Professional Documents
Culture Documents
Philip Ridley - Ugrak Yeri
Philip Ridley - Ugrak Yeri
Philip Ridley - Ugrak Yeri
PHILIP RIDLEY
Uğrak Yeri
Doğu Londra’da sahile yakın bir sokak. Boş bir daire. Her yerde kutular, koliler. Anita ve Davey karşı
karşıyadır.
Ne diyorsun duyamadım.
Ne o zaman?
Ses çıkarsana.
Davey Çocuklar…
İyi yırtmışsın.
Davey Ne?
Davey Neye?
Mutfağa gider.
Davey oturur.
Kaç yaşındasın?
Davey On yedi.
Davey Bilemem.
Davey Ne?
Davey Evet.
Anita Çıtır oğlanları eve atmaya çalışan olgun bir kadın. Nasıl?
Davey Hayır.
Anita Biliyorum.
Eski evimde her gece dışarı bakıp senin görüyordum. Çocuk parkının
orada. Bu evin anahtarlarını aldığımda, sokağın sonundaki yanmış bir arabanın
arkasına saklandın. Değil mi? Heyecan!
Davey Hayır.
Davey Yani?
Davey Hayır.
Davey Hayır.
Davey Evet.
İçmiyorum.
Davey Hayır.
Anita Öyle mi? Peki üç aydır ne bok istediğini bilmeden mi beni izliyorsun?
Anita Kim?
Davey Oğlun.
Anita Niye?
Davey Aklımdan çıkmıyor. Sanki gittiğim her yere benimle geliyormuş gibi.
Hayatımı mahvediyor. Anlatabiliyor muyum?
Anita Hayır.
Davey Durup dururken ota boka ağlamaya başlıyorum. Saçma sapan bir şey
görüp ağlamaya başlıyorum. Bir çocuk, ölü bir kedi, bir ses. Araba lastiği gıcırtısı.
Köpek havlaması. bir laf. Kar. Tüy. Neden tüy? Geçen gün televizyon seyrediyordum.
Kadının biri “terk edilmiş” dedi. Ağlamaya başladım.
Davey Artık baktığım her yerde O’nu görmekten bıktım. Yerde yatışı… Kafamın
içinden çıksın, gitsin istiyorum. Lütfen. Lütfen.
Davey Neyi?
Davey Rachel.
Davey Hayır.
Davey Evet.
Anita Kız arkadaşın da karakolu arayıp Eski İstasyon’da bir ceset var deyip
kapadı. Sonra ne oldu? Hemen kaçtınız mı?
Davey Biliyorum.
Davey Efendim?
Anita Gazeteler bangır bangır yazdı. “Uğrak Yeri” erkeklerin oynaşmak için
gittikleri uğrak yeri. Başka erkeklerle.
Davey Ha, o.
Anita Neresinde?
Anita İyi de Mor Sokağı’na gitmek için Eski İstasyon’da ne işiniz vardı?
Davey Orası kestirme. Eğer İstasyon’dan geçersek ana caddeyi yürümek zorunda
kalmazsın.
Anita Yani… Sen Rachel’le kestirme yoldan giderken bir anda kendinizi
İstasyon’un içinde buldunuz. Hem de kullanılmayan bir tuvalette, öyle mi?
Anita Ah, tabii ki daha önce hiç kız arkadaşının önünde işememiştin.
Anita Yani o kadar belalı bir yerde dolaşırken “a pisuarda deşilmiş bir ibne!”.
Davey Düzgün konuşsana sen ya. O senin oğlundu. Hiç mi üzülmüyorsun ya.
Anita O’nu son görüşüm, biz o gün biraz atıştık. Ciddi bir şey değil. Beraber
yaşayan iki insan arasında olur öyle. Ama o gece dışarı çıkma dedim. “Sakın dışarı
çıkayım deme! Zaten kim Pazartesi gecesi dışarı çıkar ki?”
Anita Bacağının üstünde. Tam burada. Parmak izi gibi. O’na ilk dokunduğum yer
olduğunu söylerdim. Anneciğinin parmak izi.
Anita Ne sonra?
Davey Sonra…
Anita Yatağın yanındaki dolabın üstünde bir kitap vardı. Yerde CD’ler.
Bilgisayarı. Bilgisayarını çok severdi. Her gece bilgisayarda takılırdı. Bazen sabaha
kadar. Her şey bıraktığı gibiydi. Camdan dışarı bakmıştım. Geceydi. Artık karanlık yok
diye düşündüm.
Davey Neyi?
Anita “İbne!” ‘Ne duyduğunu bilmiyorum ama yanlış duymuşsun.’ diye karşılık
verdim. “Dedikodu yapacağına çocuğuna sahip çıksaydın, etrafta bu kadar it kopuk
olmazdı.”
Davey Aynen!
Anita Hiç. Köşedeki bakkala gittim. Adam bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Sonra da
gazeteyi gördüm. Orada bir fotoğraf vardı. Gördün mü?
Davey Evet
Davey Hayır.
Anita “Vincent River: Eşcinsel Kurban.” Bakkala dedim ki, ”Hadi be pis
sahtekarlar! Sence bu doğru olabilir mi? Doğru olsaydı bunu bilmez miydim? Ben
onun annesiyim. Annesi!”.
İstasyon’a gittim.
Anita Hayır, hayır. Yarı yoldan geri döndüm. İstedim. Hala istiyorum… Ama
gidemedim.
Adın ne?
Davey Davey.
Davey Anlaştık.
Anita Niye?
Davey Yapamam.
Anita Niye?
