FİZYOPATOLOJİ

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 197

SİNİR SİSTEMİ

MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ


HASTALIKLARI
GLİAL HÜCRELER
HASARA KARŞI HÜCRESEL
REAKSİYONLAR
HASARDA NÖRONLARDA GÖZLENEN
REAKSİYONLAR

Nöronlar ve MSS’nin glial hücreleri, zedelenmeye


sekonder bir dizi fonksiyonel ve morfolojik değişiklik
gösterir.
• Akut Nöronal Hasar (kırmızı nöron)
• Subakut ve kronik Nöronal Hasar (dejenerasyon)
• Santral kromatoliz
• Nöronal İnklüzyonlar
• Wallerian dejenerasyonu
• Akut Nöronal hasar (kırmızı nöron):
****İskemi, hipoglisemi ve diğer akut olaylarda, nöronal
hücre ölümünün en erken morfolojik değişikliğidir.

**** Hasardan 6-12 saat sonra belirgin hale gelirler.

****Hücre gövdesinde büzüşme, çekirdekte piknoz,


nükleolusun kaybolması, Nissl materyalinde kayıp ve
sitoplazmada yoğun eozinofili ile karakterizedir.
• Subakut ve kronik nöronal hasar
(dejenerasyon):
****Uzun süren progresif nörodejeneratif hastalıklarda
gelişen nöron ölümünü ifade eder.

****Nöron ölümünden önce sinaps kaybı gerçekleşir.

**** Daha sonra apoptozis ile nöron ölümü ve reakitf


gliozis meydana gelir.
• Santral kromatoliz:
****Genellikle akson kesisine veya ciddi hasarına hücre
gövdesinin verdiği bir yanıttır.

****Nöron gövdesinde büyüme ve yuvarlaklaşma,


çekirdeğin hücre periferine doğru yer değiştirmesi,
nükleolde büyüme, Nissl materyalinde azalma ve
santralden perifere yer değiştirme ile karakterizedir.

Eğer aksonal lezyon kalıcı ise nöron da ilerleyici olarak


dejenere olur.

Aksonal lezyonun iyileştiği oranda hücre gövdesindeki


bu değişiklik de geri dönebilir.
• Nöronal inklüzyonlar:
 Yaşlanmaya bağlı nöron sitoplazmasında lipofuscin
pigmenti birikebilir. Sitoplazmda biriken lipid ve
protein kompleksleridir.

 Doğumsal metabolizma hastalıklarının bazılarında


nöron sitoplazmasında lipitler ve diğer maddeler
birikebilir.

 Herpes simplek virüs enfeksiyonlarında intranükleer


inklüzyonlar (Cowdry cismi) görülür.
 Kuduzda nöronlarda intrasitoplazmik Negri cismi
görülür.

 CMV enfeksiyonlarında hem intrasitoplazmik hem


de intranükleer inklüzyonlar görülür.

 MSS’nin bazı dejeneratif hastalıklarında nöronal


intrasitoplazmik inklüzyonlar görülebilir.
 Alzheimer hastalığında nörofibriler yumaklar,
 Parkinson hastalığında Lewy cismi,
 Creutzfeldt-Jakob hastalığında perikaryonda
anormal vakuolizasyonlar görülebilir.
• Wallerian dejenerasyonu:
****Periferik sinirlerde aksonun herhangi bir nedenle
hasarlanması ve bütünlüğünün bozulması sonucu
oluşan hasardır.

****Aksonun distalinde ve myelin kılıfta dejenerasyon


vardır.
HASARDA ASTROSİTLERDE GÖZLENEN
REAKSİYONLAR
Astrositler hücre tipine spesifik intermediate filament olan
Glial Fibriler Asidik Protein (GFAP) eksprese ederler.

Hücre gövdesinden yayılan dallanmış stoplazmik uzantılar


içeren multipolar hücrelerdir.

Beyin içinde metabolik tampon ve detoksifikasyon


işlevleri vardır.
• Gliozis
• Akut astrositik hasar
• Alzheimer Tip II Astrosit
• Rozental fibrilleri
• Corpora Amylasea (Poliglikosan Cisimler)
• Gliozis:
****Etyolojisine bakılmaksızın MSS hasarının en önemli
histopatolojik göstergesidir ve astrositlerin hiperplazisi
ve hipertrofisi ile karakterizedir.

****Glioziste astrositlerin çekirdekleri genişler, veziküler


hale gelir ve nükleolleri belirginleşir.

****Normalde zayıf görünen sitoplazma artan GFAP


ekspresyonu nedeniyle parlak pembe hale gelir ve
hücrelerde çok sayıda yıldız şeklinde dallanmış
uzantılar görülür.

****Bu hücrelere reaktif veya gemistositik astrositler


denir.
• Akut astrositik hasar:
****Hipoksi, hipoglisemi ve toksik yaralanmalarda
hücresel şişme ile kendini gösterir.

• Alzheimer tip II astrosit:


****Kronik karaciğer hastalığı, Wilson hastalığı, üre
siklusu bozukluğu ile giden hiperamonyemili kişilerde
görülür.

****Normal astrositlere göre 2-3 kat büyük çekirdeğe


sahip, belirgin nükleollü, soluk kromatinli ve
intranükleer glikojen damlacığı içeren astrositik
hücrelerdir.
• Rosenthal fibrilleri:
***H&E boyamada gözlenen kalın, uzun, solucan benzeri
parlak eozinofilik düzensiz astrositik proseslerdir.

***Isı şok proteinleri (αβ kristalin ve hsp 27) ve ubikuitin


içerir.
Rosenthal fibrillerinin görülebildiği durumlar:
Uzun süreli gliozis
Pilositik astrositom (karakteristik özelliğidir)
Aleksander hastalığında (GFAP gen mutasyonu
ile ilişkili lökodistrofi) periventriküler, perivasküler
ve subpial yerleşimli bol Rosenthal fibrili görülür.
• Corpora amylacea (Poliglukozan cisim):
***Yuvarlak, hafif bazofilik, PAS pozitif, konsantrik
lameller yapılardır.

***Isı şık proteinleri, ubikuitin ve


glikozaminoglikanlardan oluşur.

Özellikle subpial ve perivasküler bölgedeki astrositlerde


daha sık görülür.

***Astrositlerde dejeneratif değişikliği temsil ettiği


düşünülmektedir ve yaşla birlikte sayısı artar.
DİĞER GLİAL HÜCRELERDE GÖZLENEN
REAKSİYONLAR

• Oligodendrositler sitoplazmik uzantıları ile


astrositlerin etrafını saran ve MSS’de myelinizasyonu
sağlayan hücrelerdir.

Oligodendrositler çoklu aksonlar üzerinde çok sayıda


internod oluşturur.
• Edinilmiş demyelinizan hastalıklarda ve
lökodistrofilerde oligodendrositlerde hasar veya
apoptoz görülebilir.

• Progresif multifokal lökoensefalopatide (PML)


olgidendrosit çekirdeklerinde viral inklüzyonlar
izlenir.

• Multiple sistem atrofisinde oligodendrositlerde


α-sinükleinden oluşan glial sitoplazmik inklüzyonlar
görülebilir.
•Epandimal hücreler ventrikülleri döşeyen silyalı
kolumnar epitel hücreleridir.
Spesifik reaksiyon modelleri göstermezler.

Ventriküler sistemde inflamasyon veya dilatasyon


durumlarında epandimal yüzeyin bozulması ve
subepandimal astrositlerin proliferasyonu ile
karakterize ventriküler yüzeylerde küçük düzensizlikler
(epandimal granülasyon) görülebilir.

Sitomegalovirüs enfeksiyonlarında epandimal hücreler


sık tutulur ve intrasitoplazmik ve intranükller
inklüzyonlar görülebilir.
MİKROGLİA HÜCRELERDE GÖZLENEN
REAKSİYONLAR
Mikroglialar kemik iliği kökenli makrofajlardır.

Zedelenmeye karşı çoğalırlar, çekirdeklerinde uzama


görülür, küçük doku nekrozları etrafında kümelenerek
mikroglial nodülleri meydana getiriler.

Çeşitli hasar durumlarında ölmekte olan nöronların


hücre gövdelerinin etrafında birikirler (nörinofaji).
SEREBRO VASKÜLER
HASTALIKLAR
(SVH)
SVH;
 beynin bir bölgesinin geçici veya kalıcı olarak iskemi
veya kanama nedeniyle etkilendiği

ve/veya

 beyni besleyen damarların patolojik bir süreç sonunda


doğrudan tutulduğu tüm hastalıkları kapsar.
SVH, ABD’de kardiyovasküler hastalıklar ve kanserden
sonra 3. en sık ölüm nedenidir ve nörolojik hastalıklar
içerisinde en sık mortalite ve morbidite nedenidir.

Bu koşullara uyan nörolojik belirti ve semptomlar;


 24 saatten kısa sürer ise geçici iskemik atak (GİA),
 24 saatten uzun sürerse inme (stroke) olarak
adlandırılır.
Stroke 2 mekanizma ile gelişebilir:
 İskemi ve/veya hipoksi:
• Beyni besleyen damarlarda kan akımında azalma
ve dokunun oksijenlenmesinin bozulmasıdır.
• Olay global veya fokal olabilir.
• Beyinde vasküler tıkanıklığın en sık nedeni
embolizm, ikinci sık nedeni trombüstür.

 Serebral hemoraji:
• Vasküler damarların yırtılmasına bağlı serebral
hemorajinin en sık nedeni hipertansiyondur.
• Diğer sık nedenleri anevrizmalar, malformasyonlar
gibi vasküler anomalilerdir.
HİPOKSİ VE İSKEMİ
Beynin hipoksi veya iskemisi, hipotansiyon ve/veya damar
tıkanıklığından kaynaklanabilir.
• Etkilenen bölgedeki dokunun hayatta kalması kollateral
dolaşımın varlığına, iskemi süresine ve kan akış
azalmasının hızına bağlıdır.

• Beynin iskemik hasarında, normal iskemik değişikliklere


ek olarak glutamat salınımı artar ve NMDA reseptörleri
üzerinden hücre içi kalsiyum artışına ve hücre
zedelenmesi artışına neden olur.

