289 - Celse-29 04 2013

You might also like

Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 78

T.C.

İSTANBUL
13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ
( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI

ESAS NO :2009/191
CELSE NO :289
CELSE TARİHİ :29.04.2013

BAŞKAN :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298


ÜYE :FATİH MEHMET USLU 40244
ÜYE :ERCAN FIRAT 39995
C. SAVCISI :MEHMET MURAT DALKUŞ 40226
KATİP :EMRAH ÇAKAN 146848

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese ile Üye Hakimler Fatih Mehmet Uslu ve Ercan
Fırat’tan oluşan mahkeme heyeti tarafından 29 Nisan 2013 günü saat 10:02’de Silivri Cezaevi
bitişiğindeki büyük duruşma salonunda oturum açıldı.
Tutuklu sanıklardan Levent Ersöz, Fatih Hilmioğlu, Ergün Poyraz, Kenan Özay, Sedat
Peker, Yalçın Küçük, Mehmet Bora Perinçek, Serdar Öztürk, Mehmet Bedri Gültekin, Turhan
Özlü, Oktay Yıldırım, Mehmet Demirtaş, Mustafa Levent Göktaş, Mehmet Fikri Karadağ, Selçuk
Özkan, Semih Tufan Gülaltay, Mustafa Dönmez, Mehmet Eröz, Mehmet Otuzbiroğlu, Ahmet
Hurşit Tolon, Mehmet Haberal, Hasan Iğsız, Fuat Selvi, Dursun Çiçek, Mehmet İlker Başbuğ,
Hulusi Gülbahar dışındaki tutuklu sanıkların cezaevinden getirildikleri görüldü.
Ayrıca başka suçtan tutuklu sanıklar Sami Hoştan, Mustafa Koç, Yüksel Dilsiz, Muhittin
Erdal Şenel, Halil Kemal Gürüz ve Selim Akkurt’un bulundukları cezaevinden getirildikleri
görüldü.
Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.
Tutuksuz sanıklardan Cem Şimşek ile bir kısım sanıklar müdafilerinden sanık Muzaffer
Tekin müdafii Av. Selin Deviren Tahtabiçen, Sanık İsmail Yıldız müdafii Av. Dursun Yassıkaya,
Sanık Fikret Emek müdafii Av. Necip Kaçar, Sanık Hüseyin Nusret Taşdeler müdafii Av. Metin
Güçlü, Sanıklar Ahmet Hurşit Tolon, Mehmet Haberal müdafii Av. Selen Karaçalı, Sanıklar
Mehmet İlker Başbuğ, Ahmet Hurşit Tolon müdafii Av. Cansu Güler Çelik, Sanık Hıfzı Çubuklu
müdafii Av. Nazlı Çubuklu, Sanık Serdar Öztürk müdafii Av. Demet Reçber, Sanık Ahmet Cinali
müdafii Av. Necdet Çağlar, Sanık Sedat Peker müdafii Av. Mehmet Doğurğa geldikleri
görülmekle,
Huzurdaki yerlerine alındı.
Açık yargılamaya devam olundu.
Esas hakkındaki son savunmaların alınmasına devam edildi.
Mahkeme Başkanı: “Sanık Mustafa Koç eski kimliği tahtında huzura alındı. Mustafa Bey
size esas hakkında mütalaa tebliğ edildi, sizi buraya esas hakkında savunmanızı son
savunmanızı yapmanız üzere çağırdık savunmaya yapmaya hazır mısınız?”
Sanık Mustafa Koç söz istedi verildi: “Sayın Başkanım geçen hafta avukatım bana geldi,
bir Hakimimizle görüştüğünü ve müvekkilin başka suçtan tutuklu olması nedeniyle ne
düşündüğünü sordu, Hakimimizin de isterseniz yazılı göndersin siz burada savunma yapın veya
sıranız geldiğinde dilekçe verirsiniz çağırırız dediğini söyledi, bu nedenle hazırlıklarımı
tamamlamadım avukatımda şu anda burada değil kendisiyle temasta edemedim müsaade
ederseniz avukatımla bir koordine edip sıram geldiğinde yapayım veya yok öncelikle sizi almak
istiyorum diyorsanız da önümüzdeki hafta Pazartesi hiç olmazsa müsaade buyurun efendim.”
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:2

Mahkeme Başkanı: “Savunmaları hazır olanlar varsa onları da alıyoruz ama


iddianamedeki sıranıza göre de alabiliriz o konuda beyanda bulundunuz.”
Sanık Mustafa Koç: “Çok teşekkür ederim sağ olun.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun buyurun. Sanık Yüksel Dilsiz önceki kimliği tahtında huzura
alındı, Yüksel Bey size de esas hakkında mütalaa tebliğ edildi avukatınız olmadan suçlandığınız
konular var avukatınız olmadan savunma yapabilirsiniz, son savunma yapmaya hazır mısınız?”
Sanık Yüksel Dilsiz söz istedi verildi: “Sayın Başkanım ben savunmamı hazırladım fakat
hafta sonu Pazar günü haber verdikleri için savunmalarım hep idarede kaldı bilgisayarda
çalıştığım için bir haftalık gibi bir zaman verirseniz bana da haftaya arz etmek istiyorum
efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Anlaşıldı buyurun.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu: “Sayın Başkan (bir kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı: “Sanık Muhittin Erdal Şenel daha önce tespit edilen kimliği tahtında
huzura alındı, evet beyanda bulunun bu konuda.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel söz istedi verildi: “Cumartesi gecesi bize tebliğ edildi.
Ankara’dan geliyoruz. Hiç kimseye haber veremedik avukatımın da haberi yoktu. Şuanda
haberleşiyorlar avukatımla gelirse hemen savunma yapabilirim.”
Mahkeme Başkanı: “Peki avukatınızla irtibata geçildi haber veriliyor. Buyurun sanık Halil
Kemal Gürüz eski kimliği tahtında huzura alındı buyurun.”
Sanık Halil Kemal Gürüz söz istedi verildi: “Sayın Yargıç her şeyden önce kıyafetim için
çok özür diliyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Estağfurullah önemli değil buyurun.”
Sanık Halil Kemal Gürüz: “Cumartesi gecesi geç vakit tebliğ edildi Pazar günü buraya
apar topar getirildik, avukatımla temas ediliyor.”
Mahkeme Başkanı: “Evet.”
Sanık Halil Kemal Gürüz: “O geldikten sonra herhalde yapacağız efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Anlaşıldı buyurun. Sanık Selim Akkurt önceki kimliği tahtında huzura
alındı, Selim Bey sizde avukatınız olmadan savunma yapabilirsiniz, son savunmanızı
yapabilirsiniz buyurun.”
Sanık Selim Akkurt söz istedi verildi: “Sayın Başkanım Cumartesi günü saat 11’de tebliği
edildi 12’de de yola çıktık hiçbir bilgim yoktu. Zaten basından da öğrendiğim kadarıyla da
buradaki arkadaşların savunma yapmayacağını öğrenmiştim bu nedenle de savunma
hazırlamadım. Ben de yapmamak için ama bilmiyorum eğer savunma yapılacaksa yaparım bu
nedenle süre talep ediyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Anlaşıldı buyurun.”
Sanık Selim Akkurt: “Savunma hazırlamam için.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin daha önceki kimliği tahtında huzura alındı,
Mahkeme Başkanı: "Muzaffer Bey avukatınız burada hazır, suçlandığınız konular itibariyle
2 saat savunma süreniz var avukatınız da dahil olmak üzere esas hakkında son savunma
yapmaya hazır mısınız?”
Sanık Muzaffer Tekin: “Hazırım.”
Mahkeme Başkanı: “Evet.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Sizden bir şey istirham edeceğim.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Benim suçlandığım bu davada Sayın Veli Küçük ve ben en ağır
ithamlara maruzuz. Dolayısıyla 2 saatlik süreye aşabilirim sizden hoşgörü talep ediyorum çünkü
onlarca defa teletekse geçtik saydık, baktık, topladık, çıkardık şey yapamıyorum ama maddi
gerçeğin açıklığa çıkarılmasını mutlaka arzu ediyorsunuz bana lütfen bir 10, 15 dakikalık.”

2
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:3

Mahkeme Başkanı: “Evet.”


Sanık Muzaffer Tekin: “Süre tanıyın.”
Mahkeme Başkanı: “Muzaffer Bey size verilen esas hakkındaki son savunma süresi daha
önce verilen talep ve beyanlara ilaveten yapmış olduğunuz savunmalara ilaveten verilen bir
süre, mahkememizin kararı var yani 2 saat süre ile sınırlandırıldı savunma süreniz.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Şimdi mutlaka doğru efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Bu nedenle yani savunma sürenizde uymanızda fayda var.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Mütalaa iddianame hacminde ve devamlı ben hedefe kondum,
onları çürütmem için.”
Mahkeme Başkanı: “Efendim.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Peki efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Efendim hazırsınız savunma yapmaya.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Büyük bir özveri ile hazırlamış olduğum savunmayı kısıtlamanızı.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam bir dakika efendim.”
SANIK MUZAFFER TEKİN ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA KARŞI BEYANI VE
SON SAVUNMASINDA:
Mahkeme Başkanı: “Buyurun süreyi başlatıyoruz.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Büyük bir özveri ile hazırlamış olduğum savunmamın
kısıtlamanızın hiçbir yasal dayanağı olamaz diye düşünüyorum bu şartlarda maneje çıkmış bir
yarış atı gibi adalet kamçınızın şiddete göre bir solukta varış noktasına ulaşmaya çalışacağım.
Savunmamı canım eşim Müge’me, canım evladım Özge’me vefakar kardeşim Kürşat’ın
nezdinde burada bulunan hakikatli dostlarım ile ilk günden itibaren duruşma salonunda bizzat bu
trajikomik duruma tanıklık eden bir aile gibi bütünleştiğimiz hiçbir tehdit ve baskıya boğun
etmeyen yurtseverlerimize onların önderliğinde bir çığ gibi büyüyen desteklerini hep arkamızda
hissettiğimiz asil Türk milletine görsel ve yazılı basının bu süreçte gökte çoban yıldızı gibi
parlayan onurlu temsilcilerine aydın olmanın gerektiğinde ateşten gömlek giymek olduğunu
bilincinde olanlara savunmanlık görevlerinde her (bir kelime anlaşılamadı) ve şartla bizleri
savunan gerektiğinde coplara kalkanlara mızraklara göğüslerini siper eden fedakar
avukatlarımıza ve bu davada özgürlükleri pusular atarak tuzaklar kurularak ellerinden alınan
dava arkadaşlarıma ithaf ediyorum. Bir konunun altını önemle çizmek istiyorum adet ve çiğde
her ne kadar savunma yapıyorum ifadesi sıklıkla kullanılsa da ben savunma yapmıyorum
özellikle suçlandığım menfur saldırılar ile de kendimi savunmayacağım. Zira ne Cumhuriyet
Gazetesine bomba atılması olayı ile ne de Danıştay’a saldırı ile beni ilişkilendirebilecek
böylesine menfur olaylar ile beni irtibatlandırabilecek bir irade tanımıyorum. Bunlar kene olsa
bana yapışmaz ben asli failleri gizleyenleri maddi deliller ile ortaya çıkaracağım karar sizlerin.
Mütalaayı yazanlar Osman Yıldırım’ı aklamak adına 11. Ağır Ceza Mahkemesince hakkımda
hüküm tesis edilmiş olan Süleyman Esen’in ifadeleri referans alacak derece hukuki zorlamalar
içerisine girmekten çekinmemişlerdir. Süleyman Esen’in Avukat Mehmet Ener’in Osman Yıldırım
ile cezaevinde yapmış olduğu kritik görüşmeye kadar Yıldırım’ın suçlamalarının hedefinde
Alparslan Arslan’ın liderimdir dediği Süleyman Esen bulunmaktaydı, Savcılar unuttuysa
hatırlatmak istiyorum. Fakat Savcının itibarlı sanığı olan Osman Yıldırım’ın ifadelerini kesin
doğru kabul ederek yapmış olduğu bir tespit var ki, gerçekten Yargıtay içtihatlarına girecek
türden. Sanık Alparslan Arslan’ın Osmanlının torunlarıyız Allah’ın askerleriyiz bundan sonra
adam gibi karar alırsınız diye bağırdığında polis memuru Enver Akpolat’ın 19.05.2006 tarihinde
yapmış olduğu değerlendirmeyi sanki birileri tarafından bağırması istenmiş gibi isteksizce
şüphelinin yüz ifadesinde hal ve hareketlerinde verilen görevi yapan insanların rahatlığı ve
huzuru vardı cümlelerine dayanarak Ergenekon terör örgütünün kendisine tevdi ettiği görevi
başarıyla tamamlamasının verdiği rahatlığın açıkça görülebileceğini ifadesi diyerek devamla
tanığın görgüsüne dayalı olarak Alparslan Arslan’da korku, panik, pişmanlık yoktu çünkü bir

3
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:4

kısım sanıkların da ifade ettiği gibi kısa sürede cezaevinden kurtulacaklarını beyan etmesiyle
örtüşmektedir demektedir. Sanık Alparslan Arslan Hukuk Fakültesi mezunudur, işlediği suçun
yasal müeyyidesini çok iyi bilecek durumdadır ve bilmektedir. Ergenekon terör örgütünün
amaçladığı hükümet darbesini işlediği eylemler hemen sonra gerçekleştirip kendisini
ödüllendireceği beklentisinden kaynaklandığı kanaatine varılmıştır, Alparslan Arslan tekbir
getirdi. Muzaffer Tekin’de Avukat Teoman Ekşioğlu’nu Osman Yıldırım’a gönderdi dini içerikli
konuşsun dedirtti, dolayısıyla Alparslan Arslan’a dini söylemlerde bulunan Ergenekon örgütüdür
terör örgütüdür. Savcıların görmek istemedikleri gerçekleri vicdanlara sunuyorum Savcıların
iddianamelerindeki temenni ve kanaatlerine mütalaalarında da devam ettikleri görülmektedir
kanaat temelleri üzerine inşa ettikleri örgütün Danıştay saldırısını yaptırmış olduğuna kanaat
getirmişlerdir. Fakat Süleyman Esen’in yönlendirmesiyle şeyh Salih Kurter’in müridi olan
Alparslan Arslan’ın bir buçuk yıllık bu manevi yolculuğunu hiç merak etmemişlerdir. Zikir
ayinlerinde hipnotizma edilerek görünmez olacağı kurşun geçirmeyeceği yönünde telkinler
yapılmış olduğu sabit iken bu noktayı da ciddiye almayarak hiç temas etmemişlerdir, yukarıdaki
iddialarına yönelik olarak Savcı Pekgüzel’den Ergenekoncular Salih Kurter’in yanına bilinçli
olarak yerleştirmişler yanıtı geldiğinde hiç şaşırmadım o zaman şu soruların cevabını öğrenmek
istiyorum. Şeyh Salih Kurter’in dergahı örgüt evi midir, Şeyh Salih Kurter Ergenekon terör örgütü
üyesi midir? Savcılar bu sorularda nereden çıktı diyebilirler 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
11.08.2006 tarihli duruşmasında Alparslan Arslan Cumhuriyet Gazetesinin bombalanma
eylemini Salih Kurter’in evinde bulunduğum sırada anlattım, Salih Kurter bombayı atan çocuklar
dikkatli olsunlar aman yakalanmasınlar dedi, bu şu anlama gelmektedir; iddia edildiği gibi
Alparslan Arslan sadece dini duyguları yoğunlaşsın ve eyleme hazırlansın diye şeyh Salih
Kurter’in dergahına gönderilmemiş ayrıca şeyh Salih Kurter ile eylem birliği de yapmıştır anlamı
çıkar. Alparslan Arslan kaçabilseydi menfur saldırının ne amaçla yapıldığı o an tespit
edilemeyecekti o halde Savcının sabit dediği örgüt kendisine bir telkinde bulunmuş anlamı da
çıkmaz mı? Eylemi yaptıktan sonra kaçmaya çalıştığı tüm maddi olgular ile ortadadır, belki de
şeyhi tarafından kendisine yazılan muska sayesinde görünmez olacağını ve kolaylıkla
kaçacağını düşünürken dikkatli bir polis memuru tarafından yakalanmıştır. Boğuşarak etkisiz
hale getirildiği anda bir el silah sıktığı olay yerinde bulunan boş kovan ile de sabittir fiziki
boğuşma sonucu güç sarf etmiş, karga tulumba etkisiz hale getirilmiş bir kişinin isteksizce
bağırmış olduğu iddiası bir algıdan ibarettir. Ama gerçek olgu yakalandığında bu eylemi amaca
yönelik yerine getirmenin huzuru vardır o da kendince din için Allah içindir. Bu tespitlerimi
Alparslan Arslan’ın 21.05.2006 tarihli Savcı Şemsettin Özcan’a vermiş olduğu sıcak ifade ile
destekliyorum. Alparslan Arslan Danıştay çıkış kapısına yaklaştığında bir polis bana doğru
arkadan koştu ve koluma girdi ben bu polise beni bırakmasını söyledim aramızda tartışma çıktı
birlikte yere yuvarlandık boğuşmaya başladık bende polisi korkutmak amacı ile çantamdaki
silahı çıkardım ve duvara bir el ateş ettim. Daha sonra birkaç polis daha geldi beni yakaladılar
elime kelepçe vurdular ve bir odaya götürdüler. Odaya girdiğimde Allah’u Ekber diye tekbir
getirdim ayrıca polisle boğuşurken tekbir getirmiş olabilirim odaya bazı vatandaşlar gelip bana
vurmaya başladılar onlara cevap vermedim sadece birisi kitaba küfür etti bende kendisine küfür
ettim. Ayrıca oda da bulunduğum sırada Osmanlı’nın torunuyum bundan sonra dikkatli karar
verilsin diye bağırdım Allah’ın askeriyiz diye bir söz söylediğimi hatırlamıyorum demektedir.
Yakalanmasaydı o zaman Savcının iddia ettiği gibi Ergenekon terör örgütünün kendisine dikte
ettiği sözler hiç duyulmayacak ve dinci siyasal iktidar bu konuyu istismar edemeyecekti.
Alparslan Arslan’ı yakalayan polis memuru da bu saldırının kim ve ne amaçla yapıldığını deşifre
etmiştir. Alparslan Arslan’ı yakalayan polis kaçma iradesi maddi olgular ile ortada olan Arslan’ı
yakalayarak dini söylemlerde bulunmasına neden olduğundan Ergenekon terör örgütünün üyesi
olabilir mi, zira Alparslan Arslan’ın kaçması sonucunda örgütün yaptırdığı eylem amacına
ulaşmayacaktı menfur saldırının daha ilk saatlerinde sürprizlere hazır olun arkasında Gladio tipi

4
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:5

bir yapılanma var şeklinde yapılan açıklamalar operasyonun hangi eller tarafından kurgulandığı
yönünde önemli ipuçları veriyordu bu açıklamaların ardından ismim menfur saldırı ile
ilişkilendirildi, bu sadece bir perdeleme harekatıydı. Alparslan Arslan’ın yakalanmaması tertibin
arkasındaki güce zaman kazandıracak 2006 yılında amaçlarına ulaşacaklardı. Onun içindir ki,
Ankara’daki namuslu yargıçlar bu eylemi bozduklarında ülkenin Başbakanı büyük bir öfke ile
yüzbaşının bırakılmış olması suçsuz olduğu anlamına gelmez diyerek eteğindeki taşları
dökmüştü. Ana muhalefet partisi genel başkanı Silivri Yargıçlarından hesap soracağız dediğinde
ben Kılıçdaroğlu gibi cesaretli değilim diyerek onun Anayasa suçu işlediğini işaret ediyordu.
Fakat diğer taraftan partisinin genel merkezine düzenlenen muamma saldırının ardından
Ergenekon’un işi demekte bir sakınca görmüyordu. Bu durum davalar başladığında ilan etmiş
olduğu Başsavcılığın devamı niteliğini taşımaktadır, onlarca sanık hakkında müebbet istenildiği
günlerde bu açıklamayı yaparak tıpkı Savcılar gibi toplum nezdinde o da bizleri mahkum
ediyordu yaşanan bütün bu sürecin göstermiş olduğu en net fotoğraf davalar ile mağdur ve
mazlum rolüne bürünen iktidarın bu vizyonla ülkede ideolojik bir dönüşüm gerçekleştirmiş
olduğudur, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuş siyasal iktidar partisi masum insanlara yönelik
tertiplerle aklanmış olup Ergenekon serumu, Danıştay serumu, Balyoz serumu vesaire ile
oksijen çadırından çıkarılmıştır. Barolar birliği eski başkanı rahmetli Özdemir Özok’un bu
operasyonları başlatan Zekeriya Öz’e yönelik sarf ettiği cümleler yargının iktidarın kontrolü
altında olduğunun en somut ifadesi olmuştur altında Başbakanın zırhlı aracı arkasında Adalet
Bakanının koşulsuz desteği yandaş medyanın gücünü hisseden bir Savcı bu konuda söylenecek
nedir, savunun Savcım geliyor. Mütalaa verirken hızımızı daha yeni almıştık diyen Savcı
Mehmet Ali Pekgüzel’e ne zaman hızınızı kaybettiniz ki, soruyorum, gaza değil biraz vicdan
frenine basmış olsaydınız bu iğrenç saldırılar hukuken bu dava ile birleşmeyecekti bugün
mütalaada Mehmet Ali Pekgüzel’in iddialarını somutlaştıracak tek bir kanıt bulunmamaktadır,
kim nereye gitmiş, kiminle görüşmüş, kim nereden gelmiş çarşı pazarda dolaşan insanları dahi
kurduğu örgütüne dahil etmiş bunun içinde bu davanın en itibarsız sanığını kendisine itibarlı dost
tutmuş ve aralarındaki ilişkide mütalaada meyvelerini vermiştir. Osmanıma görev affı çıkarmış
asıl eylem faillerini gizlemeye çalışmıştır Savcının iddia ettiği örgüt olmadığı gibi yukarıdaki
verilen ışığında dinci siyasal iktidarın Alparslan Arslan’ı ödüllendireceği kanaati bende oldukça
güçlüdür bunu takviye eden delil ise Alparslan Arslan’ı Savcı Şemsettin Özcan’a 21.05.2006
tarihinde vermiş olduğu ifade de milletimizin ve devletimizin geleceğine inşallah hayırlı olur bu
yaptığım olayları milletimiz ve devletimize hayırlı olacağı düşüncesiyle yaptım, hükümeti
devirmek değil burada amaç hükümet Oslo görüşmeleri ile Türkiye Cumhuriyetini dönüştürme
harekatını başlatıyordu ve Türk kimliğini yok etme operasyonları başlıyordu, demek ki, iddia
edilen örgütün kendisini kısa sürede cezaevinden çıkartacağına dair kanaatten öte hiçbir somut
delil olmamasına rağmen AKP’nin gerek söylem gerekse eylemleriyle bu menfur saldırıyı kaşıya
kaşıya getirdiği kaçınılmaz bir gerçek olarak önünüzde durmaktadır. Alparslan Arslan yakın
çevresine lider vasıflı gözü pek kimseden talimat almayacağı gibi kimsenin de kontrolü altına
girmeyecek bir kişi olarak tarif edilmektedir, fakat tarikat yolunda şeyh Salih Kurter’in iktisabına
girmesiyle birlikte sorgusuz biat kültürü hayatında belirleyici rol oynamaya başlamıştır. Danıştay
saldırısından yaklaşık bir buçuk ay önce sonra şeyh Salih Kurter ve liderimdir dediği Süleyman
Esen’in isimlerini telaffuz etmiş olması manevi yolculuğunda kendisine yol gösterici olarak
benimsemiş olduğu bu kişilere duymuş olduğu tepkiden kaynaklanmaktadır. Tepkinin kaynağı
ise inançları doğrultusunda gerçekleştirmiş olduğu saldırı olayında kendisini yalnız bırakmış
olmalarınadır. İhanetlerine maruz kaldığı Salih Kurter ve Süleyman Esen’e mahkeme salonunda
savurmuş olduğu galiz küfürler kullanılmış olmanın verdiği acı ve onların riyakarlıklarına
duyduğu isyanın tipik bir dışa vurumu olduğu düşüncesindeyim. İdris Arslan’ın sözleri ne çabuk
unutuldu Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan’ın davayı Savcıların ve Hükümetin istediği
mecraya sokma gayretinden duymuş olduğu rahatsızlık ile mahkeme salonunda babasına ağır

5
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:6

hakaretlerde bulunmuştur. Halbuki İdris Arslan’ın menfur saldırıyı gerçekleştiren oğlunun


eylemine şu sözlerle onayladığı dün gibi hafızalarımızdadır milletin gayesi amacı değerleri var
milletin değerlerine saygılı olun, sevmeseniz de saygılı olun baba İdris Arslan söylemlerini daha
da sertleştirerek saygılı olmayana milletin değerlerine hakaret edenlere bu millet gereken dersi
verir bunu herkes bilsin İdris Arslan bu ifadeleri ile oğlunu savunuyor, savunmanında ötesinde
destekliyor Danıştay’a türban kararını verip milletin değerlerine saygısızlık ederse o kararı
verenler öldürülmeyi hak etmiştir benim oğlumda bu dersi vermiştir demeye yetiniyor herhalde,
İdris Arslan’ın söyleri bu kadarla bitmiyor bu ülkede Türk İslam, Kur’an düşmanları var bu ülkede
adı Ahmet, Mustafa, Ali, Veli olan birçok Ermeni ve Rum var laiklik adı altında bu ülkenin
değerlerine düşmanlık etmektedirler bu ülkenin değerlerini benimseyen herkesi yürekli olmayı
davet ediyorum yürekli olun korkak olmayın, bu sözleriyle de oğlunun yürekli davranarak
Danıştay’daki dinsizlere cevabını verdiğini söylemek istiyor herhalde, mütalaacılar bu sözleri
İdris Arslan’a Ergenekoncuların söylettiğini iddia ederlerse şaşırmayacağımı itiraf etmeliyim iddia
makamının Teoman Ekşioğlu ile İdris Arslan arasında geçen konuşmaları çarpıtarak insanları
iğrenç iddialar ile karalamaya devam etmesinin altında yatan gerçeği çok iyi biliyorum İdris
Arslan’ın yukarıda değinmiş olduğum sıcak ifadeleri bu saldırının amacını ve hangi zihniyetin
ürünü olduğunu çok net açıklıyor. Lakin bu davayı Cumhuriyet Savcıları marifeti ile mecrasından
uzaklaştırıp masum insanlara ihale etme operasyonu çerçevesinde İdris Arslan’ın da oğlunu
kurtarabilmek adına arayışlar içerisine girmiş olduğu bir vaka ile karşımızdadır Osman Yıldırım’ı
iftira atsın diye Savcılar ağzına bakıyor davalar birleştikten sonra Osman Yıldırım ilk söz aldığı
duruşmada adeta damdan düşer gibi Muzaffer Tekin bana Avukat Teoman Ekşioğlu’nu gönderdi
dini içerikli konuşsun dedi Osman Yıldırım’ın bu yalan iddiasını itiraz ettiğim gibi maddi kanaatler
sunarak bunun iftira olduğunu mahkeme huzurunda kanıtladım fakat mütalaa katipleri konu ile
yapmış olduğum savunmalarımı ortaya koymuş olduğum kanıtlarımı yok sayarak Osman
Yıldırım’ın 08.12.2009 tarihli 125. Celsede sarf ettiği sözlerin doğru olduğunu, bunun teyidini de
Yıldırım 26.08.2010 tarihli 155. Celsede Teoman Ekşioğlu’na sorduğu sorular ve aldığı yanıtlar
ile yaparak çetinleştirmiş olduklarını ve buradan da teferruatlı arz ederek tek tek çürütmeye
çalışacağım Alparslan Arslan’ın dini içerikli söylemlerine delil ürütmeye çalışmışlardır Ankara
Sincan Cezaevinden başlayan itibarlı Osmanımla Savcılar muteber ortaklığı duruşmalar
esnasında da ivme kazanarak devam etmiş itibarlı tanıklığın atfı cürümleriyle bizler hakkında suç
isnat çabaları içerisine girilmiş ve mütalaa böylece şekillendirilmiştir.”
Mahkeme Başkanı: “Muzaffer Bey savunma kapsamında da kalmakta fayda var, hakaret
suç teşkil edecek şeyler söylememekte fayda var, onu hatırlatmak istiyorum.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Sayın Başkanım bu süreyi bana ilave edin.”
Mahkeme Başkanı: “İlave ederiz buyurun buyurun devam edin.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Anayasa 90/5 Avrupa İnsan Hakları maddesi iç hukuka şey
yapılmıştır kararlar yansımıştır yüksek mahkeme içtihatlarında belirtmiştir savunma sadece iyi
haller için değil saldırgan, sert, hatta bir derece abartılı olmak üzere söylenir, bana katil damgası
bu ülkede kimse vuramaz.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam tamam.”
Muzaffer Tekin: “Vuranların bütün gerçek yüzünü çıkaracağım.”
Mahkeme Başkanı: “Sakin olun.”
Muzaffer Tekin: “Lütfen, süreyi (bir kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı: “Sakin olun sizin hukuki savunmanızı bekliyoruz.”
Muzaffer Tekin: “(bir kelime anlaşılmadı) siz müdahale etmeyin çok sakin devam
edeceğim Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun buyurun buyurun.”
Muzaffer Tekin: “Savcıların Osman Yıldırım ile ittifak içinde olduklarını belgeleriyle ispat
edeceğim ve bu ileri sürmüş oldukları mütalaayı çürüteceğim kanıtlarımın gerçeği yansıtmaması

6
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:7

halinde hakkımda müfteri olduğumdan ötürü kanuni işlem yapılmasını talep ediyorum aksi
takdirde bu Savcıların derhal o kürsüyü terk etmesini sağlayın. Gizli Tanık ifadesi DVD 5 çözüm
sayfa 137 Osman Yıldırım’ın bir türlü gizlenemeyen Gizli Tanık 9 kimliği ile alınan ifadesinde
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel bakınız Osmanıma ne diyor, bir de şunu söyleyeyim yani şuanda
kameralar falan çalışmıyor rahat olabiliriz Gizli Tanık ifadesi DVD 2 çözüm sayfa 41 Gizli Tanık 9
şimdi Danıştay olayını yine anlatayım çekiyor mu ifadeleri Savcı Zekeriya Öz ve Mehmet Ali
Pekgüzel’in istedikleri zaman kameraları kapatıp Osman Yıldırım ile istişare yaptıkları ve almak
istedikleri konusunda Gizli Tanığı nasıl yönlendirdiklerinin en açık delilidir, Savcılar belgelere
değil de Osman Yıldırım’a inanmış görünmelerinin altında yatan sır nedir, sıra Savcı Mehmet Ali
Pekgüzel’in çok itibarlı tanığı Osman Yıldırım’ın kendisine avukat Teoman Ekşioğlu’nu
gönderdiğim konusundaki beyanlarının doğru olup olmadığının ispatına geldi. Bu gerçekler
maddi olgular ile dosyada olmasına rağmen hala Osman Yıldırım’ın atfı cürümleriyle
mütalaasına malzeme sağlayan Savcı bu söylediklerime itiraz edebilecek mi, Osman Yıldırım
08.12.2009 tarihli 125 Celsede Teoman Ekşioğlu Ankara’da ziyaretime gelmiştir bana Muzaffer
Tekin’in selamını getirdim dini içerikli konuşmalar yap, iftirasını gerçek gibi mütalaalarına geçiren
Savcılar Teoman Ekşioğlu’nun sorgusundan kesitler ile cevap vermek istiyorum 26.08.2010
tarihli 155. Celse sayfa 31 Savcı Pekgüzel, Osman Yıldırım veya diğer sanıkları bir şekilde
ziyaret ettiniz mi, avukat olarak veya arkadaşı olarak, tanık Teoman Ekşioğlu hayır etmedim
sadece Alparslan. Muzaffer Tekin olarak aynı soruyu soruyorum tanık Teoman Ekşioğlu bunlar
asılsızdır, sanık Oktay Yıldırım Osman Yıldırım’ı cezaevine gidip bu dava sanıklarından
herhangi birisinin selamı var bu cinayeti dini sebeplerle işlediğinizi söyleyin gerisini onlar
halleder gibi bir mesaj iletiniz mi tanık Teoman Ekşioğlu; hayır kesinlikle cevabını vermiştir.
Bunun üzerine söz alan Osman Yıldırım; Ankara Sincan Cezaevinde ziyaretime geldiniz mi?
Tanık Teoman Ekşioğlu; sanmıyorum, hatırlamıyorum yanıtını vermiş Ahmet Doğan ismiyle de
bir yönlendirme sonucu tereddüt içeren bir kez gelmiş olabilirime dönüşmüştür. Bir an için
Teoman Ekşioğlu’nun Osman Yıldırım’ı Sincan Cezaevinde ziyaret etmiş olduğunu düşünmüş
olsak da gerek Avukat Ahmet Doğan ve gerekse Avukat Teoman Ekşioğlu Osman Yıldırım’ın
dini içerikli konuşmalar yapsın dediğim iddiasını doğrulamamışlardır, şahsımın bu iftirayı
reddetmesinin ve tanıkların lehte ifadeleri mütalaacılar için hiçbir anlam ifade etmektedir çünkü
söylemek istedikleri onun ağzı ile dile getirildiği için Osman Yıldırım’ın her dediği doğrudur böyle
olmasaydı yalan söylemekte ve iftira atmakta sınır tanımayan Osman Yıldırımlarına bu kadar
itibar edip onun ifadelerini referans alıp mütalaa hazırlamazlardı bende bunu bildiğimden her ne
kadar kayıtlar yalan söylüyor diyen bir hem sanık, hem tanık hem de Gizli Tanık var iken belge
de ne oluyor zihniyetinde olduklarını düşündüğüm savcılara rağmen mahkemeniz belki bu resmi
kayıtları önemser ümidi ile Osman Yıldırım’ın Sincan Cezaevinde kaldığı süre içerisinde ziyaretçi
listelerini mahkemenize getirilmesini talep ettim, her zamanki gibi kayıtlar Osman Yıldırım’ı
yalanlıyordu lakin bu belgeler dava dosyasında bulunmasına rağmen mütalaayı yazanlar bunları
görmezden gelip sübjektif yorumlar ile mahkemeyi her zamanki olduğu gibi yönlendirmeyi
amaçlıyorlardı. Ekte yer alan tabloda görüldüğü üzere dosyada mevcut Teoman Ekşioğlu Sincan
Cezaevinde Osman Yıldırım’ı hiç ziyaret etmediği gibi Ahmet Doğan ile aynı gün değil aynı ay
bile cezaevinde birlikte bulunmamışlardır. Osman Yıldırım’ın Teoman Ekşioğlu’na yönelik beni
Ahmet Doğan ile ziyaret ettiniz yalanı böylece resmi belge ile tescil oluyordu, işte sözde asrın
davasını yürüten Savcılarımızın yürüttükleri gerçekte yalanın savaşından mutlak gerçek sahip
çıkacaktır dosyada var, şunu vakit geçirmek istemiyorum. Mehmet Ali Pekgüzel mütalaasında
niyet temenni ve tasarruv yöntemleriyle benim inandırıcılığımı ve güvenirliğimi zayıflatacak
zorlamalara girmiştir artık başta hukuk camiası olmak üzere aklıselim tarafsız olan büyük
çoğunluk bu iddianame ve mütalaaları Savcıların hazırlamadıkları yönünde kanaat
taşımaktadırlar bunların belgelerini de mahkemeye sunacağım dosyamda var Savcı Mehmet Ali
Pekgüzel tanık İdris Arslan ve tanık Teoman Ekşioğlu’nun huzurda gerçeği ifade etmelerinden

7
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:8

duymuş olduğu rahatsızlığı şu cümleler ile mütalaasında dile getiriyor, olayın ardından 20 Mayıs
tarihli ifadesi sıcağı sıcağına alındığı için tanığı İdris Arslan’ı kastederek Teoman Ekşioğlu ile
birlikte yaptığı görüşmede Muzaffer Tekin, Veli Küçük VKGB hareketi derneği ile toplantılara
ilişkin beyanlarının daha gerçekçi olduğu kanaatine varılmıştır. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel
mütalaasının 1134. sayfasında da Salih Kurter’i aklama çabalarına girmiştir. Oysa Alparslan
Arslan’ın 11.08.2006 tarihinde dosya no 2006/158 Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde
tutanaklara geçmiş olan ifadesinde Salih Kurter’in evinde Süleyman Esen’in bulunduğunu
hatırlıyorum Cumhuriyet Gazetesinin bombalanma eylemini Salih Kurter’in evinde bulunduğum
sırada anlattım. Salih Kurter bombayı atan çocuklar dikkat olsunlar aman yakalanmasınlar dedi,
Süleyman Esen’de bomba atılma olayını bu sohbetler sırasında duydu Süleyman Esen bomba
atılıp atılmaması konusunda bir şey söylemedi yalnız bu konuları Salih Kurter’in yanında
konuşmamam gerektiğini söyledi demektedir. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel siz Cumhuriyet
Savcısısınız kanaatler ile 4 buçuk yıl devam eden davalar sonucu insanları suçlamayı bırakıp
maddi olgular ileri sürün, ayrıca hala kafanızdaki kurguyu oluşturmak adına gerçek failleri
gizliyorsunuz, tutanaklara geçmiş olan Alparslan Arslan’ın ifadesi Süleyman Esen ile Salih
Kurter’in menfur saldırılar ile irtibatları konusunda sizin için hiç mi şey ifade etmiyor? Alparslan
Arslan’ın liderimdir dediği Süleyman Esen’in Alparslan Arslan’a bu konuları Salih Kurter’in
yanında konuşma demesi bir talimat değil midir? Salih Kurter ile Süleyman Esen’i şimdi de
Osman Yıldırım’ı aklamak için her türlü hukuksuzluğa başvurdunuz. Bu tavrınız ile kendinizi
tarafsız bağımsız ve adil vicdanlara tutsak ettiniz. Savcı Pekgüzel’in sekreteryası tanık Burhan
Gür’ün huzurda verdiği ifadesinde Alparslan Arslan’ın bürosuna gittiğini, Atatürk portesi
bulunmadığı için kendisini uyardığını söyleyerek benim sorgu ifademde Alparslan Arslan’ın
bürosunun yolunu dahi bilmiyorum beyanım ile Alparslan Arslan ile ilişkimin boyutunun deşifre
olmaması suçtan kurtulmaya yönelik beyan verdiğimin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Savcı
hükmünü vermiş yargıç olmuş. Burhan Gür’ün bizzat görmüş şahit olmuş gibi ifade ettiği olayın
gerçekte Burhan Gür’ün Alparslan Arslan anlattı şeklinde tutanağı geçtiğini gördüm, bana suç
bulaştırmaya çalışanlar yapmış oldukları çarpıtmalar ile aslında kendileri suçüstü oluyorlardı, bu
mütalaayı yazanlar gerçek failleri aklamak için bazen tanık ve sanık ifadelerini sıcak olarak
bazen de ısıtamadıkları takdirde soğuk olarak servise sokmuşlardır, halbuki Alparslan Arslan
sıcak ifadesinde bürosuna gitmediğimi 3, 4 defa benim büromda görüştüğünü şahsımla yoğun
bir ilişkisi olmadığını ısrarla vurgulamıştır. Ankara TEM Şubede birbirimizden ayrı olarak alınan
ifadelerimizde bende sıcak ifademde aynı şeyleri söyledim lakin zaman zaman büroma gelen
misafirlerime Atatürk posterleri verdiğim olmuştur Alparslan Arslan’la tanıştığımız zaman verip
vermediğimi hatırlamıyorum böyle bir anekdot oldu ise Burhan Gür’de bu durumu yıllar sonra
çarpıtarak aktarabilir, nitekim de öyle olmuştur, suçtan kurtulma ifadesinin bir Savcıya ait
olacağını düşünmüyorum bu ifade hukuki ve ahlaki normları yok sayarak şahsımın menfur
saldırıları ile irtibatlandırmaya çalışan bir kısım görevlilerin fezlekelerinin okunmadan mütalaaya
geçirildiği kanaatindeyim bütün soruşturmaların polis merkezli yürütüldüğü Savcıların
yönlendirici denetleyici değil onaylayıcı ve meşrulaştırıcı bir görev üstlenmiş oldukları inkar
edilemez bir gerçek olarak karşımızdadır. Ayrıca dosyadaki mevcut baz istasyon kayıtlarında
şahsımı şüpheli yapacak herhangi tek bir somut delil bulunmamaktadır. Mütalaa açıklanmadan
önce gazete görevlisi Nagihan Alçı sonucu almış ve beni menfur Danıştay saldırısı ile
ilişkilendirebilmek gayesiyle kanıt olarak Alparslan Arslan ile 35 adet telefon görüşmem
olduğunu bununda suç kanıtı olarak yeterli olduğunu fütursuzca televizyon ekranlarında ilan
ediyordu vakit geçirmeyim diye bakmıyorum yanlış bir anlam yüklemeyin çok şeylerim. Mütalaa
açıklandığında ise Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in sekreteryası ne tesadüftür ki aynı ifade de
bulunarak Alparslan Arslan ile 35 adet görüşme kaydımın bulunduğunu ifade ediyordu anlaşılan
(bir kelime anlaşılmadı) şahsıma suç isnat eden enstrümanlar aynı eller tarafından akort
edilmişti, halbuki iddianame sayfa 581’de Alparslan Arslan ile 31 kez görüştüğüm, iddianame

8
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:9

sayfa 431’le 35 yine Ekim 2004, Mayıs 2006 tarihleri 27 geçmektedir. Bu ne anlama geliyor,
Savcı Bey polis fezlekesini okuma gereği duymadığı gibi dosyaya giren HTS raporlarını da
inceleme lüzumu görmemiş oysa gerçek 2004 Mart ayından menfur Danıştay saldırısına kadar
yani 17 Mayıs 2006 tarihi itibariyle toplam görüşmeyi 28 bu görüşmeyi de bugün gerçekçi
olduğunu düşünmüyorum 3 adet SMS bulunmakta bir adetini Alparslan Arslan gönderirken bir
SMS’i ben göndermiştim, 01.06.2005 tarihinde dikkatlerinizi çekiyorum aynı gün yönlendirme
başlığı ile 532 29193 nolu şahsıma ait GSM hattından 0532 7533111 nolu telefonun arandığı
iddiası mevcut, bu telefon Alparslan Arslan’ın değil fakat görüşme yapılmamış cihaz seri nosuna
Alparslan Arslan’ın 532 6713439 nolu hattı sayılmış bu ne gayri ciddilik bunu nasıl
açıklayacaklar toplam olarak 2004 yılı ve 2005 yılında Alparslan Arslan beni 25 defa aramış
gözüküyor bir SMS atmış, ben ise Alparslan Arslan’ı kendisini tanımış olduğum 2004 yılında 3
telefon ile aramış 2 defa da SMS atmışım 2005 ve 2006 yılında tek bir aramam
bulunmamaktadır, en son görüşme tarihimiz olan 6 Kasım 2005 tarihi menfur Danıştay
saldırısından tam 6 ay öncesine denk gelmiştir. 13.11.2008 tarihli 13. Celsede yapmış olduğum
savunmamdan alıntı yapan mütalaa verenler bu savunmamı çürütmek için Muzaffer Tekin
Alparslan Arslan ile olay tarihinden en az bir buçuk yıl önce kendisi ile görüşmediğini Alparslan
Arslan ile son irtibatının da olay tarihinden 9 ay önce kendisinden bir kandil mesajı olması
şeklinde gerçekleştirdiğini yapmış olduğu görüşmeleri ise Alparslan Arslan’ın avukatlık ilişkisi
çerçevesinde gerçekleştirdiğini söylemiştir. Ancak telefon dökümlerine bakıldığında iki sanık
arasındaki son irtibatın 16.11.2005 tarihinde yani olaydan 6 ay önce Alparslan Arslan’ın
Muzaffer Tekin’i araması sonucu gerçekleştiği 35 görüşmeden sadece 3 mesajlaşma, 32
tanesinin karşılıklı görüşme şeklinde olduğu görülmüştür denmektedir. Savunma yaptığım tarihte
HTS raporları henüz elime geçmemiştir menfur Danıştay saldırısı sonrası Ankara TEM Şubede
gerçekleşmiş olan sıcak sorgumda Alparslan Arslan’ı ifade ettiğim gibi bir buçuk yıl hiç
görmediğimi söyledim önüme telefon irtibatları şeması getirdiler ve hatırladığım 9 ay önce bir
görüşmemin olduğunu belirttiler bende doğrudur arıyordu özel bir gün olabilir dedim, bu
konuşma zihnimde yer ettiği için röportaj ve köşe yazarlarına gönderdiğim mektuplarımda bunu
hep 9 ay olarak belirtmiştim. Evet, yukarıda arz ettiğim gibi ben sadece kendisini 2004 yılında 3
kez telefon ile aramış 2 kez mesaj çekmişim ne büyük bir çelişki yaratmışım savunmamda
meğerse 9 ay değil de ay önce özel bir gün değil de telefon görüşmesi peki bu mütalaayı
yazanlar sadece bu konuşma konusunda neler yapmışlar, bir de ona bakalım yukarıda karşılıklı
32 konuşma diyerek sürekli benim de Alparslan Arslan’ı aradığım bilinçli yanılgısını yaratmak
istemişlerdir kelimeleri tahrif ederek insanlara suç isnat etme çabalarının da karşılığı suç olsa
gerek üstelik 32 telefon görüşmesi değil toplam 28 gözüküyor ve burada da mahkemeyi
yanıltıyorlar. Bununla da bitmiyor ben Alparslan Arslan’ı avukat kimliği ile tanıdım ifademi
yapmış olduğum görüşmeleri ise Alparslan Arslan’ın avukatlık ilişkisi çerçevesinde diye yine
çarpıtıyorlar benim avukat kimliği dememdeki kastım hukuk adamlarının toplumda güvenidir ve
itibar sahibi oldukları yönündeki kanaatime dayanmaktadır. Fakat bu mütalaayı kaleme alanlar
Alparslan Arslan’ı benim avukatlığımı yapmış gibi yansıtmışlardır, iftirada sınır tanımayanlara
artık söyleyecek sözde bulamıyorum. 13.01.2006 tarihinde Alparslan Arslan’ın 17:44, 18:51
saatlerinde telefonunun İstanbul Kozyatağı Hal adresinden baz verdiği, Muzaffer Tekin’in ise
17:33, 19:11 arasında, İsmail Eksik’in ise yine 17:56, 19:02 arasında aynı baz istasyonunda
olduğunu söyleyen Savcılar Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan ve İsmail Eksik’in aynı adreste
buluştukları kanaatine varılmıştır diyerek akıllarınca ifademi çürütmeye çalışmışlardır. Bahse
konu baz istasyonu kapsamı alanı içerisinde yıllarca gittiğim bir inşaat sahibi çok yakın bir
dostum bulunmaktadır, bu uyduruk davada isimlerinin geçmesini istemediğimden dolayı sadece
bu bilgi ile yetiniyorum. Vicdanları yosun tutmuş, temennileri kanaat olmuş zilliyete karşı maddi
olgularla kendimi ispata hazırım. Mahkemenize şimdi sunacağım maddi olay tertipçilerin bütün
kurgularını bozmaya yetecektir, menfur Danıştay saldırısının ardından adımın bu olaya karıştığı

9
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:10

dönemde evimde bulunduğum kendisinin İsmail Paker olarak tanıdığım İsmail Eksik adlı şahsı
Alparslan Arslan’ın evine zaman zaman misafirliğe geldiğini ve oğlu ile de evde güreş tutacak
kadar samimi ilişkileri olduğunu söyleyince bugüne kadar neden hiç bahsetmedin diye
sorduğumda konusu olmadı şeklinde yanıt vermişti. Ben Ankara’da TEM Şubede sorguda iken
Avukatım Osman Aydın Şahin’e bu hususu anlattım yanılmıyorsam Aydınlık Dergisinde de bu
konu yer aldı kendisini İsmail Paker olarak tanıtan İsmail Eksik isimli bu şahıs mahkeme
huzurunda Alparslan Arslan’ı kesin olarak tanımadığını ifade ederken ben ise yaşadıklarımı
anlattım. İsmail Eksik’in bu şekilde davranmış olmasına özel bir mana yüklediğim anlaşılmasın
doğru söyleyenlerin cezalandırıldığı, yalancıların ödüllendirildiği için böyle davranmak zorunda
kalmış olabilir diye düşünüyorum. Ben nasıl İsmail Eksik ve Alparslan Arslan ile bir araya gelirim
bu iddialarda bulunanlar bütün gerçekleri bilmelerine rağmen hiç mi sıkılmazlar bu tertibi devam
ettirmenin şeyi nedir, zorlaması nedir amacı nedir? 14.11.2008 tarihli 14. Celsede benim
Alparslan Arslan bu davada yargılanan sanıklardan sadece Hüseyin Görüm ile ilişkisi vardır,
Hüseyin Görüm’ün ifadelerine dayanarak ifademi mütalaa verenler çürütmek için 9 kişi ile ortak
irtibat tesis etmişler. Fakat bu isimlerin hiçbirisi bu davanın sanığı değil ki, ben hukukçu değilim
ama bu mütalaayı çok daha hukuki ve özenli yazacağıma inanıyorum, çünkü ben vicdan
sahibiyim. Bir saygın gazeteci bakınız ne diyor; Polis vesayetindeki adliye başlıklı köşe
yazısında özetle; Türkiye uzunca bir süredir adliyenin polis vesayetine girdiği bir ülke konumuna
geldi, uzunca bir süredir Savcıların ve yargıçların görevini polisler yapıyor, çünkü soruşturmayı
Savcı değil polis yürütüyor sanıklara ne sorulacağını polis yazıp Savcının eline tutuşturuyor,
yargıç karşısına çıkarılan sanıkları ilk sorgularında yine polisin yazıp Savcı ile yargıçlara verdiği
sorular soruluyor, yaz kızım adli hükümleri yetersiz kalacağından tutuklanmasına. Yine devam
ediyor dürüst ve hukuka bağlı Savcı ve Yargıçları tenzih ederim elbette ancak bu durumdaki
Savcılar bunu işlerine sindiriyorlar, o yargıçlar bunu kendi vicdanlarına nasıl kabul ettirebiliyorlar,
tahmin etmek zor değil, çünkü onlar hukuk adına değil bir misyon adına oradalar, eskiden
başkalarının vesayetine ve misyonuna bakanlar vardı şimdi bunlar fazla söze gerek yok
demektedir. Menfur Danıştay saldırısı akabinde düğmeye basılarak şahsıma yaşatılanlar ise
Karadayı adlı dizinin gerçek hayata yansımasından farklı bir durum değildir. Hayali karakterlerin
dahi karşısında çaresiz kaldığı kötülüklere bizler yıllardır göğüs geriyoruz. Asli faillerin gizlenerek
menfur Danıştay saldırısını masum insanlara yıkmak adına bu toprakların daha hiç görmediği
şahit olmadığı, adaletsizlik ve vicdansızlıklar fütursuzca uygulanmaktadır. Saygın bir hukukçu bir
ülkede rejim değiştiriliyor ise yargı yol açma makinesi olarak kullanılır diyor, ne kadar doğru
amaca gitmek için araçları yok et, mütalaanın hiçbir bölümünde şu ifadeleri gördünüz mü,
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi karar duruşması tarih 12.02.2008 Osman Yıldırım O İngiliz P
nokta noktasının kurduğu Cumhuriyeti başınıza yıkacağız evet benim yegane görevim
Cumhuriyeti yıkıp ikinci Osmanlı devletini kuracağım devamında Mahkeme Başkanına hitaben
Osman Yıldırım sende onun P nokta nokta noktasısın Cumhuriyeti yıkıp şeriat düzeni
kuracağım, menfur Danıştay saldırısından hemen sonra Osman Yıldırım’a ait dinlenen telefon
teknik dinlemesi X Erkek: Bu Alparslan’ın soyadı neydi? Osman Yıldırım: Arslan. Ula bütün
televizyonlar ondan bahsediyor. Osman Yıldırım: He doğrudur. Danıştay’ı basmış şaşırmış mı,
he doğrudur. Allah Allah iyi tamam hadi görüşürüz. Osman: Sen nasılsın. İyiyim sağ ol. Osman
Yıldırım: Güzel yapmış la, helal olsun. X Erkek: Ne güzel yapacak ya iş midir o salaklık. Osman
Yıldırım: Olur mu ya Allah’ın askeri ya. Osman Yıldırım’ın köylüsü olan Necdet Aras’ın Ankara
TEM Şubede 20.5.2006 tarihinde vermiş olduğu hem de üzerinden dumanlar tüten sıcak
ifadesini mütalaada gördünüz mü? Bakınız Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in itibarlı tanığı domuzun
başına tülbent örtülmüş gazeteyi göstererek köylüsü olan Nusret Aras’a ne diyor? Böyle o nokta
nokta çocukları yüzünden Türkiye karışacak. Devamında ertesi sabah 17.05.2006 günü saat
09:30 sıralarında Osman Yıldırım beni tekrar aradı, sesi tuhaf geliyordu neredesin diye sordum,
bana Yenidoğan’da bulunan petrolün karşısındaki kahveye gel dedi, bende hemen oraya gittim

