Professional Documents
Culture Documents
Tibbi̇ Müdahaleni̇n Hukuka Uygunluk Koşullari
Tibbi̇ Müdahaleni̇n Hukuka Uygunluk Koşullari
Tibbi̇ Müdahaleni̇n Hukuka Uygunluk Koşullari
75
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
76
Anahtar Kavramlar
79
5.1. Tıbbi Müdahale Kavramı
Hasta üzerinde gerçekleştirilen girişimler, tanı ve tedavi amaçlı olsa dahi, kişinin
vücut bütünlüğü üzerinde etkisi olan bu girişimlerin hukuka uygun olması son derece
önemlidir. Aksi hâlde, hukuka aykırı eylemden söz edilecek ve sözleşmeye aykırılık ya da
haksız fiil sorumluluğu söz konusu olacaktır.
Kimlerin tıbbi müdahalede bulunabileceği yasa ile düzenlenmiştir. 1928 tarihli 1219
sayılı “Tababet ve Şuabatı Sanatları Tarzı İcrasına Dair Kanun’a (TŞSİDK) göre; hekimler
(m. 1, 2, 3), diş hekimleri, (m.29), dişçiler (m. 29, 30), ebeler (m. 47), sağlık memurları (m.
3), sünnetçiler (m.58), hastabakıcı ve hemşireler (m. 68), acil tıp teknikeri (m.3) tıbbi
müdahalede bulunabilecek resmî ehliyetli kişilerdir.
80
Bazı kanun ve yasal düzenlemelerde, birtakım tıbbi işlemlerin mutlaka uzmanı
tarafından yapılması zorunlu tutulmuştur. Buna göre;
Günümüzde tıpta uzmanlaşmanın, hatta uzmanlık dalında spesifik konularda yan dal
(üst ihtisas) yaparak daha da bir uzmanlaşmanın yaygın olduğu, tıbbın her dalında hızlı
gelişim ve değişimine ayak uydurmanın ve hekimlerin hastalıkların teşhis ve tedavisinde daha
komplike yöntemler kullandıkları düşünülürse, o dalda uzmanlık yapmamış bir hekime tıbbi
müdahale hakkı verilmesinin, günümüz koşullarına uymadığı savunulmaktadır.
Gerek lisans eğitimi sırasında gerekse asistanlık (uzmanlık) eğitimi sırasında, eğitim
amacıyla hastaya yönelik işlem yapan öğrencilerin ise bağımsız hekim olarak
değerlendirilmemeleri, asıl hekimin gözetim ve denetiminde hareket eden öğrencilerin
işlemlerinden kaynaklanan sorumluluğun asıl hekime ait olduğu düşünülmelidir.
Tıbbi müdahalenin hukuka uygun olabilmesi için aranan diğer koşul, tıp bilimi ve
meslek kural/uygulamaları belirlemektedir. Her türlü tıbbi girişimin gerekli ve yararlı
olmasının yanı sıra, tıp bilimince belirlenen standartlara uygun olması aranmaktadır.
81
düzenlemeler de bulunmaktadır. Nitekim Anayasanın 17/2. maddesinde, “tıbbi zorunluluklar”
dışında kişinin bedensel bütünlüğüne dokunulamayacağı temel bir ilke olarak kabul
edilmiştir. Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 13/3. maddesinde hekimin teşhis, tedavi veya
korunmak gayesi olmaksızın, hastanın arzusuna uyarak veya diğer sebeplerle, akli veya
bedeni mukavemeti azaltacak herhangi bir şey yapamayacağı vurgulanmıştır. Benzer şekilde
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 12. maddesinde; “Teşhis, tedavi veya korunma maksadı
olmaksızın, ölüme veya hayati tehlikeye yol açabilecek veya vücut bütünlüğünü ihlal
edebilecek veya akli veya bedeni mukavemeti azaltabilecek hiçbir şey yapılamayacağı ve
talep de edilemeyeceği” düzenlenmiştir.
Ancak istisnai bazı durumlarda tıbbi endikasyon bulunmasa dahi sosyal gereklilik
(sünnet) ve psikolojik gereklilik (estetik müdahaleler) nedeniyle yapılan bazı müdahalelerin
de endikasyon unsurunu taşıdığı kabul görmektedir. Benzer şekilde deneysel nitelikli
müdahalelerin, şekil ve fonksiyon değiştirici müdahalelerin (estetik ameliyatlar, cinsiyet
değişikliğine yönelik müdahaleler), kişinin üretim fonksiyonuna yönelik müdahalelerin
(rahim tahliyesi, sterilizasyon, kastrasyon, suni döllenme), aşı ve üçüncü kişi yararına
müdahalelerin (organ nakli, kan nakli) de dolaylı tedaviye yönelik olmaları veya kanunla
düzenlenmeleri gerekçesiyle hukuka uygunluğu kabul edilmektedir.
