Professional Documents
Culture Documents
Büşra Yılmaz-4N1K
Büşra Yılmaz-4N1K
Büşra Yılmaz-4N1K
R A y il a a a z
| « !
5. Baskı
@ p s i I on®
^ f^ 'a i& ık : röçdkkmffhuukette annelinden sürpriz yumurta iftediğt İçin
£gH|bulgur reyonuna ulaştırılıp çimdiklendiler, ilkokul önlüğünün altına
^eşöfVnan ¿iyip okula gidenler, yeşil silgisini diş izi yapanlar ve kırmı/.ı
kapaklı tüm dersler kitabının saman sayfalarını silerken yırtanlar
Ü kudar sıradan bir kız çocuğuyken; birlikte büyüdüğü dört çılgın erkek
(jntncadaşı yüzünden akranlarından biraz farklı bir kız haline gelmiştir.
Ama bir gün rutin (!) hayatı, doğum gününde gelen bir paket ile
tümden değişir. Paketin içinde, gizemli bir âşıktan gelen, kızımızın asla
giymeyeceği türden gösterişli bir elbise ve içinde de bir not vardır
STHG
303685
B AC
B Ü Ş R A Y I L M A Z
ISBN 978-605-173-054-7
mm .
«focebook.com/EpsilonYayin
9 786051 73 0547 t 25
'w w w.epsilonyayinevi.com mğ fgß -
•■
: alışveriş: kitap365.C0m
(\t¡^\ <*& Ulpül4Zr'í'*-
<£*-^
A ^ f^ W
4N1K
d_ÇA
B ü şra Y ılm a z
© p s i lon®
TEŞEKKÜR
6
B irinci B ölüm
8
D il kapının zincirini açtığımda» "Nereye?!* diye bağırdı ar
kamdan. “Bizimkiler beni bekliyor, onıya!” diyerek bir yalan
uydurdum. “Gömleği düzgünce koy yerine, öyle git!" Cevap
vermeyip, gömleği buruşturarak tişörtümün içine soktum.
"Kime diyorum kıa ben?!” diye bağırırken ise, kapıyı çarpıp ko~
.-ırak çıktım evden.
Dedim ya... Pembeden nefret ediyordum. Anneme göre bu,
bir kız için korkunç bir şeydi ve ortada mutlaka bir tuhaflık ol
malıydı. Neden bir kız pembeden ve elbiselerden nefret eder
ki? Neden sürekli kot vc tişört giyer? Ama anlamadığı bir şey
vardı. Nasıl ki turuncudan hoşlanmama hakkım varsa, pembe
den de nefret edebilme hakkını bana doğa vermeliydi. Nasıl ki
açık renk kotları çok sevmiyorsam, elbiseleri de sevmeyebilir
dim. Sadece kız olduğum için, çoğunluğun sevdiği şeyleri sev
iniyorum diye tuhaf olan ben olmamalıydım; rengi bile cinsiye
te bölüştüren annem ve annem gibiler tuhaf olmalıydı.
Kendimi sokağa attığımda, tişörtün içine sokuşturduğum
gömleği çıkardım, balkondan “Bak sakın, o gömleğe bir şey ol
mayacak!” diye ciyaklayan annemi duymamaya çalışarak. Göm
leği elimde evirip çevirdim ve etiketten markasını çözmeye ça
lıştım. Annemin onu nereden aldığını çakınca da, “Yakayı ele
verdin ana kraliçe” deyip kendimden emin bir şekilde yürüme
ye başladım. Birkaç sokak alttaki bir butikten almıştı. Polisiye
romanlarda, finalde dedektifler bütün kahramanları bir odaya
toplar ve dudakları arasına bir puro yerleştirip gözlerini kısarak
“Katil aramızda!” der ya havalı havalı... Tam da öyle bir bakış at
tım sokağın sonuna doğru. Ve elimle yolu işaret edip, “Gidelim
Watson...” dedim. İki adım atınca, bağlamayı unuttuğum bağ
cığa basıp düşmeseydim, kesinlikle havalı bir sahne olabilirdi
bu. Evet.
***
9
kartına ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum.” Geldiğim butik
te, arkamda bir kuyruk insan varken kasa görevlisiyle gömleği
değiştirmedikleri için kavga ediyordum. Arkada sesler, homur
tular yükselince görevli parmağıyla kapıyı işaret edip, “Hanıme
fendi, fişiniz veya değişim kartınız ile gelirseniz yardımcı oluruz
seve seve Ama şimdi,” dedi dişlerini sıkarak “Lütfen gidiniz."
“İyi be aman," dedim kasada Öylece duran gömleği bir hı
şımla çekip. “Gidiyorum!**
Kasadaki kuyruktan yüzüm ün yarısı sinirden uyuşmuş bir
halde homurdanarak çıktım. Bir yandan gözlerimi sinir bozu
cu pembe gömlekten ayırmadan ona nefret kusuyordum, di
ğer yandan kasadaki o tuhaf burunlu, kocaman gözlüklü gıcık
görevliye \aprak tipi beddualarımdan sıralıyordum. “Fiş lazım
mış... Kız istemeye gittiğinizde fış getirmezseniz kızı vermeyiz
derler de mal gibi kalırsınız ortada inşallah. Aynca sevgili pem
be, sen ne biçim renksin be? Kırmızı desen değil, beyaz desen
hiç olamamışsın. Arada kalmış çirkin bir renksin. Gökkuşağu^
da bile yoksun. Nefret ediyorum senden. Keşke pembe kus-
saydık. Layığını bulurdun. Ç irkin şey...** Gömleği koltukaltıma
sıkıştırıp yoluma devam edecektim ki, birden bir yere tosladım.
Duvar olamayacak kadar yumuşak bir yere... Başımı tutarak bir
adım geri çekildim. Çarptığım şey, kafamı kaldırmadığım sü
rece sadece memeleriyle bakışacağım bir erkekti. Uzunca bir
erkek. Fazla uzun... Kafamı kaldırıp, içimden ‘sen kapat, oradan
çok yazar* diye geçirdim.
“Pardon...** dedi ben hâlâ aval aval ona bakarken. “Sorun de
ğil,” dedim umursamaz bir tavırla. E lim i, ‘gerçekten önemli de
ğil* der gibi havada hafifçe sallayıp, tekrar yürümeye başladım.
Ta ki az önce çarptığım sınk tarafından ikinci kere durdurulana
kadar. “Pardon, bir şey rica edebilir m iyim acaba?” diye bağırın
ca butiğin çıkış kapısının tam önünde durdum ve arkamı dön
düm. “Efendim?” dedim tek kaşımı kaldırarak. Çocuğa mate
matik sınavında, elliden yukarı aldığım kağıdıma baktığım gibi,
şaşkınlıkla bakmış olacağım ki, panikle “Ah, şey... Öyle bakma
lütfen. Öyle korkulacak bir şey değil,” dedi.
10
“Korkutacak bir yey olduğunu düşünmedim zaten Dcv«nı
|( i» dedııu elimle golden sonra oyuna devam edin emri ve**
fen bir PatMı Tkriııı edasıyla. Eliyle bana. 'gel gel* yaptı etrafı
na bakınıp. Beni bu kadar uğraştırması lxi|ta sinirimi bozsa da,
dudaklarımı hatifçe toplayıp, küçük adımlarla yanına gittim.
•Byeı, seni dinliyorum. Biraz hızlı konuşsan iyi olur. Oradan
bnrava geç geliyor, iki dakika sonra atıca mavi tik oluyor." Bana
anlamadığını belli ederek bakınca “Ah, sen beni takma. Ne iste-
iniştin?** dedim.
•Şey,./ dedi çekinerek. Elindeki elbiseyi uzattı bana doğru.
“Sevgilime hediye bakıyorum da... Bedeninden emin olama-
dini« Aşağı yukarı senin boyunda ve kilonda. Şey diyecektim.. *
Elini saclarına götürüp huzursuzlukla kaşıdı. “Acaba bunu bir
deneyebilir misin? Bğcr sana olursa, ona da tam olacaktır.”
Çocuğa gözlerimi kırpıştırarak baktım. Üzerimdeki bol ti
şörtten bedenimi çözmesine şaşırmanı bir yana, memeleri fazla
gelişmiş bir ilkokul erkek bebesi kadar olan benimle aynı be
dende bir sevgilisi olması... Gey inisiniz acaba dememek için
kendimi zor tuttum. uPek sanmıyorum,” deyip kıkırdayınca
gözlerini kocaman açıp “Neyi sanmıyorsun?” diye sordu hayal
kırıklığına uğramış gibi. “Lütfen..." dedi sonra ağlamaklı bir yüz
ifadesiyle. "Yarnı kız arkadaşımın doğum günü. Gerçekten ona
güzel bir sürpriz hazırlamak istiyorum,” dediğinde, içimden
“Demek ki gey değil,” diye geçirip güldüm . Masmavi gözleri
ni, yardım edip etmeyeceğimi anlayabilmek için kocaman açtı.
Gözlerimi hatifçe devirip elindeki elbiseyi aldım. Benim pembe
gömleği de eline tutuşturup “Deneyelim bakalım...” dedim ka
binlerin olduğu yerin yolunu tutarak.
tl
ben. Yedi ana renk bana fazlasıyla yetiyordu çünkü. Camgöbeği
kavuniçi, yavruağzı— Işınların kırılmasına göre sürekli değişefî
renklere fazla anlam yüklüyorlardı bana göre. Elbisenin fer»
muarını açıp, üstümü çıkarmadan geçirdim üzerime. Yandaki
fermuarını çekip, kabindeki aynaya baktım. Altımda kot panto
lon, üzerimde tişört... Onların Üzerinde tüllü pullu bir elbise.
“Elbise giydirilmiş bir haşlanmış patates," deyip güldüm yine
kendi kendime. Sonra kabinin önünde benden haber bekleyen
sınğa seslendim. “Bu oldu bana, çıkarıyorum!”
“Dışarı çıkmayacak mısın?” dedi eliyle kapıya tıklatıp. “Ha
yır,” deyince kendi kendine bir şeyler söyledi ama daha laflarım
bitirmeden ben çoktan kabinden çıkmıştım bile. Elbiseyi eline
verip, almaya pek de istekli olmadığım gömleğimi geri aldım
elinden. “Sana yarın iyi şanslar.”
“Teşekkür ederim,” dedi gülerek. “Yarın şansa fazlasıyla ih
tiyacım olacak”
Butikten çıkar çıkmaz, Alilere gittim. Ali... Benim başımın
belası dört çocukluk arkadaşımın arasında en aklı başında, en
gamzeli olanı. Alilerin evi geçtiğimiz yazdan beri boştu. Çünkü
annesi de babası gibi İngiltere’deki bir şirketten teklif alıp onun
yanma gitmişti çalışmak için. Bu yüzden Ali birkaç aydır yalnız
yaşıyordu evde. Arada gelip kalan huysuz anneannesi ve birkaç
uzaktan akrabasını saymazsak tabii. Ha bir de akşam geç saatlere
kadar evi çekirge sürüsü gibi istila eden bizi...
Ali hepimize birer anahtar yaptırmıştı, acil bir şey olduğunda
hemen gelebilmemiz için. O gün de, o anahtarla girdim eve.
Kapıyı sessizce örtüp parmak uçlarımda ilerledim salona doğ
ru. Salon kapısının önüne gelince, elim i kapı koluna yerleştirip,
yüzümde mahallelinin eriklerine dalan ve yakalanmadan eve
kaçan bir çocuk gülümsemesiyle hızla içeri girdim. Kapıyı hızla
açıp, “Ben geldim!” diye cırladığım an, yüzüme çarpan bir cisim
yüzünden ışık hızıyla düşen enerjime eşik ederek ben de düş
tüm yere. “Hayvan mısınız ya, bu ne?!” diye bağırırken, kafama
gelen şeyin G ül Teyze’den kalma bir pilates topu olduğunu an-
12
ladıtn. “Bir şey oldu m u lan?” diye bağırdı Sinan salonun diğer
ucundan.
“Nöron sayımda Üçte bir oranında bir azalma söz konusu
ama iyiyi**1 yüzyılın sığın!” dedim halıdan destek alarak dizle
rimin üzerinde doğrulurken. Popomun üzerine oturup, hafifçe
geriye kaydım ve sırtımı kanepeye yasladım. “Ne bu sinir? H ın
cını toptan m ı çıkarıyorsun?”
“Fizikçi notları sisteme girmiş. Bil bakalım bu arkadaşın yine
kaç aldı?” Halıya, tam karşıma çöktü o da. “Sıfır iki... Hepsini
doldurmuştum bu defa, siz şahitsiniz! U lan puan kırma demi
yorum, hobi olarak yine kır, ama bir insan evladının kâğıdından
doksan sekiz puan nasıl kırılır? O tuz puan kır... Kırk kır... Hadi
elli kır. Ybk abi... H erif atomu parçalayamamasının zorunu o
atomları benim kıçımda patlatarak çıkarıyor resmen. Her se
ferinde verdiği notlar, gol hanesine yazılırdı ama bu defa topu
doksanıma taka anlıyor m usun "Yaprak? Jeneriklik bir goldü bu.
Sezon sonunda babamla izleyip yorumlayacağız hayırlısıyla.”
“Nefes al be konuşurken!” dedim elimle omzuna vurarak
“Valla benim de senden pek bir farkım y ok Yirm i üç vermiş
bana da. Bizim komple puanları toplarsak belki geçer not alı
rız,” dedim gülerek. Sinan gülemedi. “Diğerleri nerede? Yalnız
mısın evde?”
“Ali markete gitti, evde bir şey kalmamış. O ğuz da kasiyer
kızın ‘memeleri* aşkına yardıma gitti A li’ye. Gökhan da damlar
birazdan.” Sinan daha lafını bile bitiremeden, dediği gibi Gök
han salon kapısında belirdi. O , adının geçtiği yere üçüncü sani
yede damlayan tiplerdendi. “G eldi bak, dedim sana.”
“Arkadaşlar, fizikçi bana sulanıyor kesin em in oldum .” Aya
ğının dibindeki pilates topuna vurdu sinirle. Yine bana gelmesin
diye eğdim başımı. Uçarak odanın diğer köşesine gitti top. “Ne
oldu, yine em meli göm m eli bir not m u verdi?” dedim gülerek
“Otuz bir vermiş yine. Bu adam ın benimle derdi ne ulan? O n
sekiz... O tuz bir... O tu z üç... Söylerken insanın içini gıcıklayan
notlar veriyor herif bana durm adan. H adi onu geç, bari yüksek
not ver. Kaç dönemdir dersini alıyorum adamın, geçmek nasip
olmadı.” Üzerimizden zıplayıp en sevdiği koltuğa geçti. Tele
vizyonun hemen Önündeki... “Gökkuş, belki o sana o notları
vermiyordur da, sen özellikle ayarlıyorsundur ha? Ben fizikçi
nin yerinde olsam şüphelendirdim yani,” dediğim an, ayağiy]a
kafama vurdu hafifçe. “Bak bugün bulaşmayın bana, sinirlerin,
çok bozuk. Fizikçiye ayrı sinirlendim, Merve’ye ayrı...”
Merve, Gökhan'ın eski sevgilisiydi. Kız ne kadar ‘bitti* dCSe
de Gökhan için asla geçerliliği olan bir ayrılış değildi bu. Bir
senedir... Ayrılık sebepleri her ne kadar 'Gökhan’ın çılgınlık
boyutundaki kıskançlıkları olsa da, ayrıyken bile kıskançlıktan
delirip, Merve’yi de delirtiyordu. O yüzden Merve ne yapa da
sinirlendin diye sormadık bile. “Kanka, sen Merve’yi bırak, fi
zikçiyi al. Bıyıklarına kurban... Valla bak. Hem belki bizi de bal
dız kontenjanından geçirir belki. Ha?” dedi Sinan yapmacık bir
ciddiyetle.
“Ahlak seviyem ile IQ seviyem aynı düşüklükte. O dersi
geçemiyorum ama sana küfürlerimle bir güzel geçirebilirim
bunu biliyorsun değil m i güzel kardeşim?”
Gökhan’ı üç kelimeyle anlatın deseniz, kıskanç, korumacı ve
küfürbaz derdim herhalde. Ama sizin bildiğiniz ktifıirbazlardan
değildi. Hep söylediği bir şey vardı bu konuda. ‘Küfürbazlıkla
sihirbazlık arasında ince bir çizgi vardır, ben de tam oradayım.’
Evet, tam da böyleydi. Herkes küfrederdi ama kimse Gökhan
gibi edemezdi. Biraz da onun için stres atma yöntemiydi bu.
Sürekli hayatındaki kadınlar ve belalısı fizikçi yüzünden orta
lıkta öfke küpü olarak dolaştığı için kimse umursamazdı bile o
küfredince. O an olduğu gibi... Biraz homurdandı bize tünediği
koltukta zap yaparken. Ama kendim izi Gökhan savar moduna
aldığımız için duymadık bile.
“Sinan, Pes atalım mı? Canım çok sıkıldı,” dedim telefonuy
la uğraşmaya başlayan Sinan’a. Beni sallamadı, işaret parmağımı
telefonunun ekranına bastırdım rastgele. “Lan! Kızın resmini
beğendim yanlışlıkla senin yüzünden!” diye çemkirip kalkıp ka-
14
nepeye oturdu. “En hassas yerlerinizi beğenirler yanlışlıkla in
şallah...” dedim kendi kendim e. Kaşlarımı çatıp sıkıntıdan sesli
bir nefes alarak halıya uzandım . “Sıkıntıdan kusacağım!” diye
bağırdım tekrar. “Fazlalıklarınız içine kaçsın inşallah” deyince
ikisi de yanlarındaki yastıkları kafama fırlattılar. B u, bizim için
‘sus’ em riydi. Sinirle yasuklan kenara fırlatıp, sıkılınca yaptığım
gibi halıda yuvarlanmaya başladım. Yuvarlanmak, gerçekten sı
kıntının tek ilacıydı! Belki de yuvarlanırken insanın beyni lı
kır lıkır ettiği için o an k üçük çaplı bir beyin sarsıntısı geçirdi
ğim den sıkıldığım ı bile anlamayacak durum a geliyordum ya...
Ö nem li değil. H em m em elerim in küçük olm asının verdiği bir
avantaj da vardı. Yuvarlanırken pek sorun çıkarmıyorlardı bana.
Ben, halıda on ikinci tu ru m u atarken, dış kapının örtülm e sesi
geldi. K im in geldiğini anlayabilm ek için durdum . A li’ydi ge
len. Tam kapının ön ün d e durup, poşetleri yere fırlattı sinirle.
“Bir daha bu herifi peşime takarsanız markete giderken, hepini
zi sikerim .” Sonra ayakucunda öylece yatan bana baktı gülerek.
“Sen hariç Yaprak’ım ...”
Parm aklarım ı öp üp A li’ye doğru üfledim . O da havadaki gö
rünm ez kalpleri eliyle yakalar gibi yaptı gülerek. Y üzü, O ğ u z’un
pişkin pişkin gülerek içeri girmesiyle tekrar düştü. “Ya amma
abarttın ha, ne yaptım ki?” diye sordu grubum uzun yaz ayla
rında gevşeyen elektrik telleri m isali, gevşek üyesi. “N e m i yap
an?” dedi A li sinirle kanepede Sinan’ın yanına geçerken. “Bir
de ne yaptım diye m i soruyorsun lan?!”
“Evet, ne yaptım ?” dedi ısrarcı bir tavırla O ğu z. K olundan
tutup halıda yanım a çektim o n u . Poposunun üzerine düştü.
“En sevdiğim yerim acıdı,” dedi poposunu tutup. Sonra ayakla
rıyla kendini iterek kanepeye sırtını dayadı. “O ğ u z , sinirlendir
me beni, valla o fazlalığından tavana asarım seni; Yaprak depres
yona girdiğinde avize yerine seninle konuşur!”
“Ay bakam am ben ona öyleyken,” dedim elim i gözlerim e
kapatıp. “N e yaptı yine lan, kasiyer kıza salça m ı oldu?” dedi Si
nan beni takm ayarak E lle rim i gözlerim den çekip, A li’ye doğru
15
ndüm. “Abı delirtti beni ya. bildiğin delirtti!" dedi kanepeye
vuruP' “Önce kendine ayrı bir alışveriş arabası alıp gelip gfcljp
arkadan çarptı bana...”
“Alışveriş arabana mı çarptı?” dedim Öyle olduğunu umarak.
“Hayır Yaprak’ım,” dedi gülmek ile sinirlenmek arasındaki 0
ince çizgide takılı bir yüz İfadesiyle. “Bildiğin kıçıma çarptı iki
de bir! Bir de cidden komikmiş gibi iki saat anıra anıra güldü."
“Komikti ama," dedi Oğuz yine pişkin pişkin. Ali ayağının
dibindeki pilates topunu alıp Oğuz’a fırlatacakmış gibi yaptı,
sonra “Dua et yanında Yaprak var. Yoksa bok böceği gibi ez
miştim seni bu topla!” dedi. Topu usulca yere bırakıp devam
etti konuşmaya. “Sonra bunu et reyonunda kıstırıp alışveriş ara
basıyla vura vura bayağı pasnrma kıvamına getirdim dengesiz
herifi. Getirdim ki uslu uslu dursun... Ama yok, herif arsız. Ben
vurdukça kahkaha attı! Daha fazla rezil olmayalım diye bıraktım
geri zekâlıyı. Dedim herhalde aklı başına gelmiştir. Sonra kam-
panyalı gofretleri gördüm, üst üste dizmişler bir köşeye. Eğil
dim, neymiş diye bakıyorum... Ne oldu bilin hadi.” Bir bana,
bir Sinan’a, bir Gökhan'a baktı, “Arkadan alışveriş sepetiyle bana
bir vurdu, ben direkt kutulara girdim. Hepsi üzerime yığıldı!"
“Çok komikti lan, bir baktım dağ gibi çocuk Eti Petko’nun
pandasına dönmüş!” dediğinde, Oğuz’un ayaklarına çimdik at-
nm 'sus’ diye.
“Kutulardan iki tanesi de açılınca, gofretler üzerime dökül
dü... Sinirden beynime giden damarlar kulaklarımdan çıktı!
Adamlar yardım etti bana, kalktım. Dizdik kutuları tekrar, özür
falan diledim. Sonra bunu deteıjan reyonunda saklanırken ya
kaladım. Şu perde reklamındaki kadınlar gibi beni görünce di
rekt ‘aaa’ diye ciyaklamaya başladı. Herkes bize bakıyor falan...
Yalvardı, bir şey demedim yine. Düşürdüm önüme... Kasadayız
işte, ben aldıklanmızı geçiriyorum, bu defa kasiyer kızla uğraş
maya başladı. Yaka kaıtını ellemeler, 'H ım , demek adınız Can
dan, ne tesadüf, benimki de Oğuz’ demeler... ‘Beni de bir tur
geçirir misiniz kasadan’ diye espri yaptığını zannetmeler... Ulan
en son çıldırdım, elimdeki kola şişesini fırlattım kafasına!”
16
"A llah'tan bir litreydi hu,,, Ybksa dünyadaki ert harika meşe
ölüyordu."
*Mese mi?" dedim kaşlarımı çatıp, "Mene ne be?**
“Gizli bir örgüt. Ben kurdum. Henüz tek üyeyim ama..." Ki
lerini yumruk yapıp ağzına götürdü ve manifestosunu okumaya
hazırlanan bir lider edatıyla hafifçe öksürdü, “Kural bir, bu Ör*
güte üye olanlar memeyi sembolik bir güzellik göstergesi olarak
görmeli ve Katc Upton tek gerçek lider olarak alınmalıdır,*
“Kudurdun mu yine?" dedim ayağına küçük bir yumruk
alıp “Ne be! Bazıları gibi," dedi Gökhan'ı işaret edip, "kız el-
femek için bir yıl peşlerinde koşmuyorum. Benim görüşüm ta
mamen hormonlardan u/ak, estetiğe yakın. Anlatabildim mi?
Sadece sembolik olarak seviyorum ve ilgileniyorum,” Gökhan,
Oğuz'un tam ayağının ucunda duran kafasına vurdu. “İki,” dedi
Gökhan’ı takmayarak. "3P fetişisti olmalı üyeler. Pizza, pijama
ve pislik* örgüt üyelerinin milli yemeği pizza olmalıdır. Pizza
yemeyen bir insan evladım Örgüt topraklarımıza asla alamayız!
Kesinlikle çeşit çeşit pijaması olmalı ve pijamanın dünyadaki en
harika buluş olduğunu kabul edip bunu hayat mottosu haline
getirmelidir. Ve arkadaşlarına pislik yapmak tek eğlencesi olma
lı ve bu konuda olabildiğince acımasız davranmalıdır. Şimdi
lik bu kadar. Henüz tek üye ben olduğum için kuralları yavaş
yavaş belirliyorum.” Tek tek odadaki herkese baktı, tepkimizi
ölçmek için. Hepimiz 'senin var oluşun hangi günahın bedeli*
bakışı atınca bize dil çıkarıp “Siz ne anlarsınız, Fight Club gibi
büyüyünce Örgüte girmek için yalvarırsınız ama,” dedi. Klasik
Oğuz... Onun davranışlarına verilebilecek en güzel iki tepkiden
biri olan yok saymayı tercih ettik o an.
Günün devamında ben yine sıkıntıdan yerde yuvarlandım.
Ali ve Sinan ile biraz Pes oynadık. Sinan'ı açık ara yenince
“Utançtan fazlalıklarım içine kaçtı,” diyerek trip attı bana birkaç
saat. Oğuz bir ara pilates topuyla futbol oynamaya kalktı. Avize
lerden birini aşağı indirince Ali onu evden kovdu. Sinan akşa
ma doğru bir ara bizle iddiaya girerek yüz mekik çekebileceğini
17
iddia edip, on ikide belini kırmak suretiyle iddiayı kaybetti En C
son 11’e gelirken Gökhan koridorda fizikçiye küfrederek evin
koşuyordu, gerisini bilmiyorum. Her ne kadar ben ruhumun ona.
memesi yok herhalde diye düşünsem de, aileme göre, on bir Sade»
yaşında, saçları iki yandan örgülü, mavi önlüklü bir kız çocu.
ğuydum hâil Bu yüzden onlardan hep birkaç saat önce ayrıl,
mak zorunda kalıyordum. İçlerinden birisi de, her defasında O
ben ne kadar itiraz edersemedeyim, beni eve bırakıyordu ki bu rarlaı
kişi geneldeAli olurdu. O gece de olduğu gibi. Tam on iki yıldır lenef
olduğu gibi... öğleı
Hepimiz beşyaşımızdan beri arkadaştık Bir tek Sinan’ın ai- ismiı
lesi osekizyaşındayken taşınmıştı mahalleye, o kadar. Ne yalan dalar
söyleyeyim... Kızlarlaevcilik oynayarak büyüyüp, bir erkek için “Kızı
bir tarafımı yutacağıma, onlarla mahallelinin camlarını kırarak yinc<
büyümüştüm ve şimdi tam dört tane sevgilim vardı. Ve bunu U-\Sı
dünyadaki başka hiçbir şeyedeğişmezdim... Onlar benim hem “Ber
sevgilim, hemarkadaşım, hem annem, hem babam, hem karde- olmı
şimdi... Her zaman geçtiğimiz sokak lambası, her zaman yürü- si yc
düğümüz kaldınm, her zaman geçerken burnumuzu kırıştırdı- bize
ğımız çöp konteynırı ve eve yaklaştığımızı belli eden, köşedeki cidd
minik market... Ali’nin koluna girdim, yolun sonuna yaklaştı- elini
ğımızı fark edince. “Daha kaç yıl sen eşlik edeceksin acaba ben rakt
evegiderken, çok merak ediyorum Alikuş,” diye soruverdim ^
birden. cağı
“Sen bir başkasını yanında görmek isteyene kadar,” dedi eli- ban
ni omzuma atarak. “O zamana kadar hava kararınca seni eve mi
bırakanhepbenolacağım.” Kafasını hafifçe çevirip, güldü bana. rinc
Ben de gülümsemesine hafifçe gülerek karşılık verdim. “Yarın Sev
erken kalk Kahvaltıyı bizde yapalım. Tamam mı?” deyince ba- bile
şımı usulcasalladım. “Ama bana krep yaparsan...”
“Beceremiyorum ben o şeyi!” dedi mızmız çocuklar gibi. PlY
“Kaçkeredenedim, hepsinde kekgibi kapkalın oldu. Ya da yan- -y ^eY
dı... Başkabir şeyyapsamolmaz mı?” £ bal
Şakayaptım,” dedim gülerek. “Ne yaparsan yap, bu küçük cn
TazmanyaCanavarı hepsini silip süpürecek!**
18
Cevap vermedi Ali, çünkü cevap vermeye fırsat kalmadan
evin önüne geldik. Kolundan kolumu çekip, hafifçe el salladım
ona. O da aynısını yaptı. Her zamanki rittiel... İyi geceler yok.
Sadece gülümseyin, geceniz iyi geçsin!
★★★
On yedi yıllık hayatımda her sabaha, annemin ismimi tek
rarlayarak beni çileden çıkarmasıyla başlardım bir Yaprak ge
leneği olarak. Ancak hafta sonlan genelde çok ilışmezdi bana,
Öğlen olana kadar. Ama o pazar günü bayağı erken başlamıştı
ismimi sayıklamaya. “Yaprak dedim!” diye odaya paldır küldür
dalana kadar kale almamıştım pek. Yorgam üzerimden çekip,
“Kızını sana bağırıyorum kaç saattir, duymuyor musun?” de
yince, yastığımın altındaki telefona baktım yarım açık gözlerim
le. Saat 9’du. “Anne,” dedim kafamı kaşıyarak ayağa kalkarken.
“Beni pazar pazar bu saatte kaldıracak kadar önemli en fazla ne
olmuş olabilir diye düşünüyorum da şu an... Deprem belirti
si yok, evimize düşmüş bir göktaşı olsa duyardım, yıldız kayıp
bize girse hissederdim... Yani, açıklaman ne bilmiyorum ama
cidden-” Eliyle ağzıma bastırdı annem. “Bu sanaymış,” dedi
elindeki büyükçe bir kutuyu bana uzatarak. “Aç içini hadi, me
raktan öleceğim!”
Annemin elime tutuşturduğu büyük ama hatif kutuyu ku
cağıma alıp, yatağıma oturdum. Uykum dağılmıştı birden. Kim
bana bir kutu gönderirdi ki? “Bana baksana kız, sonunda sevgili
mi yaptın?” dedi annem büyük bir coşkuyla. Annemin gözle-,
rindekı heyecanı kırmak istemezdim ama, Yaprak’tim be ben...
Sevgilim olma ihtimali, Sinan’ın fizikten geçme ihtimalinden
bile düşüktü.
“Ne sevgilisi be ana kraliçe. Bizim salaklar eşek şakası ya
pıyordur,” desem de, kalbim biraz hızlanmıştı, ne yalan söy
leyeyim. Hızlıca dışındaki jelatini parçalayıp, annemin meraklı
bakışları altında paketi açtım. Ve sanınm hayatımda yaşadığım
en büyük şoku yaşadım... İçimden kocaman bir ‘yok artık’ de-
19
¿„n. Dün butikte sırık oğlanın bun,
yip paketteki elbiseyi«'" Birkaç saniyelik ¡¡okun ardında,,
denettiği elbisenin « P g J iyi bakabilmek için. O anda, d,
elbiseyi iyice bir kâğıt kucağıma düştü. Ka5lar,mı
bilenin »tasına s« " 1 ,,, vc kâğıdı açtım hemen. Kâ&ttii
çatarak, elbiseyi y*»
aynen §öyle y ^y °
. {rtliiîtf» <“ / 0 m m crek iiinde bir
İ (ind(k' f« * * 0 Bu> j(indeki prensese hediyem... H er ne ^
m ic s i\ibıınoy ^ " ' U J ğ ı ı t a da aynı oranda Îjıfc olsam A . . ’
ikinci Bölüm
22
çantadan, gezlerim kapının yanında atılı kattan yapılmış oka
¿Jcjjdı. Kaşlarımı tekrar çanp oraya doğru yaklaftrm ve o okun
ocunun bajka bir oku işaret ettiğini gördüm, O da bafka bir
j fM takip ediyordu. “Okların sonunda cİ hareketi falan yapan
biri çıkarsa, hepsini geberteceğim!** Birkaç sıralı ok, beni odanın
penceresine götürdü- Perdeyi bir çırpıda sonuna kadar açtım.
•yine ne işler karıştırıyorsunuz siz!" diye söylenerek- Pencere
perdesinden ayrılınca, sanırım su hayatta gördüğüm en güzel
manzarayla karşı karşıya kaldım.
Kasım aynıdaydık. Her yere kar yağsa da İzmir'e yağmazdı.
Ajiu o an, pencereden bana yansıyan görüntü bu gerçeğe inat
öylece duruyordu önümde. Lapa lapa kar yağıyordu. Karların
ata ortasında ise, bir iple pencereye sarkıtılmış yeşil bir zarf
«ardı. Vücudumdaki tüm tüyler 'duygusallaşma* denen, benle
alakası olmayan o saçma şeyin etkisi altında saygı duruşuna geçti
birden. Tek elimi ağzıma doğru götürüp basardım. Boşta kalan
climle ise pencereyi açıp, elimi uzattım ve dışarıda yağan karın
avuçlarıma dolmasına izin verdim. Sol taraftan vuran güneşe
rağmen avuçlarıma dolan sahte kan gülümsemeyle selamlayıp,
zarfı çekip ipinden ayırdım usulca. İçinden bir kâğıt ve anahtar
afcr/- Kâğıtta uHer doğum gününde, bu kış İzmir'e kar yağsın diye
dilek ditiyorsun değil mi? Geri zekâlı. Yağmtyor işte. Salak salak her
doğum gününde kar yağmasını dileme. Yukan çık ve adamakıllı bir
dilek dite." yazıyordu. Yazıyı okurken benden habersiz yanakla
rımdan süzülen bir damla gözyaşını hırkamın koluna sildim.
“Geri zekâlılar..,T Sağ avcumda sımsıkı tuttuğum anahtarı da
alarak kapıya doğru koştum ve Ali*nin kilitlediği kapıyı açtım
hemen. Bir yandan kendi kendime gülüp diğer yandan onlara
saydırıyordum. Koşarak beş kat çıktım ve çatıda beni bekleyen
o dört aptalın yanına gittim. Kapıdan içeri girdiğim anda ya
pay kar spreylerini bana doğru püskürtmeye başladılar bu defa.
Yapışkan yapay kar baştan ayağı vücuduma yapışarak dakikalar
içinde beni çirkin bir kardan adama çevirdi.
"İyi ki doğdun güzelim!** diye bağırdı Ali, terasın diğer
23
ucundan, Koşarak yanıma geldi sonra. Yüzünde, bana kocaman
bir gülümseme hediye etmenin verdiği mutluluk vardı. “On
yıldır her doğum gününde kar yağmasını dilediğini biliyoruz sa
lak kız. Bu doğum gününde sana, bir dilek hakkı hediye etmek
istedik." Allahım, lütfen... Lütfen ağlamayayım. Ağlarsam benimle
on yıl dalga geçeceklerini bildiğimden, teras girişince kontrol
ettiğim gözyaşlanmı, tekrar salmamak için sıktım kendimi bir
süre. Hâlâ kar spreyleriyle bir oraya bir buraya koşuşturan Si
nan, Gökhan ve Oğuz’a baktım. Sonra bana güzel gamzelerini
belli ede ede gülen Ali’ye... Sonra daha fazla dayanamayarak,
gözyaşlarımı salıverdim. “Geri zekâlılar... Hepinizi asacağını
ipe fazlalıklannızdan, görürsünüz siz!” deyip ellerimi iki yana
açtım. Bana sanlmaları için. En yakınımdaki Ali, bana ilk ham
leyi yapamadan Oğuz koşarak geldi, Ali’yi ittirdi ve sarıldı bana.
Sonra Gökhan ve Sinan, en son Ali... Hâlâ ellerindeki spreyden
kar püskürtmeye devam ettikleri için bembeyaz bir top haline
gelmiştik. Kolay kolay sarılmazdık. Ya da sevgi sözcükleri söy
leyemezdik birbirimize. O an olduğu gibi... Diyemediğim her
iyi ki varsınız cümlesi için, biraz daha sıkı sarıldım o yüzden» Ve
içimden, on iki yıl sonra ilk kez başka bir şey diledim doğum
günüm için. ‘Allahını lütfen, bu dört aptal oğlan çocuğunu yanımdan
ayırma. Ne olur, biz sonsuz olalım.
★★★
Doğum günü coşkusu, yorgunluk ve herkesin feci derece
de hissettiği ‘yapış yapış olma’ hali yüzünden yerini yine eski
sıradan günlerin rutinine bırakmıştı. Ali bir köşede kestiriyor,
Sinan telefonuyla uğraşıyor, Gökhan bir yandan televizyon izle
yip diğer taraftan Merve’nin tvveetlerini kontrol ediyordu. Ben
ise her zamanki gibi, panda misali halıda yuvarlanıyordum. ^
Hani en olmadık yerde en olmadık yerlerin kaşınır ya, tam
da öyle kendi halimde yerde yuvarlanırken küçük olduklan için
arada varlıklarını bile unuttuğum memelerimden biri kaşınma
ya başladı. Halının ortasında durup bana bakıp bakmadıklan-
24
nan nf kontrol ettim göz ucuyla. O an Gökhan ile göz göze geldik.
1iki «Merve ‘Bir öküze âşık oldum’ diye tweet atmış. Allah kimseyi
■sa~ in ş a lla h o öküz benimdir diyecek kadar âşık etmesin,* dedi tele-
nck ^ nll ¿ana doğru uzatarak- Ekrandaki küçük puntolu yazıya ba-
lap aklımdan geçen ‘meme kaşıntısını’ çaktırmamaya çalışarak
«j-faa, sensindir ya... Bayağı öküzsün sen de!” dedim gülerek
bir paslarım çatıp baktı birkaç saniye, sonra söylenerek kafasını geri
Si- çevirdi. Baktım olacak gibi değil, yerde ters dönmüş kaplumba-
rhıi ga misali debelenerek ayağa kalktım. “Su gedrsene bana hazır
rak> ayağa kalkmışken 'Yaprak’ım,” dedi Sinan her zamanki fırsatçılı
ğın xjyla. “Şap atacağım suyunun içine,” dedim burnumu kırıştıra-
ana j^k. Vereceği cevabı beklemeden ayaklarımı popoma vura vura
lrn" mutfağa koştum. “İçime mi sıktılar yapay karlan anlamadım ki,
ır*a. nasıl da kaşındı!” deyip mutfak kapısını kapattım hızlıca. Sonra
jen ciimi tişörtümün içinden daldırdım ve küçük tırnaklarımı ka
tine şınan bölgede gezindirdim. Erkek arkadaşlarının olması böyle
öy- nadir anlarda iyi olmayabiliyordu işte. Yâni ufak bir kaşıntı için,
her kalkıp başka odaya gitmek gibi... Kaşınma işim bitince yüzüm-
Ve de müthiş bir rahadama ifâdesiyle tam kapıdan çıkacaktım ki,
um Sinan’ın su istediği aklıma geldi. Geri dönüp suyu aldım ve tek-
datı rar salona döndüm. Suyu uzatırken bilerek biraz üzerine dök
tüm, fark etmedi bile. <cYeni biri mi?** dedim sıntarak baktığı
telefon ekranına kafamı eğip. Suyu tek dikişte içip bardağı geri
uzatti bana. “Gözde... Onuncu sınıflardan. O kadar güzel ki
ce- Yaprak,” dedi kafasını ilk kez ekrandan kaldmp. ‘Yemin ede-
jski rim kızı görünce İkbal Gürpınar gibi ‘Allahuekber vuhuuu’ diye
ror, bağırıyor içimde birisi. O derece...” Ben ona, yüzümdeki tek
:1e- bir kası bile hareket ettirmeden bakınca, hâlâ geri almadığım
Sen bardağı burnumun dibine kadar uzattı. Bir hışımla bardağı geri
alıp dibinde kalan suyu suratına serptim. “Babam mısın sen lan,
am bardağın dibindeki suyu surata dökmek mi kaldı?” diye çem-
çin kirdi arkamdan. “Kız yann bize geliyor. Skor tabelama yeni bir
ıa- hane ekliyorum. Siz kendi saplığınıza yanın.”
iri" “O değil de, Oğuz nerede ya?” dedim Sinan’ı takmayarak.
“Kaç saattir gözükmüyor.”
25
*S1* bunu okurken ben (ok uzaklarda olacağım diye bir rK>t.
rakmış geri zekâlı. Tlıvalcttedir. TVvect okuyup, Katc Upto>,r
mention aııyovdur kesin.”
“Oğuz’u bir an Öyle hayal ettim de, dedim Ali'ye sur^ı,,,
buruşturarak bakıp. "Pikseli 144p olan bir filmden bile daha ,
kin bir görüntü.”
Kanepelerde yer olmadığı için, tekrar halıya mecburi |ni
yaptım. Herkes kendi işine dönüncc, gözüm karşıdaki hcdiyjp
lerime takıldı. Beşiktaş forması, One Piece mangası ve birbiU
sayar oyunu... Bana her yıl ne alacaklarım en iyi onlar biliy0
du. Gülümsedim kendi kendime. İçimden şanslı doğum güJ
kızı diye geçirirken, sabahtan beri aklıma bile gelmeyen o elbi
olayıyla ilgili bir şey fark ettim. Kafamdaki jeton girişinde
lerdir kendi kendine dönen ama bir türlü di işemeyen jetona
bir anda şak diye düşüverdi o an. Bana dün zorla elbiseyi den»'
ten çocuk, yarın kız arkadaşımın doğum günü, demişti! “Obı*
diye bağırdım. “Bugün doğıım günüm !”
“Kızı terasta kafa üstü mü düşürdük sarılırken, ne yaptık
Ya da yapay kan ağızıııa mı sıktık yanlışlıkla da beyni de vı
yapış oldu, ne oldu... Kutlama yapalı on saat oluyor, dahayçgf
anladı!" dedi Gökhan gülerek. Ama ben gülemedim... O sıra
da diğerleri yüzümdeki galiba sıçtım ifadesinin sebebini sormaül
hazırlanıyorlardı ki, Oğuz yarım yamalak çektiği pantolonuyla
odaya hızlı bir giriş yaparak beni açıklama yapmaktan kurtardı
“Telefonum klozete düştü laaaaan!”
★★★
Pazartesi sendromunu bilirsiniz. H an i hafta sonundan sonra
pazartesinin ağır gelmesi ile yaşanan duygusal çöküntü. Bizde
o biraz farklıydı. Her pazartesi, okul m üd ürün ün odasına çe
kilirdik genelde. İlk teneffüs, uğursuz m uydu ya da hafta sonu
tüm enerjimizi biriktirip ilk teneffüs m ü çıkarıyorduk acısını,
bilmiyorum.
Ulan oynamayacaksınız futbol teneffüslerde! Ya cam pcıi*
26
ccrc asa#> lulyor, ya milletin kafasını yarıyorsunuz! Bu defa
£j*ı benim tatlı Gonca'm m kafalına top!" diye bakırdı
müdür* sabahtan beri yaptığı gibi. Gencide, büyük çaplı hasar
vermeden odaya çekmez, dışarıda azarlardı ama bu defa hararı
aşırtına bir topla biricik kızı Gonca'ya verince yine delirmişti
adamcağız,
“Hocam, bir şey sorabilir miyim?” diye «ordu Gökhan işaret
parmağını ilkokullu bir çocuk gibi havaya kaldırarak.
“Soramazsın lan.” Gökhan sorduğu sorularla her defasında
müdürü delirtirdi. O yüzden o anda kıpkırmızı olan suratıyla
çocuk gibi omuz silkerek inat ediyordu müdür.
"Aaa, hayatım bilime adamış bir bilim insanı, milenyum ça
ğının yetiştirdiği cn güzide müdürlerden biri olan siz değerli
müdürümüz bir sorumu cevapsız mı bırakacaksınız?*
“Kes sesini lan dem irli!” Kaşına taktığı picrcing yüzünden,
Gökhan'a öyle hitap ederdi müdür. “Sordurmuyorum işte. So
ramazsın."
“Hocam, bu okulda teneffüslerde ders çalışmak yasak mı?"
“Uları soramazsın demedim mi ben sana?!” diye gürledi
müdür elini masasına vurarak.
“Aşk olsun sayın ve saygıdeğer hocam. Lütfen soruma cevap
verir misiniz?” Gökhan’ın numaradan müdüre böyle yavşakça
davranıp sonunda onu delirtmesi artık bir Gökhan klasiği ol
muştu. Biz ise, gülmemek için kendimizi zor tutan suratları
mızla müdüre bakmamaya özen göstererek öylece dikiliyorduk
sadece, her zaman olduğu gibi.“Beden dersi de bir ders değil
mi? Neden futbol oynamak yasak olsun teneffüslerde? Hocam
yoksa siz, ders faşizanlığı m ı yapıyorsunuz? Ders ayrımcılığına
girer bu!” O an emin oldum , bu Gökhan’ın beynini ters takmış
olmalılardı. Elim i ağzıma kapattım, güldüğüm ü çaktırmamak
için.
M üdür birkaç saniye kıpkırmızı suratla Gökhan’a baktı.
“Çıkın gidin lan. Ç ıkın gidin! Sinir hastası ettiniz beni şu üç
yılda. Defolun!”
27
Ü çüncü ders fizikti. İlk iki dersin türevi bir sıkıcılıkta başla.
mıştı o da. Ben en arkada Ali’yle oturuyordum. Benim önümde
Gökhan’la Sinan vardı. Onların önünde ise Oğuz... Sıkıldı,
ğtm her derste yaptığını gibi süreyi saniye cinsinden hesapla,
ytp, içimden geriye doğru saymaya başladım dersin ortalarında
Ama fizik dersinde yedi dakika bizim dünyamızda yedi yii||
sanki. Benim gibi Gökhan da bunu düşünüyor olacak kı, benim
yüzüm iyice sıramla ilişkiye girdiği an arkasına dönüp “Arkadaş*
lar, galiba bir sonsuzluğun içerisindeyiz. Bir dersin bu kadar ol-
masının imkânı yok. Bence biriniz iç işlerine uzaylılar tarafı,¡dm
kaçınltp, sonsuzluk kapsülünün içine yerleştirildik, lütfen bizi kurtarın
diye mesaj atsın,” dedi fısıltıyla. Gökhan’a cevap vermek yerine
parmağımla alnına dokunup ittirdim “Hoca bakıyor, dön önü-
ne,” diyerek. “Listeyi aldı eline, sözlüye kaldıracak,” dediğimde
önüne döndü Gökhan. Dediğim gibi, tahtaya bir şekil çizilip, 0
/ u/ant to play a ganıe yüz ifadesiyle sınıf listesine doğru yürüyor^
sa, sözlü geliyor kollayın kendinizi demekti bu.
“önce gönüllüleri alayım,” dedi fizikçi listeye bakmadan
önce. İşte klasik... Yalnızca bilindik birkaç kişi parmak kaldı,
nnca kaşlarını çata. “Neden hep aynı parmaklan görüyoruni?"
“Şeytan diyor orta parmağını kaldır, al farklı parmak de..
N e istiyor acaba? Kaldır işte birini.” Gökhan yine tutuşmuştur
Fizik sözlüleri onun için her zaman efsane olduğu için; yine
gerilmişti birden. Ne zaman gergin olsa, iyice çirkinleşirdi.
“Karademir,” dedi fizikçi arkasına dönen Gökhan’ı görüp.
“Galiba gönüllüsün."
“İşte başlıyoruz,” dedi Gökhan gözlerini kapatıp. Önüne
döndü ve usulca ayağa kalktı. “Hocam, bir şey soracağniSft
Gökhan yine o çenesini tutamayacağı zamanlar takındığı^
macık gülümsemesini takındı yüzüne. “Gerçekten, lise 1. sınıf
tayken sınav kâğıdına kanayan parmağımı basıp ‘beni fötrm*
serti* kız ölür* yazdığım için m i bana gıcıksınız hâlâ? Yani lise
l ’deyken daha yeni girmiştim ergenliğe, kanım falan kaynıyor-
dıı. O «ini yaptıklarımın bedelini dört sene boyunca bana tak-
manızla ödemeyeyim. Yani bence arak unutalım o ara yaptığım
şeyleri..."
“Ya tahtaya çık Gökhan ya dışarı...”
G ök han, “A m a...” diye itiraz edecekti ki, eliyle sert bir şe
kilde kapıyı işaret etti hoca. “Peki, yayında ve yapımda emeği
geçen herkese teşekkür ederim. Kaçayım ben o zaman,” deyip,
bize el sallayarak sınıftan dışarı çıktı Gökhan. Üç saniye içinde,
kafasını geri uzattı kapının arkasından. “Bu arada hocam, yok
yazmazsanız sevinirim. Devamsızlığım o kadar çok ki, Ölsem
öbür taraftan geleceğim, yok yazmasınlar diye. O derece.” Ho
canın alev çıkan gözlerini görünce hemen kafasını geri çekti ve
kapıyı kapattı.
O ğuz’un arkasını dönüp “İyi oldu sığıra,” dediği an, “Oğuz
Bey, sen cevaplayacaksın soruyu!” diye diğer bağırdı fizikçi biz
den tarafa doğru. O ğuz, ciddiyetini bozmadan ayağa kalktı he
men. “A şıkkı hocam ,” dedi.
“Anlamadım?”
“Hocam ben test olarak hazırlandığım için, yalnızca şık ola
rak cevap verebiliyorum .”
“Sadece az önceki değil ki, arka grup komple aynı,” dedi fi
zikçi bıyıklarının altından, küçümseyen bir ses tonuyla. “Sen
de çık, arkadaşına eşlik edersin.” Oğuz, cevap vermeye bile
gerek görmeden, doğruca dışan çıktı. Dersten çıkmak için ba
hane arardı zaten. Sinan, O ğuz'un ardından kıkırdarken fizikçi
bu defa onu kestirdi gözüne. “Sen... Gönüllüsün galiba?” dedi
tahta kalemini Sinan’a doğru uzatıp.
“Hocam şim di m i çıkayım, siz m i kovarsınız?”
İşte benim m ükem m el arkadaşlarım.
***
“Kankalar sıkıntı yok, ben artık dersten atılmaya alıştım.
Hatta her gün bir kere atılmazsam duramıyorum. Canım isti
yor.” Son ders seçmeliydi. Yani hani şu kimsenin seçmediği ama
binlerinin bizim adımıza seçtiği saçma bir ders... Dp]^Jaag
kimse dersi dinlemiyor, kendi halinde takılıyordu. Yan sı
bir kız teneffüste Ali ile bir şey konuşmak istediğim
dışarı çıkarmıştı onu. O yüzden derse geç gelmişti Ali. $ J§ f
yanıma oturunca ön sıradaki Oğuz da Sinanların sırasın»
Hepimiz‘ne konuştunuz’ dergjbi meraklı gözlerle baktık
doğru. “Ne bakıyorsunuz lan?" dedi tek tek hepimize
“Bir şey mi oldu?*
*Ne konuştunuz anlatsana oğlum, fıstık gibi kız valb." .1
“önemli bir şey değil. Seni seviyorum falan dedi.” f
*Ne?l Eee. sen ne dedin?" dedik hepimiz aynı anda. Alim
istifini bozmadan “Allah başka dert vermesin dedim, nc d ff
yim?* deyince. “Ulan ağır ılıksın ha! O kız kaçar mıydı he!»
diyerek çemkirdi Sinan. O, kızlara kıyamayan tiplerdendi. İ f
iniştim. Tam ben de ağzımı açıp bir şey diyecektim ki, laf,^
sınıf kapısımn çalınması böldü. Nöbetçi öğrenciydi gelen. |l
“Hocanı, 'ftprak Ayvaz’ı m üdür bey çağırıyor.” Bu scfCt
tüm gözler bana döndü. “Ben mi?” dedim parmağımı kenefi,
me doğru çevirip. ‘ Şimdi gelmesi lazım," diye yineledi nöbetri
öğrenci, öğretmene doğru. Ondan onay alınca da, eliyle kapıy,
işaret etti. Bir şey demeden kalkıp nöbetçiyi takip ettim. Beni«
ne yapacaktı ki müdür? Genelde toplu azar için çağırtrdı, pm
alışkındım da... Tek başıma ilk kez çağırıyordu beni. Koridordj
nöbetçi kızın arkasından saf saf m üdür odasına doğru İlerler
ken, sağ tarafa dönmeye yeltenince, kız uyardı beni, “Oradan
değil, müdür bey burada. Beni takip et,” diyerek. O gün ruh
halim 'anam myolay ye ye' diye şarkı yapıp halkın bunu 'anan
yiyolaryeye’ olarak anlaması üzerine halk tarafından linç edilen
şarkıa Volkan gibi olduğundan, hiçbir şey demeden nöbetçiyi
takip ettim. Kız, burası diye eski öğretmenler odasını gösterip
hemen yandaki merdivenlerden aşağı indi.
‘Ne işi var lan müdürün burada?" diyerek içeri girdim bira
tedirgin olsam da. Karanlıktı. İçimden bir ses, Yaprak kızım, ba
işin sonu kötü, kaç git, diyordu ama diğer yandan neler döndk*
ğünü anlamak istediğim için geri dönüp gidemiyordum, lf§:
yjktun. “Kimse yok m u?” Eskiden öğretmenlerin oda olarak
kullandığı küçük oda, tozdan görünmüyordu. Ortada eskiden
kullanılan eski bir masa vardı. Masanın üzerinde ise bir kutu...
“Hoop, kimse yok m u?” İki adım ileri bir adım geri mehteran
ekibi gibi ilerliyordum masaya doğru. Masaya ulaştığımda me
raklı yanıma engel olamayıp kutunun kapağını açtım. Siyah bir
çift topuklu ayakkabı... “S iktir...” deyiverdim birden, bir adım
geri çekilip. Üzerinde yine dün bana gelen paketin içindeki not
kağıdından vardı. “Lan dalga m ı geçiyorsunuz benle?! Çıksın
kim yapıyorsa bunu!” O danın içinde bir aşağı bir yukarı dolan
maya başladım. Bir yandan odayı kontrol ediyor, diğer yandan
da en hassas yerlerimden alevler çıkarana kadar bağırıyordum.
“Geçen günkü sırık oğlan, sen m isin lan?!” Ne kadar bakınır
sam bakınayım, ne kadar bağırırsam bağırayım bir sonuç alama
dığımdan sinirlerim iyice gerilmişti. Masaya tekrar gelip sinirle
kâğıdı açtım. Yine aynı el yazısı ve yine aynı türden bir not...
*Topuklu ayakkabılar sana göre değil, değil mi? Her zaman, Con-
verse'lerine sığınan kızlardansın sen de. Bana geldiğin sürece, hangi
ayakkabıyı giydiğini umursamıyorum. Am a... Bana âşık olduğunda,
bu ayakkabıları giymek zorundasın. Çünkü yüzünün tam yüzümün
hizasında olmasını istiyorum. O güzel yüzünü daha iyi görebilmek
için... Bana âşık olduğunda, bana bu ayakkabılarla gel, olur mu?"
Ü ç ü n cü B ölü m
32
irs in d e gö$ttalcrin? pam uk doldurduklarını söylediğim için
in»* yoksa otıdan Önceki fizik dersinde sıralarına raptiye* koy-
duğıtıtt için m i. yoksa geometri dersinde ağızlarından sular akı»
,tka uyuduklarında resimlerini çekip sınıfın grubuna attırın
için nn yapıyorlardı? öğretm eni takmayarak sinirle kapıyı çal
madan içeri daldım . Sırama gitmeden şöyle bir şüphelendiğim
(cırlara baktım. O kadar kendi hallerinde takılıyorlardı ki şüp
heli gelmediler. İçimdeki Slıerlock ‘‘Tkıın*/!’’ uyarısını verince,
onlara takılmadan en arkaya, kendi sırama geçtim. Oğuz sınıf
taki kızlarla uğraşıyor, Sinan iddaa kuponu dolduruyor, Gökhan
iTiCUeik dinliyor, Ali ise uyuyordu. Önce Ali'yi dürttüm. Sonra
Sinan’a arkasını dönmesini söyledim. Gökhan’ın kulaklığının
tekini çıkarıp kulağına “Bira/ da beni dinle demirli,” diye fısıl
dadım. En zor olanı da, yan sıradaki kızlara yalan hikâyeler an
latan Oğuz’u kedi gibi ensesinden tutarak bizim sıraya getirdim.
Hepsi homurdanarak, onlara ne diyeceğimi bekliyorlardı me
raklı bakışlarla. Yere koyduğum kutuyu masanın üzerine çıkar
dım ve kapağım açtım. “Birileri benimle çok fena dalga geçiyor
arkadaşlar. Eğer içinizden biriyse, yemin ederim, son seviyede
çalışır vaziyetteki mikseri sokarım onun ağzına, dökerim bütün
dişlerini.” Hepsi bana ‘denge problemi yaşandığı aşikâr’ der gibi
bakınca anladım ki benim dört aptalın asla alakası yoktu kutu
larla. “%prak’ım , ne içtin sen?” dedi Gökhan ayakkabının tekini
eline alıp. Ayakkabıyı elinde sallamaya başladı “Ne şimdi bu,”
derken. “Kaııka, sallama onu öyle, valla belalın fizikçi görürse
kur yapıyorsun zanneder.”
"Oğuz, şu topuğu görüyor musun, hah işte o senin-” deyip
ayakkabının topuğunu havaya kaldırınca Ali onun ayakkabı olan
eline vurup “İt dalaşınızı bırakın da anlatsın kız ne olduğunu!”
diye bağırdı. Sonra bana döndü sakince ve “Sen devam et anlat
maya. Nerden çıktı bunlar?” diye sordu gerçek anlamda merak
eden gözlerle.
‘Aslında olay dün başladı. Y m i size daha önce söyleyecek
tim de, em in olamadım. Geçenlerde annemin aldığı şu pembe
33
gömleği değiştirmeye gitmiştim y&T dedim hepsine tek tefe b»,
kıp hatırlamalarını bekleyerek. Hepti bağını hauriadtk der ^
«allayınca devam ettim, “İşte orada bir çocukla karşılaştım,
gilimin yarın doğum günü, hediye bakıyorum, falan dedi,
ra işte benimle aynı kiloda mıymif neymiş," dedim burnumu
kırıştırarak, "Almak istediği elbiseyi deneyip dcneyemeyeceğjmi
sordu,"
"Lan ben kaç yıllık arkadaşınım, senin bedenini ben bile çö»
zemedim. O nasıl çözm üş şak diye?* O ğ u z yine kendince bir
yere takılmıştı. C haklı çocuk, beni sürekli kendimden iki beden
büyük kıyafetlerle görmekten, bazı şeyleri hayal etmekte güçlük
çekiyordu,
“Öyle söyleme lan, ben ve benim gibi erkekler bir kızı a&»
rünce direkt anlarız öyle şeyleri. Bak bu gözleri görüyor mu>
sun?” diyerek gözlerini işaret etti Sinan, Oğuz'a yaklaşarak,
min ederim tomografi cihazı gibiler, bir kıza bakar bakmaz k
organlarına kadar görürüm. Yetenek bu,"
"Ne yani, benim memelerimi falan da mı görüyorsun lan?*
£llerimi göğüs hizamda çapraz bir şekilde birleştirdim, “Meri
mi?” diye atladı Oğuz. “Senin memen mi var? Meme değildir
ya o, ödemdir. Meme olsa duramazdın kanka.”
“Lan bu nasıl muhabbet,** diye gürledi Ali birden bize sinir
lenip, "Yaprak uyma sen de şu hıyarlara!"
“A m an A li Rıza Bey, tadımız kaçmasın,** dedi O ğ u z Yaprak
D ök ü m ü *n ü n nabza göre şerbet vericisi annenin taklidini ya
parak. Ali, O ğ u z ’a öyle bir bakış attı ki, “Yaprakçığım, devam
eder m isin lütfen, A liciğim sinirleniyor," diye kıvırdı hemen,
O ğ u z 'u n koluna k üçük bir y u m ru k atıp, anlatmaya kaldığım
yerden devam ettim. “Sonra kabine girip denedim elbiseyi kabi
ne girip.,. Ertesi g ü n d o ğ u m g ü n ü m d e denediğim elbiseyi yol
ladı biri bana. İçinde işte saçmasapan b ir n o t... Âşığım falan ya
zıyordu, ciddiye alm adım . Yanlış geldiğini düşündüm. Ama az
önce dc m üdürün yanı diye nöbetçi kızın beni soktuğu yerde,
bunu buldum ." Kutuyu ve içindeki notu işaret ettim. Ali kâğpk
jjra hemen, aça ve yazanı içinden okudu. Yüzündeki ifadeyi
yem edim , ama sinirlemnişe benziyordu. Kâğıdı buruşturup
Imtuya geri fırlattı ve “K im lan b u yavşak?” dedi kaşlarını çatıp.
-Ne bileyim lan ben, ben de size soruyorum işte,” dedim.
Kâğıt elden ele dolaştı. E n son O ğ u z ’u n eline geçince, “Kan-
(3bunu bana yapsa bir oğlan, ben bile veririm ," dedi m üthiş bir
ralıadıkla. Bir anlık şokla açılan gözlerim izi görünce, “Kalbimi
yerirdim lan. N e anladınız ki?” diye çevirdi.
İşte böyle arkadaşlara sahip o ld u ğ u m için, o kutuların bana
gelmesi saçmaydı. O kutular, b ü tü n W hatsapp kız gruplarına
resmini atarak diğerlerini kıskandıracak bir kıza yollanmalıydı
lar. Kesinlikle bana d e ğ il...
Öğle arası kantinde ders z ilin in çalmasını beklerken, G ök
han ortaya okuldan kaçm a fik rin i attı. H e p im iz biliyorduk ki,
bir kişi o fikri ortaya attığında, ikinci bir emre kadar okulda
durma fikri ertesi güne kadar akıllardan çıkarılırdı. N e t olarak.
Cevap bile vermeden, çantalarım ızı alıp okuldan kaçtık.
Alilere geçince, önce şu k u tu m e v zu u n u n d u ru m değerlen
dirmesini yaptık biraz. D ah a önce butikteki sırığı görüp görme
diğimden, nöbetçi rolü yapan k ızın k im olduğuna veya bunu
bana kimin yapabileceğine kadar bir sürü şey... A m a şöyle bir
şeyvardı ki, tek şüph elim iz olan sırık oğlanı daha önce ne okul
da ne de mahallede gö rm ü ştü m . H o ş, görsem bile dikkat etme
miştim kesin. Ç ü n k ü yolda yürürke n g ö zlü ğ ü n ü evde unutm uş
miyoplar gibi kimseyi g ö z ü m görm ezdi. Kaç yaşma gelirse gel
sin, kaldırımın çizgilerine basmamaya çalışıp, sokağı görmeyen
tiplerdendim ben. E lim izd ek i bilgilerin yetersizliğine karar ve
rip, “Yann nöbetçi rolü yapan kızı bu lalım , k im için yalan söy
lemiş anlarız” diyerek k u tu m e v zu u n u kapattık ve on beş dakika
içinde kendi rutinim ize d ö n d ü k .
Ali bir köşede o g ü n k ü beşinci sigarasını içiyordu, hiç âdeti
değildi o kadar içmek. G ök h a n , en sevdiği koltuğa ters otura
rak, Merve yüzünd en yine m in ik bir depresyon geçiriyordu.
Sinan’la O ğ u z ise bana gönderilen topu k lu ayakkabıyı deniyor
lardı.
35
Kankalar bi’bakm, yakıştı mı bana? Zayıf gösterdi bence
beni. Bacak boyum yükseldi bir kere...” Oğuz ayağına siyah to- fırlattı. S
puklulan geçirmiş, odada seke seke yürüyordu, Sinan “Ya bir vara gek
tur da ben giyeyim, bir çıkar,” diyerek Oğuz’u kanepeye itip kabılar c
ayağındaki ayakkabıları çıkardı ve kendi ayağına geçirdi. Birkaç kimsem
adım atıp, dengede duramayarak halıda yanıma yığıldı. “Ulan Akşaı
sırf bize güzel gözükmek için şu zulmü çeken bir türe ben nasıl o da tes
saygı duymayayım ya?” sesleri d
“Aynı anda birden fazla kızı götürmeni legalleştirmeye mi kinin.
çalışıyorsun puşt?” Ali her zamanki sakin tavrıyla söylemişti lamayan
bunu, ama dudaklarının arasındaki sigara yüzünden biraz ag. Ne dedi
resif çıkmıştı kelimeler ağzından. “Ona aynı anda birden fâzla geleni sî
kız götürmek demeyelim bence,” diyerek savunmaya geçti he- Gözde’r
men Sinan. “Ben ‘kız’ denen canlıya âşığım. Neden bir kişi- sevgilini
ye bağlı kalayım ki? Hem ortada etik dışı bir durum da yok. laması i;
Kimseyle çıkmıyorum ben, takılıyoruz. Yani resmi olarak al- N °n
datma diye bir durum da olmuyor böylelikle,” dedi pişkin piş, herkes <
kin. Oğuz başını Ali’nin dizine dayamış halde yüzüstü uzandı, ^utu,
“Gösterip elletmiyor yani kanka. Piçlik türü bu bunun," diye*
rek Sinan’a laf sokarken. atfet
“Hayır kanka, elletip göstermiyorum ben,” dedi Sinan. Bir ayakkab
ayağıyla, diğer ayağındaki ayakkabıdan kurtulup halıya tam ola- değiştir:
rak yerleşti. “Farkımız, tarzımız.” madan
Sinan çapkın bir çocuktu. Ama dediği gibi, aldatmak lügatin-
da yoktu. Kimini dudağından, kim ini belinden, kimini düşün- paketleı
düren zeki sözünden diyerek günübirlik severdi o. Ama cidden ^lTtr^ (
severdi. Kızların her gün hiç üşenmeden yaptıkları makyaja Oderec
o işkence gibi olan topukluları giymelerine, kaçan çoraba oje
sürmek gibi şeyler bulan fonksiyonel beyinlerine, her şeylerine
aşıktı. ' .M y!P’ birı
İlerleyen saatlerde Sinan, Gözde onlara geleceği için eve geç
ti. Oğuz topuklularla futbol oynayabileceğini iddia edip, evin
içinde ayağında topuklular, futbol oynamaya kalkışınca, ayakla- ^ ^
binin birinin topuğu kırıldı. Bir de A li’nin ananesinin diktiği çi-
ıa sevcı
çek... Ali ayakkabılardan sağlam olanı, çiçeği kırdığı için Oğuz%
36
Urlactt. Sağlam olanın topuğu ise O ğ u z ’u n kafasından sekip du
vara geldiği için kırıldı. Yani sözde âşık olunca giyeceğim ayak-
latalar daha üçüncü saatten g iyilm ez hale geldiler. İşte ben de
kimsem, aşka gide cek tim de; to p u k lu giyecektim, değil mi?
Akşamüstü Sinan geri döndü. Gözde tuvalete gitmiş bir ara,
o da tesadüfen önünden geçmiş... İçeriden gelen çatur çutur
sesleri duyunca birden sırtından aşağı bir soğuk inmiş bizim
kinin. “O ğuz ile aynı biyolojik faaliyeti yapan, yaptığını da sak
lamayan bir kıza dokunam am !” diyerek, kaçıvermiş yanımıza,
fsje dediysek, geri gönderemedik. Daha sonra kız arayıp ağzına
geleni saydı. O ara, mutfakta gizli gizli içip sarhoş olan Gökhan,
Gözdenin sesini telefonda Merve’ye benzetip “Senin o yeni
sevgilinin tellerine kuşlar konduracağım” temalı küfürleri sıra
laması ise ayrı bir saçmalığın konusuydu.
Normalde o kadar hareketli geçmezdi günlerimiz ama o gün
herkes ciddi anlamda bir âlemdi. Yoksa bana gelmeye başlayan
kutu, lanetleriyle de m i geliyordu üzerimize, bilemiyordum.
Akşam, eve uzun bir aradan sonra ultra maraton koşmuş bir
adet misali yorgun argın döndüm . Elimde topuklan kınlmış
ayakkabımla... Kutuyu elbisenin yanma fırlatıp üzerimi bile
değiştirmeden yüzüstü yatağa atladım. Birkaç dakika kıpırda
madan yüzüstü durdum yatakta. Boğulma aşamasına gelince,
yana devrildim . G ü n ü n yorgunluğu bir yana, kafamı kanşüran
pakeder yüzünden ruh halim de pek iyi değildi. Sanki kafamda
bir trikotaj atölyesi vardı da, iplik yumaklan saçılmıştı her yana.
0 derece karışıktı zihnim . Kafamı toparlamak için derin bir ne
fes aldım. “Um ursam a Yaprak. U m ursam a...” dedim kendimi
yatışörmaya çalışarak. Am a bu dediğime kendim bile inanma-
yıp, birden sinirle yatakta ayaklarımı çırpmaya başladım. “Ulan
kimsin sen be?!”
★★★
Salı günlerini ilk iki ders beden eğitim i olduğu için fazlasıy
la severdik. O gün yine bir beden eğitim i dersi klasiği olarak,
kızlar taytlarını giyip num aradan voleybol oynayarak oğlanla-
37
ra göz süzerken, ben baba eşofmanımı giyip oğlanlarla futbol
oynuyordum. İkinci dersin sonlarına yaklaşmıştık ve maç hâlâ
bitmemişti. Top bizim kaleden uzaklaşınca Gökhan’a yaklaştım.
“Kanka, en hassas yerlerimden terler akıyor şu an. Ölüyo*
rum lan...” Ellerimi dizlerime koyup, nefes nefese konuşmuş,
tum. “Bunlar ne biçim harekeder lan? Babaannem misin sen?”
diye bağırdı Gökhan bana. Tam bir şey söyleyecektim ki, o sıra
da gelen seslerden bizim kaleye doğru yaklaştıklarını anladım.
Karşı takımdan Ayı Hayri topu sürerek bizim kaleye doğru ge
liyordu. Benim tam beş katım olan çocuğa doğru atağa geçti
ğimde, karşıdan gelen Ali beni çekip; kendini öne attı ve topa
vurdu. Top sekerek voleybol oynayanların tarafına doğru gitti
ve arkası dönük, förmalı bir çocuğun ayaklarına değip durdu.
Hemen “Ben alının,” diyerek atıldım. Ç ocuk arkasını dönüp
topu ellerinin arasına alınca durdum . “Hey, salla topu buraya
doğru!” Boşta kalan eliyle cebinden bir şey çıkardı, beni takma
yarak. Topu yere koyup çömeldi ve bir şeyler yapmaya başladı
Bizim sınıf söylenmeye başlayınca “Alıyorum lan gidip, susun!”
dedim ve tekrar topa doğru koşmaya başladım “Kardeşim, ne
yapıyorsun sen? Atsana topu, zaten üç beş tane ATP kalmış vü
cudumda, onu da topu almak için harcadım senin yüzünden.”
Beni hâlâ takmıyordu. Bir iki adım daha atıp, iyice yaklaştırii
yanına. Eğilip, topa bir hamle yaptığımda elindekileri cebini tı
kıştırıp topla birlikte ayağa kalktı. “Abi dalga m ı geçiyorsun sen*
” Lafımı bitiremedim. Ç ü n k ü lafım ı bitiremeden, elindeki topu
gülümseyerek bana uzattı. Çocuğun yüzüne bakınca bacaklanfi
titredi, kalbim sinirimi bozacak şekilde hızlandı ve bana yakış
mayacak şekilde donup kaldım. O gün butikteki sırık oğlandı!
Benim birkaç dakikalık şokumdan faydalanıp, ben daha hiçbir
şey soramadan arkasını dönd ü ve gitti. Elim deki topa bakınca,
topun üstüne bir post-it yapıştırdığım gördüm . Üzerinde bir
şeyler yazıyordu.
***
Sağ tarafa biz, sol tarafa Barış ve arkadaşları dizilmiştik m ü
dürün odasında. M ü d ü r sandalyesinde oturmuş, ellerini yü
züne koymuş, gülerek bize bakıyordu. Sanırım, iki günde bir
müdür odasına geldiğimizden direkt suçlu taraf ilan edilmiştik.
Bunda, Barış’a kafa atmamın da etkisi olabilirdi tabii... “Söyle
yin bakalım sevgili arkadaşlar...” dedi önce sakin sakin. Sonra
dayanamayıp, sesin desibelini İn ö n ü ’ye çıkardı. “Üst kata çıkıp,
kavga çıkarmak ne demek oluyor lan?!” Yüzündeki ellerini çe
kip masaya hızlıca vurdu. “Hele sen Yıprak H anım ! N e demek
şuaya çıkıp bir oğlana kafa atmak? K ızım kimsin sen? Zeyna
mısın?”
“Hocam, orada nefsi müdafâa vardı. Damarıma bastı!”
“JEvet m üdür bey, haklı. Damarına bastım, ondan oldu. Şikâ
yetçi değilim ben.” Burnuna tıkalı pamuklarla Barış’ın bu söy
lediği ne kadar ciddiye alınabilirdi, inanın bilmiyorum.
“Ne demek şikâyetçi değilim oğlum? Şu yüzünün halin*
bak!"
Ban§ bana doğru bakıp güldü. Ben ise yüzümü buruştur
dum. Bu hali cidden fazlasıyla sinirimi bozuyordu o an sebep,
siz. Yapmacık şey!
“Şikâyetçi değilim. Eğer bir ceza alınacaksa, cezaya ortak
olmam lazım. Dediği gibi, ben damarına bastığım için oldu.”
Barış’m söyledikleri müdür beyin renkten renge girmesine yo]
açmıştı. O sırada Banş’ın yanında duran kızlardan birisi elini
kaldırdı. “Ama ben birinden şikâyetçiyim m üdür bey!” Parma
ğıyla Oğuz’u gösterdi kız sinirle. “Bu çocuk! Benim kavgayja
hiçbir alakam olmadığı halde, bana sarılıp ‘Lütfen sakin ol, yap.
ma lütfen!’ diye salak salak şeyler söyledi!” Hepimiz geri zekâ
lı bir yüz ifadesiyle sıntan Oğuz’a baktık. Kulağıma “Nerede
olursan ol, fırsatı değerlendireceksin kızım,” dedi yılışık yılışık.
Dirseğimle kamına bir tane geçirince sustu.
“Sizi uyarıyorum... ” Müdür parmağını bize doğru sallama
ya başladı. “Bakın uyarıyorum, bir daha en ufak bir şeyden bu
raya gelirseniz, hepinizi-" Gökhan parmağıyla yan taraftaki kızı
gösterince, müdür bey öksürdü ve devam etti. “Hepinizi, hoş
olmayan şekillerde ağırlarım. Tamam mı?”
kkk
Müdür ilk bizi kovdu odasından. Biz tam dışarı çıkarken,
Barış arkamızdan yetişti. “Bi’dakika...” Cebinden telefonunu
çıkarıp, beni yamna çekerek hızlıca bir fotoğrafımızı çekti. Ali
hemen yanımıza gelip beni kendine doğru çekti sinirle. “Ne ya
pıyorsun lan yavşak!” diye bağırdı. Barış, Ali’nin sert çıkışına
gülümseyerek karşılık verdi sadece. Eliyle sakin ol hareketi ya
parak, tam Ali beni çekerken yarım yamalak çıktığım fotoğrafı
bize gösterdi.
“Büyük aşkların nefretle başladığı geyiğine inanmayanlara,
bana âşık olduğunda bunu göstereceğim.” Gözlerimi kırpıştı
rarak baktım sınğa. Çünkü söyledikleri alıcılarımla oynamıştı
42
ı r aklığım veriyi işleyerniyordu be yn im . Âşık olm ak m j?!
la s ın ı dönüp yürümeye başladı. Birkaç ad ım sonra durdu,
fll benden tarafa çevirdi ve b u rn u n d a k i pam u k lan çıkarıp
ndaki çöp kovasına fırlattı, “U n u t m a Y ıprak, bir gün sen de
Lm, en az benim sana o ld u ğ u m kadar âşık olacaksın.”
“Ben bu çocuğu sikerim .” A li’n in k olu n dan tuttum . Boy
lundaki damarların atışından ne kadar sinirlendiği açık ve net
belli oluyordu. Barış ise çoktan uzaklaşmaya başlamıştı yanı
mızdan.
"Beni de yazın! Ben de. H ay a tım d a çok bir tarafı kalkık insan
gördüm, ama bu h e rifin ki Eyfel K ulesi’n de anasını satayım.”
“özgüvenden y am pir y am p ir y ü rü y o r baksana şuna. A m
pirik piçi Ah okulda olm asaydık var ya, her bir hücresini ayrı
jyn-" Elimle hepsine susun işareti y aptım , G ö k h a n k ü frü n ü n
doruklarına çıkmadan. H e p s in in b ir anda nefret ettiği adamlar
listesinde trend topic o lm u ş tu s ın k oğlan.
“Tamam artık, yeter. S ırık oğlan m ev zu su n u kapatıyoruz.”
Yaprak’tım ben. K im sen in âşık olm asına ihtiyacı olmayan, k im
seye âşık olmaya gerek duy m ayan Y ıprak. S ırık oğlanın başlattı
ğı oyun neyse, asla yenilm eyecektim . Başlarım aşkına da, sırığa
da diyerek hiçbir şey o lm am ış g ib i eski halim e geri d ö n d ü m ,
onlan da yatıştırabilmek için. “Eee? A kşam b i’ Pes turnuvası m ı
yapsak?”
•jrJck
Akşamüzeri Pes tu rn u v am ızı b e n im ezici galibiyetimle son-
landımııştık ve yine herkes k en d i köşesinde salak salak takıl
maya başlamıştı. Ben ise halıda bir köşeye kıvrılm ış, ö lü m ü m ü
bekliyordum. Sabahtan beri çılgınlar gibi karnım ağrıyordu!
Popomun üzerinde kayarak yerde oturan A li'n in yanına gittim
ve yanma sokuldum . ‘A li’m , k arn ım ı sıvazlar m ısın azcık? Ç o k
ağnyor,” Ali’nin o g ü n neşesi h iç yerinde değildi. H e p im izin
sırık oğlan yüzünden keyfi kaçm ıştı am a biz he m e n eski hali
mize dönmüştük. Bana diğerlerinden daha çok annelik-babalık
yaptığı için galiba, bu d uru m en çok o n u n canını sıkmıştı. Ali
ben söyler söylemez usulca karnımı sıvazlamaya başladı.
“Acaba kırm ızı alarm m ı? Geçen gün burada düşürmüşsün
bir paket şey...” Kulağıma eğilip fısıltıyla konuşmaya başladı
“H an i şu kanatlı şeylerden... Dolaba sakladım, bizim sığırla
görüp dalga geçmesin diye. İstersen, getireyim .. Evet, pedler-
den bahsediyordu. Ali hariç hepsi bu konuda çok geyik döndür
d ü ğü için, sessiz söylemişti bun u. D üşünceli A li’m ... Ama ne
yazık ki, kafasını A li ile aramıza sokmuş Sinan, çoktan konuş
m am ıza kulak misafiri olm uştu bile.
“Kanka bir şey sorabilir m iyim ?” Y üzü n d e yine pislik
parken takındığı surat ifadesi vardı. “B u konularda, erkeklerin
arasında olan sigara otlakçıları gibi kızlar var m ı? Yani sürekli
gelip ‘Bi dal şeyin var m ı y a... Hassas g ü n ü m d e y im de’ falan di
yen.” G özlerim i sinirle kıstım Byakugan’ını kullanan bir Ninja
misali. “Hassas günüm d eyim , hassas hassas çarptırma suratına
Sinan!”
“Ben inanm ıyorum var ya b u kızların hassas gün muhak
betine.” G ök han ’ı dü rttü sonra. “H aksız m ıyım ? Bence bunlar
kendi aralarında anlaşıp, sinirlerini erkeklerden çıkarmak için
uydurdular bence. Bizi yiyorlar, ayda bir hafta hassasım diye.
U lan bir insan hayatının dörtte b irin i nasıl hassas dönem ayağı
na cama yapışan sinek misali delirm iş gibi geçirir?”
“Ben de senin gibi d ü şü n ü y o ru m kardeşim,” diye onayladı
Gökhan. “A d am öldürseler, hassas d ö n e m im d e y im deyip yır-
tacaklar. Keşke bizim de hassas d ö n e m le rim iz olsaydı anasını
satayım. M açta çok gol yiyince, A m a b e n im hassas dönemini!!
diye cırlayıp dayaktan yırtardım .”
“O ğ lu m çok k o m ik olu rd u lan, d ü şün se n e ... H alı sahaya git
meden m illetin hassas g ü n çizelgesine falan bakardık.” Başımı
G ökhan’ın dizine doğru atıp, anıra ariira g ü ld ü Sinan. Gökhan
da karşılık verdi. Biz A li ile sadece acıyarak bakıyorduk ikisine.
“Düşünsene O ğ u z ’u n sıradan kalkarken k ulağım a eğilip ‘kanb
arkamı kontrol etsene ya’ de d iğin i” deyince k endim i tutamayıp
U l ¿¿ göldüm. N e kadar, dünyanın en utanç verici konuşma-
y a p ıy o r olsalar da, komikti. Yine de içim rahat etsin diye, üç
saniye iÇ*ntk ciddileşip, “Sinan, yemin ederim makineden yeni
v-Ianış ıslak çamaşır gibi seni mandalla çamaşır ipine asarım o
l ı ğ ı n d a n ! ” diye bağırdım. Onlar hâlâ az önceki konuşmala-
fiııa karınlarım tuta tuta gülerken, odadaki eksikliği fark ettim.
Oğuz. “Bu arada Oğuz nerede?” dememle birlikte Oğuz vücu
duna bir sürü ped yapıştırmış bir halde içeri girdi.
“Kanka bu bebek bezleri ne değişik lan!”
***
Eve her zamanki saatinde gelip kendimi yatağıma attım.
Normalde ilk işim telefonumu alıp bizimkiler yine ne kaynatı
yor diye kontrol etmek olurdu. Ama onun yerine gömleğimin
cebinden sırık oğlanın bugün bana yazdığı notu çıkarıp tekrar
tekrar okudtım. “Geri zekâlı sırık oğlan...” Kâğıdı dörde kat
layıp yancındaki komodinin çekmecesine yerleştirdim yataktan
kalkmadan. Elimi cebime atıp saatlerdir titreyen telefonumu
çıkardım. Bizimkilerle olan Whatsapp grubuydu titreşimlerin
sebebi. Yine kendi aralarında dünyanın en saçma muhabbetle
rini döndürüyorlardı. Araya içip içip, saçmasapan karakterlerle
oluşturduğu yeni lugatıyla salça olan Gökhan’ı saymazsak, her
şey normaldi. Niyeyse o gün bir şey yazasım gelmedi gruba.
Telefonu tam yastığımın altına koyacakken, telefonuma başka
bir mesaj geldi. Hızlıca tuş kilidini açıp, mesaja baktım. Bil
mediğim bir numaradan gelmişti mesaj. “Pencerenin önüne
bak” yazıyordu sadece. Bu mesaj nedense kalbimi hızlandır
mıştı. Normalde olsa bu mesaja ‘kimsin lan sen yavşak’ diye
cevap atardım. Ama o an telefonu hemen yatağa fırlatıp koşa
rak pencerenin önüne gittim ve perdeyi sonuna kadar açtım.
Görünürde bir §ey yoktu. Pencereyi açtığımda ise, pencerenin
tam önünde bir saksı buldum . Ufacık, pembe bir çiçeğin dikili
olduğu küçük bir saksı... Üzerinde yine o aşina olduğum not
kâğıdı ve bir n ot..,
45
“Bu küçük çiçeği ilerde ‘seviyor, sevmiyor' yapmak için büyüt. Be
nim yerime... Benim ona ihtiyacım yok, çünkü ben sonucu b iliyo r um
Seveceksin. ”
www.kitapevi.org
B e ş in c i B ö lü m
47
zünden uzak kaldığım yüzünü, yine benimkine yaklaştırdı. “Sa
dece ne?”
“Bu.” Elimde buruşturduğum kâğıdı yüzüne doğru uzat
tım. “Bunu iznin olursa en hassas yerlerine yerleştirmeye gel
dim. Ben sana demedim mi bir daha-” Hiç beklemediğim bir
şey yaptı o an ve burnumu sıktı. “N-ne yapıyorsun!" Sesim üç
yaşındaki gibi çıkmıştı. “Bıraksana!” Burnumu tutan parmak
larına tırnağımı geçirdim. “Bak böyleyken hiç de Amazon kızı
değilsin. Bildiğin ufak minicik tatlı bir kedi gibi, miyavlıyor ve
tırnaklıyorsun beni.” Burnumdaki parmaklarını gevşetince sol
göğsüne sağlam bir yumruk attım. “Oğlum sorunlu musun
sen? Derdin ne benle?” diye bağırdım sesimin boş koridorda
yankılanmasına aldırmadan. Muhtemelen kıpkırmızı olmuştu
yüzüm sinirden o an. Cebinden aniden telefonunu çıkarıp fo
toğrafımı çekti. Flaş patlayınca far görmüş tavşan gibi kalakal
dım. “İşte şimdi delirdim! Ver çabuk onu!”
“O zaman al.” Ben telefonu alabilmek için ona doğru bir
hamle yapınca telefonu havaya kaldırdı. O boyuyla havaya kal
dırdığı telefonun önünde gökdelene bakan fare gibi kalakaldım.
Ne zıplamam ve ona vurmam ne de başka bir şey yapmam fayda
etti. Birkaç küfür, birkaç hakaret eşliğinde süren çabam elim
de patlayınca ellerimi belime koyup öylece durdum karşısında.
“Ne oldu? Pes mi ettin? Amazon kızı bir telefonu m u alamıyor
benden?” Gözlerimi kıstım ve “Varım!” dedim.
“Neye?”
“İddiaya. Varım. Ne yaparsan yap sana âşık olmayacağın} sı
rık oğlan. Hatta eğer gerçekten dediğin doğruysa, bana karşı bir
şeyler hissediyorsan onu da yok edeceğim. Zerresi kalmayacak
İlk aşamaya başlayalım mı?” Yukarı kaldırdığı kolunu usulca
serbest bırakö ve telefonu cebine koydu. “Hay hay ... Başlaya
lım. Ama ne yaparsan yap, senden soğumam.”
“Emin misin? Peki. Bunu sen istedin. Bundan sonra kork
benden!” dedim parmağımı yüzüne doğru sallayarak. Sonra ar
kamı dönüp hızlı hızlı yürümeye başladım. İki sınıf üerlemi§-
jjüi ki tekrar ona doğru döndüm ve koridordaki iki üç kişiye
^rm adan bağırdım. “Ayrıca o telefon var y a ...” dedim o bana
jjşlart şaşkın bakarken. “H a h işte o götüne girsin!” Saçlarımı
vurup gururla ilerledim. Bir erkek k üfür eden kızlardan hoş-
hjınıazdı değil m i? Bence b u soğuması için yeterli bir sebepti.
(Jçüncü sınıfı da geçiyordum ki, arkamdan bu defa o bağırdı.
•Amazon kızıl Yanlış yoldasın. Ben senin iki soğanlı dürüm ü
^ e y e in d ir ip geğirerek ‘oh be* deyişini görm üş adamım. Bun
larla beni kendinden uzaklaştıramazsın.” Gülüm sedi. Benim
suratımdaki şoktan tatm in olunca, ellerini cebine sokup sınıfına
rtrtij. B e n ise arkasından salak gibi bakakaldım.
u
★★★
O gün, okul bittikten sonra mahalledeki kahvehane benzeri
mekâna gidip okey oynamaya karar verdik. Sami A bi’n in mekâ
nı dünyadaki bütün kafelerden de m üthişti! Emekli dayılarla
birlikte Türkiye gündem ini tartışıp, maç muhabbeti yapıp aynı
zamanda okey oynam ak... E n zevk aldığım şeylerden biriydi
kesinlikle! Bugün* yaşadığım sırık oğlan sinir harbinin tek ila
cıydı bu.
“Lan yavşak, taş m ı çalıyorsun sen?!”
“Lan kıçımdan m ı çıkaracağım taşı! Bak lan bak, bak!” G ök
han kafasına bağladığı kravatla Sinan’ın üzerine yürürken cid
den komik görünüyordu. Taşlarımı dizerken o görüntüye gül
düm. “Hele bir çalsın, be nim g ö zü m üstünde, çaldığı bütün
taşlan alt boşluktan sokup kulağından çıkarırım valla.” Ali, okey
oynarken sürekli taş çalmaya kalkan G ök h a n ’a bakmadan söy
lemişti bunu. Gökhan, Sinan, A li ve ben oynuyorduk, O ğuz
yana olarak takılıyordu. M asanın altından O ğ u z ’un ayağına
vurdum. Bana kaş göz yaparak Sinan’ın elinde neler olduğunu
anlatmaya başladı. H er zam anki taktik! O ğ u z ’u kandırmak, her
zaman kolaydı. Bir de yakalanmasa! “Lan b u ne kaş göz yapıyor
götümün ardından! Piç, kopya m ı veriyorsun yine Yaprak’a?”
“Kanka, ne alakası var? Y ü z egzersizi yapıyorum ben.”
49
“Bir dakika arkadaşlar!” deyince durup Gökhan'a baktık he
pimiz. Istakasından bir taşı alıp ortaya fırlattı, “iste buna okey
derler!” Hepim iz gözüm üzü kısarak Gökhan'a baktık. “Taş az
gelir. Istakayı sokmak lazım buna. Nerden çaldın lan yine sen
o taşlan?”