10
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:11

ancak Osman Yıldırım yoktu, kendisinin nerede olduğunu sormak için aradım ancak
ulaşamadım. Tabi bununla da kalmıyor Savcı Mehmet Ali Pekgüzel sorgusunda bu ifadeleri
çürütmek için her türlü desteği veriyor, bütün bunları kamufle etmek için de Muzaffer Tekin
yapmış olduğu savunmalarda Alparslan Arslan ile tanışması konusunda Ayhan Parlak ile olan
ilişkisine hiç değinmemiş diyerek hedef saptırıyor. Bunun için zamanım yetmiyor bir dosya
hazırladım arz edeceğim mahkemenize. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel Alparslan Arslan ile kendi
bürosunun yanında avukatlık büroları bulunan Teoman Ekşioğlu Orhan Kadı vasıtasıyla
tanıştığını beyan etmiş olsa da Alparslan Arslan Muzaffer Tekin ile Doğuş Factoring’in
avukatlığını yaptığı sırada Ayhan Parlak vasıtasıyla tanıştığını beyan etmiş diyerek aklınca beni
yalanlıyor, halbuki Savcı bizzat kendisi sanık ve tanıklar içinde olsa gerek sıcak olarak
tanımladığı ilk ifadelerinin geçerli olduğu vurgusunu yapmıyorum, Alparslan Arslan 21.05.2006
tarihinde Savcı Şemsettin Özcan’a vermiş olduğu sıcak ifadesinde Muzaffer Tekin isimli şahsı
tanırım, kendisi ile yoğun bir samimiyetim yoktur, Muzaffer Tekin ile nasıl ve kimin ile aracılığı ile
tanıştığımı hatırlamıyorum ben bir avukat olduğum için bu ilişkilerim çerçevesinde tanımış
olabilirim demektedir, ifadelerini test eden Savcı önüne konan mütalaayı okuma zahmetinde
bulunmuş olsaydı adaletine olan güven kaybının hiç olmazsa bir bölümünü telafi edebilirdi. Şöyle
ki; Ankara TEM Şubede vermiş olduğum sıcak ifademde Alparslan Arslan’ı büromun yanındaki
hukuk bürosunda çalışan Teoman Ekşioğlu ya da Adnan Güleç tanıştırmış olabilir dedim
yukarıda yer alan Teoman Ekşioğlu, Orhan Kadı tanıştırdı kesin ifadesini kullanmadım Savcı
neden ifadelerimi çarpıtıyor Burhan Gür’ün ifadesini mütalaaya koyan Savcı Adnan Güleç’in
Alparslan Arslan ile Muzaffer Tekin’i ben tanıştırdım ifadesini neden görmezden geliyor ya da
onlarca tanıktan dinlenen Muzaffer Tekin’i Doğuş Faktöringde görmedik ifadelerini yok sayıyor,
sadece iddia makamı değil duruşmada Üye Hakim Sedat Haşıloğlu’nun bir sorgusunu burada
sizlere arz edeceğim takdir sizlerin. 31.05.2011 tarihli 185. Celsede Üye Hakim Sedat Sami
Haşıloğlu Tanık Necat Uysal’a Doğuş Faktöring ile ilgili şu soruyu yöneltmiştir; yine sizin
ilklerden yani ilk söylediğiniz sizin dışınızda bunu kimse söylemedi, hatta sizin söylediğinizin
tersine bizzat ilgili kişiler farklı beyanlarda bulundu. Alparslan Arslan’ı Doğuş Factoring ile ben
tanıştırdım. Tanık Necat Uysal: Evet ben tanıştırdım. Sami Haşıloğlu Hakim: Yani Alparslan
Arslan’ın daha önceden hiçbir irtibatı yoktu. İlk irtibatını siz mi kurdunuz? Tanık Necat Uysal:
Evet Ahmet abiyle ilk irtibatını ben kurdum. Üye Hakim Haşıloğlu: Sizin bunu Alparslan Arslan
böyle bir şey demiyor yalnız. Sorarsanız söyler tanık. Üye Hakim Haşıloğlu: Sorduk zaten
defalarca sorduk. Siz ilk kez bunu yani burada. Necat Uysal: Evet. Üye Hakim: İlk olarak. Necat
Uysal bunu ispat ediyor, kanıtlıyor kendince. Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: Bunu şimdi ne
diyorum bakın Alparslan böyle bir şey demedi, Teoman demedi, Burhan Gür demedi. Tanık
Necat Uysal: Efendim Teoman da Burhan da bilmiyor bunu. Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:
Yani kimse demedi bunu ilk kez siz söylediniz yani Doğuş Faktöring ile Alparslan’ı ben
tanıştırdım deyip bir beyanda bulundunuz. Tanık Necat Uysal: Evet efendim. Üye Hakim Sedat
Haşıloğlu: Alparslan Arslan’a şimdi bunu soracağız yine hastayım diyecek. Tanık Necat Uysal:
Bir şey diyemiyorum efendim. Yani ben. Üye Hakim Sedat Haşıloğlu’nun dava dosyasına hakim
olduğunu düşündüğümden Necat Uysal’ı sorgulamasında sorgu tekniği sınırlarını zorlayarak
ısrarcı olmasından herhalde bir bildiği vardır diye düşündüm. Alparslan Arslan, Teoman Ekşioğlu
ve Burhan Gür başta olmak üzere diğer tanıkların konu ile ilgili ifadelerini tek tek inceledim, belki
gözümden kaçmışsa burada tekrar şey yapabilirler, müdahale edebilirler. Üye Hakim Sedat
Haşıloğlu’nun tanık olarak sorguladığı Necat Uysal’a verdiği ifadelerden adeta pişman
ettirircesine baskı altına alarak yönlendirme yaparak bunu ilk defa sen söylüyorsun Teoman öyle
söylemedi, Burhan böyle söylemedi, Alparslan Arslan böyle bir şey demiyor ifadelerinin gerçek
olmadığı bahse konu isimlere ne konu hakkında bir soru soruldu, ne de onların bu konu ile ilgili
bir ifadelerinin tutanaklarda yer almadığını kendi gözlerimle gördüm ama hukukçu olarak
dikkatlidir bunu önünüze getirirse ben utanç duyacağım. Tanık Necat Uysal’ın samimi beyanları

11
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:12

ile bir kez daha benim Doğuş Faktöring ile olmayan irtibatım tescil edilmiştir. Tanık Necat
Uysal’a yapılmış olan baskı ve yönlendirmenin sebebinin ifadesinden Muzaffer Tekin aleyhine
tek bir delil elde edilememiş olmasıdır. Bugüne kadar hiç kimseyi zan altında bırakmamak için
irtibatlandırıldığım telefon numaraları ve kişileri dahi sorgulamadım lakin Oğuz Bulut ile 14 defa
görüştüğüm şeklinde gerçek dışı iddiadan sonra mütalaaya giren özellikle 2004–2006 yılları
arasında Semih Tufan Gülaltay ile görüştüğüm iddialarını kesinlikle reddediyorum Semih Tufan
Gülaltay’ın cezaevine giriş ve çıkış tarihleri göz önüne alınarak bu süreç içerisinde görüştüğüm
iddiaları mütalaada yer alıyorsa herhalde sizinde bu mütalaayı önünüze getirenleri söyleyecek
bir sözünüz olacaktır gerçek öyle, ben cezaevindeyken kendisiyle görüştürülmüşüm 24.03.2006
tarihinde Semih Tufan Gülaltay ile görüştüğüm kesinlikle doğru değildir. Bu GSM hattının
kendisine yakın birisinin kullanmış olması ile ancak böyle bir irtibat tesisi edilebilir. Ulusal Birlik
Partisi ile ilgili 2006 yılında bir televizyonda program yapıldığını hatırlıyorum programın kaseti
iddia makamı ve mahkemenizce muhtemelen incelenmiştir. Son derece sık görüştüğüm ve
partisinin yönetim kurulunda olduğum iddia olunan Semih Tufan Gülaltay ile orada birlikte olmam
gerekmez miydi ya da parti çalışmaları, toplantıları, kongreleri gibi etkinliklerde katılımcı
olduğuma dair tek bir somut delil maddi delil var mıdır? Eğer iddia edildiği üzere yönetim
kurulunda olsaydım elbette çalışmalarda varlığıma şahit olan birileri olabilirdi, ama yıllar önce
prensip olarak almış olduğum karar gereğince hiçbir dernek, parti üyesi ya da yöneticisi
olmadım. Siyasete hayatımın hiçbir döneminde sıcak bakmadım bu davaya ve yargılanan
insanlara şekil veren bir iradenin varlığına dair düşünce bizlerin dışında ülke kamuoyunun
algısında yer etmişse ben daha neyi savunayım. Savcı bir bayan gazeteci ile yapmış olduğum
röportajı mütalaasında kullanarak mahkemeye delil olarak sunmuştur, söz konusu röportaj klasik
gazeteci marifeti ile çarpıtılmış şahsi ifadelerimden farklı anlamlar çıkartılarak yayınlanmıştır.
Yayınlandıktan sonra son derece rahatsızlık duyduğum bu röportajla ilgili gazeteci bayana
arayarak düzeltilmesi yönünde yapmış olduğum taleplerim ise maalesef yerine getirilmemiştir,
ifadelerimin son derece yanlış ve farklı bir yorumla gazete sayfasında yer almasının altında
yatan nedenin mesleki kariyer ya da tiraj kaygısından öte amaçları olduğu bir gerçektir bence.
Sayın Veli Küçük ile şahsen ilk tanıştığım güne kadar 3 veya 4 defa aradığım doğrudur, bunun
gerekçelerini mahkemeniz için bir önem taşıyor ise ve zaman kısıtlamasına gitmezseniz arzu
edebilirim. Boğaç Murat Karahan’ı Öztürkler sitesinde tanıdım onun özellikle altını çiziyorum,
vurguluyorum. Gazeteci bayanın belirttiği gibi röportajımda Veli Küçük’ü ilk kez Öztürkler web
sitesinin açılış gecesinde gördüm şeklindeki ifademi 2002 yılından beri görüşüyorum şeklinde
yayınlanmıştır bu tahrif edilmiştir. Emekli olduktan sonra emekli Orgeneral Necdet Öztorun ile
tesadüfen karşılaştığımda oğlum seni bir tayin ile mahkemem devam ederken başka bir birliğe
atayacaktı. Fakat Orgeneral Necdet Üruğ emekliliğim konusunda çok ısrarcı oldu hatta
gıyabımda bu rütbede bir subay orduda bu kadar etkin olursa ileride darbe yapar şeklinde ironik
ifadelerde bulunuldu. Ben konuşulduğunu söyledi, ben bu iddianame mütalaada yazılanlar gibi
gerçekten darbe yapılanmaları içerisinde olsam hakkımda şüphe uyandıracağını düşündüğüm
hususları konuşur muyum, bu diyalog da o günlerde irticadan ordudan atılmış haberlerine açıklık
getirmek adına gerçekleşmiştir, benimle ilişkilendirildiğini eve bırakılan zabıtlardan anladık hatta
kağıdı Şişli Noteri Mehmet Bey’den almışlar bu röportajda polis aramaya giderken notları
noterden mi alır veya zabıtları buda bu röportajın özenli olup olmadığı konusunda sizlere bir fikir
verir düşüncesindeyim. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel mahkemeye sunmuş olduğu mütalaasında
olağanüstü saptamalarda bulunurken irtibat tesis etmekten yorulmuş bitap düşmüş Osman
Yıldırım, Muzaffer Tekin, Avukat Teoman Ekşioğlu’nu bana gönderdi dini içerikli konuşsun.
Sonuç; Alparslan Arslan’ın dini söylemler söylemesini Ergenekon terör örgütünü kendisine telkin
etti, fakat Osman Yıldırım’ın yalanı bilindiği halde itibar ediliyor. Muzaffer Tekin çuval hadisesine
tepki gösterdi, Alparslan Arslan’da Irak’a savaşa gideceğini söylediğine göre aralarında eylem
birliği var. Sonuç; Savcı iddia ettiği örgütün darbeyi tehcir edip ülke sınırları dışında eylem

12
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:13

yapacağını ima ederek gerçekten bu kurguyu bizzat kendisi itiraf ediyor. Muzaffer Tekin
nasılsınız diye soranlara bomba gibiyim cevabını veriyor. Sonuç; Milyon kere bingo, bu ifadesi
Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması olayında Alparslan Arslan’a azmettirmesi için yeterde
artar bile. Mustafa Alpay yakında sansasyonel eylemler olacak dedi. Sonuç, Mustafa Alpay
Muzaffer Tekin’i tanıyor bunu Muzaffer Tekin’den duymuştur işte Danıştay olayının azmettiricisi
de bulunmuştur. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel sahip olduğu benzersiz donanım ve niteliklerinin
sadece 4 tanesini kullanarak bu davaları pek güzelce çözmüştür, titiz Savcıdır. Duruşmalarda
Nihat Taşkın ile Osman Yıldırım’ın avukatıdır, lehte olan delilleri yok etmesi ve Osman
Yıldırım’ın lehine delil yaratması ile illüzyonist gibi (birkaç kelime anlaşılmadı) ve müthiş öngörü
meşhur kanaatleri ile geleceği gören bir medyum sanki. Ali Yiğit üzerimde.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: “Sayın Başkanım savunma.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in (bir kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı: “Bir dakika Muzaffer Bey.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: “Savunma kutsal tabi kesilmemesi lazım ama
lütfen yani savunma sınırlarını aşan şeylerde müdahale ederseniz iddia makamını suçlayıcı.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Sanık Muzaffer Tekin: “Hiçbir şey savunma sınırlarını (bir kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı: “Onu hatırlattık Savcı, bir dakika Muzaffer Bey.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: “(bir kelime anlaşılmadı).”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Sanık Muzaffer Tekin: “(birkaç kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı: “Muzaffer Bey lütfen bizim muhatabımız.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Konuşmasın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Efendim hatırlattık size bakın tekrar hatırlatıyorum.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Otur orada dinle.”
Mahkeme Başkanı: “Muzaffer Bey lütfen efendim şahsileştirmeyin.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Hiç iftira yok yalan yok, peki.”
Mahkeme Başkanı: “Lütfen efendim öyle demeye hakkınız yok.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Zaman gidiyor Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “İlave ederiz suç teşkil edecek herhangi bir şey söylemeyin burası suç
işleme yeri değil lütfen savunma kapsamında kalın.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Zaman gitti.”
Mahkeme Başkanı: “Hakaret, iftira anlamına gelebilecek şeyler söylemekten çekinin.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Hakaret (bir kelime anlaşılmadı) hepsi gerçek hepsi gerçek.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Savunmaya saygılıyız ama bununda belli bir sınırı var burası.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Bakın geldi dengemi bozdu siz ne güzel dinliyordunuz Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Efendim okuyorsunuz buyurun, okumaya buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Evet 5 dakika ilave ederseniz efendim. Savcı Mehmet Ali
Pekgüzel’in Ali Yiğit konusundaki mütalaasında bir çaresizlik hali var onu şimdi arz edeceğim Ali
Yiğit üzerinde baskı yapılarak ifadesinin değiştirildiğini iddia ederken ben baskı yapmışım,
herhalde kendisinin aleyhimize tanıklık yaptırmak için bir kısım sanıklar ile yaptığı pazarlıklar
aklına gelmiş. En az sayıları 10’a yakın sanık bizim aleyhimize ifade vermeleri konusunda baskı
gördüklerini mahkeme safahatında ifade ettiler. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in bu iddiasını ispat
edemez ise müfteri konumuna düşer. Bana suç isnat etmek adına insani ve mesleki normları
zorlaması çok önemli bir nedeni mi var, ayrıca beni tanıyanlar bilirler ki, insan devşirme gibi
ahlaki olmayan yöntemlerle işim olmaz. Hayatımın hiçbir döneminde hiçbir pazarlık içinde
olmadığımdan bir günde çok sevdiğim elbisemi çıkarmak mecburiyetinde kaldım. Şimdi kimin

13
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:14

pazarlık yaptığını görelim, Gizli Tanık Boyabat burada bana iğrenç iftiralar attı, Taner Büber
isimli birisi ile irtibatlandırdı tanımıyorum dedim, bu olaylar gerçek değil yaşanmamıştır dedim.
Taner Büber gazetede okumuş ve bu olayla Tanık Boyabat’la ilgili mektup göndermiş beni
doğruluyor ve sonunda şöyle diyor; eh maalesef Ergenekon Savcıları da Ergenekon sanıklarına
dair kim ve neyi, nasıl söylerse söylesin mubah saydıklarından dolayı böylesi nokta nokta nokta
söylediklerini esas alıyorlar ve üstelik soruşturma Savcısının da anlatacaklarının karşılığında
kendi yargılandığı ceza davalarından iyileştirme talep ettim, bu ifadenin altında da Savcının
imzası var size açıklasın. Öyle bir hale geldik ki, Savunmalarımızı bile savunmak durumunda
bırakılıyoruz, savunmamda el bombaları konusunda Oktay Yıldırım’ı savunmalarına destek
olduğumu ifade eden Savcılar Bayrampaşa Cezaevi karantinasında kaldığım günden bugüne
dek o bombaların kime ait olduğu konusunda yapmış olduğum samimi ifadeleri yok saymışlardır.
199. Celsede de müdahale ettiniz. Daha önce bunlar benim tarafımdan söylendi diye ve telefon
şeylerini istedim kayıtlarını kendimden emin olduğum için. Savcı gerek Ali Yiğit’in verdiği 19
Temmuz 2007 tarihli ifadeyi ve gerekse Mahkeme huzurundaki ifademi çürütmeye çalışarak
mahkemenizin ciddiyetine gölge düşürmektedir, binlerce sayfa iddianame ve mütalaa yazan
Savcının Ali Yiğit’in ifadesinin baskı altında verilip verilmediğini anlayacak kapasitede olduğunu
düşünüyorum. 14.11.2008 tarihli 14. Celsede bugün yaşadıklarımdan sonra devlet görevlilerinin
politize olmaları ve ikbal uğruna bu senaryonun aktif rol almaları Saygı Öztürk’e vermiş olduğum
röportajımı haklı çıkarmıştır, tutuklanmadan gazetecilere yapmış olduğum açıklamada ise
Danıştay olayında şahsıma yapıldığı gibi burada da Oktay Yıldırım’a bu komplo kurulduğunu
düşünüyorum demiştim bugün düşündüklerimde haklı olduğumu da bu süreçte izledim ifadesini
kullanmıştım. Bu fikre sahip olmamın en büyük gerekçesi de önümüze getirilen 2500 sayfalık
iddianamede Osman Yıldırım’ın aleyhime ifade verdirilmesiydi. Menfur Danıştay saldırısına
iştirak ettiği o dönem Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile cezası onanmış şahıs ile
sohbet ortamında Osmanım samimiyetiyle Savcı Mehmet Ali Pegüzel’in ifade alması benim
bugünkü tabloyu o günlerde görmeme yetmişti. Mahkemenizin 03.02.2009 tarihli 7 nolu ara
kararından rücu ederek Ümraniye’de bulunan 27 Adet el bombasının imhasından geriye kalan
materyaller içerisinde ivedilikle bilirkişi incelemesinin yapılması yapılacak olan inceleme ve bu
materyallerin patlayıcılık niteliğine haiz olup olmadıklarının belirlenmesine talebim mütalaada
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel tarafından Oktay Yıldırım’ı desteklediğim şeklinde değerlendirmiştir.
Savcı Bey gerçekten bu mütalaayı okudu ve hala bunu savunuyor ise söyleyecek bir kelime
bulamıyorum. Fakat okumadı ise bu ifadeleri kendisini şaibe altında bırakacaktır. Niçin mi? ben
üzerime yapıştırılmak istenen ve hiçbir ilgim olmayan bombalar ile irtibatlandırılırken her şeyin
didik didik edilmesini talep ediyorum. Savcı Bey ise bundan rahatsızlık duyuyor gerçekten Posta
Gazetesinde gösterilen Oktay Yıldırım’a ait olduğu iddia edilen bombalar o hali ile patlayıcı
özelliği olmayan materyaller ise bunu öğrenmek hakkım değil midir? Gerçeğin ortaya
çıkmasından niçin imtina ediyorsunuz bombalar ile beni irtibatlandırma gafletine düşmeseydiniz
bile örgüt yöneticisi olduğum iddia edilen konumumdan ötürü tüm masum sanıkları savunmak
adına bunu da görev addederdim. Bu ifademden de bir mana çıkarıp elemanlarını savunuyor
dememeniz için masumiyetlerini özellikle vurguluyorum. Savcıların ifadelerinin inandırıcılığını
yok etmek gayesiyle mütalaada yapmış olduğu bir tespit var ki, insan aklını zorluyor, Muzaffer
Tekin’in 12.05.2009 tarihli 85. Celsede cep telefonumdaki bir mesajı hatırlattınız o gece dediniz
dürüst ve doğru olduğumu ifade eden o gece kimseye mesaj çekmedim refleksi oldu bir gece
önce dediniz hatırlayamadım ve şimdi o mesajı gazetede buldum oturdum çektiğim mesajı arz
ediyorum diyerek iki kıtayı mahkemenize arz ettim bu kıtanın altında değerlendirme yapan
mütalaa ekibe bahse konu telefon dökümüne bakıldığında aldığı tek mesajın 00:45’te olduğu
görülmüş gece kendisine herhangi bir mesaj gönderildiğine dair kayda rastlanılmamıştır
dolayısıyla Muzaffer Tekin’in bu beyanlarının gerçeği yansıtmadığı anlaşılmıştır demektedir
sürekli Savcı Mütalaası diyerek kendilerini rencide etmek istemiyorum Savcılık sekreteryasının

14
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:15

gerçeği yansıtmadığını şimdi somut olarak arz ediyorum. Şöyle ki, yine sanık 85. Celsede söz
konusu mesajı bulduğunu söyleyerek iki kıtasını okumuştur internette ve Halil Söyler tarafından
yazılmış olduğu ve 3 kıtadan oluştuğu, sanığın duruşmada okumadığı şiirin ikini kıtasının aynen
az kaldı (bir kelime anlaşılmadı) taşmanı sabırdan bendeni yıkıp aşmana, hürriyeti esip
düşmana, saçını başını yolanlar bilir. Arka plan görevlileri yukarıdaki bu kıtayı özellikle
okumadığını dikkate değer görmüşlerdir. Savcı Bey sorgumdaki ifademi dinleyip dikkatli dinleyip
okuyup bu işi başkasına havale etmeseydi art niyetli olanlarında kendisini zor durumda
bırakmasını önlerdi diye düşünüyorum. 83. Celsede Hakim Sedat Sami Haşıloğlu’na ifade
ettiğim üzere söz konusu mesajın İbrahim Şahin’den gelmiş olduğunu hatırlıyorum dedim o gece
bana mesaj gelmediği mütalaaya kasıtlı yazılmıştır, yalandır. Bunun sebebi ise 85. Celsede
şimdi o mesajı gazetede buldum oturdum çektiğim mesajı arz ediyorum ifademi ya
anlayamamışlar ya da bilerek görevlerini kötüye kullanarak mahkemeyi yanıltmak istemişlerdir.
Benim hatırlayamadığım bahse konu mesaj 83. Celsedeki savunmamdan sonra bir gazetede yer
aldığı için oradan yazdığım metni 85. Celsede yani bu yargılamalar devam ederken
savunmamda mahkemenize sundum. Bana gönderilen mesaj ile şiirin varlığından haber oldum
mütalaa ekibinin okumadığımı iddia ettiği kıtayı size duymadım bilmiyorum suç ve suçlu
yaratmak adına öküz altında buzağı arayan zihniyet şiiri bilmediğim ve dolayısı ile hiç kimseye
de göndermediğim kıtasını mahkemeden sakladığımı hangi mantıkla ifade edebilir. İfadelerimin
doğruluğunu emniyet birimlerince el konulan bilgisayarıma yapılacak teknik inceleme kolaylıkla
kanıtlayacak sehven bir yanlışlık olmadı ise söz konusu o web sitesine tarafımca giriş
yapılmadığı da ortaya çıkacaktır. Fakat niyetler başka bütün bu zorlamaların yegane sebebi
bırakınız bir eylem talimatını bu konuda telkin tavsiye ya da ihmal yollu dahi bir konuşmama
ortaya koyamamalarındandır davanın asli faillerine aklayıp sanal failler yaratma gayreti işte
insanı böyle mantıktan münezzeh bir yere sürüklemektedir. Bir 10 dakika ara verebilir misiniz
Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Devam edin efendim, devam edin.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Yorulduk Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Devam edin.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Ya dişlerimi çektirdim tedavi oluyorum ağrı kesici ile geldim
buraya.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Buyurun devam edin ben ara veririm sonra buyurun.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Sanık Muzaffer Tekin: “Başım dönüyor raporla geldim konuşamıyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun efendim devam edin bir 10, 15 dakika daha devam edin.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Müdahale etmeyin buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Almayacağım bir şey devam.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: “Başkanım sağlık durumu önemli.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Tamam buyurun efendim.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Önemli değil önemli değil.”
Sanık Muzaffer Tekin müdafii Av. Selin Deviren Tahtabiçen söz almadan konuştu: “Ağrı
kesici ister misiniz?”
Sanık Muzaffer Tekin: “Önemli değil gerçekler konuşulunca rahatsız ediyor önemli değil.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: “Otursun biraz.”

15
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:16

Deliller karartılarak Danıştay failleri nasıl gizleniyor, Savcı Pekgüzel menfur Danıştay
saldırısını.”
Mahkeme Başkanı: “Mikrofonu yaklaştıralım.”
Sanık Muzaffer Tekin: “En küçük somut bir delili ortaya koyamamasının vermiş olduğu
hezeyanla akıl ve mantık sınırını aşan zorlamalara başvurmaktadır halk arasında bilinen bir
misalde Temel arkadaşı Dursun’la dava kapadı deyince kızılca kıyamet kopar ve vay sen bana
nasıl ördek dersin der, bunun diyen Dursun’un hışmına uğrar büyük bir şaşkınlıkla ne olduğuna
anlamayan Temel meramını anlatmaya fırsat bulduğu an aldığı yanıt şaşkınlığını daha da artırır
havada kara bulutlar var dedim yağmur yağacak demek ki, yağmur yağınca su birikir biriken su
göl olur gölde ördek yüzer, Savcı Pekgüzel’in çözümlemelerine dahil bundan daha iyi bir örnek
olamaz diye düşünüyorum. Mantık aynı mantık. Savcı mütalaasında aşağıdaki ifadeler yer
almaktadır, otel görevlilerinin ve polis beyanları doğrultusunda Alparslan Arslan eylemi tek
başına gerçekleşmiştir. Osman Yıldırım’ın eyleme katılmaması yönünde iradesi açıktır, Osman
Yıldırım hakkında gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanması. Savcılar iddianamelerinin hukuki
değerlendirmelerinde ise Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in öldürülmesi, aynı
dairenin Başkanı Mustafa Birden Üyeleri Ayfer Özdemir, Ayla Gönenç ile Tetkik Hakimi Ahmet
Çobanoğlu’nu öldürmeye teşebbüs olayına suça katıldığından şeklinde iken ne oldu da
mütalaasında Osman Yıldırım’ı Danıştay saldırısından aklanmasını istemiştir.”
Mahkeme Başkanı: “Evet.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Osman Yıldırım iftira aktıkça ödüllendirip.”
Mahkeme Başkanı: “Oraya nokta koyalım bir dakika. Son savunması alınması sırasında
tutuklu sanıklardan Fatih Koca’nın geldiği görüldü. Huzurdaki yerine alındı. Ayrıca sanıklar Fatih
Koca ve Cem Şimşek müdafii Av. Kemal Yener Saraçoğlu, sanık Recai Alkan müdafii Av. İhsan
Nuri Tezel, sanık Mustafa Ali Balbay müdafii Av. Oktay Yılmaz, Sanık Boğaç Kaan Murathan
müdafii Av. Ümit Şahin, sanıklar Muhittin Erdal Şenel ve Mustafa Koç müdafii Av. Abdullah
Kaya, sanık Mehmet Otuzbiroğlu müdafii Av. Burak Candan, sanık Veli Küçük müdafii Av.
Zeynep Küçük’ün geldikleri görüldü, huzurdaki yerlerine alındı. Saatin 11:16 olduğu görüldü.”
Duruşmaya kısa bir ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Mahkeme Başkanı: "Verilen arada sanık Mehmet Zekeriya Öztürk müdafii Av. Lale Beşe,
sanıklar Tuncay Özkan, Levent Göktaş, Mustafa Dönmez müdafii Av. Serkan Günel’in geldikleri
görüldü, huzurdaki yerlerine alındı. Muzaffer Bey rahatsızsanız eğer oturup da savunma
yapabilirsiniz yani sırada.”
Sanık Muzaffer Tekin: “(bir kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı: “Peki peki kalan süre.”
Sanık Muzaffer Tekin: “(bir kelime anlaşılmadı) 5 dakika ilave edeceksiniz Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Kalan süreyi başlatıyoruz sanık Muzaffer Tekin esas hakkında son
savunmasına devamına buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Ne oldu da Osman Yıldırım Danıştay davasında menfur
saldırısından aklanmıştır. Duruşmaların başlamış olduğu günden mütalaanın açıklandığı güne
kadar Osman Yıldırım lehine tek bir delil dosyaya girmiş midir, hayır. Osman Yıldırım’ın lehine
deliller masum insanlara attırılan iftiralardır. Otel görevlilerinin ve polis beyanları ile Alparslan
Arslan eylemi tek başına gerçekleştirmiştir demek ile Savcılar bize Alparslan Arslan’ı eylemi
gerçekleştiren kişi olarak tanımlamakla da Osman Yıldırım’ı yardım ve azmettirme suçundan
aklamayı hedeflemişlerdir. Alparslan Arslan’ı yakalayan polisler onun olay mahallinde yalnız
olduğunu tanıklık etmişlerdir ve doğrudur. Peki, otel görevlileri beyanları Alparslan Arslan’ın
eylemi tek başına gerçekleştirmiş olduğuna dair Savcılara nasıl bir fikir vermiştir. Osman Yıldırım
21.05.2006 günü TEM Şubede vermiş olduğu ifadede özetle Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır’ı
Alparslan Arslan’ın kendisinden habersiz keşfe götürdüğünü öğrendiğinde eylemin yapılmaması

16
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:17

için Alparslan Arslan’ı uyardığını söyleyip tekrar otele döndüğünü ifade etmektedir. Anlatımına
göre bu olay 16.05.2006 günü saat 17:18 sularında yaşanmıştır. Osman Yıldırım duruşmalarda
ise bu konuyu sık sıkça tekrar ederek Danıştay baskını olduğunda bazı beyanlarında kendisinin
13:00’e bazılarında ise 14:00’e kadar otelde uyuduğunu ifade etmiştir. Osman Yıldırım 15
Mayıs’ı 16 Mayıs’a bağlayan gecede kendisinin otelde konakladığını iddia etmiştir. Osman
Yıldırım’ın ifadeleri doğru mudur? Netleştirebiliriz. Son derece önemlidir zira Savcı Mehmet Ali
Pekgüzel Osman Yıldırım Danıştay saldırısından hüküm giymiş, itibar edilebilir bir sanık
olduğundan onu yukarıdaki ifadeleriyle Danıştay saldırısının azmettiriciliğinden aklamak
istemektedir. O aklanınca boşluk birileri tarafından doldurulacaktır işte benim sanal faillerim asıl
failler için heba edilmemesi içindir. 16 Mayıs 2006 tarihlerinde Ankara TEM ve Savcılık
ifadelerinin tamamını inceledim Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu, İsmail Sağır
vakit geçirmemek için onları burada telaffuz etmeyeceğim. Sanık ifadelerinden çıkan sonuç
nedir? Sanıkların ifadelerinin tamamına bakıldığında Alparslan Arslan 16.05.2006 tarihinde
Danıştay binasına gittiğinde başlangıçta Osman Yıldırım olay mahallinde değildir. Bahse konu
gün Alparslan Arslan Selvi Otel’de hesabı kapatmıştır önemli ayrıntı ise otel görevlisi Selma
Aydoğmuş’un 19.05.2006 günü Ankara TEM Şubede verdiği ifadesinde yatmaktadır. Dışarıdan
gelen ve isminin burada Alparslan Arslan olduğunu öğrendiğim şahıs otelde konaklayan ve
kayıtlarda İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu kimlik bilgili şahıslarla buluştu ben otelde konaklayan
şahıslarla kalacak mısınız dedim, içlerinden arkası dönük olanlardan birisi hayır cevabını verdi
ve isminin Alparslan Arslan olduğunu öğrendiğim kişi 70 YTL’yi resepsiyona bulunan banka
doğru fırlattı ve 3’ü beraber çıktılar. Otel görevlileri ifadesinde Osman Yıldırım otelde yatmadı
demelerine ve kayıtlar ile de bu maddi olarak desteklenmesine rağmen Osman Yıldırım ısrarla
ben Selvi Otelde yatıyorum demektedir. Yer yarılıp içine girmediğine göre nerede olduğunu
Osman Yıldırım’ın kendi ifadelerinde bulalım. 11.08.2006 tarihinde 11. Ağır Ceza Mahkemesine
göndermiş olduğu el yazısı ile yazmış olduğu savunma sayfa 5, Sayın Hakimimize saldırıda
bulunulduğu ve o saatlerde Aksu Otelde uyuduğunu, 21.09.2006 tarihinde 11. Ağır Ceza
Mahkemesine göndermiş olduğu el yazısı ile yazmış olduğu savunma sayfa 2, 17 Mayıs 2006
tarihinde saat 12:30’da Ulus Aksu Otelinde uykudan kalktığını bu tarihte bu saatte Aksu Otelin 3
personeli tanığımdır, olmak üzere Aksu Otelin 3 defa ismi geçmektedir bu durum Savcılar için
hiçbir şey ifade etmiyor mu, etmediği içindir ki, ben Osman Yıldırım’ın Selvi Otel’de kalmadığını
kanıtlarken Savcı Nihat Taşkın ise Osman Yıldırım’a duruşma salonunda mesaj veriyordu o
konuya bilahare değineceğim. Alparslan Arslan’ın 16 Mayıs 2006 günü Selvi Otel’de kalan
Erhan Timuroğlu ile İsmail Sağır’ı alıp çıkması ve hesabı ödemesinin tek bir izahı bulunmaktadır.
O da eylem yapmayı aklına koymuştur ve otele dönmeyecektir. Sanık ifadelerinin tamamına
bakıldığında çelişkiler olmakla beraber özde Osman Yıldırım’ın kendisini menfur Danıştay
saldırısından aklamak için kurguladığı sözlerin doğru olmadığı konusunda birbirlerinin ifadelerini
desteklemektedirler. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel Osman Yıldırım’ı menfur Danıştay saldırısı
azmettiriciliğinden aklamak için 16 Mayıs 2006 günü opet yakıt istasyonunda sadece Osman
Yıldırım’ın ifadelerine esas alarak mütalaa vermiştir. Tarafsız bir Savcı için Osman Yıldırım’ın
sadece aşağıdaki ifadesi onun insan aklı ile alay ettiği konusunda çok önemli bir veri olurdu ve
dolayısı ile inandırıcılığını da yok ederdi. Osman Yıldırım İstanbul’dan beri söylemiyorum nedir
bu iş, teferruatlı anlat artık sırası geldi dedim. Alparslan Arslan bana Danıştay’da işimiz var dedi.
Bunun üzerine kendisine Danıştay’da evrak işin mi var, bu konuda Sinan Berberoğlu isimli bir
arkadaşım var evrak takibi onun işidir, ona söyleyerek yapsın demem üzerine bana gülümsedi.
Kendisinden cep telefonunu alarak Sinan Berberoğlu isimli arkadaşı aradım avukat bir arkadaşın
evrak işi olduğunu yardımcı olmasını istedim Osman Yıldırım leb demeden leblebiyi anlıyor.
Danıştay’da evrak işi olduğunu yüksek öngörüsüyle karar veriyor ve Sinan Berberoğlu’na bu
konuda yardımcı olmasını söylüyor. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel için Osman Yıldırım bir sanıktan
öte hem tanık, hem de Gizli Tanık’tır ayrıca Osman’ım şeklinde hitap edebildikleri derecede

17
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:18

hususiyetleri bulunmaktadır onun ifadeleri asla sorgulanmaz, her dediği doğrudur ve o üstün
özelliklerinin yanında bu davanın en itibarlı aktörüdür, acaba Osman Yıldırım doğru mu
söylüyor? Erhan Timuroğlu’nun 24.05.2006 tarihli Ankara TEM Şubede vermiş olduğu ifade;
Ankara’ya giderken aracı Alparslan Arslan kullanıyordu. Yanında Osman Yıldırım, arka koltukta
ben ve İsmail Sağır bulunuyorduk, yolda giderken Ankara’da yapılacak iş hakkında konuşmaya
başladık Alparslan Arslan bize Danıştay Başkanını öldüreceğini ve bunun sebebinin de
başörtüsü kararının onanması olduğunu söyledi. Bu ifadelere mütalaada rastlıyor musunuz?
Şahsım hakkında tahayyül, temenni, niyet, kanaat ve dosya sanığı olmayan kişiler ile zorlama
irtibatlar kurarak zorlama suç isnatlarına giren Savcı Mehmet Ali Pekgüzel için Osman
Yıldırım’ın aşağıdaki ifadesi bir anlam ifade etmiyor mu? 11. Ağır Ceza Mahkeme Başkanlığına
11.08.2006 tarihinde kendi el yazısı ile göndermiş olduğu savunmasında Osman Yıldırım 16
Mayıs akşamı neden beni benzin istasyonuna çağırıp görüşmek istediğini ve gittiğimde benden
bir isme kayıtlı plaka numarası istediğini ve bir tanıdığının olup olmadığını soruyor. Evrak takibi
kendi uydurduğu bir kılıf ve palavradır. Osman Yıldırım’ın yukarıda yer alan ifadesi Savcıların
onu menfur Danıştay saldırısından aklama gayretlerini akamete uğramasına neden olmuştur,
hesabını mahkemenize ve Türk Milletine vereceklerdir. Osman Yıldırım 16.05.2006 günü
Alparslan Arslan’ın Danıştay’ı basacağını bilmektedir. Yıllarca cezaevinde kalan Osman Yıldırım
o gün bu menfur saldırıyı desteklemekle beraber azmettiricilikten nasıl kurtulacağının hesabını
yapmaktadır. Onun içindir ki köylüsü Nusret Aras’ı yanına çağırmıştır amacı o saatlerde
Alparslan Arslan eylemi gerçekleştirmiş olsaydı Nusret Aras’ı olay mahallinde olmadığına dair
kendisine şahit gösterecekti. Uzun yıllar görmediği hiçbir irtibatının olmadığı ve kendisini
tanımakta bile zorluk çeken köylüsünden herhangi bir talepte bulunmadığı ortada iken yanına
çağırmasının ne amacı olabilirdi? Nusret Aras’a gazeteyi gösterip bu o nokta nokta nokta
çocukları yüzünden Türkiye karışacak demesi her an gerçekleşebilecek menfur saldırının
beklentisi içinde olduğunun en önemli delili olduğu gibi Nusret Aras’a da aklınca büyük baba rolü
oynuyor bunun doğruluğunu ise Esen Türkyılmaz ile yapmış olduğu telefon görüşmesi teyit
etmektedir. Esen Türkyılmaz tamam oldu, hadi görüşürüz diye telefonu kapatmak istemesine
rağmen Osman Yıldırım konuşmayı uzatarak menfur saldırı için güzel yapmış la helal olsun ve
olur mu ya Allah’ın askeridir ya diyerek bu iğrenç saldırıyı hem onayladığını gösteriyor hem de
içinde olmanın gururunu yaşıyor kendince. Osman Yıldırım kesinlikle bu eylemin yapılmasını
engellemek düşüncesinde değildir ve olmamıştır aksi düşünce sahipleri onu aklamaya
çalışanlardır ya da söylenenlere inanan saftillerdir. Yıldırım Alparslan Arslan’ı yüreklendirmekte
fakat sonucu vahametini bildiği için de geri planda kalıp kaçış hesapları yapmaktadır, Alparslan
anlaşılan o ki, yola çıktığında ancak tanıyabilmiş olduğu bu şahsa senden bir şey olmaz sözünü
bunun için kullanmıştır. Alparslan Arslan eylemden vazgeçip bir ara İstanbul’a bile dönmeyi
düşünen kendisidir. Alparslan Arslan 16 Mayıs 2006 günü Danıştay binasına önce silahsız
girerek keşif yaptıktan sonra eylemi dışarıda yapacağını kanaat getirmiş bu konuyu da Erhan ve
İsmail ile paylaşarak fikirlerini sormuştur, Danıştay Başkanının araç plakasını öğrenip aramada
eylem yapma fikrinin uygulamaya geçinilmesine kanaat vermiştir. Osman Yıldırım Ankara TEM
Şubede 21.05.2006 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde Nusret Aras ile görüştüğünden hiç
bahsetmemiştir. 16 Mayıs 2006 Salı günü saat 11:00, 12:00 arası kalktım o da Alparslan Arslan
yoktu oda da ayrıca Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır’da odalarında yoktur, bende otelden 13:00
sıralarında ayrıldım Ulus civarındaki kahvehanelere giderek vakit geçirdim saat 14:00 gibi Erhan
Timuroğlu cep telefonundan aradım Alparslan’a söyleyince yanınıza gelince sizi alıp otelin
bulunduğu yere getirsin diyerek kapat telefonu kapattım. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel için Osman
Yıldırım’ın bu ifadesi muteberdir tartışılmaz gerçekten acaba öyle mi, Osman Yıldırım’ın 16
Mayıs 2006 günü telefonu aşağıdaki baz istasyonlarından sinyal vermiştir. 13:28:50 Ankara
İzmir Cadde, 13:30:42 Ankara Zafer Çarşısı, 13:36:39 Ankara Sıhhiye Köprü, 13:38:10 Ankara
Sıhhiye Köprü, 14:49:19 Ankara Necati Sezen, 15:51:27 Ankara Necati Sezen, 16:13:15 Ankara

18
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:19

Sıhhiye Merkez Osman Yıldırım’ın bir yalanı daha baz istasyon kayıtları ile tescil olmasına
rağmen Savcı Mehmet Ali Pekgüzel bu gerçekleri mütalaasında gizleme yoluna gitmiştir. Bir gün
adil yargı ve Türk Milleti bununda hesabını mutlaka soracaktır. Osman Yıldırım Danıştay
binasının çevresinde dolaşmakta fakat kendince ateşi elinde tutmamaktadır. 16 Mayıs 2006
günü opet yakıt istasyonunda Savcıların gözlerden kaçırmış olduğu son derece önemli husus
Osman Yıldırım’ın Danıştay baskınını önlemek gibi bir tutum sergilemediği tam aksine ertesi gün
menfur saldırının gerçekleşmesi için zemin hazırladığıdır. Sinan Berberoğlu’nu araması ve
bunun nedenini de kendince açıklaması fakat yine kendi ifadeleriyle gerçeğin Danıştay Başkanın
arabasının plakasını öğrenmek çabaları olması her şeye izaha muktedirdir. İşte bu telefon ile
Osman Yıldırım Alparslan’ın vazgeçmek üzere olduğu saldırının fitilini yeniden ateşlemiştir bu şu
demektir, benim kaçak güreştiğimi söylüyorsun ama ben İstanbul’da kararlaştırdığımız gibi senin
yanındayım kaleşnikof tüfeği de bu amaçta temin ettiğimi bilmiyor musun? Alparslan Arslan’ın
aracında bulunan emniyete ait araç park kartı gibi kaleşnikofunda akıbeti, meçhule gitmiştir. Bu
olaydan sonra 17 Mayıs 2006 günü Alparslan Arslan Danıştay Başkanını bina içerisinde
vurmaya karar vermiştir. Alparslan Arslan tarafından azarlanan Osman Yıldırım olay mahalline
giderek ona destek olmuştur bu bir kanıt değil kanıtı Osman Yıldırım’a ait bu kanaat değil bunun
kanıtı Osman Yıldırım’a ait HTS raporlarıdır ısrarla bazen 13:00 bazen de 14:00’e kadar
uyuduğunu iddia eden otelde Osman Yıldırım bakınız 17 Mayıs 2006 günü saat kaçta uyanmış
ve hangi noktalarda bulunmuş. 08:29:25 Ankara Dost Sokak, 11:36:20 Ankara dost Sokak,
11:39:54 Ankara Çankırı Caddesi, 11:47, 11:48 Ankara Yiba Çarşısı, 12:04, 12:06, 12:07, 12:13,
12:52 Ankara Asti Güney, Osman Yıldırım’ın olay mahallinde olduğunun en önemli delillerinden
birisi de İsmail Sağır’ın 17.05.2006 günü saat 15:25’te Murat Bulut isimli şahısla yapmış olduğu
telefon konuşmasında Osman Yıldırım’ı kastederek arabaya bindirdi gönderdi bizi şimdide
arabayı alacak o avukatın arabası var ya, Savcı Mehmet Ali Bey Alparslan Arslan’ın arabası,
otel parkında olmadığına göre Osman Yıldırım Alparslan Arslan’ın arabasının Danıştay binası
mahallinde olduğunu nereden biliyor? İşte bütün bu gerçekleri yok etmek adına yıllardır şahsıma
suç isnat etmeye çalışıyorsunuz. Bir diğer husus Osman Yıldırım eylem gerçekleşene kadar
telefon muhaberesi yapmamıştır, Alparslan Arslan yakalandıktan sonraki muhtemelen umumi bir
telefondan Nusret Aras’ı arayarak Yenidoğan’daki benzin istasyonuna çağırmıştır. Nusret
Aras’ın Osman’ın sesi tuhaf geliyordu demesi bu süreci açıklamaya yeterlidir. Bu buluşmayı da
yönlendirme amaçlı düşünmüş olmalıdır fakat telaşından olsa gerek gerçekleşmemiştir Nusret
Aras’ın 13 sıralarında aramasının sebebi de mazeret beyanı olsa gerek. Alparslan Arslan’ın
Osman Yıldırım’ın Selvi Otel’de yatıp yatmamalarının gündemde tutulmasının da hiçbir önemi
bulunmamaktadır. Eylemin önüne geçemez sadece bir üs bölgesi olarak değerlendirilebilir. 16
Mayıs 2006 günü Alparslan Arslan Selvi Otelde yatan arkadaşlarının hesabını kapattı gerçeğini
göz önüne aldığımızda şayet o gece otelde yatmış olsaydı Osman Yıldırım’ın oteli terk etmemesi
mümkün müdür? Elbette hayır benim bu konu üzerinde durmamın sebebi otel görevlilerinin TEM
Şubede vermiş oldukları ifadeleri ile Osman Yıldırım’ın ifadelerinin çelişmesindendir. Sanık
ifadeleri ile mahkemenin dikkatine sunduğum gerçekler Savcı Mehmet Ali Pekgüzel tarafından
son derece iyi bilinmesine rağmen Osman Yıldırım’ın menfur Danıştay saldırısı
azmettiriciliğinden aklanması amacı ile maalesef yok sayılmıştır sadece bununla mı yetinilmiştir.
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel kamera kayıtlarında Osman Yıldırım gözükmüyor diyerek kendisini
3. bomba atılmasından da pek güzelce aklamıştır gerçek acaba öyle mi? Savcı Mehmet Ali
Pekgüzel Osman Yıldırım’a sorgusunda 3 defa 0538 7567268 nolu telefon hattını sormuştur 58
numarayı getirir misiniz 58 sayfa. Osman Yıldırım başını biliyorum sonunu hatırlamıyorum gibi
cevaplar vermiş Savcı Pekgüzel Ankara TEM’de hangi numarayı kullandığınızı sorduklarında bu
numarayı vermişsiniz diyerek telefon sorgulamalarını bitirmiştir. Yukarıdaki numarayı göz önüne
alarak kendim Cumhuriyet Gazetesine saldırı öncesi ve saldırı günü olmak üzere Osman
Yıldırım’ın irtibatlarını ortaya çıkarmaya çalıştım. Dikkatimi çeken Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in

19
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:20

sorduğu 0538 7567268 numaralı bir telefon numarasına hiç rastlamamam oldu. Sonuçta Savcı
Mehmet Ali Pekgüzel’in Osman Yıldırım’a 3 kez sorduğu Osman Yıldırım’ın hatırlamakta zorluk
çektiği 0538 7567268 numaralı telefonun 3. bombanın atıldığı gün Alparslan Arslan ile 11 kez
Erhan Timuroğlu ile 14 kez görüşen 0538 4567268 numaralı telefon olduğunu Osman Yıldırım’ın
Ankara TEM’de verdiği telefon numarasıyla karşılaştırarak kesinleştirdim. Savcı Mehmet Ali
Pekgüzel 11 Mayıs 2006 tarihinde Osman Yıldırım’ın 3. el bombası atılması olayındaki irtibatına
kesmek maksadıyla 0538 4567268 nolu telefonu sorgulamamak için bu numarayı kasıtlı olarak 3
kez 0538 7567268 olarak tahrif etmiştir. Aşağıdaki gerçeği bir Savcı gizleyebilir mi? 125. Celse
sayfa 27 Alparslan Arslan ısrar ediyor gidip atacağım gidip atalım baskıya yetişsin diyordu. Yani
o 4, 5 olmalı onların 3. bombayı atma saatleri o saatlerde ben ticari taksiye bindim karşıya
geçtim, görmedim yani gece 12:00’de öğrendim 3. bombanın atılmasını. Halbuki Ankara TEM’de
21:05’de 2006’da verdiği ifadede de 17, 18 saatlerinde öğrendiğini söylüyor. Üçüncü bombanın
atıldığı saatler 16:10 sularında Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım Akıncı Bayırındalar. Liste
vardı orada bir çizelge 58. sayı. 16:10, 16:12:46’da Osman Yıldırım Akıncı Bayırından Erhan
Timuroğlu’nu arıyor 05384567268 numaradan 16:14 yine Osman Yıldırım aynı numaradan
Selahattin Pınarından Erhan Timuroğlu’nu arıyor. 16:15 yine Osman Yıldırım Selahattin
Pınar’dan Erhan Timuroğlu’nu arıyor. 16:16:35 Osman Yıldırım Akıncı Bayırından Erhan
Timuroğlu’nu arıyor. 16:17:31 Osman Yıldırım Akıncı Bayırından Erhan Timuroğlu’nu arıyor.
16:20’de bomba atılıyor. 16:24:57’de Osman Yıldırım İstanbul Balkondor’dan aranıyor açmıyor
şifre herhalde işlem tamam. 16:25:26’da Osman Yıldırım geriye dönüyor o da çaldırıyor
kapatıyor. 16:41:40’da Osman Yıldırım İstanbul Çukuro Cumhuriyet gazetesine en yakın olan
bölgede. Şimdi yukarıda görülen iletişim tutanağına göre Osman Yıldırım Cumhuriyet gazetesine
el bombası atılırken dakika dakika olayı takip ediyor. Erhan Timuroğlu’yla sürekli iletişim halinde.
Yukarıdaki verileri sunduğum gün iddia makamının Osman Yıldırım’a inandırmış olduğu sadece
patlamayan iki el bombasını ben attırdım kurgusu dolayısıyla da iddianamesi çökmüştür. O gün
mahkeme başkanlığına vekalet eden Sayın Hasan Hüseyin Özese yani okunan telefon kayıtları
o taksiye bindiğiniz sırada taksideyken yaptığınız konuşmalar mı şeklinde müdahale etmiş,
Sayın Doğu Perinçek de yaşanan bu duruma kayıtsız kalmayarak dayanışma halindesiniz öyle
soru sorulmaz şeklinde göstermiş olduğu tepkiye tutanaklara geçmiştir. Osman Yıldırım taksiye
bindim birinci köprü ya da ikinci köprü direkt beni Üsküdar’a götürdü ifadeleriyle kendisini
inandırma çabalarına girmiş olsa da ticari takside biri beni aramış cevap vermişim ya da ben
aramışım sinyal vermişse vermiştir yani ifadeleriyle iyice çıkmaza girmiştir. Halbuki HTS
raporları çok net olarak Osman Yıldırım’ın Cumhuriyet gazetesine bomba atılması öncesi
bombanın atıldığı esnada ve atıldıktan sonra devamlı Cumhuriyet gazetesi etrafında dolaştığını
onu telefondan arayan kimse olmadığı gibi hemen hemen her dakika Erhan Timuroğlu’nu
kendisinin aramış olduğunu ortaya koymaktadır. Osman Yıldırım neyi merak etmektedir ve neyi
takip etmektedir. Bu sorunun cevabının Erhan Timuroğlu duruşmalarda vermiştir. 10.11.2009
tarihli 121. celse sayfa 44 tabi Osman orada gözcü yok diyor değil var. Gözcü orada ama geride
kaldı yani bilgim yok. Ben yoğum demesi doğru değildir o da orada 3. bomba eyleminde.
Görüldüğü gibi Osman Yıldırım’ın menfur Danıştay saldırısından aklamak isteyen savcı Mehmet
Ali Pekgüzel’in 3. el bombası atılmasından da Yıldırım’ı aklama çabaları maddi kanıtlar ile
çürütülmüştür. Lakin bütün bu gerçekler tüm çıplaklığıyla ortada iken iddia makamının nasıl asıl
failleri gizlemek adına duymamayı görmemeyi tercih etmemektedir. Bu tespitime katılmayanlara
duruşma tutanaklarından birkaç örnek vereceğim. 12.11.2009 tarihli 122. celse sayfa 3
mahkeme başkanı gelen kayıtlarda Selvi otelinde kalan kişiler ikinizin Alparslan ile senin kaydın
yok. Osman Yıldırım gelen kayıtlar yalan konuşuyor. Osman Yıldırım’ın iddia ettiği üzere otelde
yatmadığını maddi deliller ile inkar edilemez şekilde ortaya çıkmasından sonra Osman
Yıldırım’ın ben Danıştay Saldırısına katılmadım. Otelde uyuyordum iddiasının ağzından çıkan
her şey gibi gerçek dışı olduğu tescil edilmiş. Bu gelişmeler sonucu morali bozulan tanığa