Davey Ne alaka?
Davey Ne?
Anita Kapıyı.
Anita Sakın bana neyin haksızlık olup olmadığını söyleme! Duydun mu? Sakın?
Beni hasta ediyorsun. Tüm bu “artık dayanamıyorum” ların. Neye dayanamıyorsun?
Ne yaşadın? Ne kaybettin? Sokaklarda ağlaması gereken benim. Sen değil! Ben! Ben!
Anita Ne kutluyordunuz?
Davey Nişan.
Davey Ne alaka? Ben öyle biri değilim. Rache de değil. O düzgün bir kız.
Davey Annem dört gözle bekliyordu. Çok özendi. Bütün yemekleri uzun bir
masaya koydu. Hani böyle herkes kendi yemeğini alıyor ya. Ne deniyordu?
Davey Annem saat on iki gibi yattı. Sonra babam da yatağa gitti. Rache kalıp
ortalığı toparlamaya yardım edeceğini söyledi.
Davey Rache “Annen ne kadar mutlu oldu, değil mi aşkım.” dedi. Ben de “A kar
yağmaya başladı.” dedim.
Galiba anlatamayacağım.
Davey Yapamam.
Davey Davey!
Davey O bizde hiç kalmaz. Ben de onlarda hiç kalmam. Oldu mu?
Davey Bana bir atkı taktırdı. Elimi tuttu. Elini ceketimin cebine soktu. Bunun beni
sinir ettiğini biliyor. Sonra bir şeyler eveleyip gevelemeye başladı.
Davey Dedim ona; bu alt tarafı bir nişan şimdi bunları düşünmek istemiyorum.
Tabii kesmedi?
Anita Heyecanlıymış.
Davey Eee?
Davey Rache biraz korkuyor. Tehlikeli diyor. Dikenli teller. “Tehlikeli değil”
diyorum. Bir boşluk. Burada. Ayağında topuklular. Yokuşta da yürüyemiyor. Elini
tutuyorum. Söyleniyor. Elini daha sıkı tutuyorum. “Mızmızlanmayı kes!”. Yerde kırık
camlar. “Dikkat et!”
Anita Ne görüyorsun?
Davey Tren raylarının üzerindeyim. Paslı. Her yer çöp. Eski İstasyon tam
karşımda. Hava karanlık. İlerde havlayan köpekleri duyuyorum.
Ordayım.
Anita İstasyon’da?
Davey Peron’da.
Ne görüyorsun?
Davey Çatıda kocaman bir delik. Duvarlar fayans. Lavabolar kırılmış. Çoğu sökük.
Tuğlalar gözüküyor. Kabinler. Beş tane. Kapıları sökmüşler. Ahşap çerçeveler.
Duvarlarda yazılar. Kar yağıyor.
Anita Ne?
Anita Nerde?
Davey Çok karanlık. Her hangi bir şey olabilir. El izi galiba. Fayansta. Pisuarda da
aynı izden. Sanki biri kan işemiş…
Anita Ne?
Davey Evet.
Anita Anlat.
Anita Başka?
Davey Kar!
Anita Daha fazla!
Öyle çok değerli değiller. Geçen gün ıvır zıvır satan bir dükkanda üç
kuruşa satıldıklarını gördüm. Ama annem için… Paha biçilmez. Onları öyle bir tutardı
ki, sanırsın şey… Hani ne deniliyordu onlara?
Davey Bilmem.
Davey Niye?
Davey Neden?
Anita Böyle ruh gibi bir adamdı. Sürekli bön bön bakardı. Orada çalışanlar da
hep dalga geçerdi adamcağızla. Aaa ben de çok gülerdim. Çocukluğunda bayağı
çekmiş galiba.
Anita Savaş. Polonya’da falan. Koluna bir şeyler kazılmış… Çocukluğu pekiyi
geçmese gerek?
Davey Eee?
Anita Evliydi. Çocukları falan vardı. İki tane. Tam yasak bölge. Ona sadece
günaydın derdim. O da kafasını eğerdi.
Anita Bir Pazar öğleden sonra bir sinemaya gittim. Annem de gelecekti ama ben
iyi değilim sen git dedi. Orada fuayedeydi. Tek başına. Karısıyla kavga etmiş, saçma
sapan bir şey yapmamak için evden çıkmış. Sohbet etmeye başladık. Bütün gece
konuştuk. Filme girmedik. O hafta iş yerinde birbirimizin yüzüne zor bakabildik. Bir
sonraki Pazar yine oradaydık. Sözleşmeden. Sadece karşılaştık. Sonra bu adet haline
geldi. Perşembe geceleri… Karısıyla annesi Bingo’ya giderdi. Biz de bazen kulübe ya
da öyle bir yere giderdik. Kimse görmesin diye de saçma sapan semtlere… Birkaç kere
de bir arkadaşı dairesini kullanmamıza izin vermişti.
Anita Harbi. Küçük bir daire. Bekâr eviydi yani tam bir çöplük. Oram her
seferinde yatak yüzünden isilik olurdu, biz… Tamam. Yeter. Bu konuyu açmamın tek
nedeni şu sıçtığımın fincanları.
Anita Annem öğrendi. Çok ciddi bir kavga ettik. “Evli bir adamla bunu nasıl
yaparsın?”. Fincanlardan birini fırlattım, paramparça oldu. İşte böyle. Konu kapandı.
Davey Biliyorum.
Anita “Anita, kurbanın annesi, elli üç!”. Keşke bunu komşular duymasaydı:
“Oğlunun rezil hayatını inkâr eden”…
Davey Gizli.