• Nekrotik beyin dokusu ile normal beyin dokusu


arasındaki geçiş bölgesine penumbra denir ve erken
tedavi ile bu bölgedeki hücreler kurtarılabilir.
• Fokal serebral iskemi
Parsiyel veya komplet arteryal tıkanıklığa bağlı beynin bir
bölgesinin kan akışının azalması veya kesilmesine denir.

****Oklusiv vasküler hastalıklar;


• emboli,
• trombüs ve
• vaskülitlere bağlı gelişebilir.
 Embolinin en sık nedeni kardiyak mural trombüslerdir.
En önemli predispozan faktörler atriyal fibrilasyon,
myokard infarktüsü ve kalp kapak hastalıklarıdır.

 Arteryal tromboembolilerin ikinci en sık nedeni karotis


arterlerindeki ateromatöz plaklardır.

 Diğer emboli nedenleri kalp anomalisi olan


çocuklardaki paradoksal emboli, kardiyak cerrahiye
bağlı tromboemboliler ve diğer emboli türleri (hava,
tümör, yağ) olabilir.
****İnternal karotis arterin devamı olan orta serebral
arterin beslediği alanlar embolik infarktüslerin en sık
görüldüğü alanlardır.

*****Serebral arterlerin trombotik oklüzyonlarının en sık


nedeni unstabil aterosklerotik plaklardaki akut
değişikliklerdir. En sık görüldüğü yerler karotis
bifurkasyonu, orta serebral arterin başlangıcı ve baziler
arterin her iki ucudur.
***Bu tıkanıklıklar ileriye doğru yayılım gösterebilir ya da
trombüsün parçalanmasıyla distal embolizasyona neden
olabilir.
***Aterosklerotik serebrovasküler hastalıklar sıklıkla HT,
DM gibi hastalıklarla ilişkilidir.
*****Vasküler inflamasyonlar damar lümeninde
daralmaya, tıkanmaya ve dolayısıyla serebral infarktüse
neden olabilir. Sifiliz ve tüberkülozis küçük ve büyük
damarların önemli infeksiyöz vaskülitleridir ancak
günümüzde immünsüpresyon durumları ve opurtinistik
infeksiyonlar daha önemli nedenleridir.

****Serebral damarlarda poliarteritis nodoza ve diğer


non infeksiyöz vaskülitlerde gelişebilir ve beyinde tek
veya multiple infarktlara neden olurlar.
Serebral infarktüsler sekonder hemorajinin varlığına göre
soluk veya hemorajik infaktüs şeklinde 2 temel grupta
incelenir.

****Genellikle soluk (non hemorajik) infarktüsler izlenir.


Klinikte bu infarktüslere iskemik infarkt denir.

****Bazen de tıkanıklık çözülerek reperfüzyon gelişir ve


hemorajik infarktüsler oluşur.
 Hemorajik ve non hemorajik infarktüslerin etyolojisi
aynı olmasına rağmen tedavisi farklıdır.

 Hemorajik infarktüslerde trombolitik tedavi


kontrendikedir.
Soluk infarktın makroskopik ve mikroskobik görüntüsü
zaman içinde değişir.

Makroskopik olarak;
•İlk 6 saatte değişiklik görülmez.
•48 saat içinde doku solgun, yumuşak ve şişkin bir hal
alır.
•2-10 gün arasında beyin jelatinöz ve frajil hale gelir.
Normal doku ile ölü doku arasındaki sınır
belirginleşmeye başlar.
•10 gün-3 hafta arasında ölü dokuda likefiye olur ve sıvı
dolu kaviter bir boşluk oluşur.
Mikroskobik olarak sırasıyla gelişen olaylar;

•Akut infarkt:
•6-12 saat sonra etkilenen bölgedeki nöronlarda
eozinofilik nöronal nekroz (kırmızı nöron), ve
sitotoksik ve vazojenik ödem gelişir.

•Astrositler şişer ve myelinli lifler dağılmaya başlar.

•48 saat içerisinde nötrofilik infiltrasyon aşamalı


olarak artar ve sonra azalmaya başlar.
•Subakut infarkt:
•48-72 saat boyunca dolaşımdaki makrofajlar ve aktive
mikroglialar zedelenme alanına göç eder ve 2-3 hafta
boyunca dominat hücre haline gelir.
•Lezyon içerisinde myelin yıkım ürünleri veya kan içeren
makrofajlar aylarca hatta yıllarca kalabilir.
•1. haftadan sonra reaktif astrositler ve yeni kan
damarları görülmeye başlar.
•Likefaksiyon ve fagositoz süreci ilerler, lezyonun
çevresindeki astrositler büyür, bölünür ve stoplazmik
uzantıları ile ağsı bir yapı (reaktif gliozis) oluşturur.
•İyileşmiş infarkt:
•Birkaç ay sonra astrositik cevap geriler, arkasında
yoğun glial liflerden, yeni kan damarlarından ve bir
miktar perivasküler konnektif dokudan oluşan bir ağ
yapısı kalır.
•Hemorajik infarkt:
•Hemorajik infarktın mikroskobik görünümü ve gelişimi
soluk infarktla paraleldir ve ek olarak kan
ekstravazasyonu ve rezorbsiyonu görülür.
•Antikoagülan kullananlarda hemorajik infarktüsler geniş
intraserebral hematomlarla birlikte olabilir.
•Venöz infarktüsler sıklıkla hemorajiktir ve derin serebral
venlerin, süperior sagital sinüsün ve diğer sinüslerin
trombotik tıkanıklığından sonra gelişir.
•Neoplazmlar, lokal enfeksiyonlar ve hiperkoagülopati
durumları venöz trombüs riskini artırır.
Laküner infarkt:
•Hipertansiyon, beyin sapı gibi derin beyaz cevher ve bazal
ganglionları besleyen derin perforan arter ve arteriolleri
etkiler.
•Bu küçük damarlarda arteriolosklerozis gelişir.
•Etkilenen damarlarda trombüs ve tam tıkanıklığa bağlı
etkilenen alanlarda küçük kaviter infaktlar meydana gelir.
•Sıklıkla bazal ganglion özellikle putamen ve talamus,
kapsula internanın beyaz cevheri ve ponsta gözlenir.
• Global serebral hipoksi/ iskemi:
****Global serebral hipoksi/iskemi, kardiyak arrest, şok,
ciddi hipotansiyon gibi serebral perfüzyonun azaldığı
durumlarda veya CO zehirlenmesi gibi kanın oksijen
taşıma kapasitesinin azaldığı durumlarda görülebilir.

****Hafif vakalarda geçici postiskemik konfüzyonal evre


ve sonrasında düzelme görülür.
****Bununla birlikte global hipoksi ve/veya iskemik
sonuçla giden hastalarda irreversible hasar görülebilir.
(diffüz hipoksik/iskemik ensefalopati)
*****MSS’de iskemiye en duyarlı hücreler nöronlardır.

*****Nöronlar arasında özellikle hipokampüsteki


piramidal nöronlar (özellikle CA1 bölgesi veya Sommer
sektörü), serebellar purkinje hücreleri ve serebral
korteksteki piramidal nöronlar iskemiye daha duyarlıdır.

*****Global serebral iskemide yaygın nöron ölümü


meydana gelir ve kurtulan hastalar kalıcı vejetatif
durumda kalırlar.

*****Diğer hastalarda beyin ölümü gerçekleşir.


Beyin ölümü bulguları:
irreversible diffüz kortikal hasar (izoelektrik veya düz
EEG),
beyin sapı hasarı (solunum ve reflekslerin yokluğu) ve
serebral perfüzyon yokluğu
Border zon (Watershed) infarktları,
•Beyin veya spinal kordda arteryal kan akımının uzandığı
en distal bölgelerde görülür.
•Serebral hemisferlerde border zon ön ve orta serebral
arter arasında kalan bölgedir.
•Border zon infarktlar sıklıkla kardiayk arrestlerde ve ciddi
hipotansif ataklarda gelişir.
•Hasar bölgesi interhemisferik fissürün lateralinde
genellikle bilateral, birkaç santimetre çapındadır ve kama
şeklindedir.
•Genellikle sekonder hemorajiler gösterirler.
Global iskemik hasarın mikroskobik bulguları infarkta
görülen değişiklikleri taklit eder.
****Bu nedenle global-fokal iskemik hasarın ayrımında
hücresel patolojik değişiklikler değil, beyin tutulum
paterni baz alınır.
****Serebral neokortekste nöronal kayıp ve gliozis
düzensizdir; bazı tabakalar korunur, bazı tabakalar
yıkılır.
****Bu hasar paternine laminer nekroz denir.
İNTRAKRANİYAL KANAMA
Beyin içinde veya dışında kafatasının herhangi bir
bölgesinde kanama görülebilir.

****Epidural ve subdural kanamalar genellikle travmayla


ilişkili iken;

****subaraknoid ve intraparankimal kanamalar ise


sıklıkla altta yatan serebrovasküler bir hastalığa bağlı
gelişir
.
• İntraparankimal kanamalar:
Küçük intraparankimal damarların yırtılmasına bağlı
meydana gelir.

****Spontan (non travmatik) intraparankimal kanamalar


erişkin yaşta sıktır, pik insidansı 60’lı yaşlardır.

****Bazal ganglionlar ve talamustaki kanamalar


ganglionik hemoraji olarak adlandırılır, buna karşın
serebral hemisfer loblarında gelişen kanamalar lober
kanama olarak adlandırılır.
****Bu iki kanama paterninin en sık nedenleri
hipertansiyon ve serebral amiloid anjiopatidir.

****Ek olarak koagülasyon bozuklukları, neoplazmlar,


vaskülitler, anevrizmalar ve vasküler malformasyonlar
gibi lokal ve sistemik faktörler de neden olabilir.
 Derin intraparankimal kanamaların en önemli nedeni
hipertansiyondur.
 Klinik olarak anlamlı kanamaların %50’sinden fazlası ve
ölümlerin %15’i kronik hipertansiyonlu kişilerdir.

