Professional Documents
Culture Documents
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi - Hilafet Ve Kemalizm
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi - Hilafet Ve Kemalizm
HİLAFET ve KEMALİZM
Ş EYH Ü LİSLÂM
M U S TA F A S AB R I EFEN D İ
(Sabık Osm mlı Sadrazam Vekili)
Sadık ALBAYRAK
ARAŞTIRMA YAYINLARI
ÇatalvcşıiK Sok. D cfnc Han No: 27/16
Cagaloğlıı - İSTANBUL
Tel: 511 79 74-526 16 12
Araştırına Yayınlan: 22
Takdim ..................................................................... 7
Islâm'da Imamet-i Kübrâ....................................19
İttihat ve Terakki...................................................35
Hilâfetin yıkılışına do^ru................................... 39
Karşıt fetvaların ardından................................. 47
Hilâfet Gerçeği...................................................... 65
Hilâfet ve Emperyalist Oyunlar.......................... 77
Lozan ve Ingilizler................................................ 80
İç ve Dış Sapıklar.............................................. 101
Hilâfet Hükümet ve Siyâsettir......................... 121
Din ve Milliyet......................................................135
Maskeler Sıyrılıyor........................................... 158
Sıyrılan İkinci M aska........................................169
Dini Devletten Ayırma Cinayeti....................... 179
İstifa Ediyorum....................................................182
Hezeyan Toptancıları.......................................191
İcmâ-ı Ûmmet'i Saptıranlar.............................. 212
Fukahanın K ıyası............................................. 219
Kadını AvrupalI Hale Getirmek......................231
Hafız IsmâH'e Cevap......................................... 249
Veyl O Dalkavuklara......................................... 259
Ramazan Orucu Fidye ile
Geçişlirilebilir n i? ...............................................290
Cühela Marifetleri.............................................. 309
Kemalizm.............................................................315
Mısır Ulemasının Girişimi Sonuçsuz Kaldı. 322
Musa Carullah Efendi....................................... 325
Şehrimize Gelen Rızaeddin Kimdir?.............. 327
Hicaz Kongresine Giden
Rusya Müslümanları........................................330
Hilâfet Kongresi İflas Etti..................................332
fylısır Hilâfet Kongresi Komedisi.................... 335
Hilâfet Kongresinde Hangi Hükümet
Adına Kimler Bulundu.......................................339
Hicaz Kongresi.................................................. 341
İnkılap Türkiyesi................................................ 346
Yeni Türkiye....................................................... 353
İnkılâbımızın Manevi Fütühatı..................... 354
Türkiye ve Hilafet.............................................. 357
Gazi'nin Beyanatı.............................................. 368
Müslümandaki Buhran-ı Hazır.......................370
Türk Asrîliği ve Arap Medeniyeti.................... 384
Asya'lı Değiller.................................................. 394
Ayak Uydurma!; Mecburiyetindeyiz................ 397
Son Cevabım ız..................................................403
Türkiye İnkılabı ve Mısır Basım...................413
T A K D İM
‘ 'Şayet b e n in
Ve gerek bafkalanrtın yeryüzünde
Bir parmak ucu kadar
Mülkiyet ve hakimiyeti olsa.
Allah’ın mülkünde ortağı olması lazım ge lird i."
Böylece "e ski T ü r k " diyerek, Müslümanlığını över
ken. "Y e n i T ü rk " ü ise, tamamen İsJamdan kendisini so
yutlamış saydığı gibi, vatandaşlıktan atılması üzerine,
yazlığı bir şiirle Türklükten "istifa e d iyo ru m " diyerek, bu
başlık altında kendini ortaya koyup;
"T ö v e b e ya Rabbi tevbe Türklüğüm e!
Beni Tü rk milletinden addetm e!" diye sonunu ha
zırlamıştır!..
Mehmet Errin adlı "Tü rk şairinin:
"Irkım ın binlerce yıl beklediği,
İlk doğan kurtarıcı peygamber sensin" diyerek Mus
tafa Kemal'e "beklenen p e yga m b er" payesini vermesi
ni açıkça tenkitle, onu ve benzerlerini "id m a n lı
dalkavuklar" olarak tenkıfve tahlil süzgecinden geçiren
Mustafa Sabri E fendi, Dantad Ferid Paşa'nm değil de,
Tevfik paşa'nın Mustafa Kem al'e destek verip Ankara’
nın "m illi hüküm et" oimasmı sağladığını vurgulayarak, ta
rihe yeni bir bakış açısı getirdiği gibi, Kemalist ideotojiye
karşı olması hasebiyle, kurtuluş savaş ve "hilâfet
s o ru n u n a " taraftar olarak bakış ve inancını ortaya koy
muştur!
Haliyle. Kenalistienn destekçileri ve Batılüara akıl ho
calığına soyurtar lann. laiklik adır^ ortaya koyduklan ile bil
hassa Fransa’ca 1903'lerde tatbik edilmeye çalışılan
"laik-dinsiz yönetim "den daha ileri derecede bir "h a k
kıyla laikliği tatlıik" yönünden, Frartsız Partamentosu’nda
örnekleme suretiyle Milli Eğitim Bakanı tarafır>dan öne sü
rülmüştür!..
Bu doğrultuda hem kadın meselesi ve hem de dinin
ahkâmına uygun bir sosyal yapı ile Türkiye’nin yeniliği so
runu tamamen * laik" bir temaya oturtulmuyor aksine, bas
kı ve terörün iç'ne atılıyordu.
HİLÂFET VE KEMALİZM
*'Şayet ben>m
Ve gerek bt^kalarının yeryüzünde
Bir parmak ucu kadar
Mülkiyet ve hakimiyeti olsa,
Allah'ın mülkünde ortağı olması lazım ge lird i."
Böylece "eıJci T ü r k " diyerek. MûslOmanlığıni över*
ken. "Y e n i T ü rk "û ise. tamamen İstamdan kendisini so
yutlamış saydığı gibi, vatandaşlıktan atılması üzerine,
yaztığı bir şiirle Türklükten "İstifa e d iyo ru m " diyerek, bu
başlık altında kendini ortaya koyup;
"T ö v e b e yıı Rabbi tevbe Türklüğüm e!
Beni Tü rk milletir>den addetm e!" diye sonunu ha
zırlamıştır!..
Mehmet Em in adlı "T ü rk şairinin:
"Irkım ın binlerce yıl beklediği,
İlk doğan kıırtancı peygamber sensin" diyerek Mus
tafa Kemal'e "te k le n e n p e yga m b er" payesini vermesi
ni açıkça tenKitle, onu ve benzerlerini "id m a n lı
dalkavuklar" o'arak tenkıfve tahlil süzgecinden geçiren
Mustafa SabrI Hfendİ, Danıad Ferld Paşa'nın değil de.