“Ya kıskanmayın kardeşinizi... Burada yılların okey oyun
cusu duruyor” dedi çirkin galibiyet surat ifadesiyle. Taşlan ka
rıştırmaya başladık Gökhan’a söylenerek “B u arada Yaprağım
o uzun ibnetor rahatsız ediyor m u daha?” G ökhan her şeyi
dalgaya alır, cidden önemsediği şeyleri bile şakaya vurarak söy
lerdi hep. İçten içe beni çok önemsediğini, koruyup kollamak
istediğini bilirdim ama o an olduğu gibi. Yanağını sıktım. “Me
rak etme Gökkuşum . Bir şey yapamaz o bana.” Sami Abi’nin
çırağı Samet’e seslendim sonra. “H o p , Samet, bana oradan bi5
tost getirsene ya... Karışık olsun. Ketçap, mayonez bol olsun,
bozuşmayalım.”
“Senin ruhun 56 yaşında bir emekli dayı değilse ben de bir
şey bilmiyorum Yaprak’ım .”
“N e 56 yaşı be... 70’inden sonra elini arkaya atıp gezen, sa
pık dayılara benziyor Yaprak bence. Bak ş im d i...” Kısık gözler
le baktığım Sinan, kulağım ın arkasına bir dal sigara yerleştirdi.
“İşte şimdi tam olm adı m ı?”
“Kanka, içlik de giyiyor m usun? H a n i şu y ü n lü , krem rengi
olandan?”
“A li’m, şunlara bir şey der m isin?” dediğim de, “Susun, sike^
rim ,” dedi Ali başını dizdiği taşlardan kaldırmadan.
“Kanka, bu A li’de hafif ılıklık m ı var lan? İki lafından biri bu
anasını satayım. Hayır halleniyor m u ne yapıyor?” dedi Oğuz*
Sinan’ın kulağına. Ali “Lan yavşak, hailensem sana m ı halleni
rim !” diye cevap verdi yine aynı sakinlikle.
Okeyde, bir sonraki el de G ök h a n ne yapıp edip yine ka
zandı. Hesabı bize iteleyeceği için bir kahvede yenip içilebi-
lecek her şeyi yiyip içtiği için kahvehanenin tuvaletine kustu.
Geri zekâlı klozete yetişemediği için, direkt lavaboya kusmu§
- ierfcri tıkamışa. G ittiğim izde kustuğu her şey lavabonun
^ yürüyordu. O ğ u z la koşarak gidip dükkânın birinden
aldık- Evde yalnız kaldığa için bu işlerden bir tek Ali
en son yine Gökhan’ın kusmuğunu temizlediği
tehrince. Gökhan'ı pompayla üç sokak kovaladı. Sonra eve
dışanda biraz oyalandık ve saat 10'a gelirken beni
^ * l*C^ n Ia r . boylece bu günü de böyle bitirmiş oldum.
İçinde büyük bir sıkıntı olan / i li , gecenin ilerleyen suallerine
aldırmadan bankta oturuyordu sigarasını içerek. Ust üste sekiz
tane sigara yakmıştı o gece. (Dohııxuımıyu cebinden çıkardığında
birisinin ona seslendiğini duydu. ' B ira z daha içersen, bir raki
bimden hızlıca kurtulacağım.’’ ğelen B a rış’tı. / i li , sigarasından
büyük bir lokma alıp oturduğu yerde geriye doğru yaslandı. Barış
ise. tam yanına oturmuştu çoktan.
"Vle istiyorsun?"
"Hiç. Sadece konu§mak istedim.”
"Vle hakkında?” / i l i ne hakkında olduğundan enıin olsa da,
formaliteden soruyordu. Çünkü ‘B a r ış ın konuşmak istediği konu
canını acıtacaktı, biliyordu bunu. B arış, Sen de Yaprak’ı se
viyorsun değil m i?" diye sorunca birden, f i l i cevap veremedi.
Sessizliğe "Son bir yıldır Yaprak’ı izliyorum uzaktan. DoğdSi
olarak sizi de... O ’ııa diğerlerinden farklı bakıyorsun,” diye bir
soru daha yöneltti çocuk, A l i ’den bir cevap bekler gibi. ^
"Seni ilgilendiren bir şey olduğunu düşünmüyorum.”
"Cvet, seninle ilgili bir şey beni ilgilendirmez. Sadece, jm .
Üzülerek Yaprak’m ilerde bana âşık olacağını söylemek istedim,
o kadar. Yani, kazanan tarafın sen olmana izin vermeyeceğim,"
f i l i yine cevap vermedi. ”Saçma gelebilir şimdi bir anda karşı
na çtkıp bunları söylemek a m a ... S anırım en ciddi rakibim seıı
olduğun için biraz korktum. B u n u bir savaş ilanı olarak fenbııl
edebilirsin."
"Seviyor musun lâprak’ı ? ”
"'(\n\adı»w. O z a m a n ben k a y b e tm e m . ”
| yhıleımadıiH?n
t o p r a k s a n a â ş ı k o l s a d a k a y b e t m e m b e n . İ le ttim jçtfı
Y aprak m u t lu y s a , b e n k a z a n m ı ş ı n d ı r . 73a n a â ş t k ö l m a s t g e r e k -
0 2 . '&en o n u y ı l l a r d ı r b ö y l e s e v d i m . ” / i l i y a r ı m s i g a r a s ı n ı b a n k -
{j 0 t d ü r d ı 1 v e a y a ğ a k a l k t ı . Ç i l e r i n i p a n t o lo n u n u n c e b i n e a t i p .
yjjfİÎMieye b a ş l a d ı . 13i r k a ç a d ı n ı a t t ı k t a n s o n r a d u r d u v e a r k a s ı n ı
ffim d ö n m e d e u 23a r t § ’ a son sözü n ü sö y le d i. " V e U n u tm a , e ğ e r
'Y aprak'ıh c a n ın ı en u f a k s ık a r s a n , s e n in c a n ın ı f e n a y a k a r ım .”
fla n ş'm b it şey d e m e s in e fır s a t v erm ed en e v in in y o lu n u tu t tu .
fçittdeıı rb e n i m k ı z ı m ı b e n d e n b a ş k a s ı f a r k e t t i d e m e k ' d i y e J f p t
r ip f g ö ğ s ü n ü n * Ü z e r i n d e y ı l l a r d ı r g ö z ü n d e n s a k ı n d ı ğ ı o y u n c a ğ ın ı
¿ u b e ttn i§ b i r ç o c u ğ u n a c ı s ı n ı t a ş ı y a r a k . . .
A ltıncı B ölüm
54
hem en kapının sağındaki masadaydı. Dirseğimle dürttüm
I jicıı»»- *
fısıldadım. “Sakin ol ve selam ver. Arkadaşça.” Gökhan tek
ve
jjjji eebine atıp, Merve m n masasına doğru bir iki adım attı ve
ı o an ‘eski sevgililik’ tarihine geçecek bir salaklık yap
s a n ır ım 1
»N’aber lan göt?” Geri zekâlı arkadaşım ve onun arkadaşça
• Um verme şekli__Evet, hata ona arkadaşça selam ver deyip,
vjtvenen bendeydi. Merve, masadaki arkadaşları ve ben, yüzü-
ilzde kocaman bir şokla bir süre G ökhan’a baktık. O ise, gu-
rla Merve’ye bakıyordu hâlâ. D u ru m u kurtarmak için koşa
mayanlarına gittim hemen. “Merveciğim! Nasılsın? Gökhan da
¡«w-’ derken ben, “H er zamanki ök üzlüğü işte Yaprak. Sorun
değil, alışkınım ben,” diye cevap verdi Merve.
“Ne öküzlüğü lan? H âlâ arkadaş sayılırız ya, seni takmıyo
rum ya, ondan arkadaşça bir selam verdim. N e var bunda? Ha?”
Gökhan ellerini masaya dayayıp, kafasını Merve’ye doğru yak
laştırdı. Merve ise yapmacık bir şekilde gülümseyerek gözlerini
devirdi, haklı olarak. G ök han gitgide bayıltıyordu...
“Evet, eminim takmıyorsundur G ökhan Bey. İçip içip ara
malar, erkek arkadaşıma k üfür etmeler, salak salak göndermeli
pveetler atmalar... Nasıl arkadaş kalmaksa artık ” Merve’nin şu
anki sevgilisinin geçtiği her cümlede, Gökhan sinirden yerde
yuvarlanma derecesine geliyordu ve Merve de bunu çok iyi bi
liyordu. Adım gibi em inim , o an sırf G ökhan’ı delirtmek için
sevgili muhabbetini açmıştı.
“Hiç de... N e seni, ne şu anki sevgilin olacak o yavşağı
umursuyorum. Ayrıca şim di o piçi araya sıkıştırıp hatırlatman
şart mıydı?” deyince Gökhan, Merve dalga geçer gibi baktı. İs
tediğini almıştı bile. G ök ha n ’ı kolundan tutup sınıfa çekmeye
çalışsam da, beceremedim. N e yaparsam yapayım, Shikama-
ru’nun gölge jutsusu ile yere sabitlenmiş gibiydi o an. Tek bir
milim oynatabilene aşk olsunl Merve sessiz kaldıkça ise, Gök
han’ın şalterler biraz daha attı. B u defa içinde tuttuklarını pat
lattı art arda. “K im lan o piç? H angi okulda? Karşıda mı? Ka
çıncı sınıf?” G ökhan’a sessiz birkaç k üfür edip, kolundan tekrar
çektim. Asla vazgeçmiyordu.
55
Seni ilgilendirmez Gökhan.”
“Bak o çocuğu bulduğum yerde kıçından soluk alacak hale
getiririm Merve. Delirtme beni! Söylesene lan!”
“Oğlum bana bak, biz ayrıldık!” dedi en son Merve dayana,
mayıp ayağa kalkarak. “Tamam mı? Bitti. Bitiş çizgisini gördük.
Şu an ne bana karışmaya hakkın var, ne de ‘erkek arkadaşıma’
bir şey demeye...” Erkek arkadaşıma derken havaya parmakla-
rıyla görünmez iki tırnak çizmişti.
“Erkek arkadaşını sikeyim senin.”
“Kibar ol biraz, hayvan!”
“Erkek arkadaşın olan beyefendiye cinsel istismarda buluna
yım senin. O ldu mu?”
“Tam bir geri zekâlısın” dedi Merve ve yanındaki arkadaş
larına eliyle bir hareket yapıp onları da ayaklandırdı. Tam yanı
mızdan geçerken Gökhan’ın kulağına “Ayrıca biz öpüştük bile’
diye fısıldadı ve saçlarını savurarak yanımızdan ayrıldılar. MerT
ve ve Gökhan’ı delirtme yöntemleri... Gökhan, iptal.
ir k ir
57
tekrar. Ağaca yaslanmış, bana bakıyordu. Benim de ona baktı
ğımı görünce yaslandığı ağaçtan sırtını çekti ve telefonu çıkarıp
bir şeyler yapmaya başladı. Bana yeni bir mesaj gönderip gön
dermediğini kontrol etmek için elimi cebime attığımda yemek
hanede tuhaf bir şey oldu, karşı masadakilerin hepsi aynı anda
elini telefonuna attı ve birkaç saniye sonra d ö n ü p bana baktılar.
Bizimkilerin sırtı yemekhaneye dönük o lduğu için çok şükür
onlar görmedi. Şaşırdığımı çaktırmamaya çalışarak göz ucuyla
pencereden aşağı baktığımda Banş sırıtıyordu. H içb ir halt an
lamadığım için saçma bir bahaneyle bizimkileri yemekhanede
bırakıp, aşağı Banş’ın yanına koştum. Kolundan tutup, duvann
kenarına çektim panikle. Pencereden bizimkiler görsün istemi
yordum. “Ne mesaj attın millete? Niye dönüp bana baktılar?”
dedim dişlerimi sıkarak
“Hiçbir şey. Sadece bizim basketbol takımına antrenman
saatinde ufak bir maç yapacağımı, o saatte basketbol sahasına
gelmemelerini söyledim. O kadar.”
“Bunun bana bakmalarıyla alakası ne peki sırık bey?” 4
“Ah, önemli bir durum değil. Rakibim in sen olacağını da
yazdım da, ondan hepsi baktı sanırım.”
“Dalga mı geçiyorsun benle yine?”
“Hayır, iddiaya varım dememiş miydin? U fak bir iddiayla
başlayalım. İlk ben seçiyorum. Teke tek basketbol maçı.” j
“Asla. Seninle uğraşamam!” deyip arkamı dönüp gidecektim
ki, kolumdan tutup beni kendine doğru çekti. “N e olursa olsun,
benim bir yıldır izlediğim Yaprak, sözünde durur.” .i
“Salak herif, okulun basketbol takımından biri ile basket ma
çına tutuşacak kadar geri zekâlı m ıyım ben sence?” dedim kolu
mu ellerinin arasından çekip.
“H a... O kolay. Kurallar farklı zaten. Senin attığın her sayı
beş puan değerince olacak. Benimkiler b ir ... Ve o n olan kazana
cak. Bence avantajlısın.”
“Diyorsun,” dedim gözlerimi devirip. Bir anda aklıma yat
mıştı sanki. Ama hâlâ bu iddia meselesinde gaza gelip evetdedi-
58
^jn pişmanlık duyduğum dan, atlayamıyordum da hemen
diye* Cevap vermeyince tekrar söze girdi. “Söz verdin,
cvC[ma virrnı iddiaya demek, senin sözlüğünde ne anlama ge-
rgr bilmiyomm ama, benim için anlamı bu soruma evet ola-
***
Çıkışta yine bir bahaneyle bizim çocuklardan ayrılıp, basket
bol sahasına gittim. Her ne kadar avantajlı olsam da, bana sık sık
topu bilerek kaptırsa da, basketboldan zerre anlamayan ben sırık
beye şahane bir şekilde yenildim. Elime bir poşet tutuşturdu
maçsonrası. İçinde muhtemelen bir okul eteği vardı. Hiçbir şey
demeden elimde poşetle basketbol sahasından çıktım. İçimde
bizimkilerden gizli iş yapmanın verdiği vicdan azabı, yenilece
ğimi bile bile ağzımdan çıkan bir laf yüzünden buraya gelip o
sırıkların.efendisine yenilmemin verdiği sinirle, elimdeki poşeti
yere koyup, ayağımla gelişine vole vurdum spor salonunun çı
kışındaki koridora gelince. “Geri zekâlı sırık... Aptal... Boyunu
bosuna sokayım senin. İki metre boyunla bir kızı yenince adam
mı oldun? Yıvşak herif. M ichael Jordan oldu sanki başıma çak
ma NBA oyuncusu. O basket topu-” Ben sinirle poşete tekme
atarak bunları sayarken bir öksürük sesi böldü lafımı.
“Kulaklarımı kanattın A m azon k ızı.” Barış kapıya yaslanmış,
bana bakıyordu. Kulaklarını işaret etti vc gtildü. Bön »mirle,
yere attığım poşeti alırken, ayak seslerini duydum. Kafamı kal
dırdığımda tam önümdeydi. Benim sinirlenmeme firsaı ver.
meden, hiç beklemediğim bir |ey yapıp omuzlarımdan tutarak
sağa doğru dönmemi sağladı. Karcımızda bir boy aynası vardı.
Kendimi görünce bir tuhaf hissettim. Maç yaptığım için terle,
m iş ve sinirden kıpkırmızı olmuştum. Ben kendi tuhaf yansı«
mama bakarken bir anlık boşluğumdan yararlanıp, yukindan
sımsıkı topladığım saçlarımdaki tokayı bir çırpıda çıkardı. Saç.
lanın omuzlarımdan aşağı dökülüp, belime diiştiı. “Sırık oğlan,
zaten çok sinirliyim, daha fâzla oynama benle. Ver şu tokayı!"
diyerek arkamı döndüğümde omuzlanma biraz bastırıp, tekrar
aynaya dönmemi sağladı. “Bak bir kendine... Yemyeşil gözlerin
var. Adın gibi... İnsanın boynuna dolayıp, nefesini kesebilecek
kadar güzel olan simsiyah, upuzun saçların... Küçük, pespembe
bir dudağın var. İnsanın değil öpmeye, dokunmaya kiyamayaca
ğı güzellikte... Burnun... Kaşların... Gözünün altındaki o ufak
iki ben... Neden bun lan gizliyorsun Yaprak? Neden haylaz bir
erkek çocuğuymuşsun gibi davranmak zorunda hissediyorsun
kendini? Benim için fark etmez. Hatta böylesi daha bile iyi, sj.
dece ben görürüm güzelliğini. Am a hal böyleyken, sen bile ot
kadar güzel olduğunun farkında değilsin. İşte bu yüzden, hî
olursa olsun gireceğimiz bütün iddiaları kazanıp, önce senin
kendi güzelliğini sana kanıtlayacağını, sonra da kalbini kazam»
cağım." Saçlarınım üst kısmını eliyle hafifçe okşadı vc yanımda
ayrıldı, lökam ı da yanında götürerek.. . Tam diş kapıdan çıkııuk
üzereyken son kez geriye döndü. “Yann seni ilk kez etek giys
isen görünce umarım heyecandan ölmem!" deyip gülümsedin
gözden kayboldu. Bense aynanın karsısında öylece kalakaldım-
'Y e d in c i B ö lü m
61
dan olup çıplak dolaşsaymışız,” diye mırıldandım kendi ken-
Uy
dime Buzdolabının kapağını açtım, elime ne geçerse çıkarm
zorlan
tezgâha koydum. Ekmek sepetinden bütün bir ekmek alıp ıçlnı
dan oı
bıçakla açtım. Elime ne geçerse içine doldurdum. Küçüklükten
beri bizimkilerle saçmasapan şeyler yemekten iyice midesiz biri mi?" d
olmuştum. Oğuz yanımda patates cipsi ile birlikte çilekli süt yorgar
içerken, Gökhan ekmeğin arasına börek koyup yerken ben nasıl
deyi s<
H normal şeyler yiyebilirdim ki? Tam kocaman ekmeğimin içiiie
düm. ]
dolaptaki alakalı alakasız her şeyi doldurup kapıdan çıkacaktan
hareke
tim. S:
ki, içecek bir şey almayı unuttuğumu fark ettim. Pata pata ko
ların u
şarak tekrar dolabın başına gittim, dünden kalma büyük bir şise
“Ne oi
kolayı diğer elime aldım ve dolabın kapağını popomla kapattım
“Ev
Elimdekileri kanepenin önündeki sehpaya koyup, televizyonu
reti ya
açtım. NT V spor her zamanki okul sonrası kanalımdı. Kanalı
Kalbin
oraya alıp kanepeye yayıldım. Ekmeğimden kocaman bir ısırık
gibi se
alıp televizyona baktığımda bir basketbol maçı olduğunu gör
derker
düm. Ekmeğim boğazımda kalıyordu az kalsın. Ekmek ağzım
Ama g
da küfür edip çarpılmamak için ekmeğimi yutup, sırığa tekrar
verece
küfür ettim ve kanalı değiştirdim. “Neden herkes bana o sınğı
Bu dü
hatırlatıyor lan bugün?!”
girip k
Televizyonda bir aşağı bir yukarı bakındım, ekmeğim ke
raday:
mirirken. Evlilik programında paravan açılmadan, zengin adayı
“Ba
görüp çay içmeye karar veren kadın, reklamda kireçli rezidansı-
çok se’
nı görüp yalandan cırlayan ev hanımı, yemek yemek için üşen-
olsun,
meyip il il dolaşan bir sunucu... Ekm eğim in büyük bir kısmını güldü,
yedikten sonra televizyonun benim için bittiğini bir kez daha bilgisa
kavrayıp, kapatma tuşuna bastım ve kalan ekmek parçasının “N
hepsini ağzıma doldurup, ağzım ayrılana kadar çiğnedim ve “O
yuttum. Mideme taş gibi oturan o büyük son lokmadan bir de odam:
boğazıma oturmuştu sanki. M oralim bir anda çok bozulmuş “İÇ
tu. Ortalığa saçtığım kıyafetlerimi ve sınğın verdiği poşeti alıp tağım,
yukarı odama çıktım. Elimdekileri halının ortasına bırakıp, pi yince
jamalarımı hızlıca giyip yatağıma girdim. Biraz uyursam belki “Saçn
kendime gelirdim... Klasik. “S
62
Uykumun ortasında duyduğum bir sesle uyandım. Açmakta
■uıdığıtn gözlerimle, kafama kadar çektiğim yorganın ucun-
* ° ^ jaya bakam. Ses pencereden geliyordu sanki. “Pencere
7 »diye mırıldandım uykulu sesimle kendi kendime. Hemen
^Lİnunı üzerimden atıp yalpalayarak pencereye koştum. Per-
jkyj sonuna kadar araladığımda aşağıda Ali’nin olduğunu gör-
« t o e e r e y i açam hemen. Ali’ye elimle ne oldu der gibi bir
'"'Igptet yapınca, eliyle kapıyı açmamı işaret etti. Önce saate bak-
0 i S a a t gece l ’e geliyordu. Bu biraz beni korkutsa da, babam
ların uyuduğundan emin olup sessizce aşağı inip kapıyı açam.
«fleoldü?”
“Evdekiler uyudu m u?” diye sorduğunda elimle içeri geç işa-
ftti yaptım.Eline aldığı ayakkabılarıyla sessizce üst kata çıkak
Kalbim küt küt aayordu. Annemle babam Ali’yi kendi oğulları
gibi severlerdi. Ali’nin annesi ve babası aile dostumuzdu. Gi
derken biraz da bizimkilere güvenerek gitmişlerdi İngiltere’ye.
Ama gecenin bir vakti benim odamda onu görürlerse, ne tepki
vereceklerini pek tahmin edemiyordum. Özellikle de babamın.
Bu düşüncelerim Ali’nin de aklından geçmiş olacak ki, odaya
girip kapıyı kilitlerken konuştu. “Taner Amca beni bu saatte bu
radayakalarsa topuğuma sıkar galiba.”
“Babamın bana ne kadar düşkün olduğunu biliyorsun. Seni
ç o k sevse de fark etmez. Gece l ’de kızının odasında kim olursa
63
“Ali'm ya..." Dizlerimle biraz ilerleyip, daha da yaklaştım Vç
yanağını sıktım. “Söyle hadi bana, canını sıkan bir fey mi var?*
Yüzünü bana doğru çevirip derin bir nefes aldı. Nedense bıı içju
mi acıttı. “Her şey keşke çocukkenki gibi kalabilse değil m i? hi*
büyüdükçe, bazı şeyler daha zor olmaya başlıyor.” Ayağa kail;,
tim ve yatağa zıpladım. “Kay bakalım şöyle...” dedim. Ali’nin
şaşkın suratına aldırmadan kendime yanında yer açtım. “Bak!
Her şey çocukluğumuzdaki gibi. Eskiden hep birlikte uyurduk
hatırlıyor musun?” Ali kalkmaya çalıştıysa da, kolundan çekip
geri yerine yatırdım. “Alikuşum, biz hâlâ aynıyız. Yaşımız kar
olursa olsun. "Yetmiş yaşıma gelip buruşuk bir nine olsam da
yine sana sarılıp uyuyabilirim. Bu hakkımı kimse benden ala-
maz.” Ali biraz uzak dursa da, tekrar yattı yanıma, ikimiz de
tavana bakıyorduk. Aramızda eskiden olmayan bir mesafe vardı
ama. E haliyle... Çünkü artık 5 yaşında değildik. “Alacak. Bi.
rileri... İlerde birine âşık olacaksın ve o kişi senden bu hakkı
alacak.”
“Saçma. Ben âşık olmayacağım.”
“Olacaksın güzelim. Şimdi olmasa üniversitede, kütüpha
nede rastladığın birine ya da işyerinde fotokopi makinesinin
önünde gülümsediğin bir adama ya da otuz yaşlarının ortaların
da sürekli gittiğin kahve dükkânında sürekli seninle aynı kahve
yi alan takım elbiseli adama... N e zaman bilm iyorum ama bir
gün olacaksın.” Ali’ye biraz yaklaştım böyle deyince. “Öyle olsa
bile, benden sizi en ufak uzaklaştıracak birine âşık olmam ben.
Siz zaten benim aşkınısınız,” diye cevap verip başımı göğüs ka
fesine koydum. “A li... Neden kalbin bu kadar hızlı atıyor?” diye
sorunca ben, şaşkınlıkla kollarını boynum un altından geçirdi vc
beni kendine biraz daha yaklaştırdı.
“Babandan korkuyorum sanı rım Yaprak. Babandan...”
***
Ali saat beşe gelirken evine gitti. Bense o gittikten sonra uyu
yamadım. Bir süre öylece dışarıyı izledim , sonra biraz tavanı...
y-ye gelirken annemin sesini duydum. “Kızım uyan hadi,
^kalacaksın!” Uzandığım halıdan kalktım. İştahım olmadı-
-için kahvaltıya inmedim. Önce banyoya gidip çişimi yaptım,
"gpj yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı tarayıp
bağladım. Dün sınğın saçımdan çektiği tokaya inat, her za-
-^nldnden daha sıkı bağlamıştım saçımı. Odama döndüğüm
deise, üzerimi değiştirmeye başladım. D ü n rastgele fırlattığım
-mleğim buruş buruş olmuştu. Dolaptan yeni bir tane çıkarıp
«¡lirime geçirdim. Pijamamın altını çıkarmadan köşede duran
poşeti açıp içindeki eteği çıkardım ve aynanın karşısına geçip,
özerime tuttum. “Yok ebesinin... Bu ne lan?” Kızlar o şeyi nasıl
«yiyorlardı bilmiyorum ama benim o iki karış şeyi giymemin
imkân1yoktu! Sinirle eteğe gelişine bir vole vurdum ama etekti
Gitmeyip ayaklarımın ucuna düştü. Bir süre sinirle ete-
flzerinde tepindim. Yapacak bir şey olmadığını kavrayınca
eteği yerden alıp, zorla da olsa üzerime geçirdim. Altımdaki pi
jamayı çıkarmadan... “Böyle m i gitsem acaba?” Bir süre aynada
kendime baktım sinirle. Sonra ayaklarımın ucundaki san poşeti
aiıp kafama geçirdim. ‘Ancak böyle gidebilirim okula,” dedim
ve kafamda sarı bir poşetle sinirden tepinerek küfür etmeye
başladım. “Senin gibi oğlanın ben ta... Geri zekâlı! Senin ben
yedi ceddine lim on sıkayım! Sarı kafalı bok torbası!” En son
birkaç küfîir daha edip, biraz daha çığlık attıktan sonra kafam
daki poşeti çıkardım. Çıkarmam la, kapıda öylece durup bana
bakanannem ve babamı görm em bir oldu. O k u l eteğinin altın
dayeşil pijamam ve kafamdaki sarı poşetle küfîir edip zıplarken
beni gördüklerinden dolayı sanırım, yüzlerinde ‘seni yaptığımız
güne lanet olsun’ bakışı vardı. Bana birkaç saniye bakıp, kapıyı
usulca çekip çıktılar. Daha da sinirledim. “U lan sınk, ben de
Yaprak’sam, sana bir daha yenilmeyeceğim!” Sinirden altımdaki
pijamayı çıkardım ve koşar adım aşağı indim . Saat 7’yi çeyrek
geçiyordu.
“Anne! Şu bacağımdaki siyah şeylerden on beş dakika içinde
naiil kurtulabilirim?!”
65
S e k i z i n c i B ö lü m
« da- ***
Annemin derimi yüzerek bacaklarımı almasının ardından,
geçmig, bir yandan telefonda Barış’a sövüyordum, diğer
jju halıda ağlayarak yuvarlanıyordum. “Kıçından nefes al-
başlarsın inşallah tek hücreli piç! Beynin yumurta akı kı
vamına gelir de kulaklarından akar inşallah! Fizikten kaydırma
yaparsın da, kaydırdıkların sana girer, münasip yerlerin faltaşı
gibi açılır inşallah! Ardına yıldırım düşer de, üç gün alev sıçarsın
inşallah! Sen var ya sen, bittin oğlum!” Barış ise, ben ona nefes
siz bir şekilde beddua edip, küfrederken telefonda gülmekten
atlamak üzere bir halde beni dinliyordu sadece. “Senden nefret
ediyorum!” dedim gülüşü iyice sinirimi bozunca. “Ne gülüyor
sun oğlum? Ben burada canımla uğraşıyorum!”
“Y-yaprak...” Ben ağlamaktan konuşamıyordum, o ise gül
mekten. .. “Gerçekten... ” O güldükçe benim sinirlerim daha da
tepeme çıkıyordu. “Ölmek üzereyim... ”
“Geber!” Burnumu çekerek söylemiştim bunu. Sinirlenince
dünyanın en pis ağızlı kızına dönüşüyordum galiba. Başkası
na bu kadar hakaret etsem herhalde onuncu saniyede telefo
nu yüzüme kapatırdı. Ama o sanki bundan tatmin oluyordu.
“Gerçekten iddiaya girerken işin o boyutunu düşünmemiştim.
Demek ağda ha?” deyip tekrar gülmeye başladı. “Ne zaman ge
leceksin? Gelip alayım mı?” diye sordu pişkin pişkin.
“Gel bakalım, kim kimi alıyor yavşak seni... Okula gelince
desakın yanıma falan gelme, bu sinirle kafam ısırırım.”
“Kafamı mı? Isırmazsan affetmem seni. Isır.”
“Kapatıyorum” deyip çat diye suratına kapattım telefonu.
Annem arabayla bırakacaktı beni okula. İkinci dersin tenef
füsünde olduklarından, üçüncü dersin başlarına yetişebilecek
tim ancak. Annemin aşağıdan bağırdığını duyunca, yattığım
yerde doğrulup “Geliyorum!” diye bağırdım. Aynada kendim,
son bir kez baktım aşağı inmeden. Yuvarlanmaktan;-saçlar^
darmadağın olmuş, ağlamaktan gözlerim kızarmıştı. Saç tokam
gevşetip, tekrar bağlayacaktım ki, annem bir daha bağırdı. Tolo,
yı bileğime takıp, çantamı alıp koştum hemen. Annem arabam«
içinde beni bekliyordu. Suratım beş karış, ön tarafa oturdum
“Surat mı asacaksın böyle? Bak ne güzel süt gibi oldu bacakk.
nn,” dedi.
“Kusura bakma ama ana kraliçe yılların garezini aldın. Dç
rimi yüzdün resmen, epidermis tabakasına kadar görünüyor”
“Ne garezi bebeğim. Ben sadece kızım ın güzel olmasını is.
tedim. Ne güzel ak pak oldun, mis.”
“Ben belki istemiyorum ak pak. Ben bacağımdakilerle mut
luydum. Kışın sıcak tutuyorlardı...”
Okul yürüyerek yirmi-yirmi beş dakika, arabayla yedi-sek»
dakikaydı. Yani ne kadar o halimle utançtan ölsem de en fadj
beş dakikaya okuldaydım. Kırmızı ışıklarda durduğumuzda bi-
leğimdeki tokayı fark ettim. Arabanın dikiz aynasını kendin*
doğru çevirip saçımı bağlamaya başladım, bir oradan bir bun
dan tutam tutam elimde toplayarak. K ırm ızı ışık geçti geçecekti
ki annem elimdeki tokayı hızlıca alıp pencereden dışan attı ve
yeşili görür görmez gaza bastı. Ben şoktan birkaç saniye öyle«
kaldım. “N e yapıyorsun sen anne?! Kafan m ı güzel?” ¡1
“Evet. Sabah babanla kahvaluda şarap içtik kuzum, her za
manki aile ritüelimiz. Bilmiyor m usun?” ;,
“Dalga m ı geçiyorsun benimle? N e yapacağım şimdi W
Neyle bağlayacağım saçımı?!”
“Bugün de bağlamayıver.”
“Anne!”
“Kuzum!”
“Gerçekten... Ağlamak istiyorum.”
***
Sınıf kapısının önünde, içeri o halde nasıl gireceğimi
şünüyordum. Annem tokamı arabanın camından atmıştı»
g ün d e n etek giym iştim ... Böyle Yaprak m» olurdu? O lnucdı
gen elimde çantam, kara kara düşünürken birden arkam-
¿m arık oğlan başını om zum a yasladı. “Sanının as önce vrfat
eltim.*
‘ Isınnm katâııı sın k , çekil."
*Saçlannı da açm ışsın ... S a n ırım beni gerçek anlamda nasıl
cezalandıracağını b u ld u n .” K afam ı çevirip, y ü z ü m ü bunışnm -
«tk bakam sın k oğlana. E lim le kafasını geriye ittirdim. "Sana
okulda benimle k o n u şm a d e m e d im m i? ”
‘ Zaten k o n u şm u y o ru m k i... İnan n u tk u m tutuldu.*
“Vivşak yavşak kon u şm a, sin irle n d in ııe beni.”
‘ Ölüye saygın olsu n bari.”
‘ Şenle m i uğraşacağım be!” I s l a n d ı ğ ı m duvardan kendimi
geri çektim ve hızla sınıfa d o ğ ru ilerledim . “Yaprak!” diye bağır
dı ardımdan bu defa, sinirle arkam ı d ö n d ü m . “N e var?”
“Seni seviyorum.”
Buruşturduğum suratım gevşedi. N e diyeceğimi bileme
dim. Neden b ilm iy o rd u m am a sinirlerim i bozduğu halde ağzı
mı açıp bir şey d iy e m iy o rd u m o an ona. B enim şaşkın suratıma
doğru bir gülüm sem e gönderip, yanım dan uzaklaştı. Ben de
önümü d ö n d ü m ve az önce söylediği şeyi unutm aya çalışarak
derin bir nefes aldım . Sınıfa girm e vakti...
Kapıyı tıklatıp içeri girdiğim de , dersin fizik olduğunu gör
düm. “Girebilir m iy im ? ” F izikçi kafasıyla ‘gir’ işareti yaptı. Ko
laydı tabii! Bedenim i, sakladığım kapıdan çekip utanarak içeri
girdim. Bizimkiler, kendi âlem lerinde o ld u ğu için beni görme
diler. Ama on lan n dışındaki herkes, bana öyle bir bakıyordu
ki... Tarif etmem im kânsızdı. H epsine ‘d ö n ü n ön ü n ü zü , gözü
nüzü oyanm’ bakışı attım . U sulca arkaya doğru ilerlerken beni
ilk fark eden G ök h a n old u. B ir süre kilıdenip kaldı. Gökhan’ın
yanına ulaşınca d ü rttü m o n u he m e n “M al m ısın lan, utandır
ma beni,” diyerek. Ben konuşunca hepsi kafasını kaldırıp bana
baktı. “Fizik bende kafa yapıyor ga lib a ...” dedi Sinan, afallamış
gözüküyordu. A ğır geldi tabii. O sırada O ğ u z ayağa kalktı bana
69
bakarak. Sonra fizikçiye dönüp, “Hocam, beni 5u an sınıftan
atın, rica ediyorum. Kaldıramayacağım bir görüntüyle karşı kar.
Siyayım. Lütfen!” diye yalvardı. Oğuz da sanırım ağır bir trav
ma geçiriyordu. Hoca, Oğuz’u azarlayıp yerine oturttu. Ben dç
hızlıca yerime geçtim. Hepsi hâlâ bana bakıyordu. Ali bir şey
dememişti, ama şaka olduğu her halinden belliydi. Sanırım...
Utançtan... Öleceğim...
Ders bitip hoca sınıftan çıkınca, sınıftakiler başıma üşüştü
Bizimkiler hâlâ şoku atlatamamışlardı zaten, bir de sınıftakile-
rin saçmasapan tepkileri, iyice bunaltmıştı beni.
"Yaprak ¡oke oldum, sen ve etek!”
"Saçlarını da ilk kez açıkgörüyorum!”
“Çok yakışmış!"
“Siktirin gidin lan şuradan, delirtmeyin beni! Size ne, ne giy.
mişse giymiş!” diye bir anda parladı Ali. Ardından herkes söy
lenerek uzaklaştı yanımdan. Bizimkiler salak bir yüz ifadesiyle
yüzüme bakıyorlardı hâlâ. “Kimsin sen? Doğru söyle. Yapraka
ne yaptın?” dedi Oğuz burnum un ucuna elindeki kalemini do
kundurup. “Münasip bir yerime soktum Yaprak’1. Geri zekâlı,”
“Kızım Merve bitti sen mi başladın m ini etek giyip beni de
lirtmeye,” deyip hafifçe elime vurdu Gökhan. Dişlerini sıkarak
konuşuyordu, ailemizin kıskanç erkeği. “U lan, ben kaldıra
mam. Bak valla istiyorsan benim pantolonu çıkarayım, altına
giy. Ben donla dururum. O dereceyim şu an.”
“Ateşi var mı bir bakayım,” diyen Sinan, elini alnıma koydu.
“Çek şu elini, bir şeyim yok. İddiayı kaybettim sadece* dedim.
“Ne iddiası?”
“Özür dilerim... Sizden gizli bir halta kalkıştım. Sırıkla id
diaya girdim.”
“Ne sınkla iddiasına lan?”
“Basketbol...”
“Ulan mal mısın sen? Okulun basket kaptanı, iki metre
cukla basketboldan iddiaya mı girilir?”
“Çemkirmeyin lan bana! Ne bileyim. Tamam deyiverdim
* deyiihv h*p»l miııııksi? yti/ Uhdeleriyle buna baktılar.
ıMi'FİÜÎÎ Monp lw!jlıif',ıi ıliki İni, acıcık duygu «timürüııü yapa»
;,İikoofjim! ıillrnıtvlıllmek ivin, "Hu ar.ula, oğlum kızlar böyle
. yelelileri misil glylyıırlur lan sürekli? Resmen grleııc kadar
osru'k, kıyım gitaükeeek ıl iye panik oldum. Marilyn
..ıum„- ¡jjbi eıeğiıın tuta (ma yürüdüm." O mili kadar hiçbir
msöylt'Ûİ&yön Ali’ye baktım, "Ali’m ,.. Ilaııa kızgın mısın?”
"Nedeiı bı/deıı gidi yapıyorsun böyle şeyleri Yaprak?”
dilerim dedim ya... Oltıy büyümesin istedim."
”|l(tyüdi> büyüyeceği kadar. Sana bakan ilk erkekte, gidip o
ticftı 9 giydireceğimi*
"Aliknü, sakin ol. Bizim de plımlnrumz var elbette...” Elimle
(;itei'Wİoi'inı işaret ettim. “Madem o beni baskette yendi, biz
.konu halı sahaya gömüp bu etek mevzuunun intikamını ala-
'k'k'k
İbnertıls bitmeden lıep beraber yukarı sınıfa, sırık oğlanın
viiıııııu Siktik. Bizimkiler arkamda, ben önde, yine ilk sefer gel-
dröifiua gibi durmuştuk tam önlerinle. Bu defa herkes ilk önce
lustatı a^ağl beni süzdü. Yan tarafta gizliden fotoğrafımı çeken
»cuğ# dönüp sinirle parmağımı uzattım. “Senin o telefonu
dal* Sonra bana, daha çok da bacaklarıma bakan diğerine dön
düm “Sizin de bana bakan gözlerinize de papatyanıza tıkarım
ha,dönün lan önünüze!" diye bağırıp, sinirle önümü döndüm
vesırık oğlana elimle gel işareti yaptım. Hemen dediğimi yaptı.
“Buyur Amazon kızım.”
“İddia seçme sırası bende değil mi?” diye sorduğumda sarı
ukala kafasını evet der gibi salladı. “O halde, halı sahada maç
irklifediyorum. Kabul etmeme şansın yok, bay.” Arkamı dön
dümve çocuklara gidelim işareti yaptım. Hepsi döndü ama bir
lekAli dönmedi. Neden bilmiyorum ama Barış’la bakıştıkları
obej uniyc içiıu bir tuhaf oldu. Ali’yi dürttüm. “Hadi Ali...
CJkiclıtn.” Ali bana bakıp başını salladı ve arkasını dönüp yürü
meye başladı benimle birlikte. Tam sınıftan çıkacaktık ki sırık
°&Unseslendi arkamızdan.
71
«üreni bir haftadan bir güne
rtim Etek gıy«16 S hövle bakarlarsa, sanmm
H B S İ İ l l l 1 P
■ ■ ¡ 1 « - - - - S İ
v v / w w .k itapevi-org
D o k u z u n c u v e O n u n c u B ö lü m
73
“Abartmayın lan. En fâzla ne kadar acıyabilir?”
“İstersen dene bi Gökhancığım,” dediğimde “Denerim lan
ne var,” dedi öylesine. “Bir tane ağda bandı arttı paketten, si^
gösteririm güleriz diye çantama atmıştım annemden gj2n»
Gökhan beni takmasa da, ben çoktan Sinan ve Oğuz’a beklenen
işareti vermiştim bile. “TUtun hıyarı, ağda bandını getiriyorumi*
Koşarak, girişte askıda asılı çantamdan bahsettiğim ajjpî
bandını alıp içeri döndüm. Odaya girdiğimde, Sinan ve Oğı»
Gökhan’ı tutmuş, beni bekliyorlardı. Sinan, Gökhan’ın nere'
deyse iki katı olduğundan, Gökhan, çırpmamıyordu bile.
dece, ağa takılmış bir balık misali kıvranıp, küfrediyordu. “He
pinizin götüne göktaşı düşer inşallah. Ulan derdiniz ne benle’ı
Bırakın lan beni!”
“Yaprak, yorulduk, hadi. Başla da, en fazla ne kadar acıntu$
görsün sığır.”
“Lan Allah’ınız yok mu sizin?! Bırakın lan beni!”
“Geliyorum Gökkuşum. Hiç acımayacak...” Ağda bandını
iki elimin arasında, sabah annemden gördüğüm şekilde birbiri-
ne sürterek ısıtıp açtım. “Oğuz, aç şunun bacağını!” diye emir
verince, Gökhan’ın tekmeleri arasında O ğuz güç bela dediğim)
yaptı.
“Ne yapıyorsunuz lan, işsiz misiniz?” dedi Ali, yattığı yer
de. “Ali’m, sosyal deney yapıyoruz şurada!” diye cevap verdim,
elimde açılmış ağda bandı, hedefime ilerlerken. “Evet kankj,
sosyal deney bu. Bir Gökhan nasıl göt edilir deneyi!”; derken
Sinan, hedefe bandı düzgünce yapıştırıp, elimle iyice bastırdım.
“Sizin sosyal deneyinizin de sizin de- Aaaaaaaa!” Gökhan
sözünü bitiremeden yapıştırdığım ağda bandını çektim hızlı
Onun çığlığıyla birlikte hepimiz gülerek halıya yığıldık a
“Discovery Channel’da ‘bir ayının ölü m ü ’ adlı programımı
zı izlediniz, iyi günler.” Sinan gülmekten kızarmış bir halş
Gökhan’a doğru bağırdı. Gökhan bacağını tutarak yerde
lanıyordu “O ayı seni düdükleyecek şimdi, bekle sen!" derken
“Kanka, bacakların güzelmiş, gel hepsini alalım tüyleri®8-
t gibi ol, fizikçiye frikik ver, hepimizi geçirir valla. Gel evet
lardeşim ” Oğuz yine G ökhan’ı en çok kızdıracak şeyi söy
leşti. Gökhan, acıyan bacağından elini çekip, halıda doğruldu
Oğuz’un üzerine zıpladı. “Siktim seni Oğuz! Derdiniz ne
lan benle Allahsızlar?! Gel lan buraya, kaçma!” Gökhan’ın al-
ndan sürünerek kaçtı Oğuz. Gökhan bu defa yerde gülmekten
atlamak üzere olan Sinan’ın üzerine zıpladı. “Senin gülüşüne
sıçarım! Gülme lan! Gülme diyorum!” Gökhan, Sinan’a sağlı
0lu vururken, Sinan gülmekten kımıldayamıyordu bile. Gök-
gH vurdukça, daha da gülüyordu, bu da Gökkuş’u sinirden öl
dürmeye yetiyordu.
“Lan, ölüyorum ...” diyen Sinan, elleri kamında yere dev
rildi. Gökhan, Sinan’ın üzerinden kalkıp bana doğru bir bakış
«ta. Ben de gülmekten kıpkırmızı olmuş, ter atıyordum. O
bana doğru yaklaştıkça popomla geriye kaymaya başladım popo
moon walk’u yaparak. “Gökhan, valla...” Gülmemi durdura-
mıyordum. “Gelme bak...” Popomla geriye giderken birden
kapüşonumdan yakaladı Ali. 'Yattığı yerde kendine doğru çekti
beni usulca. Kolunu boynuma doladı ve “Hele bir dene de gör
ebeni!” dedi. Gökhan, Ali’ye bakıp bakıp, geri Oğuz ve Sinan’a
dadanmaya gitti. Bir Sinan’a zıpladı, bir Oğuz’a... Ben hâlâ gü
lerken, ellerimden destek alarak ayağa kalkıp Ali’nin yanına sı
kıştım. “Sağ ol Ali ya... Yoksa öldürürdü Gökkuş beni.”
“Ben varken kimse sana bi’ bok yapamaz. Merak etme sen.”
“Hatırlıyor musun Ali, küçükken bir ara aşağı mahallenin
çocukları dadanmıştı bana. Markete giderken dövüyorlardı beni
hep. İlk o zaman bana dövüşmeyi öğretmiştiniz.”
“Hatırlıyorum tabii. Küçücük yumruklarını unutmam
mümkün mü?” deyip gülünce, güzel gamzeleri çıktı ortaya. Her
zaman en sevdiğim şeydi onun gamzeleriyle oynamak. Yınağma
parmağımı sokuverdim. Ben öyle gamzesiyle oynarken, devam
etti o da. “Son zamanlarda küçükken sadece benim görebildi
ğim şeyleri, herkesin görmeye başladığını anladım. Nedense
korkuttu bu beni. Keşke hep o yaşlarda kalsaydık demeden ede-
75
miyorum.” Ali’nin ne dediğini anlamadan gözlerimi kırparak
ona baktım. “Saçmaladım değil mi?” diye sorup gülümsedi
“Dolapta kakaolu süt var. D ü n market alışverişi yaparken sana
aldım.” Kakaolu süt mü? İşte hayır diyemeyeceğim tek şey.
“Sen var ya dünyanın en en en tatlı arkadaşısın Alikuş!”
O günün ilerleyen saatlerinde Gökhan bizden intikamını
en ağır şekillerde almaya başardı. Benim yediğim yemeğin içj_
ne tükürdü, Oğuz’un tuvalette telefonla uğraşırken fotoğrafı,
nı çekti, Sinan’ın telefonunu çalıp aynı anda konuştuğu kızlan
toplu sohbete aldı. Sinan, Gökhan’a sinirlenip onu balkondan
aşağı sallandırdı, zor tuttuk. Ali en sonunda ben hariç hepsini
evden kovdu. Gökhan’ı can güvenliği için, bizzat kendisi çı.
kardı. Yine aksiyonu ve kahkahası bol bir gün geçirmiştik yani.
Saat 9’u gösterirken, evde bir tek Ali ile ben kaldık Ben halıda
bir köşeye, Ali de diğer köşeye boylu boyunca uzandık öylece.
“Söylesene Ali, bu bizim büyümüş halimiz mi?” dedim bugün
yaşadıklarımızı aklımdan geçirirken. Ali gülümsedi, elleri ense
sinde boş boş tavanı izlerken. “Pişt, yuvarlanarak ortada bulusj.
lım mı?” diye sordum birden. Kaşlarını hafifçe çatıp, ne demek
istediğimi anlamadığını belli etti. “Hadi ama! Uç deyince ta
m am mı?” diye ısrar ettim. Başını evet der gibi salladı sonun
da. Zaten bana hayır diyemezdi ki... “Bir... İki... U ç!” Hızla
yuvarlanmaya başladım. Ü çüncü saniyede Ali ile çarpıştık, ben
hızım ı alamayıp, Ali’nin üzerine mecburi iniş yaptım. “Hepi
m iz büyüsek de, sen büyüme ulan!” dedi üzerine düşen bana
bakarak. Kafam ve vücudum un sağ tarafı A li’n in üzerindeydi.
Kendim i çekip, yanma uzandım .
“Büyümeyeceğim ulan. Zorla mı?”
“İşte benim kızım!”
“Sen de büyüme diyeceğim de, eşek kadar adam oldun. Es
kiden seni kucaklayıp, kaldırabilirdim bile. Şimdi tek kolunu
kaldırmaya kalksam, belim çıkar.”
“Demek öyle Yaprak hanım? Eşek kadar oldum ha?”
“Evet.”
Mâ_______________________________________________ j ü
»ptkı:bakalım, gel buraya...” Beni tutup kendine çekti.
«J’otoy0*’' ^ur'” dedim korkuyla. Ayaklarım kamıma ko-
heni küçükken olduğu gibi ayaklarıyla havaya kaldırdı ve
|||prj bak bakalım, büyüm üş m üy ü m ?” diye sordu gülerek.
<Vokv a lla h i, ne büyümesi, hâlâ 5 yaşında gibi... Ali, indirse-
İ oğlum, oynama benle!”
»Çocukken böyle yapınca ç o k m u tlu o lu rd u n . O zamanlar
zayıftı, sadece on saniye tutabilirdim. Yine de ‘seni
bacaklarım
-¿yorum Alikuş’ diye bağırırdın oradan. Eski küçük Yaprak
■kirk
Akşam 10 gibi geçtim eve. Nedense çok fazla yorulmuştum
ogön. Hiçbir şey yapamadan direkt yatağıma girdim. Biraz ya
lakta döndükten sonra tam uykuya dalacaktım ki, yastığımın
altındaki telefonum deli gibi titremeye başladı. Ekran parlaklığı
gözümü alsa da, birkaç saniyede ışığa alışınca gözüm, arayanın
sırıkoğlan olduğunu fark ettim. İstemsizce d o ğ ru ld u m yatakta.
“Ne?” diye açtım telefonu.
“Yarına maç ayarladım. H azırsınız değil m i?” dedi, kaba bir
şekilde telefonu açmama takılmadan.
“Biz her zaman hazırız sırıkların efendisi. Asıl siz hâlâ sahaya
gömülmeye hazır mısınız?” dedim diklenerek Uykum dağıl
ıştı bile onuncu saniyede. Bu çocuk cidden bünyeme zarardı.
77
“Gömecek olan sensen, ben hazırım,” diye cevap verdi her ^
manki yılışık konuşma tarzıyla. “Bu arada, bu maçta daSîVu '
mada mı oynayacaksın?”
“Sen benim savunmada oynadığımı nerden biliyorsun Ian»
“Ben bilirim.”
“Beni mi izliyorsun sen sapık sırık?”
“Sapığım, evet. Eee? Cevap vermedin hâlâ.”
“Ne yapacaksın?”
“Eğer savunmada oynarsan, ben forvette oynayacağını jjğş-'-
sen forvet oynarsan, savunmada da... Senden uzak kalmaîS
için,” dediğinde öyle insan dışı bir ses çıkardım ki, kahkaha atı
konuyu değiştirdi hızla. “Neyse. Bu arada, cezayı düşündü
mü?
“Sürpriz. Hâlâ tam seçemedik Çok fantastik seçeneklerimiz
var da, Oğuz sağ olsun. Ama bana en yakın gelen fikir, maç son.
rası eve çıplak gitmeniz. Kepaze ola ola... Ne hoş!” j
“Beni çıplak görmek istiyorsun demek? Peki.”
“Yılışık şey, seni çıplak görsem otomatik olarak mozaiklerin
seni zihin gücümle, pis seni.” Yine kahkaha attı lafıma. Arsızdı
biraz herhalde... “Peki biz kaybedersek?” diye sordum bu defa.
Bir süre ses gelmedi telefondan. Sonra, az öncekinden faldı
olarak daha yumuşak gelen ses tonuyla cezamı söyledi. 4
“Maç sonunda, eğer biz kazanırsak... Bir sarılma borçlıı
olacaksın bana önce. Ve sarılmanın ardından hâlâ heyecandan
ölmemişsem, minik bir öpücük kazanacağım. Senin güzel du
daklarından...”
O n B ir in c i B ö lü m
n
Alı: Geyiğim sırası değil lan, susun! Cezan ne oIuca
Yaprak kaybedersek?
Yaprak: Onu boş ver be AlPm, nasılsa kaybetmey^ME
ğiz.
Alı: Yaprak söyler misin?
A Ih Yaprak, sinirlendirme beni, söyle çabuk.
Ali: Lan vatla hiç üşenm em , şu ağrıyan başımla o sik,"
bulur, yağlı kazığa o tu rtu r gelirim, delirtm e beni.
Oğuz: Ali bu ne sinir, sen de m i m uayyen günündes(„
bebeğim?
Yaprak: Oğuz, Ali'nin gelip teoride zararsız olan ku<
türlerini seni soda şişesine o tu rta ra k canlandırmasını
tem iyorsan sus.
Ali: Yaprak bana cevap ver.
Yaprak: Ya sinirleneceksiniz şim di boşuna... Eğer | | |
nilirsek ufak bir sarılma ve öpücük kapacakm ış benden.
Am a nasılsa kaybetm eyeceğiz, sık ın tı yok.
Gökhan: Kimi öpecek lan? O da m ı beni öpecek? I
Yaprak: Ya Gökhan, g erçekten bazen gerçekten kaç
kromozomlu olduğunu m erak ediyorum .
Sinan: Şu an ta m G ökhan’a laf sokacak yer bulduvn,
ama laf sokm aya yetecek ka d a r bile biyoloji bilgim, yok.
Lanet olsun.
Yaprak: Ali neden cevap verm iyorsun?
Yaprak: Alikuş?
Yaprak: Aliii?
j y w* v'-
Nm
«SttR
a ä~\ ■
■* vTt* v }>
£>w m m r;^ iMMlL'Ltm m K
1 Jtirinwfofct n*m$ «tsr ;s5^^>
i M t e :f c f* ? tr G f^w i fcw Ä t: Gwtts «Mw**# uc*K«it&
sxk*hm§b* i M is f ? ä £ stgftnt
m pitm ®d* • • . < .'. xwstfe Om»
«b jarsrss&mm&ms kzzLi ^ • - cWt^'m nwwrfm^m ^yrinü
mite n n n to m ii* . Ik im i ® glm H hfm a
lm m i lessr*t i « j .
i f c fßtfi'jjtifkw.. _ .
«
seni gebertirim! ” Î3artş yakasım (ufıın elleri tuttu ve çekti hafifçi
gülerek. Şaşırtmıştı bu ani hareket onu.
"lavaş ol bakalım şampiyon... Seti de sımrlarmı a§tı/orsun
§ıı an. Her Kaman gülen tarafımı görüyor olman, içimde bir yerde
kızgın bir 13arı§ olmadığı anlamına gelmez. Yaprak tn hatırı ol.
masa. şu yaptıklarından sonra bu kadar sakin kalmazdım, etnıtt
ol."
"Sakinliğini siktirme! §eri alacaksın.”
" Efendim?"
"Anlamazdan gelme ulan! Siktiğimin iddiası... l'7e yaparsan
yap. ama Taprak’a bir metreden yakına yaklaşacağın iddialardan
uzak dur. Temin ederim, çok kötü olur."
'"Bak fi.li," dedi TBanş ilk kez ciddileşerek, gözlerini, karşı-
stııdakiuii! gözlerine kilitlemiş bir şekilde konuşuyordu. "Omı ılfe
sen gömüş, ilk sen tanımış, ilk sen sevmiş olabilirsin, fima ona
kalbimi kaptırdığımda bunların hiçbirinden haberim yoktu. Hoş,.,
Olsa da sırf sen omı seviyorsun diye, ondan vazgeçmezdim ya...
Vleyse. Şimdi asıl sen beni iyi dinle. O n a âşığını ve senin İmi-.
kaklık edip, açığa çıkarmaya çekindiğin o kalbi yemin ederim, ne
pahasına olursa olsun bir gün açığa çıkaracağını. Ö z ü r dilerini.
33ıı senin cantnt yakacak, farkındayım. Senin adına üzüleceğim
o gün gelince, ama elimden de bir şey gelnıez. Sen âşıksan, beiı
de âşığını. Sen seviyorsan, ben de seviyorum. Yaprak’ı kıskanı
yorsan, ben de kıskanıyorum, fis ıl ben ne yapayım? Cn büyili
rakibim sürekli âşık olduğum kızın yanında. 73u yeterince zorken,
bir de işime burnunu sokman... Hayır, iz in vermeyeceğim /İÜ,
Yle olursa olsun... " 33anş’ın söyledikleri karşısında^ derin bir
nefes aldı f ili. Karış, ona mimiksiz bakan fili'y e gülümsedi i
" O halde izninle," deyip arkasını döndü ve gitmeye hazırladı.
İBir adım atmıştı ki f ili, Î3arış’ı omzundan tutup kendine çevirdi
ve çenesine sağlam bir yumruk attı kendini tutamayarak.
İBir daha sakın... fim a saktn Taprak’a olan duygulanın!#
ilgili tek bir şey söyleme, içimdeki şey senin gibi birinin aıtlat/®*;
ğı bir şey değil!" Yere düşen Î3artş’m üzerine çıkıp, yatoıigP
82
(|jB ^ n n ı..,' B i r y u m r u k t lıılıa a t t ı. 'H o ııp ııfc ı k o r k a k l ı k
Ç m ı n t . •, O m u iç in y ı l l a r c a i ç i n d e b i n t o n l u k b i r
l a p r a k s a n a b i r g ü n â ş ı k olsa bile," d e d i s o n r a i l k d e f a s a k i n
ç ık a n m ! "
83
Pazar günü, uyanır uyanmaz maç için gerekli her şeyimi alıp
Alilere geçtim. İddia günü olduğu için, içimde garip bir heyecan
vardı sanırım. 'Verimde duramıyordum bir türlü. Halıda yuvar,
lanmakta level atlayıp, kanepede, koridorda, nerde bulursam
yuvarlanıyordum panda misali. Arada kalkıp zıplıyor, sonrasa
lak salak koşuyor, bazen de bizimkilerin üzerine zıplıyordum.
Sanırım... Gerçekten feci bir şekilde heyecan yapmıştım.
Akşama kadar ben bütün enerjimi harcayacak şeyler yaptım
Oğuz ve Gökhan benimle dalga geçti, Sinan ve Ali ise dün ge«
pek uyumadıkları için geç saate kadar uyudular. Maç'ssaati a-
linçe hepimiz hazır olup üç mahalle aşağıdaki hah sahaya geçtik
ve rakiplerimizi beklemeye başladık. Tahminimize göre okulun
basketbol takımındaki arkadaşlarıyla gelecekti ve biz o basketbol
güllerini sahaya gömecektik Bir süre sonra önde Barış, arka
sında takım arkadaşları içeri girdiler. Ve biz sanırım kelimenin
tam anlamıyla ağızlarımız iki metre açık, onların girişini izledik
Çünkü arkasındakiler, beklediğimiz gibi basketbol takımından
arkadaşları değildi. Geçen yıl m ezun olan, okulun futbolıtakı-
mmdan öğrencilerdi. Bölge şampiyonu öğrenciler... Barış,üze
rinde turuncu şortu ve kramponlarıyla gülerek yanımıza geldi
ve “Hazır mısınız gençler?” diye sordu. Biz hâlâ şoke olmuş bir
şekilde Barış’ın arkasmdakilere bakıyorduk. “Aaa, onlar..."dedi
parmağıyla takımını işaret edip. “Geçen seneden tamyorsumu
değil mi? Kaptanları çocukluk arkadaşım. Sağ olsun, kırmadık
Bu gece onlar eşlik edecekler bana. Bir sorun yoktur uıııanm ’
Vardı. Hem de büyük bir sorun. Sanırım bu defa sert kıyip
toslamıştık Ve birazdan o kayayı, doksanımıza takacaklardı.
O n İk in c i B ö lü m
85
Büyük bir gerginlikle başlayan maçta daha ilk ğolümüzg
beşinci dakikada yememizle ve altıncı dakikada Ali’nin Banj’j
sağlam bir faul yapmasıyla maçın nasıl bir felakete doğru gitti,
ğini hepimiz anlamıştık. Olay, rakip takımın bizim kaleyi folloj
edip art arda golleri sıralamalan, bizim ise bir tek Ali’nin bir
iki golüyle maça devam etmemiz ve beş dakikada bir Ali’nin
ve diğer çocukların Barış’ı öldürmeye teşebbüs edip, an arda
faul yapmalanndan ibaretti. Ortam bu yüzden iyiden iyiye g e
rilmişti maçta. Doksanıncı dakikaya doğru altı farklı yeniliy0r_
duk. Baktık iyice sıçtık sıvıyoruz, daha sert oynamaya başladık.
Zaten maç başından beri ne zaman benim olduğum yere gelse
Barış, bizimkilerden en az ikisi, ona sağlam giriyorlardı, sonlan
doğru önlerine kim gelirse girmeye başladı hepsi. İş tam futbol,
dan çıkıp Amerikan güreşine dönmüştü ki, maç bitti.
Maç bitince Ali ve Sinan direkt koruma psikolojisi, yanım»
geldiler. Banş ise bayağı uzağımda yere çökmüş, bana gülümsü
yordu. Bir yandan maç içinde çok fazla sert müdahaleye marjı?
kaldığı için üzülsem mi, uzaktan bana yavşak yavşak güldüğü
için sinirlensem mi bilemedim. Bir süre oturduğu yerden kal-
kamayan sırık oğlan, nefesim kontrol altına alınca, arkadaşla-
nndan birinin yardımıyla ayağa kalktı ve bana doğru yürümeye
başladı. İçimden ‘sıçtı Cafer don getire’ diye geçirdim. Yanımı
za ulaştığında, Ali ve Sinan benim önüme geçecek gibi oldular,
ama ikisine de engel oldum ve bir adım öne çıktım. Kaçmanın
anlamı yok. “Sorun değil çocuklar. Sıçtığım olayı kendim te
mizleyeceğim.” Ali kolumdan tuttu “Yaprak, ne yapıyorsun?"
diyerek. Kolumu yavaşça Ali’nin ellerinden çektim ve gülümse
dim. “Sorun değil.” Elden bir şey gelmezdi. Üzerime bir ölüm
sakinliği çökmüştü sanki. En büyük planım elimde patlamıştı.
Hem de öyle büyük patlamıştı ki, yanında big bang halt ederdi.
Birkaç adım ben attım, birkaç adım o ... Ortada buluştuk. Etraf
taki gergin elektriği sınk oğlanın kıçına bağlayıp yüksek voltaj
dan öldürmeyi istedim bir an.
86
----------------- mm, - ■ ™
87
büyümeyeceksiniz?” deyip sinirle masaya vurdu Ömer Atticj
elini. Sonra Gökhan’ı işaret edip “Hele sen lan...” dedi.
sen, tribündeki çocuktan ne istedin, maçla bile alakası yo}.
muş?!”
“Ömer Amca o olay biraz karışık...”
“Demek karışık... Bayılırım. Anlat çözelim evla,
dım.” Ömer Amca yapmacık bir sakinlikle konuşmuştu
“Kavga sırasında tribünde bu arkadaşı görünce...” Gökhan bi
raz duraksadı. “Şeye benzettim.” Gözlerini yana çevirdi.
kız arkadaşımın yeni sevgilisine. İçime öyle doğdu bir an... Ben
de o ara aradan çıkarmışım, valla farkında değilim. Zaten Merve
ile alakası yokmuş, kusura bakmasın.” Gökhan gülerek dövdü
ğü çocuğa baktı.
“Komiser Bey, bir de fotoğrafımı çekti. Şikâyetçiyim!”
“Kötü bir niyetim yoktu Ö m er Amca, valla. Sadece Merve’»
şeninkini si-” Geç olmadan Gökhan’ı dürttüm. “Şey, seninkıne
kaba kuvvet uyguladım, bak hoşuna gitti m i diye mesaj atmak
için çektim o resmi. Valla... Sildim hemen zaten.”
“Ulan hepinizi falakaya yatırmak lazım!” Öm er Amca yan
taraftaki çocuklara döndü. “Şikâyetçi misiniz?” diye sordu. Ço
cuklar Barış’a bakıp kafalarım ‘hayır’ der gibi salladılar. Bir tek
Gökhan’ın dövdüğü çocuk şikâyetçi oldu, ona da Ömer Amca
aracı olup anlaştılar. Bizden de kimse şikâyetçi olmayınca Ömer
Amca diğerlerini odadan çıkarıp bize son bir azar çekti, daha
sonra polislerden biriyle bizi eve bıraktırdı. Bende pek bir şey
yoktu ama... Diğerleri hem kavgadan, hem maç yorgunluğu
yüzünden biraz yamulduğu için, hep birlikte Alilerde kaldılar
o gece. Gece 2’ye doğru duş alıp anca yatağıma girince ancak
sorabildim nasıl olduklarını.
* 4 N 1 K W hatsapp grubu*
Yaprak: Y a m u k la r ım , nasıl oldunuz?
Gökhan: Ö lü y o r u m lan... G ötüm ün üstünt yatamıyo
rum. Biri götüm ü ısırdı galiba kavgada.
yaprak: Yi» güldürme salak...
¿¡Ûkhani Harbi diyorum lam.. Mosmor olmuş anasım
¡atiyi**- S ü t gibiydim, Milka'nın m or ineğine, döndüm.
Sinan: Ben trake solunumuna geçtim arkadaşlar, ak-
dJtrleri** fe rt.
Ali: trake solunumunu ne biliyorsun lan?
$jnan: Espri yapacak kadar bir şeyler biliyoruz oğlum,
,ı6 sandın--
Oğuz: Biyolojik olarak gerçekleştirdiğim tek faaliyeti
bile gerçekleştiremiyorum bu gece. Tuvalette kuru kuru
otuyorum sadece. Resmen bağırsaklarım kurudu karnı-
w« tofflpuMkten.
Yaprak: Ya çocuklar... Hepinizi seviyorum.
Gökhan: Yaprak duygusala bağladı kaçın kaçın!
★★★
Pazartesi günü, öğleden sonra ilk ders olan din kültürü ve
ahlak bilgisi dersindeydik. Hepimiz, önceki günün yorgunlu
ğunun verdiği etkiyle jöle kıvamına gelip sırayla bütünleşmiş,
yjüyorduk öylece. “Evet çocuklar, sınavlarınızı geç olsa da
okudum sonunda,” deyip çantasından tomarla kâğıdı çıkarınca
hoca, istemsizce doğruldum. Ali’yi dürtecektim ki uyuduğunu
gördüm, kıyamadım. Ö n taraftaki Sinan ve Gökhan’ı dürttüm.
"Kalkın lan, yazılıları okuyor hoca.” Hepimiz uyumaktan kızar
mışgözler, sıraya yatmaktan iz tutmuş yanaklarla hocanın açık-
hdığı notlan dinlemeye başladık.
A li T e k e lio ğ lu 7 5 .
89
Gökhan Karadeınir 58.
Yaprak Ayvaz 83-
90
l'ilfiik sonra konuşalım bunlan olur mu?” Sözümden caydı-
¡rin biraz alttan almaya çalışıyordum. Hızlıca yanında geçip
^trneye ^itendim yine, kolumdan yakaladı bu defa. “Şu an o
hakkıma ihtiyacım var. Görmüyor musun?” Dünkü
Ü fâ | n kalan yara izlerini gösterdi. Büyük bir suçluluk duy-
sarsa da bedenimi, yine de hiçbir şey demedim. Gözlerim
penceresine kaydı. Ali bizi izliyordu. “Bak Ali de bi-”
«gömü Şrnamlamanıa izin vermeden beni kendine çekip
onısıkı sanldı. Öyle sıkı sarıldı ki, nefessiz kaldım. Bir şeyler
¿Byfemek istedim, küfıir etmek, her zamanki gibi bağırıp çağır
dık Ama onları bile yapamadım. Sanırım ilk kez bir erkek
tana böyle sarıldığı için şok geçiriyordum. Allah’ım... Bu güç...
Kesinlikle kol kaslarından bahsetmiyorum. Beni saran bu güç de
mİİ böyle? Ben hâlâ şoku atlatıp bir şey diyemeden hafifçe kol
l a r ı n ı gevşetip saçlarıma bir öpücük kondurdu.
92
Sınıfo gittiğimde hoca çoktan derse girmişti. Hızlıca özür
dileyip yerime geçtim. 'Yferime oturur oturmaz Ali’nin Barış’a
l^ftedeceğini falan düşünmüştüm, ama beklediğim gibi olma-
. gjna bakıp gülümsedi ve “Akşam ne yemek yapayım sana?
f^aita sonu hiçbir şey yapamadım. Kendimi affettireyim,” dedi
jjdece. Şaşkınlıkla Ali’nin suratına baktım ama bozuntuya ver
meden ne isterse yapabileceğini, onun yaptığı her şeye (ilebile
c e ğ im i söyledim. Söyledim de... Neden böyle sakindi ki? Gör-
dahi istemiyorum!
“Çıkışta alışverişe gidelim, unutturma. Bu midesiz hıyarlar
yüzünden dolap yine boşalmış. Buzluktaki dondurulmuş kış-
UJan bilfe kemirmiş Gökhan’la O ğuz.” Gökhan isminin geç
tiğini duyunca direkt arkaya döndü ve savunmaya geçti.“Kanka
napayım acıkmıştım, dolapta bir şey yoktu. Çıkardık, eritir ye
riz diye. Eritememişiz... Asıl ben mağdurum lan, buzlu buzlu
yediğim için tuvaletimi yaparken kıçımda buz sarkıtı oluştu üç
gün.”
“Yemin ederim beyin yerine at pisliği var bunların kafasın
da.” Kınayan bir bakış attım G ökhan’a. “Dön. önüne, hoca ba
kıyor.”
Ders biyolojiydi. Biyoloji hocamız, ders anlatmaya koridor
dabaşlayan, bir elinde silgi diğerinde kalem olup her saniye bir
şeyleranlatan öğretmenlerdendi. Dersin daha onuncu dakikası
herkesinbeyni kulaklarından akmaya başlardı. Ben her zamanki
gibi biraz direnip, on üçüncü dakika m ı desem on beş mi, dal
mışım. Teneffüste Sinan ve O ğ u z’un bağrışmalarına uyandım.
Gözlerimi zorlayarak açıp, ışığa adapte olmaya çalışırken, Ali’nin
desırada uyuyakaldığını gördüm. Gözlerimi tamamen açmayı
bajannca kalkıp öğretmen masasının etrafında iddia dolduran
Gökhan, Sinan ve O ğ u z’un yanma giderek, “Niye uyandırma
yüz yıldır uyuyorum,” diye sordum esnerken. Beni
sınız lan,
oflamadı hiçbiri. Oğuz ile Gökhan’ın kafalarını birbirine to
93
kuşturdum o yüzden. Tam G ökhan bana küfredecekti ki, | i
cerenin önündeki Sinan araya girdi “Lan G ökhan , M ervelc^
sınıf beden dersine çıkmış, koş!” diye bağırıp. G ökhan elîndî.'
ki gazeteye fırlatıp pencereye koştu ve camı açtı hemen, sank
yıllardır bu haberi bekliyormuş gibi. Bir süre Merve’yi izledi,
sonra yüzünde şapşal bir gülümsemeyle konuşmaya başladı »Jj?
bir insan nasıl bu kadar güzel olabilir oğlum ya... Kuş jj
Minicik, sarışınım be-” Birden yüzü düştü Gökhan’ın. KafjjpjjfJ
ileri atıp, gözlerini kısarak baktı dışarı. “Tayt mı giymiş lan 0?»
Ben de hemen pencereye koştum. Pencereden onu izlediğjjgH
gören Merve ise Gökhan’ın inadına üzerindeki uzun hırkasın
da çıkardı ve sadece tişörtü ve taytı ile kaldı. Gökhan iptal “1^
Merve!” Camdan kafasını çıkarıp bağırdı Merve’ye, öğretmen
lerine aldırmadan. “Giy lan üstüne onu!” Ben kolundan tutup
içeri çekmeye çalışsam da, kendini iyiden iyiye camdan sarfa
tıyordu aşkını Hindistan cevizi ile süslediğimin çocuğu. “La,
mavili, nereye bakıyorsun lan sen?! D ön lan önüne! Merve®
şu üstünü, delirtme lan beni. Yaktırma lan okulu bana! Kime
diyorum lan?!” Ben Gökhan’ı içeri sokmaya çalışırken bir el
ensesinden tuttu onu. M ü d ü r ... “Nereyi yakıyorsun lan sen
demirli?” Gökhan yandan yandan ensesinden tutup onu içeri
çeken müdüre baktı. “Hocam ben mağdurum. İçim yanıyor...”
“Senin direkt hayatın yanıyor oğlum. Attıracaksın illa ken
dini bana. Bir adam ol lan!” Ensesini bıraktı Gökhan’ın. “Geç
yerine, o kaşındaki demir de çıkacak demedim mi ben sana?!
Mıknatısla çeker, atarım seni dışarı ha!”
icfck
Okul çıkışı, beden dersinde bahçede uzaktan Merve’yi izle
yip depresyona giren Gökhan’ı okulun kaldırımdan kazıyarak
alıp, markete gittik Oğuz’u kasiyer kıza geçen sefer yaptığı şey
yüzünden yanımızda götürmeye niyetimiz yoktu, ama ne yap
tıysak da peşimizden ayrılmadı. Marketin kapısından girerken
Ali, Oğuz’a seksen ikinci uyarısını yaptı o yüzden. “Bak OfSı
94
¡ P il ederim en ufak bir şey yaparsan, ağzından en ufak bir
çıkarsa seni bulgur reyonuna sokar, orda kimse görmeden
jjebcrarim seni.
«Bulgur reyonu mu? Hani şu annelerin çocukları bir şey is-
yince gizliden sokup çimdikledikleri yer mi?”
“Tam da orası. Kola, görevlilerden gizli atılan çimdikler...
fosada kırmızı gözlerle poşete alınanların doldurulmasını bek
lemek...” ' : f?
“O anne çimdiği en çok misafirlikte acıdır oğlum. Masada o
bacağına atılan çimdik ve ‘evde görüşeceğiz seninle’ fısıltısı...”
Sinan, köşede duran alışveriş sepetlerinden birini çıkardı. Ali
je beni tutup her zaman olduğu gibi kucakladı ve sepetin içine
yerleştirdi. İşte en sevdiğim şey!
“Alışveriş başlasın!”
Alışverişi yaptıktan sonra, didişe didişe eve geldik. Ali bize
yemek yaptı, kamımızı doyurduk. Herkes kendi âleminde ol
duğundan pek sesimiz çıkmıyordu. Normalde halıda bir o yana
bir bu yana yuvarlanmam gerekirken, yemek sonrası rehavetle
Ali’nin yanına çökmüştüm kanepede. Bir süre, o sessizlikte ta
kıldıktan sonra dayanamayıp gidip halıda yatan Oğuz’un yanına
uzandım. Benim yanıma morali bozuk olan Gökhan geldi bir
kaç dakika sonra. Sonra Ali ve Sinan’ı da çağırdık Küçükken
çimlerin üzerine uzandığımız gibi beşimiz yan yana uzandık.
“Oğlum çeksene arka fazlalığım... E n seksi yerlerim açıkta
kaldı senin yüzünden.”
“Bana diyene bak... O ğ lu m senin yüzünden sığmıyoruz asıl.
Sinan Kardashian mısın, nesin anlamadım. Valla üzerime otur-
san, poposuyla adam öldüren ilk kişi olursun ha. O derece.”
“Oğuz, suratına oturur, seni nefessiz bırakırım ha şimdi!”
“Eskiden daha kibardınız siz. Yeter be! Bıdır b ıd ır... Bir su
sun. Dd dakika nostalji yaşatmadınız adama.” s
“Tamam tamam. Sustuk.”
“Ben bizim yerimizi özledim... Oradan gökyüzü farklıydı
sanki.,,”
95
------ w
“Apartman diktiler anasını satayım çocukluğuma.” -
“Allahsızlar, bütün çocukluğum orada oynamakla geçmişti
Geçen gördüm, üçüncü binayı dikiyorlar.”
“Biıaz daha abartıp şehir kursunlar kıç kadar yere... Sjnjr
oldum yine.”
Biz, çocukken her gün oynadığımız araziye apartman diken
lere söverken, o ana kadar sessizliğini koruyan Ali konuşmaya
başladı gözlerini tavandan ayırmadan. “Çocukluğunuz orda dei
ğil.” Hepimiz Ali’ye baktık, işaret parmağını şakaklarına bastırdı
ve “Burada...” diye tamamladı cümlesini.
Ali her zaman haklıydı. Çocukluğumuz zihnimizin en özel
kısırımdaydı. “Ali haklı” dedik hepimiz tek tek. Ve o gün saat,
lerce çocukluğumuzu konuştuk. Yer yer gülmekten karnımı»
acıdı, yer yer duygulandık. Eskiden bugüne hatırlayınca daha M
anladım. Ben gerçekten dünyanın en şanslı kızıydım... ■ ;]
O akşam eve her zaman olduğundan daha geç gittim. Bu
defa babam biraz haşlasa da, o gün m utlu günümde olduğum-
dan alttan alıp, babama bir öpücük verip sıyırdım. Odama gi
dip, günlerdir yığınların arasından aniden bir insan çıkacak-âbi
duran odamı topladım. Duş aldım, dişimi fırçaladım, pijamamı
giydim ve yatağıma yatacağım derken, telefonuma bir mesaj
geldi. Ali’den.
“Yaprak, kaçabilecek misin evden? Sana bir şeygöstermem lazım!”
~kirk
97
O n D ö r d ü n c ü B ö lü m
98
»Bir de bi’ not sıkıştırıp kaçmıştık eline aynı gün. Saklıyor
¿usun hâlâ onu?
•Salak...” Koluna çok hafif bir şekilde vurdum. “Saklanmaz
o be? Geri zekâlı dört arkadaşım utanıp bana söyleyecekle
ri şeyi kâğıda yazıp elime sıkıştırmış sonra da kaçmış, öyle bir
ey atılır mı? Yazdığınız hâlâ ezberimde harfi harfine.” Elimi
yumruk yapıp ağzıma götürdüm ve hafifçe öksürdüm. “Sevgi
li Yaprak, bacağın kırıldığı için çok üzülüyoruz. Bizimle oyna
99
haklı bir yerde. Uyanm ışım da, kahvaltı hazırlamışım f i
Evet. Içiııde biraz yalan da olsa bu yaptığım jesti haneme
harflerle yazıp gelecek on yıl her fırsatta öne sürmek üzere b
niıne kaydettim.
ir k ir
ir k ir
101
meniydi ve çok kibar bir kadındı. Gökhan kesinlikle annesinin
oğlu değildi o anlamda. “Aaaa, ben asla küflir etmem anne”
dedi Gökhan gözlerini döndürerek. Yalandan ölünse, kesinliy,
Gökhan ölmüştü bunu derken.
“Ediyor musun Gökhan, doğru söyle?” Oğuz salağı ise W
zamanki gibi Gökhan’ı bozma peşindeydi. “Etmiyorum lan, sus
işte” dedi Gökhan.
“Etmediğine emin misin?”
“U lan...” Gökhan bir yandan böreğini tırtıklıyor, diğer yan
dan bir annesine bir O ğuz’a bakıyordu. “Etmiyorum güzel kar
deşim, sus.”
“Ediyorsan?”
“Ulan etmiyorum!”
“Ediyorsan?”
“Ediyorsam piçim!” Gökhan birden gaza gelip yine ağzın
dan söylememesi gereken bir şey kaçırmıştı. Hafifçe öksürdü
“H içim ... N e demiş ün lü düşünür Nietzsche, eskiden hiçtim
şimdi piç oldum anne...” Hale Teyze ayağındaki terliği usulca
çıkarıp yanındaki Zeliş Teyze’nin ayak ucuna ittirdi. Bu demek
oluyordu ki, Ortadoğu ve Balkanların en hızh terlik atan kadım
Zeliş Teyze’den Gökhan’ı haklamasını istiyordu. Gökhan bunu
görünce direkt tabağı yana fırlatıp kaçmaya çalışsa da, kapı qi-
ğinde Zeliş Teyze popodan vurdu onu. Poposunu tutarak yere
çöktü demirli, “Bugün de günlerden M ilka’m n mor ineğj Gök
han,” diye söylenerek.
“Benim sıpa bir şey yapıyor mu bebeklerim? Bak bir şikâye
tiniz varsa söyleyin, ben hazırım.” Zeliş Teyze ayağındaki pem
be tüylü, mini topuklu terliklerini salladı. “En güçlü silahlarımı
giydim.”
“O çok acıtıyor lan. Bir kere attıydı, falso alıp belime geldi üç
gün yattım, kalkamadım.”
“Ooo öyle mi, o zaman Zeliş Teyze, oğlun meme diye i l
dolanıyor ortalıkta.”
“Yavrum ben b u n u yedi yaşına kadar emzirdim, ondan Ş
böyle oldu. Psikologa götüreceğim ...”
102
| H şw.tol'k'£u /t'h ş S ulun, s*çmkUnu Um saka y»f»yo-
104
«»im ulaşabilmek »s«» bir şeyler yakmak, bunun karşılı-
& attıb itekle geldiğini görmek, şana sarılmak. saçlunn-
söriflle basketbol veya futbol oynamak. seni daha
•jM S btaek. tddialan kavbetseın de, başıma bir şeyler gelse
!fîuı«ri«da deitıl Ama sö* verdiğin gibi sonuna kadar de-
fcea. Ne olursa olsun. Tıbii sen korkaklık edip
w s S t t a d t n caym azsan." N ered en gireceğini iyi
'SİLjStt sonsî!I■> kırım,*« ılıştırıp, Ş ü k rü Saraçoğlu'na gönder-
-\;0 kayacaksın o ğlum !” d e d im yine birden gaza gelip,
korkan, senden b e te r o lsun. Site verdiysem tutarım
¿ T îfe u o g tln k ü dayak meselesi gibi şeylerde, mesuliyet ka-
fcJrtn>etn. her an h e r u rv u n tehlikede bilesin.”
«Her u m u n cavet yerinde ve güvende sen merak etm e.”
aslında bu kemuda. Benim yüzümden çok alttan alsa
■■¿MKâ tir la geniş, urun boylu bir üst dönem basketbol
gpg^jtsandaıı bahsediyoruz. Çok da hafife alınamayacak tür-
jm biriydi aslında. ‘Yeni iddia ne?”
I t lj İ îf a p duyduğum kadanvla fizikçi size ara sınav yapacak-
¿g Bitkin öğretmenler odasında konuşurken duydum. On-
H m üstünde alıp alamayacağın iddiamız. Bak, b u defa ta-
siatensöîle alakalı... Benim etkim bile olmayacak”
"Sen var ya tam b ir bok kafalısın. Fizikten üç yıllık lise haya-
Sssb toplunda erişem edim o rakama ben!”
*Biıwum .* B en sin ird e n d e rin b ir nefes aldım , o konuş
ana devam em . “E ğ er kazanırsam , b e n im ö d ü lü m senin ce-
sn... Bana bir g ü n ü n ü v e rm e n o la c a k Koca b ir g ü n ü n ü . . . ”
O n B e ş in c i B ö lü m
'kick
Sırıkla konuşmamızın ardından tam üç gün geçniişti. II
sonu Alilere bile gitmeden ders çalışmaya çalışsam da, fizign
f ’sinden i’sine ancak geçebilmiştim. Fizik dersine girmedenön
ceki teneffüs, ben bizim çocuklara daha iddiayı bile diyememiş
bir halde, en münasip yerime karanfil takılmasını bekliyordun
umutsuzca sıramda. Ali uyuyordu, Sinan ise gazetede maç^
nuçlarına bakıyordu. Oğuz ortalıkta dolanıyordu. Ben 1 1
famı sıraya dayadım gözlerimi kapatarak. Tam o saniye. İ l
han’in sesini duyunca gerisin geri açtım kepenklerimi. G P ®1
106
lefonda konuşarak görüş açıma girdi birkaç saniye içinde,
‘f/lan ben senin e‘ ° k u* fotoğrafını görüp senden soğumamış
biriyim, niye üzüyorsun lan beni? Lan ben sırf sen rahatla diye
enle saatlerce tanımadığım kızlar hakkında dedikodu yapmış,
I e|jnle oje süremiyorsun diye sağ eline oje sürüp oje koku
d a n koku alma yetimi üç günlüğüne kaybetmiş biriyim,
ggyle biri üzülür mü Merve? Diğer teneffüs geleceğim, konu-
jpgıg. Bak bir daha kızlar tuvaletine kaçsan da girer çıkanrım.
toie..- Merve? Alo? Kızım? Alo? Kapattı.” Telefonu masaya fır
latıpsıraya oturdu.
“Ne oldu lan yine? Yine mi rahatsız ediyorsun kızı?”
‘k «O beni rahatsız ediyor asıl. Eteği resmen günden güne kı
ttı saloyor. Yakında göğsünün altına çekecek diye korkuyorum kı
la vınrken... Lan bak yine iki dakikada sinirlerimi altüst etti. Bir
le ¿ebenden kaçıp kızlar tuvaletine saklandı. Tükendim arkadaş-
f c l a r . fînishoyu gördüm. Ben birkaç hafta şu köşede ölmüş gibi
107
“Ya ne kopyası... İptal ettirmeni istiyorum senden sın
Ayağına giydiğin çorap olayım Gökku§, bir şey yap ertelet
sınavı, \apsan yapsan sen yaparsın Gökkuş’um , ne olursun »
“Lan manyak mısın, ne yapayım? Gidip, hocam saat kaç ^
. saatten sonra sizinim m i diyeyim? Bayıra karşı yatır beni, tırt^
! la beni, kaşı beni m i diyeyim? Siyah bir gece karşılığında
vı erteleyin m i diyeyim? İndim derelerine bilmem nerelerin,,
kaytan bıyıklarım sürsem nerelerime m i diyeyim ha? Hem m
diye tutuştun sen lan? Her zamanki gibi zayıf alıp oturalım ye
rimize işte. N e kasıyorsun?”
“Sorma... Yampirik sırıkla iddiaya girdik,” dedim yüzflt»
en dokunaklı surat ifademi yerleştirip. “90’m üstünde aim®
sam sıçışlardayım.”
“U lan sen almadın m ı boyunun ölçüsünü? Ne iddiası daha?’
“Kanka, ağzımdan çıktı bir kere, birim iz pes etmediği sûrece
bitmeyecek. Benim pes etmem demek, ona âşık olmam demek,
onun pes etmesi benim ona âşık olmayacağımı kabul etmesi de
mek...”
“Harika, liseden m ezun olana kadar devam edeceksiniz
yani.”
“Gökkuş’u m ... N e olur bak şim dilik şu sınavı erteleyelim,
akşam çocuklara da açıklarım durum u, birlikte kafa patlatır bu
luruz bir şey,” derken, fizikçi tam o an içeri girdi. “Gökkuş,yap
bir şeyler.. G ökhan yüzüm e hiç tepki vermeden baktı veyeri
ne geçti. Ben de hayattan bezmiş bir şekilde kendi yerime geç
tim. Fizikçi elindeki kahverengi çantasıyla masasına geçti. “Gü
naydın arkadaşlar... O turabilirsiniz.” Çantasını masaya bırakıp,
içini açtı ve içinden bir tomar kâğıt çıkardı. “Bilin b a k a lım yine
size nasıl bir sürpriz yapacağım?”
“Bıyığına tüküreyim, sürprizmiş...” Gökhan’ın kulağınaep-
lerek, en acıklı ses tonumla “Durdur Gökkuş, ne olur ya!" <S|*
fısıldadım.
“Tabii ki sınav yapıyorum! Sıralan ayırın, sınav pozisy0®^
rını alın hem en.”
«flükkuş pozisyon diyor, sağlam girecek bak nc olur hadi...”
t l İ t t l 0 tepki vermiyordu ne dersem diyeyim. Fizikçi çoktan
,« (.„ordinatları dağıtmaya başlamıştı bir hava pilotu edasıyla.
|g ,jfI1 ve sen yer değiştirin... Siz aynı hizaya gelin...”
^ "Hocanı!" Gökhan elini havaya kaldırdı ve aynı anda hızla
•Oa jyaga kalktı birden. Gözlerim, çizgi film karakterleri gibi ışıl ışıl
itUe pırlayarak büyüdü o an Gökhan’a bakarken. “Bir şey söylemem
• be gerek!” İşte benim arkadaşım!
“Gökhan Karademir... Söyle ne söyleyeceksen çabuk, sınav
başlayacak."
“Hocam, ben sorulan çaldım! Bu vicdan azabıyla yaşaya
mam hocam... Lütfen sınavı erteleyelim!” Hoca elinde dür
düğü kâğıtlarla sinirli sinirli Gökhan’a bakıyordu. Ah benim
ıa>» fedakâr Gökkuş’um ... “Sınıftan da birkaç kişiye verdim bir de,
tek ben olsam... Hadi beni atın, diğerlerini sınav yapın diyece-
(6l ğim de. Jj Bir de ben zaten alışmışım o malum notlan almaya,
şimdi çaldığım sorularla 100 alırsam o bana fazla gelir. Bünyem
kaldırmaz... İptal mi etsek?”
“Çık lan dışarı! Soldan dönüp müdürün odasına gidiyorsun
doğra! Ve siz arkadaşlar... Gökhan arkadaşınız sayesinde bir
sonraki ders bundan iki kat zor bir sınava gireceksiniz ve bu
ders teneffüsünüzü de alarak aralıksız ders işleyeceğim.” Sınıf
tan W sesleri yükseldi. “Çıkışta Gökhan arkadaşınıza istediği-
ııizi yapabilirsiniz.”