 Hipertansif intraparankimal kanamaların %50-60’ı


putamenden kaynaklanır. Bunun dışında talamus ve
ponsta sıktır. Nadiren serebral hemisferler ve beynin
diğer bölgelerinde görülebilir.
 Hipertansiyon büyük damarlarda ateroskleroza, küçük
damarlarda hyalin arterioloskleroza, ciddi vakalarda
arteriollerde nekroz ve proliferatif değişikliklere neden
olur.

 Arter duvarında hyalinizasyona bağlı duvar kalınlaşır


ancak rüptüre duyarlıdır. Bu değişiklikler bazal
ganglionlarda ve subkortikal beyaz cevherde daha
belirgindir, hyalin arteriolosklerozdan etkilenen küçük
arterlede Charcot-Bouchard mikroanevrizmaları ve
rüptür görülebilir.

 Küçük arterler tıkanırsa etkilenen bölgede laküner


infarkt meydana gelir.
Hipertansiyonda İzlenen Serebrovasküler
Olaylar:
Massif intraserbral kanama
Charcot-Bouchard mikroanevrizmaları
Laküner infarktüs
Slit (yarık) hemoraji
Akut hipertansif ensefalopati
Serebral amiloid anjiopati
•Lober kanamayla ilişkili en önemli risk faktörüdür.
•Alzhemier hastalığında biriken amiloid proteinleri küçük
ve orta çaplı meningeal, kortikal ve serebellar damar
duvarında birikir.
•Damar duvarı rijit bir hal alır.
•Rutin H&E kesitlerde hyalin arterioskleroza benzer damar
duvarında eozinofilik birikim izlenir. Ancak amiloid
anjiopatide biriken madde β-amiloid proteinleridir.
•Amiloid birikimi damar duvarını zayıflatır ve kanamalara
neden olabilir.
•Serebral amiloid anjiopatili bireylerde beyinde multiple
küçük kanama alanları izlenir.
 Alzheimer hastalığında olduğu gibi Apolipoprrotein E
proteini kodlayan gen polimorfizmi ile serebral amiloid
anjiopati riski arasında bir ilişki vardır.

 Spesifik olarak ε2 veya ε4 alelinin varlığı kanama


riskini artırır.

 Serebral amiloid anjiopatinin otozomal dominant


formu Aβ proteinin kodlayan APP gen mutasyonu ile
ilişkilidir.
MSS’nin herediter küçük damar hastalıklarının diğer
formları tanımlanmıştır:

•Cerebral autosomal dominant arteriopathy with


subcortical infarcts and leukoencephalopathy
(CADASIL): NOTCH3 gen mutasyonları neden olur.
Tekrarlayan küçük damarlarda genellikle tıkanıklık,
nadiren kanamaya bağlı bulgular ve demans ile
karakterizedir. İlk bulgular 35 yaş civarında başlar ve
zamanla ilerler.

•Herediter küçük damar hastalığı: Vasküler bazal


membranda bulunan COL4A1 gen mutasyonları ile
ilişkilidir.
• Subaraknoid Kanama (SAK) ve Rüptüre
Sakküler Anevrizma
****SAK’ın en sık nedeni travmalardır ancak spontan
subaraknoid kanamanın en sık nedeni Berry
(sakküler) anevrizma rüptürüdür.

****SAK’ın diğer nedenleri ventriküler sisteme açılan


intraserebral kanamalar, vasküler malformasyonlar,
hematolojik bozukluklar ve tümörlerdir.

*****İntrakraniyal anevrizmaların en sık görülen tipi


sakküler anevrizmalardır.
*****Sakküler anevrizmaların yaklaşık %90’ı arterlerin
majör dallanma noktalarına yakın, anterior dolaşımda
görülür.

*****En sık anterior serebral arter ile anterior


kominikan arterin birleşim yerinde gelişir.

*****Olguların %20-30’unda multiple anevrizmalar


görülür.

*****Doğumda bulunmayan anevrizmalar, damar


defektleri nedeniyle zamanla gelişir.
Birlikte görüldüğü hastalıklar:
OD polikistik böbrek hastalığı
Ehler Danlos sendromu Tip IV
Marfan sendromu
Nörofibromatozis tip 1,
Fibromusküler dispalazi
Aort koartaksiyonu
• Anevrizma kesesinin duvarı kalınlaşmış hyalinize
intimadan oluşur. İnternal elastik lamina ve kas
tabakası bulunmaz.

• Anevrizmanın rüptürüne bağlı SAK ve/veya


intraparankimal kanama görülebilir.

• Anevrizma rüptürü kafa içi basıncın akut arttığı


durumlarda gelişir. Hastada ani dayanılmaz baş ağrısı
ve bilinç kaybı görülür. Hastaların %25-50’si ilk
kanamadan ölür.
İntrakraniyal anevrizmalar:
İntrakraniyal anevrizmaların en sık görülen tipi sakküler
(Berry) anevrizmalardır.

Bunun dışında aterosklerotik, mikotik, travmatik ve


dissekan anevrizmalar olabilir.

Aterosklerotik anevrizmalar fuziformdur, genellikle


baziler arterlerde görülür.

Mikotik, travmatik ve dissekan anevrizmalar sakküler


anevrizmaya benzer, anterior dolaşımda görülür ancak
subaraknoid kanamdan ziyade serebral infarktüse neden
olur.
Vasküler Malformasyonlar:
• Arteriovenöz malformasyonlar (AVM),
• Kavernöz malformasyonlar,
• Kapiller telenjektaziler ve
• Venöz anjiomlar olmak üzere dört tipi
bulunmaktadır.

***En sık görüleni AVM’dir. Erkeklerde daha sıktır, 10-30


yaş arası nöbetler, intraserebral veya subaraknoid
kanama görülür. Yenidoğanlarda yüksek debili KKY’ne
neden olabilir. En sık orta serebral arterlerde görülür.
KRAS mutasyonları görülebilir.

****Multiple AVM’ler Herediter Hemorajik


Telenjektazide görülebilir.
DEMYELİNİZAN HASTALIKLAR
• MSS içinde aksonlar, iletinin hızlı ilerlemesini
sağlayan myelin kılıfla sarılıdır.
• MSS’de myelini oligodendrositler, periferik sinirlerde
Schwann hücreleri yaparlar.

• Myelinli aksonlar beynini her yerinde bulunmakla


birlikte özellikle beyaz maddede daha sıktır.

• Bu nedenle demyelinizan hastalıklar primer olarak


beyaz maddeyi tutarlar.

• Lökodsitrofiler benzer hastalık grubudur ancak


bunlarda myelin ya düzgün yapılamamıştır ya da
metabolik döngüsünde anormallikler vardır.
• MULTİPLE SKLEROZ (MS)
****En sık görülen demyelinizan hastalıktır.

***Her yaşta görülebilir ancak çocuklarda ve 50 yaşın


üzerinde daha seyrek görülür.

***Kadınlarda iki kat daha sıktır.

****MS klinik olarak farklı zamanlarda farklı nörolojik


defisit atakları ve morfolojik olarak birbirinden ayrı
yerleşmiş beyaz madde lezyonları ile karakterize,
relaps ve remisyonlarla seyreden otoimmün,
demyelinizan bir hastalıktır.
 Myelin kılıf bileşenlerine karşı gelişen kronik,
otoimmün bir yanıttan kaynaklanır.
 Çevresel ve genetik faktörler patogenezde rol oynar.
 HLA-DRB1 pozitif kişilerde daha sık görülür.
 IL-2 ve IL-7 reseptör gen polimorfizmleri hastalık
sıklığını arttırmaktadır.
 Çevresel faktörlerden Ekvatordan uzaklaştıkça
hastalığın görülme sıklığı artmaktadır. Alınan güneş
ışını ve D vitamini azlığı ile ilişkisi olabilir.
 Hastalık myelin antijenlerine tepki verip sitokin
salgılayan Th1 ve Th17 hücreleri tarafından
başlatılmaktadır.
 Th1 hücreleri IFN-γ salgılayarak makrofajları aktive
ederken, Th17 hücreleri de IL-17 salgılayarak
lökositlerin toplanmasını arttırır.
 Demyelinizasyon aktive lökositler ve bunların hasar
veren ürünlerinden kaynaklanır. Plaklar ve etrafındaki
parankimde çoğunlukla CD4+, daha az miktarda CD8+
T lenfositler ve makrofajlardan oluşan infiltrasyon
izlenir.
Klinik bulgular plakların yerleşim yerine göre değişir.
Görme bozuklukları (bulanık görme, çift görme,
nistagmus), optik nörit, retrobulber nörit, spastite, duyu
bozuklukları, yürüme bozuklukları ve konuşma
bozuklukları görülebilir.
Tüm hastalar yatalak olmasalar da son evrede medulla
spinalis ve beyin demiyelinizasyonuna bağlı sallanarak
yürüme, idrar ve gayta inkontinansı ve felç oluşur.
BOS elektroforezinde tipik olarak oligoklonal IgG
bandları gözlenir. BOS incelendiğinde protein
seviyelerinde hafif artış ve bazı olgularda orta şiddette
pleositoz izlenir
 MS’in karakteristik lezyonu plaklardır.

 En sık lateral ventrikül çevresinde görülür.


Bunun dışında optik sinirler, optik kiazma,
korpus kallozum, beyin sapı, serebellum ve
spinal kordda sık tutulur.
 Aktif plaklar devam eden myelin yıkımının
kanıtı olan myelin artıkları ile dolu çok sayıda
lipid yüklü aktif makrofaj içerir. Lenfositler
genellikle perivasküler manşon şeklinde izlenir.
 İnaktif plaklarda inflamasyon biter, geride
çok az myelin, astrositik proliferasyon ve gliozis
kalır.

 Normal ve etkilenen beyaz cevher arasında


shadow (gölge) plakları izlenir. Bu plaklar
remyelinizasyon göstergesidir.
• NÖROMYELİTİS OPTİKA
 Eş zamanlı bilateral optik nörit ve spinal kord
demyelinizasyonu ile karakterizedir.

 Kadın predominansı daha belirgindir.

