Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 33

HİCRETTEN HUDEYBİYE

ANTLAŞMASINA KADAR MEDİNE


DÖNEMİ

• İslam Toplumununun Oluşması


• Medine'nin Devlet Merkezi
İÇİNDEKİLER

Oluşu
• Mescid-i Nebî'nin İnşası İSLAM TARİHİ I
• Kardeşlik-Muâhât
• Medine Sözleşmesi Prof. Dr. Muhammet
• Bedir Savaşı Hanefi PALABIYIK
• Uhud Savaşı
• Hendek Savaşı
• Hudeybiye Antlaşması
• Seriyyeler

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• Medine Sözleşmesi'ni anlayıp
HEDEFLER

değerlendirebilecek,
• Sosyal ve idarî merkez hâline
Medine'nin önemini kavrayabilecek,
• Mescid-i Nebî'nin sadece bir ibadet
mekanı olmayıp zarureten başka
kullanımlarının gerekliliğini
anlayabilecek,
• Bedir, Uhud, Hendek savaşlarını,
öncesi ve sonrası gelişmeleri anlayıp
Hudeybiye antlaşmasını
ÜNİTE

4
değerlendirebileceksiniz.

© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Mescid-i
Nebî'nin İnşası
İslam Toplumununun
Oluşması
Medine
Sözleşmesi

Medine'nin Devlet
Merkezi Oluşu
HİCRET'TEN HUDEYBİYE'YE

Seriyyeler Bedir Savaşı


(2/624)

Savaşlar Uhud Savaşı


(3/625)

Hendek Savaşı
Hukuk ve İbadet
(5/627)
Düzenlemeleri

Hudeybiye
Antlaşması (6/628)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

GİRİŞ
Hz. Peygamber ve arkadaşlarının Mekke’de verdiği tebliğ mücadelesi
vesilesiyle toplumun her sınıfından pek çok kişi Müslüman olmuştu. Fakat bununla
beraber Mekke, Resulullah ve Müslümanlar için artık tebliğ vazifesinin
yürütülebileceği bir ortamdan olmaktan çıkmıştı. Zira Müslümanların sayısının
artmasına müşrikler tahammül edemez olmuş, bu da onların her türlü
emniyetlerini üst düzeyde tehdit eder boyuta ulaşmıştı. Zaten Habeşistan’a hicret
ve Taif’e hicret denemesinin sebebi de bu değil miydi? Bunun üzerine ümidini
kaybetmeksizin çıkar bir yol arayan Allah Resulü birçok kabileyle görüşmesine
rağmen iman etmeyi kabul etse de, kendisini yanlarına almayı kabul eden tek
olumlu cevap, Yesriblilerden gelmişti. Nitekim bu şehir halkından iman edenlerle
gerçekleşen II. Akabe görüşmesinden sonra Resulullah ve Müslümanlar kendilerine
kurtuluş olarak gördükleri Yesrib’e hicret imkânını bulmuştu.
Mekkeli Müslümanların Yesrib’e göç etmeye başlamalarından rahatsız olan
Müşrikler ise Daru’n-Nedve’de bir görüşme yaparak Hz. Peygamber’e ne
yapacaklarına karar vermek için toplandılar. Ebû Cehil’in teklifiyle Hz.
Peygamber’in öldürülmesi hususunda mutabık kaldılar. Hz. Peygamber, geceleyin
evindeyken her kabileden seçilmiş gençlerden oluşturulmuş bir tim tarafından
suikast ile öldürülecekti.
Resulullah halası Rukayka bt. Sayfî b. Hâşim vasıtasıyla haberdar olduğu bu
suikastı boşa çıkarmak ve elindeki emanetleri sahiplerine dağıtmak üzere Hz.
Ali’yle anlaşarak onu evde bıraktı. Uygun bir saati gözleyerek, kimseye
görünmeden Yasin Suresi’ni okuyarak evden ayrıldı.
Bundan sonraki süreç, 10 yıllık “Risaletin Medine Dönemi” olarak
adlandırılmaktadır. Bu dönemde isterse Mekke’de nazil olsun, inen ayetler ve tüm
olaylar da Medenî olarak anılmaktadır.
Bu dönemi karakteristik Bu dönemi karakteristik özellikleri bakımından “Hudeybiye’ye kadar,
özellikleri bakımından Mekke’nin Fethine kadar ve Resulullah’ın vefatına kadar” şeklinde üçe ayırarak
“Hudeybiye’ye kadar,
incelemek uygun olmakla beraber, çeşitli biçimlerde de tasnif edilerek
Mekke’nin Fethine
kadar ve Resulullah’ın incelemelere konu edildiğini görmekteyiz.
vefatına kadar”
şeklinde üçe ayırarak
HZ. PEYGAMBER’İN HİCRETİ VE BİRİNCİ YIL OLAYLARI
incelemek mümkündür. Hz. Ali, Resulullah evdeymiş havasını vererek müşrikleri oyalayacak ve daha
sonra Hz. Peygamber’in emanetlerini sahiplerine teslim etmek için bir müddet
Mekke’de kalacaktı. Nitekim daha sonra Hz. Ali, Medine’ye hicret ederken kızları
Hz. Peygamber’in kızları Fâtıma ve Ümmü Gülsüm, eşi Sevde, azatlıları Ümmü
Eymen ve eşi Zeyd b. Hârise ile birlikte hicret ederek, Medine’de bulunan
Resulullah’a yetişmişti.
Mekkeli Müşrikler, öldürmek üzere gittiklerinde Hz. Peygamber’in yatağında
Hz. Ali’yi gördüklerinde şaşkınlık geçirdiler. Hz. Peygamber ise daha önceden
planladıkları üzere arkadaşı Hz. Ebubekir’in evine gitti ve orada yolculukları için
hazırlanmış yiyecek ve giyecekleri alıp binekleriyle yola koyuldular. Hz.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Peygamber’in hicreti tam bir taktik ve strateji eseridir, çünkü olanların ve


olacakların tamamını büyük bir idrakle anlamış ve ona göre planlama yapmıştı.
Önce takip edileceğini tahmin ettiği için normal olarak kuzeye doğru gitmesi
gerekirken, şehrin güneyine doğru yönelerek takipçilerinden kurtulmak ve onları
şaşırtmak istedi. Bu yönde bir süre giderek ilerleyerek Sevr dağındaki bir mağaraya
sığınmak durumunda kaldılar. Hz. Ebubekir ile birlikte üç gece burada konakladılar.
Hz. Ebubekir’in oğlu Abdullah, onlara hem yiyecek getiriyor hem de Mekke’de olup
bitenlerden onları haberdar ediyordu. Böylece ne yapabilecekleri hususunda daha
rahat olabileceklerdi.

Sevr Mağarasında
Mekke’nin ileri gelenleri Hz. Peygamber’in şehirden ayrıldığını öğrenince,
onu ölü veya diri yakalayana yüz deve verileceğini duyurdular. Ödül avcıları hemen
Hz. Peygamber ve beraberinde olduğunu anladıkları Ebu Bekr’i aramaya başladılar.
Kurz b. Alkame gibi mahir ve şöhretli bazı iz sürücülerle birlikte gezen müşrik ileri
gelenleri, silinmiş olmasına rağmen izleri mahirane takiple Sevr Dağına hatta
Resululah’ın kaldığı mağaraya kadar geldiler. Endişelenip telaşlanan Ebubekir’e Hz.
Peygamber, “Üzülme, Allah bizimledir.” diyerek, onu teskin etti. Bu olay, Kur’an
ayetlerinde yer almıştır. (Tevbe: 9/40)
Abdullah b. Ebubekir mağaradan ayrılırken orada sürüsünü otlatması
istenen Amir b. Füheyre de bir yandan ayak izlerini yok ediyordu. Amir ayrıca
hayvanlarının sütünü sağıp Hz. Peygamber ve Ebu Bekir’e ikramdan da geri
durmuyordu. Kararlaştırıldığı üzere dördüncü gün kılavuzluğuyla tanınan ve
bölgeyi en ince ayrıntısına kadar bilen Abdullah b. Ureykıt’ın rehberliğinde
mağaradan çıkarak yola koyuldular. Bu yolculuk, yakalanmamak için sıra dışı
güzergâhlardan yapılacaktı. Yolda ödüle tek başına konmak için yalnız hareket
eden meşhur iz sürücüsü Suraka b. Malik onlara kavuştuysa da, Hz. Peygamber’in
Allah Resulü’nün hicreti
onunla konuşarak onu ikna etmesi sonucu döndü. Aynı şekilde onları yakalayan
her yönüyle tam bir
taktik, planlama ve başka bir isim de, Büreyde b. Husayb ve onunla birlikte hareket eden bir ekipti. Hz.
stratejidir. Peygamber’in onunla da yaptığı konuşma sonucu, o Resulullah’ın teklifini kabul
edip Müslüman oldu. Böylece yoluna devam eden Hz. Peygamber ve arkadaşı, on
gün sonra Medine’ye ulaştılar.

Medine’de
Müşriklerin yaptıklarını ve bunun sonucu olarak yola koyulan Hz.
Peygamber ve Ebubekir’in gelişini öğrenen Medineli Müslümanlar, heyecanla
Allah Resulü ve yol arkadaşını beklemeye koyuldular. Bazı rivayetlere göre onlar
her gün sabah namazından sonra Seniyyetü-l-Vedâ tepesine çıkarak Hz.
Peygamber’in yolunu gözlemeye başladılar. Sonunda Resulullah 8 Rebiülvvel/20
Eylül 622 Pazartesi günü Yesrib’in sınırlarına girerek ilk önce yaklaşık 6 km.
uzaklıktaki Kuba köyüne indi. Orada iki hafta kadar kaldılar ve bir mescid inşa
ettiler. Burada veya burayla Medine arasında Sâlimoğulları kabilesinin bulunduğu
yerde, yolculuk esnasında cuma namazını kıldılar.
Hz. Muhammed’in (s) Medine’ye girişi müminler tarafından sevinçle

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

karşılandı. O, Medine’de bir akrabası yanında 15 gün kadar kaldıktan sonra,


Mescid-i Nebî’nin inşasına başlandı. Resulullah, 7 ay Ebû Eyyûb’un evinde oturmuş
daha sonra kendi evine geçmiştir. Hz. Peygamber, ailesinin fertlerini Mekke’den
getirtti.

Bireysel Etkinlik

•Hicret, göç, göçmenlik, sürgün, gurbet gibi unsurları da göz önüne


alarak, özvatan dışında yaşamayı, psikososyal açılardan tartışınız. Bunu
Resulullah ve arkadaşlarına uyarlayınız.

RESULULLAH’IN HİCRET SONRASI İCRAATLARI


Mekke’ye göre daha zayıf bir merkezî otoriteye sahip olan Medine’de,
eskiden beri meskûn Araplardan Evs ve Hazrec kabileleri ile yine çok eskiden beri
buraya yerleşmiş ve oldukça Araplaşmış bulunan Yahudi Kurayza, Kaynuka ve
Nadîr oğulları kabileleri bulunmaktaydı. Hem Arap ve hem de Yahudi kabileler
kendi aralarında ve ayrıca birbirleriyle sürekli mücadele halindeydiler. Bu durum
Hicretten itibaren Resulullah’ın kabul görüp otoritesinin yerleşmesinde oldukça
etkili olmuştur.
Hz. Peygamber’in gelişinin getirdiği rüzgârla yaşanan bazı dinî tartışmalar
sonucunda, tüm Yahudi gruplarınca kabul gören âlimlerinden Abdullah b. Selâm,
Resulullah, 7 ay Ebû
Eyyûb’un evinde ailesi ve bir miktar Yahudi de Müslüman oldular.
oturmuş daha sonra Hz. Muhammed Medineliler için ne ifade ediyordu? Şüphesiz, müminlerin
kendi evine geçmiştir. baş tacı ve her şeyden üstün görüp otoritesine kayıtsız şartsız boyun eğecekleri bir
şahıstı. Ya henüz İslam’ı kabul etmemiş müşrik Araplar ve sayıca Arapların iki katı
olan Yahudiler için durum ne idi?
Diğer taraftan, zaten Mekke’den canının zor kurtarmış; hayatı ve asıl önemli
olan tebliği için yeni bir mekân bulmuş olmasına rağmen, kendine hayat hakkı
tanımayan Mekkeliler, kendisinin arkasına bırakmayacaklardı. Bu yüzden öncelikle
Mekke’ye karşı arkasını sağlama almalı ve tebliği için gerekli ortam oluşturmalıydı.
Ayrıca onun gelişiyle Medine’deki liderliği de boşa çıkmış olan Abdullah b. Übey b.
Selül de düşmanlıktan geri kalmayacak görünüyordu. Nitekim hicretin hemen
peşine Mekkelilere haber göndererek, “kaçakları” olan Muhammed’i kendilerine
teslim etmelerini istemişler ve bunun için de Abdullah b. Ubey’i kullanmışlardı.
Abdullah b. Ubey’in, “Kureyş’i karşılarına almamak ve onlarla savaşamayacak
durumda olmayı” bahane ederek Resulullah’ı geri teslim etme fikrini reddeden
müminlerle, Abdullah b. Ubey’in etrafında toplanarak nifak çıkarmaktan geri
kalmayacak olan ekibi arasında sürekli bir mücadele olacaktı.