Anita Ne?
Davey Kimi?
Anita Rachel’i
Davey Evet.
Davey Çok.
Davey Ne alaka?
Anita “Hiç tehlikeli değil Rachel! “Dikenli tellerin arasında bir boşluk var,
Rachel!”.
Davey Tamam.
Anita Yani ilk kez onu kestirmeden götürdün?
Anita Ne dedim?
Davey Kız arkadaşımı eve bırakıyordum. Hava buz gibi. Götüm dondu ağzına
sıçayım. Eve çabuk gitsin dedim. Kestirmeden götürdüm. Çişim geldi. Tuvalete girdim.
Burada anlamadığın ne var?
Anita Eski İstasyon’a. Senin şu kestirmeye. Rachel’le ilk kez gidiyordun ama
oraya daha önce de gitmiştin, değil mi? Yalnız başına.
Davey Ne yalanı?
Davey Öyle.
Anita Değil!
Davey Saçmalık.
Anita Ama bir şey saklıyorsun. Haydi söyle. Sakladığın şey ne?
Anita Hayır! Karşıma çıkabilmek için dört buçuk ay bekledin. Sadece cesedi
buldum demek için mi? Bal gibi de biliyorum! Bir şey gizliyorsun. Ne? Anlatmadığın ne
var? Sikicem, anlat! Anlat haydi!
Davey Giderim.
Anita Gitmezsin!
Anita 2 tane daha cin&tonik koyar. Birini Davey’nin koltuğunun oraya bırakır.
Davey oturur.
Bir gün işe gittim. Yerime oturdum. Önümde dikiş makinesi. Sandalyeme
oturmamla sıçramam bir oldu. Sandalyemde bir iğne. Pek üstünde durmadım.
Sonuçta konfeksiyon. İğne olmayacak da ne olacak. Bir elbiseye uzandım ve ah! Bir
iğne daha. Elbisenin her yerinde iğne vardı. Sonra fısıltıları duydum. Etrafa bakındım.
Atölyedeki kızlar toplanmış. Gözlerini dikmiş bana bakıyorlardı. Öyle bir bakıyorlardı
ki… Anladın mı? Nefret. Onlar yapmıştı. İğneleri onlar yerleştirmişlerdi. Sadece
elbiseye ve sandalyeye de değil. Dolabıma da. O gün dokunduğum her şey dikenli tel
gibiydi. Canımın acıdığını görmelerine izin vermedim. Başparmak tırnağımın altına
battığında bile. Nefes bile almadım. Sadece iğneyi çıkardım. Kanı emdim. Bu sadece
bir kere oldu. Sonra her şeyi kontrol ettim iğne var mı diye.
Davey Ne?
Anita Şerefe!
İçer.
Davey Niye?
Anita Ay tabii ki değildi. Yaşı da benden büyüktü. Ne bok yediğini gayet iyi
biliyordu. Ama o bizim Balmumu’nun akrabasıydı. Ben değildim. Yani sonuç olarak
saygıdeğer terzi günlerimle vedalaşıp, serbest işçiliğe selam verdim.
Ama ev! Babam bana iğreniyormuş gibi bakıyordu. Bir gün canıma tak
etti, dedim ki; “Hödük herif! Taşınıyorum!” Annem kolay kolay ev bulacağıma
inanmıyordu. Haklıydı. Ev sahipleri teker teker kapıyı yüzüme çarptılar.
Davey Harbi?
Anita Aa evet. Sonra Toplu Konutlar’da bir ev buldum. Tertemiz bir ev. İlk
oturtan da bendim.
Anita Bir gün yürürken annesiyle karşılaştım. Bana öyle bir bakış attı ki! Kaskatı
kesildim. Hala gözümün önüne geliyor. Yüzüme tükürdü. Sonra bir an, O’nu gördüm.
Annesinin omzunun üstünden. Mağazanın kapısının orada bekliyordu. Saklanıyordu.
Korkak göt. Sonra taşındıklarını duydum. Yirmi yaşındaydım. Bekar. Hamile. Yeni
dairemde oturduğumu ve “hiçliği” hissettiğimi hatırlıyorum… Hiçlik…
Günışığı gözle görülür bir şekilde solmaya başlar. Camlar sokak ışığının rengiyle kırmızı parlamaya
başlar.
Anita Sonra bebeğim doğdu. O kadar muhteşemdi ki… tarif edebilecek başka bir
kelime yok, muhteşemdi…
Yavaşça söyler:
Aniden durur.
Anita Kullanılmıştı. Belki daha fazlasını bekliyordu. Daha fazla seks. Grup falan
muhtemelen. Ona yavaşça yaklaştılar herhalde. Sen de öyle düşünmüyor musun?
Öyle olmasa kaçardı. Belki de başta arkadaşça yaklaşmışlardır. Belki de tehlikeli
olduklarını hiç aklına bile getirmemiştir. Onlara gülümsemiş bile olabilir. Sonra onu
tekmelemeye, yumruklamaya ve bıçaklamaya başladıklarında ne düşündü acaba?
Davey Yeter kes!
Anita Doldur!
Davey, Anita’ya bir cin daha doldurur. Tonik şişesini alır ve fark eder.
Anita Kanatlar…
Davey Ne?
Anita Vincent okulda bir gösteriye katılmıştı… Şey olmuştu… Hani ağzında zeytin
dalıyla uçan kuş…
Anita İpek kumaş aldım. İçinden gümüş iplikler geçiyordu… Kanatları için de
gerçek tüy. Dünyanın parasını verdim. O hafta sabahlara kadar diktim… Ama onu o
kostümün içi de gördüğümde… O kadar… Dur göstereceğim!