“Baş üstüne!” Eliyle asker selamı yapıp kapıya doğru yürü
dü Gökhan. Kapıdan çıkmadan önce arkasını dönüp bana göz
kırptı. Gökkuş’u m ... Bala batırıp yenecek türden bir arkadaşsın
sen!
■kirk
“Mal mısın lan? Niye yalandan soruları çaldım deyip sici
lineişletiyorsun bunu? Aldığın disiplin cezalan, uyanlar az mı
geldi?”
“Aynen Sinan kanka ya, iki gün disipline gitmesem aşeriyo-
um yeminle.”
109
Beni dinleyin!” Halının ortasında dikilip iki elimi havayj
kaldırdım. “Gökkuş benim için kendini feda etti. Gerçi ben
böyle yapsın istemezdim ama...” Göğsüm ün solunu sembolfl.
olarak çıkardım ve Gökhan’a attım. O da görünm ez kalbimi sag
eliyle yakalayıp gülümsedi. “Gençler, yeni bir iddia...’’-M
“Ne iddiası lan yine?!” diye bağırarak yattığı yerde doğru]^
Ali. “Bitmedi mi o iş?!”
“Alikuş... Fizikten 90 almazsam bir günü onunla geçirmem
^ gerekecek.”
“Gelsin benimle geçirsin bir gün, bak bakalım bir daha sen-
R den böyle şeyler isteyebiliyor mu yavşak!” Ali sinirle kalktım
yere yeniden yattı. Kafamı Sinan’a çevirdim umudun kırıntısı
^ dahi olmayan yüz ifademle. “Kanka, ben biraz zorlarsam 06 alı-
nm, ters çevirip sırığa 90 diye yutturabiliriz” deyince o da, iyicc
pes edip kendimi halıya bıraktım tekrar.
“Yâ Sinan... Ciddiyim ben. Hafta sonu biraz çalışayım de
dim de, beynimdeki bütün nöronlara limon sıktılar sanınıiı, bit
bok anlamadım.”
“Daha üç günümüz var. Buluruz bir şeyler...” Ali kafasını
yattığı yerden yana çevirdi. “Sıkma sen canını.”
“Buluruz bir şeyler değil mi Alikuş?” Yerde ters dönüp, diz
lerimin üstünde Ali’nin uzandığı kanepeye gittim. “Buluruz
değil mi?”
“Vakarız anasını satayım, okulu gerekirse. Senden önemli
mi?” Dizlerimin üzerinde başını koyduğu kısma kadar ilerledim
ve gamzesine parmağımı soktum. Ben ne zaman bunu yapsam
gülümserdi, gamzesi iyice çukurlaşır, parmağım daha ;da içine
girerdi. Yine gülümsedi. Ben de Alikuş’un kenarına kıvrıldım.
Halıda oturmaktan, oturma yerim kurumuştu adeta. Kanepede
pamukların üzerindeydim sanki.
“Anneleri sosyal medyadan uzak tutma büyüsü bilen var mı
aranızda?” diye bağırarak içeri girdi Oğuz. “Ulan kötü haber,
annem twitter açmış, bana saçmasapan şeyler yazıyor uluorta!
Yanıma geldi ayaklarını yere vura vura. “Ulan halanları yükk-
yemedim Oğuz, bana yüklesene diye tweet atmış. K e n d i m i ne-
110
>en atayım söyleyin bana.” Ali ile aramıza girdi ve Ali’yi
1 Ali yere iniş yapınca, yukarıdaki Oğuz’a tekme anı.
biraz süründü ve kendini halıya bıraktı. Oğuz sallama-
bana telefonunu göstermeye çalışıyordu hâlâ. “Bak bak...
„İara bakYaprak. Kate Upton’a sürekli mention atıyorum ya,
iLfan görmüş herhalde sevdiceğimi. Kıza ne yazmış bak ‘Kı-
^ sen bakma benim sıpaya. Üzerini de kalın giy, üşütürsün
^ Resimlerine baktım hep incecik... ’ Ulan bu bana yapılır mı
?Twitter’ı zirvede bitirme kararı aldım arkadaşlar. Bir devrin
sonudur bu!”
★★★
Saatakşam 7’yi gösterirken, Gökhan’ı annesi perde takmaya
çağırmış, Oğuz Zeliş Teyze’nin mentionlarına dayanamayıp eve
erken gitmiş, Sinan ise acil olarak babasına bir belge götürmesi
gerektiği için yanımızdan ayrılmıştı. Biz de Ali’yle yemek yiyip,
karınlarımızla halıda uzanmıştık. Her zamanki gibi...
“Alikuş... Bana kızgın mısın?”
“Neden?”
“Saçmabir şeyyapıp sırık oğlanla iddiaya tutuştuğum için...”
“Biraz...” Yuvarlanarak yanına gittim. Gamzesinin olduğu
yerebasta uyguladım parmağımla, gülsün de içine geçsin par
mağımdiye ama bu defa gülmedi. Biraz daha bastırdım, yine
güldflremedim. “Kızma bana ama... Ne bileyim, bastı dama
rımabir anda. Biliyorsun, çok çabuk gaza geliyorum.” Bir şey
demedi. Ben de yanma uzanıverdim. “Sen hiç âşık oldun mu
Alikuş?Yani... Ben aşk gibi duyguların-neye benzediğini pek
bilmiyorum. Tamam, sırığa âşık olmadığımdan eminim ama...
Birgün gerçekten âşık olsam da anlamam ben biliyor musun?
Salakmıyım, neyim.”
“Anlarsın \âprak’ım. Merak etme.” Kafamı çevirdim Ali’ye
“Öyle çirkin bir duygudur ki o, bazen sen görmezden
gelmeye çalışırsın da beceremezsin, bırak fark etmemeyi... ”
Oylc bir konuştun ki sanki körkütük ışıksın be Alikuş...”
Çikolatalı süt ister misin? En son aldıklarımı Oğuz sığırı
bitirdi diye yeni aldıklarımı saklamıştım. Getireyim mi?”
111
“Sonra... Şimdi istemiyorum.”
“Peki...”
“Alikuş? ”
“Hmm?”
“Bir kere onun yüzünden kalbim hızlı attı. İstemeden nU
Böyle bana sarılınca aniden... Çok kızdım kendime arru-*öf
ni ağzıma kapattı “Daha fazla duymak istemiyorum,” diyere.
Usulca ağzımdan çekti elini sonra, benim şaşkın bakışl^?
maruz kalarak. “Ö zür dilerim,” dedi utangaç bir tâyiigfo
hiç, yıllardır tanıdığım Ali gibi gelmedi.
“Sırık oğlana olan kızgınlığın yüzünden böyle davranAfe
biliyorum ama... Düşüne düşüne çıldıracağım. Serideffl®
anlatabileceğim kimse yok, biliyorsun.”
“Sana âşığım Yaprak”
“Ha?” Elini hızla çarpmaya başlayan kalbimin üzerine ya.
leştirdi. “Bak... Şoke olmak da insanın kalbini hızlandırır.İl],
birine bir şey hissetmen gerekmez.” Ben hâlâ gözlerimi şaşkın,
lıkla kırpıştırırken, görmek istediğim gamzelerini çıkardı oı-
taya. “Ah, şimdi anladım!” dedim coşkuyla. “Sırık oğlan bam
aniden sarıldı diye şoke olduğum kalbim hızlı attı! Ona kaş
bir şey hissetmeye falan başlamadım! Kaç gündür içim içini
yiyordu. Şimdi rahatladım.”
“Ama sen yine de bir daha kalbin ona karşı hızlı atarsa bam
söyleme olur mu?”
“Atmayacak ki... ”
“Olsun, sen yine de söyleme.”
“Peki.”
Birlikte bir saatten fazla boş tavam izledik. Kapı çalmasabit
o kadar daha izlerdik ya... Neyse. Z il çalınca uzandığım halli
güç bela doğruldum ve kapıya koştum. Sinan mıydı, Oğuz®
yoksa Gökhan mı? D ürbünden bile bakmadan kapıyı hızlıcaaç-
tım. Ve kapıda gördüğüm görüntüyle kalbim bir kez dahaşok
tan hızlı atmaya başladı.
“Emre!”
O n A lt ın c ı B ö lü m
115
“Sen? Sinan? N e yaptınız lan Sinan’a?” Emre, Gökhan’^
döndü. “Ya sen bakma bu yavşağa. Her hafta üç kız götürüy0r,
du, geçenlerde sert kayaya tosladı” diye cevap verdi o da.
“Ben yine anlamadım?” dedi Emre. Bir bana baktı bir AliV
Biz omuz silkince, gülerek, “Peki o zaman,” dedi ve Qğuz’a
döndü. “Eee Oğuz Efendi... Seni soralım, sen nasılsın?”
“İyiyim Emre kanka, şu sıralar tek sorunum Zeliş Sultanin
sosyal medya merakı... Az önce Sinan aramadan Zeliş Sultan’ın
kucağındaydım, neden tahmin edin hadi.” Tek tek hepimi^
baktı, hepimiz gelen cevaba hazır değiliz bakışı atınca devanı
etti. “Bana bir çift meme verenin kırk yıl kölesi olurum diyç
tweet atmıştım, görmüş. ‘Sen bana köle mi olacaksın oğlusun,
sütüm sana son damlasına kadar helal olsun. Yerim senin o yu.
murta kafanı* diyerek, yatırdı dizine, popoma vura vura sevdi
Ulan olayı çok yanlış anladı... Tükendim.” Birkaç saniyelik ses
sizlikten sonra herkes birbirine baktı önce. Sonra klasik, kah
kahayı patlattık. “Zeliş Sultan fenomen olacak, fena mı?” dedi
Emre elini Oğuz’un omzuna atıp. “O ğlum , dalga geçme, valla
durum sandığınızdan ciddi. D ün Swarm açmış, evin odalarında
yer bildirimi yapmış. Gerçekten tükeniyorum.. j
“Bir mese tükeniyordu,” dedi Emre, elini attığı omuzdan çe
kip. Sonra birkaç saniye tek tek hepimizin yüzlerine baktı, san
ki ne kadar değiştiğimi ölçüp biçmek ister gibi. Sonra en içten
ses tonuyla “Oğlum köpek gibi özlemişim lan sizi!” dedi elini
Gökhan’ın bacağına koyup. “Yemin ediyorum, biraz daha gör
mesem fark etmeden ölürm üşüm ha.”
“Biz de seni ulan.” A li ensesinden sıktı Emre’nin, her zaman
yaptığı gibi. Gerçekten... Ali hepimizden ayrı severdi^Emre’yi.
Onları yan yana görünce içim karıncalandı birden. Ali... Ne
güzel gülüyor be! U zun zamandır yüzünden gitmeyen hüzün
sanki kaybolmuştu Emre’yi görünce. İşte bu, beni Emre’nin
gelişinden daha çok sevindirmişti. “Bu arada, bu gece hepiniz
burada kalacaksınız değil m i?”
“Tabii lan. Gider miyiz h iç ...”
116
“Ben...” Kedi gibi baktım alttan alttan... “Ben hasıl izin ala
cağım?" !
‘Ben Oya Teyze’yi ikna ederim de, Taner Amca’ya kızın 5
erkekle aynı evde uyuyacak hadi hoşça kal dersem sanırım gelip
telefonu fitil niyetine bir tarafıma sokar.”
117
Emre’nin gelmesinden dolayı çok iyi olan riıh haline rağmen
Merve’nin bir oğlanla birlikte resim çekilip Instagram’a atmjj,
üzerine delirdi. Önce resimdeki çocuğun gelmişine geçrisişjj^
1% dümdüz gidip sonra Emre’nin hatırına sinirinin içinde patla.
masına izin verdi ve kendine geldi. Ali’nin zaten gülmekten
gamzesi sabit kalmıştı yanağında adeta o gece.
Saat iyice geç olunca, ben hariç hepsi babadan kalma tarlalj
■ rın kavgasını yapan oğullar gibi yer kavgası yapmaya başladı!»
“Ben Sinan’la uyumam lan! Geçen sefer ayağını ağzıma sok.
muştu sığır.”
“Kanka, sadece ağzınaysa, iy i...” deyince Oğuz, “Lan (,ak
çocuk, seni üçe katlar kat yerlerinden sikerim. N e biçim konu
şuyorsun sen?!” diye bağırdı Gökhan. “Hayatımda böyle oriji
nal bir küfür duymadım kardeşim,” deyip elini uzattı Gökhan'ı
Emre. Her gelmesinde ondan çok ilginç küfürler öğrenip dö
nerdi evine, o da bizim gibi alışıktı bu duruma. “Tabii İd karde
şim, orijinal küfür bizim işimiz,” diye cevap verdi Gökhan jse
pişkin pişkin.
“Ya Ali, valla ben de bu Gökhan’la yatmam, Merve sanıp sa
rılıyor uykuda hıyar herif. Sinan kuralları madde bir, seksi be
denime sadece dişi varlıklar dokunabilir.” Hepsi hep bir ağızdan
durmadan konuşuyorlardı. Oğuz, eliyle basketboldaki mola işa
retinden yapıp araya girdi. “Aranıza ben yatarım kankalar, sıkıntı
yapmayın ya...”
“Lan bu da m ı bizle yatacak?! Arkadaşlar ben gider balkonda
uyurum, oturağı sağlama almak lazım. Sabah donmuş bedenimi
alıp son kez Merve’ye gösterdikten sonra defnedebilirsiniz. Ha
bir de vasiyetim, o resim çektirdiği yavşağı bulup canice katle
din. Neden öldürdünüz diye sorarlarsa da Merve’ye yavşamak
yedi büyük günahtan biriymiş, G ökhan Beyimiz buyurdu de
yin.”
“Lan bak delirtmeyin beni, girin yatın şuraya, alıp üst fistt
koyar kilerde yatırırım sizi yoksa!” O gün ilk kez bağırmışa Al
En mutlu gününde bile ne yapıp edip delinmişlerdi bir şekil»
118
jiu Hepsi korkarak, ellerini âlırilarina koyup asker selamı
«filer Ali'ye- ”Ptki komutanım!"
nwn kendi yatak odasını vermişti Ali. Oğuz, Sinan ve Gök-
sıkış tepiş yan odada yerde uyuyacaklardı. Ali ve Emre de
urti» odasında çekyatlarda... Gökkuşların yatma düzenini
■atladıktan sonra, Ali bana pijama vermek için benle birlikte
g | odasına geldi. Dolabından gri renkte bir eşofman altı ile
\jvi renkte bir kazak çıkardı. “Al bakalım. Sana biraz büyük
olacaklar ama idare edersin. İyi geceler güzelim.”
“Benim uykum yok ama... ”
“Saat 5’e geliyor. Yarın okula gideceğiz. Biraz uyuman la-
om.”
* A m a Alikuş...” Yine kedi gibi alttan alttan baktım. Gülerek
119
ne süzülünce bir tuhaf öldüm nedense. Ali’nin yatağı..,
Ali gibi kokuyordu. Baharda, yağmur sonrası ağaçlar na*ıl
kuyorsa öyle... Yastığında kafam içeri gömülürken, akhmdan
son zamanlarda olanları geçirdim son günlerde âdet edindiğin,
gibi. Ama o kadar geç olmuştu ki saat, ikinci hayalime geçme»
den uyuyakalmışım.
0 tt Emre herkes uyuduktan som balboma çıktılar, fi;.:
Mjtfg! açara paketimi çıkarıp bir dal çekerek Enae’ye azattı
£^,_. an— Hr sigerm çok içmezdi ama A li’ye efih etmek utr-
((¡erf. /iliHmct fendi sig arası» yaktı, somra rrr4-nıW|iBinlıı
¿ _ . Bsbnnğı rehine sokup, sigarasından büyükçe bir nefes çekti
||l $ g n asalca gecenin karanlığına doğru üfledi. ~Ce A li’m
^uyjaHıw . ..K âprak la kala at/m mu?9
*Jü i ki aym olacak. A li sigarasını dudaklarına gjUnRİn
ğğâsssS. 'H e olabilir ki?~
’’Demei öyle.. . ” Emre. A li' ain Kâptak’ı sevdiğim başın-
¡0 in i bilen tek kişiydi. A li söylememişti, o kendisi aıdaaaş ve
f f fe de itiraf ettirmişti. [ıllard ır da bu sırrı herkesten saklı
^es. 'H*Ç * i dSphmiByorsan açılm ayı? Oğlum koç yâ oUh...
Dtfee mu. m mu?
*0u i . ’ Yme g ü lü m s e d i A l i . '’fa zla olmamış değil ma?*
’(¡âldı ol iki dakika ulan. B ak geçen sefer geldiğimdeki Tap-
J t tgkmtdım bem. Ûemedım ona ama. ne kadar büyümüş, ftr-
i i iyice göze çarpacak hale gelm iş... B ak kapar biri gelir, b a y ie
a d fik arkalarından bakarsın oğlum , iy i düşün.'
Tien korkmuyor muyum sanıyorsun be Em re... Sıgansm -
âa lir sefes daha aldı, "flm a ben onun arkadaşlığım , içimdeki
şU l aşktan daha çok seçiyorum . O n a söylersem ve arkadaşlığı
na zarar görürse, cidden yaşayamam. O da yaşayamaz. B ili-
p n ...’
yş-.^mrı, 'Anladım . . . * deyip sırtın a dokundu / i l i nin. Ö yle
* fw i|kalım. ~
121
O ld u ğ u k a d a r i ş t e ..."
" H i ç g ö r ü ş t ü ğ ü n b a ş k a k ı z f a l a n y o k m u ? P e ş i n d e ç o k jiîsfojf
d iy e h a t ır lıy o r u m g eçen y a z d a n . "
" H m m b i r k a ç t a n e o l d u . . . ğ e r ç i o d a ş ö y l e . . . Y a p r a k şey d,
in iş ti g e ç e n s o n b a h a r d a , 'S e n i n d ü ğ ü n ü n d e g e l i n i s a m b e n getir,
c e ğ im . O n u i l k g ö r d ü ğ ü n d e k i y ü z i f a d e n i b e n g ö r m e k istiyorum )’
Ö y l e s ö y l e y i n c e k e n d i m i n a s ı l h i s s e t t i m t a r i f e d e m e m b e Cınre.
B i r an düşünd üm . O c id d e n b e n i h i ç d o ğ m a y a n k a r d e ş i gibi gö
rü yor. K a r a r v e r d im k e n d im c e , u n u ta c a ğ ım d e d im , i ş t e birkar
k iş iy le ç ık tım o a r a . O l m a d ı , a y r ıld ım . A k l ı m s ı r a unutacağım
y a . . . S o n r a ğ ö k h a n ’ m e p e y d i r b e n i t a n ı ş t ı r m a y a ç a lış tığ ı b i r k #
v a r d ı, Ü Y lerv e'n in a r k a d a ş ı y m ı ş , e p e y d i r h o ş l a n ı y o r m u ş benden
TBen d e t a m a m d e d i m , i ş t e b i r g ü n o k ı z l a t e l e f o n d a k o n u ş u y u m .
M u h a b b e t i s a r d ı , d i ğ e r l e r i n d e n d a h a i y i a n la ş t ım . S aatlerce le». o*
n u ş t u k . K ı z k o n u ş u r k e n b a n a b i r a n d a s e n i s e v i y o r u m d e d i, tam dc
o a n o m u z u m d a b i r a ğ ı r l ı k . . . K a f a m ı y a n a b i r ç e v ir d i m , Taprafe
u y u y a k a l m ı ş , b a ş ı o m u z u m a d ü ş m ü ş . ” J i l i s i g a r a s ı n ı d u d a k la rım ol
g ö t ü r ü p d a h a ö n c e h i ç n e f e s a l m a m ış g i b i b ü y ü k b i r lo k m a çekti te
u y u rk en g ö r ü n c e .. . (D e d im s i k e r i m h e r ş e y i , u n u t a m ıy o r u m ana- 91
s ın ı s a t a y ı m . § e b e r e c e ğ i m i b i l e y i m , ö l e n e k a d a r Y a p r a k ' a söyleyı-
m e y e c e ğ i m i b i l e y i m , y a l n ı z g e l i p y a l n ı z g i d e c e ğ i m i b i l e y i m , yine (it
b ir d a h a n e on u u n u tm a y a ç a lış m a y a k a lk a c a ğ ım n e d e hayatınla
b a ş k a s ı n ı a l m a y a . . . B e l k i o b e n i m g e l i n i m i b a n a g e tir m e y e c e k di, ‘f 1
ğ im a m a . . . ” ğ ö z l e r i d o l d u A l i ’ n i n . A d e m e l m a s t usulca titredi.
İ B i t n ı e k ü z e r e o l a n s ig a r a s ın ı a ğ z ı n a g ö t ü r ü p b i r n e fe s d a h a İ g l
" Y in e d e u n u t m a y a c a ğ ı m . ”
On Yedinci Bölüm
lOiv W gC ln t.
,'iiUH'- >• liei (liiklkaifg- * j!sulca g&glerim
Ha?
fo d>' (,c'Wl k ' MI- 7 !’,m' |
sen
h(k
i'en
>h.
uu
(li
ar-
IP
<a-
www.kitapevi.org
İlk iki ders bedendi, ama biz Ali’de kaldığımız için e|ofnun_
larımızı getirememiştik. Beden dersi kuralları madde 1: Ejofmıüm
isen, bahçe yasak! Beşimiz de beden öğretmeninin bizi bahçeden
kovmasıyla kantine çıktık. Sabah Oğuz’un çemkirmeleriylc
uyanmanın verdiği etkiyle, okulda başım inanılmaz ağnyordu
Kantinde oturduğumuz masaya başımı dayadım, bizimkilerin
saçma muhabbetine eşlik ederken. “Ya bence ben çok tatlıyım>
dedi Oğuz patates cipsini meyveli yoğurda batırıp ağzına atar-
ken. “Hatta o kadar tatlıyım ki, o yüzden sevgilim yok Olsa
dayanamazlar bu tatlılığıma, o yüzden uzaktan sevmek en iyi-
si... Ne diye yakayım kızlan. Değil mi?” Bu defa eline aldığı
baharatlı çubuk krakeri yoğurda batırdı ve yanından geçen alt
devreden bir kıza laf attı. “Ooo, üçünüz de harikasınız bugün!’
diyerek. Kız, Oğuz’un göndermesini anlamamış olacak İd, du
raksayıp “Efendim?” dedi. Gökhan eliyle O ğuz’un ağzını kapat
tı, çok geç olmadan.
“Bacım, sen sağdan sağdan uzaklaş, yoksa travma geçirtecek
bir cevap verecek bu beyin nöronlarından öptüğüm,” dedi. Kız
hepimize deliymişiz gibi bakıp, korkan gözlerle kantinden çık
tı. “Lan Oğuz var ya, rezillikte insanüstüsün!” diyerek ellerini
Oğuz’un ağzından çekti demirli. “Lan iki dakika sakin ol ya..
İki daki-” Lafını bitiremeden gözü kantine giren Merve’yeti-
kıldı. “Merve! Lan kimdi lan o fotoğraftaki amip?!” j
“Bana diyene bak..
Gökhan ayağa kalkınca, Merve içeri daha üç adım atmış
ken, gerisin geri çıktı kantinden. “Merve! Lan kime diyoru®
126
-asana!" diye bağırdı arkasından Gökhan ama nafile. Sonra
j^ ir |ey olmamış gibi yüzünü buruşturarak sandalyeye geri
irkic
Emre biz gittiğimizde daha yeni uyanmıştı. O kul formala
rıyla hepimizi karşısında görünce, şaşırdı önce. Sonra annem
annem söylenmeye başladı. G rubum uzun bir annesi olsa bu
kesinlikle Emre olurdu! “Yu var ya siz hiç adam olmayacaksınız.
Nediye gidiyorsunuz madem geri geleceksiniz?”
“Bi’ okul havası alalım dedik kanka,” dedi Oğuz gevşek gev
sek. Oğuz’a yanımdaki terliği fırlatıp, dün bir türlü soramadı-
ğımsoruyu sordum Emre’ye. “N e kadar daha buradasın Emre?”
“Akşam 5 gibi ben yolcu,” dedi yerinde doğrularak. “Ne de
mek5?” dedim gözlerimi kocaman açıp. “O kadar erken mi?”
127
Ali eliyle Emre'ye işaret edip “Emre, sen en iyisi adaıual^.
açıkla,” deyince hepimiz olduğum uz yerde doğrulduk 1
rak.“ Ne açıklaması ya, korkutmayın b iz i...”
“Gençler...” Ellerini dizlerine vurdu usulca. “BabaartM pI
bize götürmeye geldik.”
“Ne? Zühre Nine nasıl yaşasın oğlum İstanbul’da? 01nı*|p
“Yaprakçığım, maalesef babaannem İzm ir’le İstanbul’u ^
edemeyecek duruma geldi neredeyse.”
“Alzheimer’ı mı ilerledi?” dedi Gökhan halıda doğrulur!»
“Maalesef..." diye cevap verdi E m re sıkıntıyla. “O yüajjji
yanımıza almaya karar verdik. A slında a n n em gelecekti sadğ^ -
ama ben de gelm ek istedim . M a lu m ... B u yaz gelercıcyeceğÖİp
“N e dem ek gelem eyeceksin? O lm a z , izin vermiyorum!»
Oğuz kanepede dizlerinin ü zerin d e ilerleyip Emre’nin yanım
gitti. Ben de O ğuz gibi yaptım h e m e n . “İki yılda bir de ol»
yazları seni görm eye o kadar çok alıştım ki vallahi ben de izin
vermem E m rek u ş... O lm az!”
“Ulan d u ru n be! R itüel b o z u ld u diye h iç m i gelmeyeceğini
sandınız! E lbet ziyaretinize geleceğim . A m a artık bir gece an-
sızın gelebilirim m o d u n d a o la c a k ...” E m re gülümsedi. “Daha
heyecanlı değil m i?”
ir k ir
★★★
0 gün, Emre’yi yolcu eder etmez doğruca eve geçtim. An
nembenle hiç vakit geçirmiyorsun dediği için, moralim bozuk
olsa da onunla biraz sohbet edip, yemeğimi yedim ve odama
çıktım. Canım sıkıldığından okul formamı bile çıkarmadan ya
tığa uzandım. Telefonuma yeni indirdiğim oyundan oynadım
biraz. Sosyal medya hesaplarımı tavaf edip, tanımadığım zibil-
yontane insanın profilinde gezindim. Ama can sıkıntım geçme
di. Ne varsa bizimkilerde var diye, Whatsapp’a girdim. Nasılsa
H koşulda beni güldürebilecek tek canlı türü onlardı.
129
*4Ni(C whatsapp grubu*
Yaprak: Ne yapıyorsunuz kuşlarım? Sıkıldı*a.
Oğuz: Annem Snapchat yüklemiş, mutfaktai l
snap atıyor, moraller bozuk, yazmayın...
Yaprak: Zeliş Sultan idolümsün! Söyle bana da t
atsın. >
Oğuz: Hiç tavsiye etmem, az önce yeşil fasulyenin ^
mini çekip üzerine 'gel tuzuna bak' yazmış yollamış ||p
de Google Play Store’da yemeğin tuzunu ölçen bir apü
kasyon var anne, onu indir dedim dalgasına, iki s^gEr'
onu arıyor... Kate Upton’un ikizleri şahidim olsun ki, pj
dıracağım!
Gökhan: Zeliş Teyze için bir dakikalık saygı duruşu
Sinan: Arkadaşlar, zebralı çorabımın tekini bulatiLj
yorum, Allah'ını seven çorabın tekini bulma duası
atsın bana.
Gökhan: Yaz Sinan, 'Anneçorabıntekinerdegelbulnt-
olur, âmin.’ Gerisinde annen kılığında bir melek gelip
çorabının tekini veriyor sana.
Oğuz: Gökhan, bir gün çarpılırsın da ağzın yere kadar
iner inşallah.
Gökhan: Allah’ım bütün günahlarım Oğuz’a âmin.
Oğuz: Allah’ım bütün günahlarım Sinan'a âmin, i
Sinan: Allah'ım bütün günahlarım Ali’ye âmin.
Ali: Allah'ım bütün günahları bana, am a yeter ki ol
şunları başımdan, âmin.
131
şekilde ona bakınca sanırım daha da bozuldu morali,
dedi. 'Vknağımı bırakıp, çok hafifçe gülümsedi sonra. “Bu fa
cağım olsun... Bana âşık olduğunda fazla fazlaO gülecei^ff
“Sırık...”
“Sus "Yaprak!” İlk kez bağırdı bana. Şoktan bir an öyle M
kaldım tepki veremeden. “Sırık sırık sırık! Beni sevrnçS^BB
ben de görüyorum, her gün söylemene gerek yok! Barişu
halimi gördükten sonra sırf moralim düzelsin diye
yebilirsin değil mi?” Başını yere eğip derin bir nefes aldı «¿Bi
leşebilmek için. “İyi akşamlar,” dedi sonra kendini sıkarak»!
kez daha arkasını döndü ve yürümeye başladı. "Göreceğe^*
dedim o karanlıkta kaybolurken. “Göreceğiz sırık efendi! Aşka
nasıl bir şey olduğunu anladığım gün...” Tüm gücümle bos
kağa bağırdım. “Anladığım gün gelene kadar, bir daha sanaW
âşık olmayacağım’ demeyeceğim!”
Barış yavaşladı birden ben böyle bağırınca. Sanki bir şeydi,
yecekmiş de diyemiyormuş gibi bir süre durdu ve hiçbir şeyde
meden yoluna devam etti. İlk kez... İlk kez sırık oğlana gerçek
anlamıyla üzülmüştüm. Ne olursa olsun güler, dalga geçerdio
Ama sanki o gece, ilk kez gerçek Barış’la tanışıyordum. Bendt
arkamı dönüp, kollarımı göğsümde birleştirerek yürümeyebas.
ladım. Birkaç adım attıktan sonra arkamdan seslendi. Geçbifc
kalmıştı...
“Amazon kızı! Seni seviyorum... Moralim bozukken ayak
larımın beni sana getireceği kadar! Bana git dediğindi sürekli
sana geri gelecek kadar! Hatta... Az önce sana sesimi yükselt
tiğim için kendimden nefret edecek kadar! Unutma sakın. Bir
gün aşkı öğrendiğinde beni seveceksin! Sana aşkı öğrettiğimi,
kalbin sadece benim için atacak. Söz mü?”
On Sekizinci Bölüm
atmek için izin aldım. Kızlar tuvaleti üst katta sırıkların sını
fının köşesindeydi. Tam onların sınıfın önünden geçerken ni-
ycyse bir an duraksadım. “Acaba okula geldi mi?” dedim kendi
kendime. Evet. Sadece bunu merak etmiştim. Sağıma soluma
baktım önce. Kimse yoktu. Küçük adımlarla sırık oğlanın sını
fının kapısına gittim ve eğilip anahtar deliğinden sınıfı gözetle
meye başladım. Sırık arkalarda oturuyor olsa gerekti. Biraz sola
kayjp arkayı görmeye çalıştım. Tam o sırada biri bel boşluğum
dan dürttü beni. Korkudan bir anda sıçrayınca karşımda sırık
pğlanı buldum. Lütfen biri beni öldürsün... Utançtan kıpkırmızı
bir şekilde bana gülen sırık oğlana baktım.
“Beni görmek için bu kadar çabalamana gerek yoktu. Söyle-
seydingelirdim,” dedi ve yüzünü yine yüzüme yaklaştırdı bunu
söylerken. “Kıpkırmızı oldun... Çok tatlısın Amazon kızı.” Ya
nağımı sıktı iki eliyle. Sinirle ellerini tutup çektim yanağımdan.
“Hiç de... Sadece öyle geçerken...” Konuştukça batıyordum.
“Hem bakıyorum da moralin düzelmiş. Eski gevşek hallerine
dönmüşsün.”
“Ama sen Amazon kızı hallerine dönememişisin. Hâlâ o ge
ceki gibisin. Bu beni m utlu etti.”
“Gidiyorum ben,” dedim arkamı dönerken. Kolumdan tu
tup kendine çevirdi, daha bir adım bile atamadan. “Sınav ol
muşsunuz. Sabırsızlıkla sonuçlarını bekliyorum. Kızma ama...
Seninle bir gün geçireceğim için umarım 90’ı geçemezsin de
mekzorundayım. Affet beni, olur m u?” dedi.
“Affet beni olur m u?” diyerek sırığı taklit ettim. Ona karşı
ne kadar uysal davranmaya çalışsam da sonunda bir şekilde beni
sinir edebilme yetisine sahipti san kafa. “Kursağında kalacak bu
135
iddia. Çekirge bir sıçrar iki sıçrar. , .-Ü çüncüde sıçan sen o la ^
sın.” Kolumu hızlıca çekip, saçlarımı savurarak ayrıldım ya„
dan. O ise arkamda gülüyordu yine.
“İşte b e n im A m a z o n k ız ım !”
rfr•k'k
Tuvalete gidip yüzüm e su çarptıktan sonra koridorda b i^
oyalandım ve sınıfa geri döndüm . Dersin bitmesine çok az
mıştı. İçeri girdiğimde fizikçi kâğıtları herkese dağıtmıştı bi[e
Sırama geçince benim sıramda da bir kâğıt olduğunu gördüm
H arika... İsmim yazmasa da demek ki benim olduğumu arıladı. S0
um udum da suya düşm üştü. Y üzüm ü buruşturarak yerimt
oturdum. “A li... Alıştıra alıştıra söyle. Ben bakamayacağım »
dedim kâğıdı A li’ye doğru uzatıp.
“Bak güzelim, bak... Doya doya bak,” dedi ona uzattığa
kâğıdımı alıp gözüm ün önüne tutarken. Gözlerim notumu gg_
rünce neredeyse şaşı oluyordu. 93 m ü yazıyordu orada yofesj
ben kafayı m ı yiyordum?
“Alikuş... N-nasıl?” dedim kâğıdı çekip. “Ama bu...
bu benim kâğıdım de-” A li elini benim ağızıma kapattı. “Be„
de ismimi yazmayı unutm uşum .” G öz kırptı. “Neyse ki benim
kâğıdı bulduk herkesin kâğıdı dağılınca... 55 almışım. Fena
değil, idare eder.” A li’nin ağzımdaki ellerini, tutup çektim. “Ya
A likuş...” dedim şaşkınlık ve sevincin birbirine karıştığı ses to
numla. “Ya Ali ya...”
“Ne?”
“Seni çok seviyorum!” dedim boynuna sarılırken. Tam o
anda zil çaldığı için söylediğim şey biraz havaya karıştı. Bir daha
söyledim. “Seni seviyorum ulan!” A li gamzesini belli ede edeo
kadar kocaman güldü ki ben öyle deyince, bir daha dedim. “Se
viyorum, seviyorum, seviyorum! Sen nasıl bir arkadaşsın be!"
Heyecanla sırt çantamı tek om zum a takıp, sınav kâğıdını aldım
ve Banş’a göstermek için koştum. Am a o çoktan sınıf kapımızın
önündeydi bile. Ben birkaç saniye durup ona baktım imalı ima-
136
, jyjjj-jj aup dnünde durdum vc 93 yazarı kAğıdı
!ı
p P
lif İpi b»*urdmı, Kâftıdı tutup »İdi ve notuma baktı.
ke*er döner, sap döner, gün «clir hesap dö-
p Nat>ıl? Deftendin nü notumu?* Koridorda herkes
H E S r a jlI y\ m4 o katlat mutluydum ki, kimseyi sallama-
göyluyordum. "Hu sefer kork benden.
fifl ^ j j j ıarlııı acı*ım çıkaracağım!* O sırada Ali çıktı sınıftan
y (jt-medciı bir «üre sınğa baktı. Sonra yürümeye
jirkiK »imi ilericinizi ki, sırt çantasını çıkarıp önüne
arlo»ını dönüp bana işaret etti gülümseyerek. Bunun
? L rt.a>k netti! Sırıfta dil çıkarıp koşmaya başladım. Koştum,
|pte|; jj^)«tuiTi ve Ali’nin sırtına zıpladım. O da ben sırtına
p H ¡¡ıplamaz bacaklarımdan tuttu ve koşmaya başladı, Bu,
0 n z»(c r turumu/ demekti. Küçüklüğüm üzden beri... Kon
i ğ i Ali’nin sırtında ilerlerken tek elimi havaya kaldırıp yum-
fukyaparak bağırdım.
“Açılırı ulan! Amazon kızı ve kahramanı geliyor!”
O n D o k u z u n c u B ö lü m
138
»Reşit ol önce b i’ sığır. O n d a n sonra git nereye gidiyorsan."
“Afi’nin içine babam kaçm ış, b i’ d a k ik a...”
¡ İ l hakh lan. Y ine tom bala m o m b a la ...” dedi O ğ u z ytizti-
n yatnğı kanepeden. “Yeni yıla kızlarla girmek varken yine
r'khan’m alnına rakı bardağını koyup içmeye çalışacağım.”
«Lan ben b u n u n girdiği seneye girm em . Vazgeçtim, kail
i m ben bu yılda. G eçen yılbaşı geldi aklıma, hevesim kaç-
* Y üzün ü buruşturdu G ö k h a n . Sonra yüzüne sert bir ifâde
■ p p O ğ u z’a d ö n d ü . “H ele b i’ b e n im kafamın güzelliğin
i n yararlanıp böyle şeylere kalkış bir daha, yılbaşı ağacını soka-
Haçılmamış goncalarına!”
*Kanka, bu sene G ö k h a n ’ın göbeğine zeytin koyup yesene
a p f O r t a ç gibü” diye la f atınca Sinan, G ökhan m im ik dahi
yapmadan küfür nasıl edilir o n u gösterdi. “Öldürseler içmem
139
Y ılb a şı gecesi
O yılbaşı gecesi Sinanlann evde toplanmaya karajJg
aileler. Bizimkilerin dışında Sinanlann yan komy ^ ^ M
şında üniversite okuyan abisi Kerem, kocası ve k û ç ^ ^ g :
teyzesi ve Gökhan’ın babaannesi gelmişti. Yemekleri
sonra salona geçtiğimizde “Yer açın bana” diyerek Ali
miza oturdu Sinan. Biz ‘ne yapıyorsun’ bakışı attığınm ^,
han’m babaannesini işaret etti gizlice. “Kanka, ben bu kad^^
çok korkuyorum.”
“Ulan hâlâ m ı...” dedi A li. “Kaç yıl oldu, sil o g fe g H İ
hafızandan.”
“Silemiyorum kanka. Gördükçe aklım a geliyor.” Sinan,»
rini birbirine doladı, üşür gibi titredi. “Valla aklıma g e ld ik ^
tuhaf oluyorum.”
Sinan, daha mahalleye yeni taşındığı sıralar, Gökhan.’ ı
baannesi Gökhanlarda kalıyordu. B ir gün onların evde saku
baç oynarken, Sinan banyoya saklanayım diye Gülizar
ne’yi banyo yapıyorken o hale görüvermişti. O günden s»»,
bir süre psikolojisi düzelemedi. G ülizar babaanneden o yjjİP-
korkardı. Nasıl bir görüntüyse artık...
“Vkprak’ım beni de bu kız korkutuyor,” dedi Oğuz beni¿g,
tüp. Eliyle usulca, sandalyede oturup kurabiye kem irenj^H
kızı işaret etti, “iki saattir böyle bana bakıyor, panik oldum.
ucuz bir korku film inin içinde olsaydık, bu kız herkesüi|H[
dı. Doğradığı ilk kişi de ben olurdum .” Kıza baktım Oğuzödt
deyince. İki yandan örgülü saçlanyla, elindeki kurabiyesi
gözünü ayırmadan soğuk bir ifadeyle O ğu z’a bakıyordu. Oj^
renkli bir kişilikti ve rengârenk giyinirdi hep. E çocuklar renk
li şeyleri sever, ondan bakıyordur dedim geçiştirdim. O anda
içen Kerem Abi girdi. O da Sinan gibi çok yakışıklıydı. Melih
Teyze oğullarıyla hep övünür, her fırsatta ‘benim genler i$tt
der ve şen kahkahalar atardı. Yine Kerem Abi içeri girer girme
oğlunu övmeye başladı. “Allah’ım şu boya bosa bak... Resmen
genlerimden bir şaheser dünyaya getirm işim .”
bölündün sanki, genleriymiş... Hcmtıı Jc ^cıııın var,
â?c,rn onları,* dedi Ö m er Anıca, Herkes güldü, tabi
yap1
t**1 Sinan sadece anne ve babasına bakıp yüzünü bu
¡ M . Qtılann bu rahat tavrı Sinan’ı utandırırdı hep
J K ^ jj* b b i çök şükür..." dedi Gülizar Babaanne. 1Icr ya^lı
dakikada bir o da derdi böyle. “Gülizar Babaanne’ye va-
||f yj v,|ie herhalde," dedi O ğuz gülerek. Kolunu dürttüm
annem ___ J L
* ¿¿¿e hadi biz yan tarata geçelim beyler," dedi Ömer Amca
dakika sonra. Zor dayanmışlardı. Yan taraf dediği, yan koııı-
^ tı eviydi. Erkekler v e h a n ım lar olarak ayrılacaklardı yine.
rıİ»ın>hanımlar pasta kek, beylerin derdi içmek... Ömer
jLçjder dcnıez bütün erkekler toplanıp yan daireye geçtiler.
d!.A? tanı peşlerinden gidiyorduk ki, annem beni kapüşonum-
plî ®
Jın yakaladı. >• yfy
•Nereye bakalım küçük hanım? Sen de burada kalıyorsun."
141
çekmeye çalışırken dişlerimi sıkarak. “ާ§, bırak kızım,, jj
bak içeri git... Yavrucuğum hadi bak!”
N e dediysem de bacağıma sardığı kollarını kendimden
kemedim. M im ik bile yapmadan bana bakıyordu üstten ü j t ^
korktum biraz O ğuz gibi. O n u da alıp yan tarafa gjttım. B j/’
ğımdaydı tabii hâlâ... Kapıyı Sinan açtı. Elinde bir bardak tat
yüzünde sarhoşluğun verdiği salak bir yüz ifadesi, boynvnru^
ladığı... Ne dolamıştı be o boynuna? “Bu ne hal lan?” dedim
ğımdaki canavarla içeri girerken.
“N e varmış halimde? Ne kadar da atlıy ım halbuki” dedi Ve
hıçkırdı. “Bacağında bir şey var..."
“Salak!” dedim koluna vururken. “Kuzenin o ...” Yalanda
boynundaki şeyin şaıj aleti olduğunu gördüm . Aparatı arka lo.
sımda olduğundan ilk başta anlayamamıştım. “Ulan mal mısın
biri öldürmeye mi kalkn seni?” diye sordum boynundaki şaıj
aletini çözerken. “Pil bitti şaıja tak dedi. Benim de pilim bitti
Yarpak...” Kelimeleri güçlükle çıkarıyordu ağzından. ,
“Yarpak sana benzer sığır.” G üç bela boynundaki şaıj aleti
ni çözdüm ve bacağımdaki küçük keneye çemkirdim. “Yavrum
geldik, in arak bacağımdan!’
İçeriden gelen sesleri duyunca açık salon kapısına çevirdim
başımı. Kim bilir beni nasıl bir görüntü bekliyordu. Bacağım!
daki kızdan kurtulunca doğruca salona koştum. Sinan ise pe
şimden gelirken bir yere çarptı sanırım, ‘k üt’ diye bir ses geldi
ama bakamadım. Ç ün k ü bakmam gereken başka bir şey vardı.
Korkarak salondan içeri girdiğimde tahm in ettiğim bir manza
rayla karşılaştım. O ğuz’un babası Ura] Amca kafasına bağladığı
süslerden biri ve kocaman göbeğiyle odanın ortasında Sinan'ın
eniştesiyle göbek atıyordu. O ğ u z üzerindekini çıkarmış, elinde
ki rakı bardağıyla Gökhan’dan dayak yiyordu. Ve bundan tatmin
olur gibi kahkahalar atıyordu. Kim bilir ne yaptı ¡ocuğa... Sinan’ın
babası tekli koltukların birinin üzerine tünem iş, tıkınıj^rdu.
Babam sızmışa. Ev sahibi O sm an Amca ayık diğer kişiydi, ö
da ne yapacağını bilmeden sarhoş olm uş canavarları zaptrtmej»
142
_IUuniut*uîC». Ali İk çıldırmış gibi bir ona kokuyordu,
llP r . grrcm Abı ortalıkta yoktu, sanırım kaçman bu or-
' P g fazla dayanamayıp. “Ali. ne oluyor? Bu kadar neden
0^t/i)fietnkT bunları bu halde görse olay çıkar/' diye tot-
K j İ n , « n e engel alamayarak.
jsfl11^ ¡[ « e n nıi geldin? Allah'ın varma kaç kurtar kendini, ben
^ K p e t ÿ m M m t b n * derken bir ı«c daha geldi arka ta-
l^ ^ S jjJıc a arkasını döndü Ali. İşte beklediğim hareketler,,
^„^gakhaıı bırak o ağacı!”
İSE jon (an beni »okacaftım ben bunu bu Oğuz'a!" diye ba*
r Glikİıan’n* babası kafasını hemen onlara doğru çevirdi.
bebeciğim ama hak etti," dedi Gökhan gözlüğünün
laıı öiia bakan babasına O ara Ali. Gökhan'ı gömleğinin
l E p j j j ı ı . tutup çekti, ensesine patlat» bir tane. "Lan ne
^ .tf îW dbkika yainıc bıraksam1” Babalar olmasa ne diyeceği*
H p ç o k iyi biliyordum da ‘Jcrhtydı Alıkuş ifte. O ara bize
Efedöneo S flU u ıı birkaç kapalı dûgm caiot de açtı re bize
*Bun# yapmıy bu puşt!" Sarhoş olduğundan kclıme-
y ^.uKİaıı bir girdaptan çıkıyormuş gibi geliyordu kulağıma.
•Bıkın!* Gökhan tamamen tan a doğru dönünce, sanırım gül-
ölecektim. O ğuz salağı G ökhan’ın göğüs kısmını yu-
içine atmış, meme uçiannı da siyaha boyamtftı. Gülerek
^judakî sandalyeye oturdum.
'Lan Oğuz bak ver fu telefonu!” O ğ u z om uz silkince, Ali’ye
.fendii ağlamaklı sesiyle. “Ah ya, duvar Iciğıdı yapmış bir de...
Sesleversin!” İçince bir anda aslan bir anda fare oturdu hepsi,
ifctuhaflar . Hayatımda hiç sarhoş olmadığımdan nasıl bir şey
H ş ııd u n ı ama. sarhoş intan tan izlemek çok eğlenceli geli-
Tordubana. O an olduğu gibi... Bir süre G ö ld a n ’a güldükten
«n/a Ura! Amc a yanıma gelip kollarımdan tutarak beni odanın
ütoana çekti, “%praaak.' Hadi kızım ayna yalım.' O urm sya mı
sMikyeni yıla gireceğiz daha.'*
‘UıalAmca, . Durarak da giriliyor yeni yi«” demeye kalma
ca Ali bcııı belimden yakaladı tek chyle ve kendine çekti. Yuıı
143
beni kurtaran yine kahramanını oldtı. Diğer elinde Oğuz v
zaten hâlâ. “Y&prak sen çık beni mutfakta bekle,” dedi Ojn!,
dönmeden. “Lan sen de bırak içmeyi, bir daha G ö k h a n ’ın
lak salak resimlerini çekme!" Kulağına eğilip bir şeyler fımj
sonra. Sanırım küfretti, müzik sesinden duyamadım. Ucu j!
m
•’■-i
Ali’nin dediğini yaptım ve o anason kokan canavarlara bir ■ sjn'
Unjye
daha bakmadan çıktım odadan. Tam mutfağın kapısına *
tim ki, Ali’nin sesi geldi yine.
a
“Sinan! Babanın kulağına içki mi döküyorsun lan?!”
144
. jcyıp telefonumu kapattı. “Biraz kapalı kalsın."
-*rk«s--Bir 5ey m i o ld u ?"
İH p . aklıma gelmişken...” Elini cebine atıp bir şey çı-
tutmaya başladı bana göstermek istemiyormuş
• Son» gülümseyerek be ni k o lu m d a n tutup kendine çekti
¡P Saçlarımı elleriyle yana atıp, bir kolye taktı boynu-
\
< |,ir anda şoke o lu p hiçb ir şey diyemezken, o konuş-
o* rahmetli babaann em in kolyesi. Ö lm e d e n tek torunu
fl>- yermişti. ‘İle rid e değerli b ir h a n ım k ız a verirsin.’ Böyle
°- ^ tj İşte.*; Y ıllardır saklıyordum. Bu gece sana veriyorum,
hayatımdaki annemden sonra en değerli ‘han ım k ız a ’.”
ö n ü m ü dönüp şaşkın gözlerle Ali’ye bakarken, o bana gam-
145
Y ir m in c i B ö lü m
Yeni yıla Ali ile huzur içinde girdikten tam iki dakiU .Jl j
ra, içeriden gelen gürültüler yüzünden yine o kaosun
na dönmek zorunda kaldık. Babalar yine delirmişlerdi, Qs u
Amca zor zaptediyordu. Ali bana Sinan’ın odasının anahtto
verdi onlara bakmam için ve balkondan aşağı sarkan Ural
ca’nın yanına koştu. Ben de vakit kaybetmeden hızlıca Sim** J
odasının kapısını açtım. Odaya girmemle gözlerimin kocat^
açılması bir oldu. Sinan, Oğuz’un ağzına elini sokmuştu, Oft-
ise mosmordu. “Lan ne yapıyorsun çocuğa?!” diye koştum yan
larına ve Sinan’ı ittim. Oğuz öksürerek yere yığıldı. Sinan
elinde ıslak bir çorapla diğer yana...
“En sevdiğim çorabım ağzına kaçtı da!” dedi hıçkırarak. Hâlî
durmamıştı hıçkırığı. “O n u çıkarıyordum Yarpak’ım.”
“Oğuz, iyi misin?” dedim omuzlarından tutup sarsarak
“Ağzımda at tadı var.” Ağzını şapırdattı, buruşturduğu yüzüyle
Kelimeleri ağzından sarhoşluğun etkisiyle hafif peltek çıkıyor-
du. “Doğru söyle Sinan mı soktu ağzına?” diye sorup Sinan’a
döndüm sinirle.
“Ben sokmadım Yarpak... Valla... ”
“Ulan bıktım hepinizden! İki dakika yalnız bırakmaya gel
miyor!” Oğuz’u koltukaltlarından tutarak kaldırıp, yatağa fırlat
tım. “Bir daha ne yılbaşı bilirim ne düğün, içmeyeceksiniz! Sizi
mi çekeceğim lan ben! Hayır, babalarının oğulları!” Sinan’ı da
tutup kaldırdım. “D urun burada uslu uslu, şap atar düşürürüm
valla fazlalığınızı!” İkisi asker selamı verdiler bana, korkmuş gibi
146
■ §ötıra iki adımda bir onları kontrol ederek banyoya git*
j^ jn ’1 da kontrol etsem iyi olacaktı, çünkü onun da o
|||! f a la pek yoktu sarhoşken. Banyonun kapısını açaraç-
jk»5,rI jjçîjıci bir şok yaşadım. Gökhan’ın ağzından pembe bir
ı i * 1aij,yordu yattığı yerde. Korkuyla yanma koştum hemen.
)eÇ J , §ampuan m ı içtin sen?!”
147
Hepimiz kapıya döndük ayın anda, (»elen Merve'ydi,
Şaşkın gözlerle ‘Girebilir miyim?' diyen Mcıvcye ban
la ‘gir’ yaptık. G ö k h a n ’ın ise beti benzi attı Merve yi ğöruj||
Midesine hortumlar salınırken dalga geçen çocuk nc yapac*^
şaşırdı. Ayağıyla bana usulca vurdu, ben de mesajı aldım.
“Hadi, biz çıkalım artık. Biraz dinlensin G ökhan," d e ^
hemen. Kimse beni dinlemedi tabii, özellikle Hale Teyzesini^,
gözlerle Mervc’yi süzüyordu. “Hale teyzekuşum, Caner AmCl'
çığım hadi... Ural Amca, Oğuz... Zeliş Teyze... Hadi t is t ^
oturuyoruz zaten, hadi...” Küçücük odaya doluşmuştuk 2^
Biz Ali ile herkesi yerlerinden kaldırırken, Merve
çekingen tavırlarla bizim çıkmamızı bekliyordu. Birkaç saniye
içinde Ali ile biz herkesi çıkardık dışarı. Hale teyze ise
meşhur Merve olduğunu anladığı için kendi kendine söyle,,:
yordu. “Gördün m ü Zeliş, buymuş ölüp bittiği kız. Güzel ok
bir de... Ben hiç beğenmedim,” dedi odadan çıkar çıkmaz.
“Valla Haleciğim ben de beğenmedim. Kuru götlü bu. Ku^
gödüler sinsi olur,” diye fısıldadı Zeliş Teyze, Hale Teyzemi,,
kulağına.
“Haklısın valla...”
“Hale ne biçim konuşuyorsun canım, yakışıyor mu hiç ¡y
nin gibi bir eğitimciye?” dedi Caner Amca. Biraz dalga geçiyor.
du, belliydi.
“Canerciğim, seninle eve gidene kadar konuşmama karan
aldım.”
Herkes yine kendi âlemindeydi. H epim izin sinirleri bozuk,
gözakları uykusuzluktan m orarmış... Babama baktığımda çok
tan oturduğu yerde yine uyuyakaldığım gördüm. Oğuz yine
Ural Amca’nın göbeğine yatmıştı. O da uyuyordu. Ali ise otu
racak yer olmadığından yine ayaktaydı ve duvara yaslanmıştı.
Gözlerini kapamış... N e kadar yoruldu dünden beri ailesinden
ayrı geçirdiği ilk yılbaşında... Eğer uykum olmasa çok üzülür
düm bu duruma ama üzülemedim. Ç ü n k ü yanımda, babasının
göbeğinde uyuyakalan O ğ u z’un üstüne doğru ben de uyuyakal
mışım sanırım... Hatırlamıyorum.
148
'Sini»** h a b e r verdi de, ” dedi g en ç k ız , ö y le c e y atan fjö k -
( |(I y a m n a d o ğ r u u s u l c a i l e r l e r k e n . " Ş e y ... Q id d i b ir şey y o k
" İy iy im b e n b ö y l e . . .
'.t O t u r d i y o r s a m otu r. H a sta y k en bari la fım ı d in le ," dedi
O ilth«11' k , z , n k o l u n d a * t u t u p ç e k e r k e n .
’ İy is in b a k ı y o r u m d a ... S in a n te le fo n d a du ru m u c id d i fa la n
j^ işti, a k i m ç ık tı. 1 8 e n i m i k a n d ır ıy o r s u n u z s i z ? ! ”
"Ya s a l a k m ı s ı n , b ö y l e d u r u m u n d a lg a s ı m ı o lu r ? ! ” "»
dürttü. "Şh s ö y le s e n e k o r k t u n d e ğ il m i ? ”
" A p ta l, t a b i i k o r k t u m ! ”
’ Y ıl ı ş m a h e m e n , g e l d i ğ i m e p i ş m a n etm e b e n i.”
mısın s e n ? K a ç y a ş ı n d a s ı n ? ” d i y e s o r d u k ı z k o r k m u ş y ü z i f a d e
sini d a ğ ı t m a k i ç i n a l a y c ı b i r t a v ı r t a k ı n a r a k . "O ha, k im s ö y le d i
la n buttu s a n a ? B e n d a h a h a v a l ı b i r ş e y s ö y l e y i n d e m i ş t i m ! ” J
nın m a p t a l i n s a n ı s ı n s e n ğ ö k h a n . ”
" }fle r v f. ^ w İÜ ^
" f jö k h a n ... ’’ \Z üzerin
" f f le r o e .. dedi ğ ö k h a n b ir a z d a h a y a k la ş ıp . Tâkl 'İ s t 7^ k
s a ç la rın a d o k u n d u . " V ile r v e .. . I B u r a d a n b a k t ı m d a . . B^ rnişirr
dekoltesi ne l a n ? ! ” ^§|| uyum
bir bJ
için a
gezin
‘Bab;
notu
bıral
mut
ise t
liçe
yeri
şan
do
zaı
re'
k
di
d
n
a
150
0 gdo saat 9’a do ğru ancak eve gidebildim . Gider gitmez
•rinti bile değiştirmeden k e n d im i yatağa bıraktım ve akşam
İcador derin bir uyku çektim . Yorganın içine bile girme
dim, üzerinde öylece u y u m u ş u m . Kalktığım da ise gündüz
,,anlIı ve önceki akşam fazlasıyla yorulm anın verdiği iğrenç
baş ağrısı ve y o rg u n lu k vardı üzerim de. Karnımı doyurmak
b ir
• n aşağı indiğimde b izim k ile ri b ula m ad ım . Popom u kaşıyarak
zindinı biraz evde. E n son masadaki notu fark ettim. Bana
‘Babaannene gidiyoruz, yarın döneceğiz. M utfakta yemek var.’
notu bırakmışlardı. B u r n u m u kırıştırarak notu geri masaya
b ır a k t ım . “U m arım yem ek yapm ışsındır ana kraliçe,” dedim
mutfağa giderken. O c a ğ ın üzerindeki tencerelere baktığımda
is e t r a ji k bir şeyle karşılaştım. N o h u t ... “Yapma be... Ana kra
151
olan kontrol ettim. Birkaçı annemdendi, muhtemelen
uyanmadığımı kontrol etmek için aramıştı... Diğer
Barış tandı. Sanırım yılbaşında gecç aramıştı ısrarla, aırç|. 1
lefonumıı kapattırdığı için ulaşamamış, sinirlenmişti,
rahat değildi ama, ağzımda ekmek varken küfür etme ri l||
karşın; en azından elimdeki ekmeğimi yiyene kadar, geri
istemedim. Telefonu göbeğime bırakıp, sandviçimi yedin,
Bitirince ayağa kalkarak üzerimi silkeledim ve telefon ola*/
mi ağzıma götürüp hafifçe öksürdükten sonra Batıg'm
sıııı çevirdim. İkinci çalışta açtı. A lo... 27 kere ırın y ju u ^
arayayım dedim." Abartılı bir ses tonuyla konuşmuştun,. $ .
‘Başka türlü seni aramam sırık’ demek ister gibi.
“Telefonun dün gece neden kapalıydı?"
“öyle gerekti... Karışık biraz."
“Takvim yaprağını koparmadım."
“Efendim?"
“Tikvim yaprağını diyorum... Koparmadım. Telefonu^j
da tarihi bir gün geri aldım.”
“Sırıkların efendisinden çılgınca hareketler yine... Amaca,
ne oğlum?”
“Sen bana gelip benle yılbaşını kutlamadığın her gün bunn
yapıp, her gün 31 Aralık’ta kalacağım."
“Sana gelmek?" deyip duraksadım. “Yılbaşını?" Bir kez-daha
durdum. “Kutlamak?”
“Evet. Seni affetmem için. Senin yüzünden dün gecein
mahvoldu. Ala üstü tam gece yansı sesini duymak istemiştim
Şimdi bana borçlandın.”
“Sınk oğlan, kapatıyorum.”
“Asıl ben kapaöyorum. Gelecek yıla kadar telefonuma aç
mayacağını.”
“Salaklaşma,” dedim ama duymadı. Çünkü dediğini yapıjv
telefonu suratıma kapatmıştı. Bir süre telefona gözlerimi far-
ptşurarak bakam. “O ha... Suratıma kapattı sığır." Sinirle«k*
rar çevirdim numarayı. Kapalıydı. Burnum u kınşurdım teto»
152
y LıUe olsa ‘nc halin varsa gör sırıkların efendisi’ derdim.
H nedense kendim i biraz suçlu hissettirmişti söyledikleriyle.
1 fo n u m u kenara atıp öylece oturdum bir süre. Ama sonra
' tekrar arad,m sırl81-Ymc kapalıydı. O an aklım*
ne geçiyordu bilm iyorum ama, sinirlenip montumu gjy-
ve dışarı çıktım . Kapıdan çıkar çıkmaz telefonumu çıkarıp
i*T^J>ın numarasını tuşladım . Hem en açtı. “Sinankuş şimdi
, i iyi dinle, annem ler bu gece evde yoklar, ben de şu an bir
IIIgidiyorum . O lu r da eve erken dönerlerse seninle ders çala
^«rum cumam m ı? O ğ lu m ne yapacaksın, ufak bir işim var. Ya
H hadi, çenen açıldı yine, sus!”
fjereye gittiğimi bilmeden biraz yürüdüm. Sonra bizim si
kiri basketçi çocuğun numarasını buldum birinden ve onu
p Banş’m evinin nerede olduğunu öğrendim. Yürüyerek
^ t mesafedeydi. Aşağı mahallenin altındaki sitelerin bi-
Lde oturuyormuş. Beş bloklu siteden, nasıl Barış’ı bulacaktım
yjmiyordum ama..; G elm iştim işte. Hava İzmir’e ters düşû-
du o akşam. Bayağı soğuktu... M ontum a sanlıp bir süre si
tenin girişinde bekledim. Şansıma on dakika sonra siteden bir
||j|i çjktı. Gülümseyerek yanma gittim hemen. “Amcacığım
birşeysoracaktım,” dedim çekinerek. Başıyla ‘buyur,’ dedi. “Bu
sitede biri oturuyor. Arkadaşım ... Telefonu kapalı ulaşamadım.
Hangi blok bilmiyorum d a ... ”
“Adı ne arkadaşının kızım ?”
“Sırık Ay, yani Barış.” Soyismini bilmediğimi fark ettim o
anBanş’ın. “Sarı kafalı h ani... Biraz... Uzunca bir sınk... ” Saç
malıyordum iyice. Amca bana anlamayan gözlerle bakarken biri
beni m on tu m u n şapkasından tutup çekti.
“Metin Amca, benim o sarı kafalı sırık. Kusuruna bakma,
biraz aklı gidiktir.” Yana döndüğüm de sınğın gözleriyle buluş
tugözlerim. Gözlerimi kısarak baktım. O ise bana mimik dahi
yapmadan bakıp, M etin Am ca dediği kişiye döndü tekrar. “İyi
akşamlar.” Sonra bana hiçbir şey demeden kolumdan çekerek
sürüklemeye başladı. “N-ne yapıyorsun sırık! Çekme ulan!”
Kolumu hızla ellerinin arasından çektim.
153
»elecelttln madem, neden bntıi depresyona *>kıuiu
fitil naat sonra geliyorsun?*
Sana gelmedim'* dedim yünlerimi yana •¿evırith-.n *%'!f
tclcfonıı *lıranma kapatamaz«)» dernek ly ıı y/ Uiınt"
lamam. Görtt}ttrÜ2 o /ama»."
Sırıdı ter* dügecek hareketlerdi yine. Gerçekte» ftp Jj
bırakıp dış kapıdan içeri girdi elindeki t »yalı hır
m m bir daha p im in olmayabilir diye, kapı tam ka^m
ayağımı koydum araya ve ben de pekinden girdim,
lıyordu /tırık oğlan, Kir ke/, bile arkasın» dö nü p , ypn^lr,^ P i l
m i diye bakmadı, iyice endişelendiriyordu bu tavrı,,
kapısı açıldığında hiç tereddüt etmeden içeri girdi ve bajjS?
kaç saniye bakıp, bir tuşa bastı, Ben de hızlı birkaç
kapanmak üzere olan asansöre non anda elim i uzattım ¿ S I
sin geri açıldı asansörün kapıları, “Sözüm ü b itir ın e d ^ a H
rış birkaç saniye bana bakıp kolum dan tuttu ve b e n t M ^ ^ H
“D u r .,.” dedim asansör kapıları örtülürken. Am a çoktanfeâjjy
kapanmıştı bile.
“Bu gece,” dedi asansör yukarı doğru yol alırken b anayj
maksızın. “Benimle kalır mısırı?”
“Aç ulan asansörün kapılarını. Seni merak edip buraya
de kabahat! 2014’te m i kalıyorsun, zam an makinesi bulup <jfe|
duğun tarihe gidip kendi kendini aldırıp intihar mı ediyor^,
beni ilgilendirm ez,” Rastgele asansörün düğmelerine bay®,
“Yanlış anladın... Gece yarısına kadar-” dedi elimi « H
Ben ise son gaz asansör tuşlarına basıyordum . “Yaorakiri»
dedi panikle.
“Ne olursa o lsu n ... G e lm e m hataydı zaten, İn d in n ^
beni!” Hâlâ on parm ak ö n ü m e gelen tuşlara basıyordum, “Yç-
rak dur, tamam, basma!” derken Barış, bir anda asansörü^,
söndü ve ‘çat’ diye bir ses geldi.
Sanırım.., Kendi mezarımı kendim açıp, üzerine toffcjİB
atmıştım. Şırılda asansörde mahsur kalmak... Harika!
Y ir m i B ir in c i B ö lü m
156
« içme diyorum sana! Kime diyorum?!** Dizlerimin
*^de'yan,na elindeki kutuyu almaya çalıştım ama be-
“İyi* hepsini ben içerim gerekirse, ama yine de sana
S jg|indeki poşeti alıp, dizlerim in üzerinde yana kay-
elimden poşeti almaya çalışırken, poşeti bacaklarımın
^ sikış^np, bir kutunun kapağını açtım. Neden bu sırıkla
. böyle inatlaşma ve iddia ile geçiyordu ki?
^•'ûrnam *vcr içmeyeccğ*m ^ dedi elimdeki şişeyi almaya ça-
v aAy» ne kötü b unun tadı!** Y üzüm ü buruşturarak yere
tc^crar* ^ ara elim den poşeti aldı sırık ve eski yerene
otl,r. ujik kez m i içiyorsun?”
r «Hayır...
-^Jancı!" derken elim deki yarım şişeyi aldı ve tek dikişte
. ¿cinıdi senin içtiğin şişeden içtiğim e göre, dolaylı yoldan
apö?nü§ m ü o ld u k ?” 3 İ
“Cidden içtikçe eski yavşak haline dönüyorsun.” Bacakları-
tekrar göbeğime çektim . “İstersen eşlik edebilirsin.” Poşet
ten bir şişe çıkarıp bana uzattı. “S ırf sen çok sarhoş olma diye
içeceğini. Aklına başka bir şey gelm esin,” dedim elinden şişeyi
alırken- Daha,önce bizim kileri ya da babam ı sarhoşken topar-
ujuaktan içmeye ne fırsatım ne isteğim olm uştu. Ama orada
sırıkla fazla yakın olm am ızdan dolayı gerildiğini için biraz gev
şemeye ihtiyacım vardı sanırım . O yüzden tadını sevmediğim
içkiden birkaç yudum daha alm ak istem iştim sadece,. Birkaç yu
dum sadece... Birkaç... Y u d u m ...
157
Yaprak, ikinci şişenin dibini görünce, pek alışkın ohnadı/j, j •
sarhoş olmuştu. Küçücük asansörün içinde saçmasapan §«rfeıj
söylüyordu 'Barış'm etrafında dönerken. "TYlini mini bir
muştur, pencereme dolm uştur!" B a rış ik i kolunu açıp' asaNjj!f
kapısına yapışıp şarkı söyleyen Yaprak’t yerine oturtmaya
yordu, ama beceremiyordu. "Tamam sarhoş amazon kızını. ‘J.
m a m ... H adi o tu r!”
"fildim onu içeriye, vik vik vik vik öpsün diye, i fşm
"Tamam Yaprak, hadi bırak şu kapıyı! B a k açılacak ¿111^
kalacaksın a ra d a !”
"V ik vik diye ötsene sırtkkuş” derken önünü döndü "W
rak. "V ik vik diye mi öter kuşlar? föoad K unner mıyım ben?'
dedi çocuk gülerek. Yarım saat öncesine kadar canı acayip sıkkındı
ama Yaprak’nı sarhoş olmasıyla biraz keyfi yerine gelmişti. O
hali fazlasıyla tatlı gelmişti ona çünkü.
"Sen ne biliyorsun piçkuş. V ik vik diye öterler onlar..,
V ik . .. V ik ... ” Z o r açtığı gözlerini kırpa kırpa B a n ş ’ı itip !|f
v ik ’ diye öterek asansörün aynalı kısm ına doğru ilerledi.
karşısında durup bir süre kendine baktı. " K im s in ? ” dedi kendi
yansımasına.
"Amazon kızı delirdi!" deyip gülerek Y aprak’ın yanma gitti
Barış. Cliyle aynada Y aprak’ın yansım asını gösterdi. " O tellim
sevgilim. ”
"Çok çirkinm iş." Yaprak tekrar poposunun üzerine oturdu.
Yerde son kalan iki şişeden birine u zan dı tekrar. B a rış ne kadar
elinden almaya çalışsa da döke saça b iraz daha içti, iyi ki sen-
158
tevsen ”* °^ur^u b ilir ..'D ib in d e bâlâ bina
.¡cenin Karış çekerken, ''Sarhoş Amazon kızı, İdilı ola-
Ur yere kadar."
^Vc*n kimsin sarı p iç ? " derken Y a p ra k p arm a k ların ı B a r ış ın
soktu. $ arı§ G0^ olmadan hemen burnundaki elini
l i f Tüprafe »1- " Y a p ra k .. . ” dedi gülerek. Keyfi gitgide daha da
j f r geliyordu. Gibinden telefonunu çıkarıp birkaç renim çekti,
f f y z bu kadar yakınında duruyordu Yaprak. Sarhoşluğun etki-
TjAıaariMş yanakları çok tatlı geldi, sıkıverdi ikisini de. "\Dö-
'^ V g K ju « beni piçello! ” diyerek TBartş’ın muzuna vurdu kız.
W m $& Sadece yanağını sıktım. S ıkam az mıyım?”
'S,kurnazsın. Isırabilirsin... ”
’İyice uçtu- " dedi 'Barış kendi kendine gülerek. "(Daha önce
Sfrkafamı ısırdığın gibi mi Yaprak? Gidden ısırabilir miyim?“
'Evet.
"Zevkle.. . ” 'Barış gözleri kapandı kapanacak olan Yaprak'ın,
u>JaıW121o/an yanağına doğru usulca gidip dudakları tam yana-
^ değecekken durdu. "Ş im d ilik bununla idare et, ” dedi ve var
¡¡ı yok arası ufacık bir buse kondurdu kızın yanağına. "Acımadı
L- 'dedi ktz. "Benim acıd ı,” dedi oğlan gülümseyerek. "Yle-
fasana kızgınken bile bir anda eski salak halime geri dönüyorum
¡¡j?” diye sordu çocuk A m azon kızına. O sırada onu duymayan
Yaprak, Kusacağım galiba, ” deyip elini ağzına götürdü. Tam o
a asansör birden hareketlendi. "Acıcı, uçuyorum... ”
*Sonunda birisi geldi” dedi ve Yaprak'ın da elini tutarak aya
ğı kalktı Barış.
“Kusuyorum ben s ırık ... ”
’ާ§, dur bak biri geldi, kurtulduk. A z daha dayan!" derken
]]anş, güçlükle ayakta duran Yaprak’ın beline elini doladı. O
atada asansörün kapısı sarsılarak açıldı. Kapının önünde A li ve
Sinan vardı.
~kick
Sinan, başka bir yerde Yaprak’ı arayan O ğ u z 'a haber veri
yordutelefonla. "B uldu k bulduk, sen eve dön. Yok oğlum bir şey,
159
Umum hadi dün eve nen. H adi, m nra (ptUfUrus ■y-,
lılefımla »tutamayınca. korkup çocuklara haber vurinişJ
haftamıflardt. Tam telefonu cebine koyaıakU ki, C a l ,
"filo, tııjlıtıu, mnuaj attım ya bulduk diye. Yok, yat y a tiu iıjS m
hunin harla çıkmu, hir de »enle uğraşmayalım. Yoh ÎcuityJ**1'
merak etme tamam, fjerek yok diyorum mal mısın,
adamı kapatıyorum. Ya tu* be, kapat »alak herif! * d
"fjllkhan m ı?" dedi fll'ı kucağında Yaprak ile uürutlffg. «¿¿m
İHttj mu? fjtlkkuş.,. 1'langi kuş? f jtik k u f... Y apraitm ^^^^k
kucağında biraz daha sızmıştı ama hâlâ kendi kendin^herL
atlıyordu, "Aynen. fjeri zekâlı tutturdu ben de g d e c e ğ k ^^^
diye cevap verdi A li'y e S inan.
"fflerak etmiftir a d a ...
"K ız Yaprak, ” dedi kafatınt f i l i n i n gtjğstinâpki
uzatırken. "K ız kafasına fışftşladığım, korkuttun b ızi.,,*
"Piç fış kayıkçı... Kayıkçının böreği.,, flkşanıa kujjptsW.
rejji... 1'lop hop eder. , . "
"13u ne ananını tutayım, bunun kafa içince 3 . mntfa $¡¿1
direkt."
, "Şifim yeldi A l i . . . "
< "Tamam tık biraz, a z kaldı eve. ' A l t usulca gülümsedi, b k
"Barışa gitmesine biraz tık ılta da, Yaprak"ın ¿arhoş o l m t ^ İ
kızgın olta da, o hallerini görünce bütün kızgınlığı gitmişti, ^ H
yeceğim f i l i . . ."
"Kanka düşünsene kucağına işiyor... V alla üç yıl dalga
çerim.
"Sus lan, çok konuşma."
"Katıka, anneme O y a teyze yi arattım , bu gece g e n M ^ H
miç . S ize götürelim. "
"Ö yle yapacağım zaten. ~
"TBen de kalırım, tek başına uğraşamazsın bu canauarla. şğ
"Yok sen eve git, ben hallederim. ”
"Kanka ama-”
"flması falan yok oğlum, sen git dinlen. T3en ludfcfr
a fıi olarak sarhoş bakıyorum, sıkıntı değili" doı/ip
uyulacakları yol ayrıntından tek başına döndü onu din -
Sö'!'" ıfc flfka sı dönükken * H adi iyi geceler," deıneyi de ihmal
¿¡yiaıı'â] Ve kollarında gitgide ağırlaşan Yaprak’la evin
jmm
¡¡¡¡3
m« *
"filikuş. ■
■filik uş kusacağım."
*¡(us güzelim, filışkınım ben kusmuk temizlemeye, ğökhan
¡ıjıriHiHkini temizliyorum sürekli, şeninkini mi temizlemeyece
ğim. Kus. ■ ■
"filikuş... İBir tuhaf hissediyorum kendimi. TBöyle kafamda
flfnka yerlileri dans ediyor gibi. "
"Öyle »ıı?” dedi f i l i gülerek. "U yum ak ister misin biraz?'’
"filikuş... galiba kustum. ”
"Yaprak, 5 dedi f i l i gülerek. " Ş u an sana kızgın olmam la
161
‘Duymuyorsun değil mi? @uysan da anlamıyorsun^*
Tjlini mini bir /llikuş donmuştur. . f
E f i l »t ulan sana. ”
"V ik vik vik diye öterken. .. ”
"Aşığım sana. ”
|Öterken pırladı ellerim c ırla d ı...”
"Çok âşığım.”
"V ik vik v ik .. . ”
"Köpekler gibi. ”
"Kusacağım. ”
" Çok âşığım. ” A li, Yaprak’m algılayamadığını bilse _____
inek istediği cümleleri yüzüne söyleyince, göğsündeki a ğ t r l,^
lemiş gibi hissetti o an. gülümsedi. '"Böyle bayağı âşığm
"Ali, kafanda bir şey var. f i t g ib i... ”
"Çok âşığım ulan. ”
"/ili çişim geldi... ”
"Peki peki,” dedi A l i gülerek. Keyfi yerine daha da g e jaK
Clini tuttu Yaprak’tn, onu ayağa kaldırdı ve kucağına aldı J p t
kaç adım atıp kapıyı ayağıyla açtı ve lavaboya götürdii. lUsııh
yere indirdi ve 23ak Yaprak ben çıkıyorum, düzgünce yap ¿mm
pantolonunu çekmeyi unutma. Tamam m ı? işin bitince banali
ğır,” diye tembih etti. O n a y beklerken, " K açtı . . . " dedi fea^,
sında kocaman bir anaokulu çocuğu gibi duran sevdiği kız. Öner
güldü, sonra "K ızım dalga mı geçiyorsun benimle? ” diye çıkıştı
"Kusacağım galiba. ”
"Yaprak... H adi güzelim yap çişini de yatırayım yatağına.
H a d i... ”
"fllikuş kusacağım ga-’’
Yaprak, lafım bitirmeden H l i ’nin üzerine doğru kustu bu defa.
"Şurada klozet varken üzerime kustuğun için seni tebrik idi-
yorum Yaprak. ” f i l i , omuzlarından tutup yere indirdi Yaprak).
H âlâ kusuyordu Yaprak, f i l i klozeti açıp onun geri kalanını kus-
»tası için yardımcı oldu. K ız ne var ne yok kustuktan soıım fl{,
kusmuk olan tişörtünü üzerinden çıkarıp ters çevirdi ı» tnm
162
'. "'ffcptak'M ağzını sildi. "H ad i*" dedi ayağa kalkarken.
l i f i I '||f| boşalttın galiba." Tekrar kucağına aldı Yaprak'ı.
İçi** i toka düştü bu defa kızın- U zu n siyah saçları aşağı
Çileri A l i fnin gtplak üstüne dokununca usulca ses
«$oğuk m uyum ?h Yaprak*tan cevap gelmedi, ğütümsedi
fi*\Qzür dilerim gülselini. ”
fflir; onu arayıp "Y aprak beni arayıp saçm aladı, şimdi de
Ş-** fapalif” deyince öyle bir korkm uştu ki A l i , o soğukta
^ \ e çıkıvermişti dışarı. O yüzden biraz soğuktu bedeni,
odasın« varınca usulca y ata ğa bıraktı Y aprak'ı. " H ad i
■ ” Yaprak sızm ıştı. "T am am had i güzelim , sok bacağını
' r J o t ı M *Ç1,te' *' T b d a Y a p ra k ’ı yorganın içine soktu.
M P j jakika öylece Y a p ra k 'ı iz le d i, sonra dolaptan birkaç tane
P çıkarıp üst üste üzerine serdi. Üşümesinden korkmuş-
11 bittikten sonra üzerine bir k a z a k geçirip yatak odasının
^’jLoHltfia çıktı. Yle olursa olsun , o gece b ira z kötü hissediyordu
jP]m it Yaprak'ı bulduğu yer yüzü nd e n . S ig a r a içmek istedi, her
j ¡¡açış yoluydu bu onun. JPerdeyi sonuna k adar açtı. Yap-
¡¿i'a bakabilmek için| S t r t ın ı balkon demirlerine dayadı. Telefo
nundan rasgele bir radyo k a n alı açtı ve sigarasını yaktı. Ş ansına
radyoda çalan şarkı " H a lu k Levent - A n la ş a n a ” idi. " Ş a rk ıla r
fa yardımcı olmuyor" dedi gülüm serken. S ig a ra s ın ı dudaklarına
g ö tü rü p sağlam bir nefes çekti içine. Y a p ra k 1ın geceye karışmış si
liksiluetine doğru üfledi. ¡D u m a n ın b ittiğ i yerden, nakarata eşlik
itti o da usulca. " Ö lü r ü m a şk ın a y a r . .. Ö l ü r ü m diyar d iy a r ...
Denibiraz a n la ş a n a ... ” S ig a r a s ın ı tekrar götürdü dudaklarına.
*Sarıl bana... 'Beni b ira z a n la ş a n a ...
163
Sabah gözlerimi kan cer içimle açtığımda, bir *(}fe ne '
ğuntı anlayamadım. Sonra yavaş yavaş bilincim yeriıit J j 1'
Ali’nin odasında olduğum u fark ettim. Nc oldu h a tir l* '
dunı ama yine süper kahramanım Ali beni kunarnmjjjf?*'
Üzerimde onlarca yorgan ve battaniye vardı. T crlcnıejB
manialı diye dfl{ttnerek Ozerimdekileri hızlıca kenara ç Jp ’
“Siktir.. .* Alnma işemtşam. hnikle tekrar yorgan ve bat^
lert üzerime çektim. 'Siktir... Siktir... Sikti r!" En son 6 ^
davken misafirlikte alttım işemiş, annemden dayak » g S
O günden sonra ilk kez... “Allah kahretsin, ulan n»ı| o j j r
iş?!* Aklımdan neler yapabileceğimi geçirdim hızlıca. Afi
rürse utançtan kendi bedenim kendini imha ederdi. Kiiçu}^
altıma kaçırdığımda yatağı yorganı pencereden aşağı atardı^
onu yapamazdım... Kendimi oraya kilitleyip saç kunıtmı¡v
kinesiyle kurutmayı düşündüm, ama kolcu... Olmuyordu
düşünürsem düşüneyim, o ıslaklıkla ‘ne bok yiyeceğim ¡¡^
ruh halinden öteye gidemiyordum. Ben kendi düş&ugl^
içinde kafeyı yemek üzereyken Ali girdi içeri. Ö nce uysıtd.^,,
fark etmeyip çekmeceden bir şey aldı. Sonra ise hant « H
“Uyandın mı? dedi. Uyandım da işte . 1ladı kalk. Göklta’ı
yanına gideceğiz. Kahvaltıya bekliyorlar.*
“Sen git... Ben arkandan gelirim ." Sesim kedi gıluçıfas^
Ali tam kapıdan çıkacaktı ki, ses to n u m d an ve vite iftitmlm
bir şeyler sezinleyip d urd u ve bana baktı. “İyi misin Mtfflfl
‘ Neden iyi olm ayacakm ışım .Çok iyiyim.* '
164
^ tk 'd i y m ııiH rt gölÎP İiöO i " I h ı y l l / Ifa d ı'.im (m m u n
, 141li» ııÜUliil'ü y tıpına,”
K*|V|i |,n |py yok derlim I lıuli »rıı j.>,ıı, benim İmi iıyitrı viıı, «r >
j L pt,i(liKİ*n..-,!B!leri»n hftliı pÖğıiBjîMİil üw riııdi\yorganı
^ k ı uıuıyt>ı>i«>ciı. "Mıprcık..." dedi gttlei'ek. "Yok*»,,,''
*'*1 layırl** dlyrıck kafamı yorganın Içlııe «oktum, "I layır, Im-
|Wyir, hnyırl“
»fül/rlım ıKamıin, bıık sarhoşken olur böyle y y lc r," dedi
Mİiiil«f,,n" •ıru.sııicUı. "ile n boijiııııı mı kilitliyorum Gökhan'ı
¡5 banyoya?”
*yi»uı»f mısınPI"
•Cıkur kafanı güzelim, hadi, Sorun değil..."
165
Akşam Gökhan İardan eve A li'n in kıyafetleriyle
buren. Kapıda cebimde anahtar olmadığım fay
fetimin cebinde kamış oba gerekti. Paspa*ın
anahtan alıp, kapıyı açtım. Annemler çok j ü k ö r ^ S J ^ M
mişlerdi. Doğruca odama çıkıp üzerimi d e ^ tird itn
zıpladım. Tam telefonumu çıkarıp biraz oyun <
gözüme bir kutu takıldı. Daha önce orada olma<Ji(jÇu^|^^HB
halbuki... Ayağa kalkıp kutunun olduğu yere ile r le d i^ ^ H
ğını usulca açtım. İçinde siyah saçlı bir bebek vardı,
yeşil, tek om uzlu bir elbise... Elinde o k ... “Amazon
tunun dibindeki zarfı hızlıca açtım . Bir adet ‘1 O c a J^ ^ H
yaprağı vardı. Bir de not...
166
V İr m i İ k in c i B ttlü ın
168
rak I* W m '"nıfit hakimi. “Mut mııın, n,,|fll
< 5 ^if'Uttı ıtııW
pfj|-^ jniıydm," dctli yarım bir gültjmiı?m#ylf. Kainim ç<>»
nj^cIciisc Ü^i'İnit' böylr geldikçe, günden gllıır dalla dn
vti^ rdm11' l*llul 11l°y l’,M ‘ koıuıyitıadmt öyleni
| | l | İ l i korkuda» ikide bir kapıyı kontrol inliyordum, mil
§ 1 unu krtuli kendini' sandalyede deliliyordu ( )iı dakika
| r nrJ ,^ .u ıu zili î-üIiika adrenalinim tavan yaptı, l i r
urdufrıni yerden kalktım. "Kalk »ırık, ne olur ııc olmaz,
|,|f" .|gI, çırada... Şuraya... Yok ya da şurayn ,* Oaııki paııi
# 1 ,|ur olııiaz yerleri gösteriyordum, Hlürı ayağım birbirine
İ 1’1' „ ,(,l]\nuım, o kutuya eminim «aklanabilirim Yiıprak,”
öP*- 0 |)cjl çoktan dışarıdan kapıyı kilitlemiytım bile onun
Koşarak merdivenlerden indim. Annem ınut/aktaydı
babanı açmıştı. Hcn merdivenin ortalarındaykeıı “Ço*
•feji |,ayırtlır?" dediğini duyunca babamın, vadece Gökhan'ın
. fiğini anladım. 1larika... Hakin sız curcunaya,,,
‘Aaaj. kimler gelmişi” dedim merdivenin son basamasına
bir gülümsemeyle, Udim in ettiğim gibi hepıi
|jnce y a p m a c ık
Lni§ti. Ali. Sinan, O ğ u z ve G ökhan,..
‘ M erhaba Taner Amca! Biz de ders çalışmaya geldik de,,,”
tolİ Oğuz gerçek kesit oyunculuğuyla. ‘Şu çocuğa numara yap
mayın,' diye geçirdim içimden. Hem yine o tuhaf pijamala
rdan birini giyip gelmişti. Kafasında ise göz desenli uyku han*
di,. Esnemesine bakılırsa uykudan uyanmıştı. O haliyle değil
babam,hiç kimse ciddiye almazdı Oğuz'u. “Ders mi?" dedi ba
bım bir bana bir esneyen Oğuz’a bakarak. Otuz iki dışirni gös
tererekgüldüm. “Evet babacığım, sınav haftamız başlıyor ya...
Ondan... Şimdiden başlayalım dedik, vakit kaybetmeyelim.’*
‘Atılıyorum kızım...” dedi babam ama pek içine sinmediği,
kiliydi. Sadece çocukların yanında bir şey diyemedi. “Kapıda
ialdiM?, geçin bakalım...”
yukarı çıkalım doğruca babacığım,” deditn Oğuz'dan
İp * bir oyunculukla. Babam biraz pimpiriklerıse de, bir jey
demedi yine. Ben de bizimkileri ufak bir el hareketiyle rn&P
vene yönelttim. Merdivenden çıkarken Ali kulağıma
“Nasıl girdi bu piç senin odana?”
“Valla bilmiyorum Ali, geldiğimde buradaydı. Ama bat
olur kavga çıkarmayın... O lu r mu? Şuradan babam görrnM?*
çıksın yeter bana.” Cevap vermedi Ali, sadece sinirle önüne S **1
dü. Birkaç basamak sonra benim odamın olduğu kata u]^ '
Bizimkiler kendi kendilerine homurdanıyorken b a b a m ^ İ p
gelmediğini kontrol ederek kapıyı açtım. İçeri g ird iğ im i^ I
nkyine aynı bıraktığım yerdeydi. Ben içeri girince gülüırü*Α
elini kaldırdı. Kafamla kesmesini işaret ettim. Sırasıyla ^
odaya girince kapıyı kilitledim. “Çocuklar, önce sakin olun
çin şöyle,” dedim Banş’a ters ters bakan bizimkilere. “G rjffli
de ben geçirmeye geldim be Yaprak,” dedi Gökhan, Barış’j^*
nirle bakarak. “Gökkuş! Olay çıkarmak yok dedim.” Gökhan * f;
Ali’yi kollanndan tutup benim yatağıma götürdüm. Sinan d, b
söylenerek yatağımın ucundaki halıya çöktü. O ğu z’u ise Iç^j k
haline bıraknm. “Şimdi gençler,” dedim tam halının ortasın*), s;
durup, “nasıl çıkaracaksınız bu sınğı şüphe çekmeden?"
“Ben diyorum ki dört parçaya ayıralım, taşıması kolay olur» n
“Sinan,” dedim dişlerimi sıkarak. “Espri yapma, fikir üret'*
“Valla Sinan haklı Yaprak’ım , en kolayı o.” ^ z
“Bence arkadaşlar, benim pijam alarımı sınğa giydirelim, ara- İ
miza karışsın çıkarken,” dedi O ğ u z, kapının önündeki halının
üzerine kedi misali kıvrılırken. Kim se sallamadı. Sonra “Ne. I
den girdin kızın evine? Nasıl b u kadar sorumsuz olabiliyorsun '
ulan? Hiç m i düşünce yok sende?” dedi A li diğerlerinden fark
lı olarak, büyük bir sakinlikle. S in irin i laflarına sıkıştırıyordu.
“Ali,” dedim çekinerek, “zamanı değil.”
“Bırak Yaprak Konuşsun.” Barış ilk kez konuşmuştu. “Siz
gecenin bir saati buraya gelebiliyorken, ben bir kez emrivaki
yaptım. Ç ün k ü benim sizin gibi o n u n yanına her dakika gelme
şansım yok. Değil m i?”
“Demek ki o şansı sana Yaprak vermiyor. Neden üstüne gi
diyorsun?” v S ' i l l t * I sf
170
»0 stüne gitmesem on küsur yıl beklemem gerekecek Değil
•Aji?"