Tevfik paşa'nın Mustafa Kem al'e destek verip Ankara'
nın "m illi hüküm et" olmasını sağladığını vurgulayarak, ta
rihe yeni bir baxış açısı getirdiği gibi. Kemalist ideolojiye
karşı olması hasebiyte. kurtuluş savaş ve "hilâfet
s o ru n u n a " taraftar olarak bakış ve inancını ortaya koy-
muşturl
Haliyle. Ke nalistlehn destekçileri ve Batılılara akıl ho
calığına soyunanların, laiklik adına ortaya koyduklan ile bil
hassa Fransa'da 1903’lerde tatbik edilmeye çalışılan
"laik-dinsiz yönetim "den daha ilen derecede bir "h a k
kıyla laikliği tatbik" yönünden. Fransız Parlamentosu'r>da
örnekleme suretiyle Millî Eğitim Bakanı tarafırvfan Ör>e sü
rülmüştür!..
Bu doğrultuda hem kadın meselesi ve hem de dinin
ahkâmına uygtn bir sosyal yapı ile Türkiye'nin yeniliği so
runu tamamen 'laik" bir temaya oturtulmuyor aksine, bas
kı ve terörün i(:ine atılıyordu.
HİLÂFET VE KEMALİZM
Sadık Albayrak
İstanbul 1991
HİLÂFET VE KEMALİZM
İS L A M 'D A İM A M ET-İ K Ü B R A
(Hilâfel'i Muazzama-yi Istâmiye)
Mukaddime
Dinsiz Ahlâk olur mu?
Yalnız dinî bir adam sıfatıyla söylemiyorum. Türkiye'
deki inkılâblar ve siyasî mücadelelere pek yakırtdan temas
etmiş ve son asnn germ ü serdini (acı tatlı olayfannı) görür
ken Avrupayı da. Avrupanm asrî adamlarını da görmüş, ta
nımış, tecrübe sahibi bir adarn sıfatıyla soviuvorultn^r/
beşeriyetin, günden güne arttıömı gördüğümüz ızdırapla-
rır>da en büyük amil dinsizliktir. G erek Türkiyede, gerek sair
*devletlefde nükûmet nüfûzunu elde eden dinsizlikler ki ken
di halindeki bütün insanların başına belâ olmuşlar ve dün
yada kötülük ve kargaşa unsurunu teşkil etmişlerdir.
Her memlekette sağlanması istenen huzur ve emni
yetin en sağlam dayanağı ahlâk olduğu gibi, ahlâkı da din
kadar tutan hiç bir şey olmadığına sarsılmaz bir imanım var
dı. Çok dinsizlerle düştüm kalktım. Dost oldum, düşman
oldum. Ve hiç birinde vefa gibi, hava gibi, hakkına razı ol
mak gibi, mûslümanlıkia beraber insanlık şiarı olan sevier
den eser görmedim. Böyleterin izzet-i nefsi, dostluğu
hamiyeti, milliyeti, vatanperverliği ve her sevi yalandır. Mu:
keddesatı olmayan adamın hiç bir şeyi olmadıöınâVn acı
misallerle şahıd oldum. Bu tecrübeler -Türkiye'de diyane-”
tin hıyanetle eş değerde sayıldığı bir devrede, aksine-
dinimin fazilet ve ulviyeti hakkındaki imanımı arttırdı.
İşte Mustafa Kem ali.. İlk başta, İstanbul'daki tabi ol
duğu hükümetten aldığı resmî memuriyetten başka, Padi
şahın verdiği hususî fermanla Anadolu'da kuvvet ve nüfuz
kazarKİıktan sonra emniyete hiyanet elti ve kendi namına
harekete başladı. Yani Padtşah'ı atdattı. Tabi olduğu hükü
meti aldattı. Onlan da ayağının altına aldı. Şimdi hiç sıkıl
18 HİLÂFET I MUAZZAMA IİSLÂMİYE
F.2
22 4Î l Af ET-I MUAZZAMA-I ISLÂMİYE
I nefsim ve yüksek mevkiim mOsskI değildir.*' beytin-
deki akıl'dafi; İslâmî akıl, yani İslam zümtyeti ve uhrevf so
rumluluk endişesi murat olunmak sayesinde kati yasaklı
lık ifade ede bilir. Yoksa menfaat ve mazarratın kati teyid
gücünü yanı başında görmeyen akıl, kolay kolay memnui-
yet dinleme::. insanlan sırf makulât ile ve hayır ve şerri
layık oidukltjı gibi telakki ettirecek İlmi esaslarla böyle ge
tirmek kabil olsaydı, cemiyetleri idare için hükümetler teş
kiline hukuk ve ceza kanunları düzenlenmesır>e hacet kal
mazdı. işte «nsanian baskı ahına almak maksadıyla dün
yevi hûkürmıtler teşkilir>e r>e kadar lüzum varsa da aynı irv
sanlann içyfızûnû ve ahl&kmı kontrol altırra tutabilmek için
de istek ve Korku ifade eden ahiret kanunlan ile destekli
bir hükümet i maneVfyeye lüzum vardır ki onu da ancak din
tazammun öder.
Daha doğrusu dinsizlerin, ilmi sebeblerie ahlaka bağ
lı ve hürmet <ftr olmaları şöyle dursun onlar, ilmin kendisi
ne bile nnenfaat teminine alet ve bir kuvvet olduğu için hür
met ederler. Binaenaleyh bence böyle Hmî esaslara dayalı
ahlâkın sarrimiyetir>e inanmak da. insan İçin hem dinsiz
olup hem de ahlak kayıtlanna bağlanmak da hamakat ese
ridir. UhrevT mes'uliyet endişesi tanımayan adamların ah
lakî istikama ierini muhafaza edemiyeceldehne Kur'ann Ke-
rîm'de şu ayeti İle şehadet eder: Ahirete İnanmayanlar
mutlaka d o ^ru yoldan sap arla r." (Mü'minûn/74)
Türkiye nin haline kıyas olunamıyacak surette Batı'-
da gördüğümüz ve genel ahlakla kaim sandığımız huzur
ve emniyete gelince, bunun sebebi başkadır. Türkiye'de
aydın adını Kullanan açık gözlü ahlaksızlıkların karşısında
saf ve temiz bir avam kitlesi bulunduğundan ahlaka karşı
ahlaksızlık. c»rada daima tûrtû şekillerde galibiyetini muha
faza eder ve bütün siyasî şekavetler ve sahte isimli hükü
metler bu stıyede meydan bulur.