 Astrositlerde aquaporin-4’e karşı antikor oluşumu


ile karakterizedir.
 Demyelinizasyon alanlarında aquaporin-4 kaybı
izlenir.

 BOS’da nötrofiller yaygındır.

 Beyaz maddede hasar alanlarında nekroz, nötrofil ve


eozinofillerden zengin iltihabi hücre infiltrasyonu,
vasküler immünglobulin ve kompleman birikimi
izlenir.
• AKUT DİSSEMİNE ENSEFALOMYELİT
 Viral enfeksiyonlar veya nadiren viral
immünizasyonu takiben gelişen monofazik
demyelinizan bir hastalıktır.

 1-2 hafta sonra başağrısı, letarji ve koma gelişir.

 Klinik gidiş hızlıdır, etkilenenlerin %20’si ölür, kalanı


komplet iyileşir.
• AKUT NEKROTİZAN HEMORAJİK
ENSEFALOMYELİT (WESTON-HURST HASTALIĞI)
 Sıklıkla çocukları ve gençleri etkileyen SSS’nin
demiyelinizasyonu ile giden fulminan bir hastalıktır.

 Genellikle üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben


gelişir ancak nedeni bilinmemektedir.

 Histolojik bulguları akut dissemine ensefalomyelite


benzer ancak daha büyük hasar bırakır.

 Etkilenen hastaların çoğu ölür, yaşayanlarda büyük


oranda nörolojik defisitler gelişir.
LÖKODİSTROFİLER
Anormal myelin sentezi veya metabolizması nedeniyle
gelişen kalıtsal demyelinizan hastalıklardır.

Myelin yapımı ve metabolizmasını ilgilendiren gen


mutasyonları ile karakterizedir.

Çoğu OR geçişlidir.

Beyaz maddede diffüz tutulum, tipik olarak motor


becerilerde gerileme, spastisite, hipotoni veya ataksiye
yol açar.
Lökodistrofiler tipik olarak sinsi ve progresif fonksiyon
kaybı ile gider.

Demyelinizan hastalıklara göre daha genç yaşlarda


başlar ve görüntülemede diffüz ve simetrik değişiklikler
izlenir.

Hastalarda ilerleyen dönemde tüm beyaz madde


etkilenir ve beyin atrofisi gelişir.

Myelin kaybına bağlı lipid yüklü makrofajlar belirgin


hale gelir
.
NÖRODEJENERATİF
HASTALIKLAR
• Özellikle kendi aralarında fonksiyonel bağlantıları
bulunan nöron gruplarında ilerleyici nöron kaybı ile
karakterize bir grup hastalıktır.

• Dolayısıyla farklı hastalıklar farklı nöral sistemleri


tuttuğu için spesifik bulgular oluşturur.
Nörodejeneratif hastalıklarda ortak patolojik süreç
protein agregatlarının birikimidir.

Bu agreagatlar;
•Proteinlerin yapısını bozan veya proteinlerin işlenmesi
ve temizlenmesiyle ilgili yolları bozan gen mutasyonları
sonucunda oluşabilir.

•Genetik, çevresel ve stokastik faktörlerden dolayı


protein yapımı ve metabolizması arasındaki dengesizlik
sonucu birikebilir.
• Biriken anormal proteinler proteazlarda yıkıma
dirençlidir, hücre içlerinde birikirler, inflamasyonu
uyarırlar ve nöronlara direkt toksik etki gösterirler.

• Ayrıca etkilenen nöronlarda biriken proteinler prion


gibi davranarak sağlıklı nöronlara da
yayılabilmketedir.
Nörodejenratif hastalıklarda 2 farklı yaklaşım
mevcuttur:
•Anatomik/semptomatik yaklaşım: Etkilenen beyin
bölgesini ve klinik bulguları baz alan yaklaşımdır.

•Patolojik yaklaşım: Biriken inklüzyonlar ve anormal


yapıları baz alır.
• ALZHEİMER HASTALIĞI (AH)
****AH, yaşlılarda demansın en sık sebebidir.
***Yaş arttıkça insidansı artar.
***Hastalık 50 yaşından önce nadiren semptomatiktir.
****AH genellikle sporadiktir, %5-10’u aileseldir.
***Ailesel vakalar daha erken yaşlarda görülebilir.
• Hastalığın başlangıç döneminde yüksek kognitif
fonksiyonlarda bozulma, hafıza kaybı ve değişken duygu
durum ve davranışlar görülür.

• Zamanla dezoryantasyon ve afazi gibi ağır kortikal


disfonksiyon belirtileri görülür.

• Son evrede bireyler ileri derecede engelli, hareketsiz ve


afaziktir.

• Ölüm genellikle araya giren enfeksiyonlardan


olmaktadır.
 AH’de temel anormallik belirli beyin bölgelerinde, Aβ
proteinin nöritik (senil) plaklarda ve tau proteinin
nörofibriler yumaklarda birikmesidir.

 Bu değişikliklere sekonder nöronal disfonksiyon,


inflamatuar değişiklikler ve nöron ölümü görülür.

 Nöritik plaklar nörofilde kümelenmiş Aβ peptidleridir.

 Nörofibriler yumaklar ise intraselüler gelişen ancak


hücre ölümünden sonra ekstraselüler uzanan
mikrotübül bağlayıcı protein olan tau agregatlarıdır.
• AH gelişiminde kritik başlangıç olayı Aβ yapımıdır.

• Aβ’nın prekürsör proteinlerini ilgilendiren gen


mutasyonları AH riskinde artışa neden olurken;
• tau gen mutasyonları frontotemporal lober
dejenerasyona neden olur.
Aβ’nin rolü: Aβ amiloid prekürsör proteinin (APP) ‘nin
yıkımı ile oluşur.
APP, β-sekretaz ile parçalanırsa amiloidojenik Aβ42
oluşur ve bu protein birikmeye eğilimlidir ve ilerleyen
dönemde nöritik plakları oluşturur.

APP veya γ-sekretaz kompleks (presenilin 1 veya


presinilin 2, nicastrin, PEN2 ve APH1) bileşenlerindeki
mutasyonlar, Aβ’nin agregatlanmaya en eğilimli
formunun üretimini arttırak ailesel AH’na neden olur.
 APP geni 21. kromozomdadır ve Down sendromu gibi
APP’nin ekstra kopyasının bulunduğu bireylerde risk
yüksektir.

 Presenilin 1’i kodlayan PS1 ve presenilin 2’yi kodlayan


PS2 mutasyonları da Aβ42 oluşumunu arttırır.

 Down sendromunda 40 yaş altında AH gelişem riski


vardır.
Tau rolü: tau mikrotubuler ağ ile ilişki içinde aksonlarda
bulunan bir proteindir.

AH’de nörofibriler yumaklar geliştiğinde tau fosforile olur


ve mikrotubullere bağlanma yeteneğini kaybeder.

Sonuçta tau proteinleri stres yanıtla hücre ölümüne neden


olabilir veya mikrotubulleri destabilize eder.
Diğer genetik risk faktörleri: Apolipoprotein E (ApoE)
proteini kodlayan gen mutasyonları AH gelişiminde
önemlidir. Üç alel (ε2, ε3 ve ε4) saptanmıştır.
ε4 alelinin miktarı AH riskini arttırır ve hastalığın
başlangıç yaşını düşürür.
ε4 izoformu Aβ yapımı ve depolanmasını arttırır.
Genel olarak bu lokus (ε4) geç başlangıçlı AH gelişimi
riskinde önemlidir.
İnflamasyonun rolü: Doğal immünitenin Aβ ve tau’ya
reaksiyon verdiği gösterilmiştir. Aβ birikimleri
mikroglialarda ve astrositlerde inflamatuar yanıta neden
olur. Bu yanıt zamanla nöron hücre hasarına neden olur.

Kognitif yıkımın temeli: Plak ve yumak miktarının fazla


olması ağır kognitif fonksiyon bozuklukları ile ilişkilidir.
Nörofibrler yumakların sayısı nöritik plakların sayısına göre
demans derecesi ile daha kuvvetli ilişkilidir.

Demans ile korele edilmiş biyokimyasal belirteçler arasında


kolin asetiltransferaz kaybı, sinaptofizin
immünreaktivitesi kaybı ve amilodi yükü yer almaktadır.
• AH’de frontal, temporal ve parietal loblarda daha
belirgin olmak üzere simetrik kortikal atrofi izlenir.

• Atrofiye bağlı hydrocephalus ex vacuo oluşabilir.

• En karakteristik histolojik bulgular nöritik (senil)


plaklar ve nörofibriler yumaklardır.
AH’de izlenen histolojik bulgular:
Nöritik plak:
- Dilate, kıvrıntılı, distrofik nörit
uzantılarının bir amiloid kor etrafında birikmesi ile
oluşan küresel yapılardır. Plaklar neokorteksin yanısıra
hipokampüs ve amigdala da bulunabilir. Amiloid kor Aβ
içerir. Amilod kor Kongo red ile veya
immünohistokimyasal olarak Aβ boyası ile boyanır.

- Diffüz plak: Çevresinde nöritik reaksiyon olmadan Aβ


birikimleri görülebilir. Bunlara diffüz plak denir.

****Nöritik plaklarda Aβ40 ve Aβ42 bulunurken,


****diffüz plaklarda Aβ42 bulunur.
- Nörofibrler yumak: Çekirdeği iten veya çevreleyen
sitoplazmik bazofilik çift sarmal plamanlardır. Özellikle
kortikal nöronlarda, hipokampüs, amigdala, ön beyin ve
rafe nükleuslarındaki piramidal hücrelerde sıktır.
Hiperfosforile tau çift sarmal flamanların önemli bir
komponentidir.

