Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 143

SEL Y A Y IN C ILIK

BİTKİ M İTO SLA R I*

Deniz Gezgin 1981 yılında İstanbul’da doğdu. Öğrenimini


Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bö­
lümünde tamamladı. Anadolu’nun değişik yerlerinde yürü­
tülen arkeolojik, kazılara katıldı. Uzun zamandır mitoloji
konusunda çalışmaktadır. Hayvan Mitosları (Sel Yayıncılık,
2007), ilk kjtabıdır. İ

•İ‘

*
SEL Y A Y IN C IL IK
*SEL Y A Y IN C IL IK
Piyerloti Caddesi, 1 1 / 3 Çemberlitaş - İstanbul
Tel.: (0212) 5 16 96 85 Faks: (0212) 5 16 97 26

http://www.selyayincilik.com
E-mail: posta@selyayincilik.com

ISBN 978-975-570-335-0

* S EL Y A Y IN C IL IK : 328

B İTK İ M İTO SLA RI


Deniz Gezgin

© S E L Y A Y IN C IL IK 2007

Birinci Baskı: Ekim 2007

Baskı ve C ilt: Şefik Matbaası


Marmara San. Sitesi, M Blok No: 2 9 1 İkitelli / İstanbul Tel.: 0 2 12 472 15 00
Bitki
Mitosları
Deniz Gezgin
Mitoloji çalışmaya beni teşvik eden
ve her konuda desteğini esirgemeyen
İsmail Gezgin'e tüm kalbimle
teşekkür ederim.
İÇİNDEKİLER

Giriş 7 Dut Ağacı 48


Adaçayı 13 Ebegümeci 49
Adamotu 13 Eğreltiotu 49
Akanthus 14 Ekmek Ağacı 50
Akdiken 14 Elma 50
Altınsuyu Çiçeği 15 Fasulye 57
Anason 15 Fesleğen 58
Arapsaçı 15 Fındık 58
Ardıç 16 Gelincik 59
Armut 16 Gençlik Otu 59
Arpa 16 Ginseng 61
Asma 19 Gül 61
Ayva 27 Günebakan Çiçeği 63
Badem Ağacı 29 Günlük 63
Bakla 30 Hardal 64
Baldıran Otu 30 Haşhaş 64
Bambu 3 1 Havva Ana Eli 65
Biberiye 3 1 Hayat Ağacı 65
Böğürtlen 32 Hellenion Otu 68
Buğday 33 Hindistan Cevizi 69
Ceviz 37 Hıyar 70
Çam Ağacı 37 Hodan 7 1
Çarkıfelek Çiçeği 40 Horozibiği 7 1
Çay 41 Huluppu 72
Çiğdem 41 Hurma 73
Çimen 42 Hünnap Ağacı 74
Çınar Ağacı 42 Hüsnüyusuf 75
Defne 44 Ihlamur Ağacı 77
Dereotu 46 Ilgın Ağacı 78
Devedikeni 46 incir 76
Dişbudak Ağacı 46 Isırgan 80
Dulavratotu 47 Kabak 81
Kahve 82 Palmiye 1 1 3
Kaktüs 82 Pamuk 1 1 4
Kamış 83 Patates 1 1 4
Karpuz 84 Pelin Otu 1 1 6
Kavak Ağacı 84 Pırasa 1 1 6
Kayın Ağacı 86 Pirinç 1 1 6
Kekik 87 Portakal Ağacı 1 1 7
Kenevir 87 Radika 11 8
Kiraz 88 Safran 1 1 9
Kızılcık Ağacı 89 Sakız Ağacı 120
Koyungözü 89 Sandal Ağacı 1 2 1
Köknar 90 Sarmaşık 1 2 1
Kuşburnu 90 Sarımsak 12 2
Kuşkonmaz 90 Sedefotu 123
Lahana 9 1 Sedir 12 3
Lale 91 Servi 124
Lotus 92 Silphium 124
Mantar 93 Soğan 125
Manyok Otu 93 Soma 12 5
Maydanoz 93 Söğüt Ağacı 12 5
Menekşe 94 Susam 12 7
Mercanköşk 95 Süsen 128
Mersin Ağacı 95 Şakayık 129
Meşe Ağacı 96 Şeftali Ağacı 129
Mısır 97 Şeker Kamışı 129
Misk Otu 10 2 Tatula 130
Moly Otu 103 Tütün 1 3 1
Muz 104 Unutmabeni Çiçeği
Mürrüsafi Ağacı 104 Yasemin 13 3
Nane 106 Yaşam Otu 13 3
Nar 106 Yer Elması 135
Narteks 108 Yosun 13 5
Nergis ao8 Zambak 136
Nilüfer 109 Zeytin Ağacı 13 7
Ökse Otu ı ı ı
G İRİŞ

Mitolojide bitkiler tanrıların insana verdiği en değerli armağan


olarak ele alınmıştır. Özellikle semavi dinlerin yaratılış mitosla­
rında ilk insan yaratıldığında tanrı onu cennetine yerleştirmiştir.
Buradaki cennet tasviri hemen her kültürde birbirine benzemek­
tedir. Çoğunlukla bir cennet bahçesinden söz edilir. Üzerinde
her renk çiçeğin açtığı ve her meyveden bolca veren ağaçlarla
dolu bir cennet bahçesi. Bu günahsız insana verilmiş bir ödüldür.
Tüm bitkiler insanın hizmetindedir. Ancak bunların yanında bir
deJradeyi, nefsi simgeleyen yasak meyveden söz edilir. Bu mey­
veden yemek, cennet bahçesinde keyif çatan insana yasak edil­
miştir. insan şeytanın aklına uyup da yasak meyveyi tadınca olan­
lar olur. Çıplaklık ve utanç artık insanın bildiği şeyler haline ge­
lir. Bunlara cinsellik ve bedensel haz eşlik eder. Bu günah insanın
ilk ancak en ağır günahıdır. Bu günah aynı zamanda tüm insanlı­
ğın yani gelecek nesillerin de günahı kabul edilir. Hazzın peşinde
koşan ve kendisine verilen armağanların değerini bilemeyen insa­
nın cezası cennetten kovulmak olmuştur. İnsan tüm çıplaklığı ve
utancıyla yeryüzüne atılmıştır, işte böylece insanın toprakla mü­
cadelesi başlar. A rtık hiçbir şey hazır olarak sunulmayacaktır.
Cennette tattığı birbirinden tatlı meyveler, hoş kokulu, renga­
renk çiçekler toprağa terini akıtana kadar olmayacaklardır. İnsan
için umut topraktır. Doğuran ve besleyen Toprak Ana’dır. Bu se­
beple insanın ilk kutsalı toprak olmuştur. Üzerinde dikenler bi­

9
ten, ayrık otlarıyla kaplanmış toprağa hükmetmek başlangıçta hiç
de kolay olmamıştır. Bundan böyle insan ekmeğini topraktan çı­
kartacaktır.
İnsanın bitkileri yetiştirmeyi öğrenmesi kültürlenme sürecinin
en önemli adımlarındandır. Mitoslarda tarımın insana tanrılar ta­
rafından öğretildiği görülür. Mitolojide insanlara tohumları arma­
ğan eden ve onları ekmeyi öğreten ekin ve toprak tanrıları var­
dır. Bu tanrılar aynı zamanda bereket tanrılarıdır. Bunun yanı sı­
ra mevsimlerin oluşumu da bu tanrılara bağlanır. Tarımın ilk or­
taya çıktığı topraklarda Mezopotamya’da ekinlerin tanrısı Tam -
muz (dumuzi) dur. O küsüp de işini yapmadığında toprak kurur,
ekin vermez. Hititlerde ise ekinlerle ilişkili Telepinu vardır. Y u­
nan mitolojisinde insanlara tohum ekmeyi Tanrıça Dem eter öğ­
retmiştir. Roma’da Demeter, Ceres olarak isim değiştirir. Mı­
sır’da toprağı besleyen isis’tir. Azteklerde ise Qetzalcatl insanla­
rın karnını doyuracak besinleri göndermiştir. Ç in ’in toprak haki­
mi ise Şen-Nung olarak bilinmektedir. Mitolojide tarım ve bere­
ket tanrıları haricinde yine bitkilerle ilişkili çok çeşitli varlıklar
yer almaktadır. Ormanların, ağaçların koruyucusu periler vardır.
Birçok kültürde bitkilerin ruhu olduğuna inanılır. Hatta bitkilerin
ruhu ile iyi ilişkiler kurulmaya özen gösterilir ve onları küstür­
mekten kaçınılır.
İnsanlar bitkileri kontrol altına almayı başardıktan sonra yep­
yeni bir süreç başlar. Yaşamsal değeri üstün olan bitkiler daha da
değerli kabul edilirler. Bu bitkilere atfedilen değerler mitoslara
yansımıştır. Mitoslarda sıkça karşımıza çıkan yaşam otu ve yaşam
ağacı insanın bitkileri ölümsüzlere yakın gördüğünün bir göster­
gesidir. Mitolojide insanlarla göksel varlıklar arasındaki iletişimin
ulu kutsal ağaçlar yoluyla sağlandığı görülür. Yine pek çok kültür­
de tanrılardan bir şey dileneceği zaman bitkiler aracı olarak kul­
lanılır. Örneğin bugün de devam eden bir gelenek olan ağaca bez
bağlama gibi. Buna benzer bir diğer inanış ise bazı bitkilerin kötü
ruhları def edeceği, şans getireceğine dair olanlardır. Evlere ve

İO
özellikle kapılara asılan kurutulmuş nazar bitkileri vardır. Bitkile­
rin bir diğer önemi ise insanlığın en başından itibaren hastalıkla­
ra ve dertlere şifa getirmesidir. Neredeyse her türlü hastalığa iyi
gelen bir bitki vardır. Tıbbın gelişmesinde bitkilerin önemi yadsı­
namaz. Geçmiş zamanların lokman hekimleri bitkilerden elde et­
tikleri ilaçlarla hastalara umut olmuştur.
Bitkiler mitolojide sembolik bir anlam taşırlar. İnsan doğayı
gözlemlediğinde bitkilerin devinimi ve görünümlerinden büyük
ölçüde etkilenmiştir. Bu sebeple insanlar kendi yaşantılarıyla ilgi­
li deneyimlerini gelecek nesillere mitoslar yoluyla aktarırken bit­
kileri sembolik bir araç olarak kullanmışlardır. Aslında bitkilerle
ilgili semboller yaşamdaki her şeyle ilişkilidir. Bazı meyveler gö­
rünümlerinden, dokularından veya tadıldığı zaman insanda uyan­
dırdığı duygudan Ötürü cinsellikle ilişkilendirilmişlerdir. Hatta
cinsel organlara benzetilen pek çok meyve vardır, insanın cen­
netten kovulmasına sebep olan meyvenin elma olarak varsayıl-
ması elmayı cinsel suçun nesnesi yapmıştır. Tuhaftır ki o günah­
kar elma çok sonra Nevvton’un yer çekimi yasasını bulmasında il­
ham kaynağı olmuştur. Erkek egemen kültürün gözünde elma gü­
nahkar kadının suç aletidir. Elmayı yiyerek çıplaklığını fark eden
insanlar yine bir bitkiden yardım alarak örtünmüşlerdi. Bu bitki
incir yaprağıydı, incir de buna bağlı olarak cinsellikle ve toplum­
daki ayıp kavramı ile örtüşmektedir. Bir de aşk sembolü bitkiler
vardır. Bugün en çok bilineni kırmızı gül olsa da görünümüyle aşk
kadar güzel duygular uyandıran hemen her çiçek aşk çiçeğidir.
Bitkilere verilen isimler de oldukça ilginçtir. Kimi zaman bir kah­
ramandan esinlenilerek isim verilmiş (Hellenion otu, Hüsnüyu-
suf...), kimi zaman ise bitkinin görünümünden, renginden, fayda
sağladığı konudan yola çıkılmıştır.
Sonuç olarak doğadaki tüm hayvanlar, bitkiler ve insanlar bir
dengenin ürünüdürler. O rtak yaşam alanında birbirlerinei ta­
mamlarlar. Bazen yanlışlıklar olur ve bu denge bozulur. İşte o za­
man koca doğa bir silkinmeyle her şeyi üzerinden atar ve yeni-
den düzenini kurar. İnsanlar çok eski çağlardan itibaren doğanın
hareketlerine tanık olmuşlardır. Mitoslar bunun en iyi yansıtıcısı­
dır.
Bu çalışma mitoloji dünyasında çıktığım büyülü ve heyecan ve­
rici geziden bir seçki sunmaktadır. Doğaya biraz daha yakından
bakmak isteyen ve bitkilerin gizemli dünyasını mitosların dilinden
okumak isteyen herkese...

12
ADAÇAYI. Adaçayı antiseptik te yetiştiğine inanılır. Türkler bu
özelliği çok eski çağlardan itiba­ ota abdüsselamotu adını vermiş­
ren bilinen bir bitkidir. Öyle ki, ler. İnanca göre, toprağa sıkı sıkı­
Romalıların adaçayını kutsal say­ ya bağlı olan bu otu sökmek için
dıkları ve adaçayı toplama işini güçlü öküzlere ip bağlarlarmış.
son derece önemseyerek bunu Ancak adamotunun sökülme işin­
özel bir tören eşliğinde yaptıkları de çalışan öküz kısa sürede gücü­
bilinmektedir. Örtaçağ’da da ada­ nü yitirir ve hastalanırmış. Aynca
çayı önemli bir şifa maddesi ola­ Türkler, adamotunun kökünü ke­
rak kullanılır olmuştu. Ortaçağ’da since tıpkı insan kanına benzer
veba, kolera gibi bulaşıcı ve sal­ kan aktığına inanırlar (Yavuz
gın hastalıklar özellikle nüfusun 1990). Yunan ve Roma dönemle­
yoğunlaştığı merkezi bölgelerde rinde de bu otun büyü alanında
büyük ölümlere sebep oluyordu. kullanıldığı bilinmektedir. Ada­
Adaçayı özellikle ateşli hastalık­ motunun tılsımına pek çok toplum
lara karşı bu dönemde kullanılan inanmıştır. Büyülerde aranılan bir
en tesirli ilaçlardan biriydi. Ada- bitki olmuş; bir kişinin aşık edil­
çayının bu ünü zamanla farklı mesi, bir dileğin gerçekleşmesi,
coğrafyalara yayılmıştır. Hatta çocuğu olmayanlara ve tüm has­
Arap dünyasında, adaçayı yetişti­ talıklara şifa olması için kullanıl­
ren kişilerin ölmeyeceğine dair dığı bilinmektedir (Hançerlioğlu
bir inanç yaygındır (Soıtıer 2003). 1993).
Adamotu, uyuşturucu özelliği
ADAMOTU. Bu bitki adını göv­ olan bir bitkidir. Bunun yanında
desi, kolları ve bacaklarıyla tıpkı bu bitkinin bereket getirdiğine,
bir insana benzemesinden almış­ cinsel istek uyandırdığına inanılır.
tır. Patlıcan ailesinden gelen bir Bu sebeple “adamotu elması” ve
bitki olup, daha çok büyülerde “aşk elması” olarak da adlandırı­
kullanılmasıyla tanınır. Yahudi lır. İnanışa göre, adamotu elması
toplumunda Adamotunun cennet­ topraktan koparıldığında acı için­

13
adamotu

de çığlık atar ve kendisini toprak­ di. Böylece Lea Yakub’un sevgi­


tan ayıran kişiye ölüm getirirdi. sini yeniden kazanmıştı
İşte bu inançtan ötürü adamotu el­ Birçok kültürde aşk elması
ması köpeklere söktürülürdü. olarak bilinen adamotunu cinsel
Adamotu elmasını topraktan sö­ gücü artırıcı etkisi nedeniyle
ken köpek kısa süre içinde ölürdü. Araplar “şeytan elması” olarak
Bir başka inanışa göre ise bahçe­ isimlendirmişlerdi. Hıristiyanlar
sinde adamotu yetiştiren bir kişi ise şeytan tapanıyla özdeştirdikle-
mükafatlandırılırdı. Adamotuna ri adamotunu cadıların büyülerin­
verilen her şey iki katı olarak sa­ de kullandıklarına inanıyorlardı
hibine geri dönerdi. Bunların dı­ (mythencyclopedia 2007).
şında bir de adamotunun geceleri
tıpkı ay gibi ışıl ışıl parladığına AKANTHUS. Akdeniz dünyası­
inanılırdı (Mackenzie 1996). nın oldukça iyi tanıdığı bir bitki
Tevrat’ın Yaradılış bölümünde olan Akanthus, antik Yunan m F
Yakub’un karısı Lea’nm adamotu marlığmda Korint düzeninde ya­
yiyerek hamile kaldığı belirtil­ pılmış sütunların başlığını süsle­
mektedir. Yakub, Lea ile evlen­ miştir. Bu mimari gelenek bir mi­
mişti; ancak Lea’nın rahmi tanrı tosa dayanmaktadır. Vaktin birin­
tarafından mühürlenmişti. Lea’- de herkesçe çok sevilen güzeller
nın Yakub’a bir çocuk verememe­ güzeli bir genç kız yakalandığı
si onun kadınlık değerini düşür­ apansız hastalık sonucunda hayatı­
müş ve Yakub ikinci bir kadın nı kaybetmiş. Dadısı genç kızı tüm
olan RahePle evlenmişti. Ancak özel eşyalarını doldurduğu bir se­
tanrı, Lea’nm Yakub’un gözünde petle beraber gömmüş. Kısa süre
ikinci kadın olmasından rahatsız­ sonra kızın mezarının üzerinde
lık duydu ve ona hamile kalması Akanthus bitkisi yeşermiş ve tüm
için adamotunu verdi. Böylece mezarı çevrelemiş. Bu hoş görün:
Lea Yakub’a altı erkek çocuk do­ tüyü dönemin yetenekli mimarı
ğurdu. Adamotunun sırrını öğre­ Kallimakhos görünce çok etkilen­
nen Rahel, Lea’dan ısrarla bu otu miş ve o dönemin sütun başlıkla­
kendisine vermesini istedi. Ancak rında Akanthus yapraklarını süsle­
Lea “kocamı elimden aldığın yet­ me amacıyla kullanmaya başla­
medi mi? Şimdi de adamotunu mış (myi/ıe/ıcyc/operfıa 2007).
mu istiyorsun?” dedi. Bunun üze­
rine Rahel adamotunu kendisine AKDİKEN. Roma’nın üzerinde
vermesi karşılığında o gece Lea’- kurulduğu Tiberis Nehri kıyısın­
nın Yakub’la yatmasına müsaade daki kutsal ormanda yaşayan Car-
edeceğini söyledi. Bunun üzerine na adındaki nympha bakire kal­
Lea adamotunu Rahel’e verdi ve maya ant içmişti. Carna yüksek
geceyi Yakub’un koynunda geçir­ tepelerde ve ormanın derinlikle­

14
arapsaçı

rinde avlanırdı. Birisi onu görüp danmış ve altın kadar değerli bir
beğenecek olursa eğer Carna bu çiçekmiş. Bu çiçeği bulan kişinin
kişiyi peşinden ormana gelmesi çok zengin olacağına inanılırmış.
için çağırır, sonrada gözden kay­ Ancak bu güne kadar bu efsanevi
bolurdu. Onunla evlenmek iste­ çiçeği bulan olmamış. Bu çiçek
yenler ormanın derinliklerinde ilk bakışta diğer çiçeklerden çok
kaybolan Nymphayı bir daha gö­ farklı görünmezmiş. Onu bulma­
remezlerdi. Ancak bir gün Roma nın zorluğu da bu özelliğinden
tanrılarının en eskilerinden olan ve kaynaklanıyormuş zaten. Ancak
biri öne diğeri arkaya bakan iki ayın olmadığı gecelerde ve özel­
yüze sahip tanrı İanus, Cama’ya likle yağmurlu havalarda şimşek
aşık oldu. Carna, tanrı İanus’u da çakmasıyla altın suyu çiçeği ya­
diğer taliplerine yaptığı gibi pe­ nındaki diğer otlara, çiçeklere sür­
şinden ormana sürükledi. Ancak tünerek bir kıvılcım çıkarır, bu şe­
bir şeyi unutuyordu ki İanus’un kilde kendini belli edermiş (Yavuz
diğerlerinden farklı olarak çift yü­ 1990).
zü vardı ve bu yüzden ondan sak­
lanması kolay olmayacaktı. Nite­ ANASON. Günümüzde özellikle
kim de öyle oldu. Cama bir çalılık doğum günlerinde ve düğünlerde
arkasına saklanacakken İanus onu pasta yemek yaygın bir alışkanlık-
gördü ve oracıkta kıstırarak beka­ ür. Bu alışkanlığın temelleri Roma
retine son verdi. Böylece Car­ dönemine dayandırılmaktadır. Ro­
na’nın yemini bozulmuştu. İanus malılar yemeklerini tatlandırmada
güzel Nymphanın üzülmesini iste­ bolca kullandıkları anasonu özel
mediğinden ondan aldığı değerli günlerde bayramlarda ve törenler­
şeyin karşılığı olarak ona bir güç de hazırladıkları bir kekte kullanı­
verdi. Bundan böyle Cama kapı­ yordu. Özel günlerde kek yeme
ların menteşelerine hükmetme gü­ böylece gelenekselleşmiş ve çe­
cüne erişti. Bu görevin simgesi şitlenmiştir. O zamanlarda Roma­
olarak İanus ona çiçekleri üzerin­ lıların anasonla hazırladığı bu ba­
de bir akdiken verdi. Akdiken ev­ haratlı kek “mustaceus” adıyla bi­
lere gizlice giren kötülükleri de­ liniyordu (Somer 2003).
fetmeye yarıyordu. Carna bu di­
kenle, kral Procas’m oğlunu, yeni ARAPSAÇI. Arapsaçı yani reze­
doğanların kanını emen yarı kuş ne anason kokusundan dolayı ko­
görünümlü Strigalar’dan kurtar­ lay ayırt edilebilen bir bitkidir. Bu
mıştı (Grimal 1997). bitkinin Yunanca adı “marata”dır.
Maraton ovasının dolayısıyla da
ALTIN SUYU ÇİÇEĞİ. Efsane maratonun adını bu bitkiden aldığı
vi bir çiçek olan altın suyu çiçeği bilinmektedir. Ünlü antik yazar­
adından da anlaşılacağı gibi altın- lar, Heredotos ve Ovidius M.Ö.

15
arapsaçı

490 yılında bu ovada yapılan Pers dir. Ağaçla olan bu yakın ilişki ha­
-Yunan savaşında tüm ovanın yatın her alanına yansımış, kültürü
arapsaçı ile kaplı olduğunu belirt­ ve dili beslemiştir. Buna verilebi­
mişlerdir (Somer 2003). Bugün lecek güzel bir örnek ardıç ağacı
Atina’da yer alan Maraton Ova­ ile ilgili bir deyiştir; “ardıcın kozu
sında M.Ö. 490 yılında Persler ile olmaz, yalancının sözü olmaz”
Yunanlılar arasında gerçekleşen (Ögel 2002).
büyük savaşta Yunanlılar, Pers or­
dusunu ağır bir yenilgiye uğrat­ ARMUT. Çin’ce “li” kerimesi
mıştı. Bu güzel haberi imparatora hem ayrılık hem de armut anlamı­
vermek için bir Yunanlı asker Ma­ na gelmektedir. Bu sebeple Çin
raton ovasında koşmaya başladı. geleneklerinde dost ya da sevgili­
Ancak 42 km boyunca koşan as­ lerin ayrılmamaları için bir armu­
ker yorgunluktan daha fazla daya­ du bölerek paylaşmamaları tavsi­
namayarak haberi ulaştıramadan ye edilirdi (Mythencyclopedia
hayatını kaybetti. Bu sebeple ma­ 2007).
raton koşusu bu askerin koştuğu
mesafe olarak yani kırk iki bin ARPA. Yunan mitolojisinde ekin­
195 kilometre olarak koşulmakta­ lerin tanrıçası Demeter yeryüzün­
dır (Gezgin 2007). de tarlaların bereketini sağlıyordu.
Bir gün Demeter’in canından çok
ARDIÇ. Orta Asya Türkleri ardıç sevdiği biricik kızı Persephone
ağacım özellikle mezarlıklara di­ ölüler ülkesinin tanrısı Hades tara­
kerlerdi. Anadolu’da da ardıç ağa­ fından yeraltına kaçırıldı. Hades,
cı bu önemini korumaktadır. To- Persephone’ye aşık olmuştu ve
röslarda ardıç ağaçlarının dağların onun güzelliğini seyretmek için
en yüksek noktalarına değin tır­ hep yanında olmasını istiyordu.
mandığı gözlenir. Böyle ardıçlara Ancak yukarıda işler hiç de yo­
“mıhlı ardıç” adı verilir. Orta As­ lunda değildi. Tanrıça Demeter kı­
ya’da ardıç, arça olarak dillendiri­ zının kaybolması üzerine deliye
lir. Eski Uygur yazıtlarında ve dönmüştü. Her yerde bıkmadan
Manas destanında ardıç ağacından usanmadan kızını aradı. Ama hiç
söz edilmektedir. Kaşgarlı Mah- kimse tanrıçanın kızının yerini bil­
mud da II. yüzyıl Türk şiirinde miyordu. Ancak Güneş, Hades’in
kızların benzetildiği ardıç ağacın­ Persephoneyi kaçırdığına şahit ol­
dan söz etmektedir. Öyle anlaşılı­ muştu. Demeter’e gördüklerini
yor ki Türk şiirinde kızların yüzü anlattı. O zaman Demeter büyük
ay halesine boyunları ise ardıç da­ bir öfke duydu. O kadar sinirlendi
lma benzetilmektedir. Ağaçla bir ki görevini yapmamaya başladı.
yaşamayı ilke edinmiş Türkler Küskünlük içinde dünyada dolan­
hem Orta Asya’da hem de Anado­ maya başladı. Tabii tanrıça kimse
lu’da bu geleneği sürdürmüşler­ tarafından tanınmamak için kılık

16
arpa

değiştirdi ve fani bir kadının görü­ tirdi (Graves 2004). Kısa sürede
nümüne büründü. Eleusis’e gelen Demeter’in tanrıçalık görevinden
tanrıçayı burada kral Kleos ve kra­ uzaklaşması toprağa yansımaya
liçe Metaneira en güzel şekilde başladı. Neredeyse tüm ekinler
ağırladılar. Hatta ondan yeni do­ boyun büktü. Arpalar olgunlaş­
ğan oğullan Demophon için sü­ madan ölmeye başladı. Toprak
tannelik yapmasını rica ettiler. Da­ kurudu. İnsanlar büyük bir kıtlığın
dı Baubo tanrıçanın kederli halini eşiğine geldiler. Bu durum Ze-
fark edince keyiflensin diye ona us’un araya girip sorunu bir an­
arpa suyu ikram etti. Tanrıça arpa laşmaya bağlamasıyla son buldu.
suyunu içer içmez doğum sancısı Her ne kadar Persephone ölüler
çeken kadınlar gibi büyük bir çığ­ ülkesinin meyvesinden yediği
lık attı ve Eleusis mystrlarını yö­ için Ölüler ülkesinde kalmaya
neten tanrı İakkhos’u dünyaya ge- mahkum olduysa da Hades’in yu-

Sandro Botticelli, ilkbahar Alegorisi, 1478, Floransa Uffizi Galerisi. Eco, U.


Güzelliğin Tarihi, Doğan Kitap 2006.
arpa

muşamasıyla yılın altı ayında an­ müş ve insanların tamamen yok


nesi Demeter’in yanına gidebile­ olmasına razı olmamış. Hathor
cekti (bakınız nar). Böylece De- görevinin insanları yok etmek ol­
meter kızının yanında olduğu bu duğunu düşündüğünden öfke
aylarda neşe buluyor işlerine dört içinde uygulamaya koyulmuş. Ra
elle sarılıyordu. O zaman toprak­ onu durdurmanın bir yolunu dü­
tan ürünler neşeyle fışkırıyordu. şünmüş ve tarlaları dolduracak
Bu altı ay mevsimlerden ilkbahar­ bollukta kırmızı bira ile göle çe­
dı. Ancak Persephone ile ayrılma virmiş. Tanrıça Hathor kırmızı bir
vakti gelince tanrıçayı yine keder ayna gibi parlayan bu bira deni­
kaplıyordu. Demeter bu altı ayda zinde kendi yansımasını görmüş
tüm işlerini bir kenara bırakıp kı­ ve ilgiyle yaklaşmış. Sonunda da­
zının yolunu hasret içinde bekli­ yanamayıp biradan içince sızıp
yordu. İşte bu aylar ise toprağın uykuya dalmış ve uyandığında ise
ürünsüz olduğu kış aylarıydı insanlık için planladığı kötülük
(Mavromataki 1997). hafızasından uçup gitmiş. Böylece
Mısır’ın güneş tanrısı Ra, ken­ insan soyu Ra’nın gönderdiği bira
disini memnun eden diğer tanrıla­ sayesinde yok olmaktan kurtul­
ra ödül olarak bir torba arpa verir­ muş (Bober 2003).
di. Eski Mısır’da arpa tanrılar dün­ Mezopotamya mitolojisinde
yasında para yerine geçiyordu ve arpa sapı kutsal bir simge olarak
en az para kadar değer görüyordu görülmektedir. Tarımla ilişkisi ol­
(Hançerlioğlu 1993). duğu düşünülen tanrıça Şala tüm
A rpa’dan elde edilen en tasvirlerinde elinde bir arpa sapı
önemli kültür ürünü biradır. Mısır tutar biçimde betimlenmiştir. Ta­
mitolojisinde bira, insanlığın tan­ kımyıldızı Virgo (bakire), tanrıça
rıların öfkesinden kurtulmasını Şala ile ilişkilendirilir. Virgo’nun
sağlayan kutsal bir içecektir. Mi­ en parlak yıldızı Spica, buğday ba­
tosa göre, insanlar dünya işlerine şağı anlamına gelmektedir (Black
öylesine yoğunlaşmışlar ki tanrı­ ve Greetı 1993).
lara şükretmeyi unutmaya başla­ Cermen mitolojisinde birayı
mışlar. Tanrılara saygısızca davra­ kemancı Gambrinus’un icat ettiği
nanların sayısı da bir hayli artmış. anlatılmaktadır. Gambrinus aşk
Güneş tanrısı Ra, bu duruma bir acısı yüzünden tam kendini asarak
son vermek amacıyla tanrıça Hat- hayatını sönlandıracakken karşısı­
hor’u yeryüzüne göndermiş. Hat- na şeytan çıktı ve onunla bir an­
hor, insanların yoldan çıktığına şa­ laşma yaptı. Anlaşmaya göre
hit olmuş ve büyük bir öfkeye ka­ Gambrinus’a otuz yıllık eğlenceli
pılmış. Tanrıça büyük bir felaket bir zaman verilecek o bu zaman
göndererek tüm insanlığı yok et­ diliminde hem sevgilisinden inti­
meyi planlamış. Ancak Ra insan­ kam alacak hem de keyif çatacak­
lara bir hak daha vermeyi düşün­ tı. Ancak otuz yılın sonunda ruhu­
asma

nu şeytana verecek ve cehenneme inanılır. Halk arasında bu atın uça­


gidecekti. Böylece yeni bir şans bildiği bile söylenir. Hızır’ın yar­
yakalayan Gambrinus birayı ve dımını, bolluk ve bereketini arzu­
çanı icat etti. Bu yeni içkiyi tadıp layan insanlar kapılarının önüne
çok beğenen Roma imparatoru, bir kap içerisinde arpa bırakırlar.
Gambrinus’u dük ilan etti. Gamb­ Böylece Hızır’ın o eve uğrayacağı
rinus böylece fakir bir kemancı ve atının bu arpadan yiyeceğine
olduğu için onu terk eden sevgili­ inanılır. Hatta sabah uyanıldığında
sinden de intikamını almış oldu. kap eğer boşsa ya da en azından
Böyle şanlı şöhretli tam otuz yıl arpa eksilmişse Hızır ve atı o eve
geçti. Otuz yılın dolduğu gece uğramış demektir. Bu gelenek
şeytan adamlarından birine Anadolu’nun pek çok yerinde
Gambrinus’u sabaha kadar ce­ vardır ve özellikle Hızır’ın deniz­
henneme getirmesi için görev lerden karaya geldiğine inanılan
verdi. Ancak şeytanın gönderdiği Hıdırellez günü yani 6 Mayıs’ta
adam Gambrinus’un icadı olan bi­ kutlanır (ayrıca bakınız gül mad­
rayı tadıp ve sabaha kadar bu tat­ desi).
tan vazgeçemeyince sızdı ve göre­
vini yerine getiremedi. Uyandı­ ASMA (Üzüm). Nuh peygam­
ğındaysa o kadar utandı ki cehen­ b e rin tufandan korunmak için
neme geri dönecek yüzü olmadı­ çeşitli hayvanlarla beraber bindi­
ğından gözden kayboldu. Bu sa­ ği gemisi tufan sonrasında karaya
yede Gambrinus iki yüz yıl bo­ oturdu. Gemideki hayvanlar yiye­
yunca eğlenceli bir hayat sürdü. cek bir şeyler bulmak için çevre­
Ancak sonunda aşırı derecede bi­ ye dağıldılar. İçlerinden bir keçi
ra içmekten bir fıçıya dönüştü gemiye döndüğünde garip hare­
(Fiske 2002). ketlerde bulunarak diğer hayvan­
Özellikle İslam mitolojisinde lara sebep yokken toslamaktaydı.
ve daha pek çok kültürde Hızır’ın, Keçiye neler olduğunu çözmek
(Hıdır) söylencesi yaygınlaşmıştır. isteyen Nuh, ertesi gün keçiyi ta­
Buna göre Hızır’ın ölümsüz oldu­ kip etti. Sonunda gördü ki keçi
ğuna ve derdi olan, yardıma ihti­ ağaçlara dolanmış bir sarmaşık
yacı olan insanların yardımına ye­ bitkisi olan asmanın meyvelerin­
tiştiğine inanılır. Bu sebeple Ana­ den yiyor ve sonrasında neşele­
dolu’da “Hızır gibi yetişti” deyi­ nip, sarhoş oluyordu. Asıl efsane
mi zor bir durumda beklenmedik bundan sonra başlar. Keçi saye­
bir yerden gelen yardım için kul­ sinde üzüm suyunu yani şarabı
lanılır. Çünkü Hızır kalbi temiz keşfeden Nuh, ne zaman şarap iç­
olan insanlara hiç beklemedikleri se neşelenip, keyfe dalıyordu.
bir zamanda yardım elini uzatabi­ Nuh peygamberin bu neşe içinde­
lir. Hızır’ın aksakallı bir adam ol­ ki hali şeytanın canını sıkmıştı.
duğuna ve beyaz bir ata bindiğine Nuh’un neşesinin şaraptan kay­

19
asma

naklandığını anlayan şeytan, asma Nuh peygamberle aynı dönem­


fidanlarının üstüne kavurucu nefe­ lerde yaşadığı söylenen İran mito­
si ile üfleyerek, asmaların kuruma­ lojisinde adı geçen Cemşid’in
sına neden oldu. Ancak sonradan (Işık Şahı) bin yıl yaşadığı rivayet
şeytan bu yaptığına pişman oldu. edilirdi. Bu kahraman şarabın keş­
Asmaları tekrar yeşertmenin tek finde başrolü oynamaktaydı. Cem-
bir yolu vardı. Eğer asmanın dibi­ şid bir gün kır gezintisi yaparken
ne yedi hayvanın kanı dökülürse semada bir kuş dikkatini çekti.
asma tekrar hayata dönebilirdi. Kuşun ayaklarına bir yılan dolan­
Bunun üzerine kuruyan asma fi­ mıştı. Cemşid derhal okçularına
danlarının toprağına aslan, kaplan, yılanı vurmalarını ancak kuşa ke­
köpek, ayı, horoz, saksağan ve til­ sinlikle zarar vermemelerini bu­
ki kanı döküldü ve bir yıl sonra as­ yurdu. Bu sayede kuş ayaklarında­
malar yeşererek yeniden ürün ver­ ki beladan kurtuldu ve nazikçe sü­
meye başladı. Bu söylenceden zülerek Cemşid’in yanına yaklaştı.
ötürü Ortaçağ’da, sarhoşların, Kuş gagasında taşıdığı küçük to­
kanlarıyla asmaya hayat veren bu humları minnet borcu olarak kur­
yedi hayvanın özelliklerine bürün­ tarıcısına bıraktı. Tohumlar toprağa
düğüne inanılırdı. Sarhoş kişiler ekildi ve bir süre sonra topraktan
kendi mizaçlarına uygun hayvanın asma filizleri yeşermeye başladı.
davranışlarını sergilerdi. Yani bir Bu asmalar güzel tatları olan
aslan gibi güçlü ve cesur, kaplan üzümler verdi. Bu üzümlerin su­
kadar yırtıcı, ayı gibi kuvvetli, kö­ yunun sıkılarak içilmesi adet oldu.
pek gibi kavgacı, horoz kadar gü­ Ancak henüz daha şarap keşfedil­
rültücü, tilki gibi kurnaz ve saksa­ memişti. Çünkü beklemiş üzüm­
ğan kadar geveze olurlardı lerin suyunun zehirli olduğu düşü­
nülmekteydi ve bu inançtan ötürü
kimse bu tadı denememişti. Ancak
bir gün Cemşid’in genç cariyele-
rinden biri yaşamına son verme is­
teğiyle uzun süre bir kapta unutu­
lup beklemiş üzüm suyunu içti.
Cariye bu sıvıyı içince sarhoş oldu
ve kendinden geçti. Ertesi gün
ayıldığında içtiği şeyin kendisinde
yarattığı etkiyi Cemşid’e anlattı.
Böylece Cemşid bu keyif verici
içeceğin müptelası olup çıktı.
Mezopotamya’da asmanın adı
Soloi sikkesi, M.Ö. 385-350. Doger “hayat ağacı” anlamına gelen
Ersin, Antik Çağ’da Bağ ve Şarap.
İletişim Yayınları, 2004. “Ges-tin” olarak bilinmekteydi.

20
asma

Dünyanın yedi harikasından biri korudu. Sonunda bebek dünyaya


olan Babil’in Asma Bahçeleri Fı­ gelmeye hazır olunca Zeus onu
rat kıyısında yer almaktadır. Yeni baldırından doğurdu. Mucizevi
Babil kralı Nabukadnezar tarafın­ bir şekilde babasının baldırından
dan inşa ettirilen yedi katlı bu ikinci kez doğan bu bebek tanrı
bahçe kemerler üzerinde durmak­ Dionysos’tu. Zeus yasak aşkın­
taydı (Doğer 2004). dan doğan oğlunu kıskanç tanrıça
Asma, üzüm ve dolayısıyla da Hera’dan korumak istedi. Onu
şarap konusu söz konusu olunca Hermes’e emanet etti. Hermes de,
ilk akla gelen mitolojik kahraman Dionysos’u Orkhomenos kralı
elbette ki Yunan tanrısı Dionysos Athamas ve karısı İno’ya emanet
olmuştur. Bu tanrıya Bakkos da etti. Zeus’a dadılık yapan İno, He-
denir ve Roma’nın eski tanrısı ra çocuğu tanımasın diye Diony-
olan Liber Pater ile bir tutulabilir. sos’a kız giysileri giydirdi. Ancak
Dionysos, şarap, bağ ve ilham Hera bu kurmaca oyunu fark ede­
tanrısıdır. Onun kutsal bitkisi as­ rek İno ve Athamas’ın akıllarının
madır. Tüm tasvirlerde tanrı asma kaçmasına yol açtı. Bunun üzerine
dallarıyla betimlenir. İnsanlara Zeus, Dionysos’u doğuya Asya
şarap yapımını öğreten tanrı Di- veya Afrika dolaylarına yolladı.
onysos’tur. Dionysos, mitolojide Burada Dionysos’a Nymphalar
iki kere doğan tanrı olarak bilinir. sütannelik yaptılar. Dionysos er­
Dionysos’un doğum miti ilginçtir. genlik çağma gelince üzümü ve
Zeus ve Semele yasak bir aşk ya­ ondan şarap yapmayı keşfetti
şıyorlardı. Zeus sevgilisine deği­ (Grimal 1997; Christou P. Pas-
şik kılıklarda görünüyor ondan pastamis K. 1988).
tanrısal kudretini saklıyordu. Yunan mitolojisinde Kalydon
Çünkü Zeus’un tanrısal yıldırımla­ kralı Oineus’un ismi Grekçe şa­
rının karşısında bir ölümlünün da­ rap kelimesiyle yakınlık göster­
yanmasına imkan yoktu. Ancak mektedir. Kral Oineus ile ilgili
Semele Zeus’tan kendisine tüm pek çok şarap miti bulunmaktadır.
varlığıyla ve tanrısal gücüyle gö­ Şarap tanrısı Dionysos, Oineus’un
rünmesi için ısrar etti. Zeus iste­ karısı Althaia’ya aşık olmuştu.
mese de sevgilisini kırmamak adı­ Tanrının karısına duyduğu hisleri
na, tanrısal gücüyle ona göründü. fark eden Oineus, Althaia’yı Di­
Semele, Zeus’un kudretine daya­ onysos’a ödünç verdi. Kral Oine­
namadı ve yıldırımlara çarpılarak us’un bu cömertliği Dionysos ta­
öldü. Ancak genç kadın ölürken rafından takdirle karşılandı ve Di­
Zeus’un çocuğuna altı aylık hami­ onysos krala üzüm yetiştirmesi
leydi. Zeus, Semele’nin karnında­ için Yunanistan’da dikilmiş ilk
ki bebeği hemen çıkartarak kendi asma fidanını armağan etti
baldırının içine dikti ve doğum Kral Oineus’un babasının adı
günü gelinceye kadar onu burada “bitki” anlamına gelen Phyti-

21
asma

os’dur. Aitolia kralı Oretheus’un Phytios koydu. Tesadüf budur ki


köpeği doğum yapmış ve bir odun Phytios’un oğlu olan Oineus da
doğurmuştu. Oretheus bu mucize­ şaraba ismini veren kral oldu
nin bir anlamı olduğunu düşüne­ (Griınal 1997).
rek odun parçasını toprağa göm­ Oineus’la ilgili bir söylenceye
dü. Bir süre sonra gömdüğü yer­ göre bir gün Staphylos adındaki
den harika üzümler veren bir as­ çoban sürüden bir keçinin kaybol­
ma kütüğü çıktı. Bunun üzerine duğunu ve bir süre sonra şaşırtıcı
Oretheus doğan oğlunun ismini bir neşeyle geri döndüğünü fark
etti. Bir dahaki sefere Staphylos
keçinin peşinden gitti ve onun bir
bitkinin meyvelerinden yediğini
ve sonra da neşelenip oradan ora­
ya koştuğunu izledi. Bu gördükle­
rini hemen kral Oineus’a anlattı.
Kral ona keçinin yediği meyvele­
rin suyunu sıkmasını emretti. Bu
meyvelerin suyundan yapılan iç­
kiye kral kendi ismini çağrıştıran
Oinos yani şarap adını verdi. Şa­
rap için kullanılan meyve demeti­
ne ise Staphylos yani Salkım adı
verildi. Bir mitte Staphylos’un adı
şaraba su katmayı keşfeden kişi
olarak da geçer.
Başka bir mitte ise tanrı Di-
onysos AtinalI İkarios’un evine
konuk olmuştu. Bu sırada Diony-
sos, İkarios’un kızı Erigone’yle
bir aşk yaşadı ve bunun sonucun­
da Erigone Staphylos’u dünyaya
getirdi. Dionysos, İkarios’a sev­
diklerine sunması için bir tulum
şarap armağan etti. İkarios tanrı­
dan aldığı bu değerli hediyeyi ço­
Tanrı Dionysos adına düzenlenen banlarla paylaştı. Ancak şaraptan
törenlerde sunuda bulunan bir rahibe, içen çobanlar sarhoş oldular ve
M.Ö. 4. yüzyıl Yunan amphorasından sarhoşluklarından korkarak İkari­
ayrıntı. Paestum (Italy), National
Museum. Christou, P.- Papastaıııatis, os’un kendilerini zehirlediğini
K. Greek Mythology Gods and düşündüler. Çobanlar birlik olup
Heroes. The Trojan War, The Odyssey, İkarios’u oracıkta öldürüp kaçtı­
And The Aeneid. Bonechi, 1988. lar. İkarios’un ortalıkta kalan ce­

22
asma

sedinin yerini köpeği Maira Eri- onu yıldız burcuna dönüştürdü


gone’ye havlamalarıyla yoldaşlık Staphylos (Salîkım)’un kızı
ederek gösterdi. Babasının kanlar olan Roio (Nar) Apollon’la aşk
içindeki cesedini gören Erigone, yaşadı ve tanrının çocuğuna hami­
îkarios’un cesedi yanındaki ağaca le kaldı. Ancak Roio’nun babası
kendini astı. Dionysos aşık olduğu Staphylos kızının Apollon’dan ha­
kadının ve babasının başına gelen­ mile kaldığına inanmayıp onun sı­
leri duyunca çılgına döndü ve Ati­ radan bir ölümlüyle yasak bir iliş­
na’ya bir lanet gönderdi. Bu lanet­ ki yaşadığına inanıyordu. Bu yüz­
le Atina’da genç kızlar delirerek den kızını bir sandığa kapatarak
kendilerini ağaçlara asıyorlardı. denize bıraktı. Sonunda Apoll-
Çaresiz kalan AtinalIlar Delphoi lon’un yardımlarıyla kurtulan Ro­
kahinine başvurdular. Kahin onla­ io tanrı tarafından Delos adasına
ra İkarios ve Erigone’nin ölümle­ götürüldü. Apollon doğan oğlu
rine yol açan katillerin cezasız Anios’a kehanet yeteneği bahşetti
kalması nedeniyle Dionysos’un ve ona adanın yönetimini verdi.
bu belayı gönderdiğini söyledi. Anios bir süre sonra Dorippe ile
Bunun üzerine katil çobanlar bu­ evlendi ve üç kızı oldu. Bu lâzlara
lunarak öldürüldü ve masum Eri­ “Bağcılar” deniyordu. Kızlardan
gone ile İkarios anısına bayram birine Oino (şarap) adı verildi.
ilan edildi. Geleneksel olarak kut­ Kuşların uçuşunu yorumlayan,
lanan bu bayramda Erigone ve geçmişi ve geleceği görebilen çok
İkarios anılıyor, genç kızlar ağaç­ ünlü bir kahin olan Kalkhas’a bu
lara asılıyordu. Söylenceye göre üstün yetenekleri Apollon tarafın­
kendini asan masum Erigone, ba­ dan verilmişti. Söylenceye göre
şak burcuna dönüştürülmüştü. Kalkhas kutsal Apollon koruluğu­
Ampelos, bir Satyros (yarı at na bir asma dikmişti. Ancak rakip
yarı insan olan Dionysos kültünün bir kahin Kalkhas’a bu asmanın
hizmetkarları) ile bir Nymphanm üzümünden yapılacak şarabı
(peri) oğluydu. Bu delikanlı tanrı Kalkhas’m asla içemeyeceğini id­
Dionysos tarafından çok sevilip, dia etti. Kalkhas kahinin bu sözle­
beğeniliyordu. Ampelos ismi rine gülüp, geçti. Günler geçti ve
“bağ kütüğü” anlamına geliyordu. bir zaman sonra asma üzüm verdi
Dionysos, Ampelos’a küçük kara ve üzümlerden şarap yapıldı.
bir ağacın dallarına dolanmış bol Kalkhas şarabın tadımı için özel
salkımlı bir asma hediye etti. Am­ bir davet düzenledi ve çevrede
pelos karaağaca dolanmış asma­ oturanlarla birlikte rakibi olan ka­
dan salkımları toplamak istedi ve hini de davet etti. Kalkhas keyif
ağaca çıktı ancak dengesini kaybe­ içinde şarabı kupasına doldurdu
derek düştü ve öldü. Dionysos bu ve tam içmek için ağzına götüre­
gencin ölümüne çok üzüldü ve cekken kahin kendisine yine şara­

23
asma

bin tadına bakamayacağını söyle­ yip, dans ederek kendilerinden


di. Kahinin bu sözleri Kalkhas’ın geçerlerdi. Ancak bu üç kız kar­
çok komiğine gitti ve kahkahalar­ deş Dionysos bayramlarına katıl­
la gülmeye başladı. O kadar çok mıyorlardı. Evde oturup yün eğiri­
güldü ki sonunda katıldı ve öldü. yor, nakış işliyorlardı. Dionysos
Üstelik elinde tuttuğu kupadaki tüm kadınlar kültüne katılırken
şaraptan bir yudum dahi içeme- Minyadların katılmayışını küstah­
mişti (Griınal 1997). ça buldu. Tanrı Minyadlara ceza
Orkhomenos’ta kral Min- olarak büyük bir lanet gönderdi.
yas’ın üç kızı vardı. Bu kız kardeş­ Minyadlar kendilerini eve kapat­
lere Minyadlar denmekteydi. Di- mış yün eğirip, nakış işlerlerken
onysos’un bayramında Orkhome­ birden oturdukları iskemleleri
nos’ta yaşayan tüm kadınlar dağ­ üzüm asmaları sarmaya, evin ta­
lara çıkar, ormanlarda şarkı söyle­ vanından süt ve şarap akmaya

Dionysos ayininden
bir rahibe. Kırmızı
figürlü kraterden bir
ayrıntı, M.Ö. 340,
Lipari (İtalya)
Arkeoloji Müzesi.
Christou, P.-
Papastaınatis, K.
Greek Mythology
Gods and Heroes. The
Trojan War, The
Odyssey, And The
Aeneid. Bonechi,
1988.