20
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:21

rehabilitasyon ihtiyacı iddia makamı tarafından sağlanmıştır. 12.11.2009 tarihli 122. celsede
Sayın Köksal Şengül’ün sorusundan sonra devreye giren Savcı Nihat Taşkın ona hitaben
yapmış olduğu değerlendirmede görev atfı konusunda gerekenin yapılacağını sinyallerini de şu
şekilde vermiştir. Ferit Serkan Erkan isimli otel görevlisinin mahkemede verdiği ifadesi kısmen
sizi doğrular nitelikte doğru ancak emniyet ifadelerindeki çelişkiler kendisine sorulmamış ve bu
çelişki giderilmeden dava karara bağlanmış. Yani diyor ki savcı Osman Başkan kayıtlardan
bahsetse de sen rahat ol telaşlanma. 11. Ağır Ceza Mahkemesi senin sövdüğün kadar varmış
işlemi eksik yaparak sana haksız ceza vermişler. Selvi Otel çalışanı 3 tanığın birbirlerini
destekleyen sıcak ifadeleriyle otel kayıtları hem de mahkemede Cumhuriyet Savcısı tarafından
yok sayılmıştır. Savcı duruşma salonunda büyük bir cesaretle Osman Yıldırım’ı aklama iradesi
gösterirken şu soruyu soramıyordu. Peki, Osman Yıldırım madem şey yaptın niçin ihbar etmedin
bu olayı biliyordun da. Hukuk komedyası henüz bitmedi celselerde şimdi Osman Yıldırım’ı
aklama sırası Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’e geçmişti. (bir kelime anlaşılamadı).”
Mahkeme Başkanı: “Muzaffer Bey Bakın savunmanızı kesmek istemiyorum. Ancak.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Tutanaktan okuyorum.”
Mahkeme Başkanı: "Anladım ancak savunma amacını aşan şeyler söyleyebiliyorsunuz
lütfen uyarılarımı dikkate alın. Lütfen anladım.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Tutanaktan okuyorum hayhay. 122. sayfa 51 Savcı Mehmet Ali
Pekgüzel, Nusret Aras 20.05.2006 tarihinde Ankara TEM şubede vermiş olduğu ifadesinde
Osman Yıldırım 17.05.2006 günü saat 09:30 sıralarında beni telefonla aradı. Sesi tuhaf
geliyordu neredesin diye sordum. Yenidoğan’daki kahveye gel dedi. Ben de hemen oraya gittim
ancak Osman Yıldırım yoktu. Kendisinin nerede olduğunu sormak için aradım ulaşamadım diyor.
Siz bu saatlerde eylem saatinde uyuduğunuzu söylüyorsunuz. Nusret Aras 09;30 gibi aradı mı
17 Mayıs günü. Osman Yıldırım doğal olarak bu beyanı hemen yalanlıyor. Pekgüzel telefon
kayıtlarınıza baktığımızda da 16 Mayıs tarihinde de ben de böyle bir kaydı görmedim zaten.
Mevzu bahis olan 17 Mayıs 09:30 görüşmenizi görmedim. 16 Mayıs’ta ancak 16 Mayıs günü
Nusret Aras ile saat 12:53, 12:56 da iki tane bir 44 saniyelik biri 33 saniyelik olmak üzere sizin
aradığınız telefon görüşmem var. Bunları söyleyebilir miyim Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Savunmaya karışmayız ancak suç unsuru olabilecek şey…”
Sanık Muzaffer Tekin: “Evet dikkatlerinize sunuyorum hayhay.”
Mahkeme Başkanı: “Suç suç unsuru olacak şeyler söyleyemezsiniz ben ona izin vermem
buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Dikkatlerinize sunuyorum. Dikkatlerinize sunuyorum.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.
Mahkeme Başkanı: “Lütfen oturun efendim oturun. Oturun Avukat Hanım oturun, buyurun
efendim. Avukat Hanım oturun.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.
Mahkeme Başkanı: “Buyurun buyurun efendim.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Osman Yıldırım’ın.”
Mahkeme Başkanı: "Buyurun dinliyoruz efendim. Neden neden bahsettiğini neden
bahsettiğini biliyoruz duyuyoruz. Avukat Hanım (birkaç kelime anlaşılamadı) oturun efendim
buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Evet Osman Yıldırım’ın Osman Yıldırım’ın Danıştay saldırısıyla
olan irtibatını kesmek için duruşmalarda aleyhine olan somut delilleri kendisine bak biz de sana
vaatlerimizi yerine getiriyoruz dercesine yok etmek için bu şekilde davranıyor. Halbuki savcının
aklına Nusret Aras seni başka numaradan arayabilir veya sen onu hangi numaradan aradın
sorusu dahi gelmiyor. Zaten onun aleyhinde neticelenecek soruları soracak bir irade de yok.
Osman Yıldırım’ı kendisinin aradığı 12:53 ve 12:56 saatleri arasındaki görüşmeleri özellikle
tutanağa geçirerek de bakın arandığı zaman kayıtlar onaylıyor. Telefon kayıtları olmadığı için

21
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:22

Nusret Aras’ın ifadeleri Osman Yıldırım’ın aleyhine delil olamaz diyor. Peki, Osman Yıldırım sen
Nusret Aras’ı menfur saldırıdan sonra niçin aradın sabah arayıp randevu yerine gitmediğini
bildirmek için mi diye sormuyor. Lehte olan birçok delilin bu davada buhar olup uçtuğunu gördük
yetmedi Savcı Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın Osman Yıldırım’ın aleyhine olan sıcak
ifadeleri de nasıl yok ederiz çabalarıyla.”
Mahkeme Başkanı: “Evet oraya nokta koyalım. Saatin 12:15 olduğu görüldü.”
Duruşmaya 13:15’e kadar ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Mahkeme Başkanı: “Verilen arada tutuklu sanıklardan Semih Tufan Gülaltay, Kenan
Özay, Mehmet Haberal, Mustafa Levent Göktaş, Oktay Yıldırım ve Mehmet Demirtaş’ın
cezaevinden getirildikleri görüldü bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı. Ayrıca sanıklar
Hikmet Çiçek Doğu Perinçek müdafi Avukat Hikmet Fırat Arslan’ın geldiği görüldü huzurdaki
yerlerine alındı.”
Sanık Muzaffer Tekin önceki kimliği tahtında huzura alındı.
Mahkeme Başkanı: "Esas hakkındaki son savunmasına devamla buyurun. Kalan süreyi
başlatıyoruz buyurun.
Sanık Muzaffer Tekin: “İddia makamı bütün bu hukuk ihlallerini perdelemek amacıyla
Muzaffer Tekin Alparslan Arslan ile son 9 ay önce görüştüm dedi ama 6 ay önce görüşmüş.
Mahkeme kararları ile aksini ispat etmeme rağmen Muzaffer Tekin Doğuş faktoringin ortağı silah
taşımıyorum dedi ama silahını Mehmet Zekeriya Öztürk aldı şeklindeki ithamlarına devam
etmektedir. Son iddianın muhatabı Zekeriya Öztürk. Bu konuyu mahkemenize açıklasın ne
zaman nerede silahımı aldı. Yanımda kimler vardır silahımın çapı markası nedir ve iddia edilen
bu silah ne zaman nerede iade edilmiştir. Mahkemeniz bu konuda mahkemenize maddi delil
sunar ise ben bütün savunmalarımı geri çekeceğim. Benim gıyabımda 3. şahıslar arasında
konuşulan konuları hiçbir araştırma gereği duymayan savcı nasıl kesin doğru kabul edebilir?
Muzaffer Tekin daha önce kabul etmesine rağmen son savunmasında Ertaç Giray ile
görüşmesini reddetti. Menfur Danıştay saldırısı sonrasında akşam evime polisler geldiğinde
eşim aradı. Zafer kapı kırılacak şekilde çalınıyor. Gelenler polis olduklarını söylüyor dediğinde.
Ben de polis olduklarından eminsen kapıyı aç ben hemen geliyorum dedim. Henüz kapıyı
çalanların polis oldukları netleşmemiş iken bu insanların benim evime Danıştay olayı ile
geldiklerini bilmesi mümkün müdür? Benim reddettiğim konu budur fakat Savcı Pekgüzel’e ben
bir türlü meramımı anlatamıyorum. İsmail Eksik’in sorgusunda da benim evime Ertaç Giray’ı kim
götürdü diye sormadım mı? Giray’ın Danıştay olayı ile ilişkilendiriliyorsunuz dediğinde böyle
menfur bir hadise ile benim kim ve nasıl irtibatlandırabilir haykırışım tutanaklara geçmedi mi?
Sizi ben elimle savcıya götürüp ifadenizi verdireceğim. Bir gün dahi gözaltına alınırsanız
gururunuz rencide olur dediğini ifade etmedim mi? Bu olayla ilgili isminiz basına sızdırılır
dediğimde bu onursuzluk ile yaşayamam benim ismim nasıl sızdırılır canıma kıyarım dediğimi
defalarca tekrarlamadım mı? Avukatlığımı üstleneceği için nüfus cüzdanımı istediğini ve
verdiğimi söylemedim mi? Muzaffer Tekin Ertaç Giray ile görüşmesini hala nasıl reddetti
diyebilmektedir. İlk günden itibaren bütün savunmalarımın arkasında olduğunu olduğumu bir kez
daha burada yineliyorum. Savunmalarımı itibarsızlaştırmak maksadıyla mütalaada yer verilen
her iddiayı çürüttüğüm gibi gerçek tahrifatı Savcı Pekgüzel’in yaptığını da önünüze getireceğim.
Geniş hayal dünyalarındaki senaryoyu hayata geçirmek adına telefon irtibatları ile örgüt yaratma
çabaları içerisinde attığımız her adımı görüştüğümüz her kişiyi her türlü teknolojik araçlarla
mercek altına almış ama tek bir olay ile irtibat tesis edememiş edemez de çünkü yoktan hiçbir
şey var edemezsiniz. Yine Osman Yıldırım’ın duruşmalardaki atfı cürümleriyle açık ve gizli tanık
ifadelerinin mütalaada savcılar için son derece önem arz ettiğini bu iftiraları sürekli olarak
ciddiyetle Osman Yıldırım’ın şu celse ifadeleri diye atıfta bulunmalarından anlaşılmaktadır. Proje
dahilinde hayali bir örgüt yaratılmış. Ardından bu örgüte uygun formada hedefler tespit edilmiş

22
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:23

ve post modern entrikalarla masum insanlar tutuklanarak özgürlükleri gasp edilmiştir. Tıpkı
Oskar ödülleri kısa zaman önce sahiplerine teslim edildi ve en iyi film dalında Argo adlı yapım
büyük ödüle layık görüldü. Film kısaca İran’da yaşanan 1979 İslam devriminde İranlı öğrenciler
tarafından basılan ABD Büyükelçiliğinden kaçarak Kanada Büyükelçiliğine sığınan 6
Amerikalının düzenlenen bir operasyon ile ülkelerine getirilmelerini konu ediniyor. Uydurma bir
film şirketi kuruluyor. Uydurma bir film hayata geçiriliyor uydurma yapımcı uydurma yönetmen ve
uydurma oyuncular ile kurgulanan operasyon başarıyla hayata geçirilerek 6 Amerikalı
kurtarılarak ülkelerine getiriliyor. Bu filmin yargılandığımız bu dava ile çok büyük oranda
benzerlikler taşıdığına inanıyorum. Her iki senaryonun da tüm detayları büyük bir özenle
uydurulmuş. Tek fark finalde ortaya çıkıyor birisinde insanlar kurtarılırken diğerlerinde kurban
edilmek isteniyor. Bizler uydurma bir örgütün mensuplarıyız. Bizler menfur bir cinayetin uydurma
failleriyiz. Uyduruk kişilerin uydurmuş oldukları yalanlarının muhatabıyız uyduranların yıllardır
içlerinde biriktirmiş oldukları kin ve nefretlerinin hedefiyiz. Şimdi mahkemenize Osman
Yıldırım’ın atfı cürümlerini sorgulamayan savcının şahsım hakkındaki bir sorgusunu
tutanaklardan arz etmek itiyorum. Fakat keseceğinizi düşündüğüm için 18. 11,2008 tarihli 15.
celseyi lütfen dikkatlice tetkik ediniz. Sonunda ısrarla savcı diyor ki bana Alparslan Arslan’la
ifadenizi olan görüşmelerinizi gizliyorsunuz. Ben ısrarla reddediyorum. Gizliyorsunuz diyor. Aynı
Savcı Osman Yıldırım’ı aklamak için duruşmada delilleri görmezden gelip Osmanım’ı mağdur
etmemek adına oldukça dikkatli davranırken bana bu diyaloglar sonrası ve sıklıkla irtibatınızı
böyle gizlemekteki amacınız ne diyebilmektedir. Şimdi size mahkemenize şunu haykırıyorum
bağımsız bağlantısız bütün hukukçulara da sesleniyorum kamuoyuna da sesleniyorum. Osman
Yıldırım’ın iddialarını güçlendirmek maksadı ile Gizli Tanık 9 adlı kişinin varlığını ilan edip
ifadelerini de mahkemenize sunarak gerçekte Osman Yıldırım’ın Gizli Tanık 9 olduğunu hem
mahkemeden hem sanık ve hem de avukatlarından gizleyen kimdir. Bu savcının bana soru
sormasını zül addediyorum. Fakat önemle dikkatinize sunmak istediğim bir konu var. Bir insan
hayatına kastetmediği düşündüğü bir anda gerçeği gizlemeyi düşünebilir mi? Tam aksine
gerçeğin ortaya çıkması ve tertibin boyutlarını ortaya koymak için en sevdiği şey canından
vazgeçmeyi düşünürken yazmış olduğum notlar yazmış olduğu notlar onun yüzde yüz
yaşanmışlıklarıdır. Benim ismimin menfur olay ile anıldığında intihara teşebbüs etmeden önce
yazmış olduğum nottan bir alıntı size arz ediyorum. Radikal gazetelerde olayın perde arkasında
gösterilmemden ülkem adına utandım. Adı geçen kişiyle iki sene önce avukat kimliği ile
tanıdığım kişiyi üç dört defa ziyaretime geldi. Bir senedir bir kez görüp konuşmam bile olmadı.
Bu nasıl bir senaryo yazıklar olsun diye not almışım diyorum. Bu ifadelerim benim gibi
düşünenler ve benim gibi yaşayanlar için bir önem arz eder diye düşünüyorum. Yine sorgu
tutanaklarından 18.11.2008 tarihli celse 15 savcı ısrarla Alparslan’ı yanınızda dolaştırıyorsunuz
diyor reddediyorum. Mahkeme başkanı giriyor ve müdahale ediyor yanlış anlaşılma olabilir dil
sürçmesi olabilir siz soruyu sorun hayır diyorum reddediyorum. En son savcı diyor ki Hüseyin
Görüm ile Alparslan Arslan’ın çok sıkı ilişki içerisinde bulunduğunu ifade etmek istediğiniz
anlaşılmıştır. Ben daha neyi izah edeyim neyi anlatayım. Halbuki aynı tarih 18.11.2008 15 vakit
geçirmemek için tekrarlamayacağım Mehmet Ali Pekgüzel bu soruyu bana sorduğunda bu şeyi
yapan Nihat Taşkın. Diyorum ki onun cevabını veriyorum efendim böyle böyle açıklıyorum o
açıklamam olduğu halde onu yok sayıyor. İşte bugün mütalaalarına mesnet olsun diye bu
zorlamalar içine gidilmiştir ve ben savcıların ifadelerimi anlamamakta ısrar etmeleri ve yapmış
oldukları tahrifatları tutanaklardan mahkemenize somutlaştırdıktan sonra başkanım ihsası rey
olmasın diye susuyorsunuz diyorum. Ben anlıyorum. Mahkeme başkanı zabıtların aksini kimse
inkar edemez zabıtlar var ortada diyor. Ben yine işte buna öfke duymamak mümkün mü
gidiyoruz Silivri’ye Mahkeme Başkanı, yani kaldı ki o yanlış bir anlaşılmadır yani o Ahmet yerine
nokta geçmiş herhalde Mehmet diyecek 03.06.2011 celse 187 12.11.2009 tarihli 122. celsede
savcıların Osman Yıldırım’ı aklama çabaları zirve yapmıştır. O gün yine tutanaklardan bir

23
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:24

konuyu dikkatlerinize sunacağım. Savcı Nihat Taşkın sizin Süleyman Esen’in avukatı Mehmet
Ener’e cezaevindeyken Cumhuriyet gazetesine atılan el bombalarını Ataşehir’de Muzaffer
Tekin’den aldığınızı söylediğinizin basında yer alması üzerine gerekli izinler alınarak cezaevinde
ifadeniz alındı. Bu soru ile beyin kıvrımlarına yerleşmiş bulunan Muzaffer Tekin’e o günlerde suç
isnat etme çabalarını açığa vuruyordu. Halbuki Osman Yıldırım 6 Şubat 2008 tarihinde Sincan
Cezaevinde Süleyman Esen’in avukatı Mehmet Ener’e 27 Nisan’da Ataşehir’de yapılan
toplantıda bombaları Veli Küçük’ün Alparslan Arslan’a verdiğini söylesem mi cümlesini nasıl da
tahrif ediyor. Niçin Osman Yıldırım Muzaffer Tekin bana bomba verdi iftirasını atmıyor da Veli
Küçük’ün bombaları Alparslan Arslan’a verdiğini söylesem mi iftirasını ortaya atıyor. Çünkü o
güne kadar Cumhuriyet gazetesine atılan bombalarla ilgisi olmadığını savunuyor. Gerek
Cumhuriyet gazetesi bombalanması gerekse menfur Danıştay saldırısının Alparslan Arslan’ın
inisiyatifi dahilinde yapıldığını ifade ediyor. Danıştay Saldırısı sonrası gözetime alınıp sonra da
takipsizlik kararı ile aklanmamdan ötürü şahsımın olayların içerisinde göstermesinin inandırıcı
olamayacağını düşünüyor. Bugün gelinen noktada yıllardır yapmış olduğumuz savunmalarımızın
hiçbir önem ifade etmediğini görürken hukuk yolundan saparak Osman Yıldırım müfterisi ile
dayanışma içersinde olan iddia makamı hakkında hiçbir işlem yapılmamış olması bu ülkenin
hukuk adına adil yargılama adına nereye götürüldüğünü son derece net göstermektedir. Son bir
tutanaklardan okuyacağım bu bölüm çok önemli. 11. 12. 2009 tarihli 127. celse sayfa 11, 12
mahkeme başkanı iddianamede bu 3. iddianamede örgütün darbe zemini oluşturmak amacıyla
gerçekleştirdiği toplumda infial uyandıran eylemler diye bir bölüm var orada Cumhuriyet
gazetesine bomba atılması eylemi diye bir bölüm var ondan bahsediliyor. Bu eylemde öncelikli
olarak 2006 yılı içerisinde Cumhuriyet gazetesine türbanla ilgili karikatür yayınlanmış ve bu
yayından kısa bir süre sonra yani 5, 10, 11 Mayıs 2006 tarihlerinde Cumhuriyet gazetesine 3 kez
bomba atılmış. Olayın sanığı Osman Yıldırım alınan ifadesinde Cumhuriyet gazetesinin
bombalanması eylemini Muzaffer Tekin’in talimatıyla gerçekleştirdiklerini olayda kullanılan el
bombalarını Ataşehir’de bir evde yapılan toplantıda bizzat Muzaffer Tekin’in verdiğini hatta bu
toplantıya Oktay Yıldırım’ın da bulunduğu bu eylemleri para için yaptığını bu eylem karşılığı
Muzaffer Tekin kendisine 500 bin dolar vermeyi vaat ettiğini gazetenin bombalanmasını ve
eylemini ise bizzat arkadaşları Tekin Irşi, İsmail Sağır ve Alparslan Arslan ile gerçekleştirdiğini
beyan etmiştir şeklinde bir açıklama Sanık Osman Yıldırım doğrudur Mahkeme Başkanı Köksal
Şengün bu iddianame doğru mudur? Sanık Osman Yıldırım doğrudur. Mahkeme Başkanı Köksal
Şengün o zaman sen yanlış söylüyorsun öyle mi? Sanık Osman Yıldırım yani Alparslan’a ben 3.
bombayı yaptırmadım yani 2. Mahkeme Başkanı Şengün bunun neresi doğru neresi anlatır
mısın bize neresi doğru? Muzaffer Tekin verdi diyor parayı o teklif etti diyor. Sanık Osman
Yıldırım hayır parayı Muzaffer Tekin. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün neresi doğru hangisi
doğru neresi doğru bu okuduğum şeyin. Sanık Osman Yıldırım parayı aldın. Mahkeme Başkanı
Köksal Şengün okuduğumu anlıyor musun anladın mı okuduğumu. Osman Yıldırım anladım
parayı Muzaffer Tekin teklif etmedi orası doğru değil. Mahkeme Başkanı Şengün, talimatı
Muzaffer Tekin’in talimatıyla gerçekleşti olayı diyorum. Sanık Osman talimatı değil sadece iş
verme yani çıkar amaçlı iş verme. Yukarıdaki tutanaklardan arz ettiğim konuşma metinleri
meslek ahlakını yok sayarak hala karalama peşinde olanlara bir tokat niteliğindedir. Zira Osman
Yıldırım’ın atfı cürümlerini istedikleri gibi yorumlayarak ve değerlendirerek yeni yeni
iddianamelere temel oluşturmaktadırlar. Deneyimli mahkeme başkanı ise bu metinlerin gerçeği
yansıtmadığını bir iftiralar manzumesi olduğunu Osman Yıldırım üzerinden iddianameyi
yazanlara bu iddianame doğru mudur? Neresi doğru diyerek gerçekte savcılara Osman
Yıldırım’ın iftiraları ile efsunlanarak kendisinizi ona benzetmişsiniz demek istiyordu her halde.
İşte bütün bu gerçekleri gizlemek isteyenler mütalaalarında kendi icat etmiş oldukları çelişkilerini
sıkça işleyerek savunmalarımı zayıflatmayı amaçlamışlardır. Ne zaman mahkeme başkanı
maddi gerçeği bulmak amacı ile müdahaleler yapsa savcılar derhal karşı atağa geçmişlerdir

24
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:25

onun da somut örneği 12.11.2009 tarihli 122. celse sayfa 39’da Nihat Taşkın yani siz
savunmanızda şu şekilde söylediniz bunu açıklamanızı istiyorum. Ortaklar arasında bir çıkar
problemi olduğunu düşündüm bu şekilde aldım bu şekilde eylemi yaptım dediniz. Kendisi size
bunu bu şekilde mi söyledi? Dikkatinizi çekiyorum. Savcı Nihat Taşkın Osman Yıldırım’ı açıkça
düşündüm ifadesinin Muzaffer Tekin size bu şekilde mi söyledi diyebiliyor. Amaç Osman
Yıldırım’ı yönlendirerek benim talimat verdiğim cevabını almak. Sanık Osman Yıldırım evet
mahkeme başkanı devreye giriyor daha önceki ifadende ben düşündüm onu öyle dediniz şimdi
ben başkası dedi bana bunu diyorsun ve sonuç itibariyle Osman Yıldırım algıladığıma tekrar
dönüştürüyor ve onun tamamını sizler lütfen tekrar incelerseniz nasıl Muzaffer Tekin’in savcılar
tarafından peşinen mahkum edilmek istediğinin gerçeğini tutanaklarda görürsünüz. Bu trajikomik
durumun devam ettirilmesi için Muzaffer Tekin Osman Yıldırım’a bomba verdi yalanının inatla
sürdürülmesi gerekiyordu. Yoksa Savcı Mehmet Ali Pekgüzel iddianame ve mütalaasını nasıl
yazabilirdi. 118’i açar mısınız lütfen. Ortaya koymuş olduğum onlarca veri ve maddi delile
rağmen hale Muzaffer Tekin bomba verdi iftirasını savunma savunanlara hukuki olarak son bir
altın vuruş yapacağım. Osman Yıldırım iddia ettiği 1 Mayıs 2006 tarihinde Ataşehir de bulunan
bir evde yapılan toplantıda kendisine el bombası verildiği yalanı ile Ankara’da 11. Ağır Ceza
Mahkemesinde görülmekte olan Danıştay dava dosyasının Ümraniye kovuşturması ile
birleştirilmesinin zeminini oluşturmuştur.”
Mahkeme Başkanı: “Muzaffer Bey yaklaşık 10 dakikanız var onu dikkate alın.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Halbuki Osman Yıldırım. 5 dakika da ilave edeceksiniz 15 dakika.”
Mahkeme Başkanı: “Evet buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Halbuki Osman Yıldırım iddia etmiş olduğu gibi 1 Mayıs 2006
tarihinde Ataşehir’de falan evde bir toplantı yapılmış olsaydı ve kendisine el bombaları verilmiş
olsaydı Cumhuriyet gazetesine 2 Mayıs 2006 tarihinde el bombası atılmış olması gerekmez
miydi? Yoksa atılda da bizlerin mi haberi olmadı. Osman Yıldırım ısrarla kendisine bombalar
verildikten bir gün sonra attırdığını yinelemektedir. 12.11.2009 tarihli 122. celse sayfa 16 Savcı
Mehmet Ali Pekgüzel hemen aldığınız gün attırdınız mı bombaları. Sanık Osman Yıldırım yoo
aldım ertesi gün. Cumhuriyet gazetesine ilk el bombası 5 Mayıs 2006 tarihinde atıldığına göre
Osman Yıldırım’a da bombalar 4 Mayıs 2006 günü verilmiştir. Bu gerçeği kimse inkar edemez
ama hala mütalaasında Muzaffer Tekin bomba verdi bomba aldı işlenmektedir. Osman
Yıldırım’ın 1 Mayıs 2006 tarihine el bombaları verildi yalanını yine kendi ifadeleriyle çürüten
20.05.2006 tarihli Ankara TEM şubede müdafisinin nezaretinde vermiş olduğu beyanı. 3 Mayıs
2006 tarihinde Üsküdar’da bulunan Açıkhava Çay Bahçesinde Alparslan Arslan ile buluştuk.
Cumhuriyet gazetesine yapacağımız eylemi konuşmaya başladık. İnsana zarar verme riski az
olan el bombası ile insanların olmadığı gece vakti eylem yapmak konusunda uzlaştık el bombası
ile eylem gerçekleştirilmesi kararı aldıktan sonra el bombalarının temini konuştuğumuzda
Alparslan Arslan isimli arkadaş kendisinde el bombaları olduğunu söyledi. En ufak bir şüphe bir
yana tereddüde bile mahal bırakmayacak şekilde bu ifadelerden anlaşılacağı üzere Osman
Yıldırım’a Ataşehir’de 1 Mayıs’ta herhangi bir tarih de iddia edilen toplantıda kendisine bomba
verildiği yalanı çökmüştür. Ekte sunmuş olduğum 4 Mayıs 2006 tarihli telefon trafiği ise Osman
Yıldırım’a bombaların hangi tarihte ve kim tarafından verildiğini net olarak ortaya koymaktadır
tetkik edeceğinizi umuyorum. Ev yok bomba veren de yok. Savcı ısrarla benim bomba verdiğimi
söylüyor. Peki, Osman Yıldırım’ın çok önemli Osman Yıldırım’ın toplantı yapıldığı iddia ettiği
Ataşehir’deki evin o dönem kiracısı olan Recep Özkan’ın sorgusundan bölümleri arz ediyorum.
Maddi delil celse tarihi 23.09.2010 celse no 159 sayfa 74 mahkeme başkanı soruyor ve Pınar
Sitesinde bu anlattığın olay oluyor öyle mi? Tanık Recep Özkan evin sahibi. O malum şahıs artık
neyse Alparslan Arslan ona birine birini alman gerekiyor Migros’un önünden Orhan’da zaten
kalkıyor gidiyor alıyor. Alparslan’da aşağıya iniyor öyle işte daha sonra beraber gidiyorlar.
Mahkeme başkanı peki sen Osman’ı hiç gördün mü ev sahibine burada gördüm yani

25
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:26

televizyonda gördüm. Burada gördün yani daha önce hiç tanışıklığın görüşmüşlüğün
görmüşlüğün var mı? Tanık Recep Özkan yok yok hiç yok. Mahkeme başkanı hiç görmedin.
Recep Özkan zaten kendisini de onu söyleyemez görmüşlüğüm zaten hiç görmüşlüğüm yok.
Mahkeme Başkanı Köksal Şengün bakar belli olmaz diyor. Yani Osman’ın her zaman her şeyi
söyleyeceğini herhalde ima ediyor. Tanık Orhan Kadı aynı ifadeyi veriyor vaktinizi almıyorum.
Avukatlarımızın da bu beyanları soruları ile en ufak bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde
netleştirdiler. İddia edildiği gibi bir toplantının olmadığı konusunda tüm söylemlerimiz maddi
deliller ile doğrulanmıştır. Emil Zola gerçeği alır yer altına gömerseniz o büyüyerek patlayacak
her şeyi yok edecektir demesine rağmen maalesef 13. Ağır Ceza Mahkemesinde lehimize olan
delil patlamaları hep yok sayılmıştır. 26.10.2010 günü yapılan 164. celsede Savcı Mehmet Ali
Pekgüzel Ataşehir’de toplantı yapıldığı iddia edilen ev ile ilgili bir mütalaa verdi bu çok önemli.
Diyor ki savcı mütalaasında Sanık Alparslan Arslan’ın duruşmada söz konusu bombaları Osman
Yıldırım’a Recep Özkan’ın Ataşehir semtinin önünde verdiğini beyan ettiği sürece kadar bazı
sanık ve sanık müdafilerince defalarca Ataşehir’de böyle bir evin olmadığının savunulduğu
orada bir ev var. Var ama toplantı yapılan bir ev var mı yok mu biz onu araştırıyoruz. Ataşehir
mera demedik otlak demedik yerleşim birimi tabi evler bulunmakta ama toplantı olduğu iddia
edilen bir ev yok. Alparslan Arslan bombaları Recep Özkan’ın evinde mi verdim dedi. Recep
Özkan iki defa huzurda dinlendi bombalar benim evimde mi verildi dedi Hayır. Kesin bir dille
reddetti ama iddia makamı şu ifadeyle bile hala o evde bomba verildi imajını yaymak
istemektedir delil yaratmak istemektedir. Nitekim mütalaasında bunu gördük 23.09.2010 tarih
159. celsede Osman Yıldırım’ın Ataşehir’de toplantı yapıldığı ve bomba aldım dediği ev iddiası
çökünce bu kez ilk defa başka bir evden bahsetmiş mahkeme başkanı Köksal Şengün ise buna
tepkisini o ne oldu şimdi ilave mi oldu o site diyerek Osman Yıldırım’ın toplantı yapıldığını iddia
ettiği ev yalanı ile bana Muzaffer Tekin bomba verdi iftirasını onaylıyordu. Ayrıca Sayın
Başkanın Osman Yıldırım’a bu davalar senin ifadelerinle birleşti bunlara mı söyleyeceksin dediği
celse tutanağını da hatırlatmak isterim. Osman Yıldırım Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
nihai kararına kadar Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayın ve menfur Danıştay
saldırısının içinde olmadığını savunmuş bu iddiaları şiddetle reddetmiştir. Mahkemenin son
kararında ceza alan Osman Yıldırım bundan sonra bir seri ifadeler vermeye başlamış olup
hepsinde değişmeyen tek husus Cumhuriyet gazetesine patlamayan iki el bombasını ben
azmettirdim ben attırdım, patlayan 3. el bombası olayı ve Danıştay olayına katılmadım olmuştur.
Gizli Tanık 9’da Osman Yıldırım ile aynı zaman aralığında aynı ifadeleri kullanarak Cumhuriyet
gazetesine patlamayan iki el bombasını ben azmettirdim ben attırdım patlayan 3. el bombası
atılması olayına ve Danıştay olayına saldırısına katılmadım iddiasında bulunmuştur. Şimdi
burada çok önemli bir durum var. Bir saldırı eylemini ben yaptırdım diyen iki şahıs olmasına
rağmen mahkemeniz savcıların Gizli Tanık 9’unun Osman Yıldırım’ın ifadelerini takviye eden
kuvvetlendiren ikinci bir kişi olduğunu kabul ederek yıllardır bu trajikomik durum devam
etmektedir. İddia makamı henüz iddianamesini yazmadan kendince suç isnat edeceği kişileri
belirlemiş ve onları mağdur etmek adına hukuku zorlamıştır. Osman Yıldırım’ın iddialarına
meşruiyet kazandırmak için meşruiyet aynı şahıstan Gizli Tanık 9, 10, 11, 12 serisi de
çıkartılabilirdi çünkü bu durum kimseyi rahatsız etmiyor. Gizli Tanık 9 olarak mahkemenize
takdim edilen fakat takdim edenlerin ve tanığın kendini gizleyemediği Osman Yıldırım’ın Gizli
Tanık 9 olarak vermiş olduğu 138 sayfalık ifadesi mahkeme huzurunda okunmamıştır. Bu
durumda bu kovuşturmanın en önemli ayağı kesilmiştir. Osman Yıldırım’ın ifadelerinin
tutanaklara geçmesi bile bu tertibi açıklamaya yeterlidir. Yapmış olduğum çalışmamı süre tahdidi
koyduğunuz için tutanaklara geçiremiyorum. Bütün bu gerçekler savunma klasörlerimin içinde
mevcuttur. Yine benim kişilik testine tabi tutan mütalaa veren savcıların onlarca bariz
çarpıtmalarını burada kaleme aldım. Zamanım yok çok kısa bir iki tane geçeceğim. Muzaffer
Tekin’in bürosunda el bombası bulunmuş diyorlar hala. Genelkurmay Başkanlığına yazılan

26
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:27

yazıda içi boşaltılmış patlayıcı özelliği yok eğitim yardımcı malzemesi diyor. Onlar el bombası
değildir süs bombasıdır bir kurdu öldürüp içini doldurduğunuz zaman o kurt ne kadar tehlikeli ise
benim bombalarım da o kadar tehlikeli. Bağımsız ve mesleğini namuslu yapan her hukukçu bu
tertipliğin en önemli ayaklarından birinin 16 nolu CD olduğunu çok iyi anları içeriğinde ve evime
içeriğinden ve evime nasıl geldiğinden haberdar olmadığım CD’yi Savcı Zekeriya Öz bana
hatırlatana kadar şey yapmadım farkında olmadım. Anlaşılan o ki bu CD’ye benden önce onun
kasasına girmiştir. Sıkça Muzaffer Tekin’in ifadesiyle ona ulaşıldı buna ulaşıldı diyen mütalaa
verenler yıllardır gözaltına alınıp tutuklanmayı planladıkları kişileri o CD içeriğiyle hedefe koymuş
oldukları ortadadır öyle olmasa hatta hala bunu önem atfedip resmi yazışmaları yok
saymazlardı. Önemli bir konu Esra Feride Gökçimen’in ifadesi hala burada bir anlam ifade
ediyor çok geniş detaylı inceledim kısa geçeceğim. Esra Feride Gökçimen’in ifadelerinin tamamı
mercek altına alındığında net olarak bu tanığın yalancı tanık olduğu kendi söylemleriyle
somutlaşmıştır. Üstelik 10.02.2011 tarihinde yapılan 176. celsede vermiş olduğu ifadelerinin
doğruluğunu teyit için ve inandırıcılığını mahkemeye kabul ettirmek adına yemin ettim yalan
söyleyemem demekle birlikte 14.04.2011 de gerçekleştirilen 179. celsede tanık koruma
programına alındıktan sonra neredeyse ifadelerinin tamamını değiştirmiştir ve diğer bir konu.
Mütalaa verenler benim dürüstlüğümü test ederlerken kendilerini biraz test etmelerine kendilerini
davet ediyorum. Sayfa 3 mütalaalarının Muzaffer Tekin’in IBM Marka bilgisayarında lobi çok gizli
1990 başlıklı belgenin on sayfalık kısmı bulunmuştur.”
Mahkeme Başkanı: “Evet Muzaffer Bey süreniz doldu 5 dakika ilave bir süre veriyorum
buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Kaç sayfa 10 sayfa nerede bilgisayarımda mütalaa sayfa 188
kapak dahil 27 sayfadan oluşan lobi belgesi Muzaffer Tekin’de bulunmuştur. 10 sayfa doğurdu
27 sayfa oldu. Daha önce bilgisayarında ifadesi bulundu yalanına dönüştürülmüştür. Şimdi hicap
duyduğum bir konu. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel diyor ki mütalaasında Muzaffer Tekin’in intihara
teşebbüs ettiğini iddia ettiği. İnanıyorum kendisi yazmamıştır. Yazmaz böyle şey yazmaz.”
Mahkeme Başkanı: “Efendim tamam devam edin buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Ankara’da 21’inde yani iki gün geçmiş Doktor Göknur
konsültasyon yapıyor Atatürk Operatör Doktor Göknur Ayber hala diyor hayati tehlikesi mevcut.
Şimdi menfur Danıştay saldırısına ismimin karıştırılmasının sonrası yazmış olduğum notlar var
bu notları değerlendiren vicdan sahibi her insan yıllardır şahsıma yaşatılan mağduriyetlerin ne
büyük bir kurgu olduğunu anlayacaktır bunun için de hukukçu olmaya gerek yok. Diyorum ki bu
olaya nasıl niçin karıştırıldığımı havsalam almıyor. Kırılan onurumun telafisinin tek bir çözümü
var onu ben biliyorum ben bu tertibin boyutlarını gördüm laik demokratik Cumhuriyeti savunan
ben bu insanla nasıl telaffuz edilirim bana bundan daha büyük ceza verilemezdi. Ben bunu
kaldıramam eşimle kızıma yazıyorum. Mügem ve Özlem siz öyle Arslan yüreklisiniz ki bu olayda
dip dimdik ayakta durun zira babanızı çok iyi tanıyorsunuz. Benim sizlerin onurunu benimse
senim sevenlerin güvenini sarsmamam için böyle davranmam gerekiyordu. Hayali senaryo
kuranlar benim üzerimden emellerine ulaşamayacaklar ve devam ediyor. Şimdi şöyle arz
edeceğim. Birçok birbirini ilkel bu dava sebebi ile tanıyan dünya görüşü ve yaşam tarzı olarak bir
araya gelmemeleri mümkün olmayan insanlardan yıllardır süren zorlamalar ile örgüt yaratılmaya
çalışılmıştır. Aynı örgüt yapılanması içerisinde işbirliği hiyerarşiye tabi olma aynı amaç etrafında
birleşme olanağı bulunmayan sanıklardan birbirlerini tanımalarını ispat etmeleri istenmiştir.
Masumiyet karinesi hiçe sayılarak durun canım suçsuzsa anlaşılır yargılansın aklansın
yaygaraları arasında bir kişinin suçlu da olsa başka bir kişiyi tanıması kriminal bir olguymuş gibi
gösterilmiştir. Yeni delillerin toplanmadığı bir süreçte sanık hücresinde suçsuzluğunu ispat
etmek zorunda bırakılmıştır. Tüm büyük ve menfur olayları sözde örgüt Ergenekon’a bağlama
çabalarına karşın örgüt merkezi örgüt kurucuları örgüt yöneticileri örgüt programı örgüt toplantısı
ve olmayan örgütün zerre bir eylemi ve silahı bulanamamıştır. Örgütü gördüm elinden tuttum

27
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:28

sesini duydum ayak izine rastladım diyen tek bir istihbarat kurumu bulunmamaktadır. Gizli
tanıklardan medet umulan davada örgüt oluşumuna yorumlanabilecek en ufak bulguya
erişilmemiştir. Amacın olayları aydınlatmak değil her yöntemi deneyerek gerekirse her şeyi
çarpıtarak hayali Ergenekon örgütüyle irtibatlandırmak olduğu ayan beyan ortadadır. Bin bir türlü
zorlama ile örgüt yaratma gayretlerinin altında yatan başlıca neden ise devletin üzerine
karabasan gibi çöken asıl örgütü gizleme telaşıdır. Ergenekon davası başta olmak üzere Balyoz,
Kafes, Oda TV, Askeri casusluk gibi davalar ile yürütülen bu süreç ABD Tarafından
kurgulanarak hayata geçirilmiştir. Zira mahkemenizin talebi üzerine Genelkurmayın göndermiş
olduğu bilgi notlarında ABD’nin rolü apaçık ortadadır. Bu operasyonları ülkemizde icra eden güç
ise uzun yıllardır devlet aygıtının içerisinde yuvalanmıştır. Türkiye’nin yeniden yapılandırılması
için alt yapı niteliği taşıyan bu süreç de ABD mercilerinin izni ve icazeti alınıp davalarla ilgili
olarak ABD Elçiliğine raporlamalar yapılmakta brifingler verilmekte ABD tarafından hedeflenen
nihai amaç ise Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmek bu proje için de sahip olduğu stratejik
konum nedeniyle ülkemizi baş taşeron olarak kullanmaktır. İktidara işbirlikçi olarak getirilen AKP
ise bu operasyonlarda kolaylaştırıcı yasal zemin hazırlayıcı ve yardımcı görevlerini eksiksiz
olarak icra etmektedir. Anayasa Mahkemesinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak hükmünde
vermiş olduğu kararları ile meşruiyetini kaybetmiş olan hükümet darbe safsataları ile yasal ve
mağdur gösterilebilmek adına devletin tüm olanaklarını harekete geçirerek yıllardır masum
insanlara örgüt yaftası yapıştırmak için gayri ahlaki ve gayri hukuki yöntemler uygulanmaktadır.
(Birkaç kelime anlaşılamadı).”
Mahkeme Başkanı: “Evet süreniz doldu.”
Sanık Muzaffer Tekin: “İki dakika var. (bir kelime anlaşılamadı) Türk milletine (bir kelime
anlaşılamadı).”
Mahkeme Başkanı: “Efendim mikrofonu keselim geri kalanı yazılı olarak da verebilirsiniz
mikrofonu keselim.”
Sanık Muzaffer Tekin: “(birkaç kelime anlaşılamadı).”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun buyurun Muzaffer Bey. Süreniz doldu efendim.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Çok önemli efendim iki dakika.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam yazılı olarak verebilirsiniz daha sonra avukatınız burada
konuşabilir.”
Sanık Muzaffer Tekin: “İki dakika.”
Mahkeme Başkanı: “Sanık Muzaffer Tekin müdafiinden esas hakkında son savunması
soruldu buyurun Avukat Hanım.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Savunmam bitmedi benim savunmam zorla kesildi.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam. Evet, süre doldu ek süre verdik 5 dakika onu da
kullandınız.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Ben (bir kelime anlaşılamadı) 10, 15 dakika (Birkaç kelime
anlaşılamadı) bitmedi efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam tamam buyurun. Buyurun Avukat Hanım önce.”
Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen söz istedi verildi: “Efendim
müvekkil Muzaffer Tekin hakkında ben bile sayamadım kaç (birkaç kelime anlaşılamadı) hapis
cezası isteniyor. İki saate savunmasını sınırlamasını istediniz.”
Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu anlaşılamadı.
Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: “Şimdi bir de bu (bir kelime
anlaşılamadı) istemeden önce daha önce daha önce mahkemeye (bir kelime anlaşılamadı) var.
Şu sanık bu kadar konuştu bu sanık bu kadar konuştu diye. Ben esas hakkındaki mütalaada
maalesef sanıkların müdafilerin bu konuşmaların hiç kale alınmadığını dört buçuk yıllık yapılan
bu yargılamanın göz önüne alınmadığını gördüm. O yüzden iki saat değil burada Muzaffer
Tekin’in 40 saat konuşsa hakkıdır diye düşünüyorum.”

28
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:29

Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu: “Karar verilmiş (bir kelime anlaşılamadı).”
Mahkeme Başkanı: “Muzaffer Tekin’in bu sırada karar verilmiştir şeklinde beyanda
bulunduğu anlaşıldı.”
Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: “Efendim şimdi bakın
efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Bir karar yok böyle bir böyle bir karar yok buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: “Efendim müvekkil hakkında
isnat edilen suçlamaların maddi dayanağını maddi delilini bu mütalaada göremedik. Danıştay
davası Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesince
tamamen usulü gerekçelerle bozuldu. Dendi ki Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararında İsmail
Sağır’ın esas hakkındaki savunmasını müdafii huzurunda alın. Ve İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesindeki dava dosyasıyla irtibat var mı diye bir bakın dediler. Ve mahkemeniz de
birleştirme kararı verdi dosya sonunda buraya geldi. Şimdi efendim biz bunu araştırdık baktık.
Osman Yıldırım’ın beyanları doğru mu değil mi diye. Bu yapılan yargılamalar boyunca Danıştay
sanıklarının sorgularına bir fiil ben de katıldım savcımız da katıldı. Osman Yıldırım’ı burada ben
hatırlamıyorum ki bir beyanı teyit edilsin. Osman Yıldırım burada kendi kendini yalanladı. Suç
ortağı Alparslan Arslan dahi Osman Yıldırım’ı doğrulamazken buradaki sanıklar Osman
Yıldırım’ı teyit eden başka bir sanık veya tanık beyanı çıkmamışken Osman Yıldırım nasıl itibarlı
tanık sanık ve gizli tanık olur bunu bir hukukçu olarak ben anlamış değilim. Bakın hoşgörünüze
sığınarak söylüyorum ve korkuyorum da bir yandan konuşurken. Belki benim hakkımda da suç
duyurusunda bulunacaksınız şimdi ben iddia makamını müvekkilim hakkında not alırken
gördüm.”
Mahkeme Başkanı: “Savunma kapsamında olduktan sonra korkmanıza gerek yok Avukat
Hanım buyurun rahat rahat söyleyebilirsin.”
Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: “Efendim ben (birkaç kelime
anlaşılamadı) sahibi değildim. Şimdi korkuyorum hakikatten akşama eve gidebilir miyim? Ha
buradaki sanığın ne suçu var onların da çoluk çocukları torunları var. Ama efendim şimdi
mütalaaya baktığım zaman maddi delillerin yok edildiğini gerçekten de göz ardı edildiğini
görüyorum. Müvekkil bunu söyledi ben de bunun üstünden geçmek istiyorum. Lobi belgesi
bulundu dendi. 17 Haziran 2007 tarihli tutanak dosyada ne diyor Muzaffer Tekin’le ilgili evinde
bilgisayarında lobi belgesi bulunmamıştır diyor. Hadi dedik savcılarımız bunu görmemiştir
iddianameyi tanzim ederken. Savunmalarımızda Muzaffer Tekin’de ben de müteaddit defalar
bunu söyledik. Belgeyi tutanağı sunduk dedik ki böyle bir belge bizde bulunmadı işte buyurun
bakın. Mahkemenizin resmi belgesidir dosyadadır. Fakat mütalaada bu belge hala Muzaffer
Tekin’in evinde bulundu deniyor. Sonra Muzaffer Tekin bu iddialar karşında savcıların bu yaptığı
tahrifatı dile getirmesi suç mudur? Hayır, suç değildir o zaman savunma yapmasını
beklemeyiniz. Savunma yapmak mümkün olmayacaktır burada. Bu tahrifatları dile getireceğiz.
Bu usulsüzlükleri dile getirmeliyiz. Devamlı savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in adını söyledi hani
Muzaffer Tekin’in ne mutlu size bu iddianameyi sizin tarafından yazıldığınızı düşünüyor. Ki sizin
adınızı söyledi.”
Mahkeme Başkanı: “Evet toplam 5 dakika süreniz vardı toparlayın toparlayın buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: “Efendim tamam. Şimdi bu
konuda son esas önemli noktaya geliyorum usulen bir itirazı belirtiyorum. Yargıtay 9. Ceza
Dairesi söyledin mi o hususu hatırlamıyorum ama söyledin. Şunu tekrar etmek istiyorum.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi Danıştay davası kararını esastan bozmamıştır. Sizler burada Danıştay
davası sanıkları hakkında Osman Yıldırım hakkında esas hakkında hüküm tesis edemezsiniz.
Osman Yıldırım hakkında beraat kararı talep edemezsiniz Sayın Savcım. Osman Yıldırım
hakkında verilmiş bir mahkeme kararı var. Bu mahkeme kararını ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi
Yargıtay kaldırabilir. Sizler aynı mahkeme aynı yetkilere (bir kelime anlaşılamadı). Bir

29
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:30

mahkemenin kararını siz kaldıramazsınız bu bir Anayasal suçtur bunu da özellikle dikkatinize
sunmak istiyorum. İkinci olarak Danıştay davası buraya geldi inceledik. Danıştay davasını
buradaki Ergenekon sanıklarıyla aralarında hiçbir bağ olmadığını aksine tarikat bağlantıları
olduğunu ortaya koymadık mı Savcım. Ne dedik Süleyman Esen’le liderim dediği Süleyman
Esen’le Salih Kunter’le Alparslan Arslan’ın bağlantılı olduğunu ortaya koyulmadı mı? HTS
raporlarında bu hususlar da çıkmadı mı? Muzaffer Tekin’in bu olaydan bir sene önce tarikat
şeyhi Salih Kunter’in evine çok sık gittiği bunlarla bin dört yüz bilmem kaç kere görüşmeler
yaptığı HTS raporlarıyla dosyaya ortaya konmadı mı? Zeynep Hanım bu hususları buradakiler
kaç kez vurguladı. Danıştay saldırısının bu dava sanıklarıyla bir ilgi ve alakası yoktur. Danıştay
saldırısının hedefi bellidir. Alparslan Arslan türban kararı nedeniyle bunu yapmıştır. Alparslan
Arslan’ın görüşü de bellidir. Ailesi geldi arkadaşları geldi ne dediler, ailesi de dedi Alparslan
Arslan dedi dini hassasiyetleri olan bir insandır dedi.”
Mahkeme Başkanı: “Evet son cümlenizi alalım Avukat Hanım.”
Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: “Salih Kunter’den etkilenmiştir
dedi. Muzaffer Tekin’den değil ve nitekim dosyayı sunuyor. Alparslan Arslan’ın el ajandası
notları dini dualar var vecibeler var İslami yazılar var. Burada Alparslan Arslan’la Muzaffer Tekin
arasında bir bağ yoktur efendim. Maddi deliller ortadadır. Dikkatinize sunuyorum. Ve müvekkilin
inanmak istiyorum insan için çok zor inanmadığı bir şeyi talep etmesi. Ben beraatını talep
ediyorum. Saygılarımı sunuyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Anlaşıldı anlaşıldı. Sanık Muzaffer Tekin’den müdafiinin beyanına
karşı diyeceği soruldu. Katılıyor musun Avukat beyanlarına.”
Sanık Muzaffer Tekin söz istedi verildi: “Benim son sözüm bir şey yapmadım. Müsaade
ederseniz son sözümü söyleyeyim.”
Mahkeme Başkanı: “Avukatınla ilgili beyanına katılıyor musunuz onunla ilgili soruyorum.
Yazılı olarak sun, yazılı olarak efendim yazılı olarak sunabilirsiniz onları.”
Sanık Muzaffer Tekin: “(bir kelime anlaşılamadı) son sözüm.”
Mahkeme Başkanı: “Siz avukatınızı beyanına katılıyor musunuz?”
Sanık Muzaffer Tekin: “Benim esas vurucu bu davayla ilgili hazırladığım son şöyle bir 4
satırlık şey var onu söyleyeyim.”
Mahkeme Başkanı: “Efendim madem o kadar önemliyse arada sıkıştırsaydınız ya son
dakikaya kadar niye iki saat kullandınız. Lütfen buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Şimdi efendim son dakikada bir bakın avukatıma bile dediniz ki
son sözünüz nedir dediniz. Bana da diyebilirdiniz ki son sözünü söyleyin (birkaç kelime
anlaşılamadı).”
Mahkeme Başkanı: “Efendim siz iki saat iki saat kulandınız avukatınız 5 dakika kullandı
arada fark var buyurun efendim.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Avukatım beraat şey dışarıda dolaşıyor özgür ben 4 mü 14 mü
kaç müebbet bilmiyorum. Niye göre (bir kelime anlaşılamadı).”
Mahkeme Başkanı: “Avukatınız beyanına katılıyor musunuz Muzaffer Bey.”
Sanık Muzaffer Tekin: “Sonuna kadar katılıyorum. Avukatımı da çok seviyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Anlaşıldı buyurun buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin müdafi Av. Selin Deviren Tahtabiçen: “(birkaç kelime anlaşılamadı)
sağ olun.”
Sanık İsmail Yıldız daha önceki kimliği tahtında huzura alındı.
Mahkeme Başkanı: "İsmail Bey avukatınız burada hazır suçlandığınız konular itibariyle
hakkınızda isnat edilen suçlar itibariyle iki saat savunma süreniz var. Esas hakkında son
savunma yapmaya hazır mısınız?”
Sanık İsmail Yıldız söz istedi verildi: “Hazırım Sayın Başkanım.”