^ *$enin gibi biri ‘on ay’ anca bekleyebilir. Öyle de oldu değil
171
“Şimdi herkes sessiz olsun. Kavga iitcmiyiffiinı,
amaca odaklanın."
"VS nasıl ya? A sıl «m aç »tnga s ik c r tm ç k d e # » ı m y ı h n | l MiSm
“G öktün!" dedim sinirle. "Yemin ederim amactfjMj^Bg vereyim
se n i d e yatırtırım ha! Şap koyacağım -y enıcftif» Itırlc ffün, Hfc*.
rcccğim fazbltğtnı komple!m ret e*$M
“Yaprak kanka, biraz fâzla koyup komple g ıada «Um
Gökhan’ı,* dedi Oğuz yattı# yerden, ile r ortayı gol* cc&bsiMs
sİ gerekirdi Gökhan ile uğraşmak için, çünkü bu onun W- *öyl
felsefesi haline gelmişti. Gökhan küfretmeye h a g ırb n g ^?* İdBİei^İ
odadaki tek mantıklı kişi Ali'den bir plan fikri geldi
Wjk sonra kalkan/. Biriniz Taner Amca'yt «ry-tlayacak/lfl^^^H
V Teyze'yi... O arada diğer üç kişi kamufle edecek b u n a , , ^ *W<
■r manı mı?” loncan
“Bence de... Evet evet, kesinlikle Ali haklı!" dedim haltmış
elimi çırparak alarak a
*ft ben hâli dörde ayıralım diyorum... * Oğuz'u
*V&prak, sen neden içindeki prensesi göremiyor ıun, fiyordu
anladım şim d i." feKrdfi
“Sırık, istersen ben senin içindeki prensesi göKercyiİ^B nne*di
olur mu? Biraz derine dalmam gerekebilir yalnız." -Hl
yine söbliminal küfürler ediyordu. Hay küfür edkme Ama o
ğmı...*Ucuz göndermeler yapmak için fâzla büy Ş Î
Neyse, ben yine susayım, yoksa Amazon kızım uzttlc€(|g^H| d a l. ar
mî Mıprak?*diye dik dik cevap verdi Ban§ hiç l<klr rncd&» fc* tnnûhi
şekilde. “Ulan sırık demeyeyim demeyeyim dedim <k+wğm mim!W
sus işte bence yani!* dedim ellerimi ıkı yana açıp. *Oj
"Ooo, emir büyük yerden. Peki, susuyorum.* M m
Bm ş gerçekten âzla ukalaydı o gece. Sanırım b tm tk
«ad» î
beni kıskandığı dön erkek varken girdini daha da JN İ^H
mm*
çekmişti. Nedense bu duruma bu yüzden fazla kız*mrçtrt(İ
"Bu arada sınğın cezasını şimdi belirlemeye m it t iğ i 10
I %
jjençJer?" dedi Gökhan şeytanı bir bakışta, ^ ita r jB H jiİı
¿M pi
mtz varken.»*9
m
=£ inl ¡cin fark etmez," dedi Barış büyük bir özgüvenle
^ gülerek. “Buyurun."
^Beıice de,” diye yattığı yerden zıpladı O ğuz. “N c olur ben
röyjnı cezasını. N e olu r!”
»Sss sırık bak bu çocuğu görüyor m usun,” diye O ğ u z’u işa-
- 5 inan. Üzerinde bir sürü harfin olduğu pijaması ile or-
t etti ■
^ ı duruyorc*u zıplayarak. “Bak eğer şu çocuğa tamam sen ver
ou dersek, sıçtın. Şu an elimizdesin yani...'
“Öyle m'?” dedi Barış küçümseyen bir gülümsemeyle. “Fi
llerini merakla bekliyorum .”
173
“Hayır. Senin cezanı ben belirledim bile. Sonra öğretici
sin..." deyince Ali, hepimiz meraklı gözlerle ona baktık.
cezası? Bize neden söylemiyorsun Alikuş?”
“öyle işte... Siz de üstelemeyin. Bir bildiğim var,” dedi ^
lerini Barış’tan ayırmayarak. Barış da aynı şekilde karalık
Ali’nin bakışlarına. “Artık kalksak m ı bu arada? Saat gcç ^
epey. Birazdan Taner Amca basacak bizi.
“Aynen ha, kalkalım yavaştan. Siz yine de şu dörde b ö l^
işini bir düşünün derim ...”
Ben dişlerimi sıkarak, “G ökhan!” diye bağırınca “Tamain^
aman!" dedi ç i r k e f mahalle kadını yüz ifadesiyle.
“Şimdi önce ben aşağı iniyorum , Taner Amca’yı oyallyact
ğım. Yaprak sen anneni mutfağa çağır. Siz üçünüz de ben size
mesaj atınca doğruca aşağı inip sırığı çıkann.
Ali yine her şeyi planlam ış«. D ediğini yaptık. Gerçekten de
kalbim yerinden çıkacak gibi olsa da, bir şekilde her şey planlın-
dığı gibi gitti. O ğuz gitmeden yine babama Gerçek Kesit oyun,
culuğuyla ‘İyi geceler Taner Amca. Gerçekten çok verimli bir
şekilde ders çalıştık. O yüzden çok m utluy um §u an’ demeseydi
daha iyi olacaktı ya neyse... B izim kileri yollayıp babamın bit
şeylerden şüphelenip şüphelenm ediğini anlamak için onutüj
biraz vakit geçirdim. Sonrası ise, olayları unutm ak için çekilen
derin bir uyku...
174
^jSföf'fcerfcest gönderip* İç ir iş il? yut u t : kalmıştı, T)ir sûru ko-
daha ötür konuştukları parkın oraya gittiler. Siyam
cebine attığındat paketi tince ılartş'a uzattı, !'hı
''rSjsLfft kullanmadığı için geri çevirdi bn jesti. / ili sidaraeıni
Wffîrğiri§indeki davara yaslanıp tutuşturdu i l l i . ¡Birincisi t
«ıçııtttscı;)«!« şeylere kalkışma, " dedi. " Yujmik'm
ş?y yapın iyona m bu her zaman laprakı dinleyeceğini
gelmez. l kincisi. lapm k narken bana hunim duygula*
M U ğili göndemeler yapına. ağır sikeriıa seni, k im e alamaz
| 3 p u Uçîâıcüsn. * dedi sakin t a m u ı koruyarak, "cezam Tap•
m * M r dilemek... O n a /vhmu/i mr kötü hisset t irılit/iu için,"
c/ec/i $ a n § onun ilk iki söylediğini ılııı/ımu
Mm-ğfhrk* Son söylediği gerçekten şaşırtmıştı çünkü kendisini.
:Sp ? Yaprak'a sürekli içinde bir prenses var* ya da 'sana
jİlfe tM kanıtlayacağım' deyip duruyorsun. A m a senin vıı sik*
¡jf0 İn zihniyetinin anlamadığı bir şey var. futbolu, panloloııu,
m m ktkM eı? ait §eylermi§ gibi gösterip onları vS'öi'cn k u la n öte--
ya da kışlanı yontulan şeyleri seven erkekleri aynı
y^Mj/titgılaınak. .. H u ... H iç adil değil, Ucust... /hı/ıj/or
yani. pmıses olması için o sıçtığımın camdan topuk*
k mskkîbmtu mı giymesi gerekiyor sadece? i lenim prensesim
kmj*$ tM'ip küfür ediyor b e l k i ( J l a m a z m ı/ ./Işkın umurum
Barış. lapm k ııı kendine olan saygısını azaltmaktan
^ H h i ^ınıum/orsıiM. tğ e r aşkın için savaşacaksan dü>
rakip olarak kabul etmem."
Y ir m i Ü ç ü n c ü B ö lü m
177
pıya doğru koştuğunu duydum. Parmağım hâlâ zild e y j^./ f
açıldı. “Ulan niye açmıyor-” diyecekken Gökhan’ın gültnJS p;
kıpkırmızı olmuş yüzünü gördüm. “Ne ulan bu hal? Bir
çıkacak gülmekten.”
“Yaprak,” dedi gülm ekten zar zor konuşarak “ölüyoru^ «
“O ğ lu m nefes al!” dedim kapıyı örterken. Gökhan ise SIrj,
duvara dayamış, k am ın ı tuta tuta gülüyordu. Parmağıyla *âl!f
n u n girişini gösterdi. “G ülerken en hassas yerlerinde pâpatJv -
açar, sonra da liseliler seviyor sevmiyor yaparlar inşallah G~t
han.”
K im bilir niye b u kadar gülüyordu... Ç a n tam ı sırtımdan
karıp salonun girişine fırlattım . İçeri girer girmez gördüğü*'
görüntü karşısında birkaç saniyelik b ir şok geçirip, ardın^ö
ben de sağlam bir kahkaha attım . A li ve Sinan, O ğ u z’u hal
yatırmış, kafasına sıkışan kovayı çıkarmaya çalışıyorlardı, “Ulan
ne oldu?” dedim kahkahalarım ın arasında. “Ya Yaprak sotn&
G ökhan hıyarı geçirdi çocuğun kafasına, çıkm ıyor,” dedi Sinan
bana bakmadan.
“Ben geçirm edim lan,” diye bağırdı G ö k h a n . “O kafasını be
n im elimdeki kovaya geçirdi.”
“Sus lan gevşek, sinirlendirm e b e n i!” A li, O ğ u z ’un boynun,
dan tutmuş, k ü çü k hareketlerle kovayı yukarı çekmeye uğra,
şıyordu. O ğ u z ise içeriden b o ğ u k b o ğ u k gelen sesleriyle Gök
han’a küfür ediyordu. “G ö k h a n , b ir k u rtu la y ım şundan; ebenle
dans edeceğim senin! Kate U p to n şah id im olsun k i...” derken
O ğ u z kovanın içinde, A li kovaya v u r d u “U la n b ir sus!” ,
“Ali, ayıp oluyor ama. Burada ö lü y o r u z ...”
“Şim di ben öldüreceğim ik in izi d e ... U la n b ir günde başını
za iş açmayın be!”
“Başa iş açm ak... İlk defa b u kadar c u k oturm adı mı genç
ler?” dedi G ök h a n içeri girerken. “G ö k h a n inşallah kafan ha
m am tasına sıkışır da, tellaklar çıkarırken her yerini ponçiklet
seni göbek taşma yatırıp!” O ğ u z ’u n sesi yine uzaktan gelmişi
kova yüzünden. A li bir kez daha v u r d u kovaya susması için.
178
l a n HU!j( çıkıyor!" Hırkaç dakika sonra kafasındaki kova
179
etim “Öğretmenim!” diyerek. Ali, gözlerini Sinan’djj, ■
■■
bana baktı umutsuzca. “Öğretm enim , Sinan'a beddua e
mıyım?” diye sordum çocuk taklidi yaparak. Ali hafifçe
“Söz senin” deyince hafifçe öksürüp büyük bir zevkle ç *1.
döndüm. “En hassas yerlerine dik çekip hipotenüsünü ra î'*1''1
lar Sinan, otuzunuzun karşısına a, altmışınıza kök üc a M
¡ ¡ ¡ ¡ fi !
“Ben de küfredebilir m iyim öğretm enim ?” dedi G~ı
beni kıskanıp. K o lum la dürttüm , “M ı, benden g ö rd ü - - 1’
menim,” dedim yine çocuklar gibi. “E d iy o r u m ,” deyip $• '
döndü. “Senin köşegeninden çizgi çeker, z açısı bulur, jçj 1
deki eş açılarını sikerim S in a n .”
“Küfre geometri katacak kadar b iliy o rs u n , şaştım kju
diye cevap verdi Sinan küçümseyen b ir tavırla. “A y n ı 3 8 *
mansı sınavda da bekliyorum.”
Bizim kilerin atışmalarına gülerken, o tu r d u ğ u yerde ‘b i l ®
yapacağım bunlarla’ diye depresyona giren A li’ye baktım V 1'
kendi iç açılar toplamını hesaplayıp, hesaptan bizimkileri d“
çekti, öyle bakıyordu bize. En son, O ğuz “G ö k h a n , sen
gidip ‘Hocam özel üçgen koleksiyonumu g ö rm e k ister m isi^
de, geçersin. Alışkınsın fizikçiden” dediği a n beklediğim ok.
ve Ali delirdi. Önündeki silgi, kalem ve b ilu m u m kırtasiye gj
recini fırlattı susmaları için. Tabii ki ben hariç... :<
O hafta sonu birkaç kez daha ders çalışmaya niyetlensekde
her niyetin sonu hoş olmayan yerlere çıktığı iç in bir süre som,
pes edip yine her şeyi sınavdan bir gün öncelere bıraktık Çün.
kü öğrenci olmanın ana kuralı, yumurta en hassas yerleritnia
dayanmadan çalışmak yasak!
180
t.__birlikse üst kana olan s u u f im m gidiyorduk ki.
aşıjiı in e n \fc ş in ı’i g ö rd ü k . Y eşim , Oğuz’u g&-
^ P ^ ? ^ ö p n j b u r u ş tu r d u v e a ğ z ın ın iç in d e n b i r şe y le r g e v e -
f$ L f rj r»»nfa g ib i. O ğ u z is e ta m Yfcşim’in y a n ın d a g e ç e rk e n
-'^ gisay a k e n d i y ö n te m iy le cevap verdi. D u ra m a z d ı k i...
b***"1 Ş u r n bak... Hem memesiz hem güçlü. G ö rü y o r
jL « Yaprak?* derken o, kamına dirseğimi geçirdim. “Geri
■ Vfcşim ve bir tane de o geçirdi. “Uğraşma benimle,
k ö « o lu r!'
Memen kadar konuş kız, dedi kaşlarım çatarak Oğuz. Ca-
jgtmışu santran son darbe, ama hak etmişti. “Memesizlcr
konuşamaz yazacağım en sonunda alınma.“
-¡Osuz.“ dedim dişlerimi sıkarak. “Delirtme beni, sus, gj-
jjjjhî* Kolundan tutup sürüklemeye başladım. O ikisi ise
SySttkte gittikleri halde birbirlerine laf atıyorlardı hâlâ. Ost
jıo ulaştığmuzda, kolunu bırakıp sinirle çemkirdim Oğuz'a.
•Oğuz, sana çok net bir soru soracağım. Mal mısın?”
•Hayır, meşeyim."
-■fidefol git sınıfa, yer kap bana da, ben lavaboya gidiyorum,
yüzüm ü yıkamam lazım. İki dakikada ateş çıkardın başı-
a i’
‘lamam, ben de gidip yer tutayım; sen gelene kadar da Kate
Ijpton resimlerine bakayım. Veşim’den sonra şekerim falan
jlnştü, kendime gelmem lazım.”
“Bık hâlâ konuşuyor,” dedim sinirle arkamı dönüp. “Git lan
santü’
Oğuz dil çıkarıp sınıfa girdi, ben de lavabonun yolunu tut
tum. Birkaç adım atmaya kalmadı ki Banş’ı gördüm karşımda.
Duma yaslamış, bana bakıyordu. Gülümsemekle gülümseme
mekansında gidip gelen dudakları hafifçe yana kıvrıldı ben ona
bahaca. Kafamı geri çevirdim. “Amazon kızı,” dedi ve parma
ğını yanma gelmem için sallamaya başladı. “Biraz gelir misin?”
‘Gelemem. Sınav başlayacak, lavaboya gitmem lazım.”
"iki dakika, söz.”
“Tamam, çabuk o zaman,” dedim iki adımda aramızda]
safeyi kapatırken. “N e var?”
“S ın a v d a ... B abanlar.”
“B u m u y d u W
“E v et. B ir d e ... S an a s ö y le m e m g e re k e li b ir şey var.
saa t 6 ’d a b u lu ş sa k o lu r m u ? ”
“S ö y le sen e ş im d i, b ir d a h a n e d e n y o r u y o r s u n b eni
sırûg*
Öyle bir şey değil işte...” dedi elini yanağıma .„„ı
kundurup. Yanağıma koyduğu eline k a ş la rım ı ç atıp bakî
men geri çekti. ‘Akşam görüşürüz.”
artm fa^anım pöre erken çılrtt sınavdan. Hep erfeen-
^Lğaxrjsx » ttR . cam in kenarına itanın yamalak oturup, di-
bektemeye başladı. T3ir süre bekledikten sonra
^ H p i i ^ m r sârfce^İRi anladtğt içiıs uzun süredir konuşnta-
w »ramak geldi aklına. 'Derste değildir diye umarak
— "İŞİ.:.;:. Telefona üçüncü çalışında cevap rerdi Emre.
Afc'&iri-? Î'-tsîe değildi» değil mi kardeşim? M iye kıraıu ulan
M L l kes M stitsi m ? H a d i ¿akalım öyle o lsu n ..."
U p M jı sudan konuştular birkaç dakika. Sonra pencereden
^ ^ ^ H h p n h . "D em ek k i benden önce çıkm ış' diye geçirdi içiu-
¡¡İj§ asa fefc^fîEi d a kapatm adı. B ir yandan Emre ile konuşup
g jr ja js jR ç a a b a n u önüne takm ış, bahçede öylece oturan Kâp-
j ' ı ¿ ¿ ¡ n iy e b a ş la d ı. •S ın a v d a n çıktım da ben d e , bizimkileri
l â p r a k çıkm ış, şim di gördüm . B ahçede... lo k , diğer
Son d a k i k a y a k a d a r b e lk i birinden bir şey
ı H i t t z £ i i ç ı k m a z o m la r b i r b o k b ilm e s e le r d e . f l y n e n aynen..
M Cms'sin soruhuına bilinçsizce cevap verirken birden laprak
■¿Ûb* çâzdıİ O an saçları yana düşünce, n l i öylece bakakaldı.
sesi duymadı bir süre. Son anda yakaladı sesi. Yie
{ &ğfkardeşin, duyamadım? Dinl'ıyonım dinliyorum da... Tfa-
’'iMttsss, ttmam. Ulan ne bileyim, birden içimde bir şeyler oldu
'fimjik fi? toktan bir durum. /Ituıasın diyorum anasım satayım
fca/r. atıyor am a... burdur durdurabilirsen.” dedi
m K g w f f r « ntl»*»' » " « • » • » * •
lıHHlİlljli NHfittillllth Il,ÍH IİIİİIİ / itikluiif MI
U|| “ i/tlí/i / / / í
¡ P ^ f h UofcÍH» (¡^Ó ik lf Iflllohhi hhUNPIftf hit' ff'j/
Ik hf * hit kt*il ilffí l/íl, kll'fllltfiliihlllffiit hit
ftylv Jîjÿïniiljjohlti, " U İn il minini fili / huit*'ilmi
I f f l i 'f•<A*f•■•/» /WHI# /w/í/n WHIIIldtl %\l.lint flbblll
**★
188
pip}; . Sanırım karşı taraftan ufak bir azar işitti ki S in an ,
f/riÎJP ı^patıp gülerek yerde yuvarlanmaya başladı. “Kanka
« dedi Oğuz, halıdaki Sinan’ın yanına giderken. “Delir-
a # d ,„
tJik'°xl' jar7” dedim halıda yanlarına zıplarken.
¿eril dedi ikisi aynı anda kahkaha atarak. Sanırım üçü-
ıtıavların girmesiyle, m a n i k d e p r e s if atak geçiriyorduk,
iire saçmasapan ş e y le r s ö y le y ip g ü le r e k debelenip durduk
0ı r , 0 z(jntü s o n ra s ı d e lir m e y e v a ra n n e şe li h a l b ir süre son-
j urgunluğa b ıra k tı y e r in i. H e r k e s k e n d i k ö şe s in e çekildi.
0 han balkona ç ık tı, S in a n y e n i ta n ış tığ ı b ir k ızla d a h a rahat
uşabilmek iç in y a ta k o d a s ın a , O ğ u z is e fa v o ri m e k â n ı olan
gifti tw e e t fa la n o k u m a k iç in . B e n ise s ık ın tıd a n g id ip
Ali’n in k a rn ın a g ö m d ü m . “A l i . . . ” d e d im . S e sim , kafa-
w j ^ h e g n d e o lm a s ın ın v e r d iğ i e tk iy le fa z la ç ık m a m ıştı. “A h
f | ne bok y iy e c e ğ im ? ”
“Bir şey o lm az b e n v a r k e n .”
“Ali a|na b u g ü n k ü s ın a v la r ın h e p s i iğ r e n ç g eç ti. H e m d e
¿¡da en k o la y la rıy k e n ... D iğ e r l e r i n d e n e y a p a c a ğ ım b e n ? ”
“Gerekirse y in e b e n i m a d ım ı y a z a rs ın k â ğ ıd ın a . N e olacak?”
Kafamı g ö m d ü ğ ü m g ö b e ğ in d e n k a ld ır d ım v e y ü z ü n e b a k a m .
“Gamzesine p a rm a k s o k t u ğ u m u n ç o c u ğ u s e n i,” d e d im g ü le re k .
“Güldürme b en i. B ir d a h a ö y le b i r ş e y o lm a y a c a k tab ii k i!”
“Sınav kâğıdına a d ın ı y a z d ığ ım ın k ız ı” d iy e ce v ap v e rd i saç
masapan sevgi d o lu k ü f r ü m e . S o n r a y a n a ğ ım ı sık tı. “H e r za m a n
Alikuş’un b u ra d a .”
“İyi ki varsın A lik u ş ,” d e d i m te k r a r k a fa m ı k a m ın a g ö m e r
ken. “İyi ki...”
'kirk
Eve, ders ç a lışm a k iç in h e r z a m a n k in d e n b ira z daha erken
geldim. O günkü s ın a v la r ım ın fa z la sıy la k ö tü g e ç m e s in in de,
bunu yapm am da e tk is i b ü y ü k tü . S a a t 7 ’y e g e lirk e n , yemek bile
yemeden çalışm a m a s a m a k u r u l m u ş t u m b ile . “Yarın n e v a r ...”
189
dedim defterlerimi karıştırırken. “Fizik, İngilizce vc ,
yat. Eh, iyi bari... Fizikten ara sınavdan A likuş s a y e s i^ S
almıştım, yırttım .” Fizik kitabını alıp yana fırlattım . Oku|L
nusundaki tek m ottom ‘geçebilecek kadar al, yeter’di çü^u
“Edebiyat,” diye m ırıldandım kitabı ön üm e çekerken.
cıyım ben yahu... Edebiyattan büyük beklentilerim olrria^j
H em ... Sallasam tutar zaten.” Edebiyat kitabım da ittim i & l
doğru. “İngilizcem de iyi thanks G o d ,” dedim bozukpsilcoj0;*
m in verdiği yetkiye dayanarak. N e iğrenç bir espri yaptım »
saygımın üçte biri gitti şu an. ” İngilizce kitabını çekmeceden Ç).
karmamıştım bile. “Eee, bu kadar m ıydı?” Yine bir ders ç a l^
girişimim kendimi kandırmam y üzünden üç dakika sürmüştü
Masadan kalkıp yatağıma zıpladım . Yatağım ın hemen yanında)»
çantama uzanıp, sınavda kapatıp daha da açm adığım telefonunu
uzandım. Açma tuşuna uzunca bastım ve açılmasını izledim
Telefon tamamen açılınca iyice yayıldım yatağımda. Birkaç
saj birikmişti. Kim den olduğuna baktığım da sırık oğlan ismini
görünce daha mesajı okum adan, panik o lup yatakta doğruldum
Bana 6’da buluşalım dem işti! M esajını açtığım da kendi resmi-
ni gönderdiğini gördüm . B ir direğe yaslanm ış, yüzünü asmıştı
resimde. Altına da ‘Bir buçuk saat o ld u , kaç saat daha bekle
yeceğim?’ yazmıştı. Kendim e sinir o ld um . K im olursa olsun,
birini bekletmekten nefret ederdim çün k ü. H em en numarasını
tuşladım, daha ilk çalışta açtı. “A lo ...” dedim çekinerek “Sırık?”
“Evet. Beklemekten kök saldım , sırıklıktan ağaçlığa terfi et
tim. N ’aber?”
“Kusura bakm a... Şey, geleyim m i şim di? Ö n e m li bir şeydi
galiba.”
“Beni bir buçuk saat beklettiğin için vicdan yapıyorsun şu
an. Amazon kızım böyle konuşm az.”
“Ağaç ol, kabuk tut, üzerine liseli sevgjliler adlarının ba; ha
fini kazısın inşallah!” dedim sinirle. “O ld u m u? Bu muydu is
tediğin?”
“İşte bunu sevdim.”
■ R olarak geleyim m i, gelmeyeyim m i?" dedim homur-
' ^ ^ “Gelme,” diye cevap verdi ilginç bir şekilde. “Senin
haline başlayacağım şim di ama,” dedim burnumu
¿ V ’'1 , “Tamam, kapatıyorum o zam an.”
195
vap vermedi. “Söylesene Ali, ne zaman HÖylcycıcktin §
hoşlandığını? Göldıan söylemese haberim olmayacaktı
“Birincisi," dedi derin bir nefes alıp. Nefesi o M a r k İ
liydi ki, kulağımda hissettim adeta, "Bade'dcn
İkincisi, sen o Gökhan puştunun her dediftine inanm»
Üçüncüsü,..”
“Üçüncüsü?”
“Yok üçüncüsü. Ben bir şey söyleyene kadar kim ieyjS
ma sen hiçbir konuda. Tamam mı?
“Tamam.”
“Birazdan gamzemin resmini atacağım, bu gece senin qL
Sen yokken çıkmıyor nasılsa.”
•kirk
197
nıfırmza doğru ilerlerken ağzım ı gere gere cshıyofdurr, 1
elini ağzıma kapadı. “N iye erken kalktın b u kadar bugöfp'1H
“Bilmiyorum Aliku§, salağım ya işte... D u ru r d u r y j^
nav haftası hiç de ders çalışmadığım halde uyku tutmaz (î§||
şu an kendimi sınıfta 0.5 uç kullanan tek kişi olup sınav<k^
biten inek kız gibi hissediyorum.”
“Nevse, öğlene kadar uyursun derste, bir şey olma, I
i (um
elini omzuma atıp. Tam o sırada karşıdan Bade göründü \ *
dense Ali’ye bir şey demek, laf sokmak istemedim. Benjj
rime arkadakiler yapıyordu yeterince zaten. Ali kolunu
zumdan çekmeden arkada saçma sapan sesler çıkaran
oğlanlara dönüp dudaklarını hafifçe oynatarak küfretti. | | ^
yanında iki kız arkadaşı ile gözünü A li’den ayırmadan ?
yanımızdan. Gökhan, Bade’nin bu hareketinden sonra
ikimizin ortasından uzatıp “Lan kız sana dik dik bakıyor |
men ortayı açıyor, sen niye doksana takmıyorsun topu?» ^
laf attı Ali’ye. Sinan da kafasını sokuşturdu aradan. “KankıT
kız sana yüz veriyor da sen astar istemiyorsan ağır ılıksındır U,
diyeyim.”
“Bence abartıyorlar A li kanka. Egosu memesinden büyj^
İstemiyorum ben bunu yenge,” dedi O ğuz. Yine kendi kriterle
rine göre yargılamıştı Bade’yi. H er zam anki O ğuz işte...
“Şu kafalarınızı çekin şuradan, sinirlendirmeyin beni!”diyt
bağırınca Ali, “Sinirlenme Alikuş!” dedim bizimkilerin kafasın,
vurarak. O nlar kafalarını tamamen çekince “Bakma sen bunla
ra,” dedim.
“Bence bak yani kanka. Sen Yaprak’ın sözüne gidersen Ali-
kuş olarak kalırsın. Bade’yle uçarsan,” dedi Gökhan gülerek,
“Alikartal olursun be!”
İşte sonrasını anlatm ayayım ... A li G ökhan’ı erkekler tuva
letine kadar kovaladı. Sinan ile O ğ u z da peşlerinden gitti. Ben
tabii tuvaletin kapısında M azhar’ın sürekli nikâh masasmdı
bıraktığı Reyhan gibi kalakaldım . D ışarı çıktıklarında Sinanve
O ğuz gülüyordu, G ökhan kedi gibi, A li ise sinirliydi. Nelerol
duğunu sorduğum da, G ökhan’ın korkusundan kendini tuvale-
198
•lated»#0' ^ ndim - ise yan tuva*cttin üst bokluğundan
* hatı^” kısmına girince... Tabii biraz boğuşma, biraz kaç-
,janta-•-Biraz Sinan ve Gökhan’ın sulu provokesi ile iş
ı«** ° 1an çıkmış- Klasik bizimkiler işte. .; O gün derse biraz
Ben tüm derslerde uyudum, diğerleri ne yaptı hiçbir
¡,*finiy°k-
★★★
“Yaprak 3-soru ne *a z ^>” dec*' Sinan fizik sınavının ortasında
n) dönüp- Evet, bu defa da kör talihim, Sinan ile aynı smı-
rjjjanüştüm düşe düşe. “N e bileyim oğlum .. dedim gözet-
n öğretmenin beni görmediğinden emin olduğumda. “Ben
^yorıım zaten beş dakikaya.”
{ “Dur lan dur... Beşinci soru ne? Yedi? Sekiz? O n iki? On
IIP
“Sinan mal mısın, hoca görecek, d ö n önüne! Oğlum ben de
|| [yit bilmi-” derken g özetm en öğretm en Sinan’ı fark etti.
«Şg sen ne yapıyorsun orda?!” diye bağırdı parmağını Sinan’a
doğrultup.
“Ben mi?” diyerek ayağa kalktı Sinan. “Galiba kopya ho
cam,” dedi eliyle ensesini kaşıyarak. “Zaten söyleyecek yalanım
«ok. Bari dürüst olayım. Zaten giren girdi, çıkan çıktı. Yani dü
rdüğümden belki birkaç kız etkilenir falansa...” Her zaman
ki gibiydi. Böyle şeylerde hiç uğraşmayı sevmez, direkt işi şova
döker sahneyi terk ederdi. Öğretm en gelip Sinan’ın önünde
ki kâğıdı çekti aldı sinirle. Sonra “Ç ık lan dışarı!” diye bağırdı,
“ftki öğretmenim!” Sinan ilkokul çocukları gibi konuşunca,
gözetmen daha da delirdi. Sinan tabii koşar adım dışarı... Ben
dekâğıdımı teslim edip Sinan’ın peşinden sınıftan ayrıldım.
Dışarıda pencere kenarına yaslanmış gülüyordu gevşek ben
çıktığımda. “U lan ...” dedim çantamı sırtıma geçirirken. Bir
yandan da ona doğru yürüyordum. “B ir gün atılacaksın okuldan
ju gereksizliklerin yüzünden, olan o olacak.”
“Ya kızım ne yapayım. Kız gibi rYök hocam, valla boynum
tutulmuş, ondan dönd üm arkaya hocam, hocam n’olur hocam,
199
muayyen günümdeyim hocam’ deyip ağlasam mıydj?
gibi yapanm itirafımı çıkarım.” anUr
“Yalancı... Zaten sıfir alacaktın, bari gövde gösterisiya
dedin. Ben senin ciğerini bilirim.”
“Valla orası öyle. Öyle de... Açılmamış goncalara giren
siyeleri ne yapacağız kız? Her dersten patır patır kalıv^**
ben.”
“İkinci dönem düzeltiriz diyeceğim de, dedim onun .
pencere kenarına yaslanırken. Böyle yalan söyleye söyW^>-
nedendik bence okul tanrıçası tarafından.
“Aynen Yaprak. Ama düşününce, ben hayatım da ‘ikinci d«
nem çok çalışacağım, söz’ cümlesi kadar güzel yalan g ö r n J ^
mesela. Mütemadiyen on bir yıllık profesyonel öğrencili^ ^
tımda kullanıyorum kendisini. Ç o k fonksiyonel..
“İşte biz bu kadarız,” dedim gülerek. “Bu arada diğerleri
zaman çıkar? Acıktım ben.”
“Çıktılar bile...”
“Buradayız!” diye el salladım koridorun en ucundaki İş||
oğlanlara. Bizi görüp, kendi aralarında konuşarak, bize defe
yürümeye başladılar.
“Bir mese asla soru sallamaz arkadaşlar. Bütün sorulan C
şıkkı yaptım. Neden? Ç ünkü C alfabem izin üçüncü harfi, üçü
yan yatır? Neye benziyor?” diye G ökhan’a bir şeyler anlatarak
yine gereksizliğini kanıtlıyordu O ğuz. Dayanamayıp susması
için bir tane patlattı ensesine Gökhan. “Bir sus ulan, fizik yü
zünden beynim yumurta akı kıvamına geldi şu an!”
Oğuz ve Gökhan’ın didişm elerini yok sayarak “Hadi gide-
lim,” dedi Ali tamamen yanımıza geldiklerinde. Ben de yok
saydım o ikisini, Ali’nin koluna girdim hemen ve yürümeye
başladık. Bizimkiler de kendi aralarında konuşarak arkamızdan
geliyorlardı.
“Alikuş... Galiba yine kötü geçti sınavlar. Artık öyle bağı
şıklık kazandım ki, kötü geçince bile hissedemiyorum,” dedim
eltisinden dert yanan gelin ses tonuyla. Ali güldü, ben de gül-
jrtifl* C5ülü<crck birkaç ad ım atmifttık ki, kargımız« l^ d r çıkı»
fdi* '*>rl 3Mfnfln^ r^ a fazla m ı karfilaftyorduk, yokça «on olay*
yüzünde» o kıza kargı algım m ı açılm ıştı da öyle »anıyordum
^iliy o ru m . O da bizi görünce tek kabını kaldırdı ve gülerek
rHJÎtt1' “Merhaba çocuklar," dedi h e pim ize doğru. “Erkek er-
& iioav sonrası eğlenceye m i? ” dedi ‘erkek erkeğe kum ını
prarak. Bu ayan beyan, b ana la f »olanaktı. Sinirlendim , Ama
tiP İ demedim. “M e rh a b a v c h o fç a k a l,” d e d i A li beni <4cki$-
§ ¡ 1 “G idelim ."
"Aiiic rc » d iy o r u z b iz d e ...” S e s , arkadan geliyordu, Sinan ve
g jld u n PL‘k nıeraklı o ld u k la rı B a d e ’y e A li’ n in yerine cevap ve-
¿¿rlardı sanırım . S a l l a m a d ı m b a ğ c a v c y ü r ü m e y e devam ettim.
fi (a Bade b izim kilere “ B e n d e g e l e b i l i r i n i y i m ? ” deyinceye ka-
jjf. Durup, şaşkınlıkla k o c a m a n a ç ı la n g ö z l e r i m l e arkam ı döıı-
■jjju. jfsfc dem ek, b e n i m y ı l l a r d ı r t e k o l d u ğ u m m a b e d e b a ş k a
j,ifdisiı hem de s i n i r b o z u c u b i r d i ş i d a h a g e le c e k ti? !
Y ir m i A l t ı n c ı B ö l ü m
irkir
Cuma günü okul çtktşt
204
i ttiıiyıp ‘Dirili fizikten geçir, Gökhan elimizde’ di-
|llM, |5| verir, geçirir.”
' BSİ*C l’ngün ÜltİlUr dahi ctıncyeceğim," dedi Gökhan ve po-
ıtıııı dönüp ‘liğer tarata devrildi, “Ama şunu söylemeden
l^ıryeceğım, ©Ş? 05 uçlu kaleme 07 uç Kokmaya çalıştığım
lıi ¡j^lî spkiM'i'n, Ağır. • Ayağımı tızatıp, bana yakın olan kafa
nı okiiHİııu Gökhan'ın. Ama o kafasına ayağımla dokunmam-
I ,wfrt»ı ederdi. Sinirlenince çok şirin oluyordu demirli, o
ijjdeıl tsMil» öyle severdim onu. Ayağımı eliyle itip cebinden
kat'dıi?1telefonuyla uğraşmaya devam etti. Ben tam telefonda
J'|| uğraşıyor diye G ökhan'ın olduğu tarafa doğru gidecektim
ti Al* kapüşonumdan tutup beni kendine doğru çekti ve başımı
karı«»*' yerleştirdi.
»Hu aıada," dedi O ğ ıız yine kıvrımlı birkaç popo hareketiyle
fi deriştirip, kendine hepimize yakın bir yer seçerek. “Haftaya
ıiııurtesı N u n u aşkıma gidiyoruz. Anneler ayarlamış.” N unu
ı«ikıın dediği. O ğ u z ’un bir sahil kasabasında yaşayan 80’lik çıtır
anneannesi Nıırlıayat N iııe ’ydi. O ğ u z ’un genlerinin çılgın ta-
jjt'nn aldığı kişi... O ğ u z, anneannesine çılgınca âşıktı. İkisi bir
araya gelince hiçbir şey yapmaya gerek olmadan onları izlemek
hile yetiyordu bize oraya gidince.
“Oley be, N ıın u c u ğ u m u çok özledim ben de!” derken Si
na», Oğuz ayağıyla Sinan’a vurdu. “Sen özleme lan. Ben özle
rim.”
"Saııa ne lan, özlerim !” Sinan da ayağım savurdu O ğuz’a
doğru. Tekme O ğ u z ’un poposuna gelince, çığlığı bastı bizimki
"Ya en sevdiğim yerime niye vuruyorsun ulan?!” diyen. Oğuz
aya&ı kalkıp Sinan’ın yanma zıplayacaktı ki, Ali çelme taktı
Oğuz’a.
"Yemin ederim halının altına süpürürüm sizi, susun.”
“Kanka, bu Ali iyice ev hanım ına bağladı.” O ğuz düştüğü
yerden, az önce kızdığı Sinan’ın yanına süründü. “Aynen kan
ka!’’ diye karşılık verdi Sinan, O ğ u z ’un omzuna kolunu atar
ken. İşte bunların kavgası da bu kadardı.
•kir*
Saat S:30’a gelirken, bir bahaneyle bizimkilerin yan,-,
ayrıldım. Son bir haftadır sınavlarla uğraftfğım için hep*'*^
lediğim sırık oğlanla, sınavların da bitmesiyle bulu^Jc ^
çünkü. Alilerden ayrıldıktan sonra direkt arayıp, gcltrieflpl I
çediği yeri öğrendim ve oraya doğru yürümeye başlaj,- ***
yandan son zamanlarda sırık oğlana karşı yelkenleri fa^u ^
indirmiş gibi görünmekten korktuğum için panik vardı
bir yandan yine bizimkilere söylemediğim için vicdan İ zjlT'
Ama- sanırım yapacak başka bir şeyim yoktu. Bizitnkjje^ ’ ' P
sem ya ‘gitme’ diyeceklerdi ya da ‘biz de gelelim, bize de oitİP®
sin.’ Gitmemek seçeneği ise, son zamanlarda eski ukala
yerini durgunluğa bırakan sırığa içten içe üzülmem sebebi
düşünemeyeceğim bir seçenekti. Eskiden ‘yavşak yavşak kon
ma sırıkların efendisi’ der geçerdim am a... N e bileyim f p l
dönemimin verdiği duygusallıktan mıydı bu, yoksa sınğın
gunlaşması yüzünden duyduğum hafif dozajlı vicdan azabın^*
mı bilemiyorum. İzmir’in kışının yumuşak rüzgârı yüzüm
rurken, aklımda bunlar, öylece yürüyordum . Kafamdaki
karmaşası yumağına fazlaca dalmış olacağım ki, birine ÇarpuS
kendime geldim. “Pardon, görme-” derken panik halinde ^
famı kaldırmamla çarptığım kişinin sırık olduğunu fark etmem
bir oldu. “Sen miydin sırık...” dedim dudaklarımı hafifçek.
zerek. “Neden duruyorsun geçeceğim yerde? Vücudun kafam,
çarptı.”
“Öyle mi?” dedi om uzum dan tutup beni yola doğru çevirt
rek. “Kusura bakma Amazon kızı.”
“Nereye?”
“Karşıya geçeceğiz.” Bileğimden tuttu ve kaldırımdan aşağ
indirdi beni. “Ben geçerim,” diye bileğim i ellerinin arasından
çekmeye çalıştığımda daha da sıkı tuttu. “Olmaz.” Bizimiçin
yeşil ışık yanınca gülümsedi ve yürümeye başladı.
“Sırıkların efendisi ne olacak...”
Karşıya geçtiğimizde bileğim i gevşeteceğini düşündüm, amı
206
ganki göstermek istediği şeyi görmeden gidccek-
sımsıkı tutuyordu bileğimi hâlâ. Önce dar bir so-
J * * ' Vo\boyu ben homurdansam da, o yine sırığa ters
1|§ ^ çjâide pek cevap vermedi bana. İşte beni ona karşı
un P ' ^ b , hırçın olamamaya iten §ey... Durgundu o gün de.
is- ? , olmadığını çok net anlayabiliyordum ama, yine de
Jir ’ ferine gidersem daha da üzülecekmiş gibi geliyordu,
ya K11 . Konuşsa yavşak yavşak konuşup delirtiyor, sussa da
ie, jıi® 15 uy^rdu. Birkaç aradan geçip, başka bir anayola çıktık ve
p i yanında du rd u k O zaman bıraktı bileğimi. “Neymiş
:e- ^ İ L şey sınk?” deyince “Bekle. Beş-on dakikaya geçer,”
;r- ^ ‘ cevap verdi bana bakmadan.
1 “Ne?"
pidesen...
“Bu aralar bir tuhafsın. Ben m iyim m alum dönemde, sen
ln I “Ne?” •"
■Yok bir şey,” dedim o m u z silkerek. Bizimkiler benim sa-
P | ğ [,u (arz göndermeleri hem en anlardı da, işte ne bilsin sı-
I jfcıfam1tekrar anayola çevirdim. Birkaç dakika öylece gelen
i j jı-abalara baktım. Y ine sesi çıkmayınca dayanamayıp tek-
konuşmaya başladım. “Şey... B u aralar canını sıkan,” dedim
bafifçe öksürdüm. Nedense, utanm ıştım biraz. “Var,” dedi
ıa tam doğru gülerek. “A m a bana kalbini açmadan, ben de sana
‘ bibimdeki sıkıntıları açmayacağım.”
t. “Çünkü hata bendeki sana soruyorum bunu. Söylemezsen
söyleme,” dedim ellerimi göğsüm de birleştirirken. “Ayrıca ne-
! redebana göstereceğin şey?!”
ğı i “İşte geliyor!” dedi heyecanla. H e m e n yanıma geldi. Bir
m eliylekolumu tutup, diğeriyle uzaktan bir aracı işaret etti. “Şu
i j beyaz büyük araç var ya, ona iyi bak buradan geçerken.”
“Tamam,” dedim şaşırarak. E n fazla ne olabilirdi ki? Beyaz
büyükaraç yaklaştıkça kalbim biraz hızlı atmaya başladı. Birkaç
ıa j adımatıp kaldırımın tam ucunda du rd u m . Birkaç saniye sonra
| tın önümden geçen aracın yanındaki yazıyı görünce ise gözle-
207
Um tutı ıintiMt Hİılıı, t üıiıınılt vr* iiiImI' bir y,ı/ı *ı Mııut#
diti\ıiuu «(tın idiii V'MiiiiiIh "VAI'MAK ItAll) V h h v i / . ' S .
yonln YtUüınülı ıı ııll (¡iifluıilıklmı Itil'pjg fj|h|
tllm, " ( iüulün IMÜ? ( îkliyılhililiıı ıııif" dfyl »ordu t»,0’*
»Millıt VıUiıiHıl g*>llı ktM», "Srtyl(>ı»«*(irfH '• lf«yf
Ml V d t’dlııı ('Ilıtıl«- blmdrıı 11r/lt» ıı/aklaıau iınır ı
’ 1 I’I ...I
"Nrvdi ıılıuıı*
"Aıntıssovı Uıvııu yiin liiıkıııı nfitıyn koychı |ıwui;; 1
İli »«
Vt'l'llitT
i» mi u.,
l*|i|(j
" ( ıslımı, konktif« Tıp,mm uranım, . N hmI ukm?"
"Sııık miti,” tirdi tilerini göğNİİridp biıleijilnrrk
"Sııık oftkm dedim trk kayııuı kaldırıp, "Anlaı-
M tlP
"Sürün lıiı a/, öyle,"
“Şimdi sonlıı Ikinhmn yerlerine doftrıı hir flürünecfesB'S
rint kalanı hak ylnel"
‘'Öalt'uıifjiıvı delirmeni."
''Sırık..." dedim pes od ip, Sırtım ı tekrar ağacı ynaladnıj y
ıııına ueldi lıenıen, «yakııcuma oturdu ve sırtını S i i i i l 1
"'••iKiariın,
yasladı.
”1ler gün bizim basket o ynadığım ı/ yerin karcısındaki «ık
inadınım hir binaya dağıtıma gelen bir araçtı. Üzerinde slomu
lan yazıyordu. Dikkatimi çekti, ik im i/in de adı geçiyor diye İt],
çay rırınasının aracıymış. Sloganları ‘Ç A Y YAPRAKLARIMI;;
EVRBNİa A R A N A N H U Z U R U VF, BARIŞI GETİRECEK
VI'. BİR G Ü N 11ER Kİ İS Y A L N IZ C A B U TADI SEVECEK.1
Görünce aklıma hir fikir geldi, risk aldım . Tbpladıın bizimu.
kum, gereksiz birkaç harfi söktük. S onuç... Sizin eve gizliden
geldiğim gün suna buıuı gösterecektim ama o l m a d ı . Sonragc-
çen... ft’da buluşalım dediğim de de... Ama yine tam saatini
gelemedin, kaçırdın. D ed im ki kendi kendime, ‘Bak Banş,e^tı
bu herifler Yaprak b un u görmeden yazıyı düzeltirlerse vazgeçe
ceksin.’ Bugün buraya gelirken biraz korktum aslına bakarsan
O n d a n gergindim. Ya tamir ettilerse diye... Sana gösteremt-
■ 2 j s e n d e n vazg eçm e k te n k o rk tu m ," No divec
■ H W » ■ M İ R S ikilendim Z ,
M Ilf n i i Bt I1" T' ,uı,k"niu^ıım a f | l
K , k ' »y«® ka k,|> f ylC 'k' yanaft,m' -Hu
i g flH p É d c f t " ,T" A , ’ , a z :’ n klz,m? 1¡ I I P b u n u *öy-
ı>~'-J a«oin
• rf in b » 8 k a *a n " ,n y m
■
www.kitapevi.org
A y n ı g ü n ü n gecesi
v e r d im sa n c ı d a , " d e d i H a d e h a k i m i n i y u d u m la r k e n ,
a l i i'p a p tH’t M v k y e r i n e h a f i f ç e g U lU m n e y ip b a ş ı n ı n a l l a d ı , 'ttnem lİ
W , , J e r / jib i. "f l ı n a c i d d e n . . . i l k l i m a b a ş k a b i r y e r y ah n in i i ."
değil, yeco benim y a ta ğ ım d a yatabilirnin ama
■
WUy.
hah UrkiM k a lk ıp k a ho aU t edip gidersen sevinirim . İftizim kiler
geni b u ru d a g tirüp y a n lış a n la m a la r mı islemiyorum *
m " p i k i ı" dedi 73ade hafifçe gülüm seyerek. '" B u a rada, «eni
•«HİH Ç ı n d a n etmeme gerek y o k , ben b u ra d a u y u ru m
"% nh$ a n la m a a m a , se n in y erin de h a n g i k ız olsaydı y alağım ı
H« w
erirdi ■S e n in le a h k a m y o k . Bun b u ra d a u y u ru m
yu* " S o r m a y a c a k mtsttt ne o ld u d i y e ? "
211
'tdditn sinirlenmeyi; buşltyotutth^ •>,*ss^ k b
,.. * ,,niun litlti uykuyu dulunu kudur kul H 'U 'kuyw ^uW Ë
• Inde, oyun oynama benimle çjfttifi gw e,H
îiiHÎM edtrim ,,, ”
flli, kufustnt r.uCjtl çevirdi. Vlorwnlth' utlu lut ı# ifğjjjğSsSı
m m .,, fù n d im u M u dolu WMÎnrk bahm ım du'yi ulim SZ:
dinden ıızcikhıgltrıp konuştu, th w , * d*di punnutjtyiu ÿfjj ktÆ j\
ya tuf)m en ucuttıı gösterip. Hudece yutitn M a l durur
Uyuyup uyumamak »unu k a im r.." 'B adi' kuyu kuya yttfufa Â
fier ucunu g itti■M İİ d* diğer ucunu h ıım ld t. “Hüten U M ğ t
TBir türe hiç konuşmadılar, f i l i , fazlasıyla ruhulsı* iıldujjtfjm.
gözünü anla kırpmıyor, tuvunlu bakışıyordu, hijndm /■«*/#jy
niyetlinin f i l i . . . ' diye geçirdi kendine k ı¿u ru k, f i m
dan korkuyordu 'B a d e n in , Ç ü n k ü u fla y a n k ız la tu hiç ¿ m H
muzdu İçindeki rahatsızlık duygusunun geçmesini dıleyerşbjyL
bir nefes aldı. O strudu k u konuştu, "rleden bunu J w r f t É ^ H
A l i ? Ş u hoşlanma meselesi,,. Yanlış unluşılm u yu du başkaU
şey... 'Tamam, anlıyorum, fIm u hiç mi hoşlanmıyordun/ UieM
beğenmiyorsun beni? Çjüzel değil m iyim sence? diye sordu t S f e
tavanı izleyen A li'y e çevirerek.
"TBir erkek için dünyada sadece ik i tane güze kudın vtğM :
TBiri annesi, diğeri âşık olduğu kişi, O yüzden, bmim
zel değilsin. ” K afasını bakıştığı tavandan çevirmeden, ıın mtim
tonuyla cevap verdi f i l i . ' Cğer böyle konuşup uyutmyucalÿ^
gidiyorum ben. "
"gerçekten tam anlam ty la b ir b u z prenssin, /,nmym km
asla değil m i? "
"H ayır. P azla eridim birine, ondan bifyleyım."
O kız değil m i? Ş u sürekli y a n ın ız d a g eze n .,,M
Çok mu belli ediyorum u z a k ta n ? ” dedi f i l i hafiften quitté.
Inkâr etmeyeceğim. ”
gerçekten anlam ıyorum s e n i,” dedi İBade yutağın liiğct İs
rafııııı dönerken. Herkesin kalbindeki buz prens, tuhaf tnehis,
ûşık. ğeıçekten aklım almıyor. "
212
! V# *«mh gibi İm ffütrllik HtUyıİkırra
— C T » esela / butik fiili, kutu kunmk
fcMİMHurfcfn, Oo'hm lu fmhı zayıf, uzun saçtı
bulunmuş. İmi» güMİİık o kadar farktı
¡ğjı*^ ^ 0 güzel bulanlar belki d i sımİH $tı<tHİet f#f'H)Vnfunu
^yenmeyecekler, ila n i jm mt fpfc t^İHHuğÜn oktu
i^R îv \ , ‘ alaısal. ,. O n u demek io?f fı/ornı«. lûprak. ,.
M iJ » «
jVy evıvnsel. Kaç yıl geçerse geçsin modası asla
Jrtk bir güzelliğe vah ip. Ç ü n k ü o, olduğu g ib i,., /çtV
gibi i/H/ınn/nr, içindim geldiği gibi davranıyor, kendi
IBSatefc ı/H/f/' kendi için yapıyor her şeyi. Mesela, karşımda
• * itffe •hiihîi.m* yerken iştahını bir görsen. .. O zaııiıuı güzel,
lıahda yuvarlanıyor. O ?<uwnı rfa güzel. Hele bazen
fHıt,talanlarımdan giyiyor öylesine. G ani istiyor çünkü. Be-
¡¡J/h • • Cv',^ r dolaşıyor, O zaman da giizei [¡rip
'ekli burnu akıyor . burun kenarları kıpkırmızı oluyor.
M u gfod' • • Küfrediyor giizei sinirleniyor g ü z e l a ğ lıy o r gü-
ı t Güzel işte anasını satayım . Tuhaf değil, g ü z e l . Senden
m İ S iz d e n güzel. Herkesten güzel. jBana göre o en güzeli.
Î0imı11,1: Y a ta k ta n sinirle kalktı M i. O na ş a ş k ın lık la bakan
¡¡ll(la)/e gülümsedi. Cliyle sol yanağında oluşan g a m z e s in i işaret
gfti, "Burası o n u n . " lanağını işaret eden p a r m a ğ ın ı göğsünün
jo/mhîi indirdi. Bıımsı d a S om olarak ş a k a k la r ın a bastırdı
parmağı, v u r a s ı d a . . . Tamam mı? Ve asla b a ş k a s ı bunlara sa
hip olmayacak. TBen şimdiden diyeyim de . . . I'leyse, iy i geceler,n
Yirm i Y e d in c i B ö lü m
216
^„»ydın Oguicuğuml”
l i p gjiamsız gün ayamaz tamam mı Yaprak? Ncrdc lan
(yn,?* dedi uyku sersemi yarım açık gözleriyle»
«((ilil01, ',®^a 42 önce gitti, son otobüsle New'Ybrk’a geçme-
bitiyormuş- New York Seyahat'ten bilet aldık cam kenarı,
‘"toenıelen dağıtılan top keki yiyor şu an."
Î S f t M dedi gözlerini ovuşturarak. "Git kendi kendine
loirct öt ayna karşısında beni yorma. Ulan bir meşe, ‘Kate
¿rtofl gelmiş' denerek uyandırılır mı?”
«Hadi, Zeliş Sultan kahvaltıya bekliyor,” dedim dediklerini
aymazdan gelerek. Koltuk altlarına elimi sokup ayağa kaldır-
»yiçalıştım, olmadı. “Ulan kalksana!”
‘Katc deyince belden altım felç oldu. Ali Rıza Bey’e dön-
,|iloıisayenclc---Taşı beni.”
«Olıııvbebeğim, sırtıma mı binersin gelinlik kızlar gibi kuca-
guıumı alayım?"
■ p n a al,"
#mam..||«dedim dizlerimin üstünde yatakta yana doğru
jürünüp.¿Bacaklarından tuttum Oğuz’u ve tek ayağımla gövde-
sindenittirerek yataktan aşağı sarkıttım. Ayaklan ise hâlâ elim
deydi.
"fon beynini burnumdan akıyor Yaprak, çek lan beni yu
ları, Lan kime diyorum?! Çek lanl Allah’ım Kate aşkımı mın-
cıranıadan, ona ellerimle pizza yedirirken sefie çekmemeden
5İce|ml|diyerek bir çırpınmaya başlayınca ellerimden kaydı
ayakları ve yer düştü kafasının üzerine. Ben ise gülerek sırtı
mıduvara yasladım. Halıya ters bırakılmış kaplumbağa gibi bir
sfljftdflzelmeye uğraştı, en sonunda kalkabildi halıda. “Sen bit
tinkızım, bir-meşeyi kafa üstü halıya çakmak neymiş göstere
ceğimsana...'* derken yatağa zıplayıp timsahım aldı ve yüzüme
bastırdı. Hem.-gülmekten hem de suratımdaki pelüş hayvanyü-
zûndennefes jjkjnıyordum ama bir şey de yapamıyordom..O
sıradakapı açıldı ve Zeliş Sultan’ın çığlığını duyduk.
“Eşeksıpası, nfcyapıyorsun kıza?l”
21?
t hafta ionra
219
, ’ C1 en az kalsın, gidiyordu kalpten. Her ne kadar has».
irildiği gecenin sabahı hastane tuvaletinde elinde
yakalansa da... “O değil de çocuklar, saçlarımı san
bu defa, siz anlarsınız. Şu yanları da kısaltırız,” derken n ”
Nine elini saçını atıp, Yaşar Dede belirdi kapı önünde. “Hele?1
daha yapsın, boşarım valla!” dedi bahçeye girerken.
“Boşarsan boşa sarkık popolu adam, sana mı kaldım b,, ,
diye cevap verdi omuz silkip ihtiyar delikanlı ninemiz. Öy]e^
yordu ama, öyle değildi işte. Hepimiz bu atışmalarının sevgjj '1
olduğunu bilirdik. Birbirlerine 60 yıldır deli gibi âşık iki hmZ
ihtiyarın atışmaları... Klasik Nunu&Yaşar, idollerimiz... Geı
çekte onlarınki gibi olsun istiyordum yaşlılığım.
Allah'ım lütfen, 80 yaşına geldiğimde bile bana çikolatalı süt iri ■
benimle oyun oynayacak bir Yaşar istiyorum geleceğin Nunu’su ola,ay
**★
Gece Oğuz, Nurhayat Nine ile aynı desen pijamalannı gi
yip, dedesi ile ninesinin arasında yattı. Bizim oğlanların hepsi
salondaydı, ben ise annelerle misafir yatak odasına kalmıştım
Gecenin 2’si olduğu için bırakmıyordu da annem gideyim
yanlarına... Yatağın içine girip yorganı kafama kadar çektim ve
Ali’ye mesaj attım, uyuyup uyumadıklarını sormak için. Diğer
ikisinin uyuduğunu, ama onun bahçede sigara içmeye çıktığım
öğrenince tuvalete gitme bahanesiyle odadan çıkıp onun yanına
gittim. “Alikuş, ölecektim sıkıntıdan. Uyumuyorlar da, yokma
halle dedikoduları yok diziler. I . Beynim patladı.” i*
“Öyle mi?” dedi Ali gamzesini belli ede ede gülerek. “Gel
otur, epeydir yalnız kakmıyorduk.”
“Aynen valla! Seninle dertleşmeyi özledim Alikuşum.”Aya
ğıma bahçe terliklerini geçirip yanına oturdum bahçedeki di
vanda. “Böyle diyorsan benden gizlediğin bir şeyler vardır pi-
nokyo. Dökül bakalım ...” dedi burnuma dokunup. Kızardım.
Her zaman bir şey gizlediğimi anlardı zaten.
“Gizlediğim bir şey yok da.. dedim hafifçe öksürüp. W
bazen önemsiz şeyler aklımdan çıkıyor, o kadar.”
220
^^^■pjg^vMttmmvmııt' «ted» «|tt«wUn t»* wl»
t^ 3m4lM* ’'"•'*k” ♦*"* (*k^*« sın dunum $c»«*
4kv.m, «W %U'y.-vı ***** **» ««« UitX<' *cWV
»tŞ^Lfii'ıU ***** viî>.Hî. »;uk-.vVwn 'mfoftuty*
i ? » * * ' , *^' ' ,,U” V»s snvm AsM,»k *N« (İ*Wk\
*** gkiUtk» AiWUv v"k muvnnv*d* «m grityori*-
<îu' !U" \mws.\d* wWrç
^Ovk“ ' v"
< ** v a U o i \v d t » defcıl TOi” W » » tH e n m ı fcû^tttn tlr
f * * 111*** "Sevmedi*» o km Ali CwUkn. .
( P " i , x. \|wM«to«wmu»un Mımmum um, ben t«*.
0\
<w,y.x^ ...mt^ır bnwvı «wnro ben. Merakem»,*
P L , gKcek tornan« «cvmem. * « de hep mvnUt ulur»
r-^ kfsüılskv benim vA «-vduftımbirine 3 a>kol t'ct-
.¡İl «u?* (bÜnı pımu^ımı hm yı taktırıp. I’ınıa|iy&>
-Nu-d-, anladı w fçfttttmsedı. Sol yanağında
.,>v_., ^mırvi sokuverdim parmağımı. 'Ahu şimdiden
kuN ¡“cversen sev ilerde. Hj ganue benim. Onu p«y-
jpptenx> *e *
’S*»*-'
-\j4j «fonı * dedim tebessüm ederken. 'Bu atadı Ben
« a ticdectfım. Geçen haftasvnkbbuluştum”
^ » ¡ n . ' jedı bana bakmadan. Yutkundu -aııkı 'lutnçe,
^ ıd m ln t ~Nc oldu peki? Yuni, jcy.. ’ &a$uıt baru çok«
lipH M İN ârııp *0 »dan h^lORlBJI hu hakladın?”
•H nıroba k f’ dedun cH cnnn vallavarık. “Sadece bana
onu gûrmeve gttum '
|ÎÖStCfCCC^SW ?*
>ı Bir yan \ afrak K ın ^ ı sevecek' dıvc b u *c\ Yanı
t*«W B ıserm de % iu d a ş b n y lâ b tr s k tg m ı» harfle rini m i
â ^rıİM p şıııııİH .
%fcb»ı * tirdj vhîc. Sonra btr $ev dememe cant-
ta talka “» « • bi' “ * ” a' SŞ_
li Cidden
Ali cidden kötü
»”^ - r btCTBizgiuim**1
kflrii bir niyetim y—
yoktu.. 1M
^— »rıga
- çok u,
» p çolc
ı " .. , • «livormusum
y irım , Sanki t a M * ediyormuşum a b ı.., Size
« * .... S.zc de**2H
225
bcıı bi check-in yapayım, u n u tm u şu m .” İşte O ğ u z ’un ||
ailesi. Ç ılg ın bir anneanne, huysuz ama tatlı bir dede ve Pffil
bağımlısı bir anne.
Kahvaltının devamında y u m urtam tuzla dolduğundan ı]
yum urtam ı gizliden O ğ u z ’unkiyle değiştirdim. Fark ¡¡m s I
tuzlu yumurtayı ağzına atınca, neredeyse sandalyeden 1D
yordu. Kahvaltı sonrası tuzlu yumurta yediği için tansjteip
Çıktı diye bir o kanepeye bir bu koltuğa oturdu oturdu
Oğuz. En sonunda N u n u N ine’nin tansiyon aleti ile ^ 1
nunu ölçerlerken kolunu yanlış pozisyonda tuttuğunda \ ^
“32’ye 12” gibi saçma bir rakam çıkınca ‘bir mese ölüyor?/*1
yuvarlanmaya başladı uzandığı koltukta. İşte her zamanki * u
lıkları... Zeliş Teyze poposuna terlikle vurunca kendine ı
pisti bir köşeye, yattı. Gökhan ve Sinan ise biraz kasaba havÜ!
alıp doğayla bütünleşme bahanesiyle dışarı çıktılar. AnnefcİJ
kahvaltı sonrası yürüyüşü için eşofmanları giyip, Nunu Nine^
Yaşar Dede’yi de peşlerine takarak yürüyüşe gittiler. Evde bir^
Ali ile biz kaldık. Ben her ne kadar hiçbir şey olmamış gfoidj
ranmaya çalışsam da, beynimi dü n gece çok çalıştırdığım içjj
anormal davranışlarımla kafamdaki mütarekeyi fazlasıyla çat
tırıyordum. O yüzden Ali içeride otururken ben bahçeye d.
maya karar verdim. Bahçedeki divanda bir köpeğin oturduğunu
görünce gerisin geri içeri girip “Divanda köpek var, korktum’
diyerek Ali’nin karşısındaki sandalyeye tünedim. “Alayım mıis-
tersen?” dedi en normal ses tonuyla. “Neyi?” diye dünyanın en
saçma sorusunu sordum çocuğa. G ü lü p ayağa kalktı ve elimden
tutup beni de yanında sürükleyerek bahçeye çıkardı. Ben eşik
te beklerken, ayakkabılarını giydi ve divandaki köpeği kucağını
alıp, yana kaydı. “Korkma, ben tutuyorum , otur sen.”
Ayağıma kapı önündeki N u n u N in e ’nin tüylü terliklerin
den birini geçirip korkarak divanda en uca oturdum. Bir süit
hiç konuşm adan d u r d u k öylece. O e lindeki köpeği sevdi, ben
onları izledim . S anki k ö pe k o varken konuşamadığımızı düşün
m ü ş gibi A li’n in kucağından zıplayıp koşa koşa bahçeden ||
>pöP...* dedik birden ikimiz nynı .„„h, ı<hn,|t ¿ ¿ | l
-kötümde! gibi bir Hareket yaptım. "D iin »¿^.e »
Ali/B)raz ,inirlcndim Sagnm «;>|!tk ,* y|cr S
8?Pr dilerim. Fek hatırlam ıyorum bite nc dedim o tuh
(jyle--
-yokyok... Hata bende. Yani bunca yıldır «izden h id u r ,evi
saklamayan ben, sırf bir oğlan için bir yrylcr sakladım K.vtö
bir niyetim olmasa da, haklının. N e olursa o k .ın , bikeetoiniz
91 dundan sonra. Söz.”
‘ Rahatladım...” dedi bayını geriye atıp, arkasındaki duvara
¿¿¡irken. “C idden rahatladım ,"
«Dün biraz kafam karışm ıştı aslında. Yani eski M i » b i öU
. (jiadığif11-bir değişiklik o ld u ğ u n u dü| ünm ü| tl»m sende. Ama
jjmdi anlıyorum ki, değişen b e n n ıijim . M erak etm eyin, eski
f ^prak olacağım.”
'Sen nasıl bir Yaprak olursan ol, bizim için fark etmez, Yap-
rak,Yaprak’tır. D e ğ il m i? ”
“Alikuş...” deyip popomla minik hareketlerle divanda yanı
nadoğru kaydım. “Siz benim için o kadar büyük şanssınız ki...”
“Sen de bizim için. Depresyona girdiğindi; fotosentez yap
mayakalksan da, nöronların savaş ilan etse de beyninde, yem ek
C yemek yerine yeşillenmeyi tercih etsen de, avizelerle kavga edip
„ saçmasapan şeyler yapsan da...” dedi gülerek. “Senin her h alin
bizimiçin şans.”
"Depresyonumun her aşamasını bilen arkadaşlarım var. Ne
«nlıyım be!” dedim işaret parmağımı küçük çocukların derste
tahtayakalkmak için salladığı gibi sallayarak. O da anladı zilin
sesini ve yanağını bana çevirdi gülerek. Yaprak kuralları 5656,
ı sanadönmüş bir gamze varsa, o parmağı oraya sokacaksın! Biz,
divandaöylece iki dakikada eski halimize dönmenin mutluluğu
iletakılırken, yine bir ses bütün ortamı bozdu.
“Lan koşun, Sinan’a kaz saldırdı!”
irkir
“Uları kızlar baııa saldırsın derken, kazlar saldırıp ycr»
urdılar . S i n a n , uzandığı yerden kendi kendine söylenrçJJf
biz gülerken. “Hayaller kızlar, hayatlar kazlar... Ulan hepe?"
de’nin yüzünden. Kesin büyü yaptırdı bana. Bütün kızl»r* ^
Gözde’nin Sinan’ deyip konulmayı kesiyor benle zaten.
bafinıa gelen felaketler..." derken bizim kahkahalarla
suratlarımıza sinirle döndü. “Gülmesenize lan, ölüyordiım ^
kalcın!"
"Kaııka, kusura bakma da, üç tane kazın seni yere yatırm
galaclığını görüp de şu an burada gülmemem imkânsız, anjıy^'
musun?" dedim gülerek “O değil de, nasıl oldu da saldırdı bu
(ilgin kuşlar size?"
"Lan hep bu sığır Gökhan yüzünden... Yürürken bir eyj.
ahırında inek gördü. Kendi türünü görünce heyecanlandı tahj
büyükbaj hayvan, dedi Sinan, ne olur uzaktan da olsa bir
kalım. Ben de dedim özlemiştir kendi hemcinslerini bakılın
tamam... Bahçeye girdik gizliden, işte ahırın önünde durduk,
bakıyoruz içeri. O sırada ineklerden biri Gökhan’ı görüncea§ka
mı geldi ne yaptı, bağırmaya başladı. Bir baktım üstümüze ge
liyor. Bu pi( kaça tabii hemen, ben kaldım. Ben de tabanları
yağlayayım derken, deyim can buldu, ayaklann^fiir kaydı,göt»,
mün üstüne yere düştüm. Toparlanıp hemen çıkayım bahçeden
derken kafamı bir kaldırdım, üç tane kaz üzerime üzerimeg-
liyor... Anasını satayım az kalsın hardeore becereceklerdibeni
Gagaladılar her yerimi... Ben yüzümle geçinen biriyimnb-
daşlar, şu haline bakın, ponçiklenmiş gibi duruyor!" |
“Baktı kızlardan hayır yok, kazlar ponçildesin han tef
kendi bilerek yere düştü yalan söylüyor gavatar,” dedi G&ta
gülerek. "Yılan mı lan, eski Kazanova?"
“Gökhan bak seni atla çiftleştirir, doğan çacuğatu]
takarım! Senin yüzünden ııe hallen: düştüm, bir de(
çıyor!"
"lam am tamam, geçti bitti. Ucuz kurtuldun
tehlikelidir. Dua et az 1»asarla kurtuldun."
İ2 de, bir «ey eksik.. dedi Ali oturduğu kölesinden;
-m mağduriyeti... Gökhan'ın dalga geçmeni.,. Yaprak'ın
f i l “ '] 0ğU*? ° S UZ ncrcdc?” demesiyle hepimiz telefon-
ay«' anda’ » ir »ürü mesaj gelmişti Oğuz'dan
D hiçbirimiz o hengamede fark etmemiştik.
pp*i m
g p p ^ a t s a p p grubu-
230
is fe to h m ın a b benim içüıs, 1 â n „ , M b
Ya da uzun sure kimseyi
tez aşkın nasıl bir hah olduğunu öğrenmek
E w n P iy o n ım b g t o B f a ( M | e d iı. ,. K e n d im d e n
tendi aşk tanımum k c / d e y i n u '
|B | P ^tarer verirsen bizim için tamam fazım. Sen sası; ;v-
Ama sırf sen biraz yumuşadın diye benim de
W L* bekleme. en ufak bir yavşaklığmda yine »ikenm o
^ sjodmetrekaresım. ”
de o kadar. Bizim için sen ona âşık olmadığın
* ^^jjpink'olarak kalacak o sırık. Ama dediğini yap sen,
fr.mn fotosentez güzeli aşkı neresinden kavrayacak ~
bz aşkı göçünden yakalayıp, olayı çok yanlış anb-
H feçok korkuyorum çok,” d e d i O ğ u z yine ortamı biraz
* ^ * k isterg3>L Soma kendine pek yaloşmasa da ciddileşti.
p . destek »eriyorum sana, iddialarda her zaman yanında
Î*
Ece, ne diyoruz? Nerede, ne zaman, neden, ne yapı-
HBi
231
dövdük zamanında. Liseye geçince de zaten dördürnü2ı
(andığını gören kimse cesaret edememiştir yanına yakla *ilp
Sırığı tek sanıp yüceltme kafanda. O sadece çoraptan ç ıl^ %
mak gibi beklenmedik bir anda çıkan biri.”
“Ama Yaprak kanka, çok koordine çalışırdık o zamanlar §®
yavşayanı çekerdik erkekler tuvaletine... Sinan tutar,
ben yeni öğrendiğim küfürleri onlar üzerine deneyimle d **’
Oğuz ise çocukların psikolojisini bozardı.”
“Aynen ya... Bu piç bir keresinde dövdüğümüz çocuğü'/j
fasına, burnunu sildiği peçeteyi sürmüştü. Çocuk üç gün i l i
gelmedi. Sonra başka bir çocuğu döverken çocuğun kulot
tuvalet camında vızıldayan sineği yakalayıp atmıştı. Ulan k
devrin psikopatlarını hep bu yarattı, sorumlusu da şensinV,
rak.”
“Şu an kendimi en son babalar duyardaki kel adam gibi hi
sediyorum. Neden haberim yok ulan bunlardan benim? Bend»
yıllardır ‘Ruhu Volkan Demirel olan kız’ olarak takılıp, sınğ^
bana ilgi duyan ilk erkek olmasını ilk başlarda ‘gey mi acabı'
diye yorumlamıştım.”
“Kızım ben sana Volkan Demirel’den farkın yok diyorsam
kardeşim gibi olduğundan. Oğuz, Sinan, Ali neyse, sen deosun
Ondan... Konuşturmayın ulan beni, beceremem ben böyle
şeyleri. Hem ortada bir gey olsa, bizim gruptan sana değil bana
sulanırdı. Bilirsin, erkekler bana bayılıyor...”
“Salak...” dedim Gökhan’ın eline vurup. “Daha önceleri
umursamıyordum bu tarz şeyleri ama, sırık bazen öyle şeyler
söylüyordu ki bir tuhaf hissediyordum kendimi. İyi geldi bun
lar... Sıçmışım diğerlerine. Ben sizin tatlı Volkan Demirci'miz
olsam yeter bana. Sürüye uymaktansa, kendi sürümü yaratırım.
Bunu da o sırığa kanıtlayacağım. Kendimi keşfedeceğim bu
yolda, yalnızca ve yalnızca içimden geldiği gibi davranıp, yine
içimden geldiği gibi olacağım. Sonucunda ne olur, kim kaza
nır bilmem. Ya o bana cidden aslında içimdeki prensesin sesini
kıstığımı kanıtlayacak ve kalbimi kazanacak, ya da ben kazanıp
imadan yine k e n d i y o lu n d a yagayıp k e n d i bııldufctım
¿0» 0 flina göre bir gün b«}ka«ına ayık o lac ağım .” Ayafta
Ç ta,|jl sj ban» b ak arke n . Gülünmedim h a lın ın ortasında.
İ| | P ciydaşlar. • • İ d d ia la r ım ı* k a ld ığ ı ye rd e n d e vam et-
##
www.kitapevi.org
'Y irm i D o k u z u n c u B ö l ü m
234
-esert çok tatlısın ama kokuyorsun.. . ” derken yine kendi-
P l l l n Ğstssygıo» kaybetme riskini göze alarak, omzuma bir
Okunmasıyla iiç adım öteye sıçradım, uzun adamacı bir
% „tısali. ‘ U lan sırık piç, ben sana kaç kere diyeceğim beni
korkutma diye!”
arara
<ÇÖp konteynırıyla mı konuştun az önce, bana mı öyle gel-
j-
j" dedi gülerek.
-Mhi.. Ne alaka? Sor istiyorsan, ben bir şey demedim
. * devince bir kez daha kahkaha attı. “Seninle uğraşamam,
(fi/t-'" *
gıkların efendisi.
♦pur dur dur... * dedi gitmeye niyedendiğimde. Kolumdan
ıWp (¿endisine çevirdi. “Kaç gündür göremiyorum seni, böyle
-adıiten karşılaşmışken bari bırak iki dakika göreyim yüzünü
Aptton kızım."
*İkidakika...” dedim saatime bakarak. “Süren başladı.”
*Çok acımasızsın...”
*Yx>. değilim. Sor istersen,” dediğimde gülemedi. Bu defa
tenkahkaha aram. “Şaka yaptım. Merak etme, sadece ufak çaplı
„oton savaşları... Kafam yerinde.” Elimle, ters taktığım şapka
cavurdum.
‘İyi o zaman. Bana âşık olmadan delirmeni istemem.”
‘Tıraş olmadın mı sen? Yüzünde sarı san şeyler var.”
‘Utandırma!" dedi gülerek sırık. “Depresyondaydım biraz.
Göremedim ya seni... Olm uyorum tıraş falan bir süredir.”
‘Bence ol sırık... Sarışınsın sen, kendine gel. Bıyık, sakal se
ninneyine... Gerçek kesitteki san bıyığa dönmüşsün.”
■“Yaprak!” dedi tekrar. Yine güldü. “Cidden bir tuhafsın bu
gün, korkutuyorsun beni.”
“Yi kafamın yanında iki hava boşluğu var ya, cereyanda kal
dımo yüzden,” dedim kulaklarımı işaret edip.
‘Kulaklarını daha önce görmedim. Saçını hep dağınık toplu-
voreunya...” derken yanıma gelip şapkamı çıkardı.
‘Ulan namahrem benim kulaklarım, ver şu şapkayı!”
‘Yoksa hafif kepçe m i? O ndan m ı saklıyorsun?” Şapkamı
* >P kendine taktı. “Y oo, gayet m inicik kulaklarım vJI|
kimselere göstermiyorum. Prensip meselesi...» 4r' At^
«ten. “Ulan şendeki bu boy buradan bizim eve y0| 0j
Şeddi misin mübarek. Aşamıyorum...” Çin
“Hadi bir bakayım kulaklarına, ne olur.. ”
“Yavşaklaşma yine!” dedim ayağına tekme atıp. “Ver
rum, tükürürüm bak.”
“Tükürsene... Ne olur.”
“Yavşaklıkta bir dünya markasısın Barış.”
“Bana ismimle hitap ettin!” diye bağırdı birden. “Duy^
mu Barış dedi bana?!” Yoldan geçenlere doğru konuşup
“Salak.. dedim kolundan çekip. “’Ne diyeyim, Mahmut^
esprisi bile yapasım gelmiyor şu an. Rezil oluyoruz!” ■
“İsmimi sevdim sayende. Bir daha söylesene Amazon u
Lütfen...
“Sınklann efendisigillerden, yavşak Barış. Evet, seninf|§
bu.”
“Hmm, İspanyolca isimler gibi... Güzel. Sevdim ben.”
“Cidden bazen adamı delirtiyorsun sınklann efendisi Ben
gidiyorum...” dedim arkamı dönüp. Şapkamı hatırlayıncakuy.
ruğunu yakalamaya çalışan kediler gibi gerisin geri döndün,
anında. Ellerimi uzattım burnuna doğru. “Şapkamı ver.” l î
“Bende kalacak. Hatıra...”
“İki gram insaniyeti hak etmiyorsun be sınk. Kolla kHini
geliyor beddua...” dedim ellerimi boksörlerin gardım aldıkları
gibi yapıp. “Oksijen yerine karbondioksit alırsın da, nefesinp
tünden çıkar inşallah. Dinozorlar gibi neslin tükenir de, bilim
kurgu filmlere konu olursun, Amerikalı kahramanlar ponçikler
seni filmlerine. Tuvalete girdiğin an tuvalet kâğıdı biter de,evde
kimse olmadığından kıçını bitmiş tuvalet kâğıdından artaka
lan kartona silmek zorunda kalırsın inşallah. Ay, yeter. Şiştim.
Piçoz seni!” deyince birden güldüm yine kendi kendime. “Aaa.
bunu yeni buldum... Paçoz... Piçoz... Ay valla ben kullanırım
bunu.” Arkamı dönüp sanki hiçbir şey olmamış gibi kendi ken-
236
eyalette, tuvalet kağıtsız da kalınır», oksijen yerine karbon-
'f'L t de alırım. Am a dinozor olamam galiba da çok istersen
^ r la n m ..* M RŞ
-Yavşaksın, yaparsın sen.
-Kendine iyi bak!” dedi kafasındaki şapkamla. Sonra gülerek
rİE3Si*üdöndü ve aksi istikamette yürümeye başladı.
gir süre içimden ‘Acaba iddialara devam edeceğimi söyle-
ta mi, söylemesem m i’ diye geçirerek arkasından gidişini iz-
kfip. Ama nedense söyleyesim gelmedi. Ben öyle dalmışken,
jjjui kendime getiren telefonum oldu. Kafamı kendime gelmek
jpp ¿afifçe sallayıp, telefonu açtım. Arayan Gökhan’dı. “Yap-
^ Sinan yanında mı?” dedi telaşlı telaşlı. “Yok kanka, şimdi
içiyorum Alilere. Ordadır belki... Ne oldu?” dedim. “Kanka
jjrtJc, kırmızı alarm. Ece gelmiş. Az önce gördüm pencereden.
Sinan’ı kilitleyin bir yere diyecektim. Dur sen kapat, ben onu
a o y a y ı m , neredeyse gideyim, ben çekemem o çorap gülünün
237
ayrılması üzerine, annesiyle yaşamak için b a şk a b ir Ü f&
mıştı. Sinan’ın ona açılmasından kısa bir süre s o n J {y H|
sonra ara sıra bizim mahalleye yakın oturan baba*lt)
gelir, Sinan’ı depresyona sokup geri giderdi. Ve Sinan
da depresyonu en çekilmeyen kişiydi belki de... y\jj
na girince sigara içer, uyur ve sessizleşirdi. Gökhan sür^Pfm
içip sızar, Oğuz ise... Oğuz pek depresyona girmez,
sokmayı tercih ederdi. Ben deseniz, cansız nesnelerle I» '
ve yorganın altında can verene kadar kafamı çıkarnu^j^P
taktan. Ama Sinan... Sinan bu konuda bir tuhaftı. Bir^ ^ p l
gi böceğine dönüşür, hepimizi öpmeye kalkar, sonra heni
bir anda sinir olur, salak salak laflar söylerdi. Bir anda k e ^
yere atar, bir anda saçmalar, bir anda koşmaya başlardı., "n J"'
bir istikrarsızlık abidesi olarak geçirirdi zorlu süreci. OytfcjT
Ali’lere doğru giderken tek temennim, Sinan Ece’yi gönjje^
yetişip, Ece gidene kadar olaya hâkim olmaktı. İşte benimd*
aşk hayatım... Bizimkilerin ardını toplamak... E-Amazonkı
ne yapsın?
' ■1 'Çr&e/i'11 lıe 9ere^ v a r *sm e? ha sevgili hu arkada §...
^ ¡s im le r e takılm am . O y üzd en te k lif falan olaylarına karşı-
m ' i j h l ı y o r u z l§ te ... VIeden isim le sınırlay alım k i birbirimi-
' Haksız 'm iy im ? ” dedi S i n a n telefonda konuştiiğü kıza. Tek
^mcAinde, f i l i 'y e gide rk en telefonda da b it k ız la konuşuyorum
şimdi- . 2Sen sana ne hissediyorum ^biliyorum . S e n b'İli-
oısııtı-■ • Vleden b izim b irb irim ize hisse ttiğ im iz farklı ve değişik
jf u l a r ı 'çıkmak, sevgili o lm a k ' g ib i kli§e kalıpla ra sokalım k i?
$iz farklıyı^ fiu n İa c ığ n n . T ab ii g ü s e l m . .. A y n e n öyle. Yleytie,
J KıjMsgrfe o z a m a n , ge lirim ben 2 gibi. C v boştu değil fiti?
o z a m a n , y a r ın g ö rü ş ü rü z . 33e« gelene kadar
Umumidir. 0 l d u
katiline iyi bak. A ğ la r ım y o k s a ... T am am ? H a d i . . . §örüşü-
rvİL Tamam h a d i..... H a d i ta m a m a rtık , kapattın\‘, ” deyi# h ız
la kapattı telefonu.' " U la n şu k ız la r ın sok d a k ik a vedayi uzatm a
huyu delirtecek b e n t *T am am h a d i h a d i çjörüşürük:, hadi tam am ,
haili bay bay ’ derken a ğ z ım y u m u la c ak anasını sataytm. " Telefo
nun cebine attı ancak ie k ra r ça ldı telefon. A r a y a n bu sefer diğer
konuştuğu kızdı; "IB u niye a rıy o r lan.' . . ” dedi kendi kendine ve
Halana coşkuyla telefonu a çtı. "S ude ciğiv n ? Cfendim çanım,
flımeşgulü? H a o m u . .. | dedi b u rn u n u k ırış tır ıp . "Ş e y güze
lim, bankayı aram ıştım d a . .. C vet evet ufa k b ir şey iç in ... Tok
j#ünemsiz de işte b a n k a la rı b ilirs in , annenin yok k ız lık soyadı,
¡/ok babanın plaka n u m a ra sı, yok sıçarken han gi peçeteyi kulla
ptınız, yok teyzenizin o ğ lu n u n en sevdiği program ın on (kinci
Nrft..,* deyince k a rşıd a k i k ız g ü ld ü . S i n a n hafifçe 'oh' çekti
(§SfWM<faM.|*Qy/e iş te ... Y a rın m ı? Yarın doluyum güzelim
ya ... 13izim çocuklara söz verdim, vermesem, al hai^m
rim miladi takvime göre senin olsun, Aynen aynen q H
ondan sonraki güne ne dersin? İBizim ev boş o gün
maz mı? A nlaştık o zaman. Hadi canım, tamam adrf/^' ü
Hadiii, tamam hadi tamam hadi sen de canm hadi »
sıkıntıyla telefonu kapatınca direkt sessize aldı bu defa "yi ^
kaldım yine son on saniye... J3ir aramayı daha kaldtraSj^
Telefonu tekrar kotunun cebine sıkıştırdı ve ıslık çalarak t ü H B
devam etti. *"S
S o n birkaç gündür, okul dışından kızlarla görüşmeye başlu*
için ğözde işlerini bozamıyordu ya, keyfi bir hayli yeri
Seke seke yürürken, kendi kendine kaldırımda oturup
kız çocuğu gördü. Sinan, k ız çocuklarına asla dayanamadı M
lümseyerek kızın yanına gidip başını okşadı. "İki kulaklı fejfaf
dedi gülerek. "Tavşan mı olmak istedin? Vleden saçlarını ty|,
yaptın?” K ız cevap vermeyince biraz daha üsteledi ¡eoMujatil^
için. "IBen de hep saçımı böyle yapmak istiyorum ama saçlnm*
kısa...”
"Uzatmalısın o zaman, ” dedi k ız başını oyuncak bebeğindn,
kaldırıp. '"Ben çok fazla küçükken de senin gibiydi saçlarım o
zaman annem yapardı iki kulak. ”
"Öyle mi? Umut var yani? İBir gün geleyim de yap saçları,
mı, olur m u?” dedi Sinan küçük kızın yanaklarını sıkarken. Ka
başını hafifçe sallayıp oyununa geri dönünce ayağa kalktı Sina»
"/Ulah'ım ne olur ilerde kızını olsun, erkek olursa,çocuğum da
yanamam v a lla ...” diyerek. Ayağa kalktığı an, karşı kaldtrmâ
birini görünce yüzündeki gülümsemesi yerini şoka bıraktı. ”£ce?'
"Ylilerhaba. Uzun zaman oldu görüşmeyeli...' dedi Cce, Si
nan’ın yanma gelip. "Vlasılsın?''
"İBir dakika öncesine kadar tele tabiler kadar m utluyken, |
an Sünger IBob’daki Squidward gibi hissediyorum. Özeti ş|ş!
geçtim m i?”
"Sinan, her zamanki gibi çok tatlısın, ’ dedi ( ce $ İ ! I |
"Lee, nasıl gidiyor hayat görüşmeyeli?”
dalga hii geçiyorsun şu an benimle? O kadar şeyden
eden her seni görmemde bana şu işkenceyi çektiriyorsun?
9* ¡.„şutta mı gidiyor arada gelip kendini hatırlatıp agjztma
242
" değil de Sinan nerede kaldı ya...” dedim başımı geriye
“ arken. “Ece’yi gördü kesin.” Daha bizimkiler cevap ver-
dı§ kapının örtülm e sesi geldi. Ben hemen hafifçe doğ-
p İp i oturduğum yerde ve oturma odasının kapısında suratı
|||lj ¡r akilde duran Sinan’a baktım. “Sinan, bir şey mi oldu?”
vermedi. Ayağa kalkıp yanına gittim. “Sinankuş?”
f|jfj|| öldü beybi...”
**★
ifşanı üzeri Sinan biraz yatışınca, babamın yedi kez arama-
M sonra eve geldim. U zun zaman sonra ilk kez eve erken
sl. .¡gj jçin benim de yemekte olmamı istemiş işte... Onlarla
¿n aile sohbetlerimizi edip, yemek yedik. Biraz televizyona
baktıkderken iki saatte onlarla yapabileceğim her şeyi yaptığıma
jjjar verip vicdanımı temizleyerek, odama çıknm ve bizimki
lerle mesajlaşmaya başladım. Sinan’ı merak ediyordum en çok
Onu o halde bırakmayıp, hepsi Alilerde kalmaya karar vermiş
lerdi o gece. Kıskanıyordum biraz...
4NlKwhatsapp grubu
Yaprak: Ne yapıyorsunuz?
Oğuz- Hm m , besinlerim in oksitlenmiş k a lın t ıla r ın ı
anüs y o lu y la dışarı atıyorum , sen?
Yaprak: Çirkinleşme Oğuz...
Ali: U la n Oğuz, çık tuvaletten, yemin e d e r im b aşını
klozete s o k a r ım gelirsem. Prostat olacağım g e n ç y a ş ım
da senin y ü z ü n d e n !
Oğuz: A li b e b e ğ im ... Ç iş i n g e ld iy s e n e d e n s ö y le m iy o r
sun? Ç ık a r ım y a r ı m s a a t e f a l a n .
Sinan: B e n c e s e n ç ı k m a o r a d a n p u ş t , k a y ıp ç o r a p la
rım b u ld u m . B e n i m e n s e v d i ğ i m d o m u z c u k t u ç o r a b ım a
stn h a n g i c e s a r e tle a ğ z ı m s il i p k a n e p e n i n k e n a r ın a s ık ış
tırırsın!
243
Gökhan: Oğuz, pislik m isin bebeğim?
O ğ u z : Kafam karışm ış, ben m utlu m u y u m satu,
se*\m çorabına ağzım ın kenarındaki pizza so sun ^.°\
ten? O kadar m utsuzum ki şu an ağlıyorum
gizli gizli...
Sinan: Sen bir çık oradan, bu sefer Çorapla^^^M
şattım m erkezinin tem el taşına tıkayacağım , ¿iç
mayacaksın!
Yaprak: İşte bunlar hep nöron savaşları...
Gökhan: Lan Merve mesaj a ttı, y arın sabah size
ceğim dedi. Konuşacağı bir şey varm ış! 13tle.
Yaprak: Kanka, ne konuşacak ki acaba?
Gökhan: Benim çocukluktan arkadaşım var
ba... Onunla karşılaştık bugün. Epeydir görmeyince
dik falanj biri onu gördü de haber m i verdi acaba? (j|
Merve ayrılm asın benden?
Sinan: Kanka, üzm ek gibi olm asın am a ayrıİMöğı
•' 'fin
önce sizin tekrar barışm anız lazım . Halihazırda hâlâ
İl
rısınız siz zaten.
Gökhan: Şim di sana onu soran oldu mu sayın gen'
zekâlı?