Anita Bunu okul için almıştım. Gerçek deri ha, çok pahalı.
Hay sıçayım!
Davey kolinin üstündeki lambayı yakar. Anita çantayı karıştırmaya başlar. Bir egzersiz kitabı çıkarır.
Ha siktir!
Güler.
Anita Ne?
Davey Bu ne?
Anita Ne ne? Resim. Önüne bir kağıt, kalem koyardım mutluluktan havalara
sıçrardı.
Davey Gülmek!
Bunlar ilk gözlükleri… Ders kitapları. Hep yazardı. Hikayeler falan… Bir
şeyleri daha iyi anlıyormuş. Böyle söylerdi. Kol saati. Karneler… Alıştırma kitabı.
Anita Büyüdükçe koyulaştı. Sarı, kumral, kızıl, kestane. Tıpkı benimki gibi.
Koliden kızıl kahve ipek t-shirt ü çıkarır. Davey t-shirt ü görünce donup kalır.
N’oldu?
T-shirt ü koklar.
Canım!
Anita Ne oldu?
Davey Hayır.
Anita İstiyorsun.
Davey İstemiyorum.
Davey Yapma!
Davey Biliyorum.
Anita yavaşça Davey’ye yaklaşır. Davey geri çekilmemek için kendini zor tutar. Anita t-shirt ü Davey’nin
suratına yaklaştırır. Davey görünür bir şekilde titriyordur. Davey t-shirt ü koklar.
Yapma!
T-shirt ü fırlatır.
Anita Davey!
Anita O ne?
Davey Çekil!
Kutuyu düşürür.
Ha siktir!
Anita ilaçları toplamayı bitirir. Davey giderek sakinleşir. Anita izler. Alnına dokunur. Davey irkilir.
Ceketini çıkar.
Su ister misin?
Davey Hayır.
Anita Ne zaman?
Davey Ee yani?
Davey Önce eski evine gittim. Komşuların gece yarısı apar topar kaçar gibi
taşındığını konuşuyorlardı.
Anita Kaçar gibiymiş. Utanılacak bir şey mi yaptım ben. Aldığım tehditleri
görseydin. Camdan içeri taş bile attılar… Beni taşınmaya zorladılar.
Anita Ne?
Davey Cenaze.
Anita Neden?
Neden Davey?
Anita Çöplük! Evin arkasında bir çöplük vardı. Annem oraya pislik yuvası
diyordu. Vincent çocukken orada oynardı. “Dikkatli ol. Tehlikeli.” derdim. Tehlikeliydi
de. Kırık camlar. Paslı demirler. Ama dinler miydi? Tabi ki hayır. Bir gün eve çamur
içinde geldi. Dedim “Şu haline bak. Boynundakini de çıkar. Erkekler kolye takmaz.”.
Sonra fark ettim ki… Ay!
Davey Ne?
Anita Iğy!
Davey Ne be?
Anita Kolyeyi böceklerden yapmış. Böcekleri tek tek tele geçirmiş. “Çıkar şunu
diye bağırdım!” Hemen banyoya soktum. Yıkadım. Suyun üzerinde böcekler
yüzüyordu. Bir daha orada oynama dedim. Bir daha orada oynarsan anneciğin çok
üzülür.
Anita Aa yapamam!
Davey Niye?
Anita Anlamadım?
Anita O öyle mutlu oluyordu. O kadar. Kitaplarla mutlu olan bir çocuğun neresi
kötü? Burada yanlış olan ne var? Çok da güzel bir alışkanlık. Ayrıca bu onu akıllı,
bilgili bir insan yaptı. Adam gibi bir işi olsun istedim. Benim gibi saçma sapan işlerde
sürünmesin istedim.
Anita Erkeklerle olmayı seviyorum. Yani evet, illa çok bilmek istiyorsan birçok
kez seks yaptım. Hepsi iyi değildi tabii ki ama e nihayetinde seksti. Kendimi her boku
bildiğini sanan ama nişanlısıyla bir gece bile geçirmemiş ergen bir piç kurusuna ispat
etmek zorunda değilim.
Anita Vay! Bir konuda anlaştık. Haydi sor bakalım. Devam et.
Anita Ne üniversitesi?
Davey Kesin sabah akşam arayıp “Ev sensiz çok boş bebeğim… Oralarda
anneciğini unutma!” falan derdin.
Anita Hiç de bir kere. Kazandığında o kadar sevinmiştim ki… Oğlum üniversiteye
gidecek diye herkese anlatmak istemiştim. Sonunda birimiz kurtulacaktı.
Anita Gitmeyenlere göre daha şanslı oldukları kesin. Ayrıca bu O’nun sözleri.
Sonra bu fikirden vazgeçti ve eve kapandı. O’nu ikna edene kadar göbeğim çatladı.
Bir iş bulman lazım diyordum. Sürekli. Evde oturarak hayatta bir yere varamayacağını
anlatıp durdum. Kafasının etini yedim. En sonunda ona bir takım elbise aldım. Tıraş
olması için para verdim. Sonra da o kütüphanede işe başlaması için kıçımı yırttım.
Önceleri ağlaya zırlaya gitti ama alışınca çok sevdi.
Davey Nasıl?
Anita Bok aynı! Beni tanımıyorsun. Eğer Vincent benimle seks hayatını
konuşmak istemiyorsa bu onun bileceği iş.
Davey Diyorsun?