Kardeşlik Tesisi (Muâhat)


Mescidin inşasına başladıktan sonra Resulullah’ın ilk yapması gereken şey,

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

tabii ki, misafirliğin uzun sürmeyeceğinin farkında olarak, daha köklü bir çözüm
bulup muhacirleri yerleştirmeli ve Medinelilere entegre etmeliydi.
“Resulullah’ın/Peygamberlerin ideolojisi nedir?” diye sorulsa, “din
kardeşliğidir” diye cevap verilmesini her şeye yeğlerim. İşte Resulullah da bu
düşüncesi ile hareket ederek inşası devam eden mescitte ashab arasında kardeşlik
tesis etmiş ve böylece 186 Mekkeli aileyi, aynı sayıdaki Medineli ailelerin yanına
yerleştirilmiştir. Bunun sebebi ayrıca şunlar olmalıdır:

• Cahiliye devrinde var olup daha sonra kaldırılan hilf’in yerine, din
kardeşliğini tesis etmek.
• Mallarını Mekke’de bırakarak gelen muhacirlerin ihtiyaçlarını karşılamak.
• Ensar ve Muhacir arasında samimiyet meydana getirmek ve böylece sosyal
dayanışma içinde hareket eden bir toplum oluşturmak.
• İç ve dış düşmanlara karşı birlikte hareket eden bir toplum bir imajı ortaya
koymak.
Yukarıdaki sebeplere binaen, benzer bir kardeşlik tesisinin, baskı yıllarında
Mekke’de de kurulduğu ve diğer yandan Medine’deki bu kardeşleştirme işlemi
esnasında Resulullah’ın bazı Mekkelileri birbiriyle kardeş yaptığına dair rivayetleri
kabul etmek mümkün görünmektedir.
Böylece büyük bir sorun dâhiyane bir çözümle halledilmiş ve bu durum her
“Resulullah’ın hatta dönemde de Müslümanlar için çeşitli bakımlardan örnek uygulamaları
tüm Peygamberlerin
beraberinde getirmiştir.
ideolojisi nedir?” diye
sorulsa, “din Ensar, muhaciri hatta birbirlerini öz kardeşi gibi görmüş ve o şekilde
kardeşliğidir” diye muamele etmişlerdir. Evlerini, eşyalarını, mallarını ve arazilerini paylaşmayı teklif
cevap verilmesi etmişler; biri savaşa giderken diğeri kardeşinin aile ve akrabalarını koruyup
mümkündür.
kollamaya bile dikkat etmişlerdi. Bu kardeşlik Kur’an-ı Kerim’de de yer bulmuştur
(Haşr: 59/9).
Ensar-muhacir kardeşliğinin başlangıçta birbirlerine mirasçı kabul edilecek
boyutta bir kardeşlik olduğunu iddia eden âlimler varsa da bunu kabul etmek
mümkün görünmemektedir. Çünkü kardeş gibi muamele etmek ayrı, öz kardeş gibi
olması ayrı bir husustur. Nitekim böyle bir yanlış anlama veya muameleye, Enfal
suresi, 75. ayeti de fırsat vermemiştir. Ancak bu ayetin daha sonra nazil olması,
önceden bu şekilde bir uygulama olduğu kanaatini uyandırmıştır. Hâlbuki bu ayet,
kanaatimizce, mirası düzenleyen ayettir. Çünkü din kardeşine veya muhacir-ensar
kardeşlerin birbirlerine mirasçı olduklarına dair bir ayet de yoktur.
Resulullah, Medineli Müslümanların uygun şekilde bağışladığı arsalara veya
boş ve kullanılmayan yerlere Mekke’den gelen Müslümanların yerleşmesini
sağladı. Yine bir kısım Mekkeli de bilhassa bekâr olanlar, suffe dışında bekâr
Medineli Müslümanlarla kalmaya başladılar.

Mescid-i Nebî/Nebevî
Bizzat Medine’de görülen sükûn ve tabii barış ortamı, tüm dinlerde mevcut
olan bir takım yapıların tabii olarak İslam’da da bulunması ve psikososyal ihtiyaçlar

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

için bir ibadethane/mescit yapılmasını gerekli kılmaktaydı. Fakat Resulullah’ın


Kuba’da mescid inşası ve yolda Cuma namazını kılması, Medine’ye varmadan önce
Resulullah’ın kafasında bir Mescid yapımını planlamış olduğunu
düşündürmektedir. Gelir gelmez bu işe girmesi de bunun göstergesidir.
Mescid yapmak üzere Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim çocuğa ait olan
arsa, sahiplerinden 10 dinar karşılığında satın alınmış, temizleme, tesviye ve
temelden sonra Resulullah’ın da bizzat iştirak ettiği Mescid-i Nebevînin inşası
Rebîülevvel ayında (Eylül 622) başlamış, şevval ayında (Nisan 623)
tamamlanmıştır.
Resulullah’ın Kuba’da
mescid inşası ve yolda Kıblesi, Yahudilerle bu esnada yapılmış olması muhtemel Medine
Cuma namazını kılması, sözleşmesinden dolayı, Kudüs’e yönelik olarak yapılan ve üç kapısı bulunan
Medine’ye varmadan mescidin doğu duvarının güney kısmına Resulullah’ın hanımları Hz. Âişe ve Sevde
önce Resulullah’ın
için iki adet oda/hücre yapıldı. On yedi ay sonra kıble Kudüs’ten Mekke’deki
kafasında bir Mescid
yapımını planlamış Kâbe’ye çevrilmesinden dolayı güneyde bulunan yeni kıble tarafına gelen kapı
olduğunu kapatılarak kuzey duvarında yeni bir kapı açılmıştır. Basit ve sade olarak inşa
düşündürmektedir. edilen Mescid-i Nebevî Müslümanların sayısının artmasıyla ihtiyaca cevap
veremeyince 7/628 yılında Hayber dönüşü yeni ilâvelerle genişletilmiştir. Hurma
kütüğünden yapılan sütunlar üzerine oturtulan tavan, gölgelik sağlaması için
hurma yaprakları ve diğer koruyucu malzeme ile kapatılırken, tabanı da kum
serilmek suretiyle kullanışlı hâle getirildi.

Mescid-i Nebî’nin bölümleri


Hane-i Saâdet/Hücre-i Saâdet/Hucurât: Hz. Peygamber ve iki hanımının
barınma ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiştir.
Suffe: Üzeri yapraksız hurma dallarıyla örtülü Mescid’in güneybatısında bir
yerdir. Muhacirlerden bekâr olup da ensar kardeşinin evine yerleşmeyi tercih
etmeyenlerin ve sonradan hicret edip de barınacak yere ihtiyaç duymayanların
kaldığı kısımdır. Burada kalan sahabe Resulullah’ın en fazla sohbet ve iltifatına
mazhar olan kişilerdir. Bu yüzden bazen burada evliler de kalır, gece geç saatlere
kadar sohbetler edilirdi. Buradaki kişiler aynı zamanda Resulullah’ın çeşitli
hizmetlerini gönüllü olarak yapan sahabisahabilerdi. Buradakilerin yiyecek vs.
ihtiyaçları, Resulullah ve zengin sahabenin desteğiyle karşılanırdı.
Ashab-ı Suffe olarak anılan bu meşhur insanların, on kişiden dört yüz kişiye
varan sayısı hakkındaki değişik rivayetler, orada kalanların değişmesi ve misafir
olarak da kalanların da bunlara eklenmesi nedeniyle oldukça değişiklik arz
etmektedir.
Hızâne/Hızânetü’l-Mâl: Mescid-i Nebevî’nin bitişiğinde, gıda maddeleri,
zekât malları, silahlar vs. eşyanın saklandığı ve depo olarak kullanılan odadır.
Resulullah’ın, eşlerinden ayrılarak 29 gün uzak durduğu dönemde, bu odada
kaldığı da rivayet edilmektedir.
Zevr: Hz. Fatıma ve Ümmü Gülsüm’ün kaldıkları ve evlenerek ayrılmalarıyla
(4/626) boşalan Mescid-i Nebî’nin doğusundaki odalardır. Burada daha sonra elçi,

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

ziyaretçi ve misafirlerin kaldıkları rivayet edilmiştir.


Minber: Mescid-i Nebevî’de cemaate hitap ederken, Resulullah’ın
dayanması için hurma ağacından bir kütük konmuştu. Cemaatin artışına binaen
ihtiyaç üzerine 7/628 veya 8/629. yılda ılgın ağacından 50x125x100 cm.
yükseklikte, arkasında üç sütunu bulunan üç basamaklı ilk minber yapılmıştır.
Mihrap: Mescid-i Nebevî’nin önceleri bir mihrabı yoktu. Hz. Peygamber’in
namaz kıldırdığı yer biliniyordu. Ömer b. Abdülazîz’in, Mescid-i Nebevî’yi imar
ederken Resulullah’ın namaz kıldırdığı yerin bulunduğu ön duvara oyulmuş niş
tarzında ilâve ettirdiği mihraptır.
Üstüvâne: Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Nebevî’nin kıble tarafında,
Bilâl-i Habeşî’nin ezan okumak için üzerine iple tırmanarak çıktığı minare
denilebilecek bir yerdir.
Avlu: Mescid-i Nebevî’nin namaz alanında/ortasında kum ve çakıl dökülerek
Basit ve sade olarak düzeltilen üzeri açık avludur.
inşa edilen Mescid-i
Nebevî Müslümanların Kapılar: Mescid-i Nebevî’nin ilk inşasında Bâbürrahme (Bâbüâtike) batı
sayısının artmasıyla tarafında; Bâbücibrîl (Bâbüosman) doğu tarafında ve Bâbülcenûbî güney tarafında
7/628 yılında Hayber olmak üzere üç kapısı bulunuyordu. Kıblenin değişmesi üzerine güneydeki kapı
dönüşü yeni ilâvelerle kapatılmış ve kuzey duvarında yeni bir kapı açılmıştır.
genişletilmiştir.
Aydınlatma: İlk zamanlarda Mescid-i Nebevî’nin aydınlatılması hurma
dallarının yakılmasıyla sağlanıyordu. Suriye’den Medine’ye gelirken Temîm ed-
Dârî, yanında kandil ve yağını getirmiş, mescid bununla aydınlatılmaya
başlanmıştır.

Mescid-i Nebî’nin fonksiyonları


Şüphesiz ve tartışmasız mescidin temel ve öncelikli fonksiyonu ibadet ve
dolayısıyla çeşitli namazların kılınma mekânı olmasıdır. Allah Resulü, namazlardan
sonra mescitte oturur, namaza iştirak eden sahabeye va’z u nasihatte bulunur ve
sohbet ederdi.
Bununla birlikte gelişen durumlar ve tabii şartlar, henüz bir
kurumsallaşmanın olmaması, daha ötesine herhangi bir ihtiyacın duyulmaması gibi
nedenlerle Mescid-i Nebevî diğer bazı hususlarda da ihtiyaç görmüştür. Bunlar
arasında:

• Medine’ye bilhassa Mekkelilerden gelecek tehdit ve saldırıların karşı neler


yapılabileceği burada görüşülür ve karara bağlanırdı. Sefere buradan çıkar
ve seferden döndüğünde de ilk olarak önce mescide gidererek iki rekât
namaz kılar ve arkadaşlarıyla durum değerlendirmesini yapardı.
• İdarî, siyasî, sosyal vb. gelişmelerin görüşüldüğü meclis olarak kullanılırdı.
• Medine, aynı zamanda devletin başkenti olduğu için civar kabilelerden
veya uzaktaki şehirlerden gelen heyet ve elçiler, mescitte kabul edilip
ağırlanmakta ve onlarla yapılan görüşmeler için de mescit
kullanılmaktaydı.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

• Adli davaların görüldüğü ve çeşitli anlaşmazlıkların nihai karara bağlandığı


mahkeme salonu olarak kullanılmıştır.
• Bağış, cizye ve zekât gibi her türlü vergi mallarının toplandığı ve
dağıtımının yapıldığı hazine dairesi olarak kullanılmıştır.
• Savaş sonrası esirlerin ve herhangi bir sebeple suçlu olanların gözaltına
alındığı nezaret ve hapishane olarak da görev icra etmiştir.
Zamanla Müslümanların sayısındaki artış ve Medine’ye gelen yerleşimler
mescit ihtiyacını artırmış ve Resulullah’ın izniyle Medine’de on civarında mescit
yapılmıştır.

