Nur Kurami

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 96

Baskı: Nisan 2017

İSBN: 978-975-6587-35-5
Sertifika No: 15786
Yayın Yönetmeni: Cemil Ergül
Editör: Nil Ertten
Sayfa Düzeni: Burhan Maden
Kapak Tasarım: Sevil Şener
Baskı-Cilt: Çalış Ofset
Davutpaşa Cad. No: 8 Topkapı/İSTANBUL
Tel: 0212 482 11 04
Sertifika No: 12107

ARMONİ YAYINCILIK
Çatalçeşme Sok. No: 50-1
Cağaloğlu-İSTANBUL
Tel: 0212 511 25 – 511 25 64 04
Fax: 0212 519 27 09
bilgi@armoniyayincilik.com

Armoni Yayıncılık İstanbul Dağıtım A.Ş.’nin tescilli markasıdır.


Yayınevinin izni olmadan tamamen, ya da kısmen alıntı yapılamaz.
İçindekiler

BİLİMSEL KAVRAMLAR,
TEORİLER VE FORMÜLLER ÜZERİNE...................................................9
A) MİTOLOJİ VE DİNLERE GÖRE, ALLAH’IN NUR SIFATININ
ORTAYA ÇIKARDIĞI GERÇEK: MADDE DİYE BİRŞEY
YOKTUR!......................................................................................................11
B) YOĞUNLAŞMAMIŞ ENERJİ(ANTİ MADDE) NEDİR?............13
C) YOĞUNLAŞMIŞ ENERJİ(MADDE) NEDİR?...............................14
C1. ÇİFT YARATILMA TEORİSİ.......................................................15
C2. DEĞİŞİM TEORİSİ.........................................................................15
D) NUR (YARATILIŞI BAŞLATAN 7 IŞIN) NEDİR?........................15
E) EİNSTEİN’IN e=mC2 OLAN ENERJİ FORMÜLÜ ÜZERİNE...17
F) YÜKSEK ENERJİ FORMÜLÜ E=4C.................................................18
G) ÖZEL VE GENEL GÖRELİLİK TEORİLERİNE KARŞI
HAREKET TEORİSİ...................................................................................19
H) HAREKET TEORİSİNİN ORTAYA ÇIKARDIĞI İKİ GERÇEK:
ENERJİNİN AKTİFLİK OLAYINA BAĞLI DEĞİŞİM OLAYI VE
BU DEĞİŞİMİN BİR SONUCU OLARAK ‘‘EVRİM YOKTUR,
DEĞİŞİM VARDIR’’...................................................................................21
H1)DEĞİŞİM KUVVETİ(5.ELEMENT)............................................21
H2) EVRİM YOKTUR, DEĞİŞİM VARDIR ...................................22
I) ZAMAN YOKTUR, BOYUTLAR VARDIR.....................................25
6 NUR KURAMI

I1) BOYUTLAR NEDİR?......................................................................26


I2) BOYUTLAR ARASI YOLCULUK
YAPILABİLİR Mİ?.................................................................................30
I3)PARALEL BOYUTLAR(GAYB –LEVHİ MAHFUZ)...............31
I4)DEJAVU...............................................................................................32
I5)İNSAN DUYU ÖTESİ ALGILARA SAHİPTİR.........................32
K) EVREN VE EVRENİN OLUŞUMU ÜZERİNE.............................33
K1) HERŞEYİN OLUŞUM TEORİSİ: (NUR DÖNGÜSÜ)..........34
K2) NAKUR (KARADELİK) NEDİR?..............................................36
K3) YOYO TEORİSİ..............................................................................37
K4) EVRENİN BİR BÖLÜMÜ OLAN UZAYIN GENİŞLEMESİ
FORMÜLÜ..............................................................................................38
NUR KURAMI (TAVVANASYUM)..........................................................39
NUR KURAMI İLE METAFİZİK OLARAK DÜŞÜNÜLEN
BİRTAKIM OLAYLARIN AÇIKLANMASI............................................43
1. AY NEDEN UFUKTAYKEN BÜYÜR, YÜKSELDİKÇE
KÜÇÜLÜR?..................................................................................................45
2. GERÇEK TAKVİM NASIL OLMALIDIR?.......................................47
3.KÜTLEÇEKİM FORMÜLÜ VE IŞINLANMA(ENERJİNİN
YAYILMA HIZI) FORMÜLÜ İLE BOYUTLAR ARASI
YOLCULUK MÜMKÜN!.........................................................................48
3.1.KÜTLEÇEKİMİ FORMÜLÜ:........................................................49
3.2.KÜTLEYİ ENERJİYE ÇEVİREN IŞINLANMA (ENERJİNİN
YAYILMA HIZI) FORMÜLÜ:.............................................................49
4. İNSAN DIŞINDA EVRENDE YAŞAYAN VARLIKLAR
NELERDİR?..................................................................................................51
5. BİLİMİ YANILTAN GÖRECELİLİK OLAYIDIR............................53
6. BAŞLANGIÇ PARALELİ VE BAŞLANGIÇ MERİDYENİ
MEKKE’DEN GEÇER!..............................................................................57
7. SAMANYOLU GALAKSİSİ İÇİNDEKİ GÜNEŞ SİSTEMİ 11
GEZEGENDEN Mİ OLUŞMAKTADIR?..............................................58
8. GÜNEŞ ISITMAZ, O HALDE ISITAN ŞEY NEDİR?...................58
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 7

9.KUKULGAN, BOLON YOKTE VE DABBETÜL ARZ NEDİR?.60


10. PİRAMİTLERİN SIRLARI NELERDİR?.........................................61
11. PİRAMİTLERDE KABLOSUZ ENERJİ AKTARIMI NASIL
SAĞLANIR?.................................................................................................63
12. BEDENİMİZDEKİ ENERJİ KUVVETLERİ (ÇAKRALAR) ......63
NUR KURAMI İLE ÖMÜR SÜREMİZİ UZATMAK VE ÖLMÜŞ
BİR VARLIĞI YENİDEN DİRİLTMEK MÜMKÜNDÜR!.................67
1. DERİ HASTALIKLARI İÇİN...............................................................69
3. MİKROP, BAKTERİ VE VİRÜSLERİ YOK EDEREK VÜCUDU
DEZENFEKTE ETMEK İÇİN..................................................................70
5.ŞEKER HASTALIĞININ TEDAVİSİ İÇİN .......................................71
6. KEMİK HASTALIKLARININ TEDAVİSİ İÇİN.............................72
7. ALZHEIMER HASTALIĞININ TEDAVİSİ İÇİN..........................73
8. KAN KANSERİ (LÖSEMİ) HASTALIĞININ TEDAVİSİ İÇİN..74
9.FELÇ HASTALIĞININ TEDAVİSİ İÇİN...........................................74
10. ÖMÜR SÜREMİZİ UZATMAK İÇİN (YILAN DNA’SINDAKİ
SIRLAR NELERDİR?)................................................................................75
11. ÖLMÜŞ BİR VARLIĞI YENİDEN DİRİLTMEK
MÜMKÜNDÜR!.........................................................................................76
METAFİZİK VE DİN ÜZERİNE.................................................................79
1. HZ. NUH’UN GEMİSİ NEREDEDİR?.............................................81
2. HZ. NUH’UN GEMİYİ İNŞA EDERKEN KULLANDIĞI
FORMÜL NEDİR?......................................................................................82
3.HZ. YAHYA VE HZ. İSA TEKRAR GELECEK!..............................82
4. HIZIR VE İLYAS KİMDİR?..................................................................84
5. ÜÇBİN YILDA BİR AÇAN UDUMBARA (YOUTAN POLUO)
ÇİÇEĞİNDEKİ SIR NEDİR?....................................................................84
6. ‘‘ZEMZEM’’ İÇERİSİNDEKİ MÜKEMMEL ELEMENT.............85
7. ACBÜ’Z-ZENEB(ZERRE) NEDİR?....................................................87
8. AYDINLIĞIN PİRAMİTLERİ..............................................................89
9. HZ. DAVUD’UN SANDIĞI...............................................................90
10. YEDİ AKBABA BAŞLI LEVHALAR...............................................91
8 NUR KURAMI

11. TAYYİ MEKÂN SANCAĞI...............................................................92


12. HZ. İSA’YA AİT CAMGÖZ .............................................................94
13.İNSANLIK KIYAMET BOYUTUNA GİRMİŞTİR!.......................94
BİLİMSEL KAVRAMLAR,
TEORİLER VE FORMÜLLER
ÜZERİNE
A) MİTOLOJİ VE DİNLERE GÖRE, ALLAH’IN
NUR SIFATININ ORTAYA ÇIKARDIĞI GERÇEK:
MADDE DİYE BİRŞEY YOKTUR!

M itolojide ve Kutsal Kitaplarda, Allah’ın kendisinin bir


ve tek olduğunu, her şeyin bu bir ve tekten yani kendi
nurundan olduğunu ifade etmesine bağlı olarak; Allah’ın Nur
sıfatının ‘‘MADDE DİYE BİRŞEY YOKTUR’’ gerçeğini
ortaya çıkardığını açıkça söyleyebiliriz.

Çünkü günümüz bilim dünyasının madde olarak kabul


ettiği tüm varlıklar, aslında beş duyumuzun sınırlı kapa-
sitesine göre ALGISAL AÇIDAN VAR KABUL EDİLİR.
Kuran-ı Kerim’de, En’am Suresinin 61. Ayetinde; ‘‘ O, SİZE
HAREKETLERİNİZİ (ALGILARINIZI) KAYDEDEN
HAFAZA MELEKLERİNİ GÖNDERİR.’’ ifadesi algıların,
bu melekler vasıtasıyla taşındığının ve takip edildiğinin en
güzel göstergesidir. İnsan bedeni dâhil madde olarak nitelen-
dirdiğimiz her şey, algısal enerjiden ibaretse, o halde mutlak
varlık açısından tek gerçek, Allah’ın varlığıdır. Bu nedenle,
şöyle bir teori ortaya koyabiliriz:
12 NUR KURAMI

ALGI TEORİSİ: Evrende madde olarak bildiğimiz her


şey, yaratılışta ruhumuza gönderilen algısal enerjilerden
başka bir şey değildir. Bu gönderilen algısal enerjileri kay-
deden ise Allah’ın bir Nur’u olan Ruh’tur. Madde olarak
adlandırılan şey, kendi başına bağımsız bir varlık değildir,
gerçekte yoğunlaşmış bir enerji topluluğudur. Yani ‘‘madde
mutlaktır, başlangıç hiçbir şeydir, hiçbir şey de beyindir’’ şek-
lindeki materyalist görüş doğru değildir. Maddesel varlık
olan beyin, soyut bir şeyi meydana getiremez. Düşünen,
duyan, gören, koklayan, dokunan kısaca duyulara sahip
olan Ruh’tur. Ruh ise Allah’ın bir nuru olduğundan, ölüm-
süz ve sonsuzdur. Oysa madde olarak adlandırılan her şe-
yin bir sonu vardır yani madde mutlak değildir.
DOLAYISIYLA MUTLAK VARLIK AÇISINDAN
ALLAH, ÖZÜNÜ GÖREN VE BİLEN TEK GERÇEK
VARLIKTIR. İnsanoğlu, özünü göremediği ve bir nur olan
ruhunun Allah’a ait olduğunu idrak edemediği için kendi-
sini hep var zanneder. Oysaki Allah haricinde hiçbir var-
lık, mutlak gerçek varlık değildir. Yani ALLAH DIŞINDA,
HİÇBİR VARLIK ‘‘BEN VARIM’’ DİYEMEZ. ÇÜNKÜ
HER ŞEYİN ÖZÜNDE, BİR VE TEK OLAN ALLAH’IN
NUR’U VARDIR. Buradan da düşünmenin bile var olmak
için yeterli olmadığını anlayabilmişsinizdir...
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi açısından ‘‘RUH ve
BEDEN’’ kavramlarının gerçekte ne olduğunun açıklan-
ması gerekmektedir. Bilimsel olarak Ruh, bir antimadde
olan acbü’z-zeneb adı verilen zerre içerisinde Allah’tan
bir nurdur. Beden ise maddedir yani enerjinin yoğunlaş-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 13

masına bağlı olarak biçim değiştirmiş, katılaşmış halidir.


Dolayısıyla tüm varlıklarda bilimin madde olarak nitelendir-
diği şey aslında enerjinin yoğunlaşmasına bağlı biçim değiş-
tirmiş halidir. Bir elektron mikroskobuyla insan bedenine ba-
kıldığında, onun %99’unun karanlık, %1’ inin ise ışık olduğu
görülmektedir. Burada %99 olarak görülen karanlık, yoğun-
laşmış enerji olan madde iken, %1 ışık olarak görülen şey
ise yoğunlaşmamış enerji olan antimaddedir.

B) YOĞUNLAŞMAMIŞ ENERJİ(ANTİ MADDE)


NEDİR?
YOĞUNLAŞMAMIŞ ENERJİ: Dört temel doğa kuvve-
tinden atom altı ölçeklerde etkileşen üçünü (Güçlü Çekirdek
Kuvveti: Atom çekirdeklerini oluşturan parçacıkları bir arada
tutan kuvvet, Zayıf Çekirdek Kuvveti: Ağır ve kararsız par-
çacıkların bozunarak kimlik değiştirmesine yol açan kuvvet,
Elektromanyetik Kuvvet: Atom çekirdekleriyle çevrelerinde
dolanan elektronlar arasında etkiyerek atomları ve molekül-
leri bir arada tutan kuvvet) açıklayan standart modele göre;
bilinen tüm parçacıkların aynı kütlede ama ters elektrik
yükü taşıyan bir karşıtı vardır. Yani SIRADAN MADDE
İLE AYNI KÜTLEYE, POZİTİF ENERJİ DEĞERLERİNE
SAHİP ANCAK SEKİZ FARKLI AŞAMADAN OLUŞMUŞ
ELEKTRİK YÜKÜ VE DÖNÜŞ HAREKETLERİ
YÖNLERİNDE FARKLILIK OLAN YOĞUNLAŞMAMIŞ
ENERJİYE, ANTİMADDE DENİR. Örneğin, – yüklü elekt-
ronun anti madde karşılığı + yüklü pozitron; + yüklü proto-
nun anti madde karşılığı ise – yüklü anti protondur.
14 NUR KURAMI

Evrende bilimin madde olarak nitelendirdiği tüm var-


lıklarda antimadde mevcuttur. Bilimin antimadde olarak
adlandırdığı, bizimse yoğunlaşmamış enerji olarak adlan-
dırdığımız şey, madde olarak adlandırılan varlığın yoğun-
laşmış ve biçim değiştirmiş enerjisinin tükenmesi yani ölü-
müyle, ayrışma ve çürüme sonrasında ortaya çıkar. Çünkü
yoğunlaşmamış enerji(antimadde), zamanı geldiğinde yo-
ğunlaşmış enerjiyi(maddeyi) özüne yani Nur’a döndürmek
içindir. Ayrıca antimadde üretilebilir ve antimadde ile yük-
sek enerji de elde edilebilir. Nasıl mı? Karşı çekirdekten,
buharlaşma(ısıtma-soğutma) gücüyle antimadde üretilebilir,
kısaca karşı parçacıkları kullanarak antimaddeyi oluşturmak
mümkündür.

C) YOĞUNLAŞMIŞ ENERJİ(MADDE) NEDİR?


YOĞUNLAŞMIŞ ENERJİ: ‘‘MADDE OLARAK İFADE
EDİLEN, AĞIRLIĞI, HACMİ OLAN, BİR SEBEBE
DAYALI OLARAK DEĞİŞİME UĞRAYAN, BİRER
YOĞUNLAŞMIŞ KARIŞIMDAN YANİ ONİKİ FARKLI
AŞAMADAN OLUŞAN HER ŞEYDİR.’’
Doğada bulunan canlı ya da cansız her yoğunlaşmış
enerji(madde) değişmektedir yani eskisi ayrışır ya da çürürken,
yenisi ortaya çıkmaktadır. Ayrıca yoğunlaşmış enerji(madde)
doğada saf halde bulunmaz, genellikle birer karışım halinde
bulunur. Yani YOĞUNLAŞMIŞ ENERJİ’NİN(MADDENİN)
BİR SONU VARDIR, TÜKENİR, MUTLAK DEĞİLDİR. O
halde konumuzla ilgili şu iki teoriyi ortaya koyabiliriz:
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 15

C1. ÇİFT YARATILMA TEORİSİ


Evren’de Allah hariç, her şeyin bir zıttı ya da benzeri vardır.
Başlangıçta bir olan nur, sonrasında ilk çift olan yoğunlaşma-
mış enerjiyi(antimaddeyi) ve yoğunlaşmış enerjiyi(maddeyi)
oluşturmuştur. Pozitif ve negatif kuvvetler ile enerji döngüsü
sonucu varlıklar oluşmuştur. Çiftten oluşan varlıkların enerji
döngüsünün azalmasına bağlı olarak, bir değişim yaşaması da
kaçınılmaz olmuştur.

C2. DEĞİŞİM TEORİSİ


Yeni oluşmuş bir yoğunlaşmış enerji(madde) ile ayrışan
çürüyen bir maddenin özellikleri birbirine benzediğinden,
insanoğlu bu değişikliği anlayamaz ve maddeyi hep var sa-
nır. Oysa ‘‘ DEĞİŞMEKTE OLAN BİR ŞEY MUTLAK
OLARAK ASLA VAR OLAMAZ.’’ Dolayısıyla değişmelerin
bir başlangıcı olması ve ilk enerjilerin birtakım ışınların hare-
ketiyle var edilmiş olması gerekir. Çünkü ‘‘HİÇBİR DEĞİŞİM
SEBEPSİZ YERE KENDİLİĞİNDEN OLAMAZ.’’ Ayrıca bu
değişmelerin başlangıcını bulabilmek için Enerji’den önce ne
vardı, sorusunun cevabını bulmak gerekir. Cevap ise apaçık
ortadadır: ‘‘ALLAH’IN NURU, YARATILIŞI BAŞLATAN
ŞEYDİR.’’ Buradan hareketle, yaratılışı başlatan NUR kavra-
mının bilinmesi gerekmektedir.

D) NUR (YARATILIŞI BAŞLATAN 7 IŞIN)


NEDİR?
NUR: ‘‘7 IŞINDAN OLUŞAN, HAREKETSİZ
HALDEYKEN GÖZ İLE GÖRÜLEMEYEN, EL İLE
16 NUR KURAMI

TUTULAMAYAN; HAREKETLİ HALDEYKEN YÜKSEK


DERECEDE PARLAK VE YAKICI OLAN SÜREKLİ
KENDİ KENDİNİ OLUŞTURAN, BİTMEYEN BİR
IŞIKTIR.’’ Tanımdan da anlaşılacağı üzere, el ile tutulamayıp,
gözle görülemediği ve yakıcı özelliğe sahip olduğu bir gerçek-
tir. Bunun dışında NUR, HİÇBİR ŞEKİLDE ÜRETİLEMEZ
VE TÜKETİLEMEZ. FORMÜL HALİNE GETİRİLEMEZ.
ÇÜNKÜ NUR, SONSUZ VE MUTLAK OLAN
ALLAH’TANDIR. NUR, ANTİMADDE ZERRECİĞİ
İÇERİSİNDE YER ALIR VE OMURİLİK İÇERİSİNDE
ENERJİ AKIŞIYLA, MADDE BEDENİ KONTROL
EDER. ÖLÜM İLE MADDE BEDENDEN AYRILARAK
KENDİ BOYUTUNA GİDER. Tanımlarını vermiş oldu-
ğumuz Yoğunlaşmamış Enerji(Antimadde), Yoğunlaşmış
Enerji(Madde) ve Nur kavramlarını daha iyi anlayabilmemiz
için her şeyin teorisi olarak adlandırdığımız, varlığın yaratılış
basamaklarını açıkça gösteren NUR DÖNGÜSÜ’nü bilme-
miz gerekmektedir. Bu döngü, antimadde ve maddenin nasıl
oluştuğunu yani tüm evrenin ve içindeki varlıkların oluşumu-
nun nasıl gerçekleştiğini bizlere açıkça gösterecektir.
Madde ve Antimaddeyi oluşturan Nur Döngüsü açısın-
dan içinde yaşadığımız evrende, soyut varlıkları yok kabul
etmek doğru değildir. Varlığı reddetmek yerine, NUR keli-
mesinin tanımına bakarak, soyut varlıkların da olabileceği-
ni düşünmeliyiz. Örneğin, elektriği gözümüzle göremiyoruz
ama varlığını kabul ediyor hatta yoğunluğunu arttırarak onu
görünür kılabiliyoruz. Allah’ı çıplak gözle ve sınırlı duyulara
sahip bu bedenimizle göremiyoruz. Çünkü Allah’ın sıfatların-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 17

dan biri de NUR’dur. Nur’un tanımı gereği, Allah’ı görmeye


ne göz, ne de beden dayanamaz. Bu konuya en güzel örnek,
kutsal kitaplardan olan TEVRAT’ta verilmektedir:
‘‘Hz. Musa Peygamber, Allah ile görüşmek için TUR
Dağına gider. Tur Dağında zeytin gibi meyveleri olan bir ağa-
cı yanar vaziyette görür, birden Allah’ın sesini duyar ve ça-
rıklarını çıkararak sesin geldiği yere doğru yaklaşmaya çalışır
ancak ona yaklaşmaması söylenir.’’ Şimdi dikkat edin; çıplak
gözle görülemeyen, el ile tutulamayan ve yakıcı özellikte
olan Nur’un yoğunlaşarak görünür hale gelmesi demek,
dünyanın ve içindeki tüm varlıkların yanarak ölmesi de-
mektir. Yani anlatmaya çalıştığımız şey, Nur’un tanımı ge-
reği böyle bir şeye madde olarak adlandırılan hiçbir varlık
dayanamaz. O halde ölüm gerçekleşmeden, metafizik var-
lıkları gerçek şekilleriyle görebilmek mümkün değildir.