H
asma

başladı. Minyadlar lanetin etki­ Ganymedes’i kaçırarak Olym-


siyle bir tür deliliğe kapıldılar. pos’a getirdi. Ganymedes burada
Onlar artık kendilerinden geçmiş­ Zeus’a şakilik yapıyor, kupasına
lerdi ve bu haldeyken yeğenleri nektar koyarak hizmet ediyordu.
küçük Hippasos’u bir geyik gibi Zeus, Ganymedes’i kaçırınca ba­
görerek onu parçaladılar. Minyad­ basına bir armağan vererek gönlü­
lar iyice sarhoş bir hal içine gire­ nü aldı. Bu armağan tabii ki Zeus
rek evden çıktılar ve dağlarda gibi yüce bir tanrının şanına yakı­
bayram kutlayan kadınlara katıldı­ şır cinstendi; altından bir üzüm fi­
lar. Bir rivayete göre bu delilikle­ danıydı (Grimal 1997).
rinin sonunda tanrı bu üç kız kar­ İtalya’da bağlar tanrı Jüpiter
deşi yarasaya dönüştürdü (Gez­ tarafından korunmaktaydı. Bağla­
gin, D. 2007). rın iyi ürün vermesi adına yılda iki
Zeus, Ganymedes adındaki kez Jüpiter için bayram (Vinalia)
genç delikanlıyı çok beğenmişti. düzenlenirdi. İlk bayram asma çi­
Tanrı delikanlıya öylesine hayran çek açtığı dönemde düzenlenirdi.
kaldı ki onu Olympos’ta yanında İkincisinde ise yılın ilk ürünü tadı­
görmek istiyordu. Bu istekle Zeus lır ve teşekkür amacıyla tanrı Jü-

Ressam Exekias tarafından yapılmış siyah figürlü içki kabı,Tanrı Dionysos’un


üzüm salkımlarıyla süslü gemisi. Johns, C. Sex or Symbols? Erotic Images of
Greece and Rome. The British Museum Press, ¡989.

25
asma

piter’e sunulurdu. Bu bayramda bı ise insan yani şarapçı yaratmış­


düzenlenen törenlerde rahip baş tır (Hançerlioğlu 1993).
tanrıya dişi bir koyun kurban eder İskenderiyeli Clement İsa için
ve ardından bir salkımın suyu sıkı­ “büyük üzüm salkımı, bizim uğru­
larak tanrıya sunulurdu. Tüm bağ­ muza ezilmiş olan Logos” betim­
cılar tanrıya dua ederek iyi ürün lemesini yapar (Gaster 2000).
temennilerinde bulunurlardı. Bağ İsa öleceğini anladığında on
bozumunda bol bol şarap içilir, iki havarisini toplar ve onlarla
sabahlara kadar süren müzik ve “Son Akşam Yemeği” yer. Bu
dans eşliğinde eğlenceler düzen­ çok özel bir yemektir. İsa ekmeği
lenirdi (Doğer 2004). ve şarabı kutsadıktan sonra bunla­
İslam’da Mutezile mezhebinin rı havarileri arasında bölüştürür
kollarından biri olan Hamarriye (trans-substansiyalizm). Sonra
inancına göre Tanrı hep iyi olanı onlara ekmeğin kendi bedeni ve
yaratmıştır. Kötüyü ise insan ya­ şarabın da kanı olduğunu söyler.
ratmıştır. Tüm iyi hayvanları Tan­ İsa havarilerine tanrının hüküm­
rı yaratmıştır ancak insan bir et darlığında tazesini tadıncaya dek
parçasını dışarıda unutup kokut­ bir daha “bu bağın ürünü”nden iç­
muş ve kurtçukları yaratmıştır. İn­ meyeceğini söyler. O günden son­
sanın yarattığı kötü şeylerden biri­ ra İsa tutuklanıp çarmıha gerildi.
si de şaraptır. Üzümü Tanrı, şara­ Askerler Golgota’da İsa’ya ekşi

Mısır’da bağbozumu, M.Ö. 1390. Nakth’m mezarından bir duvar resmi. Doğer
Ersin, Antik Çağ’da Bağ ve Şarap. İletişim Yayınları, 2004.

■2.6
ayva

şarap uzatarak onunla alay ettiler. AYVA. Yunan mitolojisinde genç


Ancak İsa “o bağın ürününü” asla Akontios’un kurnazlığı sayesinde
tatmadı (Markos 14: 22-26, Mar- elde ettiği aşk efsane olmuştu.
kos!5: 33-41). Akontios yaşadığı Keops adasın­
Lut peygamberin kavmi cinsel dan Delos’taki şenliklere katılmak
sapkınlığa kapılmıştı ve toplum üzere ayrıldı. Delos’ta tanrılara
içinde her türlü ahlaksızlık yapılı­ ibadet için toplanmış bir kalabalık
yordu. Bunun üzerine tanrı Lut’a vardı. Akontios bu kalabalık ara­
bir haber gönderdi ve ona ülkesi sında çok güzeİ bir kız gördü. Kız
Sodom’u yerle bir edeceğini so­ dadısıyla birlikte dolaşıyordu.
yundan olanları toplayıp kaçması­ Akontios bu güzeller güzeli kızın
nı emretti. Bunun üzerine Lut iki etkisi altında kaldı ve onu takip et­
kızını da alarak orayı terk etti ve ıs­ meye başladı. Bu genç kız olduk­
sız bir dağa çıktı. Lut’un kızları bu ça iyi bir aileden gelen Kydip-
ıssız dağda evlenip soylarını de­ pe’ydi. Kydippe, dadısı ile Arte-
vam ettirebilecekleri, babaları ha­ mis tapınağındaki kurban törenle­
ricinde hiç erkek olmadığından rini izlemek üzere bir köşeye
yakındılar. Bunun üzerine kızlar oturdu. Bu sırada Akontios’un ak­
yaşlı babalarına bir gece şarap lına bir kurnazlık geldi. Cebinde
içirdiler. Büyük kızı sarhoş olup taşıdığı bir ayvayı çıkararak bıça­
sızan Lut’un koynuna girdi. Ertesi ğıyla üzerine “Akontios’la evlene­
gün Lut olan bitenin farkında de­ ceğime Artemis tapmağı üzerine
ğildi. Şarabın etkisiyle hiçbir şey yemin ederim” yazdı ve ayvayı
hatırlamıyordu. Kızları o gece de Kydippe’ye doğru fırlattı. Genç kı­
Lut’a şarap içirdiler. Lut sızınca zın dadısı ayvayı aldı ve Kydip­
bu kez de küçük kızı onunla yattı. pe’ye verdi. Ayvayı eline alan
Lut ne yattığını ne de kalktığını bi­ Kydippe bir anlık boşlukla üzerin­
liyordu. Sonunda iki kız da hami­ de yazanları yüksek sesle okudu.
le kaldı. Büyük kız Moab adında Böylece farkında olmaksızın Arte­
bir oğlan doğurdu; bu çocuk Mo- mis tapınağında, tanrıçanın önünde
ablılann atasıdır. Küçük kız ise bir bağlılık yemini vermiş oldu.
Ben-ammi adında bir oğlan do­ Bu olayın ardından Akontios ülke­
ğurdu. Bu çocuk ise Ammonların sine döndü. Burada sürekli
atasıdır (Tekvin 19). Kydippe’yi düşünüyor ve onunla
Asma dalı, erkeklik organı ile evleneceğine emin olarak hayaller
benzeştirilir. Arapça “zubr” ve İb- kuruyordu. Kydippe ise babası ta­
ranice “zemorah” asma dalı anla­ rafından uygun bulunan bir kişiy­
mına gelirken yan anlamında peni­ le evlendirilecekti. Ancak bu evli­
si işaret etmektedir (Gaster lik öncesi planlanan nişan merasi­
2000). mi bir türlü gerçekleştirilemiyor-
du. Çünkü ne zaman nişan hazır­

27
ayva

lıkları başlasa Kydippe aniden ra­ masının tanrıça Artemis’i öfkelen­


hatsızlanıyor ve sonra yine aniden dirdiğini öğrendi. Tanrıça Kydip-
iyileşiveriyordu. Onun bu hastalı­ pe’yi bu sebeple hastalandırıyor
ğı uzaklara Akontios’a kadar böylece başkasıyla evlenerek
ulaştı. Bu haberi alan çılgın aşık yemini bozmasını önlüyordu.
derhal soluğu Kydippe’nin yanın­ Kydippe’nin babası olayın aslını
da, Atina’da aldı. Onunla her da­ öğrendi ve Atina’ya döndü. Artık
kika ilgileniyor, üzerine titriyor­ kızını bir başkasıyla evlen-
du. Bu aşk çok geçmeden tüm ül­ diremeyeceğini anlamıştı. Bunun
kede dillere destan oldu. Bu arada üzerine Akontios hakkında bir
Kydippe’nin babası kızının gizem­ araştırma yaptırdı; gördü ki bu
li hastalanmalarına bir çare bul­ genç hiç de fena bir damat adayı
mak amacıyla Delos’a gitti. Bura­ gibi gözükmüyordu. Böylece
da tanrılara danıştı. Oradaki ka­ baba ikna oldu ve genç aşıklar
hinlerden kızının yeminine karşı muradlarına erdiler (Grimal
gelerek bir başkasıyla nişanlan­ 1997).

28
b
BADEM AĞACI. Tanrıların en lan yara onun ölümüne sebep ol­
büyüğü olan Zeus bir gün bir düş du. Agdistis bu ölüme çok üzüldü
gördü ve bu düşün etkisiyle fışkı­ ve Attis’in kusursuz bedeninin hiç
ran dölü toprağı suladı ve buradan bozulmamasını sağladı. Söylence­
hermafrodit (çift cinsiyetli) Ag- ye göre Attis’in ölümüne dayana­
distis doğdu. Tanrılar onu alarak mayan Pessinous kralının kızı da
hadım ettiler. Agdistis’in kesilen intihar etti. Kızın mezarından bir
erkeklik organının düştüğü yerden badem ağacı çıktı (bu efsanenin
badem ağacı çıktı. Irmak tanrısı diğer versiyonları için bakınız nar
Saggarios’un kızı bir gezinti sıra­ ağacı, çam ağacı ve menekşe
sında bu ağaçtaki bademlerin gü­ ınaddeleri, Grimal 1997).
zelliğine dayanamayıp bir badem Troya’dan dönen bir gemi şid­
kopardı ve daha sonra yemek üze­ detli fırtınanın etkisiyle Trakya kı­
re göğsüne koydu. Bu badem kızı yılarına vurdu. Gemiden kıyıya çı­
hamile bıraktı ve Attis doğdu. An­ kan prens Demephon, kral Phyle-
cak doğar doğmaz terk edildi. us tarafından büyük bir misafir­
Onu bebekken bulan bir teke, sü­ perverlikle karşılandı. Demephon
tüyle besleyerek büyüttü. Attis bu ülkede konuk olduğu sırada ül­
büyüdüğünde çok yakışıklı bir de­ kenin kralının kızı Phyllis, prense
likanlı oldu. Agdistis onu gördü aşık oldu. Demephon da genç kı­
ve yakışıklılığına çarpıldı. Ancak zın aşkına kayıtsız kalmayarak
Attis’e anne babalık yapan çift bu­ sonsuza dek birlikte olma sözü
nu bir tehlike olarak gördü ve At­ verdi. Ancak prens sevgilisinden
tis’i Agdistis’ten kaçırdılar. Onu bir müddet izin istedi ve ülkesine
Pessinous’a götürdüler ve kralın dönerek yarım kalan işlerini ta­
kızıyla evlendirmek istediler. An­ mamlayacağını ardından da bir da­
cak tam düğün merasimi sırasında ha ayrılmamak üzere Phyllis’in
Agdistis ortaya çıktı. Attis onu gö- yanına geleceğini söyledi. Phyllis
rürünce büyüsüne kapıldı ve çıldı­ sevgilisinin sözüne güvenerek ona
rarak erkeklik organını kesti. Açı­ müsaade etti. Ayrıca genç kız ya­

29
badem ağacı

kışıklı prense yanında götürmesi hon, Phyllis’in intihar ederek bir


için bir sandık verdi. Phyllis, san­ ağaca dönüştüğünü öğrendi ve
dığın içinde Reia kültüne ait kut­ büyük bir suçluluk hissetti. He­
sal eşyalar olduğunu söyledi ve men yola çıkarak Phyllis’in ülke­
Demephon’dan sandığı bir tek ko­ sine geldi. Phyllis’in dönüştüğü
şulda, geri dönme ihtimali kalma­ kuru badem ağacını görünce piş­
dığı zaman açmasını istedi. De- manlık içinde gövdesine sarılarak
mephon sandığı yanına alarak sev­ ağlamaya başladı onun gözyaşları
gilisiyle vedalaştı ve ülkesine ve sarılması sonucunda badem
doğru yol aldı. Phyllis geçen gün­ ağacı yeşerdi ve çiçeklendi. Söy­
lerde sevgilisine kavuşacağı ve lenceye göre badem ağaçları
evlenecekleri günleri dört gözle Phyllis’in öldüğü mevsimde yap­
bekliyordu. Kararlaştırdıkları gün­ raklarını dökerdi (Grimal 1997).
de Phyllis, Demephon’un gemisi­
ni görebilmek amacıyla limana BAKLA. Roma’da ölülerin haya­
kadar yürüdü. Ancak görünürde letlerine “Lemurler” adı verilirdi.
hiçbir gemi yoktu. Phyllis, bekle­ Lemurlere saygı göstermek ve yıl
yişi esnasında liman yolunu tam boyunca olan çevreden uzak tut­
dokuz kez gidip gelmişti. Onun mak amacıyla her yıl 9, 11 ye 13
bu yolculuğu anısına bu yola “do­ Mayıs gecesi Lemuria bayramı
kuz yollar” adı verilmiştir. Sonun­ kutlanırdı. Bu bayramda Lemurle­
da Phyllis, geçen uzun süre so­ re dua edilirdi. Evin babası elleri­
nunda Demehon’un geri dönme­ ni memba suyunda yıkadıktan
yeceğini anladı ve üzüntüsünden sonra çıplak ayakla yürümeye
kendisini astı. Efsaneye göre genç başlar ve yol boyunca hiç arkası­
kız meyve vermeyen ve yeşerme­ na bakmadan bakla tanelerini yo­
yen bir badem ağacına dönüştü. la bırakırdı. Bunu yaparken dokuz
Phyllis kendini astığı sırada çok kez “bu baklalarla kendimin ve
uzaklarda bulunan Demephon, ailemin zekatını ödüyorum” diye
Girit’e yerleşmiş ve burada evle­ tekrarlardı. Son olarak Lemurlar-
nerek çocuk sahibi olmuştu. O dan, artık gitmelerini saygıyla di­
gün Phyllis’in kendisine verdiği lerdi. Bu şekilde Lemurların bak­
sandığı hatırlayarak artık onu aça­ laları topladıklarına ve gelecek yı­
bileceğini düşündü. Demephon la kadar onları rahatsız etmeye­
sandığı açar açmaz içinden bir ha­ ceklerine inanılırdı. Ekinlerin tan­
yalet çıktı. Demephon’un atı haya­ rıçası olan Demeter bakla yetişti­
letten ürkünce ani bir hareketle ir­ riciliğinin öğreticisi olarak görü­
kildi ve Demephon atın hareketle­ lür (Grimal 1997).
rinden dengesini şaşırınca kılıcının
üzerine düşerek öldü. Mitin bir BALDIRAN OTU. Çok eski
başka versiyonunda ise Demep­ çağlardan beri tanınan bir bitki

3t>
biberiye

olan baldıran otunun meyveleri yakındaki bir ağacı kökünden sök­


Antik Yunan döneminde ağrı kesi­ tü ve Tylos’u öldüren yılanı bu­
ci olarak tıp alanında kullanılıyor­ nunla ezdi. Ancak bu esnada Mo­
du. Ancak bu bitki daha çok zehir ria bir şey fark etti. Ölen yılanın
özelliğiyle bilinir ve bu sebeple dişisi hızla ormana girerek bura­
dahili kullanımı sakıncalı bulun­ dan ağzında bir otla geri döndü.
muştur (Baytop 1999). Anado­ Adı balis olan otu ezilen yılanın
lu’da da yetişen bu bitkinin zehir burnuna sürttü ve yılan o anda di­
etkisi sebebiyle “baldıran zehri iç­ rildi. İki yılan hızla oradan uzak­
mek” deyimi dile yerleşmiştir. laştılar. Bu gördüğüne inanama­
M.Ö. dördüncü yüzyılın başında yan Moria hemen etrafına bakına­
“bildiğim bir şey var o da bir şey rak bulduğu ilk balis otunu kopar­
bilmediğim” sözlerinin sahibi ün­ dı ve kardeşinin cansız vücuduna
lü Yunan filozofu Sokrates’in sürttü. Tylos da tıpkı yılan gibi di­
ölüm sebebi olarak baldıran zehri rilerek yaşama geri döndü (Gri-
gösterilmektedir. Düşüncelerin­ mal 1997).
den dolayı Atina meclisi tarafın­
dan yargılanan Sokrates’in baldı­ BAMBU. Asya kültürlerinde bü­
ran zehiri içerek ölmesi kararı ve­ yük önem taşıyan bambunun dört
rilmiştir. Ancak Delos’tan gele­ mevsim yeşil ve son derece daya­
cek kutsal gemi Atina limanına nıklı olması, onun özellikle Çin
gelmeden bir kişinin idam edil­ kültüründe uzun yaşam sembolü
mesi mümkün değildir. Bu sürede olmasına yol açmıştır. Hint Okya­
hapiste tutulan Sokrates’i arka­ nusundaki Andaman adalarının
daşları kaçırmak istemişler ancak yaratılış mitolojisinde ilk insan bir
Sokrates buna karşı gelerek ölü­ bambu sapının içerisinde dünyaya
mü beklemeye koyulmuştur. Za­ gelmiştir. Filipin adalarında ise
manı geldiğindeyse baldıran zehri geleneksel olarak bambuyla çev­
içerek M.Ö. 399’da hayata veda rili olan tarlaların bereketli olaca­
etmiştir. ğına inanılır (mythencyclopedia
2007).
BALİS OTU. Lydialı bir kadın
kahraman olan Moria, kardeşi BİBERİYE. Biberiye bitkisinin
Tylos’la Hermes kıyılarında dola­ zihni açtığı ve hafızayı güçlendir­
şırken kardeşi yanlışlıkla bir yıla­ diği eski çağlardan itibaren bilin­
na dokundundu ve yılanın yüzüne mekteydi. Antik Yunan’da öğren­
saldırması sonucu öldü. Büyük bir cilerin biberiye yapraklarından
dehşete kapılan Moria panik için­ yaptıkları taçları başlarına takarak
de Yer’in oğullarından olan Da- veya bu bitkiden ördükleri halka­
mesen adındaki devi yardıma ça­ ları boyunlarında taşıyarak zihin­
ğırdı. Damesen gücü sayesinde lerini diri tuttukları yazarlar tara­

3i
biberiye

fından aktarılmaktadır. Eski Yunan sinde uyandırdığı rivayet edilir


ve Roma’da çok sevilen bu bitki (Somer 2003).
sadakatin simgesi olarak benim­
senmiştir. Antik çağda düğün ve BÖĞÜRTLEN. Yunan mitoloji­
törenlerde sembolik olarak kulla­ sinde gün içerisinde üç renge dö­
nılmıştır. Shakespeare’in ünlü ese­ nüşen bir inek vardır. Gün başında
ri Hamlet’te, Ophelia Hamlet’e beyaz olan bu inek daha sonra kır­
bir biberiye dalı uzatarak “işte bi­ mızıya en sonda siyaha dönüşü­
beriye, unutulmamak için.” de­ yordu. Hiç kimse bu ineğin rengi­
mektedir. Biberiye Latince “ros- ni doğru bilemiyordu. Girit kralı
marinus” “denizin çiğ damlası” Minos’un sevimli ve yaramaz oğ­
anlamına gelir. Bugün bile uğur lu bir gün fare kovalarken bal do­
getirdiğine ve koruduğuna inanı­ lu bir küpün içerisine düşünce bo­
lan biberiyenin evlerin çevresine ğularak öldü. Kral Minos kahrını
dikilmesi pek çok kültürde yay­ gizlemeden ağıtlar yakıyor, oğlu­
gındır. Hatta yakışıklı prensin, nun ölümünü kabullenemiyordu.
Uyuyan Güzeli biberiye dalı saye­ Kral oğlunu tekrar diriltecek bir

John Everett Millais, Ophelia, 1851-1852, Londra, Tate Galerisi. Eco, U.


Güzelliğin Tarihi, Doğan Kitap 2006.

32
buğday

kişi arıyordu. Kahinler renk de­ BUĞDAY. Ekili toprağın tanrıçası


ğiştiren ineğin rengini doğru bilen Demeter aynı zamanda buğday
bir kişinin çocuğu diriltebileceği­ tanrıçasıdır. Buğday ekilen tüm
ni söylediler. Yani ineğin rengini Hellen topraklarında tanrıçaya
bilmek ne kadar imkansızsa çocu­ özel kült alanları tahsis edilmiştir.
ğun diriltilmesi de o kadar imkan­ Demeter tasvirlerinde buğday ba­
sızdı. Ancak kral yine de tüm ka­ şağıyla sembolize edilir (Grimal
hinlere haber saldı. Hatta uzak ül­ 1997).
kelere bile elçi gönderdi. Böylece Zeus titanlarla savaşıp zafere
zekasına güvenen pek çok insan ulaştığı günlerde bereketli bir yağ­
Girit’e gelerek kralın sınavına ka­ mur kılığına bürünerek Rodos’lu
tılmak üzere toplandılar. Ancak bir nympha olarak bilinen Hima-
hiç kimse karşılarına çıkarılan ve lia ile diğer bir adıyla “değirmen­
renkten renge giren esrarengiz ci kadın”la birleşmişti. Bu birleş­
ineğin rengini doğru bilemedi. me sonrasında Himalia tanrıdan
Beyaz diyecek olsalar inek kırmı­ hamile kaldı ve üç erkek çocuk
zı oluyor, kırmızı deseler az sonra doğurdu. Bu çocuklara sırasıyla
siyah oluyordu. İşte bu değişken buğdayın geçirdiği evrelerin ismi
renkli ineğin doğru rengini sadece verildi. Buna göre çocuklardan il­
bir kişi kahin Koiranos’un oğlu ki Spartios (ekici), İkincisi Kroni-
Polyeidos verdi. Polyeidos ince os (olgunlaştırıcı) ve üçüiıcüsü de
zekasını kullanarak ineğin böğürt­ Kytos (ekmekçi) adını âldı
len renginde olduğunu söyledi. Roma’da, ağaçları kesmeye
Çünkü böğürtlen de başlangıçta yarayan balta, tahılın döküntüleri­
beyazken bir süre sonra kırmızı, ni temizlemeye yarayan süpürge
iyice olgunlaştığındaysa siyah ve buğday tanelerini öğüten dibek
rengini alırdı. Böylece Polyeidos tokmağı, tarımın sembolleri olarak
küçük Glaukos’un cesediyle bir görülürdü. Adını bu sembollerden
odaya kapatıldı. Ancak Polyeidos alan bazı tanrılar bulunmaktaydı.
bir ölüyü nasıl diriltebileceğini Roma tanrısı Pilumnus’un adı di­
bilmiyordu. Neyse ki odada gör­ bek tokmağından, tanrıça İnterci-
düğü bir yılan ona yol gösterdi. dona’nın adı balta darbelerinden,
Polyeidos’un küçük çocuğa zarar tanrıça Deverra’nın adı ise süpür­
vermesin diye öldürdüğü yılanın geden geliyordu. Bu tanrılar kötü
yanına gelen başka bir yılan ağ­ ve vahşi Daimon Silvanus’a karşı
zında tutuğu bir otla ölü yılanı di­ insanları koruyorlardı. Silva-
riltti. Polyedos yılanın ağzındaki nus’un yeni doğan çocuklara mu­
otu kaptığı gibi Glaukos’un ölü sallat olmasını önlemek için yeni
bedeninde dolaştırdı. Böylece kü­ bebek gelen evin kapısına balta
çük çocuk dirilerek, yaşama geri darbeleri vurulur ve kapı önü sü-
döndü. (Grimal 1997) pürülürdü (Grimal 1997).

33
buğday

Roma’da Robigo ve dişi eşi Ro- zünde tebdili kıyafet geziniyordu.


bigus’a atfen 25 Nisan’da bir Tanrıçanın Eleusis’te kaldığı gün­
bayram kutlanırdı. Bu çift bir çe­ lerde burada kral Keleos ve krali­
şit Genius’tu. Bu geniuslar buğ­ çe Metaneira onun tanrıça oldu­
day tarımıyla ilişkilendirilirlerdi ğunu bilmedikleri halde, kendisi­
ve “pas” hastalığına yol açarlardı. ni çok iyi ağırlamışlardı. Ancak
Bu genius’lar için Roma’nın ku­ tanrıça kendisine uzatılan naneli
zeyinde kutsal bir orman tahsis arpa suyunu içindeki yangını sön­
edilmişti (Grimal 1997). Genius, dürsün diye bir dikişte içince kra­
doğadaki her şeyin kendine ait lın küçük oğlu Abas onunla alay
olan özü, bir nevi kodudur. Bu­ edip, kahkahalarla gülmüştü.
gün bir bilim konusu olan genin Tanrıça sinirini bu çocuktan çıkar­
adını buradan aldığı düşünülürse dı ve kendisiyle alay ettiği için
Genius’ların anlamı daha net kav­ onu bir kertenkeleye dönüştürdü.
ranabilir. Fakat Demeter bu yaptığına piş­
Tanrıça Demeter, kızı Persep- manlık duydu. Ne de olsa kral ve
hone’nin yeraltına kaçırıldığı gün­ kraliçe ona evlerini açmış, yardım
lerde tüm işlerini bırakıp yeryü­ etmişlerdi. Tanrıça suçunu kapat-

Triptolemos, kırmızı figürlü vazo, M.Ö. 5.yy. Boardtnan, J. Rotfigurige Vasen aus
Athen. Philippe von Zabern 1975.

34
buğday

mak için kralın yeni doğan oğlu Triptolemos’a buğday ekimini


Demephon’u ölümsüz kılmaya öğretti. Tanrıça,Triptolemos’a ka­
karar verdi. Bunun için gece gizli­ natlı dragonların çektiği bir araba
ce çocuğu baş aşağıya çevirerek ve buğday tohumları verdi. Tarım
ateşe tutu. Ancak tam o sırada kültürünü yeryüzüne yaymayı ba­
kraliçe Metaneira içeri girdi ve şarıyla gerçekleştiren kahraman
çocuğun yandığını görüp tanrıçaya daha sonra ölüler ülkesine yargıç
engel oldu. Böylece sihir yarım olarak atandı (Graves 2004; Gez­
kaldı. Zavallı küçük Demephon gin, D. 2007).
öldü. Kral ve kraliçe iki çocukla­ Apollon’un çocuklarından
rının birden ölümü üzerine yasa olan Ainos’un bağcılar olarak
boğuldular. Tanrıça o zaman kral isimlendirilen üç kızı vardı. Bun­
Keleos’a ölen çocuklarının yerine lar Elais (Zeytinyağı), Spermo
üç oğlan vereceğine yemin etti. (buğday tanesi) ve Oino (Şarap)
Üstelik bu oğlanlardan Triptole- idi. Bu kızlar Troia Savaşına Yu­
mos’a kralın acısını unutturacak nanlara yardım etmek amacıyla
güçte yetenekler verdi. Demeter, gönüllü olarak katılmışlardı. An­
cak uzun süren savaştan usanan
Bağcılar Troia’dan kaçmışlardı.
Sonunda peşlerine düşen Yunan­
lardan tanrı Dionysos sayesinde
kurtulmuşlardı. Dionysos bağcıla­
rı birer güvercine dönüştürmüştü
(Gezgin, D. 2007; bu mitin ayrın­
tıları için bakınız asma ve nar
maddeleri).
Boitoia’lı kral Athamas, ilk
olarak Nephele ile evlendi ve on­
dan Phriksos adında bir oğlu ve
Helle adında bir kızı oldu. Bu ev­
liliğin ardından Athamas ikinci
evliliğini de İno ile yaptı. İno’dan
da iki oğlan çocuğu oldu. Ancak
İno, Athamas’ın ilk evliliğinden
olma çocuklarım kıskanıyordu ve
varlıklarını istemiyordu. Bu yüz­
den büyük bir kurnazlık düşündü.
Ülkenin kadınlarına o yıl ekilecek
Buğday başağı şeklinde altından buğdayları kavurmalarını emretti.
yapılmış küpe, M.Ö. 2.yy. Boardman, Erkekler ekim zamanı gelince bu
J. Greek Art. Thames and Hudson buğdayları ektiler. Ancak geçen
¡985.
zaman içinde toprak bir tane dahi

35
buğday

filiz vermedi. Bu kıtlık yüzünden Nil nehri, Mısır’ın hayat kay­


endişelenen Athamas Delphoi ka­ nağıdır. Bu sebeple Mısır mitoloji­
hinine danışmanın faydalı olacağı­ sinde Nil önemli bir yer tutar. Nil
nı düşündü. Bu sebeple bir elçi nehri, mitolojide Hapi adıyla tan-
gönderdi. Ancak İno elçiyi de nlaştırılmıştır.Tanrı Hapi, tasvirle­
ayartarak ona tembihler verdi. rinde elinde buğday başağı tutar.
Bunun üzerine elçi İno’nun iste­ Nil’in taşkınlarıyla tarlalar yaşam
diği gibi Athamas’a ilk evliliğin­ bulur, bolluk ve bereket yaşanırdı.
den olma çocuklarını tanrılara kur­ Bu sebeple Nil, tarımla yakından
ban etmezse ülkeyi büyük bir fe­ ilişkilendirilmiştir ve buğday ba­
laketin beklediğini söyledi. Çare­ şağı ona adanmıştır (Hooke 1993).
siz kalan Athamas tam çocukları­ Bir sufi efsanesinde Kul Har-
nı kurban verecekti ki Nephele tun adında yoksul ancak çok mer­
ona Hermes’in armağanı olan Al­ hametli bir genç vardı. Bu genç
tın boynuzlu koçu gönderdi. Böy- değirmende çalışıyordu. O kış çok
lece Athamas çocuklarını kurtar­ soğuk geçmiş baharda ise toprak
mış oldu (Grimal 1997). bir damla yağmur görmemişti.
Kafkas mitolojinde suların ko­ Bölgede çok büyük bir kuraklık
ruyucu ruhu dişi olarak benim­ baş gösterdi. İnsanlar ellerinde
senmiştir. Bu dişi ruh Zizlan ola­ avuçlarında ne varsa saklıyorlardı.
rak isimlendirilir. Bu ruha sadece Kimse kimseye yardım etmiyor­
namuslu kadınların tapınması uy­ du. Varlıklılann kamı doyuyordu
gun görülürdü. Kadınlar doğum ama önceki kıştan erzağı olmayan
ve evlilik için Zizlan’a dua eder, fakirler açlıkla pençeleşiyordu.
doğumdan sonra da kadınlar Ziz­ İşte bu zor günlerde iyi kalpli
lan’a buğday kurabiyesi sunardı. genç Kul Hartun da fakirlere de­
Bu merasim yapılmaz ise Zizlan ğirmenden bedava un dağıtıyordu.
kadının su almasına engel olurdu. O günlerde Hz. Ali bir gece Sal-
Kadınlara özel olan bu törenler sı­ maslı Kul Hartun’un rüyasına gir­
rasında yetişkin veya çocuk fark di ve ona fakirlere dağıttığı unlar­
etmez herhangi bir erkek bulun­ dan yapılmış bir ekmek uzattı. Kul
ması kesinlikle yasaktı. Eğer bir Hartun Ali’nin uzattığı ekmeği ye­
erkek bu törene şahit olursa Ziz­ di ve başladı şiir okumaya. O
lan o erkeğe hastalık salardı. Ebe­ günden sonra Kul Hartun bir halk
ler Zizlan’a hizmet eder, doğum şairi oldu (Kalafat 2004).
yapan kadını yönlendirirdi (Du-
mezil 2000).

36
c
CEVİZ. Lakonia kralı Dion ile ÇAM AĞACI. Kybele güzeller
Amphithea’nm üç kızı vardı. Bu güzeli delikanlı Attis’in annesi,
kızlar Orphe, Lyko ve Kayra idi. aşığı ve aynı zamanda katili ol­
Apollon, Lakonia’ya ziyarete gel­ muştur. Attis kralın kızıyla evlen­
diği zaman Amphithea, tanrıyı ku­ meye kalkınca Kybele büyük bir
sursuz bir incelikle ağırlamış ona kıskançlığa kapıldı. Üstelik her­
gönülden hizmet etmişti. Bu ko­ maphrodite Agdistis de Attis’e
nuk severlik karşısında Apollon aşıktı. Kybele düğün günü Agdis-
ailenin üç genç kızına kehanet ye­ tis’i kışkırttı. Kybele ve Agdistis
teneği verdi. Ancak onlara kesin düğün alanına hışımla girince bü­
bir dille tanrılara karşı koymama­ yük bir kargaşa yaşandı. Paylaşı-
yı ve işlerine bulaşmamayı şart lamayan Attis bu kavgalara daha
koştu. Apollon’un ziyaretinden fazla dayanamayıp oradan uzak­
kısa süre sonra Lakonia’ya Di- laştı ve bir çam ağacının altında
onysos ziyarete geldi ve Dion’la- cinsel organını kesti. Bu ağacın al­
rın evine konuk oldu. Dionysos, tında kan kaybından yaşama veda
Dion’un kızlarından Karya’ya etti. Onun ölümü, arkasında bırak­
aşık oldu. Karya da tanrının aşkı­ tığı aşıklarını kedere sürükledi.
na karşılık verdi. Ancak Kar- Kybele yaptıklarından çok piş­
ya’nın kardeşleri Dionysos’un man oldu. Sevgilisinin onuruna
tanrısal işlerini merak edip öğren­ bir bayram ilan etti. Attis adına
meye çalıştılar. Apollon onları kutlanan bu bayram daha sonraki
uyardı ama bu genç kızların dav­ dönemlerde bitkilerin bereketi
ranışlarını değiştirmedi. Sonunda için tanrıça Kybele’ye tapınmaya
Apollon ve Dionysos genç kızları dönüştü. Bu bayramlarda tanrıça­
kayaya dönüştürdüler. Ancak ya erkeklik organı sembolleri (fai­
Karya, bol meyveli bir ceviz ağa­ llis) sunularak toprağın bereketi
cına dönüştürüldü. Artemis onun için dua ediliyordu (Eliade 2003).
için Karyatis adıyla bir kült tahsis Kral Dryops’un kızı olan
etti. Karya, Grekçede “ceviz ağa­ Dryope, Hamadryadlarla yakın
cı” anlamına gelir (Grimal 1997). arkadaştı. Dryope bir gün küçük

37
çam ağacı

oğluyla dağa, göl kenarına gitti. Melikertes’e, Palaimon adı altında


Burada Nymphalara sunuda bu­ bir tanrı gibi tapıldı.
lunmak istiyordu. O anda gözüne Yunan mitolojisinde çobanla­
yapraklan ışıl ışıl parlayan, çok rın ve sürülerin tanrısı olan Pan
güzel çiçekleri olan bir ağaç ilişti. çoğu zaman çam dallarından bir
Dryope, küçük oğlunu oyalamak taç takardı veya elinde çam dalı ta­
için ağaçtan birkaç çiçek kopardı. şırdı. Bunun sebebi bir mite da­
Ancak o ışıldayan ağaç aslında yanmaktadır. Pan, Pitys adında bir
Nympha Lotis’ti. Lotis bu ağacın Nympha’ya aşıktı. Pan gibi
kılığına bürünmüştü. Dryope’nin, Pitys’e aşık olan biri de Boreas’dı.
ağacın çiçeklerini koparmasıyla Pitys kendini Pan’a sunarak seçi­
dallardan kan akmaya başladı. Lo­ mini tanrıdan yana kullandı. Red­
tis, Dıyope’yi kendisi gibi bir dedildiği için kıskançlıktan deliye
ağaca dönüştürerek cezalandırdı. dönen Boreas, Pitys’i kayalıklar­
Rivayete göre eğer bir genç kız, dan aşağıya itti. Ancak Yer, güzel
bu dönüşümü bir başkasına anla­ nymphaya acıdı ve onu bir çam
tacak olursa sıkıntılı ve hüzünlü ağacına dönüştürdü. Ne zaman
ağaç, çama dönüşürdü. Boreas, çam ağacının dallarına
Hamadryadlara adanmış bir sürtünecek olsa Pitys’in ruhu
çama zarar vermek büyük bir gü­ acıyla inlerdi. Ancak Pitys aşkının
nahtı. Trakya’lı Paraibos’un baba­ karşılığı olarak Pan’ın başına dal­
sı böyle bir günah işlemiş, Ha­ larından taç yapmayı severek ka­
madryadlara ait bir çamı kesmişti bul etmişti. Pitys, Grekçede “çam
bu sebeple o ve oğlu büyük bir ağacı” anlamına gelir.
yoksullukla cezalandırıldılar. Ney­ Poseidon’un oğullarından olan
se ki Paraibos, Nymphalara bağış­ Siniş çok güçlü bir devdi. Ona
lanmak için kurbanlar sundu da “çamları eğen” diye sesleniliyor­
sonunda affedilip, fakirlikten kur­ du. Çünkü Siniş, çam ağaçlarını
tuldular. eğerek yakaladığı insanları bu
Athamas’ın karısı olan İno, in­ ağaçların arasına bağlıyordu. Son­
tihar etmek amacıyla kendisini rada eğdiği ağacı aniden bırakıyor­
yardan aşağıya attı ve bunun ya­ du. Böylece ağacın eski haline
parken oğlu Melikertes’i de pe­ dönmesiyle arada bağlı kalan kişi
şinden sürükledi. İno’nun cesedi parçalanarak ölüyordu.
deniz kıyısında kadınlar tarafından Yunan tıp tanrısı olan Asklepi-
bulunarak gömüldü. Oğlunun ce­ os’un sembollerinden biri de çam
sedini ise yunus balıkları taşıyarak kozalaklarıdır (Grimal 1997).
Korinthos’a bıraktılar. Burada onu Çin’de ruhu olduğuna taşıdığı­
Sisyphos gömdü. Ardından da na inanılan bitkilerden birisi de
çam ağacının yanında onun için Çam’dır. Çinliler Çam’ın kozala­
bir tapınak kurdu. Bundan böyle ğından, yapraklarından hatta ağa-

38
çam ağacı

cin kökünde yetişen mantarlardan ğınından başka bir şey bulamaz.


bile esans çıkarmak için faydala­ Adam Shiro’nun kurnazlık yaptı­
nırlar. Düzenli olarak tüketilen ğını ve kendisiyle alay ettiğini an­
çam suyunun kişiye gençlik, zin­ lar, Shiro’yu öldürür. Hana Saka,
delik ve uzun bir yaşam sağlaya­ köpeğinin ölümünü kabullene­
cağına inanırlar. Çam yaprakları iç mez. Komşu adam Shiro’yu bir
organlar için birebirdir. Çinliler çam ağacının altına gömmüştür.
açlık duygularını bastırmak için Hana Saka, çam ağacının etrafında
çam yapraklarından faydalanırlar. her gün tütsüler yakar ve köpeği
Böylece az yiyerek daha uzun bir Shiro’nun ruhu için dua eder. Bir
ömür yaşayabileceklerini düşü­ gece Hana Saka’nın rüyasında gö­
nürler. Çam ağacı hayat doludur rünen köpeği, ona mezarının üs­
ve Çin inançlarına göre bu özelli­ tündeki çam ağacını keserek bir
ğini çevresine dağıtır. Çünkü çam havan yapmasını söyler. Ertesi sa­
ağacı zengin bir “ruh malzemesi” bah Hana Saka köpeğinin sözleri­
taşır. Çinlilere göre bin yaşındaki ni aynen yerine getirir. Çam ağa­
bir çam ağacı “mavi bir öküz, ma­ cından yaptığı havana koyduğu pi­
vi bir köpek veya mavi bir insan” rinç tanelerinin her biri altına dö­
gibidir. Yaşlanan çam ağaçları so­ nüşür. Böylece Hana Saka zengin
nunda bir ejderhaya dönüşür. İki olur. Kıskanç komşu hemen hava­
yüz yaşına gelmiş bir çam ağacı nı ödünç ister. Ancak her deneme­
kabuklarının altında ejderha bi­ sinde elindeki pirinçler çamura
çimli çam sakızı biriktirir. Çam dönüşür. Öfkelenen komşu hava­
sakızı insanın ömrünü beş yüz yıl nı yakar. Shiro, o gece bir kez da­
uzatacak sihre sahiptir. ha Hana Saka’nm rüyasına girer
Bir Japon masalında Hana Sa­ ve ona havanın küllerini toplama­
ka Jijii adındaki yaşlı bir adamın sını sonra da külleri kurumuş
Shiro adında çok değer verdiği bir ağaçlara atmasını söyler. Hana Sa­
köpeği vardır. Bir gün Shiro bah­ ka yine köpeğinin sözlerine uyar.
çede bir yeri ısrarlı bir şekilde Külleri savurduğu tüm kuru ağaç­
koklayarak eşelemeye başlar. lar canlanarak yeşerir. Onun ger­
Yaşlı adam orada ne olduğunu çekleştirdiği bu mucize kısa süre­
merak edip toprağı kazınca bir ha­ de dört bir yana yayılır. Bu sayede
zine bulur ve çok sevinir. Tüm bu Hana Saka çok ünlenir. Bir Prens
yaşananları Hana Saka’nın kıs­ tarafından çağrılır. Hana Saka hü­
kanç komşusu görmüştür. Komşu neriyle Prensin bahçesindeki
köpeği gizlice alarak kendi bahçe­ ağaçları yeşertince büyük bir ödül
sine bırakır. Shiro yine aynı şeyi kazanır. Kıskançlığından vazgeç­
yapar ve ısrarla bir bölgeyi kokla­ meyen komşu havanın küllerin­
maya başlar. Komşu adam hemen den bir kısmını çalar ve Prense gi­
orayı kazar ancak kokmuş çöp yı­ derek mucizenin asıl sahibinin

39
çam ağacı

kendisi olduğunu söyler ancak rın ruh yuvası olduğunu düşünür­


gösterisi hüsranla sonuçlanır. ler (İnan 1995).
Ağaçlar yeşermediği gibi savru­ Altay Türkleri dünyanın mer­
lan küller prensin gözüne kaçınca kezinden (göbeğinden) Göksel
çok büyük bir belayı başına almış tanrının katma kadar yükselen çok
olur ve eşek sudan gelinceye ka­ büyük bir çam ağacının varlığına
dar dayak yer. Böylece Shiro ka­ ve bu sebeple çam ağaçlarının
tilinden intikamını almış olur . kutsallığına inanıyorlardı (Roux
Bir başka Japon masalında da 1998).
yine bir çam ağacı konu edilir. Bir Türk mitolojisinde cennet bağı
zamanlar Takasago’da çok yaşlı olarak tanımlanan “Gülistan-ı
ve heybetli bir çam ağacı varmış. Bağ-i İrem” kaf dağının ortasında
Bu ağacın kocaman gövdesi iki yer alır. Bu bağın çevresi ulu çam­
kola ayrılıyormuş. Eskiden bu larla çevrelenmiştir. Dört bir ya­
ağacın gövdesinde Takasago ba­ nından şifalı sular akar. Yeryüzü­
kiresi yaşıyormuş. İzanagi’nin nün en güzel meyveleri ve çiçek­
oğlu onu burada görüp aşık olmuş leri buradadır. Bu bağa sadece pe­
ve evlenmişler. Aşk dolu bir ha­ riler ve cinler girebilir. Cennetin
yat yaşamışlar. Birbirlerini öyle bile yanında harap kaldığı bu bağa
çok seviyorlarmış ki ikisi de aynı bir insan yaklaşacak olursa yüz
anda ölmüş. Bundan böyle bu çif­ adım uzağa savrulur (2005).
tin ruhu bu asırlık çam ağacının
gövdesinde yaşamış. Ancak aşık­ ÇARKIFELEK ÇİÇEĞİ. Pas-
lar sadece dolunay olan gecelerde siflora incarnata adıyla bilinen
ağacın gövdesinden çıkarak insan çarkıfelek çiçeğine şeklinden ötü­
kılığına dönüşüyorlarmış ve ha­ rü saat çiçeği veya fırıldak çiçeği
yattayken yaşadıkları yere gide­ adı da verilir. Bu çiçeğin anavata­
rek çam ağacı yaprağı topluyor­ nı Güney Amerika olarak bilin­
larmış. Çünkü bu yaprakların in­ mektedir. Dünyaya yayılması ise
sana uzun bir ömür verdiğine ina- özel bir sebeple olmuştur. Avru­
nıyorlarmış (Mackenzie 1996). palI Hıristiyanlar misyonerlik
Yakut inançlarında orman ve amacıyla Güney Afrika’ya gittik­
ağaç kültü son derece yaygındır. lerinde bu çiçeğe rastlamışlardı.
Yakutlar karaçam ağacına saygı Çiçeğin dişi ve erkek organlarının
duyar. Çocuğu olmayan kadınlar pozisyonları İsa’nın çarmıhtaki
beyaz bir at derisini ağacın altına haline benzetilmiş ve bu sebeple
sererek ondan çocuk dilerler. Ka­ çarkıfelek çiçeğinin tanrının Hıris­
raçam ağacının bazı dalları sık bir tiyan misyonerlere gönderdiği bir
biçimde bir araya toplanır ve bu müjde olduğuna inanılmıştır. Böy­
görüntü bakıldığında kuş yuvasını lece kutsal kabul edilen çiçek Av­
andırır. Yakutlar bu dal öbeklerini rupa’ya getirilmiştir. Hıristiyanlar
“arık” olarak adlandırır ve bunla­ bu çiçeğe “Passion Flower” adını

40
çiğdem

vererek onu İsa’nın çilesinin bir diği derin düşünme döneminde


simgesi olarak kabul etmişler. Ay­ sık sık yanındaki bitkinin yaprak­
rıca bu çiçeğin İsa’nın damlayan larını çiğnediğinden söz edilir. Ra­
kanından doğduğuna inanılır. Çar­ hibin uykusuzluğu yenmesindeki
kıfelek çiçeği teskin edici, sinir başarı çiğnediği çay yaprakların­
yatıştırıcı etkisinden dolayı tıp ala­ dan kaynaklanmaktadır. Gelenek­
nında kullanılan önemli bir bitki sel olarak Çinli rahipler çayı uya­
olmuştur. rıcı olarak kullanıyorlardı. Bu an­
lamda çayın ibadet içeceği olduğu
ÇAY. Çay’ın geçmişi M.Ö. üçün­ söylenebilir. Japonlar Çin’den öğ­
cü bin yıla kadar gitmektedir. rendikleri çayı kendi kültürlerinde
Çayla ilgili anlatılan en yaygın ef­ geliştirmişlerdir. Japon Budistle-
sane M.Ö. 2700 yılında Çin impa­ rin öğrenci yetiştirdiği çay okulla­
ratoru Shen Nung’a aittir. Söylen­ rı dahi bulunmaktadır (Altınan
ceye göre imparator sık sık sağlık­ 2002).
lı düşüncelere dalmak ve rahatla­
mak amacıyla kameriyesinde sı­ ÇİĞDEM . Latince adı Crocus
cak su içermiş. Bir gün imparator olan Çiğdem birbirinden güzel
yine her zamanki gibi kendisine renkleriyle bahar aylarında kırları
sıcak su hazırlarken fincanın içine süsleyerek baharı müjdeleyen çok
bir çay yaprağı düşmüş. Farkına güzel bir çiçektir. Bu isim Yunan
yarmadan içeceğini yudumlayan mitolojisindeki bir karakterden
imparator aldığı tattan çok etki­ gelmektedir. Crocus (Krokos)
lenmiş ve böylece çay sevilen bir tanrı Hermes’in yakın arkadaşıdır;
içecek olarak Çin’e yayılmış (Bel­ ancak Crocus, Hermes gibi ölüm­
ge 2001). süz değildir. Yiğit bir kahraman
Japonya’da yaygın bir efsane­ olan Crocus bir güç yarışında ya­
de ise Budist rahip, kendisini tüm ralanarak yenik düşmüştür.
dünyevi zevklerden arındırarak Ölümlü olan Crocus düştüğü yer­
Buda’ya adamıştır. Yedi yıl bo­ de kan kaybından hayatını yitir­
yunca gözünü kırpmaksızın sade­ miştir. Ondan süzülen kanların
ce Buda’ya dua etmiş; ancak bir toprağı ıslattığı yerlerde birbirin­
gün rahip göz kapaklarının düştü­ den güzel bahar çiçekleri açmış
ğünü fark etmiş ve nefsine hakim ve bu çiçeklere kahramanın adı
olamayışına öfkelenerek göz ka­ olan Crocus (çiğdem) adı veril­
paklarını kesip atmış. İşte bu rahi­ miştir. Çiğdem kadın doğurganlı­
bin göz kapaklarını attığı yerde ğıyla ilişkilendirilen bir bitkidir.
çay bitkisi oluşmuştur. Çayın Yunan mitolojisinde çiğdem aynı
uyarıcı etkisi bu efsaneyle bir kez zamanda Zeus ve Hera’nın yatak­
daha hatırlatılmıştır. Hindistan’da larına serili çiçek olarak tanınır.
anlatılan efsanelerde ise Budist Gaia oğlu Zeus’un düğün gece­
rahibin yedi yıl uyumadan geçir­ sinde gerdek yataklarına çiğdem

41
çiğdem

çiçekleri serpmişti. Böylece Hera öldürür. Bu sırada bir başka yıla­


bir an önce Zeus’a çocuk verebi­ nın hızla kapıdan dışarıya doğru
lecekti. Hera ve Zeus’un aşk ya­ süründüğünü görür. Kısa süre
taklarını süsleyen çiğdemlerden sonra aynı yılan ağzında çimenle
Homeros da bahsetmiştir. Antik döner. Polyeidos şaşkınlıkla bu
çağ hekimlerinden Dioscorides’in ikinci yılanı seyreder. Yılan ölen
de çiğdemi kadın hastalıkları için yılanın yarasına ağzında tuttuğu
önerdiği bilinmektedir. Roma’da çimeni koyar ve Polyeidos’un ez­
İmparator Neron döneminde de diği yılanın yarası hızla iyileşir.
Çiğdem aşk iksiri olarak kullanıl­ Ölü yılan dirilmiştir. Yilanlar oda­
mıştır. Bitkinin bu şekilde kullanı­ dan hızla kaçarken Polyeidos yer­
mı tüm çağlara yayılmış, özellikle de duran çimeni alır ve böylece
düğünlerde çiftlerin yatakları çiğ­ Glaukos’u dirilterek büyük bir
dem çiçekleriyle süslenmiştir üne kavuşur (Fiske 2002).
(Somer 2003; ayrıca bkz Safran).
Çiğdem çiçeği yenilebilen bir ÇINAR AĞACI. Zeus, Sidon
bitkidir. Pek çok yemek kültürün­ kumsalında arkadaşlarıyla oyna­
de çiğdemle pişirilen yemekler yan genç Europe’yi görünce, ona
vardır. Anadolu’da baharın gelişi­ aşık oldu. Hemen hilal boynuzlu,
ni kutlamak maksadıyla çocuklar bembeyaz ve muhteşem görü­
kırlarda çiğdem toplar ve daha nümlü bir boğaya dönüştü. Bu
sonra geleneğe uygun olarak tüm göz alıcı güzellikteki boğayı gören
evleri dolaşarak pilavlık malzeme Europe, önce biraz tedirgin olsa
isterler. Topladıkları yağla, bulgur da sonrasında kendisini tutamayıp
gibi malzemelere çiğdemleri de boğayı okşamaya başladı ve üze­
ekleyerek “çiğdem pilavı” yapar rine bindi. Böylece boğa sırtında
ve bu geleneksel bahar yemeğini Europe’yle denize doğru atıldı ve
hep birlikte afiyetle yerler (Somer dalgalan yararak Girit’e kadar
2003). hızla vardı. Burada bir kaynağın
yanma geldiler ve çınar ağacının
ÇİM EN. Yunan mitolojisinde yer altında Zeus, Europe ile birleşti.
alan Polyeidos’un Glaukos’u di­ İşte böylesi bir aşka tanık olduk­
riltme mitosunun birçok versiyo­ ları için Çınar ağaçları kutsal ka­
nu bulunmaktadır. Bunlardan bi­ bul edilir.
rinde Polyeidos Glaukos’un ölü­ Mısır’ın en büyük tanrıçaların­
süyle birlikte bir odaya kapatılır dan biri olan Hathor, evrenin, ya­
ve ondan Glaukos’u tekrar hayata ratıcı ineğidir. Hathor birçok yer­
döndürmesi beklenir. Polyeidos de çınar ağacı üzerinde tasvir edi­
Glaukos’u nasıl dirilteceğini kara lir. Çünkü çınar ağacı tanrıçayla
kara düşünürken odada bir yılanın özdeştirilmiştir.
dolaştığını fark eder ve Glaukos’a Kutsal kitaplarda ve mitoloji­
zarar vermemesi için yılanı ezerek lerde tufan hikayesine yer veril­

42
çınar ağacı

miştir. Tevrat’ta ve Kuran’da da yardım için yerden zift çıkardı.


geçen Tufan hikayesinde, Nuh Nuh bu ziftle yaptığı geminin içi­
Peygamber zamanında insanlar ni ve dışını sıvadı. Böylece Al­
Allah’ın yolundan saparak günah lah’ın yardımıyla hazırlanan gemi­
işler olmuşlardı. Bu düzensizlik ye yeryüzündeki tüm canlıların
karşısında Allah bir tufan yarat­ erkeği ve dişisinden olmak üzere
maya karar verdi ve bunu pey­ birer çift bindirildi. Nuh ve yakın­
gamber Nuh’a iletti. Ona bir gemi ları bu gemiyle Tufandan korun­
yapması gerektiğini ve bunun için dular. Geride kalanlar ise günah­
de çınar ağacı dikmesini söyledi. larının cezasını tufan sularında bo­
Nuh Allah’ın buyruğunu hemen ğularak ödediler. Tufanın ardın­
yerine getirdi. Çınar ağaçları tam dan Nuh’un gemisi karaya otur­
kırk yılda büyüdüler ve bu süre du. Geminin içindekiler yeni bir
içerisinde yeryüzünde bir tek ço­ yaşam kurdular (Hançerlioğlu
cuk bile doğmadı. Nuh çınar ağa­ 1993).
cından gemiyi yaptı ve Allah ona

Al
d
DEFNE. Apollon çok usta bir ok kıyafetleri giydi. Bu şekilde tanın­
atıcısıydı. Eros ok atma talimleri mayan prens, Daphne’nin arka­
yaparken Apollon onu küçük gö­ daşlarının arasına karışarak genç
rerek alay etmişti. Eros buna içer­ kızla yakınlaşmayı başardı. Daph­
leyerek Apollon’un yüreğine im­ ne bu kılıktaki Leukippos’u çok
kansız bir aşk saldı. Böylece sevdi ve ona bağlandı. Artık
Apollon, ırmak tanrı Peneios’un Daphne, Leukippos’un yanından
kızı Daphne’ye aşık oldu. Ancak hiç ayrılmıyordu. Bu yakınlaşma
güzel nympha Apollon’la birlikte Apollon’u öfkelendirdi. Tanrı,
olmak istemiyordu. Apollon ken­ Daphne’nin Leukippos’a aşık ol­
disini yakalamasın diye dağa kaç­ masından endişe ediyordu. Apol­
tı. Ancak yakalanacağını anlayın­ lon, Leukippos’un hilesini boz­
ca babasına kendisini başka bir maya karar verdi ve Daphne ile
şeye dönüştürmesi için yalvardı. arkadaşlarında bir su kenarına gi­
Böylece Peneios kızı Daphne’yi, dip yıkanmaları için istek uyandır­
Apollon tam yakalayacakken bir dı. Herkes soyunmuş kaynağa gi­
defne ağacına dönüştürdü. Defne recekken Leukippos soyunmu­
ağacı aşkına karşılık bulamayan yordu. Kızların zorlamalarıyla üs-
Apollon’a adandı. tündekileri çıkarmak zorunda ka­
Bir başka mitte ise Daphne, lınca, Leukippos’un bir erkek ol­
Amyklas’ın kızı olarak görülür. duğu ortaya çıktı. Kızlar mızrakla­
Bu mite göre Daphne, Artemis’in rını alarak kendilerini kandıran bu
sevgisini kazanan vahşi yaradılış­ adama saldırmak istediler ancak
lı bir genç kızdı. Şehre pek az inen tanrılar Leukippos’u görünmez
Daphne, dağlarda dolaşır, kız ar­ kılarak, korudular. Apollon ise
kadaşlarıyla ormanda neşe içinde Daphne’nin peşine düştü. Ancak
oynardı. Elis kralının oğlu Le- Daphne yakalanmamak için öyle
ukippos bir gün Daphne’yi gördü çok yalvardı ki, sonundaZeus ona
ve ona aşık oldu. Leukippos, acıyarak genç kızı defne ağacına
Daphne’ye yaklaşmak için kadın dönüştürdü (Grimal 1997).