Anita Evet! Biz çok yakın arkadaştık. Birlikte çok eğlenirdik. Sinemaya giderdik.
Alışveriş yapardık. Birlikte yemek bile yapardık. Beraberken çok mutluyduk! Ne
söylersen söyle biz çok mutluyduk! Evime gelip benim hakkımdaki fikrini söyleme
hakkını sana kim veriyor! Ben oğlumu çok seviyordum! Çok seviyordum!
Anita Hayır.
Davey O zaman bunlardan bir tane al. Bir tane de şundan. Yok en iyisi bundan
yarım al.
Sana su getireyim.
Davey Bitmiş.
Davey mutfaktan cin getirir. Anita’nın bardağını doldurur. Anita ilaçları cinle, şişeden içer.
N’apıyorsun?
Yavaşça Anita ayakkabılarını çıkarır. Davey sağ ayağını eline alır. Anita ayağını çeker.
Kıpırdama.
Yavaşça Anita ayağını Davey’nin kucağına uzatır. Davey yavaşça ayağına masaj yapmaya başlar.
Davey Refleksoloji.
Anita Farklı.
Davey Annemin hemşiresi öğretmişti. Yani temel şeylerini. Burası boynu etkiliyor.
Burası böbrekler. Burası dizler. Anneme belki bir faydam olur diye alternatif şeylere
merak sarmıştım. En sevdiğim aromaterapiydi. Ne zaman şey olsa. Yani işte her şey
üst üste gelse boyunu ve omuzları lavanta yağı ile ovardım. Rahatlatıcı bir müzik
koyardım. Sırf bunun için bir CD almıştım. En sevdiği balinalardı. Balinaların rahatlatıcı
bir etkisi var. Ne acayip değil mi? Sanki şarkı söylüyorlarmış gibi… Kokulu mumlardan
yakardım. Annemin teni çok yumuşaktı. Ensesinde küçük bir beni vardı. Şurasında
hafif kırışıklıklar. Her şeyi hatırlamam gerek sanırdım. Her detayı her izi. Hiçbir zaman
unutmamalıyım… Bu nedir?
Anita Birkaç gün. Aslında bir gece kalacaktım ama kanama durmamış falan,
doktor bir şeyler anlattı ama detay sormadım.
Davey Sen bir önceki hafta orada mıydın? Yani Vincent öldüğ…
Davey Unutmuş.
Anita İşte tam böyle bir çocuktu. Sanatla ilgili bir şey görmesin. Hooop aklı beş
karış havaya…
Anita diğer ayağını Davey’nin kucağına uzatır. Davey diğer ayağına masaj yapar.
Davey Kim?
Anita Annen.
Davey Hangisi?
Davey Tren!
Anita Ne?
Davey Tatile gitmiştik. Sekiz dokuz yaşında falanım. Sahil kenarında bir yer.
Neresi olduğunu hatırlamıyorum. Hava acayip sıcaktı. Bacaklarım güneşten yanmıştı.
Lunaparka gitmiştik. Annem “Trene binmek isteyen var mı?” Diye bağırdı. Hep
böyleydi. “Koca kadın utanmayacak mısın trene binmeye?” dedi babam. Ben de daha
önce hiç trene binmemiştim. Üçümüz birlikte bindik. Annem sağımda babam
solumdaydı. Hooop yukarı doğru gidiyoruz. Ben çok korktum tabi… Ama yine de
gülüyordum. Annem de kahkaha atıyordu. Annemin koluna çok sıkı yapışmışım. Tren
iyice yukarı çıktı. Ha siktir gidiyoruz! Bulutlara kadar çıkmışız gibi var ya aşağı
bakıyorum insanlar karınca gibi. Baktıkça da daha çok korkuyorum. Annem çığlık
çığlığa… Saçları uçuşmuş. Kahkaha atıyor, çığlık atıyor. O kadar eğleniyor ki… Sonra
babama baktım bön bön bakıyor. Ne aşağı inerken ne yukarı çıkarken… Hareket bile
etmiyor.
Anita İyi.
Anita Sigara.
Anita’ya sigara ve çakmak uzatır. Anita bir sigara yakar ve paketi kenara koyar.
Davey paketten bir sigara alır. Ateş için Anita’ya doğru eğilir. Anita, Davey’nin sigarasını yakar.
Babam onu döverdi. Hem de çok. Bir keresinde annemin dudağı öyle bir
patladı ki birkaç gün evden dışarı çıkamadı. Beni de döverdi. “Öğretmenin sorarsa
bisikletten düştüm de.” derdi annem. Bana her zaman hediyeler alırdı. Çizgi romanlar.
Kalemler. Üstüne baş harflerim işlenmiş mendiller. İçki nerede?
Anita?
Anita Efendim?
Davey Dün gece köşede bekliyordum. İstasyon’da. Üç kişi bana yaklaştı. Bir
tanesi, “Kime bakıyorsun?” dedi. Dedim ki; “Bilmiyorum ama O da bana bakıyor.”.
Kaçmadım. İçlerinden biri saçımdan çekti. Diğeri ise vurdu. Karşılık vermedim.
Direnmedim bile. Beni dövmelerine izin verdim. Sonra hiçbir şey yokmuş gibi
davrandım. Hiç. Daha iyi hissetmek ister misin?
Anita Konuşmak için bir şeye ihtiyacın varmış gibi durmuyor. Bu yasal mı?
Jointi yakar.
Anita Ne diyorlar?
Biraz daha…
Davey Nasıl?