30
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:31

Mahkeme Başkanı: “Evet buyurun sizi dinliyoruz Sanık İsmail Yıldız esas hakkındaki son
savunmasında.”
SANIK İSMAİL YILDIZ ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA KARŞI BEYANI VE SON
SAVUNMASINDA:
Sanık İsmail Yıldız: “Sayın Başkanım öncelikle iddianamelerde ve mütalaada bana atılan
bütün suçları reddediyorum. Birinci olarak. İkinci olarak iddianamelerde ve mütalaada terörist
olduğum iddia ediliyor. Ben bir terörist değilim. Sayın Başkan öncelikle Türk Ceza Kanununun
312/1 kapsamında bir suçun işlenebilmesinin fiili siyasi ve yasal imkansızlığı üzerinde durmak
istiyorum. Şahsıma 312. 312/1 madde kapsamında yapılan tüm isnatları reddediyorum. Fiili yani
bu filin bu suçun işlenmesinin fiili imkansızlığına gelince 2002 genel seçimlerinde AK Parti yüzde
34 oy oranını yakalayarak mecliste 368 milletvekiline ulaşmış ve meclisin yaklaşık yüzde 70’ini
kaplamıştır. Yüzde 34 seçmen desteği ile meclisin yaklaşık yüzde 70’ini ele geçirmiş bir siyasi
partiye karşı yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Herkes durumu durumu sineye çekmek zorundadır
ve öyle de olmuştur. Millet kısır ve küçük ve siyasi çekişmeler çekişmelerden bıkmış ve AK
Partiyi tek başına iktidar yapmıştır. AK Partide toplumun tüm kesimlerini kesimlerinden
temsilciler alarak geniş bir seçmen yelpazesine dayanmıştır. Böyle bir siyasi güce karşı
yapılacak hiçbir şey kalmamıştır. Siyasi imkansızlık. Türkiye 1958, 1960 yılları arasındaki CHP
iktidarına sahip değildir. 2003, 2004 yıllarında Türkiye’de İsmet İnönü gibi bir muhalefet lideri
yoktur. 1958, 1960 yılları arasındaki o ordu yoktur. 1958, 1960 yılları arasındaki aydınlar yoktur.
1858, 60 yılları arasındaki bürokrasi yoktur. 1958, 60 yılları arasındaki medya yoktur. Türkiye’de
1980’li ve 90’lı yıllarda ordu iyice zayıflamıştır. 28 Şubat sürecinde bile yönetime direkt el koyma
gücünü kendisinde bulamamıştır ve darbe yapma gücünü yitirmiştir. Bununla birlikte içerde ve
dışarıda konjonktür değişmiştir. Dış odaklar ve dış dünya askerlerden desteğini çekmiş AK
Partiye destek vermiştir. Dış dünyanın dış dünyada ordu içinde ve dış dünya dış dünyada
ordunun içinde ve arkasında olduğu siyasi yapılara karşı kesin bir tavır almıştır. İçeride de halk
sadece laiklik vurgusu yapan ordudan desteğini çekmediyse bile şüphe ile karşılar duruma
düşmüştür. 2001’deki ekonomik kriz ve 2002’den sonraki AB süreci Türkiye’de siyasetin
kimyasını değiştirmiştir. Fiili ve siyasi olarak içerideki askeri darbe darbeye veya asker destekli
bir siyasi yapıya destek çıkmayacağı görülmüştür. Sonra meclis içinde ve meclis dışında kuvvetli
seçmen geniş seçmen kesimlerine liderlik yapabilecek bir siyasi lider kalmamıştır. Mecliste
meclis iki partili bir meclise dönüşmüştür. Meclis içinde ve meclis dışında kuvvetli siyasi parti ve
siyasi lider yoktur. Liderlik de yoktur hemen hemen herkes sandıktan çıkan seçim sonuçlarını
tanımıştır ve ortaya çok güçlü yerel yönetimlerdeki gibi bir siyasi güçte ispat etmiş bir iktidar
çıkmıştır ve karşısında hiçbir rakip yoktur. Bu şartlar altında hükümete karşı bir suçun
işlenebilmesi imkan dahilinde değildir. Yasal imkansızlık. 368 milletvekiline sahip tek başına
iktidar olan ve meclise hakim olan yani yasalarla yürütme gücünü ele geçirmiş bir hükümetin
tümüyle ortadan kaldırabileceği iddiası Türkiye’nin siyasal ve anayasal gerçeğine aykırıdır
toplumsal gerçeğine de aykırıdır. Meclis içinde ve meclis dışında Türkiye’de ve Türkiye dışında
genel kabul görmüş tek başına çok güçlü bir hükümet ordu dahi olsa 2002 yılların atmosferinde
ordu dahi olsa ortadan hükümeti ortadan kaldırma suçunu işleyemez hiç kimse. Çünkü kamuoyu
desteği yoktur. Sesar.com.tr’nin oluşturacağı kamuoyu ile de ordu darbe yapmaz. AK Parti çok
güçlü bir şekilde mecliste ve hükümettedir. Tek başına iktidar olmuş toplumun tüm kesimlerini
temsil etmektedir. Böyle bir hükümet ortadan kaldırılamaz. Böyle bir hükümete karşı TC
hükümetini ortadan kaldırmaya karşı teşebbüs suçu işlenemez. Böyle bir suç isnadı fiili siyasi ve
yasal imkansızlıkla geçersiz hala gelir. Yine güçlü ve tek başına iktidar olan 368 milletvekiline
sahip hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçu da
işlenemez. Çünkü hükümet tek başına 368 milletvekiline sahiptir ve tek başına iktidardadır ve
karşısında hiçbir güç yoktur. Bu şartlar altında hükümeti cebir ve şiddet yoluyla ortadan
kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye İsmail Yıldız’ın

31
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:32

gücünün yetmeyeceğini ve İsmail Yıldız’ın böyle bir eyleme girişmeyeceği görülmektedir. İddia
olunan Ergenekon terör örgütünün bir an var olduğunu düşünelim. İddia olunan Ergenekon terör
örgütünün tek eylemi iddia olunan menfur Danıştay elemidir. Örgütün hiçbir eylemi yoktur ortada
lideri ve hiyerarşik yapısı da yoktur. Toplantılar ve toplantılarda aldıkları kararlar yoktur. Örgütün
arşivi yoktur herkesi ikna edecek bir örgüt şeması çıkartılamamıştır. Lideri hiyerarşik yapısı ve
eylemi olmayan bir örgütün cebir ve şiddet yoluyla hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmesi de mümkün değildir. PKK gibi
çok geniş içi ve dış desteğe sahip bir terör örgütü dahi cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs bile edememiş. Yine hükümetin
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engel olamamıştır. PKK terör örgütü gibi geniş iç
ve dış desteklere sahip bir terör örgütünün yapmaya teşebbüs bile edemediği cebir ve şiddet
kullanarak Türkiye Hükümetini Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs
etmek veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engel olmaya teşebbüs etme eylemini
hiçbir varlığı olmayan İsmail Yıldız’ın ve olmayan bir örgütün yapması mümkün değildir. TC
hükümetini cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engel olmaya teşebbüs suçunu işleyebilmem için hükümetin iktidarını
sakatlamam gerekir ve yaptığım siyasi sohbetler ve siyasi dedikodularla yazdığım yazılarla ve
demokratik hakkım olan fikir ve düşüncelerimi açıklamakla hükümetin iktidarını zayıflatmış
olmam ve hükümeti geriletmiş olmam gerekir. Oysa hükümet kurulduğu andan itibaren bir iktidar
sakatlanmasını oysa hükümette kurulduğu andan itibaren bir iktidar sakatlanmasını kimse şahit
olmamıştır. Hükümete karşı cebir ve şiddet kullandığıma dair hiçbir belge bilgi sanık ve tanık
beyanı mahkemeye gelmiş yazı bir belge bir bilgi de yoktur. Hangi cebir ve şiddetin nerede nasıl
kimlerle ve ne şekilde uygulamışım belirtilmemiştir. Ayrıca cebir ve şiddet kullanmaya hükümete
karşı gücümün yetip yetmeyeceği cebir ve şiddete başvuracak imkanlara sahip olmadığım da
belirtilmemiştir. 368 milletvekili ve güçlü bir kabinesi olan yüzde 34 oy almış bir partinin ve
devletin kolluk gücünü elinde tutan bir iktidarı karşı kullanılabilecek cebir ve şiddetin ne boyutta
olacağı da belirtilmemiştir. Yıllarca terörden çok çekmiş bu bir ülkemizde cebir ve şiddetin
hükümetleri sınırlandırmadığı sınırlandıramadığı iktidardan uzaklaştıramadığı ve iktidarlarını
sınırlandırmadığı iktidarı iktidarları değiştiremediği de bir gerçektir. Terörü önlemek için alınan
yasal tedbirlerin terörü önlemediği de yaşadığımız bir yasal gerçektir. Ancak hukuken sabit olan
bir gerçek vardır ülkemizde hiçbir güç cebir ve şiddet kullanarak TC hükümetlerini ortadan
kaldıramamış kaldırmaya teşebbüs edememiş hükümetlerin görevlerini yapmasını kısmen veya
tamamen engel olamamıştır. Yani hiçbir güç cebir ve şiddet kullanarak TC Hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engel olmaya teşebbüs dahi
edememiştir. Bu gerçek ortada iken ben nasıl Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edebilirim.
Böyle bir suçun işlenemeyeceği açıktır. Hükümetin görevlerini yapmasının kısmen veya
tamamen engel olmaya teşebbüs suçunu işlemem de mümkün değildir. Öncelikle iddia makamı
hükümetin hangi görevlerini yapmasını neden niçin nerede nasıl ve hangi araçlarla kısmen veya
tamamen engellemeye teşebbüs ettiğimi açıklamalıdır. Hükümetin görevleri nedir nelerdir ve
neden İsmail Yıldız’a hükümete cebir ve şiddet yoluyla ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engel olmaya teşebbüs suçu isnat edilmektedir. Mesela
Anayasa Mahkemesi Danıştay aldıkları kararlar ile hükümetin anayasal olmayan yetkileri
kullanmasını izin vermemektedir. Bu durumda Anayasa mahkemesi ve Danıştay cebir ve şiddet
kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen
engel olmaya teşebbüs suçu işlemiş olmuyor mu? Hükümetin görevleri nelerdir bu belirtilmeli ve
buna göre isnatta bulunulmalıdır. Bugün MHP, CHP, BDP ve PKK hükümetin görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engel olmaya teşebbüsten yargılanabilir hatta cebir ve şiddet
kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçun teşebbüsten bile huzurunuza

32
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:33

getirilebilir. Sayın Başkan Sayın Heyet hükümetin görevlerini açıkça belirttim belirtilmeden
hükümetin görevleri açıkça belirtilmeden cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya
teşebbüs veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme
suçuyla yargılanamam. Hükümetin yetkileri sınırsız değildir anayasa ve yasalara hükümet de
uymak zorundadır. Yoksa milli irade diktatörlüğü inşa edilebilir ve bugün en büyük tehlike de
budur. Hükümet de bir iktidar hükümette bir iktidar sakatlanması yoktur. İktidar sakatlanması
olmadan 312/1 suçu da işlenmiş olamaz. Sayın Başkan Türkiye Cumhuriyeti tarihini göz önüne
alırsak hükümete cebren ve cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya ve görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engel olmaya yönelik bir suçun işlenebilmesi için iktidarın
sakatlanmış olması gerekmektedir. Cumhuriyetin kurulduğu andan bugüne kadar Türkiye’de
iktidar sakatlanmasıyla karşılaşılmış değildir. Yani iktidarlar sakatlanmamıştır. Özellikle AKP
iktidarını hiçbir zaman sakatlanmamıştır kurulduğu andan itibaren AKP gücünü kullanabilmiş
meclisi ve kabineyi çalıştırabilmiştir. Dolayısıyla bir iktidar sakatlığına maruz kalmamış
programını da uygulayabilmiştir. Programını uygulayabilen bir hükümetin iktidar sakatlanmasıyla
karşılaşması mümkün değildir ve bu isnat geçersizdir. Sayın Başkan mütalaada Fener Rum
Patriği Bartelemo ve Ermeni Patriği Mutafyan ve İsak Alaton’u hedef gösterdiğim isnat
edilmektedir. Suçu isnat edilmektedir. Bahse konu yazı birinci iddianamede vardır. Yazı dikkatle
okunduğu zaman bir analiz ve simülasyon yazısı olduğu görülecektir. Bahse konu yazıda isimleri
geçen Fener Rum Patriği Bartelemos Ermeni Patriği Mutafyan ve İsak Alaton’un lehinde ya da
aleyhinde hiçbir satır yoktur. Kişilikleri dinleri inançları siyasi düşünceleri ırki özgürlükleri kendi
dini sistemlerinin içerisindeki yerleri hakkında siyasetleri hakkında tek bir kelimeye yer
verilmemiştir. Bu kişilerin resimleri çalıştıkları kurumun adres bilgileri ve kurum fotoğrafları
yayınlanmamıştır. Haklarında en ufak bir bilgi bile verilmemiştir. Türkiye’deki konumları talepleri
Türkiye’yle yaşadıkları sorunlar sorunlarla ilgili bir değerlendirme de yoktur. Bu durumda nasıl
hedef gösterilmişlerdir. Yazıdan da anlaşılacağı gibi hedef gösterilmemişlerdir. Bu kişilerin
kurumları hakkında da bilgi verilmemiştir. Sadece isimleri yazılarak nasıl hedef gösterilebilirler.
İddia makamı maksadı aşan bir değerlendirme ile 3 ismi de hedef gösterdiğim beyan etmiş ve
hukuki bir garabete de sebep olmuştur. Yine mütalaada Bedrettin Dalan ile irtibatlı olduğum isnat
edilmektedir. Bedrettin Dalan’ı tanırım aramızda baba oğul ilişkisi vardır. Hemşerilik ilişkisi vardır
başında bulunduğu Yeditepe Üniversitesiyle SESAR’ı ortak SESAR ortak bilimsel çalışmalar
yapmıştır. İrtibatımızın sebeplerinden birisi budur. Kendisine parti kurması için teklifte bulundum
Sayın Başkanım. Dedi ki siyaset artık benden geçti üniversitede yeterince işim var siyasetle
uğraşıp dertsiz başıma dert alamam dert almayayım dedi. Bütün irtibatımızın önemli bir kısmı
Yeditepe Üniversitesiyle ve SESAR arasındaki ilişkiler olmuştur. Mahkemenize Yeditepe
Üniversitesi ve SESAR arasındaki ilişkiyi gösterir bir belgeyi de ibraz etmiştim daha önce. Sayın
Bedrettin Dalan’la örgütsel hiçbir faaliyetimiz olmamıştır. Siyasi hiçbir çalışmamız olmamıştır
olsaydı huzurunuzda Değerli mahkemenin geldiği sahafat itibariyle açıkça söylerdim. Yine
mütalaanın 44. sayfasında Kıvanç Değirmenci ismini kullanan İsmail Yıldız isnadı vardır.
Mahkemenize şimdi ibraz edeceğim belgeden de anlaşılacağı gibi Kıvanç Değirmenci değil
Kıvanç Kıvanç Değirmenli Kıvanç Değirmenci değil. Bir dönem oyunbozan köşesi altında
yazarlık Star gazetesinde yazarlık yaparken kullandığı müstear isimdir. Levent Ersöz’ün Kıvanç
Değirmen’li diye hitap etmesi gazetedeki bu ismimi bilmesinden dolayıdır. Bu isim bu ismimi
daha sonra düzelttim İsmail Yıldız olduğunu Kıvanç Değirmenli ismini kullanmadığımı sadece
gazetede Kıvanç Değirmenli ismimi kullandığımı söyledim ve daha sonra bu düzeltildi.
Mahkemenize gelen ses çözümlerinde de görüldüğü gibi bir defa Kıvanç Değirmenli ismini
kullandığım orada görülmektedir daha sonra ismi düzelttiğim için İsmail Yıldız olarak ismim
geçme ismimi devam ettirmişlerdir. Şeyin burada Sayın Başkan oyunbozan köşesi Star gazetesi
bu.”
Mahkeme Başkanı: “Onun tarihi kaçtı acaba?”

33
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:34

Sanık İsmail Yıldız: “Efendim.”


Mahkeme Başkanı: “Tarihi kaçtı.”
Sanık İsmail Yıldız: “Yazılı Sayın Başkanım 1 Ekim 2003.”
Mahkeme Başkanı: “Evet.”
Sanık İsmail Yıldız: “Beş nüsha var beş nüsha da beş nüshada gösterdim Sayın
Başkanım Beş nüsha oyunbozan köşesiyle ilgili Kıvanç Değirmenli ismini kullan yani müstear
isimdir mahlas isim olarak kullandım. İsmail Dışında başka bir isim kullanmadım Sayın Bakanım
ben. Kıvanç Değirmenli ismini de gazetedeki yazdığım isimdir başka o köşedeki ismimdir. Yine
mütalaada Levent Ersöz Hasan Atilla Uğur, İsmail Yıldız ve Bedrettin Dalan arasında yapıldığı
anlaşılan görüşme isnadı. Doğrudur. Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur ve şahsım bir araya gelip
görüşmüşüzdür Bedrettin Dalan’da vardır görüşmede. Görüşmenin içeriğinden anlaşılacağı gibi
bir siyasi sohbet yapılmıştır. Siyasi dedikodu yapılmıştır. Sayın Dalan Bedrettin Dalan kendi
siyasi görüşlerini anlatmıştır. Orada bulunan herkes kendi siyasi orada bulunan herkes kendi
siyasi görüşlerini ifade etmişlerdir. Bunun dışında bir şey yapılmamıştır bir şey yapıldığına ilişkin
sanık tanık beyanı mahkemeye ulaşan yazı belge bilgi ve başkaca veri yoktur. Siyasi sohbet
yapılmış ve yapıldığı ile de kalmıştır. Bu örgütsel bir toplantı değildir. Bedrettin Dalan’da aktif
siyasetle uğraşan biri değildir. Bir aydın olarak herkes gibi görüşlerini ifade etmiştir. Hükümetle
ve Türkiye gündemiyle ilgili görüş ve düşünceler ortaya konmuş Türk dışarıda ve Ankara
kulislerinde konuşulanlar konuşulmuştur. Mütalaada 557. sayfada şahsıma ait adreslerde
usulüne uygun yapılan aramada denilmektedir. Şahsıma ve işyerimde şahsıma ait ev ve
işyerinde yapılan aramaların usulüne uygun yapıldığını kabul etmiyorum. Evimden ve
işyerimden alınan bilgisayarların hard disk imajları ve CD’lerin kopyaları tarafıma verilmemiştir.
İşyerimdeki aramaya avukatım katılmamıştır dolayısıyla ev ve işyerimde usulüne uygun kanuna
uygun bir arama yapılmamıştır. Yine mütalaada 558. sayfada bilgisayarımda yapılan
incelemelerde askeri gizlilik içeren ve Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve
Özel Kuvvetler Komutanlığının bilgisayarlarından alındığı anlaşılan çok sayıda gizli belgeler ve
raporlar ve Power Point sunumlarının bulunduğu isnadı. Buradaki suç isnatlarının hiçbirisini
kabul etmiyorum. Ben Genelkurmay Başkanlığından Kara Kuvvetleri Komutanlığından ve Özel
Kuvvetler Komutanlığından Jandarma Genel Komutanlığından ve Jandarma İstihbarat
Dairesinden hiçbir bilgi belge rapor ve Power Point sunumu almadım. Almadım ve vermedim.
Bahse konu belge de bilgi ve raporların bilgisayarıma başkaları tarafından yüklenildiğini
görüyorum ve sanıyorum. Çünkü bizim işimiz politikayla askeri belge bilgi rapor ve Power Point
sunumlarının hiçbirisiyle hiçbir şekilde işimiz olmaz bizi ilgilendirmez. Dolayısıyla bahsedilen
askeri merkezlerden hiçbir zaman hiçbir şekilde ve hiçbir yerde askeri bilgi belge Power Point
sunumu almadım. Bilgisayarlarıma yüklemedim bilgisayarıma nerede kimler tarafından ve niçin
yüklenildiğin bilmiyorum. SESAR’da bilgisayarlar dışarıdan gelen kişilerin veri yerleştirmesi
kolaydır. Bekleme odası dahil her orada bilgisayar vardır. Muhtemelen o ofisime gelen birileri
bilgisayarıma bahsi geçen bilgileri yüklemiş olabilir. Bir başka akla gelen husus imajlarını
almadık Sayın Başkanım bana imajları verilmedi hard disklerin ve CD’lerin dolayısıyla dışarıdan
oynama yapılabileceği açıktır. Hard diskte ve CD’lere bu dışarıdan yapılmış oynama olduğunu
düşünüyorum onu da mahkemenize herhalde avukatım açıklayacak. Mütalaa 558. sayfada
İsmail Yıldız’ın bilgisayarlarından Genelkurmay Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerine ait
bilgisayarlardan alındığı anlaşılan birçoğu gizlilik içeren belge bilgi ve Power Point sunumlarının
olduğu hatta bu bilgilerden bir kısmının da Türkiye’nin dış devletlere karşı yürüttü stratejik ve
askeri gizli politikalara ilişkin olduğu anlaşıldığı isnadı var. Genelkurmay Başkanlığı ve Türk
Silahlı Kuvvetlerinden gizlilik içeren veya içermeyen hiçbir tür belge bilgi Power Point sunumları
almadım. Türkiye’nin dış devletlere karşı yürüttüğü stratejik ve askeri gizli politikalarını merak
etmedim bu yönde bir çalışmanın içerisinde olmadım. Bahsettiğim gibi bu bilgi belge ve Power
Point sunumlarının bilgisayarlarıma nereden nasıl girdiği konusunda bir bilgim yoktur. Olsaydı

34
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:35

bunu da burada söylerdim. Mütalaa 559. sayfada İsmail Yıldız’ın emekli polislere Ergenekon
terör örgütünün MİT yapılanması adı altında örgütlediği ve bu konuda projeler üreterek Türkiye
çapında örgütlenme gayretli olduğum isnadı. Polisin fiziki ve teknik takip raporlarından HTS
dökümlerinden sanık ve tanık beyanlarından ve mahkemeye ulaşan belge ve bilgiler emekli
polisleri Ergenekon terör örgütünü MİT yapılanması adı altında örgütlemediğimi bu konuda
projeler üretmediğimi ve örgütlenme gayreti içerisinde olmadığımı ortaya koymaktadır. HTS
raporları da göstermektedir benim Kemal Şahin’le iki veya üç telefon görüşmem vardır. Ferudun
Refik Nuhoğlu ve Mehmet Murat Yücel’le hiç telefon görüşmem yoktur. Ferudun Refik Nuhoğlu
ve Mehmet Murat Yücel’le bir defa yüz yüze görüşmem vardır. Kemal Şahin’le iki veya üç defa
görüşmem vardır. Görüldüğü gibi emniyette özel harekat polislerini örgütlemedim onlar için bir
proje üretmedim ve Türkiye çapında örgütlenme gayreti içinde olmadım. Bu konuda hiçbir belge
bilgi HTS raporu ve sanık tanık beyanı mahkeme ulaşmış herhangi bir belge yoktur. İddia
makamının eldeki vereleri zorlayarak üretmeye çalıştığı bir olgudur. İki kavgalı ayrıldığım iki özel
hareket polisiyle sadece iki özel harekat polisiyle üstelik Türkiye çapında nasıl örgütlenebilirim.
Bu yönde bir gayretim çabam onu gerektirecek işim ve statüm yoktur. Kaldı ki MİT’in içinde
örgütlenebilmem için MİT mensubu olmam gerekir. Böyle bir örgütlenmeye ihtiyacım olmadığı
gibi parasal teknik ve personel gücüm de yoktur. Mütalaa 559. sayfada illegal olarak ele geçirdiği
gizli askeri ve siyasi belgeler yazılarımda kullandığım yine örgütün diğer üyeleriyle bu belgeleri
paylaştığı isnadı vardır. İddia makamı yine asılsız bir iddia ile bana suç isnat etmektedir. İllegal
olarak ele geçirdiğim gizli askeri ve siyasi belgeleri yazılarımda kullandığımı ve diğer üyelerle bu
belgeleri paylaştığım iddia edilmektedir. Bir defa iddia makamı hangi gizli askeri ve siyasi bilgileri
belgeleri yazılarımda kullandığımı mahkemenize ibraz etmek durumundadır. Hiçbir yazımda gizli
askeri ve siyasi bilgileri ve belgeleri kullanmadım ve iddia edilen Ergenekon terör örgütü
üyeleriyle paylaşmadım. İddia makamı bahsi geçen belge ve bilgileri hangi kişilerle paylaştığımı
ortaya koymalıdır. İllegal olarak ele geçirdiğim iddia edilen gizli askeri ve siyasi bilgileri belgeleri
yazılarımda kullandığıma dair sanık tanık beyanı mahkemeye sunulmuş bilgi belge mahkemeye
gelmiş yazı bulunmamaktadır. Naip Hakim bilgisayar hard diskleri üzerindeki çalışmasını
tamamlamıştır. O çalışmada da hiçbir zaman gizli askeri ve siyasi belgeler ve bilgiler yazılarımda
kullandığımı göstermemektedir. Kullanmadığımı göstermektedir pardon. Mütalaa 559. sayfada
sanığın Ergün Poyraz’ı tanımadığını beyan etmesine rağmen Ergün Poyraz’ın bu sanık ile
tanışıp görüştüğünü beyan etmesi isnadı var. Ben emniyet hem emniyette hem savcılıkta hem
mahkeme huzurunda Ergün Poyraz’ı tanıdığımı ısrarla belirttim. Huzurunuzda ilk ifademi
verirken savcılıktaki beyanımın yanlış yazıldığını Ergün Poyraz’ı tanıdığımı Avukat Ahmet Ülker’i
tanımadığımı söyledim. Aynı ifademi tekrarlıyorum ben gözaltı savcılık ve mahkeme
aşamalarında Ergün Poyraz’ı tanıdığımı ifade ettim. Dolayısıyla Ergün Poyraz’ı tanıyorum hiçbir
zaman ve hiçbir yerde de Ergün Poyraz’ı tanımıyorum demedim. Ergün Poyraz bana ve
avukatıma Hayrullah Mahmut’a Bedrettin Dalan’a ağır sözler içeren Çölaşan’ın paçasındaki itler
diye bir yazı yazmıştır. Bu yazıyı ibraz ediyorum. Kavgalı ve gergin bir şekilde ayrıldık hiçbir
ortak iş ve eylemimiz olmamıştır. Yine mütalaa 559. sayfada sanığın bilgisayarında elde edilen
bilgilere göre Ergün Poyraz’ın bilgisayarında elde edilen bilgilerin benzer içerikli olması hususları
göz önüne alındığında sanıklar arasında bilgi alışverişinin ve örgütsel irtibatın bulunduğu
anlaşılmıştır isnadı. Ergün Poyraz’la hiçbir zaman ve hiçbir yerde ve hiçbir şekilde bilgi ve belge
alışverişi içinde olmadım. İddia makamının sanığın bilgisayarlarlarından elde edilen bilgilere
bilgilerle Ergün Poyraz’ın bilgisayarından elde edilen bilgilerin benzer içerikli olması hususları
göz önüne alındığında sanıklar arasında bilgi alışverişi olduğu ve örgütsel irtibatın bulunduğu
anlaşılmıştır isnadı göreceli ve asılsızdır. İddia makamı benzer içerikli yazıları ortaya koymalı ve
Ergün Poyraz’la hangi belge ve bilgileri paylaştığımı belgeleriyle göstermelidir. Ergün Poyraz ve
örgütsel siyasal ekonomik sosyal vesair hiçbir ilişkim olmamıştır olsaydı bunu da burada
rahatlıkla söylerdim. Kendisiyle üç dört defa görüştük Sayın Başkanım o görüşmelerde yazıda

35
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:36

gördüğünüz gibi bir sonla bitti. Kendisiyle kavgalı ve gergin bir şekilde ayrıldık dolayısıyla Ergün
Poyraz’la aramızda bir ilişki yoktur. Mütalaa 559. sayfada devlete ait bilgi ve belgeleri ele geçirip
bunları tahsis olundukları amaçtan başka yerde kullandığım anlaşıldığından isnadı var. Devlete
ait bilgi ve belgeleri ele geçirip bunları tahsis olundukları amaçtan başka yerde kullandığım
iddiası da asılsızdır. Devlete ait hiçbir belge ve bilgiyi temin etmedim ele geçirmedim ve tahsis
olundukları amacın dışında kullanmadım. Hangi bilgi ve belgeleri tahsis olundukları amacın
dışında kullanmışım belirtilmemiştir ve nasıl nerede ve niçin tahsis olundukları amacın dışında
kullandığım ortaya konulmamıştır sadece iddiada bulunulmuştur. Bu konunda hiçbir bilgi belge
sanık ve tanık beyanı polisin teknik ve fiziki takip raporu bulunmamaktadır. İddia makamı
öncelikle sırasıyla hangi belgeleri hangi bilgiler tahsis olundukları amaçtan başka yerde
kullandığımı belgeleriyle mahkemeye ibraz etmek zorunluluğu vardır. Ben isnat edilen suçu
kesinlikle işlemedim. Mütalaa 722. sayfada İsmail Yıldız’ın hükümetin görevini yapmasını
kısmen veya tamamen cebren engel olmaya teşebbüs ettikleri. Darbe yapmak için planlar yapıp
bu planları uygulamaya koydukları yapılan yargılama ve toplanan delillerle sabit olmuştur isnadı.
Hükümetin görevini yapması kısmın veya tamamen cebren engel olmaya teşebbüs ettikleri
isnadını kabul etmiyorum. İddia makamı hükümetin hangi görevlerini yapmasını kısmen veya
tamamen veya cebren engel olduğumu belgelemelidir. Böyle bir isnatta bulunulduğuna göre
hükümetin hangi görevlerini yapmasını kısmen veya cebren engellediğim belgelendirilmelidir. Ve
hangi vasıtalarla cebren engellediğim de ortaya konulmalıdır. Hükümetin görevlerini yapmasını
engel olduğum isnadı mesnetsiz iddiası mesnetsizdir asılsızdır. Hiçbir zaman ve hiçbir yerde ve
hiçbir şekilde hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engelleyici bir durumun
içinde olmadım. Hükümetin görevlerini yapmasını kısmen engelleyebilmem için hükümet kadar
güce sahip olmam gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin görevlerini yapmasını İsmail Yıldız
kısmen veya tamamen cebren nasıl engellemiştir. TC Hükümetini bir bireyin TC Hükümeti bir
bireyin karşısında aciz mi kalmıştır. Büyük bir güvenlik teşkilatı yüz binlerce polisi askeri MİT ve
Emniyet istihbaratı jandarma istihbaratı gibi istihbarat teşkilatları ve hükümet organları olan bir
hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen cebren İsmail Yıldız nasıl engelleyebilir.
Büyük bir devlet mekanizmasına ve olağan üstü bir güce sahip hükümetin görevlerini yapmasını
kısmen veya tamamen nasıl engel olunabilir. Bu iddialar asılsızdır. Darbe yapmak için planlar
yapıp planları uygulamaya koydukları isnadını da kabul etmiyorum. Darbe yapmak için hangi
planları hazırlayıp uygulamaya koymuşum belirtilmemiştir. İddia makamı hangi darbe planlarını
hazırladığımı hangi planları uygulamaya koyduğumu da belgeleriyle ortaya koyması
gerekmektedir. Hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen cebren engel olduğum
iddiası da asılsızdır. Hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellediğim
yolunda dava dosyasında bir belge ve bilgi yoktur. Darbe yapmak için planlar yapıp uygulamaya
koyduğum iddiası da asılsızdır. Dava dosyasında hazırladığım iddia edilen darbe planlarıyla ilgili
belge bilgi, sanık ve tanık beyanı bulunmamaktadır. Mütalaa 880. sayfada yine sanıklardan ele
geçirilen ve Levent Ersöz İsmail Yıldız arasında geçen konuşma çözümünde İsmail Yıldız’ın bu
çalışmayı bizzat kendisinin yaptığını açıkça ifade ettiği ve bu çerçevede ben bu 368
milletvekilinin 368 ile de ilgili dosya hazırladım ve sorduğumuz soru AKP’den kopar mısınız
hangi parti böyle çalış… Sayın Başkanım 368 milletvekiliyle ilgili mecliste ve AK Parti Genel
Merkezinde böyle bir çalışmanın yapılması mümkün değil. AK Partiye gideceksiniz AK Parti
milletvekillerini bulacaksınız ve soracaksınız onlara siz AK Partiden kopar mısınız? Bunu 368
milletvekiline soracaksınız. Genel Başkan yardımcıları dahil gurup başkan vekilleri dahil ve
bütün milletvekilleri. Şimdi böyle bir çalışmanın yapılmasına izin vermesi AK Partinin mümkün
değil. Hele AK Parti genel merkezinde ve meclis gurubunda böyle bir çalışmanın yapılması
imkan dahilinde değil. Biz milletvekillerine soruyormuşuz nasıl koparsınız neden koparsanız ne
zaman koparsanız hangi şartlar altında koparsınız ve ne istersiniz diye sormuşuz? Cevap olarak
280 milletvekili AK Partiden tabi ki kopabilirim diyor. Bunlar devletle çatışmaya devam edersem

36
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:37

bunlar Türkiye’yi idare ederse iyi idare edemez etmezse ve ekonomik kriz çıkarsa Güneydoğuyla
ilgili baskılar artarsa Kıbrıs’la ilgili taahhütler artarsa bu zafiyetlerde kopabiliriz diyor ya da iddia
makamı bundan sonrasını mütalaaya koymamış şöyle devam ediyor. Ya da bir siyasi alternatif
üretilirse burası önemli Sayın Başkanım bir siyasi alternatif üretilirse bakın bu çok önemli biz
AKP’den kopabiliriz diyor dediği ve bu noktada Levent Ersöz’de söze girerek zaten onu
yaratmaya çalışıyoruz yani bir siyasi alternatif yaratmaya çalışıyoruz dediği devamında İsmail
Yıldız’ın öncelikle AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak hedefleniyor ise bir başka partinin yüzde 20,
25 oranında alacağı oy AKP de en az AKP’de AKP de iki AKP’deki az önce Cem Bey’in işaret
ettiği soru işaretini uyandırabilir. Milletvekillerinin kafasında milletvekillerini tahrik edebilir ve
milletvekilleri parti değiştirme sürecine gelebilir rahatça dediği. Yani bu konuşmada mütalaada
şu yok ya da bir siyasi alternatif üretilirse kısmı yok. Levent Ersöz’ün zaten onu yaratmaya
çalışıyoruz dediği kısım yok mütalaada 880. sayfada. Sayın Başkan mütalaada paraf... iddia
makamı siyasi alternatif üretilirse kısmını çıkararak vermiştir. Ayrıca Levent Ersöz’ün onu
yapmaya çalışıyoruz yani siyasi alternatif yaratmaya çalışıyoruz dediği kısım da mütalaada
yoktur. Çünkü ortada TC Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engellemeye teşebbüs etme eylemi yoktur. O dönem Doğru Yol Partisinin bir
siyasi alternatif olarak konumlandırma çabası vardır. Yerel seçimlerde Doğru Yol Partisinin oy
oranını artırma plan ve projeleri vardır. O dönemde Mehmet Ağar’ın danışmanlığını yapıyorum.
Danışmanlığını yapıyorum görevlerimden birisi de DYP’ye AKP’nin alternatifi haline getirmektir.
DYP’nin yerel seçimlerde yüksek oy oranı ile sağlamaktır. DYP’de ne konuşulduysa Levent
Ersöz’le de onlar konuşmuştur. Levent Ersöz’le yapılan çalışmanın siyasi alternatif üretme
çabası olduğu ifade ediliyor. Levent Ersöz’le yapılan çalışmanın siyasi alternatif üretme çabası
olduğunu ifade ediyor. Bütün bunara rağmen hala TC hükümetini ortadan kaldırmaya veya
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmekle suçlanıyorum
bütün konuşmalar ortadadır ve siyasi alternatif üretme çabası da meydandadır. Kimseden gizli
bir şey yapılmamıştır bu çalışmayı AK Parti de bilmekte ve yakinen takip etmektedir çünkü
onlarla da sohbeti yapılmaktadır bu görüşmelerin. Çünkü aynı konuşmalar AK Partiyle de
yapılmıştır ve yapılmaktadır. İkinci iddianame sayfa 256’da 19 Aralık 2003 başlıklı notta
Tuğgeneral Levent Ersöz’ün bilgi arzı Jandarma Genel Komutanlığı istihbarat başkanlığı general
yaptıkları faaliyetle ilgili olarak bana özel brifing verdiler. AKP hükümetine karşı bu hükümeti
demokratik kurallar içerisinde zayıflatmak için neler yapılması gerekiyorsa hepsi düşünülmüş ve
uygulamaya geçmişler. Hayranlıkla dinledim kendilerini birkaç konuda görüşlerimi söyledim.
Alınacak tedbirler içerisinde afiş asmaktan gazetelere ilan vermeye kadar değişen birçok hal
tarzları vardı.. Bu çalışmaya Cumhuriyet Çalışma Platformu ismini vermişler. Ve Levent Ersöz
gidiyor bir paşaya bilgi arzında bulunuyor. Paşa da diyor ki demokratik kurallar çerçevesinde ne
yapılması gerekiyorsa hepsi düşünülmüş. E Sayın Başkanım hani darbe yapılacaktı demokratik
kurallar içerisinde bir darbe mi yapılır. Yapılmaya çalışılan bu bilgi arzından anladığımız
demokratik kurallar içerisinde hükümete karşı bir tepki koyma girişimi. Bir siyasi alternatif üretme
çabası var. Demokratik kurallar çerçevesinde bir hükümetin yapmaya çalıştığı şeyleri engelleme
çabası var. Bunun da anayasal bir suç olmadığı açık. TCK’ya giren bir suç olmadığı açık. Sayın
Başkanım ben ayrıca burada bahsi geçen mütalaada birçok yerde geçiyor iddianamelerde de
geçiyor. Cumhuriyet çalışma gurubunu bilmiyorum Cumhuriyet Çalışma Gurubuyla hiçbir
irtibatım olmadı. Mahkemede öğrendim iddianamelerden öğrendim dikkati çekmek istediğim
nokta Tuğgeneral Levent Ersöz’ün bilgi arzı yaptığı komutan bu demokratik kurallar içerisinde
zayıflatmak için neler yapılması gerekiyorsa hepsi düşünülmüş ve uygulamaya geçmişler diyor.
Yani tüm faaliyetler demokratik kurallar içerisinde yapılmış. İddianamedeki ibare aynen böyle.
Yaklaşmakta olan bir yerel yerel seçim var Sayın Başkanım. Bütün bu çalışmalar 2004 yerel
seçimler öncesi yapılan çalışmalar. Yaklaşmakta olan bir yerel seçim var. DYP’nin yüksek oy
alabilmesi için siyasi alternatif haline getirilmesi gerekiyor. Bunun bütün bunlar yapılıyorken

37
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:38

demokratik kuralların dışına çıkılmadan yapılması için dikkat ediliyor. Sayın Başkan ben DYP’yi
alternatif haline getirmek için çaba harcadım. Tüm siyasi sohbetlerim tüm siyasi dedikodularım
bu amaca yönelik. DYP’yi siyasi alternatif haline getirmeye yönelik çabalarım TC Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen teşebbüs etme
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme eylemi olarak
görülüyor. Sayın Başkan AK Partiden oy almak için stratejiler geliştirmek. AK Partili
milletvekillerini DYP’ye geçmesini sağlamayı düşünmek. DYP’nin yüksek oy almasını sağlamak
darbeye teşebbüs olarak nitelendiriliyor. Sayın Başkan AK Partiden oy almaya çalışmak suç
değil AK Partiyi eleştirmek suç değil AK Parti hükümetini eleştirmek suç değil ve verdiğim
danışmanlık hizmetleri kapsamında AK Partiyi zayıflatmaya yönelik stratejiler geliştirmek suç
değil. Ancak iddia makamı AKP’den oy almaya yönelik tüm stratejileri suç saymaktadır. Bugün
AK Partinin birçok eylemi muhalefet partilerinden oy almaya yöneliktir. AK Parti muhalefet
partilerini zayıflatarak ülkede kaos çıkartıp askeri ya da sivil darbeye zemin hazırlamakla
suçlamak mümkün iddia makamına göre. Yine AK Parti 2001 yılında kurulurken ANAVATAN o
dönemin iktidar partilerinden Anavatan Partisinden Demokratik Sol Partiden ve MHP’den
milletvekilleri ve politikacılar transfer etti. Şimdi AK Parti o zaman ki hükümeti zayıflatarak TC
Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs etmekten dava mı açılacak. AK Partinin kuruluşundan itibaren 2002 yılından yılında
iktidara gelmesine kadar geçen zaman ki iktidara yönelik eleştirilerini eylemlerini siyasi
faaliyetlerini TC Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya
tamamen engellemeye teşebbüs suçu sayıp burada yargılayacak mısınız? İddianame ve
mütalaadaki bakış açısı delilleri ele alış tarzı AK Partinin de burada yargılanmasını gerektirir.
Yine AKP’nin kuruluş aşaması esnasında Demokratik Sol Partiden ANAP’tan ve MHP’den aldığı
milletvekillerini ve politikacılara bakarak o partilere yönelik eleştirilerini dikkate alarak meseleye
yaklaşırsak AK Parti de 2001 ve 2002 yıllarında iktidar partilerini zayıflatmak ve hükümetin
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemekten veya engellemeye teşebbüsten
dava açmak gerekmez mi? Sayın Başkan benim tüm suçum AK Partiden oy almak için çaba
harcamamdır. DYP’nin oy oranını artırmaya çalışmaktır bu yönde çaba göstermektir. Benim
hiçbir faaliyetimde TC Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya
tamamen engel olmaya teşebbüse girmemektedir. Ben SESAR yani Siyasi Ekonomik Sosyal
Araştırmalar ve Strateji Geliştirme merkezi olarak danışmanlık hizmeti verdiğim DYP’nin oy oranı
artırmak. DYP’nin rakiplerinden daha güçlü olmasını sağlamak ve DYP’nin rakiplerini
zayıflatmak ve DYP’yi iktidar yapmak gibi bir misyona sahibim. Burada iddia makamının sanki
AK Partiyi koruma altına almak için bir gayretin içinde olduğunu değerlendirmek de mümkündür.
Oysa AK Partinin korunmaya ihtiyacı yoktur çünkü kendileri bu işi gayet güzel yapmaktadır.
Yaptığım tüm faaliyet DYP’yi bir alternatif haline getirmek alternatif parti haline getirmekten
ibarettir. Yaptığım siyasi faaliyetlerimin hepsinin ortak amacı AK Partiyle siyasi olarak mücadele
edebilecek bir siyasi alternatif üretebilmektedir. Demokratik kurallar içerisinde kalarak Türk
Siyasi Hayatının içine düştüğü seçeneksizliğe karşı mücadele ettim. Yasadışı illegal anti
demokratik hiçbir yapının ve eylemin içinde olmadım. Yine mütalaa 880. sayfada yine
sanıklardan ele geçirilen ve pardon mütalaa 889. sayfada sanık Levent Ersöz’ün Sanıklar İsmail
Yıldız ve Ahmet Tuncay Özkan’la yaptığı görüşmelerde hazırlanan darbe planları çerçevesinde
AKP’yi bölmek ve yeteri kadar milletvekilini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan koparmak için
çok ciddi çalışmalar yaptıkları tespit edilmiştir isnadı. Sayın Başkanım bir darbe planı yapılmışsa
AK Partinin bölünmesine gerek yok yani darbe yapılır geçilir AK Partiyi bölmek için bir planı
gerek yok bölmeye de gerek yok. Darbe yapılacaksa milletvekillerin parti değiştirmesine ve
AKP’den kopartılmasına da ihtiyaç yok yine darbeyi yaparlar geçerler sadece bu ibare bile
ortada bir darbe planı olmadığının ve AKP’yi bölme girişiminin olmadığının ispatıdır. Levent
Ersöz’le hiçbir ortak çalışmanın içinde olmadım Levent Ersöz’den belge bilgi ve başkaca bir veri

38
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:39

almadım ve vermedim. Levent Ersöz veya bir başkasıyla AKP’yi bölmek gibi bir çabanın içinde
olmadım. Yeteri kadar milletvekillini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan koparmak için
çalışmalar ve planlar yaptığım hususunda konuşmanın ve sohbetlerin dışında hiçbir faaliyette
bulunmadım. Gelinen noktada AKP’yi bölmek için milletvekillerini koparmak için bir çalışmanın
yapılmadığı da ortadadır. Bu tür faaliyetlerden de haberim yoktur. Hazırlanan darbe planları
çerçevesinde AKP’yi bölmek ve yeteri kadar milletvekili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan
koparmak için çalıştığıma dair sanık ve tanık beyanı HTS raporu ve belge yoktur. Sadece ve
sadece Levent Ersöz’le yaptığım maksadını aşan siyasi dedikodu ve sohbetler vardır. Hiçbir
eylem hiçbir eylem en ufak bir teşebbüs yoktur. Darbe hazırlaması yoktur. AKP’den milletvekili
koparma çalışması da yoktur. Mütalaanın 889. sayfada kaldı İsmail Yıldız’ın Levent Ersöz’le
konuşurken AKP ile ilgili yaptığını söylediği çalışmalar hem sanık İsmail Yıldız’dan hem de
sanıklar Mehmet Şener Eruygur Ahmet Hurşit Tolon ve Hasan Atilla Uğur’dan ele geçirilmiş
olması sanıkların darbe planlarının uygulanmaya koyulması faaliyetlerinde birlikte hareket
ettiklerini göstermektedir isnadı. Sayın Başkanım ben Mehmet Şener Eruygur’u ve Ahmet Hurşit
Tolon’u mahkeme salonunda gördüm, burada tanıdım Hasan Atilla Uğur ile tanışıyoruz. Şimdi
Mehmet Şener Eruygur, Ahmet Hurşit Tolon ve Hasan Atilla Uğur ya da başkaları ile darbe
planlarının uygulamaya konulması faaliyetlerinde bulunmadım, böyle bir planı da görmedim, bir
darbe planından hiç haberim olmadı. Hangi darbe planı ya da planları uygulamaya konulmuştur
iddia makamı bundan bahsetmemekte. Hiç tanımadığım Mehmet Şener Eruygur ve Ahmet
Hurşit Tolon ile darbe planlarının uygulamaya konulması nasıl mümkün yani hiç birlikte
olmadığım insanlarla nasıl böyle şey yapabilirim? Mehmet Şener Eruygur ve Ahmet Hurşit Tolon
ile telefon görüşmem dahi yoktur ve her iki komutanı da tanımam, iddia makamı hangi darbe
planlarını uygulamaya konulması faaliyetlerini nerede, ne zaman, nasıl ve niçin yaptığımı ve
uyguladığımı ortaya koymalıdır. İddialar mesnetsiz ve asılsızdır, aksini ispat edecek sanık, tanık
beyanı, belge ve bilgi, HTS raporu, mahkemeye intikal etmiş, bilgi ve belge yoktur bu isnadı da
kabul etmiyorum. Mütalaa 889. sayfada 5 Kasım 2003 tarihinde Kıvanç Değirmenci kod adını
kullanan İsmail Yıldız’ın Levent Ersöz ile yaptığı görüşme metninde AKP’nin bölünmesi ile ilgili
konuşmalar yaptıkları, görüşme içerisinde İsmail Yıldız’ın AKP’nin bölünüp parçalanmasının çok
kolay olduğunu söylediği, bu çerçevede hadisede milletvekillerinin hepsi bir şekilde, bu şekilde
tesir edecek hale geldiler, metinde böyle. Orada 219 milletvekili AKP’den kopacak durumda bu
sayı 250’ye çıkabilir dediği isnadı; bu sadece bir siyasi sohbettir, bir siyasi dedikodudur Ankara
kulislerinde bolca yapılan değerlendirmeler siyasetin önemli bir kısmını teşkil eder. Ak Parti’den
bu kadar milletvekili kopacak durumda ise siyasetin müdahale edecek ve darbe yapacak olanlar
niye bu milletvekillerini Ak Parti’den koparmamışlardır bu sorulmamaktadır, Ak Parti’nin
bölünmesi çok kolaysa Ak Parti niye bölünmemiştir, niye kimse gelip de bu milletvekillerinin
AKP’de kopması çok kolaymış gel bu milletvekillerini AKP’den koparalım dememiştir? Neden
AKP’nin bölünmesi bu kadar kolay gel AKP’yi bölelim diyen olmamıştır? Anlaşılacağı ve
görüldüğü üzere sadece siyasi sohbet yapılıyor, siyasi dedikodu yapılıyor, siyasi kulislerde
konuşulanlar orada bir defa daha konuşuluyor bu türden dedikodular Ankara kulislerinde en çok
konuşulan ve sadece edebiyatı yapılan hususlardır, sorulması gereken soru şudur madem bir
darbe yapılacak ve siyasete müdahale edilecek 219 milletvekili AKP’den kopacak neden
koparılmıyor? Madem darbe yapılacak neden AKP’den milletvekili kopartılması üzerinde
duruluyor çünkü ortada bir darbe planı yok, en azından benim içinde olduğum bir darbe planı
yok. AKP’den neden milletvekili koparılmıyor bu sorunun cevabı da yoktur çünkü Ak Parti’de
kopacak milletvekili yoktur bu konuşma bile bir darbe planının olmadığının tek başına isnadıdır,
şimdi Sayın Başkanım yeniçağ gazetesinde ve Ahmet Taka’nın köşesinde geçenlerde bir yazı
çıktı vereceğim size bunu.”
Mahkeme Başkanı: “Kaç tarihli.”

