Professional Documents
Culture Documents
Unite 7
Unite 7
• Hilafet
• Hz. Ebû Bekir'in Biyografisi
İÇİNDEKİLER
sürecini açıklayabilecek,
•Hz. Ebû Bekir'in İslâm'ın tebliği ve
yayılmasına katkılarını
açıklayabilecek,
•Halifeliği dönemindeki faaliyetlerini
öğrenebilecek,
•Ridde savaşları sürecini ve sonuçlarını
kavrayabilecek,
•Müslümanların Peygambersiz hayata
uyum sürecinde yaşananları ifade
ÜNİTE
edebileceksiniz.
7
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Hz. Ebû Bekir Dönemi ve Hilafet
Kabilesi
Hicreti
Medine
İslâm'ı Kabulü ve
dönemindeki
Sonrası
faaliyetleri
Vefatı
Zulkassa Seferi
Üsâme Ordusunun
gönderilmesi
Tuleyha b. Huveylid
ile mücadele
Ridde Harpleri
Secâh ve Benî
Temîm Seferi
Akrabâ Savaşı
Halifelik Dönemi
Irak fetihleri
Fetihler
Suriye fetihleri ve
Ecnadeyn Savaşı
Kur'ân'ın
Toplanması
GİRİŞ
Peygamber olmasının yanı sıra Medine merkezli İslâm Devleti’nin de başkanı
olan Hz. Muhammed’in vefatından sonra, onun bu görevini üstlenen kuruma
hilafet denilmektedir. İslâm toplumlarının hilafet algıları tarih boyunca değişmiş ve
zamanla bu kurumun dinî bir niteliğe sahip olduğu düşünülmüştür. Hilafet
kurumunun, ilk gündeme geldiği Hz. Muhammed’in vefatı sonrası dönemdeki
durumu, kurumun ortaya çıktığı dönemdeki algılanış biçimini ortaya koyması
bakımından önemlidir. Râşid halifeler dönemini tam manasıyla anlamak için
halifelerin yetki ve sorumluluklarının nasıl bir zemine oturduğunu öncelikle
öğrenmek gerekmektedir. Bu nedenle “Hilafet” konusu, ilk halifelerin dönemlerine
başlamadan önce işlenecektir.
Hz. Ebû Bekir, ilk halife olması sebebiyle, Müslüman toplumun Peygambersiz
bir hayata uyum sağlama sürecini yönetmiştir. İki yıl gibi kısa süren halifeliği
döneminde yaşananlar bu bakımdan ayrı bir öneme sahiptir. Halife’nin attığı
adımlar, Hz. Muhammed’in vefatının akabinde İslâm Devleti’nin dağılmasının
önüne geçmiş, bunun yanında İslâm dininin de muhafaza edilmesini sağlamıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’in toplanması ise sadece metnin bir araya getirilmesinden öte,
Müslümanların Kur’an’ın metni merkezli ayrışmalarının önüne geçmiş ve ilk nazil
olduğu şekliyle muhafazasını temin etmiştir. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde
Hz. Ebû Bekir’in halifeliği sürecinin Müslümanlar için ne kadar hayati bir öneme
sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.
Hz. Ebû Bekir’in bu önemli adımları kararlılıkla atması ve tavizsiz bir yönetim
sergilemesinde, İslâm’ın başından itibaren Hz. Muhammed’in yanında ve en
yakınında olmasının, kendi kişiliğinin yanı sıra Hz. Peygamber’den kazandığı bakış
açısının etkisi büyüktür. Bu nedenle ilk halifenin biyografisi, onun hilafet dönemini
anlamak bakımından önemlidir. Bu ünitede hilafet kurumu ve akabinde Hz. Ebû
Bekir’in biyografisi ile halifelik dönemi ele alınacaktır.
HİLAFET
Tanımı
Hz. Muhammed’den Hz. Muhammed’den sonra onun devlet başkanlığı yetki ve sorumluluklarının
sonra onun devlet
üstlenilerek İslâm devletlerinin yönetilmesine “hilafet” denilmektedir. Bir başka
başkanlığı yetki ve
sorumluluklarının deyişle “hilafet”, devlet başkanlığı kurumuna verilen isim iken “halife” ise bu
üstlenilerek İslâm makamda bulunan kişiye verilen unvandır.
devletlerinin
Hz. Muhammed, peygamberliğinin yanında dünyevi yetkilere de sahip olarak
yönetilmesine “hilafet”
denilmektedir. İslâm toplumunun lideri konumundaydı. Onun vefatından sonra peygamberlik sona
ermiş ancak dünyevi yetki ve sorumluluklarının bir başka isim tarafından
üstlenilmesi zorunlu bir hâl almıştır. Hz. Muhammed’in vefatından sonra bir otorite
olarak halkın işlerini düzenlemek, insanlar arasında hak ve adaleti sağlamak ve
devletin diğer devlet ve organizasyonlarla olan ilişkileriyle ilgilenmek üzere devlet
yönetimine geçen, İslâm Devleti’nin başında bulunan en yüksek yetkili kişi,
halifedir.
