Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 24

HUDEYBİYE ANTLAŞMASI SONRASI

MEDİNE DÖNEMİ

• Hudeybiye Antlaşması Sonrası


Medine Dönemi
İÇİNDEKİLER

• Hudeybiye Antlaşması
• Hayber'in Fethi İSLAM TARİHİ I
• Mute Savaşı
• Mekke'nin Fethi Doç. Dr.
• Huneyn Gazvesi Abdurrahman DAŞ
• Tebük Seferi
• Elçiler Yılı
• Veda Hutbesi
• Hz. Muhammed'in Vefatı

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


•Hz. Peygamber'in toplumun bir arada
HEDEFLER

barış ve huzurla yaşamasına çok


önem verdiğini kavrayabilecek,
•İslâm dinini kabul etmesi için hiç
kimseye baskı yapılamayağını
öğrenebilecek,
•Hudeybiye Antlaşmasını ve
sonrasında meydana gelen önemli
hadiseleri anlayabilecek,
•Mekke'nin Fethi'nin İslâm tarihindeki
yerini ve önemini kavrayabilecek,
ÜNİTE
•Hz. Muhammed'in Veda Hutbesi'nde
yer alan mesajlarını
öğrenebileceksiniz. 5
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

Hudeybiye Antlaşması

Dâvet mektupları

Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi Hayber’in Fethi

Kaza Umresi

Mute Savaşı

Mekke’nin Fethi

Huneyn Gazvesi

Tebük Seferi

Elçiler Yılı

Veda Hutbesi

Hz. Muhammed'in Vefatı

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

GİRİŞ
Bütün Müslümanlar, Hz. Peygamber (sav)in Allah’ın elçisi olduğuna kalpten
inanmış ve iman ettiği andan itibaren kendi canlarından, ailelerinden,
çocuklarından anne ve babalarından daha çok onu seveceklerine, her hususta ona
Sahâbinin komutanlık itaat edeceklerine, yardımcı olacaklarına söz vermişlerdir. Bu verdikleri sözlerine
yaptığı, (3 ila 500 kişilik) hayatlarının sonuna kadar bağlı kalmış, İslâm dininin yayılması uğrunda canlarını,
silahlı askeri birliğe mallarını feda etmekten bir an olsun geri kalmamışlardır.
seriyye denir.
Hz. Peygamberin bizzat Müslümanlar, inançları sebebiyle Mekke’nin kendileri için artık güvenli bir
komutanlık yaptığı yer olmaktan çıktığını biliyordu. Hz. Peygamber (sav), İslâm’ı daha güvenli ve
askerî birliğe “gazve” serbest bir ortamda duyurmak düşüncesiyle göç edilecek en uygun yerin, Medine
denir. olacağını biliyordu. Bunun için gerekli olan bütün ön hazırlıklarını tamamlayarak,
planlı bir şekilde zamanı geldiğinde gerçekleştirmiştir.
Medine’ye hicret ettikten sonra Müslümanlar kendi yönetimleri altında
rahat ve özgür bir şekilde inanç ve ibadetlerini yapma imkânına kavuştular.
Medine Dönemi’nde, farz ibadetler, düşmanlara karşı cihat etme izni, aile ve
toplum hayatına dair muameleler, kıblenin değişmesi, farklı dinlere mensup olan
topluluklarla yapılan antlaşmalar gibi hemen her hususa dair İslâm’ın emir ve
yasakları, bildirilmiş ve uygulanmıştır.
Hz. Muhammed (sav) ve onun ashâbı, her türlü siyasi, hukuki, ekonomik ve
güvenlik tedbirlerini yerine getirerek, toplumun barış ve huzurunu sağlamaya
çalışmıştır. Bu hedefleri gerçekleştirmek için kabile temsilcileri ve komşu devlet
başkanlarına elçiler gönderilmiş, Medine’ye davet edilmiş, yapılan antlaşmalara
sonuna kadar uyulmuştur.
Müslümanlara düşman olan taraflar, yapılan antlaşma şartlarına uymayıp
Müslümanların aleyhine açık veya gizli faaliyetlerde bulundukları görülünce, önce
yaptıkları antlaşmaya bağlı kalmaları kendilerinden istenmiştir. Bu uyarıları da
dikkate almadıkları kanaatine varıldığında, Müslümanların aleyhine kurulmak
istenen tuzakları, ittifakları ve diğer her türlü tehlikeli girişimleri önlemek için bir
sahâbinin, ya da bizzat Hz. Peygamber (sav)’in komutanlığındaki askerî kuvvetlerle
engellenmeye çalışılmışır.
Hz. Peygamber (sav), hem Medine’deki Yahudi kabilelerinin hem de müşrik
Arap kabilelerinin Mekkeli Kureyşlilerle birlikte bir gün mutlaka Müslümanlara
saldıracaklarını çok önceden tahmin etmiş ve tehlikeli girişimleri teker teker vakti
geldiğinde ortadan kaldırmıştır. Medine’nin güney tarafında Mekkeli Kureyşliler ile
birlikte bazı Müşrik kabileler, kuzeyinde Gatafân ve Fezâre kabileleri, Hayber’de
ise Nadiroğulları Yahudileri Müslümanlara karşı ortak hareket etme faaliyetlerinde
bulunuyorlardı.
Müreysî “Benî Mustalik” Gazvesi ile Benî Mustalik kabilesi üzerine gidilerek
saf dışı bırakılmıştır. Medine sözleşmesine uymadıkları için önce Nisan 624’te
Yahudi Benî Kaynuka kabilesi, Ağustos 625’te Benî Nadir Yahudileri Medine’den
çıkartılmıştır. Bir aya yakın devam eden Hendek Savaşı’ndaki kuşatma günlerinde
(Miladi 627 Ocak ayında) Kureyşlilerle gizli temas ve işbirliği yapan Benî Kureyza

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

Yahudileri de antlaşmayı bozdukları için Medine’den çıkartılmıştır. Medine’den


daha önce çıkarılan ve Hayber’e giderek yönetimi ele geçiren Nadiroğulları
Yahudileri, orada da Mekkeli Kureyşliler ile çok güçlü olan Gatafan, Fezâre ve diğer
Hicretten sonra, Müşrik kabileleriyle işbirliği yapıyor, her fırsatta Müslümanların aleyhine onları
Mekkeli müşrikler, kışkırtıyordu.
Yahudiler, müşrik
kabileler ve münafıklar, Hudeybiye Antlaşması öncesinde, H.5/M.627 yılında yapılan Hendek
her fırsatta Savaşı’na Ebu Süfyan komutasındaki on bin kişiden oluşan müşrik ordusu, bir ay
Müslümanları yok süren Medine’yi kuşatma harekâtında başarısız olmuş ve çok üzgün bir şekilde
etmek ya da Mekke’ye geri dönmüşlerdi. Müslümanları Medine’den çıkarmak için gelen
Medine’den çıkarmak Mekkeli müşrikler, Hendek Savaşı’ndan sonra umutlarını da bütünüyle
için geniş bir cephe
kaybetmiştir. Müslümanlar, bu gelişmelerden sonra Medine’nin güney cephesinin
birliği oluşturmuşlardır.
tamamının güvenliğini sağlamış oldu. Ayrıca Müslümanlara karşı oluşturulan bütün
düşmanca ittifakların, Hendek Savaşı’ını takip eden sonraki yıllarda teker teker
tehlike olmaktan çıkarıldığını görüyoruz.
Mekkeli Kureyşliler, her kesin gelip Kâbe’yi ziyaret etmesine izin veriyordu.
Ancak Müslümanların Mekke’ye gelip hac ibadetinde bulunmalarına şiddetle karşı
çıkıyorlardı. Müslümanlar ise altı yıl önce terk etmek zorunda kaldıkları Mekke’yi
çok özlüyorlardı. Onların Mekke’ye olan özlemi; hem doğup büyüdükleri kendi
anayurtları olması, hem de insanlık tarihinden itibaren Mekke’de Allah’ın evi
sayılan kutsal Kâbe’nin varlığı ve tevhit inancının merkezi kabul edilmiş
olmasındandır.
Hz. Peygamber (sav), Hendek Savaşı’ndan bir yıl sonra kendisi ve arkadaşları
ile birlikte Mescid-i Harâm’ı yani Kâbe’yi tavaf ettiğini rüyasında görmüştü.
Görülen bu rüya üzerine sadece umre yapmak niyeti ile yanlarına savunma aletleri
olan kılıç ve diğer ihtiyaç malzemelerini alan Hz. Peygamber (sav) ve ashâbı,
Mekke’ye doğru yola çıkmışlardı. Fakat bütün girişimlere rağmen Mekkeli
müşrikler, Müslümanların Mekke’ye girşine izin vermemiş, nihayet yapılan
antlaşma ile bir yıl sonra Müslümanların bu istekleri Kabul edilmiştir. Böylece
umre için yola çıkılıp Hudeybiye’de ilk kez müşriklerle yapılan antlaşma ile elde
edilen siyasi ortam, adeta bundan sonraki diğer olayların gerçekleşmesini de
hızlandırmıştır.

Hudeybiye Antlaşması (Zilhicce, H.6/Mart-Nisan, 628 M.)


Hz. Muhammed (sav.) gördüğü rüyadan sonra gerekli hazırlıklarını yapmış,
kurban olarak kesilmek niyeti ile yetmiş kadar deveyi almış, ashâbına da umre için
aynı şekilde hazırlık yapmalarını söylemiş, onlar da kurbanlıklarını ve diğer ihtiyaç
duyacakları azıklarını hazırlamıştır. Nihayet miladi 6 Mart 628 yılında 1400-1500
kadar kişiden oluşan mmre kafilesi, yanlarına kurbanlıklarını, zorunlu olan gıda ve
diğer eşyaları ile sadece savunma silahı sayılan kılıçlarını kınlarında olacak şekilde
taşıyarak yola çıkmışlardır. Güzergâhında üzerinde bulunan Müslümanlar da, Hz.
Peygamber (sav) ve ashâbı kendi hizalarına geldiklerinde onlara katılmıştır.
Müslümanlar, Mekke’ye yakın Zulhuleyfe denilen yerde ihrama girmişlerdi.
Çünkü hac ve umre için Medine tarafında gelenler bu yerde ihrama giriyordu.
Müslümanların burada ihrama girmeleri, onların sadece umre yapmak niyetinde

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

olduklarını da gösteriyordu. Fakat Mekkeli müşrikler endişeye kapılmış, kesinlikle