- Serebral amiloid anjiopatisi Aβ40 birikiminin


damarlar çevresinde olmasıyla karakterizedir
- Hirano cismi: Hipokampusteki piramidal hücrelerde
biriken yuvarlak eozinofilik cisimlerdir.
- Granülovakuoler Dejenerasyon: Hipokampüste
piramidal hücrelerde berrak vakuoller olarak gözlenir.
 Nöritik ve diffüz plakların aksine nörofibriler
yumaklar diğer nörodejenratif hastalıklarda da
bulunur.
 Hirano cismi ve granülovakuoler dejenerasyon
normal yaşlanmada da görülebilir.
• FRONTOTEMPORAL LOBER DEJENERASYON
(FTDL):
Tercihen frontal ve/veya temporal lobları tutan, progresif
konuşma bozukluğu ve kişilik değişikliği gibi ortak klinik
özelliklerle giden çeşitli hastalıkları kapsar.
AH’na göre daha erken yaşlarda başlar.
• Genellikle davranış ve dil problemleri hafıza
bozukluğundan önce gelişir (AH ile ayrımda önemli).
• Makroskopik olarak patolojik tipten bağımsız frontal ve
temporal loblarda belirgin olan asimetrik atrofi izlenir.
Nöral inklüzyonların içeriğine göre patolojik
açıdan 2 alt grup bulunur:
•FTLD-tau:
****FTLD-tau’da Alzheimer hastalığına benzer şekilde tau
içeren nörofibriler yumaklar izlenir.
****MAPT mutasyonları neden olabilir.
****Pick hastalığı, yuvarlak, düzgün yüzeyli Pick
cisimlerinin saptandığı FTLD-tau örneğidir.
****Pick hastalığında frontotemporal lob atrofisi
belirgindir ve gri maddenin kaybına bağlı bıçak sırtı
görünümü oluşur.
• FTLD-TPD:
****RNA bağlayıcı protein TPD43 birikimleri ile
karakterizedir.
****Normalde çekirdekte diffüz bulunan TDP43,
FTLD-TDP’de intrasitoplazmik, intranükleer veya
nöritislerde inklüzyonlarda birikir.
****Nöronal TPD43 inklüzyonları amyotrofik lateral
sklerozda da görülebilir.
• PARKİNSON HASTALIĞI (PH)
Parkinsonizm tremor, rijidite, bradikinezi ve dengesizlik ile
karakterize bir klinik sendromdur.

****Bu çeşit motor rahatsızlıklar, substantia nigradan


başlayıp sitriatuma uzanan ve motor aktiviteyle ilişkili
dopaminerjik nöronların hasar gördüğü bir grup
hastalıkta izlenir.
• Parkisonizimle giden nörodejeneratif hastalıkların en
sık görüleni ve en önemlisi PH’dır.

• PH, substantia nigradaki dopaminerjik nöronların


kaybından kaynaklanan hipokinetik hareket bozukluğu
ile karakterize nörodejeneratif bir hastalıktır.

• Hastalık otofaji ve lizozomal yıkım defektleri nedenli


protein ve organel yıkım bozukluklarından kaynaklanır.

• α-sinüklein içeren inklüzyonlar izlenir. Bunlara Lewy


cismi denir.
• Birçok PH olgusu sporadik olmakla birlikte, α-sinükleini
kodlayan SCNA geninde nokta mutasyonlar ve
duplikasyonlar OD PH’na neden olur.

• Mitokondriyal hücresel olaylarda görev alan DJ-1,


Parkin ve PINK1 proteinlerini kodlayan gen
mutasyonlarında OR PH formları görülebilir.

• LRRK2 enzimini kodlayan gen mutasyonları OD PH’nın


en sık nedenidir, bu mutasyon sporadik vakalarda da
görülebilir.
Makroskopik olarak substantia nigra ve lokus sereleusta
solukluk izlenir.
Mikroskopik olarak bu alanlarda pigmente
katekolaminerjik nöronlarda kayıp ve yerine geçen gliozis
izlenir.
****Bu bölgedeki nöronlarda tek veya multiple,
intrasitoplazmik, eozinofilik Lewy cisimleri izlenir.
****Lewy cisimleri α-sinüklein, ubiquitin ve
nöroflamanlardan oluşur.
****Diğer bir histolojik bulgusu α-sinüklein kümeleri
içeren distrofik nöritler olan Lewy nöritleridir. İlerleyen
dönemde serebral kortekste tutularak tabloya demans
eklenir.
• ATİPİK PARKİNSONİZM SENDROMLARI
Progresif supranükleer palsi:
 Progresif trunkal rijidite,
 sık düşmelerle karakterize dengesizlik ve
 istemli göz hareketlerinde zorluk ile giden

nedeni bilinmeyen bir taupatidir.

 Diğer semptomları arasında ense distomisi,


pseudubulber palsi ve hafif progresif demans görülür.
• Genellikle 5-7. dekat arasında ve erkeklerde daha sık
görülür.

• Hastalar klinik bulguların başlangıcından sonra genellikle


5-7 yıl içinde ölürler.

• Karakteristik özelliği nöronlarda ve glial hücrelerde tau


içeren inklüzyonların varlığıdır.
 Kortikobazal dejenerasyon:
 Ekstrapiramidal rijidite,
 asimetrik motor bozukluklar (ekstremitelerin sarsılma
hareketi) ve
 apraksi gibi yüksek kortikal fonksiyon bozuklukları ile
karakterize ilerleyici bir taupatidir.
• Özellikle motor, premotor ve anterior parietal loblarda
kortikal atrofi izlenir.

• Etkilenen bölgelerde nöron kaybı, gliozis, balonlaşmış


nöronlar, astrositlerde (püsküllü astrositler) ve
oligodendrositlerde (sarmal cisimler) tau
immünreaktivitesi izlenir. Astrositlerin çevresinde tau
pozitif prosesler (astrositik plak) izlenir.
 Multiple sistem atrofisi:
 Oligodendrositlerin sitoplazmasında α-sinüklein
birikimi ile karakterize,
 beyinde bazı fonksiyonel sistemleri etkileyen sporadik
bir hastalıktır.

• Diğer nörodejeneratif hastalıkların tersine nöronlar


değil, glial hücreler etkilenmektedir. Hastalığa nöronal
dejenerasyon eşlik eder ancak inklüzyonlar görülmez.
• HUNTİNGTON HASTALIĞI (HH)
 Sitriatumun (nükleus kaudatus ve putamen)
dejenerasyonu ile giden OD geçişli hareket
bozukluğudur.

****Vücudun tüm bölgelerinde istemsiz sıçrayıcı


hareketler, ekstremitelerde kıvranır tarzda hareketler
ve progresif bunama ile karakterizedir.

Hastalarda ortalama 15 yılda ölümle sonuçlanır.


Hastalarda artmış intihar riski bulunur.
• HH poliglutamin trinükleotid tekrar hastalığıdır. HH,
huntington proteinini kodlayan 4p16.3 yerleşimli
gendeki CAG trinükleotid tekrarları nedeniyle gelişir.

• Genotip-fenotip korelasyonu çok kuvvetlidir, daha


yüksek tekrar sayıları daha erken başlangıçlı hastalıkla
sonuçlanır.

• Beyin küçük, nükleus kaudatusta ve putamende


belirgin atrofi dikkati çeker.
• SPİNOSEREBELLAR ATAKSİLER (SSA)
Serebellar ve duysal ataksi ve sensorimotor periferik
nöropati kombinasyonu ile giden heterojen bir grup
hastalıktır.
Etkilenen alanlarda nöron dejenerasyonu ve hafif
şiddette gliozis izlenir.
• AMYOTROFİK LATERAL SKLEROZ (ALS)
Beyin sapı ve omurilikteki alt motor nöronlar ile motor
korteksteki üst motor nöronların (Betz hücreleri) ölümü
nedeniyle gelişen bir hastalıktır. Genellikle sporadik
gelişir. Genetik formlarında SOD1 mutasyonu
görülebilir.
• Alt motor nöron kaybı kasların denervasyonuna, kas
atrofisine, güçsüzlüğe ve fasikülasyonlara neden olur.
• Üst motor nöron kaybı parezi, hiperrefleksi, spastisite,
Babinski bulgusuna ve spinal kordun lateral kısmındaki
kortikospinal yolların dejenerasyonuna (lateral skleroz)
neden olur.
• Hastalarda duyu bozuklukları görülmez.
• PRİON HASTALIKLARI
Hatalı katlanmış prion proteinlerinin (PrP) interselüler
yayılımı ve agregatlarının neden olduğu hızlı ilerleyen
nörodejenratif hastalıklardır.
Bu gruptaki hastalıklar:
- Creutzfeldt- Jacob hastalığı
- Gerstmann-Straussler-Scheinker sendromu
- Fatal familyal insomnia
- Kuru
- Öldürücü ailevi uykusuzlık hastalığı
- Deli dana hastalığı (Varyant Creutzfeldt Jacob hastalığı)
• Bütün bu hastalıklarda morfolojik olarak nöronlarda ve
gial hücrelerde intraselüler vakuolerin neden olduğu
spongioform değişiklikler; klinik olarak hızlı progresif
demans görülür.

• Anormal şekilli prion proteinleri hastalıklara neden olur.

• PRNP gen mutasyonları erken başlangıçlı ailesel prion


hastalığı formları ile ilişkildir.
SSS TÜMÖRLERİ
****SSS tümörlerinin %60-75’i primer tümörler, kalanı
metastatik tümörlerdir.

****Çocuklarda ve erişkinlerde tümörlerin yerleşim yeri


ve sık görülen histolojik tipleri değişmektedir.

Çocuklarda MSS tümörleri sık görülmektedir ve çoğu


posterior fossada yerleşir. Çocukluk çağında en sık görülen
primer tümörler pilositik astrositom ve
medülloblastomdur.

Erişkin yaş grubunda SSS tümörlerinin çoğu supratentoryal


yerleşimlidir ve en sık glioblastom ve menengiom
görülmektedir.
SSS tümörlerinin özellikleri:
•SSS malign tümörlerinin premalign ve in situ evreleri
yoktur.

•Düşük dereceli lezyonlar bile tuttuğu yere ve beyin


içinde yayılımına bağlı olarak kötü prognozlu olabilirler.

•Histolojik tipinden bağımsız tümörün yerleşimi, lokal


etkileri nedeniyle prognozu etkileyebilir.
•En malign tümörlerinde bile beyin dışı yayılım çok
nadirdir. Bu nedenle sınıflamalar derecesine (grade)
göre yapılımaktadır.

