Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 144

TC

DİCLE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ARKEOLOJİ VE SANAT TARİHİ ANABİLİMDALI
KLASİK ARKEOLOJİ BİLİMDALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ

YEZİDİLER ÜZERİNE SOSYO-ARKEOLOJİK


İNCELEME

HAZIRLAYAN
Laleş USLU
281621

DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr. Oya SAN

DİYARBAKIR
2010
ÖZET
Senkretist (Bağdaştırmacı) bir din olarak görülen Yezidiliğin kelime kökeni,
“Allah yolunda gidenlerin inancı” anlamına gelen “Ezidiyati”dir.
Sabiilik, Zerdüştlük, Mithraizm, Maniheizm gibi eski inançların üzerine inşa
edilen ve onların ardılı olduğu düşünülen bir topluluktur. Yezidiler, Melek Tavus‟un
seçilmiş halkı olduğunu kabul eder, bu yüzden Yezidiliğe girmek söz konusu değildir.
Yezidi dini her ne kadar 12. yüzyılda yaşamış olan Şeyh Adi ile başlatılırsa da bu
inancın kökeni daha da gerilere uzanmaktadır.
Osmanlı döneminde dini inançlarından dolayı katliamlarla karşı karşıya kalan
Yezidiler‟in bir kısmı Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Kafkaslar‟a göç etmişlerdir.
Günümüzde Türkiye‟de yaşayan Yezidi nüfusun çoğu Avrupa‟da yaşamaktadır.
Yezidiler‟de, eski dönemlerde eğitim hakkı toplumda sadece ruhban sınıfına
verilmesine rağmen, günümüzde isteyen herkes eğitim alabilmektedir. Toplumda kast
sistemini andıran hiyerarşik bir örgütlenme söz konusudur.
Yezidiler, evreni, melekleri ve Adem‟i yaratan, fakat sonrasında pasif kalmayı
tercih eden bir Tanrı anlayışını benimsemiştir. Bununla beraber Yezidiler, Tanrı
tarafından kendisine dünyanın kontrolü verilen, itibarı yükseltilmiş ve tanrısal
özelliklerle donatılmış Melek Tavus‟a da iman eder ve ibadetlerini ona yaparlar.
Kendilerini Melek Tavus‟un seçilmiş halkı kabul ederler ve bu yüzden Yezidiliğe
girmek söz konusu değildir. Yezidilik dini ile ilgili yasak ve kurallar iki kutsal kitapları
olan Kitab el- Cilve ile Mushaf-ı Reş‟te anlatılmıştır.
Sözlü olarak aktarılan bir din olan Yezidilik‟te, toplu ibadet edilen bir mekan
yoktur. Günlük ibadetlerini bireysel olarak yapmalarına rağmen, ritüel ve bayramlar
onlar için önemlidir. Yılın belli dönemlerinde, onlar için kutsal olan ve Musul‟a 58
kilometre uzaklığında olan Laleş Vadisi‟ndeki Laleş Tapınağı‟nda toplanmaktadırlar.
ABSTRACT
Yazidi origins of the word is „ezidi‟ meaning of „ those who belief in God way‟
seen as a Senkretist religion. They are thought as a community built on the old beliefs
such as Mazdaism, Mithraizm Zoroastrianism, Manihaizm and to be successor of them..
Although Yezidi religion stars with Sheikh Adi who lived 12 century, the origin of this
belief reaches back to further.
During the Ottoman era, because of their religious beliefs many Yezidi massacre
exposed, a part of them migrated to the Caucasus. Today, Yezidi who are living
inTurkey most of the population living in Europe.İn the former period despite the right
to education in the community being given only to the clergy today anyone can be
trained. Question is a hierarchical organization similar to the caste system.
Yezidis have adopted a concept God who created universe, the angels and Adam
but then preferred to remain passive. However Yezidis make worship and their faith to
Melek Tavus, given him control over the world, reputation is equipped upgraded
features by God. Yezidi accept themselves as the people's elected Melek Tavus, and
therefore is not subject to enter the Yazidi belief. Yezidi religious and rules are
described of in the two holy books Kitab el- Cilve and Mushaf-ı Reş. Yezidi religion
transferred orally and there is not collective worship place.
In spite of make their worship individualy, rituals and dolidays are important to
them. They have gathered at the Laleş Temple, in Laleş Valley 58 kilometers from
Mosul, in the certain periods of the year.
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ’NE

Bu çalışma jürimiz tarafından Klasik Arkeoloji programında YÜKSEK


LĠSANS TEZĠ olarak kabul edilmiştir.

Başkan:…………………………………..

Üye:……………………………………...

Üye:……………………………………..

Üye:……………………………………..

Üye:……………………………………..

ONAY:

Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

Enstitü Müdürü
ÖNSÖZ

ÇalıĢmaya konu olan Yezidi inancının, Mezopotamya’da doğmuĢ ve bu


topraklar üzerinde kök salmıĢ kadim dinlerin bir uzantısı olduğu görüĢü birçok
araĢtırmacı tarafından kabul edilmektedir. Antik mitolojideki ġamaĢ ve Sin kültüne
karĢılık gelen, Yezidiler’in ġeyh ġems dedikleri güneĢe ve aya gösterdikleri saygıda
Sümer ve Babil güneĢ tapınma kültünün kalıntılarına rastlanmaktadır. Yezidi dini,
kurallar, yasaklar, anlatılar, ritüeller ve mitlerden oluĢmuĢtur; aynı zamanda, ahlak ve
doğruluğun evrensel ilkelerini bir araya getirmektedir. Dinlerini diğer dinlerden ayıran
özellikleri; onların kendilerini yarı tanrısal olarak görmeleri, doğadaki dört unsurdan
biri olan kutsal ateĢe sahip olmaları ve doğruca Adem’den geldiklerine inanmalarıdır.
Ayrıca diğer dinlerin dıĢladıkları kötülük meleği, Yezidiler’de Ģekil değiĢtirerek
meleklerin baĢı olan Melek Tavus olarak geçmesi ve ona saygı duymaları, ayırt edici bir
diğer özelliktir. Yezidi inancındaki kural ve yasaklar, dünyanın yaratılıĢı ve Yezidi dini
felsefesi, Yezidiler’in kutsal iki kitabı olan Kitab el- Cilve ve Mushaf-ı ReĢ’te
anlatılmaktadır.
Yezidiler’e göre, Tanrı evreni yaratmıĢtır, fakat onun düzenini ve devamlılığını
Melek Tavus’a bırakmıĢtır. Yezidiler, Melek Tavus’un seçilmiĢ halkı olduğuna
inanırlar, bu yüzden Yezidiliğe giriĢ söz konusu olamaz. YaratılıĢ mitoslarında
kendilerinin doğrudan Adem’den geldiğine inanırlar. Melek Tavus heykelini Yezidiler
arasında dolaĢtırma geleneği olan Sancak kültü, onları bir arada tutan önemli bir dini
uygulamadır.
Yılın belli dönemlerinde tüm Yezidiler’in gittiği LaleĢ Tapınağı, Yezidiler için
oldukça kutsal, kompleks yapıda dini bir mekandır. Tapınağın üzerindeki kabartmalar,
onların kutsal saydıkları motifleri içermektedir.
Tez çalıĢmamda bana yol gösteren, oluĢum ve yazım sırasında bilgi ve
deneyimlerinden yararlandığım danıĢman hocam Yrd. Doç. Dr. Oya SAN’a; değerli
hocalarım Prof. Doç. Dr. Vecihi ÖZKAYA ile Yrd. Doç. Dr. Gürol BARIN’a
teĢekkürlerimi sunarım. Ayrıca hazırlık aĢamasında bana kaynak sağlayan, bilgi ve
deneyimlerinden yararlandığım Yezidi LaleĢ Dergisi BaĢ Yazarı Sayın Silo Sait
Sherif’e; bana destek veren arkadaĢlarım ve aileme teĢekkür ederim.
LaleĢ USLU
Diyarbakır- 2010

I
ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZET
ABSTRACT
ÖNSÖZ I
GĠRĠġ 1

BÖLÜM I
A-YEZĠDĠLER’ĠN KÖKENĠ 6
I-Yezidi Kelime Kökeni 6
II-YerleĢtikleri Alan ve Nüfusları 6
B- YEZĠDĠLER’DE TOPLUMSAL ĠLġKĠLER, ÖRF VE ADETLER 8
I-Toplumsal ĠliĢkiler 8
a- Evlenme 8
b- Vaftiz 10
c- Sünnet 10
d-Kirvelik 10
e-Ahiret KardeĢliği 11
f-Saç Kesme 11
g-Ölü Gömme Töreni 11
h-Ruhların Göçü (Reenkarnasyon) 13
II-Yezidilik’te Yasaklar 14

a-Yasak Kelimeler 14
b- Haram Yiyecekler 14
III-Bayramlar 15
A-Dini Bayramlar 15
B- Folklorik Bayramlar 17
a- Hızır Ġlyas (Hıdrellez) Bayramı 17
b- Ġsa Bayramı 17
c- Batızmi Bayramı 18
d-Davar Nebi Bayramı 18
18

II
C- YEZĠDĠLER’DE ĠBADET BĠÇĠMLERĠ
I- Namaz 18
a- Kürtçe Sabah Namaz Duası 19
II- Oruç 21
III- Hac 22

BÖLÜM II
A-YEZĠDĠLĠK’TE HĠYERARġĠ / KAST SĠSTEMĠ 25
I-Baba ġeyh 26
II-Pir 26
III- Kaval 27
IV Fakir / Fakriyat 27
V- Köçek 28
VI- Müridler 28

BÖLÜM III
A-YEZĠDĠ DĠNĠ 30
I-Yezidi ErmiĢler 30
a-ġeyh Adi 30
b- ġeyh Hasan 36
II- Melek Tavus 37
III- Sancak Kültü 38
B-LALEġ TAPINAĞI 42
C- KUTSAL KĠTAPLAR 45
I-Kitab-el Cilve (Cilve Kitabı) 45
II- Mushaf-ı ReĢ (Kara Kitap) 56

III
BÖLÜM IV
A-YEZĠDĠ ĠNANCI KÖKEN VE ETKĠLEġĠM ALANLARI 74
I- Yezidilik’te YaratılıĢ Mitosu 74
II- Tufan Ġnancı 75
III- Yezidiler’de YaĢamsal Döngü 76
IV- Yezidi Dini Felsefesi ve Yezidiliğin Diğer Dinlerle EtkileĢimi 78
B-YEZĠDĠ RĠTÜELLERĠ VE LALEġ TAPINAĞI 82

SONUÇ 86
KAYNAKÇA 91
LEVHALAR LĠSTESĠ 95
LEVHALAR

IV
GĠRĠġ
Çalışmaya konu olan Yezidi inancı, senkretik (bağdaştırmacı) yapısıyla adeta
bütün dinlerin sentezi şeklindedir. Yezidiliği yakından incelediğimizde onun,
Ortadoğu‟da doğmuş eski inançların üzerine kurulmuş olduğunu, özünü
kaybetmeden fakat birtakım değişikliğe uğrayarak, onların ardılı şeklinde karşımıza
çıktığını görmekteyiz. Hinduizm‟deki kast sistemine benzemekle birlikte daha esnek
olan bir örgütlenmeye sahiptirler. Yahudilik‟teki gibi yeme-içme yasakları, vaftiz,
kurban, oruç, namaz, hac gibi ibadetlerin yanı sıra; güneşi ve ateşi kutsal saymaları,
ruhların göçüne inanmaları, evlenme, ölü gömme, bayram törenlerini içeren sentez
dini uygulamaları, onların kökenleri hakkında değişik görüşlerin oluşmasına neden
olmuştur. Yezidiliğin kökenine dair, Sabiilik, Zerdüştlük, Mithraizm, Maniheizm,
Şamanizm, Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığa kadar uzanan birçok görüş ileri
sürülmüştür.
Bu çalışmanın amacı, başta Musul olmak üzere Türkiye, Kafkaslar ve kısmen
Avrupa‟da yaşayan Yezidi toplumu ve tarihi genelinde bu topluluğun inancı,
ritüelleri ve diğer dinlerle etkileşimini irdelemek; konuyu doğru bilgilerle ve objektif
bir şekilde açıklamaya çalışmaktır.
Bu çalışmada yöntem olarak, önce tezde kullanılacak olan çeşitli yayınlar
(kitaplar, makaleler, ansiklopediler) taranmış, elde edilen kaynaklar sistematik bir
şekilde incelendikten sonra okunup yorumlanmıştır. Diyarbakır‟a bağlı Bahçecik
Köyü‟nde yaşayan Yezidi bir aile üzerinde alan araştırması yapılmıştır. Bunun yanı
sıra Yezidi kökenli ve bu alanda çeşitli çalışmaları olmuş kişilerle görüşülerek, bilgi
ve deneyimlerinden yararlanılmıştır. Bu çalışma sırasında, Yezidiler‟in dinleri
hakkında kendi araştırmalarının yazıldığı kitaplar Kürtçe‟den çevrilmiştir.
Tez çalışmasındaki levhalar bölümünde kullanılan bazı fotoğrafların
kaynaklarına ulaşılamamasından dolayı kaynak belirtilememiştir.
Tezin birinci bölümünde, Yezidiliğin kelime kökeni, nüfus ve yerleştikleri
coğrafya, toplumsal ilişkiler, örf ve adetler, evlilik, vaftiz, sünnet, kirvelik, ahiret
kardeşliği, saç kesme ve ölü gömme törenleri ele alınmıştır. Yezidiler için önemli
ritüeller olan bayramlar ile ibadet biçimlerinden namaz, oruç, hac ritüelleri
açıklanmıştır.
Dini inançlarında önemli bir yer alan ruhların göçü (reenkarnasyon) ve
yaşamsal döngü (daire) Yezidi dininin temelini oluşturur. Ruhların göç etmesiyle
dünya, yaşamdan ölüme ve ölümden tekrar yaşama doğru döngüsel bir hareket
sürdürür. Yezidi inanışına göre evrende olup bitenler belli bir akış ve ritimle sürekli
tekrarlanmaktadır. Geleceği garanti altına alan da bu devinimdir. Bu yüzden
Yezidiler‟de daire önemli bir semboldür. Daire, hem ruh göçünü hem de evrendeki
uyumu ifade etmektedir.
Yezidi toplumunun önemli ritüellerinden biri de vaftizdir. Sünnet, saç kesme
ve ölü gömme töreni de Yezidiler‟in gelenekleri arasında yer alır. Yezidiler‟e özgü
bir başka ilişki yeniyetmelik döneminde gerçekleşir. Bu dönemde her mürit doğuştan
bağlı olduğunun dışında bir şeyh ailesinden ahiret kardeşini seçer. Yezidiler‟de
toplumsal ilişkilerin düzenlenmesinde önemli rol oynayan kirvelik, Yezidiler‟in,
Yezidi olmayan komşularıyla ilişkilerini düzenleyerek, yabancı bir çevrede
korunmalarını sağlamaktadır. Yezidiler‟de yasak kelimeler ile haram yiyeceklerin
bulunması onların inançlarının bir parçasıdır.
Yezidiler‟de dini bayramlarla folklorik bayramlar kutlanır. Yezidi dini
yılında; Yeni Yıl, Yaz Bayramı, Cemaat Bayramı, dördüncü bayram olarak aralık
ayının ilk cuma günü başlayan Yezid‟in doğum günü kutlanır. Son olarak ocak
ayında Kış Bayramı kutlanır. Folklorik bayram olarak; Hızır İlyas (Hıdrellez)
Bayramı, İsa Bayramı, Batızmi Bayramı ve Davar Nebi Bayramı kutlanır.
Yezidiler‟in ibadetlerinden biri olan namazı Yezidiler, günde üç kez mahrem
olarak kılarlar. Yüzlerini sabahleyin doğuya, güneş batarken batıya ve geceleyin
tekrar doğuya çevirerek dua ederler. Orucu ise genel oruç ve özel oruç olmak üzere
iki şekilde tutarlar. Genel orucu tüm Yezidiler üçer gün tutarken, özel orucu sadece
ruhban kesim, seksen gün boyunca tutmaktadır. Yezidiler, 15–20 Eylül tarihleri
arasında Laleş Tapınağı‟na giderek hacı olurlar. Yezidiler hac sırasında din
büyüklerinin mezarlarının başında mum yakıp, dua eder ve şefaat dilerler. Burada
birçok ritüel gerçekleştirilir. Hacda gerçekleşen özel oturumlarda Yezidi toplumunun
sorunları tartışılır, küskünler barıştırılır. Melek Tavus‟un heykeli, saklandığı yerden
çıkarılır ve hacılara gösterilir.
İkinci bölümde, Yezidi toplumunun en belirgin özelliği olan ve kast sistemini
andıran hiyerarşik örgütlenmesinden (Baba Şeyh, Pir, Kavval, Fakir, Köçek ve
Müridler) söz edilmiştir. Yezidi toplumu oldukça karmaşık ve hiyerarşik bir tarzda
örgütlenmiştir. Ruhban sınıfı ile müritler toplumun iki ana tabakasını

2
oluşturmaktadır. Bu kastlar daha çok evlenme grupları olarak anlaşılabilir ama kendi
içlerinde sıkı bir hiyerarşik düzen mevcuttur. Kast terimi de bu düzenlemeden dolayı
tercih edilmektedir. Hiyerarşinin en tepesinde yer alan şeyhler, bu dinin aktif
vekilleridir. Başta bulunan Baba Şeyh, Mir tarafından atanır. Laleş Tapınağı‟ndaki
dini bayramları düzenlemek onların en önemli görevidir. Baba Şeyh‟in evlenmesi
yasak olmakla beraber diğer şeyler, kendi aralarında evlenmektedir. Şeyhler‟den
sonra önem bakımından ikinci sırayı Pirler almaktadır. Laleş Tapınağı‟na
hizmetkarlık yapmak onların en önemli görevidir. Pirler‟in en büyüğü Baba
Çavuş‟tur ve onun evlenmesi yasaktır. Hiyerarşide yer alan bir diğer grup da
Kavvallar‟dır. Kavallar ezberden anlatıcılardır. Yezidiler‟in hatip ve müzisyenleri
olarak bilinmektedirler. Kavallar‟ın görevi, dini şiirler, ilahiler, dualar okumak,
öyküler anlatmak ve kutsal çalgılarla müzik yapmaktır. Yezidi hiyerarşisinde yer
alan iki tarikattan ilkini Fakirler oluşturur. Fakirler statülerine, yetiştirilmiş Sufiler
gibi ibadet ederek ulaşırlar. Laleş Tapınağı‟nda çilecilik hayatını sürdürmek isteyen
ve bir kadının yönetiminde olup dul, boşanmış veya evlenmemiş kadınlardan oluşan
ve “Fakirat” veya “Fahra” adı verilen bir de kadın tarikatı bulunmaktadır. Kadın
hizmetkarlar, Laleş Tapınağı‟nda yaşamakta ve kandil fitillerini yaparak bu kutsal
yere hizmet etmektedirler. Yezidi hiyerarşisindeki bir diğer tarikat Köçekler‟dir.
Köçekler‟in çoğu, evlerini terk ederek Laleş Tapınağı‟na yerleşmiş ve tapınağın odun
ihtiyacını karşılayan hacılardır. Ruhban sınıfından olmayan Yezidiler‟e Mürid adı
verilir. Dini işlerin etkinliklerinde en düşük konumlarında olmalarına rağmen
Müridler Yezidi toplumunun ana direğini oluşturmaktadır ve emekleriyle dini üst
yapıya destek vermektedirler.
Üçüncü bölümde, Yezidi ermişlerinden olan ve kendisine mucizevi özellikler
verilen Şeyh Adi ile Yezidiler‟in aktif liderlerinden biri olan ve Mushaf-ı Reş‟in
yazarı olarak bilinen Şeyh Hasan‟dan söz edilmiştir. Yezidiler için üstün değere
sahip ve meleklerin başı olan Melek Tavus ve Sancak kültü anlatılmıştır. Yezidiler
için kutsal olan ve Tanrı‟nın dünyayı ilk yarattığı yerde kurulduğuna inanılan Laleş
Tapınağı ile Yezidiler‟in iki kutsal kitabı “Kitab el-Cilve” ve “Mushaf-ı Reş”in
orijinal Kürtçe nüshaları ile çevirileri verilmiştir. Yezidiler‟in kutsal kitapları, Kitab
el-Cilve ile Mushaf-ı Reş ‟tir. Bu kitapların ilkinde, Yezidiler‟in uymaları gereken

3
kural ve yasaklar anlatılmıştır; ikincisinde ise dünyanın yaratılışı ile ilgili bilgiler
verilmiştir.
Yezidiliğin kökenine ait bilgilerin eksikliğinden dolayı Yezidi dinini birçok
araştırmacı, Yezidiler‟in en ulu ermişi olan Şeyh Adi ile başlatmaktadır. Şeyh Adi,
yaklaşık olarak 1075 yılında Lübnan‟ın Beyt Far köyünde doğmuştur. Yezidiler‟e
göre, Melek Tavus‟un ruhunu taşımaktadır. Yezidiler‟in iki kutsal kitabından ilki
olan ve Yezidi dininin yasak ve kurallarını içeren Kitab el-Cilve‟yi yazmıştır. Bir
diğer önemli şahsiyet ise Yezidiler‟in kutsal kitaplarından ikincisi olan ve dünyanın
yaratılışının anlatıldığı Mushaf-ı Reş‟in yazarı Şeyh Hasan‟dır.
Yezidi dini, kurallar, yasaklar, buyruklar, ritüeller, anlatılar ve mitlerden
oluşmuştur. Bunların bir kısmı iki kutsal kitaptan biri olan Mushaf-ı Reş‟te
toplanmıştır.
Dördüncü bölümde, Yezidi dininin büyük ölçüde sözlü olarak aktarılan
bilgilere dayandığı ve yazılı kaynakların uygulamada pek bir rolü olmadığı, yaratılış
mitosu, tufan inancı, diğer dinlerle etkileşimleri ile Yezidi ritüellerinden söz
edilmiştir. Yezidi dinini araştıran din bilimciler arasında, bu dinin kökeni hakkında
düşünce birliği oluşmamıştır. Sabii inancı, İran‟daki Zerdüşt dini, Maniheizm,
Hıristiyanlık, Tasavvuf gibi hem geçmişte kalmış din ve inanışlara ait birçok öğeyi
barındıran bir tür senkretik bir din olarak görülmektedir. Yezidiler, diğer dinlere ait
kutsal kitapların hiçbirini reddetmezler. Yeni Ahit ve Kur‟an-ı Kerim‟e saygı
duymalarına rağmen daha çok Eski Ahit‟e güvenirler. Yezidi inanışında kendi başına
var olan olumsuz ve baştan çıkarıcı bir güç bulunmaz. Her insan yaptığı kötü
eylemlerden kendisi sorumludur. Yezidiler‟i diğer halklardan ayıran iki temel
özellikleri yarı tanrısal olmaları ve doğadaki dört temel unsurdan (ateş, su, hava,
toprak) biri olan kozmosun ateşine sahip olmalarıdır. Melekler arasında bu unsurun
taşıyıcısı Melek Tavus‟tur. O yüzden Yezidiler kendilerini, Melek Tavus‟un seçilmiş
halkı olarak görürler. Yezidi mitolojisine göre Yezidiler doğruca Adem‟in bir ter
damlasından oluşan oğlu, Şahid bin Car‟dan geldiklerine inanmaktadırlar.
Yezidiler‟in kutsal tapınağı Laleş Vadisi‟nde yer alan Laleş Tapınağı‟dır.
Yezidi inancına göre Laleş Tapınağı dünyanın yaratıldığı ilk yerde yer almaktadır.
Her Yezidi vadiye girdikten sonra, burası kutsal olduğundan, ayakkabısını çıkarmak
zorundaydı fakat günümüzde artık bu kurala uyulmadığı görülmektedir. Ayrıca

4
eşikten geçerken ona basmadan geçmek durumundadır; çünkü eşik Yezidiler‟de
kutsaldır ve ona saygı gösterilmek gerekmektedir. Laleş Tapınağı‟nın girişindeki
duvarın üst eşiğine kabaca yılan, insan, el baltası ve tarak motifleri işlenmiştir.
Büyük olasılıkla bu motifler, Yezidi inancının bir parçasıdır ve her birinin anlamı
olmasına rağmen, Yezidiler bu motiflerin ne anlama geldiğini, kendi dinlerinden
olmayanlara açıklamamışlardır. Bu kutsal alanda, Şeyh Adi türbesi ve Yezidilerce
kutsal olan bütün ermişlerin türbesi bulunmaktadır. Yezidiler bayramlarda bu kutsal
mekanı ziyaret ederler ve hac döneminde buraya gelerek hacı olurlar. Bu vadide akan
su tapınağın altından geçerek kutsallaşır. Yeni doğan çocuklar bu kutsal suyla vaftiz
edilirler. Burası aynı zamanda sağlık işlevi de gördüğünden dolayı hastalar, şifa
bulmak amacıyla buraya gelirler.
Sonuç olarak, Yezidilik doğduğu coğrafyanın öncül dinlerinin etkisinde
kalarak ve günümüz şartlarına uymaya çalışarak oluşmuş sentez bir din
görünümündedir. Yezidiler‟in saygı duyduğu meleklerin başı olan Melek Tavus,
diğer dinlerdeki kötülük meleği ile eşleştirilmiş ve bundan dolayı Yezidiler,
komşu egemen dinlerin taraftarlarınca dinsiz olarak görülmüşler ve dışlanmışlardır.
Bu durum Yezidiler‟in kendilerini ifade etmelerini engellemiş ve içe kapalı bir
toplum olmalarına neden olmuştur.