39
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:40

Sanık İsmail Yıldız: “10 Nisan 2013 tarihli Yeni Çağ gazetesi, Ahmet Taka’nın adsız
köşesinde orada aynen şöyle diyor Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül PAM adlı, politik
araştırmalar merkezi adını verdiği bir kuruluşun hareketi geçmesini, kurulmasını sağlıyor ve
şöyle diyor Haziran ayı AKP içindeki kırılmaların en netleştiği ay olacak, Haziran ayı AKP
içindeki kırılmaların en netleştiği ay olacak. AKP’nin kendi akil adamları Abdullah Gül’ün 75,
Cemil Çiçek’in de 20-30 civarında milletvekilini partiden sökebileceği iddiasında. Yani 219
milletvekili kopabilir, 280 milletvekili kopabilir gibi benim söylediğim, yaptığım o kulis sohbetidir
konuşmalar Ankara’da en çok yapılan konuşmalardır. İşte bu yeni tarihli 10 Nisan tarihinde
benzer konuşmalar Ankara kulislerinde, AKP kulislerinde yapılmaktadır ve bunlar darbe
teşebbüsü değildir. Şimdi Abdullah Gül’ü AKP’ye karşı darbeden mi yargılayacağız veya Cemil
Çiçek’i AKP’ye karşı darbeden mi yargılayacağız onların AKP içerisinde o sayıda milletvekilini
kopardığını mı düşüneceğiz onu takdirinize bırakıyorum. Mütalaa 890. sayfada görüşmenin
devamında AKP’nin dağıtılması ve hükümetin düşürülmesi ile ilgili konuşurken İsmail Yıldız’ın
AKP’yi tehdit edebilecek tek güç şu anda silahlı kuvvetler paşam başka güç yok dediği ve
devamında AKP’nin dağıtılması için Mehmet Ağar ve Cem Uzan ile ilgili yaptıkları planları
konuştukları isnadı, bu da bir siyasi sohbet ve siyasi dedikodudur Ak Partinin ve Genç Partinin
seçim çalışmaları ile ilgili sohbetler yapılmıştır, iddia makamı Ak Partinin dağıtılması için Mehmet
Ağar ve Cem Uzan ile ilgili planları konuştukları diyerek sanki Cem Uzan ve Mehmet Ağar ile
yapılmış bir plan ve ortak çalışmaya gönderme yapmıştır, Sayın Başkan o tarihte ben DYP’de
Mehmet Ağar’ın danışmanlığını yapmaktayım, DYP’nin yerel seçimlerle ilgili çalışmalarının bir
kısmını yürütüyorum dolayısıyla DYP’nin seçim stratejileri ile ilgili iddia makamı DYP’nin seçim
ile ilgili çalışmalarını darbe planı ve darbe planı uygulaması olarak görmektedir bir defa daha
açıklamak zorundayım Levent Ersöz’ün kaydettiği konuşmalar DYP’deki yerel seçim
stratejilerinin oluşturulması esnasında konuşulan konulardır, Levent Ersöz’den hiçbir emir,
talimat, telkin ve tavsiye alınmamıştır, uygulanmamıştır. Levent Ersöz’den değil başka
kaynaklardan da hiçbir emir, talimat, telkin ve tavsiye alınmamıştır, ortak bir çalışma
yapılmamıştır. Darbe ya da başka türlü siyasete müdahale konuşulmamıştır. Levent Ersöz’ün de
bana ve DYP’ye hiçbir katkısı olmamıştır hiçbir şey alınmamıştır ve verilmemiştir, bolca siyasi
dedikodu ve sohbet yapılmıştır aksini gösteren sanık, tanık beyanı, belge, bilgi ve mahkemeye
gelen delil ve HTS raporu ve başkaca delil yoktur. Yine mütalaanın 891. sayfasında görüşmenin
ilerleyen bölümlerinde DYP ve Mehmet Ağar olmadığı takdirde AKP’nin alternatifinin Genç Parti
ve Cem Uzan olabileceğini konuştukları bu çerçevede İsmail Yıldız’ın Ak Partinin alternatifinin
Genç Parti olabileceğini söylüyoruz paşam çünkü para var, hükümeti yıkma girişimi var netice
Genç Partinin önümüzdeki günlerde böyle bir çıkış yapabilir, Cem Uzan paranın, kesenin ağzını
açabilir, milletvekili transferi yapabilir ama nereye kadar yapabilir, iktidara gelebilir mi ben o
kadar olacağını düşünmüyorum, düşünmüyorum da AKP’yi zayıflatıcı bir faktör olarak
kullanılabileceğini düşünüyorum burada, Cem kullanılabilir paşam rahatça hükümetin
düşürülmesinde, Cem rahat kullanma makamı haline gelebilir dediği isnadı. Sayın Başkanım bu
da o siyasi sohbet ve dedikodulardan birisi ortada bir darbe planının olmadığının en bariz
göstergesidir bu satırlar, önce DYP’nin üzerinde durulurken bu sefer birde Genç Partinin
üzerinde durulmaya başlanmıştır, Genç Partiye bel bağlanmaya çalışılmıştır. Genç Partinin ve
Cem Uzan’ın imkanları gündeme getirilmeye başlanmıştır halbuki AKP’den kopacak
milletvekilleri DYP’ye hani AKP’den koparılacak milletvekilleri DYP’ye geçirilecekti, şimdi Genç
Partiye geçirilmek istendiklerini acaba milletvekilleri nasıl tepki vereceklerdir, bu satırlar ortada
bir darbe hazırlığının, bir darbe teşebbüsünün olmadığının en açık delilleridir, elde bir darbe
planı olsa bu kadar sık karar değiştirilmez ve iş Ordu ile hiç alakası olmayan İsmail Yıldız
üzerinden yapılmaz, burada Levent Ersöz’ün elinde bir planın olmadığı açıktır ortada bir darbe
yok, darbe planı yoktur ortada sadece siyasi sohbet ve siyasi dedikodu vardır bir darbe planı
olsa Mehmet Ağar ile Cem Uzan ile ilk önce değil en sonra görüşülür öncelikle mecliste bulunan

40
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:41

partilerle görüşülür mesela CHP’nin kapısı çalınır ama darbe yapılacaksa niye CHP’nin kapısı ya
da başka partilerin kapısı çalınsın darbe yapacak olanlar darbeyi yaparlar siyasi partilerden de
yardım istemezler. Yine mütalaanın 891. sayfasında İsmail Yıldız’ın sonucun kısa zamanda
alınabileceğini söyleyerek burada ilk adım partiyi dağıtacak ortam, arkasından dağıtmak, sonucu
almak ve Mehmet Ağar’ı ya da X’i hadisenin başına geçirmek olabilir paşam dediği isnadı.
Ortada hükümeti cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya ve görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engellemeye yönelik bir planın olmadığının, bir darbe planı olmadığını başka
hangi cümle bu kadar net ortaya koyabilir. Ortada bir planın olmadığı, sürekli zihinsel egzersiz
yapıldığı, siyasal dedikodu ve siyasal sohbet yapıldığı ortadadır. AKP’yi dağıtmak için ne
yapılmıştır, hangi teşebbüste bulunulmuştur, hangi plan veya proje uygulanmıştır, hangi
milletvekilleriyle görüşülmüştür, partiyi dağıtmak için atılan adımlar nelerdir bu atılan adımlarla
AKP’yi yıkmak mümkün müdür? Görüldüğü gibi ortada soru çoktur cevabı yoktur iddia makamı
bu soruların hiçbirisine cevap vermemiştir, üzerinde durmamıştır. Ortada siyasi sohbet ve siyasi
dedikodudan başka bir şey yoktur, savcılar siyasi dedikodulardan ve siyasi sohbetlerden bir
darbe üretme çabası içindedirler. Ortada hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik bir cebir ve şiddet
yoktur, görevlerini kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs de yoktur sadece ve sadece
siyasal sohbet ve siyasal dedikodu vardır. Burası da önemli mütalaa 891. sayfada görüşmenin
devamında İsmail Yıldız’ın yeterince malzeme olduğunu, istendiği takdirde çok kısa sürede
dağıtabileceklerini söylediği bu çerçevede AKP’yi hükümetten indirmek için toplam bizim 15
günümüzü alır paşam en fazla 15 günde rahat indirilebilir çünkü gerçekten malzeme var, tedbirli
bir plan yapılabilir, aşamalı bir plan ve aşamalı plan dahilinde önce yıpratıp sonra iyice
dağıtmak, ben şunu söylüyorum AKP’yi dağıtmak için çok fazla bir şeye gerek yok paşam
rahatça dağıtılabilir bir parti AKP yeter ki A siyasi hırsını biraz ilerletmiş olsun, biraz hırslansa
dediğim gibi AKP’yi dağıtmak için en fazla 15 günümüzü alır, normal şartlar altında dediği isnadı.
Görüldüğü gibi yine AKP’ye karşı yapılmış, milletvekillerini dağıtmak için yapılmış, AKP’yi
bölmek için, bölmek ve hükümeti düşürmek için yapılmış en ufak bir planın ve çalışmanın
olmadığı ortadadır. Zaten tedbirli bir plan yaparken bir planın olmadığını da açıklamış oluyorum
sadece ve sadece siyasi sohbet ve siyasi dedikodu var bu sohbetler zaten Mehmet Ağar ile
yapılmış sohbetler. AKP’den milletvekili transferi yapmak suç değil, milletvekilinin transferi
düşünmek ve tasarlamak da suç değil daha 2013 yılının Mart ayının ortalarında yani bu Mart
ayının ortasında Sayın Başkanım AKP, CHP’den Adıyaman milletvekili Salih Fırat’ı transfer etti,
partisine kattı suç mu işledi? Zaten Levent Ersöz ile yapılan siyasi yani siyasi sohbetler
Türkiye’deki siyasi mantığın ve siyasi gerçekliğin kabul etmediği sohbetler. Yani siyasi mantığı
ve Türkiye’nin siyasi gerçeklerine aykırı. AKP’ye 15 günde dağıtılabilir diyorum Sayın Başkanım
kimse gel o zaman hükümeti dağıtalım demiyor bana yani ben 15 günde dağıtılabilir diyorum gel
madem 15 günde bunu dağıtalım diyen yok çünkü gerçek olmadığı, inandırıcı bulunmadığı,
siyasi gerçeklere ters düştüğü açık olan bir konuşmadır. AKP’ye karşı bir planın olmadığını
açıkça ortaya koyması açısından önemli bir konuşmadır. Şayet ortada bir plan, bir teşebbüs
olsaydı tedbirli bir plan yapılabilir denilmezdi. Konuşmaların yapıldığı tarihte bir ondan sonra
AKP’ye yapılmış bir hareket yok iddia makamının çok önemli bir şey bulmuşçasına
iddianamelere ve mütalaaya koyduğu bu konuşmalar birer siyasi sohbetten ve dedikodudan
ibarettir. Tersi olsaydı AKP’ye karşı bir plan olsaydı, bir teşebbüs olsaydı bugün AKP ortada ve
iktidarda olamazdı. Demek ki AKP’yi dağıtmak için harekete geçilmemiş, Levent Ersöz AKP’yi
dağıtabilecek malzeme nedir bile diye sormuyor çünkü ona da inandırıcı gelmiyor. Konuşmanın
devam etmesinin sebebi muhtemelen bir istihbaratçı olarak DYP’de ne tür siyasi faaliyetler
planladığımızı öğrenmek istemesidir. AKP ile ilgili malzeme olsa zaten Mehmet Ağar kullanacak.
O sırada Star medya gurubunda yazdığım için ben kullanacağım, Hayrullah Mahmut Özgür
kullanacak ancak malzeme yok. Dikkat çekici bir başka husus ise Levent Ersöz’ün bizim
elimizde şu malzemeler var al kullan dememesidir. Levent Ersöz hükümetin aleyhinde

41
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:42

kullanabilecek hiçbir malzeme vermemiştir, bizde aynı şekilde Levent Ersöz’e hiçbir malzeme
vermedik Sayın Başkanım. AKP ile ilgili bir malzeme yok, siyasi bir dedikodunun ve siyasi bir
sohbetin yargılama konusu yapılması hele hele TC hükümetini cebir ve şiddet kullanarak
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs
etme isnadı ile huzurunuza getirilmemiz siyasi ve hukuki bir garabettir. Levent Ersöz ile yaptığım
konuşma hükümeti düşürmeye, AKP’yi dağıtmaya yönelik hiçbir planın, eylemin ve teşebbüsün
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Mütalaa 892. sayfada görüşmenin sonlarına doğru
Levent Ersöz’ün konuştukları konularla ilgili bazı bilgi ve belgeler istediği ve ayrıca bizim ile
ilişkin deşifre olmasın dediği, İsmail Yıldız’ın da istenilen belgeleri en kısa sürede getireceğini,
diğer konularda da ketum olacağını söylediğini anlaşılmıştır deniliyor. Levent Ersöz’den ve
ordunun hiçbir biriminden hiçbir belge, bilgi almadım ve vermedim. Levent Ersöz’den ve
jandarmadan ve TSK’nın diğer birimlerinden hiçbir emir, talimat, telkin, direktif, tavsiye almadım
ve kimseye de vermedim. Cebir ve şiddet kullanarak hükümeti yıkmak ve AKP’yi dağıtmak için
hiçbir eylemin, istihbaratın, teşebbüsün içinde olmadım. Levent Ersöz ve jandarma ile hiçbir
ilişkim yoktur, Levent Ersöz ile yanılmıyorsam 3–4 kez bir araya gelip siyasi dedikodu ve siyasi
sohbetler yaptık. HTS raporlarından da görüleceği üzere Sayın Başkanım 2004’ten sonra bizim
Ocak ayından sonra şeyle bir görüşmemiz yoktur Levent Ersöz paşa ile Levent Ersöz ile
Cumhuriyet çalışma gurubunu bilmem böyle bir gurupla da çalışmadım. Tüm siyasi faaliyetlerim
DYP’ye verdiğim danışmanlık kapsamındadır bunun aksini ispatlayacak sanık ve tanık beyanı
bilgi, belge, polisin teknik ve fiziki takip raporu, mahkemeye gelmiş bir yazı yoktur. Jandarma ile
ilişkimin olmadığı, jandarma genel komutanlığından gelen yazı ile belgelenmiştir, jandarma ile
Cumhuriyet çalışma gurubu ile ya da başkaca resmi ya da gayri resmi, legal ya da illegal hiçbir
odak merkezi örgüt ve yapı ile ilişkim yoktur.”
Mahkeme Başkanı: “İsmail Bey bir ara verelim.”
Sanık İsmail Yıldız: “Tamam Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Kronometreyi durduralım, saatin 15:09 olduğu görüldü.”
Duruşmaya kısa bir ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Mahkeme Başkanı: "Savunmanın alınması sırasında tutuklu sanıklardan Turhan Özlü’nün
cezaevinden getirildiği görüldü bağsız olarak huzurdaki yerine alındı. Sanık İsmail Yıldız esas
hakkındaki son savunmasına devamla, buyurun.”
Sanık İsmail Yıldız: “Sayın Başkanım mütalaa 1918. sayfada diğer taraftan soruşturma
aşamasında sanıklar Mehmet Şener Eruygur, Ahmet Hurşit Tolon, İsmail Yıldız ve Ergün
Poyraz’da ele geçirilen fişleme bilgilerine bakıldığında tüm bu çalışmaların darbe planları
çerçevesinde yapıldığı, yani Ergenekon terör örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda
çalışmayacak olan kamu görevlilerinin irtica ve benzer yakıştırmalarla fişlendiği öte yandan da
örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda faaliyet gösterecek kişilerin ise ulusalcılar adı altında
belirlendiği, belirlendiği diğer taraftan örgütün kullanabileceği kişilerle ilgili olarak da irtibat var,
yardımcı oluyor, işbirliğine açık, kontrol edilebilir ve kullanılmaya müsait şeklinde kişilerin
durumlarını örgüt açısından değerlendirdiği ve kişisel verileri kaydederek fişledikleri anlaşılmıştır
denilmektedir. Öncelikle fişleme yaptığım konusundaki tüm suçlamaları ve suç isnatlarını
reddediyorum, bende kamu görevlilerinin fişlenmesi konusunda hiçbir belge çıkmamıştır, şahsım
ve SESAR tarafından kamu vesair şahıslar fişlenmemiştir, milletvekillerini fişlediğim iddia ediliyor
368 AKP’li milletvekilini fişleyecek bir alt yapı SESAR’da yoktur, şahsımın da bu konuda bir alt
yapısı yoktur, milletvekilleriyle ilgili fişlemeyi kimin yaptığını bilmiyorum, AKP’li 368 milletvekilinin
dosyasını bana o zamanki AKP genel başkan yardımcısı, idare ve mali işlemlerden genel
başkan yardımcısı Bülent Gedikli ve Ak Partinin o dönemki genel sekreteri İdris Naim Şahin
verdi yani onlardan aldım 368 milletvekili ile ilgili bilgiyi, şahsım hiçbir kurum ve kişiyle ilgili bilgi
ve belge sahibi olmaya uğraşmamıştır, iddia edilen Ergenekon terör örgütü kapsamında hiçbir

42
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:43

belge ve bilgi toplamadım, hiçbir kamu ve özerk kişisini fişlemedim, darbe planları çevresinde
hiçbir çalışmanın içerisinde olmadım, iddia olunan Ergenekon terör örgütü amaç ve hedefleri
doğrultusunda hiçbir kişi ve kurum ile ilgili bilgi ve belge toplamadım fişlemede bulunmadım, bu
konuda sanık ve tanık beyanı mahkemeye gelmiş bir yazı yoktur, fişleme yapmış olsam bunu da
açıkça ifade ederdim, mütalaa 1920. sayfada sanıklar Mehmet Şener Eruygur, Hurşit Tolon,
İsmail Yıldız ve Ergün Poyraz’dan ele geçirilen fişleme bilgilerine bakıldığında örgütün tüm
faaliyetleri darbe planları çerçevesinde yaptığı açıkça anlaşılmaktadır deniliyor, şahsımda darbe
planları çerçevesinde kullanılacak fişlemeler ele geçtiği iddiası asılsızdır, şahsımdaki hangi
fişlemeler darbe planları çerçevesindedir ortaya konulmamıştır, az önce de belirttiğim gibi AKP’li
368 milletvekiliyle ilgili çalışmayı ben yapmadım, AKP analiz yapıp değerlendirmem için bana
vermişti. Şahsımda ve SESAR’da ele geçirilen hangi bilgiler fişleme kapsamında darbe planları
çerçevesindedir belirtilmemiştir, şahsım ve SESAR hiçbir kamu, kişi ve kurumunu fişlememiştir.
2003–2004 yılları arasında Türkiye’de ekonomik faaliyet gösteren kişi ve kurumlar açık
kaynaklardan, gazetelerden, sosyete ve iş dünyasına yönelik dergilerden SESAR’ın faaliyetlerini
duyurmak amacıyla izlenmiştir, sadece ekonomik faaliyetleri izlenmiştir. SESAR siyasi,
ekonomik ve sosyal araştırmalar yapan bir kuruluştur. Şahsım ve SESAR darbe faaliyetlerine
katılmamıştır, ekmeğini siyasilere danışmanlıktan ve siyasi araştırmalardan elde eden bir
kuruluştun ekmek yediği alanı ortadan kaldırıcı bir faaliyetin içinde olması mümkün değildir.
SESAR ve şahsım darbeye bakmaz, bizim baktığımız kazançtır, paradır, paraya bakarız
darbecilerde al sana para biz darbe yapacağız gel bizimle çalış demezler. Dolayısıyla şahsımda
darbe planları çerçevesinde kullanılacak bilgi çıktığı iddiasını kabul etmiyorum. Şahsım ve
SESAR fişlemede sorulan soruların kullanıldığı bir fişleme işleminin içinde hiçbir zaman ve hiçbir
şekilde bulunmamıştır, darbe planları çerçevesinde hiçbir iş ve eylemim ve teşebbüsüm
olmamıştır. Ahmet Hurşit Tolon ve Mehmet Şener Eruygur’u tanımadığımı az önce ifade
etmiştim. Burada duruşma salonunda gördüm her ikisini. Mütalaa 1085. sayfada o dönem
iktidarda bulunan hükümeti parçalayıp ülkeyi yönetemeyecek hale getirmek ve bunun
sonucunda ülkede çıkacak kaos ile darbeye zemin oluşmasını sağlamak amacıyla örgüt üyesi
İsmail Yıldız’ı milletvekilleri hakkında araştırma yaptırdıkları ve bu yolla iktidar partisinden
ayrılabilecek nitelikteki milletvekillerini tespit ettirdikleri isnadı. İddia makamı hükümeti parçalayıp
ülkeyi yönetemeyecek hale getirmek için yapılan eylemleri ortaya koymalıdır. Milletvekilleri
hakkında yapılacak çalışmaların kaos ile darbeye zemin oluşmasını sağlaması nasıl mümkündür
iddia makamı açıklamalıdır. İddia makamının isnadı çelişkilidir, darbe yapılacaksa
milletvekillerinin hakkında araştırmaya ne gerek vardır. Milletvekilleri ile ilgili araştırma
yapılabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine kamp kurmak gerekir. Meclisin kamera kayıtları
ve HTS raporlarına bakın, benim HTS raporlarına bakılacak olursa 2002’den sonra Türkiye
Büyük Millet Meclisine adım atmadığım görülecektir. SESAR’a ve milletvekillerinin, SESAR’a da
milletvekillerinin ziyaret etmediği meydandadır dolayısıyla hiçbir sanıktan, hiçbir asker ve
sivilden milletvekilleri hakkında araştırma yap diye bir emir, telkin, tavsiye, direktif almadım. 368
AKP’li milletvekili ile ilgili çalışmayı bana az önce ifade ettiğim gibi AKP analiz yapmam,
değerlendirmem için vermiştir. Onlar da kimin bu çalışmayı yaptığını merak etmektedir o dönem.
Şahsım milletvekilleriyle ilgili hiçbir çalışma yapmamıştır bu konuda teşebbüste dahi
bulunmadım, bu konuda sanık, tanık beyanı, belge, bilgi, HTS raporu ve polisin teknik fiziki takip
raporu yoktur. Mütalaa 1096. sayfada sanıklar İsmail Yıldız ve Hayrullah Mahmut Özgür’ün
periyodik olarak sanıklar Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur ile gizli toplantılara katıldıkları; şimdi
hangi periyotlar ile hangi tarihler, hangi toplantıları nerede, ne zaman, kaç defa yapmışız? Ben
Hayrullah Mahmut Özgür ile birlikte sanıklar Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur ile periyodik ve
gizli toplantı yapmadım. İddia makamı hangi periyotlarla, periyottan bahsediliyor, hangi
toplantıların nerede, ne zaman, kaç defa yaptığımı ortaya koymak zorundadır. Bir periyottan ve
planlamadan bahsedilmektedir periyotlu ve planlı görüşmelerim yoktur. Ortaya periyodik ve

43
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:44

planlanmış bir toplantı ya da toplantılar serisi konulamamıştır. Çünkü periyodik ve planlı bir
toplantı yapılmamıştır, toplantılar yapılmamıştır. Tüm toplantı sayısı 3 ya da 4’tür, toplantı değil
görüşmedir. Tarihlere bakılacak olursa bir periyodu yoktur gündemsiz, amaçsız, hedefsiz,
plansız, periyotsuz zaman zaman bir araya gelinerek siyasi sohbetler ve siyasi dedikodular
yapılmıştır. Bu siyasi sohbetlerde görüldüğü gibi cebir ve şiddet kullanılarak TC hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs
dahi edilmemiştir. Bu konunun bahsi dahi geçmemiştir, konuşmaların çözümleri bunu ortaya
koymaktadır, sadece bahsi geçen sanıklarla değil hayatımda hiç kimse ile gizli ve periyodik
toplantı yapmadım, hayatımın hiçbir devresinde gizli, illegal, yasadışı iş ve eylemlerin içinde
olmadım. Mütalaa 1096. sayfada bahsi geçen toplantılarda bazı siyasileri çağırıp asker sanıklara
yönlendirme yaptıkları denilmektedir. Toplantıların ses çözümleri yapılmıştır, görüldüğü gibi
hiçbir siyasi yönlendirme yapılmamıştır. Toplantı yapılan bir siyasi vardır o da Cem Uzan’dır,
siyasileri çağırıp denilerek sanki seri toplantılar yapılıyormuş imajı verilmeye çalışılmıştır. Seri
toplantılar yapılmamıştır bahsi geçen toplantıların çözümlerinden de anlaşılacağı üzere siyasi
dedikodular ve siyasi sohbetler yapılmıştır. Darbe konuşmaları ya da darbe ile ilgili başkaca
konuşmalar, siyasete müdahale konuşmaları, planları ve teşebbüsleri yapılmamıştır. Özellikle
vurgulamak gerekirse asker-sivil hiçbir şahsa yönlendirme yapılmamıştır. Toplantı çözümleri
ortadadır bu konuda sanık, tanık beyanı, bilgi, belge yoktur HTS raporları periyodik ve gizli
toplantı yapılmadığı ortaya koymaktadır. Gizli ve periyodik toplantılar yaptığımıza dair polisin ve
istihbaratın teknik ve fiziki takip raporu yoktur sadece iddia makamının iddiası vardır. Mütalaa
1096. sayfada AKP içindeki milletvekillerinin tümü hakkında istihbarı çalışmalar yaparak partiden
ayrılabilecekleri tespit edip muvazzaf askerlere verdikleri denilmektedir daha önce belirttiğim gibi
hiçbir AKP milletvekili hakkında istihbarı çalışma yapmadım, bahsi geçen 368 milletvekili ile ilgili
çalışmayı bana Ak Parti analiz etmem için verdi, bu çalışma Ankara’daki tüm önemli siyasilerde
vardı ayrıca AKP’den ayrılabilecek milletvekillerini tespit etmedim, böyle bir tespiti AKP’nin içinde
yapmak imkansızdır. Böyle bir tespiti ancak o milletvekillerinin şeceresini ellerinde tutanlar
yapabilir, hiçbir muvazzaf askere ve sivile AKP’den ayrılabileceklerin listesini vermedim çünkü
böyle bir liste yapmadım ve yaptığıma, verdiğime ilişkin bir delilde yoktur. Her ne kadar Levent
Ersöz’e yaptığımı 368 milletvekili ile ilgili liste yaptığımı ve kendisine vereceğimi söylemiş isem
de maksadımı aşan bu ifade, maksadını aşan bir ifade kullanmış isem de böyle bir liste
yapmadım ve kendisine vermedim. Levent Ersöz ile yaptığım görüşmeler incelenecek olursa
vereceğim dediğim şeyleri vermediğim için bana güvenmediği ve sitem ettiği görülecektir.
Vermiş olsaydım burada bunu mahkemenin geldiği şu safahatta itiraf ederdim. Mütalaa 1096.
sayfada sesar.com.tr isimli internet sitesi aracılığıyla darbeye zemin oluşturma, zemin hazırlama
faaliyetleri kapsamında kamuoyu oluşturma faaliyetlerine katıldıkları denilmektedir,
sesar.com.tr’de Ak Parti muhalifi yazıları vardır ancak iddia makamı hangi yazıların darbeye
zemin hazırlama, darbe faaliyetleri kapsamında kamuoyu oluşturma yazıları olduğunu
belirtmemiştir. Sesar.com.tr’de darbeye zemin hazırlayan ya da hazırlayacak nitelikte yazılar
yayınlanmamıştır. Ak Parti’ye ve Ak Parti hükümetini muhalefet eden tüm yazılar iddia
makamına göre darbeye zemin hazırlamaya hazırlardır. Türkiye’de demokrasi söz ve ifade
hürriyeti düşünce ve fikir açıklama hürriyeti varsa Sesar.com.tr’deki yazılar darbeye zemin
hazırlama ve darbeye zemin hazırlamak için kamuoyu oluşturma yazıları olarak görülemez böyle
değerlendirilemez. Sadece 300, 500 civarında bir izleyicisi olan sesar.com.tr nasıl darbeye
zemin hazırlama faaliyeti yapabilir. Sesar.com.tr’de nasıl darbeye zemin hazırlama ve kamuoyu
oluşturma faaliyetleri yapılmıştır açıklanmamıştır. AK Partiyi muhalefet eden hangi yazılar
darbeye zemin hazırlamak ve kamuoyu oluşturma yazılardır? Hangi yazılar darbeye zemin
hazırlama yazısıdır, hangi yazılar kamuoyu oluşturma yazısıdır belirtilmemiştir. Daha taze iktidar
olmuş bir partiye karşı darbe yapılmasına kamuoyu müsaade eder mi? İster mi? Türk kamuoyu
PKK terörünün en çok azdığı zamanlarda bile darbe olsun dememiştir. Yine 28 Şubat’ta ordu

44
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:45

darbe yapamamıştır. Seçmenin yüzde 24 oyunu alan ve 368 milletvekili çıkartan bir partiye
hangi gerekçelerle darbe yapılacaktır. Ayrıca darbecinin kamuoyu ile ne işi olur. Darbeyi
yapacak olan bunu kamuoyuna sorar mı? 12 Eylül’de 1960 darbesinde 28 Şubat’ta kamuoyuna
soruldu mu? Yaşar Büyükanıt kamuoyuna sorup mu muhtıra verdi. Dolayısıyla İddia makamının
Sesar.com.tr’nin darbeye zemin hazırlama faaliyetleri kapsamında kamuoyu oluşturma
faaliyetlerine katıldığım yönündeki iddialar da siyasi gerçeklere darbe öncesi durumlara ve
darbelerin ruhuna uymamaktadır ve iddiaları görüldüğü gibi asılsızdır. Mütalaa 1096’da cebir ve
şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek suçunu işlediğini yapılan
yargılama ve toplanan delillerden anlaşıldığı denilmektedir. Hükümete karşı hangi cebir ve
şiddet kullandığımı iddia makamı ortaya koymak zorundadır. Keza hükümetin hangi görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engel olduğum da ortaya konulmalıdır. Bunlar yapılmamış
isnat edilip geçilmiştir ayrıca mahkemenin şu ana kadarki safahatında TC Hükümetini ortadan
kaldırmaya teşebbüs veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellediğim iddiasıyla
bir yargılama yapılmamış bana bu konuda tek bir soru bile iddia makamı ve mahkeme heyeti
tarafından sorulmamıştır. Böyleyken TC Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek ve
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemekten yargılandığım nasıl iddia edilebilir.
İddia makamı sürekli olarak hiçbir delil değeri bulunmayan saçma sapan olduğu her halinden
belli olan Levent Ersöz’le yapılan siyasi sohbetleri siyasi dedikoduları ileriye sürmektedir.
Yargılama boyunca toplanan delillerden sanık ve tanık beyanlarından mahkemeye gelen bilgi
belge ve yazılardan anlaşıldığı gibi hükümet aleyhinde AK Parti aleyhinde yaptığım tek icraat
siyasi sohbetler ve siyasi dedikodulardır. Yaptığım tüm dedikodular ve sohbetler zaten DYP’de
ve AK Parti de yapılmıştır. Şahsım ve SESAR zaten siyasi danışmanlık hizmetleri vermekte
genel başkanları oylarını nasıl artırabilecekleri yönlerinde stratejiler hazırlayıp sunmaktadır.
Yapılan siyasi sohbetler 2003’ün sonlarında ve 2004’ün başlarında. Yani 2004 yerel seçimleri
öncesine denk gelmektedir. İddia makamının darbe planı olarak mütalaaya koyduğu konuşmalar
DYP’nin seçime hazırlık çerçevesinde yapmayı düşündüğü siyasi hamleleri içermektedir. Yani
iddia makamı DYP’nin yapmaya çalıştığı seçim hazırlıklarını ve bu çerçevede yapılan siyasi
gevezelikleri darbe teşebbüsü darbeye zemin oluşturma teşebbüsü olarak değerlendirmektedir.
Heyetinizin dikkatlerine arz ederim. İddia makamı hükümete karşı cebir ve şiddete
başvurduğumu ve iddia makamı hükümete karşı hangi cebir ve şiddete başvurduğumu ve hangi
cebir ve şiddete başvurmayı teşebbüs ettiğimi ortaya koymak zorundadır. Ayrıca hükümetin
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ettiğim ne şekilde teşebbüs
ettiğim de ortaya konmamıştır sadece iddia edilmiştir. İsmail Yıldız’ın hangi teknik teknolojik ve
askeri ekonomik sosyal ve medya imkanlarıyla hangi güçle ve güçlerle nasıl TC Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs
ettiğimi iddia makamı ortaya koymamıştır sadece iddia etmiştir. Mütalaa 1477. sayfada güvenilir
kişiler üzerinden kurulup işletilen internet sitelerine örnek olarak sanık İsmail Yıldız’ın
Sesar.com.tr’si gösterilebilir denilmektedir. Sesar.com.tr şahsıma aittir kimse kurdurmamıştır.
SESAR ve şahsım hiçbir yerden yardım emir talimat tavsiye ve telkin almamıştır. Asker ve sivil
hiçbir odağın güvenilir kişisi değilim. Asker ve sivil ya da başka başkaca bir yapı hiçbir zaman
hiçbir şekilde ve hiçbir yerde Sesar.com.tr’yi bilgi belge ve yazı vermemiştir. SESAR hiçbir
odağın kuruluşu şahsımda hiçbir elemanın odağı değildir. İddia makamı kimlerin güvenilir kişisi
olduğumu ortaya koymalıdır. Bununla ilgili belge bilgi sanık ve tanık beyanı mahkemeye gelmiş
yazı yoktur. Dosyada belli odaklarda odakların güvenilir kişisi olduğuma dair bilgi belge ve delil
yoktur. Sesar.com.tr başkalarının isteği ile kurulmamıştır. Mütalaa 1846. sayfada İsmail Yıldız’ın
halkı ve askerleri hükümete karşı isyana tahrik edecek mahiyette yazıları denilmektedir. Acaba
hangi yazılarımla halkı ve askerleri hükümete karşı isyana tahrik etmişim belirtilmemiştir. Hiçbir
yazıda halkı ve askerleri hükümete karşı isyana tahrik edecek nitelikte bir içerik

45
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:46

bulunmamaktadır. Hiçbir yazımda bilerek ya da bilmeyerek halkı ve askerleri hükümete karşı


isyana tahrik edici nitelikler nitelikte yazılar yazmadım ve yayınlamadım. AK Partiyi Recep Tayip
Erdoğan’ı ve AK Partileri tenkit edip eleştirdim. Tamamen anayasal bir hak olan düşünce ve fikir
özgürlüğü çerçevesinde yazdığım yazılardır. Hiçbir zaman ve hiçbir yerden ve hiçbir şekilde
halkı ve askerleri hükümete karşı isyana tahrik edecek nitelikte yazı yazmadım ve
yayınlamadım. İddia makamı yazıp yayınladığım tüm yazılarımı halkı ve askerleri hükümete
karşı isyana tahrik çerçevesinde değerlendirerek tüm demokratik anayasal ve yasal haklarımı
yok saymaktadır. Hangi yazılarımla halkı ve askerleri hükümete karşı isyana tahrik ettiğim
konusunda dosyaya hiçbir belge konmamıştır. Bu konuda sanık ve tanık beyanı yoktur belge
bilgi yoktur mahkemeye gelmiş yazı yoktur. İddia makamı söz söyleme ve yazı yazma
özgürlüğünü düşünce ve fikir açıklama özgürlüğünü sınırlandırmakta ve hiç dahil olmadığım
yapıldığı henüz ispat edilemeyen eylemleri bahane ederek yazmadığım yazılar üzerinden beni
suçlamaktadır. Mütalaa 1944. sayfada Sanık İsmail Yıldız’ın iddianamede belirtildiği ve
mütalaanın ilgili bölümlerinde anlatıldığı şekilde Ergenekon terör örgütünün bir kısmıyla örgütsel
irtibat halinde bulunduğu isnadı. Bu suçlamayı tümüyle reddediyorum hiç kimseyle örgütsel
irtibatım yoktur. Hiçbir sanık ile örgütsel irtibatım yoktur. Hayrullah Mahmut Özgür dostumdur.
Bedrettin Dalan da baba oğlu ilişkisi içerisinde olduğum birisidir. Hayrullah Mahmut Özgür ve
Bedrettin Dalan da dahil olmak üzere hiçbir sanık ile örgütsel siyasal sosyal ekonomik vesair
ilişkim yoktur. Mütalaa 1944. sayfada bazı irtibatlarını deşifre olmamak için Bülent kod ismini
kullandığı isnadı. Ben hiçbir zaman ve hiçbir yerde Bülent diye bir isim bir isim bir kod isim
kullanmadım. Huzurdaki ifadelerimde Mehmet Murat Yücel, Ferudun Refik Nuhoğlu ve Kemal
Şahin emniyette sorguları sırasında İsmail Yıldız’ı emniyetin Bülent kod diye sanıklara
sorduğunu onların da emniyetin Bülent demesi üzerine beni Bülent dediklerini ayrıntılı ve ısrarlı
şeklide anlattılar. Yani Mehmet Murat Yücel Ferudun Refik Nuhoğlu ve Kemal Şahin Bülent kod
ismini polisin baskısıyla söylediklerini ısrarla belirttiler dolayısıyla benim Bülent kod ismini
kullanmadığım açıktır başka kod isim kullanmadım hiçbir örgütsel faaliyetin içinde olmadım.
İsmail Yıldız’dan başka bir isim de kullanmadım. Burada iki tane tanığım dinlendi Özcan
Erdoğan ve Mesul Dülger diye ikisi de beni yakinen tanır. Her ikisi de bir kod isim
kullanmadığımı burada açıklıkla ifade ettiler. Mütalaa 1944. sayfada Ergenekon terör örgütünün
amaçları doğrultusunda yayın yapan Sesar.com.tr adlı internet sitesinin sahibi olduğu
denilmektedir. Sesar.com.tr benimdir ancak Sesar.com.tr’de hiçbir zaman hiçbir ve hiçbir şekilde
Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda yayın yapılmamıştır. Ergenekon terör
örgütünün amaçları doğrultusunda yaptığım yayınları iddia makamının ortaya koyması gerekir.
Daha önce de belirttiğim gibi iddia makamı SESAR’da çıkan tüm yazıları Ergenekon terör
örgütüne bağlamaktadır ve yine iddia makamı AK Partinin Recep Tayip Erdoğan’ın aleyhinde
yazılmış aleyhinde demeyim onları tenkit etmek için yazılmış tüm yazılar Ergenekon terör
örgütünün amaçları doğrultusunda saymaktadır. Mütalaa 1944. sayfada sesas.com.tr’de
yayınlanıp kamuoyuna yayın yazıları ile halkı ve askerleri hükümet aleyhine silahlı isyana tahrik
ettiği isnadı. İddia makamı yine çok önemli bir iddiada bulunuyor. Sesar.com.tr’de yayınlanan ve
kamuoyuna yayılan yazılarla halkı ve askerleri hükümete karşı silahlı isyana tahrik ettiğimi ileri
sürüyor. Ancak hangi yazılarımla halkı ve askeri silahlı isyana tahrik ettiğimi ortaya koymuyor,
hangi yazılar halkı ve askerleri hükümete karşı silahlı isyana tahrik yazısıdır iddia makamı
açıklamalıdır. Sesar.com.tr de halkı ve askerleri silahlıyı bırakın silahsız isyana dahi davet eden
bir yazı yayınlanmamıştır. Hükümeti eleştirdiğim tüm yazılar iddia makamı tarafından halkı ve
askerleri hükümete karşı silahlı isyana tahrik olarak görülmüştür. İfade ve düşünce özgürlüğü
kapsamında yazı ve yayınların halkı ve askerleri hükümete karşı silahlı isyana tahrik olarak
değerlendirilmesi büyük bir haksızlık ve hukuki garabettir. Yine mütalaa 1944. sayfada askeri
darbe zemini, askeri darbe faaliyeti oluşturma faaliyetlerinde bulunduğu isnadı, hangi
faaliyetlerim askeri darbe oluşturma faaliyetidir iddia makamı her türlü faaliyetim hatta yemek

46
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:47

yememi askeri darbeye zemin hazırlama faaliyeti olarak görmüştür. Askeri darbeye zemin
hazırlama isnadı yaşamamı bile suç haline getirmiştir. 6 kelimelik bir isnat yapılmıştır ancak şu
şu yazılar askeri darbe zemini oluşturma yazılarıdır denilememiştir. Ortaya bir şey
konulamamıştır, askeri darbenin siyasetten ekmek yiyen birisi olarak en fazla benim aleyhime
olacağı açıktır. Niye kendi aleyhime olacak bir durumun içerisinde olayım, neden darbeye destek
olayım, siyasi, ekonomik ve soysal araştırmalarda ekmek parasını kazanan birisi olarak niye
darbenin yanında yer alayım? İddia makamının iddiası tümüyle mesnetsiz, akıl ve mantık dışıdır.
Askeri darbeye zemin hazırlama faaliyetlerim tek tek sayılmalıdır, sayılamamıştır ve bir tek yazı
bile gösterilememiştir. Mütalaa 1944. sayfada Ergenekon terör örgütünün amaçları
doğrultusunda istihbarat topladığı denilmektedir. Ergenekon terör örgütünün amaçları
doğrultusunda hangi istihbaratı toplamışım, toplattığım istihbaratı tek tek sıralayabilir mi iddia
makamı, hangi istihbaratı nerede, nasıl, ne şekilde, kim ya da kimlerle toplamışım? Bu konuda
sanık ve tanık beyanı yoktur, bilgi, belge de yoktur, mahkemeye intikal eden bir yazı da yoktur,
şahsım istihbaratçı değildir, istihbarı hiçbir faaliyette bulunmadım, iddia makamının iddia ettiği
istihbaratların hangileri olduğu ortaya konulmalıdır. Sayın Başkanım Levent Ersöz’ü tanıyan
birisiyim. Jandarma istihbarat teşkilatını tanıyorum yani jandarma istihbarat teşkilatını tanıyan
birisi olarak niye ben istihbarat toplayayım? Zaten toplayan bir istihbarat teşkilatı var ihtiyacım
olan istihbaratı en azından onlardan alırım, ifademde de, ilk ifademde de belirttiğim gibi hem
emniyet istihbaratta hem de MİT’te bir dönem ders vermiş birisiyim. MİT’i ve emniyet istihbaratı
tanıyorum e herhangi bir istihbarata ihtiyacım olsa gider onlardan isterim niye kendim istihbarat
toplayayım. Yani SESAR’ın başkanı olarak böyle bir faaliyetin içerisinde bulunmam mümkün
değil zaten ofisten çıkamıyoruz çıktığımız yerler belli, gittiğimiz yerler belli, konuştuğum insanlar
belli bunların içerisinde benim istihbarat faaliyetinde bulunduğumu gösterecek herhangi bir şey
yok. Yine mütalaa 1944. sayfada Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda bir kısmı
çok gizli devlet sırrı niteliğinde olan belgeleri ele geçirdiği ve bulundurduğu, örgütün amaçları
doğrultusunda kullandığı isnadı, bu suç isnadını da tümüyle reddediyorum. Devlete ait hiçbir gizli
belgeyi ele geçirmedim, bana gündem analizi yapmak için verilen belgelerdir. O dönemde Mesut
Yılmaz’ın gündem analizlerini yazmaktaydım, Anavatan Partisinin o dönem hükümette bulunan
kişilerinden birtakım belgeler bana verildi. Askere gittiğim için bu belgeler aldığım kişilere
verilememiştir, birde 2002’deki genel seçim sonuçlarında ortaya çıkan tablo sonucu bana
belgeleri verenleri bir daha ulaşamadım. Ben devlete ait gizli belgeleri bir amaç doğrultusunda
ele geçirmedim, belgelerin nereden, nasıl ve niçin bana verildiğini anlattım. O zaman Başbakan
Yardımcısı olan Mesut Yılmaz’a gündem analizi yazmam için bana verilmiş belgeleridir,
bilgilerdir. Bende çıktığı iddia edilen belgeler incelendiğinde belge olmadıkları, bilgi oldukları
ortaya çıkacaktır çünkü bahsi geçen bilgilerin hangi kurum veya kişiler tarafından hangi kurum
veya kişilere, kişiye hangi evrak nosu ile gönderildiği belli değildir. Yani belge denilmektedir,
belge niteliği yoktur bende çıkan evrakların bilgidirler, iddia makamı bu belge veya bilgilerin
örgütün amaçları doğrultusunda nerede, ne zaman, ne şekilde ve nasıl kullandığımı
açıklamamıştır. Eğer bendeki belge veya bilgileri örgüt amaçları doğrultusunda kullandıysam
bunları iddia makamı tarafından kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklanması ve ortaya
konulması gerekmektedir. Örgüt amaçları doğrultusunda veya normal yollardan hiçbir belgeyi
veya devlet sırrı niteliğinde olan belge veya bilgileri kullanmadım, kullandıklarım varsa iddia
makamı ortaya koymalıdır. Sayın Başkanım ben SESAR araştırma merkezinin başkanlığını
yapmaktaydım tutuklanmadan önce, faturalarla sabit olan, ibraz edeceğiz onları mahkemenize
yazılı savunmamızı yazılı olarak vereceğiz o esnada ibraz ederiz, Anavatan Partisine, Doğru Yol
Partisine, ve Ak Partiye fatura karşılığı, faturası var danışmanlık hizmeti verdim dolayısıyla ben
partilere akıl ve fikir satıyorum yani sattığımız iş strateji, hem Anavatan Partisine hem Ak Partiye
sonra da DYP’ye bu stratejilerimizi verdik. Anlattım onları onlar bizim akıl ve fikirlerimizi satın
aldılar, kullandılar dolayısıyla her 3 partide de hem Anavatan Partisinde, hem Ak Partide, hem

47
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:48

DYP’de bunlar genel kabul gördü ve parasını ödediler. Şimdi siyasi, ekonomik ve sosyal
araştırmalar yapan bir kuruluşun başkanı olarak Sayın Başkanım ak siyasi partilerden ekmek
yiyen birisi olarak benim bir siyasi darbe girişim, askeri darbe girişiminin içerisinde olmam
mümkün değil, siyasete doğrudan ya da en direk müdahale edecek bir girişimin içerisinde
olmam mümkün değil, bu konuda bana güvenilmesi de mümkün değil çünkü SESAR diye bir
internet sitemiz var ve ne duyduysak yazıyoruz neredeyse, incelemişsinizdir, görmüşsünüzdür
yazmadığımız bir şey yok. Dolayısıyla darbe girişimi olacak olsa ya da siyasete bir müdahale
olacak olsa bunu yazarız, zaten yazıyoruz. İşim gereği Ak Partililer zaten SESAR’a gelip
gidiyorlar ABD ile kavga ettikleri dönemde Ak Parti ile Amerika Birleşik Devletlerini barıştıran
benim, benim ofisimde kahvaltılarını yaptılar, pazarlıklar yani konuşmalar benim ofisimde geçti,
DYP ile çalıştım pardon neyse yani Ak Parti ile görüşmeler benim ofisimde geçti ABD ile ilgili
tartışmalarda. Aralarını ben buldum yani hakimliği ben yaptım, DYP ile çalıştık danışmanlık
hizmetleri verdik, ANAP ile çalıştık danışmanlık hizmetleri verdik, gündem analizlerini yazdık
dolayısıyla hepsi yakinen tanımakta. Hepsi SESAR’a gelip konuşmakta AKP’liler de geliyor
yakın dostlarım var Ak Partinin içerisinde İdris Naim Şahin yakın dostumdu, Bülent Gedikli yakın
dostumdu, Hayati Yazıcı keza öyleydi dolayısıyla üçü özellikle geliyor, özellikle Bülent Gedikli ve
İdris Naim Şahin SESAR’dan neredeyse çıkmadılar diyebilirim. Bende Ak Parti’den çıkmadım
çünkü 800 saate yakın brifing verdim Sayın Başkanım. Bunlar HTS kayıtlarından çıkarılabilir,
2003–2004 yıllarında Ak Parti’ye çalıştığım açık çünkü HTS raporları gösterecek Ak Parti genel
merkezlerinde kimlerle toplantı yaptığım HTS kayıtlarında rahatlıkla çıkarılabilir, görülebilir.
Dolayısıyla siyasetin içerisinde olan birisiyim, siyasetin içerisinde birisi olarak herhangi bir darbe
teşebbüsünün içerisinde bulunmam mümkün değil, asker ile görüşüyorum çünkü Levent Ersöz
ile aramızda bir elektrik oluştu, neredeyse şahsi dostluk, insani ilişki denilebilecek düzeyde bir
ilişki, siyasi dedikodu ve siyasi sohbetten öteye gitmeyen bir ilişki oldu. Zaten ses kayıtlarını
incelediyseniz oradaki ilişkinin ebatları bellidir yani insani ilişkinin dışına çıkmamıştır dolayısıyla
bana isnat edilen darbeye zemin hazırlamak, darbe için kamuoyu oluşturmak, TC hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engel olma gibi suçları
işlemem mümkün değil çünkü içindeyim zaten merkezinde duruyorum. Ne kadar çok kavga
etmiş olsak da Avukatım da burada şahittir kavganın, AKP ile kavgamızın en sert olduğu
dönemlerde dahi Ak Parti genel merkezinden davet ettiler oturup konuştuk. Yani aramızda
konuşulabilir bir ilişki vardı en azından dolayısıyla bana atılı suçlamaların hiçbirisini kabul
etmiyorum beraatımı talep ediyorum yazılı savunma vereceğiz Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam verdiniz, alalım.”
Sanık İsmail Yıldız: “Bunları vermeyeceğim şimdi Sayın Başkanım daha sonra
vereceğim.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam, buyurun oturabilirsiniz. Sanık İsmail Yıldız müdafiinden esas
hakkındaki son savunması soruldu.”
Sanık İsmail Yıldız müdafi Av. Dursun Yassıkaya: “Efendim yerimden oturarak konuşabilir
miyim?”
Mahkeme Başkanı: “Önce tabi, isim alalım önce.”
Sanık İsmail Yıldız müdafi A. Dursun Yassıkaya: “Tabi efendim Dursun Yassıkaya İsmail
Yıldız müdafi. Sayın Başkan öncelikli olarak savunmaya verilen yarım saatlik ve toplamda 2
saatlik süre ile ilgili olarak bu uygulamanın yasa ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi
çerçevesinde uygun olmadığı şerhini düşerek kalan süreyi kullanmak istiyoruz, Sayın Başkanım
çok hızlı bir sürede aslında söyleyeceğimiz çok şey vardı lakin yargılamanın başındaki
katıldığımız celselerdeki yaşadıklarımız ve mahkemedeki anlattıklarımızı burada özetlesek
sanıyorum savunmamızın tamamını teşkil eder. Lakin bu sürecin nasıl başladığı ile ilgili olarak
öncelikle Radikal gazetesinden 2 tane pasaj okumak istiyorum 9 Nisan 2008 tarihli biz Sayın
Berkan’ın yazısı, Danıştay saldırısından hemen sonra Başbakan yardımcısı sıfatıyla o zamanın

48
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:49

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül emniyet genel müdürlüğünden ve MİT’ten bir brifing ister, 2
kurumda saldırgan ve yakın çevresi ile ilgili kendi bilgi hazinelerinden olanları Gül’ün önüne
sererler, polisin yaptığı sunumda birde şema vardır bu şemada Danıştay saldırganı dahil bütün
tutuklu olarak cezaevinde bulunan bütün Ergenekon şüphelileri yer almaktadır, sadece onlar mı
daha fazlası da var şemada Veli Küçük dışında başka emekli askerlerin isimleri var ama ilk
ağızda Danıştay saldırısı ile çok sonrası İstanbul’da başlayacak olan Ergenekon soruşturması,
somut bir bağlantı kurulamıyor, emniyet ilk gün getirip Abdullah Gül’e sunduğu istihbarı
bağlantıları savcıya sunamıyor, delillendiremiyor. Burası çok önemli Sayın Başkanım, yine aynı
yazarın 04.07.2008 tarihli yazısı, 2006 Mayıs ayında Alparslan Arslan Danıştay’da katliam
girişiminde bulunduktan hemen sonra Başbakan yardımcısı sıfatı ile Abdullah Gül’e birer brifing
verdiler bu brifinglerde emniyet genel müdürü birde ilişkiler şeması gösterdi Gül’e bu şema aynı
zamanda Ergenekon’un çete tarafını oluşturan silahlı, külahlı işlere karışanların şemasıydı,
aslında Abdullah Gül çok kararlıydı haydi dedi bana anlattığınızı delillendirin savcıya da anlatın,
hepsi yakalansın, yargılansın bu açık talimata rağmen poliste işler umulduğu kadar hızlı gitmedi,
Danıştay saldırganının dahi Ergenekon ile ilişkisini kurmayı başaramadı polis ve savcılık. Ne
polis yeterince iyiydi ne de savcılar, bu işleri araştırmaya hevesli, hükümette yeterince takipçi
değildi, sonra nasıl olduysa bir ihbar üzerine İstanbul Ümraniye’de bir evde bombalar ve silahlar
bulundu. Silahlar ile ilgili ortaya çıkan isimler hep tanıdıktı, Danıştay saldırısı sonrasında göz
altına alınıp bırakılan bazı isimler yani ve devam ediyor yazı. Sayın Başkanım bununla alakalı
olarak çok ilginçtir İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının müvekkilim ile ilgili vermiş olduğu çok
gizli ibareli 17.07.2007 tarihli gözaltına alma ve el koyma talebi ile ilgili Ağır Ceza Mahkemesi’ne
verilen kararın mesnedi aynen şöyle, dosyanızda mevcut. Şok suikast Fener Patriği
Bartholomeus’un bir suikast sonucu öldürülüyor, ikinci şok suikast Ermeni Patriği Mutafyan
öldürülüyor, üçüncü şok suikast İshak Alaton öldürülüyor yazısı geçen bölümü ile ilgili olarak
örgüt bağlantısı kapsamında müvekkilimizle ilgili arama ve el koyma taleplerinde bulunuluyor
bahse konu yazı dosyanızda var 163. sırada ek delil klasörlerinde o yazının hangi amaçla
yazıldığını ve simülasyonun bir kere daha ne anlama geldiğini anlatabilmek, anlamamakta
direnenlerin bir kere daha gözlerini açabilmek adına müsaadenizle okumak istiyorum, şok
suikast Fener Patriği Bartholomeus bir suikast sonucu öldürülüyor, Avrupa Birliği, ABD ve
Yunanistan ortalığı ayağa kaldırıyor, Türkiye’nin içişlerine müdahale, Ruhban okulunun açılması,
misyonerlik faaliyetlerine ve kiliselere diyanet bütçesinden pay verilmesi gündeme geliyor, ikinci
şok suikast Ermeni Patriği Mutafyan öldürülüyor yine Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri,
Ermenistan ayakta, sözde Ermeni soykırımını tanıyoruz, Ermenilerin toprak ve tazminat
talepleriyle karşılaşıyoruz, üçüncü şok suikast İshak Alaton öldürülüyor, İsrail Türkiye’deki tüm
örtülü operasyonlarını meşrulaştırıyor, İsrail (bir kelime anlaşılamadı) kartını daha sağlam
tutuyor, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, Avrupa Birliği ve Siyonistler Türkiye’yi prese alıyor
neticede yönetimi onların eline geçiyor ve devam ediyor bu şekilde bununla beraber yazı,
amaçlanan yazıda bunlar olduğu takdirde acaba bu hükümete karşı bir darbe girişimidir yoksa
Türkiye’nin yaşanması muhtemel olası suikastlarla ilgili hükümete bir uyarımıdır? Ve ne ilginçtir
ki iddia makamı darbe girişimine mesnet teşkil ettirmiş olduğu sesar.com.tr’deki yazılarla ilgili
yazıların hiçbirisini bir bütün halinde değerlendirilmemiş adeta cımbızlamış ve hatta cımbızladığı
yazılar içerisindeki cümleleri cımbızlamış ikinci bir cımbızlama yaparak iddianamedeki isnat
edilen ve adeta Anadolu’da bir tabir vardır bir şeyi 40 sefer söylerseniz gerçekleşir bir nevi
Gobels’in propaganda yöntemi gibi aynı cümleleri, aynı konuları çeşitli şekillerde, çeşitli
konularda terör örgütü adı altında bireysel anlamda SESAR anlamında, Danıştay saldırısı
kapsamında yazıya dökerek müvekkile isnat ettiği suçları temellendirmeye çalışmıştır lakin iddia
makamının gözden kaçırdığı bir başka husus var bu yazılarla ilgili soruşturma izni istediğinde
aynı tarihlerde müvekkilin bir başka yazısı var o yazıda da başlığını okuyacağım sadece çünkü
tamamını okumak isterdim ama vakit yok, bu derin çetelerin yaptıkları en çok kimin işine geliyor