44
defne

Yunan mitolojisinde sürülerin adandı ve her yıl onun için bu pı­


tanrısı Hermes ile bir Nymphanın nar başında genç Daphnis anısına
oğlu olarak doğan Daphnis, törenler düzenlendi (Grimal
nymphalara adanmış bir defne or­ 1997).
manında doğduğundan ötürü bu Roma imparatorluğu, kurul­
adı almıştı. Daphnis’i, nymphalar duğu ilk yıllarda henüz çok tanrılı
büyütmüş ve her şeyi ona onlar inancı benimsememişti ve daha
öğretmişlerdi. Daphnis öncelikle farklı bir din anlayışı vardı. Bu
çobanlık yapmayı öğrenmişti. Ay­ inanç biçiminde Romalılar doğa­
rıca Pan ona müziği özellikle de ya çeşitli tapınmalarla yön verme­
flüt çalmayı öğretmişti. Daphnis ye çalışıyorlardı. Örneğin her yıl
çobanlık yaparken hep flüt çalar mart ayının birinci günü evlerinin
ve şarkı söylerdi. O gençlik çağı­ kapısına defne dalı asıyorlardı.
na geldiğinde gerçekten de çok Böylece yılın bolluk ve bereket
yakışıklı bir delikanlı olmuştu ve için de geçmesini sağlamış olu­
neredeyse tüm nymphalar ona yorlardı (Hançerlioğlu 1993).
aşıktı. Sadece nymphalar değil Çin inancında, kan “hayat sıvı­
onu gören ölümlüler de yakışıklı­ sı” olarak nitelendirilir ve bundan
lığına kayıtsız kalamıyorlardı. So­ dolayı kırmızı rengi ruhsal bir
nunda bir gün Daphnis de aşık ol­ sembolizm içerir. Kırmızı çiçekler
du. Bir çoban nymphası olan No- ve kırmızı meyveler (özellikle bö­
mia ile birleşti. İki aşık birbirleri­ ğürtlen, ahududu v.b küçük mey­
ne çok bağlıydılar. Daphnis, No- veler) “shen” ile yani diğer bir de­
mia’ya sonsuza dek ona bağlı ka­ yişle “ruh malzemesi” ya da “ha­
lacağına dair söz verdi. Ancak gö­ yatın özü” ile doludur. Bu malze­
zü Nomia’dan başkasını görme­ meyi içeren- bitkilerin şifalı oldu-
yen Daphnis çok kötü bir tuzağa . ğuna inanılır. Kırmızı dikenli def­
düşürüldü. Sicilya kralının kızı ne bu inançtan ötürü “ruh malze­
onu sarhoş ederek bilinci yerinde mesi” zengin bir ağaç olarak bili­
değilken onunla birleşti. Daphnis nir. Kırmızı defne ağacı “hayatın
kendine geldiğinde Nomia’ya özü”nü barındırdığından her mev­
ihanet ettiğini anladı ama artık sim yeşil kalır. Bu defnenin her
pişman olmak için çok geç kal­ türlü derde şifa olabildiğine inanı­
mıştı. Yaşananları öğrenen Nomia lır (Mackenzie 1996).
o kadar öfkelendi ki Daphnis’i İngiliz mitolojisinde iki aşığın
kör ederek intikam aldı. Daphnis, bir defne dalını ikiye bölüp sakla­
kederine dayanamayıp sonunda malarıyla sonsuza dek sürecek bir
kendini yüksek bir kayalıktan sadakate sahip olacaklarına inanı­
boşluğa bıraktı ve gencecik yaşın­ lırdı (mytheneyelopedia 2007).
da hayata veda etti. Onun gidişin­
den sonra yakınlarda bir pınar ona

45
dişbudak ağacı

DEREOTU. Bugün dünyanın her aşkın ve yuvanın sembolü olmuş­


yanında yemeklere ve salatalara tur. Aphrodite, annesi Dione’den
hoş koku katmak için kullanılan bu özellikleri fazlasıyla almıştır
dereotu eski çağlarda da bitkisel (Graves 2004).
şifaları sebebiyle kullanılıyordu. Yunan mitîolojisinde, Gaia
Eski Yunan’da uykusuzluk soru­ (yer), Ouranos (Gök) ile evliydi.
nu yaşayan kişiler başlarına sar­ Ouranos, altında olan Gaia’yı sü­
dıkları dereotu sayesinde rahat bir rekli olarak hamile bırakıyordu.
uyku çekiyorlardı. Aynı zamanda Gaia ona pek çok çocuk vermişti.
ağız kokusu içinde iyi bir tedavi Ancak sonunda doğum yapmaya
sağlayan dereotu tohumları bazı dayanamayan Gaia, son çocuğu
reçetelerde şarap içinde kaynatıl­ Kronos’a derdini açarak eline bir
mak suretiyle hazırlanıyordu. Cer­ orak verdi. Kronos annesinden al­
men İmparatoru Şarlman’ın bü­ dığı bu orakla babası Ouranos’u
yük ziyafetler vermekten hoşlan­ hadım etti. Dişbudak ağacının
dığı anlatılır. İmparator, bu ziya­ Nymphaları olarak geçen Meliad-
fetlerde yemeği fazla kaçıran ko­ lar, Kronos’un Ouranos’un haya­
nuklarına, hıçkırıklarını dindirmek sını kestiği yerde, Ouranos’un ha­
için küçük şişelerde dereotu çayı yasından akan kanlardan doğmuş­
ikram edermiş (Somer 2003). lardır. Bu nymphalar doğum hika­
yeleriyle de uyumlu olarak öldü­
DEVE DİKENİ. 950 yılı civarın­ rücü bir mızrak taşırlardı. Bu mız­
da İskoçya İskandinavya’dan ge­ rakların ahşap kısmı Nymphalann
len atlı birlikler tarafından istila oturduğu dişbudak ağacından ya­
edilmişti. Gece yarısı sinsice top­ pılırdı (Grimal 1997).
rakta sürünerek ilerleyen süvari­ İskandinav mitolojisinde yara­
ler İskoç kampına kadar gelmiş­ tılan ilk erkek Ask ve ilk kadın ise
lerdi ki içlerinden biri devedike- Embla’dır. Tanrılar iki dişbudak
nine basınca çığlığı kopardı. İşte ağacının gövdesine yaşam verdi­
bu sayede İskoç askerler uyanarak ler. Her biri ağaç kütüklerine bir
kamplarını korudular ve düşmanı meziyet üfledi. Böylece düşünen,
yendiler. Bu nedenle devedikeni nefes alan ve hisseden ilk çift ya­
İskoçya’nın ulusal sembolü ilan ratıldı. İlk erkeği ve ilk kadını bu
edildi (mythencyclopedia 2007). iki dişbudak kütüğünden var etti­
ler (Sturluson 1964).
DİŞBUDAK AĞACI. Yunan mi­ Kuzey Avrupa tufan mitosla­
tolojisine göre güzelliğin ve aşkın rında Tanrı Balder’in öldürülme­
tanrıçası Aphrodite, Zeus ve tanrı­ sinden sonraki üç kış dünya bü­
ça Dione’nin kızıdır. Dione dişbu­ yük bir yıkıntıya uğrar ve bir son­
dak ağacına yuva yapan güvercin­ raki üç kış ise herhangi bir canlı­
lerin tanrıçasıydı. Güvercin daima nın dayanması mümkün olmayan

46
dişbudak ağacı

buzul devri yaşanır. Tanrı Bal- Dişbudak ağacının şifa ama­


der’in oğulları, kurt Hati güneşi cıyla kullanımı oldukça yaygındır.
yutar, kurt Skoll ise ayı yutar ve İngiltere’de hasta hayvanların iyi­
dev Sürt ise göğü alevlere boğar leştirilmesinde kullanılan dişbu­
bu yüzden tüm yıldızlar yanarak dak ağacının yılana karşı koruyu­
ateş koru halinde düşer. Toprak cu bir tılsımı olduğuna inanılır. Yı­
yarılır, sarsıntılar oluşur, ağaçlar lanın dişbudak ağacının dalları
köklerinden kopar, dağlar yerin­ üzerinden geçmektense ateşin
den oynar. Kısacası tüm dünyanın içinden geçmeyi yeğleyeceği söy­
dengesi altüst olur. Yaşanan bu lenir. Yılanların Dişbudak ağacın­
kaosta denizin derinliklerinde dan korktuğuna ve bir yılanı diş­
uyuyan Dünya Yılanı uyanır ve budak dallarıyla oluşturulmuş bir
dev dalgaları yaratır. Sonra da di­ çember içine koyunca yılanın ora­
ğer kötü yaratıklarla iş birliğine da hapsolup, öleceğine inanılır.
girer. Kötücül yaratıklardan Fen- Yılana dişbudak dalıyla dokun­
rir, tufanı ağzından alevler çıkara­ mak bile onun ölümüne yeter. Ço­
rak tanrılara haber verir. Böylece cukların fıtıklarını geçirmek için
tanrılar ve yaratıklar arasında de dişbudak ağacının sihri kullanı­
amansız bir mücadele başlar. Tan­ lır.
rı Odin Fenrir’le, Thor Dünya Yı- Bazı yerlerde dişbudak ağacı­
lanı ile ve Frey kılıcından alevler nın üçlü yapraklarını göğüslerine
saçan Surt’la savaşır. Kısa süre koyan kızların gelecekte karşıla­
içinde Fenrir ölür. Geride kalan şacakları büyük aşklarını rüyada
Dünya Yılanını tanrı Thor öldür­ göreceğine inanılmaktadır (Fiske
meyi başarır ancak yılanın zehrini 2002).
alınca kendisini de feda etmek zo­
runda kalır. Sona kalan Sürt, ateş DULAVRATOTU. Şifalı bir bit­
kılıcından çıkan kıvılcımlarla tüm ki olarak tanınan dulavratotunun
dünyayı ateşe verir. Böylece dün­ kullanılması ilginçtir ki hamile
ya tamamen yanarak denize gö­ kadınlara önerilmez. Dulavratotu
mülür. Bu yaşamın sonu olur. An­ bu ismi nerden almış bilinmez;
cak bir süre sonra dünya yeniden ama bu bitkinin pek çok kültürde
ortaya çıkar. Her şey yeniden ya­ doğurganlıkla ilişkilendirdiği bi­
ratılır. Bozulan düzen yeni baştan linmektedir. Özellikle Anado­
kurulur. Elbette yok olan insan da lu’da Niğde halılarında yer veri­
yeniden yaratılır. Yeni insan soyu­ len dulavratotu motifleri doğur­
nu, tufandan dişbudak ağacının ganlık sembolü olarak dokun­
dalları arasında saklanarak kurtul­ maktadır. Dulavratotu Çin ve Ja­
mayı başaran, Lif (erkek) ve Lift- pon kültürlerinde eski zamanlar­
hasir (kadın) devam ettirir (Ro­ dan itibaren bitkisel tedavi alanın­
senberg 1996; Campbell 2000). da kullanılmaktadır. Bazı kültür-

47
dut ağacı

lerde kadınların gözlerinin büyük­ rünce, aslanın Thisbe’yi yediğini


lüğü en önemli güzellik ölçütü­ düşündü ve hiç düşünmeksizin bı­
dür. Eskiden kadınlar gözlerini çağını çekerek oracıkta canına kıy­
büyük göstermek için gözbebek- dı. Saklandığı yerden koşarak ye­
lerine dulavratotunun suyunu tişen Thisbe, Pyramos’un öldüğü­
damlatırlarmış (Somer 2003). nü görünce sevgilisinin bedenine
saplı bıçağı çıkarttı ve kendi bede­
DUT AĞACI. Bir zamanlar nine sapladı. İki sevgili kanlar
Babylonya’da birbirlerini çok se­ içinde akan suyun kenarına cansız
ven iki aşık yaşardı. Thisbe ve seriliverdiler. O anda kaynağın
Pyramos adındaki bu aşıklar aile­ kenarındaki dut ağacının bembe­
lerinin ilişkilerine karşı oluşu yü­ yaz meyveleri iki aşığın süzülen
zünden gizlice buluşurlardı. Yine kanlarıyla kırmızıya dönüştü. Ka-
böyle bir zamanda genç aşıklar radut işte böyle meydana geldi
şehrin dışındaki bir kaynağın ke­ (Grimal 1997).
narında buluşmak üzere sözleşti­ Çin ve Japon mitolojisinde de
ler. Buluşma yerine ilk Thisbe sıkça söz edilen on adet kutsal
geldi ve kaynağın yanındaki dut adadan birinin adı “eğilmiş dut
ağacının gölgesinde beklemeye ağacı ülkesi” anlamına gelen Fu-
koyuldu. Ancak tam o sırada ağzı Sang’dır. Burada yetişen dut
kanlar içinde bir aslan su içmek ağaçlarının öyle çok meyvesi
için kaynağa doğru geliyordu. olurmuş ki meyvelerin ağırlığın­
Thisbe aslanı görünce hemen ye­ dan dallar yere kadar sarkarmış.
rinden fırladı ve korku içinde ka­ Bu ağaçlar dokuz bin yılda bir
çarak oradan uzaklaştı. Thisbe as­ kutsal meyvelerini vermekteymiş.
landan kaçarken eşarbı üzerinden Adanın azizleri bu meyvelerden
düşerek yere uçtu. Aslan bir ham­ yiyerek azizliklerini devam etti­
lede eşarbı kaptı ve parçaladı. O rirlermiş. Azizler bu dutlardan
anda buluşma yerine sevinç için­ yeyince kutsal kuşlar gibi uçabil-
de yaklaşmakta olan Pyramos as­ me yetisi de kazanırlarmış (Mac­
lanın kanlar içindeki ağzında sev­ kenzie 1996).
gilisinin parçalanmış eşarbını gö­

48
EBEGÜ M ECİ. Anadolu’da bu rünmez olabilir tüm hayvanların
ilginç isimle tanınan bitki belki de dilini anlayabilirdi. Ancak bunun
bir zamanlar ebeler için mesleki için bu sihirli çiçeklere hiç do­
bir önem taşıyordu; çünkü doğum kunmadan altına beyaz bir bez se­
kontrol amaçlı kullanılıyordu. rilerek eğreltiotunun üzerinden
Ebegümecinin Latince ismi yu­ düşürülmesi gerekirdi. İnanışa
muşak anlamına gelen malva’dır. göre eğreltiotunun ytınında duran
Ebegümecinin hem yaprakları para ne kadar harcanırsa harcan­
hem de kişide bıraktığı tesir ger­ sın hiç eksilmezdi. Çünkü eğrelti
çekten de çok yumuşaktır. Eski otu altındandır. Bu yüzden altın
çağlarda bitkilerle çalışan eczacı­ gibi parlar. Ona sahip olan kişiyi
lar bu bitkinin mucizelerini keş­ de altına ulaştırır. Elinde eğrelti
fetmişler ve tedavilerde kullan­ otu çiçeği ile dağa tırmanan bir
mışlardır. M.S. 1 yüzyılda yaşamış kişi yerin altındaki tüm hâzineleri
Pilinus’un notlarında, ebegüme- mavi bir ışık halinde görme yeti­
cinden günde bir kaşık yemenin sini kazanır. Eğrelti otu aynı za­
insanı hayat boyu tüm hastalıklar­ manda güneştendir. Bir mitosta
dan koruyacağı belirtilmiştir. Ro­ avcının biri yaz dönümü arifesin­
malılar da bu bitkiden pek çok te­ de güneşe ateş eder. Güneşten üç
davide faydalanıyorlardı. Ünlü damla kan damlar. Bu kanı beyaz
matematikçi Pisagor’un öğrenci­ bir bezle toplayan avcı böylece
leri sürekli güneş yönüne bakan eğreltiotu tohumunu elde etmiştir.
ebegümeci bitkisini “kutsal bitki” Eğrelti otunun sihirli çiçekleri sa­
olarak kabul etmişlerdi (Somer dece yaz dönümü arifesinde ve
2003). bir de Noel zamanında açar (Fra-
zer 1992).
EĞRELTİOTU. Eğreltiotu yaz Yunanlılar eskiden yılanın, ko­
dönümünde ateş gibi parlayan, al­ kusundan hoşlanmayıp uzaklaştı­
tın gibi ışıyan değerli çiçekler ğını düşündükleri için yataklarını
açar. Bu çiçekleri bulan kişi gö­ eğreltiotundan yaparlarmış.

49
eğrcltiotu

Hitit mitolojisinde fırtına tanrı­ ağaç, Polinezya adasında büyük


sının oğlu olan Telepinu bereket önem taşıyan meyvelere sahiptir.
tanrısı olarak kabul edilirdi. Tele­ Bir zamanlar yaşanan büyük kıt­
pinu bir gün tanrılara öfkelenip lıkta Ulu adında bir adam açlıktan
ortadan kayboldu. İşte o zaman ölünce ailesi bu adamın ölüsünü
her şey birden alt üst oldu. Tarla­ bir su kaynağının yanına gömmüş­
lar kurudu, toprak aç kaldı. Hay­ tü. O gece aile çiçeklerin ve yap­
vanlar çiftleşmez, memelerinden rakların yerde sürünme sesini
yavruları için süt akmaz oldu. Bu duymuşlar. Daha sonrada yere
tarifi mümkün olmayan bir buzul düşen meyve sesleri duyulmaya
çağ gibiydi. Bu durumda tanrılar başlanmış. Sabah olup da mezarın
Telepinu’yu aramaya başladılar. başına gittiklerinde görmüşler ki
Onu bulması için kartalı gönderdi­ Ulu’nun mezarının başında bol
ler. Ancak kartal keskin görüşüne meyveli bir ağaç büyümüş. Ağa­
rağmen hiçbir yerde bereket tanrı­ cın meyvelerini topladıklarında
sı Telepinu’yi bulamadı. Bunun çok besleyici olduğunu görmüşler
üzerine arıya görev verildi. Arı ve bu sayede kıtlıktan kurtulmayı
tanrıyı buldu ve onu sokarak tanrı­ başarmışlar. Böylesi büyük bir
ların huzuruna geri getirdi. Bun­ kıtlıkta insanların karnını doyuran
dan sonra tanrılar el birliğiyle Te­ bu ağaca “artocarpus” “ekmek
lepinu’yu sakinleştirmeye, için­ ağacı” adını vermişler (mythen-
deki öfkeyi dindirmeye çalıştılar. cyclopedia 2007).
Bunun için kurbanlar kesildi, en
güzel sözlerle kalbi yumuşatıldı. ELM A. Yunan mitolojisinde hak­
Tanrının eski haline dönmesi için kında pek çok mit anlatılan kadın
dileklerde bulundular. Onun bu kahraman Atalante, tanrıça Arte-
halini eğrelti otuna benzeterek mis’e olan bağlılığından dolayı ev­
“eğrelti otu doğal haliyle güzeldir lenmeyi istemiyordu ve gelen ta­
ancak bakıldığı zaman daha da gü­ lipleri geri çeviriyordu. Ancak ta­
zelleşir, Sen! Telepinu bu törenle lip sayısı artınca Atalante, gelen
sen de daha iyi olacaksın” dileğin­ koca adayıyla bir yarış yapacağını
de bulunuldu. Böylece Telepinu ve eğer aday kazanırsa onunla ev­
küslüğünden vazgeçti ve bu saye­ leneceğini duyurdu. Ancak koşu­
de toprak bereketini yeniden ka­ da çok hızlı ve çevik olan Atalan-
zandı. Telepinu için yapılan bu tö­ te’yi hiç kimse geçemiyordu. Ata­
ren Hititlerde toprağın bereketi lante rakibine biraz öncelik tanı­
için uygulanan bir ritüelin kayna­ yor o biraz yol aldıktan sonra hız­
ğıdır (Gaster 2000). la atılarak ona yetişiyor ve her se­
ferinde arkadan yakaladığı koca
EK M E K AĞACI. Hawaii mito­ adayını mızrağıyla yere seriyordu.
lojisinde ekmek ağacı adı verilen Son olarak Hippomenes adında

50
elma

bir delikanlı Atalante ile evlen­ beğenmişti ki bunları Atlas Dağı­


mek isteğiyle geldi. Atalante as­ nın yamacında bulunan bahçesine
lında bu genci çok beğenmişti; ekti. Ancak Atlas’ın kızları bu
ancak sözünden dönemeyeceği bahçeye gizlice giriyor ve ağaç­
için yarışmaya mecbur kaldı. Ya­ lardan elmaları koparıyorlardı.
rış başladığında önden koşan Hip- Hera bunu fark edince Typhon’un
pomenes yanında getirdiği ve çocuğu olan yüz kollu bir devi bu
Aphrodite’nin Kıbrıs’taki tapına­ elmaları koruması için görevlen­
ğından gelme altın elmaları bir bir dirdi. Hera bu altın elmalara o ka­
yere bırakmaya başladı. Arkadan dar çok değer veriyordu ki bunun­
gelen Atalante her seferinde yerde la da yetinmeyip Akşamın üç
gördüğü bu altından ışıltılı elmala­ nymphasını Aigle (parlak), Eryt-
rı toplamak için duraklamaktan hie (kırmızı), Hesperarethousa
kendini alamadı. Sonunda zaman (grubun arethousası) adlı Hespe-
kazanan Hippomenes yarışı Ata- risleri de bu elmaların başına bek­
lante’den önce bitirmeyi başardı. çi dikti. Ancak Herakles uzun yor
Böylece Atalante, Hippomenes’le lar aşarak bu elmaların yetiştiği
evlenmeyi kabul etti. bahçeyi arıyordu. Çünkü kendisi­
Zeus ve Hera’nm büyük evli­ ne bu elmaları getirmesi için gö­
lik törenleri münasebetiyle Gaia, rev verilmişti. Sonunda bahçeyi
geline altın elmalar hediye etti. bulan Herakles burada bekçilik
Tanrıça Hera bu elmaları öyle çok yapan devi uyutmayı başardı ve

Elma toplayan kızlar, kırmızı figürlü vazo M.Ö. 5.yy. Boardman, J. Rotfigurige
Vasen aus Athen. Philippe von Zobern 1975.

5i
elma

elmaları çaldı. Elmalarını çaldırtan yan diğer tanrılar araya girmek is­
Hesperisler büyük bir üzüntüye temiyor ve taraf tutmuyorlardı.
kapıldılar. Sonunda Hesperisler Zeus olaya bir çözüm bulmak adı­
ağaca dönüştürüldüler. Her biri na Hermes’i yanma çağırdı ve on­
ayrı bir ağaç, kavak, söğüt ve ka­ dan üç tanrıçayı İda dağına götür­
raağaç oldu. Ejder ise yılan burcu­ mesini istedi. Burada tarafsız biri
na dönüştürüldü. olarak çobanlık yapan genç Paris,
Tanrılar bir araya toplandıkları tanrıçalar arasında bir seçim yapa­
bir günde Eriş (Nifak), üç tanrıça­ caktı. Hermes ve beraberinde üç
nın arasına bir altın elma attı ve bu tanrıçayı yanı başında gören Paris
elmanın aralarından en güzel ola­ birden irkildi ve korkup kaçmayı
na verileceğini söyledi. Bunun düşündü. Ancak Hermes ona du­
üzerine Athena, Hera ve Aphrodi- rumu izah etti ve Zeus’un emriyle
te arasında kavga başladı. Tanrıça­ bu üç tanrıçaya hakemlik yapması
ların bu çekişmesine dayanama- gerektiğini söyledi. Paris ikna ol-

Albert Durer’in İlk Günah tablosu.


Boardman, J. Greek Art. Thames and Hudson 1985.

52
elma

du ve tanrıçalar bir bir ona kendi­ Onlardan geriye kalan oğullarını


lerini seçmesi adına sunum yaptı­ iseDelos’a gönderdi. Melos bura­
lar. Her biri Paris’in kendisini da Melos şehrini kurdu. İnsanlara
seçmesi durumunda vaatlerde bu­ koyun kırkmayı ve bu yünlerden
lundular. Hera, eğer kendisini se­ elbise yapmayı ilk kez o öğretti.
çerse ona bütün Asya imparator­ İşte bu yüzden koyun “mela” adı­
luğunu vereceğini vaat etti. Athe- nı aldı (Gezgin D2007).
na ise ona bilgelik ve tüm savaş­ Gal mitolojisinde batı okyanu­
larda zafer kazanmayı vaat etti. sundaki ölümsüzlük adasından
Aphrodite bu iki tanrıçadan çok söz edilir. Bu cennete “Emain
farklı bir şey, büyük bir aşk vaat Ablech” yani elmaların çok oldu­
etti. Eğer onu seçerse kendisine ğu Emain adı verilir. Burada yeti­
Spartalı Helene’nin aşkını verece­ şen elmalar yense bile bir parçası
ğini söyledi. Bunun üzerine Paris asla tükenmezdi. Bu elmaları yi­
en güzel tanrıçanın Aphrodite ol­ yen kişiler hem ölümsüz hem de
duğuna karar verdi. Bu olay Tro- güçlü olurlardı. Bu meyveler kral­
ya savaşının sebeplerini doğuran lar, rahipler gibi özel bir cemaat
bir kıvılcım olmuştur. (Grimal için ayrılmıştı. Keklerin Gılga-
1997) mış’ı olarak bilinen Teigue adın­
Melos, Delos’lu bir gençti. daki kahraman ölümsüzlük adası­
Ülkesinden ayrılarak Kıbrıs’a yer­ na ulaşmış ve burada meyveleri
leşti. Kıbrıs’ta kral olan Kinyras, bol elma ağaçlarına rastlamıştı.
Melos’un iyi bir delikanlı olduğu­ Bu meyvelerle ilgili çevredekile-
nu düşündüğünden onu oğlu re sorular sormuş ve elmaların
Adonis ile arkadaşlık etmesi için özel cemaatin, ölümsüzlük yeme­
çağırdı. Adonis ve Melos çok iyi ği olduğunu öğrenmişti (Macken-
arkadaş oldular. Kral Melos’tan zie 1996).
çok hoşnuttu; hatta ona olan sev­ Çingene mitolojisine göre
gisi sebebiyle akrabası olan Pelia dünyayı yaratan tanrı bir gün şey­
ile evlendirdi. Bir oğulları oldu ve tanla deniz kenarında güç yarışına
onun adını da Melos koydular. girdi. Şeytan suya daldı ve dipten
Ancak Adonis bir yabandomuzu çıkardığı çamuru tanrıya göstere­
saldırısıyla ölünce yakın arkadaşı rek böbürlendi. O zaman Tanrı
Melos kahroldu. Kendini bir ağa­ şeytana bu çamurdan erkek ve
ca astı. Bu sebeple ağaç Melos kadını şekillendirmesini buyurdu.
“elma ağacı” adım aldı. Kocasının Şeytan söyleneni kolayca yaptı.
intiharına dayanamayan Pelia da Sonra Tanrı Şeytandan bu erkek
kendini aynı ağaca astı. Aphrodit ve kadını konuşturmasını istedi.
onların sonuna üzüldü ve Melos’u Şeytan bunu nasıl yapacağını bile­
ağacın meyvesini “elma”ya dö­ medi ve gücünün yetmeyeceğini
nüştürdü. Pelia’yı ise en sevdiği kabullenerek Tanımın üstünlüğü­
kuş olan güvercine dönüştürdü. nü tanıdı. İşte o zaman tanrı asa-

. 53
elma

sıyla cansız duran kadın ve erkeğe hayat ağacı. Tanrı Adem’e tüm
usulca dokundu. İkisinin de arka­ ağaçların meyvesini serbest kıldı
sında birer ağaç belirdi ve onları biri dışında. İyilik ve Kötülüğü
sarmaladı. Böylece Damo ve Yeh- bilme ağacının meyvesini ona ya­
vva adındaki yaratılan ilk kadın ve sakladı. Eğer o meyveden yerse
ilk erkeğin bedenlerine can geldi. öleceğini bildirdi. Tanrı Adem’i
Sonra tanrı asasını tekrar yere şeytana karşı da uyardı. Hiçbir şe­
değdirdi. Bu sefer ağaçlardan bi­ kilde onun sözüne kula asmama­
rinden elma birinden armut mey­ sını tembihledi. Adem bu bahçede
vesi çıktı. Tanrı elmayı kadına, ar­ güzellikler içinde yaşıyordu. Tan­
mudu ise erkeğe yedirdi. Bu ara­ rı doğadaki tüm canlıları çift ya­
da yılan olaya karışarak elmayı ratmıştı. Oysa Adem tek başınay­
kadına yedirmek istemedi. Ancak dı. Tanrı onun bu yalnızlığını doğ­
tanrı onu kovalayıp, kadına elma­ ru bulmadı; ona bir eş gerektiğini
yı geri verdi. Onlar bu meyveleri düşündü ve ona en uygununu bul­
yeyince birbirlerine karşı cinsel mak istedi. Bir çok canlı yarattı ve
arzu duydular. Tanrı onlara seviş­ Adem onlara ne isim verdiyse on­
melerini buyurdu. Onlar da seviş­ lar öyle oldular. Ancak yaratılan­
ti ancak bu kadına yetmedi. Bu­ ların hiçbirisi uygun yardımcı de­
nun üzerine bir kez daha sevişti­ ğildi. Bunun üzerine tanrı
ler ancak kadın hâlâ “daha çok” Adem’e bir uyku saldı ve onun
^ diye ısrar etti. Tanrı son bir seviş­ kaburga kemiğinden kadını yarat­
meye daha izin verdi. Kadın bu tı. Kadının adı Nisa oldu çünkü o
üçüncü sevişmeden de tatmin ol­ insandan alınarak yaratıldı. Adem
madı ve yine “daha çok” diye üs­ ve Nisa, cennet bahçesinde hu­
tel emeye başladı. Bunun üzerine zurla ve ölüm nedir bilmeden ya­
tanrı kadına öfkelendi ve onu ebe­ şıyorlardı. Ancak Tanrının yarattı­
di doyumsuzlukla lanetledi (Ber- ğı en hilekar hayvan olan yılan
ger 2000). (şeytan), Nisa’ya yasak ağacın
Cennetten kovulma mitosunda meyvesinden yemesinin onu öl­
en önemli sembollerden birisini dürmeyeceğini tam tersi tanrı gibi
“yasak meyve” oluşturmaktadır. her şeyi bilme gücüne erişeceğini
Bu meyve elma olarak düşünül­ söyledi. Böylece büyük bir salta­
mektedir. Bu mitosla ilişkili ola­ natın sahibi olabilirlerdi. Nisa, yı­
rak Elma pek çok kültürde cinsel­ lana inandı ve yasak ağacın mey­
lik simgesi olarak benimsenmiş­ vesinden yedi sonra bu meyveden
tir. Cennetten kovulma mitosu ya­ Adem’e de yedirdi, jşte bu meyve
ratılışla başlar; Ve Tanrı insanı ya­ çoğunlukla elma olarak tahmin
rattı. Ona Adem adını verdi. edilir. Adem ve Nisa elmayı yer
A dem ’i cennetindeki bahçeye yemez çıplak olduklarını fark etti­
koydu. Bahçede birbirinden güzel ler ve bundan utanarak, edep yer­
meyve ağaçları vardı, ortasında da lerini incir yapraklarıyla örttüler.

54
elma

Tanrının sesini duyunca utanıp, böyle alnının teriyle ekmek yiye­


saklandılar. Ancak tanrı onların ceksin ve topraktan geldin top­
yasak meyveden yediklerini anla­ raktan beslenecek ve toprağa dö­
mıştı. Nisa, Tanrıya suçun yılanda neceksin” dedi. Böylece onlar
olduğunu söyledi. Tanrı yılana cennetten kovuldular. Adem karı­
döndü ve dedi ki; “bunu yaptığın sının adını “hayatı olan” anlamına
için seni lanetliyorum, karnın gelen Havva ismini koydu. Onlar
üzerinde yürüyeceksin ve toprak böylece cennetteki rahat hayatla­
yiyeceksin, seninle kadın arasına rının yerine yaşam mücadelesine
düşmanlık koyuyorum o senin ba­ giriştiler. Artık ölümlü birer can­
şına sen de onun topuğuna saldı­ lıydılar (Kuran ve Tevrat).
racaksın.” Tanrı kadına döndü ve Anadolu’da Çukurova bölge­
ona “senin zahmetini çoğaltaca­ sinde yayılmış bir halk efsanesin­
ğım, ağrıyla çocuk doğuracaksın, de Adana’da hüküm süren bir pa­
kocan senin hakimin olacak” dedi dişah vardır. Ancak padişahın kızı
ve Adem’e döndü “karının sözünü bir yılanın ölümüne sebep olmuş­
dinleyip yasak meyveden yediğin tu. Öldürdüğü yılanın eşi dul kalı­
için toprak lanetlendi, zahmetle şının intikamını almak için kızı ta­
ondan yiyeceksin, sana zorlu di­ kip etmeye başladı. Bu olayı köy­
kenler ve çalılar bitirecek, bundan lüler padişaha haber verince padi-

Dionysos’un devlerle savaşı. Kırmızı figürlü vazo, M.Ö. 5.yy. Carpenter,


T.H. Art and Myth in Ancient Greece. Thames und Hudson, 1994.

55
cima

şah biricik kızını korumak için he­ dalan kız bahçedeki ağacın kırmızı
men bir çözüm düşündü. Böylece dolgun elmalarını görünce daya­
kızını bir dostunun evine sakladı namayıp, onları toplamak için giz­
ve kızın evden dışarı adım atması­ lice dışarı çıktı. Amacı hemen bir
nı yasakladı. Kız günlerce bir iki elma koparıp tekrar içeri gir­
mahkum gibi evin içinde kapalı mekti. Ancak intikam peşinde
kalmıştı. Üstelik bahar gelmiş, dı­ olan yılan kızın dışarı çıkmasını
şarıda çiçekler meyveye dönmüş­ kolluyor bir an bile kapıdan ayrıl­
tü. Güneş parlak ışığıyla insanı mıyordu. Kız dışarı adımını atar at­
adeta dışarıya davet ediyordu. maz onu soktu ve öldürdü. Padi­
Pencereden bu güzellikleri seyre şah kızının anısına Adana’da ki
meşhur Taşköprü’yü inşa ettirdi.
Bugün bölge halkı padişahın bu
köprünün altına yıkıldığında yeni­
den yaptırılması için altın sakladı­
ğına inanır (Okuşluk 2000).
Hıristiyan sanatında elma anne
karnındaki bakireyi simgeler. Yu­
nan dünyasında da Tanrıça Deme-
ter’in kızı Kore (Persephone)’nin
simgesi beş köşeli yıldızdır. Bir
elma ortadan ikiye bölündüğünde
çekirdeği beş köşeli yıldız görü­
nümünü alır. Yani Kore’yi simge­
ler. Tanrıça Demeter’in içindeki
bakireyi.
Keltler ölen kişilerin ruhunun
batıya ilerleyip oradaki bir elma
bahçesinde özgürlüklerine kavuş­
tuğuna inanırlardı. Bu inançtan
ötürü olsa gerek İngiltere’nin ef­
sanevi kralı Artur da öldüğünde
batıda “Avalon” adı verilen bir el­
ma bahçesine taşınmıştır (Ergener
1998).
İskandinavya mitolojisinde el­
malar sonsuz gençliğin sembolü
H avva, Yaşlı Lucas Cronas 1528. olarak yer almıştır. Gençlik tanrı­
Storm, R. M ythology of Egypt and the
çası İdun, altın elmaların koruyu­
M iddle East; M yths and Legends of
Egypth, Persia, asia Minor, Sumer and cusu olarak bilinmektedir (my-
Babylon. South Vater 2007. thencyclopedia 2007).

56
/

FASULYE. Fasulyenin ıslatılıp tanrıçayı izliyordu. Demeter Po-


karanlık bir ortamda bekletildi­ seidon’dan saklanmak için kendi­
ğinde Filizlenmesi Eski Mısır’da sini bir kısrağa dönüştürdü ancak
yeniden yaşam inancı ile ilişki- Poseidon onu gördü ve o da bir
lendirilmektedir. Mısırlılar fasul­ ata dönüşerek tanrıçayla birleşti.
yenin içinde bir ruhun canlandığı­ Tanrıça bu birleşmeden adının
na inanırlardı ve iyi fasulyeleri söylenmesi yasak olan bir kızla
mezarlara sunu olarak bırakırlardı. Areion isimli bir at doğurdu (Gri-
Mısırlı rahipler için de fasulye mal 1997). Tanrıça Poseidon’un
kutsal kabul edilirdi. M.Ö. 6. yüz­ tuzağına düşüp de tecavüze uğra­
yılda filozof Pythagoras “ruhların dığında Arkadya’da yaşayan Phe-
dolaşımı” kuramını Mısır’lı rahip­ neatonlar tanrıçayı evlerinde ağır­
lerin bu inançlarından etkilenerek layıp ona yardım etmişlerdi. Tan­
geliştirmişti (Bober 2003). Pytha­ rıça bu iyilikleri karşılığında onla­
goras ruhların ölen insanların be­ ra yeryüzünün tüm ekinlerini ver­
deninden başka bedenlere göç di ve bir tek fasulye ekimini ke­
ederek yaşamlarını devam ettirdi­ sinlikle yasakladı. Ancak Kyami-
ğine inanıyordu. Bu durumda ruh­ tes adındaki genç tanrıçanın yasa­
lar hayvanların bedenlerine de gi­ ğına uymayıp fasulye ekti ve bu
rebiliyordu. Bu nedenle Pythago­ davranışı sonunda tanrıçanın ga­
ras tarikatında hayvan eti yenme­ zabına uğrayarak öldü (Graves
si yasaklanmıştı. Yasaklanan bir 2004).
diğer yiyecek ise kuru baklagil­ Ekin tanrısı Demeter uzunca
lerdi. Özellikle fasulye gaz yapa­ bir müddet insanlara Fasulye ek­
cağından ruhun yanlış bir yerden meyi yasaklamıştı. Çünkü fasulye
çıkacağı endişesi duyulurmuş ölüler ve hayaletlerle bir tutulur­
(Ulaş 2002). du. Roma döneminde de ölülerin
Tanrıça Demeter kaçırılan kızı onuruna düzenlenen “tüm ruhlar
Persephone’yi ararken ona aşık festivali’nde” fasulye tohumları
olan Poseidon da peşi sıra gizlice ruhlara sunulurdu. Bu sunulan to­

57
fasulye

humlardan yeşeren fasulyeyi yi­ ğine ve kötülüklerden koruduğu­


yen kadınlar bir hayalet tarafından na inanılan bir bitkiydi. Bu sebep­
hamile bırakılırdı. Belki de bu se­ le Hindistan’da bahçeler fesle­
beple fasulyelerin erkekler tara­ ğenle donatılırdı. Hindular fesle­
fından ekilmesi uygun karşılan- ğenin koruyucu gücünden yara­
mazdı (Graves 2004). lanmak için tapınaklara ve tüm
Avrupa yemek kültüründe yer kutsal yerlere fesleğen dikerlerdi.
alan fırınlanmış fasulye yemeği Fesleğenin bilinen bir başka etki­
aslında dini bir anlam içermekte­ si de cinsel gücü arttırdığıdır. Bazı
dir. Bu yemek on ikinci gecenin yerlerde sadece insanlar için değil
veya İsa’nın yeniden dünyaya ge­ at, eşek gibi hayvanların cinsel
lişinin kutlaması için hazırlanırdı gücünü arttırmak için de fesleğen­
(mytheııcyclopedia 2007). den yararlanıldığı bilinmektedir
(Somer 2003).
FESLEĞ E N . Hoş kokusuyla
hem yemeklere hem de balkon ve FINDIK. Gal mitolojisinde elma
bahçelere ferahlık katan bu bitki gibi fındık da ölümsüzlük meyve-
çok zahmetsiz yetişmesiyle dik­ lerindendi. Güneyden gelen esra­
kat çeker. Eski Yunan’da fesleğe­ rengiz bir yolcu, St. Patrick’e
ne hor davranılmasının bitkinin ölümsüzlüğün meyvesi olan bir
büyümesine katkı sağlayacağı dü­ kucak fındık getirmişti (Maçken-
şünülürmüş. Eski Yunan döne­ zie 1996).
minde fesleğen insanlara pek hoş İsveç’te fındığın yılana karşı
şeyler çağrıştırmaz çoğunlukla en iyi koruyucu olduğuna inanılır.
şansızlık ve kadersizlik simgesi İnanışa göre tehlikeli bir yılana
olarak bilinirmiş. Ancak Hint fındık dalıyla dokunmakla yılanın
kültüründe eski Yunan’dakinin tüm zehrini akıtması sağlanabilir­
tam tersine fesleğen şans getirdi­ di (Fiske 2002).