5
BÖLÜM I

A-YEZĠDĠLERĠN (EZĠDĠLERĠN) KÖKENĠ

I- Kelime Kökeni
Yezidi kelimesinin kökenine inildiğinde, aslının “Ezidi” olduğu ve Kürtçe
“Allah yolunda gidenler” anlamına geldiği görülmektedir. Bundan dolayı “Ezidi”
sözcüğünü tercih etmekteyiz.
Ezi: Tanrı, Allah
Ezidi: Allah yolunda gidenler
Eziditi: Yezidilerin inancı anlamına gelmektedir.
Yezidi sözcüğünün, Grek Baş Tanrısı Zeus‟un veya Ön Asya‟daki Bereket
Tanrısı Dumuzi‟nin (Temmuz) bozulmuş söylenişinden, Asur ve Keldani
Tanrıları‟ndan, Muaviye oğlu Yezid‟in isminden, Hindistan‟daki Mori kavminin Tanrısı
Tavus‟tan, İran‟daki Yezd şehrinden, Mecusi-Zerdüşti inancındaki Tanrı Yezdan ve
İyilik Tanrısı Ahuramazda‟dan geldiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır 1.

II-YerleĢtikleri Alan ve Nüfusları


Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1895‟de Musul Vilayeti merkezli nüfus
sayımında toplam 5.358 Yezidi‟nin yaşadığı saptanmıştır. Yine Musul merkezli 1906-
1907 seneleri sayımına göre ise Yezidi nüfusu büyük oranda düşerek 2.830 olarak
saptanmıştır. Ancak bu sayımların doğruluk payı tartışmalıdır. Çünkü askerlik
görevinden kaçmak ve vergi mükellefi olmamak için Yezidi erkeklerin çoğu2 yapılan
nüfus sayımlarına katılmamıştır (Levha I; Levha II)3.
Cumhuriyetin ilanından 7 yıl önce L. Jepius‟un 1916 yılında yaptığı araştırmada
ise Diyarbakır‟da 4000, Van‟da 5400, Bitlis‟te ise 5000 Yezidi‟nin yaşadığı
saptanmıştır. Türkiye‟de yaşayan Yezidiler‟in cumhuriyetin başlangıcından bu yana
nüfuslarının ne kadar olduğu ise tam bilinmemektedir. Şüphesiz bunda üç büyük din
olan Hıristiyanlık, Musevilik ve İslamiyet dışında kalan Yezidi, Keldani, Nasturi ve

1
Bulut 2002, s. 25.
2
Abca 2006, s. 39.
3
Gurdjieff 1950, res. 28; 29.
Kadim Süryaniler‟in nüfus sayımlarında farklı etnik köken ve inanışa sahip
olduklarından tasnif dışı bırakılarak “bilinmeyen” ile diğer dinler hanesinde yer almaları
etkilidir. Türkiye‟de ağırlıklı olarak yaşadıkları illerin başında Mardin, Hakkari,
Diyarbakır ve Siirt gelmektedir. Bu dini grupların 1927 nüfus sayımına göre toplam
sayıları Mardin‟de 11.181 kişi, Diyarbakır‟da 3.496, Siirt‟te 2091 olmak üzere ülke
genelinde 20 bini bulmaktaydı. Daha sonra ki 1965 nüfus sayımına gelinildiğinde ise bu
rakamın ülke genelinde 15 bine düştüğü ve dağılımın Mardin‟ de 6.500, Siirt‟te 2000 ve
İstanbul‟da 20004 olduğu belirlenmiştir (Levha III a-b-c)5. Ancak unutulmamalıdır ki
bu nüfus bilgileri Yezidiler, dünyanın çeşitli coğrafyalarına dağıldıkları için onların
nüfusları hakkında sağlıklı bir bilgi edinmek zordur. Yezidiler‟in çoğu Irak‟ta, özellikle
Şeyhan ve Şengal Dağları bölgesinde, Başika ve Bahzan köylerinde yaşamaktadırlar
(Levha IV a-b) (Harita I)6. Bunun yanı sıra Türkiye, Suriye, az bir kısmı İran‟da,
Avrupa özellikle Almanya‟da (yaklaşık 55 bin civarında) birçok Yezidi yaşamaktadır 7 .
Yezidiler‟in çoğu Eski Sovyetler‟de, Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ermenistan
ve Gürcistan‟a göç etmiştir. Sovyetler‟in yıkılmasından sonra da Ukrayna ve Rusya‟ya
göç etmişlerdir. Ayrıca Yezidi nüfusunun az bir kısmı Fransa, Belçika, Hollanda ve
Amerika‟da yaşamaktadır 8.
Türkiye‟de Osmanlı döneminde Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman ve Siirt
illeri ile kasaba ve köylerinde yoğun olarak yaşamakta iken günümüzde bu yerleşim
yerlerinde nüfusları oldukça azalmıştır. Yezidi nüfusunun çoğunluğu Avrupa‟ya göç
etmiştir. Türkiye Yezidiler‟i, 1980 başlarında 60 bin civarında nüfusa sahip iken
bugünkü sayıları 1000-2000‟i geçmemektedir. Günümüzde Türkiye‟de daha çok yaşlı
nüfus kalmıştır. Batman-Beşiri, Viranşehir, Midyat, Nusaybin ve Diyarbakır‟ın
köylerinde birkaç aile yaşamaktadır. Alan araştırmasını yaptığım Diyarbakır‟ın
Bahçecik Köyü‟nde yaşamını sürdüren Demiray ailesi köyde yaşayan tek ailedir (Levha
V). Evin büyük kızı nişanlı olup Almanya‟ya gideceği söylendi. Yezidi olmayan
kişilerle evlilik gerçekleştirilemediğinden ve Türkiye‟de Yezidi nüfusu azaldığından
dolayı genellikle yurtdışına gidilmektedir.

4
Abca 2006, s.40.
5
Gurdjieff 1950, res. 30-31-32.
6
Allison 2001, map. 2.
7
Omerxali 2007, s.15.
8
Omerxali 2007, s.15.

7
B-YEZĠDĠLERDE TOPLUMSAL ĠLĠġKĠLER ÖRF VE ADETLER
Bir Yezidi‟nin hayatı, kendisine Yezidi kimliğini kazandıran topluluğa kabul
edilme törenleriyle doludur. Bireyin hayatında yeni evrelere geçtiğinin işareti olan bu
tür seremoniler arasında en önemlileri saç kesme, sünnet, vaftiz, ahiret kardeşliği,
evlilik ve ölü törenidir.
Bütün bu kabul törenlerinin sonuncusu olan ölü töreni, hem bir bedendeki ruhun
yaşamını tamamladığını ve o bedenin ölüp gittiğini hem de ruhun yeni bir bedende yeni
bir yaşama başladığını gösterir. Bu törenler, Yezidiler‟in kimliği bir süreç halinde
anladıklarını göstermektedir 9.

I-Toplumsal ĠliĢkiler
a-Evlenme
Yezidi toplumunda evlilik endogamik ve hiyerarşik bir yapıya sahiptir.
Endogami, Yezidiliğin temellerinden biridir. En geniş ayırım topluluğun sıradan üyeleri
ile din adamları arasındadır 10.
Katı bir kast sistemine sahip Yezidiler arasında her kademedeki din adamı
kendine denk sınıftan bir kişiyle evlenir. “Pir”, “Şeyh”, “Fakir”, “Mürit” biçiminde
oluşmuş gruplaşmada, herhangi bir gruba ait olan kimse ancak aynı gruptan biriyle
evlenebiliyordu. Ancak bir kast sistemini yansıtan bu oluşum, üretim ve mülkiyet
ilişkileri üzerine oturmamaktadır. Örneğin; halktan daha üst sınıflamaya giren bir
“şeyh” ya da “fakir” daha zengin değildi. Hatta genelde “fakir” denen lider, lakabı gibi
diğerlerine oranla daha fakir olabiliyordu 11.
Katı bir kast sistemine sahip Yezidiler arasında her kademedeki din adamı,
kendine denk bir sınıftan evlenebildiği gibi, konum olarak kendinden daha
aşağıdakilerle evlenmesi yasaktı. Yalnız son zamanlarda kaval ve fakir sayısındaki
azalma nedeniyle, kavallar fakirlerden, fakirler de en alttakileri oluşturan müritler
arasından kız alabiliyorlar. Fakirat denilen genç kız ve dullardan oluşan grup ise rahibe
konumunda tapınak hizmetlerinde çalışmaktadır 12.

9
Yalkut 2002, s. 55.
10
Yalkut 2002, s. 88.
11
Öztemir 1988, s. 5.
12
Bulut 2003, s. 154.

8
Genelde Yezidiler‟in kendi dininde olmayanlarla evlenmelerine izin
verilmemiştir. Yezidi olabilmek için Yezidi anne ve babadan doğmuş olmak gerekliliği
aranmaktadır 13.
Yezidi toplumu kendini Melek Tavus‟un seçilmiş halkı kabul eder ve doğruca
Adem‟den geldiğine inanır. Melek Tavus parmağıyla etraflarına bir çember çizerek
onları göstermiştir. Bu yüzden Yezidiliğe girmek söz konusu olmaz 14. Evlenmeyle ilgili
kurallar, ancak kutsal tapınak Laleş‟te toplanan Yaşlılar Meclisi‟nin alacağı kararla
mümkün olmaktadır. Yezidiler‟de çapraz ve paralel kuzenler arasındaki evlilikler
özellikle tercih edilmektedir.
Evlilikler, adet gereği gelin ve damadın anne babaları tarafından düzenlenir, bu
düzenlemede önemli bir unsur damat tarafından gelinin anne babasına ödenmesi
gereken tatmin edici bir başlığın saptamasıdır. Bu başlık parasının ödenmesi bazı kız
kaçırma durumlarında bile geçerlidir. Nikah töreni Şeyh ya da Pir tarafından, gelin ve
damadın yanında ahiret kardeşinin de bulunduğu bir ortamda gerçekleştirilir 15. Geline
bir yüzük bazı durumlarda da yüzük yerine para verilir 16. Ardından şerbet içilir,
ziyafetler verilir, halaylar çekilir, havaya ateş edilir.
Yıllar içinde saygın Yezidi aileleri için özel evlilik usulleri geliştirilmiştir.
Sözgelimi bu ailenin erkekleri sadece kendi akrabalarından ya da doğuştan asil olduğu
iddia edilen başka bir ailenin mensuplarıyla evlenebilirlerdi. Her ne kadar Yezidi dini
erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesine izin veriyorsa da poligami yaygın değildir.
Boşanmalara izin verilir ama boşanmalar çok nadirdir 17. Ölen kadının kız kardeşi
(baldız) ile evlenmek kesinlikle yasaktır.
Yılın ilk ayı olan nisan ayında, Yeni Yıl‟da evlilik caiz değildir. Eskiden erkek için
evlenme yaşı 20–30, kızlar için de 15–20 yaşları arasındayken günümüzde kızların
eğitim görmesiyle bu yaş sınırı daha yukarılara çıkmıştır.

13
Bilge 2002, s. 55.
14
Guest 2007, s. 76.
15
Guest 2007, s. 76.
16
Layard 2000, s. 210.
17
Guest 2007, s. 76.

9
b-Vaftiz
İnsan yaşamının geçtiği büyük evreler, Yezidi ailelerinde aşiret adetleri ile dini
kuralların bir harmanı ile ayinleştirilirler.
Çocuk dünyaya geldiğinde, eğer imkan varsa Laleş‟teki “Beyaz Su” (Kaniya Spi-
Zemzem) vaftiz edilir, eğer gidilemiyorsa Laleş‟ten getirilen ya da içine Şeyh Adi‟nin
türbesinden getirilen tozların karıştırıldığı yerel kaynaklardan alınan su ile şeyh ya da
pir tarafından, doğumdan yedi gün sonra veya en geç bir yıl içinde vaftiz edilir 18 (Levha
VIa-b)19.

c-Sünnet
Ortadoğu‟daki diğer birçok dinle paylaşılan bu gelenek, Yezidi dininde önemli
bir ayindir. Erkek çocuğu, doğumdan itibaren yedi gün içinde veya en geç bir yıl içinde
sünnet edildikten sonra sünnet bayramı kutlanır 20.

d-Kirvelik
Kirvelik, Yezidiler‟de toplumsal ilişkilerin düzenlenmesinde büyük bir rol
oynayan “kurgusal akrabalıkla” ilişkilidir ve bu yüzden “ensest” tabusunu da
içermektedir. Kirvelik, Yezidiler‟in Yezidi olmayan komşularıyla ilişkilerini
düzenleyerek yabancı bir çevrede korunma sağlar21.
Kirvelik yapanların Yezidiler arasında çok önemli bir yeri vardır. Kirve
kardeşten ileri sayılır. Kirve çocukları birbirleriyle evlenemezler. Nüfusları azalan
Yezidiler, bu yüzden başka dinden olanları kirve yapar; böylece dışarıyla dostluk
köprüsü kurulmuş, muhtemel düşmanlıklar önlenmiş olur22.
Bu geleneğe göre, bir Yezidi erkek çocuğu Müslüman bir adamın kucağında
sünnet edilebilir. Sünnet işlemi gerçekleşirken çocuğun bir damla kanı, Müslüman
kirvenin üzerine damlatılır, bu şekilde aralarında akrabalık bağı kurulmuş olur ve
sürekli olarak birbirlerine yardım ederler23.

18
Guest 2007, s. 75.
19
Deniz 2008, res. 8-9.
20
Çakar 2007, s. 157.
21
Yakut 2002, s. 35.
22
Bulut 2002, s. 156.
23
Bilge 2002, s. 56.

10
e-Ahiret KardeĢliği
Yezidiler‟e özgü olan başka bir ilişki de yeniyetmelik döneminde gerçekleşir.
Yeniyetmelik döneminde her mürit doğuştan bağlı olduğunun dışında bir şeyh
ailesinden ahiret kardeşini seçer. Böylece toplumsal denetimle ilgili, keyfi güç
uygulamasının önünde bir engel oluşturur.

f-Saç Kesme
Erkek çocuklarının doğumlarından yedi ay sonra saçları kesilir. Eğer erkek
çocuğun saçı ilk kez kesiliyorsa, bir şeyh tarafından üç bukle kesilir ve bunlardan biri
Şeyh Adi‟ye adanır 24.

g-Ölü Gömme Töreni


Ölü gömme, Yezidiler‟in en ilginç geleneklerinden biridir. Ölü yıkama işinde
şeyh, pir ve ahiret kardeşi hazır bulunur. Dualar okunur. Ölü yıkama bir ritüel şeklinde
gerçekleştirilir. Pir, su döker, şeyh de ölüyü yıkar. Ahiret kardeşi ise ketene düğüm atar.
Kendine henüz ahiret kardeşi seçememiş ya da ahiret kardeşi daha önce ölmüş biri
öldüğünde, yıkama törenini yapan şeyh kendisini o kişinin ahiret kardeşi yapabilir. Bu
durumda kefen düğümünü atmak da ona düşer. İlginç olan, ölen kişiye ait malların
armağan olarak şeyhe geçmesidir. Bu şekilde din büyüğü ile sıradan Yezidi‟nin öbür
dünyadaki Büyük Mahkeme‟ye çıkınca Melek Tavus‟un huzurunda eşit oldukları
vurgulanmış olur 25.
Ölü yıkandıktan sonra Laleş‟ten getirilen tozlar ölünün gözlerine, kulaklarına ve
ağzına serpildikten sonra ölü bedeni, beyaz kefen içine sarılır ve mezara indirilir 26.
Taziye üç gün sürer. Bu üç gün boyunca kadınlar, sabah ve akşam olmak üzere her gün
kabri ziyaret ederler. Öğle vakti gittiklerinde yol boyunca def ve saz çalarlar. Kabre
yaklaştıklarında ise elleriyle yüzlerine vurmaya başlarlar. Ölüye “Kavl-ı Ser Merg” adı
verilen elli dörtlükten oluşan bir ağıt yakılır. Mezarın içine bir parça ekmekle peynir ya
da soğan bırakılır; eğer ölen kişi ruhban sınıfından biri ise kullandığı ve en çok sevdiği
bir eşya, ekmek ve ağaç dalı konur ki öteki dünyada kimseye muhtaç olmasın. Bu
düşünce, Yezidilerin ölümden sonra tekrar dirilmeye inandıklarını göstermektedir.

24
Çakar 2007, s. 22.
25
Yalkut 2002, s. 82.
26
Guest 2007, s. 76.

11
Ölülerin kalkıp yiyebilmesi veya meleklerle oradan gelip geçen muhtaçlar
yararlanabilsin diye mezar nişlerine yiyecek (peksimetli ekmek, kişniş, kuru incir,
paskalya yumurtası) bırakılır. Mezara yiyecek konulması ve ölü yemeği verilmesi Antik
Yunan‟da da görülen bir uygulamadır. Eskiden öteki dünyaya çıplak gitmesinler diye
ölülere en güzel elbiseleri giydirilip; daha üst düzeydeki kişilerin elbiseleri, bir kütük
veya ağaca sarılıp etrafında ritüel danslar yapılırmış27.
Ölü gömüldükten sonra şeyh, telkin duası yapar. Telkin duası okunduktan sonra
fakir elleriyle yeri ölçerek ona ölçtüğü yer kadar toprak parçasını bağışladığını bildirir
ve bu toprak parçası ölünün cennetteki mülkü sayılır 28.
Ölünün gömüldüğü üçüncü ve yedinci günü ile ölüm yıldönümlerinde toplu
yemek yenilir. Bu yemeğe her evin kendi hazırladığı yiyecek içeceklerle katılması ve
ölü evindeki matemi unutturmak için çaba göstermesi geleneği bugün de sürüyor.
Yezidiler‟in mezarlarının şekli, Müslümanlar‟ın mezarlarından farklı değildir (Levha
VII). Mezarı süsleme ve mezarın başında sabaha kadar ateş yakmak bir Yezidi
geleneğidir; fakat bu gelenek günümüzde uygulanmamaktadır. Erkek ölünün başının
altına bir taş, kadının ise ayak ve kafa kısmına olmak üzere iki taş konulup yüzleri
güneşe çevrilir. Yezidi mezarlarındaki motifler Yezidi inancını yansıtan sembollerle
bezenmiştir. Diyarbakır‟a bağlı Bahçecik Köyü‟ndeki mezarlarda ölünün baş
kısmındaki mezar taşına işlenmiş güneş bezemeleri ile ölünün ayak kısmına bırakılan
Laleş Tapınağı ve sancak kültü sembolünün fotoğrafı oldukça dikkat çekicidir (Levha
VIIIa-b).
Ölü gömme geleneği gereği davul, zurna veya çalgı çalınır. Yanık seslerle
mersiyeler söylenir 29. Kadınlar elleri ile göğüslerine vururlar (Levha IXa- b)30.
Yezidiler için ölüm bedenle sınırlı olduğundan, ruhun bedenden ayrılacağı
yolculuk için onunla vedalaşmak ve dua etmek, yakınları ve sevdiklerinin bu dünyada
yapacağı son kutlamadır 31.

27
Bulut 2002, s. 156.
28
Öztemir 1988, s. 13.
29
Yalkut 2002, s. 59.
30
Aydın 2007, res. 10.
31
Çakar 2007, s. 157.

12
h-Ruhların Göçü (Reenkarnasyon)
Ruhların Göçü, Yezidi dininin temelini oluşturur. Bu olgu Yezidiliğin
bütünselliğini ve devamlılığını sağlar 32. Ruhların göç etmesiyle dünya, yaşamdan ölüme
ve ölümden tekrar yaşama doğru döngüsel bir hareket sürdürür. Biri öldüğünde
Yezidiler onun “giysi değiştirdiğini” (kiras guherin) söylerler. Beden geçicidir ama ruh
ölümsüzdür. Yezidiler, ölümden sonra ruhun bedeni terk etmek istemediğine inanır.
Ruh gömülen bedene üç kez geri döner. Bedenle her birleştiğinde, ölmüş olan kişi ayağa
kalkmaya çalışır ve kafasını lahdin kapağına çarpar; sonunda ruh, bu giysiyi
değiştirmek zorunda olduğunu kavrar. Ruhun bedeni ne kadar süre sonra ziyaret edeceği
önceden bilinemez. Taştan yapılan Yezidi mezarlarında buna uygun olarak yüksek bir
oda bulunur ve lahit ölüye ait bütün değerli eşyalarla birlikte bu odaya yerleştirilir 33.
Yezidi inancına göre, bu dünya ve öbür dünya Örneğin, İslamiyet‟te olduğu gibi
mekansal olarak birbirinden ayrılmış değildir. İnsanın ödülü de cezası da yeryüzünde
verilir. Öbür dünya sadece tamamlayıcı bir mekandır, ruhlar tarafından tekrar tekrar ve
geçici bir süre için ziyaret edilir. Buna göre ruh bazen uyku sırasında da ayrılarak öteki
dünyaya yolculuk eder. Geri döndüğünde ise o kişi uyanır. Rüyaların aynı zamanda öte
taraftaki yaşantılar olduğu kabul edilir. Ruh böylece iki taraf arasında döngüsel bir
şekilde gider gelir. Yezidiler, Tanrısal ve insani düzeyler arasında da katı bir ayırım
yapmaz; örneğin, yol gösterici olan şeyhleri, meleklerin yeryüzünde görünmesi olarak
kabul ederler. Ölümden sonra Büyük Mahkeme‟de ruhun hangi bedende yeniden
doğacağına karar verilir. Mahkeme hükmünü verene kadar ruhlar öbür dünyada bekler.
Kararı belirleyen de bir insanın bu dünyada yaptıklarıdır. İnsanların iyi ve kötü
eylemleriyle dünyada değişimler gerçekleşir. İnsanlar, dünyaya geri dönmek zorunda
olduklarından, ruhlarının geleceği de eylemlerine bağlıdır 34.
Yezidi inancına göre dünya kurulduğundan beri her bin yılda bir melek gelip
dünyayı yeniden doğru yola getirmektedir. Birçok Yezidi‟ye göre, Melek Tavus‟un
yeryüzündeki görüntüsü olan Şeyh Adi, bu meleklerden biridir.
Adil düzen bin yıl sonra yeniden kurulmuş olur. Bu bin yıllık zaman dilimi,
dünyanın kaynaktan uzaklaştığı, başka bir deyişle yozlaştığı bir dönem olarak da
görülebilir. Düzelebilmesini sağlayan bir yandan Tanrı (Hüda) ile Melek Tavus

32
Guest 2007, s. 64.
33
Yalkut 2002, s. 53.
34
Yalkut 2002, s. 53.

13
arasındaki anlaşmadır; diğer yandan da doğruca semavi kudretlerden gelme olan
seçilmiş halkın eylemleriyle sağlık bulur ve ayakta kalır; ayrıca bu melekler sadece
Yezidiler‟e değil tüm evrene gönderilmiştir.

II-Yezidilikte Yasaklar
a-Yasak Kelimeler
Genel anlamda Yezidiler, öteki inançlar tarafından kötü bir tabir olarak
kullanılan “şeytan” kelimesini söylemezler ve birileri bu kelimeyi yanlarında
kullandığında çok büyük bir tepki gösterir hatta bunu kendilerine yapılmış bir hakaret
olarak sayarlar. Genel olarak şeytanı çağrıştırdığı için Kürtçe ya da Arapça “ş” ve “t”
harflerini yan yana getirmekten sakınmışlardır 35. Buna bağlı olarak “kaytan, satt (sel),
şer, mel‟un lanet, nal” gibi kelimeler kullanılmaz. Örneğin; “nal” yerine “at ayakkabısı”
demek gerekir 36.

b-Haram Yiyecekler
Yezidiler‟de marul, lahana, börülce, kabak, bakla, fasulye haram sayılır ve
yenilmez. Ayrıca kelime ve yiyeceklerden başka, mavi renkli giysiler giyilmez, kutsal
ve saf nur olduğu için ateşe tükürülmez 37.

III-BAYRAMLAR
Yezidi inancına göre hem topluluğun hem de bireyin var oluşundaki süreklilik,
kişisel ibadetle oluşturulmaz. Öncelikle ritüel ve seremoni deneyimi ile korunur. Yezidi
inancının merkezinde kişisel ibadet değil, kült toplantıları ve kurban törenleri bulunur.
Yezidiler‟e göre, “kaynak”la bağlantıyı sağlayan ve Tanrı ile olan birliği
hatırlatan kült toplantıları ve ritüeller sürdürülmezse, ahlaki düşünceye dayanan anlamlı
bir hayat gerçekleşemez; bundan dolayı evrende olup biten her şey çok önemlidir 38.
Kozmosun varlık ve sağlığının korunmasına Yezidi katkısı hem bireysel hareketlerden,
hem de kolektif olarak yapılan seremoni, ritüel ve bayramlardan oluşur.

