hindistan'ın Başkenti Yeni-Delhi (New-Delhi) ile Eski Delhi ara­
sındaki Müslüman Mezarlığı'ndadır. Evli olup, çocuğu yokdu. Arabca, Farsça ve
Fı*ansızca bilmekte idi. Muhtelif derecelerde Nişan'ları hâmildi.
Mülkiye'deki Ders Notları basılmıştır.

(78) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l.C> 304. sf.


b) İslâm-Türk Ansiklopedisi; l . C , 649. sf.
c)' Talebimiz üzerine kardeşi Sayın Prof. Hâzim Atıf Kuyucak'ıln gönderdikleri ve Arşivimizde
mahfuz, 1.6.1968 günlü mektup.

1008
Recâî - zade Takvimhâne ve Matbaa-i Âmire Mü-
MAHMUD EKREM (Bey) (79) dîriyetlerinde bulunmuş olan ve zama­
nının tanınmış şâir ve hattatlarından,
!••••smammmMmg
nüktedanlarmdan Mehmed Şâkir Recâî
Efendi ile Râbia Hanım'ın oğlu olup
1846'da Babasının Vaniköyü'ndeki yalı­
sında doğdu. Köklü ve varlıklı bir aile­
nin çocuğu olduğu için çocukluk ve
gençlik çağlarında hiçbir sıkıntı çek­
meden yetişdi. Rahmetli bu d u r u m u :
"Sâye-i Lutf-i Peder'de evvel,
Yoğidi gaaile-i ayş'e mahal"
şeklinde anlatmaktadır.
Ailede hiç asker bulunmadığı için,
küçük Ekrem'in asker olması isteni­
yordu. Bunun için Beyazıd Rüşdiyesi
ile Mekteb-i Irfan'da ilk ve Orta öğre­
nimini tamamladıktan sonra Mekteb-i
Harbiyye î'dâdîsi'ne devama başladı.
Burada bir müddet okuyup sınıflarını
birincilikle geçmesine rağmen bir ta­
raftan vücûdca zaîf, nahif oluşu, dîger
yönden Edebiyyâta karşı büyük ilgi
duyması ve devamlı olarak şiirler yazması sebebiyle, Askerî Mektebdcn alınarak
Hâriciye Nezâreti Mektûbi Kalemi'ne mülâzimeten devama başlattılar. Burada
bir taraftan Fransızcasını ve kültürünü ilerletmekle beraber bir taraftan da ta-
nışdığı büyük Nâmık Kemâl'in te'siriyle Batı Kültür ve Edebiyyâtında bilgisini
zenginleştiriyordu. Bu sıradadır ki, yine Nâmık Kemâl'in te'siriyle Tasvîr-i Efkâr,
Vakit, Hakaayık'ül-Vekaayî Gazetelerinde makaale ve şiirleri yayınlanmaya ve
"Körpe Şöhreti" yayılmaya başladı.
Midhat Paşa'nm Şûrây-ı Devlet Reisliği sırasında, 1868 de henüz yirmi iki
yaşında olmasına rağmen, otuz altın lire maaşla Şûrây-ı Devlet Muavinliğine (Üye

(79) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; I.C., 290., 347., 346., 352., 353. sf. ler.
b) Vakit Gazetesi; 10 Teşrin-i Evvel 1879; Nu. 1426; 2. sf. 3.-4. st. "Günlük Haber"
e) Peyam; 23 Kânûn-i Sâni 1329 (1913) Adet: 12; Mehmed Rauf; "Ekrem Bey ve Servet-i Fünûn"
ç) Peyam, 16 Kânûn-i Sâni 1329 (1913); Ali Kemâl; "Ömrüm"; Tefrika Nu. 9.-10.
d) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; i.A. Göv-a; 387.-338. sf. ler
e) Geçmişde Bugün, F.F. Tülbentçi; l . C , 7.-8. sf.
f) Peyam; 23 Kânun-i Sâni 1329 (1913); Aded: 12, 1. sf., 1. st.
g) Edebî Yeniliğimiz; İsmail Habib (Sevük); istanbul, 1930 119-141. sf. ler.
h) Görüp İşittiklerim; Ali Fuad Türkgeldi; 2. Baskı, Ankara; 1951; 5. sf.
ı) M i l l î Kütübhâne, Eski Türkçe Kitablar Katalogu, Ankara 1957; 586-587 sf.
i) Talebimiz üzerine torunu Sayın Bn. Esin (Talu) Çelikikan'ın gönderdikleri ve Arşivimizde
mahfuz 15.11.1967 günlü mektup.

1009
Yardımcılığına) ta'yin edildi. Midhat Paşa, bu ta'yini, kendisini yetişdiren büyük
Reşid Paşa'nın prensibine uyarak, genç kaabiliyetleri seçip ilerletmek maksa-
dıyle yapmışdır. Teşekkür için Paşa'nm Konağı'na giden Ekrem Bey'e Midhat
Paşa:
— Siz bize medyûn-ı teşekkür değilsiniz; biz size teşekkür edelim ki, aramı­
za gelerek Şûrây-ı Devlet'e ehliyet ve faziletinizi, getiriyorsunuz, demiştir.
1872'de Şûrây-ı Devlet Başmuâvinliğî'ne; 1876'da da Şûrây-ı Devlet Temyiz
Mahkemesi A'zâlığma terfi' etti. Bu arada Nâmık Kemâl'in Avrupa'ya kaçmasın­
dan sonra Tasvîr-i Efkâr Gazetesinin İdare ve Yazı işleri Müdîrliğini de deruhde
eyledi. Edebî alanda devamlı çalışması, şöhretini sür'atli ve köklü olarak yaydı;
devrinin gençlerince "Üstâd" olarak kabul edilmeye başlandı. Abdülhak Hâ-
mid, Recâî-zâde hakkındaki takdirlerini:

"Ekrem ki asrımızda üstâd-ı muktedâdır,


Ders olmasını mı andan bir söz olunca sâdır!"

mısra'larıyla belirtiyordu. Bu aradadır ki önce Galatasaray Sultanîsi (Lisesi),


sonra da 25 Eylül 1879 (12 Eylül 1295)'da, yüksek mekteb olarak yemden kuru­
lan, Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane î'dâdî Kısmı Belâgat-ı Osmâniyye ve Kitâbet-i
Resmiyye Muallimliğine ek görev olarak ta'yin edildi (79/a-290).
O Devrin Basım'nda, bu ta'yin ve Ekrem Bey'in ilk dersinde yaptığı "açış
konuşması" şöyle yer almışdır (79/ıb):
"Zîr-i Himâye-i Feyzvâye-i Cenâb-ı Mülûkâne'de bulunan Mekteb-i Fünûn-ı
Mülkiyyenin Edebiyyât Muallimliğine Şûrây-ı Devlet A'zasından Saadetlû Ekrem
Beyefendi ta'yin buyurulmakla Mîr-i Mumaileyh Perşembe günü tedrise müba­
şeret ve ibtidây-ı dersde nutk-ı âtiyi îrâd eylemiştir:
"Bir dershâne-i edeb tasavvur ediniz ki, gayet müsteid, muntazam ders gör­
müş yirmibeş kadar talebe sırasıyle oturmuş ilk defa olarak huzurlarına dâhil
olan bir biçâre Muallimin, ne yolda, nasü fesahat ve belagatla iftitâh-ı kelâm
edeceğine hasr-ı sem-i dikkat ediyor. Sonra da o Muallimin mevki'-i müşkilini
düşünürseniz, bendenizin, şu dakikada bulunduğum mevki' hakkında bir fikir hâ­
sıl etmiş olursunuz.
Bendenizin şuracıkda bir dâire-i resmiyyeye devam eden bir me'mur oldu­
ğumu içinizde bilenler olmalıdır. İşte o Dâireye Köprüden (80) (Galata Köprüsü)
doğru gelip gitmek için hemen hergün Mektebinizin önünden geçerdim. Mektebi­
nize, nazarım taallûk ettikçe (gözüm iliştikçe) "ah! keşke ben de onbeş sene son­
ra dünyaya geleydim de şurada tahsîl-i ulûm edeydim." diyerek tahassürler eder­
dim. Ne garibdir ki bir sâika-i nihânî (görünmez ıbir sevkediliş) ile Mektebinize
dâhil oldum; amma tâlib-i ilim sıf atiyle değil. Muallim sıla tiyle dâhil oldum.

(80) Mülkiye Mektebi o sırada Sultan Mahmud Türbesi yanında şimdiki istanbul Kız Lisesi olan binada bu­
lunuyordu.

1010
Efendiler, Mektebiniz kifâyet-i tahsil ve mazbûtiyyet-i idare cihetleriyle bi­
rinci derecede bir mekteb sayılabilir. Bundan başka, bir büyük şerefi hâizdir ki
o da Pâdişâhımız, Veliy'ünni'metimiz, Maârifperver Efendimizin (Pâdişâhın) hi-
mâye-i mahsûsaları altında bulunmasından ileri geliyor.
İşte Bendeniz de o şerefden hissedar olmağa geldim. Bendenizi Hüsn-i kabul
edersiniz, zannederim. Bu Makamda Pâdişâhımızın böyle daha pek çok te'sisât-ı
ilmiyyeye muvaffakiyyeti temenniyatım tekrar etmek tahdis-i ni'meti (ni'metin
teşekkürünü) dahî mutazammın olacağı için pek münâsibdir.
Efendiler, bu günden i'tibâren Bendenizi Muallimi Edebiyyât biliniz. Fakat
Mualliminizden o kadar çok şey intizârında bulunmayınız. Evvelce imâ ettiğim
gibi, bizim zaman-ı tahsilimizde şu Mekteb (Mülkiye) gibi m u n t a z a m mektebler
yoktu; biz ne öğrendik, ne bildikse kendi kendimize uğraşarak, didinerek öğ­
rendik; biliriz dediğimiz her mes'elede bir çok noksanımız, her noksanımızın is-
tikmâli hususunda bir çok müşkilâtımız var. Maamâfih m a d e m ki size Edebiyyât
Muallimi ta'yin olundum. Edebiyyâtca ne bilir isem anı söyleyeceğim. Bu gün
sizler bendenizi ister istemez dinleyiniz ki birkaç sene sonra biz de sizleri hâhişle
dinleyelim. Sizden istikmâl-i noksan edelim. Şurasmı da u n u t m a y a l ı m ; sizler gibi
müsteiddân-ı nevrestegân'a, şu yolda, velev cüz'i de olsa hizmet etmekle iftihar
edeceğim.
Cenâb-ı Hak cümlenizi Vatana bağışlasın *
Bu sırada Mülkiye î'dâdî Kısmı'nda öğrenici bulunan Rahmetli Ali Kemâl de
Hocası Ekrem Bey'in Öğretmenliğini şöyle anlatmaktadır (79/ç):
"Üstâd Ekrem'in e ş ' a n gibi tedrisâtı, sözleri de güzide idi. Naklettiği fıkra­
l a r d a dâima bir kudret-i fikriyye vardı.
Bir kerre (Keçeci-zâde) Fuad Paşa merhum'a âid şu alâkabahş fıkrayı aniat-
mışdı. Paşa Merhum, erkân-ı me'mûrînden Bâb-ı Âlî'de bir Encümen teşkil eyler.
Bir mekteb-i âlî'nin (Mülkiye'nin) te'sisini bu Encümende mevki'-i müzâkere'ye
koyar. A'zâdan biri Paşa'ya, "O Mektebden şahadetname alanlar ne olacaklardır?"
diye s o r a r : Fuad Paşa da:
— Adam olacaklardır; cevabmı verir. Herif tekrar:
— Evet efendim, adam olacaklardır, belli, lâkin nereye ta'yin olunacaklardır,
ne olacaklardır? diye sualini tekrar eder; paşa, kemâl-i mehabetle yine sâdece:
— Adam olacaklardır— der. Bu muhik cevab metîn bir sesle üç d e f a te­
kerrür edince Meclisi bir sükût istilâ eder. Bütün Erkân-ı Encümen o iki kelime­
nin ihtiva eylediği ma'nâ-i bülend'i takdir ederler. Mektebden maksad'ın, sırf hü­
kümet me'muru yetiştirmek olmadığını anlarlar
Ekrem Bey, nev-şüküfte (yeni açılmış) fikirlere müstesna bir gıda veren böy­
le fıkraları derslerinde vakur müessir bir edâ ile nakleylerdi; bizi düşündürürdü.
Gâlibâ son "Zemzeme"nin o beliğ, o mûciz (kısa, toplu, özlü) mukaddimesinde
bu Üstâd-ı edeb der k i : "en güzel sözler, insanı düşündürenlerdir.'" Bizce de en
mükemmel hoca talebeyi düşünmeye sevkedendir. Ekrem Bey de o hocaların bir

1011
\

ser-efrâz'ı (benzerlerinden ü s t ü n olanı) idi. Hâmid'in hakkı vardı. Çünki hakikat


öyle idi. Hakikatin öyle olduğuna O hace-i sütûde-sîret'in (kişiliği öğülmeye değer
öğretmenin) o mün'imâne (çok şeyler sunucu, öğretici) tedrisâtından istifâde ey­
leyen biz telâmîzi (öğrenicileri) âdilâne şehâdet ederiz.
Üstâd Ekrem'in fikrinde böyle revnak, fakat o saika ile üslûbunda şi'iren ve
neşren tarz-ı beyânında başka nezâhet vardı. Gerek (Muallim) Naci, gerek Naci
tarafdarları o nezâhati müdrik değillerdi. O Üstâd'ın yalnız Arabi ve Fârisîsi'ndeki
ıttılâ-ı mahdûd'unu görüyorlar; bir vesîle-i tenkid addeyliyorlardı.
Maamâfih Arabca'da, Acemce'de Naci mertebesine varmıasa da Ekrem Bey bu
lisanlara Türkçe'ye lüzumu olduğu kadar vâkıf idi. Hattâ şiir'de ve nesir'de ser­
vet ve metânet-i elfâz i'tibâriyle o kudemâperestânın pişvâlarmdan bile geri kal­
mazdı. Fakat tarz-ı cedid'de onlara tefevvuk ederdi."
Mülkiye 1885 (1301 R.) m e z u n l a r ı n d a n Rahmetli Tevfik Biren de şunları an­
latmaktadır (79/a-345):
" Recâi-zâde Ekrem Bey bizde derin hâtıralar bırakan profesörlerdendi.
"Ta'lim-Î Edebiyyât-ı O s m â n î " unvanlı kitabı, ilk defa, Mülkiye'de taşbasması
olarak çıkmış ve okunmuşdu.
Eski usulde yetişmiş kalem sahiplerinin (bilhassa Muallim Naci'nin), Abdül-
hak Hâmid'inkilere olduğu gibi Recâî-zâde'nin de nazın ve nesirlerine ve bilhas­
sa Ta'lim-i Edebiyyât'a gazetelerde ettikleri i'tirazlaria Hocamızın ( E k r e m Bey'in)
verdiği cevablan ehemmiyetle tâkib eder ve eskilerle yenilerin fikirleri arasında­
ki farkı güzelce anlamağa, kolaylıkla imkân bulurduk.
Recâî-zâde derse pardesü'sü ilikli olarak girer; kibar, nâzik ve ciddî muame­
leleri ile bizi sükûnett, hürmet ve dikkatle ders dinlemeğe, hissettiğimiz alıngan­
lığına karşı bir pot kırmakdan bilhassa çekinmeğe mecbur ederdi. Rahmetli'den
istifâdem pek çokdur; son zamanlarına kadar her tesadüf de iltifatına nail olur­
dum —.."
Mülkiye 1888 (1304 R.) me'zunlanndan Profesör müteveffa Kirkor "(Kömür-
cüyan) Kömürcan da şunları anlatmaktadır (79/a-352):
" Ebediyyat Hocamız Mahmud Ekrem Bey, vücûdu ile iftihar olunur bü­
yük bir şâirdi. Asil ve kibar hareketleri daima göze çarpardı. Garb Edebiyyât
usûlüne de uygun olarak ders gösterirdi..-.."
Mülkiye'de sekiz yıl Müderrislik yaptıktan ve Ali Kemâl, Abdülhalim Mem-
duh, Ali Ferruh, Menemenci-zâde Tâhir gibi Edebiyyât ve Basın Âlemi'nin tanın­
mış simalarını yetiştirdikden sonra 13 Ağustos 1888"de Mülkiye'den "ahrârâne ted­
risâtından (= ilerici öğretim sisteminden) dolayı" Saray'ın hışmını üzerine çeke­
rek isti'fâen ayrıldı. (81)
Bu isti'fâya takaddüm eden günlerin birinde geçen ilginç bir olayı. Mülkiye
1889 (1305 R.) m e ' z u n l a n n d a n Rahmetli Mehmed Musa Adiga şöyle anlatmakta­
dır (79/a-363):

(81) Bak.: Bu cildin 162. sf. sine

1012
".... Fıtrî bir şâir olan Edebiyyât Muallimimiz Recâî-zâde Ekrem Bey Mer­
hum, tablan mizaha mail idi. Birgün derse gelip kürsîsine oturduktan sonra et­
rafı koklar gibi bir vaziyet aldı ve sonra:
— Efendiler, burası ahır gibi kokuyar.*, demesi üzerine, arkadaşlardan olup
Mülkiye'yi bitiremiyerek ayrılan Galata'lı Osman Efendi, derhal:
— Efendim, sabahleyin bu koku yokdu... nüktesini »atfederek E k r e m Bey'in
ağzına aldığı bu nahoş sözü b u r n u n d a n getirmişti. Hattâ, ders esnasında bir ve­
sile bularak:
— Ben, peynir kokusuna gelenlerden değilim, diye kızgınlığını göstermekden
kendini alamadı; o günden i'tibâren dersine devam etmedi; imtihanlar da
yaklaşmış olduğundan, imtihanından sonra isti'fâsini verip (Mülkiye'den) ayrıl­
mıştı "
Bu ayrılışdan sonra yedi yıl Edebiyyâtla meşgul olmadı. Mülkiye'de Talebe­
sinden olan Ahmed İhsan (Tokgözı) m sahibi olduğu (Servet-i Fünûn Mecmua­
s ı n d a , 1895'de "Servet-i F ü n û n Edebiyyâtı" adlı ekolü kurdu. Bu kuruluş şöyle
olmuşdu (79/g-124):
"... Yeni yetişen gençlerden birinin şi'ir kitabı için yazdığı bir "takriz (övgü)"
de E k r e m Bey "abes-muktebes" kelimelerinin kaafiye yapılmasını kabul ediyor;
" m a d e m ki kaafiye sâmia (= kulak) içindir, m a d e m ki o iki kelimenin son hece­
leri de kulağa aynı sesle çarpıyor; göz o kelimelerin son harflerini aynı şekilde
görmese de kaafiye yapılması câıizdir1" diyordu. Bu basit ve haklı mütâlaa'dan
kocaman bir kavga çıktı.
'tMa'lûmat" Gazetesi'nde Nazif Sürûri Bey, Recâî-zâde'ye karşı o iki kelime­
nin kaafiyesi yüzünden şiddetli bir bombardıman açtı. E k r e m Bey, hangi gazete
ve m e c m u a ile mukaabele etsin? Bereket eski şâkirdlerinden Ahmed İhsan Bey
"Musavver (Resimli) Servet-i F ü n û n " adiyle haftalık bir mecmua çıkarmaktadır.
Adından da anlaşılıyor ki, bu, resimli bir fen mecmuası (dergisi)'dir. Okuyu­
cularına fennî ve ilmî malûmat kırıntıları veren, Edebiyyât ve heyecıan'a
kapılarım kapatmış, kendi hâlinde, donuk, sessiz, durgun bir mecmua.... Bir
kıvılcımdan büyük bir yangın doğar gibi o iki kelimenin kaafiyesi yüzünden de
"Servet-i Fünûn Edebiyyâtı" denen koskoca bir mekteb meydana çıkıverdi ve o
donuk, sessiz ve renksiz Mecmua, bir de baktınız ki, ânî bir baharla canlanan
nebatat gibi, yeni bir heyecan ve hamle'nin hareketli, dalgalı, kudretli bir bay­
rağı oluvermiştir
E k r e m Bey, o iki kelimenin kaafiyesinin doğru olduğu hakkında muarızlarına
(karşıtlarına) Servet-i Fünûn sayfalarında cevab verirken ba'zı gençler Üstâd'ı
tasvib ediyorlardı. "Mekteb" adındaki bir mecmua'da imzaları görünmeye başla­
yan bu gençler, Hüseyin Câhid (Yalçın), Ahmed Şuayb, Cemab Şahâbeddin, Meh-
med Rauf, (Dr.) Hüseyin Suad (Yalçın), Mehmed Câvid (sonradan Mâliye Nâzın,
idam edilen) gibi taze isimlerdi ki, şöhretlerinin filizlenmesi için fırsat beklemek-
tei idiler. Sekiz yıllık "edebî bir susuş" dan sonra Üstâd Ekrem'in yeniden Ede-

1013
biyyât sahasında görünmesi hepsine şevk ve kuvvet vermişdi. Üstâd da bu genç­
leri bir araya toplayıp Mâzîperest (Eskiye bağlı o l a n l a r ) l e r e ve eski zevk ta­
raftarlarına karşı bir grup vücuda getirmeyi faydalı görmüştü. Zâten, Galatasa­
ray Sultanîsinde talebesi olan Tevfik Fikret'in, cevherli bir genç olduğunu ya­
kından biliyordu. Onun edebî başkanlığında ve kendisinin himayesinde bu genç­
leri Servet-i Fünûn'dıa topladı, İzmir'de ba'zı eserleri yayınlanan "Hâlid Ziya
(Uşakhgil)" imzası da Ekrem Bey'in fevkalade dikkat ve takdirini çekiyordu. Az
zamanda gerek Hâlid Ziya, gerek İbrahim Cehdî (Süleyman Nazif), H. Nâzım
(Ahmed Reşid Rey), A. Nâdir (Nâmık Kemâl'in oğlu Ali E k r e m Bolayır), Hüse­
yin Sîret ve Faik Âlî (Ozansoy) Beyler de bu Mecmua'ya iltihak edince, sarsıl­
maz bir kütle hâlinde bir "Servet-i Fünûn Edebiyyâtı Çığırı" ve "Servet-i Fünûn
Ailesi" meydana geldi. Bu, Üstâd Ekrem'in bütün eserlerinin üstünde ve b ü t ü n
eserlerinden hayırlı bir eseridir.
Fakat bu "Edebî Aile" nin doğuşu, Üstâd'ın kendi aile hayâtı İçin uğurlu
gelmedi. Esasen, Üstâd'ın, aile hayâtı devamlı matemlere ma'ruzdu. Kızı Pirâye
doğunca ölmüştü. Oğlu Emced yirmi yaşma k a d a r k ö t ü r ü m kalmış ve ancak
ölümü ile kendisini kurtarmışdı. Mâtemzede Baba, E k r e m Bey, nihayet b ü t ü n
kalbini yeni oğlu Nijad'a bağladı. Bu sevimli ve zeki Çocuk O Baba için yalnız
b i r evlâd değil, eski matemlerin bir tesellisi ve geleceğinin bütün bir ümmidi
idi. Servet-i Fünûn Edebiyyâtı'nın ilk yıllarında işte bu Nijad'ı da kaybetti "
E k r e m Bey için bu büyük felâketi, Rahmetli Mehmed Rauf şöyle dile getir­
mektedir (79/c):
"... E k r e m Bey'in hayâtı şüphesiz Nijad'dan ibaret idi. Daha doğduğu zaman­
dan beri bu Baba'da evlâdına karşı derîn, fevkalâde bir pereştiş vardı. Nijad ise
bu perestişe hakkıyla lâyık bir nâdide-i vücûd idil. Parlak bir zekâ, büyük bir şetâ-
ret-i fikriyye, nihayetsiz bir isti'dâd ile mütehaUik olan Nijad, Babasının terbiye
ve tahsiline gösterdiği i'tinâ ile hergün herkesi kendine hayran eden havâıık-ı ke­
mâl irâe ediyordu. Onun, bilbedâhe söylediği o k a d a r parlak, o k a d a r latif nüktele­
ri vardı ki, hepsi ayrı ayrı birer dürre-i zarâfetdi.
Şimdi, küçükden beri E k r e m Beyin tâb-ı rakikine hâkim bir ibtîlâ ile, her
hareketi, her ânı bir başka i'tinâ ile tâkibedilen bu k a d a r muazzez bir evlâdm bir
gün ümidsiz bir suretle m a l û l olduğu tahakkuk edince Babasmda ne büyük bir
hezîmet-i rûhiyye hâsıl olacağını tasavvur etmeli.
O esnada Nijâd'ı Mektebi Sultânî'ye vermişlerdi. O'nun hasta olduğuna dâir
rivayetler deveran ediyor; ba'zıları Sar'a'ya tutulduğunu söyleyorlardı.
Nihayet bir gün, (Tevfik) Fikret, Nijad'ın çok hasta olduğu içün istifsara git-
mekliğimizi teklif etti. Uşak, (Ekrem) Beyefendinin evde olmadığını, fakat Nijad
Bey orada olduğundan, istersek geldiğimizi haber vereceğini söyledi.
İçeri girdik. Biraz sonra Nijad geldi. Fakat o esnada bizi saran feci' sadmeyi
hiç unutamıyacağım: O parlak, o şatır, o bülbül Nijad, o şuh ve şen çocuk bir en­
kaz hâline gelmişti. Zarif dudakları kabarmış, şişmiş, gözleri sönmüş, çehresini bir
nikab-ı belâhet istilâ etmişti.

1014
Başka vakitler koşarak, sekerek gelirken bugün bati bir yürüyüşle geldi. Kar­
şımıza oturdu; omuzları çıkmış, başı çökmüş idi.
Bir gün Nijad'ın öldüğü işitildi Bunun, babası için ne büyük bir darbe olduğu­
nu hepimiz pek iyi biliyor idik.
Defninden iki gün sonra, husûsî olarak Üstâd'ı ta'ziye ve tesliye içün Fikret ve
(Hüseyin) Câhid'le beraber gitmek istedik.
Beyoğlunda kendisine rast geldik. Ekrem Bey aylardanberi kendisini helak
eden felâketin bu son kahriyle erimiş, bitmiş, harabohnuştu. Bizi görünce kendisi­
ne gittiğimizi anladı ve oracıkda ayakta durarak, bize uzun uzun yarasından, ele­
minden şikâyet etti. Bir taraf dan kesik, muhtez bir sesle söyleyor; bir taraf dan
mendiliyle gözlerinden akan yaşları siliyor idi. İki söz arasında: "Ben şimdi ne ya­
pacağım; onsuz nasıl yaşayacağım!. Siz hepiniz, O'nun, benim için ne olduğunu
pek âlâ bilirsiniz... Benim için bir evlâd değildi; bir baba, bir ana, bir kardeş, her
şey o İdi..». Şimdi ben nasıl yaşayacağım?" diye sızlandı.
Son günlerine k a d a r bu elem E k r e m Beyi bırakmadı. Ve bînıasib hayâtım, Üs­
tadın, kendini menedemediğinden bilâ ihtiyar teslim olduğu acı tahatturlarla ke-
mirerek, didlkliyerek onu insanların en bedbahtı yaptı.,...."
Bu büyük acıdan sonra bedbaht Ekrem Bey'in kaleminden dökülen yazılar yal­
nız ve yalnız Nijad'a âiddi. Acısını bir şi'irinde şöyle dile getiriyordu:
"Felek fırsat verüb yaşın dolaydı;
Yılın bari yirmi beşi bulaydı;
Sen gitmeden ben gideyim notaydı;
Gittin a m m a yavrum onbeş yaşında,
Yakışmadı adın mezar taşmda.

Çocuk iken er olmağa özendin,


Tâbutunda güvey gibi bezendin;
Mezarını gerdek sandın beğendin,
Gittin a m m a yavrum onbeş yaşında
Yakışmadı adın mezar taşmda..."
Beş altı yıllık olgun bir faaliyetten sonra Servet-i Fünûn Âilesi'nin edebî ha­
yâtına da Saray'dan gelen bir darbe ile nihayet verilince bu "Âile'nin Reîsi" E k r e m
Bey de Meşrûtiyet'in i l â n ı n a kadar hiç bir eser vermeden sessiz olarak Şûrây-ı
Devlet Tanzimat Dâiresi A'zâlığma devam etti. Kendisi İstibdad'dan fazla hıtûf
görmeyecek kadar temiz, fakat Istibdad'ın fazla kahrına ma'rûz kalmayacak kadar
da temkinli ve tehlikesizdi. Gerçi, Nâmık Kemâl'le mektublaştığı için devamlı ola­
r a k tâkib edilmiş ve bir kaç d e f a karakola celbedilerek sorguya çekümişdi. Fa­
kat sâdece bununla yetinilmişdi.
Abdülhak Hâmid ve Nâmık Kemâl'in eserleri yasaklandığı halde, Ekrem Bey
eserlerinde çok temkinli davrandığı için, yasaklanmamışdı. Ancak "Ta'Iim-i Ede-
biyyât" adlı eserine Nâmık Kemâl ve Hâmid'den en dokunaklı p a r ç a l a n aldığı için

1015
"İrâde-i Seniyye" ile bu gibi parçalar Kitabdan çıkarıldı. Bunun üzerine Ekrem
Bey, Galatasaray Sultânisi'ndeki Muallimliğinden de isti'faya kalkdı ise de o za­
man. Maârif Nâzın bulunan Mustafa Paşa, çok sevip takdir ettiği Üstâd'ın, bu is-
ti'fâsını geri aldırdı. Ekrem Bey böylelikle Kitabında anlatamadıklarını sözle öğre­
nicilerine anlatmaya devam etti. Ancak kısa bir süre sonra Maârif Nâzın Mustafa
Paşa vefat edince Galatasaray Sultânisi'ndeki Muallimliğine de son verildi.
Meşrûtiyet, Ekrem Bey'i bu şartlar ve durum içinde bulundu. 5 Ağustos 1908'de
teşekkül eden Kâmil Paşa Kabinesi'ne Evkaaf Nâzın, 13 Şubat 1909'da kurulan Hü­
seyin Hilmi Paşa Kabinesi'ne de Maârif Nâzın olarak girdi (79/h). 16 Aralık 1909'-
da A'yân A'zâlığı'na getirildi.
Dört yıl A'yân A'zâsı olarak hizmet gördükten sonra kısa b i r hastalığı müteâ-
kib altmışaltı yaşında olduğu hâlde, 31 Ocak 1913 (= 30 Safer 1332) Perşembe günü
İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuştu. Sultan Reşad, kendisi için Eyüp'de inşâ
ettirdiği Türbe'nin hazîresine çok takdir ettiği Ekrem Beyin defnedilmesini "İrâ­
de" etmiş olmasına rağmen, Rahmetli, Nijad'ın yanına gömülmesini vasiyet etti­
ği için, Göksu Kabristam'na defnedildi.
Rahmetli İsmail Habib, bir Darülfünun talebesi olarak bulunduğu cenaze
törenini şöyle anlatmaktadır (79/g-126):
" Küçük bir Şirket-i Hayriyye Vapuru Cenazeyi ve Merhuma son teşyi va­
zifesini yapan bir-iki yüz kişilik kaafileyi, Sirkeci İskelesi'nden alarak Göksu'ya
doğru götürüyordu.
Vapurun yüksekçe bir yerinde Abdülhak Hâmid ve onun etrâfmda Süleyman
Nesib (Süleymanpaşa - zade Sami), Faik Âlî (Ozansoy), Ali Ekrem (Bolayır) v.s.
den mürekkeb bir küme edebî şöhret var; bu satırları yazan da bir Darülfünun ta-
lebesi'dir ve o Vapurdadır. Hâmid'in necîb çehresinde asîl bir elem, matemli bir
yazı gibi okunuyor...» Bulunduğum yerden ba'zı cümlelerini işitiyorum: " N e fazi­
letli, ne melek adamdı...." diyor. "Ekrem, benden evvel neye gittin?" diyor ve ilâve
ediyor, "Biz günahkârlar kalıyoruz, fakat onlar gidiyor "
Vapur'un dîger tarafındaki daha büyük bir kalabalığa bakıyorum; çok neş'eli
bir bahse dalmış olacaklar; nasıl bir vapurda bulunduklarım, nereye gittiklerini
unutmuşlar; tebessümler handelere, handeler kahkahalara kadar yükseliyordu. De­
nize bakıyorum; Boğaz'm ezelî akışı seyyâl, cümbüşlü keyfinde berdevam Kı­
yıdan geçerken bir yalı'nm penceresi beyaz entarili bir kızın keman'ından şakrak
bir besteyi, mini mini birer şeffaf kulak gibi kabaran dalgalara serpti..^.
Bu gülen kalabalık, bu cümbüşlü Boğaz, bu şakrak beste ve bu hazin Cena­
ze Bu Cenâze'nin vaktiyle, kendisi gibi Cenaze olan bir dost için söylediği mıs­
ralar, açık bırakılmış bir muslukdan akan su gibi, mütemadiyen ve mütemadiyen
dudaklarımdan dökülüyor:
Ahbabı tutar sandım bir kaç gecelik matem,
Baktım ki giden gitmiş dünyâd»kiler hurrem;
Devrân yine ol devrân, âlem yine ol âlem».."

1016
Rahmetli Filozof Rıza Tevfik (Bölükbaşı)de şunları yazmışdır (79/f):
"Karantine A'zâsından refik-ı m u h t e r e m i m Kilis'li Rif'at ( K a r d a m ) Bey er­
kenden odama gelmiş ve elimi samimiyetle sıkarak tâzlyet etmişti. Bilmiyerek
bir felâkete dûçâr olmuş bulunduğumu hissettim. Hapishâne'de intihar etmiş olan
biraderimin âkıbet-i elîmesinden beni aynı veçhile h a b e r d a r etmişlerdi; hemen o
vak'a hatırıma geldi; d u r d u m ve metanetle izahat bekledim.
Sütûde - sıfat, nezih ve kâmil Üstadın vefatını haber verdi. O esnada düşün­
mekte olduğum şeyler zihnimde muzmahil oldu. Merhum Müşarünileyh ile vâki
olan ehemmiyetli bir müşâfehemizi (karşılıklı konuşmamızı) en ufak tafsilâtına
varıncaya kadar hatırladım.
E k r e m Bey'in b ü t ü n hüviyeti, olanca nezâket ve saffetiyle tekrar nazargâh-ı
tahayyülümde tecessüm etmişti; ben bir daha ebediyyen kendisini goremiyeceğime
kanaatimden dolayı mahzun oldum; lâkin kendisi bu i'tikatda değildi. Mâneviy-
yâtımızın bekaasına, m ü n â s e b â t m a kavi bir îman ile inanırdı; şu k a d a r var ki,
kendisinin ahkâm-ı i'tikaadiyesinden birini teşkil eden bu iman mâhiyet ve menşe'i
i'tibâriyle herkesinkine benzemezdi. Müfrit bir aşkdan doğmuş bir îmân-ı kâmil
ve m ü b r i m idi ki, ebedî yokluğa, hiçliğe, m ü m k i n değil kaail olamıyordu.
Kendisiyle bir gün vâki' olan samimî bir mubâhasemizde, b e n onun ma'nevi-
yet-i nezîhe'sini uryân görmeğe muvaffak olduğum için, onun gördüğüm gibi göster-
miye çalışacağım ve Hâmid'in bu akîde'de Ekrem'e ne yüzden müşârik ve müşâhib
olduğunu ta'yine gayret edeceğim. Merhumun eş'âr-ı pâkize'sini ve husûsiyle her
şi'irinden güzel olan mersiyelerini şerh etmek istiyen m ü n e k k ı d l e r , belki benim
izahatımda ba'zı şâyân-ı dikkat noktalar bulabileceklerdir.
Merhumu benim gibi yakından tamyanlar, pek iyi bilirler ki kendisi mizâc
i'tibâriyle durgun, vakur, hulâsa tâbir-i câmi'i ile söyleyeyim, flegmatik (= Fleg-
matique = lenfatik) bir adam idi; fakat vakur çehrenin nikaab-ı haysiyet'i arka­
sında o kadar hassas, o kadar nâzik bir gönlü var idi ki, ancak harîm-i ülfeti'ne
dâhil olabilen samimî dostları ve mânevi evlâdları o kalbin esrarına m a h r e m ola­
bilirlerdi.
Ekrem Bey'in, bedbaht bir peder, sevgili Evlâdlarının birinden ,(Ercümend
Ekrem Talu) maada hepsini feci bir suretde zayi etmiş elemdîde bir peder öldü­
ğünü herkes bilir. Zavallı Nijad uğrunda ne büyük bir himmet ve aziz bir ö m ü r
sarfetmiş olduğunu hep biliriz/. Sonra tali'in ne fecî bir suretde sitemine uğradı­
ğını da biliriz; bu şefkatli Baba, Nijad'ı ile o k a d a r ümidvâr' o k a d a r mağrur idi
ki!..... Diyebilirim ki bu felâketler Ekrem Bey'in gönlünü ne derece parçalamış ise
zihnini o kadar i'lâ, efkâr ve akaaidini tek bir mes'ele-i ledünniyye (Tanrı bilgisi)
etrafında tevhîd etmiştir. Büyük ve âlî mizaçlar içün felâketler, en âlî bir terbiye'-
nin levazımını teşkil ederler ve bu terbiye mizâc-ı aslîlerini ibraz ve şahsiyyet-i
ma'neviyyelerini büsbütün ta'yin eyler. E k r e m Bey'in mersiyeleri ile tefekkürü,
hem his, hem zihin i'tibâriyle bu terbiye-i müstesnâ'nm derece-i feyzini gösterir be-
dâyi-i fikriyye'dendir.
İnsan olarak Merhumun sıfât-ı bârîze'si muhabbet idi. Hem de peder muhab-

1017
beti idi. Bunca senelerdenberi müstesna ve m ü m t a z bir şahsiyyetin, kendisine
tefviz ve te'min ettiği haysiyyet-i fevkalâde ile bu Millete hizmet etmiş; olanlara en
nâzik, en hissi, keyfiyyât-ı viıcdâniyyede şekl-i medeniyetin ne ve nasıl olması
iycâb edeceğini göstermiş; nezîh ve zarif olabilmek sırrım, ma'rifetini, emsalsiz
bir selâhiyyet, tarifi nâkaabil bir füsûn-i belagat sayesinde öğretmiş ve merâtib-i
resmiyye i'tibâriyle de Millet Meclisinin (Meclisi A'yân'ın) hürmetli a'zâsından bi­
ri olmuş; yetmiş sene yaşamış; kimseyi incitmemiş bir adamın vasıyyetnamesini
düşününüz! Bu namuslu adamın servetini d ü ş ü n ü n ü z ! — bindörtyüz lira kadar
bir şey!.,.. Bunu taksim ediyor; en uzakda bulunan bir kimsesini unutmuyor.
Sonra, EN ZİYÂDE SEVDİĞİ KÜTÜBHjÂNESİNİ MÜLKİYE ŞÂKİRDÂNINA
(MÜLKİYE MEKTEBİ ÖĞRENİCİLERİ'NE) VASİYYET EDİYOR. ONLAR ONUN
EVLÂDIDIR. MÜLKİYE MEKTEBİ ÜSTADIN DOĞDUĞU VE İSMİNİN HİÇ ÖL-
MİYECEĞİ BİR YERDİR. (*)
Evet, evlâd muhabbeti bu temiz yürekli adamın seciyye-i ahlâkiyye'si idi.
Bu muhabbet akaaid-i husûsiyye'sine de nokta-i istinâd oluyordu.
Bir gün yine galebe-i ye's ile gecelerini uykusuz geçirmiş ve düşüncelerle kı­
rılmış olduğu halde bana tesadüf etmişdi. O vakit ben Büyük Ada'da oturuyordum.
Merhum haftada bir gelir, orada kahrdı.
O gün bilhassa görüşdük. Kendisi dâima Nijâd'ı düşünmekden ve ona, şah-
siyyet-i insâniyye ve dünyeviyyesiyle mülâki olmak ümidinden bir an fariğ olma-
mışdı. Ve garîb bir m e r a k ile, "şekk ve yakîn arasında dolaşır bir m e r a k ile" muam-
mây-ı vücûd'a dâir, dostlarının fikrini sorardı. Bir zamanlar b u n u i'tiyâd etmişti;
bana da sordu:
— Bekaay-ı ruh hakkında fünûn ne diyor? Felsefe ne diyor?.. H e r şeyin,
husûsen herşeyden ziyâde ümîdbahş olan r u h u n birdenbire mahv ü muzmahil ol­
masına gönül razı olmuyor; buna Felsefe ne diyor?.. Fen ne diyor?.... dedi.
Evvelâ fünûnun'un hâdisât dâiresini aşamıyacağını söyledim ve aşmak istese
bile hiçbir türlü vâsıtaya hiç bir veçhile mâlik olamıyacağına dâir uzun uzadıya
konuşduk.
Zavallı Ekrem Bey, zavallı peder-i elemdide! Zihnini bu mesâUe sevkeden,
evlâdına karşı if rât-ı aşkı idi. Bu kadar şedîd bir aşk, ölüme, ebedi bir ölüme, bir
türlü kaani olamaz. Aşk, bu dereceyi bulursa, sevgili, bir ümîd'den imânı tevlîd
eder. Ve gönlümüzün garîb, anlaşılmaz bir sırr-ı füsunkârânesiyle, o îmandan yine
ümmîdi tevlîd eder.
EfendUer! Mülkiye (Mektebi) Efendileri ve b ü t ü n talebe efendiler!.. Şimdi
sizden bir halisane ricam var; bu ricamı kabul ederseniz, sizi bir peder aşkıyle sev­
diğini isbat etmiş olan bu büyük Üstadınızın ruhunu şâd etmiş olursunuz:
Birbirinizi seviniz, h a t t â herkesi, insaniyeti seviniz! Ümid aşkdan doğar;
bu hakikati E k r e m Bey'in cerîhadâr, hassas gönlü isbât ediyor. Memleketinizi se-

(*) Aradan Eliibeş yıl geçtikden sonra, Rahmetli Rıza Tevfik'in bu samimî arzusunu gerçekleştirdiğim için bah­
tiyarlık duymaktayım^ ,A. Çankaya.

1018
viniz ki yaşayacağına, ilelebet yaşayacağına imân-ı kâmil ile ümidiniz olsun!
Memleketden maksad, unutmayın ki, çiftlikât ve mebânî (çiftlikler ve ıbinâlar) de­
ğildir. Sizin kadar, belki sizden ziyâde buraya bağlı olması muhtemel bulunan Va­
tandaşlarınızın cümlesi demektir. îşte bu, Millet demektir. Onu ve ayrı ayrı her fer­
dini seviniz. O vakit Vatanınızı sevmiş olursunuz.
Ara yerde tesâdüm-i menâfi' (menfaat çarpışmaları) olabilir; bu mümkin de­
ğildir demeyiniz!.... delâletdir. Bugünkü insaniyet Kurûn-ı Vustâdan (= Orta Çağ'­
d a n ) Kurûn-ı Ulâ'dan (İlk Çağ'dan) daha ziyâde, bir kaç kere ziyâde insanları be­
raber yaşatıyor ve daha müreffeh ve bahtiyar, daha ziyâde hukûk-ı mütekaabileye
riayetkar olarak yaşatabiliyor. Medeniyet Târihi gösteriyor ki, menâf'-i beşeriyye-
nin ahengi gittikçe bir muvâzene-i dâimi noktasına yaklaşmaktadır. Buna İnanı­
nız! ve yekdîgerinize karşı muhabbet gösteriniz! Muhabbet, bu muvâzene nokta­
sını ta'yin eder. Tâ ki batn-ı âti bizlerden nâzik, bizlerden muhabbetti, büzlerden
insan olsun! . Benim, merhum Hocanızın gönlünden alıp da size tevdi' ettiğim
emânet budur."
Ayşe Güzide Harcım ile evli idi. Pirâye adlı bir kızı doğar doğmaz ölmüş; en
büyük oğlu Emced, 20 yaşma kadar kötürüm kaldıkdan sonra ölmüş; pek sevdiği
oğlu Nijad'ı da onbeş yaşında iken kaybetmiş; yalnız en küçük oğlu Rahmetli
Ercümend Ekrem Talu hayatda kalmışdı.
Resim yapmak hobi'si idi. Tevfik Fikret gibi, a m a t ö r ressam olarak yaptığı
bir hayli başarılı natürmort'ları, oto-portreleri vardır. Arabca, Farsça ve Fransızca
bilirdi.

BASILMIŞ ESERLERİ (79/ı)

1 — Nağme-i Seher (Manzum)


istanbul, Ebüzziya Mat.; 1288 (1872); 179+2 sf.; 8°
2 — Palmir Harabeleri (Terceme)
İstanbul, Hakaayık Mat.; 1288 (1872); 76 sf.; 8°
3 — Vuslat Yahud Süreksiz Sevinç (Piyes)
İstanbul, Şark Mat.; 1291 (1875); 120 sf.; 8°
4 — Mes Prlsons (Silvio Pellico'dan terceme)
İstanbul, Tasvlr-i Efkâr Mat.; 1291 (1875); 6+286 sf.; 8"
5 — Yâdigâr-ı Şebâb (Manzum)
İstanbul, Matbaa-i Tasvîr-i Efkâr; 1290 (1874); 15+1 sf. 8°
6 — Ta'lim-i Edebiyyât (1. Kısım)
İstanbul, Mihran Matbaası; 1299 (1883); 397 sf.; 8°
7 — Takdîr-1 Elhan (Tenkîd)
İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1301 (1885); 85 sf.; 8°
8 — Zemzeme (3 Kısım birarada, manzum)

1019
1. Kısım (2. bası) : istanbul, Karabet Mat.; 1302 (1886); 477+1 sf.; 8°
2. Kısım : * , Eb'üz-Ziyâ Mat.; 1300 (1884); 109+3 sf.; 8°
3. Kısım : " , Tozluyan Mat.; 1301 (1885); 90+1 sf.; 8°
9 — Nâçiz (Manzum Terceme)
istanbul, Mahmudbey Mat.; 1302 (1886); 156 + 1 sf.; 8°
10 — Tefekkür (1. Kısım))
İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1303 (1887); 48 sf.; 8°
11 — Kudemâ'dan Bir Kaç Şâir
istanbul, Eb'üz-Ziyâ Mat.; 1305 (1889); 60 sf.; 8°
12 — Muhsin Bey Yahud Şairliğin Hazin Bir Neticesi (Büyük Hikâye)
İstanbul, İstepan Mat.; 1307 (1891); 67+3 sf.; 8°
13 — Pejmürde (manzum)
İstanbul, Âlem M a t ; 1311 (1895); 2 + 4 + 174+2 sf.; 8°
14 — Şemsâ (Manzum)
İstanbul, Âlem Mat.; 1313 (1897); 63.; 8°
15 — Takrîzât (= Övgüler)
İstanbul, Âlem Mat.; 1314 (1898); 78 sf.; 8°
16 — Araba Sevdası (Resimli Millî Hikâye)
İstanbul, Âlem Mat.; 1314 (1898); 175 sf.; 8°
17 — Nijad-ı Ekrem
1. C: İstanbul, Servet-i Fünûn Mat.; 1326 (1910); 180 sf.; 8°
2. C: İstanbul, Selanik Mat.; 1326 (1910); 416 sf.; 8°
18 — Nefrin (Vefatından sonra Oğlu Ercümend Ekrem yayınladı)
İstanbul, Matbaa-i Şems.; 1332 (1916); 31 sf.; 8°
19 — Çok Bilen Çok Yanılır (Dört perdelik komedi)
İstanbul, Yeni Osmanlı Mat.; 1332 (1916); 132 sf.; 8°
20 — Sâime (Büyük hikâye) (79/i)
21 — Afife - Anjelik (Terceme, Piyes) (79/i)
22 — La Fonten Masalları (79/i)

O
Müderris, Kadî-Asker Konya'nın Seydi-şehir Kazası halkından
Güzelefendi-zâde, İbn'iil- Çopur Kadı-oğullarmdan ve Güzel-zâde
Emîn MAHMUD ES'AD lâkabıyle anılan Nâib (Şer'î Hâkim;)
Seydi-şehrî (82) Emin Efendi'nin oğludur. 1855 (1272 H.)'-
de Seydi-Şehir'ae (83) doğdu.

ÖĞRENİMİ: İlk öğrenimini Seydi­


şehir ve Konya'da yaptıktan sonra İs­
tanbul'a gelmiş; onbeş yıl Fâtih Câmî'-
inde Abdülkerîm Efendiye ve dîger
Câmi'ler derslerine devam ederek Man­
tık, Kelâm, Hikmet, Hadîs, Tefsîr, Fı­
kıh ve Usûl-i Fıkıh öğrenimi yaparak
1881 (1298 H.) de "Ulûm-ı Âliye ve Aliy-
ye"den "icazet (= Olgunluk diploma­
sı)" almıştır. Aynı yıl sonlarına doğru
"Bâb-ı Vâlây-ı Fetva (= Şeyh'ül-İslâm-
lık Makaamı)"da kurulan "Encümen-i
İlmî ( = Medrese Dersiâmlığı Sınav Ko­
misyonu) "de imtihan vererek "Dersiam
( = Medrese Muallimi)" olmuştur. Fâ­
tih Câmi'inde Medrese Talebesine çeşit­
li dersler öğretmenliği yaparken, tabiî
ve riyazi ilimlerden de bilgi edinmek
amacıyle "Menşe'-i Muallimini Askerî
İ'dâdî Kısmı (= Askerî Öğretmen Okulu'nun Lise Kısmı)"na devam ederek Ma­
tematik ve Geometri, Cebir, Târih ve Coğrafya, Fizik ve Kimya, Mekanik, Fran­
sızca, Resim dersleri öğrenimi yaparak burasını da bitirmişdir. Pozitif ilimlerde
bilgisini daha çok a r t ı r m a k için, Mekteb-i Harbiyye Nâzın (Harb Okulu Komutam)
Edhem Paşa'mn yardımı ve "Mecls-i Maârif-i Askeriyye (= Askerî Öğretim Dâiresi
Meclisi)" kararı ile (Harb Okulundan me'zun olmamasına rağmen tek sivil öğreni-

(82) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; I. C, 298., 300., 402., 410. sf.
b) Dâhiliyye Nezâreti, Sicil-i Ahvâl Dâire-i Umûmiyyesi: 18 sicil, 419 Varak ve Mâliye Bak. Emekli
iş. Md. Nu. 35939 - 35956 Tahsis Dosyası.
c) " H â t ı r a l a r ı m ' ' ; Hilmi Uran; Ankara, 1959; 111. sf.
ç) ''Huzur D e r s l e r i " ; Eb'ül-Ulâ M a r d i n ; istEnbul, 1966; 2.-3. C, 338.-339. sf.
d) Ulus Gazetesi; 20 Mart 1943; 2. sf. 6.-7. st. Prof. Dr. Sadi Irmak; Ölümünün 25. yılında
Mahmud Es'ad".
e) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; i. A. Gövsa; 990. sf.
f) "Görüp İ ş i t t i k l e r i m " ; A. Fuad Türkgeldi; 39., 46., 122. sf.
g)' M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Eserler Katalogu; 402. - 403. sf.
h> Talebimiz üzerine Yargıtay 1. Dâire Başkanlığından emekli Sayın Kâmil Tepeci'nin gönderdikleri ve
Arşivimizde mahfuz 2-12-1967 günlü mektup.
ı) Talebimi? üzerine en küçük oğlu Sayın Korkud Es'ad Kadaster'in gcyıderdikleri ve Arşivimizde
mahfuz 25 Aralık 1967 günlü mektup.
(83) ''Meşhur Adamlar Ansiklopedisi" 990. sf. de, Rahmetli [. A. Gövsa, Mahmud Es'ad Efendi'nin doğum ye­
rini istanbul ve doğum Târihini 1857 olarak gösteriyor ise de her ikisi [82/b deki"] resmî kayıdlara göre
yanlıştır. Doğrusu yukarıya çıkardığımız gibidir.

1021
ci olarak) Erkân-ı Harbiyye (Kurmay) Sınıfına da kabul edilmişdir. Burada yüksek
Cebir, Trigonometri, Uzay Geometri, Topografya, Mimarî, Entegral Aritmetik, Ara­
zî Yüzölçümü dersleri okudu; 5 Ekim 1884 (= 22 Eylül 1300/14 Zilhicce 1301)'de
sınav vererek "Tatbîkaat Sınıfları Yüksek Riyaziye Muallimliği" diploması aldı.
18 Haziran 1880 (= 5 Haziran 1296)'da istanbul Dârülfünûn'una bağlı olarak Hu­
kuk (Fakültesi) Şubesi açılınca ilk öğrenicilerinden olarak Mahmud Es'ad da
kaydoldu. Burada programına göre muntazam bir hukuk öğreniminden sonra 1886'-
da Hukuk'dan da Aliyyülâlâ (Pekiyi) derece ile me'zun oldu. Bu Mekteb'de Mü-
nif Paşa'dan Hikmet-i Hukuk (Hukuk Felsefesi)', Hasan Fehmi Paşa'dan Hukûk-ı
Düvel (Devletler Hukuku), Gabriyel Noradunkyan Efendiden Hukûk-ı Husûsiyye-i
Düvel dersleri okuyarak geniş bir hukuk kültürü edindi.
MEMURİYETLERİ: 13 Mayıs 1879 (= 1 Mayıs 1295 /22 Cemâziy'ül Evvel 1296)
da, 24 yaşında olduğu halde, 400 krş. maaşla Gülhâne Askerî Rüşdiyesi Kavâid-i
Osmâniyye (Türkçe Gramer) ve İlm-i Hâl (= Din Bilgisi) Muallimliğine ta'yin
edildi. Bu arada 1882 (1298 R.)'de "Encümen-i Mahsus"unda smav vererek 1.
Sınıf Dâva Vekili (Avukatlık) ruhsatı aldı. Hukuk Mektebini bitirdikten, Mahke-
me-i Fevkal'âde'ye mülâzimeten devam edip stajını tamamladıktan sonra, 13 Ey­
lül 1885 (= 3 Zilhicce 1302) de Rüşdiye Muallimliğinden isti'fa ederek 17 Eylül 1885
(= 7 Zilhicce 1302)'de 3500 krş. maaşla Aydın (İzmir) Vilâyeti Merkez Bidayet Mah­
kemesi 1. Reisliğine getirildi. O sıralarda Memleketin fikir hayatında önemli yeri
olan İzmir'de, Uşşâkî-zâde Halid Ziya (Uşaklıgil), Tevfik Nevzad gibi edebiyatçı­
larımızla arkadaşlık etti ve ek görev olarak da İzmir I'dâdîsi'nde Fizik, Kimya,
Târih-i Tabiî (Jeoloji ve Biyoloji) dersleri Muallimliği yapdı. On yıl bu görev­
de kaldıktan sonra başarıları ve iyi sicil tezkiyeleri nazara alınarak 30 Haziran
1896 (= 17 Muharrem 1314)'da 5.000 krş. maaşla Hazîne-i Mâliye Hukuk Müşavirli­
ğine nakledildi, istanbul'a geldikten sonra, o zamanın Ansiklopedistlerinden meş­
hur Ahmed Midhat Efendi ile dostluk kurmuş; adı geçenden ıbilgi bakımından
da çok istifâde etmiştir. Bu vazifede iken, ek görev olarak ve 750 krş. maaşla 30
Ekim 1897 (= 5 Receb 1315)'de Ohannes Paşa'nm Hazîne-i Hassa Nazırlığına ta'yi-
ni ile açılan Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Yüksek Kısmı Ilm-i Servet-i Milel (Genel
Ekonomi) Müderrisliğine, Ali Şahbaz Efendi'nin vefatı üzerine de ilâveten 29 Ara­
lık 1898 (= 16 Kânun-i Sâni 1314)'de yine 750 krş. ek maaşla Hukuk-ı Düvel (Dev­
letler Umumî Hukuku) Müderrisliğine getirildi. Yukardaki görevler uhdesinde kal­
mak üzere 28 Eylül 1899 (= 13 Eylül 1315)'da 800 krş. maaşla Mekteb-i Hukuk Me-
celle-i Ahkâm-ı Adliyye Müderrisliğini de deruhde etti. 14 Eylül 1900 (1 Eylül 1316)'-
da bu görevlere Darülfünun Edebiyyât (Fakültesi) Şubesi Târih-i islâm Müderris­
liği de ilâve kılındı. Bu arada Rumeli Vilâyetlerinin Adlî Muamelâtım teftiş etmek
üzere 15.000 krş. harcırah'la 3 Ocak 1907 (= 19 Kânun-i Evvel 1322)'de Rumeliye
gönderildi. Meşrûtiyet'in i'lânından sonra Mülkiye Talebesi'nin, Derslerde değişik­
lik, Müderisler'de tensikat istemeleri üzerine 13 Ekim 1908 (== 17 Teşrin-i Evvel 1324)'
de Mülkiye'de okuttuğu her iki dersin Müderrisliğinden de isti'fâen ayrıldı. (84).

(84) Bak.: teu Cild'in 327. ve 331. sf. ne

1022
Mülkiye'deki on yıllık Müderrislik hayâtını, ba'zı Öğrenicilerinin hatırlarından şu
şekilde öğreniyoruz (82/a-402):
"Hukûk-ı Düvel dersinde ve H a r b bahsinde idik. H a r b bahsi bölümlerinden
(Harb, kalkar mı, kalkmaz mı?..) nazariyesi ve bu münâsebetle Lahey Müessesesi
ve benzerleri hakkında m ü n â k a ş a çıktı. Sorular, karşılıklar uzuyor; günler geçiyor­
du. Fakat, biz bahsi geçemiyorduk.
Sayılı âlimlerden olan Hocamız Mahmud Es'ad Efendi, dünyadan harbin kalk­
mayacağı fikrinde idi. "Hayat mücâdeleden ibâretdir"; "Cihâd, kıyamet gününe ka­
dar bakidir'" gibi kitaplara geçmiş deliller öne sürer ve din, menfaat, lisan, i'tiyad,
tabiat fark ve îcâblanndan ve d a h a başka âmil ve te'sîrlerinden bahsederek tez'ini
fikrine göre yürütürdü. 40 öğrenici'den 39'umuz Mahmud Es'ad Efendi Merhumun
fikrine iltihâk etmiştik. İçimizden 682 Fuad (Öney) Efendi arkadaşımız bir türlü
bu fikri kabule yanaşmıyor; taze i'tirazlar hazırlıyarak yeni münâkaşalar açıyor­
du. Nihayet bahsin kesilmeyeceğini anlıyan Hocamız, hepimize hitaben:
— Bakınız Efendiler, 39 talebe, bir de Hoca, 40 kişi bir fikirde; F u a d Efendi
muarız kalıyor. İşte kavga dediğin bundan çıkar, demiş ve münâkaşayı kapatmıştı..

"Mahmud Es'ad Efendi, ders verirken h a t t â konuşurken hemen her cüm­


leden sonra "bununla beraber" anlamına gelen " m a a h a z â " kelimesini kullanmağı
âdet edinmişti. H e m de MİM ile AYN'ı birbirinden fasılalı üstün okumakla bera­
ber AYN'ı hafifçe çatlatıp, HE'yı, çeker, ZA'yı d a h a fazla uzatır ve bu suretle ke­
limeye Ma-a-hâ-zâ... gibi ağır tonlu bir m a k a m verirdi. Meselâ; bugün Mektebe
geldim.. Ma-a-hâ-zâ... erken döneceğim, derdi. Bundan dolayı - talebe muzibliği bu
ya! - Arkadaşlar Mahmud Es'ad Efendi Merhuma " m a a h â z â " adını takmışlardı.
Kıymetli Hocamız bir gün Ders'de yine tumturaklı bir " m a a h â z â " fırlatınca bir
kaç arkadaş hafif tertib güldüler. İşin farkında olan Mahmud Es'ad Efendi, başım
kaldırarak:
— EfendUer, ayıplamayın. Kabahatimi bilmiyor değilim. İ'tiyad çok te'sirli bir
şey. Ben de bu kelimeyi tekrarlayıp d u r m a k istemiyorum. Kendimi zorluyorum,
zorluyorum (maahâzâ) vazgeçemiyorum, demez m i ! . . Artık kimsede t a h a m m ü l
kalmadı, bir kahkahadır koptu..."
Rahmetli Asım Usda şunları yazmaktadır (82/a - 410):
"... Mektebimizin Müdîri, Recâi Efendi idi. Devletler Hukuku imtihanları onun
odasında ve kontrolü altında yapılırdı. Gerek Devletler Hukuku Muallimimiz Es'ad
Efendi ve gerek Mâliye Muallimimiz Nail Bey, dersleri arasında Memleketimizin
geri kalması sebeblerinden bahsederlerken bilhassa Kapitülâsyonlar denilen siyâ­
sî, iktisadî, mâlî, adlî ecnebî imtiyazları hakkında uzun îzâhat verirlerdi. Bununla
beraber Abdülhamîd İdaresi, bizim Son Sımfa geçtiğimiz sene, Kapitülâsyon keli­
mesinin derslerde kullanılmasını da yasak etmişti. Onun yerine (Uhûd-ı Atîka) tâ­
biri konmuştu.
Talebe olarak en çok hafızamızda iz bırakan Muallimlerimiz, Devletler Hukuku
ile İktisad Muallimi Mahmud Es'ad Efendi, Mâliye Muallimi Nail Bey, Târih Mual-

1023
limi Abdürrahman Şeref Efendi, Resmî Kitabet Muallimi İsmail Hakkı Bey, Me­
celle Muallimi Haydar Efendi, Usûl-i Fıkıh Muallimi Hacı Zihnî Efendidir.
Mahmud Es'ad Efendi, gençliğinde Medrese tahsili ile yetişmiş; fakat hususî
Fransızca öğrenmiş; Târih, Tabiat İlimleri, İktisad, Devletler Hukuku gibi birbir­
leriyle hiç münâsebeti olmayan birçok ders kitapları yazmıştır. Yazdığı kitapların
çoğu tercemedir. Mülkiye Mektebinde, İktisad ve Devletler Hukuku derslerini oku­
t u r ; Hukuk Mektebinde Mecelle dersi verirdi. Aynı zamanda İmparatorluğun Mâ­
liye Nezâretinde Hukuk Müşaviri idi. İlmî kıyafet taşır; başında sarığı, sırtında
uzun bir cübbesi vardı. Bu kıyafeti ile beraber kendisinin yabancı dillerden terce-
meler yapması, İktisad ve Devletler Hukuku gibi ilimlerin Müderrisliğini deruhde
etmesi garibimize giderdi.
Mektebden çıktıktan bir kaç sene sonra "Tanin Gazetesi"nde (Karikatür) baş­
lığı altmda bir seri mizahî yazılar yazmıştım. Bunlar arasında (Cübbe içinde..
Bonjur..) başlığı altındaki yazı Mahmud Es'ad Efendinin mizah şeklinde tasviridir.
Bir hâtıra olarak bu Yazının bir parçasını buraya naklediyorum:
"Cübbe İçinde.. Bonjur (85)
İşte onun hulâsa-i Şahsiyyeti.. Bu ifâde kendisinin yalnız haricî şekline âid de­
ğildir. Bütün ma'nevî hayâtına da şâmildir. Onun b ü t ü n varlığı böyle mütenâkız
bir ikizlik içindedir. Bununla beraber, birden bire böyle iç içe iki varlık olduğunu
herkes fark edemez.
O, bir gün ders takrir ederken Dershaneye çöken ağırlıktan bunalarak üze­
rinden cübbesini atınca b ü t ü n talebenin hayretle açılmış gözleri önünde "bonjurlu
bir a m â m e (sarık) " O vakite kadar bu büyük Muallimin, meselâ İlm-i İktisad
dersinde Usûl-i Fıkıh ve Usûl-i Hadis kavâidinin ferman ferma (86) olmasındaki
esbâb anlaşılamazken bu hâdise üzerine derhal hakikat anlaşılmış oldu.
Şark ile Garbı nefsinde toplayan bu Üstâd kimseye benzemez. H a t t â hayâtının
muhtelif safhalarını tâkib edenler, O'nu bir kere Câmi'de, sonra Mektebde, d a h a
sonra Nezâret'deki Dâiresinde görenler, muhtelif zaman ve m e k â n d a O'nu kendi­
sine mezcedemezler...
Onun gece ile gündüzki hâli, kıyafeti bile başkadır. Onun giyinişinde görülen
hususiyet ayniyle hâlinde, hareketlerinde ve konuşma tarzında da vardır. O, yürür­
ken b i r askerdir, dizlerini bükmez; vücûdunun üst tarafı meyilli, belinden aşağısı
dimdik olduğu halde r a p r a p gider.
Söylerken tecvîd usûllerine dikkat eden bir hatibdir. Fransızca (A) harfini d ö r t
"elif" mikdârı uzatır; Türkçe (Ama) edatını ( E m m â ) şeklinde söyler. Dîger bir
ibtilâsı da, Fransızcadan terceme ederken her kelimenin t a m mukaabilini bulmak
arzusudur, (â la veille) tâbirini (kubeylinde) şeklinde terceme eder. (Asır) ile
(Karn)'ın farkı olduğu için kat'iyyen bunları birbiri yerine kullanmaz; o kadar ki,
kendi rivayetine göre (Asır) yerine (Karn)'a alışmak için günlerce: K a m , Kanı,
K a n ı diye teşbih çekmiştir.

(85) Bonjur o zamanlarda şimdiki jaketatay yerini tutan resmî ceket idi.
(86) Bu tâbir, Rahmetlinin çok kullandığı bir terkîb olup "hükmeden" anlamındadır.

1024
Bakarken bir şâirdir; çünkü gözlerinin bakışı mübhemdir. -Bu ifâde ile gözle­
rinin biraz şaşı olduğu telmih edilmiştir.- Bazıları bunun Edebiyyât'da (iham)
san'atına fazla inhimaki neticesi olduğunu söylerler. Bununla beraber her iki hâle
göre hüküm değişmez..."
Meşrûtiyet'in i'lânından on beş gün sonra 11 Ağustos 1908 (28 Temmuz 2324)'de
10.000 Krş. maaşla Mâliye Nezâreti Müsteşarlığına terfi' etti. 17 Şubat 1909 (3 Şu­
bat 1324)'da Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesinde Defter-i Hâkaanî (Tapu Kadastro)
Nazırlığına getirildi. Aynı Sadrâzam'ın kurduğu 2. Kabüıe'de sözü geçen Nazırlığı
muhafaza etmekle beraber Adliye Nazır Vekilliğini de deruhde etti. (82/f - 39).

"Defter-i Hâkaanî Nazırlığı sırasında Hükümet adına Romanya'ya gittiğinde: Romanya Kral ve Krali­
çesi ile birlikte."

Bu sırada ceryan eden ilginç bir olay'ı Rahmetli Ali Fuad Türkgeldi şöyle an­
latmaktadır (82/f-46):
".,. Bidâyet-i Meşrûtiyyet'de Vükelâ (Kabine Üyeleri) ve Ricâl-i Sâbıka'dan
(Abdülhamid Devrinde Yüksek Kademedeki me'murlardan) birtakım kimseler bir
cemm-i gafir (insan kalabalığı) tarafından hanelerinden (evlerinden) kaldırılarak
(alınarak) Harbiye Nezâreti (Millî Savunma Bakanlığı)'nde Kırmızı Kışla'da tevkif
ve ba'zıları da Meclis-i Meb'usân'ca verilecek karâra intizâren Büyükada'da ikaa-
mete (oturmaya) mecbur edilmişlerdi.
31 Mart Vak'ası'mn zuhuru ile haklarında verilecek karârın teahhur etmesi
ve İstanbul'da İdâre-i Örfiyye (Sıkı Yönetim) i'lân olunması üzerine, Divân-ı Harb'-
lerce rütbelerinin ref'i (kaldırılması) ve nişanlarının nez'i (alınması) ile İdâre-i
Örfiyye Mıntakası hâricine çıkarılmış olmak üzere (Kal'a-bend) suretiyle Bahr-i

1025
Sefîd (Akdeniz)'deki Adalar'a ve Trablusgarb ile Bodrum'a teb'idleri (sürülme­
leri) taht-ı karara alınmış ve haklarındaki kararlar Meclis-i Vükelâ'ca (Kabine'ce)
da mevki'-i tezekkürce konulmuştu. İçlerinden yaşlı olanların uzak mahallere şevk­
lerinden ve kal'a-bend olarak ikaametlerinden sarf-ı nazar ile onların da Adalar'a
sevk olunmaları suretiyle mukarrerât-ı vakıa ta'dîlen tasdik edildi. O sırada, Defter-i
Hâkaanî Nâzın Mahmud Es'ad Efendi, Adliyye Nezâreti Vekâletinde bulunuyordu.
Sadr-ı Âzam'm (Hüseyin Hilmi Paşa) bir aralık Meclis'den (Bakanlar Kurulu Oda­
sından) çıkmasiyle Gabriyel (Noradunkyan, Ticâret N â z ı n ) Efendi, Mahmud Es'ad
Efendi'ye "Sen bu karâra nasıl iştirak ediyorsun? Sonra Adliye Nâzın sıfatiyle
seni Divân-ı Âlî'ye sevk ederler." diye muâhazekârâne hitabda bulunmasıyle,
Mahmud Es'ad Efendi bu sözden ürkerek ve yüzü de kıpkırmızı kesilerek Oda'-
nm içinde büyük adımlarla dolaşmaya başlamıştı.."
Defter-i Hâkaanî Nazırlığı sırasında Memleketin "Taşınmaz Mallar Tasarru­
fu Hukûku"na âid b ü t ü n mevzûâtımn, Batıdaki örneklerine uygun olarak yenileşti­
rilmesini sağlamak amacıyle:
1. 5 Şubat 1328 tarihli "Emvâl-i Gayr-ı Menkûle'nln Tahdîd ve Tahrîri Hakkın­
da Kanûn-ı Muvakkat";
2. 5 Şubat 1328 tarihli "Eşhâs-ı Hükmiyye'nin Emvâl-i Gayra Menkûle'yi Ta­
sarruflarına Mahsûs Kanûn-ı Muvakkat";
3. 16 Şubat 1328 tarihli "Gediklerin İlgaası Hakkında Kanûn-ı Muvakkat";
4. 21 Şubat 1328 tarihli "Emvâl-ı Gayr-ı Menkûle İntikaalât Kanûn-ı Muvak­
kati";
5. 25 Şubat 1328 tarihli "Emvâl-ı Gayr-ı Menkûlenin Deyn (borç) Mukaabilin-
de Te'minât İrâesine (ipotek gösterilmesine) dâir Kanûn-ı Muvakkat";
6. 30 Mart 1329 tarihli "Emvâl-i Gayr-ı Menkûle'nin Tasarrufu Hakkında Ka­
nûn-ı Muvakkat" adlı Kanunları çıkarttırmıştır ki, sonraları "Mahmud Es'ad
Efendi Kanunlan" adıyla anılan bu çok önemli Kanunlarla, Memleketin o za­
m a n a kadar keşmekeş hâlde bulunan "Tasarruf Hukuku" 'nu tanzim yönün­
den büyük hizmetde bulunmuştur. Yargıtay eski Başkanlanndan Saym Fuad
Hulusi Demirelli, bu hizmeti ve Mahmud Es'ad Efendi'yi "Geniş bir kültür sahası
üzerine kurulmuş yüksek bir ihtisas âbidesi..." sözleriyle vasıflandırmaktadır
(82/h).
Danıştay eski başkanlarından Rahmetli İsmail Hakkı Göreli de ş u n l a n söy­
lemektedir (82/ı)s
"...Tapu, ölçü ve kadıylanyle, gayr-ı menkul işlemlerini düzenleyen ilk ka­
nunlar, Merhum'u tanıyanlar ve bu Kanunların kimin tarafından, nasıl, hazır­
landığını bilenler arasmda " M a h m u d Es'ad Efendi K a n u n l a r ı " unvânıyle yâdedil-
mektedir. Kanaatimce, Merhum'un, hayât-ı me'mûriyetüıde Memleketin Tasar­
ruf Hukuku'nu tanzim için bu Kanunlan vücûda getirmiş olmak i'tibâriyle yap­
tığı hizmet çok büyüktür.»"

1026
Bugünkü modern bünyesi'nin temeli Mahmud Es'ad Efendi tarafından
atılan Tapu Kadastro Umum Müdîrliği mensubları, Atatürk'ün ve Rahmetli'nin
büstünü yaptırmak ve bu suretle "Tapucular" 'm şükranlarını ebedîleştirmek için,
1963'de Ankara'da Tapu Kadastro Umum Müdîrliği Merkezi'nde bir dernek kur­
muşlardır. Ana Tüzük'ünün 2. Maddesi'nde, sözü geçen Dernek'in amacı şöyle be­
lirtilmektedir :
"Atatürk'ün ve Defter-i Hâkaanî Nazırlarından Mahmud Es'ad (Efendinin),
Tapu ve Kadastro Genel Müdîrliği Merkez Binasına konulmak üzere, Büstlerini
ve bu büstlerin kaaidelerini yaptırmak."
1913 yılında, Şeyh'ül-İslâmhkdan istifaya k a r a r veren Ürgüplü Hayri Efendi,
kendi yerine Mûsâ Kâzım Efendi ile Mahmud Es'ad Efendi'den birinin getirilme­
sini bilVâsıta Pâdişâh Sultan Reşad'a bildirmiş ise de, "Zât-ı Şâhâne" ikisini de
uygun görmemişti. Bu olayı da Rahmetli Ali Fuad Türkgeldi şöyle anlatmakta­
dır (82/M22):
"... Şeyh'ül-İslâm Hayri Efendi, bir gün Saray'a gelerek Makaam-ı Meşihat ile
Evkaaf Nezâretinden, ahvâl-i sıhhiyyesinden bahisle isti'fâ etti. Zât-ı Şâhâne (Sul­
t a n Reşad) o gün Eyüb'e ziyarete gittiğinden Hayri Efendi de Evkaaf Nâzın sı-
fatiyle ı(Eyüb) Cami' (in)'de hazır bulunuyordu. Biz bunu, Isti'fâdan nükûl'e (vaz'
geçtiğine) hamletdiğimiz halde "hayır, isti'famdan vazgeçmem; Halîfe ile son defa
olarak bir daha edây-ı salât (namaz kılmak) üzere geldim...." dedi. Ertesi gün
Zât-ı Şâhâne, Sadr-ı Âzam ve Tal'at Bey ile görüşüp isti'fasmm kabul edilmeme­
sine karar verdiler ve beni Hayri Efendi'nin Erenköyündeki köşküne göndererek
isti'fânâmeyi iade ettiler. Hayri Efendi, "Ben, isti'fâya sûret-i kat'iyyede karar ver­
dim, geri alamam..." deyip ve elimi öpmeye kıyam edip "aman Başkatip Bey,
sizden rica ederim; Zât-ı Şâhâne'yi gücendirmeden beni şu müşkilden kurtarı­
nız../' dedi. Israr ettiğim halde gene fikrinden dönmedi. İsti'fasmm sebeb-i hakî­
kîsini sordukda "Geçen gün Enver Paşa'nın, Yalısının arkasındaki köşk'de ver­
miş olduğu ziyâfet'de siz de hazırdınız; gördünüz; o masraflar o ihtişamlar ney­
le oluyor; ben artık onlarla birlikte bulunamam" dedi. Bunun üzerine ben de ıs­
rardan vazgeçdim ve isti'fânâmeyi geri aldım. Zât-ı Şâhâne şâyed isti'fasmda ıs­
rar ederse yerine kimin ta'yini münâsib olacağının kendisinden sualini de İrâde
etmişdi. Bu ciheti sorduğumda, "Esbak Şeyh'ül-İslâm Musa Kâzım Efendi efadıl­
dan bir zât olduğundan O'nun yahud sudur'dan (kadı-askerlerden) Mahmud Es'ad
Efendi'nin veya Necmüddin Molla ile Hacı Evliya Efendi'den birinin ta'yininin mu­
vafık olacağmı söyledi..." Saray'a avdetle keyfiyeti Zât-ı Şâhâne'ye arzettim. Sul­
tan Reşad, "Musa Kâzım Efendinin evvelki Meşîhat'inde ^Şeyh'üil-îslâm'lığında)
farmason (mason) olduğuna dâir Saray'a pek çok kâğıtlar geldiğinden O, olamaz.
Mahmud Es'ıad Efendi Avrupa'da karıları koltuğuna takarak sokaklarda gezer-
miş; O'nu da istemem. Necmüddin (Kocataş) Molla ile Evliya Efendi'den hangisi
münâsib ise onu intihab etsinler; git, Sadr-ı Âzam'a (Said Halim Paşa'ya) söyle.....
dedi"

1027
17 Şubat 1913 (3 Şubat 1329)'de 10.000 krş. maaşla Şûrây-ı Devlet (Danıştay)
Tanzîmât Dairesi Reisliğine getirilmiştir. Bu görevde iken 17 Ekim 1915 (3 Teş-
rin-i Evvel 1331)'de İ s p a r t a Meb'usluğuna seçilerek Şûrây-ı Devlet'deki vazifesin­
den ayrılmıştır.
Bu târihden onyedi gün sonra 3 Kasım 1915 (20 Teşrin-i Evvel 1331!)'de aşağı­
daki dilekçe ile emekliliğini istemiştir:
"Şûrây-ı Devlet Riyâset-i Celîlesine
Devletlû Efendim Hazretleri,
İlk me'muriyyet-i dâiyânem olan Aydm (İzmir) Vilâyeti Merkez Bidayet Mah­
kemesi Riyâset-i Evveliyyesine ta'yin olunduğum 7 Zilhicce 1302 ve 5 Eylül 1301
(17 Eylül 1885) târihinden i'tibâren müddet-i tekaüdîmi ikmâl etmiş olduğumdan
icrây-i tekaaüdiyyeme âid muamelenin ifâsına müsâade-i aliyye-i Riyâsetpenâhî-
leri şayan buyrulmak babında emr-ü ferman Hazret-i henleh'ül-emr'indijr.
24 Zilhicce 1333 ve 20 Teşrin-i Evvel 1331 (2 Kasım 1915)
(Mühür)
İbn'ül-Emîn
Mahmud Es'ad"

Mahmud Es'ad Efendi'nin Mab'us bulunduğu sırada, hangi sebebden verildiğini


araştırmalarıma rağmen tesbit edemediğim ve o devrin pek çok ileri gelenlerimn
katıldığı bir ziyafete âid belgeleri de, ilerde, bir araştırıcının faydalanması için,
aşağıya alıyorum. ( I ) İşaretli Belge "Mönü" dür:

"TOKATLIYAN LOKANTASI
Yemek Taamı
(1) Çiftlik çorbası (6) Yoğurt
(2) Peynirli börek (7) Hindili Alipaşa Pilâvı
(3) Mayonezli kalkan balığı filetosu (8) Kaymaklı Saray Lokması
(4) Turfanda süt kuzusu fırını (9) Enva' (çeşit) Dondurmalar
(5) Zeytinyağlı Enginarlı bakla (10) Meyve
5 Kânûn-ı Sâni 1329 (19 Ocak 1913)"
O
1028
(II) işaretli Belge Ziyâfet'de bulunanlardan ba'zılarının "Mönü"deki imzaları'dır:

(1) Mehmed Hasan Akçora (11) Saffeti Ziya


(2) Mehmed Emin (Yurdakul, şâir) (13) Enver (Paşa)
(3) Hikmet (?) (15) Hacı İsmail Abdullah (?)
(4) Hamdullah Suphi (Tanrıöver) (17) Ziya Gökalp
(5) Câhid (Hüseyin Câhid Yalçın) (19) Abdullah Hilmi (Okyay)
(6) Kıyam Kaadir (?) (21) (Doktor) Nâzım
(7) Midhat Şükrü (Bleda) (23) Kazıanlı Halim Sabit
(8) Mihran (gazeteci) (25) Ali Şükrü (Maârif Nâzın, asıldı.)
(9) Mehmed Recâî (?) (27) Mimar Kemâleddin
(10) (?) (29) M.Hamdi (Yazır)
(12) Ahmed Tevhid (?) (31) Ali Hüsnü (?)
(14) Ahmed Cemâl (?) (33) Ömer Seyfeddin
(16) Câvid (Mâliye Nâzın, İdam edildi.) (35) Mahmud Es'ad (Efendi)
(18) Köprülü-zâde Mehmed Fuad
(20) Mûsâ Kâzım (Şeyh'ül-islâm) (28) Mehmed Refik
(22) (Dr.)Abdullah Cevdet (30) Celâl Sâhir (Erozan)
(24) Tal'at (Paşa) (32) Abdullah Tevfik (?)
(26) Mahrûkî-zâde Cafer (34) Kâzım Nâmi (Duru)

1029
Bu arada, Öğretim Üyeliği görevini tamamen bırakmayarak son zamanlarına
kadar Mekteb-i Kuzât'da Hukûk-ı Düvel ve Târih-i İslâm dersleri okutmuşdu.
Meb'us iken, kısa bir rahatsızlığı müteakib, 18 Mart 1918 (18 Mart 1334)'de
istanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Mezarı, Fâtih Türbesi Bahçesi'n-
dedir. 1899 (1315 R.)'da İsmail Sabri Efendi kızı Refiye Hanım ile evlenmiş; Ah-
med Ertuğrul (Kadaster), Ömer îsfendiyar Es'ad (Prof. Dr. Kadaster) Mehmed
Korkud (Kadaster) adlarında üç erkek, Nezâhat ve Eatma adlarında iki kız evlâdı
olmuş idi ki, Profesör İsfendiyar Kadaster 1961'de vefat etmiştir.
Rahmetli Eb'ül-Ulâ Mardin, hakkında şunları yazmıştır (82/ç):
"... Ömrü boyunca durmadan çalışan bir zekâ hârikası, bir bilgi hazînesi olan
Mahmud Es'ad Efendi, hemen hemen bütün ilimlerle meşgul olmuş ve çeşitli
ilimlere dâir birçok eser yazmıştır. Dindar, halûk, güleryüzlü, kibar bir zât idi.
Fevkalâde bir hitabet kudretine mâlik, telkîn kudreti pek yüksek, hafızası da
zekâsı gibi hârika idi; unutmanın ne demek olduğunu bilmezdi. Dâima, ilmiyye
kıyafetinde sarıklı olarak gezerdi. Arabî, Fârisî lisanlarına hakkıyla vâkıf olduğu
gibi, İngilizce, (Almanca) ve Fransızca da bilirdi. Bütün bu bilgileri sırf kendi gay­
ret ve âteşîn zekâsı sayesinde kazanmış, emsali ender yetişen ilim adamlanmız-
dandı..."
"... Din ve Hukuk ilimlerinde ve Dîn Târihinde mütehassıs olmakla beraber
riyâzî ve tabiî ilimlerle de uğraşarak, müsbet bir kafa sahibi olmuş; azmi ve seciy-
yesi kuvvetli bir insandı. Eserleri, tedkîk merakının dağınık ve geniş olduğunu
gösterir. Medenî Hukuk ve Din Târihi gibi bahislerde ihtisası ve liyâkati olan bir
zâtdı. Bir Alman Alimi'nin talebi üzerine, eliyle yazdığı hal tercemesinde,
"alel'husus Fizik'in Vahdet-i Kuvvâ bahsi beni Panteizm'e doğru meylettirmiş;
(Jeoloji'deki) müstehâsât (fosiller) bahsi de mazi için büyük bir meydan açmış­
tır..." (82/e)
Hak ve Adalet mefhumlarım nasıl telakki ve gereğinde tatbik ettiğini, 30 Eylül
1913 (16 Eylül 1328) tarihli olup Alman Profesör Süsheim'e yazdığı mektub'da şu
satırlarla anlatmaktadır (82/d):
"... Otuz seneden beri bulunduğum me'muriyetlerde fikr-1 adalet ve müsavat'-
dan zerre kadar inhiraf etmedim. Esasen icrâ-i adâlet'den bir zevk-i vicdanî his­
settiğim halde bir gayr-ı müslim lehine icrâ-i adâlet'den, fazla olarak, bir de zevk-i
millî hâsd ederim. Bir de, mağdur ve biçârelerin hakkmı meydana çıkarmakla o
derece mesrur olurum ki, sevincimden çok kerre ağladığımı bilirim..."
Ölümünün 25. yıldönümü olan 18 Mart 1943'de, Türk Hukuk Kurumu tarafın­
dan Dil ve Târih-Coğrafya Fakültesi Konferans Salonu'nda büyük bir a n m a töre­
ni tertiblenmişdir. Merhum'un öğrenicisi olup o târihde profesör, Sayıştay, Danış­
tay, Yargıtay Başkan ve Üyesi bulunan b ü t ü n hukukçular, meb'uslar, S.B.O. ve Hu­
kuk Fakültesi öğrenicilerinden mürekkeb büyük bir dinleyici kütlesi tarafından
tâkib edilen bu törende S.B.O. Müdîri Ord. Prof. Dr. (Rahmetli) Ali Fuad Başgil;
Danıştay Başkanı (Rahmetli) İsmail Hakkı Göreli uzun ve özlü konuşmalarla Mah­
m u d Es'ad Efendi'nin hayat ve şahsiyyetiyle hizmetlerini anlatmışlardır.

1030
RÜTBELERİ: 1 — tbtidâ-i Hâriç Bursa Müderrisliği: 24 Ocak 1887 (29R.Ahîr 1304)
2 — İzmir Pâye-i Mücerredliği: 4 Ekim 1887 (16 Muharrem 1305)
3 — Mahreç Payesi: 26 Kasım 1896 (20 Cemâziy'ül-Ahîr 1313)
4 — Bâlâ ve Hamse Payesi: 26 Eylül 1897 (28 Rebl'ül-Ahîr 1315)
5 — Haremeyn-i Muhteremeyn Payesi: 23 Ocak 1899 (11. Ram. 1316)
6 — İstanbul Payesi: 23 Eylül 1902 (19 Cemâziy'ül-Ahîr 1320)
7 — Anadolu Kadî-Askerliği Payesi: 1 Kasım 1907 (25 Ram. 1325)

NİŞANLARI: 1 — 4. rütbeden Nişân-ı Âlî-i Osmânî: Eylül 1893 (R. Evvel 1311)
2 — 3. rütbeden Mecîdî Nişanı: Nisan 1896 (Şevval 1313)
3 — 2. rütbeden Mecîdî Nişanı: Eylül 1898 (C. Ahîr 1316)
4 — 2. rütbeden Nişân-ı Âlî-i Osmânl: Ağustos 1900 (R. Ahîr 1318)
5— Altın Liyâkat Madalyası: Eylül 1900 (C. Evvel 1318)
6—1. rütbeden Nişân-ı Âlî-i Osmânî: Mayıs 1902 (Safer 13201)
7—1. rütbeden Mecîdî Nişanı: Mayıs 1905 (R. Evvel 1323)
Üstad Payesinde "mason" olup (82/ı) İstanbul Locası'na kayıdlı idi. "Soctete'
Academique d'Histoire International (= Fransa Milletlerarası Târih Akademisi
Derneği)" dâimi üyesi bulunuyordu.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (82/g v e 82/ıj)

1 — İtmâm-ı Temyîz
İstanbul, Matbaa-i Osmâniyye; 1299 (1883); 19 sf.; 8°
2 — Usûl-i Fıkıh
istanbul, Sanayi' Matbaası; 1302 (1886); 384 sf.; 8°
3 — İlm'ül-Arz v'el-Maâdin (Kısm-ı amelî)
izmir, 1303 (1887); 271 sf.; 8°
4 — Ravzat'ül-Cennât fi Usûl'il-İ'tikad (2 kez basıldı)
izmir; 1305 (1889); 151 sf.; 8°
5 — Târih-i Sanayi'
izmir, Hizmet Mat.; 1307 (1891); 504 sf.; 8°
6 — Telhîs-i Usûl-i Fıkıh
izmir, Vilâyet Matbaası; 1309 (1893); 396 sf.; 8°
7 — Dîni İslâm (ingilizce'den terceme)
izmir, Nikolaidis Matbaası; 1894; 47 sf.; 8°
8 — İktisad (3 kısım; muhtelif târihlerde 4 kez basıldı)
(izmir) Hizmet Mat.; 1311 (1895); ,(îstanbul) Merkez Mat.; 1326 (1910);
1. Kısım: 453 sf.; 2. Kısım: 305 sf.; 3. Kısım: 678 sf.; 8°
9 — Tasnîf-i Tabiî (Hayvanât, Nebatat, Mâdeniyyât)
izmir, Hizmet Mat.; 1311 (1895); 56 sf.; 8°
10 — Kamer (Amedee Guillemin'den terceme)
izmir, Vilâyet Mat.; 1311 (1895); 256 sf.; 8°

1031
11 — Hukûk-ı Husîsiyye-i Düvel
izmir, M. Nikolaidis Mat.; 1312 (1896); 11 + 407 sf.; 8°
12 — Telhîs-i Usûl-i Fıkıh
İzmir, M. Nikolaidis Mat.; 1313 (1897); 508 + 3 sf.; 8°
13 — Târih-i İslâm (4 kez basıldı)
istanbul, Cemâlefendi Mat.; 1314 (1898); 255 sf.; 8°
14 — Şerîat-i İslâmiyye ve Mister Cariyle
istanbul, Cemâlefendi Mat.; 1315 (1899); 408 sf.; 8°
15 — Teaddüd-i Zevcât (Mecelleci Cevdet Paşa kızı F a t m a Âliye ile birlikde)
istanbul, Tâhirbey Mat.; 1316 (1900); 84 sf.; 8°
16 — Usûl-ı Hadîs
istanbul, Cemâlefendi Mat.; 1316 (1900); 120 sf.; 8°
17 — Hukûk-ı Düvel
Giriş: istanbul, Osmâniyye Mat.; 1326 (1910); 192 sf.
1. Cild : istanbul, Hilâl Mat.; 1326 (1910); 416 sf. \
2. Cild : istanbul, Merkez Mat.; 1326 (1910); 336 sf. /
3. Cild : istanbul, Osmaniye Mat.; 1327 (1911); 336 sf. 1
4. Cild : istanbul, Hayriyye Mat.; 1330 (1914); 136 sf. )
18 — Fevâid'ül-Ferâiz
istanbul, Selanik Mat.; 1326 (1910); 304 sf.; 8°
19 — Kitâb'ün-Nikâh
istanbul, Hayriyye Mat.; 1328 (1912); 231 sf.; 8°
20 — Kitâb-ı Nikâh ve Talâk
istanbul, Matbaa-i Hayriyye; 1328 (1912); 231 sf.; 8°
21 — Târih-i Dîn-i İslâm
Medhal: Hayriyye Matbaası; 1327 - 1329 (1911 - 1913); 647 sf.; 8°
Cild-i Mekkî: Cihan Biraderler Mat.; 1342 (1926); 294 sf.; 8°
Cild-i Medenî: (?)
22 — Târih-i Edyân (Dinler Târihi)
istanbul, Hukuk Mat.; 1330 (1914); 120 sf.; 8°
23 — Müdâfaa 1. (Misyonerler tarafından neşrolunan hutbelere karşı)
istanbul, Hayriyye Mat.; 1331 (1915); 40 sf.; 8°
24 — Târih-i İ l m i Hukuk
istanbul, Matıbaa-i Âmire; 1331 (1915): 279 sf.; 8°
25 — Avrupa Medeniyyeti Târihi (terceme)
26 — Hukûk-ı Hususiyye-i Düvel (Genişletilerek Fransızcadan terceme)
istanbul, 1312 (1896)
".*. (16 numaralı eseri olan) Usûl-ı Hadîs Kitabı, Mecelleci Cevdet Paşa ile ta­
nışmasında önemli bir rol oynamışdır. Cevdet Paşa bu Kitab vesilesi ile Mahmud
Es'ad Efendiye yazdığı mektupda "Büyük bir zekâ ve ilm-i iktidar keşfetmiş" oldu­
ğunu belirtiyordu " (21 N u m a r a l ı eseri olan) Târih-i Dîn-i İslâm Kitabı, eserleri­
nin en ilnû'sidir, diyebilir. Bu kitabm önsözünde, İslâmiyyet'l meydana getirmiş

1032
olan târihî, coğrafî, siyâsî âmilleri, inceden inceye araştırmakda ve kendisinden
önce bu sahada yazı yazmış olanlardan tamamen ayrılmaktadır. Bu Kitap, Mahmud
Es'ad Efendi'nin skolastik zihniyyet'den ayrıldığım ve Çağdaş müsbet ilim görüşü­
nü benimsediğini açıkça göstermektedir. (82/d)"
Özel Kitablığı, vefatından sonra Ailesi tarafından İstanbul Dârülfünûn'una ba­
ğışlanmıştır. <£>
MA'RUF (87)

1909'dan 1915'e kadar Mekteb-i Mülkiyye Arabî


Muallimliği yaptığına, 1915'de Mülkiye'nin kapatıl­
ması üzerine bu görevden ayrıldığına dâir söylen­
tiden başka, bir bilgiye rastlanamadı.

Müderris 1856'da Haleb'de doğdu. Mâliye Nezareti Mektubcu-


MEHMED ATÂ (88) luğu'nda (Genel Sekreterliğinde); Darülfünun Ede-
biyyât (Fakültesi) Şubesi Osmanlı Edebiyyâtı Târihi Müderrisliğinde bulundu.
Mülkiyenin yüksek okul olarak açılması üzerine, 13 Kasım 1882 (1 Teşrin-i Sâni
1298)'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Fransızca Müderrisliği'ne getirildi; 13 Eylül
1888 (1 Eylül 1304)'de bu görevden istî'fâen ayrıldı. 13 Ekim 1895 (1 Teşrin-i
Evvel 1311)'de 2. defa, Mülkiyye Mektebi İlm-i Ahlâk Muallimliğine ta'yin edildi.
On yıl bu görevi îfâ ettikten sonra 10 Ocak 1905 (27 Kânun-i Evvel 1321)'de Diyar-
bekir (Diyarbakır) Valiliğine ta'yin edilerek ayrıldı.
".... (Darülfünun) Edebiyyât Şubesinde Osmanlı Edebiyyâtı Târihi'ni okutan
Hammer Mütercimi Atâ Bey, ders takrir ederken bir edebî san'ata misal olmak
üzere, Sultan 3. Osman'ın (Genç Osman'ın) Lehistan Sefer'i için şâir Nef'î'nin söy­
lemiş olduğu meşhur Kaside'den:
Bir gaza ettin kim hoşnud eyledin Peygamberi,
mısra'ı ağzından çıkmışdı. Bu kudretli Muallim, ders esnâsmda ba'zen lügatlerin ve
kelimelerin filolojik tahlillerine de girişdiği için onları hatırlayarak ve cesaret ala­
rak:

(87)' Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C , 290. ve 300. sf.


(88) Bak.: a) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; 49. sf.
b) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 294. sf.
c) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Kitablar Katalogu; Ankara, 1957; 2.C., 423. sf.
ç) Görüp i ş i t t i k l e r i m ; Ali Fuad Türkgeldi; Ankara, 1951; 184. sf.
d) Türkiye Maârif T â r i h i ; Osman Ergin; istanbul, 1941; 3. C., 1008. sf.
e) istanbul Ansiklopedisi; İstanbul, 1960; 1181. sf.

1033
— Hoşnud kelimesi hoş + nud'dan mürekkeb bir tâbire benziyor; (hoş) ma'-
lûm; (îıud) ne demekdir? diye sormuştum. Böyle bir suâle ma'rûz kalan Atâ Bey,
birdenbire kıpkırmızı kesildi; aramızda şöyle bir muhavere başladı:
— Bilmiyorum, siz biliyorsanız söyleyiniz!
— Bilseydim sormazdım; öğrenmek istiyorum ve öğrenmek için de bu sıralar­
da oturuyorum...
— Öyle ise, ben de öğrenir, gelir size öğretirim, diyerek dersden çıkdı. Aradan
birçok dersler geçdi. Atâ Bey bu kelime hakkında birşey söylemedi. Fakat sual
sordum diye, bana karşı olan vaziyeti de değişdi. Bu vaziyetin imtihana da te'sîr
edeceğini söyleyenler oldu. Bereket versin Atâ Bey, o sırada Diyarbekir'e Vali ola­
rak gitti de ben de bu müşkil durumdan kurtuldum..." (88/d)
1908'den sonra Mâliye Nezâretinde kurulan Islâhât-ı Mâliye Komisyonu A'zâlı-
ğıtıa getirildi. Bu görevde uzun yıllar kaldıktan sonra 24 Şubat 1919 (24 Şubat
1335)'da kurulan Ahmed Tevfik Paşa Kabinesi'nde Mâliye Nâzırlığı'na getirildi.
".... Mâliye Nezâreti hizmet-i mühimmesine (önemli görevine), ilerden beri müte-
verrimen esir-firaş olan (veremden bitkin bir vaziyetde yatan) Atâ Bey'in intihabı
ve O'nun da maraz-ı mevtinde (ölüme götüren hastalığında) (bu görevi) kabulü
herkesçe mûcib-i teaccüb oldu. Filhakika, kendisi bir gün bile mahall-i me'muri-
yetine gitmeğe muktedir olamadığı gibi ancak bir hafta imtidad eden (süren)
nıe'muriyetinden infikâkini (ayrılmasını) müteâkib (Mart 1919'da) irtihâli vuku'
buldu {Hakkın rahmetine kavuşdu)..." (88/ç).
Arabca, Frasca ve Fransızca'ya çok kuvvetle vâkıfdı. Me'muriyet hizmetinden
ayrı olarak "Mefharî", "Atâ" takma adlarryle gazete ve mecmualara devamlı ya­
zılar yazardı. Hammer'in meşhur Osmanlı Târihi'ni Fransızca'dan Türkçe'ye
on cild olarak terceme etmiş; notlar yazmak ve iftiralara haşiyelerle cevab ver­
mek suretiyle Türk Kültürü'ne büyük hizmetde bulunarak "Hammer Mütercimi"
adiyle ün kazanmışdır. Evli olup m e r h u m Nurullah Ataç, m e r h u m Dr. Gâlib Ataç
ve Çanakkale'de şehîd düşen bir oğlu ile birlikte 3 evlâd babası idi.

BASILMIŞ ESERLERİ (88/a ve 88/c)


1. Güft ü Şinid (Târihî ve Ahlâkî Hikâyeler; terceme)
İstanbul, Mihran Matbaası; 1304 (1888); 112 sf.; 8°
2. İzahlı Kıraat (Sultanî Mektebleri için)
istanbul, Matbaa-i Âmire; 1334 (190»); 2 + 175 sf.; 8°
3. Devlet-i Osmâniyye Târihi (Purigstall Joseph von Hammer'den terceme)
istanbul, Evkaaf Mat.; 1329-1337 (1913-1921); 10 cild.
4. îktitaf L(Derlemeler) Edebiyyât Antolojisi]
5. El-Manak (Almanak, takvim)
6. Usûl-i İntihâb (Terceme)
7. Üç Fistanlı Kız (terceme roman)
8. Löruj (Le Rouge) Dâvası (Terceme Roman)
9. Beyaz Boyunbağlılar (Terceme Roman)
10. îşret ve Kumar ile Nisvân (Kadın) Belâsı (Terceme Roman)

1034
Şeyh'ül-İslâm 2. Mahmud Kadî-asker'lerinden Yusuf -
MEHMED CEMÂLÜDDİN (89) zade Hacı Şeyh Yusuf Efendi'nin oğlu
ve "Muhakkık-1 Rûm" unvânıyle meş­
hur Gelenbevî İsmail Efendi'nin yeğeni
ve Tedkîkaat-ı Şer'iyye ve Intihâb-ı
Hükkâm-ı Şer'î Meclisleri (Şer'î Hâkim­
ler Seçimi Meclisi) Reisi Kadî-asker pâ-
yeli Hacı Ahmed Hâlid Efendi ile Ab-
dülmecid zamanı Kadî-asker'lerinden
Hacı Muhammed Said Efendi'nin oğlu
Abdülbâki Efendi'nin kızı'nın oğludur,
Mart 1848 (1264 R.)'de İstanbul'da doğ­
du. Kendisi, Fetvalarında "Hâlid Efen-
di-zâde" lakabını kullanırdı.
Babasından ve zamanın meşhur
dersiamlarından "tertîb-i ma'rufu üzre
Ulûm-ı Arabiyye'yi ve Muallim-i Mah-
sus'dan fünûn-ı mütedâvile'yi tederrüs
ve ikmâl" ettikten sonra Eylül 1871
(Eylül 1287)'de Bâb-ı Fetva Mektûbî O-
dası'na ta'yin edilerek me'muriyet ha­
yâtına girdi; aynı yıl, iki ay sonra Me-
şîhat-ı İslâmiyye Mektubculuğu (Şeyh'-
ül-İslâmlık Makaamı Genel Sekreterliği) Muâvinliği'ne; Ocak 1873'de aynı Dâire
Anadolu Kadî-asker'liği Mektubculuğuna; aynı yıl Adliye Nezâreti istanbul 1. Ceza
Mahkemesi Mukarrerat (kararlar) Kalemi Müdîr Muavinliğine; Ocak 1876 (Kâ-
nun-i Sânî 1291)'da aynı yer Müdîrliğine; Mart 1877 (Mart 1293)'de Mukarrerat
Şubesi Mümeyyizliğine (Raportörlüğüne); aynı yıl Mayısında Mahkeme-i Temyîz
(Yargıtay) Hukuk Dâiresi Mümeyyizliğine; Nisan 1878 (Nisan 1294)'de Şeyh'ül-Is-
lâm'lık (Dâire-i Meşîhat-i Ulyâ) Mektubculuğuna (Genel Sekreterliğine) terfi* etti.
Bu görevde onbeş yıl çalışdıktan sonra Kadî-,askerlik payesi tevcih edilerek 4 Eylül
1891 (29 Muharrem 1309)'de "mizaç ve meşrebi zamanın hususiyyetlerine tamamen
vukuf peyda ettiğinden" Sultan 2. Abdülhamid tarafmdan Şeyh'ül-îslâmhk'a geti­
rildi. 17 yıla yaklaşan bu ilk Şeyh'ül-İslâmlığı Ahmed Cevad Paşanın 1., Said Paşa'­
nm 5., 6., 7. ve Kâmil Paşa'nın, 2., Halil Rif'at Paşa ile Ferid Paşa'nm 1. Sadâretleri
zamanında devam etti. 4 Ocak 1910 (21 Kânun-ı Evvel 1325)'da Mektob-i Mülkiyye
Kanûn-ı Arazi Dersi Müderrisliğine getirildi. Dört yıldan fazla bu görevde bulun-

(89) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 87., 302. sf.


b) îzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi, i. Hami Dânişmend; 4. C, 159., 160., 556., 559., sf.
c) : Huzur Dersleri; Eb'ül-Ulâ Mardin; istanbul 1966; 2.-3. C; 343.-346. sf.
ç) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 82. sf.
d) Görüp İ ş i t t i k l e r i m ; A.Fuad Türkgeldi; 11., 15., 20., 211., 23.,, 24.1, 49., 60., 67., 80., 249. sayfalar.
e) Geçmişde Bugün; F.F. Tülbentçi; 1.C: 146. sf.; 2. C: 8., 10. sf.; 3. C: 143. sf.

1035
duktan sonra, İttihad ve Terakki Komitesi'nin resmî ve siyâsî hayâtına nihayet
vermesi üzerine 14 Eylül 1914 (1 Eylül 1330)'de isti'fâen ayrıldı. 2. Şeyh'ül-Islâmlığı
5 Ağustos 1908'de başladı; 14 Şubat 1909'da sona erdi. 14 Haziran 1910 (31 Mayıs
1326)'da isteği ile emekliye ayrıldı. Emekli olmasına rağmen 22 Temmuz 1912'de
Üçüncü d e f a Şeyh'ül-İslâmlık'a getirildi ve bu görevi 29 Ekim 1912'de sona erdi.
4. ve sonuncu Meşihat görevi ise 29 Ekim 1912'de başladı; Ittihadcılann 23 Ocak
1913'de yaptıkları Bâb-ı Âlî Baskını sonucunda Kabinetıin düşmesi üzerine, siyâsî
ve resmî hayatı ile birlikde, Şeyh'ül-İslâmlığı da sona erdi. Buna göre, onyedi yıl
onbir ay onüç gün Şeyh'ül-Islâmlık yapmışdır. ittihad ve Terakki Komitesi'nin
ihtarı üzerine Memleket hâricine çıkıp Mısır'a gitdi. Buradan hiçbir yere aynlma-
yıp kısa bir rahatsızlığı müteâkib, Nisan 1919'da Ramle'de 72 yaşında olduğu hal­
de Hakk'ın rahmetine kavuşdu; Na'şı İskenderiye'de otuz bin kişinin iştirak ettiği
bir cenaze töreni'nden sonra vapurla istanbul'a getirildi; Fâtih Câmi'inde kılman
ve Nazırların, Meb'uslarm, A'yân A'zâsı'nın katıldığı bir cenaze namazı'ndan sonra,
Fâtih civarında Otlukçu yokuşunda bulunan "aile makberesi" ne defnolundu.

RÜTBELERİ: Mayıs 1866 İbtida-i Hâriç İstanbul Müderrisliği


1871 Hareket-i Hâriç
1871 İbtidâ-i Dâhil
1872 Hareketi Dâhil
8 Kasım 1875 (9 Şevval 1292) Mûsıla-i Salın
14 Temmuz 1876 (21 CAhîr 1293;) Sahn-ı Semân
14 Aralık 1876 (25 Zilka'de 1293) Hareket-i Altmışlı
15 Kasım 1877 (9 Zilka'de 1294) Mûsıla-i Süleymâniyye Müderrisliği
2 Haziran 1878 (1 C. Ahîr 1295) Mahreç
12 Nisan 1879 (19. RJVhîr 1296) Bilâd-ı Hamse
28 Kasım 1879 (13 Zilhicce 1296) Haremeyn-i Muhteremeyn
2 Temmuz 1885 (19 Ramazan 1302) İstanbul payesi
5 Kasım 1889 (3 C. Evvel 1306) Anadolu Kadî-askerliği payesi
7 Mayıs 1891 (28 Ramazan 1308) Rumeli Kadî-askerliği payesi

NİŞANLARI:
Aralık 1880 (Muharrem 1297) 3. Rütbeden Mecîdî Nişanı
Ağustos 1885 (Şevval 1302) 2. ti n M

Mart 1889 (Receb 1306) 1. ı» il İt

Ekim 1889 (R. Evvel 1307) 3. " Osmâni "


Nisan 1890 (Şaban 1307) 2. »» 11 n

Eylül 1891 (Safer 1309) 1 11 İt İt

Temmuz 1892 (Zilhicce 1309) Altun Liyâkat Madalyası


Mayıs 1893 (Şevval 1310) Murassa' İftihar ve İmtiyaz Nişanları

Rahmetli Eb'ül-Ulâ Mardin, Cemâleddin Efendi hakkında şu bilgiyi vermekte­


dir (89/c):

1036
".„ Rahmetli, iki d e f a Hacca giderek hacı olmuşdur. Arabca'ya çok kuvvetle
vâkıf idi. M u h â t a b l a n n a hayret ikaa edecek k a d a r geniş bir mütâlaata ve fart-ı ze-
kâ'ya mâlik idi. Akil baliğ oluşundan ölümüne kadar bir d e f a olsun namazım ge-
çirmemiştir. Geçen asırda Müşarünileyh kadar idâri ve siyâsî sahalarda bir recül-i
devlet'e az tesadüf olunmuşdur. Mısır'da iken ba'zı m ü h i m mes'elelerde kendisin­
den istifâde edildiği gibi, pek çok siyâsî problemlerde ortaya koyduğu görüşler, o
sırada Mısır'da bulunan Lord Kiçner'in hayretini celbetmişdir. Yavuz Devri'nde
Şeyh'ül-İslâmlık yapan meşhur Şeyh-ül-İslâm Zenbilli Ali Alâeddîn'ül-Cemâlî Efen-
di'den sonra, Osmanlı İmparatorluğu 'nda en uzun süre Şeyh'ül-İslâmlık yapmış-
dır..."
"... Hüseyin Hilmi Paşa, erbâb-ı kalem'den ve cerbeze-i lisâniyye eshâbından
olup hafızası metin ve gaayet çalışkan bir zâtdı. Fakat hâyât-ı me'muriyyeti taş­
rada geçip muâmelât-ı merkeziyye'ye kesb-i vukuf eylemeden Makaam-ı Sadâret'e
irtika' etmiş ve bu noksanım kendisi dahî müdrik bulunmuş olduğundan "Ben,
Sadr-ı A'zam olmak isterdim; amma, şimdi değil; Said ve Kâmil Paşalar gibi zât­
larla iki üç sene ıbirlikde bulunduktan sonra..." derdi. Tab'mdaki isti'câl ve şiddet
de muâmelâtdaki noksamna inzimam ederdi. Maamafih, Meclis-i Vükelâ-yı (Ba­
kanlar Kurulu'nu) İdarede iktidar gösterirdi. Hiçbir iş'de ağzım açmayan (Şeyh'ül-
islâm) Ziyâeddin Efendi'den hoşlanmayıp "Cemâledddin Efendi'nin yerine Şeyh'ül-
îslâm bulamadık..." derdi..." (89/d-20)
Vefatından sonra "İstanbul Gazetesi" 'nde şu mersiye yaymlanmışdı (89/c):
"Cenıâleddin Efendi onsekiz yıl Bâb-ı Fetvâ'da,
Maal-i pâş olup Müftîy'ül-En'âm kâmübîn oldu;
Tecellî eyledi zâtmda pek ulvî faziletler,
Vücudu hüsn-i ahlâka kitâb-ı müstebîn oldu.

Meşihat mesnedin yükseltdi hikmetle, adaletle,


Bütün dânişverâna destgîr ü h e m muîn oldu;
Fesâhatda, belâgatda nazîrin görmedik elhâk,
Ana allâmeler telâmîz-i zanû-be-zemin oldut

Mühimmât-ı mesâil'de ianın idrâki, iz'âm,


Bu Mülk ü Millet'e birçok zaman habl'ül-metîn oldu;
Ne bedbahtız ki, kaldık son zaman m a h r u m feyzinden;
Ufûlü şimdi hayfâ bâis-i ah ü enin oldu.

Mısır'da "ircif' emrin alınca verdi fetvasın,


O fetvadan çıkan "Lebbeyfc" sedası p ü r tanîn oldu;
Cihanı etti istilâ o dâhî-i kemâlâtın,
Ziyâ-ı nâgihânîsi b ü t ü n dillerde hazîn oldu,
Saidâ! çâryâr imdâd edüp yazdım t a m a m târih,
Cemâleddin Efendi nâil-i huld-i berin oldu.
1337 H. (1919)"
1037
Müderris Bâyezid Câmi'i dersiamlarından ve Hu­
MEHMED FEHMİ ÜLGENER (90) zur Dersleri Mukarrirlerinden, Gümüş-
hâneli Dergâhı Şeyhi Safranbolu'm İs­
mail Necati Efendi ile Cemile Hanım'-
m oğlu olup 1864'de Safranbolu'da doğ­
du.
İlk ve orta öğrenimini Sarfanbolu'-
da tamamlayıp babası ile birlikde is­
tanbul'a geldi. Kur'an'da hafızlık mer­
tebesine ulaşdıktan sonra babasının
cami dersleri'ne devam ederek 1894'de
icazetname aldı; on yıl daha çalışarak
Rüus imtihanım başarı ile verip Der­
siam oldu. 1902'de Bâyezid Câmi'inde
Dersiam olarak, öğretime başladı. Hâ­
riç ve Hareket-i Hâriç Payelerine terfi'
ettirilerek 1915'de uhdesine Süleymâ-
niyye Medresesi Usûl-i Fıkıh Müderris­
liği ve 1916'da Huzur Dersleri Muhâ-
tablığı tevcih olundu. 1919'da yeniden
ihdas edilen Dâr'ül-hilâfet'ül-Aliyye Med­
resesi 2. Kısmı Umum Müdîrliğine ta'-
yin edildi.
1902'den i'tibâren atıldığı öğretim görevinde, yukarda sayılanlardan ayrı ola­
rak Medreset'ül-Vâızîn, Medreset'ül-Mütehassısîn, Vefa, Mercan İ'dâdîlerinde A-
kaaid ve Arabca; istanbul i'dâdîsi ve Sultanîsi ile Galatasaray Sultânîsi'nde Ulûm-ı
Dîniyye Muallimliklerinde; Darülfünun Ilâhiyyat ve Hukuk (Fakültelerinde) Şube­
lerinde Usûl-i Fıkıh ve Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Müderrisliklerinde bulundu. Bu
arada Zuhâvî-zâde Cemil Sıdkı Efendi'nin Meb'usluğa seçilmesi üzerine 21 Ekim 1909
(7 Teşrin-i Evvel 1325)'da boşalan, Mekteb-i Mülkiyye Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye,
25 Kasım 1909 (11 Teşrin-i Sânî 1325)'da Hikmet-i Hukûk-ı Islâmiyye (İslâm Hu­
kuku Felsefesi) Müderrisliklerine getirildi; bu son görevinden 14 Eylül 1910 (1 Ey­
lül 1326)'da, Mecelle Müderrisliğinden de 14 Ağustos 1914 (1 Ağustos 1330) târihle­
rinde isti'fâen ayrıldı.
Mülkiye'deki Müderrislik hayâtını o devirdeki öğrenicileri şöyle anlatmakta­
dırlar (90/a-433):
"... Zühâvî-zâde Meb'us olduktan sonra dersi terketdi. Yerine, geçen yularda
(1943) İstanbul Müftîsi iken vefat eden, Mercan İ'dâdisinden de hocamız Rahmetli

(90) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 296., 304., 433., 457. sf.
b) Huzur Dersleri; Eb'ül-Ulâ M a r d i n ; istanbul, 1966; 2. - 3. C; 365. - 367. sf.
cj Talebimiz üzerine oğlu Sayın Prof. Dr. Sabri F. Ülgener'in gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz
28.9.1968 günlü mektup.
ç) Millî Kütübhâne, Eski Harfli Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1957; 433. sf.

1038
Mehmed Fehmi Efendi ta'yin edildi. Hepimizin sevgi ve saygısını taşıyan bu kıy­
metli Hocamıza kavuşmak bizi son derece sevindirdi. Rahmet'e vesile olur diye
onun bu dersteki tesettür bahsini anlatırken yaptığı bir latifeyi anlatacağım:
O târihlerde kadınlarımız biraz kısa çarşaf giymeğe ve kaim peçe yerine ancak
çenelerine kadar gelen ince tüller takmağa başlamışlardı.
Hocamız — ki çok zaman pek yakım olduğum için biliyorum, asla mutaassıp
değildi— buna işaret ederek şöyle demişti:
— Hani, bizim kadınlarımızın peçe tutunmaları var, peçe.. —ba'zı kelimeleri
böyle t e k r a r l a r d ı — Bu neye benzer bilirmisiniz? Hani bazen Kamer, bulutlar al­
tında kalır da bir parçası görününce, daha başka bir letafet ihraz eder. İşte bizim
kadınlarımız da, kendi vech-i tabnâklarım, o Kamer'e (Ay'a) benzeterek sehab-âsâ
peçelerini gerden-i sim'lerine değil de çenelerine indiriyorlar ve böylece daha baş­
ka bir güzellik kazanıyorlar. Şimdi, bu manzara karşısında şeyb ü şâb (genç ve ih­
tiyar) her kim olursa olsun nigehendâz olmaktan ( b a k m a k d a n ) kendini alabilir
mi, siz söyleyin?»"
Bundan sonra Meşîhat-i İslâmiyye Ders Vekâleti (90/1) A'zâlığma getirildi.
Bir m ü d d e t sonra da Dâr'ül-hilâfet'ül-Aliyye Medresesi Genel Müfettişliğine ta'yin
edildi; b u r a d a n Defter-i Hâkaanî Nazırlığı Şer'i Me'murluğuna nakledildi. 1924'de
yapılan seçim'le de İstanbul Müftiliği'ne getirildi. 19 yıl bu görevde kalıp, 20 Nisan
1943'de H a k k m rahmetine kavuşdu. Mezarı Edirnekapı Şehidliğindedir. Emine Be-
hice Hanımla evli olup bir kız bir erkek evlâd babası idi.
Arabca ve Farsça'ya kuvvetle vâkıfdı. Şehidlikleri î m a r Cem'iyyeti daimî üyesi
idi.
BASILMIŞ ESERİ (90/ç)
1. Hikmet-i Hukûk-ı İslâmiyye (Mülkiye Mektebi için)
İstanbul, Matbaa-i Cihan; 1329 (1913); 86 sf.; 8°
O
Emekli Kaymakamlardan Nazmi Bey'in oğludur. 1891'-
de
MEHMED İZZET (91) İstanbul'da doğdu. İlk ve o r t a öğrenimini İstan­
bul'da, lise öğrenimini de Galatasaray Sultânîsi'nde
tamamladı. Açılan imtihanı kazanarak 1911'de Maârif Nezâreti hesabına Paris'e
gönderildi. Sorbon Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Felsefe öğrenimi yaptıkdan
ve diploma aldıkdan sonra Yurd'a döndü. 12 Ocak 1918*de 2. d e f a açılan Mek-
teb-i Mülkiyyeye ve Mekteb-i Tıbbiyye'ye Fransızca Muallimi olarak ta'yin edildi.
Bu görevden 21 Eylül 1920'de Darülfünun Edebiyyât (Fakültesi) Şubesi Felsefe
Müderris Muavinliğine ta'yin edilmesiyle ayrıldı. 1924'de Müderrisliğe (profesör-

(90/1) DERS VEKİLİ: Dînî Ders okutması Seyh'ül-islâm'ların yetki ve haklarından olan Beyazıd Câmi'i Medre­
sesinde b u vazifeyi vekâleten îfâ etmek üzere K i b â r - ı M ü d e r r i s i n ( = Ord. Prof.)
arasından ta'ym edilen kimsenin unvanı i d i . Sonraları, Medreselerde öğretim ve öğrencileri devamlı
kontrol ve denetimi altında bulunduran ve yine Şeyh'ül-islâmlık'a bağlı bir Makaam'ın adı olduğu za­
man Ders Vekâleti adı ile de söylenirdi 1 .
(91) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 295. sf.
b) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; 198. sf.
c) M i l l î Kütübbâne; Eski Türkçe Kitablar Katologu; Ankara, 1957; 440. sf,

1039
lüğe) terfi' etti; bu Fakülte'de Ahlâk, Felsefe Târihi ve Ictimâiyyât (Sosyoloji))
dersleri okutdu. 1927'de, hem yakalandığı rahatsızlığın tedavisi, hem Almanya'da
bulunan Türk öğrenicilerinin denetimi için Berlin'e gönderildi. Bu hastalıkdan
kurtulamıyarak 193ö'da Berlin'de 39 yaşında olduğu halde Hakk'm rahmetine ka-
vuşdu.
Felsefe ve Sosyoloji'ye âid eser ve dersleri ile tanınmış genç fikir adamlanmız-
dandı.
BASILMIŞ ESERLERİ

1. Yeni Ictimâiyyât Dersleri [Lise son sınıflar için (90/c)]


İstanbul, Devlet Matbaası; 1926; 302 sf.; 8°
2. Amelî Ahlâk Mebâdisi (90/b)
3. Felsefe Târihi [1. C; Almancadan terceme (90/b)l
O

Müderris Karahisar-ı Sâhib (Afyon) Halkından


Emiroğlu MEHMED SAİD (92) olup İstanbul'a yerleşen ve burada yağ
ticâreti ile uğraşan Hacı Ali Ulvî Efen­
di ile Ayşe Hanımın oğludur. 1836
(1252 H.)'da İstanbul'da doğdu. Fâtih
İbtidâî Mektebi'nde ilk, Eyüp Rüşdiye-
sinde orta, Süleymânıye Mekteb-i Adlî
ve Edebiyye'de lise öğrenimini tamam­
ladı; Fâtih Medresesinden icazet ve
rüus aldı.
1857'de Matbaa-i Âmire Musahhih­
liğine ta'yin edildi. Burada onbir yıl
i «m^pm-i Jfl çalışdıktan sonra öğretmenlik mesle-
9 ğini seçerek, 1878 (1294 H.)'de Sultan
Selim Rüşdiyesi Türkçe Muallimliğine;
1879 (1294 H.)'da Dâriümuallimîn (Er­
kek İlk Öğretmen Okulu) İnşâ (Kom­
pozisyon) ve Arâbî Muallimliğine; 23
Mayıs 1883 (10 Mayıs 1299)'de Mekteb-i
Mülkiyye-i Şâhâne Kavâid-i Osmânî
(Türkçe Gramer), Edebiyyât-ı Osmânî
ve Ahlâk Dersleri Müderrisliğine geti­
rildi. 14 Eylül 1900 (1 Eylül 1316)'de is-
ti'fâen ayrıldı. Aym yıl Dârülmuallimât (Kız Öğretmen Okulu) Edebiyyât Muallim-

(92) Bak.: a) Mülkiye târihi ve Mülkiyeliler; 1., C; 300. sf.


b) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Kitablar Katalogu; Ankara, 1957; 455. sf.
c) Talebimiz üzerine damadı Sayın Midhat B. Beytur'un gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 8.2.1968
günlü mektup.

1040
ligine ta'yin edildi; bu görevden 1908'de emekli oldu. 1918'de Emekli bulunduğu sı­
rada İstanbul'da Hakk'm rahmetine kavuşdu.
Şehnaz Hanım'la evli; beş erkek, üç kız evlâd babası idi. Arabca'ya çok kuv­
vetle vâkıf, Farsça'ya âşinâ bulunuyordu. Av, ata binme ve saat tamiri ile uğraş­
mak hobisi idi.

BASILMIŞ ESERLERİ

1. Vezâif'ül-inâs [Kızların görevleri (92/b)]


İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1302 (1886); 144 sf.; 8°
2. Ahlâk-ı Hamide [İ'dâdî 5. Sınıflar için (92/b)]
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası; 1318 (1902); 96 sf.; 8°
3. El-Münakkıd Min'et-Dalâl [İmâm-ı Gazâlî'den terceme (92/c)]
4. Tuhfet'ül - Erîb [İmâm-ı Gazâlî'den terceme (92/c)]
5. Etvâk'üz - Zeheb [Zemahşerî'den terceme (92/c)]

Kaza Kaymakamlarından Mehmed Reşid Efendi ile


Müderris (Hacı) Gülsüm Hanım'ın oğludur. 1845 (1262 H.)'de İstan-
MEHMED ZİHNİ (93) b u r d a d o ğ d u E s a s a d l
..Menmed-. oluP/ ..Zihnî»

Medrese'de öğrenici iken hocası tarafından mahlas olarak verilmişdir.


Özel öğrenim gördükden sonra Cami dersleri'ne devama başladı. Burada ciddi
ve sıkı bir öğrenimden sonra "Ulûm-i Âliye Şahadetnamesi = İcâzetnâme-i Esâtlze
= Medrese Profesörlüğü Diploması" aldı.
1864 (1280 H.)'de Bâb-ı Âlî Meclis-i Vâlâ (Bakanlar Kurulu'nun üstünde bir
nevi' Yasama Organı) Mazbata Odası'na mülazemeten devama başladı; 1868
(1284 İL)'de Matbaa-i Âmire (Devlet Matbaası) Takvîm-i Vekaayi (Resmi Gazete)
Kitabet (Kâtiblik) ve Musahhihliğine getirildi.
Buradan öğretim mesleğine geçerek 1878 (1295 H.)'de Galatasaray Mekteb-i
Sultanîsi Ulûm-ı Arabiyye ve Dîniyye Muallimliğine ta'yin edildi. 28 Ekim 1883
(15 T. Evvel 1299)'de, Mekteb-i Sultânî'deki öğretmenliği uhdesinde kalmak üzere
Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Arabî ve Usûl-i Fıkıh Müderrisliğine getirildi. Devam-

(93) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 290., 409. sf.


b) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; 413. sf.
c) Millî Kütübhâne; Eski Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1957; 768. sf.
ç) Talebimiz üzerine torunu Saym Prof. Tayfur Tarhan'ın gönderdikleri ve arşivimizde mahfuz
12.11.1968 günlü mektup.
d) Maârif-i Umûmiyye Nezâreti, Târifıce-i Teşkilât ve icrââtı; Müderris Mahmud Cevad; İstanbul,
1338 H.; 132. sf.
e) Türkiye Maârif T â r i h i ; Osman Ergin; istanbul, 1942; 246., 508., 684., 708., 790., 811., 837.,
338., 1032., 1670. sf.

1041
lı olarak bu görevi yirmi üç yıl îfâ ettikden sonra 14 Haziran 1906 (31 Mayıs 1322)'
da istifâen ayrıldı. Müderrisliği süresince, 1891'de Maârif Nezâretinde beş a'zâdan
teşekkül eden "Tedkîk-ı Müellefât Komisyonu" Üyeliğine; 1895'de aynı Nezâret
"Meclis-i Kebîr-i Maârif" A'zâlığına; 1903'de de Maârif Nezâreti Encümen-i Teftiş ve
Muayene Reisliğine terfi' etti.
Meşrutiyet'den sonra tekrar getirildiği "Meclis-i Kebîr-i Maârif A'zâlığı" göre­
vinden yaş haddini aşmasına rağmen Heyet-i Vükelâ karariyle "... erbâb-ı fazl ü
kemâl'den bulunmasına mebnî, mezkûr Meclis'de ilmî hususlarda rey ve malûma­
tından istifâde edilmekde olmasından dolayı tahdîd-i sin'den istisna" edildi.
16 Aralık 1913 (17 Muharrem 1332)'de İstanbul'da Hakk'm rahmetine kavuş-
du. Beylerbeyi'nde Küplüce Mezarlığı'na defnedildi.
Evli olup, bir kız ve T. C. Hükümeti ilk Gümrük ve Tekel Bakanlığında ve
uzun yıllar Kızılay Genel Başkanlığında bulunan Rahmetli Ali Rânâ Tarhan'ın ba­
bası idi. Farsça ve bilhassa Arabca'ya çok kuvvetle vâkıfdı.
Encümen-i Teftiş ve Muayene A'zâlığı gibi nâzik bir görevdeki t u t u m u n d a n
şöyle bahsedilmektedir:
">.. Encümen-i Teftiş ve Muâyene'yi teşkil eden a'zânm çoğu yalnız Medrese
tahsili görmüş; binâenaleyh câhil, hafiye ve hulûskârlardan olmakla beraber ama­
larında birkaç tane ilim ehli ve maârif-sever'in bulunduğu da şübhesizdir. Mese­
lâ en son zamanlarda bu Encümen'in Reisliği'nde bulunan Hacı Zihnî Efendi ile
A'zâdan Şâir Hayret bu türlülerdendir... Bu türlü vicdanlı ve kültürlü a'zânın ilim
ve marifet düşmanı olmıyacağı tabiîdir..." (93/e - 684)
Mülkiye'deki Müderrislik hayâtına dâir de, o zamanki öğrenicileri şu bilgileri
vermektedirler (93/e-508):
"... Zihnî Efendi pek halûk, hattâ nıahcûb bir zât idi. Bize, talebeden sıkılıyor
hissini verirdi. Fakat Ulûm-ı Fıkhiyye'de, Arabcada yedd-i tûlâ (çok bilgili, otorite)
sahibi idi... Doğrusunu söylemek lâzım gelirse, biz ekseriya Fıkıh Dersine ehemmi­
yet vermez; ancak sınıf geçmek için çalışırdık. O üstâd-ı giranbahâ'dan (çok
kıymetli ü s t a d d a n ) bihakkın faydalanamazdık. ÇUnki, başka fikirde ve başka ha­
vadaydık..."
". T Zamanının eâzım-ı ulemâ-ı fihâmından (saygıya lâyık din bilginlerinin en
büyüklerinden) bulunan rahmetli Zihnî Efendi hayatını okumaya, yazmaya ve öğ­
retmeye hasretmişdi. Evinde veya vazifede olmadığı zaman, umûmî kütübhâneler-
de bulunurdu. Evinde Ailesi'ne ayırdığı mahdûd fakat şefkatle dolu zaman hâri­
cinde, vakti, ibâdetle, okumakla ve yazmakla geçerdi. Az uyurdu. Ciddîlik, samimi­
lik, edeb ve terbiye, çalışkanlık, şefkat, hamiyyet kendisinde kemâliyle bulunan
vasıflardandı..." (93/ç)
Eserlerinin ilmîliği ve çokluğundan dolayı, Stokholm'da toplanmış olan "Müs­
teşrikin Cem'iyyet-i İlmiyyesi = Oryantalistler İlmî Cem'iyyeti" tarafından 1884'de
kendisine Altın Liyâkat Madalyası verilmiştir. Bu madalya hâlen (1968) Galatasa­
ray Lisesi Müzesi'ndedir.

1042
BASILMIŞ ESERLERİ (93/c ve 93/ç)
1. Usûl-i Fıkıh (Mekteb-i Mülkiyye 4. Sınıf Ders Kitabı)
İstanbul, 1306 (1890); 148 sf.; 8°
2. Meşâhir'ün-Nisâ (Meşhur Kadınlar Ansiklopedisi; 2 cild)
3. EI-Müntehab fi Ta'lîm'il - Lügât'ül-Arab
4. El-Muktadâb; 5. Kitâb'ül-Terâcîm; 6. Elfâz-ı Fıkhıyye;
% El-Kav'ül-Ceyyid
8. EI-Hakaayık (Hadîs ilmi; Hakikatler)
9. El-Müşezzeb (Arabca Sarf ve Nahiv)
10. "Ni'met-i İslâm" adlı seri
a) Kitâb'üt - Tahâre (Temizlik Kitabı)
b) Kitâb'üs - Salât (Namaz Kuralları Kitabı)
c) Kitâb-üs - Savm (Oruç Kuralları Kitabı)
ç) Kitâb'üz-Zekât (Zekât Kuralları Kitabı)
d) Kitâb'ül-Hac (Hac Kuralları Kitabı)
e) Kitâb'ün - Nikâh (Nikâh Kuralları Kitabı)
11. Ni'met-i İslâm; (2. baskı) İstanbul, Yeni Matbaa; 1957; 750 sf.; 8°
12. El-Kavl'üs - Sedîd fi İlm'it - Tecvîd K= Tecvîd-i Cedîd
13. El - Muhtasarât (= Ni'met-i İslâm'ın kısaltılmışı)
14. El - Münakkıd Min'ed - Dalâl (İmâm-ı Gazâlî'den terceme)
15. Tuhfet'ül - Erib (İmâm-ı Gazâlî'den terceme)
16. Etvâk'üz - Zeheb [Zemahşerî'den terceme (= Altın Gerdanlık)]
17. Feyz-i Yezdan (İbn-i Verdî'nin "Nasihat'ül-İhvân" Kasidesinin tercemesi)
-0-
Müderris (Portakal)
Dârbhâne m e ' m u r l a n n d a n Osep Porta-
MİKAEL PORTAKALYAN (Paşa) (94)
kalyan Ağa'nın oğludur. 1841'de istan­
bul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini
İstanbul'da Ermeni Mekteblerinde biti­
rip Venedik'e gitdi. "Refailyan Mekte-
bi'"nde yüksek öğrenimini tamamladı.
İstanbul'a döndükten sonra 1861'de
Bâb-ı Âlî Terceme Kalemi'ne me'mur
olarak ta'yin edildi; Sadrâzam Alî Pa-
şa'nm Husûsî Sekreteri (Sırkâtibi; ola­
rak Paşa ile birlikde Girit'e gitdi. 1868'de
Galata Gümrüğü Nazırlığına (Müdîrli-
ğine); 1878'de Cem'ıyyet-i Rusûmıyye
Reisliğine (Gümrükler Umum Müdür­
lüğüne); 1885'de Mâliye Nezâreti Müs­
teşarlığına terfi* etti.

(94) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 312. - 352. - 360. sf.


b) Servet-i Fünûn; 13 Teşrini Sânî 1313; 14 C; Aded: 350; 18 182. sf.; Ahmed ihsan.
c) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; i. A. Govsa; 1279. sf.
ç) Peyâm; Haftalık Gazete; 10 Şubat 1329; 6. sf.; Nu. 141 Tefrika; " Ö m r ü m " , Ali Kemâl.

1043
1888'de Ziraat Bankasını kurmaya m e ' m u r edilerek aynı Bankanın Umum Mü-
dîrliğine getirildi. 1891'de Hazine-i Hâssa Nazırlığına yükseldi; 1893'de Vezir paye­
si tevcih edilerek Paşalık rütbesi verildi.
Mekteb-i Mülkiyye'nin Yüksek Okul hâline getirilişinden sonra, Mâliye İlmi'n-
deki ihtisası nazara alınarak, 3000 krş. maaşla Cem'iyyet-i Rusûmiyye Reisliği gö­
revine ilâveten, 26 Mart 1878 (13 Mart 1294)'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Yüksek
Kısım Usûl-i İdâre-i Mâliye Dersi Müderrisliğine getirildi. Hazîne-i Hassa Nazırlı­
ğına ta'yin edilmesi üzerine de 13 Ekim 1891 (1 T. Evvel 1307)'de bu görevden ay­
rıldı. Hazîne-i Hassa Nazırı iken yakalandığı şeker hastalığından kurtulamıyarak
15 Kasım 1897 (19 C. Ahir 1315/3 T. Sâni 1313)'de istanbul'da vefat etdi.
Vefatından sonra, Mülkiye'de öğrenicisi bulunan Ahmed İhsan, hakkında şun­
ları yazmışdı (94/b);
"... Dâima bir büyük hiss-i ihtiramla n â m ı m yâd eylediğim Portakal Mikael
Paşa'nın hayâtından artık ümid kalmadığını Perşenbe günü duymuştum. Bu ha­
ber bana, Kemâl-i şiddetle, dehşetle te'sir eyledi, i n a n m a m a k istiyor; Muhterem
Muallimimin gaybûbet-i ebediyyesini pek müessir buluyordum. Bir de. Portakal Pa-
şa'yı penbe çehresi, geniş omuzları ile gözümün önüne getirdikçe m e m a t (ölüm)'la
aralarım çok uzak görüyordum. Halbuki aldığım haber bir hakikat idi. Yarım
saat evvel yanından ayrılan bir tabîb-i hazık: "hasta, fennen vefat etmişdir; bu ge­
ce son nefesini teslim eder" diyor idi; buna rağmen bende yine hafif bir ümid kal-
m ı ş d ı ; belki fenni mağlûb edecek bir hârika-i tabiiyye zuhur eyler, diyordum. Hay-
fâ! ferdası günü d o k t o r u n sözü tahakkuk eyledi; şeker hastalığı hasebiyle düçâr-ı
inhilâl olan kanı bir ufacık yarayı beslemeyerek vücudu gangren olmuş; Devlet-i
Osmâniyye bir büyük Vezirini, ciddî bir âlimini kaybeylemiş idi.
Portakal Mikael Paşa'dan Mekteb-i Mülkiyye'de, 1300 ve 1301 senelerinde
İlm-i Usûl-i Mâliyye okudum. Üstâd'ım olmak hasebiyle kendisine karşı kalben
hâsıl eylediğim h ü r m e t ve ta'zime müteaddid muallimlerimiz arasmda ancak bir
iki tanesine münhasır olan büyük bir hiss-i muhabbet munzam olurdu. Evet, Sı­
nıfça Portakal Paşıa'yı son derece sever, fakat kendisinden son derece çekinirdik. Bi­
zim için en büyük dem-i halecân Usûl-i Mâliyye Dersi idi. Kezâlik en ziyâde arzu
eylediğimiz ders de Usûl-i Mâliyye idi. Hocamız, t a m vakt-i muayyen'de Dershane
kapısından girince bir hürmet-i istîcâlkârâne ile h e p yerimizden fırlar; kendisi
masasımn basma geçince biz de yerlerimize otururduk. Her vakit, tepesi dar, aşa­
ğısı geniş kalıba çekilen kırmızı fesini, onun arasından görünen beyaz takkesinin
a l t m d a dâima parlayan gözlerine rastgelmekden k o r k a r ; fakat yine o mehîb çeh­
reyi görmek isterdik.
Portakal Paşa'nın d e r s zamanı oldu mu, Sımf'da başka şeylerle iştigal, yâhud
hayâlâta dalmak, dikkatsiz durmak, kat'a görülmez; yirmi yedi Efendi (öğrenici)
'den ibaret olan mevcudumuz heyecân-ı fevkalâde ile hocanın ağzından çıkanları
dinler, acaba h a n a birşey soracak mı diye çekinir idi.
Portakal Paşa'nın kendine mahsus bir takriri vardı. Kendisi hakîkaten n a t û k
a d a m idi. Türkçe'yi pek güzel, kusursuz, şivesi fevkalâde düzgün olarak söyler idi.

1044
Fransızca'sı da kusursuz idi. Mekteb'de haftada iki defa Türkçe takririni dinliye-
rek meftûn-ı nâtıka'sı olduğumuz Üstâd-ı muhterem'!, bir defa da Beykoz'da Mum
Fabrikasının resm-i küşâd'ında Fransızca irâd-ı nutk ederken görmüşdüm. Hakî­
katen mükemmelen ifâde-i meram eyliyordu.
Portakal Paşa'mn takriri fevkalâdedir, demişdim. Vakıa Üstâd-ı Muhterem'imiz,
son derece i'tidâl-i dem (serinkanlılık) ile, kat'â acale etmeden, hiç haşv (gereksiz
söz) katmadan şerh-i mes'ele eder; inşam zorla dinlemeye mecbur eder idi, Ze>
kây-ı hârikulâde'si sayesinde karşısmda bulunanlardan kim iyi dinleyor, kim
-Mekteb tâbiri mucibince- lalay geçiyor, derhal farkeder idi.
Usûl-i Mâliyye imtihanları... Portakal Paşa'mn muallimlikde devamı müddetin­
de Mekteb-i Mülkiyye şâkirdâmnın en büyük geçidi bu idi. Zira muallimin hiç şa­
kası yoktur; hatıra gönüle asla bakmaz; sert bir sözle karşısındakini haşlayıp
nümero defterine sıfırı çekmekte hiç tereddüt etmezdi. Zâten, Müteveffa-i Müşâ-
rünileyh'den iyi nümero almak ne kadar zor idi, bilir misiniz? Aliyyülâlâ'ya muâ­
dil olan on nümero'yu Mekteb'de bulunduğu müddetçe, iki üç efendiye ya vermiş­
tir, ya vermemiştir, deyebilirim. Karib-i Evsatlar (orta'ya yak|n)' Paşa'mn imtihan
cedvelinde dâima birbirini tâkibederdi. Diğer muallimlerden kamilen başka ola­
rak, Portakal Paşa imtihanda Efendileri ikişer ikişer kabul eder; birbirleryle
münazara ettirerek kıymetlerini takdir eder idi.
Sevgili Üstâd'm karşısmda iyi bir imtihan verip dışarı çıkmak, talebelik âle­
minde bizim için en büyük şeref idi.
Portakal Paşa Mekteb'de okuttuğu dersin cidden âlimi idi. O zaman Mekteb'de
adedi mahdud olarak tab'olunup şimdi yalnız bizim gibi şâkirdleri elinde bir nüs­
hası bulunan "Ilm-i Usûl-i Mâliyye"ye şöyle bir nazar atfetmek Portakal Paşa'mn
nasıl bir müdekkik ve bir mütefennin-i âlî olduğunu gösterir. Müşarünileyhin bun­
dan başka matbu' eseri olmamalı, zannediyorum; halbuki müellif Ukde ve muallim­
likde devam etseydi kütübhânemize pek mühim âsâr-ı ciddiye terkeder idi. Por­
takal Paşa, Avrupa'da mükemmel tahsil ettikden sonra boş zamanım dâima mü­
tâlâa-! kütüb-i ciddiyye'de geçirmiş ve İlm-i Usûl-i İdare ile Mâliye'de kesb-i ihti­
sas etmiş mütefenninin-i Osmâniyye'den idi.
Müteveffada büyük bir meziyet daha var idi ki, o da her zaman bir meslek
üzere hareket etmesidir. Meslekperverliği hayât-ı husûsî'sine mütaallık en ufak
cihetlerde dahî nazar-ı dikkate müsadif olur idi. Meselâ yukarıda şeklini tarif
ettiğim fes kalıbım hiç değiştirmemiştir; dâima bir örnek de yakalık takar idi.
Kezâlik Ortaköy'de Pederinden müntekal olan hanesinden hiç ayrılmamıştır. Mes­
leğinde ne kadar sabit ise dostluğunda dahi vefakâr olduğunu şeref-i hususiyyetinl
ihraz etmiş olanlardan işittim.
Buraya kadarı, ziyâ-ı ebedî'sine teessüf-hân olduğumuz büyük Vezir'in hayât-ı
ilmî ve hususîsidir. Portakal Paşa'nm bir de hayât-ı resmî'si vardır ki bu clhetde,
ihraz eylediği mevki'i fazla tafsüe hûcret yoktur. Bâb-ı Âlî'de, Rüsûmat'da, Mâliye
Nezâretinde, Meclis Riyaseti ve Müsteşarlığı gibi işgal ettiği mühim hidemat'dan
ve Ziraat Bankası Nezâretinin te'sisi hususunda gösterdiği muvaffakiyet'den mâa-

1045
da sûret-i mahsusa'da nâil-i emniyet ve i'timad-ı Pâdişahî olarak Hazîne-i Hassa-i
Şahane Nezâretini senelerce ifâ eylemiş olması, derece-i i k t i d â n ' n m en büyük de­
lilidir.
Portakal Paşıa gaayet müstakim gaayet afif idi. Osmanlılığın meftunu idi. Mek-
teb'de bize son dersini takrir eylediği zaman verdiği bir nasihat, meslek-i müsta^
kıym ü nâmusperverâne'sini irâe edeceğinden müteveffâ-i müşârünileyh'in yâd-ı nâ­
mı için, k e m â l i teessürle yazdığım şu makaaleyi Üstâd-ı Muhteremimizin son na­
sihati ile bitirmek istiyorum:
O gün Usûl-i Mâliyye'nin son dersini Paşadan dinliyorduk. Fennin, hatimesini
tafsilden sonra bize şöyle hitâbeylemiş idi:
"Evlâtlarım, iki senedir size İlm-i Usûl-i İdâre-i Mâliyye tedris eyledim. İnşaal-
lah her biriniz birer büyük m e ' m u r olduğunuz vakit öğrendiklerinizi tatbik eder,
Memleketimize büyük, hizmetler edersiniz. Fakat, bu tatbik eyleyeceğiniz kavâid-i
fenniyye'dir; işin cihet-i nazarîsi ve maddîsidir; her m e ' m u r a lâzım bir de cihet-i
ahlâkî vardır. Size şurada lahlâk ve felsefe dersi verecek değilim; iki kelime ile ih­
tisar etmiş olmak üzere deyeceğim ki Mektebden çıktıkdan sonra mesleğiniz namus,
tarîkiniz istikaamet olsun.
Vâkıâ müteveffa-i Müşarünileyh, bu kaaideden asla infikâk etmemiş idi."
Öğrenicilerinden Rahmetli Ali Kemâl de şunları anlatmaktadır (94/ç):
"Mâliye'yi Mikael Portakalyan Efendi'den okurduk. Bu zât mükemmel bir
hoca idi. Türkçeyi güzel bilirdi. Pek fasih söyler; yine öylece yazardı. Ulûmri Mâ-
liyye'de bir iktidâr-ı hârikulâde'ye mâlikdi. Çünki tahsilini Fransa'da ikmâl eyle­
mişti. Eyledikten sonra da tedkîkaatında, tetebbuâtında devam etmişdi. Ders ve­
rirken Talebeye müfîd nasihatlerde bulunurdu. Fikren, müterakkî olanlarımıza,
ciddî yazı yazmayı, bir mevzu'u kudret ve ehemmiyetle tevhîd eylemeyi en ziyâde
öğreten hoca Mikael Efendi oldu. O, mühim, esas i'tibariyle m ü h i m , fakat fasih,
latif takrirleri mükemmel dinlerdik; sonra dikkatle kaleme alırdık; muallim der­
se geldiği vakit içimizden birine işaret eder, dersi okuturdu. Bir kere bana okut­
tu. Mevzu' câzibedâr idi. Süleyman Kanunî zamanında Devlet-i Osmâniyye'nin tarz-ı
idâre-i mâliyesine müteallik idi. O devr-i muhteşeme dâir ba'zı mutâlaât-ı târihiyye
ile mezcederek o bahsi m u n t a z a m a n kaleme aldımdı. Yine öyle bir bülend-âvâz
ile okudumdu. Portakal Efendi beni dikkatle dinledikten sonra "aferin, fakat se­
nin damarlarında şâir kanı da var" demişdi. Bu takdir pek müstesna olduğu için
o zaman çok hoşuma gitmişdi."

Yine öğrenicilerinden Rahmetli Ali Haydar Yücebaş da şunları yazmış-


dır (94/a-352):
"Usûl-i Mâliye Hocası Portakal Mikael Paşa idi. Bu zâtın her sene yazdırdığı
notlar birbirine uymaz ve o sene içinde mütemeddin memleketlerde tatbik edilen
mâliye usûllerini senesi senesine bulup okuyarak her muhassenât ve mahzurlarını
karşılaştırarak gösterir; bunları sırasıyle zikrettikden sonra Türkiye'de bu husus­
taki mâliye usûllerini, Osmanlı Saltanatının ihtidasından ders verdiği târihe kadar

1046
geçmiş ve tatbik edilmiş mâlî varidat ve sarfiyatı zirkeder; onların hangisinden
ne kadar istifâde edildi ve sonra ne gibi mahzurlar doğdu; ne veçhile terkedildi
veyâhud elyevm nasıl cereyan ediyor, gibi cihetlerini vâkıfâne ve kayıdlara istina­
den yazar; talebesine not ettirirdi. Ermeni olduğu halde takrirlerinde Türk tekel­
lümünden en küçük bir fark görülmezdi. Yalnız fevkalâde galeyana geldiği bir
günkü takririnde (rekaabet) bahsini anlatırken "pilav" diyecek yerde "pilaf yedir-
diler" demişdi..."
BASILMIŞ ESERİ
1 — İlm-i Usûl-i Mâliyye (Ders Kitabı)

-o-
Müderris Rus Çarlarına karşı açdığı gerilla savaş-
MEHMED MURAD larıyle ün yapan ve Ruslar tarafından
öldürülen, büyük Rus Yazarı Tolstoy'un
meşhur "Hacı Murad" adh eserinin
kahramanı olan Kafkasyalı Hacı Mu-
ıad'ın oğludur. Tesbît edilemiyen bir
târihde Tiflis'de doğdu. Rusya'da yük­
sek öğrenimini tamamladıktan sonra,
Sultan Abdülâziz zamanında, 21 yaşında
iken istanbul'a geldi. Türkçe'yi İstan­
bul'da öğrendi. Midhat Paşa'nm Tav-
şantaşı'ndaki konağına devam eden ve
o zamanın en ileri fikirli gençlerinden
olan Nâmık Kemâl, Ziya (Paşa), Eb'üz-
Ziyâ Tevfik, (Müzeci) Hamdi Bey gibi
gençlerle birleşdi. Midhat Paşa ile, son­
radan Sadrâzam olan, Şirvânî - zade
Rüşdî Paşa tarafından çok sevildi.
Şirvâni - zade Sadrâzam olunca
Murad Beyi, genç yaşma rağmen,
Sadâret Mühürdarı (Başbakanlık Özel
Kalem Müdîri) yaptı. Rüşdî Paşa Sad-
râzamlık'dan çekilince Murad Bey de
Düyûn-ı Ümûmiyye (Osmanlı Devleti Dış Borçları) İdaresi Komiserliğine ta'yin

(951 Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler. 1. C; 307., 346., 356., 359. sf.
b) Meşhur Adamiar Ansiklopedisi; İ.A. Gcvsa; 1(1*12. sf.
c) Peyâm; 2 Kânun-i Sâni 1329; Nu. 6; 1. Sene; 6. sf., 1. st.; Ali Kemâl; " Ö m r ü m " Tefrikası.
ç) Akşam Gazetesi; 3.10.1945'den 15.10.1945'e kadar devam eden "Mizancı Murad Bey" Tefrikası;
d) Millî Kütübhâne; Eski Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1957; 483., 500. sf.
e) izâhh Osmanlı Târihi Kronolojisi; İ.Hâmi Dânişmend; 357., 368., 372. sf.
f) Görüp i ş i t t i k l e r i m ; A.Fuad Türkgeldi; Ankara, 1951; 12., 29. sf.
g) Yakın Târihimiz; 2. C: 126., 366., 376. sf.; 3. C: 137., 263. sf.; 4. C: 116. sf.

1047
edildi. Mülkiye yüksek okul hâline getirilince, Rusya'da gördüğü köklü öğretim
nazara alınarak 4 Aralık 1877 (= 21 T. Sâni 1293)'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne
Târih-i Osmânî ve Târih-i Siyâsî Müderrisliğine getirildi. Onyedi yıl devam eden
bu görevi sırasında geriş kültürü, ihtilâlci karakteri ile o devir Mülkiye Öğrenci­
leri üzerinde çok müessir oldu. Bu hususu Rahmetli Ali Kemâl Mülkiye'ye âid
hâtıralarında şöyle anlatmaktadır (95/c):
".<..... Murad Bey, haftada bir kere derse gelirdi; lâkin şâhâne gelirdi. Bize Ro­
ma Târihini okuturdu. Öyle güzel okuturdu ki, tarz-ı takririne, mütâlâalarına, mu­
hakemelerine hepimizi hayran kılardı. Zannetmem ki, bu devr-i hürriyet'de Me-
kâtib-i Âliye'miz böyle bülend mertebe bir Üstad görmüş olsun.
Murad Bey, cidden zâde-i hürriyet idi. Yalnız sözleriyle değil, atvânyle de,
efkâr-ı ahrârâne'nin naşiri idi. Öbür Hocalar Kürsîlertne otururlar; muhterizâne
(sakınarak, çekinerek) mukayyedâne derslerini takrîr ederlerdi. Murad Bey ise,
pek serbest bir vaziyet alır; adetâ bir hatîb-i âmm tavrını takınır; bir ictimâ-ı
umûmide söz söyler gibi öyle samimî, âzâde bir edâ ile ders verirdi. Kalb ve fik­
rinin tercemâm olduğu, nasıl düşünüyorsa bîpervâ öyle söylediği için sözlerinden
bizzat müteessir olurdu; teheyyüce gelirdi.
Hiç hatırımdan çıkmaz; bir kerre Kayser'in (Sezar'ın) fâcia-i katlini anlatıyor­
du; fakat öyle heyecan ile anlatıyordu ki:
— Vay Brütüs sen de mi? nidây-ı muhlik-i marufunu ref eylerken farkına var­
madan elini dayadığı sandalyeyi havaya kaldırmış, sonra birden yere indirince
çatır çatır kırmıştı. Fakat o takrîr-i belîğ, o mevzû'-i bülend ile öyle meşgul mü»
tehayyic idik ki, bu çatırtıları neden sonra işitebildik.
Yok, teslim etmeliyiz, bu Memleket'de her vâdi-i ma'rifet'de az çok bir meziy-
yet gösteren o neslin, neslimizin tehzîbine (ıslâhına) ençok hizmet edenlerin biri
hattâ birincisi, hiç şübhe yok Murad Bey oldu "
Bu arada, kendisine (Mizancı) lakabının verilmesine sebeb olan haftalık
"Mizan M e c m u a s ı "nı (Dergisini) çıkarmaya başfladı. Sonraları "İttihad
ve Terakki" adını alıp- 2. Meşrûtiyet ihtilâlini yapan Komite'nin anası olan ve
1890 (1307 H.)'de kurulan "Gizli İhtilâl Komitesi"ne girdi (96). Eylül 1894'de bu

(96) "İttihad ve Terakki Komitesi" 1890'da Askeri Tıbbiyye Mektebi'nde (Dr.) Abdullah Cevdet, İshak Sükuti.
İbrahim Temo tarafından "Terakki ve İttihad Cemiyeti" adiyle kuruldu. Meşrûtiyyet'i yeniden i'lân için
kurulan bu gizli Cemiyet, az zamanda Askerî Tıbbıyye'den istanbul'a yayıldı; Mahallelerde ve resmî dâire­
lerde şubeleri teşekkül e t t i . Bâb-ı Seraskerî (Millî Savunma Bakanlığı) Muhasebe Dâiresi Mümeyyizlerinden
Hacı Ahmed Efendi Umumî Reisliğe. Nümûne-i Terakkî Mektebi Müdîri Nâdir Bey Genel Sekreterliğe geti­
r i l d i . Şube Reislerinin en önemlileri arasımda da Serasker (Millî Savunma Bakanı) yaverlerinden Kayma­
kam (Yarbay) Şefik Bey ile Samatya Şû'besi Başkanı Şeyh Nailî Efendi yer alıyordu.
Bu gizli Cemiyet, az 2amanda c kadar çok dslbudak salmıştı k i , Hâzîne-i Hassa (Padişahın Şahsî Hazî-
nesi)'ya bile kol atmışdı. Mîzancı Murad Bey ile, sonraları İşkodra Valisi ve Müşir (Mareşal) olan Birinci
Fırka (Tümen) Kumandanı Kâzım Paşa g i b i , ba'zı önemli mevki' sâhiblerinin katılması üzerine büsbütün
kuvvetlenen bu i l k "İttihat ve Terakki" gizli Cemiyeti, Sultan Hamidi hal' edip Bâb-ı Âlî'yi basarak Sultân
Murad'ı veyahud Veliahd Reşad Efendiyi Taht'a çıkarmak üzere icrââta geçeceği sırada Kâtibi Umûmî Nâdir
Bey'in Mekâtib-i Askeriyye (= Askerî Okullar) Nâzın (Genel Komutanı) ismail Paşa'nın akrabasından Maz-
har Bey'i Cem'iyyete almak ümidi ile ihtiyatsızca yaptığı ifşaat üzerine 20 Eylül 1894'de meydana çıkmAş;
üyelerin bir çoğu yakalanıp öteye beriye sürülmüş ve ba'zı lan da Mısır'a, Avrupa'ya kalmışlardır. Bu du­
rum üzerine, Cem'iyyet faaliyet merkezi İstanbul'dan Paris'e aktarılmış; istanbul'da ele geçmemiş olanlar
(Devamı 1049. sayfa'dadır).

1048
Cem'iyyet'in birinci kez Hükümet tarafından öğrenilmesi üzerine Ekim 1894
(21 Eylül 131G1)'de tevkif edilmemesi için, bir ecnebi vapuruyle Mısır'a kaçtı (97).
Bir müddet Kahire'de kaldıkdan ve parayla tutulmuş çok güzel bir kadın ta­
rafından tedricî surette zehirlenme tehlikesini de anlatdıkdan sonra Lord Salisbury
ve Lord Cromer'in tavsiyelerine uyarak "İttihad ve Terakkî"nin Paris'deki kolu
ile çalışmak üzere Paris'e geçti (95/ç).
" O zaman Paris'deki İttihadcılar, 2. Meşrutiyet'de Meclis-i Meb'usan
Reisi olan, Ahmed Rıza Bey'in Başkanlığı altında sistematik şekilde çalışmaktay­
dılar. Murad Bey Paris'e gelince bu grupla buluştu. Uzun tartışmalardan sonra,
Paris'deki İttihadcılar tarafından çıkarılan "Meşveret Gazetesi"nin Türkçe Kısmım
Ahmed Rıza'nın, Fransızca Kısmım da Murad Bey'in çıkarmasına karar verildi.
Hayâtının bu devresinde Paris'de Markiz Darbelle adında çok güzel ve genç
bir kadının pek büyük yardımlarını gördü. Bu suretle Fransız Yüksek tabakası
ile büyük kültür muhitlerinde çok esaslı bir yer yaptı. Çıkardığı gazete etrafta dik­
kat ve alâka çekmeye ve Fransızların da hoşuna gitmeye başlamışdı. Çok kuvvetli
olan Fransızcası ile yazdığı ateşli ve ihtilâlci yazıları, Fransız kamu esprisine ve ka­
rakterine uygundu. Makaaleleri muntazaman İstanbul'la Padişah'a gönderiliyor­
du (95/ç)"
Yabancı Memleketlerde aleyhinde yapılan neşriyatdan, vehmi sebebiyle, ürken
Sultan Adülhamid bu kaynakları kurutmak maksadıyla önce bir genel af i'lân
etti. Sonra Paris'e gönderdiği Ser-hafiyye Ahmed Celâlüddin Paşa vâsıtasıyle de Mu­
rad Bey ve iki arkadaşını İstanbul'a dönmeye ikna etti.
Bu dönüşünden sonra, Murad Bey Şûrây-ı Devlet A'zâlığına ta'yin edildi; mu­
tedil bir tarzda Mizan Gazetesini yeniden çıkarmaya başladı.
2. Meşrûtiyetin i'lânı üzerine, Ordu'ya dayanarak Devlet ve H ü k ü m e t e hâkim
ve gayr-ı mes'ul bir durumda bulunan ittihad ve Terakki Fırkası'na (Partisine)
karşı bir tarafdan "Mizan" 'da çok şiddetli ve ağır yazılar yazarken (98), Prens
Sabahaddin'in Millî Şuur'dan ve temelden m a h r u m olarak kurduğu adem-i Mer­
keziyetçi "Ahrar Fırkası [(Ahrar = hür insanlar) = Hürriyetçiler Partisi)]"na Ali

da Paris Merkezindeki ler ile teması sağladıktan sonra istanbul'da tekrar teşkilât kurup çalışmalara başla­
mışlar; bilhassa Askerî Tıbbiyye ve Harbiyye Öğrenicileri üzerinde Cem'iyyet f i k i r l e r i n i yaygın hâle getir­
mişlerdir. 30 Haziran 1897 (29 Muharrem 1315)'de bu iki Mekteb öğrenicilerinin Yıldız Sarayına karşı
yapacakları silâhlı bir nümayiş, Hükümetin zamanında haber alması üzerine, yapılmadan bastırılmış; geniş
ölçüde tutuklamaya g i r i ş i l m i ş t i r . 2 Temmuz 1897 (1 Safer 1315) Cuma günü Taşkışlada toplanan Divân-ı
Harb (Askerî Melikeme), tevkif edilenlerden oniki'sinin idamına, geri kalan altmışdokuz'unun da muhtelif
hapis ceza'sı çekmelerine karar vermiş ise de Sultan Hamıd idam cezalarını küreğe çevirmiştir (95/e).

^97) Ba'zı kaynaklarda Murad Bey'in bu devrede Avrupa'ya kaçtığından bahsedilmekde ise de, bu husus yan-
lışdır; önce Mısır'a kaçmış; buradan Paris'e geçmiştir.
(99) Bu hususda Rahmetli Ali Fuad Türkgeldi şunları yazmaktadır (95/f-12):
" (2. Msşrûtiyet'in i l k seçiklerinin yapılacağı günlerdeki olayları anlattıktan sonra) o geceki (Meclis-i
Vükelâ'da = Bakanlar Kurulu'nda) yapılan müzâkerâtdan biri de Mîzan Gazetesi sahibi Murad Bey'in, Uryâ-
nî-zâde Cemil Molla ve Nazif Sürûrî Bey ile bil'ittifak Meşrûtiyet aleyhinde bir triyomvira teşkil etmiş ol­
duklarına dâir Zabıtanın tahkikaatına istinaden Murad Bey'in muvakkaten İstanbul Hududları hâricine çı­
karılmasına karar verilmesidir Matbuat Müdîri Tevfik Bey (eski Başmâbeynci'lerden ve Atîk Mülkiye Me'-
zunlarından) (Dâhiliye Nâzın) Hakkı Bey tarafından (Sadrâzam'ın) Konağ (ın)'a celb edilerek ve Murad
Bey'in verilmeyerek kalmış maaşları verdirilerek karâr-ı vâki' o vâsıta ile kendisine tebliğ kılınmışdır."

1049
Kemâl ve Arnavut îsmâil Kemâl Beylerle birlikde girerek fi'lî mücâdeleye devam
ediyordu.
31 Mart Vak'ası'ndan sonra, Murad Bey de tevkif edilerek (99) Harb Divânı'na
sevkedildi; yapılan muhakemesi sonunda ıberâet etmesine rağmen İstanbul'da kal­
masında "büyük m a h z u r " görüldüğü için, Örfî İdâre'ce Rodos'a sürgün edildi.
1911'de Rodos'dan Midilli Adası'na geçdi; (asthme) hastalığının çok artması üzeri­
ne İstanbul'a döndü ve 1912'de Anadolu Hisarı'ndaki yalısında Hakk'ın rahmetine
kavuşarak Anadolu Hisarı Mezarlığı'na defnedildi.
Hasîbe Hanım'la evli; iki kız, ıbir erkek evlâd babası idi. Fransızca ve Rusça'ya
çok kuvvetle vâkıfdı. Klasik batı müziği ile uğraşmak ve piyano çalmak hobisi idi.
Mülkiye'deki öğrenicilerinden Rahmetli Ali Haydar Yücebaş Hocası Murad
Bey hakkında şu hâtırasını anlatmaktadır (95/a-346):
".....> Murad Bey büyük bir irikılâbcı ve h ü r fikirli bir zât idi. Talebesine inkı-
lâb fikirleri aşılamakda çok mahir idi. Fakat haris bir zât'dı. Hocamız ve Mudili­
miz (Rahmetli) Abdurrahman Şeref Bey söz arasında "Murad Bey bulunduğu bir
yerin en yüksek derecesine çıkarılsa yine kanâat etmez; illâ ben pâdişâh olayım
der " derdi. Hattâ, kendisini genç yaşma rağmen, Mülkiye'ye Müderris olarak
alan Abdurrahman Şeref Bey'in Müdîrliğine bile göz diktiğini herkes bilirdi. "

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (95/d)

1 — Târih-i Umûmî
İstanbul, Karabet-Mahmudbey Mat.; 1299-1307 (1883-1891);
1. C : 358 sf. 4. C : 510 sf. \
2. C: 400 sf. 5. C: 444+4 sf. 8°
3. C: 356+4 sf. 6. C: 402+4 sf. )
2 — Devr-i Hamîdî Âsân
Dersaadet (İstanbul), Matbaa-i Osmâniyye; 1308 (1892); 156 sf.; 8°
3 — Muhtasar Târih-i Umûmî
(3. bası) İstanbul, Kasbar M a t ; 1310 (1894); 333 sf.; 8°
4 — Mücâhede-i Milliye: Gurbet ve Avdet Devirleri
istanbul, Tefeyyüz Kitabhânesi; 1326 (1910); 96 sf.; 8°
5 — Tencere Yuvarlandı Kapağını Buldu (Komedi, 4 perde)
İstanbul, Tefeyyüz Kitabhânesi; 1326 (1910); 96 sf.; 8°
6 — Meskenet, Ma'zeret Teşkil Eder mi? Mücâhede-i Milliyye'den Mîzân-ı Ka­
dîm ve Düyûn-ı Umûmiyye Komiserliği Devirleri
İstanbul, Matbaa-i Âmidî; 1329 (1913); 253+2 sf.; 8°

(99) Bu hususta da aynı kaynakça şunlar yazılmaktadır (95/f-2Ç):


" 31 Mart Vak'ası, başlangıçda İsmail Canbulat imzası ve "Meşrûtiyet mahvoldu." cümlesiyle İs­
tanbul'dan çekilen bir telgraf <]e Selânik'e ihbar e d i l d i ; Hareket Ordusu'nun kurulmasına böylelikle baş­
landı. İttihad ve Terakki Komitesi Merkezî'nden İstanbul Merkezi Müdîri İle Bâb-ı Âlî'ye gönderilen bir
yazıda (3i Mart) İhtilâl hareketi'ne Öncü oldukları zannedilen Ahrâr Fırkası'na mensub birtakım kimse­
lerin ve bilhassa (Arnavut) İsmail Kemâl ve Mîzan Muharriri Murad Beylerle Kâmil Pasa-zâde Saİd Paşa'-
nın ve (Saray) 2. Mâbeynci (si) Emin Bey'in ve ba'zı gazete imtiyaz sâhiblerinin hemen tutuklanmaları
emrediliyordu "

1050
7 — Taharrî-i îstikbâl
istanbul, Matbaa-i Amidî; 1329-1330 (1913-1914);
1. C : 318 sf. + 2. C : 352 sf. = 8°
8 — Tatlı Emeller; Acı Hakikatler yahud Batn-ı Müstakbel'e Âdâb-ı Styâsiyye
Ta'lîmi (2. Abdülhamid Devri'ne âid hatıralar)
İstanbul, Matbaa-i Âmîdî; 1330 (1914); 379 sf.; 8°
O

Müderris Fatih Câmi'i Dersiamlarından, Huzur


MUSTAFA ÂSİM YÖRÜK (101) Dersleri Mukarrirlerinden Uşşâkî Mu-
hammed Nasûh Efendi ile F a t m a Zehra
Haram'm oğludur. Eb'ül-Ulâ Mardin'e
göre 1853 (1270 H.)'de, kızı Muhterem
Hacı Sıdıka İnce Hanımefendiye göre
de 1859 (1276 H.)'da istanbul'da doğdu.
Babası Nasûh Efendi'nin "Kuleli Vak'a-
sı" n d a (102) ilişiği bulunduğundan, ço­
cukluğu babasının sürgünde bulunduğu
yerlerde geçdi. İstanbul'a döndükten
sonra Mahalle Mektebinde ilk öğrenimi­
ni tamamladı; Kur'anı ezberleyerek ha­
fız oldu. O sırada başlayan 1876 (1293
H.) Osmanlı - Rus savaşma Plevne Cep-
hesi'nde gönüllü olarak iştirak etdi
(101/c). Bundan sonra Fâtih Câmi'i
derslerine devama başlıyarak, Huzur
Dersleri Muhâtablarmdan Dersiam Dü-
şenbeli Ahmed Hamdi Efendi'den 1890
(1307 H.)'da i'câzet aldı; Rüûs imtiha­
nını da başarıyla vererek Dersiam ve
Müderris oldu.
1891'de öğretim mesleğine Fâtih Câmi'i Dersiâmhgı ile başladı, ilk icazetini

(101) Bak.: a) Mülkiyye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 302. sf.


b) Huzur Dersleri, Eb'ül-Ulâ Mardin; İstanbul, 1966; 2. • 3. C; 173., 174. sf.
c) Talebimiz üzerine kızı Muhterem Hacı Sıdıka ince'nin gönderdikleri 25.6.1968 günlü olup Ar­
şivimizde mahfuz mektup.
ç) Görüp İ ş i t t i k l e r i m ; Ali Fusd Türkgeldi; Ankara, 1951; 37., 200., 228. sf.
d) İzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; İ.H. Dânişmend, 188., 189. sf.
(102) 14 Eylül 1859 Çsrş&mba günü meydana çıkarılan gizli ihtilâl cemiyeti mensublannın muhakemeleri o za­
man kışla olan, Boğaziçi'ndeki şimdiki Kuleli Askerî Lisesi'nde kurulan Askerî Mahkeme'de yapıldığından
buna " K u ' e l i Vak'ası" denmişdir.
Yine ba'zı Garb kaynaklarına göre, Türkiye'de ilk Meşrûtiyet hareketi olarak gösterilmeye çalışılan,
Devlet Arşivi'ndeki mazbut vesikalara göre de Meşrû'tiyet'in mefhumiyie dahî en küçük ilgisi bulunma­
dığı sabit olan bu gizli ihtilâl Cem'iyyeti'nin kuruluş sebebi başlıca i k i d i r :
1 — 18 Şubat 1856'da i'lân edilen İslâhat Fermânı'ndaki "Gayr-ı Müslim Azınlıklar'a Müslüman'larla
eşit haklar tanınmasının" islâm Efkâr-l Umûmiyyesi'nde uyandırdığı t e p k i ;
(Devamı 1052. sayfa'dadır).

1051
1904 (1320 R.)'de, aralarında yüksek öğrenimini tamamlamış kimselerin de bulun­
duğu, bir öğrenici grupuna verdi. Aynı yıl Huzur Dersleri'ne muhâtaıb ta'yin edildi.
1911'de de Sultan Reşad tarafından Mukarrirliğe terfi' kılındı. Bu arada Vefa î'dâ-
dîsi, Darülfünun İlahiyat ve Edebiyat (Fakülteleri) Şubeleri, Dârülmuallimîn
Akaaid ve Mecelle Dersleri Müderrisliğinde, Hadika-i Meşveret Mektebi Ders Na­
zırlığında (Eğitim Grupu Başkanlığında) bulundu. 14 Ekim 1907'de Mekteb-i Mül-
kiyye-i Şahane İlm-i KeJâm, Tefsir, Hadîs Dersleri Müderrisliğine getirildi. 2. Meş-
rûtiyet'in Hânı üzerine Derslerde yapılan değişiklik neticesi, 11 Kasım 1908 (28 T.
Evvel 1324)'de bu görevden isti'fâen ayrıldı. îlk seçimlerde İstanbul Meb'usluğuna
seçildi; 31 Mart Vak'ası'ndan sonra Abdülhamîd'in hal' Fetvası'nm hazırlanmasın­
da rol oynadı (101/c-37). Meclis'in feshinden sonra bir müddet Maârif Nezâreti
Meclis-i Kebîr-i Maârif A'zâlığında bulundu. Dârülfünun'daki derslerine de devam
etdi. Bu sırada zamanın Maârif Nâzın (Atatürk'e İzmir'de suikasd tertibinden ası-

2 — Sultan Mecîd'in hastalık hâline gelen faydasız ve keyfî israfının Osmanlı Ekonomik hayâtında
sebep olduğu bozukluk ve bunun uyandırdığı tepki.
Bu İhtilâl Cem'iyyeti'nin basında, Musul'daki Süleymânîyye Sancağı ahâlisinden 46 yaşlarında ve
Şeyh Ahmed adında bir Sarıklı vardır. 1859 yılı başındanberi gizli bir ihtilâl Cem'iyyeti kurmaya ça­
lışan bu manyak Sarıklı, önce Rumeli Ordusu Feriklerinden (Korgenerallerinden) Çerkez Hüseyin Dâim
Paşa- İle Arnavut Câfer-Dem Paşa adında okuma yazma bilmez bir câhili elde etmişdir. Dîger yardımcı
elebaşıları da, i'mâlât Meclisi A'zâsından Binbaşı Râsim ve Tophane Kâtiblerinden 'Arif Beylerdir. Bun­
lardan başka Hezargrad'lı Şeyh Feyzullah 1000 ve Kütahyalı Şeyh İsmail 6000 müridi ile yardım va'det-
mişlerdir. Arnavut Cafer Dem'in de, soyca Arnavut olan askerleri ayaklandıracağından bahsedilir. Cem'iy-
yete girenler fedaî olduklarına dâir birer teahhüd senedi imzalamakla mükelleftiler.
Bunların başlıca amaçları "Saltanat-ı Seniyye aleyhinde ikaa-ı fitne ve fesâd" , ya'ni Sultan Mecîd'le
Hükümet Erkânı'nı öldürmek ve "Nâm-ı Âlî'sini ortaya koydukları serîat-ı garrâ" 'y\ istemekdİr. Hükü­
met'in bu hususdö' yayınladığı beyannâme'de de "Maksad-ı Hâinânelerinin esbâb-ı icrâiyyesİni dahî teh-
yie = Hain Maksadlarımn icra sebeblerini bile hazırladıklarından" b&sedilmektedir. Ba'zı yazarlar, bu
İş'de, Velîahd Abdülazîz Efendî'nin de parmağı olduğundan bahsetmişler, fakat, iddialarını gerçekleştire­
cek bir doküman gösterememişlerdir. Eb'üz-Ziyâ Tevfik Bey, Şâir Şinâsî'nin de bu İsle alâkasından bah­
setmiş ise de tevsîk edememiştir.
Tevkîf edilenlerin sayısı kirP bir kişidir. Kaç kişinin kaçtığı belli değildir.
Basına verilen resmî Hükümet bildirisine göre: Hükümet durumdan 14 Eylül 1859 Çarşanba (16 Safer
1276) günü haberdâr olabilmişdir. İhbarı yapan Mirliva (Tuğgeneral) Tatar Hasan Paşa'dır. Mükâfâten rüt­
besi Ferikliğe çıkarılan bu Hasan Paşa mes'eleyi, kolağası (önyüzbaşı) Hasan Ağa adında bir Zâbit'ıden
(Subay'dan) ve o da kısa bir süre önce sözkonusu İhtilâl aem'iyyetine girdikten sonra kendisine işin
mâhiyetini açmış olan Tophane Muzıka Başçavuşu Erzurumlu Mehmed Çavuş'dan haber atmışdır. Böylelikle
durumu öğrenen Tatar Hasan Paşa derhal Ser-asker Rızâ Paşa'ya haber vermiş ve bunun üzerine Hükümet
derhal faaliyete geçmişdir. 15 Eylül Perşembe günü Kılıç Ali Paşa Câmi'ine yapılan baskın sonucunda
toplantı hâlinde bulunan ihtilâlcilerden kırkbirî yakalanmıştır.
Ahmed Midhat Efendi ' Üss-i İnkılâb" adlı kitabında tevkiflerin, Pâdİsâh'a sûikasd yapılacağı sırada
olduğundan bahsetmektedir:
" Bİr akşam Zât-ı Şâhâne'nin (Sultan Abdülmecid'in) Tophâne-i Âmire'ye vuku'ı teşrîfi üzerine,
emellerini mevki'-i fi'le çıkarmak içün peyda edebildikleri beş on erbâb-ı gaflet İle oralarda toplan­
mışlar ise de keyfiyet, asdîkaay-ı bende-gân tarafından ihbar edilmeğle orada bulunanlar derhal ahz ü
girift olunch/kları gibi, bunların haber verdikleri sair erbâb-ı fesâd dahî hanelerinde tutulmuş idî."
Bunlardan câhil Arnavut Cafer - Dem Paşa Kuleli'ye götürülürken korkusundan "kendüyü kayıkdan
bağteten denize atmasıyle kendi sun-ı ihtiyariyle mücâzâtını görmüş " d ü r . Dîger lerİ Kuleli Kışlası'nda
muhakeme edilmişlerdir. İşin öneminden dolayı, Sadrâzam Âlî Paşa'nın başkanlığında Şeyh'ül-İslâm
Seyyid Mehmed Sa'düddîn Efendi, Ser-asker Rı^a Paşa İle Meclis-i Tanzîmat ve Meclis-i Ahkâm-ı Adfiyye,
Dâr-ı Şûrây-ı Askerî Reislerinden mürekkeb fevkal'âde bir "Divân-ı Mahsûs (— Yüksek Mahkeme)" kurul­
muş ve sorgu işlerini de o sırada Meclis-i Vâlâ 2. Kâtiblîğinde bulunan Midhs-t (Paşa) Efendi idare
etmişdir. 8 Ekim 195V Cumartesi günü (11 R. Evvel. 1276) karara bağlanan Muhakeme sonunda, suçlular­
dan Şeyh Ahmed Efendi, Hüseyin Dâim Paşa, Arif Bey ve Râsİm Bey î'dâma; dîgerlerİ de kürek, hapis,,
sürgün gibi çeşitli ceza İcra çarptın İmi şiardır. Sultan Mecid i'da m mahkûmlarının cezalarının "Meydanda
fî'l-i katil yok; tasavvurda kalmış.... Ben adam öldürmek istemem..." diyerek müebbed küreğe çevİrmîşdİr.

1052
lan) Şükrü Bey'in kendisini vazifesinden azletmesi üzerine bir süre açıkda kaldı.
Kasım 1918'de Haydarî-zâde ibrahim Efendi'nin Şey'ül-İslâmlık'ı zamanın­
da Ders Vekâletine ve bir müddet sonra da ilâveten Dar'ül-Hikmet'il-İslâmiyye
Reis Vekilliğine ta'yin edildi. Aynı yıl A'yân A'zâsı nasbedilip kısa bir süre sonra
da A'yân Reisi oldu.
Bu hususda da Rahmetli Ali Fuad Türkgeldi şu bilgiyi vermektedir (101/C-200):
" O sırada (Vahidüddin'in Padişahlığı ve mütârekeden sonra kurulan Ali
Rıza Paşa Kabinesi sırasında) İttihad ve Terakki Kabinelerine dâhil olan Vükelâ­
nın (Nazırların) (Kürt Mustafa Paşa) Dîvân-ı Harb Hey'et-i Tahkikiyyesince sor­
gularına devam edilmekde olduğundan, bunların mefsuh (Padişah tarafından
feshedilen) Meclis-i Meb'usan Encümeni'nde evvelce icra kılınmış olan sorgula­
rının bulunduğu evrak, A'yân Riyâseti'nden istenilmiş olduğu halde (Meclis-i A'yân
Reisi) Ahmed Rızâ Bey tarafından verilmesine ma'ni olunduğu havadisi gazeteler­
de görülmekde idi. Bu sebeble Ahmed Rıza Bey'in değiştirilip A'yân Meclisi Reis­
liğine Hoca Mustafa Âsim (Yörük) Efendi'nin ta'yin edilmesi bıkkında Bâb-ı Âlî'­
den (Hükûmet'den) bir kararname tasarısı (Saray'a) geldi. Zât-ı Şâhâne (Pâdişâh
Vahidüddin), "akşam Sadrâzam Paşa'nın gelerek tekrar Meclis-i A'yân Reisi'nîn
değiştirilmesi hususunda İsrar ettiğini", hattâ "eğer bu bâbda İsrar etmezsem Zât-ı
Şahanelerine ve Devlet-i Aliyye'lerine ihanet etmiş olurum" dediğini söylediği gibi,
Ahmed Rıza Bey'in Fransız tarardan olmasından ve A'yân Dâiresi'nde Vahdet-i
Milliye Hey'eti'ni toplamakda bulunmasından İngilizler de kuşkulanarak bunu da­
ğıtmak için A'yân ve Meb'usan Dâirelerini işgal eylemek istemeleriyle o mahzurun
bu değişiklikle önü alınmak üzere (A'yân Reisi'nin) tebdiline mecburiyet hâsıl ol­
muş bulunduğunu nıakleyledi..."
İstanbul'un T.B.M.M. Hükûmeti'nce teslim alınışından sonra emekliye sevke-
dildi. 25 Ağustos 1943 de İstanbul'da Hakk'ın rahmetine kavuşdu. Erenköyü'nde
Sahrây-ı Cedîd Kabristam'nda metfundur.
Evli; beş evlad babası idi. Arabca ve Farsça bilirdi. Edebiyyât, bağ ve bahçe
işleri ile uğraşmak hobisi idi.
Rahmetli Eb'ül-Ulâ Mardin, Merhum hakkında şunları yazmaktadır (101/b)
"— Mustafa Âsim Efendi, zamanının büyük din âlimlerindendi. Gaayet natûk,
tasannûdan (yapmacıkdan) tamamen ârî (arınmış) bir lisan ile konuşur; muhata­
bının idrâk kaabiliyetini maharetle ölçerdi. Fıtrî zekâ ve kaabiliyetini ilmî ehli­
yeti ile birleştiren Hoca Âsim Efendi, zamanının üstün hatîblerindendi.
Bu sayede gerek va'zlarında ve gerek toplantılarda yoğun bir topluluğa hitâb
etmek fırsatını dâima bulurdu. Bulunduğu meclislerde tek konuşan kendisi oldu­
ğu gibi, resmî ve hususî toplantılarda, tabu bir suretde riyaset makaamına getiri­
lirdi. Hayatı, camide en hürmet edilen bir vâız, Mektebde en sevilen bir hoca, Mec­
lislerde sözü dinlenir ve sayılır bir şahsiyet olarak geçmişdir. Gençliğinde bir müd­
det ticâret ile de meşgul olmuş ise de sonra vazgeçmişdir. Mustafa Âsim Efendi
Matbuat alemince de bilinen bir simadır. Rind meşrebi, onu dâima zamanın
edîbleri ile hemsohbet kılardı. Başta Cenab Şahâbeddin olmak üzere, Hüseyin

1053
Suıad, Hüseyin Siyret, daha eskilerinden Şeyh Vasfî Efendi, Hoca Asım Efendi'-
nin Çarşanba'daki evinin müdavimi idiler....."
BASILMIŞ ESERİ
1 — Akaaid Dersleri
istanbul, Hilâl Matbaası, 1324 (1908); 38 sf.; 8°
O
Müderris Rumeli - Yenişehiri ileri gelenlerinden
MUSTAFA NÂZIM Paşa (103) Tayfur Beyin oğlu olup 1862'de Yeni­
şehir'de doğdu. İstanbul Mekteb-i Hu-
kuku'nda ve 2. Abdülhamîd'in Me'mur-
ların "Ecnebi Lisânı" öğrenmeleri için
açtırdığı "Lisan Mektebi"rtde yüksek
öğrenimini tamamladı.
Hukuk'dan me'zun oldukdan sonra
Hâriciye Nezâreti Mektûbî Kalemine
m e ' m u r edilerek resmî hayâtına başla­
dı. Buradan Şûrây-ı Devlet Müddei-i
Umûmî (Savcı) Muavinliğine nakledil­
di ; bu arada Girit Adası Adlî Teşkilâ­
tının ıslâhı için kurulan Komisyon
üyeliğine getirilerek Girit'e gitti. 1897
(1313 R.)'de Şûrây-ı Devlet Temyiz Mah­
kemesi (Baş) Müddei-i Umumîliğine
yükseldi. Ehliyeti nazara alınarak 30
Kasım 1897 (17 T. Sâni 1313)'de Mek­
teb-i Mülkiyye-i Şâhâne Yüksek Kısım
Usûl-i İdare (İdare Hukuku), Mekteb-i
Hukuk, Hukûk-ı Ceza ve Tatbîkaatı
Müderrisliklerine, ek görev olarak, ge­
tirildi. Üç yıla yakın kaldığı bu görevlerden idare mesleği'ne geçerek ayrıldı. 4 Ha­
ziran 1901 (22 Mayıs 1317)'de Musul Valiliğine ta'yin edildi. 1906 (1322 R.)'da Bağ
dad Vilâyeti Müfettiş-i Umumîliğine yükseldi.
Ağustos 1908*de Yanya Vâliliği'ne ta'yin edilmiş ise de bu göreve gitmeyip is-
ti'fâen idare mesleğinden ayrıldı. Eylül 1908'de Hüseyin Hilmi Paşa Kaıbinesi'ne
Adliye nâzın olarak girdi.
Rahmetli Ali Fuad Türkgeldi bu hususda şunları yazmaktadır (103/c-16 ve 23):
" Bağdad Vilâyeti Müfettiş-i Umûmiliği'nden munfasıl (istifken ayrıjan)
Nâzım Paşa bir gün (Bâb-ı Alî Sadâret Mektubculuğu odasına) odama gelerek Ay­
dın (İzmir) Vilâyetinin açık olduğundan bahisle oraya (İzmir Vâliliğme)ta'yüü
için Sadrâzam (Kâmil Paşa) nezdinde delâletde bulunmamı rica etti. Esasen, me'-

(103) Bak. a) Mülkiye Târihî ve Mjüikiyeliler; I.C., 310. sf.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; İ. A. GÖvsa; 277. sf
c) Görüp i ş i t t i k l e r i m ; A. F. Türkgeldi; 16., 19., 23., 25., 26. sf.

1054
mur ta'yini işine karışmak mesleğime muvafık olmadığı gibi Sadrâzamla henüz
yeni münâsebetde bulunduğum cihetle mevki'im de buna pek müsâid değildi. Fa­
kat, Nâzım Paşa ile Lisan Mektebi'nden arkadaşlık etmiş olduğumuzdan hatırım
kıramayarak gidip söylemeğe mecbur oldum. Sadrâzam müracaatımı hüsn-i kabul
ile "Aydın Valiliğine diğeri intihab olundu; Yanya Valiliği açıkdır; benim tara­
fımdan Dâhiliye Nâzırı'na söylesin de oraya yazsınlar" dedi. Keyfiyyeti Nâzım Pa-
şa'ya ifâde ettim; gidip Dâhiliye Nâzın ile görüşdü; bir iki gün sonra Yanya'ya
ta'yini yapıldı. Fakat, her nedense, bil'âhara nadim olup isti'fa etti (Adliye Nâ-
zırı)Manyâsî-zâde Refik Bey'in vefatı üzerine (Sadrazam) Hüseyin Hilmi Paşa
"Adliye Nezâretine Yanya Vâli-i Sabıkı Nâzım Paşa'yı sevkediyorlar (teklif edi­
yorlar) tanır mısınız? ehil m i d i r ? " diye bana sordu. "Vaktiyle Lisan Mektebi'nde
arkadaşlık yaptığımızdan, kendisini iyi tanıdığımı ve erbâb-ı ehliyet ve ma'lûmat-
dan b i r zât olduğunu" söyledim. Nâzım Paşa, Adliye Nâzırlığı'na ta'yin olunca
(Vükelâ) Meclis (in)'de birkaç celse ( o t u r u m ) ' d e hiç konuşmadığı halde, sonraları
her iş'de beyân-ı mütâlaaya başladı. Sadrâzam da dâima O'na hitab ediyordu. Hattâ
bir gün bana "hakkınız varmış; Nâzım Paşa iyi çıkdı" dedi "
". Mart 1909 (Mart 1325) içinde idi Meb'uslar, dairelerdeki me'murlarm
azaltılması, bir kısmının emekliye sevkedilmesi için Hükümeti sıkıştırıyorlardı.
Mâliye Nâzın Rif'at Bey de, Bütçe'de tasarruf fikriyle, bunu desteklemekte idi.
Sadrâzam (Hüseyin Hilmi Paşa), A'yân ve Meb'uslardan seçilecek birer zât ile
dâirelerin yüksek me'murlamıdan kurulacak birer "Tensik Komisyonu" teşkili
ile bu tensîkaatm yapılmasını sağlayacak bir kanun lâyihası (tasarısı) hazırlama
işini Adliye Nâzın Nâzım Paşa'ya havale etti. Nâzmı Paşa yaptığı Lâyiha-i Kanûniy-
ye'yi bana tevdi' ederek, Mart'm otuzuncu günü yapılan (30 M a r t 1325 = 13 Nisan
1909) toplantıda (Kabine Toplantısında) okudum. Kanun Lâyihası (tasa­
rısı) 'nın okunması ve müzâkeresi sona erince, bugün bu kadarla yeti-
nelim, denilip Kabine dağıldı. Bu tasan Nâzım Paşa'nın son eseri oldu.
Ertesi sabah (31 Mart 1325 = 14 Nisan 1909) evde resmî evrak ile meşgul iken
(Sadâret) Mektubculuk Odacısı gelip " b u sabah Avcı Taburları Ayasofya'da Meb'u-
san Meclisi önünde toplanarak ihtilâl çıkardılar; Hey'et-i Vükelâ (Kabine) da
Bâb-ı Âlî'de içtima' ettiler ve Şeyh'ül-İslâm Efendi'yi nasihat etmek üzere gönder­
diler" diye haber verdi. Ben de derhal giyinip ve bir arabaya binip arka sokaklar­
dan geçerek Bâb-ı Âlî'ye gitdim. Kapıya geldiğimde, Sadrâzam (Hüseyin Hilmi Pa­
şa) n istî'fâ için Harbiye Nâzın ile beraber Saray'a gittiğini ve dîger Vükelâ'nm
(Nazırların) toplantı hâlinde bulunduklarını söylediler. Sadrâzamlara mahsus
Dâirenin sofasına gelince karşıma (Adliye N â z ı n ) Nâzım Paşa çıkdı; yemek yemek
üzere dîger odaya gidiyormuş. Gaayet dalgın bir hâlde ve adetâ beni tanımamış
gibi bir vaziyetde selâm verip geçdî. Vükelâ (Nâzırilar) ise kara tarafındaki kü­
çük oda'da bulunduklanndan yanlarına gitdim. Ayak üzerinde birbirleriyle telaşlı,
telaşlı konuşuyorlardı. O sırada Bâb-ı Âlî'ye gelmiş olan (Meclis-i Meb'ûsan Reisi)
Ahmed Rızâ Bey de telefonda Meclis-i Meb'usan'la görüşüyordu. Biraz yanlarında
bulundukdan sonra, bence yapılacak bir iş olmadığından, odama gittim. Mektub-

1055
culuk Odası deniz tarafında olup evlerin arasından Tramvay Caddesi görülmekte
bulunduğu cihetle, Caddeden gürültü ve kalabalık arasında bir arabanın geçmek-
de olduğunu gördüm Gürültü sebebini Odacı'dan sorduğumda "Pâdişâh (Sultan
Hamid) Meclis-i Meb'usan'a gidiyormuş" dedi ise de buna ihtimal vermedim. Me­
ğer ben odama geldikten sonra Adliye Nazırı Nâzım Paşa ile Bahriye Nâzın Top­
çu Rıza Paşa'yi Saray'dan istemişler; biri Sadrazamlığa, diğeri Harbiye Nezâretine
ta'yin olunacakları ümidi ile bir arabaya binerek memnûnen gitmişler.
Sonradan Rıza Pıaşa'dan işittiğime göre; giderken dîger Nazır arkadaşları, Asî
Askerlerin Galata Köprüsü'nün iki başını tuttuklarından köprü tarikiyle gitmeyip
Sirkeci İskelesine inerek oradan kayıkla Beşiktaş'a geçmelerini ihtar etmişler; Ken­
dileri de Arabacıya o yolda tenbihatda bulunmuşlar ise de, Tramvay Caddesi'ne
geldiklerinde arabacı hayvanların başını zabtedemeyip Yeni Cami' tarafma sapmış
ve dönmesi için camı vurdukları hâlde Arabacıya işittirmek kaabü olmamış oldu­
ğundan; "haydi b u r a d a n gidiversin" demişler. Köprüye geldiklerinde Asî Askerler
"sizin işiniz b u r a d a değil, Meclis-i Meb'ûsanda'dır" diye arabayı geri çevirmişler;
bir cemm'-i gafîr (kalabalık) ile Meclis-i Meb'usan'a göndermişler. Meclisin dış
kapısından girerlerken, askerlerin silâha davrandığım gören Rıza Paşa'nın da
mukaabele için çizmesinin içinde bulunan revolverini çıkarmak istemesi üzerine,
o sırada atılan tüfek kurşunlanyle kendisi ayağından, Nâzım Paşa d/a kalbinden
vurulmuşdur. Derhal A'yân ve Meb'ûsan Meclislerinin hademeleri yetişip koltuk­
larına girerek merdivenden çıkarırlarken, Nâzım Paşa teslim-i ruh etmişdir. O za­
man, (Nâzım Paşa'nın) Meclis-i Meb'ûsan Reisi Ahmed Rıza Bey'e benzetilerek vu­
rulduğu rivayet olunmuşdu. (Ancak) aralarında simaca bir dereceye kadar ben­
zerlik var idi ise de, biri uzun, dîgeri kısa olduğundan bu rivayet (bence) sakat
görülmektedir1." (103/c-25 ve 26)

Ord. Prof. İlmiyye'den, Fetva Eminlerinden, Hu­


MUSTAFA ŞEVKET YUND zur Dersleri Mukarrirlerinden, Lâleli
(Şevket Molla} (104) Câmi'i Baş İmamlarından, Hacı, Ma­
ni sa'h Hafız Muhammed Emîn Efen­
di ile Sâdiye Hanımın oğludur. 1878
(1295 H.)'de İstanbul'da doğdu.
İlk ve Orta öğrenimini İstanbul'da ta­
mamladıktan, Kur'ân-ı Kerîm'i ezberle­
yip hafız olduktan sonra Dârülmualli-
mîn'e (Erkek Öğretmen Okulu'na) gir­
di. Burasını da bitirerek Darül­
fünun Ulûm-ı Âliyye-i Dîniyye Şube­
si (İlahiyat Fakültesi)'ne de devam et­
ti ve 25 Ağustos 1905 (11 Ağustos 1321)'
de pekiyi derece ve birincilikle
me'zun olup al tun Maârif Madalyası
ile taltif edildi. Aynı zamanda, Hukuk

(104) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 304. sf.


b) Huzur Dersleri; Eb'ül-Ulâ Mardin, istanbul 1966, 2.-3. C; 317., 320. sf.
c) Talebimiz üzerine. Torunu Bn. Ayşe Aysel Yöney'in gönderdiği ve Arşivimizde saklı 15 Aralık 1968
günlü mektup

1056
(Fakültesi'nin) Mektebinin fark imtihanını da vererek pekiyi derecede şahadet­
name aldı. Bu arada Beyazıd Câmi'i Dersiamlarından Çarşambalı Ahmed
Hamdi Efendi'nin derslerine de devam etti; "İcazetname (= Müderrislik
Sertifikası)" aldı; Şeyh'ül-Islâm'lık Ders Vekâleti'nce yapılan "Rüus* sı­
navında ehliyetini isbât ederek "Dersiam - Müderris" oldu. Fâtih Câmi'in-
de Ders okutarak 1915'de talebesine "icazet" vermeye başladı. Bu arada
Vefa İ'dâdisinde, Medreset'ül-Kuzât, Medreset'ül-İrşâd, Medreseıt'ül-Vâızîn ve
Medrese-i Süleymaniyye'de uzun yıllar Ma'lûmat-ı Dîniyye, Ahkâm-ı Ni­
kâh, Vesâyâ ve Ferâiz, Fıkıh, Fıkıh Târihi dersleri okuttu. Onbeş yıl
da Fetvahane İ'lâmat (Şer'î Hukuk Kararlan) Mümeyyizliği (Rıîportörlü-
ğü)nde bulundu. 31 Aralık 1908 (17 K. Evvel 1324)'de Mekteb-i Mülkiyye Mecelle-i
Ahkâm-ı Adliyye Müderrisliğine getirildi. Sekiz yıla yakm bu görevi îfâ ettikden
sonra Mülkiye'nin 1915'de kapanmasıyle ayrıldı. İstanbul Kadastro Mektebi'nde
de Mîras Hukuku Muallimliği yaptı.
Darüşşefeka Müdîrliğinden sonra 9 Kasım 1910 (25 T. Evvel 1326)'da İstanbul
Hukuk Mektebi Ahkâm-ı Nikâh, Vesâyâ ve Ferâiz Muallimliğine (Öğretim Görevli­
liğine) ta'yin ve 14 Aralık 1917 (1 K. Evvel 1333)'de Müderris (Profesör) unvanı ile
uhdesine Hukûk-ı Medeniyye Müderrisliği de tevcih edildi.
1926'da Darülfünun İlâhiyyât Fakültesi Tefsir Târihi Müderrisliğine getirildi.
1933'de Üniversite teşkilâtının kurulması üzerine de Ord. Profesörlüğe terfi' etti.
Meşrûtiyetin i'lâmndan 1930'a kadar muhtelif târihlerde Hukûk-ı Aile Kararna­
mesi Tedvini, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin Ta'dili, Tevcîh-i Cihâd (İlmi Rütbe
verilmesi) Nizamnâmesi'nin Tanzimi Komisyonlarında A'zâ sıfatıyla çalışdı. T.C.
Medenî Kanunu'nun İsviçre Medenî Kanunu'ndan tercemesi için toplanan İlmî
Komisyon'da da üye olarak vazife gördü.
Saltanat'ın kaldırılmasından Hilâfetin kaldırılmasına kadar, Halîfe Abdülme-
cîd Efendi'nin İmamlığî'nda ve uzun yıllar Fâtih Câmi'i Hatibliği'nde bulundu.
1922 (1340 H.)'de son Huzur Dersleri'ne muhâtab olarak iştirak etti. İstanbul Baro-
su'nun 637 numarasına kayıdlı olup vefatına kadar avukatlık da yapmışdı. Uzun
yıllar İstanbul Şehir Meclisi Üyeliğinde bulundu. Türk Hukuk Kurumu daimî ve
faal üyelerindendi.
3/4 Haziran 1951'de Şişli'deki evinde vefat etti. Edirnekapı Şehidliği'nde babası­
nın mezarı yanında medfundur.
Rahmetli Eb'ül-Ulâ Mardin, Merhum hakkında şunları yazmıştır (104/b):
". Mustafa Şevket Efendi, Arabî ve Fârisî lisanlarını i,yi bilir; Fransızca'yı
da okuyup yazardı. Son devrin büyük din âlimlerinden olup bilhassa Ferâiz
(Mîras) ve Fıkıh İlimlerinde yüksek bilgiye sâhib; natûk, şahsiyyet i'tibâriyle
gaayet yakışıklı, kibar, hoşsohbet ve İstanbul'un şöhretli avukatlarından idi."
Evli olup iki erkek, dört kız evlâd babası idi. Sultan Reşad'm "Cülus H u t b e s i ­
ni okuduğundan dolayı kendisine Mecîdî nişanı verilmişdir.
BASILMIŞ ESERLERİ (104/b)
1 — Fatiha ve dîger Ba'zı Sûrelerin Tercemeleri
2 — Kadı Beyzâvî ile Eb'üs-Suûd Arasında bir Mukaayese
3 — Kitâb'ün-Nafakaat
4 — Usul-i Fıkıh Dersleri
1057
5 — Mufassal Nazarî ve Amelî Ferâiz Dersleri
6 — Ahkâm-ı Vesâya (Vasiyet Hükümleri)
O-
Müderris 1830'da İstanbul'da doğdu. Paris'deki
1
Sakızlı OHANNES Paşa (105) Ermeni Rafaelyan Mektebinde sekiz yıl
okuduktan sonra İstanbul'a döndü.
Bâb-ı Alî Terceme Odasına me'mur
edildi. Lisan bilgisi ve ciddiyeti nazara
alınarak, 1862'de Matbuat Müdîri oldu.
1868'de Şûrây-ı Devlet A'zâhğı'na; 1870'
de İstanbul Belediyesi 6. Dâire Reisli­
ğine; 1871'de Ticâret Nezâreti Müste­
şarlığına terfi' etti.
Mülkiye'ndn Yüksek Okul hâline
getirilmesi üzerine ilk Müdîr Ali Niza­
mî Paşa tarafından, ek görev olarak, 4
Aralık 1877 (21 T. Sanî 1293)'de Mekteb-i
Mülkiyye-i Şâhâne Yüksek Kısım Usûl-i
İdare (İdare Hukuku), İlm-i Servet-i
Milel (Genel Ekonomi) dersleri Müder­
risliğine getirildi. 1878'de Ticâret Mah­
kemesi Reisi; 1882'de Maârif Nezâreti
Müsteşarı; 1886'da Divân-ı Muhasebat
(Sayıştay) Müddei-i Umûmî'si; 1892'de
Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi Reisi oldu.
Mülkiye'de yetiştirdiği öğrenicilerinden [Mülkiye 1302 (1886) me'zunu], 2. Ab-
dülhamidin Başmâbeyncisi Mehmed Arif Bey'in tavsiyesi ile, Portakal Mikael Pa-
şa'nın vefatından sonra açılan Hazîne-i Hassa Nazırlığına, 30 Kasım 1897 (17 T. Sâ­
nı 1313)'de Vezirlik payesi, paşalık rütbesi verilerek getirildi. Böylece Mülkiye'deki
Müderrislik görevinden ayrıldı.
Dürüst ve yüksek idare kaabiliyeti ile kısa zamanda 2. Abdülhamid'in güveni­
ni kazandı. " Şiddetli bir kış gününe rastlayan bir bayram tebriki töreninde
(Muâyede Merasiminde) bulunmak için Yıldız'dan Dolmabahçe Sarayı'na gelen 2.
Abdülhamid, Sabahın çok erken saatlerinde Belediye'ce yolların kardan temizlen­
diğini görerek bu dikkatden memnun olmuş; işçilere para dağıtmışdı. Fakat, Dol­
mabahçe Sarayı bahçesi içindeki kar yığınlarını geçerken zorluğa uğrayınca ya­
nındakilere, Ohannes Paşa'ya olan güven ve sevgisini anlatmak için "Ohannes Pa-

(105) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 300., 310., 346, 352., 361. sf.
b) Türkiye Matbuat İdareleri ve Politikalar; Server İ s k i t ; Ankara, 1943; 13. sf.
c) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; i.A. Gövsa; 1409. sf.
ç) Peyâm; 10 Şubat 1329; Aded: 17; 14. tefrika; Ali Kemâl " Ö m r ü m " 6. sf.; 2. st.
d) Ben de Yazdım; Celâl Boyar; Ankara, 1967; 5. C; 1493. sf.
e) Servet-i Fünûn; 17 Mayıs 1328 (31 Mayıs 1912) Perşembe; 43. C; Aded: 1095, 53, sf.
f) M i l l î Kütübhane; Eski Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1957; 546. sf.

1058
şa'ya söyleyiniz... Bu karların kaldırılmasını ben mi düşünecektim?" demiş-
dir..„" (105/d)
Devrin nezâketini, vazifesinin ağırlığını nazara alarak bu son görevinden 1904
(1320 R.)'de isteği ile emekliye ayrıldı. Hiçbir resmî görev almayarak evinde otur­
makta iken Mayıs 1912 (Mayıs İ328)'de İstanbul'da vefat etti. Evli olup olmadığı,
çocukları bulunup bulunmadığı tesbit edilemedi.
Öğrenicilerinden Rahmetli Ali Kemâl, Müteveffa Ohannes Paşa hakkında şun­
ları yazmaktadır (105/ç):
"Sakızlı Ohannes Efendi, Ilm-i Servet-i Milel Muallimi idi. Malûmatça, ihti­
mâl, Mikael Efendiyi geçerdi. Türkçeyi pek mükemmel yazardı. Lâkin öyle Türkâ-
ne telaffuz edemezdi. Fesinin altındaki takkesine varıncıya kadar saf kıyafetiyle,
o s a n saçlanyle, ablak simasıyle, bahusus tebessüm-i hâssiyle Portakal Efendiyi
Türk sanmamak müşkil idi. Fakat Ohannes Efendi öyle değildi. O da pek güzel
ders verirdi. İlm-i iktisad'ı derinden derine bilirdi. Bildiği gibi tedris ederdi. Bu
İlmi bilâhare Avrupa'da en büyük hocalardan tederrüs eylemek bana müyesser
oldu. Lâkin Mekteb-i Mülkiyye'nin o muallim-i fâzılı tarz-ı tedrisinde onlardan hiç
aşağı kalmazdı, dersem mübalağa etmem sanırım.
Ohannes Efendi pek resmî, âdeta muhterizâne (çekingen denecek derecede)
resmî idi. Talebeye dersinden maada hiçbir mevzu'dan bahsetmezdi. Fünûn-i Ne­
fise (Güzel San'atlar'la) ile mütevaggil idi ( u ğ r a ş ı r d ı ) ; hattâ o fünûne dâir ufak
lâkin kıymetdar bir mecelle neşreylemişti ki bu devirde bile nâdir'ül-emsâl bir
te'lifdir "
Mülkiye 1301 (1885) yılı me'zunu Rahmetli Tevfik Biren de şu hâtırasına nak­
letmektedir (105/a-346):
"Mektebin Âlî Kısmındaki Hocalar, ummûmiyetle iyi seçilmişdi. En ileri ge­
lenlerinden biri de İktisad ve İdare Hukuku Muallimi Sakızlı Ohannes Efendi idi
ki, dalgınlığı ile meşhurdu. Çok defa yanlış sınıfa girip, gaaliba gözü de iyi görme­
diğinden, sınıfta başka muallim bulunsa bile, yine Kürsîye kadar ilerlerken, ihti­
mal ki yerini başkasının neden işgal ettiğine ma'nâ veremezken yanlış geldiği ken­
disine hürmetle anlatılarak dışarıya çıkarıldığı çok vuku' bulan bu zât, esasen okut­
tuğu derslerden başka meselâ, Estetik üzerinde de eser yazmış müdekkık ve çok
kıymetli bir şahsiyetdi...."
Mülkiye 1304 (1888) yılı Me'zunu Rahmetli Ali Haydar Yücebaş da şu hâtırası­
nı nakletmektedir (105/a-361):
"Usûl-i idare Muallimi Sakızlı Ohannes Efendi kelimenin mutlak ma'nâsıyle
Türk Üdebâ ve Erbâb-ı Kalemindendi. Usûl-i İdare derslerinde yazdırdığı Kanun
Maddelerinin bir kelimesini değiştirerek yerine bir başka kelime koymak mum-
kin değildi. Kendisi, yazılacak konuların son derece muhtasar ve en kolay anla­
şılacak kelimelerle ifâde edilmesi lüzumuna kaani idi. Talebesine gösterdiği ve
yazdırdığı notlardaki kanun maddeleri ve ders takrirleri cidden bir şaheserdir. Bu
vesüe ile, mumaileyhe âid olup, imtihanımda geçen bir hâtıramı da nakledeyim:
Edebiyat Hocamız Recâî-zâde Ekrem Bey, imtihanına mümeyyiz olarak Sa­
kızlı Ohannes Efendi'yi da'vet etmişti. İmtihana girdiğimde Ekrem Bey kendi ese-
1059
ri olan "Ta!'lim-i Edebiyyâf'ı eline alarak bana, Hissiyât-ı Aliye'yi sordu. Ben der­
hal cevabını verdim. Hoca, "hayır olmadı" dedi. Bunun üzerine Ohannes Efendi
hemen müdâhale ederek:
— Beyefendi, affınıza istirham ederim. Bu Efendi sizin eser-i âlinizdeki (His­
siyât-ı Âliye) için yazdığınız şeyi şimdi söyledi. Lütfen bakarsanız anlarsınız, dedi.
Bittabi' Ekrem Bey biraz mahcûb oldu; benim imtihanıma devam etti. Ohannes
Efendinin, elinde kitap yoktu; fakat mümeyyizliğe hazırlanmış olarak gelmişti.
Eser Sahibi ve Dersin Hocasına bile hitâb etmeye, nefsinde iktidar görüyordu.
Yazdığı (îlm-i Servet-i Milel) adlı kitabım mütâlâa edince, Kendisinin ne dereceye
kadar Türkçe'ye vâkıf olduğu hemen anlaşılır."
BASILMIŞ ESERLER! (105/f)
1 — Mebâdi-i İlm-i Servet-i Milel (Genel Ekonomi)
İstanbul, Mihran Mat.; 1297 (1881); 441 + 4 sf.; 8°
2 — Fünûn-ı Nefise Târihi Medhali (= San'at Târihine Giriş) [Mekteb-i Fü-
nûn-ı Nefîse-i Şâhâne (Güzel Sanatlar Akademisi)'de okutulmak üzere]
İstanbul, Karabet Mat.; 1308 (1892); 189 sf.; 8°
-O-
Mahkeme-i Temyiz (Yargıtay) A'zâ-
Manyâsî - zade sından ve İstanbul Mekteb-i Hukûk'u
REFİK (106) Mecelle Müderrislerinden Manyâsî-zâ-
•H de Raûfî Efendi'nin oğlu olup 1853
(1270 H.)*de İstanbulda doğdu.
ilk ve Orta öğrenimini Bâyezid
Rüşdiyesi'nde tamamladıkdan sonra,
bünyesinde ilk Hukuk Mektebi de bu­
lunan Galatasaray Sultânîsi'ne girdi;
1872 (1289 H.)'de Pekiyi derece ile m e ­
zun oldu.
1873 (1290 H.)'de İstanbul (Dersaa-
det) Hukuk Mahkemesi Zabıt Kâtibli-
ği'ne ta'yini ile me'mûriyete girdi; bir
müddet sonra isti'fâen ayrılıp avukatlık
(dâva vekilliği) yapmaya başladı. Bu
arada, geniş bilgisi ve Hukuk'daki kaa-
biliyeti nazara alınarak Defter-i Hâkaa-
nî (Tapu-Kadastro), Bahriyye ve Ma­
ârif Nezâretleri Hukuk Müşavirlikleri­
ne atandı. Bir süre de Zabtiye Nezâreti
Polis Meclisi Reisliği'ni deruhde etti
ise de bir Sefâret'e bigayr-ı hakk'ın

(106) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 30S. sf.


b) Nevsâl-i Osmânî; 1. Sene; Şubat 1325; 193. sf.
c) ittihad ü Terakki Gazetesi; 1. Sene; Nu. 4; 31 Temmuz 1324; 2. sf. 1 st.
(Dipnotu'nun devamı 1061. Sf. dadır.)
1060
tarziye vermeyi "Hamiyetine sığdıramadığından" isti'fâen ayrıldı. Yine ıbu arada
"Bulgaristan'da intişâr eden evrâk-ı muzırra (Jön Türkler'in Bulgaristan'da yayın­
ladıkları gazete ve dergileri) 'nın men'i ve erbâb-ı fesad'ın defi maksadıyle yapıla­
cak soruşturma içün" Sofya'ya gönderildi. Dâima hak, adalet ve h ü r fikir'den ay­
rılmadığından, "Hükûmet'in gayz-ı iştibahkârî'sini" şiddetlendirmekden b a ş k a bir-
şey yapmadı.
Genç yaşında, Nâmık Kemâl, Ziya (Paşa), Eb'üz-Ziyâ Tevfik v.b. gibi "Genç
Osmanlılar"ın gifelice kurdukları "Yeni Osmanlılar Cem'iyyeti"ne girdi; ö m r ü n ü n
sonuna kadar bu Cem'iyyet'in ortaya koyduğu prensiplere sadâkat gösterdi. Bir
ara, Sakız'da Mutasarrf ve fakat sürgün olarak bulunan Nâmık Kemâl ile buluş­
mak üzere Sakıp'a gitti. Dönüşünde İzmir'e uğrayıp, İzmir Valisi bulunan Midhat
Paşa'yı ziyaret etti.
27 Haziran 1881 (29 Receb 1298)'de Yıldız Sarayı'nda yapılan meşhur ve tâ­
rihî muhakemede Şehrî Efendi ile birlikde, avukat olarak Midhat Paşa'nın müdâ­
faasında bulundu. 13 Eylül 1892(1 Eylül 1308)'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane Ni-
zâmât-ı Zaptiyye ve Ahz-ı Asker (Zabıta Kanunları ve Asker Alma) Dersi Müder­
risliğine getilirdi. Aynı zamanda Dârüşşefeka ile Hukuk Mektebi'nde de Müderrislik
yaptı.
Istibdad İdaresi baskısının çok şiddetlenmesi üzerine, önceki hürriyetperverâne
hareketleri nazara alınarak 14 Mayıs 1902 (1 Mayıs 1318)'de, okuttuğu ders kaldı­
rılmak suretiyle Mülkiye'deki görevinden uzaklaştırıldı.
Daha serbest hareketde bulunabilmek ve Meşrutiyetçilerle r a h a t temasa ge­
çebilmek maksadı ve avukatlık yapmak zahirî sebebi ile 1903'de Kavala'ya çekildi.
1904'de Selânik'e geçdi. Burada Ittihad ve Terakki ileri gelenleri ile Meşrûtiyeti
i'lân hazırlığına girişdi.
1908'de Meşrûtiyetin i l â n ı n d a n sonra İstanbul Meb'usluğu'na seçildi. Bu ara­
da kendisine ilk Meşrûtiyet Kabinesi Zabtiye Nazırlığı teklif edilmiş ise de aşa­
ğıda kendisinin anlattığı mûcib sebeblerle bu görevi kabul etmedi (106/c):
"....Vatan ve Milletine karşı mütehassis olduğu hissiyât-ı ulviyye-i fedâkârâne'-
sinin Dünya'mn bütün emellerini, bütün ikballerini sâde, pâk bir tebessüm-i latif
ile reddedecek kadar nezih olduğunu bilfiil nice kereler isbat etmiş olan Manyâ-
sî-zâde Refik Beyefendi Zabtiye Nezâretini kabul etmesi hakkında evvelsi gün
musırrâne ikinci bir telgrafnâme daha aldığı hâlde yine istî'fasında sebat eyledi.
Evvelsi gün Üstâd-ı Muhteremin Hanesine (Evine) Selanik Dâva Vekillerin­
den mürekkeb bir hey'et-i mahsus'a azimet ederek Zabtiye Nezâretine ta'yin olun­
duğundan dolayı kendisini tebrik etmişti. Evvelâ Dâva Vekili Mustafa Arif Efendi
tarafından müşarünileyhe hitaben bir nutuk irâd edilerek bunda, Refik Beyefendi
Dâva Vekili olmak münâsebeti ile Zaptiye Nezâretine intihab olunması meslek

ç) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; 1005. sf.


d) Geçmişde Bugün; F. F. Tülbentçi; 3.C., 144. - 145. sf.
e) Görüp İ ş i t t i k l e r i m ; A. F. Türkgeldi; 15., 20., 23. sf. ler .
f) M i l l î Kütübhlne; Eski Türkçe Kitablar Katalogu; Ankara, 1957; 408. sf.