Hekimin özen yükümlülüğünün diğer bir sonucu ise standartlara uygun girişimdir.
Hekimler, “genellikle kabul edilen ve tıp biliminin uygulanması artık mutad usul hâlini almış
olan ilkelerini bilmek ve sanatının kurallarına göre doğru teşhis koyup bu teşhise uygun bir
tedavi tavsiye etmek ve bu tedaviye gerekli her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak uygulamak
zorundadır.
Tıbbi standart terimi doktrinde “hekimin tedavi amacına ulaşması için gerekli olan
ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı
düzey” olarak tanımlanmaktadır.
82
5.2.3. Hastanın Aydınlatılmış Rızasının Alınması
Yapılan bir müdahalenin, hukuka uygun bir tıbbi müdahale olarak kabul edilebilmesi
için aranan şartlardan belki en önemlisi, kendisine müdahalede bulunulacak kişinin, yani
hastanın yapılacak müdahaleye rızasının (onamının) alınmasıdır.
Rıza, bir hukuki işlem olup, irade beyanı şeklinde ortaya çıkmakta ve rızaya yönelik
irade beyanının açıklanması ile sonuçlarını doğurmaya başlamaktadır. Rıza, niteliği itibarıyla
tek yönlü bir hukuki işlem olduğundan, bir hukuki işlemin geçerli olması için gerekli şartları
ihtiva etmelidir. Rızanın geçerli olması için aranan şartlar, temyiz gücü, irade sakatlığının
bulunmaması ile rızanın hukuka ve ahlaka uygun olmasıdır. Geçerli bir rızanın varlığından
bahsedebilmek için, öncelikle tıbbi müdahaleye rızasını beyan eden hastanın buna ehil olması,
yani ayırtım gücüne sahip olması gerekmektedir. Tam ehliyetli ve sınırlı ehliyetliler ile sınırlı
ehliyetsizler, genel olarak tıbbi müdahalelere tek başına rıza gösterebilirlerken, tam
ehliyetsizler ise, rıza açıklamasında bulunamayacaklarından, rızanın bunlar adına kanuni
temsilciden alınmış olması gerekmektedir.
Rıza açıklamasının müdahaleden önce veya somut olayın özelliğine göre, en geç
müdahale anında yapılması gerekmektedir. Rıza, açık veya zımni olarak verilebilirse de bu
durum hekimin aydınlatma yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır.
83
Tıbbi zorunluluk gerekçesiyle yapılan müdahalelerin hukuka uygun sayılabilmesi için,
kişinin kendisi ya da kanuni temsilcisinden tıbbi müdahaleye ilişkin bir rıza açıklamasının
alınması fiilen mümkün olmaması ve kişiye tıbbi müdahalede bulunulmadığı takdirde,
hastanın ölmesi gibi daha sonra telafisi güç zararların ortaya çıkma ihtimalinin bulunması
gerekmektedir. Bu tür durumlarda hekim ile hasta arasında geçerli bir sözleşme ilişkisi
bulunmadığından, taraflar arasındaki ilişkiye “vekâletsiz iş görme” hükümleri
uygulanmaktadır. Borçlar Kanunumuzun 526-531. maddeleri arasında düzenlenmiş olan
vekâletsiz iş görme, tıbbi zorunluluk durumlarında ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde
yardımcı olacak hükümler ihtiva etmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 32. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Akıl hastalığı işlediği fiilin
hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiile ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi hakkında güvenlik tedbirine
hükmolunur.” Yine aynı Kanun’un 57. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Fiili işlediği sırada akıl
hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir.
Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında
koruma ve tedavi altına alınırlar.”
Yine Türk Ceza Kanunu’nun 57. maddesinin 7. fıkrasına göre; “Suç işleyen alkol ya
da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da
uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşlarında tedavi altına
alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde
bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık
kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest
bırakılabilir.”
84
CMK’nın 74. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler
bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri
hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman
hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir
sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi,
kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir.” 75. maddenin 1. fıkrasına göre;
“Bir suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sanık üzerinde iç beden muayenesi
yapılabilmesine ya da vücuttan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi
örnekler alınabilmesine; Cumhuriyet savcısı veya mağdurun istemiyle ya da resen hâkim veya
mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar
verilebilir.” 76. maddenin 1. fıkrasına göre ise; “Bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla,
mağdurun vücudu üzerinde dış veya iç beden muayenesi yapılabilmesine veya vücudundan
kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine;
sağlığını tehlikeye düşürmemek ve cerrahi bir müdahalede bulunmamak koşuluyla;
Cumhuriyet savcısının istemiyle ya da resen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir.”
85
Uygulamalar
86