Hz. Muhammed’in, kendisinden sonra kimin halife olacağı ile ilgili bir beyanı
ve işareti olmamış, halifenin taşıması gereken şartları da açıklamamıştır. O günkü
İslâm toplumu, yeni liderini kısmen dinden ama daha çok gelenekten miras aldıkları
şekil ve anlayışla seçmiştir. Nitekim Araplarda, erdemli ve kabileyi en iyi şekilde
idare ve temsil edeceği düşünülen kişi reis olarak seçiliyor, birden fazla kişi aynı
şartlara sahip ise bu kez yaş gibi başka ölçütler göz önünde bulunduruluyordu.
Halifenin meşruiyetini belirleyen husus, kendilerine bağlılık anlamına gelen
“biat”ın halktan alınmasıdır. Biat etmemek yönetim muhalifliği anlamına gelmekte
ve mümkün olan en geniş ölçüde biat alınması hedeflenmekteydi. Ancak biat
zamanla sembolik bir hâl almış ve törensel bir usul olmuştur.
Tarihçesi
İlk halifenin seçimi Arap geleneklerine uygun olarak Hz. Muhammed’in
vefatından hemen sonra 8 Haziran 632 tarihinde gerçekleşmiştir. Medineli
sahabîler olan ensâr, vefat haberinin duyulmasından kısa bir süre sonra kendi
aralarından bir halife seçmek amacıyla Mescid-i Nebevî yakınlarındaki Saideoğulları
Gölgeliği’nde toplanmışlardı. Hazrec kabilesinden Sa’d b. Ubâde isimli sahabîye
halife olarak biat edilmek üzere iken durumdan haberdar olan Hz. Ömer ise Hz. Ebû
Bekir ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh’ı yanına alarak bu toplantıya gitmişti. Mekkeli
Muhâcirlerden olan bu üç sahabî, Ensâr’ı Arapların, Hz. Muhammed’in kabilesi olan
Kureyş kabilesi dışından bir halifeye razı olmayacakları konusunda ikna etmiş ve Hz.
Ebû Bekir’e burada bulunanlar tarafından biat edilmiştir. Ertesi gün Mescid-i
Nebevî’de yapılan genel biatın ardından İslâm toplumunun ilk halifesi göreve
başlamıştır.
İslâm tarihinde “Râşid Halifeler/Hulefâ-i Râşidûn” olarak nitelenen ilk dört
halifenin her birinin iş başına gelmesi farklı usullerle olmuştur Hz. Ömer, Hz. Ebû
Bekir tarafından hilâfete tayin edilmiş ve yeni halife Mescid-i Nebevî’de yapılan
İlk dört halifenin her biatle birlikte herhangi bir sorunla karşılaşmaksızın halifeliğe geçmiştir (634).
birinin iş başına gelmesi Üçüncü Halife Hz. Osman ise, Hz. Ömer’in üyelerini belirlediği ve “şûrâ” adı verilen
farklı usullerle bir heyet tarafından seçilmiş, ardından genel biat tamamlanmıştır (644). Hz.
olmuştur. Ömer’in oluşturduğu bu şûrâ, tamamı Kureyşli altı kişiden oluşmuştur. Bu kişiler
aynı zamanda tebliğ mücadelesinin başından itibaren Hz. Muhammed’in yanında
bulunan ve ilk Müslümanlardan olan sahabîlerdir. Hz. Osman, Hz. Ali, Sa’d b. Ebî
Vakkâs, Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydillah, Zübeyr b. el-Avvâm ve Abdullah
b. Ömer’in katıldıkları bu şûrâda Hz. Ömer, oğlu Abdullah’ın halife adayı
olamayacağı şartını koşmuştur. Bu nedenle onun tam üyeliğinden söz etmek
mümkün değildir.
Hz. Osman’ın, isyancı bir grup tarafından şehit edilmesi üzerine üç gün
boyunca kimin halife olacağı belirlenmemiş, sonrasında ise gelen talepler üzerine
Hz. Ali halife olmuştur (656). Ancak onun hilâfeti genel kabul görmemiş,
Ümeyyeoğulları başta olmak üzere bazı kesimler Hz. Ali’ye biat etmemiş hatta Şam
Valisi Muâviye ve kendisini destekleyenler tarafından isyan bayrağı açılmıştır.
Ailesi
Hz. Ebû Bekir’in babası Ebû Kuhâfe, annesi Selmâ bnt. Sahr’dır. Ebû Kuhâfe,
Mekke’nin fethinde Müslüman olmuş ve Hz. Ebû Bekir’den sonra, Hz. Ömer’in
hilafetinde vefat etmiştir. Ebû Kuhâfe İslâm’ı henüz kabul etmediği yıllarda,
oğlunun bu yeni dini kabulüne muhalif olmamış hatta Mekke Dönemi’nin zorlu
günlerinde oğlunu korumacı bir tavır içerisinde bulunmuştur. Müslüman olduktan
sonra da Mekke’de yaşamaya devam etmiştir. Annesi Selmâ ise İslâm’ın Mekke
yıllarının başlarında bu dini kabul etmiş ve Müslümanlarla birlikte Medine’ye
hicrette yer almıştır. O da Ebû Kuhâfe gibi Hz. Ebû Bekir’den sonra vefat etmiştir.