1061
i'tibâriyle b ü t ü n Osmanlı Dâva Vekillerine bir şeref vermiş olduğunu beyân etti.
Refik Beyefendi buna cevaben nutk-ı âti'yi (aşağıdaki söylevi) irâd eyledi:
"Muhterem ve Muazzez Refiklerim,
Hakkımda o kadar teveccüh izhar buyuruyorsunuz, o kadar hüsn-i i'timâd gös­
teriyorsunuz ki bu teveccühün, bu i'timâdın kalbim üzerinde icra eylediği te'sir ba­
na söyleyeceğim sözleri unutturuyor.
Şahsım içün medâr-ı iftihar hiç bir şey yapmadım; yaptığım, yalnız Va­
tanın, Milletin esaret zinciri altında inlediğini görerek tahlîs içün çalışan erbâb-ı
hamiyyet meyâmnda bulunarak onlarla beraber sarf-ı mesâi etmekden ibaretdir ki
hamden-lillâh bugün bu mesâi heba olmayıp muvaffakiyyetle neticelenmiştir. Mil­
let de benim bu mûrânî (karınca gibi) küçük olan hizmetimin mükâfatını belagân
mâbelâğ ödedi; çünkü yirmi günden beri cümle arkadaşlarımla beraber hakkı­
mızda Ahâlinin izhâr eylediği teveccüh ve Utifat bizleri garîk-i bahr-i m u b â h a t et-
ınişdir (Övünme denizinde boğmuşdur.)
Onbeş sene evvel Polis Meclis Riyasetinde ve Zabtiye Nezâreti H u k u k Müşa­
virliğinde bulunduğum sırada, İstanbul'da te'sis olunan ve geçen sene b u r a d a açı­
lan Polis Mekteblerinde ifâ eylediğim vazife-i tedrisat ile m u k a d d e m a Polis Mes­
leğinin ıslâhı içün tanzim eylediğim iki proje - ki birisi Bâb-ı Âlî'ye k a d a r gitmiş
idi - bunlara vâkıf olan ba'zı Ricâl-i Devlet, benim Zabtiye Nezâretine ta'yin olun-
maklığımı tensib eylemişlerdir. Halbuki yaptığım Projeler, Polisi Mesleğini ıslâh
içün hakikaten lüzumlu idi. Ancak hayli m ü h i m masrafa muhtaçtır.
Ben bu Projemde evvelâ, b ü t ü n me'mûrînin bir kalburdan, h a t t â gaayet büyük
delikli b i r kalburdan geçirilmesini; saniyen, me'mûrîn-i zabıta m a a ş l a n n m hadd-i
lâyıkı'na iblâğını; sâlisen, hiç olmazsa rüşdiye tahsili görmemiş kesân'ın (kimse­
lerin) Polis efradı (eratı) meyâmna kabul olunmamasını ve İstanbul'un müteaddid
devâire taksimiyle bunlara birer Polis Müdîri nasbim ve her bir dâirede tabibler
ve âlât ve edevât-ı sıhıyye ve a r a b a l a r ve sedyeler gibi birçok lüzumlu şeyler bu­
lundurulmasını teklif eylemiş idim.
Ol vakit içün kifayeti, gayr-ı kaabil-i inkâr olan bu Projenin, şimdiki hâlde
daha mükemmel bir hâle gelmesi lâzımdır. Bu ise eski me'murlardan binlercesi-
nin açığa çıkarılması ve Polis tahsısâtma m ü h i m bir yekûn'un zammı ile hâsıl
olabilir ki bu da Devletimizin Bütçesinde tevazün (denge) husulünün anlaşılma­
sına mütevakkıftır.
Umûr-ı zâbıta'mn ıslâhı içün açığa çıkarılacak Me'mûrînin feryâd istika' {şi­
kâyet feryatlanna) ve tazallümlerine (sızlanmalarına) cevab vermek ise benim içün
birçok sebeblerle müşkildir. Râbian, ahâliden hemen ekser'i diyecekler ki "bakınız, İt-
tihad ü Terakki Cem'iyyeti A'zâsı, hubb-i vatan (Vatan sevgisi) ile değil, hubb-i câh
(hırs) ile çalışıyorlarmış; her biri bir mevki' kaptılar". Bu ise, kazandığım b ü t ü n
hüsn-i nazarları izâle edecektir (Ortadan kaldıracaktır).
Ben, teveccüh-i âmme'yi hiçbir şeye feda etmem. İşte bu nikaatı (noktaları)
zihnimden geçirdiğimden bil'mecburiye isti'fâyı tercih eyledim; bu fikrimde ısrar

1062
etmek niyyet-i kav ly ye'sindeyim (kesin kararhyım). Dünya'da yegâne emelim,
Meb'us olarak Vatanıma ve Milletime o Mevld'den hizmet îfâ etmektir. Meclis-i
Meb'ûsân'm devam ettiği müddetden gayrı olan evkaatımı (yakıtlarımı) yine avu­
katlık ve Muallimlik gibi meslek-i kadîm-i ahrârânemde imrar etmek isterim ki,
bu suretle muhâfaza-i hukuk-ı i'bad kaziyyesinde bir hizmetim bulunsun.
Hülâsa, muhterem arkadaşlarım, teveccühâtınıza tekrar tekrar teşekkürler
eder ve artık bu hususda ısrar buyurmamanızı rica eylerim."
Bunu müteâkıb, meşâhir-i vükelây-ı deâvî'den (meşhur dâva vekillerinden)
Manuel Salim Efendi dahî bir nutuk îrâd ederek, Refik Beyefendiye karşı bütün
Efrâd-ı Milletin ve betahsîs dâva vekillerinin ne derece bir hiss-i takdir ve hürmet
beslediklerini, hâl ve mevki'e münâsıb cümel-i latife ve beliga (güzel ve veciz
cümleler) ile beyân eylemiştir."
1 Aralık 1908 (17 T. Sâni 1324)'de kurulan Kâmil Paşa Kabînesi'nde Hasan
Fehmi Paşa'dan açılan Adliye Nâzırhğı'na atandı. Bu Kâbine'nin 13 Şubat 1909
(30 K. Sânî 1325)'da istifa ile düşmesinden iki gün sonra kurulan Hüseyin Hilmi
Paşa Kaıbinesi'nde yine aynı Nezâreti işgal etti. 4 Mart 1909 (19 Şubat 1325) Per­
şembe günü akşamı saat 21'00'de Kadıköy Cevizlik'deki evinde "İkmâli enfâs-ı
ma'dûde-i hayât" etti. 6 Mart Cumartesi günü, aynı gün ölen Receb Paşa ile birlik-
de, "Otuzüç senedir görülmeyen kalabalık bir Cenaze Alayı" ile Fâtih Camiinde
namazı kılındı; Çarşamba civârmda Kovacılar Kabristanı'nda yatan Babasının ya­
nma defnedildi. Medenî durumu ve şâir hususlarda (107) bilgi edinemedim.

BASILMIŞ ESERİ (106/f)

1 — Nizâmât-ı Zabtiyye yahud Vezâif-i Zabıta (Polis Kanun ve Tüzükleri, Po­


lisin Görevleri)
İstanbul, Polis Mektebi Mat.; 1309(1893); 115+8 Sf.; 8°

(107) Rahmetli'nin hâl tercemesi için oğlu Raufî Manyas'a dört d e f a mektup yazılmasına rağmen, bilg! alınama-
mışdır.

1063
REŞİD SAFFET ATABİNEN (108) Dânişmend oğullarının Tosya ko­
lundan Atabinenoğlu Ali Bey ile Şem-
süddin-i Sivâsî ahfadından Hâşim Efen­
di torunu ve Mızıka-i Hümâyun Mira­
laylarından olup Türkiye'ye ilk batı
Müziğini getiren, "Solfej" eseri y a z a n
Mustafa Safvet Bey ile Bedestânî Mus­
tafa Efendi'nin ahfadından Fatma Sa-
bîha Hanım'm oğludur. 4 Eylül 1884'de
Sarıyer'de Dedesinin yalısında doğdu.
İlk ve Orta öğrenimini özel olarak
tamamladı. 1900'de Kadıköy'deki Frer-
ler Koleji'nden me'zun oldu. Fransa-
ya gidip "Ecole Libre des Sciences
Politiques = Paris Serbest S.B.O." 'nda
1904'de sınav vererek diploma aldı.
19C6'da Tütün Reji İdaresi Komi­
serliği Mütercimi olarak me'muriyet
hayâtına başladı. Bu arada Fransızca-
İngilizce olarak yayınlanan Levant He­
rald Gazetesi Başyazarlığı ile Sadrâzam
Avlonya'lı Ferid Paşa'nın Özel Sekre­
terliğini (Sır Kâtibliğini) de yapdı.
1907'de Türkiye - Romanya Muhtelit Komisyonu Başkâtipliğine nakledilerek dip­
lomasi mesleğine girdi. 1908'de Bükreş Sefareti, 1909'da Washington, 1910'da Mad­
rid, 1911'de Tahran Sefaretleri Başkâtibliklerinde bulundu. 1912'de Elçilik Müste­
şarlığı payesi baki kalmak üzere Mâliye Nezâreti Kalem-i Mahsus (Özel Kalem)
Müdîrliği'ne getirildi. Bu arada Balkan Savaşı Sulh Konferansı'nda uzman olarak
görevlendirildi.
1918'de İttihad ve Terakki Kabinesi'nin çekilmesi üzerine İsviçre'ye kaçdı.
1920'den i'tibâren burada Millî Mücâdele'yi destekleyen ve tanıtan yayın çalışma­
larına girişdi. Lüsern (Lucerne) Sosyalist Konferansı'nda Türkiye'yi temsil etti.
1921'de Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi A'zâlığı'na ta'yin edildi. 1922'de Lozan Sulh
Konferansı'nda Türk Hey'eti Umûmî Kâtibliği'ni (Genel Sekreterliğini) yaptı.
1923'den 1927'ye kadar Fransız Bankası Şark Memleketleri Kısmı Müşâvirligi'nde,
Anadolu - Bağdad Demiryolları Reis Vekilliği'nde, Hudud Sıhhiyye Tasfiye Komis­
yonu A'zalığı'nda, Cenevre Beynelmilel İktisad Kongresi ve ba'zı şirketler İdare
Meclisi üyeliklerinde bulundu. Bu arada 1 Şubat 1924'den 26 Ekim 1927'ye kadar

(108)" Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C, 292., 295. st.


b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; i.A. Gövsa; 49. sf.
c) Talebimiz üzerine, Atabinen Ailesi adına Avukat Çelik Gülersoy'un gönderdiği ve Arşivimiz'de
mahfuz 1.9.1968 günlü mektup.
ç) İstanbul Ansiklopedisi; 690. - 692. sf.

1064
Mülkiye Mektebi, önce Fransızca, sonra Diplomasi Muhabere öğretim görevliliği­
ni îfâ etti. 1927'de Kocaeli Meb'usu oldu. Meb'usluğu 1935 yılına k a d a r sürdü. Bu
arada da Londra, Paris, Berlin, Amsterdam, Roma, Milano, Bükreş, Peşte, Helsin­
ki, Krakovi, Atina, Stockholm, Moskova ve Harkof'a gitti; buralarda Türk Târih
Tezini konferans şeklinde savundu. Türk Târih Kurumu Kurucuları arasına ka­
tıldı. Türkocakları Genel Merkezi'nde Hars Hey'eti Umûmî Kâtibliği de yaptı.
1923'de "Türk Seyyahın Cem'iyyeti" adıyla kurduğu ve sonra "Türkiye Turing
ve Otomobil Kurumu" adını alan Türkiye'nin ilk Turizm Teşekkülü Reisliği'm îfâ
etti. 2 Şubat 1965"de İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. 1917'de Ser-asker Rı­
zâ Paşa torunu Nurhayat Hanım ile evlendi; iki kız, b i r erkek evlâd babası idi.
Çok iyi Fransızca bilirdi. Türk Târih Kurumu, Türk-Fransız Dostluk Cem'iyyeti,
Societe Asiatique'in daimî üyesi idi. "Legion d'Honneur""ü hâmildi. Kitap Kolek­
siyonculuğu ile keman çalmak hobisi olup "Türkoloji ve Politika" konularında al-
tıbin cildlik bir Kitaplığı vardı.
B A S I L M I Ş E S E R L E R İ
(Türkçeler)

1 — Osmanlı Târih-i Mâli Dersleri


İstanbul, 1329 (1913); 96 Sf.; 8°
2 — Siyâsî Levhalar
İstanbul, Turan-Sabah Mat.; 1330 (1914); ?
3 — Umûmî Harb'in Menşe'leri (Kari Hafrich'den terceme)
İstabul, 1332 (1916); 80 sf.; 8°
4 — Kafkas Etekleri Türk Ticâret Yollan
İstanbul, 1334 (1918); ?
5 — Türklük ve Türkçülük İzleri
Ankara, 1930; 187 sf.; 8"
6 — Avrupa'da Eski Türkler
Ankara, 1931; ?
7 — Çekeller ve Tuna Türkleri
Ankara, 1934; ?
8 — Hazar Türklerinin Avrupa Devleti
İstanbul, 1934; 55 sf.; 8°
9 — Turizmin Harsı, Siyâsî, İktisâdi Faydaları
İstanbul, 1933; 16 sf.; 8°
10 — Kaybolan Türkler
İstanbul, 1936; ?
11 — Şarkî Avrupa'da Türk Kanı ve Medeniyeti İzleri
İstanbul, 1946; ?
(Ayrıca Türk Târihi'ne, Edebiyyâtına, Medeniyyetine, Kültürüne âid 25' e yakın
Fransızca eseri vardır).
O

1065
Dr, KİLİSLİ RİF'AT KARDAM (109) Kilis tacir ve çiftçilerinden. Emin Çele-
bi-oğullarından Ahmed Efendi ile Fat­
ma Hanım'm oğludur. 1877'de Kilis'de
doğdu.
İlk öğrenimi'nden sonra Kilis'de
Medrese'ye devam edip Arabca öğrendi.
Onaltı yaşında iken sarıklı olarak is­
tanbul'a geldi; Askerî Rüşdiyesi'ne gir­
di. Buradan Askerî Tıbbiyye İ'dâdisi'ne
geçdi. 1913'de doktor Yüzbaşı olarak bi­
rincilikle Askerî Tıbbiyye'den me'zun
oldu.
İyi Arabca ve Fransızca bildiği için,
o sırada Mezopotamya'da jeolojik ince­
lemeler yapmak için gelen iki yabancı
âlimin yanında bir süre mihmandar ola­
rak çalışdı. Dönüşde Karantina tdâre-
si'nin açdığı yarışma sınavını kazandı;
öğrenim masraflarını ödeyip askerlik-
den istîfâen ayrıldı. Karantina Müfettiş
Muavini ve Müfettişi olarak Cidde, Bağ-
dad gibi önemli ve enteresan yerleri do-
laşdı. 1918'de Karantina Meclisi A'zâlı-
ğı'na getirildi. 15 Eylül 1920 (15 Eylül 1336)'de ek görev olarak Mekteb-i Mülkiyye
İçtimaî Hıfzussıhha Müderrisliği'ne, Dârülmuallimîn (Öğretmen Okulu) Tabakaat'ül-
Arz (Jeoloji) Muallimliğine getirildi. 1923'de Hudud ve Sahil Sıhhiyye Umum Mü
dîrliği'ne terfi' etti. 1927'de Umum Müdîrlik vazifesinden isti'fâen ayrılarak çalış­
malarını Müderrislik ve Mülkiye Mektebi Tabibliğine inhisar ettirdi. 1932'de Dev­
let Şûrası A'zâlığına seçilmesi üzerine oniki yıldır öğretim üyeliği yaptığı Mülki-
ye'den, dolayısıyle İstanbul'dan ayrılarak Ankara'ya geldi.
Mülkiye'deki Müderrisliği ve Doktorluğu sırasında dürüstlüğü, vatanperverli­
ği ile öğrenicileri ve o zamanki Mülkiyeliler üzerinde çok temiz ve saygılı
te'sirler bırakmıştır. Bu hususu, Rahmetli İbrahim Kumbaracı, Merhûm'a âid bir
hâtırası ile şöyle dile getirmektedir (109/a - 505):
"Talebeliğim zamanında Okulumuzda Uygulanmakta olan bir usul gereğince
kilo kaybeden öğrenicilere. Rahmetli Hocamız Doktor Kilisli Rif'at Bey tarafmdan,

(109) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 297., 505., 506. sf.


b) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; 1359. sf.
c) Ulus Gazetesi; 10 T. Evvel 1936; 5. sf., 3. st.
ç) M i l l î Kütübhâne Eski Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1966; 774. sf.
d) Talebimiz üzerine, oğlu Sayın Faruk Kardam'ın gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 5 Şubat 1968
günlü mektup.

1066
normal yemekler dışında pirzola, muhallebi yazılırdı. Bir gün ben de muayene olur­
ken, kilomun geçen aylara nazaran çok düştüğünü söyledim. Doktor:
— Burada şimdi baskül yok, gidiniz ambar me'muru sizi tartsın dedi. Aşağı
indim; Ambar Me'muru yerinde yoktu; Başhademe Mustafa'ya sordum; Şehir'e
(istanbul'a) indiğini söyledi.
Arzum şiddetli idi. Tekrar yukarı çıkarak, tartıldığımı ve geçen aya nazaran
3 kilo eksik geldiğimi, söyledim. Muhterem Hocam, ma'nâsnu hiç bir zaman unu-
tamıyacağım bir bakışla:
— Lütfen bir kâğıt getiriniz, dedi.
Yalan söylediğimi derhal i'tiraf ettim; kızararak Revirden ayrıldım. Ertesi
gün, son dersden henüz çıkmıştık; bir hademe Sımftn kapısmda munzam yemek
yiyecekleri çağırıyordu. Bunlar arasında benim adım da vardı. Fakat gitmedim—
Mülkiyenin pirzolasını ancak Son Sınıfta 4 kilo düştükten sonra yiyebildim."
Devlet Şûrası A'zâlığına ek olarak Yüksek Sağlık Şûrası A'zâlığına da getirildi.
1934 ve 1935'de tedavi için iki kez Viyana'ya gitmiş; yakalandığı hastalığa bir deva
bulunamamışdı. Son defa Paris'e gitti; burada da ibir sonuç alamayarak istan­
bul'a döndü. Gurebâ Hastahânesi'nde tedavi edilirken 9 Ekim 1936'da Hakkın
rahmetine kavuştu. Edirnekapı Şehidliğine defnedildi.
Rahmetli'nin ahlâkı ve seciyyesi ,de kültürü gibi kuvvetliydi. Mülkiye'de derin
bir vukufla okuttuğu Hıfzussıhha (Hijyen) Dersi ile, Genç Mülkiyelileri Memleket'in
her tarafında, halkın sıhhatini ilgilendiren her mes'elede karar verip rehber olabi­
lecekleri çok faydalı bilgilerle donatırdı.
Rahmetli, Dr. Cenâb Şahâbeddin ile bacanak olup Saruhan Valilerinden Ali Gâ-
lib Paşa'nın kızlarından Bn. Nazire (Kardan») ile (1968'de hayatta) 1908'de evlen­
di. iki erkek evlâd babası idi.
Türk Dil ve Edebiyyâtı'na; Arabca, Farsça ve Fransızca'ya hakkıyle vâkıftı.
ikdam Gazetesi'nde yazarlık yaptığı sırada "Evliya Çelebi Seyâhatnâmesi"nin ya­
yınlanması için büyük çaba göstermiş; bu çok kıymetli eserin 6. Cildine kadar ba­
sılmasını sağlamış; 7., 8. Cildler de Hemşehrisi ve addaşı Kilisli Muallim Rıf'at
tarafından tamamlanmıştır.
Son zamanlarında Fransızca'dan Türkçe'ye bir Tıb Sözlüğü'nün çevirisi ile uğ­
raşmakta idi.
Hilâl-i Ahmer (Kızılay) Cem'iyyeti'nin daimî üyesi olup Hilâl-i Ahmer Nisam
ile, Milletlerarası Kızılhaç Nişanına sâhibdi.

BASILMIŞ ESERLERİ (109/ç v e 109/d)


1 — Verem Kaabil-i Şifâdır
istanbul, A.Ihsan Mat.; 1321 (1905); 6+153 sf.; 8°
2 — Sârî Hastalıklardan Tevakki (== Bulaşıcı Hastalıklardan sakınma)
3 — Gençlere Tenasül Terbiyesi
4 — Genç Kalınız (Dr. Pauchet'den terceme)
O

1067
Kemalpaşa - zade (Lastik) Kurduğu "Dâr'ül-Maârif" adlı okul ile
SAİD (110) Türkiye'de ilk defa batı usullerine gö­
re öğretim yapan, Mekâtib-i Umûmiyye
N â z ı n (Genel Okullar Bakanı) unvâm
ile ilk Millî Eğitim Bakam olan ve Şeh­
zadeliğinde Sultan 2. Ahdülhamid'in
Fransızca öğretmenliğinde bulunan Ke­
mâl Paşa'nın oğlu olup 1848'de İstan­
bul'da doğdu.
İlk Öğrenimini İstanbul'da tamam­
layıp Araıbca bilgisini de lüzumu kadar
kuvvetlendirdikten sonra Babasının
Tahran Sefiri bulunduğu sırada Fars­
ça'yı, Berlin Sefiri bulunduğu zaman
da Almanca'yı yerinde, memleketlerin­
de öğrendi ve Fransızcasını ilerletti.
1866'da kırk altın maaşla Hâriciye
Nezâreti Mektûbî Kalemi Kâtibliğine
ta'yin edilerek me'muriyete başladı.
1868'de Şûrây-ı Devlet'e geçdi; b u r a d a
ikinci derecede muhtelif me"muriyetler-
de bulundu. 1874'de, o zamanlar Hârici­
ye Nezâreti'ne bağlı olan, Matbuat (Ba-
sın-Yaym) Müdîr Muâvinliği'ne getirildi. 22 Aralık 1875 (9. K. Evvel 1291)'de Mat­
b u a t Müdîrligi'ne terfi' etti. Bu görevi sırasında, Osmanlı - Rus Savaşı gibi önemli
olaylar cereyan etti. Bir tarafdan görevini yaparken dîger yönden de "Journale de
Constantinople" 'da Fransızca makaaleler yazarak Avrupa gazetelerinde Türkiye
aleyhinde yazılan bütün yazılara çok sert cevaplar veriyordu. Said Bey'i Matbuat
Kalemi'ne ta'yin ettiren Hüseyin Avni Paşa, Matbuat Müdîri yapan da Mahmud
Nedim Paşa'dır.
6 Mart 1876 (22 Şubat 1291 )'da Hâriciye Nezâreti Sefaret Kâtibliği'ne yükseldi.
4 Aralık 1877 (21 T. Sâni 1293)'de 600 Krş. maaşla ve ek görev olarak, Yüksek Okul
hâline getirilen, Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Usûl-i Tesvid ve İnşâ, Kavâid-i Osmânî
(Kompozisyon ve Türkçe Gramer) ve Mekteb-i Hukuk, Hukûk-ı Esâsiyye (Anayasa
Hukuku), Hukûk-ı İdâre-i Mülkiyye (İdare Hukuku) Müderrislikleri; aynı yıl Ga­
latasaray Sultanîsi Fransızca Dictee ve Terceme Muallimliği ile görevlendirildi. Bu

(110) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 311. sf.


b) Yakın Târihimiz; I I I . C , 201., 351. sf.
c) Peyam, 2 Kânûn-i Sâl i 1329: Tefrika Nu. 5; 6. sf.; " Ö m r ü m " ; Ali Kemâl
ç) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; 339. sf.
d) Türkiye'de Matbuat idareleri ve Politikaları; Server i s k i t ; Ankara, 1943; 43. sf.
e) Edebî Yeniliğimiz; ismail Habib; İstanbul, 1930; 401., 402. sf.
f) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Eserler Katalogu; Ankara, 1957; 611. sf.

1068
sırada Galatasaray Sultânîsi'nde Recâî-zâde Ekrem Bey ile meşhur Ahmed Midhat
Efendi de Muallimlik yapıyorlardı.
Said Bey'in Mülkiye'deki Müderrisliği'nden Rahmetli Ali Kemâl, şöyle bahset­
mektedir (110/c):
"... Kitâbet-i Resmiyye'yi (Usûl-i Tesvîd ve İnşâ, Kavâid-i Osmânî demek isti­
yor), Said Bey'den okuduk. Doğru söylemek lâzım gelir ise, Said Bey'in tedrisâtı
(öğretimi), ne irfanı ( k ü l t ü r ü ) , ne de şöhreti nisbetinde idi. Bize o zaman büyükçe
bir hizmeti olmadı. Öğrettikleri "olduğundan, b u l u n d u ğ u n d a n " tâbirleri ile ufak,
tefek resmî tezkireler yazdırmakdan ibaret kaldı. Fakat hâricden neşriyatını tâkib
eylediğimiz, Matbûât'ca mevki'-i mümtazını bildiğimiz için, Said Bey'i bir nazar-ı
hürmet ve hayretle görür; bir hârika addeylerdik.
Galiba o esnalarda idi.... Said Bey, "Duhter-i H i n d u " (Abdülhak Hâmid'in
manzum piyeslerinden biri) yüzünden, Abdülhak Hâmid Bey ile bir polemik'e tu-
tuşmuşdu. Zavallı Hâmid'i, Nâmık Kemâl'in dediği gibi, ceketle, paketle hırpala­
mış; efrenç-perestjikle (alafrangacılıkla) ittiham etmişdi (suçlamışdı) Bir
bend-i muhakkirânesini (tahkir edici ıbir paragrafını) hiç unutmam:
". o zaman Mîr'imiz kimbilir, hangi meclis'de şenlik, belki İran'da sine-zen-
lik eyliyordu...."
Hâmid, bu galiz sözlerden müteessir oldu; polemik'den çekildi. Ancak:

Mîr-i Said bahisde nâ-ehl imiş meğer,


"İbn-i Kemâl" sandık, "Ebû-cehl" imiş meğer.

bedîa-i edibânesiyle mukaabelede bulundu; insaf sahihleri nezdinde muarızını al-


tetdi.
Maamâfih, Said Bey bu nevi' münâkaşalarda nâdir'ül-emsâl idi. Hasımlarını
dâima ilzam (cevab veremez hâle getirme), iskât ( s u s t u r m a ) eylerdi. Zavallı Ahmed
Midhat Efendi'yi birkaç kere küplere bindirmişdi:

Canı isterse tercemanlık eder,


Öyle olmazsa bed-zebanlık (küfürbazlık) eder;
Gâh yahşi, gehî yamanlık eder,
Meslek-i ittirâdı hak getire.

diye fena hırpalamışdı. "


Bu arada bir jurnal üzerine 1 Nisan 1887 (19 Mart 1303)'de Said Bey Mülkiye
Müderrisliği'nden ve Recâî-zâde Ekrem Bey, Ahmed Midhat Efendi ve Said Bey Ga­
latasaray Sultanîsi öğretmenliğinden azledildiler. Bunu da Said Bey şu m ı s r a l a r l a
dile getirdi (110/b):

"Dedi üçler çıkıp târih-i zîbâ kilk-i kâtib'den,


Said ü Ekrem ü Midhat koğuldu hep mekâtibden..."

1069
Yine bu sıralardadır ki, öztürkçe tarafdarlığınm samımı savunucusu oldu ve
Türk Edebiyyâtı'na:

"Arabca isteyen Urbân'a gitsin,


Acemce isteyen İran'a gitsin;
Frengî'ler Frengistan'a gitsin,
Ki biz Türk'üz bize Türkî gerektir;
Bunu fehmetmeyen (anlamıyan) câhil demekdir."
mışra'lanm armağan etti.
1885'de terfian Şûrây-ı Devlet A'zâlığı'na getirildi. 1889'da Şûrây-ı Devlet'de ye­
ni kurulan Bidayet Mahkemesi Reisliği'ne yükseldi.
19 Nisan 1896 (6 Nisan 1312)'da Pâdişâh Abdülhamid'e çekinmeden ve sonunu
düşünmeden yazdığı bir mektup'da şöyle diyordu (110/b):
"Pâdişâhım,
Devletinizin uğradığı belâların asıl sebebi, liyakatsiz me'murları kullanmanız-
dır. Ehemmiyetli işlerin, ehliyetsiz ellerde olması, birşey yapılamaması neticesini
veriyor. Bunu niçin düşünmüyorsunuz? Devlet'e sâdık olanlar buna şaşıyorlar.,-..
(Bundan sonra sırasıyle Nâzırlar'ın hırsızlıklarım, ehliyetsizliklerini sayıp dökü­
yor; hepsinin câhil olduğunu korkmadan söyleyor ve en sonunda Sadrâzam Halil
Rifat Raşa'dan bahsederek:)
Kendisi sâdık, namuslu adamdır. Memleket'e vaktiyle çok hizmet etmiştir;
ama, bu gün Devlet'in muhtaç olduğu ciddî ve mühim tedbirleri almağa ihtiyarlığı
ma'ni'dir. Bunu herkesden önce kendisi tasdik eder; ferman Efendimizindir."
(O devrin meşhur şahsiyyetlerinden olan Kasîdeci-zâde Ziya Molla ile kaleme
aldıkları bir yafta'yı sokak başlarına asacaklarının Yıldız Sarayı'na bir Jurnalle
ihbar edilmesi üzerine, 1899'da tevkif edildiler. Sultan Hamid, Sadrâzam Halil
Rifat Paşanın Başkanlığında bir Tahkik ve Muhakeme Komisyonu kurarak sorgu­
larını yaptırdı. Komisyon karanyle Yemen'e sürgün edildi. Yemen'in San'a Şehrin­
de 9 yıl sürgün'de kaldıkdan sonra, 19û8'de 2. Meşrûtiyet'in ji'lânı üzerine İstan­
bul'a döndü. Aynı yıl, yüz altın lira maaş ile Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi Reis­
liği'ne ve sonra Şûrây-ı Devlet 2. Reisliğine getirildi.
"Tahdîd-i Sin" Kanunu gereğince 1914'de emekliye ayrıldı. Vakit Gazetesi'nde
devamlı makaaleler ve hâtıralar yayınlayarak tekrar gazeteciliğe başladı. 1921'de
İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Süleymâniye Câmi'i avlusunda Babası Ke­
mâl Paşa'nm yanma defnedildi.
Yaz ve kış lastik giydiği için "Lastik Said Bey" diye meşhurdur. Asıl Mahlası
"Kemâl Paşa-zâde" dir.
"...4. Said Bey'in gazetecilik, tenkidcilik, öğretmenlik ve bilhassa Batı Huku­
kunun Türk Hukûku'na adaptasyonculuğu gibi önemli hizmetlerinden başka Türk-

1070
çülük ve Türkçecilik hususundaki Iıizmeti de çok büyükdür. JJ. Rousseau'dan ter-
cemc ettiği "Frvâil-i Ahlakiyye ve Kemâlât-ı İlmiyye (= Ahlâkî Faziletler ve İlmî
O l g u n l u k l a r ) " Kitabının 2. Kısmındaki mukaddime (giriş) de, Türkçe'nin ve Türk-
lük'ün Doğu ve Batı nüfuzlarına karşı istiklâlini kuvvet ve şiddetle savundu."
(110/e); ve böylelikle Türk Millî Şuuru'nun uyanmasında önemli rol oynadı.

B A S I L M I Ş ESERLERİ (110/f v e 110/ç)

1 — Hukûk-ı Düvel (Cebrail Gregor ile birlikde)


İstanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1299 (1883); 156 sf.; 8°
2 — Âsâr-ı Saki
İstanbul, Karabet ve Kasbar Mat.; 1303 (1887); 158 sf.; 8°
3 — Galatât-ı Terceme (4 cild)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Mat.; 1306 (1890); 297 sf.; 8°
4 — Sefirler ve Şehbenderler (2 kısım)
İstanbul, Eb'üz-Ziyâ Mat.; 1307 (1891)
1. Kısım.: Hjukûk ve Vezâif; 57 sf.; i
2. Kısım.: Fıkarat ve Letâif; 58-88 sf.; j
5 — Ahmed Midhat Efendi Hazretlerine Arızadır.
İstanbul, Tercemân-ı Hakikat Mat.; 1315 (1899); 40 sf.; 8°
6 — Teshîr-i İzmihlal
İstanbul, İ k d a m Mat.; 1326 (1910); 30 sf.; 8^
7 — Fazâil-i Ahlakiyye ve Kemâlât-ı İlmiyye (JJ. Rouseau'dan terceme)
8 — Garâib-i Adât-ı Akvam (Milletlerin Garip Töreleri)
9 — Dâr'ül-Kütüb
10 — Teşebbüsât-ı Cürmiyye
11 — Mahâkim (= Mahkemeler)
12 — Usûl-i Mes'ûliyyet-i Vükelâ
13 — Vazâif-i Adliyye-i Etıbba (= Adlî Tabiblerin Görevleri)
14 — Usûl-i Maîşet-i İnsan
15 — Hukûk-ı Siyâsiyye-i Osmâniyye
16 — Kaamûs-ı Said (= Fransızca - Türkçe Sözlük; tamamlanamadı)

1071
Müderris, Hekimbaşı 1817 (1233 H.)'de İstanbul'da Tophâne-
(Dr.) MEHMED SALİH (Efendi) (111) Cihangir Semtinde doğdu. "Tıbhâne"
adıyla 2. Mahmud tarafından 1826
(1242 H.)'da açılan ve ilk me'zunlarını
1843 (1259 H.)'de veren Mekteb-i Tıbbıy-
ye-i Şâhâne'nin (112) Batı usûlü ile ye­
tişmiş ilk me'zunlarındandır. 2ö yaşında
Doktor oldu. Me'zuniyetini müteâkib,
bilgisi ve mazbut karakteri göz önüne
alınarak, 1844'de Mekteb-i Tıbbiyye'de
Muid (Muallim Muavini, Doçent)'lige
ta'yin edildi. 1846'da aynı Mekteb Mual-
limliği'ne (profesörlüğü'ne) terfi' etti.
Bu arada, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed
Ali Paşa'nm, Çocukları için İstanbul'dan
bir öğretmen istemesi üzerine, 1847'de
Kahireye gönderildi. Burada Kaval alının
Çocuklarına bir yıl öğretmenlik yapıp
1848'de İstanbul'a döndü. Tıbbiye Mek-
tebi'nde büyük gayreti görüldüğü ve
halk arasında hekimlİK ü n ü de (hazaka­
ti) yaygın hâle geldiği için, Abdülhak
Hâmid'in Dedesi Hekimbaşı Abdülhak
Molla Efendinin 2. Hekimbaşılığı'ndan
sonra Ağustos 1848'de Sultan Abdülmecid'in Başhekimliği'ne (Ser-tabib-i Hazret-i
Şehriyârî) getirildi. Bu arada Milletlerarası Karantina ve Sıhhiye Nizâmnâmeleri­
nin hazırlanması için İstanbul'da toplanan Milletlerarası K a r m a Komisyon'a Baş­
kanlık ederek bugünkü Sağlık Teşkilâtımızın ilk esaslarının hazırlanmasında
önemli rol oynadı. Nisan 1850'de Ticâret Nezâreti Müsteşar Muavinliğine nakledil­
di. Haziran 1850 (Şaban 1267)'de k u m l a n ve Türkiye'de ilk İlim Akademisi olan
Encümen-i Dâniş A'zâhğma da seçildi. Ticâret Nezâreti Müsteşar Muavini iken,
Osmanlı Tebaasıyle yabancı uyruklular arasındaki ticâret dâvaları için teşkil
edilen "Mahkeme-i Muhtelite = Karma Mahkeme" ye Başkanlık ettiği gibi,
Hukukçu olmadığı halde zekâ ve genel kültürünün yardımı ile, bu Mahkemenin

(111) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 301., 344., 345., 351. sf.
b) Maârif-i Umûmiyye Nezâreti Târihçe-i Teşkilât ve icraatı; Mahmud Cevad; istanbul, Matbaa-i Âmi­
re; 1338 H . ; 1. c ; SS. sf.
c) Ruznâme-i Cerîde-i Havadis; 19 Zilka'de 1281 (15 Nisan 1864) l . C ; Nu. 140; 1. sf.; 2. st.
ç) Servet-i Fünûn; 6 Nisan 1311 (18 Nisan 1895); Aded: 214; 9. C, 82.-83. sf. A. ihsan (Tokgöz)ın
makaalesi
d) Meşhur /damlar Ansiklopedisi; İ. A. Gövsa; 1412. sf.
(112) Bak.: Türkiye Maârif T â r i h i ; Osman Ergin; 2.C.; 292. sf.

1072
çalışma usûlüne dâir yeni b i r "Usûl-i Cedîde-i Muhakeme Nizâmnâmesi (= Ticâret
Mahkemeleri Usûlü Kanunu)" hazırlattırıp uyguladı. Ekim 1855'de 2. defa Sultan
Abdiilmecid'in Başhekimliğine ta'yin edildi. Haziran 1859'da Maârif Nezâreti Müs­
teşarı; Kasım 1860'da 2. defa Ticâret Nezâreti Müsteşar Muavini; aynı yıl Ara­
lık ayında Ticâret Nezâreti Müsteşarı oldu. Ekim 1861'de İstanbul "Altıncı Dâire-i
Belediye Reisliğine"; Ekim 1862'de "Divân-ı Zabtiyye Reisliği'ne" ; Ağustos
1865'de Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne Nâzırlığı'na (Müdîrliğine, Dekanlığına) getirildi.
Bu görevi sırasında, Tıb Öğrenimi Türkçe olarak yapılmaya başlandığından, tama­
men yabancı dil ile yazılmış olan Hekimlik Terimleri'nin ve Tııb Kitaplarının
Türkçe'ye çevrilmesi hususunda çok büyük ve değerli hizmetler gördü. Yine bu gö­
revi sırasında, 1864'de, Abdülmecid zamanında, İlk defa kurulan Darülfünun
( = Üniversite)'da vermekde olduğu "İlm-i Mevâlîd (= Tabiat Bilgisi = Biyoloji
ve Jeoloji)" Dersi'ni 1859'da açılan (Atîk) Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'de de verme­
ye başladı ki, buna âid Gazete haberi şöyledir (111/c):
"Saadetlû Salih Efendi Hazretlerinin, Dârülfünûn'da tedris buyurmakda (öğ-
retmekde) oldukları İlm-i Mevâlîd Dersi, haftada bir gün olmak ve hasb'el-mevsim
(mevsim dolayısiyle) saat beş buçukda bed'olunmak (başlanmak) üzere Çemberli-
taş civarında Atîk Ali Paşa Câmi'i karşısında kâin Mekteb-i Mülkiyye ittihaz olu­
nan Nuri Efendi Konağı'nda mâh-ı hâl'in [içinde bulunduğumuz ayın (= N i s a n ) ]
Yirmiüçüncü Çarşamba günü Ders-i mezkûr'e bed'olunacağından.™."
Ağustos 1871'de Tıbbiyye Mektebi Müdîrliği'nden azledildi. İki yıla yakın açık-
da kaldıkdan sonra Şubat 1874'de 2. defa Maârif Nezâreti Müsteşarlığına getirildi.
Haziran 1875'de Valide Sultan (Sultan Abdülâziz'in Annesi Pertevniyal Kadmefendi)
Kethüdâlığma nakledildi. Nisan 1877'de Maârif Nezâreti "Meclis-i Kebîr-i Maârif
Reisliğine" ta'yin edildi. Bir yıl sonra da aynı göreve, 3. defa, Maârif Nezâreti
Müsteşarlığı ilâve edildi. Bu sırada yüksek okul hâline getirilen Mekteb-i Mülkiyye-i
Şâhâne'nin İ'dâdî Kısmı Ilm-i Nebatat (Biyoloji'nin Bitkiler Bölümü) Müderrisli­
ğine, 28 Eylül 1878 (15 Eylül 1294)'de 1100 Krş. maaşla, ek görev olarak, getirildi.
Aynı zamanda Dâr'ül-Muallimîn (Erkek İlk Öğretmen Okulu)'de Ilm-i Nebatat
Muallimliği de yapdı.
1879'da, Mülkiye ve Dâr'ül-Muallimîn'deki Müderrislikleri bakî kalmak üzere,
kendi isteği ile emekli oldu.
Eskiden beri Nebatat İlmi'ne hastalık derecesinde meraklı olduğundan, Ana­
dolu Hisarı'ndaki yalısının bahçesini çok çeşitli çiçek ve ağaçlarla donatıp İstan­
bul'da benzeri az bulunan bir bahçe hâline getirdi. Yaşının çok ilerlemesine
rağmen, açık havalarda toprak ve dolayısiyle bu bahçe ile uğraşmakdan büyük
zevk alırdı.
«... (1895 yılı Ramazan Bayramı'nın) Arefe Günü, yine akşama kadar bahçe'de
uğraşmış; "îd-i Şerifin (= Bayram'ın) Birinci ve İkinci günlerinde ziyaretine ge­
len ahibbâsım (dostlarını) güzel güzel kabul eyledi; Üçüncü günü birdenbire
hastalanarak...» 31 Mart / 1 Nisan 1895 (4 Şevval 1312)»de Hakk'm rahmetine ka-
vuşdu. Mezarı Eyüp Sultan'dadır.

1073
Mülkiye'deki öğrenicileri, Rahmetli'ye âid hâtıra ve intibalarıni şöyle anlat­
maktadırlar (11l/ç):
«Bu m u h a r r i r 4 âciz'lniz, 1299 Senesinde Sâllh Efendinin rahle-i tedrisinde
İlm-i Nebatat tahsil eylemişdi. Vâkıâ, o zaman ve daha hayli sonraları, Salih Efen­
di Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'de İlm-i Nebatat tedris eylerdi. Şeref-i tedrisleri ile
müşerref bulunduğumuz muallimin meyânında Salih Efendi, hakkında en ziyâde
hiss-i h ü r m e t ve riâyet hâsıl eylediğimiz bir zât idi ki, nezâket, hüsn-i hulk ve ulûvv-i
cenâb'ı ile cümlemizi kendine meftun eylemiş idi. Salih Efendi, Sınıfımıza haftada
iki Sabah derse gelirdi; Nebatat dersini kemâl-i memnûniyyetle beklerdik; zira Sa­
lih Efendi bize ders vermekle beraber âşık olduğu İlm-i Nebâtat'a müteallik pek
çok tatlı fıkralar naklederdi. Dershanemizin kapısı açılıp da, Merhumu, şayân-ı
hürmet çehresi, bembeyaz sakalı, kendine m a h s u s büyük fesi ve elindeki kaim ve
sapı eğri bastonu ile gördüğümüz zaman hepimizin kalbimizde evlâddan pedere
müteveccih gibi bir h i s s i muhabbet peyda olur idi. Muallimlik Makaamına otur­
dukları zaman, bastonu rahlenin kenarına asarlar, mu'tâdları olan enfiye kutusu
ile mendilini masaya vaz' ederler ve latîf sedası ile "Evlâdlarım! bugün... fasilesin­
den.... nebatla meşgul olacağız" diye söze başlarlardı.

Sâllh Efendi, hakikaten ulemâdan ve efâdıl-ı fudâla'dan idi. Dünyada kimseyi in­
citmemiş olmaları iddia olunabilir. Fünûn'un hemen kâffesinde ehl-i m a l û m a t idi­
ler; hele nebatatın m ü ş t a k ve meftunu idiler; bundan dolayıdır ki Muallimimizin
bize çok ders vermesini arzu etmediğimiz zaman, şuradan b u r a d a n elimize geçen
enva'-ı nebatat 1 ! toplar masanın üzerine dizerdik. Bize her birini tafsile başlardı;
asıl derse nakl-ı bahs edemezdi. Biz de bu masumane hiylemizdcn müstefid olur­
duk.
Halbuki sene başı imtihanları tekarrüb edince Muallimimiz sür'atle dersleri
takrire başlar ve sene ihtidasından beri getirdiğimiz nebat sayesinde kazandığımız
taahhür'ü kamilen telâfi eylerdi.
İşte şu esbab'a mebnîdir ki Salih Efendi'nin haber-i vefâtı'ını aldığım zaman,
pederden sonra, muallimlerin kûlûb-ı tullâb'da (öğrenicilerin kalblerinde) ihraz
ettiği mevki'in te'sirinden mütahassıl hissiyatın zebûnu kaldım; çok acıdım; Salih
Efendi'nin gaybûbet-i ebediyyesi, Osmanlı Âlem-i Fenni'ni bir büyük âlimden mah­
r u m bırakmışdır. Koca Hocamızı, Mevlâ, garik-i lücce-i rahmet eyleye...»
«.... Mektebin İ'dâdî 3. Sınıfında Nebatat Muallimi Hekimbaşı Salih Efendi, vü­
cudu ile iftihar olunur bir tabîiyât âlimi idi. Tıbbiye Mektebinin ilk yetiştirdiği
doktorlardandı. Çok orijinal olan bu Sevgili Hocamız, yetmişi mütecaviz yaşına rağ­
men derslerine hiç sektirmeyerek devam ederdi. Mekteb İdaresince — belki de
O'nu merdiven çıkmak meşakkatinden korumak için — alt katta 3. Sınıfa tahsis
edilmiş olan Dershaneye, ilk ders saatinde bizden daha evvel ve kalın bastonunu ka­
karak, ağır ağır girip Makaamına otururdu. Ders takrir ederken, dâima kürsî'nin
üstünde bulundurulan bir bardak sudan ara sıra içip bir dakika dinlenir ve biraz
da enfiye çekerek takririne devam ederdi.

1074
Dersi için te'lîf etmiş olduğu Kitabın, Mektebde litografya ile basılmış olan
formalarına göz gezdirerek, bahisleri sıra ile takrir ettiği esnada kelimelerin birin­
de velev bir nokta eksikliğinden ibaret bir m a t b a a yanlışlığına rastlasa, bu dikkat­
sizliğe çokça canı sıkılarak cebinden çıkardığı ve kimbilir nekadar eski bir za­
m a n d a n kalmış olacak ki, benzerine hiç tesadüf etmediğim kaim bir kurşun ka­
lemle yalnışlığı düzeltirdi.
Mektebde veya etrafda, nebatat tahsilini kolaylaştıracak bir bahçe olmadığın­
dan, Kanhca'da Körfezdeki meşhur Yalı'smın bahçesinden arasıra toplayıp koca
bir enfiye mendiline kökleriyle beraber doldurduğu ba'zı nebatları getirip kürsînin
üzerine yayarak bunların pek tuhafımıza giden Latince terimleri ile, nevilerini
söyler; teşrih şekli ve sair türlü hususiyetlerini, tıbbî ve ticarî hizmetlerini anla­
t ı r ; bâzan da, meselâ 40 sene gibi bize o vakit asırlar kadar uzun görünen bir za
m a n evvel bilmem hangi diyarda aynı nevi'den tesadüf ettiği tiplerin ilgi değer ci­
hetlerini tarif ederdi. Arada bir Ben de —ot, damkoruğu, ısırgan gibi— şuradan
buradan, tırmandığım duvarların kiremitleri arasında toplayabildiğim nebatları
Mektebe getirip ders'de kendisine göstermekle, h e m iltifatım kazanır, h e m de bun­
lar hakkında verdiği değerli îzâhatdan arkadaşlarımla birlikte faydalanırdım.
O sırada, kendim de Kanhca'da sayfiye olarak t u t m u ş olduğumuz Yalı'dan şeh­
re inerken, Onun da ders için indiği günlerde, vapurun alt kamarasında merdive
nin yanındaki köşesinde kendisi ile konuşmanın çâresini bulurdum. Muhtelif konu­
lar üzerine söylediği öyle sözler olurdu ki, o devirde o kadar yaşh adamdan işiti-
lebileceği umulmazdı. Fakat, araya giren Ramazan günlerinde Onu rahatsız etme­
yerek kamaranın uzak bir tarafmda o t u r u r ve O nurâni ihtiyarı gözlük gözünde
Kur'ânı Kerîm okurken temâşâ ederdim...» (111/a - 344).

R Ü T B E L E R İ :

1848 (Zilhicce 1265)'de : Ülâ Rütbesi 2. Sınıfı


1880 (C. Evvel 1287)'de : Bâlâ Rütbesi

N İ Ş A N L A R I :

1. Rütbe'den Mecîdî Nişanı


2. Rütbe'den Osmânî Nişanı
(Fransa) Legion d'Honneur Nişanı'mn Commandeur Rütbesi
(Portekiz) Ocplac Nişanı'nm Commandeur Rütbesi
(Prusya) l'Aureur de la Cour Nişan'nm 2. Rütbesi
(İspanya) Carlos Nisam
(Papalık) Murassa' (Elmas ve Zümrütle işlenmiş) bir Kama
(Avusturya) François Josephe Nişanı

1075
Profesör Boyâbad'lı Hasar. Ağa adlı fakir bir
SÂLİH ZEKİ (114) adam'la Saniye Hanım'ın oğlu olup
1864'de İstanbul'da doğdu. Küçük yaşda
yetim ve öksüz kalıp büyük annesi ta­
rafından on yaşında iken (1874) yeni
açılan Dârüşşefeka'ya parasız yatılı ola­
rak verildi. Çok parlak zekâsı ve engin
riyazi kaabiliyeti, kısa zamanda o dev­
rin en büyük matematikçilerinden olan
ve Dârüşşefeka'da Matematik, Fizik,
Kimya Muallimliği yapan Mehmed Nâ­
dir Bey'in dikkatini çekdi ve özel suret-
de adı geçen tarafından yetiştirildi.
Rahmetli Nâdir Bey bu hususu şöyle
anlatmaktadır (114/c - 819):

«... Ben şimdi çıkıp gidecek ve bir


daha bu Mekteb'e (Dârüşşefeka'ya)
ayak basmayacak idim. Lâkin Senin
(= Sâlih Zekinin) şu tabîî istîdâdm be­
ni bu fikrimden vazgeçildi. Seni pek iyi
bir riyazi (yeri; yetiştirip enfes-i asa­
rım (eserlerimin en mükemmeli) sıra­
sına katacağım " dedikten sonra, yine Sâlih Zeki hakkında şunları a n l a t m a k t a d ı r :
"... Ben o zamanlar, gerek kendi derslerimin imtihanlarında, gerek mümeyyiz
sıfatıyle (bulunduğum) başkalarının imtihanlarında n u m a r a (vermek) hususunda
gaayet mümsik (elisıkı) idim. İmtihanları ciddî bir suretle icra eyler; yarım nu­
m a r a fazla veyahud eksik vermemeye gayret ederdim. O sene (1878) nihâyetinde
Dârüşşefeka'da icra olunan imtihanlarda, Sâlih Zeki'nin Sınıfı'na Cebr-i Âlâ'dan
yedi m ü h i m ve çetin dâvâ'yı nazarî (ye)'Ier (ve) mes'eleler ile (birlikde) vermiş-
dimu İmtihanlar tahrirî (yazılı) idi. Sâlih Zeki'nin imtihan kâğıdını tedkîk (incele­
me) yollu okuduğum zaman, o selaset-ı ifâde'ye, o veciz ve güzel hall-i mesâil'e
(mes'elelerin çözümüne) karşı izhârı beht ü hayret'den (hayret ve şaşkmlıkdan)
kendimi alamadım. N u m a r a hususunda o derece nıümsikliğime (hasisliğime) rağ­
men elim bilâ-ihtiyar not olarak n a m ü t e n a h i (oo) işaretini yazıvermiş...»
(114/c - 820).
Bu suretle 1882'de Dârüşşefeka'dan birincilikle me'zun oldu. Aynı yıl Posta ve
Telgraf Nezâreti Telgraf Kalemi'ne m e ' m u r olarak ta'yin edildi. Sözü geçen Nezâ-

(114) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C , 296., 396. sf.


b) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; 1413. sf.
c) Türkiye Maârif Târihi, Osman Ergin; 219., 220., 221., 412., 818., 823., 825., 827., 956., 1007.,
1141., 1242., 1288., 1314. sayfalar.
ç) M i l l î Kütübhâne; Eski Türkçe Eserler Katalogu, Ankara, 1957; 615.-618. st.

1076
retin Avrupa'da Uzman Telgraf Mühendisi ve Fizikçi yetiştirme karârı üzerine
(114/c - 411):
«.... Birkaç sene evvelleri Telgraf Dâiresi'nde bir Mektep açılıp talebesiyle
muallimlerine ayda onbin kuruş maaş tahsis buyrulmuş olduğu halde devam eden­
ler bir takım muhtâcîn-i etfal (fakir çocukları) ve muallimler ise yalnız usûl-i mu­
habere ameliyatını bilenlerden ibaret olup Talebenin yalnız kırâat-ı Türkiyye
(Türkçe o k u m a ) ve Muallimlerin ise telgraf me'murlannın usûl-i muhaberesinden
başka hiçbir ilim ve fenne mensub olmadıklarından bu Mekteb'den hiç bir gûnâ is­
tifâde mümkin olamaması hasebiyle.... bu Mekteb'in lüzumsuzluğu hissedilerek
kapatılmışdı.... Bu fende birkaç mühendis ve muallim yetiştirip bir tarafdan elek-
trik'in telgraf'da tatbîkaatını ve bir tarafdan da Saltanat-ı Seniyye-i Osmâniyye'de
Hikmet-i Tabîiyye (Fizik)'den bir kısm-ı azîm olan elektrik'in dahî erbabını hâsıl
eylemek ve elsîne-i ecnebiyye'de günden güne münteşir olan kütüb ve resail'in (ki­
tap ve dergilerin) lisân-ı Osmânî'ye (Türkçeye) nakliyle ta'mün-i ma'lûmat edilmek
maksadıyle, Dârüşşefeka'dan çıkmış ve iki seneden beri Dâire-i Nezâret Fen Kale-
mi'nde ameliyat (staj) görmüş ve Dârüşşefeka'da derslere devam eylemiş olan
dört Efendinin, elektrik'in her bir cihetini tahsil ile Dâire'de (Telgraf Nezâreti'nde)
istihdam edilmeleri ile beraber Dârüşşefeka'da veyahud şâir Mekâtib-i Âliye'de
(Yüksek Okullar'da) dahî Türkçe olarak tedris eylemeleri mütâlaasıyle Paris'de
bir sene evvel teşkil olunan Mekteb-i mahsûs'a i'zâm edilmeleri....» kabul edilerek
3 Ekim 1883 (20 Eylül 1299)'de Şevki, Fahri ve Mustafa adlarında, Dârüşşefeka me'-
zunu üç arkadaşı ile birlikde Paris'e gönderildi. Buradaki "Politeknik" Yüksek
Okulu'nda Elektrik Mühendisliği öğrenimini yine birincilikle bitirerek 1887'de is­
tanbul'a döndü.
Bir tarafdan Posta ve Telgraf Nezâreti Elektrik Mühendisliği ve Telgraf Mü­
fettişliği görevini yaparken, diğer yönden de, ek görev olarak 28 Ağustos 1889 (15
Ağustos 1305)'da Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne İ'dâdî Kısmı Hikmet-i Tabîiyye (Fi­
zik) ve Kimya Müderrisliği'ne getirildi. Bu görevden, Mülkiye İ'dâdî Kısmı'mn
Mercan İ'dâdîsi'ne nakli üzerine, 14 Ağustos 1900 (1 Ağustos 1316)'de ayrıldı.
Mülkiye'deki Müderrislik dönemi için öğrenicilerinden 1903 (1319 R.) me'zunu
rahmetli Mehmed Kadri Aytaman şu hâtırasını anlatmaktadır (114/a - 396):
<:... İ'dâdî Üçüncü Sınıftayız. Hikmet-i Tabîiyye (Fizik) imtihanımız var. Tale-
beı. Hocamız Rahmetli Salih Zeki Bey'den titriyor. Zâten imtihanda, ona düşen 6
numaradan fazla alamıyor.
Herkes Muavin Rahmetli Cevdet Bey'in tarafına geçmek istiyor. Ben, Salih
Zeki Bey'e düştüm. İlk sual olarak bana, Tınnet (Çınlama, Diyapozon) nedir? dedi.
Cevabım derhal verdim. Kabul etmedi; hayır öyle değil, dedi. Ben ısrar ettim; Ki-
tap'da da arzettiğim gibidir, efendim dedim. Kızdı:
— Bu kitabı ben yazdım, öyle değil, dedi.
Cevap verdim:
— Bu kitabı siz çok sene evvel yazdınız, fakat ben bu akşam tekrar ettim,
dediğim gibidir, diye direndim; ve:

1077
— Emrediniz kitabı getirsinler, dedim.,. Zile bastı, Sınıfın Mubassırından bir
Hikmet (Fizik) Kitabı istedi. Mubassır kitabı getirdi; tedkîk edince benim dediğim
gibi olduğunu gördü. Kızardı; başka bir sual sormadı çıkınız dedi. Bana da 10 nu­
mara vermişti. Benden sonra daha beş efendiye 10 numara vermiş; fakat bunlar
Sınıfın o kadar çalışkanlarından değildiler. Tevzi-i Mükâfat Cedveli için rahmetli
276 numaralı Yahya Tâhir'den başlamış ve 6. olarak da beni (zikr-i cemil)'e dâhil
etmiş. Eğer, altı efendiye daha 10 mimara verseydi, ben zikr-i Cemil'den mahrum
dahî kalacaktım.»
Bu arada Dârüşşefeka ve Yüksek Mühendis Mektebi'nde Fizik, Yüksek Riyazi­
ye Profesörlüğü de yaptı.
1895'de Rasathane Müdîrliği'ne; Meşrûtiyet'in i'lânından hemen sonra da 1908'de
Maârif Nezâreti Meclis-i Maârif A'zalıgı'na getirildi. Tevfik Fikret'in Galatasaray
Müdîrliği'nden isti'fâen ayrılması üzerine 1910'da sözü geçen Müdîrliğe ta'yin edil­
di. 1912'de Maârif Nezâreti Müsteşarı; 1913"de Darülfünun Umum Müdîri (Üniver­
site Rektörü) oldu. 1917'de de bu görevden isti'fâen ayrılıp yalnız Fen (Fakültesi) Şu­
besi Müderrisliği (Profesörlüğü) ile uğraştı. 192ö'de akıl hastalığına tutularak Şişli
Fransız Hastahânesi'ne tedavi için kaldırıldı ise de kurtulamayarak 1921'de Hakkın
rahmetine kavuştu. Mezarı Fâtih Câmi'i Bahçesi'ndedir.
Üç defa evlenmişdir. Birinci eşinden bir; ikinci eşi olan Rahmetli ve Büyük
Türk Edîbesi Halide Edib (Adıvar)'dan iki oğlu vardır. Üçüncü evliliğinden çocu­
ğu olmamışdır.
Dehâ mertebesinde bir riyâzî kaabiliyet ve zekâya sâhibdi. Ahmed Midhat
Efendi ile Mûsikîye, İzmir'li Ferid Efendi ile ba'zı fennî mes'elelere, Riyaziyeci
Mahmud Emin Bey'le Cebir denklemlerine, Cebirci İbrahim Efendi ile "Teslîs-i Za­
viye (= Açı'yı üç'e b ö l m e ) " mes'elesine dâir çok çetin kalem tartışmaları vardır. Son
cildleri basılamayan, büyük ilmî kudretinin ve çok yorucu, uzun çalışmala­
rının ü r ü n ü olan Kaamûs-ı Riyaziye ile Asar-ı Bâkiyye en önemli eserlerinden­
dir.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (114/ç)

1 — Hikmet-i Tabîiyye [(Fizik) Ahmed Fahri ile birlikde]


l . C : istanbul, Karabet Mat.; 1309 (1893); 812 sf.; 8°
2 — Muhtasar Hikmet-i Tabîiyye (2 cild b i r a r a d a )
İstanbul, Karabet Mat.; 1312 (1896); 407 sf.; 8°
3 — Hûlâsa-i Hesâb-ı İhtimâli
İstanbul, Mühendishâne Mat.; 1314 (1898); 58 sf.; 8°
4 — Nazarî ve Amelî Muhtasar Hendese
istanbul, Karabet Mat.; 1318 (1902); 230 sf.; 8°
5 — Hikmet-i Tabîiyye
l . C : İstanbul, Karabet Mat.; 1322 (1906); 424 sf.; 8°
6 — İlim ve Faraziye; Felsefe-i İlmiyye (Henry Poincare'den tere.)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1322 (1906); 270 sf.; 8°

1078
7 — Nazari ve Amelî Hendese : 1 Ksm.; Hendese-i Müsteviyye
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Mat.; 1322 (1906); 200 sf.; 8°; 3. bası
8 — Muhtasar Hendese
İstanbul, Karabet Mat.; 1325 (1909); 90 sf.; 8°
9 — Hikmet-i Tabîiyye
İstanbul, Karabet Mat.; 1326 (1910); 448 sf.; 8°
10 — Mebâdî-i Hendese
İstanbul, Karabet Mat.; 1326 (1910); 45 sf.; 8°; şekilli
11 — Hikmet-i Tabîiyye-i Umûmiyye'den Mebhas-i Harâret-i Harekiyye (Darülfünun
Riyaziye Şubesi için)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1326 (1910); 207 sf.; 8°
12 — Hikmet-i Tabîiyye-i Umûmiyye'den Mebhas-i Savt [ ( = Genel Fizik'den Ses
Bölümü) Darülfünun Riyaziye Şubesi için]
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1326 (1910); 160 sf.; 8°
13 — Hikmet-i Tâbîiyye-i Umûmiyye'den Mebhas-i Câzibe-i Umûmiyye (= Yerçekimi)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1327 (1911); 1 + 178 sf.; 8°
14 — Elastikiyyet ve Şa'riyet (Esneklik ve Kılcallık)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1327 (1911); 199 sf.; 8°
15 — Yeni Tertib Hikmet-i Tabîiyye
l . C : istanbul, A. Asaduryan Mat.; 1327 (1911); 431 sf.; 8°
16 — Cebir Dersleri (İ'dâdî'ler için)
İstanbul, Karabet Mat.; 1328 (1912); 439 sf.; 8°
17 — Hesâb-ı İhtimâlat (Darülfünun Riyaziye Şubesi için)
istanbul, Matbaa-i Âmire; 1328 (1912); 322+4 sf.; 8°
18 — (Umûmî Fizik'den) Elektrik (bahsi)
istanbul, Matbaa-i Âmire; 1328 (1912); 188 sf.; 8°
19 — Nazarî ve Amelî Mücmel Hendese
istanbul, A. Asaduryan Mat.; 1329 (1913); 216 sf.; 8°
20 — Mücmel Cebir
İstanbul, Tefeyyüz Kitabhânesi; 1329 (1913); 240 sf.; 8°
21 — Âsar-ı Bâkiyye (2 cild)
İstanbul, Matbaa-i Amire; 1329 (1913); ? ; ?
22 — Müsellesât-ı Müsteviyye
istanbul, Matbaa-i Kader, 1329 (1913); 411 sf.; 8°
23 — İlmin Kıymeti (Henry Poincare'den terceme)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1330 (1914); 281+2 sf.; 8°
24 — Darülfünun Konferansları [(istanbul) Dâriilfünûn'da 1330 - 1331 (1914 - 1915),
1331 - 1332 (1915 - 1916) ders yıllan içinde Cuma günleri riyaziyat (Matema­
tik) Muallim ve Muhiblerine verilen Konferanslar; 2 cild ve lügatçe]
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1331 (1915); ? ; ?

1079
25 — Muhtasar Kozmoğrafya (Astronomi)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1332 (1916); 104 sf.; 8°
26 — İlk Hendese Dersleri
İstanbul, Necm-i İstikbâl Mat.; 1332 (1916); 56 sf.; 8°
27 — Mîzân-ı Tefekkür
İstanbul, Kanaat Mat.; 1332 (1916); 285 sf.; 8°
28 — Küçük Hikmet-i Tabîiyye (Mahmud Ekrem ile birlikte)
İstanbul, Necm-i İstikbâl Mat.; 1333 (1917); 304 sf.; 8°
29 — Yeni Usûl Hendese (Hemazasp Hakiyan ile birlikde; 4 cild)
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Mat.; 1335 (1919); 470 sf. 8°
30 — Kaamûs-s Riyaziyat (vefat ettiğinden 2. cildi basılmadı)
l . C : İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1340 (1924); 208 sf.; 4°
O

SELİM SİRRİ TARCAN (115) Karadağ (1875 Hersek İsyanı) Mu-


hârebesi'nde şehid düşen Miralay
(= Albay) Yusuf Bey ile Yazıcı Selim
Efendi kızı Zeynep Hanım'ın oğludur.
25 Mart 1874'de Mora Yenişehiri'nde
doğdu. Babasının vefatından sonra aile
siyle birlikte İstanbul'a geldi. İlk ve
Orta öğrenimini tamamlayıp Galatasa­
ray Sultânîsi'ne girdi. Burada Son Sını­
fa kadar okuduktan sonra aç'Ia:ı sına­
vı kazanıp "Mühendishâne-i Berri-i Hü­
mâyun (= Askerî Mühendis ve Topçu
Harb Okulu) "a girdi. 1894'de buradan
İstihkâm Teğmeni olarak me'zun oldu.
Divrik'li Osman Paşa'ya yaver ola­
rak İzmir'e gönderildi. İzmir'de bir ta­
raftan resmi görevim yaparken, dîger
yönden de bir arkadaşı ile birlikde "İr­
fan" adlı özel bir ilkokul açdı. İzmir
Gazeteleri'nde de eğitime ve pedagojiye
dâir yazılar yazmaya başlamakla bera­
ber İzmir î'dâdîsi ile San'at Mektebi
(Erkek San'at Enstitüsü)'nde Jimnas-

(115) Bak.: a0 Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 309. sf.


b) Cumhuriyet Gazetesi; 3 Mart 1957; 1., 4. sf.
c)Ulus Gazetesi; 2 Mart 1960; 2. sf; 1. st.
ç) T.B.M.M. S i c i l l i ; Nu. 957
d) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; I.A. Gövsa; 1438. sf.
<î)Millî Kütübhâne; Eski T ü r k ç e Eserler Katalogu; Ankara. 1957; 681., 682. sf.
f) Talebimiz üzerine, kızı Sayın Bn. Azade Kent'in gönderdikleri ve Arşivimizde mahfuz 12.12.1967
günlü mektup
g) Yakın Târihimiz; Haftalık Dergi, 1 O; 129., 132., 189. sf.; 3.C.: 132. sf.
1080
tik ve Fransızca Muallimliği yaptı. 1900 (1316 R.)',de Yüzbaşı rütbesiyle ve Sultan
Abdülhamid'in Fahrî Yaverlik'i pâyesiyle İstanbul Anadolu Kavağı istihkâm Bö-
lüğü'ne nakledildi. Bu arada Hendese-i Mülkiyye (Yüksek Mühendis) Mektebi'nde,
Mühendishâne-i Berrî4 Hümâyun'da, Aşiret Mektebi'nde Jimnastik, Eskrim ve
Fransızca Muallimliklerini de deruhde etti. 1906'da özel bir jimnastik Mektebi aç­
tı. Aynı yıl "Gizli Ittihad ve Terakki Cem'iyyeti İstanbul Şubesi"ne yemin ettirile­
rek alındı ki, Rahmetli 1935'de yazdığı hâtıralarında bunu şöyle anlatmaktadır
(115/g - 189):
«.... Önce (Mülkiye 1881 yılı me'zunlarmdan ve 6. Müdîrlerinden) esbak Dâhili­
ye Nâzın ve Şehremini Celâl Bey'i, Sultanahmed Câmi'i civânndaki Evimde yemin
ettirerek Cem'iyyete aldık. Biraz sonra Binbaşı Paşabahçeli Safvet de aramıza ka­
tıldı. Tophane (Askeri) Fabrikası'nda çalışan amele içinde vaktiyle orada ben
muallim iken zekâ ve ahlâklarını beğendiğim Osman Kahraman ve Süleyman Efen­
di nâmında iki gence de yemin ettirerek Cem'iyyete aldım. Tam bir sene, bin tür­
lü tehlike içinde elliye yakın kimseye müracaat ettim. Bir kısmı kestirmeden red­
dettiler; bir kısmı da kalben bizimle beraber oldukLannı fakat fi'len bu işe katıla­
mayacaklarını söylediler. Ancak yedi kişi kat'î olarak ikna' edilebilmişdi. 10 Tem-
muz'da Rumeli'de Meşrûtiyet i'lân edildikden sonra, biz İstanbul'daki ittihad ve
Terakki Mensublan, 12 Temmuz 1324 (26 Temmuz 1908) Pazar günü " T a h t a b u r u n
H a m " n d a toplandığımız zaman, Cem'iyyet'in cem'an yekûn a'zâsı yirmi kişiden
ibâretdi. Meşrûtiyetin ilk günlerinde Cem'iyyet ( İ t t i h a d ve Terakki) bir blöfden
ibaret idi. (Sultan) Abdülhamid'in korktuğu umacının aslı astan yoktu. Meydan
genişledikten sonra a t oynatanlar çok oldu. Fakat, İstanbul'da Hafiyelerin kuş
uçurtmadığı bir zamanda sırf Vatan kaygusu ile sürgünü, hapsi, ölümü göze ala­
rak gizli bir Cem'iyyete girmek herkesin harcı değildi. Onun içindir ki, ben o za­
manki arkadaştan, yaşadığım müddetçe hürmetle anacağım (Meşrûtiyet'in Hâ­
nının ertesi g ü n ü kendiliğinden) ele aldığım ve bir -ay kadar îfâ ettiğim İstanbul
İnzibâtı'nı te'min işi kıskançlıklara sebeb oldu. Bazı açıkgözler beni düşürüp ye­
rime geçmek için tedbirler aldı. Cem'iyyetin merkezini Tahtaburun Hanından Şe­
ref Efendi Sokağı'na naklettiler. Ben de çekildim. Yine kendi mesleğime, ya'ni
(İstihkâm Subaylığı ve) Terbiye-i Bedeniyye Hocalığı'na döndüm »
Meşrûtiyet'in o karışık ve nizamsız günlerinde Filozof Rıza Tevfik'le birlikte
halkın nümayişlerini sevk ve idare ile o zamanki Nazırlara Meşrûtiyet'e sâdık ka­
lacaklarına dâir halk huzurunda yemin ettirmişdir.
1910'da ilm'e dayanan İsveç Usûlü Jimnastik tahsili için Stockholm'a gitti ve
böylece politika hayâtından tamamen çekildi. 1912'de İsveç usûlü jimnastik uzma­
nı olarak İstanbul'a döndü ve 1913'de askerlikten ayrılarak kendisini spor
ve beden eğitimi çalışmalarına verdi. 1914'de Maârif Nezâreti Beden Terbi­
yesi Müfettişliğine yükseldi. Birinci Cihan Savaşı'nda Alman Hükûmeti'nden Tür­
kiye'ye gizlice yirmi iki seferde pekçok miktarda patlayıcı madde kaçırdı. Harbin
sonlarına doğru getirildiği Dârülmuallimîn-i Âliye (Yüksek Öğretmen Okuhı) Mü-
dîrliği'nden 1922'de Maârif Nezâreti 1. Sınıf Müfettişliği'ne terfi' etti. Bu arada 13

1081
Ekim 1918'den, 1 Aralık 1919'a kadar yeniden açılan Mekteb-i Mülkiyye'de Terbi-
ye-i Bedeniyye Muallimliği yaptı; sözü geçen târihde istifâen ayrıldı. 1926"da îs-
veç'den Uzmanlar getirterek istanbul - Çapa'da kız ve erkek "Jimnastik
Muallimleri için kurslar" açtı. 1927'de tekrar Maârife kabul edilerek Maârif Vekâ­
leti 1. Sınıf Müfettişliğine ta'yin edildi.
11 Mayıs 1928'de Türkiye'de ilk defa olarak ve bu günkü "19 Mayıs Gençlik ve
Spor Bayramı" nm esâsını teşkil eden ve "Jimnastik Şenlikleri" adı altında Tak­
sim Stadyumu'nda:
1 — istanbul'daki bütün kız lise ve Orta Okul, Öğretmen Okullan'nın;
2 — Erkek lise ve Orta okulları ile Öğretmen Okulu'nun
3 — Stajyer Kadm - Erkek Jimnastik Muallimleri'nin iştirakiyle
Spor Şenlikleri tertibledi. 1931'de Maârif Vekâleti Başmüfettişliğine terfi' etti. Bu
görevde iken 1934'de Ordu Milletvekilliği'ne getirildi. Mab'usluğu 1946 yılma kadar
devam etti. Bu târihde emekli olarak istanbul'a çekildi. 2 Mart 1957 akşamı Ni-
şantaşı'ndaki evinde sofra başında otururken ansızın, 83 yaşında olduğu hâlde
Hakkın rahmetine kavuşdu.
1905'de Hâdiye Fikrî Hanımla evlendi; Azade Kent ile Selmâ Hanımların ba­
bası idi. Fransızca bilirdi; Batı Müziği ile uğraşmak ve flüt çalmak hobisi idi.
Pekçok nişan ve madalyayı hâmildi. Uzun yıllar Beynelmilel Olimpiyat Komitesi
Türk Delegeliği'ni îfâ etti. Rahmetli, Memleketimiz'de isveç Usûlü Jimnastiğin ku­
rucusudur.
B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (115/e v e 115/f)

1 — İsveç Usûlünde Jimnastik: Terblye-i Bedeniyye (2. bası)


istanbul, ikbâl Kitabhânesi; 1326 (1910); 10 sf.; 8*
2 — İsveç Usûlü Terbiye-i Bedeniyye ve Mekteb Oyunları
İstanbul, İkbâl Kitabhânesi; 1329 (1913); 243+1 sf.; 8° ; 8 planş
3 — Spor İdmanları
İstanbul; 1329 (1913); 96 sf.; 8° ; 10 plânş
4 — Macaristan'da Terbiye-i Etfal (= Çocuk terbiyesi)
İstanbul, Şems Mat.; 1330 (1914); 56 sf.; 8°
5 — 6 yaşından 15 yaşına, 9 yaşından 12 yaşına, 12 yaşmdan 15 yaşma kadar
Kız ve Erkek Çocuklar için Jimnastik (3 cild birarada)
istanbul, Şkt. Mürettibiyye Mat.; 1332 (1916); 168 sf.; 8°
6 — Terbiye-i Bedeniyye Nazariyyâtı ve Usûl-i Ta'Iim (Kız ve Erkek Muallim
Meklebleri Son Sınıfları için)
istanbul, Matbaa-i Amire; 1335 (1919); 375+1 sf.; 8°
7 — Kahkaha Sultan
istanbul, J a n d a r m a Mat.; 1339 (1923); 144 sf.; 8°
8 —• Prag Spor Pedagojisi Kongresi ve Seyahat İntibaları
istanbul, Matbaa-i Amire; 1925; 57 sf.; 8°
9 — Mekteblere Mahsus Aletsiz İsveç Usûlü Terbiye-i Bedeniyye (2. bası)
İstanbul, Şkt. Mürettibiyye Mat.; 1926; 87 sf.; 8°

1082
10 — Muallimlere Terbiye-i Bedeniyye Rehberi
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1926; 106 sf.; 8°
11 — Sporcu Neler Bilmeli
İstanbul, Şkt. Mürettibiyye Mat.; 1926; 206 sf.; 8°
12 — Tenis
İstanbul, Marifet Mat.; 1926; 22 sf.; 8°
13 — Terbiye-i Bedeniyye Târihi
İstanbul, Devlet Mat.; 1928; 146 sf.; 8°
14 — Hâtıralarım; Evvel Zaman İçinde
İstanbul, Türkiye Yayınevi; 1946; (ayrı b a s ı m ) ; 7 sf.; 8°
Bunlardan başka, kızı Sayın Bn. Azade Kent'in bildirdiğine göre, Beden Ter­
biyesi, Coğrafya, Genel Kültür konularında kırk kadar basılmış eseri vardır.
O

Ord. Prof. Eskişehir tacirlerinden Habib Hakkı


TÂHİR TANER (116) Efendi ile Ayşe Taner Hanım'ın oğlu­
dur. 1883'de Eskişehir'de doğdu. İlk ve
Orta öğrenimini Eskişehir'de, Lise öğ­
renimini de Galatasaray Sultanîsi (Li-
sesi)'nde tamamlayıp 1905'de İstanbul
Mekteb-i Hukûku'ndan; 1912'de de Pa­
ris - Sorbon Üniversitesi Hukuk Fakül­
tesi'nden me'zun oldu.
İstanbul Hukuk Mektebi'nden me'­
zun olunca bir tarafdan avukatlığa, di­
ğer yönden de 1906'da ta'yin edildiği
Nümûne-i Terakki Mektebi Fransızca
öğretmenliği'ne başlayarak Devlet ve
öğretim hizmetine girdi.
1909'da Adliye Nezâreti'nin açtığı
müsabaka sınavını kazanarak Paris'e
gönderildi. Sorbon Üniversitesi Hukuk
Fakültesi'nde lisans öğrenimini de ta­
mamladıktan sonra Yurd'a dönüp 1913''-
de Adliye Nezâreti Müfettiş Muavinliği­
ne getirildi. Aynı yıl sözü geçen Nezâ-

(116) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C ; 297. sf.


b) Cumhuriyet Gazetesi; 14 Eylül 1962; 2. sf.; Prof. Dr. N. Kunter.
c) Ulus Gazetesi; 13 Eylül 1962; 3. sf., 8. st.
ç) Akşam Gazetesi; 7 Ocak 1949; 1. sf., 5.-6. st.
d) Talebimiz üzerine Prof. Tâhir Taner Te'sisi Mütevellisi ve kızkardeşi Sayın Bn. İffet Olpak ve
onun kızı Sayın Bn. Nüzhet Kuraner'in müştereken hazırladıkları ve Arşivimizde mahfuz 25.10.1967
günlü notlar.
e) M i l l î Kütübhâne, Eski Türkçe Eserler Katalogu, Ankara, 1957; 680. sf.

1083
ret Umûr-ı Cezâiyye (Ceza İşleri Genel) Müdîrliği'ne getirildi. Bu görevi sırasında
İttihad ve Terakki I k t i d â n n c a Kapitülasyon'lan kaldırma hususundaki k a r â n n
hazırlanmasında önemli rol oynadı. Aynca "İâde-i Mücrimin (= Suçlulann İade­
si)", Adlî Yardımlaşma, İkaamet ve Konsolosluk Mukaavelelerini müzâkere için
Berlin ve Viyana'ya gönderilen Hey'etlere katıldı.
8 Ekim 1918'de ek görev olarak İstanbul Hukuk Mektebi Ceza Hukuku Müder­
risliğine de ta'yin edildi. Bunlara ilâveten 1 Ekim 1919'da Mekteb-i Mülkiyye Hu-
kûk-ı Ceza Müderrisliğini de deruhde etti. 1921'de İstanbul İstinaf Mahkemesi Müd-
deî-i Umumiliği'ne (Savcılığına) terfi' etti. T.B.M.M. Hükûmeti'nin, Büyük Zafer'-
den sonraki da'vetini kabul ederek ve İstanbul'daki görevlerinden ayrılarak 12 Ka­
sım 1922'de T.B.M.M. Hükümeti Adldyye Vekâleti Müsteşar Vekilliği'ne atandı. Bu
görevde birhuçuk yıla yakın kaldıktan ve Lozan Sulh Konferansının her iki safha­
sındaki Delegasyon Hey'eti'ne de katıldıktan ve bilhassa Kapitülasyonların kaldı­
rılması hususunda büyük hizmetler îfâ eyledikten sonra İstanbul'daki öğretim gö-
revi'ne dönebilmek için 1923 sonunda Müsteşârlıkdan isti'fâen ayrıldı. Hukuk Mek­
tebindeki Kürsîsine ve 13 Ekim 1923'de de Mülkiye'deki Müderrisliğine döndü.
1927'de Hukuk Mektebi Reisliğine (Dekanlığına) getirildi. 1933'de İstanbul Üniver­
sitesi kurulunca Rahmetli Tâhir (Taner) Bey de Hukuk Fakültesi Dekanlığına ve
Ceza Hukuku Kürsîsi Ordinaryüs Profesörlüğüne naklen ve terfian ta'yin edildi.
1934'de Dekanlık görevinden isti'fâen ayrıldı. Mülkiye Mektebi'ndeki Profesörlüğü
de S.B.O. nun 1936'da Ankara'ya nakline kadar devam etti. 1944'de İstanbul Üni­
versitesi Kriminoloji Enstitüsünü kurdu ve Müdîrliğini de deruhde eyledi.
1949'da (350.000) üçyüzelliıbin lira değerinde Şişli'deki bir apartmanını İstan­
bul Üniversitesine "Tâhir Taner Vakfı" te'sis edilmesi için bağışladı. Buna dâir
basın haberi şöyledir:
«Ord. Prof. Tâhir Taner, Şişli'de 350.000 Tl. değerinde ve "TAN" adlı Apartma­
nını Hukuk Fakültesine teberru' etti. Bununla bir Te'sis vücûda getirilecek ve
Apartman geliri ile:
1. Her yıl Ceza Hukuku'na âid en iyi eser yazana mükâfat,
2. Geçim zorluğu çeken ve fakat "Çalışkan" vasfını kazanan ve Hukuk Fakülte­
sinde öğrenici olarak bulunanlara, Fakülteyi bitirinceye kadar karşılıksız burs ve­
rilecek,
3. Her üç yılda bir, mükâfatlı olarak Ceza Hukuku'nun belirli konularında in­
celeme, araştırma yanşmaları düzenlenecekdir...» (116/ç)
Elli yıl Devletin, 37 yıl öğretim üyesi ve eğitimci olarak Gençliğin hizmetinde
bulundukdan sonra kanunî yaş haddi dolayısiyle 1955'de emekliye ayrıldı. 1956'da
İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri kendisi için bir "Armağan" neşrederek, müş­
terek eserlerini "Büyük Üstadlan"na muhabbet ve hürmetle takdim ettiler.
12 Eylül 1962'de istanbul'da Şişli'deki evinde kalb krizi sonucu Hakkın rahme­
tine kavuştu. Mezarı Zincirlikuyu'dadır.

1084
« Milletlerarası ilmî ve siyâsî bir çok kongre ve konferanslarda Memleketimi­
zi temsil etmiş olan Tâhir Taner, 1926 yılından beri Lahey Dâimi Hakem Mahke­
mesi Türk üyelerinden idi. Toulouse Üniversitesi, 1948 yılında bu büyük Türk Ho­
casına fahrî doktorluk unvanını verdi.
Ord. Prof. Tâhir Taner bir çok kanunların hazırlanması için kurulan komis­
yonlara katılmısdır. Bugünkü Ceza Muhakemeleri Usûlü Kanunu Tasarısını hazır­
layan İstanbul Komisyonu onun başkanlığında çalışmışdır. Kendisi gerek Ceza
Hukuku, gerek Ceza Muhakemesi Usûlü sahasında Memleketimizin yetiştirdiği en
büyük otoritelerden biri idi. Bu iki ilim dalında pek çok ıstılah (terim) onun ese­
ridir. Bu iki hukuk dalını batılı anlamda Memleketimiz'de kuran o'dur, diyebiliriz.
1953 yılında 3. baskısı yapılan Ceza Hukuku adlı kitabı, o güne kadar görülmemiş,
duyulmamış bir mükemmellik nümunesidir; bugün bile her Hukukcu'nun başvur­
duğu temel kitablardan biridir.
Tâhir Taner, Ceza Muhakemeleri Usûlü Dersi'nin öğretiminde sentetik bir me-
tod tâkib ederek yeni bir çığır açdı. Bu dersi kolay öğrenilir bir hâle getirdi ve
ona ilmî bir hüviyyet verdi. Ceza Muhakemeleri Usûlü adlı Kitabı'nın 1955 yılında
yapılan 3. basısı artık "Türk Klâsik (ilim) kitapları" araşma girmişdlr.
Merhumun bir dîger meziyeti de çok değerli bir hoca olması idi. En çetin ko­
nulan en tatlı şekilde anlatır; en güç bahisleri kolaylıkla öğretirdi. Dersin kavra­
nılıp kavranılmadığım öğrenicilertnin gözlerine bakarak anlardı. Öğrenicilerden
bahsederken "bizim evladlar" derdi. Oğrenicileri de onu sever ve sayarlardı. Böyle­
sine sevilip sayılan hoca pek az görülmüştür. Kendisi, dürüstlük ve vazifeşinaslık
sembolü idi. Kendisine verilen vazifeleri mükemmel bir şekilde ve tam zamanında
yerine getirirdi. Doğru olduğuna samîmi olarak inandığı fikri, açıkça ve metanetle
müdâfaa ederdi....» (116/b).
Genç yaşında evlendiği Âliye Taner Hanım, Kendisinden evvel Hakkın rahme­
tine kavuşduğu için dul idi. Çocuğu olmamış; erkek kardeşinin büyük oğlu ile kız
kardeşinin küçük kızını evlâd edinmiş idi. Çok iyi Fransızca bilirdi.

BASILMIŞ ESERLERİ (116/d ve 116/e)

1. Hukûk-ı Ceza (Darülfünun Hukuk Şb.; 3.-4. sömestr için; 2. kısım)


İstanbul, Darülfünun Mat.; 1928; 376 sf.; 4°
2. Hukûk-ı Ceza (Mekteb-i Mülkiyye İdâri Şb. için)
İstanbul, Mekteb-i Mülkiyye Mat.; 1928; 414 sf.; 8°
3. Ceza Hukuku ve Türk Ceza Kanunu Şerhi (l.C.)
İstanbul, Bozkurt Basımevi; 1937; 400 sf.; 8°
4. Tanzimat Devri'nde Ceza Hukuku, (Ceza) Kanunları
İstanbul, Maârif Mat.; 1940; 221-232 sf.; 8° (ayrı bası)

1085
5. Ceza Muhakemeleri Usûlü Ders Notlan
İstanbul, Arkadaş Basımevi; 1942; 309 sf.; 8°
6. Ceza Muhakemeleri Usûlü [(Hukuku) 3 defa basıldı]
İstanbul, Kenan Mat.; 1945; 464 sf.; 8°
7. Ceza Hukuku; Umumî Kısım
İstanbul, Ahmed Said Mat.; 1949; 732 sf.; 8°
8. Türk Ceza Kanunu'nun 9.7.1953 tarihli ve 6123 Sayılı Kanun'la Değiştirilen
Hükümleri
İstanbul, Akgün Mat.; 1954; 55 sf.; 8°; (ayrı bası)

13 Eylül 1882'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne İ'dâdî


(Binbaşı) TEVFİK (117) Kısmı Hikmet-i Tabîiyye (Fizik) ve Kimya Dersleri
Muallimliği'ne getirildiğine; bu görevde iken 28 Ağus­
tos 1888 (15 Ağustos 1304)'de Hakkın rahmetine kavuştuğuna dâir kayıddan baş­
ka, araştırmalarıma rağmen hakkında bir bilgi elde edinemedim.
Rahmetli Ali Kemâl "Ömrüm" adlı tefrikada, hocası Tevfik Bey'i şöyle anlat­
m a k t a d ı r (117/b):
" . Hoşumuza giden hocalardan biri de Binbaşı Tevfik Bey idi M, "Cadı Tev­
fik" lâkabıyle ma'ruf, lâkin fevkalâde müstaid ve muktedir idi. Güzel ders takrir
ederdi. Sâhib-i ihtisas olduğu için, ne okul tuğunu bilir, mükemmelen de ders anla­
tırdı. Fevkalâde natûk idi. Husûsiyle pek munsif ve âdil idi. Hiç hatıra, gönüle bak­
mazdı. Meselâ Sınıfımızda ricâl-i devlet'den büyük bir zâtın oğlu vardı ki, gaayet
gabî idi. Fakat ekseriyetle dîger hocalar ona dalkavukluk ederlerdi. Cadı Tevfik
birgün bu Efendiyi derse kaldırdı. Tabîi boş o kadar bomboş buldu ki, âdeti veç­
hile fena donattı. Hattâ:
— Seni de Allah adam yaratıyorum diye mi yaratmış, kütük demeye ka­
dar vardırmıştı......"

(117) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler.; J. C; 296. sf.


b) Türkiye Maârif T â r i h i ; Osman Ergin; 2. C; 503. sf.

1086
Profesör Yani Melahrinos Efendi ile Mme. Anna
YORGAKİ MELAHRİNOS (118) Melahrinos'un oğludur. 1850'de İstan­
bul'da doğdu. İlk, Orta, Lise öğrenimi­
ni İstanbul Rum Mektebleri'nde, Yüksek
öğrenimini de İstanbul Mekteb-i Hu-
kûk'unda tamamladı ve buradan me'-
zun oldu.
Hukûk'dan me'zuniyetini müteâkıb,
birkaç sene İstanbul Rum Mekteble­
ri'nde öğretmenlik yapıp, buralarda
Türkçe'nin yayılmasına çalışdı. 1875'de
Zabtiye Nezâreti Tercemanlığı"na ta'yin
edilerek devlet hizmetine girdi. Adliye
Nezâreti'nin, Muhtelit 1. Ticâret Mahke­
mesi için açtığı müsabaka sınavını kaza­
narak sözü geçen Mahkeme Hâkim Mu-
âvinliği'ne getirildi. Birkaç yıl sonra
Başmüddeî-i Umûmî Muâvinliği'ne terfi'
etti. Bu arada, ek görev olarak 13 Ey­
lül 1892 (1 Eylül 1308)'de Mekteb-i Mül-
kiyye-i Şâhâne Yüksek Kısım Hukûk-ı
Ceza Müderrisliği'ni ve Mekteb-i Hukuk
aynı Ders Müderrisliğini deruhde etti.
1895'de Şarkî (Doğu) Anadolu Bölgesi Adliye Müfettişligi'ne ta'yin edildiğinden
28 Kasım 1895 (15 T. Sâni 1311 )'de bu görevlerinden isti'fâen ayrıldı. İkinci yıl so­
nunda, sıhhî sebeb dolayısıyle, İstanbul Bidayet Mahkemesi A'zâlığı'na nakledildi.
Bir süre sonra, Deniz Ticâret Mahkemesi Reisliği'ne; iki yıl sonra da Temyiz Mah­
kemesi A'zâlığma yükseldi.
Meşrûtiyet'in i'lânından sonra 11 Kasım 1908 (28 T. Evvel 1324)'de uhdesine 2. de­
fa ve ek görev olarak Mekteb-i Mülkiyye Hukûk-ı Ceza, Usûl-i Ceza, Ticâret Huku­
ku ve İcrâ-İflâs Hukuku Müderrisliği de verildi. Bu görevde 14 Ağustos 1914
(1 Ağustos 1330)'e kadar kaldıktan sonra, tesbît edilemeyen bir sebeble, azledildi.
Mülkiye'de Müderrisliği sırasında öğrenicilerinden bulunan rahmetli M. Emin
Erişirgil, Hocası Yorgaki Efendi hakkında şunları yazmışdı (118/ç):
«.... Çok temiz bir Türkçe ile konuşan Hukûk-ı Ceza Profesörü (müz) Yorgaki
Efendi de "Adlî K a p i t ü l â s y o n l a r ı n hükümlerini söylerdi. Ama, bunu yalnız ondan
dinlemişseniz, Kapitülâsyonları başka yerlerin kanunlarında ve usullerinde de bu­
lunan tabii bir hal sanırdınız....
1915'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. Avukatlıkla uğraşdı. 1927 yılında İs­
tanbul'da vefat etti.

(118) Bak.: a)Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 297. sf.


b)Talebimiz üzerine Yorgaki Efendinin damadının damadı Sayın Dr. A. Yuvanidis'in gönderdiği ve
Arşivimizde mahfuz 9 Kasım 1968 günlü mektup.
c) Millî Kütübhâne; Eski Türkçe Kitablar Katalogu; 1957; 758., 759. sf.
ç) Ulus Gazetesi; 12.9.1953; 2. sf.; Emin Erisirgil'in hâtıraları.

1087
Arabca, Farsça, Fransızca lisanlarını iyi bilirdi. Mülkiye'nin ve Hukuk Mekte-
bi'nin en önemli ve saygı gören Müderrislerindendi. Evli olup, bir erkek ve üç kız
evlâd babası idi.
B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (118/b v e 118/c)
1 — Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkatı'nın Şerhi (M. Tal'at ile)
İstanbul, 1301 - 1302 (1885 - 1886);
1. C : 1190 sf.; 2. C : 2. Ksm.; 2167 sf. = 8°
2 — Hukûk-ı Ceza (Mek. Mülkiyye-i Şâhâne 6. Snf. Talebesi için)
istanbul; 1310 - 1312 (1894 - 1896); 492 sf.; 8°
3 — Usûl-i Cezâiyye: Amelî ve Nazarı Kitâb-ı Deâvî (Dâvalar Kitabı)
1. C: istanbul, Mahmudbey Mat.; 1324 (1908); 20+256 sf.; )
2. C: istanbul, Mahmudbey Mat.; 1327 (1911); 9 + 3 0 0 + 1 sf.; J
4 — Usûl-ı Cezâiyye: Kitab-ı Deâvî
istanbul, Mahmudbey Mat.; 1324 (1908); 20+452+4 sf.; 8°
5 — İlaveli İlârnât-ı Hukûkıyye'nin İcra Kanunu Şerhi
istanbul, Hüseyinbey Mat.; 1326 (1910); 87 sf.; 8°
6 — Usûl-ı Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanunu Şerhi
istanbul, Hürriyet Mat.; 1326 (1910); 494+2 sf.; 8°
7 — Usûl-ı Muhâkemât-ı Hukûkıyye Kanunu Şerhi
istanbul, Matbaari Hukûkıyye; 1329 (1913); 451 sf.; 8°
O
Profesör Kazan'ın Simbir veya Senber Vilâyeti
ÖMER YUSUF AKÇORA (119) zenginlerinden ve ileri gelenlerinden Sü­
leyman Akçora'nm (120) oğlu Hasan Bay
Akçora ile yine Simbir veya Senber'in
zengin ve ileri gelenlerinden, çay tücca­
rından Abdürreşid Yunusof'un kızı Bibi
Fahri Bânu'nun oğludur. 2 Aralık 1876'-
da idil yani Volga'nın batı sahilinde es­
ki bir Türk şehri olan ve kendisine göre
Senber, dîger kaynaklara göre de Sinıbir
veya Senbir Şehri'nde doğdu. Annesi Bi­
bi Fahri Bânu'nun ailesi de, Kırımdan
Kazan'a göç etmiş olan köklü bir Türk
ailesine mensuıb olup, Kırım Türklerin­
den büyük Türk fiKriyatçısı, idealisti ve
Milliyetçisi Gaspra'lı ismail (Gasprens-
ki) Bey'in akrabâsındandır.
Yusuf'un doğuşundan iki sene sonra, bir akşam, Babası Hasan Bay Akçora
Kazan'dan Simber'e kızak içinde ölü olarak gelmişdir. Kızağı idare eden seyis ile
uşak ölüm olayından yolda haberdar olmamışlardır.

(119) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 1. C; 30S. sf.


b) Yusuf Akçora; Hayâtı ve Eserleri, Muharrem Feyzi Togay; istanbul, 1944; 9 2 . - 9 6 . sf.
îAop (Dip notu'nun devamı 1089. sf.'dadır)
Bu târihden sonra, altı yaşına kadar Babasının Labofka'daki fabrikasının
köşkünde büyüdü. Altı yaşında iken Annesinin de, uğradığı büyük bir kızak kaza­
sı yüzünden aklî dengesinin bozulması ve doktorların tedavi için sıcak memle­
ketlerden birisine gitmesini tavsiye etmeleri üzerine, önce Stavrapol'a sonra Ode-
sa'ya, daha sonra da 1883'de İstanbul'a geldiler. Nur-u Osmaniye civarında bir eve
yerleşdiler. Akçoraoğlu b u r a d a Mahmudpaşa Câmi'i yanındaki Yusufpaşa İbti-
daî Mektebine yazdırıldı. Buradan Divanyolu'nda, Sebilüstü'nde Karahâfız Ilkoku-
lu'na nakledildi. Bu Okulda Kur'ân-ı Kerîmdi hatmetti. Küçük yaşda askerliğe
olan hevesi sebebiyle ilkokul'dan sonra Kocamustafapaşa Askerî Rüşdiyesine ve­
rildi. Bu arada Annesi de yalnızlıktan çok sıkıntı çektiği için Dağıstan Beylerinden
Dağıstanlı Seyyid Tâhir Bey'le evlendi. Tâhir Bey küçük Yusuf Akçora'ya kendi
çocuğu gibi yakınlık ve ilgi gösterdi. Bir ara Kazan'daki mallarının tasfiyesi için
annesi ile birlikte gittikleri Kazan'da bulunduğu zaman öğrenimine ara vermedi;
Kazan'ın şöhretli hocalarından biri olan Zâhid Şâmil'den Fransızca ve Türkiye
Coğrafyası gibi dersler aldı; ayrıca Rusça öğrenmesi için de kendisine Madmazel
Rommina adında bir Rus Öğretmen tutuldu. Rusya'dan döndükten sonra Kuleli
i d a d i s i n e girdi. Buradan Harbiye'ye geçti. 1896 (1312 R.)'da dördüncülükle ve Pi­
yade üsteğmeni rütbesi ile me'zun oldu. Dereceli olarak me'zun olduğu için Er-
kân-ı Harıb (Kurmay) Sınıfına ayrıldı. 1. Sınıf da iken, evvelce girdiği gizli
ihtilâl cem'iyeti m e n s u b l a n m n ve bu arada kendisinin (121) yakalanması üzerine
askerlikden tard edildi ve müebbed kal'abendlik cezâsıyle Trablusgarb'a sürüldü.
Trablusgarb'da bir yıl kadar kal'abend olarak kaldıkdan sonra, Trablusgarb Ko­
lordu Kumandanı Abdurrahman Paşa ve Binbaşı Şevket Efendiden yardım göre­
rek üç arkadaşıyle birlikde kaçarak önce Tunus'a sonra Paris'e gitti. Burada
"Ecole Libre des Sciences Politiques (= Serbest S.B.O.)" Siyâsî Şubesine girdi. 3
yıl tahsilden sonra dördüncülükle ve mükâfatlı olarak bu Okuldan da me'zun ol­
du. Meşrûtiyet'in i'lânına kadar Avrupa'nın muhtelif yerlerinde, bu arada Rusya'­
da dolaşarak gazetecilik, öğretmenlik ve politika ile uğraştı. 1908'de İstanbul'a
döndü. Önce, Erkân-ı Harbiyye Mektebi (Harp Akademisi) Târih-i Siyâsî Muallim-
liği'ne; sonra sırasıyle, Dârüşşefeka, Medreset'ül-Vâızîn, Dârülmuallimîn Umûmî
Târih Muallimliklerine ta'ydn edildi. 1909'da Darülfünun Edebiyyat Şubesi (Fa­
kültesi) Târih Müderrisliğine; 14 Mart 1914 (1 Mart 1330)'de de Mekteb-i Mülkiyye
Siyâsî Târih Müderrisliğine getirildi. Bu görevi, Mülkiye'nin 1915 sonlarına doğru

c) Babamın Arkadaşları; Samed Ağaoğlu; istanbul, 1964; 70. - 74.> sf. 2. Bası.
ç) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; İ. A. Gövsa; 1589. sf.
d) Yakın Târihimiz; 1. C; 48., 166. sf.
e) Edebî Yeniliğimiz; ismail Habib (Sevük); istanbul; 417. sf. (3. tab'ı).
f) T.B.M.M. S i c i l l i ; Nu. 524
g) Ulus Gazetesi; 13.3.1935; 1.-3. sf.
h) M i l l î Kütübhâne, Eski Eserler Katalogu; Ankara, 1964, 119. sf.
ı) Türk Düşünce T â r i h i ; H. Ziya Ülken; 636. sf.
(120) Akçora kelimesi Ak+Çora kelimelerinin birleşimi olup, Altınordu Devleti Devri'ndeki Zadegan Sınıfların­
dan yahud Hanedanlarından b i r i n i ifâde eder Çağatay Lehçesi ile kutlu arkadaş, eşdemekdir. Kul ma'nâ-
sına da gelir.
(121) Bak.: Bu Cild'in 928. sayfasına

1089
kapatılmasına kadar devam etti. Aynı zamanda yazı hayâtını da kuvvetlendirip
"Türk Derneği", "Türk Yurdu" Mecmualarını te'sis etti. Uzun yıllar Mes'ul Müdîr-
ligini de deruhde eyledi. Yine bu arada "Halka Doğru" Dergisi'nin sorumlu yazar­
ları arasında bulundu. 1. Cihan Hanbi süresince 2 defa siyâsî vazife ile Avrupa'ya
gönderildi. 1916'da istanbul Darülfünunu'nda ki reform'da kadro dışı bırakıldı.
"Türk Ocağı" kurucuları arasında bulunup, buradaki görevine aralıksız devam
etti.
1917 Komünist İhtilâli üzerine Rus Çarlığı'nın yok olmasından sonra
kurulan geçici Komünist Hükûmeti'nin 1917 sonlarına doğru Müttefiklerle (Türkiye,
Almanya, Avusturya - Macaristan ve Bulgaristan) Rusya arasında Harb Esirleri'ni
değiştirme teklifi üzerine Rauf (Orbay) Bey'in Başkanlığında iskandinavya ve
Rusya'ya gitti. Mütâreke'den sonra İstanbul'a döndü. Son Osmanlı Meb'ûsan Mec­
lisi başlarken birkaç arkadaşı ile birlikde "Millî Tevhid Fırkası (= Millî Birleştir­
me Partisi)" adında bir parti kurmak istediyse de başarıya ulaşamadı.
izmir'in işgali üzerine ba'zı arkadaşları ve "Türk Ocağı" kanalıyle kurduğu ve
başlarına Râgıb Nureddin (Ege)'i getirdikleri gizli bir teşkilât vasıtasıyle Anadolu'­
da başlayan Millî Hareket'e geniş ölçüde yardımcı oldu. İstanbul'un işgali üzerine
İngilizler tarafından tevkîf edilip Bekirağa Bölüğüne hapsedildi. Buradan çıkdık-
dan sonra, Anadolu'ya kaçtı. Maârif Vekâleti Te'lif ve Terceme Hey'eti A'zâlığına
getirildi; bir müddet sonra da aynı Hey'etin Reisliğine terfi' etti. 2. inönü Sava-
şı'ndan Sakarya Savaşının sonuna kadar Yedek Kurmay Yüzbaşılığı rütbesi ile Şark
Cebhesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa'nın Karargâhı'nda vazife gördü. 1922
de Hâriciye Vekâleti Şark (Doğu) Memleketleri Dâiresi Müşâvirliği'ne getirildi. Bu
arada tekrar istanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesi Siyâsî Târih Müderrisliğine
seçildi. T.B.M.M. seçimlerinin yenilenmesi k a r a n üzerine Büyük Reis Gazi M. Ke­
mâl Paşa'nın isteği ve direktifi ile İstanbul Meb'usu olarak 20 Ağustos 1923'de
Meclis'e girdi. Meb'usluğu vefatına kadar devam etti. Bu arada Ankara'da kuru­
lan Hukuk Mektebi ve Dil ve Târih - Coğrafya Fakültesi Siyâsî Târih Profesörlük­
lerini, Târih Kurumu Başkanlığını deruhde etti. 1934 seçimlerinde Kars Mületve-
killiğine getirildi. T. B. M. M.'ne gelip yemin etmeye imkân bulamadan 12 Mart
1935 akşamı Haydarpaşa Garı'nda banliyö trenine binmek üzere iken ansı­
zın geçirdiği ıbir kalb krizi sonucu Hakkın rahmetine kavuştu. Fransızcaya çok
kuvvetle vâkıf, Ruscaya âşinâ idi. Türk Dilinin b ü t ü n lehçelerini bilirdi. Selma
Hanım'la evli olup bir kız, bir erkek evlâd babası idi.
Rahmetli Muharrem Feyzi Togay, ölümünü ve yapılan cenaze törenini şöyle
anlatmaktadır (119/b):
«"Türklük" ve daha şümullü ve hakikî bir ifâde ile " B ü t ü n Türklük" mefkuresi
uğrunda yaptığı çalışmalar kafaca değilse de bedenen Yusuf Akçora'yı çok yıprat­
mıştı. Bunun neticesi olarak 1935 senesi 12 Mart'ı akşamı Üniversitedeki vazifesin­
den gaayet yorgun olarak Göztepe'deki ikaametgâhına döner iken Vapurda fenalaş-
mış ve Haydarpaşa Hastahânesine derhal kaldırılmış ise de kalb sektesinden son
nefesini vermişdir.

1090
Ertesi günü bu büyük Mefkure Şehîdî, Türk Münevver Gençliğinin ve kendisini
çok seven Üniversite Talebesi ve dostlarının elleri üzerinde Edirnekapı'daki Şehid-
liğe götürülerek defnedilmiş t ir ki Basın'a akseden kısım şöyledir:
"İstanbul Edebiyat Fakültesi ve Ankara Hukuk Mektebi Profesörlerinden Yu­
suf Akçora için, (İstanbul) Üniversite (si), büyük bir cenaze merasimi hazırlamış
ve m e r h u m ihtifalâtla kaldırılıp defnedilmiştir.
Cenaze, Haydarpaşa'dan vapurla Sîrkeci'ye, oradan da binlerce Üniversiteli
Gencin omuzlarında Sultanahmed'e getirilerek namazı kılındıktan sonra yine eller
üstünde Beyazıd Meydanından Üniversite kapısının önüne götürülmüştür.
Burada, evvelâ Üniversite nâmına Rektör Cemil Bilsel bir hitabe irad ederek
ezcümle demiştir ki:
"— Profesör Akçora Yusuf!... tâbutunun önünde sonsuz saygı ile eğiliyoruz.
Akçora adını Yurdda herkes bilir ve sayardı. Onun için Yurdun her yerinde,
herkes onun ölümü ile şimdi benim duyduğum acıyı duymaktadır.
Akçora Yusuf! Sen değerli bir Profesördün; imanlı bir Türkçü idin; bilgin
bir Tarihçi idin. Sen, Yurd'a ve vazifeye bağlılığın, tâkib fikrinin, yurdseverliğin,
ulusseverUğin bir örneği idin. Ezelden hürriyete bağlılığın, istibdad idâresinin ho­
şuna gitmemiş ve seni sürgün etmişlerdi. İstiklâl'e bağlılığın ise kara günlerde se­
ni Ankara'ya çekti. Sen orada siyasal hayata da girdin. Fakat seni çeken, herşey-
den evvel düşündüğün, vatan çocuklarının feyzi idi. Ankara Hukuk Fakültesinde
Kürsîye geçtiğin gün hayatının en mutlu günü idi. Seni derslerinden ve Kürsînden
ancak ölüm ayırabilirdi. Fakat sen dâima bu Memleketin gönlünde ve talebeleri­
nin hâtırasında yaşayacaksın. Memleketde ölümünle bıraktığın boşluğu duyan bü­
tün Üniversite nâmına tâbutunun önünde saygı ile eğilirim."
Cemil Bilsel'den sonra söz alan, Merhumun iki yakm arkadaşı Sivas Saylavı
Şemseddin (Günaltay) ile Prof. Sadri Maksudi (Arsal) de büyük ölünün hayâtını
ve ideallerini hazin sözlerle anlatmışlardır.
Son olarak söz alan Ankara Hukuk Fakültesi talebelerinden Mustafa da bu
kara haberin Ankara'da yaptığı acı tesirleri izah etmişdir. Bundan sonra büyük ölü
otomobile konmuş ve Beyazıd'da toplanan binlerce gencin iştiraki ile Edirnekapı
Kabristanına götürülmüştür. Cenaze otomobilini otuz kadar otomobil tâkib edi­
yordu. Gidenler arasında, İstanbul Kumandanı Hâlis (Bıyıktay), Rektör, Profesör­
ler ve Türk Talebe Birliği A'zâları vardı.
Edirnekapı'ya gelindikten sonra, Büyük Ölü ebedî meskenine talebelerinin
ve arkadaşlarının göz yaşları arasında bırakılmıştır. Burada Edebiyat Fakültesi
Târih zümresi Son Smıf talebesinden Bedia Selâhaddin çok hazin bir hitabe ile
Hocasının meziyetlerini saymışdır. Bu sırada büyük ölünün mezarı çelenklerle
dolmuşdu. Çelenkler arasında Büyük Millet Meclisi nâmına gönderilen çelenkle,
bilhassa Üniversitenin, Millî Türk Talebe Birliği'nin, Edebiyat ve Fen Fakülteleri­
nin, H a r b Akademisi'nin, Turan Neşr-i Maârif ve Yardım Cemiyetinin, Mülkiye
(Mektebi )'nin, Türk Dili Tedkîk ve Türk Târihi Tedkîk Cemiyetlerinin, Târih ve
Coğrafya Enstitüsünün, Belediye'nin çelenkleri göze çarpıyordu.

1091
Mezardan ayrılırken son olarak söz alan Turan Neşr-i Maârif ve Yardım Cemi­
yeti Reisi ve Gazetemiz Muharrirlerinden Muharrem Feyzi Togay söylediği gaayet
heyecanlı nutukda, Yusuf Akçora'nın Türk Birliği mefkuresine ve büyük Türklü­
ğün gaayesine yaptığı hizmetleri saymış ve Türk Gençliğine ölmez bîr eser bıraktı­
ğını söylemiştir (122).»
«Ankara 12 (A.A.) Kars Saylavı ve Türk Târihi Tedkîk Cemiyeti Başkam Yusuf
Akçora'nın ölümü haberi, Şehrimiz mehâfilinde büyük bir teessürle karşılanmış­
tır. İlim sahasında olduğu kadar siyasal hayattaki gerekli çalışmaları ile de herke­
sin takdir ve muhabbetini kazanmış olan Yusuf Akçora'nm bu ânî ölümü ile Mem­
leketin ilim hayâtı ve Türk Târihi Tedkîk Cemiyeti kıymetli bir üyesini kaybetmiş-
dir.
İzmir Saylavı Mahmut Esad (Bozkurt) bugün İnkılâb dersine başlarken Yu­
suf Akçora'nm şahsiyeti ve İnkılâbcıhğı hakkında bir konferans vermek suretiyle
hâtırasını ta'zîz etmiştir. Uzun seneler Profesörlük ettiği Ankara Hukuk Fakültesi
talebesinden bir grup, başlarında Saylavlarımızdan Profesör Sadri Maksûdî
(Arsal) olduğu halde Müteveffâmn cenaze merasimine iştirak etmek için bu ak­
şamki trenle İstanbul'a gitmişlerdir. T.D.T. Cemiyeti İkinci Başkanı Bolu Saylavı
Hasan Cemil (Çambel) de cenaze merasiminde T.D.T. Cemiyetini temsil etmek üze­
re aynı trenle İstanbul'a gitmiştir.»
«Ankara 12 (AA.) — Türk Târihi Tedkîk Cemiyetinden :
Türk Târihi Tedkîk Cemiyetinin kurulduğu günden beri Ulusal Târihimizin
aydınlanması işinde ve Târih K u r u m u Başkanlığında, bilgisi ile, erdemi ile, feraga­
ti ile, çalışması ile değerli hizmetlerde bulunan ve ebedî kaybı arkadaşları ara­
sında büyük bir boşluk bırakan Kars Saylavı Yusuf Akçora'nm acıklı ölümü dc-
layısıyle Türk Târihi Tedkîk Cemiyeti derin teessürlerini bildirir ve yaslı Ailesine
ve Yavrularına yürekten gelen taziyet duygularını sunar.»
«Ankara 12 (A.A.) — Bay Yusuf Akçora'nın ölümü haberini alan T.D.T. Cemi­
yeti Merhumun ailesine aşağıdaki telgrafı göndermiştir:
Çok değerli Yusuf Akçora'nın beklenmedik ölümü, onun yüksek bilgilerinden
büyük faydalar görmüş ve daha büyüklerini beklemekte bulunmuş olan Türk Dili
Araştırma K u r u m u n u n yüreğinde kapanmaz bir yara açmışdır. Yıllarca Yurdumu­
zun Diline, Târihine, bilimine çok yararlı olarak çalışan bu Bilginin aramızdan
ayrılması acısında b ü t ü n varlığımızla size ortak olduğumuzu bildirirken sızlayan
yüreklerinize avunçlar (sabırlar) dilerim.
Başkan
Saffet Arıkan»
Sayın Samed Ağaoğlu da, Babasının çok yakın arkadaşlarından olan Rahmetli
Yusuf Akçora'nm kişiliğini ve hayâtının ilginç yönlerini aşağıdaki şekilde anlat­
maktadır (119/c):
«"Bu son dersimizde size yalnız şunları söyleyeceğim: Hanımlar, Efendiler!.. Tâ-

(122) .Bak.: Cumhuriyet Gazetesi; 13 Mart 1935; 2. sf.

1092
rîh-i Siyâsî, geçmişdeki siyâsî hâdiselerin, vak'aların izahından evvel, insan cemi­
yetlerine, onların kaderlerine, bâzan zekâları, bâzan güzellikleri, bâzan hitabeleri,
ıbirçok d e f a da tesadüflerle hâkim olmuş insanların karakter, ahlâk ve mizaçla­
rının hikâyesidir. Sağlam karakterli, metin ahlâklı, etraflarına i'timad telkin ede­
bilen insanların idare ettiği cemiyetler dâima yükselmişler; geçici felâketleri ko­
laylıkla atlatmağa, endişe veren ş a r t l a n sür'atle değiştirmeğe muvaffak olmuşlar­
dır.
Buna mukaabil sevk ve idare mevkı'ine gelmiş insanların zayıf karakterli, ah­
lâksız, oynak mizaçlı olduğu cemiyetler dâima alçalmışlar; küçük felâketler kar­
şısında büyük sarsıntılar geçirmişlerdir. Şimdi ben size, ya'ni Türk Milletinin müs­
takbel idarecilerine sağlam karakterli, metin ahlâklı olmanızı tavsiye ediyorum.
inanız ki Milletimize ancak bu şartlarla hizmet edebilirsiniz "
Ankara Hukuk Fakültesinde son dersini veren "Târih-i Siyâsî" Hocamız kür-
siden inerek kapıya doğru yürürken arkasından k o ş t u m ; elini t u t t u m ; yüzüme
baktı; gözleri yaş dolu idi. Hiç bir şey söylemeden elini dudaklarıma götürürken
boğazıma bir yumak tıkandı.
Hafızamda yüzü, Babamla beraber canlanan, birkaç insandan birisi de odur.
Sivri uçlu, kır'ı çok sakalı, biraz çıkık yanakları, gözlüklerinin arkasında şiddeti
oldukça azalan müstehzi bakışları, şimdi gözlerimin önündedir; titrek sesini duyar
gibiyim.
Babamın en yakın arkadaşlarındandı. İkisi de esir Türk ülkelerinden hür,
müstakil Türk Devletine iltica etmişlerdi. İkisine de Siyâsî Hasımları kızdıkları
zaman "sığıntı" diyordu. O, Babamdan daha evvel gelmişdi. Harbiyeyi bitirmiş;
gaaliba o zamanki tâbirle " H a r i t a Yüzbaşısı" olmuşdu. Kazan'ın eski âilelerinden-
di. Fikir adamı, Politikacı, Aile Babası olarak üç ayrı şahsiyeti bütün tezadlarıyle
kendinde topluyordu. Bir adamda tecelli eden bu üç ayrı şahsiyetin müşterek tek
noktası kalb idi. B'U kalb birbirlerinden başka istikaametler almak istiyen üç ayrı
ihtirası bir yere kadar serbest bırakıyor; sonra çekip etrafına alıyordu. O iyi kalb-
li bir insandı.
Sultan Hamid zamanında Harbiye'de talebe iken gizli cemiyet k u r m a k suçu
ile Trablusgarb'a sürülmüştü. Iltihadcılar devrinde ise yalnız fikir adamı olarak
kaldı ve Türklük cereyanının en kuvvetli nazariyecilerinden biri oldu. Siyâsî ha­
yâta ancak Millî Mücâdeleden sonra girdi; daha doğrusu zorla sokuldu.
Fikirleri biraz sola kaçıyordu. Fakat hiç bir zaman 18. Asır Sosyalizminin hu­
dudunu aşmadı. Romantik, hissi, daha ziyâde içtimaî tesânüd nazariyelerinin te'-
sîri altında bir çeşit ütopist..... idi. Fakat bu kadarı dahi onun İkinci (Devre)
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Meb'us olarak, İş Kanunları teklif etmesi, hazır­
lanan ilk İş Kanunu Projesi mahiyetindeki " İ ş Mecellesi" nin Raportörlüğünü he­
yecanla yapması için kâfi idi
Türk İşçi Hareketlerinin, İşçi Mes'eleleri Târihinin içinde onun yeri, yarın bu
Târihi tedkik edecekler tarafından elbetde takdir ve tesbît edilecektir.

1093
Bir yandan sosyalist bir içtimaî görüşü, romantik bir zihnî meşgale hâlinde
yürütürken dîger taraftan koyu bir milliyetçi telâkkinin sahibiydi ve bu iki fik­
rin yarattığı tezadın kıskaçları arasında, hakikî bocalamaları oluyordu. Bunun için­
dir ki kendisine, içinde bulunduğu fikir tezadlarını izah edecek bir çalışma sahası
ararken Siyâsî Târih'i seçmişdi. Bu, eski Harita Yüzbaşısının, mekân zemininden
zaman sahasına atlamasından başka bir şey değildir. Ne garip tecellîdir ki, hayâ­
lında ne zamân'ın, ne de mekân'ın kadir ve kıymetini bildi. Bu hayâtın b i r çok
hâdiseleri zamansız oldular. Yine bir çok hâdiselerin ne yeri, ne lüzumu vardı. Tek
Parti sisteminin bütün şiddetiyle doğmak üzere bulunduğu sırada, Bütçede tasar­
ruf tedbirleri istemek hevesine düşmüştü. Fakat kürsîde aklına gelen tek tedbir,
Başvekil ve Vekillerin otomobillerinin kaldırılması oldu. O gün devrin Başvekili
(İsmet İnönü) Meclis'den yüzü bir karış asık çıktı; otomobilinin kapışım açan şo­
före sert bir nazarla bakarak, polise, "bana bir otomobil çağır" diye emir verdi ve
herkesin hayretleri arasında gelen taksiye binerek evine gitti. O günden sonra
"Târîh-i Siyâsî" Profesörünün sesi ve sakalı biraz daha titrek oldu!...
Keçiören Bağlarında, bize çok yakın bir evde oturuyordu. Akşamları Salonu­
muzda Ailece toplanırdık. Evvelâ şakalar başlar, sonra günün hâdiseleri, dediko­
duları, entrikaları ortaya atılır, şikâyet edilirdi.
Hocanın sesinin yükseldiği zamanlar da olurdu. "Ahmed Bey, Ahmed Bey",
diye bağırırdı; " B ü t ü n bu fenalıkları açıkça konuşmalıyız. Niçin, gidip gördükleri­
ni, bildiklerini söylemiyorsun?" Bu sefer babam kızar'dı:
"Ben, hep b e n ! Hanginiz benim kadar konuşuyorsunuz? Hanginiz şikâyetleri be­
nim kadar meydana vuruyorsunuz? Biraz da sen konuş! Ne duruyorsun?"
Babamın bu sert çıkışı karşısında derhal y u m u ş a r ; biraz m a h c u p bir edâ ile
"Ey Ahmed Bey, benim kamburlarım var" derdi. Bu sözle henüz çok küçük ço­
cuklarını hatırlatıyor; onları rahat büyütmek için maddî, ma'nevî fedâkârlıklara
mecbur olduğunu anlatıyordu!
Artık çoluk çocuk sahibi olmayı düşünmemesi, h a t t â istememesi lâzım gelen
bir yaşta evlenmiş ve bu, tanınmış bir siyâset ve fikir adamı ile Trablusgarb men­
fasından beri hiç değişmeden devam eden büyük dostluğunun son sürprizi olmuş-
du.
Biri kız, diğeri erkek iki çocuğu vardı. Evlâd muhabbetinin hakikî bir ıztırab
hâlinde, romanlara mevzu' olacak derecede tecellîsine bu Aileden daha hazin misâl
bulunabilir mi? Baba ve anne, çocukların doğdukları andan i'tibâren üstüne eğildi­
ler. Büyük kütübhâne'de Tıb Kitablarından bir köşe meydana geldi. Çocukların yüz­
leri biraz s a r a r m a s ı n ; arka arkaya iki defa aksırmasınlar; yahud biraz ateşi yük­
selmiş olsun; hemen bu ki tablamı basma koşulur; çeşitli hastalıkların, bâzan en
tehlikelilerine kadar, teşhisi konulur; bir kaç doktor gelerek, uzun muayenelerden
sonra verdikleri kat'î te'minâta kadar evin içini m a t e m havası kaplardı. Bir çokları
için kinci, alaycı, herkesi tezyif etmekten hoşlanan bir insan olarak tanınmış Pro­
fesörün, çocuklarına karşı marazı düşkünlüğünü görenler, onun bu müstehzi hâli­
nin çok ince bir kalbin kırılmakdan korunmak için insiyaki bir yol ile aldığı ted-

1094
\

birden ibaret olduğunu anlıyorlardı. Bu hâli, muhtelif sebeblerle içinden bir türlü
çıkaramadığı h o r görülmek endişesinin yine insiyakı karşılığı diye kabul etmek de
mümkindir. Bunun içindir ki o n u n mahremiyetine girmiş olanlardan hiç biri, bu,
başkaları için keskin hattâ korkunç, müstehzi zekâdan en küçük bir şikâyetde bu­
lunmamışlardır.
Onun başka hâlleri de vardı. Meselâ, aynı esir Türk Yurdlanndan h ü r Türki­
ye'ye gelmiş olanlardan ba'zılarına ve bilhassa birisine karşı îzâhı çok müşkil, bü­
yük, h a t t â haksız bir husûmeti açıkça göstermekden çekinmiyordu.
Ankara Hukuk Fakültesi Siyâsî Târih Profesörünün zaaflarından biri de, fena
hâdiseler karşısmda derhal ümitsizliğe, perişanlığa k a d a r giden iradesizliği idi. Bu,
b ü t ü n hayâtı boyunca içinde çabaladığı tezadların en ağındır. Onu, belli bir fikir
ve hareket istikaameti tutabilmekten alıkoydu ve birbirinin zıddı kararlara, hare­
ketlere şevketti.
Ölümünden sonra, Târih K u r u m u veya Millî Eğitim Vekâletine bırakılan kitap­
larını tasnif etmeğe bir arkadaşım m e ' m u r edilmişti. Bir gün, bana, beraber gidip
şu kütübhâneyi görelim, dedi. Çok iyi tanıdığım kütübhâneye girdiğim zaman Ho­
camı üstü kâğıtlar, kitaplar, resimlerle dolu masanın arkasından, gözlerinde yine
müstehzi ışıklar, bize bakıyor sandım. Arkadaşım kitapları karıştırmağa başladı.
Bir aralık bana "garip bir mektup buldum" diyerek sararmış bir kâğıt uzattı. Bu
mektupda okuduklarıma inanmak mümkin miydi? Birinci Dünya Harbinin neticele­
ri, Türk Milleti için, ne kadar ağır oluria olsun, Hocamı nasıl bu derecede bedbin
edebilmiş; bu çeşit düşüncelere nasıl götürebilmişti? Bu mektubun hiç bir zaman
Târihe geçmemesi lâzımdı!... Arkadaşımın yüzüne b a k t ı m :
"Beni dinle, dedim; bu mektup derin bir yeis dakikasında yazılmışdır. O, Se­
nin de Hocan sayılır. Bu mektubun kaleme alındığı gün, Hocamızın çektiği ıztırabı
anlayalım. Şimdi yapacağım şey o ıztıraba elbetde Iâyıkdır."
Arkadaşım başım önüne eğerek bekledi. Mektubu küçük, küçük parçalara ayı­
r a r a k yaktım..»»
Yusuf Akçora'nın Türk Milliyetçiliği ve Türkçülük Târihi'nde yeri büyüktür.
Üniversite ve Okul çalışmaları dışında Türkçülüğün ve Türk Birliği'nin hararetli
ve samimî savunucusu olmuşdur. Türk Milliyetçiliğinin ve Türkçülüğün en şuurlu
merkezlerinden biri olan "Türk Ocağı" ve bu Ocağın Yayın Organı olan " T ü r k Yur­
d u " Dergisi demek, Akçoraoğlu demekdi. Aynı zamanda ilmî yaymlanyle Türkçü­
lüğe büyük hizmetde bulundu.

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (119/h)

1 — Üç Tarz-ı Siyâset (Ali Kemâl'in "Cevâbımız" adlı kitabı içinde ayrı bölüm)
İstanbul, Matbaa-i Kader; 1327 (1911); 32 sf.; 8°
2 — Eski "Şûrây-ı Ü m m e f ' d e çıkan Makaalelerim
İstanbul, Tanin Matbaası; 1329 (1913); 60 sf.; 8°
3 — Mevkûfiyet Hâtıraları
(2. bası) İstanbul, Türk Yurdu Kütübhânesi; 1330 (1914); 54 sf.; 8°

1095
4/ — Türk, Cermen ve Slavların Münâsebet-i Târihiyyeleri
İstanbul, Kader Mat.; 1330 (1914); 32 sf.; 8°
5 — Târih-i Siyâsî Notları
İstanbul; 1336 (1920); ? ; Taşbasması
6 — Şark Mes'elesine Dâir Târih-i Siyâsî Notlan
İstanbul, Erkân-ı Harbiyye Mektebi Mat.; 1336 (1920); 56 sf.; 8°
7 — Muasır Avrupa'da Siyâsî ve İçtimaî Fikirler ve Fikrî Cereyanlar
İstanbul. Matbaa-i Amire; 1339 (1923); 94 sf.; 8°
8 — Siyâset ve İktisad Hakkında Birkaç Hitabe (16 Eylül 1335 - 23 Nisan 1340)
İstanbul, Yeni Mat.; 1924; 221 sf.; 8°
9 — Târih-i Siyâsî
İstanbul, Kader Mat.; 1927; 480 sf.; 8°
10 — Zamanımızın Avrupa Siyâsî Târihi
Ankara, Hâkimiyyet-i Milliye Mat.; 1933; 223 sf.; 8°
11 — Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri (XVIII. - XIX. Asırlarda)
İstanbul, Akşam Mat.; 1934; 176 sf.; 8°
(2. bası) İstanbul, Maârif Mat.; 1940; 174 sf.; 8°
12 — Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu ve Bu Vâkıa'ya Dâir Başlıca Menbalar
Ankara, Başvekâlet Mat.; ? ; 14 sf.; 8
O
Profesör Dr. Kadî'lardan Hasan Râci Efendi ile Fat­
YUSUF KEMÂL TENGİRŞENK (1231 ma Hanımın oğludur. 1878 (1294 R.)'de
Sinob'un Boyâbad İlçesinde doğdu. Bo-
yâtoad Sübyan Mektebinde ve Rüşdiyesi
ile Taşköprü Rüşdnyesinde, İstanbul
Numûne-i Terakki Mektebi ile Fâtih
Askerî Rüşdiyesi'nde ilk ve orta öğre­
nimini tamamladı. 13 Ocak 1892 (30 K.
Evvel 1308)'de aliyyülâlâ derecede Fâ­
tih Askerî Rüşdiyesi'nden me'zun olup
Kuleli Askerî İ'dâdîsine girdi. Bu İ'dâ-
dî'nin 3. Sınıfında iken, bir ta'til günü
avda çiftesinin kazaen patlayıp sağ eli­
nin üç parmağının tamamen, bir par­
mağının da kısmen sakat kalması so­

*n
nucu, Sınıfının birincisi olduğu için,
çürüğe çıkarmayıp "Belki parmaklar
ilerde hareket eder" diye Askerî Tıbbiy-
ye'ye naklettiler. Tıbbiyye'nin ikinci se­
nesi sonlarına doğru "Gizli Mektebliler Cem'iyyeti" adlı ve Abdülhamid'e kar­
şı ihtilâl hazırlama amaçlı Cem'iyyetin faaliyeti sebebiyle Fizan'a sürülmek ü-

(123) Bak. a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C , 297.


b) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi, 1589. $f.
(Dip notu'nun devamı 1097. sf.'dadır.)
1096
zere iken bir yolunu bularak, "parmakları hareket etmedi" mûcib sebebi ile, 1897
(1313 Mâlî)'de çürüğe çıkarıldı ve böylelikle sürgüne gönderilmekden kurtuldu.
Memleketi olan Kastamonu'ya gidip ıbir süre me'muriyette bulunduktan sonra
1900 (1316 R.)'de İstanbul'a gelerek Hukuk Mektebi'ne girdi. 5 Ocak 1905 (22 K.
Evvel 1320)'de aliyyülâlâ (pekiyi) derece ile me'zun oldu. Aynı târihde Mekteb-i
Hukuk Ceza Hukuku Dersi Müderris Muavinliğine ta'yin edildi; Avukatlığa da
başladı. Ertesi yıl Ceza Hukuku Müderrisi vefat edince yerine Müderrisliğe geti­
rildi. 1908'de Meşrûtiyetin i'lânı üzerine, Adliye'nin ve avukatlık mesleği'nin ıslâhı
işinde önemli rol oynadı. Baro Başkanı olan Manyası - zade Refik Bey'in Adliye
Nazırlığına getirilmesi üzerine Baro Başkanlığına seçildi. Ders programlarında­
ki değişiklik ve Müderrisler arasında yapılan tensikat üzerine 22 Ekim 1908 (8 T.
Evvel 1324)'de Mekteb-i Mülkiyye Hukûk-ı Ceza ve Hukûk-ı Husûsiyye-i Düvel
Müderrisliğine getirildi. Öğrenimini ilerletmek ve doktora yapmak maksadıyle
Adliye Nezâreti'nce hem talebe, hem Öğrenici müfettişi olarak 1909 sonlarına doğ­
ru Paris'e gönderilmesi üzerine Mülkiye ve Hukuk Mektebi'ndeki Müderrislikle­
rinden ayrıldı. Paris Hukuk Fakültesi'nde Siyâsî ve İktisadî ilimler Doktora Sı-
nıfı'nan derslerini tâkib ederek pekiyi derecede Doktora Olgunluk Sınavını kazan­
dı. Tez'ini hazırlamak için bir yıl daha kaldı. 1. Cihan Savaşı'nın başlaması üzeri­
ne 1914 sonlarında İstanbul'a döndü. Sağ elinden çürüğe çıktığı için askere alın­
madı. 1 Eylül 1914 (18 Ağustos 1330 )'de Adliye Nezâreti Teftiş Hey'eti Reisliği gö­
revini îfâ eden İngiliz Mr. Clark'm Muavinliğine ta'yin edildi. İngilizlerle de Harb'e
girmemiz sebebiyle Clark'm ayrılması üzerine 14 Haziran 1915 (31 Mayıs 1331 )'de
Teftiş Hey'eti Reisliğine terfi" etti. Müsteşarın vefatı üzerine de 24 Ekim 1915
(10 T. Evvel 1331)'de vekâleten, 7 Aralık 1915'de asaleten genç yaşda Müsteşarlığa
getirildi. Öğrenimini Batı'da yapmış arkadaşları ile birlikde Devrin imkânlarına
göre, Adliye Nezâreti'ni ıslâh çalışmalarına girişdi. O zamanki Temyiz Mahkemesi
(Yargıtay) Reisi Osman Bey'in başkanlığında Aydın Meb'usu Seyyid Bey gibi Fı­
kıh, Abdürrahman Münib Bey gibi Medenî Hukuk Otoritelerinden teşekkül eden
bir komisyon kurarak Mecelle'nin "Şahsın Hukuku" 'na âid Maddelerinin ıslâhı
cihetine gitti. 1918'de Müsteşarlık'dan isti'faen ayrılarak avukatlığa başladı. Ek gö­
rev olarak da 29 Eylül 1919 (29 Eylül 1335)'da Maârif Nezâreti'nce Hukuk Fakül­
tesi iktisad Profesörlüğü'ne atandı.
1919'da yapılan son Meb'usan Meclisi seçiminde Kastamonu Meb'usluğu'na
intihab edildi. 16 Mart 1920'de istanbul'un düşmanlar tarafından fi'len işgaalini
Meclis Kürsîsi'nden, Rahmetli Doktor Rızâ Nur ile birlikde şiddetle protesto etti.
Millî vazifesini yapmak ve mücâdelesine devam etmek üzere 27 Mart 1920'de İs­
tanbul'dan kaçarak Ankara'ya geldi. 23 Nisan 1920'de açılan T.B.M.M.'ne yine
Kastamonu Meb'usu olarak katıldı. İlk Kabine'de Meclis'ce İktisad Vekilliği'ne

c) Kuvvây-ı Milliyys Ruhu; Samed Ağaoğlu; istanbul, ]Ç64; 223. sf.


ç) T.B.M.M. S i c i l l i ; Nu. 266
ci) Yakın Târihimiz; 2.C.; 99.; 3.C.; 290., 371.; 4.C.: 52., 70., 97., 143. sf.
ej Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 24.10.1967 günlü mektup
f) Vatan Hizmetinde; Y. Kemâl Tengirşenk; istanbul, 1967; 282. sf.
g) M i l l î Kütübhâne Katalogları.

1097
seçildi. Bu Kabine'nin ilk toplantısında kendisinin, Sovyet Sosyalist Rusya Hü­
kümeti ile temasa geçilip anlaşma yapılması hakkındaki teklifi Kabine'ce de uy­
gun görülerek Hâriciye Vekili Bekir Sami Bey'in başkanlığında teşekkül ettirilen
Hey'et'e katılarak 19 Temmuz 1920'de Moskova'ya gitti. T.B.M.M.'ne, Rusya ile ya­
pılan müzâkereler hakkında bilgi vermek üzere, 1 Eylül 1920'de Moskova'dan ay­
rıldı. Pek çok zahmetler çekip, ölüm tehlikeleri atlatıp 11 Ekim 1920'de Ankara'ya
geldi. Bir ay kadar Ankara'da kaldıkdan sonra 14 Aralık 1920'de Şark Devletleriy­
le andlaşmalar yapmaya yetkili Delegasyon Hey'eti Başkam olarak 2. d e f a Mos­
kova'ya gitti. Iktisad Vekâleti'nin uzun süre Vekil Vekili ile İdare edilmemesi için
de Moskova'ya giderken Iktisad Vekilliği'nde isti'fa etti.
Moskova'da önce Afganistan Delegeleri ile Türk-Afgan Dostluk ve İttifak And-
laşmasını, 16 Mart 1921'de de Türk - Rus "Moskova Muahedesi" 'ni müzâkere edip
T.BJV1.M. nâmına imza etti.
Kendisi Moskova'da iken önce Adliye, sonra Hâriciye VekilMği'ne seçildiği
için 10 Haziran 1921'de Ankaraya geldiğinde fi'len Hâriciye Vekili olarak işe baş­
ladı. Bu arada Franklin Buyyon ile Türk - Fransız "Ankara İ'tilâfnâmesi"ni ve
Ukrayna Delegeleri ile "Türk - Ukrayna Muhâdenet (= Dayanışma, barış) Muahe­
desi" 'ni aktedip imzaladı. Ocak 1922'de yine Hâriciye Vekili olarak, T.B.M.M.
Hükûmeti'nin emel ve maksadını anlatmak ve Millî Mücâdelö'ye hasım olan İ'tilâf
Devletleri (İngiltere, Fransa, italya)'nin hakkımızdaki düşüncelerim öğrenmek
için Hükümet kararıyle Londra ve oradan Paris'e gitti. Yaptığı temaslar sonu­
cunda, Avrupa K a m u Oyu'nun "ne Türkler'in Yunanlıları bir adım geriye atabile­
ceklerine, ne de Yunanlıların Anadolu'da bir adım daha fazla ilerleyebileceklerine
inançları olmadığı hususundaki" görüşünü T.M.M.M.'ne, dolayısıyle Başku-
mandan'a anlatıp, kesin sonucun taarruzla alınacağı hakkındaki düşüncesinin sa­
vunmasını yaptı. Başkumandan Gazi Mustafa Kemâl Paşa aynı fikri savunduğu
için, Kendisini Hâriciye Vekili olarak Cebhe'ye götürdü ve Cebhe'deki Ordu Ku-
mandanları'na da İ'tilâf Devletleri'nin hakkımızdaki düşüncelerini açıklattı.
Ağustos 1922'de Hacıbayram'daki eski bir Ankara evinde hasta yatmakta iken
Büyük Başkumandan'm, "Büyük Taarruz" için Cebhe'ye hareket etmeden evvel
kendisine yaptığı "Târihî Ziyaret" 'i şöyle anlatmaktadır (123/f):
«™. Ağustos (1922) ortasına doğru bana ehemmiyetli bir basur ameliyatı ya­
pıldı. Hâriciye Vekilliği için Meclis'den izin aldım; benim yerime Vekâleten isleri­
mi (o sırada İcra Vekilleri Hey'eti Başkam = Hükümet Başkanı, Başvekil duru­
m u n d a olan) Rauf (Orbay) Bey idare ediyordu. Hacıbayram'daki evimde yatıyor­
dum. (18 Ağustos 1922 Igünü) İcra Vekilleri Hey'eti Reîsi ve Başkumandan (Gazi
Mustafa Kemâl) Paşa beni görmeye gelmek inayetinde bulundu. Yaverleri Salih
(Bozok) ve Muzaffer (Kılıç) Beyler beraberinde idiler. Ben eski bir karyolada ya­
tıyordum. Azîz Müsâfiri oturtacak koltuk, sandalya gibi birşey yokdu; hasta oldu­
ğum için beni, Hâriciye Vekili'ni, ziyarete gelen sefirlerin üzerine oturdukları
tahta sıraya oturdu; iltifat etti. Biraz konuşdukdan sonra Yaver Beyler'e:
— Siz azıcık sofaya çıkın, emrini verdiler. İkimiz yalnız kalınca ayağa kalktı­
lar, karyolanın yanına geldiler (ve ıbana):
1098
— Kemâl, arzu ettiğini yapmaya gidiyorum; düşmanı (mutlakaa) geri ataca­
ğız; buyurdular. Yaramın ağrısına bakmayarak ayağa kalkdım iki elini ö p t ü m —
Birkaç gün sonra Zafer haberleri gelmeye başladı..... (iki yıl önce i s t a n b u l ' d a n
ayrılıp Millî Mücâdele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçerken) Çamlıca'nın eteği
olan Şemsîpaşa'da, 16 Mart 1920'de, Tann'dan istediklerimi Türk Ordusu alıver-
mişdi "Düşman mutlaka Türk T o p r a k l a n ' n d a n çıkacaktır" diye Fransa Başveki­
li Poincare'ye söylediğim söz de gerçekleşmişdi. Yeminimi yerine getirmek için
ben de çok çalışmışdım....»
Hem iyileşmeyen yarasının Avrupa'da tedavisini, hem de Gazi Paşa'nın Lo­
zan'a Hâriciye Vekili olarak göndermek istediği İsmet Paşa'ya Hâriciye Vekilliği­
nin verilmesini sağlamak için 24 Ekim 1922 (24 T, Evvel 1338)'de Bursa'da bulu­
nan T.B.M.M. Reisi Başkumandan Gazi M. Kemâl Paşa'ya çekdiği bir telgrafla
Hâriciye Vekilliği'nden istifâen ayrıldı. Zafer'den sonra 2. Dönem Seçimlerinde de
21 Ekim 1923 (21 T. Evvel 1339)'de 1. defa, 15 Kasım 1927'de 2. defa, 4., 5., 6. dö­
nemlerde de 3., 4., 5. defa Sinop Milletvekilliği'ne seçildi. Bu arada Eylül 1925'den
1941'e kadar Ankara Hukuk Fakültesi İktisad ve Türk İnkîlâbı Târihi Profesör­
lüklerini de deruhde etti. Eylül 1930'da Adliye Vekilliği'ne getirildi. Mayıs 1933'de
'bu görevden de isti'fâen ayrıldı. Yine bu arada Alman Profesör Yunkers ile T.C.
Hükümeti arasında ve Alman Julyüs Berger Konsorsiyumu ile T.C. Hükümeti ara­
sında çıkan ihtilâflarda Hükümet tarafından "Hakem" olarak seçilip çalışdı ve
her iki ihtilâfı da âdilâne bir sûretde Devletimizin lehine sonuçlandırdı.
7. Dönem'de C.H.P. Dîvânı kendisini aday göstermediği için Milletvekili seçi-
lemedi. 9. Dönem'de (Temmuz 1946'da) yeni kurulan D.P.'den aday gösterilerek
hem Sinop, hem İstanbul'dan Milletvekili seçildi. 1950'de Politikadan ayrıldı. 1961'de
C.K.M.P. Kontenjanından "Kurucu Meclis"e üye seçildi. En yaşlı üye olarak da bu
Meclis'in ilk oturum'unda başkanlık etti. O târihinden beri Çamhca'da tetebbu' ve
bahçe işleriyle uğraşmaktadır.
Mülkiye hakkındaki düşünce ve sempatisini şöyle anlatmaktadır (123/e):
«.... Mektubunuzu aldım. Yapmakta olduğunuz ve Mille t'e çok fayda] ı hizmet-
den dolayı sizi gönülden tebrik eder, muvaffakiyetler temenni eylerim.
Vaktiyle T.B.M.M. Hükûmeti'nde (Vekil olarak) çalışırken, her zaman Mülki­
ye ve Mülkiyelileri müdâfaa ederdim. (O kadar ki) ba'zan Mustafa Kemâl Paşa
(bu çok a ş ı n sevgimden dolayı latife ederek) bana:
— Çok ileri gitme; (Üç sene Kuleli İ'dâdîsi'nde, üç sene Askerî Tıbbıye'de
okuduğumu îmâ ederek) Altı sene karavanadan yemek yemişsin; sen de bizden­
sin, derdi.*-
27 Nisan 1917'de Hâlid Bey kızı Nazlı Hanımla evlendi; bir kız babasıdır.
Fransızca'ya kuvvetle vâkıf İngilizce'ye âşinâdır. Türk Maârif Cem'iyyeti (Türk
Eğitim Derneği)nin kurucusu ve daimî üyesi; Türk Kooperatifçilik Kurumu ile
Çamlıca ve Civarım Güzelleştirme Derneği'nin daimî üyesidir. Ankara Hukuk Fa­
k ü l t e s i n i n Fahrî Hukuk Doktoru unvan ve payesini hâiz; yeşil-kırmızı şeritli İs­
tiklâl Madalyası'm hâmildir. Bahçede çalışmak hobisidir.
Samed Ağaoğlu, Kuwây-ı Milliye Ruhu adlı eserinde Sayın Tengirşenk hak­
kında şunları yazmaktadır (123/c):
1099
«Millî Mücâdele devrinin büyük başarılarından birisini de Büyük Millet Mec­
lisinin Dış Siyâseti teşkil etmektedir. Bir yandan Sovyet Rusya ile kapitalist Av­
rupa'ya karşı savaş gaayesinde tam bir anlaşmaya varılmış; öte taraftan Afganis­
tan gibi İslâm Hükümetlerle, İngiltere düşmanlığında birleşilmişdi. Bundan son­
ra da, evvelâ İtalyanlarla, sonra Fransızlarla, yine bu devletlerle İngilizler arasın­
daki anlaşmazlıkdan istifâde edilerek uyuşulmuşdu. Bu çok aktif Dış Politikanın
başarı ile yürütücülerinden biri olan Kastamonu Milletvekili, Dışişleri Bakanı Yu­
suf Kemâl Bey, Birinci Meclisin en dikkate değer yüzlerinden birisidir. Tutanak­
lar, onun bir polemik adamı olmakdan ziyâde bir iş adamı olduğu hissini vermek­
tedir. İdare ettiği politikanın bütün icablarına uyduğu görülmektedir. İ'tidâl ve
sükûnetini, ağır tenkid karşısında da kaybetmeden konuşmaktadır. Omuzlarına
aldığı mes'uliyeti dâima dikkat ve itinâ ile ilgililere bölebiimişdir.»

B A S I L M I Ş E S E R L E R İ (123/e v e 123/g)
1 — Türk İnkılâbı Dersleri: Ekonomik Değişmeler
istanbul, Resimliay Mat.; 1935; 61 sf.; 8°
2 — Millet Ekonomisi: Ankara, R. Ulusoğlu Mat.; 1940; 268 sf.; 8°
3 — Tanzimat Devri'nde Osmanlı Devleti'nin Hârici Ticâret Siyâseti
istanbul, Maârif Mat.; 1940; 32 sf.; 8°
4 — Vatan Hizmetinde: istanbul, Bahar Mat.; 1967; 302 sf.; 8°
o
Ulemâ'dan Muhammed Efendi'nin oğludur. 1872
ucu.3 b u l ' d a doğdu. Medreselerde oku-
SALIH ERDEM (*), (124) .
yarak icazet ve sınavını vererek Ruus aldı.
27 Nisan 1906 (13 Nisan 1322)'da yüz kuruş maaşla Maârif Nezâreti Kalem Kâ-
tibliği'ne ta'yini ile resmî hayâtı başladı. Sırasıyle: Darülfünun Ulûm-i Dîniyye ve
Edebiyye Şubesi Kâtibliği'nde; Mülkiye ile Dârülfünûn'un aynı Müdîr idaresinde
yönetildiği devrede (1909-1913) Mekteb-i Mülkiyye Kütübhâne Me'murluğunda;
Darülfünun islâm Dîni Târihi Dersi Müderris Vekilliği'nde bulundu. Bakırköy
I'dâdîsi Ulûm-ı Dîniyye ve Ahlâk Dersleri Muallimliği yaptı, istanbul'da, muhtelif
Medreselerde Tefsir, Mev'ıze, Hitabet, Mükâleme, Tatbîkaat-ı Arabiyye ve Sahn
Medresesi'nde Fıkıh Müderrisliği'ni îfâ etti. 10 Ağustos 1933'de istanbul Üniversite­
si Kütübhâne Me'murluğuna getirildi. Bu görevde iken yaş haddi dolayısıyle
1937'de emekli oldu. 1918-1920 yıllarında "Huzur Dersleri" Muhâtablığı'nda ve uzun
yıllar Fâtih Câmi'i Dersiâmlığı'nda bulundu. 1944 yılında istanbul'da Hakkın rah­
metine kavuşdu. Edirnekapu Şehidliği'nde medfundur.
Rahmetli Eb'ül-Ulâ Mardin'in ifâdesine göre (124) "Salih Efendi yeşil gözlü, or­
ta boylu, nadiren hiddetlenir, çok temiz bir zât idi."
(*) Mülkiye Mektebi'nde uzun yıllar Kütübhâne Me'murluğu yapmış olan bu zâtın hâl tercemesini buraya alı­
şımızın sebebi, Mülkiye'de iken geniş kültüründen o zamanki Genç Mülkiyelileri faydalandırarak " M ü l k i ­
ye Câmiası"na hizmet etmiş olmas'dır. Bu suretle, bütün Hocalarımıza olduğu gibi Salih Erdem Efendi'ye
da şükran borcumuzu ödemiş olmaktayız.
(124) Bak.: Huzur Dersleri; Eb'ül-Ulâ Mardin; 2. - 3. C, 295. - 296. sf.

1100
ç
BÖLÜMÜ

MEKTEB-İ MÜLKİYYE- MÜLKİYE MEKTEBİ - S.B.O.


MÜDÎR MUÂVİNLERİ
(1876 —1950)

S.B.F. SEKRETERLERİ
(1950-1968)
ve
Ba'ZI TipiK MÜSTAHDEMLER
1. KISIM
MÜDÎR MUAVİNLERİ (1)
(1876 — 1950)

Mekteb-i Mülkiyye Yüksek Öğretim Müessesesi şek-


Erkan-ı Harb (Kurmay) ]ine ç e v r i l d i ğ i n d e N â z ı r unvâm ü e Müdîrlige ge-
Binbaşı CEMAL tirilen Ali Nizamî Paşa'nm Yaveri idi. Bu sıfat baki
kalmak ve maaşını da Ordu'dan almak kaydıyle 4 Aralık 1876'da Muavinliğe ge­
tirildi. 13 Nisan 1877*de Ali Nizamî Paşa ile birlikte bu görevden ayrıldı. Hakkında
başka bilgi bulunamadı.

17 Eylül 1883'de 2000 Krş. maaşla Abdürrahman Şeref


Hacı RECAI „. .., . . . . . ..*., * K. , i.
Erendi nm Muavinliği ne atanmış; onbır yıla yakın
muavinlik yaptıkdan sonra 13 Şubat 1894'de Mekteb-i Mülkiyye Müdîrliği'ne geti­
rilerek Muâvinlikden ayrılmışdır. Hâl Tercemesi için Müdîrler Kısmı'na bakınız.
. _ 24 Şubat 1894'de Aşiret Mektebi Müdîrliği'nden 2500
ALI NAZIMA
Krş. maaşla Muavinliğe getirilmiş; 22 Temmuz 1910
da İ'dâdî Müdîrliği'ne ta'yini ile bu görevden ayrılmışdır. Hâl tercemesi için "Öğ­
retim Üyeleri Bölümü'nün 2. Kısmı"na bakınız.
.... _. , 2 2 Temmuz 1910'da Muavinliğe getirilmiş; 6 Mayıs
NAİL REŞID Unmen)
1913 de Evkaaf Nezareti Muessesat-ı llmıyye Mudır-
liğine terfian ta'yini ile ayrılmışdır. Mülkiye me'zunu olduğu cihetle, hâl terceme­
si için "546/1310 (1894)//3. C." e bakınız.
13 Mayıs 1913'de Trabzon Sultanisi Müdîrliği'nden
YERVANT DAMGACIYAN
naklen Mudır Muavinliğine getirilmiş; 14 Eylül 1915
de Mekteb'in kapatılması üzerine bu görevi sona ermişdir. Mülkiye 1889 (1305 R.)
Me'zunu da olduğu cihetle, hâl tercemesi için "276/1305 (1889)//3. C." e ıbakmız.
(Ord Prof ) AHMED ^ Ağustos 1918 de ve 1 Ekim 1919'da olmak üzere iki
HÂMİD (Ongunsu) defa Muavinlik görevine atandı. Birinci kez, 20 Eylül
1919'da, 2. kez, 5 Ekim 1920'de ayrıldı. Mülkiye 1910 me'zunu olduğu ve Müdirlik
de yaptığı cihetle hâl tercemesi için "Müdîrler Kısmı"na bakınız.

(1) Atîk Mülkiye Mektebi'nde, her ne sebebdense Müdîr Muavinliği kadrosu ihdas edilmemişdir. Bu görev "İdare
ve Yoklama Me'muru" unvanı verilen kimse tarafından yapılmışdır. "Müdîr Muavinliği" 1887'den sonra ih­
das edilmiş olup, aralıksız olarak S.B.F.'nin kuruluşuna kadar devam etmişdir.

1229
_ . . 1 Ekim 1919'da izmir Maârif Müdîr Muavinliğinden
SALİH ZEKİ Buluğ)
a
naklen ve terfian Mülkiye Mudır Muavinliğine ge­
tirildi. 1 Şubat 1923'de Mülkiye Müdîr Muavinliği Kadrosu'nun kaldırılması üze­
rine görevi sona erdi. Mülkiye Me'zunu olduğu cihetle, hâl tercemesi için "1242/
1327 (1911)// 3. C." e bakınız.
c •" Mayıs 1925'de, Müdîr Muâvinliği'nin yeniden ihda­
sı üzerine, Mülkiye Mektebi Dâhiliye Müdîrliği'nden
naklen ve terfian Muavinliğe getirildi. 1 Şubat 1930'da isti'fâen ayrıldı. Hâl ter­
cemesi için, araştırmalarıma rağmen, bir bilgi elde edemedim.
20 Nisan 1930'da Muavinliğe getirildi, izmir Ticâret
Mektebi Türkçe Muallimliği'ne naklen ta'yini ile 29
Eylül 1932'de Muavinlikten ayrıldı. Hâl tercemesine âid bir bilgi bulunamadı.
29 Eylül 1932'de Muavinliğe getirildi. S.B.O.'nun Is-
7FKİ ÇARRI o o
c
° tanbul'dan Ankara'ya nakli üzerine 25 Ekim 1936'da
bu görevden isti'ıa sureti ile ayrıldı. Hâl tercemesine âid bilgi edinilemedi.
27 Ekim 1936'da Muavinliğe getirildi. Dil, Târih-Coğ-
ZEKI ARIMAN Müdîrliği'ne naklen ta'yini ile 20 Mart
r&fya F a k ü l t e s i

1939'da Muâvinlikden ayrıldı. Hâl tercemesine âid bilgi bulunamadı. Ancak, vefat
ettiği öğrenildi.
24 Nisan 1939'da Muavinliğe getirildi; serbest haya­
ta geçtiği için Ekim 1946'da Muavinlikten ayrıldı.
S.B\0. Me'zunu bulunduğu cihetle, hâl tercemesi ;için "2010/1937/İ//4. C." e bakı­
nız.

Ekim 1946'da Muavinliğe getirildi. S.B.O. Müdîrliğine


(Prof.) FETHİ ÇELIKBAŞ a t a n m a s ı y l e 3 Haziran 1948'de Muavinlikten ayrıldı.
Hâl tercemesi için "Müdîrler Kısmı"na bakınız.
5 Haziran 1948'de Muavinliğe getirildi. S.B.O.'nun
(Prof.) FEHMİ YAVUZ g B p ş e k l i n e ç e v r i l m e s i üzerine 1 Mart 1950'de göre­
vi sona erdi. Hâl tercemesi için "Dekanlar Kısmı"na bakınız.

1230
2. KISIM
S.B.F. SEKRETERLERİ
(1950 — 1968)

S.B.O. me'zunu olduğu cihetle, hâl tercemesi için


BOZKURT EŞEL!
"2992/1948/M//4. C." e bakınız.

ALİ SÂDUN İLLEZ (1)


Emekli me'murlardan Ahmed Râif Bey
ile Fatma Hanım'ın oğludur. 29 Ocak
1928'de Zile'de doğdu. 1958'de Ankara
İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi'ni
bitirdi. 1947'de S.B.O.'na Büro Me'muru
olarak ta'yini ile devlet hizmetine girdi.
1950'de Büro Şefliği'ne, 1954'de de S.B.F.
Sekreterliği'ne terfi' etti. 1960'da naklen
ve terfi'an O.D.T.Ü. Genel Sekreterli­
ği'ne atandı. Hâlen (1969) bu görevde
çalışmaktadır. Evli olup, bir kız, bir er­
kek, iki evlâd babasıdır. İngilizce bil­
mektedir. Ankara İktisadî ve Ticarî İ-
limler Akademisi Me'zunları Derneği
dâimi üyesidir. "Hâtırat" okumak hobi-
sidir.

—O-

(1) Bak.: a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 14.5.1968 günlü mektup.

1231
ZEKÂİ SEZGİN (2) Rüşdiye Mektebi Müdîrlerinden Mer-
tm
_ . h u m Mustafa Fevzi Bey ile Hatice Ha-
nım'ın oğludur. 1916 (1332 R.)'da Sivas'-
da doğdu. Sivas Lisesi'nde lise öğrenimi­
ni; Dil ve Târih - Coğrafya Fakültesi
"Yeni Zamanlar Târihi Bölümü"nde
yüksek öğrenimini tamamladı. Ayrıca
1955'de T.O.D.A.İ.E.'nü de bitirip diplo­
ma aldı. 1943 yılında S.B.O. îdâre Muâ-
vinliği'ne ta'yini ile "Mülkiye Camiası"
na intisab etti. Uzun yıllar bu görevde
ve S.B.O. - S.B.F. Yurd Müdîrliği'nde
bulunduktan sonra 5 Mayıs 1961'de ter­
fian S.B.F. Sekreterliğine atandı. Hâlen
(1969) bu görevde bulunmaktadır. Evli,
bir kız, bir erkek evlâd babasıdır. Yüz­
me sporu ve pul koleksiyonculuğu yap­
mak hobisidir. Fransızca bilir.
Ömrünün, şimdiye kadar yirmibeş
yılını Mülkiye Camiası içinde geçiren ve
daha uzun yıllar bu Camia içinde sağlık
ve mutlulukla hizmet görmesini diledi­
ğimiz "Tabu Mülkiyeli" Sayın Sezginin, bu Kitab'ın çok yorucu ve yıpratıcı çalış­
malarının hafifletilmesinde benim için çok değerli olan yardımlarını unutmayaca­
ğımı burada belirtirken engin bir zevk duymaktayım.
Kendisi, S.B.F.'ye âid ilginç hâtıralarından birisini şöyle kaleme almışdır (2/a):
«Çeyrek yüzyıllar hizmet ettiğim bu şerefli Müessesede pek çok acı ve tatlı hâ­
tıralarım olmuştur:
Gün, 29 Nisan 1960. Mülkiyeli ve Hukuklu gençler tuğyan hâlinde. Hukuk Fa­
kültesinin merdivenlerinden çıkarak hücuma geçen süvari kuvvetleri, birden bire
S.B.F. Istikaametinde dörtnala gelmeye haşladılar. Durumun fecaatini gören sekiz
on genç, süvari kuvvetlerinin önüne, toprağa uzanıverdiler. Bu durumu, için kaba-
rarak hayranlıkla tâkib ederken şöyle düşünüyordum: Bunlar hâdiseleri yaratan
ve başaran isimsiz kahramanlardır. Toprak üzerine vücudlanyle kurdukları serhad
geçilemezdi; süvariler de durumu anlamışlardı. Nitekim biraz sonra kız öğreniciler
askerlere limonata ve su ikram ediyor, aynı ruhu taşıyan topluluklara mensub ol­
duklarını gösteriyorlardı »
BASILMIŞ ESERİ (2/b)
1924 Anayasası Hakkındaki Meclis Görüşmeleri (Doç. Dr. Şeref Gözübüyük ile)
Ankara, 1957; 477 sf.; 8°; (S.B.F. yayını)
O
( 2 ) Bak.: a) Talebimiz üzerine kendilerinin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 16.6.1966 günlü mektup.
b) S.B.F. Kitaplığı Katalogları.

1232
3. KISIM
Ba'zı TİPİK MÜSTAHDEMLER

Bu Kısım, 110 yıldan beri, toplamı 6000'den fazla olan Mülkiye Me'zunlan'-
mn öğrenicilikleri sırasında rahatlarını, huzurlarını, sağlık içinde çalışmalarını sağ­
lamak için, ömürlerinin büyük kısmım harcayan bütün "Mülkiye Müstahdemîni"ne
karşı duyduğumuz şükran ve minnet borçlarımızı ifâde etmek amacıyle hazırlan-
mışdır.
Buraya bütün Müstahdemlerin kısa hâl tercemelerini, hiç olmazsa adlarının lis­
tesini koymayı çok arzu ederdim. Ne yazık ki, bu hususda da, titizlikle araştırma­
larıma rağmen, en küçük bir bilgi kaynağı'na rastlayamadım. Bu sebeble, İkisi hiz­
met yıllarını doldurarak "Mülkiye Câmiası"ndan ayrılmış; İkisi, hâlen S.B.F.'ndeki
hizmetlerine devam eden dört "Mülkiye Mektebi - S.B.O. - S.B.F. hizmetlisi"nin kı­
sa hayat hikâyelerini tesbît ederek bu kısmı meydana getirdim. Böylelikle, söz ko-

1233
nusu dört kişinin şahıslarında, 110 yıllık bir dönemdeki "Mülkiye Camiası Hizmet­
lileri" temsil edilmekde ve bu "Cefakâr Dostlar"a olan minnet borçlarımız, küçük
çapta da olsa, dile getirilmektedir. Bu Kısımda "kıdeme göre" sıra tâkib edilmiş­
tir.

Serhademe Çemişkezek'in Başvartinik Köyü ileri gelenlerin­


MUSTAFA KEÇELİ den ve Hacı ibrahim Oğullarından Osman Efen-
di'nin oğludur. 1892 (1308 R.)'de Başvartinik Kö­
yünde doğdu. Köy Mektebi'nde okudu. Elâziz Sey­
yar Jandarma Birliği'nde fi'lî askerlik hizmetini
tamamladıktan sonra İstanbul'a gelip, 1919'da,
Beyoğlu Telgrafhanesi Müvezzii olarak devlet hiz­
metine girdi. Aynı yıl, Yüksek Muallim Mektebi
Hademeliğine geçdi. 27 Kasım 1921'de de Mekteb-i
Mülkiyye hademeliğine nakledildi. 1929'da Serha-
demeliğe terfi' etti. Otuz iki yıl "Mülkiye Câmia-
sı"na hizmet edip 1954'de yaş haddi sebebiyle
S.B.F. Serhademeliğinden emekliye ayrıldı. Uzun
yıllar Başvartinik Köyü Muhtarlığı yaparak "Mül­
kiye îdârî İlimler Atmosferi" içinde edindiği
amprik tecrübe ve bilgiye dayanarak Köyü'ne pek
faydalı hizmetlerde bulundu. Son durumu öğreni­
lemedi. Mazbut karakterli, vazifeşinas ve otoriter bir şahısdır. Evli olup üç erkek,
iki kız evlâd babasıdır.

Kapucu
MEHMED BAYIR (Çavuş)

Boyâbadlı Bayramoğullan'ndan Yakub Efendi'nin


oğludur. 1886 (1302 R.)'de Boyâbad'da doğdu. 1917'
de İstanbul Jandarma Küçük Zabit Mektebi'ne
(Jandarma Astsubay Okulu'na) hademe olarak gir­
di. Sekiz yıl burada çalışdıktan sonra 16 Ocak
1925'de Mülkiye Mektebi Hademeliği'ne nakledildi.
Bu târihden 1949 yılına kadar aralıksız olarak Mül-
kiye'de Hademe ve S.B.O.'nda Kapucu olarak ça-
lışdı. 1949'da yaş haddinden emekliye ayrıldı. Bun­
dan sonraki durumuna âid bir bilgi edinilemedi.
Evli olup üç erkek, bir kız evlâd babasıdır.

1234
Kütübhâneci Sinop-Boyâbad Ilcesi'nde Amber Oğullarından Şe-
HÜSEYİN ÖZTÜRK hid Mehmed Efendi'nin oğludur. 1915 (1331 R.)'de
Boyâbad - Kurusaray Köyü'nde doğdu. Babasının
Çanakkale'de şehid düşmesi üzerine Dedesinin ya­
nında yetim olarak büyüdü. Köyü'nün ilk Okulu'-
nu pekiyi derece ile bitirdi. Çalışmak için 1935'de
Ankara'ya geldi. Gazi Orman Çiftliği'ne işçi
olarak girdi. Buradan Ankara Hukuk Fakül­
tesi Hademeliği'ne geçdi. 15 Ekim 1937'de
S.B.O. Hademeliğine nakledildi. 1939'da asker­
lik hizmeti için ayrıldı. 1942'de terhis olup tekrar
S.B.O. Kütübhâne hademeliğine atandı. On sene
devamlı olarak bu işde çalışdıktan sonra, göster­
diği basan nazara alınarak 1952'de S.B.F. Kütüb­
hâne Me'murluğuna yükseltildi. Hâlen (1969) bu
görevde bulunmaktadır. S.B.O.'na ta'yin edildiğin­
den beri gelip geçen bütün me'zunların adlarını
ve Okul, Fakülte numaraları ile S.B.F. Kitaplığı'ndaki pekçok kitabın numaralarını
ezberden bildiği için kendisine "Ayajdı Kütübhâne" denilmektedir. Evli olup iki er­
kek bir kız evlâd babasıdır.

Dekanlık Şoförü
MEHMED ÖZDEMİR

Hakkı Efendi'nin oğludur. 1911 (1327 R.)'de Gü­


müşhane - Kelkit - Havcuş Köyü'nde doğdu Uzun
yıllar serbest şoförlük yapdıktan sonra S.B.O. Mü-
dîri'ne tahsis edilen fayton arabası sürücüsü ola­
rak Ocak 1944'de S.B.O.'na girdi. 1950'de Fayton'un
yerini, Dekanlık Hizmet Otomobili alınca, tekrar
şoförlüğe başlayıp, S.B.F. Dekanlığı şoförlüğüne
nakledildi. Hâlen (1969) bu görevde bulunmakta­
dır. Evli olup bir erkek, bir kız evlâd babasıdır.

1235
D
BÖLÜMÜ

MEKTEB-İ MÜLKİYYE MÜLKİYE MEKTEBİ- S.B.O.-S.B.F.


Me'zunlarında "YAZAR" olanların yayınladıkları
Te'lif, Terceme, Adapte
KİTAPLAR BİBLİYOGRAFYASI'nın ENDEKS'
(1858-1367)
ENDEKS Hakkında GENEL BİLGİ

1 — Bu Bölüm, Mülkiyeli Y a z a r ' l a r ı n , kitap şeklindeki bütün eserlerinin,


"Konulara Göre Tasnif" edilerek hazırlanan E n d e k s 'inden meydana gelmişdir.
Böylelikle, hem Mülkiyeli Yazarların hangi konularda, kaç eser verdikleri tesbît edilmiş;
hem de araştırmacılar için mazbut bir " E n d e k s " vücud bulmuşdur. Söz konusu Ki-
tap'ların "tam bibliyografik künyeleri" her YAZAR'ın hâl tercemesi altına noksansız olarak
geçirilmişdir.

2 — Bu Bölüm'e sâdece M ü l k i y e veya S.B.O. veya S.B.F. Me'zunu YA-


ZAR'ların eser'leri alınmış; Mülkiye Me'zunu olmayan ve fakat Mülkiye'de, S.B.O. veya
S.B.F.'nde görev alıp da hâl tercemeleri "ayrı bölüm"lerde yayınlanmış olan Müdîr, De­
kan, Öğretim Üyesi ve Görevlisi, Yönetici v.b. gibi şahısların eserleri ise, "genel kitap
sayısı" verilmeden "hayat hikâyeleri"nin sonuna yazılmışdır.

3— ENDEKS'de, her kitab'ın karşısındaki numaranın ilk'i, "Mülkiye Me'zunu Yazar"


in "me'zuniyet sıra numarasf'm, (/) den sonra gelen ikinci numara ise kitab'ın, "Mül-
kiye'li Yazarların yayınladıkları kaçıncı eser" olduğunu bildirmektedir. Bunu bir misâl ile
açıklayalım:
Meselâ: Anayasa Ders Notları: 1987/1668
Bu kitap, 1987'inci me'zuna ya'ni Prof. Bahri Savcı'ya âid olup, "bibli­
yografik künye"si adı geçen'in hâl tercemesi'nin sonunda yer alan 1668'inci kitap'dır.
III., IV., V. Cildlerden:
III. Cild (1859-1923 Me'zunları): A/1.-A/148, ve 1.-1618. me'zuna kadar
IV. „ (1924-1949 „ ): 1619.-3163.
V. „ (1950-1967 „ ): 3164.-5842.
"Hâl Tercemeleri"ni kapsadığına göre "Anayasa Ders Notları" adlı kitap "IV. C.'de bulunan
1987. Me'zuna âid 1668. kitap" demekdir.

1239
4 — Alfabetik sıraya göre düzenlenen aşağıdaki Cedvel'de "Konular" ve bu konu­
larda yazılmış kitap sayısı gösterilmiştir. Şöyle ki:

Yazılan
KONULAR Kitab
Sayısı

AHLÂK (Etika) 15
ÂMME HUKUKU 2
ANAYASA, ESAS TEŞKİLÂT HUKUKU, İNSAN HAKLARI 21
ANSİKLOPEDİ - SALNAME 8
ARİTMETİK - MATEMATİK 14
AYNÎ HAKLAR (Eşya Hukuku) 3
BASIN ve KİTLE HABERLEŞME VÂSITALARI 6
BAYINDIRLIK - İMÂR 7
BİBLİYOGRAFYA 3
BİYOGRAFYA 97
BİYOLOJİ 6
BORÇLAR HUKUKU 1
BÜTÇE 21
CEBİR 4
CEZA HUKUKU - KRİMİNOLOJİ - CEZA USÛLÜ HUKUKU 8
COĞRAFYA 34
DEMOGRAFİ - GÖÇLER 12
DERGİLER 9
DEVLETLER HUSÛSÎ HUKUKU 7
DEVLETLER UMÛMÎ HUKUKU 19
DİN BİLGİSİ 10
DİPLOMASİ 63
DİVÂN • Şİ'İR - DESTAN 111
EDEBİYYÂT BİLGİSİ - EDEBİYYÂT TÂRİHİ 71
EKONOMİK DOKTRİNLER 16
ELİFBA (= Eski Türkçe Yazı Alfabesi) - ALFABE 7
FELSEFE - FİLOZOFİ - FELSEFE TÂRİHİ 39
FİZİK - KİMYA • NÜKLEAR FİZİK (Atom) - FEN BİLGİSİ 13
GENEL EKONOMİ - EKONOMİK İNCELEMELER 58
GENEL İDARE 24
(Devamı 1241. sf.'dadır.)

1240
GEOMETRİ (Hendese) 6
GRAMER - DİLBİLGİSİ - SARF 28
GÜMRÜK POLİTİKASI ve MEVZUATI - ORTAK PAZAR 23

GÜZEL SAN'ATLAR 7
HÂTIRAT (Anılar) 26
HİJYEN • SAĞLIK 7
HUKUK BAŞLANGICI - HUKUK FELSEFESİ ve TÂRİHİ 4
İÇTİMÂİ İKTİSAD 3
İÇ ve DIŞ TİCÂRET - KÜÇÜK ELZANAATLARI - KÜÇÜK ESNAF 22
İDARE HUKUKU 11
İDÂRİ - MÂLÎ - TEŞRİİ YARGI ORGANLARI 8
İKTİSÂDİ COĞRAFYA 8
İKTİSÂDİ DEVLET TEŞEKKÜLLERİ 4
İKTİSADÎ VE PLANLI KALKINMA 27
İLAHİYAT - TEOLOJİ - DİNLER TÂRİHİ 45
İNHİSARLAR - TEKEL 2

İSTATİSTİK - İHSÂİYAT 11
İŞ HUKUKU ve İŞÇİ MES'ELELERİ - SOSYAL GÜVENLİK 26
İŞLETME İKTİSADI 2
JEOLOJİ 7
KAMU PERSONEL REJİMİ ve İDARESİ 28
KOOPERATİFÇİLİK - ŞİRKETLER 12
MA'DENCİLİK 1
MAHALLÎ İDARELER 46
MÂLİ - EKONOMİK • İDARÎ MEVZUAT 11
MÂLİYE 43
MEDENÎ HUKUK 9
METODOLOJİ - MANTIK 8
MUHASEBE 52
MÜNÂKALE • ULAŞTIRMA 6
OKUMA KİTABI (Kıraat) 10
PARA - BANKA - BORSA 60
PEDAGOJİ - ÖĞRETİM - ÖĞRETİM TÂRİHİ 32
PETROL 4
PSİKOLOJİ • RUHİYAT 27
(Devamı 1242. sf.'dadtr.)

1241
ROMAN - HİKÂYE - MASAL - FİKRA 233
SANAYİ' 14
SEYAHAT 15
SİYÂSÎ PARTİLER - POLİTİKA - SEÇİMLER 28
SİYÂSÎ REJİMLER ve İDEOLOJİLER 35
SOSYAL BİLİMLER • SOSYAL ETÜDLER - SOSYAL TEŞEKKÜLLER 45
SOSYAL YARDIM - VAKIFLAR 2
SOSYOLOJİ - İÇTİMAİYAT 19
SÖZLÜK - LÜGAT 14
ŞEHİR ve KASABALARIN TÂRİH ve COĞRAFYASI 11
ŞEHİRCİLİK - ŞEHİRLEŞME HAREKETLERİ 10
TARIM 8
TÂRİH • SİYÂSÎ TÂRİH 106
TERBİYE - EĞİTİM - EĞİTİM TÂRİHİ 22
TİCÂRET HUKUKU 5
TİYATRO 37
TOPLUM KALKINMASI 5
TOPOGRAFYA 2
TOPRAK HUKUKU ve REJİMİ 1
TRAFİK 3
TURİZM 8
USÛL (Hukuk Muhakemeleri Usûlü) HUKUKU ve KANUNU 2
VERGİ HUKUKU - MEVZUATI ve VERGİ SİSTEMLERİ 107
YAZI DERSLERİ (Arab Harfleriyle) - HAT 2
YURDBILGİSİ - VATANDAŞLIK BİLGİSİ 6
ZABITA (Genel ve Özel) 7
ZİRAİ IKTISAD 7
Çeşitli Konular 2
Konuları Bilinmeyenler 3
G E N E L T O P L A M 2 093

Buna göre, 1860'dan 1967'ye kadar geçen 108 yılda 5993 me'zundan 499'u "yazar" ol­
muşlar ve bunlar çeşitli konularda Memleket Kültürü'ne ve Türk Millî Kitaplığı'na 2093
Eser armağan etmişlerdir. Aziz Mülkiye'mizin, Yurd'a ve Yurddaş'a i'fâ ettiği hizmetleri
bu yönden de değerlendirmek gerekir.
5 — Mülkiye'li Yazar'lar hâl tercemelerinin sonuna, "Tam Künyesi" verilerek yayınla­
nan "Basılmış Eserleri" paragraflarında bulunan romen rakamları, me'zuniyet sırasına göre,
o Yazar'ın kaçıncı Mülkiyeli Yazar olduğunu göstermektedir. Dîger sayılar hakkında bu
"açıklama"mn 3. Maddesi'nde yeteri kadar bilgi verilmişdir. İnceleme'de bu hususların
göz önüne alınması gerekir.
O
1242
"KONULARI ALFABETİK SIRAYA DÜZENLENEN MÜLKİYE ME'ZUNU
YAZARLARIN ESERLERİ ENDEKS'İ"(*)
AHLÂK (Etika)

Ahlâk 1555/1338
Ahlâk Dersleri 173/234
Ahlâk-ı İslâmiyye Esasları 541/506
Aşk Ahlâkı 1555/1305
Etika (Spinoza'dan terceme) : 1555/1360
Garb Menba'iarına Göre Eski Türk Seciyye ve Ahlâkı 1429/1157
İlm-i Ahlâk ve Servet 166/211
Ma'lûmât-ı Ahlâkiyye ve Medenîyye 809/753
Mebâdi-i Hikmet-i Ahlâk (Ahlâk Felsefesine Başlangıç) : 44/50
MUsâhabât-ı Ahlâkiyye : 353/429
Musâhabât-ı Ahlâkiyye, Diniyye, Târihîyye, Medenîyye 353/427
Musâhabât-ı Ahlâkiyye ve Ma'lûmât-ı Medenîyye 353/435
Ravza-i Ahlâk (= Ahlâk Bahçesi) 322/370
Ruh Yapımız ve Onun Tipleri Bakımından Ahlâk 1049/880
Yeni Musâhabât-ı Ahlâkiyye 353/434
TOPLAM : 15

ÂMME HUKUKU

Hukûk-ı Âmme 722/671


İç Âmme Hukuku Bakımından İsviçre Federal Devleti 2067/1727
TOPLAM : 2
ANAYASA • ESAS TEŞKİLÂT HUKUKU - İNSAN HAKLARI

Amerikan Hakları - Anayasanın Uygulanması (Terceme) 4859/2292


Anayasa Anketi ve Anayasa'nın Ta'dîline Dâir Rapor 1903/1628
Anayasa Ders Notları : 1987/1668
Anayasa Yapısında Somut Norm Denetimi (İ'tiraz Yolu) 3386/2140
Devlet Sistemleri; Mukaayeseli Devlet İdaresine Giriş 3582/2186
Esas Teşkilât Hukuku (Anayasa) 2067/1729
Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası ve Bu Anayasayı
Meydana Getirilen Âmiller 2067/1728
Hukûk-ı Esâsiye 957/796
Hukûk-ı Esâsiye 1447/1203

(*) Önemli Not: Her kitabın karşısındaki sayılardan i l k i , bu kitabın kaçıncı me'zuna âid olduğunu, (/) den
sonraki sayı ise Kitabın sıra numarasını göstermektedir.

1243
Hükümdarlık Karşısında Milliyet ve Mes'uliyet ve Tefrîk-i
Kuvvâ Mesaili : 339/391
Hürriyet : 582/542
Hürriyet-i Vicdan (terceme) : 582/539
Hürriyetler Üzerine Düşünceler 1987/1680
İnsan Hakları; Kanun Yolu ile Korunması 1987/1667
Mufassal Hukûk-ı Esâsiye (Eugene Pierre'den terceme) : 755/730
Rapports du Legislatif et de l'Executif en Turquie 1987/1673
Siyâsî Hürriyetlerimiz (terceme) 582/549
Türkiye'de Anayasa Gelişmelerine Bir Bakış : 1987/1674
Türkiye'de İnsan Haklarının Gelişimi 1987/1675
Türkiye'de Meclis-Hükûmet Münâsebetlerine Bir Bakış 1987/1677
Yeni Fransız Anayasası Üzerine Bir Seminer 1987/1678
TOPLAM : 21
ANSİKLOPEDİ • SALNAME

Bu da Bulunsun 90/107
Bulunsun 90/106
Hanım Kitabı (Evişleri, Evkadını Ansiklopedisi) : 63/84
Muhît'ül - Maârif : 24/19
Musavver Dâiret'ül - Maârif : 353/428
Okul ve Aile Ansiklopedisi 1272/1025
Tercemân-ı Hakîkat'ın Garâib Cüzdanı 138/204
Yeni Muhît'ül - Maârif : 24/20
TOPLAM : 8
ARİTMETİK - MATEMATİK

Amelî İ l m i Hesab 211/277


Çapraz Kaaidesi 211/307
Hesâb-ı Amelî : 55/65
Hesâb-ı Nazarî 19/14
Hesabda Çapraz Kaaidesi 211/283
İ l m i Hesab 211/266
Nazarî İ l m i Hesab 211/271
Serî ve Muhtasar A'mâl-i Erbaa (= Dört işlem) : 211/273
Yeni Hesab 211/284
Yeni Ta'lîm-i Hesab : 264/324
Yeni Usûl Resimli Hesab Dersleri 264/325
Zihnî ve Amelî Hesab Dersleri 55/72
Zihnî ve Amelî Küçük Hesab 55/69
Zihnî Hesab Kaaideleri 211/305
TOPLAM : 14
AYNİ HAKLAR

Kanun-ı Medenî'de Aynî Haklar (Dr. C. VVieland'dan tere.) 1572/1382


Mülkiyet-i Edebiyye ve Fenniyye 984/808
Yabancı Hakîkî ve Hükmî Şahısların Türkiyede Aynî Haklar­
dan İstifâdesi 3442/3150
TOPLAM : 3

1244
BASIN VE KÜTLE HABERLEŞME VÂSITALARI

Basın ve Yayın Hareketleri Târihi: İlk Devirleri 1903/1629


Birleşmiş Milletler Basın Hürriyeti Konferansı Kararları : 1903/1626
Gazetecilik Öğretimi Tarihçesine ve Şartlarına Dâir Bir Muh­
tıra 1903/1625
Milletlerarası Alanda Haberleşme : 2296/1829
Radyo İşletmeciliği ve Meslekleri 1903/1627
the Turkish Press (= Türk Basını) : 1903/1630
TOPLAM : 6
BAYINDIRLIK - İMÂR

İmâr Mevzu'âtı ve Tatbîkaatı : 2583/1938


İmtiyazla Çalışan Nâfia Âmme Hizmetleri 1257/1004
İstimlâk Kanunu ve Tatbîkaatı 2583/1939
Köy Evi ve Müştemilâtı : 296/359
Şehir ve Köylerde Mesken 1836/1586
Takvim-i Umrân : 132/117
Târihî Su Te'sisleri: Bendler, Kemerler : 2189/1804
TOPLAM : 7
BİBLİYOGRAFYA

Bibliography on Public Administration in Turkey [1928-1957


(Türk Âmme İdaresi Bibliyografyası)] : 2754/2019
Siyâset Biliminde Temel Referanslar Bibliyografyası : 3258/2126
Türk Âmme İdaresi Bibliyografyası 3000/2066
TOPLAM : 3
BİYOGRAFYA

Abdurrahman Şeref Efendi : 425/452


Abdülhak Hâmid : 1302/1062
Abdülhak Hâmid; Hayâtı, San'atı 1069/894
Ahmed Hikmet (Müftioğlu) 1302/1072
Ahmed Midhat Efendi 1302/1063
Ahmed Midhat Efendi 286/340
Ahmed Vefîk Paşa 1302/1064
Alemdar Mustafa Paşa 353/423
Allanın Kulu ve Resulü Muhammed : 1047/858
Atatürk'ün Babası Ali Rıza Efendi ve Mensûb Olduğu Se­
lanik Âsâkir-i Milliye Taburu 887/785
Atatürk'ün İki Cebhesi : 1434/1201
Atatürk'ün Vasiyyeti 2922/2043
Bâfaür Şah; Hayâtı ve Eserleri : 1302/1110
Bayron (Byron) : Hayâtı ve Eserleri i 1302/1105
Bismark : 630/579
Büyük Katerina : 582/564
Câhid Sıdkı Tarancı : 2723/2004
Cevdet Paşa 286/342

1245
Dante ve Eserleri 1302/1099
Disraeli'nin Hayâtı 286/355
Dostoyevski 2652/1958
Erzurum'dan Çizgiler (Şahıs Monografileri) : 3079/2089
Fârâbi 1555/1320
Fâtih ve Fütuhatı : 1302/1088
Fâtih'in Hayâtı ve Fetih Takvimi 1429/1167
Felsefe-i Edebiyyât ve Şâir Celis 1020/815
Frobel (Froebel) 1163/957
Gazi Bora Giray; Hayâtı ve Eserleri 1302/1090
Gazi Mustafa Kemâl : 1434/1181
Goethe; Hayâtı ve Eserleri : 1302/1100
Goethe; Hayâtı ve Eserleri (Bielschovvsky'den terceme) : 1236/997
Hacı Bayram-ı Velî 173/235
Hacı Bayram-ı Velî 3339/2134
Halil Rifat Paşa; Sivas Eski Valisi 2054/1725
i Husûsî Hayatlarında Hükümdarlar (E. Berkson'dan Tere.) : 582/562
Hüccet'ül-İslâm; İmâm-ı Gazâlî 173/225
Hüsâmeddin Molla 354/442
İbn-i Haldun 1555/1323
İbrahim Edhem Aykut; Hayâtı ve Hâtıraları 2189/1803
İsmail Safa 1302/1073
Kanunî Sultan Süleyman (Dovvney Fairfax'dan terceme) : 1470/1241
Koca Râgıb Paşa ve Fıtnat (Hanım) 1302/1074
Kristof Koîomb (terceme) : 426/454
Küçük Mekteblilere İslâm Büyükleri 1272/1009
List (Liszt) : Hayâtı ve Eserleri 1302/1108
Marco Polo ve İbn-i Batûta (telif) 1451/1212
Mehmed Akif; İslamcı Bir Şâir'in Romanı 1283/1043
Mehmed Ali Aynî; Hayâtı ve Eserleri 1047/853
Midhat Paşa 757/731
Muallim Naci Efendi 286/346
Muallim-i Sâni Fârabî 173/230
Muhteşem Süleyman (Fairfax Dovvney'den Terceme) 1047/847
Mutasavvıf Dîvân Şâiri Saltoğlu Rifat 3062/2085
Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler (1. ve 2. Cildler) : 2751/2014
Müntehâbât-ı Terâcim-i Meşâhir 286/339
Nabî-zâde Nâzım 1302/1065
Nâmık Kemâl 887/787
Nâmık Kemâl 1302/1066
Nâmık Kemâl : 1734/1530
Nevzad Tandoğan; Hayâtı ve Şahsiyyeti 1481/1248
Nice (Nietzsche) : Hayâtı ve Felsefesi 1020/826
Onikinci (XII.) Asır Tarihçileri ve Müverrih Âzimî 1569/1379
Orhan Veli Kanık 2723/2005
Osmanlı Pâdişâhları (Monografiler) 1734/1512
Paul Verlaine; Hayâtı ve Şi'irleri 4391/2264
Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'i Öğreniyorum 1272/1028
Recâi-zâde Ekrem 1302/1067
Recâi-zâde Ekrem Bey 286/341

1246
Reşad Nuri Güntekin : 2723/2007
Risâle-i Sultan Hüseyin Baykara 1302/1079
Ruh'ül-Beyan Müellifi Bursalı İsmail Hakkı 173/238
Rusçuk Âyânı Alemdar Mustafa Paşa'nın Hayâtı 920/793
Sadrî Maksudî ve Türk-Fin Münâsebetleri (terceme) 3584/2189
Said Faik Abasıyanık 2723/2002
Said Fâik'in Hayâtı : 2723/1998
Sokrat : 1283/1034
Sokollu Mehmed Paşa : 353/416
Sultan Cem; Hayâtı ve Eserleri 1302/1087
Şemsüddin Sami Bey : 286/344
Şiiler; Hayâtı ve Eserleri 1302/1106
Şinâsi : 1302/1068
Tal'at Paşa 582/563
Tanzimat Devrinin Büyük ve Unutulmaz Devlet Adamları:
Mustafa Reşid, Mehmed Emin Âlî, Keçecî-zâde
Fuad, Ahmed Vefîk Paşalar 1802/1576
Tepedelenli Ali Paşa {Gabriel Romeran'dan Terceme) : 1047/849
Tevfik Fikret 1302/1069
Tevfik Fikret: Hayâtı ve Eserleri 1302/1098
Türk Ahlâkçıları 173/241
Türk Azizleri: 1. Kitap; İsmail Hakkı Bursalı : 173/243
Türk Kemankeşleri 585/575
Veysel Karânî 3339/2133
Vtfagner; Hayâtı ve Eserleri : 1302/1107
Yahya Kemâl Beyatlı 2723/2003
Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler (2., 3., 4., 5. Cildler) 2751/2016
Yusuf Taşfin (Berberî İmparatoru) 1451/1213
Ziya Gökalp 1555/1329
Ziya Gökalp; Bir Fikir Adamının Romanı 1283/1041
Ziya Paşa 1302/1070
Ziya Paşa; Hayâtı ve Eserleri 1302/1071
TOPLAM : 98

BİYOLOJİ

Musavver Vücûd-ı Beşer 333/376


Tabiat Dersleri (ilkokul 5. Sınıf için) 1272/1017
Târih-i Tabîî'den İlm-i Hayvanât (Biyoloji) 426/456
Târih-i Tabiî'den İlm-i Hayvanât (Biyoloji) 729/675
Târih-i Tabîî'den İlm-i Nebatat 729/680
Teşrih ve Fizyoloji-i İnsanî 426/458
TOPLAM : 6

BORÇLAR HUKUKU

Borçlar Hukuku Nazariyeleri (Alferd Martinden ter.) : 1457/1214


TOPLAM : 1

1247
BÜTÇE

Amerika Birleşik Devletleri Federal Bütçe Sistemi : 2506/1916


Bütçe : 1123/918
Bütçe Tatbîkaat ve Nazariyatı 1541/1269
Bütçeler ve Hazîne : 1541/1264
Bütçe'nin Kontrolü; Tatbik ve İcra Sırasındaki Kontroller 2411/1882
Bütçede Yeni Temayüller; Programlı Bütçe ve Amerikadaki
Tatbîkaatı 2355/1864
Devlet Mâliyesi; Bütçe-Millî Gelir : 2506/1917
Federal Almanya Bütçe Hukukunun Ana Prensipleri 2235/1819
Hukuk Bakımından Bütçe : 1541/1268
İsviçre Devlet Bütçesi 2407/1881
Kamu Sektöründe Yatırım Bütçeleri ve Türk Bütçe Sistemi 3509/2175
Le Budget Turc (= Türk Bütçesi) : 2030/1702
Mâliye Nâzın Selanik Meb'usu Câvid Beyefendi Tarafından
îrad Edilip Risale Şeklinde Tab' ile Memâlik-i
Osmâniyye'de Neşr ve Tevzi'ine Meclis-i
Meb'ûsan Hey'et-i Umûmiyyesince Karar Veril­
miş Olan Birinci Nutuk 584/571
Mukaayeseli Bütçe 2030/1707
Mukaayeseli Bütçe Ders Notları 2030/1705
Mukaayeseli Bütçeler : 2449/1897
Nazarî, Tatbikî, Mukaayeseli Bütçe 2411/1884
Ondokuzuncu Asır Bidayetinden Zamanımıza Kadar Türk
Bütçesi ve Mâliye Sistemleri 581/517
Türkiye'de Bütçe'nin Hazırlanışı (Dr. E. Kumovv'dan tere.) : 2600/1950
Türkiye'de ve Diğer Memleketlerde Bütçe 2119/1784
Türkiye'de Varidat Bütçesi Tahminleri ile Millî Gelir Ara­
sındaki Münâsebetler 2327/1850
TOPLAM : 21
CEBİR

2., 3., 4. Derece Denklemleri Gerçel Köklerinin Alt ve Üst


Sınırları 4696/2286
İlm-i Cebir : 211/268
İlm-i Cebir : 211/270
Yeni Logaritma Cedvelleri : 211/296
TOPLAM : 4
CEZA HUKUKU - KRİMİNOLOJİ - CEZA USÛLÜ

Adlî Yol ile Memnu' Hakların İadesi : 3606/2192


Ceza Hukukunda Af Konusu Üzerinde Bir Deneme 2599/1942
Ceza Hukukunda Yetkili Merci'in Emrini îfâ 3606/2194
Hukûk-ı Ceza: Ceza Kısmı : 347/398
Hukûk-ı Cezaiye: Nazariyat Kısmı 347/396
Kanun-ı Cezâ'ül - Cedid (= Yeni Ceza Kanunu) : 651/634
Usûl-i Cezâiyye 347/397
Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Şerhi 347/395
TOPLAM : 8

1248
COĞRAFYA

Al-Bilâd'al-Arabiyya Munzu Zuhur'al - İslâm; Harita Ze-


menniye (Islâmın doğuşundan beri Arab ülkeleri zeman
haritası) : 729/701
Coğrafya : 1602//1407
Coğrafya Dersleri 481/484
Coğrafya Muallimi 347/394
Coğrafya-i Osmânî : 61/81
Coğrafya-i Umrânî : 47/59
Coğrafya-i Umrânî 425/448
Coğrafya-i Umûmî : 55/64
Coğrafya-i Umûmî > 206/260
Fenn-i Coğrafya İçin Yaztsız Harita Defteri 179/249
Genel Coğrafya 1602/1410
Hüdâvendigâr (Bursa) Vilâyetinin Ahvâl-i Coğrafyası : 616/577
Hüdâvendigâr (Bursa) Vilâyetinin Coğrafya ve Ahvâl-i Umû-
miyyesi : 154/210
Küçüklere Coğrafya Dersleri : 481/478
Mebâdî-i Coğrafya-i Umûmî : 47/60
Mebâdî-i Fenn-i Coğrafya : 47/58
Muhtasar Avrupa Coğrafyası 510/497
Muhtasar Coğrafya i Umûmî : 55/63
Muhtasar Kıbrıs Coğrafya ve Târihi : 26/36
Muhtasar Osmanlı Coğrafyası : 42/44
Osmanlı Coğrafyası 61/78
Resimli ve Haritalı Coğrafya-i Osmânî : 481/471
Resimli ve Harîtalı Coğrafya-i Riyazi ve Osmânî : 481/477
Resimli ve Harîtalı Coğrafya-i Umûmî : 481/473
Resimli ve Harîtalı Küçük Coğrafya : 481/470
Resimli ve Harîtalı Küçük Coğrafya : 481/474
Resimli ve Harîtalı Küçük Osmanlı Coğrafyası 481/476
Resimli ve Harîtalı Yeni Türkiye Coğrafyası : 481/485
Tarz-ı Cedîd Coğrafya-i Umumî : 510/498
Türkiye Coğrafyası : 1602/1409
Ülkeler Coğrafyası : 1602/1412
Vatanımın Coğrafyası : 1163/956
Yeni Coğrafya Dersleri : 1602/1404
Yenî Türkiye Coğrafyası : 481/483
TOPLAM : 34

DEMOGRAFİ - GÖÇLER

Bugünkü Harblerin Demografik Etkileri : 1470/1237


Cihan'da Nüfus (Gaston Bouhoul'dan terceme) : 1759/1563
Demografi ve Sıhhî İstatistik Dersleri (Huberden tere.) : 1896/1621
Erkek Çocuk Doğumları Üzerinde Harbin ve Şâir Felâketli
Hâdiselerin Te'siri (Camille Jackuart'dan Tere.) : 1470/1235
Harbin Demografik Kanunları (Edvvard Rosset'den Tere.) : 1470/1238
Nüfus Kütükleri (Lesoir Edm'den terceme) : 1896/1616

1249
Nüfus Mes'elesi ve Irk'ın Korunması : 1470/1239
Nüfus Nazariyeleri (Reuter Edvvard Byron'dan terceme) : 1759/1561
Nüfusta ve Doğumda Cinsiyet Mes'elesi (Bela Földes'den) : 1848/1595
Toptan Göçler (Leon Kavvan'dan terceme) 1470/1236
Türkiye'de Nüfus Artışı ve İktisadî Gelişme 3288/2128
Türkiye'den ve Türkiye'ye Göçler: 1923-1960 : 3499/2172
TOPLAM : 12
DERGİLER

Havliyyet'al-Sakafet'al-Arabiyye (Arab Kültürü Yıllığı) 729/717


Mecellet'al-Terbiye v'al-Ta'lim (Eğitim ve Öğretim Dergisi) 729/716
Musavver Nevsâl-i Servet-i Fünûn (1310) 132/157
Musavver Nevsâl-i Serveti Fünûn (1311) 132/158
Musavver Nevsâl-i Servet-i Fünûn (1312) 132/159
Musavver Nevsâl-i Servet-i Fünûn (1313) 132/164
Musavver Nevsâl-i Servet-i Fünûn (1314) 132/165
Revnak (Dergi) 80/8
Servet-i Fünûn 132/171
TOPLAM : 9
DEVLETLER HUSÛSÎ HUKUKU

Devletler Husûsî Hukûku'nun Kaynakları ve Kamu Düzeni 4209/2247


Hukûk-ı Husûsiyye-i Düvel 42/46
Hukûk-ı Husûsiyye-i Düvel : 458/465
Hukûk-ı Husûsiyye-i Düvel : 446/626
Nottebohm Kararı ve Tâbiiyyetin Gerçekliği İlkesi 2554/1930
Türk Vatandaşlık Hukuku 2554/1929
Türk Vatandaşlığı Kanunu Üzerinde Düşünceler : 2554/1928
TOPLAM : 7
DEVLETLER UMÛMÎ HUKUKU

Devletler Hukuku Dersleri 1139/943


Devletler Hukukuna Giriş 2599/1944
Devletler Hukukunda Birleşmiş Milletler Andlaşması ve
Tatbîkaatına Göre Millî Yetki Mes'elesi : 2599/1943
Devletler Umûmî Hukukunda Yeni Gelişmeler 1139/945
Hayât-ı Düvel : 78/93
Hukûk-ı Beyn'ed- Düvel'in Mukaddemât-ı Nazariye ve Se-
fâhât-ı Tekâmüliyyesi 722/670
Hukûk-ı Düvel 26/35
Hukûk-ı Düvel Dersleri : 722/672
Hukûk-ı Düvel Nokta-i Nazarından Osmanlı İtalya (Trab-
lusgarb) Muharebesi 42/47
Hukûk-ı Umûmiyye-i Düvel 646/625
Hukûk-ı Umumiyye-i Düvel (Paul Fauchille ve Henry Bon-
fils'den terceme) 722/658
La Position de l'lndividue en Droit International Public et
Ses Droits et Libertes du point de Vue de Ce Droit 1139/944

1250
Mebâdî-i Hukuk-ı Umumiyye-i Düvel (Devletler Umûmî Hu­
kuku; Fransızcadan terceme) : 22/18
Medhal-i Hukûk-ı Beyn'ed-Düvel : 26/23
Mülâhhas Hukûk-ı Umûmiyye-i Beyn'ed-Düvel : 722/668
Savaş ve Barış Hukuku 2599/1947
Târih-i Hukûk-ı Beyn'ed-Düvel , 26/22
Uzay ve Milletlerarası Hukuk 2599/1946
Yeni Devletler Hukuku " 1139/1947
TOPLAM : 19
DİN BİLGİSİ

Cum'a Namazı : 498/494


Gençlere Din Bilgisi (İlm-i Hâl) : 2436/1891
Kırk Hadis (terceme) : 541/507
Mızraklı Kız ve Kadın İlm-i Hâli 498/487
Nafile Namazlar Kitabı : 498/496
Nefsini Bilen Rabbini Bilir 1113/915
Sahîh-i Buhârî Muhtasar-ı Tecrîd-i Sarih Tercemesi 541/508
Tanrıya Giden Yollar (Gençlere ve Yurd Dışındaki Türklere
Din Bilgisi) 1811/1580
Yeni İlm-i Hâl 1272/1022
Yeni Mızraklı İlm-i Hâl 1272/1023
TOPLAM : 10
DİPLOMASİ

Al-Bilâd'al- Arabiyya v'al- Devlet'al- Osmaniye (Arab Mem­


leketleri ve Osmanlı Devleti) : 729/713
Al-Urubetu Beyne Duatihâ ve Muâriziha (= Taraftar ve
Muhalifleri Arasında Arablık) : 729/698
Amerikan-Japon Münâsebetlerinin On Yılı: 1931-1941 2936/2046
Atatürk'ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi 1368/1130
Atlantik Paktı - Hür Milletler Patktı (NATO) : 2278/1827
Avrupa Diplomasi Târihi : 1164/967
Avrupa ile Münâsebât-ı Hâriciyemiz Nokta-i Nazarından
Târih-i Osmânî 630/590
Avrupa'nın Diplomasi Târihi (terceme) : 722/666
Ayastafanos (Yeşilköy) Muâhedenâmesi ve Mutâlaât-ı Mu­
vâzene : 250/318
Berlin Kongresinin Diplomasi Târihine Bir Nazar 722/664
Berlin Muâhedenâmesi ve Mütâlaât-ı Muvâzene : 250/319
Beyrut Bombardımanı 668/651
1936-1956 Arasında Boğazlar Mes'elesi 3240/2121
1860-1861 Suriye Buhranı; Osmanlı Diplomasisinde Örnek
Bir Olay 3803/2220
Birleşmiş Milletler ve Müşterek Güvenlik 1363/1127
Boğazlar Mes'elesi 585/574
Bugünün Vazifesi (Diplomasi) : 960/804
Cihan Harbinin Şark'a Âid Kaynakları (Jean Pichon'dan) : 582/557

1251
Cihan Muvâzenesinin Bozulması (terceme) : 630/623
Contribution â l'Histoires des Populations Turques en Bul-
garie: 1876-1880 (etüd) 4093/2238
Devlet-i Osmâniyye ve Rusya Siyâseti (S. Gorianov'dan) : 630/599
Dış Politika ve Parlamento : 3582/2187
Die Turkei : 1191/971
Dreyfus Mes'elesi ve Esbâb-ı Hafiyesi : 630/578
Dünya Devleti ve Kıbrıs s 2318/1843
Fransız İhtilâli; Türk-Fransız Diplomasi Münâsebetleri:
1789-1802 2296/1830
Girit Hâilesi (Girit Trajedisi) 178/245
Girit Hâilesine Zeyl : 178/246
Hukûk-ı Siyâsiyye ve İdare : 647/631
Hukukî ve Siyâsî Tetebbu'lar 722/674
İkinci Cihan Harbinde Türkiye'nin Durumu 2046/1724
İmtiyazât-ı Ecnebiyye'nin Tatbikat-ı Hâzırası (Kapitülasyon­
lar) 594/576
İngiltere, Rusya ve Hindistan 1547/1274
İstanbul Fethinin İnsanî ve Medenî Kıymeti 1429/1160
Kapitülâsyonlar : 458/465-a
Kapitülâsyonlar Târihi; Menşe'i; Asılları : 630/592
Kıbrıs Mes'elesi; 1954-1959 Türk Hükümeti ve Kamu Oyu­
nun Davranışları 2936/2049
Kıbrıs'da Türk Katl-i Âmmı (terceme) : 4397/2267
Koçi Bey Risalesi : 1047/848
Makedonya Mes'elesi ve Balkan Harbi Ahiri : 722/669
Milletlerarası Hayâtın Düzeni ve Panamerikanizm : 1139/946
Milletlerarası Müşterek Emniyet Sistemi : 1363/1126
Müşterek Emniyet Problemi 1139/948
Ondokuzuncu Asrın Diplomasi Târihi 1124/936
Rejimenes de Los Estrechos del Bosfor Y de Los Dardane-
los (Karadeniz ve Çanakkale Boğazlarının Bağlı Olduğu
Rejim) 1919/1635
Safahat Min'el-Mâzi al-Karib (Yakın Geçmişden Safhalar) : 729/712
Silâhsızlanma Problemi : 1139/949
Soğuk Harb : 1363/1129
Sovyet Efsânesi ve Hakikat (terceme) : 582/565
Sovyetler Birliği ve Birleşmiş Milletler : 4421/2278
Süleyman Paşa Muhakemesi : 259/322
Târih'de Ermeniler ve Ermeni Mes'elesi : 920/794
Tetebbuât-ı Siyâsiyye (terceme) : 722/665
Türk-Amerikan Diplomatik Münâsebetleri: 1939-1947 : 3803/2219
Türk-Fransız Diplomasi Münâsebetlerinin İlk Devresi : 2296/1828
Türk-Rus-İngiliz Münâsebetleri: 1791-1941 : 2046/1723
Türkiye'nin 1945'den sonraki Dış Politika Gelişmeleri; Or­
tadoğu Mes'eleleri 1363/1128
Türkiye'nin Dış Münâsebetleri İle İlgili Başlıca Siyâsî
Andlaşmaları 2296/1831
Türkiye'nin Taraf Olduğu Milletlerarası Andlaşmalar Reh­
beri: 1920-1961 4209/2245

1252
Türkiye ve Tanzimat (Ed. Engelhart'dan Terceme) : 630/588
Yahudi Mes'elesi : 1555/1335
Yevmû Meyselûn; Safha Min Târih al-Arab'al- Hadis;
Müzekkerât, Musaddarat'ün bî- Mukaddimeti an- Târih;
Tenâzü'al - Düvel-i Havle Bilâd'al - Arabiyye (Meyselûn
Vak'ası; Yeni Arab Târihinden Bir Safha; Meyselûn
Vak'asından Hâtıralar; Avrupa Devletlerinin Arab Mem­
leketlerini İstilâsı Hakkındaki Siyâsetine Dâir Bir Mu­
kaddime ile Beraber) : 729/711
20., 21., 22. Kongreler ve Sovyet Dış Politikası 5214/2297
TOPLAM : 63

DÎVANLAR - Şl'İR - DESTAN

A Benim Canım Efendim (Şi'irler) : 2868/2038


Ah ü Enîn (Şi'irler) : 41/38
Anaforda Dönen Adam (Şi'irler) : 2570/1932
Ankara'daki Adam (Şi'irler) : 3212/2101
Arabadan Şiirler : 310/368
Aşk ve Izdırab Şi'irleri (Heinrich Heire'den terceme) : 1734/1510
Ateş ve Nûr (İstiklâl Savaşı Şi'irleri) : 1359/1122
Bahr'ül - Hakaayık (Manzum; Tıbkı Basım, Tedkîk) : 1302/1091
Batı Rüzgârlarına Şarkı (İngiliz, Amerikan, Alman Şâirle­
rinden 46 şi'irin tercemesi) : 2998/2063
Benden Başlar Okyanuslar (Şi'irler) 3360/2135
Beşinci Mevsim (Şi'irler) : 2155/1798
Bir Dünyâ İstiyorum (Şiirler) : 3212/2102
Bir Ömrün Hikâyesi (Şi'irler) 2436/1888
Bir Rüzgâr Burdan Esti (Şi'irler) : 1737/1551
Bir Şeyler Yazmıştım Ben de (Şi'irler) : 2147/1795
Bizim Türküler (Şi'irler) : 1734/1481
Bulutlardan Bir Duvar (Şi'irler) : 2436/1890
Çanakkale (Destan) : 1561/1370
Çiçekler Arasında 310/369
Çiftçim Diyor ki... (Şi'irler) : 267/336
Dağların Derdi (Şi'irler) : 1734/1471
Damla (Şi'irler) : 3903/2225
Deniz Serhoşları (Şi'irler) 1673/1445
Destan ve Dîvân Edebiyyâtında İstanbul Sevgisi : 1429/1145
Destan ve Dîvânlar 498/486
Devrim Uz'u (Şi'irler) : 1359/1121
Dîvân Şi'iri (Bugünkü Dile Manzum Çeviri) : 1734/1535
Dîvân-ı Hamîdî (Tehzibli; Mukaddeme ve Tedkîk) : 1302/1103
Dîvân-ı İlâhî (Tıbkı Basım, Tedkîk ve Mukaddeme) : 1302/1096
Dîvân-ı Kabûlî (Minyatürlü; tıbkı basım ve tedkîk) : 1302/1102
Dîvân-ı Lûtfî-i Cagatâyî (tıbkı basım; mukaddeme) : 1302/1095
Ekuanil Çiçekleri (Şi'irler) 4391/2265
Elem Çiçekleri (Charles Baudelaire'den Manzum tere.) : 1734/1532
Elem Çiçekleri (Baudelaire'den tere.) : 286/350

1253
Elhan Yâhud Birinci Kitabım (Şi'irler) 61/75
ElhâiM Vatan (= Vatan Şarkıları, Şi'irler] : 757/734
En Güzel Türk Mânileri : 1734/1472
Erenler, Gaziler (Destan) : 1561/1373
Ergenekon (Şi'irler) : 1734/1482
Erzurum Mânileri (Folklor Araştırması, 1019 Mâni) : 3079/2090
Eski Yunan ve Latin Şi'irler (Manzum tere.) : 1734/1548
Fâni Teselliler (Şi'irler) : 757/732
Fâtih ve İstanbul (Şi'irler) : 1359/1125
Geçmiş Geceler (Şi'irler) : 1734/1480
Geçmiş Zamanın Masalları (Şi'irler) 1561/1367
Gençnâme-i Refi'î (Yeni Türk harflerine çeviri) : 1302/1084
Gel Gör ki!.. (Şi'irler) : 2439/1895
Gelir misin? (Şi'irler) : 3497/2170
Gökkuşağı (Şi'irler) 3597/2190
Güneş Rengi Kadehlerle (Şi'irler) : 2994/2061
Güneş Tozları (Şi'irler) 4391/2262
Güzeller Treni Ankara'da (Şi'irler) : 3415/2146
Hayât Şarkıları (Şi'irler) : 1734/1545
Hayyâm'ın Rubaileri ve Manzum Tercemeleri 1359/1119
Hitit Kralı (Şi'irler) : 3489/2167
Imdad (Şi'irler) : 267/334
İp Üstünde (Şi'irler) 5206/2296
Kasîde-i Bürde Tercemesi (Abdürrahim-i Karahisârî'nin) : 1302/1093
Kayınağacı (Şi'irler) 2723/1190
Kaynak (Şi'irler) : 1773/1565
Kızılırmak (Şi'irler) : 1773/1566
Laklakiyât-ı Edebîyye / : 44/48
Leâlî-i İlhâmî (Şi'irler) : 1023/827
Ma'arrî Dîvânından Seçmeler 668/654
Mesnevi (Mevlâna'dan Manzum terceme) : 1359/1123
Mesnevî-i Penâhî (Yeni Türk harflerine çeviri) : 1302/1085
Meşhur Beyitler 1734/1543
Millî Mücâdele Destanı 1561/1371
Mîras (Şi'irler) : 1470/1234
Mîras ve Güneşin Ölümü (Şi'irler) : 1470/1242
Müntehab Çocuk Şi'irleri 1040/836
Mütâreke (Destan) : 1561/1369
Nâmık Kemâl'in Şi'irleri 1734/1537
Neslimizin Masalı (Şi'irler) : 2197/1807
Ninni Sokağı (Şi'irler) : 2436/1892
Nisan Yağmurları (Şi'irler) : 3415/2147
Oğuz Destanı ve İki Masal 1478/1245
On İnkılâb (Şi'irler) : 1734/1483
Ordumuza Armağan (Şi'irler) 1359/1117
Ömer Hayyâm'ın Rubaileri (Manzum terceme) : 1734/1527
Râbia Hâtûn Şi'irleri (telif Şi'irler) 1429/1159
Ren Mektupları (Şi'irler) 2937/2051
Rıhtım Sisleri (Şi'irler) : 2155/1797
Rübâîler : 1578/1388

1254
Sabah Ayazı (Şiirler) 5078/2295
Sarıkız Mermerleri (Şi'irler) 1673/1448
Sergi (Şi'irler) : 5078/2294
Serpintiler (Mensur ve Manzum Şi'irler) : 1972/1651
Sesler (Şi'irler) : 3228/2103
Son Menzil (Şi'irler) : 2436/1889
Şerh-i Rübâiyât-ı Melül (Şâir Melül'ün Rübâî'leri) : 1555/1344
Şi'ir Defteri (çeşitli şâirlerden derlemeler) : 1734/1531
Şi'irler 1917/1634
Temâsil (= Semboller; Şi'irler) : 757/733
Terennüm (Şi'irler) 199/259
Teselli (Şi'irler) : 2570/1931
Tunç Sesleri (Şi'irler) : 1734/1479
Tükeniş (Şi'irler) 3063/2086
Türk Destanına Giriş L [Tâhir ile Zühre) ve (Şâh İsmail ile
Gülizar) olarak iki kısımdır.] : 1561/1368
Türk Destanından Parçalar 1359/1120
Ülker (Ölüm Şi'irleri) : 1561/1372
Ülkü ve Şi'ir (Şi'irler) 1359/1124
Vâridât-ı Süleyman; Çedikçi Süleyman Çelebi Ruhundan
İlhamlar (Eski Tarz Şi'irler) : 1470/1240
Vazo (Şi'irler) : 2439/1893
Yaradılış (Şi'irler) : 2439/1894
Yayla Dumanı (Şi'irler) 1673/1447
Yarıda Kalan Rüya (Şi'irler) : 3079/2091
Yeşil (Şi'irler) : 2868/2037
Yurd Uğruna (Şi'irler) : 3415/2145
Zafer Dîvânı (Bir Azerî Şâirinin Dîvânı) 1302/1100
Ziya Paşa'nın Şi'irleri 1734/1538

TOPLAM : 111

EDEBİYYÂT - EDEBİYYÂT TÂRİHİ

Amelî Kitabet; Usûl-i Tahrîr (Carret ve Moy'dan) : 1040/833


Ârâ ve Ehâdîs f'il-lûgat-i v'al-Edel (Dil ve Edebiyyât Hak­
kında Fikirler ve Konuşmalar) : 729/696
Arayış; Bursa'da Edebiyyât ve Fikir Hareketleri 4854/2291
Âsâr-ı Celîle-i Hamîdiye'den Bir Nebze (Terceme) 668/641
Azerbaycan Edebiyyâtı Târihi 1302/1061
Batı Edebiyyâtı Şaheserleri 1734/1526
Behcet'ül - Hadaayık fi Mev'izet'il- Halayık (tıbkı basım;
tedkik ve Mukaddime) : 1302/1094
Çağatay Edebiyyâtı 1302/1078
Düşüncelerim (Aforizmalar) 1446/1202
Edebiyyât 668/640
Edebiyyât : 687/655
Edebiyyâtımızın Beş Ana Mes'elesi : 2570/1933
Eshâb-ı Tabâkaat-ı Seb'a (Arabca Edebî Te'Iif) : 668/639
Falname (Tıbkı Basım, Tedkîk ve Mukaddime) : 1302/1086

1255
Feridun Bey Münşaatı 1569/1374
Fransız Edebiyyâtı 1734/1476
Fransızca Mütâlaatım 41/39
Gelişigüzel 99/111
Hep-Bir, Tek-Bir (Mensur Şi'irler) 1972/1652
Her Bahçeden Bir Çiçek 220/311
Hüsn ile Aşk (Şeyh Gâlib'den Çağımızın diline çeviri) 1734/1484
İnhimâk-i Memat 338/382
İntikad ve Mülâhazalar 173/232
İtalyan Târih-i Edebiyyâtı 805/744
İzatlı Türkçe Metinler (Lise l„ II., III. Sınıflar için) 1734/1486
Kırıntılar (Edebî Aforizmalar) 1374/1131
Kitabet Dersleri 353/404
Kitâbet-i Husûsiye ve Ticariye Dersleri 353/408
Kitâbet-i Resmiye 716/657
Latin Edebiyyâtı Târihi 1302/1077
Lord Bayron'un İlk Muaşakası (Elie Fores'den tere.) 138/185
Ma'lûmat-ı Edebiyye 1069/898
Mekâtib-i İbtidâiye'de Tahrîr Dersi Nasıl Tedris Edilmeli : 1040/834
Merâret-i Hayât 338/383
Medhiyeler 1973/1662
Metinlerle Edebiyyât (2 cilt) 1734/1529
Metinlerle Türk Edebiyyâtı (4 cilt) 1734/1513
Müntehabât-ı Mustafa Refik 138/178
Nesâyih-i Aşere'den Aşk (Terceme) 1069/890
Nasihat 233/313
Nazariyât-ı Edebiyye 198/251
Ordu Külliyâtı (Folklor) 1350/1114
Orhan Veli'nin Dil ve Şi'ir Üzerine Düşünceleri 2723/2006
Osmanlı Edebiyyâtı 61/80
San'at-ı Tahrîr ve Edebiyyât 1069/897
Selânik'de Bir Konferans 339/389
Şâir-i A'zam'a Mektub 756/737
Şeytanla Konuşmalar (Hiciv) 1555/1326
Takvim-i Edebî 87/102
Tanzîmâtdan Zamanımıza Kadar Türk Edebiyyâtı Târihi 1478/1244
Târih-i Edebî-i Âlem (Frederic Lolie'den terceme) 173/223
Tarancfnın Şi'ir Üzerine Düşünceleri 2723/2000
Teceddüd-i İlmî ve Edebî 1020/814
Tecrübe-i İntikad: Duhter-i Hindu 339/387
Tenkidât-ı Edebiyye: Nâmık Kemâl'in Karabelâsı 1069/893
Tercemelerim 99/110
Terâne-i Zafer 81/79
Tevfik Fikret Mirsad'da 1302/1111
Tevfik Fikret Ma'lûmat'da 1302/1112
Tevfik Fikret'e Dâir Filozof Rıza Tevfik Beyefendiye 541/505
Tevfik Fikret'in Târih-i Kadîm Manzumesinin Şerhi 498/495
Tuhfet'ül-Ezkiyâ fi Tercemet-i Kitab'il-Ezkiyâ (Tere.) 877/783
Türk Edebiyyâtı Numuneleri 1478/1243
Türk Edebiyyâtı Şaheserleri 1734/1525