İSLAM TOPLUMUNUN OLUŞTURULMASI


Medine’de İlk Nüfus Sayımı ve Mekke - Medine Siyaseti
Müslümanlar arasında kardeşlik tesisiyle ilk anda birçok ihtiyaç giderilmiş,
herkes toplumsal birlik için hazır hale getirilmişti. Hz. Peygamber, muâhatın
tesisinden sonra Medine’de nüfus sayımı yaptırmıştır. Bu sayım İslâm tarihindeki
ilk nüfus sayımı olarak kabul edilmiştir. Medine’nin toplam nüfusu 10.000
civarındadır. 1500 Müslüman, 3500 civarında Medineli müşrik ve 5000 civarında
da Yahudi nüfus vardı.
Medine’de bir şehir devleti yoktu, kabileler vardı. Her kabile savaşta ve
barışta bütün işlerde bağımsız idiler ve bir mahallede otururlardı. Kabilelerde,
kabile fertlerinin hayat boyu görev için seçtiği şeyhleri (reis) vardı; bunlar barışta
Gelişen durumlar ve yargıç, savaşta komutan idi.
tabii şartlar, henüz
kurumsallaşmanın Hz. Peygamber, Medine’de oluşmaya başlayan İslâm camiasını sağlam
olmaması, daha ötesine esaslara bağlama işine evvelce teşebbüs etmişse de (mesela, nakîb ve nakîbu’n-
herhangi bir ihtiyacın nukabâ tayin etmek gibi), toplum henüz tam bir bütünlük ve dayanışmaya
duyulmaması gibi girebilmiş değildi. Müslümanlar azınlıktaydı. Gerek Resulullah ve gerek ona tâbi
nedenlerle Mescid-i olanların karşılıklı hak ve vecibelerinin tayin ve tespit edilip gösterilmesi icap
Nebevî diğer bazı
ediyordu. Cemiyetin tüm kabileleriyle uyum içinde olunmalıydı. Aynı zamanda
hususlarda da ihtiyaç
görmüştür. toplumun; adliye, eğitim, maliye, askerlik, din vs. alanlarında teşkilatlandırılması
gerekiyordu. Resulullah’ın asıl hedefi İslâm’ın istikbalini düşünmekti. Namaz ve
sadakadan öte daha sert ve sağlam tedbirler alınmalıydı. Bütün bu sebepler, Hz.
Peygamberi sahip olduğu manevi kuvvetler ve imtiyazlar dışında dünyevi bir takım
güç ve kuvvetlerle kendini teçhiz etme durumuna sürüklemiş olmalıdır. Hayat
tecrübesi ona, cemiyeti ayakta tutabilmesinin yolunun bir takım dünyevi
müeyyideler olduğunu göstermiştir. Ayrıca kendisi kadar İslâm’ı iyi bilen de yoktu
ki başkanlık icra edebilsin.
Hz. Peygamber bir yandan mescidin yapımı, muâhat, sayım ve sınırların
tespitiyle uğraşırken diğer yandan Yahudi ve müşrik Araplara güven vermeye
çalışıyor, niyetinin Medine üzerinde mutlak bir egemenlik kurmak olmayıp yeni dinî
cemaatinin güven içinde yaşamasını ve dinlerini yayma imkânlarını sağlamak
olduğunu söylüyordu. Esasen daha Mekke’de iken vahiylerde geçerli bir politika
olarak “sizin dininiz size, benim dinim bana” ilkesi benimsenmişti.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Medine Sözleşmesi
Hicretten sonra Medine’de daha ilk başlardan itibaren son süratle
oluşmakta olan bir siyasî-içtimaî yapı mevzu bahistir. Tabiatıyla bunun konumu,
zaruri siyasi ve içtimai meseleleri ortaya çıkarmış ve ülkenin tayini, diğer
gruplar/düşmanlar ve yabancılarla münasebetlerin her yönden tanzimi ve teşekkül
eden bu siyasi unsurların mensuplarının, birbirleriyle, devletle, bizzat Resulullah’la
olan ilişkileri nasıl olacaktı? Müslümanların onlarla yapacakları mali, sosyal, adli ve
askerî ilişkilerinde sahip oldukları haklar ve sorumluluklar karşılıklı olarak nelerdi?
Tüm bunların da biran önce hâlledilmesi gerekmekteydi.
Resulullah Medine’nin bilinen sosyal ve siyasi şartları altında, durumun
müzakeresi için Müslümanların ileri gelenleri ve liderleriyle gayr-i müslim
Medinelilerin kabile başkanlarını da, Enes’in evinde topladı. Daha sonra benzer bir
toplantıyı Yahudi kabilelerle de yaptı. Hepsine konfederasyona dayalı bir şehir
devleti yapılandırmasını göstererek, bunun içinde kendi yerini de belirledi ve
kabilelerin çoğu bunu kabul etti.
Hicretten sonra Kendisini kaynaklarda “kitap/sahife” diye adlandıran bu sözleşme, onun
Medine’de daha ilk sadece, toplumlar arasındaki durum ve meseleleri tanzim eden bir emir değil, aynı
başlardan itibaren son zamanda yazılı bir vesika olmak özelliğini de taşımaktadır.
süratle oluşmakta olan
bir siyasî-içtimaî yapı Muhammed Hamidullah tarafından “anayasa” olarak kabul edilen ve yaptığı
mevzu bahistir. çalışmada 52 maddeyle formüle edilen antlaşma metni, aslında bir “saldırmazlık”
sözleşmesidir. Çünkü Resulullah, zaten mevcut olan konfederatif yapıya kendisini
de sokmuş ve kabul ettirmiş, diğer taraftan hazırlayıp imzalattığı bu metinle
durumunu meşrulaştırmıştı.
Antlaşmanın üç aşamada gerçekleştiği anlaşılmaktadır: İlk aşamada
Müslümanların kendi aralarındaki düzenlemeleri sağlayan unsurlar uygulamaya
konuldu. Daha sonra Medineli müşriklerle ve en sonunda da Yahudilerle
aralarındaki ilişkileri düzenleyen hususlar karşılıklı görüşmeler sonucunda yazıya
geçirilerek imzalandı.
Dışardan gelen biri olarak ve Müslümanların sayısının azlığına rağmen
Medineli müşriklerin ve Yahudilerin Hz. Peygamber’in liderliğini nasıl kabul
ettikleri, cevaplanması gereken bir sorudur. Buna verilebilecek en makul cevap,
kanaatimizce kendi aralarında asırlardır devam edegelen çekişmenin, dışarıdan
gelen biri tarafından daha kolay ve tarafsızca halledilebileceğine inanmalarıdır.
Hem Evs ve Hazrec, hem de Yahudi kabileleri kendi aralarında sürekli savaş ve
çekişme içindeydiler. Bir türlü barış sağlayamıyorlardı. İçlerinden birinin liderliğini
kabul etmek, üstünlüğün onlara geçmesi demekti. Bu yüzden kendilerinden
olmayan birinin liderlik pozisyonu onlar için daha sorunsuz görünmüştü. Ayrıca
sayıca kendilerinden az olan Müslümanların kendileri için bir tehlike
oluşturacağına ihtimal vermiyorlardı. Diğer yandan bu durumun “şimdilik
olduğu”na dair bir kanaat besledikleri de anlaşılmaktadır.
Muhammed Hamidullah’a göre Medine Sözleşmesi:

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

• Medine’de kurulan bu devlet, şehir halkının ve çevre sakinlerinin bir tür


sosyal sözleşmesi ile kurulmuştur.
• Bu devletin bir konfederasyon olduğu görülmektedir, yani otoritenin
sadece bir bölümü merkezin elindeydi; oluşturucu birimler yani kabileler,
siyasi, adli ve mali pek çok işte bağımsızdı. Mesela; vatandaşlık verme
(himaye hakkı tanıma) merkezle değil kabilelerle ilgiliydi. Yine kabileler
kendi içlerindeki problemi yargıçlarına, ayrı kabilelerle olan problemlerini
ise merkeze götürmek zorundaydılar.
• Devletin tebaası, Mekkeli muhacirler; Medineli Müslümanlar, müşrikler,
Yahudiler ve çok az sayıdaki Hristiyandı.
• Tüm kabileler devlet başkanları olarak Resulullah’ı şahsen kabul ettiler. O,
hayatı boyunca olmak üzere devlet başkanı olarak seçilmiştir. Ki bu, Arap
geleneğinin tesiriyle olmalıdır, çünkü kabileler başkanlarını ömür boyu için
seçerlerdi. Hz. Peygamberin devlet başkanı olarak iki niteliği vardı:
• Müslümanlar için peygamber ve lider.
• Gayri müslimler için sıradan insan ve lider.
• Bu sözleşmenin üçte birinden fazlası, Yahudilerle ilgilidir. Bu, Yahudilerin
sözleşmeyi kabullerine ve devlet başkanının seçimine katıldıklarının
ifadesidir.
• Bu sözleşme, din ile dünyayı ayırmamış, bilakis halkın bütün sorunlarıyla
ilgilenmiş ve din hürriyetini açıkça kabul etmiştir: Herkesin dini kendinedir.
Adem-i merkeziyet, duruma göre değişiklik arz edecektir; adalet ve
güvenlik işlerinde her kabile bağımsız ve serbest iken, ortak meselelerde
merkezî otoriteye bağlıdır.
• Yasama gücü devlet başkanının değil, Allah ve Resulü’nün elindedir. Bu ise
Dışardan gelen biri çok hukukluluk değil, tek hukukluluk manasına olup otorite birliğini ifade
olarak ve etmektedir. Devlet başkanı, bu başkanlık sıfatıyla ülkenin kanununa yani
Müslümanların Kur’ân ve Sünnete uygun olarak, ister sadece Müslümanlara, isterse bütün
sayısının azlığına halka olsun idarî işlerde emrediyordu. Bu, devletin, hukukun üstünlüğüne
rağmen Medineli
dayanan devlet olduğunun da ifadesidir.
müşriklerin ve
Yahudilerin Hz. • Devlet kurulduğunda; idarî gelenek, para, mal veya başka gerekli araçlar
Peygamber’in liderliğini yoktu. Ama yavaş yavaş gerçekleştirildi. Günlük danışmalar için meclis
nasıl kabul etttikleri olarak cami kullanıldı. Camide:
anlaşılmalıdır. • Her gün en az beş toplantı yapıyorlardı. Çünkü Hz. Peygamber
cemaatle namazı teşvik etmiş hatta şart koşmuştur.
• Devlet başkanı Hz. Muhammed’le (s) konuşmak için, gayri
müslimlerin oraya girme hürriyeti vardı.
• Toplantıları devlet başkanının idare etmektedir. Çünkü O, imam,
hatip ve toplantı başkanıydı.
Böylece din ve dünya birleştirilmişti. Namaz dışındaki olağanüstü
toplantılarda da, çağrı aracı yine ezan’dı.

• Temsilcilerin seçimine gelince; onlar şu yüzden seçilmemişti:


• Herkesin (isterse şehir dışından biri olsun) konuşma hakkı ve imkânı
vardı.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

• Hz. Peygamber kabile başkanlarını genellikle kabile üyeleriyle


konuştuktan sonra belirlerdi. Bu kişiler zaten temsilci gibiydi,
yardımcıları da vardı, her on kişinin başında “arif” denen başkan,
birkaç ailenin başında da “nakîb” vardı.
• Devlet başkanı olarak Resulullah, herkesin fikir birliğine vardığı konuya ve
bazen de azınlığın görüşüne uyardı. İç hürriyetleri geniş olan gayri
müslimler danışmak için Hz. Peygambere çok az geliyorlardı. Böylece
mescit, Medine Devletinin meclis binası konumundaydı.
Hz. Peygamber, her alanda olduğu gibi, toplum hâlinde yaşamak zorunda
olan insanlara devlet kurarak ve kurduğu devlete bizzat başkanlık yaparak da
örnek olmuştur.
Bağlayıcılık bakımından bu sözleşme maddelerinin, diğer hadis ve
sünnetlerle aynı sınıflar içerisinde değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü
şartların gerçekten çok değişmesinden dolayı, bu sözleşme de bir müddet sonra
kendiliğinden yürürlükten kalkmıştır/mülgadır. Ancak bize göre asıl olan, devlet
Hicretten sonra yapılan yönetiminde anayasaların/sözleşmelerin ve içtihatların yapılabileceği/yapılmasının
önemli işlerden biri de gerekliliği, anayasaların/yasaların zaman ve şartlara uyarlanabilecek yapı arz
başkentin etmesi, ayrıca İslami umumi ve yönetim prensiplerinin göz önünde tutulmasıdır.
belirlenmesidir.
Evrensellik özelliği taşıyan Kur’ân’ın ve aynı şekilde mütalaa edilebilecek
olan sünnetin umumi prensipleri işletilerek, akıl ve tecrübeden istifade etmek
suretiyle, günümüz Müslümanlarının, ortaçağdaki küçük bir devleti taklit ederek,
aynısını günümüze taşımalarına ihtiyaç duymayacakları kanaatindeyiz.
Bu yüzden, milletimizi bölme kastı veya daha başka nedenlerle, “çok
hukuklu toplum”, “çoğulcu toplum” vb. söylemleri, sünneti ve Hz. Peygamber’in
kurduğu devletin yapısal özelliklerini bahane ederek günümüze taşımanın, hiçbir
haklı gereği ve ilmiliği hatta sünnete de uygunluğundan söz edilemeyeceği
kanaatindeyiz.
Sünnet ve sünnetin tatbik edilmesi ile ilgili problemler yüzünden, sünneti
inkâr cihetini sapanların aşırılığını ile Hz. Peygamber’i anlamaksızın, ondan bize
naklolunan her şeyi nass gibi tatbik etmeye çalışanların aşırılığı arasında hiçbir
fark görmüyoruz. Bunun bariz örneklerinden biri de “Hz. Peygamber’in devleti ve
bu devletin oluşması”dır. Sünnetin prensiplerini göz ardı ederek, şekle takılmak,
her zaman olduğu gibi bu hususta da bizi çıkmaza ve çözümsüzlüğe sokacaktır.

Medine’nin sınırlarının belirlenmesi


Hicretten sonra yapılan önemli işlerden biri de başkentin belirlenmesidir.
Resulullah, bunun için Yesrib Vadisi’ni harem bölgesi/devletin başkenti olarak ilan
etmiştir. “Medine Cevfi” diye adlandırılan bu bölge, Medine’nin en kuzey ve en
güneyindeki dağlar olan Sevr ve Ayr dağları arası ile Medine’nin meskûn olan doğu
ve batı ovaları arasında kalan bölgedir.
Bu durum Medine Vesikasına da eklenmiştir. Hz. Peygamber, belirlediği bu
sınırların işaretlenmesi görevini Hazrec kabilesinden Kaʻb b. Malik’e vermişti. O da
Resulullah’ın tembihlediği üzere belirlenen yerlere taşlar dikerek Medine

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Devleti’nin sınırları tespit etmiştir. Resulullah’ın devletin başkentini belirlemek için


söylediği, “Mekke Allah’ın haremi, Medine ise benim haremimdir.” sözünden
dolayı Medine’ye Harem-i Resul denilmektedir.

Bireysel Etkinlik
•Hz. Muhammed'in kurduğu devlet, yaptığı sosyal ve siyasal
antlaşmalar ve hepsine ait sonuçları, günümüz müslümanları açısından
nasıl değerlendirilip anlaşılmalıdır? Bunu, geleneksel yorumlarla
birlikte mukayese ederek tartışınız.