Selmâ’nın Müslüman olma süreci kaynaklarımızda şöyle yer almaktadır: Hz.
Ebû Bekir Kâbe’de İslâm’a davet konuşması yapması üzerine bir grup müşriğin
saldırısına uğramış ve ağır bir şekilde dövülmüştü. Olaydan sonra hayatından ümit
kesilerek evine taşınmış, bakımını ise annesi üstlenmiştir. Hz. Ebû Bekirʼin
harcayan Hz. Ebû Bekir, satın aldığı köleleri azat ederek hürriyetlerine
kavuşturmuştur.
Hicreti
Müşriklerin baskıları nedeniyle Hz. Ebû Bekir, diğer bazı Müslümanlar gibi
Habeşistan’a hicret etmek istemiş ancak yolda rastladığı İbnu’d-Dügunne adlı bir
Mekkelinin, kendisinin güvencesinde Mekke’de yaşaması teklifini kabul ederek
Habeşistan’a hicretten vazgeçmiştir. Arap toplumunda bir başkasının güvencesi
altına giren kişiye yapılan her türlü hareket güvence veren şahsa yapılmış
sayılıyordu. Bu nedenle güvence alan kişi toplumda bir olumsuzlukla
karşılaşmıyordu. Bu uygulamaya "emân" adı verilmiştir. Hz. Ebû Bekir de bu
şekilde İbnu’d- Dügunne’nin emânı altında Mekke’de yaşamına güven içerisinde
devam ediyordu. Bir süre sonra Mekkelilerin İbnu’d-Dügunne’ye, Hz. Ebû Bekir’in
sesli bir şekilde Kur’ân okumasını şikâyet etmeleri üzerine o, bu şekilde devam
etmesi hâlinde verdiği güvenceyi devam ettiremeyeceğini belirtmişti. Hz. Ebû
Bekir de İbnu’d-Dügunne’ye onun güvencesinden çıktığını ve Allah’ın güvencesinin
kendisine yeteceğini bildirmiştir.
Müslümanların Mekke’de yaşamlarını devam ettirmelerinin oldukça
zorlaşması ve İslâm’ı tebliğ imkânlarının kalmaması nedeniyle İslâm’ın on ikinci
yılından itibaren Medine’ye hicret başlamıştır. Bir yıla yayılan bu süreç sonunda
Mekke’de kalanlar; hapsedilmiş olanlar, Medine’ye gidemeyecek kadar zayıf
durumda bulunanlar, Hz. Muhammed, Hz. Ebû Bekir ve aileleri idi. Bu sırada
müşrikler Hz. Muhammed’i öldürme planı yapmışlar ve bundan haberdar olan Hz.
Muhammed de Hz. Ebû Bekir’e hicret zamanının geldiğini bildirmişti.
Mekke’den ayrılan Hz. Muhammed ve Hz. Ebû Bekir, kendilerini takip eden
Müşrikleri yanıltmak için önce Medine’ye ters istikametteki Sevr Dağı’na
yönelmişlerdi. Buradaki bir mağarada kaldıkları üç günde yaşadıkları olaylara dair
“Hani onlar Kur’ân ayeti nazil olmuştur. Müşrikler mağaranın ağzına kadar gelmiş ve onları
mağaradaydılar; bulamadan geri dönmüşlerdi. Bu sırada Hz. Ebû Bekir’in yaşadığı endişeye Hz.
arkadaşına ‘Tasalanma! Muhammed’in verdiği, “Tasalanma! Allah bizimle beraberdir” cevabı Tevbe
Allah bizimle suresinin 40. ayetinde de yer almaktadır. Köle iken Hz. Ebû Bekir’in azat ettiği Âmir
beraberdir’ diyordu.”
b. Füheyre ve çölde kendilerine rehberlik edecek Abdullah b. Uraykıt’ın da
Tevbe 9/40 (Diyanet
Meâli) kendilerine katılmasından sonra Medine’ye doğru hareket edildi. Medine’ye
ulaşmadan önce buraya bağlı Kuba köyünde bir süre kalan Hz. Muhammed ve Hz.
Ebû Bekir, 20 Eylül 622 tarihinde Medine’ye intikal ettiler.
denilmektedir. Hz. Ebû Bekir de Medine’ye ulaştıktan sonra evinde misafir olduğu
Hârice b. Zeyd ile kardeşleştirilmiştir. Hz. Muhammed, Müslümanlara ev tahsis
ettiği zaman Hz. Ebû Bekir’e de Mescid’in yanında bir ev vermiştir.