1256
Türk Edebiyyâtı Târihi : 1302/1056
Türk Edebiyyâtı Târihi : 1734/1544
Uyanış Devirlerinde Tercemenin Rolü 1555/1315
Yâd-ı Mâzî 61/77
Yeni Osmanlı Târih-i Edebiyyâtı; Menşe'lerinden Nevşehirli
İbrahim Paşa Sadâretine Kadar : 1069/900
Yunan Edebiyyâtı Târihi 1302/1060
Yunân-ı Kadîm Târih-i Edebiyyâtı : 805/743
TOPLAM : 71
EKONOMİK DOKTRİNLER

ı
Büyük Iktisadcılarîn Temel Doktrinleri (terceme) 2219/1808
Demokrasi ve Mesâil-i İktisâdiye (terceme) : 582/540
İktisâdi Doktrinler Târihi 2365/1874
İktisâdi Mezhebler Târihi (Charles Gide ve Charles Rist-
den terceme) : 704/656
İktisâdi Sahada Devlet Müdâhalesi (= Devletçilik, H. Lau-
fenburger'den tere.) : 859/780
Kalkınma ve Sosyalizm 1860/1605
Kapital (K. Marx'dan terceme) : 3653/2212
Kapitalizm (terceme) : 3653/2210
Sosyalizmin Alfabesi (terceme) : 3653/2211
Sosyalizmin Esasları (terceme) 3119/2097
Sosyalist Meslekleri (Vilfredo Pareto'dan terceme) : 582/532
Tarımda Sosyalizm : 1860/1604
Teoride ve Tatbîkat'da Sosyalizm 4384/2260
Türk Sosyalizmi : 1860/1603
Türk Sosyalizminin İlkeleri 1860/1602
Türkiye İçin Çıkar Yol Sosyalizm mi? Liberalizm mi? : 4401/2271
TOPLAM : 16
ELİFBA (= Eskiyazı Alfabesi) - ALFABE

Doğru İmlâ Elifbası 415/447


Elmas Elifba; Usûl-i Savtiye Üzere 436/460-a
Kelime Usûlü ile Elifba 960/799
Kur'ân-ı Kerîm Elifbası : 333/380
Kıbrıs Türk Alfabesi 1302/1076
Osmanlı Elifbası : 1102/905
Yeni Millî Elifba : 333/378
TOPLAM : 7
ETNOLOJİ - ARKEOLOJİ

Etnografya 729/679
İtalya'da Eski Eserlerin Korunması 1404/1136
İlm-i Ahvâl-i Akvam ( = Etnografya) : 13/9-b
La Province d'Adana 1151/954
Târih Boyunca Türk Kavimleri 1660/1442-a
TOPLAM : 4

1257
FELSEFE - FİLOZOFİ - FELSEFE TÂRİHİ

Bergson ve Kudret-i Ruhiyye'ye Dâir Birkaç Konferans 1049/864


Bilgi ve Değer 1555/1359
Çin Felsefesinin Kaynakları 1049/884
Devlet Felsefesi: Seçilmiş Okuma Parçaları 3258/2123
Edebî Barış Üzerine Felsefî Deneme 2599/1945
Felsefe Dersleri; Bilgi ve Vücud Nazariyeleri 1555/1304
Felsefe Yahud Hikmet-i Nazariye 1283/1030
Felsefe Yıllığı: 1931-1932 1555/1306
Felsefe Yıllığı: 1934-1935 1555/1313
Felsefe-i Ferd 1020/825
Felsefeye Başlangıç 1283/1040
Felsefeye Giriş (2 cilt) 1555/1355
Filozofi 1283/1036
Filozofiye Başlangıç 1283/1038
Hayat Nedir? 173/244
Hikmet (Felsefe) Dersleri 541/503
İlim ve Felsefe (Charles Bourdel'den terceıme) 173/228
İlim ve Felsefe (Schlick'den terceme) 1555/1312
İlliyet Mes'elesi ve Diyalektik 1555/1319
İslâm Felsefesi: Kaynakları ve Te'sirleri 1555/1366
İslâm Felsefesi Târihi (1. Kısım) 1555/1354
Kant ve Felsefesi 1283/1031
Kant'dan Parçalar 1283/1037
Madde ve Kuvvet 1020/820
Mebâdî-i Felsefe'den İlm'ün-Nefs 541/501
Metafizik (Aristo'dan terceme; 1. kitap) 1555/1317
Modern Fizik ve Tasavvufa Göre Ruh ve Ölüm 1113/914
Muhtasar Felsefe 1020/824
Neden Filozof Yok? 1283/1044
Ruh Âleminde 1049/882
Semerât-ı Akıl (Aklın Meyvaları) 90/103
Târîh-i Felsefe (Terceme) 1020/816
Târihî Maddeciliğe Reddiye 1555/1345
Terakki Fikrinin Menşe' ve Tekâmülü 1049/868
Tedkîk, Tecrübe ve Müşahedelere Göre Ruh ve Ruhlar
Âlemi 1753/1553
Varlık İlişkileri ve Akıl Felsefesi 2758/2020
Yaratıcı Tekâmül (H. Bergson'dan terceme) 1049/893
Yaratıcı Tekâmülden Hayâtın Tekâmülü (H. Bergson'dan) 1049/874
Yirminci Asır Filozofları 1555/1318
TOPLAM : 39

FİZİK - KİMYA - ATOM - FENBİLGİSİ

Atom Enerjisi ve İnsanlığın İstikbâli 1236/998


Atomun Sırlan (terceme) : 2468/1906
Dürüs-i Eşya (= Fen Bilgisi Dersleri) : 729/682

1258
Fennî Eğlenceler 132/151
Fizik 309/363
Gübregaz (Biyogaz) Te'sisâtı (E. Lesage ve P. Abinet'den
terceme) 1637/1427
Mebâdî-i Ulûm-î Tabîiyeden Hikmet (Fizik) ve Kimya 729/681
Tatbîkaat-ı Ziraiye, Sınaiye, Sıhhıyye ve Beytiyye 729/685
Nev Usûl Fotoğraf 132/119
Su 63/82
Telefon 296/357
Usûl-i Muhâbere-i Ziyâiye A-68/7
Yeni Usûl Eşya Dersleri 436/460-b
TOPLAM : 13

GENEL EKENOMİ - EKONOMİK İNCELEMELER

Amelî İktisad Dersleri 864/782


Amerika Birleşik Devletlerinde Millî Gelir Hesabları 3332/2130
(Ekonomik) Araştırma (lar) El Kitabı (Dr. E. Kurnovv'dan) : 2600/1952
Başlıca İktisadî Büyüme Nazariyeleri 4039/2231
Doğrusal Programlama (Giriş) 4039/2232
Ekonometrik Bir Deneme: Teori ve Türk Ekonomisine Uy­
gulama 4039/2233
Ekonometrik Modeller ve Türk Ekonomisi İçin Bir Deneme 4291/2251
Ekonomi Dersleri 2021/1689
Ekonomik Gelişme İçinde İstihdam Hedefleri (tere.) 2106/1771
Fiat Mekanizması (Prof. Jean Marchal'dan tere.) 2091/1749
Fiat Müşâhade Teşkilâtı (Michel Huber'den tere.) 1848/1594
Genel Ekonomi Prensipleri 1896/1623
Hakaayık-ı İktisâdiye (Ekonomik Gerçekler) : 668/652
İktisad 1123/924
İktisad 2222/1817
İktisad'a Başlangıç : 2600/1957
İktisad Ders Notları : 2908/2040
İktisad Dersleri 809/751
İktisad Dersleri (1. Kitap; Giriş) : 2027/1700
fktisad Hayâtının Düzeni (Prof. VVarner Sonbart'dan) : 3016/2084
İktisad İlmi 211/299
İktisad Prensipleri 103/112
İktisad yahud İlm-i Servet 354/440
İktisadî Analiz : 4384/2258
İktisadî Araştırmalarda Usuller Hakkında Beş Konferans 1848/1660 «
İktisadî Gelişme Analizleri ve Projeksiyonları 4593/2283
İktisadî Konjonktür Enstitüleri ve İstatistikleri 1848/1593
İktisadî Refah Teorisinin Başlıca Mes'eleleri 2908/2042-a
İlm-i İktisad : 581/516
İlm-i İktisad 584/568
İlm-i İktisad (Charles Gide'den terceme) : 233/317
İlm-i İktisad 1074/901
İlm-i İktisad : 1123/923

1259
İlnvi Servet-i Milel (Adam Simith'den terceme) : 132/137
İn put Out Put Analizi 4291/2249
İngiltere'de Millî Gelir ve Gider (R. Gabrielden tere.) : 3441/2149
İstihdam ve Gelir Hakkında 1955-1964 Arası On Yıllık İtal­
yan Gelişme Programı (Çeviri) : 2030/1706
İstihdam, Para ve İktisadî Politika 2600/1953
İşletmelerde Mâlî Analiz Teknikleri 4343/2252
Keynes'in Genel Teorisi : 4384/2255
La Participation des Salaries â la Gestion de l'Entreprise 2091/1748
l'Economie Mixte en Turquie 2022/1694
Mal ve Tarife Bilgisi 1726/1466
Ma'lûmat-ı İktisâdiye 584/572
Ma'lûmat-ı İktisâdiye : 809/754
Sermâye Hareketleri : 3228/2113
Sınaî Mülkiyetin Beynelmilel Himâyesi ve Devletlerin
Ekonomik Gelişmesinde Farklı Safhalar (Stojan Pret-
nar'dan çeviri) : 2723/1997
Sınıf Açısından Azgelişmişlik (Yves Lacoste'den) : 4543/2279
Sosyal Hesablar ve İktisadî Modeller (Richard Stone'den) : 2600/1951
Tarife Nazariyatı ve Tarifelerimiz : 1973/1655
Umûmî İktisad Ders Notu 2600/1956
Umûmî İktisad Prensipleri : 1896/1622
Uzun Süreli İktisadî Projeksiyon Problemleri (Tere.) : 4035/2230
Yakın Şark'da Ekonomik İşbirliği : 1785/1569
Yatırım İndirimi ve İktisadî Politika 2600/1954
Yatırım Kriterlerinden Doğrusal Programlamaya : 4384/2257
Yeni Zamanların İktisad Târihi: 1890-1930 (L. Pommery'den) : 2106/1766
Ziraat, Ticâret ve Sınaate Dâir Ma'lûmât-ı Nâfia 47/62
TOPLAM : 58

GENEL İDARE

Âmme İdaresine Giriş (Leonard D. VVhit'den terceme) : 2939/2054


Birleşik Amerika Umûmî Hizmetler İdaresi ve Federal Hü­
kümet Mubayaalarından Tatbik Edilen Usuller 2355/1865
Devlet Teşkilâtında Reform : 3489/2164
Devletin Ekonomik Hayâta Müdâhelesi ve Mülkî Taksimatta
Reform 4412/2272
Düsturnâme-i Enverî (Osmanlı Devleti Genel İdare Prensip
ve Usulleri) : 1569/1376
Gayr-ı Menkul'e Tecâvüzün D e f i Hakkında Kanun; Buna
Âid Seçilmiş İçtihatlar, Ta'mimler Külliyâtı ve İlgili Mev­
zuat 3090/2094
Genç İdarecilere İdarî ve İçtimaî Düsturlar : 1377/1134
Hudud Rejimi 1836/1587
İslâhat Önünde Düşüncem 1105/906
İdare : 1377/1135

1260
İdare ve Kontrol San'atı (J.W. Palmer Kalsem'den tere.) : 1973/1658
İdare San'atı 1672/1444
İdâre'nin Ana Hizmetler Mevzuatı ve Tatbîkaat 2572/1934
İdarî Reform ve Reorganizasyoıı 3000/2071
İdarî Reform; Belçika Tecrübesi ve Türkiye İçin Alınacak
Dersler 3000/2073
İl İdaresi : 747/724
İl İdaresi Kanunu 1583/1394
İl İdaresi Kanunu ve Buna Âid Seçilmiş Ta'mimler Külli­
yâtı 3090/2093
Kamu Yönetimi (H. A. Simon, D.W. Simithburg, V.A. Thom-
son'dan) : 3000/2074
Merkezî İdâre'nin Taşra Teşkilâtı Üzerinde Bir İnceleme : 2939/2058
Mülkiye Âmirlerinin Başkanlık Ettiği Komisyonlar; İştirak
Eden A'zâlar ve İlgili Mevzuat : 3207/2099
Özel ve Kamu Hukuku Bakımından 2311 Sayılı Kanun ve
Tatbik Şekli 2340/1860
Türkiye İdarî İslâhatı : 859/781
Üçüncü Kaymakamlar Toplantısı : 3386/2137

TOPLAM : 24

G E O M E T R İ

Amelî Hendese 264/323


Fenn-i Müsellesât-ı Müsteviyye 209/261
Hendese-i Sathiyye : 211/265
İlm-i Hendese, Hendese-i Müsteviyye 211/269
Mesâha-i Hendesiyye 211/267
Ta'lim-i Hendese 301/360
TOPLAM : 6

GRAMER - DİL BİLGİSİ

Alp Kelimesi, Alpin Irkın Yurdu : 1462/1226


Anadili 960/802
Berliç Usûlü Üzere Fransızca'nın Usûl-i Ta'lîmi (tere.) 1027/830
Bulgarca Muallimi 775/739
Dil ve Târih Tezlerimiz Üzerine Gerekli İzahlar 1462/1225
Diyarıbekir Adı Üzerinde Toponomik Bir Tedkîk 1462/1222
Fransızca Ef'al-i Semâiyye'nin Tasrifi 167/214
Fransızca İbtidâ ve İntiha Edatları 668/638
Güneş Dil Teorisine Göre Pankronik Usuller ve Paleo-Sos-
yclojik Dil Tedkîkleri Adlı Tezde Geçen Örnekler 1462/1217
Güneş-Dil Teorisine Göre Toponomik Tedkikler 1462/1218
Muallimsiz Almanca Öğrenmek İçin En Kolay ve En Yeni
Usûl 436/460
Nahv-i Türkî 16/10
Precis Grammatical (Fransızca Gramer, Te'lif) : 1830/1584

1261
Prehistuvara Doğru Bir Dil İzlemesi ve Güneş Dil Teorisi­
nin fzâhı : 1462/1221
Sarf-ı Arabîye Mahsus Temrînât 541/500
Sarf-ı Türkî 16/11
Sümer - Türk Dil Birliği 1429/1165
Taklîb-i Elfâz yahud Mebâdî-i İştikak (Formation des
mots) 44/54
Tedrîs-i Lisân-ı Fransavî (Ahn Usûlü) 16/12
Temrinât (Arabca Eksersizler) : 541/499
Temrinli ve l'rablı Lîsân-ı Arabi 651/632
Terceme Hakkında Düşünceler ve Tatbikaata Âid Ba'zı Nu­
muneler 1047/846
Türk Dili Bilgisine Giriş 1462/1219
Türk İşçileri İçin Almanca 3549/2177
Türkçe Sarf ve Nahiv (Gramer) 582/522
Türkçe'de Kelime Üretme Yolları 1137/940
Türkisch (Almanlar için Türkçe) : 1191/970
Volapük yâni Lisân-ı Umûmî 143/208
TOPLAM : 28

GÜMRÜK POLİTİKASI - GÜMRÜK MEVZUATI - ORTAK PAZAR

Belçika Gümrüğü; Teşkilât, Mevzuat ve İhtilâflar 2525/1922


Gümrük Giriş Tarife ve İstatistik Numaralarını Gösterir
Alfabetik Eşya Fihristi 3015/2083
Gümrük Mevzuatı 1551/1284
Gümrük Muamelâtı ve Mevzuatı 1753/1552
Gümrük Politikası Mevzuatı ve Tatbikaatı 1785/1570
Gümrük Tarife Tatbikaatı 1726/1465
Gümrük Tarifeleri ve Ticâret Genel Anlaşmaları 2092/1751
Gümrük Tarifesinde Son Değişiklikler 1551/1279
Hâşiyeli Gümrük ve Kaçakçılık Kanunları 1551/1278
Hâşiyeli Gümrük Kanunu : 1551/1280
Hâşiyeli Gümrük Kanununa İlâve: 1 1551/1281
Hâşiyeli Gümrük Tarifesi ve Kanunu 1551/1287
Hâşiyeli Gümrük Tarifesi Kanunu ve tdhâlat Umûmî Ta­
rifesi 1551/1277
Kaynakda Tevkif "Stopaj" Usûlü Hakkında Bir Deneme 2327/1844
Müşterek Pazar Andlaşması (terceme) 2468/1905
Müşterek Pazar Karşısında Türkiye ve Yunanistan 2108/1777
Ortak Pazar 2525/1924
Son Değişikliklere Göre İzahlı Otomobil İdhalâtı ile Yol­
cular, Turistler, İşçiler, NATO Mensubları ve Yabancı Mü­
tehassıslara âid Gümrük, Kambiyo Mevzuatı ve Tatbi­
kaatı 2526/1925
Son Değişikliklere Göre Notlu ve îzâhlı Gümrük Giriş Ta­
rifesi 2500/1911
Ta'dilâtlı Gümrük ve Tarife Kanunları; Bu Kanunlara Müzey-
yel Kanunlar 1551/1275
Türkiye'de Ahdî (Gümrük) Tarifeler (i) : 1551/1276

1262
Türkiye ve Müşterek Pazar : 4142/2241
Yunan Müşterek Pazar Andlaşması (terceme) : 2468/1907
TOPLAM : 23

GÜZEL SAN'ATLAR

Fâtih Devrinde Tezhib San'atı 1302/1109


İslâm San'atı : 1555/1343
Karikatür 1140/831
Resim ve Cemiyet 1555/1331
Sanâyi'i Nefîse'nin ( = Güzel Sanatlar) Menşe'leri (terce­
me) : 582/541
San'at ve Târih Vesikası Olarak İran Bölgesi Kalemdan-
ları 1758/1556
Turkish Architecture : 1555/1361
TOPLAM : 7

H Â T I R A T

Ardahan Yollarında 1646/1435


Almanya'daki İhtisâsâtım 55/73
Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhiddin Ça-
rıkİı'nın Kuvvâ-i Millîye Hâtıraları: 1919-1920 920/790-a
Edebî Hâtıralar 582/551
Erzurum'u Anarken 2189/1805
Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım 1040/841
Gördüklerim ve Geçirdiklerim : 835/770
Gördüklerim, Yaptıklarım: 1890-1923 198/258
Hâtıralar 960/806
Hâtıralarım 1062/888
Hâtırât-ı Âlem-i İslâm (Charles Mîsmer'den terceme) : 904/791
Hopa'ya Doğru : 1646/1436
İâşe'de Kırkbeş Gün : 960/803
İzmir'den Bursa'ya 1040/837
Karadeniz Kıyılarında 1646/1437
Kavgalarım : 582/528
Kendi Kitabım (1904-1920 hâtıralar) : 1167/969
Köylüler Arasında: 1 : 1105/908
Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası : 1467/1233
Maraş Yollarında : 1462/1228
Matbuat Hâtıralarım : 132/176
Müzekkerâtı fi'l-lrak: 1921-1941 (Irak'da 1921'den 1941'e
Kadar Hâtıralarım) : 729/718
Siyâset Yolları 960/798
Türk Mektubları (Busbeq'den terceme) : 582/558
Türkiye Mektubları (Moltke'den terceme) : 4397/2270
Venezuela'lı General Miranda'nın Türkiye'ye Dâir Hatıratı 1451/1210
TOPLAM : 26

1263
HİJYEN - SAĞLIK

Ana Mektebleri Hıfzussıhhası : 426/459


Anne Karnında İkiz Çocuklar 498/492
Dcğru Düşün, İyi Çalış, İyi Dinlen (Fritz Pachtner-Dr. Heinz
Graupner'den terceme) : 2235/1820
Hayat ve Ölüm Mes'eleleri 478/468
Hergün Bunu Oku 173/240
Ma'lûmat-ı Fenniye ve Hıfzussıhha : 351/399
Tabiatnâme (Aydınoğulları zamanında Türkçe Yazılmış
Manzum Hıfzussıhha Kitabı; Tıpkı Basım; tedkîk ve
Mukaddime) : 1302/1092
TOPLAM : 7
HUKUK BAŞLANGICI • HUKUK FELSEFESİ • HUKUK TÂRİHİ

Hukukun Muhtelif Cehheleri ve Hukuk İlmi : 1283/1039


Hülâsa-i Hukûk-ı Tabîiyye : 57/74
Ma'lûmât-ı Hukûkiyye : 809/752
Mukaddimen İlm-i Hukuk 26/34
TOPLAM : 4

İÇ ve DIŞ TİCÂRET ve KÜÇÜK EL ZANAATLARI - KÜÇÜK ESNAF

Dış Ticâret ve Gümrük Politikası : 1074/902


Dış Ticâret Teorisi 2090/1746
Esnafın El Kitabı 2318/1842
Görünmeyen Muameleler ve Bedelsiz İdhalât 3228/2114
İhracat : 3228/2112
İhracatın Tezyidi Çâreleri : 1191/972
İstanbul Ticâret Odası Yurdun ve Tüccarın Hizmetinde 2468/1908
İdhalât 3228/2117
Ortalama Kâr Hadleri ve Tatbikaatı 2221/1813
Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa ile Ticarî Münâsebet­
leri 1124/933
Sınaî ve Ticarî Teşkilât : 1758/1555
Stabilizasyon Programı ve Dış Ticâret Rejimimiz : 2848/2035
Tahsis, Transfer ve İdhal Muameleleri : 2493/1909
Te'diye Muvâzenesi Hesaplan : 2608/1959
Te'diye Muvâzenesi ve Tanzimi ile İlgili Malûmatın Memle­
ketimizde İhzarına Âid Esaslar 2834/2034
Türk Deniz Ticâreti Yıllığı : 1535/1253
Türk Şark Tütünleri ve İhracâtı : 1191/975
Türkiye'de Esnaf ve Küçük Zanaatkarlar ve Kredi Problem­
leri 3472/2157
Türkiye Haricî Ticâret İstatistiklerine Nazaran Tahlil ve
Mukaayese Raporu: 1930-1938 1896/1618
Türkiye Hârici Ticâretinin Milletlerarası Ticâret ile Tah­
lil ve Mukaayesesi : 1896/1619
Türkiye'de İdhalât, İhracat Tatbikaatı 2700/1970
Türkiye'de Ticâret Muahedeleri : 1551/1282
TOPLAM : 22

1264
İÇTİMÂİ İKTİSAD

İçtimaî İktisad Dersleri 2106/1761


Mesken İhtiyâcının Tahmini (Alexander Block'dan çeviri) : 3624/2198
Muhtelif Avrupa Memleketlerinde Kira Politikası (tere.) 2106/1760
TOPLAM : 3

İDARE HUKUKU

Hukûk-ı İdare 26/28


Hukûk-ı İdare : 747/719
Hukûk-ı İdare : 1257/1002
Hukûk-ı İdare (Louis Rolland'dan terceme) : 1257/1003
İdare Hukuku 1137/939
İdare Hukuku Dersleri (2 cild) : 1903/1624
İdâri Müeyyideler (Guido Zanobini'den terceme) : 3606/2193
İsviçre ve Türkiye'nin İdâri Rejimi 2067/1726
Mukaayeseli Hukûk-ı İdare : 809/758
Mukaayeseli Hukûk-ı İdare Dersleri 809/750
Usûl-i İdare ve Kavânîn : 747/722
TOPLAM : 11

İDÂRİ - MÂLÎ - TEŞRÎÎ YARGI ORGANLARI

Alman Federal Anayasa Mahkemesi : 3386/2138


Bizde Şûrây-ı Devlet ve İdarenin Kazâî Murakabesi : 747/723
Cumhuriyet Devrinde Danıştay ve İdare Dâvaları 835/769
Danıştay Kararları Dergisi Alfabetik Özeti 2140/1792
Devlet Şûrası 747/726
Fransız Mâlî Kaza Sistemi : 2827/2032
Mukaaveleler Hususunda Devlet Şûrasının Selâhiyeti (Jac-
ques Sudre'den terceme : 923/795
Un Estudio Comparativo Sobre el Consejo de Estado En
Turquia [(Türkiye'de Danıştay) adlı Mukaayeseli bir
Etüd] : 1919/1637
TOPLAM : 8

İKTİSADÎ COĞRAFYA

Coğrafya-i İktisadî : 190/250


Coğrafya-i Sınaî ve Ticarî 22/15
Coğrafya-i Ziraî, Sınaî, Ticarî : 22/16
İktisadî Coğrafya Dersleri : 2976/2060
İktisadî Coğrafya Dersleri: 1. Kitap Gıda Maddeleri : 2108/1778
Memâlik-i Osmaniye Coğrafya-i İktisâdisi : 481/472
Osmanlı Coğrafya-i Tabii ve İktisâdisi : 1164/965
Sınaî, Ticarî, İktisadî Avrupa (Marcel Dubois'dan tere.) : 132/177
TOPLAM : 8

1265
İKTİSADÎ DEVLET TEŞEKKÜLLERİ

İzahlı İktisadî Devlet Teşekkülleri Tekaaüd Sandığı ve İlgili


Kanunlar : 1551/1288
Katma Bütçeli İdareler ve Devlet İktisâdi Teşekkülleri : 1986/1664
Türkiye'de ve Dünyada İktisâdi Devlet Teşekkülleri : 2503/1913
Türkiye'de Kamu İktisâdi Teşebbüsleri i 3492/2169
TOPLAM : 4

İKTİSÂDİ VE PLANLI KALKİNMA

Avrupa'da Yapılacak Planlama Araştırmaları İçin Küçük


Bir Rehber : 4731/2289
Az Gelişmiş Memleketlerde Kalkınmanın Finansmanı : 4384/2256
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı : 4384/2259
Bölge Kalkınması ve Arazi Politikası 4412/2274
Demokratik İktisâdi Planlama İçin Siyâsî Mekanizma : 3582/2185
Devlet Planlarının Hazırlanması (terceme) : 3582/2183
Ekonomik Kalkınma İçin Programlama Teknikleri (terceme) 3756/2217
Ekonomik Kalkınma ve İtalyan İktisadî Teşekkülleri 2095/1754
Fransa'da İktisadî ve Mâlî Planlama 2538/1927
Fransa'da Planlama (terceme) 4412/2273
Gelişme Programları ve Politikası (terceme) : 2908/2042
İktisadî Gelişme Programlarının Yürütülmesi İçin Millî
Teşkilâtlanma 3582/2184
İktisadî Kalkınma: Seçme Yazılar : 4152/2242
İktisadî Kalkınma İçin Planlama : 4065/2237
İktisadî Kalkınma ve Âmme Varidatı : 2327/1848
İktisadî Kalkınmanın Esasları : 2939/2057
İktisadî Kalkınmanın Finansmanında Vergi Politikası : 3477/2161
Milletlerarası İktisadî Yardımlar ve Kalkınma Mes'elesi : 3756/2216
Orta Doğu'nun Kalkınma Mes'eleleri (terceme) 2119/1785
Türk İktisadiyâtına Âid Düşünceler : 1554/1294
Türkiye İçsularından Faydalanma : 3660/2213
Türkiye İktisadî Kalkınması Hakkında Barker Misyonu
Raporu (terceme) : 2119/1809
Türkiye İktisadî Sahada Neden Kalkınamıyor? : 1930/1642
Türkiye'de Plan; Planlı Siyâset ve İdare : 2092/1752
Ülkeler ve İktisadî Kalkınma (M. Dobb'dan terceme) : 3653/2209
Yatırım Birlikleri : 2263/1870
Yeter Derecede Gelişmemiş Ülkelerin İktisadî Kalkınma­
ları ile İlgili Tedbirler : 4065/2266
TOPLAM : 27
İLAHİYAT • TEOLOJİ - DİNLER TÂRİHİ

Aksıyyât : 668/637
Bir Din Felsefesine Doğru : 1049/885
Bir Garblı Gözü ile Müslümanlık (Laura Veccia Vaglieri'-
den) : 1047/856

1266
Cenâb-ı Peygamber-i Zîşân (îsâ) Tarafından Müsâadat ve
Himayeyi Hâvi Hiristiyanlara İhsan Buyrulan Ahidnâme-i
Mübâreke 167/218
Çin'deki Dinler : 1531/1252
Çinlilerin Dîni 1531/1250
Dinler Târihi : 1531/1251
En-Nusayriyyun v'en-Nusayriyye (Arabca te'lif) : 1462/1224
Eshâb-ı Kehf ve Zülkarneyn Hikâyesi 498/489
Garb Menba'larına Göre Garb Âleminin Kur'ânı Kerîm
Hayranlığı 1429/1164
Hikemiyyât-ı İslâmiye ve Şarkiye : 668/644
İlk Hacı, İlk Kurban 3339/2132
îsâ Mes'elesi 1531/1249
İslâm Düşüncesi : 1555/1337
İslâm Düşüncesine Giriş 1555/1350
İslâm'da Dâvâ-i Kavmiyyet 541/502
İslâm'da İki Facia 281/338
İstihrâc-ı Haydarı ve Tebşirât-ı Muhyiddin-i Arabi 178/247
Karşılaştırmalı (Mukaayeseli) Dinler Târihi : 1919/1640
Kızılbaşlık Nedir? 1113/911
Kitâb-ı Mirkad-ı Merâtib-i İlm-i Ledünî-i fi Menâkıb-ı Abdül-
kaadir-i Geylânî A-42/3
Minhac-i Hikmet-i İdare: Ahidnâme-i Hazreti Ali 668/645
Misbah'üs-Salâh: Velâdet-i Peygamberi 44/56
Nusayriler ve Nusayrilik 1462/1223
Reybilik, Bedbinlik, Lâilâhîlik Nedir? : 193/236
Şâirler Sûresi 498/490
Şerh-i Terceme-i Delâil-i Abdülkaadir-i Geylânî A-42/5
Şeyh-i Ekber; Niçin Severim? 173/231
Tabiat Kanunlarının Zorunsuzluğu (terceme) : 1555/1341
Tâdir'ül-Enam fi Tâbir'il-Menan (Terceme) A-42/6
Tahlilî ve Tenkidi Târih-i Edyan (Dinler Târihi) 776/740
Târîh-i Enbiyâ ve İslâm 630/610
Târih-i İslâm'dan Birkaç Yaprak 353/417
Tasavvuf Târihi 173/233
Te'lifciliğin Tenakuzları : 1555/1310
Teşhir-i Ebâtîl (Bâtıl İ'tikadların Açıklanması) : 44/57
Türk Irkı Niçin Müslüman Olmuştur? : 1429/1155
Türk Mistisizmini Tedkike Giriş 1555/1316
Türk Târihinde Mezheb Cereyanları (Tâhir Hârîmî'nin Ki­
tabına Notlar ve İlâveler) : 1555/1321
Türkiyat ve İslâmiyet Tedkîkleri Külliyâtı 1429/1154
Umdet'Us-sâlihîn fi Tercemet-i Gunyet'üt-Tâlibin : A-42/4
Vahdet-i Mevcud; Bir Tabiat Âliminin Dîni (terceme) : 1020/818
Vezâif Nazariyesi Üzerine Müretteb Ahiâk-ı Dîni; Ulûm-i
Ahlâkiyye-i Kadîme ve Cedîdenin Ahkâm-ı Dîniyye-i İslâ-
miyye'ye Sûret-i Tatbiki : 353/424
Yaşayan Mevlid-i Şerif : 3339/2131
Zaaf'ül - İtikaad fi Nâşiret'ül - Medâris (Arabca te'lif) : 668/649
TOPLAM : 45

1267
İNHİSARLAR - TEKEL

Avrupa'da Tütün İnhisarları ve Türkiye'de Tütün İnhisarı 1191/974


Tuz İşleri 1646/1428
TOPLAM : 2
İSTATİSTİK - İHSÂİYÂT

Ecnebi Memleketlerde İstatistik Teşkilâtı (terceme) 1047/845


Haricî Ticâret ve Nakliyât İstatistiği (terceme) 1896/1620
İhsâiyât (= istatistik) 584/569
İktisadî İstatistik (Henry S. Miller'den terceme) 4291/2250
İstatistik Bakımından Sosyal Hâdiselerin Tedkikindeki Güç­
lükler (Belâ Foldes'den terceme) 1759/1562
İstatistik Usûl ve Tatbikaatı 821/764
Medenî Devletlerde ve Türkiye'de Tahrir-i Nüfus icrası 1536/1254
Milletlerarası Turizm İstatistiklerinin Tanzim Usulleri 1896/1616
Nazarî ve Amelî İstatistik 173/220
Uzakdoğu Memleketlerinde Nüfus Sayımı Usulleri (ter­
ceme) 1759/1564
Ücret ve İş Müddeti İstatistiği Usulleri 1896/1617
TOPLAM : 11
İŞ HUKUKU ve İŞÇİ MES'ELELERİ - SOSYAL GÜVENLİK

Adana Ziraat Amelesi 1062/886


Avrupa İktisadî Camiası İçinde Sosyal Politikamızın Muh­
temel Gelişme İstikaametleri 2106/1767
Birleşik Amerika Federal Sağlık ve Sosyal Emniyet Vekâ­
leti ve Mesken İnşaat Finansman İdaresi 2355/1866
Gizli İşsizlik 3288/2129
İçtimaî Emniyet Prensipleri ve Modern Demokrasi 2318/1840
İçtimaî Sınıflar Mes'elesi 2365/1871
İş Müfettişlerine Rehber (terceme) 2106/1763
İş ve Sosyal Sigorta Mevzuatı Külliyâtı 2312/1838
İşsizlikle Mücâdele (terceme) 2106/1759
İzahlı, Yıllık Ücretli İzin Kanunu ve Ta'limatnâmesi 2439/1896
La Remuneration Moderne du Salarist 2270/1826
Ma'denî Eşya İşkolunda Toplu Sözleşme Tatbîkaatından Do­
ğan Mes'eleler 2370/1875
Sendika Hürriyeti 2106/1765
Sosyal Güvenliğin Finansmanı ve Biriken Fonların Banka­
lar Vâsıtasıyle Yatırımı Mes'eleleri 2106/1764
Sosyal Güvenlik ve Türk İşçi Sigortaları 2106/1758
Sosyal Politika 2106/1752
Sosyal Sigortaların Plasmanları 1872/1608
Sümerbank Toplu İş Sözleşmesi Konferansları 2106/1768
Ta'dilleriyle Birlikte İş Hukuku 2166/1789
Tam Çalıştırma İçin Millî ve Milletlerarası Tedbirler (tere.) 2106/1757
Toplu İş Sözleşmeleri ve Türkiye Ekonomisi İçindeki Yeri 4629/2285
Toplu İş Sözleşmesi Konferansı 2106/1770

1268
Türk Hukukunda Toplu İş Sözleşmesi 3442/2152
Türkiye Cumhuriyetinde Sosyal Politika Mes'eleleri: 1920-1960 2106/1769
Türkiye'de Sendikacılık Hareketi ve Toplu Sözleşme 4629/2284
Yabancıların Türkiye'de Çalışma Hürriyeti 4209/2244
TOPLAM : 26

İŞLETME İKTİSADI

İstihsal Faktörleri ve İnsan Zekâsı 1986/1663


İşletmelerde Stok Kontrolü 4588/2282
TOPLAM : 2
JEOLOJİ

Arzın Menşe'i ve Geçirdiği Devirler 478/469


Hareket-i Arz (Yer Sarsıntısı] 351/400
Mebâdî-i Ulûm-i Tabîiyye'den Târih-i Tabîî ve Tatbîkaatı 729/683
Mesâil-i Tabîiyye (Tabîî Sorunlar) 353/401
Târih-i Tabîî 65/85
Yeni llm-i Arz (= Jeoloji) 426/457
Yer ve Gök 478/467
TOPLAM

KAMU PERSONEL REJİM VE İDARESİ

Amerika Birleşik Devletlerinde PersonelinSınıflandırıl­


ması 3000/2069
Amerika Birleşik Devletleri Âmme İdaresinde Personel
Rejimi 2219/1810
Âmme Hizmeti İfâ Edenlerin Suçları, Cezaları; Muhakeme
ve Muhakeme Usûlleri ve İlgili Kanunlar; Müfettiş Tah­
kik Notları; Seçilmiş Ta'mimler, İctihadlar Külliyâtı 3090/2095
Barem Kanunları : 1905/1631
Batı Almanya'da Me'mur Statüsü : 2791/2026
Belçika'da Me'mur Statüsü 2619/1961
Beşerî Münâsebetler Seminerleri 4011/2227
Birleşik Amerika Federal Hükümeti Harcırah Kanunları 2355/1860
Devlet Personel Teşkilâtı İncelemeleri (J. Ribas'dan tere.) 4412/2275
Emekli Sandığı Kanunu ve Ekleri : 3474/2158
Emekli Sandığı Kanunu ve Tatbîkaatı : 2583/1937
Emeklilik Hükümleri 3474/2159
Emeklilik Rejimleri ve Emekli Sandıkları 1872/1609
Harcırah Kanunu ve Tatbikaatı 2583/1936
İsrail Personel Yönetimi : 2763/2025
Maaş Teadül Kanunları, îzâhı 850/779
Me'murîn Kanunu; Buna Âid Seçilmiş İctihadlar, Ta'mimler 3090/2096
Me'murlar Hakkında Tahkikat, Yargılama Usulleri; İdare
Kurullarının Görev ve Yetkileri 2340/1861
Me'murlar Hakkında Yapılacak Tahkîkat Rehberi 781/742
Modern Devlet'de Me'mur : 1879/1613

1269
Personel İdaresinde Beşerî Münâsebetler 3000/2068
Personel Kanununun Mâlî Hükümleri 2994/2062
Şerhli ve İzahlı T.C. Emekli Sandığı Kanunu 1634/1420
Türk Devlet Teşkilâtında Personelin Yetiştirilmesi 3000/2064
T.C. Emekli Sandığı Mevzuatı 1872/1611
Türkiye'de Devlet Me'murlarının Hukukî Rejimi 1637/1425
Uygulamalı Belediyeciler Kitabı: Belediye Personel Mev­
zuatı ve İzahları 3521/2176
3137 Sayılı Tekaaüd Kanunu ve Bununla İlgili Tekaaüd Hü­
kümlerinin Şerh ve İzahları 1047/857
TOPLAM : 28

KOOPERATİFÇİLİK - ŞİRKETLER

Anonim Şirketlerde İdare Meclisi A'zâsının Hukukî Mes'-


uliyeti 3442/2153
Kooperatif Kanunları 2030/1704
Kooperatif Şirketler Kanunu Lâyihası ve Esbâb-ı Mûcibesi 821/785
Kooperatifçilik İlkeleri ve Sosyal Konut Politikası Bakımın­
dan Türkiye'de Konut Kooperatifleri 3624/2203
Kooperatiflerin Döner Sermaye Sistemi ile Finansmanı 2123/1790
Küçük San'at Kooperatifleri 2723/1994
Tarım Kooperatiflerinde Finansman Sorunu 2392/1878
Tarım Kooperatiflerinin Koperatifciliğimizdeki Yeri 2392/1879
Tarım Satış Kooperatiflerimiz ve Mes'eleleri 2392/1877
Türkiye'de İstihlâk Kooperatifleri 2622/1963
Türkiye'de Kooperatifler 2632/1964
Ziraî Muhitde Kooperatif Faaliyeti (terceme) 1848/1599
TOPLAM : 12
M A ' D E N C İ L İ K

Türkiye'de Ma'den Mevzuatı 1551/1289


TOPLAM : 1
MAHALLÎ İDARELER

A Survey on the Financial Administration of Turkish Mu-


nicipalities (Türk Belediyelerinin Mâlî İdaresi Hakkında
Bir Tedkik) 2032/1716
Başkent Ankara'nın Mes'eleleri ve Bunların Çözüm Yolları 2751/2015
Belçika'da Provens ve Komün İdareleri 1637/1424
Belediye Başkanının El Kitabı 4585/2281
Belediye Başkanları Hakkında Bir İnceleme 3499/2173
Belediye Gelirleri Hakkında İncelemeler 1589/1400
Belediye Gelirleri Kanunu ve İzahları 1589/1397
Belediye Gelirleri Rehberi 1728/1468
Belediye Kanunu ve Esasları 1537/1256
Belediye Meclisleri; Vazife ve Salâhiyyetleri 2852/2036
Belediyeler ve Husûsî İdareler Rehberi 1583/1393

1270
Belediyelerin Alım, Satım, Kiralama, İhale, Tahsilat, Vezne
ve Kefalet İşlemleri 2191/1806
Belediyelerin Ekonomik Çalışmaları 1537/1258
Belediyelerimizin Mâlî İdaresi Hakkında Anket Raporu 2032/1715
Benim Köy Kanunum 1105/907
158G Sayılı Belediye Kanunu ve Bununla İlgili Danıştay
Kararları 1732/1469
Bizde Belediyecilik 747/725
Fransa'da Belediye Emniyet Sandıkları ve Mont de Piete'-
ler 1047/855
Fransa'da 1919-1930 Arasında Mahallî İdarelerde Yapılan
Mâlî ve İdarî Reform 1732/1470
Gayr-ı Menkul Kiraları ve Belediyeler 2868/2039
Kanada Mahallî İdareleri Hakkında Kısa Bir Tatbikat Ra­
poru 2754/2018
Kanuna Göre Köy Nasıl İdare Edilir 1589/1401
Komünlere Âid Munzam Kesirler ve Yeni Resimler (tere.) 1637/1426
Köy İdarelerimizin Mâliyesi 2032/1710
Köy İdaresi ve Köycülük Mes'eleleri 1826/1582
Köy ve Mahalle İdaresi 4397/2268
Köy Muhtarlarının Vazifeleri 3615/2196
Köy ve Belediyelerin Özerkliği; İdare Denetiminin Sınırları 3489/2168
Köyde Hakîkî Reform ve İdeal Köycülük 1542/1272
Köye Doğru 2318/1841
Köylerde Boş Vakitlerin Tanzimi 1848/1598
Köylerimiz Dün Nasıldı? Bugün Nasıldır? Yarın Nasıl Ol­
malıdır? 1462/1227
Köylerimiz Niçin Kalkınamıyor? Fransa'da Mahallî İdare
Ekipman Çalışmalarının Mahallî Kaynakları 3179/2098
Köylüye ve Halka Kanun Bilgileri (köy işleri) 3489/2163
La Commune Municipale et la Commune Rurale en Turquie 3392/2141
Local Government in Turkey (Türkiye'de Mahallî İdareler) 3582/2188
Mahallî İdareler Mâliyesi Dersleri 1605/1417
Mahallî İdarelerimizin Problemleri 2032/1719
Mahallî İdareler Mâliyesinin Islâhı Hakkında Görüş ve
Düşünceler 2338/1858
Mahallî İdareler Mevzuat ve Tatbikaatı 2583/1935
Mahallî İdareler Vergi Sistemi 1541/1262
Mahallî İdarelerde Vergi, Resim ve Harçlar 1721/1459
Milletlerarası Köy Kongreleri ve Kararları 1537/1257
Problems of Turkish Local Administration 2032/1720
Türk Mahallî İdarelerinin Yeniden Düzenlenmesi Üzerine
Bir Araştırma 2032/1721
Vilâyet Husûsî İdareleri 1537/1255
TOPLAM : 46

MÂLÎ - EKONOMİK - İDÂRİ MEVZUAT

Âmme Alacaklarının Tahsili Usûlü Hakkında Kanun Hü­


kümleri ve İzahları 2239/1821

1271
Belçika istimlâk Mevzuatı 2494/1910
Dış Ticâret Rejimi Mevzuatı 2312/1835
En Son Değişikliklere Göre Millî Korunma Kanunu ve Cezaî
Hükümleri 2723/1993
Millî Korunma Kanunu ile Karar ve Tebliğlerinin Şerh ve
İzahları 2815/2031
Muhâsebe-i Umumiye Kanunu ve Bununla İlgili Mevzuat 1676/1450
Son Değişikliklere Göre Millî Korunma Kanunu ve Kâr
Hadleri 2723/1992
Şerh ve İzahlı Millî Korunma Mevzuatı 2635/1966
Tahsil-i Emval Kanunu 1721/1458
Usûl-i Muhâsebe-i Umûmiye Kanunu Şerhi ve Ahkâmı
Mündericesinin Esbâb ve Esâsâtı 166/212
Yürürlükde Bulunan Koordinasyon Hey'eti Kararları 2723/1992
TOPLAM : 11

M Â L İ Y E

Âmme Mâliyesi (Maurice Duverger'den terceme) : 1605/1416


Amortisman-Otofinansman-Devalüasyon (Jean Valley'den
tere.) 3015/2080
Arazî Terk ve İlhakında Devlet Borçları ve Lozan'da Os­
manlı Borçlarının Taksimi 1123/927
Belçika Devletinin Mâlî Teşkilâtı 1480/1246
Belçika'da Mâliye Teşkilâtı ve İşleyiş Tarzı 2734/2010
Emlâk-ı Devlet 645/624
Fenn-i Usûl-i Mâliye 78/97
Finans : 1123/926
Finans İlmi 1480/1246
Finans İlmi ve Finansal Kanunlar 1123/928
Fransız Mâliye Teşkilâtı 2614/1960
İktisadî Gaayeli Mâlî Yardımlar (terceme) 3477/2160
İlm-i Mâlî 581/515
İlm-i Mâlî ve Kavânîn-i Mâliye 1123/919
İlm-i Mâlî, Kavânîn-i Mâliye, Târih-i Maliye 1119/916
İlm-i Mâlî ve Mâliye Kanunları 581/519
İlm-i Usûl-i Mâliye (Paul Leroy Beaulieu'den terceme) : 3/9
İtalya Devletinin Mâlî Teşkilâtı 1480/1247
Kamu Gelirleri 2021/1690
Kamu Kredisi 2021/1691
Mâlî Makable Şümul ve Mürûr-ı Zeman : 1541/1267
Mâlî İktisad Dersleri 2021/1693
Mâlî İktisad Notları 2021/1687
Mâlî İktisad ve Mâlî Kanunlar (Prof. Laufenburger'den) : 1648/1442
Mâliye İlmi 1123/925
Mâliye Ders Notları : 2021/1688
Mâliye Dersleri (2 cild) 1868/1607
Mâliye Dersleri : 2021/1692
Mâliye Ders Notları 78/98
Mâliye Mes'eleleri (Henry Laufenburger'den terceme) : 2090/1742

1272
Mâliye Politikası; Amaçlar ve Araçlar 3477/2162
Mâliye ve Vergi Hukuku Dersleri 2030/1709
Muhtasar İlm-i Mâlî 581/514
Muhtasar İlm-i Servet 78/96
Muhtasar Mâliye İlmi ve Mâliye Mevzuatı 1541/1265
Mukaayeseli Mâliye (Henry Laufenburger'den terceme) 2090/1744
Teşebbüslerin Finansmanı ve Mâlî Bakımdan Kontrolü 2700/1975
Türkiye'de Âmme Varidatının Durumu ve Mes'eleleri 2327/1849
Türkiye'de Cumhuriyet Devrinde İç Devlet Borçları 4035/2229
Türkiye'ye Yardım Konsorsiyumu 2327/1851
Usül-î Mâliye 26/33
Usûl-i Mâliye 453/463
Yatırım İndirimi ve Mâliye Politikası 2794/2028
TOPLAM : 43
MEDENÎ HUKUK

Çocuk Hakları ve Himaye Müesseseleri 1585/1395


Evli Kadının Kocası Lehine Üçüncü Kişilerle Yaptığı İltizâ­
mı Muameleler 3442/2151
Medenî Hukûk'da Şahsın İsmi 2588/1940
Medenî Kanunumuzdaki Boşanma Sebeblerinin Kanun ve
İctihad Bakımından Mukaayeseli Bir Tedkîki 1572/1385
İsviçre Federal Mahkeme İctihadları Derlemeleri 1572/1384
Kanun-ı Medenî'de Her Türkün Bilmesi Lâzım Gelen Şeyler 1047/842
Tafsîl-i Tavzîh'üi-Kavâid'il-Fıkhiyye v'el- Usûliyye fi Evvel'il-
Mecellet'il-Ahkâm'ii-Adliyye A-42/1
Türk Medenî Hukukunda Mürûr-ı Zemanın Kat'ı ve Ta'dîli 3397/2142
Türk Medenî Hukukunda Yardım Nafakaları 3397/2143
TOPLAM : 9
METODOLOJİ - MANTIK

İlm-i Mantık 541/504


Lojik Prensipleri ve Muasır Tenkîd (Arnold Reymond'dan
terceme) 1555/1328
Mantık Târihi 1555/1327
Mesâimize İlmî Bir Şekil Verelim (F.W. Taylor'dan tere.) 1234/991
Siyâsî İlimlerde Teori ve Metod Üzerinde Ba'zı Genel Dü­
şünceler 3261/2127
Sosyal Bilimlerde Araştırma Metodları (terceme) 3624/2202
Teşkilât ve Metodlar Tekniği El Kitabı (terceme) 2976/2059
Usûl Hakkında Nutuk (Descartes'den terceme) 90/104
TOPLAM : 8
M U H A S E B E

Amelî Usûl-i Muhâsebe-i Zirâiyye ve Çiftlik Muhasebesi 1123/922


Amerika Usûlü Yevmiyeli Defter-i Kebir 211/289
Banka İşletmelerinde Maliyet Muhasebesi ve İşletme Büt­
çeleri 3008/2079

1273
Bilanço Analiz Tekniği 2700/1974
Bilanço; Doğuşu-Yapısı-Analizi 2078/1733
Bilançoların Tahlili; Kredi Devri : 3581/2182
Çözümsel İşletme Muhasebesi 2722/1989
Devlet Muhasebesi 1243/999
Devlet Muhasebesi 1723/1461
Esnafın Hazır Defteri: Amelî Usûi-i Defterî 211/291
Esnafın Hazır Defteri: Defter-i Kebîr 211/294
Esnafın Hazır Defteri: El Defteri 211/292
Esnafın Hazır Defteri: Yevmiye Defteri 211/293
Esnafın Hazır Hesabı: Amelî Hesâb-ı Ticarî 211/288
Fiat Hareketlerinin Muhasebe Prensipleri Üzerine Te'siri
ve Bilanço Teorileri 3008/2077
Fransa'da Genel Muhasebe Planı ve Tatbîkaatı 2719/1986
Fransa'da Mâlî ve Ticarî Bilançolar Arasında Alâka ve Mü­
nâsebet; Farklı ve Müşterek Noktalar 2722/1988
Halkın Ticâret Aritmetiği 211/308
Hesâb-ı Amelî-i Mâlî 395/446
Hesâb-ı Ticarî ve Mâlî 211/281
İhtisas Muhasebeleri : 211/303
İhtisas Muhasebeleri; Şirketler Muhasebesi : 211/301
Kavâid-i Muâmelât-ı Ticariye ve Usûl-i Hesâbat-ı Defteri 47/61
Mâlî Bilanço 2434/1886
Maliyet Muhasebesi ve Tatbîkaatı (J. W. Neuner'den ter-
ceme) : 1973/1659
Ma'lûmât-ı Ticariye 65/89
Ma'lümât-ı Ticariye ve Usûl-i Muhasebe 65/90
Mebâdî-i Cebr-i Mâlî (= Malî Cebir Başlangıcı) : 211/287
Millî Muhasebe; Devlet Muhasebesi 2411/1883
Mufassal Usûl-i Defterî : 65/87
Muhtasar Faiz 395/445
Muhtasar Hesâb-ı Ticarî 211/282
Muhtasar Usûl-i Muhasebe; Fenn-i Defterî 65/92
Muhtelif Muhasebe Unsurları Arasındaki Nisbetleri İfâde
eden Rasyolar Hakkında Bir Etüd (Paul Callebaut'dan) : 2123/1789
Mükemmel Usûl-i Defterî 65/92
Muzâaf Muhasebe Usûlünün Kurucusu Luca Paciolo, Eseri
ve Te'sirleri 2700/1971
Notlu Ticâret ve İhtisas Muhasebeleri (Ch. Le Jeune'den) 3015/2082
Öğretmensiz Muzâaf Defter Usûlü : 211/309
Revizyon ve Murakabe Ders Notları 2700/1976
Riyâziyat-ı Ticariye ve Mâliye 211/297
Sabit Kıymetlerin Reevalüasyonu : 2363/1869
Sanayi' ve Zirâat Muhasebeleri : 211/302
Şirketler Muhasebesi Problemleri 2700/1973
Ticâret Aritmetiği 211/306
Ticarî ve Mâlî Hesab : 211/304
Ticâret Muhasebesi Dersleri 1910/1632
Ticâret Muhasebesi Problemleri : 2700/1972

1274
Türk Devlet Muhasebesi Üzerinde Düşünceler (Abraham
Mey'den terceme) 3008/2078
Usül-i Defterî 65/88
Usûl-i Muhâsebe-i Umûmiye 166/213
Yeni Hesâb-ı Ticarî 211/195
Yeni Muhasebe Usülu 211/300
TOPLAM : 52

MÜNÂKALE = ULAŞTIRMA

Bugüne Kadar Devlet Demir Yolları 1132/937


Demiryolları 132/148
Demiryollarının Ticâret İşletmesi 1973/1656
Demiryolu Tarifesi ve Taşıma Hukuku 1973/1660
Hava Yolu Ulaştırması ve Türkiye'de Sivil Havacılık 1973/1657
Münâkale Ekonomisi 2090/1745
TOPLAM :

OKUMA KİTABI (KIRAAT)

Anadolu Yavrusunun Kitabı 1040/835


Birinci Kırâat-ı Aşere Kitabı 498/493
Bizim Kıraat (İlkokul Okuma Kitabı) 1272/1013
Çocuk Kıraat Kitabı 233/315
Elifbâ'dan Sonra Kıraat 333/379
Esmâ-i Türkiye'yi Cami' İlk Kıraat Kitabı 63/83
Halk Kıraati (Halk İçin Okuma Kitabı) 1272/1019
Hayat Kıraati (Okuma Kitabı) 1272/1021
Kıraat Dersleri (İlkokullar İçin Okuma Kitabı) 1302/1054
Kıraat Dersleri (Okuma Kitabı) 1302/1075
TOPLAM : 10

PARA - BANKA - BORSA

Açıklamalı Kambiyo Mevzuatı 2703/1977


Açıklamalı Kambiyo Mevzuatı (2 cild) 3228/2107
Altın Mes'elesi 2090/1743
Amelî ve Tatbikî Kambiyo 211/298
Amerika'nın Para ve Kredi Sistemi ve Amerikan Mâliyesi
(tere.) 1973/1661
Âmme İstikrazının Enflasyonist Karakteri (terceme) 2123/1788
Banka ve Hukuk 1196/978
Banka Muamelelerinin Hukukî Mâhiyetleri, İktisadî Fonk­
siyonları ve İşletme Hususiyetleri 1802/1574
Bankacılar İçin Para ve Kredi Bilgisi 2222/1818
Bankacılığın Tekâmülü 1986/1665
Bankacılık Hukuku 1802/1577
Bankalar Kanununun Şerh ve İzahı 1986/1666
Bankalarca Dış Ticâretin Finanse Edilmesi Usûlleri 1942/1643
Bankalarda Mütedâvil Ta'bîrât 1196/976

1275
Bankalarda, Ticarî İşletmelerde, iktisâdi Kuruluşlarda
Halkla İlişkiler 3574/2181
Bankalarda Ticarî Krediler ve Başlıca Hizmet Muameleleri 1802/1572
Bankalarla İlgili Kanunlar 3903/2226
Borsa Ders Notları 2021/1686
Borsa Rehberi 581/519
Credit for Agricuitural Producticn (= Tarımsal Üretim
Kredisi) 3650/2204
Döviz Hukuku 1196/983
Dünya İktisadî Buhranında Para ve Kredi Politikasının
Te'sirleri 1541/1261
Dünya Paraları ve Bizim Paramız 1196/980
Dünyanın Büyük Borsa Merkezleri 2090/1741
Federal Batı Almanya'da II. Dünya Harbinden Sonra Alınan
Para İstikrarı Tedbirleri 3560/2179
Fransa'da Kredi Kontrolü 2710/1978
Hukukî Zaviyeden Kliring Usûlü 1196/979
İktisadî Kalkınmada Âmme Kredisinin Rolü ve Ehemmiyeti 2327/1846
Kambiyo Kontrolü 2033/1722
Kambiyo Kontrolünün Esasları 3228/2110
Kredi Reformu (Louis Baudin'den terceme) 3082/2092
Merkez Bankacılığı ve Reeskont Muameleleri 2341/1862
Meskûkât-i Şâhâne İdaresi, Darbhâne-i Âmire 1335 (1919)
Sene-i Mâliyesi Darbiyât ve Muamelâtı Hakkında Mâliye
Nezâret-i Celîlesine Takdim Olunan Rapor 834/766
Meskûkât-ı Şâhâne İdaresi, Darbhâne-i Âmire 1336 (1920)
Sene-i Mâliyesi Darbiyât ve Muamelâtı Hakkında Mâliye
Nezâret-i Celîlesine Takdim Olunan Rapor 834/767
Notlu Kambiyo Mevzuatı 2635/1965
Para, Banka, Borsa 1196/981
Para, Banka, Borsa 2365/1873
Para, Kredi Dersleri 2090/1747
Para, Kredi Teorisi ve Politikası 2027/1699
Para Mes'elesi ve Bretton VVoods Konferansı 1196/982
Para Nazariyesi ve Tatbîkaatı 2365/1872
Para Reformuna Müteallik Alman Mevzuatı ve Memleketi­
mizi İlgilendiren Mes'eleleri 2407/1880
Para ve Banka 2222/1816
Para ve Fiatlar 2600/1955
Para ve Kambiyo (Henry Gardel'den terceme) 3239/2119
Para ve Kredi Muamelelerinde Poliçe 2222/1814
Paris Menkul Kıymetler Borsası 3239/2120
Role of the Agricuitural Bank vvith Special Emphasis on
Superviset Credit 3650/2205
Senedât-ı Ticariye 1196/977
Tasarruf Mevduatı ve İkramiyeleri 2108/1776
Ticarî Ma'lûmat ve Bankacılık 211/310
Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunları 2312/1834
Türk Parası Kıymetini Koruma Karar ve Tebliğleri 2314/1836

1276
Türkiye Cumhuriyeti Darbhâne-i İVlillî Müdîri Tarafından
1337 (1921), 1338 (1922), 1339 (1923), 1340 (1924)
Sene-i Mâliyeleri Darbiyât ve Muamelâtı Hakkında Mâ­
liye Vekâleti Celîlesine Takdim Olunan Üçüncü Rapor 834/768
Türkiye'de Emisyon Hareketleri 1884/1614
Türkiye'de Para Mes'eleleri 2027/1698
Türkiye'de Sanayi' Kredisi 3008/2077-a
Ucuz Mesken Kredisi 1872/1609
Yeni Bankalar Kanunu ve Son Kambiyo Mevzuatı Muvace­
hesinde Bankalarca İç ve Dış Ticâretin Finanse Edilmesi
Usûlleri 1942/1644
Yeni Faiz Baremi 3815/2223
Ziraî Kredi 1868/1606
TOPLAM : 60
PEDAGOJİ - ÖĞRETİM - ÖĞRETİM TÂRİHİ

Ahâdîs f i t - Tarbiyye v'al-İctima' (= Terbiye ve içtima' Hak­


kında konuşmalar) 729/706
Alman Hayât-ı İrfanı 809/756
Ankara'daki Yüksek Okullar ve Fakülteler (Klavuz kitap) 3815/2222
Beynelmilel (öğretim) Burs Rehberi 3212/2100
Bizde Maârif-i İbtidâiye 1377/1132
Darülfünunun Târihi 173/237
Dürûs fi Usûl'al-Tedrîs (= Öğretim Usûlleri Hakk'ında
Dersler) 729/714
Eğitim Felsefesi 1555/1364
Galatasaray Lisesinin Kuruluşu 887/789
Humanisme et Education en Orient et en Occident (te'lif) 1555/1347
Tolstoy İbtidâî Muallimi 1163/960
İdarî Bir Mes'ele Olarak Üniversiteye Giriş Sınavlarının Ye­
niden Düzenlenmesi; S.B.F. Tecrübesi 3000/2072
Lâyihalarım 729/678
Maârifnâme (Yusuf Sinan Paşa; Tıpkı Basım; Tedkîk) 1302/1097
Milletlerarası Münâsebetler Öğretimi 3803/2218
Mülkiye Mektebi Tarihçesi 1552/1290
Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler ( 1 . Cild) 2751/2014
Müstakbel İdareciler İçin Bir Tahsil İçi Staj Programı 3000/2070
Nakd Takrir-i Lecneti Monro (= Monro Komisyonu Raporu­
nun Tenkîdi Hakkında Oniki Mektup) 729/709
Ne İçin Sınıf (da) ve İkmal (e) Kalıyorlar? Psikolojiden
Gelen Bir Tahsil Teorisi 1554/1297
Öğrenici Dertleri: ["Sınıfda Kalanlar Uğrunda" Anketinin
Değerlendirilmesi] 1554/1301
Öğretmenlik Ruhu 1734/1596
Pedagoji Târihi 1163/961
Sınıfda Kalanlar Uğrunda (anket) 1554/1298
Siyasal Bilgiler Fakültesi 1946-1955 Me'zunları Hakkında
Bir Araştırma 2936/2045
Takaarir an-Hâlet'al-Maârif fi Suriye ve Iktirâhat İi Islâhiha
(Suriye Maârif Ahvâli ve Bunların Islâhı Hakkında Rapor) 729/710

1277
Tevhîd-i Tedrisât 887/794
Türkiye Maârif Târihi Hakkında Bir Deneme 1163/962
Üniversite Öğrenicilerinin Siyasal Yönelimleri 4250/2248
Ville d'Ankara et son Üniversite (Ankara Şehri ve Üni­
versitesi) 1919/1636
Yeni Mektebde (Edmont Demolins'den terceme) 1163/955
Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler ( 1 . Cilt) 2751/2016
TOPLAM : 32

PETROL

Petrol Mahsulleri İdâri Rejimi (M. Detroit'den (terceme) 2505/1912


Petrol Şirketlerinin Mâlî Mükellefiyetleri 2833/2033
Türkiye'ye Yabancı Petrol Tröstleri Nasıl Girdiler? Gül-
benkyan Kimdir? (Pierre Pontoine'dan terceme) : 4391/2266
Yakın Doğu ve Irak Petrolleri 2089/1739
TOPLAM : 4

PSİKOLOJİ - RUHİYAT

Çocuk ve Genç Ruhu Üzerine (1^21 yaş psikolojisi) : 1554/1299


Froydizm (Sigmund Freud'den terceme) : 1049/866
Gülme (Henry Bergson'dan terceme) 1049/881
Gülmek Nedir? ve Kime Gülüyoruz? (Henry Bergson'dan) : 1049/860
Hassasiyet Bahsi (terceme) 1020/822
Hissiyat Ruhiyatı 1049/861
İhmâl 1283/1045
İhtiraslar Üzerine Bir Tecrübe-i Kalemiye (Thedule Ribot'-
dan tere.) 1049/862
İnsan ve Hayvanât Üzerinde Mûsikinin Te'siri (Casimir
Colomb'dan terceme) : 138/181
İnsan Ruhu Üzerinde Gezintiler 1049/879
İ'tiyâd Kanunları (VVilliam James'den terceme) 1049/875
Merak ve Dikkat 1283/1042
Milletler Ruhiyatı Esasları (W. VVunt'dan terceme) : 1554/1295
Muasır Fransız Psikolojisi (Georges Dvvelshauvers'den) : 1049/878
Niçin Aldatırlarmış? 582/530
Oyun Dünyası, Oyun ve Sanat (Henry Delacroix'den tere.) 1049/873
Psikoloji (Georges Dvvelshauvers'den tere.) : 1049/876
Psikoloji; İlm-i Ahvâl-i Rûh 1020/817
Rûh ve Beden (Alfred Binet'den terceme) : 582/545
Rûh! Olaylar ve Ruhlarla Konuşma 1753/1554
Ruhiyat (Psikoloji) 1049/865
Ruhiyat Musahabeleri (VVilliam James'den terceme) : 1049/871
Tecrübe Üzerine Müesses Psikoloji (Höffding'den terceme) 582/533
Umûmî Ruhiyat 1555/1303
Ümit ve Azm (8 Konferans) : 729/668
Yaratıcı Muhayyele Hakkında bir Kalem Denemesi (Th.
Ribot'dan tere.) : 1049/872
Yeni Türk Kadını ve Ruhî Münâsebetleri 1049/877
TOPLAM : 27

1278
ROMAN • HİKÂYE • MASAL - FIKRA

Acemiler (roman) 3228/2104


Ağrı Dolaylarında (Büyük Hikâye) 1646/1434
Akıllı Bücür (Çocuk Hikâyesi) 1734/1517
Akıllı Fare (Çocuklara Hikâyeler) 1734/1487
Âkıbet-i Tevekkül (Hikâye) 668/643
Al Capone (Pasley Fred'den terceme Hikâye) 1254/1100
Al Takkecik (Çocuk Hikâyesi; terceme) 1734/1521
Ali Baba (Çocuklara Hikâyeler) 1734/1488
Ali Baba ve Kanbur Cüce (Çocuk Hikâyesi) 1734/1506
AH Baba ve Kırk Haramiler (Çocuk Hikâyesi) 1734/1518
Allahlar Susamışlardı (Anatole France'den terceme roman) 582/552
Allo! Gel Oynıyaiım (Çocuklara Hikâyeler) 1734/1497
Altın Kuş (Çocuk Hikâyesi) 1734/1539
Altın Volkan (Juies Verne'den terceme Roman) 630/580
Anna (Maxime Gorki'den terceme roman) 755/727
Antil Adalarına Seyahat (Jules Verne'den terceme roman) 132/169
Ara Kapı (Roman) 3228/2180
Araba İle Devr-i Âlem Yahud Sezar Kaskabel (Jules
Verne'den) 132/154
Arslanın Kaptığı Çocuk (Çocuklara hikâyeler) 1734/1489
Arslanla Öküz (Çocuklara Hikâyeler) 1734/1499
Arzu Rüzgârı (Elinor Glyn'den terceme roman) 1843/1591
Assomuvar (Emile Zola'dan terceme Roman) 755/728
Aşk Bahçesi (Roman) 1434/1170
Aşk Politikası (Roman) 1434/1182
Aşk ve Para (terceme roman) 138/179
Ateş Olur da Yakmaz mı? (Büyük Hikâye) 1302/1055
Ay Altında (Roman) 1582/1390
Ay İle Ayı (Çocuklara Hikâyeler) 1734/1490
Ayten (Roman) 1434/1176
Baharla Gelen (Roman) 3228/2118
Ben Başka (Roman) 1069/896
Bir Aşk Masalı (Roman) 1636/1421
Bir Avuç Askerle (Târihi Hikâye) : 1646/1439
Bir Çatı Altında (Roman) 1434/1186
Bir Çinlinin Cindeki Mihneti: Cinde Seyahat (Jules Ver-
ne'den) 132/144
Bir Hintlinin Zekâvet-i Harikuladesi (Fantazi) 426/455
Bir Kadının Ruznâmesi (Octave Feuillet'den terceme roman) 132/141
Bir Serseri (Etienne E. l'Judici'den terceme roman) 132/116
Bir Sırr-ı Acib Yahud Kaptanın Kızı CVVîlki Kolens'den
terceme Roman) 138/192
Bir Yaramazın Başına Gelenler (Contesse de Segur'den
tere Roman) 1734/1493
Bizans Akşamları (Hikâye, fantaziler) 1434/1168
Büyük Çocuklar (Hikâye) 99/109
Cebhe Gerisi (Roman) 1434/1194
Cevv-i Havada Seyahat (Jules Verne'den Terceme Roman) 132/147

1279
Clavigc Kardeşler (Goethe'den terceme roman) : 1236/995
Coşkun Gönül (Roman) : 1434/1169
Çavuş Reno (Pierre Sales'den terceme roman) : 138/198
Çıkmaz Sokak i 1069/891
Çılgın Kadın (Reymond de Rienzi'den terceme) : 1843/1589
Çirkin Ördek Yavrusu (Terceme Hikâye) : 1734/1511
Dadaş Kız (Roman) 1646/1441
Dâima Hîlekâr (Jean Leun'den terceme roman) : 630/611
Darağacı (Küçük hikâyeler) : 2456/1900
Demirhane Müdîri (Georges Ohnet'den terceme) : 132/122
Deniz Altında Yirmibin Fersah Seyahat (Jules Verne'den
tere.) 132/133
Deniz Feneri (Jules Verne'den terceme) : 138/201
Dert Veren Pınar (Hikâyeler) : 1646/1430
Diyana (Terceme roman) 338/384
Dokuz Başlı Ejderha (Çocuk hikâyesi) : 1734/1514
Don Kişot (Cervantes'den Tere, Roman) : 1734/1496
Düğün Gecesi (Roman) : 1434/1191
Dünkülerin Romanı : 1434/1195
Ebedî Raks (Charles Brunold'dan terceme) : 1949/1645
Egmont (Geothe'den terceme) : 1236/994
Ekmekçi Kadın (Xavier de Montepain'den terceme roman) : 132/118
En Güzel Çocuk Hikâyeleri 1734/1500
En Güzel İtalyan Hikâyeleri (Terceme) : 582/554
En Güzel Türk Masalları 1734/1474
En Kuvvetli Adam (Çocuk Hikâyesi) 1734/1503
Erzurum'dan Ankara'ya (Târihî Hikâye) 1646/1440
Fakir (Nicolas Meyra'dan terceme roman) : 173/221
Fareli Köyün Kavalcısı (Terceme Roman) : 1272/1027
Fatoş (Roman) : 164S/1431
Fıkralar Sesleniyor : 1802/1575
Fırtına (Roman) : 1069/889
Firârî (R. Tagor'dan terceme) : 1973/1653
Gaston'un Muaşakası Yahud Cesur Kız (Ponson du Terrail'den) : 138/191
Gâzi'nin Dört Süvarisi (târihî roman) : 1434/1186
Geçici (François Coppee'den terceme roman) : 1049/859
Gel Keyfim Gel (Hikâye) : 99/108
Genç Fromon ve Büyük Risler (Alphons Daudet'den Ter­
ceme roman) : 132/163
Gençlik (François Copee'den terceme) : 132/152
Gizli Ada (Jules Verne'den terceme) : 132/124
Gordium (Roman) : 3228/2105
Gönül Yuvası (Roman) : 1434/1173
Gurbet Yolcusu (Roman) : 1434/1196
Güllfe (Fransızcadan terceme roman) : 132/136
Gündüz Safâsı (Joseph Kessel'den terceme roman) : 2652/1967
Hakîkî Bektaşi Fıkra ve Nükteleri 1272/1026
Hâlî Ada (Daniel Arnauld'dan terceme roman) : 138/202
Haramon Gönüllüleri (A. Dumas'dan terceme roman) : 138/206
Harb Dönüşü (Roman) : 1434/1177

1280
Hâşim Bey Yahud Münasebetsiz izdivaç (Roman) 41/37
Hayâl İçinde (Roman) 582/521
Hayâl İçinde Hakikat Yahud Bin Sene Sonra Amerikada Bir
Gazetecinin Derece-i Mes'uliyeti (Jules Verne'den
tere.) 138/183
Hayât-ı Hakikiye Sahneleri (Büyük Hikâye) 582/524
Hayât-ı Muhayyel (Roman) 582/527
Hayvanlar Âleminde (Hikâyeler) 1646/1433
Hayvanları Öğreniyorum (Çocuklar için hikâye) 1734/1515
Hermann ve Dorethee (Goethe'den terceme roman) 1098/904
Hermin (A. Dumas Fils'den terceme roman) 132/139
Hikâye Defteri (Muhtelif hikayecilerden derlemeler) 1734/1536
Hizmetçi Buhranı (Roman) 1434/1178
Hırsız Kadın (Georges Ohnet'den terceme roman) 132/146
Hüsâm Efendinin Kızı (Uzun hikâye) 1434/1172
Hüsnü Ân (Andre Theuriet'den terceme roman) 132/161
İhtiyat Zabiti (târihî roman) 1434/1188
İki Hakikat (terceme roman) 286/347
İki Korkaklar (Eu. Labiche - M. Michel'den terceme roman) 65/86
İki Sene Mekteb Ta'tili (Jules Verne'den terceme roman) 132/142
İki Valide (Emile Richebourg'dan terceme roman) 132/121
ikizler (Albert Delpit'den terceme roman) 138/195
İlâhlar Kana Susamışlar (Anatole France'den terceme ro­
man) 755/729
İmtisâl-i Ahlâk (Hikâye) 376/444
İnanılmaz Hikâyeler (Terceme) 1734/1492
İnsan Artıkları (Roman) 1646/1432
İspanyol Havası (Somerset Maugham'dan terceme hikâ­
yeler) 2746/2013
İzlanda Balıkçısı (Pierre Loti'den terceme roman) 582/553
İzmir'in Romanı (târihî Roman) 1434/1183
Jan Malorinin Cinayeti (Ernest Daudet'den terceme ro­
man) 110/115
Kader (Voltaire'den terceme felsefî hikâyeler) 1040/839
Kader Gülmeyince (Roman) 1582/1391
Kahbenin Aşkı (Roman) 1646/1429
Kalb-i Cerîhadâr (Jules Mary'den terceme roman) 138/190
Kaplan İle Çoban (Çocuk hikâyesi) 1734/1522
Kaptan Grand'ın Çocukları (Jules Verne'den terceme ro­
man) 132/132
Kaptan Hiteras'ın Seyahati (Jules Verne'den terceme ro­
man) 132/149
Kara Değirmen Cinayeti yahud İngiltere Polisleri (tere.) 138/188
Karagözün Fıkraları 1434/1175
Kargalar İle Baykuşların Muharebesi (Çocuklara hikâye­
ler) 1734/1501
Karnaval Cinayeti (La Pointe'den terceme roman) 132/126
Kâtibem Eva (Elinor Glyn'den terceme roman) 1843/1592
Kayık Çeken Aslan (Çocuk hikâyesi) 1734/1519
Kedi ve Ö l ü m (Roman) 3228/2116

1281
Kelile İle Dinine (Bugünkü dile çeviri hikâye)
Keloğlan (Çocuk hikâyesi)
Kenyon (VVallace Cook'dan terceme)
Kır Çiçeği (Roman)
Kır Çiçekleri (Büyük hikâye)
Kırık Halkalar (Roman)
Kızıl Serap (Roman)
Kolomb Kaptan'ın Maceraları (Robert Perrein'den tere.)
Kolonel Robert yahud Belvil'deki Şahs-ı Meçhul (Terce­
me Roman)
Komşunun Romanı
Kontes Sara (Georges Ohnet'den terceme Roman)
Kovadis (H. Sienkievvicz'in Ouavadis tercemesi)
Köy Hekimi (Roman)
Kiralın Yeni Elbiseleri (Çocuk hikâyesi)
Kruva Mor Kadınları (Georges Ohnet'den terceme roman)
Kurt ile Yedi Keçi Yavrusu (Çocuk hikâyesi)
Küçük Fıkralar
Kürek Cehennemi (Tullio Murri'den terceme roman)
Lafonten Hikâyeleri (La Fontaine'den terceme)
Laridu'nun Sergüzeşti (Paul de Kock'dan terceme roman)
Loş Ayna (Roman)
Madam Narman'ın Hatâsı (Theodore Cahu'dan terceme
roman)
Matmazel Jozet (Jean Rameau'dan terceme roman)
Mavi Düşes (Paul Bourget'den terceme roman)
Maymunla Kaplumbağa (Çocuk hikâyesi)
Maymunlar Ülkesinde (Çocuklara hikâyeler)
Mazi ve Atî (Roman)
Memleket Çocuğu (Roman)
Meş'um Çiftlik (Tiedmann'dan terceme roman)
Mihver-i Arz'a Seyahat (Jules Verne'den terceme roman)
Mudanya - Lozan - Ankara (târihi roman)
Mumya'nın İzdivacı (Terceme roman)
Mustafa'nın Romanı veya Hürriyet Pervanesi (Roman)
Nâdîde (roman)
Nasreddin Hoca Merhumun İkiyüzyirmi Fıkrası
Nedime yahud Düğün mü? Matem mi? (roman)
New-York'lu Mösyö Barn yahud Korsikalı Bir Kızın Muaşa­
kası (Gunter'den terceme roman)
Nişanlılar (roman)
Nuhun Gemisi (C. Callodi'den terceme roman)
Para Kuvveti (Xavier de Montepin'den terceme roman)
Patron (Roman)
Peter Şılemil (Schlemihl)'in Sergüzeşti yahud Gölgesini
Satan Adam (Terceme roman)
Pinokyo (Walt Disney'den terceme hikâye)
Posta Yolu (Roman)
Postacı (Fransızca'dan terceme roman)
Puvare'nin Serveti (Terceme roman)

1282
Rafael (la Martine'den terceme roman) : 286/348
Rapa-Novi Adası (Andre Armandi'den terceme roman) : 132/175
Rekaabet-i Âşıkaane yahud Gençleşmiş Gönül (Jean Ra-
meau'dan) : 138/193
Röne Mopren (Terceme roman) : 338/385
Roz-Lis (Andre Theuriet'den terceme roman) : 132/156
Rus Ateşi (Paul Herigo'dan terceme roman) : 132/174
Rüzgâr Gibi Geçti (M. Mitchell'den terceme roman) : 1555/1325
Saadet Uğruna (Andree Maurois'den terceme roman) : 1843/1588
Salambo (Terceme roman) : 286/354
Samîmi Saadet (terceme roman) : 286/353
Sanık (Alexander VVeissberg'den terceme roman) : 1758/1558
Saray Entrikaları (Michel Zevaco'dan terceme târihî ro­
man) 138/207
Seksen Günde Devr-i Âlem (Jules Verne'den terceme ro
man) : 132/127
Seni Sevmek Ölümdür (Eline Glyn'den terceme roman) : 1843/1590
Sevdâ-i Hazân yahud Tahassür (roman) : 286/343
Sevda Faciaları (Xavier de Montepin'den terceme roman) : 138/196
Sevdây-i Hakîkî (Paul Bourget'den terceme roman) : 132/162
Sevenler Yolu (Roman) 1434/1199
Sevenlerin Günâhı (Roman) : 2363/1867
Spenser Adası (Jules Verne'den terceme roman) : 132/167
Solgun Yapraklar (roman) : 1796/1571
Sütçü Kızı (Paul de Kock'dan terceme roman) : 132/150
Şansellor; Bir Yelken Gemisi Yolcusunun Defter-i Hatıratı
(Jules Verne'den terceme roman) : 132/168
Şeyh Zeynullah (Roman) : 1434/1184
Şeytanın Köprüsü (çocuk hikâyesi) : 1734/1523
Talihsiz (terceme roman) : 286/349
Taşraya Doğru (Hikâyeler) : 2147/1796
Tavşan'la Ördek (Çocuk hikâyesi) : 1734/1516
Tek Çarık Yüzbaşı (Hikâyeler) : 1608/1418
Tek mi Çift mi? (A. Dumas Fils'den terceme roman) : 132/155
Tılsımlı Düdük (Çocuk hikâyesi) : 1734/1505
Tirol Cebhesinde; Ateş Hattında (Büyük Hikâye) : 132/172
Tonguz'un Rüyası (Hikâye) : 960/800
Tövbe (Roman) : 1582/1392
Tuhaf Bir Hâne (Paul de Kock'dan terceme roman) : 132/131
Tunçtan Kızlar (Xavier de Montepin'den terceme roman) : 138/186
Ülfet (Te'lif roman) : 132/153
Vahşî Hayvan Kavgaları (Terceme Hikâye) : 1734/1504
Varaka İle Gülşah (Yeni Türk Harflerine Çeviri Masal) : 1302/1080
Vilyam (terceme roman) : 630/622
Vuslat-ı Memnûa (Büyük Hikâye) : 1302/1051
Yalı Çapkını (roman) : 1434/1189
Yarım Adam (Roman) : 1555/1333
Yeni Ni'metler (A. Gide'den terceme roman) : 1973/1654
Yeraltında Seyahat; Siyah Hindistan (Jules Verne'den tere.) : 132/138
Yırtıcılar (Annie Vivanti'den terceme roman) : 582/561

1283
Yolda (terceme roman) 132/173
Yollar Boyunca (Hikâyeler) 1860/1601
Yüzbaşı Celâl (Roman) 1434/1190
Yüzler ve Maskeler (Roman) 1646/1438
Zemin ü Âsüman (= Yer ve Gök; Camille Flammarion'dan
terceme roman) 668/642
Zincirli Adalet (târihî hikâye) 498/491
Zümrüt Ma'deni (terceme roman) 138/203
TOPLAM : 233
SANAYİ' - KÜÇÜK EL ZANAATLARI

Dünyada ve Türkiye'de Şeker Sanâyi'i; Şeker Fabrikalarının


Mâlî Revizyonu Hakkında Notlar 2327/1845
Endüstri Ham Maddeleri ve Enerji Kaynakları 2108/1779
Kızlara Mahsus Dikiş ve El İşleri 138/180
I' Artisanat en Turquie (Türkiye'de Küçük El Zanaatları) 2723/1995
Mahsûlât-ı Mâliye İçin Tahmînî Sanayi' Projeleri Lâyihası 1236/993
Sanayi' Politikasının Ana Hatları Ne Olmalıdır? 1236/996
Sanâyi'de Maliyet Fiyatı (Gustave Paris'den terceme) 2606/1958
Sanâyiin Vergiler Dışındaki Problemi 1596/1403
Sınaî Kalkınma Programlarının Formüle Edilmesi (tere.) 4065/2235
Türkiye'de Devlet Sanâyi'i ve Ma'den İşletmeleri 1552/1292
Türkiye'de Gemi Yapımı Sanâyi'inde Kuruluş Yeri 3660/2214
Türkiye'de Özel Sanayi' Alanındaki Müteşebbisler 2939/2056
Türkiye'nin Sanayileşmesi 2065/2234
Türklerde Sanayi' 1124/932
T O P U M : 14
S E Y A H A T

Altı Hafta Nil'de Seyahat 132/160


Asya-i Şarkî'ye Seyahat 132/130
Avrupa'da Ne Gördüm 132/129
1641-1642'de bir Karayit'in Türkiye Seyahatnamesi (tere.) 1758/1557
İsfahan'a Doğru (terceme) 286/352
İtalya Gezisi 1998/1683
Londra Seyahat Notları 1040/840
Menâkıb-ı Seyyahın 138/187
Mukaddes Topraklar (Seyahat) 2531/1926
Seyâhatnâme-i İbn-i Batuta (Terceme) 544/509
Tibet Dağlarında (Sven Hedin'den terceme) 138/200
Tuna'da Bir Hafta 132/170
Yemen Yolunda: Avdet 668/650
Yemen Yolunda : Azimet 668/646
Yugoslavya Seyahat Notları 1040/839
TOPLAM : 15
SİYÂSÎ PARTİLER - POLİTİKA - SEÇİMLER

Almanya'da Siyâsî Fırkaların (Partilerin) Programlan 1191/973


Ara Seçimleri Üzerine Tartışmalar : 1987/1671

1284
Bir Olayın Hikâyesi (Malatya'da Politik Bir Olay) 1589/1399
Bir Partinin Yıkılışı ve İbret Levhaları 1113/923
Cumhuriyet Halk Partisinin Otuzdokuncu Yıldönümü 2024/1696
Ecevit Tipi "Ortanın Solu" Sosyalizm'dir. 4382/2253
Hakk-ı İntihab (= Seçme Hakkı) 573/513
Hâşiyeli Seçim Kanunu 1773/1568
İdarede Baskı Grupları 3615/2196
Kavgam (Adolf Hitler'den terceme) 582/560
Kırk Yıl Millet Hizmetinde C.H.P. 2024/1697
Menderes Diyor ki... (Muhtelif Konularda Konuşmalar) 3549/2178
Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyetinin 1327 (1911) Se­
nesi 4. Kongresinde Tanzim Olunan Siyâsi Programa Dâir
İzâhâtnâme 24/21
Osmanlılıkta Vâhime-i Mes'uliyet 1069/899
Parlmanter Muafiyetler: Bizde ve Yabancı Memleketlerde 3386/2136
Seçim Nasıl Yapılır? 1589/1396
Seçim Sistemleri 2936/2044
Seçimler ve Oy Verme Üzerinde Yapılan Araştırmalarda
Kullanılan Metodlar 2939/2053
Siyâsî İktidarı Bağlama Çabasının Geçirdiği Seyir 1987/1669
Siyâsî Partiler 2939/2052
Siyâsi Partiler ve Sosyalizm 1555/1358
Toprak Dâvasından Siyâsî Partilere 1113/912
Türkiye'nin Tek Siyâsî Partisi (1923-1946) ve Halkın Siyâsî
Eğitimi : 4873/2293
Üç Bakan ve İş Arkadaşları : 1594/1402
TOPLAM : 26

SİYÂSÎ REJİMLER ve İDEOLOJİLER

Al - İklimiyye; Cuzûruhâ ve Büzurühâ «İklimcilik (İrredan­


tizm) Herşeyden Önce Şimdiki Arab Devletlerine Bağlı­
lık Kökleri ve Tohumları» 729/705
Al - Urubetu Evvelen (Önce Arablık) 729/699
Ali Suâvî'nin Türkçülüğü 1429/1146
Amerikan Demokrasisi (Terceme) 4207/2243
Amerikan Siyâsî Rejimi (terceme) 2039/2055
Ârâ ve Ahâdîs f i l - Kavmiyyet'il-Arabiyye (Arab Nasyona­
lizmi Hakkında Fikir ve Konuşmalar) 729/693
Ârâ ve Ahâdîs f i l - Vataniyyet-i V'al - Kavmiyye (Vatan
Perverlik ve Milliyetçilik Hakkında Fikirler ve Konuş­
malar) 729/692
Asri Demokrasiler 583/534
Asya'da Milliyetçilik ve Marksizm (terceme) 4543/2280
Bolşeviklik 1547/1273
Demokrasi (terceme) 582/550
Demokrasi Nedir? 173/239
Demokrasi Üzerinde Tartışmaların Ortaya Çıkardığı Mes'e-
leler 1987/1676
Demokrasi ve Rejimler Politikası 2024/1695

1285
Demokrasimiz Üzerine Düşünceler 1987/1679
Demokrasiyi Var Kılan Fikir ve Müesseseler Üzerine : 1987/1672
Difâ an'al - Urube (= Arab Milliyetçiliğinin Müdâfaası) : 729/700
Ebhâsün Muhtâre Fi Kavmiyeti'l - Arabiyye (Arab Nasyo­
nalizmi Hakkında Seçme Bahisler) : 729/715
Faşizm : 630/613
Fevkalâde Hâl Rejimleri: Türkiye'de • Yabancı Memleket­
lerde 3258/2125
Garb Menba'larına Göre Eski Türk Demokrasisi : 1429/1161
Havi'al - Kavmiyye'al - Arabiyye (Arab Nasyonalizmi Et­
rafında) : 729/704
Havi'al - Vahdet'is - Sekaafiyye - Arabiyya (Arab Kültür
Birliği Hakkında) : 729/708
Hükm-i Cumhur [ ( = Demokrasi) terceme] : 173/226
İngiltere'nin Hükümeti (A. Lavvrence Lovvell'den terceme) : 582/546
Laik Düşünce ve Hareketin Gerilemesindeki Tehlike 1987/1670
Liberalizm yahud Hürriyetperver Bir Hükümet Nasıl Hare­
ket eder (terceme) 1027/829
Ma Hiye'al-Kavmiyye ? Ab has ve Derâsât alâ Zav'al - Ahdas
ve'n-Nazariyat (= Nasyonalizm Nedir? Vakaayi ve Na­
zariyat Işığında Bahisler ve Etüdler) : 729/703
Meşrûtiyet ve Cumhuriyet : 339/393
Milliyetçilik : 173/242
Muhâzarat fi Nuşşû'al - Fikret'al-Kavmiyye (Nasyonalizm
Fikrinin Gelişmesi Hakkında Konferanslar) : 729/697
Sosyalizm ve İktidar (terceme) : 2091/1750
Türkçülük Devri; Milliyetçilik Devri; İnsanlık Devri 1283/1046
Türkiyede Sol Akımlar; 1908 - 1922 : 4110/2240
Türklük Mes'elesi : 1429/1162
TOPLAM : 35

SOSYAL BİLİMLER - SOSYAL ETÜDLER - SOSYAL


TEŞEKKÜLLER

Aile Çemberi (terceme) 286/351


Al - Muhâzara al - İftitâhiyye (Yüksek Araboloji Enstitü­
sünün Açılış Nutku) 729/702
Ana Çizgilerle Türkiye'deki Masonluk Târihi 1552/1293
Ârâ ve Ahâdîs f i t - Târih v'al - İçtima' (Târih ve İçtima'
Hakkında Fikirler ve Konuşmalar) 729/695
Atatürk İlkeleri ve Din 1811/1579
Atatürkçülük İlkeleri 2652/1969
Avrupa Medeniyetinin Esâsına Bir Nazar 354/441
Büyük Milletlerden Japonlar 729/687
Daha Mes'ud Bir İnsan (Travay) 1636/1423
Değerler, Kültür ve San'at 1555/1362
Devşirmelerle Sığıntılardan ve Mütegallibe'den Neler Çektik 1113/910
Dil ve Irk Münâsebetleri Hakkında Tedkîk 1462/1220
Fârâbî Tedkîkleri 1555/1346

1286
Feminizm : Âlem-i Nisvân (terceme) 1020/819
Garb Menba'larına Göre Garb Medeniyetinin Menba'ı olan
İslâm Medeniyeti 1429/1156
Humanisme des Cultures (Kültür Humanizması) 1555/1365
Hükümdar (Machiavel'den terceme) 544/510
Hürriyete Dâir (Einstein'den çeviriler) 3079/2088
İçtimaî Morfoloji (Maurice Holbvvachs'dan terceme) 1848/1596
İlk Kültür İzleri ve Nakil Vâsıtaları 1163/964
İnsanî Vatanperverlik 1555/1309
İslâm Medeniyetinde Tercemeler ve Te'sirleri 1555/1340
İşlenmemiş (Sosyal, Politik, Târihî) Konular 1451/1211
Kadın - Erkek (Sosyoloji yönünden) 1283/1047
Medeniyet Yalanları (terceme) 722/667
Millet ve Târih Şuuru 1555/1342
Milletlerin Uyanışı 1555/1336
Mülkiyetin Târihi (terceme) 2016/1684
Nicolas Machiavel'den Düşünceler (terceme) 2752/2017
Örfiyât-ı Siyâsiye ve Ahlâkiye 173/227
Sâhib-i Zuhur (Sosyal Eser) 178/248
Sekâfetuna fi Câmiat'al - Duval'al - Arabiyye (Arab Dev­
letleri Birliğinde Kültürümüz; Arab Devletleri Birliği Kül­
tür Departımanının İşleri Hakkında Tenkid Raporu) 729/707
Tanzimat ve Yeni Osmanlılar 887/786
Târih Kurumuna Açık Mektup 1429/1150
Târih-i Medeniyet (Charles Seignobos'dan terceme) 668/647
Târih'in Türk'e Yüklediği Çetin Görev (Te'lif) 1451/1208
Türk Tefekkür Târihi (2 Cilt) 1555/1308
Türkiye Cumhuriyetinde Laiklik 3258/2122
Türkiye'de Masonluk Târihi 1552/1291
Türklerle Hind • Avrupalıların Menşe' Birliği 1429/1137
Uygarlık ve Barış (Dr. Albert Schvveitzer'den terceme) 4397/2269
Vatan için (5 Konferans) 729/686
Vazife-i İsyan 960/805
Vezâif-i Medeniye (= Medenî Görevler) 353/420
Yeni İlmî Zihniyet 1555/1311
T O P L A M : 45
SOSYAL YARDIM - VAKIFLAR

Kızılay'ın Kuruluş Târihine Kısa Bir Bakış 1810/1578


Vakıflar; Başlangıç'dan 18. Yüzyıla Kadar 1758/1560
TOPLAM :
S O S Y O L O J İ

Ahlâk ve Dinin İki Kaynağı (H. Bergson'dan terceme) 1283/1035


Beynelmilel İçtimaiyat Kongresi ve İntihalarım 809/757
Din Hayâtının İbtidâî Şekilleri (Emile Durkheim'den tere.) 582/531
Din Sosyolojisi 1919/1639
Din Sosyolojisine Giriş 1919/1641
Dinî Sosyoloji 1555/1330

1287
Dirâsat'an-Mukaddimet-i Ibn - Haldun (İbn-Haldûn Mukad­
dimesi Hakkrnda Etüdler) 729/690
Dünya'da ve Türkiye'de Sosyoloji Öğretimi ve Araştırma­
ları 1555/1352
Genel Sosyoloji 1919/1638
İçtimâi Doktrinler Târihi 1555/1322
İctimâiyyat Hakkında İbtidâî Ma'lûmât (Gaston Richard'-
dan) 1555/1302
İlim ve Din (Emile Boutroux'dan terceme) 582/543
Sosyoloji 1555/1334
Sosyolojinin Problemleri 1555/1351
Sosyolojiye Giriş 1555/1339
Teâvün-i İçtimaî (= Sosyal Dayanışma) 960/798 • a
Türkiye'de Çağdaş Düşünce Târihi (2 Cilt) 1555/1363
Umûmî İçtimaiyat 1555/1307
Veraset ve Cem'iyet 1555/1353
TOPLAM : 19
SÖZLÜK - LÜGAT

Açar (Divân-ı Lûgat'it - Türk'de Bulunan Türkçe Kelimele­


rin ma'nâlannı Bildirir, Yerlerini Gösterir Anahtar; El
Yazması) 267/337
Defter-i Galatât 353/406
Fransızca İştikak Lügati 1020/821
Fransızca Kıyâsî ve Gayr-ı Kıyâsı Fi'ller 1429/1141
Fransızca - Türkçe Resimli Büyük Dil Kılavuzu (3 Cild) 1429/1149
İngilizce - Türkçe ve Türkçe - İngilizce Ticâret Sözlüğü 2171/1800
Lisân-ı Osmanî'de Müstamel Lûgat-i Ecnebiye 353/418
Lûgatçe-i Edebiyat 353/407
Osmanlıca - Türkçe - Fransızca Sözlük 1429/1140
Resimli Kaamûs-i Osmânî 353/409
Seci' ve Kaafiye Lügati 353/405
Seci' ve Kaafiye Lügatine Zeyl 353/411
Târih ve Coğrafya'ya Âid Değişik İsimler Lügati 1429/1152
Türkçe, Osmanlıca - Fransızca Sözlük 1429/1138
TOPLAM : 14
ŞEHİR ve KASABALARIN TÂRİH ve COĞRAFYASI

Aydın (İzmir) Vilâyetine Mahsus Salname (1308 H. yılı) 109/114


Coğrafya'da, Târih'de ve Bugünkü Konya 1232/989
Cumhuriyet'den Evvel ve Sonra Adana 1969/1650
Dünkü-Bugünkü Erbaa 1998/1681
Erzurum ve Civarı 2189/1802
Eski ve Yeni İzmir 1232/988
İki Târih Beldesi : Adıyaman ve Kâhta 2763/2023
Manastır Vilâyeti Salnamesi (1305 H. yılı) 109/113
Sivas Bülteni 1350/1115
Siirt 2760/2022 • a
Türlü Yönleri İle Ayaş 2760/2022
TOPLAM : 11

1288
ŞEHİRCİLİK - ŞEHİRLEŞME HAREKETLERİ

Ankara'nın İmarı ve Şehirciliğimiz 2032/1711


Londra Şehircilik Kongresi ve Türkiye Mahâliî İdareleri 1537/1259
Şehir Planlamasının Başlıca Tatbik Vâsıtaları 3499/2171
Şehir ve Bölge Planlaması Bakımından Şehirleşme Hare­
ketleri 3024/2197
Şehirci'de Aranan Vasıflar Hakkında İngiliz Kraliyet Komis­
yonu Raporu 2032/1714
Şehirciliğimiz Hakkında Mukaayeseli Raporlar 2032/1713
Şehircilik 2032/1717
Şehircilik Ders Kitabı 2032/1712
Şehirleşme Hareketlerinin Düzenlenmesi Bakımından Bel­
çika ve Türkiye 2760/2021
Türkiye'de Şehirleşme Hareketleri : 1927 - 1960 3624/2199
TOPLAM : 10

T A R I M

Avrupa Ziraat Konfederasyonu'nun XII. Genel Kurul Toplan­


tısı 2123/1791
Dünya'da Fındık İstihsal ve Ticâretinde Türkiye'nin Durumu 2108/1774
Dünya'da Tütün (terceme) 2468/1904
Fındık ve Zirâati Usûlleri 1350/1116
Ma'lûmât-ı Mücmele-i Ziraiyye 55/70
Ma'lûmât-ı Ziraiyye 729/676
Mebâdî-i Ulûm-i Tabîiyyeden Tatbikaat-i Ziraiyye 729/684
Ziraat Dersleri 173/224
TOPLAM : 8

TÂRİH - SİYÂSÎ TÂRİH

Âdilşâhîler; Hindistan'da Bir İslâm Devleti 1302/1089


Anadolunun Fethi (Selçuklular Devri) 1569/1378
Anadolu İsyanları 1113/909
Asr-ı Hâzır Târihi 630/587
Avrupa Kavimlerinin Mukaayeseli Târihi (Ch. Seignobos'-
dan tere.) 582/559
Avrupa'nın Siyâsî Târihi : 1815 - 1819 1047/850
A'yanlar Devrinde Bolu 1230/985
Baltacı'nın Prut Zaferi 1429/1153
Bizim Târih (İlkokullar için) 1272/1012
Bin Altıyüz Seksenüç (1683) Viyana Seferi 1457/1215
Birinci Cihan Harbinde İspir Müdâfaası 3079/2087
Cezâir'de Türkler 1451/1206
Cihan Târihi 1124/934
Çocuklara Târih Dersleri 630/600
Devlet (Manzum Osmanlı Târihi) 44/49
Devlet-i Osmaniye Asr-ı Hâzır Târihi 630/589
Diyarbakır Kitabeleri (Diyarbakır Târihi'nin İkinci cildi) 1465/1231

1289
Diyarbakır Târihi : 1 Cilt 1465/1230
Diyarbakır Yıllığı (Diyarbakır Târihi'nin üçüncü cildi) 1465/1232
Erzincan Târihi 1047/844
Fâtihin Akdeniz ve Adalar Denizi Fütuhatı 1302/1104
Fransa İhtilâl-i Kebîri 630/583
Fransa Târihi (Jacque Bainville'den terceme) 582/556
Garbî Trakya Târihi 1137/938
Harîtalı ve Resimli Târih-i İslâm 353/415
Hunların, Türklerin, Moğolların ve Tatarların Târih-i Umû­
mîsi (Deguignes'den terceme) : 582/537
İkinci Türk Târih Kongresi 1124/931
İlk Mekteblere Târih Dersleri 630/619
İngiltere Târihi (Andre Maurois'dan terceme) 582/555
İslâm Târihi (Leon Caetono'dan terceme) 582/538
İstiklâl Savaşından Saruhanlı 4416/2277
(İstanbul'un) 500. Fetih Yılı Münâsebeti İle Baz ı Düşün­
celer 1164/968
İzahlı İslâm Târihi Kronolojisi ( 1 . Cild) 1429/1160
İzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi (4 cild) 1429/1151
Kanunî Devrinde İstanbul (terceme) 1451/1207
Kapıdağ Yarımadası ve Çevresindeki Adaların Târih ve Ar­
keolojisi Üzerinde Araştırmalar 2147/1793
Kurûn-ı Cedide Târihi 630/601
Kurûn-ı Uhrâ Târihi (terceme) 1093/903
Kuvvâ-i Millîye 1377/1133
Küçük Osmanlı Târihi 26/29
Küçük Osmanlı Târihi 425/451
Küçük Târih (Ernest Lavisse'den terceme) 173/222
Küçük Mekteblilere Osmanlı Târihi : 1272/1010
Küçük Mekteblilere Târih Dersleri 1272/1011
Küçük Mekteblilere Umûmî Târih 1272/1007
Mahmud II. nin İzzet Molla ve Asâkir-i Mansûre Hakkında
Bir Hat'tı 887/788
Maraş Emirleri 1569/1375
Millî İnkılâb (27 Mayıs) Nasıl Oldu? 4391/2261
Mufassal, Musavver Fransa İhtilâl-i Kebîri Târihi 630/603
Muhtasar İslâm Târihi 26/25
Muhtasar İslâm Târihi 425/449
Muhtasar Malatya Târihi ve Coğrafyası 1232/986
Muhtasar Osmanlı Târihi 26/27
Muhtasar Târih-i İslâm 1272/1006
Muhtasar Türkiye Târihi 1232/987
Muhtasar Türkiye Târihi : Zeyl : 1232/990
Musavver Târih-i İslâm (İngilizceden terceme) 805/745
Musavver Telhis'üt-Târih'il-Osmânî (= Resimli Kısaltıl-
mış Osmanlı Târihi ; Arabca) 651/636
Musul ve Elcezîre'de Oğuz Türkleri : 1569/1381
Osmanlı İhtilâlleri : 425/453
Osmanlı Târihi (Manzum) : 267/332
Osmanlı Târih-i Siyâsîsi 339/390

1290
Otuzbir Mart Vak'ası 1429/1158
Savaşlarımız (Manzum) 1707/1451
Siyâsî Târih 2067/1730
Siyâsi Târih: 1789-1960 2936/2050
Siyâsî Târih Dersleri : 1789-1919 2936/2048
Sivas Dünbiliği (= Sivas Târihi) 1465/1229
Son İleri Harekâtında Trabzon Redif Alayı 1345/1113
Sultan Aziz'in Mısır ve Avrupa Seyahati 1047/851
Sultan Üçüncü Mehmed'in Sünnet Düğünü 1062/887
Tahlilî ve Tenkîdî Târih-i İslâm 776/741
Tahmas Kulu Hân'ın Tevârihi (Yeni Türk Harflerine Çeviri) 920/792
Tanzimat'tan Meşrûtiyet'e Kadar Biz' (Türkiye) de Tarih­
çilik 1569/1380
Târih Çiçekleri (P. Larousse'dan terceme) 1047/853
Târih Dersleri 630/618
Târih ve Efsâneye Göre Arabların İstanbul Seferleri (tere.) 1429/1167
Târih-i Âl-i Osman (Beşir Çelebi Târihi) 1302/1081
Târih-i Edirne; Hikâyet-i Beşir Çelebi (Yeni Türk Harfleriyle) 1302/1084
Târih-i İslâm 353/412
Târih-i Kadîm, Akvam-ı Kadîme-i Şarkiyye ve Yunânîler 630/598
Târih-i Osmânî 353/426
Târih-i Osmânî Haritaları 425/450
Târih-i Siyâsî 630/581
Târih-i Umûmî 26/24
Târih-i Umûmî (Terceme) 630/606
Târih-i Umûmî (Charles Seignobos'dan terceme) 582/529
Târih-i Umûmî 42/45
Târih-i Umûmî 630/594
Târih-i Umûmî : Haritalı ve Resimli 353/419
Târihî Mes'eleler ve Mankabeler Lügati 1429/1163
Târihçe-i Beşer 296/358
Türk Çocuklarına Târih Dersleri (İlkokullar İçin) 1143/951
Türk Târih Bilgisi 1272/1020
Türk Târihi 1247/1000
Türk Târih Kurumunun İlmî Faaliyetleri Hakkında Rapor 1124/930
Türkiye Târihi 1142/950
Türklerin Denizciliği 1451/1209
Umûmî Târih 630/616
Umûmî Târih 1124/935
Umûmî Târih (Orta Okullar İçin) 1143/952
Umûmî Târih (İlk ve Orta Zamanlar) 1272/1005
Umûmî Târih (İlk ve Orta zamanlar) 1287/1048
Umûmî Târih'in Ehemmiyeti (J. Prenne'den terceme) 1460/1216
Yunan İşgalinde Kirmastı (= Mustafa kemâl paşa) 4416/2276
Zübde-i Târih-i Osmânî 26/30
TOPLAM : 106
TERBİYE - EĞİTİM - TÂRİHİ

Ahlâk Terbiyesi (Emile Durkheim'den terceme) : 582/544


Aile İçinde Terbiye; Ebeveynin Günâhları: Kızlarımız 582/536

1291
Aile İçinde Terbiye; Ebeveynin Günâhları: Oğullarımız (tere] 582/535
Ârâ ve Ahâdîs f i l - İlm v'al - Ahlâk v'es - Sekaafe (İlim,
Ahlâk ve Kültür Hakkında Fikirler ve Konuşmalar) 729/694
Ârâ ve Ahâdîs f i t • Terbiye v'et - Ta'lim (Eğitim ve Öğ­
retim Hakkında Fikirler ve Konuşmalar) 729/691
Çocuk Eğlencesi 498/488
Çocuklar Hakkında Asrî Fikirler (Alfred Binetden tere.) 582/547
Çocuklar ve Gençler Ne Okuyorlar? 1554/1296
Emil (J.J. Rouseau'dan kısatılarak terceme) 1555/1332
Fenn-i Terbiye ; Nazariyat ve Tatbîkaatı 729/677
Fenn-i Terbiye Târihi (= Eğitim Târihi) 1163/968
İlim Üzerine Müesses Terbiye 1047/843
İlm-i Terbiye-i Etfâl : Usul-i Terbiye 259/320
Medhal-i Terbiye-i Akliye ve Cismâniye (H. Spencer'den) 557/512
Terbiye Musahabeleri (VVilliam James'den terceme) 1049/863
Terbiye ve Ta'lim Umdeleri (terceme) 478/466
Terbiye-i Ahlâkiye ve Medeniye 353/421
Terbiyeye Âid Tatbikat İle Birlikte Ruhiyat Dersleri (tere.) 173/229
Terbiyevî Çocuk Oyunları 333/377
Türk Gençliğinin Millî Vazifesi Ne Olmalıdır? 1236/992
Türklerin Terbiyeye Hizmetleri 887/790
Usûl-i Terbiye-i Ahlâkiye ve Medeniye 353/413
TOPLAM : 22

TİCÂRET HUKUKU

Hizmet Markaları (terceme) 2723/2001


Menşe' Adları ve Mahreç İşaretlerinin Himâyesi (tere.) 2723/1999
Sınaî Hukuk 1447/1204
Tatbikî İhtira Berâtı Hukuku 2723/1996
Ticâret Hukuku Dersleri; İşletme Hukuku 3442/2154
TOPLAM :

Y A T R O

Adam Sarrafı 1434/1179


Ateş İle Barut Arasında 805/749
Bayan Çocuk İstemiyor (Clement Vautel'den terceme) 1734/1485
Cimri (Moliere'den terceme) 1429/1147
Dedikodulu Seyahat (terceme) 1451/1205
Erkekler Arasında 339/388
Faust (Geothe'den terceme) 1734/1547
Gâvur İmam (Târihî Piyes) 1434/1193
Hastalık Hastası (Moliere'den terceme) 1429/1148
Hesab İmtihanı (Manzum Mekteb Piyesi) 1302/1053
Hoşenk (Târihî Trajedi) 44/51
İmtihan 333/381
J. Racine Külliyatı (1., 2., 3., 4. Kitablar) 198/252
Kerbelâ ( 1 . Kısım; Manzum) 44/55

1292
Kırık Mahfaza : 1069/895
l'Eneide (1., 2. ; Virgile'den terceme) : 198/256
Nedîm ve Lâle Devri (Manzum) : 757/738
Nikâhda Keramet : 805/748
Nikomed (Corneille'den terceme) : 1429/1144
Othello (W. Shakespeare'den terceme) : 167/219
Payitahtın Kapısında (Manzum) : 757/736
Pervane : 805/747
Romeo ve Juliyet Faciası (W. Shakespeare'den terceme) : 167/215
Sanatkâr (Manzum (Piyes) : 1734/1546
Sehiv Komedyası [ ( = Yanlışlıklar Komedisi) W. Shakes­
peare'den] : 167/216
Sehv-i Mudhik [ ( = Yanlışlıklar Komedisi) W. Shakespea­
re'den] 42/43
Seyyid (Corneille'den terceme) : 1429/1143
Solgun (İki Perdelik, Manzum Piyes) : 1582/1389
Şayan (Manzum) : 44/52
Şimdiki İzdivaçlar : 339/386
Tîrâje : 805/746
Toprağın Kurbanları (3 perde) : 3489/2166
Vatanseverler (Sidney Kingsley'den terceme) : 1758/1559
Venedik Taciri (Shakespeare'den terceme) : 42/42
Verona'nın İki Asilzadesi (W. Shakespeare'den terceme) : 167/217
Yaman (Manzum) : 1734/1474
Yaradılış Cilvesi (Manzum Trajedi) : 1359/1118

TOPLAM : 37

TOPLUM KALKİNMASİ

Kalkınma Yöntemleri (O. Lange'den terceme) : 3653/2208


Köylü Gözü İle Türk Köylerinde İktisâdi ve Toplumsal De­
ğişme 3624/2200
Memleketimizde Toplum Kalkınması: Köy Kalkınması : 2032/1718
Toplum Kalkınması Deneme Çalışmaları : Bünyan Örneği 3499/2174
Toplum Kalkınması Programlarının Âmme İdaresi Cebhe-
leri 4711/2287
TOPLAM : 5

TOPOGRAFYA

Fenn-i Mesâha-i Arazi; Harita Ahz ve Tersîm-i Usûl-i Tes­


viye 145/209
Fenn-i Mesâha-i Arazi ve Topografya : 211/262
TOPLAM : 2

TOPRAK HUKUKU ve REJİMİ

Avrupa'da Arazi Rejimi (M. Mardueh Tcherkinsky'den) : 1016/813


TOPLAM : 1

1293
T R A F İ K

Karayolları Trafik Kanunu ve İstanbul Şehrinin Trafik İşleri 3409/2144


Trafik 1589/1398
Trafik Kılavuzu 2376/1876
TOPUM : 3

T U R İ Z M

Avrupa Seyahat Notları ve Rehberi 2724/2008


Giresun Rehberi 3815/2221
Harîtalı (İstanbul) Şehir Rehberi 2087/1737
İktisâdi ve Çeşitli Yönleriyle Bursa 4018/2228
İslâmiyet'de Hac Kılavuzu 2724/2009
Turistik Cebheleri İle Aydın 1998/1682
Turistik İstanbul Rehberi 2087/1738
Turizm Bilgisi ve Eğitim 4714/2288

TOPLAM : 8

USÛL HUKUKU

Hukuk Muhakemeleri Usûlü Esasları 1572/1383


Kanun-i Usûl-i Muhâkemat'ül-Hukûkiye (Hukuk Muhakeme­
leri Usûlü Kanunu; Türkçe'den Arabca'ya terceme) : 651/635

TOPLAM : 2

VERGİ HUKUKU - MEVZUAT ve SİSTEMLERİ

A Guide to the Turkish System of Taxation (Türk Vergi


Sistemi Rehberi) : 2089/1740
Alfabetik Fihristli Damga Vergisi Kanunu ve Bu Kanunla
İlgili Diğer Kanunlar 2457/1902
Amelî ve Tatbikî Damga Resmi 1605/1414
Amerika Birleşik Devletleri Vergi Sisteminin Ana Hatları 2715/1981
Arazi ve Bina Vergileri 1721/1460
Arjantin Vergi Sistemi 2715/1982
Azgelişmiş Memleketlerde Sanayi' İçin Vergi Teşvikleri 2715/1985
Batı Almanya Federal Cumhuriyetinde İstihlâk Vergileri 2791/2027
Batı Almanya'da Gelir Vergisi Mevzuatı ve Tatbîkaatı 2512/1921
Belçika'da Vergi Sistemi : 2123/1787
Cumhuriyet Devrinde Vasıtalı Vergiler 2078/1734
Damga Pulu Rehberi : 1728/1467
Damga Resmi 2077/1731
Damga Vergisi Kanunu Şerh ve İzahları 2807/2029
Esnaf Vergisi Rehberi : 2338/1856
Fransa'da Vergi Reformu (Maxime Cretien'den terceme) : 2123/1786
Gelir Vergisi Kanunu ve Tatbîkaatı 2239/1824
Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Vergi Usûl Kanunu 2333/1855
Gelir Vergisi Rehberi : 2525/1923

1294
Gelir Vergisi Sisteminde Beyan Esâsının Tenkidi ve İlk
Tarhiyat Esâsının Teklifi 2719/1987
Gelir Vergisi ve Ticarî Kazanç : 1723/1464
Gelir Vergisi ve Vergi Usûl Kanunu Hükümlerine Göre Zi­
raî Kazançların Vergilendirilmesi 2450/1899
Gelir Vergisinde Beyanname Tanzimi : 2333/1853
Gider Vergileri: Mevzuat ve Tatbîkaatı : 2811/2030
Hizmet Erbabı Vergileri ve Tatbîkaatı 1709/1453
Hizmet Erbabının Gelir Vergisi 2115/1780
Husûsî Otomobil Vergisi Kanunu ve Tatbîkaatı 2505/1915
İkinci Sınıf Tüccarın Gelir Vergisi ve İşletme Defteri 3015/2081
İngiltere Birleşik Krallığı Vergi Sisteminin Ana Hatları 2715/1983
İstihsal Vergisi ve Türkiye'deki Tatbikaatı 3560/2180
İşletme Bütçeleri : 3820/2224
İşletmecilikte Vergiler (Adolf Graf'dan terceme) •. 2512/1920
İzahlı ve İctihadlı Vergi Usûlü Kanunu : 1834/1585

Kazâî ve İdâri İçtihatlara Göre Şerhli ve İzahlı Bina Vergi­


leri ve Belediye Gelirleri Kanunları 2115/1782
Kazanç Vergisi Şerh ve İzahları 1709/1456
Kazanç Vergisi ve Tatbîkaatı : 1709/1452
Kazanç Vergisine Yapılan Fevkalâde Zamlar : 1709/1457
Kurumlar Vergisi Kanunu ve Tatbîkaatı : 2239/1823
Kurumlar Vergisinin Ba'zı Mes'eleleri : 3454/2155
l'İmposition des Revenus en Turquie (Türkiye'de Gelir
Vergisi) 2449/1898
Mamul İhracâtında Vergi İadesi 3440/2148
Menkul, Gayr-ı Menkul Sermâye îrâdı Sahihleri Gelir Ver­
gisi Rehberi 2338/1857
Muamele Vergisi Kanunu ve Tatbikaatı : 2239/1822
Muamele ve İstihlâk Vergileri : 1605/1413
Muamele Vergisi ve Tatbîkaatı İle Şerh ve İzahları 1709/1455
Muhasebe Yoluyla Yapılan Vergi Kaçakçılığı, Vergi Hilesi,
Meydana Çıkarma Usûlleri 2434/1885
Müşterek Pazar Memleketleri Mukaayeseli Vergi Sistem­
leri 1872/1612
Pratik ve Alfabetik Yeni Damga Pulu Rehberi : 2457/1901
Servetlerin İvazsız İntikallerinin Vergilendirilmesi ve
Türkiye'de Veraset ve İntikal Vergisi Tatbîkaatı 3454/2156
Tatbîkaat'da Kazanç Vergisi 1709/1454
Tatbîkaat'da Vergi Cezaları : 2333/1854
Tatbîkaat'da Vergi ve Muhasebe Problemleri : 2434/1887
Teori ve Pratikte Servet Vergileri : 2327/1852
Türk Vergi Sistemi 2715/1980
Türk Vergi Sistemi'nin Anahatları 2715/1984
Türkiye'de Gelir Vergisi : 1723/1462
Türkiye'de Vergi Sistemi (3 Cilt) : 1541/1260
Türkiye'de Vergi Sistemi: Vasıtasız Vergiler : 1541/1266
Türkiye'de Vergi Yükü : 2715/1979
Varlık Vergisi Faciası (Kritik) : 1636/1422

1295
Vasıtasız Vergilerde Götürü Tarhiyâtı Prensipleri ve Biz
(Türkiye) 'deki Tatbîkaatı 1541/1270
Veraset Vergisi Üzerine Bir Deneme 2600/1948
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu Şerh ve izahları 2173/1801
Vergi Bakımından Gelir 1723/1463
Vergi Hukuku 2030/1708
Vergi Hukuku Prensipleri 2030/1703
Vergi Hukukuna Dâir Pratik Mes'eleler 2221/1812
Vergi Kanunları; İdâri ve Kazâî İçtihatlar Koleksiyonu 2221/1811
Vergi Kanunları, Tebliğler Kararlar 2312/1837
Vergi Me'murları ve İnceleme Elemanları İle Mükellefler
Arasında Münâsebetler 2619/1962
Vergi Reformları: 1960-1965 2078/1735
Vergi Reformları; Ortalama Kâr Haddi ve Gider Bildirimi 2338/1859
Vergi Usûl Kanunları 2077/1732
Vergi Usûl Kanunu ve Tatbîkaatı 2239/1825
Vergilerimizden Vasıtalı Vergiler 1541/1271
Yeni Kazanç Vergisi Kanunu Üzerinde Mukaayeseli Bir
Tahlil 1541/1263
Ziraî Gelir Vergisi; Teori ve Tatbîkaatı 4384/2254
Ziraî Kazancın Vergilendirilmesi 2363/1868
TOPLAM : 107
(ESKİ) YAZI DERSLERİ (HAT)

Latin Hurûfu Lisanımıza Kaabil-i Tatbik midir? : 353/437


Resm-i Hattî (= Yazı Dersleri; 2. Kısım) : 301/361
TOPLAM : 2
YURDBİLGİSİ - VATANDAŞLIK BİLGİSİ

Cumhuriyet Çocuklarına Ma'lûmât-ı Vataniye 809/763


Ma'lûmât-ı Kanuniye 1040/832
Ma'lûmât-ı Vataniye 1283/1032
Vatandaşın Kitabı (Terceme) 582/549
Yurdbilgisi 353/438
Yurdbilgisi 1283/1033
TOPLAM :
Z A B I T A

Kolluk Târihimizden Vesikalar; Türkiye'de İlk Zabtiyeler 1962/1649


Kolluk Teşkilâtı ve Görevlerinin Gelişimi 1962/1646
Polis Vazîfe ve Selâhiyet Kanunu Tatbîkaatı 1962/1647
Polis'in El Kitabı 1631/1419
Türkiye'de Genel Kolluk Teşkili ve Görevlerinin Gelişimi 1962/1648
Uyuşturucu Maddeler ve Problemleri 1826/1583
Zabıta Kılavuzu 1818/1581
TOPLAM :
ZİRAÎ İKTİSAD

Amerika Birleşik Devletlerinde Ziraat Ekonomisi 2086/1736


İktisad-ı Ziraî 1123/917

1296
Tarım ve Kredi 3650/2206
Türkiye Ziraatının Ekonomik Bünyesi ve Zirâi Gelir Ver­
gisi 2108/1775
Ziraat'de Fiat ve İstihsal (Jules Milhan'dan terceme) 1848/1597
Zirâi Ekonomi Yönünden Tarım ve Kredi 3650/2207
Zirâi İktisad Ders Notları 2021/1685
TOPLAM :

ÇEŞİTLİ KONULAR

Bahse Ne Dersiniz? 132/143


Zâbitan'a (subaylara) Muaşeret Usûlleri ve Beynelmilel
Teşrifat Kaaideleri 1199/984
TOPLAM

KONULARI MEÇHUL OLANLAR

Çerkeş Hattı Yahud Hatt-ı Umûmi 19/13


Müşevvik'ül - Evlâd 3-A/1
Üss'ül - Esas (Giriş) 44/53
TOPLAM

(Kitap Endeksi'nin Sonu)

1297
"Mülkiyeli Yazarlann Kltablan Endeksi"ni böylece tamamladıktan sonra, bu
Bölüm'e hangi yıl me'zunlanndan kaç YAZAR çıktığını gösteren aşağıdaki cedvel'i
ekledim:

Me'zunlardan Me'zunlardan Me'zunlardan

YILLAR YILLAR YILLAR


Yazar Me'zun Yazar Me'zun Yazar Me'zun
sayısı Sayısı Sayısı sayısı sayısı sayısı

ATİK (1860-1876) 4 17/ 1322 (1906) | 2 38 1940 10 104


1295 (1879) 3 14 1323 (1907) | 6 37 1941 12 HA
1295 (1880) 3 8 1324 (1908) | t 42 1942 13 107

1293 (1882) 5 22 1325 (1909) 7 43 1943 13 81


1299 (1883) 6 2İ 1326 (1910) 9 48 1944 15 105
1300 (1834) 3 20 1327 (1911) 17 178 1945 10 84
1301 (1885) 6 24 1328 (1912) 7 86 1946 16 105
ı302 (1886) 1 24 1329 (1913) 12 46 1947 7 91
1303 (1887) 6 33 1330 (1914) - 41 1943 7 101
1304 (1888) 10 59 1331 (1915) 7 20 1949 6 121
1305 (1889) 7 61 1337 (1921) 9 29 1950 8 104
1306 (1890) 8 57 1338 (1922) 6 22 1951 4 108
1307 (1891) 7 55 1339 (1923) 3 17 1952 12 110
1309 (1893) 7 79 1340 (1924) — 11 1953 12 104
1310 (1894) 5 77 1341 (1925) 5 18 1954 7 98
1312 (1896) 6 31 1926 2 10 1955 3 12i
1313 (1897) 3 AA 1927 4 25 1956 4 138
1313 Sn. Mahsus — 12 1928 — 19 1957 5 147
1314 (1898) 5 28 1929 6 28 1958 5 122
1315 (1899) 2 37 1930 6 37 1959 3 160
1315 Sn. Mahsus - 6 1931 4 36 1960 8 156
1316 (1900) 4 41 1932 7 38 1961 5 142
1317 (1901) 5 42 1933 6 40 1962 5 177
1317 Sn. Mahsus — 7 1934 7 41 1963 3 195
1318 (1902) S 36 1935 3 33 1964 4 191
1319 (1903) 5 40 1936 6 34 1965 — 177
1319 Sn. Mahsus — 6 1937 11 1 60 1966 — 204
1320 (1904) 4 41 1938 18 i 1967 — 225
1321 (1905) 2 46 1939 5 j 39
GENEL TOPLAM 499 5993

1298
E
BÖLÜMÜ

S.B.F.
BASIN ve YAYIN YÜKSEK OKULU
S. B. F.

BASIN ve YAYIN YÜKSEK OKULU (1)

Ankarada ve Ankara Üniversitesi içinde bir Basın ve


KURULUŞ Yayın Okulunun kurulması fikri, ilk defa Ankara Ga­
zeteciler Cemiyeti ile Basın Sendikalarından gelmişdir.
Hükümet tarafından da desteklenen bu istek, bir yandan Ankara Üniversitesine,
bir yandan da U.N.E.S.C.O. 'ya intikal ettirilmiştir. Başta U.N.E.S.C.O. Türkiye
Millî Komisyonu olmak üzere, U.N.E.S.C.O. Genel Merkezi ile Ankara Üniversitesi
tarafından hararetle tavsib gören bu teşebbüs üzerine yapılan incelemelerden son­
ra, böyle bir okulun açılması için en uygun yerin Ankara Üniversitesi Siyasal Bil­
giler Fakültesi olduğu sonucuna varılmıştır.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörler Kurulu, 21 Haziran 1962 gün ve 290/12 sa­
yılı karan ile, sözü geçen Basın ve Yayın Okulunun Fakülteye bağlı olarak kurul­
masını kabul etmiş ve bu Okulun kuruluş çalışmalarını yapmak üzere, aşağıdaki
öğrettim üyelerinden meydana gelen bir komisyon teşkil etmiştir:
Prof. Dr. Câhid Talaş
Prof. Bahri Savcı
Doç. Dr. Fahir H. Armaoğlu
Doç. Dr. Nemıin Abadan
Doç. Dr. Muammer Aksoy
Doç. Dr. İlhan Öztrak
Bu arada, Ankara Gazeteciler Cemiyeti de, konu ile yakından ilgilenerek, An­
karada bir basın ve yayın okulunun açılması ve bunun faydalı olup olmıyacağı
konusunu, Seyfeddin Turhan, Altemur Kılıç ve Ecvet Güresin gibi üç değerli mes­
lek üyesinden kurtüu bir komisyona inceletmiş ve Komisyon, hazırlamış olduğu
raporda, mes'eleyi enine boyuna alarak, Ankara'da bir basın ve yayın okulu açıl­
masının gerekleri, faydalan ve zorunluğu üzerinde durmuştur. Bu rapor 1962 Hazi­
ranında Siyasal Bilgiler Fakültesine de intikal ettirilmiş bulunuyordu.
Bu iki yanlı çalışmalar bir ortak noktaya getirilmiş ve Okulun kuruluşunda
önemli bir adım atılmışdır. 30 Haziran 1962 günü, Basın - Yayın ve Turizm Ba­
kanı Celâl Tevfik Karasapan, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Bedri Gürsoy,
Anadolu Ajansı Genel Müdürü Nail Mutlugil, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı

ti) Bu Bölüm'ün hazırlanmasında Sayın Prof. Dr. Fahir H. Armaoğlu'nun lütfettiği notlardan faydalanılmışdır.
Kendilerine bu yardımlarından dolayı teşekkürü borç b i l i r i m .

1301
Metin Toker ve Ankara Gazeteciler Sendikası Başkanı Beyhan Cenkçi imzalan ilt
yayınlanan bir ortak bildiri'de, "basın ve yayın alanlarında öğretim yapacak olan
bir yüksek okulun kurulması" gereği kabul ediliyor ve ıbu okulun kuruluş ve ça­
lışması için aşağıdaki ilkeler tesbi't ediliyor ve açıklanıyordu:
1. Okulun 1963 sonbaharında faaliyete geçmesine çalışılmalıdır.
2. Okulun öğretim süresi 4 yıl olmalıdır.
3. Okul Müdürüne bağlı bir Yönetim Kurulu bulunmalıdır. Bu Kurul, eğitim
ve öğretimin aşağıdaki kuruluşlarla yakm bir işbirliği içinde yürütülmesine dikkat
etmelidir: Basın - Yayın Bakanlığı, Ankara Radyosu Müdürlüğü, Anadolu Ajansı,
U.N.E.S.C.O. Millî Komisyonu, Ankara Gazeteciler Cemiyeti ve Ankara Gazeteciler
Sendikası.
4. Okula seçme sınavı ile öğreniri alınmalıdır.
5. Program çok yönlü olmalıdır. Yazdı basının yanında, Radyo, televizyon,
ajans, basın ataşelikleri ve Basın - Yayın Bakanlığında çalışacak haberleşme per­
sonelinin yetiştirilmesi sağlanmalıdır.
6. Programda, duyma ve görme araçlarıyle eğitim metodlarına, basın ahlâkı­
na, taşra gazeteciliğine ve yabancı dil öğretimine önemle yer verilmelidir.
7. Gazeteler, radyolar, ajans idareleri ve Basın - Yayın Bakanlığı, öğrenicilere
pratik staj imkânları sağlamalıdır.
8. Okulun, milletlerarası kurumlardan, iç ve dış meslekî kuruluşlardan yar­
dım alabilmesi için Yönetmeliğe gerekli maddeler konulmalıdır.
Okulun kuruluş çalışmalarına esas olacak ve ona ışık tutacak olan ilkeler, bu
suretle ortak bir şekilde tesbît edildikten sonra, çalışmalar belirli bir yön almış
olmaktaydı. Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörler Kurulunun 21 Haziran 1962 gün­
lü k a r a n ile kurulmuş olan Komisyon, Okulun kuruluşu, amacı, öğretim m e t o d
ve vâsıtalan ile ders programı üzerinde çalışmalarda bulunmuş ve bu noktalarda
gerekli gördüğü esaslan tesbît etmiştir. Okulun t ü m ü n ü ilgilendiren ıbu esaslar,
bir yandan U.N.E.S.C.O.'ya sunulurken, öte yandan da, Basm-Yaym ve Turizm Ba­
kanlığı, Ankara Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Gazeteciler Sendikası ve Anadolu
Ajansı, S.B.F. Komisyonunca hazırlanan bu çalışmalar ve esaslar üzerindeki görüşr
lerini bildirmeye da'vet edilmiştir. Adı geçen kurumlarla Siyasal Bilgiler Fakültesi
arasındaki bu müzâkere ve temaslar, aşağı y u k a n bir yıl kadar devam etmiş ve
S.B.F. Komisyonunun çalışmalarına karşılık, adı geçen kurumlar da kendi dü­
şünce ve görüşlerini bildirmişlerdir. Sonunda, bu karşılıklı görüş ve düşünceler
birleştirilerek, bir takım ortak esaslar tesbît edilmişdir. Bu esaslar, 1963 Ekimin­
de Ankara Üniversitesi Senatosuna, Okulun "Statüsü" olarak sunulmuş ve bu su­
retle Okulun kurulmasına gidilmiş ise de, Ankara Üniversitesi Senatosu bu tesbît
edilen esaslarda ba'zı değişiklikler yapma zorunluğunıu duymuşdur. Bunun üzeri­
ne, bir yandan, adı geçen kurumlarla tekrar işbirliği ve ortak müzâkere yoluna
gidilirken, bir yandan da, Okulun kurulması ve açılması bakımından ortaya çıka­
rılmış olan u n s u r l a n n , bir defa da U.N.E.S.C.O. Genel Merkezi'nin göndereceği bir
uzman tarafından incelenmesi ve onun düşünce ve (görüşlerinin alınması yoluna

1302
gidilmişdir. Nitekim, U.N.E.S.C.O. Genel Merkezi, Brüksel Üniversitesi Gazetecilik
Profesörü ve Toplu Yayın Teknikleri Millî Araştırma Merkezi Müdîri M. Roger
Clausse'u, danışman olarak, Nisan-Mayıs-Haziran 1964 aylarında Ankaraya gön-
dermişdir. Prof. Clausse, Ankaradaki temasları sırasında, Siyasal Bilgiler Fakül­
tesinden Prof. Bahri Savcı, Doç. Dr. Nermin Abadan, Doç. Dr. Bülend Dâver,
Doç. Dr. Mümtaz Sosyal, Doç. Dr. Şerif Mardin ve Asistan Erdoğan Güçbilmez'den
kurulu bir komisyonla birlikte çalışmış ve nihaî raporunu (2) sunmuşdur.
Bu rapor üzerine hazırlanan ve Okulun statüsünü belirten Yönetmelik, Siya­
sal Bilgiler Fakültesi Genel Kurulu'nun 16 Haziran 1964 gün ve 91 sayılı kararı
ile kabul edilmiştir. Bu Yönetmeliğe göre, kurulması öngörülen okulun adı "Ba­
sın ve Kütle Haberleşme Yüksek Okulu" idi.
Ankara Üniversitesi Senatosu'na sevkedilen bu yönetmelik, Senato'nun 30 Ha­
ziran 1964 günlü toplantısında müzâkere edilmiş ve Ankara Üniversitesi Senato­
su, 471/2805 sayılı kararı ile. Siyasal Bilgiler Fakültesine bağlı olmak üzere, bir
"Basm ve Yayın Yüksek Okulu" kurulmasını kabul etmişdir. Böylece, Senato, Si­
yasal Bilgiler Fakültesi tarafından kabul edilen "Basın ve Kütle Haberleşme Yük­
sek Okulu" admı, "Basın ve Yayın Yüksek Okulu" olarak değiştirmiş bulunuyor­
du.
Ankara Üniversitesi Senatosu, yine 30 Haziran 1964 günlü ve 471/2806 sayılı
kararı ile, Okul'un Yönetmeliğini de tasdik etmiştir. Bu Yönetmelik 14 Temmuz
1964 günü Millî Eğitim Bakanlığınca da onanıp, 24 Ağustos 1964 gün ve 11788 sa­
yılı Resmî Gazete'de de yayınlanarak resmen yürürlüğe girmişdir.
Bununla beraber, Basm ve Yayın Yüksek Okulu'nu 1964-65 ders yılında faali­
yete geçirmek mümkîn olamamıştır. Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörler Kurulu,
18 Mart 1965 gün ve 352/12 sayılı kararı ve oybirliği ile Prof. Dr. Fahir HArmaoğ-
lu'nu Okul'un Müdîrliğine seçmiştir. Ancak bundan sonradır ki, Okul'un öğretime
geçirilmesi için gerekli hazırlıklara başlanmışdır.
Bir öğretim kurumunun faaliyete geçebilmesinde başlıca şart, ders program­
larının teshiridir. Bu amaçla, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve dîger ülke­
lerdeki bütün Üniversitelere anket soruları gönderilerek, bu öğretim kurumlarından,
basm ve yayın alanında eleman yetiştirmek için ne gibi metodlar uyguladıkları,
hangi çeşit derslere en çok önem verdikleri v.s. gibi hususlarda bilgi istenmişdir.
Gönderilen, anketlere, Amerika Birleşik Devletlerinden 113 Üniversite ve Öğretim
Kuruluşu, Avrupa ve dîger ülkelerden de 43 Üniversite ve Kuruluşdan cevab gel-
mişdir.
Prof. Bahri Savcı, Prof. Dr. A.Suad Bilge, Prof. Dr. Cemâl Mıhçıoğlu ve Doç.
Dr. Nermin Abadan'dan teşkil olunan Basın ve Yayın Yüksek Okulu'nun ilk Yö­
netim Kurulu, gelen cevaplara göre Müdîr Prof. Dr. Fahir H. Armaoğlu tarafından
hazırlanmış olan raporu 1965 yılı yaz aylarında müzâkereye ıbaşlamışdır. Bu müzâ­
kereler sonunda, sözü geçen Komisyon, ders programlarında, şu veya bu ülkenin

(2) Bak.: U.N.E.S.C.O. Turquie - Wveloppement du Jcurnalisme; Roger CLAUSSE (Avril-Juin 1964), Paris, Oc-
tobre 1964, 89. sayfa.

1303
eğretim ve eğitim sisteminin aynen benimsenmesinden ziyâde, basm ve yaym ala­
nında Türkiye'nin kendi ihtiyaç ve gerçeklerini ve Türkiye'nin kendi eğitim siste­
mini gözönünde tutarak, Türkiye'nin kendi şartlarma uygun bir ders programı
kabul etmeyi uygun görmüşdür.
Basın ve Yayın Yüksek Okulü'nun Yönetim Kurulu, bu çalışmalar sonucunda
şu hususları tesbit etmiştir:
1. Okulun öğretim süresi olan dört yılın ilk ikisini ortak sınıflar teşkil etmeli
ve 3. ve 4. yıllar uzmanlaşma bölümlerini kapsamalıdır. Uzmanlaşma Bölümleri
ise, Memleket ihtiyaçlarına cevap vermek üzere, Gazetecilik, Radyo-Televizyon, ve
Halkla İlişkiler şeklinde olmalıdır.
2. Yukardaki ilkeye bağlı olarak, 1. ve 2. sınıflardaki dersleri bütün öğrenici-
ler görmelidir. Maamâfih, ilk iki sınıfta okutulacak dersler, mesleğin tekniğinden
ziyâde, öğrenicilere siyasal ve sosyal bilimler alanında temel kültür vermeli­
dir. Yine ilk iki sınıfta, bu temel kültür derslerinin yanında, meslekî kültür ders­
leri adı altında, daktilo, stenografi, müzik, resim, plastik sanatlar, sinema, tiyatro
ve fotoğrafçılık derslerine de yer verilmelidir.
3. Uzmanlaşma bölümlerinin programlan ise, tamamen uzmanlaşmanın teknik
öğretimini kapsamalıdır.
4. Okulun öğretim sistemi teori ile pratiği birarada yürütmelidir. Pratik ça­
lışmalar, özellikle uzmanlaşma derslerinin Okul'da pratik olarak okutulması ya­
nında, yaz aylarında öğrenicilerin kendi uzmanlıkları alanında belirli sürelerle ve
çeşitli kurumlarda yapacakları meslekî stajları da kapsamalıdır.
Bu esaslar üzerinden Okul'un ders programları hazırlandığı bir sırada ilgi çe-
kici bir durum ortaya çıkmıştır. Şöyle ki : Basm ve Yayın Yüksek Okulu Yönet­
meliğinin 2. Maddesinin son fıkrası, "Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın
Yüksek Okulu, basın ve yaym mesleğinde çalışanların, Okul'un eğitim çevresi içi­
ne giren alanlarda yetiştirilmeleri ilcin gerekli kurs ve meslek-içi eğitim kuruluş­
ları meydana getirmek ve bunlara devam edenlere gerekli belgeleri vermek yetki­
sine sâhibdir" diyordu. Bununla güdülen amaç, bir yandan liselerden gelen genç­
leri basm ve yayın mesleğine hazırlarken, bir yandan da, esasen basm ve yaym
mesleğinde bulunan ve fakat sâdece tecrübe ile yetişmiş elemanları, bir meslek-içi
eğitim programı ve bilimsel usûllerle geliştirmekti. Fakat Okul'un kurulması ba­
sın ve yayın âleminde o kadar geniş bir ilgi uyandırmışdı ki, Okul Müdîrliğine
yapılan ısrarlı ve yoğun müracaatlarda, Okul'a sâdece lise me'zunlannın değil, ba­
sın ve radyolarda çalışan ve lise mez'unu bulunanların da öğrenici olarak kaıbul
edilmeleri istenmişdi. Ancak, takdir ve sempati uyandıran bu istek, gerek Basm
ve Yayın Yüksek Okulu ve gerek bağlı bulunduğu Siyasal Bilgiler Fakültesi tara­
fından da kabul edilmiş ve bunun üzerine Ankara Üniversitesi Senatosunun Okul
Yönetmeliğine eklediği bir Geçici Madde ile, Basın ve Yayın Yüksek Okulunun
öğretim alanına giren dallarda en az beş yıllık bir tecrübeye sâhib lise me'zunla­
nnın Okul'un öğretime başlamasından i'tibâren ilk üç yıl içinde, Okula alınacak
öğrenici kontenjanının üçte birini aşmamak şartıyle ve Üniversitelerarası giriş

1304
sınavlarında kazandıkları puan sırasına göre ayrıca Okula alınmalarına karar ve­
rilmiştir.

.. - Bu şartlar ve esaslar altında Basın ve Yayın Yük-


AÇILIŞ ve ÖĞRETİME , * , ,„. ... . . . . „ ... . -
T x
sek Okulu, 181 meslekden olmak üzere 72 ogrenıcı
BAŞLAYIŞ
™ ™ ile Kasım 1965'den i'tibaren öğretime başladı.
Okul'un öğretime başlamasından biraz sonra. Okul Müdîri Prof. Dr. Fahir
H.Armaoğlu'nun, Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörler Kurulu'nun 18 Kasım 1965
gün ve 367/1 sayılı kararı ile Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığına seçilmesi üze­
rine, yine Fakülte Profesörler Kurulunun 25 Kasım 1965 gün ve 368/5 sayılı karan
ile, Prof. Dr. Mehmed Gönlübol Basın ve Yayın Yüksek Okulu Mîdirliğine seçildi.
Frof. Gönlübol'un ıbir süre sonra Müdîrlikden isti'fâsı üzerine, Siyasal Bilgiler
Fakültesi Profesörler Kurulu, 30 Aralık 1965 gün ve 371/2 sayılı kararı ile. Prof.
Dr. Reşad Aktan'ı Basın ve Yayın Yüksek Okulu Müdîrliğine seçmiştir. Prof. Akh
tan'ın bu görevi Ekim 1968'de sona ererek yerine, aynı târihde S.B.F. Medenî Hu­
kuk Profesörü Dr. Safa Reîsoğlu seçildi. Hâlen (1969), Müdîrlik'de adı geçen bulun­
maktadır.
S.B.F. Basın ve Yayın Yüksek Okulu, 1965 Kasımın­
SINIFLARA GÖRE
dan i'tibaren öğretime aşağıdaki ders programı ile
DERSLER
başlamıştır:

BİRİNCİ SINIF

İktisad : Haftada 3 saat (İktisadın temel kavramlara)


Anayasa Hukuku : Haftada 3 saat (Türk Anayasası ve bunun temel kavramları).
Sosyoloji : Haftada 3 saat (Genel sosyoloji, sosyal psikoloji ve sosyal antro­
polojinin temel kavramları)
Siyâsî Târih : Haftada 3 saat (XX yüzyılda milletlerarası diplomatik münâ­
sebetler )
Dünya Coğrafyası : Haftada 2 saat (Günümüzün ekonomik ve beşerî coğrafya­
sının temel bilgileri)
Edebiyat : Haftada 2 saat (Kısa bir edebiyat târihi girişinden sonra, Türkiye dâ­
hil, günümüzün edebî ekolleri ve milletlerarası edebî akımlar)
Hukuka Giriş : Haftada 2 saat (1. sömestrde okunacak)
Siyâset Bilimine Giriş : Haftada 2 saat (2. sömestrde okunacak)
Yabancı Dil : Haftada 6 saat (Almanca, Fransızca, İngilizce)

MESLEKİ KÜLTÜR DERSLERİ

Daktilografi : Haftada 6 saat (Bu ders sâdece 1. sömestrde görülecek ve bu


sömestre sonunda öğreniciler daktilografiyi öğrenmiş olacaklardır.)

1305
Türkçe-Kompozisyon : Haftada 2 saat (Gramer de dâhil olmak üzere, her iki
sömestrde de okunacaktır)

Müzik Târihi : Haftada 2 saat (1. sömestrde okunacak. Bir saati uygulamaya
ayrılmak üzere, Türkiye dâhil, müzik çeşitleri ve müzik ekollerinin tanıtılmasını
kapsayacaktır)

Plastik Sanatlar Târihi : Haftada 2 saat (Sâdece 2. sömestrde okunacak)


Resim : Haftada 2 saat (Sâdece 2. sömestrde)
Tiyatro : Haftada 2 saat (Sâdece 2. sömestrde)
Stenografi : Haftada 2 saat (Sâdece 2. sömestrde)

İKİNCİ SINIF

İktisad : Haftada 2 saat (Çeşitli ekonomik sistemlerüı mukaayeseli incelenmesi


ve planlı ekonomi çeşitleri)

Mâliye : Haftada 2 saat (Bütçe, devlet gelir ve giderleri ve ekonomik kalkın­


ma ile ilgili olarak Bütçe)

Mukaayeseli Hükümet Sistemleri : Haftada 2 saat (Çeşitli hükümet sistemle­


rinin mukaayeseli incelenmesi; Batı demokrasileri, halk demokrasileri ve geri kal­
mış memleketlerin deneme ve arayışları)

Ceza Hukuku ve Kriminoloji : Haftada 2 saat (Ceza Hukukunun temel kav­


r a m l a r ı ; Türk Ceza Hukuku sistemi; Kriminolojinin esasları)

Kamu Oyu : Haftada 2 saat (Kamu oyunun teşekkülü, ölçülmesi ve gelişimi)

Milletlerarası Aktüel Mes'eleler : Haftada 2 saat (Haftanın veya günün başlıca


milletlerarası mes'ele ve olaylarının karşılıklı tartışma metodu ile incelenmesi)

Milletlerarası Münâsebetler : Haftada 3 saat (Milletlerarası münâsebetlerin


başlıca politik ve hukukî kavram ve müesseseleri)

Modern Teknoloji : Haftada 2 saat (Modern teknolojideki gelişmeler, feza tek­


nolojisi, elektronik ve ulaştırma teknolojisi ve otomasyonun esasları)

Yabancı Dil : Haftada 6 saat.

MESLEKÎ KÜLTÜR DERSLERİ

Fotoğrafçılık : Haftada 2 saat (Teorik ve pratik olarak fotoğrafcılığın esasla­


rı - Laboratuvar çalışması ile birlikte)

Filmcilik : Haftada 2 saat (Sinemanın geçirdiği safhalar; çeşitli film san'atı


dalları ve sinema tekniği konusunda temel kavram ve bilgiler; Uygulamalı olarak)

1306
Basın ve Yayın Arşivciliği : Haftada 2 saat (Bu dersin başlangıç kısmında ar­
şivcilik konusunda temel teorik bilgiler verilecek ve aynı zamanda, Ankara'daki
basın ve yayın organlarının arşiv kuruluşları yerinde incelenecektir. Bundan son­
ra, öğreniciler Okulda devamlı bir arşivin kuruluşu ve idâmesinde uygulamalı ola­
rak çalışacaklardır')

III. SINIF — GAZETECİLİK BÖLÜMÜ

Türk Basm Târihi : Haftada 2 saat.

Haber Yazma Tekniği : Haftada 2 saat (Bu ders uygulamalı olarak okutulacak­
tır)
Haber Toplama Tekniği : Haftada 2 saat (Haber toplama usûlleri; haber top­
lamada meslekî ahlâk; yazılı kaynaklatın kullanılması; telefonla mülakat; adlî
haberlerin, iş âlemi haberlerinin, politika ve hükümet haberlerinin ve her çeşit ha­
berlerin, okuyucu ilgisi bakımından toplanması ve değerlendirilmesi)
Gazete Yayınlama Tekniği : Haftada 2 saat (Gazetenin düzenlenmesi ve hazır­
lanması; mizanpaj; manşet atma; haberlerin gazete üzerinde değerlendirilmesi;
haberlerin özlendirilmesi; yazı işleri mü dirinin görevleri)

Baskı Teknikleri : Haftada 2 saat (Yazıların ve resimlerin basılı hâle getiril­


mesi; puntoların özellikleri ve yapılan; puntoların çeşitleri ve kategorileri; punto
kompozisyonu prensipleri; dizgi ve baskı makineleri, electrotypdng, offset litogra-
fi, klişe ve çinkografi, gravür; tashih işleri; gazetenin basılması; gazetenin resim-
lendirilmesi ve yayınlanmasında son eğilimler),

ORTAK DERSLER

Mülakat Tekniği ve Prensipleri : Haftada 2 saat (Radyo ve Televizyon Bölümü


III. sınıfı ile birlikte); (Çeşitli amaçlara göre ve çeşitli alanlardaki mülakatın il­
keleri ve tekniği; mülakat yapanın önemi ve rolü; mülakat çeşitleri : Sokakta, te­
sadüfi, şahsiyetlerle, telefonla, hazırlanmış sorularla, basın toplantılannda)

Basın ve Yayın Târihi : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin III. sınıflarında


okunacak)
Kitle Haberleşme Vâsıtaları : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerinin III. sınıfla­
rında ortak olarak okunacak); [Kitle haberleşme araçlarının tarihçesi (Basın, Film,
Radyo, Televizyon); kitle haberleşme araçlarının yapı ve görevleri; bu araçların
kontrol ve destekleri; haberleşme süreci, kitle haberleşme yayınlarının muhteva
tahlili, dinleyicileri, etkileri]

Medeniyetler Târihi : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin III. sınıfları ortak


olarak okuyacak)

1307
Haber Ajansları ve Telekomünikasyon : Haftada 1 saat (Bütün bölümlerin I I I .
sınıflarında); (Millî ve milletlerarası planda haber ajansları, teşkilâtlanmaları; ha­
ber ajansları ve telekomünikasyon vâsıta ve tekniklerinin kullanılışı)

Yabancı Dil : Haftada 6 saat.

I I I . S I N I F — RADYO VE TELEVİZYON BÖLÜMÜ

Radyo ve Televizyon Tekniği : Haftada 2 saat (Radyo ve Televizyonun çalışma


sistemi, mekanizması ve fizik-optik tekniği'nin esasları)

Radyo ve Televizyon Spikerliği : Haftada 2 saat (Teorik ve uygulamalı olarak


okutulacak olan bu dersin amacı, her çeşit radyo ve televizyon yayınlarında spi­
kerlik için gereken bilgi ve niteliklerin öğreniciye kazandırılmasıdır)

Radyo ve Televizyonda Yazma : Haftada 2 saat (Radyo ve televizyonda yayın­


lanan her türlü haber ve konuların, mülakatların, mahallî, millî ve milletlerarası
konuların yaym için yazılması tekniğinin esasları)
Radyo ve Televizyon Haberciliği : Haftada 2 saat (Vokal ve vizüel haberlerin
hazırlanması ve yayınlanması; çeşitli haber programlarının hazırlanıp yayınlan­
ması)

Radyo ve Televizyon Yayını : Haftada 3 saat (Dersin konusu, bir bütün ola­
rak radyo ve televizyon programlarıdır. Dramatik, dokümanter programlarla, mü­
zik programlarının vokal ve vizüel olarak yayına hazırlanması ve yayınlanmasında
uygulamalarla öğreniciyi yetiştirmektir)

ORTAK DERSLER

Mülakat Tekniği ve Prensipleri : Haftada 2 saat (Gazetecilik bölümü I I I . sı­


nıfı ile birlikte)

Basın ve Yayın Târihi : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin I I I . sınıfları ile


birlikte)

Kütle Haberleşme Vâsıtaları: Haftada 2 saat (Bütün bölümlerinin I I I . sınıfları


ile birlikte); [kütle haberleşme araçlarının tarihçesi "Basın, film, radyo, televziyon"
kütle haberleşme araçlarının yapı ve görevleri, bu araçların kontrol ve destekleri,
haberleşme yayınlarının muhteva tahlili, dinleyicileri, etkileri]

Medeniyetler Târihi : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin I I I . sınıfları ile bir­


likte)

Haber Ajansları ve Telekomünikasyon : Haftada 1 saat (Bütün bölümlerin


I I I . sınıfları ile birlikte)

Yabancı Dil : Haftada 6 saat.

1308
I I I . SINIF — HALKLA MÜNÂSEBETLER BÖLÜMÜ

Halkla Münâsebetler I : Haftada 2 saat (Halkla münâsebetlerin çeşitli fonksi­


yonlarına göre tatbikat ve problemler; haberleşme ve duyurma teknikleri; basın
temsilcileri, me'murlar, hissedarlar, müstehlikler v.b. gibi çeşitli gruplarla münâ­
sebetlerin incelenmesi)

Beşerî Münâsebetler : Haftada 2 saat (Müessese içinde enformasyon akımı ve


haberleşme vetiresi; kamu ve özel sektör kuruluşları içinde haberleşmenin yapısı
ve niteliği; müessese-içi enformasyon akımında rol oynayan faktörler; idâri enfor­
masyonun müessese-içi dağıtımında usûller).

Konuşma Sana'tı : Haftada 2 saat (Etkili konuşmanın prensipleri ve uygulan­


ması; bir dinleyici kütlesini haberdar etme, ilgisini çekme usûlleri; fikirlerin seçi­
mi, düzenlenmesi ve geliştirilmesi. Öğreniciler açıklayıcı ve ikna edici konuşmalar
hazırlıyacaklar; bu konuşmaları dinleyecekler ve bu konuşmaları tahlil edecek ve
değerlendireceklerdir)

Psikoloji I : Haftada 2 saat (Psikolojiye giriş olarak, Psikolojinin temel ilke


ve müesseseleri)

Tartışma Usûlleri : Haftada 2 saat (Birinci sömestrde teorik ve ikinci sömestr­


de pratik olarak okutulacak. Bir grup içinde problem çözme usullerinin incelen­
mesi; ferd ve grup olarak yansıtıcı düşüncenin niteliği; tanımlama, araştırma ve
inceleme teknikleri; etkinin değerlendirilmesi; küçük ve büyük gruplar içinde ak­
tüel bir siyasal, sosyal veya ekonomik mes'ele alınarak bunun tanımlanması ve
tartışılması yapılacaktır)

Halkla Münâsebetlerde Teşkilâtlanma : Haftada 1 saat (Halkla münâsebetle­


rin sağlanmasında kullanılan çeşitli organizasyon tipleri ve bunların işleyişi)

ORTAK DERSLER

Basın ve Yayın Târihi : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin I I I . sınıfları o r t a k


olarak)

Kütle Haberleşme Vâsıtaları : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin I I I . sınıfları


ortak olarak), [Kütle haberleşme araçlarının tarihçesi (basın, film, radyo, televiz­
yon); kütle haberleşme araçlarının yapı ve görevleri, bu araçların kontrol ve des­
tekleri; haberleşme süresi, kütle haberleşme yayınlarının muhteva tahlili, dinleyi­
cileri, etkileri]

Medeniyetler Târihi : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin I I I . sınıfları ortak


olarak)

1309
Haber Ajansları ve Telekomünikasyon : Haftada 1 saat (Bütün bölümlerin
I I I . sınıfları ortak olarak)

Yabancı Dil : Haftada 6 saat.

IV. SINIF — GAZETECİLİK BÖLÜMÜ

Dış Haberler : Haftada 2 saat (Dış haber toplama tekniği, dış haber kaynak­
l a n , haberlerin tahlili, değerlendirilmesi ve yayınlanması)

Makaale Yazma Tekniği : Haftada 2 saat (Gazete ve dergi makaıalelerinln çe­


şitli konulara göre yazılmasına âid teknik ve prensipler; makaalelerin resimlen-
dirilmesi, v.s.)
Eleştirme Yazma Tekniği : Haftada 2 saat (Eleştirme teorisi, prensipleri; eleş­
tirmenin gazetecilikteki yeri; kitap, tiyatro, film, resim, plastik sanatlar ve müzik
eleştirmeleri)
Basında Resim : Haftada 2 saat (Gazete ve dergilerin resimlen dirilmesin de
ortaya çıkan problemler; prensipler; resim seçimi, kesimi ve resimlerin yazılandı-
rılması; teknik teçhizat; resimli hikâyeler; resimli komikler; grafik, diyagram ve
haritalar; resim kaynakları; gazete ve dergilerin resim ve sanat arşivleri)

Gazete İşletmeciliği : Haftada 2 saat (Gazete ve dergilerin idare ve organizas­


yonu; personel; idare ve organizasyonun üniteleri, teknik ve prensipleri)

Basm Hukuku : Haftada 2 saat (İç hukuk bakımından basının statüsü; basını
düzenleyici mevzuat ve kuruluşlar; basm kurumları ve sendikalar; çeşitli siyasal
rejimlerde basının d u r u m u ve statüsü)

ORTAK DERSLER

İ'lân ve Reklâm : Haftada 2 saat (Halkla Münâsebetler Bölümü IV. sınıfı ile
ortak olarak); (İ'lân ve reklâmcılığın temel prensipleri; i'lân ve reklâmların kulla­
nılması; i'lân ve reklâmların hazırlanması; i'lân ve reklâm kampanyaları; i'lân ve
reklâmların etkilerinin ölçülmesi usulleri; i'lân ve reklâm endüstrisinin teşkilât­
lanması; i'lân ve reklâmların ekonomik ve hukukî yönleri)

Basın ve Yaymda Hürriyet, Sorumluluk ve Etik (Ahlâk) : Haftada 2 saat (Bü­


tün bölümlerin IV. sınıflan ortak olarak); (Sansür mes'eleleri de dâhil olmak üze­
re, basm ve yaymda hürriyet, sorumluluk ve meslekî ahlâk k u r a l l a n ve meselele­
rinin millî ve milletlerarası planda incelenmesi)

Türkiye'nin Aktüel Mes'eleleri : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin IV. sınıfla­


rında ortak o l a r a k ) ; (Türkiye'nin aktüel ekonomik, sosyal ve siyasal mes'eleleri-
nin, ilgili öğretim üyeleri tarafından kollektif ve işbölümüne dayanarak incelenme­
si ve tartışılması)

Yabancı Dil : Haftada 6 saat.

1310
IV. SINIF — RADYO VE TELEVİZYON BÖLÜMÜ

Radyo ve Televizyon Programlaması : Haftada 2 saat (Radyo ve Televizyon


yayınında mahallî ve millî ihtiyaç, tercih, zevk ve eğilimlerin tahlili; programların
planlaştırılması ve geliştirilmesi; yayın p r o g r a m l a n ; radyo ve televizyon istasyon-
l a n m n yayın politikalarının örnek-olaylarla incelenmesi)

Radyo ve Televizyon Yazma Semineri : Haftada 2 saat (Bu ders, daha yük­
sek seviyede bir ders olup, özellikle dokümanter ve dramatik programların hazır­
lanmasına ağırlık vermek suretiyle, yazılı programlarda öğrenicilerin kaabiliyetleri-
nin geliştirilmesi amacını gütmektedir. Bir seminer olması dolayısıyle, uygulamalı
niteliği fazladır)
Radyo ve Televizyonda Canlı Yayın : Haftada 1 saat (Haberler sportif olaylar
da dâhil olmak üzere, uzak mesafelerden naklen yayın; canlı veya teype alınmış
canlı yayınlar; canlı ve naklen yayınlann teknik mes'eleleri; ortaya çıkardığı mali­
yet mes'eleleri)

Radyo ve Televizyon Reklâmcılığı : Haftada 1 saat (Maliyet, teknik ve marke­


ti ng mes'eleleri ile birlikte radyo-televizyon reklâmcılığı; reklâmların etkilerinin
ölçülmesi; reklâm programlarının hazırlanması, planlanması ve yayını)
Öğretici Radyo ve Televizyon : Haftada 2 saat (Öğretici ve eğitici radyo ve te­
levizyon programlannın amaçlan, prensipleri, hazırlanması ve yayım, teknik ve
maliyet mes'eleleri)

Radyo ve Televizyon İşletmeciliği : Haftada 2 saat.

ORTAK DERSLER

Turizm : Haftada 2 saat (Halkla Münâsebetler Bölümü IV. sınıfı ile birlikte)
(Modern turizmin sosyolojik incelemesi; iç ve dış turizm ve mes'eleleri; organizas­
yon ve propaganda)

Basın ve Yaym Hürriyeti, Sorumluluğu ve Etik : Haftada 2 saat (Bütün bö­


lümlerin IV. sınıflan ortak olarak)

Türkiye'nin Aktüel Mes'eleleri : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin IV. sınıf­


ları uda ortak olarak)
Yabancı Dil : Haftada 2 saat.

IV. SINIF — HALKLA MÜNÂSEBETLER BÖLÜMÜ

Halkla Münâsebetler II : Haftada 2 saat (Müessesevî davranışların halkla mü­


nâsebetler üzerine yaptığı etkilere ağırlık verilerek haberleşmenin teorisi; halkla
münâsebetler bakımından k a m u oyunun ölçülmesi; halkla münâsebetler problem­
lerinin çözümünde başlıca araştırma ve haberleşme teknikleri)

Psikoloji II : Haftada 2 saat (Vaziyet alışlar ve propaganda)

1311
Halkla Münâsebetler Semineri : Haftada 2 saat (Yüksek seviyeli bir seminer.
Halkla münâsebetler teşkilâtlarının idare usûllerinden doğan mes'elelerin incelen­
mesi; bunların politikası ve haberleşme usullerinden doğan problemlerin tahlil­
leri)

Tartışma Yönetimi : Haftada 1 saat (Açık oturum ve küçük grup tartışmala­


rında "moderating" in prensipleri ve teknikleri,)

Türk Kamu Oyu : Haftada 1 saat (Türk kamu oyunun yapısı; çeşitli fikirlere
karşı davranışlar; fikir iklimi; Türk kamu oyunun çeşitli konularda değer yar­
gıları)

Reklâm Prodüktörlüğü : Haftada 2 saat.

ORTAK DERSLER

Turizm : Haftada 2 saat (Radyo ve Televizyon Bölümü IV. smıfı ile ortak
olarak)
Basın ve Yaymda Hürriyet, Sorumluluk ve Etik : Haftada 2 saat (Bütün bö­
lümlerin IV. sınıflarında ortak olarak)
Türkiye'nin Aktüel Mes'eleleri : Haftada 2 saat (Bütün bölümlerin IV. sınıfla­
rında ortak olarak)

Yabancı Dil : Haftada 6 saat.

PRATİK ÇALIŞMALAR

Uzmanlaşma bölümleri derslerinin incelenmesinden de görüleceği üzere, birçok


derslerin hem teorik hem de pratik yönleri mevcud bulunmaktadır. Bu ise, Okul­
daki öğretime, önemli derecede uygulamalı nitelik kazandırmakta ve öğrenicilerin
daha iyi yetişmeleri için daha yararlı bir ortam meydana getirmektedir.
Basın ve Yayın Yüksek Okulundaki uygulamalı öğretim, sâdece derslerin pra­
tik yönleri kapsamasına bağlı tutulmamıştır. Okulun ilk yılından i'tibaren, ar­
tan derecelerde, çeşitli pratik çalışmalar, incelemeler, stajlar ve h a t t â fi'len mesle­
kî faaliyette bulunma şimdiden gözönüne alınmış ve öngörülmüştür. Staj ve
meslekî uzmanlaşma niteliğindeki uygulamalı çalışmaların p r o g r a m l a n şimdilik
ayrıntılı bir şekilde tesbit edilmemiş ise de, bu konuda ba'zı esaslar kabul edil­
miştir.
Halkla Münâsebetler I I I . ve IV. sınıflarının pratik çahşmalan, okul-içi, üni-
versite-içi ve turizm konusu ile çeşitli konulardaki t a n ı t m a ve takdîm faaliyetle­
rini kapsamaktadır.

Basın ve Yayın Yüksek Okulu 1965 - 1966 öğretim


YÖNETMELİKLER yılından beri, aşağıdaki İki Ana Yönetmeliğe göre
yönetilmektedir:

1312
«ANKARA ÜNİVERSİTESİ
S. B. F.
BASIN ve YAYIN YÜKSEK OKULU
YÖNETMELİĞİ

GENEL HÜKÜMLER

Madde 1 — Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine bağlı ve tüzel ki­


şiliğe sâhib bir "Basın ve Yayın Yüksek Okulu" kurulmuştur. Okulun amacı, ba­
sın, radyo - televizyon, film gibi kütleye hitabeden yayın ve eğitim alanlarmda ele­
man yetiştirmekdir. Bu amaçla, Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek
Okulu, toplumdaki sosyal, siyâsî ve ekonomik olayları kavramayı sağlayacak şe­
kilde çok yönlü geniş kültür, teknik ve ihtisas bilgileri vererek, Türkiye'nin basın
ve yayın hayâtını ilgilendiren mes'eleler üzerinde öğretim, eğitim ve araştırma ya­
par.
Madde 2 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulunda öğ­
retim süresi dört yıldır. Yüksek okuldaki öğrenim sırasında, öğreniciler geniş an-
lamıyle basın mesleği için gerekli uzmanlık nitelikleri, göze ve kulağa hitabeden
yayın teknikleri, halkla münâsebetler ve yetişkinlerin eğitimi alanlarında yetişti­
rilirler. Yüksek Okuldan me'zun olanlara yüksek okul diploması verilir.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu, yüksek öğrenim yap­
mış olanlar için belli süreli bir eğitimden sonra meslek sertifikası verebilir.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu, ıbasın ve yayın mes­
leğinde çalışanların Okulun eğitim çerçevesi içine giren alanlarda yetiştirilmeleri
için gerekli kurs ve meslek-içi eğitim kuruluşları meydana getirmek ve bunlara
devam edenlere gerekli belgeleri vermek yetkisine sâhibdir.

KURULUŞ VE İŞLEYİŞ

Madde 3 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu'nun or­


ganları şunlardır:
a) Müdîr
b) Yönetim Kurulu
c) Akademik Kurul
Madde 4 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu'nun Mü-
dîri, Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörler Kurulunca, kendi üyeleri veya Basın
ve Yayın Yüksek Okulu'nun Öğretim Üyeleri ve Öğretim Görevlileri arasından,

1313
tam üye sayısının salt çoğunluğu ile ve iki yıl için seçilir. Süresi biten Müdîr tek­
r a r seçilebilir. Okul Müdîrliği görevi Dekanlık ve Rektörlük ile bağdaşamaz..
Madde 5 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu Müdîr
Yardımcıları Müdîr tarafından atanır. Müdîr Yardımcılarının Üniversite öğreni­
mini bitirmiş ve meslek alanında tecrübe edinmiş kimseler arasından atanması
şarttır. Bunlardan birinin gazetecilik kolunda, diğerlerinin de gazetecilik dışındaki
basın ve yayın kollarından birinde en az üç yıl çalışmış olması gerekir.
Müdîr Yardımcıları, Müdîrin yönetme görevlerini meslekî hayatla bağlantılı
bir şekilde görebilmesi için kendisine yardım ederler.
Madde 6 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulü'nun Yö­
netim Kurulu Okul Müdîri ile Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörler Kurulunca
kendi üyeleri arasından seçilecek 4 üye ve Okul Akademik Kurulunca kendi üye­
leri arasından seçilecek 2 üye'den kurulur.
Madde 7 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulü'nun Aka­
demik Kurulu, Yüksek Okuldaki b ü t ü n öğretim üyeleri ve öğretim görevlilerin­
den kurulur. Akademik Kurulun başlıca görevi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın
ve Yayın Yüksek Okulü'nun akademik çalışmalarını ilgilendiren konuları k a r a r a
bağlamakdır.
Akademik Kurul, kanun, tüzük, yönetmelik ve bütçe tasarılarını hazırlar; Si­
yasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulunda kürsî ve enstitülerin ku­
rulması, kaldırılması veya birleştirilmesi hakkındaki teklifleri yapar. Akademik
Kurul, ayrıca kanun ve tüzüklerle Yüksek Okula verilmiş olan işleri ve Yönetim
Kurulunca kendisine gönderilen konuları k a r a r a bağlar.
Madde 8 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulü'nun Aka­
demik Kurulunca hazırlanan kanun, tüzük ve bütçe t a ş a n l a r ı . Yüksek Okul'da kür­
sî ve enstitülerin kurulması, kaldırılması ve birleştirilmesi hakkındaki teklifler,
Yüksek Okulun statüsünde yapılması gerekli değişiklikler Siyasal Bilgiler Fakül­
tesinin ilgili kurullarının tasvibinden geçtikten sonra Senato'ya sunulur.

ÖĞRETİM ÜYELERİ

Madde 9 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulü'nun Öğ­


retim Üyeleri ve Yardımcıları hakkında Üniversiteler Kanunu hükümleri uygula­
nır. Ancak, öğretim üyeleri seçimi Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörler Kurulu
tarafından yapılır.
Madde 10 — Bu Yönetmelik yayınlandığı târihde yürürlüğe girer.

(26 Haziran 1965 târih ve 12033 sayılı Resmî Gazete)


I — Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek
Okulu Yönetmeliğine aşağıdaki Geçici Maddeler eklenmişdir.
Geçici Madde 1 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulunun
3. Maddede belirtilen bütün organları tam olarak kuruluncaya kadar, bu organlara
âid yetkiler Yönetim Kurulu tarafından kullanılır.

1314
Geçici Madde 2 — Siyasal Bilgeler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulunun
Akademik Kurulu kurulup, 6. Madde gereğince Yönetim Kuruluna iki üye seçilin­
ceye kadar, Yönetim Kurulu, Okul Müdîri ile Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesör­
ler Kurulunun kendi üyeleri arasından seçmiş olduğu dört üyeden teşekkül eder.
Geçici Madde 3 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulunun
öğretim alanına giren dallarda en az beş yıllık bir tecrübeye sâhib bulunan lise
me'zunları, Okulun öğretime başlamasından i'tibâren ilk üç yıl içinde, Okula alı­
nacak öğreniri kontenjanının üç'de bir'ini aşmamak şartiyle, Üniversite giriş
sınavında kazandıkları puvan sıralarına göre ayrıca Okula alınırlar.
II — Bu Yönetmelik yayımı târihinde yürürlüğe girer.»
*
**
ÖĞRETİM VE SINAV YÖNETMELİĞİ
(18 Temmuz 1966 gün ve 12351 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanmıştır)

BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Öğretim Süresi

Madde 1 — Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yük­


sek Okulunda öğretim dört yıldır.
Bir öğretim yılı, güz ve yaz dönemi olmak üzere ikiye bölünür.

Öğretimin Başlangıç ve Sona Erme Zamanı

Madde 2 — Güz döneminde derslere 1 Kasım'da başlanır ve 31 Ocak'da son


verilir.
Yaz döneminde derslere 1 Mart'da başlanır ve 31 Mayıs'da son verilir.

Sınıflar

Madde 3 — Okul, ilk ikisi genel, son ikisi uzmanlık olmak üzere dört smıf'dır.
Uzmanlık sınıfları "Gazetecilik", "Radyo ve Televizyon" ve "Halkla Münâsebetler"
bölümlerine ayrılır.
Gerektiğinde öğrenicilerin uzmanlık bölümlerine ayrılmalarında uygulanacak
esasları. Yönetim Kurulu belirtir.

Öğretim Şekli

Madde 4 — Okulun öğretimi:


a) Derslerden
b) Pratik çalışmalardan ve
c) Stajdan meydana gelir.

1315
İKİNCİ BÖLÜM
Öğretim
BİRİNCİ KESİM

Dersler

Okutulacak Derslerin Belirtilmesi

Madde 5 — Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulunda oku­


tulan zorunlu, seçimlik ve sertifikalı derslerin adlan ve hangi sınıflarda kaçar
saat okutulacağı ıbu Yönetmeliğe ekli listede gösterilmiştir.
Derslere âid müfredat programları, dersi okutmakla görevlendirilen öğretim
üyeleri ve öğretim görevlileri tarafından hazırlanır ve yaz dönemi sonunda ya­
pılacak toplantıda Akademik Kurulu görüşüne sunulur.
Sertifika derslerinden daktilografi zorunlu, stenografi ihtiyarîdir. Daktilografi
dersi, en geç İkinci Sınıf sonuna kadar tamamlanmış olacakdır.

İKİNCİ KESİM

Pratik Çalışmalar

Pratik Çalışmaların Amacı

Madde 6 — Pratik çalışmalann amacı, Okulda okutulan meslekî ve uzmanlık


derslerinin programlanna giren konulan uygulamaktır.

Pratik Çalışmaların Düzenlenmesi


Madde 7 — Pratik çalışmalar 3. ve 4. Sınıflarda yapılır. Pratik çalışma yapıla­
cak dersler, Akademik Kurulun, 32. Madde gereğince yapdıgı toplantıda, gelecek
ders yılı için belirtilir. Her öğrenici, bu sınıflarda en az birer dersden pratik ça­
lışma yapar.
Pratik çalışmalar "Bölüm" öğrenicileri için zorunludur ve ders yılı başında
başlar.
Pratik Çalışma Grupları

Madde 8 — Pratik çalışmalarda öğreniciler, bu çalışmalann sorumlusu olan


öğretim üyesi veya görevlisi tarafından yeter derecede küçük gruplara bölünebilir.

Pratik Çalışma Şekli

Madde 9 — Pratik çalışmalar, dersin özelliğine uygun olarak uygulama (Gaze­


te ve dergi çıkarmak, radyo ve televizyon programı tertiblemek ve yayınlamak ve
benzeri çalışmalar) şeklinde yapılır.

Pratik Çalışmalar Notu

Madde 10 — Öğrenicilerin pratik çalışmalardaki başarı dereceleri sınıf geçme­


de gözönünde tutulur.

1316
ÜÇÜNCÜ KESİM

Staj
Stajın Amacı
Madde 11 — Stajın amacı, öğrenicilere uzmanlık dallarında tecrübe kazandır­
mak ve onları mesleklerini uygulamaya alıştırmaktır.

Stajın Düzenlenmesi
Madde 12 — Staj, 3. Uzmanlık Sınıflarında yaz aylarında yapılır.

Stajın Süresi
Madde 13 — Staj bir buçuk ay sürer. Staj m nasıl düzenlenip uygulanacağı, ay­
rı bir yönetmelikle belirtilir.

DÖRDÜNCÜ KESİM

Yabancı Dil Öğretimi

Yabancı Dil Derslerinin Amacı

Madde 14 — Okulda, Fransızca, ingilizce ve Almanca okutulur. Akademik Ku­


rul, dîger yabancı dillerin okutulmasına da karar verebilir.
Bu derslerin amacı, Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu
Öğrenicilerine, Okulun öğretim konularmda yabancı dilde eserleri kolaylıkla oku­
yup anlayacak ve özellikle meslek temaslarını sağlayabilecek seviyede yeterlik ka­
zandırmak ve istiyenlere ikinci bir yabancı dil öğrenmek imkânını sağlamaktır.

Yabancı Dil Öğretiminin Düzenlenmesi

Madde 15 — Yabancı dil, Okulun her Sınıfında zorunlu olarak okutulur.

İkinci Dil

Madde 16 — Okulda ikinci bir yabancı dil öğrenmek istiyen öğreniciler için
ihtiyarî .dersler düzenlenebilir.

Yabancı Dil Komisyonu

Madde 17 — Yabancı Dil Komisyonu, Müdîrin başkanlığında olmak üzere,


Akademik Kurulca kendi üyeleri arasından her yabancı dil için seçilen birer üye
ile yabancı dil okutmanlarından kurulur.
Yabancı Dil Komisyonu, ders yılı içinde enaz iki defa toplanır ve ders yıh so­
nunda Akademik Kurul'a bir rapor sunar.

BEŞİNCİ KESİM
Devam Zorunluluğu

Madde 18 — Okul Öğrenicüerinin derslere, pratik çalışmalara ve staja devamı


zorunludur.

1317
Devam Yoklaması
Madde 19 — Derslerde devam yoklaması, Okul idaresi tarafından yapılır. Ay­
rıca öğretim üye veya görevlileri de kendi derslerinde yoklama yapabilir ve sonuç­
larını idareye bildirirler.
Pratik çalışma ve yabancı dil derslerinde devam yoklaması, ilgili öğretim üye­
leri veya görevlileri ve okutmanlar tarafından muntazaman yapılarak, Okul idare­
sine verilir.
Devamsızlık

Madde 20 — Resmî doktor raporuna dayanan sağlık sebepleri dışında herhan­


gi bir sebeble bir Öğretim yılı içinde 40 ders saati devam etmemiş olan öğreniciler
o yılın yaz ve güz sınavlarına giremezler.
Resmî doktor raporuna dayansa dahî bir öğretim yılı içinde 30 ders günü de­
vamsızlığı bulunan öğreniciler o yılm yaz ve güz sınavlarına giremezler.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sınavlar
BİRİNCİ KESİM
Dönem Sınavları

Madde 21 — Birinci dönemin son haftasında öğreniciler dönem sınavına girer­


ler. Dönem sınavı, günde en çok 4 ders konulmak ve her ders için en çok 30-45
dakika ayrılmak suretiyle yazılı olarak yapılır. Her ders için öğreniciye ayrı kâğıt
verilir.
Okul Yönetim Kurulunca kabul edilen hastalık veya ma'zeret hâlinde, öğrenici
ikinci dönemin ilk haftası içinde yapılacak olan ma'zeret sınavına girer.
Sınav sonuçlan en geç bir ay içinde i'lân edilir.

İKİNCİ KESİM
Yaz ve Güz Sınavları
Sınav Dönemleri ve Zamanı

Madde 22 —• Sınavlar, yaz ve güz dönemlerinde yapılır. Sınavların gün, saat


ye yerlerini gösteren program Okul idaresince hazırlanarak öğrenicilere i'lân edilir
ve öğretim üyelerine ve yardımcılarına bildirilir.
Yönetim Kurulunca aksi kararlaştırılmadıkca öğrenicilere birer gün smav
arası verilir.
Smav Şekli
Madde 23 — Sınavlar yazılı olarak yapılır. Ancak dersi okutan öğretim üyesi
veya öğretim yardımcısının talebi hâlinde o dersin sınavı sözlü olarak yapılabilir.
Yazılı sınavların süresi iki saati aşamaz.
Sözlü sınavlar alenîdir. Smav masasına üç'den fazla öğrenici alınamaz. Soru-

1318
lar m ü h ü r l ü sınav fişinin arkasına yazılır. Sınava giren ögrenici her ne sebeble
olursa olsun, o dönemde tekrar aynı .dersin sınavına giremez.
Sınavların Düzeni
Madde 24 — Öğreniciler yazılı ve sözlü sınavlara Okul İdaresi tarafından tes-
bît edilen günde; sözlü sınavlara da grupundaki sıraya göre girmek zorundadırlar.
Vaktinde ve sırasında sözlü sınava girmeyen ögrenici, engeli İdarece kabul edil­
mek şartiyle, aynı gün kendi grupunun sonunda sınava girer.
Sınav Görevlisi
Madde 25 — Her dersin sınavını, dersi okutan öğretim üyesi veya öğretim yar­
dımcısı yapar. Dersi okutanın engeli hâlinde, Müdîrin ta'yin edeceği başka bir yet­
kili smavı yapar.
Sınav Notları
Madde 26 — Sınav n o t l a n sözlü sınavlarda sınav fişlerine, yazılı sınavlarda
öğrenicinin sınav kâğıdına, rakamla ve yazı ile yazılır ve aynı şekilde sınav cedvel-
ierine kaydedilir.
Sınav fişleri, smav kâğıtları ve cedveller imza edilerek Okul İdaresine teslim
edilir. Notların gizliliği mutlak olup, sınav sonuçları i'lân edilinceye k a d a r hiç bir
suretle açıklanamaz. Sınav sonuçları İdarece kararlaştırılacak en kısa zamanda
i'lân olunur.
Notlar

Madde 27 — Notlar sıfır'dan on'a kadardır; tam veya yarım olarak verilir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Sınıf Geçme ve Bitirme Şartları
Sınıf Geçme Notu

Madde 28 — Sınıf geçmek için alınması gereken not en az altı'dır. Bu not, yaz
ve güz döneminde alman not altıdan az olmamak şartıyle, öğrenicinin yaz veya
güz döneminde her bir ders'den aldığı n o t u n üç katına, dönem sınavında aynı
ders'den alman n o t u n eklenmesiyle elde edilecek sayının dört'de biridir.
Sınıf Jürileri
Madde 29 — Yaz ve güz sınavları sona erdikten sonra, her sınıf için o sımf'da
ders okutan öğretim üyeleri ve öğretim yardımcılarından kurulu bir jüri toplanır.
Bu jüri, ders ile sorumlu üyenin muvafakati ile, öğrenicinin altı n u m a r a d a n az
olan notuna, b ü t ü n dersleri için en çok iki n u m a r a ekleyebilir.

Dereceler
Madde 30 — Sınıf geçme derecesi o sınıfın derslerinden alınan notların orta­
laması ile tesbît edilir.
Bitirme derecesi dört yıllık sınıf geçme notlarının ortalaması ile ta'yin olunur.
Sınıf geçme ve bitirme derecelerinin belirtilmesinde her bir dersin kesirli
notu toplamlara olduğu gibi konur; fakat ortalama notunda, yarım ve daha fazla
kesirler bire çıkarılır; yarım'ın altındaki kesirler hesaba katılmaz.

1319
Derecelerde dokuz veya on ortalama PEKİYİ, sekiz ortalama İYİ, altı veya
yedi ortalama ORTA derece sayılır.
Başarısızlık Durumu
Madde 31 — Birinci, İkinci ve Üçüncü Sınıflarda iki yıl üstüste kalan öğrenici-
lerin Okul ile ilişiği kesilir.
Dördüncü Sınıfta kalan öğreniciler devam zorunluluğu olmaksızın gelecek yıl­
larda yaz ve güz dönemleri sınavlarına girebilir. Sınıf geçme notunun hesabian-
masmda gözönünde tutulacak dönem notu, devam ettiği yıl aldığı dönem notudur.
Ancak, ikinci yıldan sonra, bunlara öğrenici haklarından faydalanmalarını sağlaya­
cak belge verilmez.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Akademik Çalışmaların Düzenlenmesi
Madde 32 — Okul Akademik Kurulu, Üniversiteler Kanununun 5. Maddesi uya­
rınca yaz dönemi sonunda yaptığı toplantıda bu Yönetmeliğin 5., 7., 14. ve 17.
Maddelerinde belirtilen görevler dışında, gelecek ders yılı için Okulun bilimsel
çalışmalarının yönünü belirtmek ve esaslarım düzenlemekle de görevlidir.
Madde 33 — Bu Yönetmelik, 1965 - 1966 öğretim yılında uygulanır.
*
**
B.Y.Y.O., öğretime açıldığından beri, ÖĞRENİCİ DURUMU şöyledir:
ÖĞRETİM YILI ÖĞRENİCİ SAYISI
1965 — 1966 72
1966 — 1967 143
1967 — 1968 204

1967-1968 Ders Yılında Sınıflara Göre ÖĞRENİCİ DAĞILIMI


Türk Uyruklu Yabancı Uyruklu TOPLAM Genel
SINIFLAR
Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Toplam

1. 58 23 7 — 65 23 88
II. 37 15 6 — 43 15 58
III. Gazetecilik
Bölümü 9 1 1 10 1 11
III. Radyo - Televiz­
yon Bölümü 16 7 1 — 17 7 24

III. Halk'la Münâse­


betler Bölümü 15 7 1 __ 16 7 23

GENEL TOPLAM 135 53 16 — 151 53 204

Bu şartlar ve esas'lar içinde, B.Y.Y.O. öğretimine devam etmekde bukınmuş-


dur.
O
1320
F
BÖLÜMÜ

"MEKTEB-İMÜLKİYYE ME'ZUNLARI İTTİHAD VE TEÂVÜN CEM'İYYETİ"


ve
"ME'ZUNÎN-İ MÜLKİYYE CEM'İYYETİ"
1908 - 1916

"MÜLKİYE ME'ZUNLARI CEM'İYYETİ"


1921 - 1931

"MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ"
1946 - 1969 ve
1. KISIM

" MEKTEB-İ MÜLKİYYE ME'ZUNLARI İTTİHAD ve TEÂVÜN CEM'İYYETİ "


ve
" ME'ZUNÎN-İ MÜLKİYYE CEM'İYYETİ"
1 9 0 8 — 1916

1908'de Meşrûtiyet'in tekrar i'lânı üzerine, 1878'den


KURULUŞ beri belirli bir şekilde kısıtlanan söz ve yazı hürriye-
ti'nin yanında, daha geniş ölçüde uygulama alanı bu­
lan D e r n e k K u r m a H a k k ı ' n a dayanarak İstanbul'da oturan ve o dev­
rin en önemli mevkilerinde bulunan M ü l k i y e M e ' z u n l a r ı (= Me'zunîn-i
Mülkiyye), Ağustos 1908 (Temmuz 1324 R.)'de "MEKTEB-İ MÜLKİYYE ME'ZUNLA­
RI İTTİHAD VE TEÂVÜN CEM'İYYETİ (= Mülkiye Mektebi Me'zunları Dayanışr
ma ve Yardımlaşma Derneği)" adiyle bir d e r n e k kurdular. 1912 (1328 R.)'de
"Kongre" karan ile adı "ME'ZUNÎN-İ MÜLKİYYE CEM'İYYETİ"ne çevrilen bu
Dernek'in amacı, organları, çalışma şekli v.b.... "NİZAMNAME (= Anatüzük)" de
belirtilmekteydi.
Mülkiyeliler için t â r i h î bir değer taşıyan ve kapsadığı hükümler ba­
kımından hayli ilginç ve önemli fikirlere vücud veren, bugünkü düşünüşle o dev­
rin düşünüşü arasında temelli bir mükaayese'ye örnek verecek olan hu "Nizam-
nâme'yi (= Ana Tüzük'ü)" aşağıya aynen almada birçok fayda gördüm:
«ME'ZUNÎN-İ MÜLKİYYE CEM'İYYETİ'nin (1913'de) Muaddel (değiştirilmiş)
NİZAMNAMESİ (= Anatüzük)
MEVÂDD-I UMÛMİYYE (Genel Hükümler)

Madde 1. — Merkezi, Dersaâdet'de (İstanbul'da) olmak ve a'zâsı Mekteb-i Mül­


kiyye Me'zunlarından mürekkeb bulunmak üzere, 1324 senesi Temmuz (1908 Ağus­
tos)'unda "MEKTEBİ MÜLKİYYE MEZUNLARI İTTİHAD ve TEÂVÜN CEM'­
İYYETİ" nâmı tahtında (adı altında) bir Cem'iyyet te'sis edilmişdir.
Madde 2. — Cem'iyyet'in teşkîlindeki maksad:
Evvelâ: Me'zunîni (Mülkiye Me'zunları'nı) yekdiğerine (birbirine) tanıtmak
ve aralarında bir râbıta-i ittihâd ve müvâlât te'min eylemek (dayanışma ve yar­
dımlaşma sağlamak);
Saniyen: Müdâvele-i efkâr'a ve menâfi-i vatan'a (fikir alışverişine ve Vatan
yararına) hizmet edecek bir mecmuâ-i mevkute (belirli zamanlarda yayımlanan
dergi) neşretmek;

1323
Sâlisen: Me'zunîn'den (Mülkiye Me'zunlarından) muhtâc-ı muavenet olanlara
maddî, ma'nevî muâvenefde bulunmak;
Râbian: Mekteb-d Mülkiyye Me'zunlarının hukûk-ı meşrûalarınm muhafazası
ve Mekteb-i Mülkiyye'nin te'min-i terakkiyâtı içün, iycâbı hâlinde temenniyât ve
müracaat'da bulunmakdır.
Madde 3. — Cem'iyyet'e a'zâ (üye) olabilmek içün:
Evvelâ: Mekteb-i Mülkiyye Me'zunu b u l u n m a k ;
Saniyen: Cem'iyyet Veznesi'ne, "hisse-i nakdiyye" nâmiyle şehrî (aylık) bir
meblâğ-ı muayyen tesviye eylemek (ödemek);
Salisen: Cem'iyyet'in Ta'limat'ma tamamen riâyet eylemek şartdır.
Madde 4. — Cem'iyyet a'zâlığı sıfatı:
Evvelâ: İsti'fâ ile;
Saniyen: Cem'iyyet Veznesine i'tâsı meşrut olan hisse-i nakdiyyenin bir sene­
liğinin verilmemesiyle;
Sâlisen: Meclis-i İdâre'nin (Yönetim Kurulu'nun) ekseriyet-i âra'siyle (çoğun­
lukla) zayi' edilir.
Hisse-i nakdiyye'yi vermemesinden dolayı a'zâlık sıfatını zayi' edenlerin, tek­
r a r Cem'iyyete kabulü, taahhüdün adem-i îfâsı ma'zeret-i meşru'aya müstenid bu­
lunduğu (dayandığı) Meclisli İdare nezdinde ısbat ile mümkin olur.
Madde 5. — Her a'zâya, künyesi'ni nâtık (gösteren) ve Meclis-i İdâre'den mu-
saddak (tasdikli) bir hüviyyet varakası verilecekdir.
Madde 6. — Cem'iyyete verilecek hisse-i nakdiyye üç derecededir:
Birincisi: Şehrî on,
İkincisi: Şehrî yirmi,
Üçüncüsü: Şehrî Kırk kuruşdur. Bir kaç aylığı ve hattâ bir seneliği peşinen
i'tâ edilebilir.

HEY'ET-İ UMÛMİYYE (Genel Kurul)

Madde 7. — Cem'iyyet'in Hey'et-i Umûmiyyesi, lâakal (en az) sene'de bir ker-
re içtima' eyler. Ve Hey'et-i Umûmiyye'de müzâkere edilmek üzere Meclis-i İdare
tarafından teklif edilen mevâd (maddeler) hakkında re'y verir. Cem'iyyet'in idâ-
re-i mâliyyesi ve umûmiyyesi ile icrââtı hakkında yapılacak raporları istima' ve
hesâbâtı (hesablan) tasvîb ve kabul ve sene-i âtiye Bütçesi'ni tedkık ve tezekkür
ve Meclis-i İdâre'nin tecdîd olunacak (yenilenecek) a'zâsını ve senedi âtiyede icti-
ma'-ı umûmînin tasdikine arz edilecek sâl muhasebesini (yıl hesablarmı) tedkîk
vazifesiyle mükellef d ö r t mümeyyiz (denetçi) intihab eyler. İşbu müzâkerât netâ-
yicini (sonuçlarım) hâvi mazbata'nm (raporun) bir nüshası Dâhiliyye Nezâreti'-
ne verilir.
Madde 8. — İctima'-ı Umûmî'lerde (Genel Kurul Toplantıları'nda) Cem'iyyet
A'zâsı söz istediklerinde (Genel Kurul) Reîs (i) tarafından ta'yin olunacak tertibe
göre (konuşmalara) müsaade olunacakdır.

1324
Madde 9. — İctima'-ı U m û m î l e r d e Cem'iyyet'in makaasıd-ı te'sisi'ne (kuru­
luş amaçlarına) muhalif nutuklar i'râdı memnu' olduğu gibi Cem'iyyet A'zâsı mün­
feriden veya müctemian (tek veya toplu olarak) Cem'iyyetin ta'kib ettiği makaası-
da (amaçlara) münâfî (aykırı) neşriyatda bulunamaz.

MECLİS-İ İDARE ^Yönetim Kurulu)

Madde 10. — Cem'iyyetin temşiyet-i u m û r ' u (işlerinin yürütülmesi), a'zâsı me-


y ânından (üyeleri arasından) iki sene içün müntehab (seçilmiş) ve oniki a'zâ dan
mürekkeb bir Meclis-i İdâre'ye mevdu'dur. Meclis-i İdare dahî, bir reis, bir reîs-i
sânî, bir muhasebeci ve bir kâtib-i umûmî (genel sekreter)'den mürekkeb olan
Hey'eti İdâre'sini kendi a'zâsı arasından seçer.
Madde 11. — Mekteb-i Mülkiyye Müdîri Meclis-i İdare'nin tabîî a'zâsındandır.
Madde 12. — Meclis-i İdare A'zâsı içün seçimler gizli re'y ile ve ekseriyetle ic­
ra edilir. Seçimin sahîh olması için a'zâmn en az üç'de biri seçime iştirak etmeli­
dir. İstanbul'da hazır ıbulunan a'zâ doğrudan doğruya ve vilâyetlerde bulunanlar
ise mektupla re'y verebilirler.
Madde 13. — İdare Meclisi A'zâsı, iki sene için intihâb olunur ise de, muame­
lâtın iyi yürütülmesini te'min maksadıyla her sene yalnız nısfı (= yarısı, altıkişi)
yeniden seçilebilir. Bu takdirde yeniden seçim yapılacak kimseler için adlarına
göre kur'a çekilir.
Madde 14 . — İdare Meclisi A'zâlığı fahrîdir (ücret ödenmez).
Madde 15. — İdare Meclisi onbeş günde bir kerre toplanır. Reîs veya 2. Reîs
veya a'zâdan üç zât tarafından m ü h i m bir madde'nin müzâkeresi için taleb vâki'
olduğu takdirde belirli zaman hâricinde de toplantı yapılır.
Madde 16. — Cem'iyyetin bütün iç işlerinin görülmesi ve bu hususda İdare
Meclisi'nce alınacak kararların tatbîk ve icrası İdare Hey'eti'ne âiddir.
Madde 17. — İdare Hey'eti, içlerinden birini "Hey'et-i İdare Vekili" n â m ı ile
işlerin yürütülmesi için vazîfelendirebilir.
Madde 18. — Alınan bir k a r a r ' a âid bir madde'nin yeniden müzâkere edile­
bilmesi için en az üç a'zâ tarafından talebde bulunulması gerekir.
Madde 19. — İdare Meclisi (kendisini teşkil eden) A'zâsmın yarısı hazır bu­
lunmadıkça hiçbir k a r a r alamaz.
Madde 20. — İdare Meclisi'nde müzâkere olunacak hususlar, Reîs tarafından
tertîb edilecek sıra (gündem) üzerine cereyan eder. Bir oturumda verilen kararla­
rın dîger oturumda fesh ve ta'dil edilebilmesi içün 1. oturumdaki ekseriyet re'yle^
ri toplamının iki re'y fazlasına lüzum vardır.
Madde 21. — İdare Meclisi A'zâsı tekrar seçilebilir.
Madde 22. — Herhangi bir sebebden dolayı boş kalan (İdare Meclisi) a'zâlık-
lanna, son Umûmî Hey'et toplantısındaki seçimde (yedek a'zâ olarak) ençok re'y
kazanmış olanlar sırasıyle Meclis-i İdare A'zâhğı'na da'vet olunurlar.
Madde 23. — Ma'zeretsiz olarak 1 ay veya meşru' ma'zeretli olarak 3 ay de­
vamlı sûretde (İdare Hey'eti) toplantılarına katılmayan A'zâ isti'fâ etmiş sayılır.

1325
Madde 24. — Cem'iyyet içün lâzım olan emlâk'in tedârik ve inşâsı ve uzun bir
zaman içün yapılacak (kira) kontrato ve istikrâzat (borç alma) ve rehin muame­
lâtı hakkında İdare Meclisi'nce verilecek karar, Umûmî Hey'ct'de hazır buluna­
cak a'zânın yarısından bir fazlasıyle tasdik olunmadıkça sahih ve makbul olamaz.
Madde 25. — Cem'iyyet içün bir yer kiralanması ve tefrişi ve kitaıb ve mec­
mualar satın alınması gibi masraflar İdare Meclisi'nin ekseriyetinin k a r a n y l e ya­
pılır.
Madde 26. — İdare Meclisi ictimâ'larına, 1. Reîs bulunmadığı zaman 2. Reîs ve
her ikisinin yokluğu takdirinde o o t u r u m için seçilecek bir zât riyaset eyler.
Madde 27. — İdare Meclisi kararları mevcud a'zâ ekseriyetinin re'yleri ile alı­
nır. Müsavi re'y hâlinde Reîs'in bulunduğu tarafın re'yi tercîh edilir.
Madde 28. — A'zâdan yalnız birinin talebi ile gizli re'y usûlüne gidilebilir.
Madde 29. — Umumî Hey'et toplantılarında Riyaset ve müzâkereler aşağıdaki
maddeler hükmüne göre yapılır:
Madde 30. — Re'yler şahsî olup vekâleten re"y verilemez.
Madde 31. — İdare Meclisi'nin müzâkere ve kararları, Meclis Kâtibi tarafın­
dan zabt edilip müsveddesi Meclis'de hazır bulunan a'zâya imza ettirildikten son­
ra, K a r a r Defteri'ne ilâve ve silintisiz olarak geçirilir; K a r a r Defteri bir sonra­
ki toplantıda a'zâya imza ettirilir; müsveddelere n u m a r a konduktan sonra dosyar
sında saklanır.

VARİDAT (Gelirler)
Madde 32. — Cem'iyyet'in varidatı:
Evvelâ, a'zânm verecekleri hisse-i nakdiyye (âidât);
Saniyen, Cem'iyyete verilecek t e b e r r u i a r ile nakdî yardımlar ve bunların ge­
tirecekleri faiz ve ücretlerden ibâretdir.
Madde 33. — Cem'iyyet'e vuku' bulacak teberru'lar ve nakdî yardımlar İdare
Meclisi karârı ile kabul edilirler.

MUHASEBE
Madde 34. — Muhasebeci (Muhâsib Üye) Cem'iyyet'in mâlî u m u r u n u ve hesab-
l a n n ı İdare Meclisi'nce alınmış olan k a r a r dâiresinde îfâ ve her türlü mukaavele-
leri Reîs ile birlikde imza eder.
Madde 35. — Muhasebeci, maiyyetindeki yardımcısı ve tahsildarla birlikde
muhasebeye taalluk eden bilcümle işlere bakar ve kayıdları yaptırır.
(Madde 36., 37., 38., 39., 40., 41. Maddeler Muhâsib Üyenin klâsik görev ve so­
rumluluğu iıa âid oldukları için alınmalarına lüzum görülmedi.)

CEM'İYYET'İN MUVAZZAF MEMURLARI


Madde 42. — Ücretsiz ve fahrî olarak vazife yapan İdare Meclisi A'zâsma (Üye­
lerine) yardım etmek üzere bir kâtib refiki, bir muhasebeci refiki ve b i r tahsildar
ile ıbir kapu çukadarı (İdare me'muru) ve lüzumu kadar hademe Idâre Meclisi
karanyle ta'yin olunur.

1326
RİSALE ve SALNAME (Dergi ve Yıllık)

Madde 4î. — Cem'iyyetin yayın origanı olmak ve Mekteb-i Mülkiyye me'zunla-


rının "muhâfiaza-i hukûk'una" hizmet etmek üzere aylık bir mecmua neşroluna-
cakdır.
Bu Mecmûa'da İdare Meclisi zabıtları ile muhasebe aylık ve yıllık mizanları
ve bunlar hakkında Umumî Hey'et'ce seçilen murakıblarm raporları, velhâsıl Cem'-
iyyet'e müteallik kâffe-i husûsât ile Umûmî Hey'et'deki müzâkere ve k a r a r l a r ve
Mekteb-i Mülkiyye ile Me'zunlarma âid muhtelif havadis neşrolunacağı gibi Cem'iy­
yet A'zâsı (Mülkiyeliler) tarafından kalem© alınarak "Mecmua Komisyonu"nca
muvafık görülecek olan siyâsî ve fennî makaaleler dahî dercedilecekdir.
Madde 44. — Bu Mecmua'nın umur-ı tahrîriyye ve neşriyyesi, İdare Meclisi'nin
nezâreti altında olmak üzere, Cem'iyyet A'zâsı arasından seçilecek iki zât ile
Kâtib-i Umûmî'den mürekkeb bir komisyon tarafından idare edilecekdir.
Madde 45. — Bu Mecmua'dan ayrı olarak, her yıl 10 Temmuz'da bir"Salnâme"
neşrolunacakdır. Salname mündericâtı: Cem'iyyet'in Ta'lîmâtmı, Cem'iyyet A'zâsı'­
nm. Mekteb-i Mülkiyyö'den neş'et ettikleri (me'zun olduklar) seneler i'tibâriyle ad­
larım ve adres cedvelini; bütün Mekteb-i Mülkiyye me'zunlarmm alfabe sırasıyle
isimlerini ve adres cedvelini ve târih-i neş'etlerini hâvî cedveli; Murâkıblar Hey'-
eti tarafından geçmiş sene hesaplan hakkında Umûmî Hey'et'e verilen raporu;
Umûmî Hey'et zabıtnamelerini; Komisyon'ca uygun görülmüş olan makaaleleri;
siyâsî ve edebî Türkçe olarak neşredilmiş eserler hakkında kısa ma'lûmâtı (bibli­
yografyayı) ihtiva edecektir.
Madde 46. — Mecmua ve Salname, Cem'iyyet A'zâsı'na ücretsiz olarak göndef-
rilir. Hâricden isteyeceklere münâsib bir bedel mukaabilinde satılıp elde edilecek
gelir i'lân ücretleri ile beraber Cem'iyyet'e îrad kaydolunur.

KÜTÜBHÂNE ve MÜTÂLÂA SALONU

Madde 47. — İdare Meclisi'nin toplanmasına ve çalışmasına mahsus ve Cem'iy­


yet A'zâsı'nm, aynı zamanda buluşma mahalli de olmak üzere İstanbul'un münâ­
sib bir yerinde bir bina kirâlanacakdır. Bu bina, Cem'iyyet A'zâsı'nm ma'lûmat
ve tetebbuâtına yardım etmek üzere bir kütübhâne ile bir mütâlâa ve bir o t u r m a
salonu ve lüzumu kadar oda ve müştemilâtını hâvî olacaktır.
Madde 48. — Mütâlâa salonu için abone olunacak yerli ve ecnebî gazete ve
mecmualar ile kütübhâne içün mubayaa edilecek kitablar Meclis-i İdâre'nin ekse-
riyetinin re'yi ile ta'yin edilir.
Kütübhâne'de mevcud kitaplar ve şâir eserlerden hiçbiri, hiçbir sebeb ve ve­
sile ile bina hâricine çıkarılamaz.

TEŞVİKAAT ve MÜKÂFAT (Ödül ve Armağan)

Madde 49. — Bir ilim veya fen üzerine en güzel eser yazanlara ve Mekteb-i
Mülkiyye'den birincilikle çıkacak olanlara mahsus olmak üzere, Cem'iyyetin mâlî
kapasitesi müsâid olduğu hâlde, münâsib mükâfatlar ihdas ve i'tâ edilir.

1327
Madde 50. — Cem'iyyet, varidatı müsâid olduğu takdirde Mekteb-i Mülkiyye'-
den aliyyülâlâ (pekiyi) derecede diploma almış ve masârif-i tahsîliyyesi'ni tedârik-
den âciz bulunmuş bir efendiyi, tâm'üs-sıhha ve hüsn-i ahlâk sahibi olmak şartıy-
le, intihab ve ikmâl-i tahsil zımnında Avrupa'ya gönderecekdir.

İÂNÂT (Sosyal Yardımlar)


Madde 51. — Cem'iyyet A'zâsı'ndan (Mülkiyelilerden) muhtâc-ı muavenet olan­
lar içirt gerek bilvasıta ve gerek doğrudan doğruya taleb edilecek muâvenet-i nak-
diyye'nin lüzum ve mikdârı, tahkîkaat-ı lâzıme icrasından sonra, İdare Meclisi ta­
rafından kararlaştırılır.
Madde 52. — Vefat eden A'zânm muhtaç oldukları tahakkuk eden eytâm ve
erâmîline (yetim ve dullarına) dahî iane i'tâ olunabilir.

CEM'İYYET'in FESHİ
Madde 53. — "Mekteıb-i Mülkiyye Me'zunları İttihad ve Teâvün Cem'iyyeti"nin
feshi, Cem'iyyet a'zâsımn yansından bir fazlasının toplanması ile teşekkül edecek
Umûmî Hey'et'in üç'de iki ekseriyetiyle vereceği k a r a r üzerine vâki' olabilir.
Bu takdirde Cem'iyyet'in tasarrufunda bulunan menkul ve gayr-ı menkul eşya bu
toplantıda kararlaştırılacak bir hayır müessesesine devredilir.

NİZAMNAMENİN TADİLİ
Madde 54. — İşbu Nizâmnâme, ıbir maddesi bile Hey'et-i Umümiyye'nin üç'de
iki re'yi olmadıkça ta'dil olunamaz.»
Ana Tüzük'ü bu esasları kapsayan Cem'iyyet, kurulduğundan 1916'da dağılma­
sına kadar pekçok hayırlı çalışmalarda b u l u n m u ş ; Mülkiye Mektebi'nin gelişmesi,
daha randımanlı şekilde öğretimde bulunması için "Okul Yönetimi" ile işbirliği
yaparak faydalı sonuçlar almış; Mülkiye me'zunlarmm o zamana k a d a r tanınma­
yan ba'zı h a k l a n n ı n elde edilmesini sağlamış; hattâ, 2. Meşrûtiyet Târihi'nin
yüz karası, lekelerinden biri olan "31 Mart Vak'ası"nm tö'sirlerini gidermek için
çok olumlu siyâsî çalışmalarda dahî bulunmuşdur. Ana Tüzük gereğince me'zun-
larm ve dolayısıyle Cem'iyyet üyelerinin birbirini tanımaları için, Türkiye'de ilk.
defa olarak, aşağıdaki rozet'i yaptırmış:

1328
1. sayıdan 43. sayıya kadar da, aşağıda, kapağının kuşesini gördüğünüz "Mül­
kiye Mecmuası"nı çıkarmışdır:

1913'de Cem'iyyet'in adı "Me'zumn-i Mülkiyye İttihad ve Teâvün Cem'iyyeti"


olarak değiştirilmiş; "Klüb" şeklinde bir "lokal" meydana getirilerek Uye'lerin
Cemi'yyet'den daha geniş ölçüde faydalanmaları sağlanmışdır.
"Ta'limât-ı Dâhiliyye (= İç Yönetmelik)" başlığı altında hazırlanan ve ilginç
hükümler taşıyan bu "Klüb Yönetmeliği"ni de aşağıya aynen alıyorum:

«ME'ZUNÎN-İ MÜLKİYYE ÎTTİHAD ve TEÂVÜN CEM'İYYETİ'nin


TA'LİMÂT-I DÂHİLİYYESİ

CEM'İYYET AZASINA DÂİR

1. — Makam ve me'muriyeti ne olursa olsun, A'zâ'nm kâffesi (Mülkiyeliler)


Klüb (ün)'de bulunduğu müddetçe müsâvî addolunur.
2. — A'zâya (Üyelere) Klüb dâhil ve hâricinde takmak üzere birer (rozet) ve­
rilir.
3. — Klüp A'zâsı, bilhassa Klüb'de bulundukları müddetçe yekdiğerine karşı
birâderâne ve samîmâne muamele ve Klüb Nizamnâmesi'ne uygun hareket etmeye
mecburdur.
Sâiki ne kadar mühim olur ise olsun, A'zâdan Klüb muhitine mugaayir bir
hareket veya kelîme-i tahkîriyye sudûru memnu'dur. İşbu memnu'iyyet hilâfında
bulunan mütecaviz, fi'l veya kavlinin derece-i ehemmiyetine göre, İdare Meclisi

1329
karânyle muaheze ve icâbına göre tarziye i'tâsma icbar olunur. Ve h a t t â Nizam-
nâme'nin 4. Maddesi veçhile a'zâlık sıfatını da kaybedebilir.
4v — A'zânın sıfât-ı me'muriyyet ve meşgûliyyeti değiştikçe, yeni adresini der­
hal Klüb'e ihbar etmesi lâzımdır. Adresini ihbar etmeyen A'zânın m u h â b e r â t ve
muamelâtında vâki' olacak teehhürün neticesinden dolayı Klüb idaresi mes'ul tu­
tulamaz.
5. — A'zâdan birinin menfaat-i şahsiyyesini te'min maksadıyle Klüb'ü ma'nen,
maddeten ızrar ve haysiyyetini ihlâl edecek muamelede bulunduğu sabit olur ise,
Nizamnâme'nin 4. Maddesi mu'cibince a'zâlık sıfatı kaldırılır.
6. — A'zâ Klüb'ü terketmeden evvel, Klüb'de almış olduğu me'kûlât (yenecek
şeyler) ve meşrubatın (içilecek şeylerin) hesaplanan günü gününe ödemeye mec­
burdur.
7. — A'zânın müstahdemîn'e karşı şikâyetleri, ya şifahen, yâhud Klüb'de bu-
lundurulacak kutu'ya atılmak üzere tahriren vâki' olur.
8. — Üç ay müddetle aidatım ödemeyen A'zâ'ya ihbarname tebliğ olunur. Bu­
nu tâkib eden üç ay zarfında da borcunu ödemez ise ihbarname yazmakla beraber
ismi Klüb Salonu'na ta'lîk ve ondan sonraki üç ay zarfında da ödemez ise keyfiyet
Cem'iyyet'in Mecmuasıyle neşr ve yine ödemediği hâlde hakkında Nizamnâme'­
nin hükümleri tatbik olunur.
9. — Nizamnâme'nin 4. Maddesi'nde yazılı sebeblerden dolayı A'zâlık sıfatını
kaybeden zât, hüviyet varakasıyle rozetini iadeye mecburdur. Rozet kullanılabilir
bir hâlde iade edilmiş ise bedeli sahibine ödenir.

H E Y E T İ İDAREYE DÂİR
10. — İdare Meclisi Reisi, Cem'iyyet işlerini bizzat murakabeye m e ' m u r ve
Nizâmnâme ve Ta'limatnâme hükümleri içinde Klüb'ün menfaatine en uygun gör­
düğü hareketi ta'kîbe mecburdur. Fakat, Bütçe'de muayyen veya İdare Meclisi'nin
tasdikinden geçmeyen ve doğrudan doğruya veya dolayısıyle Cemi'yyefin mâlî
menfaatine taallûk edecek hususlarda, İdare Meclisi'nden k a r a r alması şarttır.
Müstacel hâllerde, sonradan İdare Meclisi'nin karârına sunulmak üzere nihayet
beşyüz kuruşa kadar sarfa mevzundur. Sarf olunacak 500 kuruş'un Meclis'ce tas­
dik işi yapılmadıkça ikinci bir 500 kuruş sarfedilemez. Reis, Muâmelât-ı Cem'iy-
yet'e âid bir aylık icrââtı ve Cem'iyyet'in umûmî durumu hakkında, her ay, İdare
Meclisi'ne bilgi verir; çok kuvvetli bir m â n i ' olmadıkça en az bir saat kalmak
şartıyle haftada üç gün Klüb'de bulunmağa mecburdur.
11. — 2. Reis, Reîs'e muavenet ve Reîs'in yokluğunda reislik vazifesini tama­
men îfâ eder; kuvvetli bir özrü olmadıkça, haftada en az iki d e f a Klüb'de bu­
lunmağa ve en az ıbir saat kalmağa mecburdur.
(12., 13., 14., 15. Maddeler muhâsib üye'ye âid olduğu için buraya alınmasında
bir fayda görülmedi.)
16. — Kâtib-i Umûmî (Genel Sekreter) Mecmua ve Salnâme'nin vakit ve za­
manında çıkmasına; her ay Mecmûa'nın d u r u m u n a dâir Idâre Meclisi'ne îzâhat

1330
vermeye ve yazı işlerinin muntazam şekilde yapılmasına ve yazışmalarının zama­
nında icrasına ve Mecmuaların sahihlerine muntazaman gönderilmesine nezâret
eder. Her defasında bir saat kalmak üzere haftada enaz üç gün Klüb'e gelir.

MEMUR ve MÜSTAHDEMLERİN VAZİFELERİNE DÂİR

17. — Klüb'ün, İdare Hey'eti tarafından ta'yin edilmiş bir "İdare Me'muru"
vardır. Idâre Me'muru, Reîs'in vereceği ta'limâtı ifâya m e ' m u r ve müstahdemîn'in
ahvâline ve Klüb idâresinin intizam üzerine cereyanına ve mevcud "Ta'limât-ı Dâ-
hiliyye"nin tatbikine harfiyyen nezâret ile mükellefdir. Idâre Me'muru, A'zâya
karşı nazikâne muameleye ve müstahdemîn'in vazifelerini iyi şekilde yapmalarına
ve Cem'iyyet A'zâsı'nm istirâhatlerinin te'min edilmesine dikkat ve i'tinâ etmeye
mecburdur.
18. — A'zâdan biri, Cem'iyyet'in Nizamnamesi ve Ta'limât'ı hilâfında bir ha-
reket'de bulunduğu takdirde, Idâre Me'muru, Nizâmnâme hükümlerini ihtar eder
ve ihtarını dinlemeyen A'zâ hakkında Idâre Meclisi'nce verilecek k a r a r a göre mu-
amale edilmek üzere bâ müzekkere m a l û m a t verir.
19. — Idâre Me'muru, Reisin müsaadesiyle haftada bir gün istirahat etmek
üzere, her gün Klübe devam etmeğe ve sabahleyin zevâlî saat oniki'den geceyarı-
sı'na kadar Klüb'de bulunmağa mecburdur.
(20. Madde Muhâsib yardımcısına, 21. Madde Tahsildar'a, 22. Madde Hademe­
lere âid'dir)
MÜSÂFİRÎN ( = Konuklar)

23. — Her A'zâ, Klüb'de bulundukları müddetçe, hüsn-i hareketde bulunacak­


larını tekeffül ettiği bir veya nihayet iki zâtı, kendisiyle birükde klübe getirebilir.
Maamâfih, Klüb A'zâsmdan herhangi biri müsâfirlerin Klübe girmelerinin men
edilmesini Reîs'den isteyebilir.
24. — Refakatinde Cem'iyyete m e n s ü b bir A'zâ olmadıkça hiç kimse Klübe gi­
remez. Klübe müsâfir getirildiği zaman, getiren A'zâ müsâfirin adım, me'muriyeti-
ni ve adresini Klüb'deki "defter-i mahsus"a kaydettirmeğe mecburdur.
25. — Reis, îzâhat vermeğe lüzum görmeksizin her hangi bir müsâfirin Klübe
girmesini men' edebilir. Bu muameleye, A'zâlar, sebeblerini sormaksızın uymaya
mecburdurlar. Maamâfih, eğer haksız bir muamele olmuş ise, A'zâlar Idâre Mec-
lisi'ne şikâyet edebilirler.
26. — Yalnız Mekteb-i Mülkiyye Me'zunlarına mahsus olmayan gayr-ı resmî
içtima' ve müsâmere günlerinde, Cemi'yyet A'zâsı, ailelerini veya dostlarının aile­
lerini Klübe getirebilirler. Lâkin, âdî günlerde kadınların Klübe girmesi yasaktır.

MÜTEFERRİK MADDELER

27. — Klüb Kütübhânesi'ne eser veya p a r a bağışı suretiyle yardımda bulunan­


ların adları ve bağışları "Defter-i Mahsûs"una kaydedilir.
28. — Klüb sabahleyin zevali saat dokuzda açılarak gece yansı kapanır.

1331
29. — Klüb müstahdemini A'zâdan bahşiş alamaz. Bahşiş taleb eden veya
normalden fazla p a r a alan olursa derhal hizmetlerine son verilir.
30. — İdare Meclisi'nin izni olmadıkça Klübe âid eşya başka yere götürülemez.
31. — A'zâmn p a k e t ve şâire gibi zatî eşyalarını kapıcı muhafaza eder. İşbu
eşya yirmi dört saat zarfında aldırılır. Eşya, kapucuya bir n u m a r a mukaabilinde
verilir.
32. — Mütâlâa Salonu ile Kütübhâne'de meşrubât-ı küûliye (alkollü içkiler)
içilmesi yasakdır.
33. — Yemek salonu'ndan başka yerde yemek yenilemez.
34. — Meclis-i İdâre'nin kararı ve hiç olmazsa Reisin müsaadesi olmadıkça,
Klüb'de hiç bir i'lân neşredilemez.
35. — Yiyecek ve içecek fiatları listesi'nde yazılıdır.
36. — İşbu Ta'limat, Meclis-i İdâre'nin üç'de bir re'yi ile değiştirilir.»