Medine Pazarı
Medine’de, eskiden beri Benû Kaynuka Çarşısı yanında dört adet daha pazar
bulunuyordu: Safâsif, Müzâhim, Kaynuka ve Zübâle. Gerek müşriklerin ve gerekse
çoğunlukla Yahudilerin tekel ve kontrolünde olan pazarlar Hz. Peygamber’i
rahatsız ediyordu. İşleri yoluna koyduktan sonra Müslümanların alışverişlerinde
rahat etmeleri, kendi ölçü ve ilkelerine göre alışveriş yapmaları ve özellikle de
Resulullah’ın devletin kendilerine ait pazarları olması için uygun bir yere Medine Pazarı oluşturdu. Zaten
başkentini belirlemek
ithalat ve ihracat işlerinden ve ticaretin her türlüsünden en üst düzeyde anlayan
için söylediği, “Mekke
Resulullah, “pazarlarının zemin bulamayacağından ve beklenen işleri
Allah’ın haremi, Medine
ise benim haremimdir.” yapamayacağından endişe eden” Müslümanları ikna etti ve sabır göstermelerini
sözünden dolayı istedi. Gerçekten de temiz, dürüst ve faizsiz alış veriş yapan bu pazar, herkesin
Medine’ye Harem-i gözdesi olmaya başladı.
Resul denilmektedir.
Tabii bu durumun, Yahudilerin kıskançlık ve kinlerini artırdığını da rahatlıkla
görmekteyiz. Nitekim bir müddet sonra Yahudilerle girişilen savaşlarda,
Yahudilerin antlaşmaları hiçe sayarak kışkırtıcı davranışlara girişmelerinde bu
durumun da etkili olduğu açıktır.

Mezarlık
Hz. Peygamber’in Medine’ye gelişinden sonra yaşanan ölüm vakaları,
Müslümanların kendilerine ait bir mezarlık edinmelerini de beraberinde
getirmiştir. Bu da “Cennetü’l-Bâkî’/el-Bakî’ denilen mezarlık alanının
belirlenmesini doğurmuştur. Hicretten sonra ilk vefat eden şahsın, Medine’de
İslam’ın yayılıp yerleşmesinde büyük emeği geçen ve Medine’de ilk cuma namazını
kıldıran Esad b. Zürare olduğu veya Hz. Peygamber (s)’ın sütkardeşi Osman Maz’un
olduğu rivayet edilmiştir.

Resulullah’ın Hz. Aişe İle Evlenmesi


Hz. Peygamber’in Hz. Aişe ile nikâhlanması hicretten önce Mekke’de
gerçekleşmiştir. Evliliğin, hicretin 1. yılı Şevval ayında (Nisan 623) gerçekleştiğini
kabul edenler olduğu gibi 2. yılın Şevval ayında (Nisan 624, iki bayram arasında)
olduğunu söyleyenler de vardır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Farz Namazların Rekâtlarının Tespiti


Risaletin başlangıcında Resulullah ve Müslümanlar namazlarını sabah ve
akşam olmak üzere iki vakit ve ikişer rekât olarak kılıyorlardı. Mekke’nin çok erken
döneminden itibaren de namaz vakitlerinin beşe çıktığı Mekkî ayetlerden
anlaşılmaktadır.

Örnek

•Mekke’nin çok erken döneminden itibaren de namaz vakitlerinin beşe


çıktığı Mekkî ayetlerden anlaşılmaktadır.

Ancak rivayetlerden anlaşılan, rekâtların yine ikişer olduğudur. Hicretten bir


müddet sonra muhtemelen Mescid-i Nebevi’nin bitiminden sonra, beş vakit olarak
kılınan namazların rekâtlarına ait belirlenmenin günümüzdeki şeklini buluşu
gerçekleşmiştir: Sabah namazı 2, akşam namazı 3 ve diğerleri 4’er rekât.

MÜŞRİKLERLE VE YAHUDİLERLE İLİŞKİLER: HARPLER VE


SERİYYELER
Müslümanlar, Mekke döneminde müşriklerin bütün alay, baskı, işkence ve
boykotlarına sabırla/dirençle karşılık vermişler ve fiili nitelikte herhangi bir
çekişmeden kaçınmışlardı. Mekkeli müşrikler Medine’ye hicretten sonra da
yazdıkları mektup vb. yollarla Müslümanlara tehdit ve baskılarını devam
ettirmişler, Medineli müşrikleri, Müslümanlar aleyhine kışkırtmışlardır. Ebu Süfyan
ve Ubey b. Halef, Ensar’a, “Hz. Muhammed (s) ve kabilesi arasından çekilmesini
Hicretten sonra cihada
istediklerine” dair bir yazı iletmişler bu taleplerinin reddedilmesi üzerine, Medineli
izin veren ayetler nazil
olmuştur. Artık münafık ve Yahudilere benzer haberler göndermişlerdir.
Müslümanlar canlarını, Bu süreçte cihada izin veren ayetler (Hac: 22/39-40) nazil olmuştur. Artık
mallarını ve namuslarını
Müslümanlar canlarını, mallarını ve namuslarını korumak için savaşabileceklerdi.
korumak için
savaşabileceklerdi. Medine’deki bütün askerî hareketler neredeyse Mekke müşriklerine karşı
yapılmıştı. Bu harekâtlarda Mekke müşriklerinin ticaret yollarının kesip, hacıların
yol güvenliğini sarsarak onlara hem hacı adaylarından kazandıkları hem de diğer
bir kazanç kapısı olan ticaretten elde ettiklerini, sekteye uğratmak
hedeflenmekteydi. Bu Mekke müşriklerine ekonomik bir ambargo niteliğinde olup
aynı zamanda onları barışa iten bir hamle niteliğinde gibi gözükmektedir.
Peygamberimizin bizzat hazır bulundukları askerî harekâtlara gazve;
kendileri bulunmayıp ashabdan herhangi birinin kumandası altında düşman
üzerine gönderdikleri askerî birliklere de seriyye denilmektedir. Farklı rivayetler ve
tartışmalar olmakla birlikte, Peygamberimizin bizzat katıldıkları gazvelerin sayısı
27, ashabdan birisinin kumandası altında gönderdiği seriyyelerin sayısı da 47’dir.
Hudeybiye Antlaşmasına kadar geçen döneme savaşlar ve seriyyeler

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

damgasını vurmuşsa da onun döneminde meydana gelen çarpışmalar, en az kan


dökülen savaşlardır. Yapılan bir hesaba göre (yaklaşık olarak) onun dönemindeki
bütün savaşlarda Müslümanların verdiği şehit sayısı (Bi'r-i Maûne ve Recî'
Cihad izni, Olaylarında öldürülenler hariç) 138, müşriklerin verdiği ölü sayısı da (Kurayza hariç
Müslümanların tutulursa) 216'dır. Çünkü Hz. Peygamber daima prensip olarak düşmanı yok etmeyi
kendilerini korumaları değil, kazanmayı tercih etmiştir.
yanında, uluslararası/
kabilelerarası İlk Seriyyeler ve Gazveler
ilişkilerde de rahat
edilmesini sağladı. Mekke müşriklerinin baskılarının Medine’de devam etmesinin neticesinde
cihada izin veren ayetlerle Müslümanlar harekete geçti ve Hicretin yedinci ayında
Ramazan ayının başında Hz. Hamza komutasında otuz kişilik bir birlikle Mekke
müşrikleri üzerine onlarla savaşmaya hazır olduklarını göstermek için harekete
geçildi. Mekkelilerin yazılı ve sözlü tehditleri neticesinde vuku bulan Sîf’ü’l-Bahr
Seriyyesi risalet sürecinde gerçekleştirilen ilk seriyye niteliğindedir. Bu harekâtta
savaş olmamıştır. Fakat artık Mekke müşriklerine pasif direnişle karşılık
verilmeyeceği gösterilmiştir.
Sif’ü’l-Bahr seferini bir ay sonra Şevval ayının başında Ubeyde b. Hâris
komutasında gerçekleştirilen Râbiğ Seferi takip etmiştir. Râbiğ seferinden bir ay
sonra Zilkade ayında ise 20 kişi ile Sa’d b. Ebî Vakkas komutasında Harrâr seferi
düzenlenmiştir.
Bu üç seriyyede çarpışma vuku bulmamıştır. Çarpışmanın meydana geldiği
dördüncü seriyye ise Abdullah b. Cahş başkanlığında gönderilen Batn-ı Nahle
seriyyesidir.
Harrâr seferinden sonra hicretin 11. ayında Resulullah’ın komuta ettiği ilk
sefer niteliğinde olan Ebvâ (Veddân) Gazvesi gerçekleşti. Bu sefer aynı zamanda
Hz. Peygamber’in komuta ettiği ilk sefer olup herhangi bir çarpışma vuku
bulmamıştır. Bu seferde Damra kabilesiyle saldırmazlık anlaşması yapılmış ve
müşriklere gözdağı verilmiştir.

İKİNCİ YIL OLAYLARI


Müşriklere gözdağı verme gayesiyle çıkılmış diğer bir gazve olan Buvat
Gazvesi de iki yüz muhacirle beraber hicretin 13. ayında gerçekleşti.
Yine hicretin 13. ayında gerçekleşen Sefevân (I. Bedir) Gazvesi de
Müslümanların aleyhine planlama yapan herkese Müslümanların kılıçla cevap
vereceğinin gösterisiydi.
Hicretin 16. ayında vuku bulan Zü’l-Uşeyra Gazvesi de Resulullah
komutasında Müdlic ve Damra kabileleriyle dostluk antlaşması yapılmak üzere
gerçekleşti. Harekât hedeflendiği gibi sonuçlandı.
Batn-ı Nahle Seriyyesi, hicretin 17. ayında Mekke yakınlarında bulunan
Nahle bölgesinde gerçekleşen Müslümanların ilk defa düşman öldürdüğü
seriyyedir. Abdullah b. Cahş’ın komutasında 8-12 kişilik bir birlikle gerçekleşen bu
seriyyede, Taif’ten dönen Mekke kervanının gözetlenmesi emredilmişti. Bu emir

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Hz. Peygamber’in Abdullah’a Nahle bölgesinde açması için yazdırdığı mektupta


yazılıydı. Bu emri yerine getiren Abdullah, Mekke kervanıyla karşılaştı ve Mekke
kervanına saldırıp kervan mallarını aldılar ve beşte birini Resulullah’a ayırdılar. Bu
çarpışmada Mekke kervanında bulunan dört kişiden kervan başkanı Amr b.
Hadrami öldürülmüş, iki kişi esir edilmiş bir kişi ise kaçmıştır. Bu olay haram ayların
son günlerine isabet etmekteydi ve Hz. Peygamber bu hadiseden son derece
müteessir olmuş ve kervandan elde edilen ganimetleri kabul etmemişti. Mekkeli
müşrikler ise Müslümanları saldırganlıkla suçluyor Yahudiler ise geleneklere
uymadıkları için Müslümanların üzerine gidiyorlardı. Abdullah b. Cahş ve
arkadaşları ise bu durumdan çok üzgün bir halde iken nazil olan bir ayet-i kerime
ile duruma açıklık getirilmiştir. (Bakara: 2/217-218)
Böylece seriyye mensuplarının yanlış bir şey yapmadıkları ve Allah
tarafından bağışlandığı kesinlik kazanınca Hz. Peygamber kendisine ayrılan
ganimeti aldı. Müşrikler ise iki esirin serbest kalması için Medine’ye fidye
gönderdi. Hz. Peygamber’de Sa’d b. Ebi Vakkas ile Utbe b. Gazvan’ın geri
dönmesinden sonra esirleri bıraktı. Esirlerden Hakem b. Kays, İslam’ı kabul edip
Medine’de kalmışken, Osman b. Abdullah ise Mekke’ye gitti.