Hz. Ebû Bekir, Mescid-i Nebevî’nin inşâ edileceği arsayı Mekke’den getirdiği
para ile satın almış ve Müslümanlara hibe etmiştir.
Medine Dönemi’nde yapılan tüm askerî mücadelelerde Hz. Ebû Bekir, Hz.
Muhammed’in yanında olmuştur. Bedir Savaşı’nda Müşriklerin safında yer alan
oğlu Abdurrahman, o zamanın savaş adetlerine göre savaş başlamadan önce öne
çıkarak kendisini tanıtmış ve Müslümanlardan biriyle teke tek çarpışmak istemişti.
Oğlunun bu çağrısı karşısında Hz. Ebû Bekir ayağa kalkmış ancak Hz. Muhammed
baba oğulun çarpışmasına izin vermemiştir.
Uhud Savaşı’ndaki bir anda Müşrik ordusu karşısında Müslümanlar
dağılmışlar ve Hz. Muhammed’in yanında birkaç kişi kalmıştır ki, Hz. Ebû Bekir de
bunlardan biriydi.
Hz. Ebû Bekir, Necid taraflarına yapılan bir seferin komutanlığını üstlenmiş,
Tebük Gazvesi’nde ise Müslümanların sancaktarlığını yapmıştır.
Mekke’nin fethini takip eden yıl Hz. Muhammed hacca gitmemiş ve
Müslümanların hac emirliğini Hz. Ebû Bekir üstlenmiştir. Ayrıca Hz. Muhammed,
vefatına neden olan hastalığı sırasında cemaate namaz kıldıramadığı vakitlerde Hz.
Hz. Ebû Bekir, ilk dört Ebû Bekir’in imam olmasını istemiştir.
halife arasında bir Vefatı
suikast nedeniyle vefat
etmeyen tek isimdir. Hz. Ebû Bekir, Hz. Muhammed’in vefatından iki yıl sonra soğuk algınlığı
yaşamış ve bu hastalık giderek artmış öyle ki Mescid’te namazları kıldıramayacak
hale gelmiştir. Yaklaşık iki hafta ağır seyreden hastalığı sırasında kendisinden sonra
kimin halife olacağı ile ilgili görüşmelerde bulunmuş ve sahabenin önde
gelenlerine Hz. Ömer’in halife olması ile ilgili düşüncesini açarak fikirlerini almıştır.
Daha sonra Hz. Osman’a, Hz. Ömer’in halife atanmasına dair bir yazı yazdırmıştır.
Hz. Âişe ve ailesinin diğer üyelerine çeşitli konularda vasiyette bulunan Hz.
Hz. Muhammed, Ebû Bekir, halifeliği döneminde malında meydana gelen artışın hesaplanarak yeni
kendisinden sonraki
halifeye teslim edilmesini de istemiştir.
halife ile ilgili herhangi
bir görevlendirme Hz. Ebû Bekir, halifeliğinin ikinci yılı olan 634 tarihinde 63 yaşında vefat
yapmadığı gibi herhangi etmiştir. Cenazesi, Hz. Muhammed’in kabrinin yanına defnedilmiştir. Kendisi, ilk
bir telkin ve işarette de dört halife arasında bir suikast nedeniyle vefat etmeyen tek isimdir.
bulunmamıştır.
HALİFELİK DÖNEMİ
Hz. Muhammed, kendisinden sonra Müslümanları kimin yöneteceği ile
ilgili herhangi bir görevlendirme yapmadığı gibi herhangi bir telkin ve işarette
de bulunmamıştır. Bu nedenle Medineli Müslümanlar/Ensâr, Arap örflerine
göre Hz. Muhammed’in vefatının akabinde yeni yöneticiyi seçmek üzere
toplanmışlardı. Onlar, şehrin asıl sakinleri olduklarından dolayı yeni
yöneticinin de kendilerinden olması gerektiği düşüncesindeydiler. Ensârın
Ridde Harpleri
Hz. Muhammed’in vefatından sonra Mekke, Medine ve Taif dışındaki
Tarih ve kültürlerinde bölgelerde yaşayan Araplar, İslâm dininden dönmüşlerdir. Bu hadiseye “ridde”
bir devlete bağlı veya “irtidat” denilmektedir. Esasen tarih ve kültürlerinde bir devlete bağlı
yaşama alışkanlığının yaşamanın bulunmadığı bu insanların dinden dönüşleri, yeni halifenin otoritesini
bulunmadığı bu tanımayarak İslâm Devleti’nden ayrılmak anlamına gelmektedir. Hz. Ebû Bekir de
insanların dinden devlete isyan olarak değerlendirdiği bu olaylar karşısında devletin birliğini devam
dönüşleri, halifenin ettirmek için irtidat eden kabilelerin üzerine birlikler göndermiştir.
otoritesini tanımayarak
İslâm Devleti’nden Arapların irtidat etmelerinin başlıca nedenlerini şu şekilde ifade edebiliriz:
ayrılmak anlamına
Geç dönemde Müslüman olunması ve İslâm’ın içselleştirilmemesi: Ridde
gelmektedir.
sürecinde yer alan kabileler İslâm’ı, genellikle Hz. Muhammed’in hayatta
olduğu son yıllarda kabul etmişler, uzak bölgelerde yaşadıklarından dolayı
Hz. Muhammed ve Müslümanlar ile bir arada olmamışlardı. Hatta bu
insanların çoğu Hz. Muhammed’i görmemişler, gönderdikleri heyetler
aracılığıyla dine intisap etmişlerdi.