8
GELİNCİK. Gelincik çiçeği ekili
topraklarda yetiştiği için ekinlerin
olmadığı için gücünü yarıştıracak,
onunla güreşecek güçte kimse
tanrıçası Demeter’le ilişkilendiril- karşına çıkmıyordu. Gılgamış’ın
miştir. Tanrıça birçok defa başın­ yalnızlığı Enkidu’nun gelmesiyle
da veya elinde gelincik çiçekle­ son buldu. Enkidu doğanın için­
riyle tasvir edilmiştir. Demeter’in den, hayvanların dünyasından gel­
kızı Persephone kırda çiçek toplar­ mişti. O tüm hayvanların ve bitki­
ken Ölüler ülkesi tanrısı Hades ta­ lerin dilini biliyordu. Enkidu ve
rafından kaçırılmıştı. Kızının kay­ Gılgamış sanki aynı güçte yaratıl­
bolması tanrıçayı küstürmüş onun mışlardı. Gılgamış’ın annesi “işte
küskünlüğü sebebiyle toprak ku­ kardeşin, yalnızlığını giderecek
rumuş, verimsizleşmişti. İşte Per- dostun, hatta senin diğer yarın En­
sephone’nin kaçırıldığı sırada top­ kidu” diyerek Gılgamış’ın Enki-
ladığı çiçeklerin gelincik olduğu du’yla kurduğu bağı güçlendirdi.
söylenmektedir (ayrıca bakınız ar­ Gılgamış ve Enkidu ne kadar gü­
pa). Gelinciğin kırmızı renginin reşseler de birbirlerine güç yetire­
ölümden sonraki dirilişi simgele­ mediler. O zaman Gılgamış ve
diği düşünülür. Persephone’de Enkidu birlikte türlü maceralara
ölüler ülkesine girmiş ancak son­ atılıp, yenilmez deneni yendiler.
ra tekrar yeryüzüne çıkmıştır. Ge­ Büyük sedir ağaçlarının bekçisi
linciğin uyku verici etkisi de yine koca Humbaba’yı yerle bir ettiler.
Persephone’nin yeraltına inme Ancak bunun yaparken de tanrıla­
vaktinin geldiği kış aylarını sim­ rı kızdırmış olacaklar ki kısa süre
gelemektedir (Graves 2004). sonra güçlü, kuvvetli Enkidu has­
talanıp, yatağa düştü ve sonunda
GENÇLİK OTU. Gılgamış, Me­ yaşama gözlerini yumdu. Enki­
zopotamya’nın en ihtişamlı şehir­ du’nun kaybı Gılgamış için bir dö­
lerinden birisi olan Uruk şehrinin nüm noktası olmuştu. O güne ka­
en büyük kralıydı. Gılgamış çok dar hiç aklına gelmemiş olan
güçlü bir kraldı; ancak hiç kardeşi ölüm artık zihninin tamamını kap­

59
gençlik otu

lamış, yüreğinde derin bir korku­ duğunun farkında değildi. Ancak


ya yol açmıştı. Gördüğü kabuslar, bilge Utnapiştim karısının pişirdi­
içindeki sıkıntı ve ölümün kendisi­ ği yedi somun ekmeği göstererek
ni takip ettiği düşüncesi sonunda ona yedi gündür uyuduğunu söy­
Gılagamış’ı bir yolculuğa çıkmaya ledi. Gılgamış önündeki ekmekle­
itti. Gılgamış hastalığın ve ölümün ri şaşkınlıkla izliyordu. Ekmekler­
olmadığı Dilmun ülkesine doğru den biri tamamen küflenmiş. Di­
yola çıktı. Burada ölümsüz bir çift ğeri taşlaşmıştı. Son ekmeğin ise
yaşıyordu. Utnapiştim ve karısı hâlâ dumanları tütüyordu. Gılga-
tufandan yaptıkları bir gemiyle mış iradesine yenildiğini böylece
kurtulmuşlardı. Yanlarına aldıkları anlamıştı. Boynunu bükerek ye­
hayvanları ve bitkileri de kurtar­ nilgiyi kabul etti. Utnapiştim ve
mışlardı üstelik. Tanrıların öfkesi karısı ile vedalaşıp geri dönme­
yatışınca bu çifti ödüllendirdiler mek üzere toplanmaya başladı.
ve onları ölümün olmadığı cennet Ancak Utnapiştim ve karısı onu
ülke Dilmun’a yerleştirdiler. İşte böyle eli boş göndermek niyetin­
Gılgamış bu bilge adama; Utna- de değillerdi. Ölümsüzlük iksiri
piştim’e ulaşmak, ondan ölüm­ olmasa da ona sihirli bir otun bil­
süzlüğün bilgisini almak istiyor­ gisini verdiler. Dönerken denizin
du. Günlerce aç ve uykusuz süren tam ortasında suya dalmasını ve
yolculuğun ardından Gılgamış dipteki dikenli otu koparmasını
Dilmun’a vardı. Utnapiştim, kar­ söylediler. Eğer bu ota ulaşırsa
şısında duran ve telaşla ondan bunca zaman hayatın onda yol aç­
ölümsüzlük iksirini isteyen kral tığı izler, yaralar silinecek Gılga-
Gılgamış’a ölümsüzlük için güçlü mış gençliğine geri dönecekti.
bir irade gerektiğini anlattı ve on­ Gılgamış bu duydukları karşısında
dan yedi gün uykusuz kalabilecek yeni bir heyecana kapıldı ve ölüm­
iradeyi göstermesini istedi. Ancak süz çiftle vedalaşarak aceleyle yo­
böyle güçlü bir iradenin sahibi la koyuldu. Söylenen yerde durup
ölümsüzlüğü hak etmiş olurdu. suya atladı ve dikenli otu ellerinin
Gılgamış kendinden emin şartları acısına rağmen söküp çıkardı. Ar­
kabul etti; ancak uzun yolculuk tık çok mutluydu. Ülkesine dönüp
tüm bedenini sarsmıştı. Çok vakit tüm halkına gençliğin sırrım ver­
geçmeden göz kapaklarının ağırlı­ meyi hayal ediyordu. Neşeyle ge­
ğına dayanamayıp derin bir uyku­ ri dönüş yolculuğu başladı. Ancak
ya daldı. Utnapiştim karısına Gıl- yol gerçekten çok uzundu. Aylar
gamış’m uyuduğu her gün için bir " geçmişti. Gılgamış çok kirli ve
somun ekmek pişirmesini söyledi. yorgun olduğunu hissediyordu.
Gılgamış gözlerini açtığında bü­ Yakınlarda gördüğü bir kaynakta
yük bir telaşla irkildi ve az kalsın yıkanıp, temizlenmeyi uygun bul­
uykuya yenik düşeceğini zanne­ du. O suya atladığında gençlik otu
derek kendini topladı. Çünkü uyu­ teknede duruyordu. Güzel çiçek-

6o
gül

leri tüm doğayı uyandıracak bir le birçok kültürde kullanımı gö­


koku yayıyordu. Suyun içinden rülmüştür. Kore mitolojisinde fa­
kokunun izini süren bir yılan tek­ kir bir adam çok hastalanmış ve
neye çıktı ve otu kaptığı gibi mi­ yatağa düşmüş. Ne yaptılarsa
desine indirdi. Gılgamış olanları adamın hastalığına bir çare bula­
görmüştü ancak yapacak bir şey mamışlar. Babaları hasta oldiığu
kalmadığı için dehşet içinde izle­ için tüm aile açlıkla pençeleşiyor-
mek dışında bir şey yapamadı .Y ı­ muş. İşte o günlerde küçük çocu­
lan ise hızla eski derisini attı ve ğu dağların ruhuna dua etmiş. O
yepyeni taze bir deriye kavuştu. gece dağların ruhu rüyasında gö­
Yılan gençliği elde etti, Gılgamış rünmüş ve ona babasının hastalı­
ise elleri bomboş ancak zengin ğına şifa olacak bitkinin Ginseng
deneyimleriyle ülkesine geri dön­ olduğunu söylemiş. Dağların ru­
dü (Gezgin D. 2007). hu çocuğa bu bitkinin yerini de
söylemiş. Ertesi gün küçük çocuk
GİNSENG. Ginseng şifalı bir bit­ hemen bu yere gidip Ginseng’i
ki köküdür. Kutsal bir adada ye­ bulmuş ve onu koparmış. Eve gi­
tiştiğine inanılır. Çin inanışında dip bu bitkinin köklerinden dağ­
denizkızı etinin ve Ginseng bitki­ ların ruhunun tarif ettiği bir ilaç
sinin birlikte yenmesi durumunda kaynatmış. Bu ilacı babasına içi­
insan ömrünün yüzyıllarca uzaya­ rince adam iyileşmiş ve eski sağ­
cağı düşünülür. Beş yapraklı Gin­ lıklı günlerine geri dönüp, çalış­
seng tıpkı güneş gibi daire biçi­ maya başlamış (mythencyclope-
mindedir ve bu yüzden güneşle dia 2007).
benzeştirilir. Güneş tapımının ol­
duğu yerlerde Ginseng bitkisi GÜL. Yunan mitolojisinde en ilgi
kutsal kabul edilir. Geçmişte Ta­ çekici mitlerden birisi Adonis mi­
tarlar ve Çinliler Ginseng bitkisi tidir. Bu mitte bitkilerin evrimi,
için sıkı bir mücadele içine gir­ mevsimler ve pek çok çiçeğin hi­
mişlerdi. Meşhur ve güçlü bir Ta­ kayesi gizlidir. Bir ağaçtan doğ­
tar kralı ülkesinde Ginseng yetiş­ muştu Adonis. Annesi ağaca dö­
tiriyordu. Tüm ülkenin çevresi nüşmüş Smyrna’ydı (bakınız
çitlerle çevrelenmişti. Çinlilerin Mürrüsafı ağacı). Sonraları ömrü­
topraklarındaki Ginsengleri topla­ nün üçte birini yeraltında geri ka­
malarından korktukları için gece­ lan kısmını yeryüzünde geçirmesi
leri ülkenin bekarları çitlerin gerekti. Adonis yeryüzündeyken
önünde bekçilik yapıyorlardı hep Aphrodite’nin yanındaydı.
(Mackenzie 1996). Adonis ve Aphrodite arasında kıs­
Ginseng şifalı bir ot olarak ka­ kanılacak bir bağ vardı. Ancak bir
bul edilir ve ilaç yapımında kulla­ gün Adonis av sırasında bir yaban
nılır. Ayrıca bu bitkinin cinsel gü­ domuzunun saldırısına uğrayıp acı
cü ve isteği arttırıcı etkisi sebebiy­ bir feryatla can verdi. Bu Aphro-


gül

dite’nin aşığı Ares’in işiydi. Ado- Hızır’ın insanlara bolluk, bereket


nis’i tanrıçadan öylesine kıskanı­ ve maddi olanaklar sağlayacağı
yordu ki onu ortadan kaldırmak umulur. Bu renkli bahar bayra­
için yaban domuzunu karşısına çı­ mında çayırlarda topluca piknik
kardı. Aphrodite biricik arkadaşı­ yapılır ve şifalı otlardan hazırla­
nın feryadını duyunca ormanın içi­ nan yiyecekler hep beraber yeni­
ne doğru onu bulabilmek için lir. O gün kaplarda kalan yemek­
koşmaya başladı. Koşarken aya­ leri ortada bırakmak hatta çalın­
ğına bir diken batınca damlayan masına göz yummak adettendir.
kanları o güne kadar beyaz olan Hızır’ın adı Hıdır olarak değiş­
gülleri kırmızıya boyadı. Kırmızı mektedir. “z” ve “d” harflerinin
gül böylece Tanrıça Aphrodi- Arapça’da yer değiştirebilme
te’nin çiçeği oldu (Grimal 1997). özelliği vardır. Arapça “Hıdır” ye­
Hızır ve İlyas kardeşler birbir­ şilliği bol olan yer anlamına gel­
lerine çok bağlı iki kardeştir. An­ mektedir. Yeşillik alanlarda pik­
cak ne olduysa olmuş kardeşler nik yapma geleneği de buradan
ayrı düşmüş ve Hızır denizlerde, doğmuş olmalı. Hızır’ın Ab-ı Ha­
İlyas ise karada yaşamak duru­ yat içtiğine yani ölümsüz olduğu­
munda kalmıştır. Hızır ve İlyas her na inanılır. Hızır’ın çoğunlukla ak-
gün birbirlerine kavuşmak için sakallı ve sefil bir kılıkla insanlar
dua edip durmuşlar. Bunun üzeri­ içinde gezinerek onların iyiliğini
ne tanrı onların yılda bir defa bu­ sınadığına inanılır. Bu sebeple in­
luşmalarına imkan sağlamış. Bir­ sanın her durumda kalbini temiz
çok kültürde yer alan bu söylen­ tutması gerekir. Hıdırellez inanışı
ceye göre Hızır ve İlyas kardeşle­ İslam’da hem Sünni hem de alevi
rin buluştuğu gün 6 Mayıs olarak mitolojisinde yer almaktadır. Aynı
kabul edilmiştir. 6 Mayıs Hıdırel- zamanda Yahudilikte de vardır.
lez bir bahar bayramı olarak kut­ Hıristiyan geleneğinde ise Hızır
lanmaktadır. Bu günde suların yerine Aya Yorgi veya Saint Ge-
uyuduğu ağaçların ise secde ettik­ orge geçmektedir. Ancak 6 Mayıs
lerine inanılır. Bu günde insanlar günü değişmez ve bahar bayramı
Hızır ve İlyas peygamberin altın­ bu kültürlerde de aynı gün kutla­
da buluştuğuna inanılan gül ağaç­ nır (Emiroğlu- Aydın 2003).
larının altına dileklerini bırakırlar. İslam da gül çok ayrıcalıklı bir
Gül ağaçlarının altına bırakılan di­ yerdedir. Gül kokusu, Muham-
lek pusulaları daha sonra gün do­ med’in kokusu olarak kabul edi­
ğumuyla beraber Hızır’ın alemine lir. Muhammed bir gülü öpüp on­
yani denize atılır. Bazı yerlerde bu da Allahın yüceliğini görmüş ve
günde ateş yakılarak üzerinden gülü gözlerine sürmüştür. Riva­
atlanır ve dilek tutulur, Hıdırellez yete göre gül, peygamberin akan
gününde özellikle denizden gelen ter damlalarından doğmuştur
Hızır’dan dileklerde bulunulur, (Schimmel 2004). Bu yüzden de

62
günlük

öyle güzel koktuğuna inanılır. Gü­ kaybetti. Güneş artık onu görme­
le verilen bu önemden ötürü Müs­ ye gelmiyordu. Bu yüzden çılgına
lüman toplumunda gül suyu kul­ dönen Leukothoe, her zaman yü­
lanmak yaygındır. Özellikle mev­ zünü güneşe dönen günebakan çi­
litlerde gül suyu dağıtılması adet­ çeğine dönüştü (Grimal 1997).
tendir. Ayrıca kırmızı gül “ilahi
azamet hırkası”nın rengi olarak GÜNLÜK. Günlük, Arapça “am­
görülür (Schimmel 2004). ber” Latince “sıvı” kelimelerinin
Bektaşiler için gülün ayrı bir birleşimiyle “Liquidambar” adıy­
önemi de Hz. Ali’den ileri gel­ la bilinir. Günlük ağacının salgı­
mektedir. Hz. Ali öleceğini his­ sından elde edilen bir çeşit koku­
settiği zaman yanındakilerden bir lu yağ sığla yağı olarak adlandırıl­
deste gül istemiş ve getirilen gül­ mıştır. Bu ağaç farklı bölgelerde
desteyi eline alır almaz gözlerini amber, sığla veya günlük olarak
ebediyete yummuştur (Hançeri i- isimlendirilir. Günlük kutsal tö­
oğlu 1993). renlerde ve kutsal mekanlarda
hoş kokusundan faydalanılan bir
GÜNEBAKAN ÇİÇEĞİ (Giine- tütsü olarak kullanılmaktadır.
aşık). Klytia güneşe aşık bir genç Yunan mitolojisinde ikinci ha­
kızdı. Ancak tıpkı onun gibi Le- yatı, yeniden doğumu temsil eden
ukothoe de güneşe aşıktı. Güneş efsanevi kuş Pheniks öleceğini
ikisi arasından Leukothoe’yi seçti anladığında günlük gibi kokulu
ve Klytia’ya yüz çevirdi. Bunun otlardan kendisine bir yuva ya­
üzerine kıskançlık yapan Klytia, pardı. Daha sonra Pheniks ölme­
Leukothoe’nin babasına kızıyla den önce bu ot yığınını ateşe verir
güneşin kaçamak aşkını ispiyon­ ve geriye kalan küllerden yeni bir
ladı. Klytia derin bir çukurda ölü­ Pheniks dünyaya gelirdi (Grimal
me terk edilerek cezalandırıldı. 1997).
Leukothoe ise sevgilisi güneşi

63
h
HARDAL. Hıristiyanlıkta hardal onun öğretilerini takip etmesi ge­
bitkisi sembolik bir değer taşı­ rekiyordu. O zamanlarda Haşan
maktadır. Incil’de İsa çevresinde­ Sabbah’ın çevresindeki gençleri
kilere tanrının egemenliğini anla­ haşhaş içirerek sarhoş ettiği ve
tırken hardal tohumlarını örnek müezzinlik yeteneğini de kullana­
gösterir. Tanrının egemenliğini rak beyinleri uyuşmuş gençleri
hardala benzetir. Hardalın toprağa kurduğu cennet tasviri ile kendisi­
ekilen en küçük tohum olmasına ne ve fikirlerine bağladığı söylen­
karşın kısa süre sonra filizlenip mektedir. Bu sebeple bu fikir akı­
dallanıp, budaklandığından ve tüm mına Haşşaşiye adı da verilmek­
ekinlerin boyunu aştığından bah­ teydi (Hançerlioğlu 1993).
seder. İsa başlangıçta çok küçük Demeter’in Mekon adında Atinalı
olan hardal tohumlarının toprak­ bir sevgilisi vardı. Tanrıça sevdi­
tan boy veren dallarının kuşlar ğini haşhaşa çevirdi. Bu nedenle
için en elverişli yuva olduğunu haşhaş Demeter’e adanmış bir
hatırlatır. Bu sebeple başlangıçta bitki olarak bilinmektedir (Grimal
küçük olan bir şey küçümsenme­ 1997).
melidir. Küçücük hardal tohumu Hititler zamanında Boğazköy
toprağa ekildiğinde canlılara ya­ ve çevresinde bilinen bir tarım
şam kaynağı olur. Hıristiyanlıkta ürünü olan haşhaş Hititçe “haş-
iyi tohumu insanın ektiği inancı şikka” olarak isimlendirilirdi. Hi­
vardır. Hardal tohumunu hafife titçe “haşşi kka”nm aynı zamanda
alan zihniyettekiler tanrının ege­ uyku anlamına da gelmesi Hititle-
menliğini göremezler (Markos 4: rin haşhaşın uyuşturucu etkisin­
31,32). den haberdar olduklarının bir kanı­
tı olarak gösterilmektedir (Baytop
HAŞHAŞ. Hicret’in beşinci yüz­ 1999).
yılında Haşan Sabbah, Batindik Haşhaş, afyon ve morfinin
adlı akımı kurmuştur. Hassan Sab- hammaddesidir. Bugün tıp alanın­
bah’ın fikrine göre herkesin bir da hastayı uyuşturmak için kulla­
imamın çevresinde toplanması ve nılan morfinin ismini 1805’te ec-

64
h a w a ana eli

zaçı Sertürner, Yunan mitolojisin- beyaz çiçekli kısımları kurutularak


deki rüya tanrısı Morpheus’tan kullanılır. Anadolu’nun bazı yerle-
esinlenerek koymuştur. Morphe- rinde doğum yapan kadının yanma
us, Hypnos’un yani uykunun ço- bir kap su konulur ve bu suyun
cuğudur. Kanatları sayesinde uça- içerisine Havva Ana otu çiçeği bı­
rak yeryüzündeki tüm insanlara rakılır. Kurutulmuş bu çiçeğin
düş gösterebilir. Onun gösterdiği yapraklan içe doğru kapanmıştır,
rüyalarda korku, mutluluk gibi Ancak suya konulunca yapraklar
duygular birbirine kanşır. Bu ya- yavaş yavaş açılır. Doğum yapan
nıyla tıpkı haşhaş gibi bir etkiye kadının başında dualar okunur ve
sahiptir (Holzman 2002). Havva Ana’nın ona elini açtığı
böylece hamile kadının da kısme-
HAVVA ANA ELİ. Filistin gülü, tinin açılacağı söylenir. Havva
Meryem Ana veya Fadime Ana Ana çiçeğinin yaprakları açıldıkça
Otu olarak da bilinen bu bitkinin doğum sancılarının hafifleyerek

Hitit Ana tanrıçası Kubaba. Storm, R. Mythology of Egypt and the Middle East;
Myths and Legends of Egypth, Persia, asia Minor, Sumer and Babylon. South
Vater 2007.

65
h a w a ana eli

bebeğin rahatlıkla dünyaya gele­ İnsanların kaderleri bu ağaçta be­


ceğine inanılır (Baytop 1999). lirlenmekteydi. Bu ağacın altında­
ki kuyu dişi olarak tasvir edilir ve
HAYAT AĞACI. İlkel inanışlar­ gelecek burada tayin edilirdi.
dan tek tanrılı dinlere kadar pek Yggdrasil’in kökü üçe ayrılır ve
çok inançta, hayat ağacı kavramı her bir kök farklı bir yere uzanır­
yer almaktadır. Bu ağaç yaşamın dı. Birinci kök cehenneme, ikinci
ve var olma bilincinin bir sembo­ kök devlerin ülkesine, üçüncü
lüdür. Borneo yerlileri Mahatala kök ise insanların yaşadığı toprak­
adındaki bir gergedan-kuş’un lara ulaşırdı. İskandinav mitoloji­
başlığının yaşam ağacına dönüş­ sinde tüm evrenin kaderini çizen
tüğüne inanırlar. Bu kuşun başın­ bu ağaç aynı zamanda ilk insanın
daki yaşam ağacının çiçekleri, doğduğu ağaç olarak bilinmekte­
dalları ve yaprakları altındandır. dir (Sturluson 1923).
Mahatala’nın dişi eşi bu ağacın Yakut inanışında yaratıcı olan
altın meyvelerinden beslenir. Ana tann hayat ağacının kökünde
Bomeolulara göre ilk insan bu yaşamaktaydı.
ağaçtan doğmuştur (Hançerlioğ- Kuran, Tevrat ve İncil’de cen­
lu 1993). nette yer alan dört ırmaktan söz
İskandinav mitolojisinde dün­ edilir. İnanışa göre bu ırmakların
yanın merkezinde yer alan kader kaynağı hayat ağacından doğmak­
ağacı, Yggdrassil bulunmaktadır. taydı (Ögel 2002).

n--'v hUu.
ti J ''t 1 '
U Û -O "

Zigurrat. Roaf, M. M ezopotam ya v e Eski Yakındoğu AÜaslı Büyük


Uygarlıklar Ansiklopedisi 9. İletişim Yayınlan 1996.

66
hayat ağacı

Türk mitolojisinde hayat ağacı ki dallarına konardı. Bay Terek’in


motifi ayrıntılı bir şekilde işlen­ yaprakları üzerinde insanların is­
miştir. Yakutlara göre dünya sekiz mi yazardı. Kuş yapraklar üstün­
köşeliydi ve yerin tam ortasında den kendi ismini bulur ve o yapra­
sarı göbeği bulunuyordu. Dünya ğa konardı. Yeni canlar ise Bay
göbeğinin tam ortasında da yüce Terek’in gövdesini kullanarak
bir ağaç bulunuyordu. Bu ağaç yeryüzüne iner kadınların rahmine
tanrının süsleriyle bezenmiş, gö­ düşerdi (Beydili 2005).
ğün görünmezliğine kadar yükse­ Türk mitolojisinde ağaç motifi
len çok ulu bir ağaçtı. Gök yedi çok büyük önem taşımaktadır.
kattan oluşmaktaydı. Bunun üs­ İnanışa göre öbür dünyada yer
tünde durmaksızın dönen “dokuz alan bir çeşit yaşam ağacının her
felek çığnsı” bulunurdu. Bu ulu yaprağı yeryüzünde yaşayan bir
ağaç adeta yer ile göğü birbirine insanı simgeliyordu. Bu ağacın
bağlıyordu. Hayat ağacının gövde­ yaprağı sararıp dalından düşünce o
si som gümüştendi ve ışıl ışıl par­ yaprağın yeryüzündeki tezahürü
lardı. Ağacın gövdesinden kutsal olan kişi de hayata veda eder
bir kaynak çıkardı. Bu su altın ren­ (Beydili 2005).
ginde parıltılar saçardı. Hayat ağa­ Türk mitolojisindeki hayat
cının yaprakları at derisi kadardı. ağacı inancının benzeri çok daha
Anlatılanlara göre bu ağacın yanı­ eskiye, Mezopotamya kültürüne
na kimse yaklaşamazdı. Ağacın kadar gitmektedir. Mezopotam­
üstünden de altın gibi parıldayan ya’da zigurat adı verilen kat kat ve
bol köpüklü sular fışkırırdı. Bu su­ piramitlere benzeyen bir dağı an­
dan içen kişi çok mesut olur, açlık dıran kutsal yapılar vardır. Zigurat
duygusundan bütünüyle kurtulur kozmos’tur ve zirvesi de dünyanın
ve her isteğini elde ederdi. Desta­ merkezidir. Bu sebeple Sami dün­
na göre ilk insan Ak- oğlan bu yasında bu kozmik dağların önemi
ağacın tepesinin bulunduğu göğün çok büyüktür. Zigurat gök ile yeri
üst noktasında yaratılmıştı. Ağacı . birleştiren dünya direğidir. Bura­
görünce tepesinden fışkıran sula­ da oturan kral gökyüzündeki tan­
rın altına girmiş ve doya doya su­ rıya yakındır. Bu sebeple krallar
larından içmişti. Böylece insan tanrı ile özdeştirilirler. Babil kule­
yaşamı elde etmişti (Ögel 2002). si işte böyle bir dünya direğidir. O
Türk mitolojisindeki hayat gök ve yeri birleştirir ve merke­
ağacı Bay Terek (Bay Direk) ola­ zinde tanrıya ulaşmak için bir ka­
rak adlandırılırdı. Bay Terek gök pı vardır. Zaten Babil “babilu”
tepe ile yeri birbirine bağlardı. Ya­ tanrı kapısı anlamına gelmektedir.
şam döngüsü adeta onun üzerin­ Babil kulesi ve zigurat, pek çok
den işlerdi. Ölen bir insanın ruhu kültürde inanılan yaşam ağacının
kuş olup uçar, Bay Tereğin gökte­ sembolik yansımalarıdır. Yeryüzü­

67
hayat ağacı

nün göbeğinden doğan ve göğün kum çıkarmayı başarır. Tanrı bu


tepesine varan bir yaşam ağacı kumdan dünyayı yaratır. Bundan
(Eliade 2002b). sonra şeytan ağacın altında tek ba­
Çingene mitolojisinde de ağaç şına yaşamak ister. Tanrıyı kov­
tapımı büyük önem taşır. Çingene mak isteyen şeytanı güçlü bir bo­
inancında Tüm Tohumlar Ağacı ğa alıp götürür. Sonrasında ise
olarak adlandırılan ağaç bir nevi ağacın yapraklarından ilk insanlar
hayat ağacıdır. Yeryüzündeki tüm yeryüzüne düşerler (Berger 02).
bitkilerin yaratıcısı olan bu ağacın Hıristiyan inanışında haç evre­
kökleri bir yılanın ağzmdadır. Tüm nin güçlü bir dayanağı olan ölüm­
tohumlar ağacı görkemli dallarıyla süz bir ağaç olarak kabul görürdü.
gökyüzüne yükselir. Üzerinde Bu ağacın “dünyanın merkezine”
şimşekler çakan bu ağaca bakan Golgoto’ya dikilmiş olan hayat
kişiler gençleşirler. Şimşekler şi­ ağacı olduğu anlatılırdı. İsa Golgo-
falı bitkileri Tüm Tohumlar Ağa- to’da inanışa göre Adem’in yara­
> çından çalarak erkek su cinleri Ni- tıldığı ve gömüldüğü yerde çarmı­
vasi’lere verirler. İnanışa göre Ni- ha gerildi. İsa’nın akan kanı
vasiler uykuda olan bir çingene Adem’i vaftiz etmiş ve bu kanla
kızıyla ilişkiye girince bu kız bü­ ilk günahın bedeli ödenmiştir.
yücü bir kadına dönüşür. İşte Ni- Söylenceye göre İsa’nın çarmıhı­
vasiler şimşekten aldıkları şifalı nın altında kanının suladığı toprak­
bitkileri bu büyücü çingene kadın­ ta kutsal bitkiler yeşermişti. Bu
larına verir. Bir inanışa göre çam bitkiler zeytin, buğday ve üzüm
ve söğüt ağaçları evlendirilirlerse olarak belirtilmiştir (Eliade 03b).
(toprağa yan yana dikilerek birbir­
lerine bir iple bağlanırlar) Noel HELLENİON OTU. Mitolojide
gecesi Tüm Tohumlar Ağacı in­ yer alan hellenion otu bir başka
sanlara görünür. isimle andızotu adıyla da bilinir.
Çingene mitolojisine göre Bu otun Latince adı inula heleni-
dünyanın yaratılışı bir ağaçla baş­ um’dur. Bu bitkinin eski çağlar­
lar. Tanrı bir gün büyük suya değ­ dan beri şifa amaçlı kullanılmıştır.
neğini atar ve burada ulu bir ağaç Diğer bitkisel droglara göre yan
yeşerir. Şeytan bu ağacın gölge­ etkisi az olduğundan tedavi ama­
sinde oturuyorken Tanrı ondan de­ cıyla kullanımı yaygındır. Özellik­
nize dalıp kum çıkarmasını ister. le kuvvet arttırıcı, öksürük kesici,
Böylece dünyayı yaratacaktır. safra ve idrar söktürücü özellikle­
Şeytan denize dalar ancak her de­ ri bilinmektedir (Baytop 1999).
fasında kendi adını söyleyerek dal­ Yunan mitolojisinin kadın kah­
dığı için kum çok ısınır ve şeytanı ramanlarının başında gelen Hele-
yakar. Bu dokuz kez böyle olduk­ ne, uğruna tam on yıl boyunca sa­
tan sonra şeytan Tanrının adını vaşılan, güzelliği yüzünden bir ül­
anarak denize dalar ve bu kez kenin yok oluşuna sebep olan ef­

68
Hindistan cevizi

sane bir kişiliktir. Helene, Erinye- meye başlar. Bu durumu fark


ler yüzünden delirince kendini eden karısı Polydamna, Thonis’i
asarak yaşamına son vermişti. İş­ Helene’den uzak tutmak için Pha-
te Helene’nin kendini astığı ağa­ ros adasına gönderir. Adanın dört
cın altında sihirli bir ot peydah ol­ bir yanı yılanlarla sarılmıştır. Bu­
muştu. Bu ot yılan sokmalarına nu düşünen Polydamna, kocasına
karşı şifa taşımaktadır (Hele­ yola çıkmadan evvel yılanlardan
ne 'niıı ölümü ile ilgili ayrıca bkz. korunması için sihirli ot Helleni-
Akkavak maddesi; Grimal 1997). on’u verir (Grimal 1997).
Helene’nin yaptığı bir gemi
yolculuğundan bahsedilir. Bu yol­ HİNDİSTAN CEVİZİ. Doğu mi­
culuk muhtemelen Troya savaşın­ tolojisinde meyveleri insan başı­
dan önce olmuştur. Helene’nin bu na benzeyen bir ağaç vardır. İsmi
yolculuğunda gemisine kaptanlık Vakvak olan bu ağacın meyveleri
eden Kanabos’u yılan sokar ve büyük bir olasılıkla Hindistan ce­
Kanabos ölür. Helene kaptana bir vizidir. Bu ağaçtan Tou Yeou ye­
cenaze töreni düzenler ve onun dinci yüzyılda yazdığı “Tong Ti-
adını Nil’in denize döküldüğü en” adlı eserinde bahsetmiştir
yerde bulunan şehre verir (Kana- (Tokmakçıoğlu 2006).
pos). Helene aynı zamanda Kana­ Bir zamanlar Banks adaların­
bos’u sokan yılanı öldürerek onun da yaşayan bir büyücü kendi ya­
zehrini alır. İşte belki de Hele­ şadığı adanın hemen yanındaki
ne’nin adıyla özdeşleşmiş Helle- adada yaşayan bir kadına aşık ol­
nion otu’nun yılan sokmasıyla du. Ancak bu kadın büyücünün
ilişkisi bu mitten doğmaktadır. Bu evlenme teklifini küstahça red­
mitin bir başka versiyonunda ise detti. Bu davranışa çok kızan bü­
Kanabos yılan sokması sonucu yücü bambulara bazı güçler yük­
yaşamını yitirince onun çok yakın ledi ve bu bambuları kadının yaşa­
dostlan Helene ve Menelaos onu dığı adanın yönünde tutarak rüz­
Kanope adasına gömerler. Helene garın bambulardaki büyüsel etki­
bu genç dostunun ölümüne öylesi yi kadının yaşadığı adaya götür­
ne üzülür ki döktüğü gözyaşları­ mesini sağladı. Kısa süre sonra
nın suladığı topraktan Hellenion kadının yaşadığı adada çok büyük
otu yeşerir. bir salgın hastalık baş gösterdi.
Hellene’nin yaşadığı bir başka Adada hastalığa yakalanmayan
olayda ise Menelaos, Aithiopi- neredeyse bir kişi bile kalmamış­
ya’ya sefere giderken biricik karı­ tı. Adadakiler büyük bir servet
sı Helene’yi yakın arkadaşı ve ödeyerek büyücüyü ikna ettiler ve
komşu ülke kralı Thonis’e emanet ondan aldıkları şifalı Hindistan
eder. Ancak kral Thonis Hele­ cevizlerini adalarına götürdüler.
ne’nin güzelliğine kayıtsız kala­ Hastalığın girdiği evlerin kapısına
maz ve ona karşı yakınlık hisset­ Hindistan cevizinin sütünden

69
hindistan cevizi

döktüler. Bu sayede adada yaşa­ ilişkili olarak Mezopotamya mi­


yanlar salgın hastalıktan kurtula- tolojisinde toprağın nimetleri; bit­
bildiler (Rivers 2001). kiler çok büyük rol oynamaktadır.
Bali’de ve Güney Selebes ada­ Nippur’da bulunan tabletler üze­
larında bir çocuk doğduğu zaman rinde rastlanan “Şifalı Bitkiler
“yaşam bitkisi” olduğuna inanılan Mitosu”, Mezopotamyada en eski
Hindistan cevizi ağacı dikilirdi. çağlardan itibaren insanın bitkile­
Bu ağaç doğan çocuğu temsil rin faydalarından fazlasıyla haber­
ederdi ve onunla birlikte büyürdü. dar olduğunun kanıtıdır.
Çocuğunun göbek bağının yıkan­ Bir zamanlar tatlı suların bilge
dığı suyla dikilen Hindistancevizi tanrısı Enki, güzel karısı Ninsikilla
ağacına can suyu verilirdi (Frazer ile eşsiz ülke Dilmun’da tanrılara
1992). yaraşır bir hayat yaşıyordu. Dil-
Tropik bölgelerde yaşayan in­ mun ülkesi kötülüğün, çirkinliğin
sanlar için büyük önem taşıyan olmadığı çok özel bir ülkedir. Bu
Hindistan cevizlerinin hem sütün­ ülkede hastalık, yaşlılık ve hatta
den hem iç meyvesinden hem de ölüm yoktu. Ülkede yaşayan tüm
araç gereç yapımı için kabuğun­ canlılar barış içinde kimseye zarar
dan faydalanılıyordu. Tahiti’de ilk vermeden yaşarlardı. Öyle ki as­
Hindistan cevizinin Tuna isimli lanlar bile yırtıcı değildi. Bu ülke
yılan balığının başından ortaya dertsizlerin ülkesiydi. Ancak her
çıktığına inanılırdı. Buna göre Ay şeyi ile kusursuz olan bu ülkenin
tanrıçası Hina yılan balığına aşık bir eksiği vardı; o da tatlı su idi.
olmuş. Hina’nın erkek kardeşi Ninsikilla ülkeye tatlı su gelmesi
Maui yılan balığını öldürmüş ve için Enki’ye dertlenir. Dertsizle­
Hina’ya bu balığın başını vererek rin ülkesi Dilmun’da karısının
onu toprağa dikmesini söylemiş. mutsuz olmasını görmek isteme­
Ancak Hina yılan balığının başını yen Enki derhal güneş tanrı
nehrin kenarında unutmuş. Ertesi Utu’ya bu sorunu bildirir. Utu,
gün tanrıça kardeşinin söyledikle­ Dilmun’a tatlı su getirir ve Dil-
rini hatırlamış ve balığın başını mun’un dört bir yanında tarım
gömmeyi unuttuğu için telaşlan­ alanları oluşur. Dilmun bereketli
mış. Hina nehir kenarına geldiğin­ ürünlerle dolar taşar. Bundan son­
de görmüş ki balığın başını unut­ ra Enki Toprak ana Ninhursag’ı
tuğu yerde kocaman bir hindistan­ döller. Böylece pek çok tanrıça
cevizi ağacı yükselmiş (mythen- dünyaya gelir. Enki bu tanrıçalar­
eyelopedia 2007). dan bir kısmıyla birlikte olur. Bir
keresinde bataklık kenarında daha
HIYAR. Mezopotamya insanın yeni doğmuş olan tanrıça Nin-
toprağa hükmettiği, tarım kültürü­ kur’u görür ve ona aşık olur. Enki
nün tohumlarının atıldığı en erken Ninkur’u dölleyince Ninkur bitki
bölgelerden birisidir. Bununla tanrıçası Uttu’yu dünyaya getirir.

70
horozibiği

Gördüğü her tanrıçayı döllemek dişini, ağzını, boğazını, kolunu,


isteyen Enki Uttu’yu da döllemek kaburgasını iyileştirirler. Ninhur-
ister. Ancak Toprak Ana Ninhur- sag’ın doğurduğu Abu bitkilerin
sag Uttu’ya, Enki’ye kolay teslim kralı ilan edilir. Ninkasi arzuyu
olmaması için nasihatta bulunur. doyurması için görevlendirilir.
Uttu, Toprak Ana’nm nasihatleri­ Ninti ay kraliçesi olur. Ensağ Dil-
ne uyarak, Enki’ye hıyar, üzüm ve mun’a efendi seçilir. Nintulla Ma-
elma getirmeden kendisini dölle- gan’ın efendisi olur. Ninsutu Ni-
yemeyeceğini söyler. Bunu duyan nazu’yla, Nazi Nindra’yla ve Azi-
Enki hemen bahçıvana gider ve mua Ningiszida ile evlendirilir
bahçesini sulayan kanallara coş­ (Kraıner 2000).
kun sular akıtır. Bahçıvan Enki’ye
duyduğu minnetin karşılığında HODAN. Zembil çiçeği olarak
ona üzüm, elma ve hıyar verir. bilinen bu bahar bitkisi melanko­
Utu’nun istedikleriyle gelen Enki liyi önleyen bir güce sahiptir. Bu
tanrıçayı döller ve böylece bitki özelliğiyle eski çağlardan beri ta­
tanrıçası sekiz bitki dünyaya geti­ nınan hodandan antik yazar Pilini-
rir. Enki bu bitkilerin tadına bak­ us “neşe veren bitki” olarak bah­
mak ister ancak bir an kendisini seder ve şarabın içine katılarak
kaybeder ve sekiz bitkiyi yer, biti­ içildiğini anlatırdı. Rivayete göre
rir. Enki’nin bu aç gözlüğü tanrıça içkinin içine atılan birkaç hodan
Ninhursag’ı çok öfkelendirir. Nin- yaprağı aşıklara cesaret verir; er­
hursag Enki’ye şifasız hastalıklar keklerin gelin adaylarına rahatça
salar ve küsüp gider. Bu yaşanan­ evlilik teklif etmelerini sağlardı
lar cennet ülke Dilmun’un tüm (Somer2003).
düzenini tersine çevirir. Toprak
Ananın küsmesi kargaşaya sebep HOROZİBİĞİ. Horozibiği her­
olur öte yandan Enki hastalığın kesin ilgisini üstünde ister, insan­
verdiği acıyla inim inim inlemek­ lar ve tanrılar sadece onu seyret­
tedir. Bu soruna çözüm bulmak sin istermiş. Bu yüzden de çiçek­
işi Tilkiye düşer. Tilki Ninhur­ lerin en sevileni; gülü çok kıska­
sag’ı ikna eder. Ninhursag Enki’yi nırmış. Ancak gül tek mevsim
acılar içinde görünce yüreği da­ açıp solar horozibiği ise dört mev­
yanmaz. Toprak ana oğlu Enki’yi sim açmaya doymazmış. İşte çi­
kucağına oturtur ve ona şefkatle çekleri hiç solmayan bu bitki Yu­
nerelerinin ağrıdığını sorar. Enki nan mitolojisinde ölümsüzlük
sırasıyla ağrıyan sekiz yerini sa­ sembolü olarak kullanılır ve
yar. Tanrıça Ninhursag Enki’nin ölümsüzlerin yani tanrıların tas­
hastalanan her uzvuna karşılık bir virlerinde yer alırdı. Anadolu’da
şifa tanrısı yaratır. Böylece şu tan­ benzerliğinden ötürü tilki kuyru­
rılar dünyaya gelir ve bunlar En­ ğu olarak da adlandırılan bu bitki
ki’nin ağrıyan kafasını, çenesini, Aztekler zamanında önemli bir ta­

71
haluppu ağacı

rım ürünü olarak üretilmişti (So- mak ister. Hemen yer altından bir
ıtter 2003). tünel kazar ve Huluppu ağacını bu
tünelden aşağıya çeker. Bunun
HULUPPU AĞACI. Mezopo­ üzerine Gılgamış hemen dostu
tamya mitolojisinde Uruk kenti­ Enkidu’yu Huluppu ağacını geri
nin efsane kralı Gılgamış ile aşk getirmesi için Yer altı dünyasına
tanrıçası İştar (İnana) arasında ya­ gönderir. Ancak burası çok büyük
şanan bir küslük anlatılmaktadır. tehlikelerle dolu bir dünyadır. Bu
Buna göre İştar Gılgamış ile kut­ yüzden Gılgamış Enkidu yola çık­
sal evlilik “hieros gamos” gerçek­ madan evvel ona bazı tavsiyeler­
leştirmek ister. Ancak güçlü kral de bulunur:
Gılgamış tanrıçanın. gücü altında “Eğer bugün Yer altı dünyasına
ezilmek, ona boyun eğmek iste­ gidersen. Kutsal şeyler önünde
mez. Çünkü tanrıça hangi erkeği başını eğmemelisin.
aşk tuzağına çekecek olsa işi bit­ Temiz elbise giymemelisin.
tikten sonra ona türlü eziyetlerde oksa hemen senin bir yabancı
bulunurmuş. Gılgamış İştar’ın olduğunu anlarlar.
aşk teklifini reddedince tanrıça Mermer şişelerdeki güzel
küsmüş ve büyük bir öfkeye kapı­ kokulardan sürünmemelisin,
larak gökyüzü tanrısı Enlil’den in­ Onlar güzel kokuyu alınca
tikamını almak için gökyüzü bo­ hemen başına toplanırlar.
ğasını serbest bırakmasını istemiş­ Silahını yer altı dünyasına
tir. Böylece Gılgamış’ın kenti düşürmemelisin. Yoksa o silahla
Uruk’u yerle bir etmek niyetinde­ öldürülmüş olanlar hemen
dir. Bu arada Gılgamış da tanrıça­ başına toplanırlar.
yı küstürdüğü için pek memnun Eline sopa almamalısın,.Yoksa
değildir. Onun gönlünü almak ruhlar senden korkarlar.
için çok değerli bir ağaç olan Hu- Ayağına ayakkabılarını
luppu’dan tanrıçaya bir taht arma­ giymemelisin, Yerde gürültü
ğan etmek ister. Bu muhteşem etmemelisin.
ağacının gövdesinde tanrıça Li- Çok sevdiğin karını öpmemelisin,
lith’in evi vardır. Ayrıca ağacın Kin beslediğin karını
dallarında aslan- kartal birleşimi dövmemelisin.
bir kuş, köklerinin altında ise yı­ Sevdiğin çocuğunu öpmemelisin,
lan yaşamaktadır. Gılgamış Hu- Kin duyduğun çocuğunu
luppu ağacını keser ve Uruk’a gö­ dövmemelisin. Yoksa cehennem
türür ancak taht yapmaya fırsat sana homurdayabilir. Ve yakalar
bulamaz. Çünkü yeraltı tanrıçası seni Hasta yatağında yatan
ve İştar’ın kardeşi Ereşkigal bü­ Ninazu’nun anası. Ve çıkarır
tün güzel şeylerin İştar’a hediye kutsal omuzlarından şalını Yok
edilmesini kıskanır. Bu sebeple olur artık Pahalı bir parfüm
Huluppu ağacına kendisi sahip ol­ şişesine benzeyen memeleri”

72
hurma

Ancak ne var ki Enkidu yer al­ meyvedir. Çoğunlukla zenginliğin


tı dünyasındaki bitki tanrıçası Nin- ve bereketin işareti olarak göste­
Asu’nun kusursuz güzellikteki rilmiştir. Dünyanın pek çok yerin­
çıplak vücudunu görünce Gılga- de Müslümanlar kutsal topraklar­
mış’m tüm uyarılarını unutur ve dan gelen hurmayı özellikle rama­
bir ölümlü olarak hemen temiz bir zan aylarında tüketmektedirler.
gömlek giyinerek güzel kokularla Bir Çin söylencesinde adı
bedenini tanrıça için çekici kılma­ Chih olan bir rahip günün birinde
ya çalışır. O zaman yeraltının bek­ odun toplamak amacıyla dağa çı­
çileri onun ölümlü olduğunu an­ kar. Burada bir mağara görür ve
larlar ve onu orada hapsederler. mağaraya girdiğinde iki yaşlı ada­
Arkadaşının ölüler ülkesinde kal­ mı oturmuş satranç oynarken bu­
masına kahrolan Gılgamış tüm lur. Satranç oynayan adamların
tanrılardan yardım ister ancak çevresinde oyunu seyreden baş­
kimse ona yardım etmez. Son ça­ kaları da vardır. Chih satırını bir
re olarak Gılgamış Ereşkigal’in köşeye koyup oyunu izlemeye
kocası ölüler ülkesinin efendisi koyulur. Ancak bir zaman sonra
Nergal’den yardım ister. Nergal kamının açlığını fark eder ve oyun
ona yardım eder ve böylece Enki­ bitmediği halde yavaş yavaş kı­
du Ölümden ve yeraltından kurtu­ pırdanmaya başlar. Onu izleyen
lur. İki arkadaş birbirine neşeyle bir adam küçük bir hurma çekir­
kavuşurlar. Enkidu yeraltında değini Chih’e uzatarak, çekirdeği
gördüğü her şeyi Gılgamış’a uzun emmesini söyler. Chih çekirdeği
bir masal gibi anlatır. Huluppu emer, bu şekerli tat ona tüm açlı­
ağacı ise böylece bir sır olur (Gez­ ğını ve susuzluğunu unutturur.
gin 2007). Epey bir zaman sonra yaşlı adam­
lardan biri Chih’e bu mağarada
HURMA. Hurma, Arap yarıma­ oldukça uzun bir zaman geçirdiği­
dasında en bol yetişen ağaçlardan ni ve artık gitmesi gerektiğini söy­
birisidir. Meyvesi özellikle İslam ler. Chih yerinden doğrulur ve git­
dünyası tarafından çok sevilir ve mek için satırına uzanır ancak satı­
kutsal kabul edilir. Kuran’da Mer­ rın sapı toz olup dökülür. Sonunda
yem suresi 23 ve 25. ayetlerde yaşadığı yere dönen Chih, her şe­
Meryem’in İsa peygambere do­ yin çok ama çok değiştiğini şaş­
ğum yaparken bir hurma ağacının kınlık içinde seyreder. İşte o anda
dalına tutunduğu ve İsa peygam­ o mağarada en az bir asır geçirdi­
ber doğarken üzerine hurma mey­ ğini fark eder. Mağarada satranç
veleri düştüğünden bahsedilir. Bu oynayan adamlar ve onu seyre­
İsa’nın ilahi özelliğinin bir işareti denler, ölümsüzlerdendir. Chih’in
olarak görülür (Schimmel 2004). mağarada emdiği hurma çekirdeği
Bunun yanı sıra Kuran’da hur­ onun bir asır boyunca açlığını ve
ma pek çok yerde adı geçen bir susuzluğunu gidermiştir. Hurma

73
hurma

meyvesi Çin’de kutsal kabul edi­ zenmiş sembolik bir ağaç dolaştı-
lir (Mackenzie 1996). rılırdı. Bu ağaca nahıl ismi verilir­
Yerlilerde hurma ağacının yap­ di. Nahılın üzerindeki süsler dü­
rakları ve dövülmüş hurma mey­ ğün sahibinin zenginliğine göre
vesi yaraları iyileştirmede mer­ çeşitlenirdi. Üzerine simli iplik­
hem olarak kullanılırdı (Rivers ler, çeşitli meyveler, renkli şeker
2001) . süslemeleri ve değerli takılar,
Kamboçya’da hint hurması boncuklar asılırdı. Bu süslü ağaç
üzerinde yaşayan asalak bitkilere sembolünün adı Arapçadan gel­
büyük önem verilirdi. Bir kişi be­ mektedir. Arapça nahıl “hurma
yaz giysiler giyinerek ağaca tır­ ağacı” demektir. Bugün Anado­
manır ve daha önce kullanılmamış lu’nun bazı yerlerinde devam
bir kaba, asalak bitkiyi hiç dokun­ eden bu gelenek Osmanlı’da son
madan düşürür ve kabı içindeki derece ciddiye alman bir iş, hatta
değerli bitkiyle yere atardı. Daha sanattı. Osmanlı’da süsleme işini
sonra bitki bu kap içinde kaynatı­ yapacak nahıl sanatçıları bile var­
lır ve sihirli bir sıvı elde edilirdi. dı. Nahıl düğünün ve dolayısıyla
Bu sıvı kurşun geçirmez etkiye evlenen çiftin yuvalarının bereke­
sahipti (Frazer 1992). tini simgeliyordu (Arıhan 2007).
Gine’de Great Bassam’da top­
raktan iyi bir hasat almak amacıy­ HÜNNAP AĞACI. Lotis, güzel­
la her yıl hasattan evvel bir tören ler güzeli bir Nymphaydı. Meyve
düzenlenirdi. Bu törende kadınlar bahçelerini korumakla görevli
öküzlerin karşısına dizilerek tanrı Priapos bu güzel Nymphaya
“öküz ağlayacak” şarkısını söyler­ aşık oldu. Yakaladığı her fırsatta
ler ve hayvanlan ağlatmak için Lotis’i sıkıştırıp, elde etmenin yol­
gözlerine hurma şarabı sıçratırlar- larını arıyordu. Bakire Lotis sü­
dı (Gaster 2000). rekli Priapos’u kolluyor onun gel­
Mezopotamya ve Akdeniz diğini görünce hemen kaçıyordu.
kültüründe dünyada her şeyin aşk Hatta bir keresinde Lotis Mainad-
ve cinsellik yasasıyla yönetildiği ların arasında uyurken Priapos bu­
felsefesi oldukça yaygın bir dü­ nu fırsat bilerek üzerine atıldı. An­
şünceydi. Yahudi mistik yorum­ cak Silenos’un eşeği tam o anda
cusu, tüm bitki türlerinde ve ma­ var gücüyle anırınca tüm Mainad-
denlerde cinsiyet ayrımı olduğunu lar uyandı ve Priapos niyetini ger­
ancak bir tek hurmanın bir cinsi­ çekleştiremedi. Artık tanrıdan
yeti olmadığını belirtmiştir (Eli- kaçmaktan bıkıp usanan Lotis bir
ade 2002b). bitkiye dönüşmek için tanrılara
Eski Türklerde ve Osmanlı yalvardı. Böylece Lotis, kırmızı
kültüründe düğünlerde büyük bir çiçekli güzel Hünnap ağacına dö­
sopanın üstü çeşitli süslerle be­ nüştürüldü (Grimal 1997).