E) EİNSTEİN’IN e=mC2 OLAN ENERJİ FORMÜLÜ


ÜZERİNE
Einstein’ın e=mC2 formülü fizikte madde ile enerjinin
aynı şey olduğunu sadece biçimlerinin farklı olduğunu belir-
ten bir formüldür. Bu formül, enerji ile kütle arasında bir ilişki
kurar. Formülün harflerle simgelenmiş elemanlarını inceler-
sek:
e= Enerji ( 1 Joule)
m=Cismin Hareketsiz Haldeyken Kütlesi (kg)
C2= Işık Hızının 299792458 Metre/Saniye Cinsinden
Karesi
18 NUR KURAMI

Formülün okunuşu şudur: Boşluktaki ışığın karesinin sa-


yısal değerinin cismin hareketsiz haldeyken kütlesi ile çarpı-
mı, bir joule’luk enerjiye eşittir.
Kimyasal reaksiyonlar sonrası küçük de olsa kütle kay-
bı yaşanarak, kütlenin bir kısmı enerjiye dönüşür. Bize göre
madde, enerjinin yoğunlaşarak oluşturduğu biçim değiştir-
miş halidir. Örneğin, bir su buharı düşünün, bu buhar yoğun-
laşma sonucu yağmur, dolu, kar gibi hallere bürünebilir. Yani
biçim değiştirebilir ama özü itibariyle onun buhar olduğu
gerçeğini değiştirmez. Bu nedenle Einstein’ın enerji formü-
lündeki ‘‘m’’ yani cismin hareketsiz haldeyken olan kütlesi za-
ten yoğunlaşmış enerjinin kendisidir. Eğer bilim, Einstein’ın
enerji formülüne karşı yeni bir enerji formülü ortaya koymayı
düşünüyorsa öncelikle boşluk diye bir şey olmadığını idrak
etmelidir. Çünkü evren, bir elektromanyetik dalgalar bütünü-
dür.

F) YÜKSEK ENERJİ FORMÜLÜ E=4C


E= Enerji (7 Joule)
4= Güçlü bir Element(kg) x Aynı Elementin Kendisine
Ait 3(Üç) Zıt Parçacığı
C= Işık Hızı 299792458 Metre/Saniye
Formülün okunuşu şudur: ‘‘IŞIK HIZI İLE GÜÇLÜ
BİR ELEMENTİN KÜTLESİNİN KENDİSİNE AİT 3(ÜÇ)
ZIT PARÇACIĞIYLA ÇARPIMI, 7(YEDİ) JOULE’LÜK
ENERJİYE EŞİTTİR.’’ Bu formül ile çok güçlü bir enerji elde
edebilir, kütleyi enerjiye dönüştürebiliriz. Element olarak
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 19

Titanyum, Stronsiyum gibi güçlü elementlerin kullanılması


daha uygun olacaktır. Buradaki zıt parçacıklar ise elektron,
proton ve nötronun zıttı olan pozitron, anti proton ve anti
nötrondur.

G) ÖZEL VE GENEL GÖRELİLİK TEORİLERİNE


KARŞI HAREKET TEORİSİ
Kendi teorimizi yazmadan önce özel görelilik yani izafi-
yet teorisi ve genel görelilik teorilerinden kısaca bahsetmek
isteriz. Albert Einstein’ın izafiyet kuramına göre, bütün var-
lıklar ve varlığın fiziki olayları izafidir. Zaman, mekân, hare-
ket izafidir ve birbirinden bağımsız değildir. Cismin zamanla,
zamanın cisimle, mekânın hareketle, hareketin mekânla bağ-
lantısı vardır ve hepsi birbirinle bağımlıdır. Bunların hiçbiri
müstakil değildir. Ayrıca cisim, hareket ve zamandan birinin
diğerine önceliği yoktur. Uzaklığın ve zamanın gözlemciye
bağlı olarak değişebileceğini ifade eder. Uzay ve zaman göz-
lemciye bağlı olarak farklı algılanabilir. Yerçekimi kuvvetini
hesaba katmaz ancak ivmeli gözlemcilerin durumunu ince-
ler. Günlük yaşamımızda mutlak olarak algılanan zaman gibi
kavramların göreceli olduğunu söyler, sezgisel olarak göreceli
olduğunu düşündüğümüz kavramların ise mutlak olduğunu
ifade eder. Einstein’a göre hiçbir madde, ışığın hızına ulaşacak
şekilde hızlandırılamaz. Cisimler hızlandıkça, zaman cisim
için daha yavaş akmaya başlayacaktır, ışık hızına ulaşıldığın-
da zaman durmalıdır. Cisimler hızlandıkça kinetik enerjileri-
nin bir kısmı kütleye dönüşür, durağan kütleye sahip cisimler
20 NUR KURAMI

hiçbir zaman ışık hızına erişemez hatta hareket doğrultusun-


daki boyları kısalır.
Genel görelilik teorisi ise uzay-zamandan oluşan dört
boyutlu bir evren modelini savunur. Her şeyden önce uzayın
eğriliğinden ileri gelen bir çekim kuramıdır. Bu kurama göre
uzay, zamanı da içine alan bir dört boyutludur ve yoğun kütle
tarafından bükülmüş, eğrilmiştir. Hawking ve Einstein’a göre
zaman ve uzay birbirinden ayrılmaz biçimde bağlıdır. Uzay,
zaman olmaksızın bükülemez. Bu nedenle zamanın bir şek-
li olduğuna inanırlar. Oysa hem özel görelilik, hem de genel
görelilik teorileri doğruyu yansıtmamaktadır. Bu nedenle,
parçacık fiziğinde kuantum mekaniği ile Einstein’ın genel gö-
relilik kuramını birleştiren sicim kuramı da doğru değildir.
Biz bu teorilere karşı, bulduğumuz hareket teorisini sizlerle
paylaşmak istiyoruz.
HAREKET TEORİSİ: Bu teoriye göre, Allah, izafi bir
varlık değildir. Allah, mutlak olan tek varlıktır. Mekan de-
ğişken iken, Hareket değişken değildir ve Zaman diye bir
şey yoktur. Bu nedenle, hareket ve mekân birbirinden ba-
ğımsızdır. Ayrıca evrendeki en yüksek ve mutlak hız da ışı-
ğın hızı değildir. Işık hızına ulaşıldığında zaman durmaz
yani hıza bağlı olarak zaman ne yavaşlar, ne de uzar, ne de
durur. Evrende ışık hızından daha hızlı olan hızlar vardır.
Bunlardan biri de Nur Hızıdır. Örneğin, Hz. Süleyman
zamanında kitaptan bilgisi olan bir ruhani varlığın, Seba
Melikesi Belkıs’ın tahtını cinlerden(gözcülerden) yani ışık
hızında olan varlıklardan önce getirmesi olayı nur hızıyla
ilgili verilebilecek en güzel örnektir. Bunun dışında zaman
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 21

ve uzay birbiriyle bağımlı değildir, birbiriyle bağımlı olan


şey boyutlardır. Ayrıca uzay eğrilip, bükülmez çünkü ova-
limsi yapıdadır. Zaman diye bir şey olmadığı için bunun ne
bir şekli, ne de bir başlangıcı vardır. Bir yıldız, bir gezegen
ya da bir karadelik yani masif nesneler uzay-zaman döngü-
sünü saptıramaz. Zamanı bir daire gibi çevirecek bir çekim
oluşturulamaz. Hiçbir çekim kuvveti zamanı yani olmayan
şeyi etkileyemez. Bu nedenle zamanda sapma olarak bili-
min adlandırdığı olay, göz yanılmasına bağlı bir olaydır.

H) HAREKET TEORİSİNİN ORTAYA ÇIKARDIĞI


İKİ GERÇEK: ENERJİNİN AKTİFLİK OLAYINA
BAĞLI DEĞİŞİM OLAYI VE BU DEĞİŞİMİN
BİR SONUCU OLARAK ‘‘EVRİM YOKTUR,
DEĞİŞİM VARDIR’’

H1)DEĞİŞİM KUVVETİ(5.ELEMENT)

İNSANOĞLUNUN DÖRT ELEMENT OLARAK


BİLDİĞİ TOPRAK(KÜTLEÇEKİM KUVVETİ),
ATEŞ (ZAYIF KUVVET), SU(GÜÇLÜ KUVVET) VE
HAVA(ELEKTROMANYETİK KUVVET) ENERJİLERİNİN
BİLEŞİMİNE BAĞLI OLARAK ORTAYA ÇIKAN
YENİLENME-BOZUNMA KUVVETİDİR. AKLIMIZDA
KALICI BİR İZ BIRAKMASI AÇISINDAN BİZLER BUNU
5. ELEMENT OLARAK ADLANDIRDIK. ASLINDA
BİLİMSEL OLARAK BUNLAR BİRER ELEMENT DEĞİL,
BİLEŞİK ENERJİLERDİR.
22 NUR KURAMI

KURAN-I KERİM’DE HICR SURESİNİN 26.


VE 27. AYETLERİNDE, ‘‘YEMİN OLSUN Kİ BİZ
İNSANI PİŞMİŞ ÇAMURDAN, ŞEKİLLENMİŞ KARA
TOPRAKTAN YARATTIK. CİNLERİ (ŞEYTAN VE
KABİLESİ OLAN GÖZCÜLERİ) İNSANDAN ÖNCE
ZEHİRLİ(RADYASYONDAN) DUMANSIZ BİR ATEŞTEN
YARATTIK. ’’ İFADELERİ İLE NUR SURESİNİN 45.
AYETİNDE, ‘‘ ALLAH, HER HAYVANI SUDAN YARATTI.’’
İFADESİ, CANLILARIN FITRAT OLARAK 4 KUVVET
UNSURUNA GÖRE YARATILDIĞINI BELİRTMEK
İÇİNDİR. BU AYETLER DOĞRULTUSUNDA ALLAH
DIŞINDA, TÜM VARLIKLARIN BU 4 UNSURA DAYALI
OLARAK ORTAYA ÇIKAN DEĞİŞİM KUVVETİNE
MARUZ KALDIKLARI BİR GERÇEKTİR. YANİ
ALLAH HARİCİNDE, TÜM VARLIKLAR DEĞİŞİME
UĞRAMAKTADIR. İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ
DÜNYAYI, UZAYI VE BUNLAR İÇERİSİNDE OLUŞMUŞ
TÜM VARLIKLARI ŞÖYLE BİR GÖZLEMLEYİN. 5.
ELEMENT OLARAK ADLANDIRDIĞIMIZ DEĞİŞİM
KUVVETİNİ APAÇIK GÖRECEKSİNİZ.

H2) EVRİM YOKTUR, DEĞİŞİM VARDIR


DARWİN’İN DOĞADA GÖZLEMLEDİĞİ VE İZAFİ
OLARAK GÖRDÜĞÜ BİRÇOK ŞEYE ANLAM VEREMEYİP,
BİZİM KEŞFETTİĞİMİZ DEĞİŞİM OLAYINI, EVRİM
TEORİSİYLE AÇIKLAMAYA ÇALIŞMASI GERÇEKTEN
GÜLÜNÇ BİR OLAYDIR. GERÇEKTE, EVRİM DİYE
BİRŞEY YOKTUR: ENERJİNİN AKTİFLİĞİ (DEVVASAL)
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 23

OLAYINA BAĞLI OLARAK ORTAYA ÇIKAN BEŞİNCİ


ELEMENT YANİ DEĞİŞİM KUVVETİ VARDIR.
Yıllar önce yaşamış ortak bir ata ya da akrabadan gelen
canlıların günümüze gelinceye kadar geçirdiği değişim süreci
yani nesilden nesile, uzun zaman sürecinde canlı türlerinin
kalıtsal değişime uğraması olayı Darwin tarafından evrim
olarak adlandırılmıştır. Ne kalıtsal bir değişim, ne de ortak bir
atadan gelme olayı doğru değildir. Çünkü günümüzde gene-
tik bilimi; her canlının, her türün ayrı ayrı genlere ve kendine
özgü donanımlara sahip olduğunu ispatlamıştır. Ayrıca canlı-
lar bazı organlarını kullanma bazılarını kullanmama sonucu
yeni karakterler kazanmazlar. Hatta çevre koşullarına ayak
uyduranların yaşayıp, bu koşullara ayak uyduramayanların
öldüğü olayı da doğru değildir. Dünya bir buz devri yaşamış-
tır, eğer Darwin’in dediği gibi olsaydı, günümüze hiçbir canlı
ulaşamazdı.
Enerjinin Aktiflik(Devvasal) Olayı, bilimsel açıdan ha-
vanın genişlemesi sonucu basıncın artmasına bağlı olarak
oksijenin hücrelere zararlı etkisi(oksitlenme) sonucu hücre
ölümlerini hızlandırması olayıdır. Bu olaya, enerji üzerine
enerji eklenmesi olayı da diyebiliriz. Bu olayın neticesinde
sadece insan değil, tüm canlılarda bir değişim yaşanmak-
tadır. Örneğin, dünya dışından gelen yoğun bir enerjinin
Sibirya’nın Tunguska bölgesinde 6 saniye içerisinde patla-
yıp, toprağa, suya, havaya karışıp etrafta küçük kirecimsi
artıklar bırakması olayı, tabiatın bir değişim olayıdır. Bir
ağaç yaprağında gördüğümüz bir tırtılın, örmüş olduğu
kozadan kelebek olarak dışarıya çıkması da bir hayvanın
24 NUR KURAMI

geçirmiş olduğu değişim olayıdır. İnsan açısından büyü-


meye bağlı yaşlanma olayı ya da ilk insanlar olan Hz. Âdem
ve Hz. Havva’dan bu yana insanın ömür süresinin azalması
ya da boylarının küçülmesi olayı bir değişim olayıdır. Bu
değişim olayı gözlemlediğimiz bir hareketin izafi olduğu
yanılgısını ortaya çıkarır. Oysa bir tırtılın kelebek haline
dönüşmesi olayına dikkatle bakarsanız, değişim olayının,
hareket kuvvetiyle bir alakası olmadığını açıkça görürsü-
nüz.
Çünkü HAREKET, DEĞİŞKEN DEĞİLDİR.
HAREKET, SÜREKLİLİK VE DEVAMLILIK ARZ EDEN
BİR OLAYDIR. BU NEDENLE HAREKET HALİNDE
İZAFİLİK OLMAZ. HER ENERJİDE BİR DEĞİŞİM SÖZ
KONUSU OLUR. BU DEĞİŞİMİN, HAREKET UNSURU
İLE BİR ALAKASI YOKTUR YANİ HAREKET UNSURU
AYRI BİR KUVVETTİR. BİLİM ADAMLARINI,
HAREKETİN İZAFİ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜREN
SEBEP, GEÇİRİLEN DEĞİŞİM NEDENİYLE GÖRME
DUYUMUZA BAĞLI SINIRLILIKLARA DAYALI
YANILGILARDIR. BU ALGISAL YANILGILAR ANCAK
İDRAK İLE KALDIRILABİLİR. Örneğin, felç geçirmiş
bitkisel hayatta olan bir insanı ya da ölmüş bir insanı dü-
şünün, bedenin hareketsiz olması onun kendi içerisinde
hareket etmediği anlamına gelmez. Bu hareket iyi ya da
kötü, az ya da çok bir süreklilik ve devamlılık gösterir. O
halde farklı boyutlarda farklı türde varlıklarla aynı mekan
içerisinde yaşıyor gibi görünsek de aslında ne mekanımız
aynı, ne de algılarımız. Kısaca yaşadığımız boyutlar birbi-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 25

rinden farklı olduğu için zamanı var zannediyor, hareket


eylemini de izafi olarak algılıyoruz. Umarız hareketin başlı
başına bir olay olduğunu, izafi olmadığını anlamışsınızdır.

I) ZAMAN YOKTUR, BOYUTLAR VARDIR


Günlük işlerimizi kolaylaştırmak adına sınırlı beş duyu-
muza göre var kabullendiğimiz bir kavram olan zaman, bir
fiilin içinde geçtiği iki hareket arasındaki süre olarak adlandı-
rılır. Felsefi ya da bilimsel açıdan hatta din açısından zaman
kavramını irdeleyecek olursak; evren içerisinde zaman par-
çalarından söz etmek pek de mümkün değildir. Evrende
oluşmuş her nesnenin yapısı, boyutu, donanımı, algısı,
uzunluğu, genişliği, yüksekliği, ağırlığı, hızı birbirin-
den farklıdır. Örneğin bir karınca ile bir insanın 10 met-
relik düz bir yeri yürüme süresi asla aynı olmaz. Karınca
açısından zaman farklı, insan açısından zaman farklıdır
yani görecelidir. Bu göreceli duruma neden olan şey ise
birbirinden farklı olan boyutlardır. O HALDE, EVREN
İÇERİSİNDE HER NESNENİN YAPISAL DONANIMINA
GÖRE BOYUTLAR SÖZ KONUSUDUR. BU NEDENLE,
ZAMAN DİYE BİRŞEY YOKTUR.
Kutsal Kitaplarda ileriye dönük olarak gerçekleşeceği bil-
dirilen pek çok olay, olmuş bitmiş şeyler olarak ‘‘ GEÇMİŞ’’ za-
man ifadesiyle anlatılmıştır. Kuran-ı Kerim’de Hacc Suresinin
47. Ayetinde, ‘‘RABBİNİN KATINDAKİ BİR GÜN SİZİN
SAYDIKLARINIZDAN BİN YIL GİBİDİR.’’ ifadesi gerçek-
te zaman diye bir şey olmadığını, farklı türlerdeki canlılar için
farklı boyutlar olduğunu bizlere göstermektedir. Bu nedenle,
26 NUR KURAMI

‘‘ZAMAN YOKTUR, CANLI VEYA CANSIZ HER TÜRE


ÖZGÜ BOYUTLAR VARDIR.’’

I1) BOYUTLAR NEDİR?