•2016 WHO sınıflamasında IDH mutasyonları, 1p/19q


kodelesyonları ve diğer bazı gen mutasyonları dikkate
alınarak yeni sınıflama yapılmıştır.
GLİOMLAR
Primer beyin tümörlerinin en sık görüldüğü
gruptur.

Astrositomlar, oligodendrogliomlar ve
epandimomlar bu gruptaki tümörlerdir.

Karakteristik histolojik özelliklerine göre


sınıflandırılırlar.
• ASTROSİTOMLAR
Diffüz infiltratif astrositomlar (WHO grade II-IV) ve
pilositik astrositom (WHO grade I) gibi daha lokalize
astrositomlar olmak üzere 2 majör kategoride
incelenirler.
 Diffüz İnfiltratif Astrositomlar
(WHO grade II-IV):
• Astrositomlar erişkin gliomların %80’ini oluştururlar.
• En sık 4-6. dekatlarda görülürler.
• Genellikle serebral hemisferlerde yerleşirler.
• Bunun dışında serebelum, beyin sapı ve spinal korda da
gelişebilir.
• Hastalarda başağrısı, nöbetler ve tümörün
lokalizasyonuna bağlı fokal nörolojik defisitler
görülebilir.
• Histolojik özelliklerine göre diffüz infiltratif
astrositomlar diffüz astrositom (grade II), anaplastik
astrositom (grade III) ve glioblastom (grade IV) olarak
ayrılırlar.
• Grade arttıkça prognoz kötüleşir.
• Ayrıca yeni sınıflamada izositrat dehidrogenaz (IDH) gen
mutasyonuna göre IDH-mutant, IDH-wild tip ve NOS
olarak da sınıflama yapılmıştır.

• WHO grade I astrositomlar (pilositik astrositom) bu


grupta değerlendirilmez.
 Glioblastom primer veya sekonder gelişebilir.

 Primer glioblastomlar yaşlı kişilerde doğrudan gelişen


tümörlerdir.

 Sekonder glioblastomlar daha genç yaşlarda gelişir ve


low grade astrositomların progresyonu ile meydana
gelir.

 Sekonder glioblastomlar ve low grade prekürsör


tümörleri IDH-1 veya IDH-2 mutasyonları içerirler.
 Buna karşın primer glioblastomların çoğu (grade IV)
IDH wild (vahşi) tip mutasyonlar ve beraberinde 7.
kromozomda kazanç, 10. kromozomda kayıp, TERT
mutasyonları, EGFR amplifikasyonları gibi genetik
değişiklikleri barındırırlar. Daha nadiren p53 ve CDKN2A
mutasyonları da görülebilir.
 En sık görülen glioblastom tipi primer ve IDH-wild tip
mutant glioblastonlardır
• Grade II astrositomlar radyolojik olarak kontrast
tutmayan bir kitle ve ödem görünürken, high grade
astrositomlar anormal damar yapıları nedeniyle
kontrast tutan bir kitle olarak görünürler.

• IDH wild tip mutasyonlu glioblastonlarda prognoz çok


kötüdür. IDH mutant glioblastomlar da agresif
tümörlerdir ancak prognoz daha iyidir.
Diffüz (grade II) astrositomlar, GFAP ile pozitif
boyanan astrositik hücre uzantılarından oluşan fibriler
zeminde hiperselüler, büyük, elonge veya düzensiz
hiperkromatik çekirdekli tümör hücrelerinden oluşur.

Vakaların %90’ı IDH mutasyonu içerdiğinden mutant


proteini boyayan IDH132 ile pozitif boyanma izlenir.

Eğer boyanma olmazsa IDH1 ve IDH2 için genetik


çalışma yapılmalıdır.
Anaplastik astrositom (grade III), diffüz astrositoma
benzer ancak daha selüler ve pleomorfiktir.
Mitotik aktivite yüksektir.
Glioblastom (grade IV)’da anaplastik astrositoma ek
olarak nekroz ve/veya mikrovasküler proliferasyon izlenir.

Nekroz genellikle serpentin paternde dağılır, etraflarında


hiperselüler tümör hücre zonu vardur ve bu zona
palizadlaşma denir.

Mikrovasküler hücre proliferasyonu küçük kan


damarlarının lümeninde biriken ve şişen hücrelerden
oluşur. Hipoksiye yanıt olarak salgılanan VEGF
mikrovasküler proliferasyona neden olur.
 Pilositik astrositom (WHO grade I):
Genellikle çocuklarda ve genç adültlerde serebellumda
lokalizedir. Bunun dışında 3. ventrikül, optik sinir,
medulla spinalis ve nadiren hemisferlerde görülebilir.

• MAP Kinaz yolu mutasyonları; özellikle KIAA1549-


BRAF gen füzyonları en sık görülen genetik değişikliktir.
BRAF geninde aktive mutasyonlar gelişir.

• IDH1 veya IDH2 mutasyonu içermezler.


• Çok yavaş büyüyen bir tümördür ve rezeksiyon tek
başına küratif olabilir.
• Radyolojik olarak iyi sınırlı, kontrast tutan kistik kitlede
mural nodül olarak izlenir.

Histolojik olarak saç benzeri ince GFAP pozitif uzantıları


olan bipolar hücrelerden oluşur. Rosenthal lifleri,
eozinofilik granüler cisimler ve mikrokistler sık görülür;
mitoz ve nekroz nadirdir.
• Prognozu çok iyi bir tümördür.
• OLİGODENDROGLİOM
Tüm gliomların %5-15’ini meydana getirir ve
oligodendrositlere benzer hücrelerden oluşur.
En sık 4-5. dekatlarda görülür.
Lezyonlar serebral hemisferlerde, özellikle frontal ve
temporal loblardadır.
Hastalarda özellikle nöbetler sık görülür.
• Oligodendrogliomlarda IDH mutasyonları ve 1p/19q
kodelesyonu sık görülür.

• Anaplastik oligodendrogliomlarda ilave olarak CDKN2A


tümör süpresör gen delesyonu izlenir. High grade
astrositomlar gibi TERT mutasyonu izlenir ancak EGFR
amplifikasyonu görülmez.

• Genel olarak astrositomlardan daha iyi prognoza


sahiptir.
• Tümör hücreleri granüler kromatinli, perinükleer
sitoplazmik berrak halo (sahanda yumurta görünümü)
içeren, düzenli hücre tabakalarından oluşur.
• Kümes teli görünümünde kapiller anastamozlar tipiktir.
• Kalsifikasyon sık görülür.
• Tümör hücreleri nöronların etrafında kümelenmeye
eğilimlidir (perinöral satellitozis)
• Grade arttıkça pleomorfizm, mitoz ve selülarite artar.
• Tümör hücreleri IDH1 R132H ile genellikle pozitif
boyanır.
• FISH ile 1p ve 19q delesyonu gösterilebilir.
• EPANDİMOM
Epandimal hücrelerle örtülü ventriküler sistem ve
epandimal kanalın yakınında gelişirler.

Yaşamın ilk 2 dekadında tipik olarak 4. ventrikül


etrafında,
yetişkinlerde ise en sık omurilikte yerleşirler.

• Özellikle nörofibromatozis tip 2 zemininde omurilikte


sık görülürler.
• Epandimomlar infiltratif gliomlardaki genetik
mutasyonları taşımazlar. Kendi içlerinde morfolojik
görüntüleri benzer olmasına rağmen farklı
lokalizasyonlarda (supratentoryal, posterior fossa,
omurilik) farklı mutasyonlar içerebilirler.

• Makroskopik ve MRI görüntüleri tipik non infiltratif


solid kitleler şeklindedir.

• Posterior fossada genellikle 4. ventrikül tabanında


gelişirler ve spinal kanala doğru büyüyebilirler.
Tümör hücreleri embriyolojik epandimal kanala benzer
yuvarlak veya uzamış yapılar (epandimal rozetler veya
kanallar) yapıp, bunların lümenine ince uzantılar
gönderirler.

Damarların etrafını saran, uzantıları ile damarla arasında


boşluk oluşturan perivasküler pseudorozetler görülebilir.

Epandimomda tümör hücreleri GFAP ve epitelyal


membran antijen (EMA) ile pozitif boyanır. EMA boyanma
paterni menengiomdan farklıdır. BOS ile yayılabilen bir
tümördür.
KOROİD PLEKSUS TÜMÖRLERİ
Benign ve malign formları nadiren görülür. Koroid pleksus
papillomları çocuklarda sıktır ve intraventriküler
yerleşimlidir.
Çocuklarda lateral ventrikül, erişkinlerde sıklıkla 4.

ventrikülde yerleşir.
Klinikte tümörün aşırı BOS üretimi veya ventriküler

sistemi tıkamasına bağlı hidrosefali gözlenir.


Çok nadiren gelişen koroid pleksusu karsinomları

adenokarsinoma benzer ve genellikle genç yetişkinlerde


görülür.
NÖRONAL VE GLİONÖRONAL TÜMÖRLER
Gliomlara göre daha az görülen ve nöronal
diferansiyasyon gösteren hücrelerden oluşur. Genellikle
düşük dereceli lezyonlardır.
Çocuk ve genç adültlerde sık görülür.

Epileptik nöbetler sıktır.


Bu tümörler primer olarak sinaptofizin ve nöroflamnetler


gibi nöronal belirteçler sergileyen hücrelerden oluşurlar.


• Gangliogliomlar (WHO grade I):
Matür glial ve nöronal hücreler izlenir. SSS’nin en sık
görülen nöronal tümörüdür. Yavaş büyüyen
tümörlerdir. Hastalarda epilepsi sıktır ve cerrahi
rezeksiyon sonrası nöbetler kontrol altına alınır.
• %20-50’si BRAF V600E nokta mutasyonu içerir.
• En sık temporal lobda gelişir ve kistik komponenti
sıktır.
• Neoplastik ganglion hücreleri düzensiz kümeler
şeklindedir, glial komponenti pilositik astrositoma
benzer.
• Disembryoplastik nöroepitelyal tümör (WHO
Grade I) :
Çocuklarda sık görülen ve nöbetlerle karakterize düşük
dereceli bir tümördür. Tipik olarak yüzeyel temporal lob
yerleşimlidir.