35
Guest 2007, s. 66.
36
Guest 2007, s. 152.
37
Bulut 2003, s. 155.
38
Yalkut 2002, s. 50.

14
a-Dini Bayramlar
Seleucid takvimine göre nisan ayının ilk çarşambasında (Gregoryen takvimine
göre nisan ayının ortası) başlayan Yezidi dini yılında başlıca beş bayram vardır 39.
Yeni Yıl, Yezidiler‟in yaşadığı her yerde kutlanır. Bu bayramda aile mezarlıkları
ziyaret edilir; bu sırada mezarlığa, gelip geçenlerin ve muhtaçların alması için
yiyecekler bırakılır, evleri süslemek için kıpkırmızı düğün çiçekleri toplanır ve
yumurtalar figüratif desenlerle süslenerek rengarenk boyanır. Gece yarısında meleklerin
geçtiğine inanılır. Bu bayram özellikle Başika ve Bahzani‟de coşkulu bir şekilde
kutlanır. Baba Şeyh, genellikle Mir ve ailesi eşliğinde törenleri yönetir. Tören boyunca
buradaki türbeler ziyaret edilir ve dualar okunur. Bu bayramda Şeyhan sancağının üstü
açılarak sancağın dolaşıma gireceği bahar devresinin başladığını gösterir. Son günde,
genelde Musul‟dan gelen ziyaretçilerin katılımıyla at yarışları düzenlenir 40. Cebel
Sincar‟daki kutlamalar, Çilméran Dağı‟nın üstündeki Şerefeddin türbesinde yapılır ve
yeni yılın gelişi fırlatılan havai fişeklerle kutlanır.
Yılın ikinci bayramı sadece Laleş‟te kutlanır ve üç gün -18 Temmuz akşamı ile
21 Temmuz sabahı arası ya da 31 Temmuz ile 3 Ağustos arası (Gregoryen takvimine
göre)- sürer. Yaz Bayramı, diğer adıyla Kırk Günlük Bayram olarak bilinen Şeyh Adi
Bayramı, Şeyh Adi‟nin oruç tutmasının anısına Baba Şeyh ve Köçekler tarafından gün
doğuşundan batışına kadar tutulan yaz orucunun bittiğini işaret eder 41.
Yılın en önemli bayramı olan Cemaat Bayramı, Şeyh Adi‟nin ilk toplantısının
yıl dönümünü kutlamak için Laleş‟te yapılır ve yedi gün sürer. Bayram 23 Eylül‟de
başlayıp 30 Eylül sabahı sona erer. Bu tarihler 19. yüzyılda 5–12 Ekim, bu yüzyılda ise
6–13 Ekim tarihlerine denk düşer. Bu bayramı kutlamak Yezidi dininin bir kuralıdır ve
her Yezidi için zorunludur. “Hacılar, bu bayramda dini bir festival ile neşeli bir
karnavalın iç içe geçirmesinin yarattığı mistik42 bir deneyimi yaşarlar” (Levha X)43.
1846‟dan sonra seyrek de olsa, yabancıların katılabildiği halka açık törenlerde; hacılar
ayinsel olarak yıkanır, çocuklar vaftiz edilir, buradaki kutsal su ile tapınaktan alınan

39
Guest 2007, s. 79.
40
Guest 2007, s. 77.
41
Guest 2007, s. 77.
42
Guest 2007 s. 78.
43
Aydın 2007, res. 10.

15
tozlar topak haline getirilir ve dağıtılır. Ayrıca tüm türbeler ziyaret edilir, dualar
okunur44, şarkılar söylenerek dans edilir (Levha XI)45.
Gelen ziyaretçiler vadi boyunca her yöne dağılmış aşiret mensuplarına ayrılan
evlerde kalırlar. Diğer hacılar ise vadinin yamaçlarına çadır kurarlar. Genelde hacılar
yemeklerini beraberinde getirirler, fakat Mir onlara, tapınağa yakın bir yerde bulunan
mutfaklarda pişirilmiş yemekler dağıtır. Törenlerde dağıtılan yemeklerin bir kısmı Şeyh
Adi onuruna verilir. Bir başka gün ise gençler, dağların eteklerine doğru koşarak yarışır,
tüfeklerle ateş eder ve son olarak bir boğayı numaradan kaçırırlar46. Yemek
dağıtılmadan önce Şeyh Şemseddin‟in türbesi etrafında gösteri yapılır.
Cemaat Bayramı, cemaat ilişkilerinin tartışıldığı ve Melek Tavus‟un
rehberliğinin arandığı ciddi bir fırsatı oluşturur. Bu törenler mistik bir şekilde korunur.
Bayram için büyük sancak Laleş‟e getirilir ve diğer sancakların dolaşımına son
verilerek, buraya geri getirilir. Bu hafta boyunca Şeyh, Mir ve yüksek mevki sahipleri
hacılar arasına karışır, ayrıca bu bayram, şeyhlerin müridleri ile buluşma fırsatı sağlar.
Uzaktaki Yezidiler ile olan iletişim Kavallar aracılığıyla son zamanlarda ise dini
videokasetlerin dağıtımı şeklinde gerçekleşmektedir.
Dördüncü resmi bayram aralık ayının ilk cumasında (Seleucid takvimine göre)
ya da ortasında (Gregoryen takvimine göre) gerçekleşir. Bu bayramda Yezid‟in doğum
günü kutlanır 47.
Ayrıca ocak ayında Kış Bayramı vardır. Bu bayram da yaz döneminde tutulan
oruca benzer, fakat kırk günlük oruç tutma sürecinin bittiğini gösterir.

B) Folklorik Bayramlar
Bu bayramlar Yezidiler‟in bizzat kendi dinlerinin emri olmayıp, diğer dinlerin
ve kültürlerin etkisi ile ortaya çıkan bayramlardır 48.

44
Layard 2000, s. 205.
45
Drower 1941, res. 24
46
İlkel dinlerin çoğunda boğa kutsal bir hayvan olarak görülür.
47
Guest 2007, s. 78.
48
Öz 2007, s. 55.

16
a- Hızır-Ġlyas ( Hıdrellez) Bayramı
Yezidiler‟in şubat ayının 18‟inde kutladıkları, 15–17 Şubat arasında üç gün oruç
tuttuktan sonra kutladıkları bir bayramdır. Hıdrellez olarak da bilinmektedir 49.

b- Ġsa Bayramı
Hıristiyanlar‟ın Paskalya kutlamalarını andıran bir bayramdır. 25 Aralık‟ta
kutlanmaktadır. Bazı Yezidiler bu bayramın Şeyh Adi‟nin doğum günü münasebetiyle
kutlandığını söylemektedirler. İsa Bayramı (İda İsa) dedikleri bu günü Bülende Bayramı
olarak da adlandırmaktadırlar50.

c- Batızmi Bayramı
Her yıl 3 Mart‟ta başlayan ve Kadir Gecesi olarak bilinen bayramdır. Özellikle
Midyat ve Nusaybin Yezidiler‟i tarafından kutlanır. Yezidiler‟e göre bu gece Allah yeri
ve gökleri yaratmıştır. Yezidiler bu gece sabaha kadar uyumazlar. Gece uyumamayı
Azrail‟e, gündüz uyumamayı da güneş meleği Şemseddin‟e hürmet için
gerçekleştirirler. Bu bayramda kadın erkek el ele tutuşup oynarlar. Yerli halkın
belirttiğine göre daha çok Alevilik‟te görülen mızrapsız saz çalarlar (Kadişero). Bu
eğlenceyi hem gece, hem de gündüz yaparlar 51.

d- Davar Nebi Bayramı


Bu bayram, yağmur duasının yapıldığı bir ritüeldir. Mart ve nisan ayları boyunca
her cuma günü sabahın erken saatlerinde yağmur duasına çıkılıp, eğlenilir. Aslında
yağmur yağsa da yağmasa da her yıl kutlandığından alışkanlık haline gelmiştir. Bu
bayramların Yezidi dini ile ilgili olduğu söylenemez. Daha çok yöresel bir özellik
göstermektedir. Ayrıca Yezidiler‟in dünyanın yaratılış günü olarak kabul ettikleri 21
Mart‟ta da “Nevruz Bayramı”nı kutlarlar 52.

49
Öz 2007, s. 55.
50
Öz 2007, s. 55.
51
Öz 2007, s. 55.
52
Öz 2007, s. 55.

17
C-YEZĠDĠLER’DE ĠBADET BĠÇĠMLERĠ
I-Namaz
Yezidiler, günde üç kez mahrem olarak ibadet eder. Yüzlerini sabahleyin doğuya,
güneş batarken batıya ve geceleyin tekrar doğuya çevirerek dua ederler 53 (Levha XIIa-
b). Sabah güneşi üç adam boyu yükselmeden, akşam güneşi batmaya üç adam boyu
kalana kadar abdest alınıp mutlaka dua edilmelidir. (Bir Yezidi için abdest, ellerle
yüzün yıkanması ve bu sırada abdest duasının okunmasından ibarettir.) Eskiden bereket
getirsin diye öğle güneşi de kutsanırmış. Bu durum Güneş tapıncının izlerini
taşımaktadır54. Yine eskiden, güneş ışınlarının değdiği ilk yer (ağaç dalı, kaya, taş,
toprak vb.) öpülüp kutsanırmış. Dua sol el sağ elin içine gelecek şekilde ve göbek
hizasında yapılır. Her Yezidi, “Tanrım, önce yetmiş iki millete, sonra da bana iyilik ver.
Tanrımız yıkıcı değil, yapıcıdır. O halde yeryüzüne mutluluk için geldik.” diyerek
başladığı duayı, Melek Tavus ile Şeyh Adi‟nin adlarını andıktan sonra devam ettirir 55.
Namaz kılan bir Yezidi, güneşe dönerek ellerini göğsünde birleştirip başını eğer ve
Kürtçe dua eder.
Kürtçe Sabah Namazı Duası
Amin amin
Tebarek el-din
Ellah ehsen el- halikin
Bi himeta Şemseddin
Fahreddin, Seccadin
Nasırdin, Babadin
Hak hamd-illah ya rebb el-´alemin
Hera bide, şerra vergerin
Mehdereke dihvazin
Nur ji nure şifki
Sibhane ji te haliki
Meleke li ber tifki
Ji derece heta derce
Şeyhşims hudane ferece

53
Guest 2007, s. 77.
54
Bulut 2003, s. 157.
55
Bulut 2003, s. 157.

18
Em de dest u damaned Şeyhşims tivaf keyn
Şuna Ke’betullahe u hece
Ji çavi heta devi
Mora Şeyhsims le dikeve
Meydana mezna germe nahelin binivi
Ya Şeyhşims tu li me vekey dergehe rehmete
Te em ina buyine ser ve hilmete
Sunetik u sunete
Zebune kem-takete
Me bi Şeyhşims eynete
Şesims keveta din
Siltan Şeyhadi tac el-evelin heta ahirin
Bi rehma Şeyhadi
Rezay Melek Şeyh Sin
Kerema Şeyhsims
Jı male heta male56
Şeyhşims hudane sikale
Em li Şeyhsims nabirin hiyale
Ji stune heta stune
Şeyhşims hudane me’rifet u erkan u nasine
Seri heta peya
Ya Şeyhşims, te nekşandin danayne sered riya
Em ji Şeyhsims nabirrin heviya
Sunik ku sunine
Zebunin di-mandine
Me bi Şesims hivine
Çi du’aya ehtiyare mergehe kiri
Ceşe Melek Fekreddin, kevale Şeyhadi
Du’a-kabul Pire Libna, Van çi du’a kiri, me ev du’a kiri57.

56
Çakar 2007, s. 141.
57
Çakar 2007, s. 141.

19
Bir Yezidi bu duayı okuduktan sonra gömleğinin yakasını dudaklarının arasına
alarak, secdeye kapanır ve toprağı öper; böylelikle ibadetini tamamlamış olur. Sabah ve
akşam namazının dışında kimi Yezidiler (örneğin Irak‟takiler), öğle ve ikindi namazını
da kılarlar; ayrıca Laleş‟teki ruhaniler “ay namazını” kılmaktadırlar.
Yezidiler‟in duaları, sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığından dolayı,
dualarında etkileşimde bulundukları kültürlerin dillerinin (Arapça, Süryanice) etkisi çok
fazla hissedilmektedir. Güneşe dönük ibadet etmeleri, Kur‟an-ı Kerim‟de de adı geçen
Sabii inancından etkilendiğini göstermektedir 58.
Yezidiler ibadet sırasında farklı inançtan birinin yanlarında olmasını istemezler.
Namaz vakti gelmesine rağmen ortam uygun değilse, ellerini güneş ışınlarının değdiği
yerlere dokundurarak öperler 59. Bu şekilde de ibadetlerini yerine getirmiş olurlar; çünkü
onlar için önemli olan kalpteki niyettir.

II-Oruç
Yezidilerde oruç genel ve özel olmak üzere iki şekilde görülür. Genel oruç
halkın tuttuğu oruçtur ve aralık ayının ilk salı, çarşamba ve perşembe günleri tutulur.
Oruç sadece üç gün tutulur, kimilerine göre Allah, tutulacak gün sayısı için üç anlamına
gelen Kürtçe “sé” demiştir, fakat Kürtçe anlamayan Araplar, yanlışlıkla otuz anlamına
gelen “si” demişlerdir. Kimilerine göre de Kur‟an-ı Kerim‟in En‟am suresinin yüz
altmışıncı ayetindeki “Kim bir iyilikle gelirse, o getirdiğinin on katı vardır…” ibaresiyle
ilişkilendirilerek, her iyiliğin Allah nazarında on katı olduğu, dolayısıyla üç günlük
oruç, otuz günü karşılamaktadır.
Yezidiler de tıpkı Müslümanlar gibi, gün boyunca bir şey yiyip içmeden ve cinsi
temastan uzak durarak oruçlarını tutmaktadırlar. Genel oruç yöreden yöreye farklılık
gösterir. Siirt‟teki Yezidiler, Irak‟taki Yezidiler gibi aynı tarihte oruca başlarlar, üç gün
oruç tuttuktan sonra dördüncü gün “Şeyh Şems” bayramını kutlarlar. Bayramdan sonra
üç gün oruç tutmayıp bir sonraki pazartesi tekrar üç gün oruç tutarlar, dördüncü gün
“Şeyh Sin” bayramını kutlarlar. Yine aynı şekilde üç gün oruç tutmayıp bir sonraki
pazartesi son kez üç gün oruç tutarlar ve dördüncü gün “Sultan Yezid” bayramını

58
Kur‟an-ı Kerim, Bakara: 62, Maide: 69, Hac: 17.
59
Çakar 2007, s. 144.

20
kutlarlar, böylelikle toplam dokuz gün oruç tutulmuş olur; ayrıca bayramlarda kurban
kesilir60.
Özel oruç ise, din adamlarının tuttuğu seksen günlük oruçtur. Bu orucun ilk
yirmi günü aralık ayında, ikinci yirmi günü temmuz ayında tutulur. Daha sonra Laleş
Tapınağı‟ndaki Şeyh Adi‟nin türbesine gidilerek hacı olunur. Laleş‟te tutulan üç günlük
oruçtan sonra geriye kalan otuz yedi günlük orucu din adamı, memleketine döndükten
sonra tutar. Yezidiler, farklı ülkelerde yaşadıkları için bu ziyaretlerini eskisi gibi
gerçekleştiremiyorlar.

III- Hac
Yezidiler 15–20 Eylül tarihleri arasında Laleş Tapınağı‟na giderek hacı olurlar.
Eskiden kutsal topraklara girildiğinde ayakkabılar çıkarılırken günümüzde bu uygulama
pek gerçekleştirilmiyor. Mabede ulaşmadan önce “Sırat Köprüsü” denilen bir köprüden
geçilerek mabedin bulunduğu tepeye kadar çıkılır. Mabed‟in alınlığındaki “Ayet el
Kürsü” Adeviye Tarikatı‟ndan kalmadır. Mabedin içinde akan su kutsaldır ve Kürtçe
“Ava Spi” denilen “Beyaz Su” ya da “Zemzem Suyu” olarak geçer, ayrıca burada
“Arafat” diye bir yerin olması, Mekke‟deki Merve ve Sefa‟ya karşılık gelen Cerime ve
Birime, İslamiyet‟teki hac olgusunu hatırlatmaktadır. Kadınlar ve erkekler, nehir
suyuyla yıkanarak arınırlar, burada da Hıristiyanlıktaki vaftizle bir benzerlik
görülmektedir61.
Hacda gerçekleşen özel oturumlarda Yezidi topluluğunun sorunları tartışılıp
tatlıya bağlanır. Küskünler barıştırılır. Melek Tavus‟un heykeli, saklandığı yerden
çıkarılır; büyük bir gizlilik içerisinde Laleş Tapınağı‟na getirilip hacılara gösterilir 62.
Yezidiler, hac esnasında din büyüklerinin mezarlarının başında mum yakıp dua
eder ve şefaat dilerler. Burada bir çok ritüel gerçekleştirilir. Layard tanık olduğu
ritüelleri şu şekilde aktarmaktadır: “…Herkes bu kutsal vadiye girmeden önce hem
kendilerini hem elbiselerini akarsuda yıkıyordu 63 (Levha XII). Böylece şölen için saf ve
temiz bir hale geliyordu. Doğu‟da daha önce bu kadar temizliği hiç görmemiştim.
Hepsinin giysileri beyaz ve lekesizdi. Öğleden akşama kadar şeyh ve benim önümde

60
Çakar 2007, s. 147.
61
Çakar 2007, s.147.
62
Bulut 2003, s.171.
63
Layard 200, s.205.

21
oynadılar. Arap “debke” ve Kürt “tiçopesine” 64 benzer danslardı bunlar (Levha XIV)65.
Çeşmenin önündeki açık yere toplanabilen tüm gençler dansa katıldılar. Diğerleri koro
halinde şarkılar söylediler…
…Alacakaranlık kaybolmaya başlarken, fakirler ya da vücutlarına sıkı sıkıya sarılmış,
kötü kumaştan kahverengi kumaşları içinde, siyah sarıklar giymiş daha aşağı rütbedeki
papazlar türbeden dışarı çıktılar. Her biri bir elinde kandil, öteki elinde pamuk fitil
tomarı ve yağ çömleği taşıyordu. Avludaki duvar içindeki oyuklara lambaları
yerleştirip, fitil ve yağını koyup yaktılar. Binaların çevresini dolaşarak her yere,
kayaların üzerine ve hatta ağaç kovuklarına bile bu lambalardan koydular. Ormanın
66
karanlıklarının içinde dağın kapkara yüzünde yıldızlar parlamaya başladı . Papazlar
kalabalığın içinde bu lambalarla geçerken, kadın ve erkekler de sağ ellerini ateşten
geçirip, onu kutsal ateşle temizlenmiş elleri ile sağ kaşlarına sürdükten sonra saygıyla
dudaklarına götürüyorlardı. Kucağında çocuk taşıyanlar adete uygun şekilde çocukları
yağla kutsuyor, diğerleri de aleve yetişecek kadar talihli olmayanların dokunabilmeleri
için ellerini uzatıyorlardı67.
Bu adak lambalarını hacılar ya da hastalık veya tehlike durumlarında Şeyh Adi‟ye
şifa için gelen kimseler getirmişti. Türbeyi bekleyen bekçilerin ve lambaları yakan
papazların geçimini sürdürmeleri için yıllık bir miktar para veriliyordu. Stoklar
elverdiği kadar her akşam yakılıyorlardı. Gündüz gözüyle bakıldığında duvarların
islerden karardığı görülüyordu. Yezidilerin bu kararan taşları içtenlikle öptüklerine tanık
oldum. Bir gezgin sabahleyin yalnızca bu izleri görseydi bu dinsel törenler boyunca
vadide zift veya neft yakıldığını zannederdi. Ama bunların her ikisi de pis sayıldığı için
susam yağı veya diğer bitki yağları yakılıyordu sadece…
…Gece ilerlerken toplananlar –ki beş bin insan vardı- ormandan buraya gelirken
yanlarında getirdikleri meşaleleri yaktılar. Muhteşem, büyülü bir görüntü kapladı her
yanı. Meşalelerin kızıllığı altında, oradan oraya koşuşturan erkekler, evlerin çatısında
çocuklarıyla oturan kadınlar, satacağı mallara fiyat koyan satıcıların başlarına birikmiş
avludaki kalabalık ancak seçiliyordu. Binlerce ışık çeşmede, akarsuda ve ağaçların
yeşilliklerinin üzerine yansıyor, uzaklarda dans ediyordu. Ben bu olağanüstü sahneyi

64
Layard 2000, s.205.
65
Drower 1941, res. 30.
66
Layard 2000, s. 205.
67
Layard 2000, s. 205.

22
izlerken, birden uğultular kesildi. Vadiden, hüzünlü, vakur bir hava yükseldi. Uzak bir
yerin katedralinde uzun yıllar önce dinlediğim bir ilahiye benziyordu sanki. Müzik
öylesine dokunaklı ve güzeldi ki daha önce Doğu‟da hiç böyle bir şey dinlememiştim.
Kadın ve erkek sesleri birçok flütten çıkan yumuşak melodilere karışıp dört bir yana
yayılıyordu. Müzik belli aralıklarla tef ve zil şakırtıları ile bölünüyor, mezarın dışında
olanlar melodiye katılıyorlardı. Tefler aynı anda çalıyor, şeyhler şarkıya başladığında
aynı şekilde susuyordu. Zaman geçtikçe daha çok araya giriyorlardı. İlahi gittikçe
hızlanarak, canlı bir melodiye dönüştü ve seslerin arasında kayboldu. Tefler artık bütün
gücüyle çalınıyor, flütten çıkan hızlı nota sağanağı ile karışıp şakırdıyordu. Sesler en
yüksek tizliğe ulaşmıştı; kadınlar çektikleri tilililerle kayaları çınlatırken, dışarıdaki
erkekler de katıldılar haykırışa. Tüm coşkuyu ortaya çıkaran müzisyenler çalgılarını
fırlattılar havaya ve bitmiş bir halde yere yığılana kadar eğilip büküldüler...”68.
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşıldığı gibi, Yezidiler hac dönemini çeşitli
ritüellerle kutlamaktadırlar.

68
Layard 2000, s. 205.

23
BÖLÜM II

A-YEZĠDĠLER’DE HĠYERARġĠ/KAST SĠSTEMĠ

Tarihsel kayıtların yetersizliğinden dolayı, Yezidiliğin ilk dönemlerindeki


gelişimini izlemek ne yazık ki pek mümkün olmamaktadır. Bu dinin temel çatısı,
bazı önemli farklılıklarla birlikte Sufi tarikatının çatısına benzemektedir. İlk olarak
on dokuzuncu yüzyılda tanımlanan bu kuruluş o tarihten günümüze kadar pek bir
değişiklik göstermemektedir 69.
Yezidi toplumu, oldukça karmaşık ve hiyerarşik bir tarzda örgütlenmiştir. Din
büyüklerinden oluşan ruhban sınıfı (Şeyhler ve Pirler) ile müridler, toplumun iki ana
tabakasını oluşturmaktadır. Bir tür kast sistemi diyebileceğimiz bu sınıflar da kendi
içinde kalıtıma göre belirlenmiş, iç evlenme kuralının sıkı sıkıya uygulandığı kalıtsal
ve hiyerarşik gruplara ayrılmaktadır70.
Yezidilik‟teki kast sistemi, Hinduizm‟deki sistemle farklılık göstermektedir.
Yezidi kastının önemli özelliği, statü ve görevin soydan gelmesidir, araya kadın halef
girse bile görevi kendisinin yürütmesidir. Yezidiler‟de farklı kasttan olanlarla temas
yasağı bulunmaz. Kastlar daha çok evlenme grupları olarak anlaşılabilir ama kendi
içlerinde sıkı bir hiyerarşik düzen mevcuttur. Kast terimi de bu dikey düzenlemeden
dolayı tercih edilmektedir. Yezidiler‟de görülen bu kast sistemini Sasaniler‟e
bağlayan araştırmacılar da bulunmaktadır. Oysa Yezidi toplumundaki kast sistemi ile
Sasaniler‟deki kast sistemi arasında bir takım farklılıklar bulunmaktadır. Sasaniler‟in
kast sistemi ekonomik temele göre, Yezidiler‟in kast sistemi ise yetkilere göre
şekillenmiştir 71.
Hiyerarşinin en tepesinde bulunan şeyhler üç soydan gelmedir: Adani,
Şemsani ve Katani‟dir. Yezidiler şeyhlerin doğruca meleklerden geldiğine ve onların
temsilcisi olarak yeryüzüne gönderildiklerine inanmaktadır.
Yezidiler‟in laik kolunu oluşturan ve önderi olan mir, Katani soyunun bir
üyesidir. Mirin Katani soyundan gelmesi yeni bir durumdur. Eskiden Mirler, Şeyh
Sin‟in soyundan çıkmaktaydı. Şeyh Şems ile Şeyh Sin klanları arasındaki mücadele
69
Guest 2007, s.72.
70
Yalkut 2002, s. 33.
71
Öz 2007, s. 83.
her iki tarafın zayıf düşmesine, Mir çıkarma yetkisinin “Kataniler”in eline geçmesine
neden olmuştur.
Mirlik babadan oğla geçerdi. Mir‟in görevi öncelikle dünyevi işler, politik
meselelerdir. Geleneksel olarak, Mir‟in oturduğu yer, Laleş‟e 5–10 kilometre
uzaklıktaki Beadré‟deydi; fakat günümüzde çoğunlukla Musul‟da yaşamaktadır 72.
Yezidilerin manevi önderi ise, Şemsani soyundan gelen Baba Şeyh‟tir. Yezidi
toplumunda iktidar, Şeyh soyları arasında hemen hemen eşit bir şekilde dağılmasına
rağmen yine de son sözü Mir söylemektedir.

I-Baba ġeyh
Otoritelerini Şeyh Adi‟nin büyük toplantısından alan şeyhler, bu dinin aktif
vekilleridir. Başta bulunan Baba Şeyh, Mir tarafından atanır. Bugün yaklaşık üç yüz
şeyh ailesi bulunmaktadır. Bu ailenin mensupları, kendilerine tahsis edilen ruhani
sınıfından olmayan ailelere manevi olarak tavsiyeler sunma görevini yerine getirirler.
Laleş ve diğer tapınaklarda dini bayramlar düzenlemeleri onların en önemli
görevidir. Beyaz sarık ve giysi giyerler. Baba Şeyh‟in evlenmesi yasak olmakla
birlikte şeyhler73, kendi aralarında evlenmektedir (Levha XV )74.