Boyutlar, farklı türlerde birbirinden farklı varlıkların ya-
şadığı algı alanlarıdır. Evren içerisinde sınırsız sayıda boyut
vardır. Bu nedenle, uzunluk, yükseklik, genişlik veya zaman
boyut olarak adlandırılamaz.
Kuran-ı Kerim’de Talak Suresi 12. Ayet, Mü’minun
Suresi 17. Ayet, Bakara Suresi 29. Ayet ve Fetih Suresinde,
evren ile ilgili boyutlardan söz edilmektedir. Ancak en ge-
niş ve en açık şekilde Fussilet Suresi 11. ve 12. Ayetlerde, ‘‘
SONRA, O BİR DUMAN İKEN GÖĞE YÖNELDİ. GÖĞE
VE YERYÜZÜNE, HAYDİ İKİNİZ DE İSTER İSTEMEZ
GELİN DEDİ. İSTEYE İSTEYE GELDİK DEDİLER. BU
ŞEKİLDE ONLARI İKİ GÜNDE, YEDİ GÖK VE YEDİ
YER OLMAK ÜZERE YERİNE KOYDU, HER İKİSİNE
DE KENDİSİNDE NELERİN MEYDANA GELECEĞİNİ
VAHİY ETTİ. YAKIN GÖĞÜ KANDİLLERLE DONATTI
VE KORUDU.’’ ifadesi bu boyutların önünde karanlık kısım-
dan oluşan bir UZAY ve bu uzayın içinde bulunan yıldızlar
ve gezegenlerin(kandillerin) olduğu açıkça belirtilmektedir.
Uzay içerisinde bulunan YER BOYUTLARI ve uzaydan
sonra yer alan GÖK BOYUTLARI’nda nelerin meydana
geleceği ya da nelerin yaşanacağı ile anlatılmak istenen ise
her varlık türüne göre farklı boyutlar olduğu ifade edilmek
istenmiştir.
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 27

Kuran’da bahsedilen yer ve gök boyutlarını, insanoğlu he-


nüz görmemiştir ve bu boyutlardan herhangi birinde de yaşa-
mamıştır. İnsanoğlunun algısal açıdan dünya içerisinde etki
altında kalarak yaşadığı veya yaşayacağı 15 boyut bulunmak-
tadır. Bu nedenle Kuran’da bahsedilen yer ve gök boyutlarıyla,
içinde yaşadığımız etki boyutlarını birbirine karıştırmamalı-
yız. Dünyada insanoğlunu etkileyen boyutlar şunlardır:

1. ETKİ BOYUTU: Yaratılan her şeyin enerjisinin oluş-


tuğu, ateş unsurunun etkisi altında kaldığımız boyut-
tur.

2. ETKİ BOYUTU: Her tür enerjinin görünmez bir bu-


hara dönüştürüldüğü hava boyutudur. Hava unsuru-
nun etkisi altında kaldığımız boyuttur.

3. ETKİ BOYUTU: Buhar enerjisinin yoğunlaşmaya


bağlı olarak biçim değiştirerek suya dönüştüğü boyut-
tur. Su unsurunun etkisi altında kaldığımız boyuttur.

4. ETKİ BOYUTU: Enerji yoğunlaşmasına bağlı olarak


çökelme sonucu toprağın ve varlıkların oluştuğu top-
rak boyutudur. Toprak unsurunun etkisi altında kaldı-
ğımız boyuttur. İlk dört boyut, insanın anne karnında
oluşumu ve dünyaya gelişi ile alakalıdır.

5. ETKİ BOYUTU: Dumansız Ateşten(Radyasyondan)


oluşmuş cin ya da şeytan olarak adlandırılan zararlı
varlıkların yani negatif enerjilerin zaman zaman etkisi
altında kaldığımız boyuttur.
28 NUR KURAMI

6. ETKİ BOYUTU: Nur’ dan oluşmuş faydalı ışınsal var-


lıkların ve meleklerin yani pozitif enerjilerin etkisi al-
tında kaldığımız boyuttur.
7. ETKİ BOYUTU: Ölmüş olan insanların ruhlarının ya-
şadığı berzah boyutudur. Kuran-ı Kerim’de Mü’minun
Suresinin 99. ve 100. Ayetlerinde Berzah Boyutundan
açıkça söz edilmektedir. Ölüm unsurunun etkisi altın-
da kaldığımız ve ölümü yaşayacağımız boyuttur.
8. ETKİ BOYUTU: Dünyadaki besin kaynaklarının oluş-
turduğu zeytun boyutudur. Bitki ve besin kaynakları-
nın etkisi altında kaldığımız boyuttur.
9. ETKİ BOYUTU: Dünyadaki tüm varlıkların seslerinin
oluşturduğu boyuttur. Ses unsurunun etkisi altında
kaldığımız boyuttur.
10. ETKİ BOYUTU: Tüm peygamberlerin ve dinle-
rin dünyadaki varlıklar adına ahlaksal gelişimi
ve düzeni sağlamak için oluşturdukları boyuttur.
Peygamberlerin ve dinlerin etkisi altında kaldığımız
boyuttur.
11. ETKİ BOYUTU: Varlıkların uyku esnasında geçiş
yaptıkları, imkânsız olarak düşünülen her şeyin var
olduğu mirzah ya da rüya boyutudur. Rüyaların etkisi
altında kaldığımız boyuttur.
12. ETKİ BOYUTU: Dünyada kullanılan tüm teknolo-
jik ürünlerin, keşif ve icatların etkisi altında kaldığı-
mız boyuttur. Kuran-ı Kerim’de Al-i İmran Suresi 79.
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 29

Ayette ismi geçen Rabbaniler olarak adlandırılan var-


lıklar, teknoloji boyutunda, evrende en ileri seviyede
yaşayan varlıklardır.

13. ETKİ BOYUTU: Dünyada insanın ölüm sonrasında


yaşamına ahiret ortamında ruh olarak devam ettiği
boyuttur. Ahireti yaşayacağı boyuttur.

14. ETKİ BOYUTU: Tüm varlıkların, tüm hayat kaynak-


larının yeniden yaratılacağı, kıyamet ya da tin boyu-
tudur. Kıyamet sonrası insanoğlunun yeniden bede-
nen dirileceği boyuttur.

15. ETKİ BOYUTU: İnsanoğlunun düşünce boyutudur.


Düşünce gücünün etkisi altında kaldığımız boyuttur.
Bu boyut, Allah ile kulu arasında olduğundan saklı
boyut olarak da adlandırılabilir.

Görüldüğü gibi boyutlar; bizlerin zaman olarak adlan-


dırdığı geçmişi, bugünü ve geleceği içine alan, farklı tür-
de varlıkların sahip oldukları yaratılış özelliklerine göre,
belirli sebeplere dayalı yaşantılarını gerçekleştirdiği kendi
algı alanlarıdır. Yani duyusal donanımlarımız farklı oldu-
ğundan, ister istemez algı alanlarımız gereği yaşadığımız
boyutlar da farklı olmaktadır. Kısaca, dünyada bulunmak-
ta olan canlı veya cansız her türün boyutu ya da algısal ya-
şam alanı birbirinden farklıdır.
30 NUR KURAMI

I2) BOYUTLAR ARASI YOLCULUK


YAPILABİLİR Mİ?

Zaman diye bir şey olmadığı için, boyutlarda yani her tü-
rün kendine özgü algısal yaşam alanlarına bir yolculuk yapı-
labilir mi sorusuna cevap olarak, evet yapılabilir diyebiliriz.
Çünkü kutsal kitaplarda adları geçen Hz. İsa, Hz. Musa, Hz.
Süleyman, Hz. Muhammed ve Hz. Zülkarneyn gibi peygam-
berler ile Hızır ve İlyas gibi ruhani varlıklar bu konuya örnek
verilebilir.

Peki, bu yolculuk nasıl yapılır? İnsanoğlunun merak


ettiği şey de budur. Cevap, tarihi kaynaklarda, piramitler-
de ve kutsal kitaplarda apaçık şekilde verilmiştir. TAYYİ
MEKÂN (MEKÂN DEĞİŞTİRME YA DA IŞINLANMA)
İLE BOYUTLAR ARASINDA ALLAH’IN İZNİ İLE
DOLAŞABİLİRİZ. YANİ GEÇMİŞ YA DA GELECEK
OLARAK ADLANDIRILAN ALGI FREKANSLARI
ARASINDA SEYAHAT MÜMKÜNDÜR. Allah’ın peygam-
berleri ile sevgili ve seçilmiş kulları, boyutlar arasında yolcu-
luğu başarmıştır. Çünkü tayyi mekân ya da mekân değiştirme
olarak adlandırdığımız şey, bilimsel olarak ışınlanmanın ta
kendisidir. Yani ışınlanma esnasında farklı boyutları ve o bo-
yutlardaki varlıkları görebilmek mümkündür. Bu yolculuğu
hiçbir alet kullanmadan yapabileceğimiz gibi bir araç yardı-
mıyla da yapabiliriz.
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 31

I3)PARALEL BOYUTLAR(GAYB –LEVHİ


MAHFUZ)

Evrende çift yaratılma teorisinin bir gereği olarak, her


boyutun bir paralel boyutu vardır. Allah haricinde her şe-
yin bir çifti vardır ve her şey çiftten yaratılmıştır. Öncelikle
her şey paralel boyutlarda enerji yansımalarımız tarafın-
dan yaşanır. Sonrasında paralel boyutlarda yaşananların
bir tekrarını boyutlarda madde bedenler yaşar. Allah, kut-
sal kitaplarında bu durumu şöyle izah etmektedir: Kuran-ı
Kerim’de Talak Suresinin 12. Ayetinde ‘‘ O, yedi kat göğü ve
yedi kat yeri yaratandır. Allah’ın her şeye gücü yeten oldu-
ğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz diye onların
aralarında emir inip durmaktadır.’’ ifadesi yedi yerde ve
yedi gökte olmak üzere toplam 14 büyük boyuttan bahsedil-
mektedir. Bilim, henüz bu boyutları betimleyebilecek düzey-
de gelişmiş değildir.

Paralel Boyutlarda, Allah haricinde her şeyin birer enerji


yansıması yer aldığından, Allah’ın hiçbir peygamberine ilim
olarak vermediği ‘‘KADER’’ olgusu önce bu paralel boyutlar-
da tecelli eder. Paralel boyutlarda enerji yansımalarımız kendi
boyutumuzda yani yaşadığımız dünyada bizimle bütünleşir-
se, paralel boyutlarda enerjimiz hiç kalmazsa, ölüm dediği-
miz olay gerçekleşir. Ayrıca paralel boyutlarda enerjimiz de-
rece derecedir. Bunlar yapılan ibadetlere, okunan dualara ve
yapılan iyiliklere göre değişir. Bu konuya ilişkin anlattıkları-
mız, sizlere DEJAVU olayını mutlaka çağrıştırmıştır.
32 NUR KURAMI

I4)DEJAVU
Yaşanılan bir olayı daha önceden yaşamışlık veya görü-
len bir yeri daha önceden görmüş olma duygusudur. Beynin
boşluk anında hiçbir şey düşünmezken, duyu ötesi bir al-
gının zamanından önce hafaza melekleri tarafından ruha
iletilmesiyle oluşur. Beyin bu algıyı aldığında kişi bu ola-
yı daha önce yaşadığı hissine kapılır hatta olacakları bilir.
Çünkü PARELEL BOYUTTA ENERJİ BEDENİ, BU OLAYI
DAHA ÖNCEDEN YAŞAMIŞTIR. Dolayısıyla paralel bo-
yutta yaşanılan algı zamanından önce melekler vasıtasıyla
ruha iletildiği için bu tür durumların yaşanması normaldir.
Kuran-ı Kerim’de, En’am Suresinin 61. Ayetinde; ‘‘ O, SİZE
HAREKETLERİNİZİ (ALGILARINIZI) KAYDEDEN
HAFAZA MELEKLERİNİ GÖNDERİR.’’ ifadesi algıların,
bu hafaza melekleri vasıtasıyla taşındığının ve takip edildiği-
nin en güzel göstergesidir.
Gördüğünüz gibi kendi kendinize açıklamakta güçlük
çektiğiniz bu durumun beyinle bir alakası yoktur. Paralel
boyutta, kaderinizin önceden yaşanması ile alakalıdır.
Peygamberlerin ve Allah’ın sevgili kullarının dejavuyu sık sık
yaşamaları ve gelecekte olacak birtakım olayları önceden ha-
ber vermeleri bu şekilde olmaktadır. Bu durum, aynı zamanda
insanın 5 duyuya sahip olmadığını da açıkça göstermektedir.

I5)İNSAN DUYU ÖTESİ ALGILARA SAHİPTİR


Önceden görme, önceden işitme, önceden koklama, ön-
ceden tatma ve önceden dokunma duyuları birer duyu ötesi
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 33

algılarımızdır. Bu duyularımız sayesinde paralel boyutta yaşa-


dığımız olayları öncesinde bilebiliriz. Bu duyularımızın değil
de beynin bu durumu gerçekleştirdiğini düşünenlere cevabı-
mız, beyine iletilen algının gerçekte madde değil, onun ener-
jisi olduğunu hatırlatırız. Bu nedenle somut gerçeklikler için
beyini öne sürenler, soyut gerçeklikler için duyu ötesi algıları
reddedemezler.

K) EVREN VE EVRENİN OLUŞUMU ÜZERİNE


Modern fizik açısından evren, tüm varlıkları ve olayları
içeren bir enerji kütlesi yani elektromanyetik dalgalar bütü-
nüdür. Bu elektromanyetik dalgalar âleminde gerçek, mutlak,
somut madde varlıklardan söz edilemez. Günümüz bilimi,
evren ile uzayı birbirine karıştırdığından bu yanlışlığı ortadan
kaldırma adına bu konuya değinmek istedik.
Evren; sınırsız, sonsuz ve uçsuz bucaksızdır bunu in-
san zekâsı kavrayamaz. Bu nedenle evren, genişlemez ve ev-
renin bir paraleli de yoktur. Yani paralel evren diye bir şey
yoktur. Evren içerisinde sınırsız ve sonsuz boyutlar vardır.
Ancak kavram olarak ‘‘PARALEL BOYUTLAR VARDIR’’
diyebiliriz. Ayrıca genişleyen şey, evrenin karanlık boyutu-
nu oluşturan uzaydır. Bu nedenle, evreni oluşturan boyutlar
mevcuttur ve evreni oluşturan boyutlardan bazıları ise şun-
lardır: Karanlık Boyut(Uzay), Aydınlık Boyut(Gayb - Levhi
Mahfuz), Soğuk Boyut, Balçık Boyutu(Atomaltı parçacık-
ların bulunduğu boyut), Toprak Boyutu, Hava Boyutu,
Ateş Boyutu, Su Boyutu, Enerji Boyutu, Nur Boyutu gibi
sayısız boyut...
34 NUR KURAMI

Günümüzde ulaşılan en son teknik verilere göre, uzayın


yani karanlık kısmın ise fizik yapısı ovalimsidir ve uzay şu
kısımlardan oluşur: Galaksiler, Elektromanyetik Radyasyon,
Toz Parçacıkları, Nötral ve İyonize Hidrojen, Süpernova ve
Galaktik patlamalardan oluşan kozmik ışınlar, Gravitik dal-
galar. Buna göre sadece bizim galaksimiz olan Samanyolu’nda
400 milyar yıldız olduğu tahmin ediliyor. Bu büyüklük ve
genişlik nedeniyle uzayı, evren olarak adlandırmak yanlıştır.
Yani uzay, evrenin sadece bir boyutudur.
Evrenin oluşumuna gelecek olursak, günümüzde bi-
lim dünyasının en çok kullandığı ve kabul ettiği teori,
BİGBANG’tir. Bu teoriye göre, evren sıfır hacimli ve çok yük-
sek bir enerji potansiyeline sahip sıkışmış bir noktanın pat-
lamasıyla oluşmuştur. Bu kanaate bilim adamları uzay içeri-
sindeki gözlemler sonucu varmışlardır. Dediğimiz gibi uzay
farklı şeydir, evren farklı şeydir. Bu nedenle evrenin oluşumu
açıklamak için ortaya konan BİGBANG TEORİSİ yanlıştır.
Çünkü evren, bigbang gibi basit patlamalarla oluşamayacak
kadar sınırsız ve sonsuzdur. Bigbang ile ancak yıldızlar ve ge-
zegenler oluşur. O halde, evren ve içindekiler nasıl oluşmuş-
tur?

K1) HERŞEYİN OLUŞUM TEORİSİ: (NUR


DÖNGÜSÜ)
ALLAH DIŞINDA, EVREN VE EVREN
İÇERİSİNDEKİ TÜM VARLIKLAR; ALLAH’IN BİR
SIFATI OLAN NURUNUN OLUŞTURDUĞU İLK ÇİFT
OLAN ANTİ MADDE İLE MADDE KUVVETLERİNİN
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 35

(KÜTLEÇEKİMİ(TOPRAK) İLE GÜÇLÜ KUVVET(SU),


ELEKTROMANYETİK KUVVET(HAVA) İLE ZAYIF
KUVVET(ATEŞ) GİBİ ÇİFT OLAN BİRBİRİNİ ÇEKEN
YA DA BİRBİRİNİ İTEN POZİTİF VE NEGATİF
UNSURLARIN) BİRLEŞEREK YOĞUNLAŞMASINA
DAYALI BİÇİM DEĞİŞTİRMESİYLE, NUR
DÖNGÜSÜNDEN OLUŞMUŞTUR.
YAŞAM ÇİÇEĞİ YA DA YARATILIŞ BASAMAKLARI
OLARAK ADLANDIRILAN ŞEY, BAŞLANGIÇTA TEK
OLAN 7 IŞINDAN OLUŞAN NUR DÖNGÜSÜDÜR.
ALLAH’IN BİR SIFATI OLAN NUR’UNUN
YOĞUNLAŞMASINA BAĞLI OLARAK ANTİMADDE
8 AŞAMADAN OLUŞURKEN, MADDE 12 AŞAMADAN
OLUŞMUŞTUR.
MADDENİN 12 AŞAMASI İSE ŞUNLARDIR: NUR
HALİ, YOĞUNLAŞMA HALİ, ENERJİ HALİ, ENERJİ
ÜZERİNE ENERJİ EKLENMESİ(AKTİFLİK) HALİ, GAZ
HALİ, SIVI HALİ, KATI HALİ, DENGELENME HALİ,
YENİLENME HALİ, BOZUNMA HALİ, AYRIŞMA HALİ,
ÇÜRÜME HALİ. BU 12 AŞAMA TAMAMLANDIKTAN
SONRA, VARLIK TEKRAR BİR OLAN NUR’A DÖNER.
BUNUN DA İSBATI, KURAN-I KERİM’DE BAKARA
SURESİ 156. AYETTE YAZMAKTADIR. ‘‘ ALLAH’TAN
GELDİK, ALLAH’A DÖNECEĞİZ.’’ DAHA ANLAŞILIR
ŞEKİLDE İFADE EDECEK OLURSAK; VARLIKLARIN
OLUŞUM TEORİSİ OLAN NUR DÖNGÜSÜ ŞUDUR:
36 NUR KURAMI

K2) NAKUR (KARADELİK) NEDİR?

Karanlık kısım olan Uzay’ı, Aydınlık kısım olan Paralel


Boyutlara yani Gayb ya da Levhi Mahfuz boyutlarına bağla-
yan kapı ya da geçitlere karadelik(nakur) denir. Karadelikler
yapı itibariyle bir nesneyi vakum gibi çeken ve tekrar iten, bir
çekim ve itme gücüne sahiptir. Ayrıca üzerinde durulabilecek
bir yüzeyi de yoktur. İçinde bulunduğumuz uzaydan, levhi
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 37

mahfuz adı verilen paralel boyutlara geçebilmek için ışık hızı


yetmez, ışık hızından daha hızlı bir hızda yolculuk yapmak
gerekir. Işık hızından daha hızlı bir hıza ulaşılabilirse, Mübiyn
Kapısı olan karadeliğin sonundaki beyaz delikten paralel bo-
yutlara geçiş sağlanabilir. Kaldı ki insan bedeninin bu artmak-
ta olan olağanüstü çekim ve itme kuvvetine, ışık hızından çok
yüksek bir hıza ulaşılmadığı takdirde dayanabilmesi zordur.
Ancak bu karadeliğe düşen bir varlığın atomlarına ayrışacağı
anlamına gelmez.