49
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:50

yani Latincede bir isim var Kuyi Bono derin devlet mi, yabancı gizli servisler mi ya da işbirlikçi
derin iç gizli daha çok siyasi diktatörlüğe hizmet eden servisler mi başlığıyla başlayan bir başka
yazısı var, aynı sitede devam etmiş ne hikmetse ne kollukta, ne savcılıkta, ne de huzurda bu
yazı ile ilgili müvekkile acaba ne demek istiyordun diye hiçbir soru sorulmadı Sayın Başkanım,
sadece sanıklardan bir kısmı ile konuşması, sanıkların bir kısmının Tapelerde dahi görüşme
olmamasına rağmen isminin ve telefon kayıtlarının olması sebebiyle ilişkilendirmeye ve
irtibatlandırılmaya çalışılmıştır bunlardan bir tanesi ilginçtir ki burada müvekkilimin aslında hiçbir
dahili yok, dahili olan varsa o da benim diyeceğim sebebi şu, gözaltına alınıp 4. gün
müvekkilimizin kollukta ifadesinin alınması ile ilgili olarak çünkü 2. gün Ankara’ya
döndüğümüzde biz ertesi gün sabah yani 4. gün sabahı kollukta ifadesi alınacağı düşüncesiyle
Ankara’da kaldık saat 4 gibi İstanbul terörle mücadele şube müdürlüğü bizzat aradı İsmail Bey’in
ifadesinin alınacağını ifade ettikten sonra yola çıktık gecenin saat 12’sinde İstanbul terörle
mücadelede olduk, sabahın 4’üne kadar ifadesi alındı o anlamda Ergün Poyraz’ı tanıyıp
tanımadığına ilişkin cümle hatası benim hatamdır aslında benim dikkat etmem gerekiyor çünkü
müvekkilimin orada çok açık ve net tanıdığına dair beyanı olmasına rağmen bu hatanın
tanımıyorum şeklinde ifade edilmesi ve Cumhuriyet Savcılığı huzurunda da bununla ilgili olarak
ifadelerin geçmesi ifademizi aynen tekrar ediyoruz şeklindeki beyanlardan kaynaklanmıştır ve bu
da bizim ifademizdir. İsmail Yıldız’ın Ergün Poyraz ile çok affedersiniz bağışlayın lütfen
salondaki arkadaşlarımıza dair kedi köpek gibi ayrıldığı bir ortamı birebir şahidiyim sebebi şu
davanın sanıklarından Hayrullah Mahmut ve İsmail Bey Emin Çölaşan ile ilgili internet sitesinde
yazdığı yazılardan dolayı Sayın Çölaşan, Hayrullah Mahmut ile ilgili bir dava açtı o davayı Sayın
Mahmut’un vekili sıfatıyla ben takip ettim, o dava itibariyle Sayın Poyraz bana ulaştı hem İsmail
Bey ile hem Hayrullah Mahmut Bey ile görüşmek istediğini beyan etti, kendilerine anlattım ve bu
görüşme oldu Sayın Poyraz ile biz bu konuyu davanın ilk celselerinde huzurda sorduk Avukatı
da meslektaşımız huzurda olduğu halde ve Sayın Poyraz bu görüşmeyi yalanlamadı Sayın
Başkan orada neden Sayın Çölaşan ile ilgili bu kadar ağır ithamlarda bulunuyorsunuz diye bir
yazı yazdı o yazıyla ilgili olarak bizim yanından ayrıldığımızdan itibaren Ergün Poyraz bir yazı
kaleme aldı 19 Mayıs 1919 haber sitesinde 27 Nisan 2007 tarihli yazı, Sayın Yıldız o yazının
aslını size verdi o yazı aynen şöyle diyor İngiliz istihbaratı tarafından kurulumu yapılan internet
sitelerini yine kendilerini destekleyen bir kısım Nurculardan işaret ettiği insanlara tezgah
kurmaya başladılar hatta hocamız Türkiye’ye gelsin diye yayınlar yaptılar devam ediyor
Çölaşan’ın paçasındaki yiğit ya da internet kahpeleri Çölaşan’ın Fethullahcıları köşe yazılarında
eleştirmesi üzerine Uzan’ın kapısında yallanan bir it Fethullahcıların önüne attığı kemiklerle
beslenmesinden ardından Çölaşan’a saldırmaya başladı hayali hikayeler uydurup tam bir
internet kahpesi olduğunu belgeledi bunu yaparken de utanmadan Atatürkçülük maskesine de
büründü. Şimdi bu yazıları birbirine itham eden insanların acaba nasıl örgütsel bir bağı olabilir
sadece iddia makamı müvekkilimizin kollukta ve bizim hatamızdan kaynaklanan bir maddi hata,
bir basit dikkatsizliğin arkasına sığınıp sanık Poyraz ile sanık Yıldız’ı irtibatlandırmaya,
ilişkilendirmeye çalışmaktadır kaldı ki Poyraz’ın hocalarını Türkiye’ye çağırdılar yazısı yine yazıyı
okumayı çok arzu etmekteydim ancak olmadı sitede yayınlanan SESAR’ın Fethullah Gülen’e
çağrı, maksat hasıl olmuştur Fethullah Gülen Türkiye’ye dönmelidir yazısıdır bu yazının içeriğine
baktığınızda bunu yazılı savunmamızın ekinde arz edeceğiz mahkemenize, Sayın Yıldız
SESAR’dan şöyle seslenmektedir Sayın Fethullah Gülen’e cemaatiniz kontrol edilememektedir
sizinde kontrolsüz, kontrolünüzün dışında kalmıştır kimlerin ne amaçla kullanabileceği elinizdeki
basın, televizyon ve cemaat kültürü ile ilgili kimleri nasıl bu yapıyı başka amaçlarla
kullanabileceğine ilişkin bir yazıdır bu. Ama bu yazı Sayın Poyraz’da tarafından Fethullahçı diye
atfedilmiş ve adeta paçasındaki it tabiriyle hakaret edilmiştir, Sayın Başkan dolayısıyla bu
konudan itibaren müvekkilin ev ve işyerinde yapılan aramalarda bizzat ev aramasında ben
bulundum fakat işyeri aramasında ne ben nede CMK kapsamında iki tane arama şahidi

50
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:51

bulunmuş değil. Her ne kadar yasa çerçevesinde şüphelinin müdafiinin bulunması zorunlu
değilse de arama başladığı andan sonuçlanıncaya kadar CMK ve uygulama yönetmeliği
kapsamında orada en az 2 tane arama şahidinin bulunması ve aramaya nezaret etmesi emredici
hüküm olarak düzenlenmiştir. Kolluk aramayı yaparken sadece işyerinin bulunduğu binadaki
başka bir şirketin çünkü tamamına yakını bir başka şirkete ait güvenlik elemanı ve kapıcının
hanımını çağırmış kapının açıldığına dair tutanak tutmuş ama aramanın sonlanmasından sonra
delilleri öylece almış ve götürmüştür, kaldı ki yine yasa ve yönetmelik çerçevesinde elde edilen
deliller, delil torbalarına konulup ağzı huzurda mühürlendikten sonra açılır, açılırken de sanığa
sanığın talebi doğrultusunda müdafie haber verilir şeklindeki uygulama malumdur ve bu esna ile
ilgili olarak Sayın Başkanım ne bilgisayarların imajları, ne kütüklerin sökülmesi hiçbir şey
olmamıştır sadece tak tak tak tak alınmış torbalara doldurulmuş ve emniyet müdürlüğünde ev ve
işyerindeki tüm bilgisayarlar kasalarıyla beraber biz terörle mücadeleden sorduk bu kasalar
nerededir çünkü yazılara ulaşmamız gerekiyordu dediler ki bize biz Cumhuriyet Savcılığına
verdik. Böyle yasal olmayan yollarla yapılan aramalarda elde edilen delillerin ne kadar hukuki
delil olduğunu tartışmasına dahi girmiyorum ve bununla ilgili olarak müvekkilimizin arama ve el
koyma tutanağındaki CD’lerden bahsediliyor ve bu CD’lerle alakalı müvekkilimizin çeşitli gizli
belge, bilgi elde ettiğini askeri bir belgeler elde ettiğini, Power Point sunumu olarak elde ettiğine
dair çeşitli ibareler olduğunu söylüyor lakin bunların hiçbirisini kabul etmemiz mümkün değil yine
huzurda söylediğimiz ve talep ettiğimiz müvekkile yönelik isnatlarla ilgili olarak hangi gizli belge
ise yasa kapsamında tarafımıza da verilsin, incelensin ki savunmamızı yapalım lakin bu
talebimiz iddia makamının mütalaası çerçevesinde Sayın heyetiniz tarafından reddedilmiştir ve
biz şu anda havanda su dövüyoruz tabirimi bağışlayın çünkü müvekkilimde bulunan hangi gizli
belgedir, iki devlet arasında savaş çıkartacak belgedir ki biz onun olup olmadığını, müvekkilde
ait olup olmadığını konusunda bir savunma yapalım. Lakin iddianameye konu edilen bir kısım
belgeler var o belgelerle ilgili özellikle 326 ve 327. maddeler kapsamında mütalaa edilen
belgelerden askeri Yargıtay daireler kurulunun 2007/83–2007/81 karar 21.06.2007 tarihli bir
kararından özet okuma ihtiyacı hissediyorum bu tür belgelerin, dahası okumayayım çünkü
okursam vaktim kalmayacak bu tür belgelerin ne kadar gizli ibaresi olursa olsun gizliliğinin tespit
edilebilmesi için savunmadan bunların saklanamayacağı bu belgelerle alakalı olarak konusunda
uzman bilirkişi incelemesi yaptırılmadan verilen hükmün adil yargılanmayı ihlal ettiğini ve bunun
bozulması gerektiğine ilişkin bir karar Sayın Başkanım bununla alakalı olarak biz yazılı
savunmamızın ekinde tekrar vereceğiz bunu, belge elimizde yaklaşık bir 40 sayfa kadar, bir
başka husus Sayın Başkanım mahkemenizin müvekkilde bulunan, bulunduğu iddia edilen gizli
belgelerle alakalı olarak Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelen bir yazı var, Genelkurmay
Başkanlığı’nın 75/1-a yönergesinden kaynaklandığı söyleniyor ve askeri Yargıtay daireler genel
kurulu da buna yollama yapıyor, Genelkurmay Başkanlığı’nın 75/1-a yönergesi ile gizliliği ihlal
edildiği denilen bilgiler dahi olsa hiçbir belge sanıktan ve savunmadan saklanamaz diyor ama biz
bugün elimiz kolumuz bağlı maalesef olmayan bir belge yani görmediğimiz, nasıl bir belge
olduğunu anlayamadığımız, idrak edemediğimiz bir belge konusunda savunma yapmaya
çalışıyoruz bir başka konu Sayın Yargıcım örgüt kapsamında müvekkilime isnat edilen belgelerle
ilgili olarak ayrı cezalandırılması yasanın amir hükmü lakin bunlarla ilgili değerlendirmeye
baktığınızda Anayasa mahkemesi kararı var bu suçlarla ve benzeri suçlarla ilgili nelerin
olabileceği konusunda Anayasa mahkemesinin 2011/111, 2012/56 11.04.2012 tarihli bir
mahkemenin itirazıyla ilgili zamanaşımı başlangıcıyla alakalı bir süreçte diyor ki 765 sayılı
kanuna yollama yaparak çünkü süreç onunla alakalı, 103. maddesi uyarınca dava zamanaşımı
tamamlanmış suçlarda fiilin yapıldığı tarihten itibaren başlar şimdi müvekkilim elde ettiği bir
kısım belgelerle alakalı suç isnat ediliyor, şimdi zamanaşımı burada ne zaman başlayacak o
zaman müvekkilde bulunduğu söylenen belgeler 96, 97, 98, 2000’li yıllara ait o zaman yürürlükte
olan 765 sayılı ceza kanunu var lehe olan kanun, aleyhe olan kanun karşılaştırmasını iddia

51
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:52

makamı tarafından gündeme dahi gelmedi ve 5237 kapsamında mütalaa verildi ama 765 sayılı
ceza kanununda zamanaşımı süresi dolmuş durumda neye göre cezalandır o zaman
müvekkillerimizi. Anayasa Mahkemesi kararı çok açık dolayısıyla bununla alakalı yine özellikle
Sayın Ersöz’de ele geçirildiği iddia edilen dinleme, ortam dinlemeleriyle ilgili hükümete darbe
girişimi konuşmaları Sayın Başkan bunu tartışmayı bile kendime zül addediyorum. Neden
derseniz; hukuk fakültelerinde yasal delil tartışması 2. sınıflarda öğretiliyor, bizim zamanımızda
öyleydi mahkeme kararı olmadan, savcılık talebi olmadan bir başkasının yapmış olduğu
bağışlasın Sayın Ersöz ama işgüzarca alışkanlıkların davranışa dönüştüğü bir biçimde dinlemeyi
ki huzurda güvenmediğini ifade ederek kaydettiğini ifade ediyor ne Yıldız’a, ne Mahmut’a, ne
Bedrettin Dalan’a güvenmedim çünkü diyor yazmış bir kitapta, kitapta da var bununla alakalı
yasal olmayan bir delile dayanarak biz neyi savunacağız ve siz Sayın heyet nasıl bir karar
vereceksiniz doğrusu merak ediyorum bununla alakalı iddia makamı bu ortam dinlemelerinin
kendi talepleri doğrultusunda bir mahkeme kararı ile dinlediğine ilişkin bugüne kadar tek bir delil
ortaya koymamıştır 3–5 kişinin arasındaki dedikoduyu mütalaaya hükümete darbe olarak isnat
etmekten ancak geri durmamıştır. Lakin ne hikmetse o kadar yetkin ki benim müvekkilim
yetkinliğinden ve aklından şüphe ediyorum oraya geleceğim iddia makamı benim müvekkilime
nasıl baktığını duruşmanın ilk açıldığında sorgusunda şöyle bir talepte bulunmuştu hatırlayın
lütfen. Sayın Yıldız siz dedi Sayın meslektaşımız Cumhuriyet Savcısı Türk Silahlı Kuvvetlerinin
stratejilerini belirleyen insanmışsınız hatırlayın biz o soruya itiraz etmiştik ve itirazımızda şöyle
olmuştu; ayaklar baş olmuş, başlar ayak olduysa kuruluşu Atilla’nın ordusu ile başlayan Türk
ordusunun o zaman Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları istifa etsin buna ihtiyaç yok
demiştik. Ama yani keşke demeseydik Türk Silahlı Kuvvetlerinin Sayın Başbakana bağlı
Genelkurmay Başkanı aradan geçen onca yıldan sonra örgüt üyesi olarak bugün burada
yargılanan insanların bağlantısı sebebiyle, iddiasıyla sanık olarak yargılanıyor. Şimdi bunun biz
neresinden tutacağız hakikaten bilmiyoruz yine Kuvayı Milliye derneği ile ilgili Bekir Öztürk
konusu yine huzurda bizzat katıldığım bir celsede heyetinize arz etmiştik bu konuyu Sayın Yıldız
Bekir Öztürk diye bir şahsın kendisine geldiğini, benimde görüşmemde ki şirketin Avukatıyım o
dönemde çeşitli nedenlerle davalar var Bekir Öztürk ile ilgili geldiğinde, Bekir Öztürk’ün keşke
burada olsaydı o zaman o huzurdaydı çünkü bunları teyit edebilirdi kendisinden yardım talep
ettiğini ifade etmişti ve Bekir Bey ayrıldıktan sonra hiçbir şeyin olamayacağını kendisi ifade etti
hatta ve hatta yine bizzat huzurda şahsım Bekir Bey’den gelen bir maili arz etmiştim o mailde de
Bekir Bey bana şöyle demişti SESAR’daki yazıları bizim Kuvayı Milliye derneğinde
yayınlayabilirsiniz ki eğer kolluk bu yazışmaları takip ettiyse ki görecektir bizde ona şöyle bir yazı
yazmıştık bu yazılar SESAR’ın kendisine aittir bununla ilgili eğer internetten indirip yayınlamakta
serbestsiniz yayınlayabilirsiniz ama kendinize aittir gibi bir yazıydı tam olarak hatırlamamakla
beraber. Şimdi Bekir Öztürk ile bir iki görüşmesi sebebiyle iki farklı insanın örgüt faaliyeti
kapsamında rabıtası sağlanıyor yine Kıvanç Değirmenli ismi huzurda arz ettim Star
gazetesindeki yaklaşık 3 aylık bir köşe yazarlığı var oyun bozan diye orada açık Behiç
Gürcihan’ın yine huzurda ifadesi alındığında bizimde katıldığımız celsede bu konuyu
anlattığımızda hiç itiraz etmemiştir Behiç Gürcihan, Behiç Gürcihan işçisidir sosyal güvenlik
kapsamında çalışan bir işçisidir ve o zaman müvekkili ihtarname çekmiştir, ihtarnamenin
cevabını SESAR’ın vekili sıfatıyla bizzat ben yazdım bu konu huzurda Behiç Gürcihan’a
sorulmasını talep ettik ama Sayın mahkeme maalesef bunun üzerinde dahi durmadı, iddia
makamı da duruşma tutanaklarına zahmet edip şöyle bir bakmış olsaydı bununla ilgili olarak her
şeyi çok rahat bir şekilde görebilir ve müvekkile yönelik olarak yapılan ne Ergün Poyraz, ne Bekir
Öztürk, ne Behiç Gürcihan ile ilgili iddialarda herhalde bulunmazdı diye düşünüyorum lakin bir
alışkanlık olsa gerek yine davanın sanıklarından Sayın Ünal İnanç’ın kolluktaki ve savcılık
ifadesinde bulunduğunda delil elde ediliş biçimiyle alakalı yaşadığım bir örneği mahkemenize
arz etmiştim ve basına da konu oldu bu. Ama tekrar etmek istiyorum. Ünal Bey’e Cumhuriyet

52
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:53

Savcısı sordu falancayı tanır mısınız Draj Ali’yi tanır mısınız diye tanırım ama dedi 11–12 yıldır
görmüyorum Sayın savcı soruyor hayır görüşüyorsunuz, görüşmüyorum, görüşüyorsunuz,
görüşmüyorum orada Sayın savcım hangi telefon numarası ile görüşüyormuş dediğimde Sayın
savcım 0532 6128718 dedi, dedim Sayın savcım bu benim numaram demeye kalmadı numarayı
çevirdim oda da telefon çalıyor dedim ki şu anda Draj Ali ile konuşuyorsunuz çünkü bu telefon
16 yıldır bana ait bir telefon ama dinleme Draj Ali diye Dursun Ali Yasak’ın telefon numarasında
benim numaram var. Bunun için üstüne basa basa söylüyorum bunların fark edilmiş olması
gerekir diye. şimdi bu alışkanlıklarla acaba gözden mi kaçtı diye düşünmeden edemiyorum ve
sonra Sayın Savcım bunların yasal olarak kütüklerden iptal edilmesi gerekir, imha edilmesi
gerekir dediğimde Avukat Bey dedi iddia makamı ve o arada huzurda bulunan bir başka
Avukatımız, meslektaşımızda şahittir bu soruları biz hazırlamıyoruz ki dedi şimdi bunun ötesinde
daha ne söyleyebilirsiniz, burada sözün bittiği yerdesiniz artık daha ne söyleyebilirsiniz yine
müvekkille ilgili bulunan özellikle fişlendiğine ilişkin olarak hayatta olmayan bir insan ile ilgili
konuşmak zorundayım bir dönem başkan yardımcılığını yaptığım rahmetli genel başkanım
rahmetle ve saygılı anıyorum Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun yanında Büyük Birlik Partisi genel
başkan yardımcısı olarak görev yaptım İsmail Yıldız’a atfedilen Ak Parti milletvekilleriyle alakalı
belge o zaman bize de geldi çok ilginçtir bu ve biz Sayın Yazıcıoğlu Allah rahmet eylesin ben ve
Sayın genel başkanımızın o zaman danışmanıyla beraber bir mütalaa yaptık rahmetlinin bir tek
cümlelik bir tespiti vardı bunlar dedi tuzaktır, bunlar çok tehlikeli şeyler ve konuyu kaldırdı attı.
Ben gözümle gördüm ne zaman ki Sayın Yıldız’ın dosyalarında bunlarla karşılaştım hiç
şaşırmadım. Çünkü o dönemde bu belgeler herkesin elinde dolaşıyor, herkesin elinde
dolaşıyordu. O hak evinde bakın ben buradayım inanan bir insan olarak ahrette karşılaşacağız
bunun böyle olduğuna dair. Bir başka konu Sayın Başkanım yine bir kısım bürokrat ve kişilerle
alakalı müfettişlik raporları ve telefon tapelerinin bulunması ile alakalı Sayın Yıldız suçlanıyor.
Gebze akaryakıt kaçakçılığı daha doğrusu soruşturma dosyasının ismi, ne ilginçtir ki Gebze
akaryakıt dosyası ile ilgili konu Sayın iddia makamındaki meslektaşlarımız eğer birazcık
araştırma yapsaydı bunların gizlilik belgesi olarak nitelendirmenin komik olacağını herhalde
düşünürdü. Nedeni şu; internetten ancak çıkarabildim çünkü kaldırmışlar gündemden düştüğü
için Sayın Güngör Mengü’nün 26.01.2005 Vatan gazetesindeki köşesinde var aynı belgeler, aynı
görüşmeler var efendim. Yine Cumhuriyet Halk Partisinde görev yapan o zaman şu an
sanıyorum milletvekili değil Sayın Anadol’un basın açıklaması var bu konuda Gebze’de
akaryakıt kaçakçılığı ve o zamanlar hatırlıyorum sayfa sayfa haberlerin birinci gündemine
oturmuştu Gebze’de akaryakıt kaçakçılığında ulaştırma bakanlığındaki bir kısım bürokratın ve bir
kısım askeri zevatın ismi geçmişti ve bu belgeler bugün gizlilik belgesi, gizli belge, yasak belge
diye müvekkile yönelik olarak itham ve isnatlarda bulunuyor Sayın Yargıç müvekkil Bülent kod
ismini kullanmadığını söyledi, birkaç şey daha söyleyip tamamlayıp süremi de bitiriyorum
herhalde malum olduğu üzere yasa örgüt kapsamında değerlendirebilmek için silaha ihtiyaç
duyuluyor, ihtiyaç duyulan silahla ilgili olarak elimizde Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar ve
bununla ilgili olarak da maalesef Türkiye’nin yargı tarihinde kara bir leke olan Danıştay saldırısı,
17 Mayıs 2006’da saldırı gerçekleşmiş, 14 Şubat 2008’de mahkeme, Ankara Ağır Ceza
Mahkemesi karar vermiş ağırlaştırılmış müebbet hapis, biraz önce Sayın Muzaffer Tekin Bey’in
müdafi meslektaşımız güzel bir noktaya değindi Yargıtay’ın bozma kararını incelediğinizde usulü
anlamdaki bozma var, esas anlamında bozma yok ve iddianame kabul edildikten sonra
Yargıtay’ın bozma kararı gerçekleşmiş ve orada bozma gerekçesi aynen şöyle diyor buradaki
olaylarla bir daha incele, bozmuyor kararı ağırlaştırılmış müebbet kararlarını bozmuyor ama
mütalaa burada bir kısım sanıklar yönünden beraat hatta neredeyse aklamaya yönelik bir şey ve
mütalaada ilginç bir şekilde müvekkilimizle alakalı olarak ceza kanununun 37/2. maddesi tali fail
olarak hiçbir yerde geçmiyor. Eğer müvekkil bu örgütün bir üyesi hatta iddia makamına göre
iddianamedeki tabiri ile söylüyorum bağışlayın lütfen Sayın Kerinçsiz, Sayın Erenerol, Erkut

53
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:54

Ersan ve rahmetli Kuddusi Okkır ile beraber özel nitelikli bir ekip olarak değerlendiriliyor, ceza
kanununa bakıyorum bu tür terör örgütü kapsamındaki isnatlarla alakalı böyle bir niteleme yok.
Böyle bir yapılandırma tanımı da yok yani olmayan bir tanımın bu iddianamede yeri var. Ancak
bütün bunlarla ilgili olarak birlikte düşündüğünüzde sanığın ruh hali ile alakalı yaşadıkları travma
huzurda nüksetti nitekim örgüt üyesi ve hükümete karşı yazıkları çerçevesinde tabiri caizse
bağışlasın ama kafayı kırdı resmen. Huzurda heyetiniz sordu iyi misiniz, değil misiniz diye fakat
her ne hikmetse şu an burada olmayan diğer meslektaşımız Sayın Yıldız’a ifade etmiş etkin
pişmanlıktan yararlansın müvekkiliniz demiş bu bizzat meslektaşımızın Sayın Yıldız’a ifadesi.
Sorduk neden dedim yararlanacaksın, ne biliyorsun ki ve Sayın Yıldız’ı Silivri Devlet
Hastanesinden paranoyak şizofren tanısı ile ilgili rapor verilip Bakırköy’e gittiğinde kardeşleri
ziyaretine geldi, kardeşi beni aradı ki bu konuda cübbemi çıkarıp yasal yeri var huzurda yeminli
ifade verebilirim, Dursun Bey dedi doktorları diyor ki dedi Avukatınız ağabeyinizin eğer deli
olduğu konusunda bir talepte bulunursa bizden biz bu raporu vereceğiz ve kardeşiniz burada
ceza almaktan kurtulacak, dedim ki ben böyle bir vebal alamam, böyle bir şeyin altına imza da
atmam eğer o doktor ise tıp fakültesini bitirdiyse hastası deli ise raporunu versin ve
müvekkilimizin burada o dönemde söylediği sözlerle alakalı, ipe sapa gelmez sözlerle ilgili
buradaki herkesin çorbaya çevirdiği ifadesinde malumunuz heyetiniz şikayetçi oldu, Adalet ve
Kalkınma Partisi şikayetçi oldu, Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı şikayetçi oldu Türk
ceza kanunu 43. madde açıkken iddianame 3 ayrı iddianame olarak düzenlendi, mahkemedeki
taleplerimiz reddedildi birleştirme taleplerimiz ve buna ilişkin olarak en son ortaya koyduğumuz
veriler çerçevesinde iki dosya birleşti ve karar bekliyoruz ve müvekkilimin ifadesini alan Sayın
savcımın söylediği bir cümle var bu meslek adın züldür Sayın başkan. Senin hastalığın da
stratejik olabilir diyor onun için sürem bitti bitiriyorum istemeyerek Sayın başkan güzel bir söz var
tarih, hukuk tarihinde adalet mekanizmasında çözülemeyecek düğüm atanları anar diye bir söz
var. Mahkemenizin bu sistem içerisinde haklıyı ve haksızı ayırt etmesini buradaki insanlar
bekledi, bu davayı bitirin dediler size yıllarca bu dava sürdü ve biz bir duruşmada şunu dedik 5
yıldan önce bitmeyebilir bu dosya ve nitekim öyle oldu. Onun için müvekkile yönelik hiçbir isnadı
kabul etmiyoruz, temelsiz, yasal olmayan bitiriyorum Sayın başkanım yasal olmayan deliller ile
yapılan ithamları reddediyoruz müvekkilimizin beraatını talep ediyoruz Sayın başkanım ve izin
verirseniz Hazreti Mevlana’dan bir beyti Sayın müvekkilime ithaf etmek istiyorum, sanmasınlar ki
yenildin, sanmasınlar ki yıkıldın, sadece bir başka bahar için yapraklarını döktün. Teşekkür
ediyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Evet, sanık İsmail Yıldız’dan müdafiinin beyanına karşı diyeceği
soruldu, katılıyor musunuz Avukatın beyanına.”
Sanık İsmail Yıldız: “Katılıyorum Avukatımın dediklerine Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Peki buyurun, son savunmaların alınması sırasında sanık Mehmet
Eröz müdafi Avukat Doğan Subaşı ve Avukat Ramazan Koç’un sanık Mehmet Haberal müdafi
Avukat Sinem Aytın’ın geldikleri görüldü. Saatin 16:35 olduğu görüldü.”
Duruşmaya 15 dakika ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Sanık Muhittin Erdal Şenel eski kimliği tahtında huzura alındı.
Sanık Muhittin Erdal Şenel: “Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: “Evet suçlanan konular itibariyle 2 saat süreniz var, Avukatınız burada
hazır.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel: “Hazır efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Esas hakkında son savunma yapmaya hazır mısınız?”
Sanık Muhittin Erdal Şenel: “Hazırım efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Evet, sizi dinliyoruz sanık Muhittin Erdal Şenel esas hakkındaki son
savunmasında.”

54
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:55

SANIK MUHİTTİN ERDAL ŞENEL ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAAYA KARŞI BEYANI


VE SON SAVUNMASINDA:
Sanık Muhittin Erdal Şenel: “Sayın Başkanım, Sayın Üyeler ben Şubat 2012 tarihinde
esas iddianameye karşı savunmamı yapmıştım bizzat, sözlü savunmamdan sonra yazılı
savunmamı da yüksek makamınıza iletmiştim. 31 tane de eklerle birlikte esas hakkında
mütalaada gördüğüm kadarıyla iddianamenin bir tekrarı ve özeti niteliğinde yani bir buradaki
savunmamız biraz tekrar niteliğinde olacak. Ben tekrar etmekten kaçındığım için esas
savunmamı Avukat Abdullah Kaya yapacağından ona havale ediyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Tamam.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel: “Ve birinci savunmamdaki şeyi, savunmamı ve ekleri aynen
tekrar ediyorum efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Anlaşıldı.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel: “Daha sonra bana kısa biz söz verirseniz son şeyimi
söylerim.”
Mahkeme Başkanı: “Anlaşıldı.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel: “Sağ olun.”
Mahkeme Başkanı: “Sanık Muhittin Erdal Şenel müdafiinden esas hakkındaki son
savunması soruldu, buyurun Avukat Bey önce isminizi alalım.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel müdafi Av. Abdullah Kaya: “Muhittin Erdal Şenel müdafi
Avukat Abdullah Kaya, sayın başkanım müsaadenizle oturduğumuz yerden.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun tabi, buyurun.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel müdafi Av. Abdullah Kaya: “Savunmamızı.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun tabi tabi okuyabilirsiniz.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel müdafi Av. Abdullah Kaya: “Sağ olun, Sayın Cumhuriyet
Savcılığı tarafından 18 Mart 2013 tarihinden.”
Mahkeme Başkanı: “Mikrofonu açalım pek duyulmuyor.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel müdafi Av. Abdullah Kaya: “Toplam 2271 sayfa olarak sayın
mahkemenize sunulan esas hakkındaki mütalaada müvekkil ile ilgili olarak kısım 2068 ile 2071.
sayfalar arasında olup toplam 3,5 sayfadır. Müvekkil hakkında esas hakkında mütalaada sayın
savcılık tarafından 6 başlık altında iddialar özetlenmiştir ve TCK 312/1 ile 3713 sayılı terörle
mücadele kanununun 5. maddesi uyarınca müvekkilin cezalandırılması talep edilmektedir ayrıca
birde TCK 334. maddesi uyarınca iddianamede olmamasına rağmen esas hakkında mütalaada
müvekkilin cezalandırılması talep edilmiştir. Bu kapsamda 2068. sayfada Kent otelinde toplantı
düzenlendiği ve bu faaliyetlerin düzenlenmesinde görev aldığı ileri sürülmektedir birinci iddia
olarak, ikinci iddia olarak 2002–2003 yılları arasında Mustafa Balbay ile bir araya geldiği ve ehli
dil olarak gizli toplantılar yaptığı ileri sürülmektedir, üçüncü iddia olarak Genelkurmay adli
müşavirliği yaptığı dönemde Cumhuriyetçi çalışma gurubu tarafından yapılan darbe
çalışmalarından haberdar olduğu ileri sürülmektedir, dördüncü iddia olarak da Tuncay Özkan ile
ilgili olarak medyanın yönlendirilmesine çalışıldığı söylenmektedir bununla ilgili tek tapeye
dayandırılmaktadır, beşinci iddia olarak Ergün Poyraz’ı tanıdığı iddia edilmektedir bu bir iddiadır,
altıncı olarak da TCK 334. maddesi kapsamında gizli belgelerle olan bir CD’nin olduğu ve
burada özellikle karanlık savaş konsepti 2 isimli belge içeriğinin Ergenekon diye isimlendirdiği
örgütten elde edilen çeşitli belgelerle benzerlik gösterdiğini ileri sürerek müvekkilin
cezalandırılmasını talep etmektedir. Müvekkilin özgeçmişi hakkında çok kısa bir özet bilgi
vermek istiyoruz, kendisi emekli hakim tümgeneraldir, 1 Eylül 2003 tarihinde emekli olmuştur,
1975 yılında Milli Savunma Bakanlığı Baş Müşavirliğine atanmış olup, 81–89 yılları arasında Baş
Müşavir olarak görev yapmış 89 yılında terfi ederek Genelkurmay Başkanlığı adli müşaviri olmuş
1989–2003 yılları arasında da sırasıyla 89–98 yılları arasında hakim tuğgeneral, 98–2003 yılları
arasında da hakim tümgeneral olarak Genelkurmay adli müşavirliğinde görevini sürdürmüştür 1

55
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:56

Eylül 2003 tarihinde emekli olmuştur zaten bu dönemden sonrası içinde müvekkille ilgili olarak
herhangi bir suçlamada mevcut değildir. Şimdi esas hakkındaki mütalaaya karşı
savunmalarımıza girmeden önce TCK 309 ve 312 maddelerine dair açıklamalarda bulunmak
istiyoruz, hepimizin bildiği gibi 312/1 maddesinin Türk Ceza Kanununun 312/1 maddesinde asıl
olarak cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyet Hükümetini ortadan kaldırmaya ve
görevlerini yapmasını kısmen engellemeye teşebbüs eden kimseye cezalandırılması hükmünü
içermektedir. 5237 sayılı kanunun 311 ve 312. maddesinde tanımlanan suçların işlenebilmesi
için cebir ve şiddetin kullanılmasının gerektiği tartışmasızdır, hukuk sözcüğünce cebir ve şiddet
olarak tanımı Profesör Doktor Ejder Yılmaz’ın hukuk sözlüğünde yapılmak istenmeyen bir işi
yaptırmak veya yapılmak istenen bir işi yaptırmamak için kuvvet kullanmak olduğu bilinmektedir,
yürütme organının cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırılmasına veya görevini yapmalarına
kısmen ya da tamamen engellenmesine teşebbüs suçlarının oluşabilmesi için bu organların
görevlerini yapmalarının engellenmesine yönelik icrai faaliyetlerde bulunulması bunun için cebir
ve şiddet kullanılması ancak failin ihtiyarında olmayan nedenler yüzünden icra faaliyetlerinin
tamamlanamaması veya tamamlanmasına rağmen istenilen sonucun gerçekleşmemesi gerekir.
Türk Ceza Kanunun 311 ve 312. maddelerinin gerekçelerinde TCK madde 309’un gerekçesine
gönderme yapılmaktadır, dolayısıyla TCK 309. madde, 311 ve 312’de yazılı suçların ortak asli
unsurları da cebir ve şiddet kullanılmasıdır. Savunmamızın bu bölümünde özellikle Profesör
Doktor İzzet Özgenç’in suç örgütleri isimli kitabından alıntılar ile TCK madde 309, 312 ve 316.
maddeleri ile ilgili olarak açıklama yapma ihtiyacı duyuyoruz bu maddeler doğrudan 765 sayılı
mülga TCK’nın 146 ve devam maddeleri ile de ilgilidir zira özellikle askeri Yargıtay’ın ve bizim
Yargıtay’ımızın da TCK ile ilgili 765 sayılı TCK’da sayılı 146 ve devamı maddelerle ilgili içtihatlar
mülga kanunla ilgilidir bu kapsamda müvekkile isnat edilen suçlarında hep emekli olduğu tarihe
kadar geçtiği sürede ilgili olduğu için özellikle bu tanımlamalarla ilgili bir girizgah yapmayı uygun
gördük. TCK 309. maddede düzenlenen anayasa ihlal suçunda fiil cebir ve şiddet kullanılarak
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ön gördüğü düzeni ortadan kaldırmaya matuftur. Maddede
tanımlanan suçun oluşabilmesi için cebir ve şiddet kullanarak Anayasal düzenin değiştirilmesine
teşebbüs edilmesi gerekir bu nedenle cebir ve şiddet suçun unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve
şiddet kavramının hukuki anlam ve içeriği bilinen bir husustur bu nedenle Anayasal düzenin
değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanarak yani bireylerin iradeleri
zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Söz konusu suçun oluşumu için icra
hareketlerine en azından başlanmış olmalıdır yani cebri hareketlere bil fiil teşebbüs edilmiş
olması suçun oluşumu için gereklidir. 309. maddedeki suç bir teşebbüs suçu niteliğindedir yani
belirtilen maksada matuf fiillerin amacına ulaşması beklenmeksizin suç tamamlanmış olacaktır
ancak suçun bu karakteri karşısında bu maksuda matuf bütün fiillerin icra hareketi sayılacağı bu
suç açısından hazırlık hareketlerinin varlığından söz edilmeyeceği doğrultusunda bir yargıya
varılamaz. Bu özellikle savcılığın kafasındaki düşünmek dahi suçtur tanımlamasının esas olarak
TCK’nın 309, 311 ve 312. maddeleri için geçerli olamayacağına dair tespittir, gerek Özgenç’in
kitabında gerekse Soyaslan’ın Özel Hükümler kitabında bu açıkça belirtilmiştir bu suça da
hazırlık hareketlerinin varlığı mevcuttur. Nitekim bununla ilgili olarak içtihatlara baktığımız zaman
teşebbüs için askeri Yargıtay’ın bir içtihadı bu, teşebbüs için icra başlangıcı tespit edecek bir fiile
ihtiyaç vardır. Mehaz kanununda muayyen bir gayeye matuf fiil ibaresi kullanıldığı halde TCK
146. maddesinde bu mülga 765 teşebbüs tabiri kullanılmıştır, kanunumuz icraya başlamaya
ifade eden hareketlerin yapılması halinde teşebbüsün cezalandırılmasını kabul etmektedir bu
madde ile cezalandırılan icra hareketleri olduğuna göre Anayasaya ihlale matuf cemiyet veya
silahlı çete kurulması veya propaganda yapılması bu maddeye ihlal sayılmayacak bu şekildeki
hareketler şartları gerçekleşmişse mülga 765’in 168–171. maddeleri gereğince
cezalandırılacaktır. Keza askeri Yargıtay daireler kurulunun bir içtihadı, gizli örgüt üyesi olan
sanıkların TCK’nın 146. maddesindeki suça ait icra hareketlerine henüz başlamamaları halinde

56
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:57

eylemlerin TCK’nın 168 ve 169. maddeleri içerisinde ve gaye edilen suça ait icra hareketlerine
başlamaları halinde ise eylemlerinin TCK’nın 146. maddesi içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
Bu da Savaş Molla Mahmut oğlunun kitabının 2. cildinden alınmadır. 309. maddedeki suçun
oluşabilmesi için başvurulan icra hareketlerinin güdülen amacı gerçekleştirme elverişli olması
gerekir bu nedenle anayasal düzeni değiştirmeye yönelik hazırlık hareketleri 309. maddedeki
suçun kapsamı dışında mütalaa edilmelidir buna göre Anayasal düzeni değiştirmeye yönelik
örgüt kurulması veya propaganda yapılması 309. maddedeki suçun oluşumunu
sağlamayacaktır. 309 madde kapsamında mütalaa edilen icrai hareketler güdülen amacı
gerçekleştirmeye elverişli olmalıdır neticeyi doğurmaya elverişli bir hareket 309. madde
kapsamında bir fiil sayılamaz. Mülga 765 sayılı TCK’nın 146. maddesindeki teşebbüs edenler
sözünden anlaşılacağı üzere suçun oluşması için gerekli olan bir hareket belirlenmiş değildir,
Anayasanın koyduğu usuller dışında hukuka aykırı anlamına gelen maddedeki cebren sözü de
dikkate alınarak TCK’nın 146. maddesindeki cezalandıran hareketi Anayasal düzeni ve bu
düzene hakim olan ideolojik prensipleri ihlale elverişli yasalara aykırı yollarla ihlale yönelen
hareketlerdir biçiminde tanımlamak mümkün olacaktır. Yasadışı örgüte girmek TCK’nın 146.
maddesindeki hazırlık hareketini çetenin gayesine yönelik her türlü eylemlerini ise bu suçun icra
hareketlerine teşkil eylemesi söz konusudur bu da askeri Yargıtay daireler kurulunun Savaş
Molla Mahmutoğlu’nun 2. cildinden aldığı bir içtihadıdır. Bu nedenle somut olayda
gerçekleştirilen fiilin güdülen amacı gerçekleştirmeye elverişliliğinin araştırılması gerekir.
Gerçekleştirilen hareketin neticeyi oluşturmaya yetecek kuvvette ve nitelikte bulunması gerekir.
TCK 146. maddesinde yer alan Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs suçunda hangi
eylemlerin teşebbüs nedeni kabul edileceği konusunda kanunda bir açıklık yoktur, suça
teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla zorlayıcı eylemlere başlanmadığı
araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan
hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurma yoluna gidilirse TCK’nın 146. maddesinde hiçbir
olayın uygulanamayacağı açıkça ortaya çıkar. Bu sebeple gerçekleştirilen eylemlerin ve bu
eylemde kullanılan vasıtanın yukarıda açıklanan tehlikeyi doğuracak eylemi yapılmasına el
verişli olup olmadığı takdiri yeterli kabul edilmiştir. Nitekim Yargıtay’a göre TCK’nın 146.
maddesinde yer alan suçta suçun tehlike suçu oluşturan tabi sonucu olarak ancak kastedilen
neticenin gerçekleşebilme tehlikesini doğuran fiillerin teşebbüsü kabulü mümkündür bu nedenle
fiilin kastedilen neticeyi elde etmeye uygun ve el verişli olması el verişli vasıtalarla zorlayıcı
fiillere girişilmiş bulunulması başka bir deyimle kastedilen neticeyi yani anayasayı tebdili ve ikayı
sonucunu doğurabileceğini objektif olarak ihtimal veren icrayı hareket olarak (bir kelime
anlaşılamadı) gerekir. Fiilin el verişli olup olmadığının ise genel ve soyut bir belirleme dışında
fiilin işlenme şekli zamanı ve diğer şartları birlikte değerlendirmek suretiyle tespit edilmesi
gerekir. Meskun fiilin el verişli vasıta ve icra başlangıcı yönünden yapılacak değerlendirmesine
örgütsel bağlılığı ve ülke genelindeki organik bütünlüğü ve bu yönden taşıdığı vahamet derecesi
ile toplumdaki etkinliği suç dizinin tayininde de önem taşımaktadır. Bir tehlike suçu olan anayasal
düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs suçunda suçun niteliğinin doğal sonucu olarak ancak
amaçlanan suçun gerçekleşebilme tehlikesini doğurabilecek eylemlerin teşebbüsü kabulü
mümkündür. Bu nedenle eylemin amaçlanan neticeyi elde etmeye uygun ve el verişli olması el
verişli vasıtalarla zorlayıcı eylemlere girişilmesi gerekir. Buda bir içtihat her iki kararda da el
verişlilik bakımından yer verilen açıklamalar Yargıtay’ın da söz konusu suçu bir somut tehlike
suçu olarak kabul ettiğini göstermektedir. Gerekçesinde de 309 ile 311 ve 312 arasında
doğrudan bağ kurulduğu için efendim 309 kapsamındaki bu açıklamaları yapma gereğini
özellikle hissettik. Aynı şekilde Yargıtay’ın belirlemesine göre devletin anayasal düzeni
değiştirmek amacıyla silahlı örgüt kurulması bu örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve şiddet
içeren fiillerin icrasına başlanmadığı sürece 309. maddedeki suç kapmasına bir hazırlık hareketi
olup bu suçu oluşturmaz. Yani Sayın Savcıların ileri sürdüğü gibi sadece bir şeyi düşünmek bile

57
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:58

suçun oluşması için yeterli değildir. Gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında bu açıkça
belirtilmiştir. Şimdi ihlal suçuna teşebbüs sorununa geliyoruz bu doğrudan 311 ve 312 ile ilgili
ilişkilidir efendim. TCK’nın 335. maddesinin gerekçesinde belirle açıkça vurgulandığı üzere TCK
madde 309 gibi teşebbüs hareketlerinin bağımsız suç olarak düzenlendiği suçlara teşebbüs
mümkün değildir neden çünkü zaten teşebbüsü belirlemiştir. Bu itibarla anayasayı ihlal suçuna
yönelik olarak ancak hazırlık hareketlerinden bahsedilebilir. Kişi bu hazırlık hareketleri başka
bağımsız suç oluşturuyorsa ancak bu suç nedeniyle cezalandırılabilir buna karşılık anayasayı
ihlal suçuna teşebbüs suçundan dolayı cezalandırılamaz. Buna da TCK madde 316 ya
baktığımız takdirde bununla ilgili olarak belirli bir suçu işlemek için kişiler arasında sadece
anlaşmaya varılması o suç bakımından sadece hazırlık hareketi oluşturmaktadır. Bir suçun
işlenmesine yönelik hazırlık hareketleri bağımsız bir suç oluşturmadığı takdirde cezalandırılamaz
ancak TCK’nın 302 ile 315 maddelerinde tanımlanan suçların işlenmesine yönelik hazırlık
hareketleri müstakil bir suç olarak tanımlandığı için anlaşmaya varan kişiler ilgili suç
tanımlarından dolayı cezalandırılamaz ise de 316. maddede tanımlanan suçtan dolayı
cezalandırılabileceklerdir. Özetlersek kanunda düzenlenmiş şekliyle bu suçun meydana
gelebilmesi için her şey den önce suçu oluşturacak fiilin cebir ve şiddet içermesi gereklidir. O
halde bu suçun işlendiğinden söz edilebilmesi için müvekkilin yürütme organını tümüyle ortadan
kaldırılmasına ya da görevlerini yapamayacak hale getirmeye yönelik eylemlerin icrasına
elverişli vasıtalarla yani cebir ve şiddet kullanarak başlaması ancak elinde olmayan sebeplerle
sonuç alamaması gereklidir. Bunun için de somut ve inandırıcı delillerin ortaya konulması
müvekkilin bu tür eylemlere katılımının kabulü için de birtakım kişisel yorumların dışında gerçek
bilgi ve kanıtların bulunması gereklidir. Dikkat edilmesi gereken nokta ifade özgürlüğü
kapsamında kullanılan hakların arkadaşları ile olan telefon konuşmalarının bu suç kapsamında
değerlendirilmesinin mümkün olmamasıdır. Zira müvekkil hakkında bir tek cebir ve şiddete dair
suçlama mevcut değildir. Ne iddianamede ne esas hakkındaki mütalaada her daim kendisi
demokrasiye ve Cumhuriyete inanmış bir kişidir. Söz konusu inançta iddianame ve delil
klasöründe bulunan telefon konuşmalarına yansımıştır. Dolayısıyla dosyadaki mevcut delil
durumuyla müvekkilin suç oluşturacak cebir ve şiddet içeren bir fiilinin olmadığı açıktır. Fiilen
içinde yer aldığı cebir ve şiddet içeren bir eylemi söz konusu değilken yasal sınırlar içinde
gerçekleşmiş yemekli toplantıların lokantalarda anlatılan fıkraların kent oteli yemeklerinin sanki
bir suç gibi tanımlanması hukuka mutlak aykırıdır. Ayrıca TCK 312/1 anlamında bir suç
kapsamında yurt genelinde örgütlü bir yapının bulunması ve eylemleri gerçekleşebilecek
donanım ve araçlara sahip olması gerekmektedir. Söz konusu suç bireysel bir suç olmadığından
müvekkilin var olduğu iddia edilen örgütle doğrudan ya da dolaylı olsa ilişkisinin somut
tartışmaya açık olmayan delillerle ortaya konulması gerekmektedir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin
25 Ocak 2010 tarihli İçtihadı anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışma suçunun oluşabilmesi
için fail tarafından bu amaçla silahlı örgüt kurulması yeterli olmayıp kurulan örgütün amaç
suçunu işlenmesi doğrultusunda ülke genelinde bu amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek
nitelikte cebir ve şiddet içeren ağır suç teşkil eden icra hareketlerine girişmiş olması da gerekir.
Sanığın yönettiği örgütün silahlanması ve amaca yönelik vahim eylemler planlanması suça
hazırlık hareketi niteliğinde olup icra hareketine dönüşmediği bu aşamada eylemin silahlı terör
örgütü kurmak ve yönetmek suçunu oluşturduğu gözetilmeli denilmektedir. İlginç bir karar var
Özgen Çözen’in kitabında belirtmek istiyoruz Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun 24 Ocak 1964
tarihli kararı düzeltiyorum bu Özgen Çözen’in kitabında değil başka bir yerden aldık. Bu kararda
TCK 146. madde tatbikatında her sanığın muhtelif icrayı hareketi veya hareketler arasında
mevzu bahis suçu işleyeceğine şüphe bırakmayacak şekilde kastın tebarüz eden ilk fiil ve
hareketin icra başlangıcı olarak kabul edilmesi iktiza eder denilmektedir. İhtilal sonra devam
ediyor ihtilal kararının verildiği tarih ile ihtilal hareketinin yapılacağı tarihler arasında ve hareket
başlamazdan evvel anayasayı ihlal kastı ile gizli ittifaka girmiş olanlardan biri veya birkaçının

58
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:59

kendiliklerinden bu hareketten çekilmeleri mümkün olduğuna ve çekilmeleri takdirinde haklarında


TCK’nın mülga 171/3 maddesi gereğince ceza verilemeyeceğine göre ihtilalın kararlaştırıldığı
tarihin icra başlangıcı olarak kabulüne imkan bulunmamaktadır demektedir kararda devamla
ihtilal gurubunca hükümetin duruma muttali olup gerekli tedbirleri almış olduğunun öğrenilmesi
gibi zorunlu sebeplerle harekattan kendiliklerinden vazgeçmeleri yönünde mümkün ve muhtemel
olduğuna bu takdirde ise hukuki durumlarının TCK’nın mülga 171/2 yazılı gizli ittifak hududu
içinde kalacağına göre bu halde ihtilalın kararlaştırıldığı tarihin icra başlangıcı olarak kabulüne
hak vermez. Bu itibarla harekete iştirak edecek kimselerin evvelden hazırlanacak plan gereğince
görevleri mahalline hareket ve faaliyete geçmeleri icra başlamış olur diyor ayrıca ekliyor burada
şunu diyor efendim ihtilalı kararlaştırmış bir gurup olabilir 1964 tarihli karar dolayısıyla o
dönemdeki 60 ihtilalından sonraki dönemle ilgili yapılan yargılamadır. İhtilal günü belirlenmiş
olabilir her türlü tedbiri de almış olabilir ancak o gün eğer kendilerine belirlenen görev yerlerine
gitmezlerse bu suç olmaz olursa ancak suç için ittifak kurmak olabilir diyor. Devamla da çok faalli
suçlardan değildir TCK 146 bu suçun bir şahıs tarafından da işlenebilmesi mümkündür deyip bu
suçu işlemek için ittifak etmiş ve irade birliği yapmış kimselerin durumu gizli ittifak hududu
dahilinde kaldığı takdirde de burada da hazırlık hareketinden bahsediyor hazırlık safhasından
hepsinin aynı derecede mesuliyeti cihetine gidilebilmesi de bunlardan ittifak hududunu aşarak
ihtilala fiilen iştirak etmiş ve bu maddedeki suçu işlemiş bulunanların fiil ve hareketlerinin suça
müessiriyet derecesine nazaran yani suçta asli ya da faili fail durumunda bulunmalarına göre
cezalandırılması gerekmektedir demektedir. Bu kısa bir açıklamaydı efendim Sayın Savcılığın
belirttiği 312/1 maddesi ile ilgili olarak bulduğumuz içtihatlarla birlikte nazarı hükümleri alan sayın
hocalarımızın değerli görüşleri. Şimdi maddi olaylara dair açıklama ve savunmalarımızı biz esas
hakkındaki mütalaada altı başlık içinde yapacağız bunlardan birincisi kent otel toplantılarına
müvekkilin katıldığı ve faaliyetlerin düzenlenmesinde görev aldığı iddiasıdır. Bütün bu cebir
şiddeti geçtikten sonra Sayın Savcılığın iddialarına karşı cevapları veriyoruz. Kent Otel
toplantıları olarak sıkça söz edilen toplantılar iddia edildiği gibi örgüt propagandası yapmak
amacıyla özel olarak tertiplenen toplantılar değildir. Bu sohbet yemeklerine katılanlar
ceplerinden 35 lira verip kent otelin ana girişinde ve resepsiyonun hemen yanındaki bir yemek
salonunda yapılan bir sohbet toplantılarına katılmaktır ki bunların gizli kapaklı hiçbir yanı yoktur.
Örgüt tarafından organize edilen toplantı olması halinde en azından çağrılı olanların yemek
ücretlerinin diyelim söz gelişi örgüt tarafından üstlenilmesi gerekirdi. Yemek ücretlerini hepsi
kendileri ödemişlerdir. 7–8 garsonun hizmet ettiği bir yemek salonunda yapılmıştır. Salonun giriş
kapısı devamlı açıktır seyyar mikrofonlarla yapıldığı için devamlı şekilde herkes duyabilmektedir.
Sosyal ve kültürel paylaşım amaçlı sohbet ve söyleyişlerin yapıldığı bir yerdir. Buna öğretim
üyeleri eski bakanlar yüksek mahkeme üyeleri belediye başkanları hukukçular genel müdürler ve
gazeteciler katılmışlardır. Burada davada sanık olarak yargılananların dışında 60–65 kişiyi bulan
bir sayı söz konusudur. Düzenli bir katılımı da yoktur aynı gün işi bulunmayanların bir araya
geldiği toplantılardır. Zaten onun için çoğu da emeklilerdir. Kent Otelde yapılan yemekli
toplantılarda Türkiye gündemi olan konu uzman bir kişi tarafından anlatılıyor toplantıya
katılanlarda istedikleri konularda onlara soru soruyorlar yani yasal ya da yasadışı herhangi bir
örgütün propagandası yapılması söz konusu değildir. Müvekkil Muhittin Erdal Şenel bu yemekli
toplantılara arkadaşların haber vermesi üzerine birkaç kez katılmıştır. Ancak konuşma
yapmadığı gibi konuyla ilgili tartışmalara hiç karışmamıştır. Bir süre sonra bu yemekli
toplantılarda yapılan konuşmaların esasen bildiği konularla ilgili olduğunu görüp bir yenilik
getirmediğini de gördüğü için de katılmaktan vazgeçmiştir. Zaten iddianamede ya da mütalaada
şu kadar süre katılmıştır diyemiyor Sayın Savcılık ama katıldığı toplantının sayısı ikiyi üçü
geçmiyor. Düzenlenmesinde müvekkilin görev aldığı iddiası ise gerçekdışıdır. Dosyada bulunan
klasörler dolusu belgenin hiçbirisinde kent oteldeki yemekli toplantıların müvekkilin organize
ettiğini gösteren ya da böyle algılanabilecek tek bir ibare yoktur. Bu davada yargılanan