II-Pir
Şeyhlerden sonra önem bakımından ikinci sırayı Pirler alır. Pir, Kürtçe ve
Farsça dillerinde “ihtiyar” anlamına gelmektedir. Şeyh Adi‟nin ilk Kürt müridlerinin
soyundan gelen dört ana klana ait yaklaşık iki yüz pir ailesi vardır. Laleş
Tapınağı‟na75 hizmetkarlık yapmak Pirler‟in en önemli görevidir (Levha XVI)76.
Pirler‟in en büyüğü Baba Çavuş‟tur ve onun evlenmesi yasaktır. Öteki pirler diğer
tapınakların bekçiliğini (Micevir) yaparlar.
Dini ayinlere Pirler, Şeyhlerle birlikte katılır; fakat idari görevlerle
uğraşmazlar. Laleş Tapınağı‟na hac ziyaretine gelen kişilerin ihtiyaçlarını karşılama,
nikah kıyma ve ölü gömme gibi görevleri yerine getirirler. Bunların dışında dua eder
ve tefekküre dalarlar. Pirler belli bir şeyhin müridleri olmasına rağmen kendilerinin

72
Guest 2007, s. 72.
73
Çakar 2007, s. 182.
74
Aydın 2007, res. 22.
75
Guest 2007, s. 73.
76
Aydın 2007, res. 21.

26
de müridleri vardır. Her Yezidi hem bir şeyhin hem de bir pirin mürididir. Pirler,
beyaz elbise giyerler ve sarıklarında siyah bir tüy taşırlar. Bellerinde, ruhanilikte
ulaştıkları düzeyi gösteren kırmızı veya turuncu kemerler takarlar.

III-Kavval
Kavallar, ezberden anlatıcılardır. Başika ve Bahzani köylerinde yaşayan iki
aileden gelmektedir. Bayramlarda Laleş Tapınağı‟nda koro şeklinde ilahi okurlar.
Layard, onlardan alacalı siyah beyaz giysiler içinde flüt veya tef çalan kişiler olarak
bahseder77.
Kavallar 78, Yezidiler‟in hatip ve müzisyenleri olarak bilinirler (Levha XVIIa-
b)79. Kavallar‟ın görevi; dini şiirler, ilahiler, dualar okumak, öyküler anlatmak ve
kutsal çalgılar sayılan “def” ve “şibab”la müzik yapmaktır. Köylere dini törenleri
yönetmek için gittiklerinde sancak için bağış toplarlar; aynı zamanda köylere
yaptıkları düzenli ziyaretlerde kavval adı verilen şiirleri okumakla, sözlü geleneğin
aktarılmasını sağlarlar. Hiçbir yerde yazılı olmayan bu sözlü bilgiler, Yezidiliğin
temel kaynağını oluşturmaktadır.
Yakın zamana kadar sadece kendi aralarında evlenen kavalların, daha sonra
başka müritlerle evlenmelerine izin verilmiştir. Ama hemen hepsinde, iç evlilik
uygulamasını sürdürmektedir80.

IV-Fakir /Fakirat
Yezidi hiyerarşisinde yer alan iki tarikattan ilkini Fakirler oluşturur. Diğer
tarikatlardan farklı olarak Fakir statüsü, kalıtımsal olarak değil, kabul edilme
yollarından geçilerek elde edilir. Bu tarikata Şeyhler, Pirler ve Müridler
girebilmektedir. Bir fakirin bu aşamaya gelebilmesi için 81, tarikatın bütün öğrenim
evrelerini geçirmesi gerekir (Levha XVIII)82.
Fakirlik her Yezidi‟ye açık olmakla birlikte genellikle babadan oğla
geçmektedir. Fakirler statülerine, yetiştirilmiş yaşlı sufiler gibi ibadet ederek ve

77
Layard 2000, s. 204.
78
Öztemir 1988, s. 3.
79
Guest 2007, res. 28-29.
80
Yalkut 2002, s. 34.
81
Guest 2007, s. 74.
82
Guest 2007, res. 63.

27
kefaretini ödeyerek ulaşırlar. Onların Sufizm ya da Tasavvuf‟tan oldukça etkilenmiş
olduklarını görmekteyiz. Bir tür çilecilik hayatını sürdüren fakirler, dini konularda
oldukça bilgi sahibidirler 83.
Fakirliğin en ayırt edici özelliği, Şeyh Adi‟nin geleneksel olarak giydiği sade
elbiseleri -kenar kısımları kırmızı olan cüppe, bele takılan kırmızı ve beyaz kumaştan
örülmüş bir kuşak ile başa geçirilen siyah renkli sarık- giymeleridir. Ayrıca
giydikleri elbiselerinin altında, boyuna takılan, kırmızı siyah bir kolye taşırlar. Bir
fakirin görevi, şeyhin yokluğunda halka hizmet vermektir. Bazı fakirler ise Laleş
Tapınağı‟ndaki ayinlerde görev alırlar 84.
Laleş Tapınağı‟nda, çilecilik hayatını sürdürmek isteyen ve bir kadının
yönetiminde olup dul, boşanmış veya evlenmemiş kadınlardan oluşan ve “Fakirat”
(Fekiret) veya “Fahra” adı verilen bir kadın tarikatı vardır. Kadın hizmetkarlar, Laleş
Tapınağı‟nda yaşamakta, kandil fitillerini yaparak bu kutsal yere hizmet
etmektedirler. Fakiratlar‟ın, beyaz elbise giymeleri zorunludur. Beyaz renk, hemen
hemen bütün kültürlerde; temizliği, saflığı ve arınmışlığı temsil etmektedir.

V-Köçekler
Yezidi hiyerarşisindeki bir diğer tarikat Köçekler‟dir. Köçekler‟in çoğu,
evlerini terk ederek Laleş Tapınağı‟na yerleşmiş ve tapınağın odun ihtiyacını
karşılayan hacılardır; aynı zamanda bayramlarda, ziyaretçilerin ihtiyacını
karşılamaktadırlar. Aralarında doğrudan Melek Tavus ile konuştuğunu iddia eden,
esrik güç yeteneği olan, mucizeler gösteren ve gelecekten haber verebilen bireyler 85
vardır, fakat günümüzde Köçekler‟in sayısının azaldığı görülmektedir (Levha
XIX)86.

VI-Müridler
Ruhban sınıfından olmayan Yezidiler‟e, geleneksel olarak sufi acemiler için
kullanılan “mürid” adı verilir. Her sıradan Yezidi‟nin para ya da hizmet olarak bağış
verdiği kendi şeyhi ve piri vardır. Bir erkek çocuğu dokuz aylık olduğunda “bisk”

83
Yalkut 2002, s. 34.
84
Guest 2007, s. 74.
85
Guest 2007, s. 75.
86
Drower 1941, res. 33.

28
(saç kesme) denilen bir törenle müridliğe adımını atar. Törende çocuğun şeyhi, her
iki kulağının yanından bir tutam saç keser 87.
Dini işlerin etkinliklerinde en düşük konumda olmalarına rağmen Müridler, -
reisler, toprak ağaları, çobanlar, rençberler ve işçiler- Yezidi toplumunun ana direğini
oluşturmaktadır ve emekleriyle dini üst yapıya destek vermektedirler.
Yezidiler‟in en yüksek manevi organı, bir tür yaşlılar meclisi olan “Meclis-i
Ruhani”dir. Yıl boyunca birçok kez toplanıp, Yezidi topluluğunun dünyevi ve
manevi meselelerini görüşmektedir. Bu kurul, Yezidilerin yasama organıdır ve aldığı
kararlar herkes için bağlayıcıdır. Yasakları kaldırabilir ya da yeni buyruklar
çıkarabilir.

87
Guest 2007, s. 75.

29
BÖLÜM III

A-YEZĠDĠ DĠNĠ

I-Yezidi ErmiĢler
a-ġeyh Adi
Yezidiliğin kökenine ait veri yetersizliğinden dolayı, birçok araştırmacı
Yezidiliği, Şeyh Adi ile başlatmaktadır. Onunla ilgili çok az bilgi bulunmaktadır.
Yaşadığı tarih ve kimliğine dair tartışmalar sürmektedir. Kimi araştırmacılara göre,
Roma mitolojisinde geçen Manes‟in havarisi Adde ile ilişkilendirilmiştir 88. Kimine
göre, “Adi” kelimesi, Mezopotamya‟da eski bir isimdir. Ad: Güneş‟ten gelmedir.
Adi: Güneş‟e ait anlamına gelmektedir. Yezidi inancının güneşle ilişkili olması
nedeniyle ikinci görüşün akla daha yatkın olduğunu düşünmekteyiz.
Şeyh Adi, yaklaşık olarak 1075 yılında Lübnan‟da Baalbek‟in 60 kilometre
güneyinde, Bekaa Vadisi‟nin Beyt Far (şimdiki adı Kirbet Kanafar) köyünde
doğmuştur89. Babası Musafir b. İsmail, soyu Emevi halifesi Mervan b. Hakem‟e
dayanan Müslüman bir din adamı olduğunu ileri süren araştırmacılar bulunmaktadır.
Annesinin adı Yezda‟dır. Şeyh Adi‟nin annesi, babası ve kız kardeşinin mezarı
Bekaa Vadisi‟ne bakan asırlık bir meşe ağacının altındadır 90. Şeyh Adi, Yezidiler‟in
en ulu ermişidir. Yezidiler‟e göre, dağınık olan Yezidi aşiretleri arasında barışı
yayarak, birlik ve beraberliği sağlamıştır. Gençliğinde Bağdat‟a giderek İslam
dünyasının en ünlü bilginlerinden İmam-ı Gazali‟den ve diğer sufi hocalardan dersler
almıştır. Birlikte öğrenim gördüğü arkadaşlarından biri olan ve Kadiri Tarikatı‟nın
kurucusu Kürt kökenli Abdülkadir Geylani ile hacca gitmiştir. El Geylani kendisi
hakkında, “eğer peygamberlik çalışmakla elde edilecek bir şey olsaydı, onu mutlaka
Şeyh Adi elde ederdi” demiştir 91. El Geylani ile 1116 yılında yaptığı hac yolculuğu

88
Soane 2007, s. 126.
89
Guest 2007, s. 42.
90
Meşe ağacı unsuru, Antik Yunan‟da da bulunmaktadır ve Zeus‟un Delphi‟deki ilk açık hava
tapınımı, bir meşe ağacının olduğu yerde olması, onun her dönemde kutsal olduğunu göstermektedir.
Ayrıca Anadolu‟ya geldikten sonra, Pers dininden oldukça etkilenen Galatlarda da meşe, kutsal bir
ağaç olarak geçmektedir. Böylelikle Yezidilikte antik inançlardan birçok iz bulabilmekteyiz.
91
Guest 2007, s. 45.
dışında hayatının geri kalan kısmını, Yezidiler için kutsal bir mekan olan Laleş
Vadisi‟nde geçirmiştir92.
Şeyh Adi, önceden “es-Şami” (Şamlı, Suriyeli), daha sonra da “el-Hakkari”
(Hakkarili) olarak anılmıştır. Halka vaaz vermek için zaman zaman Musul‟a
giderken kendisine, daha sonradan Musul Valisi olacak, Muzafferü‟d-din refakat
etmiştir. Muzafferü‟d-din onu, orta boylu, esmer tenli, yumuşak bakışlı ve kara gözlü
olarak betimlemiştir 93. Yıllar sonra Şeyh Adi, sofuluk, ağırbaşlılık ve mucizevi güç
bakımından ün salmıştır. Onunla ilgili söylenceler yaygınlaşmış, onun Kur‟an-ı
Kerim‟i her gece iki kez baştan sona okuduğundan söz edilmiştir. Bir başka
söylenceye göre ise onun, göksel varlıklarla görüştüğü ve Mekke‟deki zemzem
kuyusundaki kutsal suyu, bugün yatmakta olduğu Laleş Vadisi‟ne getirdiği
anlatılmıştır 94.
Şeyh Adi, Yezidiler‟in iki kutsal kitabından ilki olan “Kitap el- Cilve”yi
yazmıştır. Şeyh Adi‟nin sufi öğretileri, Arapça yazılmış dört risale ile bazı ilahilerde
yer almaktadır. “Ortodoks İnanç” (15 sayfa), “Ruh Nasıl İyileştirilir?” (3 sayfa)
risaleleri diğerlerinden daha uzun yazılmış olup, “Halifeye Uyarılar”, “Şeyh Kayd ve
Öteki Çömezlere Uyarılar” adlı risaleleri kısa yazılmıştır 95. Bütün bu risaleler,
geleneksel İslam inancına yeni doktrinler getirmeksizin aynen uyulmasını
öğütlemekte, ibadet edilmesi, zevk ve sefadan uzak durulmasını buyurmaktadır.
Yukarıda adı geçen son risalesinde; “Siz müritler, bırakın mideniz aç kalsın, bırakın
karaciğeriniz susuz kalsın ve giysilerinizi atın, atın ki sizler yukarıdaki Tanrı‟yı
görebilesiniz; zira oruç tutmak dünyevi şeyleri değersiz görmenin anahtarıdır ve oruç
tutmakla ruh ve bedenin kibri kırılır ve yürek bir bütün olur.” diyerek İsa‟nın
sözlerini müridlerine aktarır96. Nesir olarak yazılmış risalelerindeki katı uyarıların
tersine ilahileri, sufi şiir geleneğinde olup delidolu ve taşkındırlar. Yirmi sekiz
beyitten oluşan en uzun ilahisinde, Allah tarafından elçisi Muhammed aracılığıyla
şaire dağıtılan bir kadeh mistik şarabın esinlendirdiği hayallerden oluşur 97.

92
Bulut 2003, s. 176.
93
Guest 2007, s. 45.
94
Layard 2007, s. 209.
95
Guest 2007, s. 45.
96
Guest 2007, s. 46.
97
Guest 2007, s. 46.

31
Allah beni yanına çağırttı; ve yanına kadar gittim.
Bana içki sundu, yaşamı koydu önüme
Ve iyi bir yol arkadaşım oldu
Yoldaşım oldu, hücremde sevdiğim
Biri oldu.
Bütün şarap kadehleriyle bana güç verdi
Ve kadehlerin içinde tuttuğunu verdi
Derken aşkın ev sahipleri isteklerime boyun eğdiler:
Ve Allah‟ın bütün hizmetçileri karşısında Sultan oldum.
Yeryüzündeki bütün krallar bana kibirsizce geldiler.
Süvarilerim her toprağa dört nala girdiler,
Cennetin her köşesinde şerefime davullar çalındı,
Ve egemenliğimin müjdesi doğuda ve batıda yankılandı98.
Şeyh Adi‟nin Şam‟da 1509 yılında çoğaltılan sufi yazılarının başlıca el
yazmaları küçük bir defter (uzunluğu 18 santimetre, eni 13 santimetre) şeklinde Batı
Berlin Devlet Kütüphanesi‟nde korunmaktadır. Bir başka el yazması ilahisi
Berlin‟de, diğer ikisi ise British Kütüphanesi‟nde bulunmaktadır. 1934 yılında
Amerikalı antropolog Henry Field, Cebel Sincar‟da, Şeyh Adi tarafından yazılan
öteki Sufi şiirlerini de ortaya çıkarmıştır. Bu metinlerin kopyaları Kongre
Kütüphanesi‟nde korunmaktadır99.
On üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda İslam yorumcuları, Şeyh Adi‟nin
öğretilerinden olumlu bir şekilde bahsederken, sonraki dönemlerde eleştirmişlerdir.
Ayrıca, Berlin‟de bulunan el yazmalarının birinde Şeyh Adi‟nin adı bilinçli bir
şekilde ama acemice silinmiş, yerine aynı dönemde yaşamış olan Ortodoks Sufi
tarikatının kurucusu olan Ahmet b. Ali el Rıfai‟nin adı yazılmıştır 100.
Adi b. Musafir 101, Ocak 1162 yılında öldüğünde doksan yaşını geçmiştir
(Levha XXa-b)102. Laleş‟te bulunan mezarı, ziyaretçiler için bir türbe haline

98
Guest 2007, s. 46.
99
Guest 2007, s. 47.
100
Guest 2007, s. 47.
101
Öztemir 1988, s. 4.
102
Aydın 2007, res. 3-4.

32
gelmiştir. (Levha XXI) Her yıl eylül ayında yapılan törenlere katılanlar “hacı”
olmaktadır 103.
Şeyh Adi‟nin isteğine göre yeğeni Ebu‟l Berekat b. Sahra halef olarak
seçilmiştir. Ebu‟l Berekat bilimsel ve azizlere yakışan tutumlarından dolayı saygı
görmüştür. Erdemli, kibar, utangaç ve onurlu olarak anlatılan Ebu‟l Berekat‟ın
liderliği döneminde Addaviler olarak bilinen tarikatı, müritleri ve yeni hacıları
kendine çekmiştir. İlerlemiş bir yaşta ölerek Şeyh Adi‟nin yanına gömülmüştür104.

ġeyh Adi’nin Ġlahisi


Bu metin –uzun zamandan beri Yezidiler‟in tek otantik kutsal metni olarak
kabul edilen- Layard‟ın, “Niniveh ve Babylon” adlı kitabında yayımlanmış
çevirisidir 105.
Benim bilgim, tüm varlıkları kuşatır106
Benim varlığım, benden gelir.
Benim gelişimin nedeni, yine benim;
Zamanını da bilen benim.
Evrende var olan her şey, benim buyruğumdadır
Her yer, insanlar otursun oturmasın,
Ve tüm yaratılmışlar, benim buyruğumdadır
Bütün egemenliğim, başka egemenliklerden üstündür.
Sözlerim her zaman doğrudur
Yeryüzünün yargıcı ve yöneteniyim.
Benim yüceliğime tapınır insanlar
Bana gelirler, öperler ayaklarımı.
Benim, gökleri kat kat yayan.
Başlangıçta haykıran, benim
Şeyh‟im ben, benden başka yoktur tapacak.
Benim, kendini mucizelerle gösteren.
Bana indirildi mutluluklar kitabı,

103
Öztemir 1988, s. 4.
104
Guest 2007, s. 47.
105
Guest 2007, s. 348.
106
Guest 2007, s. 357.

33
Dağları eriten efendimden107.
Tüm yaratılmış insanlar bana gelirler
Saygıyla öpmek için ayaklarımı,
Meyveler üretirim gençliğin ilk öz suyundan,
Kendi gücümle ve bana yönelirler öğrencilerim.
Işığının önünde sabahın karanlığı dağılır.
Yol gösteririm, isteyenlere.
Benim, Adem‟in Cennet‟te yaşamasına neden olan,
Nemrud‟un kızgın ateşte kalmasına da.
Ahmed‟e adaletli davranmasında önderlik ettim
Benim yolumda ilerlettim onu.
Bana gelir tüm yaratıklar
Sevgimi, armağanlarımı kazanmak için.
En yüksek yerlere bile uğrarım ben
İyilikler benim acımamdan kaynaklanır.
Benim, tüm yüreklere korku salan

Bana uysunlar diye; ve yüceltirler gücünü ve görkemini kötülüğümün.


Karşıma çıktı o öldürücü arslan
Öfkeyle, ben haykırdım ve taşa çevirdim onu.
Benim, vurup titreten kayayı
Ve yanından fışkırtan suların en tatlısını.
Benim, bildiren, kesin gerçeği.
Benden gelir, acı çekenleri avutan kitap.
Benim, biricik yargıç.
Yargılamak hakkımdır.
İlkyazları yarattım su versinler diye,
Suların en tatlısını ve güzelini.
Eli açıklığımla ben neden oldum belirmesine 108
Ve gücümle saflaştırdım onu.
Bana dedi ki Cennet‟in Efendisi,
107
Guest 2007, s. 357.
108
Guest 2007, s. 358.

34
“Sensin tek yargıcı ve yöneticisi yeryüzünün.”
Bazı mucizelerimi kendim sergilerim,
Bazılarıysa varlıkların kendilerinde açığa vurulmuştur109.
Benim, dağlara boyun eğdiren,
Benim altımda, benim irademe göre.
Ürkünç görkemimin karşısında haykırır canavarlar
Gelir tapınırlar bana, öperler ayaklarımı.
Şamlı Adi‟yim ben, Misafir‟in oğlu.
Yüce bağışlayıcı, çeşitli adlar verdi bana.
Göksel tacı, makamı ve yedi göğü ve yeryüzünü.
Gizlerime erenlerin yüzünde, benden başka Tanrı yoktur.
Her şey benim buyruğum altındadır
Onun için, benim önderliğimi yadsımayın.
Ey insanlar! Bana karşı çıkacağınıza, boyun eğin.
Yargılama Günü‟nde, karşıma geldiğinizde mutlu kılınırsınız.
Her kim, bana bağlı olarak ölürse
Cennet‟e göndereceğim onu,
Ama kim ki, beni tanımadan ölür
Acı içinde kıvrandıracağım onu.
Diyorum ki, yücelikte yoktur dengim.
Yaratırım ve istediğimi zengin yaparım,
Övgüler bana, her şey benim irademle olur,
Işığı ben bağışlarım evrene.
Ben o hükümdarım ki, büyüklüğüm kendimden gelir,
Yaratılmış tüm zenginlikler benim buyruğumdadır.
İzlemeniz gereken bazı yolları gösterdim size, ey insanlar,
Bana yakın olmak isteyenler, dünyayı unutmalıdır.
Sözlerim her zaman doğrudur110.
Yükseklerdeki bahçe, beni hoşnut edenler içindir.
Ben gerçeği aradım ve onaylayıcısı oldum onun;
Aynı gerçeği kavrayanlar, en yüksek yere ulaşacaklar benim gibi 111.
109
Guest 2007, s. 358.
110
Guest 2007, s. 359.

35
b-ġeyh Hasan
Şeyh Adi‟nin vefatından sonra yerine geçen Abul Bereket bin Sahra öldükten
sonra da yerine oğlu Hasan b. Adi geçmiştir. Hasan b. Adi, 1195‟te doğmuştur.
Addavi tarikatına hareketlilik kazandırmıştır. Hacca duyduğu sevgiyle ünlenmiştir.
Altı yıl inzivaya çekilmesine rağmen ki bu dönemde bugün kayıp olan “İnziva
Becerilerinin Vahyi” adlı kitabı yazmıştır, dini tartışmalara aktif olarak katılmış,
Şeyh Adi‟ye büyük bir saygı gösterilmesini istemiştir. Kendisi tarafından yazılan ve
disiplin, inanç ve ağırbaşlılık taleplerinin yerine getirilmesini dile getiren kısa bir
risale, Şeyh Adi‟nin Berlin‟de bulunan el yazmalarını tamamlayıcı niteliğindedir 112.
Yezidiler‟in kutsal kitaplarından ikincisi olan “Mushaf-ı Reş” (Kürtçe Kara
Kitap) yazarı olarak kabul edilir. 1886 ile 1909 yılları arasında değişik versiyonlarla
yayımlanan bu kitapta; Dünya‟nın oluşumu, insanın kökeni, Adem ile Havva‟nın
öyküsü anlatılır. Ayrıca Yezidi dininde yasaklanan ve yapılmaması gerekenlerin bir
listesi de kitapta anlatılmaktadır 113.
Yezidi dininde hiyerarşide en üst konumda bulunan şeyhlerin üçüncü klanı
olan Adaniler‟in soyu Şeyh Hasan‟a dayanır. Bahzani‟de yaşayan bu ailenin bir kolu,
kavalları eğitmekle sorumludur. Okuma yazmasına izin verilen bu şeyh, aynı
zamanda “Cilve”nin resmi bekçisiydi. Bu klanın bir başka görevi de, düğün ve
evlilik sözleşmelerinin denetleyicisi olan péşimam makamını yürütmektir114.
Şeyh Hasan‟ın yaşadığı dönem çalkantılı bir dönemdir. Ermeni bir köle olan
Musul Atabeg‟in halefi Bedrettin Lulu, Atabeg ölünce Müslüman Şii olup onun
yerine geçer. Şeyh Hasan‟ın Musul‟u alabileceğinden korktuğu için; Yezidiler‟in
Emevi soyundan geldikleri savını kullanarak onlara saldırır. 1246 yılında Şeyh
Hasan‟ı Musul‟a davet ederek onu tutuklatır ve daha sonra boğazı sıkılarak öldürtür
(Levha XXII)115.