Bilim, bir huniye benzeyen ve olağanüstü çekim ve itme


gücü olan karadeliğe(nakura) düşen bir varlığın, yerçekimi-
nin ezici baskısı altında atomlarına ayrışarak dağıldığını iddia
etmektedir. Bilimin bu iddiasına karşı bizler, bir teori ortaya
koymak istiyoruz:

K3) YOYO TEORİSİ

Bir insanın nefes alıp vermesi gibi karadelikler de nefes


alıp verir. Karadeliğin içine düşen her ne olursa olsun, kay-
bolup bir yere gitmez, onu dışarıdan gözleyen öyle zanneder.
Oysa karadelik içine düşen bir nesne onun içinde ışık hızında
ileri gider, beyaz deliğe yani paralel boyut kapıları olan mü-
biyn kapılarına yaklaşır, tekrar aynı hızda düştüğü yere geri
gelir. Tıpkı çocukların ipe sarıp oynadığı bir yoyo gibi ışık hı-
zında gider, tekrar geri gelir yani beyaz deliğe ulaşmaya gücü
yetmez. Görüldüğü gibi gayb boyutunun kapılarına ulaşmak
o kadar da kolay değildir.
38 NUR KURAMI

K4) EVRENİN BİR BÖLÜMÜ OLAN UZAYIN


GENİŞLEMESİ FORMÜLÜ
İçinde bulunduğumuz evrende her varlık, tıpkı müzik
notalarında olduğu gibi her 7(yedi) birimde bir değişim
gösterir. Şimdi müzik notalarını sırasıyla seslendirelim. ‘‘Do,
Re, Mi, Fa, Sol, La, Si, Do’’ Bu notalardan başlangıçtaki Do
sesinin, 8. Basamaktaki Do sesinden farklı olduğunu hepi-
miz bilmekteyiz. Yani 7. notadan sonra bir değişim olmakta-
dır. Tıpkı her 7 birimde bir hücrelerimizin yenilenmesi gibi.
Örnekleri arttırmak mümkündür. Konunun anlaşıldığını dü-
şünerek, içinde bulunduğumuz uzayın da her 7(yedi) birimde
bir değişim gösterdiğini ifade etmek istiyoruz.
O halde uzay, her 7(yedi) birimin katlarında, 8. birim-
de genişleme(açılım) gösterir. Bu durumu formül ile göste-
recek olursak:
UZAYIN GENİŞLEMESİ
İYNUS FORMÜLÜ(O) =0+0+0+0+0+0+0+0
7 birim+ 14 birim + 21 birim
+ 28 birim + 35 birim+
42 birim + 49 birim + 56 birim
= 252 BİRİM
Görüldüğü gibi evren içerisinde bulunan uzay, her 252
birimde bir genişleme göstermektedir.
NUR KURAMI
(TAVVANASYUM)

MUTLAK VARLIK OLARAK, BİR TEK ALLAH


VARDIR. HERŞEY, ALLAH’IN BİR SIFATI OLAN
NUR’UNDAN OLUŞMUŞTUR. NUR, 7 FARKLI IŞINDAN
OLUŞMUŞ BİR BİTMEYEN IŞIKTIR. AYRICA ALLAH,
ZITTI YA DA BENZERİ OLMAYAN TEK VARLIKTIR. BU
NEDENLE, YARATTIĞI HİÇBİR ŞEYE BENZEMEZ VE
BENZETİLEMEZ. YANİ ALLAH HARİCİNDE HER ŞEY
ÇİFTTEN OLUŞMUŞTUR.
MADDE DİYE BİR ŞEY YOKTUR. ENERJİNİN
YOĞUNLAŞMASINA BAĞLI OLARAK BİÇİM
DEĞİŞTİRME VARDIR. EVRENDE HERŞEY AZ YA DA
ÇOK SÜREKLİLİK VE DEVAMLILIK ARZ EDEN BİR
HAREKET HALİNDEDİR. HAREKET, MUTLAK VARLIK
OLAN ALLAH’IN BİR SIFATI OLAN NUR’UN BİR
FİİLİDİR.
40 NUR KURAMI

EVRİM DİYE BİRŞEY YOKTUR. ENERJİNİN


AKTİFLİK OLAYINA BAĞLI OLARAK ALLAH DIŞINDA,
TÜM VARLIKLARDA BİR DEĞİŞİM VARDIR.
ZAMAN DİYE BİR ŞEY YOKTUR. DONANIM VE
TÜRLERİNE GÖRE TÜM VARLIKLARIN KENDİNE
ÖZGÜ YAŞADIĞI ALGI BOYUTLARI VARDIR.
EVREN VE EVREN İÇİNDEKİ HER ŞEYİN OLUŞUMU,
NUR DÖNGÜSÜ İLE OLMAKTADIR. UZAY, EVRENİN
BİR PARÇASIDIR VE EVRENDE IŞIK HIZINDAN DAHA
HIZLI HIZLAR BULUNMAKTADIR. BU HIZLARDAN
BİRİ DE NUR HIZIDIR.
ÇAĞDAŞ BİLİMİN DÖRT TEMEL NİTELİĞİ OLAN
ÇEŞİTLİLİK, SÜREKLİLİK, YENİLİK VE AYIKLANMA İLE
BİLİMSEL BİLGİNİN ÖZELLİĞİ OLAN MANTIKSALLIĞI,
ELEŞTİRİCİLİĞİ, NESNELLİĞİ, GENELLEYİCİLİĞİ
KABUL EDER. ANCAK OLGUSALLIĞI KABUL ETMEZ.
ÇÜNKÜ GÖZ İLE GÖRÜLEN BİR OLGUNUN, SINIRLI
DUYULARA SAHİP İNSANI YANILTABİLECEĞİNİ
SAVUNUR. BU NEDENLE BİLİMİN SADECE
GÖZLENEBİLİR OLGULARA DAYANMASINI KABUL
ETMEZ. GÖZLENEMEYEN METAFİZİK OLARAK
DEĞERLENDİRİLEN OLGULARIN DA AÇIKLANMASINA
ÇALIŞIR.
BİLİM, AKLA VE MANTIĞA AYKIRI OLAN HER
ŞEYİ GÖZARDI EDER. BİLİMİN TEK DAYANAĞI, BİLİM
ADAMLARININ DAHA ÖNCEKİ ARAŞTIRMALARI
VE KEŞİFLERİDİR. OYSA NUR KURAMI, AKLA VE
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 41

MANTIĞA AYKIRI GİBİ GÖRÜNEN HER ŞEYİ, SADECE


BİLİME DAYANARAK DEĞİL, TÜM İLİMLERE VE
KAYNAKLARA DAYALI OLARAK ANCAK BAĞIMSIZ BİR
ŞEKİLDE AÇIKLAMAYA ÇALIŞIR. EVRENİ VE EVRENİN
İÇERİSİNDEKİ VARLIKLARI VE ONLARIN FİİLLERİNİ
BİLMEK ANCAK NUR KURAMI İLE MÜMKÜNDÜR.
NUR KURAMI İLE GERÇEK BİLGİYE ULAŞMAK
İÇİN BİR YOL VE YÖNTEM VARDIR. ANCAK BU
YOL VE YÖNTEMİ, KÖTÜ AMAÇLI KULLANANLAR
OLABİLECEĞİ İÇİN HENÜZ PAYLAŞMAYI
DÜŞÜNMÜYORUZ. NUR KURAMI, HİÇBİR İNSANA,
HİÇBİR FİKİR YA DA DÜŞÜNCEYE, HİÇBİR SİSTEM
YA DA YÖNTEME BAĞLANMADAN TÜM İLİM
DALLARINDAN FAYDALANARAK GERÇEĞİ BULMAYA
ÇALIŞAN BİR LEDÜN(HAKİKAT) İLMİDİR.
NUR KURAMI İLE METAFİZİK
OLARAK DÜŞÜNÜLEN
BİRTAKIM OLAYLARIN
AÇIKLANMASI
1. AY NEDEN UFUKTAYKEN BÜYÜR,
YÜKSELDİKÇE KÜÇÜLÜR?
Dünyamızın uydusu olan Ay’ın, ufuktayken büyük gö-
rünmesinin nedeni, Ay’ın Dünya’nın çevresini dönüşü sıra-
sında karanlık ve aydınlık arasında kalmasına bağlı olarak
tamamının görünmesidir. Ay’ın Dünya’nın çevresini dönüşü
esnasında karanlığa girmesiyle, ışığının tamamı görünmez
yani ışığını fazla yansıtamaz, yansıtma gücü azalır. Güneşi
tam anlamıyla görünce de aydınlanır. Doğudayken çok ay-
dınlık görünür, batıya gidince kızıllaşır. Güneş ile Ay arasına,
Dünya girince de yüzeyi küçük görünür.
Ay, Dünya etrafında ve Dünya ile birlikte Güneş etrafında
hareketi sonucu geçirdiği evrelerden dolayı değişik şekillerde
görülür. Ay ile Güneşin arasına Dünya’nın girmesine bağ-
lı olarak Ay’ın etrafında siyah bir hare oluşur. Böylelikle
Ay’ın görüntüsü olduğundan küçük algılanır. Ay’ın algıla-
namayan siyah hare içinde kalan, görünmeyen bu kısmı-
na bizler, TİNET adını verdik. Ay’ın KÜÇÜK AY şeklinde
algılanan haline ise PİNET adını verirken; Ay’ın ufuk çiz-
gisinde DOLUNAY şeklinde ancak daha büyük bir şekilde
tam görünmesine ise VİNET adını verdik.
46 NUR KURAMI

Bu bilgilerden hareketle bilimin ilerlemesi adına orta-


ya yeni bir teori koyuyoruz.
PİNET-TİNET-VİNET TEORİSİ: İNSAN
VÜCUDUNDAKİ AKYUVAR GİBİ ŞEKLİ OLAN
AY’IN, YÜKSELDİKÇE VE ALÇALDIKÇA FARKLI
KONUMLARDA FARKLI BÜYÜKLÜKLERDE
ALGILANMASI TEORİSİDİR. Ay’ın yükseldikçe göğün
en tepesinde görünen bu KÜÇÜK AY hali ile Ay’ın alçal-
dıkça ufuk çizgisinde dolunay gibi ancak ondan daha bü-
yük görünen BÜYÜK AY hali, Ay’ın ana evrelerine eklen-
mesi gereken bir evresidir.
Kuran-ı Kerim’de Yunus Suresinin 5. Ayetinde, ‘‘
O, GÜNEŞ’İ IŞIK, AY’I NUR OLARAK YARATAN,
YILLARIN SAYISINI VE HESABINI BİLESİNİZ DİYE
AY’A EVRELER BELİRLEYENDİR. ALLAH, BUNU
ANCAK HAK BİR HİKMETE GÖRE YAPTI. O, BİLECEK
BİR TOPLULUK İÇİN AYETLERİ AÇIKLAMAKTADIR.’’
ifadesi ile Ay’ın Dünya etrafında dönüşüne bağlı olarak hiç
şaşırmadan gökyüzünde görünen evrelerinin dikkate alınma-
sı gerektiğini belirtiyor. Buradan hareketle, Güneş’i olmayan
bir galakside bir gezegen düşünün. Bu gezegende, gün-ay-yıl
nasıl belirlenir, hiç düşündünüz mü? Diyeceksiniz ki uydu-
su varsa uydusuna bakarak belirleriz. Peki, uydusu da yoksa
gün-ay-yıl nasıl belirlenir? Tabi ki bu gezegene en yakın ve
en büyük yıldız dikkate alınır. O halde, Dünyamıza en yakın
uydumuz olan Ay, gün-ay-yıl belirlemede en güzel ölçüttür.
Üstelik evreleri sayesinde günleri bile şaşırmadan hareket
etmenizi sağlıyor olması bir mucize değil midir?
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 47

Buradan hareketle ‘‘gerçek takvim nasıl olmalıdır’’ soru-


sunun yanıtını, nur kuramı doğrultusunda tamamen bilimsel
olarak sizlere açıklamayı gerekli buluyoruz.

2. GERÇEK TAKVİM NASIL OLMALIDIR?


Kutsal kitaplardan olan Kuran-ı Kerim’de, ayların sayı-
sının 12 aydan oluştuğu açıkça belirtilmektedir. Bu bilgiyi
dikkate alarak, Ay’ın Dünya etrafında dönüşünü 29,5 günde
tamamladığı bilimsel olarak bilinmektedir. Bu dönüş süresi
olan 29,5 günü, ayların sayısı olan 12 ile çarparsak 354 günden
oluşan bir ay yılı bulunmuş olur. Gelelim Dünya ile birlikte
uydumuz olan Ay’ın, Güneş’in çevresini dönüş süresi 4 yılda
bir maksimum 366 gündür. 366 günü, 12 aya böldüğünüzde
30,5 gün olduğu ortaya çıkmaktadır. Yani AY TAKVİMİNE
GÖRE 29,5 GÜN; GÜNEŞ TAKVİMİNE GÖRE 30,5 GÜN
BİLİMSEL OLARAK ORTAYA ÇIKIYORSA, ŞU AN
KULLANDIĞIMIZ MİLADİ TAKVİM YANLIŞTIR.
MİLADİ TAKVİMDE ŞUBAT AYI 4 YILDA BİR 29
GÜN, ONUN HARİCİNDE 28 GÜN ÇEKERKEN; OCAK,
MART, MAYIS, TEMMUZ, AĞUSTOS, EKİM, ARALIK
AYLARI İSE 31 GÜN ÇEKMEKTEDİR. BİLİMSEL
OLARAK HİÇBİR AY 29,5 GÜNDEN AŞAĞI, 30,5
GÜNDEN DE YUKARI OLAMAZ.
48 NUR KURAMI

BU NEDENLE EN DOĞRU TAKVİM, SÜMERLİLERİN


KULLANDIĞI 360 GÜNDEN OLUŞAN VE HİÇBİR AYIN
HİÇBİR AYA ÜSTÜNLÜĞÜ OLMADIĞI YANİ GÜN
SAYISININ 30 OLARAK EŞİT OLDUĞU BİR TAKVİMİ
KULLANMAK EN DOĞRUSU OLACAKTIR, TABİ UFAK
BİR EKLEME İLE. HER 60 YILDA BİR, YAŞANILAN
YILA 1 YIL EKLEYEREK GÜNEŞ TAKVİMİNİ YA
DA HER 60 YILDA BİR, YAŞANILAN YILDAN 1 YIL
ÇIKARARAK AY TAKVİMİNİ KOLAYLIKLA BULMAK
VE KULLANMAK MÜMKÜNDÜR.

3.KÜTLEÇEKİM FORMÜLÜ VE
IŞINLANMA(ENERJİNİN YAYILMA HIZI)
FORMÜLÜ İLE BOYUTLAR ARASI YOLCULUK
MÜMKÜN!
Güçlü kuvvet(su) ile elektromanyetik kuvvetin(havanın)
enerjilerinin dünyanın üzerinde bulunan cisimlere uyguladığı
kuvvet ile kütle çekim(toprak) kuvveti sonucu cisimlerde olu-
şan 6 kat ağırlık ya da basınca yerçekimi adı verilir. Yerçekimi
olayını ve kütle çekim yasalarını keşfeden Isaac Newton ol-
muştur. Kütle çekimi olayını nur kuramıyla açıklayacak
olursak, evrende bilimin madde olarak isimlendirdiği bi-
zim ise yoğunlaşmış enerji olarak isimlendirdiğimiz her
varlığın bir kütlesi, ağırlığı vardır. Örneğin, 90 kilogram
ağırlığında bir insan düşünün. Bu insanın 90 kilosunun,
5
/6 sı yani 75 kilosu onun kütle yoğunluğunu oluştururken,
1
/6 sı yani 15 kilosu onun enerjisini oluşturur. Bu nedenle
evrende her nesne, yoğunluk ve enerjinin toplamı sonucu
kütle çekimini oluşturur.
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 49

3.1.KÜTLEÇEKİMİ FORMÜLÜ:

KÜTLE YOĞUNLUĞU + ENERJİ = KÜTLEÇEKİMİ


/6
5
+ 1
/6 = 6
/6

1
/6 ORANI, KÜTLEÇEKİM İÇİN UYGULANACAK
OLAN YERÇEKİMİ SABİT DEĞERİDİR. BU SABİT
DEĞER SAYESİNDE, EVRENDE HER NESNENİN
KİLOSU İÇİN BİR YOĞUNLUK DEĞERİ ORTAYA
ÇIKACAKTIR. BÖYLECE IŞINLANMANIN HATTA
BOYUTLAR ARASINDA SEYAHAT ETMENİN
KAPISI, BİLİM VE İNSANLIK ADINA ARALANMIŞ
OLACAKTIR. TABİ BU FORMÜLDE BAHSETTİĞİMİZ
YOĞUNLUK SIFIRA DÜŞÜRÜLEBİLİRSE.

3.2.KÜTLEYİ ENERJİYE ÇEVİREN IŞINLANMA


(ENERJİNİN YAYILMA HIZI) FORMÜLÜ:
ELEKTRİK YOĞUNLAŞMIŞ ELEKTRON
YÜKLEMEK → ENERJİ(MADDE) ← YÜKLEMEK
↓ ↓ ↓
HAREKET x KÜTLE YOĞUNLUĞU x ENERJİ
(H) x (S) x (E)
(VOLT) x (KG) x (ELEKTRON)
50 NUR KURAMI

(H x S x E= KİLOELEKTRONVOLT) (KGEV)
Bu formülü, daha anlaşılır bir şekilde ifade edecek olur-
sak, kütleçekim formülündeki örneği dikkate alalım. 90 kilo
bir insanın 5/6 sı yani 75 kilo kütle yoğunluğu vardı. Bu
yoğunluğun ortadan kaldırılması için 5/6 oranında volt
cinsinden elektrik ile 1/6 sı oranında elektron yüklenmesi
sonucu 90 kiloluk insanın ağırlığını sıfıra indirerek, o insa-
nın ışık hızında hatta bu hızdan da hızlı bir şekilde hareket
etmesi sağlanabilir. Bu sayede ışınlanma ve boyutlar arası
yolculuk da gerçekleştirilebilir. İnsan bedenini yani küt-
lesini enerjiye dönüştürülebilmek için bedene elektrik ve
elektron yüklenmesi gerekmektedir. Burada hareketi ger-
çekleştiren unsur elektrik; enerjiyi gerçekleştiren unsur ise
elektrondur ve insan bedenine elektron sol taraftan; elekt-
rik ise sağ taraftan verilmelidir. Çünkü hayati önem taşı-
yan organlar sol tarafta olduğundan, sol taraftan elektrik
verilmemelidir.
Dünya üzerinde geçmişte ve günümüzde yaşanan hava-
da uçma, ışınlanma, boyutlar arası yolculuk gibi metafizik-
sel olaylar, birçok bilim adamı tarafından izah edilememiştir.
Oysaki bu tür durumlar doğal olarak birtakım yerlerde oluşa-
bilmektedir. Örneğin, yerçekimi olmasına rağmen, su dolu
bir bardağı ters çevirdiğinizde suyun döküldüğünü ancak
dibinde birkaç damla kaldığını görürsünüz. Sizce bu olay
nasıl izah edilebilir? Bizce bu olay, bardaktaki suyun dö-
külmesinden sonra dibinde kalan birkaç damlanın üzerini
hava akımı kapladığı için bu durum yaşanmaktadır. Peki,
hava akımı olmazsa ne olur?
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 51

Paskalya adasında Rondarano Yazıtlarında, ‘‘ bazı za-


manlarda adanın belirli yerlerinde hava akımı olmadığın-
dan ve manyetik alanların oluştuğundan ’’ bahsedilmekte-
dir. Böyle durumlarda ne olur, bilir misiniz? Yerçekiminin
ortadan kalktığını ve bazı canlıların havada uçtuğunu gö-
rebilirsiniz. Dünyanın bazı yerlerinde, bu tür durumlar
yaşanabilir. Bu tür olaylar, doğaüstü metafiziksel olaylar
değildir. Bu olaylar, yukarıda belirttiğimiz sebeplerden do-
layı, yerçekiminin geçici olarak kalktığı birer istisna olay-
lardır. Kütleçekimi ve enerjinin yayılma hızı formüllerine
bakacak olursanız bu tür olayların metafizik bir olay olma-
dığını tamamen bilimsel olduğunu anlarsınız.

4. İNSAN DIŞINDA EVRENDE YAŞAYAN


VARLIKLAR NELERDİR?
İnsan ırkı dışında evrende çok sayıda varlığın olduğu
yadsınamaz bir gerçektir. İbrani folklorunda Nefilim, Eski
Mısır’da Neter, Sümer Mitlerinde Anunnaki, Hz. Nuh za-
manında Gözcüler, Hz. İsa zamanında Tanrının Oğulları
olarak adlandırılan varlıklar, CİNLER’DİR. Hz. Âdem ve Hz.
Havva yeryüzüne indirilmeden önce cinler, yeryüzünde cüce,
obur, dev ya da insansı şekilde farklı biçimlerde bedenen ya-
şamaktaydı. Bu cin kabilesinin başındaki varlığa, ŞEYTAN
adı verilirdi. Bedenleri tıpkı insan bedeni formatındaydı. Bu
ırk, ufo benzeri araçlarla birçok gezegene giderek, topladıkla-
rı bilgileri zaman içerisinde kötülük için kullanmaya başladı.
Yeryüzünde sonradan üremeye başlayan insan ırkının güzel
kadınları ile evlenerek, insanoğlunun erkeklerini katletmeye
52 NUR KURAMI

başlamaları sonucu Allah, bu cinlerin bedenlerini çekip aldı.