Konjonktür gereği Müslüman olunması: İrtidat eden kabilelerin önemli
kısmı, Müslümanların Kureyş gibi güçlü bir kabilenin merkezi olan
Mekke’yi fethetmeleri, Arap Yarımadası’nın her bölgesinden kabilelerin
onlara itaat etmesi ve burada onlardan daha büyük bir siyasî gücün
bulunmaması gibi nedenlerle İslâm’ı kabul etmişlerdi. Kur’ân-ı Kerim de
onların “iman ettik dememeleri, teslim olduk demeleri”nin doğru
olduğunu belirtmiştir (Hucûrât 49/14). Bu kabileler Hz. Muhammed’in
vefatıyla Müslümanların siyasi üstünlüklerini kaybedeceklerini düşünmüş
ve Müslüman kalmanın siyaseten kendilerine bir şey kazandırmayacağı
kanaatine varmışlardır.
Devlet geleneğine sahip olunmaması: Göçebeliği asıl yaşam şekli olarak
kabul eden Araplarda tarih boyunca devlet organizasyonunun olmaması,
bireysel özgürlüğüne düşkün bu insanların bir sisteme bağlı kalmalarını
zorlaştırmıştır. Tarih boyunca devlet kurmamış bu insanlar, İslâm’a bağlılığı
devlete bağlılık olarak değerlendirmişler ve Hz. Muhammed’in vefatını
devletten ayrılıp özgürlüklerine ulaşmak için bir fırsat olarak görmüşlerdir.
Kabilecilik anlayışının hâkim olması: İsyan eden Araplar devlet anlayışının
olmaması nedeniyle İslâm Devleti’ni sağlığında Hz. Muhammed’e
bağlılık/biat, vefatından sonra ise Kureyş’in iktidarına boyun eğmek/biat
olarak algılamışlardı. Kabilesini yaşamının merkezine koyan bedevi Araplar
için Kureyşliler tarafından yönetilen bir devlete bağlı olmak sürdürülebilir
Irak Fetihleri
Hz. Ebû Bekir döneminde yapılan fetihlerin ilk hedefi bugünkü Irak’tır.
İrtidat eden ve itaat
Sasani İmparatorluğunun sınırlarına dâhil olan Irak’ta Müslümanlar ile Sasanilerin
altına alınan kabilelerin
ridde sonrası süreçte mücadeleleri Ridde harpleri bitmeden önce başlamıştır. Hire’de, kendilerine
hareket etmesi tacizde bulunan Sasanilerle mücadele eden Benî Şeybân kabilesinin reisi Müsennâ
sağlanarak hem b. Hârise, Hz. Ebû Bekir’e gelerek Sasanilerle bu mücadelesine devlet adına devam
dikkatleri başka yöne etmek isteğini iletmiş ve Hz. Ebû Bekir’den olumlu yanıt almıştı. Temîm, Abdulkays
çekilmiş hem de asker gibi kabilelerin de Müsennâ önderliğinde katıldıkları akınlar sürerken Ridde
ihtiyacı karşılanmıştır.
Harplerinin bitmesiyle Halife, Hâlid b. Velîd’i Müsennâ’nın bulunduğu yere
göndermiş ve böylelikle Irak fetihleri başlamıştır. Hâlid b. Velîd’in başkomutan,
Müsennâ’nın da yardımcısı olduğu ordu Übülle’yi, akabinde de Sasanilerin
garnizon kenti Hubeyre’yi fethetmiştir (633). Bundan sonra eski Lahmî Devleti’nin
başkenti olan Hire’ye yönelmişlerdir. Kalelerine sığınan Hireliler kuşatılmış, bir
süre sonra Hire Valisi ve bir din adamı, Hâlid b. Velîd ile görüşerek cizye anlaşması
mukabilinde şehri Müslümanların yönetimine bırakmayı kabul etmişlerdir. Bu
anlaşmayla Sasanilerin önemli merkezi olan Hire, savaş yapılmaksızın anlaşma
yoluyla alınmıştır (633).