Müslümanların Mekke’ye girmesine izin vermeyecekleri kararını almıştı. Ayrıca iki
yüz kadar atlı kişiyi, durumu yakından takip ederek haber almak, keşifte bulunmak
üzere Müslümanların bulundukları mevkie göndermişlerdi. Müslümanlar da çeşitli
kanallardan Kureyşlilerin faaliyetlerini bildiren haberleri alıyor, onların öncü
kuvvetleri ile karşılaşmamak için gerekli görüldüğünde yollarını değiştiriyor,
gelişmelere göre hareket ediyordu.
Hz. Peygamber (sav) ve ashâbı Mekke’ye 17 km. uzaklıkta bulunan
Hudeybiye’de konakladı. Mekke’ye elçi olarak önce Huzaa kabilesi başkanı Büdeyl
b. Verkâ’ı bir heyetle, daha sonra yine Huzaa kabilesinden olan Hırâş b. Ümeyye’yi
elçi olarak göndermiştir. Ancak müşrikler, bu elçiye çok kötü muamelede
bulunmuştur.
Kureyşliler de önce Mikrez b. Hafs ile Urve b. Me’ûd es-Sekafî’yi Hz.
Peygamber (sav)’e elçi olarak göndermişlerdi. Bu elçiler, Müslümanları hiçbir
şekilde Mekke’ye almayacakları yönündeki Kureyşlilerin kesin kararını
ulaştırmışlardı. Hz. Muhammed (sav) her defasında, Mekke’ye geliş niyetlerinin
sadece umre yapmak olduğunu ısrarla karşı tarafa söylemesine rağmen,
Müşrikler, Hudeybiye
görüşmelerden olumlu bir cevap alamıyordu.
Antlaşması’yla ilk kez
Müslümanları muhatap Hz. Peygamber (sav), son olarak Hz. Osman’ı elçi olarak Mekke’ye gönderdi.
olarak kabul etmiştir. Çünkü onun Mekke’deki akrabaları olan Ümeyyeoğulları hem sayıca çoktu, hem de
o sırada Mekkelilerin başkanlığını yapan Ebu Süfyân kendisinin akrabası idi.
Dolayısıyla ona bir zarar veremeyeceklerini ve olumlu bir neticeye varılacağını
düşünüyordu. Kureyşliler, Hz. Osman’ı birkaç gün alıkoymuşlardı. Ona “eğer tek
başına Kâbe’yi ziyaret etmek istiyorsan sana izin verelim” söylemişlerse de O, Hz.
Muhammed (sav) olmadan kendisinin de Kâbe’yi tavaf etmeyeceğini söylemiştir.
Böyle davranmakla Müslümanların, umre yapmakta ne kadar kararlı olduğunu
karşı tarafa anlatmak istemişti. Fakat onlar Hz. Osman’ı bir kaç gün alıkoydular. Hz.
Osman’ın geri gelmemesi ve onun öldürüldüğü yönünde bazı haberler Hudeybiye
‘de bulunan Müslümanlara ulaştırılmıştı.
Hz. Peygamber (sav), kendisine ulaşan bu haberler üzerine Mekkeli
müşriklerle savaşmadan, Medine’ye asla geri dönmeyeceklerine dair ashâbından
bîat aldı. Hz. Peygamber (sav) altında gölgelendiği bir tür çöl bitkisi olan “Semure”
ağacının altında bîatı aldığı için Beyatü’ş-Şecere, Ashâbu’ş-Şecere veyaBey’atü’r-
rıdvân” ve “Şeceretü’r-rıdvân” adlarıyla anılmıştır. Hz. Peygamber (sav)e “ölümüne
mücadele etmek” veya hiçbir şartta “savaştan kaçmamak üzere” bîat edenlerin bu
samimi bağlılıkları Kur’an-ı Kerim’de “Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş
olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi
aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir
mükâfat verecektir” (Fetih, 48/10) ve “Şüphesiz Allah, ağaç altında sana bîat
ederlerken inananlardan hoşnut olmuştur. Gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur,
güven duygusu vermiş ve onlara yakın bir fetih ve elde edecekleri birçok
ganimetler nasip etmiştir. Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad
etmiştir. Şimdilik bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir
(Allah böyle yaptı) ki, bunlar Mü’minler için bir delil olsun, sizi de doğru bir yola

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

iletsin. Henüz elde edemediğiniz, fakat Allah’ın, ilmiyle kuşattığı başka (kazançlar)
da vardır. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir” (Fetih, 48/ 18-21) şeklinde vahiy
yoluyla bildirmiştir.
Mekkeliler, Müslümanların bu kesin kararlılıklarını haber alır almaz Hz.
Osman’ı serbest bıraktı ve görüşmelerde bulunmak için Süheyl b. Amr
başkanlığında bir heyeti Hudeybiye’ye gönderdi. Böylece devletler hukukuna göre
Mekkeli müşrikler, ilk kez Müslümanları muhatap olarak tanımış ve antlaşma
yapmak zorunda kalmıştır. Hudeybiye Barış Antlaşması şu kararları içeriyordu.
 Hudeybiye Barış Antlaşması on yıllık bir süre için geçerlidir. Bu süre
içerisinde Kureyşliler Müslümanlara saldırmayacak, aynı şekilde
Müslümanlar da Kureyşlilere saldırmayacak,
 Müslümanlar bu yıl Kâbe’yi tavaf için Mekke’ye girmeyecekler, bir yıl
sonra silahsız olarak Mekke’ de üç gün kalıp umre yapabileceklerdir. Hiç
bir Mekkeli, bu süre içerisinde Müslümanlarla görüşüp konuşmayacak,
Kureyşliler de bu üç günde Mekke’nin dışına çekilecekler,
 Kabilelerden herhangi birisi, isterse Müslümanlarla ya da Kureyşlilerle
ittifak yapabilecektir. Ancak bu antlaşmanın ilkelerine bağlı kalınacaktır.
 Mekke’den bir kişi Medineli Müslümanlara sığınacak olursa geri iade
edilecek, fakat Medine’den Mekkelilere sığınanlar (İslâm dininden
çıkanlar) olursa geri verilmeyecektir.
Antlaşma henüz imzalanmadığı bir esnada Süheyl b. Amr’ın oğlu Ebu Cendel
ayaklarına bağlı zincirler olduğu halde Mekke’den kaçarak Müslümanlara sığındı.
Babası Süheyl b. Amr – “Ey Muhammed! Antlaşmaya göre oğlum Ebu Cendel’i
Hudeybiye Antlaşması, bana iade et! Yoksa bu antlaşmayı imzalamam” dedi. Hz. Peygamber (sav) de
Müşriklerin gücünü antlaşma gereği Ebu Cendel’i babasına iade etti. Bu duruma, başta Hz. Ömer
kırmış, İslâmiyet’in Arap olmak üzere ashâbtan bazıları itiraz etmiştir. Hudeybiye mevkii, mesafe olarak hac
Yarımadası’nda kısa sınırları içerisinde kalıyordu. Hz. Peygamber (sav), Müslümanların ihramdan çıkıp,
sürede hızlı yayılmasını
tıraş olmalarını ve kurbanlarını temsili olarak kesmelerini üç defa tekrar ettiği
sağlamış, Mekke’nin
Fethi için ön sebeplerin hâlde, kimsenin yerinden hareket etmediğini görünce eşi Ümmü Seleme’nin
yolunu açmıştır. kaldığı yere gitti, bu durumu ona anlattı.
Ümmü Seleme eşine “Senin ihramdan çıktığını, tıraşını olduğunu ve
kurbanlarını kestiğini görünce onlar da yapacaktır” dedi. Resûlullah (sav)
ihramdan çıkarak başını tıraş etti ve kurbanlarını kesti, ashâbı da onun yaptığını
yapmaya başladılar. Hz. Peygamber (sav), antlaşma imzalandıktan sonra üç gün
daha Hudeybiye’de durmuş, böylece orada toplam on gün kalmıştır.
Hudeybiye Antlaşması’ndaki bazı şartlar ilk bakışta Müslümanların aleyhine
görülmüş ve çok ağırlarına gittiği için ashâb tepki göstermişti. Çünkü “…bu
antlaşma Allah’ın resûlü Hz. Muhammed (sav) ile …” ile başlayan ifadesine
Mekkelilerin temsilcisi Süheyl b. Amr itiraz etmiş, Peygamberimiz de onun istediği
“…bu antlaşma Abdullah’ın oğlu Muhammed ile Mekkelilerin temsilcisi Süheyl b.
Amr arasında yapılmıştır” şekilde yazılmasını kabul etmişti. Müslümanların çok
ağırına giden diğer bir şart ise “Mekke’den biri kaçarak Müslümanlara sığınırsa o
kişi, Mekkelilere geri iade edilecek, fakat Medine’den biri kaçarak Mekkeli

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

Müşriklere sığınırsa (İslâm dininden eski inancına dönerse = Mürted olursa),


Müslümanlara geri verilmeyecek” hususu olmuştu. Mekke’de Müslüman olan iki
kadın gelip Müslümanlara sığınınca, Hz. Peygamber (sav), kadınların bu şarta dâhil
olmadığını bildirerek, o kadınların müşrik olan kocalarından aldıkları mehirleri,
müşrik kocalarına geri verilmesini sağlayarak onları iade etmemiştir.
On yıl süre geçerli olan bu antlaşma ile Kureyşlilerin, Hayber Yahudileri ve
Gatafân-Fezâre gibi kabilelerle iş birliği yapması engellenmiştir. Bu antlaşmadan
sonar kendi hâkimiyeti altındaki yerlerde, her iki tarafa ait ticâret kervanlarının
gidiş-gelişleri, hac ve umre için yapılan seyahat ve ziyaretler güven altına
alınmıştır.
Hz. Muhammed (sav),
Allah’ın en son elçisi ve Hudeybiye dönüşünden sonra Hz. Peygamber (sav), Hayber Yahudilerinin
en son ilâhî dinin İslâm üzerine sefer tertipleme imkânını elde etmiştir. Arap kabileleri, istedikleri takdirde
olduğunu, komşu Müslümanlarla ya da Müşriklerle -bu antlaşma şartlarına uymak kaydıyla- ittifak
devlet başkanlarına yapma özgürlüğüne sahip oldular. Bu ortam sağlandığı için artık Kureyşlilerin
gönderdiği İslâm’a
baskıları da olamayacağını düşünen civardaki Arap kabile reisleri, Medine’ye
dâvet mektuplarıyla
duyurmuştur. rahatlıkla gelip, Allah’ın elçisi ile görüşme başladılar. Böylece Arabistan’da
İslâmiyet hızla yayılmış, Hudeybiye Antlaşması’ndan itibaren Mekke’nin fethine
kadar geçen iki yıllık sürede, İslâm dinine girenlerin sayısı, Hudeybiye öncesinde
geçen on sekiz yılda Müslüman olanların sayısından çok daha fazla bir rakama
ulaşmış oldu.
Örnek

•Kur’an-Kerim’de Hudeybiye Antlaşması “apaçık bir fetih” (Fetih, 48/ 1)


olarak tanımlanmıştır.

Kureyş’in ileri gelen simalarından Halid b. Velid, Amr b. As, Osman b. Talha
gibi şahsiyetler de bu antlaşmadan sonra Medine’ye gelerek İslâmiyet’i kabul
etmiştir.
Mekke’de, Ebu Cendel ve Ebu Buseyr gibi İslâm dinini kabul ettikleri için ağır
işkence ve zulme uğrayanlar, antlaşma gereği Müslümanlara da sığınamadıkları
için Bedir’e yakın “el-İss” ormanına kaçıyorlardı. Bu bağımsız Müslümanlar,
bölgede geçen Kureyş’e ait kervanların yollarını kesmeye başlayınca Kureyşliler
tedirgin olmuş, bu kişilerin Müslümanların kontrolünde olması için Hudeybiye
Antlaşması’na kendilerinin koyduğu “iade etme şartının” iptali için Hz. Peygamber
(sav)e müracaatta bulundular. Bütün bu gelişmeler neticesinde Hudeybiye
Antlaşması’nın Müslümanlar için ne kadar önemli yararlar sağladığı bu
gelişmelerden sonra daha iyi anlaşılmış oldu.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

Bireysel Etkinlik
•Hudeybiye Antlaşması'nın İslâm tarihindeki önemini araştırınız.