Bedensiz kalan, dumansız ateşten yani radyasyondan oluşan
bu varlıkları, 5. boyuta gönderdi. Bu cin dediğimiz varlıklar-
la, insan ırkının birleşimi sonucu melez bir reptilian(yılan)
ırkı ortaya çıktı. Bu sürüngen ırk, üreme yoluyla insan bede-
nine bürünerek bugün dünyayı yöneten ve piramitsel yapıyı
oluşturan şeytanın, deccaliyet yapılanmasını oluşturmuştur.
Diyeceksiniz ki insan, cin ve bu melez ırk dışında evrende
başka varlıklar da var mıdır? Bu soruya kutsal kitaplarla cevap
vermek en doğrusu olacaktır.
Kutsal kitaplarda İnsan ve Cin ırkı dışında, Eterikler,
Melekler, Rabbaniler, gibi daha birçok ırktan, medeniyet-
ten bahsedilir. Bunlar arasında Rabbaniler, teknolojik alet-
ler icat eden ilahi varlıklardır. Bir de bir adımı diğerinden
hızlı olan insana birebir benzeyen, gözleri çekik olan, sarık
takan ve çarık giyen varlıklar olan Zecca’lar vardır. Osmanlı
İmparatorluğu zamanında yeryüzüne ufo benzeri araçlarla
inmişler, Dünya’da ilimin gelişmesine katkıda bulunmuşlar-
dır.
Günümüzde ufo benzeri pek çok araçla karşılaşmaktayız.
Bu araçların çoğu gelişmiş ülkelerin insansız hava araçlarıdır.
Hitler dönemi Almanya’sında ilk kez bu araçlar geliştirilmiş-
tir. Hitler sonrası bu araçları tasarlayan pek çok bilim adamı
gelişmiş ülkelere göç etmiş, çalışmalarını buralarda sürdür-
müştür. Gerçek anlamda bir ufo, insanoğlu tarafından he-
nüz yakalanamamıştır. Çünkü gerçek ufo, tamamıyla yeşi-
limsi bir camdan yapılmış, nur hızında hareket eden, anti
yerçekim özelliği olan, yuvarlak ya da piramitsel yapıda bir
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 53

hava aracıdır ve insanların yaşadığı boyuta girmez. Ayrıca


bu araçlar, birtakım elementlerin birleşmesi sonucu ortaya
çıkan çok yüksek enerji ile hareket ederler. Bunun dışında
birçok ülkenin askeri yetkililerince yakalanan ufolar ve bu
uçan nesnelerin dışındayken yakalanan sürüngen varlıklar,
uzaylı değildirler. Bu varlıklar, reptilian ırkı gibi dünyamızda
bizimle birlikte yaşamakta olan kadim ırklardır. Bu ırklardan,
doğru ya da gerçek bir bilgi elde etmeniz çok zordur. Kaldı
ki kullandıkları ufo benzeri hava araçları ışık hızına yakın
bir hızda hareket eden mekanik araçlardır yani nur hızında
hareket edemezler. Genellikle insan ırkının olmadığı dağlık
ve buzul alanlarda, okyanus ya da deniz diplerinde ve belirli
mağaralarda bu ırklar, hayatlarını sürdürmektedirler. Çünkü
Kuran-ı Kerim’de dünya üzerinde yok edilen medeniyet-
ler dışında, varlığını devam ettiren medeniyetler olduğu
açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle gelişmiş devletlerin askeri
tesislerinde bulunan insansız hava araçları ile bizimle birlik-
te dünyada yaşamakta olan kadim ırkların kullandığı ufoları,
gerçek ufolarla karıştırmamalıyız.

5. BİLİMİ YANILTAN GÖRECELİLİK OLAYIDIR


Bu konuda sizlere, sınırlı duyularımızın insanı ve bilimi
nasıl yanılttığını anlatacağız. Bunun için bir örnekle işe baş-
layalım. Gözün görme olayını bilim nasıl açıklamış, bir baka-
lım:
‘‘Cisimlerden yansıyan ışık ışınları, saydam tabakadan
(korneadan) kırılarak gözbebeğinde toplanır. Gözbebeğine
gelen ışık ışınları, mercekte kırılarak ağ tabaka(retina) üzerin-
54 NUR KURAMI

deki sarı benekte ters bir görüntü oluşturur. Bu ters görüntü,


sarı benekteki duyu yapıları tarafından algılanarak uyartı me-
sajlarına çevrilir. Görüntü uyartıları, görme sinirleriyle bey-
nin görme merkezine taşınır. Ters görüntü, beyin vasıtasıyla
düzeltilir.’’ Bilimin açıklamaya çalıştığı ve doğru olarak kabul
ettiği görme olayını bir de nur kuramı ile biz açıklayalım.
Kuran-ı Kerim’de, En’am Suresinin 61. Ayetinde; ‘‘ O,
SİZE HAREKETLERİNİZİ (ALGILARINIZI) KAYDEDEN
HAFAZA MELEKLERİNİ GÖNDERİR.’’ ifadesi, algıların ya
da enerjisel görüntülerin bu melekler vasıtasıyla taşındığının
ve takip edildiğinin bir ispatıdır. Bu ayeti, sık sık tekrarladığı-
mızı fark etmişsinizdir. Neden mi, bir gerçeği izah etmek için!
Bazen, aradığımız bir nesneyi gözümüzün önünde olmasına
rağmen göremeyiz çünkü onun ışığının yani enerjisinin yan-
sıması o an için kırılmıştır bunu genelde sihirbazlar yapar. O
nesnenin enerjisini birtakım boyutsal varlıklardan faydala-
narak gözünüzün önünde kırar. Ya da daha uç bir örnek ve-
relim. Aynı arabada trafik kazası geçirmiş 4 kişiden, 2 sinin
ölmesi ve 2 sinin yaralanması sonrası, yaralı olanların yolun
tamamen boş ve karanlık olduğunu görerek geçtikleri sırada,
saniyeler içerisinde bir kamyonun kendilerine çarptığını söy-
lemeleri nedir dersiniz. Ya da hiçbir şey düşünmezken boşluk
anında çok farklı boyutlardaki varlıkları görmenizi hatta de-
javu yaşamanızı da mı göz ya da beyin gerçekleştiriyor? Göz
ya da beyin, bize göre sadece bir araç, bir donanımdır. Ters
olan algısal görüntünün enerjisi beyne taşındığında bu ters
görüntüyü düzelten, beyin değildir. Eğer beyinse uyku esna-
sında gözleriniz kapalıyken ve hiçbir görüntü beyne iletil-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 55

mezken görüntüyü kim taşıyor ve kim düzeltiyor? Ya da beyin


hasarı geçirmiş bir insanın ters görüntülerini yine beynin mi
düzelttiğini düşünüyorsunuz!
BİLİMSEL OLARAK GÖZÜN GÖRDÜĞÜ HER
GÖRÜNTÜ TERSTİR. BU TERS GÖRÜNTÜYÜ
DÜZELTEN DE RUH’TUR. Çünkü ruh; görüntüyü algılar
ve düzeltir, görüntünün doğru ve renkli görülmesini sağlar.
Çünkü dokunan, işiten, gören, tadan, koklayan kısaca tüm
duyusal faaliyetleri, enerjisel olarak gerçekleştiren ruh’tur.
Bu duyusal faaliyetler nedeniyle madde diye bir şey var-
mış izlenimine kapılıyoruz. Oysa duyular vasıtasıyla beyne
iletilen şey, sadece algısal-enerjisel görüntü ve iletilerden
başka bir şey değildir. Bu nedenle beden ve beden içindeki
organlar birer araçtır. Ölmüş bir insanın bedeni hangi du-
yusal faaliyeti yerine getirebilir!

Yukarıdaki şekile dikkatle bakınız. GÜNLÜK


İŞLERİMİZİ KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN BULDUĞUMUZ
VE ÇOĞU ZAMAN KULLANDIĞIMIZ YÖNLERİN,
ASLINDA GÖRECELİ OLDUĞU ORTAYA
56 NUR KURAMI

ÇIKMAKTADIR. EĞER GERÇEKTE TERS OLAN BİR


GÖRÜNTÜYÜ RUH DÜZELTİYORSA, O HALDE KUZEY
OLARAK BİLDİĞİMİZ YÖN GÜNEY, DOĞU OLARAK
BİLDİĞİMİZ YÖN DE BATIDIR. GÖZÜN TERS GÖRME
OLAYINA BAĞLI OLARAK YUKARIDAKİ ŞEKİLDE
ARAP SAYILARINDAN HANGİSİNİN 7, HANGİSİNİN
8 OLDUĞUNU BİZE İLK GÖSTERİLECEK OLAN
ALGISAL GÖRÜNTÜ BELİRLEYECEKTİR. HER ZAMAN
ALGISAL GÖRÜNTÜ, BU KADAR KOLAY OLMAZ. BİR
DE YUVARLAK BİR NESNE DÜŞÜNÜN, ÖRNEĞİN
DÜNYAMIZ, ELİPS ŞEKLİNDE OLUP; GÜNEŞİN
ÇEVRESİNDE VE KENDİ EKSENİ ETRAFINDA
DÖNMEKTEDİR. O HALDE, GÜNEŞ ÖNÜNDE
DÖNMEKTE OLAN KÜRESEL ELİPS ŞEKLİNDEKİ
BİR CİSMİN, BATISI YA DA DOĞUSU OLABİLİR
Mİ? ELBETTE OLAMAZ. SÖYLEDİKLERİMİZİN
DOĞRULUĞUNU İSPATLAYACAK OLURSAK:
KUTSAL KİTAPLARDAN OLAN KURAN-I
KERİM’İN RAHMAN SURESİ 17. AYETİNDE, ‘‘ O, HEM
İKİ DOĞUNUN, HEM DE İKİ BATININ RABBİDİR.’’
İFADESİ BİZLERE DÖNMEKTE OLAN KÜRESEL
ELİPS ŞEKLİNDEKİ BİR CİSMİN BATISI YA DA
DOĞUSU OLAMAYACAĞINI, ÇÜNKÜ KENDİ EKSENİ
ETRAFINDA DÖNÜŞ OLAYI NEDENİYLE HER İKİ
YÖNDE BULUNAN YERLERİN, GÜNEŞİN ÖNÜNDEN
GEÇTİĞİNİ AÇIKÇA BELİRTMEKTEDİR. KALDI Kİ
DÜNYA ÜZERİNDE BİRTAKIM ÜLKELERİ ‘‘DOĞU
YA DA BATI OLARAK ADLANDIRMAK; DÜNYA
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 57

YUVARLAK DEĞİLDİR, DÜZDÜR’’ DEMEK DEĞİL


MİDİR? YANİ, KESİNLİKLE BURASI DOĞUDUR YA
DA KESİNLİKLE BURASI BATIDIR DİYEMEYİZ. EĞER
KESİNLİK İFADESİ KULLANIYORSAK BU DURUM,
SINIRLI DUYULARA BAĞLI GÖRECELİLİK OLAYINDAN
KAYNAKLANMAKTADIR. BU OLAY, BİZLERE KIYAMET
ALAMETLERİNDEN ‘‘GÜNEŞ’İN BATIDAN DOĞMASI
OLAYININ DA GÖRECELİLİK OLAYIYLA ALAKALI
OLDUĞUNU’’ GÖSTERMEZ Mİ? NE DERSİNİZ?

6. BAŞLANGIÇ PARALELİ VE BAŞLANGIÇ


MERİDYENİ MEKKE’DEN GEÇER!
Başlangıç Paraleli ve Meridyeni, İngiltere’de bulunan göz-
lemevi olan Greenwich’ten geçmez. Çünkü dünyamız, uzayda
portakal gibi dümdüz durmaz. 23 derece eksen eğikliği ile yan
durur. Dolayısıyla 23 derece eksen eğikliğine karşılık gelen
yerler gerçek kutuplardır. Bu nedenle günlük işlerimizi
kolaylaştırmak adına bile olsa, doğaya aykırı bir duruş ile
kutuplar, meridyenler, paraleller hatta saat dilimleri bile
yanlış gösterilmektedir.
BİLİMSEL OLARAK BAŞLANGIÇ PARALELİ,
MEKKE – KUDÜS - İSTANBUL GİBİ BÜYÜK DİNLERE
BAŞKENTLİK YAPMIŞ KUTSAL TOPRAKLARDAN
GEÇMEKTEDİR. EKVATOR DA (BAŞLANGIÇ
MERİDYENİ DE) ALTIN ORANA GÖRE DÜNYANIN
TAM ORTASINA DENK GELEN MEKKE’DEN
GEÇMEKTEDİR.
58 NUR KURAMI

7. SAMANYOLU GALAKSİSİ İÇİNDEKİ


GÜNEŞ SİSTEMİ 11 GEZEGENDEN Mİ
OLUŞMAKTADIR?
Kuran’ı Kerim’de Yusuf Suresinin 4. Ayetinde, ‘‘BİR
ZAMANLAR YUSUF, BABASINA ŞÖYLE DEMİŞTİ:
BABACIĞIM, BEN RÜYAMDA 11 YILDIZLA, GÜNEŞ’İ VE
AY’I GÖRDÜM. ONLARIN BANA SECDE ETTİKLERİNİ
GÖRDÜM.’’ ifadesi her ne kadar Yusuf Peygamberin kardeş-
lerinin sayısı olsa da o dönem itibariyle astronomi açısından
11 gezegenin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü geç-
mişte Maya medeniyeti zamanında, Niburu(Marduk) olarak
adlandırılan ve Dünya’ya çok yaklaşan büyük bir gezegenin
varlığından söz edilmesi ayrıca Yecüc ve Mecüc olarak isim-
lendirilen varlıkların yaşadığı bir gezegenden ve onların başka
gezegenlerde yaşayan ırklara verdikleri zarardan, Zülkarneyn
Peygamberin onları kurtardığının anlatılması akla şunu ge-
tirmektedir:
Güneş sisteminde yörüngede bulunan 9 sabit gezegen
dışında, 2 tane de hareketli gezegen olduğu ortaya çıkmak-
tadır. Yörüngede olmayan bu iki gezegenin ortak özelliği
belki de Güneş kadar büyük olmalarıdır.

8. GÜNEŞ ISITMAZ, O HALDE ISITAN ŞEY


NEDİR?
Şimdiye kadar Güneş’i hep ısıtan bir nesne olarak değer-
lendirdiniz. Oysa biz, bilimsel olarak Güneş’in ısıtmadığını
iddia ediyoruz. Çünkü yerden yukarıya doğru çıkıldıkça sı-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 59

caklık her 200 metrede 1oC düşer ayrıca Dünya’nın şekli itiba-
riyle Güneş’ten gelen ışınların açıları da farklı olur.
Hepimizin bildiği gibi Güneş, yoğun ışınlara sahiptir. Bu
ışınlar, Dünya’ya ulaştıklarında normalde Dünya’nın, Güneş’i
gören kuzey ve güney yarımküre kısımlarında sıcaklığın bir-
birine benzer olması gerekmez mi? Yani Güneş’i görmesine
rağmen kuzey yarımküre soğukken, güney yarımküre neden
sıcaktır? Ya da tersini düşünün. Dünya kendi etrafında ve
Güneşin etrafında dönerken, Güneş’i görmeyen kısımlar için
aynı durumun yaşanması garip değil mi? Örneğin, bir yaz
gecesini düşünün. Güneş ışığı olmadığı halde gece havanın
sıcak olması ısıtma olayının Güneş ile bir alakası olmadığını
apaçık göstermez mi? O halde, ‘‘GÜNEŞ ISITMAZ’’, SİZCE,
ISITAN ŞEY NEDİR?
Bizce ısıtan şey, Dünya’nın üzerinde yükselip alçalan
bir (SAKUR) TERMİK ENERJİ’dir. Güneş ışınlarının bu
termik enerji ile teması sonrasında ısınma ve soğuma ola-
yı gerçekleşir. Bu termik enerji(sakur), beş köşeli bir iletki,
bir büyüteç gibi bulutumsu köpüksü bir filtredir. Işınların
geliş açısına göre, birleştirme ve ayrıştırma işlevi görür.
Türkiye’de halk arasında ‘‘Cemre Olayı’’ olarak bi-
linen; havanın, suyun, toprağın ısınması olayı; bilimsel
olarak bu Termik Enerji’nin ayrıştırma olayıdır. Kısaca
dünyamızı ısıtan, soğutan, sıcaklıklar itibariyle denge-
de tutan ve mevsimlerin oluşmasını sağlayan şey Güneş
değil, Dünyamızı bir büyüteç gibi çevreleyen Termik
Enerjidir. GÜNEŞ, YALNIZCA IŞINLARINI İLETEN
60 NUR KURAMI

EN YOĞUN ENERJİ ÇEKİM KUVVETİDİR. GÜNEŞ


SİSTEMİNDE DİĞER GEZEGENLERE BİR BAKIN.
BU GEZEGENLERDE, TERMİK ENERJİ KALKANI
OLMADIĞINDAN MEVSİMLERDEN SÖZ EDİLEMEZ
VE BU GEZEGENLERİN YÖRÜNGEDE KENDİ
ETRAFLARINDA YA DA GÜNEŞİN ÇEVRESİNDE
DÖNÜŞLERİNE GÖRE SICAKLIK İLE SOĞUKLUK
FARKLARININ AŞIRI DERECEDE OLMASININ
NEDENİ DE BUDUR. BU NEDENLE TERMİK ENERJİ
KALKANININ NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU VE
ISITMA OLAYINI NASIL GERÇEKLEŞTİRDİĞİNİ
UMARIM AÇIKLAYABİLMİŞİZDİR.

9.KUKULGAN, BOLON YOKTE VE DABBETÜL


ARZ NEDİR?
Atlantis, Mısır, Maya, Aztek ve İnka gibi medeniyetlerin bi-
limsel açıdan ilerlemesini sağlayan, Kukulgan ve Bolon Yokte
gibi HAYVANSI ANCAK İNSAN GİBİ DÜŞÜNEBİLEN,
KONUŞABİLEN VE BOYUT DEĞİŞTİREBİLEN
VARLIKLARIN yardımı olmuştur. Geçmişten günümüze beş
hayvansı ancak insan gibi düşünebilen ve konuşabilen varlık
ortaya çıkmış; matematik, astronomi gibi daha birçok bilim
dalının ileri düzeyde gelişmesine bu varlıklar katkıda bulun-
muştur.
Bu nedenle yukarıda isimlerini zikrettiğimiz medeni-
yetler, bu varlıkları beden olarak insana, baş kısımlarını ise
hayvana benzeterek heykellerini yapmışlar ve bu varlıkları
kendilerinden sonra gelecek nesiller için birer görevli var-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 61

lık olarak anlatmak istemişlerdir. Yaptıkları piramitlerin


hemen ön kısmında bunların heykellerini görebilirsiniz.
Ayrıca bu medeniyetler, onların heykellerini yaparak bu
varlıkları TANRI olarak ifade etmemişlerdir. Bu varlıklar,
sadece medeniyetlerin ilerlemesi için görevlendirilmiş kut-
sal varlıklardır.
Gelelim bu varlıkların altıncısı ve sonuncusu olan
DABBETÜL ARZ’a. Dabbetül Arz, kıyamet alametlerinin
başlamasıyla çöl benzeri kumluk bir yerden çıkacağı belir-
tilen, birden fazla hayvanın birleşiminden oluşmuş, insan
gibi düşünen, konuşan ve boyut değiştirebilen bir varlıktır.
Görevi, Allah’a inananlarla inanmayanları mühürlemektir.
Bu varlığın kıyamet sürecinde ortaya çıkacağının en önemli
kanıtı, geçmişte yaşamış veya halen yaşamakta olan bu mede-
niyetlerin, bu varlıklara yönelik duvarlara resimle kazıdıkları
resim ve bilgiler; bilim ve insanlık için yeterlidir. Gördüğünüz
gibi kıyamet boyutuna girildiğinde, insanlığı birtakım meta-
fiziksel olaylar beklemektedir.