İslâm ordusu, Hire’den sonra bölgenin önemli şehri Enbâr’a yürümüş ve bir
süre direnen şehir halkı barış anlaşması talep etmiştir. Yapılan anlaşma ile halkın,
şehri güvenli bir şekilde boşaltmaları sağlanmış ve Sasaniler açısından Fırat ve
Dicle arasındaki konumu nedeniyle stratejik öneme sahip ve aynı zamanda bir nevi
tahıl deposu olan Enbâr, savaş yapılmaksızın Müslümanların yönetimine geçmiştir
(634). Aynü’t-Temr’in de halkla yapılan anlaşma ile alınmasından sonra Hâlid b.
Velîd, Suriye cephesine kaydırılmış ve buradaki fetihler Müsennâ b. Hârise
Kur’ân’ın Toplanması
Hz. Ebû Bekir’in iki yıl gibi kısa sürelik hilâfet sürecindeki en önemli
faaliyetlerden biri de Kur’ân-ı Kerim’in toplanarak bir araya getirilmesidir.
Tamamı bir kerede nazil olmayan, 23 yılda kısım kısım inen ve Hz.
Muhammed’in vefatının hemen öncesinde tamamlanan Kur’ân-ı Kerim’in tüm
ayetleri Hz. Muhammed zamanında farklı yerlere ve farklı malzemeler üzerine
Kur’ân’ı Kerîm’in yazılmış ancak iniş sürecinin devam etmesinden dolayı bir araya getirilememişti.
tamamı Hz. Ayetler aynı zamanda kimi Müslümanlar tarafından ezberlenmişti.
Muhammed hayatta
Müseylimetü’l-Kezzâb ile Müslümanların yaptığı Akrabâ Savaşı’nda bazı
iken yazıya geçirilmiştir.
kaynaklarda sayısı 700’ü bulan Kur’ân hâfızının şehit olması üzerine Hz. Ömer,
Kur’ân’ın unutulmasından kaygı duymuştu. Halife Hz. Ebû Bekir’e, Kur’ân’ı
ezberleyenlerden çok sayıda Müslümanın vefat ettiğini, kalanların da ölmesiyle
onun unutulacağını dile getirerek bunu önlemek için de dağınık hâlde bulunan
Kur’ân ayetlerinin bir araya getirilmesini teklif etti. Hz. Muhammed’in yapmadığı
bir işi yapmak istemediğini belirten Halife ise önce bu teklifi kabul etmedi. Hz.
Ömer’in ısrarlı talebi karşısında Kur’ân’ın toplanmasına razı oldu.
Hz. Ebû Bekir, bu iş için Medineli sahabî Zeyd b. Sâbit’in başkanlığında,
tamamı Kur’ân hâfızı olan üyelerden oluşan bir komisyon kurdu. Zeyd b. Sâbit, Hz.
Muhammed’in vahiy katipliğini yapmış, birçok ayeti yazmıştı. Ayrıca o, Kur’ân’ın
tamamını ezberleyen bir sahabîydi. Heyetin çalışmalarına başlamasıyla sahabeden,
yanlarında Kur’ân ayeti yazılı ne kadar malzeme varsa getirmeleri, ezberlerinde
olan ayetleri de söylemeleri istendi. Heyet getirilen her bir malzeme için, buradaki
ayetin yazıldığı âna şahitlik eden kimselerin bu şahitliklerini ifade etmelerini şart
koşuyor, getirilen ayetler tek tek kontrol ediliyordu. Ayrıca ayetler hâfızların
ezberlediği sıraya konuluyordu.
Örnek
Bu şekildeki bir çalışmayla bir araya getirilen Kur’ân-ı Kerim, Hz. Ebû Bekir’e
teslim edildi. Hz. Ebû Bekir’in vefatından sonra ikinci halife Hz. Ömer’e intikal eden
Kur’ân, onun vefatı üzerine kızı ve Hz. Muhammed’in eşi olan Hafsa’ya verildi. Hz.
Osman zamanında Hafsa’dan istenildi ve bu Kur’ân esas alınarak çoğaltıldı. Bu
çalışma sayesinde sonraki dönemlerde Kur’ân’ın bir kısmı veya tamamının
unutulması, tahrif edilmesi, farklı metinlerin Kur’ân diye ortaya çıkması gibi
tehlikelerin önüne geçilmiş, Müslümanlar tek bir metnin etrafında toplanmışlardır.
Bireysel Etkinlik
•Kur'ân'ın bir araya getirilmesinin tarihî süreçteki önemini araştırınız.
•HİLAFET
•Tanımı: Hz. Peygamber'den sonra onun yetki ve sorumluluklarını üstlenerek
İslâm Devleti'nin yönetilmesini üstlenen kuruma "hilâfet" denilmektedir.
Bugünkü karşılığı devlet başkanlığıdır. Devleti yöneten, hilafet kurumunun
başında olan kişiye de "halife" denilmektedir.
Özet
•Tarihçesi: Hz. Peygamber'in vefatının hemen ardından halife seçimi
yapılmıştır. İlk halife Hz. Ebû Bekir, kısmî seçim; Hz. Ömer, tayin; Hz. Osman,
şûrâ kararı ve Hz. Ali, Medine halkının bir kısmının ısrarı ile göreve
gelmişlerdir.