59
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:60

sanıklardan kent otelde yemekli toplantılara katılan hepsinin konuyla ilgili ifadeleri alınmış
hiçbirisi de bu toplantıları müvekkilin organize ettiğini söylememişlerdir. Ayrıca dinlenen
konuşma tapelerinin konuşmaların hiçbirisinde kent otel yemeklerin müvekkilin düzenlediğine
dair bir söz yoktur. Sanık Allah rahmet eylesin Engin Aydın da ifadesinde toplantının gününü ve
tarihini ayrıca diğer kişilerin toplantıya çağırma işini Alpaslan Işıklı ile kendisinin belirlediklerini
ifade etmiştir. Müvekkilin yani Erdal Şenel’in bu işlerle bir ilgisinin olmadığı açıktır. Nitekim Engin
Aydın’ın avukat aynı zamanda arkadaşımız İlkay Sezer ile yaptığı telefon konuşmasında da bu
husus teyit edilmektedir. Bunu da daha önce ilk savunmamızın ek–4-a’sında sunmuştuk. Kent
Otel yemeklerinin örgütün üyesi olduğu iddia edilen rahmetli İlhan Selçuk’un örgütün talimatları
ile örgütün propagandasının yapılması için müvekkil tarafından organize edildiğinin kabulü için
en azından örgüt disiplin ve hiyerarşisine dayalı olarak müvekkilin İlhan Selçuk ile yakın bir
ilişkisi olması gerekmektedir. Yemeklere çağırılacak kişilere önceden ulaşarak bunları ayrı ayrı
davet etmesi gerekmektedir. Bu yemekli toplantılarda örgüt propagandası niteliğinde konuşmalar
yapılması gerekeceği de tartışmasızdır. Oysa müvekkilin İlhan Selçuk’u ilk defa bu kent otel
yemek toplantılarında görüp tanımıştır. Kendisi ile bu yemeklerdeki nezaket konuşmaları dışında
hiçbir özel ilişkisi de yoktur. Müvekkilim Mahkeme Kararı ile telefonları dinlenmiştir. İlhan Selçuk
ile tek bir telefon görüşmesi dahi mevcut değildir. Keza bu yemeklere katılan Eski Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Üyesi halen Yargıtay Üyesi olan Sayın Ali Suat Ertosun’un yapmış
olduğu basın toplantısında açıkça kent otel toplantılarını örgüt toplantısı mahiyetinde değildir.
Ankara’nın ortasında örgüt toplantısı mı oluyor bu toplantılara Türkiye’nin sorunlarına duyarlı
herkes katılabiliyor herkese açıktır. O toplantıya koruma polislerimle gittim aydın olarak bu
ülkenin sorunlarına bigane kalamazdım. Aydın çağına karşı sorumlu olan insandır demiştir. 2009
31 Temmuz 2009 sayılı Hürriyet Gazetesinin mülakatında yine Işık Kansu Sayın Işık Kansu
Cumhuriyet Gazetesi köşe yazısında ki 15.08.2009 tarihli nüshada mevcuttur. Kent Otelde
yapılan ve çeşitli kesimlerden isimlerin katıldığı yemekli söylenişlerin kimilere kendisinin de
gittiğini, katılımcıların kimler olduklarını tüm otel personeli lobide oturanların gördüklerini,
söyleşiye katılanların bir kısmının koruma polisleri ile geldiklerini resmi polislerin zaman zaman
söyleşilerin gerçekleştiği salonda oturduklarını, yemek süresince salonun kapısının çoğunlukla
açık kaldığını, yemek başlangıcında genellikle bir konuşmacının dış ya da iç politika eğitim tarih
gibi konularda sunuş yaptığını. Daha sonra katılımcılardan söz almak isteyenlerin konuya ilişkin
görüşlerini açıkladıklarını, zaman zaman tartışmaların yaşandığını, konuşmacıların görüşlerini
açıklarken mikrofon verildiğini, ses yükseltici aracılığı ile söylediklerinin kolay duyulmasının
sağlandığını, ses yükseltici nedeniyle salonda yapılan konuşmanın otel lobisinde de
duyulduğunu anlatmıştır. Keza aynı toplantılara katılan Emin Çölaşan’ın Sayın Emin Çöleşan’ın
sakıncalı gazete adlı kitabında da benim katıldığım toplantılar ayda bir yapılır. Her toplantıya 60–
70 bazen de 100 kişi katılırdı. Katılanlar arasında üniversite hocaları doktorlar bürokratlar
Yargıtay Danıştay üyeleri Daire Başkanları hatta Hakim Savcılar Yüksek Kurulu Üyeleri olurdu.
Yemekli olan toplantılarda o kalabalığa 6–7 garson hizmet eder salon büyük olduğu için
konuşmalar seyyar mikrofonla yapılırdı. Katılanların büyük bir bölümü öteki katılımcıları
tanımazdı. Ben tanımazdım diyor örneğin çünkü katılanlar sık sık değişirdi herkes bir görev
üzerine bir ay önceki toplantıda kendisine verilen görev üzerine hazırlık yapıp gelir konuşmasını
yapardı. O konunun uzmanı kimse örneğin Türk Tarımı’nın sorunları medyanın içinde bulunduğu
durum Türkiye ABD ilişkileri tartışılırdı. Bırakın darbe konuşmasını bir yere bir gün olsun o
toplantılarda darbeyi ima eden tek bir sözcük bile duymadım. Çünkü olamazda çünkü konuşmak
isteyen zaten herkes seyyar mikrofona konuşuyordu. Sesler de dışarıda konuşuluyor diyordu.
Kez aynı yazısı yine takip eden 5 Ekim 2010 ve 6 Şubat 2011 tarihli Sözcü Gazetesinin köşe
yazılarında aynı şekilde Emin Çölaşan yazmış kent otel yemekleri ve Perşembe yemeklerinin
tamamına katıldığını bu yemekleri Engin Aydın’ın duyurduğunu belirterek yukarıda yazılı
tespitleri tekrarlamakta ve kesinlikle iddianamedeki yazıldığı şekilde terör ya da darbe planları

60
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:61

gibi yasadışı tek bir sözün dahi edilmediğini güncel konuların değerlendirildiğini ifade etmektedir.
Keza katılan aynı yemeklere katılan Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Sabih
Kanadoğlu da özgürlük hukuku içerisinde belirli bir yerde devletin bildiği kişilerle yapılan bu
toplantıların bir örgüt toplantısı biçiminde ele alınmasını ve bu konuda isnat ve ithamlarda
bulunulmasını şiddetle reddederim demektedir. Keza Sayın Profesör Doktor Emre Kongar da
Cumhuriyet Gazetesindeki yazısında kent otel toplantıları malum davada suç unsuru gibi
gösteriliyor demekle suç olarak algılanmasını eleştirmektedir. 30 Ağustos 2009 tarihli
Cumhuriyet Gazetesinde. Keza o zaman dönemin YARSAV Başkanı Sayın Ömer Faruk
Eminağaoğlu da kendisinin de bu toplantılara katıldığını, bunda da herhangi bir şey duymadığını
niye katıldığını sorgulamadığını, çünkü son derece ileri düzeyde fikirsel tartışmaların yapıldığı
toplantı idi. Hiçbir koruma ve özel korumanın olmadığı kapalı olmayan sokaktan geçen herkesin
dalıp girebileceği bir salonda yapılan yemekli toplantılardı. Böyle gizli toplantı mı olur
demektedir. Ayrıca sivillerin sivil kişilerin derneklerin ve benzeri oluşumların fikirleri
açıklamalarının siyasi görüş bildirmelerinin demokrasinin gereği olduğu asla suç olarak örgüt
olarak değerlendirilemeyeceği de Sayın Mehmet Yılmaz ve Sayın İsmet Berkan’ın Hürriyet
Gazetesindeki yazılarında da belirlenmiştir. Şimdi yukarıdaki anlatımlar kent otel yemeklerinin
nasıl yapıldığını gözler önüne sermektedir. Eğer müvekkil bu yemekli toplantıları zaten tertip
etmiş olsaydı veya bunların tertip edilmesinde görev almış olsaydı zaten bunları rahatlıkla
söyleyebilirdi ama böyle bir olay yoktur. Bununla ilgili olarak kent otel yemekleri ile ilgili her üç
iddianamede ve esas hakkındaki mütalaada bazı farklılıklar var Sayın Başkan ilk iddianamede
de bu yemekli toplantıların Sayın Doğu Perinçek gurubunun düzenlediği gizli toplantılar olduğu
belirtilmektedir. Oysa Doğu Perinçek kent otel yemeklerine hiç katılmamıştır. İkinci iddianameye
aynı yemekli toplantılara sanıklar Mehmet Şener Eruygur ve Hurşit Tolon tarafından
düzenlendiği belirtilen gizli bir toplantı olduğu yazılmıştır. Üçüncü iddianamenin müvekkil ile ilgili
kısmında ise İlhan Selçuk’un talimatları ile örgütün propagandasını yapmak için kent otel
toplantılarını Engin Aydın ile müvekkilim birlikte organize ettiği söylenmektedir. Ama gizlilikten
hiç bahsedilmemektedir. Aynı iddianamenin Engin Aydın ile ilgili bölümünde ise kent otel
toplantılarının sanık İlhan Selçuk’un talimatları ile Engin Aydın’ın organize ettiği bu toplantıları
İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay’ın kendisine bildirdiği isimleri çağırdığı öne sürülmekte
müvekkilimin adından yine hiç söz edilmemektedir. Esas hakkındaki mütalaaya geldiğimizde ise
Engin Aydın rahmetli vefat ettiği için bu sefer yemeklerin İlhan Selçuk’un liderliğinde Mehmet
Şener Eruygur ve Hurşit Tolon önderliğinde Engin Aydın’ın sekreterliğinde düzenlediği,
müvekkilin ise bu toplantılara katıldığı gibi faaliyetlerin düzenlenmesinde de görev aldığı ileriye
sürülmektedir. Zaten katılmak suç değil bize göre düzenlenmesi de suç değil ama yok
düzenlemedi müvekkil öyle bir şey yok. Zaten somut bir delil öne sürülemedi. İddianameler ile
esas hakkındaki mütalaa arasındaki bu çelişkiler de kent otel yemekli toplantılarının yasadışı
örgüt amaçları doğrultusunda düzenlenen gizli toplantılar olmadığı herhangi bir örgütün
propagandasının yapılmadığı güncel konuların tartışıldığı ve müvekkilin söz konusu faaliyetlerin
düzenlenmesinde görev almadığı gerçeğini de bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
İddianamede ve kısmen mütalaadaki organize toplantıyı toplantıyı organize eden amaçlarının
toplantıya katılanların güvenini kazanarak ileride örgütün kamuda ve yargıda karşılaşacak
problemleri bu şahısların etkinliğinden faydalanarak devlet kurumlarına sızma çapaları
kapsamında yapılması istedikleri atamaları yaptırmaya veya atanmasını istemedikleri kişileri
engellemeye ve istedikleri işlemlerin yapılmasını sağlanmaya yönelik olduğu anlaşılmakladır
şeklindeki yorumlar hiçbir bilgiyle desteklenmeyen yorumlardır. Kent otel yemeklerine
katılanların bir bölümüne ait liste ilk savunmamız ekinde Sayın Mahkemenize sunulmuştur. Ek-
13’te ve Mahkemenize de biz beyanda bulunmuştuk. İstenilen kişileri çağırın burada tanıklığına
başvurulsun diye de arz etmiştik. Ancak Sayın Mahkemeniz buna dahi gerek görmedi. Sanık
keza aynı olay ile ilgili Hurşit Tolon hakkında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14 Ekim

61
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:62

2008 tarihli kararında da 6. paragraf ikinci sayfa söz konusu toplantılarda herhangi bir şekilde
şiddet terör yöntemleri zorla hükümetin faaliyetlerini engellemek yönünde ibareler bulunmadığı,
söz konusu toplantılarda sivil toplum faaliyetlerini engellemek yönünde ibareler bulunmadığı ve
bu toplantılarda sivil toplum örgütlerinin yasal çerçevelerde düzenlenecek toplantı bildiri ve yayın
haklarının etkin bir şekilde ileri sürülerek kamuoyu oluşturması yönelik faaliyetler olduğu
değerlendirilmiştir denilmektedir. Bu 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 14 Ekim 2008 tarih ve
2008/891 sayılı değişik iş kararıdır. Kent otel yemekleri ile ilgili Mahkeme kanaate varmıştır.
Keza sanık Engin Aydın hakkında verilen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 22 Ocak 2009
tarih ve 2009/72 sayılı kararı ile de söz konusu yemekli toplantılara katılan ve adı geçenlerin
yemeklere katılımların sosyal nitelikte olduğu tespit edilerek suç unsuru taşımadığı kanaati ile
mevcut delil durumu göz önüne alınarak Engin Aydın tahliye edilmiştir. Bu Sayın Mahkemenizin
kararıdır. Kent otel ile ilgili olarak beyanlarımız bunlardan ibarettir. Şimdi 2002–2003 yılları
arasındaki ikinci iddia Mustafa Balbay ile müvekkilimin bir araya geldiği ve ehli dil olarak
adlandırılan gizli toplantıların yapıldığı iddiası söz konusudur. Şimdi bu da yemek söz konusu
Ankara’da özellikle emekli olanlar işi gücü yemek yiyorlar efendim bunlar yani Tiride diye orada
bir restoran var başka restoranlar var bir araya gelip yemek yiyorlar fıkra anlatıyorlar bol bol
emekli olanların vakti de bol. Dolayısıyla burada ilgilendirilen özellikle ehli dil toplantıları
Perşembe yemekleri kent otel yemekleri odur budur bunlar esasında küçük arkadaş
guruplarında ehli dil ve Perşembe yemekleri bir araya gelinen yemekler. Şimdi bu yemeklere
neden ehli dil yemekleri adını yakıştırıldığını da müvekkil bilmiyor kendisi de bir ara küçük
arkadaş gurupları geliyorlar bunlar tape kayıtlarında çok rahat belli. Bu yemeklerde her türlü
sohbetler yapılıyor yemek giderleri de davet eden sahibi kişi tarafından ödeniyor. Bir sonraki
yemeğin sahipliğini de başka biri yapıyor belli bir tarihi belli bir yeri de yok her seferinde
menüsünün koşulları uygun olarak ya da sigara içilip içilmediğine bağlı olarak dışarıda ya da
içerde yemek yiyebiliyorlar. İddianamede Perşembe yemekleri iddiasıyla ilgili müvekkilim
Perşembe yemekleri olarak Savcılık tarafından adlandırılan birtakım yemeklerin iştirak
etmesinden bahsedilmektedir. Mütalaada bu suçlamalardan vazgeçilmiştir. Gene de değinmek
isteriz ki herhalde Mustafa Balbay’ın bilgisayarından elde edildiği ileri sürülen notlara ve bazı
telefon görüşmelerindeki Perşembe akşamı yenecek yemekten söz edilmiş olmasına ve
çoğunlukla Perşembe akşamları bu yemeklerin verilmiş olmasına bakılarak bu yemekleri
arkadaşlar arasındaki yemekleri yukarıdaki adların yakıştırıldığını düşünüyoruz. Bu arkadaş
yemeklerine çoğunluğu hukukçu olan çeşitli meslek guruplarından kişiler katılmışlardır.
Gazeteciler işadamları yargı mensupları katılmışlar güncel konular tartışıldığı gibi Türk sanat
müziği dinletileri de yapılmıştır sesi güzel olanlar veya başkaları Türk sanat müziğinden parçalar
da söylemişlerdir. Ayrıca güzel fıkra anlatan kişiler fıkralar da anlatmışlardır. Nitekim bunlara
katılanlardan gazeteci yazar Sayın Emin Çölaşan ayrıntılı olarak çeşitli seferinde bu yemeklere
yer verilmiştir. Hatta şöyle diyor genelde yemeklerin Ankara’da Planet restoranda ayda bir kez
düzenlendiği Engin Aydın’ın da bu kişileri haberdar ettiği, yaklaşık 10–15 kişiden oluşan dostlar
gurubunda fıkraların anlatıldığı, müzik dinletilerin dinlendiği, bu yemeklerin iddianamede terör
örgütü faaliyeti olarak değerlendirilmesini yazar hayretle karşıladığını belirtmektedir. Ayrıca
müvekkilin küçük bir arkadaş gurubu ile yediği yemeklerle Mustafa Balbay’dan ele geçirildiği ileri
sürülen notlarda geçtiği ileri sürülen sözde ehli dil yemeklerinin birbirine karıştırıldığı
görülmektedir. Nitekim Mustafa Balbay 23 Kasım 2009 tarihli duruşma sorgusunda bu
yemeklerle ilgili olarak aynen yine burada mavi klasör içinde ehli dil gurubu şuanda ben burada
okurken bile o guruptakilerden 4 tanesi yaşamını yitirdi yani o kadar eski. Zaman zaman bir
araya geldiğimiz insanlar sanıyorum siz de hatırlayacaksınız. Berna Cordan Milli Eğitim
Bakanlığı Eski Müsteşarı Ömer Tarkan gazeteci dediği görülmektedir. Müvekkil Mustafa
Balbay’ın sözünü ettiği ehli dil gurubunun yemekli toplantılarına hiç katılmadığı gibi ifadede
geçen kişilerle de bir arada bulunmamıştır. Ehli dil gurubunun katılım listesi de zaten daha önce

62
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:63

Sayın Mahkemenize sunulmuştur. Engin Aydın ise Sayın Engin Aydın hazırlık ifadesinde ehli dil
adı altında yemeklerin 90 yılında kendisi ve arkadaşları tarafından düzenlendiğini ve bu
yemeklerin müvekkilimin hiç katılmadığını, bu gurubun yemeklerinin halen devam ettiğini, çok
sonradan müvekkilimin de iştirak ettiğini ehli dil veya Perşembe yemekleri olarak kendilerinin
adlandırıldığı yemeklerin is 14–15 kişilik bir arkadaş gurubu ile yapıldığını, bu yemeklerde
siyasetin çok az konuşulduğunu, daha çok güzel fıkralar anlatan arkadaşların anlattığından
hoşça vakit geçirilen yemekler olduğunu belirtmektedir. Müvekkil de ehli dil adı altında daha
önce bir gurubun yemek yediğini ilk defa iddianame ekindeki katılım belgesi gösterildiğinde
öğrenmiştir. Esas hakkındaki mütalaada suçlama olarak yöneltilmeyen ancak iddianamede
Perşembe yemekleri olarak yapılan suçlamaların aslında yukarıda belirttiğimiz gibi küçük bir
arkadaş gurubu arasında verilen yemekler olduğu bu yemekleri müvekkilimin organize etmediği
Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı Yargıtay Üyesi İhsan Erbaş’ın müvekkili telefonla araması
üzerine yaptığı bir görüşmeyle de bütün açıklığı ortaya koymaktadır. Dosyada mevcuttur bu 12
Aralık 2008 tarihli telefon görüşmesinde İhsan Erbaş’ın haftaya yemek vereceğini sıranın
kendisinde olduğunu müvekkil katılsa memnun olacağını söylediğini müvekkilin de yurtdışına
gideceği için katılamayacağını belirterek nazik davete teşekkür ettiği görülmektedir. Bunu da ilk
savunmamızın ek–16’sında sunmuştuk. Yine müvekkilin Engin Aydın ile yaptığı bir telefon
görüşmesinde Engin Aydın’ın mini ehli dil veya Perşembe yemekleri olarak adlandırılan
faaliyetle ilgili olarak yemeğe katılanlardan davet sırasının gazeteci Emin Çölaşan’da olması
nedeniyle müvekkilin telefon numarasını kendisinden istediği ve onun da telefon numarasını
verdiği Emin Çölaşan’ın da müvekkili arayacağını söylediği görülmektedir. Nitekim Sayın
Çölaşan da müvekkili arayarak yemeğe davet etmiştir. Bu da 8 Mayıs 2008 tarihli tespit
tutanağında mevcuttur. Ekimizin birinci savunmamızın ek-17 sinde. Dolayısıyla kent oteli toplantı
olarak adlandırılan yemekli söyleşilerin ve yakın arkadaşlarla bir araya gelerek yenilmiş
yemeklerin herhangi bir örgütün propagandasını yapmayla örgütün kamudaki etkinliğini
güçlendirmenin vesaire hiçbir ilgisi söz konusu değildir yoktur. Mevcut değildir. Müvekkilin gerek
kent oteli gerekse Perşembe yemeklerinde ne şekilde kimleri ne zaman ve nasıl etkilemeye
çalıştığı da ortaya konulamamıştır. Bu konuda ne bir tanık vardır ne bir gizli tanık vardır ne de
başkaca bir kanıt vardır. Aksine yemeklerde hazır bulunan ve tanık olan bu olaylara bizzat
Yargıtay Üyesi Sayın Ali Suat Ertosun gazeteci Sayın Işık Kansu gazeteci yazar Sayın Emin
Çölaşan Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun ve sayın hakim savcı Ömer Faruk
Eminağaoğlu’nun da açık beyanları üzere müvekkilin iddia edildiği gibi hiçbir faaliyeti söz konusu
yoktur. Bu olaylarla ilgili olarak. Dosyamızdaki Sayın Savcılığın esas hakkındaki mütalaası ilk iki
iddia bir kent otel yemekleri ikincisi bu Perşembe yemekleri olarak adlandırılan şeylerdir
eylemlerdir. Üçüncü müvekkil hakkındaki suçlama müvekkilin Genelkurmay Adli Müşavirliğini
yürüttüğü dönemde Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu olarak isimlendirilen gurupla yapılan darbe
çalışmalarına katıldığı iddiası söz konusudur. Müvekkil bir kere 1 Eylül 2003 tarihinde emekli
olmuş ve silahlı kuvvetlerle hiçbir irtibatı kalmamıştır emeklilik hayatına başlamıştır. Bu emniyet
ve Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ifadesinin alınması sırasında müvekkile Cumhuriyetçi Çalışma
Gurubu ve bu gurupla ilgili ilişkileri konusunda herhangi bir soru yöneltilmemiştir. Hal böyle
olmasına rağmen iddianamede sanık Mustafa Balbay’ın dizüstü bilgisayarında yer aldığı öne
sürülen notlardan ve sanık Mehmet Şener Eruygur’un Atatürkçü Düşünce Derneği’ndeki makam
odasından elde edildiği belirtilen dijital verilerden yola çıkılarak müvekkili Cumhuriyetçi Çalışma
Gurubu tarafından yapılan darbe çalışmalarına katıldığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Esas
hakkında mütalaada da bu mesnetsiz iddia tekrar edilmiş Mustafa Balbay’dan ele geçirildiği ileri
sürülen birtakım notlara dayanılarak müvekkilin Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu tarafından
yapılan darbe çalışmalarından haberdar olduğu ve bu çalışmalara katıldığı ileri sürülmüştür.
Müvekkil görevi sırasında ya da emekli olduktan sonra Jandarma Genel Komutanlığı’nda
oluşturulduğu ileri sürülen böyle bir gurubun varlığından bile haberdar değildir. İlk defa böyle bir

63
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:64

gurubun sözde gurubun varlığı ile birtakım darbe planlarını hazırladığının mevcut olduğunu
gözaltına alınmasından sonra emniyetteki ifadesi sırasında müvekkile söylenmiştir.
İddianamedeki anlatıma göre müvekkil emekliye ayrıldıktan sonra sanık Mehmet Şener
Eruygur’u ziyarete gitmiş Mehmet Şener Eruygur’un içinde hep yeni kötü haber verecekmiş gibi
bir his varmışmış korktuğu başına gelmemişmiş müvekkile B.A ile olan ve müvekkilin bilmediği
son gelişmeleri anlatmışmış müvekkilin de kendisine Tanju’nun güvenilir olduğunu ve onu
kollamasını gerektiğini söylemişmiş. İddianameye ve müteakiben esas hakkındaki mütalaaya
aynı yazılar geçirilmiştir. Bu Mustafa Balbay’dan ele geçirildiği ileri sürülen bir notla ilgili suçlama
ile ilgili bu metinlerin değerlendirilmesinden müvekkilin Genelkurmay Adli Müşavirliği yaptığı
dönemde Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu tarafından yapılan darbe çalışmalarından haberdar
olduğu yargısı öne çıkartılarak savcılık tarafından suçlama yöneltilmiştir. Müvekkil emekli
olduktan sonra Şener Eruygur’u hiç ziyarete gitmemiştir. Bu notta bulunduğu ileri sürülen notta
öne çıkan husus müvekkilin o tarihte ziyaret ettiği kişi Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Özden
Örnek’tir bunu daha önce de belirttik. Kendisi o günlerde Kuvvet Komutanı atandığından tebrike
gitmiştir. Çok kısa bir nezaket ziyaretinde bulunmuştur başka da bir görüşme olmamıştır. Özden
Örnek müvekkile B.A olarak isimlendirilen kişi ile gelişmeler neyse onlardan hiç söz etmemiştir.
Keza ayrıca gerek Şener Eruygur’un gerekse Mustafa Balbay’a ait olduğu iddia olunun dijital
verilerde yer alan müvekkilimizle ilgili ziyaret notlarının Özden Örnek’e atfedilen dijital verilerden
aktarıldığı dosya kapsamından gayet net ve açık olarak anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ısrarla
Sayın Savcılığın hayır Mehmet Şener Eruygur’u ziyarete gitti demesi anlamsızdır tabi uzun bir
mütalaa yazmışlar ama yok değil yani gittiği kişi Özden Örnek. O da tebrik ziyaretine gidiyor ve
bu tape niye bu kadar bu tape değil ileri sürülen bu dijital veri o kadar önemli ki müvekkili
Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu’na bağlayan tek not. Ama gitmemiş Sayın Mahkemenize biz
sunduk. Jandarma Genel Komutanlığının ziyaret kayıtlarına bakılsın oradan çıkardı. Çünkü
Jandarma zaten elinde ne var ne yok hepsini göndermiş. Ama böyle bir ziyareti de söz konusu
değil kendisinin. Dolayısıyla o not doğrudan müvekkilin nezaket için Özden Örnek’e tebrik için
gittiği yarım saatlik bir görüşmeye ait onunla ilgili bir nottur. Olayların bu şekilde karıştırılma bir
gayreti var ama biz bunu Sayın Savcılığın bilerek isteyerek yaptığını düşünmüyoruz.
Karıştırmışlar olaylarla ilgili fakat bu karışıklık doğrudan müvekkili alıyor sözde Cumhuriyetçi
Çalışma Gurubuna yapıştırıyor. Ama hiç ilgisi yok zaten emekli olduğu tarih 1 Eylül 2003
bununla ilgili olarak. Şimdi Mustafa Balbay’ın Mahkeme huzurundaki sorgusunun büyük bir
bölümünü de bu notlara ayırdığı görülmektedir. Şimdi müvekkili de ilgilendiren bazı bölümlerden
alıntıları Sayın Heyetin dikkatine sunuyoruz 19.11.2009 tarihli oturumda sayfa 3’te Mustafa
Balbay Beyefendi notları gazeteci olarak kendisi için tutmuştur kendi aklında kaldığı şekliyledir
diyor. Sayfa 4’te bu notların kesilip biçilerek özel olarak oluşturulduğunun tekrar altını çiziyorum
diyor. Rastgele tutulmuş notları ayrıca almışlar birleştirmişler ve bir hedef doğrultusunda sanki
bütün olan bir günlükmüş gibi koymuşlardır diyor sayfa 20’de. Yine aynı sayfada bu notlar benim
notlarımdan yararlanılarak benim notlarımdan esinlenilerek ayrıca üretilmiş ayrıca harmanlanmış
ve delil olarak önünüze konulmuş notlardır. 05.07.2008’de ben bu bilgisayarın içinde çıktığı iddia
edilen belgelerle ilgili sorgulandım ama bu bilgisayarın hash değeri 7 Temmuz 2008’de alınıyor
yani benim serbest bırakılmamdan iki gün sonra imaj ve hash değeri alınıyor. Yani bilgisayarım
açılmış bana yönelik sorular hazırlanmış bundan tam iki gün sonra kopyaları alınmış diyor sayfa
25’te. Sayfa 26’da bir bütün olarak bana atfedilen notlar benim notlarım değildir. Bunlar benim
notlarımdan usulsüz olarak veya kanuna aykırı şekilde ele geçirilip müdahale edilerek
oluşturulmuş ve muhtemelen sonradan üretilmiş notlardır. Çünkü imajı yoktur hash değeri 4-7
gün sonra alınmıştır diyor. Keza sayfa 11’de Mustafa Balbay kendi anlayacağı şekilde tuttuğu
ham ve bağlayıcı olmayan ayrıca bir bütünlük taşımayan notlar üzerinden kimi kişilerin
suçlanmasından kendisini vicdanen rahatsız ettiğini ayrıca vurguluyor. Görüldüğü gibi Mustafa
Balbay ısrarla bilgisayarının ele geçirildiği ileri sürülen notların değişik tarihlerde kendi aklında

64
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:65

kaldığı kadarıyla tuttuğu ham notlar olduğunu, 1 Temmuz 2008 tarihinden el konulan bilgisayarın
hard diskinde bulunan bu notlara daha sonra eklemelerin yapıldığı, bunların birleştiğini sanki
bütünlüğü olan notlarmış gibi dosya konulduğunu savunmaktadır. Nitekim Mustafa Balbay
müdafileri tarafından Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyeleri Feridun Yenisey Profesör Doktor,
Profesör Doktor Ayşe Nuhoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar
Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyelerinden Profesör Doktor Ufuk Çağlayan Profesör Doktor Cem
Ersoy ve Doçent Doktor Fatih Alagöz’ün uzman görüşü ve teknik mütalaa alınarak dosyaya
konulmuştur. Bütün bunlara rağmen tekrar Mahkemenizin dikkatini çekmek istiyorum
Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu’nu müvekkile bağlayan tek bir not mevcuttur. Bu notta Şener
Eruygur ile ilgisi yoktur. Özden Örnek’e yaptığı nezaket ziyareti ile ilgilidir. Sayın Savcılık da
inşallah buna bakarak zaten mütalaasıyla ilgili olarak bir değerlendirme yapma imkanı
olamayacaktır. Sayın Mahkemenizden biz en azından bunu istiyoruz. Değerlendirme yapılırken
eylemlerle ilgili olarak açıkça görülecektir ki o sözde not hiçbir ilgisi yoktur Şener Eruygur’la.
Özden Örnek ile yapılmış bir nezaket ziyareti ile ilgilidir. Dolayısıyla zaten hemen hemen bütün
müdafii arkadaşlar da belirtecektir ilgili sanıklar da Mustafa Balbay’ın bilgisayarında ele geçirdiği
söylenen el konulma tarihinde yedeklemesi yapılarak bir örneğinin kendisine ya da vekiline
verilmeyen kopyalama işlemi el koyma tarihinden 7 gün sonra yapılan kişisel notların ceza
yargılamasında bu sanıkla birlikte müvekkilin suçluluğuna dayanak olarak gösterilmesi
Anayasa’nın kanuna aykırı delil elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez hükmünü içeren
38. maddesini ve CMK’nın ilgili delillerin değerlendirilmesi ile ilgili ilkelerine aykırıdır. Nitekim 19
Aralık 2012 tarihli Anayasa Mahkemesi kararında da açıkça yasadışı dinlemelerin yasa aykırı
olarak elde edilen dijital verilen özetle sanıkların cezalandırılması için kullanılmayacağı açıkça
karara bağlanmıştır. Şimdi Mustafa Balbay’ın dizüstü bilgisayarına yazdığı öne sürülen notların
hukuka uygun bir biçimde elde edilmiş delil olarak kabul edilmesinin imkansızlığı bir yana söz
konusu notlar şu hali ile bile müvekkilin sözde darbe çalışmalarına katıldığını veya ülkede silahlı
bir darbe yapılacağına yer olduğunu gösteren nitelikte belge olarak kesinlikle kabul edilemez.
Keza müvekkilin sözde Mustafa Balbay’a ait olduğu iddia edilen günlükteki söz konusu
konuşmaları birkaç konuşma daha var mütalaada yaptığına dair bir tanık beyanı da olmadığı gibi
ses kaydı gibi herhangi bir yan delil de yoktur. Ve buna baktığımız zaman bunlarla ilgili
hususların Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu olarak isimlendirilen iddiaların iddialarıyla bir alakası
yoktur. Dolayısıyla Sayın Mahkemenizden ricamız özellikle Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu ile
ilgili müvekkilin durumu değerlendirilirken müvekkil bir kazaya kurban gitmesin efendim yani
yanlış bir sehven diyoruz Savcılık yanlış bir yerden gelmiş ve yanlış bir yerden maalesef
Cumhuriyetçi Çalışma Gurubuna müvekkil bağlanmış. Şöyle de söylüyoruz bu kadar da
iddialıyız müvekkil hiçbir zaman ömrü hayatında Jandarma Genel Komutanlığı’nda Şener
Eruygur’u ziyarete gitmemiştir nokta. Şimdi zaten eğer bir CÇG gurubu varsa bu böyle bir şey
olduysa bir şey olduysa iddianamedeki iddia Aralık 2003’te kurulduğu bir şey yapıldığı müvekkil
zaten emekli oluyor 1 Eylül 2003 yılında tarihinde. Ki müvekkil her zaman için hukuka bağlı bir
hukuk adamı olarak hukuk dışına hiçbir zaman çıkması söz konusu olmayan bununla ilgili de
çeşitli telefon görüşmeleri mevcut olan ve bu kayıtlar dosyaya girmiş bir kişidir. Nitekim Hurşit
Tolon ile yaptığı 17 Mart 2008 tarihli telefon konuşmasındaki o zaman herhangi bir şey yok yani
net kendisi hakkında soruşturma söz konusu ne başka bir şey söz konusu. Hurşit Tolon’a diyor
ki bir hukuk devlet bu ülke yani hukuk neyse o dur yani hukuk ne derse odur diyor. Keza Ertuğrul
Güven avukatı aynı zamanda arkadaşı 4 Temmuz 2008 tarihinde yaptığı telefon görüşmesinde
de emekli Generallerin tutuklanması ile ilgili olarak tabi çok sarstı çok bizim yani Atatürk’e
Cumhuriyete Anayasa’ya bağlı nasıl oluyor da böyle oluyor anlamam mümkün değil diyor. Bu
telefon görüşmesi de müvekkilin hakkında soruşturma açıldığını bilmediği dönemde bu da
kayıtlarda mevcuttur. Bir başka çok acı ve düşündürücü olan husus da Hurşit Tolun Hurşit Tolon
Beyefendi müvekkilimin çok yakın arkadaşı aynı karargahta görev yapmalarının dışında. 17 Mart

65
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:66

2008 tarihinde telefon görüşmesi yapıyorlar. Hurşit Tolon bir sürü şeyler oluyor ortalıkta
demesinin üzerine müvekkil beklenen bir şeydi ben bunu her zaman bekliyordum şeklinde cevap
veriyor ve hemen ardından bir hukuk devletidir bu devlet bu ülke yani hukuk neyse odur yani
hukuk ne derse odur diye sözlerini bağladığı halde iddianameye sadece Sayın Savcılık yine
sehven diyoruz bu konuşmanın ilk bölümünü almış sonradan söylediği bu bir hukuk devletidir bu
devlet bu ülke yani hukuk neyse odur yani hukuk ne derse odur sözlerini almamış orada
kesmişler. Ama ilk başını almışlar beklenilen bir şeydi ben bir sürü şeyler oluyor ortalıkta demesi
üzerine beklenen bir şeydi ben bunu her zaman bekliyordum e gerisi nerede gerisi yok gerisini
burada biz söylüyoruz. Dolayısıyla müvekkilin her beyanında her sözünde hukukçu kimliğinin de
altında yatan kendi karakteri hesabıyla hukuk devletidir hukuk ne derse odur bu şekilde devam
ediyor. Dolayısıyla Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu içinde sözde birtakım eylemlerde
bulunduğunu gösteren tek bir belge ortaya çıkmamıştır. Alta alta sıralanan Mustafa Balbay’a ait
olduğu ileri sürülen notlarda yasadışı oluşturulduğu iddia edilen Savcılık tarafından Cumhuriyetçi
Çalışma Gurubu içinde veya başka bir gurupla birlikte darbe çalışmalarına katıldığı yargısının
benimsenmesine uygun düşecek müvekkilin somut makul ve mantıklı hiçbir bilgi belge
bulunmamaktadır. Tekrarlamak istiyoruz 30 Ağustos 2003 tarihinde emekli olan müvekkilin
iddianameye göre Aralık 2003 tarihinde kurulduğu ileri sürülen CÇG sözde gurubu içerisinde
bulunması da mümkün değildir. Bu ortalıkta bir çelişki vardır. Müvekkil tümüyle hukukun
üstünlüğüne inanan tüm toplumsal sorunların hukuk devletine özgü kurallar içinde çözülmesi
gerektiğine savunan bir hukukçudur. Seçimle gelen yönetimler eleştirilebilir ancak zor
kullanılarak ortadan kaldırılmaya çalışılmasının çıkar yolu olmadığını her zaman düşünmekte ve
bu samimi düşüncesini her fırsatta dile getirerek çevresindeki insanlarla paylaşmaktadır. Nitekim
Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu ile ileri sürülen iddialarla ilgili olarak iddianame ve esas
hakkındaki mütalaada da çok geniş bir değerlendirme söz konusudur özellikle esas hakkındaki
mütalaada. Bu suçlamalara muhatap olan müvekkil dışındaki diğer kişilerle ilgili Sayın Savcılığın
oradaki yaptığı tekrarlarda da sözde Jandarma Genel Komutanlığı içinde oluşturulmuş bu gurup
müvekkilin hiçbir yerde adı geçmemektedir bununla ilgili belgede de adı yoktur. Ama sonra
geliyor tek bir konuşma o da tek bir konuşma değil tek bir nota dayanarak diyor ki bu Şener
Eruygur’u ziyarete gitmiştir. Burada Savcılığın bir şeyi var hatası var. Şimdi eğer müvekkil
hukuka inanmamış böyle darbelerin içinde olacak veya olmuş öyle bir kişiliğe sahip olsaydı
herhalde Genelkurmay Adli Müşavirliği yaptığı dönemde en güçlü olduğu dönemde acaba ne
yapardı. Bu dönemde önemli bir yargılama olmuştur. Bu yargılama da Fethullah Gülen’in
yargılamasıdır. Bununla ilgili olarak Sayın Faruk Mercan tarafından yazılmış bir kitap var
efendim bu Doğan kitaptan çıkmış Fethullah Gülen isimli bir kitap bunu sonradan elde ettik
gördük. Şimdi bu eserin Sayın Mahkemenize de sunmuştuk bunu 330 ve 337. sayfaları arasında
Genelkurmay’ın dava karşısındaki tavrı ve Genelkurmay’ın reddettiği rapor başlıklarında
Fethullah Gülen’in 2000’li yıllarda yargılandığı davada Genelkurmay Başkanlığı ve özellikle isim
verilerek müvekkilimin aldığı tavır anlatılmaktadır. İşte bu bazı kısımlar 332 ve 330. sayfada
aynen şöyle deniyor. Son çare olarak Gülen aleyhine bazı belgeler bulmak umuduyla
Genelkurmay Başkanlığına başvurdu. Ancak Genelkurmay Gülen davasına doğrudan taraf
olmadı nitekim Genelkurmayın bu tutumu Gülen için verilen beraat kararının ana
gerekçelerinden biri oldu. Genelkurmay Gülen karşıtı devrimci gurupların bütün baskılarına
rağmen Gülen davası boyunca hukuk çizgisi içinde kalmaya özen gösterdi. Savcının dosyaya
davayı açarken dosyaya Genelkurmay raporu diye koyduğu birkaç sayfalık bir dokümanda
bunları Genelkurmay belgeleri olduğunu gösteren herhangi bir resmi yazı imza ve mühür yoktu.
Dava dosyasının 6. klasöründe Genelkurmay Başkanlığının raporu ve belgeler şeklinde yer alan
bu dokümanların resmi olduğunu gösteren sayı numarası imza gibi işaretler yoktu. Mahkemenin
bu kararı bu raporun davada delil olarak kullanılamayacağını ortaya koydu. Sayfa 334 335’te
aynı kitabın sonunda Savcı 1 Temmuz 2002 tarihli duruşmada Mahkemeye bir kitap sunarak

66
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:67

bunun Genelkurmay belgesi olduğunu öne sürdü. Tevrüzün PKK DHKP-C ve irticai örgütlerin
Avrupa’daki faaliyetler adı taşıyan bu kitapçık Mahkemeye sunuluyor Sayın Savcılık tarafından
kitapçık Genelkurmay Başkanlığı tarafından bastırılmıştır ve Fethullah Gülen aleyhine delil
olacak diyordu. Mahkeme bu sefer avukatların talebini kabul etti ve kitapçığı Genelkurmay’a
sordu Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği Tümgeneral Erdal Şenel’in imzasıyla
mahkemeye gönderilen 4 Ekim 2002 tarihli cevabi yazıda şöyle diyordu. PKK, DHKPC ve irticai
terör örgütlerinin Avrupa’daki faaliyetleri başlıklı kitap istihbarat kaynaklarından elde edilen
bilgiler çerçevesinde bir karargah çalışması olarak oluşturulmuştur. Yazıdan çıkan sonuç şuydu
Genelkurmay Fethullah Gülen hakkında açılacak bir davada kullanılsın diye böyle bir kitapçık
hazırlanmış değildi. Karargah çalışması resmi görüş ifade etmeyen henüz kesinlik kazanamamış
ham bilgilerden oluşan iç çalışma taslağıydı. Yani Genelkurmay basımevinde basılmış bir kitap
söz konusu değildi. Zaten kitapçıkta Fethullah Gülen gurubu denilerek yer verilen birkaç
cümlenin davanın özüyle bir ilgisi yoktu. Emniyet yazılarında da Gülen’den Fethullah Gülen
gurubu söz edilmesine rağmen Savcı eline ulaşan bu emniyet yazılarını dosyaya koyarken
üzerine Fethullah Gülen örgütü kaydını düşüyordu. Aynı kitabın 336. sayfasında devamla
Genelkurmay Türk Silahlı Kuvvetlerini din düşmanı gibi göstermeye çalışan bu uydurma rapor
ahlaki değerlerden yoksun ve seviyesiz kişilerin işidir. Basın ve yayın kuruluşlarından tamamı ve
alıntıları yayınlayan raporların hiçbirisi TSK tarafından hazırlanmadı ve televizyonlara hiçbir
kaset verilmedi diyordu. Sayfa 337 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği de aynı gün açıklama
yaparak raporun gerçekle ilgisi yoktur ve halkın dini duygularını tahrik etmeye yöneliktir demiştir.
Dolayısıyla şayet iddia makamının ileri sürdüğü gibi müvekkil Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu
olarak isimlendirilen iddia olunan adlandırılan sözde gurupla irtibatlı olsa bir şekilde böyle
faaliyetler içinde olsaydı mütalaada ileri sürüldüğü gibi darbe çalışmalarından haberi olsaydı bu
çalışmalara katılsaydı herhalde Fethullah Gülen davasına karşı da tavrı bu olamazdı. Bunu
örnek olarak verdik çünkü o zaman çok gündemde olan bir davaydı bir de kitap çıkmış.
Mahkemenize sunmak durumunda kaldık. Bir hukuk adamı hukuk çizgisindeyse tüm işlemleri de
hukuk içerisindedir. Müvekkil tüm meslek yaşamı ve emekliliğinde hukuk dışına hiç çıkmamıştır.
Bunun aksini gösteren tek bir kanıt dahi ortada yoktur. Aksine telefon konuşmaları ve Sayın
Faruk Mercan’ın kitabında da somut açıklamalar kitabında belirttiği somut açıklamalarda da bu
husus teyit edilmektedir. Bu üçüncü Sayın Savcılığın mütalaadaki iddiasından sonraki dördüncü
iddia örgüt amaçları doğrultusunda müvekkilin medyanın yönlendirilmesine çalışma iddiasıdır.
İddianamede ve esas hakkındaki mütalaada Mehmet Şener Eruygur’dan elde edildiği iddia
olunan dijital bulgular arasında Tuncay Özkan ile Levent Ersöz arasında 16 Aralık 2003 tarihinde
yapıldığı öne sürülen bir görüşmenin metninin yer aldığı belirtilmektedir. Müvekkil hakkındaki bu
suçlama da sadece tek bir notla yapılmaktadır aynı Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu gibi o da
sözde iddianame ve mütalaayı oradan okuyorum müvekkil Tanju Güvendiren ile birlikte Tuncay
Özkan’ın yanına gidiyor ona ulusal bir gurup bizden yardım istedi sen Doğan gurubundasın sana
bir medya gurubundan teklif gelecek sen bu teklifi kabul et şeklinde konuşma yaptıkları diyor
Savcılık. Bir hafta sonra bir medya gurubundan Ahmet Tuncay Özkan’a bir teklif geldiği bunun
üzerine sanığın yani müvekkilin Tuncay Özkan’a bu ulusal bir görevdir bu gurup batmaz sen
merak etme diyerek bu gurupta çalışmasını istediği ve bu nota dayanarak müvekkilin örgüt
içerisinde talimat verme noktasında olduğu ve örgütün amaçları doğrultusunda medyanın
yönlendirilmesinde çalıştığı öne sürülmektedir. Müvekkil Tuncay Özkan ile ulusal medya konulu
bir görüşme yapmamıştır. Hiç kimse ile alternatif medya oluşturulması için teklifte bulunmamıştır.
Zaten Tuncay Özkan emniyette alınan ifadesinde müvekkili emekli olduktan sonra tanıdığını,
Levent Ersöz’ü Ankara’da katıldığı birkaç resmi resepsiyonda gördüğünü bu şekilde tanıdığını,
başka görüşmelerinin olmadığını, Şener Eruygur’da elde geçtiği söylenen konuşma metninin
kendisine ait olmadığını, Başkan diye belirtilen bir kişiyle konuşma yapmadığını, belgenin içeriği
itibariyle gerçek dışı ve hayali olduğunu, aleyhine kötü amaçlı kullanmak için hazırlanmış bir

67
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:68

belge olduğunu, belge incelendiğinde zaman mekan içerik ve üslup bakımından gerçekle
uyuşmayan pek çok unsur olduğu görülmekle belirtmekte ve (birkaç kelime anlaşılamadı)
vermektedir. Tanju Güvendiren de ifadelerinde Tuncay Özkan ile anlatıldığı şekilde bir
görüşmesinin olmadığını kendisinin çalıştığı medya gurubunu değiştirmesi konusunda herhangi
bir teklif bulunmadığını kesin bir dille belirtmektedir. Keza 6 Kasım 2009 tarihli yaptığınız çapraz
sorguda Hasan Atilla Uğur’un çapraz sorgusu sırasında Tuncay Özkan tarafından 16 Aralık
2003 tarihinde kendisi ile görüşme yapılıp yapılmadığı sorulmuş. Sanık Hasan Atilla Uğur bu
soruya Tuncay Özkan ile 16 Aralık 2003 tarihinde benimle yapıldığı iddia edilen görüşme doğru
değildir. Böyle bir şey yoktur. Tuncay Özkan’ı cezaevine girene kadar hiç görmedim şeklinde
yanıt vermiştir 3. sayfada. Ayrıca Tuncay Özkan’ın duruşmasındaki sorgu sırasında tarafımıza
yöneltilen soruda da müvekkilin böyle bir görüşme yapmadığını kendisi belirtmiştir açıkça.
Dolayısıyla dedikoduların yer aldığı görülen başından sonuna kadar bilgi kirliliğiyle dolu olan ve
gerçekleri yansıtmadığı ilk başta anlaşılan bir metne dayanılarak müvekkilin gazeteci Tuncay
Özkan’ın çalışmakta olduğu Doğan Medya gurubundan ayrılmaya veya Karamehmet gurubuyla
çalışmaya ikna ettiği böylece yasa dışı silahlı terör örgütünün sözde amaçları doğrultusunda
medyanın yönlendirilmesine çalıştığı iddiasının elle tutulur bir yanı bulunmamaktadır. Kaldı ki
Tuncay Özkan Akşam Gazetesinde Show TV’de çalışmaya başladıktan sonra bu yayın
kuruluşlarından yasa dışı terör örgütü sözde lehine ne tür bir faaliyette bulunduğu örgüt
propagandası olarak nitelendirilebilecek ya da örgüt söylemlerinin yer aldığı herhangi bir haber
köşe yazısı program yayınlanmasını sağladığı konusunda da en küçük bir açıklama söz konusu
değildir. Böyle bir açıklama yapılması mümkün de değildir. Çünkü Tuncay Özkan’ın görevli
olduğu döneme ait yayınlar arşivden incelendiğinde gündelik aktüel olaylarla ilgili haber ve
yorumların dışında propaganda içerikli özel yayınların bulunmadığı açıkça görülecektir.
Dolayısıyla dedikodularla dolu gerçeği yansıtmadığı görülen ciddi alınması mümkün olmayan 24
sayfalık metin içerisinden bir paragraf seçilerek yasadışı silahlı terör örgütü sözde amaçları
doğrultusunda müvekkilin Türkiye’deki ulusal medyanın yönlendirilmesine çalışıldığı iddiası
kabul edilebilir bir iddia olmaktan uzaktır. İlk iki iddia Sayın Başkan değerli üyeler ilk iki iddia
yemek yediği iddiası ile ilgiliydi. Üçüncü iddia bir karargaha yaptığı nezaket ziyaretiyle ilgili tek
bir tespit olduğu ileri sürülen dijital veri. Dördüncü iddia yine tek bir dijital veriye dayanıyor
müvekkilin beşinci iddiası da suçlama bu yani 312’ye gönderen suçlama Ergün Poyraz’ı
tanıması. Yani hani Ergün Poyraz ile görüştüğü tanıdığı onunla ilgili açıklama yapacağız şimdi.
Şimdi Ergün Poyraz bildiğimiz kadarıyla gazetecidir. Genelkurmay Adli Müşavirliği’nde görev
yaparken Genelkurmay Başkanının bilgisi ve talimatı üzerine randevu talep edilen kişilerle
görüşmüştür. Ergün Poyraz da bu kişilerden birisidir. Tam tarihini de kendisi hatırlamamaktadır.
Ancak hatırladığı Ergün Poyraz’ın makamına geldiği kendisine bir kitap takdim ettiğidir. Sayın
Mahkeme istiyorsa bu geliş gidiş tarihlerini Genelkurmay Başkanlığı kayıtlarından öğrenebilir.
Ergün Poyraz’da müvekkilin cep telefonu numarası bulunuyor ama müvekkilde Ergün Poyraz’ın
ne adı ne numarası hiçbir şeyi yok. Dolayısıyla neden Ergün Poyraz ile müvekkilin cep telefonu
numarasının bulunmasının nedenini de Ergün Poyraz’a sormak lazım ama bu bile bir şeyi yok
önemi yok şayet bu kadar büyük örgütsel irtibat olduğuna delil olsaydı müvekkilde de çıkardı bu
telefon numarası. Nitekim müvekkil hazırlık soruşturmasında verdiği ifadede Ergün Poyraz’ın
Adli Müşavirlik görevini yürüttüğü sürede bir iki kez yanına geldiğini, ilk gelişinde kendisini
tanıttığını patlak ampul adlı kitabını bıraktığını, sonraki gelişinde yanında Ankara Emniyet
Müdürü Yardımcısının bulunduğunu, bu kişinin görevle ilgili birtakım sıkıntılarını sohbet
anlamında dile getirdiğini söylemiştir. İfade tutanakları ortadadır. Ergün Poyraz’ın talebi üzerine
sadece iki kez görüştüğü bellidir. İddianamede ve takiben mütalaada da sanık Ergün Poyraz ile
Genelkurmay Adli Müşavirliği’nde görev yaptığı dönemde birçok kez bir araya geldiği ancak
örgütsel irtibatının ortaya çıkmasını engellemek amacıyla bu kişiyle sadece bir kez görüştüğünü
beyan ettiği öne sürülmektedir. Yakalamış Sayın Savcılık bir kere görüşmedik iki kere görüştük.