111
Guest 2007, s. 359.
112
Guest 2007, s. 49.
113
Guest 2007, s. 71.
114
Guest 2007, s. 71.
115
Guest 2007, res. 21.

36
II-Melek Tavus
Yezidilik, Yahudi, Hıristiyan ve İslam dinlerinden oldukça farklı olup
kendine özgü bir dindir. Yezidiler, İsyancı meleğin (Lucifer) Tanrı tarafından
affedildiğine ve yeniden eski görevi olan baş melek olarak atandığına inanırlar 116.
Yezidiler‟in kötülük kavramına olan ünlü saygıları ve korkuları, haksız olarak onlara
“Şeytana Tapanlar” ünvanını vermiştir 117.
Yezidiler, tek tanrıya inanırlar ve Kürtçe olarak ona “Hüda” derler. Ona
evrenin ilk nedeni ve hareket ettiricisi olarak taparlar. Tanrı evrenin yaratıcısıdır
fakat düzenleyicisi ve devam ettiricisi ise Melek Tavus‟tur. Yezidi kozmogonisine
göre, yeryüzündeki bitkilerin ve hayvanların yaşamlarının yaratılması ve oluşumu
görevi yedi meleğe verilmiştir. Bu meleklerin en büyüğü Azaziel‟di. İnsanı ise bizzat
Tanrı yarattı. Adem‟in önünde secde etmeyi reddeden ve Tanrı‟nın huzurundan
kovulan gururlu Azaziel‟in hikayesi Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman geleneğinde de
anlatılmıştır. Ancak, burada anlatılan hikayenin sonu Yezidi dininde farklıdır.
Öykünün sonunda bu isyancı melek, kötülük ruhuyla bir tutulmuyor. Yezidiler, bu
itaatsizlik eyleminin Allah tarafından affedildiğine ve bu meleği önceden olduğu gibi
bir kez daha ulu olarak görenler, onun özel korumasından yararlanacaklarına
inanırlar118.
Yezidiliğin gizli kalma nedenlerinden biri de Melek Tavus kavramıdır. Melek
Tavus‟un tam olarak ne olduğunun anlaşılamamasından dolayı, Yezidi inancını
yorumlamak oldukça zordur. “Tavus” kelimesinin etimolojisi, eski Kürd-Ari
kökenlidir. “Tav, Ta ya da Ti, Tik” “aydınlık, nur, güneş” ile “us” tanrısallık, hak
anlamlarına gelen kelimelerden oluşmuştur; Yani “Tanrı‟nın ışığı” anlamına
gelmektedir 119. Tavus kuşu (Levha XXIII)120 birçok doğu halkının şiirlerinde
güzelliğin, zarafetin ve daha birçok güzel kavramın eş anlamlısı olarak kullanılır
(Levha XXIVa-b). “Tavus-u Firdevs”, “Tavus-u Südre” ve “Tavus-u Huld” şeklinde
de İslam tasavvufunda oldukça ünlüdür. Hatta kimi zaman “Tavus” lakap olarak da
kullanılır. Başka inançlarda da değer gören “Tavus” aynı zamanda Rafızi

116
Guest 2007, s. 12.
117
Layard 2000, s. 191.
118
Guest 2007, s. 66.
119
Reşid 2010, s. 57.
120
Aydın 2007, res. 7

37
tarikatındaki bir mezhebe de ad olmuştur121. Tavus‟un ünvanı olan “Melek”
muktedir, azim ve güçlü anlamlarına gelmektedir ve kral, yönetici ve reis
anlamlarına gelen “Melik” kavramıyla aynı köktendir 122.
Yezidilik, dini ahlak ve doğruluğun evrensel ilkelerini –doğru ve yanlış,
adalet, hakikat, sadakat, merhamet, sevgi- bir araya getirir. Ölülerin ruhları hak
ettiklerine göre, ya cennete ya da cehenneme gider; ancak genellikle dünyaya başka
bir bedende, kimi zaman bir hayvan bedeninde olmak üzere yeniden gelirler.
Yaşamın bir gerçeği olarak kabul edilen kötülük doğaüstü bir varlığın işi olarak
görülmez. Adem ve Havva ile ilgili hikaye Yezidi geleneğinin bir parçası olmasına
rağmen, Adem‟in zaafını taşımak bir yana dursun bu melek, bedenin biyolojik
işlevleriyle ilgili yararlı öğütler sağlayan biri olarak gösterilir123.
Melek Tavus‟un Allah‟ın emri olan, Adem‟in önünde secde etmemesi bazı
düşünürler onun, Allah‟a olan derin sevgisi ve bağlılığından kaynaklandığını ve
topraktan yaratılan Adem‟e secde etmeyi, Allah‟a ortak kabul ettiğini iddia ederler.
Bu yüzden Melek Tavus‟un bu davranışını bir marifet olarak kabul eden Ahmet el-
Gazali onu yaratılmışların efendisi olarak görür124. Melek Tavus‟un mürşit olan yanı
sufilerin düşüncelerinden kaynaklanmaktadır. El-Hallac-ı Mansur125 Melek Tavus‟un
insana secde etmemesini lehinde yorumlamıştır. Bunu da genelde Tanrı‟nın birliğini
zedelemek konusunda çok titiz davranan sufi düşüncesinin bir belirmesi olarak
saymak mümkündür 126.
Yezidiler‟de iblis ve kötülük kavramları bulunmaz. İslamiyet‟teki adıyla
Kötü‟yü yani Şeytan‟ı hiç ağza almazlar. Şeytanın adını anmak Tanrı‟ya küfür sayılır
ve topluluktan çıkarılmaya neden olur 127. Müslümanlar‟ın Şeytan diye adlandırdıkları
varlıktan söz ettikleri zaman, büyük bir saygıyla Melek Tavus, Kral Tavus veya
Kudretli Melek, Melek el Kut diye hitap ederler128.

121
Çakar 2007, s. 130.
122
Çakar 2007, s. 135.
123
Yalkut 2002, s. 67.
124
Çakar 2007, s. 132.
125
922‟de zındıklık suçlamasıyla öldürülen Hallac-ı Mansur, Yezidilerin çok saygı duyduğu bir
mutasavvıftır. Hallac, İslam öğretisindeki “şeytan” düşüncesini de sorgulamıştır. “Tavasin” adlı
eserinde Tanrısal irade ile Tanrısal buyruk arasındaki ikilemi ele almıştır (Yalkut 2002, s.23.).
126
Çakar 2007, s. 134.
127
Yalkut 2007, s. 46.
128
Layard 2000, s. 207.

38
İslamiyet ve Hıristiyanlık‟ta “kovulan melek”in oynadığı rol sorun
yaratmaktadır. Çoğu Yezidi, satan ve şeytan kavramlarının “iyi” ve “kötü” ilkelerini
ayırarak ikilik çıkardığı, yani “diateizm”e yol açtığını düşünmektedir. Dolayısıyla
Yezidilerce “kovulan melek”i kötü ile özdeşleştirmek, tektanrıcılığa ters düşer129.
Mushaf-ı Reş‟teki yaratılış hikayesine bakılırsa, Adem‟in geleceği konusunda
Melek Tavus, Allah‟ın bilgisi doğrultusunda hareket etmiştir. Ayrıca Allah‟ın
istediği halkı yaratabilmek için Adem‟i cennetten çıkarmıştır 130.
Yezidiler‟e göre, Tanrının buyruğu olmadan “kovulan melek” Adem ile
Havva‟yı baştan çıkaramazdı. Bunu yapabilecek olsa, Tanrı kadar güçlü olurdu.
Tanrı ile meleği arasındaki çatışma Tanrı‟nın olumlu gücü, meleklerinden birini ise
olumsuz gücü temsil ettiği şeklinde anlaşılamaz. Tanrı bütün meleklerini kendi
özüne, kendi ışığına benzer yaratmıştır. Yezidiler yaratılışın türüm yoluyla olduğuna
inanırlar. Her varlığa, hem bitkilere hem hayvanlara hem de insanlara Tanrısal
ışıktan bir pay verilmiştir. İyi ile kötü, Tanrı‟ya özgü yaşamın ve kozmik yasanın
tamamlayıcı parçalarıdır. Tüm bunlar aşılmaz uçurumlarla birbirlerinden ayrılmış
değildir ve yaratılışın bütünü içinde aralarında organik bir bağ oluştururlar. Her şey
aynı kaynaktan gelir. Yaşam, ölüm; iyi, kötü her şeyin özü aynıdır 131.
Dolayısıyla Yezidiler kendi başına var olan olumsuz ve baştan çıkarıcı bir güç
olduğunu kabul etmezler. Bir Yezidi yaptığı olumsuz eylemlerden kendisi
sorumludur. İnsanın içinde hem iyi hem kötü vardır. İnsan akıl ve irade sayesinde
olumlu eylemlerde bulunup kötü yönlerini bastırabilir 132.

III- Sancak Kültü


Sancak kültü Yezidi kavalların tunçtan, pirinçten ya da bakırdan yapılmış
Melek Tavus heykelini, müridlerin arasında dolaştırma geleneğidir 133. Bu heykeller
sancak diye adlandırılır 134. Ördek ve kuş biçiminde yapılmış bu sancaklar (Levha
XXVa-b-c)135, aynı zamanda Yezidiler‟in yeryüzündeki dağılım bölgelerini
simgelemektedir. Sancağın dini makamda oturan şeyhe ilahi bir güç verdiğine

129
Yalkut 2002, s. 47.
130
Çakar 2007, s. 134.
131
Yalkut 2002, s. 47.
132
Yalkut 2002, s. 48.
133
Çakar 2007, s. 136.
134
Bulut 2003, s. 164.
135
Guest 2007, res. 30-32.

39
inanılır. “Tavushane” denilen özel ve güvenli bir yerde korunan sancak, sadece dini
önderin emriyle “kavval” (keval) denilen gezici dervişlere, geçici bir süre için
verilir136.
Yezidiler sancakları, Melek Tavus‟un kendisi olarak değil aksine onun
gölgesi ya da simgesi olarak görürler 137. Bu durumda pagan dinlerinden farklı olarak,
onların puta tapmadıklarını söyleyebiliriz.
Yezidiler, birçok tartışmalara konu olan bu sancakların fotoğraflarının
çekilmesine veya çizilmesine izin vermezler. Bir sır gibi bu sancakları diğer
topluluklardan gizlemeyi tercih ederler. Ancak bazı Yezidi olmayan araştırmacılar
bir şekilde bu sancakları görebilmiştir. Melek Tavus isim olarak tavus kuşunu
hatırlattığından A.Henry Layard, Seyyid Abdülrezzak El-Haseni ve Anastasse Marie
gibi araştırmacıların çizdikleri sancaklar tavus kuşu şeklindedir. Buna karşın Mustafa
Nuri Bey, Melek Tavus sancağını bir horoz şeklinde çizmiştir 138. R. Lescot ise Sincar
Yezidiler‟inden Cemil Ağa‟nın evinde gördüğü iki sancağın kafa yapısının Tavus
kuşundan çok güvercin ya da ördeğe benzediğinden söz etmiştir 139.
Yezidiler‟in kutsal kitaplarından biri olan Mushaf-ı Reş‟te sancakların yedi
adet olduğundan söz edilmiştir. Ayrıca her sancağın bir adı vardır. Emir İsmail Bey‟e
göre bu sancaklar zamanında, Süleyman Peygamber‟e aitmiş ve ardından diğer
Yezidi kralların eline geçmiş. Sancaklar Şeyhan Emiri tarafından Şeyh Adi‟nin
Laleş‟teki tapınağında korunuyor. Eskiden sancaklar, kavallar ve köçekler vasıtasıyla
Yezidiler arasında gezdirilirken artık güvenlik nedenlerinden dolayı sancakların
taklitleri gezdirilmektedir140.
Sancaklar Mir ve Baba Şeyh‟in izniyle saklandıkları yerden, bakır ibrik, tepsi
ve Şeyh Adi‟nin türbe toprağı ile zemzem suyunun karışımından oluşan “berat” adı
verilen kutsal lokmalarla birlikte köylerde gezdirilmek üzere çıkarılır. Bunlar yün
heybelere doldurularak kavalların boynundan iki omuzdan sarkacak şekilde asılır.
Ağzı büzgülü iri beyaz bez torbalara konan tef, ney ve diğer eşyalar tek tek öpülüp
başa konur141. Bu yolculuk sırasında Kavval gidilecek köye yaklaşınca Köçekler

136
Bulut 2003, s. 164.
137
Çakar 2007, s. 136.
138
Çakar 2007, s. 136.
139
Çakar 2007, s. 137.
140
Çakar 2007, s. 137.
141
Bulut 2003, s.173.

40
haber verirler. Köydeki tüm Yezidiler, bayramlık giysilerini giyerek, köy dışına çıkıp
sancağı karşılarlar. İlahiler, türküler ve zılgıtlar eşliğinde başlayan karşılama, kimin
evinde tören yapılacağının belirlenmesi, maddi durumu iyi olanlar arasında yapılan
bir müzayedeyle sona erer. Açık artırmayı kazanan kişi Kavval ve kutsal
malzemeleri evinde ağırlama sevinciyle aynı zamanda töre gereği, kurban keser 142.
Tüm köylüler de bu eve konuk olurlar 143.
Yapılan ritüel açık havada gerçekleşecek ise, bahçedeki ağaçların altına
yastıklar konulur. Başta sancak, ibrik, tef ve ney olmak üzere kutsal eşyalar tek tek
kılıflarıyla birlikte öpülür, heybe ve torbalarından çıkarılırken bir kez daha öpülüp
yastıklara dayalı bir şekilde sırasıyla yerleştirilir. Getirilen tepsinin üzerine üç
boğumlu tavus heykeli ve ibrik konulur. Berat denilen lokmalar tepsinin sağ tarafına
bırakılır. Kavval öncelikle neye üfler ardından tef sesleri duyulur ve böylelikle tören
başlamış olur 144.
Kavallar sancağın her iki yanına otururlar, yaşlılar saygınlıklarına göre yer
minderleri ve kilimlere bağdaş kurarak dizilirler. Bunların dışındaki tüm köy halkı
arka tarafta ayakta beklerler. Çalınan ilahiler uzun bir süre devam ettikten sonra
kesilir. Ardından köydeki herkes sancağın önünde diz çöküp en alttan başlamak
üzere heykelin üç boğumunu ya öper ya da iki eliyle dokunup dudağına sürer. (Levha
XXVIa-b) Sancağın sarılı olduğu yeşil kırmızı örtüye yüz sürüp başına koyar. En son
baş kavvalın elini öpüp, belli miktarda parayı bırakıp, karşılığında “berat”ı alarak
yerine geçer. Tüm köy halkı bu ritüeli gerçekleştirdikten sonra törenin ilk kısmı
bitmiş olur 145.
Dua bölümünün bitiminde, üzüm ve incirden oluşan kuruyemiş tabağı
sunulur. İlk başlayan “ziyade olsun” der demez, tüm konuklar yemeye başlarlar. Her
evden getirilen ve üstüne lavaş ekmeği konulan yemek, genellikle el ile yenilir. Ortak
yenilen yemek, ibadetten çok sohbet ve kardeşliği pekiştirmektedir. Kısa bir süre
sonra törene son verilir 146. Kavval ve köçekler bu ayinden sonra köy halkından gelen
hediyeleri toplayıp yolculuklarına devam ederler 147.

142
Bulut 2003, s. 173.
143
Çakar 2007, s. 137.
144
Bulut 2003, s. 173.
145
Bulut 2003, s. 174.
146
Bulut 2003, s. 174.
147
Çakar 2007, s. 137.

41
B-LALEġ TAPINAĞI
Laleş adının kökeni, Kürtçe “lal” ve “heş” kelimelerinin birleşmesinden
oluşmuştur. “lal” sessiz, “heş” hoşluk demektir. Burada anlatılmak istenen,
“dünyanın hoşluğundan bahsetme, kendini bil, Allah‟ı unutma”dır. Başka bir görüş
ise, Laleş‟in, Kürtçe “lal” ve “leş” kelimelerinden oluştuğundan, “lal”(sessizlik),
“leş” (beden), dolayısıyla “sessiz beden” anlamına geldiğinden söz etmektedir. Fakat
biz her iki anlamın da benzer olduğundan dolayı, bu durumun Tasavvuf ile yakından
ilintili olduğunu söyleyebiliriz. Mevlana‟nın kendisine “suskun” demesi ve hocasının
Tebrizli Şems olması (Şems‟in Yezidi olduğunu ileri süren görüşler mevcuttur),
Yezidilik ile Sufisizm‟in birbirini etkilediğini düşündürtmektedir.
Laleş Vadisi, Musul‟a 58 kilometre uzaklıkta, 610 metre yükseklikte ve 3
kilometre uzunluktadır. Laleş Vadisi‟ne doğudan ve batıdan ulaşılabilir (Harita II)148.
Doğu tarafı genellikle araçlarla yolculuk yapan hacılar tarafından tercih edilmektedir.
Geleneksel olarak Beadré‟den gelen Mir ve ailesi batı tarafını tercih etmektedir.
Vadi, baştan başa kutsal olduğundan dolayı buraya adımını atan her Yezidi,
yalın ayakla dolaşmak durumundaydı, fakat günümüzde bu kurala pek uyulmadığı
görülmektedir149. Krem rengi ile gri tonlarının hakim olduğu Laleş Tapınağı‟nın
doğu-batı ve güneyi yumuşak yontma taşlardan, kuzeyi ise kayalıklardan
oluşmaktadır ( Levha XXVIIa-b).
Laleş Tapınağı, muhtemelen Hıristiyanlık‟tan önce inşa edilmiştir. Yezidi
mitolojisi ve sözlü edebiyatına göre tapınak, Tanrı‟nın Dünya‟yı ilk yarattığı yerde
bulunmaktadır. Vadideki tepelerin dere yatağıyla birleştiği büyük kayalar arasında
yaklaşık yüz elli kadar mağara, kovuk, sufi dervişlerin hücreleri olan çilehane, zaviye
ve türbe bulunmaktadır. Abdülkadir Geylani, Hallac-ı Mansur, Hasan Basri ve
Şemseddin Tebrizi gibi sufi şahsiyetlerin burada çile doldurduklarına inanılır.
Yezidiler buradaki hücre, kovuk ve türbeleri tek tek dolaşarak, taşlarına el sürerek,
dileklerde bulunmaktadırlar150. 12. yüzyılda Şeyh Adi‟nin yerleşmesiyle burası
çilekeşler tekkesi, daha sonra mürid sayısının artmasıyla dergah olmuştur. Ölen din
adamları aynı mekanda gömüldükçe burası zaman içerisinde türbegah halini almıştır.

148
Francis 2008, map 1.
149
Bulut 2003, s. 164.
150
Bulut 2003, s. 165.

42
151
Böylece anıt mezar (mozole) ve tapınak karışımı kompleks bir yapı oluşmuştur
(Levha XXVIII)152.
Batı tarafından Laleş vadisine vardıktan sonra Ak Köprü‟den (Pıra Spi)
geçilerek binanın kemerli giriş kapısına varılır. Girişteki kapının üst eşiğine kabaca
yılan, insan, küçük bir el baltası153 ve ibik kabartması yapılmıştır (Levha XXIX) 154.
Burada yılan figürünün oldukça ayrıntılı işlendiğini görmekteyiz (Levha XXXa-b-
c)155. Giriş kapısından geniş bir avluya geçilir. Bir çeşit stoa olan avlunun her iki
yanındaki tezgahlarda, hac mevsiminde kutsal eşyalar sergilenip satılmaktadır. Giriş
avlusunun dış tarafında ortak kullanıma açık mekanı izleyen küçük kapı, kemerli bir
geçide açılmaktadır (Levha XXXI). Ziyaretçi burada ayakkabılarını çıkarıp eşiğe
basmadan kutsal alana geçmek durumundadır 156. Eşik birçok kültürde olduğu gibi,
Yezidilik‟te de kutsal bir unsurdur.
Kutsal alandaki Şeyh Adi Türbesi, onun inzivaya çekildiği söylenen yüksek
bir tepede yer almaktadır. Şeyh Adi Türbesi‟nin bulunduğu kuzey yamacında,
kayalıklar arasından akan beyaz su türbenin altından geçerek kutsallaşır. Çocuklar bu
suyla tapınaktaki sarnıçlarda vaftiz edilir 157. Tapınağın batıya bakan tarafındaki kare
biçimindeki, toprak ve alçıdan yapılmış odada Şeyh Adi‟nin mezarı bulunmaktadır.
Ahşap sandukanın içinde yer almaktadır ve bütün kutsal mezarlarda olduğu gibi,
üzerine yeşil bir örtü örtülmüştür. Taş duvarla örülmüş, geniş, tertemiz ve bakımlı
odanın üst yapısı koni şeklinde olup 12 metre yüksekliğindedir. Loş olan oda küçük
bir kandille aydınlatılmaktadır –Zerdüştiler‟de de günlük ibadetlerin yapıldığı her
mabette, mutlaka kalp ateşini temsil eden bir ateş bulunurdu. Bu ateş gerçek bir ateş
olabileceği gibi, bir çıra, bir lamba veya herhangi bir aydınlatma aracı da
olabilirdi158. Türbenin hemen yanı başında “Stuna Mıraza” (Murat Taşı) denilen
sütun benzeri dikili bir taş bulunmaktadır. “Stuna Mıraza” denilen dikili taş,

151
Bulut 2003, s. 166.
152
Guest 2007, res. 6A.
153
Layard 2000, s. 199.
154
Guest 2007, res. 10.
155
Guest 2007, res. 12-15.
156
Bulut 2003, s. 166.
157
Guest 2007, s. 44.
158
Bilgin 2003, s. 456.

43
Yezidiler için kutsaldır ve bu taşın uğur getirdiğine inanılır. Söylenceye göre, bu
sütun Şeyh Adi tarafından müritlerinin kısmetleri açılsın diye dikilmiştir 159.
Dikili taşların eski uygarlıkların çoğunda kutsallık taşıdığını görmekteyiz.
Yerden göğe doğru uzanan bu dikili taşlar, tanrı ile olan ilişkiyi temsil etmektedir.
Dikili taşlar, Neolitik Dönem‟de, Anadolu‟da Göbeklitepe‟de de bilinmektedir 160.
Yezidiler‟e göre kutsal sayılan Şeyh Adi‟nin mezarındaki toprak ile buradaki
kutsal su karıştırılarak “berat” adı verilen kutsal lokmalar, ziyarete gelen kişilere şifa
amaçlı dağıtılmaktadır 161. Şeyh Adi‟nin kullandığı porselen lamba, üstünde
dinlendiği pencere pervazı (berşebekayi) ile seccadesi de burada bulunmaktadır. Bu
kutsal eşyalar sadece özel zamanlarda ziyaretçilere gösterilmektedir. Gelen
ziyaretçiler, bu kutsal eşyalara yüz sürüp dileklerde bulunmaktadırlar 162.
Bir zamanlar tapınakta korunan, fakat günümüzde kayıp olan Hz. İsmail‟in
bakırdan yapılmış koç heykeli, Hz. Musa‟nın bakır asası ve yılanı, tarikat şeyhi
Ahmet el Bedevi‟nin tespihi, sufi Cüneyd el Bağdadi‟nin sakal tarağı, tarikat bilgini
Abdülkadir Geylani‟nin çubuğu, Hz. Süleyman‟ın bakır tası, tarikat şeyhi Ahmet el
Rufai‟nin kuşağı gibi kutsal eşyalar bulunmaktaydı 163.
Vadide yer alan bir başka önemli türbe, Şems ya da Güneş Şeyh‟in (Şems
Farsça‟da güneş anlamına gelmektedir.) türbesidir (Levha XXXII) 164. Mümkün
olduğu kadar çok güneş ışını düşecek şekilde yapılmıştır. Kapının yanındaki duvarda
Şeyh Şems‟e yazılan bir dua asılmıştır. Yezidi mirlerinden Hüseyin Bey‟in babası ve
diğer Yezidi liderleri tarafından dikilen adak tabletleri duvarın içine konulmuştur.
Daha kutsal olan iç bölge birkaç küçük kandille aydınlatılmaktadır. Ayrıca binaların
yanında yapılmış bir ahırda Şeyh Şems için adak olarak kesilen beyaz öküzler
bulunmaktadır. Bu öküzler büyük festivallerde kesilerek etleri yoksullara
dağıtılmaktadır165.

159
Bulut 2003, s. 168.
160
Schmıdt 2007, s. 125.
161
Bulut 2003, s. 164.
162
Bulut 2003, s. 165.
163
Bulut 2007, s. 165.
164
Guest 2007, res. 25.
165
Layard 2000, s. 203.

44
C-KUTSAL KĠTAPLARI
Yezidiler‟in, Şeyh Adi‟ye atfedilen Kitab el-Cilve ile onun ölümünden iki
yüzyıl sonra yazıldığı söylenen Mushaf-ı Reş adlı iki kutsal kitapları vardır 166. Öte
yandan pek çok Yezidi tarafından benimsenen başka bir hipoteze göre, Yezidi
dininin çok eski olduğu ve kuruluşunun tarihsel ayrıntılarının eski çağ uygarlıklarının
puslu ortamında kaybolduğudur167. Bu nedenle bu iki kitabın yaradılıştan önce var
olduğu ve orijinal nüshalardan öğrenildiğine dair inanç da Yezidiler arasında
yaygındır. Arapça olan bu kitaplardan Kitab el-Cilve tecelli kitabı, Mushaf-ı Reş ise
“Kara Kitap” olarak anılır 168.

I- Kitab el-Cilve (Nur Kitabı)


Yezidi kutsal kitabı Kitap el-Cilve, bir mukaddime ve beş bölüm,109 satır, 8
sayfadan oluşur169. Bu bölümlerin birincisi, on üç madde olup, Melek Tavus‟un
ezelde hala var ve vazifesini insanları ıslah ve bir sıkıntı halinde onlara her zaman
yardımcı olduğu söylenmektedir. İkinci bölüm, on madde olup, bu maddelerde
Melek Tavus‟un insanları istediği gibi cezalandırıp, ödüllendirdiğini, yerin altına ve
üstüne hükmettiğini, sadece kendi emirlerini yerine getirmek gerektiği ifade
edilmektedir. Sekiz maddeden oluşan üçüncü bölümde ise, bütün bilgileri,
sevdiklerine kitap olmadan verdiği; yer, gök ve denizdeki bütün yaratılanların kendi
hakimiyeti altında olduğu, yer altındaki bütün hazineleri bildiği anlatılır. Dokuz
maddeden meydana gelen dördüncü bölümde ise haklarını başka tanrılara
vermeyeceğini, Müslüman, Yahudi, ve Hıristiyanların onun inançlarından
kendilerine uygun düşenleri alıp, diğerlerini bozdukları ifade edilir. Son bölüm olan
beşinci bölüm dört maddeden ibaret olup, burada şahsına ve resmine saygıda
bulunulması ve kendi inançlarının ve eşyanın olduğu gibi korunması emredilir 170.

166
Abca 2006, s. 19.
167
Guest 2007, s. 64.
168
Abca 2006, s. 19.
169
Akça 2006, s. 52.
170
Abca 2006, s. 19.

45
46
47
171

171
Çakar 2007, s. 285

48
172

172
Çakar 2007, s. 286

49
173

173
Çakar 2007, s.287

50
174

174
Çakar 2007, s.288.

51
175

175
Çakar 2007, s. 289.

52
176

176
Çakar 2007, s. 290.

53
Çeviri
Bütün yaratıklardan önce var oldu. Seçilmiş halkını uyarmak ve yanlışlardan
uzak tutmak üzere, yardımcılarını bu dünyaya gönderdi; kullarını önce sözlü olarak
uyardı, ikinci olarak bu kitapla ki yabancıların okuması ya da bakması yasak kılındı.