•Hz. EBÛ BEKİR'İN BİYOGRAFİSİ
•İslâm Öncesi Hayatı: Hz. Ebû Bekir, 574 yılında doğmuştur. Teymoğulları
kabilesine mensuptur. Babası Ebû Kuhâfe, Mekke'nin fethinde, annesi Selmâ
ise İslâm'ın ilk yıllarında müslüman olmuştur. Hz. Ebû Bekir'in vefatından
sonra Hz. Ömer'in halifeliği sırasında vefat etmişlerdir. Hz. Ebû Bekir, gençlik
yıllarından itibaren ticaretle uğraşmıştır. Ahlakı, dürüstlüğü ve Cahiliye
Dönemi kötülüklerine bulaşmamış olması ile tanınır ve takdir edilirdi.
•İslâm’ı Kabulü: Hz. Ebû Bekir Hz. Peygamber'in hane halkından sonra İslâm'ı
ilk kabul eden erkek olarak kaynaklarımızda yer almıştır. bu andan itibaren
İslâm'ın tebliğ sürecine verdiği destek vefatına kadar sürmüştür.
Efendilerinden işkence gören Müslüman köleleri satın alıp azat etmiş ve
malını bu yolda harcamıştır.
•Hicreti: Hz. Ebû Bekir, Medine'ye Hz. Peygamber'in yol arkadaşı olarak
hicret etmiştir.
•Medine Dönemi’ndeki Faaliyetleri: Medine'ye hicretten sonra evinde kaldığı
Hârice b. Zeyd ile kardeşleştirilen Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber tarafından
kendisine Mescid'in yanında bir ev tahsis edilmesinden sonra bu eve
taşınmıştır. Mescid-i Nebevî'nin arsasını satın alarak Müslümanlara hibe
etmiştir. Bedir Savaşı'nda Müşriklerin yanında yer alan oğlunun göğüs
göğüse çarpışma isteğini kabul etmiş ancak Hz. Peygamber tarafından
engellenmiştir. Uhud Savaşı'nda İslâm ordusunun zor bir duruma düşerek
dağıldığı anda Hz. Peygamber'in yanında kalan az sayıdaki sahabeden biridir.
Hicretin 8. senesinde Hz. Peygamber'in katılmadığı haccı yönetmiştir. Hz.
Peygamber'in hastalığı sırasında cemaate namazları kıldırmıştır.
•Vefatı: Hz. Ebû Bekir, 13/634 yılında 63 yaşında iken vefat etmiştir.
•HALİFELİK DÖNEMİ Hz. Peygamber'in vefatının ardından, Medineli Ensâr'ın
kendi aralarından bir halife seçmek üzere toplandıkları Saîdeoğulları
Gölgeliği'nde Hz. Ömer'in öncü olduğu biat ile halife seçilmiştir. Mescid'te
genel biatin tamamlanmasıyla göreve başlamıştır. En temel yönetim
prensipleri, adalet, liyakat ve kararlılıktır. İki yıllık halifelik süreci, İslâm
Devleti'nin, dinin korunmasına yönelik adımlar atılması nedeniyle İslâm tarihi
açısından ayrıca önemlidir.
•Üsâme Ordusu'nun Gönderilmesi: Suriye taraflarına gönderilmek üzere Hz.
Peygamber tarafından hazırlatılan ancak hastalığının ağırlaşması nedeniyle
Medine'den ayrılmayan ordu, Hz. Ebû Bekir tarafından ivedilikle yola
çıkarılmıştır.
•Ridde Harpleri: Hz. Peygamber'in vefatının ardından devlet otoritesinden
ayrılmak isteyen kabileler isyan etmişlerdir. Bu kabilelerin bir kısmı yalancı
peygamberlerin etrafında toplanmışlar, bir kısmı da zekat vermeyi
reddetmişlerdir. Hz. Ebû Bekir, bu kabilelerin üzerine birlikler sevk etmiş ve
Arap Yarımadası'nda siyasî ve dinî birlik sağlanmıştır. Ridde harpleri bir yıla
yakın bir sürede tamamlanmıştır.
•Zulkassa Seferi Hz. Ebû Bekir'in birliği bizzat komuta ettiği tek seferdir. Benî
Fezâre kabilesine karşı yapılmıştır.
•Tuleyha b. Huveylid ile Mücadele: Hz. Muhammed hayatta iken
peygamberlik iddiasında bulunan Tuleyha üzerine birlik gönderilmiştir. Savaş
devam ederken Tuleyha’nın ordusunda bulunan Benî Fezâre birliğindeki
Özet(devamı)
yaklaşık 700 askerin ordusundan ayrılmasıyla Benî Esedliler dağıtılmış ve
Tuleyha, Kuzey Arabistan’a kaçmıştır.