244
,y" j5ı'jî bugün dedin ya kulağımı kimse göremez, namahre-
■ diye. •• Hani üzerinde ne var der ya telefon sapıklan, ben
fcula&n1- ” açıklama yaparken bir an pes etti. “Aman,
^ ne... Ne yapıyorsun?”
«S,rıkçığım -ne zamandır seninle havadan sudan sohbet eder
0,duk?Çlkarbaklayl”
"Valla bakla falan y o k ... Arayasım geldi.”
“Tamam.” Birkaç dakika öylece sustuk karşılıklı. “Konuşacak
konumuz bitti, kapatalım.”
“D a h a bir ş e y konuşm adık k i...” dedi sıkıntıyla. “ B a n a se
ninle k o n u ş a c a k kadar kendini tanım a şansı bile v e r m i y o r s u n . ”
“L i m o n s ı k m a vicdanıma şim di sırık...” derken ç o r a b ı m d a n
(gçaıi parmağımı salladım tekrar. “Sana bir şey diyeceğim b e n . ”
“Sevindim.”
“İddia sırası bendeydi değil m i?”
“Ş e n d e y d i Am azon kızım .”
“0 zaman ben bir şeyler d ü ş ü n ü p ...” Hafifçe öksürdüm
söylemekte zorlandığım için. “Seni ararım .” Ve telefonu sura
kapattım. G erçekten b e n im için zor b ir adım dı... Doğruca
tın a
tılefonu be A m a z o n k ı z ı m . A m a . .. T e şe k k ü r ederim . S a n ır ım u z u n
pe ler..."
245
ğökhan, İflfle r v e 'n in g e le c e ğ i i ç i n f a z l a heyectm hydt o .âat-
C rk e nd en k a lk ıp k a fa s tn t dağıtmak iç in uzun zam an
num aray ı tuşladı. 13u defa ikinci çalışta cevaplandı telefon, *(1
o ld u ? ” dedi İflflerve büyük bir rahatlıkla, ğökhan k u m sestMdek
r a h a t l ı ğ ı duyunca derin bir oh çekti kendi kendine. "fHerve, |y
ileride. •
"flsla değişmeyeceksin ğ ö k h a n . . . ” dedi Vilerve, ağzına en
sevdiği kreplerden tık ıştırırk e n , " ç o k le z z e tli !' 1 dedi birden siniri
geçerek, "Giddrn b a y ıld ım ! ”
"Allah'ını, senin şu gülen y ü z ü n ü görmeyeli ne k ad a r u zu n
zaman olmuş. Ş u an k a lk ıp Id o d a n sı y a p a b ilirim . ”
| Salak. . . ”
,(Ceet bu ani z iy a re tin i neye b o rç lu y u m ? ”
|Sorguya mı çekiyorsun beni ? ”
'iğtıytr h a yır.. . ” dedi ğ ö k h a n ellerini hızlıca itira z eder gibi
sallayarak. (fistersen sebepsiz gel. H a tta hep gel a m a ... Telefon-
¿adedin ya bir şey konuşacağım seninle diye. O n d a n . . . K ız ım
sabahın 5 ’inde uyandım heyecandan. K argalara seni anlattım ,
onlar 'kahvaltı yapm adık d a h a , sikm e beynim izi ğ ö k h a n ’ dedi-
ler,”
Cspri yapma. (Biddi bir şey k o n u ş a c a ğ ız . ”
ven ciddi olam am , g ü le rim a m a } ” dedi ğ ö k h a n çocuk gibi
(«İt *
1TPekâlm," dedi frlcrve elindeki çatalı tabağın kenarı^ /
kırken Ylflerve. " S a n a bir şey soracağım,.. "
"Cvet evlenirimi”
" ğ ö k h a n !" diye bağırdı m erve sinirlenerek. Ciiddi oll'! |
"T am am ...’' dedi fjökhan, eliyle gülen yüzünü tekraf »¡j
şekle sokarken. "Giddiyint. ”
"(Diin annemle perdecideyken karşıda neni bir kula (jörğiğ'
Sarıldınız . .. ” Vderve kaşlarını hafifçe çatarak, pembeâ i f l
naklannı saklamak için başım tabağına eğdi ve tubağtmjğ^M
oynamaya başladı. "Yani biriyle çıkıyorsan ilk ben bilmek
dim ...
"İB iri..." dedi ğökhan gülerek. "TBiriyle çıkmak? ” ]}tT
daha arttı kahkahası. "TBen?"
"H iç beklemezdim senden. Sürekli peşimdeyken gidip L
anda . .. ”
'T a sarışınım,” dedi gökhan, gülerek sandalyesinden k a l f a «
rYlerve’nin sandalyesinin hemen yanına diz çöktü ve yanaklatm
avuçlarının içine alıp kendine çevirdi, " ile çıkması kız, b e n tem
asansörle bile çıkmıyorum ayrıldığımızdan beri, sen gelmiş ne $.
yorsun bana. O Tubitto ya, annemin arkadaşının kızı. Y e d i yıloj.
muştu görüşmeyeli. Severdim eskiden... Çocukken a n n e m l e s ı k s ık
giderdik onlara. TBöyle görünce, o heyecanla sarıldım. He var k i ? "
" Yaprak’tan başka kızı arkadaşın olarak kabul edemem. Sa-
rılmak fa la n ...” dedi İflilerve, ğ ö k h a n ’ın yüzündeki elini çekip
tekrar önünü dönerken. "Yani seni kıskandığımı düşünme. Satha
beni kandırmış gibi-” derken kız„ ğök h an ayağa kalktı ve ¡Her-
ve’yi de ayağa kaldırdı. "Yle yapıyorsun?” ¿yökhan, cevap ver
meden sandalyeyi kenara çekti. Iflflerve’nin boş tabağını ve¡etil
bıçağını, elini Tlflerve’nin hemen yanından geçirip sert bir tat
ketle yere fırlattı. Ve İflflerve’yi belinden yakalayıp bacağının 0
kısımlarından tutarak masanın üzerine oturttu, ğökhan fim
mısın, ne yapıyorsun?! ”
248
¡g$nm o h ,. . de<f» t j&ithim. Ilîcrvenın dudaklarına
. B’ ugüne haıJur turp Utrult yanımı salak-
abatid* b*rdntlerimle ya da İm tant jt ^ r r lt W tin la *
J H P g g y a ™ dalın fazla daynnamyorum. İlk fast ter'kns-
r İÇİH M ir i de î » mı Im «tawvii lntlu|mıri'
i** ¿/im» ¡âglttnhkla ytettne İmkan W l«v*'*m [luılaİilorm- |
dakika *«mm kalbimi* »itini Ju-
Ju» .„Maksin --
f "ğtldutn Gid in bırak! ~ dttkmt f Julilırm bilekle-
¡fg üitkaladi anı* M « i # » m m m m i engefjdî. ’13«t dm leym ^
I kutlar bırakmayacağim İMtroe."
* morbaltkla hiçbir bok d it ttfcmeptejíjnt *»« Mr yılda
■ 1 ,-7 o km m é a m ^ 1k o t m İm f a lı . "
^ ^ B E L u m r tlim m nş« m .
•Qskk<m Soyleiınrkirnm mam ytlii de Böyiejfdwiiwin.
***
'Lapida § * W ***"1
iwàe» dtğil! Ç*M lütfen, inmek istitjo-
d iy e k o r k u y o r u m * fiu n c ı y a lu n s ö y le y ip <> a r k a d a ş l a r ı n l a .
İm ilid ir g e z e c e k a in i » d iy e ç im im tu tu ş u y o r . C jU n kU b i l i y g M
r ltu fıııu d u b ir s ü r il i'r k i'k o l a c a k . H um d e ben y a n ı n d a d ıttjim
b u n la r d e m e ÎV le r v e ,
k ız ın . " Y e m in e d e r im d ü ş ü n ü n c e b i l e ö l e c e k g i b i o lu y o r u m ."
v a r b e lk i ö y le b ir i. V la s ıl b u k a d a r e m in -" d i y e m e d i H ileni.
nı d u d a k la r ın a b a s t ır d ı, file m e , hem en y ü zü n ü i t t i r d i g ö k h a t ı ’u
ve om zu n a vu rdu . " V I e y a p ı y o r s u n ? ! ’’
" S a k ın . S a k ın b a n a ö y le b ir ş e y s ö y le m e . ( D o ğ r u y u söyleyeni
k a d a r ö p e r im yoksa. "
252
m sınkla konuştuktan sonra, Ali’ye verdiğim sözü yeri-
^firm ek İŞ onun yanma gittim. Sabah olduğundan
& fotfse gelmemişti, Ali de kahvaltı yapıyordu spor kanalını
¡^^^Altında lacivert bir eşofman vardı, üzerinde ise bir şey
Ku “Oğlum, dün Gökhan şortla geziyordu, bugün sen böy-
ipjüş 3ymda ateşiniz başınıza çıktı herhalde,” dedim yemek
« a s ın a Çökerken. “Ekmeği uzatsana...” Evde kahvaltı yap-
253
. . U f „(1 oldu diye Kr<. ırtlilM 1
^ blr k,nntml
255
Sonra işte yağmur falan...* Cevap veremeden ¿ g d ____
yüzüne bakınca, kaslarını huzursuzlukla çattı, e liy ^ * IJH K -
edip “Burada dur, tamam m ı? ” diye son kez ternbil, |||j
kaç saniye içinde çıktı gitti odadan.
www.kitapevi.org
Japrak ih esvap vermesini bile beklemeden hızlıca odasına gidip
H R arkadan kilitledi f i l i . K apının arkasına sırtını yaslayıp
jjr/ı asatiı kaydı. § e r i zekâlı f i l i . . . " dedi kendine kızarak.
DuJağın,n kenarındaki küçük dokunuşun, Yaprak'm dudağının
ıJnsı olduğunu fark ettiğinde göğsünün sol üst kısmında, yıllar-
Mr söz geçiremediği organ, ilk kez daha önce çarpmadığı kadar
¡¡ah çarpıya başladığı için, ne dediğini bilememişti o an. Ö
„¡¡¿dendi kızgınlığı. .. "Sıçtın bir de sıvadın!” dedi tekrar akima
J in c e söyledikleri. ellerini saçlarının arasına daldırtp kızlıca
¡¿nftırdı. "Senin ben heyecandan saçmalayan beynin sıçayım."
fcaara dudağına değen o küçük dudakların bu kadar ölümcül
olabileceğini üç saniye öncesine kadar bilmiyordu o da. flm a o an
çoknet görebiliyordu ki, ölmekten beter hale getirebiliyordu insanı.
Kapı dibinde kendine küfrederken aklına böyle durumları anla
tabileceği tek kişi geldi. elini hızlıca cebine attı telefonunu bulmak
jjİH, ama cebinde değildi. ^Dizlerinin üzerinde yatağıma doğru
ilerledi. Yatağının içinde telefonunu ararken kendi kendine söy
lenmeye başladı yine. "Kalıbından utan, şu haline bak... ” Yas
tık kılıfının arasında yakaladı telefonunu. "Ylereye girmişsin lan
öHİe!" diye telefona bağırıp Cmre’nin numarasını tuşladı. Hemen
açtı telefonu sırdaşı. "filo, Cmre müsait miydin?” dedi en kısık
sesiyle, Yaprak’ın duymaması için.
"Tuvalette yakalandım ama önemlidir diye açtım. Çok acil
iığilse o« dakika sonra-” Sesi tuvalette olduğu için yankılı geli
yordu.
Önemli. Çok tutmayacağım zaten, bir şey anlatmam lazım,
delireceğim. ”
257
"m t mi nldur1*
f pm/i altlımı,'
" fitit* fimi f'ıum f/ttlmit. "O ğlu m {j/f minin?* i
“t VıliliHı inim iı/iı/im," derken nlurduğıı ¡jûttaiiK lııtlufa 2 S f.
/İli, "(ılıtılın ılljiııtıım hm mmıl ıı/ıtfimr I " |pf! '
"llıılıtl luıkııhm, Mil İm lulııi'u c ınm niuZoiffüj/fl' İSl|S| 9
"(h fıınıı,,," ılnll I İli yulahlıı ffiîifiinan nııiat
çl/h ıftpnik İMııiitıı\ii’ bir uı1// kın;lı,,■
"IIbitrilııı lı/lilth (pıhtı o binudıtn, kimdi kendine ,
mııııılıı mitini f "
"'7iı/ı// /t’i kayır, " dinli illi içini çekmlt, "TRen ? ^ < i b İ İ
ı/ini, ııııııl Î|fe|/t!///|W11. 1
Sadtıde gtl M i , "
"Hatanı dudağı dudağıma değdi.’ TBu c ü m l e y i kururken ¡>¡1,
^ kalhi teknır tekrar lııtt,İtmiyordu illi nin kalbi,
"O h a . ,," M i i'ıiııro gülerek, Seni yankılı geldiği iğin y x
halan ıhılın hir kulak anlıyordu. "He elemek dudak?! ¿avı ott«i"
"lui'Utı ııl, ■," dedi illi ¡/ine fazlasıyla kısık bir sesle. "Som
jfM W. o (in ıı kadar çıık heyecanlandım ki, saçmasaptm je^
adaletlini, Huni normal saçmalamak vardır, bir de Ofjuatipi iaj.
ınalıtııtak nardır y u ,,. İlan O ğ u z tipi saçmalamanın bile ustt¡M
hir performansla saçın uladım ."
Ü kadar vahim yani durum ?”
O m urun p ı un benim 'sakın buradan ayrılm a dediğimmut-
fak parkesinin üzerinde öylece olurup tep kim i analiz ediyor, Sı;-
tını, Koskoca ¡ocuk, liseli kızlar gibi heyecanlanıp saçmayı.,,
U lan yemin ederim ken d im i d övm ek istiy o ru m §u an. Ifleyapsm,
kendimi dolaba sokup nefessiz m i b ır a k s a m ? ”
"Kardeşini, ,, O la n olmuş biten bitmiş, Zaten kaza S t t
btık.,, 'Takma kafana, İle n i,” dedi Cmre kıkırdayarak, k î»
olarak Japrak'ın ilk öpücüğü sunu gitm iş oldu."
"(D m e be, , . " dedi f i l i külhi boğazında atarken, ' i'Cazarah
olsa ilk öpücüğünü ben mi çalmış o ld ıu n ?"
" l a ı d e d i l/iHne u im gülerken, " ‘Onrısı içinde aşk ^a‘
■ g e le n ' yaP v e ' t A S u k u t ı n k a l b i n i u l a n . S a n a g i i v t -
İPMBİ . • S e n a n a kalbini açmadan cmutt kalbini
¡1 v*TV k a lbin de neler d ö n d ü ğ ü n ü k e n d i bile "b ilm e ye n bir
ğylece u z a k t a n elde e d e m e z sin . K e n d in i aç, onun
-¿ c g örtne sini s a ğ la . 7 3 ir d a h a k i g e liş im d e Y a p r a k 'm
S I jtkil&i
m m i e olacak o k a d a r. S i z i ö y le g ö rm e d e n ö lm e k istemiyo-
261
m İ
«eri zekâlı," dedim popom un kenarındaki yastığı O ^ .
torken. \
“ işte annem görünce o m anzarayı... Azcık g ü r e li,, t;
hatunla.” 0
“Ben de Ece ile güreşmek istiyorum, dedi Sinan yattıs,
den, o
Oğuz, “Ece sendromu?” diye sorunca, “Ece sendro Ç
diye onayladım onu. I
“Aaa, titriyorum...” dedi Sinan büyük bir sakinli^
takmayarak. Elini cebine atıp telefonunu çıkardı. “BUgü^ ^ ı h
nacağım kız arıyor.” Yattığı yerde doğrulmadı bile. D i ^ H,. %
telefonu kulağına götürdü. “Aradığınız Sinan’a şu andaui^’
‘ S la. |
rııyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz. The Sinan yon l
1 ■l l navç
called can not be reached at the moment, please try again
Sonrasında telefonu kızın suratına kapatıp tekrar cebine %
eli. Ben Sinan’a yaptığı odunluk yüzünden tam sağlam bir^'
dua hazırlamıştım ki, Gökhan dans ederek içeri girdi, fe ' ^
ve ile barıştık lan!” diye bağırdı ellerini iyi yana açarak. jj|||
popo ve ayak hareketleriyle salonun tam ortasına kadar Ijjİ t,
sonra. “Öpüştük bile.” İyice ayaklarım hızlandırmış,
ortasında fıldır fıldır dönmeye başlamıştı. Çok mutlu olduğu,
da yaptığı saçma dansıydı bu. Merve ile barıştıklarına sevinen,
mi, şu manzara yüzünden Merve’ye acısam mı bilemedimoan
“Bu arada bir sürü dedikodu öğrendim .” Merve ile birlikteyken n
sürekli Merve’den tüm okulun dedikodularını dinler, mecburi
sevgililik hizmeti olarak, önem li kısımları da gelir bize anlatırdı. g
Yine dans ederek devam etti. “Bade, A li’ye âşık olmu§, herkes V
de biliyormuş. Yayılmış okulda... Mervelerin sınıftan bir kn
Oğuz’u seviyormuş. Gözde, Sinan’ın hakkında gey diyede- n
dikodu çıkarmış..” dedi hepim iz şoktan gözlerimiz faltaşı gibi ij
açılmış bir vaziyette Gökhan’a bakarken. Poposunu bize doğra
dönüp sallamaya başladı, “Falan...” dedi büyük bir zevkle. Son
ra diğer tarafa döndü. “Filan..
“Bade, Ali’ye mi âşık olmuş? Bildiğim iz aşk?!” dedimayağ3
kalkıp.
262
,t,vc ı^im hangi cüretle âşık olmuş? Ö nce kaç beden
ona göre ö n elemeye alabilirim” dedi O ğuz
★★★
263
taşırken, annem misafir geleceği için be ni eve erken I
O yüzden saat aln gibi eve gitm ek zo ru n da kaldım
narak. Apartmanın m erdivenlerinden yukarı söyle
çıkıyordum, ruh halim kazların saldırdığı Sinan’dan h a lk /^
alt kanmızda tek başına oturan Kadriye N in e ’nin evinjQ. ^
den geçerken birden kapı açılınca k orkudan sıçradım.
Aklım çıkn!" Kafamı çevirip bir basam ak aşağı indim. ¡ ¡ İ l
m i oldu Kadri-” diyecekken, s ö zü m yarım kaldı. Kadrj!p*
ne’nin olduğunu d ü şü n d ü ğ ü m k ap ın ın önünde, aşağı
benim yaşıtım, turuncu saçlı, asık suradı bir erkek duruT^'
Şaşırsam da çaknrmamaya çalıştım. “Pardon, Kadriyeinuie ^
dim ...” dedim gülerek. “İyi akşamlar.”
“Gel buraya,” dedi sesinde tek b ir to n farkı olmadan
“Efendim?” Tek kaşımı kaldırıp b a k u m ardıma. Sen bir
kilde söylediği için şaşırmışnm. E liyle gelm em i işaret etti «¡T
İki adım geri aup tekrar dairelerinin ö n ü n e gittim. “B u y u ^
der demez arkada duran sol elini açığa çıkarıp elinde tuttuğu l
şeyi aldı ve başıma geçirdi. “N - ne yapıyorsun ulan kırnuafr
Işık hızıyla kafama geçirdiği şeyi çektim aldım . Benim çilek^
lı külotlarımdan biri... “B -bu. . . ” d e d im en az onun kafesı ^
kırmızı bir şurada. “B e nim kü-” ö k s ü r d ü m ve elimdeki külotu
m ontum un cebine tıkışdrdım panikle. “Yani benim çilek ka®]
sende ne arıyor?!”
“Bir daha ucuz k ü lo d a n n ı balko na asarken dikkat et İyj
mandalla... Benim odam ın b a lk o n u n a düşmesinler, \bksasenj
memelerinden ben m andallarım o ipe. Ayrıca Strawbeny Shon-
cake...” dedi gözlerini biraz daha kısarak. “Geldiğimden beri üç
gündür sizden paldır k ü ld ü r sesler geliyor... N e yapıyorsun,
evde uzun atlama antrenmanları m ı? G elm e sin ses. Babaanne
mi falan dinlemem, bir dahaki sefere polis çağmrım. Ayna...
O dinlediğin çirkin m üzikleri de biraz kısık sesle dinle, iğrenç
seslerin benim ruh sağlımı bozm asına asla müsaade edemem.
Sonumun senin ve türevlerin olan o tu h a f liseli canlılara dön
mesini istemiyorum. Ve son bir şe y ...” dedi bir adım öneatf
S « " f M r in U v r i ıu U m ttk , h ı k ı n ı m , m m p
II Ş||||jfİH »« Ihtllı/* Im irnli >
% f ıy îî tK.nyif}, n m h 1;(_w-
**»» «A)ı* K /'V 'k,i'" " " " " " Ö W 4 #fl M(d*mi l?«iaw<ÎM
**(ı ¿0011,■ zevklim J«/zılyiiiiiim . *',ımrd<. n şu 411 />|« l/ılirnn
llü/ll/iiı İHe,1 ytt'ii1" kapıyı th 1^4 ıf /jııı /J'ıııkO lıiıılh) pfc
'İli?* ılr'dlm fiılvç W i/l l/i/ :-,(//;//;);( Hif adlili \n 1} (ekilip tw»
%ı «,11/1 hw ıity>ın . " ıh ıh ırk ın ı kopı/ı ounıtiffli)
jsfMijrfei«'
■Ilı* "fi/gyil) I'**1 d tulün h ini) h ın lııııı Hl'ıylık l/i/' tayfun gc-
§ p £ # alıp fjbtüfttltid i'il/i öyl/’t < (-alakaldn// kapının Ö11D11-
k*t dew ın Itıı hayjti gfuü ban« /azla Kendine
f* lif i p '"
ftç 'Scd lıâl^ gitmedin 11,1 kaputun önünden? Ayrıta t>apık laiiııı
iı?" kızlar ilgi alanıma gü »n/yor, A / l‘>ın < m iti dokunan ip»
Ijjf (fi jiAiın^fi^'ii b jtiiııı yi' tfid iy o rıııi) y ııııd i, Gözden çıkardım, 9
'?l* pjf/nük yeter bana,"
i/,. “inil ofijıııu manyak ıııın ın »en?!” dedim, Sinirden ahlamakla
ıJiic «guft kafa p,öz dalmak ara/unda gidip geldim birkaç ı>arıiye.
ıiıı “Manyak değilini, K ültürlü, /engin, yakışıklı zor bulunan
tin (drkliiiittrt- bak/>aııa talihe, mal vcıır kimine, bcııi vermiş senin
0bi birine.,, Ü zgünüm aı/ıa geyinı, Ve ncııiıı gibi kızlara da si-
İyı niroluyorum, Ayrn a »cni hatırladım, »en ou yıl önce teyzemin
eni (Mlnürıde kafama kıınan o çirkin kızsın, Sanırını gidip kafamı
ırt* kıtııplc ke*nueliyim, Senin beynimde biraz dalıa fazla yer edin-
(k rni'iı bünyeme zarar verebilir," Ben güzlerimi kırpıştırarak jok-
ın, la/içinde kızılı dinler keti 0 bir kez dalıa kapıyı yüzüme kapattı
«öfliyeler içimle tekrar açtı, “Son olarak, bir dalıa seni bizim
daırcııın ününden bile geçerken görürsem kafanı koparırım,
Uçaıak mı gider m/ı, Spidermaıı gibi duvardan 1111 tırmanırsın
11 ilgilendirmez’’ deyip tekrar kapıyı suratıma kapattı,
m km, hatırladım, 'liıııa ... Uuıa’ydı! Kadriye N inc’niıı İstan-
«P MMîki kibirlı torımıı! O n yd ünce Necla Abla’nın düğünün-
265
deki kızıl kafalı oğlan! Düğünde dağflilâfi
kununca onun kafasına k u s n m ftım ı yanlışlıkla hiîliLg
tekrar burada diye düşün ürk e n ben te • « h H
Kadriye N inc'ydi.
“K ızım , bir şey m i dedi b e n îm sıpa »ana? tU/nj,
o lıu n diye yolladı buraya. Hu »cncrıin to n u n a ki uUt*
bastonundan sıkıca tutarak. "Dayanacağız işur,"
ugj gırçe^- ^
•Dalp geçme.
‘Nasıl tutayım k e n d im i yah u, gelm iş yarın b u lu şalım diyor-
sjnki sürekli b u lu ş u r m u ş u z g ib i..
'l"!iycni iddiayı belirleyeceksin y a ... H e m o n u konuşuruz,
j| Seninle bir flört provası yap m ış o lu r u z .”
‘Flört provasını falan u n u t. Sadece b ir çay içer, iddia konu-
cövler ciddi ciddi ilk kez k u ra lla rım ızı belirleriz, sonra
¡ t e f soy _
^lolk an m . Tamam?
‘Boşattım dolu t u t t u ...” de di kahkaha atarak. “Yarın 2’de
-ııi alırım evden. G ö r ü ş ü r ü z A m a z o n k ız ım .”
Barış da beni k an dırdığına göre, son d ö n e m le rin en berbat
-n ü n ü daha bitirmiş b u lu n m a k ta y d ım . T elefon u m u yatağım ın
yanındaki p u f m indere fırlattım . E sin irle n ip duvara telefon
jtandpİerden değildim ben. K ıy a m a z d ım ... Y organın içine gir
dim. k a f i m in içinde yine bana kabaran b ir şeyler varken. Merve
«Gökhan'ın barışması ve G ö k h a n ’ın sevinçten sıyırması m ı
dersiniz, Sinan’ın önce Ece depresyonu ve ard ından öğrendi-
»i geydedikodusu y ü z ü n d e n delirm esi m i, ç o c u k lu k kâbusum
Tuna’mn alt katıma taşınması m ı, yoksa Barış’ın yine ayak üstü
beni kandırıp randevu kapm ası m ı . . . A m a hayır. Y ıtağa yattı
ğımda tuhaf bir şekilde birkaç dakika içind e b ü tü n bunlar ka
famın içinden p u f o lu p uçtular. G eriye a n lam v erem ediğim bir
şekilde sadece yanlışlıkla A li’n in d u d a ğ ın ın d u d ağım a değmesi
kaldı. Yanaklarımın ısın d ığ ın ı hissedince k e n d im e sinirlenerek
yorganı yüzüme kadar çek tim ve sinirle yatakta tepinm eye baş
ladım.
"Neden durduk yere ak lım a geldi y ine u la n ?!”
267
O tu z B irin ci B ölü m
jcğiii111" .............
‘Merve duymasın am a,” de di sesini iyice alçaltarak. “Sen ilk
^jğn m sın . Merve’ye aşkım ile kıyaslama b u n u . İkisi farklı...
an ben senin annen-baban k o n u m u n d a y ım . Valla s ü tü m ü
u j etm e m Yaprak. Atacaksın bana o k o n u m u , tam am ?”
•Gökhan, yanlışlıkla şeker kovasına p o p o n girer de, karınca
l ı dadanır en hassas yerlerine inşallah. E m i? ” d e d im ve telefo
nuGökhan'ın suratına kapattım .
Telefonu yatağa fırlatıp bilek lerim d ek i pan to lo n u baldır
larımdan geçirirken de ng em i kaybettim ve popom un üzerine
anğa oturdum. O t u r d u ğ u m yerde, biraz daha yukarı çekip
kotumu, tekrar ayağa kalkıp iyice çe k tim yukarı. Düğmesini
iliklerken zorlandığımda anladım ki kilo almıştım. “G öb e ğim
fsim konulmalık favama gelmiş yine,” dedim kaşlarımı çatıp,
karnıma vururken. “O ğuz diyetine başlamalıyım.” O ğ u z diyeti,
uygulayabileceğiniz en pratik ve kullanışlı diyetti. T uh af k o m
binasyonlarla yemekleri ye, sonra zaten otom atik kusuyorsun.
Kik»alma derdi yok. A y nan ın karşısına geçip saçlarım ı çözd üm .
269
»on günlerde iyice saç diplerim acımaya başlamıştı. jfa i?
anp saçlarımı şöyle bir havalandırdım kafamı sallay^jf^iiç
üçüncü sınıf bir rock barda headbang yapan Anadoly’j / ^
pup gelmiş bir kız gibi göründüğüme emindim. “Rom™*1
pil?” dedi bir erkek sesi ben tam kafamı sallarken. Ç ığ h liB f
kafamı kaldırdığımda saçlarım g ö zü m ü n önüne düştü 4**^
de Şamara oldun. Ama böyle daha iyi, çirkinliğini örtm •
lann en azından.”
“N e işin var senin benim odamda?!” diye bağırdım
ellerimle gözüm ün önünden alıp, görüş alanımı açarken : ^
“Senin temizlik ürünleri reklamlarına konu olacak der
mikrop içeren odana meraldi değilim . Evi tahtakurulan ba^T
ilaçlama şirketi çağırdık. Bir hafta kadar misafirperver^?'
kaldık anlayacağın. Ben de,” dedi içeri tiksinerek bir adım ^
ken. “Birkaç günlüğüne de olsa senin y ü zü n ü göreceğim
şimdiden gelip biraz alıştırma yapayım dedim. Ama sanj^
sana üç dakikadan fazla dayanam ıyorum .”
“Dalga m ı geçiyorsun benimle? Bak çok ciddi söylüypnf
amacın beni sinirden öldürmekse, cidden kes bileklerimi d4 k
meşine, kurtulayım!” E llerim i Tuna’ya doğru uzattım. “Al alı*
“O on tane uzantısı olan organını çek üzerimden. İğrenç
sin!”
“N e demeye gpldin o zam an odam a, ha?” Bir adım daha
attım bana burnunu kırıştırarak bakan Tuna’ya. O sırada bn
açıldı. “Anne?”
“Kız, ne biçim konuşuyorsun arkadaşınla?!” dedi annem b-
fasını uzattığı kapının ardından. Sonra gülerek Tuna’ya döndü.
“Sen bakma, biraz asabidir benim ki. Sen benim dediğimi yap...
Bugün biriyle buluşacakmış, güzel giyinsin.”
“Sen nereden biliyorsun ana kraliçe?” dedim gözlerimi ko
caman açarak “Kapı m ı d inliyorsun sen?”
“Anneye soru yöneltilm ez. Anneler bilir!” Tekrar döndü Tb-
na’ya. “Şunun dolabına bak, en o lu r u n u göster, Anlama* bura
kız... H a bir de, yan dolapta b e n im ald ığım ama hiç giymek
, £İer var. Onlara da bak. Söylediklerini giymezse çağır
^ İlerini kollarını bağlar giydiririm gerekirse.”
b^Aııne saçmala lütfen, neden bu kızılına ekmek bandığım se-
: İ » « § k,yafetlerimİ?”
.¿>yle deme -- Tuna’nın annesi çok ünlü bir moda dergisi
n i e d i t ö r ü . Anneannesi de üçüncü kuşaktan sarayın terzi-
11111 den birinin torunu hem, Kadriye N inen anlattı. Tunacığım
1 n ileride bu işle uğraşmayı planlıyormuş. Az önce ko-
tuk da--• Baksana şuna... Maşallah, ne güzel giyiniyor. Rica
jjLrdim. kabul etti sağ olsun. Çocuğa zorluk çıkarma, yoksa
olaflm yine bulgur reyonuna!”
5 kraliçe biraz abart-” derken çat diye kapıyı kapattı sura
dır» Tfona’ya döndüğümde yine bana aynı surat ifadesiyle ba-
Jyordu/Ne?”
“Sana karşı kotam dolu. Kıyafet seçerek sana karşı bir iyilik
pıyorum zaten. Sınırlarını soru yönelterek zorlamazsan sevi
271
“Evet ölü m meleği," dedim kafamı yukarıya doğty¡ « h
“B ir hayatın daha sonuna geldik. Yayında ve yapımda c %
çen herkese teşekkür ederim, ama galiba yolun so n u '^ lk
canımı da kurtulayım.” H..
“Sana konuşma dem edim m i? Sanırım kusacağj(|||^|
“Küçükken kafana kustum diye m i benden bu 1q j
ediyorsun? Kafama kus da bitsin bu işkence... Al öcrt . «ı
kafa. H adi,” dedim dizlerimle dolabın önünde sinirle fa S
rimi karıştıran Tlına’ya doğru giderek. Kafamı uzattım
Valla kus hadi.”
“Basarım kafana valla, çekil ayağımın altından.”
“Peki biraz kızıl biraz mavi. T am am .. Ayağa kalktı
le. “Hadi, çalsın are the cham pions!’ fonda. Annemlev'1'
beni kupa gibi kaldırıp havaya, kutlayın zaferinizi! Am
unutmayın, bu iş burada bitmeye-” derken ben, suratıJf111
şey fırlattı. Y üzüm d ek i şeyi alıp, gözlerim i kırpıştırarakbauT'
“Bu ne?”
“Soyun.”
“N e?”
“Soyunm ak... Ü zerinde ki kıyafete benzer şeylerinoontj
çıkıntısı olan organının yardım ıyla vücuttan çıkarılması
Ç abuk giy şunları, yoksa pencereden aşağı sallandınrımseni‘
*★*
Aynanın karşısında an ne m ve T una’n ın eserine bakıyordum
ağlamaktan şişmiş gözlerim le. A n n e m beni, Tuna’nın söyledik-
lerini giymezsem babam a geçen ay Em re geldiğinde Alilerde
kaldığım ı söylemekle tehdit ettiği için, başka şansım da kalnu-
inişti. A ltım da üç yıl önce dört-beş k ilo daha zayıfken aldığım
bir pantolon vardı. E o zam an daha zayıf olduğumdan dıls
bol olan pantolon iyice sım sıkı sarmıştı bacaklanmı. Tuıu ıp-
me düz beyaz bir tişört giydirip, göbek kısmına düğüm atatıl
iyice tu h af hale getirm işti üzerim dekileri. Üstüne ise fan»
kareli göm leklerim den b irin i giydirm iş, ama düğmelerini ft-
272
iniş. aÇ'k bıraktırımştı. Saçlarımı açtırırsanız yolda yine
b a rın ı diye ağ ladığım dan, en a zın d an ö rg ü d e orta yolu but*
tuk- Yandan gevşekçe b ir ö rg ü yap m ıştı a n n em Hana çok
1,1¡¿olmayan, am a b ir o kadar da bana uzak b ir g ö rü n tü y d ü bu,
1 Y a p rak ’t ı m , hem değil... B urnum u ç e k t i m yin e kendim e
karken. “Alacağın olsun anne... O kızılla işbirliği yapm an ve
^¡tehditetmeni unutmayacağım.”
‘‘Askım. §u yaşa geldin, ilk kez bizim oğlanlar dışında biriy-
,ebuluşuyorsun. Azcık güzel giyindin, fena mı? Sil bakalım şu
„özlerini,” dedi eliyle gözlerimi kurularken.
“A nne o öyle biri değil ya, neden utandırıyorsun beni?!”
“ O lsu n kuşum... O lsun. H em Tuna cidden hakkını verdi.
Baksana, senin o kıyafetlerinin içinden bir şeyleri bir şeylere ka
tıpne güzel bir kom bin çıkardı."
“Kombin falan anlamam ben. Kom bine bilirim bir tek, o da
tribünden kombine bilet.. Tekrar çektim burnum u. “Ama bu
ilk ve son, unutma ana kraliçe. Bir daha değil babamla tehdit
etmek, benim kellemi altın tepside İran padişahına göndere
ceğini bileyim, kendimden ö d ün vermeyeceğim. Gidiyorum!”
Masanın üzerinden telefonum u ve biraz da para alıp cebime tı
kıştırdım. En azından bana taktırmaya çalışacakları o tuhaf çan-
oyı takmak istemiyordum çünkü. A nnem in cevap vermesine
müsaade etmeden ayaklarımı popom a vura vura, dramatik bir
Hülya Koçyiğit koşuşu yaparak merdivenlerden aşağı indim.
Salonda Kadriye N ine ile Tuna vardı. Tuna köşesine çekilmiş,
kitap okuyor; Kadriye N in e ise evlilik programlarından birine
bakıyordu. “Bak bak bak bak... ” dedi Kadriye N ine beni görün
ce gülerek. Biraz daha ‘bak bak’ dese yumurtlayacakn. Güldüm .
“Kız sen ne güzel olm uşsun, maşallah! Gel bi’ tüküreyim yüzü
nede nazarım değmesin!”
“Tükürmüş kadar oldun Kadriye N ine, sağ olasın,” dedim
hafifçe sırıtarak. “Neyse, kaçtım ben. Akşama görüşürüz. Dışa
rıdan istediğin bir şey var m ı Kadriye Sultan?”
“%k kuzum ne olsun, sağ salim git gel. Ama gel b i’ tüküre
yimbak..."
273
drtndıftını duydum m
yelteniM n<
Sokufta ç ık tıs ın ı fin ilk iyllH göbr'ftimm tizi nin
amp.ı düftüm ü çözn leye k oklu, "Bıı .,1 , ^ ^
276
«sil içerken, Ucıl de sana İm iıım boniııı için nasıl bir
S i İ I İ P P ^ » t r r m e k istiyorum . Eğer kaybedersen saçını
1 „Nye • İ l R ^ ^ c k s iıı o kula.”
I o|inini. il(i'ıui<" dedi çenesi yukarı kıvrılırken. “Peki, nasılsa
eılin kaaanieaftım. Sıkıntı y o k ..,"
Be™ 1 ,,
«Sen? Sertin ce/anr
"(tenin* cezalarını hep iğin en eğlenceli kısmı oluyor değil
,? Itıı eleffl benim için daha özel bir §ey isteyeceğim senden. O
.pıı hjr hafta kadar sonra en yakın arkadaşlarımdan birinin
yhııngünü partisi var. O rad a bana eşlik etm eni istiyorum. Ta-
ı tj sana daha önce hediye ettiğim kıyafetle."
“lamanı. Nasılsa kazanamayacaksın çakma Michael Jordan.”
“Gerekirse basket kurallarını değiştirir, her basketin değe
rini beşe çıkarırını. A m a yine de b u iddiayı kazanırım. Ç ün k ü
¡İlekez bu kadar değerli b ir ö d ü l var ucunda. O partide elini
tutacağını Amazon kızı. Herkese âşık o ld u ğ u m kızı açıklamak
istiyorum.’
“Yeni terimler üretm e m i sağlıyorsun, biliyor m usun sırık?
Yaııi eskiden ‘gevşek gevşek k o n u ş m a ’ derdim millete. Artık ‘sı
rıksırık konuşma’ d iy o ru m . Teşekkür ederim ."
“Rica ederim A m azo n k ız ım , her zam an.”
Bir süre havadan sudan, oradan buradan konuştuk Barış’la.
Daha doğrusu o bir şeyler anlattı, ben dediği gibi buluşmamızı
provoke edecek saçmasapan cevaplar verdim . Cappuccinosunu
içerken dudağının kenarında k ö p ü k kalınca, normalde kızlar
romantik romantik öperek alırm ış da falan da filan... Tabii ki
ben öyle yapmadım. E lim e b ir deste peçeteyi alıp yüzüne fır
lattım. Buna kahkahalarla g ü ld ü , iyice sinirlendim . Bir çay daha
söyledim, bu defa daha d e m li. Y in e sıcak kafama diktiğim için
dilim haşlandı. Yine o g ü ld ü , ben s in irle n d im ... Masanın al
tındaki ayaklarımız sürekli birb irin e değiyordu, savurdum bir
tekme alttan alttan. M asadaki u z u n m in ik paketlerdeki şekerleri
fırlattım yüzüne yavşaklaşınca. Kafedeki herkes sürekli dönüp
dönüp bize baktılar kısacık zam an zarfında. İşte, klasik bir sı-
t Al Hl t VHH I*!*» İMltll»»Hrt*l HitIKkIl v_
tktUİHİlMMI YapMİ- w- ı lu h llld ' (.(,• |]§ ı ,,
jMu o » ı M v ı iı jv d t *ii' | i';ıt ii) ıfh n ih a i İH ii^ jfjy M
N t k tlvliil »İH il' ¡ ıv ıttlill'llill IV»» M lîM M * fiil/ ^ rfllıiin i RKg
IjilİtİHHIIIIÛVilt il|> i|ll IİIM iIİM 1!' mi 'I ' »M rliflİllliiH
M , İMı p l lil t f e H İifjM iH ji¡iıi n lıii l iç ilin d ^ * l,,|4ityı
l'iü jisH İlc in i'!* ı (fil?i y ııy ı lir/Ih kin,*11 ıııi(f •ıl^ı ıiiim |..j ?= Hhı«**1
f il lilU ı iy in * H U ıiın n y m 11(>,1111 lııılı* |p li m i t i " ıı^ n ı Ul 1
* ’MVilJjtii. ’ijı
Hini mı in 111u111mViİ lnv İd >t11»>t1111doııüp I || lÖdfy,
¡M ıttlliılıi h i 1 « t'iık ııııı ItlM llltf ia k ı,r|<K ftlV lfo to g St
8011 1)1(11® ! Ul'lmİMtl kİ) kıipiyi Uil İl l«<yİl» pHlilolıınıı,^^’m 1
I ’’Hıiın ,, /«.
VI' l l l l l l ılllıl kili İtil IHIMI ' I I I y ı l l l l l / l il Ufl HHIIİV' k I111
<, i , !V/fiıı,,»
h ıtllıl 11 (İÇ ilV II 1İti g ib i |V 11111f)11 Ifj1 1■ iM iıllıılıık , »m ,ı ı >
V itll’ t l’ \ı l l ’ıMlı I. Vt’ II ‘/ ıllİ'l'İH İIİİK İM v llı İn l i iljlı yc|| ¡ ıjjjjf. M*
<»11111 K illin in |ı il İliç 'i yılın ı 1 glp 11 n ırijİM l) • >>l ı.n |.n,t ,
y r i I r i j l l ı ı l i ı ı ı ni 11 >ıl 111 ü i, A y ıim iiI. ii 1 g p ( j 0 ( ,,,
151loı mu yıkayıp, 0 lirini ii kurulma 11ı;ıl-.ijı<'l<-riy|<- ™
lıiıı m1111it! ılüjıiri şıklım bfiyOk bir lıu/ıırlu, I lır/ıır Vap( d' |
/ tiı ılİy e 11 e v re n , rtMp, k ö tjiH İi'k i, k ım ıl k ım ıl d ö rt tc rli|u [w
lin k etmemi N ugladı, b e y n im e U 'k u ıı kan ııçra ııu m tçio ıf11
111 v»ılcii(*ı 1 ç ık ıııtu ı o n lıırı g ttıv ı (iğ im d iy e tim,mu Hülak bir|^|g|*
»lo k n ı d l l i ‘1m i k ın ı in ik ' e ti n e y e ç a lıc ın ı a m ip le r,,,
y ü n ü n e la 1b u uy, I)iı 1ta m d a n d ıtja ı 1 b a k ıy o r g ib i y«|îiyor,biritm.
‘• 'im ıı ıi lı 111,1 c(<,ı 11İrj h iiijin ı, mtın k i yiv liflim i d ü y ltrta İİu glb|blriım
•„.ılı I . i n ıııı g e ç li’n ıit) k . ıl.r ı ııı.ı , ,. t )ğ u /, o lm a s .ıy d ı ve kuramınla ı,lrı
çnntA N l «>l,m b i r ç o c u k g ö r n ıe n o y d iın b e lk i anlamazdım ama 0
k a cliiı h a 1ı / d i k i b o ııiın d ö r t ııığ ır o ld u k la r ı. D e rin bir nefesal>
d i n i ö u ıu *, g ö s ile rllT lI u n la r d a n a y ırm a d a n . Barı§'a elimle beti bir
d a k ik a y a g e lo t’tığ ln l d e l g ib i ib a re t e d ip , o n la rın oturduğun«,
saya doğru ik ile m e y e liiiıjla d ım . Masaya ulaştığım da hâlâ aynı
p o z is y o n d a y d ı hepsi, U a ııa b a k m a la rı iç in e lim i masaya sertçe
vurdum. “ U r d d ııa lo a d ih g b e b e k le r im ... bana en acilinden
mantıklı bir a n ık la m a y a p m a d ığ ın ız ta k d ird e son nöronlarımı
ekmekle s ıy ır ı p , si/e beddua e t m e k iç iıı k u lla n ırın ı. Hele sen
geri z e k A lı, k a fa n a ç a n ta g e ç ir m e k n e d ir? !
m âefÜfiirn, s&çtt&tiititfö* dedi Oğuz kafasında
mas#ı. “fa fia 1avağjiife k o m p le k s im var, kafama
ıl^ m n iin .
fam?” Ma**y* tekrar v u r d u m . B u defa hepsi tek
AUfr/tetSetomM d ö n d ü le r . Gökhan, masanın a ltın d a n çı-
(ftçtfdı masaya yanlışlıkla. “Çok iyi oldu sana,”
^iıutkj ^ im d i bana kim açıklama yapma şerefine nail
280
0y&zdcn, bırakın artık bo sahte Hulusi Kertmen tavır-
tavrınız sıktı artık. ‘Destek oluyoruz sana, aşkı
¿çekten, bu m u sizin desteğiniz? O na büyüdüğünü
y r * . * /Jınırr nefes alı$ venşj iyice artmaya başlamış». Di-
lıj^ T ^ a ^ o z lu k b kıpırdanıyorlardı sanki tek bir işaret bek-
erimi diğer üçünün üzerinde geddirdim ‘sakın’
Ali'ye döndüm. Kendini sıkuğı o kadar beliydi
If fl^ E ^ p ıı Jbrfinı da sana Ait. Bana bir daha Yıprak*a kendini
diyemeyeceksin. Sana o hakkı asla verme-
için önemlisiniz diye her dediğinizi, her
m ana kadar sineye çekmiş olabilirim . Ama işler de-
Ofcukkn mezun olm am a bu kadar az zaman kalmışken
mEjLffMntr/.hkhnntzk uğraşamam artık.” Barış bütün kafe
jafeıktn baflâ döndü. “Şim di gidiyorum Amazon kızım.
7 ^ 000Ona, ben kötü biri değilim . Sadece sana ulaşmaya ça-
.Sgjjpı herkesin önünde durduğu âşık bir adamım. Ve ne kadar
feiifesısn umurumda değilmiş gibi numara yapsam da, benim
; ¡y grarrırı var. Çırpınıp sana bir arpa boyu kadar bile ulaşa-
g^tan ve seni hak etmeyecek kadar korkak bililerinin sana bu
obımı artık cidden canım ı acıtıyor. Ama ne olursa
0
J $ kcticM asıp, sana ulaşacağım. B unu kendim için değil,
jfdgipa yapacağım.” Belimden tutup beni kendine yaklaştırdı
«ogtık terler boşaltırken sıramdan, yanağıma küçük bir
0
j tkondurdu. “O kul açılınca görüşürüz. Kendine iyi bak...”
283
k a h i n diliyorlar«!.. Sonra S i m ı ı ve Gökhan, Ogu*'<j^|
almak için o n u tuvalet k a d ı y l a m u m y a la y ıp b;,ikorîaJT ^
ler, Balkonda oıııı rtylc KÖr<-rı k : ır $ ı k o m p i Nczkket İ £ $ j S i
kııdan ¿ilfiyordu az kalsın. M a ha lle y i ‘ M e h d i «eldi,
inletti birkaç d;ıkika. O ğ u '/ gcrv^ck gevmek Kız
ben; Oğuz, Mehdi değili” diyene kadar tiiırı koırmı|j^|^
çıkmışlardı bile. Sonra O ğ u z 'u yine biri bat, biri k ı ç t ^ j g »
tutarak içeri taytdılar. O n c a «ese şam ataya gürültüye
Ali uyanmadı. A kşam naat epey bir geç olduğunda h e rk j^/*1
«on kez kontrol edip evine dağıldı. B e n i eve bırakınak
ama evin dağınıklığım bahane edip g itm e d im onlarla bjrfjL ’
Ev bahane, aklım Ali’de kalırdı eğer o n larla gitseydimJ^^
Bi*
çocuklar gidincc savaş alanı gibi olan evi toparladım bir*
laşıkları yıkadım,-----------------------------------------------
evi süpürdüm... Ama .
Ali yine uyanma
_J|. |if
iyisi kontrol etmek diye düşünüp, gitmeden usulca odasınJ
dim. Hâlâ yataktaydı. Uyuyup uyumadığından emin olabil^
için parmak uçlarımda yanma doğru yaklaştım. Usulca
başımı uyuduğu yöne doğru. Gözleri kapalıydı. Çömdüm o*
çığa. Biraz uyuyan Ali’yi izledim. Neden bu kadar uyuduğa
düşündüm. Diğerleri işi şakaya vurup kendilerini affettirirken
neden Ali sadece odasına çekilip uyumayı tercih ediyordu? On
iki yılımı birlikte geçirdiğim, ailemden biri gibi olan gam^ı,
oğlan... Neden son birkaç aydır bu kadar tuhaftı ki? İlk kezona
uyurken izlediğimi fark ettim bunlar geçerken aklımdan. Uyur,
ken gamzesi keskin yüz hatlarına gömülmüştü. Yine ciddiydi
yüzü. Elimi usulca gamzesinin çıktığı yere dokundurdum. “Ar-
tık eskisi kadar göremiyorum onu Ali,” dedim olabildiğince
sessiz bir şekilde. Uykusuna karışmasını diledim bu cümlcmin
Karışıp ona ulaşmasını... Daha da gülmesini birkaç ay önceb
gibi. Beni korumak istemesinin dışında, farklı bir şeyler vardı
Ali’de son zamanlarda. Büyüdük ondan mı? Ya da Ali hepböy-
leydi de ben mi fark edemiyordum? Kafamı iki yana salladım.
Dostlukta en önemli şey güven olmalıydı. Dostluk, din gibiol
malıydı. Dogmatik... Görmeden bazı şeyleri, koşulsuz inanıra!
284
|,,,4 11 ün Ali'yi »MiHMİHiıifiyı i'W lliu F# Mİııitîıi ıılnliHj
I'lllull tılıııl-'M i“*iıı 'lıİM iııi! yi» ıılihfiiı mMiirm
M|]
iffjffilirHHMİlRlııl iyili »Pili® MlllltlIiBHİlııı «/> İ W ] | | ) 1H
eti
»VII
¡ U | M I M ı m "|y( ııyltııiıiı 1 Alkilini >Iî<mH)î )|l| hîİİiîI
f i. l ü l i İ ’flIftilHtİN lıiı Inisl’ i Iii^ m iih Âi’fİIiiiiüiı İni ( n u P
İM İ l i | | |ııi||i lııııi(i Iıirlıı ıi Vıtjllll!} p l i i j 1 AiihImi '/tijfliİf İŞttİ
w , miıiıııııi) Îffiiliîfî ılı-ll ıdlıl »ıt11iı*V'* k ilih lilı "Alı lö l î i i it t K'i"
i S ____________________________________ _
|#l
ınnliı ı lİM lın,“ ilm.ll, |»'H m lhil Iılı Ijillülilı* ıiyıikliirını iitîltftt
ıhı VHlılItM Itv lı m liıi 1**11|m "f iİIII|l-Wl>! ıl/M İHı
P" „ , I I
¿ İ i p P 1111 l' " İHI
1 ,i..,,„ın jljljl! t|ı-ı||||| |;| HlllllM l<IO/Ml| " ,Vıy|uMîM
imi ıliyı yi I lın ı ı Vıillii kdikm tıuı ı„m Mi'jıııı ııllliiiyii
liiiiii"
" l'Hı ıiyi1 ı^/iiıın uvhijmihIh "K^ ınııtı uyu«
HUlim l»‘l) »rt.il k ı l « / '
*|ıiıil Ill'll U 'H y m H i i l l ji,llıl liy i.M lIM
“Kı/KHilıiilii vi! I:r?i(i/ıli|ı,ıııı ıu l-ıiılııı hlılvi^ dM.ii ııyııyn»
ılı,11in ıiliıiıı ı ı ı ı Iılı>ı/ Ilı yııııııl jiullıym ijiı Itı-ik
01 ı/ııı ııl),,ı
iclck
Annem odamı Tuna’ya vermişti uyuması için. Misafi*
sına Kadriye Nine’yi yatırmıştı. Ben ise salona kalmıştım
buren o gece. Elimi ensemde birleştirdim çekyatta yarç^t
“Selam avize, beni özledin m i?” Tabi avize yine sessiz “g
aralar kendimi akşamdan şarja taktığım telefonda temas*, t
varmış da, sabaha kadar şarj olmamış gibi hissediyorum ^
lıyorsun değil mi? Bir yanda Barış, bir yanda kafamı deli ğ|[
karıştırması... Bir yanda iddialarla kendim i bulma çabam, ta
yanda başımın yeni belası Tuna. Son günlerde iyice bana kafi»
takan annem, diğer yanda A li...” Biraz duraksadım ‘Ali’ dedifc
ten sonra. Yine bir tuhaf hissettim kendim i. Acaba onu soıgu
ladığım için yaşadığım bir vicdan azabı mıydı bu? Kafamı ¡¡¡j
yana salladım. “Düşünme "Yaprak, düşünm e... Eninde sonunda
su akar yolunu bulur. Sen sadece yoluna bak Değil mi hz>’
Bu defa yanımda duran çiçeğe laf attım. “Şenle çok ortak yö.
nümüz var biliyor musun? ikim iz de fotosentez yapabiliyona
Ben geçen gün iki üç mol oksijen ürettim , arkadaşlar şahit.
Tabii çiçek de sessiz. Delirm em in üçüncü dakikasında sol ta
rafıma döndüm. Dönmem ile Tuna’yı elinde bir bardak suyla
karşımda görmem bir oldu. Sıçradım birden. “Ah, su içmeyemi
kalktın Tuna? Ben de arkadaşımla telefonda konuşuyordum,’
dedim kendi kendime konuştuğum u çakmasın diye, salaksalak
gülerek. “Telepati yoluyla mı? Mesaj yaz 3233’a gönder. Evren
sana geri d ö n üş yapsın. Kusura bakma ama, çirkin ve iticiliğinin
286
mm lntDİt'ultKi beşjUdb S*|Nf ı#ıw İfa*»
y u ttu ‘ K h 111^ V^Mlf %*&**•* i.fe: *•*(• fete
!53*#8J*e ¿tîll’t f «li, klf tl i-JÎi t . t i ■■ı• . h,: >m;}‘ı «Mk§*
4I^E£|tf •tânuı Mifittıiı |f i<f»in-f in htf «tirit v’M'evi üâPV^t*
„„i- NMM wtl)ftnt k*fMİı diıitı^mtt i#rk rn$rr*w*
,(s^}in lumtptr ynnf tüfilUlı M>»iflıli|p jputu .;kî. k..^>ı
a- . y ı m A ı f«tr k c«k?jf$Ö8 de» M f l H M M t ı i», İR itV'îfc ’
^ IdhlOiıı yıpuırn ptnnı»urın ytrtmkn ^ıuf n»|iiMf>
w^Jkâga llnlOyO» en nefret ett^ın Untttyit ıhıpltfkr mpt*
\ » İm jtriKİttılî k.tjMıt i|> gidiyordum ki, ıififlı citfs yt'it fek«
— ¿<1 ettim. sinirle tflrfonıınHl KUtMTKİı bttnnlukrâı
¿¿lü!&&lur *orunJân yflsOnden uyuyttıudı|inı grtrtHirn,
,^ iK Whntsapp grubu0
¿0+* Şimdi düşünsenize kankalar, Ciridin f-.'tli Tonu
tuİMi'dt çekilse,, MrCjreıj Ananım çıtçıttı badi giydiğini
Hfr* orda bittrdi.
OŞui. Kmka çıtçıttı bmdi giyen kum Play Room* dtı
m¿m» $Men PtûfJ Room'un p'sini duyduğu ğtbı ien
kmi m sandın* ¡.enin grine d i ianeı da uçarım ' diyerek
0pnr ıfmdt düzleştirici taşıdığı on kiloluk kol çantasını
2rttit* ın kafasına
Gökhan: 'Eklenmeden Play Room'a girmem .'
$iMt\: Ben kendime Play Room yapsam, arkadaşlar
mel oyun atalım mı lan' dar, mahvederler butun o rta
mı Oyİt bir şans. Oyte bir bahtsızlık bendeki .
Ûjuj Kanka o bir şey m i, benim Play Room'um
İfâ, Zelif sultan çamaşır suyuyla temizler, kemerlerime
vw dantel örter bütün büyüyü bozardı,
dikken: Bir erkeğin en güzel çeyizi, henüz kız atm a -
4} Ptey Room'udur...
Smen: Valla şu an öyle bir yokluktayım ki Play Room
§P > babalardan analardan gizli gizli girdiğim ranza-
fj in * H fİF iM ıü 'i« M* M i m „ 5 / , fL P m M
M ı I İM .".,11 " hmm * jg m 4 »
i ...... l/ n / i'lı H İ.- IH ' M tiM / w » '» ı f/MIthliı (j /*
|:( i« H ih i/i -ili >-/./ı f jı,M r i i i / f l 'H M // W ,tm ltıw f -Ut,,
f 10 ^ lilltot% /,
vilMlı Htiıfıii' I /ı o/1/►fit hmİlk /¡¡1‘1'fft Wİjl VvHM'l'ıiIt'hft I
ll'ijıli; ı l|>!,'|ı ı M M t / r ıjMkU'ififdl torhMİV», dttft ffe
</ıiMiii.ıi' (tii'iMtei Ihtı t//ıt #!**<*■, iv\m bk htibn^iı¿ £ f
k#mİ' j i l V M iiı/ı t‘iit//i'W / /h m / i» « fW w b m lilm
tVlı î i i i i ı | i ı ı l-ı-- t Hi ¡İri’1 / m u ı-’n/i'ı ijmlilğl ¿ //im ^ , A
I jıllij' |tı 'I/|'MMi|ı» ı/l* /¿//s/w/^i hril'll/HH’tblı1 /Vh1 rfltİMffîM
ıi | . | i | . ı ı i i İrin /
j Vjrl“- /“/•■ riHim*/» H kltMlfP l'flUh lu İjAjı
< N , l/ v iliıı ' >:ılWl/IİM »II Ijkı 1¡Ihllİflittğikl illin, ■ E
ı,,., ' imi,t
11| ||U flfU ıM IllM
ı ii| 'i ı i / ' ' Mı’ ılldll ı'llı ^ItU’VitHJüP
Ht'ift/irtn- ı'ıı (‘/Ir'iıit'i/ı1 tiitiıbtl' l$lr.
V vi^irifci t,)) ltihl>':(hu'i//iii hi’ İki ii/.ikfka
f/t'MİlIVlİÜM >HtilMr/»' MîM h ‘‘: Llaj‘)l!jl)fi I
,f|W(liii(;|^oi‘ı ı/ıllriniı t-l/Mh föİUt fc/r(/fl(J
jn ^ ff
i¿ı1/*/mm Mm ı/fM* /?//>/i11 v 1\
0 ^f(a fihatufîi Mt’fluihn ■
•H H \ılH ı 'ı ı u i ı i ı / r '¡ı'\ ı'ı/ıiı /sil'4 lı/ı 'blrltrlnh,,1 ’
ı^ M ilftl /' r IH İ'ıl /if 'llı /ı 1 ı‘ll//r ‘ bit |WW<I y « !" ¡(,/j IJIfattuM
(tl'M İH İ t-/ı*r||7ı llı't/'l t / l | ^ f 'l : / ı . | M 1! M ıl
<İ\%l\m S'fWt> İHI $(;|MÜ Vill 7*e#Mn »Un ı.|.,„w Oİm ClMli
o /tu , ,{<•<,Ifi k i m t y l ¿ lltiijm aijm tuk kornklut o lm k J,
İM İ Wll\ |'|>|’ MH0R llfl.l/ll|'W'r| /•(Ihkil.
£ $ ı * ı AH (4<taf/A r okul rtfiliın kı/ı M A T '« a h m m i
^■k^ayı' t # it ıif tf?fti
Vty*r«fcı AIA'I P
M ^ r A »k j ” « d tn k s t iv g im m
•itMI , HfclSrtf'iNl M |/m 'Î/\|
Ntv/iıu,'M l>,-M oltiblllr p j ut a)kımf
g-ğfur Sİmm dam* #<4w* fâktkU f
|K t fcMMimı *(** d/tkmiif dmmM AmMı,
■ H : f*Hwyt pktt$kli§tt m4m*
-
##•
fğ n * t! Ot>toit
fkj<
U»
0
I v k lc t lık liM lııl ı^ r ılO iıiı " ( ¡r lt liııi/ i n l i' " tle d ln ı
”( ¡ı'ik liıiu 'ı U » k lly o n ı/ , O t lıı g e liy o r ," clc*clı A li «eke »eke yası-
m u t i ılo jjııı k u ijiiıı» iıik lı.m ı l | p g t n d lp ,
" K . m k i i l a r l " ( i ir k i li l ıı / ı p l ı ı y ı ı r u k i i i m ö n ü r u U î d s durdu, C 4
lı ,m İ m ^ ı i ı ı i ı i ı ı k i ı u l t ' i ı Iıiı k l ı İ m i y o y y a p ı p fuvçlaiMUVyaudıtliayıt-
i l i g k i ı u i t i s u <ık t U l f t l i l l m e k a d ı n a ,11
"K,mkıiIffl İMlytlk kıuıtaa iIİmmmı attın lan, buııctip?Hıysı
İ H M I l t M I l l ^ l l l ,"
„¡İpteki topal Nedim 'e dötım ü|iün,"
"?* veııi İl'iîs yttPul* ilkokıılltı pop ^ ¡ ‘kıcİHi mtnın iuiiw ii1i
^ el M|,bınclaıı utan, Uıı ne tip?"
« U 'duyma «nlıırı iîö k k u ş ıım , çok güzel o lm u ş,"
llıılrt*1! ^ aPra^ M p ®I ö ls ün , a m in ," (¡ö klıu n Hiylı*
™ i karıştırdı. “M u tlu m u s ıın u z ? ”
# ıc|a Tlına'yı görtinee “'Tlına geliyor,” d e d im HCMi'/tv. "Il.ı-
\T|iı salak salak şeyler söylem eyin çocuğa. I iıyar gibi şekilli
^ Husoyarım kabuğunuzu valin. I lo ş .., Bana kalm adan U m a
f i l sizi cacığa çevirir ya neyse.”
l^rloıdaşlar," dedi Sinan bir ad ım öne çıkıp. “Yaprak haklı,
I jjvranalını."" Tlına, birkaç saniyede betondan /’ark,sı/
i yanımıza ulaşınca, Sinan gülüm seyerek konuşm aya
“Selam, ben Sinan. Ve iliklerim e kadar kızlardan hof-
I
I ıuıiy°rlım'
★★★
O k u la adını atar atmaz, iki haftalık araya rağm en o k u lu hiç
«İçmediğimizi fark ettik. E tra f yapm acıktan ‘ay aşkım , ne Öz-
Icnıişin1seııi' diye cırım cırım bağıran kızlar vc ‘yine m i sen, ti-
pinesoktuğum ’ diyen erkeklerle d o lu y d u . İşte fa rk ... Belki de o
ulıden erkeklerle arkadaşlık etm ek daha cazip geliyordu bana.
İçleri neyse, dışarı oydu. En azından arkadaşlıkta...
Uma elinde kitap, bizden az uzakta bizi takip ediyor, Cîök-
|ljn ve Oğuz önde, biz Sinan ve A li ile arkadan yürüy o rd uk
koridorda. Sınıfa gelmeye bir m etre kalm ıştı ki, Bade g ö rü n d ü
sınıfın önünden, Bizi, daha d o ğrusu A li’yi g örünce koşa koşa
nnımıza geldi. “Görüşm eyeli u z u n zam an o ld u ,” dedi g ü lü m
seyerek. Hepimizi yarıp A li’n in yanına geçm işti bile saniyeler
içinde. “Nasılsın?”
’Neden bu okuldaki b ü tü n kızlar ç irk in ? ” dedi Tlına, Ba-
de'den bir adım yana kaçarken. “Ayrıca ucuz p a rfü m ü n d e n az
sıkarsansevinirim. C iğerlerim e farelerin üzerine deney yapılan,
Çin malı parfümlerden dolm ası §u hayatta en son isteyeceğim
ü
“U n u diss to Bade," dedi O ğu z gülerek, “S evdjı^*^™ ™ »,
“Kim bu ktztl kafa?’ Kaşlarını çata Bade. ‘ Ne kJtfjjS
böyle şeyler söyleyebiliyorsun? Ç izg in i aşna.” dedi
kibirle kaldırıp.
“Asıl sen kimsin de bana “bu ve k ı z ı l k a f i ' gjbi-îUaSSi
tmyacak şekillerde hitap ediyorsun. B a k a y ı m . . .
ettiğimden! Yapnık'a laf ettim ama ondan d a h a
Çirkiıı olttp kendini güzel sanan, doğuştan a r a d a kain, :
bir açık kahverengi saça sahip o lup papatya özüyle
gibi görünm esini sağlayan, h a fif makyajla doğal ^
vasi yaratmaya çalışan üçüncü s ın ıf bîr sarışın... G ggjy S K ;
içine çorap koyduğuna da yem in edebilirim . Şurada*^^Ht
da... Ayaklarının içinde de gizli taban var degü gğ;
oynamak için fazla ucuzsun. M id e m i b u lan d ın v arn ^ja
kusacağım.”
Bade, “G eri zekâlıya b ak ... Sen ne hakla bana b u n l^ ^ ^ p
yorsun?!“ deyip bir adım attı Tuna’ya doğru. Kollarım
de birleştirdi öfkeli olunca yapağı gibi. “Sorunlu m nso*j^B
sen?"
“Tanrım, retinam y a n d ı... Yalandan daha çirkinâa.*
ellerini gözünün üzerine koyup başını yana çevirdi.
gider m isin beş metre uzağım a, cidden t a h a m n r â l^ ^ ^ ^ H
fazlaca üstündesin.”
“Lan ben bu çocuğu çok sevdim, çekilin ben de bİEs$g
atacağım.* Oğuz, Gökhan’ı ittirip Tuna ile Bade’nın ym auii
ve Tuna’ya eşlik etti. “Ayrıca saçlarının da dibi gebmj. Sona,
yuh... Nesin sen kız, sarı-siyah Bitlis Spor maskota f M j f l f l j
“Benim güzelliğimi ya da çirkinliğim i ağzınızadafajgi|tt
tipler siz olamazsınız, anlıyor musunuz? Önce bir aymş|(Mt|
Asıl siz midemi bulandırıyorsunuz!”
“O ğuz gel şöyle,” dedi Ali dişlerini sıkarak O j^K fİH K
devirip, tekrar Gökhan'ın yanma geçti.
"Lan sen mal mısın?” dedi Gökhan O ğuz'u c iM İ.
dovseydiıı k ızı,,. İstiyorsan beşınıız dalalım
* fcılJ tinde defin bu tıi'h'* uUp, Hııurli oUiitpji
t ba()4 ^ ’uunduki yeşil damarların fp ifjuli& nden hıdfiycii. % } m*
f ,1?n /ilebilirim, ama tenin İçin #akut kulm»y» çtltşac *&m,
ri,,uir İto0Üi Ç*-
nP ' hXfuyı>ruz. Okul çıkıp. 'Ihmanı mı?"
ıefre( W°
rmiş. | Jp P v ***
*rkii) fljdc'i’11’ Çddfta Alı ile bıduracak oUııu'.i »İrinlerimi hra'/,
Sfİrı jjjj çıktırmanı;ıyu çalıştım f'JUı btjyu. futıa'nm \ny,ım *,<
ha- (dütmcuylc kafam dafiılmana, durumu kafama çok takabilir-
ffjİn |i| sağ olsun sabahki bütün demlerde *af>a utla U f mtk»-
®fU ¡¡JilikJtimi fena halde Bade lutordinatlarnudan kapıp, kendine
^h’i toıijti- "Derse zaten 10 dakika ;.hx /¡eldiniz, 5 dakika etken biti
nn, i *Lftfnuz. deriye kalan yarım uatin 10 dakikasını sau-tı ıgrrtv,
! tfriltritıızteharcadınız. Ders işlediğiniz 20 dakikanın da pek verimli
I jjmu düfiinmüyorum," diye biyahjidye atnfip d m , “tiğilimde
j jürfiolma ideolojisi sekteye uğramış bir okul... ! iminim bettim ktya-
ftdne derste bir şey veremeyen öğretmenlerle il%ilenseydtniz şu
^ ¿¡tutunuzbu halde olmazdı. Kıyafete saça değil, kafanın içindekilere
wıfl verdiğinizdeişlerin okulunuz adına değişeceğine eminim. Burada
n i «ıfcı/w kalacağım bir dönemde, rica ediyorum biraz bu töytedikleri-
mdikkatedip, beni, yok saym. Çünkü bu şartlar altında ben komple
¡fakıyoksayacağım” d iye m iidüre verdi# ayar, Beden eğitimi der-
¡mk'futboloynaması için insanları serbest bıraktığınız için olimpiyat-
j MnJojjmdiirüstsporcumuz yok. Beden eğilimi stresatdmalık bir ders
j ididir. Ciddi ciddi eğitim verilmelidir!" diyerek bedenciye vokuijğu
, | |£" gir günde Tuna’ya ‘king o f diss’ lakabı verilmişti sini fta.
Kimseyle konuşmamasına rağmen, bütün herkes onunla ko~
(iıiftnayaçalışıyordu sürekli, özellikle kızlar... Deli olmuşlardı
Tuna’ya. 0 ise hepsine tiksinen gözlerle bakıyordu sadece, Biz
*bııdurumu şoklar içerisinde izliyorduk.
Tuıu’nın bir kızla sözlü münakaşaya girdiği bir der» sıramı -
4 gözlerimi zorla da olsa ondan çekip yan sırada ola n kavgaya
föKİmm. Sınıfta sürekli arkada kitap ok u yup , m ü z ik dınleyetı
ve sınıfın zıpçıkn veletlerinin alay konusu olan kıza » ■
Yine üç salak bir olmuş kızın üzerine gidiyorlardı. “Şj. j/*\
liha yine ne okuyorsun? Bakıyım ... Kaçıncı kez okuyöf H .
bu kitabı? Kendini Hogwarts’ta sanıyor, hayal dünyas ın
vallı...” Kız geriye çekilince korkan gözlerle, kıijalşl
çıkardı tek kulağından. “Yine şu ibne kılıklı heriflerde^
şarkısı... Sanki sana bakacak onlar. Hayal bunlar hayal
kaha attılar üçü birden. “Kanka şim di hayal dünyasında ^
üst üste koyup götürüyordur b u .. Sinirden damarlarım^ 1
inişti benim bile. Tam ağzım ı açıp, bir laf edecektim 1q
ayağa kalktığını gördüm . İşte her kızın kahramanı
olaya da dayanamamıştı. Ö n ce gülümseyerek kızın kulaUt? ^
nı tekrar on u n kulağına taktı. Sonra Ercan, Mehmet
tutup savurdu kızın uzağına. Sonra ise açtı ağzını y u m d;
zünü.
“N e olm uş yani? O k u d u ğ u kitap ile ilgili hayal kurama»
Sizin gibi ucuz insanlar hayal dahi kuramazken, o hayal dûmf
sında m utlu olmayı seçiyor belki? Size ne? Kendi boktan h»,
tinizi, kişiliksiz ve karaktersiz oluşunuzu, basitliğinizi onurda
bununla dalga geçerek örtbas etmeye çalışıyorsunuz... ^
yanlış. K om ik olan siz oluyorsunuz. N e var yani, bir ünlü»
âşık olm anın yanlış tarafı ne? S e n .. dedi Ercan’ı işaret edip']
yıldır köpek gibi yan sınıftan bir kızın peşinde koşuyorsun. Bj.
kıyor m u anasını satayım kız sana? Bakmıyor. Yanı başındayken
bile imkânsız bazı şeyler. H a şu kız binlerce kilometre ötede
sahnede parlayan bir herife âşık, ha sen yan sınıfta sanaaslabık-
mayacak birine âşıksın... İm kânsız, imkânsızdır. Ne olmuş? Ay
rıca. dedi bu defa korkudan ve şaşkınlıktan yanaklankınuıa
kırm ızı olan M eliha’ya d ö n ü p . “N e olursa olsun, susup kaimi
Kendi şansını kendin yakala. B unlar gibi puştlara daljg Be
zemesi olm a. G ü ç lü dur, kendine güven. Hiçbir şeyinden,«
o k u d uğun kitaptan, ne dinle diğin m üzikten, ne hayallerinden
bunlar gibiler yüzünd en utanıp vazgeçme.” Tekrar korku*
d o ııup kalan üçlüye dö nd ü. “Ve size son lafım, e^p rb ı^M »
^ ...... ...........
İİfİİM İP P S !,®,f *llMfflwı IJglı Iî|i »iHifiıtytsrtı, klı»ttt-yt»
ıijilijK yiftjirifllİİM p ® vi-fiıtıtat. Anltffjmlf <Hİr*
p | | 4Mİ*Wİİ(Î »iniltini M flılın , A ll'ye lılıyltk
l W İ ^ ) fe ¡/jllı ^ tı y ı l m , ( I, | | y :| | | ,,„ | ,,||||||,| y I |, I, |>| II y[(.
•Nllı lıjj ğ m i fluyj ,hfiı ıh Ulı f »/ili kllaıı t#Yıı. Ali, lıitlılııııMlltli,
u ı/jj0l![ jjgflf^nluif' hlı W | ImKİiiI (,ifjfiy<>nlıı rnrnkl «('ıfisHifitlıı
P lT r P [ (l^ı ¡ S l Ü ** IH "' kİ mIIHhIi'H İtil fc;l<liı/ ptkll<rfwıl*0»n
P» * 4 |jj|||?lfll)ll Ihı kı ıyftu!M lll/ll ıliytTfiitt.
l" . | iî ^ dty* k m h ı ı ı ı j ı ı m ıhı m iflun m i lıı/ ln ıım ıy ı ki?
I All'y* («•!»**»*< " ö ıln İmim Isıl;!! uHİHck, Parmak
fo g f ı #ylf®* ılııılıyı.ıtıllı yııııiıı/dii, Kafamı fttıüm*
^jp lly * fW AJklı'ııtı, ■•.mı fttfttardt ban» n «l« ol«*
Mildin ! iiı
k U ıy , r
II İH (j/i
!İÜ|İlil)1
ıllllıyn
ü Iifiynı-
(illimin
ı Alın
ll/ıfltye
tll|ı § '
ııı. Ilji/
luyluıı
iM t
ıı İMİii
mm
ıtlttit,
ıml>
m, aı
IKİCHı
Ullkll
Igto
295
O t u z İ k in c i B ö lü m
296
n «isli sttlUHt "Vhpirtk, blı :*tiıliti hvttiıt hıilını lıit, iyi mŞt
f*1' ., jyll jjİ\S0İÎİtİ. 1 lllılı II, KÖl 11|llıll IIII I ll-I IİIMılV'1 f$j(lÜ
„ i# * ; I I, •
L* N ı # ' , .
N it" V»' tVkutttÜ t ü M l t t l l ) l l ( U U
h c io jîiııı M i l l i ğ i " lU U İU lb ln H İ ı l l ı ı l t t y l p d ıı ıl ı v ıp o n a n ın d a
vI i i m i i t iö k k t u ,“ t e l i m e li m d e k i k a le m i ı iö ld u ın 'ıi) lııır
n e v im i t a k d i r e t h v o ı s u ı ı ? "
« K ıt M r lt k s a n a y a r i i u u y o l ' N i t u t t ı , " d * d l ( ) p ı ı / y ı i n ı r . ıt l .t k i 1
/ ■
U k v> n« *$u ık o n " P u ı , k u t la t y ı i ^ ı ıu lc r e p h t u ı o ll ls n lıııı r a u t u la
k„ m „ - ,„ ı « ^ ı m m ı ı o u ş iş e li p ,ıı ı ı i m i l u / a n ıp t ıld ı t ) ( i i ı / vr
«M iM C M n e * b a k ı ş l a ı ı a t a ı k e u y m ı ı ı ı ı l / ı ı y e k li îiııııd a ly e
\ V k d j1
,e d e r i n e . , . A t e ş s o m y a t ır ıy o r k t ın k a l”
*Olı ıııy [eSUS," dedi Sin;tn sır.ııııtı ü/erıııe çıkiil kcn. )‘Ş(t .111
viltÜVCl' Avv'iı kataloğu gibiyim. Hilecini sürtmek isteyen ki'/-
ı»*dedıûı ;ıtı Alı paçasından aş.ıp;i yekti Sinan'ı, "Ne lan?” •
*l.ıtı tuk mal mal laflar etme sınıfta, seni Avuıı kataloguna
djıte sürt~HKemime bakım olup, yarım bıraktı küfrünü. "İn
Jpjti'*
şMi,*dedi Gökhan kınayın bakışlarla. Ilu dola o ayağa kalktı,
Jastutarak. “Bravo Ali, §tırada bi' orijinal killllr etine hobimi/
w,onu«iaelimizden al Ali. Kutlarını, bravo. I farikasın..."
*l«>kkuş, asıl ben seni alkışlıyorum her türlü kıskançlığı
vapntışaııda.” dedim ayağa kalkarken. “Mir bunıııı kıskançlığını
yıpıiMUliştm.'' Ben de alkışlamaya başladım. “Asıl ben sent »1-
ujliH>nımYaprak," dedi Sinan bu defa bizim gibi ayağa kalkıp
tutmaya başlamadan, “üeıı bir bardak su istesem, ‘.ıy şu an
nmrlamyorıım, üşenirim' deyip bana su getirmeyip sırt Gök-
hı'ıoalkışUııuk için ayağa kalkıyorsun. Hravo..."
"Asıl bet) Suuff ttut alkışlıyorum,* dedi
daha yulurhra, laıtdalycnin uurltle çıkarken,
gün sen uyurken popona torduk koydum. dnrihıJ
hian gibi malzeme varsende dediğimde
“Oğuz senin hassas yerlerine alkış tutanın bak, ***>’
mal işler yapıyorsun arkamdan?!”
“Sinan seni de alkışlıyorum,“ dedi Gökhan alfajn ^ "
ni Sinan’ın yüzüne tutup. “Bir küfür golü de S in a aı^^^K
Gökhan kardeşinize bırakmayın hiç, aman!*
“Lan yeter, sabah programlarında parayla tutulatl
teyze misiniz siz? Kesin şu alkışı!" Ali elindeki silgiyi
nan ile Gökhan’a doğru. “Alikuş haklı, oturun bence de
Alikuş’a,” deyince Oğuz, bu kez Ali’ye doğru alkış tutn^J ? !
ladık. Ali gözlerini sinirle kapatınca “Ne sinirlendiıjy^j®
lan Ali’yi, oturun!” diye çemkirip sandalyenin tepesinde - ^
Oğuz. “Aliciğim, bence bunları ceza olarak eve alrnayâZlf
akşam.”
Hepimiz yerimize oturduk tekrar. Oğuz Ali’ye sırnaş
deli etmeye başladı, Sinan ise rehberine bakıp daha önce
madiği kız kalmış mı diye kontrol etmeye... Gökhan ise
ve’ler beden dersinde olduğu için, Merve’nin sahadan ofa*'
haberini aldığı gibi Mervelerin sınıfa koştu. Ben ise biraz bizk
kilerle, biraz kafamın içinde yeni türeyen tuhaf varlıkla, fe
da kalemlerimle konuştum. Evet. Kırmızı kalemimin ağzında
lafı kerpetenle aldığımdan biraz zorlandım onunla konuşup
ama...
Allah’ım ... Cidden son günlerde kendimi Mahmut Abi ¡fc
birlikte The Beatles’ın Yesterday şarkısının arabesk versiyonu-
nu yapan Sevda gibi hissediyorum. O derece ruh halim karni
o derece çatışmada, o derece tuhaf...
★★★
"T am am su s , p i z z a m s o ğ u y o r . ”
"fls ıl sen su s , k e tg a b ı u z a t . ”
" P i z z a y e rk e n h i ç b i r şey u z a t a m a m . ”
" H a k lıs ın . ”
"B en ce d e . "
Bade’yi evine kadar bırakıp, eve geldiğim izde, Ali yatak
sına üzerine değiştirmeye gitti direkt. Ben de salona yaylak
ufaktan. M o n tu m u havaya atıp gelişine bir tepke savurdu
Yine her zamanki gibi, tam ayağım ın ö n ü n e düştü. Bir ~
ayaklarımın dibindeki tu ru ncu m o n tu m la bakıştık. Elimd^
sırt çantam usulca elim den kayıp yer ile buluşunca, Çıkardığa
kendime getirdi beni. “Sen ne tiksinç bir m ontsun ya,” dedim
Tunalaşarak. Evet. Tuna hayatım ıza yeni bir terim katmıştı %
nalaşmak’ İşe yarıyordu ama. S in ir strese birebir... “Senden
reniyorum. Zaten seni neden a ld ım b ilm iyorum . Turuncudan
tiksinirim aslında... Sen de k endine renk m i diyorsun? Ulın
san desen değilsin, kırm ızı hiç olam am ışsın. Arada kalmış çit
kin bir renksin. Sıcak da tu tm u y o rsu n . Yeşil montumu senden
ü ç kat daha fazla seviyorum. B ir kere adam gibi adam o, senin
gibi m i? O n u bir atsam tam kanepeye düşm üştü.”
“Yaprak,” dedi A li birden, b e n i korkutarak. Elimi göğsümün
üzerine koyup bir adım geri çık tım . “K o rk m a ... Ya da kork. De
liriyorsun.”
“H a, şey y a... B u aralar n ö ro n la rım yine ‘ananı niyolayyeye’
m odundalar be A lik u şu m . Takm a sen, geçer.”
“Peki,” dedi gam zesini belli ede ede gülerek. “Alikuş,” dedim
birden. N e soracağımı b ilm e d e n , kapıya yaslanmış Ali’yi gö
rünce d ö k ü lm ü ştü d ud a k la rım d a n öylesine. Durumu toparla-
m ak için yine işi daha da batırıp elim le göbeğimi tuttum. “Kiki
m u aldım ya ben?”
“Yaprak...” Birkaç a d ım d a aram ızdaki farkı kapattı ve eli®
koydu. “Güzelim senin ateşin mi var? Bak eğer hastalam-
?!; . kafan gittiyse bileyim, yani normal değilsin bugün.”
^„isleden? Gayet iyiyim ki ben. Kilo mu aldım onu merak
sadece --Sıkıyor da pantolonlarım bu aralar.”
« Ü ç ü n c ü kez sordun da aniden.” Elini alnımdan çekip, boy-
zaman,” dedi gülerek. “ B i r bakalım almış
y e r le ş tir d i. “O
ın kilo.” B ir anda beni kucaklayıp, omzuna attı. “Almışsın
biraz--
“Ay. Ali ya... indir! Ay korkuyorum bak!”
“İndireyim mi?” dedi beni hafifçe döndürürken. “İnmek mi
istiyorsun?
“Ali valla öğlen yediğimiz patatesler ağzımda şu an, valla k u |
s3iaa sırtından aşağı, döndürm e!”
“Duyam adım ?” dedi gülerek. Biraz daha hızlı döndürmeye
başladı. “Ali, ne?”
“Ali indir ya, valla m idem kalktı ne olursun... Ali!”
“Ali, ne?”
“Alikuş, en çok seni seviyorum var ya ohoo, sen en birinci
sin. En çok-” Tokam kaydı saçlarımdan. Saçlarım ağzıma girdi.
‘Alimdir!”
Tek elini yukarı çıkarıp destek aldıktan sonra, tek hamlede
beni kucağına indirdi önce. Saçlarım gözlerimin önündeydi,
ama başım döndüğü için saçlarımı bile çekmedim gözümün
önünden. Ali hafifçe üfledi yüzüme. Yüzüm burun tarafından
azıcıkaçıldı. Biraz daha üfledi. Y üzüm ün gözüm de dahil küçük
bir kısmı gözüktü. G üld ü. “Kilo alsan da sorun değil. Kaç kilo
olursan ol, her zaman seni kaldıracak kadar güçlü kollarım ola
cakbenim. Her zaman. Söz.”
“Kaç kilo olursam da m ı?”
“Kaç kilo olursan.”
“Baya... Böyle aşın olsam. Mesela şimdikinin üç katı ol
sam?”
“Uç kat sen... Sevdim.”
O gün evde sadece ikim iz olduğumuz için biraz yerde yu-
varlandık ve tavla oynadık. Ali galiba bana bilerek yenil^.
zamanki gibi. Emin değilim. Tavladan sonra biraz da kâğ,t
nadık Yine ben yenince, huysuzlandım. Bilerek ycniliy0r^/s
değil mi" diye. GUldU sadece. Her zaman yaptığı gibi... AW.
saat 9'a gelirken yanlışlıkla kola döktüm üzerine. Yapıj llp
oldu çocukcağız, duşa girdi hemen “Sakın ben çıkmadan
beıı bırakacağım seni," diye tembih edip. Ben tamam dçyj^ ’
gitti banyoya. Sanki Ali'nin içine doğmuş gibi, annem aradİQ^
on beş dakika sonra. Acil eve çağırdı beni. M ontum u alıp jj.
yonun önüne gittim, usulca “Ali, ben çıkıyorum. Annem İjjİ
çağırdı. Tamam?’ deyip cevabım beklemeden tüydüm cv^
Cevap bekleşeni onuncu saniyede çıkardı o haliyle çünkü.
Apartmandan çıkıp, eve doğru yürümeye başladım,
epeyce karanlıktı. Kış ayında olduğum uz için pek kimse deyoL
tu etrafta. Ama sorun değildi benim için. Bizim yerlerdi ot»,
kır. Telefonum cebimde titredi birden. Gülerek açtım telefonu
“Alikuşum, yolu yanladım bile. Sen iyice kurulan, üşütme
mam?" deyip kapattım telefonu hem en, cevap vermesine mfi.
saade etmeden. Kapatmasam, inat ederdi çünkü. Yüzümde apm
bir sırıtışla, ellerim göğsüm ün üzerinde birleşmiş bir vazİMu
köşeyi döndüm. Köşedeki ortaokulun önünde her zamanla gibi
liseli oğlanlar saçma sapan m uhabbetlerinden döndürüyor]^
galiba, çevirmedim bile kafamı. Birkaç adım ilerledim ki, birin
geldi o taraftan. "Tanıdun," dedi biri diğerine. Üzerime alınıp
yıp, yürümeye devam ettim . Ayak sesleri hızlanıp bana doğru
yaklaşınca biraz panik olsam da kendi kendimi sakinleştirme*
çalıştım. Bizim mahallede ne olacaktı k i... Birden bir çocukl*
lirdi önümde. "Harbiden setisin.”
“Çekil önümden," dedim çocuğu ittirirken. O , ısrarlaboa
önümde dururken sokak lambasının vu rd u ğu suratına
ce bakınca, tanıdım çocuğu. B u gün B adc'nin yanındaki çooi-
tu.
"Bugün Bade’mn yanında bana artistlik yapan puftl*
dakı kız.,."
306
mi w Hcniier," dedin» ıokı neyi geçlrlrkt?» biienjjtrjfl
******
«S<*H W11*® vl11 » u n la n , o ro n p u l l l r ı ı i a rk a d a k i ç«h ııftıın
jm do|tru İttirdi. ‘"THefbnuıııı v eı"
* «|s|.tlı veririm, dedinı ıırkudııkı çocukun Hlcrıııılrıı k11rtıı-
v,„a kaçarken.
**Ilıt dedi ünümdeki büyük l>iı sc*ı i11k.ıııİtlikle,
yine alğifi' kütü kokan ııztın boylu arkadan yakalfldı, Kafa
ok yerinde değildi, her hallerinden belliydi. İki kolumdan
ıiiısikı tııi ıit arkadaşı, tek Ilıcağıyla da ayaklarımı sabitlrmışiı.
•ftkr.li' öteki esmer olan yaklaştı, ctiplerimi yokladı ve ne kadar
ijrciıscm de bilicin telefonumu. "Adı neydi lan onun? 1la?!"
-'Söylemeyeceğim," dedim bayımı dik tutarak,
■•Hak kızım, yemin ederim keserim gırtlağım." lîlindc tele
fonola» elini kaldırdı. “Söyle dedim!"
Korkudan nefes alış verişim iyice hızlanmaya başlamıştı,
nııa korktuğumu belli etmemek için olabildiğince g(,iç)ü dıır-
jjjîiya çalışıyordum. Eli havadaydı, her an suratıma inecek bir
tokatla yerle bir olacağımı bile bile dimdiktim. Esmer olanın
sabrı iyice tükeniyordu. “Söyle, adı ne lan?!” diye sorunca tek
rar, içimdeki bütün korkuları daha da körükleyecek bir ses duy
dumsolumuzdan.
