Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 5

Müteferrika, Sayı: 40 (Güz 2011), s.225-230.

SELANİKLİLERİN İSTANBUL’DA ÇIKAR(AMA)DIKLARI BİR DERGİ:


MENEKŞE

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Selanik’teki yayın organı Rumeli gazetesinin 12 Nisan


1911 günü çıkan nüshasında şöyle bir duyuruya rastlanır: “Dersaadet’te bulunan Selanikli
arkadaşlarımız Menekşe namıyla ilmî ve edebî bir mecmua neşretmişlerdir. Kendilerini tebrik
ile mecmuanın devam ve muvaffakiyetini temenni eyleriz.”1
Manastır’da çıkan Süngü gazetesi, 27 Nisan günkü sayısında Menekşe’yi tanıtır: “Nefis
şiirler, edebî ve felsefesi güzel makalelerle İstanbul gençleri tarafından intişar eden Menekşe
risalesini umum karilerimize tavsiye ederiz.”2
Selanik dergilerinden Muhit-i Mesai de ertesi gün çıkan sayısında bu yeni dergiyi,
“İstanbul’da muktedir ve çalışkan gençler tarafından çıkarılan gayet nefis bir gazetedir.
Karilerimize tavsiye eyleriz” şeklinde duyurmuştur.3
Rumeli gazetesinin temennisinin aksine, Menekşe uzun ömürlü olamayacaktır.
Duman’ın kataloğuna bakılırsa, kütüphanelerde sadece ilk ve tek sayısı bulunmaktadır.4 Bu
sayıdaki bir yazının sonunda “mabadı var” kaydı bulunmakla birlikte, derginin yalnızca tek
sayı mı çıktığı, yoksa sonraki nüshalarının kayıp mı olduğu belli değildir. Her ne olursa olsun,
açılmasıyla kapanması bir olan süreli yayınların yaygın olduğu II. Meşrutiyet dönemi
dergilerinden olan Menekşe’nin de fazla uzun ömürlü olmadığını söylemek yanlış olmaz.
15 günlük olarak çıkarılan Menekşe’nin birinci sayısı 28 Mart 327 (10 Nisan 1911)
tarihlidir. Derginin imtiyaz sahibi Süleyman Sûdi, sorumlu müdürü ise İhsan Hayri’dir.
Bununla birlikte, derginin ilk yazısı olan “Bir Mektup”, “Mustafa Bey’e” hitaben kaleme
alınmıştır ve bu mektupta, “birkaç refik-i mesainizle neşrini tasmim ettiğiniz Menekşe unvanlı
risale”den söz edilir. Bu Mustafa Bey, dergide “Selanik” kayıtlı bir şiiri bulunan Ganizade
Mustafa Adlî olsa gerektir.
Sırat-ı Müstakim Matbaası’nda basılan derginin adresi, “Cağaloğlu’nda Sırat-ı
Müstakim idarehanesinde Menekşe müdür-i mesulü” şeklinde verilmiştir. Derginin arka
kapağında yapılan ihtarda, her tür müracaatın yazılı yapılması gerektiği belirtilir. Fiyatı 1