Anita ve Davey jointi içmeye ve alkol almaya devam ederler. Günışığı neredeyse tamamen
kaybolmuştur. Sokak ışığı yansımaktadır.
Davey Bir keresinde otobüse binmiştim. On iki yaşındaydım. Yanıma bir kız
oturdu. Dergi okuyordu. Pop starlar falan. Göz ucuyla baktım ve… Bir fotoğraf.
Üstünde t-shirt ü yoktu. Karnı… Mükemmel baklavaları vardı. Gözlerimi alamıyordum.
Otobüsten iner inmez gazete bayisine koştum ve dergiden aldım. Fotoğrafın olduğu
sayfayı kopardım. Gece yatağa yattım ve saatlerce fotoğrafa baktım. Yatağımın altına
sakladım. Dinliyor musun?
Davey Ertesi gün annem, “Markette iki adamı el ele gördüm. İğrençti. Resmen
midem bulandı.” dedi. Sence neden böyle dedi?
Davey Aynen. Sürekli böyle şeyler söyleyip durdu o ara. “Iğy, bugün öpüşen iki
adam gördüm. İğrenç. Nerede gördüyse? Ne yapmaya çalıştığını biliyorum gerzek
karı! Demek istiyordum ama diyemedim tabii. Annemdi sonuçta. Zaten hastalığı
yüzünden ona çok dikkatli davranıyordum. Herkes öyle davranıyordu. Babam bile
tavrını değiştirmişti. ‘Anneni üzecek bir şey yapma.’ ‘Onu her gün ağalatan ben
değildim amına koyduğumun pezevengi’ demek istedim. Bazı günler kendi kendine
yemek yiyebilecek kadar bile gücü olmuyordu. Ben yapıyordum. Ben yediriyordum
yemeğini. Altı ay önce tümörler her yerini sarmaya başladı. Sürekli hastaneye
taşınıyordu. Ama hiç şikayet etmiyordu. Bir kere bile. Peruğuyla bile dalga geçiyordu.
Bir gün dedi ki, ‘Ölmeden bir mürvetini görsem dünyalar benim olur.’
Anita Ve nişanlandın.
Anita Sonra?
Davey Annem gittikçe kötüleşiyordu. Bir iki gün evde oluyordu sonra hemen
aciller falan filan… Nişan tarihini sürekli öne çekiyorduk. Rachel’e dedim ki, “Annem
iyileşir iyileşmez yaparız. Bu sefer hemen yaparız.”
Davey Ee yani?
Anita Nerede?
Davey Hastanede. İkinci evim olmuştu. Çok sıkıcıydı. Vakit geçirmek için her şeyi
yapıyordum. Hemşirelere yardım ediyordum falan. Anneme yemek yediriyordum.
Kantinde çocukları izliyordum. Resim yapıyorlardı… Elleriyle.
Anita Ne jetonu?
Davey Dinle. Bir yıl sonra. Artık 15 yaşındaydım. Okuldan eve dönüyordum.
Bugün nereye gitmeliyim diye düşünüyordum. Gezi Parkı’na mı? Moda Sahil’deki
tuvalet mi? Dur dur! Bak! Orada! Bir adam! Bana bakıyor. Amına koyayım bu birinin
babası. Bizim okuldan birinin babası. Ama – bu bakışı biliyorum. Bu bakışı nerede
görsem tanırım. ‘ Vaaaauv .... şu senin araban mı? Çok güzelmiş. Ses sistemin güzel
mi? Müzik dinleriz. Biraz dolaşalım mı?’ Dolaştık, dolaştık ve dolaştık. Bir kavşak.
Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Umrumda da değildi. Otobandan çıktık. Bir yola girdik.
Dar bir sokağın başında durduk. ‘ Merak etme. Ne istiyorsan yapabilirsin.’ dedim.
Uzandı ve kemerimi çözdü –
Anita Yeter.
Anita Vincent
Davey Ona dedim ki: “Çok yakışıklısın.” Tuvaletler nerede biliyor musun? Ama fazla
kalabalıktır şimdi, ben utangaç bir tipim de. Daha şey olan bir yerler biliyor musun...
eee.... izbe. Bilmiyor musun? Dur dur! Ben biliyorum! Eğer bodruma giden
merdivenleri takip edersek... – Ne?... Aa evet. Müzik severim... daha çok dans
edebileceğim şeyler dinlemeyi seviyorum. Bara giderim. Sabaha kadar dans ederim.’
Bana birşeyler dinlemek isteyip istemediğimi sordu. Onun sevdiği müzikleri. Hiç...hiç
böyle birşey duymamıştım... böyle klasik müzik gibi. Kemanlar! Davullar! Çok
gürültülü! Sinirli sinirli bağırmak gibiydi. Sanki ağlamak gibi. İkisi birden. Sözleri
biliyordum. Biliyordum!... Ona baktım. Kulaklıkları çıkardı ve dedi ki, “Bunu neden
yapıyorsun?” “Annem ölüyor” dedim.
Anita İpek.
Davey Caddeyi baştan sona yürüdük. Bir kafeye oturduk. Saatlerce. En sonunda
garson gelip kapatıyoruz dedi. Öyle kalktık. Bir apartmanın önünden geçerken O’nu
kapıya doğru çekip öptüm ve dedim ki; “Bir yere gidelim.”. “Annem hastanede, ev
boş, bana gidelim.” dedi.
Komşular görmesin diye çok dikkatli davranıyordu. Gergindi. Titriyordu, of bunu nasıl
söyleyeceğim? Söyleyemem.