Bedir Savaşında İslâm Bedir Savaşı (17 Ramazan 2/14 Mart 624)
ordusunun sayısı, Kureyşlilerden pek çok kişinin katıldığı yüklü bir ticaret kervanı Ebû Süfyân
yetmiş dördü muhacir,
idaresinde Suriye’ye gitti. Hz. Peygamber bunun istihbaratını alınca ashabını
geri kalanı ensardan
olmak üzere 305, toplayarak onlara kervanın zenginliğini, buna karşılık korunmasının zayıflığını
Müşrikler ise 1000 kişi anlattı ve bu kervanı Mekke’ye dönerken Bedir’de ele geçirebileceklerini söyleyip
civarında idi. onları sefere çağırdı. Hz. Peygamber, Medine’den hareketinden on gün önce Talha
b. Ubeydullah ile Saîd b. Zeyd’i kervan hakkında bilgi toplamak üzere
görevlendirdi; ancak onlar Medine’ye Bedir Savaşı’nın yapıldığı gün dönebildiler.
Kervanın dönüş haberini başka bir kaynaktan öğrenen Hz. Peygamber, 12
Ramazan/9 Mart 624’te yerine Abdullah b. Ümmü Mektûm’u bırakarak
Medine’den hareket etti. Mus‘ab b. Umeyr, Hz. Ali ve Sa‘d b. Muâz’ın sancaktarlık
görevine tayin edildiği müslüman ordusunun sayısı, 74’ü muhacir, geri kalanı
ensardan olmak üzere 305 idi. Orduda yetmiş deve ve iki de at bulunuyordu.
Çeşitli vazife ve mazeretleri sebebiyle muhacirlerden üç, ensardan beş kişi izinli
sayılmış, ancak onlara da bu gazveye katılanlar gibi ganimetten pay verilmiştir.
Hz. Peygamber Medine’den ayrıldıktan sonra da Kureyş kervanından haber
getirmesini için bazı kişileri vazifelendirmiş, kervanın tehlikede olduğunu ve Hz.
Peygamber’in kendisine saldıracağını haber alan Ebu Süfyan ise durumu haber
vermesi için Mekke’ye Damdam b. Amr’ı göndermiştir. Haberi alan Mekke
müşrikleri büyük yatırım yaptıkları bu kervanın Müslümanların eline geçmesi
korkusuyla adeta Mekke’de seferberlik ilan ettiler. Ebu Cehil ise bütün Mekke
halkını savaşa teşvik ediyordu. 1000 kişilik bir orduyla Mekke’den ayrılan müşrik
ordusunda 700 deve 100 de at bulunuyordu.
Hz. Peygamber, ordusuyla Bedir yakınında konaklayarak kervan hakkında
bilgi toplaması için Zübeyr b. Avvâm, Hz. Ali ve Sa‘d b. Ebî Vakkās’ı Bedir
kuyularına gönderdi. O sırada Hz. Peygamber ve ashabı Kureyş ordusunun

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Mekke’den çıkıp Bedir’e geldiğini henüz bilmiyorlardı. (Enfâl, 8/42)


Zübeyr ile arkadaşları, Bedir’e yakın bir yerde konaklayan Kureyşliler’in
Bedir Kuyusu’na su almak için gönderdikleri kölelerden ikisini yakalayarak
Resulullah’ın huzuruna çıkardılar. Onların sorguya çekilmesi sırasında, Kureyş
ordusu için günlük kesilen deve sayısından, ordunun yaklaşık 1000 kişi olduğu
anlaşıldı. Hz. Peygamber, ayrıca Ammâr b. Yâsir ile Abdullah b. Mes‘ûd’u da
esirlerin ifadelerini tahkik için keşfe gönderdi. Onlar, sabaha karşı Kureyş
karargâhında büyük bir karışıklığın vuku bulduğu haberini getirdiler. Çünkü
Kureyşliler, karargâha dönen diğer kölelerden Müslümanların durumunu haber
alınca büyük bir telaşa kapılmışlar ve baskına uğramamak için tedbir almaya
başlamışlardı. Fakat geceleyin şiddetli bir yağmurun yağması, her iki tarafa da
rahat hareket etme imkânı vermemişti.
Sahabeyle yapılan istişareler sonucu Bedir’e doğru yola çıkıldı. Bedir
kuyularına geldiklerinde Hübab b. Münzir müşriklerin tarafında olan kuyuların
kapatılmasının onları güçsüz düşüreceği görüşünü ifade etti. Bu görüş ilk anda
uygulansa da Hz. Peygamber daha sonra müşriklerin su almalarına müsaade etti.
İki ordu savaşmadan önce Hz. Peygamber, cahiliyede de elçilik vazifesini ifa
Okuma yazma bilen
etmiş olan Hz. Ömer’i, müşriklere savaş yapılmaması, barış ve güven içerisinde
esirlerin on Müslümana
okuma yazma Mekke’ye dönmeleri hususunda görüşmesi için gönderdi. Müşrikler arasında
öğretmeleri şartıyla; Hakîm b. Hizam barış teklifinin kabul edilmesini önerse de Ebu Cehil savaş
fakir esirlerin ise konusunda ısrarcıydı. Hz. Peygamber ise orduyu savaş düzenine soktuktan sonra
karşılıksız olarak eski Arap âdetine göre mübareze yaparak savaşı kızıştırıp başlatmak üzere Esved
serbest bırakılmaları b. Abdülesed el-Mahzûmî, Kureyşliler’in; Hz. Hamza da Müslümanların tarafından
kararlaştırıldı. meydana çıkarak kapıştılar. Hamza’nın rakibini öldürmesi üzerine Kureyşliler’den
Utbe, kardeşi Şeybe ve oğlu Velîd, Müslümanlardan da Hz. Hamza, Ali ve Ubeyde
b. Hâris meydana çıktılar. Hamza ile Ali hasımlarını öldürerek ağır yaralanan ve
daha sonra aldığı yaralardan dolayı şehit düşen Ubeyde’ye yardım edip Utbe’yi
öldürdüler. Bu şekilde başlayan savaş, ikindiye doğru Müslümanların kesin
zaferiyle sona erdi.
Savaşta, Müslümanlar on dört şehitşehit vermişti. İslam’ın ve Hz.
Peygamber’in azılı düşmanı olan Ebu Cehil ile aralarında Ebu Süfyan’ın oğlu
Hanzala’nın da bulunduğu 70 müşrik öldürülmüş ve yetmiş müşrik de esir alınmıştı.
Allah Resulü esirlerden Ukbe b. Ebû Muayt ile Nadr b. Hâris’in, vaktiyle
Müslümanlara yaptıkları işkencelere karşılık öldürülmesini emretti. Esirlere karşı
iyi davranılması talimatını vererek onlara yapılacak muamele hususunda da
ashabıyla istişare etti. Hz. Ebû Bekir fidye karşılığında serbest bırakılmalarını; Hz.
Ömer ve Sa‘d b. Muâz gibi bazı sahabiler ise bunların en yakın akrabaları
tarafından öldürülmelerini, teklif etti. Hz. Peygamber birinci teklifi benimseyerek
esirlerin malî durumlarına göre 1000-4000 dirhem arasında fidye ödemelerini şart
koştu. Okuma yazma bilen esirlerin on Müslümana okuma yazma öğretmeleri
şartıyla; fakir esirlerin ise karşılıksız olarak serbest bırakılmaları kararlaştırıldı.
Esirler arasında Hz. Peygamber’in büyük kızı Zeyneb’in kocası Ebu’l-As da
vardı. Kızı kocasının fidyesini ödemek için gerdanlığını göndermişti. Hz. Peygamber

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

ise sahabeyle istişare ederek Ebu’l-As’ı, Zeyneb’i Medine’ye göndermesi şartıyla


herhangi bir maddi karşılık beklemeksizin serbest bıraktı. Hz. Peygamber’in ve
Müslümanların tüm esirlere iyi davrandığı rivayet edilmektedir.
Ganimetlerin taksimi sırasında ihtilâfa düşülmemesi için bütün ganimetler
bir araya toplandı ve ashab arasında eşit şekilde paylaştırıldı. Resulullah, zaferi
haber vermeleri için Zeyd b. Hârise ile Abdullah b. Revâha’yı Medine’ye gönderdi,
kendisi de ramazanın sonlarında ordusuyla birlikte Medine’ye döndü. Savaşı
kaybettiklerinin haberini alan Mekkeliler, büyük bir üzüntü yaşadılar ve başkanlığa
getirdikleri Ebû Süfyân ile birlikte, intikamlarını almak için yeminleştiler.
Bedir Savaşı, Hz. Peygamber’in askeri kabiliyetini, taktik dehasını ve strateji
yeteneğini gösteren seferlerden biri olsa da bu, aynı zamanda, onun, istişareye
verdiği önemi, savaşta dahi olsa şefkati ön planda tuttuğunu da göstermektedir.
Müslümanlar itibarlarına itibar kattılar. Artık İslam cemaati hem güçlü hem de
dinlerini yaymak için daha geniş bir hareket alanı elde ettiler.

İkinci Yılda Gerçekleşen Bazı Önemli Olaylar


Sevîk Gazvesi: Bedir’de aldıkları yenilginin şokunu yaşayan müşrikleri ve
Bedir Savaşı diğer müşriklerin yeni lideri Ebu Süfyan, yakınlarının intikamını almadan yıkanmamaya
savaşlar gibi, Hz. ve hanımına yaklaşmamaya yemin etti ve Bedir Gazvesinde iki buçuk ay sonra iki
Peygamber’in askeri yüz kişilik bir birlikle Medine’ye yola çıktı. Orada Yahudi dostu Sellam b. Mişkem’in
zekasını, taktik ve evinde konaklayan Ebu Süfyan, Medine üzerine saldırmaya cesaret edemeyip
strateji yeteneğini kenar mahallelere saldırdı ve iki Müslümanı öldürdükten sonra bir tarlayı ateşe
gösteren seferlerden verip kaçtı. Durumu haber alan Hz. Peygamber elli kişilik bir askeri birlikle Ebu
biridir. Süfyan’ı takibe koyuldu. Ancak müşrikler hızlı hareket edebilmek için ağırlık
yapmasın diye yanına erzak olarak aldıkları kavrulmuş unları (sevîk) atarak
kaçtılar.
Civar Kabilelerle Antlaşmalar: Allah Resulü yürüteceği tebliğ faaliyetinin
önünde en fazla Mekkeli müşrikleri engel gördüğü ve bundan dolayı da sadece
veya rahatlıkla onlarla uğraşmak için, arkasını sağlama almayı düşünerek Medine
etrafındaki kabilelerle antlaşmalar yapmaya başlamıştı. Bazı kabilelerle
antlaşmalar yapmış bazıları da buna yanaşmamışlardı. Müslümanların Bedir
Savaşını kazanmaları, çevrede çok olumlu etkiler yaptı. Daha önce antlaşma
yapmak için kendileriyle görüşülen bazı kabileler, Kureyş’i karşılarına almamak için
Resulullah’la antlaşmaya yanaşmamışlardı. Ama şimdi haber göndererek antlaşma
yapmak istediklerini bildiriyorlardı.
Kıble'nin Değişmesi: Resulullah’ın, 13 yıllık Mekke döneminde Araplar için
her şey olan, onların en büyük övüncü ve neredeyse varlık sebepleri olan Kâbe’ye
yönelerek ibadet ettiği açıktır. Çünkü onlar Kudüs’ü çok fazla bilmiyor ciddiye de
almıyorlardı. Kâbe varken almalarına da gerek yoktu zaten. Bu konuda bir takım
tartışmalar ve farklı rivayetler de bulunmaktadır. Bu hususta herhangi bir ilahî
emir de gelmemişti. Ancak hicretten sonra Medine sözleşmesiyle Yahudileri
yanına almayı hedefleyen Allah Resulü, onların kıblelerine dönerek ibadet etmeyi
tercih etmiş ve bu durumu omlarla da paylaşmıştı. Fakat onların gerek Resulullah’ı

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

ve müminleri, “kıblesiz” olmakla suçlamaları ve gerekse birçok açıdan


küçümsemeleri Resulullah’ın da zoruna gitmekteydi. Kıbleyi kendi isteğiyle
değiştirdiği için caymak da istemiyor ve bu hususta ilahi bir talimat bekleyip
duruyordu. Nitekim hicretten 16 veya 17 ay sonra gelen emirle (Bakara, 2/144-
150) kıble değişikliği gerçekleşerek namazlarda yeniden Kâbe’ye doğru
dönülmüştür.
Beni Kaynuka Yahudilerinin Medine'den Çıkarılması: Kaynuka Yahudileri,
Müslümanların Bedir’de kazandıkları zaferi küçümseyerek müşriklerin savaşmayı
bilmediklerini, Müslümanların savaşmayı bilen bir topluluğa karşı böylesi bir zafer
kazanamayacaklarını söylüyorlardı. Bu küçümseyici tutum ve tavırlarıyla birlikte
çarşıda Müslüman bir kadının eteğine basarak onun mahremiyetini çiğneyen
Kaynuka Yahudilerin tutumu iki topluluk arasını iyice germişti. Bu taciz karşısında
kadın, çarşıdan geçen bir Müslümandan yardım istemiş, o Yahudiyi onlar da o
Müslümanı öldürmüşlerdi. Böylece hicretten yirmi ay sonra artık iki grup arasında
güvenliğin de ortadan kalktığı bir hava oluşmuştu. Kaynuka Yahudilerinin
tutumlarından rahatsızlık duyan Hz. Peygamber, öldürülen Müslüman’ın diyetini
istediğinde onlar, Mekkelilere benzemediklerini söyleyerek karşı koydular.
Resulullah Kaynukaoğullarının kaldığı mahalleyi kuşattı ve on beş gün sonra teslim
aldı (Zilkade 2/Nisan 624). Resulullah’ın savaşçı esirlerin öldürülmesine karar
vermesi üzerine Hazrec kabilesinin reisi Abdullah b. Übey b. Selûl, Benî
Müslümanları Kaynukalılar’ın kendilerinin müttefiki olduklarını belirterek bağışlanmalarını istedi.
küçümseyici tutum ve Hz. Peygamber, münafıkların başı olduğunu bilmesine rağmen onun ısrarı üzerine
tavırlarıyla birlikte kabile mensuplarının tamamının Medine’den sürülmesini emretti.
çarşıda Müslüman bir
kadının eteğine basarak Diğer Bazı Olaylar
onun mahremiyetini
çiğneyen Kaynuka İkinci yıl, oruç, zekât, bayram namazı, fıtır sadakası hususundaki hükümler
Yahudilerin tutumu, iki vaz edilmiş ve Resulullah’ın tatbikatıyla hayata geçirilmiştir. Yahudiler yaptıkları
topluluk arasını iyice büyüden dolayı, Müslümanların Medine’de çocuklarının olmayacağı şayiasını
germişti. yayıyorlar ve oranın havasının kendilerine iyi gelmediği için kadınların doğum
yapamayacaklarını söyleyip duruyorlardı. Bu yüzden Medine’deki ilk doğum olarak
Abdullah b. Zübeyr b. Avvam’ın doğumu, büyük bir sevinçle karşılanmıştı (Zilkade
2/Mayıs 624). Hz. Peygamber’in kızı ve Hz. Osman’ın eşi Hz. Rukiye, yakalandığı
hastalığa yenik düşerek bu yıl vefat etti. Hz. Ali b. Ebi Talib ile Hz. Fatma bt.
Resulullah’ın evliliği de bu sene gerçekleşmiştir.