Birinci Bölüm
Ben ki vardım, varım, sonsuza dek var olacağım; tüm yaratılmışlara hükmüm
geçer, tüm olaylar ve benim erkim altındaki varlıklarla ilgili her şey, benim
buyruğumla olur. Kim buna inanır da gerektiğinde beni çağırırsa, ben hemen onun
yanındayım, benim var olmadığım hiçbir yer düşünülemez. Beni benimsemeyen
kimselerin, kendi isteklerine uygun olmadığı177 için kötülük diye nitelendirdikleri
tüm olaylar, benim isteğimle olur. Her çağın bir yönetici vekili vardır; onu ben
seçerim. Her kuşakla birlikte, bu dünyanın başkanı da değişir. Başkanlar sırayla
gelirler, kendi dönemleriyle ilgili görevlerini yerine getirirler. Yaratılıştan kazanılan
özelliklerin değerleriyle orantılı olarak, suçları bağışlarım. Kim ki buna karşı çıkar,
sıkıntılarla acılar ondan eksik edilmeyecektir. Başka hiçbir tanrı, benim işlerime ve
yaptıklarıma karışamaz: Ben neye karar verirsem o olur.
Yabancıların ellerinde bulunan kutsal kitaplar, peygamberler ve havariler
tarafından yazılmış olsalar bile, artık geçersizdirler, isyancı bir nitelik
kazanmışlardır, bozulmuşlardır; bunlar birbirlerini yalanlamakta ve geçersiz
kılmaktadırlar. Doğru olanla yanlış olan arasındaki ayırım, yaşanılan çağın
koşullarına göre yapılacaktır. Bana inananlara verdiğim sözleri yerine getireceğim;
belirli dönemler için yetkilerimi devrettiğim akıllı ve sezgili vekillerimin yargılarına
göre, kullarımla aramdaki sözleşmeye uyacağım ya da uymayacağım. Olayların
gelişimini dikkate alırım; içinde bulunulan zamanda yararlı olan neyse, onu
uygularım. Benim eğitmenliğimi kabul edenleri yönlendirir, eğitirim; onlar bana
uymakla, ruhun duyacağı sevinç ve zevklerin en büyüğüne kavuşurlar 178.

177
Guest 2007, s. 349.
178
Guest 2007, s. 350.

54
Ġkinci Bölüm
Çok iyi bildiğim tüm yöntemlerle, Adem oğullarını ödüllendirir ve
cezalandırırım. Yeryüzünde, üstünde ve altında ne varsa, benim denetimimdedir.
Öbür ırklara yardım etmeyi üstlenmem, onlara iyilik yapmaktan da uzak durmam,
hele benim seçilmiş topluluğumdan ve bana uysallıkla hizmet edenlerden bunu hiç
esirgemem. Sınadığım insanlara etkin bir denetim yetkisi veririm; bu insanlar, benim
irademe uygun olarak, belirli durumlarda, bana inanıp öğütlerimi tutanlara yardım
ederler. Alan da benim, veren de; zengin eden, fakir eden de; mutlu kılan, mutsuz
kılan da; bütün bunlar, çevre koşullarına ve zamana uygun biçimde gerçekleşir;
benim işlerime karışmak ve herhangi bir insanı denetimimden çıkarmak hakkına ve
yetkisine sahip hiçbir güç yoktur. Bana engel olmaya çalışanların üzerine acılarla
hastalıklar yağdırırım. Kim benim buyruklarıma uyarsa, öbür insanlar gibi ölmez. Bu
düşük dünyada hiç kimsenin, kendisi için belirlediğim süreden daha fazla kalmasına
dayanamam; ama istersem, onu dünyaya iki kez, üç kez ya da daha fazla, geri
gönderirim, ruhunu başka bedenin içine sokarak; bu evrensel bir yasadır.

Üçüncü Bölüm
Ben, kitap göndermeksizin yönlendiririm, dostlarıma ve benim öğrettiklerimi
benimseyenlere, doğru yolu, gizli araçlarla gösteririm; uyulmasını istediğim kurallar,
bunaltıcı değildir, zamana ve koşullara göre saptanmıştır. Yasalarıma karşı çıkanları
öbür dünyalarda cezalandırırım. Adem oğulları, yapılması istenen şeyleri bilmezler,
bu yüzden sık sık yanlışlığa düşerler. Yeryüzündeki ve gökteki hayvanlar, denizdeki
balıklar, hepsi benim yönetim ve denetimim altındadırlar. Dünyanın bağrındaki gizli
hazineler ve başka şeyler benim bilgimim içindendir. Onların tek tek bulunup
alınmasına imkan sağlarım. Bunlara sahip olacak kimselere ve benden zamanında
dilekte bulunanlara gizli işaretlerimi, mucizelerimi gösteririm. Bana ve izleyicilerime
karşı yabancıların göstereceği düşmanlık ve direnme, ancak kendilerine zarar verir,
çünkü bilmezler ki güç ve zenginlik benim ellerimdedir ve bunları ben, Adem
oğullarında hak edenlere veririm. Dünyaların yönetimi, çağların arka arkaya geçip
gidişi, vekillerimin her çağda değişmesi, sonsuza dek benim yetkimdedir. Her kim

55
oraya dürüstçe yürümezse, ben, kendim belirleyeceğim bir zamanda onu
cezalandıracağım ve başladığı yere geri göndereceğim179.

Dördüncü Bölüm
Mevsimler dört tanedir, unsurlar da dört tanedir; bunları ben, yaratıklarımın,
gereksinimlerini gidermeleri için bağışladım180. Yabancıların kutsal kitapları, ancak
benim yasalarıma uygun oldukları, karşı çıkmadıkları ölçüde tarafımdan kabul
görürler; yine de bunlar, çoğunlukla saptırılmışlardır. Üç tanesi bana karşıdır ve ben,
üç addan nefret ederim. Benim gizlerimi açığa vurmayanlar için, ödüllendirme
konusundaki sözümü tutacağım. Benim uğrumda acı çekmeye katlananları, kuşku
duyulmasın ki dünyaların birinde ödüllendireceğim. Benim yolumdan gidenler,
kendilerine düşman olanlara ve yabancılara karşı, cemaat şeklinde yaşasınlar. Ey siz,
benim yasalarıma uyanlar, benim tarafımdan iletilmeyen düşünceleri kafanıza
sokmayın. Yabancıların yaptığı gibi sakın, adımı ya da bana yakıştırılan adları
ağzınıza almayın, yoksa günaha girersiniz; çünkü bu konular, sizin kavrayışınızın
üzerindedir 181.

BeĢinci Bölüm
Beni simgeleyen şeylere ve resimlere saygılarınızı sunun; çünkü onlar size,
benim yasalarıma aykırı olan davranışlarınızı anımsatacaktır. Yardımcılarımın
buyruklarına uyun, sözlerine kulak verin ki, benden aldıkları öte dünya bilgisini size
iletsinler182.

II- Mushaf-ı ReĢ ( Kitab’ül-Esved) (Kara Kitap)


Yezidi dininin bir diğer kutsal kitabı olarak kabul edilen Mushaf-ı Reş‟in
Şeyh Hasan tarafından yazıldığı kabul edilir. 1886 ile 1909 yılları arasında değişik
versiyonlar şeklinde yayımlanmıs olan bu kitabın içeriğinde dünyanın oluşumu,
insanın kökeni ve Adem ile Havva‟nın öyküsü ile ilgili bir Yezidi anlatımı vardır.

179
Guest 2007, s. 351.
180
Guest 2007, s. 352.
181
Guest 2007, s. 352.
182
Guest 2007, s. 352.

56
Ayrıca kitapta, bu dince yasaklanmıs, yapılmaması gerekenlerin bir listesi de
bulunmaktadır 183.
Her iki kitap da 19. yüzyılın sonlarına kadar yabancılar tarafından
bilinmiyordu. Ancak, 1724‟den itibaren Müslüman Şeyhi Abdullah el-Rab‟taki,
Yezidiler‟in “Cilve” adında bir kitabının olduğunu ve herhangi bir Fahrettin
tarafından yazıldığını söylüyordu. Miladi 1895 senesine gelinildiğinde ise İngiliz E.
C. Browne da “Musul Yezidiler‟i” adlı yazısında ilk defa olarak bu iki kitabın
İngilizce‟ye tercümesini yapmıştır. Bunu diğer İngilizce, Almanca, Fransızca,
Türkçe, İtalyanca, Rusça ve Arapça tercümeler takip eder. Böylece başta Avrupa
olmak üzere tüm dünya ilk kez Yezidi inanç, gelenek ve görenekleriyle tanışarak bu
ilginç inanç sistemi hakkında bilgi sahibi olmuşlarsa da; bu çeviri kitaplarının
metinlerinin gerek anlam gerekse tarz bakımından birbirleriyle çok çelişik olması
okuyan kimsenin hangisinin doğru olduğunu ayırmakta güçlük çekmesine neden
olmuştur184.

183
Guest 2007, s. 71.
184
Abca 2006, s. 20.

57
185

185
Çakar 2007, s. 292.

58
186

186
Çakar 2007, s. 293.

59
187

187
Çakar 2007, s. 293.

60
188

188
Çakar 2007, s. 295.

61
189

189
Çakar 2007, s. 296.

62
190

190
Çakar 2007, s. 297.

63
191

191
Çakar 2007, s. 298.

64
192

192
Çakar 2007, s. 299.

65
193

193
Çakar 2007, s. 300.

66
194

194
Çakar 2007, s. 301.

67
195

195
Çakar 2007, s. 302.

68
196

196
Çakar 2007, s. 303.

69
197

197
Çakar 2007, s. 304.

70
Çevirisi
Başlangıçta Tanrı, kendi özünden Beyaz İnci‟yi yarattı; ve bir kuş yarattı ki
adı Anfar‟dı. Ve İnci‟yi onun sırtına koydu, ve orada kırk bin yıl oturdu. İlk gün,
yani Pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olan ‟tur.
Pazartesi günü Tanrı Darda‟il adlı meleği yarattı ki o, Şeyh Hasan‟dır. Salı günü,
İsrafil‟i yarattı ki, Şeyh Şems‟tir. Çarşamba günü, Cibra‟il [Gabriel] adlı meleği
yarattı; o da Ebu Bekr‟dir. Perşembe günü, Azrail‟i yarattı ki, Sacadin‟dir. Cuma
günü, Şemna‟il adlı meleği yarattı ki, o da Nasiru‟ddin‟dir. Cumartesi günü, Nura‟il
adlı meleği yarattı ki, ki o […]. ‟u onların başkanı yaptı. Ondan sonra Tanrı, yedi
göğü, yeryüzünü ve güneşi ve ayı yarattı[…]. İnsanı, kuşları ve tüm hayvanları
yarattı ve onları pelerininin boşluğuna yerleştirdi ve İnci‟nin üzerinden indi, melekler
de yanındaydı. Sonra yüksek sesle İnci‟ye doğru haykırdı, o da düşüp dört parçaya
ayrıldı, içinden su fışkırdı ve deniz oldu. Dünya yuvarlaktı, üzerinde çatlak yoktu.
Sonra Tanrı, bir kuş biçiminde Cibrail‟i yarattı ve dört bucağın yönetimini ona 198
emanet etti. Sonra bir gemi yarattı ve onun içinde otuz bin yıl kaldı, ondan sonra
Laliş‟e geldi ve konakladı. Dünyanın içinde haykırdı ve yoğunlaşmayla deniz oluştu,
dünya yeryüzüne dönüştü ve titremeye devam ettiler. Sonra Cibrail‟e Beyaz İnci‟nin
iki parçasını getirmesini buyurdu, parçalardan birini yeryüzünün altına yerleştirdi,
öbürünü de Göğün Girişi‟ne kapı olarak koydu. Sonra onların kırpıntılarından da
yıldızları yarattı ve onları göğe süs olarak astı. Ayrıca yeryüzünü süslemek üzere
meyve ağaçlarını, bitkileri ve dağları yarattı. Halı‟nın üzerine Taht‟ı yarattı. Sonra
dedi ki Ulu Tanrı: “Ey Melekler, Adem‟le Havva‟yı yaratacağım, onları insan
yapacağım ve ikisinden, Adem‟in belinden gelmek üzere Şehr bin Cebr doğacak ve
ondan tek bir halk türeyecek yeryüzünde; Azazil‟in yani ‟un toplumu olan Yezidi
halkıdır bu. Sonra Şeyh Adi bin Misafir‟i Suriye‟den göndereceğim ve o gelip
Laliş‟te kalacak.” Sonra Tanrı, kutsal ülkeye indi ve Cibrail‟e, dünyanın dört
bucağından toprak getirmesini buyurdu: Toprak, hava, ateş ve su. Onlarla bir adam
yaptı; kendinden ona bir ruh bağışladı. Sonra Cibrail‟e Adem‟i Cennet‟e
yerleştirmesini buyurdu, orada meyveyle bütün yeşil bitkileri yiyebilsin diye; ancak
buğday yemesi yasaktı. Yüz yıl sonra, Tanrı‟ya dedi ki: “Adem nerede ve nasıl
üreyip çoğalacak?” Tanrı ona “Yetki ve yönetimi sana bırakıyorum bu konuda” dedi.

198
Guest 2007, s. 353.

71
O zaman, gidip Adem‟e sordu: “Hiç buğday yedin mi?” o da yanıtladı: “Hayır, çünkü
Tanrı bunu bana yasakladı, „ondan yememelisin‟” dedi. şöyle dedi ona: “Yesen,
senin için çok iyi olur.” Ama Adem‟in, yedikten sonra karnı şişti ve onu Cennet‟ten
çıkardı, yeryüzüne bıraktı ve göğe çıktı. O zaman Adem, karnının şişkinliği
yüzünden acıyla kıvrandı, çünkü bedeninde çıkış deliği yoktu. Ama Tanrı bir kuş
gönderdi, o da Adem‟in bedeninde bir çıkış deliği açtı, böylece Adem rahatladı. Ve
Cibrail ona yüzyıl görünmedi ve o mutsuz oldu, ağladı. O zaman Tanrı, Cibrail‟e
buyurdu ve o gelerek, Adem‟in sol koltuk altından Havva‟yı yarattı. Sonra,
halkımıza –demek istiyorum ki199, çok acı çeken Yezidilere- yardım etmek üzere
yeryüzüne indi ve eski Asurlar‟ın yanında, bizim de başımıza krallar dikti; Asur
kralları Nesrukh (ki o, Nasiru‟ddin‟dir) ve Kamuş (o da, Sultan Fahru‟ddin‟dir) ve
Artimus (ki, Sultan Şemsu‟ddin‟dir) adını taşıyorlardı. Bundan sonra iki kral
tarafından yönetildik; birinci ve ikinci Şahpur adlı bu kralların yönetimi yüz elli yıl
sürdü ve onların soyundan gelen Emirlerimiz bizi bugüne dek yönetmişlerdir ve biz
dört kabileye bölündük. Bize marul (khass) yemek yasaklanmıştır. Çünkü Khass
kadın (peygamberin) adını anımsatmaktadır; kuru fasulye de haramdır, koyu mavi
boya kullanmamız yasaktır; Yunus peygambere saygısızlık etmiş olmamak için,
balık yememiz haramdır; ceylanları da yemeyiniz, çünkü onlar peygamberlerimizden
birinin sürüsü olmuşlardır. Ayrıca şeyh ve müridleri, tavus kuşuna saygısızlık
etmemek için horoz da yemeyiniz; çünkü tavus kuşu daha önce sözü edilen yedi
tanrıdan biridir ve biçimi horozu andırır. Yine şeyh ve müridleri, helvacıkbağı
yemekten sakınınız. Bundan başka, ayakta işemek ya da oturmuş haldeyken
giyinmek ya da Müslümanların yaptığı gibi tuvalette taharetlenmek ya da onların
banyolarında gusül etmek, bize yasaklanmıştır. Ayrıca Tanrımız olan Şeytan‟ın adını
ya da onu anımsatan Kitan, Şar, Şat gibi adları ya da Mel‟un […], Na‟l gibi
sözcükleri ağza almak yasaktır. Önce […] bizim dinimize, putperestlik dediler ve
Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve İranlılar dinimizden uzak durdular. Kral
Ahab ve Arman bizdendi; öyle ki, bizim Pir-bub diye adlandırdığımız Ahab
Belzebub‟un Tanrısından yardım dilerlerdi. Bizim Babil‟de Bukti-Nosser
(Nabukadnezar) adlı bir kralımız vardı; İran‟da Ahasuerus, İstanbul‟da Agrikalus da
bizdendi. Gök ve yer var olmadan önce Tanrı, suların üzerinde bir teknenin

199
Guest 2007, s. 354.

72
içindeydi. Sonra yaratmış olduğu İnci‟ye kızdı, onu başından defetti; İnci‟nin
kırılmasından dağlar, çınlamasından kum tepeleri, dumanından da gökler meydana
geldi. Sonra Tanrı göğe çıktı ve gökleri yoğunlaştırdı ve onları, altlarında destek
koymadan yerleştirdi ve yeryüzünü her yanından çevirdi. Sonra ellerine kalemi aldı
ve tüm yaratıklarının adlarının listesini çıkardı. Kendi özünden200 ve nurundan altı
tanrı yarattı ki onların yaratılması, bir lambanın başka bir yanan lambadan yakılması
gibiydi. Sonra birinci tanrı, ikinci tanrıya dedi ki: “Ben göğü yarattım; sen oraya çık
ve bir şeyler yarat.” Ve o, göğe çıktığı zaman, güneş var oldu. Kendinden sonraki
tanrıya “çık” dedi ve ay yaratıldı. Ve ondan sonraki tanrı, gökleri harekete geçirdi ve
ondan sonraki tanrı, yıldızları yarattı; ondan sonra gelen tanrı, el-Kuragh‟ı, yani
Sabah Yıldızı‟nı yarattı ve her şey böyle yaratıldı201.

200
Guest 2007, s. 355.
201
Guest 2007, s. 356.

73
BÖLÜM IV

A-YEZĠDĠ ĠNANCI KÖKEN VE ETKĠLEġĠM ALANLARI


Fırat, Dicle ve Zap nehirlerinin suladığı Mezopotamya (Harita III)202, sadece
tarımsal mekanların değil, etnik toplulukların, kavim ve kabilelerin; değişik inanç ve
kültürlerin de kadim toprağı olmuştur. Sabii, Mani, Mecusi, Zerdüşti, Mazdeki,
Yahudi, Hıristiyan, İslam, Batınilik, Sufilik, Şiilik, Sünnilik, Haricilik, Yezidilik,
Nasturilik, Süryanilik ve Keldanilik ya bu geniş coğrafyada ya da komşu
bölgelerinde ortaya çıkıp şekillenmiştir203. Bu coğrafyada ortaya çıkan Yezidiliğin
kökeni ve kurucusu bilinmemektedir.
Yezidiler‟in konuştuğu dil Kürtçe‟dir ve Kutsal kitaplarında da Tanrı‟nın
onlarla Kürtçe konuştuğundan söz edilir. Kürtçe, Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İrani
kolunun kuzey-batı İrani grubuna ait bir dildir. Bazı araştırmacılar, çağdaş
Kürtçe‟nin, İran öncesi kalıntılara sahip olduğunu ileri sürmüşlerdir, fakat henüz
bilimsel olarak bunu gösteren herhangi bir kanıt bulunmamıştır 204. İranî diller,
özellikle de Kürtçe uzmanı olan David MacKenzie, çeşitli fonolojik tahliller
sonrasında, Kürtçe‟yi köken açısından proto-Beluci ve Farsça arasına koyar ve
Kürtçe ile Beluci dili arasında yaptığı karşılaştırmalarla, proto-Kürtçe‟nin Güney
Farsça‟sı ile oldukça yakın temas halinde olduğunu ileri sürer205.

I-Yezidilikte YaratılıĢ Mitosu


Yezidiler‟in kendi kökenlerini açıklayışları diğer halklardan farklıdır.
Yezidiler‟in dini yol göstericileri melekleri temsil eder ve dolayısıyla onlar, Tanrısal
varlıkların soyundan geldiklerine inanmaktadırlar. Yezidi halkı sadece Melek
Tavus‟un seçilmiş halkı olmakla kalmaz, aynı zamanda Adem ile Havva‟nın
çocukları olan diğer halklardan farklı olarak, Adem‟in oğlu ile bir “huri”den –ki
Kur‟an-ı Kerim‟de geçen huriler, cennetin güzel bakireleridir- gelmedir. Yezidiler‟i
diğer halklardan ayıran iki temel özelliklerinden biri, yarı tanrısal olmalarıdır. Diğer
özellikleri ise dört kutsal unsurdan (ateş, su, hava, toprak) biri olan kozmosun ateşine

202
Ötümlü 2006, harita.1 (Mezopotamya‟nın uzaydan görüntüsü).
203
Bulut 2003, s. 159.
204
MacKenzie 1961, s. 68.
205
MacKenzie 1960, s. 86.
sahip olmalarıdır. Ateş, sıcaklığıyla hayatı mümkün kılarken, her şeyi yakıp küle de
çevirebilir. Melekler arasında bu unsurun taşıyıcısı Melek Tavus‟tur206.
Yezidi mitolojisine göre; Yezidiler‟in, doğruca Adem‟in oğlu Şahid ben
Car‟ın soyundan geldiklerine inanırlar. O da Adem‟in bir küpe dökülen ter
damlasından oluşmuştur. Adem, bu oğluna büyük hayranlık duyduğu için, hem
Havva‟dan doğan diğer oğulları hem de Havva onu kıskanırlar. Bir ölüm komplosu
kurarlar, ama Melek Tavus‟un emriyle dört cin gece Havva‟nın oğullarının ağzına
tükürür. Sabah kalktıklarında ise hepsi farklı bir dil konuşmaya başlar. Birbirleriyle
anlaşamayınca da Şahid ben Car‟a karşı düzenledikleri komployu
gerçekleştiremezler207.
Yezidi inanışına göre insanlar ve dünya, Tanrısal dünya ile aynı özdendir,
fakat ondan ayrılarak oluşmuş ve kendine yeterli hale gelmişlerdir. Yaratılış hem
kaynaktan geliyor olmak ve onun gücünü taşımak, hem de ondan uzaklaşmak
kurtulmaktır. Gerçi kozmostaki her şey aynı kaynaktan çıkmıştır ve Tanrısal ışığı
taşır, ama bu aynı oldukları anlamına gelmez. Hatta melekler bile saf Tanrısal ışığa
sahip değildir. Dolayısıyla melekler birer Tanrı değil, Tanrı‟nın yaratmış olduğu
varlıklardır 208.
Görüldüğü üzere mitlerde kökenlerin işlevi (jenealoji), kutsal kaynakların
gücünü o kaynaklardan çıkmış, onlardan türemiş olana aktarmaktır 209.

III-Tufan Ġnancı
Nuh Tufan‟ı efsanesi birçok uygarlıkta olduğu gibi Yezidiler‟de ve Kuzey
Irak‟ta yaşayan diğer toplulukların geleneğinde de anlatılır 210.
Yezidiler‟e göre yeryüzünde iki tufan kopmuştur. İlk tufan, Nuh zamanında
insanların kötü eylemlerinden dolayı kopmuştur. Adem ile Havva‟dan türeyen
Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler‟in kötülükleri bu tufana yol açmış olup, özgün
bir kavim olan ve aynı soydan gelmeyen Yezidiler‟in tufana etkisi olmamıştır 211.

206
Yalkut 2002, s. 49.
207
Yalkut 2002, s. 49.
208
Yalkut 2002, s. 51.
209
Yalkut 2002, s. 51.
210
Guest 2007, s. 67.
211
Bulut 2003, s. 184.

75
İkinci tufan ise tüm kavimler gibi Yezidiler‟i de kapsamıştır 212. Efsaneye
göre, Nuh‟un gemisi, Laleş Vadisi‟nin 10 kilometre güneyinde bulunan Ayn Sıfni
Köyü‟nde inşa edilir. Sular altındaki Dicle Vadisi‟nden tehlikeli yolculuk başlar ve
gemi Sincar Dağları‟ndaki Sinn el- Kilub‟un zirvesine çarparak delinir. Bu deliği o
anda taştan çıkan bir yılan kıvrılarak kapatır ve gemi en sonunda Cudi Dağı‟nın
(Kürtçe‟de ci-yer, di-buldu “yer buldu” anlamına gelmektedir.) yamaçlarında karaya
çıkar213.
Tufandan bu yana yedi bin sene geçtiğine inanılır. Her bin yılda, yedi ilahtan
biri yeryüzüne inerek kendi dini kural ve yasaklarını koyar; ayrıca Yezidiler‟in
bozulan işlerini düzene sokar. Mushaf-ı Reş ‟e göre son bin yılda Yezidiler‟e inen
Tanrı onlarla Kürtçe konuşmuştur, yasak ve kurallarını bu dilde koymuştur 214.