Davey O’na dedim ki… Dedim ki… ‘İnternette yaptığın gibi sik beni’
Davey ‘Sanal seks mi? Beni becer, bunu onlarla nasıl yapabiliyorsun? Onlar gerçek
değil. Ben gerçeğim.
‘Kalbimi hisset.’
Davey ‘Dokun...’
Anita kıpırdamaz.
Davey ‘Dokun...’
Kısa es
Davey Anita’yı öpmek için tekrar uzanır, Anita Davey’nin kendisini öpmesine izin verir.
Davey Biz o gece hiçbir şey olmadı. Benim yüzümden. Kaldıramadım. Mekan
yüzünden. Yatak odası, eşyalar falan. Çok gerildim. Dedim ki; ‘ Yarın tekrar
deneyelim, gidebileceğimiz bir yer biliyorum. Uyar mı?’ ‘Olur.’ dedi. “Saat kaçta
buluşalım?” diye sordum. ‘ Gece olmak zorunda çünkü annem – yarın hastaneden
çıkıyor. Gündüz onun yanında kalmam lazım.’ dedi.
Anita O gün.
Anita O’na söyledim; “Sakın dışarı çıkayım deme! Zaten kim Pazartesi gecesi
dışarı çıkar ki? Bencilsin. Üstünden bencillik akıyor.”
A hayır. Hayır!
Anita İstasyon.
Anita Geçit.
Anita Görebiliyorum.
Yokuştan aşağı yürüdüm. Yıldızlar çok parlaktı. Hiç bu kadar çok yıldız
görmemiştim. Caddeden arabaların sesleri geliyordu. Hızla yürümeye başladım. Yerler
kayıyordu. Bir gürültü! Ayak sesleri! Sesler! Yüzlerini göremiyordum, uzaktaydılar.
Ama erkeklerdi. Genç çocuklar. Bir, iki... beş kişilerdi. Sigaralarının ateşi karanlıkta
parlıyordu. İki tanesinin elinde bira vardı. Bir tanesi fermuarlı, kapüşonlu bir
sweatshirt giyiyordu. Benim de öyle bir sweatshirt üm var. Platformdan aşağı doğru
yürürlerken sigaralarının ışığını izliyordum. İçlerinden bir tanesi kayıp düştü. Diğerleri
güldüler. Düşen sinirli sinirli bir şeyler söyledi. Sustular. Sonra harabelere doğru
yaklaşıp işemeye başladılar. Buraya işemeye gelmişlerdi. Az önce kayıp düşen,
kankalarından birinin ayağına işedi. Hepsi geri sıçradı. Yine gülmeye başladılar.
İçlerinden birinin ‘Amına koyduğumun malı!’ diye bağırdığını duydum. İşemeye devam
ettiler. Etraf gittikçe sessizleşiyordu. Sadece uzaktaki arabaların sesi vardı.
Kısa es
İçlerinden biri birkaç adım atarak diğerlerinden uzaklaştı. Birasını bitirip elindeki şişeyi
fırlattı. Tuvaletin dışındaki kayaya çarptı ve şişe tuzla buz oldu. Diğerleri tezahürat
yapmaya başladılar. Vincent gözüktü. Tuvaletten çıkıp koşmaya başlamıştı. Niye bu
kadar panik olmuştu ki? Şişeyi ona atmamışlardı. ‘Koşma! Bekle!’ diye bağırmak
istedim. ‘Lütfen bekl…’ – çok geçti. Şişeyi fırlatan onu görmüştü. ‘Gelin lan burada biri
var?’ diye bağırdı. Kayalığın üstüne çıktı ve Vincent’un önüne dikildi. ‘Buralarda paso
ibneler takılır! Sen ibne misin?’ dedi. Vincent yanından geçip gitmeye çalıştı ama
diğerleri de kayanın üstüne çıkıp etrafını sardılar. Kapişonlu olan; ‘Tabi ibne lan’ dedi.
Şişeyi fırlatan tuvaleti gösterdi; ‘ içerde başka kim var ibne?’ dedi. Vincent ; ‘Hayır!
İbne değilim!’ diye bağırdığını duyuyordum. Oraya gidip ona yardım etmeliydim ama
bacaklarımı kıpırdatamıyordum. Bağırmalıydım. Eğer benim sesimi duysalardı Onu
rahat bırakabilirlerdi. Ama sesim çıkmıyordu. Olduğum yerde güvende hissediyordum.
Beni göremezlerdi. Aslında sadece... birkaç serseriydi… Biri aynı benim giydiğim gibi
bir mont giyiyordu. Eğer durum ciddileşirse birşeyler yaparım diye düşündüm. Bir
tanesi elindeki sigarayı Vincent’a fırlattı. Sigara Vincent’un yanağına geldi ve sanki
havaifişek gibi kıvılcımlar saçtı. Bir şeyler diyordu ama duyamıyordum. Diğerleri
gülüyordu. O kaçmaya çalıştı ama bir tanesi çelme taktı. Yere düştü. Karda
yuvarlandı. Sağ elini tutup bağırmaya başladı... sanırım eline cam batmıştı. Ayağa
kalktı. Kendisine çelme takana ‘ N’apıyorsun?’ diye bağırmaya başladı; Çelme takan
çocuk onu bileğinden yakalayıp kendine doğru çekti. Sanırım onu kokladı. ‘Bence ibne
gibi kokuyor!’ Şişeyi fırlatan Vincent’un midesine bir yumruk attı. Yere düştü. Diğerleri
de tekmeledi. Şişeyi fırlatan Onu hızlıca itti. Dizlerinin üstüne düştü. ‘Olduğun yerde
kal! Nolur kıpırdama!’ diye bağırmak istedim. Ama O deliye dönmüştü. ‘Beni rahat
bırakın! Beni rahat bırakın!’ diye bağırıyordu. Biri onu duymalıydı! Biri onu duyup bir
şeyler yapmalıydı – Cam kırıkları! İçlerinden birinin elinde hala bir şişe vardı. Şişeyi
kırdı. Vincent hala mücadele ediyordu. Onu tuvalete doğru sürüklediler. Çığlıklarını
duyuyordum. Yumruk sesleri geliyordu. Tekme! Tahta sesi! Vucudunda kırılan tahta
sesi. Yumruk. Ve çığlık. Birileri duymalı. Herhangi biri! Biri bunu durdurmalı! Devam
ediyordu. Kulaklarımı ellerimle kapadım. İyice bastırdım. Sesleri kesmeliydim. Kan
akışı. Kalp atışı. Bunu dinle. Kalp atışı....kalp atışı....kalp...