“Ali!” diye bağırdı o ses, “Adım Ali ve eğer o kızı bırakmaz
sanız ben oraya gelene kadar, ikinizi de ağır sikerim.” Adımla
rını hızlandırdı AJi, yanımıza gelince beni çekip aldı direkt ve
sımsıkı sarıldı. “Korkma,” dedi başıma dokunup, “Ulan puşt,
gücün sadece kızlara mı yetiyor senin? Adamsan benim karşıma
çıksana!” Beni usulca kollarından bırakıp, ileri itti. “Yaprak sen
evegit çabuk.” Başımı salladım ‘gitmem’ der gibi. “Yaprak, git
dedim1
“Gel,” dedi esmer olan bir adım geri çekilip, “Senin karşına
Simdi çıkıyorum. Hadi.,. ”
“Yaprak, eğer arkamı döndüğümde seni burada g ö r ü r s e m
a f f e t m e m seni,” dedi ve ittirdi beni gitmem için. S o n r a , o iki
307
sinin yanma gitti sinirle. Esmer olanın yakasından tu *
Çenesine sağlam bir y u m r u k geçirdi. O kadar siniri«,
b u n u o n u yıllardır tanıyan biri o larak çok net anlayabil’ I
B o y n u n d a k i d am arları daha ön c e h iç o kadar net
tim . U z u n b o y lu o la n geri çe k ild i, te le fo n u m o ara ve
E s m e rin elin de y d i y a ... K ü t k ü t atan k a lb im in üzerin
tird im e lim i. “A lla h ’ım ne o lu r ,” d e d im . Etrafa baktım ralli
ni g ö re b ilm e k iç in am a kim se y o k tu . O k u l önüydü ' » IP :
evler arka tarafta k a lm ıştı. K o şsam gitsem , bırakamam" *!!?
sam, e lim d e n b ir şey g e lm iy o r ... K ilitle n m iş bir halde W
iz le d im . Ö l ü m ü n e b ir b irle rin e v u ru y o r, yerlerde sfim t i S l i
lardı. A li, e n s o n u n d a ç o c u ğ u n b o ğ a z ın d a n tuttu e l i n e ^ l
kavgayı. O k u l u n d e m irle rin e d o ğ r u ittird i. O sırada,
karıştı kavgaya. Tekrar karıştı o rtalık . B u defa ben de U
K o ştu m , k o ş tu m , k o ş t u m ...
Sanki rüyada g ib i k o ş u y o r ko şu yo r, b ir tü rlü u laşa n as n ^
yanlarına. B e n d ah a y a n la r ın a u laşa m a d an bir sessizlik ol/*
İkisi de aynı an d a geri ç e k ild i. B acaklarım daki güç iyice gjjjj
an. K o şm ay ı b ıra k ın , a d ım d a h i a ta m a d ım . A li, okulun demir0
lerine d ay an m ıştı, d iğ e r ik isi o n a b ak ıyo rd u . Elim i göğsümgn
üze rin e k o y u p , z o rla y a n la r ın a g ittim . B e n im her acı dolu adı
m ım d a , o n la r d a b ir a d ım geri ç ık ıyo rlard ı. Ben iyice yanlara»
yaklaşınca k o şm a ya başladılar. B e n de onlarla birlikte... Ali’nin
y a n m a g id in ce yere k a p a k la n d ım . “A li,” d e d im düştüğüm yer
d e n kalkarak. “A li’m iyi m is in ? ” G ü l d ü . “Bakma,” dedi. “Neve
A li,” d e d im iste m sizce yaşlar g ö z ü m d e n akarken. “Yaprakbak
m a . . . ” E lim i tekrar g ö ğ s ü m ü n ü z e rin e koydum . Sanki dünya
d u r m u ş , b e d e n im d u r m u ş , b e y n im d u r m u ş gibi... Gözlerim
A li’n in y ü z ü n d e n aşağı d o ğ r u ka y d ı. E lin in olduğu yere... Göğ
s ü n ü n sol ta ra fın ın b ira z a ş a ğ ıs ın a ... “Yaprak bakma,” dedi ta
e lim i a ğ z ım a g ö t ü r ü p ç ığ lık atınca. Bıçaklanm ıştı. “Ali,” dedim
tekrar. U s u lc a yere ç ö k t ü d u v a r ın d ib in d e . M ontum u çıkardım
h e m e n , o n u n o g ö r k e m li v ü c u d u iyice düşerken kollarımınan
sına k a rn ın a b a s tır d ım .
308
»Seni kan tutar, bakma,” dedi kollarımı başına dolarken ben.
■•Telefonun--.” Ellerim titriyordu. “Telefonun Ali...” Eliy-
cofinanının cebini gösterdi. Güç bela buldum. Ve üçüncü
yememde anca tutturdum doğru rakamları. “Alo...” dedim
.yarak- “Arkadaşım... Arkadaşım ...” Dilim varmıyordu bir
ju Çıkmıyordu ağzımdan kelimeler ağlamaktan. Tek eklim-
hâlâ kucağımda yatan A li’nin başını tutuyordum. “Uygar or
dulunun oraya acil ambulans! Arkadaşım... bıçaklandı. Acil
Allah kahretsin, acil!” diye bağırdım telefondaki sese büyük bir
öfkcylc- Telefonu kapatmadan bıraktım kaldırıma. Ali öylece
hana bakıyordu. Konuşmak isteyip konuşamıyor gibi... Saçla-
ıslaka. Yeni duştan çıkıp geldiği için. Dinlemezdi ki beni...
Dinlese ah... “A li’m dayan,” derken ben, elimi sıktı Ali. “Hep
benim yüzümden A li... ö z ü r dilerim ...” Gözyaşlarımı koluma
sildim. “Özür dilerim A li... Yine koca kafalılık yaptım. Özür
dilerim.” Hafifçe sıktı elim i. “Deme öyle,” dedi usulca göğüs
kafesi bir kuşunki gibi hızlıca inip çıkarken. Daha da ağladım.
Boynum daki atkıyı çıkardım, sardım boynuna. İncecik çıkmış
tı dışarı. Tek elimle, kanayan yarasının üzerine bastırıyordum
üzerimden çıkardıklarımı.
Önce ellerimde hissettiğim güç azaldı. Sonra gözleri kapan
dı usulca. “Ali, kapatma gözlerini... Korkutma beni gözünü
seveyim...” Kapanan göz kapaklarına dokundum tekrar açması
umuduyla. Hıçkırıklarım iyice geceyi inletiyordu gözyaşlanma
sarılarak. “Ali, yalvarıyorum bak ne o lu r... Bak ben kaldıramam
Ali... Yemin ederim ölürüm . A li... A li’m ...” İyice sokuldum
yanma. Daha sıkı sardım başını. “A likuş... Bak saçların ıslak.
Üşüteceksin... A li... Ü şütürsün. Ne olur aç gözlerini... Bak
valla kaldıramam A li... ” Kucağımda sessizce yatan Ali’ye ve ses
sizce yanağında duran belirsiz gamzesine baktım. “Ali ne olur
susma bak, cidden dayanamıyorum ben. Ali... Öldürme beni
Ali nc olur..."
Telefonu tekrar aldım elime. Gözlerimdeki bulanıklıktan se-
(emesem de num aralan, güç bela Gökhan'ı aradım» tCîokhan
yetiş... Gökhan ne olur, bak Ali konuşmuyor, ne olur Q(j|j
ne olur Gökhan bak ben dayanamam. G ökhan yemin e d * 1
konuşmuyor... G ökhan...” N e diyordu duyam ıyor^,tl ■*"
“Okulun orada... O kulun yanında... A li uyuyor, kotıvilmf
Gökhan... Gökhan bak gel sen bir şey de ne olur..." ||gll
eli yana düşünce telefon da benim elim den kayıp düştü i I
“A li...”
Kaç dakika orda durdum , am bulans ve diğerleri ne
geldi, hiçbir şey hatırlamıyorum. Tek hatırladığını şey, Ali'm"
ambulansa taşınması ve benim peşinden binm ek istemem
Sinan’ın ise ağlayarak beni tutması. O kadar... Kendime inşam,
genzini yakan o iğrenç hastane kokusunun sindiği nevresimler
le, herhangi bir hastane odasında geldim.
Başımda annem duruyordu. İlk birkaç dakika her şey rüyj
gibi geldi, derin bir nefes aldım . Sonra tekrar belirdi beyninıd
görüntüler. Uyanalı bir dakika olm adan, kolumdaki serumun,
karıp ayağa kalkum. “Yavrum,” dedi annem ben aniden kalkın,
ca. “Kızım yat, ne olur. Kendinde d e ğ ilsin ...” Ayakta durmakta
güçlük çeksem de, annemi de ittirip çıktım odadan. “Ali? Ali
nerede?” diye bağırdım hastane koridorlarını çınlatarak “Ame
liyata aldılar,” dedi annem sessizce. “Nerede? Orada beklemek
istiyorum,” dedim tekrar ağlamaya başlayıp. “Anne nerede?
Diğerleri nerede?” derken G ökhan’ın bağırışlarını duydum
koridorun sonunda. H em en oraya doğru koşmaya başladım.
Bir hemşire ile tanışıyordu. “N e dem ek sizin kanınız olmaz?!"
Gözleri kıpkırmızıydı. Sinirle elini kolunu savuruyordu orayı
buraya. “Ne sikime yarayacak bu kan benim kardeşime vere
meyeceksem?! İstemiyorum ulan o zaman,” dedi elini hızlıca
duvardaki aynaya vurup defalarca. “Sikerim böyle işi!”
“Beyefendi lütfen, zorluk çıkarıyorsunuz şu an!"
“G ökhan...” Ağlayarak, eli kanayan G ökhan’ın yanma git
tim ve sımsıkı sarıldım boynuna. “G ökh an, sen bari yapnu ne
o lu r... Bak sana da bir şey olacak, ne o lu r ...” Gökhan u ıomuz
larını ıslatana kadar ağladım . B ir hem şire gelip Gökhan m kuca
ğımdan aldı. “E liniz,” dedi G ök h an ’ı çekip.
•‘jstcmiyorum,” dedi Gökhan sertçe. “Gerek yok."
“Oğlum bak sen b a ri üzme bizi,” dedi annem de ağlayarak;
“Hak arınen de y o ld a , b ir de seni bu halde görmesin."
G ökhan sa k in le şip , o tu rd u k o ltu ğ a eli için. Sustu. Ama bu
defa sessizce gözleri konuştu. Usulca süzülüy o rd u yaşlar göz
erinden. Ağladığından onun bile haberi yoktu, emindim. O
kadar ağlamıştı ki, artık istemsizce akıyordu yaşlar. Annem bu
defa güçlükle ayakta duran bana sarıldı. “Anne ameliyathanenin
önüne götür beni ne olursun,” diye yalvardım. Annem usulca
sallayjp başım, girdi koluma ve oraya götürdü beni.
Sinan, Zeliş Teyze ve Melike Teyze bekliyordu ameliyatha-
nenin önünde. Bir süre orda durup ağladık Saatler geçse de,
çıkmıyordu içerden kimse. Zeliş Teyze’nin omzunda ağlarken,
«Oğuz,” diye sordum. “Kayboldu ortadan,” dedi bana bakma
dan. “Ben onu bulmaya gideyim,” dedim birden ayağa kalkıp.
Heps* panik olsalar da, iyi olduğumu söyledim. “Oğuz’u bulup
geleceğim beş dakikaya... Biliyorum ben nerede olduğunu.”
Duvarlardan tutuna tutuna Oğuz’u aramak için yürümeye
başladım. Oğuz ağlayamazdı. Yapamazdı. Kesin, bir köşede ba
caklarını toplamış, öylece duruyordu o, bilirim... O daha kötü
olmuştur kesin. Korkmuştur da... Köşeyi dönünce, en dipteki
karanlık tarafın olduğu yerde bir ayak gördüm. Zorla da olsa
gittim yanına. Tam tahmin ettiğim gibi... Koltuklann yanı
na, köşeye yere oturup dizlerini kamına kadar çekmiş, öylece
karşıya bakıyordu. Oturdum önüne hemen. Bir süre fark et
medi beni. Ayağına dokunca çevirdi gözlerini bana. Pespembe
olmuştu yanakları. Kim bilir neler geçiyordu aklından... Daha
da yandı canım. Açtım kollarımı iki yana. “Gel buraya,” dedim.
Bir süre öylece yüzüm e baktı boş boş. Yineledim. “Gel... "Yine
tepki vermedi. Bu defa ben tuttum yakasından, çektim kendi
me. Dediğimi yapıp kafasını omzuma gömdü. Sarıldı sımsıkı.
Oğuz... 17 yıldır ne sünnetinde, ne öğretmenlerden dayak ye
diğinde ne de babaannesinin ölümünde tek bir damla gözyaşı
dökmeyen, dökemeyen Oğuz, sürekli acı çekerken bile gülen
Oğuz... Omzumda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
311
“Yıprak bir ¡¡ey olm az değil m i? Güçlütlür Ali değil
maz. Hem... Valla bak eğer uyanırsa, bir daha kızdırmaya*,
onu... Bak yemin ederim her dediğini yapacağım. Yemin?
rim,” dedi o m zum a akarken gözyaşları. “Yemin ederim. »
O ğ u z , o m z u m d a ağlarken bir hareketlilik oldu. Hemen
radım yerim den ve koşmaya başladım. O ğ u z da peşirnderı^'
K oridorun başına gelince d u r d u m öylece. İçeriden çıluyo^
d ı... D o k to r ... D u r d u ... M askesini in d ird i... Vekonı^m"
E lim i k a lb im in üzerine k o y d u m t ü m d ünya o anda olabildi^,
sessizken... “A l i . . . ” d ö k ü ld ü dudaklarım dan. “Ne olur g,
r a k m a m ış o l... B e n i... B iz i...”
Eli
dan b
gelen
nhniı
beyn:
biri s
kavg
min
(azla
anlıj
rido
tim.
ki a
bile
gitt
İy
kıp
kjp
O t u z Ü ç ü n c ü B ö lü m
315
da da Sinan... Önce Tekin Amca ve Gül T e y z e ’y e Sc]4
ler, sonra bana minik bir işaret verdiler yanlarına gitme
Anneme ‘gidiyorum’ der gibi baktıktan sonra Ömer
Sinan’ın peşine takıldım. Bahçeye çıktık önce. Yeni y • ^
lamaya başlamış sabah güneşine adapte olamadı gözlen ^
başta. Gözlerim yana yana, banklardan birine doğru ileri111
Sinan’ın montunun kenarından tutarak. “Otur kızım
Ömer Amca en içten ses tonuyla. Cebinden bir
“Seni emniyete götürmek istemedim bu halde...
verirsin. Ama bir bak şuna... Dün gecekiler bunlar mıy(^1p lt,
“Evet,” dedim müthiş bir öfkeyle. Kan beynime 1|^M |
adeta onları tekrar görünce. “Bunlardı.”
“Peki kızım,” dedi telefonunu cebine tıkıştırırken “fi
bah gelip, teslim oldular. Kafaları da iyiymiş galiba, ayılma &
man olup korkup gelmişler.”
“Baba,” diye araya girdi Sinan aniden. Ayağa kalkan bak
sının karşısına dikildi. “Bir şey soracağım. Şimdi o iki orospu
çocuğu, sırf pişman oldular diye ve yaşlan 18’den küçükdiye
Fazla ceza almayacaklar öyle değil mi?”
“Sinan, ne olursa olsun ben senin babanım. Düzgün ko
nuş... Ayrıca,” dedi gözlerini kaçırıp. “Bizim yapabileceğimiz
bir şey yok. Yasalar ne derse o olur.”
“Düzgün falan konuşamam,” dedi başını biraz daha dikleş
tirip. “Ve... O iki ‘orospu çocuğu’ çıkarsa dışan, gezerlerse elle
rini kollarını sallaya sallaya baba... Yemin e d e rim ne sana nede
adalete inancım kalmaz.”
“Sinan!” diye kükredi Ömer Amca. “Üzüntünü anlıyorum
ama ileri gitme... Ben de üzülüyorum, ben de kahroluyorum
ama elimden bir şey gelmez!”
“Umurumda mı? Benim kardeşim orada o haldeyken... Si
kimde değil. Eğer o iki puşt çıkarsa dışarı, ben gebertirimonl*
n,” dediğinde Ömer Amca elini kaldırdı yukarı. “Vursam babı
H adi...”
“Sinan,” dedim kolundan tutarak. “N e olursun yapn»--
“Sinan, yorma beni oğlum . Ü zm e beni..." dedi Öm er Amca
onun havadaki elini aşağı indirerek. Sakinleşmeye çalışıyordu
( j t n e r Amca, gözlerini ara ara uzunca kapatıp derin nefes .ılıijin-
dan anlayabiliyordum.
“Ne olur ki? Ben de içerim. İçmiştim, yaşım da 17... I ladi
ueni salın biraz daha, birini öldürürüm der çıkarım işin içinden.
Olamaz mı? Bal gibi olur bu siktiğimin adalet sisteminde. Beş
«j| sonra yine gelccck o herifler karşınıza. Biri diyecek sarhoş
um karımı vurdum, diğeri diyecek haplıydım arkadaşımı kes
rim- Hiçbir bok yapamayacaksınız.”
"Sinan!" diye bağırdı Ömer Amca tekrar. “Gelme üzerime!"
“Gidelim,” dedi Sinan babasını dinlemeyip. Elimden sımsıkı
wtup sürüklemeye başladı beni. “Korkma Yaprak.., Adalet dc
yerini bulacak. Ali bir uyansın da...’
-JHHt
Üç gün geçti. Hastane koridorlarında uykusuz geçen tam
üç gün... Annem ne kadar zorlaşa da eve götürmek için, bir
dakika bile ayrılmadım oradan. Hiçbirimiz ayni madik. Oluıl-
dakilcr duymuşlar üçüncü gün. Bir sürü kişi geldi ziyarete.
Güçlü durmak istedim ama beceremedim. Her gelene ağladım.
Gökhan, Merve gelince iki gündür tuttuğu gözyaşlarını tekrar
saldı. Ağladı yine sarışınının omzunda. Oğuz deseniz kimseyle
görüşmek istemedi. Kim gelirse gelsin kendini yangın merdi*
yenlerine atn onlar gidene kadar. Sinan zaten ölü gibi, kimseyle
konuşamadı bile...
O gün akşam saat 4’e gelirken bitkin düşmüş bir durumda
duvann dibinde oturuyordum ki Barış'ın “Yaprak” demesiyle,
geldim kendime. Panik içindeydi. Kıpkırmızıydı yüzü geldiğin
de, belli ki koşmuştu... “A li... İyi mi?” Cevap vermeden başı
mı usulca salladım. “Yeni duydum ... Gerçekten," dedi yanıma
Çökerken. “Gerçekten çok üzgünüm şu an. Eminim uyanacak-
Uf O, güçlü biri. Fazlasıyla...* Elini elimin üzerine koydu
6% vermek için. "Uyanacak,” dedim fısıltıyla karışık.
“O kadar kötü g örü n üy o rsu n k i... E l i m d e n gelse cUj
an kalan ö m r ü m ü n yansım o na ve rird im . U yanm ası'
“Sırık,” d e d im gülerek. “Yeterince ağladım zaten o "
ağlatma.»
“T am am ... N e y a p m a lıy ım seni m u tlu edebilmek ‘ • S F
“Gerçekten h iç b ir şey... ”
“Peki.. dedi d e rin b ir iç çekip. “B ari yanında biraz p l
m a iz in verir m is in ? ” niJ-
“G alib a ağlayacağım ,”dedim dolan gözlerim le Banş’ı^ ı
H e r zam a nolduğu gibi gülümsedi. “Ağlıyorum.”
“Ağla,” dedi elini omuzuma atıp başımı omzuna yasbrU,
“Birlikte hiç gülmedik ama... Galiba birlikte ağlayabilirimi
Ve sanırım en insan tarafım Banş’a karşı ilk kez yumuş*},
İlk kez beni değil, gerçekten Ali’yi de önemsediğini hissettim
Gerçekten hissettim... Akşama kadar seçtiği kelimelerden,hj.
üne tavrına kadar her şeyi ile... Sadece benim üzülmemedtgl
Ali’ye bir şey olma ihtimali için de üzüldü. Acılanma ortakolan
herkes gibi o gün, o da özeldi. O ... Yani Barış... Belki deüt
defa... Sırık değil, Barış’tı o an benim için...
İ^ftasianeden, Yaprak1in yirminci kez 'artık gidebilirsin- demesi
gerine içi hiç rahat olmayarak çıkarken, iki adımda bir arkasına
hktyordu İBanş. TBir yanı gitmek istemiyor, diğer yanı Yaprak'm
e0in etlerde olduğunu s ö y l ü y o r d u . B elki de b u kadan bile fazla
foıim için diye geçirdi içinden. O n u n daha çok arkadaşlarına
ihtiyact olduğunu b i l i y o r d u ç ü n k ü . O t o m a t i k kapı açılıp d iş a in
çkbğında. ancak t a m a m e n ö n ü n e d ö n e b i l d i . T e le fo n u n u çıkardı.
Kapatmıştı h a s t a n e d e y k e n k i m s e a r a m a s ı n d i y e . .. Siyah ekran
}^uazaMfndüğünde s a a t i n Ç 'a g e l d i ğ i n i g ö r d ü . Yle kadar hızlı ve
u kadar yavaş geçti o n c a s a a t d i y e d ü ş ü n d ü . Birkaç saniye sonra
ite cevapsız çağrılar m e s a j ı g e l d i . K o r k a r a k açtı mesajı... Tam
32 kez aranmıştı. K o ç , ta k ım sınıf arkadaşları...
a r k a d a ş la r ı,
Jflaç vardı o gün. Yaprak ile id d ia y a girdikleri... Um a A li’nin
hastanede olduğu haberini a ltç a , maça gitmeyip koşarak hastaneye
gelmişti. Önem li bir maçtı v e takım kaptanı olarak orda olmaması
felaketti onlar için am a ... A k it başından gitmişti haberi duyunca,
»olursa olsun tek bir saniye düşünmeden öylece bırakmıştı onları
orada. Hem A li için korkmuştu hem Yaprak için ... A li, rakibiy
di a m a , ona bir şey olma ihtim ali bile midesinin düğümlenmesine
fo l a ç ıy o r d u . Yle düşüneceğini, ne hissedeceğini tum kestiremese
it; tek bildiği şey onun ölmeyi hak edecek son kişi olduğuydu.
K aşların ı ç a t t p tekrar kapattı telefonunu. YYlontunun şa p k a s ın ı
sarışın k ız a .
"Boş ver nedenini. A l i . . . iy i m i? Uyanm ış m ı ? ”
"H â la uyanmamış m aalesef, ğ e r ç e k t e n , neden burada durup
aûltyorsu- 13u arada a d ın n e y d i?
" İB a d e ,” dedi k ız burnunu çekip. " B a r ış ’sın sen değil ini?"
" C v e t . . . B a rış. Q el götüreyim seni yan larına.”
" g id e m e m ,” dedi B ade tekrar ağlam aya başlayıp. "Tğğm
y ü z ü m d e n . . . ” Çilerini yüzüne kapatıp tekrar çöktü yere.
n im . .."
"Şşş, ağlam a,” dedi çocuk panik içinde ve o da yere çokta
" n e seni« y üzü nd en ?”
"Benim yüzüm den... O k a n . . . O k a n benim eski sevgilimdi,
O gün beni rahatsız ediyordu, f i l i . .
"A nlam ıyorum ... O k a n k im ? ”
|O k a n . . . A li'y i bıçaklayan k iş i .. . (D uyduğum da, öleceğim
s an d ım . O k a n bıçaklam ış... f i l i ’y i." K ı z her kelimesinin siy
n u n d a hıçkırıyordu. " A li’ye bir şey olursa dayanam am ben...
ğ e r ç e k t e n .. . ”
"T a m a m , sakin o l . .. O lm a y a c a k bir şey, ” dedi Barış kuıya
tış tıra b ilm e k için en sakinleştirici ses tonuyla. "B a k gel götüreyim
seni y a n la r ın a . B e lk i iyi gelir. ”
"Asla cesaret edemem. Bakam am o n la r ın yüzlerine. Sili
den. . . ”
" B u r a d a m ı bekleyeceksin s a b a h a k a d a r ? ”
"g e re k irs e . ”
"Yapm a... M aclî gel e vine b ır a k a y ım seni. S ö z fili te* |
haberi alır alm az sana h a b e r ve receğim . ’’
"istemiyorum. ”
320
'"fin M nutıu nu I Ilı'y u b it %uy k #
0 ılf.. "Ilıiıh
■ tiınh, till&ıı/ tmİKm tlaHfl (lii'Mlhulıvtlet uure
Thlfiy kullutındunlulufiutulffi kııldıtdı, fhı bodurdıtvm#
urluWMSî"M ,i hft&mfiüfiijjlı(İttttttrfttthfcülibu,,, HİI'yt0§ıh
î t l i OHUI I i ' f l mOttlaltp dutmuşlu (Ifjlayu
IjnilH,, yiıınnııldıım'tl durunııkı*, ounundubitı^onuhldnfark
Jı /(//' Mi İlanı içindimyinı>, Işh' utjktH»eummtt buytiıu,
ÜhwmW -W'hafifi bit kıaıtı mıramındukul Mvudun, onunyilti
İnıl/ızi ¡ocuk[/(Muf)hıiunuşk,,, /lıı mdahasııyLRiMMntsıih.
jlğğjtı, enderindeİlintiniliflini:',. îlade'yudeUtUİdUıı un/#*•
İ0Uİ/I, İlenbilebukudur ujuluymnutn, ıı ûpholdufjuudununo
Ujftınlımıııınunekuduru*ulüymdut, 1[ıitndebirneııı (mutimjİM p
uhhı/jı birolunyUiUndvn.,, Kimbilir rutıı mkadaryanıyordur
¡¡¡ufgeçirdi içinden, fakbirtemennimvurdt lantı'dunogut'M ,
"filıı ulumuultıitıı lanıim, ,, () ¡¡oruflulıuntu neuen»atken,
01111ııbukudurerkenııltıınnhaknulıkulur, Ltiljvn fantim,onu
huuca1teııdiklerı içinyenyönderaramıza,,,"
Akşam Barış gittikten sonra, bir hemşire çıkageldi. *Bir^
dilerse beş dakikalığına içeri girebilir," dedi. Hepim» Goj-jv
re'ye baktık aynı anda ayağa kalkıp. Güçten düştüğü içinTt^
Anıca tutuyordu ellerinden. Ben de onıı yoğun bakın kW
ğine götürebilmek için diğer elinden tuttum. Kapının önüm
geldiğimizde ellerimizi bıraktı, önce eşine baktı, sonra bam
"S ııiıı de sevgini»! götüreceğim... Ayağa kalkması için*Bit
le dedi gülümseyerek. G ölleri benden bir an boynunu
Sonra tekrar bana baktı. Sonra tekrar boynuma... Elinüistem,
sizce kolyeme götürdüm . A li’nin yılbaşında verdiğ kolyt^.
“Yaprak... Galiba sen gitsen daha iyi olacak. Sanınm AH'«
karşısına çıkacak cesaretim yok," deyince ellerimi hayır dergh
salladım panikle. “O lu r mu? Lütfen G ül Teyze. Şu an oma
çok senin görmen gerekiyor."
“Hayır kızım ... Senin. H e m ... Karşuına ne diyeçıbyıra
Aylardır yanında olmayan annesinden nasıl güç alsın? Şeajfc
rak. sevdiği bir arkadaşı daha iyi gelecektir ona. Hem... (k
burada yalnız bıraktığım için utanıyorum. BakamımJüri®
Hadi... Sen gır.'
Şaşıranı da, olmaz desem de fayda etmedi. Bir yanını
deli gibi istiyordu girmeyi... Deli gibi...
En sonunda içeri girmeyi kabul ettim, ıçıındt feİ|||r
korkuyla Hemşire üzerime bir şeyler giydirdi, «çim,)1***
Her şeyimi kapattılar. Sanki ben u n r verehılımın**^
Hemşire, 'Ç ok ıı.,« 1 diye trn ıb ıh k d ik M « w *
«oktu beni. "Ç ok aa,..* dedim derin bir nefes H M flpp
ırrnııkİçin* benim çocukluğum..• işte benim hafızamın
ıık bir kııifti'” Uta benim gamzcli kahramanım... Çocuk-
mm, gençliğimin vazgeçilmezi... Geleceğimde ite koşul-
yanımda görmek istediğim.,, Makinelere bağlanmış
111 yjjjç, kımıldamadan yatıyordu orada, önce adım dahi
** ..j.m O kadar tuhaftı ki... Daha önce ne o kadar acı cek-
. j ^(irlıyordum ne de kendimi o kadar güçsüz hissettiği-
1' Her ne olursa olsun, ba|ima ne gelirse gelsin mutlaka bir
Herden Ali’nin çıkıp geleceğini ve beni güçlü kollarına alıp,
ILjrkma Yaprak,” diyeceğini bildiğimden kolay gelirdi her şey
^ . Korkmadan, cesurca atardım adımımı her sapa yola. Ama
'İlekez... İlk kez onu o kadar güçsüz görüyordum karşımda;
Parma#01;.oynatamayacak kadar... Dudağımı ısırdım, ağlama
jjteftimi bastırmak için. Oraya güç vermem için gönderilmiş
timbeni Ağlayarak berbat ruh halimi yansıtmak istemiyordun^
Gözlerimi kapatıp elimi göğsümün üzerine koydum ve başımı
usıiİcaiki yana salladım. Ve gülerek açtım göklerimi.
“Ali’m .d e d im yanına giderken. “Sence de çok fazla uyu-
midin mı?” Yatağının yanma çöktüm usulca. Çenemi yatağın
ucunadayayıp, ellerimi yanlara koydum* “Bak... Annen de gel
di. Seni çok özlemiş. Ama sen sürekli uyuyorsun... Bak, gü
lümsemeni görmek istiyor Gül Teyze. ‘Gamzeli oğlum’ diye
sıkmak istiyormuş yanaklarını, öyle dedi. Uyanmazsan Miasıl
güleceksin? Değil mi?” Cevap vermedi tabii. Sustum, laflarımı
biras^toparlayabilmek için. Kulağımda o berbat bip sesi çınlar-
keno güzel yüzüne baktım. Kalp atışlarının mı onlar Ali? Atı
yor değil mi kalbin? “Buradan bir an önce çıkmalıyız Alikuş.
Yapmamız gereken milyonlarca şey var. Bak Oğuz söz verdi,”
dedimbaşımı gömerken yatağın kenarına* “Bir daha sinirlen-
dinneyecekmiş seni. Söz dedi... Bak bilirsin Oğuz kolay kolay
»öylemez öyle bir şeyi. H em ... Ağladı bile. En son onu ne za
manağlarken gördün? Görmemişsindir Alikuş. Oğuz ağlamaz
jjİŞAma ağladı. O bile... Uyanana kadar ağlayacağız hepimiz.
Gerçekten Alikuş...” Sesimin çatal çatal çıkmasını engellemek
323
için birkaç saniye duraksadım. “Gerçekten... Bak yetnijj
rum sen uyanmazsan... Açmazsan gözlerini vaJU yj.
ben. Biz... Cidden. Böyle sen burada uyurken »anki h Z / N
cüm çekilmiş gibi hissediyorum. Sanki ben... Alı cidd»«
söz vermiştim dışarı ağlamayacağım için ama... Day^^İf
rum be... Sen ben böyle konuşurken susuyorsun
mUyorsun ya... Dayanamıyorum ben. Olmuyor Alı, u j r
ederim içimde kocaman bir acı var. Böyle kocaman,
gibi... Böyle kocaman elli biri kalbimi sıkıyormuş da,bit
patlayacakmış gibi... Ne olur Alikıış... Kurtar beni
yanağımda bir baskı hissettim. Bir şey yanağıma baskı »ZZ**
du. Kafamı usulca yana çevirdim. Yanağımdaki şey.,,
Ali'nin ifanı parmağı...
A li...
Yanm yamalak açlığı gizleriyle...
Olmayan gametine parmak sokarak...
Uyandım demek isledi...
Uyandım, küçük liıan...
Ağlayarak tuttum yanağıma bastırdığı parmağım.
dim. “Ali..." O kadar bitkindi ve o kadar anlamıyordu bı»
ki olan biteni, öylece şaşkın şaşkın bam bakıyordu yanın ^
gözkapaklarıyla. Bir daha öptüm parmağından. 'Ah... Çokka
kımını bizi... Şu an ölebilirim... Mutluluktan... Belde.., Hio
vermem lazım herkese!' Hızlıca ayağa kalktım. Bir yandaki
adımda geriye dönüp hayal olmasından korktuğuat m m ş
bakıyor, bir yandan kapıya doğru koşuyordum. Birkaç ka>
kılıp düştüm ama sonunda ağlayarak o kapıya ulaşıp gjokn
bekledikleri haben verdim herkese.
“A li... Ali uyandı!"
326
gir süre o b e n im k u la ğ ım ı kapattı, ben o n u n k in i... O bana
göldü, ben o n a ... İşte. Üç gündür en ç ok k o rk tu ğ um şeyin ne
den I kadar korkunç olduğunu daha iyi anladım o an. Ö yle bir
gülüşü vardı ki, öyle güzel gamzeleri... En mutsuzken bile seni
-abandıracak güzellikte, baba gibi güven veren, arkadaş gibi sı
cak, sevgili gibi kalbini yumuşatan... Ellerimi kulaklarından çe-
| | yanağına yerleştirdim daha da sağlam gülsün de elim usulca
yanağından içeri girsin diye. Güldü. Ne kadar solgun olsa da
yüzü..- Gülünce aydınlandı sanki her yer. Gözlerimi kaçırdım
hemen, komodin ile yatağın köşesinde bir yere kıvnldım. “Ali
varya,” dedim saçlarımı geriye atıp. “Sen yokken neler oldu...
Oğuz ilk kez zırıl zırıl ağladı. Gökhan hemşireye atarlanıp ‘Ne
demek kanım olmaz1diye elini kesip kanını akıttı böyle diziler
deki gibi. Sinan babasına diklendi. ‘Eğer o çocuklan salarsanız,
adaletinizi sikeyim’ falan dedi. Ben zaten ölmüşüm, bir buçuk
saat sonra tekrar dirildim.”
“Yalan ya, ben ağlamadım ki... Gözüme Yaprak’ın saçı gir
mişti ondan.”
“Meşeler ağlamaz, gitmeyin üzerine tosunumun...” Sinan
dalga geçerek sarıldı Oğuz’a. “Değil mi tosunum?”
“Ya tamam susun, çocuğun başını ağrıtmayın saçma salak
şeylerle,” dedim yine mahallede bahçesine top gelmiş bir teyze
ses tonu ve yüz ifadesiyle. “İyi geliyor Yaprak, bırak sen,” dedi
Ali gülerek. “Bana ‘üzdün bizi’ falan değil de, böyle davransın
lar. İyi geliyor.”
“Galiba ağlayacağım,” dedim yine duygulanarak. Neydim
ben, ağlanmaya programlanmış bir robot mu? Pek fazla ağla
yamayan ben, o son dört günde tam dört litre ağlamıştım. “Ay,
valla ben ağlamıyorum içimden geliyor. Lohusa dönemindeki
kadınlara döndüm iyice..
“Kanka bu Ali duygularımızı folloş etti ondan hep... Sabah
dabenpizzamın üzerinde neden üç sucuk var diye ağlayacaktım
azkalsın.”
“Sabah sabah pizza mı yedin, hamurlaşacak beynin,” dedi Si-
ü Oğuz’un burnunu sıkarak.
“ Kanka kaç g ü n d ü r y e m iy o ru m pizza, elim ayağıt«
başım tu ttu ... Yere yatıp titreyerek kriz geçirince anne ^
ev pizzası e n son.” Vîğ,
“O ğ lu m güldürmeyin, valla acıyor yaram,” dedi Ali •
lerek. ¡| fl|
“Güldürmeyin diyor çocuk, güldürmeyin be,” diyeIS
yine burnumu çekerek.
“Arkadaşlar...” dedi Oğuz beni takmayarak. Hepsini j
derjjj
belliydi... Ali’ye ‘her şey aynı’ mesajı verip bir nebze ols
eskiye döndürmek ve o anki acısını unutturmak... o&j j
İH p
parmağı havadayken devam etti. “Ben buldum. Ali’ye bu
sonra Gamen diyelim. Superman gibi Gamzeli men jgjjl
lerin düşmanı, iyilerin dostu... O bir siken adam. 0 H
Nasıl fikir?”
“Bana bırak Ali,” dedi Gökhan. “Senin kıçına serump
lar, öyle si-” Birden Gül Teyze girdi içeri, aniden. Hepimiz^
parlandık. Gökhan yine 180 derecelik bir dönüşle toparlan»,
çalıştı durumu. “Silerim. Silmek... Sildir git.. Silerim belam
— Sil...” Toparlayamayacağını anlayıp ensesini kaşıyarakGi]
Teyze’ye döndü, sanki bir şey yok gibi. “Aaa, sen mi geldinGül
Teyzeciğim. Ben de silmek fiilini çekimliyordum. Ödevverdi
de öğretmen. Ne kadar da örnek bir öğrenciyim değil mi?”
Gül Teyze Gökhan’a sadece gülümsemekle yetindi. Umur
samadı o an sanki onu. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Gülüm
seyerek konuştu sonra. “Gökhan, Sinan, Oğuz... Oğullanın,
sizinle biraz işimiz var. Benimle gelir misiniz? Yaprak... Kızım
bir iki saat sen ilgilenirsin değil mi Ali ile?”
★★★
“Acaba ne işleri var,” diye mırıldandım masanın üzerindeki
kâğıtları karıştırırken. “Ü çü birden...”
“Bilmem ki,” dedi Ali hafifçe gülümseyerek. “Annemi-
Hiç değişmemiş. Yine kafasında aynı anda on kişi ileİ U
yordur.”
328
«Muhteşem bir kadın... Bir anne için fazla zeki. Anne dedi-
|¡İlil zeki olmamalı. Senin yerinde olsam sıçmı§tım ben.
!>■ öylesem, ikinci saniyede yakalardı Gül Teyze. Sen yalan
]emediğin için sorun olmuyordu gerçi.”
„Qlur m u ... O lu y o r. B azen a n n e n e s ö y le m e k is te m e d iğ in
ı r oluyor am a... D e d iğ in g ib i G ü lc ü ğ t im sağ o ls u n ik in c i
¿U a.üyorolay,.-
»Ay sen G ü lc ü ğ ü m d e m e y e li ne kad ar u z u n z a m a n o lm u ş
• ¿i f a r k ettim.” Y anm a iliş tim tekrar. “Ö z le m iş s in d e ğ il m i ? ”
| «geşlce böyle bir olayla o lm asay d ı g ö r m e m o n la rı a m a ...
Özlemişim- Fazlasıyla... ” Y atağında h afifçe kenara ç e k ild i. E liy
le y a n tarafındaki kısm a v u r d u h afifçe. “G e l . . . U y u m a m ış s ın
belli.”
“Dün gece h e yecanlandım b ir a z ... M u t lu lu k t a n u y u y a m a
dım- Ondan önceki üç g ü n de ü z ü n t ü d e n u y u y a m a d ım . B ira z
daha dayanabilirim y a n i.”
“Gel dedim k ü ç ü k p a n d a .” A l i ’n i n h e p ‘k ü ç ü k b ir şeyi’ o l
muştum yıllarca. A m a bana e n ç o k k ü ç ü k p a n d a d e m e s in i se
verdim- Pandalar b u ld u k la rı yerde u y u r, ü z ü lü n c e y a ln ız k a l
mak ister ve canlan sık ıld ıkça y u v a rla n ırla r y a ... İşte ta m d a
bendim o.
“Hemşire kızar am a g örürse, k a d ın ta m b ir d iş i te rm in a tö r.
Korkuyorum o k a d ın d a n ... A z ö n c e g ö r d ü m , b ir eliyle b ir ada
maiğne yaparken, diğer eliyle d iğ e r b ir h a s ta n ın s e r u m u n u d e
ğiştiriyordu. Valla beni y a n ın d a y atark en g ö rü rs e k a p ıd a n d art
tahtasına ok atar gibi atar iğn e y i a ln ım ın o rtasına.”
“Olmaz bir şey, b en v a r ım ,” d e d i A li y in e h e r z a m a n k i k o
rumacı tavrıyla.“Peki,” d e d im a y a k k a b ıla rım ı ç ık arıp . U s u lc a
yanına iliştim tek p o p o m la . “R a h a t o l,” d e d i g üle re k . D a h a d a
yanına çekti beni.
“Canını yakmaktan k o r k u y o r u m A lik u ş . . . ”
“Bak,” dedi elim i tu tu p g ö ğ s ü n ü n s o lu n a g ö tü r ü r k e n . U s u l-
casargıdaki1yarasının ü z e r in d e g e z d ird i p a r m a ğ ım ı. “ S e n d o k u -
nünea acımıyor.”
329
“O kadar ü zü lü y o ru m k i... B e n im yüzüm den hen Sİ?
ç ü n k ü .” i %
“D em e öyle,” dedi k o lu n u b o y n u m u n altından geçirip I
liy or m u su n , ö ls e y d im ... Y ani senin y üzün d en değildi art,
Farz e d e lim k i, senin y ü z ü n d e n d i. N e derdim biliyor teg "■
B asım ı ik i yana salladım şaşkınlıkla. “İy i ki derdim İvi U i
ün>
b e n im .”- ' y *u>Öle.
333
İtemedik ülke olarak. Doku* gün keyfi gitme, sonra
durumda ’devlet bize neden on gün veriyorj* O on
sizin gibilere. Hoş... Eğitim sistemi çok da okula tcjvj^ ^
değil, bir yerde öğrenciler de haklı. N e yapsuı, sözde ^
olan ama kendi seçmediği derse m i gelsin koşa koşa, yok
dersi aynı anda bize yüklemeye çalışan bölüm derslenn
Sabah sabah sinirlendirdin beni. Yine ayaküstü herkesten
ettiğime göre, tamamdır. Ben çıkıyorum. Kaza ile üzerin^**
ğiştirirken görürüm seni, gözlerim alev falan alır.
dedi burnu hafifçe yukarıdayken. “Saçlannı öyle alttan^’"
bir şekilde toplayınca kafan patatese benziyor.”^ |
p , “Seviyorum seni 'IUnacığım,” diye bağırdım dolabilir
pağını açıp. “Bugün .cidden, seni bile çok sevivorumj^ ^ ^ ^ B
O sabah ilk kez Ali olmadan gidecektik okula, onıınTc..
üzüntü olsa da, Ali iyileşmişti y a ... Gerisi önemli değildi
torlar birkaç gün daha hastanede kalmasını isteseler.de, Ali ktn
dini iyi hissettiğini söyleyerek bir an önce eve gitmek istediğe
söylemişti dün. Babası Tekin Amca, Ingiltere’ye geri,dönme^
işi gereği. G ü l Teyze ise işten birazcık daha izin kopanp,Ali’ıûn
yanında kalmıştı. E ikisi de çok büyük^bir fırmacja çalışaniki
kimyagerdi... A nnem ler içten içe Tekin Amca’ya kızsa daben
hak verdim. A li de ...
,.. lUna’yı çok kızdırmamak için söylediği gibi îeş Makj
hazırlanıp, büyük bir enerji ile aşağı indim. Kahvaltımasasın
dan bir kızarmış ekmeği alıp ağzıma tıktım hızlıca vekoşarak
dışarı çıktım. Tuna, okula yürüyerek gitmeye pekalışkındef
miş, geçtiğimiz üç gün taksiyle gitmiş okula ben yokura.ıfiyt.
t Öğrenememiş daha yolu... Annem sıkı sıkı tembihetmiştidün
gece, Tiına’yla birlikte gidin okula diye» Qyüzdendi w
mecburiyetimiz. “Düş önüme kızılcık şurubu, yanımdan^
rümek istemiyorsundur. H a d i...” dedim elimi sallarken
der gibi. Sırtını yasladığı duvardan go/leı-ını devirerelççektibe
denini. “Geri zekâlı misin sen? Okul yolunu bilmeyen
Senin önden, benirn arkadan ytirürrçefn lazım-İği |İ|||gİ
patates kafa.”
334
•rnk bıUısın." dedim sırıtarak. "Bugün cidden sana sinir*
uyurumkızıl. Hatta tuhaf bir şekilde kanım kaynıyor sana,
tıloinmesen, valla sıkardım yanaklarını.*
dokunursan, intihar ederini. Sakın öyle bir hata yap-
335
b uçuk tane m i yoksa?” diye sordu bana doğru bir
“K ızılına ay yıldız çizer, seni göndere çekerim bak,” ||p| ¡S
de ona doğru bir adım atarak. “Sen var ya, en sakin ' S p İ
dakikada sisteme küfreden ergenlere çevirir, isyana |fİN İf
ha!”
“Tanrım, kör et b e n i!” dedi eliyle gözlerini kapata u 1
o lur şu an gözlerim yuvalarından çıkıp, koşarak ¿7 u ^
Lütfen!” a^ Jcajtı
B “G eri d ö n ü ş ü m d e cam ına kâğıt atarlar inşallah kızıl '
tutan p arm ağım ı yalıyorum diye, yanlışlıkla diğer p a m îlP
İ
larsın inşallah. A llah ’ım , yaz aymda çıkan pop şarkılardan'
şan top 10 listelerine girersin de, kışa kadar çıkamazsın^fe
çıkamazsın*
m o tto n sevgili arkasından atan ergen liselilere döner psifeoi ■
iyice ananı niyolay ye ye’ye dö-” N efesim kesilmiş, kmlr,
o lm u ş tu m . Bana şaşkınlıkla ‘neresinden nefes aldı bu ^
gibi bakan T una’ya “Trake s o lu n u m u n a geçiyorum ben
^ alim
beddua ederken. S ık ın tı yo k ,” d e d im elim i göğsümün üze
koyup, zafer p o z u verir gibi.
Cevap ve rm edi Tuna. A m a sanırım , yanlış anlamadıysam
çok h afifçe ... A şırı h afifçe g ü ld ü bana. Ya da hep asık suratı çok
az kasıldı diye b e n yanlış an lad ım . B ilem iyorum ... ittj
★★★
“H o c a m , tuvalete g id e b ilir m iy im ? Ö z e l durum...” diyefı
sıldadım son derste resim ö ğ re tm e n in in kulağına. Derste za
ten serbesttik, h e m e n iz in verdi. K ız olm anın sevdiğim nadir
ya nlarından b ir i... K ızsal o kadar özel d u ru m vardı ki, herka
pıyı açıyordu o bahaneler. O k u ld a n acil kaçmanız gerekiyor,
‘ço k özel b ir d u r u m , d a y a n a m ıy o ru m ’ diyorsunuz kamın®
tuta tuta, ç o k k u rc a la m a m a k iç in h e m e n salıveriyorlar. Galibi
en b ü y ü k n im e tle rd e n b ir i kızlar iç in b u durum . Kapıyı çekip
çıkınca sınıftan, b ir süre kap ıd a d ik ilip t e le f o n u m u kontrol d-
tim . A li’d e n mesaj y o k tu . G e ç tile r m i acaba eve diye meraki
y o rd u m b ir yand an , am a ç o k d a rahatsız etmek istertıiy0™11111
336
¿e İçim içimi yiyordu... Kafamı iki yana sallayıp, telefonu-
> ¿.fi cebime koydum ve kızlar tuvaletine doğru yürümeye
1,1' jjj,, Hani olur ya, kötü bir olayın ardından güzel şeyler
^ nC3birden eneıji patlaması yaşarsın da, günün son saatleri-
¿(jğru o eneıji senin kıçında patlar ve içinde büyük bir boş-
Holuşur --İşte tam o haldeydim. Yorulmuş muydum, yoksa
dünyaya dönünce kafamdaki karman çormanlık ve ‘ne
lacakacaba’ karmaşası geri döndüğü için mi birden anlık bir
jjüjıran geçiriyordum, bilmiyorum. Merdivenleri tırmanmaya
uladım tırabzandan tutunarak. “Yaprak kızım, son günlerde-
^duygu geçişlerin sana çok fena geçirecek de hayırlısı.. diye
geçirdim içimden. Her zaman nöronlarına ekmek banılası bir
hz olmuştum ama, son günlerde bu durum iyice dengesizli-
tiüû artırmıştı ve bu durumdan bir hayli rahatsız oluyordum.
Biranda deli gibi üzülmek, sonra Ali’nin uyanması ile çılgınlar
gibi sevinmek... Ali’nin sözleri ile şoke olup, birden kalbimin
hızlanması... Banş’a karşı tutum değişikliğim... Hiçbir şekilde
mantıklı bir tepki vermiyordu vücudum. Ayarım bozulmuştu
galiba.
Kafamın içi bunlarla dolu iken, o kadar dalmışım ki kolo
n u n birine kafa atmaya iki adım kala, kendime geldim. “Selam,”
337
pısına bakarken, sinirle bedenci çıktı içeriden. Bana baktı
mezden gelmeyi tercih edip büyük bir hışımla merdiveni,
yöneldi. Banş’m çıkmasını bekledim birkaç dakika. Çıkir^
Gerçekten o kadar üzülmüştüm ki o an ona... Dayanan^
Çekinerek de olsa girdim sınıta. Kapı açıktı zaten. Öncc ^
mı uzattım. Barış fark etmedi bile. Öylece pencereden diş^
izliyordu. İçeri bir adım atıp, kapıyı örttüm. Kapının örtül,!
sesini duyunca arkasını döndü hemen. "Rahatsız etnıjy^
değil mi?” dedim utanarak. ‘Hayır’ der gibi başını salladı. W
na gittim çok da emin olamadan. “O gün... Hastaneye geldjs;
gün, maç vardı değil mi? Şu önemli olan?”
“Öyle de denebilir,” dedi gülerek. “Ne olmuş?"
“Ne demek ne olmuş?” dedim. Yarım yamalak oturduğus
rada yanına oturdum ben de. “Sonuçta...”
“Sonuçta daha milyonlarca maça katılabilirim ve sırt'kupay,
alamadılar diye ölmez takımdaki kimse. Ama o gün Ali oW.
deyken... Sen o haldeyken...” Başını tekrar önüne çevirdi Barç
sanki söylemek istediklerini yutar gibi. Konuşmadı bir ila sani-
ye. “Olan oldu. Önemli değil. Sorun yok yani.”
“Gerçekten,” dedim içimdeki o üzüntü iyice göğsümden
vücuduma yayılırken. “Ne diyeceğimi bilemiyorum."
“Ali iyileşti tamamen değil mi?” dedi konuyu değiştirmek
ister gibi. “Geçmiş olsun dileklerimi ilet. Gelmek isterdimzi
yarete ama... Galiba beni görünce kendini pek iyi hissetmez.’
Güldü. “Unutma ama geçmiş olsun dediğimi söylemeyi...’
“Barış...” dedim kedi cırlaması gibi çıkan bir ses ile. 0 iğ
renç duygulanma ses tonu... Lohusa dönemi kadını Yaprak geri
dönüyordu işte. “Birazdan yapacağım şey, tamamen arkadaşça
bir teşekkür. Tamam, mı?” dedim onu gafil avlayıp. Dedim«
o daha başını bana doğru çeviremeden, om uzlarından tutarak
sarıldım ona. “Teşekkür ederim. Hem Ali için hem benim Ki»
endişelendiğin için. Sizin için hayati bir m a ç ı bırakıp, koşaİSŞJ
hastaneye gelecek kadar...”
“Galiba şu an kendimi daha iyi hissediyorum," dedi cUö®1
338
M p N p P İ ® y l | « m l l l M M » ItH ly lIfk VW'İl'k(.«n 4« io ,,u
I I A i U I , i h * i İMİ p i l ! W lifti u | . ı u k ,ı|1(( »f t lm | M, n „ -
■
‘ I V U I Î . . . " t l « l l i i ' ^ i M İ l H l l l l f l ı i H i W. , i ^ W |, ı ^ i „ K ,, ^
fimi, I h k r m P i p l s ü l < 'il« r lm ."
I I l ’kö M b « ! , b i r d e n e l i n ) y u m r u k y a p tı H a r ı* ,
l'jiıılkltf İH-ıı (|(;! y ç jlik e l l i m , “ 'Thg kiıp ,ıl ı ıı a k a M ”
flUklt)’""
“lif, kAğlt, partil" dedi eliyle zaler idareli yapıp, “Benimle
ıiürllyc UCİİyoMUll. Ü z g ü n ü m , kazandım bir kere," Otuz iki
(li)lııi j^taieıe göötöre Küldü, “Ali de iyileşti,.. İten dc azarımı
j|it(tııı. I ||r gey yoluna girecek, O gece. Seni o clbinenin içinde
(i/irıııek İçin deliriyorum."
“B a r i ı j . . . ” dedim W l ı a t * a p p ' i a k i b e z g i n » u r a t i f k l c n in c b e ıı-
fa y d a la n ıy o r u m )? I l a ? "
" F a y d a la n m a d ım ."
tın I l ı t i l a l ı Birik.”
"Ulur, bana u y a r ."
icfck
342
ttirm i§ti? Allah’ım başımda bile bir acı hissediyorum... Çok
j]p Artmıştım ne? Hayır hayır. O acı kafama gelen kumanda
1 ündendi. Sıçradım ve kafamı tutarak geriye doğru düştüm.
İlli attı lan onu?!” diye bağırdı Ali sırtındaki yastığı çekip,
Üfanlara doğru fırlatırken. “Yemin ederim hastayım falan
.n ernı kalkarsam ayağa fena olur!” Eliyle kumandanın geldiği
U dokundu. “Acıdı mı?”
“ L a n Yaprak, bir şey oldu mu? Yaprak’ım?” Gökhan kanepe
343
O t u z B e ş in c i B ö lü m
344
Teyte’den aldığım numarasını tuzladım kızılın en dîss
f it * (lanet çalışta açtı yine aynı 'tüm dünyadan tiksiniyo-
< % n u y i a . “Alo, Tuna?”
j f 11' _ sevgili kusmuk kız?" diye çemkirdi.
‘Kusmuk kız mı? Aşk olsun kızılına ay yıldız çizdiğim... Şey
I jS i n , evdeysen azıcık geleyim mi? Annemler gelmediler
Beni de uyku tutmadı. Kadriye "Ieyzc'yle Survivor talan
m Senden korkuma izim iz gelmeyeyim dedim."
•Uywto-" dedi sert bir ses tonuyla. '‘İstiyorsan gel, mükem-
I u,r şekilde horluyor. O n u dinleyip, kafa dağıtabilirsin. Ku-
ojjnntt okadım büyükannemin horultusuna, sen de
jjjjjjı gözlerimin kepcnklerim de indirm em gerekecek."
“fteki.*dedimkedi gibi. "Gelmeyeyim ben en iyisi,.,"
«•fimim." dedi kapatmaya yeltenip,
«■ßnuin o zaman öleyim ben gidip sıkıntıdan...M
*Sen bu yaşta bu kalayla ölmedıysen daha ötmezsen patates
Merak euııe."
•¡Hımvatla ağlarım,“ dedim ağlamaklı bir sesle. "Bak mora*
ta mideme vuruyor; gelir kusarım yine kafana. Sinir
lendirme beni kızılın en kırıcı tonu seni!”
‘As ediyorum, senııı için bu kadar radyasyon aldığıma değ-
«*,’ dedi ses tonunu iyice çirkinleştirip. “Neyse... On sanl
ın var. On saniyeliğine kapıyı a<çık bırakacağım, gelirsen gelir-
skYbfcsakapıdakalırsın. O n...“
Tun»dediğini yapardı. Bunu bild iğim d e n , ccvap dahi ver
medençıplak ayakla aşağı kata koştum. "İki,* derken son kalan
içlaama^ı tekseferde adayıp, ayağımı kapıya koydum. “Gel-
fci.'dedimarsız arsız
%4knnı kesip mı girersin, yoksa yerine ben Barbtc be-
*İ68i twcaidarim kökünden çıkarır gibi çıkarayım mı?' dedi
indiğim İçin. Kapıyı biraz daha aça. ‘Geç...* Ytt-
idatuk rııııa ifadesi vardı bunu söylerken, Dudak-
.toplayıp, gO/lcrımt buyıutüın korkulunu belli
fOcriyoruın hak,“ dedim yandan yandan bakarak
“Eminsin değil mi?” Gözlerini gözlerime dikti ve dudağı^
ğını hafifçe yukan kaldırdı, her zaman sinirlendiğinde ||
gibi. “Burnun kapının arasında kalsın istemiyorsan geç
diye bağırdı.
Sürekli girip çıktığım bir yerdi Kadriye Ninenin evi İS
Tuna varken ilk kez girdiğimden biraz çekinerek girdim. (W
girmez yüksek ses Kadriye N ine horlamasına maruz kakim.
Tlına’ya ‘haklıymışsın’ bakışı attım salona geçerken. Tabii k
tepki vermedi. “Uyuyor muydun yoksa?” dedim gerelo»
reksiz konuşmaya devam edip. “Uyuyor olsaydım bile ju ^
ten sonra ne fark edecek? Ruhu üç yaşında olan bir tazın duy^,
sömürüsü yüzünden ayaktayım sonuç olarak.” Tuna’nın lafsok
masını umursamadan Kadriye N ine’nin en sevdiğim
sandalyesine oturdum. “Azıcık kafam dağılsın gideceğini. Uyfc.
falan tutm adı... Kafam dolu azcık. Evde de kimse olmayma
avizelerle konuş konuş bir yere kadar. Delirecektim biraz daha
yalnız kalsam,” dedim yine kamyonca dayı gülüşümden atari
Tuna’nm bu gülüşten nefret ettiğini bildiğim için, nedense«a
bunu yapmaktan m üthiş zevk alıyordum. Beklediğim tedavi
verip derin bir nefes alarak gözlerini devirdi. “Yedi gün boyuna
sizde kaldığımız için sana yedi kez tolerans göstereceğinle ıâ
verdim o yedi günün Karma’dan çıkması için. Daha öncetbpn
çıkarken seni gıydirmişrim, biri gitti. Kaldı ala. Bu gece um
biraz tahammül edeceğim kalacak beş...” Gözlerimi bıpçs-
dım Tuna yine anlamadığım bir dile geçince. “Biz şu altyazışn
düşünelim m i ya?” dedim yine pişkin pişkin.
“Sen görüntü ve altyazıyı aynı anda takip dahi edemna
tiplerdensindir em inim ki,” dedi bana en uzak koltuğu srç?
otururken. “Muhabbet etmek zorunda mıyız şu an? Ben||
anlamam bu misafir olaylarından."
“Ben her türlü avize, koltuk, masa ile falan da naHV*
edebildiğimden bana fark etmez ama... Bu gcce bara***
niyolay ye yc benimkiler yine. Konuşsak ya azıcık" dedffl>a®,‘
tun sandalyede iyice hızımı artırıp.
“Ananı- ne?” dedi kaşlarını çatarak.
“N öro nların d iy o ru m , çığlık çığlığalar! Bak ben dedim, bize
altyazı şart.”
“Hâlâ nöron diyor çok varmış gibi...” Kafasını iki yana salla
dı bana acıyarak. “İyi, konuş sen. Hadi...”
“Ya Tuna ya...” dedim sandalye iyiden iyiye hızlanınca, ço
cuklaşarak. “Bence özünde çok iyi birisin sen de, çaktırmıyor
sun.” Cevap vermeyince devam ettim. “Sana birkaç şeysorabilir
miyim Tunacığım?”
“Tbnacığım m ı? Çabuk lafını geri al. Tüylerimi ürpertiyor
sun.”
“Hop, geri aldım. Kızılına sirke döküp turşusunu kurdu
ğum, sana birkaç şey sorabilir miyim?”
“Sor, kafasının içi haşlanmış patates dolu sevgili üst kom
şum. Unutma, her soru bir Karma...”
“Karma dediğin şey şu ‘Ne edersen, onu bulursun’ olayı de
ğil mi ya?”
“Evet. Sizde kaldığım günün iyilik borcunu şimdiden öde
yip senden arınmam lazım. O yüzden... Neyse. Sana tahammül
etmem gerek beş iyilik daha... Her sorunun cevabı bir karmayı
götürecek. Unutma.”
“Tamam, tamam,” dedim sandalyeyi durdurup. Ayağa kal
kıp, güç bela halının ortasına ittirdim sandalyeyi ve tam karşı
sına geçtim. Tekrar oturdum sandalyeye ve Tvveety’nin gümüş
saçlı büyükannesi misali, sallanmaya başladım. “Soru bir, bir
arkadaşının sana karşı tavrının değişip değişmediğini nereden
anlarsın? Soru iki, normalde hiç olmayan bir şey olup, son za
manlarda aklına biri geliyorsa sürekli... Ama böyle çok acayip
biri olsa... Hani aklına gelmesine falan anlam veremediğin...
Hani o, şey gibi böyle normal olmayan ama olduğunda falan
böyle...” Bana şaşkınlıkla bakan Tuna’ya baktım birkaç saniye
çaresiz gözlerle.
“Cümlelerinin içinde kayboldun değil mi?”
“G aliba...”
347
*•Birin* ini, birinin «ana karşı ilettiğini hissettiğin in
fti^mll demektir, Ya da senden Hakladığı bir yanını anıkğ^
ıniyordur. IkıncİM, biri durduk yere akla geliyorsa dı I
içinde bastırdığın bir peyler patlak vermiştir ya dı kafin '
taktntftir bir şeyi. 11er şey olabilir. Yani kişiden kişiye defa
İm durum. Senin gibi düz insanlar duygularının içinden
ma/ pek. Betice kafanı çok yorma böyle şeylere.Yaknutıi
u ... . ...... * ••
nöronunu da. "
“Öyle mi dersin... Peki bir şey daha sorayım o zaıtianV.
hakkım kalmıştı değil mi? Şimdi bizim okulda biri vır ıj*
I{ti It i \tti 1
i« C AM C AM Uamİ 4.
görmüşsündür... Sırık oğlan. Sarışın olan hani, şubıskey» l
I\ıtıa ellerini göğsünde birleştirip bana ‘uzatma’ bakışı ıtıncı
susup devam ettim. “Onunla girdiğim bir iddiayı yinelay^
tim. Yine derken... Biz bununla...”Yme aynı ‘sadedegel’bjU
şıııdan yedim. “Neyse... Sonuç olarak birkaç gün sonraonunU
bir doğum günü partisine katılmam gerekiyor. İddianınkonusu
da o partiye onun daha önce bana aldığı bir elbiseyle gitmem^
Böyle pudra rengi, tüllü pullu bir şey... Süs balığı gjbioluyo-
rum giyince. Şimdi ne yapayım, bilemiyorum. İddiayı kaybet,
sem de o uçuş uçuş tuhaf elbiseyi giyip bir yere gitmek... Bam
göre pek değil. Gitmezsem sözümü tutmamış olacağım. Gider
sem nasıl gideceğim? Yani makyaj yapmadan direkt o elbiseyi
giyer giderim, bana koymaz da... İşte hani hem iddiayı kaybetti
hem de galibiyetimi sabote ediyor durumuna düşer miyim?"
“Üç karma borcun var bana.”
“Ama bunlar bir soru be kızılkuş.”
“Git.”
“Evime mi?”
“Hayır, patates püresi. Partiye. Nasıl kaybettiysen, oçocuk
nasıl istiyorsa öyle git hem de. Söz, sözdür. Hem belki biraz
farkına varırsın bir şeylerin.”
“Neyin farkına varacakmışım? İçindeki prensesindemevallı
kusarım üzerine. İçimde prenses falan yok oğlum benim.fa
sa da içimde bir prenses, yemişimdir yanlışlıkla ben küçükken,
ondandır.”
“Prenses mi? Salak mısın? Kim sana içinde prenses var dedi?
jjü geloğlan’daki Cankız’sın. Prenses değil.”
“Cankız m ı? O k im haorlamtyorum am a o lur, bana koymaz.
Çıkarmam gereken sonucu özet geçer m isin kızıl?”
“Kendi yolunu tut.”
“Kendi yolum tabii ya," dedim yapmacık ve abartılı bir kah-
İmhayla- Sonra birden sustum ve “O yol um olarak nereye dü>
5jjyor?” dedim konuşmanın gerginliğini sallanan sandalyede
jjlu da hızlı sallanarak atmaya çalışırken. “Ne yolu?” Gitgide
hızlanıyordum. “Hangi yol?”
“Başım döndü, durur musun artık?!”
“Duramıyorum Tuna...”
“Bana ismimle hitap etme, midemi bulandırıyorsun.”
“Duramıyorum diyorum ya," dedim sallanan sandalyede bir
arkaya bir öne deli gibi gidip gelirken. Beynimden gelen tıkırtı
larabakılırsa, biraz daha duramazsam beyin sarsıntısı geçirecek
tim. “Oğlum yardım etsene ya, beynim kayısı hoşafına döndü
*• ı n
¡u an!
“Galiba gidip büyükannemin varis çorabını kafama geçirerek
intihar edeceğim. Hangi karmamın bedelisin sen?”
“Villa bak midem bulanmaya başladı, durdur beni! Ayağım
uyuşmuş kımıldayamıyorum!” dedim sandalyede huysuzlarla-
rak. “Şş, oğlum hadi kaldır şu poponu ya... Vatla kötü oldum
ha...”
“Galiba sinirden az önce tüberküloz oldum. Ohü, öhii!”
dedi sahte bir öksürük sesi çıkararak. Ağzına götürdüğü elini
bana çevirdi. “Bak kan geldi.”
“Dalga geçme, valla kızılların içinden bir seni seçerim, bed
duamı ederim valla durduramıyorum ya... Yardım et!" deyince
yine elleri göğsünün üzerinde kenetli bir şekilde bir sûre sa
lakgibi sallanan bana baktı. Sonra iki ayağını uzatıp, sandalye
yi durdurmaya çalıştı umursamaz bir tavırla. Ayağıyla sallanan
undalyenin altına dokununca, birden öne doğru uçtum. Tu
ba'nın tam önüne, “Az kalsın kusacakum Tuna," dedim yö-
züm üz birbirine çok yakınken. İki elini yanaklarıma.
Hayır, hayır, öyle Ali’nin sıktığı gibi değil... Bildiğin kafaiil §
eliyle sıkıştırdı adeta. “N e be?l”
“Patates kafalı kız... Beni iyi dinle.” Biraz daha yakU^
yüzünü yüzüme. Yanaklarımdaki elleri iyice acıtmaya başla^ 1
camını. “Son karma... Yüzün basit. Ama kusur yok. Küsıif^j1
maması her zaman güzel bir şey değildir ama... Kusur insânl
diğerlerinden farklı kılar. Seni diğerlerinden farklı kılacak^
bir yanın yok. Gözlerin hariç. Gözlerinin rengi, işte senifj^1
kılan tek şey, Ela ile yeşilin arasında 'kalmış*, ilgi çekici birten^
Eğer onları ön plana çıkarırsan makyajla, .ıbartmadan.o elbise*
uydurabilirsin kendi ruhunu da. Sadece gözlere».. Tamaıüu«)
Saçların dalgalı olmalı. Muhtemelen uzun diye bunaltıyoftu
ondan topluyorsundur... Az çok tanıdım seni. Rahatınlar şey.
den önce geliyor. Onu da şöyle yap, kime yaptırıyor^ saçı,
nı hafifçe toplamalarını söyle. Böylece hem seni bunaltma»)],
hem de öyle bir yere daha kolay uyum sağlarsın¡Jjer şeyinle;
Ayakkabı olarak küçük topuklular seç. Düz ayakkabı ölnrn.
Yüksek topuklu da asla... Minik... Uç-dört santimlik bir şey
iş görür. Biraz ayağını vuracaklar ama olsun. E h azından orayı
gidene kadar dayan. Hatta oraya normal ayakkabıylagit, kapıda
değiştir. Bu ayağında kalma süresini uzatır topuklunun^;
larnı... Sakın dokundurma. Kaşlarının alınmaya ihtiyaçıy6k
Belki biraz kesilebilir sadece... Çok az ama. Son bir şey, sakın
allık sürdürme. Yknaklarmın doğal rengi yeter. Dediklerimi ya
parsan, o çocuğun prensesi ile senin yaramaz kızın ortayolda
buluşur. Vc böylece sana olan karmam burada soni eriyonBii
daha karşılaşmayız umarım patate-” |
Cümlesini bitiremedi İbna. Çünkü stresten kısılın " 1
lanan sandalyede bulanan mideme dahaifazla s©z geçiremedi»
Kafamı iki yandan sıktığı için balık ağzı gibi olan ağzımdan^'
na’nın kafasına doğru ikinci kere... Kustum; -Oi
350
«Kuzucum, ben annelerinizin yanma gidiyorum. Ali’yi ra-
z etm em e k için burada toplanmayalım demişler... Bir şey
ı rsaararsımz, tamam?” dedi G ül Teyze paltosunu düğmeler-
1 ı^p, girişinde. “Merak etme Gülkuş Teyzeciğim, Ali bana
et!” Elimle zafer işareti yaptım gülerek. Gül Teyze yanağı-
gjap, yüksek topuklu ayakkabıları apartmanın koridorunda
Ağlanırken asansöre doğru ilerledi. Bir yandan bana tekrar
|jip e]sallamayı da ihmal etmiyordu. O kadar tatlı biriydi ki
Gül Teyze..-“Herkese selam söyleyin!” dedim asansörün kapa-
S1kapanmadan. “Söylerim kuzum!” diye bağırdı kapı kapanır
ın Gül teyzelerin en güler yüzlüsü. Birkaç saniye öylece inen
jjansörü izledim. Sonra kendi kendime gülümseyip, kapattım
bpıyı ve içeri geçtim. Oğuz, telefonuna indirdiği bir oyun
ilemeşgulken, Gökhan telefonda Merve ile bir konuda tartı-
şıyordu. Sinan ise en ayrı âlemlerdeydi... Bir gün önce ‘aşkta
kaybeden kumarda kazanır’ diyerek doldurduğu iddaa kuponu
tutmuş, tam 3 bin lira kazanmıştı. O yüzden saçma sapan dav-
ramyordu o gün.
“Sinan’ın halini hiç iyi görmüyorum arkadaşlar. Acilinden
buna bir sevgili bulalım,” diye girdim içeri. Gökhan’ın ayaku-
cunaoturdum. “Bir dişinin ilgisine ihtiyacı var.”
“Kimmiş sevgiliye ihtiyacı olan?” dedi kapıyı ayağı ile açarak
Sinan. Orasına burasına sıkıştırdığı paralarıyla yürüyüp, halının
tamortasında durdu ve ellerini beline attı. “Param var kızım
benim. Para ile alınamayacak saadet yok. Örneğin...” dedi ve
eğilip çorabından 200’lük bir banknot çıkardı. “Gökkuş, hadi
beni sırtına al, havada ikili burgu üçlü salto at. H adi...” Ayağıy
latelefonda Merve ile konuşan Gökhan’ın bacağına dokundu.
“Hadi ama...”
“Lan çekil git şuradan, seni bozdurur, kendime Trabzon bi
leziği yaptınnm valla!” dedi Gökhan elini telefonun ahizesine
koyup. Sinan sırnaşmaya devam edince “Merve ben seni sonra
«yayım mı ya?” deyip kapattı telefonu sinirle. “Lan sen bela
mısın benim başıma, sabahtan beri sana para vereyim beni yo-
ÎHf Gökhan, sana para vereyim ayağımı emikle Gökhan, sana
351
■
veriyim ebemin nikâhına götür beni Gökhanl” w
itil l!itv\(5 vıııilli Slnuıı'ın, Sinan depresyondayken* kada *•* jyakkabffl
oluyordu ki, normalde olsa büyük kavga çıkardı, attia l/ * ^ ^ ara ha
rağmen yayıldı Gökhan'ın yanına. “Ulan gjtseııe van ^ j^jnlanv;
Valin Akillendirme beni, fr/lkçi bitti »en mi Hatladınffife “Nere
Handın lan nen beni? 'Ayça22' miyim ian ben? internetkafcıj/* *®en
mastı açtırıp, tıklatırım »ana Sinan.” Sinan sinir bozucub, ^ uz
lümseıııeyle Gökhan'a bakıyordu hâli. “Sinan hasta nu. baokesiı
nen, plikopat mısın oğlum? Ne bakıyorsun hlli?" odasına1
"Al p 200 lirayı,*' dedi parayı Gökhan'ın gerdanına«ıylttl yakaldı*<
"Ayak lm| parmağımı emikle." oyon
"Seni her liraya bir bıçak darbesi gelecek tekilde, canicew ^ ^
letieılm Sinan, zaten rezil ettin bugün bizi yctcrincefeSitrinm
soğumadan tekrar sinirlendiriyorsun. Ulan şarjda ısınan tel®,
fonu döndüm senin yüzünden, ateş atıyorum edjhasıa*v<*l
rimdenl" •>. Ig jj
"No yaptı be?" dedim ka|lanmı çatıp. “Biz rezilliğe
lvk kazanmış canlılarız. En fazla ne yapmış olabilir yani?"
f< “Akbiline 200 lira koydurup, bir kıza otobüs kapattırmaya i; .<
kalktı. Duraktaki kimseyi aldırmadı lan otobüsü, bizde dahil!
Zorla bindik, olay çıkıyordu az kalsın. Duraktakiler öldürüyor. i on]ar ^
du az kalsın bu salağı. Sonra herkes binince tutturdu ozaman i
geri alacağım bastığım paraları... Şoför kalkıp basacaktı bunun i r-ıu
en hassas yerlerine akbili, zor ayırdım,”** t ^ g
“Ayna karcısında twerk yapmaya çalışırken, annene yakala- i |erj tlI
ıtırsın da, üç gün utançtan kafanı pirinç kovasına solcupgezeran I
inşallah Sinan. Kıza otobüs kapattırmak ne o ğ l u m ? ? t |ar(j j ,
“l ladi onu geçin," dedi Oğuz telefonunu bırakıp. Oturdu^ l ¿erec(
yerde doğruldu. “Gökhan bizi bırakıp kaçtı tamamken m
dayanamayıp, ben de kulağımda kulaklık, şarkı dinliyorum«uf !
Sinan'ı duymayayım diye. Kanye West... Bir baktımkafamanı I ^ [r
para saçmaya başladı bu. Kesmen zenci rapçi klipinde gjbil®- 1 Hani
d im yolun ortasında. Etli butlu bir Latin kadın gelip önüm* yamd
dans edecek, Pitbull bana şarkıda eşlik ederken zenci bit Mjj j ftlihı
gedip b u u twerk yapacak, diğer taraftan sarışın bir çıur j »la \
3S2
iş b u n a kusacak diye ç o k k o rk tu m , anlayam azsınız. Matta
kirara hayali bir k ü rk m o n t b e lird i üze rim d e . O derece... A m a
bunları var ya, hep yazıyorum b ir kenara. Acısını fena alacağım .”
“Nereye yazıyorsun bebeğim, al şu 200 lirayı ona yaz...”
“Ben gidiyorum, biraz balkonda duracağım,” dedi Gökhan.
O ğ u z d a onun peşinden gitti. Sinan peşlerinden giderse Gök
han kesin balkondan aşağı sallandırır Sinan’ı diye onu alıp yatak
odasına kilitledi Ali. Birkaç saat sonra Sinan tekrar içerde uyu-
yakaldı. Oğuz bunu fark edince, beklenen bir şey yaptı. Aşağıda
oyunoynayan çocuklardan birine, Sinan’ın düşürdüğü paralar
danbirini verip, Barbie bebeğini ve kafasındaki prenses tacını
% ödiinçaldı. Ve ben ne kadar, Yapma Oğuz’ desem de dinlemedi.
Sinan’ın başına küçük komşu kızından ödünç aldığı prenses ta
cını takıp, Barbie bebeği de eline yerleştirip fotoğrafını çekti ve
gizliden Sinan’ın instagram’ına attı. Altına da bir not düştü.
“Prenseslergibiydim ben baba evinde.”
353
mazdı. D ü n gece kustuğum için, en son beni funyeyle f f l
cağını söylüyordu d a... B ir basamak, iki basamak, üç basıJ*
derken birden kapı açıldı. O ld u ğ u m basamakta durup, ||f| ,
m i kapattım. “Tamam teslim oluyorum , hadi beni süzgece i
rene kadar, uçlu kalem sapla bedenim e. H adi Tuna...” Arkan,'
d ö n d ü m , teslim olm uş surat ifademle. “D em ek Tuna şimdin *
çektiriyor sana k ü çü k h a n ım ,” dedi kapının önünde duran l
yaşlı, güzel bir kadın. Ben şaşkınlık ve utançla gözlerimi
kaydırıp, elim i enseme attım . “Ay, pardon. Ben sizi Tuna P f
m ıştım d a ...”
“Sen O y a’n ın kızıydın değil m i? Geçsene içeri, azcık muhat),
bet ederiz Tuna ile annem gelene kadar. Sabahtan beri yoklar
A radım , Tuna cevap verm edi, an ne m de duymuyor herhalde
Sıkıntıdan patladım .”
“Şey... Y a n i...” d e d im yapm acık bir gülümsemeyle. Afta
ben insanlara hayır diyem eyen tiplerdendim . Yüzdeki olumsu?
cevaba hazırlanm ış o hayal kırıklığı ifadesini görmektense ne
olursa olsun her zam an tam a m d e rd im böyle durumlarda. “Ge
leyim b a ri...”
D ü n gece Tuna’n ın suratına k u stu ğu m odaya girince, bir
den korku sardı beni. Tuna gelip beni yine o kanepede görürse,
bu defa gerçekten iki patates, iki soğanla kısık ateşte güveç ya
pardı benden, e tim pembeleşinceye kadar. Adını bilmediğim,
Tuna’n ın annesi teyze, çok pahalı o ld uğ u belli olan topuklu
ayakkabısını parkelere vura vura peşim den geldi. “KadriyeNine
ayakkabılarla içeri g ird iğinizi görünce biraz kızabilir," dedim
yine aile kızı Yaprak g ülü m se m e m le . “Kayınvalidem bana b-
zamaz, sever b e n i,” dedi yine m ü th iş bir sevecenlikle. 0 kadar
sıcak bir enerji yayıyordu ki gülüm sem esiyle, içimden nasıl olur
da Tuna b u kadından çıkar diye d üş ü n m e d e n edemedim. Kane
peye o tu rd u m , o da tam y a n ım a o turd u . “Tuna olsa şu,” dedim
parm ağım la bana en u zak k o ltu ğ u işaret edip, “koltuğa oturur
du. Benden biraz tiksiniyor da.”
“Tuna m ı? ” dedi kahkaha atıp. “T una terör estiriyor anladı
ğım kadarıyla burada d a.”
“ SizİÜ T u n a ’ya b e n z e m iy o rs u n u z . K eşke s iz d c ıı b ira z b ir
v alsaydı.” d e d im Tima'nın annesi te yzeye b ira z ya la k a lık ya-
Sadece gülümsedi bu sözüme. O kadar güzel b ir k a d ın d ı kı,
İ ja çaktırmadan incelemeye çalışıyordum, ama beceremiyor,
^ulanıyordum. “Bu arada, TUna’yı götürmeye mi geldiniz?”
^ “Çok özledim sadece. Görmek için geldim. Akşam 12’dcki
okla geri döneceğim. Ufak bir aram vardı, fırsatı değerleııdi-
Vjju dedim.” Yine çıkık elmacık kemiklerini sergileyerek gü
lümsedi- “Bu arada adın neydi?” deyince hızlıca, “Yaprak,”dedim
S anmış gibi. Elini yüzüme koydu. “Yüzün ne kadar yumuşa-
| | pürüzsüz bir cildin var. Kullandığın bir ürün var mı?”
“Annem arada zorla bana değişik şeyler sürdürüyor ama ben
genelde eski tip yöntem... Su sabun yani.”
“İlahi Yaprak,” dedi yine kendine has o zarif kahkahasından
atarak. “Bir ara İstanbul’a gelirsen kesinlikle bizim dergi için
p o z vermelisin. Senin gibi doğal güzeller nadir bulunuyor.”
irkir
H İ 357
dava aldı. Çok büyük bir şirketin varisinin gey alma« jjçj,
İşte şirketin sahibi, çocuğun babası yani; oğlunun gey
tıu öğrenincc oğlunu hem şirketin varisliğinden, hem
tan mahrum bırakıyor. Çocuk da mahkemeye veriyor
Babası da Ertuğrul’u tutuyor karşı atak için. Ertuğrul^?*'-
desem, biraz otoriter demiştim ya... Biraz daha sınırlat,
bir adam. Klasik Türk babası anlayacağın... MuhafazalılT*1
çapında. Ymi o da karşı homoseksüelliğe... Tuna zatenbabZf
hep çıkışırdı bu konuda. Ama olay fazla büyümczdı. ■
“Ama bu davada babasının o adamı savunacağını vc bîr
cuğu sırf cinsel yönelimleri yüzünden hakkından mdhtûfaT
rakacağını Öğrenince delirdi. Babasına ilk kez gerçekten a,
şeyler söyledi. Sonra ise, meydan okudu babasına. ‘Eğer,*^
‘O davayı bırakmazsan, yemin ederim herkese gey olduğu^
söylerim. Bütün o cemiyete... Bütün o yüksek mertebeli ait*,
daşlanna... Okula... Herkese. Madem öyle, madem utanılıp
bir şey bu... Biraz da sen utan o zaman/ Böyle dedi. Dedim^
Hına çok farklı bir çocuk... Babası ciddiye almadı ama Ttm
dediğini gerçekten yaptı. Herkese, her yerde, her koşuldaü
olarak, ‘Merhaba ben Tuna. Ertuğrul Karaman’ın oğluyumn
geyim* deıneye başladı. Bir süre sonra epey yayıldı bizimet-
miyette... Tabii Emığrul delirdi. Davadan da vazgeçmediasa
İbna'yı bir süre susturabilmek için annesinin yanına bmp
yolladı. Tuna gerçekten çok duyarlı bir çocuk ama keşkebnı
da babasını anlasaydı..."
Duyduklarım karşısında, ağzım yere sıfır konuma gsinâ^
ti. Tepki veremedim, sadece şoktan içine kaçan nöronhtm
yüzünden konuşma yetimle bir şeyler zırvaladım. Sonraİfan
geldi, önce annesine saydırdı, sonra bana çemkirdi. Sonrata
adının Nemun olduğunu öğrendiğim Tuna'mn annesi ttfKf-
le alelacele vedalaşıp, oradan ve Tuna’mn gazabından bçnsn
yeltendim. Tam kapıya gelip, ayakkabılarımı ayağıma gcçtrpfı*
dum ki, Nermin Teyze beni çekti ve kulağıma fısıldadı.
“Tuna sana emanet. Birkaç hafta,,, Belki htrkaç *v Srti
onları boşa anlatmadım, Timam mı?"
?ökhan< tek elinde telefon, diğer elinde montu h ız lı h ızlı yü-
f¿11 kaldırımda. Vllerve ile buluşacaklart yere geç kalm ıştı
hrtu pa,,iğ‘ ondandı. K ız a son bir "Birazdan ordayım ' mesajı
jı(I telefonu cebine tıkıştırdı. Yflesajı yazarken göremediği
S aca
çarpmaktan son dakika kurtuldu. Sonra hiç bozuntuya
gtjj^ .griden kulaklığım kulağına takıp, devam etti yoluna. "îflti-
Plfc I dinleyerek yürürken gelen seksilik ve kavaklık kissi” diye
Hljty nırtldünciı kendi kendine. Eliyle saçlarını düzeltti moduna uygun
iıtiyj Mrak. O gün, erkenden kalkıp saçlarını bile yapmıştı 1/Îlerve'si
îUtli -#_ ¡Jzun zaman sonra ilk kez sabahtan akşama kadar vakit
¡da gıçimek için sözleşmişlerdi çünkü, geç kaldığından biraz kötü
Jûivt başlayacaktı gün, ama olsundu. A kşam a kadar Ylflerve ile ola-
mu. [aklarsa hiçbir şeye sinirlenmeyeceğine söz vermişti kendi kendine.
• mu i On dakika kadar sonra ulaştı buluşacakları sokağın ucuna. K u -
)urayj t IflMığıtı* çıkarıp montunun cebine koydu. Wlerve oradaydı işte...
ıbirjz %m kendisini gömesi için el sallıyordu ki bir çocuk geldi Wler-
ve’nin yanına, gökhan istemsizce durup bekledi. "K im lan bu ce-
Eİnıij- I rneti William Wallace’a rakip, pezevenk?” Sinirlenmemeye söz
Jjnu , wrmijti ama ilk dakikadan sinirlenmişti bile, eskisinden daha
ıTunı ! hızlı yürümeye başladı. Uç adımda koca sokağı geçmişti sanki,
||| öyle hızlı varmıştı yanlarına. Wlerve, g ö k h a n ’ı görünce bira z
eyzey- paniklese de çaktırmamaya çalıştı, "A aa, hoş geldin a ş k ım ,” dedi.
çujjyj Uzun boylu esmer çocuğa bakarken "îîle rv e ? ” dedi g ö k h a n su
iriyor- f k İ’ Umarım arkadaş hologram falandır. A k s i takdirde, çok da
|| gelmiş olamayacağım aşkım . 1
Sana Üzgünüm ama, hologram değilim . IBen JBatu. Wlemnun ol-
359
dum , ” d iy e n esm er gocuk r a h a t t a v ır la r la e lin i ğ ö k h a n '
"VVlerve, bu İBatu falan diyor, ne olur bu İBatu gö'wj • ¡¡¡11
Ayşe, Fatm a, C lif falan olsun lü tfe n .. . " Ii"1^ 1
"S e v g ilin komedyen falan mt liflerve? ” dedi İBatu fft
'sus. İB a tu ’ diyen gözlerine inat, ğ ö k h a n sinirden çatlamaL f j
reydi. " H a y ır ," dedi burnundan soluyarak. "Sikedyen” i l
m aide olsa kafayı çocuğun sinir bozucu suratına çoktan çaL,
ama 1/Ylerve ile daha yeni kavuşmuşken ayrı düşmek istem' ^
S o n b ir um ut sordu ğ ö k h a n , "/Işk ım son k e z soruyorum î?
k i m ? L ütfen amcan, dayın, halan falan olsun, bak valla da' *
iniyorum ben. ’’ W
"/Işkım ortaokuldan arkadaşım ya, sinirlenme!” diye üste d,.
m aya çalıştı 1Herve. ğ ö k h a n ’ı kolundan tutmuş çekiştirmeye
lıştrken " H a d i g id e litn ... ğ ö r ü ş ü r ü z İB a tu ,” dediğinde göfeiıa
ısrarla, r,(D o ğru yu söyle Wlerve, bak valla kızmayacağım * ¿ ğ
"B e n söyleyeyim o z a m a n ... ” derken İB atu ’nun yüzünde sinir ^
bozucu bir gülümseme yardı. "C sk i sevgilisi desem, kızar mısın?'
" K ız a r m ıy ım ? O ğ le n a m a zın a müteakip cenaze Mamaaını
yap
bile k ıla rım ” deyip beklenen hareketi yaptı ğ ö k h a n . Batu'm
tam burnunu hedef alarak, sağlam bir kafa geçirdi çocuğa. Uluttu
son. . .
o. 1
fi
ic..
Son
2İİİ)
¡es i
1
M
360
"1Sak şimdi, içeri girince doğruca terlik iste annemden. Terlik
lerine değer verilmesinden çok hoşlanır, ” dedi O ğ u z apartmanla
rının içine girince. "Anladım, ” dedi İrem kalbi küt küt atarken.
"Sonra temizliğini öv evin... Böyle de ki abartılı bir sesle 'Vaov,
işte reklamlarda yeşil renkli kaslı adamın temizlediği eve benzer
bir ev!' de tamam m ı? Temizliğinin övülmesine de bayılır. Sonra
sana bir şey ikram ederse, üçer tane al. Tık ağzına hepsini, sonra
o n la r ı öv. Sonra Z eliş S u lta n ın gelinisin.”
"Oğuz, bak ben senin karşına çıkabilmek için bir ay pratik
yaptım- Birden annen... Valla öleceğim heyecandan.”
"Bir ay m ı? K ızım T § S - £ Y S ’den daha zor bir sınavdır
o. Bir ayda hazırlanılır m ı? tersane falan yazılıyor bazıları
İ/HAT için.
"Ta dalga geçme, ” dedi İrem gülerek. "Zaten daha yeni sev
gili adaylığına yükselebildim."
"iki aşaması daha var kısım, onlan da geçersen averajına
bakacağız artık. B e lk i ipi göğüslersin bugün, ğöğüslemek dedim
de... Valla iyi göğüslersin h a ,” derken kıs kıs gülüyordu O ğuz.
Sonra İrem’e som kez, "(Dediklerimi unutma sakın, " deyip evin
zilini çaldı. §enç kız Z eliş Sultan kapıyı açmadan derin bir ne
fes aldı. O ğ u z zile bir kez daha bastığında hemen açtlıverdi kapı.
Zeliş Sultan sıcakkanlı bir tavırla, "H o ş geldiniz,” dedi, "ğeçin
bakalım... Verin torbalan, neler aldınız böyle?”
|Klerhaba, ben Iretn, yeşil renkli kaslı adam ın temizlediği
evden istiyorum. B u arada terlikleriniz çok g ü z e l,” dedi İrem
heyecandan her şeyi karıştırıp. Yle söylediğini fark ettiğinde
361
önce O ğ u z ’a baktı panikle, sonra Zeliş Sultan'a
O ğ u z ’a ... "Olm adı m ı?" diye sorduğunda
madı der gibi yukarı kaldırdı. İrem'in (iç saniyelik MİM
O ğ u z ve Zeliş Sultan ın kahkahasıyla son - ' I H H
bu kızı, çok sevdim! A y Zelış Sultan yer seni« o
deyip İrem’in yanaklarını sıkarken Oğuz'a
Sonra oğlunun kulağına fısıldadı. "Aferin oğluşu,n jüffl
kuru götlü sevgilisi gibi birini bulacaksın diye çok feorU
KYlaşallah tam ailemize layık ele gelmelik Kb(İ;:
gitti.'’