Garp milletlerine gelince; eğer onlar, ahlaki ve İçtimaî
nizamlarını Kendisine, borçlu o\acak dinden soyutlanmış
salar, maaril vasıtasıyla orda ahlâkın değil de açık gözlü
lüğün avam tabakasına sirayeti yûzür>den ahlaksızlıkta den
ge hasıl olmuş ve mağlup edilecek ahlak kalmamıştır. Hal
buki Avrupa ılar dinsiz de değillerdir. Binaenaleyh uygar
HİLÂFET VE KEMALİZM 23
İT T İH A T V E TE R A K K İ
H İL Â F E T İN YIK ILIŞ IN A D O Ğ R U
(Ketebehu el-fakIr/Es-Seyyid
Oûrrfzade Abdullah ufıye anhu)
**Cum'iuriyet" gazetesinin tabirine göre hakikî ule
manın fetviisı:
**Sebet>-i nizam-ı alem olan halTfe-l Mûslimin adamel-
lahu hilâfet »hu ve şevketuhu ila yemvl'd-din hazretlerinin
makanfH saltanat ve hilâfeti olan lstar)bul: Em lrO'l-
M û'm lnln'in hılâfn merzlyyesı olarak a'dân mûslimin olan
dûvel-i muh asama tarafından fiilen işgal edilerek, asakir-i
islamiye eslihasırKlan tecrid ve bazılan bi-gayr-ı hakkın kafi
ve makaiTH Hilâfetin muhafazasını kâfti bilcümle Istihkâmat
ve kila' ve vesait I saire-i harbiyeyl zabt ve muamelât-ı Tes
miyeyi tedvire ve cuyûş4 mûsliminl teçhize memur olan
Bab-ı AİT ve Harbiye Nezaretine vasiyet edilerek Halîfeyi
menafi-i halcikiye4 milleti zâmin tedabir ittihazından fiilen
men* ve Idare-I örfiye ilan ve dıvann harblar teşkil ile İngi
liz kavaninini tatbiken muhakeme ve tecziye etmek sure
tiyle Halifenin hakk-ı kazasına müdahale ve kezalik hilâf-ı
merzH HilâfetpenahT olarak ecza-i Memalik-i Osmaniye'
den İzmir, /vdana. Maraş-Antep. Urfa ve havalisine düş
manlar taraflıdan tecavüz edilerek tab’a-yi gayr-i Mûslime
HÎLÂFET VE KEMALİZM 41
K A R Ş IT F E TV A L A R IN ARDIN DAN
fi) Adiıys vtkJii Mshmut Es'ad mel'unu Tsmyiz Mahkemeslnd« irad alil'
Ai bir nutukU böyia aöylamiftt (Vakit 20/8/1026) Bkz: Ek; II
5<> h il â f e t i m u a z z a m a ! ISLÂMIYE
(2) JÖnlûrlı Komitesinin HsrtH Umunuye iştirak İçin Almanya ile ttlilak
muetieOesi ı>kt ettiğinden Pedişah'a malumat venlmedıkten başka o za*
man Sadraz ım bulunan Meırlı Sald Halim Paşa'nm bSe buna aorvadan
mutlak olduÇurHi. İzmir Sukasdı meaaioairvian dolayı Ankara ht*lM Mah
kemesinde klıcvap edtien KûçOk Ta i'a l ve benzen Jöntûrk erkSnevn ıta-
delenne atfın 1348/1926 tanMi (Ta n ) gazetesi yazmıştır.
HİLÂFET VE KEMALİZM 57
muş olmu/ordu.
Bu yasdıkianm. hop Mustafa Kemal hükümetinin hi
lâfeti resnteri ve sarahaten ilga ve OsmanlI Hanedânını
Türkiye duMr>a ihraç etmeden evvelki icraat ve kararlarına
aittir. Ve hûkûmet-İ merkuma mûslûmanhğa ve hilâfete ne
fenalık etti, ne darbe vurdu ise. işte hep o evvelki icraat
ve kararlan İle, yani hilâfetin hükümetten tefrikine ve lâik
hükümet teşkiline dair olan icraat ve kararlan ile yapmış.
Esasları o zamandan kurulmuştur. Hilâfetin açıkça ilgası
ite Abdülm ecid Efernli'nin ve sair har>edanın ihractr>dan
ibaret otan sonraki hadiselere gelince, yeni bir şey sayıl
masına bilil layık olmayarak evvelce kurulan esasın tatbi
kinden ibarettir. Mısır gibi. Hınö gibi İslam alemi ise esası
mutazammın olan evvelki hadiselere karşı ilgisiz davrana
rak, ehemmiyetçe ikinci derecede kalması lazım gelen sor
hilâfet hadisesi üzerine yaygarayı kopardılar. O güne ka
dar Ankara hükümetinin koltuğu altında yaşayan ve belki
mühim vazf ler ifa eden Abdülaziz Çavfş büyük bir alim
ancak bu hıdise üzerine Türkiye’yi terk ederek "K em alcı
bombası M üslümanlığın ciğerine isabet e d iyo r" başlık
lı Mısır'da rrakaleler yazıyor. Halbuki HHâfet Makammm hü
kümeti... hıkuk ve salâhiyeti ve bütün rr>eşgulıyeti 'ef’ ve
nez' olunduktan, ve buna da İslam alemi "E h le n ve
sehlen" rıza gösterdikten sonra artık hiç bir işi, vazifesi,
ve hükmü o mayan halîfenin İstanbul'da oturması ile dtşar-
da oturması arasında önemli bir fark olmaması gerekir . Aca
ba İslam alemi. Mustafa Kem arin hükümetten tecrid olu
nan hilâfet nakam ınaikba ettirdiği Abdülm ecid Efendi'yi
İstanbul’dan çıkartırken mi azJ olundu sandı? Halbuki o,
İstanbul'da otururken de mazul olarak oturuyordu. Daha
nasb olunurften işten el çektirilmiş, ve vazifesinden azl edil
miş değildi. İnsan daha başka türlü nasıl azl edilir? Hükü
meti Mustafa Kemal almak ve hilâfeti Abdülm ecid Efen-
di'ye bırakmak suretiyle aralarında gûya taksim yaptılar ve
bu taksim üzerine ittifak ettiier değil mi? Halbuki bütün kuv
vet ve salâhiyet, hükümeti alan tarafa gitmiş ve hilâfetin
lâfzı bir isimle kalan halîfe öte taraftaki kuvvet ve hüküme
tin emrine kendini teslim etmiş, mutbu iken, tabi olmuştu.
h il â f e t v e KEMALİZM 61
H İL A F E T G E R Ç E Ğ İ
(1) IttıhiSf; Ysrme t>«şkasını halet yapmaktan tbaret olarak sabtktn sıfa
tıdır Şımdtki Türk muharrirlennin «amai ettiği g ib tfthıftn sıfatı olarak ba#-
kasıfMiı yerine geçm ek OeğASr
Htl-ÂFET VE KEMALİZM 67
(X ) Bakınız: Ek: IV
74 HİLÂFET İ MUAZZAMA-IİSLÂMİYE
H İL Â F E T V E E M P E R Y A L İS T O Y U N L A R
LO Z A N VE IN G İLİZLER
deni mitletiere yaraşan bir sulh akt ettik, işte dört seneden
beridir ki, içtimai ve siyası sahalarda çalışıyoruz. Bugün bü
yük bir emniyetle o vakit bize yapılan yukarıdaki isnatlar
üzerinde durmak ve bunların ne kadar çür ük iddialara da
yalı bulunduğunu göstermek mümkündür:"
" T ü r k Milleti, yalnız harp sahnelerinde değil, inkı
lâp ve medeniyet sahnelerinde de hiç bir miiietten geri
kalmadığını gerçekleştirdiği ıslâhat hareketlerle isbat
e tti."
Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunları, muasır milletlerin
kanunlarından mülhem olarak yapılmıştır. Türkiye'de asa
yiş ve adaletin hükümran olduğunu anlamak için yalnız bu
rada çalışan ecnebi mütehassislerini, ecnebi sermayedar
larını dinlemek kâfidir. Türk adiiyesinde yapılan ıslâhat ve
inkılâbın yüksek derecesini halâ havsalalarına sığdırama-
yanlar var. İsviçre Medenî Kanununu aynen kabul ve tat
bike başlamak suretiyle T ü rk Milleti ıslâhatta, asri ha
yat ve medeniyete uymakta ne kadar halis ve samimi
bir emel ile mütehassis olduğunu gö ste rd i."
Bu vesikadan açıktan açığa anlaşılıyor ki Ankara’nın
murahhası İsmet, Lozan sulh müzakeresinde Türkiye adı
na devletlerden sağladîğrmüsaadeleri kılıcTna dayanarak
sağlamamış, Türkiye’nin dini kanunlarla idare olunmasın-
dan, yani İslâmî bir hükümet olmaktan feragat edeceği hak-
kTnoâ devTetıere yerdiûl teminat saye^fide elde et'mTş. O
zaman devletler Is m e f in bu teminatına güçlükle ina'rimış-
lar. Fakat şimdi İsmet: (İşte o gün verdiğim iz sözde na
sıl durduğum uzu A vru p a ’ya göstererek vadimizi yeri
ne getirmek hususundaki sadakatimizi isbat ettik. Tü rk
iye’yi Müslümanlıktan çıkardık. İlâhî kanunları attık, mi-
deniyete kabiliyetimizi onlann o günkü tahminlerine gö
re irtanmıyacakları derecede bir sür'at ve muvaffakiyet
le m eydana koyduk.) diye seviniyor ve iftihar ediyor, ki
bizim de isbat etmek istediğimiz müddeamız budur.
Müddeamızın önemine göre te'yidâtını ibraz etmeye
üşenmiyeceğiz. işte bir vesika daha:
90 HILÂFET-I MUAZZAMA-IISLÂMİYE
(X ) Makaleyi kıtabm tonuna olduğu gibi araştmp koyduk. Bk2; Ek; VII
92 h i l â f e t i m u a z z a m a ! iSlJ^MlYE
(X ) Bkz; Ek-lX
118 Hİl AFFT-I m u a z z a m a ! ISLÂMİYE
H İLA F E T: H Ü K Ü M E T V E S İY A S E T T İR
(1) K&admın vazıfefti valıninkinden fazla hûkûmeı işi olduğu ve daha zi
yade hükümet ve hakimiyele delalet ettiği için müellif Cenab-ı Peygam-
bef'in kâadılannı valiye benzetmek istiyor. Başka bir eserimde bahs elli
ğim vech ile Romanya'da Müslüman adı taşıyan bazı türedi gençler vak
tiyle hûkûmet-i mahalliye tarafmdan müslümar»lafa verilmiş olan şer'î mah
keme teşkili imiiyazırta kendi elleri ile balta vurmaya heveslenmelerin
deki şaşkınlığın derecesini bundan anlayabilirsiniz.
lîO h il â f e t -! MUAZZAMA ! ISLAMİYE
OİN VE M İL L İY E T
M A SK ELER S IY R IL IY O R !
DİNİ D E V L E T T E N AYIR M A C İN A YE Tİ
İS TİF A EDİYORUM
(Ya nn gazetesi mûdûrfyet-l allyesine;
Ankara hOkümetinİn Lozan muahedesiyle vatanla-
n haricinde yaşamaya ntecbur bıraktığı 150 Türkiyeli
hakkırKİa ahiren tabiiyetten Iskat kararı vererek İcra et
tiği yeni taarruz münasebetiyle kaleme aldığım melfuf
cevabnamemin nuıhterem gazetenizde neşrini rica ede
rim, efendim. M.Sabri)
RİO
HİLÂFET İ m u a z z a m a ! İSLÂMIYE
H E Z E Y A N TO P T A N C IL A R I
F U K A H A N IN K IYA SI
(1) Türkiye’nin yeni aile kanununu ben görmedim. Fakat Mısır gazetele
rinin nefrlyattndan anladım kİ bu yeni kanun meselâ bir kızın amcası ile
Izdivacıruı müsaade ediyormuş. Yavaş yavaş kız kardeşleri ile ennele-
nyle de cinai münasebane bulunurları
HİLÂFET*! MUAZZAMA ! İSLÂMİYE
K AD INI A V R U P A L I H A LE G E TİR M E K
Kadına karşı olan zayıf damarı böyle böyle idman eder, pi
şer. nefs-i emmaresi terbiye görür. Binaenaleyh yeni ce
miyet hayatı dediğimiz hayat, hem eğlenceli hem rahat hem
emniyetli: Geçen hafta bu hayatta pişen bir adam söy
lüyordu:
Geçen gün bizim hanım, erkek aşçının yanına baş açık
çıkmıştı. Canım sıkıldı. Bir daha yapma, dedim. Bu adam
hatunu her akşam ahbaplarına çıkarır, dans ettirir, yalnız
bırakırdı. Onun için merak ettim:
-Neden dedim, herkese çıkarıyorsun ya!
•Herkes başka. Benim çıkardıklarım-yeni hayatta ye
tişmiş kadına hürmet etmeyi bilir insanlardır. Halbuki aşçı
Tosun, kadını armut gibi yenen bir mahluk bilir, o başka
dır. o başta.
Ona hak verdim. Hakikaten bu hayatta pişmek, terbi
ye görmek, ahlatiıktan aşılı armut haline gelmek lazımdır,
lâzım."
Yeni hayatta yetişmiş ve ir>celmiş adamları deniz ke
narında "ü ry a n püryan enfesu'n-nefais kısmından g ü
zel kadınların karşısında aklına şeytanın İğvası, nefs-i
em marenin sevd ası" gelmiyeceği ve " b ir salonda açık
ve çıplak kollu hanımlarla vücud vücuda, göz göze diz
dize dans ederken vücudunun bir kılı titrem iyeceği"
hakkındaki teminat iddiaları tekzip için aynı numaralı ga
zetenin aynı sayfasında r>eşr olunan şu manzumeyi:
" E y kân*, bilirsen, gel etme nazı.
Mızrabı al hele, eline yahu!
Ben koşma söyleyim sen de çal sazı
Bülbüller tünesin teline yahu!
X
Gördüğün güzeli zannetme kızdır,
İyine gelirse al, götür, sızdır.
Amma ki dul için bu işler vızdır,
ve lâkin dokunma geline yahu!