10. PİRAMİTLERİN SIRLARI NELERDİR?


Bu konumuzda, piramitlerin herkes tarafından bilinen
sırları dışında, bilinmeyen sırlarını sizlerle paylaşmak istedik.
Piramitlerin göğe uzanan uçtaki sivri kısmında enerjiyi
çeken bir taş bulunmaktadır. Bu taş vasıtasıyla, piramit içeri-
sindeki mika benzeri iletkenler elektrik enerjisini depolar. Bir
nevi elektrik santrali halini alır. Piramitlerin toprak altında
kalan kısmında ise en altta sarı renkte bir akarsu akmaktadır.
62 NUR KURAMI

Bu akan su, piramit içerisindeki hava akımını muhafaza eder


ve nemi sağlar. Böylelikle piramit içerisinde yanmakta olan
meşaleler duvarda bir is ya da leke yapmaz. Piramitler, dünya
üzerinde her türlü doğal afete karşı inşa edilmiş, en dayanıklı
ve yıkılmaz yapılardır. Piramitlerde, insanı yeniden diriltme-
nin ipuçları, görsel ve yazılı olarak anlatılmaya çalışılmıştır.
Piramitlerin duvarlarına kazınan hiyerogliflerde, gelecek-
te icat edilecek olan teknolojik ürünler; hava, deniz, kara ve
uzay araçları hakkında resimli semboller bulunmaktadır. Bu
sembollere bakaraktan birtakım teknolojik araçlar icat edil-
mişken, icat edilmeyi bekleyen teknolojik araçlar da bulun-
maktadır. Piramitlerin duvarlarına kazınan hiyerogliflerde,
bilim ve teknolojinin gelişmesine yönelik olarak bolon yokte
ve kukulgan denilen görevli varlıkların resimleri ve insanla-
ra öğrettiği bilgiler bulunmaktadır. İşte bu resim ve bilgiler
bolon yokte ve kukulgan gibi görevli varlıkların yaşadığına
ve bilim ile teknolojinin gelişmesine hizmet ettiklerinin bir
kanıtıdır. Dünyanın farklı yerlerinde piramitlere ait birtakım
dikili taşlar bulunmaktadır. Bu dikili taşlar vasıtasıyla pira-
mitlere kablosuz enerji aktarımı sağlanmaktadır. Piramitler
yukarı doğru yükselerek tıpkı bir çiçeğin açılması gibi dört
bir yana doğru yaprak gibi açılırlar. Bir firavun öldüğünde,
mumyalanan cesedin piramit içerisindeki odasına yerleştiril-
mesi sırasında piramit açılmaktadır. Bilim, piramitlerle ilgili
yazdıklarımızdan birkaçına ulaşmıştır, umarız yazdığımız di-
ğer bilgilerin de bilimin gelişmesine bir katkısı olur.
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 63

11. PİRAMİTLERDE KABLOSUZ ENERJİ


AKTARIMI NASIL SAĞLANIR?
Kablosuz Enerji aktarımı, havadaki NEM ile sağlanır.
Dünyanın farklı yerlerinde piramitlere ait dikili taşlar bulun-
maktadır. Bu dikili taşlar, birer verici görevi görmektedir-
ler. Dikili taşların en tepedeki uç kısmında şeffaf KRİSTAL
KUVARS TAŞI bulunmaktadır. Bu kristal kuvars taşı, hava-
daki nem sayesinde enerjiyi piramitlere aktarır. Piramit içe-
risinde aktarılan enerjiyi depolayan mika benzeri iletkenler
bulunmaktadır. Piramitlerin en alt kısmında, akışkan ince
kum ile çalışan eşit ağırlıktaki bir çark düzeneği vardır.
Tıpkı bir akarsuyun çarkları döndürerek elektrik enerjisi oluş-
turmasına benzer bir şekilde enerji elde edilir. Böylece kış ay-
larında sıcaklık, yaz aylarında ise soğukluk muhafaza edilir.
Böylelikle ısıtma ve soğutma enerjisi ile elektrik enerjisi
aynı anda elde edilmiş olur. Çünkü en iyi ve en basit iletken
kumdur.

12. BEDENİMİZDEKİ ENERJİ KUVVETLERİ


(ÇAKRALAR)
İnsan bedeninde, 13 Ana Enerji Kuvveti ve 353 Yardımcı
Enerji Kuvveti olmak üzere toplam, 366 Enerji Kuvveti bulun-
maktadır. Bu enerji kuvvetlerini kutsal kitaplar, MELEKLER
olarak adlandırırken; bilimsel olarak bizler, insanın bağışıklık
sistemini oluşturan ve enerjinin çok farklı şekilde farklı salgı
sıvılarına dönüştüğü yerler olarak da adlandırdık. Dünya ge-
nelindeyse ÇAKRALAR olarak adlandırılan enerji kuvvetle-
ri, bedenimizde kuyruk sokumundan başın üst kısmına kadar
64 NUR KURAMI

7 farklı bölgede toplanmıştır. 366 farklı salgı sıvısından oluşan


bu enerji kuvvetleri içerisinde sizlere özellikle kök çakradan
bahsetmek istiyoruz.
Kök çakra, enerji sisteminin merkezidir. Bel bölgesi-
nin tam ortasında, kuyruk sokumunun hemen üzerinde
yer alır. Bu çakranın bir diğer adı da motor çakradır. Şekil
itibariyle, SİYAH RENKTE UFAK YILANA BENZER BİR
MELEKTİR. Rüyasında birçok insan küçük siyah bir yıla-
nın, kalça kısmından bedenine girdiğini iddia etmiştir ki
bu doğrudur. Çünkü uyku olayı, bu MELEK ile gerçekleşir.
Uyku olayının gerçekleşmesi için bu siyah yılana benzer me-
leğin bedeni terk etmesi gerekir, bedeni terk ettikten belli
bir süre sonra bu melek bedene geri döndüğünde uyanma
dediğimiz olay gerçekleşmektedir. Kuran-ı Kerim’in Kehf
Suresinde Ashab-ı Kehf olarak, Hıristiyanlıkta ise Yedi
Uyurlar ya da Mağara Arkadaşları olarak bilinen 7 gencin,
309 yıl bir mağarada uyutulduğundan bahsedilir. Bu 7 gen-
cin, 300 yılı aşkın bir şekilde bir mağarada uyutulması ola-
yı, tamamıyla motor ya da kök çakra olarak bilinen görevli
meleğin, 309 sene vücuda geri dönmemesinin bir sonucu-
dur. Bu durumun, ölüp dirilme ile bir alakası yoktur.
SONUÇ OLARAK; KÖK(MOTOR) ÇAKRA
MELEĞİ, VÜCUDA GERİ DÖNMEDİĞİ SÜRECE KİŞİ
UYKUDAN UYANAMAZ. ÇÜNKÜ UYKU ESNASINDA
ASTRAL RUHUMUZ, PARALEL BOYUTA GİDİP,
ENERJİ BEDENİMİZLE BÜTÜNLEŞİR. BURADAN
DA RÜYA(MİRZAH) BOYUTUNA GEÇER. BU
BOYUTLARDA DÜNYADA YAŞAYACAĞI ALGILARIN
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 65

ENERJİLERİNİ YÜKLENİR. BU ESNADA KÖK(MOTOR)


ÇAKRA MELEĞİ DE KENDİ BOYUTUNA GİDER.
KÖK(MOTOR) ÇAKRA MELEĞİ, TEKRAR BEDENİMİZE
GİRMEDİĞİ SÜRECE ASTRAL RUHUMUZ, BEDENE
GERİ DÖNMEZ. EĞER ASTRAL RUHUMUZ,
KÖK(MOTOR) ÇAKRA MELEĞİNDEN ÖNCE
BEDENE GERİ DÖNERSE, GÖZLERİMİZ BİR ANDA
AÇILIR ANCAK BEDENİMİZ HAREKET EDEMEZ,
BÜYÜK BİR AĞIRLIK HİSSEDER, PARMAĞINI DAHİ
KIPIRDATAMAZ. BU DURUM, KARABASAN OLAYI İLE
KARIŞTIRILMAMALIDIR. KARABASAN OLAYINDA
ŞAHIS, AŞIRI YORGUNLUK YA DA UYKUSUZLUKTAN
DOLAYI UYKUYA DALIŞ ESNASINDA BU OLAYI
YAŞAR. BİZİM KASTETTİĞİMİZ DURUM İSE UYANMA
ESNASINDA YAŞANAN DURUMDUR.
NUR KURAMI İLE ÖMÜR SÜREMİZİ
UZATMAK VE ÖLMÜŞ BİR VARLIĞI
YENİDEN DİRİLTMEK MÜMKÜNDÜR!

UYARI: AŞAĞIDA BAHSEDECEĞİMİZ BİTKİLER


VE MİNERALLERE ULAŞABİLMEK KOLAY
OLDUĞUNDAN, BİRTAKIM HASTALIKLARLA İLGİLİ
BELİRTTİĞİMİZ BİTKİ VE MİNERALLERİN, EV
ORTAMINDA KONTROLSÜZCE DENENMESİNE BAĞLI
OLUMSUZ SONUÇLAR ORTAYA ÇIKABİLECEĞİNDEN
MİKTARLARINI BİLMEDEN KARIŞTIRARAK
TÜKETMENİZİ DOĞRU BULMUYORUZ.
AYRICA BU BİTKİ VE MİNERALLERİ AYRI AYRI
TÜKETMENİZ HALİNDE DE FARKLI ETKİLERLE
KARŞILAŞABİLECEĞİNİZİ DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ
İÇİN SAĞLIĞINIZ AÇISINDAN, MİKTARLARINI
VERMEDİĞİMİZ KARIŞIMLARI YAPIP İÇMEMENİZİ
TAVSİYE EDERİZ.
AŞAĞIDA İSİMLERİNİ VERDİĞİMİZ BİTKİ VE
MİNERALLERİN, KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERCE, İLAÇ YA
DA GIDA TAKVİYESİ HALİNE GETİRİLEREK, PARA
KARŞILIĞI SATILMAMASI İÇİN; BAHSEDECEĞİMİZ
68 NUR KURAMI

BİTKİ VE MİNERALLERDEN BAZILARINI VE


MİKTARLARINI ŞİMDİLİK VERMEYECEĞİMİZİ
BELİRTEREK, YAKIN ZAMANDA BU
HASTALIKLARLA İLGİLİ KARIŞIMLARI, ÜCRETSİZ
OLARAK İNSANLIĞIN HİZMETİNE SUNMAYI
DÜŞÜNDÜĞÜMÜZÜ İFADE ETMEK İSTERİZ.
1. DERİ HASTALIKLARI İÇİN
En eski medeniyetlerden günümüze deri hastalıklarının
tedavisinde kekik suyu ve deniz tuzu gibi bitki ve mineraller
kullanılmıştır. Kekik suyu ve deniz tuzuna ilave edilecek baş-
ka bir bitkiyle, deri hastalıkları için mucize bir karışım elde
etmek mümkündür.
(KEKİK SUYU + DENİZ TUZU + ‘‘X’’ BİTKİSİ)
2.BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRMEK VE
HÜCRE YENİLENMESİNİ SAĞLAMAK İÇİN
Bu konumuzda sizlere, hücre yenilenmesini sağlayan ve
bağışıklık sistemimizi güçlendiren en mükemmel karışımdan
bahsetmek istiyoruz:

(ÇÖREK OTU YAĞI + ‘‘X’’ BİTKİSİNİN YAĞI +


YILANBALIĞI YAĞI)

Çörekotu ve ‘‘X’’ bitkisinin yağlarından oluşan karışım,


hücre yenilenmesini sağlayarak bedenimizi dışta deri, tırnak,
saç, kirpik gibi her türlü döküntüye karşı koruyarak yeniden
yenilenmesini sağlarken; içte hücrelerden başlayarak, görevi-
ni yapmakta zorlanan tükenmiş organların yeniden yenilen-
70 NUR KURAMI

mesini ve zararlı tüm toksinler ile biriken yağları dışarı atarak


zayıflamanıza yardımcı olur.
Yılanbalığı (anguila anguila) ise Çin, Japonya ve Avrupa
sularında yaşamaktadır, bu balıklar denizde doğar ancak
akarsularda yaşarlar. İnsanlar, bugüne kadar tüm çabalara
rağmen bu balığın yavrularının suni üretimini gerçekleş-
tirememişlerdir. Dolayısıyla bu balık cinsi çok değerli-
dir. Oksijen eksikliğine son derece dayanıklı yapısı nede-
niyle yaşayabilirlik gücü çok yüksek bir balıktır. 1945’te
Hiroşima’daki nükleer bombardımanın ardından tüm can-
lılar ölmesine rağmen yalnızca bu balığın hayatta kalabil-
mesi bilim adamlarını çok şaşırtmıştır. Bilim adamlarına
göre Japonların dünyada en uzun yaşayan millet olması
da bu balığı çok tüketmeleri nedeniyledir. Yılanbalığı yağı
içerisinde; EPA ve DHA adı verilen insan vücudunun üret-
mediği başlıca doymamış yağ asitleri ve bağışıklık sistemini
kuvvetlendiren AKG’ler bulunur. Bu yağ, beyin ve damar
hastalıklarının en mükemmel ilacıdır.
Bizim amacımız; nur kuramı doğrultusunda bu üç unsu-
ru birleştirerek bağışıklık sistemini güçlendirici bir gıda tak-
viyesini insanlığın yararına sunmaktır. Böylelikle yorgunluk,
bitkinlik ve halsizlikten kurtularak yaşam enerjimize tekrar-
dan kavuşabiliriz.

3. MİKROP, BAKTERİ VE VİRÜSLERİ YOK


EDEREK VÜCUDU DEZENFEKTE ETMEK İÇİN
Sizlerle bu başlık altında, insanlardan gizlenen bir gerçeği
paylaşmak istiyoruz. 4.000 yıl boyunca 90 kadar hastalığın te-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 71

davisinde kullanılan; kanseri, mutasyonu ve alerjeni önleyen


ayrıca  yağların oksidasyonunu yavaşlatarak hücre ölümlerini
geciktiren ve dünyanın en pahalı baharatı olan şeyin ne oldu-
ğunu biliyor musunuz? Bu baharat günümüzde İran,  İspanya,
Hindistan,  Yunanistan,  Azerbaycan,  Fas, ve  İtalya  gibi ül-
kelerde önemli ölçüde üretilmektedir. Geçmişte sofralarımızı
süsleyen bu baharatın ne olduğunu tahmin edebildiniz mi?
Neyse sizi yormayalım ve bu mükemmel baharatı sizlere açık-
layalım. Evet, bu baharat; SAFRAN’dır. Peki, ne oldu da bu
baharat sofralarımızdan çıkarıldı ve bizlere unutturuldu?
Safran kullanan ülkelerde; kanser oranının düşüklüğü, la-
boratuar ortamında üretilen birçok ölümcül virüsün bu baha-
ratı kullanan ülkelerde mutasyona uğrayamaması ve yine bu
ülkelerde hücre ölümlerini geciktirmesi; bu baharatın, sağlı-
ğımız için ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermez mi!

(SAFRAN + ‘‘X’’BİTKİSİ)

Dünya üzerinde çok büyük tarikatların kutsal içeceği


olan safranın, hangi bitki ile karıştırıldığında en mükemmel
bir dezenfektana dönüşeceğini merak etmektesiniz. Merak
etmeyin, bu bilgiye biz sahibiz. Zamanı geldiğinde bu bilgi-
yi insanlığın hizmetine sunacağımızdan da kimsenin şüphesi
olmasın.

5.ŞEKER HASTALIĞININ TEDAVİSİ İÇİN


Sizlere bu konumuzda, yerelmasının faydalarından bah-
setmek istiyoruz. Yerelması içeriğinde nişasta barındırmama-
72 NUR KURAMI

sı ve kalorisiz olması nedeniyle, şeker hastalarına önerilecek


en iyi sebzelerden biridir. Çünkü bu sebze, BÖBREK, SAFRA
VE PANKREASIN DÜZENLİ OLARAK ÇALIŞMASINI
SAĞLAR. Bu sebzenin, ‘‘X’’ bitkisinin yağı ile kullanılması
sonucu pankreas organı yeniden insülin üretmeye başlaya-
caktır.

( YERELMASI SUYU + ‘‘X’’ BİTKİSİNİN YAĞI)

Önceki konumuzda bahsettiğimiz safranlı karışıma, ye-


relması suyunu ilave ederek de şeker hastalığını kısa sürede
tedavi etmek mümkündür.

( YERELMASI SUYU + ‘‘X’’ BİTKİSİ + SAFRAN)

6. KEMİK HASTALIKLARININ TEDAVİSİ İÇİN


Barbunya, bezelye, ‘‘X’’ ve ‘‘Y’’ bitkilerinin yağlarının
karışımı; kemiklerle ilgili yıpranan hücreleri yenileyerek, yaş-
lanmayı geciktiren; çocuklarda kemik gelişimini destekleye-
rek sağlıklı bir iskelet yapısına kavuşmasını sağlayan, büyük-
lerde kemik erimesini engelleyen, hasarlı hücreleri onararak
artrit ve osteoporozun önlenmesinde etkili olan, ağrı kesici
özelliğiyle romatizma ve siyatik gibi ağrıları dindiren, eklem
arası sıvıları arttıran bir özelliğe sahiptir. Kısaca bu bitkilerin
yağlarının, her tür kemik hastalığına yakalanma riskini azalt-
tığı bilimsel bir gerçektir. Bu bitkilerin yağlarından yapılacak
karışım, gelecekte kemik hastalıklarının tedavisinde kullanı-
lacaktır.
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 73

(BARBUNYA YAĞI + BEZELYE YAĞI + ‘‘X’’


BİTKİSİNİN ÇEKİRDEĞİNİN YAĞI + ‘‘Y’’
BİTKİSİNİN YAĞI)

7. ALZHEIMER HASTALIĞININ TEDAVİSİ İÇİN


Bilim ve tıp dünyasının çare bulamadığı bir hastalıktan
sizlere bahsetmek istiyoruz. Bu hastalık dünya genelinde
‘‘Alzheimer’’ olarak bilinir. Şimdi sizlere, bu hastalığı tama-
men ortadan kaldıracak bitkilerden ve bu bitkilerin özellikle-
rinden kısaca bahsetmek isteriz.

(KEKİK + DENİZ ALTINDA VEYA KARADA


BİRBİRİNİN İKAMESİ OLAN İKİ BİTKİDEN
HERHANGİ BİRİ)

Kekik, hipertansiyon veya yüksek tansiyon  dengesini


sağlıklı bir seviyede tutmayı başardığı için ayrıca beyin hücre-
lerinin sağlığının korunmasına ve beynin görevlerini sağlıklı
bir şekilde yerine getirmesine yardımcı olduğu için Alzheimer
Hastalığına Yakalanma Riskini Azaltır diyebiliriz. Bunun dı-
şında özellikle yaşlılığa bağlı olarak ortaya çıkan beyin has-
talıklarına ve hafıza zayıflıklarına yakalanma riskini azaltan
ve zihinsel yorgunlukları gideren; kalp, mide, bağırsak ve ak-
ciğer gibi organ büyümelerini iyileştiren ayrıca tıkanıklıkları
açarak daraltıcı, toplayıcı özelliği olan, kök hücreleri onaran
ve vücudumuzda hormonların düzenlenmesini sağladığı için
tiroid ve tüm hormonal hastalıkları tedavi eden ve kısırlık çe-
ken bireylerde kısırlığı tedavi ederek doğurganlık olayını art-
tıran ‘‘x’’ bitkisi de bizim için değerlidir.
74 NUR KURAMI

8. KAN KANSERİ (LÖSEMİ) HASTALIĞININ


TEDAVİSİ İÇİN
Söğüt, M.Ö 5. yüzyıllarda şifası ile kendini göstermeye
başlayan bir bitkidir. Günümüzde söğüt ağacının kabuğu,
aspirin gibi birçok ilacın ham maddesini oluşturmaktadır.
Mevlana, “Mesnevi” adlı eserinde “Parlak güneş benimle
tutulsun, söğüdün sırrı açıklansın.” dizelerine yer vermiş-
tir. Yüzyıllar önce Mevlana’nın işaret ettiği bu sırrı, şimdi
sizlere açıklıyoruz. Tüm bilim ve insanlık adına şimdiden
hayırlı olsun.
Kanda akyuvarların doğal olmayan bir biçimde, ola-
ğanüstü çoğalmasıyla beliren bir hastalık olan KAN
KANSERİ(LÖSEMİ) HASTALIĞINI, tedavi eden ve bu
anormal durumu ortadan kaldıran tek bitki; SÖĞÜT’TÜR.