***
"Ta ben şişko muyum sence?” dedi İrem, Oğuz'un
oturup birlikte pizza yerlerken. "Annen p o p o m a (eocatHaHfcj
y a . . . ” O ğ u z , iki dilim pizzadan aynt anda iki ısırık aldı I I
duymazdan gelip. İrem, oturunca ikiye k a t l a n a n göbeğini L
etti birden. Hemen O ğ u z 'u n pelüş timsahını a l ı p , k a r n ım lm ^
kendini kamufle etmek için, "göbeğini mi s a k la m a y a fE ıi,
timsahla? " dedi O ğ u z gülerek. '"Biz ailecek kilolusevijom
kızım. (Dert etme.”
" H a yani kiloluyum ben?”
"Ş im di şöyle k i, ” dedi O ğ u z , İrem'in göbeğine bostuk
pelüş timsahı çekip. Sonra iki parmağıyla göbeğini tuttu İtm'iı.
"j3ak, dile gelecek yakında göbek. ”
la O ğuz, u ta n d m n a s a n a ! " dedi İrem elim göbeğini ta-
tınp. "13u u ta n ıla c a k b ir şey değil k i . . . Yliye utann/onmİt
şnıı? H a f i f göbek k a d a r tatlı bir şey mi var? 13ak ¡imdi,'t i
İrem in göbeğini hafifçe açarken. "Ş ş, ne yapıyorsun," Mim
p a n ik le . " K ız dur, bak ne göstereceğim, anne»ı fcuçufefa» W
y a p a rd ı. ” Ç o k hafifçe açtığı göbeğe dudaklarını yerleştiripma
üfledi O ğ u z , göbeğine ko y d uğ u dudaklarının yaydığı MMB
İrem in göbeğini de türetmişti. Çocuklara ynpm m ■M d g
z m çok ta tlı bir şey değil m i b u ? fyöpMrdetiliHİjfor
göbeği, o n iy isi b a lık e t lis i.”
362
*i7W §M İ tdoritk, ¡/ağlı dudaklarınla göbeğim höpürdettiğin
t h a e a d a p i z z a y l a İ r e m ’d e n k a ç ı r ı y o r d u d i l i m i . T B ir k a ç d a k i k a ,
g itti. S o n r a O ğ u z p i z z a y ı t e k r a r İ r e m ' i n b u r n u n a u z a t t ı .
M Ü - ğ ü l e r i n ı k i h e m b e n . . . f i . m a , ” d e d i e l i n i yanağına koyup
d a k l a r ı n d a p i z z a k a l m ı ş . ” 1 3 u d e f a b i r a z d a h a u z u n b i r öpücük
oldu b u . i l k g e r ç e k ö p ü c ü k l e r i . . . T a k i k a p ı d a n b i r t a b a k kırılma
sesi g e l e n e k a d a r .
368
«diren delikanlıyı merak ediyordum. Sen hiçbir şey anlat
mıyorsun ya...” Annem zevkten dört köşe o lm u ş bir şekilde
işvesinden bir yudum aldı. “İsmini falan Nilay’ın kızından
öğrenmiştim. Sizin liseye gidiyor ya o da... Sonra Zeliş’le Fa-
cebook’tan falan bulup baktık.” Banş’a döndü sonra gülerek.
“Bugün de marketten elimde poşetlerle eve gelirken karşılaştık.
Tanıdım hemen. O da sağ olsun poşetlerimi taşımama yardıma
oldu. Yukarı kadar... Ben de gel bir kahve iç bari dedim. İyi
yapmışım değil mi kızım?”
“Cidden çok iyi bir fikir anne. Harikasın yani. Bravo.” El
lerimi göğsümde birleştirip geriye yaslandım. “Babama söyle
yeceğim seni. Ne biçim annesin sen? Ne bu rahatlık? Tamam,
sevgilim olsa, getirsem tanıştırsam bir şey demeyeceğim. Ama
elin sırık oğlanını eve getirmek... Çağdaşlığın da bir sınırı var.
Nihayetinde Kaliforniya’da değil kütüğümüz. Sen Manisa, ba
bamAmasyalı. Köklerini unutma bir yerde bence.”
“Yaprak,” dedi annem o meşhur annelerin diş sıkma hareke
tinin daha bir farklı versiyonunu yaparak. “Ben doğma büyüme
İzmirliyim. Ne Manisa’s ı...”
“Bir de bu var,” dedim tek kaşımı havaya kaldırıp. “Neyse,
kahveni içtiysen sen de ufaktan git bence sırık Yoksa babam
gelince seni patatesin içine koyup, kumpir niyetine yer.”
“Ne biçim konuşuyorsun kız sen? Baban öyle biri mi?” Elin
deki fincanı sehpaya bırakıp Banş’a döndü annem. “Sen bakma
Yaprak’a. Kocam öyle biri değildir. Biraz korumacı sadece ama
merak etme. Senin gibi efendi bir çocuğa tek laf etmeyecektir.”
“Teşekkür ederim efendim, ama şimdilik bir şey denecek
durumumuz yok zaten. Ama ileride olduğunda, eminim onun
lada sizinle olduğu gibi iyi anlaşacağız.”
“Bak bak bak şunun laflara bak,” dedim gözlerimi kısıp. “Ge
lir kahvenin içine kusarım bak. Ne bakıyorsun?” dedim dudak
larımı toplayıp bana dudağının kenarıyla pis pis gülen Banş’a.
“Gerçekten...” dedi annem bana yine ‘seni ben mi yaptım’
İ l i l atıp. “Oğlum bak boylu boslu, yakışıklı çocuksun. Maşal-
lahm var. Sen tüye bu huysuz kızdan hoşlanıyorsun?
adıma seviniyorum ama senin adına üzülmüyor
göründüğünden daha fenadır. Mesela...”
“Meselalan fazlasıyla deneyimledim efendim. MeiçU
dedi bana dönüp. “Şu ana kadar aramızdaki tuhaf il i l ip '
özel anlannı sayayım size? Parmaklarıyla tek tek saymay^^
dı. “Senden hoşlanıyorum dediğimde bana kafa tu s0n ip i
mı ısırdı. Burnuma parmaklarını soktu; Beddualan da ili i l i
zin tuzu biberi haline geldi. Adımla hitap etmez mcscU^^
sırık oğlan der, ya sarı kafalı sırıkların efendisi. Yani sorun-Ua
En fazla ne olabilir ki dediysem, hepsi oldu. Ve işin en tatkfo
mı, artık bunlar bana sevimli gelmeye başladı.” Elindefrjjf
vesini sehpaya bırakıp, iyice yerleşti oturduğu kanepeyeMT
içindeki yükü atmak ister gibi, normalden farklı olarakhızlı
lı konuşuyor, daha önce duymadığım, şeyleri söylüyordu, Be
nim şokumu, annemin dikkatli dinlemesini görüp,daha4 * ^
geldi sanırım, durmadan devam etti. “Meselaij Yaprak5tanön«
bana biri bunları söylese, sağlam bir kahkaha atardım.-Eminim
yani buna... Ama onunlayken sanki normal olan bunlamuşglj
gelmeye başladı. Mesela sanki insan sevgilisine e}eletutuşup,
gezmezmiş, bu çok tuhafmış da, sevgilisinin kafasını ısınmlıy.
mış gibi. Bakmayın öyle efendim. Ciddiyi|n.* Hâlâ ısrarcıyım
ama. Onun içindeki yaramaz çocuğa şe kadar alışsamw m .
da asla bırakmayacak olsam da, size de Yaprak gelmeden«#
bahsettiğim gibi.,. Sizin de istediğiniz gibi.¿.¿Onuno.kırılgan
prensesini de bulup çıkaracağım. Prensesin}S3|Yıne kafamı
ısıracak Ama dediğim gibi, ısırırken ruju bulaşacak kafimi’
Güldü benim kırmızıdan mora, mordamtanımlavaı^Mİ«
başka bir renge dönen yüzümedoğru. “Annendenparti içiniziı
aidim bu arada. Q da benim gibi, beni ®dbısuım içinde görme-
yi merakla bejdiyorfei
Barış gittikten sonra, annemle biraşkavga ettik
eve davet ettiği için ki7.dım, o da bana çok kab^davrandı^
için... Babam gelene kadar ara arş sürdü;laf dalaşımı?-So® 5
babanı gelince, sofrayı hazırlarken mutfakta bana sarılıp, kulağı
ma“Mutlu olmanı istiyorum sadece” diye fısıldayınca bütün şi
irim geç1*-Ne garipti. Annemin de Barış’a benzemesi... O da
benim içimdeki prensesi çıkarmak istiyordu. O da beni zaman
man sinirlendirip, tek bir cümleyle sakinleştiriyordu. Emri
vaki yapıy°r> istemediğim şeyleri yapmaya zorluyordu zaman
»aman. Ama işte, anneye kızamazsın ya... Tam olarak Barış da
öyleydi benim için, o gece daha iyi anladım. Dediği doğruydu.
Hâlâ ona âşık olmadığım konusunda kendimden emin olsam
¿3 ona dair tek bir şey konusunda hemfikirdim içindeki nöron
savaşçısıyla- Bir şekilde... Alışmıştım ona.
Akşam yemekten sonra odama çekildim. Bir süre gözlerimi
avizeye dikip, son birkaç ayımı düşündüm. Kendi halinde ar
kadaşlarıyla yuvarlanıp giden, kimsenin üzerinde bile durma
dığı bir kızdım. Aşk benim için sadece Gökhan’ın Merve’ye,
Sinan’ın kızlara, Oğuz’un Kate Upton’a beslediği o duygunun
adından ibaretti. Pek de üstünde durmazdım zaten. Şimdi ise
aşk, parmaklarımın ucundaymış gibi geliyordu. Tuhaf bir his
ile... Biri değildi kafamdaki. Barış diyemem. Ya da bir başka ad ver
memem am a... S a n k i... Ellerimi uzattım odamdaki ışığa doğru.
İşte öyleydi. Sanki ışığa dokunuyormuş gibi oluyordu ya par
maklarımız. Aşk da öyleydi o sıralar benim için. Asla kendime
konduramadığım o his... Parmaklarımın ucunda parlıyordu da,
dokunulmayı bekliyordu sanki. Dokunduğum an, bütün vücu
duma yayılacak gibi... Gözlerimi yumdum. “Âşık olmak için
fazla açım ben,” dedim ağlamaklı bir sesle. “Umarım aşk ka
rın doyuruyordun Çünkü eğer bu boktan mide düğümlenmesi
olayı aşkın bir parçasıysa... Dana gibi olacağım.”
irkir
371
kadar özlemiştim onunla aynı sırayı paylaşmayı
tinimizi bozduk ve hepimiz doğruca Ali’nin evine
almak için. Gül Teyze ne kadar ısrar etse de takstyf^j^H
konusunda, Ali kendini iyi hissettiğim ve yürümek
söyledi. Okulda çok fâzla sevildiği için öğleden ötıc^^p^
bililerinin gelip, nasıl olduğunu sormasıyla geçti.
kullanan kızlar d a k a n ş m a d ı d e ğ il. ‘İy i misin Ali?' deyip
macık tedirgin bir yüz ifâdesiyle omzuna dokunmalar ¡5^
bozucu şeyler.
Öğle arası o kadar bunaldı ki Ali. yemekhaneye bile 1^ .
Biz de yasak olmasına rağmen, sınıfta yemeye banladık ögjc
meğimizi. İlkokulda yapağımız gibi... Cam kenarında Uç
birleştirip kantinden aldıklarını koy ortaya. Kusana lud»
“Kankalar bu a n d a dün Zcliş Sultan İrem’le beni
bastı. Akşama kadar sen nerden biliyorsun böyle şeyini diy
çemkirdi suratıma surauma!" dedi O ğuz saçmasapan bnşun^,
n ağzına tılofünrken "Kadın ne bilsin oğlunun çocukken1».
kes bebekleri leylekler getiriyor dediğinde, leylekleri km dû-
düklüyor diye sorduğunu," dedi Gökhan gülerek. Bir Ote’ı
baktım, bir G ökhan’a. H er zamanki laf dalaşları bık utbpfc.
yordu o gün.
"Ya size de şu an o n yaşındaymışız gibi gelmiyor no? E*jt
bilerek az öğle yemeği yiyip, erkenden okula kaçar, boykyerad
yerdik. r' G ökhan’ın om zuna dokundum . "'Valla duygml&
nem lerim dcyım , ağlayacağım galiba.”
’'Yâ şunu eski Yaprak yapsın bin. Bunu niye agUmıy}{sağ
lamladılar lan son üç ayda? Ayarlarıyla mı oyuadmalf&b
ayarlarına gen döndürelim.”
‘ H ayır arkadaşlar. Ben ağlamaya p r ı ı g r a m l n n f l V ^ 1
elimle ’dur yolcu’ işareti yapıp. “Eğer bir şeye pmfra»l**l
hİPfey Mcm ben kesinlikle uyumaya prognnıiaMMjjj
robotuyum1"
“O am an mutfak robotu,’*dedi Alı burmMU
m u üknği ı^m, ttçiffes alabilmek ıçm açujbm
poğaçadan hır parça ttkiittrdı. “O^Ut buttbffc
»jjuarada gençler akşam İtina ile alışverişe gideceğıth. Çar-
^ ^^,„(1 parti gecesi m a lu m ... TUnk hazırlayacak b e r i L ’ :^
^Taınamâfır»’’ dedi Gökhan Sandviçini yerken. “A m a beti de
1 . Tartışma bile kabul etm iyorum .”
I «gen de,"'dedi Sinan da.
^a/rnesesiz alışveriş olur mu? Ben de geliyorum tabii ki.”
HPPb' işîniz var sizin ö flün i^T iın a’nm retinası falan yanar,
gelmeyin bence.
•Mutfak robotu,” dedi Ali gözlerini pencereden .dışarı çevi-
¡k “Galiba bu defa... ” dedi eliyle Gökhan, Sinan ve O ğ u z ’u
gösterip. “Ben deipnlarıh tarafindayım. Ben de gçlm ek.istiyo:-
I
Tuna, okulda yemek yemezdi hiç. Temeğine çok dikkat >■
için, evde h a zırla r gelirdi. Vegandı zaten. O kulda çtkan ^
lerin çocuğunu yiyem iyordu o nedenle. Çoğu şeye de alerjisi vati ıiHH0
ayrıca. Son günlerde okuduğu kitabını da alıp, soğuk |o*a
rağmen herkesten uzakta olmak için arka bahçedeki banka Sltieye
orada yemeğini yemek en cazibiydi o yüzden. O gün de ı/apacajj,
g ib i... İB ir elinde yiyecek paketi, diğer elinde gözlerini aj/ınıta^, W' ı â
k it a b ı... İBanka doğru kitabını okuyarak yürürken bir ses dağıttı ' lltlıl
dikkatin i. K a ş la rın ı hafifçe çattı ’"Burada da mı birileri nar,’
diye homurdanarak. "Teter a rtık, bıktım senden A y su!" diye Îq. ^ (J,
ğ ırd ı tanıdık b ir ses. "f ls ıl ben bıktım senden! Kendim ıkııu§ i
2
düşürecek şeyler yapma a rtık. H e r zam anki gibisin. .. awallı!' , ¡ay tğı
diye k arşılık verdi arkası dönük olan. V e sinirle karşısındaki kuı « g eH
ittirip , koşmaya başladı. Tuna, yüzündeki o meşhur memnuniyet- j0 (
s iz tavırla k ız ın koşuşunu izled i. K a fa sın ı, kavga eden kızlardan ®^ y
diğerine çevirince yine aynı yü zü gördü. S on zamanlarda fazlaca .ğ ^
gördüğü, okulun ilk günü kavga ettiği sarışın kızın yüzünü. 11a- :
de’nin y ü z ü n ü ... "Sat
İB ir süre elinde paketi ve kitabıyla, onun oturması gereken ym . ^^
oturan IBade'ye baktı. "IB u ra sı benim yerim ,” diye bağırdı ağla- :
yan IBade’ye doğru çatık kaşlarıy la. " § e l de al o zaman! «İJf ^ j)Mnji
çemkirdi İBade ağlarken. O kadar şiddetli ağlıyordu ki, H R ı doğrusu
ağzının içinden güç bela çıkıyordu . " Z a te n çirkinsin, ||||js i yüzden
kat çirk in o lu yorsu n ," diye homurdandı Tuna banka doğru || : anlatıyo
lerken. "K a y . ’’ E liy le bankın köşesini işaret etti. "Ba§ka jj | 1,1 üstüne a
yok, git başka y ere,” dedi İBade b u rn u n u çekip. A » ta İ
374
*1
lediğ' pi yana kaymayt da ihmal etmedi. "Tok,* dedi Tuna
ffe kaştM kaldırıp, " tl e olacak?" Sonra gözlerini kısıp derin
■nefes «i«*- "Tanrım, miyop derecem 0 .5 0 'den 2'ye çıktı,
ağlamayı ^eser wns,M §u an-’ Elindeki paketi yana bıraktı
ebinden ipek mendilini çıkardı. Ve parmak uçlarında tutarak
Mgje’ye azattı. "Sanırım kusacağım. S il §u burnunu."
"Ta g e r ç e k t e n , ” d e d i İ B a d e içini çeke çeke, "gerçekten b a k
inle u ğ r a ş a n ı a m turuncu kafa. ” lililendili alıp burnunu s i l d i ,
gü re a ğ l a d ı . İle oldu’ demesini bekliyordu Tuna’nın, a m a
¡bin iyordu karşısındaki aksi çocuk. Umursamadı bunu ve artık
376
"
tavırla. İ S ağladığı için sesi çok komik çıkmıştı. Bir kez daha
sildi burnunu. Hâlâ aynı §ekilde duran Tuna'ya döndü hiçbir
hareket belirtisi hissetmeyince. "Gidden ne yapıyorsun heykel gibi
kal-’’ Kolundaki böceği fark etti Tuna’nm. '"Bundan mı korku
yorsun?” Clindeki mendille aldı böceği ve yana fırlattı. "Bana
laf edene bak, ” dedi sonra gururla. "Küçücük bir böcek görün
ce kalakaldı. ” Bade saçlarını geriye atıp ayağa kalktı. "Ayrıca
kırmızı kafa, saçlarım boya değil. Doğal. Bilemedin. Sadece
yazları güneşten biraz rengi açılıyor, o kadar. Tek bir damla boya
s ü r m e d i m . ” Tuna şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Mendilini yı
379
mi çektim. Sonra birden beni kendime getirecek bir
Gökhan bir kolumdan, Sinan bir kolumdan tutup fljljj^
yerden kestiler birkaç saniyeliğine. Bu onların, ‘Aptal İ B
buradayız’ deme yöntem leriyle. “N e yapıyorsunuz?” ’¡1
ratımı yalandan buruşturup. “Alışverişe geldik kızım ||||||j
verişine değil. Kaldır koca poponu, bak senin kızıl astı 1 İ l
gitti bile,” derken Gökhan parmaklarıyla Tuna’yı işaret| p l
diği gibi çoktan aramızdaki mesafe açılmış, yürüyen rnerdjy
ulaşmıştı bile hayatımın en sert kan portakalı. “Tuna belde\T
dim koşarken. Arkamı dönüp, “Siz de hızlanın lan, sonrafo
kızıyor!” diye bağırdım. Önüm ü dönüp, birkaç saniye iriJ
Tuna’ya yetiştim yürüyen merdivende. Tam arkasındaki b^
makta durup, parmağımla sırtına dokundum bana bakması
Ona dokunduğum için rahatsız olduğunu belli eden o me^
yüz ifadesiyle bana doğru dönünce, elimle asker selamı verip
“Bugün seni son kez sinirlendirip, bu konuda unumu elc^
eleğimi asacağım ve emekliye ayrılacağım Tunacığım. Meni
etme. Uslu bir öğrenci olacağım,” dedim.
“Öğrenci mi? Sen kara tahtasın, ben akıllı tahta. Aramızdı
hiçbir şekilde eğitimsel bir denklik olamaz. Öğretmenin ti
olsam! Şimdi önüne dön, yoksa iterim seni aşağıya.”
“Peki, öğretmenim,” dedim inadına. “Siz ne dersenizo."
“Bugün bittiğinde bedenimi Türk Hava Kurumu’naban
layacağım galiba. Gerçekten aşırı dozda nöronsuz bir pata»
kafaya maruz kalıyorum şu an. Geri kalan hayatımda-"Yörö-
yen merdivenin sonuna geldiğimiz için tekledi bir an. Ama»
zamanki havalı tavrıyla toparladı. “Gerçekten seni zihingücü»
öldürmeyi deneyeceğim eğer tek kelime dahi edersen!"ra
ğinde Tuna, ağzıma görünmez bir fermuar çektim vem?8
küçük çocuklar gibi salladım ‘tamam’ der gibi. Ben böyk!5-
pınca yüzü gevşedi ve sakinleşti sanki. “Tamam, önce
o zaman,” dedi parmağıyla bir ayakkabıcıyı işaret edip
da bizimkiler yetişti arkamızdan. “Ayakkabı mı alıyof10^
dedi Sinan sırıtarak. “Elbiseyi giyip fotoğraf çekden'i?®
tın mı?” dedi Tbna, Sinan’ı duymazlıktan gelerek. Kafamı
Badım ve elim i cebime atıp telefonu çıkardım. “Buyur,” de
dim re sm i açıp- Ttına telefondaki resmi görünce gözlerini de
rdi hiçbir şey demeden telefonu bana geri uzattı ve daha önce
et ettiği ayakkabıcıya doğru ilerlemeye başladı. Gökhan ve
Oğuz kollarını omzuma atıp “Bize de göster” deyince, telefonu
ı^rı kaldırıp bizimkilere de gösterdim.
pijamalarımın üzerine giyip denediğim tüllü elbiseyi...
“Ne var yahu, sadece elbiseyi görmek için istemedin mi fo
toğrafçekmemi? Neden sinirleniyorsun ki?” Ayakkabıcıda Tu-
na’nın peşinde koşturuyordum bir aşağı bir yukarı. “Söylesen
çıkarır giyerdik yani.” Tuna beni asla dinlemiyordu bile. Bir o
ayakkabıyı alıyor eline inceliyordu, bir diğerini... “Bence bu
iyj |dedim dolaşmaktan sıkılıp rastgele bir ayakkabıya. “Sen 60
yaşında babaanne misin, bu ne?!” diye bağırdı bana elimdeki
ayakkabıyı alıp yerine koyarken. “Ortopedik tabanlı almış bir
de... İstiyorsan mavi banyo terliği alalım sana, onunla git. Çekil
ayağımın altından,” deyip ittirdi beni ben gözlerimi kırpıştıra
rakona bakınca. “Ama bence gayet rahat görünüyorlardı,” de
dimTuna’nm duymayacağından emin olduğum bir ses tonuyla.
Ellerimi göğsümde birleştirip sırtımı duvara yasladım. “Çok sı
kıldım,” dedim kendi kendime. Gözlerimi yerden kaldırdığım
daiseAli ile göz göze geldik O da sıkılmıştı galiba. Benim gibi
birköşeyegeçmiş, öylece bana bakıyordu. Gülümsedim ona. O
dabana gülümsedi. Sanki aramızda kocaman mesafeler varmış
gibi... Halbuki üç adım atsam yanındaydım. Bunu düşünüp bir
dahagüldüm ve onun yanma gidebilmek için bir hamle yaptım.
Hamlem ise boşunaydı. Çünkü attığım adımımın tam önüne,
biri düşmüştü boylu boyunca. “Gökhan ayağımın altında ne
yapıyorsun çocuğum?” dedim oğlunu tuvalette sigara içerken
yakalamış anne edasıyla.
lerçekimine karşı bir mücadele veriyorum Yaprakçığım.
iötfen bu mücadelemde bana destek olur musun? Her like
Neıvton’a karşı bir oy demek.” Uzattığım elimi tuttu Gökhan.
381
“Yâvşak Oğuz yüzünden düştüm. Tek ayağına topuklu ayjtL
bılardan birini geçirip tekme attı bana yaya geçidine
diktiğim.” T ını ağzımı açıp cevap verecektim ki “Yaprak!» ^
bağırdı Tbna elinde bir ayakkabıyı sallayarak Gökha^«j!
uslu uslu durun, delirtmeyin beni” diye tembih edip T u^
yanına gittim koşarak. “Geldim!?' 'V
Uma üç tane ayakkabı koymuştu minik koltuğunmuş
Eliyle koltuğu işaret etti. Çantamı sırtımdan çıkarıp, kcnjj,
koydum. Ayağımdaki dünyanın en rahat spor ayakkabısı®ç,
karıp, Tuna’nm getirdiği ayakkabılarda!} altın renkli olanı ald®,
elime; Hangisinin sağ hangisinin sol olduğunu anlamaya
' şırken saf sâ£;bir tanesi gitti elimden. “Ali?” dediniı şaşkınlı^
“Sen hangisinin sağ, hangisinin sol olduğunu anlayana kadar *
dedi. Ve ayakkabıyı ayağıma geçirip, çocuğuna ayakkabısını^
diren anne dikkatiyle ayakkabımı» kemerini taktı bileğime
Sonra diğerini... “Gerek yoktu,” desem dçjdinlemedi. Elleriyle
giydirdi ayakkabılarımı. “Sinderelta oldum sanki,” dedimyap.
macık bir gülümsemeyle.; ; .i
; “Siktirella...” diye güldüler Oğuz ile Gökhan^fl
T “Lan,” dedim kaşlarımı çatıp. “Şap istiyorsunuz galiba siz
yine?!” Yın taraftaki spor. ayakkabılanmd»lfflini onlara doğra
fırlattım. “Hadi kalk bakalım,” dedi A li ayağa kalkıp. Elini uzam
kalkabilmem için. “Yürüyebilecek misin, o önemlı^M
‘Aranızda aklı başında bililerinin olması gözlerimi yaşartü,’
dedi Tuna alaycı bir ifadeyle. “Hadi diğerlerini deneyeceksin
daha, oyalanma.”
“Ay ay ay ay,” dedim ayağa kalkarken; romatizm$li:j3jlıto
gibi. ‘Ay nasıl duracağım ben bunda! Ali, bırakma elimiya...’
dedim ağlamaklı bir sesle. “Ayağında topuklq olduğun«#1*!
normal yürüyormuş gibi yürü,” dedi Tuna. “Meraketme,s»
bırak demeden bırakmam,” dedi Ali ise.-Bir adım attım,el®
hâlâ Ali’nin elindeyken. “Ay ben bebekkenilk adımımıbile^
kolay atmıştım, hatta direkt tur bindirmişüm akranımB
lere bu ne ulan?!” Ali’ye çevirdim başımı sonra. “AlikPJı^11
382
^jjjyorum ya* derken Ttına’mn sesi girdi Ali ile bakışmamı-
^ ı3rj<ını “Yıprak artık yürümeyi dener misin?!" Ali’nin elini
0 jğ a h ı panikle, “Ben tutarım seni düşersen,” dedi Ali beni
file n d irm e k için ve birkaç adım önüm e geçti. “Tamam yü~
(M jnffü'* dedim hepsi pür dikkat beni izlerken. İçimden TU-
*-m öğüdünü tekrarlayıp, ayağımda sanki her zamanki spor
-tabılarım varmış gibi düşünmeye çalışarak ilk adımımı at-
Sonra derin bir nefes alıp İk in ciy i... Bulutların üzerinde
Uygumu düşünmeye çalıştım. Sonra ü ç ü n c ü a d ım ... Evet
Ayaklarım yerden kesilmişti. Kesinlikle doğru taktik
Lgydu. Bulutlar... D ördüncü adımı atacakken bulutlara takıl
ım galiba, ayağımı burktum ve düştüm. Hain bulutlar! Göz-
ujjnj sinir olmuş bir şekilde açıp, sövmeye başlayacaktım ki
Ali’nin çoktan söz verdiği gibi beni tuttuğunu fark ettim. Ta
mdık bir kucak... Küfürlerim i yiyip, ‘beceremiyorum’ bakışı
gjjjj, Ali’ye. “Çakma Sinderella düştü,” dedim gülerek.
“Benim spor ayakkabılı Sinderella’m , camdan topukluyu
aydi... Ve aşka düştü,” diye fısıldadı kulağıma. “Şaka şaka...
Bugünlük bana düştün sadece. Am a em inim yakın bir zaman
dadüşe kalka yürürken camdan topuklu ayakkabınla, prensine
yürüyeceksin.” Gülümsedi hafifçe. Tuna’ya döndü ve tekrar gür
sesiylekonuşmaya başladı. “Boşuna uğraşıyorsun. Cidden giye
mezYaprak bu kadar topukluyu. B izim kız normalde düz yol
dayürüyemiyor, oraya buraya çarpıyor...” Bir kez daha güldü.
‘Böyle minik bir şey bulsan olmaz m ı?”
Tuna, Ali’nin ricasına tepki göstermedi. Ben söylesem, kıya
metleri kopanrdı halbuki. Siyah düz, m inicik topuğu olan bir
jyıkkabı seçti benim için. Sinir bozucu derecede rahatsız bir
ıpkkabı da olsa, en azından yürüyebiliyordum, o da bir şeydi.
Ayakkabının parasını ödeyecekken, A li benden önce davrandı.
Aşmışlar, o gün dördü ödeyecekmiş ne alırsam. Güya ilk
¡i böyle bir şey oluyor ya... Bana hediye etmek istiyorlar bir
|||| Salaklar... N e kadar karşı çıksam da beceremedim tabii.
|gg|| poşetini alıp çıktık mağazadan. “Ya sizce de bir şey ek-
sık değil mır dedim sanki içende bir şeyimizi unutmuşuz 1
“Cüzdan, telefon falan bir şeyi unutmadık değil mi?” ¿c’-^ ''
“Yok unutmadık,” dedi Ali güven veren bir ses tonuyla. İ| i
madem,’ der gibi çevirdim kafamı. “Sırada ne var?” Tunaceb’^
den çıkardığı kâğıt parçasına baktı kaşlarını hafifçe çatarak. |1|
rap ve iç çamaşırı” deyince hepimiz kocaman gözlerle Tuna’
döndük. “İç çamaşırı derken?” dedi Ali sinirle.
“Çamaşırın içe giyilen kanka,” dedi Oğuz gevşek ||f||
“Şş, orada bir duracaksın kızıl kültür mantarı. Tamam, ||
sin nasılsa diye bizim tazı sana emanet ediyorum rahatça ¡¡I
o kadar da değil,” dedi Gökhan her zamanki siniriyle. Kolunu
çimdikledim. “Gökkuş sus bi...” deyip Tuna’ya döndüm tekrar
“Tunacığım,” dedim dişlerimin arasından. “Ne gerek var iççj.
maşırına... Benim çok şükür var on-”
“Salak mısın sen?” dedi Tuna iyice sinirlenip. Yüzü kafasıyla
aynı rengi almıştı. “Çilekli külotlarını o elbisenin altına gjyjp
rezil mi olmak istiyorsun?!”
“Çilekli kü-külot mu? Yaprak bu herif senin oranın buranın
çileklerini nereden biliyor?” diye bağırdı Ali sakin tavnnı boza
rak. ‘Ya siz ne yapıyorsunuz o evde?!” diye bir adım attı Tuna’ya
doğru. “Ali dur,” dedim panikle Ali’nin kolundan tutup. “Askı
dan düşmüştü. Balkondan... Onların şeye, balkona...”
“Kız sen balkona mı asıyorsun çilekli şeylerini!”
“Benim de kirazlı külotum vardı küçükken. Altıma işeyince
şu filmdeki gibi ‘Ben işemedim ki, kirazlar işedi’ derdim Ze-
liş Sultan’a, hiç acımazdı valla, yerdim götüme popoma terliği.
Kirazlar olurdu size komposto...” Oğuz yine en olmadık yerde
gevşek gevşek konuşmayı başarmıştı. “Oğuz bi’ sus!” diye ba
ğırdım. “Siz de abartmayın tamam.”
“İyi, gidiyorum ben o zaman. Bu sakarlıkla ilk düştüğün an,
b ütün herkes çilekli külotunu görecek. Keyfin bilir,” dedi ve
arkasını dönüp yürümeye başladı Tuna. Hemen p e ş in d e n kof
tum. “Tamam tamam, valla artık ağızlarım açmayacaklar, s«11®
dersen o. Söz.” Arkamı d önüp bizimkilere kaş göz işareti yap"
384
tıiıi. “Değil mi?” Gökhan istemeye istemeye tamam dedi. Oğuz
„ti.: silkti. Ali ise “Ben lavaboya gideceğim,” deyip sinirlendi
gitti. “Ah, evreka!” dedim sonra bir anda. “Neyi unuttuğu
muzu buldum. Sinan?”
“B uradayım , " dedi birden arkadan yaklaşıp Sinan. “Ulan o
çitalarda ne taşıyor bu kızlar, kafamda beyinden eser kalma
dı, beyin parçacıklı m ilkshake var şu an resmen kafamın içinde,
¡{¿fama her türlü çantayı y e d im de, b u kadar ağırını ilk kez yi
yorum. Dexter mısın anasını satayım, adam öldürdün de par
aları denize atmak için çantana mı koydun? Kanka baksana ya,
plağımdan akıyor mu kafamın içindekiler? Baksana bi.. dedi
Sinan kulağını bana doğru uzatarak. “Ne yaptın kim bilir koca
kafalı," deyince dil çıkardı sesli bir şekilde. “Bir şey yapmadım
k ... Bebek arabasındaki bir bebeği seviyordu kız. Altı üstü ka
fimi uzatıp ‘Azıcık beni de sevsene ya...’ dedim. Ne var bun
da? Zaten sinirliyim, gelmeyin bak üzerime. Bütün sevgilerin
üzerine kusacaktım az kalsın. Bütün sevgililer ölsün, ben hariç
kendim...”
★★★
Takılar... Benim utandığım için içine girmediğim dükkân
dan alman elbisenin altına giymem gereken iç çamaşırları...
Gökhan’ın kalın siyah çorap alalım diye ısrar etmesine rağmen
Tuna'nın aldığı ince ten rengi çorap... O akşam kullanacağı bir
kaçmakyaj malzemesi ve oje... Bir oraya, bir buraya fıldır fıldır
dönüp durduktan sonra listedeki her şeyi neredeyse, almıştık.
Sonbir madde... “Daha ne kaldı, içime dışıma ne varsa aldm.
İstersen bir de oraya gidecek bir kız da alalım da tümden kur
tulalım” dedim gözlerimi devirerek. “Kuaför kaldı sadece, sus
vedediğimi yap da bitsin şu gün.” Tuna gözlerini kısarak pahalı
setine baktı. Sonra tekrar bana döndü. “Bacakların ne durum
da?"
“Yürür vaziyetteler valla şu an.”
“Salağa yatma patates kafalı çirkin şey. Ağdaya ihtiyacın var
1,11diye soruyorum, o gün bir sürprizle karşılaşmaktan korku-
^ m da..."
“Haa o mu? En son iki ay önce falan annem ;ı||,
“Anlaşıldı...” Arkasını dönüp, arkadan bitmi* H
bizi takip eden bizimkilere seslendi. “Bizim kıijf}jr(j 1ISfc
siz oyalanın. Bir saat sonra tam burada bulu^ufm, I
tuttu beni kedi gibi, tam karşıdaki kuaföre soktu, 1 « I
şetleri aldı ve beni ön tarafa fırlattı.
“Ağda, saç kesimi ve kaş tasarımı olacak. Eti »jZjn .
bir hayır kurumuna bağışlayacağım.”
★★★
“Badi parmağına kuşlar değil, manda konar yuvayap^
inşallah sırık. Yavrunu da sinek kapar inşallah," dedimİ î
koltuğunda ağlarken, burnumu çeke çeke, İkinci kcrc,|w
larımdaki deriyi yiizdürmüştüm o sarı kafa için. “Tiridinek
narlar, amanini yanarlar inşallah!” Kuaför, bir yandansacbnm
tarayabilmek için ıslatırken, bir yandan da benimle muhali
etmeye çalışıyordu. “Ay, daha önce hiç mi aldırmadın Itua®
neden o kadar acıdı anlamadım. Elim de hafiftir ama...”
numu çekip, önüme düşürdüğü saçlarımdan minik birpenccr:
açtım ve kadına ‘yanacaksın’ bakışı attım. “Valla kuaförabla,b
raz daha yolsaydm beni subeitus eline gelecekti." Elindekita
rakla bir süre bana baktı kadın, ne dediğimi anlayabilmekiçi
“İki gram biyoloji bilgisiyle size espri yaptı güya hanımcy,
lütfen siz onu duymayın ve devam edin.”
“Nasıl keseceğiz peki?” dedi Tuna’ya. Benimle direktiktiy-
mi kesip, ona odaklanmıştı kadın. “Uçlarından azıcıkişte,''<%
girdim araya. “Belinden dört parmak yukarıda olsun, Birazb-
reketli bir kesim istiyorum,” dedi Tuna benimle tersolljt®
Tekrar saçlarımdan bir pencere açıp tek gözle baktımjjH
“Sen ne dediğinin farkında mısın kızıl?! Öldürseler kesrini
saçımı!” Saçlarımı elimle tuttum. “Neden kuzum, negM*
ğişiklik olur işte,” dedi kuaför kadın anaç bir tavırla. B h
abla, ben istemem şekil... Sonra saçım düzgün topta’11'
Yandan çıkan saçlarla uğraşamam ben.”
386
*0 zanıan kıpkısa keselim , daha rahat edersin. Toplam a der-
jj yok, bir şey y o k H a ? ”
«Olma2-İstem em . B e n uğraşam am kısa saçla falan. İstem i
yorum değişiklik-”
‘Yaprak,dedi Tuna yanıma gelip. “Eğer susup dediğim gibi
. smesine izin vermezsen, o kafanı koparırım, hamamböcekle-
• ¿biyedi gün kafasız yaşarsın!” Tekrardan kuaföre çevirdi sert
.^zünü. “Kesin siz efendim. B enim dediğim g ib i...”
H mecbur, kabul ettim korkum dan. Ç o k da kısalmayacaktı
nasılsa... Kadın iyice ıslattı saçımı ve parçalara ayırdı. Saçlarım
ıslaklığının etkisiyle kafa derime yapışınca, iyice Rıdvan Ka
natlisesi müdürü A m il Bey’e d ö nm ü ştü m . Komiğim e gitti bu
görüntü, gülüverdim. Sonra içim acıyarak neredeyse popoma
gelen saçlarımın kısalışım seyrettim. Saçımdan ayrılan her bir
parçada çocukluğum vardı aslında... O n d an d ı bu kadar ısrarla
onlardan ayrılmak istememem. A li’n in arada taradığı, ördüğü
vebazen de ben uyuyamaymca hafifçe oynadığı saçlardı onlar.
Yada Oğuz’un arada beni sinirlendirm ek için çektiği saçlar...
Gökhan’ı uyurken gıcık etmek için burnuna sürtüp, hapşırtmak
için kullandığım saçlar... Sinan’ın bir tutam ını alıp, kafasına
koyarakresim çekildiği saçlar... M aç yaparken, ellerine dolanan
saçlar... Keçeli kalemle boyadıkları saçlar... Çocukluğum uzu,
ergenliğimizi, gençliğimizi gören saçlar... H er bir makas sanki
anılarıma kesip biçiyordu bir bir. B u, acaba artık sadece bizim
kilerin kızı olmayacağımı ve kısalan o saç uzarken başka biriyle
daha mı anılar biriktirm em gerektiğini öğütlüyordu bana? Bu
kişi, onunla partiye gidebilm ek uğruna saçlarımı kestirdiğim
Barış mıydı yoksa? G özle rim doldu aklımdan bunlar geçerken.
Göğsümün solundaki huzursuzluk, nedendi ki? Birazdan beni
yeni saçımla gördüklerinde ya eski Yaprak değilmişim gibi gelir
seonlara? Yerdeki saçlarıma baktım. Tekrar yapıştırma ihtima
limolsa, gerçekten yapardım o an. Ama, bir kere makas değen
yerartık senin ötende b ir parça oluyor ya... Ö yle y d i. G özle rim i
T^tıp, derin bir nefes a ld ım . N e olursa o lsun artık ...
na aldırmadan kapımı kilitleyip yatağıma uzandım, üzerini-l
çıkarmadan. "Yattığım yerde pantolonumu ve üzerimdeki ofJ*
leği çıkarıverdim. Pijam alarım hep yatağımın içinde oin^- ' ■
ten. Biraz yokladım etrafımı, üst pijam am yastığımın altında
pijamam ise tam yanım daydı. Kalkmadan onları da zorlan, *
geçirdim üzerime. Popomu hafifçe kaldırıp alttaki yoranT?
çekerek yatağın iyice içine girdim. Işığın açık olmasına ay,
madan sımsıkı kapattım gözüm ü. Yorgunluğun ötesinde tujj
bir histi o anki ruh halim. Çamaşır suyuna pipet takmışım i
içmişim gibi hissediyordum. Böyle sol taraf komple haşlanm
gibi... Biraz vicdan azabı vardı galiba. İstemediğimi savundu
ğum o kalıba uymak için ne kadar yorulmuş, ne kadar uğraş,
mıştım . Kendiyle çelişen aptal bir Yaprak... Evet, işin özeti buy
du. Bir yanım hâlâ diretirken, bir yanım değişmeye başlamıştı
bile. “Korkuyorum,” dedim fısıltıyla, “değişmekten...”
Saatlerce, uyumadan gözlerim kapalı öylece yattımyatakta
Saatlerce ne isteyip ne istemediğimi ölçtüm, biçtim. Sonuç,
yine ne bok yediğini ve yiyeceğini bilemeyen Yaprak... “Neis
tediniz kendi halinde yuvarlanıp giden Yaprak’tan ulan,”diyor
du içimdeki nöron savaşçısı. H arbi... N e güzeldi her şeybir
kaç ay öncesine kadar halbuki. Kafamı yastığa gömdümiyicc.
Ali geldi aklıma. Surat yapmıştı sanki saçımı kestirdiğim için.
Ona ayrı sıkıldı canım. “Keşke kestirmeseydim...” diye mini-
dandim kafam yastığa gömülüyken. Sonra suratım titredi. Yok
yok öyle değil... Yastığın altına koyduğum telefon çalıyordusa
dece. Kafamı yastıktan kaldırıp, telefonu aldım. Gözlerim 151*
yüzünden kısık kısık olsa da, seçebiliyordum arayanı. Hemen
yatakta dikeldim. “AJikuş? Hayırdır, bir şey mi oldu?”dedi®
panikle. “Cama çıksana,” dedi. “Neden?” dedim boş boş. Ç^-
tan dediğini yapmıştım bile. “Çıktım,” dedim hemen sonn
“Neredesin? Evin önüne mi geldin? Alo, Ali?” Sesvermiyo^1 ;
Pencereyi açıp, kafamı dışarı çıkardım daha iyi görebilmek ıç®- j
Etrafa bakınırken, kafama bir şey düştü yukarıdan. “Ah,
elimi kafama götürüp. “O ne lan?!” Telefonu kapatmadanI
„Jum ve kaşlarımı çatarak yukarı baktım. Bir sepetti ka-
Telefonu tekrar çıkardım cebimden ve bir kez daha
f ^ ^ ı denedim. “Ali, oynama benimle, sen misin? Kafam
“'¡fiberin olsun.”
W* p çıkarıyorsun kafanı, ayarlayamidııtt zamanını
T Ç ^ y o İ d u müfS Ç ok acıdı m ı?”
ük ¿edim boşta kalan e l ir h j
“Yifte gece gece delirdin. N e şimdi bu, Saliha Teyze’nin
sepeQ gibi i sarkıttın geçe gece, pencerem eii” Sepeti
il vatol^P’ içeri çektim. “H e m sen dikkat et düşeyim;
deme yukandan, geri çekil...” Telefonu omuzunda'. ■
• n a r a s ı n a sıkıştırdım. Sepeti masamın üzerine bırakıp^
^¡fbaktun. Bir kutu vardı içinde, mavi.renkte. “N e kutusus '
S İ S
' ^ T e r a s t a ç ıp la k a y a k l a sev d iğ i k ı z la dhns eı ı
§
g e n le r i s ö y l e m e y e k a r a r v e r s e d e b e c e r e m e m İjp & y in e f l l i
¿‘ İstedikleri göğsünün üzerinde düyüyördu yitgidm ^% a| ^ T
şey geldi! @mnden kulakliğıh çıkardı, m^ldandM^a^
ses atfı di '% prak’in kulaklarinİ’ m ktif B aşım
sonra kızın ve dans etmeye dıfvam etti.'fşte'§mcii... Kan fa
ona dönük değilken ve onu duyaüiîyorkemçinde tjük ö!an d $ |İ
®sıralayabilirdi. "İBiraz daha ijalan söulersUm .
dedi. "İBiraz daha yalan söylersek... ^ e rç e fc tjlM
kalbim, istemiyorum. O elbiseyi giyineni istemiyorum.m^
yapmanı istemiyorum. 23u güzel* yüziMe 'iSfMistiyor (tiffijft
mediğin şeyleri sürmeni istefıtiyoruM O ng-flitm em
O n a gülmem istemiyorum. O na isjnitfle liitağ etmeni % « »
rum. O n u dü§ünmeni istıhniyorim'.' 0$taklına getirmeni âh»
yorum. O n a karşı gardıni indirmedi istmiyormi^ka U m
istemiyorum. O n a kalbinin 'hızh atmasını istemiı/oıurtİOn
için ... ğü ze l olniaHt istemiyorum^ Sana dakk'İM âşık olu»
m istemiyorum. Itfem iyorûM ğİ S enf'oH ii: v erw ^$ tM jp ft
Talan söyledim anasım satayım. ¡(lefret edit/omfjiİSmi'iMı
tutup ona götürme fikri bilû paramptfçMediuör bm.'Bir ^
seni gelinlikler içinde başka1 bir herifin ellerime itelimMWf*
geliyor aklıma. .. ğeberiyorum. (Duymuyorsun ya şimdi
H içbir zaman duyamayacaksın diye öfiiyorvM
13en söyleyemiyorum, bari sen anlftfdiye elimden geleni jfapiî*1*
ama... /Inlaniıyorsün be TaprcM /st«Hİi|OrtW‘j^*
rum ... Senin ona gitgide a§tfe olman îs tt» w n /o rın ıi'^ ^ ®
Hadi çiftor kulaklığı. Ç ık ar... Çıkar da duy beni.
ıis i oltuH Tiira2 olsun içi rahatlar sanmıştı am a...
*du 0 kadar biiyukttt İri... f/ihniyardu içinde tuttukla-
(b*r . ■du. ‘ fjaliba. .. Çok amtıamm kalmadı. TBiraz
—---—|L -
ıtezsrııı Mma bunları ten duyarken beni... n ira z daha
İçimde bunları. .. fjerçekten kalbim patlayacak, Tctkın-
W * ildi kolitinin kızın başına usulca sararken. '’Söyleyece-
M ¡/akında Her şeyi.
P
O tuz Yedinci Bölüm
Parti gütıü
397
yorum, o yüzden bugün beni yorma. Sonrasında denizkızı M
köpük ol, uzaklaş benden. Tamam m ı?”
“Ne zaman böyle konuşsan, bir şey çıkıyor, yine burnunu,,
dibinde bitiyorum,” dedim kıkırdayarak, “çok büyük konuşma
yalım bence.”
“Kafanı koparırım senin,” dedi T una en serinkanlı haljy^
“A l kopar, al” dedim kafamı T una’ya d o ğ ru uzatıp. “Patates kafa
lı Şamara,” deyip saçımdan çekti, yere d izle rim in üstünde meç-
buri iniş yaptım. “Bugün kölesin. Ne dersem koşulsuz şartsız
yapacaksın Şamara.” Elimle acıyan kafamı ovuştururken, hafif,
çe salladım kafamı. “Aferin. Kural bir; olabildiğince bana doğru
bakma, midemi bulandırıyorsun. Kafanın arkasıyla muhatap ol.
mak istiyorum bu akşam.”
“Nasıl bir insansan, bağışıklık sistemim senin hakaretlerine
ruja
göre yeniden programlandı valla kızıl elma. Yemin ederim,gram
alınmıyorum.” Dizlerimin üzerinde ters tarafa doğru döndüm.
“Böyle konuşalım o zaman.”
“Aynadan görüyorum seni,” dedi her zamanki memnuniyet-
siz ses tonuyla. Biraz yana kaydım. “Oldu mu?” Ayağıyla sırtı
ma dokunup, “Biraz daha yana” dedi. Dediğini yaptım. “Simdi
oldu” dedi.
Bir süre ses çıkarmadan bekledim orada. Seslerden anla
dığım kadarıyla, Tuna, poşetlerden bir şeyler çıkarıyor; kulla
nacağı şeyleri hazırlıyordu. “Priz nerde” diye sorunca, ağzımı
açmadan parmağımla üçlü prizi gösterdim. “Bir metre kadar
yana kay,” dedi sonra bana vitrinde bir oraya bir bu yanasü
rüklenen biblo muamelesi yaparak. Ama haklıydı, ona bunca
zahmet verdiğim için ne dese yapmak zorundaydım. Hafiften
uyuşmaya başlayan ayaklarımla güç bela küçük hareketlerlede
diği yere doğru gittim. “Ya kafamı döndürebilir miyim, manza
ramdan çok sıkıldım. Ya da yer falan değiştirsek?" dedim yine
pişkin pişkin. “İşim bitti zaten. Bundan sonra mecburen yü
zünle muhatap olacağım,” dedi tam önüme diz çöküp. Yüzünde
her zamanki memnuniyetsiz yüz ifadesi vardı. Biraz ukalaydıdı
bu ifade, biraz kendini beğenmiş, biraz sinir bozucu amabiri
398
da ||İpf! ‘ Gülümsedim birden. “Gülme,” dedi. “Ta
mam." dcdiıu elimle yana kıvrılan dudaklarımı aşağı indirirken.
Hırkasına taktığı minik saç tokasıyla saçlarımı tepeden rastgele
topladı. “Önce makyajını yapacağız,” dedi önemli bir ameliya
tagirmek için hazırlanan doktor edasıyla. Kendimi tutamayıp,
ü -Neşter hemşire hanım,” dedim. Elindeki krem kutusuyla ka
nına vurdu. “Sana kim konuşma hakkını verdi pardon?” Elin
deki şişenin kapağını açıp parmaklarına birkaç damla damlattı.
Küçük noktalar haline yanaklarıma, burnuma, çeneme ve alnı
nlasürdü, “iyice yedir şimdi,” dedi şişenin kapağını kapatırken.
Dediğini yaptım. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve iyice yedirdim
kremmi başka bir şey mi anlamadığım şeyi yüzüme. “Tamam
lukut(!ı. çCi; elini,” dedi eline bu defa birden çok şişe ve kutu alıp. Önce
mja benzeyen ama ruj olmayan bir şey ile, yüzümde birkaç
noktaya bir şeyler yaptı. Sonra yanaklarıma Kızılderililerin sa
vaşboyalarını sürdükleri gibi iki çizgi attı, sanırım adı fondöten
olması gereken o şey ile... Ben biraz gülelim diye elimi ağzıma
götürüp Kızılderili gibi ötmeye başlayınca Tuna yine kafama
vurdıı elindeki şişeyle “Şurada prizde takılı saç düzleştiricisi-
ni görüyor musun? Hah, işte o düzleştiricinin arasına burnunu
koyar, tost yaparım. Kapa çeneni!” diyerek. Korkup, ağzıma gö
rünmez bir fermuar çektim yine. Eline sünger gibi bir şey aldı
sonraveyüzüme sürdüklerini iyice yaydı. “Yüzünde çok sorun
yok. Sadece biraz renklerin aynı olması için kullandım kapatı
cı ve fondöteni. Annemin yüzüne benziyor yüzün... Onunki
desürekli kırmızı. Aynı sinir bozucu kırmızı...” Kendi kafası
nında kırmızı olduğunu hatırlamış gibi, kendine dipnot düştü.
“Benimsaçlarım kırmızı sadece patates kafa.”
“Bir şey demedim ki be... içimden de mi bir şey geçireme-
ytceğinı!”
Susve gözlerini kapat. Midem bulanıyor, kulaklarım kanı
yorses tonundan. Sanırım kusacağım.” Sözlerini duymamaya
Çalışarakkapattım gözlerimi. “Biraz aç.” Açtım. “O kadar açma!
biraz.”Yine dediğini yaptım. Ama galiba yine fazla kapat-
| | fe iM ki, gözkapaklarımı parmaklarıyla yukarı kaldırdı
ve gözlerini gözlerime dikti. “Senin hiç ortan yok mu? Gö^
paklarını koparırım, perdesiz ev gibi dolanırsın ortalıkta. |||
gibi, tam ortada tut şu kepenklerini, aptal şey!”
“Ya anne ya,” dedim ağlamaklı bir ses tonuyla. “Küçül^
annem beni yıkarken bu kadar geriliyordum en son...” Gözle
rimi aşağı doğru indirdim ve dediği ayarda tutmaya çalıştımm
kadar zorlansam da. Homurdanarak devam etti Tuna. “Gözle
rine biraz çok makyaj yapacağız. Bak sakın gözlerini kırpay,m
deme ben gözüne bunu sürerken-” Gözümü kırpnm. “Yemin
ederimYaprak, yemin ederim şu elimde gördüğün var ya,”
ben korkuyla bir adım geriye kaçınca. “Şu fırçayı burnuna sokar
oradan beyine kadar ilerlerim, siyaha boyarım bütün nöronlan-
nı! Bir kere de lafımı bitirmemi bekle beni kızdırmak için!”jn
elimi özür dilemek için birleştirdim. “Ay, valla kırpıverdim bir
den. Çok özür Tuna...” Gözüm aynaya takıldı Tuna’yayalvarır
ken. Gözümü kırptığım için boya ince bir çizgi halinde gözüm
den aşağı uzanmıştı. Gülüp, “Bez bebekteki Joker gibi olmuş”
dedim kamyoncu dayı gülüşümle. Boş bulunup o da güldübir
den. Hemen toparladı ve “Gel buraya,” dedi. “Bu son uyanın.
Cansız manken gibi, öylece durmazsan seni pencereden aşağı
atanm. Ve emin ol, bir dakika düşünmem bunun için.”
Islak mendille boyanın bulaştığı kısımları silip, tekrardanbir
şeyler yapmaya başladı. Her defasında yine bir yerlerime bu
laştırdım boyayı. Yanlışlıkla gözümü ovuşturdum. Dur dediği
yerde duramadım. Saçı gibi yüzü de kırmızı oldu yanm saat
içinde Tuna’nm. Ama bir şekilde bağrış çağrış .gözüme istediği
şeyi yaptı. Sonra odadan çıkıp, yüzünü yıkamaya gitti siniri geç
sin diye. O arada elbisemi giymemi istedi. Saçımı yaparkenbo
zulmasın diye... Onca tülün arasından gireceğim yeri bulmak
zor oldu benim için, ama becerdim. Yarısına kadar örtebildiğin
fermuarı Tuna örttü geri gelince. Sonra sandalyeyi tekrar ortaya
çekip oraya oturttu beni. Saçlarımı yapmaya başladı, b i r yandan
da bana ufak tavsiyeler vermeye... “Saçlarını çok hafif dalga
landıracağım. Sadece uçlarım... Sonra çok hafif y a n l a r d a n top
layacağım ki seni daraltmasın. Küpelerin, minicik. Topukla11
400
i -flk- RuJun Ç°k hafif bir pembe ve likit değil. Likit olsaydı
ııek yerken beııi rahatsız ediyor diye sürmezsin çünkü bir
jjlıa seni biliyorum.” Gülümsedim, nedensizce. “Yani demek
istedim, bunlar aklında bulunsun. Kimseye güzel görünmek
¿iti bir derdinin olmadığını biliyorum. Rahatın da her şeyin
ününde geliyor. O yüzden patates kafa, bu gece elbisen dışında
senin için bütün seçtiğim şeyler senin rahatın ile bakımlı bir kl
an ortada buluşmuş hali. Rimel sürme gerçek hayatta mesela...
Sen beceremezsin. Gece silmeden yatarsın kesin üşenip, sabah
panda gibi uyanırsın. Ama kirpik kıvırma aletlerinden kullana
bilirsin. Kirpiklerin uzun zaten. Boya derdi de yok. Sonra ruj
değil de, renklendiren dudak kremleri var. Onlar hem dudakla
rını besler hem de hafif renk verir. Saçlarım sürekli saçma sapan
toplama mesela. Biliyorum, şu an kafandan Ama rüzgârda ağ
zıma doluşuyorlar!’ diye geçiriyorsun. Ama geçirme. Sana öyle
yap da demiyorum. Ama toplayacaksan bile bunu güzel yap.
İnternette bir sürü örgü modeli var. Onlara bak, sürekli ani
me izlemek yerine. Ya da yüzüne gidecek topuzlar yapabilirsin.
Ya da hafifçe E lf kızları gibi toplayabilirsin minik bir tokayla.
Anladın mı? Eminim hoşuna gidecek. Hem rahatın bozulma
yacak, hem de aynaya bakınca kendini daha iyi hissedeceksin.
Unutma, makyajı kızlar genelde kendilerini iyi hissetmek için
yaparlar. Sen de öyle ol. Başkası için değil kendin için.”
“Ay, kulağım yandı!” diye sıçradım birden, Tuna’nın kullan
dığı maşa kulağıma değince. “Komple kafanı yakarım, sinirlen
dirme beni. Kim sana lafımı bölme hakkını verdi patates kafalı
çakma prenses?”
“Pardon, kulağım alev alev yanan maşana değmiş...”
“Sus, hızlıca işimi bitireyim. Sana öğüt verende kabahat.”
Saçımdan bir tutam alıp, yüzündeki ifadeyi bozmadan kendi
ni düzeltti. “Gerçi bende değil kabahat. Kabahat bende olama
yacakkadar mükemmelim. Sana katlanıyorum, daha ne olsun.
Kabahatmiş...”
Tlına’mn sinirli yüzünü izlerken gülmek istedim. Aynadan
401
bakıyordum da, cidden ko m ik oluyordu y üzü sinirlenince I !
nelde sinirlenirdi ya zaten, neyse... Saçlarımı bitirince I
önce dediği gibi çok hafifçe yanları topladı. Yani önüme dötf
beni rahatsız etmeyecek şekilde... En son rujum u sürdü |)^
daklarımı fazla büzdüğüm için ruju yedirecekti az kakın jm
birkaç ayrıntıyı geçiyorum... İşi tamamen bitince kenaraçekt
“Ayağa kalk,” dedi bana. Çekinerek söylediğini yaptım ğP1
aynayı işaret etti son halime bakmam için. Küçük birkaçad
la tam aynanın önünde durdum. “Renkli ben,” dedim
seyip. “Sadece fark bu bence. Renklenmişim...” Güldü Tu
Ama bu defa ciddi anlamda güldü. “Geri zekâlı,” dedi aniden
yüzünü düşürüp. “İkinciye asla tekrar etmeyeceğim, iy i ¿ „ u
Güzel oldun. Fazla güzel...”
“Ha?” dedim kahkaha atarak. “Bir daha söylesene, sesU.
dma alacağım.”
“Defolup gider misin acaba aşağı doğru? Arkadaşlannvean.
nen mucizemi görmek için sabırsızlanıyorlardır.” Eliylekapm
işaret etti ve dudaklarını sinirle büzerken duvara yaslandı.
“Teşekkür ederim Tuna. Her ne kadar bugün böyle şeyle
rin sadece basit bir algı olduğuna karar versem de, eğlenceliy
di. Yani... Renklenmek. Her ne kadar patatese tülden birelbi
se giydirmişler, içi aynı patates gibi düşünsem de... Sengüzel
diyorsan, eminim öyledir. Umursamıyorum böyle kavranılan,
ama sen söyleyince ne yalan söyleyeyim; mutlu oldum. Şim
di gidip, bu tarz şeyleri önemseyen o aptalların yüzündeki o
komik ifadeyi izleyip eğleneceğim. Sadece bu...” Elimlezafer
işareti yaptım ammelerdeki kızlar gibi, “Yaprak-changidiyor.Jı
neee~”
“Patates-chan,” diye bağırdı arkamdan ben tam kapıdançı
kacakken. “Umarım bu soğuk havada öyle gitmeyi düşünmü
yorsun. ”
“Ha yok, montumu-” Sözümü bitiremeden yantaraftakipo
şetten çıkardığı bir hırkayı kafama fırlattı. “Bunu giy-|j&
görünce uyacağını düşündüm. Annemin dergi çekimlen0^
402
. ııiK'i» zor durum da kalsın da biraz uğraşsın diye arakla-
s"|unl p hırkayı. Sonra da buraya kadar getirmişim. İşte neye
yet p.ıtntes kafaya kısm et... D ikkat et, tahm in edemeyeceğin
tidir palıal* bir hırkadır. Sonra kırk yıl fotosentez yapsan, yine
vleyenıezsin." G ü ld ü . “Şaka yaptım. Senin olabilir. İyi şanslar,
iptal kız. Kanatlarını um ursam asan da, git ve göster herkese
uçabildiği™- E n azından b u g e c e .. .”
' tim bİr H
heyecanlanıp.'
¿¿lÎıfefcvİMİ şıp
de.” dedi ğ ö l
öpmeye falan
M a n d a lla rım ,
’ Tüneri a r k a d a § la r ıy la içm eye y o lla d ım ,’' dedi ıa v a r yi
mesi k ık ır d a y a r a k . O ğ u z . S inan ve ğ ö k h a n ile gecesi o d a y a d
aşağı in m e sin i beklerken la f lıy o r la r d ı. "V lo m a ld e ¡¡2*1^5« yorum” dedi (
şuıdn içmesine isin verm em biliyorsunuz ama, şimdi ¡aj T ^m "Sana Tâ]
k ız ı bu halde nereye g ö n d e riy o rsu n d iy e ... ğ ece de geçgdfcmf lıart başını ya
üzerim
o ka fa yla O ğ u z 'u görse Y a p ra k za n n ed er." Sağlam birl^gt 1 tam iş
"ç a rp ılırs ın ir
a ttı son ra . ” M ü k e m m e l b ir anneyim.”
S e n in n e y in i
O y a T y z e c iğ im ,” dedi ğ ö k h a n oturduğu yerde hhnJM§
" O h a ," d
lu p . " ln n i ne bu neşe s iz d e k i anlamadım doğrusu. Taprg|,S
p ıh n M tjım .. .
feısıiH o la ca k , y em in le ensesinde ğ l P S yerleştirmiştim bu
"Temin edı
K o lla n ın göğsünde b ir le ş t ir ip , ra h a ts ız b ir yüz ifadesi (m İ lir m iyim der.
"gerçi hâ lâ y a p a b ilir im d e . . . ”
" O h a ses 1
'■'A y s iz de Y a p ra k da beni y a n lış a nlıyorsunuz," dedi t i - yecanlanıp ay
ka h ve fincanını sehpaya bırakırken ka d ın . Korkuyorum »»U O ğ u z ve § ö
K ı z ı n s iz in le ta k ılm a k t a n erkeklik hormonu yükselecek d ı S uenin başına
şey o la ca k d i y e . . . ” Ö k s ü r d ü la fı çevirm ek ister gibi. % » k sünnet olan h
k a rş ı d e ğ ilim ö yle şeylere a y n a ... Y a n i tek k ız ın ı Yaprak; ”Şaka mı
O lm a s ın mı torunum ? 23ak ben de zam ane gençleri omzuna k o lu ı
sevgili değiştirsin d e m iy o ru m , am a yani kaç yaşına geldi, merdivenin bı
m i h o şla n m a z b irin d e n , h iç m i g ö rü şm e z? Yok yok. BenBn böyle saçmasa
404
•g fiı bir Y aprak'a bakayım hazırlanm ış m ı." dedi O y a birde«
Lfurcatılanıp- “Ç ok merak ediyorum, a y !" K iiçük topuklu pembe
(grlikleri»! şiptala fip la ta yukarı kata çıkmaya başladı. " O değil
, r jg ji ğ ü k h a n , kadın güzden kaybolunca. ”13u partide t i 2i
P
Öpmeye falan kalkınasın. Ö y le bir bok yene, o dudaklarım ipe
„uım lullannı, <î)uffy ’D ttcit tftbi d a im in ortalıkta. ’
408
fM M t yetiştirelim. Hadi...” Eliyle taksinin kapısını açtı,
i ^ nscy'P’ ke'a girdim arka koltuğa. “Eteğin,” dedi eliyle
N ^ ^ j an t{i|leri işaret edip. “Ah, alışamadım hâlâ” dedim
I ken. Ali kapıyı kapatıp, hızlıca ön tarafa doğru koştu. Ya-
! oturmasını beklemiştim ama, nedense ön koltuğa otur-
tercih etti. Yol boyu pek konuşmadık zaten. Sadece arada
1i -lerimiz kesişti dikiz aynasında, hem en çekti gözlerini. Sanki
file, yıabakmamaya özen gösteriyormuş g ib i... Kıyafetim ve mak
ide flj|in|ailgili de bir şey dem em işti. Sanki sıradan bir günmüş de
bir. I ¡^i gitmekistediğim bir film e götürüyorm uş gib i... Ya da öyle
görünmeye çalışıyordu, bilem iyorum .
Partinin olduğu iki katlı, lüks evin önüne geldiğimizde,
W ganş’a mesaj attım ‘Kapıdayım ’ diye. Ali, Barış gelene kadar
îök »itmeyeceğini söyledi, ben ne kadar gitmesini söylesem de.
^o I ‘Gözüm arkada kalır,” dedi her ‘gidebilirsin artık’ dememde.
Ali, Birkaç dakika kapıda A li ile bekledikten sonra Barış göründü,
adı. Beni görünce, direkt gülüm semeye başladı. Bayağı otuz iki di-
uw jingöründüğü türden... A d ım ların ı hızlandırıp, hemen bahçe
ısla kapısına geldi ve kapıyı açtı bize. “Yaprak tahm in ettiğimden
İn- I daha... Daha güzel... Hayır,” dedi sonra bana büyülenmiş gibi
Ali I bakarken. “Güzelden de ö te ... B ü y ü lü gibisin.”
“Teşekkür ederim sırık-” Elimi hızlıca dudaklarıma bastır
ın! I dım. “Bu gece sırık yoktu, tamam. Barış...” Ali’ye döndüm
İ ^ kezteşekkür etmek için. “Teşekkür ederim Ali, eşlik ettiğin
i İlil Ali, kolumdan hafifçe tutup kendine doğru çekti beni,
| ^dalaşmak için. Sarılmak ile sarılmamak arasında kaldı, kolla-
| nnı bana dolaması. Kulağıma eğildi sonra, bir şeyler söylemek
'{in. “İçme sakın, tamam mı?” dedi. “Dikkat et kendine. Bir şey
olursaara beni, hemen gelirim. Ayakların falan acırsa o ayak-
J tabılarla... Yme tek bir mesajda sana kendi ayakkabılarını geti-
ı 1 r«eğim. Tamam mı?” Kendini benden çekti ama hâlâ kolumu
Utuyordu. Elini hafifçe kaydırıp b ile ğ im i kavradı.
410
I kfkcn Barış. “Beni izlemeyi keser m isin, yemek yerken odak-
I jS P * ® "
«Herkes bayıldı sana.”
"Emin misin,” dedim kocaman bir dilim üzümlü keki ağzı-
„utıkıştırırken. “Şu an bu görüntüden sonra pek emin olama-
deyip eliyle yüzümdeki kırıntıları silkeledi. “Şaka yaptım.
Her halini büyülüsün bu gece... U z u n uzun seni izlemek is-
I oyorum.”
“Barış, kim bu kız? Tanıştırmayacak mısın bizi?” Masaya
yinetuhaf bir arkadaşı gelmişti, yüzü yabancı değildi, “Tanış
mayım," dedi Barış sinirli bir yüz ifadesiyle. “Yaprak... Bizim
okuldaki hani, Bizden bir alt devrede olan. Âşık olduğum,..
Hatırladın mı?”
“Ne?” dedi Çocuk şaşkınlığını gizleyemeyerek. Bir sağdan
baktı bana, bir soldan. Eliyle aşağıdan yukarıya görünmez bir
çizgi çekti, “Bu Yaprak m ı?”
Tok dal, bir taraflarına girecek olan,” dedim ağzım yediğim
| keklerledoluyken. “Salak,”
"Ha, evet, Yaprakmış...” dedi sonra. D il çıkardım. “Baya.;.?’
dedigözlerini yana çevirip. “Değişik olmuş.” Barış’a baktı. Barış
di gitmezsen ‘bahsedilen dal gerçekten konacak en hassas yer
lerine’ bakışı atınca “E o zaman gideyim ben” dedi ve dayandığı
masadan kendini çekip, üzerini silkeledi hafifçe. Yapmacık bir
gülümsemeyle uzaklaştı yanımızdan. “Arkadaşlarının hepsi yav-
H mıdır?” diye sordum çocuk gidince.
“Beni zor durumda bırakacak sorular sorma,” dedi gülerek.
Neyse aeıiyemene devam et.”
Ben masada tıkınırken, birkaç kişi daha geldi gitti yanımıza.
I Çoğunu görmezden gelip, yemeye devam ettim. Banş arada ne
kızsam da ben yemek yerken resmimi çekti, arada beni
izledi. Bazen de yeni gelenlere selam vermek için kısa süreli
4M
ayrıldı yanımdan. Bir ara, Barış yokken yanıma çok güze] bj,
kız geldi. Bembeyaz tenli, uzun dalgalı saçlı, mavi gözlü bit I
dı. Böyle cidden peri masallarından çıkmış gibi... Sadece|j|f
olduğu için değildi bu benzetmem, konuşurken o kadar ¡ f i
ve o kadar yumuşak bir ses tonuyla konuşuyordu ki... §||||
zarif parmakları, uzun b o y n u ... Tamamen kusursuzdu. Benden
epey... Farklı bir kız. Gerçek bir prensesti. “Ayşegül ben,” dedi
“Sanırım Banş’ın sevgilisisin. Tanıştığıma memnun oldum"
Her ne kadar “Sevgili değiliz,” desem de pek inanmadı sanırım
Birkaç dakika benimle muhabbet edip, sonra ayrıldı yanımdan
Barış’ı kapıda görünce. Barış, Ayşegül’ü yanımda görünce sinir
lendi. Sebebini sorduğumda “Hoşlanmadığım birisi, bir daha
yanma gelirse konuşma onunla,” dedi beni şaşırtarak Daha
önce öyle sinirlenmemişti h iç ... Ya da birinden gerçekten nefret
ettiğini hissettirmemişti bana. Bir şey demedim.
“Ya bu şimdi gerçekten Yaprak m ı, benimle dalga mı geçiyor
sun?” diyordu ara ara yine o arsız arkadaşı. Üçüncü gelmesin
de kafasına tuzlukla vurdum . A m a kafası iyi olduğu için sadece
güldü. “Barış, ben çok bunaldım , ne olur dışarı çıkalım mı?’
dedim en sonunda saat epey geç olunca. Herkes iyice eğlence
n in suyuna lim on sıkarken havalı havalı yürümeye başladım,
insanlar dans ederken, onları yara yara geçtim aralarından. “Ya
sen şim di cidden-” Suratını çim dikledim ve yana ittirdim ar
sız yüzü. Alkol kokusu, sürekli çalan m üzik ve insanlara il
gisinden kusacaktım. Saçlarımı geriye doğru attım tek elimle.
Diğer elimle, elbisemin eteğini tutuyordum. “Bekle,” diye bir :
ses duydum arkamdan. “Kusacağım valla doğduğu güne şimdi, :
nefes alam ıyorum ,” dedim . Salondan çıkıp, aşağı kata uzanan ı
merdivenlerin başında d urd um . Ayakkabılarla zordu... Toput
luları çıkarıp elime aldım ve aşağı doğru inmeye başladım. Mer
divenlerin ortasındaydım ki, belimde bir el hissettim. “Bekle. -
E lim i tuttu usulca, gülüm sedi. “Ben de tam seni dansa
dıracaktım. M ad em öyle... Arka bahçede sadece ikimiz & j
edelim. Daha fazla sana bakmalarına dayanamıyordumbefl I
Hafifçe çekti beni aşağı doğru. “H adi gidelim Amazon tas®
ir k ir
413
nimle dans eden Barış’a, ilk kez tebessüm edip. “Bak şu yan
tarafta tabure var, ben ona basıp da dans edebilirim istiyorsan i
“Sana komiklik yapmak yasak dedim mi demedim mi?"
“Peki...”
“Gözlerinin rengi ay ışığında... Tam da sana taktığım isme
yakışır bir renk alıyor... Amazonlar gibi. Büyülü bir orman
gibi... Nefesimi kesiyorsun.” Bir şey diyemedim iltifatı kar
şısında. Utanıp gözlerimi kaçırmak istesem de, o gözlerimin
içine bakarken öyle, beceremedim. “Seni seviyorum Yaprak...’’
Birkaç adım atıp, beni usulca bir masanın üzerine bıraktı. Ne
yapacağımı bilemeyip masanın ucundan tuttum ellerimle. El
lerini, ellerimin üzerine yerleştirdi. “Sence de artık bir cevap
vermenin vakti gelmedi mi? Ama biliyorum, Amazon kızım
sözcüklerle yapamaz bunu. Beceremez. O yüzden... Cevabı
bedeninin tepkisinden anlayacağım. Bakalım... Kalbin ne di
yor.”
Barış’m yüzü tam yüzüm ün önündeydi o göğsümün solunu
sıkıştıracak şeyleri art arda söylerken. Bir süre gözlerimin içine
baktı sadece. Daha önce hiç o kadar uzun süre bakmadığımı
fark ettim ona... Güzeldi yüzü. Açık mavi gözleri, ona ukala
ifadesini veren kaşları, biçimli dudakları... Sarının alün rengi
gibi, hafif uçuş uçuş saçları... Y üzü gitgide yüzüme yaklaşırken,
nefesimi tuttum. İşte soru... Birkaç saniye sonra dudaklarımla
birleşecek dudaklarına ne cevap verecektim? Ya kafamı yana çe
virip reddedecektim onu. Ya da gözlerimi usulca kapatıp, evet
diyecektim... Dudakları tam dudaklarımın yakınına gelince,
durdu birden. Tam orada... Ellerimi sıktı. Sol yanağımın ıslan
dığını hissettim. Dudaklarının rotası değişip, yanağıma kaydı o
an. Beni gözyaşının düştüğü yerden öptü ve kendine çekipsım
sıkı sarıldı. “Merak etme... Bana âşık olmayan bir kızı öpecek
biri değilim.” O kadar tuhaf hissettim ki kendimi... Öyle suçlu
hissettim ki... Birden iki gözümden hızla yaşlar boşalmayabaş
ladı. “Ağlama... Suçlu değilsin.” Daha sıkı sarıldı. “Sakın...”
“Özür dilerim...”
“Sana yakışm ıyor A m a z o n k ız ım . D ile m e ...” dedi kollarını
vşetip- E lim d e n tu tu p m asadan z ıp lam am a yardım etti ben
H ağlarken. “G e l... B ir yere g ötürec e ğim seni.”
«Özür dileri- Ne? Nereye?”
Cevap vermedi Barış. Elim i tutan eli, titriyordu hafiften,
paha kötü hissettim kendimi. Bahçeden çıkıp, arabaya götürdü,
elleriyle emniyet kemerimi bağlayıp arabayı çalıştırdı. Ne kadar
nereye diye sorsam da cevap vermedi bana. Kızgın mıydı, kırgın
mı, üzgün m ü çözemiyordum bir türlü, yol boyu onu izlesem
Bir ara elini tutmak istedim, korkup geri çektim ellerimi.
Birkaç kere ağlamaklı ses tonumla her zamanki saçmasapan laf
larımdan ettim, geçiştirdi. Ta ki, bizim mahalleye gelene kadar.
“Eve mi getirecektin? Ama bizim ev ile-” derken emniyet ke
merimi çözdü Barış. “İn bakalım, geldik.”
“Ama bizim ev parkın ilerisi” derken Barış arabadan inip ka
pımı açtı ve beni arabadan aşağı indirdi. “Eve değil, seni parka
getirdim. Bekle,” dedi arabanın arka kapısını açıp. Aldığı şeyi
arkasında tutarak tekrar yanıma geldi. “Bu gece, çözmen gere
ken düğümler var Amazon kızım, içindeki o düğümleri çöz
mezsen. .. Kimseye kalbini açamayacaksın. O yüzden bu gece...
Amazon kızı olarak değil,” dedi arkasında sakladığı şeyi çekip,
kafama takarken. “K üçük titan olman lazım.”
“B u...”
“Tatilde senden çaldığım şapka.” Elini omuzlarıma koyup,
çevirdi beni olduğum yerde. Ve hafifçe ittirdi arkamdan. “M uh
temelen parkta tek başına, sigara içen üzgün birini göreceksin.
Şimdi git... Ve onunla yüzleş. Bütün düğümler çözülürse...
Aklındaki ve kalbindeki bilinmezlikler... Giderse hepsi. Ve an
lamlandırılan her şeyi... O zaman, bir um udum olacak. Gele
cekiçin...” Bir kez daha ittirdi. “H adi... Git.”
Banş’ın söyledikleri, boğazıma bir yumru olarak yerleşmişti
sanki. Titreyen bacaklarımla, parkın içine doğru ilerlerken az
önce kuruyan gözlerim A li’yi fark etmemle tekrar doldu. Bir
ağaca yaslandım beni görmemesi için. Kafamdaki şapkayı al
415
dım, göğsümün üzerine yerleştirdim elimi. O kadar |R
çıkıyordu ki... Neydi yüzleşeceğim şey, Barış niye benib
getirmişti ya da o düğümler neydi o an anlamlandır ı;;,
ki de anlamlandırmak istemiyordum. Ne kadar durdu«, '
aklım da dururken benimle, bilmiyorum. Burnuma daı«]!^
bir damla yağmurla kendime geldim. Biraz daha geri ||||||
ağaçta, yağmura yakalanmamak için. Belki de... Yağmış l /*1
ymca eve gidecek olan Ali’ye... Yağmur iyice hızlanıncaİnil
diğim oldu. Ya da korktuğum... Ayak sesleri duydum oldu“ İ
yere doğru. Ali, kapüşonunu geçirmiş, gidiyordu. Birada«?
geri attım korkuyla. Bastığım çalının çıkardığı sesle, Ali be
olduğum yere doğru döndü aniden. “Yaprak?” dedi
tıp. “Ne yapıyorsun burada?” Çıkışa doğru ilerlerken,
benim olduğum yere doğru geldi. “Bir şey mi oldu? Ben deseni
almaya geliyordum... Barış bir şey mi yaptı? Yaprak?”Elini«5
züme koydu usulca, yüzüne yağmur damlalan vururken bam
korkuyla baktı. “Güzelim bir şey söyle... Korkutma beni I
“Benden sakladığın bir şey var mı Ali?”
“Ne saçmalıyorsun... Ne olacak ki?” Çaktırmamayaçalışa
da, paniklediği her halinden belliydi. “Biri bir şeymi söyledi?"
“A li...” dedim ona doğru bir adım attım. “Varsa öylebir
şey... Ya şimdi söyle... Ya da sana bir daha asla bu şansı ver
mem.” Eliyle ağaca doğru ittirdi beni. Hızlıca üzerindeki mon-
tu çıkarıp üzerime örttü. “Ali!”
“Üşümüşsün... Hem yağmur yağıyor... Ağacın altındadur
sen.”
“A li...”
“O tur...” dedi omuzlarıma bastırıp. “Hani filmlerde genel
de önemli sahneler yağmur altında olur ya... ” Beni ağacınalt®
oturtup, kendisi yağmura aldırmadan dışarısında kaldı ağacın.
O da hemen dizlerimin ucuna çöktü. “Niye yağmur değjl®^
Yüzüne düşen damlalara dokundu usulca, sonra elini ||||||
mi avucunun içine aldı. “Çünkü önemli a n l a r d a . . . Erke
ter genelde içindeki en özel şeyleri döker ortaya. Bire
, ¿egîldir bilinenin aksine. O yüzden... Yağmurlu günleri
^rler. Çünkü eğer kalpleri onlarla dalga geçip, ağlarsa,.. Uta-
bîr şeyyaparsa yani... Yağmur kurtarıcıdır; Ağladığı belli
pPlo w. „
M3Zerkeğin.
“Ali, oynama benimle... Ne olur..
®?©ynamıyorum küçük titan... Sadece kendime zaman ka-
W X SişbuaL ’Birazdan canım yakacağım çünkü. Ve inan bu
beni01 i ç i n dünyadaki en zor şey. Senin o küçük kalbini kır-
Ölmeyi tercih ederim.” Yutkundum. Boğazımdaki dü-
5^J*İ(&îlemeyecek bir hal almıştı. Birazdan kalbime-inecek
K i l , ® berbat düğüm... “Şimdi beni çok iyi dinle küçük
titan. Sana çok aptal bir çocuğun hikâyesini anlatacağım^Bu
iyenin şöyle bir özelliği var. Hikâyenin esâs kızı bu hikayeyi
duyunca esâs çocuk ölüyor. Yani bir daha kimse duyamıyor bu
«’iîikâyeyı.. O yüzden, çok iyi dinle. Tamam rtiı?” ' a
■Hrk
'¿“Beşfyaş’ındayken ben, her sabah izlediğim bir çizgi film var-
dı. Her sabâh gözlerim uykudan açılmasa da geçerdim karşısı
na yanm yamalak açık gözlerimle, izlerdim güne başlamadan.
Bir gün;.. Hiç unutmuyorum, ilk kez kaçırdım o çizgi filmi.
Uyandığımda bitmişti. O kadar ağladığım ki o sabah... Annem
ıjöyfe demişti gözlerimi silerken; “Hayatta kaybettiğin her şey
için, Tanrı o gün içinde senin ânlamadığaı*başka bir şey gönde
ril sana. Bugün sevdiğin çizgi*filmini kaçırdın... Belki de çok
önemli |ifehediye alacaksın.” Beni kandırdığını düşünsem de,
¡sevmiştim bu fikri; Çocukken, kanmaya ihtiyacımız-,y|ir çün-
ifebilirsin. O gün, Oğuz ile çıktık dışarı; O zamanlar bir tek
onunla tanılıyordum. Mahallenin aşağısındaki sil birikintisini
debalıkbulmaya çalıştık. Bulamayınca kenarındaki kayalardan
böcekler çıkardık. Saçmasapan şeyler... Oğuz yakaladığı böceği
M m tişörtümün içine attı sonra bir ara... Sinirlenip kovala-
başladım onu. Ama nasıl kovalıyorum«,. Sonra Oğuz, bu
Pada kaçtı. Ben de peşinden... Tam yakalıyordum ki Oğuz’u,
bir kız gördüm tam bu ağacın altında. Aynı böyle o tu r m
yordu. Kıpkırmızı burunlu, kısa pantolonlu, burnu akant*®**
bir kız. Şaşkınlıkla yanma gittim kızın. Annem hep kızla» ^
nazik olmam gerektiğini söylerdi bana. Ağlayan bir kız goto*
mutlaka mendilini uzat derdi. Tam başında dikildim C
den m endilim i çıkarmaya çalıştım ama, böcek yakalana^**'
şırken çamur olm uş... Geri tıkıştırdım cebime. Sonraesu?"
kızın Önüne, neden ağlıyorsun dedim. Hiç unutmam,
fasını kaldırıp ağlamaktan kıpkırmızı olan o yeşil gözleri*^
öyle bir baktı ki... Bir an nefesimi tuttum, iiytıuimıyorf^^
ileride top oynayan oğlanları gösterip. Beni dt aralanna ¿w
isledim. .. K ustu sen, git evcilik oyna dediler... Böyle dedi kız. Ofaj
geldi sonra. Kıza burnundan bir şeyler akıyor dedi, kız gakta
O an ne hissettim biliyor musun? Bu tuhaf kız, hep gfll^ j
Birden, evde (optım var. istersen getireyim oynayalım deyiyg,
dim o kıza. Ama yalandı, aslında topum falan yoktu. Roşalun
eve gidip, anneme yalvardım bana top alması için. Bir kmgy.
dürmem gerekiyor deyince, annem öyle büyük bir katibin*
mışıı ki bâlâ kulağımda... Gidip marketten yeşil bir top ıtnap,
ben de onların yanına koşmuştum sevinçle. O kısa pantokak,
burnu akan kızı bîr kez daha gülerken görmek istiyordun^*
kü. N e kadar çocukça değil mi? O günden sonra o ku btpp
tümda oldu benim. Sürekli... Oğuz’a iki canavar d ıt a d U
kopmadık.. .” Diğer elim i de tuuu, ben otfo*
B c şıın u hiç
tutm uşken ve kalbim deli gibi çarparken. “O gfuıdcnssH*lfr
kaç kez kalbım çok h ızlı ara. Koşarken hızlandığınıdüjûate
Y i da öğretmene yakalanma korkusu yüzünden... Yada
tıktan korktuğum için... Öyle olmalıydı. BaşkantftaMHR
acun ki? Değil mi?“ Durdu Ali. Yağmur o kadar
sırılsıklam olmuştu her yaıu. Ama sanki b r t H
gibi, gülerek anlatıyordu hikâyesini, *Amfc feݧL
hır ynJanndıykfn nr oldu htf güü biliyer nnn*t-
ruyonut bu kızla. Koşma ytık (öğretmeli
Kinı*e yok, Duvardayız. O
( rlirn. Sonra yine birden kalbim hızlandı. Ama böyle o ka-
Jar lîızlandı k i... Hâlâ göğsümün solunda hissediyorum o anki
Ljssi. Bahane bulamadım. Ne kadar inkâr etsem de o küçücük
yalardan beri... O an bahanem yoktu Yaprak. Anlıyorsun de
şil mi?” Gözlerimden birden yaşlar akmaya başladı yine. Sanki
bbulleneınediğim gerçekler bir bir dökülürken Ali’nin dudak
Tutamıyordum kendimi. Eliyle gözyaşlarımı kuru
l a r ı n d a n . ..
419
Görmedin.. Birden elimi bırakıp ayağa kalktı, "Yaprakn*
ağlama, Ölüyorum karşında görmüyor musun?!” diye fejr*
birden. Daha da şiddetlendi ağlamam. Titreyen bacüklıt ı
zorlanarak ayağa kalktım ağacın dibinde. Ü S:ecitnd&ki w
atıp yürümeye başladım. Becerebildiğim kadar büyük adınîu
; la Ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi bilmeden*, sadeceaftjJ
rak, baş edemiyordum o an duyduklarımla.; Kaçmak istedim
Ama [sırtımdan yakalayıp sımsıkı sarıldı bana. Bağını otnuzk
rıma gömdü. O nu ilk kez... Ağlarken görüyordılŞfelB)im
kadar hızlanmıştı ki acıyla... Deli gibi titremeye banladıvÖch.
dum . ¡Gözyaşları yağmurla buluşup omuzlarına düşerken a,
nırriı daha da derinden yakacak şeyleri söyledi.' 4
“Ö zür; d ile rim ... Seni sevdiğim için. Ama elimden bir |ey
gelmez Yaprak. Y ü z kere daha dünyaya gelsem, yüzünde di
o ağacın altında ağlayan kısa pantolonlu, o kız çocuğuna %k
olacağım. B in defa... Y ü z b in defa da gelsem tekrar..,Degj.
meyecek  şığım sana k ü çü k titan... Çok.âşığımil. Özür di
lerim binlerce k e z.. . A m a âşığım. Gerçekten üzgünülri ama...
A şığım . Elim den... E lim d e n hiçbir şey gelmiyor. Âşığım çünkü
Köpekler g ib i... Ç o k ... Â ş ığ ım ... \
O tuz Sekizinci Bölüm
422
; jjjm, kalbim vte'mantığım bir türlü kabullenemiyordü çünkü.
Okadar sarsılmıştım k i...
^S^>l1annu birbirine doladım üşüdüğüm içinv Sanki hissetnıiş
^jbi, kapıyı aklattı Ali o an. “Kapının önüne havlu ve bir bar
d a k kahve bıraktım. Al onları,” dedi ve tekrar gitti. Alamadan. *
Birkaç dakika sonra tekrar geldi. “%prak, ne olur yorma beni. ;i.
fîâdi al şu havluyu, kurulan. ¡Hasta olacaksın.” O l
M plfetniyorum ,” dedim, düyftıadirTekrar tıklattı kapıyiiSu
I d’efa daha 'güçlü bir şekilde bahirdim, “Gerekyok!” diye. Cevap
fveftnedi. Sanırım o da pes edip, çöktü kapının diğer ucuna: Bir
siffesadiece sustuk; Sonra dayanamâ^fteeHbaşladı konuşmaya.
“İlk ¡ollüf ayakkabın 29 numaraydı. Mk kalemin yeşil tüylü
birkalem. . . İlk kez; sekiz yaşında öldü bisikfetiiiKıı mızıydı... '3
İlk âşık olduğun çizgi film karakteri Scooby Doo’daki Fred’di.