Zamanına göre ileri bir düşünüşle kurulan ve çalışmalarıyla Mülkiyelilere bir


hayli faydalı hizmetlerde bulunan bu Cemi'yyet, ne yazık ki, kendisinin "anası"
olan "Mektebi Mülkiyye"nin 1915'de kapatılmasına ma'ni olamamış; Ellialtı yıllık
koskoca Mülkiye, bir kapris uğruna kapatılıvermişdi. Bu yüzden ve te"sirleri dün-
ya'yı alt üst eden 1. Dünya Savaş'ma İstanbul'da bulunan hemen hemen bütün
Mülkiye Me'zunlarmm katılıp Cebheye gitmesi sebebiyle "Me'zunîn-i Mülkiye İt-
tihad ve Teâvün Cem'i'yyeti" 1916'da kendisini feshetti.

2. KISIM
MÜLKİYE ME'ZUNLARI CEM'İYYETİ
1921 — 1931

"Mülkiye", 1918'de Dâhiliye Nezâreti'ne bağlı olarak yeniden açılıp öğretime


başlayınca, Cebhelerden İstanbul'a dönen Mülkiyeliler, İstanbul'dakilerle birleşe­
rek Aralık 1921'de "MÜLKİYE ME'ZUNLARI CEM'İYYETİ" adiyle yeniden bir
Cem'iyyet kurdular. Bu seferki kuruluş da da Anatüzük ve Yönetmelik yukardaki-
lerin aynı idi. Cem'iyyet, ilk "Genel Kurul Toplantısı"nı 4 Aralık 1922'de (4 T. Sâ-
nî 1338) "kuruluş yıldönümü günü" Soğukçeşme semtinde bulunan "Mülkiye Mek­
t e b i n d e yaptı ki, bu toplantı "4 Aralık Yıldönümü Törenleri"nin başlangıcını teş­
kil etti (1).
Bu Cem'iyyet de geniş bir çalışma atmosferi yaratamadan varlığım 1931 yı­
lma kadar devam e t t i r m i ş ; 1931'de her çeşit bölgesel ve zümre tesânüdüne daya­
nan Cem'iyyetlerin kendilerini feshetmeleri üzerine "Mülkiye Me'zunlan Ceml'iyye-

(1) Bu Toplantı'nın bütün tafsilâtı, 1. Cild'in 449. - 457. sayfalarında noksansız olarak verilmişdir. Oraya ba-
Kınız.

1332
t i " de 2. defa kendisini feshetmişdir. Bu seferki fesih'de Cemiyet'in taşınabilir
malları ile yayınladığı ve sahibi olduğu "Mülki'ye Mecmuası" o zamanki "Mülkiyet
Mektebi Talebe Teşekkülü"ne devredilmişdir.

3. KISIM
MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ
1946 — 1969 ve <~

1946'da Memleketimizde demokratik gelişmenin baş-


K U R U L U Ş
o laması, "Cemiyetler Kanunu"nda yapılan değişiklik­
le "meslekî teşekküllerin kuruluşuna imkân verilmesi" üzerine, uzun yıllar has­
reti çekilen ve siynesi'nde Mülkiyelileri toplayacak olan "MÜLKİYELİLER BİR-
LİGİ"nin kurulması hazırlığına girişildi.
Hepsi de S.BJO. 1943 Ders Yılı Me'zunu olan ve bugün Memleket'in önemli
mevki'lerine yükselmiş bulunan aşağıda ad ve soyadları, alfabetik sıraya göre
bildirilen onsekiz "Genç Mülkiyeli", " k u r u c u " olarak hazırladıkları
" T ü z ü k "ü 24 Aralık 1946'da o zaman Ankara Vali ve Belediye Reisi bulur
n a n ve Mülkiyye 1915 (1331 R.) Me'zunu olan Rahmetli İzzeddin Çağpar'a vererek
"Mülkiyeliler Birliğl"ni "hukuken" kurmuş oldular.
Bu onsekiz "Genç Mülkiyeli" şunlardı:
"MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ" KURUCULARI

Kurucular, aralarında "Geçici Yönetim Kurulu"nu teşkil ederek çalışmalara


girişdi. Birlik Merkezi olarak da aşağıda resmi görülen 2. Anafartalar Cadde­
sinde Rahmetli Ali Çetinkaya'nın evi kiralandı. Bu hareket dalıî, bu seferki K u -
r u 1 u ş 'un temelli esaslara dayandığını göstermekteydi.

1334
Yukarıda adları yazılı "Kurucu Üyeler" tarafından
İLK GENEL KURUL y a p ı l a n d a
- v e t üzerine, ilk Genel Kurul, 4 Ocak 1947
TOPLANTISI
u o l
" Cumartesi günü saat 15.30'da Ankara Halkevi "çay
salonu"nda toplandı. Genel Kurul Başkanlığına, Erzurum Milletvekili, Mülkiye
1912 Me'zunu Rahmetli Münir Hüsrev Göle, Dîvan Kâtipliğine de Rahmi Tunçağıl
seçildi. Kurucu Üyelerden Ziya Eralp, Kurucular adına aşağıdaki konuşmayı
yapdı:
«Sayın Ağabeylerim ve Genç Arkadaşlarım!...
Bugün, burada, henüz yeni doğmuş bir yavrunun yaşayabilmesini sağlamak
ve senelerdir eksikliği hissedilen bir boşluğu doldurmak için topladık.
Şöhret bulmuş bağlılığımızın en yeni, en canlı bir belirtisi olarak karşıladığı­
mız, genç-yaşlı her Mülkiyeliyi kucaklayan Derneğimiz "Mülkiyeliler Birliği" adı
altmda, 24 Aralık 1946 târihinden beri resmen kurulmuş bulunuyor. Yurdumuz
ve hepimiz için hayırlı olmasını dileriz.
Cem'iyetin kurulması sebeblerini ve gaayelerini, huzurunuzda açıklamayı lü­
zumsuz addederim. Zira, böyle bir Derneğin kurulmasını en gencimizden en
yaşlımıza k a d a r her Mülkiyeli candan dilemiş, özlemiş ve mevcud olmasını, gerek
Yurd için, gerek Mülkiye Ailesi için zarurî bulmuştur.
İşte biz, Derneğin Kurucu Üyeleri olarak bulunan "18" Sınıf Arkadaşı, erişil­
mesi güç zannedilen bu gaayeye ulaşmağa ve her Mülkiyelinin kafasında yer eden
bu güzel tahayyülü hakikat yapmağa k a r a r verdik. Amacımız sâdece bir sembol
vücûda getirmek veya muayyen bir zümreyi içine alan bir cemiyet kurmak değil,
yukarıda da arzettiğimiz gibi, genç-yaşlı b ü t ü n arkadaşlarımızı bir araya toplaya­
cak bir yuva meydana getirmekdi. Bu sebeble ilk iş olarak, kurulacak Derneğin
maksad ve mâhiyeti hakkında herkesin fikrini öğrenmeğe k a r a r verdik ve esaslı
ba'zı noktalar tesbit ederek bunlardan "300" adedini Yurd içinde ve dışındaki Mül­
kiyelilere gönderdik. Gelen cevaplan derleyerek Cemiyetimizin Nizâmnâmesine
esas olmak üzere Mektebimizin (S.B.O.'nun) yıl dönümünde dağıttığımız projeyi
hazırladık.
Aynı hafta, 7 Aralık 1946 günü saat 16.00 da Halkevinde "Şark Sadonu"nda
yaptığımız bir toplantıda Nizamname projesini m a d d e m a d d e müzâkere, münâka­
şa, ta'dil ve kabul ettük. Nihayet kanunî formaliteleri de tamamlayarak 24 Aralık
1946 günü "MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ" adiyle Cemiyetimizi kurduk.
Nizâmnâmeyi huzurunuzda bir defa daha okuyorum: (Ziya Eralp hazırlanmış
olan Tüzüğü madde m a d d e okuduktan sonra devamla:)
Aziz Mülkiyeliler!.. Takdir buyurursunuz ki aslolan k u r m a k değil, yaşatmak-
dır. Bu Derneği, Mülkiyeliler arasmdaki bağlılık ve beraberliği bihakkm temsil
edecek bir hâle sokmaktır. Asıl vazifemiz şimdi başlıyor; feragatle ve hepimiz
için çalışacağımız an gelmişdir. Gerek Derneğimizi idare etmek ve gaayelerine

1335
ulaştırmak ödevini yüklenen arkadaşlara, gerek üyelere önemli vazifeler düşüyor.
ARAPKİRLİLİĞİMÎZİ burada göstermeliyiz... (2)
Mülkiyeliler Birliği asla zümrevî bir teşekkül olmayacakdır. Orası, genç-yaşlı
bütün Ocaklıların bir aile samimiyeti içinde toplandıkları ikinci bir "Mekteb-i Mül­
kiye" olacaktır.
Sayın Ağabeylerim, Genç Arkadaşlarım!,. Sözlerime son verirken bizlere teş­
vikkâr sözlerle yardım eden Sayın Ankara Valisi ve Belediye Başkam İzzeddin
Çağpar'a, bu konudaki faaliyetimize her ian samimî bir alâka gösteren ve asla unu-
tamıyacağımız yardımlarını esirgemeyen Sayın Milletvekili Hasan Şükrü Adal'a
ve Basın, Yayın Genel Müdür Yardımcısı Saym Hasıan Refik Ertuğ'a ve Siyasal
Bilgiler Okulu İktisadî İlimler Doçenti Sayın Aziz Köklü'ye kurucu arkadaşlarım
adına huzurunuzda teşekkürü bir borç bilirim. Bu toplantıya iştirak suretiyle
yakın ilgilerini göstermiş bulunan Siz Ağabeylerime ve Kardeşlerime de Kuru­
cu Arkadaşlarım adına ayrıca şükranlarımı arzederim.»
Kurucular adına yapılan bu konuşmadan sonra, salonda toplanan yetmiş ka­
dar Mülkiyelinin bütün Mülkiye Câmiâsı'nı temsil edip etmediği mes'elesi tartışıl-
mışdır. Biran önce Birliğin organlarının kurulması gerektiği, b u n d a n sonra daha
fazLa üyendn katılmasını sağlayacak tedbirlerin alınarak yeni bir toplantı yapıl­
ması fikri çoğunluk kazanmış ve derhal seçimlere geçilmişdir.
Gizli oyla yapılan seçimler sonucunda, Hasan Şükrü Adal Yönetim Kurulu
Başkanlığına; Hasan Refik Ertuğ, Fadıl Hakkı Sur, Aziz Köklü, Hasan Reşid Tan-
kut, Emin Paksüt, Ziya Eralp Yönetim Kurulu Üyeliğine; Savni Selçuk, Fuad Bay-
ramoğlu Denetçiliğe seçilmişlerdir. Yönetim Kurulunun İlk Başkanlığına seçilen
Bolu Milletvekili Hasan Şükrü Adal söz alarak: "Gösterilen teveccühe, kendisi ve
Yönetim Kuruluna seçilen dîger arkadaşları adma teşekkür" etmiş Mülkiyeliler
Birliğinin yükselmesi ve onun hakîkaten MÜLKİYE ÂİLESİ'ne yakışacak bir hâle
gelmesi için canla başla çalışacaklarına dâir söz vermişdir.
Bu arada Kongre Başkanlığına Ziya Eralp, Faruk Aker, Cevdet özden, Halid
Işıl imzalarını taşıyan bir önerge verilmiş; bu önergede: "Mülkiye Ailesinin her za­
man iftihar ettiği İzmir Milletvekili ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU 'mm Mülkiyeliler Birli­
ğinin Koruyucu Başkanlığım seçilmesi" teklif edilmişdir. Bu önerge alkışlar ara­
sında ve bütün üyelerin oy birliğiyle kabul edilmişdir.
Bundan sonra gündemin İkinci Maddesi olan dileklere geçilmiş; Üyeler, her-
şeyden önce Birliğin bir lokale sâhib olmasını bu lokal'de bir lokanta ve müsâ-
firhâne bulunmasını, bir Yardımlaşma Sandığı kurulmasını, bir Spor KlübUnün
teşkil edilmesini istemişlerdir (3).

(2) Rahmetli büyük Hocamız ve Müdîrimiz Abdürrahman Şeref Bey tarafından söylenilen "ARAPKİR-
L İ " t â b i r i , 80 yıldanberi Mülkiyeliler'ce bir "sembol-söz" olagelmişdir. Rahmetli, Müdîrliğî sırasında
birgün "Çocuklar, siz de Arapkirli'ler gibi olunuz; birbirinizi hayatda dâima tutunuz..." diye bir öğüt'de
bulunmuş O târihden sonra Mülkiyeliler, birbirleriyle "tanışma parolası" olarak "Arapkirli misin?"
sorusundan faydalanmışlardır.
(3) Mülkiyeliler Birliği, ilk Genel Kurul'da ileri sürülen bütün temenni ve dileklerin bugün (1969) gerçekleşmiş
olduğunu görmekle sevinç duyar.

1336
İlk Kongre çok samimî bir hava içinde 19.30'a kadar sürmüş ve Kongre
Başkanının Yönetim Kuruluna basan dileğiyle son bulmuşdur.

, . Birlik kurulduktan sonra, uzun yıllar, başlıca prob­


lem, yer te'mini olmuşdur. Önce, 2. Anafartalar Cad­
desi 283 numaradaki Rahmetli Ali Çetinkaya'nın evi, aylık 550 liradan kiralanmış-
dır. Bu binaya 13 Şubat 1947 târihinde taşınılmış; Mayıs 1948 târihine kadar bura­
da faaliyet gösterilmişdir. Bu târihte bina tahliye edilmiş ve beş ay kadar birlik
yersiz kalmışdır. Bundan sonra İsmetîpaşa (şimdiki adiyle Midhatpaşa) Caddesin­
de yeni bir bina kiralanmıştır. Aylığı 225 lira olan bu binada 16.XI.1948'den
8.XI.1950 târihine kadar kahnmışdır. Böylece Birliğin merkezi, Ulus semtinden,
Yenişehir semtine aktarılmış olmaktadır. Bu binayı da tahliye etme zorunluluğu
çıkınca, bu kez Kâzım Özalp (şimdiki adıyla Ziya Göfealp) Caddesi 13 numaradaki
binaya taşmılmışdır. Bahçe içinde iki katlı ve yedi odalı olan bu binada da 11.2.1953
târihine kadar oturuldu. Daha sonra, Bayındır Sokak 19 numaradaki müstakil bi­
na kiralandı ve Birlik Merkezi buraya nakledildi. 9.6.1959 târihine kadar da bu bi­
nada faaliyete devam olundu. Bu yıl içinde, bir hamle yapılarak teberru kampan­
yası açıldı. Toplanan paralarla, Adakale Sokak 14 numaradaki iki katlı bina aylık
kirası 2500 liradan tutuklu ve bina baştanbaşa yeniden tefriş edildi.
Bu yıllar içinde, Birlik çalışmalarının çok sınırlı bir alanda kaldığı görülmek­
tedir. İlgisizlik yüzünden, maalesef, zaman zaman kapanma tehlikesi bile geçirmiş-
dir. Ancak, Mülkiyeliler Birliği, geçici bir hevesten değil, bir ihtiyaçdan doğduğu
için, bu tehlikeler kısa zamanda atlatıldı. Fakat Birliğin bu yıllar zarfında sosyal
ve meslekî bir kişiliğe kavuşamaması, sâdece küçük bir çevrenin ihtiyacını karşı­
laması dâima şikâyetlere yol açdı ve Birliğin, Mülkiye Camiasını temsîl edebilecek
bir seviyeye ulaşması yolundaki arzular şiddet kazandı.
Bu uzun tecrübeler göstermişdir ki, aylık kirasını ödiyebilme endişesi içinde
olan bir Dernek, sosyal, kültürel ve meslekî alanda mensublarma faydalı olamı-
yacakdır. O halde ilk yapılacak iş, belirli bir yer te'min ederek, ıbaşka bir deyimle
bina sahibi olarak Birliği kira derdinden kurtarmakdı. Bu sebeble 1963 yılında bir
"Eşya Piyangosu" düzenlenmiş ve satılması için Yurd düzeyinde çaba gösterilmiş­
dir. Eşya piyangosundan elde edilen gelir ve te'min edilen teberru'larla Ankara'nın
en merkezî yerinde, Kızılay'da, Konur Sokak'la Yüksel Caddesinin kesiştiği yerde­
ki 1 No. lu Apartman satın alındı. Dört katlı olan ve genişçe bir bahçesi bulunan
bu bina, dîger kaynaklardan sağlanan bağış ve yardımlarla baştanbaşa onanlıp
değiştirilerek, zevkli bir şekilde tefriş edildi. O târihden beri binanın katları ha­
fif içki, dinlenme, okuma ve oyun ihtiyaçlarına ayrılmışdır.
Bina te'mini ile ıbirlikde Birliğin sosyal, kültürel ve meslekî alandaki faaliyet­
leri de çok çabuk artmış; Birlik, yıllardır özlenen, şahsiyyet ve çalışma vetiresine
kavuşmuşdur. Bu K A V U Ş M A 'da, Birlik Yöneıtim Kurulu Başkanlarından
Sırrı Kırcalı ile Ayhan Açıkalm'ın ve bunlarla çalışan Yönetim Kurulu üyeleri'nin,

1337
"Mülkiyeliler Birliği'nüı Yenişehir'deki İlk Binası"

her çeşit takdirin üstünde olan, çaba ve çalışmalarını şükranla kaydetmek gere­
kir. Târihi'ein hiç bir devrinde "Mülkiye Camiası" ve "Mülkiyeliler Birliği", bu iki
kıymetli Arkadaşımızın Başkanlık Devirleri'ndeki kadar olgun, dolgun ve verimli
bir çalışma temposu görmemişdir. Bu hususu burada belirtmeyi bir vazife say­
maktayım.
Faaliyetlerin artmasıyle birlikde, mevcud bina, ihtiyaçları karşılıyamaz duru­
ma geldi. Bunun üzerine yeni bir "Eşya Piyangosu" düzenlendi; böylece ikinci bir
bina satm alınması gerçekleşme yoluna girdi. Yeni binanın almmasıyle, taşradaki
Mülkiyelilerin ihtiyacını karşılamaktan uzak olan müsâfirhâne genişletildi; bir
jcütübhâne te'sis edildi. Konferans Salonu, sosyal, meslekî ve kültürel faaliyetler
için çalışma odaları ve muntazam bir lokanta meydana getirildi.

1338
"Satınalınıp Ta'dil Edilerek Kullanılmaya Başlanan Bina"

Birlik, her alandaki başarılı çalışmalarından dolayı, 14.9.1966 târih ve 12400


sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış olan 6/70O6 sayılı Kararname ile Kamu Yara­
rına Çalışan Dernekler arasına girdi.

Buraya kadar olan a ç ı k l a m a ile 1946'da yeniden kurulan MÜLKİYELİ­


LER BİRLİĞİ' nin g e l i ş i m ' i hikâyesini tamamlamış olduk. Bundan sonra,
BIRLİK'in hangi esaslarda, ne şekilde faaliyetde bulunduğunun ızâhma geçelim:

1339
BİRLİĞİN Kamu yararına çalışan bir dernek olan Mülkiyeliler
AMAÇLARI Birliğinin AMAÇLARI Ana Tüzüğünün 2. Maddesinde
şöyle belirtilmektedir:
a) Birliğin mensubları arasındaki maddî ve ma'nevî dayamşmayı artırmak;
b) Maddî imkânlardan yoksun ve başarılı öğrenicilerin yüksek öğrenim dev­
resindeki öğrenimim tamamlaması için burslar tahsis ve yurd te'sis etmek;
c) Yurd gerçeklerinin sosyal ve ekonomik yönden tedkîk ve eleştirilmesini
sağlamak için yayında bulunmak; konferans ve açık oturumlar düzenlemek; an­
ketler yapmak ve ıbu maksadla yarışmalar tertib ederek ödüller ihdas etmek;
ç) Yüksek öğrenim gençlerinin boş zamanlarını kıymetlendirmek üzere ya­
pacakları spor faaliyetlerine destek olmak;
d) Birliğin te'sislerini, aydınların istifâdesine açık bulunduracak tarzda kü-
tübhâne, konferans salonu ve öğrenici yurdunu kaplayacak şekilde düzenlemek ve
genişletmek;
e) Mensublarımn büyük kısmını teşkil eden idareci (Mülkî İdare Amirleri)
ve maliyecilerle dîger alanlarda çalışanların meslekî problemlerinin halli husu­
sunda gerekli incelemeler yapmak ve bunların gerçekleşmesi maksadıyle Birlik
olarak re'sen teşebbüse geçmek veya Birlik dışında yapılacak çalışmalara katü-
makdır.

BİRLİĞİN Mülkiyeliler Birliği, bir Genel Merkez ile Genel Mer-


ORGANLARI keze bağlı Şubelerden kuruludur. Organları şunlar­
dır:

_ Genel Kurul, Birliğin aslî üyelerinden teşekkül eder.


GENEL KURUL Aslî üyeler, Birliğe kayıdlı Mülkiyelilerdir. Aslı uye
olmayan Mülkiyeliler, ya'ni tabîi ve fahrî üyeler, Genel Kurula ancak dinleyici ola­
rak katılabilirler.
Genel Kurul, Bütçe için her yıl, seçim için her iki yılda bir defa, Ocak Ayı
içinde Genel Merkez Yönetim Kurulunun ta'yin ve i'lân edeceği gün ve saatda nor­
mal olarak; Genel Başkan, Genel Merkez Yönetim Kurulu, Denetçilerden biri ve­
ya Birlik aslî üyelerinden beş'de bir'i tarafından vâki' olacak istek üzerine ola­
ğanüstü olarak toplanır.

a) Derneğin İsim ve Tüzüğünün değiştirilmesi;


GÖREVLERİ
b) Dernek hesaplarının ve Bütçesinin ince­
lenmesi ve onaylanması;
c) Yönetim Kurulu ve Denetçi raporlarının ve yapılan teklifler veya müra­
caatların incelenmesi, görüşülmesi, onay veya reddi;
ç) Yönetim Kurulunun, Denetçilerin ve Haysiyyqt Dîvânının gizli oyla seçil­
mesi;
d) Birliğin feshi;
e) Gerekirse bir koruyucu başkan seçilmesi;
1340
f) Benzer amaçlı dernek ve federasyonlarla, federasyon veya konfederasyon
şeklinde örgütlenmeye gidilmesine k a r a r verilmesi'dir.

Yönetim Kurulu, Birliğin aslî üyelerinden Genel Ku-


YÖNETİM KURULU t a r a f m d a n s e ç ü e c e k ? k i ş i d e n e d e r w

netim Kurulu, kendi üyeleri arasından bir Genel Başkan, bir I I . Başkan, Bir Genel
Sekreter ve bir Sayman seçer.

a) Birliği temsil etmek ve yönetmek;


GÖREVLERİ
b) Birliğin amaçlarım gerçekleştirmek maksa-
dıyle şubeler te'sis ve temsilciler ta'yin etmek; yayın yapmak veya yaptırmak;
toplantılar, kurslar, konferanslar, piyango ve benzeri işleri tertib etmek;
c) Birliğin yıllık işlem ve hesaplarını ve gelecek yıla âid Bütçesini Genel Ku­
rulun incelemesine ve onayına sunmak;
ç) Cemiyetler Kanununun 6. Maddesinde yazılı defterleri t u t m a k ;
d) Genel Kurul kararlarını uygulamak;
e) Birlik amaçlarının gerçekleşmesini te'min maksadıyle aslî üyelerden mü­
teşekkil komite ile danışma kurulları kurmak'dır.

Genel Kurulun aslî üyeler arasından seçeceği 3 de-


DENETİM KURULU
netcıden kurulur. Ancak, denetçiler görevlerim ya­
parlarken binbirlerine bağlı ve tâbi' değildirler
Yönetim Kurulunun çalışmalarını ve Birliğin pa-
GOREVLERI
ralı işlerim Genel Kurul adına denetlemek; ince­
lemelerinin sonucunu yazılı olarak Genel Kurul'a sunmak; gerekirse bu hususlarda
Yönetim Kurulu ile temaslarda bulunmakdır.

_ _ Haysiyyet Dîvânı, 5 kişi'den teşekkül eder. Bunlar,


HAYSİYYET DİVÂNI
aralarından bir başkan seçerler. Haysiyyet Dîvânı
üyesi olabilmek için en az beş yıllık Mülkiyeli olmak gerektir. (Mülkiyeli deyimi,
Mülkiyeı Mektebi, S.B.O. ve S.B.F. me'zunlarını k a p s a r ) .
Birlik üyeleri veya Yönetim Kurulu veya De-
G O R E V L E R I .
netcuer tarafından yapuacak teklifler uzenne,
üyelerin, Birliğin amacına aykırı veya üyelik haysiyyetine dokunur görü­
len durumların inceleme ve görüşme konusu ederek, yapılacak işlem hakkın­
da k a r a r vermekdir. Haysiyyet Dîvânı Birliğe fahrî üye olmak isteyenler hakkında
da Yönetim Kurulu ile birlikde ortaklaşa k a r a r verir.
YÜKSEK DANIŞMA a) Ana Tüzükde adları yazılı kurucu üyelerden;
KURULU b)' En az bir yıl Birlik Genel Merkez Başkan
veya Genel Başkanlığını yapmış olanlardan;

1341
c) Genel Kurulca, Birlik çalışmalarına aktif olarak katılmış aslî üyeler ara­
sından seçilecek beş kişiden kurulur. Kuruldaki en eski Mülkiyeli, Kurulun baş­
kanıdır.

a) Yönetim Kurulunun sunduğu mes'eleler hakkın-


GOREVLERI
da görüşlerim bildirmek;
b) Birliğin daha iyi yönetilmesi hakkmda fikir vermek ve çalışmalara yar­
dımcı olmak;
c) Birliğin, bu Tüzük hükümlerine ve Mülkiye Topluluğunun m e n f a a t l a n n a
aykırı yönetildiği kanısına varıldığı zaman, Haysiyyet Dîvânı ve Denetçiler ile de
istişare ederek Genel Kurulu olağanüstü toplantıya çağırmakdır.
Şu'beler, Genel Merkezin taşradaki organlarıdır. Bu-
SU'BELER
l u n d u k l a n yerlerde Birliği temsil ederler ve o mahal­
de Birliğjn amaçlarının gerçekleşmesine yardımcı olurlar.
Birliğin Ana Tüzüğünde yazılı organları dışında, gene
KOL v e KOMİTELER A n a T ü z ü k > d e y a z l h
yetkiye dayanılarak kurulmuş
kol ve komiteleri mevcuddur.
KOLLARDAN BAŞLICALARI: Yayın Kolu, Sosyal ve Kültürel Faaliyetler Ko­
lu, Gezi ve Eğlence Kolu, Kadınlar Kolu'dur. Yönetim Kurulu gerekli gördüğü dal­
larda yeni kollar teşkil edebilir. Her kol'da, o kol'un faaliyetleriyle ilgili tecrübeli
ve uzman kişiler bulunur. Görevlendirilmiş bir Yönetim Kurulu Üyesi, kol ile Yö­
netim Kurulu arasında bağlantıyı sağlar.
Yönetim Kurulu, b u n u n dışında ayrıca, Mülkiye Câmiası'nın iki ana meslek
grupu olan mâlî ve idâri konularda meslekî faaliyet'de bulunmak ve meslekdaşla-
rın haklarını korumak amacıyle birer Dâimi Komite ve bu Komitelerle talî çalış­
ma gruplarının hazırlayacağı rapor ve tasarıları incelemek üzere yirmibeşer ki­
şiyi aşmayacak, birer Danışma Kurulu teşkil edebilir.

Mülkiyeliler Birliğinin sportif alandaki faaliyetleri,


MÜLKİYE SPOR KLUBU
bu Klub ar.acılıgıyle yürütülmektedir. 1954 yılında
kurulmuş bulunan bu Klüb, ayrı bir tüzel kişiliğe
SPORTİF FAALİYETLER
sahıbdır ve federe bir Klubdur. Fakat kuvvetini ay­
ni kaynakdan aldığı için çalışmaları, Mülkiyeliler Birliğiyle yanyana ve iç içe ol­
maktadır. Önce Mülkiyeliler Birliği Gençlik Klübü olarak kurulan Klübün adı, 1967
yılında yapılan Genel Kurul toplantısında "Mülkiye Spor" olarak değiştirilmişdir.
Klüb, basketbol, voleybol, futbol, yüzme, su topu ve m a s a tenisi gibi başlıca
branşlarda faaliyet göstermekde; zaman zaman Türkiye çapında çeşitli şampiyon­
luklar kazanmakdadır.
Yüzyılı aşan târihi boyunca Memlekete bir yığın sağlam kafa armağan eden
Mülkiye'nin ve bu Ocak'da yetişmiş Mülkiyelilerin hayâtında spor, çok önemli bir
yer tutar. Mülkiyenin Spor Târihi parlak başarılarla doludur. Meselâ: Mülkiye,
1342
1943'de basketbol ve voleybol'da Ankara Yüksek Okullar Şampiyonu; 1944 de bas­
ketbolde Ankara ve Türkiye Yüksek Okullar Şampiyonu; 1945'de voleybolde An­
kara ve Türkiye Yüksek Okullar Şampiyonu olmuş; basketbol'de de aynı sonucu
elde etmişdür. Aynı yıl (1946/İ me'zunu) Selâhaddin Altaş, Türkiye serbest atış
şampiyonluğunu kazanmışdır. Mülkiyenin spor'daki başarıları da böylece devam
etmiş; Basket Takımımız 1948 yılında Ankara Birincisi ve Türkiye İkincisi; 1950
yılında Ankara İkincisi; 1951 yılında Ankara Birincisi ve Türkiye Üçüncüsü; 1953
yılında Ankara Birincisi ve Türkiye İkincisi olmuşdur. Bu arada veloybolculan-
mız, kayakçılarımız ve yüzücülerimiz girdikleri yarışmalarda parlak sonuçlar elde
etmişlerdir. Mülkiye, Nezih Okuş, Turan Karaesmen, Cemil Sevin, Yalçın Okaya,
Ersan Sâlihoğlu, Yılmaz Gündüz gibi d a h a birçok Millî Sporcular yetiştirmiş;
zaman zaman basketbol ve voleybol Millî Takımlarının belkemiğini Mülkiyeliler
teşkil etmişdir.
1954 yılında Mülkiyeliler Birliği Gençlik Klübü kuruldukdan sonra, Mülkiye
federe bir Klüb olarak resmen lig'lere katılma hakkım kazanmışdır. Ancak, spo­
run her dalında gizli veya açık profesyonelliğin alıp yürümesi, bu arada inşaat
dolayısıyle S.B.F. Spor Salonunun kapatılmış olması, sportif faaliyetlerin bir süre
aksamasına sebeb olmuş; bunun üzerine Mülkiyeliler Birliği, Mülkiyeliler Birliği
Gençlik Klübü, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı elele vererek Spora eski hızı­
nı kazandırmak için büyük bir gayretin içine girmişlerdir.
Hâlen (1969), yeni adiyle Mülkiye Spor'un "Büyükler", "Gençler" ve "Yıldızlar"
olmak üzere üç basketbol takımı; "Büyükler" ve "Gençler" olmak üzere iki voley­
bol takımı; ayrıca futbol takımı; yüzme takımı vardır. Bu takımlar kendi küme­
lerinde lig'lere iştirak etmekde ve başarılı sonuçlar almaktadırlar. Nitekim, son
olarak Basketbol Genç Takımı, 1968 yılı Türkiye Şampiyonu olmuşdur.
Mülkiyeliler Birliği sporda amatörlüğü kendisi için vazgeçilmez bir ilke olarak
kabul etmişdir. Her ne bahasına olursa olsun bu ilkeden şaşmamağa kararlıdır.
Zira, Mülkiyeli için spor, bir geçim kaynağı değil, bir ruh ve beden geliştirme ara­
cıdır.

Müessesenin damgasıyle yoğurup


MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ'nın
_ . tek bir camia yaratmış olan Mülkiye, Mezunlarının
Dîger FAALİYETLERİ
meslek kuruluşu olan Mülkiyeliler Birliğinde de aynı
hususu gerçekleştirmiş vaziyetdedir. Birliğin başlıca faaliyetlerini şöyle özetleye­
biliriz:
SOSYAL FAALİYETLER

A) SOSYAL GRUP Birlik mensublarınm çoğu me'murdur. Bunların


SİGORTASI Emekli Sandığından sağladığı imkân ise bugün için
doyurucu olmakdan çok uzak olup ekserisinin bundan, gayrı bir dayanağı da yok-
dur. Oysa, uygulama göstermişdir ki gerek hayat, gerek meslekî şartlar dolayısıyle
genç yaşda birçok Mülkiyeli kaybedilmekdedir. Bu d u r u m u göz önünde tutan Bir-

1343
tik, geride kalanların acılarını kısmen ve maddî yönden olsun giderebilmek için
çâreler aramağa başlamış; ilk olarak bir "Ölüm Yardım Sandığı" fikri üzerinde
durulmuşdur. Ancak, kısa zamanda, bunu uygulamanın imkânsızlığı ortaya çıkmış;
Ordu Yardımlaşma Kurumu gibi bir te'sisin kurulması da, çok uzun vadeli bir ça­
lışmayı zorunlu kıldığından, cazip görülmemişdir. Sonunda, maddî imkânlara da­
ha uygun, buna karşılık sağladığı imkânlar çok fazla olan "Sosyal Grup Sigortası"
üzerinde karar kılınmışdır. Bunun üzerine Memleketimizin en büyük sigorta şir­
ketlerinden biri ile 1.6.1966 târihinde mukaavele imzalanmışdır. Bu Sigortanın
özellikleri şöylece özetlenebilir:
a) Sigorta, ölüm veya kaza ile vefat veya mıa'lûliyet, ihtiyarlık, emeklilik gibi
durumları içine almaktadır.
b) Sigortalının yaşı dolayısıyla, ba'zı hakları az elde etme durumu varsa, ge­
riye doğru on yıl sigorta olma hakkı doğmaktadır.
c) Sigorta, 6 kategori üzerinden tanzim olunmuşdur. Primler 25 - 200 lira
arasında değişmektedir.
ç) Sigortaya girmek için muayene şartı yokdur.
d) Sigortalı, hava veya deniz yolculuğu, harp hâli için sürprim ödemekden
vareste tutulmuşdur.
e) Sigortalı arzu ettiği takdirde yıllık bin'de onüç gibi cüz'i bir prim mu1
kaabilinde munzam kaza ve ma'Mliyet sigortası da yaptırabilir.
f) Bu çok müsâid sigortadan faydalanabilmek için Birliğin aslî üyesi olmak
lâzımdır. İlk prim ödendiği anda sigortanın bütün te'minatmdan faydalanma hak­
kı doğmaktadır.

Taşrada vazife gören mensubların Ankara'ya seldik-


B) MUSAFIRHANE
lerınde kalabilecekleri temiz ve ucuz bir Musâfırha-
ne, ilk bina ile başlamış; ikinci bina ile tekâmül ettirilerek hem genişletilmiş; hem
de daha konforlu bir hâle sokulmuşdur. Aynı şekilde birer Müsâfirhâne İstanbul
ve izmir'de de te'sis edilecekdir (1969). Müsâfirhânede kalış ve istifâde şekli bir
Yönetmelik ile tesbît olunmuşdur. Vazifeleri Ankara'da olanlar burada kalama
maktadır.
Ankara'daki Genel Merkez Lokalinin geniş bahçesi
C LOKANTA ve BAHÇE
T
ile ikinci binanın giriş katı lokanta olarak kullanıl­
maktadır. Yemek çeşit ve fiatınm Yönetim Kurulunca kontrol edildiği bu yazlık
ve kışlık kısım, mensublarımızın bir arada vakit geçireceği ve ucuz yemek yiye­
ceği bir imkân olarak mütâlâa edilmektedir.
Bir lokal faaliyetinin tabîi neticesi, Birliği, her sos-
Ç KOKTEYL - DİNLENME
T
yal ihtiyacı karşılamaya sevketmış bulunuyor. Bu
VG
ihtiyaçların karşılanma tarzı, ilk binanın katlarının,
ihtiyâcın cinsine göre her sahaya ayrılması şeklinde
olmuşdur. Giriş katı, kokteyl ve içki salonu, orta kat istirahat salonu, üst kat
ile çatı katı ise oyun salonu olarak kullanılmakdadır. Ankara'daki Me'zun Mülki-
1344
yeliler adedi göz önüne alınırsa, ihtiyâcın t a m olarak karşılanamadığı kendiliğin­
den anlaşılır, ilerde düşünülen Mülkiye Sitesi gerçekleşinceye kadar bu şekilde
mahdud imkânlarla çalışılması zorunludur.

. . Mensublarımn yaz ayındaki dinlenme ihtiyâcı, Birli-


D) KAMP TE'SİSİ ği bir şeridinde kamp kurmaya zorlamaktadır.
Birlik konu üzerinde çalışmakda olup (1969) en kısa zamanda bu tasavvuru ger­
çekleştireceğini ummaktadır.
Birlik'ce, ekserisi ta'til günlerinde, Yurd içi ve dışı
E) GEZİLER geziler tertib edilmekde; bu suretle gerek ta'tillerin
daha iyi değerlendirilmesine, gerek Yurdun tanıtılıp ucuz şekilde eğlenme imkânı
yaratılmasına çalışılmaktadır.

F) SOSYAL NAKDÎ Birlik, muhtaç d u r u m a düşen Mülkiyeliler için doğ-


YARDIM rudan doğruya yardım kampanyası açmakda veya
açılmış kampanyaları elindeki imkânlarla desteklemektedir.

. Mülkiyenin Kuruluş Yıldönümü Töreni, Fakültece


G) KUTLAMA TÖRENLERİ t e r t i b l e n m e k d e ;
Birlik, bu Törende müsâfirlere me'-
zunlarm sesini duyurmakdadır. Buna mukaaıbil, 4 Aralık Balosu, Birlik tarafından
verilmekde ve gecenin heyecanı aynen yaşatılmaktadır. Ayrıca, o gece 50. Me'zuni-
yet yılını dolduran ve hayat'da olan me'zunlar için bir jübile yapılarak me'zunla-
rın altın yılı kutlanmaktadır.
KÜLTÜREL FAALİYETLER
. . . . Birliğin görüşlerini kamu oyuna açıklamak, bütün
A MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ
. . Yurd düzeyindeki sorumlu kademelerde görev almış
ve alacak olan mensublarımn bilgi ve tecrübelerin­
den dîger bütün aydınları haberdar kılmak, teori ile pratik arasındaki boşluğu
doldurmak için, şimdilik üç ayda bir olmak üzere, 1965'den beri "MÜLKİYELİLER
BİRLİĞİ DERGİSİ" adiyle bir DERGİ yayınlanmaktadır. Dergi, gerek muhtevası,
gerek baskısı i'tibâriyle en müşkülpesent kişilerin bile takdirini kazanacak nite­
liktedir.
Birlik, her yıl Ankara'nın en uzun süreli ve seviyeli
B) KONFERANSLAR
konferanslarını düzenleyerek, çeşitli Yurd Mesdele­
rine ışık tutmaktadır.
nnı'ıı Birlik, "Mülkiyeliler Birliği Ödülü" adiyle bir ödül
kurmuşdur. Böylece aydınlarımızın bilimsel çalışma­
ları ve araştırma çabaları teşvik edilmektedir. 1966 yılında ödülün konusu "Kal­
kınma Planı ve İdareci", 1967 yılındakinin ise "Demokrasimizin Aksayan Yönlere­
dir. Yarışma'ya katılan "metin"ler, tarafsız bir jüri tarafından değerlendirilmek-
de ve sonuçlar 4 Aralıkta i'lân edilmektedir.
Birlik, zaman zaman salonlarında resim ve karika-
^ t ü r sergileri düzenlenmekde, bunların herkes tara­
fında görülebilmesini sağlamaktadır.
1345
Birlik, Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası, ta-
D KONSER
nmmış yerli ve yabancı sanatçılarla işbirliği yaparak
konserler düzenlemekte olup, ıbu KONSER'ler büyük rağbet görmektedir.

E) ÖĞRENİCİ YURDU, Ileriki yıllarda te'sisi düşünüıılen Mülkiye Sitesi'nin


BURSLAR TE'SİSİ bir kısmı, taşrada vazife gören me'zunların çocukları
için yurt binası olarak ayrılacak ve maddî imkânların müsâddesi derecesinde de
burslar ihdas olunacakdır.

MESLEKÎ FAALİYETLER

Birlik mensublarınm büyük kısmını teşkil eden idareci ve mâliyeciler'le dîger


alanlarda çalışanların meslekî sorunlarına çözüm yolu bulabilmek için, gerekli
incelemeleri yapmakda, ilgili makamlara rapor ve muhtıralar vermekde; kanun
tasarıları hazırlamakda; bunların Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi
ve olumlu sonuçlara bağlanması için çaba sarfetmekde; ayrıca Meclis gündemine
de bulunan ve mensublarınm yararına olan tasarıların biran önce kanunlaşması­
na çalışmaktadır. Birlik bu çalışmalarını yaparken, Türk idareciler Derneği, Mül­
kiye Müfettişleri Sendikası, Türkiye Yüksek 'Ticâret ve Akademililer Federasyonu,
İktisad akültesi Me'zunları Cem'iyyeti gibi kardeş teşekküllerle sıkı bir işbirliği
içinde bulunmaktadır.
Hazırlanan tasarı ve raporlar, Birlik Ana Tüzüğü'nün hükümleri içinde, mes­
lekî ,kol ve komiteler'de olgunlaştırılmakda; sonra, yine meslekî danışma kurulla-
n ' n d a n geçirilerek son şeklini almaktadır.

Birlik, Meslek Problemlerinin ancak teşkilâtlı bir çalışma ile müdâfaa edile­
bileceğini müdrik olarak, meslek gruplarını buna göre güçlendirme amacında ve
yolundadır. Te'sis edilmekte olan "Site" ran esas amacı da budur.

Ş U B E FAALİYETLERİ

Mülkiyeliler Birliğinin Ankara'daki Genel Merkezi dışında, İstanbul, İzmir, Adana,


Bursa ve Eskişehir'de Şu'beleri bulunmaktadır. Şubeler kendilerinden bekle­
nen fonksiyonları, bugün için (1969) arzu edilen şekilde yerine getiremiyorlarsa
da, günden güne geliştikleri de bir gerçekdir. Zamanla yer te'mini sorununa çö­
züm yolu bulundukça, bunların daha aktif ve faydalı şekilde çalışacakları şüb-
hesizdir.
Şubelerin kuruluş ve çalışış şartları, o mıntıkadaki mensublarınm inisiyatifi­
ne bırakılmışdır.
B u hayırlı çalışmalardan ayrı olarak, ele alman çok önemli bir k o n u d a
MÜLKİYE SİTESİ yaptırma ve MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ VAKFI k u r m a işidir.
Bu p r o j e gerçekleşdiği takdirde MÜLKİYELİLER BlRLİĞÎ, dolayısıyle bugü­
n ü n ve geleceğin b ü t ü n MÜLKİYELİLERİ muhteşem bir S 1 T E 'ye kavuşacak-
dır. SİTE:

1346
a) Yeter sayıda ve çeşitde, içinde her türlü konforu olan, odalanyle bir
MÜSÂFİRHÂNE'yi;
b) Modern Konferans Salonu, Kitaplık ve ilmî çalışma odalarını;
c) Mülkiyeliler'in yüksek öğrenimde bulunan çocukları için Y.urd Binâsı'nı;
ç) Emekli Mülkiyeliler için HUZUREVİ'ni;
d) Dinlenme ve eğlence salonları'nı;
e) Konforlu lokanta ve müştemilâtı'nı;
f) Gelir getirici sinema, pasaj ve mağaza gibi te'sisleri kapsayacaktır.

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ BAŞKANLARI


1946 — 1969

Müiklye'den Me'zun ol­ BAŞKANLIK BAŞKANLIK SÜRESİ


Sıra
ADI ve SOYADI
No. ma yılı Başlayış Ayrılış Yıl Ay Gün

1. HASAN ŞÜKRÜ ADAL 1933/Siyâst Şb. 7. 1.1947 8. 1.1950 3 — —


2. İHSAN OLGUN 1931/idârî Şb. 9. 1.1950 14.10.1950 - 9 5

3. AZMİ SEYHAN 1941/AAâlî Şb. 14.10.1950 6. 1.1951 - 2 23

4. HULKİ ALISBAH 1338 (1922) 6. 1.1951 25. 1.1953 2 — 20

5. NEF'İ KORÜREK 1930/Siyâsî Şb. 26.1.1953 15.4.1956 3 2 20

6 BEDRİ OSKAY 1942/İdâri Şb. 15.4.1956 1.2.1959 2 9 15

7. SEMİH BEŞKARDEŞ 1947/idarî Şb. 1.2.1959 27.9.1959 - 7 26

8. ORHAN C. SEFERCİOĞLU 1945/Mâlî Şb. 27.9.1959 2.3.1960 - 5 5

9. MAZHAR LEVENDOĞLU 1947/Mâlî Şb. 4.3.1960 24.7.1960 - 4 20

10. SEMİH BEŞKARDEŞ 1947/Mâlî Şb. 24.7.1960 3.9.1961 1 1 10

11. ALPASLAN KAYAN 1945/idârî Şb. 3.9.1961 4.2.1963 1 5 1

12. SIRRI KIRCALI 1949/idârî Şb. 4.2.1963 1.7.1965 2 4 27

13. AYHAN AÇIKALIN 1949/ldârî Şb. 1.7.1965 Hâlen


(1969)

1. Başkan 2. Başkan 3. Başkan


HASAN ŞÜKRÜ ADAL İHSAN OLGUN AZMİ SEYHAN

1347
4. Başkan 5. Başkan 6. Başkan
HULKİ ALİSBAH NEF'İ KORÜREK BEDRİ OSKAY

7. ve 10. Başkan S. Başkan 9. Başkan


SEMİH BEŞKARDEŞ ORHAN SEFERCİOGLU MAZHAR LEVENDOGLU

11. Başkan 12. Başkan 13. Başkan


ALPASLAN KAYAN SIRRI KIRCALI AYHAN AÇIKALIN

1348
MÜLKÎYE MEKTEBİ - S.B.O. - S.B.F.. ve "MÜLKİYE SPOR KLÜBÜ
SPORTİF ÇALIŞMALARINA ÂİD RESIMLE»
1927-1968

1939'da Hizmete Giren S.B.O. — S.B.F. KAPALI SPOR SALONU

1349
"Bu Resim, 1929/M Me'zunu Rahmetli RİFAT GEZEN'in Koleksiyonundan alındı.

1927'de MÜLKİYE MEKTEBİ FUDBOL Takımı

"Bu Resim de Rahmetli RİFAT GEZEN'in Koleksiyonundan alındı."

14.6.1927'de Bir Grup MÜLKİYELİ İstanbul - YUŞA TEPESİ'nde

1350
:.-•'•; :. :• ' .:••[-!' ^J

"Resim, 1937/79/M Me'zunu Sâdık Güllü'nün Koleksiyonundan alındı."


S.B.O. 1937 Fudbol Takımı (Adliye Vekili) Rahmetli Şükrü Saraçoğlu ile Biriikde,
"Ankara 19 Mayıs Stadyumunda"

"Resim, 1942/848/M Semih Sencer'in Koleksîyonu'ndan alındı."

19 MAYIS 1939'da MÜLKİYE FUDBOL TAKIMI


1 — Kaleci: Hikmet; 2 — Sağbek: Rauf; 3 — Soliç: Orhan; 4 — Santrhaf: Alâeddin;
5 — Sağhaf: Turgut; 6 — Sağaçık: Tâceddin; 7 — Solbek: İhsan; 8 — Solaçık: Semih;
9 — Sağiç: Haydar; 10 — Solhaf: İlhâmî; 11 — Santrfor: Suad.
1351
'Resim, 1940/644/M Me'ıunu Mübin Başar'in Koleksiyonundan alındı.'

19 Mayıs 1939 Türeni'nde S.B.O.

Aynı Tören'de Bir Başka S.B.O. Grupu

1352
19 Mayıs 1940 Töreni'nde S.B.O.

1940'da S.B.O. KAYAK TAKIMI Elmadağ'da.

1353
1940 S.B.O. Atletizm Takımı
1 — Orhan İnan; 2 İlhâmî Ertem [(1969) Miliî Eğitim Bakanı]; 3 — Selim Tezcan;
4 — Rauf Sarıtepe.

29 Kasım 1942'de G. E. Enstitüsü'nü 2*1 Yenen S.B.O- FUTBOL TAKIMI


1 — Muzaffer Köker; 2 — Faik Yücel; 3 — İhsan Telli; 4 — Câhid Çeltikçi; 5 — Fâzıl
Peker; 6 — Sâcid Eryüksel; 7 — Özdemir Benler; 8 — Târik Tugay; 9 — Nezih Okuş;
10 — İsmail Erez; 11 — Mustafa Atak; 12 — Refik Nugay; 13 — Kâşif Tosun; 14 — Edhem
Kılıçoğlu; 15 — Muhtar Sayman.
1354
m
19 Mayıs 1943 TÖRENİ'nde S.B.O. ATLETİZM TAKIMI

1 — Orhan Çam; 2 — Lûtfî Özdemir; 3 — Sulhi Dişlioğlu; 4 — Ertuğrul Saraçbaşı; 5 —


Ziya Şenveli; 6 — Tahsin Yıldıran; 7 — Cemâl Tekinel; 8 — Osman Kılıç; 9 — Muzaffer
Köker; 10 — Bahâ Bursalı; 11 — Şeref Çelen; 12 — Târik Timur

19 Mayıs 1943 Töreni'nde S.B.O. 3. Sınıfı

1 — Osman Meriç; 2 — Osman Torun; 3 — Necdet Taner; 4 — Muzaffer Onat; 5 Mus-


tafa Yörükoğlu; 6 — Fuad Okay; 7 — Kemâl Yüzbaşıoğlu

1355
"Resim, 1945/320/i Me'zunu Sacid Eryüksel'in Koleksiyonundan .Imdı.

1944-1945 Türkiye Yüksek Okullar Voleybol Şampiyonu


S.B.O. VOLEYBOL TAKIMI
Sâcid Eryüksel; 2 - (Nezih Okuş yerine) Nuh Ateşöz; 3 _ Ferid Okan; 4 - Kemâl
Bırol; 5 — İlhan Bakay; 6 — Nihad Görgü

"Resim, 1954/622/S Me'zunu Pulat Y. Tac.r'm Koleksiyonundan al.nd..

S.B.F. 1953 Yılı BASKETBOL TAKIMI


1356
"Resim, 1954/455/İ Me'zunu İsmail Güzelisin Koleksiyonundan alındı.

1954 S.B.F. BASKETBOL TAKIMI

1957 TÜRKİYE FAKUlTELERARASl ŞAMPİYONU S.B.F. BASKETBOL TAKIMI

1357
"Resim, 1954/622/S Me'ıunu Pulat Y. Tacar'ın Koleksiyonu'ndan alındı "
15.4.1961'de Yapılan .'Fakülteler Arası" Atletizm Bayramı'nda [400 ve 800 m Birincisi
1500 m. İkincisi; 4x100 Bayrak Koşusunda Takım Olarak İkinci]
S.B.F. ATLETİZM TAKIMI

"Resim 1962/995/İ Me'ıunu Metin Olgaç'ın Koleksiyonu'ndan alındı.


1961 "MÜLKİYE SPOR" FUDBOL TAKIMI
1358
"Resim, 1966/332/1 Me'zung Orhan Çekiç'in Koleksiyonu'ndan alındı."

1964 S.B.F. Sınıtlararası FUDBOL TAKIMI


1 — Orhan Çekiç; 2 — Hıdır; 3 — Uluç Özülker; 4 — Tanay Onursal; 5 — Erol; 6 — Yılmaz

MÜLKİYE TÂRİHİ» II. CİLD'inin SONU

1359
I. ve II. CİLDLER
Şahıs Adları
ENDEKSİ (*)

A. Compte: 760 Abdülhalim (Dilber): 426


A. Lois Boissel: 640 Abdülhamîd (Sultan, II.): 9, 13, 14, 23, 41,
A. Nevzad Ayaş: 550 53, 55, 94, 103, 104, 129, 140, 141,
A. Remzi Yüreğir: 621 146, 147, 177, 188, 204, 209, 218, 254,
A. Sturn (Prof. D r ) : 668 255, 256, 259, 262, 263, 264, 265, 266,
A. Süreyya Iloğlu: 793, 798 268, 269, 270, 271, 272, 273, 279, 280,
A. T. J. Matthevvs: 1215 286, 288, 289, 292, 293, 322, 345, 350,
Abdullah (M. M. Müderrisi): 156, 157 454, 545, 757, 817, 930, 940, 952, 985,
Abdullah (Evkaf Nâzın): 225, 247 986, 1002, 1023, 1035, 1048, 1049,
Abdullah: 275 1054, 1058, 1068, 1070, 1081, 1093,
Abdullah (Meb'us): 386 1096, 1127
Abdullah (Şey'ül-islâm): 445 Abdülhamîd (Müderris): 63
Abdullah Aker: 614, 640, 1101, 1221 Abdülkaadir (Şeyh): 823
Abdullah al-Attasî: 300 Abdülkaadir Karahan (Prof. Dr.): 1137
Abdullah Bahâüddîn: 1104 Abdülkerîm: 96, 100
Abdullah Caner: XXXVIII Abdülkerîm (Müderris): 1021
Abdullah Cevdet (Dr.): 266, 1029, 1048 Abdüllatîf Subhi (Paşa): 88, 96, 164, 171
Abdullah Sami: 1198 Abdülmecîd (Sultan): 27, 30, 37, 39, 52, 53,
Abdullah Savaşçı: XXXVIII 103, 255, 265, 273, 1052, 1057, 1072,
Abdullah Tevfik: 1029 1073
Âbid Hussain: 796 Abdülvehhab (Sancakdar): 997
Abraham (Paşa): 822 Abdünnâfî: 275
Abraham Mey: 777, 792, 802, 1275 Abdürrahîm-i Karahisârî: 254
Abdülazîz (Sultan): 52, 79, 93, 103, 259, Abdürrahman (Paşa): 1089
266,986, 1047. 1052, 1073 Abdürrahman Eren: 921
Abdülazîz Mecdî: 997 Abdürrahman Münib: 1097
Abdülbâkî: 1035 Abdürrahman Nafiz (Müderris): 951
Abdülhak (Molla, Hekimbaşı): 1072 Abdürrahman Sami (Paşa): 34, 41, 54, 58,
Abdülhak Hâmid (Şâir): 54, 542, 559, 1010, 63, 67, 69, 76, 85, 97, 313
1015, 1016, 1069, 1072, 1245 Abdürrahman Şeref (Efendi): 122, 136, 137,
Abdülhak Kemâl Yörük ( O d . Prof.): 807, 138, 139, 143, 145, 147, 156, 159, 160,
1102 166, 170, 183, 206, 214, 215, 220, 252,

(*) Bu ENDEKS'e yalnız, Mense'i Mülkiye olmayan şahıslar alınmıştır. Mülkiyeliler'e âicl "Genel Endeks"
V. GiId'İn sonuna konmuşdur.

1361
253, 266, 269, 275, 285, 286, 332, 337, Ahmed Hamdi (Carşamba'lı, Müderris):
346, 347, 424, 425, 426, 515, 814, 818, 968, 1051, 1057
829, 838, 985, 1024, 1050, 1146, 1336 Ahmed Hamdi: 1189
Abdürreşid Yunusof: 1088 Ahmed Hâşim (Şâir): 991, 1104, 1127
Abdüssettar Âlî: 122, 919, 920, 925 Ahmed Hikmet (Müfticğlu): 4, 1104, 1245
Adam Smith: 1266 Ahmed Hilmi (Müderris): 99, 123, 919, 920
Âdil (Hacı, Dâhiliye Nâzın): 394, 970 Ahmed İzzeddin (Paşa): 824
Adnan Adıvar (Dr.): 609, 625, 957, 1180 Ahmed izzeddin: 275
Adnan Menderes: 499, 676, 681, 701, 704, Ahmed Kadri: 963
706, 971, 1151, 1166, 1167, 1170, 1172, Ahmed Lûtfî: 96
Ahmed Midhai (Efendi): 943. 1022, 1052
1174, 1175, 1187
Adolphe Mercie: 775 1069, 1078, 1245
Adolphe Thalasos (Müsteşrik): 979 Ahmed Muhtar (Gazi, Paşa): 57, 817, 821
Adolphe Adolphson (Prof.): 979 Ahmed Münir (Dâhiliye Nâzın): 171, 185,
Adviye: 1110 190
Afife Celâl Aybar: 1118 Ahmed Münir: 437
Agop (Paşa): 210 Ahmed Nâzım: 85
Agop: 215 Ahmed Nazif (Paşa, Mâliye Nâzın): 225,
Agâh Sırrı Levend: 72 247, 313
Ahmed: 92 Ahmed Râif: 1231
Ahmed (M. M. Muallimi): 123, 134 Ahmed Râsih (Kolağası, M. M. Muallimi):
Ahmed (Ağaoğlu): 404, 412, 413, 414, 1094 77, 829
Ahmed (Hacı): 937 Ahmed Râsim (Gazeteci): 1127
Ahmed (Efendi, Menlikli): 951 Ahmed Râsim (Kadı): 1115
Ahmed (Kıyâsi - zade, Sırmakeş): 958 Ahmed Rızâ (Meclis-i Meb'usân Reisi):
Ahmed (Hacı): 1048 217, 425, 427, 428, 929, 1049, 1053,
Ahmed (Şeyh): 1052 1056
Ahmed (Kilisli): 1066 Ahmed Sâdık Yaraman: 1113
Ahmed Beyarslan: 666 Ahmed Sâib: 255
Ahmed Celâl: 34, 42 Ahmed Servet (Kaymakam = Yarbay): 941
Ahmed Celâlüddin (Paşa, Serhafiye): 1049 Ahmed Şükrî (Paşa, M. M. Muallimi): 931
Ahmed Cemâl: 1029 Ahmed Şükrü Esmer (Prof. Dr.): 640, 667,
Ahmed Cemâleddin (Paşa): 213 671, 685, 726, 772,775,805,806,1112
Ahmed Cevad (Paşa, Sadrâzam): 224, 232, Ahmed Tahtakılıç: 624, 632
235, 238, 247, 248, 260, 284, 287 Ahmed Tevfik (Paşa, Sadrâzam): 291, 338,
Ahmed Cevdet (İkdamcı): 1127, 1132 822, 825, 836, 1034
Ahmed Cevdet (Paşa, Mecelleci): 34, 42, Ahmed Tevhid: 1029
99, 150, 185, 190, 202, 225, 247, 922, Ahmed Vecid: 100
975, 1031, 1035 Ahmed Vefik (Paşa, Başvekil): 12, 954,
Ahmed Eb'ül-Hayr (Dersiam): 990 1245, 1247
Ahmed Emin Yalman: 437, 807, 926 Ahmed Yesevî (Mutasavvıf): 1178
Ahmed Es'ad (Paşa): 164, 171 Ahmed Yücekök: 772
Ahmed Es'ad (Uryânî-zâde, Şeyh'ül-islâm): Ahmed Zühdî (Nâfia Nâzın): 171, 185, 191
179, 183, 185, 190, 202 Ahmed Zühdî (Maârif Nâzın): 225, 236,238
Ahmed Faik: 1203 Aka Gündüz: 498
Ahmed Ferid Tek: 332, 928, 940 Akif: 272
Ahmed Hadi: 910 Akif Çakmak: 795
Ahmed Hâlid (Hacı, Kadı-asker): 1035 Âkil Muhtar Özden (Prof. Dr.): 962
Ahmed Halîfe (Hattat): 5 Albert Delpit: 1281

1362
Albert Grovine: 77/ Ali Mahfî: 104, 255
Albert L. Sturm: 778, 789 Ali Naci Karacan: 1110
Albert Schvveitzer: 1287 Ali Nizamî (Paşa, M. M. Müdiri): 127, 128,
Alex N. Dragniche: 711 134, 136, 814, 816, 817, 1058
Alexandre Block: 1265 Ali Nazîmâ: 287, 396, 829, 850, 941, 1229
Alexandre Dumas (Fils): 1281, 1283 Ali Nihad Tarlan (Ord. Prof. Dr.): 1167
Alexandre VVeissber: 1283 Ali Rânâ Tarhan: 494, 830, 1043
Alfred Binet: 1278 Ali Reşad: 1215
Alfred Martin: 1247 Ali Rızâ (Paşa, Sadrâzam): 825
Alfred Sauvy: 778 Ali Rızâ (Paşa, Serasker): 111, 247, 426,
Ali (Paşa, Çorlulu): 5 427, 428, 430, 431, 432, 822, 1052,
Ali (Paşa, Şehid): 5 1065
Ali (Paşa, Silâhdar): 5 Ali Rızâ: 388
Âlî (Paşa, Mehmed Emin, Sadrâzam): 10, Ali Rızâ (Atatürk'ün Babası): 1245
11, 37, 51, 58, 85, 97, 98, 107, 108, Ali Rızâ (Paşa, Başmâbeynci): 104, 148,
143, 269, 946, 1043, 1052, 1053, 1247 157, 163, 171
Ali (Türk, Hattat): 5 Ali Sâdun İllez: 1231
Ali (Efendi, Zenbilli, Şeyh-ül-lslâm). 952, Ali Sâib (Paşa, Serasker): 164, 179, 185,
1037 190
Ali (Atabinenoğlu): 1064 Ali Sami: 1106
Ali: 1113 Ali Suâvî (Türkçü): 130, 1002
Ali (Paşa, Tepedelenli): 1247 Ali Şahbaz (M. M. Müderrisi): 122, 253,
Ali Alaybek: 781, 804 945, 953, 954, 1022
Ali Çetinkaya: 494, 1334, 1337 Ali Şefik: 109
Ali Ekrem Bolayır (Şâir): 1014, 1016 Ali Şefkati: 171, 179, 186, 191, 261
Ali Faik Üstünidman: 299, 932 Ali Şükrî: 1029
Ali Fâzıl: 108 Ali Tanoğlu: 798
Ali Ferman: 908
Ali Tevfik (Binbaşı, M. M. Muallimi): 122
Ali Fuad: 108
Ali Ulvî (Hacı): 1040
Ali Fuad Başgii (Ord. Prof. Dr.): 578, 579,
Âliye Taner: 1085
594, 599, 775, 814, 869, 1030, 1152
Aliy'ül-Şâzelî (Şeyh): 1000
Ali Fuad Eldem (General): 861
Aiphonse Daudet: 1280
Ali Fuad Türkgeldi: 272, 817, 825, 956, 985,
Altemur Kılıç: 1301
1009, 1021, 1025, 1027, 1033, 1035,
Amikyan: 332
1049, 1051, 1053, 1054, 1061
Anastas (Berber): 1111
Ali Gâlib (Paşa): 1067
Ali Gâlib: 379, 389, 405, 422 Anatole France: 1279, 1281
Ali Hatiboğlu: 872 Andree Armandi: 1283
Ali Haydar (Şerif): 822 Andree Gide: 1283
Ali Haydar Arsebük (Müderris): 328, 344, Andree Maurois: 1283, 1290
936, 1024, 1141 Andree Th. Euriet: 1281, 1283
Ali Haydar Taner: 864 Andereas B. Schvvarz (Ord. Prof. Dr,): 974
Ali Hayder: 1194 Ann Marie Hackett: 792
Ali Hüsnü: 1029 Anna Melahrinos: 1087
Ali Kemâl (= Ali Rızâ, Gazeteci): 160,162, Annie Vivanti: 1283
163, 211, 216, 332, 333, 335, 925, 937, Aram: 271, 823
956, 1009, 1012, 1043, 1046, 1048, Arif: 1052
1058, 1059, 1068, 1086, 1170 Arif: 85
Ali Kılıç: 861 Arif (Bakkal, Hattat): 984, 986

1363
Ârifî (Paşa, Başvekil): 144, 164, 171, 190, Atıf: 831
202 Atıf Akgüç (Prof. Dr.): 523, 1115
Arif Hikmet (Paşa, Bahriye Nâzın): 271, Attilâ Tengirşenk: 799
275, 339, 822 Augustinius: 759
Arif Hikmet: 1104 Avram: 426
Aristaki Nikola: 85 Aydın Murad Germen: 795, 797
Aristidi: 426 Aydın Sinanoğlu: 776
Aristo (Filozof): 759, 1258 Aynî (Şâir): 11
Aristoklis (M. M. Müderrisi): 122, 950 Ayşe: 845
Arnold J. Toynbee: 782 Ayşe: 1040
Arnold Reymond: 1273 Ayşe Aysel Yöney: 1056
Artin: 363, 366, 367, 369, 370, 372, 380 Ayşe Güzîde: 1019, 1126
Âsaf (M. M. Müderrisi): 123 Ayşe Taner: 1083
Âsim Arar (Dr. Hekim): 998 Âzâde Kent: 1080, 1082, 1083
Atıf (Müderris, Kuyucaklı-zâde): 137, 936, Azaryan: 425, 433
951, 1008 Azîz Hüdâî (Yüzbaşı): 1128

B
Bâbür (Şah): 1245 Besime: 912
Baconin: 760 Beyazıd (Yıldırım, Pâdişâh): 52, 1183
Bahâ Akşit: 685 Bezm-i Âlem (Valide Sultan): 52, 951
Bakî (Şâir): 994 Bibi Fahri Bânu: 1088
Bârika Sirmen (Okutman): 685 Bielschovvsky: 1246
Becker (Okutman): 893 Bismark: 1245
Bedîa Selâhaddin: 1091 Blanshone ( M . M. Muallimi): 437
Bedri Tâhir Şaman: 775 Bohor: 823
Bedros Kuyumcuyan: 107, 109 Boissel (Okutman): 644
Bedrüddîn: 983 Boyacıyan (M. M. Muallimi): 123, 955
Bedr'ün - Nîsâ Mardin: 971 Brian (Fransız Başvekili): 1160
Befor (Arkeolog): 142 Buckley (Okutman): 640
Behic Erkin: 739 Burhan Felek (Gazeteci): 973
Behice: 968 Burhan Koni (Prof. Dr.): 613, 614, 639, 644,
Bekir: 96 667, 668, 669, 679, 685, 725, 739, 769,
Bekir Sami (Hâriciye Vekili): 957, 985, 806, 814, 879, 1221, 1222
1098 Burhan Zihni Sanus (Prof.): 601, 604, 606,
Bekir Sıdkî: 1202 607, 613, 1116
Bekir Sıdkı Baykal (Prof. Dr.): 775, 806 Burstein (Prof.): 681
Bela Földes: 1250, 1268 Busbeq: 1263
Benlihan (Hanım): 875 Bülend Nuri Esen (Prof.): 614, 639, 675,
Benstein: 760 806, 1221
Besarya: 823 Bürhâneddin (Şehzade): 322
Besim Darkot (Prof.): 798 Bürhâneddin (M. M. Muallimi): 332
Besim Üstünel (Prof. Dr.): 669, 670, 671,
672, 673, 674, 675, 685, 725, 774, 779,
797, 800, 802, 1209

c
C. Callodi: 1282 C. Sammervville (Okutman): 641
C. Kristinius (Dr.): 644, 685 O VVieland: 1244

1364
Cafer (Mahrûkî-zâde): 1029 Cemâl Aygen: 640, 668, 685, 776
Cafer Demi (Paşa, Arnavut): 1052 Cemâleddin Bildik: 1127
Câhid S. Hayta: 806 Cemil (Nâfia Nâzın): 445
Câhid Sıdkı Tarancı (Şâir): 1245 Cemil (Molla, Uryâni-zâde/: 1049
Cami Baykut (Dâhiliye Vekili): 957 Cemil Bilsel (Ord. Prof.): 437, 492, 963,
Camille Flammarion: 1284 968, 1091, 1158, 1220
Camille Jacquart: 1249 Cemil Uybadın: 609
Carret: 1255 Cemil Zuhâvî: 355, 356, 366, 389, 1038
Casimir Colomb: 1278 Cemile: 1038
Câvid Sarıoğlu: 803 Cemîle Pamuk: 1186
Celâl (M. M. Muallimi): 332 Cenab Şahâbeddin (Şâir, Dr. M.D.): 958,
Celâl (M. M. Muallimi): 437 1053, 1067, 1169
Celâl (Adliye Nâzın): 1220 Cervantes: 1280
Celâl Aybar: 613, 775, 1118, 1221 Cevad Açıkalın: 806
Celâl Bayar: 494, 538, 1058, 1166, 1170, Cevdet (Atîk M. M. Müderrisi): 77
1175 Cevdet: 307
Celâl Sâhir Erozan (Şâir): 1029 Cevdet: 1077
Celâl Tevfik Karasapan: 806, 1301 Cevdet Kerim İncedayı: 624
Celâleddin Arif (Meclis-i Meb'ûsan Reisi, Ch. le Jeune: 1274
M. M. Müderrisi): 332, 956 Charles Baudelaire: 1253
Celâleddin Songu: 795 Charles Bourdel: 1258
Cem (Bin-İsmâil): 199 Charles Brunold: 1280
Cem (Karikatürist): 1131 Charles Crozat (Ord. Prof. Dr.): 806
Cem (Şehzade). 1247 Charles Gide: 1257, 1259
Cem Sar: 725, 769, 782, 806 Charles Rist: 1257
Cemâl (Binbaşı, M. M. Md. Muavini): 134, Charles Seignobos: 1287, 1289
1229 Charlet Gern: 962
Cemâl: 275 Cihad Baban: 806
Cemâl [(Atîk) M. M. M d . ] : 61, 814, 815 Clark: 1097
Cemâl (Paşa, Bahriye Nâzın): 961, 1110 Coşkun Üçok (Prof. Dr.): 806
Cemâl Arif Alagöz (Prof.): 980 Cromer (Lord): 1049

ç
Çelik Gülersoy: 1064 Çiçero: 769

D. E. L Smith (Prof. Dr.): 667 David Hubbak: 902


D. N. Chester: 791 Deniz Baykal: 665, 725, 772, 902
D. W. Simithburg: 1261 Denzel C. Cline (Prof.): 671, 711
D. W. VVassermann (Prof. Dr.): 666, 667 Dertli (Âşık, Şâir): 1183
Daniel Amauld: 1280 Derviş (Ağa): 834
Danilo (Kara Yorgi): 820 Descartes: 1004
Dâniş Tunalıgil: 806 Diran Kelekyan (M. M. Müderrisi): 332, 966
Darbelle (Markiz): 1049 Disraeli: 1246
Dante: 759, 1246 Donald C. Steno: 777
David F. Linovves: 802 Dostoyevski: 1246

1365
Dovvney Fairfax: 1246 Duygu Sezer: 725, 774, 784, 806
Duguit: 1125 Dündar Sağlam: 666, 803
Dutheillet de la Motte (Hukukçu): 790

E. Adakan: 500 Emîn (Güzel-zâde): 1021


E. Bergson: 1246 Emîn (Mâbeynci): 1050
E. Bertels (Prof.): 1180 Emîn (Bağdad Meb'usu): 1104
E. Egli (Prof.): 644, 794 Emîn (Opr. Dr.): 1130
E. Kurnovv: 776, 777, 1248, 1259 Emîn (Efendi, İzmir MUftîsi): 1141
E. Lesage: 1259 Emîn Abdülhâdî: 390
E. M. Platon (Okutman): 685 Emîn Arsebük: 936
E. Siberknoff (Dr., Okutmanj. 641, 644 Emîn Dirvana (E. Albay): 932
Ebû Said'ül-Hâdimî: 968 Emîn Soysal: 628, 631
Ebûbekir Sıdkî (Müderris): 968 Emîn Üstünel: 1209
Eb'ül-Kaasım Mahmud bin Ömer: 943 Emîne: 963
Eb'ül-Ulâ Mardin (Ord. Prof.): 437, 454, Emîne: 1200
860, 951, 968, 983, 1021, 1030, 1038, Emîne Behice: 1039
1051, 1053, 1056, 1057, 1100, 1220 Emîne İsmet: 827
Eb'üz-Ziyâ Tevfik: 1047, 1052, 1061 Emîne Telli: 1153
Ecvet Güresin: 1301 Emrah (Erzurumlu Şâir): 1183
Edhem (Paşa, Sadrâzam): 34, 83, 85, 87, Engels: 760
97, 108, 111, 129, 134, 255, 822 Enis Tahsin TM: 967
Edhem Menemencioğlu (Ord. Prof. Dr.): Enver (Paşa): 1027, 1029, 1169
487, 515, 774, 1124 Enver Ziya Karal (Ord. Prof.): 798, 806
Edib Çelik (Prof., Dr.): 806 Ercümend Ekrem Talu: 543,1017,1019,1105,
Edib Ergin: 572 1126, 1152
Edmond Demolins: 1278 Erdoğan Güçbilmez: 727, 773, 782
Edvvard Engelhart: 1253 Ernst Daudet: 1281
Edvvard Rosset: 1249 Ernst Forsthof (Prof.): 789
Elsenhovver (General): 681, 683, 684, 1139 Ernst Reuter (Prof.): 526, 644, 775, 903,
Ekrem Azak: 1155 1134, 1152
Ekrem Özelmas (Doç. Dr.): 800 Erol Tümertekin (Doç. Dr.): 794
Ekrem Şerif Egeli (Ord. Prof. Dr.): 1167 Ertuğrul Kayıhan: 804
Ekrem Tarhan: 799 Ervvin Graue (Okutman): 640, 775, 776
Elie Fores: 1256 Es ad Arsebük (Ord. Prof.): 937, 1141
Elinor Glyn: 1279, 1281, 1283 Es'ad Toptanı (Arnavut): 271
Emced: 1014, 1019 Esin (Talu) Çelikkan: 1009,1126,1129, 1132
Emile Boutmy: 25 Eşref (Paşa, Müşir): 275
Emile Boutroux: 1288 Eşref (M. M. Müdîr Muavini): 859, 1230
Emile Durkheim: 1287 Eşref Edîb: 969
Emile Richebourg: 1281 Etienne E. IMudici: 1279
Emile Zola: 1279 Etzioni: 760
Emîn (Atik M. M. Müderrisi): 48 Eu. Labiche: 1281
Emîn (Emil, Atik M. M. Müderrisi): 48,77, Eugene Pierre: 1244
220, 921 Evliya (Efendi, Hacı): 1027
Emîn (Müderris, Dardağan-zâde): 936 Eyüp Sabri Akgöl; 494

1366
F

F. W. Taylor: 1273 Feridun Fâzıl Tülbentçi: 956, 1009, 1035,


F. Werner (Prof. Dr.): 791 1061, 1157
Fabian: 760 Ferîha Talu: 1129, 1130
Fahri: 1077 Fethi Çelikbaş (Prof.) 599, 600, 603, 608,
Fahri (Muallim): 60 612, 613, 614, 639, 645, 814, 880, 884,
Fahir Yeniçay (Ord. Prof. Dr.): 144 1222, 1230
Fahreddin (Paşa): 936 Fethi Franko (A'yan A'zâsı): 823
Fahriye Çelikbaş: 880 Fethi Okyar: 1127
Faik (A'yan Âzası): 426, 822 Fethiye: 905
Faik Baysal: 493, 570 Fevzî: 417
Faik Reşid Unat: 34, 57, 914, 1221 Fevzî (Şâir, Muallim): 822
Faik Sabri Duran: 978, 1126, 1127 Fevzî Arık: 892
Faik Zihnî Akdur: 807 Fevzî Çakmak (Mareşal): 546, 957
Faize Selen: 1146 Feyyaz Gölcüklü (Prof. Dr.): 669, 685, 725,
Fakîhe Öymen: 494, 500 769, 778, 780, 783, 806, 1207
Fâlih Rıfkı Atay: 961. 967, 1107, 1110, 111 Feyzullah (Şeyh'ül-İslâm): 951
Fallex (Fransız Coğrafyacı): 979 Feyzullah (Şeyh): 1052
Fârâbî (Türk Filozofu): 1246 Fihte (Alman Filozofu): 27
Fardis: 100 Fikret Otyam (Gazeteci): 896, 899
Fâris al-Husrî: 387, 388 Filiz Akbaysan: XXXIX
Faruk Akün (Doç. D r ) : 1167 Firdevs: 985
Faruk Berkol (Dr.): 806 Firdevs: 990
Faruk Erem (Prof. Dr.): 806 Firdevsî (Şâir, Filozof): 1179
Faruk Kardam: 1066 Fıtnat: 1246
Faruk Nafiz Çamlıbel (Şâir): 1164 Fıtnat Alp: XXXVIII
Faruk Sükan (Dr.): XXXVII Fıtrat Ongunsu: 856
Faruk Tarkan: 799 Flanz (Prof.): 640, 766
Fâtih (Sultan Mehmed): 1, 2, 13, 52, 11 Fontenay (Prof. Dr.): 681, 683
1246 Fourier: 760
Fatin Rüşdî Zorlu: 1173 Franche Despere (Fransız Generali): 1128
Fatma: 869 François Coppee: 1280
Fatma: 983 François Ferdinand (Avusturya Veliahdı):
Fatma: 1030 391
Fatma: 1066 Frank Taegu: 796
Fatma: 1096 Franklin Buyyon (Fransız Yazarı): 1098
Fatma: 1231 Frederic Lolie: 1256
Fatma Semine: 1194 Frederick Tamms: 796
Fatma Zehra: 1151 Fritz Pachtner: 1264
Feham: 60 Froobel (Pedagok): 1246
Fehmi Baldaş: 640 Fuad (Paşa, Sadrâzam, Keçeci-zâde): 63,
Felix Ermacora (Prof.): 780 79, 93, 946, 1101, 1247
Ferdinand (Bulgar Prensi): 322
Fuad (Meb'us): 401
Ferid (Dâmad, Sadrâzam): 443, 444, 44
Fuad Adalı (Dr.): 794
825, 1035, 1128, 1191 Fuad Hulûsî Demirelli: 388, 420, 421, 1026
Ferid: 255 Fuad ilhan Karayazıcı: 799, 800
Ferid (İzmirli): 1078 Fuad Köprülü (Ord. Prof.): 542, 1029, 1165
Feridun Cemâl Erkin: 806

1367
G

G. Birkhead: 911 George Burdeau (Prof.): 790, 791


G. Dorys: 255 George Dwelshauvers: 1278
G. Gentile: 760 George Ohnet: 1280, 1281, 1282
G. Jorel: 760 George Vedel (Prof.): 791
G. Nemeth: 1177 Gevheri (Şâir): 1183
Gabriel Noradunkyan (Nâfia Nâzın): 2 Giray (Gazi Bora): 1246
822, 1022, 1026 Gobineau: 760
Gaeton Pirou (Prof.): 891 Goeths: 1246, 1280, 1281
Gâlib: 822, 823 Gordan (Prof.): 255
Gâlib: 1156 Gordelesky (Prof): 1181
Gâlib (Paşa): 64 Guatelli: 255
Gâlib (Şeyh): 1256 Guido Zanobini: 782, 1265
Gâlib Ataç (Dr.): 1034 Gunter: 1285
Gâlib Kahraman (Dr.): 499 Guscave le Bonn: 1182
Gaston Bouhou: 1249 Gül - Cemâl (Kadınefendi): 265
Gaston Jeze: 777, 792 Gülay Coşkun: 725
Gaston Richard: 1288 Gülgün Gönenç: 664
Gavril (M. M. Muallimi): 48, 64, 77, 1 Gülsüm: 1041
339 Gülsüm: 1202
Gavrilo Princip: 391 Gülsen: 1113
George B. Shaw: 1197 Güner Atak: XXXIX
Güzin Atak: XXXIX

H. A. Simon: 1261 Hakkı: 706


H. Aksoy: 498 Hakkı: 1235
H. Castleberry: 671, 711 Hakkı Ketenoğlu: 847
H. D. Purcell (Okutman): 685 Hakkı Târik Us: 129, 130, 326, 495
H. F. Ataç: 499 Hal B. Lary: 778
H. K. Stanford (Prof. Dr.): 667 Haldun Taner: 443
H. Kristinius (Okutman): 644, 685, 783 Haüaçyan (M. M. Müderrisi): 156,157,344
H. S. Miller (Prof. Dr.): 670 Hallam (Miss, Okutman): 641, 644
H. Sienkievvicz: 1282 Hâlid: 423
H. W. R. Vade (Prof.): 750 Hâlid (A'yan A'zâsı): 426
Habib Hakkı: 1083 Hâlid: 1099
Habîbe Fasîha: 955, 1008, 1148 Hâlid Ziya Uşaklıgil: 266, 340, 347, 959,
Hâcer: 998 960, 1014, 1022, 1166
Hacı Bayram-ı Velî: 1246 Halide Edîb Adıvar: 1078, 1180
Hâdiye Durusan: 739 Halil (Paşa, A'yan A'zâsı): 823
Hâdiye Fikrî: 1082 Halil Cemâl (M. M. Muallimi): 437
Hafız (Paşa): 26 Halil İnalcık (Prof. Dr.): 685, 770
Hâfîze: 1000 Halil Menteş: 351
Hagen: 760 Halil Nihad Boztepe: 498
Hakkı (Paşa, Mirliva): 167 Halil Rif'at (Paşa, Sadrâzam): 225,247,302,
Hakkı (Ispartalı): 380 1035, 1070, 1246

1368
Halim (Paşa): 108 Hasan Raci: 1069
Halim Sabit Şibay (Kazanlı): 1029 Hasan Rıza fPaşa): 217, 218, 313, 418, 419,
Hâlis Bıyıktay (General): 1091 423
Hamdî Akseki: 614 Hasan Yasa: 1210
Hamdi Sancar: 686 Hasene: 873
Hamdî Yazır (Elmalılı, Müderris): 332, 919, Hasibe: 1050
920, 983, 1029 Hasibe Yalman: 926
Hamdullah Emîn (Paşa): 363, 385 Hâşim (Paşa, Maârif Nâzın): 314
Hamdullah Subhi Tanrıöver: 41, 476, 1029, Hatice: 997
1142 Hatice Kamer: 1203
Hamdun Yazır: 983 Hatice Köprülü: 1165
Hâmî Ülkümen: 498 Hatice Morali: 933
Hâmid: 109, 419, 424 Hatice Selen: 1145
Hân:,d Batu: 806 Hatice Sezgin: 1232
Hâmid Sadi Selen (Prof. Dr.): 57, 544, 614, Hatice Sıdıka İnce (Hacı): 1051
640, 679, 685, 708, 776, 794, 796, 798, Hatice Utku: 968, 971
1140, 1145, 1221, 1222,1225 Hatice Yavuz: 903
Hammer Sekibold: 1163 Havva Nakiye Gürscy: 887
Hamson (Prof.): 644, 790 Haydar: 212, 275
Hamza Eroğlu (Prof. Dr.): 807 Haydar: 295
Hamza Türegün: 100 Haydar: 387, 388, 389
Hans Freyer: 777. 781, 785, 789, 790, 1215 Hayek (Prof.): 891
Hasan (Paşa, Nakkaş): 5 Hayreddin (Paşa, Sadrâzam, Tunuslu): 260
Hasan (Paşa, Hattat): 5 Hayreddin (M. M. Muallimi): 123
Hasan (Paşa, Sadrâzam, Tırnakçı): 5 Hayreddin Nedim (M. M. Muallimi): 988
Hasan (Kaymakam, Ağa): 73, 74 Hayreddin Nuray: 795
Hasan (Binbaşı, M. M. Muallimi): 123 Hayret (Şâir): 1042
Hasan (Paşa, Yedi • Sekiz): 213, 214 Hayri (Şeyh'ül-İslâm, Ürgüplü): 864, 936,
Hasan: 930 1027
Hasan (Yüzbaşı): 1000 Hayri Haydar Arsebük: 936
Hasan (Paşa, Ferik): 1052 Hayriye: 1124
Hasan (Kolağası): 1052 Hayrullah (Hekimbaşı, Maârif Nâzın): 52,
Hasan: 1157 54
Hasan (Kaptan): 1160 Hâzim (Atik M. M. Muallimi): 77
Hasan: 818 Hâzim Atıf Kuyucak ( P r o f ) : 774, 775, 951,
Hasan: 983 955, 1008, 1148
Hasan Âli Yücel: 608, 846, 847, 1180 Hegel (Filozof): 760
Hasan Bay Akçora: 1088 Heilman (Prof. Dr.): 666, 679
Hasan Cemil Çambel: 1091 Heinriche Heire: 1253
Hasan Erdoğan: XXXVIII, 742 Heinz Graupner: 1264
Hasan Ersel: 771 Henry Becque: 1182
Hasan Fehmi (Paşa): 164, 166, 275, 337, Henry Bergson (Filozof): 1258, 1278, 1287
338, 822, 873, 1022, 1063 Henry Bonfils: 1250
Hasan Fuad (Paşa): 987 Henry de Regnier (Fransız Şâiri): 1108
Hasan Hilmi Alp: XXXVIII Henry Delacroix: 1278
Hasan Hüsnü (Paşa, Bahriye Nâzın): 164, Henry Gardel: 1276
171, 179, 185, 190, 224, 247 Henry Laufenburger: 777, 792, 793, 1272,
Hasan Işık: 806 1273
Hasan Kündüloğlu: XXIV Henry Poincaree: 1099

1369
Henry S. Miller: 781, 1268 Hüseyin Avnî Göktürk (Prof. D r . ) : 542, 774,
Hesnâ Öztrak: 1211 1150, 1221
Hıfzı: 388 Hüseyin Avnî Mekkî Müftioğlu: 332, 990,
Hıfzı Timur (Prof. D r . ) : 806 1127
Hıristoforidis ( M . M. M u a l l i m i ) : 332 Hüseyin Baykara (Sultan, Ş â i r ) : 1247
Hicrî Fişek (Prof. D r . ) : 806 Hüseyin Bayrı: 686
H i k m e t : 1029 Hüseyin Böcek: XXXVII
H i k m e t ( H a n ı m ) : 827 Hüseyin Câhid Oğuzoğlu ( P r o f . ) : 645
H i k m e t Bayur: 860 Hüseyin Dâim (Paşa, Ç e r k e z ) : 1052
H i k m e t Büyüklimanlı: 782, 803 H ü s e y i n Dikici: XXXVII, 742
H i k m e t Nu'manoğlu: XXXVIII Hüseyin Hilmî (Paşa, Sadrâzam): 339, 822,
Hilmi (Atîk M . M . M d . ) : 61,64,95,814, 1016, 1025, 1026, 1037, 1055, 1063
815 Hüseyin Hüsnî ( M . M. M u a l l i m i ) : 123, 332
H i l m i (Merzifonî, D e r s i a m ) : 990 Hüseyin K a d r i : 422
Hirsch ( P r o f . ) : 6 8 1 , 683, 1140 Hüseyin Kâzım (Muhsin-i Fânî): 326, 327
Hitler: 487, 1131, 1141 Hüseyin Öztürk: 739, 1235
Hcbbes: 759 Hüseyin Remzi (Paşa, M. M. M u a l l i m i ) :
Hohenberg (Von, A v u s t u r y a D ü ş e s i ) : 391 122, 156, 157, 991
Hollis B. Chenery: 778, 792 Hüseyin Rızâ (Adliye N â z ı n ) : 224, 247
Höffding: 1778 Hüseyin S a b r i : 978
Hugo Grotius: 784 Hüseyin Sîret: 1014, 1054
Hugo Oser: 902 Hüseyin Suad Yalçın (Dr. Ş â i r ) : 1013, 1054
Huriye Yörük: 1102 Hüsniye (Durak) Doğan: 738
Hüseyin (Paşa, D e l i ) : 5 Hüsnâ ( H a n ı m ) : 855
Hüseyin Avnî (Paşa): 1068 Hüveydâ Mayatepek: 806
Hyman (Prof. D r . ) : 667, 679

I.Maskeli ( O k u t m a n ) : 685

İbn-i Bat uta: 1246 i b r a h i m Edhem (Paşa): 42, 164


İbn-i H a l d u n : 759, 1246, 1288 i b r a h i m Edhem Ete: 1187
İbn-i Kemâl (Büyük Türk  l i m i ) : 994 İbrahim Edîb: 108
İbnüş-Şeyh Nâfiî (Mahmud C e v a d ) : 34, 42, i b r a h i m es-Sakka: 951
816, 919, 920, 950 i b r a h i m Hakkı (Maârif N â z ı n ) : 339, 348
İbrahim (Paşa, Kanijeli): 5 i b r a h i m Hakkı: 990
ibrahim (Paşa, Kavala'lı): 26 i b r a h i m Hakkı (Hacı, M ü d e r r i s ) : 993
i b r a h i m : 108 İbrahim İzzet: 61
i b r a h i m (Şeyh'ül-İslâm): 1053 i b r a h i m N u r i : 426
i b r a h i m ( C e b i r c i ) : 1078 i b r a h i m Pamuk: 1186
İbrahim (Paşa, Dâmad, Nevşehirli): 1182 i b r a h i m Yasa (Prof. D r . ) : 676, 685, 727,
i b r a h i m (Miralay, M. M. M u a l l i m i ) : 123 773, 795, 796, 1210, 1225
i b r a h i m Aksöz: 797 i c l â l : 858
i b r a h i m A l â e d d i n Gövsa: 4 1 , 945, 958, 1033, i f f e t Güral: 739
1043, 1058, 1066, 1072, 1080, 1089, İhsan Sabri Çağlayangil: XXIV
1126, 1165 İhsan T«w: 494
İbrahim Bakî Çelikbaş: 880 İhsan Telli: 1113, 1114, 1153, 1354

1370
İlhan Akın (Doç. Dr.): 806 ismail Hakkı (Manastırlı, Müderris): 329,
ilhan Akipek (Doç. Dr.): 806 823, 997
ilhan Öztrak (Doç. Dr.): 685, 726, 772, 782, ismail Hakkı (Bursalı): 1247
1211 ismail Hakkı (Müderris): 1145
İlyas: 383 İsmail Hakkı Gürsoy: 887
İlyas (M. M. Muallimi): 122 İsmail Hakkı İzmirli (Ord. Prof.): 1000
İsak (M. M. Muallimi): 64 ismail Hakkı Oktar: XXXVIII
ishak Sükûtî: 1048 ismail Kemâl (Arnavut): 1050
İsmail :42 ismail Mahir: 363, 364, 365, 366, 374, 386
İsmail: 993 ismail Necati (Şeyh): 1038
ismail (Gelenbevi): 1035 ismail Sabri: 1030
İsmail (Paşa): 1048 ismail Safa (Şâir): 954, 1246
ismail (Kütahyalı Şeyh): 1052 İsmet (Hanım): 958
ismail Abdullah (Hacı): 1029 İsmet Alkan (Prof.): 779
İsmail Afif: 58 İsmet İnönü: 488, 491, 492, 493, 494, 497,
İsmail Arar: 997 509, 511, 516, 517, 520, 563, 564, 614,
İsmail Dayı: 872 657, 1099, 1120, 1170, 1174, 1189,
İsmail Faiz: 1165 1195
İsmail Fâzıl (Paşa, Nâfia Vekili): 957 İsmet Sungurbey (Prof. Dr.): 971
İsmail Gâlib: 171 İstavraki: 12
İsmail Gasprenski (Kırımlı): 1088 İzzeddin: 389
İsmail Habib Sevük: 41, 1016, 1068, 1089, İzzet: 109
1104, 1126, 1165 İzzet: 265
ismail Hakkı (Baban-zâde): 137, 332, 334, İzzet (M. M. Muallimi): 437
996, 1024 İzzet Gözübüyük: 1208
İsmail Hakkı (Ticâret Nâzın): 171, 179, 191,
313

J. Dunster (Okutman): 685 Jean Marchall: 783, 793, 1259


J. F. Deniau: 781, 793 Jean Pichon: 1251
J. J. Rousseau (Filozof): 214, 328, 1071 Jean Rameau: 1282
J. S. Mili: 760 Jean Valley: 1272
J. W. Neumar: 1274 Joe de Maris: 802
J. W. Palmer Kalsem: 1261 John (Filozof): 759, 777
Jacque Bainvville: 1290 John Halbak: 778
James de G. Bassage: 802 Joseph Kessel: 1280
James Bryce: 1219 Jules Mary: 1281
Jean Demons (Kaptan): 1160 Jules Verne: 1279, 1280, 1281, 1282, 1283
Jean Cuisenier: 800 Jung VVirth (Dr.): 794
Jean Leun: 1280

K. Ahmed Aru: 798 Kaadir Kıyam: 1029


K. Anderson: 685 Kadri: 108
K. İnanç: 501 Kadri (Miralay): 167
K, Turan: 621 Kadriye Aktan: 1215

1371
Kalyodi: 109 Kemâl Fikret Arık (Prof. D r . ) : 608, 609, 614,
Kamer Faika: 998 640, 667, 678, 685, 783, 794, 796, 884,
Kâmil (Paşa, Sadrâzam, Kıbrıslı): 109,, 150,
150, 892, 1221, 1222, 1225
177, 179, 184, 185, 188, 190, 202,, 232.
232. Kemâl Gâlib Balkar: 613, 614, 670, 6 7 1 , 685,
275, 289, 322, 338, 8 2 1 , 822, 1016,
1016, 788, 1156, 1221
1035, 1037, 1054, 1063 Kemâl Özçoban: 625
K â m i l : 905 Kemâl Ünal: 499
Kâmil İdil ( D r . ) : 625 Kemâleddin ( M i m a r ) ; 1029
Kâmil Mîras ( P r o f . ) : 1004 K e m â l e d d i n (Şehzade): 129
Kâmil Özbayrak: 799 K e m â l e d d i n Birsen (Prof. D r . ) : 806
Kâmil Tepeci: 1021 K e n a n ( M . M . M u a l l i m i ) : 332
Kant ( F i l o z o f ) : 760, 779, 1004 K e n a n Öner ( A v u k a t ) : 846, 848, 1172
Kari Marx: 760, 1257 Ken'an Sürgit: 794, 796
Katerina (Rus Ç a r i ç e s i ) : 1245 Kenneth Eastham (Prof. D r . ) : 669, 6 7 1 , 685
Kâtib Ç e l e b i : 1146 K e r i m Beşkardeş: XXIII
Kaya Erdem: 801 Kerim Ö m e r Çağlar ( P r o f . ) : 794, 798
Kaya Won-Tak-Pak ( K o r e l i ) : 665 Kevork Simkeşyan ( M . M. M u a l l i m i ) : 332
Kâzım (Paşa): 1048 Kichtner ( L o r d ) : 1037
Kâzım Karabekir (Paşa): 1090 Kingsbry ( P r o f . ) : 644
Kâzım Nâmi Duru: 498, 1029 Kirkor Kelekyan: 966
Kâzım N u r i : 1158 Klara Zetkin: 1140
Kâzım Özalp: 488, 490, 4 9 1 , 494, 516 K o r k u d Boratav: 665, 726, 770, 782, 783
Kâzım Sevüktekin (General, M e b ' u s ) :: 504,
504, Korkud Es'ad Kadaster: 1021, 1039
505 Kostaki (Yunan İhtilâlcisi): 12
Kemâl (Paşa, Maârif N â z ı n ) : 6, 22, 9 11,
, 92,
92, Kostan: 60
99, 134, 255, 1068 Kostantin: 171
Kemâl Arar: 523, 613, 639, 685, 1154, 1221 K r i s t o f Kolomb: 1246
Kemâl A t ı f Kuyucak: 437, 953, 955, 1008, Kudret Ayiter: 775
1220 K u r t Daynes ( O k u t m a n ) : 1114
Kurthan Fişek: 771
Kübrâ Derin: XXXIX

L. Blanc: 760 Leonard D. White: 777, 1260


L. Harvey ( P r o f . ) : 644 Lesoir Edm: 1249
Larsen ( P r o f . ) : 679 Leylâ: 923
Latife Atak: XXXIX List: 1246
Latîfe Uşaklıgil: 1131 Locke ( F i l o z o f ) : 759
Latîfe Z e k i y e : 1118 Logofet A r i s t a k i İstoraki: 108, 823
Laura Veccia Vaglieri: 1266 Lombardi: 255
Laurence L Barber: 777 Louis Pommery: 776, 792, 1260
Lavvless ( D â v â c ı ) : 893 Louis Ro'land: 1265
Leman: 842 Lûtfî (Vak'a Nüvis): 255
Lemi Nihad ( Ş â i r ) : 1127 Lûtfî Duran ( D r . ) : 1200
Lenin: 760, 1134, 1140 Lûtfî Kırdar (Dr., İstanbul V a l i s i ) : 599
Leon Caetono: 1282 Lûtfî Ülkümen: 798
Leon Kavvan: 1250 Lütfullah Tenker: 802

1372
M

M. Cantekin: 494, 500 Manuel Salim (Avukat): 1063


M. Detroit: 1278 Marche (Prof.): 860
M. Dobb: 1266 Marcel Dubois: 979, 1265
M. F. Bath: 795 Marco Polo: 1246
M. Langumier (Okutman): 685 Maria Lessheim: 1213
M. Michel: 1283 Mark Twain: 1142
M. Nuri Kodamanoğlu: 791 Marshall E. Dimock (Prof.): 644, 776, 1215
M, Paul Bouteille: 800, 900 Maruf (M. M. Muallimi): 332, 1033
M. Sâdık Baykaner (Dr.): 795 Mathews (Prof.): 644, 776
M. Sestini: 795 Matyos: 850
Maalî Yetkin İnhan: 738 Mauck (Prof. Dr.): 668
Mac Mahon (Prof.): 681, 683 Maurice Duverger: 776, 792
Machiavelli: 759 Max Öber: 1163
Mâcid Arda (Prof): 1157 Max T. Schmith: 801, 802, 804
Mâcide Erim: 1192 May (Prof.): 644, 1255
Mahimyan: 844 Mazhar: 1048
Mahmud (II., Pâdişâh): 13, 19, 26, 27, 28, Mebruk: 171
30, 32, 52, 163, 204, 817, 1072 Mecdî: 85
Mahmud (Paşa): 34 Medenî Berk: 795
Mahmud (Paşa, A'yan A'zâsı): 425, 426, Medîha (Hazar) Karasu: XXXVIII, 738, 742
431, 432 Medîha Unat: 914
Mahmud (Ağa, Hacı): 1157 Mehmed (Paşa, Baltacı): 5
Mahmud Belik (Prof.): 806 Mehmed (Paşa, Karavezir): 5
Mahmud Celâleddin (Paşa): 97, 129, 171 Mehmed (Ağa, Silâhdar, Tarihçi): 5
Mahmud Edhem: 58 Mehmed (Paşa, Köprülü): 9, 1165
Mahmud Ekrem (Recâî-zâde): 123, 139, Mehmed: 34
146, 162, 212, 215, 339, 822, 993, Mehmed (Hafız, Meb'us): 388, 408
1009, 1059, 1069, 1126, 1127, 1229, Mehmed (Başçavuş): 1052
1246 Mehmed: 1235
Mahmud Emin (Riyaziyeci): 1078 Mehmed (Paşa, Sokollu): 1247
Mahmud Es'ad (Efendi, M. M. Müderrisi): Mehmed (Hafız, Muallim): 818
1021 Mehmed (Paşa, Şûrây-ı Bahriye Reîsi): 823
Mahmud Es'ad Bozkurt: 523, 1092, 1157, Mehmed: 983
1192 Mehmed Akif: 164
Mahmud Kâmil: 199 Mehmed Akif Ersoy (Şâir): 864, 1246
Mahmud Kemâl İnal (İbn'ül-Emîn): 129, Mehmed Ali (Paşa, Kavalalı): 41, 55, 91,
975, 983, 985 1072
Mahmud Nedim (Paşa, Sadrâzam): 150, Mehmed Ali: 275
1068 Mehmed Ali Fâzıl (Paşa, Mısırlı): 823
Mahmud Nedim Gündüzalp: 630, 631 Mehmed Ali Yavuz: 903
Mahmud Şevket (Paşa, Sadrâzam): 832, Mehmed Arif (Yazar): 956
1110 Mehmed Arif (Kıbrıslı): 1112
Mahmud Şinkıytî (Şeyh): 993 Mehmed Âsim: 150, 164
Malarmee (Şâir): 962 Mehmed Atâ (Hammer Mütercimi): 3, 123,
Malcon Rivkin: 779 1033
Manfred Vernon: 779 Mehmed Bayır (Kapıcı, Çavuş): 1234
Mansur (Paşa): 109 Mehmed Besîm: 107

l 373
Mehmed Celâleddın: 108 Mehmed Sa'düddîn (Şeyh'ül-İslâm): 63,
Mehmed Cemâleddin (Şeyh'ül-İslâm): 140, 1052
224, 247, 313, 332, 338, 953, 1035 Mehmed Sâib: 109
Mehmed Cevdet (M. M. Muallimi): 923 Mehmed Said (Müderris): 183
Mehmed Emin: 109, 199 Mehmed Said (Paşa, Sadrâzam): 14, 129,
Mehmed Emin (M. M. Muallimi): 332 160, 163, 164, 171, 177, 185, 190, 247,
Mehmed Emin Yurdakul (Şâir): 1029 292, 312, 313, 347, 821, 829, 830, 832,
Mehmed Ertuğruloğlu (Prof. Dr.): 777, 792 985, 1035.
Mehmed Fehmi Ülgener (Müderris): 332, Mehmed Said (Meb'us): 354
1038 Mehmed Said (A'yan A'zâsı): 426
Mehmed Ferid (Paşa, Avlonyalı, Sadrâzam) : Mehmed Said (Bahriye Nâzın): 445
313, 314, 822, 1064 Mehmed Said (Emiroğlu, Müderris): 1040
Mehmed Fevzî (Meb'us): 410 Mehmed Salih Şendil: 1185
Mehmed Gâlib: 96, 100 Mehmed Şâkir: 100
Mehmed Gönlübol (Prof. Dr.): 671,673, Mehmed Şâkir Recâî: 1009
674, 679, 685, 725, 774, 778, 781, 782, Mehmed Şükrî: 837
783, 785, 805, 806, 1212, 1225, 1305 Mehmed Şükri (Maârif Nâzın, Masiub):
Mehmed Hâlid: 171 392. 1053
Mehmed Hasan Akçora: 1029 Mehmed Tâhir (Yazar): 1126
Mehmed Hilmi: 96, 100 Mehmed Tâhir Münif: 171, 184
Mehmed İmâdeddin: 96 Mehmed Tâhir Şerif: 85
Mehmed izzet (Müderris): 1039 Mehmed Tevfik: 225, 247, 314
Mehmed Kalkanoğlu: 898 Mehmed Tevfik (Paşa): 338
Mehmed Kâmil: 171 Mehmed Vâhid: 58, 97
Mehmed Karabatur: XXXIX Mehmed Vahidüddin (VI., Pâdişâh): 53, 59,
Mehmed Karasan: 614, 640 443, 445, 825, 1053
Mehmed Korkud Kadaster: 1030 Mehmed Yalçınkaya: XXIII
Mehmed Memduh (Paşa, Dâhiliye Nâzın): Mehmed Zeki Pakalın: 997
314 Mehmed Ziya (M. M. Muallimi): 332
Mehmed Mes'ud: 932 Mehmed Ziya (Paşa, Serasker): 224
Mehmed Nâdir (Muallim): 1076 Mehmed Ziya (Paşa, Mâliye Nâzın): 339
Mehmed Necmeddin (Kocataş, Molla): Mekkî Hikmet Gelenbeğ: 838
344, 971, 1027 Mekkîye (Hanım): 1157
Mehmed Nesim: 58, 97 Melek Caner (Dr., M. D.): XXXVIII
Mehmed Nuri (Meb'us): 363, 376,380,388, Melih: 823
420 Melih Esenbel: 806
Mehmed Nuri: 1153 Melül (Şâir): 1255
Mehmed Oluç (Prof. Dr.): 799 Memduh: 404
Mehmed Öksüz: XXIII Mevhîbe: 1150
Michel Huber: 1249, 1259
Mehmed Özdemir (Şoför): 1146,1214,1235
Miçhel Zevaco: 1283
Mehmed Rauf: 108, 1014
Midhat (= Ali Şefik, Paşa, Sadrâzam):
Mehmed Recâî: 1029
Mehmed Refik: 1029 10, 55, 97, 104, 107, 111, 216, 578,
Mehmed Reşad (V., Pâdişâh): 53, 129, 161, 1010, 1047, 1052, 1061, 1246
261, 265, 272, 392, 434, 822, 828, 998, Midhat Cemâl Kuntay (Şâir): 962
1016, 1027, 1048, 1052, 1057 Midhat Yenen: 794, 795
Mehmed Reşid (Müderris): 1041 Midhat Şükrî Bleda: 1029
Mehmed Rüşdî: 34 Mihran: 58
Mehmed Sâdık (Meb'us): 409 Mihran (Gazeteci): 1029

i 374
Mikael Portakaİyan (Paşa, Müderris): 1043, Mustafa: 42, 58, 97
1058, 1059 Mustafa (Paşa, Sarıkçı): 5
Miranda (General): 1260 Mustafa (Paşa, Kavukçu): 5
Moltke (General): 26, 1263 Mustafa (Paşa, Kemankeş, Kara): 5
Montesquieu: 759 Mustafa (Ağa, Müezzinbaşı): 5
Mortman (Prof. D r ) : 146, 1171 Mustafa (Meb'us): 389
Muallâ Öncel: 665 Mustafa (Evkaf Nâzın): 190
Muammer Aksoy (Prof. Dr.): 670, 672, 674, Mustafa (Mansûrî-zâde): 183
678, 726, 781, 782, 790, 1212, 1301 Mustafa (Paşa, Kürt): 1053
Muammer Pamuk: 1186 Mustafa: 1077
Muammer Râşid Seviğ (Ord. Prof., Dr.): Mustafa (Bedestânî): 1064
806 Mustafa: 1151
Muazzez Kurdoğlu: 441 Mustafa Afif (Dâhiliye Nâzın): 859
Muhammed (Hz. Peygamberimiz): 1245 Mustafa Arif: 1061
Muhammed: 1100 Mustafa Âsim Yörük (Müderris): 329, 425,
Muhammed Emîn (Hacı, Manisalı): 1056 986, 987, 1051
Muhammed Nasuh (Uşşâki-zâde): 1051 Mustafa Behçet: 855
Muhammed Said (Hacı, Kadı-asker): 1035 Mustafa Fehmi: 388
Muharrem Nuri Birgi: 807 Mustafa Fehmi (Kaymakam): 1118
Muharrem Feyzi Togay: 1088, 1090, 1092 Mustafa Fehmi Gerçeker (Şer'iyye Vekili):
Muhiddin (Paşa, Cezayirli): 823 957
Muhiddin Aran: 795 Mustafa Fevzî (Meb'us): 389
Muhiddin Sandıkcıoğlu: 817 Mustafa Fevzî Sezgin: 1238
Muhlis Erkmen: 94 Mustafa Hâzim (M. M. Muallimi): 48
Muhlis Ete (Prof. Dr.): 613, 614, 779, 799, Mustafa Hıfzî: 34
802, 807, 1187, 1221 Mustafa Keçeli (Serhademe): 1234
Muhsin Ülker: 804 Mustafa Kemâl Atatürk: XI, XXXV, 27, 290,
Muhsine Akgüç: 1115 488, 489, 490, 491, 508, 510, 511, 512,
Muhtar (Binbaşı, M. M. Muallimi): 123 515, 516, 519, 521, 522, 543, 595, 602,
Muhtar Üredin: 793 681, 683, 707, 759, 826, 861, 926, 939,
Murad (III., Pâdişâh): 53 957, 959, 961, 985, 1090, 1098, 1099,
Murad (V., Pâdişâh): 53, 255, 259,262,266, 1120, 1127, 1158, 1159, 1161, 1162,
1002 1169, 1170, 1172, 1180, 1245, 1246
Murad (Paşa, Kuyucu): 6 Mustafa Lûtfî: 206, 1154
Murad (Mizancı, M. M. Müderrisi): 122, Mustafa Nâzım (Paşa, Adliye Nâzın): 1054
137, 139, 189, 192, 204, 215, 1047 Mustafa Reşîd (Paşa, Sadrâzam): 10, 27,
Musa (Çelebi, Şehzade): 52 37, 1010, 1247
Musa Kâzım (Şey'ül-İslâm): 344, 823, 1027, Mustafa Reşîd: 928
1029 Mustafa Reşîd Belgesay (Ord. Prof. Dr.):
Musa Süreyya (Bestekâr): 441 1200
Mustafa (Paşa, Kıbleli, Vezir): 1165 Mustafa Reşîd Tarakçıoğlu: 686
Mustafa (Paşa, Alemdar): 1245, 1247 Mustafa Suley: 1213
Mustafa (III., Pâdişâh): 952 Mustafa Şeref Özkan (Prof.): 494, 500, 503,
Mustafa (Burdurlu): 951 522, 1189
Mustafa (Paşa, Çelebi, Sadrâzam): 951 Mustafa Şevket (Müderris): 997
Mustafa (Müderris): 95, 96, 923 Mustafa Şevket (Müellif): 1064
Mustafa (M. M. Muallimi): 48, 60 Mustafa Şevket Yund (Ord. Prof.) : 976,
Mustafa (Paşa, Maârif Nâzın): 161, 164, 1056
165, 167 Mustafa Tevfik: 1124

1375
Mustafa Vehbi (Mâliye Nâzın): 171, 179, Müfîde Erberk: 739
191 Müjgân Cunbur (Dr. Ph.) XXXVIII
Mustafa Vehbi (M. M. Müderrisi): 923 Mükerrem Unsal: 494, 500, 541
Mustafa Zeki (Paşa, Tophane Müşiri) : 225, Mü'min Erkunt: 804
247, 314, 940 Mü'min Öner: XXXIX
Mustafa Zihnî (Ticâret, Nâfia Nâzın) : 186 Münib Hayri Ürgüplü: 1190
Muşeg (Ermeni İhtilâlcisi, Piskopos): 844 Münîbe Arar: 1154
Muvakkar Ekrem Talu: 1129, 1132 Münif (Paşa, Maârif Nâzın): 143, 144, 179.
Muzaffer Kılıç: 1098 186, 191, 202, 214, 215, 275, 304, 902
Muzafferüddin (İran Şahı) : 269 Münir (Dâhiliye Nâzın): 275
Mübeccel Kıray (Doç, Dr.): 796 Münir Ertegün (Büyükelçi): 739
Müfid Râtib :1127

N. Kermen: 494 Nebîle Reisoğlu: 1217


N. A. Wright (Okutman): 685 Necati İşcil: 803
Nâbi Dinçer: 795, 796 Necati Turgay: 794
Naci (Muallim, Şâir): 994, 1246 Necîb: 48
Naciye Abdürrahman Şeref: 827 Necîb Bilge (Prof. Dr.): 1143
Nâdir: 1048 Necded Egeran: 798
Nâdir Latîf İslâm: 665 Necmeddin Ergin: (Vali): 1127
Nâdir Nâdi: 806 Necmeddin Hakkı İzmirli: 1000
Nafiz (M. M. Muallimi): 737 Necmeddin Önder: 686
Nâhid Sırrı Örik: 53, 920, 1104, 1105 Necmettin Tuncel: 807
Nail Geveci: 668 Necmi Sönmez (Prof. Dr.): 795, 797
Nail Mutlugil: 1301 Necmüddin (Hattat): 986
Nailî (Şeyh): 1048 Nedîm (Şâir): 961
Naîmâ (Tarihçi): 11 Nedîm Mazhar Göknil (Prof. Dr.): 807
Nâmık (Paşa): 272 Nedîme Gönlübol: 1212
Nâmık Gedik (Dr., Dâhiliye Vekili) : 676 Nef'î (Şâir): 1033
Nâmık Kemâl: 13, 162, 211, 213, 217, 268, Nejad Buruk: 804
1009, 1010, 1015, 1047, 1061, 1069, Nejad Ölçen: 796, 801
1246 Nene Hâtûn: 136
Nâmık Özaltan: 801, 803 Neriman Sezgin: 739
Napolyon Bonapart: 27, 1182 Nermin Abadan (Prof. Dr.): 669, 670, 671,
NasûhifA'yan A'zâsı): 882 672, 673,674, 675, 685, 725, 772, 776,
Nâşid Uluğ: 495 777, 778, 780, 781, 782, 783, 785, 788,
Nazif: 96 789, 790, 803, 806. 876, 879, 1213, 1301
Nazif Surûrî (Gazeteci): 1049 Nesib (M. M. Muallimi): 332
Nazmi: 912 Nesim Masili (Meb'us): 389, 390
Nâzım (Dr. İttihadcı) : 1029, 1168 Neşet (Paşa, Büyükelçi): 920
Nâzım (Nâbi-zâde): 1246 Nevres: 97
Nâzım (Paşa, Zabtiye Nâzın): 217, 286 Neyyire Feyzioğlu: 890
Nâzım Tahıl: 686 Nezâhet: 1030
Nazîme Gözübüyük: 1208 Niehoff (Dr.): 794
Nazire Kardam: 1067 Nietzsche (Nice, Filozof): 1246
Nazlı Tengirşenk: 1099 Nihad Erim (Prof.): 614, 806, 1192
Nazmi: 1039 Nihad Sami Banarlı: 1178, 1179

i 376 I
Nihâi Adsız: 846, 847 Nurhayat Atabinen: 1065
Nihâi Erdener (Doç. Dr.): 806 Nuri: 54
Nihâi Erkutun: 442 Nuri (Fetva Emini): 985
Nijad Ekrem: 1014, 1019, 1131 Nuri: 216
Nişan (M. M. Muallimi): 122 Nuri (Paşa, Başmâbeynci): 262
Niyazi Çıtakoğlu: 775 Nurullah Ataç: 1034
Nu'man (M. M. Muallimi): 123 Nurullah Kunter (Prof Dr.): 806, 1083
Nu'man (Hoca): 983 Nuryan: 109, 171
Nureddin Artam: 1196 Nüzhet Kuraner: 1083
Nureddin Bilgiçer: 799 Nüzhet Ortanca: 994
Nureddin Sevin: 641, 685, 1194

O. Jefferies (Okutman): 685 Osman (Paşa, Gazi, Plevne Kahramanı) :


O. Taner: 494 136, 262
Octave Feuillet: 1279 Osman (M. M. Muallimi): 332
Ohannes (Paşa, Sakızlı): 122, 130,134,1 Osman (Canik Meb'usu): 389
143, 156, 157, 1022, 1058 Osman (Paşa, A'yan A'zâsı): 432
Oğuz Onaran: 665, 727, 771, 781 Osman (Paşa, Divrikli): 1080
Oksnedi (A'yan A'zâsı): 823 Osman (Temyiz Reisi): 1097
Orhan (Gazi, Padişah): 1 Osman: 1234
Orhan Alsaç (Doç. Dr.): 795, 796, 798 Osman Berki (Prof. Dr.): 806
Orhan Işık: 804 Osman Ergin: 5, 11, 13, 22, 58, 994, 1033,
Orhan Karatal: 685 1072, 1086
Orhan Veli Kanık: 1246 Osman Kahraman: 1081
Orhan Köprülü: 1167 Osman Niyazi (Paşa): 816
Orhan Remzi Yüreğir: 1134 Osman Nuri (Paşa, Ferik): 289
Osep Portakalyan: 1043 Osman Okyar (Doç. Dr.) : 669, 791. 795
Oscar VVilde: 1197 Osman Şahâbeddin: 958
Osman (II., Pâdişâh, Genç): 27, 1033 Osman Tevfik Yalman: 926
Owen: 760

ö
Ömer (Hoca): 255 Ömer Lûtfî (Şey'ül-İslâm): 261
Ömer (Paşa, Serdâr-ı Ekrem): 921 Ömer Lûtfî Barkan (Prof.): 798
Ömer (Âşık): 1183 Ömer Rızâ Doğrul: 951, 1005
Ömer Berk: 803 Ömer Seyfeddin (Hikayeci): 1029
Ömer Celâl Sarç (Ord. Prof.): 831, 832 Özcan Çankaya: XXXVII
Ömer Hayri: 1102 Özcan Kaya: 685
Ömer Isfendiyar Kadaster (Prof. Dr.): 11

P. Abinet: 1259 Pasquale Saraceno: 778


Paine: 759 Paul Bourget: 1282
Parsamyan (Meb'us): 376, 377, 378 Paul Callebaut: 1274

1377
Paul de Kock: 1282, 1283 Peyâmi Safa: 13, 954
Paul Fauchille: 1250 Pierre Loti: 1281
Paul Herigo: 1283 Pierre Pontoine: 1278
Paul Leroy Beaulieu: 25, 1272 Pierre Sales: 1280
Paul Negulesco (Prof.): 487 Pikar (M. M. Muallimi): 332
Paul VVittek (Prof.): 1179 Pitrin A. Sorokin: 782
Pertev (Müdderris, Hacı): 11 Platon (Flozof): 759
Pertev Subaşı: 806 Polibus: 759
Pertevniyal (Valide Sultan): 1073 Ponson du Terrail: 1280
Pertev Şelf (Prof.): 796 Prudhom: 760

R. Bekit: 494, 500 Refet Bele (Paşa): 970


R. Dursun: 494 Refi' Cevad Ulunay: 968, 1127
R. E. Chislett: 783 Refîa: 11
R. Gabriel: 1260 Refik (Manyâsî-zâde): 1055, 1060, 1097
R. Gürsoy: 621 Refik Hâlid Karay: 1127, 1130
R. Strickhya: 795 Refik İnce: 502, 503, 504, 505, 506
R. Tagor (Hind Şâiri): 1280 Refik Koraltan: 1166, 1170
R. Toluner: 777 Refik Saydam (Başvekil): 494, 547, 564,
Raanan Weitz (Dr.): 796 567
Râbia: 1009 Refika Gökmen (Okutman): 685
Râgıb (Paşa, Koca): 1246 Refiye Mahmud Es'ad: 1030
Râgıb Hanya!: 781, 789, 793 Remy de Gourmont: 1108, 1109
Râgıb Nureddin Ege: 1090 Remzi Çimen: 494
Râgıb Önen: XXXVIII Remzi Oğuz Arık (Prof.): 894
Ragner Nurske: 778 Rene Graud: 640, 685
Rahmi (Sivas Meb'usu): 371, 372 Rene Houille: 640
Rahmi Ataöv: 1218 Reşad Aktan (Prof Dr.): 640, 666, 667, 668,
Râif (Paşa, Şûrây-ı Devlet Reîsi): 822 669, 670, 671, 672, 673, 674, 675, 685,
Râif Erim: 1192 726, 770, 779, 791, 799, 806, 1215,
Râsih Kaplan: 541 1225, 1305
Râsim (Binbaşı): 1052 Reşad Ekrem Koçu: 1104
Rasin Arsebük: 1141 Reşad Hikmet: 957
Râşid: 1200 Reşad Nuri Güntekin: 1247
Râşid: 60 Reşad Şemseddin Sirer (Maârif Vekîli):
Râşid (M. M. Muallimi): 64 608, 1221
Rauf (Meb'us): 358 Reşid Gâlib (Dr., Maârif Vekîli): XXXV
Rauf Orbay: 1090, 1098, 1159 Resi d Saffet Atabinen: 1064
Râufî (Manyası); 1060 Reuter E. Byron: 1245, 1250
Recâi (Hacı, M. M. Müdiri): 122, 156, 157, Reymond Rienzi: 1280
160, 161, 183, 253, 285, 286, 323, 814, Rezzan A. E. Yalman: 927
829, 832, 850, 1023, 1229 Rızâ: 58, 199, 822
Recâî Gâlib Okandan (Ord. Prof. D r ) : 806 Rızâ (Paşa, Meb'us): 365, 379, 380
Receb (Hattat): 5 Rızâ Nur (Dr. ): 957, 1097
Receb (Paşa): 1063 Rızâ Tevfik Bölükbaşı (Dr.. Şâir): 162,
Receb Peker (Başvekil): 488, 489, 491 217, 864, 933, 1017, 1081, 1256, 1269

1378
Richard Chislet: 811 Rodvia Lloyd (Prof. Dr.): 79b
Richard Stone: 777, 792, 1260 Rohde (Prof.): 643, 644, 1140
Rif'at (Kaymakam): 958 Roy G. Blakey: 640, 644, 740
Rif'at (Muallim, Kilisli): 1067 Ruhiye Gölcüklü: 1207
Rif'at (Mâliye Nâzın): 1055 Ruşen Eşref Ünaydın: 861
Rif'at (Saltoğlu, Şâir): 1246 Rüşdî (Paşa, Mütercim, Sadrâzam): 104,
Rif'at Kardam (Dr., Kilisli): 437,1017,1066, 255, 1000, 1047
1220 Rüşdî (Molla): 42
Rimbaud (Şâir): 1108 Rüşdi (Meb'us): 388
Robert Perrain: 1282

S. Çölgeçen: 499 Saffeti Ziya: 1029


S. Gence: 494 Safvet (Hanım): 831
S. Gorianov: 1252 Sâhir Erman (Prof. Dr.): 806
S. Uraz: 494 Sâib (Molla, Şeyh'ül-İslâm): 821
Saadet Ete: 1187 Sâib (Paşa): 91
Sabahaddin (Prens): 1049 Sâib: 275
Sabahaddin Ali Alı: 846, 847 Said (Kâhya-zâde): 1104
Sabîha: 1064 Said (M. M. Müderrisi): 994, 995
Sabîha Gökçül: 495 Said (Kemâl Paşa-zâde): 108, 123, 139, 156,
Sabit Güleryüz: 792 157, 994, 1068
Sabri F. Ülgener (Prof. Dr.): 1038 Said Azmi Feyzioğlu: 890
Sabri Guteza: 332 Said Çelebi: 1140
Sa'deddin Arsel: 1141 Said Faik Abasıyanık: 1247
Sa'deddin Çulan: VIII, XXXIX Said Halim (Paşa, Sadrâzam): 392, 1027.
Sa'deddin Sedad Arar: 998 1189
Sâdık (Paşa, Mâliye Nâzın): 14 Sâim Kendir (Doç. Dr.): 771. 802
Sâdık: 275 Saint Simon: 760
Sâdık (Meb'us): 351, 360, 384, 387, 388, Salih: 1185
389, 411, 413 Salih: 861
Sâdık Beliğ (M. M. Muallimi): 332 Salih (M. M. Md. Muavini): 861
Sadi Irmak (Prof. Dr.): 626, 1021, 1122 Salih: 337
Sâdiye: 1056 Salih (Efendi, Hekimbaşı): 122, 134, 139,
Sadri Maksûdî Arsal (Prof.): 1091, 1092, 1072
1247 Salih (Paşa, Bahriye Nâzın): 344
Sâdullah Aygün: 792, 793, 801 Salih (A'yan A'zâsı): 426
Sa'düddin (Tarihçi): 63 Salih Bozok: 1098
Sa'düddin (Paşa): 218 Salih Erdem (Müderris): 1100
Safa Reîsoğlu (Prof. Dr.): 685, 726, 772, Salih Reîsoğlu: 1217
780, 781, 782, 783, 784, 1217, 1305 Salih Zeki (M. M. Müderrisi): 1076
Safer (Paşa, Zanoğlu): 987 Sâliha Ferman: 908
Saffet (Paşabahçeli): 1081 Salisbury (Lord): 1049
Saffet: 843 Samed Ağaoğlu: 956, 1089, 1092, 1097, 1099,
Saffet (Paşa, Vezir): 42, 50, 69 1157, 1159, 1165, 1167
Saffet (Şeyh, Meb'us): 381 Sami (Paşa, Zabtiye Nâzın): 823
Saffet (M. M. Muallimi): 437 Sami: 275
Saffet Arıkan (Maârif Vekili): 1092 Sami: 339

1379
Sami Öngör: 726, 782, 796 Sıddık Sami Onar (Ord. Prof.Dr.): 860,1198
Sâmih (Hattat): 984 Sırrı Erinç (Prof. Dr.): 794
Sara (Hanım): 1104 Sokrat (Filozof): 1247
Sasvan (Meb'us): 404, 410, 414, 417, 418 Somerset Maugham (Yazar): 1281
Schlick: 1258 Soto (Prof.): 789
Schumacher: 1140 Stalin: 1134
Sefer Eronat: 686 Stephan Lausanne (Gazeteci): 256
Selâhaddin: 873 Stojan Pretner: 1260
Selâhaddin: 1230 Sturn (Prof. Dr.): 667, 679
Selâhaddin Bâbiiroğlu: 796 Suad Bilge (Prof. Dr.): 639, 668, 670, 672,
Selim (III., Pâdişâh): 19, 26, 27, 1182 675, 685, 725, 774, 775, 780, 783, 805,
Selim (Yavuz, Sultan): 952, 1037, 1161 806, 849, 884, 907
Selim (Uryânî-zâde): 171 Suad Göksaltık: 804
Selim: 1080 Sudî (Meb'us): 389
Selim Melhame (Paşa, Ticâret Nâzın): 313 Sulhi Dönmezer (Ord. Prof. Dr.): 806
Selim Sabit (Maârif Nâzın): 130 Sulhiye: 907
Serkis (Sermîmar): 148 Suna Giirsoy: 739
Selim Sırrı Tarcan: 498, 934, 1080 Suna Kartal: XXXIX
Selmâ: 1082 Suna Kili: 777
Selmâ Akçora: 1090 Süheyb (Meb'us): 389
Selmâ Yazoğlu (Gazeteci): 972 Süheyb Derbil (Prof. Dr.): 788, 1222
Seniha Hızal: 498 Süleyman (Kanunî, Pâdişâh): 1161, 1246
Serfiçen: 199 Süleyman (Şehzade): 53
Serkis: 107, 109 Süleyman (Paşa, Ferik): 214, 822
Süleyman (Buhâralı, Şeyh). 267
Serkis (Sermîmar): 148
Süleyman: 293, 294
Server: 171, 817
Süleyman: 845
Server İskit: 1058, 1068, 1126, 1185
Süleyman: 1081
Servet - Seza (Kadınefendi): 265
Süleyman: 1088
Settar İlksel: 806
Süleyman Çelebi: 1255
Seyfeddin: 107, 108
Süleyman Fevzi (Meb'us): 354, 361, 362,
Seyfeddin Turhan: 1301
Seymour Smith: 801 374
Seyri: 60 Süleyman Gönlübol: 1212
Seyyid (Meb'us): 389, 1097 Süleyman Kuraner: 686
Seyyid Mustafa İzzet: 58, 97 Süleyman Nazif (Şâir): 218, 959, 961, 1014,
Seyyid Ömer: 875 1105, 1107, 1128
Seyyid Tâhir (Dağistan Beyi): 1089 Süleyman Sâib: 1182
Seyyid Yusuf Fâzıl (Meb'us): 410 Süleyman Sırrı İçöz: 496, 501, 505
Sezâî (Meb'us): 351, 359, 384, 388, 401, Süleyman Sadi: 275
405, 409, 410, 411, 416, 417 Süreyya (Paşa): 160, 174, 179, 187, 204,
Sezâî: 907 209, 233, 275, 284, 285
Simith (Prof.): 679 Süsheim (Prof.): 1030
Sirâceddin: 256 Süyüm Çankaya: XXXVII
Sîret Tarhan (Okutman): 685 Sven Hedin: 1284

Ş.Çiloğlu: 494 Şahab Nazmi Coşkunlar: XXXVIII, 943


Şafak N. Erel: 472 Şahrikyan (Ermeni ihtilâlcisi): 844

i 380
Şâkir (M. M. Muallimi): 123 Şerif Osman (Paşa, Bosna Valisi): 55, 56
Şâkir (Hafız): 1000 Şevket: 34, 42
Şefik (M. M. Muallimi): 123 Şevket (Paşa, Ferik): 823
Şefik (Paşa, Zabtiye Nâzın): 218 Şevket (Binbaşı): 1089
Şefik (Kaymakam = Yarbay): 1048 Şevket Dağ (Ressam): 498
Şefkati: 11 Şevket - Feza (Hanım): 812
Şehnaz (Hanım): 1049 Şevket Râşid Hatiboğlu: 1200
Şehrâzât: 839 Şevki: 1077
Şehrî: 1061 Şiiler: 1247
Şeker (Hanım): 1156 Şinâsî (Şâir): 13, 1247
Şekib Arslan (Meb'us): 416 Şinâsî Altındağ (Prof. Dr.): 298
Şemseddin (M. M. Muallimi): 437 Şinâsî Çelikkol: 782, 800, 801
Şemseddin Günaltay [Prof., Başvekil): 405, Şinâsî Güçeri: 781. 800, 804
411, 416, 551, 602, 614, 615, 1091, Spitzer (Abdülmecid'in Doktoru): 53
1093 Şîvezâd Erez: 958
Şemsüddin Sami: 816, 817, 1106, 1247 Şükrî (Miralay): 122
Şemsüddîn-i Sivâsî: 1064 Şükrî (Paşa, A'yan A'zâsı): 425, 426
Şerbet (Hanım): 921 Şükrî: 1112
Şeref Gözübüyük (Prof. D r ) : 685, 726, 770, Şükrî: 869
777, 778, 779, 788, 789, 1208, 1232 Şükrü Baban (Ord. Prof.): 478, 491, 492,
Şerif: 255 814, 858, 864
Şerif (Paşa, Hicaz Valisi): 993 Şükrü Kaya (Dâhiliye Vekîli): 488, 494,
Şerif Koyuncu: 739 517, 861, 933, 1191
Şerif Mahmud Hamdi (Kadı): 839 Şükrü Sökmensüer (Dâhiliye Vekîli): 609
Şerif Mardin (Doç. Dr.): 673, 674,675,725,
773, 776, 806, 1218

T. H. Green: 760 Tahsin Rızâ: 361, 370, 380


T. Nâmık Gündüç: 666 Tal'at (Paşa, Sadrâzam): 392, 400,434,436,
T. Onay: 498 840, 895, 991, 1027, 1029, 1168, 1247
T. Roosevelt: 1125 Tal'at (Meb'us): 388
T. Türkoğlu: 494, 501 Tal'at Miras: 806
Tâciser Moray: XXXIX Tayfur: 1054
Tâhir: 96 Tayfur Tarhan (Prof.): 1041
Tâhir Harîmî: 1267 Teoman Baykal: 796
Tâhir Hitit: 499 Teşrîfe Ataöv: 1218
Tâhir Taner (Ord. Prof.): 437, 860, 1083, Tevfik (Binbaşı, M. M. Muallimi): 54, 77,
1198 123, 1086
Tahsin (Paşa, Mâbeyn Başkâtibi): 267, 269, Tevfik (Ticâret ve Nâfia Nâzın): 225, 247
280, 287, 288, 292, 302, 314 Tevfik (Konya Meb'usu): 354
Tahsin Banguoğlu: 614, 628, 631, 633 Tevfik (Dîvâniye Meb'usu): 362, 363
Tahsin Bekir Balta (Prof. Dr.): 544, 640, Tevfik Dâniş (M. M. Muallimi): 332
668, 669, 670, 671, 673, 675, 679, 685, Tevfik Fikret (Şâir): 959, 960, 1014, 1019,
726, 770, 778, 779, 788, 789, 793. 806. 1078, 1247
879, 1202, 1203, 1221, Tevfik Fikret Sılay: 544

1381
Tevfik Nevzad: 1022 Turan Güneş (Prof. Dr.): 671,673,674,676,
Thedule Ribot: 1278 726, 770, 783, 788, 1218
Thomas (Atinalı Filozof): 759 Turgut Erem: 1196
Thomas J. Ennis: 801 Turgut Türkoğlu: 1157
Theodore Cahu: 1282 Turgut Uzus: 795
Todori (Kara, Paşa): 140, 141 Turgut Var: 665
Todoraki (Meb'us): 388 Turhan (Paşa): 313
Tolstoy: 1047 Turhan Feyzioğlu (Prof. Dr.): 614, 640, 644,
Tom Askwhit: 796 667, 676, 677, 775. 788, 806, 884, 890,
Tosun: 60 1222
Troçki: 760 Turhan Onur: 795
Truman: 1139 Türkân Ulutin: 972
Tuğrul Akçura: 796, 797 Türk Kaya Ataöv (Doç. Dr.): 685, 725, 774,
Tullio Murr: 1282 779, 780, 781, 783, 806, 1280
Tuncer Gülensoy: 869

Ubeydullah: 1158 Ulvî Erbay: 641, 685


Ule ( P r o f ) : 789

ü
Üstün Arık: 725, 773

V
V. A. Thomson: 1261 Vedad Râşid Seviğ (Prof. Dr.): 806
Vahdeti: 11 Vedîa Karabey: 936
Vahdi Hatay (Okutman): 640 Vehbi Eralp (Prof. Dr.): 1167
Vartakez (Meb'us): 372, 373, 374, 375, 3 Venizelos: 1158
378, 389, 390 Verlaine: 962, 1108
Vasfî (Meb'us): 410 Veysel Karânî: 1247
Vasfî (Şeyh): 1054 Veysel Şatıroğlu (Âşık): 894, 896, 897
Vâsıf (Enderunlu, Şâir): 5 Vicin (M. M. Muallimi): 122
Vâsıf Çınar (Maârif Vekîli): 1165, 1177 Vildan Âşir Savaşır: 934
Vasos (Yunan Albayı): 253 Vilfredo Pareto: 1257
Vedad Dalokay: 797 Voltaire (Filozof): 328, 1281
Vedad Örs (Okutman): 641, 685

Y
Y. Sâim Atasağun (Dr.): 795 Yaman Törüner: XXXIX
Y. Yazıcı: 499 Yani Melahrinos: 1087
Yahya Kemâl Beyatlı: 975, 1107, 1178, 11 Yanko Mazürüs (Paşa): 97, 107, 109
Yahya Naci (Bulgaroğlu): 12 Yakoviski (Paşa): 959
Yahya Tâhir: 1078 Yavuz Abadan (Prof. Dr.): 596, 597, 598,
Yâkub: 1100 608, 614, 639, 642, 643, 645, 667, 668,
Yâkub: 1234 669, 671, 672, 674, 685, 699, 700, 708,
Vâkub Kadri Karaosmanoğlu; 1104. 11 725, 775, 778, 779, 789, 814, 875, 884,
1110; 1111 1140. 1213. 1214, 1221, 1222, 1223

1382
Yekta: 11 Yusuf Mardin: 968
Yılmaz Altuğ (Prof. Dr.): 806 Yusuf Münir: 100
Yorgaki (Şûrây-ı Devlet A'zâsı): 109 Yusuf Sıdkî (Kadı-asker): 968, 971
Yorgaki Melahrinos (M. M. Müderrisi): Yusuf Tavat: 640
332, 1087 Yusuf Taşfin (Berberi imparatoru): 1247
Yorgi (Yunan Prensi): 1253 Yusufyan (M. M. Muallimi): 122
Yunkers (Prof.): 1099 Yusuf Ziya (Tikveşli, Müderris): 997
Yusuf (Şeyh, Hacı): 1035 Yusuf Ziya Binatlı (Prof.): 898
Yusuf (Miralay): 1080 Yusuf Ziya Ortaç: 958, 960, 1104, 1109,
Yusuf Agâh: 109 1111, 1126, 1130, 1163
Yusuf Akçura: 332, 940, 1088 Yümnî Üresin (General): 830
Yusuf Kâmil (Paşa, Sadrâzam): 79, 85, 97 Yves Lacoste: 1260
Yusuf Kemâl Tengirşenk (Prof. Dr.): 957,
1096

Zâhid Şâmil (Kazan'lı Müderris): 1089 Zîne Arık: 892


Zahir Acar: 739 Ziya (Paşa, Şâir) 13, 162, 211, 825, 1061,
Zâtiye: 911 1247
Zehra. 1185 Ziya: 61
Zekâî Sezgin: XXXVIII, 742, 778, 789, 1232 Ziya (Meb'us): 358, 389
Zeki Anman: 1230 Ziya (Molla, Kasîdeci-zâde): 1070
Zeki Faik Ural (Prof. Dr., General): 614, Ziya Arıkök: 794
640, 685, 726, 773, 1203 Ziya Gökalp: 1004, 1029, 1168, 1176, 1177,
Zeki Gölcüklü: 1207 1178, 1247
Zeki Kuneralp: 806, 938, 940 Ziya Gümrükçü: XXXVIII ,742
Zeki Sabri: 1230 Ziya İshan (Okutman): 640, 685, 1221
Zekiye Üstünel: 1209 Ziyâeddin (Şeyh'ül-İslâm): 1037
Zeynep: 1080 Zohrap (Meb'us): 367, 368, 369, 377, 388
Zîbâ (Hanım): 1100 Zübeyde (Atatürk'ün Annesi): 148
Zihnî (Paşa): 822, 858, 896 Zühdî: 275
Zihnî (Müderris, Hacı): 122, 137, 363, 370, Zühdî (Paşa, Maârif Nâzın): 303
830, 1024, 1041 Zülfî Tiğrel (Meb'us): 363, 368, 499
Zihnî (Dr.): 1116

W
W. M. Davis (Coğrafyacı): 979 Werner: 760
W. Shakespeare: 1197 VVeitling: 760
W. Wunt: 1278 VVhithaker (Miss, Okutman): 644
Wagner: 1247 VVilhelm (Alman İmparatoru): 817
VVallace Cook: 1282 VVilki Kolens: 1279
Walt Disney: 1283 VVilliam James: 1278
Warner Sonbart: 1259 VVilliam Saroyan: 1218
Weber: 760 VVittek: 760
Wels Herbert: 1218 VVoodrovv VVilson: 1215

Xavier de Montepain: 1280, 1282, 1283

-o-
1383
YANLIŞ — DOĞRU
CEDVELİ (*)

Sayfası, Sayfası,
Satırı Yanlışı Doğrusu Satırı Yanlışı Doğrusu

XIX -18 Hazırlanma Hazırlama 5-14 çıkarılılar çıkarılırlar


XXII - 2 İhmali ihmâli 6-5 mürekkep (ve mürekkeb
XXV-4 bu'd-i mücerret bu'd-i mücerred bütün benzerle­
XXXIX - 26 edebiyyet'e ebediyyet'e ri)
2-1 Edebiyyat (ve Edebiyyat 6-7 muhassilik muhassıllık
bütün benzerle­ 7-13 rüştî (ve bütün rüşdî
ri) benzerleri)
2-17 Türk aslen Türk
7-26 hesap (ve bü­ hesab
2-25 Müdür (ve bü­ Müdîr tün benzerleri)
tün benzerleri)
8-32 intihap (ve bü­ intihab
2-32 Bazbazan Bazbanan
tün benzerleri)
3-15 Zülüflü Zülflü
3-34 tîye diye
3-29 tedris (ve bü­ tedris
8-35 eskam eskaam
tün benzerleri)
3-31 Cânib'den te­ 12-4 mahfeline mahfiline
Cânip'ten te­
bahhur bahhur 13-44 Müşâveret Meşveret
3-33 iyd İyd 16-27 ahiren ahiren
3-35 fûnun (ve bü­ fünûn 17-3 Yeteneksizler eskiler
tün benzerleri) 17-26 Hızâne Hazâne
3-36 derste şürekâ dersde şürekâ, 17-30 İslamî Kanunlar Osmanlı Mede­
yekdiğeri yekdiğeri Düsturu nî Hukuku
4-22 güneri günleri 21 -13 tezkere (ve bü­ tezkire
4-34 Arapça (ve bü­ Arabca tün benzerleri)
tün benzerleri)
22-9 Atık (ve bütün Atik
5-1 (Askerî en bü­ (İlmiye rütbele­ benzerleri)
yük hâkim) rinin sonuncu­
26-12 Panaro - Panora -
su, askerlikde
27-9 özü'ünü öz'ünü
Müşir'den ev­
velki rütbe) 27-29 Sisteminde Sisteminden
5-9 Şehit (ve bü­ şehid 27-42 Vaz'ül Vaz'ü
tün benzerleri) 29-35 Kendüsüne Kendüsünde

( ") Bütün gayretime ve dikkatime rağmen, eski nıetîn I erin çokluğu sebebiyle Kitabı, meşhur "mürettib hatâ­
ndan kurtaramadım. Bu İ'tibarla I. ve I I . Cildler'i okumaya başlamadan önce, tashih'lerin yapılmasını
bilhassa rica ederim

— XLVII
13 teshilât-ı sıh- teshilât-ı sahi­ 4 9 - 33 tâ'zim (ve bü­ tazim
hıyyenin (= he (= gerçek tün benzerleri)
sağlık dâvası"- kolaylıklar) 50- 6 (binasında) (binalarında)
nın) âit (ve bütün âid
5 1 - 22
37 Vuku Vuku' benzerleri)
44 lüzum-ı lüzumu 5 2 - 16 Âliyye-i ülûkâ- Aliyye-i mülü-
40 te'kîkine tekidine ne-i kâne
44 Allah-ı Allahu 53- 3 Ceht cehd
21 Memuriyetlerin­ Me'muriyetle- 5 3 - 18 muahadât-ı muâhedât-ı
de rinde 53- 24 (Joloji (Jeoloji
5 tâ'y'ın (ve bü­ ta'yin 57- 17 1959 1859
tün benzerleri) 58 1 M ü s t e i d d a n (ve müstaiddan
40 Say (ve bütün sa'y bütün benzerle­
benzerleri) ri)

44 gûş-hûs gûş-i hüş' 58 3 Mumaileyhim mümâ - ileyhüm

30 İ z a m (ve bütün ızâm (ve bütün ben­


benzerleri) zerleri)

36 (çeşitli) (birkaç) 53 14 harita (ve bü­ harita


tün benzerleri)
39 (kaldırılması) (küçültülmesi)
59 7 lâekal lâakal
42 Umur'u umur-ı
59 14 t â ' t i I (ve bütün tatil
35 hayriyye'ye hayriyye
benzerleri)
14 muzîrin Muzirrin
59 22 tıpkı (ve bütün tıbkı
18 nefer oendegân
benzerleri)
23 nübüîyye (metinden çı­ hutud'dan
61 7 hutut'dan
kacak)
61 •9 â'lâ (ve Lütün a'lâ
24 veya böyle nü- ve bâ lûtuf-hak benzerleri)
büiyye sâye-i ihsan-vâ-
61 •9 ol - o-
ye-i Hazret-i şe-
61 •10 unduğundan lunduğundan
hinşâhî'de
63 2 142.000 18.240
15 İfa (ve bütün îfâ
63 •3 2840 364.80
benzerleri)
27 mütalâa (ve bü­ 64 -19 C e t v e l (ve bü­ cedvel
mütâlâa
tün benzerleri) tün benzerleri)

13 diğer (ve bütün dîger 64 •27 (pek çok âferi- (takdir ve teb-
benzerleri) ne) rik'e)
31 istida (ve bü­ istid'a 64 36 sahîhen sahîhan
tün benzerleri) 65 •15 Sâbih Sabîh
4 ücretlerde ücretler de 67 •5 m e v c u t (ve bü­ mevcud
9 malûmat (ve malumat tün benzerleri)
bütün benzerle­ 67 -13 maâriferverîleri maârif perverî-
ri) leri
12 bâ'zı (ve bütün ba'zı 68 -a mâ'ruz (ve bü­ maruz
benzerleri) tün benzerleri)
12 Şeyhinşâhî Şehinşâhî 70 -26 esâmisi de esâmisiyle

XLVIII
73-19 (ilâve edilecek) nizam ve irâ­ 16ü- 19 Mü- Mükâ -
de - i Seniyye 165- 18 (usul) (uygun görül­
bir gûnâ hâl ve müş)
73-39 husâsâtın husûsâtın 163 •2 kerektiğinden gerekdiğinden
74-7 (Rit'atlû) (Rif'atlû) 165- 0,13 biha baha
77-13 istinas istinaf 173 10 mâ'füvviyyet'- ma'füviyyet'den
83-37 Vesâiresine ve sâiresine den
85-2 Menleh'ül-Emr' Men leh'ül-Emr 174 26 atû - âtı -
95-7 edilmesfine edilmesine 175 4 sinleri sinleri
97-22 î'tibâriyle (ve i'tibâriyle 175- 15 Edip Edîb
bütün benzer­ 175 16 Hâlit Hâlid
leri) 184- 4 Şû'beye (ve bü­ Şu'beye
97-26 görülmeğin görünmeğin tün benzerleri)
105-11 tetkik tasdik 184 23 î'tâ İ'tâ
105-21 muhtaç muhtas 188 35 tesviyesi (öden­ Pâdişâh! şeref
106-34 tahsisata tahsisatına mesi) hakkında müteallik buy-
107-8 inâyeten âtıfeten şeref-vârid o- rularak keyfiyet
107-17 (ilâve edilecek) lan irâde-i mer­ Nezâret-i Müşâ-
Efendi mahsû-
hamet âde-i pâ- rünileyhâ'ya
sen Dâireye
di - teb -
celb ve da'vet-
le Mekteb'in 193- 22 Mukaddimleri mukaddemleri
hâl ve mevkı'i 193- 30 altına altında
sual olundukda İ'dâdiye
196 20 i'dâdi'ye
108-23 bedel hitam bâdelhitam
198 11 Sinn sin
113-17 ıedbiriyye tedrîsiyye bihîn-i
204 6 bilhîn-i
115-27 nesk-i nesak-ı mekteb
206 1 mektep (ve bü­
116-16,1' Son Sınıfına (çıkarılacak) tün benzerleri)
geçenler veya şâ'şaası, me -
203 •10 Şâ'şaası, mü -
122-31 muavini muallimi içtima'
212 -7 içtimâ' (ve bü­
123 - 25 Nûman Nu'man tün benzerleri)
129 48 Cerdesi ceridesi tâli'
213 -4 tâli
130-10 evbâb-ı ebvâb-ı ta'n'e
213 -35 tâ'ne
134 - 28 Selis Mehmed selîs olarak
Mehmed 221 -21 müsabakat (ve müsabaka
bütün benzerle­
135-13 Medû'lünce medlulünce ri)
135 - 22 (dâima duâ) (durmadan ça­ Sü'n - anh sün - anh
222 -1
lışmak)
223 -2 min nin
135-31 tekmil-i tekmili
226 -6 nesk-i nesak-ı
136 - 38 mânevi (ve bü­ ma'nevi
tün benzerleri) 230 -23 bahis bahis

137-34 m'al-memnûniy- maal - memnu- 235 -25 icabını (ve bü­ icâbını
ye niyye tün benzerleri)

140-27 dâ'vet da'vet 239 - 17 hat-ı hatt-ı


146 - 26 mâ'denî (ve bü­ ma'denı 240 -21 (trigometri) (trigonometri)
tün benzerleri) 243 -29 mekaarim-i mekârim-i

— XL-IX -
246 7 î'tâsı (ve bütün i'tası 310 34 Sânî'den sânî'de
benzerleri) 312 37 mezunla - me'zunla -
246 40 mualliminin muallimîn'inin 312 40 t a l i p (ve bütün tâlib
2 4 8 - 14 mücaz mücâz benzerleri)
255- 35 vukuu vuku' 313 5 Vilâyet'den vilâyet'de
255 37 masned-i mesned-i 315 2 sonrada scnra da
257 39 beyn e'l-Vükelâ beyn'el-Vükelâ 316 30 ledeı mütalâa ledelmütâlaa
257 34 ba'd'e'zin (ve ba'dezin 321 27 sıfatı (ve bü­ sıfatı
bütün benzerle­ tün benzerleri)
ri) 322 3 1877 1876
259 29 t a v r - tahakküm­ tavr-ı tahak­ 322 17 ye'nin nin
le kümle gösterlen gösterilen
322 18
259 32 âkliyesi'nin âkliyesi'nin te'hiri
322 20 te'hir-i
260 34 fırsadda fırsatda 331 21 mükâtıbat-ı mükâtebat-ı
263 4 ahz-ı ahd-ı yapıyorlarmış
333 37 yapıyorarmış
264 19 mutlakıyyedden mutlakıyet'den (satırdan tama­
334 31 'den
264 38 ebzerleme ezberleme men çıkarıla­
265 24 bakmaayn bakmayan cak)
265 -27 müvecherat mücevherat 335 30 yolu yolun
268 •37 Ötesi ötesi 340 11 sosya sosyal
271 7 hâl'in hal'ini 341 26 göüldüğü görüldüğü
272 19 şahanede şâhâne de 342 22 bildiriyordu bildiriliyordu
273 13 sebep (ve bü­ sebeb 352 24 nâkis nakıs
tün benzerleri) 355 •40 muhtel-i muhtell-i
275 7 Emini Emmi 356 - 1 daha muvafıktır daha mı muvâ-
283 6 Âlî'ye Âlî'ce fıkdır?
284 15 veçhiyle veçhile 360 36 nihârî (ve bü­ nehârî
287 33 mazbûrun mezbûrun tün benzerleri)
288 28 lâh şorân-ı has­ (satırı tama­ 365 18 vesâid (ve bü­ vesâit
sa müessese­ men çıkarıla­ tün benzerleri)
l e r i n i n kuruluş cak) 368 •5 ıttıratsız ıttıradsız
amaçlarından 369 - 3 1 gelnce gelince
daha ileri
375 •11 bizm bizim
288 -29 mî şirme 378 -15 belâgan belagan
289 •9 Asâir-i Urûban Aşâir-i Urban 382 -15 denilivor deniliyor
289 24 ihdas ve kurul­ İhdas edilmeli 389 - 1 Lâzistan Lâzistan
malı - (kurulmalı)
389 •23 tetkik (ve bü­ tedkîk
294 3 hüs-i hüsn-i
tün benzerleri)
294 41 sabih'ül-hidme sâbık'ül - hidme 393 16 nüdü ile yaşar­ nüdü ve bir
295 -14 rabdedilmiş rabtedilmiş lar; şahısları zümre ruhu de­
299 10 Evrâk-ı havadis (satırdan tama­ fânî'dir; en kuv­ ğildir; bu M e m -
men çıkarıla­ v e t l i zümre te- leket'de bir a-
cak) sânüdleri zama­ sırlık hizmetle -
299 - 1 1 tesi) tesi ile) nın âmân -
304 •37 leylîye leyliyye 402 40 tafsilâtla tafsılâtıyle
405 - 32 evdet avdet 548 4 etmişti etmişdir
411 -34 tâ'limiye - tâ'limiye - 550 26 Muhâlef Muhalefet
421 - 34 bittabi' bittabi' 556 26 hâl hal
427 - 29 Demekki Demek ki 559 17 tarirî tahrîri
433-13 evbâb-ı esbâb-ı 576 36 vâsılardan vâsıtalardan
439-11 İade, Müsâraal iade, müsâbe- 594 12 masıyla siyle
ret sağlamıyor sağlanıyor
596 30
448 -14 lejant Iejand çıkılmak çıkılmaz
599 41
450 - 32 dâ'vâ (ve bü­ dâva ayrındın ayrıldın
604 35
tün benzerleri)
612 18 İ'mâlar İmâlar
453 - 38 menbâ' (ve bü­ menba'
tün benzerleri) 629 16 1., 2., 3. 1, 2, 3
629 18 mer'iyeyet mer'iyet
453 - 41 hatıratı hatıratı
454 - 21 Eb'ül-Ûlâ (ve Eb'ül-Ulâ 630 7 1. ve 2. 1 ve 2

bütün benzerle­ 645 15 b ugünden bugünden


ri) 650 21 imtihanlar imtihanları
455 - 26 re'y'el-ayn re'y'ül-ayn 22 kaplı kapalı
653
456 - 22 Umiye - umûmiye - 36 tedvir tedbir
656
456 - 38 tesisimiz (ve te'sisimiz
671 24 Afrik'nin Afrika'nın
bütün benzerle­ İhan
673 20 İlhan
ri)
674 30 Ideloji ideoloji
457 11 senev-i senevî-i
önceden
680 23 önceden
458 - 21 hıfzussihhat hıfzıssıhhat 9 porta - porto
(ve bütün ben­ 689
24 Hükûmeitnin Hükümetinin
zerleri) 710
El ilmü 732 20 derstebeş dersten beş
461 20 El -ilmü
463 - 24 yetirtirmekte- yetiştirmekte­ 733 24 llemler ilimler

739 26 Ulkme ÜTkmen


dir" dir"
467 -12 muntazamadan muntazamada 8 Doktor Doktora
740
481 - 23 irşatlarda irşadlarda 751 9 kıymet kıymetli
492-1 Makam Bakanı 753 32 modenin modelinin
499- 14 nakil nakil 769 11 Prof. Burhan Prof. Dr. Bur­
502 - 26 çıkardığı çıkarıldığı han
510-3 Şler işler 774 3 kür kürsîsi
512-11 Dönemi'de Dönemi de 777 17 Jeze Jeze
514-20 kişlik kişilik 787 3 eye teye
519-10 (Kürşad, rah­ (Kürşad, rah­ 788 14 Bek ır Bekir
metli) metli)'in
799 38 İşletmesiliğin- İşletmeciliğin­
525 - 27 geleğinı geleneğini de de
527-1 TALİMATNA­ TALİMATNA­ 805 20 Aslan Alsan
MESİ (ve bü­ MESİ
819 39 Sicil-i Sicill-i
tün benzerleri)
gazete 837 5 erece derece
534-13 gazee
544-4 burada buradan 833 6 Maâdif Maârif

Ll —
849-2 çalışmış (1962- Çalışmış oldu­ 949 • 16 faziyetin fazîlet'in
de S.B.F. De­ ğu 949-17 hasâl-i hasâil-i
kanı) 949 - 24 (pençenez) I (pince-nez) =
849 -10 birak biraz binocle]
856 -12 istifâen (ve bü­ isti'fâen 952 - 27 aeâzi arazî
tün benzerleri)
953 - 36 hüvei hallak'ül- hüv'el-hallâk'ül-
864 - 20 ve — bâki (ve ben­ bâkî
869-2 Tayyarpara Tayyar Paşa zerleri)
872-19 Hak'ı (ve bütün Hakk'ı 954-8 tirefâm tîrefâm
benzerleri) 954-12 unutmaz unutulmaz
877-13 vekâtından vefatından 954-14 nazîri nazîr-i
878-13 hatıyle yatıyle 954-15 nev'-i (ve bütün nevi'
383 - 34 kazâ'dır gazâ'dır benzerleri)
892-17 Sarkışla Şarkışla 954-17 dûşine dûş'ine
955-3 Şî'ir (ve bütün şi'îr
893-2 la le benzerleri)
393 - 42 ya parken yaparken 955 - 29 kefalet kefâle
955 - 32 emânet emânât
893 - 45 Necker Becker 957-12 T.B.M.M.'de T.B.M.M.'nde
959-9 risalesi risalesi
902-13 Turquie en Turquie
959 - 35 rahbetine rahmetine
902-15 Legislative Legislatife
963 - 20 yine yine
913-17 şerefi şerefli
972 - 24 kibâr'arı kibâr'iarı
921 - 23 câ'li ca'li
972 - 29 rütbe rütbeye
922-8 bi - hem bî - hem
972 - 41 âcilihû acilühû
928-11 Ahmet (ve bü­ Ahmed
tün benzerleri) 978 - 32 Benoit'da Benoit'da
936 - 34 mezarlığına mezarlığında 984 - 23 sınav sınavı
938 - 42 kütübhâne kütübhâne 985-5 (ilâve edile­ 14 Şubat 1910'
cek) dan 25 Ocak
939 - 31 Mensub sivil 1914'e kadar
(ilâve edile­
cek) giyinmiş iki su­ Mekteb-i Mül-
bay tarafından kiyye Ahkâm-ı
tevkif edilerek Evkaf Müder­
deniz Motoru risliğinde bu­
ile İz - lundu.
939 - 39 mütehhem müttehem 987-1 delâletle dalâletle
940 -19 betbahd'dır. bedbaht'dır 991 - 15 olsaydım olsaydın
944 - 41 iisân-ı Lisân-ı 997-15 sancaklarından sancakdarla-
946-20 irfan irfanı rından

947-11 bağdeten bağteten 999 - 24 berâhîn-i berâhîni

947-19 derûnu derûnî 1002-22 "İhvan'ü's-Sa- "ihvan'üs-sa-


948-3 hayret hayretle fâ" fâ"
948 - 31 bî'vaktıyle bî - vaktiyle 1007-40 tatkîkaat tedkîkaat
948 - 40 dâ'vet da'vet 1010-14 olmasını olmasın

— Lll —
1014-30 tâb-ı tab'ı 1122 •S mütevazı (ve mütevazı'

gideydim bütün benzerle­


1015-22 gideyim
ri)
1018-2 etmiş; etmiş
îmânı 1125 - 2 6 Hekûku Hukuku
1018-31 imânı (ve bü
tün benzerleri) 1127 -27 Ümmet Ümmet

1019-7 delâletdir dalâletdir 1131 -22 Akbabasından Akbabasında

1023-31 usda Us da 1137 27 Sahadaki sahadaki

1025-2 (iham) (iham) 1146 31 yayılmasına yayılmasında

1026-35 kadıylarıyle kayıdlarıyie 1162 6 takti m (ve bü­ takdim


tün benzerleri)
1028-11 tekaudîmi tekaaüdî
1168 •26 hatırlıyordu hatırlatıyordu
1028-12 tekaaüdiyye- tekaaüdime
me 1169 -6 batkı baktı

1029-5 Suphi (ve bü Subhi 1169 •8 imâları (ve bü­ İmâları


tün benzerleri) tün benzerleri)

1032-42 diyebilir denebilir 1169 •13 tehdit tehdid


1033-24 kim ki 1169 -28 Sehbâlar sehpâlar
1037-8 Şeyh-ül-islâm Şeyh ül-lslam 1171 •19 mevrusu mevrus-ı
(ve bütün ben­ 1171 •25 imalı İmâli
zerleri)
1172 -20 ta'lihsiz (ve bü­ tali'siz
1037-23 maal-i maâli-i tün benzerleri)
1040-11 Mebâdisi mebâdisi
1172 •26 i m â n ı n (ve bü­ Imâ'nın
1043-6 Kitâb'ül-Terâ- Kitâb'üt-Terâ- tün benzerleri)
cim cim
1174 •42 değişikliğini değişikliğin
1043-7 El-kav'ül-Cey- El-Kavl'üi-Cey-
yid yid 1175 9 çatınnı çatının
1177 •12 raisonnement raisonnement
1043-13 Kitâb-üs. Kitâb'üs
hucret hacet 1177 •38 târihi târihî
1045-40
1185 25 görek görev
1049-4 anlatdıktan atlatdıkdan
1055-13 olunca olununca 1203 1 müellifât müellifin (=
yazarlar)
1057-22 cihâd cihat
1060-37 sure süre 1232 27 yüzyıllar yüzyıldır
1070-22 ma'ni'dir mâni'dir 1243 11 târihîyye târîhiyye

1076-21 riyazi Riyazi 1252 7 Hafiyesi Hafiyesi

1078-27 Asar-ı Bâkiyye Asâr-ı Bakıyye 1252 24 Ammı Âmı


(ve benzerleri) 1252 26 Harbi Harbi
1080-42 Azade Âzâde 1253 4 bî - bi-
1089-5 Nur-u Nûr-ı 1253- 5,6 meyselün meyselün
1091 - 1 şehidi şehidi
1254 8 Fâni Fâni
1095-21 olura olursa
1255 10 temâsil temâsil
1096-1 münâsebet-i münâsebât-ı
1099-26 târihinden târihden 1255 •32 V'al - Edel V'al - Edeb

1106-1 izdırap (ve bü­ ıztırab 1256 •1 münşaâtı münşeatı


tün benzerleri) 1256 • 11 izatlı izahlı
1107-30 Mademki madem ki 1262 33 ta - tâ-

Lll
İ266 1 izahlı (ve bütün izahlı 1286 •20 Ve'n - v'en -
benzerleri) 1286 24 Nuşşu'al Nuşû'il
1267 21 ledünî-i ledünni 1290 15 savaşından savaşında
1267 31 Menan Menam 1302 1 il ile
1278 41 ümit (ve bütün ümid 1310- 6 tahlili (ve bü­ tahlili
benzerleri) tün benzerleri)
1283 1 la Martine Lamartine 1316 11 kurulu kurulun
1283 17 Eline Elinor 1335 9 topladık toplandık

O ....

— LIV —
M ü c e i l i d o ğ l u
ALİ ÇANKAYA

"Son Asır Türk Târihinin Önemli Olayları ile Birlikde"


YENİ

MÜLKİYE TÂRİHİ
VE

MÜLKİYELİLER
( M ü l k i y e Ş e r e f K i t a b ı )

III. CILD

1860 (1276 R.) — 1923 (1339 R.)

(Atîk) MEKTEB-İ FÜNÛN-I MÜLKİYYE — MEKTEB-İ MÜLKİYYE-İ ŞÂHÂNE


ve
MEKTEB-İ MÜLKİYYE ME'ZUNLARI

MARS MATBAASI - Ankara: 1968 — 1969


III., IV., V. CİLDIeri Teşkil Eden
MEKTEB-İ FÜNÛN-I MÜLKİYYE — MEKTEBİ MÜLKİYYE-İ ŞÂHÂNE
MEKTEB-İ MÜLKİYYE — MÜLKİYE MEKTEBİ
SİYASAL BİLGİLER OKULU — SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
ME'ZUN BÖLÜMLERİ
için
Ba'zı Açıklamalar

1 — 1. Cild'in "(Atik) MEKTEB-İ FÜNÛN-I MÜLKİYYE Kısmı"nda da açıkladığım gibi


1860-1876 yılları Dönemi'nde "Atîk Mülkiye Mektebi" nin verdiği me'zun sayısı kesinlikle
bilinmemektedir. Bu hususda Devlet Arşivi'ndeki "Sicill-i Ahvâl Defterleri"nde, resmî dâi­
reler arşivlerinde, bütün Ansiklopedilerde ve "Hâl Tercemeleri" ile ilgili bütün me'hazlerde
en az üç yıl yaptığım "araştırma" ve "taramalar" sonucunda sözü geçen "KısıırT'ın me'zun
sayısını 147'ye çıkarabildim. Bu sebebledir ki bu Kısım'da, ilk yıl me'zunları olan 1860 yılı
me'zunları hâriç, me'muriyete başlayış târihlerine ve elde edilişe göre bir sıralama yap-
dım.
2 — Gerek Atîk Mülkiyye, gerek Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne veya Mekteb-i Mülkiyye
Me'zunları'nın eski sicil dosyalarına geçirilmiş ve Türk İdare Târihi Literatürü ile bugünün
veya yarının idare âmirleri yönünden "idare san'atı" için büyük önem taşıdığına kanaat
getirdiğim ba'zı "ilginç olayları" « » içinde, eski anlatılış tarzını değiştirmeden, aynen
aldım. Bu kısımları bu açıdan incelemek gerekir.

3 — Me'muriyet unvanları ile eski ilce ve bucakların hangi il ve sancak'a veya livâ'ya
bağlı oldukları da ( ) içinde açıklandı.

4 — Me'zun adları'ndan önce gelen ve (:) ile ayrılan, meselâ, A/1:, A/80:, A/101:
veya 1303: gibi işaret ve sayılar, me'zunların me'zuniyet "sıra numarasf'nı göstermekde
olup, şahıs ve kitap endeksleri için lüzumludur.

5 — ÖNSÖZ'de de açıkladığım gibi, evvelce gönderdiğimiz mektub - sirküler'de bil­


dirilen "muhteva planı"nda değişiklik yapılmış ve:
a) Grup Resimleri için 2. Cild'de belirtilen ayrı bölüm kaldırılmış; bunlar, âid olduğu
yılların başına îzâhlarıyle birlikde yerleştirilmişdir. Böylelikle "Grup Resimleri"nde bulunan
şahıslar için daha pratik bir durum elde edilmişdir.
b) Bunun gibi, "Mülkiyeli San'atcılar Antolojisi", "Mülkiyeli Yazarlar'ın Eserleri Bibli­
yografyası", "Mülkiye Me'zunlarının Mekteb, Okul veya Fakülte Hâtıraları" Bölümleri de
kaldırılmış; yine "pratik olması" ilkesinden hareketle bunlar da me'zun'ların "hâl terceme-
leri"ne eklenmişdir.
6 — Hâl Tercemeleri'ni incelerken bu (5) önemli hususun gözönünde bulundurul­
ması gerekir.
O
1. K I S I M

(Atik) MEKTEB-İ FÜNÛN-I MÜLKİYYE ME'ZUNLARI'NIN


HÂL TERCEMELERİ

1860 (1276 R. ) — 1876 (1292 R.)


A/1 : MEHMED SIRRI (1) Kızılhisar Muhafızı olup "Levend Ağa" adiyle anı­
lan Yusuf Ağa'nın torunu ve İbrahim Ağa'nın oğ­
ludur. 1835 (1251 H.)'de (Rumeli) Koçhisar'da doğ­
du. Sıbyan Mektebi'nde ilk öğrenimini, Medrese ve
Câmi'lerde Arabî öğrenimini tamamladıktan sonra
Çeşme ve Seferhisar'da Mal Müdîrliği Kâtib Refik-
liği'nde; Manisa'da Müftîlik Müsevvidi Maiyyetinde
bulundu. 1859'da açılan Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiy-
ye'ye imtihanla girdi. Burada iki yıl öğrenimden
sonra 18 Aralık 1860'da b i r i n c i l i k l e me'zun
oldu. Buna göre "Mülkiye An'anesi" yönünden ken­
disini, ilk M ü l k i y e l i ve ilk Ağabey
olarak kabul etmek gerekir.
Mülkiye'yi bitirdikden bir müddet sonra,
Kasım 1860 (Şevval 1277)'da 26 yaşında olduğu
halde Meclis-i Muhâsebe-i Mâliye Mazbata
Odası'na mülâzemetle ta'yin edildi. Ekim 1861 (Ramazan 1277)'de 2000 krş. maaş­
la ve Osmanlı Devleti'nde ilk " M e k t e b I i İ d a r e  m i r i " olarak Yanya
Eyâleti dâhilinde bulunan Preveze Kazası Müdîrliği'ne (2) atandı. Buradan sırasiyle: 13 Ni­
san 1865 (1 Nisan 1281)'de Yanya Eyâletine bağlı Delvine Kazası Müdîrliğine nakledildi.
13 Eylül 1867 (1 Eylül 1283)'de Delvine Kazâ'sı kadrosunun Müdîrlik'den Kaymakamlığa
çevrilmesi üzerine Delvine Kazası Kaymakamlığına terfi' etti. 13 Aralık 1868 (1 K. Evvel
1284)'de Ergiri Mutasarrıf Muâvinliği'ne; 13 Nisan 1870 (1 Nisan 1286)'de Narda; 13 Tem­
muz 1871 (1 Temmuz 1287)'de Avlonya; 13 Temmuz 1872 (1 Temmuz 1288)'de 2. defa
Narda Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. 13 Mart 1874 (1 Mart 1290)'de İstanbul Şehre^
mâneti Tahsilat Müdîrliği'ne nakledildi. Aynı yıl, İdare Mesleği'nden ayrılarak 13 Eylül
1874 (1 Eylül 1290)'de Aydın (İzmir) Vilâyeti Meclis-i Temyîz Reîsliği'ne ta'yin ile Adliye
Mesleği'ne geçdi. 13 Mart 1879 (1 Mart 1295)"da Kırkkilise (Kırklareli) Bidayet Mahke­
mesi Reîsliği'ni; 21 Ağustos 1880 (8 Ağustos 1296)'de Edirne İstinaf Ceza Mahkemesi
Reîsliği'ni; 7 Mart 1882 (23 Şubat 1297)'de Diyârıbekir (Diyarbakır), 28 Nisan 1882 (15
Nisan 1298)'de Erzurum, 23 Ağustos 1883 (10 Ağustos 1299)'de İzmir, 26 Kasım 1884
(13 T. Sânî 1300)'de Suriye Vilâyeti Adliye Müfettişliklerini deruhde etti. 18 Aralık 1886
(5 K. Evvel 1302)'da Cezâir-i Bahr-i Sefîd (3) Vilâyeti Bidayet Hukuk Mahkemesi Reîsliği'­
ne; 2 Şubat 1896 (20 K. Sânî 1311)'da Edirne Vilâyeti Adliye Müdîrliği'ne ve İstînaf Hukuk
Mahkemesi Reîsliği'ne nakledildi. Bu son görevinde 14 yıl kaldıkdan sonra 25 Eylül 1909
(11 Eylül 1325)'da yaş haddinden emekliye sevkedildi. İstanbul'da ikaamet etmekde iken
28 Eylül 1915 (14 Eylül 1331)'de Hakkın rahmetine kavuşdu. Ortaköy'de Yahya Efendi Der­
gâhı bahçesine defnedildi. Muhsine Hatîce Hanımla evli idi; Sabriye Hanım'ın ve Edebiyat

(1) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 5.-6. sf.


b) Mâliye Bakanlığı; Emekli iş. M d . Tahsis Dos. Nu. 33348 - 32612
(2) Kaza Müdîrlikleri ile söz konusu Mehmed Sırrı Efendi'nin bu ta'yinine âid B u y r u I t u için I I . Ciid'in
72.-73.-74. sf. larına bakınız.

5
Öğretmenlerinden Agâh Sırrı Levend ile Yargıç Muammer Sırrı Levend'in babasıdır. Rumca
okur, yazar ve konuşurdu. Ûlâ Rütbesi'nin 2. sınıfına kadar yükselmişdi. 4. Rütbeden Os­
manlı Nişanı'na sâhibdi.

A/2 : ABDULLAH (4) 1826'da İstanbul'da doğdu. Mülkiyeye girmeden


önce, dört yıl Trabzon Vilâyeti Defterdarlığı mal
Kâtibliği'nde; Ordu Sancağı Tahrîrat Müdîrliği Başkâtibliği'nde; Hersek İsyânı'nı bastırma­
ya me'mur Hakkı Pasa'nın Dîvan Kâtibliği'nde; Mâliye Nezâreti Varidat Muhasebe
Kâtibliği'nde bulundu. 1859'da açılan Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'nin ilk öğrenicilerinden
olarak Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da 2. olarak me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına
âid bilgi bulunamadı.

A / 3 : M E H M E D SABİT Paşa Enderûn-ı Hümâyun Mektebi hocalarından "Ayaklı


(5) EMîr-İ m î r â n (6) ] Kütübhâne" lakabıyle ün yapmış "Üstâd-ı Kül" Kü-
tahya'lı Hacı Mehmed Servet Efendi'nin oğludur.
1825 (1241 H.)'de İstanbul'da doğdu. Mülkiye'ye girmeden önce, Meclis-i Vâlâ Mazbata
Odası Hulefâlığı'nda (Raportöıiüğü'nde); Meclis-i Âlî-i İcra (Hükümet) A'zâsından İsmail
Pasa'nın Kâtib ve Mühürdarlığı'nda bulundu. Adı geçenin Hekimbaşılığı (Pâdişâhın Baş­
hekimi), Ticâret Nazırlığı ve İzmir Valiliği zamanında da aynı görevi muhafaza etti. 18
Araiık 1860'da Mülkiye'den Üçüncülükle me'zun oldukitan sonra: 17 Nisan 1862 (4
Nisan 1278)'de Resmo, 20 Kasım 1864 (7 T. Sâni 1280)'de Kandiye (Girit) Sancakları
Kaymakamlıkları'na getirildi. Bu görevde terfi' ederek sırasıyle: 30 Nisan 1867 (17 Nisan
1283)'de Yenipazar, 20 Nisan 1870 (7 Nisan 1286)'de Zor, 13 Ocak 1871 (1 K. Sânî 1287)'de
Bağdad Nevâhî-i Mülhaka Mutasarrıflıklarına; 1 Temmuz 1872 (18 Haziran 1288)'de Bağ-
dad Vali Vekilliği'ne; 7 Mart 1875 (23 Şubat 1291)'de Ammâre Sancağı Mutasarrıflığıma;
19 Şubat 1877 (6 Şubat 1293)'de Bağdad Belediye Meclisi Reîsliği'ne; 9 Aralık 1878 (23 T.
Sânî 1294)'de 2. defa Zor, 13 Eylül 1879 (1 Eylül 1295)'de Süleymâniye Sancağı Mutasar­
rıflıkları 'na getirildi. Bu son görevinden 13 Ocak 1881 (1 K. Sânî 1297)'de emekliye sevk
edildi. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

BASILMIŞ ESERİ
I — A - 3 / 1 (1) : Müşevvik'ül-Evlâd (= Doğumun Teşviki)
İstanbul, Matbaa-i Eb'üz^-Ziyâ; 1287 (1871); 76 sf.; 8°

Müderris 1825'de Harput (Elazîz)'da doğdu. Mülkiye'ye girme-


A/4 : MEHMED RÜŞDÎ (7) den önce Medrese öğrenimi yaptı; "Rüûs" alarak
"Müderrislik" payesi kazandı. Varna ve Pravadi'de

(3) Merkezî Rodos Adası olan "Oniki Ada Vilâyeti".


(4) Bak.: Bu Kitab'ın 1. C, 69. sf.'ndaki vesika
(5) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2. C, 6. sf.
b) içişleri Bakanlığı, Özlük iş. Gn. Md. Sic. Şb. Dosya Nu. 42/155
c) Bu Kitab'ın 1, C, 69. sf.'ndaki vesika
(6) Mîr-i mîrân için Bak.: Bu Kitabın l.C.'nin 78. sf.
(7) Bak.: Bu Kitab'ın l . C , 69. sf.'ndaki Vesika

6
ve ba'zı Kazalarda Nâiblik (Şer'î Hâkimlik) yaptıkdan sonra 1859'da Mekteb-i Fünûn-ı Mül-
kiyye'ye girdi ve 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi buluna­
madı.

S a i d
A / 5 : B E H Z A D (8) Muhib Efendi adında bir şahsın azatlı kö­
lelerinden olup 1822 (1238 H.) doğumludur. Mül­
kiye'ye girmeden önce Erzurum ve Sivas Eyâletleri Tahrîrat Başkâtibliği'nde; Meclis-i
Vâlâ Mazbata Odası Hulefâlığı'nda (Raportörlüğü'nde) bulundu. 1859'da açılan Mülkiye'ye
girerek 18 Aralık 1860'da 38 yaşında olduğu hâlde me'zun oldu. Bu sırada rütbesi (sâlise)
idi. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A / 6 : ÖMER KÂMİL (9) 1827'de Gürün'de doğdu. Memleketinde Medrese


öğrenimini gördükten sonra İstanbul'a gelip yeni
açılan Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da 33 yaşında olduğu hâlde me'zun oldu. Bundan
sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 7 : SABİH (10) Tayyar Paşa (?)'nın oğlu olup 1832'de İstanbul'­


da doğdu. Mülkiye'ye girmeden önce Muammer
Paşa (?)'nın Mühürdarlığı'nda (Özel Kalem Müdirliği'nde); Vodina Sancağı'na bağlı ba'zı
Kaza Müdîrlikleri Vekilliği'nde; Dîvân-ı Hümâyun Kalemi Kâtibliği'nde bulundu. Bu görev­
de iken yeni açılan Mülkiye'ye, "Sâlise" rütbesi ile girdi. 18 Aralık 1860'da, yirmisekiz ya­
şında olduğu hâlde me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 8 : M E H M E D İZZET ( 1 1 ) 1830'da İstanbul'da doğdu. İlk öğrenimini mahalle


mektebinde tamamladıktan sonra Bâb-ı Âlî Mek-
tûbî Odası'na maâşsız olarak devama başladı. Buradan Hayreddin Paşa (?)'nın Dîvan Kâ-
tib Refikliği'ne ta'yin edilip me'muriyete girdi. Mektûbî-i Seraskerî Odası (Millî Savunma
Bakanlığı Yazı İşleri Kalemi) Hulefâlığına (Raportörlüğü'ne) nakledildi. Bu görevde iken
yeni açılan Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'ye alındı. 18 Aralık 1860'da, 30 yaşında olduğu hâl­
de, me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 9 : A H M E D NAZİF (12) 1825'de Tırnova'da doğdu. Medreselerde öğreni­


mini tamamladıktan sonra Tırnova Mahkemesi Baş­
kâtibliği'nde; ba'zı Rumeli Eyâletleri Dîvan Kâtibliklerinde; Sofya Ordusu Başkâtibli­
ği'nde bulundu. Bu son görevinde ve Sâlise rütbesinde iken, yeni açılan Mülkiye'ye girdi.
18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Mülkiye öğrenimi sırasında iki yıl içinde pekçok borca gir-

(8) Bak.: Bu Kitab'ın l.C., 69. sf'rtdaki vesika


(9) Bak.: Bu Kitab'ın l.C, 69. sf.'ndaki vesika
(10) Bak.:.Bu Kitab'ın l.C, 69. sf.'ndaki vesika
(11) Bak.: Bu Kitab'ın l.C, 69. sf.'ndaki vesika.
(12) Bak.: Bu Kitab'ın l.C, 69. sayfasındaki vesîka'ya ve 76. sayfaya.

7
diğinden öncelikle bir kaza kaymakamlığına ta'yinine tavassut etmesi hususunda Maârif
Nâzın Abdürrahman Sami Paşa'ya verdiği dilekçesi, sözü geçen Nazır tarafından yazılan;

«Meclis-i Vâlâ Riyâset-i Celîlesine


DevletlO Efendim Hazretleri;
Rütbe-i Sâlise ashabından Tırnovalı Ahmed Nazif Efendi, Mekteb-i Mülkiyye'de İkmât-i
ma'lumât ederek bil-imtihan sınıf-ı a'lâ i'tibâriyle yed'ine şahadetname verilmiş ve müd-
det-i tahsilinde düyûn-ı kesire'ye (pek çok borc'a) giriftar olarak müzayaka hâlinde bulun­
muş olduğundan mumaileyhin münhal olacak bir mahallin kaymakamlığı ile mesrüriyeti
hususu iltimas olunmuş ve sûret-i ifâde'ye nazaran mumaileyhin mukaddemleri (Mülkiye'ye
girmeden önce) ba'zı hidemât'da (görevlerde) dahi istihdam olunduğu anlaşılmış olmağla
ber mûcib-i niyaz istihsâl-i mesrûriyyeti hususuna himem-i âliye-i Riyâsetpenâhileri buy-
rulmak babında 27 Receb (1) 277 (8 Şubat 1861)
Maârif Nâzın
(Abdürrahman) Sami (Paşa)
(İmza)»

tezkire ile kaymakamlığa ta'yin edilmesi rica edildi. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bu­
lunamadı.

A / 1 0 : A B D U L L A H FEYZÎ (13) 1825'de Alâiye (= AlanyaJ'de doğdu. Alâiye'de


Medrese öğrenimini tamamladı. Uzun yıllar Kur'a
Mümeyyizliği (*) görevi ile me'muriyet yaptıktan sonra 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Ara­
lık 1860'da 35 yaşında iken me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A/11 : HİKMET (14) 1833'de İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimi­


ni tamamladıktan sonra Haleb Valisi Mehmed Pa-
şa'nın Mühürdarlığı ile Devlet hizmetine girdi. Hersek İsyanını bastırmaya me'mur Ordu
Karargâhı Maiyyet Kâtibliği'nde ve Rumeli'ndeki ba'zı kaymakam ve müdîrlerin durumlarını
tahkik me'murluğu'nda; Rumeli'de bakaayâ'ya kalmış vergilerin Tahsil Komisyonu Reisliğin­
de; Hâriciye Nezâreti Mektûbî Odası Hulefâlığında bulundu. 1859'da Râbia rütbesi'nde ve
26 yaşında iken Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına
âid bilgi bulunamadı.

A / 1 2 : H Ü S N Î (15) 1825'de İstanbul'da doğdu. Küçük yaşda Saray'a


alındı. Burada Sultan Abdülmecîd'in Başberberliği'ne
(Serberber-i Hazret-i Şehrîyârî) kadar yükseldi. Abdülmecid'den aldığı izin üzerine otuzdört
yaşında iken 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki ha­
yâtına dâir bilgi bulunamadı.

(13) Bak.: Bu Kitab'ın l . C , 69. sayfasındaki vesika.


(14) Bak.: Bu Kitab'ın l . C , 69. sayfasındaki vesîka.
(15) Bak.: 8u Kitab'ın l . C , 69. sayfasındaki vesîka

8
A/13 : REFİK (16) 1842'de İstanbul'da doğdu. Husûsî öğrenim yaptık­
tan sonra onyedi yaşında iken "mücerred kesb-î
ma'iûmât etmek üzere" 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da bitirdi. Bundan sonraki
hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A/14 : AHMED RÜŞDÎ (17) 1827'de Kudüs'de doğdu. Kudüs'de Medrese öğreni­
mini tamamladı. Ba'zı "Kur'a Mümeyyizliği" me'mu-
riyetlerinde bulunduktan sonra İstanbul'a gelerek Bâyezid Cami'i Dersiâmlığı'na ta'yin
edildi. Otuziki yaşında iken, 1859'da Mülkiye'ye girdi. Buradan, 18 Aralık 1860'da me'zun
oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 1 5 : H Ü S E Y İ N H Ü S N İ (18) 1828'de Saruhanlı (Manisa)'da doğdu. Medrese öğ­


renimini Memleketinde tamamlayıp Kaza Nâibliği
(Kadılık) ile Devlet hizmetine girdi. Buradan Mâliye'ye geçdi. Uzun müddet muhtelif ka­
zalar Mal Müdîrlikleri'nde bulundu. 31 yaşında iken, 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık
1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 1 6 : M U S T A F A FAİK (19) 1827'de Sakız Adası'nda doğdu. Sakız'da ilk ve orta


öğrenimini yaptıkdan sonra Sakız Karantina Müdîrli-
ği Kâtibliği ile resmî hizmete girdi. Otuziki yaşında iken İstanbul'a gelip 1859'da Mülkiye'­
ye girdi. Buradan 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi buluna­
madı. Rumca'ya kuvvetle vâkıfdı.

A / 1 7 : M E H M E O S A İ D (20) 1825'de Maraş'da doğdu. Medrese'de öğrenim yapdı.


Adana Vilâyeti ve Maraş Sancağı Muamelât Müdîr-
likleri Kâtiblikleri'nde; bir kaç yıl Tarsus Nâib (Kadı) Vekilliği'nde bulundu. İstanbul'a ge­
lerek Takvîm-i Vekaayi' (Resmî Gazete) Matbaası'na musahhih olarak girdi. Otuzdört ya­
şında iken 1859'da Mülkiye'ye kaydoldu. 18 Aralık 1860'da bitirdi. Arabca'ya vâkıfdı. Bun­
dan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 1 8 : M U S T A F A N E C A T İ ( 2 1 ) 1830'da Elbistan (Maraş)'da doğdu. Medrese'de


öğrenim yaptıktan sonra ba'zı Kadı'lar maiyyetin-
de kâtib olarak bulundu. Yirmidokuz yaşında iken, 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'-
da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

(16) Bak.: Bu Kitab'ın l . C , 59. sayfasındaki vesîka


( *) Kur'a Mümeyyizliği: Bâb-ı Seraskerî ( M i l l î Savunma Bakanlığı )'de bulunan ve her yıl, hangi Doğumlular'ın'
Askere a'lınacağına dâir kur'a çeken Kur'a Meclisi'nin Raportörü.
(17) Bak.: Bu Kitab'ın l . C , 69. sayfasındaki vesika.
(18)
(19)
(20) ' " "
(21)

9
A/19 : ( H a c ı ) ALİ RIZÂ (22) Saray İmamlarından Osman Efendi'nin oğludur. 1824'-
de İstanbul'da doğdu. Ayasofya Câmi'i derslerine
devam edip "riiûs" aldı. Küçük yaşda Saray'a alınarak uzun müddet Sultan Abdülme-
cid'in Annesi Bezm-i Âlem Sultan'ın hizmetinde bulundu. Adı geçen'in vefatı üzerine Bâb-ı
Seraskerî (Millî Savunma Bakanlığı) Mektûbî Odası Hulefâlığına nakledildi. Bu görevde ve
otuzbeş yaşında iken, 1859'da Mülkiye'ye kaydoldu. 18 Aralık 1860'da bitirdi. Me'-
zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1864'de Cebel-i Hadîd, 1865'de Gökçedağ, 1866'da Ada­
pazarı Kazaları Müdîrliklerine; 1868'de Kastamonu Vilâyeti Dîvân-ı Temyiz Başkâtibli-
ğine; 1870'de Bâb-ı Seraskerî Harbiye Dâiresi Me'murluğuna; 1879'da aynı yer Piyade
Dâiresi Tahrîrat Kalemi Me'murluğu'na getirildi. 1883'de Piyade Dâiresi 3. Şu'be Tahrirât
Mümeyyizliğine terfi" etti. 1892'de aynı vazîfede iken mütemayiz rütbesine yükseldi. Bun­
dan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A / 2 0 : S Ü L E Y M A N FEVZÎ (23) 1827'de Kırşehir'de doğdu. Memleketinde bir müd­


det Medrese öğrenimi gördükten sonra otuziki ya­
şında istanbul'a geldi ve 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da me'zıın oldu. Bundan
sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 2 1 : İ B R A H İ M RÜŞDÎ (24) Kırbıyık Mehmed Efendi'nin oğludur. 1831'de Ru-


meli-Yenişehir'de doğdu. Defterhâne-i Âmire (25)
Kâtibi iken 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Sırasıyle: 1861'de Gö­
re (Görice Sancağı - Arnavutluk) Kazası Müdîrliğine; 1862'de 2. defa Defterhâne-i Âmîre
Tatbik Me'murluğuna; 1863'de Sayda (Lübnan) Kazası Arazi Me'murluğuna; 1868'de Haleb
Defter-i Hâkaanî Müdîr Muavinliğine; 1872'de Urfa Sancağı Defter-i Hâkaanî Me'murluğuna
getirildi. Terfi' ederek 1875'de Sakız, 1877'de İslimye, 1878'de Tırhala, 1884'de Burdur, 1886'-
da Niğde, 1892'de Kudüs Sancakları; 1894'de Kastamonu, 1895'de Ankara Vilâyetleri Def­
ter-i Hâkaanî Müdîrlikleri'nde görevlendirildi. Hakkında başka bilgi bulunamadı.

A/22 : YUSUF ZİYA (26) 1833'de Harput (Elazîz)'da doğdu. Bir süre Medre­
se öğrenimi ve Kadı Kâtibliği yapdıkdan sonra yir-
mialtı yaşında iken, 1859'da Mülkiye'ye girdi. Buradan 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Bun­
dan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A/23 : MEHMED ARİF (27) 1827'de Yalvaç (İsparta)'da doğdu. Medrese öğre­
nimi yaptıktan ve bir süre de Nâib (Şer'î hâkim)

(22) Bak.: a) Bu Kitab'ın J.C., 69. sayfasındaki vesîka


b) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 691. sf.
(23) Bak.: Bu Kitab'ın l . C , 69. sayfasındaki vesîka.
<24> Bak.: a) Bu Kitab'ın l . C , 69. sayfasındaki vesîka.
b) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 691. sf.
(25) Defterhâne-i Âmire: Defter-i Hâkaanî Nezâreti (Şimdiki Tapu-Kadastro) kurulmadan önce: Has, Tımar, Zeâ-
met'lerdeki Devlet arazileri ile özel kişilere âid gayr-ı menkul tapu kayıdlarının yapıldığı
dâire.
(26) Bak.: Bu Kitab'ın 1.C 69. sayfasındaki vesîka
<27) ' „

10
maiyyetinde bulunduktan sonra, 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da me'zun oldu.
Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A / 2 4 : S Ü L E Y M A N SİRRİ ( 2 8 ) 1823'de Bafra (Samsun)'da doğdu. Medrese öğreni­


minden ve bir süre de Nâib'lik (Kadı'lık); Gümrük
Me'murluğu yapdıkdan sonra 1859'da, yeni açılan Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiye'ye girdi. 18
Aralık 1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A / 2 5 : M U S T A F A Â S İ M (29) 1822'de Bolu'da doğdu. Medrese öğrenimini tamam­


layıp "icazet" aldı ve Dersiam (= Yüksek Medrese
Öğretmeni) oldu. Herhangi bir yerde görev almayarak, 1859'da yeni açılan Mülkiye'ye gir­
di. 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A/26 : MÜNİR RÂİF (30) Ferik (Korgeneral) Râif Paşa'nın oğlu olup 1832'de
İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Babasının
Mutasarrıf olarak bulunduğu Varna, Şumnu ve Akkâ'da tamamladı. 1859'da yeni açılan
Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Arabca'ya kuvvetle vâ-
kıfdı. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A / 2 7 : A B D U L L A H H A M D İ ( 3 1 ) 1827'de Kazan (Rusya)'da doğdu. Medrese öğre­


nimini tamamladıktan sonra 1859'da Mekteb-i Fü­
nûn-ı Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi
bulunamadı.

A / 2 8 : S Ü L E Y M A N N İ Y A Z İ ( 3 2 ) 1827'de Kalecik (Ankara)'da doğdu. Medrese öğ-


renimi'nden sonra 1859'da Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiy-
ye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 2 9 : A B D Ü R R A H M A N N A F İ Z 1826'da Selânik'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini


(33) Selânik'de tamamladıktan sonra İstanbul'a geldi.
Bâb-ı Seraskerî Tahrîrat Odası Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. Buradan Defterhâne-i
Âmire Mukaabele Odası Kâtibliğine nakledildi. Bu görevde iken 1859'da Mülkiye Mekte-
bi'ne kaydoldu. 18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi buluna­
madı.

11
A / 3 0 : M E H M E D RİF'AT (34) 1820'de Erzurum'da doğdu. Mülkiyeye girmeden ön­
ce "Rikâb-ı Şâhâne Kapucubaşılığı"nda ; Erzurum
Eyâletine bağlı Göle Kazası Müdîrliği'nde; Kars ve Çıldır Gümrük Me'murluklarında; Filibe
Sancağı'na bağlı Sultanyeri Kazası Müdîr Vekilliği'nde; üç yıl kadar da İkinci Ordu Maiyyet
Kâtibliği'nde bulundukdan sonra 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da bitirdi. Hakkın­
da başka bilgi bulunamadı.

A / 3 1 : M E H M E D R Â Ş İ D (35) Halil İbrahim Ağa'nın oğludur. 1826'da Nevşehir'de


doğdu. Memleketinde ilk ve orta öğrenimini tamam­
ladıktan sonra İstanbul'a gelip, önce Gülhâne Hastahânesi imamlığı'na, sonra Defterhâne-i
Âmire Kâtibliği'ne ta'yin edildi. Bu görevde iken 1859'da Mülkiye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da
me'zun oldu. Bundan sonra sırasıyle: 1860'da Konya-Ereğli Kazası Müdîrliği'nde; Hacıbektaş
Memlahası (Tuz İşletmesi) Müdîrliği'nde; 1866'da Akşehir, 1867'de Ilgın, 1869'da Kaş (Antal­
ya), 1870'de Seydişehir, aynı yıl Bozkır, 1872'de Hadim, 1875'de Karaağaç (İsparta) Kaza­
ları Kaymakamlıklarında; 1879'da Konya Ticâret Mahkemesi A'zâlığı'nda; 1882'de Konya,
sonra Kastamonu Vilâyetleri Nüfus Nazırlıklarında (Müdîrliklerinde) bulundu. 13 Ekim 1899
(1 T. Evvel 1315)'da Kastamonu Nüfus Müdîrliği'nden emekliye ayrıldı. 30 Aralık 1899
(17 K. Evvel 1315)'da vefat etti. Şerife Dürriye hanımla evli idi. Firdevs adında bir kızı
vardı.

A/32 : HASAN RÜŞDÎ (36) 1827 doğumludur. 1859'da Mülkiye Mektebi'ne girdi.
18 Aralık 1860'da me'zun oldu. Hakkında başka bil­
gi bulunamadı

A/33 : LATİF (37) Eşref Paşa'nın (?) Azatlı Kölelerinden olup 1828
doğumludur. Eşref Paşa'nın Mühürdarlık hizmetin­
de bulunmakda iken 1859'da Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'ye girdi. 18 Aralık 1860'da me'zun
oldu. Hakkında başka bilgi bulunamadı.

A/34 : MUSTAFA (38) 1820'de Kalkandelen'de doğdu. İlk ve orta öğre­


nimini Memleketinde tamamladıktan sonra İstan­
bul'a geldi. Tanzimat'la birlikde başlayan Avrupa'ya öğrenici gönderme prensibine da­
yanılarak açılan sınavı kazanıp meşhur Şâir ve Gazeteci Şinâsî ile birlikde Devlet
hesabına Fransa'ya gönderildi. Paris'de Matematik öğrenimi yaptıkdan ve Fransızcasını da
ilerlettikden sonra İstanbul'a döndü. Saray-Bosna Rüşdiye Mektebi'ne Müdîr ve Riyaziye
Öğretmeni olarak ta'yin edildi. Burada beş yıl hizmetden sonra 1859'da açılan Mülki­
ye Mektebi Hesab (Aritmetik) Muailimliği'ne getirildi. Mülkiye'de öğretmenlik yapmakla

(34) Bak.: Bu Kitab'ın I.C., 69. sf. ndaki vesîka


(35) Bak.: a) Bu Kitab'ın l . C , 69. sayfasındaki vesîka.
b) Mâliye Bakanlığı Emekli iş. Md. Nu. 29205 Tahsis Dosyası.
c) Sicill-i Ahval Defteri Nu. 132., 455. sf.
(36) Bak.: Bu Kitab'ın l . C , 69. sayfasındaki vesîka.
(37)
(38) Bak.: Bu Kitab'ın l . C , 69. sayfasındaki vesîka.

12
beraber "Ticâret Meclisi A'zâlığı" görevini de yapmakda idi. 1860'da ilk mezunlarla birlik-
de sınavlara girip Mülkiye Mektebinden de diploma aldı. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi
bulunamadı.

A / 3 5 : H Ü S E Y İ N H Ü S N Î (*) Hüseyin Efendi'nin oğludur. 1848'de Hanya (Gi­


rit)'da doğdu. Mülkiye'den mezun olduktan son­
ra sırasıyle: 1882'de Mandemande, 1883'de Eyasu, 1885'de Bere, 1890'da Pulhente
Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. 3. Sınıf Kaymakamlığa terfi' ederek 1893'de Eleşkirt
Kaymakamlığı'na atandı. 1895'de Kiğı Kaymakamlığına nakledildi ise de, tesbit edilemeyen
bir sebeble, burada işe başlamayarak aynı yıl Refahiye, 1901'de Tutak, 1903'de Tercan.
1908'de Revandız (Süleymâniye - Musul) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu son gö­
revinde iken "Tensîkaaf'a tâbi' tutularak 3 Nisan 1912 (20 Mart 1328)'de emekliye sevke-
dildi. Emekli olarak oturmakda bulunduğu İstanbul'da 19 Aralık 1912 (5 K. Evvel 1328)'de
Hakkın rahmetine kavuşdu. Evli olup Tahsin adında bir erkek ve Fatma Ulviye adında bir
kız evlâd babası idi. Arabca, Rumca'ya vâkıfdı.

A / 3 7 : A H M E D H A M D İ Paşa Bağdâdî-zâde Şeyh Süleyman Avnî Efendi'nin oğlu-


dur 1 8 2 8
(= Beylerbeyi) (39) - (1244 H.)'de Kırım-Bahçesaray'da doğdu.
Kırım ve Moskova'da ilk, orta ve lise öğrenimini
tamamladı. 1856'daki Kırım Savaşı'nda Müttefik Fransa Başkumandanı Mareşal Leroy de
Saint-Arnaud'nun Karargâhında Tahkikat Hey'eti Reîs Muâvinliği'nde bulundu. Kırım Savaşı'-
nın sonunda Türk Ordusu ile birlikde İstanbul'a geldi. 1860'da Mülkiye Mektebi'ne girdi.
1861'de me'zun oldu. Bundan sonra sırasıyle: 1861 (1278 H.)'de Maasaray-Vize-Çorlu Kazası
Müdîrliği'ne; 1865 (1282 H.J'de Şarköy, 1867 (1284 H.)'de Akyolu-Burgaz, 1869 (1286 H.J'da
Samakov, 1873 (1290 H.J'de Köstendil, 1877 (1294 H.)'de Gazze, 1878 (1295 H.)'de Mersin
Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Paşa'lığa (= Beylerbeyliğe) terfi' ettirilerek Ekim
1880 (Zilka'de 1297)'de Ergani, Kasım 1888 (R. Evvel 1306)'de Siirt Sancakları Mutasarrıf­
lıklarına atandı. Bu son görevinde iken Şubat 1891 (Receb 1308)'de azledildi. Bundan
sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı. Arabca, Farsça, Fransızca ve Rusça'ya vâkıfdı.

Hatib-zâde Hacı Ali Efendi'nin oğlu olup 1830'da Ürgüp'e bağlı


A / 3 8 : H A S A N T A H S İ N (40) Damsa köyü'nde doğdu. Cami' ve Medrese öğreni­
minden sonra İstanbul'a geldi. Bâb-ı Vâlây-ı Seraske­
rî Mektûbî Kalemi Kâtibliği'ne ta'yin edildi. Bir süre sonra, açılan sınavı kazanarak Mülki-
ye'ye girdi. 1862'de me'zun oldu. Sırasıyle: 1862'de Pirlepe Kazası Müdîrliğine (41); 1864'-
de Kesriye Sancağı Kaymakamlığı'na; 1867'de Selanik Vilâyeti Mektubculuğu'na; 1868'de
Tuna Vilâyeti Merkezi Bosna Sancağı Mutasarrıflığına getirildi. Buradan Adliye Mesleğine

( *) Bak.: a) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil 5b. Dosya Nu. 715
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 9502
(39) Bak.: a) Sicill-i Ahval Defteri, Nu. 132., 455. sf.
b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 22/483.
••(40) Bak.: Sicill-i Ahval Defteri, Nu. 26, 197. sf.
,(41) Bak.: Pirlepe Kazâsı'ndaki hizmetleri için Bu Kitab'ın l . C , 87. sf.

13
geçerek 1875'de İstanbul Bidayet Mahkemesi Ceza Dâiresi A'zâlığına; 1877'de Tuna Vilâye­
ti A'şar Müfettişliği'ne; aynı yıl Adana Vilâyeti Adliye Müfettişliği'ne atandı. 1879'da Yan-
ya, 1881'de Hüdâvendigâr (= Bursa) Vilâyetleri Adliye Müfettişliklerine; 1882'de Der-saâ-
det (İstanbul) İstînâf Mahkemesi A'zâlığına getirildi. Bu son görevinden 1890'da emekliye
ayrıldı. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 3 9 : M E H M E D TEVFİK (42) Çiftçi Debreli Ahmed Efendi ile Münîre Hanım'ın


oğlu, Şâir-Filozof merhum Dr. Rızâ Tevfik'in Babası­
dır. 1830 (1249 H.)'da Selanik Vilâyeti'ne bağlı Cum'a-i Bâlâ Kasabası'nda doğdu. Oğlu Rızâ
Tevfik, İbn'ül-Emîn Mahmud Kemâl İnal'a yazdığı mektubda Babasının hayâtını şöyle an­
latmaktadır (42/b):
«Ben, Hoca Mehmed Tevfik Efendi ismiyle kendi âleminde ma'ruf, fakat Gelibolu'da
meşhur bir âdemin beş evlâdının ilkiyim. Babam (1249 Cümâdelâhire) sinde Makedonya'­
nın Cum'a-i Balâ Kasabasında doğmuşdur. Yirmi yaşında İstanbul'da Fâtih Medresesine
girmiş; 1861 (1278) de icazet almış ve derhal imtihan vererek Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'ye
girüp iki sene sonra şahadetname kazanmış ve derhal sarığı çıkararak 1863 (1280 H.)'de
250 kuruş maaşla Zabtiye Nezâreti Konturato Dâiresine Kâtib olarak girmiş ve aynı za­
manda ba'zı ma'ruf aile gençlerine ders vermekle de meşgul olup muhabbet ve hürmet­
lerini kazanmışdır. Bu zevât-ı kiramın çoğuna ben yetişdim ve inâyât ve himayelerine maz-
har oldum. Bilhassa Mümtaz Efendi-zâde Ali Rızâ Paşa merhum. Babamın pek dostu ve hâ­
misi idi. Babam böyle İstanbul'da üç sene meşgul bulunduktan sonra Münîre isminde bir
Çerkez kızı ile teehhül etmiş (= evlenmiş) ve Yanya Vilâyetinde ba'zı nevâhî (= Bu­
caklar) Müdîrliğinde gezmiş ve terfi'-i rütbe ederek Edirne Vilâyetinde Cisr-i Mustafapaşa
(Edirne) Kazasına Kaymakam nasbolunmuşdur.
Babam, bu Kazâ'da birbuçuk sene oturmuş ve becayiş suretiyle Kırkkilise'ye (= Kırk-
lareli'ne) nakl-i me'muriyet edüp orada da bir sene hizmet etmiş; oradan da aynı suretle
Babaeski'ye gidüp üç sene iki ay kalmış ve yine becayiş suretiyle Cisr-i Mustafapaşa'ya
avdet ve yirmi altı ay daha hizmet ettikten scnra iş'den isti'fâ edüp İstanbul'a dönmüş-
dür.
İstanbul'a geldiğim zaman 1876 Eylül'ü idi. O sene meğer pek tehlikeli bir buhran za­
manı imiş. Biz Rumeli'den İstanbul'a (1875 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda) perişan bir hâl­
de hücum etmeğe başlayan bîçâre İslâm Muhacirlerinin sefalet ve felâketine, o zamanlar,
şâhid olduk. Çünki Bülbüideresi Mezarlığının medhaline nazır (girişine bakan) bir sed üze­
rinde kâin, viran bir küçük evde kira ile oturuyorduk. Babam, bu hangâme-i kıyâmetde bizi
geçindirebHmek için yine hocalığa baş vurdu. Ve o civarda Musevilerle meskûn Dağhama-
.nmda (Sion) Mektebine Türkçe hocası olarak intisab etti. Beni de en küçük çocuklarla
ders okumak üzere bu Mektebe mecânen kabul ettirdi. Bu Mekteb meşhur (Alyans İzrae-
lit) Müessesesâtından idi. 1879 senesine kadar haftada beş defa muntazaman devam ettik.

(42) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 74, 719. sf.


b) Son Asır Türk Şâirleri; İbn'ül-Emîn Mahmud Kemâl İnal; 1508.-1511. sf. lar
c) Talebimiz üzerine, Torunu Sayın Nazif Bölükbaşı'nın gönderdiği ve Arşivimizde saklı 12.8.1965 günlü.
mektup.

14
1879 yılında Maârif Nezâreti, Babamı Beylerbeyi ve Dâvûdpaşa Rüşdiyelerine Kavâid-i
Türkî ve İnşa' Muallimi olarak ta'yin etti. O Mekteblere de yine beraber öğleden sonra
haftada ikişer gün giderdik. On ay da böyle geçtikten sonra, Babama İzmit Müddeî-i Umûmî
Muavinliği tevcih olundu. Bin Dörtyüz kuruş maaş için değil, fakat İstanbul'da cismen
ve ruhen pek fena yorgun düştüğü için kabul etti. Hemen İzmit'e gittik. O zamanlar o gü­
zel Memleket, kaatil bir malarya (sıtma) menba'ı idi. Hepimiz hastalandık. Dört ay zarfın­
da ihtiyar Hoca Hanım gitdi. Yedinci ayda da genç ve dinç Validem vefat etti. Bu felâket'-
den bir hafta sonra pek perişan bir hâlde yine Üsküdar'a döndük. Bir ay dinlendik. Sonra
Babam, bilmem hangi dostunun delaletiyle Nişantaşında Müzîka-i Hümâyun Ferîk'i Necib
Paşanın konağından "Nerkis Edâ" isminde bir Hanımla evlendi. Bu Hanım, Sultan
Murad Saraylılarındandı. Bir ay sonra yine İzmit'e gittik. Beş ay kadar daha oturabildik. Ba­
bamın Makaamâta recası üzerine aynı me'muriyetle Geliboluya nakli tensib olundu. He-
man İstanbul'a döndük ve oradan Gelibolu'ya gittik. Babam hastalıklı bir âdem olmakla be­
raber terbiye-i fikriyem ile meşgul olmaktan fârig olmazdı. 1890'da Pederim Gelibolu'da
"seretan (— kanser)" illetinden vefat etti.»
Resmî sicil kaydında da me'muriyet hayâtı şöyle belirtilmektedir (42/a):
1861'de girdiği Mülkiye'den 1863'de me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1863'd<
Zabtiye Nezâreti konturato Kalemi Kâtibliği'nde; 1864'de Filat, 1865'de Palopogon Kazaları
Müdîrliklerinde; 1868'de Cisr-i Mustafapaşa, 1869'da Kırkkilise (= Kırklareli), 1870'de Baba
eski Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Bu son vazifesinden Maârife geçerek 1875'-
de İstanbul Dâvutpaşa ve Beylerbeyi Rüşdiyeleri Kavâid-i Türkî ve İnşa' Muallimliklerine ge­
tirildi. Bu görevden de Adliye'ye geçerek 1879'da İzmit, 1880'de Gelibolu Bidayet Mahke­
meleri Müddeî-i Umûmî Muavinliklerini îfâ etti. 1888'de azledildi. İki defa evlendi. İlk eşin­
den bir kız ve dört erkek evlâdı oldu. Arabca, Farsça'ya kuvvetle vâkıf olup, Bulgarca ko­
nuşurdu.

A / 4 0 : M E H M E D S E D A D (43) Hasan Efendinin oğlu olup 1838'de İstanbul'da doğ­


du. 1861'de girdiği Mülkiye Mektebi'nden 1862'de
me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1862'de Boyâbad, 1866'da Yenice Kazaları Müdîrlikleri'ne;
1863'da Selanik Belediye Reisliği'ne; aynı yıl Eğribucak Kazası Kaymakamlığına; 1872'de
Selanik Vilâyet Matbaası Müdîrliği'ne; 1873'de Avrethisarı, 1877'de Elbasan, 1879'da Pınar-
hisar, 1880'de Zeytun, 1882'de Antakya (.= Hatay), aynı yıl Kilis, 1886'da İskenderun,
1887'de 2. defa Antakya, 1889'da Ayıntab (= Gaziantep), 1894'de Yenipazar Kazaları Kay­
makamlıklarına getirildi. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi elde edinilemedi.

A / 4 1 : M E H M E D ŞÜKRÎ (44) Ali Rızâ Efendi'nin oğludur. 1840 [1256 H.J'da Bul­
dan (Denizli)'da doğdu. 1862'de Mülkiye'den me'zu­
niyetini müteâkıb; 1000 krş. maaşla Kur'a Mümeyyizliği'ne ta'yin ile Devlet hizmetine girdi.

(43) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri, Nu. 10, 275. sf.


(44) a) Sicill-i Ahvâl Defteri, Nu. 18, 143. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 29450, 29176

15
1863 (1280 H.J'de bu görev'den ayrılıp yedi yıl açıkda kaldıkdan sonra 1870 (1287 H.)'de
1800 krş. maaş ile Tuna Vilâyetine bağlı Mengaliye Kazası Kaymakamlığı'na ve aynı yıl fah-
riyyen aynı Kaza Belediye Meclisi Reîsliği'ne; 1875 (1292 H.)'de Varna Sancağını teşkil
eden «beş Kaza dâhilinde devir ve seyahatle vuku'u melhuz olan cinayetleri tahkik etmek
üzere Seyyar Müfettişlik nâmıyle ihdas olunan me'muriyete tayin olunmasından dolayı»
Kaymakamlıkdan ayrıldı. Sözü geçen Müfettişliğin kaldırılması üzerine, altı ay açıkda kalıp
1876'da Tuna Vilâyeti Dîvân-ı Temyîz-i Cinayet Şu'besi Reîsliği'ne; 1877'de Evkaf Nezâreti
Senedât Dâiresi Me'murluğu'na nakledildi. Eylül 1878 (Ramazan 1295)'de Lüleburgaz Kay­
makamlığı'na ta'yin edildi ise de sözü geçen Kazanın, 1877 Rus Savaşı sonucu Rus işgaa-
linde bulunması sebebiyle göreve başlayamayıp üç ay kadar Çorlu'da oturdu; buradan Mart
1879 (R. Evvel 1296)'da 1800 krş. maaşla Kütahya Sancağı'nın Simav Kazası Kaymakamlı­
ğı'na nakledildi; bu görevden Haziran 1881 (Receb 1298)'de azledildi. Sekiz yıl açıkda
kaldıktan sonra Ocak 1889 (C. Evvel 1306)'da 1250 krş. maaşla (O zaman) Aydın (denen,
şimdiki İzmir) Vilâyetine (şimdi Manisa İli'ne) bağlı Kırkağaç Kazası Kaymakamlığı'na
atandı. Mart 1890 (Receb 1307)'da Eşme Kazası Kaymakamı ile "becayiş" edildi.
«Mumaileyh hakkında tevali eden şikâyât üzerine (İzmir Vilâyetinden) gönderilen (Tah­
kik) Me'murun (un) icra ettiği tahkîkatda: Bundan üç sene evvel, Küre Nâhiyesi'nde
(— Bucağında) bir ufak çömlek içinde zuhur eden dörtyüz aded altun ve gümüş meskû-
kât-ı atika'mn (eski paranın) kendi müsâhamasıyle telef olduğu ve umûr-ı nâfia için cem'
«dilen (toplanan) iânâtın maksaddan gayrı işlere sarfına ve istifâde-i zâtiyyesi için birta­
kım arâzi-i memlûke'nin ziyama sebebiyet verdiği ve hevâ ve hevesine fevkalâde inhima­
ki hasebiyle ef'âl-i gayr-ı meşrûa'da bulunduğu mütevâtir bulunması cihetiyle azli, İzmir
Vilâyetinden iş'ar olunması ve icrası lâzım gelen muâmele'nin ta'yîni zımnında evrâk-ı
müteallıkası Şûrây-ı Devlet'e havale kılınmasına mebni» 27 Aralık 1894 (14 K. Evvel
1310)'de azledilmişdir. Muhakemesi sonunda: Yapılan ihbarların "kavl-i mücerred'de"
bulunduğu anlaşılması üzerine "men'i muhâkemesi"ne ve "cevâz-ı istihdamına (= yeni­
den me'muriyete alınmasına)" karar verilmesi üzerine, Ekim 1899 (Eylül 1315)'da 1575 krş.
maaşla Nalût (Trablusgarb) Kazası Kaymakamlığı'na ta'yin edildi. Buradan Eylül 1901
(Eylül 1317)'de Gadames (Trablusgarb) Kazası Kaymakamlığına nakledildi. Bu Kazanın
havasıyle imtizaç edemediği doktor raporu ile sabit olduğundan, Haziran 1903 (Hazi­
ran 1319)'de 2250 krş. maaşla İmâdiye (Musul) Kazası Kaymakamlığına nakledildi-

Tedavi için sözü geçen Gadames Kazâsı'ndan bu Kazâ'nın bağlı olduğu Mutasarrıflık
Merkezine nasıl geldiğine, uzun müddet nasıl maâşsız ve perişan hâlde bırakıldığına dâir
"Mülkiye Tekaaüd Nezâreti (= şimdiki Emekli Sandığı'nın ilk şekli olan teşkilât)" 'ne
verdiği dilekçeyi, o devirde idare âmirlerinin, dolayısıyle taşra me'murlarının hangi şart­
larda bulunduğunu, bugünkü kuşaklara bir nebze olsun anlatabilmek amaciyle, aşağıya
asliyle birlikde geçirmeyi Sosyal Hayâtımız ve İdare Târihimiz yönünden faydalı buldum:

«Mülkiyye Tekaaüd Nezâreti Celîlesi Huzûr-ı Sâmîsine


Ma'ruz-ı Çâkerleridir ki,
Kulları Gadames Kaymakamlığında iken vücûd-ı âcizâneme arız olan hastalıkdan do­
layı üç-dört man meflıîcen Hükümete çıkamadığımdan tabii yerime ahar Kaymakam ta'yin

16
kılındı. Çâkerleri ise, Kazâ-i mezkûrdan aldığım rapor ile tabut içinde olarak kemâl-i me­
şakkatle Livâ'ya (Mutasarrıflık Merkezine) gelüp iztırârî isti'fâya mecbur oldum. Dersaa-
det'e (İstanbul'a) geleli yedi-sekiz mah (ay) dan beru müdâvat (tedavi) olunmakda isem
de halâ matlub derecede sıhhat bulamadığımdan oniki nefer ayalim (aile ferdleri) ile bilâ
idare ve nafaka mağduren kaldım. Dâhiliye Nezâreti Celîlesinden üç mah'dan berû iki
defa isti'lâm olunarak (sorularak) bu defa Nezâret-i Celîlelerine cevâbı verildi. Bu kerre
dahî ma'zuliyet maaşına nail olamayacak olursam külliyyen idaresiz ve nâçar bir hâlde
kalacağım tabiî ve yirmibeş senelik bendegânın büyük sefalet içinde bulunmasına Ulül-emr
Efendilerimizin de kaail olamayacağı bedihî olduğu cihetle netice-i hasenenin tez vaktin­
de is'âfını Nezâret-i Âsafânelerinden istirham ve iktizâ eden mahalle emir ve havale buy-
rulmasım istid'a eylerim. Ol babda ve her hâlde emr-ü ferman Hazret-i Menleh'ül-emrin-
dir.
| 21 Şubat 1317
Godames Kazası Sabık Kaymakamı
Mehmed Şükrî Bin Ali Rizâ
(Mühür)»

| Ekim 1904 (T. Evvel 1320)'de İmâdıye Kayma­


kamlığından da azledilerek ayrıldı. Dört yıl
kadar ma'zuliyet maaşı alarak açıkda kaldık-
dan sonra 22 Eylül 1909 (8 Eylül 1325)'da
898 krş. maaşla emekliye sevkedildi. 13 Ka­
sım 1917 (30 T. Evvel 1333)'de İstanbul-Kar-
tal'da vefat etti. Seher ve Asiye Hanımlarla evli idi. Behçet, Âsaf adlarında iki erkek, Na-
zife ve Saadet adlarında iki kız evlâd babası idi. Kaymakamlıkda gösterdiği başarılı çalış­
masından dolayı 1900 (1317 H.)'de 4. Rütbeden Nişân-ı Osmânî ihsan buyrulmuşdur. Arab-
ca okur, yazar ve konuşurdu.