Kısa es.
Kapişonlu olan oradaydı. Tuvaletten çıkıyordu. Ondan sonra da kayıp düşen çıktı.
Sakin gözüküyordu. Birbirlerine bakmıyorlardı. Ses! Şişeyi fırlatan tuvaletten çıktı.
Koşuyordu. Olabildiğince hızlı koşuyordu. Diğer ikisi de koşarak çıktı. Platformdaki
diğer ikisi de koşmaya başladı. Hepsi koşuyorlardı. İstasyonın oradan aşağı doğru
Birinin ayağı çamura saplandı. Yardım istedi. Diğerleri yardım etmedi. Kaçıyorlardı.
Çamura batan sonunda kendini kurtardı ve peşlerinden koşmaya başladı. Gittiler.
Herşey çok sakindi. Sadece yoldaki arabaların sesi duyuluyordu. Vincent birazdan
çıkıp gelecek diye düşündüm. Onun kapıdan çıkıp yürüdüğünü göreceğim birazdan.
Ona, ‘ Daha da kötü olabilirdi’ diyeceğim. O, ‘Elimi kestim.’ diyecek. ‘Temizlememiz
gerek’ diyeceğim. Sonra bize gideceğiz. Onu annemle ve babamla tanıştıracağım.
Ertesi günkü nişana çağıracağım. Buna çok güleceğiz. Evet, birazdan onu göreceğim,
her an çıkabilir...
“Vincent”
Bir ayakkabı. Onun ayakkabısı. Pisuarda kırmızı bir el izi. Kan. Her yer kan. Her yerde
kırık tahta parçaları. Kabinler paramparça – Bir gölge! Yerde. Sırtı kabinin kırık
kapısına yaslanmış. Sol bacağı kırılmış. Sağ bacağının altına kıvrılmış.
Dizden aşağısıda kemiği gözüküyor. İki bacağı da kesik içinde. Sanki biri pençe atmış
gibi. Bu nasıl olmuş olabilir? ...Kasıkları kan içinde. Midesi mosmor. Göğsünde derin
kesikler. Ensesinde bir yarık. Yüzü! Dişleri kırık. Burnu. Sadece kan var. Her yer kan.
Uzun süre ona baktım. Kıpırdamıyor. Nefes almıyor. Hiç bir hareket yok.
Estesi gün. Sabah. Yataktan kalktım... Keyfim yerinde. Annem, ‘ Heyecanlı mısın?.’
dedi. Öyleydim. Espriler yapıyordum. Müzik dinliyordum. Rachel’ i aradım ve ‘ Akşam
için çok heyecanlıyım.’ dedim. Anneme yardım ettim. Çok zayıftı. Herkesin önünde
Rachel’i öptüm. Herkes benin ne kadar hayırlı bir evlat olduğumdan bahsettim.
Annem yatmaya gidince, ‘Hiç polis yok.’ diye düşündüm. Sirenleri duyardım - öyle
değil mi? İstasyon. Eve yakındı. Eğer biri onu bulmuş olsaydı mutlaka – duyardım.
Kesin. Öyle değil mi? Allahım! Hala orada yatıyor! Rachel ‘ Annem bu gece çok mutlu
gözüküyordu hayatım’ dedi. Ben de ‘ Kar başladı’ dedim.
Anita yavaşça gazateye sarılı son fincanı da alır. Dikkatlice gazete kağıdını açar. Fincanın sapı kırıktır.
Anita Of… Şuna bak. En sonuncusu… İyi ki annem burada değil. Çok üzülürdü.
Annem görse çok üzülü…
Titremeye başlar.
Fincanı odanın diğer ucuna fırlatır. Fincan kırılır. Anita ağlamaya başlar. Çok uzun ve acı dolu bir
ağlama. Davey, Anita’ ya doğru bir adım atar. Anita, elini kaldırır ve Davey’yi daha fazla yaklaşmaması
için uyarır. Davey durur. Yavaş yavaş Anita kendine gelmeye başlar. Anita ve Davey birbirlerine
bakarlar. Davey bir şey söyleyecek gibi olur. Anita kafasını sallar ve ‘şşşş’ sesini çıkarır. Anita,
Davey’nin ceketini alır ve O’na verir. Davey ceketini giyer. Anita onu izler. Anita, Davey’nin yakasını
düzeltir. Davey yavaşça kapıya doğru ilerler. Tam kapıya gelmişken durur. Sırtı Anita’ya dönüktür.
Davey dönüp Anita’ ya bakar. Davey tekrar kapıya doğru döner.