74
hiisnüyusuf

İslam inancında göğün yedinci yıldızın da kendileri olduğunu dü­


katında yani sonunda, Sidre adın­ şündüler. Bunun üzerine araların­
da bir ağaç olduğuna inanılır. Sid­ da plan yapıp Yusuf’u bir kuyuya
re, Arapça’da Hünnap ağacına atıp babalarına kardeşlerini bir
karşılık gelir (Hançerlioğlıt 1993). kurdun yediğini söylediler. Ancak
İslam mitolojisine göre Mu- kardeşlerden Yehuza, Yusuf’un
hammed’in Kuran’ın ayetlerini ölmesini istemiyordu ve diğerle­
ikinci kez gördüğü yer bir Hünnap rinden gizli, her gün ona yemek
ağacının yanıydı. Burada hünnap götürüyordu. Bir gün Yusuf’un
ağacı “Sidretü’l Münteha” “Uzak­ atıldığı kuyunun yanından geçen
taki Ağaç” olarak belirtilmiştir bir kervan su içmek için orada du­
(Eliade 2003c). raklayınca Yusuf kurtuldu ve Mısır
yolculuğu başladı. Mısır’a getiri­
HÜSNÜYUSUF. Gugu çiçeği len Yusuf güzel kıyafetler giydiri­
adıyla da bilinen hüsnüyusuf ka­ lip esir pazarında satışa çıkarıldı.
ranfil ailesine ait bir bahar çiçeği­ Yusuf’un cemali o kadar güzeldi
dir. Adı “Yusuf’un güzelliği” an­ ki, ona biçilen fiyat gitgide tırma­
lamına gelir. Yusuf peygamber, nıyordu. Sonunda Mısır azizi Yu­
Yakup peygamberin on iki oğlu suf’u satın aldı ve evine götürdü
arasında en çok sevdiği, en bağlı ancak azizin genç karısı Yusuf’un
olduğu oğludur. Yusuf peygambe­ güzelliğine karşı ilgi duyunca onu
re dünyadaki tüm güzelliğin yarı­ baştan çıkarmak için köşeye sıkış­
sının verildiği belirtilmektedir. tırdı.
Gerçekten de peygamberin çok “Ey Yusuf! Saçın ne kadar güzel!”
güzel bir yüzü olduğundan bahse­ dedi.
dilir. Yusuf karşılık olarak “cesedimden
Yusuf peygamber gençlik yıl­ ilk dökülecek şey odur” dedi.
larında bir rüya gördü. Rüyasında Kadın “Ey Yusuf! Gözlerin ne ka­
güneş, ay ve on bir yıldız ona sec­ dar güzel” dedi.
de ediyorlardı. Bu rüyayı hemen “Cesedimden ilk önce yere aka­
babası Yakub’a anlattı. Yakub rü­ cak şey odur” diye karşılık verdi
yasının çok hayırlı olduğunu ama Yusuf.
bunu asla kardeşlerinin ve bir ya­ Kadın “ey Yusuf! Yüzün ne
bancının duymaması gerektiğini kadar güzel” deyince Yusuf “ O,
söyledi. Ancak Yakub’un karısı toprak içindir, toprak, onu yiye­
Yusuf’un rüyasını kardeşlerine cektir” dedi. Ne yapsa Yusuf’u et­
anlatınca on bir kardeş Yusuf’a kilemeyi başaramayan kadının gu­
büyük bir kin duydular. Hem za­ ruru kırıldı. Yusuf’a iftira attı ve
ten babaları Yusuf’u onlardan da­ kocasından onu zindana kapatma­
ha çok seviyordu. Kardeşler Yu­ sını istedi. Zindana kapatılan Yu­
suf’un rüyasındaki güneşin, baba­ suf burada iki mahkumla birlikte
ları Yakub, ayın anneleri, on bir kalıyordu. Bir sabah mahkumlar­

75
hüsnüyusuf

dan biri rüyasında kendisini üzüm larda saklamalarını böylece kurak­


sıkarken gördüğünü anlattı. Yusuf lık olduğunda bu ürünle hayatta
onun pek yakında firavuna kendi kalabileceklerini söyledi. Firavun
elinden şarap içireceğini söyledi. bu genç adamın söylediklerinin
Bir diğer mahkum ise rüyasında doğruluğuna inandı ve onun zeki
başında ekmek taşıdığını ve kuşla­ tavsiyelerinden yararlanmak için
rın gelip bu ekmekten yediğini baş müsteşarı yaptı. Böylece Yu­
gördüğünü anlattı. Yusuf ona ya­ suf’un mahkumiyeti son buldu.
kında asılacağını ve kuşların cese­ Mısır’ın tüm hâzinesi ondan sorul­
dinin başında toplanacağını söyle­ maya başladı. Mısır sonraki yedi
di. Gerçektende kısa süre sonra ilk yıl kıtlıktan Yusuf’un tavsiyeleri
mahkumun iftiraya uğradığı anla­ sayesinde kurtuldu. Ancak ailesi
şılmış ve affedilerek eski işine ya­ bu kıtlıkta çok zor duruma düştü­
ni firavunun hizmetine geri alın­ ler. Kardeşleri Mısır’a gelerek yar­
mıştı. Diğer mahkum infaz edil­ dım dilendiler; ne var ki onlar kar­
mişti. Böylece Yusuf’un rüya yo­ şılarında bir zamanlar kötülük et­
rumları doğrulanmıştı. Bir gün fi­ tikleri kardeşlerini tanıyamadılar.
ravun gördüğü bir rüyayı hizmet­ Ama Yusuf onlan tanıdı. Sonra on­
karlarına anlattı ve yorumlamaları­ lara gömleğini verip “gidin bunu
nı istedi. Ancak ülkenin tüm ka­ babanıza götürün” dedi. Yakub
hinleri ne kadar uğraştıysa da bu kendisine getirilen gömleğin ko­
rüyayı yorumlayamadılar. Firavu­ kusunu hemen tanıdı. Bu oğlu Yu­
nun yanında hizmetkar olan ve bir suf’un kokuşuydu. Bütün aile Mı­
zamanlar Yusuf’la aynı hücreyi sır’a doğru yola çıktılar. O zaman
paylaşan adam hemen geçmişte kardeşleri Yusuf’u tanıdılar. Yusuf
Yusuf’un kendi rüyası için yaptığı onlara kırgın davranmadı ve hepsi­
yorumu hatırladı. Böylece firavu­ ni bağrına bastı. Anasını ve babası­
nun rüyasını yorumlaması için Yu­ nı kendi tahtına oturttu. Onlara bü­
suf’a başvuruldu. Firavun rüya­ yük bir zenginlik sundu. Ailesi
sında, yedi ineğin yedi semiz ineği minnetle önünde secde etti. İşte
yerken ayrıca bir tarafta yedi yeşil bu Yusuf’un rüyasının gerçek ol­
başak ve yedi kuru başak gör­ duğu andı (Koksal 2005).
müştü. Yusuf Firavunun rüyasını Yusuf’un ölümünün ardından
yedi yıl bolluk, yedi yıl kuraklık topraktan doğan bir çiçeğe onun
olacak diye yorumladı. Bunun adı verilmiş ve Yusuf’un cemali­
üzerine herkesi büyük bir telaş al­ nin bu çiçeğe yansıdığına inanıl­
dı. İnsanlar ölecekleri korusuyla mıştır. Onun “yüzüm toprak için­
feryat etti. O zaman Yusuf onlara dir, toprak onu yiyecektir” sözleri
bir tavsiyede bulundu. Yedi yıl böylece gerçek olur ve Yusuf’un
bolluk olan sürede bolca tahıl ek­ güzel yüzü ölümünden sonra top­
melerini bunlardan bir kısmını ye­ rağın derinliklerinden yeryüzüne
mek için ayırıp diğerlerini depo­ Hüsnüyusuf çiçeği olarak yansır.

76
IHLAM UR AĞACI. Yunan mi­ hepsini bir tencereye katıp kaynat­
tolojisinde Zeus ve Hermes’in bi­ maya başlamış. İki yaşlı insan kü­
rer fani kılığına bürünerek çücük kulübenin içinde hummalı
Phrygia’yı ziyaretleri anlatılmak­ bir koşuşturmaca içine girmişler.
tadır. İki tanrı, uzaklardan gelmiş Konuklarını memnun etmek için
yabancılar gibi sokaklarda dolaşı­ ne yapacaklarını şaşırmışlar. Bir
yorlarmış. Akşam bastırınca in­ yandan onlara ellerinde ne varsa
sanların komşuluk ilişkilerini, sunuyorlar bir yandan da tatlı dil­
yardım severliklerini test etmek leriyle hoş sohbet ediyorlarmış.
amacıyla evlerin kapısını çalmış­ Aralarındaki uzun yıllara dayanan
lar. Ancak hangi kapıyı çaldılarsa büyük bağlılık ve sevgi bir bakışta
kapı suratlarına geri kapanmış; anlaşılıyormuş. Karısı yemekle
kimse onları konuk etmeye yanaş­ uğraşırken yaşlı Philemon ise ha­
mamış. Hatta içeriden ziyafet ko­ zırladığı sıcak suyla tanrıların
kusu gelen zenginlikleri ambarla­ ayaklarını ovarak yorgunluklarını
rının taşkınlığından okunan evler almaya çalışıyormuş; üstelik onla­
bile bu iki gezgine bir tas çorba rın tanrı olduğundan haberi ol­
vermeyi çok görmüşler. Zeus ve maksızın. Bu fakir çiftin kendileri­
Hermes bu kılıklarıyla dolaşırken ne gösterdikleri misafirperverlik­
son olarak ıssızlığın ortasında tek ten çok etkilenen Zeus ve Hermes
başına derme çatma bir kulübenin sonunda dayanamayarak gerçek
kapısını çalmışlar. Bu kulübede kimliklerini açıklamışlar. Yaşlı
yaşlı bir çift yaşıyormuş. Son de­ çifti de yanlarına alarak ormana
rece fakir bir hayat sürüyorlarmış. doğru yürümeye başlamışlar. He­
Ancak kapıdaki misafirleri hiç dü­ nüz kısa bir mesafe gitmişlerken
şünmeksizin içeriye buyur etmiş­ Baucis ve Philemon arkalarına dö­
ler. İkisinin de gözlerinden sevinç nüp bakmışlar ve tüm kentin sular
fışkırıyormuş. Yaşlı kadın Baucis altında boğulduğunu görmüşler.
hemen çalı çırpı ile ocağı uyandır­ Bir tek kendi zavallı kulübeleri
mış ardından da evde ne bulduysa ayakta duruyormuş. Zeus ve Her-

77
ıhlam ur ağacı

mes kentte yaşayan zalim insanla­ İNCİR. Tanrıça Demeter, kızı Per-
rı böylelikle cezalandırmışlar. sephone’nin kaybolduğu zaman­
Sonra da yaşlı çiftin kulübesini larda onu aramak için yeryüzünde
mermerden gösterişli bir tapmağa dolaşmadık yer bırakmamıştı. İşte
dönüştürmüşler. İçindeki tüm ça­ o günlerde Attike’ye ziyarette bu­
pullar ise altına dönüşmüş. Tanrı­ lunan Demeter’i Phylatos adında­
lar onlardan son isteklerini sor­ ki bir kahraman evinde ağırladı.
muşlar. Baucis ve Philemon’un Demeter kendisine gösterilen ko­
tek isteği hayatlarının sonuna ka­ nuk severlik karşısında oradan ay­
dar bu tapmağın bekçiliğini yap­ rılmadan evvel Phylatos’a bir in-
mak, yurtlarından kopmamak ol­ .cir ağacı fidanı armağan etti.
muş. Tanrılar bu dileği hemen Roma, Galyalıların dindeyken
gerçekleştirmişler. Aradan çok zor günler geçiriyordu. Onların bu
uzun yıllar geçmiş ve yaşlı çift ar­ zayıflığını fırsat bilen Latinler, sal­
tık ölüme yaklaşmış. İşte öyle bir dırıya geçmek için Roma yakınla­
günde ikisi de yavaş yavaş birer rında bir kamp kurdular. Latinler
ağaca dönüşmeye başlamışlar. soylar arasındaki bağları güçlen­
Dalları ve yaprakları oluşmuş ve dirmek gibi kötü bir bahaneyle
en sonunda Philemon meşe, karısı Romalılardan dul kadınlarını ve
Baucis ise ıhlamur ağacına dönüş­ genç kızlarını kendilerine gönder­
müş ve mutlulukları sonsuza dek melerini istediler. Bu durum karşı­
daim olmuş (Can 1994). sında Romalılar ne yapacaklarını
bilemiyorlardı. Philotis adındaki
ILG IN AĞACI. Yunan mitoloji­ bir kadın köle Romalıların kurtu­
sinde çok bilinen bir mit olan luşu olacak bir fikir attı ortaya.
Smyma miti bazı yerlerde farklı Böylece akıllara durgunluk vere­
bir versiyonia anlatılmaktadır. Bu cek bir plan yapıldı. Philotis’in de
mitte Kıbrıs kralı Kinyras’ın kızı aralarında bulunduğu bir grup
olarak Myrike adı geçer. Myrike, genç ve güzel kadından oluşan
Tamaris yani ılgın ağacı anlamına köleler sanki hür Romalılarmış gi­
gelir. Burada da aynı Smyrna’nın- bi kıyafetler giyinerek Latinlerin
ki gibi bir son görülür. Myrike ba­ kampına gittiler. O günün gecesin­
basını kandırarak onunla ensest de Latin kampında sarhoşluğun
ilişkiye girer. Babası kızının oyu­ verdiği bir rahatlık vardı. Ancak o
nunu anlayınca tiksinti duyarak anda Romalıların planı işlemeye
onu öldürmek ister ancak tanrılar başladı. Philotis, tüm Latinler mı­
Myrike’nin yakarışlarına son anda şıl mışıl uykuya dalınca, gecenin
acıyarak onu ılgın ağacına dönüş­ karanlığında bir incir ağacına lam­
türürler (Grimal 1997; ayrıca ba­ ba astı ve lambanın ışığını Latinler
kınız Smyma miti için Miirriisa.fi fark etmesin diye örtülerle gizle­
ağacı maddesine). di. İşareti alan Romalılar o anda

78
ılgın ağacı

kampı basarak Latinleri gafil av­ kehanet Kronos’tan doğacak ço­


ladılar ve büyük bir yenilgiye uğ­ cuklardan birinin onu tahtından
rattılar. Bu kurtuluş gününün anı­ edeceğini söylüyordu. Bunun ger­
sına Roma’da incir Nonası bayra­ çekleşmesinden korkan Kronos,
mı kutlanmaktaydı. Bu bayramda karısı Reia’nın doğurduğu tüm ço­
köleler gösterdikleri özverinin cukları dünyaya geldikleri anda
karşılığı olarak o gün boyunca öz­ yutuyordu. En sonunda Kro-
gürce dolaşırlardı. İncir yaprakla­ nos’un bu vahşiliğine dayanama­
rından yapılmış kulübelerde ka­ yan Reia, Zeus’u gizlice doğurdu
dınlar için ziyafetler düzenlenirdi. ve Kronos’a da Zeus diye bir kun­
Tanrı Mars bir gün Vesta rahi­ dağa sardığı taşı yutturdu. Zeus
besi olan Rea’yı uyurken gördü ve büyükannesi Gaia’nm da yardı­
ona tecavüz etti. Bu olay sonrasın­ mıyla babasından saklanarak bü­
da Rea hamile kalınca amcası yütüldü. Zeus genç bir tanrı oldu­
Amulius onu hapse attırdı. Rea ğunda, Metis’ten (bilgelik tanrıça­
hapisteyken ikiz doğurdu. İşte sı) yardım istedi. Metis hazırladığı
Romulus ve Remus kardeşler bir iiacı ona verdi. Zeus bu ilacı
böyle dünyaya geldiler. Amuli­ kandırarak Kronos’a yutturdu.
us’un uşakları iki bebeği bir sepe­ Böylece Kronos önceden yutmuş
te koyarak nehre bıraktılar. O yıl olduğu tüm çocuklarını kustu. Ze­
yağmur suları nehri fazlasıyla ka­ us ve kardeşleri birlik oldular. Bu
bartmıştı. Bu yüzden sepet denize güçle Zeus, Kronos’a ve Titanlara
sürüklenmemiş yamaca doğru ta­ saldırdı. Tam on yıl boyunca mü­
şınmıştı. Nehrin suları sepeti bir cadele ettiler ve sonunda kazanan
incir ağacının altına kadar sürükle­ Olymposlu genç kuşak oldu. Ze-
di. Bu ağaç “Ruminal İncir” adını us’a ve genç tanrılara kazanmaları
almış ve adına bir kült tahsis edil­ için en büyük yardımı bir zaman­
miştir. İncir ağacının gölgesindeki lar Kronos’un Tartaros’ta zincire
çocukları tanrı Mars’ın gönderdiği vurduğu Kyklopslar sağladı. Gök
dişi bir kurt emzirdi. Yeşil bir gürültüsü, şimşek ve yıldırım bu
ağaçkakan da kurda çocukları bü­ devlere mal edilmişti. Zeus onları
yütmesi için yardım etti. Böylece serbest bırakınca onlar da Zeus’a
iki kardeş açlıktan ölmeden ha­ yıldırımları verdiler. Diğer genç
yatta kalmayı başardılar. Sonunda tanrılara da çeşitli güçler, yete­
da kralın çobanlarından Faustulus nekler armağan ettiler. Genç ku­
çocukları buldu ve bakımlarını şak bu sayede Titanlarla girdikle­
üstlendi (Grimal 1997). ri savaşta galip geldiler. Zeus Ti­
Başlangıçta birinci kuşak tan­ tanları, Tartaros’a kapattı. O za­
rılar, hüküm sürüyordu. Bu kuşak­ mana kadar Zeus’la iyi ilişkiler
tan Titanların en küçüğü olan içinde olan Yer (Gaia), oğullarının
Kronos iktidardaydı. Ancak bir tutsak edilmesine içerledi ve dev­

79
ılgın ağacı

leri, Gigantları, genç kuşak tanrı­ kerleri böylece soğuk hava koşul­
ların üstüne saldırttı. Zeus zor da larından daha az etkilenmeyi ba­
olsa uzun mücadeleler sonucu Gi- şarıyorlardı (Somer 2003).
gantları yenmeyi başardı. İçlerin­ Çingene mitolojisinde topra­
den en güçlüsü olan Typhon’u da ğın altında yaşayan kıllı ve biçim­
diğer tanrıların yardımıyla yok et­ siz görünümlü Phuvus’lar aslında
ti. Bu yaşananlar Gaia ve Zeus’un kötülükten uzak yaratıklardır. An­
arasını fazlasıyla açmaya yetmişti. cak bir kötü alışkanlıkları vardır o
Zeus devleri kendilerine karşı da yeryüzüne çıktıklarında kadın­
kullandığı için Gaia’nın peşine ları kaçırmaktır. Bu yüzden yeryü­
düştü. Ancak Gaia’nın çocukla­ züne çıktıklarında görünmez olur­
rından olan bir Titan Sykeus, yer­ lar. Onları görebilmenin tek yolu
den bir incir ağacı çıkararak anne­ başlarındaki üç saç telini bir şap­
sini bu ağacın altında sakladı. ka ile örtmektir. Hayatlarını yerin
Böylece Gaia, Zeus’un yıldırımla­ altında kara bir tavuğun yumurta­
rından korunabildi. Çünkü incir sı içinde saklı yaşarlar. İnanışa
ağacı yıldırımların yönünü saptır­ göre bu yumurta suya atıldığında
ma özelliğine sahip bir ağaçtı Phuvus ölür ve deprem meydana
(Grimal 1997). gelir. Phuvus’lar toprağın üzerine
Budizmde incir ağacına mistik çıktıklarında yanlarında iki adet
bir güç atfedilmektedir. İnanışa yumurta bulundururlar. Bu yu­
göre Buda incir ağacının (banyan) murtalardan biri kırmızıdır ve
gölgesinde yedi hafta boyunca Phuvus’un önüne çıkan taşları ke­
düşünmüş ve bu sayede Budalığa nara çekmeye yarar. Diğer yu­
erişmişti (Hançerlioğlu 1993). murta ise beyazdır ve Phuvuslann
Ayrıca Brahman dininde incir tan­ önünden yuvarlanarak karanlık
rı Vişnu’nun ağacıydı. yolda önlerini görmeleri için ay­
Ortadoğu mitolojisinde incir, dınlık saçar. Phuvus’lar ısırgan
sapından süt süzülmesinden yola otunu kutsal kabul ederler. Çünkü
çıkılarak doğurganlıkla ilişkilen- bu ot onların gizli yaşam alanları­
dirilmiştir. nın girişini kapatan taşların etra­
fında çıkmaktadır. Yani ısırgan otu
ISIR G A N . Latince “yakan” bir anlamda Phuvus’ların mahre­
“uro” sözcüğünden türetilerek miyetinin koruyucusudur. Phu-
“urtica” adını alan bu bitki Roma­ vus’larla ilgili anlatılan efsaneler­
lı askerlerin sert soğuklarda sava­ de vücutlarındaki kıllardan birinin
şırken en önemli koruyucusuydu. bile taşları altına dönüştürebildi-
Vücuduna ısırgan süren Roma as­ ğinden bahsedilir (Berger 2000).

8o
k
KABAK. Yunus peygamber Dic­ biliyordu. Çünkü o inancını yitir­
le kıyısında ve Musul’a ait Nine- miş, halkına küsmüş ve görevini
ve’de yaşıyordu. Yunus, henüz terk etmişti. Geminin başına ge­
otuzlu yaşlardayken Allah tara­ len, Allah’ın Yunus’a gönderdiği
fından peygamberlikle şereflendi- bir cezaydı. Yanlışa düştüğünü
rilmişti. Nineve halkı küfüre bu­ farkında olan Yunus gemidekile-
laşmıştı ve putlara tapıyordu. Yu­ rin yolculuğuna engel olmamak
nus peygamber halkına yanlış için uğursuzluğun kendisinde ol­
yolda olduklarını çok defa anlat­ duğunu ve kendisini denize atma­
maya çalıştı; onları Allah’ın yolu­ larını söyledi. Ancak gemidekiler
na davet etti ve eğer günahkar bunu yapmaya yanaşmadılar. O
olarak kalmayı seçerlerse Allah’ın zaman Yunus düşünmeden kendi­
onları çok büyük bir felaketle ce­ sini denize bıraktı. Dev dalgalar
zalandıracağı günün yakın oldu­ arasında sulara kapılan Yunus’u
ğunu duyurdu. Ancak ne dediyse Allah’ın gönderdiği bir balık ağzı­
Nineve’lileri ikna edemedi; hatta na alarak kurtardı. Yunus bu balı­
halk tarafından alaya alındı. Hal­ ğın ağzında tam kırk gün kaldı ve
kının inadı ve küfre bulaşmış hali kırk gün boyunca inancını hiç
karşısında öfkeye kapılan Yunus kaybetmeden durmaksızın Al­
Nineve’yi terk etmeye karar verdi lah’ın adını andı; ona tövbe etti.
ve Dicle kıyısında bir gemiye bi­ Kırk gün sonunda balık Yunus’u
nerek oradan uzaklaşmak istedi. kıyıya bıraktı. Açlıktan ve susuz­
Ne var ki, Yunus’un bindiği gemi luktan gücünü yitiren Yunus top­
bir müddet sonra hiçbir yöne gi­ rağın üzerinde kıpırtısız ve cansız
demez oldu. Gökyüzü açık ve hiç yatıyordu. Allah topraktan kabak
rüzgar olmamasına karşın gemi­ bitkisini filizlendirdi. Kabağın
nin üzerine üşüşen dalgalar ve dev yaprakları Yunus Peygambe­
kapkara bulutlar bir felaket gibi rin üstünü örterek gölgelik oldu.
tepelerine indi. Yunus bu felake­ Sonra Allah bu kabaktan süt dam­
tin sebebinin kendisi olduğunu lamasını sağladı. Kabağın sütü Yu-


kabak

nus’u doyurdu ve ona tekrar aya­ yere yığılmış. Kadın insanların


ğa kalkabilmesi için kuvvet verdi. çok gerisinde kaldığı için kimse
Yunus’un yokluğu sırasında Nine- onun bayıldığını fark etmemiş ve
ve halkı hatasını anlamış ve Alla­ yollarına devam etmişler. Kadın
hın yoluna girerek tövbe etmişti. ayıldığı zaman bebeğinin doğdu­
Nineve halkı Yunus’u bularak ğunu görmüş. Hemen onu kucağı­
peygamberlerine sahip çıktılar. na alıp sarmalamış. Sonra yardım
Bazı metinlerde Yunus peygam­ istemek için etrafa bakınmış ama
berin, sütüyle hayata bağlandığı çevrede kimsenin olmadığını fark
kabağın çok sonra ziyaretine gitti­ etmiş. Güçlükle ayağa kalkıp hal­
ğini ve bu kabağın kurumuş oldu­ kının gittiği yolu takip etmeye ko­
ğunu görünce büyük bir üzüntüy­ yulmuş. Ancak bir süre sonra ku­
le gözyaşı döktüğü anlatılmaktadır cağındaki bebek açlıktan ağlama­
(Koksal 2005). ya başlamış. Kadın da çok aç ve
yorgunmuş. Bir taşın üzerine otu­
KAHVE. Etiopya mitolojisinde rup hüngür hüngür ağlamış. O an­
bir keçi çobanı sürüsündeki keçi­ da bir ses, yanında yeşeren bitki­
lerden birinin bir çalının meyvesi­ den yemesini ve sonrada bu bitki­
ni yediğini ve bundan sonra keçi­ yi halkına götürmesini söylemiş.
nin uzun süre uyanık ve neşeli ol­ Esrarengiz ses bu bitkinin çok de­
duğunu fark eder. Bunun üzerine ğerli olduğunu, insanların onu du­
keçinin yediği meyveleri toplayan alarla kabul etmesi gerektiğini, bu
çoban bunu hallayla paylaşmış. bitki sayesinde acıdan ve hastalık­
Böylece kahve Etiopya’da özel­ lardan kurtulacaklarını söylemiş.
likle uzun ibadetlerin yapıldığı Kadın şaşkınlıkla yanma bakmış
dinsel törenlerde kullanılmış, ve dikenli, tüylü bir bitkinin bü­
uzun süre uyanık kalmak amacıy­ yüdüğünü görmüş. Ondan bir par­
la halk kahve çekirdeği yemeyi ça koparıp dikenlerini soymuş ve
alışkanlık edinmiştir (mythencyc- içindeki taneden yemiş. Yediği
lopedia 2007). şeyin tadı çok acıymış ama kadına
müthiş bir güç vermiş. Yorgunlu­
KAKTÜS. Eskiden Kızılderililer ğu aniden kaybolmuş ve göğüsle­
evlerinden uzaklarda avlanarak ri sütle dolmuş. Hemen bebeğini
kışa yetecek yiyeceklerini sağlar­ emzirerek kamını doyurmuş ve
larmış. İşte bu amaçla yola çıkmış kaktüsten topladığı taneleri de ya­
kalabalık bir halk grubunun içinde nına alıp yola devam etmiş. Bir
kadın, çocuk, bebek her yaştan in­ süre sonra halkını bulmuş. Onlara
san bulunuyormuş. İnsanlar çok elindeki kaktüs tanelerini vermiş.
uzun yol yürümüşler. Grubun Halkı bu genç kadına “sabahyıldı-
içinde bulunan hamile bir kadın zı” adını vermiş. Çünkü onlara ge­
yorgunluğa dayanamayıp olduğu tirdiği bu hediye ile halk için yep-

82
kamış

yeni bir gün doğmuş. Bundan Japon mitolojisinde yeryüzü


sonra kaktüs taneleri sabahyıldızı- ile gökyüzünün bir kamış vasıta­
nı anmak amacıyla dinsel törenler sıyla birleşmesi sonucunda beş
eşliğinde yenmiş. Kızılderililer adet tanrısal çift doğmuştur. Tanrı­
kaktüsün tanrının insanlara verdi­ lar bu çiftlerden İzanaghi (çağıran
ği kıymetli bir armağan olduğuna erkek) ile İzanami’ye (çağıran di­
inanırlar (Marriott ve Rachlin şi) evreni yaratma görevini ver­
2003). mişler. İzanaghi ile İzanami’nin
birleşmesiyle evrenin yöneticisi
KAMIŞ. Phyrigya’da ırmak-tanrı on üç tanrı doğmuştur. Bu tanrılar­
Meandros’un oğlu Kalamos, çok dan biri olan ateş tanrı annesi İza­
yakışıklı bir delikanlı olan Kar- nami’nin ölümüne neden olmuş­
pos’a aşıktı. İki delikanlı Meand- tur. Bunun üzerine İzanaghi ateş
ros’da yüzerlerken aralarında ya­ tanrıyı öldürmüş ve bedeninden
rış yapmaya kalkışınca Karpos yeni tanrılar yaratmıştır. İntikamını
(meyve) azgın sulara kapılarak bo­ alan İzanaghi eşini kurtarmak için
ğuldu. Kalamos bu ölüme o kadar yeraltı ülkesine inmiş ancak İza-
üzüldü ki her gün yavaş yavaş ku­ nami’yi yaşama geri getireme­
rudu ve sonunda ırmak kenarında miştir. Çünkü İzanami Ölüler ül­
bir kamışa dönüştü. Kalamos ismi kesinin ürünlerinden yemiş ve
de buna uygun olarak kamış anla­ böylece sonsuza dek orada kalma­
mına gelmektedir (Grimal 1997; ya mahkum olmuştur.
ayrıca bkz■karpuz maddesi). Yahudilerheryıl hasat bitimin­
Yunan mitolojisinde keçi de yedi günlük bir bayram kutlar­
ayaklı tanrı olarak geçen Pan bir lar. Bu bayram kamış bayramıdır.
ağaç Nymphası olan Syrigks’e Yedi gün boyunca tüm cemaat ka­
aşık olmuştu. Syrigks kendisini mış çardaklarda oturur ve hiçbir
kovalayan Pan’dan kaçarken La- işe el sürmezler. Bu bayramla Ya-
don ırmağı kıyısında kamışa dö­ hudilerin çölü aşmalarını yad
nüştü. Pan aşkını kavuşamadan ederler (Hançerlioğlu 1993).
yitirdi ve öylece kamışların içinde Kızılderili mitolojisinde ilk er­
bakakaldı. Bu sırada rüzgarla bir­ kek ve ilk kadın beraberlerinde
birine sürtünen kamışların hoş bir ikiz çocukları ile dağ, ova, toprak
melodi çıkarttığını duydu. Böylece ve üzerinde büyüyen bitkilerden
değişik boylarda kestiği kamışları oluşan yepyeni ve tanımadıkları
balmumuyla birbirine yapıştırarak bir dünya bulmuşlar. Başlangıçta
hoş sesli bir müzik aleti yaptı. Bu bu dünyada nasıl bir hayat sürdü­
üflemeli alete nympha Syrigks’in receklerini bilememişler. O za­
ismini verdi. Her çalışında sevdi­ man ikizlerden biri yerden biraz
ğini hatırlıyordu. Daha sonra bu kil alarak elinde şekillendirmiş. O
alet Syrinks veya Pan Flüdü adını kil tabak, kase, kavanoz ve pipoya
aldı (Grimal 1997). dönüşmüş. İkizlerden diğeri ise

83
kamış

dere kenarındaki kamışlardan ko­ ruyucu tanrıçaları Dionysos’un


parmış. Bu kamışlardan su ve yi­ alayında yer alırlardı, Pan’la kır­
yecek taşımak, ayrıca çok çeşitli larda hoş vakit geçirirler, Aphro-
amaçlarla kullanmak için boy dite’ye arkadaşlık ederlerdi. Bir
boy, şekil şekil sepetler yapılmış. mitte bu tanrıçalardan biri “batı
Ve bundan böyle bu işlerin kadın­ rüzgarı” Zephyros’un karısı olarak
ların işi olmasına karar vermişler. görülür. Bu beraberlikten doğan
Sonra ikizler yerdeki taşlardan çocuk meyve yani “Karpos” adını
balta, mızrak ve çekiç gibi aletler almıştı. Karpos büyüdüğünde çok
yapmışlar. Ormandaki maun dal­ yakışıklı bir delikanlı olmuştu.
larından ise kazma kürek yapmış­ Ancak arkadaşı Kalamos ile Me-
lar. Ve bundan böyle bu işler er­ andros’da yüzme yarışı yaparken
keklerin işi olmuş (Marriott ve sulara kapılarak can verdi. Bun­
Rachlitı 2003). dan sonra Karpos adının anlamına
Çin mitolojisinde Nü-kua ve uygun olarak her yıl ölen ve sonra
Fu-hi adında ejder görünümlü ve yeniden canlanan bir meyveye
kuyruklarıyla birbirlerine bağlı bir dönüştü (Grimal 1997).
çift vardı. Büyük tufan olmuştu.
Nü-kua göğün maviliğini beş KAVAK AĞACI. Kavak ağacı ile
renkli taşla onardı. Büyük bir kap­ ilgili mitlerde özellikle Akkavak
lumbağanın ayaklarını keserek olanının daha çok konu edildiği
dünyanın dört kutbuna direk dikti. dikkat çekicidir. Yunan mitoloji­
Dünyaya zarar veren kara ejderi sinde, ölüler ülkesinin tanrısı Ha-
öldürdü ve sel sularını önlemek des, isminin anlamı beyaz olan
için kamış küllerini yığdı. Bundan Leuke adındaki nymphaya büyük
sonra Nü-kua sarı topraktan soylu bir aşkla tutulmuştu. Leuke, Oke-
insanları yarattı ve sonra da ça­ anos ile Thetis’in kızıydı ve ne ya­
murdan fakir insanları yarattı (Eli- zık ki ölümsüz değildi. Hades, Le-
ade 2003b). uke’yi ölüler ülkesine kaçırdı. An­
cak Leuke bir ölümlü olduğundan
K A R PU Z. H ora’lar, Zeus ile burada ölüme yenik düştü. Ölüler
Themis’in üç kızıdır. Bu üç kız ülkesinin tanrısı biricik aşkının
kardeş doğanın tanrıçalarıydılar ve ölümüyle isyan etmişti. Böylesi
bitkileri yönetiyorlardı. Çoğu tas­ bir varlığın ölümüne katlanama­
virde ellerinde çiçek tutan zarif yan Hades onu ölümsüz kılmak
genç kızlar olarak tasvir edilirler. için güzel Leuke’yi ismiyle de
AtinalIlar bu tanrıçalara bitkilerin uyum gösteren akkavak ağacına
yerden çıkması, büyümesi ve dönüştürdü (Grimal 1997).
meyve vermesi sürecini simgele­ Teleptolemos Herakles’in
yen Thallo, Aukso ve Karpo isim­ oğullarından biriydi ve Troya sa­
lerini vermişlerdi. Bitkilerin ko­ vaşında hayatını kaybetmişti.

84
kavak ağacı

Onun ölümünden sonra dul kalan larında öyle beter işkenceler ya­
karısı Polysko kocasının intikamını parlardı ki o kişi çok geçmeden
almaya karar verdi. Savaşın so­ aklını yitirirdi. Onların gazabından
rumlusu Helene’ydi. Polysko bu herkes korkardı. İsimlerinin telaf­
kadını pişman etmeye kararlıydı fuz edilmesinden bile çekinilir bu
ve sabırla bu günün gelmesini sebeple “iyi saatte olsunlar” ola­
bekledi. Sonunda Menelaos ölün­ rak adlandırılırlardı. Erinyelerin
ce oğulları Helene’yi Sparta’da is­ işkencelerine Helene de dayana­
temediler ve onu ülkeden kovdu­ madı ve aklını yitirdi. Sonunda da
lar. Helene’nin gidebileceği çok kendini asarak intihar etti. İntika­
bir yer yoktu. İlk aklına gelen eski mını alan Polysko, kocasının anısı­
dostu Polysko’nun yanma sığın­ na çocuklarının da yarışacağı
mak oldu. Polysko, Helene’yi çok oyunları tertipledi. Kazananlara
sıcak karşıladı ve ona kininden Herakles’in ölüler ülkesinden dö­
hiçbir şey belli etmedi. Ancak çok nerken başına taktığı akkavak ağa­
vakit geçmemişti ki Helene bir cından yapılma taç armağan edili­
gün banyo yaptığı bir sırada Polys­ yordu.
ko hizmetçileri Erinyeler (öç tan­ Bir Olympia efsanesinde ak­
rıçaları) kılığına soktu. Erinyeler kavak, Olypia Zeus’u için kurban
bir kişinin başına musallat olduk­ sunumunda odununun yakılması-

Bereket b oynu zu tutan H ades, kırm ızı figürlü pelike M.Ö. 5.yy.
Mavromataki, M. Greek Mythology and Religion. Cosmogony, The Gods,
Religious Customs, The Heroes. Hattalis, 1997.

85
k a va k ağacı

na izin verilen tek ağaç olarak an­ vak burada dirilişi simgelemekte­
latılır. Herakles ölüler ülkesinde dir. Manas destanında söz edilen
yaşadığı maceralardan sonra dö­ bir başka rüyada ise kavak ölümü
nerken yanında akkavak ağacını simgelemektedir; bir gün Ma-
getirmiştir (Grimal 1997). nas’m oğlu Semetey’in karısı bir
Helios’un (güneş-tanrı) oğlu rüya görür. Rüyasında deniz orta­
Phaeton babasının arabasını tek sında yükselmiş bir kavak vardır.
başına kullanmak istemişti. Pha- Kavağın etrafına evliyalar ve ruh­
eton’un kızkardeşleri olan Helios lar toplanmıştır ve hepsi ondan
kızları babalarının arabasını Pha- kurban istemektedir. Bu rüyadan
eton’a kendi elleriyle vermişlerdi. rahatsız olan kadın kocasını çıka­
Ancak Phaeton arabayı kontrol et­ cağı seyahatten caydırmak ister.
meyi beceremedi. Güneşin araba­ Ancak karısının uyarılarına kulak
sını yere o kadar yaklaştırdı ki asmayan Semetey yolculuğa çıkar
Libya’nın yanmasına ve bu yüz­ ve kısa süre sonra ölüm haberi ge­
den bütün LibyalIların Habeş (si­ lir.
yah) olmasına sebep oldu. Zeus Birçok Anadolu masalında ka­
bu felaket karşısında Phaeton’u vak ağacı ve kız hikayesi anlatıl­
ancak yıldırımlarıyla çarparak dur­ maktadır. Bir masalda üvey anne­
durabildi. Phaeton’un ölümü kız sinin kötülüklerinden kaçan za­
kardeşlerini çılgına çevirdi. Kar­ vallı bir genç kız saklanmak ama­
deşlerinin ölümünden dolayı ken­ cıyla kuş donuna girer. Ancak kızı
dilerini sorumlu tutan Helios kız­ burada bulup öldürürler. Kuşun
larının gözyaşları durmak bilmedi. kanatlarından bir kavak ağacı çı­
Akan göz damlaları amber tanesi­ kar ve bu kavak ağacı kıza dönü­
ne dönüşüyordu. Sonunda büyük şür. Masalın sonunda kötüler ce­
bir azap çeken Helios kızları ka­ zasını bulur ve kavaktan dirilen
vak ağacına dönüştürüldüler kız da sevdiği ile evlenerek mut­
(Hançerioğlu 1993). luluğa kavuşur (Ögel 2002).
Türk mitolojisinde yaygın bir
motif olan kavak ağacı “direk” KAYIN AĞACI. Şamanizm
anlamına gelen “tirek ve terek” inancına göre kayın ağacı koruyu-
adlarıyla da bilinir. Ünlü Manas cu-ana Umay ile göksel ata Ülgen
destanında kavak ağacının hem tarafından yere indirilmiştir. Bu
ölümü hem de dirilişi simgelediği ağaca tanrıdan ayrılan kayın anla­
görülmektedir. Manas’ın hatunu mında “kudaydan ayrıl gan ka-
bir gün rüyasında karanlık içinden yıng” deniyordu. Tanrısal özelli­
birden güneşin doğduğunu ve bir ğinden ötürü bu ağaca yıldırımın
kavağın çıkıp göğün görünmez tesir etmediğine inanılıyordu
noktasına değin yükseldiğini gö­ (Ögel 2002). Bu sebeple Şama-
rür. Bu rüyanın hemen ertesinde nizmde kayın ağacı bambaşka bir
Manas’ın diriliş haberi gelir. Ka­ değer taşımaktadır ve tapım gör­

86
kenevir

mektedir. Şamanların ayinlerinde adet kazık hazırlanırdı (İnan


mutlaka bir kayın ağacı bulunur­ 1995).
du. Yurdun içine dikilen kayın Güney Sibirya’da yaşayan
ağacına “kapının bekçisi” adı veri­ Abakan tatarlarının efsanelerinde
lirdi. Şamana göğün kapısını açan dünyanın tam ortasında bir demir
bu ağaçtı. Ağacın tepesinde du­ dağ olduğundan ve bu dağın üs­
man deliği vardır. Şaman ağacın tünde göldere değin yükselen bir
tepesine tırmanarak bu duman de­ kayın ağacından söz edilir. Bu ka­
liğinden çıkar ve tanrılara seslene­ yın ağacının yedi adet dalı olduğu­
rek onları yardıma çağırır. Bu sıra­ na inanılırdı (Ögel 2002).
da insanlar bir gece önce uzak bir Baltık Slavlarının kutsal ağacı
alana diktikleri kayın ağaçlarının olan kayını sadece kadınlar kesi­
yanına topluca yürürler. Kayınla­ yordu ve bu ağaca kurbanlar su­
rın altında kurban keser şamanın nuyorlardı (Eliade 2003c).
ellerini ve yüzünü kurbanın kanı
ile ovarlar. Şaman kayına tırmanır KEKİK. Latince Thymus olarak
ve tepesine göğün dokuz katını adlandırılan kekik ismini Yunanca
temsilen dokuz çentik atar (Eli- “Thumon” yani “koku” kelime­
ade 2003c). Şamanların giysile­ sinden almıştır. Gerçekten de et­
rinde ve ayinlerde kullandıkları kin kokusuyla nam salmış bir bit­
kutsal eşyalar üzerinde kayın ağa­ kidir. Yunan mitolojisinde keki­
cı motifleri görülmekteydi. Altay- ğin Troya’lı Helen’in gözyaşları­
lar, kayın ağacına seslenirken nın düştüğü yerden doğduğu anla­
“bay kayın” derlerdi. Şamanlar tılır. Helen dünya güzeli bir kadın­
kayın ağacına kurban sunar ondan dır ve Troya savaşı onun aşkı yü­
yardım isterlerdi. Bu ayinlerde zünden başlamıştır. Bu yüzden
şaman kayın ağacına şöyle sesle­ çok acı çekmiş ancak asla boyun
nirdi: eğmemiştir. Onun sessiz sessiz
“Altın yapraklı mübarek kayın, döktüğü yaşlar kekiğe dönüş­
Sekiz gövdeli mukaddes kayın, müştür. İşte bu yüzden kekik Es­
Dokuz köklü, altın yapraklı bay ki Yunan’da asaletin ve cesaretin
kayın, bitkisi olarak bilinmektedir. Sava­
Ey mübarek kayın ağacı, sana ka­ şa giden yiğitlere kekik kokan ar­
ra yanaklı, Ak kuzu kurban ediyo­ mağanlar vermek bu inanıştan
rum” doğmuştur. Ayrıca zenginlerin ka­
Yakutlarda da kayın ağacı do­ pısının önünde kekik tütsülenmesi
ğumla ilişkilidir. Çocuk doğacağı de yine güç ve asaletin ispatı için­
zaman özelliklede ilk çocuk do­ dir (Somer 2003).
ğacağı gün baba adayı ormana gi­
der ve bir kayın ağacını seçerek, KENEVİR. Çin ve İran’da eski
keser. Kesilen bu kayından her bi­ zamanlardan beri yetiştirilen bir
ri bir buçuk arşın uzunluğunda üç bitki olan kenevir’in tohumundan

87
kenevir

elde edilen bir hapın ömrü uzattı­ Esrarın Sümerliler zamanında da


ğına ve insanın zihninde yarattığı kullanıldığı bilinmektedir. O çağ­
hoşlukla beraber kişiye kehanet larda günlük yaşamın ihtiyaçlarını
yeteneği verdiğine inanılır. Çin’de biraz su, biraz hububat ve biraz
anlatılan bir söylencede dağda yü­ da kenevir (esrar) oluşturuyordu
rüyüşe çıkan iki adamın karşısına (Bay top 1999). Öyle anlaşılıyor ki
çalılıkların arasından iki genç kız Sümerliler keyiflerine en az ye­
çıkmış. Kızlar adamları dağda ya­ mek, içmek kadar düşkünlerdi ve
şadıkları yere götürüp, onları ke­ esrar içilmesi o çağlarda henüz
nevirden hazırladıkları bir yiye­ sakıncalı görülmüyordu.
cekle beslemişler. Adamlar dağda
çok harika zaman geçirmiş ve ha­ KİRAZ. Kiraz çiçekleriyle do­
yali bir dünyanın içinde adeta nanmış Japonya’da kiraz güzelli­
kaybolmuşlar. Bu iki adamın dağ­ ğin, nezaketin ve alçakgönüllülü­
da geçirdikleri bu sürenin tam ye­ ğün sembolüdür. Çin’de ise kiraz
di nesillik bir zaman olduğu anla­ ölümsüzlüğü sembolize eder. Bir
tılır (Mackenzie 1996). Çin mitosunda tanrıça Xi Wang

Giuseppe Ardmboldo, Yaz, 1585, Paris, Louvre Müzesi. Eco, U.


G üzelliğin Tarihi, Doğan Kitap 2006.