A / 4 2 : S Ü L E Y M A N HASBÎ ( 4 5 ) Hacı Hafız Efendinin oğlu olup 1827'de Pravişta


(Selanik)'da doğdu. Medrese öğrenimini yapıp "ica­
zet" aldı. 1862'de girdiği Mülkiye'den 1864'de me'zun olduktan sonra sırasıyle: 1864'de
Akyolu, 1866'da Cisr-i Ergene (= Uzunköprü), 1869'da Zagra-i Atîk (= Eski Zagra), 1872'-
de Kırkkilise, 1873'de Dimetoka, 1875'de Leskofça Kazaları Kaymakamlıklarında bulundu.
1876'da Maârife geçerek Gülhâne Askerî Rüşdiyesi Sarf-ı Türkî (Türkçe Gramer), 1877'de
Dârülmuallimîn (Erkek Öğretmen Okulu) Arabî, Fâtih Rüşdiyesi Coğrafya Muallimliklerine
getirildi. Bu vazifeden tekrar idare mesleğine dönerek 1878'de Ayıntab (Gaziantep) Kazası
Kaymakamlığına ta'yin edildi. Ehliyeti gözönüne alınarak 1881'de Sultan 2. Abdülhamid'in
Özel Kâtibliği'ne (Sırkitâbî-i Hazret-i Şehriyârî) nakledildi. 1890'da Mâbeyn Başkâtibliği'ne
(Serkitâbî-i Hazret-i Şehriyâri) terfi' etti. 1891'de bu görevden ayrıldı. 1911 (1327 R.)'de
İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu.

(45) Bak.: Sicill-i Ahval Defteri; Nu. 146, 271. sf.

17
BASILMIŞ ESERLERİ

|| — A - 4 2 / 2 (1) : Tafsîl-i Tavzih'ül-Kavâid'il-Fıkhiyye v'el - Usûliyye fi Evvel'il-Mecel-


let'il-Ahkâm'il-adliyye
İstanbul, Matbaa-i Osmaniye; 1297 (1881); 258 sf.; 8°
A - 42 / 3 (2): Kitâb-ı Mirkaad-ı Merâtıb-ı llm-i Ledün fi Menâkıb-ı Abdiilkaadir-î
Geylâni
İstanbul, Matbaa-i Osmaniye; 1300 (1884); 312 sf.; 8"
A - 42 / 4 (3): Umdet'üs-Sâlihîn fi Tercemet-i Gunyet'üt-Tâlibîn
istanbul, Matbaa-i Osmaniye; 1303 (1887)
1.C.: 10 + 294 sf. \
2.C•: 7 + 283 sf. /
A - 42 / 5 (4): Şerh ve Terceme-i Delâil-i Abdülkaadir-i Geylâni
İstanbul, Şkt. Mürettibiye Mat.; 1306 ('»890); 200 sf.; 8°
A - 42 / 6 (5): Tadir'ül-Enâm fi Ta'bîr'il-Menâm (Abdülgani en-Nâbulusî'den tere.)
İstanbul, Hilâl Mat.; 1306 (1890)
I.O.: 30 + (1-819 tek numaralar)
2.C.: 30 + (1-800 çift numaralar)

A / 4 3 : M E H M E D TÂHİR ( 4 6 ) Özlü-zâde Mehmed Ali Efendi'nin oğlu olup 1842'de


Batum'da doğdu. 1861'de girdiği Mülkiye'den 1863'de
me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1867'de Seyyid Battalgâzi Nahiyesi (Bucağı) Müdîrliğine;
1871'de Ricâl'ül-Maân, 1874'de Ebû-Kemâl, 1878'de Ünye, 1879'da Bacıl, 1890'da İpsala,
1892'de Muarret'ün-Nu'man Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bundan sonraki hayâtına
âid bilgi bulunamadı.

A / 4 4 : İ B R A H İ M SABRİ (47) Alaybeyi-zâde Mehmed Şerif Bey'în oğludur. 1828'de


İstanbul'da doğdu. 1842'de Samokovcuk Gülle Dö­
kümhane Kalemi Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. 1844'de İğneada Gülle Anbarı, 1845'de
Pravişta Dökümhanesi Kalemleri Kâtibliklerine nakledildi. 1861'de girdiği Mülkiye'den
1863'de me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1863'de Bâb-ı Zabtiye İstimlâk Dâiresi Me'murlu-
ğu'na ta'yin edildi. Buradan İdare Mesleği'ne geçerek, 1864'de Serfiçe, 1867'de İpek, 1869'da
Yakova Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. 1872'de Diyârbekir Vilâyeti Temyiz Divânı 2.
Reîsliği'ne; 1873'de İskenderun Kazası Kaymakamlığı'na; 1874'de Birecik Kazası A'şâr İhale
Me'murluğu'na; 1875'de Birecik, 1876'da Elbistan, 1877'de Debre-i Zîr, 1879'da Kalkande-
len, 1882'de Zeytun, 1886'da Elbistan, 1889'da Laros Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi-
Bundan sonraki hayâtına âid bilgi elde edinilemedi.

(46)' Bak.: Sccill-i Ahvâl Defteri; Nu. 25, 187. sf.


(47) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 795. sf.

18
A / 4 5 : ALİ NUSRET Paşa G i r i t Merigelenlerinden Dimyanaki Sermed Ağa'nın
(= Rumeli B e y l e r b e y i ) (48) oğlu olup 26 Ocak 1846 (13 K. Sânî 1262)'da
Girit-Hanya'da doğdu. Hanya Rüşdiyesi'nde orta öğ­
renimini tamamladı. Mülkiye'den me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: Mart 1868 (Şubat
1284)'de 750 krş. maaşla İskefiye Sancağı Meclis-i İdare Türkçe Kâtibliği'ne; Ekim
1871 (T. Evvel 1287)'de aynı yer Başkâtibliği'ne; Ekim 1878 (T. Evvel 1294)'de 1910
krş. maaşla aynı Sancak, Eylül 1879 (Ağustos 1295)'da Resmo Sancakları Tahrîrat Mü-
dirliklerine; Ocak 1884 (K. Evvel 1300)'de 1300 krş. maaşla Aydın (İzmir) Vilâyeti'nin
Bayındır Kazası Kaymakam Vekilliği'ne; Ekim 1885 (Eylül 1301)'de 1250 krş. maaşla Seli­
ne (Girit-Hanya), Kasım 1886 CT. Evvel 1302)'da Yerepetre veya Pertire, Şubat 1887
(K. Evvel 1303)'de aynı maaşla Araç (Kastamonu), Temmuz 1888 (Haziran 1304)'de aynı
maaşla Taşköprü, Mayıs 1889 (Mayıs 1305)'da aynı maaşla Boyâbad (Kastamonu), Eylül
1890 (Eylül 1306)'da aynı maaşla inegöl (Hüdavendigâr = Bursa) Kazaları Kaymakamlık­
larına getirildi. Ekim 1891 (T. Evvel 1307)'de 3000 krş. maaşla Resmo Sancağı Mutasarrıf­
lığına yükseltildi. Bu vazifede iken Haziran 1893 (Zilka'de 1310)'de, başarıları ve ehliyeti
göz önüne alınarak rütbesi "Paşa (= Rumeli Beylerbeyi)" 'lığa yükseltildi.
«Livâ-i mezkûr (Resmo Sancağı) Cezire (Ada) ötedenberi zuhur eden harekât-ı ba-
ğıyâne'nin (Rum şakilerinin) cevelângâhı (dolaştıkları yer) bulunduğu cihetle buradaki Mu­
tasarrıfın, Müslüman ve Hıristiyan unsurları nezdinde sâhib-i nüfuz olması lâzımeden
bulunduğundan, halbuki Paşâ-i Mumaileyh (söz konusu Ali Nusret Paşa) ise dürüst (sert)
muâmeleleriyle kazandığı su'-i şöhret (kötü şöhret) ve hakkında ekser ahâli tarafından
hâsıl olan nefret sebebiyle nüfuzu zail (otoritesi kayb) olduğundan» bahisle Girit Vâlili-
ği'nin teklifi üzerine Eylül 1894 (Ağustos 1310)'de 1000 krş. ma'zûliyet maaşı verilerek az­
ledildi. Bir yıl kadar açık maaşı aldıkdan sonra Kasım 1895 (T. Sânî 1311)'de 4000 krş.
maaşla Ergani (Diyarbekir) Sancağı Mutasarrıflığına ta'yin edildi. Bu vazifeden aynı maaş­
la Mayıs 1898 (Nisan 1314)'de Cebel-i Garbî (Trablusgarb) Sancağı Mutasarrıflığı'na;
Eylül 1899 (Eylül 1315)'da 10000 krş. maaşla Hudeyde (Yemen) Mutasarrıflığıma nakledil­
di. Bu vazifede iken hastalanarak Haziran 1900 (Haziran 1316)'de isti'fâ etti. 5000 krş.
ma'zûliyet maaşı verilmek suretiyle dört yıla yakın istanbul'da tedavi gördükden sonra
Ekim 1904 (T. Evvel 1320)'de 5400 krş. maaşla Dedeağaç (Edirne), Mayıs 1906 (Nisan
1322)'da 6480 krş. maaşla Midilli Sancakları Mutasarrıflıklarına gönderildi. Bu görevde
iken de "ma'zeret-i meşrûasından nâşi (= haklı özründen dolayı) " 6 Ağustos 1908 (23
Temmuz 1324 = 2. Meşrûtiyet'in i'lân edildiği gün)'de isti'fâ ederek ayrıldı. Kısa bir müd­
det açıkda kaldıkdan sonra "Kendisinin erbâb-ı iktidar'dan (= başarılı bir kimse) " olma­
sı nazara alınarak, Ekim 1908 (Eylül 1324)'de 15000 krş. maaşla Ma'mûret'ül-Azîz (Elâzığ)
Vâliliği'ne getirildi.
«Müşarünileyh hakkında tevâlî etmekde olan şikâyetlerden dolayı me'muriyetinin de­
vamı muvâfık-ı maslahat olamayacağına binâen azli ile yerine bir münâsibinin ta'yini» için

(48) Bak.: a) Sici.ll-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 757. sf.


b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 10, 757 sf.
c) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosyası Nu. 42032

19
Dâhiliye Nezreti'nden Meclis-i Vükelâ'ya (Hükûmet'e) yazılan tezkere üzerine 4 Ağustos
1909 (21 Temmuz 1325)'da azledildi. Bir müddet açık maaşı aldıktan sonra, 9 Ekim 1909
(25 Eylül 1325)'da, kendi isteği üzerine emekliye ayrıldı. Rumcaya çok kuvvetle vâkıfdı.
1894'de 3. Rütbeden Mecîdî 1896'da 3. rütbeden Osmânî, 1897'de 2. rütbeden Mecîdî nişan­
ları ile taltif edildi.

A / 4 6 : M E H M E D R A M İ Z (49) Mehmed Şemsi Efendi'nin oğlu olup 1838'de Bursa-


Yenişehir'de doğdu. 1862'de girdiği Mülkiye Mekte­
binden 1864'de me'zun oldukdan sonra sırasıyle: Hüdâvendigâr (Bursa) icra Dâiresi Me'-
murluğu'na; 1866'da Emirali (= İmralı Adası), 1867'de Şaphane (Edirne Vilâyeti), 1868'de
Gediz (Kütahya Sancağı), 1869'da Şuhut (Afyon) Nahiyeleri (Bucakları) Müdîrliklerine geti­
rildi. Terfi' ederek 1872'de Kantara (Suriye), 1873'de Parga (Yanya), 1875'de Meçova,
1876'da Çatalca, 1878'de Kardiça, 1879'da Alasonya (Arnavutluk), 1889'da Kerpe, 1890'da
Bartın, 1894'de Vize, 1898'de Gemlik, 1899'da Ordu (Şimdiki Ordu İli bu târihte Trabzon
Vilâyetine bağlı kaza idi), 1900'de Gebze Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bundan son­
raki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A/47 : ABDÜLVÂHİD (50) Ergirili Seyyid Ağa'nın oğlu olup 1839'da Ergiri'de
doğdu. 1862'de girdiği Mülkiye Mekrebi'nden 1864'de
me'zun oldukdan sonra sırasıyle; 1866'da Tergovişte (Kosova) Kazası Müdîrliği'ne gönde­
rildi. Bu görevde terfi' ederek 1869'da Nevesin, 1871'de Nevesel, 1874'de Vişgrat Kayma­
kamlıklarına getirildi. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A/48 : ALİ RÂSİH (51) Haleb'li Ali Bey'in oğlu olup 1843'de Sapanca'da doğ­
du. 1864'de Mülkiye Mektebi'nden me'zun olduktan
sonra sırasıyle: 1866'da Pazarcık (Bilecik) Nahiyesi Müdîrliğinde; 1869'da Bolvadin Kazası Mal
Müdîriiği'nde görevlendirildi. Bu vazifede iken terfi' ederek 1875'de Ezenbol, 1877'de Yenişe­
hir (Bursa), 1880'de Akova (Kosova), 1881'de Yakova, 1884 Yeni Varoş, aynı yıl 2. defa Ya-
kova, 1885'de İştip (Kosova), 1893'de Taberiye (Beyrut), 1894'de Hısn'ül-Ekrad (Beyrut),
1895'de Merciiyyûn, 1897'de Nasıra, 1898'de Safed, 1900'de Sur, 1901'de Bergama, 1903'de
Alaşehir, 1905'de Karaburun (İzmir) Kazaları Kaymakamlıklarında bulundu. Bu son vazife­
sinde iken yaş haddinden emekliye ayrıldı. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunama­
dı. Torunu, Mardin (1969) Valisi Celâl Kaya Çan'a bu hususda yazılan üç mektuba cevap
alınamadı.

A/49 : ALİ ŞEVKİ (52) Mehmed Tevfik Efendi'nin oğlu olup 1843'de İbradı'da
doğdu. 1865'de Mülkiye'den me'zun olduktan sonra sı­
rasıyle: 1866'da Konya Vilâyeti Mektûbî Kalemi Kâtibliği ile D«vlet hizmetine girdi. Bu görevde

(49) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 18, 155. sf.


(50) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 96, 459. sf.
(51) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 25, 295. sf.
(52) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 479. sf.

20
terfi' edip 1868'de Anamur Kaymakamlığına; 1869'da Erzurum Vilâyeti Merkez Sancağı
Meclis-i Temyiz 2. Reisliği'ne; 1872'de Koyulhisar (Sivas), 1873'de Milas (Muğla), 1879'da
Boğazlıyan (Yozgat), 1883'de Garbîkaraağaç (Giresun), 1888'de Mudurnu (Bolu), 1889'da
Bor (Niğde), 1891'de Bozkır (Konya) Kazaları Kaymakamlıklarına gönderildi. Bu son gö­
revinde iken 10 Kasım 1892 (19 R. Ahir 1310)'de Hakkın rahmetine kavuşdu. -

A/50 : İSMAİL (53) Mustafa Efendi'nin oğlu olup 1844'de Erzincan'da


doğdu. 1864'de Mülkiye'den me'zun olduktan sonra
"lophâne-i Âmire Muhasebe Kalemi Me'murluğuna ta'yin olunduğuna dâir kayıddan başka,
araştırmalarıma rağmen, hakkında bilgi bulamadım.

A/51 : ABDÜLVEHHÂB (54) Abdülkaadir Efendi'nin oğlu olup 1839'da Bağdad'da


doğdu. 1865'de Mülkiye'den me'zun olduktan sonra sı-
rasıyle: Aynı yıl Humus (Suriye) Merkez Nahiyesi (Bucağı) Müdîrliğine ta'yin edildi. Buradan
terfian 1867'de Havran, 1868'de Taberiye (Suriye), 1874'de Baalbek (Suriye), 1879'da Lice
(Diyârbekir), 1882'de Yerim, 1884'de Zeydiye (Yemen), 1886'da Hâceriye, 1888'de Adeyin,
1889'da Sur, 1892'de Haras Kazaları Kaymakamlıklarına gönderildi. Son vazifesinde iken
Eylül 1893 (Safer 1311)'de Hakkın rahmetine kavuşdu.

A/52 : HALİL BEDRİ (55) Grebine Müftîsi Feyzuliah Efendi'nin oğlu olup 1839'-
da Grebine Kazasına bağlı Hisar Köyü'nde doğdu.
1865'de Mülkiye'yi bitirdikten sonra sırasıyle; 1867'de Aydın (İzmir) Sancağı'na bağlı Ka-
rahayıt Nahiyesi Müdîrliğine gönderildi. Terfi' ederek 1868'de Aydın Sancağı Meclis-i Hu­
kuk Başkâtibliğine; 1878'de Aydın Sancağı Bidayet Mahkemesi Başkâtibliğine; 1887'de aynı
Sancak Bidayet Mahkemesi Mukaavelât Muharrirliği'ne (= Noterliğine) getirildi. 1902
1318 R.J'de Bozakyol Nahiyesi Müdîrliği'ne; Eylül 1903 (Eylül 1319)'de Cezâir-i Bahr-i
Sefîd (Rodos) Vilâyeti İstînâf Mahkemesi Başkâtibliği'ne; Mayıs 1907 (Nisan 1323)'de
Edirne Vilâyeti İstînaf Mahkemesi A'zâlığı'na atandı. Bu vazifede iken 2. Meşrûtiyet'in
Hânından sonra yapılan "me'mur tensîkaatı"na tâbi' tutularak 22 Ocak 1909 (8 K. Sânî
1325)'da 479 krş. maaşla emekliye sevkedildi.

(Hacı) İbradı Kasabası ilerigelenlerinden Hacı Mûsâ-zâde


A / 5 3 : M E H M E D SÂDIK (56) Mustafa Şükrü Efendi'nin oğlu olup 1835'de İbradı'da
doğdu. İbradı Sıbyan Mektebi'nde, Medresesi'nde o-
kudukdan ve "İcazet" aldıkdan sonra 1851 (1267 R.)'de maaş yerine arazi âidâtı (*) ile Lazkiye

(53) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 60, 189. sf.


(54) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 26, 389. sf.
(55) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 137, 305. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 13739
(56) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 711. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosyası Nu. 18516, 28666, 29248
(*) Toprak Mahsulleri Vergisi olan A'şâr'ın o kazaya düşen mikdarına oranla alınan maaş.

21
Şer'iye Mahkemesi Kâtibliği'ne gönderildi. Buradan 1855 (1271 R.)'de Kırşehir Şer'iye
Mahkemesi Kâtibliği'ne nakledildi. Bu görevde iken terfi' ederek 1859 (1275 R.)'da yine
aidatla Tırnovacık, 1860 (1276 R.)'da Saray-Vize, 1862 (1278 R,)'de Sarayköy Nâib (57)'-
liklerinde görevlendirildi. Bu vazifede iken sınav kazanarak 1863 (1279 R.)'de Mülki-
ye'ye girdi ve 1865'de buradan me'zun oldukdan sonra sırasiyle: 1868 (1284 H.)'de 1250
krş. maaşla Tefenni (Burdur-Konya). 1870 (1287 H.)'de 1500 krş. maaşla Mihalıççık (Es-
kişehir-Ankara), aynı yıl 2000 krş. maaşla Mecidiye (Kırşehir-Ankara), 1871 (1287 R.J'de
1500 krş. maaşla Boğazlıyan (Yozgat-Ankara) Kaymakamlıklarına getirildi. Bu son vazife­
sinde iken idare mesleği'nden ayrılıp Haziran 1875 (Mayıs 1291)'de Mekteb-i Nüvvâb'a
(58) girdi. Haziran 1877 (Haziran 1293)'de sözü geçen Mektebi de bitirip Adliye Mesleği'-
ne geçdi. Sırasıle: 1875 (1292 H.)'de Keskin (Ankara), 1878 (1295 H.)'de Arabsun
[ ( = Gülşehir) Nevşehir], 1885 (1301 R.J'de 500 krş. maaşla Akseki (Antalya-Konya),
1888 (1304 R.)'de 750 krş. maaşla Eğridir (Hamidâbad = İsparta • Konya), 1893
(1309 R.J'de Toyran (Selanik), 1895 (1311 R.J'de 1000 krş. maaşla Akdağmadeni (Yoz­
gat-Ankara) Kazaları Kadı'lıklarma getirildi. Bu son vazifesinden tekrar idare mesleğine
dönerek Nisan 1899 (Mart 1315)'de 907 krş. maaşla Bozkır, Kasım 1901 (T. Evvel 1317)'de
899 krş. maaşla Beyşehir, Mart 1902 (Mart 1318J'de 907 krş. maaşla Karapınar (Konya)
Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. Son görevinden isti'fâen ayrıldıkdan ve bir yıl kadar
açıkda kaldıkdan sonra Ağustos 1907 (Temmuz 1323)'de Bozdoğan, Eylül 1908 (Ağustos
1324)'de Çine (Aydın - İzmir) Kaymakamlıklarına gönderildi. Çine Kaymakamı iken 26 Ara­
lık 1909 (12 K. Evvel 1325)'de 516 krş. maaşla ve kendi isteği ile emekliye ayrıldı. 30
Haziran 1913 (16 Haziran 1329)'de oturmakda olduğu Akseki'de Hakkın rahmetine kavuş-
du. Mehmed Veysel Efendi kızı Fatma Hanım'la evlendi. Yusuf Ziya, Nâzım adlarında iki
erkek ve Enîse, Sıdıka adlarında iki kız evlâd babası idi.

İlmî Rütbeleri :
/ 1892'de Bâ-ibtidâ-i Hâriç Edirne Müderrisliği Payesi
\ 1897'de Bâ-Hareket-i Hâriç Edirne Müderrisliği Rüûsu

Hoca-zâde Mehmed Ali Efendi'nin oğlu olup 1841'de Da-


A / 5 4 : M E H M E D H İ L M İ (60) ğıstan'da doğdu. 1865'de Mülkiye'yi bitirdikden
sonra sırasiyle: 1866'da Kavak (= Canik =
Samsun - Trabzon), 1868'de Mudanya Kazaları Müdîrliklerine gönderildi. Mudanya'­
da iken bu Kaza Müdîrliğinin Kaza Kaymakamlığına çevrilmesi üzerine terfian Mu­
danya, 1870'de Geyve, 1871'de Edremit, 1873'de Keskin, 1874'de Develi, 1875'de Milas,
1877'de Pazarcık (Maraş), 1879'da İslâhiye, 1882'de Alâiye (Alanya), 1887'de Laros, 1890'da
Lice Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

(57) Derecesi Kadı'dan küçük Şer'î Hâkimlik.


(58) Mekteb-i Nüvvâb için bu Kitab'ın 1.C, 14 sf.'na bakınız.
(59) Bu Rütbeler için, bu Kitab'ın l . C , 78. sf.'na bakınız.
(60) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 551. sf.

22
A/55 : OSMAN (61) İbrahim Efendi'nin oğlu olup 1839'da Lofça'da doğ­
du. 1865'de Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle;
1867'de Payas, 1869'da İskenderun, 1872'de Bor, 1876'da Ermenek, 1877'de Köprü, 1879'da
Hopa, 1881'de Demirhisar (Selanik), 1883'de Varto, 1884'de Pervari (Siirt), 1885'de Rıdvan,
1887'de Cuma (Manastır), 1889'da Silvan, 1890'da Ovacık (Dersim), 1893'de Besni, 1895'de
Darende, 1898'de Ereğli (Konya) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bundan sonraki du­
rumuna âid bilgi bulunamadı.

A/56 : AHMED ŞEKÛR (62) Elmas Ağa'nın oğlu olup 1845 (1262 H.)'de Ergiri
(Arnavutluk)'de doğdu. Dâr'ül-Maârif Mektebî'nde
ve Mahrec-i Aklâm'da okudukdan sonra (63) Mülkiye Mektebine girdi. 18 Nisan 1869 (5
Nisan 1285)'da buradan Altıncılıkla me'zun oldu; sırasıyle: Rüsumat Emâneti (Gümrükler
Umûm Müdürlüğü) kâtibliğine ta'yin edilerek Devle? hizmetine girdi. 1866 (1283 H.)'da
aynı yer Muhasebe Tahrîrat Kalemi'ne me'mur edildi. 1869 (1286 H.J'da terfîan İşkodra
Vilâyeti Meclis-i Temyîz-i Hukuk 2. Reîsliği'ne getirildi. 1870 (1287 H.)'de 1000 krş. maaşla
İşkodra Vilâyeti, 1895'de Preveze Sancağı Rüsumat Nezâretleri (Gümrük Müdîrlikleri)
Tahrîrat Başkâtibliklerine getirildi. 1896'da bu son görevinden emekliye sevkedildi. Arna­
vutça ve Rumca biimekde idi. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A/57 : HALİL RAHMİ (64) Kadı-zâde Mehmed Nâmık Efendi'nin oğlu olup 1835
(1251 H.J'de Elbistan (Maraş)'da doğdu. 1865'de
Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle: 1869 (1286 H.J'de İpekler (= Baharözü) Nahiyesi
Müdîrliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. Burada terfi' edip 1880'de Darende,
1881'de Tenos veya Tenüs (Sivas), 1885'de Siverek, 1888'de Çarsancak (= Çemişkezek),
1891'de Pah veya Bah Kazaları Kaymakamlıklarına; Pah Kazâsı'nın 13 Mart 1894 (1 Mart
1310)'de Nâhiye'ye indirilmesi üzerine aynı Nahiye Müdîr Vekilliğine; aynı yıl Ağustosu'n-
da 2. defa Çemişkezek Kaymakam Vekilliğine; aynı yıl Eylül'ünde Kızılkilise (Elâzığ) Ka­
zası Kaymakamlığına getirildi. 2 Ocak 1896 (20 K. Sânî 1312)'da bu görevden ayrıldı. Bun­
dan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 5 8 : O S M A N R E M Z İ (65) Şişman-zâde İbrahim Ağa'nın oğludur. 1837'de Rize'­


de doğdu. İlk öğrenimini Rize'de tamamladıkdan
sonra İstanbul'a geldi. Fâtih Câmi'i derslerini bitirerek Mülkiye'ye girdi. 1865'de buradan
me'zun olup sırasıyle: 1867'de Mudurnu, 1875'de Gerze Nahiyeleri Müdîrlikleri'ne; 1891'de
Gerze Nahiyesi Sandık Emînliği'ne (Mâliye Veznedarlığına); 1901'de Alâ Nahiyesi Mü­
dîrliği'ne getirildi. 1903'de bu görevden ve me'muriyet'den isti'fâen ayrıldı. Bundan sonraki
hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

(61) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 17, 669. sf.


Bak.:
(62) Bak.:
a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 9, 955. sf.
b) Gümrük ve Tekel Bak. Sicil $b. Dosya Nu. 34
(63) Bu Mektebler i ç i n , l . C , 18., 22. sayfalarına bakımız.
(64) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 4 1 . sf.
b) içişleri Bak. Özlük iş Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 10/41

23
Ayas'li Diraz-zâde Ulemâdan ve Ayaş Kazası İmamlarından Dıraz-
z â d e
A/59 : ( H a f ı z ) H A S A N (66) Hafız Mehmed Râşid Efendi'nin oğlu olup
22 Mayıs 1832 (25 Haziran 1248/15 Muharrem
1250)'de Ayaş'da doğdu. Ayaş, Beypazarı, Adapazarı Medreseleri'nde 1849'dan 1854'e
kadar öğrenimini tamamladıkdan sonra İstanbul'a geldi. Fâtih "Tetimme-i Sâbia Med-
resesi"ni bitirip "İcazet" aldı. 5 Aralık 1866'da Mülkiye'den Altıncılıkla; 1867'de de
Dârülmuallimîn-i Âliye (Yüksek Öğretmen Okulu)'den me'zun oldu. 1868 (1285 H.J'de Niş
Rüşdiyesi Muallim-i Evvel'liğine ta'yin ile Devlet hizmetine ve öğretim mesleği'ne girdi.
Sonra sırasıyle: 1872 (1289 H.J'de Sofya, 1875 (1292 H.J'de Köstendil, 1877 (1294 H.)'de
Milas, 1881 (1299 H.J'de Karamürsel, 1885 (1303 H.J'de Cisr-i Ergene (= Uzun Köprü),
aynı yıl Bilecik, 1890 (1308 H.J'de Söğüt (= Ertuğrul), 1893 (1311 H.J'de Eğridere, 1897
(1315 H.J'de Garbîkaraağaç Rüşdiyeleri Muallim-i Evvelliklerine gönderilip görevlendirildi.
Son vazifesinden 20 Şubat 1900 (19 Şevval 1317)'de kendi isteği ile emekliye ayrıldı. Evli
olup iki erkek, bir kız evlâd babası idi. Arabca ve Fransızca bilirdi. 12 dereceden ibaret
olan "İlmiye Mensubu Müderrislik Pâyesi"nin 9. "Mûsıle-i Süleymâniye" derecesine ka­
dar yükselmişdi. Ne zaman vefat ettiğine dâir bilgi bulunamadı.

A / 6 0 : H Ü S Â M E D D İ N (67) Müderris Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu olup 1829'da


Süleymâniye (— Kerkük-Musul) Sancağı nda doğdu.
Süleymâniye Sıbyan Mektebi'nde ve Câmi'i Kebîrde öğrenimden sonra İstanbul'a gelerek
Mülkiye'ye girdi. 1865'de buradan me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1866'da Koçhisar,
1868'de Karacaviran (Çankırı), 1870'de Şabanözü, 1875'de Göl Nahiyeleri Müdîrliklerine
gönderildi. 1876'da Tosya Kazası A'şâr Me'murluğunda görevlendirildi. Buradan 1877'de
Çarşamba, 1878'de Bayındır, 1881'de Ovacık Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Bundan
sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A/61 : O S M A N FAİK ( 6 8 ) Nûman Efendi'nin oğlu olup 1839'da Sivas'da doğdu.


1865'de Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle;
1867'de Malatya, 1869'da Silvan (= Miyafarkın), 1871'de Gürün, 1873'de Gazze, 1876'da
Buka'ül-Azîz (Suriye), 1877'de Hısn'ül-Ekrad, 1878'de Akkâ Kazaları Kaymakamlıklarına
getirildi. Son vazifesinden adliye mesleğine geçerek 1880'de Mâmûret'ül-Azîz (Elâzığ)
Merkez, 1882'de Bağdad Merkez Müddeî-i Umûmî Muavinliklerini; 1884'de terfîân Suriye
İstinaf Mahkemesi Müddeî-i Umûmmîliği'ni; 1886'da Bağdad, 1888'de Van, 1890'da Konya,
18-93'de Kosova, 1895'de 2. defa Mâmûret'ül-Azîz Vilâyetleri Müddeî-i Umumîliklerini de-
ruhde etti. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

(65) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 81, 195. sf.


(66) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 28, 282. sf.
b) Talebimiz üzerine Torunu "S.B.O. 1941/805/M. Me'zunu" Sayın Orhan Güreli'nin gönderdiği
ve Arşivimizde saklı 5.9.1966 günlü mektup,
(67) Bak.: Siciil-i Ahvâl Defteri; Nu. 92, 61. sf.
(68) Bak.; Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu 18, 201. sf.

24
A / 6 2 : Ö M E R SABRİ (69) Öküz Mehmed Paşa ahfadından Leskovikli Mehmed
Râgıb Bey ile Hatîce Hanım'ın oğlu olup 1843 (1259
H.)'de (69/c)'deki kayda göre Mora - Yenişehir'de,
(69/a ve 69/b)'deki kayıdlara göre de İstanbul'da
doğdu. Mahrec-i Aklâm'ı bitirdikten sonra bir tarar­
dan maâşsız olarak Bâb-ı Âlî Terceme Odası'na
devam ederken açılan imtihanı kazanıp Mül-
kiye'ye girdi. 1865'de buradan da me'zun oldu. Sı­
rasıyla: 1871'de Poti Şehbenderliği'ne; 1873'de bu
göreve ilâveten Tiflis Başşehbenderliği vekâieti'ne
gönderildi. 1879'da Hâriciye Mesleği'nden ayrılarak
aynı yıl Me'mûrîn-i Mülkiye Tekaaüd Sandığı Sandık
Eminliğine (Veznedarlığına) getirildi. 1885'de Mâli­
ye Nezâreti Başveznedarlığı'na; 1890'da İstanbul
Emniyet Sandığı Müdîrliği'ne yükseltildi. 1894'de
idare mesleğine geçerek Bitlis Vali Vekilliği'ne;
1895'de aynı yer Vâliliği'ne atandı. Bu vâzîfede iken 1899'da Bitlis'de Hakkın rahmetine
kavuşdu. Fransızca'ya vâkıf olup Arnavutça ve Rumca konuşurdu. 1879'da Mevhibe Ha­
nımla evlendi; altı kız, iki erkek evlâd babası idi.

«Vazifesi esnasında herkese eşit muamele yapmayı prensip edinmişdi. Emniyet San­
dığı Müdîri iken "Saray'a mensub Sultan ve Şehzadelerin sözü geçen Sandığa rehin et­
tikleri mücevher v.b. eşyalar için özel bir işlem yapılması Yıldız Sarayı'ndan ısrarla
istenmesine" karşılık büyük bir cesaretle "Ben Sultanlara Halk'dan ayrı muamele yap­
mam " demek suretiyle Mâbeyn'in taleblerini şiddetle red etmiş; Böylelikle Sultan Abdülha-
mid'in takdirini kazanmış; Bitlis'e Vali Vekili olarak gönderilmesine İ r â d e çıkmışdır
» (69/c)

A / 6 3 : A H M E D ŞÜKRÎ (70) Hacı Celil-zâde Zihnî Efendi'nin oğlu olup 1845'-


de Seydişehir'de doğdu. 1866'da Mülkiye'yi
bitirdikten sonra kısa bir süre Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye Hulefâlığı'nda bulundu.
1867 (1284 H.)'de Ürgüp, aynı yıl Arapsun, 1871 (1288 H.J'de Kurşunlu, 1875 (1292 H.)'de
Karaman, 1876 (1293 HJ'de Aksaray Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. Son vazifesinde
iken tesbît edilemeyen bir sebeble 16 Mart 1877 (3 Mart 1293)'de emekliye sevkedildi.
Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 6 4 : M U S T A F A EDÎB ( 7 1 ) Yusuf Efendi'nin oğlu olup 1839'da Buldan'da doğ­


du. 1867'de Mülkiye'yi bitirdikden sonra, sırasıyle:

(69) Bak.: a) Siciil-i Ahvâl Defteri; Nu. 18, 417. sf.


b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil. Şb. Dosya Nu. 18/417
c) Talebimiz üzerine ana tarafından torunu Sayın Şinâsî Türküstün'ün gönderdiği ve Arşivimizde
saklı 29.12.1967 günlü mektup.
(70) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 26, 117. sf.
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 26/117
(71) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 26, 163. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 4270

25
Tuna Vilâyeti İdare Meclisi Mustantikliği'ne (İdâri Sorgu Yargıçlığına); 1868'de Doniçe,
1869'da Narlıç, 1872'de Cuma, 1875'de Mecidiye, 1877'de Seydişehir, 1880'de Aziziye,
1886'da Çal Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. Bu son vazifesinden, tesbit edilemeyen
bir sebeble, 1888'de emekliye sevkedildi. 24 Aralık 1899 (11 K. Evvel 1315)'de Buldan'da
Hakkın rahmetine kavuşdu. 1892'de evlendi. İki erkek, bir kız evlâd babası idi.

A/65 : İSMAİL HAKKI (72) Müfti-zâde Ali Hıfzı Efendi'nin oğlu olup 1839'da
Harput'da doğdu. Memleketinde Medrese öğreni­
mi yapıp 1859'da Akyolu Kazası Şer'iye Mahkemesi Başkâtibliği'ne; 1860'da Bahçe, 1862'de
maa-Sapanca Kazaları Nâibliklerine getirildi. Bu son görevinden 1863'de ayrılarak İstanbul'a
geldi. Mülkiye'ye girdi; 1869'da me'zun oldu. Sırasıyle: 1867'de Gürün, 1870'de Eğridir,
1873'de Yalvaç, 1874'de Daday, 1875'de Düzce, 1876'da Halil'ür-Rahman (Kudüs], 1877'de
Gazze, 1878'de Eğin (= Kemaliye), 1888'de Koziçan, 1894'de Bulanık Kazaları Kaymakam­
lıklarında görevlendirildi. 1897'de idare mesleğinden ayrılarak İstanbul'a geldi; aynı yıl İs­
tanbul Belediyesi Onuncu Dâire, 1900'de Üçüncü Dâire (Belediye Şu'beleri) Muhasebeci­
liklerine atandı. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı. Evli olduğu tesbît edildi.

A/66 : HASAN (73) Süleyman Ağa'nın oğlu olup 1837'de Ergiri'de doğ­
du. 1866'da Mülkiye'den me'zun olduktan sonra:
1867'de Marglıç, 1871'de Mitroviçe (Bosna), 1874'de Gılamuç, 1887'de Noska Kazaları
Müdîrliklerinde görevlendirildi. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 6 7 : M E H M E D NÛRÎ (74) Mustafa Hakkı Efendi'nin oğlu olup 1839'da Seydişe­


hir'de doğdu. 1866'da Mülkiye'den me'zun oldukdan
sonra; 1867'de Silifke Kaymakamlığına; 1869'da Seydişehir Mal Müdîrliğine; 1875'de Niğ­
de Sancağı Meclis-i Temyiz Mustantikliği'ne; 1877'de Ürgüp Kaymakamlığına; 1878'de Koç-
hisar Memlihası (Tuz İşletmesi) Müdîr Vekilliğine; 1879'da Seydişehir Bidayet Mahkemesi
A'zâlığına; 1883'de aynı yer Başkâtibliğine getirildi. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bu­
lunamadı.

A / 6 8 : M E H M E D ELÎFÎ (75) 1841'de İstanbul'da doğdu. 1866'da Mülkiyeyi bitir-


dikden sonra sırasıyle: 1867'de Selanik Vilâyeti Mu­
hasebe Me'murluğu'na; 1873'de Avrethisar (Selanik) Tapu Kâtibliğine getirildi. Bu görev­
den Şûrây-ı Devlet'e geçerek 1881'de Şûrây-ı Devlet Mülâzımlığı'na, 1886'da aynı yer Mü-
lâzım-ı Evvelliği'ne (Raportörlüğü'ne); 1891'de 2. Sınıf Muavinliğine (Üye Yardımcılığına);
1896'da 1. Sınıf Muâvinliği'ne; 1908'de Mâliye Dâiresi 1. Sınıf Muavinliğine yükseldi. Bun­
dan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

(72) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 18, 81. sf.


b) İstanbul Beladiyesi Zâtişleri M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 5320
(73) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 29, 299. sf.
(74) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 13, 5 1 . sf.
(75) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 66, 355. sf.

26
BASILMIŞ ESERİ

III — A-68/7 (1) : Usûl-i Muhâbere-i Ziyâiyye


İstanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1313 (1897); 112 sf.; 8°

A / 6 9 : S Ü L E Y M A N K A D E M ( 7 6 ) Batum ilerigelenlerinden Ali Bey'in oğlu olup İSO'­


da Batum'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Batum'da
tamamlayarak istanbul'a geldi. 1868'de Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle: 1870 (1287 H.}'-
de Bazyan (Musul), 1873 (1290 H.)'de Semâve (Bağdad), 1876 (1293H.)'de Zaho (Musul)
Kazaları Kaymakamlıklarına; 1879 (1297 H.J'de Süleymâniye Sancağı A'şar ve Ağnam (Ta­
hıl ve Koyun Vergisi) Müdîrliğine; İ880 (1298 H.J'de Raka, 1888 (1306 H.)'de Derik, 1891
(1309 H.J'de Çermik, 1895 (1311 R.J'de Çemişkezek Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi.
Çemişkezek Kaymakamı iken ek görev olarak Haziran 1900'de Erbil Kazası Kaymakam Ve­
killiğini de der-uhde etti. Bu son vazifesinde iken 30 Ağustos 1900'de tesbit edilemeyen
bir sebeble azledildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı. Arabca ve Farsça'ya
vâkıfdı.

A/70 : VELİYYÜDDÎN (77) Hasan Yazıcı-zâde Molla Şemsüddin Efendi ile Fat­
ma Hanım'ın oğlu olup 1841 (1257 H.J'de Görice
(Arnavutluk)'de doğdu. 1867'de Mülkiye'den me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1868'de Köp­
rülü Kazası Mal Müdîrliğine; 1870'de Manastır Vilâyeti Dîvân-ı Temyîz Hukuk ve Cinayet
Mahkemesi Kâtibliği'ne; 1873'de Kesendre, 1878'de Prispe veya Perspe (Manastır), 1888'de
Langaza, 1889'da Sarışaban (Selanik), 1890'da Volçentrin, 1892'de Selâhiye (Şam),
1897'de Râniye (Musul), 1899'da Ebûarîş Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu
son vazifeden Şubat 1900'de azledildi. Uzun müddet açık maaşı aldıkdan sonra,
Mart 1906 (Şubat 1322)'da 562 krş. maaşla emekliye sevkedildi. 24 Mart 1915
(10 Mart 1331)'de emekli olarak oturmakda olduğu İzmir'de Hakkın rahmetine kavuşdu.
Evli olup bir erkek evlâd babası idi. Arnavutça ve Rumca konuşurdu.

A/71 : İZZET HÜSNÎ (78) Mehmed Ali Efendinin oğlu olup 1841'deSerfiçe'de
doğdu. 1867'de Mülkiye'den me'zun oldukdan sonra sı­
rasıyle: 1868'de Potkova, 1869'da Pravişta Nahiyeleri Müdîrliklerinde; 1872'de Gradişka Kazası
Kaymakam Vekilliği'nde; 1874'de Meçova, 1875'de Vençe Nahiyeleri Müdîrliklerinde; 1879'-
da Leş Kazası Kaymakamlığında; 1880'de Serfiçe Sancağı Belediye Meclisi Reîsliği'nde;
1887'de Katerin (Selanik) Kazası Kaymakam Vekilliği'nde; 1888'de Serfiçe Bidayet Mahke­
mesi Ceza Dâiresi A'zâlığı'nda; 1892'de Koçkiri (Sivas), 1895'de Azîziye (= Koyulhisar),

(76) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 235. sf.


b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 10/235
(77) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 22, 283. sf.
b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 22/283
c) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 42058
<78) 'Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 42, 147. sf.

27
1897'de Gevaş, 1898'de Gevar Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Bundan sonrakr
hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A / 7 2 : İ B R A H İ M SSDKÎ (79) Abdülâziz Efendi'nin oğlu olup 1830'da Kula'da doğ­


du. 1868'de Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle:
ı869'da Gölpazarı, 1870'de Lefke, 1873'de Şuhut, 1876'da Gökçedağ, 1889'da Tozkırı, 1891'-
de Karadağ Nahiyeleri Müdîrliklerine; 1894'de Kıratova (Kosova) Kazası Kaymakamlığına
getirildi. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A / 7 3 : H Ü S E Y İ N Ş Ü K R İ (80) Mevlâna Sülâlesinden Ali Rıza Efendi'nin oğlu olup


1848 (1265 H.J'de İbradı'da doğdu. Fâtih Rüşdiye-
si'nde okuyup girdiği Mülkiye'den 1868'de me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1869'da Meske­
ne (Zor Sancağı), 1870'de Ebû-Kemâl ve Senice (Bosna) Nahiyeleri Müdîrlikleri'nde;
1871'de Zor Sancağı Tahrîrat Müdîr Muâvinliği'nde; 1872'de Ebûkemâl, 1875'de Senice,
1876'da Aşâre (Zor) Kazaları Kaymakamlıklarında; 1882'de Edleb Kazası A'şâr ve Ağnam
Me'muHuğu'nda; 1885'de Aşâre Kazası Kaymakam Vekilliği'nde; 1887'de Zor Sancağı Nü­
fus Müdîrliği'nde; 1891'de Çermik, 1895'de Avniye, 1900'de Siverek, 1902'de tekrar Avniye
Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Son me'muriyeti olan Savur Kazası Kaymakamı
iken 1909'da yapılan "Me'mur Tensikaatı"nda emekliye sevkedildi. 7 Şubat 1909 (2 K. Sânî
1325)'da Savur Kazâsı'nda Hakkın rahmetine kavuşdu. Fatma Hanım'la evli olup bir erkek,
iki kız evlâd babası idi. Arabcaya vâkıfdı.

A / 7 4 : H A S A N RE'FET (80-a) Ergiri (Arnavutluk) ilerigelenlerinden Muslihiddin


Ağa'nın oğlu olup 1849 (1260 H.J'da Ergiri'de doğ­
du. 1868'de Mülkiye'den me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1869'da Tuna Vilâyeti'ne bağlı
Tulçi Sancağı Tahrîrat Müdîrliği Kaleminde; 1870'de Mecidiye, 1873'de Loma, 1881'de Te-
pedelen (Mora), 1889'da Iskrapar, 1892'de 2. defa Loma, 1896'da Katalonya Kazaları Kay­
makamlıklarında görevlendirildi. Bundan sonraki durumuna dâir bilgi bulunamadı. Rumca
ve Arnavutça'ya vâkıfdı.

A / 7 5 : M E H M E D FAİK ( 8 1 ) Mehmed Sabit Efendi'nin oğlu olup 1839'da


İbradı'da doğdu. 1868'de Mülkiye'den me'zun
oldukdan sonra sırasıyle: 1869'da Megri (= Fethiye - Muğla) Kaymakam Vekilli­
ğine; 1879'de Sobice Nahiyesi Müdîrliğine; 1871'de Maaret'ün-Numân, 1875'de Mut Kay­
makamlıklarına; 1877'de Günay Nahiyesi Müdîrliğine; 1882'de Karaağaç (İsparta); 1891'de

(79) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 25, 261, sf


(80) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 22, 481. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Sicil Şb. Tahsis Dosya Nu 9713
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 22/481
(80-a) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 18, 459. sf.
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 18/459
(81) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 26, 393. sf.

28
•Ereğli (Konya), 1892'de Hadim Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bundan sonraki du­
rumuna âid bilgi bulunamadı.

A / 7 6 : S Ü L E Y M A N F E H M İ (82) Bahâeddin Ağa'nm oğlu olup 1838'de Ergiri


(Arnavutluk) Kazâsı'na bağlı Lebhuve Kasabasın­
da doğdu. Memleketinde Cami' dersleri gördü. 1868'de Mülkiye'den me'zun olduk-
dan sonra sırasıyle : 1869'da Pravişta (Selanik), 1870'de Kolonya (Selanik), 1874'de Po-
Juht, 1875'de tekrar Kolonya, 1877'de Yunda Nahiyeleri M'üdîrliklerine; 1878'de terfian
Ipsara (Sakız), 1882'de Katerin (Selanik), 1885'de Konice (Hersek), 1889'de Aydonat
(Yanya), 1892'de Kesriye, 1895'de Grebine Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bundan
sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A / 7 7 : İ B R A H İ M H İ L M İ (83) Keskin - zade Ali Rızâ Efendi'nin oğlu olup, 1838'-


de İbradı'da doğdu. 1868'de Mülkiye'den me'zun
oldukdan sonra aynı yıl Tuna Vilâyeti Merkezi Bosna Sancağı Cinayet (Ağır Ceza) Mah­
kemesi Zabıt Kâtibliğine; 1869'da terfi' edip Niğbolu, 1872'de Kızanlık (Bulgaristan), 1876'-
da Akyolu, 1878'de Atina (= Pazar - Rize), 1879'da Terme (Samsun), 1880'de Çarşamba,
1883'de Ünye Kazaları Kaymakamlıklarına; 1884'de Dedeağaç Bidayet Mahkemesi A'zâlığı-
na; 1885'de Sofulu (Edirne), 1886'da İnoz (= Enez), 1892'de Payas, 1895'de Osmaniye
Kaymakam Vekilliklerine getirildi. Bundan sonraki durumuna dâir bilgi bulunamadı.

K o | e
A/78 : ALİ RİZA (84) - zade Mehmed Ali Efendi'nin oğlu olup 1839'-
da Merzifon'da doğdu. 1869'da Mülkiye'den me'­
zun oldukdan sonra sırasıyle: 1870'de Sorgun (Ankara), 1871'de Kızılkoca (Yozgat),
1872'de Selmanlı (Ankara) Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Terfi' edip 1873'de Sür­
mene, 1874'de Priştine, 1875'de Avanos, 1879'da Palu (Elaziz), 1881'de Arapkir, 1883'de
Aziziye, 1885'de Erbaa, 1886'da Simav, 1895'de Âdilcevaz Kazaları Kaymakamlıklarına ge­
tirildi Bu son görevinden 13 Haziran 1898 (1 Haziran 1314)'de 833 krş. maaşla emekliye
sevkedildi. 25 Ağustos 1911 (12 Ağustos 1327) Cuma günü, Memleketi olan Merzifon'da
Hakkın rahmetine kavuşdu. 1872'de evlenmişdi. Bir erkek evlâd babası idi.

A/79 : ALİ RİZA (85) Mustafa Şerif Efendi'nin oğlu olup 1844'de Yenişe­
hir (= Larisa-Mora)'de doğdu. Mülkiye'den me'zun
oldukdan sonra 1869'da İstanbul 1. Ticâret Meclisi A'zâ Mülâzımlığı'na ta'yin ile Devlet
hizmetine girdi. 1870'de Kuziçan Kazası Nüfus ve Emlâk Tahrîr Me'murluğu'na; 1873'de İs­
tanbul Emlâk Tahrîr 2. Dâiresi 1. Kolu, 1. Fırkası 1. Muharrirliği'ne; 1874'de aynı Dâire 3.
Şu'be Emlâk Kabzımallığına; 1880'de 3. Dâire Mal Kâtibliği'ne; 1891'de aynı Dâire Mal

(82) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 26, 373. sf.


(83) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 25, 3333. sf.
(84) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 347. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 20119
(85) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 20. 355. sf.

29
Me'murluğu'na; 1897'de Hazîne-i Mâliye Tahrîr ve Vergi Tahsil İdaresi Muhasebe KalemF
2. Mümeyyizliği'ne; 1899'da aynı Dâire 1. Mümeyyizliği'ne getirildi. Bundan sonraki duru­
muna âid bilgi bulunamadı.

A / 8 0 : A H M E D TEVFİK (86) Gümüşefendi-zâde Ali Rızâ Efendi'nin oğlu olup 1845'-


de İbradı'da doğdu. 1869'da Mülkiye'den me'zurı ol-
dukdan sonra sırasıyle: 1870'de Plevne (Plevne Sancağı) Kazası Kaymakamlığına 1871'de
Borçka (Artvin), 1873'de Akyolu - Burgaz, 1875'de Filibe Defter-i Hâkaanî (Tapu) Me'mur-
luklarına; 1881'de Tuz, 1882'de Garzan, 1884'de Mestrata, 1887'de Haraz, 1889'da Bacel
(Yemen), 1891'de Derne (Trablusgarb - Libya), 1892'de Ocalo, 1906'da Gülnar (Adana)
Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Son vazifesinden, 2. Meşrûtiyet'in ilânından sonra,
13 Eylül 1908 (31 Ağustos 1324)'de azledildi. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunama­
dı. Arabca ve Farsça'ya vâkıfdı.

A / 8 1 : M E H M E D SAKİR (87) Şerifefendi-zâde Mehmed Adil Efendi'nin oğlu olup


1851'de İbradı'da doğdu. İstanbul Bâyezıd Rüşdiye-
si'nde orta öğrenimini tamamladıkdan sonra Mülkiye'ye girdi. 1870'de me'zun olup
sırasıyle: 1871'de Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye Mazbata Odası Me'murluğuna; 1875'de
Mahkeme-i Temyîz (Yargıtay) İ'lâm Kalemi Me'murluğu'na; 1876'da aynı yer Hukuk
Dâiresi Zabıt Kâtibliği'ne; 1878'de İstanbul İstînâf Mahkemesi Cinayet Dâiresi Zabıt
Kâtibliği'ne; 1881'de aynı yer Başkâtibliği'ne; 1885'de Ankara, 1890'da Diyârıbekir,
1894'de Mâmuret'ül-Azîz (= Elâzığ), 1896'da Haleb, 1898'de Adana, 1902'de Konya Vilâ­
yetleri İstînâf Mahkemeleri Ceza Dâiresi Reisliklerine getirildi. Son vazifesinden 22 Ağus­
tos 1909 (8 Ağustos 1325)'da 1850 krş. maaşla emekliye sevkedildi. Emekli olarak İstan­
bul'da Oturmakda iken 27 Mart 1910 (13 Mart 1326)'da Şehzâdebaşı semtinde Kalender-
hâne Mahallesi'nin Soğukçeşme Sokağı Nu. 16 evde "ecel-i mev'ud"u ile Hakkın rahmeti­
ne kavuşdu. Mehmed Niyazi Efendi Kızı Kadriye Hanımla evli idi. Ali Nüzhet, Ahmed Se-
dad, Râgıb adlarında üç erkek ve Seniha, Fatma Müberrâ adlarında iki kız evlâd babası
idi.

Gâzî-zâde Gâzî-zâde İshak Efendi'nin oğlu olup 1842 (1258 H.)'-


de
A / 8 2 : M Û S Â K A Z I M (88) Çerkezistan'da (Kafkasya'da) doğdu. 1869'da Mül-
kiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle: 1871'de 1500 krş.
maaşla Çubuk-Âbâd (= Çubuk - Ankara), 1872'de 1800 krş. maaşla Develi (Kayseri-Ankara),
1873'de 1500 krş. maaşla İncesu (Kayseri - Ankara), 1877'de 2000 krş. maaşla Bitlis Ka­
zaları Kaymakamlıklarına getirildi. Buradan 1878'de 1500 krş. maaşla Varto (Muş) Kazası

(86) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 733. sf.; Zeyl Defder Nu. 80, 13. sf.
b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 10/733
(87) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; NU. 18, 63. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 17931 - 32238
(88) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 789. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş Md. Tahsis Dosya Nu. 28372 - 29119
(89) Azil Sebebi içim Bak.: Bu Kifab'm l . C , 267. sayfasına. ,,,

30
Kaymakamlığı'na ta'yin edilmiş ise de maaşı indirildiğinden bu göreve gitmemiş, isti'fâ
ederek me'muriyetden ayrılmışdır. İki yıl açıkda kaldıkdan sonra müracaatı üzerine 1880'de
1750 krş. maaşla Sungurlu (Yozgat - Ankara), 1882'de 1215 krş- maaşla 2. defa Çu­
buk - Âbâd Kaymakamlıklarına getirilmiş ise de Merkez'den Çubuk'a Kaymakam ta'yin
edildiğinden Ankara Valisi Âbidin (Dino) Paşa tarafından Yaban - Âbâd [= Kızılcahamam)
Kaymakamlığı'na gönderildi. 1886'da Ayaş Kaymakamı ile "becayiş"! yapılıp sözü geçen
Kaza Kaymakamlığına ta'yin edildi. Bu görevde iken 4 Eylül 1892 (22 Ağustos 1308)'de
azledildi (89). iki yıl kadar açıkda kaldıkdan sonra 1894'de 1750 krş. maaşla Safranbolu,
1898'de 1575 krş. maaşla Kerpe, 1899'da Bandırma, 1904'de Mudurnu, 1907'de 2075 krş.
maaşla Çekmece-i Sagîr (= Küçük Çekmece - İstanbul) Kazaları Kaymakamlıklarında gö­
revlendirildi. Bu son vazifesinden 10 Ekim 1909 (26 Eylül 1325)'da 1040 krş. maaşla emek­
liye sevkedildi. Emekli olarak İstanbul'da oturmakda iken 22 Temmuz 1917 (22 Temmuz
1333)'de istanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Hacı İbrahim Bey Kızı Fatma Zehra Ha­
nımla evli olup, Hasan Fehmi adında bir erkek, Mü'mine adında bir kız evlâd babası idi.
Ana dili olan Çerkesceye vâkıfdı. 1889'da Saniye Rütbesi'nin 2. Sınıfına terfi' etmişdi.

A/83 : AHMED HİLMÎ (90) Eğinü Bekir Efendi'nin oğlu olup 1842'de istan-
, bul'da doğdu. Fâtih Rüşdiyesi'nde orta öğrenimi­
ni tamamladı. Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle: 1871'de Adliye Nezâreti Me-
zâhib (Mezhebler) Kalemi Kâtibliği'ne; 1873'de Dersaadet ( — İstanbul) Jandarma
Dâiresi Fırka Meclisi Kâtibliği'ne; 1876'da Bâb-ı Zabtiye (Zabtiye Nezâreti) Tefrik Meclisi
Kâtibliği'ne; 1877'de Adliye Nezâreti Mektûbî Kalemi (Özel Kalem) Mümeyyizliği'ne;
1879'da aynı Nezâret Levazım Me'murluğu'na getirildi. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi
bulunamadı. 1875'de Rütbesi "Sâlise" idi.

A / 8 4 : M E H M E D NURİ (91) Murtazâ Efendi'nin oğlu olup 1853'de Yanya Vilâ-


yeti'nin Narda Kazasında doğdu. Narda'da ilk ve
orta öğrenimini tamamladı. 1871'de Narda Kazası Mahkeme Kalemi'ne ta'yin ile Dev­
let hizmetine girdi. 1873'de Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle: 1875'de Gelenbe
(İzmir) Nahiyesi Müdîrliği'ne getirildi. Terfi' ederek 1881'de Hassa, 1887'de Tepedelen,
1889'da Filat (Yanya), 1899'da Marglıç, 1909'da Premedi (Yanya), 1911'de Meçova Ka­
zaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Son vazifesi olan Meçova Kaymakamlığı'ndan
14 Mayıs 1915 (1 Mayıs 1331)'de emekliye sevkedildi. Arabca ve Farsça'ya vâkıf olup
Arnavutça ve Rumca konuşurdu. 1899'da Saniye Rütbesine terfi' etmişdi.

A / 8 5 : M E H M E D NAKÎB (92) Şeyh Mehmed Efendi'nin oğlu olup 1845'de İbra-


dı'da doğdu. 1871'de Mülkiye'den me'zun olduk-
dan sonra sırasıyle: 1874'de Seydiköy (İzmir), 1875'de Burun - Âbâd Nahiyeleri Mü-

(90) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 130, 177. sf.


(91) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 443. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Mel. Tahsîs Dosya Nu. 29353
(92) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 42, 251. sf.

31
dirliklerine getirildi. Terfi' ederek 1879'da Ermenek. 1881'de Gülnar, 1883'de Mut Kazaları
Kaymakamlıklarına; 1890'da Mut Kaymakamlığına ek olarak Aksaray Kazası Kaymakam Ve­
killiğine; 1891'de yine ek görev olarak Aksaray A'şar ihale Me'murluğu'na; 1892'de Arab-
sun Kaymakam Vekilliği'ne; 1893'de Hamîdiye (Hama Sancağı - Beyrut Vilâyeti), 1894'de
Gerede (Bolu), 1896'da Salihli (Manisa), 1900'de Demirci (Manisa) Kaymakamlıklarına
atandı. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

SEYYİD Seyyid Ali Efendinin oğlu olup 1851 (1268 H.)'-


A/86 : MUSTAFA SALİM (93) de İbradı'da doğdu. 1871'de Mülkiye'den me'zun
oldukdan sonra sırasıyle: Hazine-i Mâliye Vâridât-ı
Umûmiye Kalemi Kâtibliği'ne ta'yin ile Devlet hizmetine girdi. Buradan idare mesleği'-
ne geçerek 1875'de Harım (Haleb), 1878'de Boyâbâd, 1880'de Köysancak, 1882'de Dehük
(Musul), 1888'de Râniya (Musul), 1889'da tekrar Dehük, 1891'de Sincar (Musul), 1892'de
Zaho (Musul), 1893'de İmâdiye (Van), 1897'de Hanikîn (Bağdad), 1900'de Erbil, 1901'de
Delim Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı.

A / 8 7 : M U S T A F A ŞÜKRÎ ( 9 4 ) Sipâhî İsmail Bey'in oğlu olup 1848'de İbradı'da


doğdu. İstanbul Dâvudpaşa Rüşdiyesi'nde orta öğ­
renimini tamamladı. 1868'de Mülkiye'den me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1869'da Ebû Ke­
mâl, 1872'de Raka, 1875'de Re's'ül-Ayn (Zor), 1878'de Göynük, 1881'de Şarkîkarağaç,
1884'de Yıldızeli, 1888'de Akdağma'deni, 1902de Sarışâban (Selanik) Kazaları Şer'î Hâ­
kimliklerine (Nâibliklerine) getirildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

A/88 : HASAN TAHSİN (95) Murad - zâde'lerden olup 1853'de İbradı'da doğ­
du. 1872'de Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle:
Seydişehir, Beyşehir, Bozkır, Ilgın, Ereğli (Konya), Ürgüp Kazaları Kaymakamlıklarına ge­
tirildi. Bir süre Maraş Sancağı Mutasarrıf Vekilliği yaptı. Zeytun (Haleb) Kazası Kaymaka­
mı iken 7 Nisan 1894 (25 Mart 1310)'de tutulduğu zâtürrie'den kurtulamayarak Hakkın
rahmetine kavuşdu. Evli olup üç erkek, dört kız evlâd babası idi.

A / 8 9 : VEHBİ (96) Abdullah Ağa'nın oğludur. 1841'de Ergiri (Arna­


vutluk)'de doğdu. Medrese öğrenimini tamamladık-
dan sonra 1863'den 1869 yılına kadar 500 krş. maaşla Premedi (Yanya) Kazası Rüşdiye Mual-
limliği'nde bulundu. Sonra Mülkiye'ye girerek 1870'de burasını da bitirdi. Mezuniye­
tini müteâkıb sırasıyle: 1873'de 1850 krş. maaşla Nevesin (Hersek Sancağı), 1874'de
aynı maaşla Ustrumca (Hersek Sancağı), 1876'da 2250 krş. maaşla Makala (İzvornik
Sancağı), 1879'da 1250 krş. maaşla Menlik (Serez Sancağı) Kazaları Kaymakamlık-

(93) Bak.: a) Siciil-i Ahvâl Defteri; Nu. 42, 251. sf.


b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 42/369
(94) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 113, 107. sf.
(95) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 22. sf.
<96) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 25, 73. sf.
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 25/73
c) Mâliye Bok. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 42042

32
larına getirildi. Bu görevde iken «Kazâ-i mezkûr'da icrâ-i şekaavet eden Vangel'in der­
desti (yakalanması) hususuna müsamaha etmesi ve Jandarma Mültezimleri hakkında vuku'
bulan şikâyetleri dinlememesi ve bu suretle üç köy ahâlisinden otuzdört kişinin Bul­
garistan'a geçmesine sebebiyet vermesi ve eşkıyaya yardım eden şahısları mahke­
meye tevdi' eylememesinden dolayı» 13 Nisan 1894 (31 Mart 1310}'de azledilmiş ve "Me'-
murîn Muhâkemâtı Kanunu'Yıa göre mahkemeye sevkedilmiş ise de 30 Kasım 1897 (17 T.
Sâni 1313)'de beraat etmişdir. 1898'de 1575 krş. maaşla Elbistan, 1899'da Cisr-i Şuur
(Haleb), 1899'da Membiç (Haleb Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi.
Son vazifesinde iken 16 Temmuz 1900 (2 Temmuz 1316)'de azledildi. Bundan sonraki du­
rumuna âid bilgi bulunamadı. Arabca'ya vâkıf olup Rumca ve Bulgarca konuşurdu.
1882'de 4 Rütbeden Mecîdi Nişanı aldı. 1890'da da Saniye Rütbesi'ne terfi' etti.

A / 9 0 : M E H M E D N U R İ (97) Yağcı esnafından Hüseyin Efendi'nin oğlu olup


1852 (1269 H.J'de İstanbul'da doğdu. 1872'de Mül-
kiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle: 1873'de 400 krş. maaşla Rüsumat Emâneti (Güm­
rükler Umum MUdîrliği) Tahrîrat Meclis-i Kalemi Mülâzımlığı'na; 1878'de Rusûm-ı Sitte
(98) İdaresi Tahrîrat Kalemi Me'mur Refikliğine; 1883'de aynı yer Müsevvid (Raportör)
Muâvinliği'ne; 1887'de Düyûn-ı Umûmiyye-i Osmaniye İdaresi Muhasebe Tahrîrat Kalemi
Müsevvidliği'ne; 1888'de aynı yer Sermüsevvidliğine (Başraportörlüğüne); 1890'da aynı
yer Başkâtibliği'ne; 1906'da aynı yer Muamelât Müdîr Muâvinliği'ne getirildi. Bu görevde
iken 31 Ekim 1914 (17 T. Evvel 1330)'de Hakkın rahmetine kavuşdu.

' A/91 : H a c ı S A L İ H H A Y R İ (99) Kadı'lardan Kadı-zâde Ahmed Ferhad Efendi'nin


oğlu olup 1849 (1266 Mâlî)'da Ergiri'ye bağlı Lev-
hibe Köyü'nde doğdu. İşkodra, Narda, Tırhala, Elbasan ve İstanbul'da Rüşdiye öğ­
renimini yapdıkdan, bir süre de cami' derslerine devam edip Sarf-Nahiv ve Farsça
okudukdan sonra girdiği Mülkiye'den 1870 (1287 MâlîJ'de me'zun oldu. 13 Mart
1872'de Yanya Vilâyeti Meclis-i Temyiz Kâtibliği'ne ta'yin ile Devlet hizmetine girdi. Açı­
lan sınavı kazanarak 1873'de 2. Sınıf Kaymakamlıkla Alasonya (Serfiçe), 1877'de Margı-
hç, 1878'de İdinan, 1879'da Himâre, 1881'de Baba-i Atîk (= Babaeski), 1882'de Kirmastı
i— M. Kemalpaşa - Bursa), 1883'de 2. defa Margılıç, 1889'da Leskovik, 1893'de Delünye,
1899'da 3- defa Margılıç, 1900'de Gaveye Kazaları Kaymakamlıklarına; 1903'de Dıraç San­
cağı Mutasarrıf Vekilliği'ne; 1905'de Kalimnos (Sakız), 1906'da İskenderun, 1907'de İs-
tanköy Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu son vazifesinden 14 Eylül 1909 (31 Ağus­
tos 1325)'de emekliye sevkedildi. Rumca okur, yazar, konuşur; Arnavutça konuşurdu.
1905'de Mütemayiz Rütbesi'nin 2. sınıfına yükselmişdi.

(97) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 28, 437. sf.


b) Mâliye Bak. Özlük iş. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 2/302
(98) Rüsûm-ı Sitte: Osmanlı Devleti'nce Düyun-ı Umûmiyye (Devlet Borçları )'ye bırakılan ve altı ayrı konuda
Gümrük Vergisi demekdir.
(99) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 7 1 , 373. sf. ve Zeyl Defter N'u. 80, 381. sf.
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 42-a
c) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 18463

33
A / 9 2 : M E H M E D TEVFİK (100) Bahriye Nezâreti Müsteşarlarından Nazmi Bey'in
oğlu, Müşir Nâmık Paşa'nın torunudur. 1860'da İs­
tanbul'da doğdu. Beyazıd Rüşdiyesi'nde orta, Mah-
rec-i Aklâm'da lise, Mülkiye'de yüksek öğrenimini
tamamladı. Ayrıca İstanbul Hukuk Mektebini (Fa­
kültesini) de bitirdi.
1874'de Bâb-ı Âlî Mektûbî-i Hâriciye Kalemi Mü-
lâzımlığı ile Devlet hizmetine girdi. Bundan sonra
sırasıyle : 1877'de Hey'et-i A'yan Kalemi'nde; 1878'-
de Mektûbî-i Hâriciye Kalemi 3. Sınıf, 1881'de aynı
yer 2. Sınıf Hulefâlıklarında; 1885'de Hâriciye Nezâ­
reti Umûr-ı Şehbenderi Kalemi (Konsolosluk İşleri
Şu'besi) Mümeyyizliği'nde; 1887'de Roma Sefareti
Müsteşarlığı ve sonra Maslahatgüzarlığında; 1892'-
de Hâriciye Nezâreti Matbûât-ı Ecnebiyye (Yabancı
Basınlar) Şu'besi Serhalîfeliği'nde; 1898'de Tâbiiy-
yet Şu'besi Müdîr Muâvinliği'nde; 1908'de Matbuatı Dâhiliye Müdîrliği'nde [= şimdiki
(1969) Başbakanlık Basın - Yayın Genel Müdîrliği]; 1909'da Sultan Reşad'ın 2. Karînliği'nde
(= Karîn-i Sânî-i Hazret-i Şehriyârî ve Mâbeyn-i Hümâyun Müdîri = Pâdişâhın Özel Sekre­
teri ve Saray Dâhiliye Müdîri) görevlendirildi.

Rahmetli Hâlid Ziya Uşaklıgil, Tevfik Bey'in Saray'daki tutumunu ve karakterinin özel­
liklerini şöyle anlatmaktadır (100/c - 1.C.: 135. - 138):
«"31 Mart" olayını çıkaranlardan otuzdörd'ünün Harb Divanınca verilen i'dâm kararla­
rını tasdik eden "irâdeyi" (Pâdişah'dan) istihsai etdikden ve Zincirlikuyudan Şişli tarikiyle
Nişantaşındaki Konağıma uğrayıp, sebebini söylemeksizin, geceyi Saray'da geçireceğimi
haber verdikden sonra Dolmabehçeye indim. Kısa bir zaman sonra i'dam kararı Sedâret'e
gitmiş bulunuyordu.
Ben de ne olursa olsun, bu mes'elede dahlimin hiçden ibaret olduğuna kana'atle be­
raber, yüreğimi sıkan bîr pençeyi uyuşturmak için Tevfik Beyin odasına girdim. Oyalan­
mak, üzücü düşüncelerden silkinmek ihtiyacıyle kendi kendimden kaçmak istedikçe onun
refakatine koşardım.
Onun (Tevfik Bey'in) hilm'i, sükûnu, hiç bir zaman haleldar olmayan resmiyeti ve za­
rafeti, şahsiyetinin etrafını inşirah ve istirahat veren bir dâire ile çevirirdi. Pek mütedey­
yin, pek muttaki olmakla kalmıyarak namazına, orucuna ne kadar mütakayyid ise, hâdisât
ve vukuata karşı da, bunların nasıl olsa yatışacağına, düzeleceğine, nihayet iyi bir neticeye
vâsıl olacağına inanan ve bu suretle zihnini işgal ederek huzuruna halel verebilecek çöp­
leri parmaklarıyla tutup bir tarafa atan bir felsefesi vardı. Kaç kerre sabahleyin Evrâk-ı
Havadisi okudukdan ve bunların zehir akan yazılarıyle harâb oldukdan, yahud, ba'zan me-

(100) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 18, 305. sf.


b) Türkiye'de Maîbûât idareleri ve Politikaları; Server iskit; Ankara, 1943; 145. 146. sf.
c) Saray ve Ötesi; H. Ziya Uşaklıgil; istanbul, 1940; l . C : 135. - 138. sf.; 2.C 127. - 128. sf.
ç) Görüp İ ş i t t i k l e r i m ; A. Fuad Türkgeldi; Ankara, 2. Basılış, 1951; 98. sf.
d) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 8750

34
rakı tahrik edecek mâhiyetdeki celselerinde hazır bulunmak için Meclis-i Meb'usan'a gön­
derilip orada sanki irtica hareketi daha dün vuku' bulmamışcasına, yalnız Türk olmayan
unsurlar arasında değil, asıl Türk Meb'uslar içinde de çarpışan ihtirasların, ferdâ'da (ge-
lecekde) ne olacağında korku veren tezahürlerin müşâhadesiyle sarsıldıktan sonra, O'na
gider ve endîşelerimi anlatırdım. O, bir çocuğun saçma dertlerini dinlercesine susarak,
fakat iştirak etmeyen bir tebessümle dinler; sonra gülerek, meselâ:
— Bunlar hep geçecektir; ınâyet-i Rabbâniyeden ümid kesmemelidir, derdi.
Onun bir hanım-kız edâsıyle bir gülüşü vardı ki, cüssesinin büyüklüğiyle bir tezad teş­
kil etmesine rağmen, fıtratının zarafetine pek uygun olurdu. Kendisi tekellüfden hiç ayrıl­
mamağa pek i'tinâkâr olduğundan, latîfe etmekden, şakalaşmakdan, hattâ ba'zan kendisi­
nin ismet tekayyüdlerini tırmayalacak nevi'den hikâyeler nakl etmekden haz eden Lûtfî Si-
mâvî'nin şakalarına mukaabele etmek için yalnız bu kibarâne ve ma'sumâne gülüşlerini
kâfi bulurdu. Bir gün Ben de, bu şaka zemininde biraz ileri gitmiş ve O'nu gücendirmiş ol­
dum. O günden sonra bir müddet gene sabahları odama gelmekde ve beni en süslü se-
lâmlarıyle ve iltifatlanyle taltif etmeğe devamla beraber, hâlinde bir tutukluk, bir güce­
niklik, bir alınganlık kokusu duymuşdum. Bu, epeyce devam etdi ve şaka zemininde, ek­
seriyet üzere, ölçüyü kayb ettiğimi, hayâtımın geçmiş demlerinde de pek çok defalar
vâkıf olmuş ve bu muaşeret günâhını tekrar etmemeğe mükerreren ahd eylemiş olduğum
hâlde, bu melek kadar sabûr ve hamûl olan refîk'ı bile küstürecek derecede gene huyuma
mağlûb oluşumdan mahcûb ve perişan, nihayet vicdan üzüntüsünün defini gidip kendisi­
ne tarziye vermekde aramıştım. O hiç bir zaman bana gücendiğini i'tiraf etmek istemedi;
fakat benim bu özür dileme müracaatımı da kâfi bularak eski samimiyet tavrına avdet et-
mişdi.
O gün O'nun odasına girince, böyle Saraya avdet edişimin sebebini hemen anlatdım.
Fütursuz ve endişesiz görünüyordum. Hikâyemi bitirdikten sonra o geceyi Saray'da geçir­
mek için emir aldığımı ve akşam yemeğinde sofrada beraber bulunacağımı söyledim.
O, i'dam kararında hiç tevakkuf etmeyerek ve bende zihnen bir ilişik olabileceğine
zâhib olmamış görünerek:
— Ne kadar iyi.... dedi; çokdan akşam yemeklerinde beraber bulunmamışdık. Sonra
ilâve etdi:
— Eğer Saray'da kalmanız icâb etmeseydi yemekden sonra beraber sinemaya gitmek
teklifinde bulunurdum. Bu gece gene Ringadin ile Rosalie'nin pek eğlenceli bir filmi var­
mış.
Tevfik Bey, akşam yemeklerini Saray'da yemek i'tiyâdında idi ve ancak yemekden
sonra, Mâbeyn'den el ayak çekilmiş bulununca vazifesine hatime verilmiş farz ederek,
dünyada tek eğlencesini teşkil eden Tepebaşı Sinemasına giderdi. O zaman sinema, bu gü­
nün terakkîleriyle kıyas kabul etmeyecek derecede ibtidâî bir hâlde ve bittabi' sessizdi.
Tevfik Bey'in bahs ettiği artistler de o zaman için bu günün Charlie'si ve Harold Lcyd'ı
kadar kendisini sevdirmiş olan meşhur Boulevard Sanatkârlarından sinema için Ringa­
din nâmını tahallüs eden (= takma adını kullanan) Prince idi. Tevfik Beyin, bu san'atkâra
ve ekseriyet üzere Rosalie nâmiyle ona refakat eden Comique Kadına bir meclûbiyeti
vardı. Beni de bir kaç kerre oraya götürmüşdü.

35
O akşam sofrada hep sinemadan, bu san'atın istikbâlinden ve evvelce görülmüş
oyunlardan bahs etdi. Mu'taddan az konuşan bu dost, bu akşam nasılsa, gaaliba esen
müz'ic havaya bir nebze neşât vermek için bol bol söylüyordu.»
Kâmil Paşa Kabinesi'nin iktidara geldiği sırada 1911'de Saray'daki vazifesinden uzak­
laştırılarak Şûrây-ı Devlet Mülkiye Dâiresi A'zâlığı'na ta'yin edildi. Sözü geçen Kabine'nin
düşmesi ve yerine İbrahim Hakkı Paşa Kabinesi'nin gelmesi üzerine 1912'de tekrar Sa­
ray'a alınıp eski görevine başladı ve aynı yıl Ser-Karînlik'e yükseltildi. Bu olayı da rah­
metli Ali Fuad Türkgeldi şöyle anlatmaktadır (100/ç):
«Kâmil Paşa tarafından İkinci Mâbeynciliğe getirilmiş olan Reşid Bey derhal ihraç ile
Tevfik Bey me'muriyet-î sabıkasına iade olunmuşdur. Fakat Tevfik Bey, teşekkür için Hu-
zur'a (Sultan Reşad'ın yanına) çıkınca "Koyu İttihadcı Tevfik kulunuz!» diye kendisinden
ıne'mûl edilmiyecek bir söz sarf etmişdir....»
Sultan Reşad'ın vefatı üzerine yerine gelen Vahidüddin, "İttihad Terakki Fırkası
(Partisi) sempatizanı" olduğunu zannettiği Tevfik Bey'i, 9 Temmuz 1918 (9 Temmuz
1334)'de Mâbeyn'den uzaklaştırdı. Bundan sonra herhangi bir görev almayarak 20 Tem­
muz 1338'de 5000 krş. maaş ve kendi isteği ile emekliye ayrıldı. Üsküdardaki evine çe­
kildi.
Rahmetli Hâlid Ziya Uşakgil bu ayrılışı da şöyle anlatmaktadır (100/c - 2.C.: 127. -
128- sf.):
«.... Vahidüddinin kinleri vardı. Bunlardan biri de Sultan Reşad zamanında Saray'da
İttihad ve Terakkinin bir mümessili makaamında telâkki edilen ve o zaman İkinci Mâbeyn-
ci, daha sonra Baş - mâbeynci olan Tevfik Bey hakkında idi. Yıllarca devam eden sıkı mü­
nâsebetlerimde bu halûk ve nâzik zâtın, hiç bir vesiyle ile temkinden, vakar ve haysiyye-
tin icâbından ayrıldığına şâhid olmamışdım. Tek bir ta'birle ahlâkını ifâde etmek lazımsa,
mübarek bir adamdı, diyeceğim. Hâriciye mesleğinden yetişmiş; lisana âşinâ, aynı zaman­
da Şark Edebiyyâtına da vâkıf olan Tevfik Beyi, belki ben bir iki defa hadden aşırı şakalar­
la gücendirmiş olabilirdim. Fakat o bana karşı, dâima cemîlekârâne davrandı. Herkesin ba­
na dalkavukluk ettiği bir sırada, ki bunu sonra hikâye edeceğim, en samimî muhalefet te-
zâhürleriyle beni takviye etti. İşte bu sebeble Vahidüddin'in O'nun hakkında yaptığı hare­
keti işitince pek ziyâde müteessir oimuşdum. Kimbilir kendisi ne olmuştur. Topkapı Sa­
rayında bîat râsimesi esnasında yeni Hünkâr (Padişah Vahidüddin), Tahtında iken önün­
den geçenlere, Taht'ın saçağını öptürmek vazifesi Baş-mabeynci'ye teveccüh ederdi. O za­
man bu mevki'de bulunan Tevfik Beydi. O, vazifesinin başına, Tahtın yanına gelince, Hün­
kâr eliyle işaret ederek uzaklaşmasını emretmiş ve ondan sonra gelen Mâbeynci Nüzhet
Beye işaret ederek onu yanına celbetmiş. Bütün hazır bulunanların gözü önünde saraha­
ten kovmak mâna'sına gelen bu hakaareti müteâkıb, bîçâre Tevfik Bey bir kenara sinmiş
ve yüzünde şamar yemişcesine bir elem, uzun kaametinde beline bir tekme vurulmuşca-
sına bir çöküklük, saatlerce durmuş..-. Ondan sonra bunu hazm edebildi mi? Ne yaptı?
Saray'da ne kadar kaldı? Vak'anın akıbetini lâyıkıyie bilmiyorum; yalnız biliyorum ki Ma­
kaamında uzun müddet kalamadığı gibi hayatta da pek uzun kalamadı-..»
İstanbul'un işgaalinde İngilizlerden bir hayli eziyet gördü; bir müddet Arapyan Har
nı'nda mevkuf olarak kaldı. Tahliye edilinoe Üsküdar'da "Millî Mücâdele"cilerle işbirliği

36
yaptı. Büyük Zafer'den sonra evini tekrar İstanbul Semti'ne nakletti. 1926'da İstanbul'da
Hakkın rahmetine kavuşdu. Arabca, Farsça ve Fransızca'ya çok kuvvetle vâkıfcb. «Natûk
(Güzel konuşur) ve mazbut ifadeli olup sözü mantıkî teselsüllerle çok kuvvetli ve te'sirli
idi. 1900'de İstanbul Hukuk Mektebi Medhal-i İlm-i Hukuk (= Hukuk Başlangıcı) ve Hukûk-ı
Düvel (= Devletler Umûmî Hukuku) Dersleri Öğretim Görevliliği'ne de getirildi. Saray'da
görev alınca bu işi bırakdı» (100/b).

A / 9 3 : H A B İ B ŞÜKRÎ (102) Serdar-zâde Osman Efendi'nin oğlu olup 1849'da


Kesriye'de doğdu. 1873'de Mülkiye'den me'zun ol-
dukdan sonra sırasıyle: 1875'de Trabzon Vilâyeti Evrak Müdîr Muâvinliği'ne getirildi. 1886'-
da aynı yer Müdîrliği'ne terfi' etti. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı. Rumca
ve Bulgarca konuşurdu.

A/94 : İBRAHİM NAZMİ (103) Hatib Halil Efendi ile Fatma Havva Hanım'ın oğ­
lu olup 1859'da Plevne'de doğdu. Plevne Kasaba-
sı'nda ilk öğrenimini yaptıkdan ve Medreselerde de bir süre okudukdan sonra Mülkiye'-
ye girdi; 1876'da bitirdi. Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'nin son me'zunlarından bulunmaktadır.
Me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1879'da Şeyhler (İzmit), 1880'de Ak - Âbâd (Kocaeli),
1881'de Karasu (İzmit), 1882'de tekrar Şeyhler Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Burada
terfi' ederek, 1883'de Garzan, 1889'da Göynük, 1893'de Mudurnu, 1896'da Nallıhan, 1898'de
Kalecik, 1900'de Çubuk, 1902'de Karaağaç, 1904'de tekrar Nallıhan, 1907'de Akçaâbâd,
1908'de Çarşamba, 1909'da Fatsa Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu görevde iken 29
Kasım 1909 (15 T. Sânî 1325)'da otuz hizmet yılını doldurduğundan emekliye ayrıldı. 3 Şu­
bat 1911 (19 K. Sânî 1327)'de Ankara'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Hâtîce Hanımla evli
idi.
Hâl tercemesi ve resmi için oğlu Mülkiye Mektebi 1927 Mezunu Ferid Nazmi Gür-
men'e iki defa mektup yazılmasına rağmen cevap alınamadı.

A / 9 5 : H A S A N Z Ü H D Î (104) Ali Rızâ Efendi'nin oğlu olup 1851'de İbradı'da doğ­


du. Mülkiye'den me'zun oldukdan sonra sırasıyle:
1874'de Zor (Suriye) Sancağı Tahrîrat Kalemi Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. Terfi'
ederek 1880'de Basîra, 1883'de Yenişehir (Bursa) Nahiyeleri Müdîrliklerine; 1891'de Maz-
girt, 1894'de Ovacık, 1899'da tekrar Mazgirt, 1901'de Künfûde Kazaları Kaymakamlıklarına
getirildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

A / 9 6 : N İ ' M E T U L L A H VEHÎB Ergiri Sancağı Tahrîrat Kâtiblerinden Salih Hayri


(105) Efendi'nin oğlu olup 1852'de Ergiri Sancağı'na bağ-

(102) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 25, 71. sf.


b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 25/71
(103) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 917. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş Md. Tahsis Dosyası Nu. 4096
(104) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 2S, 355. sf.
(105) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 66, 51. sf. ve Zeyl Defter Nu. 80, 413. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosyası Nu. 41086
c) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 356-357.

37
Iı Mitroviçe Kazâsı'nda doğdu. Mitroviçe'de ilk öğrenimini yapıp bir süre de İstanbul
Fâtih Câmi'i derslerine devamdan sonra girdiği Mülkiye'den 1873'de me'zun ol­
du. Sırasıyle: 1876'da 900 krş. maaşla Leryos Nahiyesi Müdîrliği'ne; iki sene sonra
900-750 krş. maaşla Patnos Kazası Kaymakam Vekilliğine; 1879'da 700 krş. maaşla Kalim-
nos Kazası Tahrîrat Kâtibliğine; 1885'de 600 krş. maaşla yeni kaza hâline getirilen
Leryos Tahrîrat Kâtibliği'ne; 1888'de 600 krş. maaşla kazâ'dan nahiye hâline çevri­
len Patnos Nahiyesi Müdîrliği'ne; 1897'de 1125 krş. maaşla 3. Sınıf Enez (Edirne) Ka­
zası Kaymakamlığına; 1898'de Cuma (Manastır) Kazası Kaymakamlığına getirildi. Bu va­
zifede iken 16 Temmuz 1902 (2 Temmuz 1318)'de sebeb gösterilmeden azledildi. Çok iyi
Rumca bilmesi nazara alınarak 1 Haziran 1903 (18 Mayıs 1319)'de Tepedelen Kaymakam­
lığına ta'yin edildi ise de Yanya Vilâyeti'nce Dâhiliye Nezâreti'ne yazılan Şifre'de «Mu­
maileyhin Ergiri Sancağı ahâlisinden olmasına ve Tepedelen Kazâsı'nın ise Ergiri Sancağı­
na bağlı bulunmasına mebni Tepedelen'e ta'yininin mahzurdan salim olamayacağından
Konice (Yanya) Kazası Kayınakamlığı'na nakli » teklifi uygun görülerek 26 Haziran
1903 (12 Haziran 1319)'de 1125 krş. maaşla Konice, 1906'da 1225 krş. maaşla İskrapar
Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. Nisan 1910'da 2000 krş. maaşa terfi' etti. Temmuz
1912'de azledildi. Ma'zul olarak istanbul'da oturmakda iken 25 Mart 1915 (11 Mart 1331)
Çarşamba günü İstanbul - Sarıgüzel civarında, İskenderpaşa Mahallesi, Nûribaba Sokağı'n-
daki evinde Hakkın rahmetine kavuşdu. Eşi, kendisinden evvel vefat ettiği için dul'du.
Mehmed Âdil, Ahmed Beşir, Besim adlarında üç erkek ve Bahriye, Makbule, Saniye, Yüm-
niye adlarında dört kız evlâd babası idi. Arabca ve Farsça'ya vâkıf idi; Rumca ve Arna­
vutça konuşurdu.

A / 9 7 : M U S T A F A FAİK (106) Nahiye Müdîrlerindn Kaasım-zâde Ali Efendi'nin


oğlu olup 1852 (1269 H.)'de Kastamonu'ya bağ­
lı Ovacık Nahiyesinde doğdu. 1875'de Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle: 1877'-
de Sarıkavak (İçel), 1880'de Nevâhî (İçel) Nahiyeleri Müdîrliklerine; 1881'de Gül­
nar Kazası Kaymakam Vekilliğine; 1882'de Mut Kazası Mal Müdîrliği'ne; 1883'de tek­
rar Sarıkavak, 1886'da Anay-Pazarı veya İnay - Pazarı Nahiyeleri Müdîrliklerine; 1887'de
Anamur, 1888'de Mut, 1892'de 2. defa Gülnar Kazaları Kaymakam Vekilliklerine; 1897'de
Selendi (Manisa) Nahiyesi Müdîrliği'ne gönderildi. Terfi' ederek 1903'de Suruç (Urfa),
1906'da Anamur Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Bu son vazifesinde iken 21
Aralık 1909 (7 K. Evvel 1325)'da azledildi. Beş yıl kadar açık maaşı aldıkdan ve hizmet
süresini böylelikle tamamladıkdan sonra 11 Haziran 1914 (28 Mayıs 1330)'de emekliye
sevkedildi. 31 Mart 1923 (31 Mart 1339)'de Mut'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Abdullah
Efendi Kızı Fatma Hanım'la evli idi. Ayşe ve Zehra adlarında iki kız evlâd babası bulunu­
yordu-

(106) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 42, 493. sf.


b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 42/493
c) Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsis Dosya Nu. 29700

38
A / 9 8 : M E H M E D VEHBÎ (107) Kırım'lı Hacı Ahmed Efendi'nin oğlu olup 1850'de
Köstence'de doğdu. İlk öğrenimden sonra bir süre
de Cami' dersleri'ne devam edip Mülkiye'ye girdi; 1875'de me'zun oldu. Devlet hizmetine
1876'da ta'yin edildiği Hasankeyf (Mardin) Nahiyesi Müdîrliği ile başladı. Sırasıyle: 1878'-
de Siirt Sancağı Tahrîr-i Arazi Seyyar 3. Fırka (= ekip) 2. Kâtibliği'nde; 1879'da Virgül Na­
hiyesi Müdîrliği'nde; 1882'de Cizre Kazası Vergi Kâtibliği'nde görevlendirildi. Bundan son­
raki durumuna âid bilgi bulunamadı.

A / 9 9 : H A S A N H Ü S N Î (108) Mücellid-zâde Ali Bey'in oğlu olup 1855'de Karahi-


sar-ı Sâhib (Afyon)'de doğdu. İlk ve orta öğrenimi­
ni tamamladıkdan sonra bir süre Adliye Nezâreti Temyiz Hukuk Kalemi Me'murlu-
ğu'nda bulundu. Bu görevde iken Mülkiye'ye girdi; 1875'de burayı da bitirdi. Me'-
zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1879'da Biga, 1880'de Çatalca, 1881'de İzmit Sancakları
Umûr-ı Hesabiye (Mâliye) Kâtibliklerinde; 1882'de Adliye, 1887'de Zabtiye Nezâretleri
Muhasebe Kalemleri Kâtiblikleri'nde; 1898'de Zabtiye Nezâreti Muhasebe Kalemi Mümey-
yizliği'nde, 1901'de aynı yer 1. Mümeyyizliğinde görevlendirildi. 1909'da emekliye sevke-
dildi.

Dr. ( M . D . ) Cerrah-zâde Hacı Mehmed Efendi'nin oğludur. Selâ-


A / 1 0 0 : M E H M E D EDÎB ( 1 0 9 ) haddin-i EyyûbîSülâlesi'nden olduğunu, Adliye Nezâ­
retine verdiği Hâl Tercemesi suretinde bildirmektedir,
1852'de Şam'da doğdu. Şam Rüşdiyesi'nde, Beyrut Hıristiyan Mektebi'nde okuyup ilk ve orta
öğrenimini tamamladıkdan sonra İstanbul'a geldi. 1874'de Mülkiye'den; 15 Haziran 1877'de de
Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne (Tıb Fakültesi)'den me'zun oldu. Devlet hizmetine 1875'de
Adliye Nezâreti Mektûbî Kalemi Mukayyidliği (Kayıd Me'murluğu) ile girdi. Bu arada Tıb­
biye Mektebi'ni de bitirdi. 1879'da Hudeyde (Yemen), 1880'de Kudüs, 1881'de Şam Müd-
deî-i Umûmî Muavinliklerine getirildi. 1882'de Şam, 1884'de Beyrut Bidayet Mahkeme­
leri Mukaavelât Muharrirliklerinde (Noterliklerinde); 1888'de Havran, Şubat 1903'de
Süleymâniye, Haziran 1904'de Hama (Suriye) Bidayet Mahkemeleri Ceza Dâiresi Reîslik-
leri'nde; Ekim 1906'da Musul Merkez Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî Muâvinliği'nde;
Mayıs 1909'da Bitlis Merkez Bidayet Mahkemesi Ceza Dâiresi Reîsliği'nde; Mayıs 1913'de
Musul, Ağustos 1916'da Beyrut Vilâyetleri İstînâf Mahkemeleri A'zâlıkları'nda görevlen­
dirildi. Bu son görevinden 11 Eylül 1918 (11 Eylül 1334>'de emekliye sevkedildi. Ana dili
olan Arabca'ya hakkıyla vâkıf, Farsça'ya âşinâ idi.
1896'da Sâlise Rütbesi'ne terfi' etti. 1897'de Nikel Hicaz Demiryolu Madalyası ile tal­
tif edildi.

(107) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 131, 36. sf.


(108) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 174, 311. sf.
(109) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 77, 459. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsis Dosya Nu. 32530

39
A/101 : ABDÜLVEHHÂB (110) Yusuf Efendi'nin oğludur. 1855'de Demirci (Mani­
sa)'de doğdu. 1875'de Mülkiye'den me'zun oldukdan
sonra sırasıyle: 1876'da Lepuşka, 1877'de Konice (Hersek), 1878'de Ostrosça, 1881'de Mid­
yat (Mardin), 1883'de Irva, 1885'de Praşova (Priştine), 1887'de Yakova Kazaları Kaymakam­
lıklarına getirildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

A/102 : MEHMED SABİT Ali Seyfeddin Bey'in oğludur. 1849'da Mirho (Kaf-
(111) kasyaj'da doğdu. 1875'de Mülkiye'den me'zun ol­
dukdan sonra sırasıyle: 1876'da Şavşat Nahiyesi Müdîrliği'nde; Nahiye Müdîrliği uhdesin­
de kalmak üzere 2 ay Şîran, 2 ay, 9 gün İspir Kazaları Kaymakam Vekillikleri'nde; 1884'de
Amasra Nahiyesi Müdîrliği'nde görevlendirildi. Terfi' ederek 1888'de Albak veya Alpak
(Van), 1891'de Gevaş, 1897'de Âdilcevaz, 1898'de Şemdinan, 1902'de Şatrat'ül-Müntefik,
13 Kasım 1904 (30 T. Evvel 1320)'de Hoy Kaymakamlıklarına getirildi. Bu vazifede iken 28
Kasım 1904 (14 T. Sânî 1320)'de Hoy'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Gürcü'ce bilmekte idi.

A/103 : MEHMED HAMDÎ Kadı-zade Süleyman Hilmi Efendi'nin oğludur. 1843'-


(112} de Giresun'da doğdu. Mülkiye'den me'zun oldukdan
sonra sırasıyle: 1875'de Çarşamba (Canik = Samsun), 1876'da Devrek (Sinop Sancağı)
Nahiyeleri Müdîrliklerine, 1877'de Düzce Kazası Rüsûm-ı Sitte ve Dühan (Tütün). Müfettiş-
liği'ne; 1880'de Abûsâfî (İzmit), 1883'de Taraklı Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Terfi'
ederek 1886'da Diyadin Kaymakamlığfna atandı. Bu görevde iken 1899'da azledildi. Uzun
süre açıkda kaldıkdan sonra 1895'de Pirzerin Sancağı Vergi Me'murluğu'na getirildi. Bun­
dan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

A/104 : MEHMED RİF'AT Rifâî Tarikatı Şeyhlerinden, Kadı Ahmed Muh-


(113) tar Efendi-zade Şeyh Mehmed Resmî Efendi'nin
oğludur. 1851'de Lebhuve (Ergiri - Arnavutluk) Kasabası'nda doğdu. Lebhuve Medrese-
si'nde bir süre okudukdan sonra İstanbul'a gelip Fâtih Câmi'i Dersleri'ne devam et­
t i . 1875'de Mülkiye'den me'zun oldu. Devlet hizmetine 1875'de 750 krş. maaşla Se»-
randuz Nahiyesi (Delvine Kazası - Ergiri Sancağı) Zabıta Me'murluğu ile girdi. Bir süre
sonra bu görevden isti'fâ ederek ayrıldı. Altı ay kadar 750 krş. maaşla Gümülcine Sanca­
ğı A'şar Sevk Me'mur Kâtibliği yaptı- Nisan 1881'de 300 krş. maaşla Kartal Bidayet Mah­
kemesi Mustantik (Sorgu Hâkimi) Muâvinliği'ne; Mart 1882'de 500 krş. maaşla Sakız
(Adası) Kazası Bidayet Mahkemesi Başkâtibliği'ne getirildi. Bu görevden idare mesleği'ne
geçerek Mart 1886'da 700 krş. maaşla Bereketli (İştip Kazası), Temmuz 1888'de 800 krş.
maaşla Koçanik (Koscva Vilâyeti), Şubat 1889'da İstrapalya (Kalimnos Kazası - Rodos

(110) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 123. sf.


( 1 1 1 ) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 967 sf.
b) İçişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 26/3
(112) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 915. sf.
(113) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 22, 473. sf.
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 22/473
c) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Nu. 28471

40
Vilâyeti), Mayıs 1890da Ponhet (Pilmar Kazası - Midilli Sancağı - Rodos Vilâyeti) Nahiye­
leri Müdîrliklerinde görevlendirildi. Nisan 1891'de bu görevden isti'fâ ederek ayrıldı. İki
yıl kadar açıkda kaldıkdan sonra Mayıs 1893'de 1250 krş. maaşla nâhiye'den kazâ'ya çev­
rilen ve adı Orhâniye olarak değiştirilen Koçanik (Kosova Vilâyeti) Kaymakamlığı'na atan­
dı. Bu görevden de « İdâri iktidarı Kazâ'nın ehemmiyyet-i mevki'iyyesi ile mütenâsib
olmadığından dîger bir mahal'e nakl» edilmesi Kosova Vâliliği'nden Dâhiliye Nezâretine
bildirilmesi üzerine Temmuz 1896'da azledilerek ayrıldı. Haziran 1897'de 1053 krş. maaşla
Kelkit (Gümüşhane Sancağı - Trabzon Vilâyeti), Ekim 1898'de 907 krş. maaşla Koçhisar
(Konya Vilâyeti), Ekim 1899'da 1125 krş. maaşla Karaman, Mayıs 1904'de 1500 krş. maaşla
Silivri (İstanbul), Eylül 1909'da 2000 krş. maaşla Garbîkaraağaç (İsparta Sancağı - İzmir
Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına atandı- Bu görevden de Mart 1910'da kadro hârici
bırakılıp, 425 krş. açık maaşı ile uzaklaştırıldı. Açıkda bulunduğu sırada 1 Ocak 1915 (18 K.
Evvel 1330) Perşembe günü Hakkın rahmetine kavuşdu. Hatîce Hanım'la evli olup
vefat ettiği zaman, İstanbul'da Kabataş Sultanîsi Riyaziye Muallimi olan Hâlid adında bir
erkek ile Nazire, Emine, Mevhibe, Semîha, Sâmiye adlarında beş kız evlâd babası idi.
Arabca, Farsça'ya âşinâ olup, Arnavutça konuşur; Rumca ve Bulgarca okur, yazardı.

A/105 : ABDULLAH (114) Dâvudoğlu denmekle tanınan Hacı Said Efendi'nin


oğludur. 1850'de Avlonya (Yanya Vilâyeti)'da doğ­
du. Sıbyan Mektebi'nde, Rüşdiye ve Medrese'de okuyup Mülkiye'ye girdi; 15 Ağus­
tos 1876'da me'zun oldu. Bundan sonra sırasıyle: Kasım 1876'da Selanik Vilâyeti
Mektûbî Kalemi Mülâzımlığı'na; Aralık 1884'de Hekimhan (Malatya), Ekim 1885'de Bu-
lam (Malatya) Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Bu görevde iken 1887'de askere alın­
dı. 1893'de terhisini müteâkıb ve terfian Ağustos 1894'de Çarsancak (= Çemişkezek), Şu­
bat 1897'de Radovişta (Kosova), Ağustos 1901'de Osmaniye, Haziran 1904'de Karaman,
Mart 1905'de Akseki, Temmuz 1908'de Köyceğiz Kaymakamlıklarına atandı. Bu vazifede
iken 14 Şubat 1909'da emekliye sevkedildi. Arabca, Farsça'ya vâkıf; Arnavutça konuşur;
Rumca ve Bulgarca okur, yazardı.

A/106 : HAMZA (115) Akmolla'nın oğludur. 1885'de Mecidiye (Sivas)'de


doğdu. Medreselerde bir süre öğrenimden sonra
Mülkiye'ye girdi; 1875'de bitirdi. Me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1877'de Pertek (Dersim
Vilâyeti = Tunceli) Nahiyesi Müdîrliği'ne getirildi. Bu görev üzerinde iken, bir yıl Çarsan­
cak l— Çemişkezek) Kazası Ta'dâd-ı Ağnam (Koyun Sayımı) Me'murluğu'nda bulundu.
Terfi' ederek 1886'da Kulp (Diyarbekir), 1891'de Çapakçur Kazaları Kaymakamlıklarına;
1892'de Malazgirt, 1895'de Çölemerik (= Hakkâri), 1897'de Pervari Kaymakam Vekillikle­
rine; 1906'da Fatsa, 1907'de Uluborlu, 1908'de Tefenni Kazaları Kaymakamlıklarına atandı.

(114) Bak.: a) Siciil-i Ahvâl Defteri; Nu. 47, 329. sf.


b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 47/329
c) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 19929
(115) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 359. sf.
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 10/359
c) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 9546

41
Bu son vazifesinde iken, 2. Meşrûtiyet'den sonra çıkarılan "Mülkî ve Askeri Me'murîn
Tensîkaat Kanunu"nun 11. Maddesi gereğince 4 Ocak 1910 (21 K. Evvel 1325)'da emekliye
sevkedildi. Hakkında başka bilgi bulunamadı.

A / 1 0 7 : M E H M E D ŞEVKÎ Abdülgaffar Efendi'nin oğludur. 1852'de Malatya'da


(116) doğdu. Medreselerde bir süre okuyup Mülkiye'-
ye girdi; 1876'da bitirdi. Mezuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1877'de Trabzon Vilâyeti
Mektûbî Kalemi Mülâzımlığı'na; 1879'da 400 krş. maaşla Çine (Aydın Sancağı), 1330-
de Bozüyük (Bursa Vilâyeti), 1881'de 640 krş. maaşla Karacasu (Aydın Sancağı - İz­
mir Vilâyeti), 1882'de 840 krş. maaşla Sobice Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Bu
son vazifede iken 3. Sınıf Kaymakamlığa terfi' ederek 1891'de 1250 krş. maaşla Di­
yadin (Diyarbekir Vilâyeti), 1892'de 1100 krş. maaşla Gürün (Sivas Vilâyeti) Kazaları
Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Gürün Kaymakamı iken «..-.. Kazâ-i mezkûr Ermenileri
meyânında (arasında) ifsâdâtı (fesatlığı) ile meşhur ba'zı eşhas bulunduğu haber alındı­
ğına ve (1892)'de Ankara'da mahkûmen i'dam edilen Torosi adındaki Ermeni şakî'nin de
Gürün'lü olup sözü geçen'in Gürün'de yatakları (kendisini kayıranları) olması kaviyyen
melhuz bulunduğuna ve Kaymakam-ı Mûmaileyh'in (Mehmed Şevki'nin) şimdiye kadar
bu yolda iş'arı sebketmediğine (haber vermediğine) binâen hakîkat-ı hâl anlaşılmak üzere
dîger bir Kaymakam'ın tecrübesi lâzım geldiği» hakkında Sivas Vâliliği'nin teklifi üzerine
Gürün'den azledildi. Yeni bir ta'yine engel olacak bir hâli bulunmadığı gözönüne alınarak
Temmuz 1894'de 1250 krş. maaşla Salihli (Manisa Sancağı - İzmir Vilâyeti) Kaymakamlı­
ğına atandı. Buradan Ocak 1897'de Söke (İzmir Vilâyeti), Aralık 1898'de Çine (Aydın San­
cağı - İzmir Vilâyeti), Nisan 1902'de Buldan (İzmir Vilâyeti), Temmuz 1906'da 2. defa Sa­
lihli Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. 22 Eylül 1908'de « Maaşını hayvânât-ı eh­
liye Rüsumu'ndan ve Mâliye Tahsildarı'nda bulunan vergi paralarından aldığı, yapılan tah­
kikat neticesinde sabit clmasıyle emsaline ders-i ibret olmak üzere » Salihli Kayma­
kamlığımdan azledildi. Bir yıl kadar ma'zuliyet (açık) maaşı aldıkdan sonra 14 Eylül 1909'da
1500 krş. maaşla Mihalıççık (Eskişehir Sancağı - Ankara Vilâyeti) Kaymakamlığına ta'yin
edildi. Buradan 3 Şubat 1910'da Nallıhan Kazası Kaymakamlığına nakledildi. Bu görevde
iken de « Nallıhan Kazası Hükümet Dâiresi'nde Kaymakama mahsus olan odanın altın­
daki Jandarma Koğuşu'nda Soba borusundan çıkan ateşle Hükümet Konağı'nın tamâmı ve

Adliye Binâsı'nın yarısı» yandığından ve « Bu gibi vekaayi'in hıyn-i hudûsü'nde ma


hall'in en büyük İdare Âmiri'nin tedâbîr-i lâzıme almasına dâir "Ta'limâL'ın Vilâyet ve li­
valara tebliğ edilmiş olduğu....» cihetle, adı geçenin de Kaymakam olarak gerekli tedbir­
leri almadığı « vezâif-i me'mûresi'nde vakit geçirmek tarikini istilzam ederek bu yüz­
den Kazâ'nın muâmelât-ı umûmiyyesi'nin hâl-i tezebzüb'den kurtulamadığı....» mûcib sebe­
biyle azlinin gerektiği Ankara Vâlisi'nce bildirilmesi üzerine 24 Ocak 1914 (10 K. Sânı
1329)'de azledildi. 34 yıl hizmet gördüğü nazara alınarak 17 Şubat 1914'de 729 krş. maaşla
emekliye sevkedildi- Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

(116) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 22, 269. sf.


b) İçişleri Bak. Özlük Is. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 164
c) Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsis Dosya Nu. 28467

42
A/108 : MEHMED ÂSİM (117) Nahiye Müdîrliği'nden emekli Kütük-zâde Ali Efendi'-
nin oğludur. 1849'da Kastamonu Vilâyeti'nin Karcıoğ-
lu Köyü'nde doğdu. Kastamonu Sıbyan Mektebi'nde, istanbul Sultanahmed Câmi'i yanında
Mehmed Efendi Medresesi'nde bir süre öğrenimden sonra Mülkiye'ye girdi; 1875'de bitirdi.
Mezuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1877'de Karacaviran (Kastamonu Vilâyeti), 1878'de Mergıv
ze, 1881'de Koçhisar, 1882'de tekrar Karacaviran, 1885'de Koziga (Kastamonu), 1888'deKara-
cahisar Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Bu vazifede iken 3. Sınıf Kaymakamlığa terfi'
ederek 1892'de İskilip, 1898'de Razlık (Selanik), 1899'da Tikveş, 1900'de Çatak, 1903'de
Boğazlıyan, 1906'da Mut, 1907'de Terme Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Bu
son vazifesinde iken 2 Ağustos 1910 (19 Temmuz 1326)'da emekliye sevkedildi. Emekli
olarak oturmakda olduğu İstanbul'da 3 Şubat 1912'de Hakkın rahmetine kavuşdu. Hanife
ve Azîze Hanımlarla evli olup Bahriye, Hatice ve Ali adlarında üç. evlâd babası idi.

A/109 : CEMÂL (118) Müderris Küçük Mustafa-zâde Mehmed Efendi'nin


oğludur. 1848'de Karaferye (Selanik Vilâyeti)'de
doğdu. Mülkiye'den me'zun oldukdan sonra: 1876'da Gümülcine Ta'dâd-ı Ağnam Me'murlu-
ğu ile devlet hizmetine girdi. 1879'da Paşalimanı Nahiyesi Müdîrliği'ne getirildi. 3. Sınıf
Kaymakamlığa terfi' ederek 1882'de Vodina, 1885'de Tikveş Kazaları Kaymakamlıklarına;
1886'da Avrethisar, 1887'de Langaza Kazaları Polis Komiserliği'ne; 1888'de Köysancak,
1889'da Zibarî (Diyarbekir), Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. Bu son vazifesinde iken
5 Kasım 1890'da Hakkın rahmetine kavuşdu.

A / 1 1 0 : M E H M E D ARİF (119) Mehmed Edîb Efendi'nin oğludur. 1831'de İstanbul'­


da doğdu. Beyâzıd Rüşdiyesi'nde okudukdan sonra
1848'de maâşsız olarak Mektûbî-i Sadr-ı Âlî Odasına mülâzemeten devama başladı. 1851'de
aynı yerde maaşa geçirildi. 1859'da Şeyh'ül-İslâmlık Meşihat Meclisi Mümeyyizliği'-
ne terfi' etti. 1864'de Mülkiye'den me'zun oldu. 1866'da Şeyh'ül-İslâm'lık Mazbata­
lar Şu'besi Müdîrliği'ne; 1876'da Dâhiliye Nezâreti Mektûbî Kalemi Müdîrliği'ne; 1894'de
aynı Nezâret Edirne Vilâyeti Kapu Kethüdâlığı'na (120) 1897'de ilâveten Suriye ve Beyrut
Kapı Kethüdâlıklarına getirildi. Buradan 1909'da emekliye sevkedildi. Hakkında başka bilgi
bulunamadı.

A / 1 1 1 : M E H M E D NÛRÎ (121) Evkaf Nezâreti Varidat Kalemi 1. Mümeyyizlerinden


İsmail Bey'in oğludur. 1841'de İstanbul'da doğdu.
Sıbyan Mektebi'nde okudukdan ve Cami' derslerine devamdan sonra, 1857'de Evkaf Nezâ-

(117) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Mu. 25, 477. sf.


b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 25/477
c) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 19983 ve 20166
(118) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 18, 59. sf.
(119) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 25, 5 1 . sf.
(120) için 44. sf. dip notuna bakınız.
(121) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 26, 2. sf.
b) İçişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 3/26
c) Mâliye Bak. Emekli İş. M d . Tahsis Dosya Nu. 29294

43
reti Varidat Odası'na mülâzemeten (maâşsız olarak) devama başladı. Bir süre sonra maa­
şa geçirildi. Mülkiye'den me'zun oldukdan sonra 1882'de Molva Kazası Kaymakam Vekilli-
ği'ne; 1885'de Rızvan veya Rıdvan, 1886'da Mutki, aynı yıl Ahlat, 1890'da Hizan, 1897'de
Garzan Kazaları Kaymakamlıklarına; 1898'de Siirt Mutasarrıf Vekilliği'ne; 1902'de Sincar
Kazası Kaymakamlığına getirildi. Bu vazifede iken 12 Şubat 1906 (20 K. Sânî 1322)'da 1307
krş. maaşla emekliye sevkedildi. 1 Şubat 1919 (1 Şubat 1335)'da emekli olarak oturmak­
la olduğu Edirne'de Hakkın rahmetine kavuşdu. Arabca ve Farsça'ya vâkıfdı. Hâlid Efendi
Kızı Hatice Hanımla evli idi. Çocuğu yokdu.

BASILMIŞ ESERİ
IV — A • 111/ 8 (1): Revnak (Şi'ir Mecmuası, Nu. 1.-11. Cüzler)
İstanbul, Matbaa-i Hilâl; 1302 (1886); 48 sf.; 8°

A / 1 1 2 : Ö M E R LÛTFÎ (122) Hacı Mustafa Ağa'nın oğludur. 1843'de Konya Ereğ-


lisi'nin Horti Köyü'nde doğdu. Mülkiye'den me'-
zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1875'de Konya Ereğlisi'ne bağlı Divle Nahiyesi Müdîrliğine;
1877'de Konya Ereğlisi Mal Müdîrliği'ne getirildi. Bu görevden idare mesleğine geçerek
1880'den i'tibâren muhtelif Kaymakamlıklarda bulundu. Köyceğiz Kaymakamı iken 31 Ocak
1906 (17 K. Sânî 1322)'da emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda olduğu İzmir Vi­
lâyeti Nif (— Kemalpaşa) Kazâsı'nın Parsa Köyü'nde 18 Mart 1916 (4 Mart 1332)'da
Hakkın rahmetine kavuşdu. 10 Ekim 1882 (27 Eylül 1298)'de Ümmügülsün Hanımla evlen­
di; Ahmed Kemâl, Mustafa Hulusi ve Cemîle, Nazmiye adlarında dört evlâd babası idi.

A / 1 1 3 : M E H M E D TEVFÎK Muharrem Bey'in oğludur. 1854'de Bosna Akhisa-


(123) rı'nda doğdu. Medrese tahsili görüp icazet aldı.
1875 (1292 H.) yılında «Mes'ele-i Zâile-i Ahire (= Bosna Hersek İsyanı)» 'de (124) ve
Sırp Muhârebesi'nde "Asâkir-i Muâvine-i İlmiyye" (125) Alayı 2. Taburu'nun 1. Bölüğü
Mülâzımri Evvel (Teğmen)ligi rütbesi ile sekiz ay başarılı şekilde hizmet gördü. Ağustos
1877'de Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'yi son me'zunlardan olarak bitirdi. Mart 1879'da 540 krş.
maaşla Hoşalay (Kastamonu Vilâyeti) Nahiyesi Müdîrliği ile Devlet hizmetine girdi. Eylül
1886'da bu görevden isti'fâen ayrıldı. Aynı yıl Ekim Ayı'nda kendisine imtihansız olarak 3.

(120) KAPI KETHÜDASI: Vâli'lerin, Sancak Beylerinin, Merkez Dairelerindeki ve Patrikhâne'deki, Bâb-ı Alî ve
Nezâretlerdeki işlerini tâkib etmek üzere ta'yin eyledikleri Me'mur'a verilen ad'dır. Eyâlet Kapı Kethüdaları,
Valilerin tam salâhiyyetli Vekilleri yetkisine sâhib olup onlar nâmına her türlü müracaat ve taahhüd'de bulunan
b i l i r l e r d i . Bunlar, me'mur oldukları yere göre, isim alırlardı: Eyâleti Kapı Kethüdası,.. Vilâyeti Kapı Kethü­
dası,... Patrikhânesi Kapı Kethüdası gibi....
Kapı Kethüdaları, önceleri Vali veya Sancak Beyleri tarafından seçilir; vazîfelerî bunların me'muriyetleri
süresince devam ederdi. Bu hizmet'in şahsa bağlı kalması mahzurlu görülerek 1863 (1280 H.)'de, Kapu Kethü­
dalarının ta'yin ve azil şekilleri değiştirildi; Devletçe ta'yin ve azilleri esâsı kabul olundu.
Patrikhane hariç olmak üzere, Vilâyet ve Livâ'ların Kapı Kethüdâlıkları 1903'den önce kaldınImışdır. Bu hu­
susta daha geniş bilgi için Bak.: LÛTFÎ TÂRİHİ; 10.C, 7 1 . - 7 2 . sf.
(122) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 40, 4 1 . sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 19941
(123) Bak.: a)' Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10.. 527. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. MM. Tahsis Dosya Nu. 29112
(124) için 45. sf. ya ve (125) için de 48. sf.nın dip notlarına bakınız.

44
Sınıf Kaymakamlık Diploması verilmesi üzerine 1887'de 1250 krş. maaşla Cuma (Serfiçe San­
cağı - Manastır Vilâyeti) Kazası Kaymakamlığına getirildi. Üç ay sonra bu vazifeden de isti-
fâ'en ayrıldı. 1891'de 1750 krş. maaşla Hısn'ül-Ekrad (Beyrut Vilâyeti), 1894'de Taberiye [Bey­
rut Vilâyeti), 1896'da Salt (Suriye Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. 1898'de 1575
krş. maaşla Re's'ül-Ayn (Suriye Vilâyeti) Kazası Kaymakamlığına nakledildi ise de rahat­
sızlığını ileri sürerek bu göreve gitmeyip İstanbul'a döndü ve «ilerûda dîger bir mahall'e
ta'yin edilmek üzere» Ekim 1899'da azledildi. Bu arada açılan sınavı kazanarak Nisan
1900'de 1. Sınıf Kaymakamlığa yükseldi. Kasım 1900 (1316)'de 2250 krş. maaşla Garyan
(Trablusgarb Vilâyeti) Kaymakamlığına ta'yin edildi. Şubat 1902'de ek görev olarak uh­
desine Cebel-i Garbî (Trablusgarb Vilâyeti) Sancağı Mutasarrıf Vekilliği de verildi. Bu va­
zifede iken "ârıza-i vücûdiyyesi"nden dolayı 8 Ocak 1907'de isti'fâ edip İstanbul'a geldi.
İki yıl kadar açık maaşı aldıkdan sonra 29 Ekim 1909'da emekliye sevkedildi. Karadağ - Sırp
Savaşı'ndaki başarısından dolayı, 1878'de 5. rütbeden Mecîdî Nişanı, 1395'de Hamiyyet-i
Vataniyye, 1902'de Nikel Hamidiye Hicaz Demiryolu Madalyaları ile taltif edilmişdi.

A / 1 1 4 : S Ü L E Y M A N FİKRİ (126) Hüseyin Efendi'nin oğludur. 1851'de Filat (Yanya


Vilâyeti)'da doğdu. Mülkiye'den me'zuniyetini mü-
teâkıb sırasıyle: 1878'de Zagur (Yanya Vilâyeti), 1882'de Karsandı (Trabzon Vilâyeti),
1886da Tabanlı (Ankara Vilâyeti), 1888'de Fener (Preveze Sancağı - Yanya Vilâyeti) Na­
hiyeleri Müdîrlikleri'ne getirildi. Terfi' ederek 1889'da istarva, 1892'de İduna, 1894'de Ay-
donat (Yanya), 1896da Elmalı (Teke = Antalya Sancağı - Konya Vilâyeti) Kazaları Kay­
makamlıklarına atandı. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı. Rumca ve Arnavut­
ça dillerine vâkıfdı.

(126) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defleri; N j . 25, 283. sf.


b) İçişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 25/283
(124) Mes'ele-i Zâile-i Ahîre = Hersek İsyanı : 1870 Fransız - Alman Harbi'nden sonra Fransa'nın eski kudret
ve önemini kaybetmesi, ingiltere'nin de Kıt'a işleri ile eskisi kadar alâkadar olmamaya başlaması, Avru.
pa'yı üç İmparatorluk nüfuzu altında bırakmışdı. Fakat, bunlar arasında birçok ihtilâf sebebleri vardı. Bu
gibi sebeblerin kanlı neticeler vermesini önleyip müşterek menfaatlar üzerinde elbirliği etmek isteyen Rus
Çarı I I . Alexandre, Avusturya - Macaristan imparatoru 1. François - Joseph ve Alman İmparatoru 1. VVilhelm
(= Guillaume), 1872'den i'tibâren her yıl Berlin, Viyana', Petersburg (şimdiki Leningrad) v.b. gibi Baş­
kentlerde ve nihayet 1875'de de Avusturya'nın Reichstadt Şehri'nde buluşmalar yapmışlar; bilhassa bu son
mülâkat'a Rus Başvekili Prens Gorçakof (= Gortchakov), Avusturya Başvekili Kont Andrasi (= Andrassy)
ve Alman Başvekili Prens Bismark (= Bismarck) gibi Avrupa Siyâseti'nin en meşhur diplomatları da iş­
tirak etmişlerdi.
Konuşulan mes'elelerin en önemlisi "Şark Mes'elesi" 'dir: Gorçakof'un teklifi iie varılan karar, Os­
manlı idaresindeki Hıristiyan unsurların muhtemel isyan hareketlerine karşı "Adem-i Müdâhale" kararı'-
dır. Rusya'nın bundan maksadı, kendi teşviki ile Rume'linin her tarafında çıkacağından emîn olduğu büyük
isyanlar karşısında, âciz kalacağını tahmîn ettiği Bâb-ı Âlî'nin, hiç bir tarafdan ve bilhassa, birçok İslav
tebaası bulunan Avusturya'dan herhangi bir müzaheret görmesine meydan vermemekdir. İtalya tarafından
arazi zayiatını öteden beri Bosna - Hersek'in ilhâkıyle telâfi etmek ve hatta Selanik Limanı'na bile inmek
isteyen Avusturya'nın o sırada İslavcılığa (Pan - Slavizm'e) kalkışması bu sebebdendir.
Merkezleri Rusya'da bulunna İslav Cem'iyyetleri'nin, Bosna - Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Bulgaristan
Hıristiyanları'nı Türk idaresi'ne karşı ayaklandırmak için uzun zamandan beri sarfettikleri faaliyetler 1875
yılma doğru büsbütün hızlanmış; bütün bu Memleketler'e el altından para, silâh ve mühimmat yardımları
yapılmış; Sırbistan ve Karadağ Prenslikleri kanlı rollerine hazırlanmış ve bir taraftan da Avusturya İmpa­
ratoru Bosna - Hersek Hıristiyanlarının gizlice gönderdikleri bir hey'ete, ümid verici sözler söylemişti.
Hersek İsyanı işte bu siyâsî vaziyetin bir neticesidir.
(Devamı 46. sf. dadır.)

45
MEMİŞ Mahir Efendi ile Fatma Hanım'ın oğludur. 1830'da
A/115 M E H M E D RÜŞDÎ (127) Batum'a [hâlen (1969) Artvin İli'nin Borçka İlce-
si'ne] bağlı Camili (= Maçahel) Nâhiyesi'nde doğ­
du. Mülkiye'den mezuniyetinden sonra 1881'de
Yenipazar (Aydın Sancağı), 1882'de Güney (Deniz­
li Sancağı) Nahiyeleri Müdîrliklerinde; 1886'da
Ebû - Kemâl, 1893'de Katif (Basra), 1899'da Râdiye,
1901 Otça Kazaları Kaymakamlıklarında bulundu.
1903'de Hakkın rahmetine kavuşdu. Fadime Ha­
nımla evli idi. Mekteb-i Mülkiyye 1894 me'zunu
Rahmetli Mes'ud Benli ile Şevki, Rauf adlarında üç
erkek, Sa'diye adında bir kız evlâd babası idi.

A/116 : ABDÜLKAADİR (128) Mehmed Efendi'nin oğludur. 1856'da Borş veya Yors
(Yanya Vilâyeti) Nâhiyesi'nde doğdu. Mülkiye'den
me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1879'da Karaca - Âbâd (Selanik), 1880'de Kesendire Na­
hiyeleri Müdîrliklerine getirildi. 3. Sınıf Kaymakamlığa terfi' ederek 1882'de Tepedelen
(Yanya), 1886'da Zir (Ankara), 1888'de Yaban - Âbâd {= Kızjlcıhamam - Ankara Vilâyeti),
1890'da Akdağ (Yozgat), 1891'de Çerkeş (Çankırı = Kengiri Sancağı - Ankara Vilâyeti),
1896'da Eşme (Manisa Sancağı - İzmir Vilâyeti), 1898'de Soma (Manisa Sancağı - İzmir
Vilâyeti), 1899'da Sarayköy (Denizli) Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Bundan
sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A/117 : A H M E D FEHMİ (129) Mehmed Ağa'nın oğludur. 1846'da Tonya (Trabzon


Vilâyeti)'da doğdu. 1876'da Mülkiye'den me'zuniye-
tini müteâkıb sırasıyle: Postahâne-i Âmire (P.T.T. İstanbul Müdîrliği) Tefrik (Ayırma) Dâi-

(157), (128) ve (129) için 48. sf. nın dipnotlarına bakınız.


Dağlık yerlerde cereyan ettiği ve mütemadiyen hâricden takviye edildiği için, Osmanlı - Türk Askeri'ni
uzun uzadıya işgal eden bu meşhur isyan, Bosna Vilâyeti'nin Hersek Sancağı'ndaki Nevesin (= Nevesinj'e)
Kazası Hıristiyanlarından yüzyirmi yâhud yüza-ltmış veyâhud üçyüz altmış kişinin, 13 Nisan 1875 (7 Rebi'ül-
Evvel 1292) günü Karadağ'a geçip Prens Nikita (= Nicolas)'ya dehalet etmeleriyle başlamış sayılır. Bu âsî
mülteciler Prens Nikits'ya "Ağnam Resmi {— Davar V e r g i s i ) " ile "Bedel-i Askerî"nin ağırlığından ve
Osma'nlı Zabtiyye {— Jandarma)'sinin zulmünden şikâyetle, vergilerin hafifletilmesini ve Jandarma'nın do
yerlilerden teşkilini istemişlerdir. Prens Nikola bu istekleri, İstanbul'da siyâsî entrikaları ile meşhur Rus
Sefiri İgnatiev aracılığı ile Bâb-ı Âlî'ye b i l d i r m i ş ; Sırp Mültecîleri'ni kendisi besleyemeyeceği için, afve-
dilmek şartıyle, geriye dönmelerine izin verilmesini rica etmişdir. Bu târihde Sadr-ı A'zam olan Es'ad
Paşa da, düşüncesizce bir hareket ile, Mültecileri afvedip geriye dönme izni v e r d i ; diğer taleblerinin ted-
kîk edileceğini b i l d i r d i .
Bunun üzerine büsbütün şımarmış bir hâlde Nevesin'e gelen Mülteciler, Halk'ı ayaklandırmaya kalkış­
mışlar ve 5 Haziran 1875 (1 Cumada'l-Ûlâ 1292) Cumartesi günü bir Türk Kervanı'nı zabtedip, birkaç Os­
manlı Jandarmasını öldürmek ve Nevesin Kazası Müdîri'ni de oradan ka-çırmak suretiyle i l k kanlı hareket­
lerine başlamışlardır. Bundan sonraki hareketler, artık, askerî çarpışmalar şeklindedir. 23 Temmuz 1875
Cuma günü Istolça ( — Stolatz) ve Blelce (= Bilek) arasındaki Dabar (Debre)'da ve ertesigün de Nevesin'de
yapılan çarpışmalar, üstün kuvvetlerinden dolayı, Asîler'in başarılarıyle neticelenmiş; Hersek'deki Türk As-

(Devâmı 47. sf. dadır.)

46
resi Serme'mur (Başme'mur) Vekilliği'ne getirildi. Bu görevden idare mesleği'ne geçdk
1879'da Kozhâne (Gümüşhane Sancağı - Trabzon Vilâyeti), 1881'de Yağmurdere (Gümüş­
hane Sancağı - Trabzon Vilâyeti) Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Bundan sonraki duru­
muna dâir bilgi bulunamadı. Arabca ve Farsça'ya vâkıfdı.

A / 1 1 8 : HÜSEYİN HÜSNÎ (130) 1850'de Akhisar (Gevye Kazası - İzmit SancağO'da


doğdu. Mülkiye'den mezuniyetini müteâkıb sırasıy­
le: Karakuş (Canik Sancağı = Samsun), 1882de Keşap (Giresun Kazası - Trabzon Vilâ­
yeti), 1883'de Aybastı (Ordu Kazası - Trabzon Vilâyeti), 1885'de Şarlı (Trabzon Vilâyeti),
1889'da Yağmurdere, 1892'de Tonya Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Bundan sonraki du­
rumuna âid bilgi bulunamadı.

A / 1 1 9 : M E H M E D ALÎ ( 1 3 1 ) Kalyoncu - zade Osman Ağa'nın oğludur. 1852'de


Hemsin (Rize) Nâhiyesi'nde doğdu. İlk öğrenimini
Memleketinde yapıp İstanbul'a geldi. Beyazıd Rüşdiyesi'nde, Dârülmaârif Mektebi'nde oku-
dukdan sonra Mülkiye'ye girerek me'zun oldu. Me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1878'de
600 krş. maaşla Bolaman (Fatsa - Ordu) Nahiyesi Müdîrliğine getirildi. Bu görevde iken
sınav kazanıp 3. Sınıf Kaymakamlığa terfi' etti. 1885'de 1000 + 2500 — 1250 krş. maaşla
Eruh (Siirt Sancağı) Kaymakamlığına atandı. Bu vazifede iken 1889'da azledildi. Uzun
müddet açıkta kaldıktan sonra 1895'de Hınıs (Erzurum Vilâyeti) Kazası Kaymakamlığına
ta'yin kılındı ise de buraya gitmeyerek isti'fâ etti. 1899'da 1575 krş. maaşla Pülümür (Er­
zincan Sancağı - Erzurum Vilâyeti), 1902'de Kuruçay (Erzurum Vilâyeti), 1903de 1125 krş.
maaşla Atranos (= Orhaneli - Bursa Vilâyeti), 1907'de aynı maaşla İnegöl (Bursa Vilâyeti)
Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Bu vazifede iken ".... Teftiş-i Askeri Komis-

(130) ve (131) için 48. sf. nın dipnotlarına bakınız.


keri'nin azlığı sebebiyle, Temmuz 1875 sonlarına kadar her taraf kan ve ateş içinde kalmış; bilhassa
Sancak merkezi olan Mcstar'dan Avusturya hududuna kadar bütün Memleket büyük bir isyan sahası hâline
gelmişdir
O sırada Bosna Valiliğinde bulunan Müşîr Devrîş Paşa, Bâb-ı Âlî'den hem asker, hem ta'lîmat istemiş
ise de, kararsız ve vesveseli, zayıf bir devlet adamı olan Sadr-ı A'zam Es'ad Paşa, bu Mes'ele'nin Karadağ
ile bir harbe yol açabileceğini ve böyle bir harb'e de Rusya'nın karışmak ihtimâlini düşünerek, isyân'ın
kuvvet yerine nasîhat'le yatıştın İmasını emretmiş; fa'kat, nasîhat dinleyen olmadığr için, Vali, kuvvet is-
demekde ısrar edince uzun bir muhabere başlamış ve bu suretle kaybedilen vakit'den faydalanmakda ge­
cikmeyen Âsîler teşkilâtlarını tamamladıkdan başka, yollarda meteris (= Metris = Küçük tabyaj'ler aç­
mışlar; en önemli askerî noktaları tutmuşlar; Temmuz sonlarında da Hersek'in Güneybatısında Karadağ
Hududu yakınında ve en önemlî yolların kavşağında bulunan Trebin ( = Trebinje) Kasabası'nı muhasara
etmişlerdir. Bâb-ı Âlî, işin önemini ancak bu muhasara üzerine anlamaya başlamış ve Ağustos 1875 içinde
toplamı 4200 kişiden ibaret bir Tümen yardım kuvveti göndermişdir.
Bu târihde Bosna - Hersek Nüfûsu Salnamelerde 1.200.000 gösterilmektedir. Bunun 515.000'i Ortodoks
olmasına mukaabil 635.000'i Müslüman'dır. Fakat, zahirî çoğunluğun Müslümanlarda olmasına karşılık,
Vilâyet'in bir tarafdan Sırbistan ve Karadağ ile, bir tarafdan da Avusturya'nın Islavlarla meskûn Dalmaçya
ve Hırvatistan gibi Eyâletleri ile çevrili olması, bilhassa Karadağ ile Sırbistan'dan mütemadiyen sarkıp
gelen gönüllü kuvvetlerinin Âsîleri takviye edip durması ve hattâ Moskava'dan bile para, silâh ve subay
gönderilmesi, isyân'ın müzminleşmesine sebeb olmuş; hele 16 Ağustos 1875 Pazartesi gününden i'tibâren
Bosna Hıristiyanları'nın da ayaklanmaya başlaması, iş'in vehâmetini büsbütün artırmışdır.
(Devamı 48. sf. dadır.)

47
yonu'ndan mahalline gönderilen hey'et'in raporuna nazaran Kaymakam-ı Mumaileyhin de-
vâm-ı me'muriyeti münâsıb olamayacağı anlaşıldığından...." 19 Mart 1908 (5 Mart 1324)'de
azledildi. Ağustos 1910'da 2000 krş. maaşla Ödemiş, Ocak 1912'de Ustrumca (Selanik),
Mayıs 1912'de Edremit Kazaları Kaymakamlıklarına gönderildi. Edremit Kaymakamı iken
başlayan "Balkan Harbi" içinde «.... Midilli Adası'nın Yunanlılar tarafından işgaali sırasında,
Yunan İşgal Kumandanlığınca Moluva'ya Kaymakam ta'yin edilen Kostaki'ye Edremit'de bu­
lunan kardeşi Mihalaki vâsıtasıyle "Moluva'daki İslamların korunmasından dolayı" teşek-
kürnâme yazdığı Karesi (= Balıkesir) Mutasarrıflığı'ndan bildirilmesine ve bu gibi nikaat'ı
(noktalan) idrak edemeyecek derecede takdirsizlik göstermesine nazaran devâm-ı me'mu-
riyetinin gayr-ı caiz görünmesine mebnî....» 23 Nisan 1913 (9 Nisan 1329)'de azledildi. Üç
yıl kadar açık maaşı aldıkdan sonra 8 Haziran 1915 (25 Mayıs 1331)'de emekliye sevke-
dildi.

A / 1 2 0 : YUSUF ZİYA (132) Çerkeş ilerigelenlerinden Abdullah Bey'in oğludur.


1843'de İstanbul'da doğdu. Medrese öğreniminden
sonra Mülkiye'ye girerek 1864'de me'zun oldu. Aynı yıl İzmir Rüsumat Nezâreti (Gümrük­
ler Müdîrliği) Muhasebe Kalemi Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. 1865'de Ayvalık
Memlehaları (Tuz İşletmesi) Merkez Muhasebe 2. Kâtibliği'ne, 1866'da Ayvalık Gümrüğü
Muhasebe 2. Kâtibliği'ne; 1867'de Saruhan (Manisa) Sancağı Yollar Komiserliği'ne; 1871'-
de İzmir Vilâyeti A'şâr 2. Kâtibliği'ne; 1872'de aynı yer Başkâtibliği'ne, 1875'de Şumnu

Karadağ ile Sırbistan resmen bîtaraf kalmışlar ise de, askerî hazırlıklarında, tabiî kusur etmemişler­
d i r . Bilhassa Rus propagandasının te'siri ile, Avrupa Matbûâtı'nda mes'ele büsbütün i'zâm edilip "Şark
Hıristiyanlığı'nın, Müslüman Türk zulmüne daha fazla dayanamayacağı" şeklinde heyecan verici yazılar ya­
yımlanmaya başlaması, yukarda elbirliğinden bahsettiğimiz üç İmparatorlukdan başka, Fransa ve italya'nın
bile onlarla birlikde Mes'ele île alâkadar olmasına sebeb olduğu için Bâb-ı Âlî çok müşkil b i r durumla
karşılaşmışdır.
Hersek İsySm'nın askerî ve siyâsî olmak üzere iki yönü vardır: Askerî bakımdan, isyancıların devamlı
olarak gördükleri dış yardımlar sebebiyle, Hersek Sancağı Türklerin, Yerli Hıristiyanlardan başka Sırplar
ve Karadağlılarda da mücâdele meydânı hâline gelmiş; Anadolu'dan ve Rumeli'den mütemadiyen kuvvetler
gönderilmiş; az zamanda dört Kumandan değiştirilip Derviş Paşa'nın yerine Ahmed Hamdi Paşa, onun
yerine Rauf Paşa ve nihayet bunun da yerine sonradan "Gâzî" Unvanını a-lan Ahmed Muhtar Paşa gönderil-
mişdir. Bütün bunlara rağmen bu kanlı isyan 2 Temmuz 1876'da başlayan Sırbistan - Karadağ Muhârebesi'-
ne kadar sürüncemede kalmışdır. Bu târihde Sırbistan - Karadağ Prenslikleri, yine Rusya'nın yardımıyle,
aralarına Bulgarları da alarak Osmanlı Devleti ile Savaş'a başlamışlardır. Bu Savaş'tn sonu da, Türk Or-
dusu'nun çok zayıfladığını gözönüne alan Rusya'nın meşhur 1877 (1293 H.) Savaşını açmasına yaramışdır.
isyân'ın siyâsî yönünü de 1877 Harbi sonundaki kayıplarımız teşkil etmektedir.
(125) Daha önce askere alınmayan Medrese Talebesi (Talebe-i Ulûm) 1874'de zaruret dolayısıyie askere alınmaya
başlanmış; bunlardan "Asâkîr-i Muâvine-i İlmivye (= Yardımcı Öğrenici Askerleri)" alayları teşkîl edil­
miştir.
(127), Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 247. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsis Dosya Nu. 29002,28700
c) Talebimiz üzerine torunlarından Sayın Hâlid Benli'nin gönderdiği ve Arşivimizde saklı 10.101966
günlü mektup.
(128) Bak.: SicMI-î Ahvâl Defteri; Nu. 10, 895. sf.
(129) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 7, 23. sf.
b) İçişleri Bak. Özlük İş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 7/23
(130) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 66, 35. sf.
(131) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli İş. M d . Tahsîs Dosya Nu. 28432
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 140/A
(132) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri, Nu. 18, 4 1 . sf.

48
(Rusçuk Sancağı - Varna Vilâyeti), 1878'de Elazîz, 1881'de Siverek Rüsumat Müdîrliklerine;
1886'da Gümüşhane Sancağı, 1898'de Van Vilâyeti, 1905de Amasya Vilâyeti Defter-i Hâ-
kaanî Me'murluklarına (Tapu Sicil Muhâfızlığı'na) getirildi. 1909'da bu son vazifesinden
emekliye sevkedildi.

A/121 : M E H M E D BAHÂEDDİN Dâr-ı Şûrây-ı Askerî (Şimdiki Askerî Şûra) A'zâsın-


(133) dan Mehmed Vâsıf Efendi'nin oğludur. 1844'de İs­
tanbul'da doğdu. Valide - Sultan Rüşdiyesi ile Beya-
zıd Câmi'i derslerine devamdan sonra Mülkiyeye girdi. 1868'de me'zun oldu. 1870'de Bâb-ı
Vâlây-ı Seraskerî (Millî Savunma Bakanlığı) Mektûbî Kalemi Kâtibliği'ne; 1874'de aynı yer
Nüfûs-ı Umûmiye Kalemi Kâtibliği'ne; 1881'de aynı yer Piyade Dâiresi Ahz-ı Asker (Aske­
re Alma) 3. Kalemi Kâtibliği'ne; 1884'de terfi' ederek aynı Dâire 3. Kısım Mümeyyizliği'ne;
1899'da aynı yer 2. Kısım Mümeyyizliğine getirildi. 1906'da Hakkın rahmetine kavuşdu.

A / 1 2 2 : M E H M E D ŞEFİK ( 1 3 4 ) Abdullah Ağa'nın oğludur. 26 M a n 1835 (13 Mart


1251)'de Marglıç (Yanya VilâyetO'da doğdu. İlk
okul ve Medrese'de bir süre okudukdan sonra 1854'de Yanya Vilâyeti Tahrîrat Ka­
lemi Mülâzımlığı ile Devlet hizmetine girdi. 1855'de 120 krş. maaşla Marglıç Kazası
Nüfûs Dâiresi Mukayyidliği'ne gönderildi. 1862'de 400 krş. maşla aynı Kaza Dühan (tütün)
Me'murluğu'na nakledildi. 1863'de bu görevden isti'fâen ayrılıp Mülkiye'ye girdi. 1864'-
de me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1866'da Çürüksu Kazası Mal Müdirliği'ne; 1871'de
1500 krş. maaşla Yozgat Sancağı Rüsumat Müdîrliği Tahrîrat Başkâtibliği'ne; 1878'de
950 + 1600 krş. maaşla Amasya, 1881'de Sivas Rüsûm-ı Sitte Müdîrliklerine getirildi.
Bu son vazifesinde iken, tesbit edilemeyen bir sebeble, 1883'de azledildi, iki yıl kadar
açıkda kaldıktan sonra Ekim 1885'de aidatla (toplanan vergi oranında maaş almak üzere)
Sivas Vilâyeti Sertahsildarlığı'na atandı Haziran 1886'da bu görevden de ayrıldı. Bundan
sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı

A / 1 2 3 : A H M E D TEVFİK (135) Arhavi Nahiyesi Sıbyan Mektebi (İlk Okul) hocala­


rından Salih Efendi'nin oğludur. 1848'de Arhavi'de
doğdu. Ekim 1876'da Mülkiye'yi bitirdikden sonra sırasıyle: 1880'de Akköy (Söke-Aydın),
1881'de Piraziz (= Erenköy - Giresun kazası - Trabzon Vilâyeti), 1884'de Hemsin, 1886'da
Kurâ-i Seb'a, 1890'da Arhavi, 1895'de Karadere (Rize), 1897'de Viçe Nahiyeleri Müdîrlik­
lerine getirildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

(133) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 112, 141. sf.


(134) bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 102, 27. sf.
b) Mâliye Bak. Özlük iş. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 8/686
(135) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri, Nu. 76, 135. sf.

49
A / 1 2 4 : A B D Ü L G A N Î (136) Şuaybî-zâde, Antakya (Hatay) Müftî Müsevvidi Hacı
Ahmed Efendi'nin oğludur. 1845 (1262 H.)'de An­
takya'da doğdu. Sıbyan Mektebi'nde ilk öğrenimini
yaptıkdan "Medresede Arabi'den sarf ve Nahiv,
Mantık, fârisî" okudukdan sonra Mülkiye Mekte-
bi'ne girdi. Mülkiye'ye girmeden önce 1865'de mü-
lâzemetle Antakya Mahkeme-i Şer'iyye Zabıt Kâtib-
liği'nde bulundu. 1872'de Mülkiye'den me'zun ol-
dukdan sonra: 40 krş. yevmiye ile Antakya A'şar
Müzayede ve İhale Me'murluğu'na getirildi. 1873'-
de 1350 krş. maaşla Ladik (Sivas), 1874'de Te-
nüs (Sivas) Kazaları Kaymakamlıklarına nakledil
di. Bu görevde dört ay kalıp ayrıldı. 1875'de 1120
krş. maaşla Bozkır (Konya) Kaymakamlığına atan­
dı. Burada sekiz ay hizmetden sonra aynı yıl
Karapınar (Konya) Kaymakamı ile "becâyiş"de bu­
lundu ise de Karapınar Kaymakamı'nın "taht-ı muhâkeme"de olması dolayısıyle, Dâhi­
liye Nezâreti'nce becayişleri kabul edilmediğinden tekrar Bozkır Kaymakamlığı'-
na döndü. Haziran 1877'de bu görevden azledilerek ayrıldı. Şubat 1878'de 1120 krş.
maaşla Esbekşan Kaymakamlığı'na getirildi. Şubat 1880'de bu vazifeden isti'fâen ay­
rıldı. Nisan 1884'de 1500 krş. maaşla Cizre (Mardin Sancağı - Diyârıbekir Vilâyeti),
Kasım 1886'da Nusaybin (Diyârıbekir Vilâyeti), Nisan 1890'da 2500 krş. maaşla Muhail
(Yemen Vilâyeti), Aralık 1891'de Kangide (Yemen Vilâyeti), Haziran 1892'de Ricâl'ül-Maa
(Yemen Vilâyeti), Temmuz 1893'de Katabe (Yemen Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına
atandı. Bu görevde iken Ocak 1895'de azledildi. Şûrây-ı Devlet'e yaptığı müracaat haklı
görülerek azil kararı kaldırıldı ve Kasım 1896'da 1750 krş. maaşla Nebek (Suriye Vilâyeti)
Kaymakamlığına getirildi. Buradan Eylül 1898'de becayiş suretiyle Kuneytre (Suriye Vi­
lâyeti) Kaymakamlığına atandı. Bu vazifede iken Suriye Vilâyeti'nde yeni teşkil edilen Salt
Kazâsı'nın «ehemmiyyet-i mevkı'iyyesi cihetiyle Kazâ-i mezkûr'e, husûsiyyet-i mahalliyye'ye
vâkıf birinin ta'yini lâzım gelmesine ve Mumaileyhin de vukûf-ı tâmmı bulunmasına bi­
nâen» Ocak 1899'da Salt Kazası Kaymakamlığı'na nakledildi. Bu Kazâ'da iken de yerine
"Zâbitân-ı Askeriyye'den (= Subaylardan)" birini ta'yini cihetiyle Mayıs 1900'de ayrıldı.
Eylül 1900'de 1575 krş. maaşla Birecik (Haleb Vilâyeti), Haziran 1904'de Savur Kazaları
Kaymakamlıklarında görevlendirildi. Aralık 1907'de 787 krş. ma'zuliyet maaşı verilerek az­
ledildi. Nisan 1909'da 1575 krş. maaşla Osmaniye Kaymakamlığına getirildi. Buradan da
Ağustos 1908'de azledilerek ayrıldı. Kasım 1908'de 2250 krş. maaşla Dilim Kaymakamlı­
ğına atandı. 14 Ağustos 1909'da bu görevden emekliye sevkedildi- Emekli olarak istanbul'-

(136) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 19893
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 806/4
c) Torunu (Oğlu'nun oğlu) C. S'ayçılartndan Sayın Aytekin Gani Ataman'ın gönderdiği ve Arşivimizde-
saklı 13.7.1966 günlü mektup,

50
da oturmakda iken, 1916'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Evli ve bir erkek evlâd babası idi.
Mûsikî ile uğraşmak hobisi olup gaayet güzel "Kanun" enstrümanı çalardı

A/125 : İSMAİL HAKKI Paşa Kadı Ahmed Hilmi Efendi'nin oğludur. 10. batından
(= Rumeli Beylerbeyi) (137) Minkarî Ömer Efendi ve Minkarî-zâde Şeyh-ül-İslâm
Yahya Efendi ahfâdındadır. 1852 (15 Zilka'de
1269)'de Akseki Kazâsı'nın İbradı Nâhiyesi'nde
doğdu. Akseki Sıbyan Mektebi'ndc, İstanbul'da Be-
yazıd Rüşdiyesi'nde okudukdan sonra Mülkiye'ye
girdi. 1872'de me'zun oldu. Sırasıyle: 6 Temmuz
1874'de Tırıyanda, 28 Eylül 1877'de Karatekeli Na­
hiyeleri Müdîrliklerine getirildi. Aşağıdaki belge'-
de de görüldüğü gibi, açılan sınavı kazanıp 3.
Sınıf Kaymakamlığa terfi' ederek 15 Eylül 1879'da
Kula, 2 Haziran 1880de Tirebolu, 4 Aralık 1881'de
Salihli, 18 Ağustos 1882'de Akhisar (Manisa), 28
Eylül 1884'de Bayındır, 10 Şubat 1885'de Bergama,
21 Kasım 1886'da Ödemiş, 1893'de Nazilli Kayma­
kamlıklarına gönderildi. Bu son görevde de terfi'
ederek 1899'da Asir, 1902'de Muş, 1903'de Kayseri, 1905'de Preveze, 1906'da Bolu, 1907'de
Yozgat Sancakları Mutasarrıflıklarına getirildi.

*>&*'/
(137) Bak.: En küçük oğlu Sayın Hamza Türegün'ün gönderdiği ve Arşivimizde saklı 19.9.1966 günlü mektup.

51
Yukarıdaki belge'den de anlaşılacağı veçhile Mutasarrıflığa yükselince Paşa'lık
(= Rumeli Beylerbeyi) rütbesi'ne de terfi' etti. 2 Meşrûtiyet'in ilânından sonra yapılan
"tensîkaat"da emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda bulunduğu Ödemiş'de 1911'de
Hakkın rahmetine kavuşdu. Ödemiş'de medfundur. Evli olup dört erkek ve dört kız evlâd
babası idi. 1. Rütbeden Mecidî, 2. Rütbeden Nişân-ı Âlî-i Osmânî ile taltif edilmişdi.

A / 1 2 6 : İSMAİL HAKKI (138) Seydişehir ilerigelenlerinden Hacı Mustafa Efendi'­


nin oğludur. 1838 (1254 H.)'de Seydişehir'de doğdu.
Mülkiyede okuyup 1865 (1282 H.)'de me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1867'de Manyas,
1868'de Paşalimanı (= Erdek), 1869'da Gönen, 1870'de tekrar Manyas Nahiyeleri Müdîr­
liklerine getirildi. 3. Sınıf Kaymakamlığa terfi' ederek 1872'de Lice (Diyârıbekir), 1874'de
Arva, 1877'de Ladik (Canik Sancağı = Samsun), 1879'da Erbaa, 1881'de Hamîdiye (Niğ­
de Sancağı), 1889'da Azîziye (Sivas), 1892'de Nevrekop, 1896'da Ahtabolu (Edirne), 1897'-
de Lüleburgaz, 1898'de Uşak, 1899'da Ayaş, 1904'de Gemlik, 1905'de Tavas (Denizli Sanca­
ğı) Kaymakamlıklarına atandı. 26 Ağustos 1909'da bu vazifede iken "Tensikaat Komisyonu''
karârıyle emekliye sevkedildi.

A/127 : AHMED VEFİK (139) Sipâhî Ömerağa-zâde Ahmed Molla'nın oğludur.


1845 (1261 H.J'de Yanya'da doğdu. Mahrec-i Ak-
lâm'da okudukttan sonra Mülkiye Mektebi'nden me'zun oldu. Me'zuniyetini müteâkıb
kısa bir süre Zabtiye, Mâliye Nezâretleri Mektûbl ve Masârifat Kalemleri Mülâzım-
iıklarında maâşsız olarak çalışıp altı ay sonra maaşa geçdi. 1867'de Zirkurbalar (Mi-
lâ Kazası - Yanya Vilâyeti) Nahiyesi Müdîrliği'ne; 1869'da Balçık (Varna Sancağı) Kaza­
sı Tahrirat Kâtibliği'ne; 1871'de Berat Sancağı Arazi Me'murluğu'na; 1872'de aynı Sancak
Defter-i Hâkaanî (Tapu) Başkâtibliği'ne; 1874'de Ergiri, 1879'da Berat, 1893'de Drama,
1894'de Preveze Sancakları Defter-i Hâkaanî Me'murluklarına; 1901'de Elazîz, 1905'de Er­
zurum, 1906'da Van, 1907'de Bitlis Vilâyetleri Defter-i Hâkaanî Müfettişliklerine; aynı yıl
Draç Sancağı Hudud Tahdidi Komisyonu Reîsliği'ne; 1908'de Kosova Vilâyeti Defter-i Hâ­
kaanî Müdîrliği'ne getirildi. 10 Ekim 1909'da son görevinden emekliye sevkedildi. Rumca
ve Arnavutça konuşurdu. 1897'de Yunan Muharebe Madalyası ile taltîf edilmişdi.

A / 1 2 8 : H Ü S E Y İ N LÛTFÎ ( 1 4 0 ) Şeyh-zâde Nu'man Efendi'nin oğludur. 1850 (1267


H.J'de Diyârıbekir'de doğdu. Mülkiye'den me'zun
oldukdan sonra sırasıyle: 1880'de Zikefşan (Diyârıbekir Vilâyeti), 1881'de Eb'ül-Kulû (Ha­
leb Vilâyeti), 1882'de Ridâniye (Haleb Vilâyeti) Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. 3. Sınıf
Kaymakamlığa terfi' ederek 1883'de Çemişkezek, 1887'de Derik, 1890'da Benîşehr (Yemen
Vilâyeti), 1891'de Zendiye, 1893'de Dühük (Musul), 1902'de Râniye (Kerkük Sancağı - Mu­
sul Vilâyeti), 1909'da Sason, 1910'da Namervan Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. Son va-

(138) Bak.: Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 4120
(139) Bak.: Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 3456
(140) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsis Dosya Nu. 9509
b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 860

53
zîfesinde iken 4 Ağustos 1912 (21 Temmuz 1328)'de kendi isteği ile ve 666 krş. maaşla
emekliye ayrıldı. Arabca ve Kürtçe bilirdi.

A/129 : BİLÂL EDÎB (141) Mehmed Mahir Efendi'nin oğludur. 1844 (1260
H.)'de Batum'da doğdu. 1872'de Mülkiy'den me'-
zun oldukdan, bir süre de İstanbul'da Merkez Teşkilâtı'nda maâşsız olarak çalışdıkdan
sonra, sınavla 3. Sınıf Kaymakamlığa terfi' etti. Sırasıyle: 1873'de Şırnak (Van Vilâyeti),
1879'da Siverek, 1885'de Beypazarı, 1890'da Pervari, 1893'de Arva, 1894'de tekrar Pervari,
1896da Bulancak, 1899'da tekrar Arva, 1900'de Çapakçur Kazaları Kaymakamlıklarına getiril­
di. Son vazifesinden 5 Aralık 1902 (21 T. Sânî 1318)'de azledildi. Uzun yıllar açıkda kaldık-
dan sonra, "Tensîkaat Kanunu" hükümlerine tâbi' tutularak 10 Eylül 1909 (27 Ağustos
1325)'da emekliye sevkedildi. Emekli olarak istanbul'da oturmakda iken 18 Nisan 1911
(4 Nisan 1327) Pazartesi günü Hakkın rahmetine kavuşdu. Hafîze Hanım'la evli idi. Meh­
med Şevket, Yusuf Ziya, Ömer Lûtfî adlarında üç erkek; Menşûre, Behiye, Nuriye, Cemîle
adlarında dört kız evlâd babası idi.

A/130 : SÜKRÎ (142) Mevâlî (= "Mevleviyyet pâyesi'ne ulaşmış din


âlimlerinden) Ahmed Vehbi Efendi'nin oğludur. 1844'-
de İstanbul'da doğdu. Özel olarak ilk ve orta öğrenimini İstanbul'da tamamlayıp sınavla
Mülkiye'ye girdi ve 1865'de bitirdi. Me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: Nisan 1869'da 3. Sınıf
Kaymakam olarak 2000 krş. maaşla Kandıra (İzmit Sancağı), 1871'de Sürüç (Haleb Vilâye­
t i ) , 1872'de Harım (Haleb Vilâyeti), 1874'de Cisr-i Şuur (Haleb Vilâyeti), 1876'da Sur (Su­
riye Vilâyeti), 1877'de Kuneytera (Suriye Vilâyeti), Ocak 1879'da Nusaybin (Diyârbekir
Vilâyeti), Ocak 1880'de Akçadağ (Diyârbekir Vilâyeti), 1881'de Suşehri (Sivas Vilâyeti),
Ocak 1884'de Halîl'ür-Rahman (Kudüs Sancağı), 1888'de Azîziye (Sivas Vilâyeti), Ocak
1889'da Hamîdiye (Sivas Vilâyeti), 1891'de Gramış (Manastır Vilâyeti), Haziran 1892'de
Peklin (İşkodra Vilâyeti), 1893'de Kolonya (İşkodra Vilâyeti), Ağustos 1894'de Selimiye
(Suriye Vilâyeti), Aralık 1895'de Raşya (Şam) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Raşya
Kaymakamı iken 14 Şubat 1900 (1 Şubat 1316)'de Hakkın rahmetine kavuşdu. Kâmile Ha­
nım'la evli olup Ahmed adında bir erkek ve Güzîde, Bedriye adlarında iki kız evlâd baba­
sı idi.

A / 1 3 1 : M E H M E D ŞÂKİR ( 1 4 3 ) Sipâhî-zâde Mehmed Efendi'nin oğludur. 1842'de


Manastır'da doğdu. Sıbyan Mektebi'nde ilk öğrenim
yaptıkdan sonra İstanbul'a gelip Fâtih Câmi'i derslerine devamla "rüûs" aldı. 1860'da 300
krş. maaşla Defter-i Hâkaanî (Tapu İdaresi) Tapu Kâtibliği'ne atandı. 1862'de buradan is-
ti'fâen ayrıldı ve sınav kazanıp Mülkiye'ye girdi; 1865'de bitirdi. Me'zuniyetinden sonra sı-

(141) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 7716
b) İçişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 632/2
(142) Bak.: Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsîs Dosya Nu. 17665
(143) Bak.: Kızı Bn. Âliye Güran'ın gönderdiği ve Arşivimizde saklı not.

54
rasıyle: 1865'de Mâliye Nezâretti Masraf Muhasebesi Kalemi Mülâzımlığı'na; 1868'de 750
krş. maaşla Filibe (Edirne Vilâyeti) Sancağı Seyyar Tahrîr-i Arazi Me'ımurluğu'na; 1869'da
aynı görevle Pazarcık (Filibe), 1870'de yine aynı görevle Kızanlık (Filibe) Kazalarına gön­
derildi. Açılan Kaymakamlık sınavını kazanarak 3. Sınıf Kaymakamlık rütbesi ve 2500 krş.
maaşla Lahye (Yemen Vilâyeti), Nisan 1875'de 1000 krş. maaşla Cisr-i Ergene (= Uzun­
köprü - Edirne Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. 1876'da 2000 krş. maaşla
Gelibolu Sancağı A'şâr Me'murluğu'na; 1879'da 1340 krş. maaşla Niksar (Tokat Sancağı),
1881'de 1100 krş. maaşla Koyulhisar (Sivas Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarında görev­
lendirildi. Evli olduğundan başka hakkında bilgi bulunamadı.

A / 1 3 2 : M E H M E D S A L İ H Paşa Bağdadî Salih Efendi-zâde Hüseyin Ağa'nın oğludur.


( = Beyler Beyi) (144) 1836 (10 Zilhicce 1252)'da Kerkük'de doğdu. Kerkük'-
de özel tahsîl gördü. Bir süre Kerkük'de Mahallî Hü­
kümet Fârisî Kâtib Muâvinliği'nde bulundukdan sonra 1858'de İstanbul'a geldi. Yazılan Senet­
lerin aylık ücretinin 1000 kuruşa kadar olan kısmı kendisine âid olmak ve başkaca da maaş ve­
rilmemek üzere Defter-i Hâkaanî (Tapu İdaresi) Senedât (Senetler) Odası'na (Şu'besi'ne)
atandı. Buradan 1860'da Evkaf Nezâreti'nde yeniden teşkil edilen "Küçük Ruznamçe Ka­
lemi" muhassasâtından (ödeneğinden) 300 krş. maaş verilmek kaydıyle İstanbul Va­
kıf Kütübhâneleri'ndeki kitabların sayım ve yazımına me'muren Evkaf Müfettiş Muâ-
vinliği'ne nakledildi. Bu sırada açılan sınavı kazanıp Mülkiye'ye girdi. Me'muriyeti-
ne de devam etti. 1862'de me'zun oldu. Bundan sonra sırasıyle: Aynı yıl 1000 krş.
maaşla Kavala (Selanik Vilâyeti) Kazası Müdîrliği'ne getirildi. Burada 22 ay hizmet­
ten sonra, isti'fâ ederek ayrıldı. Dört ay açıkda kalıp, 1865'de 1000 krş. maaşla İstanbul
Tahrîr-i Emlâk İdaresi (Taşınmaz Mallar Yazım Şu'besi) 1. Muhamminliği'ne; aynı yıl, ay­
nı maaş ve aynı Dâire'nin Rumeli ve Anadolu Kısmı Kâtibliği'ne getirildi. Üç ay sonra
1000 krş. maaşla Edirne Vilâyeti Tahrîr-i Emlâk Dâiresi Reîsliği'ne nakledildi. Bu vazîfeden
de isti'fâen ayrılarak 1865'de (Şevval 1282) 3000 krş maaşla Andirin (Maraş Sancağı - Ha-
leb Vilâyeti) Kazası Müdîrliği'ne nakledildi. Burada üç ay hizmetten sonra terfi'
ederek aynı maaşla, yeni teşkîl olunan Zeytun (Haleb Vilâyeti), 1867 (R. Ahîr 1284)'de
4000 krş. maaşla Haçin (Kozan Sancağı), 1869 (Zilka'de 1286)'da Karaisalı (Adana),
1871 (Şevval 1288)'de Lazkiye (Suriye Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına; Lazkiye Kay­
makamlığı uhdesinde kalmak üzere 1872'de üç ay süre ile (Receb 1289 - 30 Ramazan 1289)
Trablus-Şam Mutasarrıf Vekilliği'ne; 1873 (C. Ûlâ 1290)'de 1000 krş. harcırah ile ve Lazki­
ye Kaymakamı sıfâtıyle "Nasıra Dağları Islâhatı ( ? ) " na me'mur olarak sözü geçen havâ-
li'ye gönderildi. Dört ay içinde bu hizmeti de yapdıkdan sonra 1874 (Receb 1291)'de
"Hasb'el-îcab" Lazkiye Kaymakamlığımdan ayrıldı. Bir süre açıkda kalarak 1876 (R. Evvel
1293)'de 5000 krş. maaşla Şam Vilâyeti Meclis-i Temyîz Reîsliği'ne; 1877 (R. Evvel 1295)'de
sözü geçen görev uhdesinde olduğu hâlde 10000 krş. harcırah ile Beyrut Rüsumat Nâzın
(Gümrükler Müdîri)'nın tahkıkaatına me'mur edildi. 1878 (R. Ahîr 1296)'de 4500 krş. maâş-

(144) Bak.: a) Maliye Bak. Emekli İş. Mrl. Tahsis Dosya Mu 18872
b) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 1, 280. sf.

55
la TrabluS'Şam Mutasarrıf Vekilliği'ne; aynı yıl dört ay sonra 5000 krş. harcırah ile Baal-
bek Sancağı'nda meydana gelen ba'zı mühim olayların tahkikine me'mur kılındı. İki ay son­
ra 10000 krş. harcırah ile Cebel-i Dürûz ve Havran Sancakları Ahâlisi arasında "tahaddüs
eden münazaa ve mukaatele-i l)mûmiyye"nin tahkikine me'mûren "fevkalâde selâhiyet
— olağanüstü yetki" ile Havran'a gönderildi. Altı ay içinde burada tahkıkaatı tamamladık-
dan sonra Aralık 1878 (Zilhicce 1296)'de 5000 krş. maaşla Müfettiş olarak bulunduğu Hav­
ran Sancağı Mutasarrıflığına ta'yin edildi. «... Suriye Vilâyet-i celîlesi Valisi Ubbehetlû
(eski Sadrı Azam) devletlû Midhat Paşa hazretleri tarafından yazılan mülâhaza...» ile eh­
liyet ve başarısı onaylandı. «.... Havran Sancağı Mutasarrıflığının ümerây-ı askeriyye'den
(askerî Komutanlardan) muktedir bir zât'a tevdi' lüzumu Suriye Vilâyeti'nden (Midhat Pa-
şa'dan) iş'ar olunması üzerine...» 11 Şubat 1880 (R. Evvel 1298)'de Havran Mutasarrıflığın­
dan ayrıldı. Temmuz 1881'de7000 krş. maaşla Bağdad Vilâyeti Adliye Müfettişliği'ne nekledil-
di. «...Me'murin-i Mahalliye ile aralarında zuhura gelen mübâyenet-i ahval, mesâlih-i câriyye'-
ihlâl derecesine vardığı cihetle lüzûm-ı tebdili, cânib-i Vilâyet'den ve Mumaileyhin bir cinayet
şübhesiyle mahkemesi lâzım geldiği Vilâyet-i mezkûre Müddeî-i Umûmiliği'nden inha olunma­
sına mebni, muhakemesi netîcesi'nde hâsıl olacak hâl'e göre hakkında muamele olunmak
üzere...» 10 Temmuz 1882 (27 Haziran 1298)'de azledilmiş ise de, hakkında yapılan tah-
kîkatda, suçlamanın esâsı olmadığı Bağdad Valiliğinin yazısından anlaşılması üzerine aynı
yıl Eylül'ünde aynı maaş ile Van, 16 Mayıs 1885 (2 Mayıs 1301)'de Diyârıbekir Vilâyetleri
Adliye Müfettişliklerine getirildi. Vilâyetlerdeki Adliye Müfettişlikleri'nin lağvedilmesi
üzerine 28 Eylül 1886 (15 Eylül 1302)'da paşa (= Mîr-i mîranj'lık payesi ile Necid Sanca­
ğı Mutasarrıflığına atandı. 26 Şubat 1887 (13 Şubat 1303)'de azledildi. 1889 (Muharrem
1307)'da 6000 krş. maaşla Maraş, 1890 (R. Ahir 1308)'da 7500 krş. maaşla ve becayiş su­
retiyle Hülle Sancakları Mutasarrıflıklarına getirildi. «... Paşa-i mumaileyh ta'dâd-ı ağnam
me'muriyetiyle Dîvâniye Kazâsı'na gönderildiği hâlde, ağnam işini bir tarafa bırakarak ge­
rek Vilâyetin, gerek Mahallî Kumandanlığın re'yi inzimam etmeksizin ba'zı ıslâhata teşeb­
büs ve ibtidar eylediği ve icra edilen vesâyâ ve tebligaatın te'sîri olmadığı Bağdad Vilâ­
yeti'nden iş'ar olunmasına ve Meclis-i İdâre-i Vilâyet'den birbirini müteâkıb alınan telg-
rafnâmelerde dahî, Mumaileyhin Vilâyet merkezi ile olan muhâberât-ı âdiyesi'nde bile
lisân-ı resmî'ye ve sıfat ve haysîyyet-i me'muriyetine yakışmayacak ta'birât-ı istihfâfkâ-
râne ve bî-edebâne isti'mâli ile hodserâne harekâtında devam etmekde bulunduğu derme-
yân kılınmış olmakdan nâşi....» 7 Haziran 1891 (29 Şevval 1308)'de azledildi Haksız ve
kanunsuz yere azlediIdiğini ileri sürerek Şûrây-ı Devlet'e (Danıştay'a) yaptığı müracaat
üzerine, sözü geçen Makam'ca yapılan tahkîkaat neticesi, haklı görüldü; "azil tasarrufu"
kafdırıldı. 21 Kasım 1891 (18 R. Ahir 1309)'de 6500 krş. maaşla Yenipazar (Kosova), 22
Mayıs 1892 (24 Şevval 1309)'de 10000 krş- maaşla Zor (Haleb) Sancakları Mutasarrıflık­
larına getirildi. Hizmetindeki başarılarından dolayı Eylül 1893'de terfi'an "Rumeli Beylerbe­
yi Pâyesi"ne yükseldi. Ehliyet^ liyâkat ve üstün başarısı gözönüne alınıp "Makaam-ı Sadâ-
ret-i Uzmâ (= Sadrazamlık)"dan Sultan II. Abdülhamîd'e yapılan arz ve teklif üzerine 27
Temmuz 1895'de 15000 krş. maaşla Musul Vilâyeti Vâliliği'ne terfi'an ta'yin edildi.

«.... Kerkük Kasabası ile civarındaki eşkiyâ'nın vuku'a getirdiği ba'zı muhasamata Mu-

56
tasarrıf'ın acz gösterdiği ve bu hâlin Vilâyet'in şâir cihetlerine sirayetinden korkulmakda
bulunduğu Mumaileyhin kendi kendisini mes'uliyetden tebriye edercesine çekdiği telgraf-
nâme'de gösterilmiş ve oraların derkâr olan ehemmiyetine ve muhâfaza-i âsâyiş'in el-
zemiyyetine mebnî Diyârbekir'de bulunan Ferik Abdullah Paşa'nın umûr-ı Vilâyeti deruhde
etmesi ve Musul Vâliliği'ne de maksadı te'mine muktedir bir zât'ın ta'yini şeref-sâdır olan
irâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı iktizâ-i âlîsi'nden bulunmakla....» 16 Nisan 1896'da bu
görevden ayrıldı. İstanbul'a gelerek beş yıl kadar açıkda kaldıkdan sonra 27 Kasım 1900'de
Şûrây-ı Devlet Mülkiyesi Dâiresi A'zâlığı'na getirildi. Bu vazifede iken 2. Meşrûtiyet'in
Hânından hemen sonra yapılan "tensikaat"a tâbi' tutularak 2 Ekim 1908'de emekliye sev-
kedildi. Emekli olarak oturmakda olduğu İstanbul'da, 26 Mayıs 1912'de Hakkın rahmetine
kavuşdu. Sâdiye Hanım'la evli olup Ayşe Sabîha adında bir kız evlâd babası idi. Arabca,
Farsça konuşur ve yazardı. Fransız'caya âşinâ bulunuyordu. 1890'da 3. rütbeden Osmânî;
1895'de tebdîlen 2. rütbeden Mecîdî nişanları ile taltif edildi.

(Sicilindeki kayda göre) BASILMIŞ ESERİ


Nizâm'üt-Tevârih (Kadî Beyzâvî'den terceme)

A/133 : MEHMED ZİYÂEDDİN Müftî-zâde İbrahim Sırrı Efendi'nin oğludur. 1846


Paşa (= Mîr-İ m î r a n ) (145) (1263 H.)'da Sofya'da doğdu. Sofya Rüşdiyesini
bitirdikten sonra 1858de Mülâzemetle (maâşsız ola­
rak) Sofya Sancağı Tahrîrat Odasına girdi. Mart 1863'de maaşa geçirilerek Sofya Sancağı
Tapu İdaresi 3. Kâtibliği'ne; Eylül 1864'de aynı yer 2. Kâtibliği'ne getirildi. Aralık 1866'da bu
vazifeden isti'fâen ayrılıp İstanbul'a geldi; sınavla Mülkiye'ye girdi. Mart 1869'da me'zun
olarak eski vazifesine döndü. Bu vazifeden Ağustos 1872'de 1000 krş. maaşla Pirzerin San­
cağı idare Meclisi Başkâtipliğine; Ağustos 1873'de Zabtiye Nezâreti Mektûbî Kalemi Muâ-
vinliği'ne getirildi. Kaymakamlık sınavını kazanarak 3. Sınıf Kaymakamlıkla Ocak 1874'de
Gediz, Mayıs 1876'da Pınarhisar, Mayıs 1877'de Ferecik (Edirne Vilâyeti), 1878'de Hayra­
bolu, 1879'da Çorlu, Ağustos 1880'de Akşehir, Eylül 1886'da Lahye (Yemen), Ocak 1887'de
Anes (Yemen Vilâyeti), Mart 1888'de Zebd (Yemen Vilâyeti), Temmuz 1888'de Katebe
(Yemen Vilâyeti), 1890'da Muha (Yemen Vilâyeti), Eylül 1892de İskenderun (Haleb Vilâ­
yeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Eylül 1900'de Van Vilâyeti Tahkîk Me'murluğu'na
(Mülkiye Müfettişliği görevi) atandı. Terfi' edip paşa (Mir-i mîrân)'lık payesi tevcih edile­
rek Ekim 1902'de Hakkâri, Nisan 1903'de Tokat, Şubat 1904'de Berat, aynı yıl Haziranında
Draç, Ocak 1906'da Ertuğrul (= Bilecik), Ekim 1907'de Dersim Sancakları Mutasarrıflıkla­
rına nakledildi. Son vazifesinden Ocak 1909'da azledildi. Mart 1909'da Süleymâniye Sanca­
ğı Mutasamflığfna atandı. Bu vazifede iken 14 Mart 1912'de yaş haddinden emekliye sevke-
dildi. Emekli olarak Istanbul-Büyükada, Bahçevanoğlu Sokağı 55 Numaralı evinde oturmak­
da iken, 29 Aralık 1923 (29 K. Evvel 1339) Cumartesi gecesi Hakkın rahmetine kavuşdu.
Lûtfiye Hanım'la evli idi. Vefatı sırasında Miralay (Albay)'lıkdan emekli Fuad Ziya adında

(145) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli İş. M d . Tahsis Dosya Nu. 19273-19289
b) İçişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 1/968

57
bir oğlu vardı. Bulgarca konuşurdu. 1893'de 4. rütbe'den Nişân-ı Âlî-i Osmânî ile taltif edil-
mişdi.

A/134 : ABDÜSSELÂM (146) Ömer Hüsnü Efendi'nin oğludur. 1850 (1267 H.)'de
Kudüs'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kudüs'de ta­
mamladıktan sonra 1870'de İstanbul'a gelerek mülâzemeten Mâliye Nezâreti Mektûbî Kalemi
Rumeli Odası'na devama başladı. 1871'de buradan ayrılıp Mülkiye'ye girdi ve 1874'de me'zun
oldu. Kaymakamlık Sınavı'nı vererek 3. Sınıf Kaymakam rütbesi ile Nisan 1877'de Halil'ür-Rah-
man (Kudüs Sancağı) Kaymakam Vekilliği'ne gönderildi. Aynı yıl Eylül ayı'nda asaleti tas-
dîk edilerek, maaşı 1215 krş.'a yükseltildi. Temmuz 1883'de Kudüs Meclis-i İdare A'zalığı'na;
Haziran 1884'de aynı Sancak Masârifat Komisyonu A'zalığı'na; aynı yıl Ağustosu'nda Ku^
düs Bidayet Mahkemesi A'zalığı'na nakledildi. Tekrar idare mesleği'ne dönerek Temmuz
1885'de Aden (Yemen Vilâyeti), Nisan 1888'de Safîta (Akkâ Sancağı), Kasım 1891'de Ak-
kâr (Beyrut Vilâyeti), 1893'de Cenin, Mayıs 1895'de Cible (Beyrut Vilâyeti), Kasım 1896'da
Yafa (Kudüs Sancağı) Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. 8 Şubat 1900'de terfi' ederek
Fizan, 31 Eylül 1907'de Ammâre Sancakları Mutasarrıflıklarına getirildi. Son vazifesinden
16 Mayıs 1908'de azledildi. Ma'zuliyet maaşı almakda iken "tensîkaat'a tâbi" tutularak 9
Aralık 1909'da emekliye sevkedildi. Ana dili olan Arabca'ya kuvvette vâkıfdı. 1899'da Ûlâ
Rütbesi'nin 2. Sınıfına terfi' etti. Aynı yıl 3. Rütbeden "Nişân-ı Âlî-i Osmânî" ile mükâfatlan­
dırıldı.

Müderris, Ma'rufî-zâde Ahmed Ma'rûfî Bey ile Fatma Hanım'ın oğludur.


A / 1 3 5 : M E H M E D Z İ Y Â E D D İ N 1854'de İstanbul'da, Vefâ'da Kovacılar Caddesi 157
M 47) sayılı evde doğdu. Beyazıd Rüşdiyesi'nde, Mahrec-i
Aklâm'da öğrenimini tamamladıkdan sonra Mülki-
ve'ye girdi. 1876'da ve Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'-
nin son me'zunlarından olarak burayı da bitirdi.
Me'zuniyetinden sonra sırasıyle: Maârif Nezâretinin
muhtelif Odalarında (Şu'belerinde) Kâtiblik, Başkâ-
tiblik ve Mümeyyizliklerde; İlk Öğrenim Şu'be Mü-
dîrliği ve Müfettişliği'nde; bu arada Mekteb-i Mül-
kiyye-i Şâhâne İ'dâdî Kısmı'nda, Posta - Telgraf Mek­
teb-i Âlisi ile Dârülmuallîmîn-i Âliye (Yüksek Öğ­
retmen Okulu); Dârüşşefeka'da Hikmet-i Tabîiyye
(Fizik) dersi Muallim ve Müderrisliklerinde bulun­
du. Terfi' ederek Maârif Nezâret-i Meclis-i Kebîr-i
Maârif A'zalığı'na; aynı Nezâret Mekâtib-i Âliye Mü-
fettiş-i Umûmîliği'ne (Yüksek Mektebler Genel Mü-
fettişliği'ne); Yıldız Sarayı Süferâ (Sefirler) Dâire-

(146) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 19810
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 561/A
(147) Bak.: Talebimiz üzerine oğiu Orman Yüksek Mühendisi Cevad Ziya Ma'rufiu'nun gönderdiği ve Arşivimizde
saklı 17 Ocak 1968 ve 6 Mart 1968 günlü mektuplar.

;58
si Reisliğine getirildi. Beşiktaş - Akaareıtlerde "Âfitâb-ı Maârif" adiyle ve Fransızca öğre­
tim yapan bir özel okulun imtiyazını aldı. Uzun yıllar bu Okul'da da öğretmenlik yapdı. "Mü­
rüvvet Gazetesi"nin sâhib ve Başyazarlığını da der-uhde eyledi. «... O zamanlar kırk para
olan gazete fiyatlarında bir hamle yapıp, sözü geçen Gazete'yi haftalık'dan günlüğe çıka­
rarak fiatını da on paraya indirdi. Bu gazete için verilen jurnallar sebebiyle iki defa hapse­
dildi ve bir keresinde de Fîzan'a sürüldü...» Emekli oldukdan sonra Kızıltoprak'daki evi'nin
bahçesinde "Kızıltoprak Dâr'ül-İstihzârı" adiyle bir i'mâlathâne kurdu. Burada Kolonya, diş-
tozu, vb. i'mal edip piyasaya sürdü. "Türk Enfiyesi" adiyle yaptığı bir enfiyenin patentini o
zamanki Reji (= Tekel) idaresi satın aldı. 1918'de, 64 yaşında olduğu hâlde, İstanbul'da
Hakkın rahmetine kavuşdu. Mezarı, Kızıltoprak'da Ma'rufî-zâde'lerin tamir ettirdiği Zühdî
Paşa Câmi'i hazîresindedir. Arabca, Farsça ve Fransızca'ya çok kuvvetle vâkıfdı. Mevlâna'-
ya âşık olduğu için Galata Mevlevîhânesi'ne mensubdu. Vefatına kadar ittihad ve Terakki
Partisi'ne kayıdlı ve Kadıköy Grupu İdare Hey'eti A'zâsındandı. Maârif Nazırlarından Zühdî
Paşa'nın yeğeni ile evli idi. Sedad Ziya (Sidar) Ma'ruflu, Mahmud Vedad Ma'ruflu, Cev&d
Ziya Ma'ruflu adlarında üç erkek ve (Mülkiye 1908 me'zunlarından Rahmetli Sa'adeddin
Serim'in eşi olan) bir kız eviâd babası idi. Müzik'le uğraşmak hobi'si olup günümüze ka­
dar tutunup gelen ba'zı besteleri vardır. Ûlâ Rütbesi'nin 1. Sınıfına kadar terfi' etti. Muhte­
lif namlardan beş nişan aldığı (147) deki kaynakda bildirilmektedir.

A / 1 3 6 : ABOÜLHALİM (148) Sivaslı Mehmed Emîn Efendi'nin oğludur. 1848 (1265


H.)'de Sivas'da doğdu. "Sıbyan Mektebi'nde esâsı İs­
lâmiyet olan mukaddime-i ulûm-ı dîniyye'yi ve Medrese'de bir mikdar Arabî ve Fârisi" öğreni­
mi yapıp 1864'de 16 yaşında mülâzemetle (maâşsız olarak) Sivas Vilâyeti Muhasebe Kale-
mi'ne girip 1868'de 80 krş. maaşa nail oldu. Buradan isti'fâen ayrıldı. Mülkiye'ye girdi.
1870'de me'zun oldu. Bundan sonra sırasiyle: 1871'de 190 krş. maaşla Alucra Kazası De-
âvi (dâvalar) Kâtibliği'ne; 1872'de 380 krş. maaşla Koçhisar, 1873'de Suşehri Kazaları Mal
Müdîrliklerine; 1875'de Silivri Kazası A'şar Başkâtibliğine; 1876'da Bâb-ı Âlî'de bulunan
Adliye Dâiresi (Başbakanlık Baş Hukuk Müşavirliği) Levazım Me'murluğuna getirildi. Bura­
da iken terfi' ederek 1878'de 710 krş. maaşla Limni Kazası Mal Müdîrliği'ne; sözü geçen Ka-
zâ'nın Livâ'ya çevrilmesi üzerine 1879'da 710 krş. maaşla Limni Sancağı Muhasebe Müdîr
Muâvinliği'ne; 1880'de Limni, 1881'de 1750 krş. maaşla Rodos (Cezâir-i Bahr-i Sefîd) San­
cakları A'şar Müdîrliklerine; 1883de 2000 krş. maaşla "Muayyenât-ı Hicâziyye'ye mahsu­
ben Aydın (İzmir) Vilâyeti'nden gönderilen zahîre'nin (buğdayların)" Cidde ve Akabe İs­
kelelerine teslîme me'mur edildi. Bu görevden idare mesleği'ne geçerek 1884'de 1250 krş.
maaşla Meğri (— Fethiye) Kazası Kaymakam Vekilliği'ne; aynı yıl 720 krş. maaşla Kara­
burun, 1885'de Dikili Nahiyeleri Müdîrliklerine; aynı yıl Bergama, 1889'da 600 krş. maaşla
Çeşme Kazaları Mal Müdîrliklerine getirildi. Bu son görevinden Nisan 1894'de isti'fâen
ayrıldı. Tekrar idare mesleği'ne geçerek, Mayıs 1894'de 1100 krş. maaşla Erbaa (Sivas
Vilâyeti), Kasım 1897'de 1125 krş. maaşla Gördes (Manisa Sancağı-İzmir Vilâyeti), Ekim

4148) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 9926
b) İçişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 85/39

59
1898'de Kula (Manisa Sancağı-İzmir Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi.
« Kula Kazâsı'nın âb ü havâ-i mahallî'si ile imtizaç edemeyerek başka bir Kazâ'ya
naklini istid'a» etmesi üzerine durum incelenerek Ağustos 1902'de aynı maaşla Akhisar
(Manisa Sancağı-İzmir Vilâyeti) Kazası Kaymakamı ile becayiş edildi (149). Aralık 1905'de
aynı maaşla ve yine becayiş suretiyle Hudeyde Kaymakamlığına rta'yin edildi ise de, bura­
ya gönderilmeyerek izmir Vâliliği'nce Aralık 1905'den Mart 1906'ya kadar Eşme Kazası Kay­
makamlığında görevlendirildi. Buradan yine becayiş suretiyle, Haziran 1906'da Soma Kay-
makamlığı'na getirildi. Mayıs 1909'da 375 krş. mâzuliyet maaşı verilerek Soma Kaymakam-
lığı'ndan azledildi. Aynı yıl Temmuz'unda 1575 krş. maaşla Aziziye (Bağdad Vilâyeti) Kay­
makamlığına gönderildi. "Görülen lüzum" üzerine bu görevden de Eylül 1910'da azledildi.
Ma'zûlen istanbul'da oturmakda iken 5 Mayıs 1911 (21 Nisan 1327)'de Hakkın rahmetine ka-
vuşdu. Kendisinden evvel vefat eden Necm-i Cihan Hanımla evli olup, vefatı sırasında Mü-
lâzım-ı Sâni (teğmen) oian Kâzım, Posta Kâtibi olan Niyazi, İstanbul Mekteb-i Hukuk 2.
Sınıf Oğrenici bulunan Süreyya adlarında üç erkek ve Müzeyyen, Şaziye (vefatı sırasında
evli idiler), Nâdire adlarında üç kız evlâd babasıdır. Arabca ve Farsça'ya vâkıf olup Rum­
ca konuşurdu 1888'de Saniye Rütbesi'ne terfi' etti; 1895'de 4. rütbeden Mecidî nişanı ile
taltif kılındı

A l i
A/137 : HASAN AKİF (150) Efendi'nin oğludur. 1839'da doğdu. 1862'de Mül-
kiye'yi bitirdikten sonra sırasıyle; Haziran 1862'de
1000 krş. maaşla Yahyalı (Niğde Sancağı-Konya Vilâyeti), Ağustos 1864'de Kemer - Edremit
(Edremit Kazâsı-Karesi = Balıkesir Sancağı), aynı yıl 1500 krş. maaşla Sarışâban (Drama San-
cağı-Selânik Vilâyeti) Kazaları Müdîrliklerine getirildi. Kaymakamlığa terfi' ederek Şubat
1867'de 2500 krş. maaşla Balçık (Varna Sancağı-Tuna Vilâyeti), Nisan 1872'de Teşne (Bos­
na Vilâyeti), Ocak 1873'de 2250 krş. maaşla Grebine, Nisan 1875'de Konice (Bosna Saray
Vilâyeti), aynı yıl Aralığında Derbent (Bosna Saray Vilâyeti), Aralık 1876'da Gradişka (Bos­
na - Saray Vilâyeti), Mart 1879'da 2000 krş. maaşla Keşan (Gelibolu Sancağı) Kazaları Kay­
makamlıklarına atandı. Bu son vazifesinde iken 11 Ağustos 1880'de azledilip bir süre son­
ra da emekliye sevkedildi. Emekli olarak Malkara'da oturmakta iken 9 Kasım 1906 (26 T. Ev­
vel 1322)'de Hakkın rahmetine kavuşdu. Dervişe Ayşe Hanım'la evli idi. Çocuğu yokdu.

A/138 : VELİ SABRI (151) Mehmed Pertev Efendi'nin oğludur. 1848 (1265 H.)'-
de Alâiye (= Alanya)'de doğdu. Medrese öğreni­
mini müteâkıb Mülkiyeye girdi. 22 Eylül 1875 (9 Eylül 1291)'de me'zun oldu. Bundan
sonra sırasıyle: Şubat 1876'da Maaret'ün-Nu'man (Haleb Vilâyeti), Şubat 1878'de Şırnak
(Mardin Sancağı-Diyârbekir Vilâyeti), aynı yıl Eylül'ünde Avniye (Mardin Sancağı-Diyâr-
bekir Vilâyeti), Aralık 1885'de Kızılkilise (Mazgirt Sancağı - Dersim Vilâyeti), Ekim 1887'de

(149) Hâlen (1969) kul lanı Imakda elan Akhisar Hükümet Konağı ile eski Tekel idaresi binâsı'nın bu Kaymakam.
tarafından yaptırıldığı sicilinde kayıdlıdır.
(150) Bak.: Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 20170
(151) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli iş. M ü . Tahsîs Dosya N*u. 42045
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 258

60
Ma'muret'ül-Hamid (Alpak Sancağı), Nisan 1888'de Mahmûdî (Hakkâri Sancağı-Van Vilâ­
yeti) Kaymakamlıklarına; Kasım 1891'de Konur (Ankara Vilâyeti) Nahiyesi Müdîrliği'ne;
Aralık 1895'de Kulp (Genç Sancağı-Bitlis Vilâyeti) Ocak 1898de Torul (Gümüşhane Sanca-
ğı-Trabzon Vilâyeti), Ekim 1906da Eğridir (İsparta Sancağı-Konya Vilâyeti) Kazaları Kay­
makamlıklarına getirildi. Son görevinden "Tensikaat Kanunu" gereğince, 23 Mayıs 1910
(9 Mayıs 1326)'da "kadro hârici" bırakılarak azledildi. 25 Ağustos 1914 (11 Ağustos 1330)'-
de yaş haddinden emekliye sevkedildi. Arabca ve Farsça'ya vâkıfdı.

A / 1 3 9 : M E H M E D E M İ N (152) Develi-zâde Feyzullah Efendi'nin oğludur. 1852 (1269


H.J'de Develi'de doğdu. Develi'de ilk öğrenimini, Kay-
seri'de Kozan-zâde Medresesi'nde Medrese öğrenimini tamamladıkdan sonra 1870'de Kayseri
Deâvî ve Mal Kalemleri'ne mülâzemeten devama başladı. 1873'de bu görevden ayrılarak Mül-
kiye'ye girdi. Mülkiye'de: «Fenn-i Hesab, Cebir, Hendese, Resim, Usûl-i Defterî (Muhasebe),
Târih, İnşâ, Mecelle, Kanûn-i Ticâret tedris ve tahsil ile şahadetname aldığı gibi daha sonra
mezkûr Mekteb'de sûret-i husûsiyyede tedris olunan Evzân-ı Cedide ve Mebhas-i Küsurat»
dersleri görerek yüksek öğrenimini tamamladı. Me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: 1878'de
670 krş. maaşla Kepsut (Karesi = Balıkesir Sancağı) Nahiyesi Müdîrliği'ne getirildi. Bu
Bucağın hava ve suyu sıhhatına uygun gelmediğinden, müracaatı üzerine, 1881'de 530 krş.
maaşla Balata (= Balya - Balıkesir Sancağı) Nahiyesi Müdîrliği'ne nakledildi. 1882'de bu gö­
revden isti'fâen ayrıldı. Aynı yıl 1000 krş. maaş ve geçici görevle dört ay Balıkesir A'şâr Müfet-
tişliği'nde bulundu. Yine aynı yıl, 560 krş. maaşla Gönen (Balıkesir Sancağı), 1884'de 536
krş. maaşla İvrindi (Balıkesir Sancağı) Nahiyeleri Müdîrliklerine atandı. 3. Sınıf Kayma­
kamlığa terfi' ederek Ağustos 1885'de 1250 krş. maaşla Mecidiye (Ankara Vilâyeti) Kazası
Kaymakamlığına ta'yin edildi. Nisan 1887'de azledildi. Ankara Valiliğince Mayıs 1887'den
Aralık 1887'ye kadar 1215 krş. maaşla Avonos Kazası Kaymakamlığında görevlendirildi.
Bundan sonra bir süre de açıkda kalıp muhakemesi yapıldıkdan ve beraat ettikden sonra,
Mart 1889'da 1215 krş. maaşla Boğazlıyan (Yozgat Sancağı-Ankara Vilâyeti), Ağustos
1892'de becayiş suretiyle aynı Vilâyetin Çubuk-Âbâd (= Çubuk), Kasım 1892'de 1250 krş.
maaşla ve yine becayiş suretiyle aynı Vilâyetin Akdağ, Mayıs 1893'de 1215 krş. maaşla
aynı Vilâyetin Mihalıççık, Mart 1895'de 1250 krş. maaşla Keskin, Mayıs 1902'de 1093 krş.
maaşla Yabanâbâd (= Kızılcahamam), 2. Sınıf Kaymakamlığa terfi' ederek Haziran 1909'da
Kaymakamlıklarına getirildi. Ekim 1910'da bu görevden azledilip 800 krş. ma'zûliyet maaşı
bağlandı. Şubat 1911'de 2000 krş. maaşla Akdağmadeni Kaymakamlığına atandı. Şubat
1912'de Cide (Kastamonu Vilâyeti) Kaymakamlığına getirilmiş ise de bu göreve gitmeyerek
aynı yıl Haziranında isti'fâ etti. Nisan 1914'de 1500 krş. maaşla Haymana Kaymakamlığı'na
ta'yin edildi. Bu görevde iken 24 Mayıs 1914 (10 Mayıs 1330)'de Haymana'da Hakkın rah­
metine kavuşdu. Hükûmeıt Ebe'si Rahmiye Hanım'la evli idi. Feyziye adında bir kızı vardı.

(152) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Nu. 29293
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Sb. Nu. 1001
c) S i c i l l i Ahvâl Defteri Nu. 2/782

61
1898'de Saniye Rütbesi Mütemayiz Sınıfı'na terfi' etmişdi. 1905'de tebdîlen 3. Rütbe'-
den "Mecîdî Nişanı" ile mükâfatlandırıldı.

A/140 : MUHARREM Paşa Sübaşı-zâde İbrahim Ağa'nın oğludur. 1847 (1262


( = Mîr-i mîran) (153) H.)'de Kandiye (Girit Eyâleti)'de doğdu. Kan­
diye Rüşdiyesi'nde ilk ve orta öğrenimini ta­
mamladı. 1866 (1283 H.)'de Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'den me'zun oldukdan sonra sırasıyle:
mülâzemetle Mektûbî-i Sadr-ı Âlî Odası'na girdi. Buradan 1871'de yine maâşsız olarak
Mâliye Nezâreti (Vergi) Tahsîlât Komisyonu 2. Kâtibliği'ne; 1872'de 900 krş. maaş ile Dî-
vân-ı Ahkâm-ı Adliyye (Yargıtay) Mahkeme-i İbtidâiyye Kalemi (İfk Mahkemeler Şu'besi)
Müdîr Muâvinliği'ne; aynı yıl 1300 krş. maaşla Malviz (Kandiye Sancağı • Girit Eyâleti), 1875'de
Iskefiye Kazaları Kaymakam Muâvinlikleri'ne getirildi. 7 Şubat 1878 (4 Safer 1295)'de
.... Girit Ceziresi (Adası)'nde zuhur eden ihtilâl sebebiyle şâir Me'murîn-i Mahalliye ile
beraber İstanbul'a avdet ederek » aynı yıl Ekim'inde 1700 krş. maaş ile Vize, 1879'da
3060 krş. maaşla Eb (Taaz Sancağı - Yemen Vilâyeti), 1881'de 2050 krş. maaşla Tepedelen
(Ergiri Sancağı), 1885'de 2250 krş. maaşla Aynaroz (Selanik Vilâyeti) Kazaları Kaymakam­
lıklarına getirildi. Bu vazifede iken 1897'de başarı ve kaabiliyeti nazara alınarak "Paşalık
(:— Rütbe-i Fâika-i Mîr-i mîrânî}" rütbesine yükseldi. «Aynaroz'da uzun müddet me'muriye-
tinden ve âb ve havây-ı mahallî te'sîrâtı ile vücudca tedaviye muhtaç kaldığından bahs
ile tahvil-i me'muriyetini istid'a etmesine mebnî....» ve Ayvalık Kazâsı'nın önemi, sözü
geçen Muharrem Paşa'nın da Rumca'ya ve Fransızca'ya vâkıf olduğu gözönüne alınarak
2200 krş. maaşla 16 Mart 1900 (2 Mart 1316)'de Ayvalık (Karesi = Balıkesir Sancağı - Hü-
dâvendigâr = Bursa Vilâyeti), 4 Haziran 1901 (21 Mayıs 1317)'de Kalimnos, 20 Mart 1903
(6 Mart 1319)'de Pilmar (Cezâir-i Bahr-i Sefîd = Rodos Vilâyeti), 8 Haziran 1904 (25 Ma­
yıs 1320)'de Leryos (Rodos Vilâyeti), 8 Ağustos 1908 (25 Temmuz 1324)'de becayiş sure­
tiyle Antakya (Haleb Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu görevde iken 25
Ağustos 1909 (11 Ağustos 1325)'de isteği ile emekliye ayrıldı. 1895'de Romanya Devleti
tarafından "Cordon du Romanie"; 1896'da Sırp Hükümeti tarafından 2. Rütbeden "Saint Sa­
va"; 1896'da 3. Rütbeden Osmânî nişanları; 1907'de Nikel Hamidiye Hicaz Demiryolu ma-Ş
dalyası ile taltîf edildi. Arabca, Farsça, Fransızca ve Rumca'ya vâkıf olduğu sicillinde kayıd-
lıdır.

A / 1 4 1 : M E H M E D ŞÂKİR ( 1 5 4 ) Hacı Ahmedağa-zâde Ahmed Ağa'nın oğludur. 1848.


(1265 H.) 'de Kalecik (Çankırı Sancağı-Ankara Vilâye­
timde doğdu. Memleketinde ilk öğrenim gördükden ve bir sure de İstanbul'da Köprülü Meh-
med Paşa Medresesi'nde Akaaid'e kadar ders okudukdan sonra Mülkiye'ye girdi; 1871'de
burasını da bitirdi. Bundan sonra sırasıyle: 1872'de 1350 krş.maâşla Balâ (Ankara Vilâyeti) Ka-

(153) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 1, 712. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 29323
c) iç İşleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 1/712
(154) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 1, 674. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 29170

62
zâsı Kaymakamlığına getirildi. Burada sekiz ay, onbeş gün vazife görüp Eylül 1873'de 1250 krş
maaşla Ankara Vilâyeti Belediye Dâiresi Reîsliği'ne; Mayıs 1874'de 1800 krş. maaşla Deve­
li (Kayseri Sancağı - Ankara Vilâyeti), Eylül 1875'de Keskin (Ankara Vilâyeti), Ağustos
1878'de 1500 krş. maaşla Vezirköprü (Sivas Vilâyeti), Aralık 1880'de 1750 krş. maaşla Ri-
câl'ül-maa (Yemen Vilâyeti), Mart 1883'de 1500 krş. maaşla Hımar (Bağdad Vilâyeti) Ka­
zaları Kaymakamlıklarına atandı. Bu görevden isti'fâen ayrıldıkdan ve bir yıl, dört ay, yir-
midört gün açıkda kaldıkdan sonra Eylül 1886'da 1750 krş. maaşla Hâceriye (Yemen Vilâ­
yeti), Mart 1888'de Zebdiye (Yemen Vilâyeti), Şubat 1889da Zemar (Yemen Vilâyeti),
Haziran 1890'da 2000 krş. maaşla Zeytun (Maraş Sancağı) Kazaları Kaymakamlıklarında
görevlendirildi. Son görevinden Nisan 1893'de isti'fâen ayrıldı. Mart 1894'de Basra Vilâye-
ti'ne bağlı olarak yeniden teşkîl olunan Kav Kazası Kaymakamlığına ta'yin edilmiş ise de
bu Kazâ'nın geliri henüz Kaza Me'murlarının maaşına yetecek derecede olmadığından bir
süre açık maaşı alıp Haziran 1894'de 1750 krş. maaşla Mitroviçe (Kosova Vilâyeti), Eylül
1895'de Kalkandelen, Eylül 1896'da Nevrekop (Serez Sancağı), Eylül 1897'de 1575 krş.
maaşla Kerpe (Cezâir-i Bahr-i Sefîd Vilâyeti), Kasım 1898'de Der'a (Havran Sancağı),
Ocak 1901'de Taberiye (Akkâ Sancağı) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu vazifede
iken, 20 Temmuz 1902 (6 Temmuz 1318)'de hastalanarak tedavi İçin İstanbul'a geldi. Has­
talığı tedavisi imkânsız bir hâle gelince "Tensîkaat Kanunu" gereğince Ekim 1909'da 1027
krş. maaşla emekliye sevkedildi. 1894'de Saniye Rütbesi 2. Sınıfı'na terfi' etmiş; 1898'de
4. rütbeden Mecîdî Nişanı ile taltif kılınmışdı.

A/142 : MUSTAFA HULÛSÎ Kadı'lardan Sâdık Efendi'nin oğludur. 1849 (1266 H.)'-
(155) da Antalya'da doğdu. Sıbyan Mektebi'nde ilk öğreni­
mini, Antalya Rüşdîyesi'nde orta öğrenimini tamamlayıp Şubat 1868'de 1000 krş. maaşla Pa-
zarköy (Bursa Vilâyeti) Nahiyesi Müdîrliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmetine başladı. Bu ara­
da Mülkiye'ye girerek 1872'de me'zun oldu. Bundan sonra sırasıyle: Mayıs 1875'de 1500 .krş
maaşla Gemlik Kazası A'şâr ihale Me'murluğu'na; aynı yıl Eylül'ünde 3. Sınıf Kaymakamlığa
terfi' ederek 1670 krş. maaşla Bolvadin Kazası Kaymakamlığına; bu görev üzerinde olmak şar-
tıyle Mart 1879'da Çal Kazası Kaymakam Vekilliği'ne; Mayıs 1881'de 1750 krş. maaşla Karafer-
ye, Mayıs 1882'de 1250 krş. maaşla Vodina (Selanik Vilâyeti), Kasım 1883'de 1750 krş-
maâşla Kavala, Mayıs 1885'de 2. defa Karaferye, Ağustos 1886'da 1250 krş. maaşla 2.
defa Vodina, Eylül 1887'de 1750 krş. maaşla Adapazarı (İzmit Sancağı), Eylül 1890'da 2000
krş. maaşla Eskişehir (Kütahya Sancağı) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu son gö­
revinden Mutasarrıflığa terfi' ederek Mayıs 1896'da 5275 krş. maaşla Müntefik Sancağı
Mutasarrıflığına yükseltildi. Bu görevde iken Mart 1897'de 1598 krş. ma'zuliyet maaşı
tahsis edilerek azledildi. Bundan sonraki durumuna dâir bilgi bulunamadı. Arabca'ya vâ-
kîtdı. 1896'da Ûlâ rütbesi 2. sınıfına terfi' etmiş; 1896'da Tebdîlen 2. rütbeden Mecîdî Ni­
şanı ile taltif kılınmışdı.

(155) Bak.: a) Sicill-c Ahvâl Defteri; N'u. 2, 834. sf.


b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 2/834
c) Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsîs Dosya Nu. 29251

63
A/143 : MEHMED TÂHİR Kadı-zâde Hacı Mustafa Âsim Efendi'nin oğludur. 1850
(156) (1267H.)'de Akseki'de doğdu. Sıbyan Mekteblerinde
ve Medrese'de okuyup Mülkiyye'ye girdi. Buradan 1877'de me'zun oldu. Me'zuniyetini müteâ-
kıb sırasıyle: 1879'da 304 krş. maaşla Gölmarmara (Akhisar Kazası - Manisa Sancağı - İzmir
= Aydın Vilâyeti) Nahiyesi Müdîrliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. Burada ondört
ay görev yapıp 1880'de isti'fâen ayrıldı. On ay açıkda kaldıkdan sonra 1881'de 800 krş. maaşla
Saray - Vize (Edirne Vilâyeti) Nahiyesi Müdîrliği'ne atandı. Bu görevde iken sınav kazanıp
3. Sınıf Kaymakamlığa yükseldi. Nisan 1885'de 1250 krş. maaşla Azîziye (Karahisar-ı Sâ-
hib = Afyon Sancağı) Kazası Kaymakamlığına getirildi. «Kazâ-i mezbûr'un 1305 H. (1887)
Senesi öşr'ünden 30.000 kile'ye yakın zahirenin ziyama sebebiyet verdiği » cihetle Ocak
1891'de azledildi ise de yapılan tahkîkaat ve muhakeme sonucu ihbarın doğru olmadığı
anlaşıldığından Şubat 1891'de 1250 krş. maaşla Atranos (= Orhaneli - Bursa Vilâyeti),
Nisan 1895'de Gönen (Karesi = Balıkesir Sancağı - Bursa Vilâyeti), Kasım 1900'de Ter-
govişde (Kosova Vilâyeti), Eylül 1902'de 907 krş. maaşla Bor, Şubat 1903'de 1125 krş.
maaşla Arapsun (= Gülşehir), Mart 1906'da Ürgüp Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi.
Bu vazifede iken 2. Meşrûtiyet'den sonra çıkarılan "Tensîkaat Kanunu" gereğince 17 Ara­
lık 1909'da 546 krş. maaşla emekliye sevkedildi. Bundan sonraki durumuna dâir bilgi bulu­
namadı. 1897'de Sâlise Rütbesi'ne terfi' etti; 1898'de 4. rütbeden Mecidî Nişanı ile taltif
kılındı.

A / 1 4 4 : M E H M E D Ö M E R ŞEVKÎ Narda'h Ahmed Bekir Efendi'nin oğludur. 1839


Paşa ( M î r - İ m î r â n ) (157) (1255 HJ'da Narda'da doğdu. Medreselerde oku-
dukdan sonra Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'ye girdi.
Buradan me'zuniyetini müteâkıb sırasıyle: Ekim 1867'de 1000 krş. maaşla Sömbeki
(Adası) Nahiyesi (Rodos Vilâyeti) Müdîrliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. Bu gö­
revden Kaymakamlığa yükselip Şubat 1862'de 2500 krş. maaşla Kaşot (Adası), Mayıs 1870'-
de 2000 krş. maaşla Konice (Bosna Vilâyeti), Ağustos 1871'de Mitroviçe (Yenipazar Sanca­
ğı - Bosna Vilâyeti), Haziran 1872'de 2700 krş. maaşla Peziya (Kandiye Sancağı - Girit Eyâle­
ti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu vazifeden Nisan 1874'de isti'fâen ayrıldı. İki yıl,
•on ay, sekiz gün açıkda kaldıkdan sonra 2500 krş. maaşla Gümülcine, Ağustos 1877'de
1500 krş. maaşla Zemar (Yemen Vilâyeti), Ağustos 1879'da 1750 krş. maaşla Tavas (De­
nizli Sancağı - İzmir = Aydın Vilâyeti), Ocak 1882'de 800 krş. maaşla Debre-i Zîr (Manas­
tır Vilâyeti), Temmuz 1883'de 1250 krş. maaşla Filorina (Manastır) Kazaları Kaymakamlık­
larına getirildi. Bu vazifede iken « Eşkiyâ'ya esir düşmüş olan Selefi (kendisinden önce­
ki kaymakam) Celâl Bey'in tahlîsi (= kurtarılması) için Biraderi Osman Bey'den fidye-i ne­
cat £= kurtuluş parası) olarak aldığı 100 altunu, Eşkiyâ'ya vermediğinden başka, ketm ve
inkâr eylediği Manastır Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî Muavinliğinden iddia olunma-

<156) Bak.: a) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 3/982
b) Mâliye Ba>k. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 29025
((157) Bak.; a) İçişleri Bak. özlük iş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 716/1
b) Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsîs Dosya Nu. 29113

64
sına mebni Mahkeme-i mezkûrece 1 sene hapsine hükmolunmuş ise de, Mumaileyhin vuku' bu­
lan nakl-i dâva istid'asına mebnî Selanik Bidayet Mahkemesi'nce tekrar muhakemesi yapılarak
beraatına hükmolunduğu » cihetle, bir yıl, onbir ay, on gün açıkda kaldıkdan sonra, Şubat
1885'de Hamar (Müntefik Sancağı - Basra Vilâyeti) Kazası Kaymakamlığına ta'yin edildi. Bura­
dan Ocak 1887'deSuk'uş-Şuyuh (Müntefik Sancağı - Basra Vilâyeti) Kazası Kaymakamlığıma
nakledildi. Nisan 1888'de buradan da azledildi. 1 yıl, 14 ay ma'zuliyet maaşı aldıkdan son­
ra 875 krş. maaşla Temmuz 1889'da Ankara Vâliliği'nce Haymana Kaymakam Vekilliğine
ta'yin edilmiş ise de, Dâhiliye Nezâreti'nce asaleti tasdik edilmediğinden aynı yıl Eylül'ün-
de ayrıldı. Mart 1900'de 2500 krş. maaşla Mahmudî (= Kâzımpaşa - Van Vilâyeti)
Kaymakamlığı'na getirildi. « Kaza merkezi olan Saray Kasabasında katledilen Timur
Ağa'nın, keyfiyyet-i katli hakkında icrâ-i tahkikat etmedikden başka maznunlar (= Sanık­
lar) hakkında muâmele-i himâyekârâne'de bulunduğu beyn'el - aşâir (aşiretler arasında)
şüyu' bulması ve aleyhine şiddetle kıyam olunması üzerine tebdili, Kazâ-i mezkûr Me'mû-
rîni ile Naibi (= Hâkimi) tarafından iş'ar ve aşâir ve ahâli canibinden de yekdiğerini mü-
teâkib arz-ı mahzarlarda (= dilekçelerde) istid'a olunmasına mebni 4 T. Sâni 1306 (17
Kasım 1890) (Van) Meclis-i İdâre-i Vilâyet Karârı ile eli işden çektirilmekle » İstanbul'a
geldi. Yapılan tahkîkatda ihbarların bir esâsa dayanmadığı anlaşıldığından görevine iade­
si kararlaştırıldı ve Ocak 1891'de 2500 krş. maşla Şirvan (Bitlis Vilâyeti), Temmuz
1896da 1750 krş. maaşla Ohri (Manastır Vilâyeti), Nisan 1900'de 3000 krş. maaşla Muha
(Yemen Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu görevde iken "Paşa (— Mîr-i
miran) "lığa terfi' etti. Ocak 1901'de azledildi. Altı yıl açık maaşı aldıktan sonra Eylül
1908 (2. Meşrûtiyet'in İlânından sonra)'de 4500 krş. maaşla Cebel-i Garbî Sancağı Muta­
sarrıflığına atandı. Bu görevden de Ocak 1909'da azledildi. "Tensikaat Kanunu" gereğince
16 Eylül 1909'da 1369 krş. maaşla emekliye sevkedildi. Arabca, Rumca'ya vâkıf olup, anadili
bulunan Arnavutça konuşurdu. 1895'de Yunan Muharebe Madalyası ile taltif edilmişdi.

A / 1 4 5 : M E H M E D NÂFİ'Î ( 1 5 8 ) "Sarı Müderris" denmekle meşhur, Müderris Bor'lu


Hacı Efendi ile Bor ilerigelenlerinden Balcı Hacı Ali E-
fendi'nin Kızı Akkadın Hanım'ın oğludur. 1839 (1255 H.J'da Bor (Niğde Sancağı) Kasabası'nın
Hacı Muhsin Mahallesi'nde doğdu. Bor Sıbyan Mektebi'nde, Babası Müderris Ali Efendi'-
den "Arabf'den "İzhar"a kadar ders gördükden sonra, 1851'de İstanbul'a gelerek Şeyh'ül-İs-
lâm Bodrumî Ömer Efendi'nin derslerine devama başladı. "Şerh-i Akaaid"den "icazet" aldı.
1861'de Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye'ye girip, 1863'de me'zun oldu. 1865'de Ürgüp,
1866'da Nevşehir Kazaları Müdîrliklerine; 1869'da Bor Kazası Mâl Müdîrliğine; 1871'de
Lihye (Hudeyde Sancağı), Bozkır, 2. defa Ürgüp, Bafra, Çarşamba, Ereğli (Konya), 3. defa
Ürgüp, Seydişehir (Konya) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. 3 ay kadar da Mersin Ka­
zası Kaymakam Vekilliğinde; Arabsun (Konya), Seferhisar (Ankara), Develi (Kayseri San­
cağı) Kazaları Kaymakamlıklarında görevlendirildi. 13 Temmuz 1892 (1 Temmuz 1308)'de
2. defa Seferhisar Kazası Kaymakamlığına atandı. Bu vazifede iken 21 Eylül 1892 (8 Eylül

(158) Bak.: a) Talebimiz üzerine, Torunu Sayın Nâfi'î Demirkaya'nın 15.2.1968'de ve Yeğeni Sayın Prof. Vehbi
Sarıdal'ın 28.3.1968'de gönderdikleri. Arşivimizde saklı mektublar.
b) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 1, 950. sf.

65
1308)'de 53 yaşında iken Seferhisar'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Seferhisar'da bir tek­
kenin küçük mezarlığında medfundur. Ürgüp Kazası Müdîri iken teyzesinin kızı Munise
Hanımla evlendi; birisi küçük yaşda ölen üç kız, bir erkek evlâd babası idi. Kızlarından,
büyüğü olan Huriye Hanım Sivas Kongresi A'zâsından, Niğde eski Meb'uslarından Hâlid
Mengi'nin Annesi; dîger Kızı Ayşe Sıddîka Hanım ise Mülkiye 1926 me'zunu Rahmetli Nâ­
zım İlaldı'nın Annesi, erkek evlâdı da Kaymakamlardan merhum Mehmed Salâhaddin Bey'-
dir. Şi'ir ve besteleri'nin olduğu yakınlarca bildirilmişdir.

K a d l Es
A/146 : MAHMUD AGÂH (159) ' a d Efendi-zâde İsmail Hakkı Etendi'nin oğ­
ludur. 1845 (1262 H.)'de Alâiye (= AİanyaJ'de doğ­
du. «Medrese'de Arabi'den Mantık'a, Fârisî'den Gülistan'a kadar okudu.» Mülkiye'ye girip
1872'de me'zun oldu. 1872'de Gülek - Maa Tekeli Nahiyesi Müdîriiği'ne ta'yîn edilerek Dev­
let hizmetine girdi. 3. Sınıf Kaymakamlığa terfi' ederek 1875'de Feke (= Bilanköy), 1880'-
de Osmaniye, aynı yıl 2. defa Bilanköy Kazaları Kaymakamlıklarına; 1882'de ek görev ola­
rak Haçin (Adana) Kazası Kaymakam Vekilliğine; 1884'de becayiş suretiyle Kars (= Bah­
çe - Adana Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. 1888'de azledildi. Bundan sonra­
ki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

A / 1 4 7 : O S M A N NAFİZ (160) İbradı'lı Nâib (Kadı) Halil Sami Efendi'nin oğludur.


1835 (1251 H.)'de İçel'de doğdu. 1860'da Mülkiye'ye
girerek 1863'de b i r i n c i I i k'le me'zun oldu. 1863'de Çarşamba Kazası Müdîrliğine;
1868'de Boyâbâd, 1869'da Tosya, 1874'de İnebolu, aynı yıl Taşköprü, 1876'da Torul, 1880'de
Tirebolu, 1887'de Ünye, 1889'da Çarşamba, 1891'de Mutki, 1894'de Karcekân, 1895'de Ahlat
Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

A / 1 4 8 : M E H M E D A K İ F (161) Kılavuz-zâde Salih Efendi'nin oğludur. 1832 (1248 H.)'-


de Gümüşhacıköy'de doğdu. Bir süre Medrese'de oku-
dukdan sonra Mülkiye'ye girdi; 1862'de me'zun oldu. Sırasıyle: 1863'de Şuhud, 1865'de
Hanparçın (= Hüsrevpaşa - Afyon) Nahiyeleri Müdîrliklerine; 1866'da Karacaviran, aynı yıl
Koçhisar Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. 1869'da Ma'den-i Sîm (= Gümüş Ma'deni) Ka­
zası Mâl Müdîrliğine; 1871'de Emlâk, 1872'de Mes'udiye Nahiyeleri Müdîrliklerine; 1875'de
Daday Kazası Kaymakamlığına, 1876'da İskilip Kazası A'şar İhale Me'murluğuna; aynı yıl
Gerede, 1877'de Darende, 1881'de Havsa, 1883'de Mecitözü, 1889'da Akçaâbad, 1890'da
Ova, 1893'de Muha Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. 1894 yılı başında bu görevden azle­
dilerek ayrıldı. Kendisine 250 krş. açık maaşı tahsîs edildi. Bundan sonraki durumuna
âid bilgi bulunamadı. Mes'udiye Nahiye Müdîrliği ile Hanparçın, Ova Kazaları Kaymakam­
lıklarından isti'fâ suretiyle; Darende, Mecitözü, Muha Kaymakamlıklarında da azledilerek
ayrıldı.
"MEKTEBİ FÜNÛN-I MÜLKİYYE ME'ZUNLARI" KISMI'nın SONU

(159) Bak. Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 3, 380. sf. ('den Sayın Seyfi Özeğe tarafından kopya edildi.)
(160) Bak. Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 3, 38. sf. ('den Sayın Seyfi Özeğe tarafından kopya edildi.)
(161) Bak. Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 3, 98. sf. ('den Sayın Seyfi Özeğe tarafından kopya edildi.)

66
2. KISIM

MEKTEB-İ MÜLKİYYE-İ ŞÂHÂNE ME'ZUNLARI'NIN


HÂL TERCEMELERİ

1879 (1295 R.) _ 1908 (1324 H.)


1879 (1295 R.)