(SÖĞÜT AĞACININ KABUĞU İÇERİSİNDEKİ


DERİYE BENZER ZAR)

Kireçlenmeyi ve pıhtılaşmayı önleyen, ateş ve ağrıları


gideren, gribe karşı iyileştirici etkisi olan bu söğüt ağacının
kabuğunun içinde bulunan ince derinin, lösemi hastalığını
iyileştireceğini belirtmek isteriz.

9.FELÇ HASTALIĞININ TEDAVİSİ İÇİN


İnsan vücudu için sağlıklı büyümede etkisi göz ardı edi-
lemeyecek kadar değerli olan; ayçiçeği, pirinç, karaciğer ve
deniz ürünleri gibi besinlerde bulunan ve günde ortalama 40
mikrogramlık bir miktarı insan için yeterli olan vanadyum
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 75

elementi, sinir sistemini aktif hale getirme özelliği ile felç


hastaları için büyük önem arz etmektedir. Bir de buna içinde
tüm elementlerden farklı bir element barındıran zemzem su-
yunu eklediğinizde ortaya çıkan bileşik, bu hastalar için umut
olabilir. Bu nedenle Hz. İsa’nın kullandığı bu karışımı sizlerle
paylaşmak istedik:

(VANADYUM ELEMENTİ + ZEMZEM SUYU)

10. ÖMÜR SÜREMİZİ UZATMAK İÇİN (YILAN


DNA’SINDAKİ SIRLAR NELERDİR?)
Bu konumuzda sizlere bir sürüngen olan yılandan bahset-
mek istiyoruz. Yılan, temel bilginin kaynağıdır. Ölümsüzlüğün
ve sonsuzluğun simgesidir. Derisini değiştirmesi ve yeni bir
vücuda bürünmesiyle yenilenmeyi, her zaman genç kalmayı
ifade eder. Yılan, hiç bitmeyen devinim ve sürekliliği ile tıbbın
dahi simgesi olmuştur. Tıbbın simgesi olarak insan DNA’sı,
neden birbirinin etrafında kıvrılan iki yılan biçiminde göste-
rilir? Mısır Piramitlerinde neden en çok ‘’yılan’’ figürü vardır?
Sonsuzluğun ya da ölümsüzlüğün simgesi neden yılan şeklin-
dedir? İnsan vücudundaki enerji merkezleri(çakralar) neden
yılan ile sembolize edilir? Hz. Âdem ve Hz. Havva ile birlikte
cennetten kovulan Şeytanın, bir yılan soyundan olması ve Hz.
Musa’nın asasının canlı bir yılana dönüşmesi sizce bir tesadüf
müdür?
Aslında insan ırkını hastalıklardan kurtarmak ve bu ırkın
yaşam süresini arttırmak, Yılan ve Yılanbalığı DNA’sındaki
sırları bilmek ile mümkündür. Bu konuda bilim adamları üze-
76 NUR KURAMI

rine düşen görevi yaparsa; bizlerde bu keşfedilecek olan bil-


giler üzerine ne tür bir karışım eklendiğinde, hastalık diye bir
şeyin kalmayacağını ve insan ömrünün nasıl uzatılabileceğini
açıklayacağımızı belirtmek istiyoruz.

11. ÖLMÜŞ BİR VARLIĞI YENİDEN DİRİLTMEK


MÜMKÜNDÜR!
Ölümsüzlük, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne
kadar araştırılmakta olan en önemli olgudur. Piramitlerin bile
sırf bu amaçla yapıldığından bahsedilir. Hatta Hz. Lokman’ın
birtakım bitkilerin karışımıyla ölümsüzlüğün çaresini buldu-
ğu ancak bulduklarını yazıya dökemeden sahip olduğu bilgiyi
kaybettiği söylenir.
Hz. İsa Peygamberin de, ölüleri dirilttiği bilinir. Bir ölüyü
diriltme olayı sadece Hz. İsa Peygambere ait bir özellik değil-
dir. Bunu tarihte başaran medeniyetler ve insanlar olmuştur.
Bu da bizlere, ölmüş bir varlığı yeniden diriltmenin tek bir
çaresi olmadığını gösterir. Örneğin, Hz. Musa ve Hz. Yuşa’nın
ledün ilmini öğrenmek için Hızır ve İlyas isimli görevli var-
lıkları aramaları sırasında ellerinde tuttukları ölmüş olan ve
kokmasın diye tuzladıkları balığı, farkında olmadan suya
düşürdüklerinde balığın yeniden dirilme nedeni acaba ne-
dir? Lokman hekimin birtakım bitkilerin karışımından elde
ettiği iksir de bizlere bir ölüyü diriltme olayının birden fazla
alternatif kullanılarak gerçekleştirilebileceğini göstermez mi?
Tabi bunun için öncelikle ölüm olayını iyi anlamak ve göz-
lemlemek gerekir. Örneğin, ölüm sonrası çürüme ve ayrış-
maya bağlı ortaya çıkan amonyak gazı bizlere ölüm ile ilgili
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 77

çok önemli bir ipucu vermektedir. Bu gaz, bir azot ve üç hid-


rojenden oluşmaktadır. O halde azot, yaşam ile alakalı olan
dengeyi sağlayan enerji gazıdır. Canlı bir varlıkta oksijenin
yerini yavaş yavaş hidrojen alıp canlıdaki azotu yakmaya
başladığında, varlık artık ölüm aşamasına girmiş demek-
tir. Çünkü canlı ölmeden önce bedeni birtakım kokular ya-
yar. Bunlardan biri amonyak, diğeri de kâfur kokusudur. Bu
iki koku birleştiğinde sanki yağmur yağdığında kokan toprak
kokusu gibi bir koku duyarsınız.
Ölüm hakkında verdiğimiz kısa bilgilerden sonra gele-
lim, insan ömrünü uzatmak mümkün mü sorusuna. Bizce,
insan ömrünü uzatmak için öncelikle Yılanbalığı ve Yılan
DNA’sındaki sırları bilim adamlarının bulması gerekmek-
tedir. Bu sırlar, bilim dünyasına bir varlığın ömrünü uzat-
ma ve yeniden diriltme konusunda yeni bilgiler kazandıra-
caktır.
Kutsal kitaplardan olan Kuran-ı Kerim’de Bakara
Suresinin 71, 72. ve 73. Ayetlerinde, ‘‘ HZ. MUSA
PEYGAMBER, ‘‘ RABBİM BUYURUYOR Kİ BAKARA;
NE ÇİFTE KOŞULUP TARLA SÜREN, NE EKİN
SULAYAN, NE DE SALMA GEZEN VE ÜZERİNDE HİÇ
ALACASI OLMAYAN TÜYLERİ SARIYA BENZER OLAN
BÜYÜKBAŞ BİR HAYVANDIR.’’ DEDİ. ONLAR DA: ‘‘ İŞTE
TAM ŞİMDİ GERÇEĞİ ORTAYA KOYDUN.’’ DEDİLER.
NİHAYET BAKARAYI BULUP BOĞAZLADILAR.
AZ KALDI YAPAMAYACAKLARDI. HANİ BİR
ZAMANLAR SİZ BİR ADAM ÖLDÜRMÜŞTÜNÜZ DE
ONUN HAKKINDA BİRBİRİNİZLE ATIŞMIŞ VE ONU
78 NUR KURAMI

ÜSTÜNÜZDEN ATMIŞTINIZ, HÂLBUKİ ALLAH,


SAKLAMIŞ OLDUĞUNUZU AÇIĞA ÇIKARACAKTI.
İŞTE BUNDAN DOLAYI, O YABANİ BÜYÜKBAŞ
HAYVANIN BİR PARÇASI İLE O ÖLÜYE VURUN,
DEDİK. ALLAH, ÖLÜLERİ İŞTE BÖYLE DİRİLTİR VE
SİZE AYETLERİNİ BÖYLE GÖSTERİR, BELKİ AKLINIZI
BAŞINIZA TOPLARSINIZ.’’ ifadesine dikkat ederseniz, bir
ölünün nasıl diriltileceği anlatılmaktadır.
Bu ayetlerde geçen ‘‘BAKARA’’ isimli büyükbaş hayvan
İnek değil, yabani bir hayvan olan BUFALO’dur. Bufalonun
hangi bölgesindeki parçasıyla; hangi hayvanın derisinin
bir parçası birleştirildiğinde, ölmüş bir varlığı yeniden di-
riltme gerçekleşir? Bu sırrı; Dünya üzerinde silah ve bom-
ba sanayine bağlı savaşlar ve terör bitmediği sürece ve tam
bir barış ortamı sağlanmadığı sürece, bilim ve insanlık ile
paylaşmayacağımızı açıkça ifade etmek isteriz.
METAFİZİK VE
DİN ÜZERİNE
1. HZ. NUH’UN GEMİSİ NEREDEDİR?
Kuran-ı Kerim’de, Araf Suresinin 64. Ayetinde, Hud
Suresinin 37. Ayetinden 44. Ayetine kadar olan kısmında,
geminin inşa edilmesi olayından ve tufan olduktan sonra az-
gın dalgalar içinde geminin denge oranına sahip olarak git-
tiğinden bahsedilmiştir. Hud Suresinin 41. Ayetinde, ‘‘ONA
BİNİN, ONUN GİTMESİ VE DURMASI ALLAH’IN
İSMİYLEDİR.’’ mealinde geminin dümeninin olmadığından
açıkça bahsedilmiştir. Kamer Suresinin 15. ve 16. Ayetlerinde
‘‘ YEMİN OLSUN, BİZ ONU BİR KANIT OLARAK
BIRAKTIK. FAKAT VAR MI BİR DÜŞÜNEN.’’ mealinde
geminin çürümediği ve sapasağlam durduğundan söz edil-
mektedir. Kutsal kitaplarda bir kuşun ağzında tuttuğu zeytin
dalı ile gemiye dönmesi sonrasında kuru bir yer olduğunun
anlaşılmasıyla geminin Cudi Dağına yanaştığından bahse-
dilse de Hz. Nuh burada devamlı kalmamıştır. Çünkü Hud
Suresinin 40. Ayetinde, ‘‘ GEMİNİN İÇİNE ÇOK SAYIDA
CANLI ALINDIĞINDAN’’ bahsedilmektedir. Dolayısıyla
bu canlıları, farklı yerlere dağıtmak için gemi ile tekrar yol-
culuğa çıkılmıştır. Yani Hz. Nuh’un Gemisi, zannedildiği
gibi Cudi Dağında değildir. Çünkü Hz. Nuh, bu canlıların
farklı yerlere dağıtımını yaptıktan sonra, Ağrı(Cudi) iline
82 NUR KURAMI

geri dönerken suların çekilmesine bağlı olarak Türkiye’de


Ilgaz Dağları civarında geminin karaya oturmasıyla yolcu-
luğuna farklı şekilde devam etmek zorunda kalmıştır.

2. HZ. NUH’UN GEMİYİ İNŞA EDERKEN


KULLANDIĞI FORMÜL NEDİR?
Evrende, her nesne bir denge oranına sahiptir. Bu oranı,
canlı varlıklarda enerji merkezleri oluşturur.
DENGE ORANI: ‘‘78 cm.lik bir cetvelin, 11 defa veya
11’in katlarıyla ölçülmesi sonucu, metre cinsinden ulaşılacak
orana, denge oranı denir. Hz. Nuh peygamberin gemisini inşa
ederken kullandığı orandır.’’ Denge Oranını, formül ile ifade
edecek olursak:
Denge Formülü(Linasyum) = ( a + 5 x 1,7) x 4
=( 11 + 8,5) x 4
=(19,5) x 4
= 78 cm

Formülü daha basit bir şekilde ifade edecek olursak; 78


cm.lik bir cetvelin, 11 defa veya 11’in katlarıyla ölçülmesi so-
nucu, metre cinsinden ulaşılacak uzunluk ve genişlik ile inşa
edilecek her nesnede denge oranın sağlanması demektir.

3.HZ. YAHYA VE HZ. İSA TEKRAR GELECEK!


Kutsal kitaplardan Kuran-ı Kerim’de, Meryem Suresinin
15. Ayetinde, ‘‘HEM DOĞDUĞU GÜN, HEM ÖLDÜĞÜ
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 83

GÜN, HEM DE CANLI OLARAK DİRİLTİLECEĞİ GÜN


ONA SELAM OLSUN.’’ ifadesi Hz. Yahya için kullanılmış-
tır. Aynı surenin 33. Ayetinde ise, ‘‘HEM DOĞDUĞUM
GÜN, HEM ÖLDÜĞÜM GÜN, HEM DE CANLI OLARAK
DİRİLTİLECEĞİM GÜN BANA SELAM OLSUN.’’ ifa-
desi Hz. İsa için kullanılmıştır. Kuran-ı Kerim’de Meryem
Suresinde geçen bu iki ayet, neden diğer peygamberler için
kullanılmamıştır? Birçok peygamber geldi geçti. Neden sade-
ce Hz. Yahya ve Hz. İsa için yeniden diriltme ifadesi kullanıl-
mıştır? Eğer ayetlerde kıyamet sonrası bir diriltmeden bah-
sediyorsa ki bize göre kıyamet sonrası değil, eğer öyle olsaydı
diğer peygamberlerin yeniden diriltilmesinden de bahseder-
di. Oysaki kutsal kitapların hiçbir ayetinde, diğer peygamber-
ler için böyle bir ifadeye rastlayamazsınız. Bu nedenle, sadece
Hz. Yahya ve Hz. İsa Peygamber, ahir zamanda görevli olarak
yeniden gelecektir. Hz. Yahya ve Hz. İsa; Hz. Mehdi ile bir-
likte Allah’ın dinini tamamlayacaktır. Burada din âlimlerince
kabul edilemeyen şey, Hz. Muhammed’in son peygamber ol-
ması nedeniyle ondan sonra bir peygamber gelmeyeceğine
inanmalarıdır. Ancak Hz. Yahya, Hz. İsa ve Hz. Mehdi birer
peygamber olarak gelmeyeceklerdir. Kıyamet aşamasına giril-
diğinde dünya ve insanlık birtakım metafiziksel olaylarla kar-
şı karşıya kalacaktır. Deccal ile Yecüc-Mecüc’ün ortaya çıkışı
gibi metafiziksel olaylara karşı insanoğlunun ne teknolojisi,
ne de silah gücü bunları durdurmaya yetmeyecektir. Bu ne-
denle Hz. Yahya, Hz. İsa ve Hz. Mehdi hatta Hz. Hızır ve Hz.
İlyas da görevli olarak insanlık için yardımda bulunacaktır.
84 NUR KURAMI

4. HIZIR VE İLYAS KİMDİR?


Hz. Hızır ve Hz. İlyas, birlikte yaratılmış olan biri denizde
diğeri karada kader ilminin uygulayıcıları olan ölümsüz ete-
rik varlıklardır. Aynı zamanda dünyaya gönderilmiş ilk kadim
ırktır. Dolayısıyla onlar bir insan, bir peygamber, bir cin ya da
melek değildirler. Çünkü onlar ne canlı, ne de ölüdürler. Dişi
ya da erkek değildirler. Bu varlıklar, rahmani varlıklardır. Bu
nedenle, evlenme ve üreme gibi özellikleri yoktur. Birçok yer-
de aynı anda görünebilirler. Tıpkı şehitler gibi insan bedeni
formatına yoğunlaşarak bürünebilirler. Tayyi Mekân sahibi-
dirler, istedikleri yere salisede gidebilirler. Boyutlar arasında
geçiş yapabilirler. Kader ilminin yani sebep-sonuç ilişkisinin
sahibidirler. Oysa ne insanlar, ne peygamberler, ne cinler ne
de melekler sebep-sonuç ilişkisinin sahibi değildirler. Onları
anlamak hatta yanlarında sabır edebilmek bırakın insanları,
peygamberler için de zordur. Bu duruma en güzel örnek, Hz.
Musa’nın, Hızır ile yaptığı yolculuk sırasında onun yaptıkları-
na bir anlam verememesidir. Yine Hz. Süleyman zamanında
Sebe Melikesinin tahtını cinlerden önce salisesinde getiren
varlığın, bu eterik ırktan olması gibi örnekler arttırılabilir.

5. ÜÇBİN YILDA BİR AÇAN UDUMBARA


(YOUTAN POLUO) ÇİÇEĞİNDEKİ SIR NEDİR?
Budizm efsanelerine ve Avatar filmine konu olan dünya-
nın en nadir görülen çiçeği, udumbaradır. Dünyada şimdi-
ye kadar sadece 15 yerde tespit edilen çiçeğin, yeniden filiz
verdiği de bilinmektedir. Cennetten gelen hayır çiçeği olarak
da adlandırılan udumbara çiçeği, ağaç dallarında parazit ola-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 85

rak yetiştiğinden çıplak gözle fark edilebilmesi çok zordur.


Budizm efsanesinde Udumbara çiçeği ortaya çıktığı zaman,
bir kurtarıcının ya da bir kralın yakın zamanda geleceğine
inanılır. Çiçeğin açtığı ya da görüldüğü tespit edilen ülkeler-
den bazıları şunlardır: Danimarka, İsveç, Norveç, Türkiye,
Endonezya, Yemen, Suudi Arabistan…
Ayrıca bu çiçek, Kuran-ı Kerim’de Duhan Suresi 10. ve 11.
Ayetlerde geçen ‘‘GÖĞÜN AÇIK BİR DUHAN(DUMAN)
GETİRECEĞİ GÜNÜ BEKLE. O DUMAN, İNSANLARI
BÜRÜR. BU, ELEM DOLU BİR AZAPTIR.’’ mealiyle kı-
yametin alametlerinden biri olan ‘‘DUMAN’’ hadisesinin
habercisidir. Gaflet ve delalet dumanı tüm dünyayı kapladı-
ğından, hakikatlerin görünmesine engel olarak, yeryüzünde
dil, din, mezhep, renk, ırk ayrımı gözetmeksizin insanların
sebepsiz yere öldürülmelerine sessiz kalınacağı bir dönem ya-
şanacağını ifade etmektedir.

6. ‘‘ZEMZEM’’ İÇERİSİNDEKİ MÜKEMMEL


ELEMENT
Allah, tüm varlıkları kendi nurundan yaratmıştır. Kutsal
kitaplarda birçok varlığın, 4 unsur olarak adlandırılan ‘‘hava,
toprak, su ve ateş’’ tabiatına sahip olduğu da açıkça belirtil-
miştir. Filozofların bahsettiği bu dört unsur; yaratma ya da
oluşum işini gerçekleştiren şey değildir. Yaratma ya da olu-
şum işini gerçekleştiren şey yani algılanamayan süptil hal
olan beşinci unsur; aether ya da esir denen şey bizzat Allah’ın
NUR’udur. Bu nurun en önemli özelliği de tertemiz olmasıdır
yani kendi kendini oluşturabilmesidir. Tertemiz olan ve kendi
86 NUR KURAMI

kendini oluşturan zemzem suyu içerisinde, elementler tablo-


sunda yer almayan, bilimin henüz keşfetmediği gizli kalmış
mükemmel bir element vardır.