ÜÇÜNCÜ YIL OLAYLARI


Bu yıl da gazve ve seriyyelere devam edilmiştir.
Karkaratülküdr Gazvesi: Bu yıl (3/625) Gatafan ve Süleym kabilelerinin
Medine’ye hücum edecekleri haberini alması üzerine Hz. Peygamber, yerine İbn
Ümmü Mektum’u bırakıp iki yüz kişilik bir birlikle bu kabilelerin üzerlerine,
“Karkaratülküdr” denen yere gitti. Savaşı göze alamayan kabileler kaçtılar.
Bu seferden iki sonra ise bu kez Gatafan kabilelerinin iki ayrı kolu olan
Muharib ve Sa’lebe’nin Medine’yi yağlamak üzere “Züemer” denilen yerde
konuşlandıklarını öğrendi. Dört yüz elli kişilik bir birlikle üzerlerine gidildiyse de

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

müşrikler savaşı göze alamadılar.


Züemer gazvesinden iki sonra ise Hz. Peygamber Medine’ye iki yüz
kilometre kadar uzakta olan Bahran’da bulunan Süleym kabilesinin Müslümanlara
karşı asker topladıkları haberini alınca üç yüz sahabiyle harekete geçti. Fakat
herhangi bir çatışma olmadı.
Bu dönemde Şam yolunu kullanamayan müşrikler Irak yolunu kullanmaya
niyetlenseler de Hz. Peygamber Zeyd b. Harise önderliğinde yüz kişilik bir birlik
gönderdi. Zeyd ise Karede mevkiinde kervanı ele geçirip Medine’ye getirdi.

Uhud Savaşı (7 Şevval 3/23 Mart 625)


Bedir intikamının yanı sıra Suriye kervan yolunu tehditten kurtarmak isteyen
müşrikler, Ebu Süfyan’ın komutasında iki bini ücretli toplamda üç bin askerle
Medine’ye doğru hareket geçtiler. Hz. Abbas ise Mekke’li müşriklerinin savaş
Hz. Peygamber hazırlıklarını bildirmiş, Hz. Peygamber’de ilerleyen süreçte müşrik ordusunun
düşmana nasıl karşılık durumundan haberdar olmak için bazı sahabileri göndermiştir. İki ordunun
verileceği hususunda karşılaşması yakınlaşınca Hz. Peygamber düşmana nasıl karşılık verileceği
sahâbîlerle istişare etti. hususunda sahabisahabilerle istişare etti. Kendisi Medine’de kalınmasını,
Kendisi Medine’de kadınların ve çocukların kalelere yerleştirilerek savunma savaşı yapılmasını tercih
kalınmasını ve savunma
ettiğini belirtti. Özellikle Bedir Gazvesi’ne katılamayan gençler, Hz. Hamza, Sa‘d b.
savaşı yapılmasını
tercih ettiğini belirtti. Ubâde, Nu‘mân b. Mâlik düşmanla şehir dışında savaşılmasında ısrar ettiler. Hz.
Peygamber de kendi görüşünden vazgeçerek Medine’de yerine Abdullah b. Ümmi
Mektûm’u vekil bırakarak ikisi atlı, 100’ü zırhlı 1000 kişilik bir kuvvetle yola
çıktı. Verdiği sözden dolayı savaşa iştirak eden Abdullah b. Ubey (münafıkların
reisi), meydan savaşı taraftarı olmadığı gerekçesiyle 300 adamını da alarak
Medine’ye döndü. Artık Müslümanlar 3000 kişilik müşrik ordusuna karşı 700 kişi
kalmıştı.
Hz. Peygamber sancağı Mus’ab b. Umeyr’e vermiş, Uhud dağının
karşısındaki Ayneyn tepesine Abdullah b. Cübeyr komutasında 50 okçuyu
yerleştirmiş ve her ne olursa olsun burayı terk etmemeleri hususunda talimat
vermişti.
Ebû Süfyân’ın yanında karısı Hind ve iki put da bulunmaktaydı. Orduya
katılan kadınlar def çalıp Bedir’de öldürülen yakınları için ağıtlar yakarak
Kureyşlileri cesaretlendiriyordu. Savaş mübâreze ile başladı. Kureyş ordusundan
ileri atılan ordu sancaktarı Talha b. Ebû Talha’yı Hz. Ali, Talha’nın ardından
meydana çıkan kardeşi Osman’ı da Hamza öldürdü. Savaşın kızışmasıyla düşman
ordusunun merkezine kadar ilerleyen Müslümanlar yirmiden fazla müşriki katletti.
Müşrik ordusunun sancaktarları ölmüş ve sancağı yerden kimse kaldıramamıştı.
Müslüman askerler, düşmanı savaş alanından tamamen uzaklaşıncaya kadar
kovalamadan kesin galibiyet kazanıldığı düşüncesiyle ganimet toplamaya
başladılar. Ayneyn Tepesi’ndeki okçuların çoğu da düşmanın bozguna uğradığını
görünce ganimetten mahrum kalmamak için yerlerini terk ettiler.
Bu sırada Müslümanları arkadan vurmak için fırsat kollayan Hâlid b. Velîd
harekete geçti. Yerlerinden ayrılmayan ve kendisini durdurmaya çalışan Abdullah

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

b. Cübeyr ile on arkadaşını şehitşehit ettikten sonra Ayneyn tepesinin doğusundan


ilerleyerek İslâm ordusunun arkasına sarkan Hâlid b. Velîd ganimet toplamakla
uğraşan Müslüman askerler üzerine ani bir baskın yaptı. Bunu gören Kureyş
ordusu da geri dönüp saldırıya geçti. İki kuvvet arasında kalan Müslümanlar paniğe
kapıldı. Bir kısmı silâhlarını bırakmış ve saflar bozulmuştu. Tekrar silâha sarılıp
çarpışmaya başladıkları sırada Hz. Hamza, Vahşî b. Harb tarafından şehit edildi. İbn
Kamîe, Hz. Peygamber’in yanına kadar sokulup bir kılıç darbesiyle onu yüzünden
yaraladı, aldığı darbenin etkisiyle Hz. Peygamber’in miğferi ikiye bölününce
halkaları yüzüne battı. Utbe b. Ebî Vakkâs’ın attığı taşla alt dudağı yarıldı ve bir
dişi kırıldı. Abdullah b. Şihâb’ın darbesiyle de alnından yaralandı. Übey b. Halef,
Resulullah’ı öldürmek için harekete geçtiyse de Allah Resulü bir mızrakla onu
atından düşürdü. Übey bunun etkisiyle Mekke’ye dönerken yolda öldü. Resulullah,
Medine’den Mekke’ye gidip müşriklere destek veren Rahip Ebû Âmir’in savaştan
önce kazdırdığı çukurlardan birine düştü ve diz kapakları yaralandı.
Müslümanların Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Ali ile birlikte bir grup sahabisahabi Hz. Peygamber’i
bozulması ve panikleri korumak için etrafında bir halka oluşturdular. Ebû Dücâne vücuduyla onu bir
esnasında metanetini
kalkan gibi koruyor, Sa’d b. Ebî Vakkâs da düşmana ok atıyordu. Düşmanın kılıç
koruyan Allah Resulü,
darbelerine karşı Resulullah’ı koruyan Talha b. Ubeydillah aldığı yaranın etkisiyle
bir yandan orduyu
toplamaya çalışıyor bir çolak kaldı. Bu arada Mus‘ab b. Umeyr, İbn Kamîe tarafından şehitşehit edildi.
yandan da savaşıyordu. Bunun üzerine Resulullah sancağı Hz. Ali’ye verdi. Mus’ab’ı öldüren İbn Kamîe, Hz.
Peygamber’i öldürdüğünü sanmış ve onun öldürüldüğünü etrafa yaymaya
başlamıştı. Bu şâyianın etkisiyle Müslümanlar panik içerisinde dağılmaya
başladılar. Bazıları parolayı unuttu, bu durum birbirlerini öldürüp yaralamalarına
yol açtı. O esnada Resulullah’ı gören Kâ‘b b. Mâlik, “Ey müminler, müjde!
Resulullah burada!” diye haykırınca Müslümanlar toparlandı. Hz. Peygamber,
etrafında sahabisahabiler olduğu halde Uhud kayalıklarına doğru çekildi. Bu sırada
Ebû Süfyân ve arkadaşları kayalıklara doğru ilerlemeye kalkıştılarsa da
Müslümanlar attıkları taşlarla düşmanları uzaklaştırmayı başardılar. Savaş böylece
sona erdi.
Uhud Gazvesi’nde Müslümanlar yetmiş şehit vermiş, Hanzale b. Ebû Âmir
dışındaki şehitlerin hepsine işkence yapılmış, organları kesilmiştir. Müşriklerin ise
yirmi iki ila otuz yedi arasında ölüsü vardır.

Üçüncü Yılda Gerçekleşen Bazı Önemli Olaylar


Uhud şehitşehitlerini defnederek sahabilerle birlikte Medine’ye dönen Allah
Resulü, akşam namazını burada kıldı. Ertesi gün Kureyş müşriklerinin Medine’ye
saldıracağı haberini alan Allah Resulü, Müslümanların güçlü olduklarını ve
kendilerinden korkmadıklarını göstermek için Hamrâülesed Gazvesi’ne çıktı.
Müslümanlar Hamrâülesed’de beş gün kalarak müşrikleri bekledikten sonra
Medine’ye döndüler.
Müslümanların Uhud’da zayıflamış olacağı düşüncesiyle Medine’yi yağlama
girişimi planlayan Esed Kabilesi harekete geçti. Bu harekât daha sonra
peygamberliğini ilan edecek olan Tüleyha b. Hüveylid ile kardeşinin kışkırtması
neticesinde patlak verdi. Bu haberi alan Müslümanlar Esed Kabilesinin suyunun

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

bulunduğu Katan mevkiinde bu kabileyi dağıttılar.


Resulullah'ın, Hz. Hafsa bt. Ömer ve Zeyneb bt. Huzeyme ile evlenmesi de
üçüncü yıl gerçekleşmiştir. Hz. Osman'ın Resulullah’ın teşvikiyle diğer kızı Ümmü
Gülsüm ile evlenmesi de bu yıldır. Geçen yıl evlenen Hz. Fatma ile Hz. Ali’nin oğlu
Hz. Hasan doğmuş ve tüm Müslümanlar Resulullah’ın sevincine ortak olmuştur.

DÖRDÜNCÜ YIL OLAYLARI


Bi’ri Maûne Vakası (Safer 4/Temmuz 625): Amir b. Sa’saa kabilesinin başkanı
Ebû Berâ Âmir b. Mâlik, Hz. Peygamber’e, kabilesine İslam’ı anlatmak üzere bir
heyet göndermesi talebinde bulunmuş ve heyetin emniyetini garanti etmişti. Hz.
Peygamber de Ehl-i Suffe’den yetmiş kadar kişiyi, Ebû Berâ’ya teslim edilmek
üzere bir mektupla beraber göndermiştir. Heyetten biri, Ebû Berâ’nın öldüğüne
dair yayılan haberlerden dolayı mektubu yeğeni Âmir b. Tufeyl’e verdi ve
etrafındakileri İslam’a davet etti. İslam düşmanı olan Âmir b. Tufeyl ise Süleym
kabilesinin kollarından topladığı yardımcı kuvvetlerle Müslümanlardan iki kişi hariç
herkesi kılıçtan geçirmiştir. Kurtulan Amr b. Ümeyye ed-Damrî ise dönüş yolunca
Hz. Peygamber’in emân verdiği iki kişiyi, emândan habersiz olarak öldürdü. Hz.
Peygamber ise onların diyetini ödemiştir.
Recî’ Olayı (Safer 4/Temmuz 625): Adal ve Kâre kabilelerinden bir heyet Hz.
Peygamber’e kendilerine İslam’ı öğretecek bir heyet göndermesi talebiyle
Uhud’un ertesi günü Medine’ye geldiler. Hz. Peygamber de on kişiden oluşan bir heyeti onlara
Kureyş müşriklerinin gönderdi. Heyet Recî suyuna ulaştığında onların etrafını yüz kişiden oluşan
Medine’ye saldıracağı Lihyanoğullarından bir birlik sardı. Bu birlik kendilerini esir edip Mekke
haberini alan Allah müşriklerine satacaklarını söylemeleri üzerine heyetten Hubeyb b. Adî, Zeyd b.
Resulü, Müslümanların
Desine, Abdullah b. Târık öldürülmeyeceklerine dair söz alarak teslim oldular.
güçlü olduklarını ve
kendilerinden Daha sonra Hubeyb savaşarak öldü. Diğer iki sahabi ise Mekke müşriklerinin
korkmadıklarını işkencelerine rağmen dinden dönmeyi reddettikleri için Mekke’de bir süre hapis
göstermek için hayatı sürdükten sonra şehit edildiler.
Hamrâülesed
Gazvesi’ne çıktı. Ahde vefa ve verilen emâna riayet, cahiliye Arap toplumunda dahi
ziyadesiyle önemli hususlardandı. Fakat Âmir ve Lihyanoğulları, Hz. Peygamber’e
verdikleri söze hıyanet etmişlerdir.
Bi’ri Maûne ve Recî’ olaylarının aynı olayın farklı rivayetleri olduğu, fakat
farklı olaylarmış gibi anlatıldığı da iddia edilmektedir.
Nadîroğullarının Sürülmesi (Rebîülevvel 4/Ağustos 625): Bedir’de
Müslümanların zaferini hazmedemeyen Yahudiler, bu durumu hal ve tavırlarıyla
belli etmekte ve Müslümanları rahatsız etmekteydiler. Nitekim Nadîroğullarından
şair Ka’b b. Eşref de, “bugün yerin altı üstünden daha iyidir” demiştir. Bu Yahudi
kabilesi Uhud’da müşrikleri Müslümanlara karşı kışkırtmış ve desteklemişti.
Bi’r-i Maûne’den kurtulan Amr b. Ümeyye ed-Damrî’nin eman verilmiş iki
kişiyi öldürmesinden sonra Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir’le birlikte Medine
vesikası gereği diyetlerinin ödenmesine ortak olması gereken Nadîroğullarına da
gitti. Bu kabile mensupları, hisselerine düşeni verecekleri yerde, reislerinden

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Huyey b. Ahtab’ın önerisi üzerine Hz. Peygamber’e suikast planı yaptılar. Bu


durumu sezen Allah Resulü oradan ayrılarak uzaklaştı.
Yaşadıkları mahalleyi kuşatan Allah Resulü, onlara Medine’yi terk etmelerini
söyledi. Abdullah b. Ubey’in kendilerine destek vereceği haberini alan Yahudilerin
ise, yerlerinden çıkmayacaklarını söyleyerek karşılık vermeleri üzerine
Müslümanlar, onları on beş gün boyunca kuşattılar ve onlar, bekledikleri yardımın
gelmemesiyle birlikte Medine’den ayrılma kararı aldılar. Huyey b. Ahtab ise daha
sonra Mekke’ye giderek müşrikleri, Müslümanlara karşı kışkırtmış ve Hendek
savaşının başlamasında tetikleyici rol oynamıştır.
Diğer Bazı Olaylar
Resulullah’ın Hz. Ümmü Seleme ile evlenmesi, zina, içki ve kumarın haram
kılınması ve Hz. Hüseyin’in doğumu.