Komşu hükümdarlara gönderilen davet mektupları (H. 6-7/Mayıs


628 M.)
Hz. Peygamber (sav) Hudeybiye’den döndükten sonra H. 6. Yılının son ayı
olan Zilhiccede ya da H. 7. Yılının ilk ayı Muharrem’de çeşitli vesilelerle komşu
devlet başkanlarına, bazı Arap kabile başkanlarına ve bulundukları toplum
içerisinde saygınlığı olan önemli belli kişilere İslâm’a davet mektuplarını
göndermiştir. Bunu yaparak tebliğ faaliyetleri alanını daha da genişletmiştir.
Medine’den Hayber’e İslâm’a davet mektuplarında “Allah’ın resûlü Muhammed” mührünü kullanmıştır.
göçen Nadiroğulları Mektupların gönderildiği devletler ve elçiler şunlardır:
Yahudilerinin iktidar
gücü, Hayber’in ele  Mısır Mukavkısı’na elçi olarak Hz. Hatip İbn Ebi Belta gönderildi. Kendisi
geçirilmesiyle son Kıptî kökenli bir patrik olan Mukavkıs, elçiyi çok hoş karşılamış ve Hz.
bulmuştur. Peygamber (sav)e bir elbise, bir katır ve iki kadın köle (câriye)
göndermiştir. Hz. Peygamber (sav), Maria adındaki câriyeyi azad ederek
kendisine eş edindi ve oğlu İbrahim bu hanımından dünyaya gelmiştir.
 Gassan Emir’i el- Hâris b. Ebi Şemer’e elçi olarak Hz. Şuca b. Vehb
gönderilmiştir. Ancak el-Hâris kendisine böyle bir mektup yazılmış
olmasını, onurunun incinmesine sebep olduğunu söylemiştir. Bu arada
Busra valisine elçi olarak gönderilen Hz. Hârisb. Umyr el-Ezdî, Gassan
bölgesinde geçerken yakalanarak öldürülmüş, bu haberi alan Müslümanlar
çok üzülmüşler ve ondan elçinin intikamını alacaklarına dair yemin
etmişlerdir. Zaten sonraki süreçte birçok olayın meydana gelmesi de bu
sebepten dolayı olmuştur.
 Habeşistan Kralı Necaşi’ye Hz. Amr b. Umeyye elçi olarak gönderilmiştir.
Elçi hem mektubu Necaşi’ye iletmiş, hem de Habeşistan’a göçen Ümmü
Rabibe’yi Resûlullah’a 400 dinar karşılığında nikâhlaması iznini almıştı.
İslâm tarihinde, ilk Necaşi, oraya sığınan mültecileri iki gemi ile Kızıldeniz’den geçişlerini
diplomatik yazışmalar sağlayarak Medine’ye göndermiştir. Necaşi’nin de İslâm’ı kabul ettiği
ve elçilerin ancak bunu gizlediği rivayet edilmektedir. Hükümdar Necaşi, daha sonra
gönderilmesi, Hz. oğlunu da bir heyetle Medine’ye göndermiş fakat onların Kızıldeniz’de
Peygamberle birlikte
boğuldukları rivayet edilmiştir. Sonraki yıllarda Necaşi’nin vefat haberi
başlamıştır.
Medine’ye ulaştığında Hz. Peygamber (sav), gıyabında onun cenaze
namazını kıldırmıştır.
 Bizans Kralı Herakliyus’a elçi olarak Hz. Dıhyet’ül-Kelbî’yi göndermiştir.
Herakliyus o sırada Kudüs’te bulunuyordu. Yıllardır devam eden Bizans-
Sasâni savaşlarının sonuncusu Ninova’da, Bizans’ın galibiyeti ile
sonuçlanınca Herakliyus, şükür ve hac ziyaretinde bulunmak için Küdüs’ e

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

gelmişti. Hz. Peygamber (sav)in mektubu Herakliyus’a takdim edildiği


sırada Ebu Süfyan’da ticaret için orada bulunuyordu. Kral onu ve diğer
Mekkeli olan tüccâr arkadaşlarını sarayına çağırıp Hz. Peygamber (sav)
hakkında bazı sorular sorarak cevaplarını aldıktan sonra takdir ve tasdik
yollu duygularını gönderilen elçiye bildirmiş, peygamberimize bazı
hediyeler de göndermiştir.
 İran Kisrası II. Hüsrev Perviz’e elçi olarak Hz. Abdullah b. Huzafe es-
Sehmî’yi göndermiştir. Kibirli Kisra, Hîreli kâtibine gelen mektubu
okuttuğunda Hz. Muhammed (sav)’in adının kendi adından önce yazıldığını
görmüş, öfkesinden bu mektubu parçalamış, elçiyi de huzurundan
çıkartmıştır. Ayrıca o sırada Yemen’de kendi valisi olan Bâzan’a, Hz.
Peygamber (sav)’i derhal yakalaması emrini vermişti. Bu emrin yerine
getirilmesi için vâli Bâzan da, Peygambere hitaben bir mektup yazarak iki
kişi ile birlikte Medine’ye göndermiştir. Hz. Peygamber (sav) o iki kişiyi ve
vâli Bâzan’ı İslâm’a davet etmiş, elçilere Kisrâ Perviz’in o gün
öldürüldüğünü de söylemişti! Gerçekten 27 Şubat 628 tarihinde Hüsrev
Perhiz, kendi öz oğlu Şîreveyh (Şîrûye) tarafından öldürüldüğünü haber
almışlardı. Bâzan ve adamları da İslâm dinini kabul edince, Hz. Peygamber
(sav) de onu vali olarak Yemen’e atamıştır.
Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra hem tebliğ ve davet faaliyetleri, hem de
Arap Yarımadasında İslâmiyet’i din olarak kabul edenlerin sayısı çok hızla arttı.
Medine İslâm Devleti, dost-düşman herkes tarafından bir güç ve yönetim merkezi
olarak kabul edilmiştir.

Hayber’in Fethi (Muharrem-Safer, H.7/Mayıs-Haziran 628 M.)


Hayber, Medine’nin 150 km. Kuzeyinde, Medine-Suriye yolu üzerinde yer
almakta olup, toplam yedi kalenin bulunduğu bir yerleşim merkezdir. Burada
bulunan Yahudiler, bir taraftan Medine’deki Münâfıklarla temas kuruyor, onları
Müslümanların aleyhine kışkırtıyordu. Diğer taraftan Gatafân ve Fezâre gibi Müşrik
kabilelerini, Müslümanların aleyhine tahrik ve kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı.
Gatafân ve Fezâre müşrik kabile mensuplarından bir topluluk, Medine
çevresinde Hz. Peygamber (sav)’in develeri de dâhil Müslümanların mallarını gasp
etmiş, Ebu Zer-i Ğifârî’nin çobanlık yapan oğlu Zer’i şehit etmiş ve bahçelerdeki
hurmalıkları tahrip etmişti. Hz. Peygamber (sav) önce bu Müşrik Gatafân ve Fezâre
kabileleri üzerine giderek onları saf dışı bırakmıştır. Esasen bu kabileleri Mekkeli
müşrikler de destekliyordu. Daha sonra Hz. Peygamber (sav) fitnenin esas kaynağı
olan Hayber Yahudileri üzerine yürümüştür. Yirmi gün süren kuşatmada özellikle
Hz. Ali’nin büyük kahramanlıklar gösterdiği bu savaşta, orada bulunan yedi kale
teker teker ele geçirilmiştir.
Peygamberimize müracaat eden yahudilerin, “Hayber arazisinin
mülkiyetinin Müslümanlar ait olduğunu, kendileri yarıcı olarak yerlerinde kalıp elde
ettikleri mahsulün yarısını her yıl Müslümanlara verecekleri” yönündeki istekleri
Kabul edilmiştir.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

Fedek’teki Yahudiler Müslümanlarla savaşmamış, Hz. Peygambere giderek


Hayberlilerin yaptığı gibi aynı teklifte bulunmuşlardır. Fakat Fedek Arazisi,
savaşılmadan ele geçirildiği için ganimet sayılarak askerlere dağıtılmamış, tamamı
Beytü’l-Mala aktarılmıştır. Oysa Vâdi’l-Kurâ (köyler vâdisi) Yahudileri
Müslümanlara kılıç çektikleri için onların malları askerlere ganimet olarak
dağıtılmıştır.
Sonuç olarak Hayber’in savaşla ele geçiriliş şekli, Müslümanların yaptığı ilk
kuşatma hareketinin uygulandığı yer olmuştur. Fedek ve Teymâ arazileri savaş
yapılmadan elde edilmiş, Mekke Müşrikleri de bu savaşla birlikte en kuvvetli
müttefiklerini kaybetmiştir.

Kaza Umresi (Umretü’l-Kazâ, Zilkâde, H.7/ Mart, 629 M.)


Hudeybiye Antlaşması’ndaki karara dayalı olarak bir yıl sonra Hz.
Muhammed (sav) iki bin kadar ashâbıyla birlikte, önceki yıl engellenen umre
ibadetini bu yıl ifa etmek gayesiyle Mekke’ye doğru yola çıktı. Müslümanlar
Hz. Muhammed (sav), Zulhuleyfe’ye ulaştıklarında umre için ihrama girdiler. Tedbir için de Muhammed
toplumun başkansız, b. Mesleme başkanlığında yüz atlı önden gönderildi. Hudeybiye Antlaşması gereği
ordunun komutansız Mekke’ye silahlar sokulmadığı için Beşîr b. Sa’d’ın sorumluluğunda iki yüz kişi
bırakılamayacağını
Mekke’nin dışında Batn-ı Ye’cec mevkiinde savunma silahları ok, mızrak, yay,
bildirmiştir.
kalkan gibi malzemelerin başında koruyucu görevinde bulunmuşlardır. Umre
görevini ifa edenler bu nöbeti devralmış, bunlar da umre vazifesini yerine
getirmişlerdir. Müslümanlar üç gün şehirde kaldı ve hiçbir ev, eşyaya ya da kişiye
zarar vermeden, dokunmadan Mekke’den ayrılmıştır.
Müşrikler, Müslümanları görmemek için üç gün boyunca Mekke’nin dışına
çıkmışlardı. Hz. Peygamber bu seferi süresinde amcası Abbas’ın baldızı olan ve
güçlü kabilelerden Âmir b. Sa’saa kabilesine mensup Meymûne ile evlenmiştir. Bu
evlilikten sonra adı geçen kabile heyeti Medine’ye gelip Peygamberimizle görüşüp
İslâm dinini kabul etmişlerdir Rivâyetlere göre Resûlullah (sav)’ın en son evlendiği
ve kendisinden sonra en son vefat eden eşi Hz. Meymûne olmuştur.