X
2A0 HlLÂFET-tMUAZZAMA-IISLÂMlYE
$e dinlet mi? İşte icma-ı ümmet ile sabit olan ve dini zaru
retler sırasına giren dini bilgilenmiz de böyledir. Bunların
içinde öyleleri vardır ki mûtevatir bulunmadığı ve icrası vû-
cup mer ebesine çıkmayan sünnet kabilinden olduğu hal
de. İslan Dini*nde mevcudiyeti icnuH fukuhâ ve mûslümarv
ların tevatürü ile kat'iyyet kesb etmiş dinî zaruretlerden ol
duğu için esasını ink&r edenler ıktâr olunur. Ezan, hitan,
nikâh sû'inetleri gibi. (Yarın, sayı: 22. 25 Mayıs 1928. sh;
2-3)
H A FIZ İSM AİL
Cinayet ve Rüsvaylığı Afaki Tutan (İttihat ve Terak-
kl)nin Artakalan Bir Paşasından İstimdat Etti. Hilâfet Me-
selesirKfcn İftira Mezbelesine DüşOyortar.
hîs ile Abdülm ecîd Efendi hiç bir vakit ne sultan olmuş
tur, ne halîfe! İbn’s-Suttan olduğuna diyeceğim yok! Bil
farz ve takdir suttan da olsa, halîfe de olsa, evvelce Mus
tafa Kemal ile sultasız hilâfet meselesinde anlaştığı gibi
dini devletten tefrîk ile devlet üzerinden dinin hakimiyetini
kaldırmak isteyen mecnun bir serseri ile birleştiği dakika
da da Tokattı Hoca Sabrf ona şeriatın tokadını indirmek
ten çekinmez. Hocaların hak ve şeriata dayalı kuvvetleri
ne ve nasihatlarıne boyun eğmeyi kibrine yediremiyen sul
tanların Ankara hükümeti gibi bâtıl ve gayr-ı meşru kuvvet
ler hakkından gelir. Neye düşünemiyorlar ki sabık Şeyhü
lislam Hoca Sabrİ ile sultasız sabık Sultan arasındaki de
rece farkı, minberde hutbe okunurken: "Haktan saparsam,
beni doğniltun" diyen ikind halîfe Cenab-ı Ömer'le, "E ğ ri
hareket edersen seni kılıcımızla doğrulturuz." diyen A '-
rabı arasındaki derece farkından büyük değildir. Tartışma
konusu olan dinin hakimiyeti sorunu ise, Abdülmecîd
Efendİ’nin sultanlığı onun yanında Süreyya'ya karşı serâ
(arz, toprak) gibi kalır!
Müsavatçı gözünü iyi açsın! Onun bugün dalkavuk
luğuna kiralandığı ve Hoca Sabrİ ile beraber hocalığı, şey
hülislamlığı ve müslümanlığı alaya alırken sultanlığını si-
F>er aldığı Abdülm ecîd Efendi halîfe olarak. Mustafa Ke
mal hükümetinin tabiiyeti altına girmiş ve İstanbul'dan o
hükümetin, kendisini çıkardığı dakikaya kadar Mustafa Ke
mal'e arz-ı itaat ve ubudiyette kusur etmemiştir. Karşısın
daki Hoca Sabrİ ise. Abdülm ecîd Efendİ'nin Mustafa Ke
mal ile istemiyerek arası açıldığı tarihden senelerce evvel
Mustafa Kemal’e karşı mücahede bayrağı açmış ve her
türlü zorluk ve tehlikelere rağmen mesleğinde sendeleme
yerek devam etmiştir. Hoca Sabrİ, Mustafa Kemal'in sa
bık bendesi ile elbette bir olmaz. Mustafa Kemalin sabık
bendesinin lâhık bendesi olan Müsavatçı ile hiç eşit ola
maz. Her hakikatin aksini iddia etmek helak edici hastalı
ğına tutulan hayasıza bakınız kİ beni Ankara'ya kapağı ata
mayan hocalardan saymak küstahlığına da cür'et ediyor!
260 HİLÂFET İ MUAZZAMA-! İSLÂMİYE
letçe takdir edilerek böyle bir fikri terviç eden Mansura Kâ'
•diü Ali Abdurrazİk bir kaç sene evvel Hafız'ın da Mısır**
da bulunduğu bir zamar>da bir ulemâ heyeti huzurunda mu
hakeme ile memuriyetinen tart edilmiştir. Ve tart işini tabi
atıyla devlet yapmıştır. Lâkin Müsavatçı kendisi bizzat Mı
sır'da bulunduğu halde akıl ve fikri bin bir çeşit hükümet
halitaiarı içinde yaşadığından muhitini İyice görmüyor. Mı
sır'ın da tabii dinsizleri de vardır. Hafız onların çabalama
sını görüyor. Ye kendi arzusuna tevafuk ettiğinden oldu bit
ti, sanryorl
38 numaralı '*‘MOsavat"ta ikinci Vehlb Paşa mektu
buna istinaden İtalya'da şapka giymek meselesiyle Bol-
şevikleri dolandırmak kaziyyesi tekrar ediliyor. Birinci mek
tubundaki iftirasını te'yit ve tavsif etmek isteyen Paşa'nın
bu defaki ifadesine nazaran Bolşevikleri dolandırmak için
benim onlarla şapkalı olarak görüşmeme sabık Dahiliye
Nazın Mehmet Ali Bey lüzum göstermiş. Mülâkatı hazır
lamaya çalışan da Miralay Ta hir Ali Bey imiş. Fakat se-
beblerden bir sebeb için bu mütâkat Bolşevikler tarafın
dan kabul olunmamış (1). Ve dolandırıcılık kuvveden fiile
çıkmamış, niyette kalmış! Vehib Paşa bu mektubunun ba
şında: "H o ca ’ya şapka giydiğinden dolayı tariz etmiş de
ğilim ." diyor. Yani şapka fena bir şey değildir. Halâ Ro
manya'da benim giydiğim de odur. Ben şapka taraftarı ol
duğumdan Hoca'nın şapka aleyhinde yazı yazmasına kı
zıyorum, demek istiyor. Şapkanın cevazına kail olsam, dev
letin dir>den ayrılmasını kabul etsem. Vehib Paşa ve em
sali şahıslarla aramızda hiç bir husumet yönü bulunmıya-
cağını ben de biliyorum. Hafız İsmail de benim için, G ü -
mülçine'de şapka kahramanlığı yapıyor, şapka giyenlerin
karısı boştur, İslam kabristanına defn olunmaları caiz de
ğildir. diyen Güm ülçine hocalanna " Y a n n " gazetesinde
C Ü H E L A M A R İFETLER İ
E KL E R
312 HÎLÂFET-1MUAZZAMA-1 ISLÂMryE
Ek: t
'KEMALİZM'*
Ek: II
M uhtertm hakimleri
Ça<)daş uygarlık tçirKİe Türk minetinin mukadderatım
ortaçağ) ait temellere, bütün haykıran gerçeklere rağmen,
kasıtlı bir şekilde veya şuursuz bk inatla bağlı kılmak da
vası tarihin sürüp giden suçlar, diye kayd etmeye hak ka
zandığı bir faciadır. Bugün inkdâbın dönmeyen kaif karar
lan bu kanlı faciantn sahne olduğu on üç asn tüm boşluk
ları ile taş aşağı etmiş bulunuyor.