ME'ZUNLARI (*)

(*) Me'zun sayısı : 14


1 : M E H M E D NASİB; Muhtelif kaynak ve yerlerde müteaddid defa yap-
Mek. Nu. 1 tığım araştırmalara rağmen, İstanbul'da doğduğu ve
Mütâreke yıllarında vefat ettiği hakkındaki söylentiden başka bilgi bulamadım.

2 : M E H M E D REŞİD; 1859 (1275 R.)'da İstanbul'da doğdu. Galatasaray


Mek. Nu. 2 (1) Sultânîsi'nde lise öğrenimini tamamladı. 1879'da
Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldukdan
sonra Yıldız Sarayı'na alınarak Mâbeyn Kâtibliği'ne
atandı. Uzun yıllar Sultan 2. Abdülhamid'in Özel
Sekreterliği (Sır-Kitâbî-i Hazret-i Şehriyârî)'ni ifâ
etti. Abdülhamid'in hal'inden sonra açığa çıkarıldı.
1902'de Bâlâ rütbesi'ne yükselmişdi. Hakkında baş­
ka bilgi bulunamadı.

HÜSEYİN KAZIM; Tüccardan Mustafa Nazif Bey ile Huriye Hanım'ın


Mek. Nu. 3 (2) oğludur. 23 Ocak 1860 (10 K. Sânî 1276)'da İstan­
bul'da doğdu. 22 Mayıs 1877'de (Galatasaray)
Mekteb-i Sultanî (sin)'den; 13 Ağustos 1879'da da
Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'den me'zun oldu. Her
iki Mektebi de P e k i y i derecede ve b i r i n c i ­
l i k l e bitirdi. Mülkiye'den me'zûniyetini müteâ-
kıb 13 Ekim 1879 (1 T. Evvel 1295)'da 500 krş.
maaşla Şûrây-ı Devlet Nâfia Dâiresi Mülâzımlığı ile
Devlet hizmetine girdi. 19 Kasım 1879 (6 T. Evvel
1295)'da ek görev olarak Mekteb-i Mülkiyye-i Şaha­
ne Yüksek Kısım İlm-i Servet ve Usûl-i İdare (İdare
Hukuku) ve Usûl-i (Mâliye) dersleri Muallim Mua­
vinliğine (Doçentliği'ne) de getirildi. 13 Mart 1880
(1 Mart 1296)'de Şûrây-ı Devlet (= Danıştay) Tan­
zimat Dâiresi Mülâzımlığı'na nakledildi. Mülkiye'de-
ki Doçentliği'ne ek olarak, Şubat 1880'de Dârülmaârif İ'dâdîsi adı ile kurulan ve sonra

(1) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 37. sf.


12) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 37. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 27874
c) Talebimiz üzerine gelini Sayın Bn. Belkis Erad'ın gönderdiği ve Arşivimizde saklı 24.3.1963 günlü
mektup.

71
"Çiçekpazarı Rüşdiyesi"ne çevrilen Mekteb'in Fransızca Muallimliği'ni de de'ruhde etti.
29 Haziran 1880'de Yıldız Sarayı Mâbeyn-i Hümâyûn'u 4. Kâtibliği'ne; Mayıs 1886'da da 1.
Kâtibliği'ne yükseldi. 23 Aralık 1895 (10 K. Evvel 1311)'de Bükreş Sefîrliği'ne; 24 Ağustos
1908 (10 Ağustos 1324)'de Washington, 10 Şubat 1909'da Roma Büyükelçiliklerine gönde­
rildi. Son vazifesinden 30 Eylül 1911 (16 Eylül 1327)'de kendi isteği ile emekliye ayrıldı.
Yukardaki görevlerinden ayrı, geçici görev olarak da:
a) 8 Haziran 1882'de «.... Ferîkân (Orgeneraller) 'dan Orgolski Paşa refakatinde, Al­
manya İmparatoru 1. VVilhelm'in torununun çocuk sahibi olması münâsebetiyle "Nâme-i
Hümâyun"u tevdi' ve İmparatoriçe Augusta ile Almanya Veliahdı (sonradan İmparator)
Friedrich Wilhelm ve eşine (Pâdişah'ca gönderilen) "Hedâyây-ı Seniyye'yi (Pâdişâhın ar­
mağanlarını) takdim etmek için » Almanya'ya;
b) Aynı yıl Ekiminde, «Almanya İmparatoriçesi Augusta ve haşmetlû İmparator
VVilhelm'e (Sultan 2. Abdülhamid tarafından) ihdâ buyrulan Şefkat ve Osmânî Nişanlarını
tevdi' etmek ve Alman Ordusu'nun manevralarında hazır bulunmak üzere "Sefiri Fevkalâ­
de" sıfatıyle me'mûren Almanya'ya gönderilen Gâzî Ahmed Muhtar Paşa refakatinde, me'-
muriyet-i mahsûsa ile » Almanya'ya;
c) «... 1888'de Alman İmparatoru ve Prusya Kralı II. VVilhelm'in tahta çıkışını tebrik
için (Saray) Teşrîfât-ı Umûmiyye Nâzın (Protokol Umum Müdîri) ve (Saray) Dîvân-ı Hü­
mâyun Tercemanı Münir Paşa refakatinde ve "Sefîr-i Fevkalade" sıfatıyle » 3. defa Al­
manya'ya;
ç) 1881'de Avusturya imparatoru François Jozeph'in da'veti üzerine teşkil edilen
"Hey'et-i Fevkâlade"ye katılarak Viyana'ya;
d) Mayıs 1883'de Rus Çarı ili. Alexandre'ın "Taç Giyme Töreni"nde « taraf-ı Sal­
tanat-! Seniyye'den hazır bulunmak üzere A'yân'dan Server Paşa refakatinde » "Sefâret-i
Fevkalâde" görevi ile Moskava'ya;
e) 1888'de Bulgaristan'a "Fevkalâde Komiser" olarak ta'yin edilen Mahkeme-i Temyiz
(Yargıtay) Başmüddeî-i Umûmî'si ve Adliye Nâzın Rizâ Paşa refakatinde "Me'muriyet-i
Mahsûsa" ile Sofya'ya;
f) 1887'de, Kraliçe Victorya'mn ingiltere Tahtı'na çıkışının 50. Yıldönümü dolayısıyle,
adı geçeni Pâdişâh nâmına tebrik için Ali Nizâmî-Paşa (Mülkiye Mektebi Yüksek Okul hâ­
line getirildiğinde ilk Müdîr) (3) refakatinde ve "Sefir-i Fevkalâde" sıfatıyle Londra'ya
gönderilmişdir.
Emekli oldukdan sonra, Yurd'dan ayrılarak uzun yıllar Avusturya, İtalya ve Fransa'da
ikaamet etti. 13 Kasım 1920'de İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Fransızca, Alman­
ca, ingilizce, Ulahça'ya vâkıfdı. "Bâlâ" rütbesi'ne kadar terfi' etmişdi. 23 yaşında evlendi.
1 erkek, 2 kız evlâd babası idi.
Nişanları:
1) 1. Rütbeden Mecîdî Nişanı (alt derecelerdekilerle değiştirilerek)
2) 4. Rütbeden Osmânî "
3) Murassa' "

(3) Hâl tercemesi için 2.C., 816. sf.'ya bak'nız.

72
4) Gümüş Girit Madalyası; Gümüş ve Altın İmtiyaz Madalyası
5) Almanya, 2. Rütbeden Couronne de Prusse
6) „ , „ Aigle Rouge (Roter Adler Orden)
7) „ , „ „ Murassa' "Aigle Rouge Avec Croix de brillants"
8) Avusturya, 2. Rütbeden François Joseph Nişanı (1882)
9) „ , 1 . Rütbeden „ „ „ (1883)
10) Rusya, 1. „ "Saint Stanislas" Nişanı
11) İtalya, ,, >„ "Couronne d'ltalie" „
12) Romanya, ,, „ "Couronne de Roumanie" Nişanı (1900)
UJ »» ı »» ı» "Carol I. Jübile Madalyası" (1906)
*") ıı ı ?? t» "Etoile de Roumanie" Nişanı (1908)

BASILMIŞ ESERİ

3/9 (1): İlm-i Usûl-i Mâliye (Paul Leroy Beaulieu'den tere.)


İstanbul, Mihran Mat.; 1297 (1881); 165 sf.; 8°

DİMİTRAKİ Dimitraki Efendi'nin oğludur. 1858'de İstanbul'da


4 MAVRO KORDATO doğdu. Fener Rum Lisesi'ni bitirdi. 1879'da Mülki-
Mek. Nu. 8 (4) ye'den me'zun oldu. Hâriciye Nezâreti Muhtelif
Kalemlerinde 3 yıl kadar çalışdıkdan sonra sırasıyle:
Mart 1882'de 3000 krş. maaş ve harcırahla Belgrad
Sefareti Başkâtibliği'ne; Mart 1886'da Liverpul,
Ağustos 1892'de Barselona Başşehbenderlikleri'ne
(Başkonsolosluklarına); Ocak 1895'de Girit Vilâyeti
Müşâvirliği'ne; aynı yıl Ağustos'unda Şûrây-ı Devlet
A'zâlığına; Mart 1896'da ek görev olarak da Anado­
lu Müfettiş-i Umûmî Muâvinliği'ne getirildi. 5 Ağus­
tos 1908'de kurulan Kâmil Paşa Kabinesi'ne Orman
ve Maâdin Nâzın olarak girdi. 8 Mart 1909'da 2
sı olarak ta'yin edildi. 13 Ocak 1910'da İbrahim Hak­
kı Paşa Kabinesi'nde 2. defa Orman ve Maâdin Nâ-
zırlığı'na getirildi. 6 Ekim 1911'de sözü geçen Kabi-
ne'nin düşmesiyle Nazırlık görevi son buldu ve yal­
nız A'yân A'zâlığına devama başladı. A'yan A'zâsı iken 17 Kasım 1919 (17 T. Sânî 1335)'da
İstanbul'da vefat etti.
10 Mayıs 1892'de Madamoiselle Maria ile evlendi. Kendisi öldüğü zaman Lozan'da Ma­
kine Mühendisliği öğrenimi yapan 1893 doğumlu ve Yani adında bir oğlu vardı.

(4) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 38. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 36913
c) Geçmişde Bugün; F.F. Tülbentçi; istanbul, 1951; 2.C., 8. sf.

73
Rahmetli Râgıb Ziya Mağden evvelce gönderdiği mektupta Müteveffâ'dan (.A/a) «Mavro
Kordato'yu, Orman ve Maâdin Nezâreti'nde genç bir Ziraat Yüksek Mühendisi iken tanı­
dım. Kendisi, halim, selim, uzak görüşlü, terbiyeli ve kâmil bir insandı. Orman ve Maâdin
Nezâreti Nazırlık Sandalyası'nı işgal ederken bıraktığı hâtıra temizdir...» diye bahsetmek-
cledir.

5 : AGOP MİKAGİYAN; Çeşitli kaynaklarda yaptığım araştırmalara rağmen,


Mek. Nu. 9 hakkında hiçbir bilgi elde edemedim.

6 : ARŞAVER TINGIRYAN; 1859 (1275 R.)'da İstanbul'da doğdu. Ermeni Mek-


Mek. Nu. 13 (5) tebleri'nde okudu. 1879'da Mülkiye'yi bitirdikden
sonra Devlet hizmetine girmeyip ticâret hayâtına
atıldı. Uzun yıllar İstanbul'da "sarraflık" yaptı. Hakkında başka bilgi bulunamadı.

7 : JAK NAHMİAS;
(Jacques Nahmias) Bankacı Selânik'li Menahem Nahmias ile Madame
Mek. Nu. 14 (9) Tamara Nahmias'ın oğludur. (G/a)'daki kayd'a göre
1858'de Selânik'de, (6/b)'deki kayd'a göre de
21.9.1860'da İstanbul'da doğdu. Galatasaray Sultanîsi
ile Paris "Saint Barbe College" ini bitirdi. 1879'da
Mülkiye'den me'zun oldukdan sonra sırasıyle: 1880'-
de Mâliye Nezâreti Teftîş-i Umûr-i Mâliye (Mâliye
Teftiş Hey'eti) Kalemi'ne me'mur edilerek Devlet
hizmetine girdi. 1882'de Hazîne-i Mâliye Müsteşar
Muavinliği, 1886'da aynı yer Hukuk Müşavirliği Ka­
lemleri Kâtibliklerine nakledildi. Bu görevden 1889'-
da Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi Vâridât-ı Muhassasa
1. Mümeyyizliği'ne getirildi. Buradan Osmanlı Ban-
kası'na geçerek 1.10.1894'de sözü geçen Banka Baş
Terceman Muâvinliği'ne; 1902'de Terceme Dâiresi
Âmirliği'ne; 1923'de aynı Banka Umum Müdîrlik
Merkezi Muâmelât-ı Resmiyye Müdîrliği'ne getirilip yükseltildi. Bu vazifede iken
1. Ocak 1927'de yaş haddinden emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda olduğu
İstanbul'da 21 Ocak 1943'de vefat etti. Fransızca, İtalyanca, Almanca okur, konuşur
ve yazardı. Rumca ve İspanyolca konuşurdu. Osmanlı Devleti hizmetinde bulunduğu sırada
Mütemayiz Rütbesi'nin 2. sınıfına kadar terfi' etmişdi. 6 Ağustos 1900'de, VViesbaden'de
1862 doğumlu Fr. Anna Pangola ile evlendi. Çocuğu yokdu.

<5) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 38. sf.


(6) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 1, 480. sf.
b) Talebimiz üzerine Osmanlı Bankası Umum Müdîrliğinin gönderdiği ve Arşivimizde saklt 13.3.1967
günlü mektup.

74
8 : SARRAFYAN ; 1859 (1275 R.)'da İstanbul'da doğdu. 1879'da Mülki-
Mek. Nu. 19 (7) ye'den me'zun oldukdan sonra Darbhâne-i Âmire'de
Kâtiblik yapdığına dâir söylentiden başka araştırma­
larıma rağmen hakkında bilgi bulamadım.

Sarıca - zade Sarıca-zâde Murad Bey ile Rukiye Hanırn'ın oğludur.


MEHMED RÂGIB Paşa 1857'de Ağriboz'da doğdu. Memleketinde ilk öğreni­
( = 2 . derece Vezîr) mini yapıp küçük yaşda İstanbul'a geldi. Galatasa­
Mek. Nu. 20 (8) ray Sultanîsini 1877'de pekiyi derece ile bitirdi. Kı­
sa bir süre Düyûn-ı Umümiyye İdâresi'nde Mütercim-
likde bulundukdan sonra Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâ-
ne'nin Yüksek Kısmı'na girdi. 1879'da burasını da
pekiyi derece ile bitirdi. Aynı yıl Yıldız Sarayı (Mâ-
beyn-i Hümâyun) Kâtibliği'ne ta'yin edildi. Sırasıyle:
Karînlik (Padîşah'ın özel işlerine bakan me'mur ve
Saray İdare Müdîri)'e, Serkarînlik ve Mâbeynci'liğe
kadar yükseldi. Bu görevde iken başarılarından
dolayı (?) 1900'de "Vezirlik Payesi" tevcih edildi.
Sultan 2. Abdülhamîd'in büyük güven ve sevgisine
sâhibdi. «Halil Rifat Paşa'nın Sadr-ı A'zamlığa, Tev-
fik Paşa'nın Hâriciye Nâzırlığı'na getirilmesinde Râ-
gıb Paşa'nın Pâdişâh üzerinde büyük te'siri olmuş-
dur» (8/d). İngiltere Hâriciye Nezâreti'nin Gizli
Arşivi'nde, Râgıb Paşa hakkında şu not vardır (8/c): «Râgıb Paşa Sultan'a (Abdülhamîd'e)
te'sîr edecek şahısların en önemlilerinden biridir. Ticarî - Endüstri yollarla ve Saray'daki
nüfuzunu kullanarak pratik oyunlarla büyük bir servet kazanmışdır. Muktedir ve oldukça
(?) şerefli bir adamdır. İstanbul'daki İngiliz Ticâret gruplarıyle yakın ilgisi vardır; İngiliz
menfaatine mütemayildir....»
Rahmetli İ.A. Gövsa da, şunları yazmaktadır (8/b):
«.... İş adamı zekâsına mâlik olan Râgıb Paşa, Yıldız Sarayı'ndaki nüfuzuna dayanarak
Ticâret ve Ma'dencilikle meşgul oldu; büyük bir servet kazandı. 2. Meşrûtiyetin i'lânını
müteâkıb emekli oldukdan sonra Zonguldak ve Fethiye cihetlerinde ma'denler işletti. Umur­
ca Rakı Fabrikası'nı kurdu. İstanbul'da Rumeli, Anadolu ve Afrika Hanları'nı, Bostancı'da,
sonradan klüb binası hâline getirilen, büyük bir köşk yaptırdı. 1908 inkılâbından sonra, 2.
Abdülhamîd Devri'nin birçok simaları gibi, rütbesi alınıp Midilli Adası'na sürüldü....» 1913'-
de sürgün'den döndü. 1920'de İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Fransızca, Arabca ve

(7) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C : 38. sf.


(8) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; A. Çankaya; l.C., 39. sf.
b) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; i,A. Gövsa; istanbul, ?, 311. sf.
c) ingiliz Gizli Belgelerinde Türkiye; Erol Ulubelen; istanbul, 1968; 9. sf.
ç) Talebimiz üzerine Kızı Sayın Bn. Fethiye Berker'in 18.11.1967 günlü ve akrabasından Âsaf Hamza-
lay'ın 31.10.1967 günlü olup Arşivimizde saklı mektupları.
d) Ricâl-i Mühimme-i Siyâsiyye; A l i . F. Türkgeldi; Ankara, 1953; 154. sf.
e) Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücâdeleleri T â r i h i ; C. Kutay; istanbul, 1959; 10. c, 5608. sf.

75
Farsça'ya çok kuvvetle vâkıfdı. Rumca konuşurdu. 28 yaşında iken Hamzaalaybey-zâde Kâ­
mile Hanım'la evlendi. İki kız, dört erkek evlâd babası idi.

E m i n
10 : H A S A N T A H S İ N ; Efendi'nin oğludur. 1854 (1271 H.J'de İs-
Mek. Nu. 21 (9) tanbul'da doğdu. Yüksek Mekteb hâline getirilen
Mülkiye'den 1879'da me'zun oldukdan sonra sı-
resıyle: Haziran 1880'de Edincik (Hüdâvendigâr = Bursa Vilâyeti), Mart 1883'de İv­
rindi (Karesi = Balıkesir Sancağı • Bursa Vilâyeti), Kasım 1884'de Gönen (Balıkesir
Sancağı), Şubat 1886'da tekrar İvrindi Nahiyeleri Müdîrliklerine getirildi. 3. Sınıf Kayma­
kamlığa terfi' ederek Mayıs 1891'de Burhaniye (Balıkesir Sancağı), Şubat 1902'de Kalkan-
delen (Kosova Vilâyeti), Kasım 1902'de Ayvalık (Balıkesir Sancağı - Bursa Vilâyeti), Tem­
muz 1904'de Karabiga (Biga Sancağı - Bursa Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getiril­
di. Bu son vazifesinde iken yakalandığı hastalığın tedavisinin imkânsız hâle geldiği anla­
şılması üzerine, 26 Mayıs 1909'da ma'lûlen emekliye sevkedildi. Mütemayiz Rütbesi'nin 2.
Sınıfına terfi' etmişdi.

M ı s ı r
11 : M E H M E D K Â M İ L ; Hidiviyet (Genel Valiliği) Sarayı Dâire Müdîrle-
Mek. Nu. 22 (10) rinden, Humus (Suriye Vilâyeti) 'lu Nu'man Efendi'­
nin oğludur. 1853'de Humus'da doğdu. 1876'da Gala­
tasaray Sultânîsi'nden, 1879'da da Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldu.
Mülkiye'ye devam ederken 1876'da İstanbul Sultanîsi 1. Kısım Coğrafya, 2. Kısım Târih
Muallim Muâvinlikleri'ne getirildi. Buradan 1877'de Bâb-ı Âlî - Hâriciye Nezâreti Terceme
Odası Hulefâlığına (= Şefliği'ne) nakledildi. Mülkiye'yi bitirdikden sonra 3. Sınıf
Kaymakam olarak 1879'da Mergab (Suriye Vilâyeti) Kazası Kaymakamlığına atandı. Bun­
dan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı. Fransızca, Farsça'ya ve Ana dili olan Arabca'-
ya çok kuvvetle vâkıfdı.
BASILMIŞ ESERİ

Arûs'üd-Dünya (Osmanlı Devleti Coğrafyası)


İstanbul, 1290 (1873); 188+2 sf.; 8°; 1 levha

12 : M E H M E D H Ü S R E V Çerkez ilerigelenlerinden ve Apuzah Kabîlesi'nden


Mek. Nu. 24 (11) Ali Bey'in oğludur. 1853'de Çerkezistan (Kafkas­
ya)'m Piş Kasabası'nda doğdu. "Hazret-i Hâlid"
Câmi'i derslerine devamdan sonra İstanbul'a gelerek Galatasaray Sultânîsi'ne girdi. 1877'-
de buradan, 1879'da Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldu. Galatasaray'ı bitirince
500 krş. maaşla bu Mekteb'in Orta Kısmı'na öğretmen olarak ta'yin edildi. Mülki-

(9) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; A. Çankaya; 2.C., 39. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 9560
(10) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 48, 151. sf.
b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 1/262
(11) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 22, 3 1 . sf.
b) Mâliye Bak. EmeKİİ İş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 28780
c) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 551

76
ye'ye öğrenici olarak girince sözü geçen görevden isti'fâen ayrıldı. Me'zuniyetini
müteâkıb sırasıyle: Şubat 1879'da 1500 krş. maaşla Sarışâban (Selanik Vilâyeti),
Temmuz 1881'de 1250 krş. maaşla Boğazlıyan (Yozgat Sancağı - Ankara Vilâyeti), Mart
1887'de aynı maaşla Nallıhan (Ankara Vilâyeti), Haziran 1890'da 1750 krş. maaşla Kalkan-
delen (Kosova Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Son vazifesinde iken
«.... Nâib-i Kaza (İlce Hâkimi) ve Mal Miidîri ile Mumaileyh arasında meydana gelen mü-
nâferet'in (= uyuşmazlığın), bunlar değiştirilmedikçe ortadan kaldırılması mümkin olama­
yacağı » Kosova Vâliliği'nden bildirilmesi üzerine Mal Müdîri ile İlce Yargıcı değiştirildi;
24 Mayıs 1892'de kendisi de azledildi; Ağustos 1892'de 2500 krş. maaşla Yenipazar
(Kosova Vilâyeti) Kazası Kaymakamlığı'na nakledildi. Bu Kazâ'dan da « Mumaileyh il»
Kaza üerigelenieri arasında meydana gelen ihtilâf ve münâferet'den nâşî (= anlaşmazlık
ve uyuşmazlıkdan dolayı)....» burada daha fazla Kaymakamlık yapması uygun olmayacağı
hususunun Kosova Vâliliği'nden yazılmasıyle, 19 Ekim 1894'de idaresi daha kolay bulunan
Prepol (Kosova Vilâyeti) Kazası Kaymakamlığı'na nakledildi. 18 Ekim 1897'de 2250 krş. maaşla
Avlonya (Yanya Vilâyeti), 18 Ekim 1900'de Aynaroz (Selanik Vilâyeti) Kazaları Kaymakam­
lıklarına getirildi. Bu görevde iken terfi' ederek Ekim 1902'de 4050 krş. maaşla Gümüşhane
(Trabzon Vilâyeti), Ekim 1905'de 6750 krş. maaşla Muş (Bitlis Vilâyeti) Sancakları Muta­
sarrıflıklarında görevlendirildi. Bu vazîfede iken Mart 1906'da, tesbit edilemeyen bir sebeb-
le azledildi. İki yıl, altı ay açık maaşı aldıkdan sonra, 17 Eylül 1908'de 5265 krş.
maaşla İçel (= Mersin - Adana Vilâyeti) Sancağı Mutasarrıflığına atandı. Bu görevden 6
Eylül 1909'da Siirt Mutasarrıflığına nakledildi ise de kabul etmeyip gitmediğinden muş­
ta'fi addedildi. 1/3 nisbetinde açık maaşı verilerek 30 Temmuz 1910'da azledildi. Ma'zulen
İstanbul'da oturmakda iken 14 Ocak 1912 (1 K. Sânî 1328) Salı günü Hakkın rahmetine
kavuşdu. Murad Bey kızı İsmet Hanım'la evli idi. Mehmed Ali ve Behram Ali adlarında iki
erkek evlâd babası idi. Fransızca'ya vâkıfdı. Ana dili olan Çerkezce konuşurdu. 1901'cte
"Ûlâ" Rütbesi'nin 2. Sınıfına yükselmiş; 1898'de, değiştirilerek, 4. rütbeden Mecîdî, 1902'-
de 3. rütbeden Osmânî Nişanları ve 1895'de Hamiyyet-i Vataniyye, 1906'da Nikel Hamîdîye
Hicaz Demiryolu Madalyaları ile taltif kılınmışdı.

13 : O S M A N Paşa ( = Mîr-İ m î r â n ) Hacı Mehmed Bey'in oğludur. 1856'da Dağıstan'da


Mek. Nu. 25 (12) doğdu. 1879'da Mülkiye Yüksek Kısmı'ndan me'zunol-
dukdan sonra sırasıyle: Temmuz 1882'de Elmalı Kay­
makamlığı'na ta'yin edildi. Ekim 1883'e kadar burada hizmetten sonra Kaş [~ Andifli) Kayma­
kamlığına nakledildi ise de gitmedi. O zamanki Mülkiye Müdîri Abdürrahman Şeref Bey'in
teklifi ile Ekim 1883'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Sermubassırlığı (İdare Başme'murlu-
ğu)'na atandı. Bu görevden tekrar Kaymakamlığa dönerek Mayıs 1885'de Gemlik (Bursa
Vilâyeti), Ocak 1890'da Yenipazar (Kosova Vilâyeti), Eylül 1891'de Kilis (Diyârbekir Vilâ­
yeti), Mart 1892'de Antakya, Haziran 1894'de Adalar (İstanbul VHâyeti) Kaymakamlıklarına
getirildi. Terfi' ederek "Paşa (= Mîr-i mîrân)" lık payesi ile Ocak 1896'da İpek (Arnavut-

(12) Bak.,: a) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 20047
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 525
c) Mizan; Haftalık Gazete; 4 Nisan 1889; Nu. 9 1 , 893. sf.

77
Iıık), Ağustos 1897de Genç (Bitlis Vilâyeti), Ağustos 1903'de Görüce (Kosova Vilâyeti),
Şubat 1904'de Mardin (Diyârıbekir Vilâyeti), Kasım 1905'de Süleymâniye (Haleb Vilâyeti),
Temmuz 1906'da Dersim Müstakil, Ekim 1907'de Ertuğrul (= Bilecik - Bursa Vilâyeti),
Eylül 1908'de Kütahya (Bursa Vilâyeti), Mayıs 1909'da İzmit Sancakları Mutasarrıflıklarına
atandı. Bu son vazîfesinden 14 Aralık 1911'de "Tensikaat'a tâbi' tutularak" 3019 krş. maaş­
la emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda olduğu Bursa'da 31 Mart 1920'de Hakkın
rahmetine kavuşdu. Fransızca'ya kuvvetle vâkıfdı. Hatice Tâhire Hanım'la evli idi. Mehmed
Reşid, Ahmed Rizâ, Mahmud Nureddin adlarında üç erkek; Zübeyde ve Saadet adlarında
iki kız evlâd babası idi. Vefat ettiği sırada kızları evlenmemişdi. Oğullarından Mehmed
Reşid ve Ahmed Rizâ yedek subay olarak katıldıkları 1. Dünya Harbi'nde esir düştüklerin­
den Basra'da esir bulunuyorlardı. Enküçük oğlu Mahmud Nureddin ise Bursa Sultanisi
(= Lisesi) 'nde 9. Sınıf öğrenicisi idi.

BASILMIŞ ESERİ

İlm-i Ahvâl-i Akvam (= Etnografya)


İstanbul, Mahmudbey Matbaası; 1301 (1885); 48 sf.; 8°

14 : HÜSEYİN HÜSNÎ (13) Mustafa Rakım Efendi'nin oğludur. 1861'de İstanbul'-


( M ü l â z e m e t RÜÛSİU (*)] da doğdu. Beşiktaş Rüşdiye'sinde orta öğrenimini
yapdıkdan, bir süre de Fransızca dersi aldıkdan
sonra, Yüksek Mekteb olarak yeniden açılan Mekteb-i Mülkiyye'nin Yüksek Kısım Dersle-
ri'ne devam etdi. 1879'da sınav vererek "Mülâzemet Rüûsu" almak suretiyle me'zun oldu.
Eylül 1879'da Hâriciye Nezâreti Mektûbî Kalemi; Ekim 1881'de Şehremaneti (= İstanbul
Belediyesi) Mektûbî Kalemi; Temmuz 1883'de aynı yer Meclis-i İdare Kalemi Kâtibliklerin-
de görevlendirildi. Mart 1888'de terfîan Şûrây-ı Devlet Muâvinliği'ne (Danıştay Üye
Yardımcılığı'na); Haziran 1895'de aynı yer A'zâlığı'na; Mart 1897'de İstinaf Mahkemesi
A'zâlığı'na; Ağustos 1908'de Temyiz (Yargıtay) Mahkemesi A'zâlığı'na; aynı yıl Aralığında
İstinaf Mahkemesi Reîsliği'ne yükseltildi. Bu görevde iken, 1913'de Şûrây-ı Devlet'deki Kazâi
Yargı Organları'mn kaldırılması üzerine, kadro dışı bırakıldı. Uzun müddet 1/3 oranında
açık maaşı, aldıkdan sonra, 20 Temmuz 1922 (20 Temmuz 1338)'de 3277 krş. maaş ile
emekliye sevkedildi. 1926'da İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu.

(13) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli, iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 11912
b) Danıştay Başkanlığı Sicil Arşivi Dosya Nu. 2934
( *) "Mülâzemet Rüûsu" için Bak.: Bu Kitab'm I.C., 157. sf.

78
1880 ( 1296 R. )

ME'ZUNLARI (*)

(*) Mezun sayısı : 8


15 : M İ H R A N M A R A Ş Y A N ; Bahriye Me'murlarından İstanbullu Petrak Ma-
Mek. Nu. 101 (1) raşyan Efendi'nin oğludur. 1859 (1276 H.)'da İs­
tanbul'da doğdu. Ermeni ilk ve orta mekteblerinde
okudu; Galatasaray Sultânîsi'ni bitirdi. Mülkiye Yüksek Kısmı'ndan 1880'de me'zun olduk-
dan sonra: Ocak 1880'de 1000 krş. maaşla Mâliye Nezâreti Varidat İdaresi (Gelirler Genel
Müdürlüğü) Muhasebe Kalemi Me'murluğuna ta'yîn edilerek Devlet hizmetine girdi.
1882'de aynı Nezâret Tahsîsât-ı Mâliye Merkez Şu'besi Kâtibliği'ne; 1888'de Muhâ-
sebe-i Umûmiyye-i Mâliye (Muhasebat Genel Müdürlüğü) Hesâbât-ı Merkeziyye (Merkez
Saymanlığı) Şu'besi 1. Kâtibliği'ne getirildi. Buradan Temmuz 1890'da 1500 krş. maaşla
Düyûn-ı Umûmiyye idaresi Vâridât-ı Mahsûsa Kalemi; 1892'de Düyûn-ı Muntazama Kalemi
1. Kâtibliklerine; 1903'de aynı yer Mümeyyiz Muâvinliği'ne; 1906'da Kupon İdaresi Kuyu­
dat (= kayıdlar) Kalemi Mümeyyizliği'ne atandı. Kasım 1909'da 4000 krş. maaşla Musul
Defterdarlığı'na gönderildi. Bu görevden, 18 Mayıs 1913'de Sivas Defterdarlığına nakl
edildi ise de, görülen lüzum üzerine buraya gitmeden, aynı yıl Ağustos ayında Basra Def­
terdarlığına nakledildi. 20 Ekim 1914'de azledildi. Uzun yıllar açık maaşı verilerek İstan­
bul'da oturdu. 26 Nisan 1921'de yaş haddinden emekliye sevkedildi. Ana dili olan Erme­
nice'den başka Fransızca'ya da vâkıfdı.

16 : H A S A N ŞEFİK; 1857'de İstanbul'da doğdu. 1880'de Mülkiye'nin


Mek. Nu. 103 (2) Yüksek Kısmını bitirdikden sonra Devlet hizmetine
Rüsumat Emâneti (Gümrükler Gn. Md.) Muhasebe
Kalemi Me'muru olarak girdi. Aynı yıl ek görev olarak, Mülkiye Mektebi i'dâdî Kısmı Fran­
sızca Muallimliği'ni de deruhde eyledi. Bu görev, 1898 yılına kadar fasılasız devam etti.
Sözü geçen târihde, Mülkiye i'dâdî Kısmı'nın Mercan İ'dâdîsi ile birleştirilmesi üzerine,
adı geçen de Mercan İ'dâdîsi Fransızca Muallimliği'ne nakledildi. 1881'de Düyûn-ı Umûmi­
ye İdaresi Varidat Komiserliği Kalemi 2. Kâtibliği'ne atandı. Bu görevden tekrar Rüsumat
Emâneti'ne geçerek, 1889'da Rüsumat Emâneti Terceme Kalemi Müdîr Vekilliği'ne; 1890'da
aynı yer Müdîrliği'ne; 1909'da Manifesto ve Kontrol Kalemleri Müdîrliği'ne getirildi. Bun­
dan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

BASILMIŞ ESERLERİ

V — 16/10 (1): Nahv-i Türkî (Gramer)


İstanbul, Mat. Eb'üz-Ziyâ; \303-1305 (1889); 95 sf.; 8°
16/11 (2): Sarf-ı Türkî (2. bası)
İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1307 (1891); 2 + 111 sf.; 8°
16/12 (3): Tedrîs-i Lisânı Fransavî; (Ahn Usûli; 3 kez basıldı.)
İstanbul, Malûmat Mat.; 1311 (1895); 211 sf.; 8°

(1) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 7, 961. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 31254
c) Mâliye Bak. Özlük iş. Md. Dosya Nu 436
(2) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 2, 1022. sf.
b) Eserleri hakkındaki bilgi Sayın Seyfi Özege'den alındı.

81
17 : ALİ C E V A D ; Ayıntab (Gaziantep)'Iı Şâir Hasan Aynî'nin torunu,
Mek. Nu. 104 (3) Dîvân-ı Muhasebat (Sayıştay) 2. Kâtiblerinden Mu-
hiddin Efendi'nin oğludur. 1856'da İstanbul'da doğ­
du. Galatasaray Sultânîsi'ni bitirip girdiği Mülkiye
Mektebi'nin Yüksek Kısmı'ndan 1880'de me'zun oldu.
Mülkiye'yi derece alarak bitirdiği için, Sultan 2. Ab-
dülhamid'in emriyle Yıldız Sarayı (Mâbeyn-i Hümâ­
yun) 3. Kâtibliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmetine
girdi. 1891'de 2. Kâtibliğe terfi' etmekle beraber, ek
görev olarak da Tömbeki Rejisi (= Tekeli) İdaresi
Komiserliğini deruhde etti. 1904'de 1. Kâtibliğe,
1906'da da Başkâtibliğe (Serkitâbî-i Hazret-i Şehri-
yârî'liğe) yükseldi. Aynı yıl, ek görevi Tütün Reji
(Tekel) İdaresi Komiserliğine nakledildi. 27 Nisan
1909 (6 R. Ahîr 1327) Salı günü Abdülhamid Hân'ın
hal'i üzerine Başkâtiblik görevinden ayrıldı. Bundan
sonra emekli olarak uzun yıllar Osmanlı Bankası İdare Meclis'i A'zâlığı'nda bulundu. 1930'-
da İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Mezarı Bebek'dedir. Mülkiyede öğrenici iken,
Dârülmuallimîn (Erkek Öğretmen Okulu)'de Târih Muallimliği de yaptı. Sultan Hamid tara­
fından "Sefâret-i Fevkalâde" görevi ile Felemenk (Hollanda) Kralı nezdine Lahey'e, Alman
İmparatoru nezdine Berlin'e, Fransa Cumhurbaşkanı nezdine Paris'e, Rus Çarı nezdine
Moskova'ya, Avusturya-Macaristan İmparatoru nezdine Viyana'ya gönderildi. 1895'de "Bâlâ"
rütbesine terfi' etti. 1904'de "Murassa' İftihar Nişanı" ile taltîf kılındı. Dîger sosyal durumu
hakkında oğlu emekli Büyükelçilerden ve Kontenjan Senatörlerinden Sayın Cevad Açıkalm'a
yazdığımız mektuplara cevab alınamadı. Fransızca'ya kuvvetle vâkıfdı.

18 : A S İ L L A M B R İ N Y Ü S ; Lambiridis Efendi'nin oğludur. 1859 (1276 H.)'de


Mek. Nu. 105 (4) İstanbul'da doğdu. 1880'de Mülkiye'nin Yüksek
Kısmı'nı bitirdikden sonra: Devlet hizmetine Ha-
zine-i Hassa Me'muru olarak girdi. Buradan Nâfia Nezâretine geçdi; 1881'de aynı
Nezâret Müsteşarlık Kalemi Kâtibliği'ne; 1893'de Meclis-i Nâfia (Bayındırlık Bakanlığı
Tedkîk Kurulu) Fransızca Kâtibliği'ne; 1900'de aynı Nezâret Nâfia İdaresi (Bayındırlık
Dâiresi) Müdîr Muâvinliği'ne terfi' etti. 2. Meşrûtiyet'den sonra yapılan "Tensîkaat"da,
ehliyeti gözönüne alınarak, Nâfia Nezâreti Müsteşar Muâvinliği'ne yükseltildi. Bu vazife­
den Ekim 1922'de emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda olduğu İstanbul'da 13 Ara­
lık 1929'da vefat etti.

(3) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 93, 85. sf.


b) Mülkîye Târihi ve Mülkiyeliler; A. Çankaya; Ankara, 1954; 2.C , 43. sf.
(4) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 4, 778. sf.
b) Bayındırlık Bakanlığı, Zâtişleri Md. Sicil Dosya Nu. 1198

82
MEHMED Çerkeş ilerigelenlerinden Hacı - zade Osman Bey'in
19 : Ş E M S Ü D D İ N Paşa oğludur. 1854 (1271 H.)'de Kafkasya'nın Obih veya
(= V e z î r ) ; Mek. Nu. 106 (5) Obeyh Kasabası'nda doğdu. 1862'de Ailesi ile birlik-
de İstanbul'a göçetti. Fâtih'de Hâfızpaşa Sıbyan
Mektebi'nde, Fâtih ve Beşiktaş Rüşdiyeleri'nde, Mah-
rec-i Aklâm'da okudu. 1879'da Galatasaray Sultânî-
si'nden, 1880'de de Mülkiye'nin Yüksek Kısmından
me'zun oldu. Mülkiye ve Galatasaray dâhil bütün
mektebleri sınıfının birincisi olarak bitirdi. Mülki-
ye'de talebe iken 1878'de 350 krş. maaşla Galatasa­
ray Sultanîsi (Lisesi) Orta Kısım Hazırlık Sınıfı
Türkçe, 1879'da bu göreve ek olarak 750 krş. maaş­
la Mekteb-i Mülkiyye İ'dâdî Kısım 1. Sınıfı Hesâb-ı
Nazarî ve Hendese öğretmenliklerine ta'yin edildi.
Mülkiye'aen me'zun olunca sözü geçen görevleri
sona erdi. Me'zuniyetini müteâkıb, Sultan 2. Ab-
dülhamid'in emriyle Haziran 1880'de 1500 krş.
maaşla Yıldız Sarayı (Mâbeyn-i Hümâyun) 3. Kâtibliği'ne atandı. Nisan 1884'de 3000 krş.
maaş ve tahsisatla Atina Sefareti Başkâtibliği'ne nakledildi. «Yunan Mes'elesi (?)'nde di­
ğer yabancı devletler sefirleriyle beraber Osmanlı Devleti Sefiri Feridun Bey'in de 3 Şa­
ban 1303 (7 Haziran 1886)'de Atina'yı terketmesinden 48 gün (25 Temmuz 1886) sonra
dönüşüne kadar aynı Sefaret Maslahatgüzarlığımı » deruhde etti. 4 Nisan 1887'de bu gö­
revden 5000 krş. maaşla Hâriciye Nezâreti Umur-ı Şehbenderî Müdîrliği (Dışişleri Bakan­
lığı Konsolosluk Dâiresi Genel Müdürlüğü)'ne nakledildi. 17 Kasım 1892 (26 Rebi'ül - Ahir
1310)'de 10.000 krş. maaş ve 10.000 krş. "tahsisat" ile Bükreş Sefirliği'ne gönderildi. Bu
görevde iken «Romen Başvekili Kataresku'nun Sefarethane'ye gelerek Bükreş'de çıkan Ko-
lera'nın sirayetini önlemek için tebaa-i Osmaniye'den 10000 kişinin Romanya'dan kaldırıl­
masını tebliğ ve Müşarünileyh (Şemsüddin Bey) de keyfiyeti Hâriciye Nezâretine (ken­
disinin fikrini kaydetmeden) iş'ar eylemesi...» üzerine, olaylar hakkındaki takdirsizliği na­
zara alınıp «.... başka bir me'muriyet-i münâsibe'ye ta'yin olunmak üzere....» Eylül 1893'de

azledildi. Bükreş Sefâreti'ne Şâkir Paşa'nın (?) ta'yini Bâb-ı Âlî'ce: « Romanya Hükû-
meti'nden alelusul istimzaç olundukda (— sorulduğunda), Bavyera'daki çiftliğinde bulunan
Romanya Kralı "Şemsüddin Bey'in tebdiline teessüfle beraber Şâkir Paşa'nın Sefirliğini
kabul ederim" demesiyle Şâkir Paşa'nın ta'yini durduruldu. Fakat Şemseddin Bey'in de
me'muriyeti iade olunmayarak tam maaşla ma'zul sıfatıyle bir sene kadar....» Sefirlik göre­
vini yaptıkdan sonra başka bir şahsın ta'yini üzerine Bükreş'den ayrıldı. 11 Eylül 1895'de
6000 krş. maaşla Hâriciye Nezâreti Müsteşar Muâvinliği'ne nakledildi. Bu görevde iken
Ağustos 1895'de "Bâlâ Rütbesi" 'ne terfi' etti. 18 Şubat 1896'da 10000 krş. maaş ve bu
mikdar tahsîsat ile Tahran Sefirliği'ne getirildi. Buradan idare mesleğine geçerek 26 Hazi-

(5) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 44.-46. sf.


b) Vakıflar Gn. Md. A r ş i v i ; Dosya Nu. 8413

83
ran 1896'da 20000 krş. maaşla Van Vâliliği'ne nakledildi. 13 Eylül 1897'de 13500 krş. maaş
ve 9000 krş. tahsisat ile 2. defa Tahran Sefirliği'ne atandı. Iran Şahı Muzafferüddin, Ab-
dülhamîd'in resmî müsâfiri olarak İstanbul'a geldiğinde, Mehmed Şemsüddin Bey'in
me'muriyetinin devamını arzu etmesi üzerine sözü geçen Sefirlik'de maaşı 30000 krş.'a
çıkarılarak bırakıldı. Bu görevde iken « İran'da i'lân-ı Meşrûtiyet edilmesine teş-
vikatda bulunduğu » gerekçesiyle 7 Şubat 1908 (2. Meşrutiyet'in ilânından altı ay ev-
vel)'de azledildi. Aynı yıl 8 Ağustos 1908'de 25000 krş. maaşla Kâmil Paşa Kabinesi'ne
Evkaf Nâzın olarak girdi. Bu görevi 13 Şubat 1909'da, sözü geçen Kabine'nin düşmesi üze­
rine, son buldu. Bundan sonra, önce 7500 krş. sonra 5000 krş. açık maâşıyle İstanbul'da
kaldı. 14 Kasım 1909'da 6000 krş. maaş ve kendi isteği ile emekliye ayrıldı.
Trablusgarb ve Bingâzi Eyâletleri'ne "Muhtar İdare" verilmesiyle 20 Ekim 1912'de
"Vezirlik Payesi" verilerek beş yıl süre ile "Nâib'üs - Sultan (= Pâdişâh Vekîli) "lığa
gönderildi. Osmanlı - İtalya Trablusgarb Harbi yenilgisinden sonra İtalyan'lar tarafından
İstanbul'a iade edildi. Emekli olarak İstanbul'da oturmakda iken 1921'de Hakkın rahmetine
kavuşdu. Şerif Rauf Paşa (?)'nın kızı ile evli olup eski Hâriciyeciler'den Orhan Şemsüddin
merhumun Babası idi. Fransızca, Arabca, Farsça'ya çok kuvvetle vâkıf olup Almanca ve
anadili olan Çerkesce konuşurdu.
Mülkiye 1894 (1310 R.) yılı me'zunlarından rahmetli Sami Evranosoğiu, Şemsüddin
Paşa hakkında şunları yazmışdı (5/a):
«.... Şemsüddin Paşa, nevi' şahsına münhasır bir insân-ı kâmil'di. Avrupa'nın felsefe
ve dîger ilim ve fenlerindeki terakkıyyâtını, Fransızca'nın edebî dekaayık'ını {—anlaşılması
çok güç metinlerini) derin bir ihata ile inceleyen bu yüksek Şahsiyyet, aynı zamanda Tâ-
rih-i İslâm (= İslâm Târihi)'ların en güzidelerini tedkîk ederek dînî ahlâk ve felsefe'de
müntehây-ı kemâl'e vâsıl olmuş müstesna bir isti'dâd idi. Hem, lâzım gelen vasıfları ta-
mâmıyle üzerinde toplamış kudretli bir sefir, hem de Asrın müstesna bir "İlâhiyyât Müte­
hassısı" idi. Kendisini tanıyanlar, yüksek meziyetlerine hayran kalırlardı.
Romanya'da Sefir iken, Romanya Kralı Karol, husûsî bir teveccühle Türk Sefarethane-
si'ne gelir ve Müşârünileyh'in felsefî sohbetlerinden çok mahzuz olurmuş (= zevk alır-
mış). Hattâ, Saray'ında bir odayı Mescid olarak hazırlattırmış; Şemsüddin Bey Saray'a gel­
diği zaman bu Mescid'de namaz kılarken, Kral ve Kraliçe kendisini, gönüllerinde ma'nevi
bir zevk duyduklarını ısrar ile söyleyerek, seyrederlermiş. Bu hâl İstanbul'a kadar akset­
miş; sonra da kendisinden işitilmiş idi.
İran'da bulunduğu vakit, en meşhur müctehid (= İslâm Hukukçuları)'ler ile temaslar­
da bulunarak onların üzerinde ciddi te'sirler yapmış ve İslâm Âlemi'ni ikiye ayıran "Ehl-i
Sünnet ('"')" ve "Şia (* )" 'nın birleşmesi yolunda ehemmiyetli bir adım atmış ise de,
me'muriyetine son verilmesiyle bu teşebbüs akim kalmışdır.
Arabca'daki vukuf ve iktidarları herkesçe malûm olan Darülfünun Müderrislerinden
merhum Şevket [Yund (***)'! Baban-zâde Ahmed Naim [Mülkiye, 541/1310 (1894) // 3.C.
me'zunu] ile bana, Muhiddin-i Arabî (****) 'nin "Füsûs'ül - Hikem" adlı kitabını okutmuş;

(*) Hazret-i Muhammed'i İslâm Dini'nın gerçek kurucusu kabul edenler.


(**) Halîfe Ali tarafdarlığı; Şîî'lik
(*** ) Hâl tercemesi için Bu Kitafe'ın I I . C., 1056. sayfasına bakınız.
(**•**) Büyük İslâm Hukukçusu ve Filozofu

84
kudret-i ilmiyyesi bizleri hayran bırakmışdı. Geçen 45 senede (1945'den geriye) en ileri
gelen İstanbul Dîn Âlimleri'nin hemen hepsini bilirim. Buna dayanarak diyebilirim ki, Şem-
süddin Paşa gibi Kur'ân-ı Kerîm'in Âyetlerinden hayret - efzâ (= hayret veren) hakîkî mâ-
na'lar çıkaran selâhiyyet sahibi bir kimse görmedim. İşte, İlim Âlemine şeref veren Şem-
süddin Paşa, vefatına kadar, ilme daimî bir alâka ile bağlıydı.
Merhumun vefatında günlerce müteessir olmuş; aşağıdaki "Târih"i düşürmüşdüm;

Fenâfillah'ın eşvâkı içinde lâ-mekân oldu,


Medâr-ı hikmet ü takva, büyük bir a r i f i Hakkın.
Tenvir eyledi, uçdu, O bir kibrît-i ahmerdi,
Ziyâı âlem-i irfan için nâ kaabil-i tazmin
Fünûn-ı asr'ı cem' etmişdi, ilm-i velayetle,
Ederdi ufk-ı devrânı o sühan ma'rifet tezyin,
Yegâne tercemanıydı lisân-ı gayb-ı tevhidin,
Yetiştirmez onun menendini bu sâha-i tekvin.
Nazîri yoktu tahkîk-ı ilm-ü sırr-ı Kur'an'da,
Bütün ilhamı Rabbânî idi, O neşve-i rengin.
Olurdu elde bir kenz fütühât-ı ilâhi'ye,
Edilseydi sünuhât-ı kemâli cümle tedvin.
Huruç etti avalimden muhît-i kurb-ı sübhâne,
Açıldı rûhune râh-ı satâ-i kasr-ı ılliyyin.
Bu tam târihi'dir Sami, bize virdi zeban eyvah;
Kubâb-ı Nûr-ı Mevlâda, Mekaam-ı Rûh-ı Şemsüddin,
1337 (1919)

1890'da 2. rütbeden Osmânî; 1892'de 3. rütbe'oen Mecîdî Nişanları; 1892'de Gümüş Girit
Madalyası; 1894'de Romanya Hükûmeti'nce 1. Rütbe'den "Etoile de Roumanie"; 1895'de Iran
Hükümetince Şir ve Hurşîd Nişanları ile taltif edilmişdi.

BASILMIŞ ESERLERİ

VII — 19/13 (1): Çerkeş Hattı Yâhud Hatt-ı Umûmî


İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1326 (1910); 87 sf.; 8°
19/14 (2): Hesâb-ı Nazarî
İstanbul, Hilâl Mat.; 1328 (1912); 114 sf.; 8°

20 : ALİ RIZÂ; Mek. Nu. 107 (6) Kaza Kaymakamlarından Hüseyin Hüsnî Bey'in oğ­
ludur. 1859 (1276 H.)'da İstanbul'da doğdu. Sıb-
yan Mektebi'nde ilk, Galatasaray Sultânîsi'nde lise öğrenimini tamamladı. 1880'de Mül-
kiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra sırasıyle: Ocak 1881'de 1000 krş.
maaş ile Mâliye Nezâreti Vârıdât-ı Umûmiyye idaresi (Gelirler Genel Müdîrliği) Kâ-

(6) Bak.: a) Sicil I - i Ahvâl Defteri; Nu. 2, 726. sf.


b) Gümrük ve Tekel Bak. Zatiş. Md. Sicil Dosya Nu. 95

85
tibliğine ta'yîn edilerek Devlet hizmetine girdi. 1883'de 2000 krş. maaşla Rüsumat Emâ­
neti Müsteşar Muavinliği Kalemi Kâtibliği'ne; 1901'de aynı Emânet Terceme Kalemi Müdîr-
liği'ne; 1905'de Galata Rıhtım Şu'besi Antrepo Aktarma Muamelâtı Müdîrliği'ne; 1907'de
İstanbul Gümrük Muhafaza Müdîrliği ve ek görev olarak da Me'murîn-i Mülkiyye Tekaaüd
Sandığı Umûmî Hey'eti A'zâlığına; 1909'da Rüsumat (Gümrükler Genel Müdürlüğü) İnti-
hâb-ı Me'murîn Encümeni (Me'mur Seçme Komisyonu) Reîsliği'ne getirildi. Bundan sonraki
durumuna âid bilgi bulunamadı. 1909'da "Ûlâ" rütbesi'nin 2. Sınıfı'na terfi' etmişdi. Fransız­
ca okur, konuşur ve yazardı.

21 : MİHRAN ZOHRAP; Haçik Zohrap Ağa'nın oğludur. 1855'de İstanbul'da


Mek. Nu. 113 (7) doğdu. Galatasaray Sultânîsi'ni bitirdi. 1880'de Mül-
kiye'den me'zun oldukdan sonra: Aynı yıl Cem'iy-
yet-i Rüsûmiyye Kalemi Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. Haziran 1881'de FKisûm-ı Sitte
İdaresi Müfettiş-i Umumîliği Kâtibliği'ne; 1882'de Düyûn-ı Umûmiyye Vâridât-ı Muhassasa
İdaresi Kâtibliği'ne; 1883'de Rüsumat Emâneti Teftîş Umûm Müdîrliği Mümeyyizliği'ne;
İdareleri Başkâtibliği'ne getirildi. 1896'da Mâliye'den ayrılarak İdare mesleği'ne geçdi. Ha­
ziran 1897'de Mürefte Kaymakamlığı'na atandı. Mart 1898'de bu görevden azledildi. Uzun
yıllar ma'zuliyet maaşı alarak açıkda kaldıkdan sonra 2. Meşrûtiyet'in i'lânından beş ay son­
ra 30 Kasım 1908'de Karahisar-ı Şarkî Sancağı Mutasarrıf Muâvinliği'ne; Şubat 1910'da Gü­
müşhane Sancağı Mutasarrıflığına terfîan gönderildi. Ekim 1911'de bu görevden azledildi.
Dört yıl kadar açık maaşı alarak 13 Mayıs 1915'de 1333 krş. maaşla emekliye sevkedildi.
Fransızca'ya ve ana dili olan Ermenice'ye vâkıfdı.

22 : HASAN FEHMİ Kethüda-zade Halil Efendi'nin oğludur. 1854'de


Mek. Nu. 151 (8) Kal'a-i Sultanî (= Çanakkale)'de doğdu. Çanak­
kale'de ilk ve orta öğrenimini tamamladı. 1875'de Galatasaray Sultânîsi'ni bitirdi. Aynı yıl
Macaristan'a gönderilen ilk Osmanlı Mebuslarından bir grup ile birlikde terceman olarak
Macaristan'a gitti. Burada dört ay kalıp döndükden sonra, Temmuz 1887'de Galatasaray
Sultanîsi İlk Kısım Riyaziye Muallimliği'ne ve bir Fransız Profesör'ün Terceman ve Asistan­
lığına ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. Ocak 1878'de Mülkiye Mektebi Yüksek Kısmı
Öğrenicisi olmakla beraber Evkaf Nezâreti Mektûbî Kalemi Kâtibliği'ne nakledildi. Mülki-
ye'den mezuniyetini müteâkıb, Ocak 1880'de Garbî Karaağaç (İsparta Sancağı), Şubat
1885'de Eskişehir (Kütahya Sancağı), aynı yıl Eylül'ünde Uşak (Kütahya Sancağı), Ağustos
1888'de Mudanya (Bursa Vilâyeti), Mart 1897'de Ayvalık (Balıkesir Sancağı - Bursa Vilâye­
ti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu görevde iken Mutasarrıflığa terfi' ettirilerek,
Haziran 1899'da Muş, Ocak 1900'de Genç, Ekim 1903'de Draç, Temmuz 1904'de Berat, Ocak
1908'de Kozan, Ocak 1909'da Malatya Sancakları Mutasarrıflıklarına atandı. Bu görevde iken

(7) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 9, 889. sf.


b) İçişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 407
(8) Bak.: a) Siciil-i Ahvâl Defteri; Nu. 4, 790. sf
b) Mtâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 9568
e) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 4/790

86
2 Ağustos 1911'de kendi isteği ile emekliye ayrıldı. Fransızca'ya yok kuvvetle vâkıfdı.
1899'da "Ûlâ" rütbesi'nin 2. Sınıfı'na yükseldi. Aynı yıl 2. rütbeden "Mecîdî Nişanı" ile
taltif edildi.

BASILMIŞ ESERLERİ

VIII — 22/15 (1): Coğraiya-i Sınaî ve Ticarî


1.C.: İstanbul, Karabet Mat.; 1307 (1891); 7 + 2 4 5 + 2 si.; 8°

22/16 (2): Coğrafya-i Ziraî, Sınaî ve Ticarî


2.C.: İstanbul, Karabet M a t ; 1311 (1895); 2+164 + 2 sf.; 8°

22/17 (3): Delîl-i Hac


İstanbul, Karabet Matbaası; 1314 (1898); 164 sf.; 8°

22/18 (4): Mebâdî-i Hukûk-ı Umûmiyye-i Düvel (Fransızca'dan tere.)


İstanbul, Şirket-i Tab'iyye M a t ; 1328 (1912); 256 sf.; 8°

87
1882 (1298 R.) (*)

M E ' Z U N L A R l (**)

C* ) Yüksek Kısım Sınıfları'nın tamamlanamaması sebebiyle 1881 (1297 R.) yılında Mül­
kiye Me'zun veremedi. Daha fazla bilgi için, 1.C., 156. sf. ya bakınız.
(**) Bu yıl Me'zun sayısı: 22
23 : M E H M E D RİF'AT Paşa Balkapanı tüccarından Hasan Efendi'nin oğludur. 1
(= V e z î r ) Mek. Nu. 16 (1) Mart 1861'de İstanbul'da doğdu. Sıbyan Mektebi'nde
ilk, Beyazıd Rüşdiyesi'nde orta, İstanbul Sultânî-
si'nde lise öğrenimini tamamladı. 1882'de Mülkiye'-
nin Yüksek Kısmı'ndan "a'lâ (= iyi)" derecede
me'zun oldu. Me'zuniyetini müteâkıb Şubat 1882'de
Bâb-ı Âlî (Hâriciye Nezâreti) Terceme Odası Kâ-
tibliği ile Devlet hizmeti'ne girdi. Haziran 1884'de
Ticâret Nezâreti Terceme Kalemi Kâtibliği'ne nak­
ledildi. Bu Dâire'nin kaldırılması üzerine tekrar Hâ­
riciye Nezâreti'ne geçdi. Aralık 1885'de Tiflis Baş-
sehbender Vekilliği'ne ve Kançılarlığı (= Konsolos­
luk KâtibliğiJ'na; Nisan 1888'de Poti Şehbender
(= Konsolos) Vekilliği'ne; Ekim 1889'da 2. d e f a
Tiflis Başşehbender Vekilliği ve Kançılarlığı'na; Ara
lık 1890'da Tırhala, Eylül 1891'de Novorosisk, aynı
yıl Aralığı'nda Petersburg (= Leningrad) Şehbenderliklerine getirildi. Terfi' ederek Şu­
bat 1892'de Atina ve Pire Başşehbenderliği'ne; aynı yıl Ekim'inde Berlin, Mart 1895'de Lond­
ra Büyükelçilikleri Müsteşarlıklarına atandı. 1897'de Washington Sefirliğine ta'yin edildi ise
de, tesbît edilemeyen bir sebeble bu göreve gitmeyerek, Aralık 1897'de "Orta Elçi" unvanı
ile Atina Elçiliğine gönderildi. Bu görevi de sekiz yıl başarılı şekilde yapıp Nisan 1905'da
"Sefîr-i Kebîr (= Büyükelçi) sıfatı ve Vezirlik payesi" ile Londra Büyükelçiliği'ne gönde­
rildi. Bu olayı, emekli Hâriciye Me'murlarından Es'ad Cemâl Paker şöyle anlatmaktadır
(1/h): «Türkiye'nin Türkçe bilmeyen Londra Sefiri Müsürüs Paşa'nın ölümünden sonra, bu
Me'murluğa kimin ta'yin edileceği, Türkiye ve İngiltere Devletleri arasında bir münâkaşa
mevzu'u olmuş; Londra Maslahatgüzarı Abdülhak Hâmid, Hâriciye Nezâreti'ne gönderdiği
bir telgrafla, "İngiltere Hâriciye Nezâreti'nin Londra'ya bir Müslüman Sefir ta'yinine asla
i'tiraz etmeyeceğini, bilâkis memnun olacağını" bildirmiş; Sultan Abdülhamid de Roma
Sefiri Reşid Bey'i Londra Sefaretine inha etmişdi. Bunun üzerine ba'zı Rum aileler, İstan­
bul'daki İngiltere Sefiri mutaassıb O'Connord'u elde ederek türlü entrikalarla, Reşid Bey'in
ta'yinini önlemek istemişler; O'Connord da İngiltere Hâriciye Nezâreti'ne bir şifre ile "Reşid
Bey'in zevcesinin İtalya'da orta tabakaya mensub bir kadın olduğunu, Londra'nın Saray ve
kibar muhitine girmesinin doğru olamayacağını" ileri sürmüş ve İngiltere Hâriciye Nezâreti bu
fikirleri tasvib ettiğini Hükümetimize bildirmişse de, Abdülhamid bu inhada ısrar etmişdir.
Bu tartışmalar çok uzamış; hattâ O zamanki İngiltere Kralı Edvvard VII. işe karışmış; Ab-
dülhamid'e bizzat yazarak "Seyahati sırasında Atina'da tanıdığı Rif'at Bey, ingiltere'ye ta'-

(1) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 37, 241. sf.


b) Servet-i Fünûn; 3 K. Evvel 1341 (3 Aralık 1925); 59. C, Nu. 55-1529, 35.-38. sf.
c) Geçmişde Bugün; F.F. Tülbentçi; istanbul, ; 3.C., 101. s.; 4.C., 102. sf.
ç) Saray ve Ötesi; Hâlid Z. Uşaklıgil; istanbul, 1941; 2.C., 42.-43. sf.
d) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 15024
e) Yakın Târihimiz; Haftalık Dergi; l . C , 51. s. "Rauf Orbay'ın Hâtıraları"ndan
f) Dışişleri Bak. Sicil A r ş i v i ; Nu. 459
g) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; İstanbul, ? ; 326. sf.
h) Türk Kültürü, Aylık Dergi; Ankara, Eylül 1968; 7 1 . sayı; (45) 869. sf.
91
yin edilirse çok sevineceğini" bildirmiş; bunun üzerine "Vezirlik" rütbesi verilerek Rif'at
Bey, "Ri'fat Paşa" olarak Londra'ya gönderilmiş; böylece buraya Rum Büyükelçi göndermek
ananesi de sona ermişdir. Abdülhak Hâmid, Rif'at Paşa Londra Sefiri oldukdan sonra Brük­
sel'e Sefir ta'yin edilmişdir.»
2. Meşrutiyetin Hânından sonra 14 Şubat 1909'da kurulan 1. Hüseyin Hilmi Paşa Ka-
binesi'ne, 14 Nisan 1909'da kurulan Tevfik Paşa Kabinesi'ne, 5 Mayıs 1909'da kurulan 2.
Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi'ne, 12 Ocak 1910'da kurulan İbrahim Hakkı Paşa Kabinesi'ne
Hâriciye Nâzın (= Dışişleri Bakanı) olarak girdi. Trablusgarb Harbi'nin başlaması üzerine
Kabine ile birlikde, 10 Eylül 1911'de, Nâzırlıkdan ayrıldı. 29 Eylül 1911'de Paris Büyükelçi­
liğine gönderildi. Osmanlı Devleti'nin 1. Cihan Harbi'ne "İttifâk-ı Müselles (= üçlü bir­
leşme)" safında girmesi üzerine, 11 Kasım 1914'de Paris'den ayrılıp İstanbul'a geldi. İki
yıl kadar açık maaşı aldıkdan sonra 27 Ağustos 1917'de Berlin Büyükelçiliği'ne atandı. Al­
manya ve Bulgaristan'la birlikde, Osmanlı Devleti'nin de 1. Cihan Savaşını kaybetmesi
üzerine, 31 Temmuz 1918'de bu görevden de ayrıldı. Mütâreke'den sonra kurulan Ahmed
İzzet Paşa Kabinesi'ne Hâriciye Nâzın olarak girmesi teklifini red etti (1/e). 1 Aralık
1919'da açık maaşı bağlanması için, aşağıdaki dilekçe ile:
« Hâriciye Nezâreti Celîlesine.
Devletlû Efendim Hazretleri,
Düvel-i İ'tilâfiye (= İ'tilâf Devletleri) ile akdolunan Mütâreke ( = Mondros Mütâreke­
si) hükmünce Almanya Devleti ile münâsebâtın inkıtâına nıebni, me'muriyyet-i âcizâneme
nihayet verilmiş olduğundan, târih-i infikâkimden (= ayrılış târihinden) i'tibâren, bermû-
cib-i Kanun îcâbeden ma'zuliyet maaşının tahsisine müteallik muamelenin ifâsı mütevak-
kıf-ı emr-i âli-i Nezâretpenâhîleridir. Ol babda 3 K. Evvel 1335 (3 Aralık 1919)
Berlin Sefir-i Kebîri
Rif'at (İmza) »

müracaatı üzerine 1 Ağustos 1918'den i'tibâren ma'zuliyet maaşı bağlandı. 9 Şubat


1920'de kendi isteği ve "Berlin Sabık Sefîr-i Kebîri" unvanı ve 5000 krş. maaşla emek­
liye ayrıldı. İstanbul'un çok fecî hâlini görmemek için İsviçre'ye gitti. Büyük Zafer'den
sonra 1923'de Yurd'a döndü. 25 Kasım 1925'de emekli olarak oturmakda bulunduğu İstan­
bul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Çarlık Rusya'sı generallerinden birinin kızı olup rahmet­
li ile evlendikden sonra ihtida eden (= Hıristiyan Dini'nden Müslümanlığa geçen) Fâzıla
Hanım'la evli idi. Çocuğu yokdu. Fransızca, İngilizce, Almanca'ya çok kuvvetle vâkıf olduğu
Rumca, Rusça'ya âşinâ bulunduğu sicillinde kayıdlıdır.

92
Rif'at Paşa'nın kâmil bir insan, değerli bir diplomat olduğunda, kendisini tanıyanlar,
tarafsız olarak birleşmektedirler. Dış memleketlerde geçen me'muriyetinin uzun bir süre­
sini kapsayan Atina Orta Elçiliği sırasında çok iyi ad yapmış; Londra Büyükelçiliğinde
iken, yabancı büyükelçiler arasında, İngiltere Kralı VII. Edvvard'ın [şimdiki (1969) İngil­
tere Kraliçesi Elizabeth'in Dedesi] en çok sevip takdir ettiği ve VVindsor Sarayı'na sık sık
müsâfir ederek uzun sohbetlerde bulunduğu bir şahsiyyetdi. Hâriciye Nâzın iken de, kısa
sürede, Devlet'e en nâzik zamanlarda pek değerli hizmetler îfâ etti. Yabancı elçi ve bü­
yükelçilere, Türk Hâriciyesi'nin, 2. Meşrûtiyet sonrası, sarsılan i'tibârını yüceltip tanıttı.
Mütâreke Devri'nde, bilhassa Tevfik Paşa tarafından, kendisine bir çok defa yapılan
"Londra Mümessilliği" teklifini şiddetle reddetdi. 1. Dünya Savaşı'na girmemizin, Millet'e
felâketten başka bir şey getirmeyeceğini Bâb-ı Âli'ye defalarca yazmışdı; fakat O Devr'in
sorumlularını ikna edemedi.
Yukarıda belirttiğimiz meziyetleri hakkında rahmetli Hâlid Ziya Uşakgil şunları yazmak­
tadır (1/ç):
«Ben, Saray'a (Mâbeyn Başkâtibi = Pâdişâhın Genel Sekreteri olarak) geçmeden
önce Rif'at Paşa'yı tanımazdım; yalnız uzakdan uzağa görür ve şöhretini işitirdim. O'nun
(sonradan Sadrâzam ve Mülkiye 1882 Me'zunu) Hakkı Paşa, (Maârif Nâzın ve Mülkiye
1882 me'zunu) Emruilah Efendi, (Mütâreke'de Maârif Nâzın ve Mülkiye 1883 me'zunu,
Gelenbevî-zâde) Said Bey ile (Mülkiye öğreniciliği zamanında ve) genç yaşından beri
dost olduklarını; pek temiz bir aileden olduğunu, pek iyi ve temiz şekilde büyüdüğünü;
kibar etvârıyle (= tavırlarıyla) Hâriciye Nezâreti'nde de pek güzide bir diplomat olarak
tanındığını bilirdim. Saray'a geçtikden sonra da, temaslarımla, bütün bu uzakdan bilinen
evsâfını (= vasıflarını = niteliklerini) günden güne artan bir sarahat (= açıklık)'la gör­
düm. O'na pek az bir zaman içinde tam bir incizab (= gönül akması) duydum. Bu suret­
le te'essüs eden his, resmi münâsebetlerle de her vesile ile arta arta, nihayet Büyük Harb'-
in son yıllarında Berlin'de, daha sonra O'nun hayâtı nihayetine kadar İstanbul'da pek derin
ve mütekaabil bir muhabbete münkalib olmuşdu (çevrilmişdi) »
Eski Hariciyecilerden Ahmed Reşid Bey de, Rif'at Paşa hakkındaki bilgi, düşünce ve
duygularını şöyle tesbît etmişdir (1/b):
«Sabık Berlin Sefîr-i Kebîr Rif'at Paşa dün söndü. Bundan 6 sene evvel nâbehengâm,
bayağı bir ecel-i kaza'ya kurban olurcasına, irtihâl eden Hakkı Paşa gibi, Rif'at Paşa dahî,
Memleketimizde ma'atteessüf pek az kimsenin lâyıkıyle anlamış olduğu büyük bir insan,
büyük bir recül-i devlet, büyük bir diplomat idi. Hamiyyet ve fazîlet'in tecessüd etmesi
mümkin olsaydı, Rif'at Paşa'da teşahhus ederdi. Memleketimizin pek temiz, pek necîb bir
dûdmân-ı kadîm'inin bir uzv-ı mütemeyyiz'i olan Rif'at Paşa'da, asâlet-i fıtriyye, necâib-i
ahlâkiyye kemâl derecesini bulmuşdu. Sefir ve Hariciye Nâzın sıfâtlarıyle Rif'at Paşa'nın
hayâtı, Memleketin hudûd-ı mülkiyye-ı haricîsinde, yabancı devletler nezdinde, dâhilen
dahî düvel-i ecnebiyye mümessilîn-i siyâsiyye'si indinde vazife görmeği tasavvur ve memul
eden gençlerce i'tinâ ile tedkîk olunmağa hakikaten şâyeste bir ömr-i güzîde'dir. Rif'at
Paşa hayât-ı hususiyye'sindeki pürüzsüzlük, hayât-ı resmiyyesindeki dürüstlük ile her bu­
lunduğu Sefâretde kendisini cümleye sevdirmiş, saydırmış; herkesin gönlünde kendisine
karşı derin bir muhabbet-i hürmetperverâne, ta'zimkârâne perverişyâb olup katmasına mu­
vaffak olmuşdur.

93
Refakatleri tâ Mekteb-i Mülkiyye'den başlıyan Hakkı Paşa ile Rif'at Paşa arasında ta-
biatıyle bir kıyas terettüb eder; zîrâ bu iki büyük adam Devletimizin en mühim işlerine
karışmış; en buhranlı zamanlarımızda idâre-i Hükûmet'i vukûf-ı kâmil ile, salâhiyyet-i kâ­
mile ile ellerinde tutmuş ricalimizin ilk saflarında bulunanlardandır. Bu mukaayesenin neti­
cesinde, ben ki her ikisini de herkesden iyi tanımışımdır, devlet adamı, hele elçi sıfatiyle
fazi ü rüchan'ı Rif'at Paşa'ya tevcih etmekde bir an tereddüd eylemem. İbrahim Hakkı Pa­
şa ilmen, değil Rif'at Paşa merhum'a, fakat el'an içimizde, hattâ Avrupa'da, hattâ Ameri­
ka'da, öyle çok kimseyle kıyas mevki'ine konulamaz bir şahsiyet-i mümtâze idi; cidden
bir dâhi idi. Onun irfân-ı bülend'ini herkesden evvel, herkesden ziyâde takdir etmekle Rif'at
Paşa büyük bir fazilet ibraz ederdi. Nitekim, Hakkı Paşa'nın irtihâli ile münhal olan Berlin
Sefâret-i Kübrâ'sı kendisine teklif kılındığı vakit, adem-i kabul ile mukaabele etmiş;
"Ben Hakkı Paşa'nın yerini dolduramam" demiş; halbuki, O Berlin Sefaretini deruhde et-
mîyecek olursa oraya, ortada isimleri deveran eden ba'zı nâehillerden birinin nasbcluna-
cağını bildiğim için, hissiyyât-ı hamiyyetperverâne'sini tahrik ile vuku' bulan İsrarım üze­
rine, teklif-i vâki'i red'den sarfınazar eylemiş idi.
Muharebe esnasında Alman'larla aramızda mevcud olan bir takım hukukî ve siyâsî iş­
leri Berlin'de Hakkı Paşa'nın refakatinde ve "Murahhas-ı Fevkalâde" sıfatında takîbetmiş
olmaklığımdan dolayı benim kendisine refakatimi istemiş ve Tal'at Paşa Kabinesi de bunu
tasvib ile, beni Sefâret'de Rif'at Paşa'ya teşrik eylemiş idi. Ba'zı esbab haylûleti ile, bu
refakat pezirây-ı hakikat olamadı. Maamâfih Rif'at Paşa'nın bende gördüğü ve hizmetine
zam ve tahsis etmek istediği ihtisaslarda, o müstağni olarak, ağır vazifelerini o müstesna
dirâyetiyle başardı. Şâyân-ı nazar-ı dikkatdir ki, Muhârebe-i Umûmiyyenin infilâki es­
nasında, Paris'de Büyükelçimiz bulunan Rif'at Paşa'yı Kayser VViihelm Hükümeti Berlin'de
görmek istedi; Onun hakkındaki istimzâc-ı mu'tâde'ye çok kadirşinasâne cevâb-ı mu­
vafakat verdi. Diplomasi hayâtında bu, bir nailiyyet-i muazzama'dır.
Devletimizi Londra'da liyâkat-i tâmme ile temsil eden Sadr-ı sabık Tevfik Paşa gibi
Rif'at Paşa da, 1914'deki zimamdârân-ı Hükûmet'imizin, Vatanı nasıl bir hevlnâk varta'ya
sürüklediklerini görebiliyordu. Ne ötekini, ne berikini dinlediler ve işte görün, bakınız ne
oldu
Bir gün Sadrâzam Hüseyin Hilmi Paşa, İran Sefirinin kendisine götürüp vermiş oldu­
ğu bir takriri kabul ve Hâriciye Nazırına bir tezkire-i resmiyye ile irsal etmiş idi. Kalem-i
Mahsus'unun Müdîr-i fi'lîsi bulunduğum Rifat Paşa, beni celb ile yazdırdığı:
«Mademki bir ecnebi elçinin takrîrini benden habersiz kabul edebiliyorsunuz, takririn
îcâbettiği muameleyi siz görünüz» mealindeki cevaba takriri leffederek Sadârete reddey-
ledi. Hüseyin Hilmi Paşa ise tarîk-i savâb'a rücu' ile büyüklük göstermek lâzım gelirken:
"Makaam-ı Sadâret'i, süferây-ı ecnebiyye takrirlerinin kabulünden men' eder bir nass-ı ka­
nunî olmadığı" yolunda bir cevab-ı alel cevâb göndermekliğe indi; mugaalataya sapdı. Rif'at
Paşa mutâlaa-i garibe üzerine bana isti'fanâmesini yazdırdı. Araya girdiler; Tal'at Paşa'nın
o uzlaştırıcı haslet-i fevkalâdesi te'sîrini yapdı; Rif'at Paşa isti'fâdan vazgeçdi ve böyle bir
müdâhale de bir daha asla tekerrür etmedi; Hâriciyye'ye kanunen, nizâmen, usulen, kaaide-
ten müteallik işlerin kâffesi için merci'-i has fi'len de Hâriciye Nezâreti oldu.
Ma'hûd sefaret tercemanları eski Hâriciye Nazırlarından çokça yüz bulmuşlardı. Va>

94
kıtlı vakitsiz, ekseriya vakitsiz, gelirler; Nazırlar tarafından hemen kabul olunmaklığı ister­
lerdi. Ehemmiyetli, ehemmiyetsiz, ekseriya ehemmiyetsiz işleri için Nâzın saatlerce işgaal
ve it'âb ederlerdi. Rif'at Paşa Nazır Odasının kapısını bu evrâh-ı habîseye kat'iyyen kapadı.
Bir gün Nâzın görmek istediğini, O'na odacı ile ihbar eden İtalya Sefareti Baştercemâ-
nı ile görüşmeye Rif'at Paşa beni me'mur etti. Abdülhamîd Devrinden kalma olan o çalım­
lı Sinyor Kanoya, bizzat Nazırla görüşmek istediğini söyliyerek, benimle mükâlemeden ic-
tinâb etti. Bunu Rif'at Paşa'ya söyledim. "Terceman beylerle görüşmeye Nazır in vakt ü
hâli hiç de müsâid olmadığı" cevâbını gönderdi. Başterceman Bey şiddetli bir hiddete ka­
pılıp tehditkârâne sözler savurmağa başlayınca, kendisini edeb ve i'tidâle da'vet ettikden
ve sükûnu avdet eyleyince beni gelip görebileceğini söyledikden sonra, Tercemanlara muh-
tas odadan çıkıp odama çekildim. Ertesi gün yatışmış olarak geldi; birgün evvelki mace­
radan hiç bahsetmeksizin benimle güzel güzel konuştu. İşte "Kapitülasyonların" yâdigâr-ı
bedkârı olan tercemanlık müessesesi erkânına ilk tekmeyi atan Rif'at Paşa merhumdur.
Rif'at Paşa hârice gönderilecek me'murları bizzat muayene ve ahvâlini tahkik ve ted-
kîk etmeden ta'yin etmezdi. İlm ile edeb ve asaletin, nezâhatin, hüsn-i etvâr'ın, âdâb-ı
muâşeret'e ıttıia'ın, v.s. gibi evsâfı cami' bulunanları tercîhan nasbederdi. Mukaavemet ede­
mediği ba'zı te'sirât-ı mühimmenin tazyîki altında, Hâriciyenin hâricdeki me'muriyetlerine
yine kerhen razı olduğu bir, iki zât tanırım ki, Avrupa'da yıllarca kaldıkları hâlde nâresîdeğî-i
tavr-ı hâl ve kaüerini bir türlü düzeltip yoluna koyamamışlardır. Rif'at Paşa "ihracât emtea-
sı"ndan olmıyan bu efendilerin me'muriyetlerine dâir evrakı imzalarken bana "görüyorsunuz
bunlar yontulmazlar" demişdi.
Ecnebî memleketlerde ba'zı me'murlarımızın, bir takım uygunsuz kadınları taht-ı nikâh­
larına alıp da hem zatî, hem de Devlet'e muzâfen, vakar ve haysiyyetlerine şaibe getirdik­
leri nazar-ı esefle müşâheddi. Âtiyen bu gibi uygunsuzlukların önüne geçmek için, kablel
izdivaç Nezâret'den izin istihsâli usûlünü koydu. Her mâna'siyle uygunsuz bir nikâh irtikâb
olunacağını teferrüs edince matlub ruhsatı diriğ eyliyecekti.
Rif'at Paşa'nın zevcesi, Rus Generallerinden bir zâtın kerime-i necîbesidir. Rif'at Bey
Tiflis Kançıları iken, muhabbet-i mütekaabile O'nu bu Hanımla birleştirmişdir. Paşa'nın ger-
çekden müstesna bir salon adamı olarak yetişmesinde, bu her mâna'sı ile Fâzıla Hanıme­
fendinin te'sîri olduğu şübheden varestedir.
Rif'at Paşa, O'nu anlıyanlarca pek kıymetli bir âmirdi. Sevmekde batî ve ihtiyatkârdı;
fakat anlayınca, takdir edince, çok vefakâr, hattâ fedakârdı. Mütârekenin hengâme-i ak­
dinde, o şüriş-i azîm devrinde Müttefiklerimizle aramıza düşman girip, Almanya ile ihtilâ­
fımız kesildiği esnada, hiç bir dakika i'tidâl-i demini kaybetmeksizin bunca tebaamızı, ta­
lebemizi, askerî ve mülkî me'murlarımızı iaşe ve irâhe eden; elindeki vesâit-i mahdûde
tükenince ma'nevî i'tibâr-ı nâmahdud'u sayesinde, Alman Hükümetine i'tibâr-ı mâlî açtır-
tan koca Berlin Sefir-i Kebîrimiz, Mütârekenâmenin "Düvel-i Merkeziyye" ile idâme-i mu
nâsebâtdan bizi men' eden 23. Bendi hükmüne tevfîan geriye celb edildi.
Mütâreke Devrinde Tevfik Paşa Kabinesinin kendisine musırrâne teklif ettiği Londra
Mümessilliğini musırrâne reddeyledi. Tekaaüdünü istedi ve istihsâl etti. O'nun artık emeli,
bir gûnâ me'muriyet-i Devlet değil, mahzâ ve mutlakaa selâmet-i Devletti; necât-ı Millet'ti;
rehây-ı Vatandı. Pek yakından tanıdığı ve tanıdıkça haklarındaki nefretinin artmakda oldu-

95
ğunu bana söyler olduğu Yunânîleri denize dökecek kumandanın elini öpmeye ahdetmisdi.
İsmet Paşa Türk Milletinin "Itıknâmesi" olan Lozan Ahidnâmesini tertib ederken, ettirirken
O, Rifat Paşa, hastalığını istihfaf ederek, Almanya'dan kalkıp İsviçre'ye gitmişdi. İsmet
Paşa'nın elini öpemedi; fakat O'nun alnını öpdü. O bûse-i hamiyyet'de duyduğu safây-ı
derûnu, müddet-i ömründe duymamış olduğunu, Rifat Paşa bana söylerdi »
Büyükelçiliği sırasında kendisiyle birlikde çalışan bir şahıs da şu bilgiyi vermekte­
dir (1/b-38):
«Harb-i Umûmî'ye atılmanın bizce felâketden başka bir neticeyi müstelzim olamıya-
cağını, O vakit Paris Sefiri bulunan Rifat Paşa yazmış ve bu sebeble Enver Paşa takımını
gücendirmişdi. Rifat Paşa, Paris muhitinin te'sirâtına tabi' olduğundan değil, neticenin va­
hametine kendi hesab ve ictihâdıyle kaani bulunduğundan, o vakıtki Hükümeti kanlı bir
mâcerâ peşinde koşmakdan tahzîr ile men' etmek istiyordu.
Ferdây-ı vefatında, Türkçe bir gazetenin, Rifat Paşa'yı Paris muhitine aldanmış veya
meclub olmuş suretde göstererek bu iş'arı tahlil etmesi, hem O'nun hatıratına, hem hakaa-
yık-j târihiyye'ye hürmetsizliktir.
Harb-i Umûmiye duhulün bizce izmihlal ile neticeleneceğini keşf ü i'lân eden yalnız
Rifat Paşa merhum değildi. O vakit Sofya Sefaretinde Ataşemiliterimiz bulunan Binbaşı
Mustafa Kemâl Bey de, en gür sesiyle ve kaleminin sarir-i feryadı ile bu müdhiş hakikati
i'lân edip durmuşdu. Binbaşı Mustafa Kemâl Bey sesini işittiremediği Sofya'dan tehlikeye
düşen Vatan'ın imdadına koşa koşa geldi.
Miralay Mustafa Kemâl Bey, Anafarta'da İstanbul'u, Gazi Mustafa Kemâl Paşa da Ci-
dâl-i Milli'de Vatanı kurtardı »

24 : Müderris (Prof.) Son Asır Siyâsî ve Kültür Târihimizde önemli bir


EMRULLAH; Mek. Nu. 17 (2) yeri olan ve "müzmin dalgınlığı" ile tanınan Emrul-
lah (Efendi) Lüleburgaz tacirlerinden Ali Efendi'nin
oğludur. 1858'de Lüleburgaz'da doğdu. Lüleburgaz
Rüşdiyesi'ni, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nı bitirdikten
sonra 1882'de Yüksek Kısım'dan me'zun oldu. Öğ­
retim Mesleği'ni seçdi. Sırasıyle: 1882'de Yanya,
1884'de Selanik, 1887 de Haleb, 1891'de İzmir
(= Aydın) Vilâyetleri Maârif Müdîrliklerine geti­
rildi. Bu görevde iken "Hürriyet Mücâdelesi"ne
fi'len katılmak için İsviçre'ye kaçdı. 2. Abdülhamid
İdaresi, İsviçre Hükûmeti'ne te'sir ederek ve Em-
rullah Efendi'yi "âdi suçlu" göstererek mahfûzen
İstanbul'a getirtti. Ancak, herhangi bir ta'kibâta tâ­
bi' tutmayıp, bizzat Abdülhamid'in emri ve yüksek
maaşla 1900'de "Meclis-i Maârif A'zâlığı"na ta'yin

(2) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler, A. Çankaya; Ankara, 1954; 2.C., 52. sf.
b) Saray ve Ötesi, Halici Z. Uşaklıgil; İstanbul, 1940; I.C., 89.-90. sf.
c) Edebî Yeniliğimiz; ismail Habib (Sevük); İstanbul, ?; 3. t a b ' ı ; 402. sf.
(Bu dipnot'un devamı 97. sf. dadır.)

96
etti. 1906'da, Meclis-i Maârif A'zâlığı uhdesinde kalmak üzere Konya Hukuk Mektebi Mü-
dîrliği'ne gönderildi (2/İ-715). Bu görevde, Meşrûtiyet'in i'lânına kadar kaldı.

Başarılı bir Maârif Müdîrliği yaptığını, hem önemli vilâyetlere ta'yin edilmesinden,
hsm de aşağıdaki doküman'dan anlamakdayız (2/e):
« Selânik'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şahâne'den me'zun, yerine ve bütün fi'liyyât-ı
îerakkî-i maârife müntec Emrullah Efendi nâmında bir Maârif Müdîrî vardır; kadirşinaslığı
müsellem olan devletlû Gâlib Paşa (Selanik Valisi) Hazretleri Müdîr-i mumaileyhin dâi­
ma terakkî-i maârife âid olan bütün isteklerini derhal hüsn-i is'af (= iyi şekilde yerine
getirme) ve tezyîd-i sa'y ü gayretine bez!-i eltaf buyurmakda, velhâsıl şân-ı âmiriyete ya­
raşır muâvenâtı asiâ diriğ etmemekdedir.
(Emrullah Efendi) ikdam ve gayretinin boşa gitmemekde olduğunu görüp, geceyi gün­
düze katarak cidden çalışmakda ve hattâ meşaakk-ı seferiyye ve masârif-i zarûriyye'ye bile
bakmıyarak Vilâyetin her tarafını dolaşıp mevcud mektebleri teftiş ve nadiren tesadüf et­
tiği nâehil muallimleri tebdil etmekde ve ca-be-ca (= yer, yer) en küçük köylere kadar
neşr-i maârife himmet eylemektedir.
Esas maksada sürü' etmeksizin bâlâdaki mukaddimeye lüzum görüşüm tafsîlât-ı zâi-
deden addedilmemelidir. Çünki, ba'zı "Ne yapalım me'mûrîn-i mülkiyye'den muavenet göre­
miyoruz." gibi saçma ma'zeretler serdeden bir takım maârif me'murlarının dünya yüzünde
bulunabileceği vârid-i hatır olmuşdur. Yoksa, hiç bir maârif müdîrinin aklına gelmek nasib
olmayan bir usûl-i hamiyyet-perverâne üzre çalışıp çabalamakda, mühim muvaffakiyetlerini
merci'i bulunan Nezâret-i Celîle'ye her-bâr tasdik ettirmekde olduğu herkesin tahtı tasdî-
kında bulunan Emrullah Efendiyi, medh ü sena için değildir. Zâten bu gibi gayur me'mur-
lar, gazeteler sütunlarına aksedecek alkışlardan hoşlanmazlar
Maamâfih bedîhîdir ki, maârif me'murlarının sa'y ü gayretlerine sed çekmek, teşebbüs­
lerine ehemmiyet vermemek hiçbir vicdanın kârı değildir.
Nezâret-i müşârünileyhânın ciddî teşebbüsleri dâima takdir ve maârif me'murlarının
işlerini teshil etmekde olduğu, Selânikdeki aşariyle sâbitdir. Ezcümle hiçbir tarafında henüz
mevcud mekteb-i i'dâdî binası bulunmadığı hâlde, Maârif Müdîrinin, "mektebler inşa' ve
ikmâl olununcaya kadar, münâsıb binalar istîcâriyle hemen i'dâdîlerin küşâdı" fevâidine
dâir Nezâret-i müşârünileyhâya olan ma'rûzâtı derhal tasvîb ve şu teşebbüsü teshil edil-

ç) Yakın Târihimiz; Haftalık Dergi; J.C., 1. sayı, 15.-195.; 3.C., 245.; 4.C., 163. sf.'lar
d) Türkiye'de Çağdaş Düşünce Târihi; H. Ziya Ülken; l . C , 293.-297. s.
e) Mizan Gazetesi; 2. sene, Nu. 74; 3 R. Ahir 1306 (1888); 774. s.
f) Akşam Gazetesi; 6.8.1946; 6. s.; Sabri Cemil Yalkut "Dârülfünûn'dan Muhtar Üniversite'ye" adlı
sürekli yazı.
g) Uius Gazetesi; 2.9.1945; 4. s.; Hüseyin Câhid Yalçın, "Meşrûtiyet Devri ve Sonrası"
h) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; istanbul, ?, 115 s.
ı) Geçmişde Bugün; F.F. Tülbentçi; istanbul, ?; 3.C., 8 5 . - 1 0 1 . s.
i) Türkiye Maârif Târihi Osman Ergin; istanbul, 1943; 105., 109., 454., 564., 715., 1055., 1056., 1057.,
1067., 1079., 1093., 1095., 1143., 1147., 1194., 1204., 1205., 1219.; 1420. sf.'lar.
k) Eserleri hakkında bilgi: Sayın Seyfeddin Özege'den ve Millî Kütübhâne Kataloglarından alındı.

97
mistir. İşte bu sebeble bu gün Merkez-i Vilâyet'den başka, livalarda dahî birer mükemmel
i'dâdî küşâdına muvaffakiyyet hâsıl olmuştur....»
İsviçre'den İstanbul'a döndükden ve Meclisn Maârif A'zâlığı'na atandıkdan sonra
yakın arkadaşı Gelenbevî-zâde Said Bey'in pek çok yardımlarını gördü ve O'nun tavassu­
tu ile devamlı olarak, bilhassa Servet-i Fünûn'a "Emirî" takma adiyle yazılar yazmaktaydı.
Bu arada kendisine haklı bir şöhret sağlayan ve Türkiye'de, batı ölçüsünde, ilk "Ansiklo­
pedi" olan "Muhît'ül-Maârif'i yazmaya başladı. Bu eserin 1. Cildi 1902 (1318 R.)'de yayın­
landı. Çok geniş bir ölçü ile başlanan, her konuya geniş yer ayrılan bu Eser, zamanına
göre çok mükemmel bir ansiklopedi örneğidir. Ancak, 639 sayfa tutan 1. Cild'i, eski Alfa-
bemiz'in (= Elifbamızın) ilk harfi'nin ortasına bile gelememişdi. Tamamlandığı takdirde
100 cild'e ulaşacağı tahmin edilen bu cidden kıymetli eser'in, Meşrûtiyet'den sonra kuru­
lan bir Hey'et'ce 1. Cild'i genişletilerek 2. defa basıldı. Bundan sonra, çıkan harbler ve
kendisinin vefatı sebebiyle bir daha ele alınamadı.
Meşrûtiyet'in i'lânını müteâkıb ta'yin edildiği Galatasaray Sultanîsi Müdîrliği'nde bir
aylık kısa bir görevden sonra, Maârif Nezâreti Meclis-i Maârif İlmî Dâire Reîsliği'ne geti­
rildi. Aynı yıl Kırkkilise (= Kırklareli) Sancağı Meb'usluğu'na seçildi. 12 Ocak 1910'da
kurulan İbrahim Hakkı Paşa Kabinesi'ne 1. defa, 31 Aralık 1911'de 8. Said Paşa Kabine-
si'ne 2. defa Maârif Nâzın olarak girdi.
1. defa Maârif Nâzın olduğu zaman yapacağı işleri, resmî demec'inde şöyle açıkla-
rmşdı (2/i - 1056):
«.... Maârif mensubu olmakla, Memlekete karşı taahhüd etmiş olduğumuz vezâif
(= görevler) pek mu'tenâdır. Münevver ( — aydın) fikirler, müzehheb (= yaldızlanmış,
arınmış) vicdanlar, mu'tekid (= inancı kuvvetli) kalbler yetiştirmek gibi hidemât-ı mühim
me (= önemli hizmetler) ile mükellef (= yükümlü) bulunuyoruz.
Sa'âdet-i âtiyemiz'in (-= geleceğimizin mutluluğu) te'mîni', Meşrütiyet-i meşrûamızın
teşyidi (— yükseltilip sağlamlaştırılması), ensâl-i Vatan'ın (= vatan nesillerinin) terbiye-i
ahlâkiyye ve terbiye-i zihniyyelerine terdîfen (= ardısıra) levâzım-ı Meşrûtiyyet'e muvafık
(= uygun) bir terbiyye-i ehliyye ve siyâsiyye te'mîn eylemek keyfiyyetlerine mevkuf
(= bağlı) olup husûsiyle (= özellikle) terbiyye-i ahlâkıyye'nin bir süret-i müessi-
re'de te'mîni de terbiyye-i dîniyye'ye itinâ ve ihtimam ile müyesser olacağından, mekâtib'-
de (= okullarda) hissiyyât ve tedrîsât-ı dîniyye'nin kemâ-hiye-hakkıha (= hakkıyle) ten-
miye ve terakkisine (= geliştirilip ilerletilmesine) ve ferâiz-i dîniyye'nin icrasına ihtimam
etmek de, terbiyye-i atfâl'e (= çocuk eğitimine) memur olanlar için bir vazife teşkil eder.
Mekteblerimizde evlâd-ı Vatan'ın, bu evsâf ve mezâyâ (= vasıf ve meziyetler) ile beraber
hayât-ı şahsiyye ve medeniyye cihâdında (= savaşında) dâima gaalib olacak sûretde
ma'lûmat-ı ameliyye ile mücehhez olacak sûret'de yetiştirilmeleri esbabını tehiyye ve te'-
min edecek tedâbîr-i külliyye (= tüm tedbirler) Merkez'ce ittihaz edilerek mahal be ma­
hal (= yer yer) mevki'-i icrâ'ya vaz'olunmak üzere peyder pey (= ard arda) tebliğ olu-
nacakdır »
İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Emrullah Efendi'nin Maârif Nazırlığı hakkında şunları yazmış-
dır [2/i - 1079):

98
« Türk Maârif Târihi'nde bir Emrullah Efendi Devri vardır. Orta tedrisâta Avrupai
ve insanî karakterini veren, modern bir Darülfünun (= Üniversite) fikrini ortaya koyan,
İttihâd ve Terakki Partisi'nde "Türklük ve Türk Kültürü" şuurunu canlandıran O'dur. Sâde­
ce bir iş'de şöhreti vardır, denilemez.... Maârif Nâzın iken yaptığı "Kanun ve Nizâmnâme"
projeleri, birer ilmî ve psikolojik şaheserlerdir. Ben, Maârif Nezâreti'nde me'mur bulundu­
ğum sırada, O'nun tarafından hazırlanmış ve kendi eliyle tashih edilmiş olan bütün bu
vesikaları, yazılı âbideleri toplamış; Üniversite'de idarem altında bulunan "Terbiye Müzesi
Kütübhânesi" ne koymuşdum....»
Türkiye'de "Tedrisât-ı İbtidâiye Kanunu (= İlk öğretim Kanunu)" adiyle ilk defa yü­
rürlüğe giren çok önemli Kanunu, bizzat Emrullah Efendi, Maârif Nazırlığı sırasında kaleme
almış: kanunlaşması için de Meclis'e sunmuşdu. Sözü geçen kanun'un "Gerekçe"sinde
şunları yazıyordu (2/i - 1093):
«.... Çocukların hukûk-ı maârifi, bunları okutmak için mekteb yapmak vazifesini orta­
ya koymuşdur. Bu vazifeler ana-babalara ve içtimâi kültürden, memleket ilerlemesinden
faydalanan bütün Halk'a ve Hükümete terettüb eder. O hâide bu vazifelerin yapılmasını
icâb eden çalışma ve öğretim, derece derece Halkın ve Hükümetin ödenmesi gerekli
zimmetidir. İş'in ehemmiyeti gerekdiği şekilde düşünülecek olursa, Halk'a âid olması iktizâ
eden masraflar ile, Hükûmet'e yüklenmesi gereken masraflar çeşidinin ta'yini hakkında
tereddüde yer verilemez Mekteb binalarını Ahâli yapmalıdır. ÇUnki:
a) Memleketimizin muhtâc olduğu bu kadar çok mekteb binası masrafına Devlet Büt­
çesi mütehammil değildir.
b) Bu inşaat umumiyet i'tibariyle devamlı masrafa lüzum gösterecek çeşidden sayı­
lamaz.
c) Hükümet masrafları formalitelere dayandığı için sür'atli şekilde her köy ve kent'de
Hükûmet'ce mekteb binası yaptırılması uzun seneler alır.
ç) İlk mekteb binaları diğerlerine nisbetle küçük olduğu için masrafı azdır.
d) İlk Mekteb binaları Halk tarafından yaptırılırsa Hükümet buralarda tedrisâta derhal
başlama hususunda kendisini mes'ul mevki'de görecekdir. Böylelikle köy ve kentlerde
ilköğretim için bir yarışma başiayacakdır »
Maârif Nâzırlığı'ndaki durumunu, o zamanki Eğitim Sistemimize getirdiği yenilikleri
de Sayın Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken şöyle anlatmaktadır (2/d):
« Türkiye'de yeni "maârif sistemi" Abdülhamîd'in kurduğu ilk öğretim ve yüksek
öğretim kurumu ile başlar. O sırada Üniversite açmak maksadıyle yapılan birkaç teşebbüs
başarısız kaldığı için. Üniversitenin "Dârülfünûn-ı Osmânî" adiyle asıl açılışı, 2. Meşrûti­
yet başına düşer. Meşrûtiyetin ilk yıllarında "Maârif Reformuna nereden başlamanın doğ­
ru olacağı" problemi gazetelere kadar bütün Basını uğraştıran bir konu oldu. O sırada or­
taya atılmış olan iki karşıt tezden biri Sâtı' Bey'in "maârif ıslâhı'na ilkokulların düzenlen­
mesinden başlama" fikri, ikincisi Emrullah Efendinin "Tûbâ Ağacı Nazariyesi ( * ) " diye ta-

(*) TUBA AĞACI: İslâm inanışı'na göre, C e n n e t ' d e bulunan ve kökü gök'de, dal'ları ve meyveleri aşağıda
bulunan bir ağaç'dır. Emrullah Efendi'nin "Eğitim Reformu"na bu ağacın adını vermesinin sebebi, eğitim
ıslâhına gerçekde m a â r i f i n kökü olan " İ l k OkuT'dan, zahirde ise, "Tûbâ Ağacı" gibi kökü tepede kalan
Üniversite'den başlanması f i k r i n i savunmasmdadır.

99
nınan ve "maârif işine önce Üniversiteden başlama" şeklinde ifâde edilen fikirdir. Emrul­
lah Efendi, bu fikrini gerçekleştirememiş; yine eldeki imkânlara göre ilköğrenimi teşkilât­
landırarak işe başlamış; ileri sürdüğü bu fikir sonradan Darülfünun tarafından benimsene­
rek zamanımıza kadar bir çok taraflılar bulmuşdur.
Emrullah Efendi, Maârifin imkânlarını, Bütçe, öğretmen maaş tutarı ve yetiştirme za­
manını hesabladıktan sonra kendi adını taşıyan "Tuba Ağacı Sistemi"nden bir süre için
vazgeçerek, ona karşı olanların savunduğu gibi, işe ilköğretimle başlamıştır. Sabah gazete-
sî'nde çıkan bir yazısında şöyle diyordu: ".... Memleketin ihtiyaçları pek geniş, araçlarımız
ise sınırlıdır. Taşra ilkokulları için 70.000 öğretmen lâzım. En basit pedagoji bilgisi olan bu
kadar öğretmeni değil, bunun yüzde birini bulmaya imkân yokdur. Görülüyor ki en yakın ve
en acele ihtiyaç ilköğretimin düzenlenmesidir. Bunun için şimdilik, lâyihamdaki Darülfü­
nundan başlamayı bir yana bırakarak ilköğretimden başlamayı doğru buldum " diyordu.
Emrullah Efendi, Kanun Lâyihasında ilkokulların masraflarını hesablamışdır. Lâyiha, Emrul­
lah Pedagojisinin özetidir. İnsanlığın yaradılışında doğruluk, iyilik ve güzellik gaayelerine
ulaşma diye üç meyil olduğunu bunların da psikolojik hayatda zihin, irâde ve duygu diye
üç yeti'ye (= kaabiliyete) karşılık bulunduğu fikrini savunarak, 19. yüzyıl Fransız eklek­
tik filozofu Victor Cousin'den mülhem görünüyor: "Bir ilim, hangi yolda îcâd ve ke­
şifler yapıyorsa o yollardan öğretilmelidir." düstûrunu koyan Emrullah, ba'zı ilimlerin terkîb
(= sentez), ba'zılarının tahlil [= analiz) ile bulunduğunu göz önüne alarak, çocuğun fikri
eğitimine eksik başlamamak için, öğretimin ilk derecelerinde bu iki türlü metodun kullanıl­
ması gerektiği kanısındadır. Bunun için başlangıç bilgisi hâlinde matematik ve tabîat'ı, ilk
okul programına koymuşdur.
Emrullah Efendinin, i'dâdî okullarına âid ıslah gayreti de birinciden sonra gelmiştir.
Burada, i'dâdî sınıfları 3, rüşdiye 4 olmak üzere 7 yıldır. Buna karşılık liseler için hazırla­
dığı lâyihada bu, tam yeni okul sistemine göre, üç birinci devre, üç ikinci devre olmak üze­
re 6 yıla ayrılmaktadır.
Emrullah Efendinin yeni tüzük ile vücuda getirdiği Üniversite (= Darülfünun) şu bö­
lümlerden ibâretdi:
1 — Şer'î İlimler Bölümü; 2 — Hukukî İlimler Bölümü; 3 — Fünün Bölümü; 4 — Tıbbî
İlimler Bölümü; 5 — Edebî İlimler Bölümü.
Eczacı ve dişçi yüksek okullarını Tıbbî İlimler Bölümüne, Vilâyet Tıbbiye ve Hukuk
Okullarını İstanbul Darülfünununa bağlıyordu. 1876da açılan ilk Darülfünun, bir i'dâdî de­
recesinde bile değildi. Fakat yeni kurulan Darülfünun, Fakülte ve Şu'beleri, Kürsîleri, Labo-
ratuvarları ile ciddî bir ilim kurumu olmağa başlıyordu. Emrullah Efendi, 22 Nisan 1912'de
'Darülfünun Nizamnâmesi"nin gerekçesini yazdı. Orada, "Darülfünun, kültür yaratıcısı
ve yayıcısı olan temel kurum" diye ta'rif ediliyordu. "Darülfünun dediğimiz yüksek kurum­
lar, ilimler ve nazariyelerin hem yayılmasına hem ilerlemesine hizmet eder." deniyordu....»

Rahmetli Hüseyin Câhid Yalçın da şunları yazmışdır (2/g):


«Maârif Nâzın Emrullah Efendi, ötedenberi temiz ahlâkı, vukuf ve ihatası ile aramızda
hürmet ve muhabbet kazanmışdı. Bu kıymetinden dolayı da Maârif Nezâretine getirilmişdi.
Fakat iyi bir ilim adamı ve temiz ahlâklı bir insan olan Emrullah Efendi, iyi bir idare adamı
meziyyetini hâiz değil gibi görünüyordu. Tevfik Fikret'in de içimizde kendisine karşı nazını

100
çekememiş ve onunla iğbirar (= soğukluk, kırgınlık) husule getirmişdi. Mekteb-i Sultanî
Müdîriiğinden isti'fâsını kabul etmesinden dolayı Tanın (Gazetesin)'de Emrullah Efendi
aleyhinde neşriyatda bulunmağa başlamışdık....»

Nâzırlıkdan çekildikden sonra bir taraftan Meb'usluğu devam ederken, dîger yönden
de Darülfünun (= İstanbul Üniversitesi) Edebiyyât Şu'besi (— Fakültesi) Felsefe ve İcti-
mâiyyat Müderrisliği (= Profesörlüğü)'ne devam etti. Bu görevdeki durumunu da, o za­
manki öğrenicilerinden Sabri Cemil Yalkut şöyie anlatmaktadır ( 2 / f ) :
«... Edebiyyât Fakültesinde Felsefe İşte en ziyâde gözümüzün yıldığı bir ders
Bunun adını dahî işitmemiştik. Çünki, i'dâdîlerde böyle bir ders okutulmazdı. Emrullah Efen­
dinin Felsefe Dersleri, bizi birdenbire şaşırttı. Evvelâ, günlerce kendisini dinledik; doğru­
sunu söylemek gerekirse bir şey anlamadık. Not tutmayı da muntazam başaramadık. Niha­
yet kendisi bize not yazıp vermeye başladı. Arada geçen ıstılahları (= terimleri) anlama­
mız için de bunlara haşiyeler (= dipnotları) yazardı. Buna rağmen işin içinden çıkmak bir
hayli zor oldu. Bu zorluğu artıran bir sebeb de Kendisinin kullandığı yeni terimlerdi. Me­
selâ "Metod" karşılığı bilinen "usûl" kelimesini O yanlış buluyor; onun yerine Arabca'da
"yol, cânib" mâna'sına da gelen "nahiv" ta'birini kullanıyordu. Metodoloji'ye "İlm'ül-Enhâ"
diyordu. Gene "sevk-i tabiî" yerine "insiyak" kelimesini alıyordu.
Emrullah Efendi'nin o zaman felsefe terimlerini, tabii Arabca olarak, bulup yerine koy-
makda büyük bir hizmeti vardır. Fakat ders takriri çok karışıkdı. Bir bahisden bir bahse
atlar; genç dimağları oldukça yorardı. Himmeti çok yüksekti. Yaşadığı İstibdad Devrini
hesaba katmadan ve tek başına "Muhit'ül-Maârif" adiyle bir Ansiklopedi çıkarmaya baş­
ladı. Bize, PAUL JANE gibi muharrirlerin filozof! eserlerinden istifâde etmemizi tavsiye
ederdi »
Meb'us ve Müderris bulunduğu sırada, daha Memleket'e pekçok temiz hizmetler yapa­
cağı bir yaşda, 7 Ekim 1914'de Yeşilköy'deki evinde, geçirdiği bir kalb krizi sonunda Hak­
kın rahmetine kavuşdu. Mezarı Fâtih Câmi'i Bahçesindedir. Evli idi. Mülkiye Me'zunu bir
oğlu bulunduğu tesbit edildi.
Rahmetli Hâlid Ziya Uşaklıgil, Emrullah Efendinin karakter ve kapasitesi hakkında şun­
ları yazmaktadır (2/b):
«.... Hâtırası dalgınlığı ile de gelecek'e intikal eden Emrullah Efendinin, başka evsâfı
da vardı. Dalgınlık şöhreti hayâtında o kadar şayi' idi ki, bütün mevcudiyetine müstevli ol­
muş ve onu herkese yalnız o sıfatıyle tanıtmışdı. Başka evsâfı arasında bilhassa bir tanesi
daha vardı ki, uysallığı idi. Herhangi bir ağızdan yâhud kendi karihasından bir fikir doğup
da ona muvafık görünecek olursa o cihetden esen rüzgârın istikaametîne uyar ve artık et­
rafını göremiyerek, gözleri yalnız teveccüh edilecek noktaya dikilmiş, uykusunda yürüyen
bir adam hâlinde, ilerlerdi. Hattâ böyle doğuvermiş bir fikrin tahrikiyle yürürken dâima
burnunun üzerinden kayıp, düşen, yâhud buğulanıp örtülen gözlüğünün altında gözleri,
muhatabını görmeyen, ona bakmayan bir donukluk alır ve bütün kendisine söylenen sözle­
ri hep dimağında bir çivi gibi saplanmış fikrin etrafında, bir kayayı aşındırmayan su çırpın­
tıları gibi geçiştirirdi.
Tam mâna'sı ile bir ilim adamı olan bu zât, hayâtın amelî cihetleriyle asla meşgul

101
olamamışdı. Hele amelî hayâtın mihveri olan para ile münâsebeti yoktu. Ben O'nu İzmir'­
de Maârif Müdirliğinde tanımış; sonra geçen yıllarda bıütün idbâr ve ikbâl safhalarını
ta'kib etmiştim. Giyinişinde, yaşayışında, ev hayâtında parasızlığıyle paraiılığmın arasında
hiç bir bariz fark görmedim »
Darb-ı mesel hâline gelmiş dalgınlığı hakkında da şu ilginç ve hoş olay tesbît edilmiş-
dir (2/ç):
«Gelenbevî Said Bey, (Mülkiye 1883 Mezunu) bir gün Mahmudpaşa yokuşundan iner­
ken Maârif Nâzın Emrullah Efendiye rastgelmiş; konuşmaya başlamışlar. Emrullah Efendi'-
nîn dalgınlığını bilen Said Bey, lakırdı arasında yavaşça dönmeğe başlar ve o suretle ha­
reket eder ki, yüzü yokuşa doğru konuşan Emrullah Efendinin geldiği istikaamet yokuş
aşağı seklini alır. Said Bey veda ederek yanından ayrılınca, Emrullah Efendinin, Mahmutpa-
şa yokuşundan, önce geldiği yönün aksine olarak, aşağı doğru dalgın dalgın indiği görü­
lür »
«.... Yine bir gün, Boğaziçi Vapurlarından birinde giderken mütemadiyen leblebi ye-
mekde imiş. Bir aralık yanında oturan şahıs yavaşça eğilerek:
— Efendi hazretleri, müsâade ederseniz, leblebilerin kalan kısmını da eve, çocukları­
ma götüreyim, demiş....
Dalgın Emrullah Efendi, kendi cebine elini sokuyor zannı ile devamlı olarak yanındaki
adamın cebine elini daldırıp, çocukları için aldığı kuru yemişleri yemeye devam ediyor­
muş »

BASILMIŞ ESERLERİ

IX — 24/19 (1): Muhît'ül-Maârif (Ansiklopedi, Resimli)


1.C.: İstanbul, İkdam Mat.; 1318 (1902), 2 + 639 sf.; 8°

24/20 (2): Yeni Muhît'ül-Maârif (Genişletilmiş 2. bası)


İstanbul, Hürriyet M a t ; 1330 (1914); 752 sf.; 8°

24/21 (3): Osmanlı İttihad ve Terakki Cem'iyyetinin Bin Üçyüz Yirmiyedi Senesi Dör­
düncü Kongresinde Tanzim Olunan Siyâsî Programa Dâir İzâhnâme
İstanbul, Matbaa-i Hayriyye; 1330 (1914); 88 sf.; 8°

25 : M EH M E D ELÎFÎ; 1862 (1279 H.)'de İstanbul'da doğdu. Mülkiye'nin


Mek. Nu. 19 (3) İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. Yüksek
Kısım'dan me'zuniyetini müteâkıb: Aralık 1883'de
Şûrây-ı Devlet (= Danıştay) Mülkiye Dâiresi Mülâzımlığı'na ta'yin edilerek Devlet hizme­
tine girdi. Burada Muavinliğe kadar yükseldiğine dâir kayıddan başka hakkında bilgi buluna­
madı. "Ûlâ" rütbesinin 2. Sınıfı'na terfi' ettiği tesbît edildi.

102
26 : İ B R A H İ M H A K K I Paşa Zabtiye Nezâreti Müsteşarlığında, Sakız Mutasarrıf-
(= V e z î r ) ; Mek. Nu. 20 (4) lığı'nda ve Şehremaneti (= İstanbul Belediyesi)
Meclisi Reisliği gibi önemli hizmetlerde bulunan,
Şehremaneti Meclisi Reisi iken vefat eden Sakız'lı
Mehmed Remzi Efendi'nin oğludur. 1862 (28 Şevval
1279)'de İstanbul'da doğdu. Sıbyan Mektebi'nde,
Beşiktaş Rüşdiyesi'nde, bir yıl kadar Mahrec-i Ak-
lâm'da okudukdan sonra, Yüksek Okul olarak ye­
niden kurulan Mülkiye'ye girdi. İ'dâdî ve Yüksek
Kısımlarda 5 yıl okudukdan sonra Sınıfının birincisi
olarak ve "Pekiyi (= Aliyyüla'lâ)" derecede
1882 (12 Şevval 1299)'de me'zun oldu. Mezuniye­
tini müteâkıb ilk me'muriyeti, Eylül 1882'de, maâş-
sız olarak ta'yin edildiği, Hâriciye Nezâreti Tahrîrât-ı
Hâriciyye Kalemi Hulefâlığı'dır. 13 Ağustos 1883'-
de, Sultan Abdülhamid'in emriyle, Yıldız Sarayı
(Mâbeyn-i Hümâyun) Mütercimliği'ne nakledildi. 1886'da bu göreve ek olarak İstanbul Hu­
kuk Mektebi (Fakültesi) Târih-i Siyâsî, bir süre sonra buna ilâveten Hukûk-ı Esâsiye
(= Anayasa Hukuku), Hukûk-ı idâre-i Mülkiyye (= İdare Hukuku), Hukûk-ı Düvel (= Dev­
letler Ummî Hukuku) Dersleri Müderrisliğine ve 13 Ağustos 1889'da da Hamidiye Yüksek
Ticâret Mektebi İIITM Servet (= Genel Ekonomi) ve Ticâret Hukuku Muallimliklerine ge­
tirildi. 12 Haziran 1894'de Esas ve ek Görevleri baki kalmak üzere Meclis-i Sıhhiyye A'zâ-
lığı'nı, aynı yıl 9028 krş. maaşla Bâb-ı Âlî Hukuk Müşâvirliği'ni deruhde etti. Bu görevler­
de iken, ek ve esas maaşının toplamı 18875 krş.'a yükseldi.

Mülkiye'de öğrenici iken Hocası ve Müdîri bulunan Abdürrahman Şeref Bey, İbrahim
Hakkı Paşa'nın vefatından sonra yazdığı bir yazıda, Bâb-ı Âlî Hukuk Müşâvirliği'ndeki ba­
şarısını şöyle anlatmaktadır (4/c - 1764):
« Bâb-ı Âlî Hukuk Müşâvirliği'nin, yabancı hukukçulardan Laren, Parnis, Kor, Keser
gibi kimselerden alınıp Gabriyel Noradonkyan Efendi ile beraber Hakkı Bey'e tevdi' olun­
ması, bu çok ehemmiyyetli vazifeyi yapacak iktidarda Memleket'de adam yetiştiğine en gü­
zel dâl (= delil gösteren) idi. Hakkı Bey kendisine tedkîk için havale olunan mesâil-i
ecnebiyye'yi (—- diplomatik mes'eleleri), hem Hükümetin ve hem ilgili tarafın menfaati-

(3) Bak.: 1879 Maârif Salnamesi.


(4) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 183, 100. sf.
b) İzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; İ.H. Dânişmend; istanbul, 1955; 4.C., 520. - 521. sf.
c) Son Asır Türk Sadrâzamları; İbn'ül-Emîn M.K. İnal; istanbul, ?; 1763. - 1804. sf.
ç) Geçmişde Bugün; F.F. Tülbentçi; İstanbul, ?; 3.C., 101. - 102. sf.
d) Dışişleri Bak. Sicil A r ş i v i ; Nu. 1004
e) Yeni Tasvîr-i Efkâr Gazetesi; 13 K. Sâni 1910; Nu. 223, 2. sf.
f) Sultan Mehmed Reşad Hân'ın ve Halefinin Sarayında Gördüklerim; Lutfî Simâvî; Matbaa-i Osma­
niye, ?; 117. - 119. sf.
g) Yakın Târihimiz; Haftalık Dergi; I.C., 2. Sayı, 48. sf. "Rauf Orbay'ın Hâtıralarından"
h) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; I.A. Gövsa; istanbul, ?; 162. sf.
ı) Haftalık Şûrây-ı Ümmet Gazetesi; 14 K. Sâni 1325; Nu. 205, 11. sf.
i) Saray ve Ötesi; Hâlid Z. Uşaklıgil; istanbul, 1941; 2. C, 4 0 . - 2 0 6 . sf.
i) Eserleri hakkında b i l g i : Sayın Seyfi Özege'den ve M i l l î Kütübhâne katalogları'ndan alındı.

103
ne ve adalet ve hukûk'a muvafık sûretde hallederdi. Aynı zamanda çeşitli, ehemmiyetli ve
acele işlerde geniş ihatası ve dürüst karârıyle hem Hükûmet'in (= Bâb-ı Âlî'nin) ve hem
yabancıların emniyetini kazanmışdı....»
Yine bu görevde iken geçici olarak:
a) Almanya İmparatoru II. VVilhelm'in İstanbul'u ilk defa ziyâreti'nde maiyyetine me'-
mur edildi.
b) İtalya ve Yunanistan'a Hükümetle ilgili "Özel Görev ve Selâhiyetle" gönderildi.
c) Şikago Sergîsi'nde 1. Komiser olarak bulunmak üzere, iki defa Şikago'ya gitti.
ç) İstanbul'a gelen, Siyam Kralı'nın Kardeşi Prens Damberk'e Mihmandarlık ve II.
Abdülhamîd'in Prensi huzuruna kabulü sırasında tercemanlık yaptı.
d) İstanbul'a gelen Sırp Kralı Alexandr'ı karşılama ve uğurlamada, Hükümeti temsî-
len Niş (Yugoslavya'da bir Şehir)'e kadar gitti.
e) Bosna - Hersek mes'eleleri'nin çözümlenmesi için muhtelif târihlerde kurulan Ko­
misyon Başkanlığı'nda; Rumeli Demiryolları Tahvilleri'ne dâir ba'zı mes'elelerin incelen­
mesi ve Beyrut Rıhtımı için kurulan Komisyon ile Rumeli Teftiş Hey'eti A'zâlıkları'nda;
Cebel-i Dürûz Tahkik Hey'eti A'zâlığı'nda bulundu.
f) Yunan Hükümetiyle akdolunan eşkıya, suçluların iadesi, tâbiiyyet ve konsolosluk
Anlaşmalarını müzâkere, Yunanistan'ın yenilgisiyle sonuçlanan Osmanlı - Yunan Savaşı
(1897) sonunda Yunanistan'ın vermeye mecbur olduğu Harb Tazminatını Dağıtma Komis­
yonları A'zâlık ve Reîslikleri'nde;
g) Anarşistlere karşı alınacak milletlerarası tedbirleri kararlaştırmak üzere Roma'da
toplanan Konferans'da Osmanlı Devleti'ni temsîlen Delege'likde;
h) Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan ve İran Ticâret Muahedeleri, Bulgaristan'daki
Müftî'lerle Türk Vakıfları Hukûku'nun te'mîni Komisyonları Reisliklerinde görevlendirildi.
Bu arada, başarılarını gözönüne alan Sadrâzam Said Paşa, 6. defa Sadrazamlığı sırasın­
da, 2. Abdülhamîd'e, Hakkı Bey'in Hâriciye Nezâreti Müsteşarlığına getirilmesini teklîf et­
miş ise de, Pâdişâhça kabul edilmemişdi. Said Paşa bunu "Hâtırât"ında şöyle anlatmakta­
dır (4/c - 1765):
«.... Bâb-ı Âlî Hukuk Müşaviri Hakkı Bey'in Hâriciye (Nezâreti) Müsteşarlığına ta'yîni-
ni arzettim. Tezkire-i ma'rûza, re'y-i Şâhâne'ye muvafık olmayan ma'rûzat'da olduğu gibi,
cevâb-ı resmî ile değil, Mâbeyn Başkâtibi tarafından, tezkire-i husûsiyye ile red olundu. Fa­
kat bu Tezkire de yine İrâde'ye istinad ediyordu. İki gün sonra (Pâdişâhın) Huzur (un)'a gir­
diğimde, Hakkı Bey'in Hâriciye Müsteşarlığı, ehliyet-i müsellemesi'ne ve Müsteşarlığın
ehemmiyyetine rmebni' olduğundan is'âfı lüzumunu tekrar arzeyledim. Zât-ı Şâhâne (Pâdişâh),
"Hakkı Bey içün ilerûde başka me'muriyet bulunur" cevabiyle redd-i evvel'i te'kid etti »
Meşrûtiyet'in ilânından hemen sonra teşekkül eden Kâmil Paşa Kabinesi'ne, Hâşim
Paşa'nın isti'fâsı üzerine, 36000 krş. maaşla 2 Ağustos 1908'de, Maârif Nâzın olarak girdi.
7 Ağustos 1908'de bu Nezârete ek olarak Dâhiliye Nazırlığı Vekilliği'ne: yirmi iki gün son­
ra Dâhiliye Nâzırlığı'na asaleten, Maârif Nâzırlığı'na Vekâleten getirildi.
Nazırlıkları dönemindeki durumunu da, Abdürrahman Şeref Bey, yukarda bildirilen ya­
zısında şöyle anlatmaktadır (4/c-1765):

104
«.... Maârif (Nezâretin) de Emrullah Efendi'nin ve şâir Nezâret Erkânının tensîb ve teş­
viki ile, ilk yaptığı " M e m u r i n Tensîkaatı'nda isabet edemeyip i'tirazlara uğramış ve Dâ­
hiliye Nezâreti'nde her aklına gelen ve açıkda kalan idare me'murları, bâ-husûs işe yaramaz
ve nâehl ma'zuller, Valilik ve Mutasarrıflık isteği ile hergün (Dâhiliye) Nezâret (i) binasını
abluka eyledikleri cihetle, adedleri yüzlere baliğ olan işbu talihlere meram anlatmak ve dâ­
valarını defetmek içiin pek ziyâde sıkılmış ve yorulmuşdu. Kalbi ve tehammülü geniş olmak
hasebiyle ta'cîzât ve tazyîkaat-ı vakıaya ol kadar aldırmayıp târif-i nâkaabil meşgaleler ve
gürültüler arasında intihâbâtı icra ettirmişdi Lâkin nâ-hoşnud'larm çokluğu ve Matbûât'ın
(Basın'ın) şiddetli taarruz ve hücumları karşısında mekaamını muhafaza edebilmesi gayr-ı
kaabil olmağın, Meclis-i Umûmî'nin (Millet Meclisinin) 2. açılışından sonra (15 Aralık
1908)'de 25000 krş. maaş ve 16000 krş. tahsisat ile Roma Sefîrliği'ne ta'yîn edilerek İstan­
bul'dan çıkarılmış ve garazkârane ve nâbeca (= haksız) ta'rizlerden kurtulduğu gibi muh­
taç olduğu istirahate de nail olmuşdu....»
Burada bir yıla yakın görevden sonra 28 Aralık 1909 (15 Zilhicce 1327)'da Hüseyin Hil­
mi Paşa'nın Sadrâzamlıkdan isti'fâsı üzerine "Paşalık (= 2- Rütbeden Vezirlik) payesi"
tevcih edilerek 25000 krş maaş ve 5000 krş- "tahsisat" ile Sadr-ı A'zâmlığa ta'yin olundu.
Buna dâir "Hatt-ı Hümâyun" şöyle idi (4/e):
«Vezîr-i Meâl-i Semirim Hakkı Paşa;
Hüseyin Hilmi Paşa'nın isti'fâsına mebnî, Mesned'-i Sadâret (= Sadrazamlık Makaamı)
uhdenize, Mekaam-ı Meşihat (^= Şeyh'ül-İslâm'lık görevi) Sudur [= Kadı - Asker)'dan
Hüseyin Hüsnü Efendi'ye tevcih kılınmışdır. Umûr-ı İdâre-i Devlet'in, Ahkâm-ı Celîle-i Şer'iy-
ye'ye ve usûl-i meşrûa-i Meşrûtiyyet'e tevfikan hüsn-i temşiyeti ve usûl-i mezküre'nin fe-
vâid ve muhassenâtı delâil-i fi'liyye ile irâe ve ısbât edilerek sunûf-ı muhtelîfe-i ehâli
beyn'inde hüsn-i âmizîşin bir kat daha takviyesiyle Memleket'in te'min-i terakkıyyât-ı mad-
diyye ve ma'neviyyesi'ne ve istihsâl-i refâh-ı âmmeye hadim kavânin ve tedâbîr'in bir an
evvel ittihaz ve icrası ehass-ı âmâl-i Mülûkânemdir. Teşkil edeceğiniz Hey'et-i Vükelâ'nın
ol veçhile hüsn-i temşiyet-i umûre sarf-ı mezid-i i'tinâ edeceğine i'timâd-ı Şahanem ber-ke-
mâl'dir. Cenâb-ı Hak, tevfîkaat-ı samedâniyyesi'ne mazhar eyliye....
30 Zilhicce 1327 (12 Ocak 1910)
(Pâdişâh) Mehmed Reşad »
Bu Hattın Bâb-ı Âlî'de okunuşuna ve Hakkı Bey'in, Hakkı Paşa olarak Sadr-ı A'zam'lık
görevine başlayışına âid tafsilât da şöyledir (4/e):
«.... Dün (12 Ocak 1910, Çarşamba) Sadr-ı A'zâm fehâmetlû, devletlû Hakkı Paşa
Hazretleri (stabl-ı Amire'den [= Saray Ahırı'ndan) tahsis olunan Arabaya râkiben (= bi­
nerek) Dolmabahçe Sarayı'na gitdi; iltifât-ı Pâdişâhî'ye nail olmuş ve kendilerine "MUhr-i
Hümâyun (= Sadrazamlık Mühürü)"un tevdi'inden sonra, Şeyh'ül-lslâm devletlû, semâhat-
lû Hüsnî Efendi Hazretleri de Huzûr-ı Pâdişâhî'ye kabul buyrulmuşdur.
Ba'dehû (= Sonra) haklarında merâsim-i ihtirâmiyye îfâsıyle Sadâret ve Meşîhat'ın
tevcihini mutazammın (Yukarıda örneğini verdiğimiz) Hatt-ı Hümâyun dest-i ta'zîm'de
(= saygıyle elde olduğu) bulunduğu hâlde Başkâtib (Başkîtâbî-i Hazret-i Şehrîyâri = Pâ­
dişâhın Genel Sekreteri) Hâlid Ziya Bey ile birlikde bir Saltanat Kayığına râkib olmuşlar ve

105
saat on'a yirmi kala Sirkeci İskelesi'ne muvâsalet eylemişlerdir. Havanın fevkalâde lalîf ol­
ması hasebiyle, Âlây-ı Vâlâ'yı (Büyük Tören Alayını) temaşa (= seyr) içün gelen birçok
Halk, Bâb-ı Âlî'den i'tibâren İskele'ye kadar Cadde'yi (Bâb-ı Âlî - Şimdiki Ankara Caddesi­
ni) iki taraflı ihata eyledikleri, Hükümet tarafından da 4. Alay'ın Nişancı Taburu ve Muzi-
kası (= Bandosu) Merâsim-i Mahsûsa-i Ta'zimkârî'yi ifâ içün münâsıb mahallere ikaame
edilmişdi. Bundan başka birçok Jandarma efradı (= Eratı) ve Polis neferâtı (= Me'mur-
ları) inzibat ve intizam'ın muhafazasına sarf-ı mesâi etmekde idü'ler. Sadr-ı Cedîd (= Yeni
Sadrâzam) Hazretleri İskele Rıhtımına çıktıkları zaman, Teşrîfâtî-i Dîvân-ı Hümâyun
(= Sadrazamlık Protokol Umum Müdîri) Behçet Bey ile Ma'rûzât Kalemi Müdîri Âsaf Bey
ve me'murîn-i şâire tarafından istikbâl edilmişlerdir (= karşılanmışlardır).

Sirkeci İskelesi'nde evvelce münâsib mikdarda (= yeter sayıda) Istabl-ı Âmire'den


muhassas Arabalar ihzar edilmişdi (= hazırlanmışdı). Teşrifat Me'murları ile Hâlid Ziya
Bey, Yâverân-ı Pâdişâhî'den (= Pâdişah'ın Yaverlerinden) bir zât, bu Arabalara sıra ile
râkib olduğu ve dördüncü Araba'da Hakkı Paşa Hazretleri ile Şeyh'ül-İslâm Efendi Hazretleri
bulundukları hâlde, bir âlây-ı mutantan ile Bâb-ı Âlî'ye geldiler. IVIüşârünileyhimâ (— söz
konusu şahıslar), Bâb-ı Âlî'de dahî, Teşrifat Nâzın ve ricâl-i şâire tarafından istikbâl olu­
narak "Arz Odası (= Sadrazamlık Merasim Salonu)" na götürülmüşlerdir. Pey der pey
Bâb-ı Âlî'ye gelen (eski) Hey'et-i Vükelâ (= Bakanlar Kurulu Üyeleri), A'yan Reisi (= Se­
nato Başkanı) ve Ricâl-i Hükümet (= Yüksek kademedeki Hükümet Me'murları) ve birçok
yabancı tanınmış kimseler Arz Odası'nda toplanarak Hatt-ı Hümâyun'un okunmasını bekle­
mekte idiler.
Hakkı Paşa ve Şeyh'ül-İslâm Efendi Hazretleri'nin gelmesi üzerine, hepsi ayağa kalkıp
Hatt-ı Hümâyun'u dinlemeye hazırlandılar. Sadr-ı A'zam Hazretleri Makaamına geçdi; So­
lunda Şeyh'ül-İslâm Hazretleri de yer almış bulunuyordu. Sadr-ı A'zam yanında getirdiği atlas
keseyi açtı; içinden çıkardığı Hatt-ı Hümâyun'ı öpüp başına koydukdan sonra Başkâtib Hâ­
lid Ziya Bey vâsıtasıyle Sadr-ı A'zamlık Müsteşarı Âdil Bey'e verdi. Adı geçen de Hatt-ı
Hümâyun'u öpüp başına koydukdan sonra okudu. Hatt-ı Hümâyun'un okunmasından ve duâ
edildikden sonra hazır bulunanlar, âdet olan tebriki yaparak dağıldılar....»
Önemli olaylarda "Târih Düşürme ( * ) " usûlüne uyularak, Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi
Evrak Müdîrliği'nden emekli Rauf Bey, şu Beyt'i (4/C-1766) yazmış:

«Sanırım Sadr-ı Cedid, sadra şifâ bahşâdır


Aldı hakkıyle Vezâret Beğimiz, Pâşa'dır
1327 »

Bir başkası da şu "târih"i düşürmüşdü (4/e - 222):

«Var ola ni'meti müsavatın,


Bey'i pâşâ'dan eylemişdir yey;
Hakkı Bey Sadr-ı A'zam oldukda,
Oldu târih Sadr-ı A'zam Bey.
1327 »

( *) Târih Düşürme : Bir Olay'ın târihini şi'ir hâlinde ve "Ebced hesabı" ile tesbît etmekdir.

106
Böylece Sadr-ı A'zamlı'ğa geldikten sonra, Kabine'sini aşağıda gösterildiği şekilde
kurdu (/ç):
Sadr-ı A'zam : İbrahim Hakkı Paşa (***)
Şeyh'ül • İslâm : Çelebi-zâde Hüseyin Hüsnf (*)
Adliye Nâzın ve Şûrây-ı Devlet Keîsi : Kastamonu Mebusu Necmeddin Molla (Ko-
cataş) Bey
Harbiye Nâzın : Ferik (= Orgeneral) Mahmud Şevket Paşa
Hâriciye Nâzın : Rif'at Paşa [**•)
Dâhiliye Nâzın : Edirne Meb'usu Tal'at Bey (Paşa)
Mâliye Nâzın : Selanik Meb'usu Câvid Bey (***)
Bahriye Nâzın : Mirliva (= Tuğamiral) Halil Paşa
Maârif Nâzın : Emrullah Efendi (***)
Orman-Ma'den-Ziraat Nâzın : Dimitraki Mavro Kordato Efendi (***)
Ticâret ve Nâfia Nâzın : Haüaçyan Efendi
Evkaf Nâzın : A'yân'dan Şerif Haydar Bey

Bu Kabine, Pâdişah'ca kabul edildikden sonra "Hükümet Programı" hazırlandı ve aşa­


ğıda bildirdiğim şekilde Meclis-i Meb'usan'da ve A'yân'da okunarak i'timad oyu aldı. Şöy­
le ki (4/h):
«.... Hakkı Paşa "Program"ın okunmasından önce kısa bir nutuk iradiyle, evvelâ "ha-
rîk-i müessife"den (**) dolayı beyân-ı ta'ziyet ettikden sonra aşağıdaki programı bizzat
okudu:

(*) Sayın Ferîdun Fâzıl Tülbentçi "Geçmişde Bugün" adlı eserinde (3. C, 101. s.) Hüseyin Hüsnî Efendi ye­
rine, Şeyh'ül-İslâm olarak Mûsâ Kâzım Efendi'yi göstermişdir k i , yanlışdır. Mûsâ Kâzım Efendi, 12 Temmuz 1910'-
da Hüseyin Hüsnü Efendi'nin Şeyh'ül-islâmlık'dan isti'fâsmdan sonra söz konusu Makaama ta'yin edilmiştir.
Hüseyin Hüsnü Efendi; Din âlimlerimden ibrahim Rüşdî Efendi'nin oğludur. "Çelebi-zâde" lakabı, Dedesinin
Babası Erzurum'lu Çeiebi Mehmed Efendi'den gelir. Mahkeme-i Evkaaf Kadılığından, Şeyh'ül-islâmlık'a rjetiril-
mişdir. Bu görevde, 6 ay, 1 gün hizmet gördükden sonra Baş-Mâbeynci Lutfî Simâvî Bey'in bildirdiğine göre:
« Dahil olduğu, Kabine aleyhinde muhalif Meb'uslarla birleşerek tahrîkât'da bulunduğundan, Saray-ı Hü-
mâyun'a ceibedilerek " i s t i ' f â y a " mecbur » edilmişdir.

{**) 19 Ocak 1910'da, Meb'usan ve A'yan Meclisi olarak kullanılan "ÇIRAGAN SARAYI"nın yanması olayına te­
mas etmektedir.
Çok büyük maddî kayba yol açan ve aradan ellidokuz yıl (1969) geçmesine rağmen halâ harabesi dahî
restore ettirilemeyen bu saray "yangın") şöyle vuku' bulmuşdur.
"Hareket Ordusu"nun İstanbul'a girmesinden i'tibâren, ittihad ve Terakkî Fırkası (= Partisi), Pây-ı
Taht'a hâkim bir işgal kuvveti gibi davranmaya başladı. Bu zihniyyet ile, Meclis-i Meb'usan Reîsi Ahmed Rızâ
Bey, "Çırağan Sarayı"nın "Meclis Binası" olmasını istedi. Sultan Reşad, buna muvafakat etmediği halefe,
Ahmed Rızâ Basın'a, "Pâdişah'ın, O muhteşem Saray'ı Meclis-i Mills'ye ihsan ettiğinden" bahsederek bir
emir-i vâki' yapdı. Ayasofya'deki A'yan ve Meb'usan Meclisleri, hemen Çırağan'a taşındı. Aradan bir yıl
bile geçmeden 19 Ocak 1910'da, İbrahim Hakkı Paşa'nın Sadr-ı A'zamlığa ta'yininden bir hafta sonra, dik­
katsizlik ve tedbirsizlik yüzünden, Boğaziçi'nin O çok zarîf ve nâdîde Binası bir - iki saat içinde yanıp kül
otdu. Geriye bugünkü harab iskeletden başka bir şey kalmadı, içinde, kıymeti milyonları bulan mefrû'şat'dan
başka, Yıldız Sarayı'ndan getirilen eşya ve birçok kıymetli tablolarla san'at eserleri de mahvoldu. Deniz
suyundan faydalanmak için önceden tertîbat alınmaması afvedilecek gafletlerden değildir. Bütün Memleketi
derin üzüntüye boğan bu "felâket" üzerine, A'yan ve Meb'usan Meclisleri, sonradan "Güzel San'atlar Aka­
d e m i s i " binası olarak kullanılan ve 1940"da yanan "Fındıklı Sarayı"na yerleştirildi k i , İbrahim Hakkı Pasa
"Programı" bu Binâ'da okudu.

Not adlarının yanında (***) olanlar Mülkiye me'zunu olup. Hakkı Paşa dâhil, 13 kişiden teşekkül eden Kabine'-
nin 5 üyesi Mülkiyeli'dir.

107
"Meb'usân-ı Kiram,
Hüseyin Hilmi Paşa Hazretlerinin isti'fâsı üzerine taraf-ı Eşref-i Hazret-i Şehriyârî'dert
havale buyrulan teşkil-i Hey'et-i Vükelâ vazifesini, tevfikaat-ı İlâhiyye'ye müsteniden ka­
bul eylemiş ve Ricâl-i Siyâsiyye'mizle vuku' bulan mülâkaat ve müzâkerat neticesinde hem -
fikir ve hem - nesil ve mütecanis bir Hey'et teşkiline ihrâz-ı muvaffakiyyet etmiş bulundu­
ğumdan Huzûr-ı Hümâyun-i Cenâb-ı Mülûkâne'de alelusul bittahlif me'muriyetleri icra olu­
nan refiklerim ile birlikte, bugün ilk d e f a olarak Meclis-i Umûmî-i Millîmizin A'yan ve
Meb'ûsan Kısmında arz-ı vücud şerefine nail oluyorum.
Hey'etimizin vezâif-i me'muresinde muvaffakiyyeti, Vükelây-ı Millet ile vifak ve i'tilâf-ı
tam üzre çalışabilmesine mütevakkıf olup, bu da Vükelây-ı Devletçe ta'kibedilecek mesle­
ğin Mebûsân-ı Kiramca dahî hüsn-i telâkki edilerek mazhar-ı muavenet olmasıyle hâsıl
olacağından bu bab'da ba'zı îzâhat i'tâsını vazifeden addederim.
Vatan-ı mukaddesimizin, Meclis-i Âlî-i Umûmîmizin enzâr-ı dikkat ve hamiyyetinden
dûr olmayan ahvâl-i hâzırasına göre Hey'et-i Cedîde-i Vükelâ, te'mîn-i ezhan ve takrîr-i asa­
yişi a'zam ve akdem-i vecâib addetmektedir. Geçen Martın Otuzbirinde serzede-i zuhur olup
Hürriyet-i Osmâniyye'nin sûret-i istirdâdındaki parlaklığı harekât-ı leimâne-i irticaiyye ile
bir reng-i hazîn'e kalbeden ve Şanlı Orduy-ı Osmânî'nin hareket-i seriay-ı vatanperverâne-
siyle lehülhamd zeval bulan vak'ay-ı elîme bir müddet müessesât-ı cedîde-i ahrârânemizi
tevakkuf-ı zarurîye uğratmış olduğundan ve bu gibi vakaayi'-i müessifenin tekerrürü ihti­
mâli kalmamak üzere ba'zı tedâbîr-i fevkalâde'ye tevessül edildiğinden Hey'et-i Vükelâ,.
Memleketimizde şu ahvâ!-i esef - iştimal'den hiçbir eser kalmamasını ve tedâbîr-i tedrî-
ciyye-i âkılâne ile hayât-ı milliyyemizin mecrâ-ı tabiîsine girmesini hedef ittihaz edecek
fakat lâyıkıyle tedkîk ve teemmül olunmadan birşey yapmakdan ictinâb ederek Kanûn-i
Esâsî ile te'min edilen hukuk-ı umumiyyenin tamamen cereyanı, bu Kanun-i muazzez ve
muhteremin her türlü halelden ve âsâyiş ve istirâhat-i âmmenin her güne teaddî'den ma­
suniyet ve mahfuziyyet-i maksad-ı mühimmi ile te'lif ve telfîk eyliyecektir.
Kuvvây-ı Umumiyye-i Devletin yekdiğerinin unvanına karışmayarak Kanûn-ı Esâsî ka-
vâid-i asliyyesi veçhile her kuvvetin kendisine âid hukuk ve salâhiyyât'dan tamamen isti­
fâdesi intizâm-ı umur-ı Memleket nokta-i nazarından pek ziyâde hâiz-i ehemmiyyetdir Ten-
sîkaat-ı devâire âid kanun devr i zâil-i İstibdad'ın bıraktığı seyyiât-ı mevrûse cümlesinden
bir hâle çaresâz olmak maksadıyle tanzim olunarak, işin fevkalâdeliği tefrîk-ı kuvvâ kaside­
sinin bir dereceye kadar feda edilmesini mûcib olmuş ise de, neticeten Meclis-i Meb'usâ-
nı vazâif-i asliyyesi hâricinde işgal ve tasdi'a meydan vermiş ve Kanûn-ı mezkûrun tanzi­
mi hıyn'indeki ahvâl dahî tebeddül ederek tensîkaat umurunun mecrây-ı tabiîsine icra'ı ikti­
za etmekde bulunmuş olmağla, Hey'et-i Celîle-i Vükelâ bu babda dahî Kuvve-i İcrâiyye'ye
kanunen müterettib meşgale ve mesuliyeti deruhde etmekden çekinmiyerek hâl ve mas­
lahat ve vecâib-i adi ü merhametin delaletiyle münasıb göreceği tedâbîr-i kanûniyye'yi Mec­
lis-i Umûminin nazar-ı takdirine arzeyliyecektir.
Anâsır-ı Osmâniyye'den bulunan cemaatı muhtelifenin hâl ve mevki'-i kanûni'leri, Ka­
nûn-ı Esâsî ile muayyen ve mahfuz ve bu babda bir gûnâ şübhe ve tereddüde mahal ol­
madığı derkâr bulunduğundan, Kanun-i mezkûr'un mevâdd-ı muhtelifesi beynindeki ahengi
irtibata halel verilmiyerek ve Osmanlılık maksad-ı ulvi'si rehber ittihaz edilerek Uhuvvet-i

108
Osmâniyye'nin muhabbet ve emniyet-i mütekaabile-i anâsır esâsı üzerine binası ve ebnây-ı
Vatan'a ta'mim olunan hidmet-i mukaddese-i askeriyye ile beyn'el anâsır bir kat daha teey-
yüd edecek ihtisâsat, muhâdenet ve samimiyyetin takviyyesi ehemm-i makaasıd'dır.
Hikmet-i hükümet şiddet ve merhametin mezcini âmirdir. İhlâl-i âsâyiş edenlere şid­
det, bundan musâb olanlara karşı merhamet teşkil etmekle beraber ba'zı aksâm-ı memâ-
lik'de ahâlinin hususiyyet-i ahvâli ve emzice ve âdâtca ihtilâfı bununla beraber terakkı-
yât-ı iktisâdiyye'nin noksanı veya mefkudiyeti mugaayir-i merzîy, ahvâl-i müzmin şekline
koyduğunda Hey'et-i Vükelâ bu babda yalnız şiddet-i tedbir-i kâfi addetmeyüp, fenalığın
esbabını taharrî'ye ve onlara çâresâz olmağa ve şu suretle esasdan ıslâhına gayret ede­
cek ve bu babda lüzum göreceği tedâbîr-i kanuniyye'nin tasvibini veya kendisine me'zu-
niyyet-i muayyene i'tâsını Meclis-i Umûmîden ta'eb edecekdir
Vilâyâtın tanzîm-i idaresi, ehemm-i umur olduğundan, bu babda kaleme alınmış olan
lâyihay-ı kanüniyye hâiz olduğu ehemmiyyet-i fevkalâde ile suret ve müddetde Şûrây-ı
Devlet'ce ve Hey'et-i Vükelâ'ca arîz ve amîk tedkîk ve Meclis-i Mebûsân'a sür'at-i mümki-
ne ile takdim olunacaktır.
Bilcümle Şuabât-ı İdarenin ıslâhı ve ezcümle emvâl-i gayrı menkûle hakkındaki ka-
vânîn'in terakkıyyât-ı asriyye'ye ve ihtiyâcât-ı zemâniye tevfîki ve kavânîn-i adliye'ce te-
kemmülât-ı lâzımenin vücûde getirilmesi ve Memleketçe terakkıyât-ı maddiyye'nin mâ bi-
hi'l-istihsâli olan umûr-ı nâfia imtiyâzâtı hakkında Kuvve-i İcrâiyye ve Kanuniyye'nin hu-
dûd-ı vezâif'ini ta'yin edici nizâm-ı mühimmin vaz'ı hususunda gerek mukaddemce Hey'et-i
Sabıka tarafından başlanmış, gerek bu d e f a ibtidar edilecek tedkîkaatın bir netice-i serîa'-
ya îsâline çalışılacak ve tanzîm-i kavânîn'de Şerîat-ı Mutahhare ahkâm-ı münîfesi dahî bir
rehber-i kıymetdâr olacakdır.
Terakkiyât-ı Memleket, yalnız kavânîn-i mükemmele tanzîmiyle hâsıl olamayıp, bun­
ların hüsn-i tatbik ve icrası en mühim cihet olduğundan, Hey'et-i Vükelâ ber-vehc-i kava-
nîn selâmet ve ma'dilet ve sür'at ile tedvîr-i umûr-ı Hükümete ve Meşrutiyetin fevâid ve
muhassenâtını herkese re'y'ül-ayn gösterecek tekemmülât-ı maddiyyenin vücûd bulma­
sına ve idâre-i Devlet'de îcâbât-ı hakıkiyye-i meşrûtiyet'in yerleşmesine sarf-ı mezîd-i i'ti-
nâ edecekdir.
Seleflerimiz Sene-i Âtiye Bütçesini takdim etmîşdir. Mazher-i tasvibiniz olacak Büt­
çenin hüsn-i tatbiki ile beraber tekâlîf-i devletin usûl-i tahsil ve cibâyetinde ıslâhat ile
bir kat daha semeredâr olmalarının te'mîni ve tezâyüd-i varidat hususunda zâten Hey'et-i
Celîle'lerince ma'lûm bulunan müzâkerâtın intâc'ı ve masârifde mümkin mertebe iktisad
ve tasarrufa riâyetle beraber şan ü Şeref-i Devlet'e te'mîn-i hüsn-i idareye hadim mas­
raflardan kaçınılmaması lüzumu pîş-i nazar-ı dikkat'de bulundurulacakdır. Bu cümleden
olarak, Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye'nin bir Devlet-i Muazzama olması ve hudud-ı berriyye
ve bahriyyesinin vüs'atı i'tibâriyle Ordu ve Donanma ihtiyâcâtı kemâl-i i'tina ile tedkîk
edilip idâre-i Hükûmet'de intizam arttıkça tezayüdü tabiî elan istitaat-ı mâliyye'mizin mü-
tenâsıben icâbedecek ve en ziyâde zâmin-i sulh ü salâh olacak fedâkârlıklar Vükelây-ı
Ümmet-i Osmâniyye'nin tedkîkaat-ı vatanperverânelerine arzedilecektir.
Devlet-i Aliyye'nin meslek-i haricîsi, bilcümle Düvel-i Muazzama ve Mütehâbbe ile,
muhâdenet-i samimiyye esâsına ve komşu hükümetlerle dostâne ve i'timadkârâne bir po-

109
litikaya miistenid olup sûret-i umumiyye'de îcâbât-ı ahdiyye'ye riâyet gösterilmek ve kim­
seye karşı haknâşinasâne ve tecâvüzkârâne makaasıd ta'kib edilmemek ve buna mukaabil
Vatan-ı mukaddesimizin hukuk ve menâfi'i dahî şan ü şerefine lâyık suretlde müdâfaa edi­
lerek bimennih'il-kerîm her türlü halelden masun bulundurulmak ve elyevm mevcud olan
ve âtide tehaddüs edebilecek bulunan mesaili, şu esas dâiresinde idare ve halletmek
ve Devlet-i Aliyye'nin cemiyyet-i düveliyye içinde mühim bir unsür-ı müsâlemet teşkil et­
mesine gayret olunmak hususunda Seleflerimizin mesleği muhafaza kılınacakdır.
Usûl-i Meşrutiyet'in takarrürü, Devr-i İstibdâd'ın ezhân-ı düvel'de ihdas ettiği tered-
düdâta lehülhamd nihayet verip Meşrutiyet'in usûl ve füru'unun muhafazasına Kuvve-i
Teşrîiyye ve İcrâîyece ne kadar i'tina ve usûl-i mezkûreyi muhil addolunabilecek ahval­
den ne derece ittika olunur ve bu iki kuvvet beynindeki ittihad ve i'timat ne kadar istik­
rar ve izdiyâd ederse o nisbetde hüsn-i temâyülâta mazhar olacağını ve şu suretle hu-
kûk-ı meşrûamızın muhafazasına muvaffak olmakla beraber mâni'i terakkiyyat olan kuyûd-ı
ahdiyye-i kadîme ve a'sardîdeden suhuletle kurtulacağımız, kazayây-ı bedihiyye'den ol-
mağla şu tarîk-i selâmetde devam ile âlem-i medeniyyetin enzâr-ı takdir ve hayırhâhîsini
celb'e çalışmak bir maksad-ı mühim teşkil edecekdir.
Bir sülüs asır müddet, en dehşetli bir istibdâd altında ezildikten sonra ancak bir bu­
çuk sene nâil-i hürriyet olan Memleketimizde yapılacak işlerin çokluğu, en âlî-himmetleri
bile düşündürecek derecededir. Fakat bu babda gösterilecek hüsn-i niyyet ve gayret-i hâli-
sâneye tevfikaat-ı Sübhâniye de eklenince en müşkil işler kesb-i suhulet edeceğine i'timâ
dımız berkemâldir. Eltâf-ı Rabbaniyye'ye ve Meşrutiyyet-i Osmâniyye'nin Birinci Pâdişâh-ı
Kürriyetperveri bulunan Zât-ı Hazret-i Şehriyârî'nin âmâl-i hasene-i Hümâyunlarına ve Mec-
lis-i Âlî-i Umûmîmizin efkâr-ı selime ve hamiyyet ve muhabbet-i vataniyyesine müsteniden
kabul ettiğimiz vazîfe-i mühimme'de hüsn-i muvaffakiyyetimizi Cenabı Hak dan temenni
ederiz."

Program, hıyn-i kıraatinde ve hitâmında şiddetle alkışlanmışdır. Hakkı Paşa bunu mü-
teâkıb nutk-ı âtî'yi de irâd eylemiştir:
"Meb'us Efendiler; okuduğum programa bir iki söz ilâve etmek isterim. Zâten prog­
ram matbu' olarak tevzi' olunacakdır. Hey'et-i Vükelâ vazifesini birkaç kısma hasretmişdir.
Bunların birincisi en mühim kısmıdır ki, onlar da Memleketimizde teskîn-i ezhan ve takrîr-i
âsâyiş esbabını ihzardan ibâretdir. Dünyada en fena şey hakikati görmemekdir. Esasen bir
hastalığı tedavi etmemek fena bir şeydir- Fakat bu hastalığın tedavisi içün de teşhîs-i
maraz lâzımdır.
Memleketimizde bu hâl-i mühimmin mevcud olduğu malumunuzdur. Fakat, inşâallah
Cenâb-ı Hakkın İnayeti ve muâvenet-i aliyyeleriyle, bu teheyyücü izâle edeceğiz. Zâten
Cenâb-ı Hak sulhcu olunmasını emrediyor. Allah'ın şu emrini unutmıyatım. İnâyet-i Rab­
baniyye'ye mazhar olacağımızdan eminim. İkinci Kısım da ba'zı cihât (= yönler) ihtiva
eder. Bir defa Memleketimizde anâsırı muhtelife beyn'inde su'-i tefehhüm vardır- Bunu da
inkâr etmeyelim. Fakat ben buna mahal olmadığını düşünüyorum ve bunu da Halka anla­
tacağımızdan eminim. Vilâyât hakkında bir kanun derdest-i takdimdir- Fakat bilirsiniz ki
Vilâyâtımız iki kısımdır: Bir kısmı Kanûn-ı Umûmî ile kaabil-i idâre'dir; diğer kısım Vilâ-
yât'da hususiyet-i idare vardır. Meselâ, Yemen Vilâyeti gibi. Bu Vilâyet hakkında Dâhili-

110
ye Nâzın Beyefendinin ba'zı ifâdâtı vardı; onu şimdi biz tedkîk ediyoruz ve kendimiz için
en mühim vazife addeyliyoruz. Vilâyet-i mezkûre'de, hamiyyetkâr, faal, ciddî, namuskâr
milyonlarca Müslüman ehâlimiz, yine bir su'-i tefehhüm neticesi olarak hâl-i isyanda görü­
nüyorlar ve seyl-i hurûşan gibi orada kardeş kanı akıyor. İnşâallah bunun çâresini bulaca­
ğız ve re'yinize müracaat edeceğiz; fakat şunu te'min ederim ki, bu cihetin hallini akdem-i
vezâif biliriz. Sonra düvel-i ecnebiyye ile siyâsiyyâtımıza taallûk eden mebâhis var ki bun­
ları sarahaten söylemiyorum; emîn olunuz ki Hey'et-i Vükelâ makaasıd-ı vatanperverâne'-
den hiçbir vakit ayrılmıyacakdır.
Bugün Girit mes'elesi bütün Millet-i Osmâniyye'nin kulûbunda hattâ çocuklarına va­
rıncaya kadar zihinlerinde yer etmiştir. Bu mes'ele'de gaayet mutedilâne ve basiretkârâne
bir hatt-ı hareket ta'kib ediyoruz; orada hakk-ı Saltanatımızın muhafazasını ve Girit üzerin­
de hiçbir devletin hakk-ı hâkimiyyeti hâiz cimamasını istiyoruz. Bizim maksad-ı esasimizin
ne olduğunu ve ne dereceye kadar zâmin-i sulh ü salâh bulunduğunu, eminim ki dostu­
muz olan devletler anlamışlardır. Şundan emîn olunuz ki, bu bahis arada sırada kesilmek­
le beraber Hükümetin zihninden zail olmuş değildir. Fakat âkîlâne ve hakimane şan ü şe-
ref-i millî'ye muvafık suretde muhâfaza-i hukukumuzu arzu ediyoruz."
Bunu müteâkıb, Mecliste bir müzâkerat cereyan etti. Hilâfgîrândan (= Muhalefet -
den} ba'zıları i'tirâzat'da bulundu ise de onlar da bertaraf edildi. Keyfiyet ârâ'ya vaz' olu­
narak 34 reye karşı 187 re'y ile Kabineye beyân-ı i'timad edildi...»

Hükümet programı için de "Yabancı Basın"da, bilhassa "Times (= Taymis) Gazetesi"


nde şunlar yazıldı (4/e):
«.... Hakkı Bey herşeyden evvel İttihad ve Terakki Fırkası [= Partisi) nın, bir müd­
det Sadr-ı A'zam ve Kabine'yi müşkil mevki'e koyacak mâhiyette istîzâhat'da bulunmama­
sı (= Gensoru açılmaması) keyfiyetinin kendisine te'min edilmesini taleb etmiştir- Parla-
mento'da ekseriyeti (= çoğunluğu) sağlamış bir parti istizah (= gensoru) icrasından
hiçbir veçhile men'edilemiyeceği cihetle, bu tedbirden iyi bir sonuç alınacağı umulma-
maktadır....»
Rahmetli Hâlid Ziya Uşaklıgilde, Sadr-ı A'zamlığa getirilişi hakkında şunları yazmak­
tadır. (4/İ-40):
«.... Roma Sefiri iken kendisine Sadâret teklif edilince bunu tereddüd etmeden kabul
etmek, Hakkı Paşa için o zamana kadar resmî hayâtının kat' edilmiş olan merhalesinden
sonra, vüsûiü pek tabiî bir yükseliş noktasına erişmek demekti. Nisbeten genç yaşının,
yıpranmamış azim ve rezm kuvvetlerinin, hususiyle o zamana kadar geçen ömründe gör­
gü ve bilgi i'tibariyle birikmiş zengin sermâyenin kuvvetleriyle, İstanbul'da Sirkeci'de Sev­
gili Vatanına ilk ayak atar atmaz kendisine seçtiği ilk umdeyi, onu karşılamağa gelen azîm
kütleye, hususiyle Gençliğe karşı şevk ile, âdeta coşkun bir iymân ile haykırarak söyledi.
Siyâsetine şu iki umde müveccih olacaktı: Adi ve ihsan!..
Bu iki kelime herkesin yüreğinde ümidlerle in'ikâs ederek çınladı; sanki kum çölle­
rinde yana yana uzun müddet yürüyen bir kervana, yakın bir vaha haberini veren delîl'in
müjde sesi-.- Bütün Memleketde bir beşaret hükmüne geçti. Yeni Sadrâzam bol ümidlerle,
zengin şevklerle geliyordu; ancak, onu nelerin karşılayacağını kimse kestiremezdi.

111
Hakkı Paşa'yı ben, İzmir'den henüz pek genç olarak gelince, Emrullah'ın (Maârif Nâ­
zın Emmllah Efendi) tavsiyesiyle tanımıştım. Yıldız Sarayı mütercimliğinde etrafın levsi-
ne (= çirkefliğine) sürünmeyerek toplanmış eteklerinin temizliği ile kendisini pek iyi
bilirim.
Bâb-ı Âlî'de Hukuk Müşaviri, Dârülfünün'da Hukûk-ı Düvel Müderrisi iken, arkadaşla­
rından, talebesinden iktidarını, faaliyetini, malûmatının ve çalışma kuvvetinin vüs'atını
işitirdim, O'nıı yakından tanıyanlar, hele talebesi, meftunu idiler. Onun bütün ömrü oku
makia, çalışmakla, durmadan dinlenmeden kafasının servetini artırmakla geçerdi; yaşa­
yışında sadelik, tabiîlik başlıca esasdı. Nişantaşında, İhlamura doğru bakan sahada, konak
denemiyecek kadar büyükçe, pek basit döşenmiş, fakat kitap odası yığın yığın dolu asu­
de bir meskeni vardı... Onu Sadâreti esnasında kaç kere yazı odasında, birkaç kere de
Meclis-i Meb'usan'daki odasında, kürsîde çalışırken gördüm ve dinledim.
Kalabalık evrak arasında bir dolaşışı, içinden sermâye alınacak olanları öyle bir ayı-
rışı, kısa bir göz gezdirmekle derhal yazıların lübbünü öyle bir emişi vardı ki bu ancak
pek çabuk işüyen bir intikal hassesiyie ve mümârese ile mümkin olabilirdi. Kürsîde hita­
besi heyecansız, evzâsız, tekellüfsüz... ziynef'den mahrumiyetine bedel büyük bir ikna
kuvvetine mâlikdi.
Husûsî mülakatlarda da O'nu dinlemek, insanı haz ile tebessüme sevkeden bir lezzete
sevkederdi. Buna, şahsından intişar eden cazibeyi de ilâve etmek lâzımdır. Kısa denmiye-
cek kadar orta bir boyu vardı ki şişmanlık denmiyecek kadar dolgunluğu ile bir ahenk
teşkil ederdi. Yürüyüşünde, duruşunda, söyleyişinde ne azamet, ne guruı-, ne nahvet, mu-
hâtabda soğuk te'sir yapabilecek, karşısındakini küçültecek bir ma'na' yokdu. Belliydi ki
karşısındaki adam Sadrazamlığın iftihârıyle üfürülmüş, şişirilmiş bir şahsiyet değil, sâde­
ce sizin gibi bir adamdır- Bir adam ki müstesna zekâsı ile, zengin ma'îûmâtı ile neden
bahsolunsa onun hakkında geniş selâhiyetle herkes gibi söyleyen, kendi makaamıyle mu­
hatabının arasında bir mesafe görmeyen, hemen kendisini takdir ettirmeğe ve takdir eder­
ken de sevmeğe sevk etsin.
Pâdişah'da da (= Sultan Reşad) derhal aynı te'sîri yaptı. Yavaş, yavaş, gün geçtikçe
görmeğe başlamış idik ki, O'nda da bir hayal inkisarı belirmek üzeredir- Siyâsetinin iki
esas umdesi olan ADL ve İHSAN, hüküm süren ahval, tevali eden avarız arasında nasıl
tatbiki muhal hayaller olduğuna şâhid oldukça neş'esine halel gelmekte idi.»
Sadr-ı A'zamlığı zamanındaki olayların en önemlisi, İtalya'nın, elde etmek için yıllar­
dan beri fırsat beklediği Trablus-Garb ve Bingâzi Eyâletlerine musallat olmasıdır ki, Târihi­
mizin bu çok acı ve o derecede meş'um olayının neticesinde nice facialar meydana gelip
Devlet ve Milleti perîşân etti.
İstanbul'daki İtalya Sefareti ile, gaflet uykusuna dalan Bâb-ı Âlî arasında alınıp veri­
len "Nota'Mardan anlaşıldığı üzere, İtalya Hükümeti Osmanlı Hükümetinin zaafından fay­
dalanarak bir takım münasebetsiz ve sudan sebebler ileri sürüp sözü geçen iki Eyâlet'imi-
zi işgaal için kendisinde bir hak görme adîliğine kalkışdı. 29 Eylül 1911 gecesi aşağıdaki
"Ültimatom" ile "Casus-Belli (= harb sebebi)" yi belirterek savaş i'lân e t t i ;
«.... Zîr'de (aşağıda) vâz'UI-imza İtalya Maslahatgüzarı, metbu'-ı müfahhamı Haşmetlû

112
Kral Hazretlerinin Hükûmeti'nden aldığı evâmiri (= emirleri) infâzen husûsât-ı âtiye'yi
(= aşağıdaki hususları) Zât-ı Fahîmânelelerine beyân ile iktisâb-ı fahr eyler:
İlk planda, alınması gerekli görülen tedbirlerin kuvveden fi'le ulaşması için (= İtal­
ya) Krallık Hükûmeti'nin, daha önce, Osmanlı Hükümetine verdiği mühlet, uygun bir cevab
gelmediğinden, bitmişdir. Bu cevâbın gelmemesi, Trablus ve Bingâzi'deki İtalyan hukuk ve
menfaatlerinin muhafazası emrinde, Osmanlı Hükümet ve Me'murları tarafından şimdiye
kadar görülen pekçok sayıdaki su'-i niyyet veya acz'i te'yid etmektedir. Bu i'tibarla İtalya
Kraliyet Hükümeti, hak ve menfaatlerinin ve İtalya Hükûmeti'nin şeref ve haysiyyeti'nin
korunmasına, elindeki bütün imkânlarla doğrudan doğruya başlamak mecburiyetinde­
dir (!). Bundan sonra meydana gelecek olaylar, uzun süredenberi Osmanlı Hükümeti Me'­
murları tarafından İtalya'ya karşı ta'kîb edilmiş hareket hattının acı ve fakat zarurî bir ne­
ticesi oimakdan başka bir şekilde telâkki edilemez.
İki Memleket arasındaki karşılıklı dayanışma ve iyi niyyetle münâsebetde bulunma
gayretleri bu suretle kesildiğinden, İtalya Hükümeti, bu andan i'tibâren kendini Türkiye ile
harb hâlinde addeyler.
Aşağıda imzası bulunan İtalya Mümessili hükümetinden aldığı emre uyarak, Roma'da-
ki Osmanlı Maslahatgüzarına, pasaportlarının hazır bulunduğunu Zât-ı Fahîmânelerine
(= Ekselanslarına) bildirmekle beraber kendi pasaportlarının da derhal gönderilmesini
recâ eder. İtalya Krallığı hududları içinde bulunan Osmanlı Tebaasının şahsî emniyetlerini
ve mal ve işleri içün en küçük bir şikâyete mahal kalmaksızın Hükümetin garantisi altında
bulunduklarının bildirilmesine de İtalya Kraliyet Hükümeti aşağıdaki imza sahibini me'mur
eylemiştir Tarabya, 29 Eylül 1911»

Rahmetli Hâlid Ziya Uşaklıgil, bu ültimatomdan önce, Hakkı Paşa'nın durumunu şöyle
belirtmektedir (4/İ-206):
«.... Hakkı Paşa İtalya'dan pek iyi intibalarla gelmişdi. İki Memleket arasındaki dostâ­
ne münâsebetlerin sağlamlığına ve sürekliliğine o derece emin idi ki, o taraftan ufukda
hiçbir leke görmüyordu.... İstanbul'da da Hükûmet'le İtalya Sefareti arasında pek ziyâde
dostluk bağları teessüs etmişdi. Hakkı Paşa Sadr-ı A'zamlı'ğa Roma Sefâreti'nden geldiği
için, kendisiyle İtalya Sefiri arasında tekellüf'den, resmiyet'den arınmış bir münâsebet
hâsıl oldu.
Bir gün bana, İtalya Sefiri telefon etti: "Hakkı Paşa, bu akşam yemeğine bana geli­
yor; yemekden sonra da briç yapacağız; siz de geliniz " dedi. Bu suretle Sefir, Sadr-ı
A'zam ve ben, yalnız üç kişi, Sefâret'de akşam yemeğinde bulunduk. Bu husûsî mâhiyetde
da'vete sebeb ne idi? Bunu o zaman hiç düşünmemişdim. Ancak, sonradan vuku'ât tevâlî
edince, zuhur eden ve hiç beklenilmeyen hâdise ile bu da'vet arasında bir münâsebet bu­
lunmuş olacağına hükmettim. Yemek arasında hiçbir siyâsî mes'eleden bahsedilmedi.»
Rahmetli Ahmed Reşid Rey de "Canlı Târihler" adlı eserinde şunları yazmaktadır
(4/C-1772):
«.... İtalya Ültimatomu'na dâir Roma Sefaretinden gelen telgraf Hakkı Paşa'ya, Jan­
darma Teşkilâtı'nı ıslâh için Türkiye hizmetine alınmış olan bir İtalyan Generalinin evin­
de briç oynamakla (!) meşgul iken getirilmiş. Oyuna devam etmek için zarf'ı açıp oku­
mamış Nihayet, iş'den haberdâr olan General'in Refikasının ısrarı ile zarf'ı açarak haki-

113
katı öğrenmiş. İşittiğim bu vak'ayı, teseyyüb ve ihmâlin pek ileri bir derecesini gösterdiği
içün, fakat kayd-ı ihtiyat ile zirkediyorum »

Harb Hânından sonra, Hakkı Paşa'nın ne şekilde davrandığını ve Kabine'nin nasıl düş­
tüğünü, yine Rahmetli Hâlid Ziya Uşaklıgil'den şöyle öğreniyoruz (4/İ-206):
«.... O gecenin hâtıralarını hiçbir zaman unutmayacağım. En küçük tafsilâtına, en ufak
elvanına kadar o saatlerin heyecan ve telâş ile dolu safhaları, sönmek bilmeyen bir ay­
dınlıkla gözlerimin içinde yaşıyor. İlk önce Bâb-ı Âlî'den bir yaver geldi ve bana:
— Sadrâzam Paşa rica ediyor, dedi; ben gelinceye kadar Saraydan ayrılmasın ve te­
lâşa düşürmeden Hünkârın Mabeynden Hareme çekilmesini de tehîr edecek suretde ted­
bîr alsın, diyor.
— Pekâlâ, dedim. Amma bunun ma'na'sını anlamadım. Bana uzun gelen bir zaman
sonra Hakkı Paşa geldi. Yalnız o değil, Vükelâ'dan bir kaçı da birer ikişer arkasından ye-
tişdiler. Kimlerdi? Rif'at Paşa, Necmüddin Molla, Halil Menteş, Hayri Beyler ve bir iki
Nazır daha.... Onlar Sadârete mahsus odada toplanırlarken Hakkı Paşa bana geldi. Bütün
hayât-ı resmiyesini dolduran müşkiller arasından her vakit nikbin çıkan, her zorluğa te­
sadüf ettikçe "Nasıl olsa bunun da içinden çıkılır." emniyetiyle neş'esinden, nefsine i t i
maddan ayrılmayan bu adamı hiç bu hâlde görmemişdim. Sanki simsiyah kesilmişdi; göz­
lüklerinin altında hiçbir sabit noktada tevakkuf edemiyerek etrafdan meded umarcasına
dönen nazarı, derin bir endişe ile silinmiş gibi idi. Tâ karşıma kadar geldi. Sesinde bir ku­
rulukla:
— Fena bir haber dedi İtalya'dan 24 saatlik bir "ültimatom" geldi. Bizden Trablus-
garb'ı istiyorlar; verilmez ise harb....
Ben de dondum. 24 saat içinde hallolunacak bir mes'ele... Ya azîm bir vilâyeti terk
etmek, yâhud âkibeti meçhul, daha doğrusu fecaati pek kolay keşfolunacak bir harbe gi­
rişme....
— Hünkâra, dedi, münâsib şekilde arzediniz. Telâşa düşürmeden... Sonra taraf-ı Şaha­
neden Said Paşa'yı Saraya da'vet ettiriniz. Bu Siyâset Pîri'nin de fikrini alalım, dedi
Said Paşa ile istişareden bir netice alınamamışdı. Hakkı Paşa, Hey'et-i Vü­
kelâ nâmına isti'fâ ediyordu. Yanlarında bulunmadım; ne görüştüler, ne söylediler; vâkıf
değilim. Müsveddeyi Necmüddin Molla kaleme aldı.
Hünkâr isti'fânâmeyi dinledikden, mu'tâd olan selâmlarını, teessüflerini tekrar ettikden
sonra Hareme çekilmek üzere ayağa kalktı ve bana:
— Yarın sabahleyin Said Paşa'nın konağına gidersiniz; Sadâreti ona kabul ettirmeye
çalışırsınız. Elbetde i'tizâr edecektir; amma sonunda muvafakatini istihsal edersiniz; bu
da olmazsa ben kendisini tekrar görürüm, dedi »

Liyakatsiz bir Hükûmet'in, basîretden mahrum bir idarenin Memleketin başına ne bü­
yük ve telâfisi imkânsız felâketler getirebileceğine dâir acı ve fakat o derece ibret verici
esaslarla dolu bu "Târihî Facia" ile ilgili pekçok hususları Siyâsî Târih'e bırakıp, bir
gerçeğe ışık tutulması için aşağıdaki dokümanı verip bu kısmı kapatıyorum (4/c-1781):
« Sultan Hamîd, 1881den 1908e kadar 27 sene Trablusgarb ve Bingâzî Eyâletleri'ni
eline geçirmeye çalışan İtalya Hükûmeti'nin bütün teşebbüslerini, aldığı tedbirlerle akim

114
bırakmışdı. İtalyan Donanması ile boy ölçüşecek kudretde bir Donanmamız olmadığından,
Trablusgarb ve Bingâzî'nin karadan takviyesine teşebbüs ederek, oradaki mühim bir askerî
kuvvet'e ek olarak "Kul-Oğulları" adiyle yerli halkdan, hakîkaten kuvvetli bir " M i l i s " Teş­
kil etti. îcâb eden noktaları tahkim eyledi. Müdâfaa esaslarını, silâh ve cebhâne ile kuvvet­
lendirdi. Bu tedbirler hakkında senelerce devam eden tebligat ve takibatı muhtevi olarak
yazılan, yüzlerce "İrâde Tezkireleri" görülürse, insaf ile teslim edilir ki, o iki Kıt'anın, 27
sene İtalya'nın hırsı karşısında Ülke'ye bağlı bulunuşu sırf Sultan Hamîd'in gayret, himmet
ve basiretinin neticesidir. Nitekim Abdülhamîd'in hal'ini müteâkıb Meşrutiyetçilerin, dola-
yısıyle İttihadcılar'ın, "Kul-Oğulları Teşkilâtı" nı kaldırmaları ve Abdülhamîd tarafından gön­
derilmiş olan çok kuvvetli iki tümen askerin, Mahmud Şevket Paşa tarafından alınıp Ye-
men'e gönderilmesi, burada bir bölük asker dahî bırakılmaması, fırsat kollayan İtalyan'la­
rın, buraya saldırmasına ve bu iki Eyâletin elimizden çıkmasına sebeb olmuşdur...» Yal­
nız bunların elimizden gitmesine değil, bunu fırsat bilen Balkan Devletleri'nin açtığı "Bal­
kan Savaşı" sonunda koskoca Rumeli'nin elimizden çıkmasına Rodos'la birlikde Oniki Ada'-
ları kaybetmemize yol açmışdır.

Hakkı Paşa Kabinesi'nde Adliye Nâzın olan Necmüddin (Kocataş) Molla'nın, bu hu-
susda yazdığı mektub'da anlattığına göre (4/b):
«.... 10 Eylül 1911 günü, Meclis-i Vükelâ'da "mes'ele ve ültimatom" müzâkere edilirken
Kabine arkadaşlarına:
— Bana birşey sormayınız... Eski zamanlarda benim vaziyetime düşen Sadr-ı A'zamla-
rın kafasını Pâdişâhlar binek taşı'nda kestirirlerdi....» diyen Hakkı Paşa, aşağıdaki "isti'fâ
mektubu" ile Sadr-ı A'zamlık'dan ayrıldı (4/c-1776):
«.... İtalya Matbuatının neşriyât-ı müheyyicesi ile başlayıp altı gün mukaddem Trablus-
garb'e nakliyât-ı askeriyye icrasından sarf-ı nazar olunması talebini hâvi İtalya'nın İstanbul
Maslahatgüzarından alınan Nota ile mâhiyyeti anlaşılabilen mes'ele hakkında Hükûmet-i
mezkûre'nin dünkü gün gönderdiği ültimatom'da Trablusgarb ve Bingâzî'nin 24 saat zar­
fında tahliyesi taleb edilmiş olup, buna verilen cevabda bir şekl-i muvafık ile müzâkere-i
siyâsiyye icrası teklif olunmuş ise de, İtalya Hükûmeti'nce bu, cevâb-ı red makaamında
bittelâkki, Hükûmet-i Seniyye'ye (= Osmanlı Devleti'ne) i'lân-ı harb edilmiş ve Preveze'de
bir Torpidomuzun topa tutulması suretiyle fi'len dahî i'lân-ı muhâsemât kılınmışdır. Şu ah-
vâl-i mühimme karşısında Hey'et-i Vükelâ'nın mevki'i pek ziyâde nezâket kesb etmesine
ve bu sebeble hakkında emniyet-i umûmiyye'nin de insilâbı bedihî bulunmuş olmasına bi­
nâen, böyle mühim ve nâzik bir zamanda devâm-ı me'muriyyetim muvafık olamıyacağından,
bugüne kadar cereyan eden ahvâl ve muamelâtın ve hal-i hâzır mes'elenin mes'uliyyeti
kendime âid olmak üzere, vazîfe-i Riyâset'den [~- Sadr-ı A'zamlık'dan) afvimi istirham
eylerim. 28 Ağustos 1327 (10 Eylül 1911)

İbrahim Hakkı »
«... Hakkı Paşa'nın ve Kabinesi'nin gaafilâne ve mühmilâne davranması, Afrika kıt'asın-
da (Sultan Abdülhamîd zemânında) tasallutdan masun kalan iki Vilâyet-i mühimme'nin em­
sali gibi bir daha avdet etmemek üzere elden gitmesine sebeb olduğu için Dîvân-ı Âlî'ye
sevkedilmesi, bu Vilâyetlerin Meb'usları tarafından taleb edilmiş ve gazeteler de o yolda
neşriyatda bulunmuş iseler de, iktidarda bulunan İttihad ve Terakki Partisi'nce kulak veril-
115
meyerek » Hakkı Paşa, ba'zı mes'elelerin halli için Londra'ya gönderildi, uzun müddet
orada kaldı.
21 Temmuz 1915'de 20000 krş. maaş ve 21000 krş. "Tahsisat" ile Berlin Büyükelçi­
liğine ta'yin edildi. 10 Şubat 1916'da, Büyükelçilik görevine devam etmek üzere, A'yan
A'zâlığı'na da nasbolundu. Bu arada 15 Ekim 1917'de Alman İmparatoru II. VVilhelm'in 3.
defa İstanbul'a gelmesi üzerine, sözü geçenle birlikte İstanbul'a geldi. Bu gelişinde 30 Ey­
lül 1917'de açılan A'yan Meclisi'nde yemin töreni yapıldı. Tekrar Berlin'e döndükden sonra
"dizanteri"ye yakalanıp 8 gün hasta olarak yattı. Berlin'in en meşhur profesör tabîblerin-
den olan Kravs tarafından tedavisine rağmen kurtarılamıyarak, 28 Temmuz 1918 (20 Şev­
val 1336) Pazartesi günü akşamı Orta Avrupa saati ile 19.00'da Berlin'de Hakkın rahmeti­
ne kavuşdu. Cesedi tahnit edilerek, 7 gün sonra İstanbul'a getirildi. Beşiktaş'da Naccar-zâ-
de Türbesine kondu; 5 Ağustos 1918 Pazartesi günü ikindi Namazını müteâkıb Sinanpaşa
Câmi'inden alınıp, büyük bir cenaze alayı ile Yahya Efendi Türbesi Kabristanı'na defnedil­
di. Evli idi; Sabiha adında bir kızı olduğu tesbit edildi. Tamamlayıcı bilgi için Torunlarından
Prof. Dr. Perihan Çambel'e yazılan mektub'a cevab alınamadı.

Resmî hayâtının bütün safhalarını bu şekilde anlattıkdan sonra, "Şahsiyyet" ve kapa-


sitesi'nin tahliline geçebiliriz. Bu hususta da objektif kıstaslardan ayrılmamak için, kendi­
sini yakından tanıyanların fikirlerini aktarmakla yetineceğim.

Rahmeti İbn'ül-Emîn şunları yazmaktadır (4/C-1783):


«... Hakkı Paşa, hâl ve mahallin müsâid olduğu derecede, mükemmel tahsil gören ve
mütemâdi teveggul ve tetebbu' (— okuma, araştırma) ile tahsilini ikmâl eden bir âdem
(= ilim adamı) dir. Ba'zı ilim sâhibleri gibi ilminin cezasına uğrayanlardan değil, mükâfa­
tına nail olanlardandır.
Her şeyde muvaffakıyyet ve saadete sebeb olan hüsn-i tali' O'na yâr-ı vefakâr oldu­
ğundan, Mülkiye Mektebi'nden Sınıfının Birincisi olarak çıkmak şerefini ihraz eylediği gi­
bi, Hükümet hidmetinde de. emsaline nisbeten sür'atle terakki ve emsalinin fevkinde te-
meyyüz eyledi. Mütercimlikle Saray'a alınması, terakki ve temeyyüzündeki sür'atin âmil­
lerinden ad' olunabilir.
Hukuk Mektebi'nde uzun müddet tedrîsât'da bulunarak ilm âlemi'nde şöhret kazan­
dı. Çeşitli sahalardaki ma'lûmâtı, bâ-husûs İlm-î Hukûk'daki ihtisası ile ortaya koyduğu
eserler aded ve kıymetçe mütenâsıb değildir. Bu eserlerden Hukûk'a âid olanlar, hâizi
kıymet ise de Târih'e teallûk edenleri, her Târih Muallimi'nin yazabilceği basit eserlerden­
dir. Çünki, Hukuk gibi Târih'de mütehassıs olmaması, târihî eserleri'ne fazla kıymet te'min
edememişdir....
"İâde-i Meşrûtiyet (= 2. Meşrûtiyet'in i'lânı)"e kadar "Vükelâlık 1= Nazırlık)" mer­
tebesine yükselememesi "İdâre-i Devlet'in Usûl-i Cedîde'ye taklibine (= çevrilmesine) taraf-
darlığından" ziyâde Ricâl-i Devlet içün o devr'de hoş görülmeyen lâ-übâliyâne hareketleriy­
le beraber, şahsiyyetindeki birtakım noksanlardan ileri gelmiş olsa gerekdir.
İ'lân-ı Meşrûtiyet'i müteakiben Said Paşa, Maârif Nezâreti'ne (= Millî Eğitim Bakan­
lığına) ta'yinini arzetmesiyle Pâdişâh (Sultan 2. Abdülhamîd) Huzurunda bulunan Reşid
Mümtaz Paşa'ya Sadr-ı Azamın arz tezkiresini göstererek "Hakkı Bey, Maârif Nâzın olur
mu? Paltosunu koluna alır, geceyarılarına kadar, Beyoğlu'nda dolaşır" demişdir.
116
Necmüddin (Kocataş) Molla Bey (Adliye Nazırlarından ve Rahmetli Eb'ül-Ulâ Mardin'in
kayınpederi) merhum şunları nakletdi:
"(Hakkı Paşa) Mekaam-ı Sadâret'de bulunduğu esnada ba'zı münasebetsiz (!) mahal­
lere gitmesinden şikâyetler vâki' olarak, kendisine vasâyay-ı lâzime (= gerekli uyarma­
lar)'de bulunulması bize ihtar olunduğundan, (Mülkiye) Mekteb (i) arkadaşı ve dostu
olan, Hâriciye Nâzın Rif'at Paşa ile Bâb-ı Âlî'ye gittik; îcâb eden sözleri söyledik (ceva­
ben) :
— Ben, me'muriyyetime muhassas olan zamanda vazifemi îfâ ederim. Ondan sonra
serbestim; ne istersem yaparım (!); nereye istersem giderim (!); karışmağa kimsenin
hakkı yoktur (!), dedi; sözü kesti, bildiğinden şaşmadı; evvelki gibi istediği yerlere git-
mekden geri durmadı...."
Ma'lumdur ki, hakîkî hürriyet ve onun menşe'i olan fazilet, insanları serbest bırakmaz;
her istediğini yaptırmaz; her istediği yere gitmesine müsaade etmez. Örf-i belde'ye ve
âdâb-ı umûmiyye'ye riâyet ve haysiyyet-i şahsiyye'yi siyânet etmeyi emr eder. Örfe ve
âdâb'a mübâyin (= uygun olmayan) ve şahsî, resmî haysiyyeti muhil (= zarar veren)
ef'âl-i redîe'ye (= kötü işlere), başkalarının, zaman ve mekân i'tibârıyle bilfi'l kaabil ol­
masa da, bilkuvve karışmak hakkını selb etmez (— ortadan kaldırmaz).
Hükümet me'muriyetlerinde, bilhassa Hükûmet'in Riyâset'inde (= Sadrâzamlık'da,
Başvekillik'de) bulunanların ise, alelade kimseler gibi hareket etmelerine hiç bir vech ile
hakları yoktur »

Rahmetli Abdürrahman Şeref Efendi de şunları kaydetmektedir (4/c - 1783):


« (Hakkı Paşa'nın) Mekteb-i Hukûk'da birkaç ders'in muallimliğini der-uhde eyle­
mesi, ma'lûmat-ı nazariyyesini tezyide ve tahkikaat zımnında Arnavutluk'a, Havran'a, Gi-
rit'e me'muriyeti de Memleketin ahvâl ve siyâset-i dâhiliyyesi'ne ıttılaına hidmet etmiş-
dir. Müteaddid komisyon ve kongre'ye a'zâ dahî olup siyâset-i hâriciyye'ye ve kavâid-i hu-
kûk-ı düvel'e (= Devletler Umûmî Hukuku kurallarına) kemâ-yenbegi (= gerektiği şekil­
de) peydây-ı vukuf eylemişdir. Mekteb-i Hukûk'da okuttuğu derslere dâir kitablar dahî yaz-
mışdır. Böylece, siyâset-i dâhiliyye ve hâriciyye sahasında at oynatacak bir recül-i devlet
olmak üzere yetişiyor ve rütbe ve nişanlarla da taltif olunuyor idi. Hakkında teveccüh-i Şeh-
riyârî (= Pâdişâhın teveccühü) ber-kemâl ise de, gerek hadâset-i sin'ni (— gençliği) ve
gerek Avrupa işlerinde vukufu sebebiyle idâre-i Devlet'in usûl-i cedîde'ye (= Meşrûti-
yet'e) taklibi hususuna tarafdarlığı dolayısıyle iâde-i Meşrûtiyyet'e kadar Vükelâlık merte­
besine çıkamamışdı. Lâkin, mesâlih-i ecnebiyye'de, Meclis-i Vükelâ Mazbataları (= Ba­
kanlar Kurulu Kararları) O'nun müzekkereleri (= raporları) üzerine tanzim ve arz olunur
ve mu'cibince Irâde-i Seniyye şeref-mütealiîk buyrulur olmuşdu; ya'ni Hakkı Bey, Bâb-ı
Âlî'ce büyük bir mevki' tutmuş idi. Muallimlik ve Müşâvirlik'de Memlekete ettiği büyük
hizmetleri, Nâzırlık'da ve Sadr-ı A'zamlık'da îfâ edememiş; lâkin, Berlin Sefirliği'nde gös­
terdiği kâr — aşinalık (= işbilirlik), kendisini büyük diplomatlar arasına katmışdır. Ber­
lin'de Alman Hükümeti nezdindeki mevki'i gaayetle yüksek olup muhâdenet-i ittifâkiyye'nin
takviyyesine müveffak olduğu gibi, gerek İmperator'un ve gerek Almanya Ricâl-i Hükûme-
ti'nin mehabbet ve takdirlerini kazanmış ve reviyyet-i zâtiyyesi ile Memleketimizin şere­
fini i'lâ etmişdi (= yükseltmişdi) »

117
Şeyh'ül-islâm Cemâlüddin Efendi, "Hâtırât-ı Siyâsiyye" adlı eserinde şunları yazmış-
dır (4/C-1773):
« Bu silsile-î nevâib'in {= belâlar silsilesinin) en mühimmi ya'ni Balkan Harbi'ni
intâc eden (= doğuran) esbabın (= sebeblerin) en müessiri, Trablusgarb Muharebesi
ve o mes'elede Hakkı Paşa ve Kabinesi'nin hayret-bahş-i ukûl (= akıllara durgunluk ve­
recek) olan gaflet ve müsâmahasıdır.... Fevkalade teaccüb edilecek ahvaldendir ki Hakkı
Paşa, hayli müddet Sefâret'le Roma'da ve Âsim Bey (eski sefirlerden) dahî Sofya'da bu­
lunarak, Ricâl-i Cem'îyyet (= Ktihad ve Terakki Partisi ilerigelenleri) tarafından biri Sa-
dâret'e, diğeri de ahiren Hâriciyye Nezâreti'ne getirildikleri hâlde, nezdinde bulundukları
Hükümetlerin, Osmanlı Devleti hakkındaki menviyât-ı muzırra (= kötü niyetler) ve tedâ-
rükât-ı seferiyye (= savaş hazırlıkları) Merine vâkıf olmayarak, bu iki Hükümet'in hakkı­
mızda hüsn-i niyyet perverde etmekde olduklarını rüfekaay-ı muhteremelerine (= sayın
arkadaşlarına) te'mînen beyân ve büyük, küçük devletlerle aramızda münâsebât-ı hasene
(= iyi ilişkiler) carî olduğunu Meclis-i Meb'ûsan'da dahî dermeyân ettiler [= bildirdiler).
Şüûnât (= olaylar) ise, az zamanda bunun aksini isbat eyledi. Dirayetleri müsellem bu
iki Zât-ı Muhterem'in "İzâ Câe el-kazâ amiye el-basar (= Kaza geldiğinde göz görmez
olur.)" medlülünce (== anlamınca), hakaayık'ı (= gerçekleri) şöyle dursun, zevahiri bi­
le hüsn-i takdir edememiş oldukları anlaşıldı »

"İkdam Gazetesi" sahibi rahmetli Ahmed Cevdet "Aksen Ştayn (= Achesen Stein)"
adlı Alman Gazetesi'ne Hakkı Paşa hakkında yazdığı makaalede (4/C-1795):
« Hakkı Paşa, fâdıl bir zât idi. Bir devlet adamı olmak üzere, işlerinden dolayı
bî-tarafâne muhakeme edilmelidir. Zira, Merhum'un şahsına teallûk eden birçok umûmî
vazifeler vardı ki, Memleketin mâzîsi'nde, hâi'inde, o vazifelerin te'sirleri görülmüşdür ve
bundan böyle de görülecekdir.
Hakkı Paşa'nın şahsını ne kadar sever isek sevelim, bu sevgi, samimî olarak Memle­
kete âid olan vazîfelerdeki tutumunu muhakeme etmekden bizi men'eden bir müessir ol­
mamalıdır.
Hakkı Paşa merhum, vakıa Koca Reşid veya Âlî Paşalar sırasında zikredilecek bir
pâye'ye erişebilmiş bir kimse değildi. Fakat bu zât, Meşrûtiyyet'in en mühim zamanların­
da, mühim vazifeler îfâ etti. Ve Sadr-ı A'zam'lık zemânına maat'teessüf büyük felâketler
tesadüf etti. Kezâlik, Osmanlı Donanmasını ıslâh edip kuvvetlendirme projeleri dahî O'nun
zemânında masa üzerine geldi. Balkan Muharebelerini hazırlamış ve doğurmuş olan "Trab­
lusgarb Faciası" O'nun zemânında vuku' buldu. Bütün bu hâdisât içinde yalnız vekaayi'i ka­
bahatli çıkarmak elbette doğru değildir. O vekaayi'e karşı, devlet adamlarının da âsâr-ı fik-
riyyesi'ne tesadüf etmek isterdik
Bize kalırsa, Hakkı Paşa merhum, büyük bir devlet adamının siyâsî vasıflarına ve hâ-
let-i rûhiyyesine mâlik değil idi; iyi bir hukuk müşaviri, fâdıl bir muallim idi. Biz O'nu bu
mevki'de gördük ve görüyoruz. Hukukî mes'eleler hakkında mütâlâasını âlimâne bir sûret-
de bildirirdi. Avrupa'nın büyük mes'eleleri içinde at oynatabilir bir Sadr-ı A'zam, bir sefir
değildi. Merhum, latif bir zât, müsavi muameleden hoşlanır; herkese lûtf ile mukaabelede
bulunur; fevkalâde iyilik sever (= hayr-hâh) idi....» diye düşüncelerini belirtmektedir.

118
Nişan - Madalyaları:
1 — Murassa' Osmânî Nişanı
2 — Murassa' Mecîdî Nişanı
3 — Altım ve gümüş "İmtiyaz Madalyası"
4 — Altun Liyâkat Madalyası
5 — Hamiyyet-i Vataniyye Madalyası
6 — Yunan Muharebesi Madalyası
7 — Almanya, 1. rütbeden "Aigle Rouge" Nişanı
8 — Fransa, 4. rütbeden "Legion d'Honneur" Nişanı
9 — Siyam, 3. rütbeden "Beyaz Fil" Nişanı
10 — Sırbistan, 1. rütbeden "Takuvu" ve "Kara Jorj" Nişanı
11 — Bulgaristan, "Murassa' Saint Alexandre" Nişanı
12 — İran, "Şîr ü Hurşid" Nişanı
13 — İtalya, "Saint Morisse" Nişanı
HA — Romanya, "Couron-Etoil" Nişanı
15 — Rusya, 1. rütbeden "Saint Stanislas" Nişanı
16 — Belçika, 2. rütbeden "Leopold" Nişanı
17 — Felemenk, 1. rütbeden "Uranj Basav" Nişanı

BASILMIŞ ESERLERİ (4/k)

X — 26 / 22 (1): Târih-i Hukûk-ı Beyn'ed-Düvel


İstanbul, Karabet ve Kasbar M a t ; 1303 (1887); 240 sf.; 8°
26 / 23 (2): Medhal-i Hukûk-ı Beyn'ed-Düvel
İstanbul, Karabet ve Kasbar Mat.; 1303 (1887); 136 + 2 sf.; 8°
26 / 24 (3): Târih-i Umûmî
1.C.: istanbul, Karabet ve Kasbar Mat.; 1305 (1889); 357 + 3 s.
2.C.: " " " " ; 384 s.
3.C-. " " " " 1306 (1890); 392. s.
26 / 25 (4); Muhtasar İslâm Târihi (Atlaslı; Mehmed Azmî ile beraber)
3. Bası; istanbul. Karabet Mat.; 1306 (1890); 4 + 2 0 8 + 4 sf.; 8°
26 / 26 (5); Muhtasar İslâm Târihi (Atlaslı; Mehmed Azmî ile beraber)
4. Bası; İstanbul, Karabet Mat.; 1307 (1891); 3 + 188 + 4 sf.; 8°
26 / 27 (6): Muhtasar Osmanlı Târihi (Mehmed Azmî ile beraber)
2. Bası; İstanbul, Karabet Matbaası; 1307 (1891); 90 sf.; 8°
26 / 28 (7): Hukûk-ı İdare
1.C.; İstanbul, Karabet Mat.; 1307 (1891); 367 sf. 8°
2.C.: İstanbul, Karabet Mat.; 1307 (1892); 222 + 2 sf. 8D
26 / 29 (8): Küçük Osmanlı Târihi (İlk mektebler için)
İstanbul. Karabet Mat.; 1308 (1892); 77 sf.; 8°
26 / 30 (9): Zübde-i Târih-i Osmânî
İstanbul, Karabet Mat.; 1309 (1893); 5 5 + 1 sf.; 8°
26 / 31 (10): Muhtasar İslâm Târihi (Atlaslı; Mehmed Azmî ile beraber)
5. Bası: İstanbul. Karabet Matbaası; 1313 (1897); 132 sf.; 8°
26 / 32 (11): Muhtasar İslâm Târihi (Atlaslı; Mehmed Azmî ile beraber)
6. Bası: İstanbul, Karabet Matbaası; 1315 (1899); 191+5 sf.; 8°
26 / 33 (12): Usûl-i Mâliye
İstanbul, Karabet Mat.; 1315 (1899); 64 sf.; 8°
26 / 34 (13): Mukaddime-i İ l m i Hukuk
İstanbul, Karabet Mat.; 1319 (1903); 56 sf.; 8°
26 / 35 (14): Hukûk-ı Düvel
İstanbul, Matbaa ve Kütübhâne-i Cihan; 1320 (1904); 160 sf.; 8°
26 / 36 (15): Muhtasar Kıbrıs Coğrafya ve Muhtasar Kıbrıs Târihi
İstanbul, 1338 (1922); 47 sf.; 8°

27 : İSMAİL ÂSAF; 1858'de İstanbul'da doğdu. 1882'de Mülkiye'den me'-


Mek. Nu. 21 (5) zuniyetini müteâkıb, aynı yıl maâşsız olarak ta'yin
edildiği Hazine-i Hassa-i Şâhâne İdaresi Kâtibliği'nde
kısa bir süre bulundukdan sonra 1883'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Târih-i Umûmî ve
Siyâsî Müderrisi (Mizancı) Murad Bey'in Muâvinliği'ne (Asistanlığına) getirildi. Bu gö­
revde dört yıl kalıp 1887 de Hazîne-i Hassa Emlâk-i Hümâyun Kalemi 1. Kâtibliği'ne;
1889'da aynı yer Başkâtibliği'ne; 1892'de Yıldız Sarayı Kömür Anbarları Müdîrliği'ne;
!896't!a Hözîne-i Hassa İdare Hey'eti A'zâlığı'na; 1897'de Yıldız Sarayı Hububat Anbar­
ları Müdîrliği'ne atanıp yükseltildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

28 : S U A D ; Mek. Nu. 22 (6) Ahmed Bey'in oğludur. 1863'de İstanbul'da doğdu.


Sıbyan Mektebi'nde ilk, Beyazıd Rüşdiyesi'nde or­
ta Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. 1882'de " i y i " derecede Yük­
sek Kısım'dan me'zun oldukdan sonra: Aynı yıl Dâhiliye Nezâreti Sicill-i Nüfus İdaresi
(= Nüfus İş. Gn. Md.) Kâtibliği'ne maâşsız devama başladı. 1883'de maaşlı olarak
Ticâret ve Nâfia Nezâreti Terceme-i Fünûn (= Fennî Tercemeler) Kalemi Kâtibliği'ne nak­
ledildi. 1886'da Rüsumat Emâneti (— Gümrükler Gn. Md.) Müsevvidliği (= Raportörlüğü)'-
ne; 1887'de Mâliye Nezâreti Kupon Dâiresi 1. Kâtibliği'ne nakledildi. Bu son görevinden ida­
re mesleğine geçerek: Şubat 1888'de Manastır, 1889'da Yanya Vilâyetleri Maiyyet Me'mur-
luklarına gönderildi. Kaymakamlık için gerekli staj süresini tamamlayıp, Nisan 1891'de Sın­
dırgı (Balıkesir Sancağı), 1895'de Düzce, Şubat 1896'da Vize, Ekim 1898'de Lüleburgaz, Ey­
lül 1900'de Söğüt, Temmuz 1904'de Kalimnos (Adası) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi.
Bu görevde iken idare mesleğinden ayrılıp Nisan 1907'de Cem'iyyet-i Rusûmiye A'zâlığı'na
(= Gümrükler Yönetim Kurulu Uyeliği'ne) atandı. Burada bir yıl kadar hizmet görüp Meş-
rütiyet'in Hânından sonra tekrar idare mesleği'ne geçdi. Eylül 1908'de Niğde Sancağı Mu­
tasarrıflığına ta'yin edildi ise de burada işe başlamayarak 30 Ekim 1908'de Dâhiliye Nezâ­
reti Sicill-i Ahvâl-i Me'mûrin Komisyonu A'zâlığı'na nakledildi. Ağustos 1909'da bu Komis-
yon'un lağvı üzerine açıkda kaldı. İki yıl açık maaşı aldıkdan sonra "Tensîkaat Kanunum­
dan faydalanarak 7 Mart 1911'de kendi isteği ile emekliye sevkedildi. Fransızca'ya vâkıfdı.

(5) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; NU. 47, 313. sf.


(6) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 63, 187. s. ve Zeyl Defter, Nu. 80, 385. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 16207
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Dosya h'u. 63/187
120
29 : İ B R A H İ M S E L Â H A D D İ N ; İstanbul İstinaf Mahkemesi A'zâsından "Gayretlû"
Mek. Nu. 27 (7) Mehmed Bahâüddin Bey'in oğludur. 1860'da İstan­
bul'da doğdu. Sıbyan Mektebi'nde ilk, Beyazıd Rüş-
diyesi'nde, orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. 1882'de
Yüksek Kısmı bitirdi. Mezuniyetinden sonra sırasıyle: Ocak 1883'de Mâliye Nezâreti Bede-
lât {= Askerî Bedeller) İstanbul Kalemi (= Şu'besi) Kâtib Muavinliğine; Haziran 1884'-
de Ziraat ve Ticâret Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliği'ne getirildi. Bu gö­
revden idare mesleğine geçerek, Kasım 1887'de İzmit Mutasarrıflığı Maiyyet Me'mur-
luğuna gönderildi. Burada kaymakamlık stajını tamamlayıp Ekim 1890'da Karamürsel (İz­
mit Sancağı), Şubat 1895'de Beykoz (İstanbul Vilâyeti), Mart 1898de Eskişehir (Kütahya
Sancağı), Ekim 1901'de Adalar (İstanbul Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Son
görevinde iken mutasarrıflığa terfi' ettirilerek Mart 1904'de Karahisar-ı Şarkî (= Şebin Ka-
rahisar), Ağustos 1905'de Ergiri, Mart 1908'de Menteşe (= Muğla), Mayıs 1909'da Limni
(Adası), Eylül 1909'da Burdur Sancakları Mutasarrıflıklarına ta'yin edildi. Bu son görevin­
den 18 Aralık 1911*de azledildi. 1333 krş. ma'zuliyet maaşı ile üç yıla yakın açıkda kaldıkdan
sonra 11 Mart 1915'de 2228 krş. maaşla emekliye sevkedildi. Fransızca'ya vâkıfdı.

30 : M İ H R A N K A R A K A S Y A N ; Gümrük Dellallarından Karakaş Mığırdıç'ın oğludur.


Mek. Nu. 28 (8) 1860'da İstanbul'da doğdu, ilk öğrenimini Tophana
Ermeni İlkokulu'nda, orta öğrenimini Ermeni Pat­
rikhânesi Mektebi'nde, lise öğrenimini de Mülkiye'­
nin i'dâdî Kısmı'nda tamamladı. Babasını küçük yaş-
da kaybettiğinden annesi ve kızkardeşi ile birlikde
Topkapı'daki evlerinde fakir bir hayat geçiriyordu.
Mülkiye'nin i'dâdî Son Sınıfı'nda iken Ermeni İlk
Mektebi Türkçe Muallimliği'ne tayın edildi. Bu gö­
revi, 1882'de Mülkiye Yüksek Kısmı'ndan me'zun
oluncaya kadar devam etti. Mezuniyetini müteâkıb
kısa bir süre, Topkapı Rüşdiyesi Usûl-i Defterî
(= Muhasebe) Muallimliği yaptıkdan sonra, 1882'de
Rüsumat Emâneti Merkez Muhasebe Kalemi Kâtib
Yardımcılığı'na; aynı yıl, aynı yer Masraf Kayıd Ka-
tibliği Yardımcılığı'na ve Merkez Manifesto Kalemi
Kâtibliği'ne getirildi. 1884'de Ticâret Nezâreti Terceme-i Fünûn 1. Kâtibliği'ne nakledildi.
Bu Dâire'nin kaldırılması üzerine idare mesleğine geçip 1886'da Edirne Maiyyet Me'-
murluğu'na gönderildi ki, bu târihde Rüşdiyedeki Muallimliğini de bırakdı.
Edirne Maiyyet Me'muru bulunduğu sırada, Mülkiye Müderrislerinden Portakal Mikail

(7) Bak.: a) Sicil I - i Ahvâl Defteri; Nu. 47, 55. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 3936
c) İçişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 410
(8) Bak.: s) Sldll-I Ahvâl Defteri; Nu. 32, 233. sf.
b) T.C. Ziraat Bankası Gn. Md. Zât iş. Md. Sicil Arşivi, Dosya Nu. 1256
c) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 31261
ç) Resim; Müteveffa Prof. Kirkor Kömürcan (KSmürcüyan)'dan alındı.

121
Pasa'nın (*) idaresinde açılan Ziraat Bankası'na yine Mikail Efendi'nin tavassut ve imtihan
etmesiyle 1887'de 800 krş. maaşla Muhasebe Başkâtibliği'ne ta'yin edildi. On yıl bu görev­
de devamlı ve başarıyle çalışdıkdan sonra 1898'de Ziraat Bankası Umum Muhasebeciliğine
yükseltildi. Eylül 1909'da, ehliyet ve liyâkati gözönüne alınarak Mâliye Nezâreti Muhasebat
Umûm Müdîrliği'ne naklen ve terfîan getirildi. Bu arada ek görev olarak, Mart 1915'de Mâ­
liye Nezâreti Tahrîr-i Müsakkafat (= Bina sayımı) Komisyonu A'zâlığı'nı; Kasım 1917'de
aynı yer Reîsliği'ni de deruhde etti. Eylül 1915'de Mâliye Nezâreti Müsteşarlığı'na yükseldi.
Bu vazifede iken 1918'de İstanbul'da enfarktüs'den vefat etti. Zengin bir Ermeni ailesinin
kızıyla evliydi. Çocuğu olmamışdı.
1908 Eylül'ünde Mâliye Nezâreti'nin, tahsili kıt olan me'murları için açdığı "Mâliye Tat-
bikaat Mektebi (= Şimdiki Mâliye Meslek Okulu)" nde Teşkilât-ı Mâliye, 1906'dan 1908'e
kadar da Mülkiye Mektebi Yüksek Kısmı'nda "İlm-i Mâlî" ve "Ahkâm-ı Evkaf" Muallimliği
de yapdı. Çok çalışkan ve namuslu bir şahıs olduğu sicil dosyalarının incelenmesinden an-
laşılmışdır. Ana dili olan Ermenice'den başka Fransızca'ya âşinâ bulunduğu sicilinde kayıd-
Jıdır. "Ûlâ Rütbesi" nin 2. Sınıfı'na terfi' etmiş; 1900de (tebdîlen) 3. rütbeden "Mecîdî",
1907'de (tebdîlen) 2. rütbeden "Osmânî" nişanları ile taltîf kılınmışdı.

31 : ALİ S U B H İ ; Mek. Nu. 32 (9) Yanya ileri gelenlerinden ve emekli mutasarrıflardan


Hayreddin Pasa'nın oğludur. 1859'da Yanya'da doğ­
du. İstanbul Şehzâdebaşı Rüşdiyesi'nde orta, Mülki-
ye'nin i'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı.
1882'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'nı bitirip aynı yıl
Ağustosu'nda Şûrây-ı Devlet 2. Sınıf Mülâzımlığı ile
Devlet hizmetine girdi. Nisan 1883'de aynı yer 1. Sı­
nıf Mülâzımlığı'na terfi' etti. Buradan Ticâret ve Nâ-
fiâ Nezâreti'ne geçdi. Ocak 1888'de sözü geçen Ne­
zâret Meclis-i Nâfiâ Başkâtib Muâvinliği'ne; Eylül
1892'de Ticâret Dâiresi Başkâtibliği'ne; Eylül 1897'-
de Ticâret Dâiresi Müdîr Muâvinliği'ne getirildi.
Ağustos 1898'de, ek görev olarak, aynı Nezâret Me-
sâil-i Ticâriyye ve Rüsûmiyye (= Ticâret ve Güm­
rük Mes'elcleri) Tedkîk Komisyonu A'zâlığı'nı da
deruhde etti. Nisan 1902'de iç ve Dış Ticâret Dâire­
si Müdîrliği (şimdiki İç ve Dış Ticâret Dâireleri Genel Müdîrliği)'ne yükseltildi. Meşrûti­
y e t i n ilânını müteâkıb idare mesleğine geçdi. Eylül 1908'de Kudüs Sancağı Mutasarrıflı­
ğına; Mayıs 1910'da İstanbul Şehreminliği (= Belediye ReîsliğiJ'ne; Ekim 1911'de Cezâir-i
Bahr-i Sefîd (= Merkezi Rodos olan oniki Akdeniz Adası Vilâyeti) Valiliğine gönderildi.
Oniki Ada'nın Trablusgarb Savaşı sırasında İtalyanlar tarafından işgaali üzerine 26 Ağustos

(*) Hâl Tercemesi için, bu kitabın 2.C., 1043. sf. na bakınız.


(9) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 76, 377. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 18504
c) İçişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 381
ç) Eserleri hakkında b i l g i : Sayın Seyfeddin Özeğe ve M i l l î Kütübhâne kataloglarından alındı.

122
1912'de bu görevden ayrılarak İstanbul'a geldi. Uzun müddet açıkda kalıp ma'zuliyet maaşı
aldıkdan sonra 11 Ekim 1919'da 15000 krş. maaşla Konya Vâliliği'ne atandı. Bu görevde iken
«.,.. (Birinci) Bozkır faciası (isyanı) 'nda T.B.M.M. Hükümetine karşı âsî ve bâği bir kuv­
vete, müdâfaa-i nefs ve mevki' mecburiyetinde bulunan ve Millî Hükûmet'e muti' ve sâdık
ahâli-i Müslime'den bir kısmının kati ve itiâfıyle neticelenen elim bir mâcerâ karşısında
kalmış olduğu hâlde, uhdesine terettüb eden vazîfe-i kanûniyye ve vicdâniyyesini ihmâl
ederek, kuvvâ-i bâğıye'nin âmâl ve harekâtına mümâşaat ile nüfuz ve haysiyyet-i Devlet'in
ihlâline sebebiyyet vermiş olduğundan » 24 Mayıs 1920 (= 24 Mayıs 1336)'de T.B.M.M.
Hükûmeti'nce azledilip istanbul'a sevkedildi. Azil keyfiyeti 10 Ağustos 1920'de İstanbul
Hükûmeti'nce onaylanarak, "Cevâz-ı istihdam" karârı verildi ve 3 Temmuz 1921'den i'tibâren
de açık maaşı tahsis kılındı. T.B.M.M.'nce, İstanbul Hükûmeti'ne son verilmesi târihi olan
1 Kasım 1922'den i'tibâren de emekliye sevkedildi. Fransızca'ya âşinâ olduğu, Rumca ve Arna­
vutça konuşduğu sicillinde kayıdlıdır. 1902'de"Ûlâ" rütbesi'nin 1. Sınıfı'na yükselmişdi; 1904'-
de (tebdîlen) 2. rütbeden "Mecîdî", 1910'da Fransa Hükûmeti'nin "Officier de l'lnstruction"
Nişanları ile taltif kılınmışdı.

32 : M E H M E D TAL'AT; Defterdar Hacı Şevket Bey'in oğludur. 1861 (1278


Mek. Nu. 33 (10) H.)'de İstanbul'da doğdu. Sıbyan Mektebi'nde ilk,
Şehzâdebaşı Rüşdiyesi'nde orta öğrenimini yapdık-
dan ve Mahrec-i Aklâm'ı da bitirdikden sonra 1882'-
de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldu.
Me'zuniyetini müteâkıb 20 Ekim 1882, maâşsız ola­
rak, Dîvân-ı Muhasebat Mülâzımlığı (= me'mur
adaylığı) ile Devlet Hizmetine girdi. Burada sırasıy-
le: Mayıs 1893'de 1000 krş. maaşa geçirildi. Ağus­
tos 1894'de terfi' ederek 1250 krş. maaşla 2. Sınıf
Mümeyyizliğe; Aralık 1897'de 1700 krş. maaşla
ı. Sınıf Mümeyyizliğe; Ağustos 1902'de 1750 +
2000 krş. maaşla aynı yer 2. Dâire Başmümeyyizli-
ği'ne; 19 Mart 1908'de 4500 + 5000 krş. maaşla
Dîvân-ı Muhasebat A'zâlığı'na yükseldi. Bu görev­
den, 14 Ağustos 1922'de geçerli olmak üzere, iste­
ği ile 3333 krş. maaşla emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda olduğu İstanbul'da,
29 Mayıs 1925'de Hakkın rahmetine kavuşdu. Süvari Feriklerinden (= Korgeneral) Hasan
Tahsin Paşa'nın kızı Cemîle Hanım'la evli idi. Melîha adında bir kızı vardı.
Torunu Sayın Bn. Leylâ Bakı'nın ifâdesine göre: «Cömertlik ve titizliği ile tanınmışdı.
Antika eşya koleksiyonu yapmak hobi'si idi »
Donanma Cem'iyye/ti'ne yaptığı büyük teberru' dolayısıyle "Murassa' Donanma
Cetn'iyyeti Madalyası" verilmişdir.

(10) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 19261, 41001
b) Sayıştay Sicil Arşivi Dosya Nu. 298
c) Talebimiz üzerine torunu Sayın Bn. Leylâ Bakı'nın gönderdiği ve Arşivimizde saklı 30.5.1968 günlü
mektup

123
33 : AHMED HASAN; Bekir Efendi'nin oğludur. 1854'de İstanbul'da doğdu.
Mek. Nu. 43 (11) Sıbyan Mektebi'nde ilk, Beyazıd Rüşdiyesi'nde orta
ve Mahrec-i Aklâm'da Lise öğrenimini tamamladı.
1880'de kabul edildiği Mülkiye'nin Yüksek Kısmını 1882'de bitirdi. Me'zuniyetini mü-
teâkıb: Eylül 1882'de, maâşsız olarak, Cem'iyyet-i Rüsûmiyye (= Gümrükler Yö­
netim Kurulu) Kalemi Mülâzımlığı ile Devlet hizmetine girdi. Ağustos 1883'de Mec-
lis-i Sıhhiyye Evrak Müdîrliği Kâtibliği'ne; Temmuz 1884'de Ticâret ve Ziraat Nezâreti
Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliği'ne nakledildi. Bu son görevinden idare mesleğine geçe­
rek, Nisan 1887'de Sürmene (Trabzon), Ekim 1889'da Şarköy (Tekirdağ Sancağı), Aralık
1889'da Keşan (Edime), Aralık 1890'da Mürefte (Tekirdağ Sancağı), Aralık 1891'de Havsa
(Edirne Vilâyeti), Haziran 1899'da Sofulu (Edirne), Temmuz 1903'de Eğridere, Haziran
1905'de Ahiçelebi (Edirne), Mart 1907'de Cisr-i Mustafapaşa (Edirne) Kazaları Kaymakam­
lıklarına getirildi. Terfi' ederek Mayıs 1909'da Ergani, Eylül 1912'de Karahisâr-ı Şarkî San­
cakları Mutasarrıflıklarına gönderildi. Bu vazifede iken, 16 Mayıs 1913'de azledildi. İki yıl
kadar ma'zuliyet maaşı aldıkdan sonra 14 Mayıs 1915'de emekliye sevkedildi.

Emekli olarak İstanbul'da oturmakda iken 16 Mart 1922'de Kasımpaşa'daki evinde Hak­
kın rahmetine kavuşdu. Nihâi Hanım'la evli idi. Çocuğu yokdu.

34: ALI NAZMI; İstanbul'da doğduğuna, Dîvân-ı Muhasebat 1. Mümey-


Mek. Nu. 45 (12) yizliği'ne kadar yükseldiğine dâir kayıddan başka, a-
raştırmalarıma rağmen hakkında bilgi bulamadım.