                                                                                                                       
1
“Menekşe”, Rumeli, İkinci Sene Numara: 411 (30 Mart 1327 / 12 Nisan 1911), s. 3.
2
“Menekşe Risalesi”, Süngü, Birinci Sene Numara: 9 (14 Nisan 1327), s. 4.
3
“Menekşe”, Muhit-i Mesai, Cilt: 1 Numara: 7 (15 Nisan 1327), s. arka kapak iç yüz.
4
Hasan Duman, Osmanlı-Türk Süreli Yayınları ve Gazeteleri (1828-1928) 1. Cilt, Ankara: Enformasyon ve
Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı, 2000, s. 560.  
kuruş olan Menekşe’nin senelik abone bedeli 25, altı aylık abone bedeli ise 15 kuruştur. Dergi,
arka kapağına reklam almıştır.
Dış kapakları mor renkte ve kapaklar hariç 16 sayfa olan Menekşe’de sayfalar iki sütün
hâlinde tertip edilmiş olup fotoğraf veya karikatür kullanılmamış, yalnızca bazı süslemelerle
yetinilmiştir.
“Onbeş günde bir neşrolunur. Edebî, ilmî, fennî risale” şeklinde nitelenen Menekşe’nin
ilk yazısı, Abdülgani Seniyy (Yurtman) Bey’in, kendisinden yazı talep edilmiş olması
dolayısıyla dergiye Beyrut’tan göndermiş olduğu bir mektuptur ki o günkü basının durumu
üzerine bir değerlendirme olması bakımından ilginçtir.
Abdülgani Seniyy Bey, 1908 Devrimi’nin ilk aylarında görev gereği Selanik’te
bulunmuş ve Bahçe, Kadın, Füyuzat dergilerine, Zaman ve Rumeli gazetelerine yazmıştır.
Dergide yer alan en hacimli metin, “Musahabe” başlıklı ve R. Neyyir imzalıdır ki bu
imzaya da Bahçe dergisinde rastlanır.
“M. Enver”, bilindiği üzere, Ömer Seyfettin’e ait bir müsteardır. Bu imzayı ve “Selanik
28 Teşrinievvel 324” kaydını taşıyan bir şiir Menekşe’de yayımlanmıştır. Görebildiğimiz
kadarıyla, Ömer Seyfettin’in bu şiiri şimdiye dek tespit edilebilmiş değildir.5 Ömer Seyfettin
de Bahçe, Kadın, Hüsün ve Şiir, Genç Kalemler, Rumeli gibi Selanik gazete ve dergilerine
yazmıştır.
Bunlar dışında, F. Sacit (Feyzullah Sacit Ülkü olabilir), (Baha Tevfik sayesinde tanınan)
Celis (gerçek adı Rahmi’dir) ve Saffet Örfî (Betin)’in şiirleri, Ahmet Celalettin’in bir mensur
şiiri ve Mustafa Adlî’nin bir küçük hikâyesi dergide yer almıştır. Radyumun konu edildiği
“Radium Source d’energie” başlıklı bilimsel makale ise, M. Ragıp tarafından tercüme edilerek
“mabadı var” kaydıyla yayımlanmıştır. Mustafa Adlî ile Ahmet Celalettin’in yazıları
“Selanik” kayıtlıdır.
Menekşe’nin bu ilk sayısının fihristi şöyledir:
Ayın. Seniyy, “Bir Mektup”, s. 1-3.
R. Neyyir, “Musahabe”, s. 3-7, 11.
M. Enver (Ömer Seyfettin), “Hayat mıdır?”, s. 8.
F. Sacit, “Ey Eberr Teselli”, s. 8.
Celis, “Güneşte Tezat”, s. 9. [“Muvaffak Galip’e” ithaflı].
Saffet Örfî, “Metruke”, s. 9-10. [“Cemil Süleyman Bey’e” ithaflı].

                                                                                                                       
5
Eserlerinin toplandığı en kapsamlı çalışmada bu şiiri göremedik. Bkz. Ömer Seyfettin, Bütün Eserleri Şiirler,
Mensur Şiirler, Fıkralar, Hatıralar, Mektuplar, Hülya Argunşah (hzl.), 1. Baskı, İstanbul: Dergâh Yayınları,
Mart 2000.
Ahmet Celalettin, “Mensur Şiirler: Menekşe”, s. 10-11.
Ganizade Mustafa Adlî, “Küçük Hikâye: Suâl-i Hûn-în”, s. 12-13.
Joseto, “Mebâhis-i Fenniyye: Radyum Memba-i Kudret”, M. Ragıp (müt.), s. 13-16.

Dönemin matbuat hayatına dair bir değerlendirme olması ve bu minvaldeki bir metnin
kısa ömürlü Menekşe’de çıkmasının yarattığı ironik manzara nedeniyle Abdülgani Seniyy
Yurtman’ın yazısını aşağıda sunuyoruz.

Bir Mektup
Beyrut 1 Mart 327
Mustafa Bey’e
Birkaç refik-i mesainizle neşrini tasmim ettiğiniz (Menekşe) unvanlı risale-i nîm-
mâheye derç edilmek üzere benden makale istiyorsunuz. Evvela bir mevzu-i mahsus ve
müstakilden bahs için düşünmeden hatırıma sânih olan bir noktadan bahsedeyim ki o nokta
nazara çarpacak bir ehemmiyeti haizdir: Üçüncü senesini bitirmekte olduğumuz şu devr-i
cedit-i inkılâbımızın safha-i hâliyesinde şayan-ı iltifat bir hâlet-i ruhiye görmekteyim 6 :
Neşriyata inhimâk, matbuata inkibâb...
Bu bir meseledir; bir mesele-i mühimme-i içtimaiyedir ki birçok suallere zemin teşkil
eder. Bu noktada sorulur:
1: Kesret-i matbuatta, şu hâlimize göre, fayda mı var zarar mı?
2: Yazanlarla okuyanlar arasında bir tenasüp-i adedî ve fikrî var mı?
3: Yazılan mevzuat ile telakki edecek edmiga arasında bir münasebet-i makule ve
makbule var mı?
4: Zevk-i hâlî-i içtimaî ne gibi menşûrâta mâil – tabir-i mahsusuyla – ruh-ı halk ne ile
mütelezziz? Ne istiyor?
5: Erbab-ı kalem, mücerret yazmak, yazmış olmak için, ismini, imzasını sahâif-i
matbuatta bulundurmak için mi, yoksa fikr-i hizmet, arzu-yı neşr-i hakikatle mi müsveddeler
karalıyor, bunları karalamak için mücelledât çeviriyor; beyin yoruyor?
İşte size bir sürü sualler!
Bunlara cevap veremez miyiz dersiniz?