•Secâh ve Benî Temîm Seferi: Hâlid b. Velîd, Secâh adlı yalancı peygamber
kadının etrafında bulunan Benî Temîm kabilesi üzerine yürümüş, liderleri
Mâlik b. Nüveyre öldürülmüştür. Secâh ise Benî Temîm’in Müslümanları ile
savaşmış ve kayıplar vermiş, ordusunu Yemâme’de bulunan Müseylime
üzerine sefere çıkarmıştır.
•Akrabâ Savaşı: Hz. Peygamber’in sağlığında peygamberlik iddiasında
bulunan ve kendisine gönderilen elçiyi öldürten Müseylime, lideri olduğu
Benî Hanîfe kabilesi ile isyan etmiştir. Ridde Hapleri arasında en kanlı olandır.
Yüzlerce şehit verilmiştir. Savaşı Müslümanlar kazanmıştır.
•Fetihler: Hz. Ebû Bekir, Ridde Harplerinden sonra Sasanilerin bulunduğu Irak
ve Bizans'ın egemenliğindeki Suriye üzerine ordular sevkederek İslâm
fetihlerini başlatmıştır.
•Irak Fetihleri: Bölgede Sasanilerle mücadele eden Müsennâ b. Hârise'nin
bulunduğu mevkiye Hâlid b. Velîd ve ordusu da giderek burada Übüllü,
Hubeyre, Hîre, Enbâr, Aynü't-Temr gibi şehirleri fethetmiş ve Sasanileri
bölgeden çıkarmışlardır.
•Suriye Fetihleri: Irak fetihleri ile eş zamanlı olarak Halife tarafından
Suriye'nin çeşitli bölgelerine dört farklı ordu gönderilmiştir. bu orduların
başarıları karşısında Bizans İmparatoru, kardeşinin komutasında büyük bir
ordu oluşturmuştur. Müslümanların orduları Ecnâdeyn'de birleşmiş ve Hâlid
b. Velîd de Irak'tan gelerek onlara katılmıştır. Burada yapılan savaşı
Müslümanlar kazanmış ve Filistin kapıları Müslümanlara açılmıştır.
•Kur'ân'ın Toplanması: Akrabâ Savaşı'nda çok sayıda Kur'ân hâfızının şehit
olması üzerine Hz. Ömer, Kur'ân'ın unutulacağı endişesini Halife'ye iletmiş ve
Halife'nin oluşturduğu ve Zeyd b. Sâbit'in başkanı olduğu bir heyet
tarafından Kur'ân ayetleri bir araya getirilmiştir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Hz. Ebû Bekir’in mensup olduğu kabile aşağıdakilerden hangisidir?
a) Adiyyoğulları
b) Teymoğulları
c) Hâşimoğulları
d) Cumahoğulları
e) Sehmoğulları
Cevap Anahtarı
1.b, 2.a, 3.d, 4.d, 5.e, 6.c, 7.b, 8.a, 9.a, 10.c
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Apak, A. (2018). İslâm tarihi II (20. baskı). İstanbul: Ensar Yayınları.
Fayda, M. (2014). Hulefâ-yı râşidîn devri. İstanbul: Nobel Yayın Dağıtım.
Halîfe b. Hayyât (1985). Târîhu Halîfe b. Hayyât. Riyad: Dâru’t-Taybe.
http://img.eba.gov.tr. 02 Eylül 2020 tarihinde erişildi.
İbn Abdilber (1992). el-İstîâb fî ma’rifeti ashâb I-IV. Beyrut: Dâru’l-Ceyl,
İbn Hacer (ty). el-İsâbe fî temyîzi’s-sahâbe I-IX. Mısır: Dâru’l-Kütüb.
İbn Kesîr, (1988). el-Bidâye ve’n-nihâye I-XIV. İmbâbe: Daru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî.
İbn Sa’d (2012). Kitâbu’t-tabakati’l-kebîr I-XI. Kahire: Mektebetü’l-Hancî.
İbnu’l-EsÎr (1987). el-Kâmil fi’t-târîh I-X. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
İbnu’l-Esîr (1996). Üsdü’l-ğâbe fî ma’rifeti’s-sahâbe I-VIII. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-
İlmiyye.
Köse, F.B. (2016). Medine’de sosyal hayat (2. baskı). İstanbul: Mana Yayınları.
Köse, F.B. (2019). Hz. Ebû Bekir’in aile hayatı. A. Aksu (Ed.), Hz. Ebû Bekir içinde (s.
201-216). Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları.
Öz, Ş. (2019). Mevzû Haber/Hadis Rivâyetlerinde Hz. Ebû Bekr. A. Aksu (Ed.), Hz.
Ebû Bekir içinde (s. 265-290). Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları.
Sabuncu, Ö. (2020). Hz. Ebû Bekr. Ş. Öz-A. Demircan (Ed.), İstanbul: Beyan
Yayınları.
Taberi, M.C. (1966). Târîhu’t -Taberî I-XII. Mısır: Dâru’l-Maârif.