35 : A R T İ N ( H a r u t y a n ) Beyazu (= Beyaz kumaş taciri) Haçadur Kömürcü-


K Ö M Ü R C Ü Y A N ; Mek. Nu. 47 (13) yan ile Kayserili Karabet Frenkyan'ın kızı Madam
Akabi'nin oğlu; meşhur Muhasebe Profesörle­
rinden Kirkor Kömürcan'ın ağabeyidir. 2 Tem­
muz 1860'da İstanbul'da doğdu. Yenikapı Ermeni
Mektebi'nde ilk ve orta, Galatasaray Sultânîsi'nde
lise öğrenimini tamamladı. 1882'de Mülkiye'nin Yük­
sek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra, Ticâret ve
Nâfia Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliği ile
Devlet hizmqtine girdi. 1883'de bu Dâire'nin kaldı­
rılması üzerine Orman ve Maâdin Umûm Müdîrliği
Terceme ve Sicil Kalemi Kâtibliği'ne nakledildi.
1894'de aynı yer Müdîr Muâvinliği'ne; 1899'da Or­
man ve Maâdin Nezâreti Kalem-i Mahsus (= Özel
Kalem) Müdîrliği 1. Mümeyyizliği'ne getirildi. Bu
görevde uzun müddet kaldıkdan sonra Kasım 1922'-

(11) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 639. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 243
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 510
(12) Bak.; Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; A. Çankaya; Ankara, 1954; 2. C, 61. sf.
(13) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 48, 417. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 2135
c) Resim, Küçük kardeşi Müteveffa Prof. Kirkor Kömürcan'dan alındı.
ç) Sayın Kevork Pamukciyan'ın gönderdiği ve Arşivimizde saklı 14 Nisan 1964 günlü mektup
124
•de emekliye sevkedildi. Me'mur bulunduğu sırada ek görev olarak, Hamîdiye Yük­
sek Ticâret Mektebi Ticarî ve Sınaî Coğrafya, Halkalı Baytar Mektebi (= Veteri­
ner Fakültesi) ile Vefa İ'dâdîsi Fransızca Muallimlikleri'nde bulundu. 1909'da bu görevden
ayrıldı. Emekli oldukdan sonra, İstanbul'da ba'zı mühim şirket ve ticarethanelerin Mâlî Müşâ-
virliği'ni ve resmî dairelerdeki işlerinin tâkibciliğini yaptı. 7 Şubat 1934'de İstanbul'da ve­
fat etti. Evli olup Haçik adlı bir oğlu vardı. Mütemayiz rütbesi'nin 2. Sınıfına kadar yüksel­
miş; 3. Rütbeden "Mecîdî Nişanı" ve "Liyâkat Madalyası" ile taltîf edilmişdi.

36 : A B R A H A M C A F C A F Y A N ; Unas Efendi'nin oğludur. 1860'da İstanbul'da doğdu.


Mek. Nu. 48 (14) Yenikapı Ermeni Mektebi'nde ilk ve orta, Mülkiye'-
nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. Yük­
sek Kısım'dan 1882'de me'zun oldukdan sonra: Aynı yıl Rüsumat Emâneti Umûr-ı Rusû-
miyye Cem'iyyet-i Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliği ile Devlet hizmertine girdi. 1886'da
Orman ve Maâdin Umûm Müdîrliği Sicil Kalemi Kâtibliği'ne nakledildi. 1902'de aynı yer
Mümeyyizliği'ne; 1907'de yine aynı yer ve aynı Kalem (Şu'be) Müdîrliği'ne yükseltildi.
Bu görevde iken 1909'da "Tensîkaat"a tâbi' tutularak emekliye sevkedildi.

37 : ALİ RIZÂ K A N B E R O Ğ L U ; 1858'de İstanbul'da doğdu. 1882'de Mülkiye Yüksek


Mek. Nu. 51 (15) Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra Rüsumat Emâne­
ti Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. Buradan 1894'-
de yeni kurulan Orman ve Maâdin Nezâreti'ne geçdi. Bu Nezâret'in birçok Kısımlarında
uzun yıllar başarıyla çalıştıkdan sonra, 1908'de Müsteşar Muâvinliği'ne yükseltildi. 1923'-
de Ticâret Vekâleti Sanayi' Umûm Müdîrliği Müfettişliği'ne getirildi. Burada da Başmüfet­
tişliğe kadar yükseldi. Bu görevden 1925'de emekliye ayrıldı. 7 Kasım 1950'de, emekli ola­
rak oturmakda bulunduğu Ankara'da, geçirdiği bir kalb krizi sonunda Hakkın rahmetine
kavuşdu. Osmanlı Devleti zamanında "Bâlâ" rütbesine kadar yükselmişdi.
Rahmetli Râgıb Ziya Mağden'in ifâdesine göre (15/b): «Dürüst, metîn ve çalışkan bir
zât idi. Meslekdaşları arasında temiz hâtıralar bırakdı.»

38 : A G Y A Ç İ Z M E C İ Y A N ; 1862 (1279 H.)'de İstanbul'da doğdu. Mülkiye'nin


Mek. Nu. 56 (16) İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. 1882'de
Yüksek Kısım'dan me'zun oldukdan sonra ta'yin
edildiği Rüsumat Emâneti Kâtibliği'nde iki yıl kadar bulunup me'muriyetden ayrıldığına ve

(14) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 42, 315. sf.


<15) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 2, 790. sf.
b) Ziraat Vekâleti Veteriner Um. Md. Muavinlerinden rahmetli Râgıb Ziya Mağden'in Arşivimizde saklı
notu.
(16) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; A. Çankaya; Ankara, 1954; 2.C., 62. sf.

125
İstanbul Hukuk Mektebi'ni de bitirdiği için, uzun yıllar İstanbul'da Avukatlık yaptığına dâir
söylentiden başka, araştırmalarıma rağmen hakkında bilgi bulamadım.

39 : Y U V A N A K İ C A Z O P U L O S ; Akşehir Kazası İdare Meclisi A'zâsından Yordan


Mek. Nu. 58 (17) Cazopulos Efendi'nin oğludur. 1853'de Akşehir (Kon­
ya) Kazasının Bermende Köyü'nde doğdu. Akşehir
Sıbyan Mektebi'nde ilk, İstanbul - Fener Rum Mektebi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kıs-
mı'nda lise öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım me'zuniyet derecesi "Vasat (= orta)"dır.
Me'zuniyetini müteâkıb idare mesleği'ne girdi. Gerekli stajı tamamladıkdan sonra: Şu­
bat 1883'de ipsara (Sakız Sancağı), Kasım 1886'da 1750 krş. maaşla Karyot, Kasım 1888'de
1250 krş. maaşla Yunda (Midilli Sancağı) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu görevde
iken Yunda Kazası halkından bir Rum'un kızıyle evlenmesinden dolayı Rumlarla Müslü­
manlar arasında « hâsıl olan ihtilâf sebebiyle idâre-i umur'da müşkilâta uğrayıp îfâ-i va-
zîfe'de adem-i muvaffakiyyeti sabit olmasına mebnî » 2 Aralık 1894de azledildi. İki yıl
kadar ma'zuliyet maaşı alıp açıkda kaldıkdan sonra, Rum azınlığının çoğunluk teşkîl ettiği
«.... Zeytun Kazası Kaymakamlığı'na Rum asıllı ve umûr-ı idare'ye vâkıf ve ma'lûmâtı tec­
rübe olunmuş kaabiliyetli bir Kaymakamın ve Müslüman, ehil ve müstaid bir Kaymakam
Muâvini'nin ta'yini Encümen-i Mahsûs-ı Vükelâ (= Bakanlar Kurulu)'da » kararlaştırıl­
ması üzerine Ağustos 1896'da 2500 krş. maaşla Zeytun (Haleb Vilâyeti) Kazası Kaymakam­
lığı'na ta'yin edildi. Bu görevde iken «.... Kaymakam-ı mumaileyhin hareketleri dikkati câ-
lib ve emniyeti sâlib olduğu....» Haleb Vâliliği'nden bildirilmesi üzerine, Temmuz 1899'da
azledildi. Altı yıla yakın 562 krş. ma'zuliyet maaşı ile açıkda kaldıkdan sonra, Aralık 1906'-
da 1700 krş. maaşla Gelibolu Sancağı Mutasarrıf Muâvinliği'ne ta'yin edildi. Bu arada, iki
defa 812 krş. vekâlet maaşı ile 2 - 4 ay Gelibolu Mutasarrıf Vekilliği yaptı. Ağustos
1909'da, Kaza Kaymakam Muavinlikleri ile Mutasarrıf Muavinliklerinin kaldırılması üzerine
bu vazifeden alınarak, Eylül 1909'da 1500 krş. maaşla Karamürsel (İzmit Sancağı) Kazası
Kaymakamlığı'na nakledildi. Bu vazifeden de, kadro dışı bırakılmak suretiyle ayrılıp, açığa
çıkarılmış ise de, ehliyeti gözönüne alınarak 27 Aralık 1912'de 4000 krş. maaşla Sancak
hâline getirilen Mersin Mutasarrıflığına terfi' ettirildi. Buradan da Mart 1913'de, tesbît
edilemeyen bir sebeble, « ilerde münâsıb bir mahal'le ta'yin kılınmak üzere....» azledile­
rek ayrıldı. İki yıl kadar açıkda kalıp ma'zuliyet maaşı aldıkdan sonra, "Me'murîn-i Dâhiliye
(= İçişleri Bakanlığı Me'murları) Hakkındaki Kanûn-ı Muvakkat" hükümlerine göre, 14 Ma­
yıs 1915'den i'tibâren geçerli olmak üzere, 899 krş. maaşla emekliye sevkedildi. Anadili
olan Rumca'dan başka Türkçe ve Fransızca okuyup konuşduğu ve yazdığı sicillinde kayıd-
lıdır.

(17) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 55, 445. sf.


b) Mliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Nu. 42469
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 183

126
40 : EDMON POLİKAS 1865'de İstanbul'da doğdu. 1882'de Mülkiye'nin Yük­
FRANSUVA ROSİ TERZİYAN; sek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra Hâriciye'ye
Mek. Nu. 62 (18) girdi. Aynı yıl Hâriciye Nezâreti Tahrîrat Kalemi Hu-
lefâlığı'na; 1883'de Kosova Vilâyeti Tercemanlığı'na;
1886'da Tıbbiye Mektebi Fransızca Muallimliği'ne;
1887'de Batum Şehbenderliği Kançılar Vekilliği'ne;
1888'de aynı vazîfe'ye asaleten; 1889'da Poti Şeh­
bender {.= Konsolos) Vekilliği'ne getirildi. 1890'da
Hâriciye Mesleği'nden ayrılarak Muallimliğe geçdi.
Aynı yıl ta'yin edildiği Adana İ'dâdîsi Fransızca Mual-
limliği'nde beş yıl görevden sonra İstanbul'a geldi.
Mart 1896'da Mülkiye Mektebi Fransızca Muallimli­
ği'ne atandı. Bu görevde oniki yıl kalarak, Kasım
1908'de azledildi. "Tensîkaaf'a tâbi'tutuldu ve 1909'-
da emekliye sevkedildi. 1906'da "Ûlâ" rütbesi'nin 2.
Sınıfı'na yükselmişdi. Daha fazla bilgi için Rum
Patrikhanesine yazılan mektub'a cevap alınamadı.

41 : S Ü L E Y M A N V E H B İ ; Maârif Nazırlarından Münîf Paşa ile Sakız ilerige-


Mek. Nu. 108 (19) lenlerinden Hâşim Bey'in kızı Besîme Hanım'ın oğ­
ludur. 1864 (1280 R.)'de İstanbul'da doğdu. 1880'de
Galatasaray Sultânîsi'ni bitirdi. 1882'de Mülkiye'nin
Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra: Kasım
1883'de Galatasaray Sultanîsi Lisân-ı Türkî Muallim­
liği ve Maârif Nezâreti Tedkîk Encümenî Kâtibliği
ile Devlet hizmetine girdi. Bu Nezâret'de Teftîş vs
Muayene Encümenî, daha sonra da Meclis-i Kebîr-i
Maârif Başkâtibliklerine kadar yükseltildi. Bu sırada
şuur bozukluğundan hasta oldu. Bir müddet Bursa'-
da oturdu. 18 yıl tedavi görmesine rağmen kurtula­
madı. 1 Eylül 1919 (1 Eylül 1335)'da 1125 krş. maaş­
la son vazifesinden ma'lûlen emekliye sevkedildi.
12 Eylül 1921'de Şişli Fransız Hastahanesi'nde Hak­
kın rahmetine kavuşdu. Mezarı, Okmeydanı'ndaki
Kabristandadır. 19 Temmuz 1894'de Naciye Hanımla evlendi; çocuğu yokdu. "Ûlâ" rütbe­
sinin 1. Sınıfına yükselmişdi.

(18) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 71, 17. sf.


b) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; A. Çankaya; Ankara, 1954; l . C , 294. sf.; 2.C., 62. sf.
(19) Bak.; a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 24, 415. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 16536
c) .Son Asır Türk Şâirleri; ibn'ül-Emîn Mahmud Kemâl i n a l ; istanbul, 1942; 1974. - 1976. sf.
ç) Eserleri hakkındaki bilgi ve resim Sayın Seyfeddin Özege'den alındı.

127
Rahmetli İbn'ül-Emîn, Süleyman Vehbi hakkında şunları yazmakda ve şi'irle uğraştığı
için de Edebî şahsiyyetini şöyle belirtmektedir (19/c):
« Kısa boylu, büyük başlı, uzun yüzlü, esmer, terbiyeli bir zât idi. Ba'zı manzûmele-
riyle tnakaalelerini "Ah ü Enîn" adiyle 1888 (1304 R.)'de bastırmışdı. Bu Kitab'ın "Mukad-
dime'sinde diyor ki:

"Garaz ibrâzi hüner sanmayınız,


Ben desem de sakın buna kanmayınız....

İşbu Mecmuayı teşkîl eden manzûmât ve makaalelerimdeki mezâmîn (== Mazmunlar


= Kavramlar) ve efkâr 1= fikirler), usta bağçevanlann hüner ve tımarı sayesinde ve so­
balı camekânlar içinde, ya'ni cebr-i Tabîat ile yetişmiş kokusuz kıymetdâr çiçeklerden ziyâ­
de, Bahar Mevsimi'nin, Tabiatın yardımından başka el görmemiş küçük çiçeklerine benzeti-
lirse daha doğru olur zannederim. Eş'ârım {= Şi'irlerim) takdire mazhar olamaz ise de,
gönülleri hissiyât-ı âşıkaane ile müteessir gençlerin dudaklarını tehzîz edip (= titretip)
muhâtabları olacak sevgililerinin dahî bâdî-i telezzüz'ü (= lezzet alma sebebi) olsa kâfi­
dir "»

(Şi'irlerinden bir Örnek)


« T A H A S S Ü R

Acebâ şimdi kimi şâd eyler Kime eğlenceler îcâd eyler,


Ne yalanlar düzer îrâd eyler Beni nefretle mi ah yâd eyler;
Bana rağmen kime imdâd eyler Bu tahayyül beni berbâd eyler.

Kime sâkîlik eyler şimdi aceb O güzel zâlim-i mekkâre bu şeb,


Sine vü sâid'i açmışdır hep Kimedir bunca saadet yâ Reb;
Bana rağmen kime imdâd eyler Bu tahayyül beni berbâd eyler.

Takınıp şimdi takıştırmışdır Süsünü hoşça yakıştırmışdır,


İşveyi kibr'e karıştırmışdır Bir iki mey de çakıştırmışdır;
Bana rağmen kime imdâd eyler. Bu tahayyül beni berbâd eyler.

Çözerek şimdi o zülf-i zer'ini, Örterek nimce gül ruhlerini,


Hangi zânû'ye (*) koymuşdur ser'ini Hangi el silmede miişkin (**) terini;
Bana rağmen kime imdâd eyler. Bu tahayyül beni berbâd eyler.

Şimdi yatmış mıdır eyvah acebâ? Ediyor mu yine bin istiğna (= naz).
Kime mahremdir o kıymetli belâ; Kimedir yine o bin vâ'd ü vefa;
Bana rağmen kime imdâd eyler. Bu tahayyül beni berbâd eyler.

9 Teşrîn-i Evvel 1301 (22 Ekim 1885) »

(*) : Zânu = dil


(**) : Miişkin = m i : kokulu

128
BASILMIŞ ESERLERİ (18/ç)

XI — 41/37 (1): Hâşim Bey yahud Münasebetsiz İzdivaç


İstanbul, Matbaa-i A.K. Tozluyan; 1302 (1886); 45 sf.; 8°
41/38 (2): Âh ü Enîn (Ba'zı manzumeleri)
İstanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1304 (1888); 63 sf.; 8'
41/39 (3): Fransızca Mütâlaatım
İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1306 (1890); 27 sf.; 8°
41/40 (4): Nedime yâhud Düğün mü Matem mi?
İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1308 (1892); 23 sf.; 8°
41/41 (5): Peter Şilemil'in (Schlemihl) Sergüzeşt-i Garibi yâhud Gölgesini Satan
Adam (Adalbert de Chamisso'dan terceme)
İstanbul, Karabet M a t ; 1308 (1892); 104 sf.; 8°

Ö r i k a ğ a s i - zade Oltu eşrafından Örikağası-zâde Mehmed Sabit Bey'-


in
42 : H A S A N SIRRI; torunu; XIX. Asrın tanınmış şâirlerinden, Muta-
Mek. Nu. 158 (19) sarrıf Ahmed Nafiz Paşa ile aslen Çürüksu'lu Ha-
sîbe Hanım'ın oğlu; tanınmış yazarlarımızdan Rah­
metli Nâhid Sırrı Örik'in Babasıdır. 9 Ocak 1861
(27 K. Evvel 1276)'de İstanbul'da doğdu. İstanbul'da
ilk, Babasının me'mûren bulunduğu İzmir, Rusçuk
Rüşdiyeleri ile Sultan Bâyezîd Rüşdivesi'nde orta,
Erzurum İ'dâdîsi'nde lise öğrenimini tamamladı.
1882'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'nı "a'lâ (= i y i ) "
derecede bitirdi. Me'zuniyetini müteâkıb: Kasım
1882'de maâşsız olarak Hâriciye Nezâreti Tahrîrât-ı
Hâriciyye Kalemi Mülâzımlığı ile Devlet hizmetine
girdi. Bu arada 500 krş. maaşla ve ek görev olarak
Dârülmuallimîn ( = Erkek Öğretmen Okulu) Coğ­
rafya Muallimliğini de der-uhde etti. Ocak 1884'de
her iki görevden de ayrılarak, 800 krş. maaşla Yıl­
dız Sarayı (Mâbeyn-i Hümâyûn) Mütercimliği'ne ta'yin edildi. 1886'da buna ek olarak Dâ-
rülmuallimîndeki Coğrafya Muallimliği'ne tekrar başladı. Kasım 1886'da Saray'daki görevi­
nin maaşı 1500 krş.'a çıkarıldı. Mart 1887'de ek görevine 500 krş. maaşla İstanbul Mekteb-i
Hukûk'u Târih-i Umûmî Muallimliği de eklendi. Aynı yıl Mayıs'mda Saray'daki Mütercim­
lik görevi'nin maaşı 2000 kuruşa çıkarıldı. 1888'de Dârülmuallimîn Coğrafya Muallimliğin-

(19) Bak.: a) S i d l l - i Ahvâl Defteri; Nu. 47, 401. sf.


b) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; istanbul, 1933-1935; 1457. sf.
c) Türk Şâirleri; Sa'deddin Nüzhet Ergun; istanbul, 1944; 304. sf.
ç) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 17176
d) Türk Meşhurları Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; 356. sf.
e) Gümrük ve Tekei Bak. Zâtiş. Md. Sicil Dosya Nu. 1
f) Eserleri hakkında bilgi Sayın Seyfeddin Ozege'den alındı.

129
den ve Yıldız Sarayı'ndaki Mütercimlik görevinden ayrıldı. Hukuk Mektebi'ndeki Müder­
risliği bakî kalmak üzere, 1891'de 4000 krş. maaşla Maârif Nezâreti Mektubculuğu'na ve
Sicill-i Ahvâl (= Zâtisleri Şu'besi) Reîsliği'ne getirildi. 1893'de Darülfünun Hukuk Mekte­
bindeki dersine Hukûk-ı Düvel Müderrisliği de eklendi ki, Memleketimizde Devletler Hu-
hüsî Hukuku öğretimi ilk defa Hasan Sırrı ile başlamış oldu. Mayıs 1894'de Maârif Nezâ-
reti'ndeki görevine âid maaşı 6000, Ekim 1897'de de 10000 kuruşa yükseltildi. 1895'de Mek-
teb-i Hukuk Hey'et-i Muâillimîn Reîsliği'ne (Hukuk Fakültesi Profesörler Kurulu Başkanlı­
ğına) seçildi. Temmuz 1903'de Maârif Nezâreti'nden, aynı maaşla, Şûrây-ı Devlet Tanzi­
mat Dâiresi A'zâlığı'na; Şubat 1904'de 12000 krş. maaşla Rüsumat Emâneti Mektubculu­
ğu'na nakledildi. Mayıs 1907'de 11000 krş. maaşla Rüsumat Eminliği (= Gümrükler Gn.
Md.)'ne terfi' etti. Mayıs 1909'da "Rüsumat Eminliği" unvanının "Rüsumat Umûm Müdîrli-
ği"ne çevrilmesi üzerine, aynı maaşla Rüsumat Umûm Müdîrliği'ne atandı. Bu görevde on-
bir yıla yakın kaldıkdan sonra 3 Mayıs 1920'de kendi isteği üzerine emekliye ayrıldı. Emek­
li olarak oturmakda olduğu İstanbul'da 1933'de Hakkın rahmetine kavuşdu. "Bâlâ" rütbesi'-
nin 1. Sınıfına kadar yükselmiş; 2. rütbeden "Osmânî", 3. rütbeden "Mecîdî" nişanları ile
taltif kılınmışdı. İngilizce, Fransızca ve Arabca'ya çok kuvvetle vâkıf olduğu, Almanca'ya
âşinâ bulunduğu sicillinde kayıdlıdır. Shakespeare'in eserlerini Memleketimizde ilk defa
İngilizce'den Türkçe'ye çeviren kimsedir. Muhtelif Mecmua ve gazetelerde pek çok çeşit­
li ve ilmî esaslarda yazılmış makaaleleri vardır.

BASILMIŞ ESERLERİ (19/f)

XII — 42/42 (1): Venedik Taciri {Shakespeare'den teıceme)


istanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1301 (1885); 176 sf.; 8°
42/43 (2): Sehv-i Mudhik (-"= Yanlışlıklar Komedisi; Shakespeare'den)
İstanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1304 (1888); 119 sf.; 8°
42/44 (3): Muhtasar Osmanlı Coğrafyası (5 defa basıldı)
İstanbul, Karabet Mat.; 1309 (1893); 41 sf.; 8°
42/45 (4): Târih-i Umûmi (İ'dâdî Mektebleri için)
İstanbul, Karabet Mat.; 1309 (1893); 272 sf.; 8°
42/46 (5): Hukûk-ı Husûsiyye-i Düvel
İstanbul, Âlem Mat.; 1314 (1898); 186 sf.; 8°
42/47 (6): Hukûk-ı Düvel Nokta-i Nazarından Osmanlı - İtalya Muhaberesi
İstanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1330 (1914); 40 sf.; 8°

BEDROS 1862'de İstanbul'da doğdu. Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'n-


43 : K Ü R K Ç Ü H A R L I Y A N ; da lise öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım'dan
Mek. Nu. 163 (20) me'zuniyetini müteâkıb: Kısa bir müddet rüsumat
Emâneti'nde çalışdıkdan sonra Hâriciye Nezâreti Tahrîrât-ı Hâriciye Kalemi Kâtibliği'ne
ta'yin edildiğine dâir kayıddan başka, araştırmalarıma rağmen hakkında bilgi bulamadım.

(20) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; A.Çanksya; Ankara, 1954; 2.C.; 64. sf.

130
Rahmetli'yi yakından tanımış olan Ahmed Râsim de "Muharrir, şâir, Edîb" adlı kita­
bında şunları yazmaktadır (21/c):
« Ali Ferruh merhum'u, tâ Mekteb-i Mülkiyye'ye girdiği günden beri tanırım. Koca­
baş, açık alın, yüzü çilli, ablak çehreli, sarı-elâ veya hafif mavi gözleri zekây-ı fıtrî'sini fıl­
dır fıldır anlatır; latîfegû, meşy'i (= yürüyüşü) vakûrâne idi. Kendisinin:

Başımda dönmede âteş-nisâr (= ateş saçan) bir tokmak,


Bu böyle olmayacak, bu böyle olmayacak.
beyt'i, nevheves hafiyeleri hayli uğraştırmış idi. Abdülhalim Memduh, Ferruh Bey'in peyk'i
idi »
Rahmetli İ.A. Gövsa da şu mütâlâayı yürütmekdedir (21/g):
« Babası Reşad Paşa gibi, Abdülhamîd zamanının hür fikirli tanınan münevverlerin-
dendi. Nazım'ları, Abdülhak Hâmid'in zayıf bir taklidi'dir »
Rahmetli İbn'ül-Emîn de şunları kaydetmişdir (21/e):
«.... Gaayet zekî, Babası gibi mizaha mail ve pek serbest bir zât idi. Tuhaf şeyler söy­
ler, tuhaf şeyler yazardı.
Washington Sefiri iken, o vakit Maârif Nazırlığında bulunan merhum Zühdî Paşa'ya:
".... ve dahî ma'lûm-ı Nezâretpenâhîleri olduğu üzere..." mukaddime-i garibesi ile bir tahrî­
rat yazup, ' Mecmûat'ül-Zühdiyye" nâmındaki dînî eserinden Amerika KUtübhânelerine gön­
derilmesini taleb eylediği işitilmişdi....»
Daha ziyâde "hümorist" bir edâ taşıyan "manzûmeleri"ne bir örnek vermek ve bu su­
retle çok kısa da olsa "edebî şahsiyyeti"ni anlatmak amacıyle eserlerinden aldığım iki par­
çayı aşağıya dercediyorum:

"ŞAYAN" 'dan

«Mazi! Ey eden hâtırası kalbimi tenvir Viraneyi tâmîr


Hâl! Ey olan endîşeme bir zehr-i ecel-gîr Ettin beni tahkir
Müstakbel! Ey ebr-i siyeh, ey düde-i meçhul Tutmam seni mes'ûl
Tahlilin olur, olsa bile bâdi-i tesrîr Eyler seni tezkîr
Rehzen gibi çıktın önüme rehgüzerimde Ey hârik-i âde
Temhîd ile tehdîd ile kıldın beni ta'zîr Kıydın bana şerîr
Senden bu teessür, bu tazallüm yine senden Ey hazret-i rehzen
Senden geliyor beynime ateş gibi bin tîr Bin şiveli şimşir
Kimden edeyim kimlere bilmem ki tazallüm Bir bî-haber oldum
Bilmem ki nedir eyleyen asabıma te'sîr Enzârımı tahzîr
Bâzan bulurum kendime idrâkimi zâd Hâlık buna şâhid»

'LAKLAKİYYÂT-I EDEBİYYE" 'den

«Var idi karşımızda bir mâbed Melce'-i evliya ü beyt-i samed


Minber-i reşkbâri burc-i semâ Makber-i iftiharı dürc-i "Ziya"
Tarik-i sarh'ı bir sipihr-i celî Sârim-i nakşı zülfikâr-ı Ali
Perde-i bâb'ı hâil-i asam Nûr-ı mihrabı kıblegâh-ı enam
Bir de yüksek minaresi var idi Bakanın ıztırâbı artar idi.
O kadar sun'ı bi-menend idi ki O kadar yüksek ve bülend idi ki

132
Andırırdı Asây-ı "Mûsâ"yı Sandırırdı cilây-ı "Tûbâ' yi
Şerefe-i sadrine zuhâl kandil Gurfe-i kadrine mahal tenzil
Hergün ol manzara-i mukaddesi ben Seyr ederdim şafakda revzenden»

"Murassa' Mecîdî", "Murassa' Osmânî", îran Devleti tarafından 5. rütbeden "Şîr ü Hur-
şid", Fransa Devleti tarafından 4. rütbeden "Academie Française" ve 5. rütbeden "Legion
d'Honneur" nişanları ile taltif edilmişdi.

BASILMIŞ ESERLERİ (21 /h)

XIII — 44/48 (1): Laklakiyyâtri Edebiyye (Manzum)


İstanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1301 (1885); 3 6 + 1 sf.; 8°

44/49 (2): Devlet (Osmanlı Târihi, Manzum)


İstanbul, Karabet ve Kasbar Mat.; 1302 (1886); 6 7 + 1 sf.; 8°

44/50 (3): Mebâdî-i Hikmet-i Ahlâk (= Ahlâk Felsefesine Başlangıç)


İstanbul, Karabet ve Kasbar Mat.; 1303 (1887); 7 9 + 1 sf.; 8°

44/51 (4): Hoşenk (târihî trajedi)


İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1303 (1887); 160 sf.; 8°

44/52 (5): Şayan (Manzum)


İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1303 (1887); 5 1 + 1 sf.; 8°

44/53 (6): Üss'ül-Esâs (= Giriş = Medhal)


İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1304 (1888); 48 sf.; 8°

44/54 (7): Taklîb-i Elfaz yâhud Mebâdî-i İştikak (Formation des Mots)
İstanbul, Mihran Matbaası; 1304 (1888); 7 7 + 1 sf.; 8°

44/55 (8): Kerbelâ ( 1 . Kısım, Manzum)


Paris'de basılmışdır; 1305 (1889); 228 sf.; 8°

44/56 (9): Misbah'üs-Salâh-Veiâdet-i Peygamberi (= Hz. Muhammed'in Doğuşu)


Paris'de basıldı; 1305 (1889); 61 sf.; 8°

44/57 (10): Teşhîr-i Ebâtil (Bâtıl i'tikadların açıklanması)


İstanbul, Mihran Mat.; 1306 (1890); 48 sf.; 8"

-O-

133
1833 (1299 R.)

ME'ZUNLARI (*)

(*) Me'zun sayısı : 24


45 : A H M E D TEVFİK; Osman Nuri Efendi'nin oğludur. 1861 (1278 H.J'de
Mek. Nu. 35 (1) İstanbul'da doğdu. İstanbul Zeyrek Rüşdiyesi'nde
orta ve Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmında lise öğrenimini
tamamladı. 1883'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra, aynı yıl ta'yin
edildiği Ticâret Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliği'nde üç yıl kadar çalışıp idare
mesleğine geçdi. Sırasıyle: Temmuz 1887'de Boyâbad (Kastamonu Vilâyeti), Nisan 1888'de
Ayancık (= Estefan - Kastamonu Vilâyeti), Kasım 1899'da Safranbolu, Ekim 1904'de İmâ-
diye (Van), Mart 1908'de Revandiz (Musul), aynı yıl Kasım'ında Hoy, Ağustos 1909'da Ka-
tif (Basra) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu son vazifesinde iken 14 Ekim 1912'de
Hakkın rahmetine kavuşdu. Fatma Hanımla evli olup Hatice Behiye adlı bir kız ve Abdül-
vâhid adında bir erkek evlâd babası idi. Fransızca okuyup yazdığı ve konuşduğu sicillinde
kayıdlıdır.

46 : S E Y Y İ D A L İ ; Abdülhamîd Efendi ile Âdile Hanım'ın oğludur. 1859


Mek. Nu. 37 (2) (1276 H.)'da Yanya Vilâyeti'ne bağlı Leskovik Kazası
Radani Köyü'nde doğdu. Leskovik'de ilk, Yanya Rüş-
diye'sinde orta ve Mahrec-i Aklâm'da lise öğrenimi­
ni tamamladı. 1883'de Mülkiye'nin Yüksek Kıs­
mı'ndan me'zun oldukdan sonra idare mesleğini seç-
di. 3. Sınıf Kaymakam olarak Volçetrin (Selanik Vi­
lâyeti), Tikveş (Selanik Vilâyeti), 1886'da Doyran
(Selanik) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Fi'lî
askerlik görevini yapmak üzere İstanbul'a geldi. Bu
Kitab'ın 1. Cild'inde (*) tafsîlen anlattığımız gibi,
1839'da "Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Me'zunları"nın
da askerlikden muaf tutulması hakkındaki Şûrây-ı
Devlet karârı "İrâde-i Hazret-i Pâdişâhî'ye iktiran"
ettiği cihetle askere alınmayarak Doyran Kazâsı'nda-
ki Kaymakamlığı'na döndü. Bu arada İstanbul'da
Sünbüle Hanım'la evlendi. Doyran'da iken 2. Sınıf Kaymakamlığa terfi' ederek Cumâ-i Bâ­
lâ Kaymakamlığı'na gönderildi. 1899'da 1. Sınıf Kaymakamlığa terfi' etti. Aynı yıl Laros
(Yanya Vilâyeti), 1901'de Kırcaali (Edirne Vilâyeti), 1905'de Ahiçelebi (Edirne) Kazaları
Kaymakamlıklarına nakledildi. 1906'da rahatsızlanarak tedavi için İstanbul'a geldi. İki yıl
kadar açık maaşı aldıkdan sonra, Eylül 1908'de terfian İzmit Sancağı Mutasarrıflığına
ta'yin edildi. Temmuz 1910'da azledildi. Eylül 1910'da da kendi isteği ile emekli oldu. Emek­
li olarak oturmakda bulunduğu İstanbul'da, Teşvikiye - Muradiye Mahallesi Dergâh Sokağın­
daki evinde 26 Temmuz 1917 (26 Temmuz 1333)'de "beyin kanaması" sebebiyle

(1) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 641. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 235
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 10/641
(2) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; A. Çankaya; Ankara, 1954; 2.C., 69. sf.
b) Talebimiz üzerine kızı Sayın Bn. Bahriye Akozan'ın gönderdiği ve Arşivimizde saklı 23 Mart 1967
günlü mektup.
(*) Bak.: Bu Kitab'ın 1. Cildi'nin 169. sayfasına.

137
Hakkın rahmetine kavuşdu. Beşiktaş'da Yahya Efendi Dergâhı Mezarlığı'na defnolundu.
Sünbüle Hanım'dan dört evlâdı olmuş ise de hâlen (1969) bir kızı hayattadır. Fransızca'ya
vâkıf olduğu sicillinde kayıdlıdır.

47 : MEHMED HİKMET; Mekteb-i Mülkiyye Müdîrliği de yaptığı cihetle (*)


Mek. Nu. 39 Hâl Tercemesi için 2. Cild'in "Müdîrler Kısmı"na
bakınız.

Lostar-zâde Liva Muhasebe Müdîrlerinden Mehmed Râşid Bey


48 : EMİN RÂŞİD; ile Hanife Hanım'ın oğludur. 1859 (1276 HJ'da Ho­
Mek. Nu.40 (3) pa'da doğdu. Hopa Sıbyan Mektebi nde ilk, Beyazıd
Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise
öğrenimini tamamladı. 1883'de Yüksek Kısım'dan
me'zun olduktan sonra idare mesleği'ni seçdi. Sıra-
siyle: 13 Aralık 1884'de Elmalı, 13 Eylül 1889'da Çer­
keş, 22 Mart 1890'da İskeçe (Edirne), 21 Kasım
1893'de Tavas, 1 Şubat 1900'de Duma, 20 Nisan
1901'de Avlonya (Yanya), 8 Haziran 1904'de Söğüt,
5 Ocak 1906'da Merzifon, 30 Mart 1907'de Kalimnos
(Sakız) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Muta­
sarrıflığa terfi' ederek 13 Ağustos 1909'da Havran,
aynı yıl 22 Kasım'ında Lazkiye Sancakları Mutasar­
rıflıklarına atandı. 20 Ocak 1913'de bu son vazife­
sinden azledilerek ayrıldı. İki yıla yakın açık maaşı
aldıkdan sonra, 18 Mayıs 1915'de emekliye sevke-
dildi. Emekli olarak oturmakda olduğu istanbul'da 7 Ağustos 1923 (7 Ağustos 1339)'de
Hakkın rahmetine kavuşdu. Safiye Hanım'la evli olup (Rahmetli Büyükelçilerden ve Mül­
kiye 1912 Mezunlarından) Basri (Lostar), Şevket (Lostar) adlarında iki erkek; Vasfiye,
Meliha, Nezihe adlarında üç kız evlâd babası idi. Az Fransızca ve Arabca bildiği sicillinde
kayıdlıdır.

49 : ÖMER FAİK; 1862'de İstanbul'da doğdu. 1883'de Mülkiye'nin Yük­


Mek. Nu. 46 (4) sek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra, aynı yıl Şû-
rây-ı Devlet Dâhiliye Dâiresi Mülâzımlığı ile Devlet
hizmetine girdi. 1890'da aynı yer 1. Sınıf Mülâzımlığı'na; 1893'de yine aynı yer 2. Sınıf
Muâvinliği'ne (= üye yardımcılığına); 1898'de Mülkiye Dâiresi Muâvinliği'ne; 1899'da ay-

(*) Bak.: Yeri Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 837. sf.


<3) Bak. a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 237. sf. ve Zeyl Defter; Nu. 80, 483. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 4189-4264
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 478
ç) Talebimiz üzerine oğlu Sayın Şevket Lostar'ın gönderdiği ve Arşivimizde saklı 20.6.1967 günlü
mektup.
<4) Bak. a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 45, 243. sf.
b) Salnâme-i Umûmi; 1314; 178. sf.

138
M yer 1. Sınıf Muâvinliği'ne; 1908'de Maârif ve Nâfia Dâiresi 1. Sınıf Muâvinliği'ne; 1909'-
da Tanzimat Dâiresi 1. Muâvinliği'ne getirildi. Hakkında başka bilgi bulunamadı. "Mütema­
yiz" rütbesine terfi' etmiş; 1890'da 4. rütbeden "Mecîdî" nişanı ile taltîf kılınmışdı.

50 • M U S T A F A K E N ' A N ; 1863'de İstanbul'da doğdu. Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'-


Mek. Nu. 54 (5) "da lise öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım'dan
me'zuniyetini müteâkıb: İdare mesleğine geçerek
Mutasarrıflığa kadar yükseldiğine dâir kayıddan başka, araştırmalarıma rağmen hakkında
bilgi bulamadım.

51 : A H M E D RÜŞDÎ; Zabtiye Nezâreti Başhekimlerinden Dr. Miralay


Mek. Nu. 60 (6) (= Albay) Mahmud Bey'in oğludur. 1858 (1275 H.)'-
de İstanbul'da doğdu. Sıbyan Mektebi'nde okuduk-
dan sonra Galatasaray Sultânîsi'ni bitirdi. 1883'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun
oldukdan sonra aynı yıl ta'yin edildiği Orman ve Maâdin Nezâreti Terceme-i Fünûn Kale­
mi Kâtibliği'nde bir süre bulunup İdare Mesleği'ne geçdi. 1887'de Karesi Sancağı, 1888'de
Hüdâvendigâr (= Bursa) Vilâyeti Maiyyet Me'murluklarında, yeni ihdas edilen kaymakam­
lık stajını tamamlayarak: 1890'da Boyâbâd, 1891'de Biga, 1892'de Vodina, 1897'de Ahtopolu
(Edirne), 1898'de Cumâ-i Bâlâ (Selanik), 1900'de Uşak (Kütahya Sancağı), 1902'de Ce-
mâin (Beyrut), 1903'de Palanga, 1904'de Mitroviçe, 1905'de Yakova Kazaları Kaymakam­
lıklarına gönderildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

52 : ALİ RIZÂ; 1860'da İstanbul'da doğdu. 1883'de Mülkiye'nin Yük-


Mek. Nu. 61 (7) sek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra idare mes-
leği'ni seçdi. 1884'de gönderildiği Manastır Vilâyeti
Maiyyet Me'murluğu'nda kaymakamlık stajını ikmal
ederek 3. Sınıf Kaymakamlığa terfi' ettirildi. Sıra-
sıyle: Aynı Vilâyetin Iskrapar, Gostençka, Premedi,
Margılıç, Meçova, İskeçe Kazaları Kaymakamlıkları­
na atandı. Son vazifesinde iken "verem"e yakalana­
rak İstanbul'a geldi. Nisan 1903'de Hakkın rahmeti­
ne kavuşdu. Sütlüce'de Bademli Dergâhı civarında
ve Karaağaç yakınında Aile Mezarlığı'na defnolun-
du. Mezar Taşı'ndaki Kitâbe'ye:
«İki ihlâs ile Târih'i düşdü,
Bu dem'de buldu, Mevlâsın Rızâ Bey!..
1321 H. (1903) »
Târih'i düşürüldü.
Rahmetli ibn'ül-Emîn, edebî kişiliği hakkında şunları yazmaktadır (7/a):

(5) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; A. Çankaya; Ankara, 1954; 2.C., 70. sf.
(6) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 77, 27. sf.
(7) Bak.: a) Son Asır Türk Şâirleri; İbn'ül-Emîn M. Kemâl i n a l ; istanbul, 1942; 1496 1498. sf.
b) Hazîne-i Fünûn; Haftalık Dergi; 25 Nisan/11 Mayıs/16 Mayıs/19 Ağustos 1312 (!«»*); 1., 3.,
4., 5., 19. Sayılar; 195., 36., 58., 284.-285. sayfalar.

139
« Şi'irleri sofiyane (*) olmasından dolayı "Şâiri İlâhî Neva" adiyle anılırdı. Sinarr
Paşa tarzındaki mensur tedarru'u [- yakarışları) nesirde de kudret sahibi olduğunu gös­
teriyor. Arabca ile Niyâzî-i Mısrî'nin üç "gazel'inin şerhi olan Türkçe unvanlı küçük kitap­
ları ve "Dîvânı" Bursalı Tâhir Bey merhum'da idi "
Şi'irlerinden örnek vermeye geçmeden, ölümünden 7 yıl önce, "edebî değeri" ni be­
lirten ve "Hazîne-i Fünûn" Dergisi sahibi Andelib Bey'e yazdığı bir mektubu ve buna ilişik,
bir arkadaşı ile müştereken yazdığı, bir şi'irini yayınlamayı uygun gördüm (7/b-3., 4. sa­
yı):
«Eb'ül-fezâil Andelib Beyefendiye;
Ma'rûz-ı bendegânemdir;
Meşher-i maâlî ıtlâkına sezâvâr olan "Hazîne-i Fünûn"unuz, erbâb-ı kemâlin âsâr-s
bergüzidesiyle müveşşah olduğu hâlde, şâiriyyet nokta-i nazarından asla kıymeti olmıyan
âsâr-ı kemterânemin dahî arasıra neşr'ine himmet buyurulduğu manzûr-i dîde-i mubâhât
olmaktadır.
Mahzâ teşvik-i tenezzülkârâneden ibaret bulunan işbu ulüvv-i cenâb-ı maârif - perverî-
lerine karşı ne yolda arz-ı teşekkür edeceğimi bilemem.
İşte bu teşvîk-i vâlâları, müteallikaat-ı bendegânemden Nezzâreddin Bey bendelerine
dahî sirayet ederek onu da inşâd-ı nazm'a sevkeyledi.
Usül-i nazm'ı taallüm sevdâsıyle bu sabah yanıma gelerek nevhevesâne ibrâmâtı ara­
sında irticalen:
Yâdigârımdır sana, ey gonca fem!..
mısra'ını inşâd ile ikincisini düşünmiye başladı; bendeniz de mahzâ teşvik için:
Gözlerimden döktüğüm eşk-i elem!..
mtsra'ıyle beyt'i ikmâl ederek "haydi müştereken bir manzume yapalım" dedim. Devam
ettik; nusha-teyni, matviyyen mütekaddim, mesnevî'cik vücûda geldi; değersizliği ile be-
»âber tezyîd-i şevk ü gayretine medar olmak için neşrini arzu ettim.
Mübtediyân-ı şi'ir ü edeb'i teşvîk'a masruf olan himemât-ı mütevâliyeleri, bu nevhe-
ves'den dahî diriğ buyrulmayacağından emîn olduğum içün takdimine cür'etyâb oldum.
Manzumeye bir isim vermek lâzım ise, onu, emr-i tashîhiyle beraber, uhde-i mürüv­
vetlerine tefviz ederim. Herhalde irâde efendimizindir.
8 Ağustos 1312/Perşembe
— Sultan Selimde —
Premedi Kazası Kaymakamı
Ali Rızâ
Manzûme-i Mezkûre
N (ezzâreddin) — Yâdigârımdır sana, ey gonca fem!
R (ızâ) — Gözlerimden döktüğüm eşk-i elem.
N — Döktüğüm seylâb-ı aşkım nerdedir?
R — Hâk-ı pây-i akdesinde, yerdedir!
N — Ağlamakdan oldu çeşmânım alil,
R — Hâlime insaf ede Rabb-ı Celil.
N — Merhametden yok mudur sende eser;

(*) Sofî: İslâm Dîni'nde Tasavvuf ile ilgili ve O n a mensub olan kimsedir.

140
R — Yoksa hâlimden mi kaldın bihaber?
N — Gözlerimden hâlimi isbât eder,
R — Hâk'e rizan ettiğim hûn-i ciğer.
N — Yandı cismim Allah Allah ey güzel!
R — Olmadı gönlümce hâsıl bir emel.
N — Leblerinden sâdır olmaz bir sühan,
R — Yok mudur tâb-ı cevab ey dilşiken!
N — İntizârım oldu hadden pek füzûn,
R — Tâ beçend olsun gönül zar ü zebûn.
N — İnkisâr-ı hatırım çokdur sana,
R — İğbirarım sanma kim yokdur sana.
N — Merhamet eyle bana ey nazenin!
R — Bir zaman olsun gönül gamdan emin.
N — Vechini görmez mi bir kimse senin,
< R — Sevb-i istiğnada gizlenmiş tenin.
N — Göster Allah aşkına dîdârını,
R — Yakma ruhum, âşık-ı gamhâr'ını.
N — Gözlerimden kanlı yaşlar akmada,
R — Sözlerim Dünya'ya âteş çakmada.
N — Dilberim! dilberliğin Sübbûhusun,
R — Rûh'sun! gülzâr-ı hüsn'ün ruhusun.
N — Leblerinden selsebîl-i cân akar.
R — Bir nazarla gözlerin canlar yakar.
N — Çeşmime târ oldu aşkından Cihan,
R — Lâlezâr-ı ömrüme erdi hazân.
N — Sevdiğim! zülfün nigâr-ı aşk'dır,
R — Âteşin gönlüm mezâr-ı aşk'dır.
N — Hasretin etmiş beni mihnet-güzin,
R — Gözlerim, gönlüm hazin, eskim hazin.
N — Yandı zeyni merhamet kıl himmet et,
R — Gel "Rızâ" yi şâdkâm-ı vuslat et »

[Şi'irlerinden örnekler (7/6-19. sayı, 284.-285. ve 5. sayı, 58. sf. lar)]


«Aşk'dır miftâh-ı esrâr-ı Huda, Cafer'in cifr-i nikaab'ı aşk'dır,
Aşk'dır fettâh-ı sırr-ı "Lâ Fetâ". Kâzım'ın kalb-i kebâb-ı aşk'dır.
Aşk'dır şehinşeh-i rûz-ı ceza, Aşk'dır Hilm-i Ali Mûsa'r-Rızâ.
Aşk'dır nûr-ı Muhammed Mustafâ. Aşk'dır takvây-i Sultânü't-Tekî,
Bahr-i dil'de nahdâ'mız aşk'dır, Aşk'dır unvân-ı hâkaanü'n-Nakî,
Şebrûz-ı bedrüddücâmız aşk'dır. Aşk'dır şeh-i Askerî el-müttaki,
Mübtedâ'mız, müntehâ'mız aşk'dır, Aşk'dır şol Mehdî-i sâhib-livâ.
Aşk'dır bahreyn-i feyz'a mültekaa. Aşk'dır misbâh-ı şehrâh-ı Rüsûl,
Aşk'dır elhak sırâtü'l-müstakim, Aşk'dır herhalde hâdi'es-sübül.
Aşk'dır Hakkâk-i Cennâtü'n - naîm. Aşk'dır fermanrevây-ı akl-ı kül,
Aşk'dır Allâhü Rahmânürrahîm, Aşk'dır helâl-i kayd-ı mâsivâ.
Aşk'dır kalb ehline nur'ül-hüdâ. Nûr-ı feyyâz-ı şeriat aşk'dır,
Bây-i Bismillah şevk'ullahdır, Bedr-i mehtâb-ı tarikat aşk'dır.
Nokta-i bâ sırr-ı şevk'ullahdır; Sırr-ı sevdây-ı hakikat aşk'dır,
Feyz-i akdes feyz-i zevk'ullahdır. Aşk'dır rûh-ı gürûh-ı enbiyâ.
Allah Allah aşk'dır şems'üd-duhâ, Sebçırağ-ı dîn ü devlet aşk'dır,
Aşk'dır sermâye-i temkinimiz, Ehl-i vecd'e izz ü şevket aşk'dır.
Aşk'dır meş'al-fürûz-ı dînimiz. Rûh-ı revhâniye rahmet aşk'dır,
Aşk'dır esrarımız telkinimiz. Aşk'dır ilhâm-ı cümle evliya.
Aşk'dır pir ü imâm ü muktedâ, Aşk'a uyduk, aşk'dır sultânımız,
Aşk'dır Hızr içtiği mâ'ül-hayât. Aşk'a uyduk, aşk'dır cananımız.
Aşk'dır süret-nümây-ı kâinat, Aşk'a uyduk, aşk'dır îmânımız,
Aşk'dır nâcî vü müncî vü necat. Aşk'dır kandîl-i şehrâh-ı fena.
Aşk'dır herhalde feyz-i bekaa, Âşık'ın arz ü semâsı aşk'dır.
Sıdk-ı Sıddîk-ı muazzam aşk'dır. Âşık'ın sahn-ı safâsı aşk'dır,
Ferk-ı Fârûk-ı mükerrem aşk'dır, Âşık'ın efdal-ı gıdası aşk'dır,
Nûr-ı Zinnûreyn-i efham aşk'dır. Aşk'dır âşıkdaki feyz-i bekaa.
Aşk'dır sırr-ı Aliyy'ül-murtazâ,
Aşk'dır zehri Hasan tîğ-i Hüseyin.
Aşk'dır hûnâbe-i Bedr ü Huneyn,
Ey "Rızâ"! Hakkaa eser-i badeyim,
Aşk'dır mi'yâr-ı feyz-i fazîleteyn.
Hükm-i aşka her zaman amadeyim.
Aşk'dır eşk-i âl-i Zeyn'ül-Abâ,
Kayd-ı Âlemden hele azadeyim,
Baku'm ilm-i kitâb-ı aşk'dır.
Aşk'dır gönlümdeki nûr ü ziya.»

« NA'T-I ŞERİF
Cemâlin cânâ her yüzden ayandır, yâ Resûlallah!
Velî her zerrede sırrın nihândır, yâ Resûlallah!
Cihân'a feyz-i lutfun râygândır, yâ Resûlallah!
Özün, fi'Iin, sözün hep dilsitandır, yâ Resûlallah!
Kemâlin bâis-i kevn ü mekândır, yâ Resûlallah.

Serîr-i "lîmaallah" üzre şâh-ı bî-müdânîsin,


Aceb Sen mâlik-i füshat-serây-ı lâ-mekânî'sin,
Sana Allah demem Sen Mevlây-ı Sânî'sin,
Tütuk-berdâr-ı Hak, keşşâf-ı Sırr-ı "Len-terânî" 'sin
Mekaal-i "Men reâni" bir nişandır, yâ Resûlallah!

**
Makaam-ı akdesin'dir tahtgâh-ı mülk-i "Ev-ednâ",
Müyesser olmamışdır gayr'e keşf-i râz-ı "Mâevhâ",
Tamâm-ı fakr ile cânlardaki cânânesin Hakkaa,
Nigîn-i şevketin ferman revây-ı mülk-i istiğna
Dem'in berceste-i lâhûtiyândır, yâ Resûlallah!...

142
Kesilmez bâb-ı lutfûnden ümidi ehl-i îmânın,
Çekilmez feyz-ı cûdundan dâhil-i hân-ı ihsanın,
Açılmaz bâb-ı kahrı Hazret-i Mennân-ı zî-şânın,
Kapanmaz bâb-ı lütfü sen gibi bir şanlı Sultânın,
Vedâd'ın huccet-i tahlîs-i cân'dır yâ Resulallah!

**
Sana mülk ü melek mebhût, hayranı âlem-i nâsüt,
Sana fülk ü felek fertût handân-ı âlem-i lâhût,
Senin fazi ü kemâlin mebhasi bir emr'dir meskût,
"Rızâ" 'nın kalbi olmuşdur sana en şanlı bir tâbut;
Bu devletle metâf-ı kudsiyân'dır yâ Resulallah»

53 : M E H M E D A Z M İ VEZÎRÎ; Mutasarrıflardan Yanya'lı Hayreddin Paşa'nın oğlu-


Mek. Nu. 63 (8) dur. 8/a ve 8/c) deki kaynaklara göre 1862 (1278
H.)'de, (8/ç)'deki kaynağa göre de 1864'de Yanya'-
ya bağlı Lebhüve Kasabası'nda doğdu. Bir süre Ergi­
ri Rüşdiyesi'nde ve iki yıl da Mahrec-i Aklâm'da öğ­
renim gördükden sonra, Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâ-
ne'nin açılması üzerine, yaşı 16 olması ve o zaman
yürürlükde olan "Mekteb-i Mülkiyye-i Şânâne Nizam-
nâme-i Esasisi (Ana Tüzüğü)" ne göre, söz konusu
Mektebe "18 yaşından aşağı öğrenici kabul edil­
mez" âmir hükmüne rağmen 2. Abdülhamid'in "İrâ­
desi" ile Mülkiye'nin I'dâdî Kısmı'na girdi (8/ç).
Beş yıl öğrenimden sonra 1883'de "Pekiyi (= Aliy-
yüla'lâ)" derecede ve Sınıfının birincisi olarak Yük­
sek Kısmı bitirdi. Ekim 1883'de Dîvân-ı Muhasebat
(= Sayıştay) Mülâzımlığı'na ta'yin edildi. Mayıs
1884'de, Hocası ve Müdîri Abdürrahman Şeref Efendi'nin isteği ile Mülkiye Mektebi Tâ-
rih-i Umûmî ve Siyâsî Müderrisi Mizancı Murad Bey'in Muavinliği (= Doçentliği)'ne nak­
ledildi. Aynı yıl Haziranında ek görev olarak Orman ve Maâdin Nezâreti Terceme-i Fünûn
Kalemi Kâtibliği'ni de deruhde eyledi. Bunlara da ek olarak, Ocak 1897'de Dârülmuallimîn-i
Âliye (= Yüksek Öğretmen Okulu), Eylül 1900'de Mercan İ'dâdîsi Târih Muallimlikleri'nde
görevlendirildi. 1903'de Maârif Nezâreti Encümen-i Teftiş ve Muayene A'zâlığı'na yükseltil­
di. 1905'de Selanik Hukuk Mektebi Müdîrliği'ne gönderildi. Bu görevde iken, 2. Meşrûti-

(8) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 158., 131. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. .28967-29633
c) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil, Dosya Nu. 328-C
ç) Elli Yıl (Yazarları); Hakkı Târik Us; istanbul, 1943; 59. sf.
d) "Peyâm, Haftalık Gazete"; 2. K. Sânî 1329 (1913); Nu. 6; 6. sf.; "Ömrüm" Ali Kemâl'in hâtıra­
l a r ı ; tefrika.

143
yet'in i'lânından sonra, idare mesleği'ne geçdi. Kasım 1908'de Berat, Nisan 1910'da Serfiçe,
Haziran 1911'de Kırkkilise (= Kırklareli) Sancakları Mutasarrıflıklarına atandı. Bu vazife­
sinden, Kırklareli'nin Balkan Harbi'nde Bulgarlar tarafından işgaali üzerine 25 Temmuz
1913'de ayrılıp İstanbul'a geldi. İki yıla yakın açık maaşı aldıkdan sonra "Mülkiye Me'mur-
ları Tekaaüd Kanunu'nun 13. ve Me'murîn-i Dâhiliye Hakkındaki 18 Nisan 1331 Tarihli Me-
vadd-ı Muvakkate-i Kanuniye" gereğince 14 Mayıs 1915 (1 Mayıs 1331)'de 1602 krş. maaş­
la emekliye sevkedildi.
16 Aralık 1922'de Memleketi olan Yunanistan-Avlonya'ya gitti. Burada üç yıl kaldıkdan
sonra 17 Aralık 1925'de İstanbul'a döndü. «.... Âmâl-i Milliye'ye muhalefeti ve tekaaüd
maaşına mâni' bir hâli bulunmadığı » İstanbul Polis Müdîriyeti'nin 26 Nisan 1926 gün ve
1. Şu'be 2362 sayılı yazısından "bittahkîk" anlaşılması üzerine yeniden emekli maaşı bağ­
landı. 1937'de tekrar Arnavutluk'a döndü. 1943-1944 yıllarında Amavutluk'un Berat Kasaba-
sı'nda oturmakda idi. Ne zaman vefat ettiğine dâir bilgi bulunamadı. Rumca ve Arnavut­
ça'ya kuvvetle vâkıf olduğu, Fransızca'ya âşinâ bulunduğu sicillinde kayıdlıdır (8/c).

Rahmetli Ali Kemâl, Azmî Bey hakkında şunları yazmışdı (8/d):


« Murad Bey'in Muavini Azmî Bey müstaid bir muallim idi. Fakat, Murad Bey gibi
talâkat-ı beyâna mâlik değildi. Ezberden okur gibi ders takrir eylerdi. Güzide bir zât idi »
Rahmetli Hakkı Târik Us da şunları kaydetmişdir (8/ç):
«.... (Mekteb-i Mülkiyye'nin) genç (öğrenicisi) Azmî'nin hafızası şaşılacak bir kuv-
vetde idi. Bunu o zemânın Maârif Nâzın (sonradan Başvekil unvânıyle Sadrâzam) olan Ah-
med Vefik Paşa'ya da duyurdukları için, Nazır (Azmî Bey'in bir yıldır öğrenimde bulundu­
ğu) Mahrec-i Aklâm'ın 2. Sınıfı'na apansız gelerek o sınıfı imtihandan geçirdi. Yanında
(sonradan Mülkiye Müdîri olan ve o sırada Mahrec-i Aklâm'ın Târih Muallimi bulunan)
Abdürrahman Şeref Efendi de vardı. Azmî'yi, tahta başına kaldırdılar. Abdürrahman Şeref
Efendi Kitabından bir cümle yazdırdı. Azmi'ye:
— Bunu sil, aynen yaz; emrini verdiler. Azmî sildi; sildiğini de olduğu gibi yazdı. Ah-
med Vefik Paşa:
— Ben bu dolmayı yutmam.... diyerek kitabı kendisi aldı; orta yerinden bir cümle da­
ha yazdırdı. Azmî, onu da sildi ve tıbkısını yazdı. Sonra Türkçe'den Fransızca'ya çevrilecek
kolay bir cümle verdiler; terceme de yapılmışdı.
Ahmed Vefik Paşa Azmî'yi yanına çağırdı ve cebinden iki tarafı camlı gümüş bir saat
çıkararak, okşayıcı bir kaç sözle saati Azmi'ye verdi.
— Bak oğlum, Nazırınız züğürtdür; sana pahalı bir hediye veremez. Al bu saati; bunun
maddî kıymeti yoktur;fakat ma'nevî kıymeti büyükdür, dedi Azmî'yi bu azm'i ile Mek-
teb'in (Mülkiye'nin) Târih Müderrisi olan Mizancı Murad Bey, yerine vekil yaptı. Târih üze­
rinde birkaç mekteb kitabı çıkarmasına vesile olan bu vazifesi (öğretim görevi) 1907'ye
kadar devam etti. O yıl, üzerindeki Maârif Meclis-i A'zâlığı bakî kalmak üzere, Selânik'de
yeni açılan Hukuk Mektebine Müdîr oldu.
Mehmed Azmî Veziri, Murad Bey'in yalnız Mülkiye'deki Târih dersinde halefi olmakla
kalmamış; "Mîzan Gazetesi "nin "Cümle-i Siyâsiyye "lerini yazmakda da O'na yardımcılık
etmişdir »

144
54 : OSMAN ÂSİM; Hacı Mustafa Efendi'nin oğludur. 1861 (1278 H.J'de
Mek. Nu. 64 {9) İstanbul'da doğdu. Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan
me'zun oldukdan sonra Nâfia Nezâreti Muhasebe
Kalemi Me'murluğu ile Devlet hizmeti'ne girdi. 1884'de aynı yer 2. Kâtibliği'ne; 1896'da 1.
Kâtbliği'ne; 1902'de Mümeyyiz Muâvinliği'ne; 1904'de 2. Mümeyyizliğe; 1906'da Başvezne-
dar Muâvinliği'ne; 1909'da Başveznedarlığa yükseldi. Bu görevde iken 29 Ağustos 1922'de
İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu.

55 : MEHMED CELÂLEDDİN; 2. Meşrûtiyet'in Hânından sonra Mekteb-i Mülkiyye


Mek. Nu. 65 Müdîrliği de yaptığı cihetle hâl tercemesi için (*)
2. Cild'in "Müdîrler Kısmı"na bakınız.

Müderris (Prof.) Büyük din âlimlerinden ve Evkaf Nezâreti Müfettiş-


56 : S A İ D GELENBEVÎOĞLU; 'erinden Gelenbevî Mahmud Azîz Efendi ile Emsal
Mek. Nu. 68 (10) Zehra Hanım'ın oğludur. 1864 (1280 R.J'de İstan­
bul'da doğdu. Mirgûn 0= Emirgân) Rüşdiyesi'nde
ilk ve orta, Mülkiye'nin i'dâdî Kısmı'nda lise öğ­
renimini tamamladı. 1883'de Yüksek Kısmı bitirdik-
den sonra: Ocak 1884'de 500 krş. maaşla Şûrây-ı
Devlet Dâhiliye Dâiresi Kâtibliği'ne; Aralık 1885'de
1000 krş. maaşla Ticâret Nezâreti Terceme-i Fünûn
Kalemi Kâtibliği'ne; bu Dâire'nin lağvedilmesi üze­
rine Temmuz 1887'de 800 krş. maaşla Cem'iyyet-i
Rüsûmiyye Kalemi Müsevvidliği'ne (= Raportörlii-
ğü'ne) getirildi. Bu vazifeden öğretim mesleğine ge­
çerek Ekim 1888'de 2000 krş. maaşla Hüdâvendigâr
(= Bursa) İ'dâdîsi Müdîrliği'ne ve 400 krş. ek maaş­
la aynı İ'dâdî Hikmet-i Tabîiyye (== Fizik), İlm-i
Hey'et (.== Astronomi), İlm-i Servet (= Genel Eko­
nomi) Muallimliklerine; Ağustos 1892'de 2500 krş.
maaşla hürriyet mücâdelesi için Avrupa'ya kaçan ve Meşrutiyet'de Meclis-i
Meb'usan Reîsi olan, Ahmed Rızâ'nın yerine aynı Vilâyet Maârif Müdîrliğine ve
ek görev olarak da 400 krş. maaşla Bursa İ'dâdîsi Fransızca Muallimliği'ne; Temmuz

( 9) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 12, 233. sf.


b) Bayındırlık Bakanlığı Sicil Arşivi Dosya Nu. 1481
( *) Bak.: Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 831. sf.
(10) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 16, 175.-176. sf.
b) Yakın Târihimiz; Haftalık Dergi; l . C , 6. sayı; 180. sf. "Rauf Orbay'ın Hâtıraları"
c) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 16807
ç) Akşam Gazetesi; 16.12.1937; 11. sf.
d) Maârif Vekâleti Sicil Arşivi Dosya Nu. 2088
e) "Uyanış" Servet-i Fünûn; 16 1. Kânun 1937; Nu. 2156/471-
f) Talebimiz üzerine oğlu Sayın ismail Gelenbevîoğlu'nun gönderdiği ve Arşivimizde saklı 28.7.1966
günlü mektup.

145
1893'de 3000 krş. maaşla Edirne Vilâyeti Maârif Müdîrliği'ne; Ekim 1894'de 5000 krş. maaş­
la İstanbul Hamîdîye Yüksek Ticâret Mektebi Müdîrliği'ne ve ek görev olarak da aynı yıl
Ticâret Târihi, 1895'de Hesâb-ı Ticarî, 1896'da İlm-i Servet, 1897'de Coğrafya-i Ticarî Müder­
risliklerine ve aynı yıl yine ek görev olarak Vefa İ'dâdîsi Hikmet (= Fizik) Muallimliği'ne
getirildi. 1901'de Darülfünun (= Üniversite) Fen Şu'besi (= Fakültesi) Fizik Müderris-
liği'ni; 1902'de ilâveten ve 2. defa olarak Hamîdiye Yüksek Ticâret Mektebi Fizik-Kimya
Muallimliklerini; Darülfünun Tatbikî Fizik Müderrisliği'ni deruhde etti. 1902'de Vefa İ'dâdîsi
Fizik ve Hamidiye Yüksek Ticâret Mektebi Coğrafya Muallimliklerini terketdi. 1904'de 2500
krş. maaşla ve "MüderrisÜk" sıfat ve görevi uhdesinde kalmak üzere Maârif Nezâreti Rüş-
diye Mektebleri Müdîrliği (= Orta Öğretim Genel Müdîrliği)'ne atandı. Aynı yıl Yüksek
Ticâret Mektebi'ndeki Ticâret Târihi, Hesab, Servet, Fizik-Kimya Muallimliklerinden ayrıldı.
Temmuz 1905'de 3325 krş. maaşla aynı Nezâret İ'dâdî Mektebler Müdîrliği'ne; Ocak 1907'*
de 3500 krş. maaşla Meclis-i Maârif A'zâlığı'na; Ekim 1908'de Meclis-i Maârif 2. Reisliği'ne;
aynı yi! Aralığı'nda 5000 krş. maaşla aynı yer Reîsliği'ne naklen ve terfîan getirildi. Ma­
yıs 1910'da 6000 krş. maaşla Maârif Nezâreti Müsteşarlığı'na yükseltildi. 22 Temmuz 1912'-
de kurulan Gazi Ahmed Muhtar Paşa Kabinesi'ne 15000 krş. maaşla Maârif Nâzın olarak
dâhil oldu. Bu Kabine'nin 29 Ekim 1912 Salı günü düşmesi üzerine 3 ay, 8 günlük Maârif
Nazırlığı son buldu ve Darülfünundaki görevine döndü. 21 Temmuz 1919'da kurulan 3. Dâ-
mad Ferid Kabinesi'ne 2. defa Maârif Nâzın olarak getirildi. Bu Kabine'nin isti'fâsı üzerine
2 Ekim 1919'da kurulan Ali Rızâ Paşa Kabinesi'nde aynı Nazırlığı muhafaza etmekle beraber
Evkaf Nazır Vekiiliği'ni de deruhde etti. 3 Mart 1920'de bu Kabine'nin de isti'fâsı ile her
iki Nazırlık görevinden ayrıldı. 17 Mart 1920'de 98 sayılı Kararname ile Darülfünun Fen Şu'­
besi (= Fakültesi) Reîsliği'ne [= Dekanlığı'na) seçildi. Büyük Zafer'i müteâkıb İstanbul
Hükûmeti'nin ilgaasından sonra, aşağıdaki "Belge"den de anlaşılacağı üzere "Cevâz-ı İstih­
dam" karârı verilerek eski görevine iade edildi:

T.B.M.M. HÜKÜMETİ (Özet) Mülga Maârif Nezâreti Nâzır-ı


MAÂRİF VEKÂLETİ sabıkı Said Bey'in cevâz-ı istih­
Me'murîn ve Sicili-i Ahvâl damı hakkında Müdîrler Encü-
Müdîriyeti meni'nin 3 Temmuz 1339 (1923)
Umûmî : 212 târih ve 212/4 nümerolu kararna­
Husûsî : 4 me suretidir.

Maârif Nâzır-ı Sabıkı Said Bey'in âmâl-i milliyye'ye muhalif bir fi'l ve hareketi olmadığı
İcra Vekilleri Hey'eti Reisi (= Başvekil) Rauf (Orbay) Beyefendi Hazretleri ile T.B.M.M.
Reîs-i Sânîsi Ali Fuad (Cebesoy) Paşa Hazretleri'nin tezkire-i cevâbiyyelerinden anlaşılmış
olduğundan cevâz-ı istihdamına karar verildi. 3 Temmuz 1339 (3 Temmuz 1923)

T.B.M.M. Hükümeti
Maârif Vekâleti Müdîrler Encümeni
(Mühür) »

146
istanbul Dârülfünûnu'nun 1933'de İstanbul Üniversitesi şekline getirilişine kadar, Fen
Fakültesi Fizik Kürsîsi Profesörlüğü'ne devam etti. Sözü geçen târihde yaş haddinden
emekliye ayrıldı.
Uzun yıllar süren öğretim hayâtı'nda yaptığı hizmetlere mükâfâten 1931'de, aşağıdaki "Bel­
ge" 'den de anlaşılacağı gibi, Maârif Vekilliği'nce "Fazilet Mükâfatı" ile taltif edildi:

« T.C.
MAÂRİF VEKÂLETİ Ankara, 9/6/1931
Yüksek Mektebler Dâiresi
54325

Said Beyefendi;
Darülfünun Fen Fakültesi Müderrislerinden
İstanbul

Memleketin ilim müesseselerine senelerden beri vâki' mesâinizi ve irfan hayâtımıza


îfâ buyurduğunuz hizmetleri takdir eden Yüksek Mektebler Ta'lîm Hey'eti, vaktiyle vakfe­
dilmiş olan "Fazilet Mükâfatı" için zât-ı âlîlerini namzed göstermişlerdir. Liyâkat ve fazi­
letin takdir nişanesi olmak haysiyyetiyie çok isabetli olan bu intihabı tasdik ederken mes­
lek ve ilmî şahsiyyetinizi bu münâsebetle de hürmetle yâdeder ve uzun ömürler dilerim.
Maârif Vekîli
Es'ad »

Emekli olarak oturmakda olduğu İstanbul'da 9 Aralık 1937 günü Hakkın rahmetine ka-
vuşdu. Mezarı Rumelihisarı Kabristanındadır. Önce, Amcası Gelenbevî Hayri Efendi'nin
Kızı Halide Pırlanta Hanımla; bu Hanım'ın vefatı üzerine Kâbehan (= Hacı) Cemile Hanım'-
la evlendi. Halide Hanım'dan 2 kız, 2 erkek; Cemile Hanım'dan da 1 kız evlâdı olmuşdur.
Arabca ve Fransızca'ya vâkıfdı. Elektrik te'sîsâtı, motor, saat tamiri ile uğraşmak, kotra ve
yelken yarışlarına iştirak etmek, kara avcılığı yapmak hobisi idi.

147
Vefatı büyük teessür uyandırdı. İstanbul Basınında çıkan yazılardan üçünü aşağıya
alıyorum: Ahmed İhsan Tokgöz şöyle yazıyordu (10/ç):
«Gelenbevî Said göçdü. Onunla, irfan hayâtımızda en ziyâde çalışmış ve çok sevilmiş,
her tarafda hürmetle lâyık görülmüş bir büyük ilim adamı kaybettik. Kendisi bir kaç yıldır
çökmüşdü; fakat kafası yerinde idi. Onu sevenlerin ümidi kalmamıştı; fakat ne de olsa
ümid kesilemezdi. Kendisini hüzünlü gözlerle görüyorduk; şimdi bu teselli de ortadan
kalktı. İhtiyar bir Alman âlimiyle (1.) Büyük Harb yıllarında konuşuyordum. Kendisi 80 yaşı­
nı geçmişdi. Söz sırası gelerek bana şöyle demişti:
— Çok yaşamak çok iyi şeydir; lâkin bir hazin tarafı vardır. İnsanın eşleri, dostları,
bildikleri birer birer gider; acı bir yalnızlık hissi içinde kalmak vardır; işte buna dayanmak
zor oluyor
Ne kadar doğru düşünce. Etrâfımdaki dostların ve bildiklerin göçüp gitmeleri beni çok
üzüyor. Fakat Gelenbevî Said'in beklenilen irtihâli bana hepsinden daha acı geldi. Çünki,
O benim Mekteb Arkadaşım, hayat yoldaşım, Hocam, bana insanlık dersi veren filezofum,
vefakâr Komşum idi. Ona en çok minnetdârlığım, bana natür aşkını, avcılığı, denizciliği ve
yelkenciliği sevdirerek ömrümün yirmi yıldan ziyâdesini denizler üstünde yelken ve dümen
kuflanmakda geçirmek zevkini öğretmiş olması idi. Hâlâ kırlarda, dağlarda natür'ün doyul­
maz güzellikleri içinde elimde baston dolaşır ve yürürken ekseriya Said'i hatırlarım.
O, dâima tekrarlardı "Dünyada en vefakâr arkadaş güzel natürdür" derdi. Gelenbevî
Said, Mekteb'den (Mülkiyeden] çıktıkdan sonra, o zaman vilâyetlerde kurulan yeni i'dâdî
mekteblerinden birisine müdîr ve muallim olarak seçilmiş, gönderilmişdi. Çok muhterem
Devlet adamları yetiştiren Gelenbevî Ailesine mensub Said, bu Ailenin ocağı olan İstin-
ye'deki bir eski zaman yalısını daha o zaman terkedip ayrılmışdı. Dediğim Yalı hâlâ gözü­
mün önündedir. İstinye'deki yalı 1903'de bu Ailenin son şefi olan Said'in Kayınpederi Ge­
lenbevî Hayrullah Efendi tarafından Afif Paşaya satıldı ve Afif Paşa eski yalıyı yıkdı ve
oraya çok büyük ve muhteşem bir yalı yapdı. Zannediyorum ki, dediğim yalı şimdi başka
sâhibl.er elindedir
Said, tabiatiyle eski Tekaüd Kanunu'na göre çok az maaşla tekaüd olmuşdu. Tam
ma'nâsıyle namuslu olan, bütün resmî hayâtında dosdoğru yürüyen bu Adam, tekaüd maaşı­
nın azlığından dolayı son senelerini sıkıntı içinde geçirdi; belki daha sefil olurdu; teşekkür
olunur ki Cumhuriyet Hükümetinin irfan emekdarlarına uzanan şefkatli eli, O'na da yardım
etti ve bu sefaleti hafifletti. Rahmetli Said'in cenazesini kaldırmak işini bile Başvekâlet
der-uhde eyledi ve böylece ilim hayâtında, irfân'a hizmetde bütün ömrünü geçiren bu çok
kıymetli Adamın, son yolculuğu daha düzgün oldu.
Şimdi biraz da husûsî hâtıralara geçelim:
Said ile Mekteb'de başlıyan ve yarım asırdan ziyâde olan arkadaşlığım, 1892'de Bur-
sa'da daha samimî bir şekil alır. O târihde Said, Bursa Maârif Müdîri idi. Babam Bursa
Defterdarı olduğu için, Ben oraya çok sık giderdim. Said avcı idi; bütün arkadaşlarını bu
spora teşvik ederdi. Arkadaşlarımız arasında Polonya mültecilerinden Baronovvski isminde
bir Vilâyet Mühendisi dahî vardı. Baronovvski'yi Kastamonu'dan tanıyordum. Polonyalı Vi­
lâyet Mühendisi Bana ilk av tüfengini tutturan adam olmuşdu ve kendisi de çok kıymetli

148
bir mühendis, yüksek ruhlu bir natür meftunu idi. Baronovvski bize Mudanya'dan bir sandal
aldı. Sandal öküz arabasiyle Bursa'ya ve oradan Yenişehir yolundaki çifte ufak göle nak­
lolundu. Göle ilk olarak bir sandal indirilmiş oluyordu. Sazlık içinde ördekler, etrafı sazla
sarılan sandalımızın farkında olmadılar. İlk yaylım ateşde onbeş kadar yeşilbaş ördeği
suya düşürdük amma, hayvanlar hep havalandı; tepemizde uçuşup uçuşup ilerideki ikinci
göle göç ettiler. Biz de elimiz böğrümüzde kaldık. Said, nükteli sözleriyle Baronowski'yi
kızdırmağa başladı. Baronovvski hiç aldırmıyor:
— Canım başka kuş vururuz, diye bizi oyalıyordu ve tam o aralık önümüzdeki ayva
ağacını gösterdi ve Said'e yavaşça:
— İşte sana bir sarı asmakuşu, dedi; dünyaya miyop olarak gelen Said'in elindeki tüfenk
patladı; hepimiz kahkahayı salıverdik; Said, iri ve güzel bir sarı ayvayı vurmuşdu ve ayva­
nın parçaları ortalığa saçılmışdı.
Baronovvski sandal muvaffakiyetsizfiğinin intikamını almışdı ve rahmetli Said de bu
ayva hikâyesini hiç unutamamışdı. Bu defa Ankara'ya gelmezden evvel Yeşilköy'deki evin­
de, kendisini son olarak ziyaret ettiğimiz zaman hasta döşeğinde Said yine bu ayva
hikâyesini hatırlamışdı ve gülüşmüşdük.
Said, vilâyetlerdeki vazifelerinden İstanbul'a Ticâret Mektebi'ne ve Maârife geldiği
zaman, İstinye'deki Aile ocağından ayrıldığını söylemişdim. İstinye'den evvelâ Moda'ya
gitti; sonra Bakırköyü'ne geldi ve oradan Said'i Yeşilköy'e getirdik ve yanyana iki evde ki­
racı olduk.
Said'i İstinye'den Moda'ya, Bakırköy'e, Yeşilköy'e ya'ni hep deniz kenarına sevkeden
kuvvet, ruhundaki deniz ve yelken sevgisi idi. Said'in "Perran" adında yelkenli kotra biçimi
büyük bir sandalı vardı. Arkadaşımın Perran'ı bana, deniz sevgisini ve kotracılığı aşıladı.
Evvelâ Said'in delaletiyle aldığım büyükçe sandalı yelkenledik; adını "Seyran" koyduk.
Seyran, bir lodos fırtınasında demirli durduğu yerden karaya düştü, parçalandı. Sonra me­
raklı bir İngilizden büyük bir kotra aldım; adını "Benci" koydum. Birkaç sene sonra yine
değiştirdim; Fransa'dan güzel bir kotra getirttim. Bu tam seyahat gemisi idi. Adını "Nesrin"
koyduk. Kotranın isim babası Said idi ve kendisiyle beraber çok tatlı yelken ve av seya­
hatleri yaptık. Geçmiş zaman olur ki, hayalî cihan değer!....
Memleketimizde bir tenezzüh kotrasına, ufak da olsa, ilk Türk Sancağını çeken Said'di.
O'nun şakirdi de ben idim. O târihde (1903) bir yelken meraklısı daha vardı. O da Sakailı
Reşid'di. Yelken merakından ziyâde kotrada yan gelip safa sürmeğe veya bol uyumağa
hevesli bir Türk ve bir de Fransız kotracı vardı; amma onları, merhum Said'in açtığı Türk
Yelken sporu ile hiç alâkadar sayamam.
Eski Ayastefanos, şimdiki Yeşilköy'de, Said'le yanyana kiracı olarak oturmakta çok
devam etmedik. 1904'de birer arsa elde ettik; birbirimize yakın birer ev yaptık ve Said'i
seven arkadaşlardan birçoğu o târihde Yeşilköy'e yerleştiler. Yalnız, levanten tatlısu frenk-
leri merkezi olan Yeşilköy'de on kadar Türk evi yapmışdık. Meşrûtiyet'in i'lânı işte bu esna­
da oldu; bir sene sonraki 31 Mart'da Hareket Ordusu bizi gelip Yeşilköy'de buldu; Abdül-
hamîd'i ıskat eden Meb'usan Meclisi Yeşilköy'de toplanmışdı.
1909da beni Yüksek Ticâret Mektebi İktisâdi Coğrafya Muallimliğine merhum Said

149
seçdi. Ben o Mekteb'de 1917'ye kadar ders verdim. Te'min ederim ki, İktisadî Coğrafya'nın
değil, hayat ve yaşama derslerinin en mühimlerini Ben Said'den alırdım.
Zavallı Said tali'sizdi. Çok sevdiği Karısını daha genç yaşda iken kaybetmişdi. Yetiş­
miş Kızı çok erken ölmüşdü. Delikanlı bir oğlu da hayâta gözünü yumuvermişdi. Bu Aile
darbeleri Said'i çok sarsmışdı. Sonraları, kendine uygun bir arkadaşla hayâtını birleştirmiş-
di ve etrafına topladığı akrabasıyle münzevî ve çok basit bir hayat sürer olmuşdu.
Said, tam mâna'siyle ve eski tâbirle "Hezâr Fen" idi. Elinden her iş gelirdi. Fizik me­
rakiyle elektrikçi idi; evinde tamirci, bakımcı idi; hısım ve akrabasının hepsinin hâmisi ve
babası bulunuyordu. Evinin kapısı onlara ve bütün dostlarının hepsine açıkdı. Said'in evine ge­
lip haftalarla, aylarla kalanlar çokdu. Kendisi hayırhah idi. Onun evi eş ve dost bucağı idi. Ben
Said'i böyle tanıdım, böyle sevdim. O, vücuddan düştükçe sevgim azalmadı; fırsat bulduk­
ça mutlaka ziyaretine gittim ve her ziyaretimde otuz sene evvel çok yakışıklı, çok beşuş
ve son derece nükteli sözler söyliyen Said'i karşımda görüyorum sanırdım. Sözlerimi bi­
tirmeden bir fıkra daha hikâye edeyim:
Said'in Amcası ve Kayınpederi olan Gelenbevî Hayrullah Efendi, Said'in hayâta gözünü
kapadığı Yeşilköy'deki evde, Damadının yanında ölmüşdü (1906). Vaktin Şeyh'ül-İslâm'ı
Cemâleddin Efendi'yle akrabalıkları hasebiyle, Hayrullah Efendi'nin vefatını Şeyh'ül-İslâm'a
haber vermek hizmetini Said benden istemişdi. Şeyh'UI-İslâm kapısına gittim, söyledim.
Şeyh'ül-İslâm beni Dâirede odasında yalnız kabul etmişdi. Böyle acıklı bir haberin Kadın­
lar tarafından duyulmasını istemediği için, Kardeşinin oğlu olan Said Molla odaya girdiği
zaman "Bizi yalnız bırak" demişdi. Said Molla, 1918-1922 seneleri düşman işgalindeki İs­
tanbul'da menhus roller oynayan ma'hud Said Molla'dır. Hayrullah Efendi'nin vefat haberini
Şeyh'ül-İslâm'a götürdüğüm târihde Said Molla henüz 18-20 yaşlarında bir gençdi. Bu Genç
Amcasından duyduğu "Bizi yalnız bırak" ihtarını alınca, doğru Saray'a koşup bir jurnal ver-
mişdi. Ben sorguya çekilmişdim. Eğer Said'in evinde yatan cenaze henüz kalkmış olma­
saydı, bu sorgudan zor kurtulacaktım.
İşte geçen hafta, Mekteb-i Mülkiye'den çıktığının tam 55. ve hayâtının 75. yılında
dünyadan göç edip giden Gelenbevî Said, böyle yüksek yaradılışlı, temiz yürekli, çok na­
muslu bir adamdı. Akıbeti fecî oldu. Cumhuriyet'in irfan sever eli ona uzanmasaydı, daha
acıklı olurdu.»
T.B.M.M. 4. dönem İstanbul Meb'usu ve büyük Türk Aydını, istanbul Müzesi'nin kuru­
cusu Rahmetli Halil Edhem Eldem de şunları yazımışdı (10/e):
«.... Said'imizin ebedî gaybubeti bana çok te'sir etti. Hasta hasta Sirkeci'ye gittim.
Nasıl gitmeyeyim ki pek eski ve karabet derecesine gelmiş bir dostlukdan başka, Maârif
Nâzın iken Müze'de çok iyiliğini gördüm. Unutulmaz bir dostluk. Cenazede pek çok kala­
balık vardı. Yeni Câmi'de bu kalabalık daha arttı. Oğlu İsmail'i aradım, buldum. O da et­
rafımızdaki duranlara Babası'nın beni ne kadar sevdiğini söyledi. İşte bir parçamız daha
kayboldu. Said, Benim bildiğim adamlar içinde en akıllısı ve en fâzıl ve âlim olanlardandı.
Lisanımızda mevcud olmayan "esprituel" ta'biri O'na tatbik olunabilirdi. Moliere gibi bir
adamdı. Acıyalım, ağlayalım. İstanbul, 11 1. Kânun 1937»
Rahmetli'nin öğrenicilerinden ve eski Gümrükler Umum Müdîrlerinden, Mülkiye 1903
yılı Me'zunu, Rahmetli Cemil Mete de şu hâtıra ve düşüncelerini kaydetmişdi (10/e):

150
« Eski Maârif Nazırlarından Bay Said Gelenbevîoğlu vefat etmiş Bu haberi
"Ulus" da okuduğum zaman beni bu ölümlü dünyaya rabteden tellerden biri daha, sanki
koptu; benliğimizi maziye bağlıyan hâtıralar zincirinin bir halkası daha düşdü ve toprağa
karıştı. Gençliğimizin her duyguyu kalın bir adese arkasından gördüğümüz o pek çeşitli
demlerini süsliyen kıymetli bir vücud, bugün Târih'in sinesine intikal etmiş bulunuyor.
Makaamı Cennet olsun, Kabr'i nur ile dolsun....
Merhumu şöyle kırk yıl evvel 1315 (1899)'da Vefa (Dersaâdet) İ'dâdîsinin 3. Sımfı'nda
bulunduğum zaman Hikmet-i Tabiîye (Fizik) Muallimimiz olarak tanıdım. Dolgun vücudu,
kumral saçları, aynı renkde şık sivri sakalı, altın gözlüğü, dâima ilikli duran siyah redin­
gotu ile, tıpkı güzel basılmış kıymetli bir kitab matbûiyeti arzeden zarif endamı hâlâ gözü­
mün önündedir. O zaman Yüksek Ticâret Mektebi Müdîrliği'nde bulunuyordu. Bizim için
neş'e ve neşat günü olan derslerinde, Mektebin Âmeliyathânesi'nden (Laboratuvar) ya bir
"ramisden" makinesi getirterek bize elektrik istihsâli tatbîkaatını gösterir; yâhud kendi
hanesinden getirdiği bir projeksiyon cihazı ile duvara bir tahta kurusu aksettirerek izahat
verirdi. Merhum iyi avcı, iyi denizci (yelkenci), elişlerinde gaayet mahir, ince bir adam ol­
duğundan, dersleri bizi mütemadiyen alâkalandırmakdan hâli kalmazdı.
Balonlar bahsinde idik. Jules Verne'nin yeni okumuş olduğum "Cevv-i Hava'da Seya­
hat" adlı eserindeki "Albatros Sefinesi"nin tatlı menâkıbı hâtıramı okşamakda devam edi­
yor; hele eserin nihâyetinde, Roman'ın Kahramanı, muzaffer "Robür"ün ağzından Jules
Verne'nin ortaya attığı "İstikbâl havada ağır tayyar sefinelerindir; Havaya ancak onlar
hâkim olabileceklerdir" iddiası taze muhayyilemi kurcalayıp duruyordu. Vesileyi fırsat bil­
dim. Ayağa kalkarak:
— Efendim, Cevv-i Havada Seyahat nâmındaki fennî romanı okudum. Beni pek düşün­
dürdü. Bunun hakkında ne mütâlâa buyruyorsunuz? dedim. Cevaben:
— Oğlum, o eserleri hepinize tavsiye ederim. Onların cümlesi ilim hakikatleridir. Al­
batros hakkındaki meşhûdat ne kadar doğru ise, Müellifin "Deniz Altında Seyahat" adlı ese­
rindeki "tahtelbahir sefinesi (denizaltı gemisi)" de o derece bir hakikatdir. O Eseri de
tavsiye ederim, okuyunuz. Bunların hakikat ve fi'liyât sahasına çıkması yakın bir iktikbâl
mes'elesidir; cevabını verdi. Şimdi ne zaman bir tayyare geçse, bir tahtelbahir görsem
Said Bey merhumu kürsîde altın gözlükleri arkasından mütebessimâne bakarak "Bu haki-
katlar yakında tahakkuk edecektir" diyen sevimli ve necîb simasını görür gibi olurum.
Mekteb-i Mülkiye'den çıktığım zaman, Said Bey Maârif Nezâreti'nde Mekâtib-i Rüşdiye
İdaresi Müdîri idi. Yeşilköy (Ayestefanos) 'de otururdu. Efkâr-ı ahrarânesini isbat eden bir
çok hareketleri vardır. Emrullah Efendi merhum kendisinin pek ziyâde muavenet ve hima­
yesine mazhar olmuşdur.
Meşrutiyet'de Abdülhamîd'in hal'inden sonra Yıldız'daki Müzesinde bulunan giranbahâ
eşyanın tasnif ve âid olduğu yerlere tevzi'ine me'mur olarak, orada toplanmakda olan Ko­
misyonun, Mâliye Nezâreti'nden Me'mur Kâtibi bulunuyordum. Bu Komisyonun başında es­
ki Müze Müdîri, şimdi Meb'us, Bay Halil Edhem ile o zaman Maârif Müsteşarlığımda bu­
lunan Said Gelenbevîoğlu vardı. Ara sıra Vükelâ'dan ba'zıları ve bilhassa Maârif Nâzın Em­
rullah efendi gelirdi. Bir iki defa da Beşinci Mehmed Reşad gelmiş; bir defasında "Bira­
der (= Abdülhamîd) benden merhum Vâlide'nin altın bir saatini almıştı. Kıymetli bir hâtı-

151
radır. Acaba bu eşya arasında çıkar mı?" tarzında bir arzu izhar edince, Said Bey'in "Çocuk­
lar, şu saati bulsak da adamcağızı sevindirsek" diye verdiği emir üzerine, bir kaç gün araş­
tırma yaparak tarifine benzer bulduğumuz bir saati Saray'a yollamıştık.
Sırbistan Kralı Piyer Kara Yorgiyeviç İstanbul'a geldiği zaman, Beşinci Mehmed O'nu
Sirkeci Gan'ndan alıp muhteşem bir alayla "Yıldız Sarayı"ndaki Merasim Dâiresine getir-
mişdi. Biz iç bahçenin nihâyetinde kâin Cihannümâ Köşkü'nden, yedi sekiz metre alçakda-
ki dışbahçe yolundan geçen alayı temaşa ediyorduk. Kral ile Pâdişâhın arkasındaki arabada
bulunan Baskâtib Halid Ziya ve Baş Mabeyinci Lûtfi Simâvî Beylerin, yukarı pencerelerde
gördükleri Said Bey'le neş'eli ve şetâretli selamlaşmaları hâlâ gözümün önündedir.

Said Bey merhum, dersde ve imtihanda ciddî bir hoca, hâriçde ise talebesine karşı
şefik bir baba idi. Mâiiye'den Mümeyyizlikle Dîvân-ı Muhâsebat'a naklimi müteâkıb, beni
Maârif hesabına Paris'e tahsile göndermek istemişdi de bu babaca arzusunun ifâsına aile­
vî vaziyetimin müsaadesizliği, O'nu da beni de ne kadar üzmüşdü.
Hayat bir nevi' hâtıralar mecmuasıdır. Vefatiyle nice kıymetli hâtıralarımızı bugün
ebediyete götüren o muazzez vücud, şimdi Rumelihisarı Şehitliğinde Boğazın yeşil yamaç­
larına ve denizlerin maviliklerine bakan Aile kabristanında sakin yatıyor....
«Güzâriş-i hayât'dan şu sırrı anladım ki ben
Memat, bir didinmenin sükûne inkılâbıdır»
İrfan hayâtının hâmisi olan Cumhuriyet Hükümeti, merhumun cenazesine yardım edil­
mesini emrederek Memleket Evlâdını yetiştirmek için ömür çürütenlerin Ailelerini minnet-
dâr eylemişdir.»
İlmî Rütbeleri: 1 — 1879'da "Hareket-i Hâriç"; 2 — 1882'de "İbtidâ-i Dâhil"; 3 — 1888'de
"Hareket-i Dâhil"; 4 — 1891'de "İbtidâ-i Altmışlı"; 5 — 1892'de "Mûsıla-i Süleymâniyye";
6 — 1893'de "Hâmise-i Süleymâniyye".

57 : V A R T A N Y I L D I Z Y A N ; Simon Yıldızyan'ın oğludur. 1858'de Kayseri Sanca-


Mek. Nu. 73 (11) ğı'na bağlı Everek köyü'nde doğdu. Everek köyü
Ermeni ilk okulunda ilk, İstanbul Ermeni Patrikhane
Mektebinde orta ve lise öğrenimini tamamladıkdan sonra İstanbul'da yeni açılan Telgraf Mek-
tebi'ne girdi. Mayıs 1876'da 18 yaşında olduğu hâlde ve 500 krş. maaşla Rusçuk Telgrafhanesi
Muhabere Fen Me'murluğuna ta'yin edildi. Aynı yıl "Tuna Vilâyeti Berriyye (kara) ve Neh-
riyye (Tuna nehri) Kumandanı" Kayserili Ahmed Paşa Karargâhı "Telgraf Muhâberât-ı Mü­
himine (= önemli telgraf yazışmaları)" Me'murluğu'na nakledildi. Tuna Vilâyeti'nin 1877
(1293 R.) Savaşında «.... Rusyalu tarafından istilâsı üzerine » görevinden ayrılarak İs­
tanbul'a geldi. Sınav kazanarak yeni kurulan "Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne"ye girdi. 1883'de
Yüksek Kısım'dan da me'zun olup idare mesleğini seçti ve Ekim 1884'de 3. Sınıf Kaymakam
olarak 1250 krş. maaşla Enez (Edirne Vilâyeti), Eylül 1885'de Baba-i Atîk (= Babaeski -
Edirne Vilâyeti), Mayıs 1889'da Keşan (Edirne Vilâyeti), aynı yıl Eylül'ünde Şarköy Kazaları

(11) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 72. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 42057
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Şb. Dosya Nu. 404
ç) Akşam Gazetesi; 7 Mart 1949; 5. sf., 2. st.

152
Kaymakamlıklarına getirildi. Bu son görevinden, « İslâm ve Hıristiyan Ahâli arasında
tefrika (= ayrılıklar) meydana getirdiğinden » Edirne Vâlisi'nin yazısı üzerine Eylül
1892'de azledildi. Üç yıla yakın açıkda kaldıkdan sonra, Temmuz 1895'de Lüleburgaz (Edirne
Vilâyeti), Hazjran 1896'da Sultanyeri (Gümülcine Sancağı), Nisan 1899'da Midye (Edirne
Vilâyeti), Ağustos 1900'da İskeçe (Gümülcine Sancağı), aynı yıl Ekim'de 2. defa Keşan,
Mayıs 1902'de Yunda (Cezâir-i Bahr-i Sefîd = Oniki Akdeniz Adası Vilâyeti) Kazaları Kay­
makamlıklarına atandı. Aynı yıl Temmuz ayında Yunda Kazâsı'nın Nâhiye'ye çevrilmesi
üzerine kadro dışı bırakıldı. Uzun yıllar açıkda kaldıkdan sonra, 1 Ocak 1912'de "cevâz-ı is­
tihdam karan" verilerek 1/3 açık maaşı bağlandı. 14 Mayıs 1915'de "tensîkaaf'a tâbi' tutu­
larak emekliye sevkedildi.
Bundan sonra me'muriyet almayıp uzun yıllar, Hemşehrisi ve Soydaş'ı meşhur Mat­
baacı Mihran Nakaşyan'ın Matbaası'nda Fransızca Mütercimliği yaptı. 1930-1940 yılları ara­
sında da Cumhuriyet Gazetesi'nde çalışdı. Merhum Yunus Nâdi, bir zamanlar "Malûmat"
Gazetesi'nde birlikde çalışdıkları Vartan'a Gazetesinde hafif bir iş vermişdi Enis Tahsin
Til'e göre (11/ç): «.... güler yüzlü, hoş sohbet, zekî ve zarif bir adamdı »

BASILMIŞ ESERİ

XVI — 57/74 (1) : Hu!âsa-i Hukûk-ı Tâbîiyye (Fransızca'dan terceme)


İstanbul, Bekirefendi Mat.; 1909; 272 sf.; 8°

Kadı - zade Lazistan Sancağı Nâibliği'nden (Hâkimliğinden)

58 : MUSTAFA HULÛSÎ; emekli, İstanbul Mollalığı ilmî rütbesine kadar yük­


Mek. Nu. 76 (12) selmiş olan Kadı Ahmed Naim Efendi ile Fatma
Hanım'ın oğlu ve Mülkiye 1894 Me'zunlarından İs­
mail Hakkı ile 1901 Mezunu Ahmed Nuri'nin Amca-
sıdır. 1854'de Baha'sının me'mûren bulunduğu Kal-
kandelen'de doğdu. Kalkandelen Sıbyan Mektebi'nde
ilk, Kalkandelen Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâ-
dî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. 1883'de Yük­
sek Kısım'dan me'zun oldukdan sonra: Trabzon Vilâ­
yeti Maiyyet Me'murluğunda Kaymakamlık stajını ta­
mamlayıp 1883'de Torul (Gümüşhane Sancağı), 1888'-
de Marmaris (İzmir Vilâyeti), 1889'da Safranbolu
(Kastamonu Vilâyeti), 1891'de Karadeniz Ereğlisi,
1892'de İncesu (Kayseri Sancağı), 1894'de La-
ros (Yanya Vilâyeti), 1897de Pilmar (Midilli
Sancağı), 1899'da Leryos (Cezâir-i Bahr-i Sefîd
Vilâyeti), 1901'de Kalimnos, 1902'de Baalbek (Su-

(12) Bak.: a) İçişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 15
b) Mâliye Eak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 28826
c) Talebimiz üzerine oğullarından ve Ankara Avukatlarından Sayın Ferruh Ağan'ın gönderdiği ve Arşi­
vimizde saklı 30.12.1967 günlü mektup
ç) Resim ve dîger mufassal bilgi yine oğullarından ve içişleri Bakanlığı Dâire ve Arşiv eski Müdîrle-
rinden Sayın izzet Yalkut'dan alındı.
153
riye Vilâyeti), 1904'de Kaşot (Cezâir-i Bahr-i Sefîd Vilâyeti), 1905'de Ahiçelebi (Edirne
Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu görevde terfi' ederek 1907'de Elbasan,
1910'da Siirt Sancakları Mutasarrıflıklarına atandı. Bu son görevinden 29 Şubat 1912'de
1165 krş. maaşla emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda olduğu İstanbul'da, 1916'da
Hakkın rahmetine kavuşdu. İstanbul - Maçka Kabristanı'nda medfundur. Evli olup üç erkek
ve iki kız evlâd babası idi. Arabca ve Farsça'ya vâkıf olduğu Sicil Dosyasında kayıdlıdır.
Dinî, Târihî ve Felsefî eserler okumak hobisi idi. 1891'de "Liyâkat ve Şecaat Madalyası"
ve 1896'da da "Yunan Muharebe" Madalyası ile mükâfatlandırılmışdı.

59 : ALİ RIZÂ; 1861'de Erzincan'ın Kemah Kazâsı'nda doğdu. 1883'-


Mek. Nu. 78 (13) de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldukdan
sonra Öğretim mesleğine girdi. Mekteb-i Mülkiyye-i
Şâhâne Ser-mubassırlığı (Baş İdare Me'mur!uğu)'nda bir süre bulunup Vefa İ'dâdîsi Mü-
dîrliğine getirildi. Bu görevde terfi' edip, bir çok vilâyetler Maârif Müdîrliklerine gönde­
rildi; İ'dâdî Öğretmenlikleri yaptı. Araştırmalara rağmen hakkında başka bilgi bulunamadı.
Bilinen rütbesi "Mütemâyiz"dir.

60 : M E H M E D C E M Â L S E R İ M ; Hüseyin Fevzî Paşa'nın oğludur. 1858'de İstanbul'da


Mek. Nu. 79 (14) doğdu. Hanya Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâdî
Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. 1883'de Yük­
sek Kısımdan me'zuniyetini müteâkıb: aynı yıl Kasım Ayı'nda 500 krş. maâşia Ticâret ve
Ziraat Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliğine ta'yin edildi. Buradan Mâliye Nezâreti­
ne geçdi. Sırasıyle- 1887'de A'şar İdaresi Emlâk ve Rüsumat Şu'besi: 1888'de Hazîne-i Mâ­
liye Kupon Kalemi; 1889'da Düyûn-ı Umûmiyye Muhasebesi Müteferrik Borçlar Kalemi Kâ-
tibliklerine getirildi. Terfi' ederek 1893'de Düyûn-ı Umûmiye Muhasebesi Vâridât-ı Muhas-
sasa Kalemi 2. Mümeyyizliğine; 1902'de aynı yer tedkîk ve Tasfiye-i Bakaaya Kalemi Evrak
1. Mümeyyizliği'ne atandı. 1906'da yine terfî'an Draç; 1910'da Akkâ; Ağustos 1911'de Ay­
dın; Nisan 1914'de Kırşehir; Ağustos 1915'de Tokat; Eylül 1917'de Mersin Sancakları Mu­
hasebe Müdîrliklerine gönderildi. Son görevinde iken 9 Eylül 1923 (9 Eylül 1339)'de
T.B.M.M. Hükümeti Mâliye Vekâletince, kendi isteği üzerine, emekliye sevkedildi. Uzun
müddet İstanbul'da serbest çalışdıkdan sonra 7 Ocak 1937'de Hakkın rahmetine kavuşdu.
Bakırköy Mezarlığı'na defnedildi.

(1.3) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ali Çankaya; Ankara, 1954; 2.C., 73. sf.

(14) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 3 1 , 455. sf.

b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 9013

c) Akşam Gazetesi; 8 Ocak 1937; 3. sf.

154
Menemenli-zâde, Müderris Bâb-ı Âlî Sadâret Telgraf Kalemi Müdîrlerinden ve
61 : MEHMED TÂHİR; Adana Bölgesi'ndeki Menemenli Sülâlesi Mensubla-
Mek. Nu. 81 (15) rından Menemenli-zâde Hâşim Receb Bey'in oğlu
ve Büyük Vatan Şairi Nâmık Kemâl'in damadının
kardeşi, Dışişleri eski Bakanlarından rahmetli Nû-
man Nenemencioğlu'nun Amcasıdır. 1862 (1279 H.)'-
de Adana'nın Karaisalı (= Çeçeli) Kazasında doğ­
du. Karaisalı ve Adana Sıbyan Mektebleri'nde oku-
dukdan sonra, küçük yaşda İstanbul'a getirildi. So-
ğukçeşme Askerî Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin
İ'dâdî Kısmfnda lise öğrenimini tamamladı. 30 Ağus­
tos 1883 (24 Şevval 1300)'de Yüksek Kısım'dan me'-
zun oldu. Bir süre "Gayret" adında bir dergi çıkardı
13 Aralık 1883'de Şûrây-ı Devlet Tanzîmat Dâiresi
Mülâzımlığı'na maâşsız olarak ta'yin edildi. 19 Hazi­
ran 1884'de, 1000 krş. maaşla, Ticâret - Ziraat Ne­
zâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliği'ne nakle­
dildi. Bir süre sonra maşı 500 krş.'a indirildi. Bu Ka-
lem'in 13 Şubat 1886'da kaldırılması üzerine, ma'zuliyet maaşı verilerek açığa çıkarıldı. 25
Mayıs 1887'de 600 krş. maaşla tekrar Şûrây-ı Devlet'e geçip Mülkiye veya Dâhiliye Dâirele­
ri 2. Sınıf Mülâzımlığı'na getirildi. Burada da 2 yıl çalışdıkdan sonra Maârife geçdi. 13 Ha­
ziran 1889'da 2500 krş. maaşla Aydın (= İzmir) Vilâyeti Maârif Müdîrliği'ne ve 300 krş. ek
maaşla İzmir İ'dâdî'si İlm-i Servet f= Genel Ekonomi), yine 300 krş. maaşla İlm-i Hey'et
(= Astronomi) Muallimliklerine atandı. 30 Aralık 1891'de bu görevlerine 200 krş. maaşla
Müsellesat [= Trigonometri) Dersi Muallimliği de ilâve edildi.

Sözü geçen İzmir Maârif Müdîrliği görevi'nde, İzmir Vilâyeti Eğitim ve Öğretim İşleri'-
ne çok faydalı hizmetlerde bulundu. Bunlar, o zamanki İstanbul Basım'nda şöyle anlatıl­
maktadır (15/c):
« Bir müddetden beri Dersaadet'de (= İstanbul'da) bulunmakda olan Aydın
(= İzmir) Vilâyet-i Celîlesi Maârif Müdîri Edîb ve Şâir-i nezâket-perver Menemenli-zâde
İzzetlû Tâhir Beyefendi, dünkü gün (== 15 Ekim 1890) mahall-i me'muriyyetine (İzmir'e)
müteveccihen şehrimizden müfârakat eylemişdir (= ayrılmışdır).

<15) Bak.: a) Sicill-i Ahvâi Defteri; Nu. 55, 373. sf.


b) Mekteb Mecmuası; 22 Şubat 1311 (1895); 23., 24., 25. sayılar; 363., 382., 395. sf.
c) Mürüvvet Mecmuası; 16 T. Evvel 1890; 47. sayı, 3. sf.
ç) Servet-i Fünûn; 368. Sayı; 19 Mart 1314 (.1898); 50- rf. ve 403. Sayı; 205. sf. ve 6 Şubat 1318
(1902); 617. sayı 290. sf.
d) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; istanbul, 1933-1935; 1054. sf.
e) Son Asır Türk Şâirleri; Ibn'ül-Emîn M.K. i n a l ; istanbul, 1940; 1855. sf.
f) Edebî Yeniliğimiz; İsmail Habib (Sevük); istanbul, ? ; 3. Tab'ı; 530. sf.
g) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tatısîs Dosya Nu. 35916
h) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; A. Çankaya; Ankara, 1954; l . C , 290. sf.

155
Maârif Müdîrleri meyânında (= arasında) ma'lûmat ve hamiyyet ve gayretiyle müte-
hayyiz (= i'tibâr sağlamış) bulunan Mîr-i Mumaileyh, Vilâyet-i Müşârünileyhâ (İzmir)
umur-ı maârifinin ıslâh ve terakkisi esbabının istikmâli zımnında Dersaadet'e gelmiş olduk­
ları ma'lûm olup, bu cümleden olmak üzere İzmir İ'dâdîsi'nin tevsî'iyle beraber Şehr-i mez-
kûr'da (= söz konusu İzmir Şehri'nde) bir de İnâs (= Kız) Mekteb-i Rüşdiyesi (= Orta O-
kulu) te'sîsi zımnında, Maârif Nezâreti celîlesi nezdinde teşebbüsât-ı lâzime'de (= gerekli
temaslarda) bulunmuşlardır.»

27 Ekim 1891'de, 2000 krş. maaşla Selanik Maârif Müdîrliği'ne ve 300 krş. ek maaşla
Selanik İ'dâdîsi Kavânin-i Mülkiyye (— İdarî Kanunlar), İlm-i Servet (= Genel Ekonomi)
Muallimliklerine atandı. Eylül 1892'de Maârif Müdîrliği maaşı 2500 kuruşa yükseltildi ve ek
görevine de 300 krş. maaşla Müsellesat (= Trigonometri) ve Kozmografya Muallimlikleri
eklendi. 23 Nisan 1893'de 2200 krş. maaşla Maârif Nezâreti Mektûbî Kalemi Müdîrliği'ne
nakledildi. Bu görevde iken uhdesine "Maârif Müdîrleri Vezâifini Ta'yin Komisyonu" ile
"İ'dâdî Ders Programları Hazırlama Komisyonu" A'zâlıkları da verildi. 1895'de terfî'an Maâ­
rif Nezâreti Mühimme Kalemi (= Önemli İşler Şu'besi) Müdîrliği'ne nakledildi. Bu arada
29 Ağustos 1893'de Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Kitâbet-i Resmiyye (= Resmî Yazışma)
ve Darülfünun Edebiyyât Şu'besi (= Fakültesi) İlm-i Ahlâk Müderrisliklerinde de görev­
lendirildi. 13 Şubat 1903 (15 Zilka'de 1320) gecesi geçirdiği bir kalb krizi sonunda Hakkın
rahmetine kavuşdu. Karacaahmed Kabristanı'na defnolundu. Vefat ettiği sırada, çok genç
olmasına rağmen, sakal bırakmışdı. A'yan A'zâsı ve Mısır Fevkalâde Komiseri Mehmed
Rauf Paşa'nın kızı Lem'an Hanım'la evli idi. Çocuğu olup olmadığı tesbît edilemedi.
Özel öğretmenlerden öğrenmek suretiyle Arabca, Fransızca'ya çok kuvvetle vâkıfdı; Farsça'­
ya âşinâ idi. Şubat 1901'de "Ûlâ" rütbesi'nin 1. Sınıfı'na terfi' etmiş; Nisan 1902'de (tebdî-
len) Osmânî Nişanı'nın 2. Rütbesi ile taltîf kılınmışdı.

Edebî ve şahsî kişiliğinden çeşitli kaynaklarda şöyle bahsedilmektedir:


« Maârif Nezâreti Mektûbî ve Mühimme Kalemleri Müdîri, Rütbe-î Ûlâ, Sınıf-ı Ev-
vel'i ricalinden Menemenli-zâde Tâhir Bey'in, henüz sinn-i mesaîde (= çalışacak yaşda)
iken tekmîl-î enfâs-ı ma'dûde-i hayât eylemesi (~ genç yaşda ölümü) bâis-i teessür ve
telehhüf (= keder ve içden yanmaya sebeb) olmuşdur.
Tâhir Bey Mekteb-i Mülkiyye-i Sâhâne'nin yetiştirmiş olduğu müsteiddân ve ezkiyâ'dan
(=kaabiliyetli ve çok zekî şahıslardan) ve hüsn-i hulk ve ahvâl (= mazbut karakterli ve iyi-
yaradılışlı) ashabından idi. Edebiyyât-ı Osmâniyye'ye (— Türk Edebiyyâtı'na) Hidemât-ı
ciddiye (= ciddî hizmetler) ibraz ederek kendine mahsûs bir uslûb-ı latîf-i tahrîr'e mâlik
olmuş idi. Aydın ve Selanik Vilâyetleri Maârif Müdîrlikleri'nde bulunduğu zamanlarda hi­
demât-ı müstahsene (= çok faydalı hizmetler) ifâsına muvaffak olarak, mensub olduğu
Nezâretçe dahî, hâiz-i i'tibar olmuş idi. Henüz Devlet ve Millet'e hizmet edeceği bir sin
l~- yaş)'de bulunduğu hâlde irtihâl-i dâr-ı bekaa eylemiş olması cidden şâyân-ı teessüf'dir.
Kendisi nin mezâyây-ı hulkiyye'sini (= mazbut karakterini) takdir eden eviddâ (= yakın­
ları) ve ahibbâ'sı (= dostları)'nı, ziyâ-ı ebedî'si ile son derece müteessir eylemişdir.»
(15/ç - 617. Sayı, 290. sf.).
« Edebiyyât nazariyatı veren kitabların başında Meşrûtiyet'den önce i'dâdî mekteb-
leri'nde okutulan Menemenli-zâde Tâhir Bey'in 1897'de neşrettiği "Osmanlı Edebiyyâtı" ad-

156
Iı kitabı ana kitab olmuşdu. Bu Kitab, Tâhir Bey'in (Mülkiyede hocası ve) Üstadı Recâî-zâ-
de Ekrem'in "Ta'lîm-i Edebiyyât-ı Osmâniyye" adlı Kitabı yolunda giden bir kitabdı...» (15/e).

(Şi'ir ve Nesr'ine âid ba'zı örnekler;


"Osmanlı Edebiyyâtı'ndan")
«Edevat (= Edatlar, takılar) :
HER : Fârisî'den alınmış "edât-ı ta'mim"dir. Dâima müfred (= tekil) kelimelere dâhil
olur: Her âdem (= her adam), herkes gibi.... Her âdemler, herkesler denilemez.
HEP — BÜTÜN : Bunlar da "edât-ı ta'mim'dir. "her" ile aralarında fark şunlardan iba­
rettir:
1) "her" yalnız müfred'e dâhil olduğu hâlde "hep-bütün" hem müfred'e hem cem'e
(= çoğul) idhal edilebilir. "Bütün insanlar", "Bütün gün" gibi
2) "her" ba'zan "tahsîs" de ifâde ettiği hâlde, "hep ile Bütün" dâima ta'mim için kul­
lanılır: "her şâkird'e bir kitab verilecek" denildiği hâlde "hep veya bütün Şâkird'e bir kitab
verilecek" denilemez.
HİÇ : Fârisî'den alınmış te'kid-i nefy (= kaldırmak) içün kullanılır bir edat'dır. Mese­
lâ, "ah şimdiye kadar hiç de hatırıma gelmedi....", "eğer âlem'de inkâr olmasa ikrar kalmaz
hiç" gibi.
Ba'zan taklîl (= eksiltme, azaltma) ifâde eder. Meselâ: "O enginler, o fırtınalar hiç
mi hatırınıza gelmiyor"gibi.
Ba'zan "isim" olarak kullanılır: "O'nun itirazları benim nazarımda hiç'dir" gibi....»

"İNTİFÂ-i ZEKÂ" adlı Hikâyesi'nden:


«.... Bir mekteb-i âlî'de tahsil etmiş; yed'ine mu'teber bir diploma almış; artık çocuk­
luk zetnâmnı, mekteb hayâtını bitirerek şanlı bir sûretde cem'iyyet-i beşeriyye'ye dâhil ol­
mak üzere bulunduğunu düşündükçe, etrafa in'itâf eden ateşli nazarlarında bir gurür-ı
mesûdiyet görülmeye başlamışdı. Yanındaki arkadaşına diyordu ki:
— Salim! kardeşim, mükâfat almadım diye düşünme; ne zararı var? Artık mekteb ha­
yâtından kurtulduk. İnsan olmak, cem'iyyet-i beşeriyye'ye karışmak, hem de şanlı bir suret­
te karışmak için her suretle hazırlandık. Elimizdeki şahadetname bir pasaportdur ki, bu­
nunla nereye istersek gidebiliriz. Ma'lûmâtımız bir definedir ki, ne kadar istersek ondan
sarf edebiliriz. Bu saadeti bize ihsan ettiğinden dolayı Cenâb-ı Hakk'a teşekkür edelim.
Düşün bir de bîçâre pederlerimizi ki, bizim gibi iken böyle bir saadeti hatırlarına bile ge­
tiremezlerdi.
Bu sözler de anlatıyordu ki, İhsan Bey, malûmatına, tahsiline pek ziyâde güveniyor;
istikbâl'i, kendisi için hazırlanmış bir meserret sarayı hâlinde görüyordu » (15/b - 23.
Sayı; 363. sf.).
(Şi'irlerinden Örnekler)
CÜMÛDET
Geceydi.... elde kalem, nazm ü şi'ir'e hâhişger,
Tefekkürât ile meşgul idim, fakat heyhat!..
Bakar, bakar bana gûyâ, güler, temeshûr eder,
Geçerdi piş-i nazar'dan birer birer kelimât.

157
Hayaller, ol bedâyi' ki da'vet ettikçe,
Şitâb ederdiler âgûşuma beşûşâne,
Neden di? bilmiyorum, hepsi bârid ü câmid,
Dururdular bana karşı o demde bigâne.

*
Hayâl ü his ve hakikat, bütün o şi'iriyyât,
Ne varsa sanki dimağımda incimâdetmiş,
Cümûdet öyle ki, zihnimde bir yığın efkâr,
Kalemden akması kaabil değil, donup bitmiş.

*
Gelip de faslı hubûb etmedikçe bâd-ı bahar,
Nefesle kaabil olur mu küşâyiş-i ezhâr?
Kâğıt elimde, yazıp bozmadan bütün doldu...

*
Çalışma fâidesizdir.. nâsîb yok, bildim;
Ne varsa kâğıdın üstünde hepsini sildim;
Dedim: yazık, yine üç saatim heba oldu!»

«MEKTEB

Devletlû Münif Paşa Hazretlerinin "Mekteb" unvanlı manzumelerine nazire

Mekteb ki feyz'i, menba'ıdır her saadetin,


Mekteb ki nur'u, meş'al'idir fikr-ü hikmet'in;
Mekteb ki cilvegâhıdır ilim ve faziletin,
Mekteb ki secdegâhıdır akıl ve zekâvetin.
Mekteb ki mültecâsıdır ahd-i şebâbet'in,

Mekteb ki renk - bahş'idir ezhâr-ı fikret'in.


Mekteb ki dâr-ı feyz'idir evlâd-ı Millet'in
Mekteb ki rehnümâsıdır efkâr-ı Ümmet'in.
Şâyan-ı ihtiram mukaddes makamdır....-»

B A S I L M I Ş ESERLERİ

— 61/75 (1): Elhan (= nağmeler) yâhud Birinci Kitabım [Manzum)


İstanbul, Matbaa-i Eb'üz-Ziyâ; 1303 (1887); 84 sf.; 8°

61/76 (2): Yâd-ı Mazi


İstanbul, Cemâlefendi M a t ; 1304 [1888); 22 sf.; 8°
61/77 (3): Osmanlı Coğrafyası
İstanbul, Karabet Mat.; 1312 (1896); 148 sf.; 8"
61/78 (4): Terâne-i Zafer (Manzum)
İstanbul; 1313 (1897); 16 sf.; 8°
61/79 (5): Osmanlı Edebiyyâtı
İstanbul, Kasbar Mat.; 1314 (1898); 334+2 sf.; 8"
61/80 (6): Coğrafyây-ı Osmânî
İstanbul, Karabet Mat.; 1320 (1904); 144 sf ; 8°

62 : MUSTAFA TAHSİN; 1859'da İstanbul'da doğdu. Beşiktaş Rûşdiyesi'nde


Mek. Nu. 94 (16) orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini
tamamladı. Yüksek Kısım'dan 1883'de me'zun olduk-
dan sonra aynı yıl Ekiminde 500 krş. maaşla Ticâret ve Ziraat Nezâreti Terceme-i Fünûn
Kalemi Kâtibliği'ne ta'yin edildi. Bu Kalem'in lağvedilmesi üzerine Haziran 1834'de Rüsu­
mat Emâneti İstatistik Kalemi 1. Kâtibliği'ne; 1894'de Müdîr Muâvinliği'ne getirildi. Buradan,
terfi' ederek Kasım 1903'de aynı Kalem Müdîrliği'ne yükseltildi. Rüsumat Emâneti'nin Ağustos
1909'da Rüsumat Umûm Müdîrliği (= Gümrükler Gn. Md.) hâline çevrilmesinden sonra,
aynı görevi muhafaza etti. 14 Eylül 1911'de Rüsumat Umum Müdîrliği Manifesto Kalemi
Müdîrliği'ne nakledildi. Bu son vazifesinde iken 20 Aralık 1912 (6 K. Evvel 1328)'de İstan­
bul - Bebek, Küçükbebek Sokağı'ndaki evinde Hakkın rahmetine kavuşdu. Zeynep Hanım'la
evli olup öldüğü zaman 4 yaşında bulunan Mehmed Ali adında bir oğlu vardı.

MUSTAFA 1. Meşrûtiyet Meb'uslarından, Sinop Mutasarrıfla­


63 : AZMÎ ÖMER AKALIN; rından ve Narda Sancağı ilerigelenlerinden Ömer
Mek- Nu. 97 (17) Şevki Paşanın oğlu ve "Şeyh'ül-Etibbâ" Ord Prof.
Dr. rahmetli Besim Ömer Akalın (Paşa)'ın ağabe-
yi'dir. 1858 (1275 H.)'de Narda'da doğdu. Priştine
Rûşdiyesi'nde orta, Galatasaray Sultânîsi'nde lise
öğrenimini tamamladı. 1883'de Mülkiye'nin YüKsek
Kısmı'nı "Pekiyi (= aliyyüla'la)" derecede bitirdi.
Me'zuniyetini müteâkıb öğretim mesleğini seçerek
Maârif Nezâreti Rüşdiye Mektebleri İdaresi Kâtibli-
ği ile Devlet hizmetine girdi. Ek görev oıarak da Ga­
latasaray Sultanîsi Lisân-ı Osmânî (= Türkçe), Dâ-
rülmuallimîn (= Erkek İlk Öğretmen Okulu) Coğraf­
ya Muallimliklerini; 1885'de Orman ve Maâdin U-
mum Müdîrliği Terceme-i Fünûn Kalemi Mütercim-
liği'ni der-uhde etti. 1886'da Maârif Nezâreti Encü-
men-i Teftiş ve Muayene A'zâlığı'na; 1891'de
ibtidâî Mektebler Şu'besi ( = İlk Öğretim Gn.
Md.) Müdîrliği'ne; 1893'de Rüşdiye Mektebleri Müdîrliği'ne yükseltildi. Bu ara­
da Temmuz 1893'den Haziran 1897'ye kadar Ziraat Bankası İdare Meclisi
A'zâlığı'nda; Ocak 1894'den Mart 1897'ye kadar Hamîdiye Yüksek Ticâret Mektebi Coğrafya

(16) Bs'k.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 75. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 8634
(17) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 72, 333. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 28482
c) Akşam Gazetesi; 14 K. Sânî 1940; 3. sf.

159
Muallimliklerinde de görevlendirildi. 1895'de İ'dâdî Mektebler Müdîrliği'ne (= Orta Öğre­
tim Gri. Md.) terfi' etti. Bu sırada bir İlk Okul öğretmeni'nin Yıldız Sarayı'na vermiş olduğu
"Sultan 2. Abdülhamid'e su'-i kasd yapmak için dinamitli zarf hazırladığı" iftirasını kapsa­
yan bir jurnal üzerine evi basılarak tutuklandı. Üç ay Taşkışla'da tutuklu kaldıkdan sonra
bir suçunun olmadığı anlaşılınca, hem kendisinin, hem de "Müfteri Muallimin" taşra'da bi­
rer me'muriyete tayinleri hususuna "İrâde" çıkması üzerine 1897'de Konya Vilâyeti Maârif
Müdîrliği'ne ve ek görev olarak da Konya İ'dâdîsi Fransızca Muallimliği'ne gönderildi. Bu
arada 28 Ağustos 1900'den 21 Aralık 1900'e kadar Niğde Sancağı Mutasarrıf Vekilliği de
yaptı. 1906'da terfîan Bursa Maârif Müdîrliği'ne; 1907'de Maârif Müdîrliği uhdesinde kal­
mak üzere Afyonkarahisar Sancağı Mutasarrıf Vekilliği'ne getirildi- Konya Maârif Müdîri
iken 1901'de Konya'da ve Türkiye'de ilk defa te'sis olunan "Halı ve Kilim Sergisi Hazırlama
Komisyonu Reîsliği"ni; 14 Nisan 1900'den 27 Aralık 1903'e kadar Konya Vilâyet Matbaası
Müdîrliği'ni; Konya Sanayi' Mektebi f= şimdiki Konya San'at Enstitüsü) İnşaat Komisyo­
nu Reîsliği'ni; Bursa Maârif Müdîri iken, 1906'da, şimdiki Bursa Lisesi Binâsı'nda, ilk defa
açılan "Bursa Yerli Mahsûller Sergisi Komiserliği" görevlerini de fahriyyen (== maâşsız
olarak) îfâ eyledi. Meşrûtiyet'in i'lânı üzerine, Ağustos 1908'de Galatasaray Sultanîsi Mü­
dîrliği'ne nakledildi ise de, Ekim 1908'de Preveze Sancağı Meb'usluğu'na seçilmesi üzerine
bu görevden ayrıldı. Ancak, aynı târihde Bursa Vâliliği'ne ta'yini dolayısıyle Meclis-i Meb'û-
sân'a katılamadı. 1909'da 1. Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi için Maârif Nazırlığı teklif edildi
ise de "İdare mesleği'nde daha fazla muvaffak olacağı" sebebini öne sürerek afvını diledi
ve Valiliğe devam etti. 1910'da Kastamonu Vâliliği'ne nakledildi ise de rahatsızlığı sebebiy­
le buraya gidemeyerek 2. defa Bursa Vâliliği'ne getirildi. Ancak bir ay sonra İ'tilâf ve Hür­
riyet Fırkası'nın (= Partisi'nin) iktidara gelmesiyle yerine, Mütâreke yıllarında Harb Dîvânı
Reîsi iken zulmiyle meşhur, Kürt Mustafa Paşa ta'yin edildiğinden açıkda kaldı. 1914'de
kendi isteği ile emekliye ayrılıp bir daha resmî görev almadı. İstanbul - Moda'daki
evinde ilmî çalışmalarla vakit geçirdi. Hazırlanıp tamamlandığı halde bastırılamayan 3000
sayfalık bir Ansiklopedi ile yine 3000 sayfalık "Herşeyden Biraz" adlı bir Halk Bilgisi Kitabı
yazdı. 15 Ocak 1940'da İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Merkezefendi Mezarlı­
ğındaki Aile Kabristanı'na defnedildi. Bekârdı. Fransızca'ya çok kuvvetle vâkıf olup Arabcs,
Farsça'ya âşinâ bulunduğu Sicillinde kayıdlıdır. 1892'de "Ûlâ" rütbesi'nin 2. Sınıfı'na yüksel­
miş; 1892'de 3. rütbeden Osmânî, 1904'de 2. rütbeden Mecîdî, 1905'de Fransa Hükümeti
tarafından "Officer de l'lnstruction Publique", 1912'de Duc de Saxabourg tarafından "Fon
Bor Kruvaze" rütbesinde "Saks Erniştayn" Nişanları ile taltîf kılınmışdı.

BASILMIŞ ESERLERİ

XVIII — 63/82 (1): Su (Kardeşi Prof. Dr. Besim Ömer Paşa ile birlikde)
İstanbul, Cerîde-i Askeriyye Mat.; 1300 (1884); 3 + 399 sf.; 8°
63/83 (2): Esâmi-i Türkiyye'yi (= Türkçe Adları) Cami' İlk Kıraat Kitabı
İstanbul, Mahmudbey M a t ; 1309 (1893); 32 sf.; 8°
63/84 (3): Hanım Kitabı (Evişleri Ansiklopedisi)
İstanbul, Hayriye Mat.; 1300 (1884); 15 + 422 sf.; 8°

160
64 : MUSTAFA ŞEKİB; Sadrâzamlardan Ârifî Paşa'nın oğludur. 1864'de İs­
Mek. Nu. 111 (18) tanbul'da doğdu. Galatasaray Sultânîsi'nde lise öğre­
nimini tamamladı. 1883'de Mülkiye'nin Yüksek Kıs-
mı'ndan me'zun oldukdan sonra aynı yıl Ekiminde Hâriciye Nezâreti Tahrîrât-ı Hâriciye Ka­
lemi Hulefâlığı (= me'mur adaylığı) ile Devlet hizmetine girdi. 1885'de Londra Sefareti
2. Kâtibliği'ne gönderildi. 1888'de Merkeze nakledildi. 1889'da terfian Roma, 1890'da Viyana
Sefaretleri Başkâtiblikleri'nde görevlendirildi. 1892'de tekrar Merkeze nakledilerek Hârici­
ye Nezâreti İstişare Odası Muâvinliği'ne; 1894'de aynı yer 1. Mümeyyizliği'ne getirildi.
1906'da Bulgaristan Komiserliği'r»; 1909'da Stockholm Sefirliği'ni deruhde etti. 1904'de
"Ulâ" rütbesi'nin 1. Sınıfına yükseldi. Araştırmalarıma rağmen hakkında başka bilgi elde
edemedim-

65 : İSMAİL HÂMİD; İsmail Şevket Efendi'nin oğludur. 1861'de İstanbul'­


Mek. Nu. 161 (19) da doğdu. Dârüşşefeka'da ilk, orta, lise öğrenimini
tamamladı. 1883'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan
"Karîb'ül-a'lâ (= iyiye yakın)" derecede me'zun ol­
du. Ekim 1883'de ta'yin edildiği Galatasaray Sultanî­
si Lisân-ı Osmânî (= Türkçe) Muallimliği ile Dev­
let hizmetine girdi. 1884'de, ek görev olarak, Orman
ve Maâdin Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemine Mü­
tercim olarak atandı. 1885'de idare mesleği'ne ge­
çip Yanya Vilâyeti Maiyyet Me'murluğu'na gönderil­
di ise de burada beş ay kalıp 1885'de Selanik İ'dâ-
dîsi Müdîrliği'ne ve ek görev olarak aynı İ'dâdî Fran­
sızca, Târih-i Tabiî (= Jeoloji ve Biyoloji), Mebâdî-i
İlm-i Hukuk ve Kavânîn (.— Hukuk Başlangıcı ve Ka­
nunlar) Muallimliklerine nakledildi. 1887'de, terfian,
Manastır Maârif Müdîrliği'ne ve Manastır l'dâdîsi
Fransızca Muallimliği'ne; 1888'de Adana Vilâyeti Maârif Müdîrliği'ne ve Adana İ'dâdîsi Tâ­
rih-i Tabiî, Mebâdî-i İlm-i Hukuk ve Kavânîn Muallimliklerine; 1893'de Trabzon Maârif Mü­
dîrliği'ne ve Trabzon İ'dâdîsi Fransızca, Kavânîn, Hıfzussıhha (= hijyen), Mevâlîd (= Fen
Bilgisi) Muallimliklerine; 1894'de Suriye Maârif Müdîrliği ve Şam İ'dâdîsi Kimya, Hıfzus­
sıhha, Kavânîn ve Mevâlîd Muallimlikleri'ne getirildi. Bu son görevinden İstanbul'a dönerek
3 Nisan 1897'de Matbaa-i Âmire (= Devlet Matbaası) Müdîrliği Ruznamçeciliği'ne (= Gün­
lük Varidat ve Masrafları tutan ve Ayniyat'dan sorumlu me'mur) atandı. Buna ek olarak

(18) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; N'u. 10, 223. sf.


(19) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 80, 217. sf. ve zeyl Defter Nu. 81, 195. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli i ş . M d . Tahsis Dosya Nu. 4249
c) Eserleri hakkında bilgi Sayın Seyfeddiın Özege'den; resmi, 1944'de, oğlu Say;n izzet Hâmid Ün'den
alındı.
ç) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 78. sf.

161
Hamîdiye Yüksek Ticâret Mektebi Usûl-i Defterî (= Muhasebe) Muallimliğimi deruhde
etti. 1902'de Matbaa-i Âmire'den ayrılarak Hamîdiye Yüksek Ticâret Mektebi Müdîrliği'ne
ve Usûl-i Defterî, Hesâb-ı Ticarî, İlm-i İktisad Muallimliklerine ta'yin edildi. 1906'da, Yük­
sek Ticâret Mektebi'ndeki Muallimlikleri bakî kalmak üzere, Matbaa-i Âmire Müdîrliği'ne
atandı. Bu görevde iken 1910'da bir yıl süre ve geçici vazife ile Manastır ve Yanya Vilâ­
yetlerimde Ticâret Mektebleri kurmaya me'mur edildi. 1. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru
1918'de, Matbaa-i Âmire Müdîri olarak matbaa malzemesi almak ve modern matbaacılık
üzerinde incelemeler yapmak üzere Almanya'ya gönderildi. Burada iken 5 Nisan 1919'da
kurulan Dâmad Ferid Kabinesi Maârif Nâzın Ali Kemâl tarafından azledildi. Koyu ittihad
Terakkî Partisi mensubu olduğu töhmetiyle İngiliz İşgal Kuvvetleri Kumandanlığı tarafından
bir süre İstanbul'a dönmesine müsâade edilmedi. Durumunu îzâh ederek, 26 Şubat 1921'de
Berlin'den İstanbul'a döndü. Aynı yıl Ekim'inde "İkdama Cevdet" ile birlikde "İkdam Mat­
baası Kitabcılık Kısmı"nı kurdu. Büyük Zafer'den sonra T.B.M.M. Hükümeti Maârif Vekâ-
leti'nce Nisan 1923de Galatasaray Lisesi Hesâb-ı Ticarî ve Usûl-i Defterî Muallimliği'ne
ta'yin edildi. 1924'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. 1925'de "Hâmid Matbaası"nı kurdu.
Bu te'sisle Memleket Kültürü'ne pek çok faydalı hizmetler yaptıkdan sonra 28 Nisan 1931'-
de İstanbul'da Rahmân'ın rahmetine kavuşdu. Evli idi. Bir oğlundan başka evlâdı olup ol­
madığı tesbît edilemedi. 1902 "Ûlâ" rütbesinin 2. Sınıfına yükseldi. 1901'de 3. rütbeden
Mecîdî Nişanı ile taltif edildi. Fransızca'ya kuvvetle vâkıf olduğu, Tatarca konıışduğu, Er­
menice yazdığı sicillinde kayıdlıdır.

Kendisini çok yakından tanıyan müteveffa Profesör Kirkor Kömürcan'ın ifâdesine gö­
re (19/ç): «.... İyi bir maârifci ve çalışkan bir insan, dürüst bir kimse, çok girgin bir iş
adamı idi »

Oğlu Galatasaray Lisesi eski Müdîr Muavinlerinden İzzet Hâmid Ün de şunları yaz-
mışdır (19/ç):
«.... Hâmid Bey, Meşrûtiyet'den önce Matbaa-i Âmire'deki vazifesi sırasında "gizli
muzîr evrak basıyor" ihbarı üzerine tevkif olundu. Aylarca Yıldız Sarayı'nda muhakeme
edildi; bir delil bulunamayınca serbest bırakıldı. 1909'da Hakkı Paşa (*) Matbaa-i Âmire'yi
tekrar açdığı vakit, buradaki hizmetlerini gözönüne alıp, Hâmid Bey'i Müdîr ta'yin etti.
Bugün "Maârif Matbaası (= Millî Eğitim Basımevi)" adım taşıyan büyük Müesseseyi ıslâh,
tevsi', teçhiz edenin ve şahsî teşebbüsü ile kurduğu "Hâmid Matbaası'nda, Türkiye'de ilk
defa Eylül 1928'de yeni harflerle kitab basan ilk matbaacının Hâmid Bey olduğundan, Tür­
kiye'de matbaacılığın gelişmesinde büyük hizmetler ettiğinden pek az kimse haberdar­
dır »

BASILMIŞ ESERLERİ (19/c)

XIX — 65/85 (1): Târih-i Tabiî (Terceme, Resimli)


İstanbul, Şkt. Mürettibiye M a t ; 1302 (1886); 31+30 sf.; 8°
65/86 (2): İki Korkaklar (Eu. Labiche - M. Michel'den terceme)
İstanbul, A. Maviyan Mat.; 1305 (1889); 76 sf.; 8°

(*) Önce Maârif Nâzın, sonra Sadrâzam elan ibrahim Hakkı Paşa.

162
65/87 (3): Mufassal Usûl-i Defterî (2. Kısım)
İstanbul. Matbaa-i Âmire; 1317 (1901); 452 sf.; 8°
65/88 (4): Usûl-i Defterî
İstanbul, Karabet M a t ; 1321 (1905); 384+6 sf.; 8°
65/89 (5): Ma'lûmât-ı Ticâriyye
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1325 (1909); 238 sf.; 8°
65/90 (6): Ma'lûmât-ı Ticâriyye ve Usûl-i Muhasebe (Kısm-ı Evvel)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1326 (1910); 124 sf.; 8°
65/91 (7): Muhtasar Usûl-i Muhasebe; Fenn-i Defterî (Kısmı Sânî)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1327 (1911); 3+192 sf.; 8°
65/92 (8): Mükemmel Usûl-i Defterî
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1329 (1913); 7+450 sf.; 8°

66 : SİMA EKİZ; Komisyoncu Yasef Ekiz Efendi'nin oğludur. 1862


Mek. Nu. 223 (20) (1279 H.J'de İstanbul'da doğdu. İstanbul Hasköy
Musevî (= Yahudi) Mektebi'nde ilk, Galatasaray
Sultânîsi'nde orta ve lise öğrenimini tamamladı. 28 Ağustos 1883'de Mülkiye'nin Yüksek
Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra: Haziran 1884'de 1000 krş. maaşla Ticâret ve Ziraat
Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. 1884'de bu Kalem'in
kaldırılması üzerine Mâliye Nezâreti Kupon Kalemi 2. Kâtibliği'ne nakledildi. 1886'da aynı
Nezâret Terceme ve Tahrîrât-ı Ecnebiyye-i Mâliye Kalemi; Haziran 1889'da yine 1000 krş.
maaşla aynı Nezâret Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi Muhasebe Kalemi Defter-i Kebîr; Temmuz
1900'de 980 krş. maaşla Vâridât-ı Mahsûsa Kalemi Mümeyyiz Muâvinliği'ne; Eylül 1909'da,
önce 1000 krş., sonra 1400 krş. maaşla Düyûn-ı Gayr-ı Muntazama (= Gayrı Muntazam
Borçlar) Kalemi 2. Mümeyyizliği'ne; 1910'da aynı yer Muâmelât-ı Nakdiyye Müdîrliği İstik-
râzât (= Borç Almalar) Kalemi Mümeyyizliği'ne; 1916'da aynı yer 1. Sınıf Mümeyyizliği'ne
getirildi. 1 Kasım 1922'de bu görevden emekliye sevkedildi. Ana dili olan İbrânîce'den baş­
ka Fransızca, İngilizce, Rumca, İspanyolca'ya kuvvetle vâkıf olduğu Sicillinde kayıdlıdır.
1902'de "Mütemayiz" rütbesi'nin 2. Sınıfına yükselmişdi.

67 : Y E R V A N T M A R K A R Y A N ; Ohannes Markaryan Efendi'nin oğludur. 1861'de İs-


Mek. Nu. 269 (21) tanbul'da doğdu. Ermeni Mektebleri'nde ilk, orta ve
lise öğrenimini tamamladı. Ekim 1883 Mülkiye'nin
Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldu. Aynı yıl Aralık ayında Ticâret Nezâreti Terceme-i Fünûn
Kalemi Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. Bu görevden idare mesleği'ne geçip 1886'da
Aydın ( = : İzmir) Vilâyeti Maiyyet Me'murluğu'na gönderildi. Stajını bitirip 1891'de 3. Sı­
nıf Kaymakamlık rütbesi ile İskrapar Kazası Kaymakamlığına atandı. Bu vazîfede iken
1894'de vefat etti.

(20) Bak.: a)'Sf d 11-1 Ahvâl Defteri; Nu. 89, 391. sf.
b) Mâliye Bak. Özlük iş. Mel. Sicil Dosya Nu. 430
(21) Bak.: Sicîll-i Ahvâl Defteri; Nu. 89, 391. sf.

163
68 : HASAN TAHSİN; Hacı Mehmed Efendi'nin oğludur. 1865'de Girit -
Mek. Nu. 270 (22) Hanya'da doğdu. 1883'de Mülkiye'nin Yüksek Kıs-
mı'ndan me'zun oldu. Aynı yıl, Ticâret Nezâreti Ter-
ceme-i Fünûn Kalemi Me'murluğu ile Devlet hizmetine girdi. 1886'da Hâriciye Nezâreti
Mektûbî Kalemi Kâtibliği'ne nakledildi. Buradan Maârife geçerek 1887'de Karesi (= Balı­
kesir) Sancağı Maârif Müdîrliği'ne ve Karesi İ'dâdîsi Fransızca, Târih-i Umûmî Muallimlik-
leri'ne; 1888'de Karesi İ'dâdîsi Müdîr Vekilliği'ne ve Hikmet [= Fizik) Muaiiimliği'ne;
1889'da Konya Vilâyeti Maârif Müdîrliği'ne ve Konya İ'dâdîsi Fransızca, Târih-i Tabiî (= Jeo-
ji) Muaiiimliği'ne; 1890'da Selanik Vilâyeti Maârif Müdîrliği'ne ve Selanik İdâdîsi Tâ­
rih-i Tabîi, İlm-i Servet ve Kavânîn-i Mülkiyye Muallimlikleri'ne; 1891'de İzmir, 1892'de Ha-
leb, 1893'de Diyârbekir Vilâyetleri Maârif Müdîrliklerine getirildi. 1894'de İstanbul'a dö­
nerek Mahmudiye Rüşdiyesi Lisân-ı Osmânî (= Türkçe) Muaiiimliği'ne; 1895'de Üsküdar
İ'dâdîsi Müdîrliği'ne; 1896'da Maârif Nezâreti Sicill-i Ahvâl ve İstatistik Şu'besi Baş-
kâtibliği'ne; 1896'da ek olarak Topkapı Rüşdiyesi İlm-i Eşya ve Fransızca Muallimliklerine;
1901'de Maârif Nezâreti Mektûbî Kalemi Müdîrliği'ne atandı. 1909'da aynı Nezâret Kütüb-
hâneler Umum Müfettişliği'ne yükseltildi. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi bulunamadı.

-O-

(22) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 42, 161. sf.

164
1884 (1300 R.)

ME'ZUNLARI (*)

(*) Me'zun sayısı: 20'dir. Bu yıldan i'tibâren "Yatılı" Kısım da açılmışdır.


69 : M E H M E D N E C M Ü D D İ N ; Musul Valilerinden Ali Kemâlî Paşa'nın oğludur. 29
Mek. Nu. 43 (1) Ocak 1859'da İstanbul'da doğdu. Erzurum Askerî İ'dâ-
dîsi'nde lise öğrenimini tamamladı. 1884'de Mülkiye'-
nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldu. Aralık 1883'de ta'yin edildiği Ticâret ve Ziraat
Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. Bu Kalem'in
kaldırılması üzerine aynı Nezâret Hey'et-i Fenniyye Kalemi Kâtibliği'ne nakledildi. 1888'de
Ticâret ve Nâfia Nezâreti Terceme Kalemi Mütercimliği'ne; 1889'da Ziraat Bankası Tahrî­
rat Kalemi Müsevvid (= Raportör) ve Sicill-i Ahvâl Me'murluğu'na getirildi. Bu görevde
iken 6 Aralık 1900'de "Hürriyet Mücâdelesine katılmak üzere" Avrupa'ya kaçdı. Sofya'ya
yerleşdi. Burada 1 Eylül 1902'den Aralık 1904'e kadar maâşsız olarak Bulgaristan Osmanlı
Komserliği'ne devam edip «... evrâk-ı muamelâtı, sûret-i muntazama'da tertîb ve tasnif ede­
rek dosya usûlünü ihdas etti. Bu suretle Devlet ve Millete hidemât-ı hasene îfâ eyledi....
Ocak 1Sû5'de afv'e uğrayarak İstanbul'a döndü. 12 Haziran 1906'da Ziraat Bankası Piyango
Şu'besi Me'murluğu'na ta'yin edildi. 2. Meşrûtiyet'in i'lânmdan sonra Ocak 1909'da Evkaf
Nezâreti Evkaaf-ı Hümâyun Sicil ve Evrak Müdîr Muâvinliği'ne getirildi. Mayıs 1910'da
Trabzon Evkaf Müdîrliği'ne terfîan gönderildi. 4 Mayıs 1914'de yine terfîan Evkaf Nezâreti
Evrak Müdîrliği'ne nakledildi. Bu vazîfede iken «.... Mağdûrîn-i siyâsiyye'den ve hüsn-i hâl
ashabından bulunduğu, icra kılınan tahkikaat ve tedkîkaat neticesi anlaşılmasına binâen,
(Avrupa'ya) târih-i firarı olan 1900 senesinden avdetine müsadif 1905 senesi Haziranına ka­
dar hâl-i firarda geçirdiği zaman'ın bermûcib-i Kanun, müddet-i hizmetine ilâvesine....» ka­
rar verildi. 4 Eylül 1919'da, yeni kurulan İaşe Umûm Müdîrliği İaşe Encümeni Reisliği
İdarî Kısım Muâvinliği'ne; 14 Ekim 1919'da ek görev olarak aynı yer Nakliyat Müdîrliği'ne
getirildi. İaşe Teşkilâtı'nın kaldırılması üzerine « devâm-ı me'muriyeti'ne lüzum görül­
mediği cihetle...» 8 Mart 1920 (8 Mart 1336)'de emekliye sevkedildi. 1898'de "Mütema­
yiz" rütbesine yükseltilmiş; 1890'da 4. rütbeden "Mecidî Nişanı" ve 1918'de de "Nikel Do­
nanma Madalyası" ile taltif edilmişdi.

MEHMED Kaza Kaymakamlarından Hüseyin Hüsnî Efendi'nin


70 : Z İ Y A Paşa (= M î r - İ m î r â n ) ; oğludur. 18 Ağustos 1860'da İstanbul'da doğdu. Ga-
Mek- Nu. 46 (2) latasaray Sultanîsinde lise öğrenimini tamamladı.
^ ^ ^ ^ ^ ^ H I H B I H M Ağustos 1884'de Mülkiyenin Yüksek Kısmı'ndan
me'zun oldukdan sonra: Merkez'de bir yıl kadar
Kaymakamlık stajını yaparak 12 Temmuz 1885'de
1750 krş. maaşla İmâdiye (Hakkâri Sancağı), 13 Ha­
ziran 1887'de Şarköy (Edirne Vilâyeti), 13 Kasım
1889'da Erdek (Bursa Vilâyeti), 11 Ocak 1890'da
Kaşot (Cezâir-i Bahr-i Sefîd Vilâyeti), 15 Mart 1892'-
de Tarsus (Adana Vilâyeti), 25 Mayıs 1895'de Zey-
tun (Haleb Vilâyeti), aynı yıl 5 Eylül'ünde İskende­
run (Haleb Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına
atandı. Son vazifesinde iken Mutasarrıflığa terfi'
ederek 13 Ağustos 1896'da Hakkâri, 31 Ocak 1897'-
de Mersin Sancakları Mutasarrıflıklarına getirildi.

( 1 ) ve ( 2 ) Dipnotları 168. sayfa'dadır.

167
Mersin Mutasarrıfı iken "Paşa (= Mîr-i mîrân)" lık Payesi tevcîh edildi. 10 Mayıs 1900'-
de Şarkî Karahisar, 9 Aralık 1900'de Ergiri, 9 Nisan 1902'de Drama Sancakları Mutasarrıf­
lıklarına nakledildi. 2. Meşrûtiyet'in Hânından hemen sonra 14 Ağustos 1908'de Sinop San­
cağı Mutasarrıflığıma getirildi ise de gitmeyip azledildi. Altı ay kadar açık maaşı aldık-
dan sonra, 9 Mart 1909'da Aydın Sancağı Mutasarrıflığına gönderildi. Bu vazifeden de,
tesbît edilemeyen bir sebeble, 14 Eylül 1909'da "Kadro hârici" bırakılmak suretiyle ayrıldı.
14 Mayıs 1915'de emekliye sevkedildi. Mütâreke'de Dâmad Ferid Hükümeti tarafından 25
Mart 1919'da Niğde Sancağı Mutasarrıflığına atandı. Burada bir ay görevden sonra,
28 Nisan 1919'da terfian Bitlis Vâliliği'ine getirildi. 21 Eylül 1919'da Ankara Vâliliği'-
ne nakl edildi ise de, Ankara Halkının «.-... İstanbul Hükûmeti'nce ta'yin edilen bir Vâli'yi
kabul etmeyeceklerini....» İstanbul'a telgrafla bildirmeleri üzerine bu göreve gidemeyip İs­
tanbul'a döndü. Kendisine, Ankara Valiliği Kadrosu uhdesinde olmak üzere, açık maaşı
bağlandı. 7 Ağustos 1925'de T.C. Hükûmeti'nce emekliye sevkedildi. Fransızca'ya vâkıf ol­
duğu sicillinde kayıdlıdır. 1896'da (tebdîlen) 2. Rütbeden "Mecîdî", 1902'de (tebdîlen) 3.
rütbeden "Osmânî" nişanları ile taltif edilmişdi.

71 : L İ G O R A K İ VEĞLERİ; Mâbeyn (= Yıldız Sarayı) Doktorlarından Doktor


Mek. Nu. 90 (3) Nikola (Nikolaos) Veğleri Efendi ile Madam Despi-
na'nın oğludur. 1861 (1278 H.J'de İstanbul'da doğdu.
Fener Rum Mektebi'nde ilk ve orta, 1881'de Gala­
tasaray Sultânîsi'nde lise öğrenimini tamamladı.
Ekim 1884'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan "Ka-
rib'ül-a'lâ (= iyiye yakın)" derecede me'zun oldu.
Mart 1886'da Şûrây-ı Devlet Muhâkemat Dâiresi
Mülâzımlığı'na maâşsız olarak ta'yin edildi. Aynı
yıl Mayıs'ında Şûrây-ı Devlet'deki görevi bakî kal­
mak üzere, Girit Valilerinden Sıdkı Paşa ile birlik-
de Girit'e gönderildi ve adı geçen'in maiyyetinde
bir süre çalışdı. Haziran 1887'de Şûrây-ı Devlet
Muhâkemat Dâiresi Muavinliği'ne terfi' etti. Bura­
dan idare mesleği'ne geçerek, Nisan 1896'da Diyâr-
bekir, Mayıs 1900'de Trabzon Vali Muavinliklerine getirildi. Bu arada, Onbeş gün kadar Trab­
zon Vali Vekilliği'nde bulundu. 28 Ocak 1909'da Manastır Vali Muavinliği'ne nakledildi. Bu­
rada iken Mutasarrıflığa terfi' edip 1 Mart 1910'da Çamlık (=Preveze), 1 Aralık 1911'de

(1) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 28, 169. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 29528
c) Vakıflar Gn. Md. Sicil Arşivi Dosya Nu. 147
(2) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 19275-•29430
b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 10
c) Servet-i FünOn Mecmuası; 14. C; 357. Sayı; 293.-297. sf.
(3) Bak.: a) Sicili-i Ahvâl Deflet i; Nu. 55, 149. sf.
b) Mâliye Ba+t. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 42199
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 55/149
ç) Yakın Târihimiz; Haftalık Dergi; 3.C., 42. sf.
di Talebimiz üzerine oğlu sayın Aleksandr Veğleri'nin gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 9 Mart 1969
günlü mektup.

168
Mersin Sancakları Mutasarrıflıklarına atandı. 27 Mart 1912'de "SİSAM BEYİ" (4) yapılarak
15500 krş. maaşla "Sisam Adası"na gönderildi. Balkan Harbi içinde "Ada"nın Yunanlılar ta­
rafından işgaali üzerine 12 Mart 1913'de buradan ayrılarak İstanbul'a geldi. Aynı târihden
geçerli olmak üzere, 7850 krş. açık maaşı ile kadro dışı kaldı. 10 Aralık 1918'de A'yan A'zâ-
lığı'na ta'yin edilerek Meclis-i A'yan'a girdi. Bu görevde de Saltanat'ın ve İstanbul Hükûme-
ti'nin ilgaasına kadar kaldıktan sonra, 1 Kasım 1922'de 4238 krş. maaşla T.B.M.M. Hükümeti
tarafından emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda olduğu İstanbul Yeniköy'de 1948
de vefat etti. 1901'de Osmanlı Devleti Hâriciye Nazırlarından Alexandre Kara Todori Paşa'-
nın Kızı Anna ile evlendi. 1 erkek, 1 kız evlâd babası idi. Anadili olan Rumca'dan başka Türk­
çe ve Fransızca'ya kuvvetle vâkıfdı. 1904'de "Bâlâ" rütbesi'nin 1. Sınıfına yükselmişdi.
1896'da 2. Rütbeden (tebdîlen) "Mecîdî" nişanı ile taltîf edilmişdi. İslâm Devletleri para­
ları kolleysiyonu yapmak santraç oynamak hobi'si idi.

72 : H Ü S E Y İ N N A İ L ; Tophâne-i Âmire (= Askerî Silâh Fabrikası) Mek-


Mek. Nu. 109 (5) tubcularından (= Yazı İşleri Müdîrlerinden) Meh-
med Emîn Efendi'nin oğlu, Mâliye Nazırlarından ve
Mülkiye 1884 me'zunu Mustafa Nail Bey'in kardeşidir. 1863'de İstanbul'da doğdu. Mülkiye'-
nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra: Aralık 1884'de Ticâret ve Ziraat Nezâreti
Sanayi' Kısmı Kalemi Kâtibliği'ne getirildi. 1885'de aynı yer 2. Mümeyyizliği'ne terfi' etti.
Buradan 1886'da Maârif Nezâretine geçerek, "Sâlise" rütbesiyle aynı Nezâret Mektûbî Ka­
lemi 2. Mümeyyizliği'ne atandı. 1888'de aynı yer 1. Mümeyyizliği'ne; 1889'da aynı Nezâret
Mektûbî Kalemi Başkâtibliği'ne; 1890'da Maârif Nezâreti Meclis-i Kebîr-i Maârif Baş-
kâtibliği'ne; 1894'de aynı Nezâret Mekâtib-i İ'dâdiye (= Lise Öğretim Şu'besi) Müdîrliği'ne
nakledildi. Bu görevde iken 1911'de İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. 1894'de "Mü­
temayiz" rütbesi'ne yükselmiş; 1887'de 4. rütbeden "Mecîdî" Nişanı ile taltîf edilmişdi.

73 : S A L İ H H A Ş M E T ; Sadrâzamlardan Kıbrıs'lı • Kâmil Paşa'nın oğludur.


Mek. Nu. 113 (6) 1864'de Kıbrıs - Lefkoşe'de doğdu. 1884'de Mülkiye'-
nin Yüksek Kısmı'nı bitirdikden sonra idare mesle-
ği'ni seçdi. Sırasıyle: 1885'de Foça (İzmir Vilâyeti),
1886'da Mudanya (Bursa Vilâyeti), 1887'de Çekme-
ce-i Sagîr (Küçükçekmece - İstanbul Vilâyeti), 1888'-
de Adalar (İstanbul) Kazaları Kaymakamlıklarına
getirildi. Terfi' ederek 1889'da Gelibolu Mutasarrıf­
lığıma gönderildi. 1890'da rahatsızlığı sebebiyle ida­
re mesleği'nden ayrıldı ve Rüsumat Emâneti (Güm­
rükler Um. Md.) Muavinliği ne atandı. Bu görevde
iken 1892'de İstanbul'da verem'den Hakkın rahme­
tine kavuşdu. Oğlu Hikmet Bayur'un ifâdesi'ne gö­
re (6/c):
«.... Büyük Ada'daki Cami' ve "Haşmet Bey Cad­
desi" adiyle anılan büyük Cadde, Adalar Kaymakamı

(4) Sisam Beyliği: 1830'da Yunanistan'ın istiklâl kazanmasıyle kurulmuş ve "Özel Statü"ye sâhib bir "Eyâlet"i-
mizdi. Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı, Merkezi Sisam Adası'nda, 100.000 nüfuslu, kendisine
mahsus Bayrağı, Rumca ç'ıkan Resmî Gazetesi, Millet Meclisi bulunan bu eyâlet, minyatür bir
devlet gibi idi. Büyük Fâtih'den beri, vergi gelirleri "Kaptan Paşa (= Deniz Kuvvetleri Ko-
(5) ve (6) Dipnotları 170. sayfa'dadır. (Devimi 170. sf.'dadır.)

169
iken kendisinin yaptırıp açtırdığı eserlerindendir. Mülkiye Mektebi'nde, her yıl sınıfını bi­
rincilikle geçmiş; sınıf birincisi olarak da me'zun olmuşdur. Riyaziye Dersleri'ndeki büyük
kaabiliyetine izafeten, Sınıf Arkadaşları Kendisine "Arşimed" adını vermişlerdi...»
Rahmetli, Gelibolu Mutasarrıfı iken Gelibolu Rüşdiyesi'nde Fransızca Öğretmeni olan
rahmetli Mazhar Müfid Kansu da (6/c):
«... Haşmet Bey çok nâzik ve terbiyeli bir zât idi. Maârife büyük ilgi ve muallimlere
büyük i'tibar gösterir; iş sâhiblerine de çok iyi muamelede bulunurdu. Gelibolu Hükümet
Konağı'na giden Cadde, Haşmet Bey zamanında açılmışdır....» diye bahsetmektedir.
Vefatını müteâkıb İstanbul Basını'nda şu yazı çıkmışdı (6/b):
« Mübtelâ olduğu îlletden kurtulamayarak ahiren irtihâl-i dâr-ı bekaa eden, Sadr-ı
sabık ubbühetlû - devletlû Kâmil Paşa'nın oğlu Haşmet Bey, Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'-
nin yetiştirdiği ezkiyây-ı şübban'dan (= çok zeki gençlerden) olup Mekteb'de, Muallimle­
rinin ve hüsn-i ahlâk, nezâketi ile de arkadaşlarının muhabbetini kazanmış idi....»
1888'de "Ûlâ" rütbesi'nin 2. Sınıfına yükseltilmiş; 1886'da 3. rütbeden "Mecîdî", 1887'-
de 3. Rütbeden "Osmânî" nişanları ile taltîf edilmişdi. Hâl tercemesinin noksan kısımları
için oğlu Hikmet Bayur'a yazılan üç mektuba cevab alınamadı.

74 : M Û S Â K Â Z I M Paşa Kudüs ilerigelenlerinden Hüseynî-zâde Mehmed Se-


(= Mîr-î miran); lîm Efendi'nin oğludur. 1859 11276 H.J'da Kudüs'de
Mek. Nu. 171 (7) doğdu. Kudüs Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâdî
Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. Eylül 1884'de Yüksek Kısım'dan me'zun oldukdan
sonra: Bir yıl, 800 krş. maaşla Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne (= Tıb Fakültesi) Evrak Müdîr
Vekilliği'nde bulundu; sonra idare mesleği'ne geçdi. Aralık 1885'de, 1750 krş. maaşla Yafa (Ku­
düs Sancağı), Kasım 1890'da Safed (Beyrut Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi.
Bu vazifede iken «... Rusya Devleti tebaasından bir Yahudi'nin Pasaportunu yere atıp,
mezkûr Devleti tahkir ettiği iddiasından dolayı Rusya'nın Beyrut General Konsolosu'nun
şikâyeti üzerine hakkında tahkîkaata mübaşeret olunmuş ise de, netîce-i tahkîkaat'da id-
dia-i vâki' tekzîb olunmuş; mezkûr Konsolos tarafından tahkikaat-ı müşterek icrasına dâir
yapılan teklîfât (ne Vilâyet'ce, ne de Sultan 2. Abdülhamîd'ce) tecviz olunmadığı gibi bu
iddia üzerine azli dahî nazar-ı ahâlî'de hoşnutsuzluk meydana getireceğinden, başka bir ve­
sile ile, dîger bir mahal'le terfian naklinin iş'ar olunmasına binâen....» 28 Ekim 1892'de yine
1750 krş. maaşla Harm (Haleb Vilâyeti) Kazası Kaymakamlığına nakledildi. Bu nakil
muamelesi «izzet-i nefs'ine ağır geldiğinden» 7 Temmuz 1893'de isti'fâen ayrıldı. Dâhiliye

mutanı)" lara bırakılmış olan bu Ada-Eyâlet, Yunan İhtilâli sırasında Hıristiyan Ahâli'nin
Türk - Müslüman azınlığını tamamen ortadan kaldırdığı için muhtar (= yarı bağımsız) bir
idâre'ye bağlanmış; pek önemsiz bir vergi vermek suretiyle iç idarelerinde tamamen serbest
bırakılmışdı. Fakat Yunan asıllı Sisam'lıların buna1 rağmen Osmanlı Devleti'nden şikâyetleri
kesilmemişdi. Bu şikâyetler 1906'da Osmanlı Devleti'ne çok bağlı olarak tanınan Sisam Beyi
Andonya Kopasi Efendi zamanında bir "ayaklanma" şeklini alınca, Sultan 2. Abdülhamid,
Hamîdiye Kruvazörünü Ada'ya göndererek "İsyân"ı derhal bastırmıştı. 2. Meşrûtiyet'in i l â ­
nından sonra, Rumlar azgınlıklarını şımarma derecesinde artırmışlar; Sisam Beyi Kopasi
Efendi'yi öldürmüşler; Bâb-ı Âlî, pekçok işde olduğu g i b i , acz ve meskenetini bunda da
göstererek Sisam'a sâdece Vegleri'yi "Bey" olarak göndermekle yetinmişdi.
Sisam Beyliği bu durumda 75 yıl kadar devam etmiş; Balkan Harbi'nde Ada'nın, diğer­
leri g i b i , Yunanlılar tarafından işgaali üzerine, muhtariyet de son bulmuşdur.
<5) Bak.: Siciil-i Ahvâl Defteri; Nu. 43, 83. sf.
(6) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 2, 606. sf.
b) Servet-i Fünûn; 10 T. Sânî 1310 (1894); 193. sayı, 174. sf.
c) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 84. sf.
(7) Dipnotu 171. Sayfa'dadır.

170
Nezâreti'nce isti'fâsı kabul edilmeyerek 29 Şubat 1894'de aynı maaşla Akkâr (Beyrut Vi­
lâyeti), 13 Eylül 1894'de 2500 krş. maaşla Aclun (Suriye Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlık­
larına atandı. Son vazifesinde iken terfi' ederek 19 Mayıs 1898'de, önce 4500, sonra 7500
maaşla Aşir Sancağı Mutasarrıflığıma gönderildi. Bu vazifeden « dürüst ve sert idaresi
ile Ahâli-i Urbân-ı Mahalliyye'yi [= Mahallin Arab Halkı'nı) dilgîr ve tenfîr etmekde
(= kalblerini kırarak, kendisinden soğutmakda) olduğu, şâyân-ı i'timad ba'zı Rüesây-ı
Memleket'in (= Aşir Sancağı'nın güvenilir ba'zı ileri gelenlerinin) iş'ârâtından anlaşılma­
sına binâen azledilmesine dâir Mekke-i Mükerreme Emâret-i Celîlesi'nden gösterilen lü­
zum üzerine "bâ-İrâde-i Seniyye (= Sultan 2. Abdülhamid'in emriyle)" » 11 Temmuz
1899'da azledilerek ayrıldı. Haksız yere yapılan bu azil tasarrufundan dolayı Şûrây-ı Dev-
let'de açtığı dâvayı kazanıp "tebriye edilmiş (= temize çıkmış)" dir. Bunun üzerine 4 Şu­
bat 1900'de "Paşa (= Mîr-i mîrân)" lığa terfi' ettirilerek, 6750 krş. maaşla Necid (Basra
Vilâyeti) Sancağı Mutasarrıflığına ta'yin edildi. Bu görevde iken « Ailesiyle
beraber hasta olduğundan bahs ile, ya dahilî Viiâyat'da (= Anadolu Vilâyetlerinin
birinde) diğer bir Mutasarrıflığa tahvilini, veyâhud me'muriyetden afvını istid'a etmesi »
üzerine 16 Aralık 1902'de 6730 krş. maaşla Siirt Sancağı Mutasarrıflığına nak­
ledildi. Bu vazîfede iken, 20 Şubat 1903'den 17 Mart 1903'e kadar 26 gün Valilik maâşı'nın
1/2'si tutarı olan 3600 krş. maaşla Bitlis Vali Vekilliği de yaptı. 10 Ocak 1905'de Ergani
Sancağı Mutasarrıflığıma nakledildi. Burada iken Karısının vefatı üzerine, çocuklarına ba­
kacak kimsesi bulunmadığından, 28 Nisan 1906'da isti'fâ ederek ayrıldı ve Memleketi olan
Kudüs'e gitti. Uzun müddet boşda kaldıkdan sonra 22 Aralık 1907'de 5400 krş. maaşla Hav­
ran Sancağı Mutasarrıflığına ta'yin edildi. 29 Mayıs 1909'da bu vazifeden azil suretiyle ay­
rıldı. Bir yıla yakın 2000 krş. ma'zûliyet maaşı ile açıkda kalıp 3 Mart 1910'da 6000 krş.
maaşla Müntefik Sancağı Mutasarrıflığına getirildi. 4 Ocak 1912'de buradan da "idâreten
azil" suretiyle ayrıldı. Bir yıl daha ma'zûliyet maaşı aldıkdan sonra «.... Havran Mutasarrıf­
lığının ehemmiyyet-i mevki'iyyesi'ne binâen mezkûr Mutasarrıflığa evvelce de orada bulu­
narak ahvâl ve ihtiyâcât-ı mahalliyye'ye kesb-i vukuf etmiş olan Musa Kâzım Paşa'nın ta'-
yini, Suriye Valisi Kâzım Paşa tarafından teklif ve inha olunması üzerine....» 21 Ekim 1912'-
de 6000 krş. maaşla 2. defa Havran Mutasarrıflığına atandı. 30 Temmuz 1913'de Kozan,
Mayıs 1914'de İçel (= Mersin) Sancakları Mutasarrıflıklarına nakledildi. Bu son vazifesin­
de iken 14 Mayıs 1915'de "Tensîkaat Kanunu'na tâbi' tutularak" 2113 krş. maaşla emekliye
sevkedildi. Emekli olarak oturmakda olduğu Bilecik'de, 4 Mayıs 1920 (4 Mayıs 1336)'de
Hakkın rahmetine kavuşdu. 1. Eşinin vefatı üzerine Semîha Hanım'la evlendi. 2 erkek ev-
lâd babası idi. Fransızca ve Arabca'ya çok kuvvetle vâkıfdı. 1892'de İtalya Devleti tarafın­
dan 3. rütbeden "la Couronne d'ltalie", 1893'de 4. rütbeden "Mecîdî" nişanlan ile taltîf
edilmişdi.

75 : MEHMED NÂMIK; Avlonya'lı Mustafa Nuri Paşa'nın oğludur. 1859'da


Mek. Nu. 465 (8) Avlonya'da doğdu. Orta ve lise öğrenimini Galata­
saray Sultânî'sinde tamamladı. 1884'de Mülkiye'nin
Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra: Eylül 1884'de 1000 krş. maaşla Ticâret ve Zi-

(7) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 10, 83. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 28610
c) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. M d . Sicil Dosya Nu. 825
(8) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 16, 177. sf.
b) Gümrük ve Tekel Bakanlığı Sicil Arşivi Dosya Nu. 4/65 171
raat Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Mütercimliğine ta'yin edilerek Devlet hizmetine gir­
di. Bu Dâire'nin kaldırılması üzerine, 1885'de 600 krş. maaşla Gümrük İdaresi Cem'iyyet-i
Rüsûmiyye Kalemi Müsevvidliği (= Raportörlüğü)'ne nakledildi. Aynı yıl Ekim'inde ek yö-
rev olarak ve 400 krş. maaşla Galatasaray Sultanîsi Kavâid-i Osmânî (= Türkçe Gramer)
Muallimliğini de deruhde eyledi. Esas görevinde iken 1886'da "Demiryolu ile olan Gümrük
muamelesi stajı" yapmak üzere, aldığı maaş ve 55 altın lira harcırah ile Almanya'ya gön­
derildi. Üç ay stajdan sonra eski vazîfes'ine döndü. 1887'de 1500 krş. maaşla, Sirkeci Güm­
rük iskelesi Müdîrliği'ne yükseltildi. 1895'de Rüsumat Emâneti Müsteşar Muâvinliği'ne nak­
len ve terfîan getirildi. 1898'de "bâ-İrâde-i Seniyye" Meclis-i Sıhhıyye A'zâlığı'na atandı.
Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı. Fransızca'ya edebiyyâtıyle vâkıf olduğu;
Rumca, İtalyanca, Arabca ve Arnavutça dillerini de kusursuz konuşduğu sicillinde kayıdlı-
dır. 1898'de "Ûlâ" rütbesi'nin 1. Sınıfına yükseldi. 1888'de 4. Rütbeden "Osmânî" Nişanı
ile taltif edildi.

76 : İSMAİL ŞEVKİ; Hacı Hüseyin Efendi'nin oğludur. 1858 [1275 H.J'de


Mek. Nu. 582 (9) Varna'da doğdu. Varna Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'
nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı.
Yüksek Kısım'dan 1884'de me'zun oldukdan sonra idare mesleği'ne geçdi. Kasım 1885'de
Bodrum, Haziran 1890'da Bandırma, Nisan 1894'de Edremit, Temmuz 1897'de Dimetoka, Ha­
ziran 1899'da Tırnovacık Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Araştırmalara rağmen, bun­
dan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı. Fransızca'ya vâkıf olduğu, Bulgarca konuşduğu
sicillinde kayıdlıdır.

1859'da İstanbul'da doğdu. 1884'de Mülkiye'nin Yük­


77 : MEHMED İHSAN; sek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra Devlet hiz­
Mek. Nu. 583 (10) metine girmeyip Ticâret hayâtına atıldı. 1919 yılın­
da Hakkın rahmetine kavuşdu.

Müderris (= Prof.) Tophâne-i Âmire Mektubcularından Mehmed Emîn


78 : MUSTAFA NAİL; Efendi'nin oğludur. 1861 (1278 H.)'de İstanbul'da
Mek. Nu 584 (11) doğdu. İstanbul - Çiçekpazan Rüşdiyesi'nde orta,
Galatasaray Sultanîsinde lise öğrenimini tamamladı.
8 Ağustos 1884'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan
" i y i " derecede me'zun oldu. Galatasaray Sultanîsi
Türkçe Muallimliği'ne ta'yin edilerek Devlet hiz­
metine girdi. Aynı yıl Ekim'inde eK görev olarak Ti­
câret ve Zirâat Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Mü-
tercimliği'ni de deruhde etti. 1886'da Hâriciye Nezâ­
reti Tahrîrât-ı Hâriciyye (= Diplomatik yazışmalar)
Kalemi 2. Kâtibliği'ne; 1887'de Mâliye Nezâreti Ku­
pon Kalemi; 1888'de aynı Nezâret Mektûbî Kalemi 1.
Kâtibiiklerine nakledildi. Terfi' edereK 1890'da Mâli­
ye Nezâreti Osmanlı Meskukâtı (= Paraları) ve Pul,
Damga İdaresi Müfettişliği'ne yükseltildi. 1891'de

(9) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 4, 869. sf.


b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 896/3

172 [(10), (11) Dipnotları 173. sf'dadır.]^


tu göreve ilâveten Dârülmuallimin (= Erkek İlk Öğretmen Okulu) Coğrafya Mual­
limliğimi deruhde etti. 1892'de bu ek göreve Fransızca Muallimliği ve 1894'de Mek-
teb-i Mülkiyye-i Şâhâne Usûl-i Mâliye Dersi Müderrisliği de ilâve edildi ki Müder­
risliği, Ağustos 1915'de Mülkiye'nin kapatılışına kadar, hiç kesilmeden 21 yıl de­
vam etti. 1895'de Coğrafya Muallimliği'ni bırakdı. 1905'de Müderrislik ve Öğretmen­
likleri uhdesinde kalmak üzere, Maârif Nezâreti Meclis-i Maârif Reîsliği'ne terfian
atandı. 1910 seçimleri'nde Saruhan (= Manisa) Sancağı Meb'usluğu'na seçildi- 14 Nisan
1909'da kurulup, 21 gün iktidarda kaldıkdan sonra düşen Ahmed Tevfik Paşa Kabinesi ile,
5 Mayıs 1909'da kurulan ve 7 ay, 24 gün kaldıkdan sonra düşen 2. Hüseyin Hilmi Paşa Ka-
binesi'nde Maârif Nazırlığına getirildi. 8 ay, 19 gün devam eden bu görevi sırasında,
mevcud imkânlarla öğretime ve öğretmenlere hizmet etmeye çalışdı. "31 Mart İhtilâli"
üzerine çekilen Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi ile birlikde Maârif Nâzırlığı'ndan ayrıldı. 1911'-
de A'yân A'zâlığı'na ta'yin edilerek Meclis-i A'yân'a girdi. 30 Eylül 1911'de kurulan 8. Meh-
med Said Paşa Kabinesi Mâliye Nâzırlığı'na getirildi. 2. Meşrûtiyet Târihi'nin bu en buh­
ranlı zamanlarında liyâkat ve basiretle Mâliye Nezâretini idare etti. Bu ta'yine âid dokü­
man şöyledir:
« (telgraf)

Nail Beyefendi Hazretlerine;

Zât-ı Vâlâlarının Mâliye Nezâreti'ne ta'yinlerine İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhı mü­
teallik buyrulmuş olmağla tebliğ olunur.
20 Kânun-ı Evvel 1327 (3 Ocak 1912)
Sadr-ı A'zâm Said (Paşa) »

Bu görevden de 24 Mayıs 1912 (10 Mayıs 1328)'de isti'fâen ayrıldı. A'yân A'zâlığı'na
döndü. Buna dâir "Kararname" de şöyledir:

« İrâde-î Seniyye

Mâliye Nâzın Nail Beyefendi'nin isti'fâsına binâen, Mâliye Nezâreti'niıı şimdilik


Nâfia Nâzın Câvid Beyefendi tarafından vekâleten idaresini İrâde ettim.
İşbu İrâde-i Seniyye'mizin icrasına Sadâret me'murdur.

6 Cümâd'el - Ahire 1330 ve 10 Mayıs 1328 (24 Mayıs 1912)


Mehmed Reşad (Pâdişâh, İmza)
Sadr-ı A'zâm
Said (Paşa)
(İmza)

(10) Bak.: Mülkice Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 86. sf.
(11) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 60, 345. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 35920
c) Mâliye Bak. Özlük İş. Md. Sicil Dosya Nu. 7/94 - 15
ç) Eserleri hakkında bilgi Sayın Seyfeddin Gzege'den, Resim Şehbal Mecmûâsı'ndan alındı.
d) Türkiye Maârif Târihi; Osman Ergin; istanbul, 1942; 4.C., 1054., 1055., 1207., 1200. sf.
e) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; l . C , 390. sf.

173
Ayan A'zâlığı sıfatı üzerinde iken 2 Şubat 1921 (2 Şubat 1337) Çarşamba gecesi İstan­
bul - Kadıköy Bahariye Caddesi'ndeki evi'nde Hakkın rahmetine kavuşdu. Eşi kendisinden
evvel vefat ettiğinden duldu. Sâliha Pakize, Havva Saadet adlarında iki kız evlâd babası idi.
Sâliha Pakize Hanım, eşi Reşid Paşa - zade Ahmed Zeki Bey'in 2 Mart 1924'de vefatı üzeri­
ne, Darülfünun Müderrislerinden Ali Muzaffer (Göker) Bey ile 15 Ağustos 1924'de yeniden
evlenmişdi. 1901'de "Ûlâ" rütbesi'nin 1. Sınıfına terfi' etti. 1902'de (tebdîlen) 3. rütbeden
"Osmânî", 1911'de 1. rütbe'den "Mecîdî" nişanlan ile taltif edilmişdi.

Mülkiye'deki öğrenicilerinden, 1902 me'zunu Sayın Yahya Sezâî Uzay, Nail Bey hakkın­
da şu hâtırasını nakletmektedir (11/e):
«.... Usûl-i Mâliye Dersi Hocamız, Meşrûtiyet Devri Mâliye Nazırlarından Nail Bey,
çok çalışkan, fazilet sahibi bir zât idi. Biz Son Sınıfda iken son dersini verdikden sonra bi­
ze:
— Efendiler, bundan sonra sizinle hayatda arkadaş olarak karşılaşacağız. Size faydalı
olacak ba'zı tavsiyelerde bulunayım, diyerek nasihat etmişdi Bunlardan bir tanesini hatır­
lıyorum: "Evlendiğiniz zaman iç güveysi girmeyiniz; sofranıza oturduğunuz zaman kuru ekmek-
den başka bir yiyeceğiniz olması bile, "bu ekmeği ben kazandım" diyebilecek, göğsünüzü
geı-elııleoek vaziyetde olunuz; erkeklik gururunuzu hiç bir şeye feda etmeyiniz" demişdi.
Yine bu muhterem Hoca, dersinde, Devlet Bütçesi'ni: "Masarif ve Vâridât-ı Devlet'in muvâ­
zenesini gösteren Kanundur" diye ta'rif ederdi. Sebeb olarak da "insanın husûsî hayâtında
ayağını yorganına göre uzatması lâzımdır; amma, Devlet, ayağına göre yorgan tedârik et­
mek mecburiyetindedir....»

BASILMIŞ ESERLERİ

XX — 78/93 (1): Hayât-ı Düvel (Mehmed Rakım ile beraber, 1.C., 1. Kısım)
İstanbul, A. Maviyan Mat.; 1306 (1890); 224 sf.; 8°
78/94 (2): (Aynı Kitab; 1.C.: 2. Kısım)
İstanbul, A. Asaduryan Mat.; 1307 (1891); 3 + 225 — 412 sf.; 8°
78/95 (3): (Aynı Kitab; 1.C.: 3. Kısım)
İstanbul, A. Asaduryan Mat.; 1310 (1894); 413 — 501+3 sf.; 8°

174
78/96 (4): Muhtasar İlm-i Servet [— Mâliye)
İstanbul, Matbaa-i Âmire; 1317 (1901); 206+2 sf.; 8°
78/97 (5): Fenn-i Usûl-ı Mâliye
istanbul, Cihan Mat.; 1329 (1913); 344 sf.; 8°
78/98 (6): Mâliye (Ders) Notları [Mülkiye 3. Sınıf Talebesinden Fâzıl (Pelin) ile]
İstanbul, Mülkiye M a t ; 1329 (1913); 170 sf.; 8°

Müderris Kadı-askerlerden İmâdüddin Efendi'nin torunu, Mek.


79 : MEHMED EMÎN; ke Kadı'larından Mehmed Afif Efendi'nin oğludur.
Mek. Nu. 585 (12) 1856 (11 Safer 1273)'de İstanbul'da doğdu. Fâtih
Rüşdiyesi'nde orta öğrenimini tamamlayıp Fâtih Câmi'i "Dersiâm"larından Tâhir Efendi'nin
derslerine devam etti ve "İstanbul Müderrisliği Rüûsu" aldı. Mahrec-i Aklâm'a girdi; bir
yıl okuyup sınav kazanarak Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'ye kaydoldu. Beş yıl öğrenimden
sonra 1884'de Yüksek Kısım'ı da bitirdi.
Mülkiye'ye girmeden önce, 1876'dan 1879'a kadar Mülâzımlıkla ve maâşsız olarak Şû-
rây-ı Devlet Muhâkemat Dâiresi'ne devam etti. Me'zuniyetini müteakıb idare mesleği'ni
seçdi- Merkez'de kaymakamlık stajını tamamlayıp Mayıs 1885'de 1250 krş. maaşla İnegöl
(Bursa), Eylül 1887'de 1750 krş. maaşla Adapazarı (İzmit Sancağı), Haziran 1889'da Ka-
radeniz-Ereğli'si (Kastamonu Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Bu görevden 10
Haziran 1890'da azledilerek ayrıldı. Üç yıl açık maaşı aldıktan sonra, Mayıs 1893'de 1750
krş. maaşla 1. Sınıf Edremit (Bursa) Kazası Kaymakamlığına atandı. 23 Nisan 1894'de azil
suretiyle buradan da ayrıldı. İki yıl açıkda kaldıkdan sonra Eylül 1896'da 2500 krş. maaşla
1. Sınıf Antakya (Haleb Vilâyeti), 30 Nisan 1897'de 1. Sınıf Tarsus (Adana Vilâyeti), Ma­
yıs 1898'de 1. Sınıf Humus (Suriye Vilâyeti), Şubat 1900'de 2250 krş. maaşla 1. Sınıf Ahi-
çelebi (Edirne Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına gönderildi. «....• Karabiga Kazası Kay­
makamlığına münâsib birinin intihab ve arz'ı, muktezâ-i İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Hilâfetpe-
nâhî'den olmasına mebnî keyfiyyetin (Dâhiliye Nezâreti'nce) mumaileyh Mehmed Emin
Bey'den sorulması ve kendisinin de kabul etmesi üzerine....» 5 Ağustos 1901'de Karabiga
(Biga Sancağı) Kazası Kaymakamlığına nakledildi. Ağustos 1904'de "becayiş" suretiyle
Sömbeki Kazası Kaymakamlığfna atandı ise de «.... ta'yinlerinin tebliğ târihinden i'tibâ-
ren 25 gün içinde mahall-i me'muriyetlerinde ısbât-ı vücud etmeyenlerin ma'zul addedil­
meleri Şûrây-ı Devlet karârı icâbından bulunduğu hâlde Mumaileyhin henüz mahall-i me'
muriyeti'ne (Sömbeki ye) gitmeyerek İstanbul'da bulunduğu anlaşılmasına binâen Sömbe­
ki Kazası Kaymakamlığına bir diğerinin intihab edildiği » Dâhiliye Nezâreti'nce bildirile­
rek 20 Aralık 1904'de azledildi. İki yıl açık maaşı aldıkdan sonra, 20 Nisan 1906'da 2075
krş. maaşla Çekmece-i Sagîr (= Küçük Çekmece - İstanbul Vilâyeti) Kazası Kaymakamlı­
ğıma getirildi. 19 Şubat 1907'de buradan da azil suretiyle ayrıldı. İki yıla yakın açıkda kaU
dıkdan sonra terfi' ettirilerek 17 Nisan 1909'da 5000 krş. maaşla Humus Sancağı Mutasar-

(12) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 28936
b) İçişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 741

175
rıflığı'na gönderildi. 1 Şubat 1910'da bu görevden de azledildi. 2 Mart 1910'da kendisine
açık maaşı bağlandı; "tensîkaaf'a tâbi' tutularak 2 Mayıs 1915'de 1210 krş. maaşla emekli­
ye sevkedildi. 1897'de "Mütemayiz" rütbesine terfi' etmişdi.

80 : M U S T A F A K E M Â L E D D İ N ; Seyyid Hüseyin Lûtfî Bey ile Şerife Nâfia Hanım'ın


Mek. Nu. 586 (13) oğludur. 1864 (1281 H.)'de İstanbul'da doğdu. 7 A-
ğustos 1884(25 Temmuz 1300)'de Mülkiye'nin Yük­
sek Kısmı'nı bitirdikden sonra Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi Mülâzımlığı'na ta'yîn edile­
rek Devlet hizmetine girdi. Sırasıyle: 1885'de 2. Sınıf Mülâzımlığa; 1887'de 1. Sınıf Mülâzım-
lığa; 1890'da 2. Sınıf Muavinliğe; 1895'de 1. Sınıf Muavinliğe; 1896'da Tanzimat Dâiresi Baş-
muâvinliği'ne; 1909'daTanzîmât Dâiresi A'zâlığı'na t e r f i ' e t t i . Bu görevden 7 Mart 1923'de
emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda bulunduğu İstanbul'da yakalandığı hastalıkdan
kurtulamayarak 6 Şubat 1937 Pazar günü Hakkın rahmetine kavuşdu. İstanbul Basını'nda
kendisinden şöyie bahsedildi (13/c):
«.... Zamanının devlet adamları arasında ilmî kifayeti, ahlâkî faziletleri ile temayüz et­
miş ve muhitinin sevgisini kazanmış bir kimse idi » 1906'da "Ûlâ" Rütbesi'nin 2. Sınıfına
yükselmişdi.

81 : M E H M E D F U A D ; 1864'de İstanbul'da doğdu- 1884-de Mülkiye'nin Yük-


Mek. Nu. 587 (14) g^ Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra Devlet hiz­
metine girmeyip bir süre serbest çalışdı. 1891'de Bâb-ı Âlî İstişare Odası 2. Kâtibliği'ne
ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. 1895'de terfîan Ticâret Nezâreti Umûr-ı Ticâriyye Kalemi
2. Mümeyyizliği'ne; 1896'da aynı Nezâret Sicill-i Ahvâl (= Özlük işleri) Müdîrliği'ne; 1899'-
da bu göreve ilâveten Me'murîn-i Mülkiyye Komisyonu Başkâtib Vekilliği'ne getirildi. 1902'-
de Şûrây-ı Devlet'e geçdi. Burada sırasıyle, aynı yıl İstinaf Mahkemesi A'zâlığı'na, 1903'de
aynı yer Temyiz Mahkemesi A'zâlığı'na 1907'de bu göreve ek olarak, Damga Resmi Tedkîk
Komisyonu A'zâlığı'na; 1908'de Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi A'zâlığı'na yükseldi.
1906'da "Ûlâ" rütbesinin 2. Sınıfı'na terfi' etti. Bundan sonraki hayâtına âid bilgi buluna­
madı. "Tâbiiyyet" adlı bir kitab yazdığı Sicil'inde kayıdlı ise de kitab kataloglarında yapılan
araştırmalara rağmen "künye"si elde edilemedi.

82 : İ S M A İ L H A K K I ; Mustafa Hüsâmeddin Efendinin oğludur. 8 Eylül


Mek. Nu. 588 (15) 1860 (26 Ağustos 1276)'da İstanbul'da doğdu. Gala­
tasaray Sultânîsi'nde lise öğrenimini tamamladı. 7
Ağustos 1884'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun oldukdan sonra, 13 Ekim 1884'de
Dîvân-ı Muhasebat (= Sayıştay) Mülâzımlığı'na ta'yin ile Devlet hizmetine girdi. Burada

(13) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 28, 15. sf.


d) Danıştay Başkanlığı Sicil Dosya Nu. 5
c) Akşam Gazetesi; 9 Şubat 1937; 4. sf.; 2. st.
(14) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 43, 363. sf.
(15) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 48, 355. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 7698 - 13554
c) Sayıştay Başkanlığı Sicil Arşivi Dosya Nu. 2016

176
sırasıyle: 1894'de 2. Sınıf Mümeyyizliğe; 1899'da 1- Sınıf Mümeyyizliğe; 1902'de 1. Dâire
Başmümeyyizliği'ne; 24 Mayıs 1906'da Dîvân-ı Muhasebat A'zâlığı'na yükseldi, istanbul Dî-
vân-ı Muhasebatının da T.B.M.M. Hükûmeti'nce kaldırılması üzerine, 1 Kasım 1922'de emek­
liye sevkedildi. Emekli olarak İstanbul'da oturmakda iken 3 Eylül 1923'de Hakkın rahmetine
kavuşdu. 1898'de Safder Hanım'la evlendi. Vefatı sırasında Fribourg Üniversitesi'nde öğre-
nici bulunan ve 1892 doğumlu olan Nâdir Hakkı adlı bir erkek ile 1908 doğumlu Ayşe Ni'-
met adlı bir kız evlâd babası idi.

1863'de İstanbul'da doğdu. 1884'de Mülkiye'nin Yük­


: ZEYNEL ÂBÎDİN; sek Kısmı'nı bitirdikden sonra Devlet hizmetine gir-
Mek. Nu. 589 (16) meyip ticâret hayâtına atıldığı öğrenildi. Araştırma­
lara rağmen hakkında başka bilgi bulunamadı.

84 : RAKIM AÇIKALIN; Mülkiye Müdîrliği'nde de bulunduğundan hâl terce-


Mek. Nu. 590 mesi için (17) 2. Cild'in "Müdîrler Kısmı"na bakı­
nız.

85 : MUSTAFA BAHİR; Tütün taciri Hasan Râgıb Bey'in oğludur. 1865 (1282
Mek. Nu. 611 (18) H-3'de istanbul'da doğdu. Galatasaray Sultânîsi'nde
lise öğrenimini tamamladı. Temmuz 1884'de Mülki­
ye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zuniyetini müteâkıb;
Ağustos 1884'de 1000 krş. maaşla, Ticâret ve Ziraat
Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Mütercimliği'ne
ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. Ekim 1884'de
ek görev olarak Galatasaray Sultanîsi Türkçe; Ekim
1886'da Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne İ'dâdî Kısmı
Fransızca Muallimlikleri'nı de deruhde etti. Bu
görevlerden 1887'de ayrılarak Hâriciye Nezâretine
geçdi. Eylül 1889'da Yalta (Rusya) Şehbenderliği'ne
(= Konsolosluğuna); Nisan 1890'da Kefe (Rusya)
Başşehbenderliği'ne (= Başkonsolosluğuma); Ağus­
tos 1893'de Malta Başşehbenderliğine, Ocak 1895'-
de Atina-Pire Başşehbenderliğine; Ocak 1898'de
Tebriz Şehbenderliği'ne getirildi. 1901'de Bükreş
Başşehbenderliği'ne nakledildi. Bu görevde iken yakalandığı "zehirli sıtma"dan kurtulamaya­
rak 1902'de Bükreş'de Hakkın rahmetine kavuşdu. 1945'de Ankara'da vefat eden Süedâ Uy­
saler Hanım'la evlendi; Seyyid Uysaler ve Bahir Uysaler adlarında iki erkek evlâd babası
idi. Fransızca'ya vâkıfdı. İ'dâdî Mektebleri için "Fransızca Gramer", "Fransızca Okuma Ki-

<16) Bak. Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., sf.


(17) Bak. Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 834. sf.
(18) Bak. a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 22, 205. sf.
b) Dışişleri Bak. Sicil Arşivi, Dosya Nu. 459
c) Talebimiz üzerine Gelini Sayın Bn. Âliye Uysaler'in gönderdiği ve Arşivimizde saklı 27.12.1967
günlü mektup.

177
talu" adlarında iki kitab yazdığı Sicilinde kayıdlı ise de "Künye'Meri tesbît edilemediği için
"Mülkiyeli Yazarların Kitabları Bibliyografyası"na geçirilemedi.

86 : A H M E D ŞEVKET BAYUR; Sadrazamlardan Kıbrıs'lı Kâmil Paşa'nın 2. Oğlu'dur.


Mek. Nu 633 (19) 1861 (1278 H.)'de Kıbrıs-Lefkoşe'de doğdu. İlk ve
orta öğrenimini Beyrut Patrik Mektebi'nde, lise öğ­
renimini de Galatasaray Sultânîsi'nde tamamladı.
Ağustos 1884'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'm bitir­
dikten sonra: aynı yıl Ekim'inde Ticâret Nezâreti
Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliğine ta'yin edilerek
Devlet hizmetine girdi. Ağustos 1885'de idare mes­
leğine geçerek Yafa Kaymakamlığı'na gönderildi.
Burada bir yıla yakın hizmetden sonra, Nisan 1886'-
da Hâriciye Nezâreti'ne intisab etti. Tahrîrâtı Hâri­
ciye Kalemi 1. Kâtibliği'ne; 1887'de aynı Nezâret
Telgraf Kısmı Mümeyyizi iği'ne getirildi. 1888'de
Ziraat Bankası'nın kurulması üzerine sözü ge­
çen Banka 2. Müdîrliği'ne (= Genel Müdir Muâ-
vinliği'ne) atandı. On yıl bu hizmette kaldık-
dan sonra, 22 Ağustos 1908'de aynı Banka
Umum Müdîrliği'ne yükseldi. Ziraat Bankası'na bir Alman Umum Müdîrin ta'yin olun­
ması üzerine 1913'de bu görevden ayrıldı. 1916'da sözü geçen Alman'ın Ziraat Banka-
sı'ndan ayrılmasıyle, aynı târihde 2. defa Umum Müdîrliğe getirildi. 1 Kasım 1922'de
T.B.M.M. Hükümeti tarafından emekliye sevkedildi. Bundan sonra herhangi bir resmî görev
aimadı. Araştırmalara rağmen, vefat târihi ile medenî hâl'i tesbît edilemedi. 1908'de "Ölâ"
rûtbesi'nin 1. Sınıfına yükselmişdi. Arabca, Fransızca'ya vâkıf olduğu, Rumca konuşduğu
sicillinde kayıdlıdır.

87 : O H A N N E S FERİD TEK'ER; Boyacı Kevork Efendi ile Madam Vartohi'nin oğlu-


Mek. Nu. 640 (20) dur. 1864 (1280 R.J'de Ayıntab (= Gaziantep)'da
doğdu. Ağustos 1894'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'n-
dan me'zun oldukdan sonra, aynı yıl Ekimi'nde Ticâret ve Ziraat Nezâreti Terceme-i Fünûn
Kalemi Kâtibliğine ta'yîn edilerek Devlet hizmetine girdi. Burada üç yıla yakın görevden son­
ra idare mesleği'ne geçdi. Mart 1887'de izmir Vilâyeti Maiyyet Me'murluğu'na gönderildi. Sta­
jını tamamlayarak Kasım 1891'de Kerpe Kazası Kaymakamlığı'na atandı. Kasım 1896'da terfîan
Van Vilâyeti Vali Muâvinliği'ne nakledildi. Bu görevde de onbir yıla yakın kaldı; Ocak
1908'de idare mesleği'nden ayrılarak İstanbul'a geldi ve Cem'iyyet-i Rüsûmiyye (= Güm­
rükler Yönetim Kurulu) A'zâlığfna ta'yin edildi- Bir yıl sonra tekrar idare mesleğine döne­
rek Ocak 1909'da Kosova Vilâyeti Vali Muâvinliği'ne; Ekim 1909'da Limni, Eylül 1912'de Ca-

(19) Bak.: a) Sicfll-i Ahvâl Defteri; Nu. 26, 336. sf.


b) Ziraat Bankası Sicil Arşivi Dosya Nu. 633
(20) Bak.: a) Sicül-i Ahvâl Defteri; Nu. 42, 53. sf.
b) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 1267

178
nik (== Samsun) Sancakları Mutasarrıflıklarına gönderildi. Son görevinden Şubat 1913'de
azledilerek ayrıldı. Uzun müddet ma'zuliyet maaşı alarak açıkda kaldıkdan sonra, 27 Ocak
1919'da Dâhiliye Nezâreti Me'murîn ve Sicill-i Ahvâl t= Özlük İşleri) Müdîrliği'ne; bu Mü-
dîrliğin 4 Ağustos 1920'de Umum Müdîrlik hâline getirilmesi üzerine de aynı târihde Me'­
murîn ve Sicill-i Ahvâl Umum Müdîrliği'ne atandı. 1 Kasım 1922'de Saltanat'ın ve İstanbul
Hükûmeti'nin ilgaası üzerine vazîfesi sona erdi. 13 Ocak 1923'de emekliye sevkedildi. Bun­
dan sonra uzun yıllar İstanbul'da serbest olarak çalışdı. 1947'de vefat etti. Ana dili olan Er­
menice'den başka, Fransızca, Arabca'ya vâkıf olduğu Rumca konuşduğu sicillinde kayıdlı-
dır.

BASILMIŞ ESERİ

XXII — 87/102 (1] Takvim-i Edebî: 1304 (1888 yılı Şi'ir Antolojisi)
İstanbul, Mahmudbey Mat.; 1305 (1889); 40 sf.; 8°

88 : KEN'AN Paşa (= Tuğg.) Nazif Paşa (?)'nın oğludur. 1861'de İstanbul'da doğ­
Mek. Nu. 651 (21) du. Galatasaray Sultânîsi'nde lise öğrenimini tamam­
ladı. Ağustos 1884'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'n-
dan me'zun olduktan sonra Harbiye Mektebi'ne gir­
di. Buradan 1888'de Erkân-ı Harb Kolağası (= Kur­
may Önyüzbaşı) olarak Ordu'ya katıldı. 1892'de Kur­
may Binbaşı'lığa terfi' ettirilip Yıldız Sarayı'na alın­
dı. Sultan 2. Abdülhamîd'in Yâverliği'ne (= Yâver-i
Hazret-i Şehriyârî'liğe) atandı. Bu görevde sırasıyle
terfi' edip 1904'de Tuğgeneral oldu. Abdülhamîd'in
hal'i üzerine, Yıldız Sarayı'na mensub pekçok me'-
mur ve subayların olduğu gibi, Nisan 1909'da "pa-
şa"lık rütbesi kaldırılarak önyüzbaşılığa indirildi;
"Kenan Efendi" sıfatını aldı; iki ay sonra da asker-
likden tard edilip emekliye sevkedildi. Bundan son­
raki durumuna âid bilgi bulunamadı.

-O-

(21) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 90. st.
b) Şehbal Mecmuası; Ağustos 1324; 2. sayı

179
1885 (1301 R.)

ME'ZUNLARI (*>

(*) Me'zun sayısı: 24


89 : MEHMED SADRÜDDİN; Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne (= Tıb Fakültesi) Ders
Mek. Nu. 35 (1) Nazırlarından (= Öğretim Grup Başkanlarından) Ta-
bib Doktor Ferik (= Korgeneral) Ahmed Remzi
Pasa'nın oğludur. 1865 (1282 H.J'de İstanbul'da doğdu. Fâtih Aşirpaşa Sıbyan Mektebi'nde
ilk öğrenim gördükden ve bir süre de özel öğretmenlerden Arabca ve Farsça öğrendik-
den sonra girdiği Galatasaray Sultânîsi'nde lise öğrenimini tamamladı. Ağustos 1885'de
Mülkiye'nin Yüksek Kısmından me'zuniyetini müteâkıb, Hâriciye Nezâreti'ne intisâb etdi.
Ekim 1885'de aynı Nezâret Tahrîrâtı Hâriciye Kalemi 2. Kâtibliği'ne ta'yin edildi. 1886'da
aynı yer 2. Sınıf Hulefâlığı'na terfi' kılındı. 1887'de bu göreve ek olarak. Galatasaray Sul­
tanîsi Türkçe Muallimliği'ne de atandı. 1888'de Mâliye Nezâretine nakledildi; bir yıl kadar
bu Nezâret'in Kupon Kalemi Kâtibliği'nde bulundu. 1889'da tekrar Hâriciye Nezâreti'ne dön­
dü- Tahrîrât-ı Hâriciye Kalemi 1. Sınıf Hulefâlığı'na getirildi. Aynı yıl, ilâveten İstanbul Mek­
teb-i İ'dâdîsi Fransızca Muallimliğinde de görevlendirildi. 1895'de Rumeli Vilâyetleri Teftiş
Ney'eti Başkâtibliği'ne; 1897'de Hâriciye Nezâreti Tercemanlığfna atandı. 1909'da Hâriciye
Nezâreti Teşrifat (= Protokol) Dâiresi Müdîrliği'ne yükseltildi. 14 Ocak 1910'da Fenerler
idaresi Müşâvirliği'ne; 23 Ağustos 1919'da Beyoğlu Mutasarrıflığıma getirildi. 28 Ekim
1920'de Mutasarrıflıkdan azledildi. 29 gün açıkda kaldıkdan sonra, 26 Kasım 1920'de 2. defa
Beyoğlu Mutasarrıflığıma getirildi. 1 Kasım 1922'de T.B.M.M. Hükûmeti'nce son vazifesin­
den açığa çıkarıldı. Dâhiliye Vekâleti'ne verdiği 30 Temmuz 1924 günlü dilekçesinde:
«... Mütâreke yıllarında İngiliz Muhibleri Cem'iyyeti'ne girdiği... nin ifâde edilmesi ve
tahkikaatla da bunun gerçek olduğu anlaşılması üzerine kendisine vazîfe verilmeyerek 24
Şubat 1923'den i'tibâren geçerli olmak üzere, 12 Haziran 1924'de 2249 krş. maaşla emekli­
ye sevkedildi. Fransızca ve İngilizce'ye vâkıf olduğu sicillinde kayıdlıdır. 1900'dev "ÛIS" rüt­
besinin 1. Sınıfı'na yükselmişdi. Vefat târihi ve medenî durumu tesbît edilemedi.
Mükâfatları:
1 — 1901'de 2. rütbeden "Osmânî" nişanı
2 — 1904'de 1. rütbeden "Mecîdî" nişanı
3 — 1888'de Romanya Hükümeti tarafından 4. rütbeden "Etoil" Nişanı
4 — 1901'de Sırp Hükümeti tarafından 3. „ "Takoa" „
5 — 1900'de İran Hükümeti tarafından 3. „ "Şîr ü Hurşid" Nişanı
6 — 1901'de Alman Hükümeti tarafından 2. ,, "Couronne du Presse" „
7 — 1901'de İsveç-Norveç Hükümeti tarafından 2. „ "Vaza" Nişanı
8 — 1900'de Fransa Hükümeti tarafından 4. „ "Legion d'Honneur" „
9 — 1900'de Bulgaristan Prensliği tarafından 2. „ "Alexandre" Nişanı
10 — 1900'de Karadağ Hükümeti tarafından 2. „ "Danilo"
11 — 1902'de Rus Çarlığı tarafından 2. „ "Saint Stanislas"
12 — 1904'de Romanya Hükümeti tarafından 2. „ "Cordon du Romanie" „
13 — 1906'da Sırp Kralı tarafından 2. „ "Sairtt Sava" Nişanı
14 — 1907'de Nikel Hicaz Demiryolu Madalyası

(1) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 19, 89. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsîs .Dosya Nu. 29736

183
90 : İBRAHİM EDHEM DİRVANA; Mek. Nu. 126 (2)

"Son samanlarında" "Şûrây-ı Devlet Reîsi iken" "Mülkiye öğrenicisi iken"

Mâliye Nezâreti Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi Muhasebecilerinden ve Enderun'dan yetiş­


me Mes'ud Bey ile Hatîce Isfendiyâr Hanım'ın oğludur. 1864 (1281 H.)'de İstan­
bul'da doğdu. Gülhane Askerî Rüşdiyesi'nde birincilikle orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kıs-
mı'nda da "Pekiyi" derecede lise öğrenimini tamamladı. Ağustos 1885'de Yüksek
Kısım'dan "Pekiyi (= Aliyyüla'lâ)" derecede me'zun oldu. Ekim 1885'de maâşsız
olarak (= mülâzemetie) Hâriciye Nezâreti Terceme Odası'na devama başladı. Bir­
likte me'zun olduğu dîger arkadaşlarının 2. Abdülhamîd'e verdikleri dilekçe üzeri­
ne (3) Me'zuniyet derecesi gözönüne alınarak 27 Aralık 1885'de Mâbeyn-i Hümâ­
yun (= Yıldız Sarayı) 3. Kâtibliği'ne ta'yin edildi. Burada iken, ödeneği bizzat Abdülha-
mîd tarafından verilmek üzere, 31 Temmuz 1889'da öğrenim yapmak için Paris'e gönde­
rildi. Paris Sorbon Üniversitesi Siyâsî İlimler Fakültesi'nde 4 yıllık öğrenimden sonra
me'zun olarak 13 Mart 1893'de istanbul'a ve eski görevine döndü. 1894'de Mâbeyn Kâtib-
liği'nden isti'fâ sureti ile ayrılarak Hâriciye Nezâreti'ne geçdi. Sırasıyla: 19 Haziran 1894'de
Brüksel Sefareti 2. Kâtibliği'ne; 5 Ekim 1895'de Washington Sefareti; 30 Aralık 1896'da
Londra Sefareti Başkâtiblikleri'ne gönderildi. 1897'de İstanbul'a döndü. 1898'de Hâriciye
Nezâreti'nden ayrılarak, aynı yıl 27 Şubat'ında Şûrây-ı Devlet A'zâlığı'na atandı. 13 Ocak
1905'de Şûrây-ı Devlet Me'murîn-i Mülkiyye Komisyonu A'zâlığı'na; 20 Ağustos 1908'de
Tanzîmât Dâiresi 2. Reîsliği'ne getirildi. Buradan idare mesleği'ne geçdi. 26 Aralık 1906, 25
Ağustos 1907 ve 28 Ağustos 1912'de olmak üzere 3 defa Beyrut Vilâyeti Valiliğine atandı.
1 Aralık 1918'de İzmir Vâliliği'ne nakledildi. 25 Ocak 1919'da bu görevden isti'fâen ayrıldı.

(2) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 77, 475. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. Mel. Tahsis Dosya N'u. 6141
c) Elli Yıl Yazarları; Hakkı Târik Us; istanbul, 1943, 48. sf.
ç) İ; Mecmuası; 55. sayı, ayrı basım; "Hayâtım" adlı broşür
d) Talebimiz üzerine oğlu Sayın Emin Dirvana'nın gönderdiği ve Arşivimizde saklı İp Ekim 1966 gün­
lü mektup.
e) Eserleri hakkında bilgi Sayın Seyfeddin Özege'den alındı.
(3) Bak.: Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; l . C , 174. sf.

184
3 Şubat 1919'da Dâhiliye Nezâreti Müsteşarı oldu. 5 Mart 1919'da 1. Dâmad Ferid Kabine-
si'ne Posta Telgraf ve Telefon Nâzın olarak girdi. Kabine'nin 2. kuruluşunda aynı Nazırlı­
ğı muhafaza etmekle beraber, 20 Mayıs 1919'da Şûrây-ı Devlet Reîs Vekiliiği'ni, 29 Haziran
1919'da da Dâhiliye Nezâreti Nazır Vekilliği'ni der-uhde etti. 20 Temmuz 1919'da bu görev­
lerinden ayrılarak kurulan 3. Dâmad Ferid Kabinesi'ne dâhil olmadı. 2 Mayıs 1920'de 4. Da-
mad Ferid Kabinesi'ne 2. defa ve asaleten Şûrây-ı Devlet Reîsi olarak girdi. 27 Haziran
1920'de aynı Kabine'nin Ticâret ve Ziraat Nazırlığı Vekilliği'ni de der-uhde etti. 30 Temmuz
1920'de Kabine'nin düşmesi üzerine sözü geçen görevlerinden ayrıldı. Uzun müddet ma'-
zuliyet maaşı ile açıkda kaldıkdan sonra 1 Şubat 1926'da emekliye sevkedildi. Emekli olarak
oturduğu istanbul'da 1959 yılında Hakkın rahmetine kavuşdu. 41 yaşında evlenmişdi. 4 Er­
kek evlâd babası idi. Fransızca'ya kuvvetle vâkıf, İngilizce'ye âşinâ bulunuyordu. 1899'da
"Ûlâ" rütbesi'nin 1. Sınıfına yükseldi. 1907'de 1. rütbeden "Mecîdî" nişanı ile taltif edildi.
1895'de terceme ettiği "Usûl Hakkında Nutuk" ile Türkiye'ye ilk defa büyük Fransız
Filozofu "Descartes" ve felsefesini tanıtmış oldu. 1946'da İstanbul Üniversitesi Edebiyyât
Fakültesi, bu ciheti nazara alarak, bir "jübile" tertibledi; Türkiye'nin tek sosyoloji dergisi
olan "İş Mecmuası" Sâhib ve Başyazarı Ord. Prof. Z.F. Fındıkoğlu da, sözü geçen Dergi'-
nin 55. sayısını, İbrahim Edhem Dirvana'nın hayat ve hizmetleri'ne ayırdı.

Rahmetli Hakkı Târik Us, İ. Edhem Dirvana için şunları yazmışdır (2/c):
«.... Fikir âleminin, ilk basılışından 45 yıl sonra Maârif Vekilliği'nce satın aiınıp ikinci
defa bastırılmış bir kitap olan Descartes'ın "Usûl Hakkında Nutuk'' tercemesiyle, siyâset
âleminin, 1919'da Ticâret ve Dâhiliye Nâzırlıklarıyle tanıdığı İbrahim Edhem Dirvana, Basın
Dünyasına yirmi yaşında iken, Tercemân-ı Hakîkat'ın 24 Ocak 1885 sayısında Mülkiye'nin
118 numaralı talebesi diye imzalanmış bir yazıyla doğuyor....
Eğer ömrü vefa etseydi, Bizde spor merakını ilk uyandırmış olan Galatasaray'ın Jim­
nastik Muallimi Ali Faik Üstünidman (*) ya'ni küçük kardeşiyle birlikde gelecekti. Düyûn-ı
Umümiyye Muhasebecisi Mes'ud Bey'in oğullarından İbrahim Edhem Dirvana'nın siyâsî ha­
yâtı üzerinde durulmaya değer; Meşrutiyet'de "İdarî Adem-i Merkeziyyet" tarafdârı bir fır­
ka (= parti) kurmuş; Beyrut Vâliliği'nde bu esâsa göre bir lâyiha hazırlayıp Bâb-ı Âlî'ye
göndermişdi.
Son Dâhiliye Müsteşarlığı Makaamına geldiği gün, masası üzerinde selefi Vasfi Hoca'-
nın Sivas Vilâyetine verdiği bir emrin müsveddesi duruyordu. Müsvedde de ".... Mustafa
Kemâl Paşa askerlikden isti'fâ etmiş; buraya gelir. Hakkında ne yapayım? " sorusuna,
"tevkif ederek İstanbul'a yollayınız...." cevâbını veriyordu. Yeni Müsteşar bunu yırtdı ve sâ­
dece "askerlikden isti'fâ etmiş bir zât sivil vatandaş muamelesi görür" cevâbını verdi ve
kendisinden evvel idarî bir karar ile herbiri bir tarafa sürülmüş dört beş gazetecimizi he­
men serbest bıraktırdı.
Jübi'lemizin değerli rüknü (İbrahim Edhem Dirvana) üç yaşına kadar söz söyliyemi-
yordu. Eskiden böyle çocuklara yaptıkları gibi, onu da Emir Buhârî'nin Türbesine okutmak
için, Yemiş İskelesi'nden bir kayığa bindirdiler. Halic'in ortalarına doğru varırlarken büyük
bir kayıkla bir çarpışma oldu ve denize dökülen kayıkdakilerden çocuk: "Lala!.." diye ba­
ğırdı ve o andan i'tibâren de dili büsbütün açıldı; fakat İbrahim Edhem baş tarafı Peyâm-ı

(*) Ali Faik Üstünidman'ın hayâtı için 2. Cild, 932. sf. ya bakınız.

185
Sabah'da çıkan Dinler ve Felsefeler adlı büyük eseri istisna edilirse, sözü yazıya çevirmek
hususunda dâima imsak etmişdir. Halbuki Semerât-ı Akıl adiyle, daha Bâb-ı Âlî Terceme
Dâiresine gider ve Hamîdiye Ticâret Mektebinde hocalık ederken çıkardığı küçük Kitap
kendi ifadesince "ağaçda kemâle gelip de kendiliğinden yere düşen meyvalar" gibi zihin'de
vücud bularak tekellüfsüz ağızdan dökülen sözlerdir ve oradan öğreniyoruz ki kendisince
"sözden asıl maksad mâna' olduğundan, doğan fikirlerde, vezin elbisesi ve kaafiye pabucu
olmuş olmamış, ortaya çıkmalarına bir engel sayılmaz."
İbrahim Edhem Dirvana'nın çocukluğu Üsküdar'da geçmiş ve Nuhkuyusu ile Paşakapısı
Mezarlıklarında gördüğü irili ufaklı mezar taşları, onda ölümsüz bir yaşama arzusu peyda
etmişdi. Kendisi bize anlatıyor ki, "87 yıllık ömrünün tecrübelerine göre, bekaa yazılı eser­
ler de başka bir vasıtayle elde edilemiyor." O hâlde kudretli kalemini elinden bırakmamak
iki tarafın arzusunu te'lif eden bir dilek değil midir? »
BASILMIŞ ESERLERİ (2/e)
X X I I I — 90/103 (1): Semerât-ı Akıl (= Aklın Meyveleri; te'lif)
İstanbul, A.K. Tozluyan M a t ; 1303 (1887); 26 sf.; 8'
90/104 (2): Usûl Hakkında Nutuk (Descartes'dan terceme)
İstanbul, Mahmudbey M a t ; 1311 (1895); 206 sf.; 8°
90/105 (3): (Aynı Kitab, kısaltılmış 2. bası)
İstanbul, Devlet M a t ; 1928; 119 sf.; 8°

91 : M E H M E D FAİK; Mehmed Bedi'î Efendi'nin oğludur. 1858de Birecik


Mek. Nu. 162 (4) (Urfa)'de doğdu. Orta öğrenimini Medrese'de ta­
mamladı. Haziran 1873'de Birecik Kazası Tahrîr-i
Arazi Kâtibliği'nde; Ocak 1874'de Birecik Şer'î Hâkim Kâtibliği'nde; Mayıs 1879'da Birecik
Odabaşı Rüşdiyesi Muallimliği'nde görevlendirildi.
Molla (— Sarıklı) olarak Mülkiyeye girdi. 1884'de Yüksek Kısım'dan me'zuniyetini
müteâkıb, 29 Ekim 1885'de 3. Sınıf Re'sül-Ayn Kazası Kaymakamlığına gönderildi. 27 Mart
1887'de bu görevden azledilerek ayrıldı. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.
Ancak, 1918'de Hakkın rahmetine kavuşduğu tesbit edildi. Arabca ve Farsça'ya kuvvetle
vâkıf olduğu sicilinde kayıdlıdır.

92 : H A S A N H A Y R İ ; Çerkeş ilerigelenlerinden Nâde-zâde Osman Bey'in


Mek. Nu. 167 (5) oğludur. 1861 (1278 H.)'de Kafkasya'nın Mecidiye
Kazâsı'nda doğdu. Lise öğrenimini Mülkiye'nin İ'dâdî
Kısmı'nda tamamladı. 1885'de "iyi (a'lâ)" derecede Yüksek Kısım'dan me'zun oldu. 26 Ara­
lık 1885'de Ceyb-i Hümâyun (*) Kâtibliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. 26 Ka­
sım 1890'da ek görev olarak Teftiş-i Askerî Komisyonu (= 2. Abdülhamîd zamanında ku­
rulan ve bizzat kendisinin Başkanlıik ettiği Ordu Masraflarını Denetleme Komisyonu) Kâ-

(4) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 95. sf.
b) İçişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Dosya Nu. 1/702
( 5 ) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 153, 425. s : .
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 9464
c) İçişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 395
(*) Ceyb-i Hümâyun: Osmanlı Pâdişâhlarının, Tanzîmat'dan sonraki devirde, özel masrafları ile uğraşan ve Sa­
ray'da bulunan Dâire.

186
tibliği'ni de deruhde etti. Yıldız Sarayı'na verilen ve «Velîahd (sonradan Pâdişâh olan Sul­
tan ReşadJ'ın terzisi'ne elbise diktirerek sözü geçenle gizli temasda bulunduğunu....» bildi­
ren bir jurnal üzerine, 31 Temmuz 1903'de Ma'muret'ül-azîz [= Elazığ) Vilâyeti Maiyyet
Me'murluğu'na ta'yin edilerek Harput (= Elâzığ Vilâyeti'nin Merkezi)'a sürüldü. Kayma­
kamlığa ta'yin edilmeyerek burada 5 yıl sürgün olarak kaldıkdan sonra 2. Meşrûtiyet'in
i'lânıyle birlikde çıkarılan "afv-ı Umûmî"ye tâbi' tutuldu; 11 Kasım 1908'de terfîan Kırşe­
hir Sancağı Mutasarrıflığıma atandı. Buradan 24 Nisan 1910'da Antalya, 14 Şubat 1911'de
Preveze, 17 Eylül 1913'de Burdur, 10 Kasım 1914'de Cebel-i Bereket (= Osmaniye) San­
cakları Mutasarrıflıklarına nakledildi. Son görevinden 5 Şubat 1915'de azledildi. Uzun yıllar
vazife verilmeyip açıkda kaldıkdan sonra, 1 Kasım 1922'de emekliye sevkedildi. 1925'da
İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Arabca ve Fransızca'ya vâkıfdı. 1909'da "Ûlâ" Rüt-
besi'nin 1. Sınıfı'na yükselmiş; 1897'de 2. rütbeden "Mecîdî" nişanı ile taltîf edilmişdi.