Bu yıkalan alem üzerinde kurulan, yeni Türk hayatı,
yeni Tü ık noedeniyetı altında inkılâbın yere düşmeyen ve
dalma yOkselen muzaffer bayrağı ile çağdaş uygarlığın en
genç ve en dinç safhasını arz etnoektedır.
D ü r hayal içinde gözüken bu manzara bugün mem-
leketimbtin hakiki çehresidir. Hakikatler hayalleri geçmiş
tir, denebilir.
Mufıterem hakimleri
Nazarımda her hakkın üstünde bir hak vardır kİ, o da
mazlum -nsan kitlelerini haklarına, efendiliklerine kavuştu
ran inkıl^i>tır. İnkılâbın prensipleridir. Unutn>amak lazımdır
ki Türk i;ikıtâbının her prensibi yığm yığın Türk evtâdlan-
nın kanlen ve kemikleri ile yazılmıştır. Türk Adliyesi en bü
yük şerel bu esasların af kabul etmez müdafii olmakla gö
rür ve duyar. Türk adliyecileri her vakit uzaklara kadar gö
ren uyanık nöbetçiler halinde inkılâbı bekleyecekler. Esa
sen yeni kanunlanmızm hedeflediği maksad, inkılâbın,
Cumhuriyetin yaptırımı olmaktan başka bir şey değildir.
Kanunlar:
Bir arahk ortaya bir de İhtiyaç nazariyesi atılmıştı. De
niliyordu <i; " B u kanunlar Ihtiyaçlanmıza uygun düşme
m ektedir." Ben bu fikre de hiç bir zaman iştirak etmedim.
Bence memleketin ihtiyacı, pek mübrem bir ihtiyacı vardı:
Çağdaş uygarlık dûsturtannı kayıtsız, şartsız ve pürüzsüz,
zaman kaybetn>eksizin olduğu ^ bir kül halinde kabul et
mekti. Bunun içindir ki Cumhuriyet kanunlannı Batıdan ta-
dilâtsız olarak naki ettik."
HtLÂFET VE KEMALİZM 317
Adliye uneurlan:
Mehmet Es'ed Bey. burada Ankara Adliye Hukuk
Mektebinden, hakimler kanunundan, maaşlara kısmen ya*
pılen ve komen yapılacak olan zamlardan bahs etmişler
ve demişlerdir kİ:
“ -Ankara Hukukurxla tabele olarak 300 Türk genci var
dır. Bu sırada imtihanlarını başarı ile vermekte bulunan bu
gençlere mûdevven kanunlar halinde kabul etti^miz en aoo
hukuk esasları Öğretilmektedir. Ker>dllerinden Adliyemizin
büyük istifadeler edeceğine kati olarak mutmain bulun
maktayım. Hakimler kanununu tedvin etmemiz bir zarure
ti, kanun memurtarının mukadderdtanı bir kanun ile tes-
bit edilmemiş olması mühim bir noksandı. Çünkü kanunu
tatbik eden hakimlerin vaziyeti kanuna dayanmıyordu.".....
Teşkilât:
“ Teşkilâtta hedefimiz sûr'at. sadelik ve isabettir. Bu
üç mühim noktayı temin İçin hayli kanunlar tedvin ettik. Ka
pitülasyon belasından kurtulmamıza vaktiyle muvafakat et
meyen milletlere hitabla diyebilirim kİ. bizde adlî muame
lelerdeki sûr'at, kolaylık diğer Avruap devletlehnin muame
lâtındaki sür'atten kati olarak aşağı değildir, ileridedir."
Muhterem hakimler!
İnkılâbın yeni ve büyük kanunlarının tatbiki Türk adli
yecilerinin şüphe etmediğim kabiliyet ve liyakatlarının bir
imtihan devresi olacaktır. Meslekdaşlanmm Türk tarihinin
en esaslı dönüm noktalarından birisini teşkil eden, dost ve
düşmanın heyecanla tâkip ettiği bu çok çetin İmtihandan
başan He çıkacaklarından asla tereddüt etmemekteyim."
Mahmut Esad Bey'in ardından Temyiz Mahkemesi bi-
rind reisi İhsan Bey Efendi de karşılık olarak, konuşup
özetle demişlerdir ki:
“ Maruzatıma son verirken, çağdaş uygarlığın gerekle
rine uygun ve Türk milletinin. İçtimaî, iktisadı ve ticarî çı
karlarını ve düzenini sağlamaya hadim Cumhuriyetin adil
kanunlannı tatbikle iftihar eden Cumhuriyet hakimleri bü
yük inkılâbımızın prensiplerine ve onun en büyük eseri olan
M8 HİLÂFET İ MUAZZAMA-IISLÂMİYE
F.17
322 HİLÂFET İ MUAZZAMA-1İSLÂMİYE
Ek: MI b
C A R U L L A H EFENDİ
E k ; lll-c
EK: III d
Ek: Hl>«
Ek: IIM
Ek: lll.g
Ek; IV
H İC A Z K O N G R E S İ
NİC İN TO P L A N IY O R ?
Ek V
F.18
342 HlLÂFET-1 MUAZZAMA-! İSLÂMÎYE
Ek: VI
İNKILÂP TÛ R K İY E S İ
EK:VM
X O Z A N H A T IR A L A R I..."
E k . VIII
Y E N TÜ R K İY E
Ek: IX
Ek: X
Ek: XIII
' ‘Gazim izin irşadtan" başlığı ile Ağaoğlu Ahmet'in
Mustafa Kemal'i övdüğü yazı:
"Türkçenin ve Türk düşüncesinin müstakbel tarihçi
leri hiç şüphe yoktur ki Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’*
ne aynca bir fasıl tahsis edeceklerdir. Türk etkili konuşma-
ctliğına Gazi Paşa Hazretleri yeni bir şekil ve renk verdi
ler. Üslûbun güzelliğine mananın ulviyetini, zarfın letâtet<
ne mazrufun derinliğini ilâve ettiler. Paşa'nın ifadesinde
Tûrkçemiz garip ve hayret verici bir kuvvet buluyor. Onu
dinleyenler yalnız hayali okşayan teşbih ve istiarelere hay
ran kalmazlar, aynı zamanda da dimağı derinden sarsan
fikir büzmelerinin saldırısı altına kalırlar.
Bu bakış açısından Paşa Hazretleri'nin İstanbullula
ra hitaben irat buyurduktan nutuk, bilhassa dikkate şa-
yaradır.