Bu mükemmel elementin simgesini biz, ‘‘HH’’ olarak ad-


landırdık. Bu simge, arapça ‘‘Hıfz’’ ile ‘‘Halvet’’ kelimelerinin
birleşiminden oluşan; hızlı ibadet eden, koruyan, saklayan,
muhafaza eden, kendi kendini oluşturan canlı anlamlarını
taşımaktadır. Çünkü zemzem; diğer suları temizleyip mik-
roplardan arındıran, dua okunduğunda berraklaşarak enerji
arttıran, yapısal özelliği değişmeyen ama içine girdiği şeyi de-
ğiştiren, adeta bir hard disk gibi bütün değişimleri hafızasına
alan, kendi kendini oluşturma özelliği ile çıkış kaynağı kolay-
lıkla tespit edilemeyen ve içildiğinde vücuttan terleme yoluyla
dışarı atılan şifa kaynağı bir içecektir. Çünkü bir suya elektron
yükleyerek elektrolize etmek gibi zemzemin de diğer suları
mayalayabilme özelliği vardır. Zemzemin bu özelliği bizlere,
Nasrettin Hoca’nın bir fıkrasında geçen ‘‘ Göle maya çalınır
mı?’’ sorusunun cevabının evet olduğunu gösterir. Bize göre,
göle maya çalınır. Çünkü bir suyu mayalayarak temizlemek,
hem zemzem ile hem de elektron yüklemeyle mümkündür.

Zemzemin çıkış kaynağı ise Mekke’de bulunan Nur da-


ğıdır. Zemzem, 22 elektron ve 1 çekirdekten oluşan Dünya’nın
ve birçok varlığın oluşumunu gerçekleştiren en temel elemen-
ti yani Nur’un bir özelliğini içinde barındırır. Bu bakımdan
bütün elementlerin efendisidir.
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 87

7. ACBÜ’Z-ZENEB(ZERRE) NEDİR?
İnsan bedeninde omurilik üzerinde kuyruk sokumu
kemiğinin bulunduğu yerde hardal tanesinden daha kü-
çük bir zerre bulunur, bu zerreye arapça acbü’z-zeneb de-
nir. Acbü’z-zeneb, ALANUR veya SÜREYYA IŞIĞI olarak
da adlandırılabilir. Bedenimizin kuyruk sokumu kısmında,
Allah’ın insana bahşettiği bir mucize ve mükemmel bir eserin
kodları bulunur.
Acbü’z-zeneb denilen bu zerre; sarı renkte bir zar içe-
risinde yüzen, elektrik yükü ve dönüş hareketi farklı olan
sekiz noktadan oluşan bir antimaddedir:
1. NOKTA (Meleki Kuvvetler’dir); meleki kuvvetleri-
miz ise enerji merkezleri olan çakralardır.
2. NOKTA: (Can’dır); can ise kandır.
3.NOKTA: (Ruh’tur); Ruhun, beden ile bağlantısını
sağlayan şey ise nefestir.
4. NOKTA: (Şeytani Kuvvetler’dir); şeytani kuvvetleri-
miz ise nefsimizdir.
5. NOKTA: Ruha dayalı olan (Akıl-Zeka yani Bilinç
Duyusudur.)
6.NOKTA: Şeytani kuvvetlere yani nefse dayalı
(Duygular-Hisler yani Bilinçaltı Duyularımızdır.)
7.NOKTA: Meleki kuvvetlere çakralara dayalı (Evrensel
Ahlak ve Yasalar, Kanunlar, Kurallar yani Bilinçüstü
Duyularımızdır.)
88 NUR KURAMI

8.NOKTA: Can’a yani kana dayalı olan( Kalp ile ilgili


Doğa Ötesi İlahi Duyularımızdır.)

Motor(kök) çakramızın uyku esnasında vücuttan ay-


rılmasıyla, astral ruhumuz vücudu terk eder, geriye bede-
nimizde sadece kan döngüsüne bağlı nefes kalır. Bu sekiz
nokta olmadan insanın madde bedeni hareket edemez.

Hz. Ali, besmelenin başlangıcını oluşturan arap harfle-


rinden ‘‘be’’ harfinin çanağının altındaki noktayım diye bah-
sederken; burada be harfini oluşturan çanağı kuyruk sokumu
kemiği olarak belirtirken; be harfini oluşturan çanağın altında
bulunan tek noktayı ise acbü’z-zeneb(zerre) olarak ifade et-
miştir. Burada zerre, aynı zamanda ruhun bulunduğu yerdir.
Ruh ise fatiha suresinde sıratel müstakiym denilen omurilik
yoluyla beyne ulaşarak bir enerji akışı ya da akaşa oluşturan,
21 noktadan oluşan bir nurdur. Bu elektriksel enerji akışı ol-
madan yaşam olmaz.

Gelelim, bu zerrenin bir diğer özelliğine. Kutsal kitap-


lardan olan Kuran-ı Kerim’de Haşr Suresinde ifade edilen
bu zerrenin asla çürümediğini, yanmadığını ve yok ol-
madığını belirtmek isteriz. Ölüm sonrasında tekrar Nur’a
dönüştüğümüz için bedenimiz ister çürüsün, ister yakılsın;
zerremiz(antimaddemiz) yok olmadığı için kıyamet sonrasın-
da Allah’ın emri ile tekrar zerremize(antimaddemiz içerisine)
girerek tıpkı bir inci ya da mantar gibi yeniden oluşacağız.
Ahiret gününe ve Allah’a inananlar için bunda bir ecir vardır.
Bedene yeniden bürüneceğimiz yani haşr olacağımız gün ne-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 89

deniyle zerremize(antimaddemize) dair anlattığımız bu sırlar,


insanlık ve bilim için hayırlı olsun.

8. AYDINLIĞIN PİRAMİTLERİ
Çin hâkimiyetindeki Doğu Türkistan sınırları içerisinde
yer alan ve  Xi’an şehrine 100 km uzaklıkta bulunan Qin Ling
Shan dağlarının etrafında irili ufaklı şekilde 100 adet höyük-
le beraber, Dünya’nın en büyük piramitleri diye adlandırılan
Mısır piramitlerinden daha büyük olan, 300 metre yüksek-
liğinde Beyaz Piramit olarak da adlandırılan bir höyük bu-
lunmaktadır. Çin’lilerin Kabba diye adlandırdıkları bu kur-
ganlar, “TÜRK PİRAMİTLERİ” dir. Çinliler tarafından bu
piramitler üzerine toprak atılarak, ağaçlandırılıp doğal tepe-
ler gibi gösterilmeye çalışılması karanlığın, medeniyetin beşi-
ğinin Türkler olduğunu gizleme çabasıdır. Mısır Piramitleri,
Firavun’un ve onun yapılanmasının şeytani bir eseri olup ka-
ranlığı temsil ederken; Türk Piramitleri ise onlara karşı aydın-
lığı temsil etmektedir.
Hz. Muhammed peygamber tarafından “İlim Çin de bile
olsa gidip bulunmalı” sözü, bu piramitler içerisinde yer alan
eserler ve kalıntılar nedeniyledir. Çünkü Dünya’nın ilk kü-
tüphanesi bu Beyaz Piramit içerisinde bulunmaktadır. İlk
alfabeyi ve yazıyı Türklerin bulduğunun ispatı bu piramit-
tedir. Bu piramit içerisinde, kutsal kitaplardan olan Tevrat’ta
bahsi geçen ve Kuran-ı Kerim’de Kehf Suresinde açık şekilde
anlatılan Zülkarneyn’in kurganı yani mezarı bulunmakta-
dır. Bir de en gelişmiş lazer teknolojilerinden daha üstün bir
kalkan ile korunan gizli bir oda içerisinde yumurta şeklinde
90 NUR KURAMI

pembemsi renkte bir iksir bulunmaktadır. Piramit içerisin-


de birtakım figürlerde kristal-kuvars ve çift aynadan oluşan
bir bakır başlık kullanan Oğuz KAĞAN betimlemesi bulu-
nur. Bu betimlemede, Oğuz Kağan’a dünya dışından iki ka-
dın gönderildiği ve Oğuz Kağan’ın bu kadınlarla evlenerek
neslini çoğaltması sonucu Türklerin hem kan, hem de ruh
olarak karanlığa karşı bir set oluşturacak güce ulaştığını ifade
edebiliriz. Türklerin ahir zamanda ordularıyla tekrar bu böl-
geye gelecekleri orada yaşayan Çinliler tarafından halen ko-
nuşulmaktadır. Atatürk’ün “Muhtaç olduğun kudret damar-
larındaki asil kanda mevcuttur” sözü, bu nedenledir. Yine
‘‘Yurtta sulh, Cihanda sulh’’ sözüyle de Türklerin, yeryüzünü
korumak ve yeryüzüne barış getirmek göreviyle geldiğini söy-
leyebiliriz.

9. HZ. DAVUD’UN SANDIĞI


Kuran-ı Kerim’de Bakara Suresi içerisinde Hz. Davud pey-
gamberle alakalı ayetler bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazıla-
rı şunlardır: Bakara suresi 248. Ayet: ‘‘Peygamberleri onlara
şunu söylemişti; “Haberiniz olsun! Onun hükümdarlığının
belirtisi size o tabutun gelmesidir ki, onda Rabbinizden
bir ferahlık ve kalıntı vardır. Onu melekler getirecektir.
Elbet bunda size kesin bir ibret vardır. Eğer müminlerse-
niz. (249. Ayet): Ne zaman ki Talut ordusu ile harekete geçti,
“Muhakkak ki Allah sizi bir nehir ile imtihan edecek. Kim
ondan içerse benden değil. Kim onu tatmazsa işte o ben-
den. Ancak eliyle bir avuç alan hariç” Derken varır varmaz
ondan içtiler. Ancak içlerinden çok azı hariç kaldılar. Talut ve
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 91

beraberinde iman edenler nehri geçtiler. O zaman da “Bugün


bizim Calut ile ordusuna karşı gücümüz yok” dediler. Allah’a
kavuşacaklarını kesin bilenler şu cevabı verdiler:” Nice az bir
topluluk çok topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir. Allah,
sabredenlerle beraberdir. (250. Ayet): Ve ne zaman ki Calut
ile ordusuna karşı meydana çıktılar, şöyle dediler: “Ey bizleri
yetiştiren Rabbimiz! Üzerlerimize sabır yağdır ve ayaklarımı-
za sağlamlık ver. Bize, kâfir kavme karşı zafer ver. (251. Ayet):
Sonunda, Allah’ın izniyle onları tamamen bozguna uğrattılar.
Ve Davud, Calut’u öldürdü. Ve Allah kendisine mülk ve
hikmet verdi. Ve dilediği şeylerden ona öğretti. Allah’ın in-
sanları birbirleri ile savması olmasaydı, yeryüzü kesinlikle
fesada uğramıştı. Ancak Allah, bütün insanlığa karşı lütuf
ve kerem sahibidir.’’
Bakara suresinin 248. ayetinde bahsedilen tabut içerisin-
de, melekler tarafından indirilip bu savaşın kazanılmasını sağ-
layan bir HEDİYE bulunmaktadır. Bu hediye, Bakara Suresi
255. ayette geçen Ayetel Kürsi’dir. Savaş sonrası hükümdar
olan Hz. Davud, bu hediye ile Musa ve Harun hanedanlarının
kalıntılarının olduğu sandığı Talut’un mezarına koymuştur.
Bu olayda olduğu gibi Allah, aydınlık ile karanlığın mü-
cadelesinde iyilere gerektiği zaman yardım edip ihsanda
bulunmaktadır. Ahir zamanda da aynı lütuf ve keremiyle
iyilere, karanlık güçler karşısında yardımda bulunacaktır.

10. YEDİ AKBABA BAŞLI LEVHALAR


Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmed’in isteğiyle
Akşemseddin’e hazırlattırılan ve Hz. Âdem’den kıyamete ka-
92 NUR KURAMI

dar olacak olayların yazılı bulunduğu akbaba başlı levha-


lar, şu an İstanbul’da bir sarayın arazisinde gömülü bir oda
içerisinde bulunmaktadır.
Levhalar üzerinde, en başta Besmele-i Şerif en son-
da ise “Şüphesiz Allah herşeyi en doğru bilendir, her
şeyin mutlak hakimidir” yazmaktadır. Ayrıca Osmanlı
İmparatorluğunun, İslam’ın ve diğer dinlerin ne olacağı;
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması sonrasında Kurtuluş
Savaşı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulacağı, za-
manla Türkiye’nin hem manevi hem de teknolojik güce sa-
hip olacağı, bilim-teknoloji ve din adına en önemli kişile-
rin Türkiye’den çıkacağı yazılmıştır. Ancak insanlık için en
önemli şey, bu gömülü oda içerisinde Hz. Muhammed pey-
gambere ait emanetlerin olmasıdır. Bu kutsal emanetler-
den ilki havada boşlukta asılı duran siyah bir tespih iken,
ikincisi yine havada boşlukta asılı duran üzerinde Allah ve
Muhammed isimleri yazılı bulunan iki küredir. Bu küreler
boyutlarla ilgili olup, peygamberlerin mucize gerçekleşti-
rirken söylediği Allah’ın 100. ve 101. isimleri ile Cebrail
adlı meleğin 6 parmağının izi bulunan Hz. Muhammed
peygambere ait bir takke(başlık) bulunmaktadır. Bu ema-
netler, Fatih’e verilen ve ahir zaman geldiğinde ortaya çıka-
cak olan kutlu kişiye iletilmek için buraya konulan kutsal
emanetlerdir.

11. TAYYİ MEKÂN SANCAĞI


Türkiye’de Balıkesir ili Bigadiç ilçesinde gömülü bu-
lunan bir sancaktır. Bu sancak, Allah isimlerinden ve bir-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 93

takım işaret ile sembollerden oluşmaktadır. Tayyi Mekân


Sancağını oluşturan bir sembol ile bu sembolü çevreleyen
iki önemli Allah ismi bulunur. Allah isimlerinin sayısı say-
makla bitmez çünkü Allah, sonsuz ve sınırsızdır. Bu nedenle
İslam coğrafyasında Allah’ın isimleri olarak bilinen 99 ismi
dışında, bu sancak üzerinde bulunan Allah isimlerini biz,
100. ve 101. isimler olarak adlandırdık. Allah’ın 100. ismi,
bir varlığın boyutlar arası yolculuğunu sağlarken; 101.
ismi ise boyutlar arası seyahatten geri dönmesini sağlar.
Meleklerin, peygamberlerin, evliyaların, meczupların, şe-
hitlerin ya da ölmüş kişilerin dünya üzerinde farklı yerler-
de bedenen görülmeleri bu isimlerle gerçekleşir.
Tayyi Mekân Sancağının bir diğer özelliği de
İstanbul’un fethi sırasında ve Çanakkale Savaşı sırasında
kullanılmasıdır. Çünkü bu sancak, bir varlığı saniyeler içe-
risinde zerrelerine ayırır. Çanakkale Savaşında bir tabur
askerin bir sis bulutu içerisinde yok olması bu sancak ile
olmuştur. Sancaktaki isimleri ve işaretleri araştıran karanlık
güçlerin, bu sancağın aynısını yapmak arzusunda olmaları-
nın en önemli nedeni, dünya üzerinde bulunan tüm devletleri
daha küçük devletlere bölerek ve parçalayarak, onların yeraltı
zenginliklerini ele geçirip, insanları birbirine kırdırarak nü-
fusu olabildiğince azaltmaktır. Böylelikle yöneten ve yönlen-
diren hep kendileri olacaktır. Nicola Tesla’nın, Tayyi Mekân
Sancağını kendisine örnek alarak geliştirdiği ve çok kısa sü-
rede savaşları bitirebilecek bir silah bulduğunu açıklaması
üzerine bu karanlık güçler ümitlenmişler fakat ümit ettikleri
silahı gerçekleştirememişlerdir.
94 NUR KURAMI

12. HZ. İSA’YA AİT CAMGÖZ


Hz. İsa peygamber, doğada bulunan birtakım elementle-
ri birleştirerek, şeffaf bir camdan oluşan, boyutları gösteren,
yuvarlak yapıda bir mikroskop camı yapmıştır. Bu yuvarlak
camdan mikroskoba biz, camgöz adını verdik. Bu camgöz;
yerin ve göğün yedi kat ötesini, canlı ve cansız varlıkların da
içyapısını göstermesi bakımından günümüzde bilim adamla-
rının kullandığı elektron mikroskobundan daha ileri bir ya-
pıdadır. Şu an hristiyanlık için kutsal kabul edilen bir yerde
muhafaza edilen ve gerçekte ne şekilde kullanıldığı bilinme-
yen bu camgöz, Hz. İsa’nın kanı ile kaplı olduğundan şu an
görevini yerine getirememektedir.
Kuran-ı Kerim’de elektron mikroskobundan daha geliş-
miş bir mikroskobun olduğu bilgisi mevcuttur. Bu nedenle Hz.
İsa’nın camgözünün görevini yerine getirememesi bizi üzme-
sin. Çünkü bilim, elektron mikroskobu ile bir insanın bede-
nine baktığında onun % 99’unun karanlık, % 1’inin ise ışık
olduğunu artık bilmektedir. Dolayısıyla elektron mikrosko-
buyla bakıldığında görülen %99 karanlık, enerjinin yoğunlaş-
mış ve biçim değiştirmiş madde haliyken, % 1 ışık da yoğun-
laşmamış enerji hali olan antimadde halidir. Bilim, bu karanlık
ve ışık kütlelerini, elektron mikroskobundan daha gelişmiş bir
mikroskop yaptığında daha kolay izah edebilecektir.

13.İNSANLIK KIYAMET BOYUTUNA


GİRMİŞTİR!
21 Eylül 2012 günü Dünya’nın her yerinden duyulan
ses, samanyolu galaksisinin merkezinde bulunan nakur-
Serkan İnceöz - Tuğrul Kolbay 95

dan yani karadelikten gelen sestir. Maya takviminin sonu


olarak işaret edilen 2012 senesi; 5126 yıllık döngünün ta-
mamlandığının ve Dünyanın son döngüye yani kıyamet
boyutuna girdiğini haber vermektedir.

Kuran-ı Kerim’de Nakur yani Karadelik ile ilgili olarak


Müddesir Suresi 8, 9 ve 10. Ayette ‘‘Sur’a üflendiği zaman, işte
o gün pek zorlu bir gündür, kâfirler için hiç de kolay değildir.’’
şeklindeki ifadelerden de anlaşılacağı üzere Samanyolu ga-
laksisinin merkezinde yer alan karadelikten, ‘‘SUR’’ olarak
bahsedilmiştir. Çünkü 21 Eylül 2012’de Dünya’nın her ye-
rinde duyulan ses, nakurun sesidir.

Yukarıdaki takvime dikkatle bakarsanız, basit bir hesapla-


mayla Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yeryüzüne günümüzden
30.760 yıl önce geldiğini net bir şekilde görürsünüz. Kaldı
ki bilim adamlarının tespitleri de bu doğrultudadır. Bunun
dışında konuyla ilgili açıklanamayan hadisleri bu takvimin
doğruluğunu ispat açısından sizlerle paylaşmak isteriz:

‘‘İnsanoğlunun yeryüzünde ömrü 50 gündür.’’(Gök


Boyutları Açısından)
96 NUR KURAMI

‘‘Allah, 6 günde yarattığını 7 günde yıkacaktır.’’(Yer


Boyutları Açısından)
‘‘Kıyamet alametleri 7000 yıl sonra başlayacaktır.
Benimle birlikte 5600 yıl yaşanmıştır.’’ (Yer Boyutları
Açısından)
Bu hadislerde anlatılmak istenen, zaman diye bir şey ol-
madığı yani birbirinden farklı boyutlar olduğudur. Ayrıca ha-
dislerde geçen gün kavramı ile gök ve yer boyutlarındaki gün
kastedilmektedir. Kıyamet denilen olay, dünyanın 7. Boyuta
girmesiyle gerçekleşecektir. Fakat zannedildiği tarihten
önce, ilk olarak insanlık yok olacaktır. Çünkü gök boyut-
ları ile yer boyutları arasında yıl farkı bulunmaktadır. Bu
nedenle kısa bir süre sonra kıyamet gerçekleşeceğinden, o
halde kıyameti kimler görecek ya da kıyamet kimlerin üze-
rine kopacak derseniz? Kutsal Kitaplardan olan Kuran-ı
Kerimde ‘‘ Yok ettiğimiz medeniyetler dışında, varlığını
devam ettirdiğimiz medeniyetler de bulunmaktadır.’’ ifa-
desi ile dünya üzerinde bulunan ve yok olduğunu düşün-
düğünüz eski medeniyetler olan Atlantis, Aztek, Maya,
İnka, Mısır gibi medeniyetler içerisinde boyut kapılarını
bularak geçiş yapmak isterken, yıldız geçidinde esir kalan-
lar üzerine kıyametin kopacağını söyleyebiliriz…

You might also like