88
koyungözü

Mu her bin yılda bir kiraz bahçe­ bu çocuğu kendi çocuğu saydı ve
lerinde ölümsüzlük depolardı. Ki­ onu büyüttü. Athena bu ve benze­
raz ağacının kötü ruhlara geçit ri pek çok tacize karşı kendisini
vermediğine inanılırdı. Bundan katı kurallarla sakınıyordu. Bir
ötürü Çin’de yeni yılda evlerin gün tanrıça yanında yalan arkada­
kapısına kiraz ağacı dallan asılırdı şı Nympha Khariklo ile bir kay­
ve evlerin önüne kiraz ağacından nakta yıkanıyordu. Bu sırada onla­
yapılmış heykeller konulurdu rı Khariklo’nun oğlu Teiresias
(mythencyclopedia 2007). gördü. Athena kendisini çıplak
gördüğü için Teiresias’ı oracıkta
K IZILCIK AĞACI. Yunan mi­ kör etti. Annesi Khariklo oğlunun
tolojisinde Athena tanrıçalar ara­ bu kadar acımasızca cezalandırıl­
sında savaşçı özelliği ve bekareti­ masına çok incinmişti. Athena ar­
ni daim ettirmesiyle ayrıcalık ka­ kadaşının gönlünü alabilmek için
zanırdı. Athena’nm kültüne hiz­ Teiresias’a çok değerli armağan­
met için kendini adayan genç kız­ lar vermeyi uygun buldu. Tanrıça,
lar da tıpkı tannça gibi bakire kal­ Teiresias’a kızılcık ağacından ya­
maya ant içerlerdi. Gerçi tanrıça­ pılma bir baston verdi. Bu çok
nın manevi bir oğlu olduğundan özel bir bastondu. Teiresias bu
söz edilse de bu çocuk bir cinsel baston sayesinde gözleri görüyor­
birleşme sonucu dünyaya gelme­ muş gibi her yönü tayin edebile­
mişti. Aphrodite ile kocası Hep­ cekti. Athena bir de onun kulakla­
haistos, tanrıçanın Ares’le yaşadı­ rını iyice açtı. Bu sayede Teiresias
ğı aşk yüzünden ayrılmışlardı. en düşük sesleri bile işitiyor, kuş­
Hephaistos, ayrılık acısı çektiği bu ların dilini anlayabiliyordu. Son
günlerde tanrıça Athena onun de­ olarak Athena, Teiresias’a keha­
mirci ocağına silah yaptırmak için net yeteneği ile armağanların son­
uğramıştı. Hephaistos, Athena’yı suza dek ondan alınmayacağına
görünce büyük bir arzu duydu ve kesin teminat verdi (Griınal
tanrıçanın kaçmasına rağmen üze­ 1997).
rine atılıp, yakalamayı başardı.
Buna rağmen Athena, Hephais- KOYUNGÖZÜ. Baharın müjde-
tos’a bekaretini vermemek için leyicisi olarak tanınan koyungözü
şiddetle direndi. Fakat Hephais­ cennetin çayırlarını süsler. Gün­
tos duyduğu şiddetli arzuya fazla düz çiçeklerini açar; gece ise on­
dayanamadı ve tanrıçanın bacağı­ ları kapatır. Çiçekleri de koyungö-
na menisini akıttı. Bacağındaki ıs­ züne benzer. Eğer dokuz koyun­
laklıktan iğrenen Athena burayı gözü çiçeği bir adımla ezilebili-
bir bez parçasıyla sildi ve bezi ye­ yorsa ilkbahar gelmiş demektir.
re attı. Böylece döllenen toprak­ Roma mitolojisinde nympha Be-
tan Erikhthonios doğdu. Tanrıça lides, meyve bahçelerinin tanrısı

89
koyungözü

Vertumnus’un aşkından kaçmak bastı. Bu diken ayağına battığı için


için kendisini koyungözü çiçeği­ günlerce yürüyemedi. Ancak çok
ne çevirmişti. Bu yüzden koyun­ geçmeden kahinin bahsettiği şeyi
gözü bekaretin ve masumiyetin hatırladı ve ülkeyi kurması gere­
simgesidir. Ayrıca Venüs, Aphro- ken yerin burası olduğunu anladı.
dite ve Freyja (kuzeyin aşk ve ba­ Bu topraklarda kurulan ülkeye
har nymphası) gibi aşk ve güzel­ Lokris adı verildi. Grekçede kuş-
lik sembolleriyle birleştirilmiştir burnuya “köpek dikeni” adı veril­
(Somer 2003). mesi bu miti daha anlaşılır kıl­
maktadır (Grimal 1997).
KÖKNAR AĞACI. Troya sava­
şının meşhur tahta atı köknar ağa­ KUŞKONM AZ. Attike’nin en
cından inşa edilmişti. ünlü kahramanlarından biri The-
Asur sanatında ifritler köknar ko­ seus’tur. O pek çok canavarla ve
zalağı taşırken betimlenmişlerdir. düzenbazla mücadele etmiş ve
Sahnelerde daha çok bir çeşit yenilgiye uğratmıştır. Theseus’un
arınma ayini resmedilmiştir. Ko­ öldürdüğü yaratıklar içinde Pose-
zalak sürme ayini olarak adlandı­ idon’un oğlu olduğu sanılan Siniş
rılan bu törenlerde ifritler yukarı­ adında bir dev de bulunuyordu
ya doğru kaldırdıkları sağ ellerin­ (Bakınız çam ağacı). Theseus in­
de kozalak, aşağıda duran sol el­ sanların yolunu kesen bu haydudu
lerinde ise kova taşırlar (Black ve mağlup etti ve öldürdü. O sırada
Green 1993). orada bulunan Sinis’in kızı Peri-
goune, Theseus’un babasını öl­
KUŞBURNU. Leleglerin kralı dürdüğünü görünce korkup kaçtı
olarak bilinen Lokros günün bi­ ve bir kuşkonmaz tarlasına sak­
rinde oğluyla Fikir ayrılığına düştü landı. Ancak kader bu ya çok son­
ve yandaşlarıyla beraber ülkeyi ra bu genç kız ve Theseus birlikte
terk etme kararı aldı. Yola çıkma­ oldular. Perigoune, Theseus’a
dan evvel yeni kuracağı ülkenin Melanippos adında bir evlat ver­
yeri konusunda fikir almak için di. Melanippos’un da ileride İok-
bir kahine başvurdu. Kahin ona sos adında bir oğlu oldu. İoksos
bir orman köpeğinin onu ısıracağı­ ve soyundan gelenler Perigo-
nı ve ısırıldığı yerde durup, oraya une’nin hikayesini bildiklerinden
yerleşmesini söyledi. Bu sözlere kuşkonmaza karşı özel bir saygı
bir anlam veremeyen Lokros kısa geliştirmişlerdi. Çünkü varlıkları­
süre sonra yola çıktı. Uzun yolları nı ve soylarının devamını bu bitki­
yürüyerek aştı ve Parnassos’un ye borçlu olduklarını düşünüyor­
batı yamaçlarına geldiğinde, gör­ lardı (Grimal 1997).
meden bir kuşburnu dikenine

90
/

LAHANA. M.Ö. 700 - M.Ö. 630 şarap sevmeyenler de lahana üze­


yıllarında yaşamış olan ünlü ka­ rine yemin edermiş (Koz 2003).
nun koyucu Sparta kralı Lycurgus
aynı zamanda mitolojik bir kahra­ LALE. Babasıyla ensest ilişki
man olarak da anılırdı. Lycurgus’a kurarak hamile kalan Smyrna
göre lahana şaraba ve dolayısıyla (bakınız mürrüsafı ağacı) tanrılar
onun yıkıcı etkisine karşı dirençli tarafından ağaca dönüştürüldü.
olmayı sağlayan güçlü bir koru­ Bir süre sonra Smyma’nın dönüş­
yucudur. Bu sebeple Lycurgus la­ tüğü ağacın kabuğu çatladı ve
hananın, şarap tanrısı Diony- ağacın kabuğundan bir bebek çık­
sos’un insanı yoldan çıkaran öğre­ tı. Bu çocuk Adonis’ti. Aphrodite
tileri karşısında kişiyi akli yola onu çok beğendi ve kendisi için
döndüren bir tesirde bulunduğunu büyütsün diye Persephone’ye
savunmuştur (Belge 2001). Bu emanet etti. Ancak Adonis büyü­
inanış bir mitosa dayanmaktadır. düğünde Persephone, onu Aphro-
Buna göre kral Lycurgus, Diony- dite’ye vermeye yanaşmadı. Bu­
sos’a ait asma kütüklerini söktü­ nun üzerine Zeus’un hakemliğin­
rünce şarap tanrısının gazabına de bir anlaşmaya varıldı. Buna
uğramıştı. Dionysos ceza olarak göre Adönis yılın dört ayını Per-
Lycurgus’u kışın ortasında bir as­ sephone’yle, dört ayını Aphrodi-
ma kütüğüne bağlamış. Donduru­ te’yle diğer dört ayı ise istediği
cu soğukta çektiği ıstıraba daya­ yerde geçirecekti. Adonis yılın
namayan Lycurgus hüngür hün­ üçte ikisini daima Aphrodite ile
gür ağlamaya başlamış. Lycur- geçirmeyi seçiyordu. Onların bu
gus’un gözyaşları toprağa düşün­ yakınlığını kıskanan Aphrodi-
ce yerden lahana ortaya çıkmış. te’nin aşığı Ares, Adonis’in başı­
İşte lahananın şarapla ilişkisi de na vahşi bir domuz musallat etti.
böyle oluşmuş. Rivayete göre Es­ Adonis av sırasında bu domuzdan
ki Yunan’da şarapçılar Diony- aldığı darbelerle yaralandı ve so­
sos’un üzerine yemin ederken, nunda kan kaybederek öldü. Söy­

91
lale

lenceye göre Adonis’in yarasın­ adında bir ağaçtan söz edilir. Bu­
dan damlayan kanların toprağa nun Lotus’la (Nilüfer çiçeği) bir
düştüğü yerlerde dağ laleleri benzerliği olup olmadığı tam ola­
oluştu. Suriye’de Adonis her yıl rak aydınlatılmamıştır (Bakınız
ilkbaharda anılıyordu. Suriyeli Nilüfer).
kadınlar saksılara tohumlar eke­ Odysseus gemisiyle çıktığı
rek çabucak bitmesi için toprağını maceralı yolculukta birçok zor­
sıcak suyla durmaksızın suluyor- lukla mücadele etmek zorunda
lardı. Buna “Adonis’in Bahçele­ kalmıştı. Bir keresinde ise çok
ri” adı veriliyordu. Sıcak su yü­ kuvvetli bir kuzey rüzgarı çıkmış
zünden hızla filizlenen tohumlar ve bu rüzgar yüzünden sürükle­
toprağın yüzeyine çıkar çıkmaz nen gemi Kyrene yakınlarında
çiçeklenemeden ölüyordu. Böyle- Lotophagosların yaşadığı ülkenin
ce Adonis’in kaderi sembolize kıyısında karaya oturmuştu. Bu
ediliyordu. Ardından kadınlar ülkenin halkının ismi “lotos yi­
Adonis için ağıtlar yakıyorlardı yenler” anlamına gelmekteydi ve
(Grirnal 1997). gerçekten ülke halkı lotos meyve­
İslami gelenekte lale Allah’ın sini çok severek yiyordu. Lotop-
yolundan ayrılmayan ve tüm sı­ hagoslar misafirlerine de lotos
kıntılara karşı imanla direnen ina­ meyvesinden ikram ettiler. Ancak
nanları simgeler. Bunun yanında bu meyvenin başlıca özelliği hafı­
lale kederli kalbin de simgesidir. za kaybına sebep olmasıydı. Bunu
Ayrıca Bronz Çağlardan itibaren yiyen Odysseus’un askerleri bir­
Kuzey Afganistan’da lale bayra­ den amaçlarını unuttular ve İtha-
mı kutlandığı bilinmektedir ki’ye geri dönme isteğini tama­
(Schimmel 2004). men yitirdiler. Neyse ki Odysseus
sonunda onları güç kullanarak da
LO TU S. Lotus bataklıklarda olsa kendilerine getirmeyi başardı
açan bir çiçektir. Bu bitki beyaz (Grimal 1997).
nilüfer olarak da bilinmektedir. Priapos’un azgınca peşinden
Lotusun bataklığın çamurlu sula­ koşmasından bıkıp usanan Nymp-
rına rağmen tertemiz yapraklara ha en sonunda tanrılara kendisini
sahip oluşu bu bitkiye mistik bir bir ağaca çevirmeleri için yalvar­
güç kazandırmıştır. Bir nevi arın­ mıştı. Kimi mitte Lotis’in hünnap
mıştık sembolü olmuştur. Özel­ ağacına çevrildiği anlatılsa da ba­
likle Hint, Çin ve Japon mitoloji­ zı versiyonlarda güzel Nympha-
si başta olmak üzere mitolojide nın ismiyle benzerlik gösteren
sembolik bir yeri vardır. Yunan kırmızı çiçekli Lotos ağacına dö­
mitolojisinde de söz edilen bu bit­ nüştüğü anlatılır (Grimal 1997;
ki Nymphalerin bitkisi olarak ta­ ayrıca bkz. hünnap ağacı).
nınır. Mitolojide ayrıca Lotos
MANTAR. Sümerlerin M.Ö MANYOK OTU. Latince karşılı­
3500’den beri tanıdığı mantar Mı­ ğı Manihot Utilisima olan bu otun
sır’da çok değerli kabul edilen, Güney Amerika Amazon yerlile­
sadece firavunların yediği bir yi­ rinin en önemli besin maddesi ol­
yecekti. Romalılar da Mısırlılar duğu bilinmektedir. Mitolojiye
gibi üstün gördükleri mantarı tan­ göre çok değerli bir kabile reisi
rıların yiyeceği olarak kabul et­ olan yaşlı şef Mani, ölüm yatağın­
mişlerdi (Temizkan 2002). da iken halkına ölse bile yardım­
Çin’de “ölümsüzlük manian” larına koşacağına dair söz verir.
adındaki bir bitki birçok söylen­ Yaşlı şef ölmeden evvel halkına
cede karşımıza çıkar. Buna göre bazı tembihlerde bulunur. O öl­
Çin’de çok sayıda kutsal adanın dükten sonra söylediklerini harfi­
varlığından söz edilir. Bu kutsal yen yerine getiren yerliler, şefle­
adaları Atlas- kaplumbağalan ko­ rini gömdükten sonraki yıl meza­
ruyorlardı. Bu adalarda beyaz rını kazmışlar ve tıpkı onun söyle­
azizler “ölümsüzlük mantarı” ye­ diği gibi burada bir bitki kökü
tiştiriyorlardı. Bu mantara “ölüm­ bulmuşlar. Bu kökte Mani’nin ru­
süzlük mantarı” denmesinin sebe­ hu olduğuna inanarak ona Mani
bi bu bitkinin ölümü yenmesin­ otu adını vermişler. Mani otunun
den ileri gelir. Çünkü “ölümsüz­ kökünü toprağa ekerek çoğaltmış­
lük mantarı” yaşayanlara uzun bir lar. Böylece yaşlı şefleri sayesin­
ömür kazandırdığı gibi ölmüş ki­ de yaşama gücünü fazlasıyla elde
şileri de diriltebiliyordu. Öyle ki edebilecekleri bir besin maddesi­
bir zamanlar kuzgunlar adadaki ne sahip olmuşlar (mythencyclo-
mantarların yapraklarını anakara­ pedia 2007).
ya taşıyarak savaşta ölen askerle­
rin cesetlerinin üzerine yığmışlar­ MAYDANOZ. Yunan mitoloji­
dı. Üç gündür ölü yatan askerler sinde maydanoz’un bir yılan tara­
ölümsüzlük mantarı sayesinde di- fından öldürülen kahraman Akhe-
rilmişlerdi (Mackenzie 1996). moros’un kanından doğduğuna

93
maydanoz

inanılırdı. Bu kahraman anısına kızıyla evlendirmek niyetindeydi.


düzenlenen oyunlarda kazananla­ Ancak bu gerçekleşemeden Ag­
rın alnına maydanoz yaprakların­ distis, Attis’i delirtti. Deliren At­
dan yapılan bir taç takılıyordu. tis bir çam ağacının altında erkek­
Yunanlılar ve Romalılar’da may­ lik organını kesti ve sonunda kan
danoz ölümün ve yeniden doğu­ kaybından öldü. Onun kanlarının
mun sembolü olarak görülüyordu. suladığı topraktan menekşeler
Ölen kişinin ihtiyacı olacağı dü­ çıktı. Attis’in öldüğünü öğrenen
şünüldüğünden mezarlar üzerine Midas’ın kızı çılgına döndü ve ca­
demetler halinde maydanoz diki­ nına kıydı. Onun da kanının aktığı
liyordu (mythencyclopedia 2007). yerlerden menekşeler çıktı. Kybe­
Yahudi toplumu üç yüzyıl bo­ le bu iki gencin ölü bedenlerini
yunca Mısır topraklarında köle gömdü. Agdistis sevdiği gencin
hayatı geçirmiştir. Daha sonra ölümüne kahroldu. Onun güzel
M.Ö. 1250 civarında Musa pey­ bedeninin çürüyecek olmasına o
gamber öncülüğünde Mısır’dan kadar dertlendi ki Zeus buna da­
çıkarak Sina Yarımadasına gelmiş yanamayıp acıdı ve Attis’in bede­
ve sonra da Filistin topraklarına ninin bozulmasına engel oldu.
yerleşmişlerdir. Ancak Yahudiler Böylece Attis’in güzel saçları
yaşadıkları sürgün günlerini asla uzamaya devam etti ve yattığı
unutmamışlar ve bugünü hatırla­ yerde küçük parmağı hâlâ hareket
mak, geride bıraktıkları yakınlarını etmeyi sürdürdü. Sonunda Agdis­
yad etmek için Fısıh bayramında tis onun cesedini buradan alarak
geleneklerini uygulamaktadırlar. Pesinous’a götürdü. Onu burada
Bir çeşit bahar bayramı olan Fısıh gömerek kutsallaştırdı ve anısına
bayramında sürgün günlerindeki bir bayram tahsis etti (Ayrıca bkz.
acıyı temsilen hazırlanan sofrada badem ağacı; Grimal 1997).
Mısır’da acı çeken kardeşlerinin Poseidon’un kızlarından biri
gözyaşlarını simgeleyen tuzlu su olan Euadne genç bir kızken
içerisinde maydanoz bulundurur­ Apollon onu çok beğendi ve aklı­
lar (Altınaıı 2002; ayrıca bkn. ra­ nı çeldi. Apollon’la birlikte olan
dika maddesi). Euadne çok geçmeden bu ilişki­
den hamile kaldığını anladı. Bu
M ENEKŞE. Yunan mitolojisin­ durum onda büyük bir utanca se­
de adının anlamı “yakışıklı” olan bep oldu ve çocuğu doğurur do­
ve güzelliğiyle görenleri kendine ğurmaz terk etti. Küçük bebeği
hayran bırakan bir delikanlı var­ iki yılan buldu ve yılanlar onu
dır. Attis adındaki bu genci her- balla besleyerek doyurdular. Bu
mafrodit Agdistis ile Kybele ara­ mucizevi kurtuluştan sonra bir
larında paylaşamıyorlardı. Ayrıca gün Euadne menekşe çiçekleri
Pessinous kralı Midas da, Attis’i arasında yatarken çocuğuyla yeni­

94
mersin ağacı

den karşılaştı ve ona “menekşeli emeller besliyordu. Kızıyla aşk


çocuk” anlamına gelen İamos adı­ yaşamak istiyor ancak Bona Dea
nı taktı. İamos büyüyünce babası hiçbir koşulda buna izin vermi­
Apollon, onu Olympia’ya gönder­ yordu. Faunus bir gün ona şarap
di ve ona kuşların dilinden anla­ içirip sarhoş etti; ancak genç kız
mayı ve ayrıca kehanet yeteneğini sarhoşluğuna rağmen babasının
verdi. Böylece İamos çok ünlü bir kendisine yaklaşmasına izin ver­
kahin oldu ve kendisinden sonra­ medi. Bu direnişi yüzünden Bona
ki kahinlerin de atası oldu. Dea mersin ağacı sopasıyla ceza­
Roma mitolojisinde insanların, landırıldı. Faunus sonunda bir yı­
varlıklarından çekinerek hoş tut­ lan şekline bürünerek kızıyla bir­
maya çalıştığı ölülerin ruhları ola­ leşmeyi başardı.
rak bilinen Manlar vardır. Manla- Bona Dea’nın Faunus’un karı­
nn kültünde onlara şarap, bal, süt sı olarak anlatıldığı mitte ise, Bona
ve hoş tatlar sunulur, çiçekler ar­ Dea çok namuslu ve gözü koca­
mağan edilirdi. Onlar için tertip­ sından başka erkek görmeyen sa­
lenmiş bir bayram olan Viola- dık bir kadındı. Ancak Bona Dea
ria’da mezarların üzerine menek­ bir gün bir testi şarap buldu ve
şeler bırakılarak, ruhlarının mem­ merak edip içince sarhoş oldu.
nun kalmasına çalışılırdı (Grimal Onu bu halde yakalayan kocası,
1997). mersin ağacı sopasıyla genç kadı­
na öyle sert vurdu ki kadıncağız
M ERCANKÖŞK. Mercanköşk, dayanamayıp öldü. Kocası yaptığı­
Latince Origanum “dağların neşe­ na büyük pişmanlık duydu ve ma­
si” anlamına gelir. Mercanköşkü sum kadına tanrısallık bahşetti.
aşk tanrıçası Aphrodite okyanu­ Ona Aventinus tepesinde bir tapı­
sun derinliklerinden çıkarmış ve nak inşa edildi. Burada kadınlar
güneş ışığının en parlak düştüğü kutsal korulukta “İyi tanrıçanın”
dağların yükseltilerine bırakmıştır kültüne hizmet ediyorlardı. Bu ta­
(Somer 2003). Bu yüzden mer­ pınak erkeklere ve bir de mersin
canköşk okyanus gibi kokar ve ağacına kesinlikle kapalıydı. Tapı­
aşkı temsil eder. nağın erkeklere kapalı olması yü­
zünden buradan geri çevrilen Her­
M ERSİN AĞACI. Roma mitolo­ cules onlara inat yakın bir yerde
jisinde iyi tanrıça olarak simge­ Büyük Sunak oluşturmuş ve bu­
leşmiş, Bona Dea adında bir tanrı­ radaki törenleri kadınlara yasak
ça vardı. Bona Dea bazı mitlerde etmişti (Grimal 1997).
Faunus’un kızı, bazı mitlerde ise Dionysos, Zeus ile bir ölümlü
karısı olarak anlatılır. Faunus’un olan Semele’nin aşkının ürünü
kızı olarak anlatıldığı mitte, babası olarak dünyaya gelmişti. Semele
Faunus, Bona Dea’ya karşı kötü ile Zeus’un aşkını kıskanan Hera,

95
mersin ağacı

genç kadının aklını çeldi. Bunun na dikiyorlardı. Bu sayede yeni


üzerine Semele Zeus’tan kendisi­ yaşamın sonsuz olacağına inanı­
ne tüm tanrısallığıyla görünmesini yorlardı. Yunan mitolojisinde
istedi. Oysa Zeus o güne kadar mersin tanrıça Aphrodite ile iliş-
Semele’nin karşısına hiç tanrısal kilendirilirdi (mythencyclopedia
görünümüyle çıkmamıştı. Bir 2007).
ölümlü olan sevgilisinin buna da­
yanamayacağını düşündüğünden M EŞE AĞACI. Phylakai ülkesi­
çeşitli kılıklara bürünerek Semele nin kralı Phylakos’un İphiklos
ile birlikte oluyordu. Ancak Se­ adında bir oğlu vardı. Ancak İp­
mele o gün o kadar ısrar etti ki, hiklos çok genç yaşta iktidarsız
Zeus onu kıramayıp tanrısal gü­ olmuştu. Babası oğlunun bu duru­
cüyle karşısına çıktı. Böylece He- munun sebebini öğrenmek ve şifa
ra’nın niyeti gerçekleşti ve Seme­ bulmak için bir kahine gitti. Ka­
le sevgilisinin yıldırımlarına kapı­ hin Melampous iki boğa kurban
larak öldü. Zeus sevgilisinin kar­ ederek leşlerini akbabaların ye­
nındaki bebeği kurtararak kendi mesi için bir tepeye bıraktı. Çok
baldırına dikti ve zamanı geldiğin­ geçmeden akbabalar leşin başına
de bebek Dionysos Zeus’un baldı­ üşüştüler. Kahin gizlice akbabala­
rından doğdu. Bundan sonra Di­ rın konuşmalarına kulak kabarttı;
onysos büyüdü ve tanrısallık ka­ Phylakos’un bir gün koçları iğdiş
zandı. Çok sevilen bir tanrı olan ederken kullandığı kanlı bıçağı oğ­
Dionysos (bakınız asma), annesini lu İphiklos’un yanma bıraktığın­
bulabilmek ve hayata geri döndür­ dan bahsediyorlardı. İphiklos he­
mek için ölüler ülkesine indi. Bu­ nüz çok küçük bir çocuk olduğun­
rada Hades’ten annesi Semele’yi dan bu durum karşısında büyük
serbest bırakmasını istedi. Hades bir korku duymuş ve bıçağı alarak
onun bu isteğini çok sevdiği bir bir meşe ağacının gövdesine sap-
şeyi kendisine bırakması koşuluy­ lamıştı. Meşe ağacı bıçağı kabuk­
la kabul etti. Bunun üzerine Di­ larıyla örterek içine gizlemişti.
onysos en sevdiği bitki olan mer­ Eğer bıçak bulunur ve bıçağın pa­
sini Hades’e bıraktı ve annesi Se­ sıyla yapılacak içecek on gün bo­
mele’yi alarak yeryüzüne çıktı. yunca İphiklos’a içirilirse deli­
Bundan sonra gökyüzüne çağrılan kanlı sağlığına kavuşabilecekti.
Semele burada Thyone adını aldı. Bu işitilenlerden sonra Phyklakos
Ayrıca Dionysos ayinlerine katılan akbabaların sözlerini birebir yeri­
kişilerin mersin yapraklarıyla süs­ ne getirdi. Bıçak bulundu ve pa­
lü taç takmaları bir çeşit adet ol­ sından yapılan içecek on gün bo­
muştu (Grimal 1997). yunca İphiklos’a içirildi. Bunun
Yunanlılar yeni koloniler kura­ sonucunda İphiklos erkekliğine
cakları zaman anavatandan mersin yeniden kavuştu ve çok geçmeden
fidanları alarak bunu yeni yurtları­ de bir oğlu oldu (Grimal 1997).

96
meşe ağacı

Hamadryadlar ağaç nympha- zalandırdıkları bilinmekteydi. Bir


ları olarak bilinirler. Onlar bir gün Roikos adındaki bir kahra­
ağaçla birlikte doğarlar ve söylen­ man çok yaşlı bir meşe ağacını
ceye göre o ağacın ölümüyle de hizmetkarlarına emir vererek yı­
ölürlerdi. Ancak yine de Hamadr- kılmaktan son anda kurtarmıştı.
yadların ömürleri oldukça uzun Onun sayesinde bu ağaçta yaşa­
neredeyse on “palmiye ömrüne” yan Hamadryadlar da ölmekten
eşitti. Bu da dokuz bin yedi yüz kurtulmuşlardı. Bunun üzerine
yirmi yıla karşılık geliyordu. Kal- Nymphalar iyiliği karşısında Ro-
limakhos bu Nymphalar için ikos’tan kendilerinden bir şey di­
“gökyüzünün suyu meşeleri sula­ lemesini istediler. Roikos onlar­
dığı zaman sevinir, meşeler yap­ dan iltifat diledi. Nymphalar onun
raklarını döktükleri zaman yas tu­ dileğini hemen gerçekleştirdiler;
tarlar” diye anlatmaktaydı. Bu ancak onu sadakatsizliğe karşı
ağaç Nymphalarının acımasızca uyardılar. Bir arının onu izleyece­
ağaçlara zarar veren insanları ce­ ğini ve sadakatsizlik yapacak

Edward Bume- Jones,


Ağaca Zincirlenmiş
Prenses,1866, N ew
York, Forbes
Koleksiyonu. Eco, U.
Güzelliğin Tarihi,
Doğan Kitap 2006.

97
meşe ağacı

olursa kendilerine haber verece­ M ISIR. Kızılderili mitolojisine


ğini söylediler. Bunun üzerinden göre, ilk insanlar olan Aşiviler ve
biraz vakit geçmişti ki Roikos bir ardından pek çok insan soyu uzun
gün satranç oynarken arı onu zi­ bir yürüyüşün ardından dünyanın
yarete geldi. Ancak Roikos arıyı orta yerine yerleşmişler. Ancak
hiç hoş karşılamadı. Arı da onu insanlar henüz tarım yapacak to­
gözlerinden sokarak kör etti. Bel­ humlara sahip değillermiş. Bu se­
ki de arı bunu Roikos’un bir sada­ beple de hayatta kalmakta zorla-
katsizliğini gördüğü için yapmıştı nıyorlarmış. Bir süre sonra bu in­
(Grimal 1997). sanların yaşadığı topraklara iki
Dryadlar da tıpkı Hamadryad- büyücü gelmiş. Büyücüler elle­
lar gibi ağaç perileridir. “Drys” rinde insanların çok işine yaraya­
Yunanca meşe ağacı anlamına ge­ cak tohumları tutuyorlarmış. An­
lir. Tıpkı diğer ağaç nymphaları cak bu tohumları insanlara ver­
gibi onlarda bir meşe ağacı ile do­ mek için bir şartları varmış. Bü­
ğar ve onunla birlikte ölürlerdi. yücüler yaşlı şeften bir erkek ve
Ancak bazıları ölümsüzdü. Gö­ bir kız çocuğun kendilerine kur­
revleri ağaçları ve ormandaki bit­ ban verilmesini istemişler. Yaşlı
ki örtüsünü korumaktı. Bir ağaca şef önce bunu kabul etmek iste­
zarar verildiğinde Dryadlar bü­ memiş. Ama eğer çocukları ver­
yük bir küskünlük yaşarlardı (Er- mezse büyücüler yağan yağmur­
hat 1984). lan durduracak böylece insanlık
Duruidler ise meşe ormanla­ yok olacakmış. Zaten yağmur ol­
rında yaşıyor ve kendileri için madan tohumlar da bir işe yara­
kutsal değer taşıyan ökse otunu mayacakmış. Yaşlı şef üzüntü
ayinler eşliğinde altın bir orakla içinde bir kız ve bir erkek çocuğu­
meşe ağacının gövdesinden toplu- nu büyücülere vermiş. Büyücüler,
yorlardı. Kelt dilinde Duruid Şef ‘e çocukları geceleyin toprağa
“meşe ağacını bulan-bilen” olarak gömmesini söylemiş. O gece ço­
karşılık bulmaktadır (Crovv 2006; cuklar gömülmüş; sonra dört gün
ayrıca bakınız ökseotu). Meşe dört gece erkek yağmurlar yağ­
ağacı Ari ırkların kutsal ağacıdır. mış. Yağmurlar toprağı yumuşat­
Keltler, Almanlar ve Slavlar geç­ mış ve erkek çocuk mezarından
mişte meşe ağacını tanrılaştırmış- dirilerek ayağa kalkmış. Sonra
lardı. Kutsal ateş için daima meşe dört gün dört gece dişi yağmurlar
ağacı odunları kullanılmıştır. Me­ yağmış. Bu kez de kız çocuğu me­
şe ağacı Duruid inancında tanrının zardan dirilerek çıkmış. Gece ya­
seçtiği bir ağaç olarak kabul edilir rısı büyücüler tohumları toprağa
ve bu ağacın gövdesinde bulunan dikmişler. Sabahleyin insanları
her şeyin cennetten gönderildiği­ uyandınp filizlenen mısırları gös­
ne inanılırdı (Frazer 1992). termişler. Sonra hep beraber mısı­
rın büyümesini izlemişler. Sonra

98
mısır

büyücüler ilk ürünü insanlara tat­ gün çadırın kapısında şişko bir ço­
tırmış. Ancak tattıkları şey insan­ cuk belirmiş ve zavallı zayıf ço­
lara çok acı gelmiş. O zaman bü­ cuğa oyun oynamayı teklif etmiş.
yücüler çakal, baykuş ve kargayı Küçük zayıf çocuk sıkıntısını gide­
çağırmış. Bu hayvanlar mısırı ye­ recek bir oyun arkadaşı bulduğu­
mişler ve mısırın acılığı kaybolup na çok sevinmiş. İki çocuk dans
tatlılaşmaya başlamış. İnsanlar edip oynamaya başlamışlar bu
kendilerine hediye edilen bu ya­ arada şişman çocuk sürekli “beni
şam kaynağına çok sevinmişler. yiyebilirsin” diye şarkı söylüyor­
Ancak bundan böyle mısır tarlala­ muş. Akşam olmaya yakın şiş­
rını daima bu üç hayvandan koru­ man çocuk yarın yine geleceğini
mak zorunda kalmışlar (Marriott söyleyerek çadırdan ayrılmış. Ak­
ve Rachlin 2003). şam anne topladığı azıcık doma­
Kızılderililer eskiden tarım tesle çadıra döndüğünde oğlu ona
yapmayı bilmiyorlarken erkekler oyun arkadaşından ve söylediği
tüm yıl için gerekli besini sağla­ esrarengiz şarkıdan söz etmiş.
mak amacıyla yerleşim yerinden Oğlunun anlattıklarına şaşıran an­
çok uzağa avlanmaya giderler­ ne oğluna bir bıçak vermiş ve bir­
miş. Bazen yanlarında kanlarını likte bir plan yapmışlar. Ertesi
ve çocuklarını da götürürlermiş. gün anne çadırdan çıkınca şişman
İşte böylece kamp yerinden uzak­ çocuk yine gelmiş ve önceki gün
lara giden bir aile Şayenlerin Do­ olduğu gibi “beni yiyebilirsin, be­
mates Deresi dediği bir yerde ça­ ni yiyebilirsin” diye şarkı söyle­
dırlarını kurmuşlar. Baba her gün meye başlamış. İşte o anda zayıf
ava çıkıyor anne ve çocuk da çocuk annesiyle yaptığı plana
onun yolunu gözlüyoımuş. An­ uyarak elinde sakladığı bıçağı şiş­
cak bir gün baba avdan dönme­ man çocuğun karnına saplamış.
miş. Annesi ve oğlu günlerce Kamı yarılan şişman çocuktan
beklemişler ve babanın başına kö­ odayı dolduracak kadar çok mısır
tü bir şey geldiğini anlamışlar. Dı­ tanesi dökülmüş. Şişman çocuk
şarıda çok fazla kar yağıyormuş hızla koşarak çadırı terk etmiş.
ve çadırda yiyecek hiçbir şey kal­ Peşinden de mısır tanelerini dök­
mamış. Anne yiyecek bir şey bul­ meyi sürdürmüş. Anne saklandığı
mak umuduyla dışarı çıkmış. An­ çalının arkasından çıkmış. Ana
cak dışarıda sadece küçük yaban oğul çadın dolduran mısır tanele­
domatesleri bulabilmiş. Onlar da rini tadınca çok beğenmişler. Et­
o kadar azmış ki, ancak onları öl­ rafa saçılan her bir taneyi topla­
mekten kurtarabiliyormuş. Bu şe­ mışlar. Bu mısırlarla karınlarını
kilde günler geçmiş. Anne her doyurmuşlar, güç toplamışlar. Kı­
gün çadırdan çıkıp etraftaki tüm sa süre sonra kamp yerinden on­
çalılarda yaban domatesi arıyor­ ları aramaya çıkan yakınlarıyla
muş. Annenin dışarı çıktığı bir buluşmuşlar. Komşuları yetim

99
m ısır

anne oğla sahip çıkarak onlara av­ mısırla yaptığını anlatmış. O günü
ladıkları hayvanlardan vermişler. izleyen günlerde her akşam ikiz­
Ana- oğul da ellerindeki mısırlar­ ler avdan döndüklerinde annean­
dan onlara vermişler. Böylece neleri onlara yeni bir yemek yapı­
halk mısırla tanışmış ve bu kıy­ yormuş. Gençler yemeğin içinde
metli hediye için tanrıya şükür ne olduğunu sorduklarında ise da­
duasında bulunmuşlar (Marriott ima mısır cevabını alıyorlarmış.
ve Rachlin 2003). Çünkü anneannelerinin anlattığına
Kızılderili mitolojisinde mısı­ göre mısırdan elde edilen tatların
rın ve bahçeciliğin öğrenilmesiyle sayısı bilinmeyecek kadar çokmuş
ilgi pek çok mitos vardır. Bunlar­ ve hiçbir ölümlü bu tatların hepsi­
dan birinde ikiz erkek kardeşler ni yiyecek kadar yaşayamazmış.
ve onlarla yaşayan anneanneleri­ İkizlerin keyfi yerine gelmiş gel­
nin hikayesi anlatılır. İkizler avcı­ mesine ama anneannelerinin her
lıkta çok iyilermiş ve her gün yi­ gün pişirecek mısın nereden bul­
yecek bulmak için ormana avlan­ duğunu da merak etmeye başla­
maya gider, akşam olana yakın mışlar. Bir gün ava gitmek yerine
yorgun argın o günün yemeğiyle bahçede bir çalılık arkasına gizlice
dönerlermiş. Ancak her gün et ye­ saklanıp yaşlı kadını izlemeye ko­
mek ve avlanmak onları sıkmaya yulmuşlar. Yaşlı kadın kilere gir­
başlamış. İki kardeş silahlarım te­ miş bir geyik derisi serip üzerine
mizlerken anneanneleri onların oturmuş ve önüne tahta bir kase
yüzündeki mutsuzluğu fark etmiş. koymuş. Sonra da ellerini üzerine
Torunlarının derdine üzülen yaşlı sürtmeye başlamış. Yaşlı kadının
kadın onlara akşam çok değişik her yerinden mısır taneleri dökül­
bir yemek yapacağına dair söz müş. Torunları gördükleri karşı­
vermiş. O gün av geçmek bilme­ sında kalakalmışlar. Meğer tadını
miş, ikizler akşama onları bekle­ çok sevdikleri mısır anneanneleri­
yen sürprizi çok merak ediyorlar­ nin ta kendisiymiş. Yamyam ol­
mış. Akşam olup eve geldiklerin­ madıklarına göre nasıl olur da an­
de bu güne kadar hiç duymadıkla­ neannelerini yemeleri mümkün
rı muhteşem bir koku onları karşı­ olur diye düşünmüşler. Akşam
lamış. Yaşlı kadın torunlarının ge­ yemek zamanı geldiğinde yaşlı
tirdiği geyik etini de tencerenin kadın yine mis kokulu tabakları
içine atmış ve kısa süre sonra ikiz­ torunlarının önüne koymuş. An­
lerin önüne dumanı tüten mis gibi cak iki kardeş suratları asık oturu­
bir yemek getirmiş. Delikanlılar yor ve yemeğe hiç dokunmuyor-
yemeği tadınca çok beğenmişler larmış. Yaşlı kadın sırrının çözül­
ve neşeleri yerine gelmiş. Anne­ düğünü anlayınca aniden yere yı­
annelerine bu yemeği neyle yaptı­ ğılmış. Bu sır bir kimse tarafından
ğını sormuşlar. Yaşlı kadın yemeği öğrenilince yaşlı kadının ölmesi

100
mısır

gerekiyormuş çünkü. Torunları tiyorlardı. Bu sebeple onlara mısır


kadının başında gözyaşlarına bo­ tohumları verdiler. Mısır hastalık­
ğulmuşlar. Yaşlı kadın ölmeden lara şifa olacak, onunla fal ve bü­
önce onlara birkaç söz söylemiş. yü bakılacaktı (Krickeberg 1998).
Onlara kendisinin sonsuza dek Aztek mitolojisinde tanrılar
onlarla kalacağını bunun için ken­ ilk insanları yaratınca onların ney­
disini bataklığın yanındaki tarlaya le besleneceğini düşünmeye baş­
gömmelerini söylemiş. Mezarının ladılar. O sırada ortaya çıkan kır­
çevresini iyi çevirmelerini ve bu­ mızı bir karınca yiyecek dağının
raya kimseyi yaklaştırmamalarını ortasında mısır olduğunu söyledi.
tembihlemiş. Bir yıl sonra meza­ O zaman tanrı Quetzalcouatl si­
rın üzerinde bir bitki büyüyeceği­ yah bir karıncaya dönüştü ve kır­
ni bu bitkinin üstündeki taneleri mızı karıncayla birlikte yiyecek
toplayıp farelerden uzak bir yerde dağına doğru yola çıktılar. Kırmızı
depolamalarını söylemiş. Bundan karıncanın yardımıyla mısırı bulan
sonra da ikizlerin kendilerine ya­ tanrı Quetzalcouatl ilk tanrıların
kışır birer eş bulmalarını istemiş. yaşadığı ve ilk insanların yaratıldı­
Eşlerine sakladıkları taneleri ver­ ğı yere Tamouanchan’a getirdi.
melerini ve karılarının bu taneleri Tanrılar insanlar bir an önce güç­
gelecek baharda tarlaya ekmeleri­ lensinler diye mısır tanelerini
ni istemiş. Bu şekilde sonsuza ağızlarında çiğneyip insanların
dek çok rahat bir hayat yaşaya­ dudaklarının üzerine koydular. Bu
caklarını anlatmış ve ölmüş. To­ mitostan dolayı İlk insanlar ve mı­
runları anneannelerinin bu son sır gece göğünde kabul edilen Ta-
sözlerini aynen yerine getirmiş­ mouanchan’da doğduğu için her
ler. Kısa süre sonra gerçekten de ikisi de yıldızlarla eş tutulurlardı
çok büyük bir mısır tarlaları ol­ ve karıncalar mısır bitkisinin sahi­
muş. Nesiller boyu mısırdan ya­ bi olarak görülürdü
rarlanarak mutlu bir hayat yaşa­ Aztek mitolojisinde tanrıça
mışlar (Marriott ve Rachlin Xochiquetzal ile Piltzintecutli’nin
2003). birleşmesinden mısır tanrısı dün­
Aztek mitolojisinde dört tanrı, yaya geldi. Mısır tanrısı toprağın
yaratma işine ateşten başladılar. altına girdi ve insanlara mısırla
Ateşten sonra ikinci olarak güne­ beraber çok çeşitli yemişler verdi
şi yarattılar ancak güneşi yarım (Krickeberg 1998; ayrıca bkz. pa­
yarattıkları için yeryüzü çok ay- muk).
dınlanamıyordu. Bunun ardından Bir Toltek mitosuna göre, tan­
ise ilk insan çiftini yarattılar; rılar toplanıp dünyanın karanlığına
Oxomoco ve Cipactonal. Tanrıla­ bir son vermeye ve güneşin yara­
rın arzusu insanların sadece çalı­ tılmasına karar verdiler. Bunun
şıp üremeleriydi. Kadınlar doku­ için aralarından bu işi üstlenecek
ma yapsın, toprağı eksin biçsin is­ iki kişi aradılar. Önce kimse bu

101
m ısır

zor görevi kabul etmeye yanaş­ mayacağını düşündüler. Bunun


madı. Sonunda deniz salyangozu üzerine tüm tanrılar ölüp güneşe
ülkesinden gelen Tocuciztecal ile hayat vermeye karar verdiler.
şehvet tanrısı Nanauatzin bu göre­ Rüzgar tanrı sırayla tanrıları kur­
vi üstlendiler. İki tanrı dört günlük ban etmeye başladı. Ancak sıra
günahlarından arınma ibadeti ger­ ikiz tanrı Xoltl’a geldiğinde kor­
çekleştirdikten sonra kutsal tören kusundan hıçkırıklara kapılarak,
başladı. Yakılan büyük ateşin ba­ kaçıp mısır tarlasına gizlendi ve
şına toplandılar. Tanrılar Tocuciz- tanrılar onu bulmasın diye kendi­
tecal’a atlaması için tezahürat sini mısıra dönüştürdü. Ancak ne
yaptılar; ancak ateşin yakıcı sıcak­ var ki, kurban edilmekten yine de
lığından ürken tanrı geri çekildi. kurtulamadı. Sonunda tüm tanrılar
Tanrılar bu sefer de şehvet tanrısı kurban edilmiş ancak güneş hâlâ
Nanauatzin’e baskı yaptılar ve yerinden kıpırdamamıştı. O zaman
şehvet tanrısı büyük bir cesaretle rüzgar tanrı var gücüyle üfledi ve
ateşe atladı. Onun atladığını gören güneş hareket ederek yoluna de­
Tocuciztecal da peşinden atladı. vam etti. Ay ise güneş yolunu ta­
Söylenceye göre, onların ardından mamlayıncaya kadar kıpırdamadı
bir kartal ve bir jaguar da ateşe at­ ve sonra onu takip etti. Bundan
ladılar. Bu yüzden kartalın tüyleri­ böyle güneş ve ay farklı zaman­
nin kahverengi olduğu söylenir. larda doğmaya başladılar. Böyle­
Bu törenin ardından tanrılar me­ ce günler meydana gelmiş oldu
rak içinde güneşin çıkmasını bek­ (Krickeberg 1998).
lediler. Bir süre sonra güneş do­ Aztek mitolojisinde yağmur
ğudan parlak ışıklarıyla göründü. tanrısının dört adet kovası vardır.
Hiçbir tanrı ona bakamadı çünkü Kovalardan birindeki su çok iyi­
güneş kör edici bir şekilde parlı­ dir. Eğer yağan yağmur bu kova­
yordu. Tocuciztecal ise ateşe daha nın suyundansa mısırlar hızla bü­
geç atladığı için ay oldu ve ikinci yür ve güzel ürün verir. Diğer ko­
sırada güneşin yanında yerini aldı. vadaki ise su kötüdür ve yağmur
Ancak ay ve güneş aynı derecede bu kovadan yağarsa mısırları
ışık saçıyorlardı. Tanrılar bunun örümcek basar ve ürün kararır.
gereksiz olduğunu düşündüler. Üçüncü kovanın suyundan yağan
Rüzgar tanrı bir tavşanla Tocuciz- yağmur mısırların donmasına dör­
tecal’a yani aya vurdu böylece ay düncü kovanın yağmuru ise hiç
daha az ışık saçmaya başladı. Ay mısır yetişmemesine sebep olur
ve güneş gökyüzünde fazla yük­ (Krickeberg 1998).
selmeden öylece dona kaldılar.
Tanrılar bu durumun kötülüğün­ M İSK OTU. Misk otu Aziz John
den şikayet edip insanlarla aynı için kutlanan günün arifesinde
seviyede yaşamalarının doğru ol­ toplanıldığı zaman sihirli bir etki

10 2
moly otu

gösterirdi. Bu sebeple Avrupa’da mışlardı ki, Kirke elinde tuttuğu


bu ota Aziz John otu da denmek­ bir değnekle hepsine birer birer
teydi . Şeytanı ve kötü güçleri kov­ dokundu ve dokunduğu adamlar
duğu inancıyla toplanan misk ot­ tek tek mizaçlarına uygun bir hay­
ları muska şeklinde boyuna veya vana dönüştüler. Güzel büyücü,
evlerin kapılarına asılırdı. Hayalet­ hayvan kılığına soktuğu bu adam­
lere karşı da koruduğuna inanılan ları bir ahıra kapattı. Bütün bu
misk otu ayrıca hastalıklara karşı olanları gizlice gözetleyen Eury-
da şifalıydı. Bu ottan yapılan çe- lokhos şaşkınlıkla seyretti ve hiç
lenkler yaz dönümü şenliklerini zaman kaybetmeden geminin ol­
süslerdi. İnsanlar bu çelenklerin duğu yere koşarak gördüklerini
içinden bakınca tüm yıl baş ve göz Odysseus’a anlattı. Bunun üzerine
hastalığından korunduklarına ina­ Odysseus saraya gidip adamlarını
nırlardı (Frazer 1992). o büyücünün elinden kurtarmaya
karar verdi. Ancak bunu nasıl ya­
MOLY OTU. Odysseus’un ma­ pacağını ve büyücünün lanetinden
cera dolu uzun gemi yolculuğun­ nasıl korunacağını bilmiyordu. Sa­
da, İtalya’da olduğu zannedilen rayın yolunu tutan Odysseus’a
Aia adasına yolu düşmüştü. Odys­ yardım elini tanrı Hermes uzattı ve
seus adaya çıkar çıkmaz adamları­ Kirke’nin büyüsünü bozabilmesi
nı başlarına Eurylokhos’u koyarak için gerekli sim verdi. Bu sır sihir­
keşfe gönderdi. Adayı turlayan li Moly otuydu. Eğer Odysseus
tayfa ormanın derinliklerini aştık­ yediği ve içtiği şeylerin içine bu
larında göz alıcı güzellikte bir sa­ ottan atacak olursa ona büyü işle­
rayla karşılaştılar. Sarayda kimle­ meyecekti. Büyük bir sevinçle
rin yaşadığım görmek ve misafir­ Moly otunu alan Odysseus sarayın
perverliklerini rica etmek niyetiy­ kapısına dayandı. Kirke, kahrama­
le saraya gitmeye karar verdiler. nı tıpkı adamlarını karşıladığı gibi
Ancak başlarında bulunan Eury- kibarca karşıladı. Odysseus da
lokhos her ihtimale karşı onlarla hiçbir şey bildiğini belli etmeden
gitmeyip uzaktan olup bitenleri içeriye girdi. Kirke hemen misafi­
gözlemeyi uygun gördü. Adamlar rine güzel yiyecekler ve hoş ko­
sarayın kapısına geldiklerinde kapı kulu içecekler ikram etti. Odysse­
açıldı ve büyük bir incelikle içeri us hepsini zevkle kabul etti ancak
davet edildiler. Sarayda güzel ve büyücü kadın görmeden içlerine
alımlı Kirke yaşamaktaydı. Kirke Hermes’in verdiği moly otundan
yorgunluk ve açlıktan gözü dön­ koymayı da ihmal etmedi. Odys­
müş adamlara zengin bir sofra do­ seus’un tüm ikramlardan tattığını
nattı ve lezzetli içecekler ikram et­ gören Kirke keyifli bir gülümse­
ti. Hallerinden hoşnut karınlarını meyle değneğini eline aldı ve kah­
doyuran adamlar miskince yayıl­ ramana usulca değdirdi. Ancak

103
moly otu

Odysseus’da hiçbir değişildik ol­ MUZ. Bir Endonezya mitosuna


mamıştı. Büyücü şaşkınlık içinde göre bir zamanlar yer ve gök bir­
kalmıştı ki, Odysseus belinden kı­ birine çok yakınken Tanrı, yaratıl­
lıcını çıkardı ve adamlarını serbest mış ilk çifte armağanlarını yukar­
bırakmadığı takdirde öldürmekle dan aşağıya sarkıttığı bir iple gön­
tehdit etti. Bunun üzerine Kirke deriyormuş. Bir gün tanrı ipe bir
hemen ahırın kapısını açtı ve büyü­ taş bağlayıp sarkıtmış. Ancak in­
lediği adamları tekrar eski halleri­ sanlar taşı bir şeye benzetememiş
ne döndürdü. Ahırda Kirke’nin ve bu armağanı kabul etmemişler.
büyüleriyle hayvana dönüşmüş İkinci sefere Tanrı ipe bir muz
başkaları da vardı. Kirke onları da bağlayıp aşağıya sarkıtmış. İnsan­
serbest bıraktı ve Odysseus’a piş­ lar muzu görünce hemen uzanıp
manlığını dile getirdi. En sonunda ipten almışlar ve bu hediyeye çok
Kirke’nin ısrarlarıyla ikna olan mutlu olmuşlar. Bunu gören tanrı
Odysseus, bir süre adamlarıyla insanlara seslenmiş ve onlara ya­
beraber sarayda misafir oldu. Ki­ şam sürelerinin kabul ettikleri
mi yazarlara göre Odysseus bura­ mey veninki ile aynı olacağını söy­
da bir ay kimisine göre ise bir yıl lemiş. İlk çift eğer bir şeye ben-
kalmıştı. Hatta bazı anlatılarda zetemedikleri taşı kabul etmiş ol-
Odysseus’un burada kaldığı süre salarmtş tüm insanlar taşın ömrü
içerisinde Kirke’nin onu büyüle­ gibi sonsuz bir yaşama sahip ola­
yerek kendisine aşık ettiğinden ve cakmış (Eliade 2003a).
ona bir oğul doğurduğundan bah­
sedilmekteydi (Gezgin D. 2007). MÜRRÜSAFİ AĞACI. Bir za­
Odysseus mitinde Kirke’nin manlar Suriye’de Theias adında
büyülerine karşı kahramanı koru­ bir kral hüküm sürüyordu. Kralın
yan sihirli ot Moly hakkında bir Smyma adında güzeller güzeli bir
efsane daha vardır. Buna göre; kızı vardı. Smyma’nm annesi git­
ikinci kuşak tanrıların devlerle tiği her yerde, gördüğü herkese
olan savaşında Pikoloos adındaki kızının, tanrıça Aphrodite’den bile
dev saklanmak için Kirke’nin ya­ daha güzel olduğunu söylüyordu.
şadığı adaya kaçmıştı. Burada tek Kadının bu sözlerine çok öfkele­
başına hüküm sürmek isteyen dev nen Aphrodite duyduğu kıskanç­
Kirke’yi adadan kovmak istedi. lık yüzünden Smyma’nın başına
Ancak Kirke’nin babası Helios büyük bir bela açmayı planladı ve
(Güneş), kızını rahat bırakmayan genç kızın içine kendi öz babasına
Pikoloos’u öldürdü. Pikoloos’un karşı duyacağı bir arzu koydu.
kanından toprakta bir ot yeşerdi. Bunun üzerine Smyma babasını
Bu otun kökü devin kanı gibi si­ uzun uğraşlar sonunda kandırdı
yahtı ancak otun görünen kısmı ve onunla tam on iki gece boyun­
tıpkı güneş gibi beyazdı (Grimal ca birlikte oldu. Ancak on ikinci
1997). gece babası olanları anladı ve bı­

104
mürriisafi ağacı

çağını kaptığı gibi kızını kovala­ bağlandığından onu vermek iste­


maya başladı. Kral başına gelen medi. Bunun üzerine iki tanrıça
bu şeyden dehşete kapılmış, kızını kavgaya tutuştu. Kavgaya Zeus
öldürerek utancını temizlemek is­ hakemlik yaparak son verdi. Uz­
tiyordu. Ölümden kaçan Smyma laşmacı bir karar alındı. Böylece
çareyi tanrılara yalvarmakta bul­ Adonis yılın dört ayını Persepho-
du ve sonunda tanrılar aslında ma­ ne’yle, dört ayını Aphrodite’yle,
sum olan bu kıza acıdılar ve onu diğer dört ayı ise nerede isterse
bir Mürriisafi ağacına dönüştür­ orada geçirecekti. Adonis yılın
düler. Aylar sonra garip bir şey üçte birini yeraltında Persepho-
oldu ve ağacın kabuğu yarılarak ne’yle geçirirken kalan üçte ikisi­
içinden bir bebek çıktı. Bu bebeği nin tamamını Aphrodite ile geçir­
Aphrodite gördü ve çok beğendi. meyi tercih ediyordu. Adonis’in
Güzel bebeğe Adonis adı verildi. bu periyodu bitkilerin filizlenip,
Aphrodite, Adonis’i yeraltına gö­ boy verişiyle özdeştirilmektedir.
türdü ve onu Persephone’ye ema­ Ağaç kovuğundan doğan bu kah­
net etti. Ondan bebeği kendisi raman, mevsimler ve bitkiler ara­
için büyütmesini istedi. Çok son­ sındaki bağın önemli bir sembolü­
ra Aphrodite, Adonis’i almaya dür (Grimal 1997).
geldiğinde Persephone çocuğa