Mute Savaşı (Cemâziyelevvel, H.8/ Eylül, 629 M.)


Hıristiyan Gassanî emîr’i Şürahbîl b. Amr, Hz. Peygamber (sav)’in İslâm’a
davet mektubunu götüren elçisi Hz. Hâris b. Umeyr’i kendi topraklarında
yakalamış ve şehit etmişti. Hz. Peygamber (sav)’in öldürülen tek elçisi Hz. Hâris’tir.
Aynı yıl içinde Temmuz 629 tarihinde on beş kişilik bir heyeti Belkâa-Zâtüatlâh’a
göndermiş, bunlardan sadece Kâ’b b. Umeyr el-Ğifârî yaralı olarak Medine’ye geri
dönebilmiş, diğerlerinin tamamı şehit edilmişti.
Hz. Peygamber (sav), üç bin kişilik bir ordunun komutası için Zeyd b. Hârise’
yi görevlendirdi. Belkâ Emiri Şürahbîl b. Amr’in bazı rivayetlerde yüz bin
bazılarında ise iki yüz bin kişiden oluşan kuvvetleriyle Mute adlı köyde karşı karşıya
geldi. Çok orantısız olan bu savaşta, İslâm ordularına sırasıyla komutanlık yapan
Hz. Zeyd b. Hârise, Peygamberin amcası oğlu Cafer b. Ebi Tâlib ve Abdullah b.
Revâha şehit olmuştu. Başkomutanlık görevini devralan Hâlid b. Velid düşmanla
kahramanca mücadele ettikten sonra gece karanlığını da fırsat bilerek, savaş

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

alanından ustaca çekilme taktiğini uygulamıştır.


Böylece İslâm ordusunun tamamen yok olmasını önlemiş, aynı zamanda
mağlubiyet tehlikesinden kurtularak, Medine’ye dönmüştür. Hz. Peygamber (sav),
savaştaki üstün başarısından dolayı Hz. Hâlid b. Velid’e “Allah’ın Kılıcı=Seyfullâh”
Hz. Halid b. Velid’in lakabını vermiştir. Yine bu savaşta, Müslümanlar ilk kez Arabistan’ın dışındaki bir
Mute Harbi’nde yere sefer tertip etmiş, orada orantısız bir kuvvet karşısında nasıl davranılacağı
uyguladığı başarılı
tecrübesini edinmiştir.
taktiği, İslâm ordusunu
yok olmaktan Mekke’nin Fethi (Fetih Gazvesi) (20 Ramazan, H.8 /11 Ocak,
kurtarmıştır.
630 M.)
Mute Savaşı’nın hemen sonrasında, Medine ile müttefik olan Huzaa
Müslümanları mescitte namaz kılarken, Kureyşlilerle ittifak yapan müşrik Beni
Bekr kabilesinin baskınına uğramış ve yirmi kadar Müslümanı şehit etmişlerdi. Bu
baskında Kureyşliler, müşrik Beni Bekr kabilesine silah ve malzeme desteğinde
bulundukları için Hudeybiye Antlaşması’ndaki şartları ihlâl etmiş sayılıyorlardı.
Huzaalılar da Hz. Peygamber (sav)’den yardım istemişti. Hz. Peygamber (sav)
Kureyşten, öldürülen Huzaalıların diyetlerinin ödenmesini ve Beni Bekr kabilesine
bu saldırılarda destek olmamasını söylemişti. Aksi hâlde yapılan antlaşmanın
bozulmuş sayılacağı için Müslümanların kendilerine savaş açacakları haberini
göndermiştir. Ancak Mekkeliler bu istekleri reddetmiş ve antlaşmaya aykırı
davranışlarına devam etmiştir. Hz. Peygamber (sav)’in savaşa hazırlık yaptığını
haber alan Ebu Süfyân, Medine’ye gelerek Hudeybiye Antlaşması’nı yenilemek
istemişse de, bir sonuç alamadan umutsuz bir hâlde Mekke’ye geri dönmüştür.
Hz. Peygamber (sav) Medine’de savaş hazırlıklarını gizli yapıyor, yapacağı
askerî hareketin nereye olacağına dair de bir ipucu vermemeye çalışıyordu. Bu
amaçla Medine’nin giriş-çıkışlarını da kontrol altında tutmuş ki, herhangi bir haber
Mekke’ye ulaştırılmasın. Nihayet Medine’de toplanan Müslümanlar yola çıkmış,
geçilen güzergâhlardaki Müslümanlar da kendi hizalarına gelince İslâm ordusuna
katılıyordu. On bin kişiden meydana gelen İslâm ordusu, Mekke’ye 16 km.
uzaklıkta olan Merru’z-Zahran denilen yerde konakladı. Hz. Peygamber (sav), yatsı
vaktinde karanlık olunca her bir askerin ayrı ayrı ateş yakmalarını, yani on bin adet
ateşin yakılmasını emretmiş, bunu haber olan Kureyşliler telaşlanmış ve Ebu
Süfyân başkanlığında bir heyeti Hz. Peygamber (sav)’e göndermişler.
Hz. Peygamber (sav), Ebu Süfyân ve yanındaki heyeti kabul etmiş, yüksek bir
yerde onları tutarak askerlerin geçişini izlemelerini sağlamıştır. Böylece onların
ümitsizliğe kapılıp, savaştan vaz geçme düşüncesine kapılmalarını hedeflemiştir.
Hz. Peygamber (sav), Ebu Süfyân ve yanındaki heyeti İslâm’a davet etmiş, onlar da
kabul ederek Müslüman olmuşlardır. Resûlullah (sav.), Ebu Süfyân’a; “Git
Kureyşlilere durumu anlat. Kim Kâbe’ye, Ümmü Hânî, Hakîm b. Hizam, Ebû
Ruveyhâ, Büdeyl b. Verkâ’nın ve Ebu Süfyân’ın evine sığınır ve Müslümanlara kılıç
çekmezse onların canları ve malları emniyette olacaktır.” söyle. Ebu Süfyân,
Kâbe’nin avlusunda toplanan Kureyşlilere hitap ederek, kendisinin de İslâm’ı kabul
ettiğini, teslim olmaktan başka çarenin olmadığını, Mescid-i Harâm’a, kendi evine,
Ümmü Hânî, Hakîm b. Hizam, Ebû Ruveyhâ ve Büdeyl b. Verkâ’nın evlerine

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

sığınanlar, evlerinin kapılarını kapatanlar emniyette olacağını duyurdu.


Hz. Peybamber kumandanlarına; mecbur kalmadıkça hiç kimseyi, yaralı ve
esirleri öldürmemelerini, kaçanları takip etmemelerini söyledikten sonra dört
koldan Mekke’ye giriş yaparak Safa tepesinde kendisi ile buluşmaları emrini verdi.
Hz. Muhammed (sav) Fakat Halid b. Velid’in girdiği tarafta ufak bir gurupla çatışmak zorunda kalınmıştı.
Mekke’nin Fethi Rivâyetlere göre en yüksek rakam olarak ashâbtan Huneys b. Hâlid, Kurz b. Câbir
sırasında Mekkelilere
el-Fihrî ve Seleme b. Mîlâ el-Cüheni bu çatışmada şehit olmuştur. Müşriklerden
hitaben: “Hepiniz
serbestsiniz, size esîr yirmi sekiz kişi öldürülmüştü. Bu haberi Hz. Peygamber (sav)’in duyunca çok
muamelesi üzülmüş, hatta bu hususta Halid b. Velid’i sorguladığı, sonuçta onların Müslüman
yapılmayacaktır” olup olmadıklarını öğrenmeden Hâlid b. Velid’in acele davrandığı kanaatine
diyerek genel af ilan varınca “Allah’ım, ben Hâlid’in yaptıklarından beriyim” söylemiştir. Hz. Ali’yi
etmiştir. Cezime kabilesine gönderip, öldürülenlerin sahiplerine diyetlerini ödettiği
yönünde bilgiler de mevcuttur. Ancak daha önce haklarında infaz emri verilip,
idamları gerçekleştirilen üç kişi için diyet ödenmemiştir.
Hz. Muhammed (sav) Kâbe’ye giderek Allah’a hamd ve şükür namazı için iki
rekât namaz kıldıktan sonra tavaf etmiştir. Sonra Kâbe’yi putlardan temizletti,
Mekkelilerden biat aldı. Hz. Peygamber (sav) burada yaptığı konuşmasında;
“Hepiniz serbestsiniz, size esir muamelesi yapılmayacaktır” diyerek genel af ilan
etmiştir. Ancak 11 erkek ve 6 kadın hakkında yakalandıkları yerde öldürülmelerini
emretmiştir. Fakat bunlardan bazıları başka yerlere kaçmış ya da gizlenmiş
oldukları için -Ebu Cehil’in oğlu İkrime gibi- ele geçirilememiş, ancak daha sonra
İslâm dinini kabul edenler affedilmiştir. Bu kişilerin daha sonraki yıllarda İslâm’a
büyük hizmetleri olmuştur. Öldürülmeleri emredilenlerden sadece üç kişinin infazı
yapılmıştır.
Hz. Peygamber (sav), Mekke yönetimi ile ilgili bütün görevlere son verdiğini,
sadece hacılara su dağıtma (sikâye) ve Kâbe’nin muhafızlığı, açma ve kapatma,
anahtarlarını taşıma hicâbe (sidâne) görevlerinin devam edeceğini bildirdi. Amcası
Hz. Abbas’a sikâye görevini, Kâbe’nin anahtarını taşıma görevini, Câhiliye
döneminde bu görevi yürüten Benî Abdiddâr’a mensup ailenin temsilcisi olan
Osman b. Talha’ya, Mekke vâliliğini Atta b. Esid’e, Çarşı ve Pazar denetimini Said b.
Said’e, yeni Müslüman olan Mekkelilere Kur’an’ı ve İslâm’ın esaslarını öğretme
görevini Muaz b. Cebel’e vermiştir.
Hz. Peygamber (sav) Mekke’de biraz fazla kaldığını gören Medineli Ensâr –
Yoksa Resûlullah bundan sonraki ömrünü doğup büyüdüğü Mekke’de mi
geçirecek! endişesine kapılmışlardı. Öyle bir niyetinin bulunmadığını “Ensâr’ın
faziletini dile getirerek daima onlarla birlikte olacağını söyleyerek, kendilerine ve
çocuklarına dua etmiş, vefa duygularını…” bildiren Hz. Peygamber (sav), Mekke’de
on beş gün kaldıktan sonra Medine’ye dönmüştür.