                                                                                                                       
6
Metinde “göndermekteyim” şeklinde geçen bu kelimede bir dizgi hatası olduğu anlaşılmakta.
10 Temmuz’dan itibaren geçen ayları, hatta haftaları göz önüne getirelim! Ne görürüz?
Evet, âlem-i neşriyatta neler görürüz? Bir taraftan tulû ederken diğer taraftan ufule varan bir
sürü menşûrât-ı yevmiyye, üsbûiyye, nısf-ı şehriyye, şehriyye ve ilh değil mi? Ben bunlara
bakarak bundan en ziyade “serlevha” hakkaklarının memnun ve minnettar kaldıkları
neticesini çıkarıyorum. Bir de matbaacılar, mürettipler, aynı zamanda kağıt tacirleri işsiz,
alışverişsiz kalmıyorlar. Bunların nokta-i nazarından bu fena değil; bir faaliyet-i iktisadiyye,
bir hareket-i ticariyye var. Yalnız bir şey yok: menşûrâtta sebat!
Bu niçin? İşte şu “niçin” suali yukarıda dizdiğim beş sualin muhassalasıdır. Bunlara
cevap-ı muhtasar olmak üzere hatırıma şöyle geliyor: Kesret-i matbuatın şekil ve şerait-i
hâzırasıyla devamında bir fayda memul olmadığını siz de teslim edersiniz zannederim çünkü
bu hâl, bize “mesleksizlik” tedris eden, bizde o meleke-i merdûdeyi husule getiren bir
seyyiedir. Binaenaleyh böylece devamı temenni edilmeyecek bir şekildir.
Yazanlarla okuyanlar arasında nispet aradım, onu da suret-i mukniada bulamıyorum.
Düşününüz bir sahib-i eser, eserini – usul-i hâzıraya göre, birçok mekteplerde, muallimlere
kabul ettiremezse – velev ki en son programa mutabık bulunsun kimseye okutamaz. Meğer ki
vaktiyle gazete seyyar memurlarının yaptıkları gibi, bin türlü iz‘âcât ve tahcîlât ile, zorla
halka tevzi etsin! Fakat esefâ ki bununla kitabını kimseye okutmuş olamaz, zira alanların
yüzde doksanı yapraklarını açmadan bir kenara, mesela pencere içine, dolap kenarına atar!
Mütalaaya karşı olan şu isyan içinde halka kitap, risale okutmak ha? Heyhatlar!
Bu bapta yazılan mevzuatın da ehemmiyet-i mahsusası var:
Yazmak isteyen genç, fütursuz, faal dimağlar daima havalarda, yükseklerde uçmak
isterler; hep ulvi mazâmîn, âli bedayiden bahsetmek hevesindedirler. Ben onları pek haklı
görürüm; ah... yalnız henüz o raddeyi bulmamış olan kitle-i muhatabında ekseriyeti o
mevâzı‘yla münasebeti olmayanlar teşkil ediyor. Onlar hezliyyât, letâif, şathiyyât ve nevâdir
arıyor. Gülmek, eğlenmek istiyor! O hâlde o genç müfekkirelerin mahsul-i metâibi ne oluyor?
Esefâ – hep safahat-ı evrak arasında matmûr ve makbûr kalıyor!
Bu ahvale karşı erbab-ı kalemin hâli nedir? Bunlar şu hâlet-i ruhiyye-i cemiyeti ya
bilmiyorlar, yahut ondan gafildirler... Bilerek yazıyorlarsa taşlara hitap eden gibi bî-sûd bir
sayha-i ümit koparanlara, bilmeyerek yazıyorlarsa hâllerine acınacak gafiller zümresine
benzemiş oluyorlar. Elbette ki her ne olursa olsun “ismimiz sahâif-i evrak arasında bulunsun”
mütalaa-i tıfl-ânesi hedef-i emelleri olmayacak...
İşte şu nikat-ı mühimmeyi derpiş ederek, hâlet-i içtimaiyyemizin kabiliyet-i hâzırasını
pîş-i teemmüle alarak “Menekşe”nizi neşre başlar, o noktadan meslek-i tahririnize bir
program, bir hat-ı hareket tayin ederseniz ben de mesainizin müsmir neticeler vereceğine
kanaat edebilirim. Size de rüfeka-yı muhteremenize de bu lazımeyi tavsiye ile
muvaffakıyyâtınıza dua, ileride – uhdeme müfevvez meşâgil-i resmiyyeden fırsat bulursam –
belki bazı varakacıklar takdim edebileceğimi ümit eylerim. Herhâlde bunu fırsatların
semâhatına bırakırız.
Kardeşim efendim
Ayın. Seniyy

You might also like