IV-Yezidilerde YaĢamsal Döngü ( Daire)


Yezidiler‟de daire kutsal bir semboldür. Yezidi inanışına göre evrende olup
bitenler belli bir akış ve ritimle sürekli tekrarlanmaktadır. Geleceği garanti altına alan
da bu tekrarlanışlardır. İşte bu yüzden daire çok önemli bir sembol olarak kabul
edilir. Yezidiler için daire, hem ruh göçünü hem de evrendeki uyumu ifade eder.
Eğer bir kişi genç yaşta ölmüşse, bu mutsuz bir ölüm sayılır, çünkü daireyi
tamamlamak için gerekli ritüellerden geçmemiştir. Kapanamamış bir daire ruhun
daha huzursuz olmasına karmaşıklığa sürüklenmesine yol açacağından, mutsuz ölüler
için daha uzun yas tutulur.
Yezidiler, tapınaklarının etrafında dönerler, ayrıca yemin ederken daire
şeklini çizerler. Dini inanışa göre Melek Tavus, halkını göstermek için parmağıyla
daire çizerek “Dairenin içindeki bu halk, benim halkımdır” demiştir 215.
Eski dönemde Yezidiler‟e düşman olanların, onlara eziyet etmek ve onları
kızdırmak hatta öldürmek için daire simgesini kullandıkları bilinmektedir. “Etrafına
çember çizilmiş bir Yezidi‟nin durumu zordu. Çemberin içi Yezidiler‟in kendilerini
gerçekleştirebilecekleri yer olarak kabul edildiğinden, böyle bir daire çizilmesini bir
meydan okuma, dinlerini değiştirmeye bir çağrı olarak algılıyorlardı. Dairenin dışına

212
Bulut 2003, s.184.
213
Guest 2007, s. 67.
214
Bulut 2003, s. 184.
215
Yalkut 2002, s. 52.

76
çıkmak küfür sayılırdı. Bu yüzden daireden çıkmamakta direniyor, ancak daireyi
çizmiş olan kişi onu tekrar sildiğinde oradan ayrılmayı kabul ediyorlardı. Daireyi
silmek ise, bir an için bile olsa, Yezidi kimliğini tanımış olma anlamına
gelmekteydi216.”
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşıldığı üzere daire kavramı, Yezidiler için
oldukça önemli ve anlamlıdır. Aslında daire simgesinin sadece Yezidiler için değil,
diğer ilkel dinlerin birçoğunda önemli olduğunu görmekteyiz.
Genel olarak birçok ilkel dinde daire olgusu, insanlara dinlerini tanıtıp
öğretmek için kullanılan üç sembolün (daire, üçgen, kare) ilki ve en kutsal olanı
sayılmıştır. Dairenin en önemli özelliği Güneş‟e benzemesidir. Güneş ise evrenin
oluşumu ve doğa üzerindeki hayranlık uyandıran rolü ve etkinliği nedeniyle en güçlü
tanrı olarak tapınılan bir gök cismidir. Mısır‟da Ra‟nın olduğu gibi diğer ilkel
dinlerin en büyük tanrıları Güneş‟ti. Dairede bulunan benzersiz mükemmellik, onun
aynı zamanda monoteizm sembolü olarak da kullanılma nedeni olmuştur217.
Bazı Yunanlı filozoflara göre, dairenin alanını oluşturan çemberle merkez
arasını birleştiren ışınlar, birliği simgeleyen aynı merkezden uzaklaştıkça, açısal
olarak nasıl gitgide birbirinden ayrılıyor ve aykırılaşıyorsa, mistik düşünce ve
toplumsal boyutlarda olduğu gibi “her şey”de birbirinden ayrılır ve çeşitli yönlere
doğru uzandıkça çoğalır ve farklılaşırdı218. Bunun tersine; çemberden merkeze
yaklaştıkça, birbirlerine daha fazla sokulur, fikir ve amaçlarını birleştirerek aynı
merkezin içinde, “tek vücut” halinde kaynaşır; sonuçta bir varlığın birliğini (vahdet-i
vücud) oluştururlardı. Karşılıklı güçlerini dağıtmadan çoğaltma olanağı
bulduklarından, daha mükemmel bir yaşama sahip olurlar. İşte bu nedenledir ki,
merkeze dairenin odak noktası ve babası denilmektedir. Dairenin sahip olduğu bu
özellik, onu bir uyum sembolü yapmıştır.
Bazı filozoflar ve teologlar, dairenin kozmik göğün aktivitesinin
simgelendiğini, her şeyin ondan alınıp tüketildiğini özellikle vurgulayarak, onun bir
tanrısallığın, yaradanın sembolü olarak kabul edilmesinde birleşmiş
bulunmaktadırlar. Daire antik çağlardan bu yana, başı ve sonu belli olmayan özelliği
ve dairesel hareketlerde gözlenen sürekli bir akışı sağladığından, bir zaman sembolü

216
Yalkut 2002, s. 52.
217
Ersoy 2000, s. 72.
218
Ersoy 2000, s. 72.

77
olarak da karşımıza çıkmaktadır. Zaman, biri diğerlerine tıpatıp eşit olan sürekli ve
değişmeyen anlar olarak tanımlanır 219.

V-Yezidi Dini Felsefesi ve Yezidiliğin Diğer Dinlerle EtkileĢimi


Yezidi dinini araştıran din bilimciler arasında bu dinin kökeni hakkında
henüz düşünce birliği oluşmamıştır. İran‟daki Zerdüşt dini, Maniheizm,
Hıristiyanlık, Tasavvuf gibi hem şimdiki hem de geçmişte kalmış din ve inanışlara
ait, birçok öğeyi barındıran bir tür senkretizm (bağdaştırmacılık) olarak görülen bir
din söz konusudur. Yani komşu topluluklara ait bazı inanış ve adetler Yezidiliğin özü
bozulmadan devralınmıştır 220 veya Yezidiler onlara devretmiştir.
İnsan ilişkilerinde yeni bir dinin doğuşu olağanüstü bir olaydır. Geçici

kralların idarelerini tamamen kabul ettirmek için, aradıkları boş mitlerden farklı

olarak, dinlerin yüzyıllarca, binyıllarca süren ömürleri vardır. Bu dinlerden biri olan

Yezidi dini, kurallar, yasaklar, buyruklar, ritüeller, anlatılar ve mitlerden oluşmuştur.

Bunların bir kısmı iki kutsal kitaptan biri olan Mushaf-ı Reş‟te toplanmıştır. Yezidi

dini büyük ölçüde sözlü olarak aktarılan bilgilere dayanmaktadır, yazılı kaynakların

uygulamada pek bir rolü yoktur221.

Yezidiler, diğer dinlere ait kutsal kitapların hiçbirini reddetmezler, ancak


Yeni Ahit ve Kur‟an-ı Kerim‟i de saygıya değer görmelerine rağmen, en fazla Eski
Ahit‟e güvenirler; ayrıca hem İsa‟nın ikinci kez geleceğine hem de Mehdi‟nin ortaya
çıkacağına inanırlar 222. Yezidiler‟in kökenine ilişkin tarihi kayıtların yetersizliği,
onların ayinlerinin ve görüşlerinin kaynağı konusunda bir sonuca varmamızı
güçleştirmektedir.
Yezidiler‟in, semavi dinlere çok şey katan Sabiiler‟in ortağı ve mirasçıları
olduğunu ileri süren görüşe göre; 13. yüzyılda Moğollar‟ın bölgeyi kasıp kavuran

219
Ersoy 2000, s. 72.
220
Yalkut 2002 s. 331.
221
Yalkut 2002, s. 32.
222
Layard 2000, s. 208.

78
istilaları sırasında, Harran Sabiileri, Kuzey Irak‟taki Sincar dağlarına sığınıp
Yezidiler ile kaynaşarak onları etkilemişlerdi223.
Yezidiliğe genel olarak baktığımızda, gerçekten de aynı coğrafyada boy
vermiş dinlerin bir sentezi şeklindedir. Daha önce de söz ettiğimiz gibi, Yezidilik
sözlü aktarılan bir din olduğundan ve ancak 12. yüzyıldan sonra yazılı hale
geldiğinden dolayı onun hakkında yorumda bulunmak oldukça güçtür. Kur‟an-ı
Kerim‟de de geçen224 Sabii inancında yer alan gök cisimlerinin, ışık varlıklarının
kutsal sayılması, vaftiz, ölüm ve doğum ritüeli, yemek ayinleri, her ne kadar belirgin
çizgilerle ayrılmasa da, toplumsal kastın bulunması, ruhban sınıfına girmek için
çeşitli aşamalardan geçilmesi gibi özellikler Yezidilik inancıyla benzerlik
göstermektedir.
Layard‟a göre, Sabenizm, Hıristiyanlık ve Müslümanlığın bir karışımı olan
dinin üzerinde aynı zamanda Gnostikliğin ve Maniheizm‟in de etkisi olmuştur 225.
Sabenizm‟in etkisi şu şekilde görülmektedir; Yezidiler, güneşe ve ışık kaynaklarına
saygı göstermektedirler ve özel günlerde kurban edilmek üzere öküzler
adamaktadırlar. Güneşin ilk ışıklarının üzerine düştüğü cisimleri öperler. Ateşe de
sembolik olarak çok büyük bir saygı gösterirler, kesinlikle içine tükürmezler. Ellerini
alevlerin arasında geçirir, sonra ellerini öperler ve sağ kaşlarının üzerine bazen de
tüm yüzlerine sürerler. Mavi rengi, Sebalılar‟da olduğu gibi, onlar da sevmezler 226.
Kıbleleri ya da ibadet yaparken döndükleri yer, gökyüzünde güneşin doğduğu yerdir.
Ölülerinin yüzlerini de o yöne çevirirler. Beyaz ketene düşkünlükleri, temizlik
alışkanlıkları ve sık sık yıkanmaları konusunda da Sebalılar‟a benzemektedirler 227.
Özlüce bakıldığında Yezidilik İran, Hint ve Asur inançlarının karışımından
oluşmuş bir dindir. İnancın kökeni yeterince açık değildir. Paganizm (ay ve güneş
tapıncı), Sabiilik (ruh göçü), Şamanizm (rüya tabiri, dans ve ölü gömme ritüeli),
Yahudilik (haram yiyecekler), Hırstiyanlık (vaftiz, nikah, ekmek ve şarap ayini,
nikahta kilise dahil kutsal yerleri ziyaret, şarap içmek), Manilik (irfan), Zerdüştlük

223
Bulut 2003, s. 148.
224
Kur‟an-ı Kerim (Bakara:62, Maide:69, Hac:17) ayet ve sureleri
225
Layard 2000, s. 213.
226
Layard 2000, s. 209.
227
Layard 2000, s. 210.

79
(iyi- kötü mücadelesi), İslam (sünnet, oruç, hac, kurban), Sufi Rafızilik (sır saklama
ve sufi şeyhleri) gibi dinleri içinde barındırır 228.
Joseph Hammer Yezidiliği, 3. yüzyılın ortalarında, İran‟da Mani adlı bir
kişinin Hindistan‟a gidip geldikten sonra; Hıristiyanlık, Zerdüşt dini ve Budizm‟i
karıştırarak, yeni bir din ortaya attığı ve asıl ilkelerinin, Zerdüşt dinine yakın
olduğunu açıklamaktadır. Hammer‟e göre, 500–600 yıl yazılı ilke ve kurallardan
yoksun olarak benimsenen Yezidilik, Müslümanlığın Ortadoğu‟da yayıldığı yıllarda,
tümü yazılı ilke kurallarla Şeyh Adi tarafından düzenlenmiştir. Gerek Zerdüşt‟ün
„Zenda Avesta‟ adlı yapıtı gerek Yezidiler‟in kutsal kitabı Mushaf-ı Reş‟teki
açıklamalar arasında birbirinden pek uzak olmayan ilke ve kurallar, dünyanın birçok
yerinde Yezidiliğin Zerdüşt dininin devamı olduğu kanısını pekiştirmektedir 229.
Herodot “Herodot Tarihi” adlı kitabında, Perslerin dinleri hakkında bilgi
vermektedir. Herodot‟a göre; Persler, Tanrı heykeli, sunak gibi şeyler bilmezler.
Dinleri Zeus‟a kurban vermeyi gerektirir. Kurbanları dağ başlarında keserler ve Zeus
dedikleri de Tanrısal gök kubbedir. Güneş‟e, aya, ateşe, suya ve rüzgara da kurban
adarlar230. Mithraizm, Tanrısal bilginin yedi derecede düzenlendiğini kabul ediyordu.
Üyelerin bir dereceden diğerine geçmeleri, her dereceye özgü ritüel, cesaret ve
dayanıklılık sınavları ile gerçekleşmekteydi. Yedi bilgi derecesi, yedi gezegene
karşılık geliyor, dereceleri tırmanmak ruhun gezegen katmanlarını aşarak cennete
doğru yükselmesini simgeliyordu231. Yezidi inancında da yedi meleğin olması, ruhun
gelişmesi için, ruhun çeşitli aşamalardan geçmesi gerektiği düşüncesi ile
örtüşmektedir. Mithra ve Mani dinlerinin gizemli gelenek ve öğretilerden oluşması
ve bu gizli bilgiler sözlü olduğundan, hafızalardan silinmemesi için halkın önünde
yapılan bir takım sembolik ritüellerden oluşması ve reenkarnasyon inancı 232
Yezidilik ile bağdaşmaktadır. Yapılan ayinler, ruhun Tanrı‟ya doğru ilerleyişini
sembolik olarak göstermektedir. Bu kutlamalar, ait olduğu dinin tarihe karışmasından
çok sonra bile yaşamakta direnmiş ve hatta eskisinin yerini alan daha yeni bir inanca
kendilerini bağlamışlardır 233.

228
İslam Ansiklopedisi, s. 415
229
Öztemir 1988, s. 3.
230
Herodotos 2004, s. 61.
231
Taraporewala 1980, s. 185.
232
Taraporewala 1980, s. 186.
233
Taraporewala 1980, s. 186.

80
İran‟ın unutulmuş dinlerinden biri olan Mitraizm‟de çeşitli inançlara kendini
bağlayan ve kendisini benimseyen halkın gereksinimlerine uyarlayan çok antik ve
gizemli bir gelenek ile karşılaşılmaktadır. Mitra, yüce varlık -Asura Varuna- ile
yakından ilintili, antik bir Ari tanrısıydı. Varuna her şeyi kucaklayan gökleri
simgelerdi ve Mitra, göksel ışıktı, fakat güneş değil; güneş onun maddi aracıdır.
Zerdüşt ritüelinde Mitra‟ya yapılan ayin hep Hurşid‟e (maddesel olarak güneş)
seslenen ayinden sonra okunur. Mitra hep uyanık ve tetiktedir. Bin kulağı ve on bin
gözü vardır. Bunlarla bütün yaratıkları izler, tümünü duyar ve tümünü görür. Hiç
kimse onu aldatamaz. O, tüm sözleşmeleri ve verilen sözleri garanti eder ve tüm
sözleşmesini bozanları ve sözünü tutmayanları cezalandırır. O, tapanlarına sağlık,
bolluk ve yetenekli çocuklar bağışlamıştır 234. Işığın tanrısı olarak karanlık ve günahın
düşmanıdır; gökyüzünün ordularını, cehennemin sürülerine karşı götürür. Bir
anlamda Mitra, başmelek Mikail‟in prototipidir 235, bu yönüyle Yezidilik‟teki Melek
Tavus ile de benzerlik göstermektedir. Mitra‟nın güneşin ışığını temsil etmesi, Babil
inancındaki Şamaş‟la yakından ilintilidir, ki Şamaş güneş tanrısıydı236. Yezidi
inancındaki güneş tanrısının Şems (güneş) ile adlandırılması ve Yezidiler‟in yüzlerini
güneşe çevirip ibadet etmeleri, güneş ışınlarının değdiği yerleri kutsal saymaları, bu
dinler arasında bir etkileşimin olduğunu ve Yezidiler‟in Mitra kültünün bir devamı
veya bu dinden oldukça etkilendiğini göstermektedir. Ayrıca Laleş Tapınağı‟ndaki
ruhaniler “ay namazını” da kılmaktadırlar. Bu durum Babil‟deki Şamaş ve Sin kültü
etkilerinin Yezidiler üzerindeki yansımasını göstermektedir. Babil ve Mısır ile yakın
ilişkisi olan Hititler de öteki Ari tanrıları ile birlikte Mitra‟ya da tapınmışlardır 237.
MÖ 15. yüzyılda bir Hitit-Mittani antlaşmasını gösteren yazıtta “Mitra” isminin
geçmesi buna kanıttır. Mitracılar genellikle tapınaklarını suların kenarına veya
üzerine inşa etmişlerdir. Su olmadığı zamanlarda ise kuyular açarlardı. Yeni doğan
çocukları ise bu kutsal su ile vaftiz ederlerdi238. Yezidiler‟e baktığımızda onlar da
Laleş Tapınağı‟nı Laleş Vadisi‟nde akan ve kutsal saydıkları suyun üzerine inşa
ettikleri ve yeni doğan çocuklarını bu su ile vaftiz ettikleri görülmektedir.

234
Taraporewala 1980, s. 186.
235
Taraporewala 1980, s. 187.
236
Taraporewala 1980, s. 191.
237
Taraporewala 1980, s. 188.
238
Reşid 2010, s. 102.

81
Yezidilik, Eski Mısır‟da, M.Ö 1379–1362 yılları arasında hüküm süren
Akhenaton‟un tek Tanrı inancı ile de benzerlik gösterir. Eski Mısır‟da Akhenaton,
tahta çıkar çıkmaz çok Tanrılı dini yasaklayıp tek Tanrı inancını savunmuş ve güneş
olarak görüntülenen tek Tanrı‟ya “Aton” adını vermiştir. Akhenaton‟un eşi
Nefertiti‟nin bir Mittani prensesi olması ve Akhenaton‟u, dolayısıyla Mısır‟ı,
getirdiği inançla etkilediğini ileri süren görüşler de vardır. Mısır‟da Güneş kültünün
kutsallığı, resim ve rölyeflerle de sembolik olarak gösterilmiştir (Levha XXXIIIa-b).
Rölyefte, ellerinde tuttukları kadehleri güneşe doğru yükselten Akhenaton ve eşi
Nefertiti gösterilmektedir. Yönetici kral ve eşi tek Tanrı olan güneşe saygı işareti
olarak yemin ederek kadeh kaldırır şekilde betimlenmiştir. Tanrı Aton ise onları
kutsamaktadır. Güneşin kutsallığının daha önceki dinlerin ardılı olarak düşünülen
Yezidilik‟te de benimsenmiş olması benzerliklerden biridir.
Kendine özgü inanç sistemiyle birlikte Yezidi dininin Zerdüştlük öncesinde
var olduğunu savunan Yezidiler de vardır 239.

B-YEZĠDĠ RĠTÜELLERĠ VE LALEġ TAPINAĞI


Asya ve Ortadoğu topluluklarında kutlanan Nevruz Bayram‟ı Kürtler‟de de
çok eskiden beri kutlandığı anlaşılmaktadır. Bunlardan en önemlisi 21 Mart‟ta
kutlanan bahar şenliği olan Nevruz Bayramı‟dır. “nev ya da nu” yeni, “roz ya da ro”
ise gün, güneş, dolayısıyla “yeni gün” anlamına gelmektedir.
Yezidiler‟de 21 Mart önemli bir gündür. Cilve kitabında şöyle geçmektedir: “Ben
yeryüzündeki bütün insanlar için dua ederim ve günün ilk ışığıyla sizi kutsarım. Her
gün sabah bir kez günün ilk ışıklarıyla, Nevruz günü ise yedi defa sizi kutsarım.”
240
“Nevruz akşamı yedi defa dua et” gibi ibarelerden 21 Mart‟ın önemini açık bir
şekilde görmekteyiz.
Mithra dini için de 21 Mart önemli bir gündü. O gün yüksek yerlerde ateşler
yakılırdı. Mithraizm‟de Güneş Tanrısı Mithra‟dır, Yezidilik‟te ise güneş anlamına
gelen Şeyh Şems‟tir.
Eski dönemlerden itibaren, İran halkı hem Babilliler hem de Mısırlılar ile
yakın ilişkiler içindeydi. Böylece doğal olarak Ari dinine bu iki ulustan da etkiler
gelmiştir. Bu ülkelerin ikisinin de -Babil ve Mısır- verimlilik ve refahları büyük
239
Reşid 2010, s. 28.
240
Reşid 2010, s. 103.

82
ırmaklara, Fırat, Dicle ve Nil‟e dayanıyordu. Bu ırmakların her baharın
başlangıcındaki taşkınlıkları, doğal olarak sular ve verimlilik tanrısına tapınmaları ile
yakından ilintili bahar festivaline neden olurdu. Böylece, Babil‟de İştar tapınımının
ve Mısır‟da İsis kültlerinin oluştuğunu görürüz241. Ayrıca, Yunanistan‟da Dionysos
ve Demeter kültleri bahar şenlikleriyle ilgili hatta bu tapınımın temelleri Girit‟in
erken tunç çağına kadar geri gitmektedir. Yunanistan‟da Dionysos-Demeter
tapınması, her yıl büyük sevinçle kutlanmış ve hep zevk ve sefa alemleriyle eşlik
edilerek, bahar şenlikleriyle birleşmiştir. Hindistan‟da da klasik Sanskrit eserlerde
betimlenmiş bahar festivali, aşk festivali (Madanotsava) vardır. O, aşk tanrısına ve
verimlilik tanrısı (Madana) ve eşi bereketlilik ruhuna (Rati) tapınmayla yakından
ilintilidir. Sonraki zamanlarda bu tapınma kendini tanrısal sığırtmaç, Krişna ve onun
süt sağıcılarıyla, özellikle kızı Radha tapınması şeklinde birleştirmiştir. Bu uygulama
günümüze kadar gelmiştir ve her yıl baharın ilk dolunay gününde, Holi festivali
olarak tüm Hindistan‟da kutlanmaktadır 242. Kürtler‟e baktığımızda ise onlarda da
baharın başlangıcı olan Nevruz Bayramı‟nın kutlandığını görmekteyiz. Bu festivalde
genç kızlar ve erkekler bir araya gelerek aynı zamanda eş seçiminde de bulunurlardı.
Ahmed-ı Hanı‟nın ünlü mesnevisi “Mem u Zin”de bu konu çok güzel bir şekilde
işlenmiştir.
Bir diğer festival de Yezidiler‟in hac ziyareti sırasında Laleş Tapınağı‟nda
Layard‟ın da tanık olduğu bir çeşit ritüel havasında geçen festivaldir. Bunun için
özellikle müziği kullanarak, diğer antik inançlar gibi, insan ruhunun en derinliklerine
inilerek ritüelin devamlı ve daha etkili olmasını sağlamışlardır. Müziğin insan
psikolojisi üzerindeki etkisi hemen hemen bütün dinlerde görülen bir uygulamadır.
Babil‟de de dini ritüellerde “naru” denilen şarkıcılar, kötü ruhları kovarlardı,
“kalu”lar ise tanrıları müzikle yatıştırırlardı243. Bu durum müziğin etkili gücünü
göstermektedir. İslam dininde de müzik, özellikle tasavvufta etkili bir araçtır.
“Tarikat, yani mutlak‟a kavuşmak için kendilerini mükemmelleştirme „yol‟u
konusuna kafa yormuş sufi kuramcılar, „yolcu‟nun durup dinlenmek bilmeyen
çabalarıyla ulaşacağı bir dizi psikolojik, sabit „durum‟ belirlemişler ve bu durumlara
„makam‟, yani durak adı vermişlerdir. Bununla birlikte bu değişmez durumların yanı

241
Taraporewala 1980, s. 187.
242
Taraporewala 1980, s. 188.
243
Oates 2004, s. 185.

83
sıra, „yolcu‟nun, bir anlık kasırga gibi gelip geçici coşkulara kapılabileceğini de
kabul etmişler ve buna da „hal‟ adını vermişlerdir Greklerin de „ekstaz‟ dedikleri bu
durumu günümüzde belki en iyi karşılayacak kavram „esin‟dir. Makamdan farklı
olarak, sınırsız bir özden geçişin ödülü olarak gerçekleşmesine karşın „hal‟,
„yolcu‟nun irade gücüne ya da çabalarına bağlı değildir; tıpkı, bütün düşüncelerini
tek bir noktaya yoğaltmakla esine de her isteyenin istediği zaman ulaşamadığı gibi…
İnsan ruhunun uzmanı olmuş büyük şeyhler belki bu yüzden, yolcuyu „hal‟e
yaklaştıracak biricik aracın müzik olduğunu belirtmişlerdir “244.
Yezidi tapınağı Laleş‟te görülen bazı özellikler şunlardır:
Kürtçe “lal” (sessiz) ve “leş” (beden) kelimelerinden oluşan ve “sessiz beden”
anlamı taşıyan “laleş” sözcüğü bu yönüyle Tasavvuf ile yakından ilişkili
bulunmaktadır. Mevlana‟nın kendine suskun demesi, hocasının Tebrizli Şems olması
( Şems‟in Yezidi olduğunu ileri süren görüşler bulunmaktadır.) ve Şeyh Adi‟nin
Tasavvuf‟un ilkelerine göre hareket etmesi Yezidilik ile Sufisizm‟in birbirini
etkilediğini düşündürmektedir.
Laleş Tapınağı hem kutsal bir alan hem de bir şifa merkezi olarak işlev
gördüğü bilinmektedir. (Levha XXXIV) 245. Tapınağın bu işlevi antik izlerle de
algılanabilir. Tapınakların hem kutsallık hem de sağlık işlevinin olması antik
dönemde de görülen bir uygulamadır. Bu yönüyle Antik Yunan‟daki Asklepion kültü
ile benzerlik göstermesi ilgi çekicidir. Bir diğer antik uygulama da Laleş Tapınağı‟na
girerken eşiğe basılmaması ilkesidir. Eşik birçok kültürde olduğu gibi Yezidilik‟te de
kutsal bir unsurdur. Laleş Tapınağı‟na gelen her Yezidi, dikkatli bir şekilde, eşiklere
basmadan ve orayı öperek geçmek zorundadır, bu şekilde davranarak tapınağa
246
saygısını ifade etmektedir . Hatta bu gelenek günümüzde de devam etmektedir.
Kutsal alanlara girerken, evlerin eşiklerinden geçerken eşiğe basılmamasına özellikle
dikkat edilmektedir.
Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarında sfenks, grifon gibi insan-hayvan
karışımı yaratıklar kapı (eşik) koruyucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Antik
dönemlerde de eşiğin kutsallığına dair birçok ritüel ve inanç vardır. Orta Çağ‟da
birçok kültürde eşiği koruyucu güçler bulunmaktaydı. 17. yüzyılda İtalyan bir seyyah

244
Fiş 2005, s. 71.
245
Guest 2007, res. 25.
246
Omerxali 2007, s. 116.

84
olan Pietro Della Vale, İran‟da İsfahan Sarayı‟nın girişinde kapı koruyucularının
olduğundan bahsetmektedir. Kudüs‟teki tapınakta ve daha birçok kültürde kapı
korucuları bulunmaktaydı ve onların görevi, insanları, eşiğe basmamaları konusunda
uyarmaktı247.
Laleş Tapınağı‟nın bir diğer özelliği de duvarlarındaki rölyeflerdir. Bu
rölyeflerden en dikkat çekici olanı yılan figürüdür. Ayrıntılı bir şekilde çizilmiştir ve
hemen tapınağın girişine işlenmiştir. Aslında yılan, birçok antik dönem inançlarında
da sıkça işlenen bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır -Yenilenmenin, yeniden
doğuşun ve ölümsüzlüğün, sağlığın simgesidir; günümüzde halen sağlık sembolü
olarak yılan motifi işlenmektedir. Antik Yunan‟da Asklepion kültü de yılan ile
sembolize edilmiştir. Daha erken dönemde ise Sümerler‟de yılanın ölümsüzlüğü
Gılgamış Destanı‟nda da işlenmiştir; Gılgamış‟ın aradığı ölümsüzlük otunu bir yılan
yemiştir.
Laleş Tapınağı‟nda Şeyh Adi‟nin türbesinin hemen başında bulunan dikili taş
Yezidiler için kutsallık taşımaktadır. Neolitik Dönem‟de, Anadolu‟da
Göbeklitepe‟de, üzerine çeşitli figürler işlenmiş dikili taşların varlığı
bilinmektedir248. Dikili taşların eski uygarlıkların çoğunda kutsallık taşıdığını
görmekteyiz. Yerden göğe doğru uzanan bu dikili taşlar, tanrı ile olan ilişkiyi temsil
etmektedir. İnsan Tanrı‟dan doğmuştur ve yine ona dönecek, yani ruhu göğe
çıkacaktır. Ruhla arasında sıkı bir bağlantı bulunduğu varsayıldığından, taş batıl
inançlar üzerine kurulmuş mitolojilerde seçkin bir yere sahip ve kendisine büyük
çapta saygınlık duyulan bir madde olmuştur249.