Huneyn (Hevâzin), Evtas Gazası (11 Şevvâl, H. 8/27 Ocak,


M. 630 ) ve Tâif Kuşatması (8 Şevvâl, H.8/Şubat 639 M.)
Hudeybiye Antlaşması’nda belirtilen yol emniyeti şartını ihlâl ettikleri,
yapılan uyarılara aldırış etmedikleri için Hevazin ve diğer kabilelerin üzerlerine

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

daha önce de seriyeler gönderilmiştir. Bu gelişmelerden dolayı Resûlullah’ın en


önemli hedefi, Mekke’nin fethinden sonra Hevâzin müşrikleri olmuştur. Fetih
haberini alan kabile reisi Mâlik b. Avf en-Nasrî, Müslümanlara karşı bir saldırı
Huneyn’de hazırlığı içerisine girmişti. Bu maksatla Mâlik b. Avf çok azı hariç bütün Hevâzin
Müslümanlar, düşmanı
kabilelerini bir araya toplayarak savaşa hazırlıyordu.
zayıf, kendilerini ise
güçlü görmüş ancak Hz. Peygamber (sav), Mekke fethine katılan on bin kişiden başka, yeni
düşmanın ani baskınına Müslüman olan Mekkelilerden iki bin kişinin ordusuna katılmasıyla toplmda on iki
uğramışlardı. Bu savaş, bin kişilik kuvvetle Huney’e doğru ilerlerken, Halid b. Velid komutasındaki öncü
düşmanı küçük
birlikleri Evtas Dağı yakınında Hevâzin Vâdisi’ne ulaştığı sırada, aniden düşman
görmeyerek, tedbirli
olmayı bize öğretmiştir. okçularına hedef olmuş, at ve develerin de ürkmesiyle Müslümanlar o anda
dağılarak bozguna uğramıştı. Gece vaktinde havanın da karanlık olması, saldırıda
bulunan düşmanın yerini görememişlerdir.
Müslümanların bozguna uğramasının sebebi, kendilerine aşırı güvenmeleri
ve düşmanı hafife almaları olmuştur. Hz. Peygamber (sav)’in Ensar ve Muhacire
seslenmesi ve bir araya toplanmalarını emretmesiyle birlikte durum değişmiş,
düşman bozguna uğrayarak dağılmıştır. Bir kısmı da Tâif’e ve Evtas’a sığınmış,
ayrıca Nahle’ye kaçanlar olmuştur. Buralardaki çatışmalarda Müslümanlardan dört
şehit olurken, düşman tarafında yetmiş kişi öldürülmüş, altı bin esir, büyük
miktarda ganimet ele geçirilmiştir. Düşman bu savaşa bütün koyun ve develerini,
kadın ve çocuklarını da alarak geldikleri için elde edilen ganimetin miktarı oldukça
fazla olmuştu.
Hevâzinliler, İslâm’ı kabul ettiklerini bildirince alınan esirler kendilerine iade
edilmiştir. Bu savaşta alınan ganimet malları, Mekke’ye 15 km uzaklıkta bulunan
Ci’râne’de bırakılarak Tâif’e kaçan düşman takip edildi. Tâif halkı için önemli gelir
kaynağı olan, çok verimli bahçe ve bostanlara sahip olan ve yol üzerinde bulunan
Liyye kale ve kasabası da tahrip edildi.
Tâif halkı, Müslümanların kendi üzerlerine geldiğini görünce kalelerine
çekilerek savunmada kaldılar. Müslümanlar, İslâm savaş tarihinde ilk defa
mancınık, debbâbe=dabûr=arrâde (kale surlarının dibine kadar gitmek için
askerlerin içinde saklanarak gizlendikleri kule) kullanmıştır. Ancak Tâif kalesinin
muhasarasında bir sonuç elde edilemeyeceği ve daha fazla kayıp verilmemesi
düşünülerek, kuşatmadan vaz geçilerek Mekke’ye geri dönülmüştür. Hz.
Peygamber (sav) Ci’râne umresini bu dönüşten sonra yapmıştır.
Hz. Peygamber (sav), İslâmiyet’i kabul eden Mâlik b. Avf’ı kendi kabilesine
başkan olarak atamış, Sakif kabilesini rahat bırakmamasını ona emretmiştir. Tâif
kuşatması sona ermesine rağmen, Mâlik ve adamlarının sık sık yaptıkları
saldırılardan ve ablukaya alınmalarından dolayı Tâifliler bıkmış, baskılara daha
fazla dayanamayacaklarını da bildikleri için H.9/Ramazan (Aralık 630 M.) tarihinde
Tâif’ten bir heyet Medine’ye gelerek, İslâmiyet’i kabul ettiklerini bildirmişlerdir.

Tebük Seferi ( Receb, H. 9/ Ekim, 630 M.)


Hz. Muhammed (sav)’in en son çıktığı gazve, Tebük Seferi olmuştur.
Bizans’ın, Medine’ye karşı büyük bir ordu hazırlığı içerisinde olduğunu bazı
tücucârlar haber vermişti. O yıl Medine ve civarında kıtlık, aşırı sıcak günler

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

yaşanıyordu. Uzun süredir seferlerde olan ve yorgun halde Tâif’ten dönen


Müslümanlar, Medine bahçelerinin gölgelerinde, olgunlaşan meyvelerin de
bulunduğu ortamda kalmanın rahatlığını yaşıyordu. Böyle birçok sıkıntılı şartların
mevcut olduğu bir zamanda, hazırlanan bu orduya “Ceyşü’l-usra= Zor zamanların
ordusu” veya “Sa’atü’l-usra” diye anılmıştır.
Hz. Peygamber (sav) alınan haberler üzerine Bizans’a karşı büyük bir ordu
hazırlığına giriştiğini açıkça ilan etmiş; Eslem, Eşca’, Ğıfâr, Cüheyne, Süleym ve
diğer kabilelerinden meydana gelen otuz bin kişilik bir kuvvet hazırladı. Oysa diğer
seferleri nereye yapacağını daima gizli tutuyordu. Ancak iklim şartları, ekonomik
durum ve ashâbın daha önce katılmış olduğu seferlerden dolayı yorgun düşmesi,
bu savaşa hazırlık yapmakta zorluklara sebep teşkil ediyordu. Diğer taraftan
Medine’deki Münafıklar da bozgunculuk yaparak, “bu sıcakta sefere mi çıkılır!”
diyerek gizli gizli toplantılar yapıyordu. Bazı bedevi kabile mensupları da, çeşitli
bahanelerle bu savaşa katılmamak için izin talep ediyordu. Hatta Medine’deki
ashâbtan bazıları da bu konuda isteksiz davranıp, geride kalmak için çeşitli
özürlerde bulundukları için âyetle uyarılmışlardır (Tevbe, 9/38).
Her şeye rağmen Hz. Osman, Hz. Abbas, Abdurrahman b. Avf gibi diğer
zengin sahâbiler bu savaş için çok büyük miktarda yardımda bulunmuşlardı. Hz.
Ebu Bekir malının tamamını, Hz. Ömer malının yarısını bağışlamıştır. Ancak bütün
gayretlere rağmen kendileri için binek temini yapılamayan yedi kişi üzülerek
ağladıkları için onlara “Bekkâîn” yani (çok ağlayanlar) diye anılmışlardı. Onlar için
de binek temini yapıldıktan sonra Hz. Peygamber (sav)in komutasında otuz bin
kişilik orduyla yola çıkıldı.
Hz. Peygamber (sav), Suriye yolu üzerinde bulunan ve Medine’den 778 km.
uzakta olan Tebük’te karargâhını kurdu. Bizans’ın böyle bir hazırlık içerisinde
olmadığı, Hereklius’un o sırada Humus’ta bulunduğu, verilen bilgilerin asılsız
olduğu anlaşıldı. Ayrıca yol boyunca hiçbir düşman askerine de rastlanılmamıştı.
Tebük seferi sırasında Cizye ile ilgili âyet nazil olmuştur. Hz. Peygamber (sav) civar
yerlerdeki Eyle Limanı, Ezruh, Cerbâ, Maknâ ve Maan’a askeri birlikler göndermiş,
cizye ödemeleri şartı ile onları itaate davet etmiştir. Tebük’te on günden biraz
fazla kalındıktan sonra Medine’ye geri dönülmüştür. Müslümanların bu heybetli
durumunu gören civar Hıristiyanlar ve müşrik Arap kabileleri de, artık onların
egemenliğini kabul etmişlerdir.
Rivâyetlere göre bu savaşa, ashâbtan 80 kadar kişi, çeşitli bahaneler
göstererek katılmamış, askerler Tebükten döndükten sonra bu kişiler, Mescid-i
Nebi’ye gelerek Resûlullah’tan özür dilemişlerdir. Hz. Peygamber (sav), onların
Birlik beraberlik ruhu, söylemlerini dikkate alarak, kalplerindeki durumu ise Allah’a havale etmiş, onlar
kardeşliği oluşturan ve
için Allah’tan afv ve istiğfarda bulunmuştur.
düşmanı mağlup eden
kuvvettir. Münâfıklar, Kubâ’da Dırâr Mescidini yapmış ve Tebük’e gitmeden önce Hz.
Ayrımcılığa sebep Peygamber (sav)e giderek “Ey Allah’ın Resûlü! Kubâ Mescidine gelemeyen hastalar
olduğu için Dırar
ve ihtiyaç sahiplerine; özellikle yağmurlu ve şiddetli kış gecelerinde namaz kılmak
Mescidi yıktırılmıştır.
için bir mescit inşa ettik. Teşrif edip namaz kıldırsanız, hayır ve bereketle dua
buyursanız…” ricasında bulunmuşlardı. Hz. Peygamber de Tebük seferinden
döndükten sonra isteklerini yerine getireceğini söylemişti. Hz. Peygamber, Tebük

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

seferinden döndüğünde münafıklar, Hz. Peygambere gidip, kendilerine vermiş


olduğu sözünü tekrar hatırlatmışlar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) namaz
kıldırmak için hazırlık yaptığı sırada âyet nâzil olmuş, Hz. Peygamber (sav)’in orada
namaz kıldırmaması, yaptıkları o mescidin yıktırılması emredilmiştir (Tevbe, 9/
107-110). Hz. Peygamber (sav), Mâlik b. Ed-Duhşüm, Ma’n b. Adî ve kardeşi Âsım
b. Adî’i göndererek “Haydi, hiç durmadan gidiniz! Şu zâlim cemaatin mescidini
yıkınız, yakınız!” buyurdu. Böylece o bina yok edilmiştir.