BEŞİNCİ YIL OLAYLARI


Hendek Savaşı (7 Şevval 5/1 Mart 627-1 Zilkade 5/24 Mart 627)
Bu savaşa, çeşitli grupların Müslümanlara karşı bir araya gelmesinden
dolayı “Ahzab Gazvesi” de denmektedir. Bu savaş Medine’den sürüldükten sonra
Müslümanların kalleşce Hayber’e yerleşen Yahudi reisi Huyey b. Ahtab’ın, müşrikleri kışkırtması sonucu
katledilmeleri vuku bulmuştur. Bu duruma sevinen müşrikler ise Yahudilerle iş birliği içinde ordu
Resulullah’ı ve
toplamaya başlamışlar ve bu teşebbüsleri neticesinde civar müşrik kabilelerden
müminleri o kadar
üzmüştür ki, bu olaydan Gatafan, Süleym, Esed, Fezare, Mürre ve Eşça gibi kabilelerin de katılımıyla Ebu
sonra Resulullah’ın, Süfyan’ın komutanlığında on bin kişilik bir ordu oluşturulmuştu.
katiller için 40 gün Yahudi ve müşriklerin ittifakıyla oluşturulmuş büyük bir düşman ordusunun
beddua ettiği rivayet
Medine’ye saldıracağı haberini alan Hz. Peygamber savunma savaşı yapmak için
edilmektedir.
hemen hazırlıklara başlamış, Resulullah’ın (veya Selman-ı Farisi’nin) önerisiyle
şehrin düşman saldırısına müsait taraflarına hendek kazılmıştır. Ordunun hendeği
aşıp şehre girmesinin mümkün olmadığını gören Yahudi reisi Huyey b. Ahtab ise
Medine’de kalan tek Yahudi kabilesi olan Kurayza Yahudi kabilesi reisi Ka’b b.
Esed’e Medine anlaşmasını bozup Ahzab ordusuyla iş birliği yapmasını teklif etti.
Bu durumu haber alan Hz. Peygamber, düşman karargâhını bölmek üzere Nuaym
b. Mes’ud aracılığıyla da Kurayza Yahudileri ve düşman karargâhı arasındaki ittifakı
bozmuştur.
Günlerce bir şey yapmaktan aciz kalan müttefik düşman ordusu kuşatmanın
uzamasından yorulmuş, açlık baş göstermiş, haram aylara girilmiş, aynı zamanda
Hac mevsimi gelmiştir. Bu durum ise Mekke müşriklerinin önemli bir gelir kaynağı
olan panayırların kurulması zamanına işaret ediyordu. Müslümanların
savunmasını aşamayan ve hiçbir şey yapamayacaklarını anlayan müşrikler geri
çekilme kararı almışlardır.
Bu savaşta Müslümanlar altı şehit vermiş müşriklerden ise üç kişi ölmüştür.
Bu savaştan sonra müşriklerin Medine’ye saldırıları son bulmuştur.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Beşinci Yılda Gerçekleşen Bazı Önemli Olaylar


Kurayzaoğulları Gazvesi (2 Zilkade 5/25 Mart 627): Hz. Peygamber, Hendek
savaşında düşman kuvvetlerin geri çekilmesinden bir gün sonra çatışma esnasında
müşriklerle anlaşma yaparak Müslümanlarla olan antlaşmasını bozup onları
arkadan vurma teşebbüsünü kabul eden Kurayza Yahudilerinin üstüne yürüdü. Bu
kabile daha önce Hz. Peygamber, Nadîroğulları üzerine yürüdüğünde de
Müslümanları arkadan vurmak istemişler Hz. Peygamber de Nadîroğulları
kuşatmasını kaldırıp bunların üzerine yürümek zorunda kalmıştır. Daha sonra ise
Nadîroğullarına yardım etmemek şartıyla Kurayza Yahudileri bırakılmıştır. Fakat
Hendek savaşında da benzer tutumu takınmaları neticesinde Hz. Peygamber onları
kuşatmış, İslam’a girmeleri teklifinde bulunmuştur. Reddetmeleri üzerine başlayan
çatışmayı kaybeden Yahudiler daha önceden müttefikleri olan Sa’d b. Muaz’ı
aralarında hakem olmak üzere kabul etmişlerdir. Sa’d ise Tevrat’a göre
hükmederek eli silah tutan erkeklerin öldürülmesine, kadın ve çocukların esir
alınmasına, mallarının ise ganimet statüsüne tabi tutulmasına karar vermiştir. Bu
karar uygulanmıştır. Nitekim Kurayza oğullarından dört yüz öldürüldüğü nakledilir.
Nadîroğullarında olduğu gibi bu kabilenin de serbest bırakılması ancak
Hayber’de konuşlanmış Yahudi kuvvetlerini güçlendirmekten başka bir işe
yaramayacaktı. Sa’d’ın verdiği karar ise her iki tarafın da kabul ettiği bir hakemin
Hendek savaşında kararıydı. Bu şekilde Medine’de, Medine Vesikasına riayet etmeyen Yahudilerin
Müslümanlar altı şehit
tamamı çıkarılmıştır.
vermiş müşriklerden ise
üç kişi ölmüştür. Bu Hendek savaşından sonra müşriklerle birlik olan Esed kabilesinin üzerine bir
savaştan sonra sefer düzenlenmiş bu sefere kabilenin oturduğu yere nispetle Gamre Seferi
müşriklerin Medine’ye denmiştir. Yine Hendek kuşatmasında müşrik saflarında yer alan Süleymoğulları
saldırıları son
üzerine bir sefer düzenlenmiştir.
bulmuştur.
Daha sonra Recî’ olayında tebliğ heyetini katleden Adal ve Kâre kabilelerini
cezalandırmak üzere Benî Lihyan Gazvesi düzenlenmiştir. Bu gazvede
Lihyanoğulları kaçmış, herhangi bir çarpışma olmamıştır.
Ebu Zerr’in oğlu Zerr’i öldürüp develeri ve hanımı Leyla’yı kaçıran Fezâre
kabilesinin üzerine de bir sefer düzenlenmiş develer ve Ebu Zerr’in hanımı
kurtarılmıştır. Bu sefere İslam ordusunun konakladığı yere nispetle Zûkared
Gazvesi denmiştir.
Bu süreçte Medine’ye yirmi dört mil uzaklıkta bulunan Zü’l-Kassa’ya iki sefer
düzenlenmiştir. İlk seferde on kişilik Müslüman birlik uyurken yakalanmış ve
sadece komutan Muhammed b. Mesleme ağır yaralı olarak kurtulmuştur. Bu
sebebe binaen kırk kişiyle Ebu Ubeyde b. Cerrah gönderilmiştir. Bu sefer de
Muhârib, Enmâr ve Sa’lebe kabileleri kaçmıştır.
Mustalikoğulları Gazvesi (2 Şâban 5/27 Aralık 626): Bu sefer Huzâa
kabilesinin bir kolu olan Mustalik kabilesinin reisi Hâris b. Ebu Dırar’ın Medine’ye
saldırı planlarından haber olunması üzerine düzenlenmiştir. Bunun üzerine Allah
Resulü yerine Zeyd b. Harise’yi bırakarak bin kişi ile Müreysi kuyusuna gitti ve
düşmanla karşılaştı. Hz. Ömer’in İslam’a davetine reddeden Mustalik kabilesi ile

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

çatışma başladı. On ölü, bir şehidin olduğu savaşta Müslümanlar yüklü ganimetler
elde ettiler. Bu savaşa vuku bulduğu yere nispetle Müreysi Gazvesi de
denmektedir.
Hz. Peygamber bu gazvede Benî Müstalik’in reisi Haris’in kızı Cüveyriye ile
evlenmiş bu evlilik vesilesiyle bu kabileyle akraba olan sahabiler esirleri serbest
bırakmışlardır. İki topluluk arasında yumuşamaya vesile olan bu evlilik neticesinde
kabile reisi Haris, İslam’ı kabul etmiş ondan sonra bütün kabile İslam’a girmiştir.
İfk Hadisesi: Bu sefere katılan ve Medine’ye dönüşte bir ihtiyacını gidermek
için devesinin mahmilinden inen Hz. Aişe, kervanın gerisinde kalmış onu ise Saffan
b. Muattal görmüş ve devesine bindirerek Medine’ye götürmüştür. Bu durum
münafıkların reisi Abdullah b. Ubey tarafından, Hz. Aişe ve Saffan arasında bir
şeyler geçtiği iftirası yayılmıştır. Bu durum neticesinde Hz. Peygamber bazı
sahabilerle yaparak olayı tartışmıştır. Süreç bu şekilde seyrederken bir ay sonra
Hz. Aişe’nin, münafıkların fitnesiyle iffetine kasteden bu isnatların asılsız
olduğunu, Hz. Aişe’nin hiçbir suçu olmadığını bildiren ayetler nazil olmuştur. (Nur,
11-12) Daha sonra halka durumu bildiren Hz. Peygamber, iftiraya adı karışanlara
İftiradan bir ay sonra
Hz. Aişe’nin, had cezası uygulanmasını emretmiştir.
münafıkların fitnesiyle
iffetine kasteden bu
Diğer Bazı Olaylar
isnadların asılsız Resulullah’ın Zeyneb b. Cahş'la evlenmesi, teyemmümün meşru kılınması,
olduğunu, Hz. Aişe’nin tesettürün ve hicabın emredilmesi.
hiçbir suçu olmadığını
bildiren ayetler nazil
olmuştur.
Bireysel Etkinlik

•Resulullah'ı savaşmaya iten sebepleri ve sonuçlarını, Resulullah'ın


izlediği strateji ve komşularla ilişkilerini, günümüz siyaseti açısından
anlamlandırınız, tartışınız.
Bireysel Etkinlik

•Resulullah'ın Hudeybiye öncesi ve sonrası faaliyetleri ve takip ettiği


siyaseti araştırınız. Aradaki farkı yorumlayarak, buradan evrensel
ilkeler çıkarınız.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