105
NANE. Yeraltında ölüler ülkesi­ fından eziyet edilen zavallı bir kız­
nin tanrısı Hades’in, Menthe adın­ dı. Babasının kötü emellerinden
da bir Nympha sevgilisi bulunu­ bıkıp usanan Side, annesinin me­
yordu. Ancak Hades’in karısı Per­ zarı üzerinde kendi canına kıydı.
sephone bu ilişkiyi sezdiği için Tanrılar Side’nin toprağa akan ka­
Menthe’yi her fırsatta incitiyor, nından nar ağacı çıkardılar. Kötü
genç Nymphaya sıkıntı çektiriyor­ babasını ise çaylak kuşuna dönüş­
du. Hades sonunda sevgilisinin türerek cezalandırdılar. Bundan
incinmesine dayanamayarak onu böyle çaylak kuşu hiçbir zaman
korumak için nane (Mintha) bitki­ nar ağacına yaklaşmaz ve üzerine
sine dönüştürdü. (Grimal 1997). konamaz olmuştu (Gezgin D.
Bu yüzden nane güzel nymphanın 2007).
adını ve kokusunu taşımaktadır. Nar, Yunan mitolojisinde tan­
rıça Hera’ya adanmıştır. Ancak
NAR. Grekçede nar Side olarak Persephone’nin ölüler ülkesine
adlandırılır. Yunan mitolojisinde kaçırılması mitinde de nar önemli
Side adında birçok kadın kahra­ bir semboldür. Ölüler ülkesinin
man yer almaktadır. Bunlardan bi­ tanrısı Hades, Persephone’ye âşık
ri Fenike’de bulunan Sidon şehri­ olmuştur ve onu bir gün gizlice
ne adını vermişti. Bir diğer Side yer altına kaçırır. Kızının kaybol­
ise Anadolu’da Pamhylia’daki Si­ ması tanrıça Demeter’i büyük bir
de şehrine adını vermiştir. Diğer yasa boğar. Demeter’in tüm işler­
bir Side, tanrıça Aphrodite’yle den elini çekmesi doğa için çok
güzellik konusunda boy ölçüştü­ olumsuz bir sonuç doğurur. Çün­
ğü için Tanrıça onu cehenneme kü Demeter ekinlerin tanrıçasıdır.
atarak cezalandırmıştı. Bunlardan Onun küsmesi aynı zamanda top­
başka genç bir kız olan Side’nin rağın küsmesi anlamına gelir.
hikayesi tam da isminin anlamım Ekinler boy atmaz, tarlalar ürün
açıklar niteliktedir. Bu mitte ge­ vermez olunca durum Olym-
çen Side adındaki kız babası tara­ pos’taki tüm tanrıların başta da

10 6
nar

Zeus’un harekete geçmesine se­ sonucu Agdisitis adındaki her-


bep olur. Zeus, Hades Me görüşe­ mafrodit varlık dünyaya geldi.
rek Persephone’yi bırakmasını is­ Dionysos, bir gün Agdisitis’i şa­
ter. Ancak Persephone’nin ölüler rap içirip sarhoş ettikten sonra
ülkesinden temelli geri dönmesi hayalarını keserek hadım etti. Ag-
artık imkansızdır. Çünkü Persep­ disitis’in hayalarından akan kan­
hone ölüler ülkesinde bir nar ye­ dan bir nar ağacı çıktı. Bu ağacın
miştir. Oraya giden bir kişi eğer meyveleri göz alıcı güzellikteydi.
bir şey yiyecek olursa sonsuza Irmak tanrı Saggarios’un kızı Na-
dek orada kalmaya mahkum olur. na, ağaçtan bir nar kopardı ve bu
Persephone de Hades’in kendisini meyveyi göğsüne koydu. Böylece
ayartması sonucu narı yemiş ve Nana, Attis’e hamile kalmıştı.
orada kalmaya mahkum olmuş­ Nana’nın doğurunca hemen terk
tur. Ancak toprağın kıtlıkla yüz ettiği çocuk çok güzeldi. Ona ilk
yüze gelmesi durumunda tanrılar bakınca görülen insanüstü bir ku­
bir uzlaşma yolu düşünürler ve sursuzluktu. Bu yüzden onu bu­
sonunda Hades’i buna ikna eder­ lanlar adını “yakışıklı” anlamına
ler. Bundan böyle Persephone yı­ gelen Attis koydular. Agdistis bu
lın üçte birini ölüler ülkesinde delikanlıyı görür görmez ona kar­
HadesMe beraber geçirir ancak şı şiddetli duygular beslemeye
üçte ikisinde yeryüzüne çıkar. başladı. Ne de olsa aralarında do­
Böylece Demeter kızına kavuşur laylı bir kan bağı vardı. Ancak At-
ve küskünlüğü son bulur. Toprak tis’in kral Midas’ın kızıyla evle­
da yeniden canlanır, ekinler tarla­ necek olması her şeyi karıştırdı.
larda filizlenirler. Ancak zamanı Düğün sırasında Agdistis, Attis’e
gelip de Persephone yeraltına ine­ göründü ve o anda Attis garip bir
ceği zaman Demeter’i yine bir şekilde aklını kaçırdı. Bir çam
hüzün alır. İşte bu zamanlar yer­ ağacının yanına koşarak herkesin
yüzünde kış yaşanır. DemeterMn önünde erkeklik organını kesti.
kızına kavuştuğu mutlu günlerde Sonunda da kan kaybından öldü.
ise doğa uyanır ve ilkbahar yaşa­ Kanları ise toprağı suladı ve bura­
nır (Gezgin D. 2007). dan Attis’in güzelliğini anımsatan
Phrygia sınırlarında yer alan menekşeler çıktı (bkz. menekşe,
Agdos’ta taştan bir Kybele'ye ta- badem ve çam ağacı; Grimal
pılırdı. Zeus Kybele’ye aşık ol­ 1997).
muş ve onunla birleşmek için her Anadolu’da anlatılan bir ma­
yolu denediyse de başarılı olama­ salda aynı kaderi paylaşan iki aile
mıştı. Duyduğu şehvetten dolayı vardır. İki ailenin de çocukları ol­
fışkıran tohumlarını etraftaki bir muyordu. O bölgede kutsallığına
kayaya serpiştirdi. Bu kayanın inanılan murat suyuna giderek ço­
Zeus’un tohumlarıyla döllenmesi cukları olması için dilekte bulu­

107
nergis

nurlar. Onlar bu dileği dilerken Hephaistos’un demirci ocağına


suyun yüzeyinde bir nar belirir. girdi ve elindeki Narteks dalını tu­
Narı alırlar ve bölerek tanelerini tuşturarak bu yolla ateşi insanlara
yerler. Aradan dokuz ay geçer; geri getirdi (Grimal 1997; Han­
her iki ailede birer çocuk sahibi çerlioğlu 1993).
olur; üstelik aynı anda. Ailelerden
birinin Asman adında bir oğulları NERGİS. Yunan mitolojisinin
diğer ailenin ise Zeycan adında kendini beğenmiş kahramanı Nar-
bir kızları olur. Asman ve Zeycan kissos tanrı Kephisos ve nympha
aynı narın tanelerinden doğmuş Liriope’nin oğlu olarak dünyaya
sayılırlar. Bu yüzden kader birli­ gelmişti. O günlerde kahin Teire-
ğiyle bağlanırlar ve sonsuza dek sias, Narkissos’un kendi yüzünü
birbirlerinden hiç ayrılmazlar hiç görmediği takdirde çok uzun
(Hançerlioğlu 1993). yaşayacağını söylemişti. Narkis-
sos bir delikanlı olduğunda onu
NARTEKS. Narteks, zambakgil­ gören tüm nymphalar yakışıklılı­
lerdendir. Anadolu topraklarında ğından etkilenip aşık oluyorlardı.
yaygın olan bu bitkiye mitoslarda Ancak Narkissos kendisine aşık
da rastlanır. Yunan mitolojisinde olanlarla alay ediyor, hiç birine
insanların en büyük yardımcısı karşılık vermiyordu. Zaten bu
olan Prometheus’dur. O bir kur­ genç kahraman aşka inanmıyordu
ban töreninde kesilen sığırı iki ve aşk için düşülen durumları an­
parçaya böldü. Bir tarafa hayva­ lamsız buluyordu. Bir gün
nın etlerini işkembeye sararak nympha Ekho, Narkissos’u görür
ayırdı, diğer tarafa ise kurbanın et­ görmez aşık oldu. Ancak tıpkı di­
lerinden ayrılmış kemiklerini iç ğerleri gibi oda aşkına karşılık
yağına sararak gizledi. Sonra da alamadı. Bu acı onu her geçen gün
Zeus’a bir payı seçmesini söyledi. mahvediyor, kendisini kapatarak
Anlaşmaya göre Zeus kendi payı­ hiçbir yere çıkmıyordu. Aşkı yü­
nı seçecek kalan pay ise insanlara zünden her geçen gün eriyip mu­
verilecekti. Zeus iç yağlarından ma dönen acılı nympha sonunda
oluşan payı seçti. Prometheus’un tamamen eridi ve geriye sadece
kurnazlığı işe yaramıştı. Tüm etler inilti halindeki sesi kaldı. Bu du­
insanların olmuştu. Ancak Zeus iç rum artık tüm nymphaların sabrını
yağının içinden çıkan kuru kemik­ taşırmıştı, hepsi toplanıp öç tanrı­
leri görünce kandırıldığını anladı çası Nemesis’ten intikamlarının
ve buna sebep olan insanları la­ alınmasını dilediler. Nemesis kız­
netleyerek ateşi onlardan aldı. İn­ lara hak verdi ve hemen bir plan
sanlar kazandıkları eti pişiremedi­ yaptı. O gün Narkissos ava çık­
ler. Ancak Prometheus yine in­ mıştı ve çok yorulup bir pınar ba­
sanların yardımına koştu. Gizlice şına geldi. Su içmek için pınara

ıo 8
nergis

eğildiğinde durgun suda kendi ak­ Nilüfer çiçeğinin bir diğer adı da
sini gördü. Bu gördüğü çok güzel Lotus’dur. (bkz. Lotus maddesi)
bir delikanlıydı. Belki de dünyada Mitolojide önemli bir sembol
bundan daha güzel bir yüz yoktu. olan Nilüfer, Latince adından da
Narkissos bu yüze aşık oldu ve anlaşılabileceği gibi aynı zaman­
ona bakmaktan kendini alamadı. da Nymphaların çiçeği olarak bi­
Sonunda da sudaki aksine baka linir. Nilüfer suda yetişir. Su bir­
baka öldü. Onun öldüğü yerde bir çok kültürde yaşam demektir. Su
çiçek çıktı. Bu çiçeğe onun adı hayat verendir. İşte bu yüzden ya­
narkissos (nergis) verildi (Grimal kınlarında büyük nehirlerin ve su­
1997). lak alanların olduğu kültürlerde
nilüfer çiçeği farklı bir değer taşı­
NİLÜFER. Latince adı Nympha- maktadır. Bu kültürlerin başında
ea olan Nilüfer çiçeği bataklılık­ adından da anlaşıldığı üzere “iki
larda açan ve daima yapraklarını nehir arasında” yer alan Mezopo­
temiz tutan nadide bir çiçektir. tamya, kutsal Ganj nehrinin sula-

Yılan A nanta üzerinde Lakshni ile birlikte Tanrı Vişnu v e onun


göbeğindeki nilüfer çiçeğinden çıkan Brahma. Georges I. Hint Uygarlığında
Sayısal Simgeler Sözlüğü. Rakamların Evrensel Tarihi IV (çev. Kurtuluş Dinçer).
Tübitak, 1998.

109
nilüfer

rıyla hayat bulan Hindistan ve ta­ Hint Budist inancında da ilahi


bii ki NiPin doyurduğu Mısır yer özün sırrı, kutsal bilgisi kozmik
almaktadır. nilüferde saklıdır. Nilüfer tanrıçası
Başlangıçta boşluk vardı. Ne Budist inancında beyaz fil ile bü­
evren ne de varlık yaratılmıştı. tünleştirilir. “Samanyolu Okya­
Sonra kozmik sularda güneş gibi nusu Çalkantısı” mitinde evrenin
ışıldayan, bin yapraklı, altından sütünden ilk doğanlar arasında
dev bir nilüfer açtı. Bu kozmik ni­ Nilüfer tanrıçası ve süt beyaz fil
lüfer evrenin rahim ağzıydı. O ilk­ Airavata vardır. Beyaz file saygı
sel yaratıcı güçtü. Hindu inancın­ duyulması durumunda Nilüfer
da su dişidir ve doğurgandır. Koz­ tanrıçası Şri-Lakşmi, insanlığı
mik nilüfer suların üreme organı­ bolluk ve bereketle ödüllendire-
dır ve yeryüzü tanrıçası olarak ki- cektir (Zimmer 2004; Gezgin, D.
şileştirilir. Nilüfer tanrıçasının 2007).
sağlık, yaşam, bolluk ve bereket Asya’nın kutsal simgelerinden
sağladığına inanılır. Tanrı Viş- birisi olan nilüfer, saflığı simgeler.
nu’nun müstakbel eşi olan Nilü­ Nilüfer rengine, taç yapraklarının
fer tanrıçası tanrının ayaklarının ve tomurcuklarının sayısına göre
dibinde oturur ve daima bir nilü­ çok çeşitli simgelere dönüşmek­
ferin üzerinde tasvir edilir. Nilü­ tedir. Hint aritmetiğinde çok bü­
fer tanrıçası sanat eserlerinde de yük sayıların karşılığı olarak nilü­
altından yapılır. Çünkü o altın ka­ fer kullanılmıştır (Georges 1998).
dar ışıltılı ve paha biçilmezdir.

110
ÖKSE OTU . Mitolojide hâzine­ ağaçtan alınmasıyla meşe ağacı da
lerin kapısını açan meşhur “altın yaşamını sonlandırırdı (Frazer
dal”m ökseotu olduğu düşünül­ 1992).
mektedir. Kelt yaz dönümü şenliğinde
Kelt dininde ağaç büyük önem çok nadir rastlanan kutsal ve si­
taşırdı. İnanışa göre kökleri yeral­ hirli Ökseotu düzenlenen özel bir
tına uzanan ve gövdesi göğe yük­ ayinle toplanırdı. Ağacın altına iki
selen bir ağaç yeraltı dünyasıyla adet beyaz boğa getirilir; tanrıya
göksel dünya arasındaki bağı dualarda bulunulur ve sonrasında
oluştururdu. Sihre dayalı bir din rahip ağaca tırmanır ve beyaz bir
olan Druidlik’de ökse otu kutsal kumaşla ökse otunu tutarak altın
bir değer taşıyordu. Ökse otundan bir orakla keserdi. Ökse otunun
her derde çare olduğuna inandık­ altın dışında başka bir şeyle kesil­
ları bir ilaç yapıyorlardı. Bu otu mesi kabul görmezdi. Çünkü ök­
kutsallığına inandıkları meşe ağa­ seotu ancak kendisi gibi değerli
cının gövdesinden topluyorlardı. bir madenle ağaçtan ayrılabilirdi.
Ökse otunun bu kutsal ağacın ru­ Toplanan ökse otundan yapılan
hunu taşıdığına inanıyorlardı. Ök­ ilaçlar kısır hayvanlara içirilirdi.
se otuna “meşe suyu” adını veri­ Böylece doğurganlıklarını geri ka­
yorlardı (Hançerlioğlu 1993; ayrı­ zanırlardı. Ayrıca ökse otu ilacı
ca bakınız meşe ağacı). Ökseotu zehirlenmeye karşı koruyucu ve
meşenin yaşayan ruhunun göster­ iyileştirici etkiye sahipti (Frazer
gesiydi. Kışın tüm yapraklarını 1992).
döken meşe ağacının üzerinde İskandinav mitolojisinin iyi
yemyeşil duran ökse otu onun tanrısı olarak bilinen Balder yaşa­
canlılığım simgeliyordu. Bu haliy­ mını yerle gök arasında geçirirdi.
le uyurken kıpırtısız yatan bir in­ Tanrılar pek çok konuyu Balder’e
sanın atan kalbine benzetiliyordu. danışırdı. Onun adaletli ve merha­
Meşe ağacı üzerine ökseotu oldu­ metli yapısı tüm tanrılar tarafından
ğu sürece yaşardı. Ökseotunun sevilmesine sebep olmuştu. An­

111
ökse otu

cak Balder zaman zaman ölümü tek ökseotunun yemin etmediğini


hakkında düşler görüyordu. Bu ama zaten bu otun son derece za­
onda ve tüm tanrılarda kaygıya rarsız olduğunu söyledi. Aradığı
sebep oluyordu. Böylece tanrılar bilgiyi alan Loki vakit kaybetme­
toplanıp Balder’i korumak üzere den ökseotunu kopardı. Loki ök-
bir karar aldılar. Tanrıça Frigg do­ seotunu Balder’in kardeşi olan ve
ğadaki tüm bitkilerden, hayvan­ gözleri görmeyen Hödur’a verdi.
lardan, madenlerden, taşlardan, Onu kandırarak tıpkı diğer tanrılar
sudan ve hastalıklardan Balder’i gibi şaka yapmak için Balder’e
incitmemeleri üzerine söz aldı. bu otu fırlatmasını söyledi. Hödur
Böylece Balder bir nevi ölümsüz Balder’e bir şey olmayacağını
kabul edilmişti. Artık tanrılar çok zannettiğinden Loki’nin yön gös­
mutluydu. Balder’i karşılarına termesiyle Balder’e ökse otunu
alıp üzerine doğru atış denemeleri fırlattı. Ökseotu Balder’e çarptı ve
yapıyor ya da çeşitli cisimlerle gövdesini keserek ikiye böldü.
bedenini kesmeye çalışıyorlardı. Balder’in cansız vücudu toprağa
Bunların hiçbirinin Balder’e zarar serildi. Tüm tanrılar acı içinde fer­
vermediğini görünce çok eğleni­ yat ettiler. Çok büyük üzüntü
yorlardı. Ancak şeytan Loki Bal- içinde Balder’in cesedini gemisi
der’in bu denli saygı görmesini ve Ringhom’un üzerine yatırdılar.
ölümsüz olmasını hazmedemiyor- Balder’in kansı Nanna acıya da­
du. Bu işin sırrını çözmek için yanamayarak patladı. Nanna’yı da
yaşlı bir kadın kılığına girerek tan­ Balder’in yanına yatırdılar ve ate­
rıça Frigg’e gitti. Tanrıçaya nasıl şe verdiler (Frazer 1992; Sturlu­
olup da Balder’in hiçbir şeyden son 1964).
zarar görmediğini sordu. Tanrıça İskandinav kültüründe bir er­
ona doğadaki her şeyin bu uğurda keğin ökseotunun dalının altında
yemin ettiğini anlattı. Loki kur­ herhangi bir kızı öpmesi serbestti
nazlıkla yemin etmemiş bir şey (Fiske 2002).
olup olmadığını sordu. Frigg bir

112
p
PALM İYE. Dum palmiyesi, nun gibi dum ağacı rüyalarını ak­
özellikle Sudan’da kırsal kesim tarmaktadır. Öyle ki kadın, yaşlı,
halkının inanışlarında önemli bir . genç hemen herkesin rüyasına
yere sahiptir. Tayyib Salih’in Vad Hamid’in dum ağacı mutlaka
“Vad Hamid’in Dum Ağacı” adlı bir kez bile olsa görünmüştür. İn­
hikayesinde bu ağaca atfedilen sanlar bunu gizemli şeylere yorar­
önem çok güzel bir dille aktarıl­ larmış. Bu yüzden dilekleri ger­
mıştır. Bu hikayede kişilerin gör­ çekleşsin diye Vad Hamid’in dum
düğü rüyalardan söz edilir. Rü­ ağacına adaklar adarlarmış. Dum
ya’da bir kişi kendisini çölde yü­ palmiyesinin Eski M ısır’da da
rürken görür. Çok acıkmış ve çok önemli bir yeri olduğu düşünül­
susamış olduğundan yürümekte mektedir. Bunun en güçlü delili
güçlük çekiyordur. Ancak zorluk­ ölülerin dum meyveleriyle gömü­
la aştığı tepenin doruk noktasına lüyor olmasıdır (Schimmel 2005).
vardığında karşısındaki vadide ge­ Marco Polo’nun kayıtlarında
niş bir dum ormanı görmüş ve bu geçen bir hikayede Kubilay Han,
dum ormanının ortasında diğer efsanevi Anka kuşunun tüyünün
ağaçlardan çok daha büyük bir bulunup, kendisine getirilmesini
dum ağacı tüm heybetiyle dikkat istemiş. Bunun üzerine tüm dün­
çekiyormuş. Adam, Vad Ha­ yada bu kuş aranmış ancak bulu­
mid’in dum ağacının altına vardı­ namayınca Kubilay Han’a Anka
ğında orada süt dolu bir kap bul­ kuşunun tüyü diye özel bir palmi­
muş ve susuzluğunu doyasıya gi­ yenin yaprağı götürülmüş (Ana
dermiş. O ne kadar içerse içsin Britannica). Buna bir açıklama
kaptaki'süt hiç azalmıyormuş. Bu oluşturur mu bilinmez ancak La-
rüyayı dinleyen kişi bunu, rüyayı tincede anka kuşunun ismi Pho-
gören arkadaşını zorlu bir sürecin niks olarak geçer. Yunan mitoloji­
ardından çok büyük bir sevinç sinde de bu efsanevi kuştan Phe-
beklediğine yormuş. “Vad Ha­ niks adıyla bahsedilir. Ayrıca Yu-
mid’in Dum Ağacı” hikayesi bu­ nanca’da Phoinikas, palmiye ağa­

113
patates

cı anlamına da gelir. Bu yakın iliş­ renk pamuk vardı. Bu yüzden bo­


ki anka kuşunun kökeninin Mısır yanmalarına gerek kalmıyordu
dolaylarında aranmasına sebep ol­ (Krickeberg 1998).
muştur (Gezgin D. 2007).
Bazı kabilelerde erkeklik orga­ PATATES. Yeni Zelanda’da ya­
nını nazardan korumak amacıyla şayan Maori’lerin mitolojik kah­
bir çeşit kılıf giydirilirdi. Mela- ramanı Rongo-Maui patatesi tan­
nezya, Güney Amerika, Sudan rılardan çalarak insanlara vermiş­
yerlileri arasında kullanımı yaygın ti. Rongo-Maui’nin gökyüzünde
olan bu kılıf genellikle palmiye ikamet eden kardeşi Whanaui pa­
yapraklarından yapılırdı (Hançer- tatesi sadece kendisi için saklıyor­
lioğlu 1993). du. Maui gökyüzüne gizlice çıka­
Bomeo Dyakları palmiye ağa­ rak kardeşinin sakladığı patatesi
cını kader ağacı olarak görürlerdi. çaldı ve bu patatesle karısını dölle­
Palmiye ağacının yeşerip, yüksel­ di. Bir süre sonra kadın suyun
mesi, ağacı diken kişinin yazgısı­ akıntısına doğum yaptı. Bu suyun
nın iyi olacağına işaretti. Ancak suladığı araziler boylu boyunca
palmiye kuruyup, solarsa o zaman patates tarlasına dönüştü. Böylece
kişiyi şansızlıklar bekliyor de­ Maui sayesinde patates insanların
mekti (Frazer 1992). da yararlanabileceği önemli bir
besin oldu (Hançerlioğlu 1993).
PAMUK. Aztek mitolojisinde mı­ Tarım kültürlerinin pek çoğun­
sır tanrısı toprağın altına girdi ve da tahıl-ruhu inanışı yaygındır. Pa-
tanrının saçlarından pamuk, gözle­ patesin içinde tahıl-ruhu taşıdığına
rinden Meksika’da çok sevilen bir dair inançtan ötürü Litvanya’da
bitki, burnundan Chian adında bir taze patates yerken sofrada oturan
bitki, parmaklarından yer elması, herkes birbirinin saçını çekerdi.
tırnaklarından ise iri cins mısırlar Böylece patatesin içindeki ruhun
oldu. Toprağın yüzüne çıkan bu yiyen kişiye zarar vermesinin
bitkileri insanlar topladılar ve önüne geçileceğine inanılırdı. Sut-
kendilerine bu nimetleri gönderen herlandshire’da ise taze patatesler
mısır tanrısına büyük şükran duy­ toplandığında ailenin tüm üyeleri­
dular (Krickeberg 1998; ayrıca nin ondan yemesi şart olurdu.
bkzmısır). . Eğer bir kişi bile bu patatesten
Aztek mitolojisinde adı geçen tatmayacak olursa patatesin için­
sazlıklar ülkesi Tollan, gece gö­ deki ruh gücenir ve böylece o yı­
ğünde yer alıyordu ve ilk insanlar lın ürünü dayanıksız olurdu (Fra­
burada yaratılmışlardı. Bu ülkede zer 1992).
her üründen bolca yetişiyordu. Kızılderili mitolojisinde yer
Ayrıca Tollan’da yetişen pamuk­ alan bir mitosta güneş yeryüzünü
lar rengarenkti. Neredeyse her seyre daldığı bir gün nehirde yü­

114
patates

zen bir kız gördü. Kız insanların maya gideceğini söyledi. Güneş
belki de en güzeliydi. Güneş onu tedirgin oldu ve karısını bir kez
çok beğendi ve aşık oldu. Bu kıza daha yaban sığırının ısırdığı pata­
bir an önce yakın olmak isteyen teslere karşı uyardı. O gün de böy­
güneş onu suyun içinden emerek le geçti. Üçüncü gün kadın yine
göklere yanı başına aldı. İşte gü­ yaban patatesi toplamaya gitti.
neş ve karısının tanışmaları böyle Çok mutluydu çünkü tüm kış hem
gerçekleşmişti. O günden sonra ailesine hem de misafirlere yete­
insan soyundan olma karısı ile gü­ cek kadar patatesleri olmuştu.
neş gökyüzündeki huzurlu evle­ Kadın o gün çuvalını tam doldura­
rinde çok mutlu bir çift olmuşlar­ madı; ancak eve dönmeye karar
dı. Onların yaşadığı yerden yeryü­ vermişken yolun kenarında üzeri
zü görünmüyordu. Çünkü yeryü­ ısırılmışa benzeyen bir patates
zünün mavi tavanı onların yaşadı­ gördü. Patates öyle büyüktü ki
ğı yerin mavi tabanıydı. Güneş ve onu kökünden çıkarmayı başarırsa
karısının mutlulukları ailelerine çuvalını ağzına kadar doldurmuş
katılan bir erkek çocuğuyla daha olacaktı. Kadının akima kocasının
da arttı. Güneş her sabah geceden uyarıları geldi ama kendi kendine
kalma bulutlarla yüzünü yıkar bunların Güneş’in kuruntusu ol­
sonra da karısı ve oğluyla neşe duğunu düşünerek yine de bu ko­
içinde kahvaltı yapardı. Kahvaltı­ caman patatesi sökmeye karar
dan sonra ise ailesini doyurmak verdi. Büyük uğraşlarla patatesi
için ava giderdi. İşte böyle bir söktü. Kadının kocaman kökü top­
günde karısı o gün dışarı çıkacağı­ raktan koparmasıyla mavi tabanda
nı ve kışa kurutmak için yaban pa­ küçük bir yırtık oluştu. Bu yırtık­
tatesi toplayacağını söylemişti. tan aşağıdaki dünya görünüyordu.
Güneş bunu duyunca karısını sıkı Kadın dünyayı gördü, insanları
sıkıya tembihlemiş; asla ama asla hatta nehirde yıkanan kadınlan bi­
üstü yaban sığın tarafından ısırıl- le gördü. Sonra onların neşe için­
mış bir patatese dokunmamasını, deki oyunlarım hasretle seyre dal­
böyle bir patatese dokunmanın dı. Kadınların güzel elbiselerine
başlarına büyük bir felaket getire­ gıptayla bakıyordu. O böylece
ceğini söylemişti. Kadın kocasının dünyayı seyre dalınca vakit hızla
uyarılarını dinledikten sonra oğlu­ akşam oldu. Çok sonra kendine
nu da yanına alıp tüm gün çuvalını gelip oğlunu kucaklayıp kocasın­
dolduruncaya kadar yaban patate­ dan önce eve yetişmeyi başardı. O
si topladı. Güneş akşam eve avla­ gün ve onu takip eden diğer gün­
dığı ceylan ile geldi. Ailece çok lerde kadın kocasından ısrarla ya­
mutlu oldular. Karınları doydu. ban sığın avlamasını istedi. Bunu
Ertesi gün güneş evden çıkarken yaparken de kocasının şüphesini
karısı yine yaban patatesi topla­ çekmemeye dikkat etti. Güneşin
pirinç

getirdiği yaban sığırının yünlerin­ bakire ilacı olarak bilinir. Bu se­


den gizlice sağlam bir urgan ördü. beptendir ki, pelin bakire tanrıça­
Bir sabah güneş yine avlanmak sı Artemis’in bitkisi olarak tanınır.
için evden çıktığında kadın da oğ­ Tanrıça bu bitkiye adını vermiştir;
lunu kucaklayıp deliğin başına pelin otunun orijinal ismi Arte-
koştu. Urganın bir kısmını kendi missia Absinthium’dur. Pelin tıp­
beline bir kısmını da oğlunun beli­ kı ay gibi kadının periyodik düze­
ne bağlayıp aşağıya bırakıverdi. nini kontrol altında tutar. Kadınla­
Ancak urganla oğlunu ve kendini rın her türlü düzensizliğinde baş­
bağlamak için düğüm atınca urga­ vurulan şifalı bir bitkidir (Mac-
nın boyu epeyce kısaldı. Bu yüz­ kenzie 1996).
den kadının ayakları yere basmak
şöyle dursun havada sallanmaya PIRASA. Pırasa Galler’in ulusal
başladı. Çocuk korku içinde ağlı­ sembolüdür. Galler mitolojisine
yor; kadınsa çaresizce havada sal­ göre Galler’in koruyucusu olan
lanıyordu. Akşam olduğunda gü­ St. David bir savaş sırasında as­
neş evde karısını ve çocuğunu bu­ kerleri birbirini tanısın ve düşman
lamayınca telaş içinde ormanda zannedip zarar vermesinler diye
onları aramaya koyuldu ve kısa miğferlerinin tepesine pırasa koy­
sürede oğlunun ağlama seslerini durmuş. Bu sayede Galli askerler
duyup deliğin yanma vardı. O an düşmanı kolayca ayırt edip savaşı
karısının uyarılarına karşı geldiği­ kazanmışlar. Galli askerler, aziz
ni ve oğlunu da alıp kendisinden David’e şükranlarını iletip, zafer­
kaçma planı kurduğunu anladı. Bu lerine yol açan pırasayı kutsal ka­
ihanet güneşin gururuna dokun­ bul etmişlerdir (mythencyclope-
muştu. Hemen yanı başındaki sö­ dia 2007).
ğütten bir dal koparıp üzerine de­
ri sürerek bir çember yaptı. Çem­ PİRİNÇ. Japon yerli dini olan
bere oğluna dokunmadan karısı­ Şintoizm çok tanrıcılığa dayalı bir
nın üzerine doğru gitmesini em­ inançtır. Bu inançta ruh tapımı te­
retti ve çemberi aşağıya doğru fır­ mel alınır. Tanrılar da doğa varlık­
lattı. Çember Güneş’in emrine ları olarak tasvir edilirler. Şintoiz-
uyarak oğlanın üzerinden dokun­ min tanrılarından birisi İnari adın­
madan atladı ve kadına çarparak daki Pirinç tanrıçasıdır. Tanrıça
onu öldürdü. İşte böylece güneş İnari insanlarla iletişim kurmak
ve ailesinin mutlu hayatları bir acı amacıyla haberci tilkilerini kulla­
ile son buldu (Marriott ve Rach- nır. İnari bir tarım tanrıçasıdır. Do­
lin 2003). layısıyla bolluk ve bereketin sim­
gesidir. Japon kültüründe pirinç
PELİN OTU. Pelin şifalı bir ilaç büyük önem taşımaktadır. Japon­
olarak bilinmektedir. Özellikle de ya’nın en önemli besin kaynağı

ıı6
pirinç

olan pirincin ekimi sırasında tanrı­ Tajima-mori’yi yanma çağırtır ve


ça İnari’den bereket istenir. Pirinç ondan “Ebedi Hoş Kokulu Ağacı”
ekiminin yapıldığı topraklarda bulmasını ve bu kutsal ağacın
özellikle de Kyoto bölgesinde meyvesini kendisine getirmesini
İnari tapınımı oldukça yaygındır ister. Tajima-mori hemen yola çı­
(Opler ve Hashima 1946). kar ve bir zaman sonra arayışının
Budha inzivaya çekildiği gün­ sonuna gelerek “Ebedi Hoş Ko­
lerde nefsine hakim olmuş, bede­ kulu Ağacı” bulur. Ağacın meyve­
nine büyük acılar çektirmiş, gün sinden kopartarak ülkesine döner.
içinde sadece tek bir darı tanesiy­ Ancak kutsal kral Sui-nin ölmüş­
le ayakta kalmak için direnmiştir. tür. Taji-mori elindeki meyveyi
O günlerde dinine bağlı bir kadın ikiye böler. Bir parçasını Büyük
ona iyilikle yaklaşıp bir kase pi­ İmparatoriçeye sunar kalan par­
rinç lapası uzatınca, Budha bu iyi çayı ise kutsal kralın mezarına gö­
kalpli kadını geri çevirmemiş ve türür. Kahraman meyveyi zama­
pirinç lapasını kabul etmişti. İşte nında kralına yetiştiremediği için
onun bu davranışı beş müridiyle büyük bir üzüntü duyar ve kede­
yollarının ayrılmasına yol açmıştı rinden ölünceye kadar kralın me­
(Eliade 2003b). zarı başında yas tutar. “Ebedi Hoş
Kokulu Ağaç” Portakal ağacıdır.
PORTAKAL AĞACI. Japon­ Kralın istediği meyve de bugün
ya’da yüz kırk bir yıl hüküm sür­ tüm dünyanın bildiği portakaldır
müş bir kral olan efsanevi Sui-nin (Mackenzie 1996).
bir gün büyük bir kahraman olan

117
r
RADİKA. Yahudiler Mısır’dan . sasında kölelerin gözyaşlarını
çıkışlarını yad etmek için Fısıh temsilen tuzlu suya batırılmış
bayramı adı verilen bir geleneğe maydanoz bulunur. Acı bir bitki
sahiptir. Fısıh bayramı aynı za­ olan radika ise bu sofranın vazge­
manda bahar bayramıdır. Bu bay­ çilmezidir. Radika esir hayatının
ramın vazgeçilmezi “seder” adı acı ve zorluğunu simgeler. Fındık
verilen törensel fısıh yemeğidir. ve meyvelerden hazırlanan charo-
Seder töreninde, seder tabağında set ise Yahudilerin esirken yap­
özel yemekler sunulur. Bugün maya zorlandıkları tuğlaların harç­
için özel hazırlanan bu yemekle­ larını simgeler.
rin her biri yad edilen öyküye an­ (Altman 2002).
lam katar niteliktedir. Yemek ma­

118
s

SAFRAN. Safran çok eski çağ­ Sardes’li bir kahraman olan


lardan beri bilinen bir bitkidir. Hi- Til kışın bir yılan sokması sonucu
titler safran’a A-zupiru derlerdi ölmüştü. Ancak ilkbaharda açan
ve ondan ilaç olarak faydalanır­ safran çiçeği koklatılınca Tıl ölüm
lardı. Yunan, Roma ve Osmanlı uykusundan uyanarak hayata
dönemlerinde safran ticareti gözlerini yeniden açtı. Bu sembo­
önem taşımaktaydı. Strabon Ge- lik bir şeye dönüşmüş ve ilkbaha­
ographica’smda, Roma dönemin­ rın gelişinin müjdecisi olarak
de en iyi safranın cehennem ma­ simgeleşmiştir. Lydia’da her yıl
ğarası yakınında yani bugünkü Si­ geleneksel olarak kutlanan bahar
lifke’de yetiştiğini yazmıştır bayramının başkahramanı Til’dir.
(Baytop 1999). Ondan dolayı safran çiçeği de ba­
Safran’ın Latince karşılığı harın sembolü olmuş ve bu bay­
Crocus Sativus’tur. Adını mitolo­ ramlara “altın çiçek” bayramı adı
jideki Crocus (Krokos)’tan aldığı verilmiştir. Ayrıca Lydia parala­
söylenir. Crocus aslında çiğdem rında bu mitos bir altın dal tasvi­
bitkisinin adıdır. Safran çiğdemin riyle sembolize edilmiştir (Han-
kurutulmuş dişi organlarından el­ çerlioğlu 1993).
de edilir. Çiğdem ile safran ara­ Bugün Güneydoğu Anado­
sındaki ilişki buradan gelir (So- lu’da Mardin yakınlarında bulu­
mer 2003; ayrıca bakınız Çiğ­ nan Deyr-ül Zeferan adındaki
dem). Bir Yunan mitinde nympha Süryani manastın ismini safran
Smilaks ile Krokos adındaki deli­ bitkisinden almıştır. “Deyr” ma­
kanlı büyük bir aşk yaşamışlar nastır, “Zeferan” ise safran de­
ancak ne yazık ki iki aşığın kader­ mektir. Bir inanışa göre manastır
leri onlara kötü bir son hazırlamış yapım aşamasındayken buradan
ve böylece Krokos safrana, Smi­ geçen bir kervan sahibi manastır­
laks ise kendi adında bir bitkiye da konaklamak için durur. Ancak
dönüşmüştür (Grirnal 1997; ayrı­ buradaki ortamdan çok etkilenen
ca bkz. Çiğdem). adam hayatını değiştirerek ma-

119
sakız ağacı

nastırda kalmaya karar verir. Ker­ özenle kırmızı ve beyaz çizgilerle


vanında taşıdığı safranı da manas­ boyamış. Kırmızı savaş, beyaz ise
tır yapımında kullanılan harca ka­ barışı simgeliyormuş. Şef ikizlere
rıştırır. İşte bu sebeple manastırın çok zorunda kalmadıkça kırmızı
etkileyici gövdesi sarımsı bir renk tarafı kullanmaktan kaçınmalarını
taşımaktadır (Baytop 1999). mümkünse hep beyazı yani barışı
tercih etmelerini tembihlemiş.
SAKIZ AĞACI. Bir zamanlar Sonrada bu sırığı köyün ortasına
Kızılderililer kuzeybatıya uzak or­ dikmelerini buyurmuş. Sırığı dik­
manlarda yaşar, sel baskınların­ mişler ve sakız ağacı sırığı doğuya
dan, ırmak taşkınlarından korun­ doğru eğilmeye başlamış. Şef on­
mak için nehir terasları üzerine lara göç yollarının doğu yönünde
köylerini kurarlarmış. Ancak bir olduğunu söylemiş ve daha fazla
; gün köylerinin çevresinde onları dayanamayıp ölmüş. Kabile bü­
doyuracak zenginlikler tükenmiş. yük şefe son görevlerini yerine
Bu durumda yeni bir ülke arayışı getirip onu gömdükten sonra do­
şart olmuş. Tüm kabile şefleri ğuya doğru yol almaya başlamış.
toplantı yapmışlar ve büyük gö­ Çok uzun sürmüş bu yolculuğun
çün başlaması gerektiğine karar bazı yerlerinde durup dinlenmiş
vermişler. Ancak yaşlı şef artık kilden yeni kap kacaklar yapmış­
çok bitkin olduğundan göçe katıl­ lar. Ancak sakız ağacı sırığı tam
ması imkansızmış. Bu göçte kabi­ olarak dim dik durmadığı için yo­
lelere önderlik yapması için iki la devam etmişler. Sonunda öyle
kişinin seçilmesi gerekmiş. An­ bir yere gelmişler ki, sırık dimdik
cak bu iki kişi öyle olmalı ki bir­ oluvermiş. Yerleşecekleri yerin
biri ile yarışmayacak, rekabete burası olduğunu anlamışlar. Ger­
girmeyecek, her anlamda eşit çekten de bu topraklar mısır ek­
özelliklere sahip olacakmış. Yaşlı meye ve yaşamaya çok müsait­
şef bu önderlerin ikiz kardeşler miş. Ancak nehrin yamacındaki
Çatah ve Çikasah olmasına karar bu yeri dik bir bayır bölüyormuş.
vermiş. Onları karşısına alarak Tüm halkın buraya sığması im­
halka büyük göçte önderlik ede­ kansızmış. Böylece ayrılmaları
ceklerini ilan etmiş ve kendisinin gerektiğini anlamışlar. Kimin ay­
de onlara uzaktan yardım edece­ rılması gerektiğini yine sırığa da­
ğini söylemiş. Yaşlı şef ikizleri nışmışlar. Sırık kardeşlerden Çi-
ormana göndermiş ve onlardan kasah’a doğru eğilince gidecek
uzun ve ince ancak güçlü ve hafif kişi belli olmuş. İki kardeş göz­
bir sakız ağacı bulup kesmelerini yaşları içinde sarılarak vedalaş­
istemiş. İkizler şefin bahsettiği mışlar ve güneş her gün doğudan
gibi bir sakız ağacı sırığını bulup doğduğunda kardeşliklerini hatır­
getirmişler. Şef bu sırığı büyük bir layacaklarına yemin etmişler. Bir

120
sakız ağacı

tepenin üzerine yolda yitirdikleri lunda olup olmadığını öğrenmek


yakınlarının kemiklerini topluca için gemideki hayvanlar içinden
gömmüşler. Böylece bağlılıklarını kuzgunu dışarıya göndermiş; an­
bir kez daha güçlendirmişler. İşte cak kuzgun geri gelmemiş. Bu­
M issisipi’de Nanih Waya’daki nun üzerine Nama kargayı gön­
Çikasavvlar ile Çoktavvların kutsal dermiş; fakat karga da gelmemiş.
yerleri bu şekilde meydana gel­ Saksağanı göndermiş saksağan da
miş (Marriott ve Rachlin 2003). gelmeyince son olarak güvercini
göndermiş. Güvercin bir süre
SANDAL'AĞACI. Altay Türk sonra ağzında bir dal parçası ile
mitolojisindeki tufan mitosu di­ gelmiş. Nama, güvercinden, kuz­
ğer kültürlerdeki tufan mitoslarıy­ gun, karga ve saksağanı görüp
la benzerlik gösterir. Buna göre; görmediğini sormuş. Güvercin de
bir zamanlar tanrı Ülgen yeryüzü­ gördüğünü onların buldukları leş­
nün düzenini tekrar kurmak için leri yemekle meşgul olduklarını
bir tufan yaratmaya karar vermiş. söylemiş. Bunun üzerine Nama
Ülgen, bu kararını ülkede yaşayan onları lanetlemiş: “onlar kıyamete
meşhur bir adam olan Nama’ya kadar leş ile geçinsinler, sen be­
açıklamış.Tanrı Ülgen, Nama’dan nim sadık hizmetçim oldun; son­
Sandal ağacından bir gemi yap­ suza kadar insanla birlikte yaşa”
masını istemiş. Nama üç oğluyla demiş. Böylece insanlar ve hay­
birlikte hızla tıpkı Tanrının istediği vanlar gemiden inerek toprağa
gibi sandal ağacından bir gemi ayak basmışlar. Nama’nm saye­
yapmış. Sonra Ülgen’in emriyle sinde insan ve hayvan soyu tufan­
gemiye insanları ve hayvanları dan korunarak hayatta kalmayı
bindirmişler. Böylece olacakları başarmış. Nama bu hizmeti karşı­
beklemeye başlamışlar. Bir süre lığında tanrıların yanma gitmeye
sonra büyük bir afet kopmuş. hak kazanmış. Bundan böyle in­
Durmaksızın yağan yağmurla yer­ sanlar şükran duygularını Yayaçı
yüzü sular altında kalmış. Na- (Yaratıcı) ve Yayık (tufan) Han
ma’nın gemisi yükselen suların isimleriyle Nama’ya kurban kese­
üstünde uzun süre yüzmüş. Fırtına rek iletmişler (İnan 1995).
ve yağmurdan göz gözü görmü-
yormuş. Günlerce yağan yağmur SARMAŞIK. Sumatra’da yaşa­
bir gün durmuş ve yavaş yavaş yan Kay halkının inancına göre,
sular çekilmiş. Nama’nm gemisi başlangıçta sadece bir kaya vardı.
Çomdgoday ve Tuluttu dağların­ Sonra bu kayanın üzerine yağmur
da karaya oturmuş. Geminin için­ yağdı ve kayanın üzerinde yosun
dekiler inme vakti geldi mi diye oluştu. Gübre böceklerinin katkı­
merak ediyorlarmış. Bunun üzeri­ sıyla solucanlar burada toprak
ne Nama dışarıda her şeyin yo­ meydana getirdiler. Bundan sonra

121
sarımsak

güneşten bir kılıç sapı geldi ve bir ihanetin, diğer yandan ise sevdiği
ağaç oluştu. Aydan bir sarmaşık kadını kaybetmenin acısını derin­
gelerek bu ağaca sarıldı. Sarmaşık den hissediyordu. Acısını biraz
ve ağaç yani güneş ve ay böylece hafifletmek ve vicdanını rahatlat­
birleştiler. Birbirlerine sarılarak mak için Hermes’ten yardım iste­
kendilerini rüzgara bıraktılar. İşte di. Hermes, Koronis’in ateşler
bu birleşmeden ilk insanlar dün­ içindeki bedenini yararak hâlâ ha­
yaya geldi (Mackenzie 1996). yatta olan bebeği çıkardı. Bu ço­
Yunan mitolojisinde şarap ve cuğa Asklepios adı verildi. Apol­
keyif tanrısı Dionyssos’un bitkile­ lon oğlunu Kenthauros Kheiron’a
rinden birisi de sarmaşıktır. Tanrı­ emanet etti. Kheiron Asklepios’a
nın uzun dökümlü elbiseleri sar­ iyileştirme meziyetlerini öğretti.
maşık motifleriyle süslenirdi. Bu sayede Asklepios daha genç
Sarmaşık ölümsüzlük sembolü bir delikanlıyken şifa dağıtan bir
olarak kabul edilirdi (mythencyc- hekim olmuştu. Athena ona Me-
lopedia 2007). dusa’nın sihirli kanını hediye
edince Asklepios’un hünerlerine
SARIMSAK. Yunan mitolojisin­ ölüleri diriltebilmek de eklendi.
de Apollon’un çocuğuna hamile Onun bu meziyetleri Olym-
olan Koronis sevgilisinin Delp- pos’tan izleniyordu ve ölüleri di­
hoi’ye gitmesini fırsat bilerek riltmesiyle ün kazanması özellik­
epeydir hoşlandığı bir genç olan le Zeus’un huzurunu bozmaktay­
İskhys’le beraber oldu. Apollon, dı. Ölülerin diriltilmesi ve sihirli
Delphoi’ye giderken Koronis’in reçetelerin kullanılması dünyanın
yanında gözcü olarak ak tüylü düzenini bozabilirdi. Zeus Askle­
kargayı bırakmıştı. Ancak ne var pios’un aşırıya kaçtığına kanaat
ki, Koronis kargayı atlatıp planını getirdi ve onu yıldırımlarıyla çarp­
gerçekleştirdi. Kötü haber çok tı. Asklepios yere düşerken elinde
geçmeden Delphoi’ye ulaştı. ölümsüzlük reçetesini tutuyordu.
Apollon öfkeden deliye dönmüş Bedeni toprağa serildiğinde reçe­
bir halde önce sevgilisine göz ku­ tede toprakla buluştu. Gökten dü­
lak olmayı beceremeyen kargayı şen yağmur damlalarıyla ölüm­
lanetledi ve bembeyaz tüylerini süzlük sırrı da toprağa karıştı ve
kapkara yaptı; böylece tüm karga ardında filizlenen yepyeni bir bit­
soyu kararmaya mahkum kılındı. ki bıraktı. İşte bu bitki bin derde
Sonra da oklarıyla İskhys’i öldür­ deva olduğu söylenen sarımsaktı
dü. Koronis’in cezasını ise Apol­ (Graves 2004; Gezgin 2004) .
lon’un kız kardeşi tanrıça Artemis Çingene mitolojisinde insan­
verdi ve onu oklarıyla delik deşik ların başına bela olan hastalık cin­
etti. Apollon büyük bir derde gö­ leri bulunmaktadır. Bu cinlerin en
mülmüştü. Bir yandan uğradığı meşhurlarından olan Melalo (kir-

122
sarımsak

Ii) babasına bir sarımsak verir. olan Gılgamış’ta, Humbaba adın­


Adam Melalo’nun öğüdü üzerine da dev bir yaratıktan söz edilir.
sarımsağın üzerine işer ve bunu Buna göre Sümerlerin en büyük
karısına yedirir. Bu sarımsağı yi­ tanrılarından olan hava-tanrı Enlil
yen kadın hamile kalır ve Bitoso Sedir ormanını koruması için
(oruçlu) adındaki kurtçuğu doğu­ Humbaba’yı bekçi yapmıştı.
rur. Bitoso insanların midelerine Humbaba varken hiç kimse sedir
ve başlarına sancı yaparak öksü­ ormanına girmeye cesaret ede­
rük ve iştahsızlığa yakalanmaları­ mezdi. O herkesin içine korku sa­
na sebep olur (Berger 2000). lıyordu. 11Humbaba’mn gürlemesi
Sarımsağın tıpkı kardeşi soğan seldir; ağzı ateş, nefesi ölümdür.
gibi kötü ruhlara karşı koruyucu Herhangi bir hırsızı ormandan
olduğuna inanılırdı. Bu sebeple 100 fersah öteden bile duyabilir.
evin çeşitli yerlerine sarımsak ası­ Kim giderse onun ormanına, çar­
lır. Söylencelerde de vampir gibi pılır”. İşte bu korku saçan yaratı­
doğaüstü varlıkların karşısında sa­ ğın karşısına bir kişi, Uruk kenti­
rımsak koruyucu bir tılsım olarak nin efsanevi kralı Gılgamış çıkma­
kullanılır (ayrıca bakınız soğan). ya cesaret etmişti. Gılgamış
ölümlü bir varlık olarak cesaretiy­
SEDEF OTU. Sedef otu pek çok le ölümsüzlüğü yakalamak niye­
kültürde şifalı bir bitki olarak bi­ tindedir. Bu ilkesini yerine getir­
linmektedir. Bunun yanı sıra sedef mek için Sedir ormanına gidip
otunun nazara karşı koruyucu ol­ Humbaba’yı yok etmeye karar
duğuna da inanılır. Üzerlik olarak verdi. Gılgamış bu yolculukta ar­
da bilinen bu otun kurutularak kadaşı Enkidu’nun da kendisine
tütsülenmesi pek çok bölge insa­ eşlik etmesini istedi. Ne de olsa
nının bildiği bir şeydir. Anado­ Enkidu vahşi doğadan gelmişti;
lu’da yaygın olan üzerliklerle, hayvanların ve bitkilerin dilinden
rengarenk kumaşlarla süsledikleri anlıyordu. Enkidu bu zorlu yolda
nazarlıklar yapılır ve bunlar evlere Gılgamış’a ihtiyaç duyduğu cesa­
asılır. Anadolu’nun yanı sıra Doğu ret ve güveni verebilirdi. Enkidu
Avrupa’da da üzerlik bilinmekte­ ilk başta bu macerayı bir delilik
dir. Bu bölge halkı için sedef otu gibi gördüyse de sonunda Gılga-
bakirelik sembolü olarak kullanı­ mış’a katılmaya ikna oldu. İki
lır. Yani saflığı ve temizliği simge­ kahraman Sedir ormanına vardı­
ler. Evlerde bulundurulması gele­ lar. Tüm yol boyunca sık sık gü-
nekselleşmiştir. Bir kız evlendi­ neş-tanrı Şamaş’a sunuda bulun­
ğinde sedef otu tütsülenir. dular. İki arkadaş kararlı bir şekil­
de Sedir ormanına daldılar ve ye­
SEDİR. Mezopotamya mitoloji­ di sediri yere serdiler. Öyle hızlı
sinin en önemli mitoslarından ve cesur davrandılar ki Humba-

123
silphium

ba’yı kısa sürede köşeye sıkıştırdı­ Çin’li simyacı Ko Hung, servi


lar. Humbaba küçüldükçe küçül­ ağacının özüyle ayaklarını ovan
dü ve zavallı bir esir gibi yaşamı­ bir kişinin su üzerinde yürüyebi­
nı bağışlaması için Gılgamış’a yal­ leceğini, hatta tüm vücudunu ser­
vardı. Ancak Enkidu’nun ısrarıyla vi özüyle ovan kişinin görünmez
Gılgamış ona acımadı ve öldürdü. olabileceğini iddia eder. Ayrıca
Enkidu ise canavarın kafasını ko­ servi meyvelerinin ezilip bir me­
pardı. Bunun üzerine Humba- şalede yakılmasıyla çok parlak bir
ba’nın kopmuş başını gören Enlil ateş oluşacağını ve bu ateşin top­
onları şu sözlerle lanetledi: ‘Bu­ rağın altında altın ya da yeşim taşı
nun neden yaptınız? Bundan böy­ olması durumunda mavi ışık saça­
le ateş yüzünüzü kapasın; Yediği­ rak madenin olduğu yöne eğildi­
niz ekmeği yesin; İçtiğiniz yerden ğine inanılır. Servi meyvelerinin
içsin (Gezgin 2007; ayrıca bakı­ bir özelliği de onu yutan kişinin
nız Zeytin maddesi). bin yıl yaşam kazanmasıdır (Eli-
ade 2002a).
SERVİ. Yunan mitolojisinde tanrı Mezopotamyalılar bitkilerin
Apollon, kadınlara karşı duyduğu cinselliğiyle ilgili gözlemler ya­
aşklar kadar bazı delikanlılara parak bitkinin şekli hangi cinsel
duyduğu aşklarla da anılırdı. Bun­ organa benziyorsa ona göre bitki­
lardan biri de yakışıklılığıyla dik­ nin cinsiyetine karar vermiş ve
kat çeken Kyparissos’du. Kypa- büyü sırasında dişi ve erkek bitki­
rissos ilginç bir gençti. Evcilleşti­ leri birleştirmişlerdi. Buna göre
rilmiş bir geyikle arkadaşlık edi­ servi ve güzelavratotu erkek ola­
yordu ve bu geyik onun hayatta rak kabul edilmişlerdi (Eliade
en sevdiği varlıktı. Ancak bir gün 2002b).
Kyparissos mızrak atışları yapar­
ken attığı bir mızrak yanlışlıkla ot­ SİLPHİUM. Bir zamanlar sadece
ların üzerinde serilerek uyuyan Kyrene’de (Libya) yetiştirilen bu
geyiğe saplandı. Kyparissos’un bitki Roma ve Yunanlıların ye­
yakın arkadaşı oracıkta can verdi. meklerinde eksik etmediği bir ba­
Delikanlı bu yaptığına öylesine harattı. Ancak bunun yanı sıra
pişmanlık duydu ki gözyaşları sel Silphium şifalı özelliğiyle de ün
gibi aktı. Acısı dinmeyen Kyparis­ salmıştı. Roma döneminde bu bit­
sos hüzne boğularak ölmenin eşi­ ki oldukça değerliydi; altın ve gü­
ğine gelmişti ki, tanrılar onu hü­ müşlerin yanında saklanıyordu.
zün ağacı olarak bilinen serviye Romalı yazar Plinius, bu bitkinin
dönüştürdüler (Grimal 1997; Libya’da bulunan Roma’lı tacirler
Gezgin D. 2007; ayrıca bkz. Zey­ tarafından fark edilerek Roma im­
tin maddesi). paratoru Nero’ya gönderildiğini
yazmaktadır. Tarlada otlayan bir

124
silphium

koyun şayet Silphium yerse oldu­ lanır ve loğusanın ayak kısmında­


ğu yerde uyuyakalırdı. Eğer bir ki duvara asılırdı. Kırk gün sonra
keçi Silphium yerse o da yüksek bebeğin kırkını çıkarmak için her­
bir sesle hapşırırdı. Anlatılana gö­ kes en güzel giysilerini giyinir
re Libya’nın meşhur Silphi- bebek de güzel bir şalla kundak-
um’unu son yiyen imparator Nero lanırdı. Evden çıkmadan evvel lo­
oldu. Çünkü burada bu bitkiye bir ğusanın ayakucunda asılı olan şişe
daha rastlanmadı. Silphium’un geçirilmiş soğan kapının eşiğine
Ermenistan ve İran’da yetişen bir konur, sırayla anne, büyükler ve
çeşidi de vardı; ancak bu Libya en son kucağında bebekle ebe bu
Silphium’unun yerini dolduracak soğanın üzerinden atlayarak dışa­
nitelikte değildi (Dalby ve Grain­ rıya çıkarlardı (Abdülaziz Bey
ger 2001). 1995).