Arap Kabile Temsilcililerinin Medine’ye Gelişi (Senetü’l-


Vüfûd=Elçiler Yılı, H. 9-10/ 630-631 M.)
Hz. Muhammed (sav), Medine’ye gelen kabile temsilcileri ile ayrı ayrı
ilgileniyor, sorularını cevaplıyor, bir kısmını günlerce Medine’de misafir ederek,
onlara tebliğ ve tavsiyelerde bulunuyordu. Medine’ye her gelen heyete çeşitli
hediyeler vererek, onların memnun olarak ayrılmalarını sağlıyordu. Gerekli
gördüğünde bu kabile temsilcilerine belli hususlarda söz ve güven verildiğini
bildiren “Ahit-nâme” veya “Emân-nâme” belgesi düzenleyerek veriyordu. Böylece
bu kabileler, ellerindeki toprakların, ekilen bahçelerin, imarını yaptıkları yerlerin ve
hazinelerinin güvende olduğuna emin oluyorlardı. Hz. Peygamber (sav), Medine
yönetimine itaat etmedikleri takdirde kendilerinin, artık güvende olamayacaklarını
bilmelerini istiyordu.
Bazı kabileler de İslâmiyet’i kabul etmeyeceklerini ancak cizye vereceklerini
Medine İslâm Devleti, bildirmek için Medine’ye elçilerini gönderiyordu. Kendileriyle yapılan antlaşmaya
dinlerini zorla göre belirlenen yıllık cizye vergisini verip, Müslümanların egemenliğini tanımak
değiştirmeleri şartıyla, dinî özgürlük haklarına sahip olacakları güvencesi kendilerine verilmiştir.
hususunda Yahudilere
baskı yapmamıştır. Bazı bedevî kabilelerin tutumu
Fakat, cizye vererek Hz. Peygamber (sav)’e karşı bedevî kabilelerin davranışları kaba ve uygun
Medine yönetiminin olmayan bazı tavırları olabiliyordu. Hatta onların peygambere olan hitaplarında
hâkimiyetini “Yâ Muhammed!” diye ismiyle çağırırken, Medine’deki ashâbı “Ya Resûlullah…!
tanımalarını onlara şart
Anam-babam sana fedâ olsun!” şeklinde hitap etmiş olmaları, onlar arasındaki
koşmuştur.
anlayış farkını izah etmektedir.
Bedevi kabilelerden Benî Esed, Benî Temîm, Benî Hanîfe, Sakîf, Gatafân Tay,
Benî Bekir ve Fezâre kabileleri İslâm’ı kabul etme hususunda direndikleri, ağırdan
aldıkları ya da yürütülen faaliyetlere iştirâk etmedikleri görülmüştür. Ancak
zamanla meydana geline hadiselerin Müslümanların lehine olduğunu gören bu
kabileler, Medine’ye gelip, Müslüman olduklarını söylemek zorunda kalmışlardı.
Bu durumda olan Müşrik Benî Esed ve Benî Hanîfe gibi kabileleri için, ilk yıllarda
İslâmiyet’i gerçek manada içlerine sindirdiklerini söylemek pek mümkün değildi.
Medine’den oldukça uzakta yaşayan bu bedevi kabileler, İslâm’ı doğrudan
ve anında Allah’ın elçisinden duyup, öğrenme imkânlarına sahip olamamaları, eski
inanış ve geleneklerinden henüz tam olarak kopmamalarının olumsuz yönden payı
büyüktür. Cehaletten dolayı Arabistan’ın değişik yerlerinde ortaya çıkan yalancı
sahte peygamberlere inanıp, onların arkasına düşerek, Medine İslâm Devleti’ne
karşı savaşıyor ya da İslâm’a girdikten kısa süre sonra tekrar eski dinlerine

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

dönenleri oluyordu. Nitekim Hz. Peygamber (sav) henüz hayatta iken, kendisinin
de peygamber olduğunu iddia eden sahtekâr Esved el-Ansî hadisesi bunun sadece
bir örneğidir. Hz. Ebu Bekir’in halife olduğu ilk aylarında vuku bulan Ridde ve
Yemâme olayları da bu durumu açıkça göstermiştir.

Hz. Ebû Bekir’in hac emiri tayin edilmesi ve Müşriklere son


çağrı (Zilkâde-Zilhicce H. 9/ Mart, 631 M.)
Hz. Peygamber (sav), Hicretin 1. yılından itibaren Medine’ye yakın olan
Müşrik Damre, Gıfâr, Müdlicca’, Huzâa, Eşca’ ve Cüheyne Müşrik kabilelerle iyi
ilişkiler kurarak, müttefik olmuşlardı. Bu müşrik kabilelerden hac ve umre için
Kâbe’yi ziyarete gelenlere engel olunmayacağına ve haram aylarında kimsenin
korku içerisinde bulunmayacağına dair antlaşmalar yapılmıştı.
Tevbe Sûresi’nin ilk 28 Mekke’nin fethinden sonra da müşrikler şehirde oturmaya devam ediyor ve
âyeti, Mescid-i adetlerine göre çıplak olarak Kâbe’yi ziyaret ediyorlardı. Tebük seferi sonrasında
Harâm’ın sadece da onların bu gelenekleri aynen devam ettiğini bilen Hz. Peygamber (sav), onlarla
Müslümanların kutsal
aynı ortamda Kâbe’de olmaya gönlü razı değildi. Bu sebepten dolayı Hz. Ebu
Kıblesi olduğunu,
müşriklerin oraya Bekir’i hac emiri olarak Mekke’ye göndermiştir.
girişlerinin kesin olarak Hz. Ebu Bekir, hac emiri tayin olunduktan sonra 300 kişilik bir kafile ile
yasak olduğunu
Medine’den Mekke’ye gitmek üzere yola çıktı. Bu sırada Müşrik kabilelerle ilgili
bildirmiştir.
Tevbe sûresinin ilk yirmi sekiz âyet nâzil oldu. Hz. Peygamber (sav), Hz. Ali’yi Hz.
Ebu Bekir’e göndererek bu yeni durumu ona izah etmesini ve onun hac emiri
olarak görevine aynen devam etmesini söyledi. Hz. Ali de bu âyetleri bayramın 1.
Günü Mina’da toplananlara okumuştur. Buna göre; “Kâfirler ebedî kurtuluşa
eremeyecek ve cennete giremeyecektir. Bu yıldan sonra müşrikler hac edemeyecek
ve Mescid-i Harâm’a yaklaşamayacaktır. Kimse Kâbe’yi çıplak tavaf
edemeyecektir. Hz. Peygamber (sav) ile antlaşmaları bulunanlar, antlaşmanın
süresi nihâyete erinceye kadar haklarını kullanabilecekler, daha sonra Müslüman
olmadıkları takdirde can güvenlikleri kalkacaktır.” şartları ilân edildi.
Hz. İbrahim ve İsmâil’den itibaren yapıldığı şekliyle yalnız tevhîd inancı
esaslarına göre Mescid-i Harâm, yeniden sadece müminlere tahsis edilmiş oldu.
Nasr sûresinde Yüce Allah; çok kısa bir sürede, insanların topluluklar hâlinde
Medine’ye gelerek İslâm dinini kabul edeceklerini bildirmiştir. Böylece Arap
Yarımadası’nda putperestlik tamamen ortadan kaldırılmış oldu.

Vedâ Haccı ve Vedâ Hutbesi (H. 10/ 632 M.)


Hz. Muhammed (sav) hicretin 10. yılında Hac ibadeti için Medine’den
ayrılırken yanında hanımları, kızı Fatıma, ensâr ve muhâcirler ve gelen kabile
mensuplarıyla birlikte yola çıkmış, Zulhuleyfe’de ihrama girdikten sonra Mekke’ye
gitmiştir. Mekke’ye gideceği önceden duyurulduğu için Arap yarımadasındaki
bütün kabileler de, hac yapmak için Mekke’ye akın etmişlerdi. Hz. Peygamber
(sav), hac ibadetinin nasıl yapılacağını bizzat kendisi tatbik ederek ümmetine
göstermiştir. Hz. Muhammed (sav) hicretten sonra dört defa Umre seferinde
bulunmuştu. Bunlar:
 Hudeybiye Umresi, Zilkâde ayında yapmıştır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

 Kazâ Umresi, Zilkâde ayında yapmıştır.


 Ci’râne Umresi, Zilkâde ayında yapmıştır. Tâif’ten sonra Ci’râne’de
ganimetleri dağıttıktan sonra ihrama girerek Mekke’ye umre yapmaya
gitmiştir.
 Veda Haccı’na giderken Zilhicce ayında yapılan umredir.
Bu seferi ile ömrünün en son hac ve umre vazifesini yapmak için Mekke’ye
gelmiş, yüz binlerce Müslümana Kâbe’de namaz kıldırmıştır. Dolayısıyla bu hacca
Vedâ Haccı, okuduğu hutbelere de Vedâ Hutbesi denilmiştir. Burada farklı
yerlerde yaptığı bu konuşmaları, bugün bir araya getirilmiş ve tek metin hâlinde
Vedâ Hutbesi olarak yayımlanmıştır.
Hz. Muhammed (sav), burada yaptığı evrensel ve ebedî geçerliliği olan
konuşmalarında; kan davalarının, fâizin ve câhiliye döneminde yapılan
uygulamaların tamamen kaldırıldığını, İnsanların farklı bir renk, dil ve ırkta oluşu, o
insanların üstün olduklarını ya da aşağı bir derecede olduklarını göstermediğini,
insanların eşit olduğunu, Allah’ın katında gerçek değerin “takvâ” ile olacağını,
bütün insanların Hz. Âdem’in çocukları ve birbirilerinin kardeşleri olduklarını,
eşlerin (karı-koca olarak) karşılıklı vazifeleri ve hakları olduğunu belirtmiştir.
Bireysel Etkinlik

•Veda Hutbesi'ne göre İslâm'ın evrensel oluşunu araştırınız.

Veda hutbesinde can, mal ve ırz güvenliğine vurguda bulunarak, kul


haklarını gözetmekte dikkatli olunmasını, her türlü zulüm ve adaletsizlikten
sakınılmasını, emânete riâyet edilmesini ve aslâ ihanet edilmemesini, Kur’an’a ve
sünnetine, ahlâkî kurallara uyulmasını emretmiştir. Kendisini dinleyen ashâbına sık
sık “Tebliğ ettim mi?” diye sorduktan sonra da “Şâhid ol Yâ Rab! Şâhid ol Yâ Rab!
Şâhid ol Yâ Rab!” diyerek konuşmasını tamamlamıştır. Arafât’ta yaptığı bu
konuşmasında “Bu yıldan sonra sizinle burada belki de bir daha
buluşamayacağım” buyurması sebebiyle de bu hacca Vedâ Haccı denildiğini
Hz. Peygamber, İslâm söyleyenler olmuştur.
ordusu
başkomutanlığına Usâme b. Zeyd kumandasındaki ordunun hazırlanışı (H.11/ 632 M.)
Üsâme’yi tayin
Hz. Peygamber (sav)’in en son oluşturduğu askerî birlik, bu ordu olmuştur.
etmekle; zengin-fakir,
Peygamberimizin azatlı kölesi Zeyd b. Harise, Mute savaşında başkomutanlık
siyah-beyaz bütün
Müslümanların kardeş yapmış, kendisi, Câfer b. Ebi Tâlib, Abdullah b. Revâha sırasıyla şehit olmuşlardı.
ve eşit olduğunu Bu olaya çok üzülen Hz. Peygamber (sav) sık sık onlara dua etmiş ve ardından
göstermek istemiştir. henüz 18-19 veya 22 yaşında olan Usâme b. Zeyd’i başkomutan tayin etmiştir. Bu
sırada Üsâme’nin komutan yapılmasına farklı sebeplerle eleştiriler yapılıyordu.
Onun henüz çok genç ve tecrübesiz biri olduğu, daha yaşlı ve savaşlara katılmış
sahâbenin orduda bulunduğu söyleniyordu. Bu söylenenleri duyan Hz. Peygamber

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

(sav) mescide gitti, “Daha önce onun babasını kumandan tayin etmeme de karşı
çıkmıştınız! Babası komutanlığa nasıl layık idi ise, oğlu da lâyıktır.” diyerek kesin
kararını bildirmiştir.
Bu sefer için hazırlıklar yapıldı. Hz. Peygamber (sav) Perşembe sabahı
Usâme için kendi eliyle sancak bağladıktan sonra “Ey Üsâme! Allah yolunda,
Allah’ın adıyla savaşa çık! Allah’ı inkâr edenlerle çarpış! Savaşın! Fakat ahde
vefasızlık etmeyin. Küçük çocukları ve kadınları öldürmeyin. Düşmanla karşılaşmayı
arzu etmeyin. Çünkü bilemezsiniz, belki siz onlarla imtihana çekilirsiniz…” tavsiye
ve dualarda bulunarak uğurladı. Ancak Hz. Peygamber (sav)’in ağır hasta olması
sebebiyle Medine’nin dışında Cüruf denilen yerde karargâhını kurdu. Orada iken
Resûlullah (sav) ’ın vefat haberi gelince ordu Medine’ye geri dönmüştür. Hz. Ebu
Bekir halife olurken ilk yaptığı iş, Hz. Peygamber (sav)’in düzenlemiş olduğu orduyu
yine Üsâme başkanlığında göndermek olmuştur.