•Hz. Muhammed (s)’ın yirmi üç yıllık peygamberlik hayatının hicretten sonraki


on yılına Medine Dönemi denmektedir. Bu dönemi de kendi içinde
Hudeybiye Antlaşması'na (6/628) kadar ve Hudeybiye Antlaşması sonrası
olmak üzere iki kısma ayırıp incelemek mümkündür. Bunu, Hz. Peygamber’in
uyguladığı siyaset ve tebliğ faaliyeti açısından da görmekteyiz.
Özet
•Müşriklerin ölüm kararının ardından Mekke’den ayrılmak zorunda kalan
Allah Resulü, Hz. Ebu Bekir’le beraber zor ve yorucu ve bir yolculuktan sonra
Medine’ye geldi. Yolda Kuba Mescidini inşa etti ve ilk cuma namazını kıldı.
Mekke’den gelen Müslümanlara kucak açan Medineli Müslümanlara Ensar
denirken hicret ederek gelen Mekkelilere ise Muhacir denmektedir.
•Hz. Peygamber’in hicret sonrası yaptıkları arasında yer alan Mescid-i
Nebi’nin inşası, muâhat, nüfus sayımı ve Medine Sözleşmesi, önemli ilk
icraatlarıdır. Mekkeli muhacirleri Medineli ensarla kardeşleştirmek (muâhat)
suretiyle oluşturduğu birlik sayesinde Müslümanlar arasında kaynaşma
olurken, sahipsizlik ve yersizlik problemi de kolayca çözülmüştür.
•Resulullah’ın önce Medineli Müşriklerle daha sonra da Medine’de meskûn
olan Yahudi kabileleriyle saldırmazlık antlaşması yaparak, kendini ve
Müslümanları koruma ve konum açısından garantiye almıştır. Çünkü
Mekkelilerin asıl hedefinde Allah Resulü olsa da, tüm Mekkeli muhacirler ve
dolayısıyla bir anlamda da Medineli Müslümanlar için büyük tehlike söz
konusuydu. Bu antlaşma, Medine’de Müslümanlara geçici de olsa bir
korunma sağlamış, ancak daha önemlisi Müslümanlar ve Allah Resulü
resmen tanınmış ve onaylanmıştır.
•Allah Resulü Medine’ye hicret sonrasında Müslümanların ibadet, bir merkez
ve psiko-sosyal ihtiyaçlarının karşılanması için Mescid-i Nebî’nin inşasına
başlamış ve bizzat kendisi de yapımına katılarak 7 ayda tamamlamıştır. Bu
mescidde, konum ve fonksiyon itibariyle o günkü ihtiyaca cevap verecek
birçok bölüm bulunmaktadır. Mescidin içinde, Resulullah’ın hâlihazırdaki iki
hanımı Hz. Sevde ve Hz. Aişe için iki oda/hücre; bekâr olup da kimsenin
evinde kalmak istemeyen ve Resulullah’ın hizmetinde bulunan sahabiler için
suffa; beytülmalın toplandığı hizane; elçilerin ve misafirlerin kalması için
zevr; Resulullah’ın namazı kıldırdığı mihrab; hutbede dayandığı minber;
ezanın okunduğu yüksekliğe ad olan üstüvane; giriş ve çıkış için kullanılan
kapılar ve namaz kılınan geniş avlu bulunmaktaydı.
•Resulullah yaptırdığı nüfus sayımıyla, Medine’nin ve sakinlerinin yaklaşık
nüfusu hakkında bilgiler edinmiştir. Buna göre, 10 bin olan nüfusun yarısını
Yahudiler, kalan nüfusun da 3500 kadarını müşrikler ve 1500 kadarını da
Mekkeli-Medineli Müslümanlar oluşturmaktaydı.
•Mekkelilerin kendisi hakkındaki ölüm fermanına karşı oluşan savaş halinden
dolayı Resulullah, Mekkelilere karşı bir takım seriyyeler tertiplemiş ve
gazvelerde bulunmuştur. Medine döneminin ilk yıllarına damgasını vuran
bazı savaşlar yaşanmış olup, onlardan büyük olanlar şunlardır:
•Bedir Savaşında (2/624) 300 kişilik İslam ordusu, 1000 kişilik Mekke
ordusuna karşı ezici bir zafer kazanmıştır. Bu savaşın en önemli sonucu, civar
kabilelerde Müslümanlara karşı görülen çekingenliğin gitmesidir.
•1000 kişilik İslam ordusunun 3000 kişilik müşrik ordusuna karşı yaptığı Uhud
Savaşının (3/625) başlangıcında müslümanların galibiyeti söz konusuysa da,
daha sonra savaş kaybedilmiş ancak, bu yenilgi, madden ve manen çok
çabuk atlatılmıştır.
•Hendek Savaşı (5/627) ise 10 bin kişilik müşrik ve yahudi ittifakına karşı
savunma savaşı şeklinde yapılmış ve savaş müslümanların lehine
sonuçlanmıştır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 26


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

• Bundan sonraki süreç, Hudeybiye Antlaşmasına giden süreçtir. Ancak bu


arada üç Yahudi kabilesiyle yapılan savaşlarda da Kaynuka ve Nadîr Oğulları
Medine'den sürülmüş, Hendek savaşındaki ihanetleri dolayısıyla Kurayza
Yahudileri cezalandırılmış ve eli silah tutan erkekleri öldürülüp kadınları,
çocukları ve malları ganimet olarak alınmıştır.
Özet (devamı)
•Mekke'ye umre için yola çıkan Allah Resulü bu yolculukta Hudeybiye'de
konaklamış ve gelişen bir takım olaylar sonucu Mekke müşrikleriyle barış
antlaşması (6/627) imzalamıştır.
•Medine, İslam toplumun oluşumu, gelişimi, kurumsallaşması, Müslümanların
güçlenmesi ve İslam'ın yayılmasında merkez konumunda olmuştur.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 27


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi Hicret öncesinde Medine’de yaşayan kabilelerden
biri değildir?
a) Kurayza
b) Hazrec
c) Nadîr
d) Evs
e) Kureyş

2. Aşağıdakilerden hangisi Mescid-i Nebî’nin kapılarına verilen isimlerden


biridir?
a) Âtike
b) Muâhât
c) Zevr
d) Vüfûd
e) Hızâne

3. Aşağıdakilerden hangisi hicret öncesi Medine’de kurulan pazarlardan biri


değildir?
a) Kurayza
b) Müzâhim
c) Kaynuka
d) Safâsif
e) Zübâle

4. Hz. Peygamber (s)’ın uyguladığı Ensar-Muhacir kardeşliği için


aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a) Kardeşlik sayesinde Evs ve Hazrec arasındaki savaşlar sona erdi.
b) Kardeşlik sayesinde Müslümanlar dışarıda müşrik Arapların
baskılarına daha rahat karşı koyabildiler.
c) Kardeşlik, ortak bir kimlik ve zihniyet birliğinin oluşturulmasına katkı
sağladı.
d) Kardeşlik sayesinde Medine’de siyasî bir topluluk da meydana
getirildi.
e) Kardeşlik sayesinde Muhacirler Medine’deki hayata daha kolay bir
şekilde ve kısa sürede intibak edebildiler.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 28


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

5. Aşağıdakilerden hangisi Medine Sözleşmesi ile ilgili olarak yanlıştır?


a) Hz. Muhammed (s), gayrimüslim gruplar nazarında Medine’nin siyasi
lideri olarak kabul edildi.
b) Hz. Peygamber (s)’ın göz kamaştırıcı diplomatik yeteneğinin
sonucunda gerçekleşmiştir
c) Kureyş müşrikleri İslam dinini ve Müslümanları hukuki, siyasi ve
sosyal olarak tanımış oldular.
d) Medine toplumunun iç ve dış tehditlere karşı barış ve güven içinde
yaşamasını sağlamayı amaçlar.
e) Arap tarihinde benzerine rastlanmayan bir siyasi-sosyal yapıyı
öngörmüştür.

6. Müslümanların düzenlediği ilk seriyye aşağıdakilerden hangisidir?


a) Sif’ü’l-Bahr
b) Râbiğ
c) Harrâr
d) Batn-ı Nahle
e) Sefevan

7. Müslümanların ilk defa düşman öldürdüğü seriyye aşağıdakilerden


hangisidir?
a) Zü’l-Uşeyre
b) Sefevan
c) Sif’ü’l-Bahr
d) Harrâr
e) Batn-ı Nahle

8. Bedir esirlerinin öldürülmesi görüşünde olan sahabi aşağıdakilerden


hangisidir?
a) Hz. Ömer
b) Hz. Osman
c) Hz. Ebu Bekir
d) Hz. Ali
e) Mus’ab b. Umeyr

9. Kaynuka Yahudileri hangi savaştan sonra antlaşmaya sadık kalmadıkları


için Medine’den sürülmüşlerdir?
a) Bedir
b) Uhud
c) Hendek
d) Batn-ı Nahle
e) Hayber

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 29


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

10. Ensar-Muhacir kardeşleştirmesine ne ad verilir?


a) Mükatebe
b) Müsalaha
c) Mücavere
d) Muâhât
e) Menasik

Cevap Anahtarı
1.e, 2.a, 3.a, 4.d, 5.c, 6.a, 7.e, 8.a, 9.a, 10.d

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 30


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

YARARLANILAN KAYNAKLAR
Ağırman, Mustafa. (1997). Hz. Muhammed (S.A.V.) devrinde mescid ve
fonksiyonları. İstanbul: Ravza Yay.
Ahmet Cevdet Paşa. (1986). Kısas-ı Enbiya ve Tevârih-i Hulefâ I-II. İstanbul: Bedir
Yay.
Algül, Hüseyin. (1986). İslam Tarihi. İstanbul: Gonca Yay.
Apak, Apak. (2006). Anahatlarıyla İslam Tarihi 1. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Apaydın, Mehmet. (2018). Siyer kronolojisi, (Yayına Hazırlayan: M. Turan
Çalışkan). İstanbul: KURAMER Yay.
Avcı, Casim (Editör). (2018). İlk Dönem İslâm Tarihi. İlâhiyat Önlisans Programı,
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay.
Aydın, Mustafa. (1991). İlk dönem İslam toplumunun şekillenişi. İstanbul: Pınar
Yay.
Azimli, Mehmet. (2010). Siyeri farklı okumak. Ankara: Ankara Okulu Yay.
Baktır, Mustafa. (1990). İslam’da ilk eğitim müessesesi Ashâb-ı Suffa. İstanbul
Timaş Yay.,.
Berki, Ali Himmet, Keskioğlu, Osman. (1978). Hâtemü’l-Enbiya Hazret-i
Muhammed ve hayatı. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.

Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam I-V. (2006). Editör: Vecdi Akyüz,
İstanbul.
Daryal, Ali Murat. (1993). İslamın doğuş ve ilk yayılışının psiko-sosyal açıdan tahlîli.
İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.
Demircan, Adnan. (2000). Nebevî Direniş Hicret. İstanbul: Beyan Yay.
Derveze, İzzet. (1995). Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, (Çev. Mehmet
Yolcu). İstanbul: Yöneliş Yay.
Devalibî, Ma’ruf. (1985). İslam’da Devlet ve İktidar, (Çev. Mehmet Sait Hatiboğlu).
İstanbul: Dergâh Yay.
Fayda, Mustafa. (2005). Muhammed. Hayatı, DİA, c. XXX, İstanbul: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, 408-423.
Fayda, Mustafa.(1992). Bedir Gavesi, DİA, İstanbul: TDV Yay.
Gürbüz, Osman. (2019). İlk İslâm Toplumunun Teşekkülü ve Hudeybiye
Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi”, İlk Dönem İslam Tarihi, (Ed. M.
Hanefi Palabıyık). Erzurum: Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yay.,
ss. 130-153.
Hamidullah, Muhammed, el- Vesaiku’s-Siyasiyye, (Çev. Vecdi Akyüz). İstanbul:
Kitabevi Yay.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 31


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Hamidullah, Muhammed. (1980). İslam Peygamberi I-II, (Çev. Salih Tuğ). İstanbul:
İrfan Yay.
Hamidullah, Muhammed. (1981). Hz. Peygamber’in savaşları ve savaş meydanları
(Çev. Salih Tuğ), İstanbul: Yağmur Yay.
Hamidullah, Muhammed. (1995). İslam Anayasa Hukuku, (Haz. Vecdi Akyüz),
İstanbul: Beyan Yay.
Hamidullah, Muhammed. (1998). Hendek, DİA. İstanbul: TDV Yay.
Hamidullah, Muhammed. (1998). Hudeybiye Antlaması, DİA. İstanbul: TDV Yay.
Hamidullah, Muhammed-Avcı Casim. (2012). Uhud Gazvesi, DİA. İstanbul: TDV
Yay.
Heykel, M. Hüseyin, Muhammed. (2000). Hz. Muhammed’in Hayatı I-II, (Çev.
Vahdettin İnce), İstanbul: Yöneliş Yay.
Hizmetli, Sabri. (1999). İlk Dönem İslâm Tarihi. 3. Baskı. Ankara: Bizim Büro
Basımevi.
İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik b. Eyyûb el-Himyerî. (1971). es-Sîretü’n-
Nebeviyye I-IV, Beyrut.
İbn İshâk, Ebû Abdillah Muhammed b. İshâk b. Yesâr. (1981). Sîre, (thk.
Muhammed Hamîdullâh), Konya.
İbn Kesîr, Ebu’l-Fida İsmail. (1994). el-Bidâye ve’n-Nihâye-Büyük İslâm Tarihi I-XIV.
(Çev. Mehmet Keskin), İstanbul: Çağrı Yay.
İbn Sa’d. Ebu Abdillah Muhammed. (2015). Kitâbü't-Tabakati'l-Kebir I-X. (Çev. Ed.
Adnan Demircan; Çev. Musa Kazım Yılmaz) 2. Baskı, İstanbul: Siyer Yay.
İbnu’l-Esîr, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed, (1991). el-Kâmil fi’t-Tarih, İslam Tarihi I-
XII. (Çev. Ahmet Ağırakça vd.), İstanbul: Bahar Yayınları.
Kettâni, Muhammed Abdülhayy b. Abdülkebir. (1990). Hz. Peygamber’in Yönetimi
(et-Terâtîbu'l-İdâriyye) I-III, (Çev. Ahmet Özel). İstanbul: İz Yay.
Köksal, Mustafa Âsım. (1987). İslam Tarihi I-XVIII. İstanbul: Şâmil Yay.
Mahmud Esad. (1983). İslam Tarihi, Tarih-i Din-i İslam, (Haz. Ahmet Lütfi Kazancı,
Osman Kazancı). İstanbul Marifet Yay.
Mahmudov, Elşad. (2010). Sebepleri ve Sonuçları Açısından Hz. Peygamber’in
Savaşları. İstanbul: İSAM Yay.
Pay, Salih. (2018). İlk İslâm Toplumunun Teşekkülü ve Hudeybiye Antlaşmasına
Kadar Medine Dönemi, İlk Dönem İslam Tarihi, (Ed. M. Hanefi Palabıyık).
Erzurum: Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yay., ss, 130-155.
Sarıçam, İbrahim. (2007). Hz. Muhammed ve evrensel mesajı. Ankara Diyanet
İşleri Başkanlığı Yay.
Şiblî, Mevlânâ. (1975). Asr-ı Saadet I-V, (Çev. Ömer Rıza, Sad. Osman Zeki
Mollamehmetoğlu), İstanbul: Eser Neşriyat.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 32


Hicretten Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Şulul, Kasım. (2003). Hz. Peygamber devri kronolojisi. İstanbul: İnsan Yay.
Tuğ, Salih. (1969). İslam ülkelerinde anayasa hareketleri. İstanbul: İrfan Yay.
Uğur, Mücteba. (1980). Hicrî birinci asırda İslam toplumu. İstanbul: Çağrı Yay.
Umerî, Ekrem Ziya. (1992). Medine Toplumu, (Çev. Nureddin Yıldız). İstanbul:
Risale Yay.
Vatandaş, Celaleddin, Hz. Muhammed’in hayatı ve İslâm daveti (Medine Dönemi),
İstanbul: Pınar Yay.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 33

You might also like