SOĞAN. Eski Mısır’da soğan ba­ SOMA BİTKİSİ. Hint mitoloji­


zen evreni, bazense ölümsüzlüğü sinde adı geçen bu bitkiyi bir kar­
temsil ediyordu. Firavun Keops, tal göklerin üstündeki tunç kapıyı
Piramidinin inşasında çalışan iş­ kırıp almış ve yeryüzüne getir­
çilerin ücretini soğan, sarımsak ve mişti. Soma tanrıların çok sevdiği
maydanozla ödüyordu. Ayrıca bir bitkiydi. Tanrıların koruyucu­
Eski Mısır’da ölen kişilerin so­ su kabul edilen soma İndra’nın
ğanlarıyla gömülmesi yaygın bir dostu olarak tanınır ve ona kral
adetti (Belge 2001). Böylece be­ Soma da denirdi.Tanrılar arasında
densel ölümü gerçekleşen kişinin somayı ezme törenleri yapılırdı.
ölümsüzlük yolculuğuna çıktığı Somanın ezilmesiyle elde edilen
bu soğanla simgeleniyordu. sıvı tanrıların ölümsüzlük içece­
Soğanın kendine has kokusu ğiydi. Soma içeceği hastalıkları
pek çok kültürde kötülüklerden kovar, cesaret verir, cinsel gücü
koruyan bir tılsım olarak kabul arttırır, tanrılar ve rahiplerin bir­
edilirdi. Soğanın ve onun gibi likte soma içmesi yerle göğü bir­
keskin kokulu sarımsağın evlerin birine yakmlaştırırdı (Eliade
kapılarına ve çeşitli yerlerine asıl­ 2003a).
masıyla o evin kötü ruhlardan ko­
runması sağlanırdı (Ayrıca bkz. SÖĞÜT AĞACI. Yunan mitolo­
sarımsak maddesi). Osmanlı adet­ jisinde “gün batımı” nymphaları
lerinde yeni doğum yapan kadın­ olarak tanımlanan Gece’nin kızla­
ların memeleri yıkanır ve ortadan rı Hesperisler yer almaktadır. Hes-
ikiye kesilmiş bir soğanla ovulur- perisler’in Adaş dağının etekle­
du. Daha sonra bu soğan mavi rinde yaşadıkları söylenir. Burada
boncuk ve sarımsak ile beraber ambrosios (tanrıların ölümsüz yi­
bir şişe geçirilerek tülbentle bağ­ yeceği) fışkıran kaynaklar vardı.

125
söğüt ağacı

Hesperisler günlerini bu kaynak­ üzüldüler. Tanrılar onları birer


lar etrafında neşeli şarkılar söyle­ ağaca çevirdi ve böylece onlar da
yip, dans ederek geçirirlerdi. Ay­ kavak, karaağaç ve söğüt ağacına
rıca Hesperisler önemli bir de gö­ dönüştüler (Grimal 1997; bkz. el­
rev üstlenmişlerdi. Tanrıça Hera ma).
ve Zeus’un düğün törenlerinde Aztek mitolojisinde tanrılar
kutsal çifte Yer tarafından çok de­ ilk insanları yarattıklarında onlara
ğerli olan altın elmalar hediye çalışmayı ve üremeyi görev ver­
edilmişti. Hera, bu elmaları çok mişlerdi. Mutlu olmak, zevk al­
sevmiş bunları Hesperislere vere­ mak insanların bilmediği duygu­
rek bahçelerinde yetiştirmelerini lardı. Tanrılar bir süre sonra in­
istemişti. Hesperisler bir drago­ sanların mutsuz yaşamalarından
nun bekçiliğinde bu elmaları ye­ rahatsızlık duydular. Onları keyfe
tiştirip, koruyorlardı. Ancak He- getirip, mutlu edecek bir içecek
rakles Dragonu uyutup da bu el­ yapmaya karar verdiler. Bunun
maları çalınca Hesperisler çok üzerine rüzgar-tanrı Quetzalco-

H erakles H esperislerin bahçesinde. Siyah figürlü vazo M.Ö.ö.yy. Carpenter,


T.H. Art and M yth in A ncient Greece. Thames und Hudson, 1994.

126
söğüt ağacı

uatl’ın aklına bakire tanrıça Maya- kire torununa ait olan çiçek dalını
uel geldi. Mayauel dört yüz adet tanıdı ve onları küçük küçük kıra­
memesiyle gökyüzü okyanusunun rak tanrıçalara yedirdi. Sonra tan­
balıklarını yani yıldızları emzirirdi. rıçalar tekrar yukarı çıktılar. O za­
Quetzalcouatl babaannesinin ya­ man söğüt dalma dönüşen rüzgar-
nında uyuyan bakire tanrıça Ma- tanrı eski haline geri döndü. Tan­
yauePi uyandırdı. Birlikte dünya­ rıçaların yediği bakire tanrıçanın
ya indiler ve ağaca dönüştüler. dallarından arta kalan kemikleri
Ağacın iki dalından biri söğüt ağa­ toplayarak, toprağa gömdü. Bura­
cı, rüzgar tanrıydı. Diğer dalı ise dan melt (Agave) bitkisi çıktı. Bu
çiçek dalı yani bakire tanrıçaydı. bitkiyle Kızılderililer sarhoş edici
Mayauel’in babaannesi uyanınca meşhur şaraplarını yapıyorlardı
torununu göremedi ve tüm tanrı­ (Krickeberg 1998).
çalara haber verdi. Böylece bütün
tanrıçalar bakire tanrıçayı bulmak SUSAM. Hintliler Brahmanizm
için dünyaya indiler. İnerken ağa­ inançlarına göre vücutlarına ve
cın dallannı kırdılar. Babaanne ba­ özellikle alın bölgelerine renkli

H erakles H esperidlerin bahçesinde. K ırm ızı figürlü v azo, M.Ö. 5.yy.


Carpenter, T.H. A rt and Myth in A ndent Greece. Thames und Hudson, 1994.

127
süsen

tozlardan bir işaret yaparlar. Bu ğü erkek kardeşiyle karşılaşır. İki


işaretin kutsal bir anlamı vardır ve kardeş ağacın daha da yükseğine
özellikle alın bölgesine yapılanı tırmanırlar ve sonunda besili
bu bölgedeki çakraların açılması­ öküzlerle dolu gökyüzü ülkesine
na yöneliktir. Bu kutsal işarete Ti- varırlar (Fiske 2002).
laka adı verilir. Tilaka, Sanskrit-
çe’de susam tanesi anlamına gelir SÜSEN. Bu çiçeğin Latince adı
(Hançerlioğlu 1993). İris’tir. Yunan mitolojisinde İris
Dünyaca ünlü masal Kırk Ha- gökkuşağını temsil eder. İris aynı
ramiler’de içi hâzinelerle dolu zamanda tanrılarla insanlar arsın­
mağaranın açılması için “açıl su­ da haberleşmeyi sağlar. Özellikle
sam açıl” parolasının söylenmesi tanrı Zeus ve Hera’nm hizmetin­
gerekiyordu. dedir. Hatta tanrıça Hera’nın nedi­
Zulu mitolojisinde yamyamlar mesi olarak görülür. İris tasvirle­
tarafından kaçırılıp mağaraya ka­ rinde gökkuşağı renginde bir tüle
patılan bir kız mağaranın kapısını sarınmış kanatlı bir kız olarak gös­
açmayı sağlayan gizli şifreyi öğ­ terilir. Bundan dolayı gökkuşağı­
renerek kaçmayı başarır. Ancak nın tanrıların sesini duyulur hale
çok geçmeden yamyamlar onun getirdiğine inanılır (Grimal
kaçtığını fark eder ve peşine dü­ 1997).
şerler. Kız onları duraklatmak için Süsen bitkisinin daha çok me­
koşarken yere susam taneleri dö­ zarlıklarda yetişiyor olması il­
ker. Gerçekten de susamın cazibe­ ginçtir. Belki de süsen ölen kişi­
sine dayanamayan yamyamlar lerle tanrılar arasındaki haberleş­
yemek için yavaşlayınca kız bir meyi sağlasın diye buralarda açı-
ağaca tırmanacak zamanı elde yordur
eder. Kız burada rüyasında gördü­

128
ŞAKAYIK. Şakayık kökünün
§
özellikle Doğu’da sara hastalığını
nesinin insanın ışıltı saçmasına yol
açacağına inanılır (Eliade 2002a).
tedavi amaçlı olarak kullanıldığı
bilinmektedir. Mısır’da şakayık ŞEKER KAM IŞI. İncil’de “tatlı
kökü sara nöbeti geçiren hastanın calamus” ile aynı olduğu sanılan
göğsünde haç şeklinde gezdirilir “tatlı kamış” Yunanlılar ve Roma­
ve hastanın bu şekilde rahatlama­ lılardan önce Mısırlılar ve Fenike­
sı sağlanırdı. Mısır’da şakayık kö­ liler tarafından tıp alanında kulla­
küne “haçotu” adı verilmesi bun­ nılıyordu. Tatlı kamışın Latince
dan kaynaklanmaktadır. Bazı du­ adı officinarum’du.
rumlarda sara hastası bu otu haç Mitolojide şeker kamışının iz­
gibi boynuna asarak üzerinde ta­ leri Asya’ya dayanmaktadır. Bu-
şırdı (Baytop 1999). da’nın ataları bir şeker ülkesi ola­
rak tarif edilen Bengal’den gel­
ŞEFTALİ. Çin inancında bir kişi mişlerdi. Sanskrit destanı Rama-
öldüğü zaman öteki dünyaya gi­ yana’da “masalar dolusu tatlılar,
den ruhu, burada bulunan “dünya şuruplar ve çiğnenmek için ka­
ağacı”ndan bir şeftali yediği za­ m ışlar...” sunulan bir ziyafet tas­
man üç bin yıl yaşama hakkı ka­ vir edilir. Çin’de M.Ö. 8.yüzyıla
zanır. Ruh bu şeftaliden yedikçe dayanan bir efsanede, Çin’lilerin
tazelenir, gençleşir ve ömrüne şeker kamışı suyunu çiğ olarak
ömür eklenir (Mackenzie 1996). tükettikleri daha sonra bu suyu
Ayrıcai Çinliler için büyülü bir kaynatarak elde ettikleri şerbeti
meyve olan şeftalinin çiçeği de kurutarak bir çeşit boğaz pastili
bekaretin simgesi olarak kabul yaptıkları anlatılmaktadır (Şavkay
ediliyordu (Belge 2001). Çin 2000).
Simyasında şeftali ağacının reçi­

129
t
TATULA. Tatula tıpkı kenevir gi­ evlilik isteğini gerçekleştireme­
bi uyuşturucu etkisi saptanmış bir yeceğini düşündüğü bir zamanda,
bitkidir. Tatula Osmanlı İmpara­ genç bir bakire onunla evlenmeyi
torluğu zamanında iyi bilinen bir kabul eder. Bu kız aynı zamanda
ottur. Avrupa’da Osmanlı ordusu­ karısı olduğu zaman ona sonsuza
nun başarısı tatula otuna yorul­ dek itaat edeceğine de yemin
muştur. O dönemlerde bazı Avru­ eder. Bu sayede bilge adam genç
palI yazarlar Osmanlı askerlerinin kızla evlenir. Birbirlerine sadakat­
tatula yapraklarını balla karıştıra­ le bağlı uzun yıllar geçirirler. Bu
rak hazırladıkları macunu yiyerek evliliğin birden çok meyvesi olur.
kendilerinden geçtiklerini ve böy- Her şey adamın istediği gibi ol­
lece korkusuzca savaştıklarını muştur ki, günlerden bir gün ka­
yazmışlardır. Yine Osmanlı döne­ dın kocasına karşı gelme gafletin­
minde haremden dışarıya çıkma­ de bulunur. İşte o zaman adam
ları kesinlikle yasak olan cariyele- karısına büyük bir beddua eder;
rin kocalarını tatula otu içirerek “Lanet olsun sana. İnsanların ve
uyuttukları böylece gizlice ha­ hayvanların saklandığı bir bitki
remden çıkıp rahatça gezdikleri olasın ve meyvelerin içinde dün­
anlatılmaktadır (Baytop 1999). yaya getirdiğin çocukların sayısı
Uzun yıllar bekar yaşamış bir kadar çekirdek olsun. Çocukların
adam artık evlenmek ve yaşam­ tüm dünyayı dolaşıp seni her yere
dan öğrendiklerini devredecek götürsünler. Sen ise onlara hizmet
soyu olsun istemektedir. Ancak ve itaat etmek zorunda kalasın.”
bu adam evleneceği kadının ken­ İşte böylece kadın tatulaya dönü­
disine sonsuza kadar itaat etmesi­ şür. Söylenceye göre çingeneler
ni beklemektedir; çünkü eğer ka­ bu bilge adam ve karısının çocuk­
rısı kendisine bir şekilde karşı ge­ larının soyundan gelirler ve bu
lecek olursa onu lanetlemekten beddua yüzünden hayatları bo­
kendini alıkoyamayacağını bil­ yunca dolaşmaya mahkum ol­
mektedir. Bu kaygısı yüzünden muşlardır (Berger 2000; 88).

130
tatula

Tatula son derece zehirli bir ilişkilendirilirdi. Genç bir kadın


bitkidir ve aynı zamanda uyuştu­ ile bir adam uzun bir yolculuk es­
rucu tesiri yüksektir. Büyücü ka­ nasında kalabalıktan uzaklaşarak
dınlar tatula tohumlarından fayda­ bir patikaya sapmışlar. Bu kuytu
lanarak kafalarım sarhoş eder ve yerde çılgınca sevişmişler. Ardın­
bu sayede farklı bir dünyaya yol­ dan bu kadın ve adam evlenmiş­
culuk ederlerdi. Tatula büyücü ler. Bu çiftin mutluluğu öyle bü­
kadınların kehanette bulunmaları­ yük, aşkları öyle ateşliymiş ki,
na ve büyü yapmalarına aracılık tüm halk onlara gıpta ile bakıyor­
ederdi. Çingene geleneğinde ka­ muş. Kısa süre sonra genç adam
dın büyücüler Tatula tohumlarını karısıyla ilk kez seviştikleri yer­
nazarlık yapmak için kullanırlardı. den geçerken buradan tatlı bir ko­
İnanışa göre Tatula kem gözler­ ku almaya başlamış ve kokuyu ta­
den ve kötülüklerden koruyan si­ kip edince tam seviştikleri yerde
hirli bir bitkiydi (Berger 2000). bir bitkinin çıktığım fark etmiş.
Tatlı koku bu bitkiden geliyor­
TÜTÜN. Tütün kullanımı ilk ola­ muş. Adam bitkiyi alarak halkına
rak Amerikan yerlilerine aittir. getirmiş. Hepsi bu bitkinin onla­
Büyücü-şifacılar tütün çubuğunu rın aşkının ürünü olduğuna karar
(Calumet) ayinlerde kullanıyor­ vermişler. Bir süre sonra kuruyan
lardı. Tütün çubuğunun tedavi bitkinin yapraklarının daha da bir
aracı olarak kullanımının yanı sıra güzel koktuğunu fark etmişler. O
yerliler sahip oldukları bu değerli zaman bu yaprakları yakmayı de­
aracı konuklarına sunarak, misa­ nemişler. Yanınca kokunun güzel­
firperverlik gösterirlerdi. Kullanı­ liği daha da artmış. Merak edip bu
mı zamanla gelişen tütün çubuğu otu içmeyi denemişler. Bu otun
“barış çubuğu” olarak adlandırıldı adı tütünmüş ve bu bitkinin tıpkı
ve yerlilerle “beyaz adam” arasın­ örnek çift gibi insanlar arşındaki
daki barışın simgesi oldu (Crow barışı ve mutluluğu sağladığına
2006). inanmışlar. Böylece tütün içmek
Amerikan mitolojisinde tütün bu halk tarafından alışkanlık hali­
içince tüten dumanların yağmur ne gelmiş. Tütün barışın sembolü
yağdırdığına inanılırdı. Bu sebeple olarak kabul edilmiş (mythencyc-
bereketi simgelerdi. Kuzey Ame­ lopedia 2007).
rika mitoslarında ise tütün seksle

131
u
UNUTMA BENİ ÇİÇEĞİ. Ada­ kapıya sıkışmış ve kopmuş. An­
mın biri dağda gezinti yapıyorken cak adam kurtulmuş. Bir daha o
yerde mavi bir çiçek görmüş ve esrarengiz kapıyı aradıysa da asla
bu çiçeği koparıp şapkasına tut­ bulamamış çünkü kapının sırrı
turmuş. O anda önünde kocaman “unutma beni” çiçeğindeymiş
demir bir kapı aralanmış. Adam (Fiske 2002).
kapıdan içeri girdiğinde dört bir Bir Avusturya söylencesinde
yanda yakut, zümrüt, elmas ve Tuna nehri kenarında oturan iki
daha pek çok değerli taşın yığılı sevgili suyun akışını seyre dalmış­
olduğunu görmüş. Adam bu hâzi­ ken, akıntıya kapılmış mavi güzel
nenin karşısında büyük bir heye­ bir çiçek görürler. Kız çiçeğin öy­
cana kapılmış ve ceplerini, kolla­ le savunmasızca akıp gitmesine
rım her yerini taşlarla doldurmuş. içinin acıdığını söyler. Bunun üze­
Bu değerli hazine karşısında ada­ rine sevgilisi kızın üzülmesine da­
mın gözünü hırs bürümüş, heye­ yanamaz ve nehre atlar. Sularla
candan düşen şapkasını fark et­ boğuşarak mavi çiçeğe uzanır ve
memiş bile. Sonunda kucakladığı sevgilisine fırlatır. Ancak kendisi
hâzinelerle kapıdan, çıkmak üze­ de sulara kapılmış sürüklenmekte
reyken şapkasıyla yere düşen ma­ yavaş yavaş gözden kaybolmak­
vi çiçek “unutma beni” diye ses­ tadır. Kızın duyduğu son sözler
lenmiş. Adam arkasını dönüp aç sevgilisinin sular içinde ona hay­
gözlülükle biraz daha değerli taş kırdığı “unutma beni” olmuştur.
toplamış ve kapıdan dışarı adımını Bu sebeple mavi çiçeğin adı
atmış. Bu sırada demir kapı ani­ “unutma beni” olarak kabul edil­
den kapanmış. Adamın topuğu miştir.

132
YASEMİN. İslam inanışında do­
y
ğa varlıkları önemli birer simge
dost olduğu yılan yapmıştı. Kartal
ve yılan yıllarca bir ağacı kardeş­
olmuşlardır. Hint-Pakistan bölge­ çe paylaşmışlardı. Yılan ağacın al­
lerinde İslam şairleri Allah’ı ya­ tında kartal ise üstünde yuva kur­
semin ağacıyla simgeleştirirler. O muştu. Birbirlerine zarar verme­
kişinin kalbinde büyür ve O’nun mek için karşılıklı yemin etmiş­
kokusu tüm varlığım sanncaya ka­ lerdi. Ancak kartal yılanın yuva­
dar kelime-i şehadetle sulanır ya­ dan uzaklaştığı bir günde şeytana
semin ağacı (Schimmel 2004). uymuş ve yılanın yuvada bıraktığı
zavallı savunmasız yavrusunu in­
YAŞAM OTU. Büyük Tufan’dan safsızca midesine indirmişti. İşte
sonra Sümer’de yönetime geçen bu yüzden yılan ondan büyük bir
Kiş hanedanlığının kralı Etana intikam almış, onu ölü bir öküzün
hakkında pek çok mit vardır. Eta­ karnına saklanarak tuzağa düşür­
na çok büyük bir kraldı; ancak ço­ müş ve kanatlarını yolup, bir çu­
cuğu olmuyordu ve kendisinden kura yuvarlamıştı. Etana Şa-
sonra tahtı devralacak bir varis bı­ maş’ın tavsiyesiyle kartala yar­
rakamayacaktı. Bu çaresiz dert dım ederek onu tutsaklıktan kur­
kralı kederlendiriyordu. Etana ef­ tardı. Kral Etana’nın bu iyiliği
sanesini duyduğu bir bitkinin der­ karşısında kartal da onu sırtına
dine çare olabileceğini umuyor­ bindirerek göğün görünmez yük­
du. Bu bitki yaşam otuydu ve sa­ sekliğine doğru yolculuğa çıkardı.
dece gökyüzünde bulunabilirdi. Kral listelerindeki Etana’nın arka­
Etana kendisine yardım etmesi sından gelen varislerine bakılacak
için güneş tanrı Şamaş’a geceler- olursa Etana gittiği bu yerde der­
ce yakardı. Şamaş Etana’ya karta­ dine derman olacak yaşam bitki­
lı bulması için yol gösterdi. Etana, sini bulmuş olmalı (Black ve Gre-
kartalı bulduğunda kartal kanatla­ en 1993).
rı yolunmuş, bir çukurda hapsol- Bugün halen daha pek çok
muştu. Ona bunu bir zamanlar kültürde doğan çocukla beraber

133
yaşam otu

bir ağaç dikilmesi yaygındır. Bu niyordu. Lokman hekim bu sesle


davranış çok eski çağlardan itiba­ yerinden sıçradı. Ona seslenen ota
ren çok sayıda kültürde uygulan­ yaklaştı. Ot aradığı sırrın kendisi
mıştır. Bu ritüel “yaşam bitkisi” olduğunu söyledi ona. Bunun
inancına dayanmaktadır. Doğan üzerine Lokman hekim bu otu ko­
çocukla birlikte kutsal kabul edi­ parıp defterinin arasına koydu.
len bir bitkinin dikilmesi ve bu Ayrıca otu koparmadan önce ken­
bitkinin çocukla bir yaşayacağı disine verdiği sırrı da defterine
inancı gelişmiştir. Yaşam bitkisi not etti. Lokman hekimi izleyen
doğan çocuğun yaşamını simge­ Tanrı çok kızdı ve hemen meleği
ler. Bitkinin ölmesi çocuğun ya­ Cebrail’e seslenerek Lokman’m
şamı içinde uğursuzluk olarak ka­ ölümsüzlük ilacını yapmasını en­
bul edilir (Frazer 1992). gellemesini istedi. Eğer bu ilaç
Anadolu efsanelerinde Lok­ yapılır da insanlar ölümsüz olursa
man hekim şifacılığıyla halkın dünya büyük bir karmaşaya dö­
saydığı bir kişiydi. O tüm otları ve nüşebilirdi. Tanrının emriyle Ceb­
çiçekleri tanır onlardan nasıl yara­ rail insan kılığında Misis köprüsü­
lanılacağım çok iyi bilirdi. Üstün nün üzerinde Lokman hekimin
bilgileriyle yaptığı ilaçlarla nere­ karşısına çıktı. Ondan elindeki
deyse her hastalığa çare bulurdu. deftere bakmak için izin istedi ve
Bu bilgileri tüm dünyayı gezerek Lokman hekim bir şey söyleye-
öğrenmiş ve sonunda yine gezgin meden ani bir hareketle defteri
olarak geldiği topraklara Misis’e ondan alıp Ceyhan nehrine fırlattı.
(Adana) yerleşmişti. Bu bölgenin Lokman hekim defterin peşinden
bitki örtüsü karşısında hayran ka­ nehre atladıysa da onu bulamadı.
lan Lokman hekim çevredeki tüm Söylenceye göre bu defterin ar­
bitkileri incelemeye başladı. Öğ­ dından sadece bir yaprak Ceyhan
rendiklerini yanından hiç ayırma­ kıyısındaki bir arpa tarlasında bu­
dığı defterine not ediyordu. Halk lunmuş. Bu yaprakta yazılı olan­
Lokman hekimin sayesinde has­ lar bugünkü tıp bilimi için temel
talıktan uzak bir yaşam sürüyor­ oluşturmuş. Ayrıca bu tarlanın
du. Bunun üzerine insanlar Lok­ toprağı yöre halkınca kutsal kabul
man hekimden daha fazlasını, edilmiş. Bugün bile yöre insanı
ölümsüzlük ilacını yapmasını iste­ şifa bulmak için bu tarlanın topra­
mişlerdi. Lokman hekim duydur ğını ısıtıp bir bezle kamı ağrıyan
ğu sorumlulukla tüm bitkileri çocukların karınlarına bağlamak­
araştırdı ve Çukurova’yı karış ka­ tadırlar (Okuşluk 2000).
rış dolaştı. Çalışmaktan yorgun Çin mitolojisinde ölümsüzlük
düştüğü bir akşam bir çınar ağcı­ otunun yetiştiği bir adanın varlı­
nın altında uyuya kaldı. O anda bir ğından söz edilir. Bu adada yaşa­
ses duydu. Bir ot kendisine sesle­ yanların bu otla beslendikleri ve

13 4
laşam otu

yaşlılık, ölüm nedir bilmedikleri bir balık yakalamış. Tam balığı ye­
anlatılır. Burada sadece kutsanmış meğe hazırlanmışken bir de bak­
kişilerin yaşadığına inanılır. Bu mış balık güzeller güzeli bir genç
mucize adayı bulmak için pek çok kıza dönüşmüş. Paraparavva göz­
kişi girişimde bulunmuş ancak ya lerine inanamayarak karşısında
adanın izini hiç bulamamışlardı ya gördüğü güzelliğe aşık olmuş ve
da adayı bulmuş ancak yaklaştık­ hemen bu kızla evlenmek istemiş.
ça uzaklaşmışlar (Eliade 2002a). Bunun üzerine genç kız nehirdeki
babasına seslenerek ondan düğün
YER ELM ASI. Cennetten ko­ hediyesi getirmesini istemiş. Bir
vulmaya sebep olan yasak meyve süre sonra kızın babası beraberin­
Kenya mitolojisinde yer elması de düğün hediyeleriyle nehirden
olarak geçer. Buna göre tanrı Ru- dışarıya çıkmış. İnanışa göre baba
wa ilk çifti ölümsüz olarak yarat­ ya bir timsah ya da bir yılan görü­
mıştı ve onları birbirinden güzel nümündeymiş. Kızına düğün he­
meyvelerin olduğu cennet bahçe­ diyesi olarak yer elması, avize
sine yerleştirmişti. Ancak Ruwa ağacı, tatlı patates ve muz getir­
bu çifte yer elması yemeği yasak­ miş. Bu hediyeleri alan çift onları
lamıştı. Bir gün Ölüm bu çifti toprağın üzerine bırakmışlar ve
kandırarak yer elmasından tatma­ böylece yeryüzünün tüm toprak­
larına sebep oldu. Ruvva her şeyi ları bu bitkilerle dolmuş. İnsanlar
bilen olduğundan yarattığı insan­ tarımı bu sayede keşfetmişler
ların yasağını ihlal edip, Ölüm’ün (mythencyclopedia 2007).
sözüne uyduklarını anladı. Bunun
üzerine Ruvva bu çifti cennetten YOSUN. Bir çeşit su bitkisi olan
kovdu ve Ölüm’ün sözüne kan­ yosun Borneo yerlilerince kutsal
dıkları için onları ölümlü yaptı sayılırdı. İlkellerin inancına göre
(mythencyclopedia 2007). yosun dişi bir gergedan-kuşun
Güney Amerika’nın Trio halk boğazından çıkmış ve insana dö­
söylencelerinde tarım öncesi dö­ nüşmüştü. Yani insan yosundan
nemde yaşamış Paraparavva adlı olmuştu (Hançerlioğlu 1993).
bir adamın hikayesi yer alır. Para­
paravva bir gün nehirde avlanırken

135
ZAMBAK. Hyakinthos, göz alıcı
z racağını ilan ediş sahnesidir. Bu
güzellikte bir delikanlıydı. Hya­ sahne müjde sahnesi- Announci-
kinthos, kusursuz ölçüdeki güzel­ ation olarak isimlendirilir. Floran-
liğiyle Apollon’u kendisine aşık salı ressamlar bu sahneyi işledik­
etmişti. Apollon ve Hyakinthos leri tablolarının bir köşesine kü­
bir gün beraber disk atarlarken çük bir zambak motifi eklemiş­
disk bir kayaya çarpıp geri döndü lerdir. Zambağın Floransa simgesi
ve Hyakinthos’a çarparak ölümü­ olduğunu bilmeyenler bu motifi
ne sebep oldu. Hyakinthos’un bakirelik sembolü olarak yorum­
ölümü Apollon’da derin bir acı larlar. Aslında zambak genel ola­
uyandırdı. Apollon, Hyakint­ rak aklığın, armmışlığm ve beka­
hos’un akan kanlarını bir çiçeğe retin sembolüdür. Ancak Röne­
dönüştürdü. Bu çiçek adına “Hya­ sans tablolarındaki kullanımında
kinthos” denilen dağ zambağı ol­ Floransalı ressamların bir çeşit
du. Çiçeğin taç yaprakları Apol­ şifresi olmuştur. İşte bu dönemde
lon’un onu kaybedince attığı fer­ Floransa karşıtı bazı ressamlar an-
yadın “Ai” işaretini taşıyordu nounciation tablolarına zambak
(Grimal 1997). yerine zeytin motifi koymuşlardır
Zambak, Floransa’mn sembol­ (Belge 2001).
lerinden biri olarak kabul edil­ İsa, insanların maddi şeyler
mektedir. Bunun böyle oluşu Rör için büyük kaygılar taşıdığını gör­
nesans’da yaşanan bir hikayeye müş ve onlara şöyle bir örnek
dayanır. Bilindiği gibi Rönesans vermiştir “kır zambaklarına ba­
döneminde resim sanatının en çok kın; ne çalışırlar, ne de iplik eği­
tasvir ettiği konu İsa ve yaşamıdır. rirler, bununla birlikte Süleyman
İsa’nın yaşamından alman pek bile en görkemli döneminde bun­
çok sahne Rönesans resmine ko­ lardan biri gibi giyinmiş değildi
nu olmuştur. Bu sahnelerden biri­ (Matta VI, 7-11)."
si olan baş melek Cebrail’in Mer­ Böylece insanlara tanrıya gü­
yem’e Tanrı’nın çocuğunu doğu­ venmelerini öğütlemiş ve tanrının

13 6
zambak

dileyen herkese verecek kudrete dişli yabasını bir vuruşla salladı


sahip olduğunu anlatmıştır (Chal- ve Atina akropolisinde bir tuz gö­
laye 2002). lü meydana geldi. Athena ise bu
şehre verebileceği en değerli he­
ZEY TİN. Yunan mitolojisinde diyenin bir zeytin ağacı olduğunu
Attike’nin koruyucu tanrısının se­ düşündü ve Atina’da bir zeytin
çilişi ilginç bir mitle aktarılır. At­ ağacının topraktan bitmesini sağ­
tike’nin koruyucu tanrılığına iki ladı. Bu seçime hakemlik yapan
aday vardı. Bunlardan biri deniz­ Olympos’un on iki tanrısı Atina
lerin tanrısı güçlü Poseidon, diğe­ için en değerli ve yararlı hediye­
ri iseZeus’un kafasından silahıyla nin zeytin olduğuna karar verdiler
doğan tanrıça Athena’ydı. Pose­ ve Athena’yı seçtiler. Athena,
idon kendisini ispatlamak için üç AtinalIların akıl tanrıçası olmuştu.

C esare delTAcqua'nm A rgonatlar tablosu, 19. yy. Christou, P.- Papastamatis,


K. Greek Mythology Gods and Heroes. The Trojan War, The Odyssey, And The A e-
neid. Bonechi, 1988.

137
zeytin

Attike halkı, zeytin yetiştirmeyi ağacı kesmek için zorladığı balta


ve zeytinyağını ona borçlu olduk­ büyülü bir şekilde ters dönerek
larını düşünüyorlardı (Grimal Halirrothios’un kendi kafasını
1997). kesti (Grimal 1997).
Attike için yapılan seçimi At- Persler Atina’yı fethettiğinde
hena kazanmış, Poseidon kaybet­ akropolis ve civarındaki zeytin­
mişti. Bir zaman sonra Pose- likleri ateşe vermiş ve tüm zey­
idon’un nympha Euryte’den olma tinleri yakmışlardı. Ancak kısa sü­
oğlu Halirrothios, babasının Ati­ re içinde zeytin kütüklerinin, kül­
na’yı alamayışına duyduğu öfke­ lerin içinden filiz vermesi Ati­
yi, Athena’nın Attike’ye hediye na’nın yıkılmadığının bir işareti
ettiği zeytin ağacından çıkarmak olarak yorumlanmıştı (Belge
istedi. Ancak niyeti boşa çıktı ve 2001) .

Z eytin çırpm a sah nesi, siyah figürlü am phora M.Ö. 6 yy. }enkins, I. Greekand
Roman Life. British M useum Press, 1993.

138
zeytin

Apollon’un, Roi (Nar) ile bir­ eden Yunanlar peşlerine düştü.


leşmesi sonucunda doğan Anios, Sonunda bu kovalamacaya tanrı
babası Apollon tarafından kendi­ Dionysos bir son verdi ve kızlara
sine bahşedilen kehanet gücüne acıyarak onları güvercine dönüş­
sahipti. Anios, Dorippe ile birleş­ türdü (Grimal 1997).
miş ve bağcılar adı verilen üç kızı Akdeniz dünyasının yaşam
olmuştu. Bu kızlardan birisi Elais kaynağı niteliği taşıyan ve çoğu
(zeytinyağı) adını taşıyordu. Elais, mitosta “Ölmez Ağacı” olarak ad­
kardeşleri Spermo (buğday tane­ landırılan zeytinin tanrı tarafından
si) ve Oino (şarap) ile Troya sa­ insanlığa armağan edilişi pek çok
vaşında Yunanlı askerlere gönüllü mitosta anlatılır. İlk insan olarak
olarak yardıma gitmişti. Ancak kabul edilen Adem ve eşi Havva
uzun yıllar geçmesine rağmen sa­ cennetteki rahat hayatlarından iş­
vaş bir türlü bitmeyince üç kız ledikleri günah sebebiyle koyul­
kardeş gençlikleri solmadan çare­ muşlardı . Allah onlara cennetin
yi oradan kaçmakta buldular. Çok tüm nimetlerini sunmuş ancak bir
geçmeden kızların yokluğunu fark tek ağacın; iyilik ve kötülüğü bil-

K allisto tasviri, kırm ızı figürlü vazo M.Ö. 5.yy. Trendall, A. D. Red Figure
Vases of South Italy and Sicily. Thames and Hudson, 1989.

139
zeytin

me ağacının meyvesini yasakla­ Adem artık ölüm zamanının yak­


mıştı. Bir gün yılan Havva’yı laştığını anladı. Ancak Allah’a
ayartarak İyilik ve Kötülük mey­ karşı işlediği günahtan çok büyük
vesinden yemesini sağladı. Havva pişmanlık duyuyordu. Ölmeden
onun sözüne uyup meyveden yedi önce hem kendisinin hem de
ve kendi yemekle kalmayıp onun günahı yüzünden lanetlenen
Adem’e de yedirdi. İşte böylece tüm insanlığın affedilmesini umu­
ikisi de çıplak olduklarını bildiler. yordu. Bu sebeple oğlu Şit’i cen­
Bu durumdan büyük utanç duya­ net bahçesine elçi olarak gönder­
rak örtünme gereksinimi duydu­ di. Şit, Aden’e vardı ve burada
lar. Edep yerlerini incir yaprakla­ Allah’ın Adem’i ve soyunu bağış­
rıyla sakladılar. Allah onları gör­ laması için dua ederek yakardı.
müştü. Kendi sözüne değil de yı­ Cennet bahçesinin bekçiliğini ya­
lanın sözüne inandıkları için pan melek onun dualarını duydu
Adem ve Havva’yı lanetledi; on­ ve iyilik ve kötülüğü bilme ağa­
ları cennetten kovdu. Bundan cından üç adet tohum alarak bu
böyle Adem ekmeğini topraktan tohumları Şit’e verdi. Melek,
çıkaracak, emek sarf edecek, zor­ Şit’e bu üç tohumu Adem öldüğü
luk çekecekti. Havva ise sancılı zaman onun ağzına koyarak
doğumlar yapacaktı. Yılan da on­ onunla birlikte gömmesini söyle­
lar gibi lanetlendi ve o da yerler­ di. Şit geri döndüğünde Adem ha­
de sürünmeye mahkum oldu. yata gözlerini yumdu. Meleğin
Böylece yeryüzünde hayat müca­ söylediği gibi tohumları Adem’in
delesine giriştiler. Hiçbir şey cen­ ağzına koydular ve Adem’i Heb-
netteki gibi hazır değildi; artık her ron vadisi’ne gömdüler. Bir süre
şey için çok ama çok emek harca­ sonra Adem’in mezarı üzerinde
maları gerekiyordu. Onlara veri­ üç ağaç yeşerdi. Bu ağaçlar Ak­
len en büyük ceza ise artık ölüm­ deniz’in üç ünlü ağacı; zeytin, se­
lü olmalarıydı. Gün gelecek top­ dir ve servi ağaçlarıydı (Ünsal
raktan gelen bedenleri yine topra­ 2003).
ğa geri dönecekti. Yıllar geçti ve

140
SEL Y A Y I N C I L I K
Salâh Birsel
Kahveler Kitabı
Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu
Boğaziçi Şıngır Mıngır
Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi
İstanbul-Par^s

Raymond Queneau
Zazie Metroda
Zorlu Bir Kış
Biçem Alıştırm aları
Dostum Pierrot

Alain de Botton
Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir
Romantik Hareket
Öp ve Anlat
Seyahat Sanatı
Aşk Üzerine
Felsefenin Tesellisi
Statü Endişesi
Mutluluğun Mimarisi

Yılm az Erdoğan
Hüzünbaz Sevişmeler
Kadınlık Bizde Kalsın
Haybeden Gerçeküstü Konuşmalar
Anladım
Kayıp Kentin Yakışıklısı
Hijyenik Aşklar
Feriştah’ın Fentezileri
Bana Bir Şeyhler Oluyor
Laz Bakkal ile Tombalak

Enis Batur
Elma
Cüz
Bir Varmış Bir Okmuş
Frenhoferolmak
Kurşunkalem Portreler
Gönderen: Enis Batur
Kırkpâre
Yazboz
Kediler Krallara Bakabilir
Su Tüyün Üzerinde Bekler
Kravat
Plati: Bir Ada Denemesi
Gövde’m

W illiam Golding
Geçiş Ayinleri D e n iz Ü çle m e si I
Yan Yana D e n iz Ü çle m e si 2
Aşağıdaki Yangın D e n iz Ü çle m e si 3

Selçuk Altun
Annemin Öğretmediği Şarkılar
Ku(r)şun Lezzeti
Kitap İçin
Yalnızlık Gittiğin Yoldan G elir
B ir Sen Yakınsın Uzakta Kalınca

Metin Üstündağ
Denemeyenler
Hasar Tespit Çalışmaları
Görüşmeyeli Uzun Zaman Oldu
Pazar Sevişgenleri 2 / 3

Ali Teoman
B ir Garip Cindi Zümrüdüanka
Aşk Yaşama Çok Uçuk
Karadelik Güncesi
Gizli Kalmış B ir İstanbul Masalı

Truman Capote
Gümüş Damacana
Tiffany’de Kahvaltı
Soğukkanlılıkla
Yaz Çılgınlığı
Başka Sesler Başka Odalar

Nick Hornby
Ölümüne Sadakat
B ir Erkek Hakkında
İyi de Nasıl
Hece Cümbüşü
Düşerken
Melekle Sohbet
Futbol Ateşi
P ascal Q uignard
Amerikan İşgali
Roma’daki Teras
Adı Dilimin Ucunda
Villa Amalia
Albucius

kü çü k İskender
Rahibinden Satılık Kilise
Karanlıkta Herkes Biraz Zencidir
İskender’i Ben Öldürmedim
Burç Hikayeleri
İt Cazı
Teklifsiz Serseri
Lezzetli Tüm örler Lokantası
Lucifer’in Bisikleti
Hasta Hayat Depoları

F e rit Edgü
Doğu Öyküleri
Hakkâri’de Bir Mevsim
Avara Kasnak
Devam
İnsanlık Halleri
Tüm Ders Notları
Yazmak Eylemi
Abidin
Kimse
Nijinski Öyküleri

A b id in D ino
Kızılbaş Günlerim
Ölüm mü? Ne buluş!
Eller
Yüzler
Pera Palas
Nâzım Üstüne

A raştırm a-S ö zlü k -A n to lo ji


Hayvan Mitosları / Deniz Gezgin
Romanın Hazırlanışı / Roland Barthes
Mitologya Sözlüğü / Behçet Necatigil
İsyankâr Yüzyıl / Larousse
Ütopyalar Sözlüğü / Larousse
Kara Mizah Antolojisi / Enis Batur
Lümpen Sözlüğü / Levent Tülek
Roman
Elmanın Suçu / Cem Seken
Acı / Marguerite Duras
Yann Andrea Stainer /Marguerite Duras
Satranç Ustası D . S.’nun Romanı / Miguel de Unamuno
Dört Asker / Hubert Mingarelli
Bulutlar / Joan José Saer
İsveç Kibritleri / Robert Sabatier
Beriin-Aleksander Meydanı / Alfred Döblin
Pura Vida W illiam W alker’in Yaşamı / Patrick Deville
Arthur’un Ölümü / Sir Thomas Malory
Goldberg Paşa / Erje Ayden
Gatien’in Tutkusu / Jeanne Cordelier
Charles Baudelaire’nin Son Günleri / Henri Lévy
Gözyaşlarının Kıyısındaki Ev / V . Khoury-Ghata
Mark Twain Hatırlıyor / Thomas Hauser
Maximum / Caroline Bongrand
San Z arf / Münir Göle
Kuşevi’nin Efendisi / İbrahim Yıldırım
Yaralı Kalmak / İbrahim Yıldırım
Suskun Güneş / Zeynep Avcı
Bambaşka Hayatlar / Cem Uçan
Boşluğun izinde / Cem Uçan
Ayan Beyan / Sadık Yalsızuçanlar
Bir Dakikalık Öyküler / Istvân Ôrkény
Duvargeçen / Marcel Aymé
Aşkla Dayanmak / Jale Sancak
Bir Aşk Daha / Muzaffer Buyrukçu
Hayat Siyah Ölüm Beyaz / Turgay Kantürk
Fotoğraf ve Toplum / Gisèle Freund
Harikalar Odası / Georges Perec
Bir Katedral İnşa Etmek / Beuys, Cucchi
Zibaldone 2 / Cem Akaş
İçimde Bir Boşluk Var / Altay Öktem
Gölgenin Ucunda / Mehmet Ergüven
Apollinaire ve Faik Bey / Luan Starova
Elma Nasıl Bir Roman / Mustafa Durak
Marcos / Ignacio Ramonet
Türkiye’de Çeviri Eğitimi / Turgay Kurultay
Mysia ve Işık İnsanları / Sefa Taşkın
Ege Rüzgarları / Sefa Taşkın

You might also like