Hz. Muhammed (sav)’in son günleri, Hastalığı ve Vefatı (13


Rebîülevvel H.11/ 8 Haziran 632 M.)
Veda haccından döndükten sonraki günlerde Hz. Peygamber (sav)’in sağlığı
bozuldu, şiddetli baş ağrısı, yüksek ateş, ara ara baygın hâli yaşıyor, bazen de
iyileşiyor gibi oluyordu. Hz. Peygamber (sav) vefat etmeden sekiz gün önce,
Yemen’de ortaya çıkan yalancı peygamber Esved el-Ansî’nin öldürüldüğü haberi
kendisine verilince bu habere çok sevinmiştir. Böyle sahte ve yalancı peygamber
olduğunu söyleyen daha başka kişiler de olmuştu. Peygamberlik iddiasında
bulunan bir diğer yalancı kişi de Müseyleme idi. Hicretin 10. yılında Benî Hanife
Hz. Peygamberin bütün kabilesinden bir heyetle Medine’ye gelerek İslâmiyet’i kabul ettiğini söylemişti.
Müslümanlarla bir Geri döndükten sonra Müseylemetü’l-Kezzâb (çok yalan söyleyen Müseyleme)
araya gelerek, en son kendisine de vahiy geldiğini söyleyerek peygamber olduğunu ilan etmiştir.
yaptığı hac ibadeti
“Veda Haccı”dır. Orada Müseyleme, etrafına topladığı kalabalık bedevi kitlesini de yanına alarak
yaptığı konuşmaları yerleşim yerlerine baskınlar yapıyor, insanları öldürüyor, tecavüz vs rezâletleri
evrensel özelliktedir. işliyordu. Daha Hz. Ebu Bekir’in halifeliği dönemindeki Ridde savaşında bu yalancı
sahtekâr adam öldürülecektir.
Hz. Muhammed (sav) hastalığının şiddetlendiği günlerde “Ebu Bekir’e
söyleyin namazı kıldırsın” söylemesi üzerine Hz. Ebu Bekir Mescid-i Nebi’de
cemaate imamlık yaparak 17 vakit namazı kıldırmıştır. Hz. Muhammed (sav)’in en
son imamlık yaparak kıldırdığı namaz akşam namazıdır. Yine Hz. Ebu Bekir’in
arkasında ona tabi olup en son kıldığı vakit ise sabah namazı olmuştur.
Hz. Peygamber (sav) vefat ettiğinde yanında eşleri, kızı Hz. Fatıma, Hz. Ali,
Hz. Ömer, amcası Hz. Abbas, oğulları Fâdıl ve Kusem bulunuyordu. Hz. Ebu Bekir,
Peygamberimiz bir ara kendisini iyi hissettiğini görünce kendisinden izin isteyerek
Sünh semtindeki evine gitmişti. Resûlullah (sav) ’ın vefat haberini alınca o da
koşarak peygamberin evine geldi.
Kırtas olayı: Rivâyetlere göre Hz. Peygamber (sav), hastalığının arttığı son
günlerinin birinde etrafında bulunanlara “Bir divit getiriniz, size bir vâsiyetnâme
yazayım ki, benden sonra delâlete (sapıklığa) düşmeyesiniz” buyurdu. Orada

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

bulunanların bir kısmı bu isteği, peygamberin bir sözü kabul ederek isteği yerine
getirmeyi uygun görüyordu. Hz. Ömer ve diğer bir kısmı “Vasiyetnameye ne gerek
var! Peygamberi şu hasta halinde tâciz etmek uygun değildir. Elimizde Allah’ın
kitabı Kur’an-ı Kerim var! O bize yeter. Onun böyle istekte bulunması hastalığı
sebebiyledir.” dedi. Bu yüzden yüksek sesle konuşmalar ve tartışmalar oldu.
Allah’ın elçisi “Peygamberin huzurunda ashâbının tartışması yakışmaz!”
buyurarak vasiyetname yazmaktan vaz geçti ve onları huzurundan çıkardı. Daha
sonra bu yaşanan olayı siyasi bir yöne çeken çevreler oldu ve günümüzde de bu
iddiayı devam ettirmektedirler. Özellikle Şiîlere göre; Hz. Muhammed (sav)
ölmeden önce Kendisinin yerine imam olarak Hz. Ali’yi yazarak tayin etmek istedi.
Bunu yapacağını bildiği için Ömer ve bazıları ona mâni olduklarını iddia
etmektedir. Bu itibarla Şiîlere göre “İmâmet” konusu imanın esaslarından
sayılmaktadır.
Hz. Peygamber (sav) hicretin 11. yılında 14 Rebîülevvel/ 8 Haziran Pazartesi
günü kuşluk vakti Miladi 632’de “Lâ ilâhe illallah, ruh teslimi ne zor şeymiş!” ve
“Maa’r-refîki’l-a’lâ” (En yüce dosta!) söyleyerek ruhunu teslim etti. Ancak bazı
kaynaklar; Hz. Peygamber (sav)in vefatı 12 Rebîülevvel’de vuku bulduğunu, 13
Hz. Ebu Bekir Rebîülevvel’de kefenlendiğini, 14 Rebîülevvel’de toprağa verildiğini kaydetmiştir.
Müslümanların Hz. Peygamberimiz vefat ettiği zaman Hz. Âişe’nin hücresinde bulunuyordu.
Peygamberin ölümünü Peygamberin vefat haberi hızla her tarafa duyuruldu. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Hz.
kabullenmeleri için Abbas ve orada bulunan eşleri ve kızı Fatıma, tecziye ve defin konusunu kendi
konuşma yapmıştır.
aralarında istişare edip, ne yapacaklarına birlikte kararlaştırdılar.
Resûlullah (sav) ’ın naaşını Hz. Ali yıkadı, amcası Abbas, oğulları Fazl ve
Kusem, Üsâme b. Zeyd ve Peygamberin azatlı kölesi Şukrân yardımcı olmuşlardır.
Bazı kaynaklarda Hazreçli Evs b. Havlî’nin aşırı ısrarını geri çevirmeyen Hz. Ali,
onun da yardımcı olmasına izin vermiştir. Hz. Peygamber (sav)’in nereye defin
edileceği konuşulduğunda Hz. Ebu Bekir, “ben efendimizden duymuştum O,
“Peygamberler öldükleri yere gömülürler” söyleyince, Hz. Peygamber (sav)’in eşi
Hz. Âişe’nin odasında kabri kazıldı. Hz. Peygamber (sav)’in naaşını; Hz. Ali,
amcasının oğulları Fazl ve Kusem ile Üsâme b. Zeyd birlikte kabrine koymuşlardır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

•Hz. Peygamber daima tedbirli davranmış, düşmanlarıyla iyi geçinmeyi her


zaman tercih etmiştir. O, farklı inançlara mensup Yahudi ve müşrik
topluluklarıyla yaptığı antlaşmalara sonuna kadar bağlı kalan taraf olmuştur.
Düşman tarafı yapılan antlaşmayı ihlâl edip, Müslümanlara saldırı hazırlığına
Özet girişmedikçe, onlara savaş açmamıştır.
•O'nun çağrısı; insan onuruna değer veren ve bütün insanlığı kapsayan
evrensel niteliktedir. Dolayısıyla insanları savaşmaya değil barışa, öldürmeye
değil yaşatmaya çalışmıştır. Nitekim Hudeybiye’de Mekkeli müşrikler,
Müslümanların aleyhine olan şartları ileri sürmelerine rağmen O, barış için
antlaşmayı imzalamıştır.
•Müslümanlara, galip geldikleri her savaştan sonra aldıkları esirlere iyi
davranmalarını emretmiştir. Mekke’nin fethinde, amcası Hz. Hamza’yı ve
diğer bazı Müslümanları öldürenler de dâhil, herkes için “genel afv” ilan
etmiş olmasının bir başka örneği dünyada görülmemiştir.
•Hz. Peygamber, hac ibadetinin nasıl ifa edildiğini bizzat yaparak göstermesi,
müşriklerin Mescid-i Harâm'a girmelerinin Tevbe sûresinin ilk yirmi sekiz
âyeti ile yasaklanması, Hayber'de ilk kez kuşatma taktiğinin uygulanması,
Tebük Gazvesinde Cizye Ayeti'nin nazil olmasıyla birlikte Evtâs, Tâif ve diğer
yerlerde bu ve diğer uygulamaları, Kıyamete kadar Müslümanlara örnek
olmuştur.
•Hülâsa, yirmi üç yılda, özellikle de hayatının son dört yılını kapsayan
Hudeybiye Antlaşması'ndan vefatına kadar geçen kısa sürede İslâmiyet,
bütün Arabistan'a yayılmıştır. Buna rağmen yapılan savaşlarda, öldürmek
mecburiyetinde kaldıkları insanların sayısı 319 kişi ile sınırlı kalınmıştır.
Çünkü o, hem savaş peygamberi hem de rahmet peygamberi olarak
gönderilmiştir.
•Hz. Peygamber, kardeşlik ruhunun; toplumun birliğini, barış ve huzurunu,
gücünü arttırdığını, ayrışmanın ise bu güzellikleri yok ettiğine dikkatleri
çekmiştir. Yüce Allah, Tebük Gazvesi'ne özür bahane edip katılmayan
Müslümanları uyarmış! Allah'ın elçisi de onları dinledikten sonra Allah'tan
afv edilmeleri için dua etmiştir.
•Allah uğruna yapılmayan hiçbir şeyin değeri olmadığını “Dırar Mescidi”
örneği açıkça göstermiştir. Nitekim Medine’deki münafıklar, Tebük
Gazvesi'nden önce kendi gizli emellerini gerçekleştirmek için Kuba’da bir
mescit yapmış, Böylece Hz. Peygamberin sohbetlerinden Müslümanları uzak
tutarak, birlik ve kardeşlik ruhunu edindikleri Mescid-i Nebi’de topluca
namaz kılmalarını önlemeyi ve peygambere olan itaat ve bağlılıklarını
zayıflatmak için cahil kalınmasını planlamışlardı. Münafıklar, Hz.
Muhammed’e giderek orada bir vakit de olsa namaz kıldırmasını rica
etmişlerdi. Peygamberimiz de onlara, Tebük seferinden döndükten sonra o
mescitte namaz kıldıracağını söylemişti. Medine’ye dönüşünde Münafıklar,
tekrar gidip verdiği sözü hatırlatınca, Hz. Peygamber de abdest alıp gitmeye
hazırlandığı sırada, bu mescidin yıkılmasını emreden âyet nâzil olmuştur.
Peygamberimiz de münafıkların yaptığı, o binayı, “Dırar Mescidini”
yıktırmıştır.
•âyet