93 : ALİ H A Y D A R ; Osmanlı Devleti'nin Bükreş Sefareti Müstahdemle-


Mek. Nu. 462 (6) rinden Kemâl Hân-zâde Ömer Efendi nin oğludur.
1863 (1280 H.)'de Bükreş'de doğdu. Bükreş Alman
Mektebi'nde orta, Galatasaray Sultânîsi'nde lise öğrenimini tamamladı. Ağustos 1885'de
Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'nı bitirdikden sonra: 6 Mart 1886'da Hâriciye Nezâreti Tahrîrât-ı
Hâriciye Kalemi 2. Sınıf Hulefâlığı ile Devlet hizmetine girdi. Bir yıl kadar Mâliye Nezâ­
reti Kupon Kalemi Hulefâlığı'nda çalışdıkdan sonra, tekrar Hâriciye Nezâreti'ne döndü. 23
Mayıs 1889'da eski görevine ta'yin edildi. 13 Eylül 1889'da İstanbul Liman İdaresi Ferman
Kalemi Tercemanlığı'na nakledildi. Burada sekiz yıla yakın hizmet gördükden sonra 2. defa
Hâriciye Nezâreti'ne geçdi. 23 Şubat 1897'de Cenevre Başşehbenderliği Şehbender Vekilli-
ği'ne ve Kançılarlığı'na; 14 Ekim 1889'da Nevrosiski Şehbenderliği'ne; 20 Hazjran 1909'da
terfîan Sivastopol 2. Sınıf Şehbenderliği'ne; 25 Nisan 1910'da Bükreş Sefareti 2. Sınıf Şeh­
benderliği'ne getirildi. Bir yıl sonra Hâriciye'den ayrılarak 26 Temmuz 1911'de Nâfia Nezâ­
reti Terceme Kalemi Müdîrliği'ne atandı. Bu son görevinden 30 Ocak 1923'de emekliye sev­
kedildi. Fransızca, Almanca, Romence (= Ulahça) okuduğu, konuşduğu ve yazdığı sicillin­
de kayıdlıdır.

94 : A H M E D M U H T A R İ'TİSÂMÎ; 1864'de İstanbul'da doğdu. Ağustos 1885'de Mülki-


Mek. Nu. 463 (7) ye'nin Yüksek Kısmı'nı bitirdikden sonra: Aynı yıl
Ekim'inde Hâriciye Nezâreti Tahrîrât-ı Ecnebiyye
Odası 2. Kâtibliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. 1887'de bu göreve ek olarak
Emlâk-ı Hümâyun (= Pâdişâhın şahsî taşınmaz malları) Kalemi Kâtibliği'ni der-uhde et­
t i . 1889'da İzmir Rıhtımlar Müfettişliği'ne terfîan gönderildi. Burada üç yıla yakın hizmet-
den sonra İstanbul'a dönüp Âmedî-i Dîvân-ı Hümâyun (8) Hulefâlığı'na ta'yin edildi. Bun-

(6) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 95. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 23428
c) Bayındırlık Bak. Sicil Arşivi Dosya Nu. 1553
(7) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 45, 415. sf.
(8) Âmedî-i Divân-ı Hümâyun: Bâb-ı Âlî'nin (= Sadrazamlık — Başvekâlet Dâiresi'nin) en önemli Şu'bele-
rinden b i r i olup, Meclis-i Vükelâ {— Bakanlar KuruluJ'dan ve dîger Devlet Dâireleri'nden Bâb-ı Âlî'ye gelen
teklif evrakı üzerine, Pâdişâhın "İrâde (= O n a y ) " sini yaza'n, hazırlayan ve bunları Pâdişâha arz eden ve
Pâdişahdan gelecek irâde'leri de kaydedip âid oldukları dâirelere tebliğ eden Dâire'dir k i , bu günkü "Başba­
kanlık Kanunlar ve Kararlar Dâiresi"ne eşitdir.

187
dan sonraki durumuna dâir bilgi bulunamadı. Ancak, 1904'de Hakkın rahmetine kavuştuğu
öğrenildi.

Tabib - zade Diyârbekir Vilâyet Meclisi A'zâsından Mansur Efen-


di ile
95 : A B D Ü L K E R İ M Â T A K A M Zehra Hanım'ın oğludur. 1864 (1281 H.J'de Di-
Pasa (= R u m e l i B e y l e r b e y i ) yârbekir'de doğdu. Galatasaray Sultânîsi'nde lise
Mek. Nu. 592 (9) öğrenimini tamamladı. 1885 Ağustos'unda Mülkiye'-
nin Yüksek Kısmı'm bitirdikden sonra: 29 Kasım
1885'de Hâriciye Nezâreti Umûr-ı Hukûkiyye-i Muh­
telite Kalemi Hulefalığı'na ta'yin ile Devlet hizmeti­
ne girdi. 27 Aralık 1886'da aynı Nezaret Tahrîrât-ı
Ecnebiyye Kalemi 1. Sınıf Hulefalığı'na t e r f i ' e t t i . Bu­
radan idare mesleği'ne geçerek Ağustos 1887'de
Vodina Kaymakamlığına gönderildi. 27 Mart 1888'de
tekrar Hâriciye Nezâreti'ne geçip eski görevine ta­
yin edildi. Bu göreve eK olarak 9 Nisan 1891'de
Dâhiliye Nezâretine bağlı Zabtiye Nezâreti Başterce-
man ve Mütercimliği'ni de deruhde eyledi. 15 Mart
1895de «.... Anadolu'nun 11 Vilâyeti'ndeki Sancak
ve Kazalarda meydana gelen Ermeni ayaklanmaları
neticesi olarak Halk arasında zuhur edip devam eden
iğbirar ve münâferetin izâlesi maksadıyle...» ve geçici görevle nasihatçiliğe gönderildi. Bu
görevindeki başarısı üzerine, 2 Aralık 1895'de Van Vilâyeti Vali Muâvinliği'ne ta'yin edil­
di. 1 Temmuz 1898'de Mâbeyn-i Hümâyun (— Yıldız Sarayı) Mütercimliği'ne nakledildi.
Mayıs 1902 (Safer 1320)'de "Paşa (= Rumeli Beylerbeyi)" lık payesi tevcih edildi. 2. Meşrû-
tiyet'in Plânından sonra 26 Eylül 1909'da (kendi ifâdesine göre) sıhhî sebeble Saray'daki
görevinden isti'fâen ayrıldı. 19 Temmuz 1910'da Meclis-i Vükelâ (= Bakanlar Kurulu) Ka-
lârıyle Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi A'zâlığı'na getirildi. 1 Kasım 1922'de bu görevden
emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda bulunduğu İstanbul'da 21 Temmuz 1956 günü
Hakkın rahmetine kavuşdu. Edebiyyât, Târih, Felsefe araştırmaları yapmak hobi'si idi. Arab-
ca ve Fransızca'ya çok kuvvetle vâkıf olup Almanca'ya âşinâ bulunuyordu. 35 yaşında evlendi;
1 kız, 3 erkek evlâd babasıdır. "Mülkiyeliler Birliği"nden başka "Milletlerarası Akademik
Târih Çalışmaları Demeği"nin üyesi idi. Muhtelif derecelerdeki "Osmânî", "Mecîdî" ve İran
Hükûmeti'nce verilmiş "Şir ü Hurşid", Rus Çarlığı'nca verilmiş "Saint Gregoire" nişanlarını
ve "Hicaz Demiryolu", "Akademik Târih Çalışmaları Derneği"nin Madalyaları'nı hâmildi.

96 : M E H M E D RİF'AT; 1863'de İstanbul'da doğdu. 1885'de Mülkiye'nin Yük-


Mek. Nu. 593 (10J sek Kısmı'm bitirdikden sonra 1886'da Hâriciye Ne­
zâreti Tahrîrât-ı Hâriciye Kalemi Kâtibliği'ne; aynı
yıl Mâliye Nezâreti Kupon Kalemi Kâtibliği'ne; 1888'de tekrar Hâriciye Nezâreti Tahrî-

(9) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 96. sf.
b) Talebimiz üzerine oğlu Sayın Dr. Emir Necib Ata'kam'm gönderdiği ve Arşivimizde mahfuz 3.12.1967
günlü mektup.
(10) Bak.: Sicill.i Ahvâl Defteri; Nu. 35, 71. sf.

188
rât-ı Hâriciye Kalemi Kâtibliği'ne; 1889'da Mâliye Nezâreti Muhâsebe-i Umûmiyye-i
Mâliye Tedkîk Kalemî Kâtibliği'ne ta'yin edildi. Vazifesine devamsızlığı sebebiyle 1890'da
kaydı silindi. Bundan sonra bir müddet Galata Gümrük İdâresi'nde Kâtib olarak çalışdı
Hakkında başka bilgi bulunamadı. Mülkiye'deki sınıf Arkadaşlarından rahmetli Tevfik Bi-
renin ifâdesine göre: «.... Tulumbacılığa çok hevesli olduğu için Mülkiye'de öğreniciliği
süresince tulumbacı olarak bütün İstanbul yangınlarına katılırdı....»

97 : K L O D O S A N A S T A S ; Tüccardan Avantacıoğlu Anastas'ın oğludur. 1863'de


Mek. Nu. 641 (11) Fertek (Niğde) Kasabası'nda doğdu. İstanbul - Fe­
ner Rum Mektebi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kıs-
mın'da lise öğrenimini tamamladı. Ekim 1885'de "Vasat (= orta)" derecede Yüksek Kı-
sım'dan me'zun oldu. Aynı yıl Ekim'inde ta'yin edildiği Orman ve Maâdin Nezâreti Terce-
me-i Fünûn Kalemi Kâtibliği'nde iki yıla yakın çalışdıkdan sonra idare mesleği'ne geçdi.
27 Ağustos 1887'de Cezâir-i Bahr-i Sefîd Vilâyeti Maiyyet Me'muru olarak Rodos'a gönde­
rildi. Kaymakamlık Stajı devresi'nde Ağustos 1891'de aynı Vilâyet, Ağustos 1893'de Midilli
Sancağı Mutasarrıflığı Tercemanlığı görevlerini de îfâ etti. Stajını tamamlayarak Mayıs
1897'de Şarköy Kaymakamlığına getirildi. Eylül 1904'de Tokat Sancağı Mutasarrıf Muâ-
vinliği'ne; Mayıs 1908'de Bitlis Vilâyeti Vali Muâvinliği'ne nakledildi. Terfi' ederek Eylül
1911 'de Kozan Sancağı Mutasarrıflığına atandı. Bu görevden 2 Temmuz 1912'de aziledilerek
ayrıldı. Uzun müddet ma'zuliyet maaşı ile açıkda kaldıkdan sonra 25 Mart 1919'da Karahi-
sar-ı sâhib (= Afyon) Sancağı Mutasarrıflığına atandı. 1 Haziran 1919'da bu görevden de
azil suretiyle ayrıldı. 1 Kasım 1922'den i'tibâren geçerli olmak üzere 20 Kasım 1922'de
T.B.M.M. Hükûmeti'nce emekliye sevkedildi. Anadili olan Rumca'dan başka Fransızca'ya
da vâkıf olduğu sicillinde kayıdlıdır.

Servi (Edirne) Kasabası ileri gelenlerinden Ahmed


Necati Bey'in oğludur. 1865 (1278)'de Servi'de
doğdu. Orta öğrenimini Beşiktaş Askerî Rüşdiyesi'n-
de, lise öğrenimini de Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda
tamamladı. Ağustos 1885'de Yüksek Kısım'dan me'-
zuniyetini müteâkıb: aynı yıl Ekim'inde Hâriciye Ne­
zâreti Terceme Odası Kâtibiiği ile Devlet hizmetine
girdi. Şubat 1886'da ek görev olarak, Hamîdiye Orta
Ticâret Mektebi Türkçe Muallimliği'ne de başladı.
1887'de Hâriciye'den Mâliye Nezâreti'ne nakledilip
Kupon Kalemi Kâtibliği'ne getirildi. 1888'de 2. d e f a
Bâb-ı Âlî Terceme Odası'na geçdi. 1889'da Yıldız Sa-
rayı'na Mâbeyn Kâtibi olarak alındı. Onbir yıl de­
vamlı olarak bu görevde kalıp 1901'de idare mesle­
ği'ne girdi. Aynı yıl Kudüs Sancağı Mutasarrıflığına
atandı. Terfi' ederek, 1903'de Ankara, 1905'de Kon­
t u ) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 66, 295. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 373
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. M d . Sicil Dosya Nu. 566
•<I2) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 112, 143. sf.
b) Resim, Şehbal Mecmuası'ndan alındı.

189
ya, 1908'de Adana Vilâyetleri Valiliklerine getirildi. Nisan 1909'da son görevinden azledile­
rek ayrıldı. Bundan sonraki hayâtına dâir bilgi bulunamadı. 1901'de "Bâlâ" rütbesi'ne terfi'
etmiş; 1901'de 1. rütbeden "Osmânî" nişanı, 1904'de "Murassa' Mecîdî" nişanı ile taltîf
kılınmışdı.

99 : M E H M E D ALİ ULVÎ; Mehmed Said Efendi ile Gülfem Hanım'ın oğludur.


Mek. Nu. 653 (13) 1865 (1282 H.)'de İstanbul'da doğdu. Sultan Selim
Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmfnda lise
öğrenimini tamamladı. Ağustos 1885'de Yüksek Kısım'dan me'zun oldukdan sonra: Ocak
1886'da Ticâret ve Ziraat Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliği'ne; bu dâirenin kal­
dırılması üzerine Ocak 1888'de Rüsumat Emâneti Mektûbî Kalemi Müsevvidliğine; Nisan
1839'da Mâliye Nezâreti Kupon Kalemi Kâtibliğine; aynı yıl Haziran'ında aynı Nezâret Mu­
hasebat Umûm Müdîrliği Merkez Hesabları Şu'besi Kâtibliğine getirildi. Buradan idare mes­
leğine geçerek, Kasım 1891'de Bursa Vilâyeti Maiyyet Me'murluğuna gönderildi. Kayma­
kamlık stajını tamamlayarak 13 Aralık 1894'de Azîziye (Sivas), 17 Haziran 1895'de Sandıklı
(Karahisar-ı Sâhib = Afyon Sancağı), 27 Aralık 1900'de Tavas (Denizli Sancağı), 25 Mart
1903'de Avlonya (Yanya), 24 Ağustos 1908'de Laros Kazaları Kaymakamlıklarına atandı.
ederek 14 Nisan 1909'da Hınıs, 25 Mayıs 1912'de Bâyezid, 23 Nisan 1914'de Kerbelâ,
Mayıs 1916'da Çankırı, 25 Mart 1919'da Kayseri, 11 Eylül 1919'da Burdur Sancakları Mu­
tasarrıflıklarına atandı. Son görevinde iken 13 Mart 1920'de Millî Miicâdele'ye katıldığı için
İstanbul Hükûmeti'nce azledildi. Nisan 1920'de yapılan seçimler sonunda T.B.M.M.'ne Bur­
dur Sancağından Meb'us seçildi. Bu sıfat ile 23 Nisan 1920'de Meclis'e girdi. "Ma'iul" ol­
duğu için "Umûmî Ictima'lara (= Genel Oturmalara)" katılıp katılmamakda serbest bıra­
kılma kararı alındı. Milletvekili iken 16 Ekim 1922 Pazartesi günü Ankara'da Hakkın rah­
metine kavuşdu. Ahmed Kaptan kızı Safiye Hanımla evli idi. 24 Mart 1906 (10 Mart 1322)
doğumlu Mustafa Şinâsî adında bir oğlu ile 1900 doğumlu Asiye adında bir kızı vardı. Fran­
sızca'ya vâkıf olduğu sicillinde kayıdlıdır. "Hümcrist" bir şâirdi.

B A S I L M I Ş ESERLERİ
XXIV — 99/106 (1): Bulunsun (Kompozisyon yazma usûlü, tere.)
İstanbul, A.K. Tozluyan Mat.; 1302 (1886); 53 sf.; 8°
99/107 (2): Bu da Bulunsun (Toplama yazılar)
İstanbul, Karabet ve Kasbar Mat.; 1302 (1886); 77 sf.; 8°
99/108 (3): Gel Keyfim Gel (Fıkralar, te'lif)
İstanbul, A. Maviyan Mat.; 1303 (1887); 192 sf.; 8"
99/109 (4): Büyük Çocuklar (Pedagojik eser; tere.)
İstanbul, A. Maviyan Mat.; 1304 (1888); 48 sf.; 8°
99/110 (5): Tercemelerim
İstanbul, Karabet Mat.; 1304 (1888); 39 sf.; 8°
99/111 (6): Gelişigüzel (Şi'ir antolojisi)
İstanbul, Mihran Mat.; 1304 (1888); 48 sf.; 8°

a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 16, 181. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 29399
c) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya N'u. 488
ç) t . B . M . M . Sicil Arşivi ve 1. Dönem Albümü; 12. sf.
100 : M E H M E D TEVFİK; Dârülmuallimât (= İstanbul Kız Öğretmen Okulu)
Mek. Nu. 654 (14) Müdîrlerinden Kırımlı-zâde Müderris Hasan Rüşdî
Efendi'nin oğludur. 1867 (1284 H.J'de İstanbul'da
doğdu. İstanbul Mahmudiye Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimi­
ni tamamladı. Ağustos 1885'de Yüksek Kısım'dan me'zun oldu. 13 Mart 1886'da 600 krş. maaşla
Dîvân-ı Muhasebat (= Sayıştay) 2. Sınıf Hesab Mülâzımlığına ta'yîn edilerek Devlet hizme­
tine girdi. 1887'de 1700 krş. maaşla Adliye Nezâreti Muhasebe Müdîrliği Defter-i Kebîr ve
Taşra Kalemleri önce 1. Kâtibiiği'ne, sonra Mümeyyizliği'ne nakledildi. Bu arada, devama
başladığı İstanbul Hukuk Mektebi (= Fakültesi)'ni de, 1889'da "İyi" derecede bitir­
di. 14 Şubat 1906'da 2000 krş. maaşla Mâliye Nezâreti Muhâsebe-i Umûmiyye-i
Mâliye Mahsubât Kalemi 1. Mümeyyizliği'ne; 1908'de aynı Nezâret Muâmelât-ı Nakdiyye
Şu'besi Tahsîsât-ı Mâliye Kalemi 1. Mümeyyizliği'ne; 1910'da aynı Nezâret Vezne Müdîri-
yeti Hesâbat Kalemi 1. Mümeyyizliği'ne; 15 Ekim 1911'de 4000 krş. maaşla Diyârbekir, 25
Ağustos 1913'de Trabzon, 29 Temmuz 1914'de Sivas Vilâyetleri Defterdarlıkları'na getirildi.
Son vazifesinde iken 1917'de maaşı 5000 krş.'a çıkarıldı. Yine Sivas Defterdarı iken 2 Ağus­
tos 1920'de T.B.M.M. Hükûmeti'nce azledilerek İstanbul'a geldi. 16 Kasım 1922'de açık maa­
şı alarak oturmakda olduğu İstanbul - Bakırköy'de Hakkın rahmetine kavuşdu. 1891'de Hati­
ce Sâmiye Hanım'la evlenmişdi. Mehmed Selâmi, Ahmed Selâhaddin adlarında iki erkek,
Fatma Nezahat adında bir kız evlâd babası idi. 1900'de "Saniye" rütbesi'nin 2. Sınıfı'na
terfi' etmişdi. Fransızca'ya vâkıf olup Arabca'ya âşinâ bulunduğu sicillinde kayıdlıdır.

101 : D İ K R A N M A R D İ R O S Y A N ; Mardiros Efendi'nin oğludur. 13 Eylül 1862 (1 Eylül


Mek. Nu. 655 (15) 1278)'de İstanbul'da doğdu. Ermeni Mektebi'nde
orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini ta­
mamladı. Ekim 1885'de Yüksek Kısım'dan me'zun oldu. 23 Ocak 1886'da 1000 krş. maaşla
Ticâret ve Nâfia Nezâreti Terceme-i Fünün Kalemi Kâtibiiği'ne ta'yin edilerek Devlet hiz­
metine girdi. Bu dâire'nin lâğvedilmesi üzerine, Haziran 1887'de 600 krş. maaşla Posta
ve Telgraf Nezâreti Tahrîrât-ı Ecnebiyye (= Yabancı Dil'de Yazışmalar) Kalemi Kâtibiiği'ne
nakledildi. 13 Nisan 1902'de 800 krş. maaşla aynı Nezâret Mesâiih-i Ecnebiyye (= Yabancı­
ların Posta İşleri) Kalemi 1. Kâtibiiği'ne getirildi. Meşrutiyetin ilânından sonra idare
mesleğine geçdi. 21 Nisan 1909'da terfian Mâmuretülaziz (= Elazığ Vilâyeti) Vali
Muâvinliği'ne gönderildi. 25 Ağustos 1909'da "Tensikat Kanunu" gereğince bu vazifeden
açığa çıkarıldı ise de ehliyeti nazara alınarak 13 Haziran 1910'da Dedeağaç, 9 Kasım 1911'-
de Gümüşhane Sancakları Mutasarrıflıklarına atandı. 5 Şubat 1912'de Gümüşhane Muta­
sarrıflığımdan azledildi. 2 yıla yakın 1666 krş. ma'zuliyet maaşı aldıkdan sonra, 3 Eylül
1914'de Ergani Sancağı Mutasarrıflığına gönderildi. Bu vazifede iken "18 Nisan 1330 ta­
rihli Me'murîn-i Dâhiliyye Hakkında Muvakkat Kanun"a göre 11 Kasım 1914'de emekliye

(14)' Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 73. 279. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 8541
c) Mâliye Bak. Özlük İş. Md. Sicil Dosya Nu. 115
(15) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri: Nu. 54, 285. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 13535 - 29640
c) İçişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 54/285

191
sevkedildi. Şûrây-ı Devlet (= Danıştay)'de açdığı dâvayı kazandığından emeklilik tasar-
fu kaldırıldı. 1 Mart 1919'da Karahisar-ı Şarkî Mutasarrıflığına ta'yin edildi. 12 Ekim 1919'-
da bu vazifeden de azledildi. Uzun süre ma'zûliyet maaşı alıp açıkda kaldıkdan sonra 1 Ma­
yıs 1925'de T.C. Dâhiliye Vekâleti'nce emekliye sevkedildi. 1940'da İstanbul'da Yedikule
Ermeni Hastahânesinde vefat etti. Evli olup Mardik ve Harutyan adlarında iki oğlu vardı.
Mardik Nevvyork'da Lraber adında Ermenice bir gazete çıkarıyordu. Ana dili olan Ermeni­
ce'den başka Fransızca'ya vâkıtdı. 1903'de "Gümüş Liyâkat" madalyası ile taltif edildi.
1908'de "Saniye" rütbesinin 1. Sınıfına yükseldi.

102 : H Ü S E Y İ N RE'FET Mehmed Tevfik Efendi'nin oğludur. 1865'de İstanbul'-


Mek. Nu. 656 (16) da doğdu. Ağustos 1885'de Mülkiye'nin Yüksek Kıs-
mı'ndan me'zun oldukdan sonra: Ekim 1885'de Mâli­
ye Nezâreti Hazîne-i Hâssa Muhasebe Kalemi 2. Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. Ocak
1886'da Hazîne-i Mâliye Umûmî Masraflar İdaresi Te'diyat Şu'besi 2. Kâtibliğine; Ekim
1887'de aynı Nezâret Muhâsebât-ı Umûmiyye Müdîrliği Merkez Şu'besi Yevmiye 1. Kâtibli­
ğine; Mayıs 1889'da aynı yer Makbuzât ve Te'diyat Şu'besi 2. Mümeyyizliği'ne; 1904'de ay­
nı yer 1. Mümeyyizliği'ne getirildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı. 1926'da
Hakkın rahmetine kavuşduğu öğrenildi.

O r d . Prof. Maârif Nezâreti Encümen-i Teftiş ve Muayene Reîs-


103 : M E H M E D TEVFİK BİREN; lerinden Hamdi Efendi ile Sıdıka Hanımın oğludur.
Mek. Nu. 657 (17) 1967 (1284 H.)'de İstanbul'da doğdu. Lise öğreni­
mini Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda tamamladı. 7
Ağustos 1885'de YükseK Kısım'dan "Pekiyi (= aliy-
yüla'lâ)" derecede ve birincilikle me'zun oldu. 3
Eylül 1885'de Bâb-ı Âlî (Hâriciye Nezâreti) Terceme
Odasına mülâzemeten (= maâşsız olarak) devama
başladı. 21 Aralık 1885'de, Sınıf Arkadaşı İbrahim
Edhem Dirvana ile birlikde, Mâbeyn-i Hümâyun
(= Yıldız Sarayı) 2. Kâtibliği'ne ta'yin edildi. Oniki
yıla yakın bu vazifede bulundukdan sonra, 29 Ekim
1897'de terfian Kudüs Müstakil Sancağı Mutasarrıf­
lığına gönderildi. 4 yıla yakın kaldığı bu görevden,
Valiliğe yükseltilerek, 9 Mayıs 1901'de Selanik Vâ-
liliği'ne atanması suretiyle ayrıldı. 29 Kasım 1902'de
Konya, 4 Temmuz 1904'de Yemen Vilâyetleri Vali­
liklerime nakledildi. 22 Mart 1906'da Dîvân-ı Muhasebat (— Sayıştay) Reîsliği'ne; 24 Mart
1907'de Bursa Vâliliği'ne getirildi. 18 Eylül 1909'da Şûrây-ı Devlet A'zâlığına atandı. Bu
arada 17 Ekim 1909'da Yüksek Ticâret Mektebi Mâliye Muâllimliği'ni, 13 Kasım 1909'da
da İstanbul Hukuk Mektebi Hukûk-ı Esâsiye (= Anayasa Hukuku) Müderrisliği'ni; 15 Ka-

(16) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 3 1 , 19. sf.


(17) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; l . C , 347. sf.; 2.C., 99. sf.
b) Talebimiz üzerine. Kızları Sayın Bayanlar Güzin Biren ile Meiîha Zâfîr Yenerden'in gönderdikleri
ve Arşivimizde saklı 21.11.1966, 8.3.1967 günlü mektublar.
192
sim 1910'da Yüksek Mühendis Mektebi İktisad Müderrisliği'ni; 22 Ocak 1915'de Kız Darül­
fünunu iktisad Müderrisliğini ek görev olarak deruhde etti. 4 Haziran 1910'da Şûrây-ı Dev­
let Dâhiliye Dâiresi Reîsliği'ne; 21 Aralık 1910'da Mâliye ve Nâfıa Dâiresi Reîsliği'ne;
2 Ocak 1915'de, 2. defa Dîvân-ı Muhasebat Reîsliği'ne atandı. 4 Mart 1919'da kurulan 1.
Dâmad Ferid Kabinesi'ne Mâliye Nâzın olarak girdi.
Nazırlık görevi üzerinde iken 10 Mart 1919'da A'yan A'zâsı oldu. 31 Temmuz 1920'de
kurulan 5. Dâmad Ferid Kabinesi'ne Şûrây-ı Devlet Reîsi olarak; 14 Nisan 1921'de de 4.
Ahmed Tevfik Paşa Kabinesi'ne Şûrây-ı Devlet Reîsliği'ne ilâveten Mâliye Nazır Vekili ola­
rak girdi. 1 Kasım 1922'den i'tibâren geçerli olmak üzere, 16 Kasım 1922'de T.B.M.M. Hükû-
meti'nce emekliye sevkedildi. Bundan sonra, 31 Aralık 1943'e kadar Yüksek Mühendis Mek­
tebi İktisad Müderrisliği'nde, 1931'den sonra Profesörlüğü ve Ordinaryüs Profesörlüğü'nde; 1
Ocak 1930'dan 2 Kasım 1935'e kadar İstanbul Nâfia Fen Mektebi (= Şimdiki Teknik Okulu)
İktisad ve Mâlî Kanunlar Öğretmenliği'nde bulundu. Emekli olarak oturmakda olduğu İs­
tanbul'da 11 Şubat 1956'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Otuz yaşında iken evlendi; 3 kız ev-
lâd babasıdır. Kütübhâne tanzîm etmek, târihî araştırmalar yapmak ve çiftlik işleriyle uğ­
raşmak hobisi idi. Fransızca'ya çok kuvvetle vâkıf olduğu, Arabca'ya âşinâ bulunduğu, bi­
raz da İngilizce ve Almanca bildiği sicillinde kayıdlıdır. "Milletlerarası Akademik Târih
Araştırmaları Derneği"nin daimî üyesi bulunuyordu.
Rahmetli, 1946'da gönderdiği Mektub'da, bir kısmını bu Kitab'ın "Târih Bölümü "ne al­
dığımız, Mülkiye'deki öğrenicilik hayâtına âid hâtıralarından şunları nakletmektedir (17/a -
347):
« Üçüncü Sınıfda müzâkere ediyorduk. Dersânenin kapusu birden bire hızla ve gü­
rültü ile açıldı. Siyah sakallı, sarı benizli 12 yaşında bir çocuk boyunda bir zât, arkasında
kendine nisbetle dev cüssesinde görünen, Müdîr Abdürrahman Şeref Bey ve daha bir takım
memurlarla birlikde içeri girdi. Bu Zât Sınıfın ortasında durunca, arkasındakiler de tja'zimle
sıralandılar. Sınıfı büyük bir sükût kapladı. Fakat, o zaif ve çocuk cüsseli zât gözünü boş­
luğa dikmiş öylece duruyordu. Niçin böyle bakıyor, diye ben merak etmeğe başlamışken,
aramızda büyük bir mesafe olmadığı hâlde, uzakdan uzağa ince ve yavaş bir ses kulağıma
çalındı. Meğer nutuk irâd ediyormuş ve baş taraflarını da kaçırmışım. Ancak, şu kelimeleri
seçebildim: "ilim, iki tarafı keskin bir kılıç gibidir. Onu iyi kullanmak lâzımdır. İyi kullan­
dıracak olan da iyi ahlâktır". Sonra bu zâtın dürüstlüğü ve tok sözlülüğü ile tanınmış, pek
değerli devlet adamlarından olduğunu ve herkes tarafından müstesna derecede hürmet
görmekte bulunduğunu haber aldım (Meşhur Sadrâzam Âlî Paşa'nın büyük oğlu ve 1881'de
Maârif Nâzın olan Ali Fuad Bey). Ne fayda ki Memleket Onu pek çabuk kaybetti.»
Mükâfatları :
1 — Murassa' Osmânî Nişanı, 2 — Murassa' Mecîdî Nişanı, 3 — İmtiyaz Madalyası,
4 — "Legion d'Honneur" Nişam'nın "Commandeur" rütbesi, 5 — Büyük kordonlu "Saxe Er-
nestine" nişanı, 6 — Habeş Hükümeti tarafından 1. Sınıf "Salomon Mühürü" Nişan.

BASILMIŞ ESERİ
XXV — 103/112 (1): İktisad Prensipleri
İstanbul, Yüksek Mühendis Mektebi Matbaası;
1.C.: 1930; 241 sf.; 2.C.: 1936; 309 sf.; 3.C.: 1940; 189 sf.,

193
104 : M E H M E D ŞÂKİR; 1864'de İstanbul'da doğdu. Ekim 1885'de Mülkiye'-
Mek- Nu. 658 (18) nin Yüksek Kısmı'nı bitirip aynı yıl Aralık Ayı'nda
Defterhâne (= Tapu Kadastro) İdare Meclisi Zabıt
Kâtibliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. 1887'de aynı yer Encümen Kalemi Umûr-ı
Tahririye 2. Mümeyyizliği'ne; 1903'de aynı Dâire 1. Mümeyyizliği'ne; 1909'da Başkâtibliği'-
ne getirildi. Bundan sonraki durumuna âid bilgi bulunamadı.

105 : İ B R A H İ M E D H E M ; Mustafa Sabit Bey'in oğludur. 1865 (1282 H.J'de İs-


Mek. Nu. 659 (19) tanbul'da doğdu. Paşakapısı Rüşdiyesi'nde orta, Mül-
kiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamla­
dı. 7 Ağustos 1885'de Yüksek Kısım'dan "pekiyi (= aliyyüla'lâ)" derecede me'zun oldu.
26 Şubat 1886'da Hâriciye Nezâreti Umûr-ı Şehbenderî Kalemi (= Konsolosluk Dâiresi)
Hulefâlığı'na (= me'mur adaylığı'na) ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. 22 Haziran
1890'da Nevrosiski, 27 Ağustos 1891'de Tırhala Konsolosluklarına; 11 Ağustos 1893'de Ati­
na-Pire, 3 Ocak 1896'da Marsilya Başkonsolosluklarına getirildi- 19 Haziran 1899'da Bâb-ı
Âlî (Hâriciye Nezâreti) İstişare Odası Muâvinliği'ne nakledildi. 26 Ağustos 1901 'de becayiş
suretiyle Korfu Başkonsolosluğuma gönderildi. 10 Şubat 1902'de 2. defa Atina-Pire Baş­
konsolosluğuma; 14 Eylül 1908'de terfi'an aynı yer 1. Sınıf Başkonsolosluğuma getirildi.
Bu vazifede iken 14 Kasım 1908'de "tensîkaat"a tâbi' tutularak emekliye sevkedildi. Şûrây-ı
Devlet'de açtığı dâvâ'yı kazandı; emekliliğini ibtal ettirdi. 30 Kasım 1908'de Nâfia Nezâreti
Terceme Kalemi Müdîrliği'ne getirildi. 5 Eylül 1909'da tekrar Hâriciye Nezâreti'ne alındı-
Bosna-Saray Konsolosluğu'na ta'yîn edildi ise de kabul etmediğinden, 31 Mart 1911'de Ba-
tum 1. Sınıf Konsolosluğu'na gönderildi. Osmanlı Devleti'nin 1. Cihan Savaşı'na katılıp Rus
Çarlığı ile siyâsî münâsebetlerin kesilmesi üzerine, 14 Kasım 1914'de bu görevden ayrı­
larak İstanbul'a geldi- 1/3 nisbetinde açık maaşı ile Hâriciye Nezâreti'nde çalışmaya baş­
ladı. 18 Aralık 1916'da İstanbul - Mühürdar Caddesi Rızapaşa Köşkü'nde Hakkın rahmetine
kavuşdu. Fransız asıllı Andree Kızı Bilanis Hanım'la 14 Nisan 1895'de evlenmişdi- Vefat et­
tiği zaman Yüksek Mühendis Mektebi 1. Sınıfında öğrenici bulunan Mustafa Nail adlı ve
yine vefatı sırasında Erenköy Kız Lisesi öğrenicisi bulunan Fahrünnisâ ile Afife (Narter)
adlarında üç evlâd babası idi. Arabca ve Fransızca bildiği sicillinde kayıdlıdır. "Ülâ" rüt-
besi'nin 2. Sınıfı'na kadar yükselmişdi. 2. rütbeden "Mecîdî" ve "Osmânî" nişanları ile
taltif kılınmışdı.

106 : ALİ N İ Z Â M Ü D D İ N ; 1866'da İstanbul'da doğdu. Ağustos 1885'de Mülki-


Mek. Nu. 660 (20) ye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun olup, Ocak 1896'-
da Hâriciye Nezâreti Tahrirât-ı Ecnebiyye Kalemi Kâ­
tibliği'ne ta'yin ile Devlet hizmetine girdi. 1887'de Mâliye Nezâreti Kupon Kalemi; 1888'de
aynı Nezâret Düyûn-ı Umûmiyye (== Genel Devlet Borçları) İdaresi Muhasebe Kalemi Kâ-
tibliklerine nakledildi. 1889'da aynı yer Vâridât-ı Mahsûsa Kalemi 2. Mümeyyizliği'ne; 1909'-
da aynı yer Düyûn-ı Muntazama (= Muntazam Borçları) Kalemi 1- Mümeyyizliği'ne; 1910'-

(18) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 54, 137. sf.


(19) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 22, 281. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. AAd. Tahsis Dosya Nu. 4415
c) Dışişleri Bak. Personel Dâiresi Sicil Arşivi; Dosya Nu. 1004
(120) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 4 1 , 319. sf.

194
da Muâmelât-ı Nakdiyye (= Para İşleri) Şu'besi Müdîr Muavinliğine getirildi. Bundan son­
raki hayâtına dâir bilgi bulunamadı-

1 0 7 : M E H M E D H Ü S Â M Ü D D İ N ; Berat Sancağı Mutasarrıflarından Sâdık Efendi'nin


Mek. Nu- 661 (21) oğludur. 186fde Hanya (Girit)'da doğdu. Ağustos
1885'de Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun ol-
dukdan sonra: Ekim 1885'de Vergi Emâneti İdare Meclisi Kâtibliğine; 1888'de yeni kurulan
Ziraat Bankası Tahrirat (= Yazı İşleri) Kalemi Müsevvidliğine (= Raportörlüğü'ne); 1891'-
de Sirkeci Rüsumat (= Gümrükler) Müdîr Muavinliğine; 1893'de Rüsumat Emâneti Evrak
Müdîrliğine; 1894'de bu göreve ek olarak Rüsumat Emâneti Sicil Şu'besi Müdîr Vekilliği'-
ne; 1895'de aynı yer Sicill-i Ahvâl Kalemi (= Özlük İşleri Şu'besi) Müdîr Vekilliği'ne;
1909'da aynı yer Müdîrliği'ne; ilâveten Memurin İntihab Encümeni A'zâlığı'na getirildi.
1914'de Nâfia Nezâreti Müsteşarlığına yükseltildi. Bu görevde iken, Aralık 1919'da İstan­
bul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. 1900'de "Ûlâ" rütbesi'nin 2- Sımfı'na terfi' etdi. 1902'de
3. Rütbeden "Osmânî" nişanı ile taltif kılındı.

108 : MEHMED FUAD; Hüsnü Efendi'nin oğludur. 1864 (1281 H.)'de İstan­
Mek. Nu. 662 (22) bul'da doğdu. Ağustos 1885'de Mülkiye'nin Yüksek
Kısmı'nı bitirdikden sonra Hazîne-i Mâliye Masârifat
Umûmî İdaresi (= Bütçe ve Mâlî Kontrol Umum Md- lüğü) Kâtibliği'ne ta'yin ile Devlet
hizmetine girdi. 1886'da aynı Nezâret Muhâsebe-i Umıımiyye İdaresi Defter-i Kebîr Şu'besi
Kâtibliği'ne nakledildi- 1888'de aynı yer Merkez Kalemi 2. Mümeyyizliğine; 1898'de 1. Mü-
meyyizliği'ne; 1901'de Mahsûbat Kalemi (= Kesin Hesablar Şu'besi) Müdîrliğine; 1908'de
Medine (Su'udî Arabistan) Vakıf Emlâkler İnşaat ve Ta'mîrat Müdîrliği'ne yükseltildi. Son
görevinden Eylül 1918'de, Hicaz'ı kaybetmemiz üzerine, ayrıldı. Bundan sonraki durumuna
dâir bilgi bulunamadı.

109 : İBRAHİM CÂVİD; Sadrâzam Halil Rif'at Paşa ile Rusçuk ileri gelen­
Mek. Nu. 663 (23) lerinden Hacı Mehmed Alî Ağanın Kızı'nın oğlu­
dur. 29 Haziran 1865'de Babasının Mektubcu (24)
olarak bulunduğu Tuna Vilâyeti merkezi Ruscuk'da
doğdu. "İbrahim Câvid" ebced hesabı ile (1283 H.)'-
ye eşitdir ki bu da "târih düşürme" de doğum târi­
hine denk gelmektedir. Galatasaray Sultânîsi'nde
lise öğrenimini tamamladı. 7 Ağustos 1885'de Mül­
kiye'nin Yüksek Kısmı'nı bitirdikden sonra: Kasım
1885'de Babası'nın Vali olarak bulunduğu İzmir'de
Reji (Tekel) İdaresi Muhâberât-ı Türkî (= Türkçe
yazışma) Kâtibliği'ne atandı. Mart 1886'da Hâriciye
Nezâreti Tahrîrât-ı Hâriciye Kalemi Kâtibliği'ne nak­
ledildi. Temmuz 1889'da Cem'iyyet-i Rüsûmiyye
(= Gümrükler Yönetim Kurulu) A'zâlığı'na; Eylül
1895'de de Şûrây-ı Devlet A'zâlığı'na getirildi. Bu
1
(21) Bak. Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 8 1 , 17. sf.
(22) Bak. Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 3 1 , 453. sf.
(23) Bak. a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 93, 75. sf.
[Bu Dipnotu'nun devamı olan b), c), ç ) , d ) , e ) , f) kısımları ile (24) Dipnotu 196. sf.'dadırl

195
vazifede iken, 7 Ekim 1899 (2 C. Ahîr 1317/25 Eylül 1315) Cumartesi günü akşamı Şûrây-ı
Devlet'den çıkıp Büyükada'daki evine gitmekde iken Arnavut Hacı Mustafa adında bir şerir
tarafından Galata Köprüsü'nün Büyükada İskelesi merdivenleri üzerinde, Karadağ Rövolveri
kurşunlarıyle vuruldu. İlk ve ikinci kurşun sol memesi üstüne ve altına isabet edip kalbini
parçaladı- Vücûdundan kan boşanmaya başladı- Orada bulunanlar tarafından Ada İskelesi'n-
deki Mescid'e naklolundu. Beş-on dakika sonra Hakkın rahmetine kavuşdu. Bâb-ı Âlî'de ça-
lışmakda bulunan Sadrâzam Halil Rıfat Paşa'ya, Oğlu'nun "bir cânî tarafından yaralandığı"
haber veriJdi. Paşa, büyük bir keder içinde Sultanahmed'deki Konağı'na geldi. Burada oğ­
lunun vefatını duyunca çok perişan oldu. Ailesini teselli etmek için, Nişantaşındaki Kona­
ğı'na gitti. Fecî olayı haber alan Sultan 2. Abdülhamîd derhal ve birkaç defa Halil Rifat
Paşa'ya me'murlar göndererek ta'ziyet'de bulundu. Daha sonra kendisini Yıldız Sarayı'na
da'vet ve huzuruna kabul ederek teselli eyledi-
Bu feci' olayın nasıl meydana geldiği hakkında çeşitli kaynakların verdiği bilgilere geç­
meden önce oluşuna dâir "gerçek"e en yakın malûmatı, kısaca, Sultan 2. Abdülhamid'den
öğreniyoruz (23/f):
« Beni hal'den ziyâde hal'in sûret-i tebliği müteessir etti. A'yandan, Meb'uslardan
bir hey'et seçmişler; sellemehüsselâm (= selâmsız, müsaade almadan) Odam'a girdiler.
Bunların içinde bulunan Tiran'lı (Arnavud) Es'ad Toptanı (Paşa) gaayet kaba ve küstah bir
tavırla yüzüme karşı:
— Millet Seni azletti!, dedi. Hal' kelimesini bile, bana karşı "azl" şekline koyarak
tezlîl (= tahkîr) ettiler. Zavallı Millet Kendisini bekleyen mukadderatı bilebilseydi...
Bu Es'ad Paşa'nın kim olduğunu herkes bilir. Fakat benim bildiğim ba'zı şeyler vardır
ki, pek az kimselerce ma'iûmdur:
Erzurûmî Hafız Mehmed Paşa'yı sever ve şahsına i'timad ederdim. Bana Müşir (= ma­
reşal) Derviş Paşa tavsiye etmişdi. Hafız Mehmed Paşa Draç Mutasarrıfı iken, ni'metimle
yetişip lâyık olmadığı hâlde bir gaflet ânımda "paşa"lık'a kadar yükselttiğim Es'ad Toptâ-
nî'nin küçük biraderi Gani, Draç'da bir takım münasebetsizliklerde bulunmuş. Orada kal­
masını münâsib görmedim. Mahfûzen İstanbul'a gönderdiler. Muhacirin Komisyonu Reisi
Yusuf Rızâ Paşa delaletiyle bana bir telgrafnâme gönderip dehalet etmişdi {= sığınmışdı).
Acıdım; tahliye ettirip Tüfenkçi Başı olarak Saray'a aldım ki, bunu da bir hatâ olarak kabul
ederim. Bu vak'a, hatırımda kaldığına göre, Filibe ve Yunan Hadîseleri'nden bir iki sene
sonra, 1303 (1885) târihlerinde idi. Saray'da rahat durmadı; mahkeme karârıyle Harput
(Elâzığ eski merkezi)'a nefy' ettim (= sürdüm). Yaverlik vermişdim ve Kaymakamlığa
(— Yarbaylığa) kadar çıkarmışdım.

b) "Hâtırât-ı Sultan Abdülhamîd Hân"; Cihan Kütübbânesi; 1338-1340; 50. sf.


c) Tanzimat Maliyecileri; Mehmed Zeki Pakalın; 2.C.; 104. sf.
ç) Akşam Gazetesi; 10.9.1935; 10. sf. ve 12.9.1935; 8. sf. "Saray ve Bâb-ı Âlî'nin İçyüzü" tefrikası
d) Akşam Gazetesi; 14.6.1950; 5. sf. "Târihden Sayfalar" tefrikası
e) Son Asır Türk Sadrâzamları; Ibn'ül-Emin M. Kemâl İnal; istanbul, ?; 1541., 1543., 1553., 1562.,
1563., 1564., 1565., 1570. sf.
f) " 2 . Abdülhamîd'in Hâtıra D e f t e r i " ; İstanbul, 1960; 147. - 148. sf.
(24) Mektubcu: Vilâyet (= İİJ'lerin Yazı İşleri Müdîri olup Frotokol'da Vali Muâvini'nden sonra gelen kimse
i d i . 1946 yılına kadar il teşkilâtı'nda içişleri Bakanlığı'nın me'murlarından olarak bulunuyordu.
Sözü geçen târihde "Mektubeuluk"lar kaldırıldı.

196
Gani, eşkiya tabiatlı bir adam idi. Biraderi Es'ad Toptanı Paşa'nın da daha temiz bir hil-
katde (= yaradılışda) olmadığı gibi.... İ'tiraf ederim ki, ben Gani'ye fazla meydan vermiş
olmakla muhik ve münâsıb (= haklı ve uygun) bir haraketde bulunmamışdım. Öldürülme-
yip yaşasaydı, bittabi yine Harput'a ve belki daha uzaklara def'ederdim.
Gani'nin öldürülüşü ne siyâsî bir vak'adır, ne de bir intikam eseridir:
Bursa'lı Hafız nâmında ve kendi ayarında bir mahlûk ile ittifak etmişler. Öteyi, beriyi
tehdîd ile soyarlarmış. Bir soygun hâsılatı yüzünden aralarında bir münazaa zuhur etmiş.
Gani, Hâfız'ı öldüreceği sırada, Hafız daha tetik davranarak Gani'yi katletmiş. Vak'a bundan
ibaret... Öldürülen Gani'nin kandâvâsı gütmeye hasb'elkavmiyye (Arnavut örf ve âdetine gö­
re) mecbur olan biraderi Es'ad Toptanı, Hâfız'ı tâkib edecek (kovalıyacak) yerde, bir müd­
det önce Büyükada'da Gani'nin bir taarruzuna uğradığından dolayı kendisine kızan ve öl­
dürülüş haberi üzerine memnûniyyetini açıklamış olmakdan başka kusuru ve cinâyetde hiç­
bir medhali olmayan Sadr-ı A'zam Rif'at Paşa'nın Mahdumu Câvid Bey'i Köprü üstünde
güpegündüz öldürtdü. Bu iş için bulduğu kaatil de Hacı Mustafa adlı şerir, âdî bir Arnavud
idi.
Rif'at Paşa'nın Şahsı ile Ailesi efradını ikinci bir intikaama hedef olmakdan korumak
maksadıyle ve yine Rif'at Paşa'nın ricası üzerine, Câvid Bey'in Kaatiline verilmiş olan
i'dam cezasını (Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu'nun = Anayasa'nın kendisine verdiği yetki'ye da­
yanarak) müebbet kürek hapsi'ne çevirdim »

8 Ekim Pazar günü Câvid Bey'in cenazesi Sultanahmed'deki Konak'dan kaldırılıp SuI->
tanahmed Câmi'inde namazı kılındıktan sonra Sultan Mahmud Türbesi Bahçesine defnolun-
du. Cenaze Sultan Mahmud Türbesi'ne götürülürken, Sultanahmed Meydanı ve Ayasofya
civarı ile Divanyolu, yürünemeyecek derecede, Halk ile dolmuşdu. Kati edilmesinden 3 gün
önce, 2. Abdülhatnîd tarafından taltîfen kendisine verilen Murassa' Osmânî Nisanı'nı bir
gün dahî takmak nasîb olmadı.
Şeyh İsmail Serâceddin'in 4. oğlu ve Manastır Defterdarı Mustafa Nuri Bey'in kızı,
Sadrâzamlardan Mehmed Rüşdî Paşa'nın Yeğeni Hasibe Hanımla evlenmiş; 1945'de vefat
eden Ali adında bir oğulları olmuşdu. Yukarda bildirdiğimiz Murassa' Osmânî Nişanı'ndan
ayrı olarak 1. rütbeden "Mecîdî" nişanını, altun ve gümüş "imtiyaz" madalyalarını hâmildi.
Fransızca bildiği, İngilizce'ye âşîna bulunduğu sicilinde kayıdlıdır. Çok iyi yazı yazma kaabi-
liyetine sâhibdi.

Rahmetli'nin "resmî hayat hikâyesi"ni böylece belirttikden sonra, Yakın Târihimizin


önemli olduğu nisbette açıklanmaya muhtaç bu "katil" olayını çeşitli kaynaklara dayanarak
anlatmaya çalışacağım:

Rahmetli Süleyman Kânî İrtem şunları yazmaktadır (23/ç):


«.... Halil Rif'at Paşa'nın oğlu Şûrây-ı Devlet A'zâsından Câvid Bey, arada sırada Pâdi­
şâha ıslâhata dâir lâyihalar verirdi. Bu lâyihalarda, Abdülhamîd'in etrafını alanların pek
azı doğru ve Devlet'e hayırhah olduğunu, çocuğunun ise Devletin hayrına, kendi menfaatleri­
ni tercih eylediklerini yazardı.
Câvid Bey'in Yeğeni Bay Fuad Simâvî'nin bana gönderdiği bir mektubda bildirdiğine
göre: Dayısı'nın vefatından birkaç ay evvel "İslâhat ve Makedonya İşleri" hakkında Abdül-

197
hamid'e verdiği lâyiha pek şiddetli idi. Bu lâyihada, Rumeli'de serîan ıslâhat yapılmazsa,
Devlet'in Avrupa'da bekaasına imkân olamıyacağı, İdaredeki fenalıkların derhal izâlesi lâ­
zım geldiği, ma'ruzâtının sadâkatden başka bir sâiki olmadığı gösterilmişdi.
Abdülhamîd bu lâyihaya hem kızmış, hem de Câvid Bey'e murassa' Osmânî nişanı ver-
mişdi. Câvid Bey'in bu lâyihadan pek az sonra vefatı vuku' bulmuş olması bir çok dediko­
duya sebeb olmuşdu.
Bay Fuad Simâvî'nin bahsetdiği dedikodular, Câvid Bey'in itlafından, Sarayın ve Abdül-
hamsd'in de parmağı olduğu yolunda söylenmiş sözler olacakdır. Böyle bir ihtimâli hiç vâ-
rid görmüyoruz. Yıldız için, Câvid Bey müz'iç bir şahsiyet telâkki ediliyorsa, onu ıskat için
vücudunu izâleden başka çâreler bulmak hiç de güç değildi. Câvid Bey Arnavutları sevmez­
di. Abdülhamîd'e takdim ettiği bir lâyihada "Zât-ı Şahaneleri bir Türk Pâdişâhısınız; ken­
dinizi niçin Arnavutlarla ihâtâ ediyorsunuz?" yolunda pek cür'etkârâne sözler yazmışdı. Böy­
le ataklıkların bâdî olabileceği vahim akıbetleri düşünen Halil Rif'at Paşa, oğlunun bu lâyi­
hasından haberdar olunca:
— Elin kınlaydı da bu lâyihayı yazmayaydın, diye Câvid Bey'e itab etmişdi.
Fakat Abdülhamîd bundan dolayı da Câvid Bey'e bir şey yapmadı. Yalnız Büyükada'da-
ki Köşkünde kendisini tarassuda me'mur olan Ser-hafiye Kadri Bey, Câvid Bey etrafında ta-
kayyüdü artırdı.
Bu lâyihaların ancak bir te'sîri görülüyordu: Câvid Bey'in hasımlarını artırmak!.... Bu
adamlar da buna mukaabil Câvid Bey'in Babası'nın, Dâhiliye Nezâretinden beri valilikleri
müzayedeye çıkarmış olduğunu her tarafda işaa ediyorlardı.
Abdülhamîd'in kızı Zekiye Sultan'ın kocası Gazi Osman Paşa-zâde Dâmad Nurüddin
Paşa'nın metresi olduğu söylenilen Kamelya katledilmiş; kaatili Arnavut silahşörlerden
Gani olduğu rivayeti Halkın ağzında dönüp dolaşmışdı. Gani, Arnavutluğun Toptânî Âilesin-
dendi. Toptânî Es'ad Paşa'nın kardeşiydi. İkinci Meşrutiyet'de Draç Meb'usu olup, sonrala­
rı "Arnavutluğu Avusturya'ya peşkeş çekmeye kalkan", bu sebeble ismine "Prens dö Du-
kakin" unvanını da ilâve eylemiş olan Basri Bey "Şark Âlemi" nâmıyle Fransızca neşretti­
ği bir eserde, Toptânî Ailesinin menşe'ine dâir ba'zı ma'lûmatın mevsükiyeti derecesini ta'-
yine hâlen imkân bulamadığımız için, bunları buraya nakle lüzum görmedik. Ancak Ohri
Kaymakamı iken duyup öğrendiklerime dayanarak şunu söyliyebilirim ki, Toptânî Es'ad Pa­
şa Tiran havâlisinde servetini, nüfuzunu, kudretini (gayr-ı meşru' şekilde) seneden seneye
artırmışdı.
Osmanlı Meb'usan Meclisi'nde Draç Sandalyesini işgal eden, Balkan Harbi'nden sonra
Arnavutluk ayrılınca Memleketinin Tacını iddiaya kadar ileri giden, sonra Paris'de (Konti-
nental Oteli önünde) genç bir Arnavut tarafından öldürülen Es'ad Paşa'nın (âdî) hüviyeti
hatırlardan çıkmamışdır. Kardeşi Gani'ye gelince:
Tiran'da kalması mahzurlu görüldüğü için Draç Mutasarrıfı Erzurum'lu Hafız Mehmed
Paşa, İrâde-i Seniyye île kendisini İstanbul'a göndermiş; Gani, Muhacirin Komisyonu Reisi
Yusuf Rızâ Paşa delaletiyle o zaman Saray'a alınmışdı. Bir ara Harput'a nefyedilmiş iken
tekrar İstanbul'a celb olunarak yaverlikle kaymakam {•= Yarbay) rütbesine kadar terfi* et­
mişdi.
Tunuslu Mahmud Paşa'nın Damadı İsveçli (dönme) Ali Nuri Bey, Fransızca "Akşam

198
(— le Soir)" Gazetesi'nde yazmış olduğu bir makaalede, Gani'yi, tam bir "orta çağ ser­
gerdesi" olarak tasvir etmişdir.
Gani, İstanbul'a meyhanelere, umumhanelere dehşet salmışdı. Kudretli şahsiyetlere
çatmakdan, hâkimleri silâhla tehdîd'den çekinmezdi. Memleketinde olduğu gibi, İstanbul'da
da yalnız kendi bilgisine ve duygusuna göre adaleti en kısa yoldan tatbik etmek üzere teh­
likeli teşebbüslerden sakınmazdı.
Toptanî Es'ad Faşa Yanya Jandarma Alay Kumandanı iken Devlet hizmetinde kullanıl­
mamasına Şûrây-ı Devlet'ce karar verilmiş; bu babdaki mazbata arzolunmuşsa da Gani ve
Halil Bey gibi silâhşorlardan çekinen Abdülhamîd, İrâdesini bir türlü verememişdi.
Gani, para ve imtiyaz işlerine de karışıyordu. Bu yolda ba'zı talebleri Sadâret Maka­
mınca terviç edılmemişdi. Gerek Ağabeyi Es'ad Paşa hakkında verilen kararda, gerek ken­
disinin uğradığı redlerde, Câvid Bey'in parmağı bulunduğunu zannediyordu. Bu sebeble
Sadrâzam'ın oğlu ile araları hiç iyi gitmiyordu. Zâten Câvid Bey'le Pâdişâh etrafındaki di­
ğer Arnavutlar arasında da husûmet gittikçe kuvvetlenmekde idi.
Silahşor Gani, bir pazar günü Büyükada'ya gelir; İskele Kahvesine oturur; Câvid Bey
de bu kahvede bulunmaktadır. Gani, garsonu çağırır; herkese işittirecek suretde Câvid
Bey'e hakaaretâmiz bir haber gönderir. Câvid Bey, orada Gani ile boy ölçüşmenin ölümle
oynamak demek olacağını bildiği için çekilip kitmeği tercih eder ve Pâdişâha şikâyetde
bulunur; fakat bir semere hâsıl olmaz. Kısa bir zaman sonra Gani, ahbabı Şehremaneti
Meclisi A'zâsından Bursa'lı Hafız Paşa ile Beyoğlunda Rumeli Hanındaki Muhallebici'de otu­
rurlarken, aralarında iş ortaklığından bir münâkaşa çıkar. Gani rövolverini Hafız Paşa'ya
gösterir; güya şaka olarak:
— Bak, bu rövolver nasıl? Sen'de bir tecrübesini edeyim mi? diye sorar. Hafız Paşa
Gani'nin kendisini öldürmek niyetinde olduğuna zâhib olur; hemen tabancasını çekerek
Gani'yi vurur, öldürür. Gene Ali Nuri Bey'in anlattığına göre: Mahallebiciden çıkıp rasgel-
diği polis me'murlarına:
— Gani rövolverle kendisini vurdu; Hekim aramağa gidiyorum, diyerek savuşur. Men-
sub olduğu Mabeyinci Râgıb Paşa'nın çiftliğinde saklanır. Hafız Paşa sonra Atina'ya kaçmış;
Meşrutiyetin ilânında. Umûmî Afv üzerine İstanbul'a gelmişdir.
Gani Bey'in itlafı üzerine Câvid Bey hiç medhali yokken orada, burada:
—İşte biz adamı böyle yaparız! diye temeddüh'de (öğünme'de) bulunur; bu sözleri
şayi' olur. Es'ad Paşa Toptanî de bunları duyar. Zâten aleyhinde Şûrây-ı Devlet'den çıkan
mazbatanın, Câvid Bey'in nüfuz ve te'sîriyle tanzim edildiğini zanneden Es'ad Paşa'nın, Sad­
râzamın Oğlu'na kini bir kat daha artar; fakat iş bununla kalmaz. Bütün Arnavutlukda Gani
Bey'in katlinde Câvid Bey'in parmağı bulunduğu kanaati yerleşir ve Amavutlarda Câvid
Bey'e karşı husûmet umumîleşir. Nihayet Arnavutluk'daki Dukakin Kanununun "kana kan"
maddesi İstanbul'da tatbik olunur!...
Yanya'dan İstanbul'a gelen Hacı Mustafa, Câvid Beyi bekliyerek Köprü'de tabanca ile
öldürür. Koşuşup üstüne atılan polislere hiç mukaavemetde bulunmıyarak teslim olur.
Hacı Mustafa'nın bu kolayca teslimiyeti, tabiî kendisini himaye edecekler bulunacağı­
na emniyetinden ileri gelmişti.
O, bu kanaatinde aldanmamışdı. Hacı Mustafa evvelâ hapsedildi; bir ara tahliye olun-

199
du; sonra tekrar yakalandı; nihayet Cinayet Mahkemesi'ne verildi. Mustafa'nın, bu katli
taammüden icra eylediği meydandaydı. Mahkeme, Hacı Mustafa'nın i'dâmına hükmetdi.
Fakat Abdülhamîd i'dam cezasının tatbikine tarafdar değildi. Otuzüç yaşındaki oğlu'nun
ziya'ı acısıyle bittabi' dağdâr olan Halil Rif'at Paşa, Kaatilin kanunî cezasını görmesi teselli­
sinden de mahrum kalacağını anlayınca teessürü bir kat daha artmışdı.
Bu hâl ile birkaç gün Bâb-ı Âlî'ye gitmedi. Abdülhamîd Bâb-ı Âlî'ye devam etmesini
İrâde etdi. Halil Rif'ad Paşa yemiyor, uyuyamıyordu. Gelen Mabeyn adamlarına:
— Hâlim yok, beni af buyursunlar!... diye cevab veriyordu. Halil Rif'at Paşa i'dâm ce­
zasının tatbikinde ısrar edince, kendisini bu fikirden vazgeçirmek için, Abdülhamîd evvelâ
Adliye Nâzın Abdürrahman Paşa'yı gönderdi. Sonra Tophane Müşiri Zeki Paşa da İrâde
ile gelerek:
— İ'dâm için ısrar etmeyiniz; çocuklarınız var. Arnavutlar sonra gene Ailenizden inti­
kam alırlar, diye Arnavutlukda câri Dukakin Kanununun Osmanlı Payitahtında tatbikinin önü­
ne geçmeğe Hükümetin ve Pâdişâhın muktedir olamıyacağını anlatmağa çalışdı. Zeki Pa­
şa, Rif'at Paşa'yı ikna için üç d e f a gelip gitti. Halil Rif'at Paşa me'muriyetden afvıni ni­
yaz ediyordu. Son d e f a gelişinde Zeki Paşa Abdülhamîd'den:
— Benim hatırım için ısrar etmesin! Benim ona emniyetim vardır! İrâdesini getirdi.
Artık her türlü ısrarın boş olduğunu, Pâdişâhın, etrafını sarmış Arnavutlardan nefsen
korktuğunu anlıyan, Oğlunun Kaatilinin i'dâmı hususunda nüfuzunu yürütemiyeceğine kaanî
olan Halil Rif'at Paşa da işin ilerisine gitmedi; hazım ve sükûtu ihtiyar eylemeği tercih etti.
Hacı Mustafa i'damdan afvolundu; müebbed kürek cezası ile Meşrutiyete kadar mahbus
kaldı. Arnavutları kırmak, haklarında şiddet gösterilerek husûmete yol açmak, Saray'ın işi­
ne ve mesleğine uymazdı. Pâdişâh'ın Arnavutlar hakkında tuttuğu siyâsete bir Câvid Bey
feda edilmez olur muydu!... Bunun için dir ki, Kaatil kısasdan kurtulmuş; zavallı Halil Rif'at
Paşa da duyduğu acıları sabır ve tevekkül ile bastırmağa, örtmeğe mecbur kalmışdı.
İsveçli Ali Nuri Bey, bu mes'eleye dâir Fransızca Akşam Gazetesindeki makaaiesinde,
Âbdülhamîd'in Halil Rif'at Paşa'ya Câvid Bey'in diyeti olmak üzere (16000) onaltı bin altın
verdiğini yazmışsa da, Câvid Bey'in Oğlu Ali Bey bunu şiddetle tekzib eylemişdir.
Halil Rif'ad Paşa da felâketden sonra ömrünün sonuna ve hastalıkdan mecalsiz kalın­
caya kadar her türlü zahmetlere katlanarak, en zarurî ve tabiî hareketleri bile jurnallardan
kurtulamıyarak iki sene kadar daha vazifesine devam etti »

Rahmetli Halûk Y. Şehsuvaroğlu da şu bilgiyi vermektedir (23/d):


«.... Halil Rif'at Paşa, Oğlu Câvid Bey'in Köprü üstünde öldürülmesi hadisesiyle fena hâl­
de sarsılmışdı. Devlet gaailesiyle yorgun düşen ihtiyar Vezire bu elîm hâdise çok ıztırab
vermişdi.
Bu katil münâsebetiyle Paris'de "Meşveret Gazetesi"ne yazılan bir mektubda aynen
şöyle deniliyordu: " Sadrâzam, Câvid'i vuran Mustafa'yı i'dam ettirmek için ısrar edi­
yor;" Hükûmet'e emniyetim yoktur. Beşiktaş Muhafızı (yedi-sekiz) Hasan Paşa'ya teslim
edelim; o ikrar ve itirâf-ı cinayet ettirir" demiş.... Bir Sadrâzam böyle derse ne yapmalı....
Hasan Paşa kabul etmedi."
Sadrâzam'ın dîger oğlu Ahmed Rif'at Bey ise Jön Türk'lere mensubdu. İstanbul'da ve
Memleket dışında II. Abdülhamîd İdaresine karşı muhtelif faaliyetlerde bulunuyordu.

200
Ahmed Rif'at Bey, Biraderinin katlinden evvel ve sonra Berlin'den Paris'e Ahmed Rızâ
Bey'e iki mektub göndermişdi. Bu mektubların birincisinde, Pâdişâh'ın ve İstanbul'un ba'zı
ahvâlinden bahsediyor; İkincisinde ise kardeşi Câvid Bey'in ölümündeki esrarı aydınlatı­
yordu. Ahmed Rif'at Bey'in, Câvid Bey'in katli hâdisesi hakkında verdiği malûmat başka
vesikalarla te'yid edilir mâhiyetde değildir. Ahmed Rif'at Bey, bu mektubunda kardeşi Câ­
vid Bey hakkında yakînen bildikleriyle, duyduklarını ve tahmin ettiği ba'zı hususları yazmış-
dır:
«.... Tabiî, Kardeşim Câvid Bey'in, Abdülhamîd tarafından köprü ortasında beş el silâh
ile bir tüfekçi vâsıtasıyle öldürtüldüğünü gazetelerde gördünüz. Biraderimin Abdülhamîd
tarafından öldürtüldüğü, gün gibi aşikârdır. Ba'zı hususları, bana söylediği şeylerden iyi
biliyorum. Hattâ Kendisi son zamanlarda Ebüfhüdâ Efendi ve Sultan ile fena halde bozuş-
muşdu.
Bana, hiç unutmam, bir gün dedi ki: Ahmed, Sultan çâresini bulsa beni öldürtecekdir.
Fena halde bozuşduk. Lâkin bir yiyemez, korkar dedi. Hiç ümid etmezdi. Sokak'da
alenî ötede beride Sultan'a söver, sayardı ve son zamanlarda fena halde tehdîdâta başladı.
Söylendiğine göre Gani Bey'in katlinde Râgıb Bey'in eli varsa hiç şübhe etmem Sultan'ı o
yolda da tehdit etdi. Şimdi Biraderin, Sultan'a vermiş olduğu bir çok lâyihalar vardır. Bir
kaçını okumuşdum. Hele Makedonya hakkındaki lâyihası olmaz şey. Sonra bir çok defa is­
tintaka çekildi. Verdiği tahrîrin aynı ve şifahî cevapların aynı Biraderde mahfuzdur. Onları
getirtmek istiyorum. Sultan, Büyük Adadaki evini abluka ettirmiş; lâkin evrak başka yer­
dedir. Bakalım elde edersem çok iyi olur.
Zannedersem, Kardeşim geçen sene Mâliye Nâzın oluyordu. Sonra kaldı. Bu sene, Sul­
tanı, gene Mâliye Nâzın yapsın diye tehdîd etmişse bir sebeb de odur. Sonra da ihtiyar Sad­
râzamı (Halil Rif'at Paşa'yı) istediği şekilde kullanabilmek için, merhum Câvid'in vücûdu­
nun kalkmasının lüzumunu hissetmiş olmalı ki bu haltı etti.
Kardeşim pek aşırı gitmişdi; eğer adalet nâmına vurdutmuşsa Hüsnî Paşa'ları ve sâi-
reyi tercih ede idi; daha âdilâne olmaz mıydı? Eğer saçma söylüyorsam beni mazur tutunuz.
Ne yazdığımı bilmiyorum; pek mahzunum, hastayım; ellerim kalem tutmuyor. Sizi mütees­
sir etmek için bu feryadnâmeyi yazmıyorum; havadis ve îzâhât vererek Cem'iyyet'e hizmet
etmek isterim. Evvelce Hamîd'e adavetim (= düşmanlığım) Vatana etmiş olduğu hâinlik-
den dolayı yüzde doksan idi; şimdi Biraderim için kînim adavetim bir kat ziyâdeleserek
yüzde yüz oldu. Hamîd ile, Milletimin selâmeti için sizlerle beraber vücudumu feda edince­
ye kadar çarpışacağım. Vatanım ve merhum Biraderimin ruhu üzerine yemin ederim... Size
insaniyet nâmına rica ederim, Kardeşim ölmüşse, şimdi sizi kardeş tanıyorum. Meşveret'de
ve dîger Fransız gazetelerinde birer makaale yazılmasını rica ederim. İçinde, hakikatin hâ­
ricinde hiç bir şey istemem. Hakikati yazınız... Hem de Cem'iyyet'e büyük bir hizmet olur.
Abdülhamîd bir vakitler zehirli şerbetler içirterek öldürtürken, artık şimdi Milletin gö­
züne batırır gibi resmî elbiseli tüfekçilerinden birisiyle Köprü'nün ortasında beş kurşun ile
öldürttü. Kardeşim arkasından üç kurşun yer yemez hemen cebindeki rövolveri ile dönüp
iki el ateş ederek kendisini müdâfaa etmişse de göğsünden iki kurşun daha yiyerek oraya
hemen nefessiz düşer.. Ben gene Vatanım için hep birlikde daha ciddî, fedâkârane çalı­
şacağım (*)»

(*) Mektubdaki Cümle ve kelimeler oldukları gibi ahndı.


201
Rahmetli İbn'ül-Emîn M. Kemâl İnal ise, bu acı olayı, kendisine has görüş ve düşünüşü
ile Târih'e şöylece mâletmektedir (23/e):
« [Sadrâzam Halil Rif'at) Paşa'nm oğlu Câvid Bey'le, mensublarından ba'zılarının
resmî işlere karışmakda ve işleri karıştırmakda olduklarına ve Paşa'nm da bunların müna­
sebetsiz hareketlerine karşı iğmaz ettiğine (= göz yumduğuna) dâir şikâyetler ve me'mur-
lar ile Halk arasında dedikodular vuku' bulmağa başladığından, Pâdişâh (2. Abdüihamîd)
Kendisinin (Halil Rif'at Paşa'nm) "rızây-ı Mülûkâne dâiresindel hareket etmediğini ve oğlu
(Câvid Bey) ile mühürdarı (= Özel Kalem Müdiri)'nın marzîye (= Pâdişâhın arzusuna)
uygun olmayan hareketlerde bulunduklarını...." (Mâbeyn) Başkâtibi vasıtasiyle tebliğ etme
lüzumunu görmüşdü.
Şakiler (= şikâyetçiler) arasında bulunan Kemâl Paşa-zâde Said Bey (Lastik Said)
125) Me'murîn-i Mülkiyye İntihab Komisyonu nâmına yazdığı manzumede:

"Hazret-i Mahdûm-ı Sadâret-Penah,


Ya'ni O Câvid-i belâ destgâh;
Ey Peder-i pür keder ü ıztırab,
Böyle mi me'mur edelim intihab...."
diyor.
Aleyhinde, haklı haksız, enva'-ı güft ü gû (= dedikodu) dolaşan Mahdûm'unun bir Ar-
navud tarafından katl'i, biçâre Babası'nı maddeten ve ma'nen perişan ettiği gibi, Memle-
ket'de pek mühim bir vak'a hükmüne girmiş olduğundan bu feci' hâdise'den bahs etmeğe
lüzum vardır:
Birgün, ber-mu'tad Ali Fuad (Türkgeldi) Bey ile ziyaret ettiğimiz esnada, eski Sadrâ­
zamlardan Tevfik Paşa merhum, dâhile ve hârice âid geçmiş hâdiselerden bahs ederken,
Câvid Bey'in Katl'ine tekaddüm eden Gani Bey mes'elesi'ni bilmünâsebe şöyle hikâye ey-
lemişdi:
".... Pâdişâhın (2. Abdülbamîd'in) Yaverlerinden Tiran'lı (Arnavud) Gani, bir gece Be-
yoğlu'nda, bir muhallebici dükkânında Bursa'lı Hafız Paşa nâmında biriyle oturup konuşur­
ken, Hafız tarafından öldürüldü. Hâfız'm, bir müddet evvel Rif'at Paşa'nm arz'ı üzerine
Mîr'ül-ümerâ'lık ( = Paşa'lık) Pâyesiyle Şehremaneti (= İstanbul Belediyesi) A'zâlığı'na
ta'yin kılınmış olması Pâdişâhı vehm'e düşürdü. Hâdîse'nin (Yaver Gani'nin öldürülüşü'nün)
ertesi günü paşa ile Mâbeyn'de (— Saray'da) Vükelâ Odası'nda otururken, Başkâtibi ve 2.
Kâtibi göndererek Kaatil'in, Halil Rif'at Paşa'yla münâsebetini ve "Paşa"lık, "A'zâ"lık tevcih
ettirmesinin sebebini Halil Rif'at Paşa'dan sordurdu. Rif'at Paşa "Kaatil'in (Hafız Paşa'nm)
tanıdığı bir kimse olmayıp Kurenâ'dan (= Yıldız Sarayı İdare Müdîrlerinden ve Mülkiye
1879 me'zunlarmdan, Sarıca) Râgıb Paşa recâsıyle arzettiğini" söyledi, Pâdişah'ın "Maiyyet-i
Seniyye'de bulunanların (öldürülen Gani'nin Yaver olduğunu kastederek) tecâvüze uğrama­
ları nasıl tecviz olunuyor?" suâline de, Halil Rif'at Paşa "yırtıcı kuşun ömrü az olur" cevâ­
bını verdi. Bu cevab Pâdişâh üzerinde su'-i te'sir ederek muğber oldu. O sırada İstanbul'a
gelen Çarlık Rusya Granduck'ü için tertîb olunan ziyâfetde bulunmak üzere Vükelâ
(= Nazırlar) Yıldız Sarayı'nda toplandılar. Ziyafet Mahalli'ne gitmeden evvel Pâdişâhın,
Sadr-ı A'zam'la görüşmesi mutâd olduğu hâlde, Sadr-ı A'zam (Halil Rif'at Paşa) yerine ben

(25) Hâl tercemesi için Bak.: Eu Kitab'ın 2.C., 1068. sayfasına

202
çağrıldım. Pâdişâh "bir müddetden beri Vükelâmız birbirinin aleyhine düştüler. Artık Sa­
ray'ımda bulunanlara kadar tecâvüz olunuyor" şeklinde sözler söyledikden sonra, Merasim
Dâiresi'ne giderken Kendisinin kullanmakda olduğu açık araba'da beni yanına oturtdu. Bu
fevkalâde iltifatı gören Vükelâ, Makaam-ı Sadâret'e ta'yirı olunacağıma işaret addederek
ba'zıları tebrik'e şitâbân oldular. Rif'at Paşa da şübhelendi.
Bir müddet sonra maktul Gani'nin intikaamını almak üzere Arnavutluk'dan gönderilen
Hacı Mustafa tarafından Câvid Bey kati edildi...."
Gani'nin öldürülmesinden evvel, Câvid Bey'in 2. Abdülhamid'e takdim ettiği arîza, şâ-
yân-ı dikkat olduğundan dere ediyorum:
".... Gani Bey'in, Çâkerlerine (= kendisine, Câvid Bey'e) su'-i kasd için bir müddet­
den berû arkamda dolasdığı ve bu babdaki niyyet-i cinâyet-kârânesi'ni pekçok kişiye de
söylediği Veliyy-i Ni'met Efendimiz'ce ma'lûmdur. Merkum, el'an serbest gezmesinden
büsbütün cür'etlenerek ve taraf-darları tarafından cür'etlendirilerek evvelki Pazar-irtesi gü­
nü akşam üzeri, Ada Vapurları'nın Köprü'deki İskelesine giderek avenesiyle beraber Çâ-
kerlerini beklediklerini ve üç - dört günden berû Çâkerleri Ada'ya gitmediğim cihetle ora­
da bittabi bulamayarak avdetle Beyoğlu'na giderek Abd-i Memlûkleri'ni (= kendisini) ora­
da da araştırdıklarını bugün haber aldım.
Veliyy-i Ni'met-i bî-minnet-i a'zam ve akdesimiz Efendimiz'in en esdak (= sâdık) ve
en fedakâr havass-ı bendegânmın hayatlarına kasd'e kadar cür'et eden Gani gibi kaatil ve
hâin ve kahbe bir âdemin, bu maksad-ı cinâyet-kârâneye tesaddî etmesi, hizmet ettiği taraf-
dan aldığı ta'limât-ı mühimme'nin tatbîkaat ve icrââtına sür'at-i mübâşeret'le fikirlerinde
merkuz bulunan ve mahfî olan emel'in husulü içün olduğu pek aşikârdır. Binâenaleyh mer- •
kum Gani ile avene-i ma'lûmesi'nin ve müşevvik ve muharriklerinin böyle efkâr-ı mel'unâ-
ne'ye cür'etdeki esâs-ı maksad'ları dâhilen ve haricen tahdîş-i ezhân'ı tevlîd edecek bu
gibi tecâvüzât-ı cinâyet-kârâne ve harekât-ı bâğıyane'ye cür'et, Veliyy-i Ni'met-i Mukadde-
sî'miz Efendimizin bunca mesâî-i âliye ve tedâbîr-i hakîmâne-i Hüdâ - Pesendâneleri
sayesinde leh'ül-hamd v'el-minne istihsâl olunan sükûnet ve âsâyiş-i umûmiyye'yi ihlâl et­
mek ve bu suretle maazallah sümme maazallah-ü Taâlâ mekaasıd-ı mel'unânelerine vâsıl
olmakdan ibâretdir. Şu hâlde, merhum Gani ve avenesi olan mütecasirlerle beraber müşev­
vik ve şerîk-i mefsedet'leri olanların harekât ve sekenâtlarının bilâ ifâte-i vakt keşf ve is-
tidlâliyle beraber hayâtımızdan birkaç kat mukaddes tuttuğumuz sevgili, melek - haslet Ve­
liyy-i Ni'metimiz Efendimiz'in menâfi'-i Saltanat-ı Seniyye'lerinin halelden vikaayesi içün
îcâbât-ı icrâiyye'nin fırsat fevt edilmeyerek bir dakika evvel mevki'-i icrâ'ya konulması her
fedakâr abd-i esdâk'ın ehass-ı âmâli'dir. Kullarına (kendisine) muvâfık-ı tensîb-i âlî-i Ve­
liyy-i Ni'met-i Azamîleri olursa, şu bir - iki gün içinde muvakkaten ve bir iş behâne ederek
Viyana'ya kadar gitmeyi istirham eder ve zâten her hâl ü hareketimiz Veliyy-i Ni'met-i Mu­
kaddes Efendimiz'e âid olduğundan bu bab'da şeref sudur buyrulacak fermân-ı âlî-i Veliyy-i
Ni'met-i Azamîlerine intizar eylerim. Kaatıbe-i ahval'de emr ü ferman Veliyy-i Ni'met-i
A'zam ve Akdes Efendimizindir. ....
Abd-ı memluk-ı esdâkları
Câvid »
Bu ariza'nın târihi olmadığı içün Câvid Bey'in katlinden ne kadar zaman evvel yazıldı­
ğı ma'lûm değildir. Viyana'ya gitmek istemesi Gani'nin su'-i kasd'ından kurtulmak içindi.

203
O'nun öldürülmesinden sonra gitmesine hacet kalmadı. Lâkin Kaatil Arnavud'un İstanbul'a
gelmesi kendisi'nin ahrete gitmesini mûcib oldu.
O zamana yetişmiş ve hâdiseye kesb-i vukuf etmiş olan Ricâl-i Askeriyye'nin çok mü­
him simalarından, burada adını yazmaya me'zun olmadığım, muhterem bîr zât'ın bana ver­
diği malûmata göre:
"Dâmad Nûrüddin Paşa, bir aralık Kamelya nâmında çok güzel bir Rum kadını'nın dil-dâ-
de'si (= âşığı) olduğundan, Zevcesi Hanım Sultan, Babasına (2. Abdülhamîd'e) arz-ı keyfiy-
yet ve şikâyet etti. Kamelya'nın evine aldığı zen-dost'lar (= zanparalar) arasında Yâve-
rân-ı Şehriyârî'den (= Pâdişâhın Yaverlerinden) Kaymakam (= Yarbay) Tiran'lı Gani Top-
tânî ileri gelenlerdendi. Yıldız Sarayı'ndan aldığı ta'lîmat üzerine Kadın'ın evine vakitli va­
kitsiz girip çıkmağa başladı. Bir gece hem kadını ve gürültüye koşan annesini ve hem de
havlayan fino köpeğini rövolver kurşunu ile öldürdü. Vak'anın şahidi olmadığından kaatil
meydana çıkarılamadı; yâhud çıkarılmak istenmedi. Beyoğlu sefâhet âlemlerinin belli başlı
müdavimlerinden, kumar ve işret ile me'lûf mütecaviz bir şahıs olan Gani, Kamelya'nın
öldürülüşünden sonra Yıldız Sarayı'ndan gördüğü i'timada güvenerek küstahlığını artırdıkça
artırdı ve Saray'ı da bîzâr eder oldu.
Gani ile Câvid Bey arasında bir kadın yüzünden hâsıl olan rekaabet, derin husûmete
müncer oldu. Hattâ Gani, düşmanlık hissini yenemeyerek Câvid Bey'in zevcesini tâkîbe
cür'etle, O'nu tahkîre yeltendi. Yıldız Sarayı'nca şımarıklığı tahammül olunamayacak dere­
ceye geldiğinden yokluğu varlığından hayırlı görülmeğe başlandı.
Sefahat âlemlerindeki hem-pâları'ndan ve Mâbeynci (Sarıca) Râgıb Paşa'nın mu'temed
adamlarından Hafız Mehmed Paşa ile oturup konuştukları sırada Hafız, birdenbire tabanca­
sını çıkarıp Gani'yi öldürdü. Evvelce Pasaportunu hazırlayıp yol tedârikini görmüş olduğun­
dan hemen vapurla Atina'ya kaçdığı söylendi. Câvid Bey'in, aralarındaki husûmetin şevki
ile Gani'yi öldürttüğü yolunda şurada, burada bir takım sözler sarfettiği rivayet olunmuş-
du »
[Abdülhamîd Devri Dâhiliye Nazırlarından) Memduh Paşa "Kuvvet-i İkbâl - Alâmet-i Ze­
val" adlı eserinin 26. sayfasında diyor ki:
"Sultan Abdülhamîd'in pekçok lûtfuna ve hiç'den Ferik'liğe (= Korgeneralliğe)
nail olan Es'ad Toptânî Paşa, kardeşi Gani'yi öldürttüğünü zannettiği Câvid Bey'i öldürme­
si için, evinde yetiştirdiği (İşkodra Vilâyeti Dâhilinde Leş Kasabası ahâlisinden olup yine o
Vilâyet dâhilinde Akçahisar Kazası Halkı'ndan, ellibeş yaşlarında) Hacı Mustafa'yı İstanbul'a
göndertdi. Mustafa, Şehr'in sağını solunu ve Câvid Bey'in hangi saatde hareket eden va­
purla Büyükada'daki evine gitmekde olduğunu öğrendikden sonra, Galata Köprüsü yanında­
ki Ada Vapurları iskelesi'nde Câvid Bey'i öldürdü. Kaatilin Câvid Bey'le hiçbir münâsebeti
olmadığı hâlde bu katli îfâ etmesi, Es'ad Toptânî'nin kan dâvası gütmesine atfedildi. Oğlu­
nu öldüren Cânî'nin i'dâmı hususunda nüfuzunu yürütemeyince, Sadrâzam Rif'at Paşa iste­
ğinde ısrar etmeyip hazm-ı sükût etti. Kaatilin Arnavud olduğu ve Arnavutları kırmamak,
haklarında şiddetli muamele yapmamak 2. Abdülhamîd'in mesleği (= prensibi) olmasına
mebnî Kaatil Hacı Mustafa i'dam edilmedi...." Meşrutiyetin ilânından sonra çıkarılan "Afv-ı
Umûmî'den faydalanarak serbest bırakıldı »

204
İbn'ül-Emîn, katil olayına âid yukardaki açıklamayı yaptıkdan sonra, Câvid Bey'in şah-
siyyeti hakkında da şunları yazmaktadır (23/e - 1568):
« (Câvid Bey) Şûrây-ı Devlet Tanzimat Dâiresi A'zâsından iken, birgiin bir mes'ele-
nin müzâkeresi sırasında her türlü ma'nâsıyle erbâb-ı haysiyyet ve nâmus'dan ve şâyân-ı
hürmet fudalâ'dan olan, Tanzimat Dâiresi Reisi İzzeddin Bey'e karşı, bi-edebâne (= edeb-
sizce) tâbirine lâyık sûretde harekette bulunduğundan, izzet-i nefs'ini me'muriyete tercih
eden Reis, derhal Mekaamını terk ile evine gitmişdi. Bu hâlden çok müteessir olan Sadrâ­
zam Rif'at Paşa, İzzet Bey'in evine mükerreren me'mur göndererek i'tizar [= özür dileme)
ve tarziye içün oğlunu göndereceğini, hattâ arzu ederse O'nu Şûrây-ı Devlet'in diğer bir
Dâiresine nakledeceğini ihbar etmiş ise de İzzeddin Bey kabul etmemişdi.

Ramazan geceleri (Sadr-ı A'zam) Mühürdar (ı) (= Özel Kalem Müdîri) ile beraber res­
mi tahrîratları yazmak üzere Sadâret Mektubi Kalemi Kâtiblerinden eli kalem tutanlar Sadra­
zamlık Konağına gönderilirdi. Ben de defaâtle me'mûren gitmişdim. Bir defasında Rif'at
Paşa, biraz rahatsız olduğu içün müsâfirlere mahsus olan sofra'da bulunamamışdı. Câvid
Bey Sofrada bulunanları âdem (= adam) yerine koymayup, bir yemek henüz yenmeden di­
ğerini getirtmek, O'nu da bırakdırıp başka bir yemek istemek gibi âdâb-ı muâşeret'e ve ne­
zâkete muhalif hareketlerde bulunduğundan (Sofrada bulunan) Dayısı Niyazi Bey tarafından
azarlanmış; "Sen yemeyeceksen, yâhud işin varsa sofradan kalk; niçin acele edip de her­
kesin rahatını bozuyorsun" demişdi.

(Câvid Bey'in) öldürülüşünden sonra "Sabah Gazetesi" ne yazılan makaale'de "asalet,


fart-ı sadâkat, irfan ve liyakat ile müşâr-bilbenân (= meşhur) idi. Kendine has olan evsâf-ı
âliye-i sadâkat-küsterî muktezâsınca dâima (2. Abdülhamid'in) teveccühât-ı Seniyyelerine
mazhariyyetle mübâhî olduğu Zât-ı Şevket-simât-ı Hazret-i Şehriyârî-i A'zamî hakkında istic-
lâb-ı da'vât-ı hayriyye'ye vesîle-i hasene olmadan bir an hâlî kalmaz idi...." denildikden son­
ra, Babası Halil Rif'at Paşa'nın Manastır ve İzmir Vâlilikleri'nde bulunduğu sırada maiyyetin-
de hidemât-ı hasene (= hayırlı hizmetler) ifâsına muvaffak olduğundan ve mükemmel bir
tarzda İzmir ve Manastır Salnâme'lerini neşr eylediğinden (= yayınladığından) bahsedil­
mişidir »

BASILMIŞ ESERLERİ

XXVI — 109/113 (1): Manastır Vilâyeti Salnamesi (1305 H.)


Manastır, Vilâyet M a t ; 1305 (1887); 683 sf.; 8°

109/114 (2): Aydın (= İzmir) Vilâyetine Mahsus Salname (1308 H.)


İzmir, Vilâyet Mat.; 1308 (1892);

1. Cild, 2+393 sf. \


2. Cild, 399—963 sf. ( 8'
3. Cild, 180 sf. i

205
110: MEHMED RÂGIB; 1864'de İstanbul'da doğdu. Ağustos 1885'de Mülki-
Mek. Nu. 664 (25) ye'nin Yüksek Kısmı'nı bitirdikden sonra: aynı yıl
Ekim'inde Mâliye Nezâreti Masârîfât Dâiresi (= Gi­
derler Gn. Md.) Te'diyat ve Havaleler Kalemi Kâtib-
liğine atanarak Devlet hizmetine girdi. Temmuz 1886'-
da Hazine-i Hâssa Emlâk-ı Hümâyûn Kalemi 2. Kâtibli-
ği'ne; 1890'da Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu Zabıt Kâ-
tibliği (— Raportörlüğü)'ne; 1895'de aynı yer Senet­
ler Kalemi 1. Kâtibliği'ne; 1896'da Mâbeyn-i Hümâ­
yûn (= Yıldız Sarayı) Mübâyaat (= Satın almalar)
Komisyonu A'zâlığı'na yükseltildi. Bu vazifede iken
1906'da "göğüs nezlesi (= angine de poitrine)"n-
den İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Fransız­
ca bildiği sicillinde kayıdlıdır. "Saniye" rütbesine
yükselmişdi.

B A S I L M I Ş ESERİ
XXVII 110/115 (1): Jan Malori'nin Cinayeti (Ernest Daudet'den tere.)
İstanbul, Tarîk Mat.; 1311 (1895); 186 sf.; 8'

111 : OHANNES ŞALCIYAN 1865'de İstanbul'da doğdu. Ermeni Mektebi'nde or­


Mek. Nu. 667 (26) ta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini ta­
mamladı. Kasım 1885'de Yüksek Kısım'dan me'zun
oldukdan sonra aynı yıl Aralığı'nda Ticâret ve Nâfia Nezâreti Terceme Kalemi Me'murluğu-
na atanarak Devlet hizmetine girdi. 1889'da Mâliye Nezâreti Kupon Kalemi 2. Kâtibliği'ne
nakledildi. 1911'de aynı Nezâret Resmî Dâireler Muhasebe Kalemi 1. Sınıf Kâtibliği'ne ter­
f i ' etti. 1915'de me'muriyetden ayrılarak İstanbul - Galata'da bakkaliye işleriyle uğraşmaya
başladı. Hakkında başka bilgi bulunamadı.

111-a: MAHMUD SÂDIK: 1864'de İstanbul'da doğdu. Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'­


Mek. Nu. 668 (27) nı "Pekiyi" derecede bitirdikden sonra Ziraat öğ­
renimi yapmak üzere Hükûmet'ce Almanya'ya gön­
derildi. Berlin'de bir yıl kaldı; hastalanarak İstan­
bul'a döndü. 7 Ağustos 1885'de Mülkiye'nin Yüksek
Kısmı'nı da bitirdi. Aynı yıl Ekiminde Bâb-ı Âlî Ter­
ceme Odası Hulefâlığı'na ta'yin edildi. Şubat 1886'-
da me'muriyetden ayrılarak, Mülkiye'nin 1. Sınıfın­
dan beri heves ettiği "gazetecilik"e başladı. İlk ya­
zısı, genç bir Mülkiye öğrenicisi olarak, "Mir'at-ı
Âlem [= Cihanın Aynası)" adlı Dergi'de yayınlan­
dı. 1886'da "Saadet Gazetesi" yazarları arasına katıl­
dı. 1892'de "Tarîk Gazetesi" Başyazarlığına getiril­
di. Bundan sonra sırasıyle: "Tercemân-ı Hakikat",
"Sabah" Gazetelerinde çalışdı. 1898'de Yıldız Sara-
yı'na verilen bir jurnal üzerine İstanbul'dan uzaklaş-

(25), (26) ve (27) Dip notları 207. Sayfa'dadır.

206
tırmak için, Kudüs Mutasarrıflığıma ta'yin edilen Mâbeyn Kâtiblerinden ve Kendisinin Sınıf
Arkadaşlarından Tevfik (Biren) Bey'in maiyyetinde Kudüs Tahrîrat Müdîri olarak Kudüs'e
gönderildi. 1903 yılına kadar bu vazifede kalıp isti'fâ etti ve İstanbul'a döndü. Bundan son­
ra da "İkdam", 2. defa "Tercemân-ı Hakikat" ve "Sabah" Gazetelerinde çalışdı. 2. Meşrûti­
y e t i n i'lânından sonra "günlük" olarak çıkmaya başlayan "Servet-i Fünûn" Başyazarlığı'™
deruhde etti. "Şûrây-ı Ümmet", Abdullah Zühdî'nin kurduğu "Yeni Gazete" Gazeteleri'nde
çalışdı. Balkan Harbi'nde "Sabah Gazetesi" Muhabiri olarak Viyana'da bulundu. "Mahmud
Sâdık" adından başka, makaalelerinde "Osman Gâlib", "Gâlib Kadri", "Çatlak Zurna",
"Mırnav" takma adlarını da kullanırdı. 1916'da, yazarlık'a devam etmek kaydıyle Anadolu-
Bağdad Demiryolu İdaresi Neşriyat Âmirliği'ne getirildi. "Demiryolları" ve "Uyanış - Ser­
vet-i Fünûn" Dergileri'nin mes'ul Yazı İşleri Müdîrliği'ni de îfâ etti. Ayrıca Eytâm-ı Muha­
cirin (= Göçmen Öksüzleri) Mektebi Ders Nâzırlığı'nda ve Türkçe, Hesab - Hendese, Tâ­
rih Muallimlikleri'nde; Çiçekpazarı, Feyziye ve Beşiktaş Rüşdiyeleri'nde Fransızca, İlm-i
Eşya (= Fen Bilgisi); Gümrük Me'murları Mektebi'nde İktisadî Coğrafya; 3 Aralık 1905'den
23 Kasım 1908'e kadar Mekteb-i Mülkiyye Usûl-i Mâliye Muallimlikleri'nde de bulundu.
1916'da, Türkiye'de ilk defa kurulan "İstanbul Matbuat Cem'iyyeti"ne ilk Reîs seçildi. 1930
yılı başlarında hastalandı. T.C. Reîs-i Cumhuru Gazi M. Kemâl (Büyük Atatürk'ümüz) has-
talığıyle çok yakından ilgilendi ve sık sık hatırını sordurdu; tedâvîsi'ne dikkat edilmesi
hususunda emir verdi. Mahmud Sâdık bundan son derece duygulanmışdı. Hastalığının en
şiddetli zamanlarında, ölümüne iki gün kala dahî "Basın"ı yakından tâkib etti ve her sabah
yanına gelenlere:

— Bana gazeteleri okuyun; neler yazıyor öğreneyim; ben okuyamıyorum, derdi.


Bütün uğraşmalara rağmen kurtarılamayarak 28 Temmuz 1930 Pazartesi günü Kızıltop-
rak'daki evinde saat 11.15'de Hakkın rahmetine kavuşdu. Öldüğü zaman Türk Gazetecileri­
nin en yaşlısı ve Türk Basını'nın emekdârı ve "Şeyh'ül-Muharrirîn (= Yazarlar Pîri)" idi.
Kendisi Roman yazarlığı'nda da hayli başarılı olmuş; te'lîf ve terceme pek çok roman ya-
yınlanmışdır.

(Bulabildiğimiz) B A S I L M I Ş ESERLERİ (27/ç)

XXVII/a — 111-a/115-a (1): Takvimden yapraklar (Kendi makaaleleri)


İstanbul, Hayriyye Mat.; 1328 (1912); 160 sf.; 8°

111-a/115-b (2): Tekâmül (Roman)


İstanbul, Hayriyye Mat.; 1329 (1913); 105 sf.; 8"
O —
(25) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 48, 69. sf.
b) Mülkiye Târihi ve Mül'kiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 103. sf.
(26) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 35, 213. sf.
(27) Bak.: a) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa; istanbul, 1933 - 1935; 195. - 196. sf.
b) Yakın Târihimiz; Haftalık Dergi; I.C., 88., 294., 385. sf.
c) Ta'lebimiz üzerine İstanbul Gazeteciler Cem'iyyeti'nin gönderdiği ve Arşivimizde saklı 8.12.1967
günlü not.
ç) M i l l î Kütübhâne Katalogları
d) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; l . C , 312. sf.

207
1886 (1302 R.)

ME'ZUNLARI (*)

(*) Me'zun sayısı : 24


112: AHMED ATÂ; Mısır Hidîvi Kapu Kethüdâlığı Başkâtiblerinden Re­
Mek. Nu. 62 (1) fik Bey'in oğludur. 1861 (1278 H.)'de İstanbul'da
doğdu. Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi'nde orta,
Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım'dan me'zuniyetini
müteâkıb: 25 Aralık 1886'da Saruhan Sancağı, 18 Haziran 1890'da Haleb İ'dâdîleri Müdîr ve
Muallimliklerine gönderildi. Buradan idare mesleğine geçerek, 1 Ağustos 1892'de Dâhiliye
Nezâreti Sicill-i Ahvâl Müdîrliği, 26 Haziran 1894'de aynı Nezâret Muhasebe Kalemi Hule-
fâhklarına; 24 Ağustos 1903'de (bu târihte Dâhiliye Nezâretine bağlı olan) Darülaceze Mu­
hasebeciliğine atandı. Bu görevinden 1 Mayıs 1910'da azledilerek ayrıldı. İki yıl açıkda kal­
dıktan sonra, 22 Nisan 1912'de Gördes (Manisa Sancağı), 10 Şubat 1913'de Ilgın (Konya
Vilayeti), 19 Ağustos 1914'de Koçhisar (Konya Vilâyeti) Kaymakamlıklarına gönderildi. Bu
son vazifesinde iken 20 Ocak 1915'de tekrar azledildi ise de, Koçhisar Kazası Halkının Kon­
ya Valiliğine ve Bâb-ı Âlî'ye telgraflarla müracaatları üzerine, 21 Ocak 1915'de aynı yer Kay-
kamak Vekilliği'ne, 18 Şubat 1915'de de aynı Kaymakamlığa asaleten ve yeniden ta'yin
edildi. 15 Mayıs 1916'da "Tensîkaaf'a tâbi' tutularak emekliye sevkedildi. Fransızca bildiği
sicillinde kayıdlıdır. 1888'de "Sâlise" rütbesine terfi' etmişdi.

113 MUHARREM MÜMTAZ: Kosova Vilâyeti İstînâf Mahkemesi Ceza Reîsi Sa­
Mek. Nu. 86 (2) lim Efendi'nin oğludur. 1864 (1281 H.)'de Çemişke-
zek'e bağlı Kermile Köyü'nde doğdu. Mülkiye'nin
Yüksek Kısmından "Pekiyi (= Aliyyüla'lâ)" dere­
cede me'zun oldu. 13 Ekim 1886'da Şûrây-ı Devlet
Tanzimat Dâiresi 2. Sınıf Mülâzımlığı ile Devlet
hizmetine girdi. 18 Ocak 1892'de aynı yer 1. Sınıf
Mülâzımlığına; 18 Ocak 1897'de 1. Sınıf Muavinli­
ğe terfi' ettirildi. 1898'de geçici görev olarak Suri­
ye ve Beyrut Vilâyetleri ile Kudüs Sancağı Tapu
İşlerini Tedkik Komisyonu Reisliğine getirilip sözü
geçen yerlere gönderildi. 11 Haziran 1907'de Bağ-
dad Vilâyeti Vali Muâvinliği'ne atandı. Buradan
terfian 25 Temmuz 1909'da Urfa, 25 Ocak 1910'da
Karesi (= Balıkesir)) 11 Nisan 1914'de 2. defa Ur­
fa, 17 Aralık 1915'de Maraş Sancakları Mutasarrıf­
lıklarına ta'yin edildi. Buradan da terfian 13 Ekim 1919'da Elazîz Vilâyeti'ne nakledildi.
T.B.M.M. Hükûmeti'nin, yerine bir başkasını ta'yin etmesi üzerine, 31 Temmuz 1920'de bu
görevden ayrıldı ve aynı târihde 2 Mayıs 1920'den i'tibâren geçerli olmak üzere, emekliye
sevkedildi. Bundan sonra ticâretle uğraşdı. 1931 yılında İstanbul'da Hakkın rahmetine ka­

ti) Bak.: a) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsis Dosya Nu. 282
b) içişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 913
c) Mizan, Haftalık Mecmua; 6 Eylül 1888; 583. sf.
(2) Bak.: a) Slcill-i Ahvâl Defteri; Nu. 28, 7. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 29579
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 2037

211
vuşdu. 1899'da "Ûlâ" rütbesinin 2. Sınıfı'na yükselmiş; aynı yıl 3. rütbeden "Osmânî",
1907'de de 2. rütbeden "Mecîdî" nişanları ile taltîf edilmişdi. Fransızca bildiği sicillinde
yazılıdır.

114 : M E H M E D ŞEKİB; 1864'de İstanbul'da doğdu. Mülkiye'nin Yüksek Kıs-


Mek. Nu. 92 (3) mı'ndan me'zun oldukdan sonra, kısa bir süre Hâri­
ciye Nezâreti Terceme Odası Kâtibliği'nde bulunup
Mâliye Nezâreti'ne geçdi. 1887'de aynı Nezâret Merkez Muhasebesi 2. Kâtibliği'ne; 1903'de
Hicaz Demiryolları Evrâk-ı Nakdiye (= Kâğıt Para) Şu'besi Müdîrliği'ne getirildi. Hakkında
başka bilgi bulunamadı.

115 : EDÎB VEYSÎ; Kurenâ'dan (= Saray İdare Müdîrlerinden) Kâmil


Mek. Nu. 98 (4) Bey'in oğludur. 18 Ekim 1868'de İstanbul'da doğdu.
Beşiktaş Askerî Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin
İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım'dan me'zuniyetini müteâkıb; 18
yaşında olduğu hâlde 24 Temmuz 1886'da 600 Krş. maaşla Bâb-ı Âlî (Hâriciye Nezâreti)
Terceme Odası 2. Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. 15 Nisan 1888'de Mâliye Nezâreti
Kupon Kalemi 2. Kâtibliği'ne nakledildi. Buradan 14 Haziran 1889'da 650 Krş. maaşla Dü-
yûn-ı Umûmiyye Muhasebesi Müteferrik Borçlar Kalemi Havale Başkâtib Muâvinliği'ne ter-
fî' etti. 13 Ağustos 1893'de 1000 Krş. maaşla Rüsumat Emâneti Ecnebi Emtea Gümrüğü
Manifesto Kalemi Başkâtibliği'ne nakledildi. Burada 1901'de 1225 krş., 17 Nisan 1907'de
1300 Krş. maaşa terfi' etti. 9 Eylül 1908'de 1903 Krş. maaşla aynı yer Merkez Manifesto
Kalemi Müdîrliği'ne yükseldi. 1908'de İstanbul Hukuk Mektebi ( = Fakültesi)'ni de bitir­
di. Gümrük Emâneti'nin Gümrükler Umûm Müdîrliği'ne çevrilmesi üzerine 14 Ağustos
1909'da 5000 Krş. maaşla Gümrükler Müfettişliği'ne; 20 Haziran 1910'da aynı maaşla Bey­
rut Vilâyeti Gümrükler Başmüdîrliği'ne; 28 Mart 1917'de 4000 Krş. maaşla 2. defa Güm­
rükler Müfettişliği'ne; 24 Mayıs 1920'de 6000 Krş. maaşla Gümrükler Başmüfettişliğine
getirildi. İstanbul Hükûmeti'nin T.B.M.M.'nce ilgaası üzerine 2 ay, 12 gün açıkda kaldıkdan
sonra hakkında "cevâz-ı istihdam" karârı verilerek 16 Ocak 1923'de Galata Gümrüğü Baş­
müdîrliği'ne atandı. 28 Mayıs 1927'de yaş haddinden emekliye sevkedildi. 1912'de
« Ordu'ya gösterdiği kolaylık ve meşkûr mesâisinden dolayı » 3. rütbeden "Osmânî"
nişanı ile taltîf edilmişdi.

1 1 6 : ( H a f ı z ) M E H M E D ŞÜKRÎ; Kadılardan Mustafa Hilmi Efendi'nin oğludur. 1861


Mek. Nu. 99 (5) (1278 H.)'de istanbul'da doğdu. Fâtih Câmi'i Ders­
lerine devam etti. Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise
öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım'dan me'zun oldukdan sonra idare mesleğine geçdi.

(3> Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 107. sf.
(4) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 3 1 , 187. sf.
b) Gümrük ve Tekel Bak. Sicil Arşivi Dosya N'u. 5/85
c) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 42223
(5) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 18, 251. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 17682 - 28662
cj İçişleri Bak. Özlük İş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 690

212
Mart 1887'de atandığı Hüdâvendigâr (= Bursa) Vilâyeti Maiyyet Me'murluğu'nda kay­
makamlık stajı'nı tamamladıktan sonra: Ağustos 1888'de Köprü, Ağustos 1889'da Gümüş­
hacıköy, Kasım 1895'de İştip (Kosova), Ağustos 1896'da Osmaniye, Ekim 1897'de Bozcaada,
Haziran 1898'de Tarsus, Ocak 1900'de Antakya, Mart 1901 'de Humus, Eylül 1902'de Salt,
Mart 1906'da 2250 krş. maaşla İslâhiye (= Adana Vilâyeti) Kazaları Kaymakamlıklarına
getirildi Burada iken 1 Haziran 1907'de azledildi. 562 Krş. me'zuliyet maaşı ile 2 yıl açık-
da kaldıkdan sonra, 18 Nisan 1910'da 2000 Krş. maaşla Malazgirt (Muş Sancağı) Kazası
Kaymakamlığfna ta'yin edildi ise de, bu vazifeye gitmedi; 24 Temmuz 1910'da aynı maaş­
la Ovacık (Elazîz) 18 Ekim 1911'de Nazimiye Kazaları Kaymakamlıklarına atandı. 23 Ocak
1913'de «.... vazifesindeki lâkaydîsi ve acziyle beraber içkiye düşkünlüğünden ve idâre-i
umûr'da muvaffak olamamasından » dolayı Nazimiye Kazası Kaymakamlığımdan azledil­
di. 9 Nisan 1913'de 1/3 nisbetinde ma'zuliyet maaşı tahsis edildi. "18 Nisan 1331 tarihli
Me'murîn-i Dâhiliyye'nin Tekaaüdiyesi Hakkındaki Kanun"a göre 14 Mayıs 1915'den i'tibâ-
ren 500 Krş. maaşla emekliye sevkedildi. Emekli olarak oturmakda bulunduğu İstanbul'da,
23 Şubat 1917'de Hakkın rahmetine kavuşdu. Sâime Hanımla evli idi. 1894 doğumlu Meh-
med Muzaffer, 1902 doğumlu Hasan Hâlid ile Emîne Hâdiye ve Fatma Behice adlarında
dört evlâdı vardı. Arabca ve Fransızca'ya âşinâ bulunduğu sicillinde yazılıdır.

117 : MEHMED ARİF;


Mek. Nu. 110 (6)

"Son zamanlarında" "Gençliği"

1866'da, Servet-i Fünûn'a göre Üsküdar'da, Oğlu Sayın Adnan İlezdereli


ile Kızı Sayın Ulviye Eriç'e göre de Avanos'da doğdu. Beyazıd Rüşdiyesi'nde
orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. Sınıfının birincisi olarak ve

(6) Bak.: a) Servet-i Fünûn; 57. C, 1/1475. sayfa


b) Yakın Târihimiz; Haftalık Dergi; 2.C.: 294., 386. sf.
c) Son Asır Türk Sadrâzamlar; İbn'ül-Emîn M. K. i n a l ; 1025., 1038., 1046., 1049., 1248., 1458. sf.
{) İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye; Erol Ulubelen; İstanbul, 1968; 97. sf.
d) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 108. sf.

213
"Pekiyi" derecede Yüksek Kısım'dan mezun oldu. Aynı yıl Sultan Abdülhamîd'in "İrâde"sî
ile Mâbeyn 2. Kâtibi olarak Yıldız Sarayı'na alındı. Çalışkanlığı, zekâsı ve dürüstlüğü ile
Pâdişâhın dikkatini çektiğinden 1890'da Karîn'liğe getirildi. Bu vazifede 19 yıl çok temiz
bir nam bırakarak çalışdı. Jurnalcılara karşı ma'sumları, Vatanperverleri, hamiyyet sahih­
lerini korumakla şöhret kazandı. Yıldız Sarayı'ndaki Dâiresi, haksızlığa uğramışların sığına­
ğı oldu. Bu hususu, "İngiliz Hâriciye Nezâreti Arşivi"ndeki gizli Belge'lerden de öğrenmek­
teyiz (6/ç):
« Mehmed Arif Bey Mâbeyncilerin {= Saray Me'murlarının) en te'sirlilerindendir.
Fakat, Kayınpederi Rıza Paşa (Serasker = Millî Savunma Bakanı) ile akrabası Ahmed Pa­
şa (?) Avrupa'ya kaçdıklarından beri (Pâdişâhın) göz (ün) den düşdü. Sıhhatinin çok bo­
zuk olduğunu sanıyorum »
Haksızlıklara göğüs germesine bir başka misâl de şudur (6/b-386):
« 1901 yılı, Servet-i Fünûn için pek meş'um olmuşdur. Hüseyin Câhid (Yalçın)'in
bir makaalesi bahane edilerek, Abdülhamîd'in İrâdesi ile kapatıldı. Gazete'nin Sahibi Ah­
med İhsan (Tokgöz), makaale Sahibi Hüseyin Câhid, hattâ Gazetelerdeki yazılan Hükümet
nâmına kontrole me'mur Veled (İzbudak) Çelebi, Cinayet Mahkemesi'ne verildiler. Bere­
ket, Adliye Nezâreti'nin başında Abdürrahman Nûrüddin Paşa gibi hamiyyetiyle meşhur kıy­
metli bir vezir vardı. Ayrıca Ahmed İhsan'ın Mülkiye'den Arkadaşı Arif Bey de Pâdişâhın
"Kurenâ" sındandı. Bu ikisinin himmetiyle sözü geçenler mahkûm olmaktan kurtulabildi-
ler.»
1897 YunanHarbi'nin kazanılmasında da son derece önemli ve târihî bir rol oynadı:
Abdülhamîd, Harb'i (7) bir türlü göze alamıyor; Türk Milleti'nin şerefi böylelikle Yu­
nan Palikaryaları tarafından zedeleniyordu. Abdülhamîd Devri'nin adı her zaman nefretle
anılan hafiyelerinden meşhur Arab İzzet, aldığı rüşvetin karşılığında, Pâdişâha nüfuz ederek
Harb'i geciktirmeye çalışıyordu. Bunun üzerine Arif Bey Kayınpederi Serasker Rızâ Paşa
ile bir gece anlaşdı. Pâdişâhın yatak odasına gidip paravana arkasından kendisine:
— Şevketlim, Serasker Rızâ Paşa kulunuz "Yunan'a haddini bildirmeyecek oldukdan
sonra ben bu üniformayı artık taşımam" diyerek ceketini çıkardı ve isti'fânâmesini yazıp
imzaladı. Fermanınızı bekliyorum; Cenâb-ı Hakkın ve Cenâb-ı Peygamber'in tevfîki bizim­
ledir; tereddüd buyurmayınız; Yunan'a haddini bildiriniz.... dedi. Abdülhamîd uzun müddet
düşündükten sonra:
— Harb i'lân olunsun diye İrâde etti. Arif Bey hemen keyfiyyeti Rızâ Paşa'ya teb­
liğ etti. Alasonya'da bekleyen Kahraman Ordumuz, 3 saat sonra büyük Türk Kumandanı Ed-
hem Paşa'nın komutasında hücuma geçdi. Bir hafta içinde Yunan keferesi târümâr edilip
Ordularımız Atina yakınlarına dayandı. Böylelikle "Türk Güoü"nün yumruğu Yunan'ın tepe­
sine indi ve "Türk Şerefi" kurtarıldı (6/a).
2. Abdülhamîd Arif Bey'i çok takdîr etmesine rağmen, başkalarının mağduriyeti ile
sonuçlanacak işleri kendisine havale etmezdi. Bu sebeble ve istibdad'a kuvvet veren ted­
birlere, sayıları her yıl geometrik ulamla artan jurnallara daha fazla tahammül edemeye­
rek önemli mevki'ini, rahatını, hertürlü konforu bulunan hayâtını bırakdı; küçük bir ola-

(7) Yunan Harbi i ç i n : I; Cild'in 252. sayfasına bakınız.

214
yi bahane edip bir gece Kuruçeşme açıklarından geçen bir gaz tankerine atlayıp 1905'de
Fransaya kaçdı. Burada bir yıl kaldıkdan sonra, fazla çalışmakdan yakalandığı "Sürmenaj"
hastalığının artması üzerine, Abdülhamîd'den izin aldırarak İstanbul'a Âilesi'nin yanına döndü.
Abdülhamîd, tekrar eski vazifesine dönmesi için ısrar etti ise de kabul etmedi. Meşrûti-
yet'in tekrar Plânında İstibdad devrine mensub pek çok kimselerin konakları basıldığı, ken­
dileri tahkir edildiği hâlde, Arif Bey'in Büyükada'daki evine giden kalabalık, saatlerce evi­
nin önünde kendisini saygı ile alkışladılar.
Millî Mücâdele'yi hasta yatağında candan ta'kîb ediyor; katılamadığı için büyük üzün­
tü duyuyordu. Bir gün, Sınıf Arkadaşı Ahmed İhsan Tokgöz'e şunları söylemişdi:
— Bu Millet çok vartalar atlatmışdır. Yunanın 1897'de olduğu gibi bir daha tepelene­
ceğine îmânım tamdır. Hem bu defa, ne "Dur!" diyecek Rus Çarı, ne de "dur!" deseler
bile korkup duracak Abdülhamid vardır diyerek Millî Mücâdele'ye ve O'nun benzersiz
Başkumandanı Mustafa Kemâl'e olan güvenini belirtmişdi. Yakalandığı "sürmenaj"dan kur­
tulamayarak, Büyük Zaferi bile idrâk edemeden, 7/8 Mart 1922 gecesi şiddetli bir "beyin
kanaması"ndan Rahmân'ın rahmetine kavuşdu. Fransızca ve Arabca'ya çok kuvvetle vâ-
kıfdı. "Ûlâ" rütbesinin 1. Sınıfı'na kadar yükselmişdi.

118 : M U H İ D D İ N S A M İ ; 1866'da İstanbulda doğdu. Mülkiye'nin Yüksek Kıs-


Mek. Nu. 127 (8) mı'nı bitirdikten sonra, Ekim 1886'da Dâhiliye Ne­
zâreti Mektûbî Kalemi Mülâzımlığı'na ta'yin edile­
rek Devlet hizmetine girdi. Ocak 1887'de ek görev olarak Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne
İ'dâdî Kısmı Târih Muallim Muâvinliği'ni de deruhde etti. 1889'da Dâhiliye Nezâreti'nden
Mâliye Nezâreti'ne geçdi; aynı Nezâret Kupon Kalemi 2. Kâtibliği'ne; 1890'da Muhâsebe-i
Umûmiyye Şu'besi 1. Kâtibliği'ne; ilâveten Dârülmuallimîn (= Erkek Öğretmen Okulu)
Coğrafya Muallimliği'ne; 1903'de Mâliye Nezâreti Vilâyetler Teftiş Komisyonu Başkâtib-
liği'ne; 1904'de Meclis-i Mâliye (= Mâliye Tedkîk Kurulu) A'zâlığı'na; 1909'da Çubuklu
Gaz Depoları Müdîrliği'ne; 1911'de Mâliye Nezâreti Emlâk Komisyonu A'zâlığı'na getirildi.
Araştırmalara rağmen, hakkında başka bilgi bulunamadı.

119 : A L Â E D D İ N ; 1866'da İstanbul'da doğdu. Mülkiye'nin Yüksek Kıs-


Mek. Nu. 148 (9) mı'ndan me'zun oldukdan sonra Paris'e giderek ora­
daki "Ecole Libre des Sciences Politiques (= Pa­
ris Serbest Siyâsî İlimler Okulu)" i de bitirdi. İstanbul'a döndükten sonra 1890'da Rüsumat
Emâneti Terceme Kalemi Hulefâlığı'na; 1894'de Mâliye Nezâreti Emlâk-i Müdevvere
{= Gelir getiren Devlet taşınmaz malları) Müfettişliği'ne getirildi. Araştırmalara rağmen,
hakkında başka bilgi bulunamadı.

(8) Bak.: Sicill-l Ahvâl Defteri, Nu. 52, 79. sf.


(9) Bak.: Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 110. sf.

215
120 : H A Y K Y A Z I C I Y A N ; İlk Osmanlı Meclis-i Meb'ûsânı'na Edirne Meb'û-
Mek. Nu. 179 (10) su olarak giren Rupen Yazıcıyan'ın oğludur.
1865'de Edirne'de doğdu. Mülkiye'nin Yüksek
Kısmı'ndan me'zûniyetini müteâkıb: Ocak 1887'de Hâriciye Nezâreti Terceme Oda­
sı 2. Kâtibliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. 1889'da Mâliye Nezâreti Kupon
Kalemi 2. Kâtibliği'ne nakledildi. 1890'da aynı Nezâret Mektûbî Kalemi 1. Kâtibliği'ne terfi'
etti. Bu vazifeden ve me'muriyetden 1892'de isti'fâ ederek ayrıldı. Hakkında başka bilgi
bulunamadı.

121 : A H M E D N E R M Î ; 1860'da Kazan'da doğdu. Kazan'da orta ve lise öğrs- ı


Mek. Nu. 254 (11) nimini tamamladı. Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan
me'zun oldukdan sonra, Ekim 1886'da Harbiye Mek­
tebi Rusça Muallimliği'ne ta'yin edildi. 1890'da Yıldız Sarayı Ceyb-i Hümâyun (= Pâdişâhın
Özel Masrafları) Kalemi Kâtibliği'ne nakledildi. 1892'de Mâbeyn Bâşkâtibliği Mütercimliği'-
ne yükseldi. Hakkında başka bilgi bulunamadı. Ancak, "Ûlâ" rütbesinin 2. sınıfı'na kadar
yükseldiği; Fransızca ve Rusça'ya kuvvetle vâkıf olduğu tesbît edildi.

122 : ALİ N E V Z A D ; Arnavut ilerigelenlerinden Naim Bey'in oğludur.


Mek. Nu. 451 (12) 1858 (1275 H.J'de Ergiri'de doğdu. Mülkiye'nin
İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. Yüksek
Kısım'dan me'zun oldukdan sonra İdare Mesleği'ne girdi. Nisan 1887'de gönderildiği Sela­
nik Vilâyeti Maiyyet Me'murluğu'nda Kaymakamlık Stajı'nı tamamlayıp Haziran 1889'da
Suşehri (Sivas Vilâyeti), Ağustos 1892'de Erbaa (Sivas Vilâyeti), Ocak 1893'de Zile (Kas­
tamonu Vilâyeti), Nisan 1894'de Giresun (Trabzon Vilâyeti), Ağustos 1895'de Ordu (Trab­
zon Vilâyeti), Nisan 1898'de Gemlik (Bursa), Mayıs 1899'da Erdek (Bursa Vilâyeti), Ekim
1900'de Eayburt (Erzurum) Kazaları Kaymakamlıklarına getirildi. Terfi' ederek Haziran
1906'da Hınıs Sancağı Mutasamflığı'na gönderildi. Hakkında başka bilgi bulunamadı. Fran­
sızca ve ana dili olan Arnavutça bildiği sicillinde yazılıdır.

123 : A B D Ü R R A H İ M NEŞ'ET; Rızâ Bey'in oğludur. 1866'da İstanbul'da doğdu. Mül-


Mek. Nu. 595 (13) kiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zûniyetini müteâkib
Ekim 1886'da Hâriciye Nezâreti Tahrîrât-ı Hâriciye
Kalemi 2. Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. 1888'de Defter-i Hâkaanî (= Tapu - Kadast­
ro) Nezâreti Muhasebe Kalemi 1. Kâtibliği'ne nakledildi. 1892'de aynı yer İstatistk Kalemi
1. Kâtibliği'ne; 1903'de Levazım Kalemi 2. Mümeyyizliği'ne yükseltildi. Bu vazifede iken
Kasım 1906 (Ramazan 1324)'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Medenî durumu tesbît edile­
medi.

(10) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 35, 25. sf.


(11) Bak.: a) Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; Ankara, 1954; 2.C., 110. sf.
b) Mîzân; Haftalık Mecmua; Nu. 18; 17 Şubat 1887; 149. sf.
(12) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 25, 147. sf.
b) İçişleri Bak. Özlük İş. Gn. M d . Sicil Dosya Nu. 25/147
(13) Bak.: Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 20, 67. sf.

216
124 : M A H M U D C E M Â L E D D İ N ; Ticâret ve Ziraat Nezâreti Ticâret Dâiresi (= İç ve
Mek. Nu. 665 (14) Dış Ticâret Genel) Müdîrlerinden Refik Bey'in oğlu­
dur. 1864 (1281 H.J'de İstanbul'da doğdu. İlk, orta
ve lise öğrenimini özel olarak tamamladı. Mülkiye'nin Yüksek Kısmı'ndan me'zun olduk-
dan sonra, Ekim 1886'da Ticâret ve Ziraat Nezâreti Terceme-i Fünûn Kalemi Kâtibliğine ata­
narak Devlet hizmetine girdi. Ocak 1887'de ek görev olarak Hamîdiye Yüksek Ticâret Mektebi
Fenn-i Servet-i Milel (= Genel Ekonomi) Muallimliği'ne de getirildi. Terceme-i Fünûn
Kalemi'nin lağvı üzerine 1888'de Bâb-ı Âlî Terceme Odası 2. Kâtibliği'ne nakledildi. Bura­
dan idare mesleği'ne geçdi. Şubat 1889'da Küçükçekmece (İstanbul Vilâyeti), Ekim 1891'de
Kartal (İstanbul), Eylül 1892'de Ayvalık (Karesi Sancağı - Bursa Vilâyeti), Ekim 1893'de
Kirmastı (= Mustafa Kemâl Paşa - Bursa Vilâyeti), Mart 1894'de Sömbeki (Adası), Mayıs
1901'de Humus (Haleb Vilâyeti), Mart 1903'de Antakya (Haleb Vilâyeti) Kazaları Kayma­
kamlıklarına getirildi. Buradan, terfi' ederek, Ocak 1905'de Kerkük, Ekim 1908'de Kozan,
Mart 1909'da Zor, Haziran 1911'de Çatalca Sancakları Mutasarrıflıklarına gönderildi. Bu va­
zifede iken 30 Temmuz 1914'de azledildi. 1 Mayıs 1915'de de emekliye sevkedildi. Emekli
olarak oturmakta olduğu İstanbul'da 28 Mart 1923 (28 Mart 1339)'de Vaniköyün'deki evin­
de Hakkın rahmetine kavuşdu. Ali Rızâ Bey'in kızı Mâlike Hanım'la evli olup Âliye Perihan,
Emîne Leylâ adlarında iki kız evlâd babası idi.

125 : İSMAİL HAKKI;


Mek. Nu. 668 (15)

"Son Zamanlan" "Milli Mücâdele'de Maraş Müdâfaası'nda


milis olarak"

(14) Bok.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 22, 169. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsis Dosya Nu. 29698
c) içişleri Bak. Özlük iş. Gn. Md. Sicil Dosya Nu. 500-a
(15) Bok.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 38, 199. sf.
b) Mâliye Bak. Emekli İş. Md. Tahsis Dosya Nu. 4964
c) Resimler, 1946'da- kardeşi Sayın Lûtfi Tuğtekin'den alındı.

217
Hafız Mehmed Tevfik Efendi'nin oğludur. 21 Kasım 1866'da İstanbul'da doğ­
du. Dâr'ül - Hilâfe Medresesi'nde ve Çiçekpazarı Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâ-
dî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım'dan me'zuniyetini müteâkıb:
Ocak 1887'de Rüsumat Emâneti (= Gümrükler Gn. Md.) Muhasebe Kalemi Kâtib Muavin­
liği ile Devlet hizmetine girdi. Buradan 1889'da Mâliye Nezâreti Düyûn-ı Umûmiye Kupon
Kalemi Kâtibliği'ne nakledildi. 1891'de aynı Nezâret Tedkîk Kalemi Mümeyyizliği'ne terfi'
etti. Bundan sonra sırasıyle: Manastır, Ankara Vilâyetleri Defterdarlıklarında; İzmit, Haleb
Vilâyetleri ile Maraş Sancağı havalisi Metruk (= terkedilmiş) Emlâk Komisyonları A'zâ
ve Reislikleri'nde; Maraş Sancağı Muhasebe Müdîrliği'nde bulundu. Bu son görevinde iken
1919-1920 Maraş Millî Mücâdelesi ve Müdâfaası'na fi'len iştirak etti. Büyük Zaferi müteâ­
kıb T.B.M.M. Hükümeti Mâliye Vekâleti'nce İsparta Sancağı Muhasebe Müdîrliği'ne atandı
Bu vazifeye giderken 23 Mayıs 1923'de Afyon İstasyonu'nda araba içinde Hakkın rahmetine
kavuşdu. Fatma Tevhide Hanım'la evli olup 3 kız, bir erkek evlâd babası bulunuyordu.

126 : M E H M E D S A İ D HALET Hazîne-i Mâliye Muhâsebât-ı Atîka Kalemi Kâtible-


CELEBILER; rinden Ca'fer İzzet Efendi ile Fatma Zehra Hanım'ın
Mek. Nu. 669 (16) oğludur. Ağustos 1868'de İstanbul'da doğdu. Feyzi-
ye Rüşdiyesi'nde orta. Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda
İ lise öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım'dan me'-
I z u n i y e t i n i müteâkıb, 2 8 Haziran 1887'de 600 Krş.
i m a a ş l a Dâhiliye Nezâreti Mektûbî Kalemi Telgraf
Odası 2. Kâtibliği'ne ta'yin edilerek Devlet hizmeti­
ne girdi. Ağustos 1894'de 1130 Krş. maaşa ve 1. Kâ-
tibliğe terfi' etti. Bundan sonra sırasıyle: 14 Eylül
i 1901'de 1390 Krş. maaşla aynı Nezâret ve aynı Dâi­
re Mümeyyizliği'ne: 2 Kasım 1906'da Kuyudat Kale­
mi Muâvinliği'ne; 31 Ağustos 1909'da Şifre Kalemi
1. Mümeyyizliği'ne; 7 Ocak 1915'de önce 2500 Krş.,
sonra 3650 Krş. maaşla Dâhiliye Nezâreti Şifre Ka­
lemi Müdîrliği'ne yükseldi. 4 Kasım 1922'de istanbul
Hükûmeti'nin ilgaası üzerine kadro dışı bırakıldı. 1
Kasım 1922'den i'tibâren geçerli olmak üzere 1 Ağustos 1924'de de emekliye sevkedildi.
Emekli olarak oturmakda olduğu İstanbul'da 15 Şubat 1948 Pazar günü Hakkın rahmetine
kavuşdu. 27 yaşında iken Beyzâ Hanım'la evlenmişdi. Kâmili Çelebiler, merhum Şâir Âsaf
Halet Çelebiler, Merzuka Yalım olmak üzere üç evlâd babasıdır. 1898'de Saniye Rütbesi'-

(16) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 32, 63. sf.


b) Mâliye Bak. Emekli iş. M d . Tahsis Dosya Nu. 40928
c) Talebimiz üzerine Kızı Sayın Bn. Merzuka Yalım'ın gönderdiği ve Arşivimizde saklı 30.7.1-969
günlü mektup.
S) '333 H. - 1334 H. Devlet Salnamesi; 203. sf.

218
nin "Mütemayiz" sınıfına terfi' etmiş; 1901'de Yunan Muharebe Madalyası, 1902'de 4. rüt­
beden "Mecîdî" nişanı, 1903'de 4. rütbeden "Osmânî" nişanı ile taltif kılınmışdı. Fransızca,
Arabca ve Farsça'ya kuvvetle vâkıfdı. Bahçe ve çiçekle uğraşmak hobi'si idi.

127 : MEHMED HÂLİD; Tacir Eyûb Şükrî Efendi'nin oğludur. 23 Ağustos


Mek. Nu. 671 (17) 1866'da istanbul'da doğdu. İstanbul-Süleymâniye
Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise
öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım'dan me'zun oldukdan sonra, Ekim 1886'da 600 Krş.
maaşla Mâliye Nezâreti Masârifat İdaresi İstanbul Şu'besi 2. Kâtibliği'ne; 1887'de aynı Ne­
zâret A'şar ve Gümrükler Umûmî İdaresi Tescil Şu'besi Tahsîlât Kâtib Muâvinliği'ne;
1894'de aynı yer Muvâzene (= Bütçe) Kalemi 1. Kâtibliği'ne; 1900'de Muhâsebe-i Umû-
rniyye-i Mâliye (= Muhasebat Um. Md.) Mahsûbat Şu'besi Mümeyyizliği'ne; 1906'da aynı
Şu'be 1. Mümeyyizliği'ne; 1911'de Muâmelât-ı Nakdiyye Şu'besi Müsevvidliği (= Rapor­
törlüğü]'ne; 1912'de 1750 Krş. maaşla Mâliye Nezâreti Umûr-ı Hukûkiyye Kalemi Müdîr
Muâvinliği'ne terfi' etti. Son vazifesinden 4 Kasım 1922'de T.B.M.M. Hükûmeti'nce emek­
liye sevkedildi. Vefat târihi ve medenî hâli öğrenilemedi.

128 : SALİH ÂSİM; Askerî Doktorlardan Miralay ( = Albay) Mehmed


Mek. Nu. 675 (18) Rif'at Bey'in oğludur. 1886 (1283 H.J'da İstanbul'
da doğdu. Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğre­
nimini tamamladı. 19 Temmuz 1886'da Yüksek Kısım'dan me'zun oldukdan sonra, aynı yılın
12 Ekiminde 600 krş. maaşla Defter-i Hâkaanî Nezâreti (= Tapu - Kadastro İdaresi) Mu­
hasebe Kalemi 2. Kâtibliği'ne atanarak Devlet hizmetine girdi. 1888'de aynı yer Mümeyyiz
Muviniiği'ne; 1894'de 2. Sınıf Mümeyyizliğine; 1904'de 1. Sınıf Mümeyyzliği'ne; 14 Eylül
1909'da Baş Mümeyyizliği'ne; 23 Ocak 1913'de 3000 Krş. maaşla Defter-i Hâkaanî Emâne­
ti Muhasebe Müdîrliği'ne yükseldi. 3 Kasım 1917'de İstanbul Karaköy Mıntıkası Tahrîr-i
Müsakkafât ve Tesbît Komisyonu A'zâlığı'na; Ocak 1918'de aynı Komisyon Reîsliği'ne
getirildi. Bu vazifede iken 31 Temmuz; 1919'da İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu. Dok­
tor Binbaşılardan Hacı Râif Bey'in kızı Emîne Tenâsüb Hanım'la evlenmişdi. Vefatı sıra­
sında Teğmen rütbesinde olan Hayreddin, Demiryolu İdâresi'nde me'mur bulunan Mehmed
İzzet adlarında iki erkek ve Râika, Fatma Sâmiye adlarında iki kız evlâd babası idi. Fran­
sızca bildiği sicillinde yazılıdır.

(17) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 31, 119. sf.

b) Mâliye Bak. Özlük iş. Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 399

(18) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 42, 311. sf.

b) Mâliye Bak. Emekli iş Md. Tahsis Dosya Nu. 19258

c) Mâliye Bak. Özlük iş. Md. Sicil Dosya Nu. 353

219
129 : MEHMED RAHMİ; Gümülcine Sancağı Muhasebeciliğinden emekli,
Mek. Nu. 678 (19) Saniye rütbesinin mütemayiz sınıfı'na kadar yük­
selmiş bulunan ve Trabzon ilerigelenlerinden
Boztepeli İmam-zâdelerden İzzetlû Ahmed Hilmi
Efendi ile Zahide Hanım'ın oğludur. Kendi el ya-
zısıyle yazdığı ve kopyası Arşivimizde mahfuz
not'da « her ne kadar resmî kayıdlarda tevel-
lüd târihi 1281 senesi Şa'ban'ınm 17 Salı günü gös­
terilmiş ise de, Büyük Babamın defterinde: 1282 se­
nesi Şa'ban-ı Şerifin 8 ve 1281 senesi Kânun-i Ev-
veli'nin 14. Salı gecesi ezânî saat 8'de "mahdu­
mum Rahmi dünyaya geldi" diye kayıdlıdır....» şek­
linde yazılı bulunduğuna göre: 27 Aralık 1865 (8
Şaban 1282/14 K. Evvel 1281) Salı'yı Çarşamba'ya
bağlayan gece ezânî saat 8'de, İstanbul'da, Dîvân-ı
Âlî Mahallesi'nin Câmi'-i Şerîf Caddesi Nu. 4 evde
doğdu (20). Nüfus cüzdanındaki kayda göre «boyu : orta, gözü : elâ, rengi : buğday, vü­
cûdunda herhangi bir sakatlığı yokdur; ya'ni alâmet-i fârika'sı: tam'dır.». Babasının me'-
muren bulunduğu Bursa Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğreni­
mini tamamladı. 27 Temmuz 1886'da "Karîb'üla'lâ (= iyi'ye yakın)" derecede Yüksek Kı-
sım'dan me'zun oldu. Rüşdiyeyi bitirdikden sonra Aralık 1880'de 50 krş. maaşla Kütahya
Sancağı Muhasebe Kalemi Mesâlih-i Câriye Mukayyid Refikliğine atanarak Devlet hizme­
tine girdi. Bu görevden Temmuz 1881'de, Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne müsabaka sınavla­
rı için, isti'fâen ayrıldı; İstanbul'a geldi. Sınavı kazanarak, aynı yıl Ekiminde yatılı olarak
Mülkiye'ye girdi ve yukarıda belirtilen târihde Yüksek Kısım'dan me'zun oldu. 11 Aralık
1886 (22 Safer 1302)'da 600 Krş. maaşla Şûrây-ı Devlet Muhâkemat Dâiresi 1. Sınıf Mü-
lâzımlığı'na ta'yin edildi. Dört ay sonra, o zaman yürürlükde olan bir kanun hükmünce Mâliye
Nezâreti Kupon Kalemi'ne nakledildi ise de «.... Şûrây-ı Devlet'de lüzum-ı istihdamının arz
ve inha edilmesi üzerine....» eski görevinde bırakıldı. Temmuz 1889'da 2. Sınıf Muavinliğe;
22 Şubat 1900'de 750 Krş. maaşla Şûrây-ı Devlet Bidayet Mahkemesi A'zâ Mülâzımlığı'na:
Ağustos 1906'da ayni yer A'zâlığı'na; Ekim 1908'de Şûrây-ı Devlet İstînâf Mahkemesi
A'zâhğına; Temmuz 1909'da Şûrây-ı Devlet Temyîz Mahkemesi A'zâlığı'na getirildi.
Bu arada uzun yıllar istanbul Vefa İ'dâdîsi Usûl-i Kitabet (Resmî yazışma usûlü)

(19) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 92,139. sf.


b) Türle Mûsikîsi Dergisi; Nu. 3, 6. sf.
c) Edebiyat Âlemi Dergisi; 6. sayı
ç) Son Asır Türk Şairleri; İbn'ül-Emin M. K. İ n a l ; 1348. sf.
d) Servet-i Fünûn Mecmuası; Ağustos 1927 sayısı
e) Eski Şi'irimizin Ustaları; Refik Ahmed Sevengil; İstanbul, 1964; 292. - 297. sf.
f) Türk Mûsikîsi Lügati; Yılmaz Öztuna "Rahmi Bey" Maddesi
g) Mâliye Bak. Emekli iş. Md. Tahsîs Dosya Nu. 15304
h) Rahmi Bey Merhum'un Şarkıları; istanbul, 1928
ı) Resmi, Sayın Ruşen Ferid Kam'ın Koleksiyonundan alındı.
i) Bestelerinden 3 örnek, güzide Türk Mûsikîsi san'atkârı ve çok değerli bestekârlarından Sayın Is-
mail Bahâ Sürelsan tarafından lütfedildi.

220
Muallimliği de yapdı. Temmuz 1911'de Şûrây-ı Devlet Mahkemelerinin kaldırılması
üzerine kadro dışı bırakılarak açıkda kaldı. İki yıl kadar 1/3 nisbetinde ma'zuliyet
maaşı aldıkdan sonra, 9 Mart 1913'de emekliye sevkedildi. İstanbul Dâr'ül-Elhân
(= Konservatuvar) Müdîrliği yapmasına rağmen, büyük geçim sıkıntısı içinde çok acı
zamanlar geçirdi. Hıristiyan Mekteblerinin ba'zılarında kendisine muallimlik verilerek mâlî
müzâyaka'dan kurtarılmaya çalışıldı. 29 Nisan 1924 (29 Nisan 1340/24 Ramazan 1342) Salı
günü sabah saat 9'da (*) İstanbul-Sahrây-ı Cedîd Mahallesi, Bağdad Caddesi Nu. 14 evinde
Hakkın rahmetine kavuşdu. Eyûb Sultan Mezarlığında medfundur. Fatma Hanımla evli idi.
Çocuğu yokdu. Fransızca'ya vâkıf olduğu resmî sicillinde kayıdlıdır. Sâlise rütbesi'ne tefi'
etti.
Türk Mûsikîsi Târihi'nin müstesna yerlerinden birini işgaal eden Rahmi Bey'den, sala­
hiyetli zevat ve müellifler şöyle bahsetmektedirler: İb'nül-Emîn M. K. İnal'a göre (19/ç):
« Rahmi Bey seyrek sakallı, kısa boylu, tıknaz bir âdem idi. Mûsikîde mahir, sedası
hafif ve latif idi. Güzel terennüm eder; çok güzel nısfiye çalardı. Pek nefis şarkılar bes-
telemişdir. Vaktiyle şi'ir ile de meşgul olmuş ise de, besteleri güftelerinden nisbet kabul
etmeyecek kadar güzeldir....»
Rahmetli Ahmed İhsan Tokgöz de şunları yazmışdır (19/d):
« Rahmi Bey, san'atkâr rûhuyle doğmuş ve çocukluk muhiti o zemanın mûsikî ve
edebiyyât meraklılariyle mücehhez olduğu için, daha küçük yaşda edebiyyât ve mûsiki ile
ülfet peyda etmiş idi. Sonra, O'na Tabiat gaayet hassas bir mûsiki kulağı ve ince bir yü­
rek vermişdi. Kendisi tam ma'nâsiyle maâlî ve irfanın âşığı idi. Biz Mülkiye'de O'na
"Âşık Şâir" der idik. Zemanın cereyanına uyarak "Gazelci" (= Gazel şeklinde şi'ir yazan
şâir)" olmuşdu. Önce güfte yazar, sonra bu güfteyi bestelerdi. Âşık ve şâirlere yakışacak
sûretde rind meşreb olup maddî şeylerle uğraşmayı hiç sevmezdi; tam şark filozofuydu.
Ölünceye kadar da bu vasıflarını muhafaza etdi...»
Rahmetli Ercümend Ekrem Talû, Babası Recâî-zâde Ekrem Bey'in Mülkiye'de öğreni-
cisi olan, bu sebeble sık sık Recâî-zâde'nin Konağına gelen Rahmi Bey'e dâir şunları an­
latmaktadır (19/c):
« Rahmi Bey, üstâd mertebesine erişmiş çok değerli bir bestekârdı. Kırk'dan fazla
olan bestelerinin hepsi bir eser-i san'atdir. Türk Mûsiki Târihinde Hacı Arif Bey'den sonra
beste ile güfteyi birbirine Rahmi Bey kadar güzel imtizaç ettiren bir bestekâr yokdur.
Merhum, Mülkiye'de Recâî-zâde Ekrem Bey'in talebesindendi. Kendisi daha talebeliğinde
müstesna san'at kaabiliyetiyle Üstâd'ın dikkatini çekmiş; sevgisini kazanmışdı. Rahmi Bey,
her Cum'a bize yatıya gelir; Tevfik Fikret', Ali Ekrem, İsmail Safa ile buluşur; onların, Ba­
bamın nezâretindeki münâkaşalarını söze karışmadan dinlerdi. Meclisin sonlarına doğru
Hocasının ricası üzerine nısfıyesini çıkarır; meclisde bulunanlara bir "müzik ziyafeti" çe­
kerdi. Kendisi Recâî-zâdenin pek çok güftelerini muhtelif makamlarda bestelemişdir. Bil­
hassa en güzel şarkılarından biri olan beyâti şarkısını:

(20) Sayın Refik Ahmed Sevengil (19/e)'deki Kitabında Rahmi Bey'in doğum yerini "Gümülcine" olarak gös-
termekde olup, düzeltilmesi gereken önemli bir zühule meydan vermektedir. Rahmetli'nin İstanbul'da
doğduğu resmî kayıdlarla sâbitdir.
(*) Yukarda da açıklandığı gibi, Rahmi Bey'in doğum günü de Salı'dır. Mukadderat'm garîb bir cilvesi olarak
aynı gün ve saat'da da Allah'a rücû etmişdir.

221
Gül hazîn, sümbül perişan, bağ-ı zarın şevki yok,
İlk d e f a "geçtiği" zaman, meşhur Kemani Tatyos, Rahmi Bey'in ayağına kapanarak
takdirini izhar etmişdi. Yine güftesi Ekrem'in olan ısfahanı makaamından bestelediği:
Etme beyhude figan vazgeç gönül,
Gel bu sevdadan hemen vazgeç gönül.
Şarkısını da ilk defa okuduğu zaman, rahmetli Tevfik Fikret'in O'nu huşu' ile dinler­
ken gözleri dolmuş; dudakları titremiş: alnı ve şakakları heyecandan terlemişdi.»

Sayın Yılmaz Tuna, Rahmi Bey'in "san'atı"nı şöyle tahlil etmektedir (19/f):
« Neyzen Mehmed Rahmi Bey, nay ve nısfiye üfler, güzel okurdu. Şarkılarının ço­
ğunun güftesi kendisinindir. Fakat emsali gibi kötü değildir. Rahmi Bey iyi bir şâirdir.
Kırk'a yakın güfte bestelemiş olduğuna göre senede ancak bir eser yazmış demekdir. Şu
halde şarkılarının çoğunu besteledikten bir müddet sonra neşr etüııeyip imha eylemiş de­
mekdir. Bütün titiz san'atkârlar böyle yapmışlardır.
Rahmi Bey, Türk Mûsikîsinin bir hayli sükût etmiş olduğu bir devrin bestekârı olma­
sına rağmen, eserleri zamanının müstesnâlarındandır. Şarkıları bir pırlanta gibi işlenmiş-
dir. Teknik çok sağlam, şekil kusursuz ve estetik bakımından da mükemmeldir. Tanbûrî Ce­
mil ve Rahmi Beyler, birinci sınıf zevk-i selimleri ile Türk Mûsikîsinde yarım asra yakın
bir zamana te'sir ederek Mûsikînin daha ziyâde mübtezelleşmesine oldukça mâni' olmuş­
lardır »
Rahmi Bey'in veresesi tarafından 1927'de Ahmed İhsan Matbaasında bastırılan "Rahmi
Bey Merhumun Şarkıları" adlı broşürü, Türk Mûsikî'si Araştırıcıları'na, küçük bir hizmetde
bulunmak amacı ile, hiç bir ayırma yapmadan aşağıya aynen alıyorum. Burada rahmetli
ve azîz San'atkârın bütün besteleri'nin güfteleri noksansız mevcutdur. Böylelikle, Kendisi'-
nin Türk Mûsikîsi'ne yaptığı hizmetlere ve her biri diğerinden nefis besteleri ile elli yıl­
dan beri en az beş kuşağa çektiği san'at ziyafetlerine olan şükran borcumuzdan pek küçük
bir parçasını ödemeye çalışdığıma ve Büyük San'atkârın ruhunu hoşnud ettiğime kaani'im:

«GÜFTE: Tekbîr Allâhü ekber, kaaim anınla, mihrâb ü minber,


BESTE : Seğâh Takbîr-i Millî, İslama rehber, Allâhü ekber;
USÛL : Sengin Semai Dînim bu dîndir, Allah birdir, hakdır Peygamber,
Lâilâhe İllallah Muhammed'ün-Resûlullah;
Zâtı bir, ancak binbirdir ismi, hep bildik ezber,
Dindâşımızdır kuşlar melekler, tûbâ sanûber;
Allâhü ekber, Allâhü ekber.
Lûtfııyle olsun dâim hazarda; yâhud seferber
Asker Muzaffer, Hâkaanı mesrur, a'dâsı müdbir.

GÜFTE : Şarkı Dilde artık, kalmadı tâb-ü tüvân,


BESTE : Yegâh El-amân, ey aşk elinden, el-amân;
USÛL : Curcuna Nâr-ı te'sîrinle yandı, cism ü can;
"Nakarat"....
222
Eî-amân ey, aşk sünden, el-amân
Bin enîs-i / gurbet ettin / gönlümü
Bir esîr-i / hasret ettin / gönlümü
Bir zebûn-ı / mihnet ettin / gönlümü
"Nakarat"....
El-amân ey / aşk elinden / el-amân

GÜFTE : Şarkı Âşka düşdüm / âşık-ı â/vâreyim,


BESTE 9 Rast Âh ben-i bî/çâre pek bî/çâreyim
USÛL : Aksak Âlem-i mih/netde bir gam/hâreyim
'Nakarat"
Âh ben-i bî/çâre pek bî/çâreyim.

Yârim istiğnânümûn, aşkım füzûn,


Hecr ile gönlüm zebûn hâlim cünün,
Tali'im dûn ahter-i baht'ım nigûn,
"Nakarat"....
Âh ben-i bî/çâre pek bî/çâreyim

GÜFTE: Şarkı Mahrûm-ı şevkim, ruhum pür ahzân,


BESTE: Kürdîli Hicazkâr Me'yus -1 aşkım, dûçâr-ı hicran.
USÛL : Aksak Hâlim perişan, aktım perişan, gönlüm perişan, ömrüm perişan.
Yâd-ı Muhabbet giryân-ü girîzân, peymân-ı vuslat nâlân perişan.
"Nakarat"....
Hâlim perişan, aklım perişan, gönlüm perişan, ömrüm perişan.

GÜFTE Şarkı Sana ey canımın canı efendim,


BESTE Kürdîli Hicazkâr Kırıldım, küsdüm, incindim, gücendim;
USÛL Aksak Benim nevres nihâlim serv bülend'im,
"Nakarat"
Kırıldım, küsdüm, incindim, gücendim.

Beni va'd-i mülâkaatınla her gâh,


Esîr-i intizâr eylersin ey mâh,
O gün de gelmedin bekletdin eyvah,
"Nakarat"
Kırıldım, küsdüm, incindim, gücendim.

GÜFTE Şarkı Söyle ey mutrib-i nâzende-edâ,


BESTE Kürdîli Hicazkâr Ne imiş aşk u muhabbet, sevda;
USÛL Aksak Bari şerh et ne olur sen de bana,
"Nakarat"..
223
Ne imiş aşk u muhabbet, sevda.

Seveyim neş'eli nâzik bir gül,


Olayım bezm-i tarab'de bülbül,
Anlasın hâsılı âlem'de gönül,
"Nakarat"
Ne imiş aşk u muhabbet, sevda.

GÜFTE : Şarkı Ey mutrib-i zevk âşinâ,


BESTE : Kürdîli Hicazkâr Bir şarkı yaptım ben sana,
USUL : Yürük semaî Tarz-usülu nev'edâ
"Nakarat"
Çal söyle, eğlen dâima.

GÜFTE : Şarkı Sevdim seni ben gülşen-i ömrümde civanım


BESTE : Sûz-nâk Bir bülbül-i aşk oldu o dem gonca dehânım
USÛL : Devr-i Hindî Ftahmeyie benim hâlime gûş eyle figaanım
"Nakarat"
Ah eyliyorum işte o günden beri canım.

GÜFTE : Şarkı Bir sihr-i tarabnağme-i sâzende-i te'sîr,


BESTE : Sûz-nâk Hep yâreli seslerle eder râhumu teshir;
USÛL : Aksak Hicran-zede sevdaları eyler bana tasvir,
"Nakarat"
Hep yâreli seslerle eder, ruhumu teshir.

GÜFTE : Şarkı Bir esîr-i hasret etdin gönlümü,


BESTE : Sûz-nâk Mübtelây-ı firkat etdin gönlümü,
USÛL : Türk Aksak Kûşegîr-i mihnet etdin gönlümü,
"Nakarat"

GÜFTE : Şarkı O gül'ün geçdi güzellik çağı,


BESTE : Mahur Gönlümün şimdi bozuldu bağı,
USÛL : Aksak Kurudu sîne'de aşk ırmağı,
"Nakarat"....
Geçti eyyâm-ı bahar erdî hazan.

224
GÜFTE : Şarkı Servinâzı seyret çıkmış oyuna,
BESTE : Mahur Pembeler yaraşmış fidan boyuna,
USÛL : Aksak Aceb ne cins diyorlar soyuna,
"Nakarat"
Kuzu ise yavrum, gelsin koyuna.

*
GÜFTE : Şarkı Süzüp süzüp de ey melek,
BESTE : Nihavent O çeşm-i nîm hâbını,
USÛL : Yürük Semaî Neden ya rağbet etmemek,
Dağıtmağa sehâbını.
'Nakarat"
Gönül beğendi sevdi pek,
Hitabını cevâbını;
İç imdi iç şarâbını,
Ko bir yana hicabını,
Aç imdi aç nikaabını,
Ayan et âfitâbını.

*
GÜFTE : Şarkı Ey gül-i nev bahâr-ı ân,
BESTE : Şevk-efzâ Reng-i hande hüsnüne şân,
USÛL : Aksak Bûy-ı zülfün canlara cân,
'Nakarat"..
Gonca bir gülsün açıl gül,
Şakısın karşında bülbül.

Bezm-i mey'de ey gül endam


Handeler saç eyle hirâm,
Neş'elensin di!-i nâkâm
'Nakarat"
Gonca bir gülsün açıl gül,
Şakısın karşında bülbül.

*
GÜFTE : Şark; Ağyâre nigâh etmediğin naz sanırdım,
BESTE : Uşşak Çok lûtf imiş ol âşıka ben az sanırdım;
USÛL : Aksak Gamzen dil'i rusvây-ı cihan eyledi âhır
"Nakarat"..
Billâh ben ol âfeti hemrâz sanırdım.

Seyreylemesen âyîne'de aks-i cemâlin,


Hüsn ile seni meh gibi mümtaz sanırdım,
Sihrettiğini senden işittim yine Nef'î
"Nakarat"..
Yoksa sözünü hep senin i'câz sanırdım.
225
GÜFTE : Şarkı Gül hazin sümbül perişan bağ-ı zâr'ın şevki yok,
BESTE : Beyâtî Derdnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok;
USÛL : Aksak Başka bir haletle çağlar cûy bârın şevki yok,
Ah eder inler nesîm-i bîkararın şevki yok,
"Nakarat"...
Geldi amma neyleyim sensiz baharın şevki yok.

Ruhuma verdikçe peyâm-ı hasretin her bir sehâb,


Cânâ geldikçe temaşâ-i ufukdan piç ü tâb,
İhtizaz eyler çemen izhâr eden bir ıstırâb;
Hem tabiat münfail hicrinle hem hâlim harâb
"Nakarat"...
Geldi amma neyleyim sensiz baharın şevki yok.

*
GÜFTE : Şarkı Gönlümü hicrana yakdı ah o mehveş neyleyim.
BESTE : Beyâtî Araban Ağiamakda etmiyor teskîn-i âteş neyleyim
USÛL : Ağırca aksak Oldu zevk ü neşve-i ömrüm müşevveş neyleyim
"Nakarat"...
Ağlamak da etmiyor teskîn-i âteş neyleyim.

Kapladı efkârımı kasvetli bir ebr-i siyah


Nâr-ı hasretle şirâr-âbâd'e döndü sînegâh,
Gözyaşı dağ-ı derûnu söndürür sanmışdım âh;
"Nakarat"...
Ağlamak da etmiyor teskîn-i âteş neyleyim.


GÜFTE : Şarkı Bakıp ruhsârına âh eylemişdim,
BESTE : Beyâtî Araban Seni aşkımdan agâh eylemişdim,
USÛL : Devr-i Hindi Nigâh-ı âh'a hemrâh eylemişdim;
'Nakarat"...
Seni aşkımdan agâh eylemişdim.

Aceb kimdir diye etme tecâhül,


Seni sevmiş değilmiydim ben ey gül,
Terennümler edüp mânend-i bülbül
'Nakarat".
Seni aşkımdan agâh eylemişdim.

GÜFTE : Şarkı Bana n'oldu değişdi şimdi hâlim,


BESTE : Beyâtî Araban Demâdem artıyor dilde melalim,
USÛL : Aksak Revandır gözlerimden eşk-i âl'im
"Nakarat"
Perişanım, harabım, bîmecâlim.

226
Kırıldı câm-ı neş'em oldu rızân,
DağıEdı bezm-i işret gitti canım,
Eder mi avdet ömrüm var mı imkân
"Nakarat".
Perişanım, harabım, bîmecâlim.

*
GÜFTE : Şarkı Bana seyrân-ı cemâlindir emel,
BESTE : Beyâti Araban Gül, açılsın gül-i dîdârın gel,
USÛL : Aksak Güle vermez nazar-ı dîde halel,
"Nakarat".
Gül, açılsın gül-i dîdârın gel,

Geçdi hengâm-ı şitâ geldi bahar,


Her taraf oldu tarabzâr-ı hezâr,
Sen de ey gonca leb-i hande-nisâr,
"Nakarat".
Gül, açılsın gül-i dîdârın gel,

*
GÜFTE : Şarkı Aceb nâzende şûh-ı dil-sitân'sın,
BESTE : Hüseynî Güzelsin, tazesin, ter'sin, civansın,
USÛL : Curcuna Gözümde nursun, sinemde cansın,
"Nakarat".
Hemen gönlümdeki râz-ı nihânsın.

Süzünce mest o'up çeşm-i siyahın,


Ne parlar neş'eden nür-ı nigâhın,
Sana karşı donukdur rengi, mâhın
"Nakarat".
Bu hüsn ü ân'la sen mihr-i cihan'sın.

*
GÜFTE : Şarkı Dostluğun varsa yanında kıymeti,
BESTE : Hüseynî Gel unutma eski bezm-i ülfeti
USUL : Ağırca Düyek Hoş gelir geçmiş zemânın sohbeti
"Nakarat".
Gel unutma eski bezm-i ülfeti.

GÜFTE : Şarkı Akşam erdi yine sular karardı,


BESTE : Hicaz Gün aşdı gökleri Yurduna vardı,
USÛL : Curcuna Yüceidi bulutlar dağları sardı;
'Nakarat"...
Çökdü bir durgunluk ıssız ovaya.

227
Nerden geliyor bu coşkun dere,
Aceb bilse bunu, uğrağı nere,
Ola ki yâr'e benden haber ede,
"Nakarat"..,
Dökeyim derdim ağlaya ağlaya,

Gamlı ishak figan saldı her yana,


Yaralı sesler yayıldı ormana,
Gözyaşıyla sanki boyanmış kana
"Nakarat"
Ne de mahzun doğuyor bak şu Ay'a

GÜFTE : Şarkı Serâpâ hüsn ü ân'sın dilsitansın, nâzperversin,


BESTE : Muhayyer Civân-ı mihriban'sın, şuhsun, nâzende dilbersin,
USÛL : Aksak Nazırın yok cihanda hüsn ile mihr-i münevver'sin
"Nakarat"...
Baha olmaz sana cana aceb pâkîze gevhersin,
Mücevhersin, mücevher de değil rûh-ı musavversin,
Hırâm-ı dilpesend ü cümbüşün dilhâhtır canan,
Hayâlinle Nedim'in kârı ah ü vahdır canan,
Atan anan senin var ise mihr ü mah'dır canan,
"Nakarat"...
Ki bir bakışda mihr'e, bir bakışda mâh'a benzersin.

GÜFTE : Şarkı Yetmez mi sana bister ü bâlin, kucağım,


BESTE : Muhayyer Serd oldu hava çıkma koynumdan kuzucağım,
USUL : Curcuna Ateşlik eder sana bu sînemdeki dağım
"Nakarat"..
Serd oldu hava çıkma koynumdan kuzucağım.

GÜFTE : Şarkı Gönlümün neş'esi aşkınladır ey mihr-i tarab,


BESTE : Segah Seni sevmek gibi âlemde safa var mı aceb,
USÛL : Aksak Yine sensin yeniden ömrümü ihyaya sebeb
"Nakarat".
Seni sevmek gibi âlemde safa var mı aceb.

Şuh ü şen neş'eli bir taze gül-i handân'sın,


Nevbahâr-ı tarab'ı bülbül-i hoş elhân'sın,
Hâsılı istediğim veçhile bir cânan'sın
"Nakarat",
Seni sevmek gibi âlemde safa var mı aceb.

228
GÜFTE : Şarkı İltifatınla senin pür neş'edh- câm-ı hayât,
BESTE : Segah Sevdiğim, Allah için etme dirîğ-i iltifat,
USÛL : Ağırca aksak Elverir, nâz etmede gösterdiğin fart-ı sebat
"Nakarat"
Sevdiğim, Allah için etme dirîğ-i iltifat.

Nazre-i lûtfunle kıldın gönlümü evvelce şâd,


Handelerle gonca-i ümmidimi etdin küşâd,
Nârevâ'dır şimdi istiğnada ısrar ü inâd,
"Nakarat"
Sevdiğim, Allah için etme dirîğ-i iltifat.

*
GÜFTE : Şarkı Ey dilber-i işvebâz
BESTE : Şehnaz Nedir bu sendeki nâz,
USÛL : Aksak Yeter ettiğim niyaz,
İşte hâzır ince-saz,
Çık oyuna gülbeyâz,
Gönlüm eylensin biraz.

GÜFTE Şarkı Nevbahâr-ı hüsnüne ermez hazân,


BESTE Şatt-ı Araban Tazedir, ter'dir, civanım her zaman,
USÛL Vals Dâima parlar yüzünde reng-i ân;
"Nakarat"
Tazedir, ter'dir, civanım her zaman.

Şûhdur, şendir, serâpâ işve'dir,


Bir içim sudur doyulmaz neşve'dir,
Hâsılı turfanda hoş bir meyve'dir,
'Nakarat"
Tazedir, ter'dir, civanım her zaman.

GÜFTE Şarkı Geçdi o gamlı eyyâm-ı sermâ,


BESTE Tâhir Buselik Oldu baharın âsârı peyda,
USÛL Türk Aksak Giyinmiş yeşiller gühsâr ü sahra,
Her yanda bülbüller (hep) nağme gûyâ.

GÜFTE : Şarkı Gel ey saki şarâbı tazelendir,


BESTE : Mutaar Rühsârı gül reng-i yâri gaazelendir,
USÛL : Aksak Havâ-i zülfünü yelpazelendir
"Nakarat"
Rübâb-ı sinemi âvâzelendir.
229
Gel ey sâkî yine sun câm-ı şerşâr,
Açıldı mebhâs-i fasl-ı çimenzâr
Perişan olmadan evrâk-ı ezhâr
"Nakarat'
Kitâb-ı ömrümü şîrâzelendir.

GÜFTE : Şarkı Etme beyhude figan vazgeç gönül,


BESTE : isfehan Gel bu sevdadan heman vazgeç gönül.
USÛL : Curcuna Olmasın hâlin yaman vazgeç gönül
"Nakarat"
Gel bu sevdadan heman vazgeç gönül.

Ol peri etmez muhabbetde sebat,


Zahirîdir etdiği her iltifat,
Geçmesin bi-neş'e eyyâm-ı hayât
"Nakarat"
Gel bu sevdadan hemen vazgeç gönül.

GÜFTE : Şarkı Gülen gül yüzlü cânân, ağlarım ben,


BESTE : Dügâh Gâm-ı aşk'ıyle her an ağlarım ben,
USÛL : Türk Aksak Eder feryâd ü efgân ağlarım ben;
'Nakarat"...
Yana hicran ile cân, ağlarım ben,
Bakup ahvâlime kan ağlarım ben,
Kırıldı nahl-i dil boynum büküldü,
Gözümden göğsüme kanlar döküldü,
O dilber bî-teessür bakdı güldü;
'Nakarat"...
Yanar hicran ile cân, ağlarım ben
Bakup ahvâlime kan ağlarım ben.

GÜFTE : Şarkı Bir nevcivânsın Şûh-ı cihân'sın


BESTE : Hisar Rûh-i revânsın Sinem'de cân'sın
USÛL : Türk Aksak Canda nihansın Nûr-ı ayân'sın
Göster cemâlin Sen mihr-i ân'sın
Üftâdegânın Gün doğdu sansın,
Setretme hüsnün Dil seyre kansın
Uşşâk'a dâim Sen mihribân'sın,
Bu hüsn ü an'la Taze fidansın.
Reşk-i cihân'sın Ezhâre şan'sın.

230
ZENGÛLELİ SÛZÎNÂK ŞARKI Güfte : Recâî-zâde Ekrem Bey
Beste : Rahmi Bey
Bir sihr-i tarab nağme-i sâzındaki te'sîr,
Hep yaralı seslerle eder ruhumu teshîr.
Hicrân-zede sevdaları eyler bana tasvîr,
Hep yaralı seslerle eder ruhumu teshîr.

Nota: Sayın İ. Bahâ Sürelsan tarafından yazıldı.


RAHMİ BEY'in EMEKLİ MAAŞI CÜZDANI

•pr

MALİYE VEKALETİ MUHASSASAT-I ZATİYE İDARESİNCE TESVİYE OLUNAN


MAÂŞÂT'A MAHSUS CÜZDANDIR

MAHALL-İ TE'DİYESİ NEVİ' MAAŞI ESAS NÜMEROSU

Merkez Ma'zûliyet 2 7 8 1

Şûrây-ı Devlet Mahkeme-i MİKDÂR-I MAÂSI

Temyiz A'zâsından
PARA
KURUŞ PARA

1333
RAHMİ BEY

25 Şubat 1327 <" MART " « > MEBDE-i MAAŞI

MEHMED .;••;•» i u ı i ı , . . .
SAHIB M A
RAHMİ "' *ŞIN
*:." \ TATBİK MÜHÜRÜ
(Muhur)
Güfte : Recâî-zâde Ekrem Bey Beste : Rahmi Bey

BEYÂTÎ ŞARKI
Gül hazin, sünbül perişan, bağ-zârın şevki yok,
Dert-nâk olmuş hezâr-ı nağme-kârın şevki yok,
Başka bir haletle çağlar cüy-bârın şevki yok,
Ah eder, inler nesîm-i bîkarârın şevki yok,
Geldi amma, neyleyim, sensiz baharın şevki yok.

Nota: Sayın İ. Bahâ Sürelsan tarafından yazıldı.


NIHAVEND ŞARKI Beste: Rahmi Bey

Saçlarına bağnalı ey peri,


Oldu dil envâ-ı cünûn meşheri.
Hasret-i ceşm-i siyehinle gözüm,
Matem içinde görüyor her yeri.

Nota: Sayın İ. Bahâ Sürelsan tarafından yazıldı.


130 : İ S M A İ L H A K K I ; Zeytinyağcı esnafından Hüseyin Ağa'nın oğludur. 5
Mek. Nu. 631 (21) Ağustos 1865'de Kuşadası'nda doğdu. Mülkiye'nin
İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini bitirdi. 19 Temmuz
1886'da Yüksek Kısım'dan me'zun oldukdan sonra, 13 Ekim 1886'da 600 krş. maaşla Mâliye
Nezâreti Masraflar Umûmî İdaresi (= Giderler Gn. Md.) Te'diyât Şu'besi 2. Kâtibliği'ne
ta'yin edilerek Devlet hizmetine girdi. 1889'da aynı yer Havaleler ve Mahsûbat Şu'besi 1.
Kâtibliği'ne; 1902'de 1400 krş. maaşla Merkez Muhasebe (= Merkez Saymanlığı) Kalemi
Mümeyyizliği'ne; 13 Eylül 1901'de Makbûzat ve Te'diyât Kalemi Müdîr Muâvinliği'ne; 2 Ey­
lül 1908'de 2000 krş. maaşla aynı yer Müdîrliği'ne; 21 Ağustos 1909'da 3000 krş. maaşla Va­
ridat İdaresi (= Gelirler Gn. Md.) Muhasebe Müdîrliği'ne; 16 Şubat 1913'de 3500 krş.
maaşla Çatalca Sancağı Arazi Tahrîr ve Tahdîd Komisyonu Müfettişliği'ne; 2 Şubat 1919'da
4000 krş. maaşla İaşe Nezâreti Nakliyat Müdîrliği'ne; 21 Nisan 1920'de 4500 krş. maaşla
Mâliye Nezâreti Muhâssasât-ı Zâtiye (= Emekli İşleri) ve Ma'zûlîn Şu'besi Müdîr Muâ­
vinliği'ne getirildi. Bu vazîfede iken 2 Şubat 1921'de İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşdu.
Fransızca bildiği sicillinde kayıdlıdır.

131 : M U S T A F A REFİK; Mustafa Nazif Bey'in oğludur. 1866'da İstanbul'da


Mek. Nu. 682 (22) doğdu. Üsküdar Askerî Rüşdîyesi'nde orta, Mülki­
ye'nin İ'dâdî Kısmı'nda lise öğrenimini tamamladı.
19 Temmuz 1886'da Yüksek Kısım'dan me'zun ol­
dukdan sonra, aynı yıl Eylülünde 500 krş. maaşla
Cem'iyyet-i Rüsûmiyye (= Gümrük İdaresi) Kalemi
Kâtibliği ile Devlet hizmetine girdi. Ocak 1887'de
maaşı 600 krş.'a çıkarıldı. 18 Haziran 1893'de 800
krş. maaşla aynı yer Müsevvidliği'ne (= Raportör-
lüğü'ne) getirildi. Temmuz 1894'de 950 krş. maaşa,
rütbesi ise "Hâmise"ye yükseltildi. Kasım 1899'da
1130 krş. maaşla aynı yer 3. Mümeyyizliği'ne; Eylül
1901'de 1260 krş. maaşla aynı yer 2. Mümeyyizliği'ne;
Mayıs 1903'de 1500 krş. maaşla Haydarpaşa Rüsu­
mat (= Gümrük) Müdîrliği'ne; 1906'da 1650 krş.
maaşla esas görevine ek olarak Gümrük Müfettiş
Muavinliği Vekilliği'ne; 5 Temmuz 1910'da Gümrükler Umûm Müdîrliği Teftîş Hey'eti Mü­
dîrliği'ne yükseltildi. Bu vazîfede iken 14 Ekim 1911'de İstanbul'da Hakkın rahmetine ka­
vuşdu. Evli olduğu tesbît edildi.

(21) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 33, 435. sf.


b) Mâliye Bak. Zâtişleri Md. Sicil Şb. Dosya Nu. 794

(22) Bak.: a) Sicill-i Ahvâl Defteri; Nu. 16, 179. sf.


b) Gümrük Tekel Bak. Sicil Dosya Nu. 4/111
c) Resim, 1946'da oğlu Sayın Sâib llkin'den alındı.

231
132 : AHMED İHSAN TOKGÖZ; Sancak Muhasebe Müdîrliklerinde, Vilâ­
Mek. Nu. 685 (23) yet Defterdarlıklarında bulundukdan sonra Abdülha-
mîd İdâresi'nin son zamanlarında Dîvânı Muhasebat
(= Sayıştay) A'zâlığı'na kadar yükselen ve "Bâlâ"
rütbeli olarak vefat eden Hâlid Bey'in oğlu; Kasta­
monu - Taşköprü Kazası ileri gelenlerinden Saraç
Tokgözoğlu Abdurrahman Ağa'nın torunudur. Kendi­
sinin anlattığına göre (23/b):
«.... Babam, Muhâsebecilikde, Defterdar!ıkda dola­
şır olduğu için 1866 (1282 H.)'da Erzurum'da doğ­
dum; Kastamonu'da yürüdüm; Üsküdar'da ilk mekte­
be başladım; Şam Rüşdiyesi'nde orta tahsilimi yap­
tım....» Mülkiye'nin İ'dâdî Kısmı'nda da lise öğreni­
mini tamamladı. 19 Temmuz 1886'da Yüksek Kısım'-
dan me'zun oldukdan sonra aynı yıl Ekim'inde Hâri­
ciye Nezâreti Terceme Odası Mütercimliği'ne ta'yin
edilerek Devlet hizmetine girdi. Ocak 1887'de Tophâne-i Âmire (= İstanbul Askerî Silâh
Fabrikası) Müşirliği Tercemanlığı'na nakledildi. Eylül 1890'da bu görevden ve Me'muriyet-
den isti'fâ ederek ayrıldı ve Mülkiye'de öğreniciliğinden beri (24) amaç edindiği serbest
hayâta atılma ve matbaa kurma arzusunu gerçekleştirmek için, Türk Matbaacılığı'nda çok
önemli yeri ve rolü olan "Servet-i Fünûn Matbaası"nı kurdu.
Türk Millî Kültürü'ne ve Edebiyyâtı'na büyük hizmetler îfâ eden "Servet-i Fünûn Mec-
mûası"nı da yarım asra yakın bir zaman devam ettiren bu "meşhur" Matbaa'nın Târihi'ni
Sayın Enver Esenkova şöyle anlatmaktadır (23/h):
«....Servet-i Fünûn Matbaası, İstanbul'un eski ve namlı matbaalarındandır. Hâlen (1958)
"İstanbul Matbaacılık T.A.O." adı ile Cağaloğlu Türbedar Sokağı'nda (İstanbul Kız Lisesinin
arkasındaki sokak) 14 numaralı binada faaliyet hâlinde büyük bir matbaadır. Açıldığı gün­
den beri kurucusu Ahmed İhsan'ın ismi ile anılan bu Matbaa, Edebiyyâtımızda çığır açmış
olan Servet-i Fünûn, Edebiyyât-ı Cedîde ile Fecr-i Âtî cereyanlarını hazırlayanlara yuva ol­
muş; matbaacılık sahasında pek çok ustanın yetişmesine rehberlik etmiştir.
Son yarım asırlık Siyâsî Târihimizin çek karışık yıllarında, 1890 (1306)'da "Âlem Mat­
baası, Ahmed İhsan ve Şürekâsı" adiyle kurulmuşdur. İlk açıldığı yer, Ebüssuud Caddesin-

(23) Bak.: a) T.B.M.M. Sicii A r ş i v i ; Nu. 685


b) Matbuat Hâtıralarım; A. İhsan; istanbul, 1930; l . C , 2.-3. sf.
c) 150 Yılın Meşhurları Ansilopedisi; Nâhid Sırrı Ö r i k ; 3. Fasikül; 87. - 88. sf.
ç) Servet-i Füııûn; 58. sayı; 9 Nisan 1308 (1892); 3.C., 91. - 95. sf.
d) Meşhur Adamlar Ansiklopedisi; i. A. Gövsa; istanbul, 1933 - 1935; 7S3. - 784. sf.
e) Yakın Târihimiz; Haftalık Dergi; l . C , 13. Sayı; 384. - 386. sf.
f) Ulus Gazetesi; 30.12.1942; 1 . - 2 . sf.
g) Edebî Yeniliğimiz; İsmail Habib (Sevük); 3. Tab'ı; 501. sf.
h) İstanbul Ansiklopedisi; R. Ekrem Koçu; istanbul, 1958; l . C , 373., 374., 375.,376. sf.
ı) Eserlerinin künyesi hakkında bilgi Sayın Seyfeddin Özege'den, resmi T.B.M.M. Arşivi'nden alındı.
(24) Bak.: Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler; 2.C., 947. sf.

232
de, bu Caddenin tramvay caddesiyle kavşağına yakın, iki katlı iki dükkândır; açılışından bir
sene sonra büyültülerek beş dükkânı işgal etmişdir.
Ahmed İhsan Matbaası biraz da Servet-i Fünûn Mecmuası demektir. Gerçekden Ahmed
İhsan'ın Mekteb-i Mülkiyye'den me'zun oldukdan sonra ilk gaayesi Matbaa ile birlikte iyi
bir resimli haftalık gazete çıkarmaktı.
1891 (1307) yılında Servet-i Fünûn te'sis olunduğu zaman Matbaa'da kâfi derecede ha­
zırlık olmadığı gibi, Avrupa'da henüz doğmuş olan çinkografiyi (= klişeciliği) İstanbul'da
bilen bile yoktu. Ancak Avrupa'dan getirtilen galvano kalıplar, ki bunlar zamanın meşhurla­
rının resimleriydi ve Mercan'daki Bible House (Baybl Havuz = İncil Dağıtma KitabeviJ'dan
kiralanan tabiî manzaralar ile 1891 Martının 27'sinde Servet-i Fünûn'un ilk sayısı çıkarıldı.
Fakat Matbaa'da yazılar eskimesin diye makinelerin kazan silindirine çuha sarmak mutad
olduğundan, getirilen çinko resimler de basılamadığından, matbaacılığın yeni tekniğini ted-
kîk etmek üzere, Ahmed İhsan Avrupa'ya gitmeğe mecbur oldu. Avdetinde, kendi ifâdesi
ile: "Matbaanın cihet-i fennî ve amelîsi" ıslâh olunarak Memleketimizde ilk olarak güzel
resim basıldı. Gerçekden, Ahmed İhsan Viyana'da Angerer ve Gösehol Çinko ve Hâk Fab­
rikası ile yaptığı anlaşma neticesinde İstanbul'un manzara fotoğraflarının klişelerini yaptır-
mışdı. Bu yeni îcâd klişelerin nasıl basıldığını, ne gibi mürekkeb kullanıldığını da öğrenmiş;
Paris'e ısmarladığı kâğıtlar da gelince baskı tekniğinin iyi bir numunesini vermişdir. Müteâ-
kıb sayıda ise çıkan Kız Kulesi resmi Pâdişâh Abdülhamîd'in o kadar hoşuna gitmişdir ki
İrâde-i Seniyye ile, Servet-i Fünün'a aylık 3240 krş. yardımdan başka, maaşı Devletçe veri­
lecek Paris'li hakkak M. Napier'nin Matbaa için getirilmesine karar verilmiştir. Ancak bu
zât, Paris'deki çalışkanlığını burada göstermemiş, vaktini balık tutmak, güvercin beslemek,
gevezelik etmekle geçirmişdir, denmektedir. Hattâ Ebussuud Cadde'sindeki Matbaa'nın ay­
dınlığını kâfi bulamayınca kendisi için şimdiki Akşam Matbaası binasında ya'ni eski Basîret
Matbaasında büyük bir oda tutulmuşdur. Fakat Napier burada da çalışmamış; nihayet bir
gün Abdülhamîd'e jurnal edilip Yurd dışına çıkarılmış ve böylelikle Ahmed İhsan Matbaası
bir kâbustan kurtulmuşdur. Fakat bu sırada Pâdişâhın Matbaaya olan teveccühü de sarsıl-
mışdır.
Ebussuud Caddesindeki Matbaa görüldüğü gibi mühim gelişmeler kaydetmişdir. Hattâ
o zamanlar makineler hamallar tarafından çevrilirken yeni çıkan bir petrol motürü tecrübe
edilerek İstanbul'da i!k defa havagazı motürü konmuşdur. Bu esnada binanın karanlık, ba­
sık ve arkasına gelen Bâb-ı Âlî Bahçesinin sızıntıları ile rutubetli oluşundan dolayı Mat­
baanın başka bir yere taşınmasını düşünür iken garib bir hâdise Ahmed İhsan'a yardım et­
mişdir. Vak'a şudur: Ahmed İhsan Matbaasının biraz ilerisinde Ebussuud Sokağında bulu­
nan Mahmudbey Matbaasında Bâb-ı Âlî'nin o sırada ihya eylediği "Takvim-i Vekaayi" basıl­
maktadır. Gazete'de bir Hatt-ı Hümâyûn'a âid bir yazıda "Hasb'el - îcâb" ta'bîrinde eliflâm'ın
elifi, lamelifden sonra gelerek "hasbe la îcâb" şeklinde çıkar. AbdUlhamîd bundan şübhele-
nir; Takvim-i Vekaayi' kapatılır; Müdîri bir daha Devlet me'muriyetine alınmamak üzere azlolu-
nur. Bu havadis Servet-i Fünûn'da da çıkar; ancak Servet-i Fünûn, Alphonse Daudet'nin
Jak adlı romanını tefrika etmektedir; o günkü fıkra ise şöyle nihayetlenmektedir: "elde bir
gazete lâzımdı; iş görüldükden sonra gazetenin kapatılması kolay idi." ve tefrika devam et­
mekte olduğundan mu'tad "mâba'dı var" ihtarı ile bu cümle biter. Bu kötü tesadüfü kasd'e

233
hamleden Matbuat Müfettişleri Servet-i Fünûn ve Matbaasının kapatılmasına karar verirler
iken Ahmed İhsan romanın durdurulması şartiyle mes'eleyî kapatır; fakat vakit kaybetme­
den Servet-i Fünûn İdarehanesini Matbaadan ayırır. Sanayi' ve Maâdin Bankasının bulunduğu
bina Hazîne-i Hassa tarafından kat kat kiraya verildiğinden, 1. katı derhal, ayda 4 altun'a kira­
lar ve oraya yerleşir. Servet-i Fünûn büyük Caddeye çıkınca Matbaa Kısmının idaresi, o za­
manki "Âlem Matbaası ve Şürekâsı" firmasına dâhil bulunan iki şerike bırakılır. Ahmed İh-
san'ın bu iki Ortağı, ticâret, iktisad ve hesaba da yabancı olduklarından Matbaa iflâs mev-
ki'ine düşer; Ahmed İhsan, Ortaklarının haklarını satın alır ve tekmil makine aksamı ile
Matbaayı Servet-i Fünûn'un bulunduğu yere nakleder. Bu göç sırasında vuku' bulan bir hâ­
dise de Devrin zihniyet ve havasını göstermek bakımından şâyân-ı dikkatdir. Matbaa aç­
mak gibi Matbaanın nakli de izin almağa muhtaçdı. Ahmed İhsan da böyle bir izni almış;
eski dükkânları tahliye etmiş; makinelerini Bâb-ı Âlî karşısındaki Maâdin ve Sanayi' Banka­
sına taşıttırdığı sırada, oradan arabası ile Zabtiye Nazırı geçer ve Matbaanın taşınmasına
mâni' olur. Makineler Sokak ortasında kalır. Ahmed İhsan derhal, Sadrâzam Avionyalı Ferid
Paşaya istid'a verir; Sadrâzam da istid'anın altına şu ibareyi yazar: "Bâb-ı Âlî'nin karşısın­
daki binada matbaa bulunması teftîş ve nezârete daha ziyâde elverişli olduğundan müma­
naat olunmamak üzere Zabtiye Nezâretine" havale ederek Zabtiye Nazırının müdâhalesini
keser; Matbaa da yeni yerine yerleşir. Bu bina son i'mar faaliyeti sırasında yıkılmıştır.
Bâb-ı Âlî karşısındaki bu binada Matbaa şöyle tanzim edilmişdi. Bodrum katını makine­
ler işgaal ediyor; en üst kat'da mürettibhâne bulunuyordu. Matbaanın idaresi ise bizzat Ah­
med İhsan tarafından ele alınmıştır. 1897'de "Âlem Matbaası" nâmı kaldırılmış; Matbaanın
ismi "Matbaa-i Ahmed İhsan" olmuşdur.
Ahmed İhsan'ın hareket tarzı gösteriyor ki, O, Gazete ile Matbaa İdaresini dâima ayrı
tutmayı ön plâna almışdır. Bu bilmecburiye oportünist davranışın sebebini zamanın hürri­
yetsizliğinde, jurnalcilik zihniyetinde aramak gerekir. Bu düşünce ile olacak, Ahmed İhsan
yeni binaya taşınır taşınmaz Servet-i Fünûn için ayrı bir idarehane tutar.
Türk Matbuatının dalkavukluk rüzgârına kapıldığı, kapılmak mecburiyetinde kaldığı ve
hamallarına kadar bütün personeline rütbe, nişan ve madalyalar verildiği bir sırada, dîger
matbaalar gibi Ahmed İhsan Matbaası da Pâdişâha sunulmak üzere bir liste tanzim eder.
Bu listede kendi ismi, Tevfik Fikret'in ismi ve muharrirlerinin isimleri yoktur. Matbaaların
taltifi "emsali misillû" şeklini aldığında, "mucibince irâde" çıkar; Başmürettib "Mütema­
yiz", Abone Me'muru "Saniye" olurlar; Makine Hamalları Sanâyi'-i Nefîse Madalyalarını gö­
ğüslerine asarlar. Usulden olduğu üzere de Matbaanın nail olduğu "iltifât-ı cihanderecât"-
dan dolayı Servet-i Fünûn'da bir teşekkür fıkrası yazılır. Fakat Tevfik Fikret, Matbaa halkına
nişan istenilmiş olmasının, Gazete'de yazılmasını acı acı tenkid eder; Matbaaya küser, uğ­
ramaz olur. Mecmua ve Matbaa buhranlı günler geçirir. Hattâ 1890 Boer Harbi dolay isiyle
İngiliz taraftarlığı göstermiş olan bir çok Servet-i Fünûn mensubu nefyolununca Matbaaya
kimseler uğramaz olmuşdur. Sansür, baskı ve hürriyetsizliğin daha da şiddetlendiği bu se­
nelerde matbaada ba'zı teknik yenilikler yapılır. O zamana kadar Memleketimizde renkli
baskılar yapılmış ise de Avrupa'da başlanılan "üçrenkli - trikromi" denilen yeni usûl biz­
de henüz görülmemişdi. Bu yeni îcâd ilk d e f a Servet-i Fünûn'da tatbik olunur. Klişeleri Vi-
yana'da yaptırılıp getirilmişdir. Matbaa, sınaî vadide gelişmekde, hâsılatın bir kısmı ile Ga-

234
zete de yaşatılmaktadır. Fakat faaliyet Servet-i Fünûn'un yavan mündericâtı içinde güzel re­
sim basmak, o târihde ilk çıkan Ziraat Bankası Biyango biletleri ve Mushaf-ı Şerif tab'ına
inhisar etmektedir. İlmî, fennî, fikrî eserlerin basılmasına veda' edilmişdir. Bu sırada Mus­
haf-ı Şerifin basılması ile litografi (taşbaskı) faaliyeti te'min edilmiş ise de tipo makinele­
rine iş bulmak lâzım geldiğinden, 1902'de yapılacak nüfus sayımı için lüzumlu olan Nüfus
Tezkirelerinin baskısı alınır. 1893'de dağıtılan ilk nüfus tezkirelerinden sonra "Hâmîdiye"
tâbir c-iunan bu tezkirelerin baskısı Matbaa için elle tutulur bir gelir te'min eder. İstibdadın
matbaalara saldırdığı ve Matbaa-i Âmire adlı Devlet Matbaasının bile kapatıldığı o sıralarda
İstanbul'da Türk'ler elinde kalabilen 4-5 matbaa arasında, Ahmed İhsan Matbaası mühim bir
yer kazandı.
1908 Haziran'ında Rumeli'de İstibdâd'a karşı başlayan İsyan belirtileri te'sîrini İstanbul'­
da da hissettirdi. 9 Temmuz'da Sadâret'de değişiklik oldu. Bâb-ı Âli'nin tam karşısında fevka­
lâde bir nokta işgaal eden Matbaa'dan Hükümetin telâşı ve faaliyeti yakından tâkib edilmek­
tedir. Hâdiseler hızla gelişmektedir. 10 Temmuz Sabahı İstanbul Halkı senelerce zabtetdiği
isyanını haykırmak üzere sokaklara dökülmüş, tezahürat yapmaktadır. Sirkeci'den Bâb-ı
Âlî'ye doğru akan kalabalık bir ara Ahmed İhsan Matbaası'nın önünde toplanmışdır. Günlük
olarak basılan Servet-i Fünûn tek taraflı basan iki makina ile gündüz, gece durmadan bas­
kı yaptığı hâlde 25000 nüsha çıkarabilmektedir. O anları canlandıran Ahmed İhsan aynen
şöyle yazmaktadır: "Muharrirler yazıyor; makineler basıyor; me'murlarımız dağıtıyor, Halk
da kapışıyordu."
Halk istibdad'dan kurtuluşun sevinci içindeydi. Fakat bu hararetli günler çok sürmedi;
gazete alanlar azaldı; gazeteciliğe kalkanlar büyük zararlara uğradılar. Servet-i Fünûn da
zarar etmeğe başlayınca, Ahmed İhsan günlük Servet-i Fünûn'u 17 Mart târihinde kapattı.
Günlük gazeteciliği tekâmül ettirmek gaayesiyle Paris'de iken satın aldığı küçük rotatif
makinesini de Şûrây-ı Ümmet Gazetesi'ni çıkarmak isteyenlere Fransız ustası ile birlikte
devretti.
Ahmed İhsan yevmi gazete çıkarmanın, oynak siyâsî hava altında gaayeti tehlikeli ol­
duğunu anlayınca, Servet-i Fünûn'u tekrar haftalık olarak takviyyeye karar verdi. Matbaa'ya
çinkografi yapmak üzere yeni âletler satın aldı; bir de mütehassıs usta getirdi.
Bu kararlar isabetliydi; zira İstibdadı yıkanlar hürriyet adına daha iğrenç denebilecek,
bir şahıslar idaresi kurmuşlardı. Dâhildeki sıkıntıları unutturmak gaayesiyle nazarları hâri­
ce çevirmek için çığırtkanlarına "ya Girit yâhud ölüm" dedirtenlerin yoluna sapanlar İrti-
câ'ı da körüklüyorlardı. İşte böyle bir günde Ahmed İhsan Matbaası'na göz diken politika­
cılardan biri:
— Siz iyi lisan bildiğiniz halde burada faaliyet gösteremiyorsunuz!; Panislâmizm yap­
mak üzere sizi Tiflis'e Şehbender göndereceğiz, dedi. Bu sürgün badiresinden Ahmed İhsan
zor sıyrıldı. Yeni İdarenin körüklediği, fakat kendi aleyhine tezahür eden İhtilâl meş'um 31
Mart günü patlak verdi. Tanin ve Şürây-ı Ümmet Matbaaları darmadağın edildi. Bâb-ı Âlî'ye
doğru yürüyen bir güruh da Ahmed İhsan Matbaası'nın önünde durur; sesler yükselir; bu­
rası da matbaa!... Ittihadcı mı? Hayır.... Bir "hayır" ile Matbaa kurtulur. Bunlar olup biter­
ken Matbaa'da yalnız başına Ahmed İhsan bulunmaktadır; pencereden dışarısını gözetle­
mektedir. Tanîn ve Şûrây-ı Ümmet Gazeteleri batmıştır; Ahmed İhsan, Servet-i Fünûn'ı ye-

235
niden yevmi olarak çıkarmaya karar verir. 6 Nisan'da ilk sayıyı yayınlar. 11 Nisan Cuma gü­
nü Hareket Ordusu İstanbul'u taraf taraf zabtetmeye başlar. İstanbul kan ve ateş içindedir;
Matbaa'da Servet-i Fünûn yevmî olarak basılmaktadır. Ahmed İhsan ise o sırada Yeşilköy'­
deki Hareket Ordusu Karargâhı'ndan gazetesine günde 3-4 d e f a adamla haber göndermek­
tedir (1909'da İstanbul'da henüz telefon yoktu). Sükûnet günleri gelince, Ahmed İhsan si­
yâsî gazetecilikden çekilmeğe bir kere daha karar verir. Matbaa'da da iş yoktur. Anarşi, ih­
tilâl ve onu ta'kib eden te'dibler ilmi, fikrî ve edebî hareketleri büsbütün durdurmuşdur.
Matbaa'nın yaşamasını düşündüğü bir günde, eski mekteb arkadaşlarından İsmail Müştak
Bey gelir ve yeni çıkaracakları bir siyâsî gazete için matbaacılık ve kitabcılık da yapmak
üzere bir matbaa kurmak istediklerini fakat bir yenisini kurmakdansa Ahmed İhsan'ın, Mat­
baası ile kuracakları Şirket'e girmesini teklif eder. Kurulacak Şirket'de Meb'us Mazelya
Efendi, Mr. Hugnen v.b. bulunmaktadır. Sermâye 25 bin altın olacaktır. Ahmed İhsan da 4500
altın sermayeli Matbaası ile katılacakdır. Ahmed İhsan, Matbaa'sının istikbâlini koruyan bir
mukaavele yapar; tasarlanan ittihad Gazetesi yayınlanmaya başlar; fakat ancak 3 ay da­
yanır. Ahmed İhsan tedbirlerini önceden aldığı için, Matbaa zarara iştirak etmez. Sermaye­
darlardan Mr. Hugnen ise kalan sermâye ile Matbaa'ya, yalnız matbaacılık için kullanılmak
üzere, iştirake karar verir. Ve böylece Ocak 1910'da "Ahmed İhsan ve Şürekâsı Komandit
Şirketi" doğar. Bu sırada Matbaa'ya mahsus bir bina inşâsına, Sermâye'ye dâhil % 6 faizle
avans alınmasına karar verilir. Eski Mekteb-i Mülkiyye (şimdiki İstanbul Kız Lisesi arkası)
karşısında yeni bir bina inşa edilir ve Matbaa oraya nakledilir. On sene devam eden bu
Şirket'in ortakları yavaş yavaş hisselerini Ahmed İhsan'a satarlar; böylece Komandit Şirket
kanunî olarak tasfiye olunur.
1929'da İsviçre Banknot Matbaası Orell Füssl ve Viyana Kâğıt Fabrikaları Elbemühl'ün
iştiraki ile "Ahmed İhsan Matbaası Limited Şirketi" doğdu; fakat Ahmed İhsan'ın mütea-
kib senelerde Meb'us olması dolayısıyle, Matbaa gitgide ihmâl edilmeye başladı. 1942'-
de Ahmed İhsan'ın ölümü üzerine daha da bakımsız hâle düşdü; nihayet 1945 yılında
vârisleri tarafından İstanbul'un kâğıt, kırtasiye ve Matbaacılıkta eski bir firması olan
"Âfitab"a satıldı. 1950'de "İstanbul Matbaacılık Anonim Şirketi" oldu.
Memleketimizde en iyi baskı san'atının öncülüğünü yapmış olan bu Matbaa, bugün
dahi aynı an'aneyi devam ettirmektedir.»

Bu arada Mekteb Arkadaşı Said Gelenbevîoğlu, Yüksek Ticâret Mektebi Müdîri iken,
isteği ve inhası ile 1909'dan 1917'ye kadar Yüksek Ticâret Mektebi İktisadî Coğrafya Mu-
allimliği'ni; 1911'den 1913'e kadar 20 ay süre ile istanbul Belediyesi Beyoğlu Şu'besi Mü-
dîrliği'ni ifâ etti.

Rahmetli bundan sonraki hayâtını da şöyle anlatmaktadır (23/a):


«... Mütâreke sırasında İstanbul'da Piyer Loti Cem'iyyeti'nî kurdum ve Reîsliği'ni de­
mlide ettim. 1918 sonunda yazlık ikaametgâhım olan İzmit - Değirmendere'deki çiftliğime
çekildim. İlk Millî Çeteler, o zaman (1919) Balıkesir Mutasarrıfı bulunan Hacim Muhiddin
(Çarıklı merhum, Mülkiye 1904 me'zunu) Bey'in İdâresi'nde Değirmendere'ye geldiler.
Konuştuk, anlaşdık ve köylüyü "Millî Hareket"e iştirak ettirerek Ankara'ya telgrafla bağ­
landık. Çeteler İzmit Havalisinden çekilince gizlice İstanbul'a geldim ve Avrupa'ya kaçdım.

236
Avrupa'da iken Dâmad Ferid Hükûmeti'nin P.T.T. Nâzın Sabri Bey bana geldi; kendisiyle
istişareden sonra, faaliyet sahası Almanya ve Avusturya olmak üzere "Ankara Matbuat ve
İstihbarat Şubesi (= Haber Ajansı)"m açdım. Millî Hükümet'e âit haberler, T.B.M.M. Mat­
buat ve İstihbarat Umûm Müdîrliğinden bana gönderilirdi. Ben de bunları vakit geçirme­
den Alman ve Avusturya Matbüâtı'na verirdim. Büyük Zafer'den sonra, Lozan Konferansı­
nın başından sonuna kadar Başmurahhaslık maiyyetinde Lozan Türk Matbuat Bürcsu'nu
idare ettim. Konferans çalışmaları tamamlanınca İstanbul'a döndüm....»

1931'de Ordu Meb'usluğu'na getirildi ki, bu görevi vefatına kadar kesintisiz onbir yıl
devam etti. Bu arada, muhtelif zamanlarda "Himâye-i Etfal (== Çocuk Esirgeme) Cem'iy­
yeti" ve "Hilâl-i Ahırıer (— Kızılay)" Derneklerinin Cenevre ve Paris'de toplanan millet­
lerarası Kongreleri'ne dört defa, "Cem'iyyet-i Akvam (= Şimdiki Birleşmiş Milletler Teş-
kilâtı'nın 2. Dünya Savaşı'ndan önceki şekli) Müzaheret Cem'iyyeti" nin Prag, Bal ve Lo­
zan'da toplanan Kongrelerine Türk Delegesi olarak katıldı. Ordu Milletvekili iken 27/28
Aralık 1942 gece yarısı saat 0,30'da Değirmendere'deki çiftliğinde Hakkın rahmetine ka-
vuşdu. Değirmendere "Garibler Mezarlığı"na, vasiyeti gereğince defnedildi. Evli olup üç
evlâd babası idi. Fransızca'ya kuvvetle vâkıf, Almanca'ya âşinâ bulunuyordu. Vefat haberi
Basın'da büyük yankılar yapdı (23/f):
«... Ordu Meb'usu ve Servet-i Fünûn Mecmuası sahibi Ahmed İhsan Tokgöz'ün cena­
ze töreni bugün saat 15'de Değirmendere'de yapıldı. Törende Kocaeli Valisi Ziya Tekeli,
Donanma Komutanı Koramiral Şükrü O'kan, Üssübahrî Komutanı, dîger Amiraller, Emni­
yet Müdîri, Jandarma Komutanı, Bando ve bir müfreze ile bütün Değirmendere Halkı ve
yakınlardan gelen Hey'etler hazır bulundular.
Vilâyet, Donanma, Parti ve Halk Hey'etleri Cenazeyi tâkibediycrdu. Hazîn bir tören­
den sonra, Ahmed İhsan Tokgöz Değirmendere'deki Garipler Mezarlığına gömüldü....

*
Siyasal Bilgiler Okulundaki Tören

Ordu Meb'usu Ahmed İhsan Tokgöz için, dün gece Mülkiye Mektebi'nin merasim sa­
lonunda bir ihtifal yapılmış; söz alan kıymetli hatibler merhumun hayâtından, eserlerin­
den bahsetmişlerdir.
Merasim saat 20.15'de Merhumun hâtırasına hürmeten bir dakika sükûtla başlamış
ve söz alan Maârif Vekilliği Müsteşarı İhsan Sungu, Merhumun mücâdele dolu hayâtını,
Matbuat Tarihimizdeki sarsılmaz ve ötmez mevki'ini belirtdi ve yanında getirmiş olduğu
eser ve mecmualardan misâller okuyarak Servet-i Fünûn Mecmuasının 52 yıllık hayatiyle
birlikte 1891'den Cumhuriyetin i'lâmna kadar matbuatımızda geçen merhaleleri açık ve
samimî bir lisanla anlatarak sözlerine Merhumun bundan iki yıl önce Mülkiye'nin yıldö­
nümünde söylediği son "bilmem bir daha gelebilecek miyim?" cümlesini hatırlatarak bi­
tirdi.
İhsan Sungu'dan sonra söz alan, Mülkiye Öğrenicisi Ali Himmetgil, genç Mülkiyelile­
rin yaşlı mesiekdaşlarına karşı olan derin sevgi ve saygılarına terceman oldu; sözlerini
şöyle bitirdi: "Her zaman Mektebimize, Vatanımıza onlar kadar lâyık olmaya çalışacağız".

237
Bundan sonra kürsüye çıkan genç şâirlerimizden ve Mülkiye Öğrenicilerinden Şinâsi
Özden, (= Özdenoğlu) samimî ve içden gelen bir konuşma yapdı; Ahmed İhsan Tokgöz'ün
şu parçasını okudu:
"Genç arkadaşlarım, müsaade ediniz de hepinize oğullarım diyeyim; şimdi sözlerim
size hitabdır: Mülkiye Mektebinin sânını, şerefini, muvaffakiyetlerini yükseltmek vazifesi
bundan sonra sizlerindir. Muvaffak olacağınıza ve Mektebin târihî adını yükselteceğinize
asla şübhe etmiyorum." Toplantı saat 23.30'da sona erdi.»

Rahmetli Nâhid Sırrı Örik ise şunları yazmışdır (23/c):


«... Ahmed İhsan'a Türk Edebiyyâtı Târihinde bir mevki' sağlıyan "Servet-i Fünûn"
Mecmuasındaki hizmeti, kendinin şuurlu bir hareketi olduğu söylenemez. "Edebiyyât-ı Ce­
dide" Devrini bu Mecmua'da açan ve başlarında Tevfik Fikret bulunan gençler, oraya Re-
câî-zâde Ekrem Bey'in delaletiyle gelmişlerdi. Birkaç yıl devam eden faaliyetleri 2. Ab-
dülhamîd'in vehmine dokunarak kendilerinin yazı yazmaları men'edilince "Servet-i Fünûn"
kıymetini tamamen kaybetmiş; İkinci Meşrutiyeti müteâkıb "Fecri-i Âti" teşekkülünün neşir
vâsıtası olarak bir değer kazandıkdan sonra da zaman zaman ba'zı zümrelerin yayın organı
olduğu devrelerde ehemmiyet arzetmiş; dil inkılâbından sonra "Uyanış" ismini alıp çok ke­
re de sönük amatörler elinde kalmışdır. Fakat Ahmed İhsan'ın ne zevk ve idrâkinin, ne de
maddî fedâkârlığının eserini teşkil etmemesine rağmen, "Servet-i Fünûn" Kurucusunun he­
sabını pek güzel bilişi ve gayreti sayesinde, te'sis etdiği ve yaşatdığı Matbaa ile, Memle­
ket Edebiyyâtına hizmet eden Kalemler için, hele Sultan Hamîd Devrinde pek kıymetli bir
imkân sağlamamış da değildir.

Ahmed İhsan'ın şahsî kalem faaliyetine gelince: Jules Verne'den yaptığı muhtelif terceme-
lerle yazı hayâtına girerek, klasiklere elatmamakla beraber, Alphonse Daudet, Bourget
gibi birçok tanınmış Fransız Romancısının eserlerini rahat okunan sâde bir dille Türkçeye
nakletmişdir. Te'lif olarak da "Hâver", "Ülfet" ve "Haraşo" adlarındaki edebî değerden
mahrum romanları, iktisad'a dâir bir iki eseri, 1891'de yaptığı bir Avrupa seyahatine âid
olarak "Avrupa'da ne Gördüm?" isimli ve değerce basit bir seyahatnamesi, nihayet iki cild-
lik "Matbuat Hâtıraları" vardır. Eserleri arasında dikkat ve ehemmiyete lâyık bulunanı da
bu son kitab'dır. Çünki Basın Hayâtımızın uzun bir devresi hakkında kıymetli bir kaynak
dır; 10 Temmuz'u (= 2. Meşrûtiyet'in i'lânını) İstanbul'da tâkib eden günler ve Bâb-ı Âlî'­
nin o günlerdeki vaziyeti hakkında alâka ile okunmağa lâyık ba'zı görüş ve bilgileri ihtiva
etmekdedir. Ahmed İhsan'ın Memleket dahilindeki seyahatleri hakkında cild hâlinde top­
lanmamış bir hayli yazısı da vardır.»
Rahmetli Ali Cânib Yöntem de şu hâtırasını anlatmaktadır (23/e):
« Servet-i Fünûn'un sahibi Ahmed İhsan Bey'di. Ahmed İhsan Bey'i eskidenber!
tanıdım. 1931de Atatürk'ün tensîbiyle her ikimiz de Ordu'dan Meb'us çıkınca, yıllarca da­
ha yakından temas ettik. Bu yıllarda Ahmed İhsan Bey'in yaşı hayli ilerlemiş olduğu hâlde,
canlılığı bana hayret verirdi. Servet-i Fünün Dergisini uzun yıllar nasıl aksatmadan devam
ettirebildiğini ve koca bir Matbaa'yı nasıl kurup zenginleştirdiğini daha iyi anlamış oldum.
1836da Mülkiye Mektebini bitirince kısa bir müddet me'murluk hayâtına girdi. Fakat
o serbest çalışmak istiyordu. Ufak tefek ba'zı dergiler neşretti. Sonra "Âlem Matbaası"

238
adını verdiği Basımevini kurdu. 1890'da Servet-i Fünûn'u çıkarmağa başladı. Bu adı niçin
seçtiğini sorduğum zaman, güldü ve şöyle bir cevab verdi:
"Bu adı ben seçmiş değilim. Eskiden doğrudan doğruya Maârif'deki "Encümen-i Teftiş
ve Muayene" nin izniyle haftalıklar çıkarılabilinirdi; sonra Pâdişâh Abdülhamîd'in emriyle
bu usûl kalkdı. Onun İrâdesi olmadan dergi çıkarmak imkânı kalmadı. Bunun ne kadar uzun
bir iş olduğu meydanda idi. Aynı zamanda ben o zaman otuz yaşında da değildim. İstedi­
ğim kabul edilmedi. Bir arkadaşım akıl öğretti: Çıkmakta olan gazetelerden birine haftalık
ilâve olarak bu yapılabilir, dedi. Bir Rum Galata'da "Servet" adlı bir gazete çıkarıyordu.
Servet'in kuyruğuna bir "Fünûn" taktık; iş oldu bitti. 1306 ya'ni 1890'da ilk sayımız çıktı."
İlk yılında O'na, zamanında pek şöhretli, edîb ve şâir olarak tanınan Nâbî-zâde Nâzım Bey
yardım etmiş; "Seyyiei Tesâmuh" adlı Romanını tefrika suretiyle çıkarmışdır. Yine bu iki
yıl içinde Ahmed Râsim ve Ali Ferruh Beyler ile Ahmed İhsan'a dâima yardımcı olan Mah-
mud Sâdık Bey, Yazı Hey'etine girdiler. Merhum Besim Ömer Paşa tahsilini ikmâl için git­
tiği Paris'den döndükden sonra, Servet-i Fünûn'a yazı yardımında bulunmağa başladı. İlk
yılda her sayı tirajının altıyüz'ü geçmediğini öğrendim. 1891'den i'tibâren başda Recâi-zâde
Ekrem Bey olmak üzere, O'nun teşviki ile Tevfik Fikret, Hâlid Ziya, daha sonra Cenab Şaha-
beddin, Ali Ekrem (Nâmık Kemâl'in oğlu), 1897 Yunan Muharebesi sırasında Hüseyin
Câhid, Mehmed Rauf, Ahmed Hikmet (Müftioğlu), İbrahim Cehdî ya'ni Süleyman Nazif,
Faik Âlî (Ozansoy), biraz sonra da Ahmed Şuayb, Dergi'de bir zümre hâlinde toplanmışlar
ve bu suretle Edebiyyât Târihimizde "Edebiyyât-ı Cedide" diye anılan teşekkül meydana
çıkmışdır.

1901 yılı Servet-i Fünûn için pek meşum olmuşdu. Hüseyin Câhid'in bir makaalesi
bahane edilerek, Memleketin bir kısım aydın gencini etrafında toplayan bu Dergi Abdülha­
mîd'in İrâdesi ile kapatıldı. Bundan sonra tâ Meşrûtiyet i'lân edilinceye kadar "Servet-i Fü­
nûn" patates yetiştirmek, ziraatle gübrecilik gibi konularda öteberi yazmak mecburiyetinde
bırakılmışdır. Bu müddet esnasında Ahmed İhsan pek eski dostu Mahmud Sâdıkla haşha­
şa kalmışdı.
2. Meşrutiyet'in Hânından sonra İstanbul Gençlerinden bir kısmı "Fecr-i  t i " adı ile
bir topluluk kurdular ve tıbkı Edebiyyât-ı Cedideciler gibi "Servet-i Fünûn"u kendi eserle­
rini basacak bir organ saydılar. Ahmed İhsan Bey, 22 Temmuz 1910'da günlük Servet-i Fü­
nûn Gazetesinin birinci sayısının çıkışını kutlamak üzere fevkalâde bir sayı çı­
kardı. Orada Edebiyyât-ı Cedîdeciler'den, "Fecr-i Âticiler'e kadar ihtiyar, orta yaşlı ve
genç yazarların, hepimizin, şi'irleri, resimleri, makaaleleri vardı. Servet-i Fünûn Ahmed Ih-
san'ın ölümüne kadar devam etdi. Adını "Uyanış" olarak değiştirdi ve uyudu!....»

Rahmetli İbrahim Alâeddin Gövsa da şu bilgiyi vermektedir (23/d):


«.... Jules Verne'nin seyahat romanlarını Türk Okuyucularına ilk tanıtan odur. İki cildlik
"Matbuat Hâtıraları" bizim Matbuat Târihimiz bakımından pek faydalı olmakla beraber,
bunlarda kendi hayâtı da etrafıyle yazılmışdır »

Basılmış Eserleri'nin künyelerini bildirmeden önce, te'lif romancılığı hakkında kısa bir bil­
gi vermek amacıyle, Servet-i Fünûn'da tefrika edilip sonra kitab hâlinde yayımladığı "Hâ-
ver - Millî Roman" adlı eserinden kısa bir örnek vermeyi uygun buldum. (23/ç):

239
« Teklifsiz arkadaşları arasında "güzel" lâkabına mazhar olmuş Râci Bey'i herkes
bilir. İşin garabetine bakınız ki, hakîkaten yakışıklı olan Râci Bey'in şu unvan hiç hoşuna
gitmez. Vâkıâ Kerkükî-zâde Râci Efendi, İstanbul kibarları arasında kibirsiz, gurursuz, nazik ola­
rak şöhret bulmuşdur. Şimdi şâyân-ı dikkat bir nokta var; Râci Bey'i herkes tanır, dedik; her­
kes tâbirinden maksad, öyle bütün İstanbul Halkının tanımasını ifham değildir. Râci Bey yaşa­
dığı âlem içinde tanınmışdır; Râci Bey'in yasağıdı âlem ise, öyle iş güç ehlinin girdiği yer diye
telâkki olunamaz. Râci, kibarların zenginlerinden olduğu için, âdet yerini bulsun fikrine tâbi'
olarak hemen elde eylediği me'muriyetini uhdesinde muhafaza eder. Boğaziçinde yalısı,
İstanbul'da konağı vardır. Bahar gelince araba ile kâğıthâne'den, yazın Bağlarbaşı ile Kuş-
dilinden, kışın Beyoğlu'nun eğlencelerinden geri kalmaz; tarz-ı hayâta Avrupakârîlik vermek
için, Yaz'ları ufak seyahatler eder. Meselâ bu yaz Bursa Kaplıcalarına, gelecek sene Sela­
nik Vilâyetinin dâhilinde vâki' çiftliğine sefer verir. Hülâsa İstanbul kibarları meyânında
hâli, vakti yerinde olmakdan ziyâde zengin addolunanların en mu'tedi! tarzda yaşayanı Râ-
ci'dir. Yaşadığı âlemin halkı, hele zengince olması, kendini o âlem ile daha epeyce başka­
larına tanıtmışdır. İşte Kerkükî-zâde Râci Bey böyle bir adamdır İstanbul'da Ka­
basakaldaki konağı, tarz-ı cedîd ile yapılmış sağlam bir kârgir dâiredir; Anadolu Hisarın­
da vapur iskelesine civar yalısı, o Köye ziynet veren ebniyelerden sayılmaktadır; fazla ola­
rak Burgaz Adası'nda ufak bir sayfiyesi ile biraz evvel haber verdiğimiz Selanik'te Uzun-
köprüye civar Yüksekkaya Çiftliği de vardır ki, gerek Adadaki sayfiye, gerek çiftlik hakîka­
ten fevkalâde ta'birine lâyıkdır.
Kerkükî-zâde Râci Bey, 25 yaşında iken, ricâl-i ulemâdan olan Pederinin büyük serve­
tine vâris olmuş; dört sene sonra dahî elindeki servetin re's'ül-mâline dokunmak cinnetini
göstermeden kendi gibi zengin ve henüz pederi vefat! etmiş bir kibar kızıyle teehhül et-
mişdi. Râci'nin zevcesi Sâdiye Hanım'ın Pederi de ricâl-i ulemâdan idi. Bu adam meslek-i
ilmiyye'de büyük bir mevki' istihsal etmiş olarak terk-i hayat edip olanca servetini biricik
vârisi olan kızına bırakmış idi. Râci'nin Sâdiye ile teehhülünü o vakit haber alanlar:
— Allah için küfüv!.... diye takdir etmişler; en bedhahlar bile zebân-ı ta'riz uzatmağa
vesiyle bulamamışlardı.
Hikâyemizin zaman-ı ceryâmnda otuzbeşini bulmuş olan Râci, zevcesinin vâridâtıyle
birleşerek büyük bir mikdar teşkil etmiş malını, terk-i hayât ederse kime bırakacağını bil­
miyordu. Zira her cihetçe münasib ve muvafık bulunan izdivaç, müsmir olamamış; tara­
feyn bir minimininin meydana gelmesiyle evdeki şenliği artıramamışdı. Bâlâter konağın, ya­
lının şu yalnızlığı, Râci'yi fena halde bîzâr eyleyor idi. Birkaç defalar odalık almak yahud
tekrar evlenmek istediyse de baba olmak şerefinden mahrumiyetin kabahati kendisinde
mi yoksa zevcesinde mi olduğunu bilemedikden başka zevcesine karşı hissettiği hissiyât-ı
muhabbetkârâne-i sâdıka, Râci'yi şu fikirden fariğ eyliyordu. Maamafih, kalbini rahne-
dâr eden mahrumiyetden dolayı Zevcesini bir azıcık itham etmekden de çekinmiyordu.
Sâdiye'ye gelince: Evinin işiyle eğlence ve gezmesiyle, hizmetçileri, halayıkları ile
alelhusus ahbabları, müsâfirleriyle ziyâde meşgul olduğundan zevcini dâima me'yus eden
mes'ele ile çokluk it'ab-ı zihn'e vakit bulamıyordu. Sâdiye, mûsikîyi, âfât-ı müsikîyye'den
"kanun"u çok severdi. Gezmelerden asla geri kalmak istemez; giyinmeye kuşanmaya me­
rakı çokdur. Bununla beraber iffet ve namusu hususunda kimseye zebandırazlık etmek hak-

240
kını vermemişdir. Uzunca boylu, nâzik yapılı, kumral saçlı, latif kara gözlü, ufacık ağızlı, in­
ci dişli, beyaz tenli Sâdiye, tabiî olan hüsn'üne san'atın muavenetini dahî zammederek
dâima kendini daha parlak göstermek san'atını iyi bilirdi. Zevcine riâyeti mahsusa'sı var­
dı. Terbiyesi de pek güzel olduğu için, ne süs yaparsa onun için yapıyormuş gibi göste­
rirdi.
Râci de böyle bir zevceye lâyık adamdır. Râci, tab'an nâzik, mütehassis, âlîcenab ve
ah'âk-ı âliye ashâbından'dır; nezâketi icâbından olarak kalbini rahnedar eden mes'eleden
dolayı velev kinaye tarzında olsun Zevcesine birşey söylememişdir; yalnız ara sıra pek
teklifsiz arkadaşlarına râz-ı derûn'unu ifşa ederdi. Mahalle halkına, komşularına bile so­
rulsa, Râci ile Sâdiye'nin geçimleri Allah için yolunda olduğunu, Kadının tam bir kadın,
Bey'in de tam bir efendi olduğunu haber alırsınız; artık böyledir diye aralarında hiç uygun­
suzluk olmamıştır, sanmamalı. Vakıa ara sıra ufak tefek dırıltılar meydan almış; amma on­
lar da hârice aksetmeden ikisinin arasında kaybolup gitmişdir.
Romancılık vazifesinde biraz daha ileri gidersek, haber vermeli ki, Râci Zevcesine riâ
yet-i mahsusa'da bulunmakla beraber yaşadığı âlem-i zevk ü safânın îcâbatı olan karılı eğ­
lencelerden de külliyen geri kalmazdı. Fakat şu yolda her ne yaparsa, evden birkaç kurşun
atımı uzaklarda icra ettiği için zevcesine asla sezdirmezdi. Sâdiye'ye duyurmadan ettiği
sadakatsızlıklardan dolayı dahî, ba'zan Râci'nin hissiyatı galeyana gelerek Zevcesine ziyâde
muhabbet âsârı gösterirdi.
Râci veçhen de güzel adamdır; vücudca kuvvetlidir; otuzbeşini aş

You might also like