68
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:69

Yani örgütsel irtibatın ortaya çıkması değil ama tam 2 kere görüşülmüş o da diyor ki hayır diyor
siz diyor çok görüşmüşsünüz 1 kere görüştünüz doğru 2 kere görüştük. Böylece hem ifade
tutanaklarının ve yazılı belgelerin göz ardı edildiği hem de peşinen Ergün Poyraz’ın yasadışı
örgüt üyesi olduğunun müvekkilimin de bu kişiyle birkaç kez görüştüğünün örgüt ilişkisi olarak
kabul ettirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Tekrarlıyoruz Ergün Poyraz’la bir örgütsel irtibatı
yoktur. Olmadığı için de hazırlık soruşturması ifadesinde bunu gizleme ihtiyacı hiç duymamıştır.
Bu kişi ile iddia edildiği gibi örgüt varlığının, irtibatının varlığı gösteren hiçbir delil
bulunmamaktadır. Ergün Poyraz’ın müvekkili ziyaret ettiği tarihlerde ortada iddia konusu dava
zaten mevcut da değildir. Ergün Poyraz hakkında örgütsel faaliyetle ilgili hiçbir soruşturma
yoktur. Sadece gazeteci yazar kimliği söz konusudur sıradan bir ziyarettir o zaman için.
Genelkurmaydan ve Genelkurmay Başkanının bilgisi dahilinde yapılıyor. Müvekkil hakkındaki 5.
iddia da budur Sayın Başkanım Değerli Heyet. İlk 2 iddia tekrarlıyoruz yemek yemesi iddiasıydı,
3. iddiası tek bir paragrafa dayanıyordur, 4, iddia medyayı yönlendirme tek bir paragrafa
dayanıyordu. 5. suçlamada Ergün Poyraz’ı tanıması 2 kez görüşmüş olması. O da Genelkurmay
Karargahında resmi görüşme. Bize göre müvekkil hakkındaki en önemli görülen böyle ciddi
olduğunu, okuyunca çok ciddi diyorsunuz iddia var. Bu da müvekkilin evinde bir CD ele
geçiriliyor bunun içinde de Karanlık Savaş Konsepti 2 isimli bir belge var, bu Karanlık Savaş 2
deyince hem karanlık hem savaş hem konsept hepsi bir arada görünüyor. Şimdi müvekkilin ev
araması Ankara’daki ikametinde yapılıyor bir anda geliyor 15 polis memuru evini arıyor da
müvekkilin evinde bilgisayar yok. Kendisi bilgisayar kullanmayı da bilmiyor. Herhangi bir
bilgisayar da mevcut değil. İki tane CD bulunuyor. Bu CD’lerden birisi eşine ait resim CD’si
sanatçı kişiliği var kendi yaptığı resimler veya diğer resimler bir CD’de duruyor onda zaten bir
suçlama yok. Ama diğer CD bilgisayar kullanmayı bilmeyen kaba tabiriyle bilgisayarın tuşuna
dürtmeyi dahi beceremeyen müvekkilim bir tane CD ele geçmesi ve bu CD öyle bir şey ki hemen
komodinin önünde bulunuyor. Şimdi iki türlü yapacağız bir bu CD ile ilgili olarak usulsüzlükler
öbürü de bu CD’nin içi nedir diyor onunla ilgili. Şimdi müvekkil İstanbul’a gönderilen müvekkil 4
gün nezarette kalıyor toplam bu CD’den hiç haberimiz olmuyor hatta ben defalarca ziyaret ettim
8 Ocak 2009 tarihinde de gazetecilerle bir mülakatta söyledim. Ele geçen bir CD ve CD disket
yoktur aksi takdirde delil için de biz emniyet delil tespit çalışması için çağıracağını ifade ettik ya
nerden bilelim. Birden bire o zaman biz böyle der demez bir CD çıktı ortaya. O CD’nin imajı ve
özütü zaten o anda çıkartılarak bize hazır verilmesi lazımdır şudur budur ama hiçbir şekilde bu
uygulanmıyor. CMK 134/4’ün maddesi uyarınca bu yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye
vekiline verilir, ee bu da yapılmıyor. Herhalde dedi ki onlar da çok işimiz var. Bir CD’nin derhal
alınarak derhal elde edildiği anda imajının alınarak arama sırasında şüpheli ya da hazır bulunan
avukata verilmesi neden önemlidir diyoruz. Şimdi bir delilin ilk gözetim altında toplandığı yerde
başka bir yerdeki incelemeye götürülmeden önce dosyalardan bağımsız olarak tüm yüzey
verisinin görüntüsünün yani imajının alınması bu görüntü dosyasının üzerinden de özüt verisinin
çıkarılması gerekir. İşte bu özüt işlemi bir nevi sayısal imza olacak ve değiştirilemeyecek şekilde
veriler belirlenmiş olacaktır. Eğer bu imaj üzerinde bir harf dahi değişse bu değiştirilen imajdan
elde edilecek olan özütle özütten farklı olacaktı bu da imajdaki data ve datanın değiştirildiğinin
bir ispatı olacaktır. Dolayısıyla değişmezliğin önemli bir unsuru olarak imaj dosyası ve özüt
verilerinin çıkartılması sonrasında inceleme yapılan elektronik sayısal kart ortamına harici bir
müdahale örneğin bir veri yüklenmesinin ancak bu şekilde önüne geçilmiş ve CD deki verilen
özelliği kalmayacaktı aksi halde zaten delilin orijinal olma özelliği kaybolacaktır. 4 gün orada
nezarette kalıyor polis bir zahmet edipte çağırmıyor onda sonra da diyor ki biz delil CD bulduk.
Onu da CD’nin içeriğini ayrıca açıklayacağım efendim sadece bu değil ama bunlar hukuka aykırı
hususlar yani yapılmaması gereken şeyler. Belirtmek zorundayız o yüzden zapt edilen zapt
olunan elektronik veri kayıt ortamının yani CD’nin olay mahallinde özütlerinin ve imajının
çıkarılmamış olması ve bu imajlarının birer suretlerini verilmemiş olması delillerin orijinalliğine

69
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:70

bütünlüğüne ve değişmezliği hususuna aykırılık teşkil etmekte ve delil toplanması özelliğinin de


yitirildiğini de ortaya koymaktadır. Dolayısıyla yasaya uygun olmayan yöntemlerle el konulduğu
tartışmasız olan ve yine yasanın açık hükmüne aykırı olarak yedeklemesi yapılmadan götürülen
bu nedenle müvekkil ikametinde bulunduğu kuşkulu kalan dijital veriler ve içinde bulundukları
CD hukuka uygun olmayan yollardan esas elde edilen delil niteliğinde olmadığından bu
belgelerin hükme esas alınmaması gerekecektir dedik. Şimdi bu ilk kısmı yani hukuken ileri
sürdüğümüz hususlar şimdi CD içeriğine bakıyoruz CD içeriğinde diyor ki Sayın Savcılık mütalaa
iddianamenin 536–537. sayfasında delillerin değerlendirmesi bölümünde şüphelinin ikametinde
yapılan aramada ele geçirilen CD’de yer alan Karanlık Savaş 2 isimli belge içeriğinin Ergenekon
Silahlı Terör Örgütü’nden elde edilen fabrikatör gözlem analiz panzehir isimli örgütsel
dokümanlarla benzerlik göstermekte olup bu durumda şüphelinin örgütsel konumu açıkça ortaya
koymaktadır diyor. Mütalaada da Sayın Savcılık diyor ki 2070 sayfasında aynı ifadelerle
müvekkil suçlanıyor. Şimdi Karanlık Savaş Konsepti 2 isimli belge Sayın Başkanım şöyle bir
kitap var bu 4. Uluslararası Sempozyum Bildirileri İstanbul 31 Mayıs–1 Haziran 2007’de basan
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Eşbaşkanlığı kitabın adı da güvenliğin yeni boyutları ve
uluslararası örgütler. Genelkurmayın birimi de SAREM Stratejik Araştırmalar Eğitim Merkezi
herhalde başında da Süha Tanyeri var o zaman. Neden önemli onu söyleyeceğiz. Çünkü bu
Karanlık Savaş Konsepti 2 isimli belgeye de konuşan kişi zaten Süha Tanyeri ve konuştuğu
tarihte belli yani Youtube’ye girdiğinizde görüyorsunuz. Şimdi bu sempozyumda bu kitapta o
zaman Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Yaşar Büyükanıt konuşuyor. Açıyoruz sayfa
12’de diyor ki sayfa 12 ikinci paragrafta 2013 yılında meydana gelen (bir kelime anlaşılamadı)
içinde çatışan her iki taraf olduğu devlet olduğu tek bir savaş meydana gelmiştir. Bu dönemde
yeni dönemde savaşan aktörler değişmiştir. Gelinen bu noktada acaba diyorum soğuk savaş
yerini karanlık savaşlara mı bırakmıştır. Karanlık savaş kavramını ilk koyan karanlık savaş
kavramını sempozyumda tartışılmasını ilk isteyen Karanlık Savaş Konsepti diye bir şeyi ortaya
koyan kişi o zaman o dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’tır. Bu bizi ilgilendirmiyor
kendisi yapmış güzel ama Genelkurmay bizi ilgilendiren kısmına 2007 yılında böyle bir kitap
basıyor. Genelkurmay’ın 2007 yılında bastığı herkese dağıttığı bu kitap çok büyük suç olan bu
karanlık savaş konseptinin sözde hani gizli belge denen bu kitapta var. Geçiyoruz 7 Ocak
2009’da ev aranıyor. Bu o CD’de ele geçirildiği ileri sürülen Karanlık Savaş Konsepti Konuşması
Süha Tanyeri SAREM’de anladığımız kadarıyla oradaki öğrencilere sesleniyor. Genelkurmay
Başkanı demiş ya bu karanlık savaşı araştırın çalışın diye onlar da çalışmışlar. O Süha
Tanyeri’nin yapmış olduğu konuşma. 16 Haziran 2008’de bunu alıyorlar internete yapıştırıyorlar
ve Youtube’da şuanda Youtube.com’a girdiğinizde buraya onun bu belgenin konulduğu tarih 16
Haziran 2008 videonun, peki müvekkilde CD’nin ele geçtiği tarih ne 7 Ocak 2009 yani 6 ay sonra
esasında internete yayılmış herkesin bilgisinde olmuş bu kitapta çıkmış bu Youtube görüntüsü
Süha Tanyeri’nin göründüğü görüş açıklama yaptığı konuşma CD’den çıkıyor ve hala diyor ki
Sayın Savcılık bu şeydir bu çok feci bir belgedir. Ya belge değil bu bir kere Süha Tanyeri’nin
yaptığı bir konuşma internette Youtube’da da var. Youttube’dan onu alıp indirin bir yere kaydedin
dursun. Zaten şeyde gelecek ondan sonraki müteakip bir müvekkille ilgili başka bir müvekkille
ilgili savunmamız olacak onda da CD olarak vereceğiz bugün hızlı geldik buraya o Youtube’a
baktığınız anda yüklendiği tarih ne olduğu her şey yazıyor onunla ilgili olarak. Dolayısıyla
delillerin elde edilmesindeki usulsüzlükleri geçtik iyi de bu Karanlık Savaş Konsepti 2 denen bu
dijital belge o Youtube’da anlatılan şeyde o şey Süha Tanyeri’nin 6 ay önce yaptığı konuşma
Youtube’a girip baktığınızda çok rahat girip bulabiliyorsunuz. Dolayısıyla bu da gitti yani bize
göre gitti tabi. Sunuma ve eğitime ilişkin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin unsurlarının nasıl hareket
edeceğine dair Genelkurmay Başkanlığı’nın kendi çalışması bu ve Genelkurmay Başkanlığı bu
çalışmasını hem kitapta basıyor yetmiyor bir de Youtube’a konuluyor bu Youtube’da da orada
oturup rahatlıkla seyredin. 6 ay sonra kitap basıldıktan 1,5 yıl sonra 6 ay sonra internette

70
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:71

yayınlandıktan 6 ay sonra müvekkilin evinde olduğu ileri sürülen CD de ele geçiyor. Müvekkil
öyle bir şey yapsa CD’ye niye alsın yani CD’ye niye alsın zaten bilgisayar kullanmıyor ki veya
girin bilgisayara hazır internetiniz varsa Youtube’dan küt diye önüne zaten çıkıyor hani bunu
almanın mantığı yok. Ki Orgeneral Yaşar Büyükanıt’da açılış konuşmasında karanlık savaşın
üstünde duruyor bunun tanımlamasını yapın diyor. İlk kez bu konsept tanımını ben dile
getiriyorum diyor yaşadığını dünyanın sıcak soğuk savaş evresinden sonra bu karanlık savaş
konseptine gelip bu konuyu da sempozyum sırasında tartışın diyor onlarda tartışıyor tartıştığında
da bir şey olmuyor kitaba basınca da bir şey olmuyor Youtube’a girince de bir şey olmuyor.
Müvekkilin orada bir CD’nin içinde bulundun mu diyor ki sen gel diyor ama isme bakarsanız hem
karanlık hem savaş hem konsept yani her şey var içinde. Fakat bir suçlamaya konu olabilecek
bir şey değil. Bu kitaptan da Sayın Mahkemenize sunduk takdir isterseniz bir nüsha daha
verebiliriz efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Alalım Avukat Bey.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel müdafii Av. Abdullah Kaya: “Efendim hem onu hem de bu
Faruk Mercan’ın kitabını.”
Mahkeme Başkanı: “Dosyaya delil olarak sunmuş olursunuz.”
Sanık Muhittin Erdal Şenel müdafii Av. Abdullah Kaya: “Fazlalık edecek efendim bir kere
sunduk bir daha sunuyoruz neyse. Şimdi müvekkille ilgili olarak bu karanlık savaş konsepti bitti
işte bu 6 konu müvekkille ilgili olan suçlamalar 312’ye geliyor cebir şiddet ilk anlattığımız konuya
geliyor. Bunlarla yani ilk iki suçlama yemek kent oteli, Perşembe üçüncü suçlama medya
yönlendirmesi dört Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu beş Ergün Poyraz’la görüşmesi bir de bu
konu. Birde bu CD’nin içinden sadece Karanlık Savaş Konsepti çıkmıyor 334’e atfen istiyorlar
Devlet Çağdaş Eğitim Vakfı ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nden desteğini neden kesti
başlıklı bir yazı çıkıyor bunda ama bu yazının içinde de 312 atıflı hiçbir suç yok. Bu gizli diye bir
şey de yok zaten. Ayrıca müvekkilin kesinlikle katılmadığı yapıldığından haberi dahi olmadığı
herhangi bir görüşmeyle ilgi gerçekleşmesinin maddi bir olay kabulü de hukukla bağdaşmadığı
için iddianamede ileri sürülen bir husus neyse Savcılık tarafından esas hakkındaki mütalaada
suçlamaya yer verilmiyor bu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği yazısı içinde. Devlet ve
Akreditasyon Çalışması adlı bir bilgi notu var şimdi özenle yazılmış bir not bu özellikli devletle
ilgili yazı gayet dikkatli bir biçimde suç unsuru olmamasına özen gösterilerek hazırlanmış bir yazı
ve yasadışı örgütlenmeye yönelik hiçbir anlatım da söz konusu değil. Akredite edilen çalışması
da zaten bir bilgi notu ama içinde de bir şey yok suç teşkil edecek. Türkiye’de irtica tehdidine
yönelik projeler başlıklı bir klasör var burada bilgiler olduğu ileri sürülüyor e zaten müvekkilin
irtica ile ilgili bir çalışma olmadığı yapmadığı yani böyle öyle bir görüşte olsa tutar herhalde
Faruk Mercan’ın kitabında belirtildiği gibi önünde çok büyük bir Gülen yargılaması var
Genelkurmay’dan soruyorlar o zaman herhalde söylerdi ne diye. Ama hukuk ne diyorsa her
zaman o çerçevede hareket etmiştir kendisi. Bir de TCK 334’e muhalefet suçlaması var bununla
ilgili şimdi o CD’de çıkan belgeler varmış fakat o belgelerden hangisi elde bulundurulması suçtur
nedir ve bu sözde gizli belgelerin neler olduğu ve hangi bilginin yasak olduğu da esas
hakkındaki mütalaada da açıklanmamıştır. Sizde bulunduğu ileri sürülen hangi verilerin bu
kapsamda olduğu da belirtilmemiştir tabi ıslak imzalı parafe ya da herhangi bir belge de söz
konusu değildir. İddianamede müvekkilin evinde yapılan aramada ele geçirildiği söylenen ve suç
unsuru taşımadığı çok açık olan böyle bir belgeye müvekkilin üzerine atılan suçların delil olarak
gösterilmek istenmektedir özetlemek gerekirse evinde yapılan aramada ele geçtiği söylenen ve
birbirinin örgütsel dokümanlara benzerlik gösterdiği bu karanlık savaş konsepti 2’nin yazılarında
ve bilgi notlarında hiçbirisinin müvekkilin sözde silahlı terör örgütünü yöneticisi olduğunu örgüt
amacına yönelik faaliyetlerde bulunduğunu, darbe teşebbüsüne iştirak ettiğini gösteren hukuka
uygun deliller değildir. Şimdi telefon konuşmalarına geliyoruz efendim müvekkille ilgili dava
dosyasındaki telefon kayıtlarının değerlendirilmesine geliyoruz. Hepimizin bildiği gibi başka

71
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:72

suretle bir delil elde edilmemesi imkanı bulunmaması durumunda şüpheli ya da sanığın telefon
konuşmaları Mahkeme kararıyla dinlenebilir ve kayıt altına alınabilir. Söz konusu tespite izin
veren Mahkeme kararlarına atılan suç suçun türü tedbir uygulanan kişinin kimliği iletişim
aracının türü telefon numarası hepsi belirtilmek zorundadır. Ayrıca Yargıtay kararlarında açıkça
belirtildiği üzere içeriği maddi bulgularla desteklenmeyen iletişim kayıtlarının sanıkların
cezalandırılması için yeterli olmayacağı hususudur. Dolayısıyla bunun kurucu unsurlarından
birisi başka suretle delil elde edilmesi imkanının mümkün olmamasıdır. Bunun
değerlendirilmesidir. Kaldı ki Mahkemeler ancak kendi yargı çevresi şüpheliler yönünden bir
karar verebileceklerdir. Keza Yargıtay 8. Ceza Dairesi 22 Ocak 2009 tarihli İçtihadı da
demokratik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanlar şüpheli (bir kelime
anlaşılamadı) olarak görülerek ülke genelini kapsayacak şekilde yetki verilemeyeceğini ve ayrıca
da Mahkemenin ancak kendi yargı çevresi karar vermesi gerektiğini belirtmiştir. Dolayısıyla bu
esasında özel Mahkemenin ancak kendi yargı çevreleriyle sınırlı karar verebileceğini açıkça
belirtmektedir. Ama müvekkil Ankara’da ikamet ediyor bu kararların İstanbul Özel Yetkili Ağır
Ceza Mahkemesi bunu kayıtlara geçmesi bakımından usule aykırıdır diye belirtiyoruz. Şimdi
bütün bu telefon konuşmalarının yasal yasadışı değil ayrımı yapmaksızın örgüt içi faaliyet adı
altında diyor ki Savcı biz şimdi anlatalım neler olduğunu 24 Mart 2008 tarihinde Savcının
koyduğu iddia Hurşit Tolon ile yapılan telefon görüşmesinde 11 Ağır Ceza Mahkemesinin kararı
var örgüt irtibatı olarak gösteriliyor. Hurşit Tolon’un Samsun’da bulunan teyze çocukları geliyor.
Teyze çocuklarının gelmesi ile ilgili keza devamla müvekkil de diyor ki Hollanda’daki aile
arkadaşlarım geliyor, onlar da geliyor emniyette soruyor kim bunlar diye. Tamamen aile içi
dostluklarda örgüt içi faaliyetler kapsamına alıyor. Savcı diyor ki yoğun telefon görüşmesi bu
onlardan birisi. İkincisi 16 Mayıs 2008 tarihli Hurşit Tolon’la yapılan görüşme tamamen özel
konulara ilişkin, 13 Mayıs 2008 tarihli Hurşit Tolon ile yapılan görüşme tamamen özel konulara
ilişkin, 20 Mayıs 2008 tarihli Hurşit Tolon ile yapılan görüşme Hurşit Bey çok yakın arkadaşı
ortak dostları olan Tanju Güven ile yenilmesi düşünülen bir yemeğe ilişkin soruşturma konusu ile
ilgisi yok. 23.05.2008 tarihli Hurşit Tolon ile yapılan görüşme müvekkilin özel hayatına ilişkindir.
30 Mayıs 2008 tarihli telefon görüşmesi yine Hurşit Tolon’a yeni inşa edilen tamiratı ile ilgili
kendisi avukatı 4 Temmuz 2008 tarihli konuşma Ertuğrul Güven ile yaptığı konuşma hem de çok
yakın arkadaşıdı dostu. Hurşit Tolon’un tutuklanması üzerine iki kişi konuşuyorlar yani çok kaba
tabirle geyik yapıyorlar üzüntülerini belirtiyorlar. 9 Aralık 2008 Hayri Bildik isimli yapılan şahısla
yapıldığı ileri sürülen telefon konuşması diye geçti bu ama Hayri Bildik isimli şahsı müvekkil
tanımıyor. Bu şahısla bir mesajlaşması da yok. Emniyet yanlış telefon trafiğine takılmış burada
da. Müvekkilin dahilin olmadığı bir mesajlaşma müvekkile bir soru olarak geliyor. 21 Eylül 2008
tarihinde Yücel Yener ile telefon görüşmesi yapıyor. Yalçın Işımer ve Yücel Yener ile nerede
yemek yiyelim konusu var hiçbir örgütsel faaliyetle ilgisi yok. Bir tane de benimle ilgili var benim
konuştuğum bir konuşma 1 Temmuz 2008 tarihinde nasılsınız iyi misiniz diye o da örgütselin
içinde geçiyor. Dönemin Yargıtay Başkanı Sayın Hasan Gerçeker’in adli yıl açılışına şu ifadesi
vardır. Adalet Mekanizmasının iyi işlememesi vicdanlarda soru işaretleri oluşturan yanlış
uygulamalar usule aykırılıklar özellikle iletişim dinlenmesindeki yasaya aykırı işlemler dava ve
tutukluluk sürelerinin makul süreyi aşacak kadar uzaması toplumda endişe ve kuşku
yaratmaktadır. Müvekkil geliyor efendim hırsızlık suçundan geliyor abi bu konuları telefonda
konuşmayalım diyor. Adam diyelim siyasi konu konuşacak hiç kimse konuşmuyor herkes çok
mühim ama hiç kimse konuşamıyor yani telefon konuşmalarını haberleşemiyoruz hiçbir şekilde.
Zaten özet olarak bununla ilgili Hurşit Tolon’un 17 Mart 2008 tarihinde yaptığı konuşmayı
tekrarlıyoruz Türkiye bir hukuk devleti hukuk ne derse o olacaktır kardeşim diyor başkası daha
yok diyor son kararı hukuk verecektir diyor. Şimdi geçiyoruz diğer telefon görüşmelerine çünkü
bir sürü şunlara şunlara hep örgütsel bağlantısı telefon görüşmesi var diyor kısaca
açıklayacağız. 20 Şubat 2008 tarihinde Hurşit Tolon diyor ki ben (bir kelime anlaşılamadı)

72
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:73

toplantıya gideceğim sen ne yapıyorsun. 17 Mart 2008 tarihinde Hurşit Tolon diyor ki ben
Ergenekon soruşturmasındaki üzüntüyü dile getirdim getiriyor. 25 Mayıs 2008 Hurşit Tolon ben
Genelkurmay Başkanı’nı ziyarete gideceğim emekliliğinden sonra müvekkile görev
vermediklerini hatırlatacağını söylüyor hatırlatsan iyi olur ama dostlar arası söyleşme. 31 Mart
2008’de o zamanki YARSAV Başkanı ile bir görüşmek istediğini konuşuyorlar kendi aralarında. 4
Nisan 2008’de ertesi gün saat 08:00’da yemek yiyeceğiz aman unutma Tanju’da gelsin mi
Tanju’nun hani şeyde rütbesi olsun gelsin problem yok diyor beraber yemek yeriz diyor. Ondan
sonra 23 Mayıs 2008’de yine dostlar arası bir sohbet geçiyor. Hurşit Tolon diyor ben
Genelkurmay Başkanı’nın yanına gittim bir süre beraber olduk geldik diyor. Ondan sonra 30
Mayıs 2008’de düğüne davetli olduğu için bir gün sonra yemek yiyelim Pazartesi ya Salı diyorlar.
Ondan sonra 2 Haziran 2008 tarihli telefon görüşmesinde de karaciğer takviyesi besin desteği
istediklerini söylüyorlar. 03.06.2006 tarihinde telefon görüşmesinde aynı (bir kelime
anlaşılamadı) söz ediliyor. Bunun dışında iddianamede delil olarak gösterilen telefon
görüşmelerinde Engin Aydın, Yücel Yener, Ertuğrul Güven, Tanju Güvendiren, Nihat Turan,
Hüseyin Kıvrıkoğlu, Bülent Tolon ve Ayşe Tolon ile yapılan telefon görüşmeleridir. Herhangi bu
telefon görüşmeleri hiçbirinde suç unsuru yoktur. Nitekim müvekkil Engin Aydın ile yaptığı 2
Mayıs 2008 tarihli telefon görüşmesinde Engin Aydın’ın 8 Mayıs 2008 tarihinde küçük bir
arkadaş gurubuyla akşam yemeği yiyeceklerini haber veriyor. Aynı kişi 8 Mayıs 2008 tarihindeki
telefon görüşmesinde ise Engin Aydın’ın ayın 15’inde sıranın Emin Çölaşan’da olduğunu
müvekkilin telefon numarasını Emin’e verdiğini onun da müvekkili arayacağını söylediğini
görülüyor. Bu telefon görüşmesi küçük arkadaş gurubuyla yediği Perşembe yemekleri ile ilgili bir
görüşmedir. Nitekim iddianamede Yücel Yener ile yaptığı telefon görüşmelerine yer verilmiştir.
Bu görüşmelerde kısaca 3 Mayıs 2008 tarihli telefon görüşmesinde Engin Aydın’ın sözünü ettiği
yemekle ilgili konuşma yapılmıştır. 23 Haziran 2008 tarihli telefon görüşmesinde Yücel Yener’in
yaptığı bir konuşmadır. Ankara’da yeni bir gazete ofisinin açıldığını belirtmektedir. 24 Eylül 2008
tarihinde de Yücel Yener diyor ki biz 5–6 arkadaş beraberiz pastanede toplandık çay içiyoruz
diye söylüyor. Bir başka görüşme 4 Temmuz 2008 tarihinde Ertuğrul Güven ile yaptığı telefon
konuşmasıdır. Burada kendi avukatı aynı zamanda hemen bu da Hurşit Tolon’un tutuklandığı
günün ertesi müvekkil şöyle bir konuşma yapıyor Çok sarstı yani ülkeyi çok sarstı tabi
güvencemiz ordu işte yani Atatürk’e Cumhuriyet’e Anayasa’ya bağlı nasıl oluyor da böyle oluyor
onu anlamak mümkün değil tabi şeklinde içten gelen samimi sözlerine dikkat çekmek istiyoruz.
Şimdi buraya sadece güvencemiz ordu diye alınca hemen desteklediği ama baktığımızda bu
ifade genellikle kullanılıyor mesela gazeteci Güngör Mengi 22 Aralık 2009 tarihli köşe yazısında
bağımsızlığın güvencesi ordudur demiştir. Yargıtay Cumhuriyet Onursal Cumhuriyet Başsavcısı
Vural Savaş tarafından 12 Aralık 2009 tarihli Sözcü Gazetesi’nin üst yazısında bir ülkenin
ordusu o ülke için varlığı ile etkisiyle gücüyle güvencedir diyor. Keza 25.05 Mayıs 2010 tarihinde
de Star Televizyonundaki Arena programında Cumhuriyet Halk Partisi lideri Genel Başkanı
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ordu hepimizin güvencesidir şeklinde beyanlarda bulunuyor. Her
ülkenin ordusu o ülkenin bağımsızlığının güvencesidir buna benzer pek çok da sözler mevcuttur.
İddianamede sadece belirli sözcükler taranarak suç yaratılmaya gayretleri maalesef yaratılmaya
çalışıldığı intibaı insanlarda kalmaktadır. Halbuki müvekkilin bütün sözü çok sarstı yani ülkeyi
çok sarstı tabi güvencemiz ordu yani Atatürk’e Cumhuriyete Anayasaya bağlı şeklinde sözleri
vardı. Şimdi Tanju Güvendiren ile yapılan iddianamede bulunan bir başka telefon görüşmesi ise
1 Kasım 2008 tarihlidir bu kişinin özel yardım isteğinin müvekkil tarafından yerine getirilmediğini
bildiren bir görüşmedir. Bir başka telefon görüşmesi dönemin Danıştay 11. Daire Üyesi olan
Nihat Turan ile ilgili 4 Kasım 2008 tarihinde müvekkil Nihat Turan’ı arıyor. Bundan hemen önce
aramadan önce o tarihte Ahmet Hamdi Ünlü Danışta 11. Daire Başkanlığı’na seçiliyor. Bu
telefon görüşmesinde Ahmet Bey’i kutlamak amacıyla aramak istediğini, ancak telefonları
değiştiği için nasıl arayacağını bilemediğini söyleyerek kendisinden yardım istiyor. Nihat

73
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:74

Turan’da müvekkilin aramasına gerek olmadığını kendisinin kutlama mesajını başarıyla Ahmet
Bey’e ulaştıracağını söylemektedir. Alınmaz değil mi diyerek hani kendisi aramadığı için
endişelerini dile getirmek istiyor. Bu endişeler yersizdir Ahmet Bey alıngan bir adam değildir
diyor. Şimdi bu telefon görüşmeleri saçma geliyor okuyoruz ama bunlar örgüt irtibatına örnek
olarak gösteriliyor efendim onun için okumak zorundayız. Keza Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu
20.11.2008 tarihinde ziyaret ediyor kendisi İstanbul’da emekli eski komutanı İstanbul’a geliyorum
bu vesileyle kendisini özel olarak bir ziyaret etmek istiyorum nezaket ziyareti etmek istiyorum o
kadar. Bülent Tolon ve Sayın Ayla Tolon ile ilgili yapılan telefon görüşmeleriyle görüşmeler ise
Hurşit Tolon tutuklandıktan sonra bu kişiler aracılığıyla Kent Otel yemeklerine katılanların
listesini istemişlerdir kendisinden. Bu konuşmada müvekkil kent otel yemeklerine katılanların
listesini tutmadığını bu nedenle herhangi bir liste veremeyeceğini kendilerine ifade ediyor
yemeklerin gizli olmadığı bu nedenle bildiği birkaç isim söylemesinde sakınca olmadığını
belirterek ısrar edilmesi üzerine de Hurşit Paşa’nın yemeğe katılanları kendisinden daha iyi
tanıdığını gerekirse kendisinin tanıdığı bu isimleri Mahkeme’ye sunabileceğini kaldı ki yemeğe
katılanlardan tanıdıklarının muvafakatlerini almadan isimlerini vermesinin etik olmayacağını,
katılanların hepsi bilinmediği için de bir kısmının adını verip diğer bir kısmının adının
verilmemesinin adı verilenleri rahatsız edebileceğini açıklayarak isim bildirmiyor. Daha sonra
Engin Aydın’ın telefon numarasını istiyor Bülent Tolon ve Ayla Tolon onun üzerine de Engin
Bey’i bulmaya çalışacağını söylüyor müvekkil. Şimdi her türlü telefon konuşmalarını ve herkesin
dinlendiği kaygısı o tarihte de bugün de toplumda geniş çaplı paranoyak korku ve endişe
düzeyine gelmiş durumdadır. Maalesef endişeler de özür dilemeyi ortadan kaldırmaktadır
insanların Engin Aydın’ın telefonunun istenmesi üzerine bulmaya çalışacağı yolundaki
beyanların da bu tür kaygıya matuftur. Sayın Mahkemece de takdir edileceği üzere yukarıda
özetlediğimiz telefon görüşmeleri iddia edilen örgütsel çalışmalarla hükümete karşı olan tek bir
sözcük dahi geçmemektedir. Olmayan bir şeyin konuşması da mümkün değildir. Şimdi müvekkil
2003 yılında emekli olmuştur. 70 yaşında kendi başına emeklilik günlerini geçirmektedir.
Mütalaada bazı isimler sıralanarak müvekkille bu insanlar arasında telefon irtibatı bulunduğu
bunun da örgütsel irtibatı gösterdiği şekilde tamamen varsayıma dayalı soyut hiçbir delille
desteklenmeyen maalesef iddialar vardır. Nitekim bu sanıklarla müvekkilin ne zaman ne şekilde
hangi telefon görüşmesinde örgütsel irtibat olarak nitelendirilebilecek konuşmalar yapıldığı da
ortaya konulamamıştır. Yani deseydi ki mesela şu Bülent Tolon ile konuştu ama bu örgütsel
irtibatı şöyle gösteriyor onu anlardık ama topluca geçilmiş. Okuyunca çok ama içerikli bir şey yok
bu nasıl bir örgütsel bir irtibattır ki örgütsel faaliyet olarak tek bir kelime tek bir cümle dahi söz
konusu değildir. Diğer taraftan bu sanıklar arasında özel nitelikte de olsa Ergün Poyraz, Hıfzı
Çubuklu, Mehmet Şener Eruygur, Rıza Ferit Bernay, Ahmet Tuncay Özkan, Hayri Bildik ile
müvekkilin hiç görüşme yaptığına dair hiçbir irtibat yoktur. Sadece Mustafa Balbay ile iki kez
görüşmüş olabilir bunu epey kaç kere görüştünüz diye o da gazetede yayınlanan bir yazı ile
ilgilidir diyor ama diğer bir şekilde kendisinin belirttiği gibi yoğun bir telefon trafiği ve araması söz
konusu değildir. Şimdi örgütsel iddianamede örgütsel irtibata kanıt olarak gösterilen sair belgeler
var bunlarla birlikte. Esas hakkındaki mütalaada bu konularla ilgili bir suçlamalar olmasa da
iddianamede mevcut olduğu için belirtmek istiyoruz. Ahmet Tolon Hurşit Tolon’un 21 Şubat 2008
tarihinde kimliği açıklanmayan bir kişiyle yaptığı telefon görüşmesinde diyor ki x şahıs Erdal’ı
çağırmamda bir sakınca var mı diye soruyor. Hurşit Tolon bu projede Erdal’ın bulunmadığını
çağırmaya da gerek olmadığını söylediği x şahsa bunu teyit ettirmeye çalıştığı x şahsın da yok
ona bahsetmedik diyerek Hurşit Tolon’u doğruladığı görülmektedir. Şimdi sonradan bunu
öğrendik bu gıyabında yapılan telefon konuşması Yüksek Mühendis Müteahhit Rıfat Diker’in
Kırıkkale yolu üzerinde yapacağı yapmayı planladığı çiftlik evleri projesi bu çiftlik evleri
projesinde müvekkil bulunmadığı için ve bu projede yer almadığı için çağırılmasına da gerek
görülmemiştir. Dolayısıyla bu telefon görüşmesi onunla ilgili keza 17 Mart 2008 tarihinde Hurşit

74
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:75

Tolon ile Ahmet Tuncay Özkan arasında yapılan telefon görüşmesi de bu iki kişinin birlikte
yiyeceği yemeğe müvekkili de çağırmalarıyla ilgilidir. Hurşit Tolon zaten çok eski bir arkadaşıdır
aynı zamanda aynı karargahta da görev yapmışlardır. Hurşit Tolon’un Ahmet Tuncay Özkan ile
birlikte yiyeceği bir yemeğe bu kişinin de olunarak müvekkili de davet etmesi gayet doğal bir
davranış biçimidir. Engin Aydın ile Yücel Yener arasında yapılan telefon görüşmesi var 19
Ağustos 2008 tarihinde bu akşam saat 06:00’da Ledap Pastanesinde buluşmayı
kararlaştırıyorlar Yücel Yener’in de müvekkille beraber olduğunu söylediği görülüyor ki müvekkil
bu toplantıya da bu buluşmaya da katılmış değildir. Sadece telefon görüşmesinin yapıldığı
sırada tesadüfen Yücel Yener’in yanında bulunmuş olmasının örgütsel ilişki olarak
nitelendirilemeyeceği açıktır. Keza Engin Aydın ile Ayhan Sümer arasındaki 22 Ekim 2008 tarihli
telefon görüşmesinde Ayhan Sümer içlerinde müvekkilin olacağı bir arkadaş gurubu ile birlikte
yemek yemeyi teklif ettiği görülmektedir. Görülmekte olan dava ile hiç ilgisi olmayan Ayhan
Sümer ile yaptığı bu telefon görüşmesi küçük bir arkadaş gurubuyla birlikte yenilen yemeklerin
öyle iddia edildiği gibi gizli olarak yapılan toplantılar olmadığını ayrıca müvekkilin örgüte adam
kazandırmak için böyle yemekler organize etmediğini gösteren en güzel örneği oluşturmaktadır.
Engin Aydın ile Yücel Yener arasındaki 19 Aralık 2008 tarihli telefon görüşmesinde de bu
kişilerin son günlerdeki yemekleri Ankara dışında olması nedeniyle müvekkilin katılamaması
üzerine kendisine olan kızgınlıklarını dile getiriyor diyor ki yemeklere niye gelmiyor. Sanık Tanju
Güvendiren de ifadesinde müvekkille ve Nuh Mete Yüksel ile birlikte yemek yemeyi istediğini
telefon görüşmelerinin bununla ilgili olduğunu beyan etmiştir. Tanju Güvendiren’in bu ifadeleri de
kendisiyle ve Nuh Mete Yüksel ile müvekkilin ilişkilerinin örgütsel bir ilişki olmayıp dostluk ve
arkadaşlık ilişkisi olduğunu doğrulamaktadır. Sanık Kemal Gürüz de ifadesinde müvekkili görevi
nedeniyle tanıdığını aralarında herhangi bir ilişki bulunmadığını açıklamaktadır. Sanık Engin
Aydın ifadesinde kent otelinde yapılan yemekli toplantılara zaman zaman katıldığını müvekkili bu
nedenle tanıdığını bu yemekli toplantıların değişik meslek guruplarından seçkin insanların
katıldığı yasal ve herkese açık toplantılar olduğunu belirtmektedir. Sanık Tuncay Özkan’da
ifadesinde müvekkil emekli olduktan sonra tanıdığını, Hurşit Tolon ile buluşup buluşmadığını tam
olarak hatırlamadığı için müvekkilin de gelip gelmediğini hatırlamadığını söylemektedir. Sanık
Mustafa Balbay beyanında müvekkilin de bulunduğu aylık ve haftalık yemekli toplantıların
bazılarına katıldığını, bu toplantılara farklı kişilerin organize ettiğini, bazen otel restoranlarında
bazen lokantalarda toplanıldığını, sürekli olarak bu toplantıların yerinin ve zamanın değiştiğini,
yemeklere katılanların yemek paralarını kendileri ödediğini beyan etmiştir. İddianameye
sanıkların bu ifadeleri örgütsel irtibatlar başlığı altında yazılmış ancak ifadelere bakılarak
örgütsel ilişkinin nasıl kurulduğunu ya da bu ifadelerde örgütsel varlığı ortaya koyan anlatımların
neler olduğu konusunda en küçük bir açıklama ve değerlendirme yapılmamıştır. Zaten böyle bir
değerlendirme yapılması da mümkün değildir. İddianamenin örgütsel irtibatlar başlıklı
bölümünde sanık Şener Eruygur’un ADD Genel Merkezi’nde odasında ele geçirildiği ileri sürülen
CD’deki Levent Ersöz ile Tuncay Özkan arasında yapıldığı söylenen 16 Aralık 2003 gün ki
görüşmenin çözümüne de mükerrer olarak yer verildiği tekrar görülmektedir. Yukarıda bununla
ilgili açıklamalarımızı yapmıştık tekrarlamıyoruz efendim. Keza 30 Temmuz 2002 tarihli başlıklı
yazının da Mehmet Şener Eruygur’dan gele geçirildiği söylenen 7 nolu CD içinde olduğu
söyleniyor. Özden Örnek’e ait olduğu olan günlüklerden iddia edilen günlüklerden alındığı
anlaşılmaktadır. Bu yazıda hakkında yapılan bir ihbar nedeniyle Özden Örnek’in müvekkili
ziyaret geldiği yazılıdır. Müvekkilim böyle bir ziyareti hatırlamamaktadır. Bu iddiaların davayla
hiçbir ilgisi de yoktur. Zaten savunmalarımızda da bu hususu ayrıntılı olarak beyan ettik. 26
Mayıs – 1 Haziran 2003 başlığı altındaki yazıda da söz edilen olay neyse müvekkilimin bundan
hiç haberi yoktur. Burak denen kişiyi de tanımamaktadır. Yazıda geçen Erdal müvekkil değildir
neden söz edildiğini anlamıyoruz. Müvekkil Ali Tahir Özdemir’i de tanımaz. Geldik efendim
müvekkilin örgütün ara yöneticisi bazen yönetici oluyor bazen ara yönetici oluyor veya hiçbir şey

75
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:76

onunla ilgili cebir şiddet kullanmak suretiyle yürütme organını ortadan kaldırmaya görevlerini
kısmen veya tamamen yapmasına engellemeye teşebbüs eylemelerine iştirak ettiği iddiası.
Özetle geçireceğiz şimdi örgütün bünyesinde hiyerarşik bir yönetim yapısı gerektiği açıkça
belirtiliyor bu gerek Çetin Özek’in organize suç isimli kitabında gerek Yargıtay’ın değişik
içtihatlarında örgütü yönetmek demek örgütün başında olup amaçlarının gerçekleşmesi için emir
direktif vermek örgütü kumanda etmek örgüt içerisinde karar verme gücüne sahip olmak
demektir. Örgütün yöneten kişi veya kişiler örgüt amaçlarının gerçekleştirilmesi örgütün etkili
hale gelmesi için emir direktif verdikleri gibi örgüt mensupları arasında koordinasyon ve uyumun
sağlanması yönünde de çeşitli faaliyetlerde bulunurlar. Yasak koyucu da sadece örgüte üye
olanlarla örgütte nitelikli görev üstlenenler farklı ceza öngörmüş yönetici ara yönetici gibi bir
ayrım yapmamıştır. Bir kişinin silahlı terör örgütü mensubu olabilmesi için öncelikle silahlı terör
örgütünün varlığının gerekliliği örgütün yapısı sahip olduğu üye sayısı ile araç ve gereç
bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması silahlı örgütün suç işlenmesi amacıyla sürekli
birliktelik ve örgütlenme içerisinde olması gerektiği, örgüt liderleri arasında bir hiyerarşik bağ
bulunması örgütün varlığı olması için soyut bir birleşme değil örgüt yapısına bağlı olarak tam bir
hiyerarşinin olması gerektiği örgüt ile organik bağ içine girip faaliyette bulunduğuna dair her türlü
şüpheden uzak kesin ve inandırıcı maddi delil elde edilmesi gerektiği Yargıtay 9. Ceza
Dairesi’nin İçtihadı ile silahlı terör örgütü mensubu olmak için silahlı bir örgütün kuruluş
amaçlarının faaliyet ve eylemlerini benimseyerek gönüllü olarak örgüt üyesi hiyerarşisine dahil
olmak örgüte iştirak bilinç ve iradesiyle hareket etmek gerektiği ve örgüt mensubu olmanın
mütemadi bir suç niteliğinde olduğu örgüte mensup olmanın benimsenmesinde organik bağ
eylem ve faaliyetlerde süreklilik çeşitlilik ve yoğunluk ölçütlerinin söz konusu olduğu, örgüt
hiyerarşisine katılmanın örgüt yapısı ile organik bağ kurmayı ve bu bağın kesintiye uğramaksızın
devam etmesi, örgüt ile ilişkinin canlı tutulması bunun somut olgu ve emareleriyle desteklenmesi
gerektiği, örgüt üyeliğinin veya yöneticiliğinin varlığı için failin belirsiz sayıdaki suç tiplerini
işlemek amacıyla kurulduğunu bildiği silahlı suç örgütüne organik bağlılık arz edecek şekilde
katılmış olması. Örgüt disiplini içinde hareket etmesi gelecekteki örgütsel faaliyeti ve eylemlere
katılması konusunda iradi bir kabulünün olması gerektiği. Silahtı terör örgütünün yöneticisi
olması için önce örgüte katılması gerektiği daha sonra da kendisine bağlı örgüt üyeleri
gerektiğinde cebir ve şiddet uygulayarak örgüt amaçları doğrultusunda eylemlerde bulunmaları
için talimatlar verilmiş olması ve bunları gerçekleştirmesi gerektiği Türk Ceza Kanunu ve
gerekçesiyle Yargıtay içtihatları ile öğretide açıkça hiçbir kuşkuya yer verilmeyecek şekilde
benimsendiği görülmektedir. Diğer taraftan önemli bir konu da müvekkilin ilk savunmamızda da
belirttiğimiz gibi müvekkilin savcılık sorgusunda ve Nöbetçi Hakimliğe adli kontrol kararı için
sevkine dair savcılık yazısında iddia konusu terör örgütü üyeliği ile suçlaması yapılmıştır.
Sorgunun yapıldığı 11 Ocak 2009 tarihinden esas hakkındaki mütalaaya kadar savcılık sorgusu
sırasında ileri sürülen sözde kanıtlar dışında yani hiçbir bulgu kanıt belge vesaire elde edilmediği
halde dosyanıza yeni bir delil de girmediği halde iddianamede ve esas hakkındaki mütalaada bu
sefer müvekkil hakkında önce ara yöneticilik sonra da yöneticilik iddiası ile TCK 314/1, 311/1,
312/1 maddeleri uyarınca ceza tertip edilmesi istenmiştir. Savcılığın nöbetçi hakimliğe sevk
yazısı talebim üzerine Sayın Mahkemece istenmiştir bu ama bunu bulamadık ve Mahkemeniz de
bulamada Savcılıkta bulamadı Mahkeme’ye sevk bize sevk yazısını ama İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin 11.01.2009 ve 2008/6 sayılı kararını yukarıda arz ettiğimiz hususlar karar
metninde yazılır ama Savcılığın sevk yazısı yok efendim onunla ilgili bu durumda kanıtsız
dayanaksız çelişkili suç ve suçlu yaratılmasından başka bir anlam ifade edilemediği akıllara
gelebilecektir fakat o yazıda da ondan beri müvekkil aleyhine girmiş başkaca hiçbir delil söz
konusu değildir. Sonuca doğru geliyoruz efendim. Özetlememiz gerekirse yazılı
savunmalarımızın tamamında geniş bir şekilde açıkladığımız üzere müvekkil yasadışı herhangi
bir örgüt veya oluşumla kesinlikle bir ilişkisinin olmadığı iddia edilen örgütün üyesi yöneticisi ara

76
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:77

yöneticisi olmadığı gibi yasadışı hiçbir örgütün amacı doğrultusunda da ve başka hiçbir şekilde
de darbe teşebbüsüne katılmamıştır. Cebir şiddet terör yöntemleri ve hükümetlerin faaliyetlerini
engelleyici hiçbir davranışı sözü ve eylemi olmamıştır. Bu konuda hukuki kanıt niteliğinde tek bir
delil mevcut değildir. Ayrıca iddianame ile esas hakkındaki mütalaada müvekkil hakkında yer
almış suçlamalara söz de kanıt olarak müvekkilin katıldığı sosyal içerikli yemekler Mustafa
Balbay’da ele geçirildiği ileri sürülen kendisi tarafından da reddedilen müvekkilin tamamen bilgi
ve iradesi dışında oluşturulmuş sözde dijital veriler, Şener Eruygur ile hiçbir samimiyet olmadığı
ve hiçbir zaman kendisini ziyaret etmediği halde sadece bu ziyarete dayanılarak Cumhuriyetçi
Çalışma Gurubu’na katıldığı ileri sürülerek ve savlar hiçbir delille kanıtlanmadan dijital verilere
dayanılarak müvekkilin cezalandırılması istenmektedir. İddianame ile esas hakkındaki
mütalaanın değerlendirmeye dayalı bölümleri hukuken bir değer taşımamaktadır. Soyut kanaate
dayalıdır. İki, ayrıca sosyal entelektüel nitelikteki yemek sohbetleri de hiçbir suç unsuru
taşımayan telefon konuşmalarına yönelik iddialarla suçlanması da hukuken mümkün değildir. Bu
konuda tek bir tanık gizli tanık vesaire beyan da söz konusu değildir. Üç, Anayasal düzene karşı
işlendiği ileri sürülen suçların soruşturmasının bizzat Cumhuriyet Savcısı tarafından yürütülmesi
gerekirken kolluk kuvvetlerince böyle bir soruşturma yürütülmesi sonucunda müvekkilin evinde
yapılan aramada ele geçirildiği ileri sürülen bir CD’de ki kime ait olduğu bir şey yoktur bunun
içindeki belirtilen içeriği suç oluşturmayan başkasına ait konuşma ve ilgili muhteviyatın herhangi
bir şekilde müvekkile yüklenmesi suçlanması hukuken mümkün değildir. Dört bütün bu vakalar
bir arada değerlendirildiğinde isnat edilen suçlarla ilgili hiçbir maddi ve hukuki delil yoktur.
Aleyhte sanık beyanı tanık beyanı gizli tanık beyanı yoktur. Arama ve izleme tutanakları raporu
suç unsuruna rastlanılmadığını beyan etmiştir. Müvekkilin evinde bulunduğu ileri sürülen
karanlık savaş konsepti ve diğer dosyalar içerikli CD’de buna ait olmadığı gibi herhangi bir suç
unsuru da taşımamaktadırlar. İnternette Youtube’da suç tarihi öncesinde bu kayıt mevcuttur.
Sempozyum sunuşu da ta 2007 yılında bir buçuk yıl önce kitap şeklinde basılarak satışa
sunulmuştur. İletişim tespit tutanakları müvekkile ait olarak belirtilen telefon görüşmelerinin
hiçbirisinde şiddet tehdit terör cebir şiddeti davet eden tek bir sözcük bulunmamaktadır. Telefon
görüşmelerinin tamamı özel ve sosyal görüşmelerdir. Aksine müvekkil her seferinde hukuka
bağlılığını ifade etmiştir. Neticeten Sayın Mahkemeden yukarıda izah ettiğimiz sebepler ve
yüksek Mahkemenizce resen tespit edilecek sair sebeplerden ötürü müvekkil Muhittin Erdal
Şenel’in isnat suçlardan beraatına karar verilmesini saygılarımızla sanık müdafii olarak arz ve
talep ederiz.”
Mahkeme Başkanı: “Sanık Muhittin Erdal Şenel’den müdafiinin beyanlarına karşı diyeceği
soruldu. Avukatınızın beyanına katılıyor musunuz?”
Sanık Muhittin Erdal Şenel: “Aynen katılıyorum bir şey müsaade ederseniz ilave
edeceğim. Bu karanlık savaş konseptinin Genelkurmay’ın resmi konsepti olduğunu açıkladı
Avukat Bey ve ilk savunmamızın ekinde internet çıktısı yani 16 Haziran 2008 tarihinde internet
çıktısını takdim etmiş. Birde şunu arz etmek istiyorum (birkaç kelime anlaşılmadı) CD ve bu CD
saniyesi saniyesine benim evimde bulunduğu iddia edilen konseptteki şeyle uyum sağlıyor
saniye saniyesine. Bir de efendim bu 334. maddeden iddia makamı benim cezalandırılmamı
istiyor iddianamede öyle bir suç yok suçlama yok iddia konusu 334. maddeden cezalandırılmam
istenmiyor. Birde bu hangi gizli belge ortada somut hiçbir şey gösterilmiyor ve ayrıca da bu
nedenle ne bir bilirkişi incelemesi yapılmış ne de Genelkurmay veya Kara Kuvvetleri
Komutanlığı’na sormuş yani soyut olarak 334. madde esas hakkında mütalaa (birkaç kelime
anlaşılamadı) bunu arz etmek istiyorum. Ben Mahkemenizin adil bir karar vereceğine inanıyorum
beraatımı talep ediyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Anlaşıldı. Buyurun”

77
T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( TMK 10 MADDESİ İLE YETKİLİ )
CELSE TARİHİ 29.04.2013 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:289 Sayfa:78

Sanık Muhittin Erdal Şenel müdafii Av. Abdullah Kaya: “ Müvekkilimiz Sincan’dan gelmişti
orada şey tutuklu sorgusu için geldi bir ara karar alınıp tekrar gönderilmesi konusunda verebilir
misiniz acaba eğer şeyse.”
Mahkeme Başkanı: “Anladım. Anlaşıldı. Sanık Mehmet Demirtaş’ın baro tarafından
müdafii olarak atanan Avukat Mehmet Özbaş bugünkü oturumda vermiş olduğu dilekçesinde
savunma yapmak için önümüzdeki haftaya kadar süre verilmesini talep ettiği, Sanık Ziya İlker
Göktaş müdafii Avukat Tülay Çelikyürek’in 29 Nisan 30 Nisan ve 2 Mayıs 2013 tarihlerinde
duruşmada hazır olamayacağına dair mesleki mazeretini bildirdiği, sanık Veli Küçük müdafii
Avukat Zeynep Küçük’ün yarın ki oturumda yani 30 Nisan 2013 tarihinde müvekkilin Bakırköy
Devlet Hastanesinde kontrolden geçecek olması nedeniyle mazeret dilekçesi verdiği, sanıklar
Önder Koç, Hasan Hüseyin Uçar, Yaşar Tozkoparan’ın müdafii Avukat Kürşat Veli Eren’in bir
dahaki duruşma periyodunda hazır bulunacağını bildirir dilekçe gönderdiği, sanık Semih Tufan
Gülaltay’ın 12 sayfadan ibaret savcılık mütalaasına karşı cevap ve savunmasını içerir yazılı
dilekçe verdiği, Sanık Muzaffer Tekin’in iki klasör halinde Sanık Muzaffer Tekin müdafiinin de bir
klasör halinde esas hakkındaki savunmalarını bildirir klasör sundukları, ayrıca Sanık Muzaffer
Tekin”in bir adet şeffaf dosya içerisinde üç sayfadan ibaret tevsii tahkikat talebi içerir ve ekli
belgelerin bulunduğu şeffaf dosya sunduğu anlaşıldı. Saatin 18:51 olduğu görüldü.”
Oturuma bugüne mahsus olmak üzere son verildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Oturuma 30 Nisan 2013 günü saat 09:00’da kaldığı yerden devam edilmek üzere ara
verilmesine oybirliği ile karar verildi.29.04.2013

BAŞKAN 28298 ÜYE 40244 ÜYE 39995 KATİP 146848

78

You might also like