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi, Hz. Peygamber (sav)’in Hudeybiye
Antlaşması’nda gözettiği esas maksattır?
a) O yıl mutlaka hac ve umre ibadetini yapmak
b) Müslümanların Mekke’ye olan altı yıllık özlemini gidermek
c) Müşriklerin, Müslümanları muhatap kabul etmesini sağlamak
d) Kureyşlilerle antlaşma yaparak, Müslümanlara karşı oluşturulan
ittifaktan ayırıp, yalnız duruma düşürmek
e) Müşriklerin isteklerini kabul ederek, zulme uğrayan Mekkeli
Müslümanları kurtarmak

2. Hudeybiye Antlaşması’nın hangi maddesi, Müslümanların çok ağırına


gittiği için ihramdan çıkma, tıraş olma ve kurbanlarını kesmekte isteksiz
davranmalarına sebep olmuştur?
a) Müslümanların o yıl, Mekke’ye hac ve umre için girmeyecekleri
b) Müslüman olan bir kişi (kadınlar hariç) gelip Müslümanlara sığınırsa,
Mekkeli Müşriklere geri verilecek. Fakat Medine’den bir kişi eski
dinine dönerse Müslümanlara geri verilmeyecektir.
c) Müşriklerle 10 yıl süre ile savaşılmaması
d) Bu antlaşmanın müşriklerle değil, Hayber Yahudileriyle yapılmasını
istemeleri
e) Kâfirlerle antlaşma yapılmasına tamamen karşı olmaları

3. Hudeybiye Antlaşması’ndaki bazı şartları sebebiyle sahâbiler, ihramdan


çıkma, tıraş olma ve kurbanlarını kesme hususunda isteksiz davranmış, üç
defa söylendiği halde hareketsiz kaldıklarını gören Hz. Peygamber (sav), bu
durumu orada olan eşine anlatmıştı. O’nun tavsiyesini dikkate alarak
kendisi ihramdan çıkmış, tıraş olmuş ve kurbanını kestirmiştir. Hz.
Peygamber (sav)’in hangi eşi o sırada Hudeybiye’de bulunmuştur?
a) Hz. Ummü Seleme
b) Hz. Meymûne
c) Hz. Âişe
d) Hz. Zeyneb binti Cahş
e) Hz. Cüveyriye

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

4. Mekke’nin fethinde, çatışmalarda ve hakkında infaz emri verilenler de


dâhil, müşrik Kureyşlilerden kaç kişi öldürülmüş, Müslümanlardan kaç kişi
şehit olmuştur?
a) Müslümanlardan 1 şehit, müşriklerden 15 kişi çarpışırken, 10 kişi de
önceden verilen infaz kararıyla öldürüldü.
b) Müslümanlardan 2 şehit, müşriklerden 15 kişi çarpışırken, 8 kişi de
önceden verilen infaz kararıyla öldürüldü.
c) Müslümanlardan en fazla 3 şehit, müşriklerden 28 kişi çarpışırken, 3
kişi de önceden verilen infaz kararıyla öldürüldü.
d) Müslümanlardan 4 şehit, müşriklerden 30 kişi çarpışırken, 4 kişi de
önceden verilen infaz kararıyla öldürüldü.
e) Müslümanlardan 6 şehit, müşriklerden 12 kişi çarpışırken, 8 kişi de
önceden verilen infaz kararıyla öldürüldü.

5. Hz. Peygamber (sav)in komşu devlet başkanlarına gönderdiği aşağıdaki


elçilerden hangisi şehit edilmiştir?
a) Abdullah b. Huzafe es-Sehmî
b) Dıhyetu’l Kelbî
c) Şuca b. Vehb
d) Hatip İbn Ebi Belta
e) Hâris b. Umeyr

6. İslâm tarihi kaynaklarında “Kırtas Vak’ası” diye aktarılan olay, hangi


konuyla ilgilidir?
a) Kur’an-ı Kerim ve hadislerin yazılması ile ilgili malzemelerin temini
b) Hudeybiye Antlaşması’nı kayıt altına almakla
c) Medine vatandaşlık sözleşmesinin yazılması
d) Hz. Muhammed (sav) vâsiyetnâme yazdırması ile ilgili
e) Mekkeli müşrikler, Müslümanların aleyhine aldıkları kararları
Kâbe’nin duvarına asması

7. Hz. Ebu Bekir’in hac emrliği hangi seferden sonra olmuş ve bunun üzerine
hangi konuda âyetler gelmiştir?
a) Huneyn Gazvesi’nden sonra-Tevbe sûresinin ilk 28 âyeti, günahlara
tevbe edilmesi hususunda
b) Tâif seferinden sonra-Fetih sûresinin ilk 4 âyeti, Cumanın farz
kılınması ile ilgili
c) Tebük seferi’nden sonra-Tevbe sûresinin ilk 28 âyeti, bu yıldan sonra
Müşriklerin Kâbe’ye girişlerinin yasaklandığını bildiren hükümleri
d) Hudeybiye Antlaşması’ndan hemen sonra, Mekke’nin fethinde önce-
Tevbe sûresinin ilk 28 âyeti, sabırlı olmakla ilgili
e) Müreysî (Benî Müstalik) Gazvesi’nden hemen sonra-Fetih sûresinin
104-107. Âyetleri, kadınların hakları ile ilgili

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

8. Ku’ân-ı Kerim’de “Bey’atü’r-Rıdvân” olarak anılan biatı, Hz. Muhammed


(sav) ne zaman almıştır?
a) Bedir Savaşı’na çıkmadan hemen önce ensâr ve muhâcirlerden
almıştır.
b) Benî Müstalik Gazvesi ’ne çıkılmadan hemen önce ensâr ve
muhâcirlerden almıştır.
c) Medine’den Akabe’ye gelen Müslümanlarla yapılan biatlarda almıştır.
d) Hudeybiye Antlaşması öncesinde, Mekke’ye elçi olarak gönderilen Hz.
Osman’ın bir kaç gün geri dönmemesi, hatta öldürüldüğüne dair
haberin gelmesi üzerine “Semüre” ağacının altında ashâbtan biat
almıştır.
e) Mekke’ye yakın Merrüzahrân’da konakladıktan sonra Kâbe’yi tavâf
etmeden dönmeyeceklerine dair Hz. Peygamber (sav)in ashâbından
aldığı bîattır.

9. İslâm tarihi kaynaklarında “Ceyşü’l-usra veya sâ’atü’l-usra=Zor zamanların


ordusu” ifadesi, hangi askerî sefer için kullanılmıştır?
a) Hudeybiye Seferi
b) Tebük Gazvesi
c) Benî Mustalik ve Hendek Savaşı
d) Mute Harbi için
e) Tâif kuşatması ve Evtâs Gazvesi

10. Hz. Muhammed (sav, en son hangi yılda, kimin kumandanlığında, nereye
orduyu sefere göndermiştir?
a) Miladi 632’de-Üsâme b. Zeyd-Mute ve civarına
b) Miladi 631’de-Üsâme b. Zeyd-Irak tarafına
c) Miladi 630’da-Zeyd b. Hârise-Gatafan ve Fezâre üzerine
d) Miladi 630’da-Halid b. Velid-Yemame tarafına
e) Miladi 631’de-Üsâme b. Zeyd-Suriye-Filistin topraklarına

Cevap Anahtarı
1.d, 2.b, 3.a, 4.c, 5.e, 6.d, 7.c, 8.d, 9.b, 10.a

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23


Hudeybiye Antlaşması Sonrası Medine Dönemi

YARARLANILAN KAYNAKLAR
Apak, Â. (2009). Anahatlarıyla İslâm Tarihi-I (4. baskı). İstanbul: Ensâr Neşriyât
dağıtım.
Avcı, C. (2015). Son peygamber Hz. Muhammed (7. baskı). Ankara: İSAM Yayınları.
Bedirhan, Y. (2017). İslâm Tarihi (Başlangıçtan Selçuklulara Kadar (1. baskı).
Konya: Eğitim Yayınevi.
Berki, A. H., Osman Keskioğlu. (1995). Hz. Muhammed ve Hayatı (15. Baskı).
Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Canân, M. Z. (1977). İslâm tarihi I (1. Baskı). İstanbul: Yelken Matbaası.
Derveze, İzzet, (2011). Hz. Muhammed’in Hayatı (1. Baskı). İstanbul: Düşünce
yayıncılık.
Hamidullah, M. (1991). Hazreti Peygamberin Savaşları (4. baskı). İstanbul:
Yağmur yayınları.
Hamidullah, M. ( 1990) Hz. Peygamberin Altı Orijinal Diplomatik Mektubu.
Beyân Yayınları, Doğan Ofset.
Hamidullah, M. ( 2003). İslâm Peygamberi I-II (5. Baskı) İstanbul: İrfan
Yayıncılık.
Hizmetli, S. (1999). İlk dönem İslâm tarihi (3. baskı). Ankara: Bizim Büro Basımevi.
İbnu’l-Esîr, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed. (1991). el-Kâmil fi’t-Tarih C. 2. Bahar
Yayınları, Renk-İş Ofset.
Köksal, M. Â. (1981). İslâm Tarihi Hz. Muhammed ve İslâmiyet, Şâmil Yayınları-
Misvak Neşriyât.
Mahmud Es’ad. (1983). Tarih-i Dîn-i İslâm İstanbul: Marifet Yayınları-Er-Tu
Matbaası.
Mevlana Nu’man. (1974). Asr-ı Saadet, C. I-V, İstanbul: Toker Matbaası.
Mevlânâ Şiblî Numânî. (2005). Son Peygamber Hz. Muhammed-Sîretü’n-Nebi).
İstanbul: Milsan Basın Yayın.
Öz, Ş. (2013). İslâm Tarihi (2. baskı). Konya: Çizgi Kitapevi Yayınları
Pani Pati, Ş. İ. (1992) İslâm Tarihi, İstanbul: Toker Yayınları-Çetin Matbaası.
Sarıçam, İ., (2001). Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı. TDV. Yayınları.
Şulul, K. (2014). Ana Hatlarıyla Siyer-i Nebî (1. baskı). İstanbul: Ensar Neşriyât.
Şeker, M. (2011). Hz. Muhammed Hayatı ve İslâm esasları (3. baskı). İstanbul:
Damla Yayınları.
Yiğit, İ. (2011). Hz. Peygamberin Medine Dönemi Faaliyetleri. Vahyin Nüzulünün
1400. Yılında Hz. Muhammed (sav.) İstanbul: İsav Yayınları. 169-188.
Yiğit, İ. (2011). Tebük Gazvesi. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c.40. İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24

You might also like