Bu nutkun her cümlesi, üzerinde uzun uzun düşünü
lecek bir vacizedir. Fakat biz şimdilik nutkun yalnız aşağı
ya aldığımız kısmı üzerinde durmak istiyoruz;
Gazi Paşa Hazretleri diyorlar kİ:
"Vatanın iman, milletin refahı daha çok gayret ve
çalışma İstemektedir. Duyguları ve vicdani anlayışları
ilim ve fen ile geliştirme ve terbiye ederek toplumsal
hayatımızın gerçek huzur ve saadetir>e çalışmak ulvî bir
görüştür. Bu görüşü, size, aziz İstanbul halkına sekiz
sene evveline kadar içinde yedi evliya kuvvetinde he-
yulâ tasavvur ettirilmek İstenilen bu Sarayın içinde söy
lüyorum. Yalnız, artık bu saray. Zıllulahların değil; zil
olmayan, hakikat olan milletin sarayıdır. Ben burada
milletin bir ferdi, bir misafiri olarak bulunmakla bahti-
y a n m !"
Altını çizdiğimiz şu bir kaç cümle içine, yeniieşme dev
rine girmiş olan koca bir devletin derin ve şümullü bir prog
ramı sığdırtlmıştır. Sekiz seneden beri devam eden bir de
vir. bir çok inkılâbla doludur; Aileden başlayarak devlete
kadar bütün içtimai ve siyasi kurumlanız şekil ve mahiyet
lerini değiştirdiler. Dünyanın hiç bir tarafında ve hiç bir dev
rinde emsaline tesadüf olunmayan bir sOr'at ve kat'iyyetle
icra edilmiş olan bu inkılâbın tüm millet tarafından nasıl te-
F.19
362 HİLÂFET İ MUAZZAMA-IİSLÂMİYE
GazFnİn beyanatı
öte yanda bütün Mısır halkı da. ara sıra Millet Mecli
sine kadar ulaşan din düşmanlığı görüntüsünden yanıp ya
kılıyorlar. Öyle görüntüler ki bunlar olmasa Mısır'ın üniver
sitesi düşünce hürriyeti adına bizzat bir şak ve şüphe oca
ğı haline gelmezdi.
Sırf Suriye'de kaburga kemikleri altında sür'atle sira
yet etmekte bulunan bir çok dinsizlik vereminin mikrobia-
rını taşımaktadır. Eğer Cenab-ı Hak, Ingilizlerin ve Fran
sızların kalblerine ilham edip de onlar Arap kavminin si
yasî istiklâlleri hakkındaki anlaşma maddelerini yerine ge
tirselerdi Suriye'de müslümanlık müthiş bir şekilde sukut
etmiş bulunurdu.
Lâkin itilâf devletlennin sözlerinde ve va'dlerinde dur
ması, Şarklılara ve bilhassa müslümanlara fena muamele
etmesi, Almanlara galip gelmeden önce, kuzu gibi munis
iken galip geldikten sonra kurt’a dönüşmesi ve buna mü
masil zalim siyasetleri, mûslümanla/da gençleri de dahil
olduğu halde İslâmî bir hareket uyandırdı. Ve bunun kay
nağı sözünde durmayan, haksızlık ve hile politikası takip
eden yabancı düşmanlığı oldu. Eğer sözlerinde durmuş ol
salardı. onları seveceklerdi ve onların hatın için müslüman-
iığı sevmiyeceklerdi. Lâkin döneklik gösterdiklerinden on
lara buğz ve hiddet ve İslama muhabbet ve ric'at ettiler.
Genellikle durum böyle demiyorum. Çünkü ıtlakı üze
re söz söylemek caiz değildir. Fakat çoğunluk hakkında bu
tasvir, Suriye'nin halet-1 ruhiyesine cidden uygundur, di
yorum. Şurasını muhakkak biliyorum ki harbin bitiminden
önce namaz, oruç nedir bilmeyen, ve dinsiz prensiplere
cehren kail olan Suriyeli İslam gençlerinden çoğu harb-
ten sonraki İngiliz ve Fransız siyasetlerini görünce onlara
rağmen namaz kılmaya, oruç tutmaya ve Islamın yücelik
lerini yerir>e getirmeye başladılar. İşittim ki yalnız fes giyen
bir takım adamlar bunun üzerine sarık sardılar. Ve ben ka
niim ki farz-ı muhal olarak itilâf devletleri Araplara karşı la-
ahhütlerinde sadık kalsalardı bu gibi adamlar onlara cemile
olarak şapka giymiş bulunurlardı. Böyle bir halet-i ruhiye
izdırap sebebi görünmekle beraber sahîh olarak vakidir da!
372 h il â f e t i m u a z z a m a ! İSLÂMiYK
Yine .>unun gibi "S iyo n ist Vatsn>ı K avm Isİ" felAkdti
olmasa Fı istin'de şimdiki gibi müslûmanlida yapışmak gb-
rûlmryece<ti. Ve o mahut İslam Devleti, Yunan’a galip ge
lip de Avr jpa onunla Lozan muahedesini akt etmeseydi,
orada ne dinsizlik olacaktı, ne İslam düşmanlığı sürecekti,
ne de kıyafette, harflerde, kanunlarda yapılan şu değişiklik
ler vuku bulmayacaktı, ne de rehberlerinin hatınna bugünkü
yaptıkları ve yapacakan şeylerden hiç birisi hatıra gelme
yecekti.
Evet, kimse İnkâr edemez ki bu hükümet eskisi gibi
gayr-ı maruf, akıbetinin de nereye varacağını da bilmiye-
rek kalsaydı ve müttefikler bugüne kadar memleketlerini
işgal altında bulundursalardı o hükümetin mahut reisi her
Cum 'a Mevfid-i Şerîf kıraatinde hazır bulunacak ve her üç
beş günde bir irat edeceği nutuklarında Arap kavmı "m il-
letdaşım u". Mısırlı "m illetdaşım tz" diyerek on lan ihtiram
ve ihtimamla dilinden düşürmeyecek. İslam aleminden
bahs edecek, kendisinin dine yardım için. Halîfeyi yaban
cıların elirvten kurtarmak ve Hilâfeti korumak için kıyam et
tiğinden bahs edecek, ve daha bunlara benzer şeylerden
bahs edecek, ve daima Şerîf Ahm et Sunusî'nin ekni öpe
cek. onu istasyondan istikbal edecek,, "M uharebe baş
ladı, Buharî-i Şerîf kıraat ederek inKfadımıza yetişiniz.!"
mealinde Mardin'den çektiği telgrafı gibi telgraflar çeke
rek ve bugünkü reisH vükelâsı daima Seyyid Sunusi'ye ge
lerek önünde İki saat diz çökecek ve Fatiha rica etmeden
kalkmayacaktı. Evet o kavim istiklâlirKfen emin olmayarak
şek ile yak>n arasır>daki salıncakta kalsaydı durumun tas
vir ettiğimiz gibi olacağı mûttefekun aleyh bir kaziye idi.