• Santral nörositom:
Ventriküler sistemde veya komşuluğunda (en sık lateral
ventrikül veya üçüncü ventrikül) yerleşen düşük dereceli
bir neoplazmdır. Mikroskopik olarak nörofil adaları
içinde tek düze hücrelerden oluşur.
EMBRYONEL TÜMÖRLER
Embryonel veya primitif (undiferansiye)
hücrelerden gelişen minimal nöronal veya glial
diefransiyasyon gösteren tümörlerdir.
Pediatrik yaş grubunda sık görülür.
Bu grupta en sık görülen tümör
medulloblastomdur ve pediatrik beyin tümörlerin
%20’sini meydana getirir.
• MEDULLOBLASTOM
Çocuklarda ve sadece serebellumda gelişir.
İleri derecede malign bir tümördür.
Bütün histolojik tipleri grade IV kabul edilir.
Hızlı büyüyen bir tümördür, BOS akımını tıkayarak
hidrosefaliye neden olabilir.
Moleküler analizine göre farklı alt tipleri
tanımlanmıştır:
WNT yolağı aktivasyonu: En sık β-katenin geninde
fonksiyon kazandırıcı mutasyonlarla ilişkilidir. Bunlar en iyi
prognozlu genetik alt tip olup sıklıkla klasik tip
morfolojidedir. Genellikle bu mutasyona sahip
medülloblastomlar 4. ventrikül önünde veya orta
serebellar pedinkülde gelişirler.
 Sonic Hedgehog-patched yolu aktivasyonu: Bu genler
serebellar granüler hücre proliferasyonunu kontrol
ederler. Bu yolağın negatif regülatörü olan PTCH1 tümör
süpresör gen mutasyonlarına bağlı gelişen
medülloblastonların prognozu orta düzeydedir. Bu
tümörler sıklıkla vermis veya lateral serebellumda
gelişir. Beraberinde P53 mutasyonu da gelişirse çok
kötü prognozlu medülloblastomlar gelişir.

 N-MYC amplifikasyonu: Prognozu kötü tümörler gelişir.


Mikroskopik olarak selüler, anaplastik küçük yuvarlak
hücre tabakalarından oluşur. Tümör hücreleri dar
sitoplazmalı, koyu hiperkromatik çekirdekli küçük
hücrelerdir. (küçük yuvarlak mavi hücreli tümör) Mitoz
sıktır (Ki 67 boyası ile yüksek pozitiflik)
Klasik formunda Homer-Wright rozetleri görülebilir, bu
formda sinaptofizin gibi nöronal markırlar ile boyanma
görülebilir.
Medülloblastom
• subaraknoid yüzeye yayılma
eğilimindedir. BOS içinde drop metastazlar görülebilir.
Medülloblastomun prognozu çok kötüdür, tedavisiz

vakalarda fatal seyreder ancak radyosensitivitesi yüksektir.


PRİMER SSS LENFOMALARI
•En sık diffüz büyük B hücreli lenfoma görülür.
•AIDS gibi mmünsüprese bireylerde en sık görülen SSS
neoplazmıdır, bu tümörler hemen her zaman EBV ile
ilişkilidir.
•Klinik tablodan bağımsız olarak primer beyin lenfomaları
kötü prognozludur ve kemoterapiye yanıtları periferik
lenfomalar göre daha kötüdür.
• Primer beyin lenfomasında beyinde multiple tümör
nodülleri bulunur ancak SSS dışı tutulum sık değildir.
Tersine SSS dışından köken alan lenfomalar nadiren
beyin parankimine yayılır, yayılırsa BOS ve meninksler de
tutulur.
• Primer SSS lenfomalarında ventriküler yayılım sıktır.
• En önemli mikroskopik özelliklerinden birisi anjiosentrik
yayılma paternidir, tümör hücreleri damarların
etrafında birikmeye eğilimlidir. Büyük bir kısmı diffüz
büyük B hücreli lenfoma olduğu için CD20 pozitif
boyanır.
MENİNGİOMLAR
Araknoid meningiotelyal hücrelerden gelişen genellikle
benign davranışlı tümörlerdir.
Genellikle erişkinlerde görülür ve sıklıkla duraya
yapışıktırlar.
Kadınlarda daha sık görülürler.
Prognoz lezyonun yeri ve boyutu, cerrahi erişlebilirlik ve
histolojik dereceye bağlıdır.
• Multiple meningiomların varlığında Nörofibromatozis
Tip 2 tanısı akılda tutulmalıdır.

• NF-2 ile ilişkili olmayan menengiomların yarısında


22q’da lokalize Merlin proteinini kodlayan NF-2 tümör
süpresör geninde mutasyonlar vardır.
Meningiomların çoğu grade I (klasik menengiom)
tümörlerdir.
Duraya yapışan ve beyni invaze etmeyen kitleler
oluştururlar.
Birçok histolojik alt tip (meningiotelyal, fibroblastik,
transizyonel, psammomatöz, sekretuar, mikrokistik)
tanımlanmıştır ancak bu tiplerin prognoz açısından önemi
bulunmaz.
Tümör içinde psammom cisimleri sıktır.
Atipik meningiomlar (WHO grade II) yüksek rekkürens
oranı ve daha agresif lokal büyüme gösterirler.

Mitoz sayısında artış, beyin invazyonu veya diğer agresif


özellikler ile klasik menengiomdan ayrılır.

Berrak hücreli ve kordoid tipler daha agresif seyir


gösterdiğinden atipik meningiom sınıfında yer alırlar.
Anaplastik meningiom (WHO grade III),
tüm menengiomların %3’ünü oluşturur.
İleri derecde agresif tümörlerdir, karsinom veya
sarkomlara benzerler.
Mitoz oranları çok daha yüksektir.
Rabdoid ve papiller varyantlar yüksek rekürrens ve
mortalite oranları nedeniyle bu grupta sınıflandırılır.

***Meningiomlarda progesteron reseptörü sık bulunur


ve gebelikte hızlı büyüme görülebilir.
METASTATİK TÜMÖRLER
•Metastatik tümörler hastanede yatan hastalarda
intrakraniyal tümörlerin %25’-50’sini oluştururlar.
•En sık akciğer, meme, deri (melanom), böbrek ve GİS
tümörleri metastaz yapar.
•Metastatik tümörlerin büyük bir kısmını karsinomlar
oluşturur.
• Metastazlar sıklıkla gri-beyaz madde sınırında keskin
sınırlı kitleler oluştururlar.

• Mikroskopik olarak da tümör parankim geçişi


belirgindir, etrafında reaktif gliozis bulunur.

• Beyin, dura, medulla spinalisin yüzeyine dağılmış ve


çok sayıda metastatik tümör nodülleri varsa buna
meningeal karsinomatozis denir. Sıklıkla akciğer ve
meme kanserlerinin metastazları ile oluşur.
PARANEOPLASTİK SENDROMLAR
Bunların en önemlileri şunlardır:
Subakut serebellar dejenerasyon (Dolaşımda PCA-1
-

antikoru bulunabilir, meme, uterus ve over kanserleri ile


ilişkili olabilir)
Limbik ensefalit (Dolaşımda ANNA-1 antikoru bulunabilir,
-

sıklıkla akciğerin küçük hücreli karsinomu ile ilişkilidir)


Göz hareket bozuklukları (özellikle çocuklarda
-

nöroblastomda görülebilir)
Subakut duyusal nöropati
-

Lambert-Eaton myastenik sendrom


-
FAMİLYAL TÜMÖR SENDROMLARI
PERİFERİK SİNİR KILIFI TÜMÖRLERİ
• SCHWANNOM
 Genellikle periferik sinirlerde gelişen, schwann hücre
diferansiyasyonu gösteren benign, kapsüllü bir
tümördür.

 Periferik sinirler dışında iç organlarda, optik sinir


köklerinde ve 8. kraniyal sinirde de görülebilir.
• En sık tutulan kraniyal sinir, sekizinci sinirin
vestibüler dalıdır. (vestibüler schwannom)

• Kraniyal schwannomlar en sık serebellopontin köşede


gelişir, 8. kraniyal sinirin vestibüler dalını tutar ve
buna akustik nöroma da denir. Hastalarda kulak
çınlaması ve işitme kaybı görülür.

• Schwannomların çoğu sporadik gelişir, %10 vaka


Nörofibromatozis tip-2 (NF tip-2) ile ilişkili ortaya çıkar.
NF tip-2’de multiple schwannomlar,
meningiomlar, epandimomlar görülür.

Bilateral vestibüler schwannom varlığı


NF tip-2’nin ayırt edici özelliğidir.

NF tip-2 sendromunda nörofibromlar


görülmez.
• Nörofibromatozis tip-2 sendromu merlin proteini
kodlayan 22. kromozomda bulunan NF2 tümör
süpresör gen mutasyonuna bağlı gelişir.

• Merlin proteini, E-kaderin aracılı kontakt inhibisyonu


kolaylaştıran bir proteindir. Merlin kaybı ile kontakt
inhibisyon kaybolur.

• Sporadik schwannom vakalarının da çoğunda 22.


kromozumda bulunan NF-2 geninde somatik
mutasyonuna bağlı merlin ekspresyon kaybı görülür.
****Schvannomlar kapsüllü kitleler olduğundan kolaylıkla
rezeke edilirler.
Mikroskopik incelemede;
 Hücreden zengin Antoni A ve hücreden fakir Antoni B
alanları ile karakterizedir.
 Hücreden zengin eozinofilik Antoni A alanları iğsi
hücreler içerirler. Hücrelerin çekirdeklerinde
palizadlaşma izlenir ve buna Verocay cismi denir.
 Hiposelüler Antoni B alanlarında miksoid matrikste iğsi
hücreler dalgalı şekilde izlenir.
 Tümör hücreleri S100 ile pozitif boyanır.
 Malign transformasyon oldukça nadir görülür.
• NÖROFİBROM
Benign, periferik sinir kılıfı tümörleridir.
3 önemli alt tipi tanımlanmıştır:
- Süperfisyal kutanöz nörofibrom: Yüzeyel polipoid
veya nodüler kitlelerdir. Kutanöz nörofibromlar sporadik
tek veya nörofibromatozis 1 (NF tip-1) sendromunda
multiple görülür.
- Pleksiform nörofibrom: Bir sinirin ya da sinir
pleksusun içerisinde diffüz olarak büyür. Bu nedenle
cerrahi rezeksiyonu zordur ve kalıcı nörolojik
defisitlere neden olabilir.
*****Diğer benign sinir kılıfı tümörlerinden farklı olarak,
bu tümörler düşük, ancak gerçek bir malign
transformasyon riskine sahiptir.