247
Omerxali 2007, s. 116.
248
Schmıdt 2007, s. 125.
249
Ersoy 2000, s. 160.

85
SONUÇ
Yezidilik, içinde barındırdığı inanç esasları ile birçok dinle benzerlik
göstermektedir. Ancak Yezidiler inançlarının bütün dinlerden önce, ilk olarak kendi
dinlerinin var olduğuna ve zaman içerisinde kutsal kitaplarının kaybolduğuna inanırlar;
ayrıca kendilerini “Ézidi” olarak tanımlarlar.
Yezidiler yoğun olarak Irak‟ta, Şengal ve Şeyhan Dağları civarında
yaşamaktadırlar. Osmanlı din adamlarınca kitaplarının ve peygamberlerinin farklı
olması ve Osmanlı hukuk sisteminin tanıdığı ehli kitap dinlerinden birine dahil
olmamalarından dolayı Yezidiler, Osmanlı hukuk sistemi içerisinde kendilerine yer
bulamayarak dışlanmışlar ve çoğu zaman İslam dinine döndürülmeye çalışılmıştır.
Günümüzde Türkiye‟deki Yezidiler‟in çoğu Avrupa‟ya, özellikle Almanya‟ya göç
etmiştir.
Yezidiler‟e göre dinlerinin yenileyicisi, Yezidilik‟te önemli bir konumda
bulunan ve yarı tanrı, yarı insan olarak görülen Şeyh Adi b. Musafir‟dir. Ad:
Mezopotamya‟da eski bir isimdir ve “Güneş‟ten gelme” anlamına gelmektedir. Şeyh
Adi aynı zamanda, Yezidilik‟teki yasak ve kuralları içeren Kitab el Cilve‟nin yazarıdır.
Mucizevi özellikleriyle bilinen Şeyh Adi, 12. yüzyılda yaşamış ve tasavvufun etkisinde
kalmıştır. Bu etkiyle Yezidi dinini şekillendirmiştir. Hacca gitmiş, Laleş vadisinde bir
süre inzivaya çekilmiştir. Abdulkadir Geylani ile birlikte, dönemin önemli
kişiliklerinden biri olan İmam Gazali‟den ve sufi şeyhlerinden dersler almıştır.
Yezidilik‟te diğer bir önemli şahsiyet ise Adavi tarikatına hareketlilik kazandıran ve
Mushaf-ı Reş‟in yazarı Şeyh Hasan‟dır. Yezidiler‟de okuma yazma yasak olmasına
rağmen Şeyh Hasan‟ın okuma yazmasına izin verilmiştir. Şeyh Hasan‟ın yaşadığı
dönem çalkantılı bir dönemdir. Musul Atabegi Bedrettin Lulu, Şeyh Hasan‟ın
nüfuzunun arttığını görünce kendisini Musul‟a davet ederek tutuklatmış ve boğazı
sıkılarak öldürtmüştür.
Yezidi toplumu, Hinduizm‟deki kast sistemine benzemekle birlikte daha esnek
olan hiyerarşik bir örgütlenmeye sahiptir. Din büyüklerinden oluşan kastlar ile müritler,
toplumun iki ana tabakasıdır. Bu kastlar da kendi içinde kalıtıma göre belirlenmiş, iç
evlenme kuralının sıkı sıkıya uygulandığı kalıtsal ve hiyerarşik gruplara ayrılmıştır.
Yezidi kastının en önemli özelliği, statü ve görevin soydan gelmesidir; araya kadın halef
girse bile, görevi kendisinin yürütmesidir. Yezidiler‟de farklı kasttan olanlarla temas

86
yasağı bulunmaz. Kastlar daha çok evlenme grupları olarak anlaşılabilir. Kendi içlerinde
sıkı bir hiyerarşik düzen bulunur. Hiyerarşinin en tepesinde bulunan şeyhler, Adani,
Katani ve Şemsani denilen üç soydan gelirler. Yezidiler şeyhlerin doğruca meleklerden
geldiğine ve onların temsilcisi olarak yeryüzüne gönderildiklerine inanırlar. Yezidiler‟in
laik kolunu oluşturan ve önderi olan Mir, Katani soyunun bir üyesidir.
Kast sistemindeki ruhban sınıfından ilk sırayı şeyhler almaktadır. Şeyhler, dinin
aktif liderleridir. Başta bulunan Baba Şeyh, Mir tarafından atanır. Laleş Tapınağı‟nda
dini bayramlar düzenlerler ve müritlere manevi tavsiyelerde bulunurlar. İkinci sırada yer
alan pirler, Laleş Tapınağı‟nda hizmetkarlık yaparlar ve dini ayinlere, şeyhlerle birlikte
katılırlar; fakat idari işlerle uğraşmazlar. Pirler‟in en büyüğü Baba Çavuş‟tur ve onun
evlenmesi yasaktır. Pirler tapınağa hac ziyaretine gelen hacıların ihtiyacını karşılama,
nikah kıyma ve ölü gömme gibi görevleri yerine getirirler. Hiyerarşideki bir diğer sınıf
da kavallardır. Yezidiler‟in hatip ve müzisyenleri olarak bilinirler. Yezidi hiyerarşisinde
yer alan iki tarikattan ilkini fakirler oluşturur. Fakirlik her Yezidi‟ye açık olmakla
birlikte genellikle babadan oğla geçmektedir. Statülerine göre, yetiştirilmiş yaşlı sufiler
gibi ibadet ederek ve kefaretini ödeyerek ulaşırlar. Ayrıca Laleş Tapınağı‟nda çilecilik
hayatını sürdürmek isteyen ve bir kadının yönetiminde olup dul, boşanmış veya
evlenmemiş kadınlardan oluşan “Fakirat” veya “Fahra” adı verilen bir kadın tarikatı
vardır. Diğer bir tarikat da Köçekler‟dir. Onlar da tapınakta çalışan hizmetkarlardır.
Kast sisteminde en alt sırada yer alan Müridler, ruhban sınıfından olmayan
Yezidiler‟dir. Her sıradan Yezidi‟nin para ya da hizmet olarak bağışta bulunduğu şeyhi
ve piri vardır.
Yezidi dininin oluştuğu Mezopotamya, birçok inanç ve kültürlerin kaynaştığı bir
coğrafyadır. Bundan ötürü Yezidi dininin kökeni hakkında birçok görüş ileri
sürülmüştür. Sabiliik, Zerdüştlük, Maniheizm, Mazdekilik, Mithracılık, Hıristiyanlık,
Yahudilik, Müslümanlık (Tasavvuf) gibi birçok dinle ilişkilendirilmiştir ve bundan
dolayı senkretik (bağdaştırmacı) bir din olarak görülmüştür. Yezidi dini, gök
cisimlerinin, ışık varlıklarının kutsal sayılması, vaftiz, doğum, ölü gömme ritüeli,
yemek ayinleri, toplumsal kastın bulunması ile ruhban sınıfına girmek için geçilmesi
gereken aşamalar özellikleriyle, Kur‟an-ı Kerim‟de de adı geçen (Bakara:62, Maide:69,
Hac:17) Sabiler ile benzerlik göstermektedir. Zerdüşt dininde güneşin ve ateşin kutsal
sayılması, yedi ölümsüzler denilen melekler içinde bir baş meleğin yer alması Yezidilik

87
ile benzer özellikler taşır. Çünkü Yezidi inancında da yedi melek bulunur ve bu
meleklerin başı Melek Tavus‟tur. Ayrıca Yezidiliğin, Eski Mısır‟da Akhenaton‟un tek
tanrı inancı ile benzerliği de ilginçtir. Mısırlılar bir dönem tek tanrı olarak ve güneş ile
sembolize edilen Aton‟a tapmışlardır. En önemlisi o dönemin kraliçesi olan bir Mittani
prensesi olan Nefertiti‟nin Mısır‟da güçlü olmasıdır. Nefertiti, büyük olasılıkla
Akhenaton‟u, ülkesinden getirdiği inançla etkilemiştir.
Yezidiler, tek tanrıya inanırlar ve ona Kürtçe “Hüda” derler. Ona evrenin ilk
nedeni ve hareket ettirircisi olarak taparlar. Yezidiler‟e göre Tanrı, evreni yaratmıştır;
fakat onu düzenleyen ve devam ettiren, meleklerin başı olan Melek Tavus‟tur.
Yezidi kozmogonisine göre, yeryüzündeki bitkilerin ve hayvanların
yaşamlarının yaratılması ve oluşumu görevi yedi meleğe verilmiştir. Bunlar: Azazil,
Dardail, İsrafil, Cebrail, Azrail, Şemnail ve Nurail‟dir. Bu melek isimleri Yezidiler‟in
kutsal kitabı Mushaf-ı Reş‟te geçmektedir. Bu meleklerin en büyüğü Azaziel‟dir.
Adem‟in önünde secde etmeyi reddeden ve Tanrı‟nın huzurundan kovulan gururlu
Azaziel‟in hikayesi Yahudi, Hıristiyan Müslüman geleneğinde de anlatılmıştır; fakat
Yezidilik‟te hikayenin sonu farklıdır. Yezidi inancında isyancı melek, kötülük ruhuyla
bir tutulmuyor. Yezidiler, bu itaatsizlik eyleminin Allah tarafından affedildiğine ve bu
meleği önceden olduğu gibi birçok kez daha ulu olarak görenlerin, onun özel
korumasından yararlanacaklarına inanırlar. Ayrıca Melek Tavus‟un Allah‟ın emri olan
Adem‟in önünde secde etmemesini bazı düşünürler onun, Allah‟a olan derin
sevgisinden ve bağlılığından kaynaklandığını ve topraktan yaratılan Adem‟e secde
etmeyi Allah‟a şirk koştuğundan, reddettiğini ileri sürmüşlerdir. Dolayısıyla Yezidiler
kendi başına var olan olumsuz ve baştan çıkarıcı bir güç olduğunu kabul etmezler. Bir
Yezidi yaptığı olumsuz davranışlardan kendisi sorumludur.
Melek Tavus‟un sembolü olan Tavus kuşu birçok doğu halkının şiirlerinde
güzelliğin, zarafetin ve daha birçok güzel kavramın eş anlamlısı olarak kullanılmıştır. O
yüzden Yezidiler “şeytan” kelimesini ağza almazlar ve onun adını anmak tanrıya küfür
sayılmakta ve topluluktan çıkarılmaya neden olmaktadır.
Yezidiler, tanrısal varlıkların soyundan geldiklerine inanmaktadırlar. Yezidi
halkı kendilerini, hem Melek Tavus‟un seçilmiş halkı olarak görürler hem de Adem ile
Havva‟nın çocukları olan diğer halklardan farklı olarak, Adem‟in oğlu ile bir huriden
geldiklerine inanmaktadırlar.

88
Sancak denilen ve Melek Tavus‟un sembolü olan Tavus kuşu, Yezidiler arasında
yılın belli dönemlerinde dolaştırılır. Ördek ve kuş biçiminde yapılmış bu sancaklar yedi
tanedir ve Yezidiler‟in dağılım bölgelerini simgelemektedir. Sancağın, dini makamda
oturan şeyhe ilahi bir güç verdiğine inanılır. Ancak Yezidiler, sancağı Melek Tavus‟un
kendisi olarak değil, aksine onun gölgesi veya simgesi olarak gördüklerinden, bu
durumda putperestlik söz konusu değildir. Sancak dolaştırma işini kavallar ile köçekler
yaparlar. Gidilen her köyde, bir takım ritüeller gerçekleştirildikten sonra bağışlar
toplanıp başka bir köye geçilir.
Yezidiler‟de bulunan bir başka inanç da diğer kavimlerde olduğu gibi tufan
inancıdır. Fakat Yezidiler‟e göre yeryüzünde iki tufan kopmuştur. İlk tufan, Nuh
zamanında insanların kötü eylemleri sonucu olmuştur ve Yezidiler‟in bunda bir rolü
olmamıştır. İkinci bir tufan ise bütün kavimler gibi Yezidiler‟i de kapsamıştır. Tufandan
bu yana yedi bin yıl geçmiştir. Her bin yılda, yedi ilahtan biri yeryüzüne inerek kendi
dini kural ve yasaklarını koymuştur. Yezidiler‟in iki kutsal kitabından biri olan Mushaf-
ı Reş‟e göre, son bin yılda Yezidiler‟e inen tanrı onlarla Kürtçe konuşmuştur; yasak ve
kurallarını bu dilde koymuştur.
Yezidiler‟in kutsal tapınağı olan Laleş‟in kelime anlamı kimilerine göre “lal”
(sessiz) ve “heş” (hoşluk) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur ve “Dünya‟nın
hoşluğundan bahsetme, kendini bil, Allah‟ı unutma” anlamına gelmektedir. Kimilerine
göre ise “lal” (sessiz), “leş” (beden) “sessiz beden” anlamına gelmektedir. Fakat her
ikisinin de yakın anlamlar ifade ettiğini görmekteyiz. Laleş Tapınağı, Musul‟a 58
kilometre uzaklıkta Laleş vadisinde yer almaktadır. Laleş vadisine giren her Yezidi
ayakkabılarını çıkarmak durumundaydı, fakat günümüzde bu kurala uyulmamaktadır.
Yezidi mitolojisine göre Laleş tapınağı, Tanrı‟nın dünyayı ilk yarattığı yerde
kurulmuştur. Burası hem kutsal hem de sağlık işlevlidir. Tapınağa giren kişiler eşiğe
basmadan ve onu öperek geçmek zorundadır. Bu şekilde tapınağa saygısını ifade
etmektedir. Tapınağın giriş duvarında kabaca yılan, ibik, insan, el baltası ve tarak
kabartması yapılmıştır. Şeyh Adi‟nin ve birçok Yezidi ermişin mezarı burada
bulunmaktadır. Şeyh Adi‟nin mezarının altında akan su, kutsal sayılır ve çocuklar bu
suyla vaftiz edilir. Ayrıca Şeyh Adi‟nin mezarının toprağı ile zemzem denilen bu kutsal
su karıştırılarak “berat” denilen kutsal lokmalar elde edilir ve şifa niyetine dağıtılır.

89
Yezidiler‟in iki kutsal kitabı bulunmaktadır. İlki yazarı Şeyh Adi olduğu
söylenen ve Yezidi dini kural ve yasakların yazıldığı Kitab el-Cilve, ikincisi Şeyh
Hasan tarafından yazılan ve yaratılış mitosunun anlatıldığı Mushaf-ı Reş‟tir.
Sonuç olarak, Yezidi inancı ana hatları ile incelemeye çalışılarak toplumsal
ilişkileri, ritüelleri, inanç sistemleri, diğer dinlerle etkileşimleri gözler önüne serilmiş ve
varılan sonuçlar ifade edilmiştir.

90
KAYNAKÇA

Abca 2006, Y.Abca, Yezidilik ve Osmanlı Yönetiminde Yezidiler,


(Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi, Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi), Eskişehir, 2006.

Akça 2006, M. Akça, Yezidiler, İnanç Esasları ve Ritüelleri,


(Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi, Marmara
Üniversitesi), İstanbul, 2006.

Allison 2001, C.Allison, The Yezıdı Oral Tradıtıon in Iraqı Kurdıstan,


2001.

Allison 2007, C. Allison, Yezidi Sözlü Kültürü, İstanbul, 2007.

Aydın 2007, D. Aydın, Tarihsel Süreç İçerisinde Yezidiler ve


Güneydoğu Anadolu Bölgesi Yezidilerinin Günümüzdeki
Sosyal Konumu,(Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi, Dicle
Üniversitesi), Diyarbakır, 2007.

Bilge 2002, M. Bilge, Yezidiler, Tarih-İbadet-Örf ve Adetleri (Yayına


Hazırlayan: Ahmet Taşğın), Ankara, 2002.

Bilgin 2003, M. S. Bilgin, Zarathuştra, İstanbul, 2003.

Bulut 2003, F. Bulut, Ortadoğu’nun Solan Renkleri, İstanbul 2003.

Çakar 2007, M. S. Çakar, Yezidilik, Tarih ve Metinler, Kürtçe ve


Arapça Nüshalar, Ankara, 2007.

Deniz 2008, E.Deniz, Fotoğraf Arşivi. 2008.

91
Drower 1941, E.S Drower, Pecock Angel: Being Some Account of
Votaries of a secret Cult and Their Sanctuarities,
London 1941.

Ersoy 2000, N. Ersoy, Semboller ve Yorumları, İstanbul, 2000.

Francis 2008, J.Francis, Yezidis Photographs St. Petersburg Times Photo


Gallery, 2008.

FiĢ 2005, R. Fiş, Bir Anadolu Hümanisti Mevlana, İstanbul, 2005.

GölbaĢı 2008, E. Gölbaşı, The Yezidis And The Otoman State: Modern
Power, Military Conscription, And Conversion Policies,
1830-1909, (Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi, İstanbul
Üniversitesi), İstanbul, 2008 .

Guest 2007, J. S. Guest, Yezidilerin Tarihi Melek Tavus ve Mushaf-ı


Reş’in İzinde, (Çev. İbrahim Bingöl) İstanbul, 2007.

Gurdjieff 1950 G. I. Gurdjieff, Meetings with Remarkable Men, New


York, 1950.

Herodotos 2004, Herodotos, Herodot Tarihi, (Çev. Müntekim Ökmen),


İstanbul, 2004.

Karaman, Özek, H.Karaman, A. Özek, İ.K. Dönmez, M.Çağrıcı, S.Gümüş,


Dönmez, Çağrıcı, A.Turgut, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Ankara
GümüĢ, Turgut, 2009, 2009.

92
Layard 2000, A. H. Layard, Ninova ve Kalıntıları, (Çev. Zafer Avşar),
İstanbul, 2000.

Limbert 1968, J. Limbert, The Origins and Appearance of the Kurds In


Pre Islamic İran, 1968.

Mackenzie 1961, D.N.Mackenzie, The Origins of Kurdısh, Transaction of


the Philological Society, 1961.

Oates 2004, J. Oates, Babil, Ankara, 2004.

Olson 2002, R. Olson, Kurds, Newyork, 2002.

Omerxali 2007, H. Omerxali, Eziditiyati, (Çev. Ergin Opengin), İstanbul,


2007.

Ötümlü 2006, A. Ötümlü, Tarihten Günümüze Kadar Bereketli Hilal’de


Sosyo Ekonomik Yapı, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul Üniversitesi), İstanbul 2006.

Öztemir 1988, M. Öztemir, Yezidiler ve Süryaniler, İstanbul, 1988.

Soane 2008, E.B. Soane, Mezopotamya ve Kürdistan’a Gizli Yolculuk,


İstanbul, 2008.

Taraporewala 2009, I. J. I. Taraporewala, Zerdüşt’ün Gathaları üç Unutulmuş


Din: Mitraizm, Maniheizm, Mazdaizm, (Çev. Nice
Damar), İstanbul, 2009.

TaĢğın 2005, A.Taşğın, Yezidiler, Ankara, 2005.

93
Turan 1993, A.Turan, Yezidiler, Samsun, 1993.

Vılchevıskj 1960, O.L. Vılchevıskj, Kurd, Moskova, 1960.

Yalkut 2002, S. B. Yalkut, Tavus’un Halkı: Yezidiler, İstanbul, 2002.

94
LEVHALAR LĠSTESĠ

Levha I Yezidiler.
(Gurdjieff 1950, res. 28.)

Levha II Yezidiler.
(Gurdjieff 1950, res. 29.)

Levha IIIa-b-c Yezidiler.


(Gurdjieff 1950, res. 30-31-32.)

Levha IVa-b Yezidiler.


(Deniz 2008, res. 5-6.)

Levha Va-b Yezidi Ailesi.

Levha VIa- b Vaftiz.


(Deniz 2008, res. 8-9.)

Levha VII Yezidi Mezarlığı, Bahçecik Köyü.

Levha VIIIa-b Yezidi Mezarları. Bahçecik Köyü.

Levha IXa-b Bir Yezidi Mezarı, Ölüyü Ziyaret Etme.


(Aydın 2007, res.10.)

Levha X Hac Festivali.

Levha XI Laleş Tapınağı‟ndan Bir Ritüel.


(Drower 1941, res. 24.)

95
Levha XII a-b Namaz.
(Deniz 2008, res. 12-13.)

Levha XIII Kutsal Suda Arınma.

Levha XIV Laleş Tapınağı‟ndaki Festivalden Bir Görüntü.


(Drower 1941, res. 30.)

Levha XV Baba Şeyh.


(Aydın 2007, res.23.)

Levha XVI Pir.


(Aydın 2007, res.21.)

Levha XVIIa-b Kavallar.


(Guest 2007, res. 28-29.)

Levha XVIII Fakir.


(Guest 2007, res.63.)

Levha XIX Köçekler.


(Drower 1941, res. 33.)

Levha XXa-b Şeyh Adi Türbesi.


(Aydın 2007, res. 3-4)

Levha XXI Şeyh Adi.

Levha XXII Şeyh Hasan‟ın Türbesi.


(Guest 2007, res. 21.)

96
Levha XXIII Melek Tavus‟un Sembolü.
(Aydın 2007, res.7.)

Levha XXIVa-b Melek Tavus‟un Sembolü.

Levha XXVa-b-c Sancak Kültü.

Levha XXVIa-b Sancak Ritüeli.

Levha XXVIIa-b Laleş Tapınağı.

Levha XXVIII Laleş Tapınağı Ayrıntılı Planı.


(Guest 2007, res.6A.)

Levha XXIX Laleş Tapınağı İç Avlu Doğu Duvarı.


(Guest 2007, res.10.)

Levha XXXa-b-c Laleş Tapınağı Giriş Kapısı.

Levha XXXI Giriş Avlusunun Dış Tarafı.

Levha XXXII Şeyh Şems Tapınağı.


(Guest 2007, res.25.)

Levha XXXIIIa-b Akhenaton ve Nefertiti (Mısır‟da Güneş Kültü).


(Guest 2007, res. 25.)

Levha XXIV Laleş Tapınağı (Sağlık Kültü).

97
HARĠTA LĠSTESĠ

Harita I Yezidiler‟in Yerleşim Alanları.


(Allison 2001, map. 2.)

Harita II a-b Laleş Tapınağı‟nın Bulunduğu Alan.


(Francis 2008, map 1.)

Harita III Mezopotamya‟nın Uzaydan Görüntüsü.


(Ötümlü 2006, şek. 1.1.)

98
LEVHALAR
LEVHA I
LEVHA II
LEVHA III

a b

c
LEVHA IV

b c
LEVHA V

b
LEVHA VI

b
LEVHA VII
LEVHA VIII

b
LEVHA IX

b
LEVHA X
LEVHA XI
LEVHA XII

b
LEVHA XIII
LEVHA XIV
LEVHA XV
LEVHA XVI
LEVHA XVII

b
LEVHA XVIII
LEVHA XIX
LEVHA XX

b
LEVHA XXI
LEVHA XXII
LEVHA XXIII
LEVHA XXIV

b
LEVHA XXV

a b

c
LEVHA XXVI

b
LEVHA XXVII

b
LEVHA XXVIII
LEVHA XXIX
LEVHA XXX

a b

c
LEVHA XXXI
LEVHA XXXII
LEVHA XXXIII

b
LEVHA XXXIV
HARİTA I

Harita I: Yezidiler’in Yerleşim Alanları


HARİTA II

Harita II: Laleş Tapınağı’nın Bulunduğu Alan


HARİTA III

Harita III: Mezopotamya’nın Uzaydan Görüntüsü

You might also like