Bu du'um o cemaate de münhasır olmayarak bu as
rın Arap gençleri hakkında da geçerlidir. Demek ki mûslü-
manlığa baskı zamanında avdet ederler. Bu umumî bir has
lettir. İşte c devlet, yine bir gün büyük devlerterden biri ile
harbe girsr* or>da ö ^ İslam ve iman, cumalar, mevtidler.
hatimler, zikirler görürsünüz ki o kadan Mekk-I Mükerre-
me'de gönjimez.
HİLÂFET VE KEMALİZM 373
F.20
382 HİLÂFET İ MUAZZAMA-IİSLÂMİYE
dayin gibi son ikisi kayalar içinde kesilip inşa edilen bel
deler hep o çöl adamian tarafır>dan tesis edildi. Orta çağ
lara asırlarca (Paris)lik eden Bağdat, o Abbasi başkenti
de aynı çCI adamian tarafından bina edilmişti. Cordane,
Söville, Tolöde, Gırnata, Fas, Merakeş, Kahire... ilh. de
pederleri, aynı çöllerin bedevi nesillerinden olan hep o
adamlar ta'afından inşa edildiler. Babası bedevi olanın me-
denileşmerii kabil değildir, denildiği içindir ki, Almanın ba
bası da ba'bar olduğundan. Macar'ın babası da Atillâ ol-
duğuTKlan medenSeşemedİef değü mi? Medeniyet ve kabü-
yet sadedinde Sami ırkını istihfaf etrr>ek çok garip ve gayr-
1 adil olma;: mı ki; (T y r) ve (Kartaca)nın sahibi olan Feni
keliler, Sainidirter. (Nlnova) ve (BabH)ın yapıcısı olan Mı
sırlılar Samîdirler. Bu kadar mümtaz olan Yahudiler de
Semidirler Bu nokta bize İstanbul'da çıkan günlük bir ga
zetede (Cem al) imzasıyla yazılan b«r makalede, Cezayir'
deki Arap mahallesinden nefrette bahs olunurken bütün
Arap şehirktri hakkında kullanılan kötümser tasvirleri ve bâ-
hassa Surl <e beldelen için. Arabın medenileşmedeki ka
biliyetsizliği (I) malum olduğundan onlar da daha yüz se
ne geri kaliicaklar. denilmesini hatırlattı. Zavallı muharrir
unutmuş ki, Suriye ne kadar geri olursa olsan Anadolu’
ya yine üstıjn bir vaziyettedir. Eğer bu tenkitler bize Pa
ris’te veya Berlin'de oturan bir adam tarafvıdan gelmiş ol
saydı. biraz anlayabilirdik. Fakat bir AnkaralI yoldaştan gel
diği için m e!«le değişiyor. İşte bu ders, komşularımıza ten
kit edecekleri zaman biraz düşünmeleri için inşaallah yar
dımcı olur.
Arablann nazariyat zihniyetleri dedikleri, bütün Meri mil
letlere mahs us olan felsefi inkişaftan başka bir şey değil
dir. Bu nazariyeler. en "realist'* milletlerde de vardı. Fel
sefe. tahakkuku işi kuvvetli ve şiddetli bir dimağa ve derin
bir hakikat duygusuna dayanan en büyük medeniyetle
rin kurucusu olmaktan ne Arablart ve ne de diğer Sami mil
letleri men etmemiştir. Arablar, mûsbet ilimleri bilmemek
le İtham edik n>ezler. Zira (cebir)ı icat eden onlar, arzm mih
verini riyaziye ile ölçen(de) oniardır.
HİLÂFET VE KEMALİZM 387
A S Y A L I D EĞ İLLER İ
vetile övünürken adeti vech ile dört beş sene sonra mem
leket nüfusunun 45 milyona ulaşacağını söylemedi. Evet.
Türkistan Tatarlannın AruKlolu’ya muhaceretleri ile nüfu
sun çoğaltılmasına yardımcı sağlıklı tedbirler alınması sa
yesinde Türkiye nüfusunun beş senede 13 milyondan 45
milyona çıkması tarzındaki hurafeciliği bu defa da tekrar
ederek, muhtelif devletlerin murahhas heyetlerini güldür
mek istemedi. Türkistan Tatarları'nın Anadoluya muha
cereti gibi aiKak Ankara ricalinden bazılarının muhayyile
sinde yer bulabilecek olan ve daha önce Tevfik Rüştü
den işitilen hurafe, dinleyenleri çok güldûrmüştû.
Her ne ise bu defa da Avrupalılık. Asyalılık davaları ile,
kor>grede Avrupa devletlerini teşkil eden murahhaslann
hürmetini kazandığına ihtimal vermiyoruz. Böyle iddialar
la ne AvrupalIların Türkiye Ve sevgisi artar, ne (Musolini)
merhamete gelerek Antalya'ydı Menteşe'ye göz koymak
tan vaz geçer, ne Yunan intikam fikrini birakır, ne Bulgar
ilk fırsatta Edirne'yi geri almak arzusundan feragat eder,
ne Fransa Kİllkya'yı unutur, ne Ingiliz böyle sözlere alda
narak Anadolu'nun bağnnda bir Kürdistan kurulmasını ta
savvurdan sarfH nazar eder.
Sonra, şurasına hayretteyiz kİ Türk milletinin baştan
başa tarihi göz önûr>de iken Türkiye nasıl oluyor da Asyaiı
olmuyor? Türk milletinin tarihi isbat eder ki Osmanoğul-
lan MtOn Balkanlan, Macaristan’a, Polonya’ya, Basa-
rabya'ya. varıncaya kadar istilâsı altına aldı. Viyana'yı mu
hasara etti. Fakat kendileri Asyaiı İdi. Osmanlı devletinin
tarihi isbat eder ki 1877'deki Rus muharebesine kadar bu
devlet. Avrupa kısmında 20 milyon teb'aya malikti, öyle
iken Avrupalılık iddia etmemişti, ^m d l Avrupa tarafında an
cak bir milyon kadar nüfusu kalan Türkiye nasıl Avrupa dev
leti olabilir? Acaba tarih ve coğrafya insanın, istediği gibi
tahakküm edeceği memluk malı mıdır? Hangi Şark veya
Garp tarihi Türkiye'nin Asyaiı olmadığına delalet eder? Ve
hartgi coğrafya Edime vilayetinin asıl ve Anadolu'nun ay
rıntı olduğunu gösterir.
Evet. Şarklılardan ilgilerini keserek Frenkleşmek isti
yorlar ve bunu kurtuluş yolu sanıyorlar. Avrupalılık heves
39^* HİLÂFET ! m u a z z a m a ! İSLÂMIYE
A Y A K JY D U R M A K M E C B U R İY E TİN D E Y İZ !
G ÜM Ü LÇİN E M Ü F TÜ L Ü Ğ Ü N D E AZİLLER VE TA Y İN LE R
S O N CEVABIM IZ
F.2
402 HÎLAFET Î m u a z z a m a ! İSLÂMlYE