***** Pleksiform nörofibromlar Nörofibromatozis 1 için


patognomiktir.

- Diffüz nörofibrom: Büyük, düzensiz şekilli subkutan


kitleler oluşturan infiltratif proliferasyonlardır. Diffüz
nörofibromlar da nörofibromatozis 1 ile yakın ilişkilidir.
• Nörofibromlar 17. kromozumda lokalize NF1 gen
mutasyonu içerirler. NF1 geni, GTPaz aktivitesi olan
nörofibromin proteinini kodlar. Mutasyonda GTPaz
salgılanamadığı için RAS aktivitesi artar.
• Malign transformasyon ile malign periferik sinir kılıfı
tümörü gelişimi pleksiform nörofibromlarda sıktır.
Nadiren diffüz nörofibromlarda da görülebilir.
• Nörofibromatozis 1 sendromunda malign periferik sinir
kılıfı tümörü insidansı %5-10 arasındadır. Pleksiform
nörofibrom sayısı fazla ise risk artar.
 Nörofibromlar kapsülsüz kitlelerdir. Bu yüzden cerrahi
rezeksiyonları zordur.
 Lokalize kutanöz nörofibromlarda olduğu gibi iyi sınırlı
görülebilirler veya diffüz infiltratif büyüme paterni
gösterebilirler.
 Nörofibromlarda Schwann hücreleri, mast hücreleri,
fibroblast benzeri hücreler, perinöral benzeri hücreler ve
CD34 + iğsi hücreler bir arada bulunur.
 Zemindeki stroma genellikle gevşek, dalgalı,
rendelenmiş havuç görünümüne neden olan kollajen
demetleri içerir.
 Pleksiform nörofibromlar tek tek tutulan sinirlerin
oluşturduğu multiple fasiküller içerir.
 Diffüz nörofibromlar deride dermis ve subkutiste yaygın
infiltatif büyüme paterni gösterir.
• MALİGN PERİFERİK SİNİR KILIFI TÜMÖRLERİ
(MPSKT)
 MPSKT’lerinin büyük kısmı hıgh grade tümörlerdir.

 Bu tümörlerin yaklaşık yarısı nörofibromatozis 1


sendromunda, sıklıkla pleksiform nörofibromlardan
gelişir. Sporadik vakalar de novo gelişir.

 Genellikle göğüs, karın, ekstremiteler, pelvis ve boyun


bölgesindeki büyük sinirlerden köken alır.
• MPSKT’leri kötü sınırlı ve çevre yumuşak dokulara
invaze kitlelerdir. Histolojik olarak selülarite, anaplazi,
nekroz, pleomorfizm, infiltratif büyüme paterni ve yüksek
mitotik aktivite gösterirler.

• MPSKT’de divergan diferansiyasyon görülebilir; fokal


kondroid, osseöz, glandüler, rabdomyoblastik alanlar
içerebilirler. Rabdomyoblastik diferansiyasyon ile
beraber MPSKT bulunmasına triton tümörü denir.
İSKELET KASI HASTALIKLARI
KALITSAL İSKELET KASI HASTALIKLARI
• Musküler distrofiler, doğumda normal kas
fonksiyonu olan hastalarda ilerleyici kas hasarı ile
ilişkilidir.
• Konjenital kas distrofileri, ilerleyici erken başlangıçlı
hastalıklardır.
• Konjenital myopatiler, infantil dönemde stabil ya da
iyileşme eğiliminde olan kas kusurları ile
karakterizedir.
DİSTROFİLER:
• Muskuler distrofiler progresif kas yıkımı ve güç kaybı ile
karakterize kalıtsal hastalıklardır.
• En sık görülenleri X’e bağlı geçişlidir ve çoğu Xp21’de
lokalize distrofin denen büyük yapısal proteinin işlevini
bozan mutasyonlardan kaynaklanır. Vakaların 2/3’ü
ailevi olup geri kalanlar yeni mutasyondur.
• Kaslar yıkılır, kas dokusunun yerini fibroz doku ve yağ
dokusu (fibroadipoz doku) alır.
• İki tipi vardır: Bunlar Duchenne muskuler distrofisi
(DMD) ve Becker muskuler distrofisi (BMD)’dir.
 DMD daha sıktır, erken başlar ve daha ağır seyreder.
Çoğu hasta ergenlik döneminde tekerlekli sandalyeye
bağımlı hale gelir ve erken erişkin dönemde bu hastalık
nedeniyle ölür.

 DMD olan bebeklerde yürüme gecikmesi ve ayakta


durma güçlüğü ilk belirti olabilir.

 DMD’de kas zayıflığı pelvik kaslardan başlar, üst ve alt


ekstremiteye yayılır. Kaslar kalınlaşmış olarak
görüldüğü halde güçleri azalmıştır (pseudohipertrofi).
 DMD’de başlangıçta kaslarda hipertrofi vardır, ancak
zamanla kaslarda atrofi olur, kas liflerinin yerini fibröz
doku ve yağ dokusu alır. Kalp kası da etkilenir ve
hastalarda kalp yetmezliği ve aritmi görülür. Yirmili
yaşlarda kalp yetmezliği, pulmoner yetmezlik ve
infeksiyonlara bağlı ölüm olur.
 Distrofin ile yapılan boyamada DMD’de boyanma
olmaz, BMD’de azalmış boyanma izlenir.
 BMD daha nadir ve daha az şiddetlidir. Belirtiler geç
çocuklukta veya adolesan dönemde ortaya çıkar. Klinik
gidiş değişkendir, çoğu hasta normale yakın bir yaşam
sürerler.
Myotonik distrofi:
Başlıca nöromusküler semptom myotonidir. (kasın sürekli
istemsiz kasılması)
• OD geçen nükleotid tekrarı genişlemesi hastalığıdır.
• %95’inden fazlası distrofi myotonik protein kinazı
(DMPK) kodlayan gen mutasyonu vardır.
• Hastalık sıklıkla geç çocukluk döneminde ayak
dorsofleksörlerinin güçsüzlüğünden dolayı yürüyüş
problemleri ile ortaya çıkar. İlerleyen dönemde el ve
bilek ekstansörlerinde güçsüzlük, yüz atrofisi ve pitoz
gelişir.
• Ölümcül kardiyak aritmiler, katarakt, erken frontal
kellik, endokrinopatiler ve testiküler atrofi görülür.
İNFLAMATUAR MYOPATİLER
1. Dermatomyozit
2. Polimyozit
3. İnklüzyon body myoziti

1. Dermatomyozit
Patogenezde arteriyoller ve arterlerin endoteline karşı
otoantikorlar ve t-RNA sentetaz’a karşı gelişen (JO -1)
otoantikoru rol oynamaktadır.

*****Deri ve iskelet kası tutulumuyla gider.

*****Paraneoplastik bir tablo olarak ortaya çıkabilir.


(sıklıkla akciğer, meme kanseri ile birlikteliği vardır)

*****Çocuklarda en sık inflamatuar myopatidir.


*****Klasik deri döküntüsü üst göz kapaklarında
heliotroprik diskolorasyon veya lila renk değişikliği ve
periorbital ödemdir.

****Ayrıca el eklemleri, dirsek ve dizde yama tarzında


kırmızı erüpsionlar (Gottron lezyonları) sıklıkla görülür.
Klinik:
****Çocukları ve erişkinleri etkiler.

****Bilateral simetrik kas güçsüzlüğü ile yavaş başlar ve


tipik olarak proksimal kas gruplarını etkiler.

****Merdiven çıkmak, sandalyeden kalkmak, saç taramakta


zorlanılır.

****Sık oranda özofagial kas tutulumu sonucu disfaji gelişir.


****Juvenil dermatomyozitisde kalsinozis, yüzde eritem,
kas güçsüzlüğü, karın ağrısı, GIS hemorojileri izlenir.

*****Dermatomyozit tanısı için perifasiküler atrofi


yeterlidir.
Ayrıca kas nekrozuda izlenebilir.
2. Poliomyozit
Otoimmün kökenli inflamatuar myopatidir.

Hasar CD8+ T hücreleri aracılığıyla gelişir.


(Tip IV hipersensitivite)

****Dermatomyozitten major farkları;


 deri tutulumunun olmaması
 erişkinlerde izlenmesi
 malignitelerin eşlik etmemesidir.

Kas tutulumu dermatomyozite benzemektedir.

ANA (+)’liği izlenir.

Jo-1 pozitifliği izlenir fakat perifasiküler atrofi izlenmez.


3. İnklüzyon Body Myoziti
Sporadik (daha sık) veya herediter olabilir.

*****Diğerlerinin aksine distal kaslar ve asimetrik tutulum ile


karakterizedir.

Sıklıkla tutulan kaslar özellikle bacağa ekstansiyon yaptıran


quadriceps, dirsek ekstansörleri ve parmakların ekstansör
kaslarıdır.

****Sarkolemma içerisinde berrak vakoller (inklüzyonlar)


oluşur. Bu inklüzyonlarda amiloid vardır.
Hasar CD8+ T hücreleri aracılığıyla gelişir.
(Tip IV hipersensitivite)

Fakat diğer myopatilerden farklı olarak immünsupresiflerden


yanıt görmez.

• İnkluzyonlu myozitlerde amiloid birikimi ve Kongo red


boyasıyla boyanma izlenebilir. (Amiloid beta ve
hiperfosforile tau birikimi )

*****Yaşlılarda myopatinin en sık sebebi inklüzyon cisim


myopatisidir.

You might also like