Sarışın diye ne kadar kıskanmıştım... İlk ağladığın film, Ateşböt
Sm rm ııı Mezarı... İlk kez, dokuz yaşında kestin saçlarını ken-
di&endine. Bizimkine benzesin istemiştiiİMAnnen döve döve
kuaföre götürmüştü seni, sonra ise hiç kestirmene izin vermedi
saçlarını. İlk resim dersimizde bir balkabağı çizmiştin. Sonra
çirkin öldüğünü söyleyip, buruşturup atmıştın. Yanındaki ¡do
lap var ya.h:©raya, en alttaki çekmecenin en dibine bak. Hâlâ
orada olduğunu göreceksin o çirkin balkabağıMö^ Merakıma
engel alamayıp, sürünerek dediğini yaptım. Gerçekten oraday-
dı.‘Buruşuk, eski bir kâğıt ve çirkin bir balkabağı çizimi... Kâ
ğıdı da yanıma alıp, A li’yi duyabilmek için tekrar: kapının dibine
geldim|i “Kandırılmış, aldatılmış, incinmiş hissediyorsün^değil
mi? Ama o resme bakınca anlaman lazım:- O . .. Yedi yaşında
bir erkek çocuğunun dünya üzerindeki*! en saf hisleri; . . Anlı
yormusun? Senin buruşturup attığın o resmi, yıllardır saklayan
§uatı bana kızdığın A li değil. Yedi yaşındaki,-o saf ilkokul ço
cuğu. Söylesene Yaprak, sence o çocuk mu kandırdı seni? Sen
°nadostun gibi sarılırken* o âşık olduğu kız gibimi sardı sence
senino küçük bedenini?” İlimdeki kâğıda bir damla yaş duştiı’
âklarımdan. Islak hırkamın kollarına sildim. “Seni, tek bir
saniye bilekandırmadırnben. Şen bana dostun olarak geldi«
her an, ben de sana dostun olan Ali gibi kucak açtım. Yçtn- *1
ederim... Kalbimin senin yanında hızlanmasına kolaykolayİ2in
vermedim. Ama bazen, engel olamadım, o konuda hatalıya*
'Oztir dilerim, gerçekten... Babaannem hep, hap§ınğmii%s&
lığını Ve aşkım saklayamazsin derdi. İşte arada tutulmuyor
kadar sıksan da kendini. Bazen gözlerin dalıyordu bana öyle "
D urdu. Sanki güldü hafifçe, duymadan bile hissettim. “Hadi
gel de hızlanmasın..; Olmadı. Tek suçum bu, evet. Ortılniçin
de binlerce kez özür dilemeye hazırım. Bedelimi ödemeyede*.
İstersen, bir daha asla gözlerinin bana takılmayacağı yerdedu
rurum. Gerçekten... Yeter ki kaçma bendenf Elimdeldkâğıdı
yana bıraktım, ağlamam şiddetlenince., “Küçükken zillerebasıp
'kaçardık, hatırladın mı? Yine yapalım Yaprak. ;5|ne dönelimo
yaşlara. Yeter ki kaçtığımız sadece¡^yaşlı amcalar olsun. Yeterki
kaçtığın kişi ben olmayayım: Gerçekten#^. Her şeye dayanırım
ama buna dayanamam.” Birkaç dakika konuşamadı yine. Sigara
yaktı galiba, seslerden anladığım kadarıyla* “AğlıyorSûn^ğjl mi
yine?” dedi iç çeker gibi.
/ Biraz daha ağladım, A li böyle deyince. En çok, onun canının
bu;kadar acımasına kızdım. B u kadar, canı acırken, bize hiçbir
şey yansıtmamasına.||D ostum du değil m i ne olursa olsun?:0
zaman söylemeliydi. Ç ü n k ü üç ay beş aydan bahsetmiyordu*
Koskoca on iki yıl diyordu... Anahtarı çevirdİEöj ayağa kalkma
dan. İçimden geçen oydu o an, yüzünü görmek istedim. Gani
gerçekten ne kadar yanıyor hissetmek... Kapıyı-açtımyavaşça.
İşte yine o hüzünlü yüz, işte çocukluğum ve işte bana hiçsöy
lemediği acısı. “En çok neye kızıyorum biliyor m u s u n ; * dedim
ağlayarak. Hâlâ elim kapı kolundaydı. Sanki deyip; kapıyı k*
patacakmışım yüzüne gibi. “En çok,|, Bu kadar-canın
halde bunu bize söylememene kızıyorum Ali.”
“Ne söyleseydim Yaprak? Ben, kardeşimiz dediğimiz J
ten içe köpek gibi seviyorum mu deseydim? Anlar I
Anladın mı? Hayır. Hikâyenin bu yanı, sadece beni
424
i Hâlâ... Sadece, o Barış denen herif sikti bütün hikâyeyi.
Yoksa.-”
“Yoksa ne? Ben biriyle evlenene kadar... Hatta çocuklarım
olana kadar saklayacak miydin bunu? Belki unuturum mu di
yordun. Ha?
“Yaprak, ben seni ellerimle başka bir herife vermeyi göze
alacak kadar çok sevdim, anlıyor musun? Yapardım. Gerekirse,
ölene kadar saklardım ben. Neden biliyor musun?” dedi par-
maklarını yanaklarıma yaklaştırıp, bir santim kala durdurarak.
“Ben bu gözyaşlarını görmemek için, ölmeyi tercih ederdim
ç ü n k ü . Küçükken düşüp dizini kanatsan, seni tutamadım diye
426
madan, o halimle yatağa bıraktım kendim i. Ama, uyuyamadım.
Sabaha kadar kendi z ih n im d e kurd uğum mahkemede herkesi
yargılayıp d urd um . Arada ağladım, bazen kızdım, bazen tebes
süm ettim sadece...
Saat 7’ye gelirken, bir kırılma sesi geldi mutfaktan. Hemen
korkuyla sıçradım ve mutfağa koştum. Ali, reçel şişesini kırmış
öylece başında oturuyordu. “Ali iyi misin?” dediğimde güldü
bana. “İyiyim... Reçel şişesini siktim,” dedi. Kızarmış burun,
ağzın içinde kaybolan kelimeler... Saçmasapan şeyleri doldur
duğu kahvaltı tepsisi... “İçtin m i sen?” dedim yanına çökerken.
“Yoo, içmedim,” dedi burnunu çekip. O an gözlerim, bir düzi
ne boş içki şişesine takıldı. “Evet, em inim içmemişsindir.”
Ali’nin koluna girip, camlara dikkat ederek mutfaktan çıkar
dım onu ve yatağına yatırdım. Üzerinde hiçbir şey yoktu, buz
gibiydi vücudu. Dolaptan bir kazak çıkarıp, giymesine yardım
ettim. “Yaprak seni seviyorum,” dedi tam kazağın baş kısmını
geçirince kafasından. O kadar komik göründü ki gözüme, ne
redeyse gülecektim. “Barış’ı sikeyim ben,” dedi sonra birden
sinirlenip. “Aşık olma olur m u ona?” Ali’yi ilk kez körkütük
sarhoş görüyordum. Cevap vermedim. “Hadi yat,” deyip bas
tırdım omuzlarına. D ediğim i yapınca, yorganı çektim üzerine
üşümesin diye. “Yaprak... Gitmesene.”
“Gitmem lazım ... Bir süre. Tamam mı?”
“Gitme.”
“Sen şimdi uyu, uyanınca kahvaltı yap güzelce. Sonra bir
ağrı kesici al. Tamam m ı?”
“Gitme, lütfe n ...”
“Hadi kapat gözlerini,” dedim elimi gözlerine kapatıp. “Rü
yanda güzel şeyler gör.”
Ali biraz daha huysuzlanınca, o sızana kadar başında bekle
dim. Tamamen dalınca uykuya, biraz onu izleyip, sonra gidip
mutfağı temizledim. Kahvaltılıkları düzgünce tepsiye yerleşti
rip, onun yapması gerekeni ben yaptım ve odasında komodinin
üzerine bıraktım. Tam gidecekken, dolabının aynasında ken-
dinli görünce, gözlerim istemsizce boynumdaki kolyeye kay
dı. Babaannesinin kolyesi... Bana çok sevdiği bir dostu olarat
verdiğini düşündüğüm ama onun âşık öldüğü kız olarak verdiği
kolye... Bîrden çok ağır geldi boynuma o yük. Çıkanverdinı
sağ yanağımdan bir damla yaş akarken. O n u da bıraktım ¡¡^
modine, “Şu an bunu takacak güçte değilim Ali,” diyerek. f|
sessizce terk ettim odayı.
| Eve gider gitmez, annemin foıgusundan kurtulm ak içjn
banyoya kilitledim kendimi. Annem gidene kadardaçıkmadım
O kadar karışıktı ki iç dünyam. , i iAli benim için sadece dost
muydu her zaman sandığım gibi? Aynı itirafıGökhan, Öğuzyj
da Sinan yapsa da böyle tuhaf hisseder miydim kendimi acaba?
Sadece sinirlenir miydim yoksa? Delirmek üzereydim. Gerçek
anlamda, kafayı sıyırmak... Hislerim o kadar gidip geliyordu
ki... Ali, çok... Çok fazla özeldi. Gerçek anlamda!. Ama bu-
nun içini aşkla doldurmak mümkün müydü, o an içinanlaya-
mıyordum.
Annem gittikten sonra, üzerimi değiştirdik hemenbanyo
dan çıkıp. Saatlerdir cebimde olan telefonu çıkardım, kapatıp
rahat uyuyayım diye. Gökhanlardan mesaj1gelmişti, okula ne
den gelmediğimle ilgili. Onlara’Kızlıca bir ‘yorguriiıınfmesajı
atıp korkarak Ali’den gelen mesaja baktimf Sanırım uyanmış
birkaç saat içinde. Kafası da biraz olsun yerinegelmişti sanınm.
Bir fotoğraf göndermişti bana. Küçükken babasınMyuriilşnk
getirdiği pelüş pandası. En son iki sene önce, artık büyüdüp için
odasında kalmasına sinir olup dolabın en dibine tıkıştınmşo.
Şimdi ise, komodine bıraktığım kolyeyi p an d an ın boynunaas
mış, bana fotoğrafını atıyordu. Küçük b ir n o tla.
yanınakoştuhemen. pandaya
"ğökhan, şey... Konuşmak istiyormuş da, öyle arka bahçeye arayıp iç<
pıyı açar
çıkdedi yoksa-’’ “Ner<
ğökhanelini, filerve’nindudaklarınabastırdı susturmakiçi«. ağlamışt:
"Şu an normal şartlarda sinir krizi geçirip oçocuğunnjjîiıtı belli b ir
bumumı kırmanı lazımdı. Yadaküfürlersavurmam, * yorum c
liflerve şaşkınlıkla başmı salladı. "Ama §uan kendiıtıi o Wnr beni içeı
kırılmış veo kadar kötü hissediyorumki, sanırım şu an ijirnde* rumu’n:
geçen tekşey buradan siktir olup gitmek.” ğökhan yere eğiWi. Ceva
düşürdüğü telefonunu aldı. Ckranı tuzla buz olmuştu, vermedj
böyleyim ben de şu an. JBu diğer kıskançlıklarıma benzeHiıyor da peşir
s arig in . 23u... JBu his, çok ağırm ış. JBenim kısk an çlıkta^'r!' surat, el
ceğimi bile bile gizlice eski sevgilinle konulman... om^ se, şu a
banayalan söylemen... O n u da geç, em inim epeydir yorsun.
yordubuşerefsizseni, onu söylememen...’' Kızın | Çöktüm
dayanamayacağını hissetti ve kafasını önüneçeyırat*
görü§meyeliwmerve, olur mu?”
Ali’nin itirafıyla sarsılan ben, uykusuzluk ve anne dırdırı ile
iyice delirme aşamasına gelmiştim o sabahın akşamı. Düşün
ceye çalışmak istiyordum. Düşünmeyip, sadece biraz olsun
«hatlanıak.., Ama olmuyordu. Yatakta bilmem kaçıncı turumu
| jjflğun an, sinirle yataktan inip, Tuna’nın yanına gittim. Her
nekadar bana gözüme sakın görünme dese de... Pijamalarımla,
altımdaannemin sokak terliği Tunalarm dairesinin önüne dikil-
| f il Kadriye Nine erkenden uyuduğu için, zile basmak yerine
telefonlaaradım Tuna’yı. İkinci çalışta, telefon yerine kapı açıl
dı. “Çirkin pijamaların, çirkin enerjin ve makyajınla ağlamaktan
| pandaya dönmüş çirkin patates suratınla beni hangi cesaretle
[ arayıpiçeri girmek için izin istiyorsun sen?” diye çemkirdi ka-
[ pıyı açar açmaz.
“Nerden anladın?” dedim büyük bir ruhsuzlukla. O kadar
j ağlamıştım ki, konuşurken bile başım ağrıyordu. “Aptalların
I belli bir kokusu vardır. Senin kokunu üç kilometre öteden alı-
| yorumdirekt. Sinir bozucu şey!” Pijamamın yakasından tutup
beni içeri çekti. “Geç içeri, seni öldürüp derini Türk Hava Ku-
tumu’na bağışlayacağım.”
Cevap vermeye bile takatim olmadığı için, Tuna’ya cevap
vermedenoturma odasına geçtim ayaklarımı sürüye sürüye. O
i Plimden geldi söylenerek. “Tanrım... Şu hale bak! Şiş bir
«ırat,ebleh bir yüz ifadesi, dağılmış saçlar... Çirkinlikten ölün-
1 1 anda ölürdün biliyorsun değil mi? Midemi bulandırı
cım,” Gerisin geri çıktı odadan. Umursamayarak, kanepeye
S^iim ben ise. Birkaç dakika içinde elinde ıslak mendille geri
döndü. Yanıma oturup, bir hıkımla çenemden tutant K
kendisine doğru çevirdi w sözlerimi temizlemeye
“Yüzünü çamaşır suyuna batınlmij san mtnfık Io j,l
mem lazımdı şu an ama.., Neyse.*
*Tbna, ben ne bok yiyeceğim,” dedim başımı T%k «faı
rindeki çocuk oyuncular gibi yana atıp. “Nc yenen yt
uzak olduğu sürece umurumda değil” diye cevap verdi' W .
ağladı ağlayacak surat ifademe dayanamayıp, biraz gen ggA
bacak bacak üstüne attı. “Ne oldu dün?”
“Ali,” dedim burnumun direği iyice sızlamaya t a t a f e
“A li...”
“İtiraf mı etti sonunda? Ç ok şükür. Bu karın ığrmnd*â
kurtulduğum uza göre gidip Zeus için bir koyun daha fefcjt
m eliyim .”
“Sen nerden biliyorsun?” diye sordum gözlerimi
açarak. “Şu gözlerini şöyle açma, kurbağa gözlü çirkm m 'jb
bağırdı yine. G özlerim i tekrar eski ayarına getirdığmrifl*
vam etti. “Yemin ederim , kırk ülkeden kırk şehir gezsem««
olarak; yine de senden daha geri zekâlısını bulamam herhalde,’
“N e?”
“D iyorum ki, siz d ö rt salak dışında herkes sizi uzaktan t e
izlese anlardı.”
“A m a ...”
“Sus, ses tonundaki geri zekâlılık midemi bulandınyot*
Kafamı çevirip, başım ı ellerim in arasına aldım. Kendi®
kızgınlığım gitgide artıyordu. A m a... Ama kimse,benim«5»
dan bakm ıyordu olaya. N asıl kondurabilirdim ki böylebiryp
İm kânsızdı çünkü. Tuna, dayanamadı o haline sanının, bfc*
vurdu hafifçe. “Ç irk in şey, sakın ağlayayım deme. Ağlarte5
kadar çirkin oluy o rsu n ki, aşırı dozda çirkinlikten sanan»®
kalırsam ölürüm diye korkuyorum.” Tepki vermeyince,
leşti bu defa. “Gel benimle...”
Bileğimden tutup, beni pencerenin önüne sûröltk®*'
oluyor?” diye sorduğumda ise cevap vermeden perdeyi
H Senin d ü n k ü ço c u k değil m i? S aatlerd ir orad a bekliyor.
Sanırım aramaya da cesaret ed em iy o r. İstersen gidip o n u n la k o -
Bu hikâyede başrol o ve Ali. Ben b ir işe y aram am . G id ip
yüzleşmen lazım.
Evet, Barış’tı kaldırımda elinde bir şey ile öylece bekleyen.
Onu öyle görünce içim acıdı... Tuhaf oldum. Tuna’ya “Teşek
kür ederim” deyip annemin terlikleriyle koşarak aşağı indim,
garış beni apartmanın kapısında görünce şaşırıp ayağa kalktı he
men. Elindeki şeyi arkasına sakladı. “Ne oldu?” dedim sakin bir
tavırla, ellerimi göğsümde birleştirip. Yüzüme bakıp, gülüm
sedi ve bir adım daha attı bana doğru. Yüzündeki ifade o kadar
tuhaftı ki...
“Sana bir şey anlatmam lazım Yaprak. Küçük bir itiraf... Sa
nırım bunu yapmazsam, asla düğümler çözülmeyecek ve anla
yamayacaksın bazı şeyleri. Beni... Dinleyecek misin?”
“Pardon?” dedim kaşlarımı çatarak. Yüzümdeki şaşkın ifade
eskisi kadar tatmin etmedi sanırım onu, gülümseyip dalga geç
mek yerine bir adım daha atıp kollarımı çözdü ve elimi avuç
larının arasına aldı. Ellerimi bir annenin çocuğunun elini kay
bolmaması için sımsıkı tuttuğu gibi tutarak, yürümeye başladı.
“Gel benimle...”
Normalde huysuzlanmam gerekirdi. "Ya da elimi lakabı
ma yakışır bir şekilde hoyratça çekerek, arkamı dönüp eve
gitmem... Ama pes ettim kolayca ve Barış’ı takip ettim. Biraz
yürüdük sokağın başına kadar. Köşeye döneceğimiz sıra ani
bir hamle ile kaldırıma oturdu ve beni de çekti yanına. “Sana
dayüz verince deliriyorsun sırık. Yani beni evden havalı havalı
alıp, peşine takman, sokak başına kadar getirip popo üstü soğuk
kaldırıma oturtmak için miydi?” dedim alaycı bir ses tonuyla.
Elimi sımsıkı tuttuğu elinden çektim. “Gözlerinden,” dedi ona
bakmamaya özen gösteren bana, “ne kadar kötü b ir halde ol
duğunu anlayabiliyorum A m azo n kızım . R ol yapm aya çalışma
lütfen. Bugün beni g ü ld ü rm e k z o ru n d a değilsin.”
“Seni g üldürm ek gibi b ir am acım hiç olm adı sırık.”
433
“Öyle mi..." dedi hafif bir tebessümle. "Ama beni S S
çok sen güldürdün bugüne kadar."
Bir şey diyemedim. O an ne numaradan ona laf sokacak^
de bir şey o lm a m ış gib i d a v ra n a c a k gücüm vardı. Sadcce¡y|
tum. S e ssiz lik her zaman sinirini b o z a rd ı s a n kafanın. Aptal$>.
c u k . .. Yine dayanamayıp ilk o konuştu “ M e ra k etmiyor mımm
ne diyeceğimi?"
“Etmiyorum,“ dedim yalan söylediğimi ayan beyan beQj
eden bir yüz ifadesiyle. Güldü. “Peki... O zaman ufalan 'bu
sıngın aşkı' adlı otobiyografiyi sana anlatmaya başlayayım.*
Küçük bir hareketle biraz daha yaklaştı bana. “Butikte kar
şılaştığımız gün... O günden önce beni hiç gürmüş müydün
okulda Yaprak?" diye sordu. Başın» hafifçe salladım hayır det
gibi. “Anladım...1* diye devam etti sonra. “O /aııun biraz ola
sımdan başlayayım. Adım Banş Ozan soy, on sekiz yaşındayım
Antalya'da doğup büyüdüm. Dokuz yaşında İzmir’e-" Kolum
dirseğimle vurdum o alaycı bir ses tonuyla yarışma programla
rına katılan hevesli gençler gibi konuşurken, “lamam unum,
ciddileşiyorum,” dedi hemen sonra, gülerek. “Bir seneöncesi
n e kadar nasıl biri olduğumu biraz anlatmama izin vermelim
ama... Yani birkaç gündür kafamda bu konuşmayı canlandır
maya çalışıyorum da... Başka giriş bulamadım." Bu cümlesnt
sebepsizce güldüm. Hemen kendimi toparlayıp “Dinkyonm
sırık," dedim. Devam eni sonra hiç susmadan. g
“Bir yıl öncesine kadar arkadaş grubunun gözdesi, kat
nn peşinden ayrılmadığı, tek derdi eğlence olan kendi halin®
bir lise öğrencisiydim. Yani tek derdim bugün’ümdtt. ||jH
güleyim yeter. O kafa... Kızlar konusunda çok seçiciydim. g|
fimde çok kız olurdu, ama pek azıyla görüşürdüm.
olmak... O en zoruydu. Her anlamda kusursuzu |
konuda. Saçları güzel olmalıydı mesela. GüıkniM
Bell mutlaka incecik olmalıydı. Güzel fpyİMMfİ|
güzel kakmalıydı Bana gorc kızlar aıuı
Onun gtbı oturnu»ıııı kalknu*tııı bılmeh,
434
larılsa hemen düzelttirmeli, onun gibi fönsüz gezmemeliydi.
Yani gelecekte annem gibi kraliçe olabilmesi için, şimdiden b ir
prensesle birlikte olmam gerekiyordu. Bir sürü kızla çıktım.
Hepsi uzun süre peşimden koştuktan sonra kendilerini bana
labul ettiren ama uzun süre hayatımda kalamayan kızlardı.
Sonra aniden bir kız çıkageldi. Biz o zamanlar onuncu sınıfın
ikinci dönemindeydik. Nakil olmuş bizi okula. Sınıfa ilk giri
şinde daha, sınıftaki bütün erkeklerin dibi düşmüştü. Kıvırcık
saçları, ip incecik beli, kusursuz yüz hatları... Kimin sırasının
yanından geçse kokusunu bırakırdı. Yürürken kırılacakmış gibi
yürür, otururken tahtına oturur gibi olurdu. Öyle biriydi. Sonra
bizim arkadaş grubumuza dahil oldu. Öyle okul çıkışları takıl
dığımız kafelere falan gelmeye başladı. Yakınlaştık falan... Son
ra aradan birkaç ay geçti, bu kiz bana âşık olduğunu itiraf etti.
Kıza bir şey hissetmiyordum o sıralar ama ne yalan söyleyeyim,
çok güzel buluyordum. Ama yine bir Barış klasiği, kıza hemen
adım atmadım. Biraz peşimden koşmasını istedim içten içe. O
kızyapmaz gibi gelmişti biraz da. En çok onu merak ettim. Ama
ne oldu biliyor musun? O da tam üç ay peşimden koştu. Bir
sürü çocuk varken çevresinde, kimseye dönüp bakmadı. Kim
seyle ilgilenmedi. O üç ay, her gün biraz biraz âşık oldum ona.
Usul usul... Uç ayın sonunda, ben de ona itiraf ettiğimde ona
olan aşkımı, o kadar büyük bir hale gelmişti ki içimdekiler...
Hayallerimdeki kız kollarımdaydı, ben ona âşıktım, o da bana...
Kusursuz bir çift. O ve ben... Kızların peşinde olduğu yakışıklı
kaptan ve erkeklerin gözdesi prensesler gibi bir kız... Güzel gi
diyor hikâye değil mi?”
“İnan bu anlattıklarını nereye bağlayacaksın deli gibi merak
ediyorum.”
“Güzel bir yere bağlayacağım Amazon kızım. Merak etme.
Hem de fazla güzel bir yere...” Eliyle saçlarımı okşadı usulca,
sonra kaldığı yerden devam etti. “O kız partide senin yanma
gelen kızdı işte. Ayşegül.”
“Harbi mi?” dedim dünyanın en saçma tepkisini vererek.
435
Yine g üld ürd ü tepkim onu. “Saçma bir tepkiydi,kabul. Devam
et lü tfe n ... ”
Neyse işte, her şey* peri masalı gibiydi onurdayken. Au
nem le tanıştırdım o nu mesela. Kraliçe ile prensesi« görüşmesi
gibiydi. A n n e m bile bayılmıştı Ayşegül’e Ki kendisi kolaySİ
lay beğenm ez kimseyi. O günden sonra Ayşegül iyice hayatım
oldu. Geleceğim i kurm ak istediğim kişi,.. Altı ay fal n çıl^k
O n birinci sınıfın ikinci ayı m ı desem üçüncü m ü... İştesö
mestre yakındı. B ir g ü n geldi yanım a, ayrılmak istediğini söy
ledi ortada h içb ir sebep yokken-. Sıkılmış artık. Öyle dedi.
Sonra ben nasılsa barışırız diye d üşünürken bir hafta sonra bir
ü s f Çevrelerden b ir çocukla çıkmayai başladı. Sonra araya tatil
girdi. İkinci d ö n e m ise o k u lu n u değiştirdi. Sonraıannem, ba
bam la ettikleri b ir kavgadan sonra terk etti evi. Kraliçe de pren
ses de masaldan gitm iş o ld u ... H ayatım da taptığım iki kusursuz
kadın* kusursuz b ir şekilde terk ettiler beni yani. O ara içime
kapandım . A ldatılm ak, terk edilmek^ aşk acısfe.. Bana o kadar
ters şeylerdi k i . .. Kim seyle konuşm am aya başladım. Basket
b o lü bıraktım . D ersleri hiç din lem e d im . Sadece ejı arka sıraya
oturup, dışarıyı izled im . Seni de o ara fark ettim işte... Sürek
li erkek arkadaşlarıyla takılan, canının istediğini yapan, biraz
kaba. . ,Tuhaf b ir kız. Başta b e n im için böyleydin. Çevremdeki
kızlardan fazlasıyla fa rk lı... Başta sadece gözlerim takılınca ba
kardım sana garipseyen gözlerle. Sonra gitgide gözlerim arama
ya başladı... B eden dersiniz o sene cum a günüyçlfi pésela. En
çok o g ü n ü severdim . . Ç ü n k ü seni u z u n , u z u n izleme şansım
o lurdu . Başta b e ni g ü ld ü r d ü ğ ü n iç in seni izlem e^ zevkli gelir
di. Ç ü n k ü , d ü ş e rd in sürekli, B in le rin e sataşırdınmaç yaparken.
Bazen o b u rlu ğ u n tutardı, gizlice b ir şeyler yerdin dersteagz®
sonuna kadar aça aça,” G ü ld ü . Şonra ellerini kaldınma daya
yıp başını geriye attı. “T u h a f kız, komik kıza d ö n ü ş t ü an^en
işte. Gitgide neşem yerine geliyordu seni izlerken. Mesela^
defasında teneffüste arkadaşına vuracakken yanlışh^/l f ^
yardımcısına vurdun, hatırlar mısın bilmem.. . O anbizs>n3
Ijjuğunıuz için çıkamamıştık teneffüse. Herkes içeride, hoca
basımız^3’ sessiz bir ortanı... Senin vurduğun kişinin müdür
rdımcısı olduğunu fark edince yüzünün aldığı şekil o kadar
komik*' ki, kendimi tutamayıp kahkahalarla gülmeye başladım
s ı n ı f t a . Herkes sınavı bıraktı bana döndü. Oysa ben nasıl gülü-
438
deki prensesi çıkaracağım ve bana âşık olacaksın d iy e ... S a n ırım
k o r k t u ğ u m içindi. Y ani o kadar e m in ko nu şu rsa m , sen de ikna
sin?”
“Sen kendini b ir sene u z a k ta n iz le d in m i? ”
“Geri zekâlı sapık sarı kafa! S e ni var ya şikâyet etsem , sinir
bozmaktan m üe b b e t yersin. R ö n tg e n c i!”
“Bana hakaret etm eye b aşla d ığın a göre cid d e n d o ğru ları
söylüyorum,” de d i y in e k a h kah ala rı arasında. “A m a dert etm e.
İçindeki duyguları e n iyi sen b ilirs in tabii. B e n sadece ta m a m e n
açılacak ya da ta m a m e n kapanacak b ir şeylerden b ah s e d iy o ru m
bibinde. O ’na k a r ş ı...”
“Tamam sus, yeter. C a n ım ı s ık tın yine . B ir d iy o rsu n bana
âşık olacaksın, b ir g e liy o r s u n başkasını s e v iy o rsu n ... Sanırsın
bibim in bekçisisin h a ... Y o k o g ird i, y o k b u ç ık tı!” E lle rim i
dizlerime koy up ayağa k a lk m a y a y e lte n d im . O m u z la r ım d a n
bastırdı ka lk m a m am iç in . “N e be? S ö y le d ik le rin b itm e d i m i?
Gidiyorum b e n .”
“Dur iki d akika d ah a. B i t m e d i . . . ” deyip y a n m a k o y d u ğ u
poşetin içinden deftere b e n z e r b ir şey çıkardı. “B u n e ?” d e d im
bana doğru uzatınca de fte r o lm a d ığ ın ı a n la d ığ ım şeye. Kaşlarıy
la ufak bir işaret ya p tı ‘sus ve iç in e b a k ’ d e r g ib i. D e r in b ir nefes
alıp, bana u zattığı şeyi a ld ım . K a lın kapağı a ç tığ ım an, kastığım
yüzüm gevşedi. B ir fo to ğ r a f a lb ü m ü y d ü e lim d e tu ttu ğ u m . İlk
sayfadaki fo to ğra f ise b e d e n d e rsin d e köşede b ir şeyler tık ın ır
ken çekilmiş b ir r e s m im d i. T am a ğ z ım ı k o c a m a n açıp, k o c am a m
sandviç ekm eğini a ğ z ım a a ta r k e n ... B ir sayfa ç e v ird im . B u defa
yere düştüğüm b ir re sim v a rd ı b ahçede. B ir sayfa d a h a ... K a n
439
tinde yem ek sırasında insanlarla kavga ederken... Saçlarım
larken... Müdür beni azarlarken... E v im in balkonunda k o ^ ! ^
topuzumla esnerken... Hah sahada... Parkta çocuklarla
oynarken... Üzerime meyve suyu dökerken. .. Gitgide onu
nıdığım güne doğru gidiyordu resimler, kalbim hızla çarparu
değişen sayfalara eşlik eder gibi. Sonra onu ilk gördüğüm gQn ‘
O butikte kasada görevliyle tartışırken... Sonra butiktençıU «6«
giderken... Ona kafa attığımda, müdür odasından çıkarken
tiği resim de vardı. İddiaları kabul ettiğim gün beni sinirettncî
için çektiği resim de... Asansörde sarhoşken çektiği... Odany
gizliden geldiğinde ben kara kara düşünürken çektiği... Hepsj
Bir yıl boyunca ne kadar tuhaf anım varsa, hepsi o albümdeydi
Son resim... Kafamda kırmızı bir şapkayla beni Ali’yegönde. dect
rirken çektiği sırtımın resmi. Giderken.... “İşte bir sınğınha- da £
fızasında kalanlarla Amazon kızım” deyince ben son fotoğraf ğirü
bakarken, kafamı ona doğru çevirdim. “Barış.. dedimfı$ıW caks
la. “Barış bu...” İyice yan döndüm yüzünü net görebilmekick ikin
“Bu ne lan? Ağzım yarım metre açıkken ne demeye fotoğrafı- Çür
mı çekiyorsun? Oğlum salak mısın sen? Rezil kepaze oldum! lukt
Bak kimseye göstermedin bunları değil mi? Hele şu...”Hızlıca anla
albüm yapraklarını karıştırıp yakından çektiği resimlerdenbı- ğim
rini açtım. “Ulan bir insan evladı böyle yakından çekilir mi? kad;
Sivilcem varmış o zamanlar, o da çıkmış... Resmen kendimden ğil..
tiksindim! Gidip suratımı çamaşır suyu ile tuz ruhu karışımım dun
basacağım!” > ona
“Ya Yaprak,” dedi yine gülmeye başlayıp. ‘Ya ben ciddens- kalıı
viyorum seni. Şunu başka bir kıza yapsam ağlayarakboynuma ban;
atılırdı, senin dediklerine bak.”
‘Ya resmen ileride şantaj olarak kullansan k u lla n ır s ın bunla
r ı , ” dedim en ağlamaklı ses tonumla. “Kendimi b ir üçyılkad« ketli
görmek istemiyorum şu resimlerden sonra.” 1
“Ver bakalım.” Elimdeki albümü hızla çekti. Ayağa kalktık11 Arn;
“Ne yapıyorsun ulan?” diyerek söylenirken. “E v im e gidetffr
Ne oldu?” deyince salağa yatarak, hemen ben de ayağa kalk®11 'ar <
“Albümü bana vermeyecek misin?”
440
“Hay11" A m azo n k ız ım . B u b e n im . D a h a alb ü m e eklenecek
mler var. Senden vazgeçeceğim i m i d ü ş ü n d ü n ? ”
fiS“Ha?” dedim e lim i b e lim e ko y up . “N e resm i u la n daha? B ir
banyoda çekm ediğin k a lm ış zate n!”
“O da olur. A m a e v le n d iğ im iz d e ,” de d i y a n a ğ ım d a n b ir ma-
11 aı,p. “Sırık!” diye b a ğ ırd ım çevredeki insanlara aldırm adan,
«geçekten çift k iş ilik li m is in yoksa am a cın b e n im kafam ı b u
landırmak m ı a n la m ıy o ru m . N e yap ıy o rsun ya h u sen? C id d i
anlamda merak e d iy o r u m b u n u . ”
“Ne m i y a p ıy o r u m ... S e ni sev iy o rum galiba.”
“Sırık oğlan...”
“Bak,” dedi b e n im d ü ş e n o m u z la n m a d o k u n u p . “Seni sa
dece biraz yalnız b ırak acağım , iç in d e k i o d u y g u y u b üy üte n e ya
da öldürene k a d a r... T a m a m m ı? A li ile y ü z le ş m e n i izleyece
ğim uzaktan. B e lki o n a k a lb in i açıp o n u âşık o ld u ğ u n u anlaya
caksın. Belki de ta m te rs i... O n u n sana iyi gelm eyeceğini. B en
ikinci seçeneğin o lacağın a in a n ıy o r u m . O sana iyi gelmeyecek.
Çünkü.. |İk in iz in de iç in d e k i şeyler, b an a kalırsa sadece ço c u k
luktan kalma b ir tak ın tı. O y ü z d e n ... B u n u ne za m a n anlarsan
anla, ben o g ü n ü n u m u d u y la bekleyeceğim . Ve pes etm eyece
ğim. Ta k i... S e n in o n a gerçe k te n â şık o ld u ğ u n u k a b u l edene
kadar. O g ün , b u a lb ü m ü sana geri vereceğim . A m a ş im d i de
ğil... O güne kadar k e n d in e iy i bak. B e n , seni izlerken m u tlu y
dum. Yine m u t lu o la c a ğ ım . S ın a v ım yaklaşıyor z a te n ... B iraz
ona odaklansam iyi olacak. H e m ... B ira z da b iz b e kle y e lim ba
kalım Ali gibi. N e le r o lu y o r g ö r e lim . H e m b e lki b u bekleyiş,
bana seni getirir.”
“Barış...”
“Bana is m im le h ita p e tm e n i s e v iy o ru m ,” d e d i an i b ir hare
ketle beni k e n d in e ç e k ip sarılırk en . “S e n d e n vazgeçm eyeceğim .
Git ve ona o la n d u y g u la r ın d a n e m in ol. Â şıksan aşkını yaşa.
Ama sonra o n u n s e n in iç in d o ğ r u kişi o lm a d ığ ın ı anla ve bana
geri dön. T am am m ı? D a h a a lb ü m e e kleyeceğim b ir s ü rü resim
varçünkü. Seni s e v iy o r u m A m a z o n k ız ım . U n u t m a . . . ”
441
Otuz Dokuzuncu Bölüm
1 Ay Sonra
lazım . |
"C ce, n e y a p m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı n ı b i l i y o r u m . T a p m a . . . ï n j
B :i 0 e » t i ş t i m k i... E v le n e c e ğ im 'a d a n d a k e s in lik le s e v g ili ol*
m y a c a ğ ı m . V e o n u n d a d a h a önce s e v g i l i s i n i n o l m a d ı ğ ı n a e m in
olacağım . V e b ö y l e ç e ç a ğ ı n m a y m u n i ş t a h l ı i k i k a r ı k o c a s ı d e ğ i l)
birbirine s a d ı k b i r ç i f t o l a c a ğ ı z . I B u n u d a k e l i m e s i k e l i m e s i n e h a *
fırlıyorsun d e ğ i l m i & ” E l i n i s ı k t ı h a f i f ç e ç o c u ğ u n . " S ö y le s e n e ? ”
È t è t ù e . ,. * d e y ip , b a ş ın ı t e k r a r k ı z d a n ı t a r a f a ç e v ir d i* S in a n .*
ijte- o d n y a n a m a d ı ğ ı h ü z ü n l ü g ö z l e r , . . i ç i n d e k i b i r p a r ç a n ın , c a *
ı/ır c a y ır y a n d ı ğ ı n ı h i s s e t t i . "Tapm a. ”
0>$}nnem i$.-geçen y a z b a ş k a b i r a d a m l a e v l e n d i ğ i n i b i l i y o r s u n -
dur. § e ç e n g ü n n e o l d u b i l . ” E c e g ü l ü m s e d i . V e s a n k i k a r ş m n d a -
kinden s e s s i z b i r c e v a p a l m ı ş g i b i , o n a y l a d t b a ş ı y l a . " E v e t J ı O d a
annemi a l d a t ı y o r . H e m d e iş a r k a d a ş ı n ı n k a r ıs ıy la . W l e s a j ’l a n m
y a k a l a d ı m .. . H e n ü z a n n e m i n h a b e r i y o k a m a . l i l a s ı l s ö y l e y e c e ğ im
i** g e r ç e k t e n .. . Ü z g ü n ü m ."
, " Ü zü l d iy e a n la tm a d ım . S ad ece, h â l â fik ir le r im in a y n ı o l
duğunu b il d i y e a n l a t t ı m . H a t t a d a h a g ü ç l ü . , ■ H a y a t ı m a g ir e n
e r k e k le * o k a d a r â c iz ve o k a d a r berbat k i.. . Cimden e
d u ygu larım ı a lıp , y erin e elli y a ştn d a k i yorgun bir kadının kul ü
k oy d u lar. ” m'
e lim d e n gelseydi, bütün y a ş a m a enerjim i sana verirdim 1
'"B iliyorum a p ta l. K o n u y u sa p tırm a a m a ... Konu ben deği
tim, sensin biliyorsun değil m i ? ”
S in a n başın ı te k r a r önün e çev ird i. K onunun nereye geleceğini
biliyordu çün kü . " S ı r f ben, k im se y le çık m a m ış biriyle evleneceğim
dediğim için kim sey le çıkm ıy orsu n . O y l e değil m i? ”
" H e a la k a s ı var, ” dedi S in a n a b a r tılı bir gülümsemeyle. "Ben
ciddi ilişk ilerin a d am ı değ ilim k ız ım . O n d a n . . . ”
| '"Benim ta tlı ç a p k ın ım .. . H e r z a m a n k ız la r a düşkün biri ol
dun ve bunu belli etm ekten a s la çek in m ed in . S a n a âşık olduğumda
bunu biliyordu m . A m a sen in k i z a r a r s ı z inan b a n a ... Çünkü ben
karısı y a m n d ay k en başın ı önün den a y ırm a y a n am a kapalı kapılar
ard ın d a b a şk a k a d ın la r a d o k u n m a k ta n m idesi bulanmayan berbat
iki adam tan ıdım . V e s e n . . . O n l a r g ib i d eğ ilsin .”
" C c e ... ” d erken , a y n ı a n d a " S i n a n .. . ” dedi k ız . " S u s... ve
sadece beni din le S in a n . S e n a s l ı n d a . .. B a ş k a s ın a âşık olmak
tan korktu ğu n için k im sey le çıkm ıy orsu n . A m a o lm a z ... Böyle
g itm ez. B a k s a n a şu h a li n e .. . B ir in in a şk ın a ihtiyacın var Si
nan. B in le r iy le v a k it ö ld ü rm ek b ir yere k a d a r . .. S en in kalıcı bir
lim an a ih tiy acın var. S e n in ö z lem in i duyduğun lim an, yıkık. Ben
y ıkığ ım . V e m uhtem elen de, u z u n ca b ir sü re toparlanamayacağım.
O y ü z d e n . . . ” Y utkundu k ız . B a ş ın ı h a fifçe S i n a n ’ın omzuna
d a y ad ı. " O y ü z d e n .. . B e n i b ır a k ıp , birilerin e â ş ık olmayı dene
m elisin . "
"A m a, ” dedi S in a n fıs ıltıy la . O d a başın ı, k ız ın başına yas
ladı h afifçe. " B e n de sen i sevm eyi b ıra k ır sa m , senin hiçbir şeyin
k a lm a z . ”
" B e n i sevm eye d evam edersen de, senin hiçbir şeyin olmaya
ca k dedi. B u rn u n u n d ireğ in i s ız la tm ış tı çocuğun sözü. Birkaç
d a k ik a ken din i to p a r la m a k isted i ve su stu sad ece. 'Duygulanın
tek ra r kon trol a ltın a a lın c a devam etti. "B en i m era k etme. 'Ben
446
---
447
birbirini seven iki k işi o la ra k işlerini d aha da zorlaştım
için m üm kün m ertebe başların ı önde tutuyorlardı. "Ben.. İ f f l
ik isi ayn ı an da. " S en söyle ö n c e ," dedi E ce. Sinan ba§ını ¡a}ı !
usulca. " B en im k i önem li değildi. S e n s ö y l e . .. ”
" B en s a d e c e ... ”
"S en sa d ece? ”
E ce, her ne k a d a r ken din e h â kim olm ak için dirense de, ya
pam adı ve b irazd an yanından a y rıla cağ ı sevdiği çocuğa sı^L
sartldt. B ir k a ç san iye içinde, S in a n ’ın kolları da dolandı onun
om u zların a. " B en sadece m utlu ol istiyorum . Benim gibi umut■
su z bir k ız ı b e k le m e ... A m a . . . A m a şunu söylememe ia{| ver
S in a n . O n y ıl... O n yıl sonra ev lilik çağım a geldiğimde, iyileş,
m iş olacağım . S ö z . .. S a d e c e , o z a m a n a k ad a r biraz sevil. Seni
u z a kta n izleyeceğim hep. V e on ytl son ra, en y ıkık anında fifj 0
kü çük k ız ın y an ın da bulduğum gibi bulacağım seni. B u defa te«
soracağım s a n a ... V e ne olu rsa olsun, evlendiğin kadın ben ola
cağım . B e l k i ban a h a y ır diyeceksin o gün. B e lk i sevdiğim başka
biri var diyeceksin, m u h tem ele n o z a m a n a k ad a r yalnızlığa daha
da alışm ış olurum . O y ü z d e n ... B u riski göze alıyorum. O
z a m a n a k a d a r sev erek ve sev ilerek gelm en iç in ... ”
S ım s ık ı k a p a tt ıla r ik isi de g ö zlerin i. S u stu la r bir süre. Sanki
bir d a h a a sla sa rılan ıa y a cak m tş g ibi, kuvvetlice sardılar birbirle
rini. i k i s i de a ğ la m a m a k için ken din i sık m a k zorundaydı. Sonra
ise, hiçbir şey söylem eden , k ü çü k bir veda edip serbest bıraktılar
birbirlerini. İ k is i de ayrı y ola sa p tı. A y r ı yollardan yürüyüp, at/n
y ollard a a ğ la m a k için.
S in a n içinden b ir k e z d a h a s ö z verdi kendine.
"S ö z veriyorum E ce, senin için sevileceğim ."
T ıp k ı E c e ’nin yaptığı g i b i . . .
S ö z veriyorum S in a n , senin için iyileşeceğim .”
tu v alette b i r a z t ı v e e t o k u d u . S o n r a , k i m s e y i u y a n d ır m a m a k iç in
parm ak u ç l a r ı n d a g i t t i ğ i m u t f a k t a n e b u l d u y s a m id e y e i n d ir d i v e
halde a p a r t m a n ı n k a p ıs ın d a b u ld u . " K ız n iy e b u r a d a b e k le d in ,
k a r a n lı k t a b i r ş e y f a l a n o l a c a k , ” d e d i o n u n e lin i t u t a r k e n . K ız
sonra d ü n k ü p l a n l a r ı n ı t e y i t e t m e k i s t e r g i b i . "V a r k a d i y e r e k
o n ay la d ı O ğ u z .
P a r k a d o ğ ru e l e le y ü r ü r le r k e n , ik is in in d e ü z e r in d e a y n ı p ija
madan v a r d ı . İ B i r e ş i O ğ u z ’ d a , b i r e ş i Y l u n u î l ı n e ' d e o l a n p i z z a
desenli p i j a m a n ı n son e ş in i d e İ r e m ’e h e d iy e e tm iş ti, b ir k a ç h a f t a
önce. B u o n a g ö r e , ö z e l b i r ş e y d i , ğ i t g i d e a y d ı n l a n m a y a b a ş l a y a n
o cu m artesi s a b a h ı b i r b i r i n i n e ş i p i j a m a l a r l a , u y k u lu b i r s u r a t l a ,
b ir lik te e s n e y e r e k p a r k a y ü r ü m e k i k i s i n e d e f a z l a r o m a n t i k g e l m i ş
ti. W f . n e k a d a r u y k u l u o l d u k l a r ı i ç i n ç o k f a z l a i d r a k e d e m e s e l e r
i le .. . "K i m d e n ç ı k t ı k ı z b u s a b a h p a r k t a g ü n e ş i n d o ğ u ş u n u i z l e m e
fik r i... K e ş k e b a t ı ş ın ı i z l e ş e y d i k . Y e m in e d e r im a t l a r g ib i a y a k t a
u y u y a k a l a c a ğ ım ş i m d i . ”
dedim s a n a s a b a h s a b a h k a l k a m a y ı z d i y e a m a . . . ”
asla k ö t ü b i r f i k i r ü r e t m e z . ”
" M ik k a t e t , ” d e d i İ r e m b i r a ğ a c a ç a r p m a k t a o la n s e v g ilis in i
k o lu n d a n ç e k e r k e n . " Y ü c e m e s e ö lü y o r d u . ”
O n ce y a n y a n a i k i s a l ı n c a ğ a o t u r u p g ü n e ş in d o ğ u ş u n u iz le d ile r ,
oon ra bu n u n s ık ıc ı b i r f i k i r o ld u ğ u n a k a r a r v e r ip , k e n d i h a lle r in d e
sonra v e s a l ı n c a ğ ı k o p a r d ı l a r . K o p a n s a l ı n c a ğ ı n o t u r a ğ ı n a İ r e m ’ in
p o p o s u s ık ts t i. O ğ u z b u n a y e r l e r e y a t a r a k , y a k l a ş ı k bej-ali
kika kesintisiz g ü ld ü ... Tahterevallide o y a l a n d ı l a r bira ¡t, Q
da uslu dunnadı O ğ u z ve İrem 'i iki kez t a h t e r e v a l l id e n dütüt^
Cn son kaydıraktan arka arkaya kayarken h ı z l a r ı n ı m i
y e r e y u v a r la n ın c a , b u d e fa ikisi d e kahkahalarla gülerek yan i i
y a t ıp , a y a k la r ın ı k a y d ır a ğ ın u cu n a uzattılar. 13ir elini tntuj
a t tı O ğ u z , d iğ e r i ile k ı z ın e ltn i tu tt u . O an, saatlerdir gülmtL
te n b a ş k a b i r ş e y y a p m a y a n İrem kon u şm aya başladı.
'" B a n a b u n d a n b i r k a ç a y ö n c e s a b a h ın a ltıs ın d a , pijamaları
la , s e v g ilim le b ir p a r k a g id ip d e li g ib i oy u n oynayacağım, ¡jjj^
b e n i d e f a l a r c a d ü ş ü r e c e ğ i n i , p o p o m u n s a l ı n c a ğ a sıkışacağım t»
b i r l i k t e k a y d ı r a k t a n k a y a r k e n t e p e t a k l a k o l a c a ğ ı m ı z ı söyleseler
b i r d e b u n d a n z e v k a l a c a k s ı n d e s e l e r d i . . . K a h k a h a l a r l a gülerdi*
s ö y l e y e n k i ş i y e . A m a ş i m d i . . . B a z e n s e v g i l i m değilmişsin iı
a n a o k u l u n d a n o y u n a r k a d a ş ı m m ı ş s ı n g i b i g e l i y o r biliyor m usun7
B u i y i b i r ş e y m i b i l m i y o r u m a m a . . . Y a n i b i r l i k t e gülüyoruz
B i r l i k t e ç a t l a y a n a k a d a r p i z z a y i y o r u z , i n s a n l a r l a uğraşıyonu
| i y i y i z a m a . . . S a n k i . . . S a n k i b u n l a r ı a r k a d a ş l a r ı n l a da yapa
b i l i r m i ş s i n g i b i . B e n i m a r k a d a ş l a r ı n d a n n e f a r k ı m var Oğuz?
M e s e l a ğ ö k h a n ’d a n f a r k ı m n e s e n in iç in ? ”
im z a a t ıy o r u m . ”
450
M b e n im ona l a f s ö y l e m e y e h a k k ı m yok. S e r iin k a r a r ın o.
$ 8 t ^ k b e n c e .”
" p e k i, §u an a kadarki b ü tü n iliş k ile r in d e b ö y le ' m iy d in ?
ra*i..Yie:biîeyim-"
W$Kızm?beno mkançlik :6laıfiâtiıit ilkokulda bıraktım. Şimdi
bizim s ı n ı f t a bir his vardı, ben de hoşlanıyorum gibi bir şey bun
dan. Y a n i sekiz yaşında nasıl hoşlanılıydrsa i ş l e Yleyse, kızı
hırkörüşiimde heyecandan gidip dövüyordum fazı:' Öyle saçma
bir şeydi.. . Sonra bit gün bu arkasında oturan sınıfın ineği M -
fffl’le çikolatasını paylaştı. Orda çok kıskandım tamam m ı.. .
So«ro gidip yine kızı dövdüm. Sonra kız beni öğretmene şikâyet
elti. Öğretmen de*beni dövdü. Sonra öğretmeni beni dövdü diye
çıkışta gidip kızı bulup bir daha dövdüm. Sonra bu defa okula
aileibi çağırdılar... ”
m^Oğuz,” dedi kız gülmemek için kendini zor tutarken.^ "Kız-
lanÜncitmemen gerektiğini biliyor olman gerekmez miydi o yaşta?
K ız ı kıskanıp gidip dövmek ne? ”
MmiDövmek dediysek, gidip saçını falan çekiyordumi ¡Tekme ta*
kat dalmıyorduk herhalde. ..ilk ok u l sevdicekıdayağının bir kuralı
vardır, siz kızlar bilmezsiniz. Hem... /Iramızda kalsın ama ben
o yaşımda kızla erkeğin ayrımını yapamıyordum zaten. Kızların
dapipisi var sanıyordum. Hatta sünnetimizde Yaprak niye sünnet
okuyor diye ortalığı ayağa kaldırmıştım." İrem dayanamayıp^
sağlambir kahkaha patlattı sevgilisinin son anlattıklarına, j ima
varya Allah korumuş. O kız şimdi lisede benim sınıfımda. Eğer
beni öğretmene söyleyip dövdürmese de, aşkım devam etty şu an
kendi en sevdiğim uzuvlarımı bahçe makasıyla kesiyordum herhal-
di,”
TBunu daha önce söylememiştin bana... (Demek ilkokul aşkın-
f aynı sınıftasın. Kimmiş o kız?”
İlkokul aşk ı değil kızım, iki dövdük iki kıskandık diye aşk
f oldu? Yani o yaşın şartlarına göre öyle olabilir ama, ” derken,
^ton’in koluna çimdik atmasıyla küçük bir ah sesi çıkarıp Yb-
g i ı t t ," d e d i. "Şu n ü r e k li k a v g a e t t iğ im k ız var ya, sarışın olan
iltü m asan ı g ib i g ö ğ s ü o l a n . . . T e k m e o la n . H a n i şu-"
" fln la d tm k im o ld u ğ u n u ," dedi k ız k e n d i n i k a p t ı r a n O ğ u z 'u
452
. arfc d iff«K ö t e y e g i d e m e y e c e k i k i y i z d i y e . , . A y .
İe y im ..* * '
P»«® '1 # u y a c a ğ ı m , ” eled i O ğ u z , k ı z ı n s o n c ü m l e m d e n
* $ , ¡ 1' * Ç e n e s i n i o l a b i l d i ğ i n c e a ş a ğ ı i n d i r i p g ı-
***
Tuna, mutfakta kahve yapmak için ısıttığı suyu fincanına bo
şaltırken, banyodan büyükannesinin kendisine seslendiğini duydu
Temeğin altını kıs diye bağırıyordu yaşlı kadın. Hemen, büyükan
nesinin dediğini yapıp ocağın altını kıstı ve aynı anda tencereni«
kapağım açtı ne piştiğine bakmak için, etli türlü yemeği vardı
tencerenin içinde, ğ ö z le rin i kısıp, "Affet bizi sevgili kuzu. Bir
daha dünyaya geldiğinde seni kesenleri, sen de kesebilirsin, isin
veriyorum. Vlasılsa aynı hesap... Tamam, mı?” deyip yerine yer
leştirdi kapağı. Sonra hemen tekrar açtı. "Şaka yaptım. Tapma
öyle bir şey.”
Kahvesini alıp oturma odasına geldi ve en sevdiği köşeye geçti.
fincanını küçük sehpaya bırakıp, kitabına uzandığı an kapıııııı
z ilin i duydu. "Cğer yine o küçük patates kafaysa, onu bu defa
sineklikle öldüreceğim, ” dedi ve kitabı geri bırakıp kapıyı açmaya
gitti.
Taprak olduğundan emindi, o yüzden kapı dürbününden bak
madan direkt açtı kapıyı. Kendini Taprak’a sayacağı şeylere ha
zırlam ıştı ki, kapıda başka bir k ız ı görünce hepsini tek tek yut-
454
'Hj \ r
C ç7 ¡ ¡ % \ L zorunda k a l d ı . " S e l a m ! " d i y e i n l e t t i a p a r t m a n t t i z b i r ses.
ra ffi ,5ü, 1 p ( f a p y , g e le n k i ş i n i n y ü z ü n e k a p a t t ı c e v a p d a h i v e m e d e n .
jty çocuğun d a v a s ı y l a i l g i l i . . . ”
455
diye sordu (Uerini silkelerken. Tuna’nm sinirlenip crnap verm^
etkini bildiği için, kendi sorusunu kendi yanıtlayıp, "33™ bulu.
rum nasılsa." dedi ve koridorda yüksele topuklu ayakkabılar,,,!«,
ilerlemeye başladı.
Önce yanlışlıkla Tuna’nın büyükannesinin odasına girse de
ikinci de salonu tutturdu ve üzerindeki elbiseye aldırmadan en
yakın kanepeye kendini bıraktı. Tuna, burası ne kadar acayip!"
dedi her zamanki coşkusuyla. "M o b ily a la r falan... Cslei bir fÜ,,
setindeymiş hissi uyandırıyor!"
Tuna, kıssm peşinden salona girerken yüzüne her zamanki
küçümseyen ifadesini yerleştirdi. "Seninle muhabbet edemeyecek
kadar fazla nefret ediyorum senden. (Davaya ne oldu?”
adım atıp, kızın karşısına d ik ild i. "Ö z e t geç.” Kız, Tuna'^
birkaç saniye dik dik baktıktan sonra bileğinden tutup ymm
çekti onu. ,,(D ur be, iki dakika... insan bir hal hatır sorar deijıl
m i? ”
Tuna, kendini zorla kızın uzağına attı kanepede, "ğdkçe’
dedi sinirle, "hobilerim arasında senden nefret etmek var. Bunu
sana defalarca söyledim. H âlâ söylüyorum. Seninle değil mutai.
bet etmek, aynı ekolojik sistem içinde bile bulunmak istemiyor«»
ben. IBunun için gerekirse boyut değiştirebilirim. O derece... 0
yüzden benimle oyun oynama. Vle söyleyeceksen söyle uegit. Tot
sa seni atomlarına ayırıp, herhangi bir ilkokuldaki fen dem
bağışlarını deney için.”
ellerini göğsünde birleştirip, sırtını geriye yasladı kız. %
İstanbul'dan sırf sana bu haberi vermek için geleyim, senin5«
söylenerek.
yaptıklarına b a k ... ” diye
"(Drama kraliçesi, yinekendini araya sokacak bir yer M»
yani... Tebrikediyorum, flma gelmek yerine arayabilirdin «iß 1
mi? ü İh ... flma pardon, I Q seviyen ile ayak numaramuy*
olduğunuunutmuşum,/Ik ıl edememişsindir sen bunu. §ı<VW j
haber vermeye kalkıp, İstanbul’u ateşe vermediğine şükrettin^
"Şok biliyorsun sen... Telefonlarımı ne zamandan htn¥
oldun da arayarak söylememi bekliyorsun?’
H Senin için radyasyon aldığıma değmez diyerek iki
L,r(I(e>m|ttwaramalarına cevap vermeyi. Ama yine de bu,
! M
;
o lm a d ığ ı bir konuda bana haber vermek için kilometreler-
Ma"1
! J gelm em açıklamaz.
t tfllukam mı yok?” diye sordu kız gözlerini kocaman açarak.
I rû/akanı --" I^f Tuna’ya doğru yaklaşıp. §bal gibi de var. TBa-
1 |jma etmesem, Crtuğrul Amca o kadar kolay vazgeçmezdi
i _ n 'u<
’He? Babam vaz mı geçti?" Şaşırmıştı Tuna. Hem de faz
lasıyla.Ama vücudunu şaşkınlıktan daha çok, sevinç dalgası kap
lamıştı aynı anda. ’’Vlasıl oldu?" diye sordu merak eden gözlerle.
"Hasıl vazgeçti?"
"Ben seni sırf o olay yüzünden buraya sürdüğünü duyunca
birazdelirdim. Sen gittiğinden beri babama dil döküyorum, senin
haklı olduğunu falan anlatıyorum.. - .” İBiraz daha yaklaştı onu
ilkkez ilgiyle dinleyen Tuna’ya doğru. "Crtuğrul Amca da o gey
çocukla konuşmuş zaten senden sonra, biraz yumuşamış. JBen de
hahamın beynini yıkayınca, bir gece bindeyken konu açıldı. IBen
biryandan, babam bir yandan, annen bir yandan derken vazgeçti
davadan. Hatta sıkı dur... (Daha bombası geliyor. Çocuğun avu
katı da babam olacak! (Davada karşıya geçtiler!”
"Giddi misin sen?” dedi Tuna duyduklarına ınanamayarak.
Voğru söylüyorsun değil mi?” Ayağa kalktı heyecandan. §ök-
çe de ayağa kalktı hemen ve "Cvet, ciddiyim!” dedi gururla.
"Sayende, çocuğun geleceği kurtuldu. Azıcık da benim sayemde
tabii...” dedi kendinden emin bir şekilde.
"Kendini araya sokmasan olmaz zaten çirkin drama kraliçe
si..." Tuna güldü sonra. "Şok mutluyum şu an. Gidden... ”
"Artık İstanbul’a dönebilirsin yani! Seni götürmeye geldim.
MÛak§am gidelim!”
Tuna’nın yüzündeki duygusal ve mutlu ifade, kızın o cümle
siyle yerini klasik Tuna ifadesine bıraktı saniyeler içinde. "IBen
hiçbir yere dönmüyorum, ama sen istediğin yere dönmekte özgiir-
"T u n a b a k , a b im ü n i v e r s i t e y i b u r a d a o k u y o r , biliy orsu n , i
r a d a k a lm a m h i ç d e z o r d e ğ i l . C ğ e r sen g e l m e z s e n , ben Se)Ij '
y a g ö t ü r m e y e i k n a e d e n e k a d a r b u r a d a k a h r ı m . V le k a d a r i l i
o ld u ğ u m u b ilir s in , y a p a r ım y a n i. İ s t a n b u l ’ a d ö n v e yine benj
n e fr e t e t . S oru n d e ğ il. 'B e n im le g e l y e te r k i . . . H m ...
s a n a g ö re b ir y e r d e ğ il.”
| K a p s a m a a la n ı d ış ın a d o ğ ru a la y ım s e n i ... ğerçekten, P
d e k i o iğ ren ç to n m id e m i b u la n d ır ıy o r . K e d i g ib i, ensenden |§
d ı ş a r ı a t a b i l i r i m s e n i ; a n c a k l a t e k s e ld iv e n g iy m em gerekecek
d oku n u rken . O y ü z d e n b e n i u ğ r a ş t ı r m a d a , k e n d in ç ık .”
dedi ğökçe ç o c u k s u b i r i f a d e y l e .
" T a T u n a ," K en din den
parkı« g i r iş i n d e . Ç i l e r i n i , ö n ü n d e b i r l e ş t i r m i ş o n a d o ğ r u b a k ı y o r
zuna taktı.
" M e r h a b a ,” dedi kız ğ ö k h a n ’m yanına y a k la ş ın c a . "C pey
ğ ö k h a n , " I f l f le r h a b a s a r ı ş ı n ” d i y e r e k .
sarışına t e r f i e t t i m . H e r g e ç e n g ü n beni
"(D em ek s a r ı ş ı n ı m d a n
& da ş a ş ı r t ı y o r s u n ğökhan. ” f l â e r v e i l k d a k i k a d a n h a y a l k ı
rıklığına u ğ r a m ı ş t ı v e b u n u b e l l i e t m e k t e n ç e k i n m i y o r d u . Ç ü n k ü
bir aydır o n d a n k a ç a n e r k e k a r k a d a ş t v ım , o n u o r a y a b a r ı ş m a k için
çağırdığını d ü ş ü n ü y o r d u . ( D a h a d o ğ r u s u , ö y l e temenni ediyordu.
"Öyle söyleme,” d e y i p , p a r m a ğ ı y l a b o ş b i r salıncağı işaret etti
ğökhan. "§eç o t u r , a z ı c ı k k o n u ş a l ı m . ”
" K o n u ş a lım b a k a l ı m . . . ”
462
ktzttı ycinmcı koştu, "İyi misin?” diye sordu bayrıda durup|
^ evop vermeyince hemen dizlerinin üzerine çöküp kızı omuz-
tutarak hafifçe sarstı. "Kızım bak katil olmak için fazla
¡¡acısı çekiyorum şu an, cidden... flç gözleriniİM dedi panikle,
ü kafamı k e n d i n e y a k l a ş t ı r d ı k a n ı y o r mu d i y e bakmak için,
(yu o sırada, k ı s a s a ç l ı , t e m i z y ü z l ü g e n ç k ı z a ç t ı gözlerini ve
m
m s a n t im ö n ü n d e d u r a n y ü z ü n b u r n u n u ı s ı r d ı .
ğ ¡¡¡¡h a n , k ız ı b ır a k tı ve a c ıy la g e r iy e attı k e n d in i bu rn u n u
, tutarak . " K ı z ı m p s i k o p a t m ı s ı n ? ! ”
"i\ z ö n c e s ö y l e d i k l e r i n l e b i r k ı z ı a ğ l a t t ı n . Ş i m d i d e b a ş k a b i r
¡¡0 y a r a la d ı n . A s ı l s e n p s i k o p a t m ı s ı n ? K o k s a ü l k e m i z d e f a z l a -
„¡,1a a l ı ş a g e l m i ş k a d ı n l a r ı n d e r d i k l a s i k b i r a l f a e r k e ğ i m i s i n ? ”
ınak , ö lm e d e n ö n c e y a p m a m g e r e k e n i k i m i l y a r ş e y i ç i n d e e n s o n d a .
İyiysen, s o r u n y o k . ” A r k a s ı n ı d ö n ü p a z ö n c e ç a n ta s ın ı b ır a k tığ ı
yere d oğ ru y ü r ü m e y e b a ş l a d ı . Ç a n ta s ın a u la ş tığ ın d a , on u a lm a k
in s ır tım d a n , a ş a ğ ı a t a r ı m h a !” d iy e b a ğ ır d ı ğ ö k h a n y in e .
bir evde ş u a n b e n i b e k l i y o r v e a z ö n c e k a f a m a f a l s o l u b i r s a l ı n c a k
yedim. Y t i r ü y e m i y o r u m . ”
ilerken, k ı z ı s a r s a c a k ş e k i l d e v ü c u d u n u d ö n d ü r m e y e b a ş l a d ı g ö k -
B ir gü re y ü r ü d ü ö y l e . K ız n e d e r s e d e s in , o n u d in le m e y ip s a d e c e
w
evine gidecekti, evlerinin önüne gelince mecburen inerdi «asılsa
öyle düşünüyordu. Cve yaklaştığını belli eden son köşeden dedö
nünce ğökhan, "VIereden biliyorsun gideceğim yeri,” diye sordu
kız şaşırarak. ÜBoş bulunup durdu ve kaşlarını çatarak "}{a?ri
diye sordu ğökhan, "Yle nerden bilmesi?”
"Cmlakçının bana göstereceği ev... Şu yolun sonundaki.’’
"'Yolun... Sonundaki?"
"Ylflavi apartmanın çatı katına talibim de...”
"IfJ/lavi apartman mı?”
■ "'Evet. VIiye şaşırdın bu kadar?” diye sorarken kus, §öfekan
boş bir anına getirip, silkeledi kendini ve kızı yere düşürdü. "Yok
canım. Yle şaşırması... fliti üstü üst hatim,'’ dedi. "Ve şimdi
sırf sen taşınma diye apartmanı ateşe vermeye gidiyorum. İ i
günler... ”
Barış ve Ali’nin üst üste bana kalplerini açmalarının ve ka
fanın ıçindekilerini bir tayfun gibi darmaduman etmelerinin
ard ın d an bir ay geçti. Ali ile çocukların yanında konuşmamızın
d ışın d a neredeyse hiç konuşmadık. Bizimkiler evden ayrılırken
onlarla çıkıyor, onlarla eve geri giriyordum. Ali de onların ya
nında çaktırmıyordu ama bir anlığına bile gitseler yanımızdan,
hemen gözlerimin takılmayacağı yerlere kaçıyordu, söz verdiği
g ib i Barış... O zaten kayıptı. Sağlık raporu almış torpille, gel
miyordu okula. Sözde üniversite sınavı için ama... Aması vardı
işte. Bir benim bir onun bildiği... O bir ay, ikisi de beni kafam
daki kaosun ortasında yapayalnız bırakmışlardı yani.
Her gece, dokuz demeden yatağa yatmak, avizeye içimi dök
mek, ne hissettiğimi çözmeye çalışırken delirme aşamasına gel
mek ve soluğu her ne kadar beni görünce delirse de Tuna’mn
yanında almak son bir ayımın gece ritüeli gibi bir hale gelmişti.
öyle gecelerin birinde, Tuna, sürekli ondan benim yerime
duygularımı çözmesini istemem üzerine dayanamayıp olaya
müdahale etmiş, bir not defteri tutuşturmuştu elime. Ödevim,
basitti. Defteri ortadan ikiye ayıracaktım. Yınsı Ali, yansı Barış
için.,. Sonra hangisi aklıma gelirse onun bölümüne çarpı ata
caktım. Eğer güzel bir şekilde aklıma geldiyse kırmızı, aklıma
gelince beni sinirlendirdilerse siyahla ya da o ikisinden birini
başka bir kızla düşünüp kıskanıyorsam ise maviyle... Bir hafta
filan yaptım bu dediğini. Sonra ödev kontrolü bahanesiyle ak
samsoluğu yine yanında aldım kızıl akıl hocamın. ,
îbnalann ziline bastığımda, kapının açılmasını beklemeden
d in id e k i n o t d e fte rim i y ü z ü m e siper e ttim , y ü z ü m ü görmezse
dalıu || s in irle n ir diye d ü ş ü n d ü m . K apı, be kle d iğim gibi hemen
•ıhıldı, " İ lil b a k a lım b e n k im im l\ n u !” d e d im not defterinin
Ali Rıza Bınboğa,’
a ltın d a n p ijk iıı p işk in . "C e v a p v e riy o ru m ,
dedi alaycı b ir ses tonuyla, “Geç içeri gen zekâlı, deyip yüzü
m e tu t t u ğ u m not d e fte rin i y ü z ü m d e n çekti. “Sadece burnun
kap anıyo r ay rıcı. S in ir b o z u c u y ü z ü n ü tam a m en gizlemek e-
teı seıı b e to n falan d ö k tü r m e n gerekiyor,"
"A.ıa, öyle mi?" diye sordum çocuksu bir ifadeyle. Ayağım,
daki terlikleri çıkarıp, içeri geçtim hemen. “Ben hep yiyorum
bu haltı. Küçükken saklambaç falan oynarken hep popomaçıku
kalırdı mesela. Halbuki ben Harry Potter’ın pelerinini giymk.
çesine, kimsenin beni görmediğine inanarak saklanırdım. Sonrı
sobe!.."
“Seııi hayat doğarken sobelemiş." Burnunu hafifçe yukan
kaldırdı kibirle. Koordinatları bekleyen bir pilot edasıyla nercw
geçeceğimi söylemesini beklerken “Balkon,” dedi sinirle. Elim,
le asker selamı verip, uygun adım balkona ilerledim.
Balkona ulaşınca, birkaç numara büyük balkon terliğini
ğıma geçirip ayaklarını yere sürterek küçük masanın yanındık
sandalyelerden birine çöktüm. Tuna da hemen peşimden ed-
rnişti. Her zaman yaptığı gibi sandalyesini benden uzak birkö
şeye çekip, bacak bacak üstüne attı. “Yeni mi başladın buna?'
dedim elindeki kitabı işaret edip. “Ne kadar çok kitap otura
sım. Çok imreniyorum sana kızıl kitap kurdu.”
“Keşke sen de biraz okusaydın, belki beynine giden yolkr-
daki tıkanıklığa iyi gelebilirdi.” Elindeki kitabın ayracını kaldı
ğı sayfaya yerleştirerek kitabı masaya bıraktı ve geriye yaslandı
“Bu haftaki ödevini yapmış gibi görünüyorsun. Göster bala
lım .” Elini not defterini vermem için bana doğru uzattı. No
defterini hemen avucuna bıraktım. “Bakalım bakalım... g
ve defteri incelemeye başladı sınav kâğıtlarını okuyan bir öğ
retmen edasıyla. Bir süre iki tarafa da attığım çarpılan bata
kaşları çatık bir şekilde. Sabırsızlanarak “S o nu ç ne sence? ^
46i)
bir türlü bir şey söylem eyince. B e n im so ru m a sinirle-
^ (terin kapağını sertçe kapattı ve masaya fırlattı. “S o n u ç ne
S; jSh3 p „ ... epriiri tam bir u m u tsu z vaka o lm a n ! B u ne b iç im b ir
J jki ^ SÖHUv
• 10 be? İkîsine de aynı sayıda aynı renkte çarpı atm ışsın. B en
% dürüst ol kendine demedim m i?”
X,, ‘Ama kızıl - Çok zor benim için,” dedim başımı öne eğe-
«yani aklıma geldiklerinde neden geldiklerini kestirmek...
Mesela aklıma Ali gelince üzülüyorum . Ama bu hem arkadaş-
^ ' m ız için olabilir hem de... Yani bilmiyorum. Anlamıyorum.
çözemiyorum. Ne yaparsam yapayım olmuyor. İçimde bir fir-
1)1 flnJflinkoptuğu kesin ama... Ama o fırtınayı kim in kopardığı
fS meçhul.”
“Fırtınayı kim kopardı bilmiyorum ama senin kafanı bir gün
benkoparacağım çirkin şey.”
“Ya Tana...” dedim artık alıştığım iğnelemelerini takmaya-
Jj0i| || “Gerçekten ben çok mutsuzum. ”
Ben böyle deyince dayanamayıp biraz yaklaştırdı sandal
yesini bana doğru. “Aptalların doğasında m utlu olmak vardır.
Üt Kendinegel aptal kız!” dedi. Kafamı kaldırıp, “Hayatımda duy-
III duğumen vasat teselliyi verdiğin için tebrikler,” dedim. O m uz
:n$' silkip “Çok bile sana. Bir aydır gelip Edward ile Jacob arasında
ŞP- kalmış ortaokul çocuğu gibi taraf seçmeye çalışıyorsun ve bu
m sürecebeni dahil ediyorsun. Hayır anlamadığım, sen birini seç-
||§ tikten sonra diğerini bana m ı yapacaksın? Neden bu işkenceyi
bençekiyorum? ”
“Birini seçmeye çalışmıyorum!” diye bağırdım panikle. El-
kaUı- lerimi, hafta sonu mangal meraklısı çılgın bir babanın, manga
la® 1ınbaşında etleri kızartmak için yel yaptığı gibi hızla sallamaya
W başladım. “Ben sadece içimdeki şeyleri dışarı çıkarıp, o ikisine
Not kesin bir şeyler söyleyip, böylece o ikisinin de hayatımda...”
(0 Yutkundum. “O kitabın konusu neydi ya? Güzel mi? Güzelse
rof tanokuyayım,” dedim. Evet, eğer dünyanın en saçma konu de
li Eştirme çabası ödülü diye bir şey olsaydı, kesinlikle şimdi bıri-
■ ¡«i çıkıp o ödülü ellerime bırakmış olurdu. ‘Yaprak gerçekten,”
dedi TUna gözlerini kısıp. Ellerini tekrar göğsünde birleştirdi vc
geriye yaslandı. “Şu yaşıma kadar tek bir kez dahi küfür etme
dim. Ama eğer bir gün edersem, kesinlikle ilk sana edeceğimI
“Söz, o gün ben de sana eşlik edeceğim kendime küfrederek.
\feter ki bana son bir kez yardım et... Beni kendi halime bira,
kırsan ben gidip aşkı Google’da arayacağım sadece. Cidden...”
“Eminim onu bile yapmışsındır,” dedi gözlerini devirip. Ce
vap vermeyince kaşlarını çatarak tekrar bana döndü. “Yaptın mı
yoksa gerçekten?”
“Yani birkaç kez...”
“Eros... Aşk tanrısı... Bu kızı neresinden vurdun sen?”dedi
alay ederek. “Beni dinle. Bu da son iyiliğim sana... Ne yapar
sam yapayım, ne dersem diyeyim bir halt anlamıyorsun çünkü.*
Sandalyesiyle iyice yaklaştı yanıma. “Kapat gözlerini.”
“Düşünsene,” dedim gözlerimi kapatırken. “Öpermişsin
birden.”
“Öyle bir şey yaparsam emin ol, dudaklarımı ipe takar, kışlık
biberlerle birlikte kuruturum.”
“Komikti,” dedim kıkırdayarak. Böyle lafları artık canımı
sıkmıyor, aksine komik geliyordu. “Şimdi, beynini tam am en
boşalt... Gerçi dolu olduğunu sanmıyorum da...”
Gözlerimden tekini açıp, “Aşk olsun kızılın en kırıcı tonu,”
dedim ve tekrar kapadım. Beni takmayarak devam etti. “Sınıftan
birini seç. Birazdan onun bedenine gireceksin...”
“Pardon?” dedim yine gözümü açıp. Parmağını neredeyse
gözüme sokuyordu “Kes sesini!” diye gürlemeden önce. Gen
sin geri, kapadım gözlerimi “Tamam be aman!” diyerek. Sakin
leşince, devam etti yine aynı ses tonuyla. “B ir in i seç. Herkesi
en iyi gözlemleyeceğini düşündüğün... En arka sırada oturan
sessiz bir kız var ya, o olabilir mesela.” , <; •H
“Meliha...” ı
“Tamam. Osun sen... Şimdi onun bedenine girdiğini haya*
et ve sınıfın en arkasına geç. Ali sadece arada bir gün ayd ın dedi
ğin bir sınıf arkadaşın... Tamam mı? Şimdi Ali’ye onun gözün-
468
a n ı
j en bak. O senin o n ik i y ıld ır t a n ıd ığ ın A li d e ğ il... K ita b ınd an
« I İrfanı kaldırdığın an sana b ak ıp g ü lü m s e d iğ in i fark ediyorsun.
Sonra çık sınıftan. Ü s t kata, kızlar tuv ale tin e ... M e rd ive nle rin
basında bir ç o c uk g ö rd ü n . O , sana hayatta daha önce h iç yaşa
madığın şeyleri yaşatan, s ın k o ğla n değil. O sadece, üst dev
relerden b ir çocuk. Y a n la rın d a n geçerken g özle rin iz takılıyor
birbirinize...”
Tuna’n ın an lattık larını te k te k c a n la n d ırd ım kafam da. Yap
mak istediğini b e lki de ilk kez b u kadar net a n lıy o rd u m . Hisle-
rimin üstlerine ö r tt ü ğ ü m to praklardan başkası olarak k u rtu lm a
mı sağlayıp, en s a f d u y g u la r ım ı çık arm a k istiyordu. A nlattıkları
ma-% P3! V zihnimde ve k a lb im d e harekete geçtiğinde, işler dayanılm az hal
îrimi t e p S alınca derin b ir nefes alıp a ç tım g ö zle rim i. “K im ? ” diye sordu
K İ heyecanla. “K im i d ü ş ü n ü r k e n nefes alam ayacağını d ü ş ü n d ü n ? ”
“Kimseyi” diye b ir yalan u y d u r d u m h e m e n . “K im se.” Aya
noU ud^ ğa kalktım. A z ön ce h is se ttik le rim in ağırlığıyla p anikle m iştim .
“Gitsem iyi olacak, iyi geceler!” d e d im b a lk o n u n kapısının ko
***• h^ % h lunu kavrarken. “D a h a ne kadar kaçacaksın?” sorusu ise, kapı
nın kolunu bırak tıran d o ğ ru s oru y du . “D a h a ne kadar?”
# S K Î
sanmıyorumİ Tuna’ya d ö n ü k d e ğilk e n , k e n d im i birkaç saniye içinde to
472
¿uttfr oıuı şey hissetmiyordu. 33« da hayatın ona ayna-
i . ğMuııcIıı oııa göre, "ililiyor musun, senin lakabının btu
dıiil, gamzeli kahraman olması lazım cidden. Arkadaşların
Jl| Tam bir süper kahramansın" dedi A li'n in kollarında
■ -je ağırlaştığını hissettiği ani A li gülümseyip, "Sorma... ”
•jyj ajaycı bir tavırla. "Gidden. . . S enin yaptıklarını yapan çeti
n le r kalmadı. ”
"jggıı centilmen değilim. Sadece bazı konularda hassas biri
olarak yetiştirdi annem beni o kadar. ”
"Mütevazı olm a... ”
"Ben ilei-üç yaşlarındayken..." dedi apartmanın kapısına
ııltışttklanııda. Şanslarına açıktı kapı, kolayca içeri girdiler.
Merdivenin ilk basamağından çıkarken, devam etti anlatmaya,
’ftblm ölmüş. Sanırım o da beş yaşında falandı öldüğünde. 73en
pek hatırlamıyorum. (Doğduğundan beri hastaymış, beş yıl daya
nabilmiş... Annem çok üstüne düşermiş o yüzden. W.iş diyorum,
teıı hatırlamıyorum çünkü. Annemin anlattığı kadar işte... ”
Kucağındaki kızı hafifçe yukarı kaldırdı düşürmemek için. A ğır
iııiyım?” diye sordu kız. jBaşını salladı A li usulca, merdivenleri
tırmanırken, "ileyse," diyerek devam etti sonra. "O zamanlar
aklım pek sarmasa da bir şeye, annemin dediğine göre ablamla
fok ilgilenirmişim, gidip sürekli kontrol eder, öper, suyunu falan
götürürmüşüm... Çünkü annem, ablam için 'O n u n ilgiye ve sev
giye ihtiyacı var’ dermiş hep. O yüzden... Sonra ablam ölünce,
annem daha da hassaslaştı kız çocuklarına karşı. Vlerde bir kız
çocuğu görse, gözleri falan dolar... Kıyamaz hiç. 73eni de öyle
yetiştirdi. Ylerede yardıma ihtiyacı olan küçük bir kız çocuğu
görsen, mutlaka yardım elini uzat... IBöyle derdi. Hatta hâlâ sık
sıköğütlediği bir şey var bana. Vle olursa olsun oğlum, kırgın bir
kıza, ağlayan bir kıza ve hasta bir kıza yardım et.’ O yüzden,
belki diğerlerinden biraz daha hassas olabilirim bazı konularda
oma...” Kapının önüne gelmişlerdi, o anlatırken. 73ade’yi usulca
yere bıraktı. 'Aslında öyle abartılacak bir şey değil, sadece birkaç
hrumda fazla duyarlıyım. Ta da çevredekiler fazla duyarsız... |
473
- A n ah tarın ı çıkarıp, kapıyı açtı hızlıca ve tekrar koluna girdi
k ıa tn . " Ustiine basabiliyor musun?”
***
İçeri girdiklerinde, hemen dolaptan temiz bir havlu verdi kıza.
Ü ş ü tm e m e s i için üzerine de bir hırka örttü. Sonra, dizindeki ya-
rayı temizlemeye başladı kız onu hayranlıkla izlerken. "Katii ya-
Talanmışsın, ( D ü z yolda düşmeyi nasıl becerdin inan anlamadım."
"Vle bileyim...” dedi Bade dudaklarını toplayıp. ”^ütüver
dim işte.
A li yarayı tamamen temizledikten sonra canınt yakınmaya
özen göstererek sargı beziyle sardı ve küçük bir b a n t yapıştırdı
açılmaması için. ’’B itti” dedi s o n ra.
"Teşekkür ederim A li. ”
"Kim olsa yapardım.’’
"Her zamanki buz prens... Ayrıcalıklı olmadığımı biliyorum
merak etme,” dedi Bade gülerek. A li de güldü. "Bu arada, Tip.
rak’la nasıl gidiyor?”
"ğitmiyor,” diye cevap verdi A li iç çekerek. Bade, Ali'nin
yüzündeki hüznü görünce, bir kez daha h issetti / J l i ’mtt Yaprak'a
karşı olan güçlü aşkını. " S e v e r k e n a b a r ta n la r d a n s ın değil mi?’
diye sordu çocuksu bir tebessümle.
"Yıldız kayarken, tek dilek hakkım ı o n u n da penceresinden
görünsün diye harcıyorum her defasında. S a n ı r ı m . . . £vet."
"T anrım ... VIasıl güzel bir a ş k t ır b u , ” diye mırıldandı kendi
kendine. Sonra yanlış bir şey sö y le m iş gibi, dudaklarım ısırdı.
"içimden söyleyecektim," dedi gülerek. "Gidden... Toprak a olan
aşkım azıcık hisseden birisi, sana âşık olmaya u ta n ır .” Geuapoe-
remedi A li. Sadece b a ş ın ı hafifçe önüne eğdi ve gülümsedi. "Ama
bir şeyi cidden nıerak ediyorum. Ş im d id e n b u k a d ar uzun yıllar
sevdin... ileride bir gün sıkılmayacak mısın? Ya da azalmayacak
mı a ş k ı n ? ”
"A ş ık olmak sakız çiğnemeye benziyor aslında. Ö nünde sınır
s ız sayıda sakız var ve istediğin kadar alıp çiğneyebilirsin. C1"
İ li! ¡,jr fmıe, lisede bir tane, Üniversitede bir... O rta yaşta...
y^hkta... Ortalama bir insan ömründe, bu evrelerde defalarca
jj olm/oi' binlerine. Sonra o sakızdan sıkılıp ya atıyorlar, ya
■ yuyorlar. Tutarlarsa aşk, sevgiye dönüşüyor. Ta ki vücuttan
filo«| kadar... Atarlarsa ise ayrılmış oluyorlar. 1Sen, çocukken
0 jje3 attım ağzıma bir sakız. Sonra her evrede, bir diğerini
ctkıinıutdan ayıtı sakızdan sokuşturdum ağzıma. IBütün hakla
nını Yaprak ta kullandım ve y in e gelecekteki haklarımı da onun
i«« lıarcoyacaifHM. TBir süre sonra çiğneyemeyeceğim büyüklüğe
ert$i>ıce y u ta c a ğ ım o k o c a m a n sakızı. Tam ş u r a m a d e d i eliyle
çğijsiiııim solunu işaret edip, "şurama yapışacak. Ve oradan... ”
Sliyle, pencereden görünen gökyüzünü gösterdi. '"Buhar olup,
mor bir b u lu t olarak göğe ulaşacak. Ve Yaprak ilerde kiminle
ulursa olsun, o bulut onun üzerinde durup hep koruyacak onu."
fili onu şaşkınlıkla dinleyen kıza gülümsedi. " Iani... Ben öyle
istiyorum. ”
■ "Gidden... Hayatımda bu kadar güzel seven bir erkeğe rastla
madım ve rastlayacağımı da düşünmüyorum. T a n r ım , Yaprak kör
ıııfi? W « s il görmez böyle b ir in i? ”
"Söyleme öyle. Kolay değil onun için de... ”
A li’nin gülümsemesi halt desenini izlerken sabit kaldı. Aklına
düşmüştü yine Yaprak çünkü. Bade de kendi kendine gülümseyen
Ali’yi iz liy o r d u , içinden, ona bir şeyler hissettiği zaman tek ha
yalini kurduğu şey geçti o an.
Tek hayali, A l i ’yi o güzel gamzelerinden öpmekti. O a n o n a
bir şey hissetmese de, kalbine hayran olduğu adamı, arkadaşça da
olsa öpmek istedi tam da oradan. Kızacağını bilse de, o an ken
dine engel olmadı. ^Dizlerinin a c ım a s ın a aldırmadan, sürünerek
yanma kadar gitti ve o daha ne olduğunu anlamadan gamzesine
bir öpücük kondurdu.
n li, sadece yutkunabildi. Beklemiyordu bunu. K ız, dudak
larını yanağından çekerken bir şeyler söyleyip kızmak istedi B a
de ye. Ama yapamadı. Çünkü tam o an dış kapının çarpılma sesi
duyulmuştu.
475
Yağmur damlaların m pencereme çarpma sesleriyle uyandın o
gece. Yalnızca birkaç saat önce dalmıştım uykuya. Som zamanlar
da fazlasıyla huy edinmiştim erkenden yatıp gece yansı kalkma.
y ı... Annemler uyumuşlardı. O n la rı uyandırmamak için, SKs^
adımlarla balkona çıktım yağmuru hissedebilmek içi«. Balkondaki
terliklerin ıslak olmasına aldırmadan geçirdim ayaklanma ve bal
konun en ucuna kadar ilerledim. Yağmur damlalarının yüzüm
çarpışını hissetmek istemiştim sadece.
Kollarım ı balkon demirine yaslayıp, çenemi koluma dayadım.
Yağmur, o gece demekti. O akşam Tuna’mu söylediklerini dü
şünmekten yanan beynim, bir de yağmur yüzünden yangın yerim
dönmüştü gece gece. Kafam ı dağıtmak için, köşedeki saksıya laf
attım "V l'aber k ız, z il l i” diyerek. "JBir ara seninle fotosentez
parti yapalım. Sen karbondioksiti ayarla ben suyu... Mallan
hazırlayınca g izli g iz li buluşuruz. ” ğözlerim i kırpıştırdımöylece
duran saksıya bakarken. "^Delirmiyorum... ©elmmt/oım..'
derken, yağmur şiddetlenip iyice ıslatmaya başladı yüzümü. ®ili
mi çıkarıp yağmur suyunun ağzıma dolmasına uğraştım. Birkaç
damla dilime konunca panikle içeri çekip, yüzümü ekşittim, "bu
lutlar işemiyordur um arım ... ”
ğeriye çekilip, kapıya yasladım sonra. Yağmurun kaldırım
lara düşüşü, yine aklım a düşürdü son bir aydır içinde oldu^»
çıkm azı. Yağmurla gelmişti, yağmurla gitmeliydi... Belki 1!111
yüzden son zam anlarda bu kadar çok yağıyordu, gözlerimi
padım. Tuna’nm yaptığı ve benim korktuğum şeyi tekrarladı *1
ak§amdan beri defalarca yaptığım gibi. Başka binm’« gözü
onlara b a k m a k ...
476
SoiimÇ aynıydı, A y n ı kişi gelince aklım a sıkışıyordu göğsüm.
ffaM urla geldi, y a ğ m u rla gidecek.. . " dedim sırtımı çekerken
"B u g ü n , içim deki d ü ğ ü m le ri çözeceğim
Üzerimi gtı/ıp, §emsiyemi de a la r a k dışarı a ttım kendimi.
Çatit, OM geliyordu ben sokağa çık tığ ım d a , A l i 'n i n uyanık
olup olmadığım bilm ediğim den a n a h ta r ı da alm t§tım y a n m a .
Birkaç ay önceki b ıç ak la n m a olayı y ü z ü n d e n eskisi k a da r
Ugfhıısuz dolaşamıyordum geceleri. O y üzd e n , olabildiğince h ız lı
adımlarla yürüdüm . Ter yer koştum bile h a t t a . ..
flli'n in evinin önüne gelince, k a lb im h ız la atm aya başladı.
Climi göğsümün üstüne k oy up, sakinleşmeye çalıştım , f S a k i n
ol... TBugece, k a fa n d a k i o a p ta l d ü ğ ü m çö zülecek,” dedim gözle-
ft'iHİ kapatıp, içim de n u fa k birkaç d u a gönderdim işlerin yolunda
ûitttiesi için. S o n r a a n a h ta r ı usulca deliğe yerleştirip, çevirdim.
Olabildiğince sessiz hareket ediyordum . V ledensizce... K a p ı
y ı hafif aralık bırak ıp, önce u y u y u p u y u m a d ığ ın ı kontrol etmek
m
biri sıkıuenııişti kalbim i. Vle yapacağımı bilemeyip, arkamı dönüp
çil tını evden I oşar adım. K a p ıy ı yavaş çekmek istedim beni JUy
ıııasııı/ar diye, ama elim kolum o kadar birbirine kanşmrçf,
hızla çekiverdim.
Merdivenleri üçer adım atlarken, birkaç kez düştüm .
acımadı canım. Ta da hissetmedim...
Kendimi apartmandan dışan attığım an, daha da şiddeti*^
yağmur çarptı yüzüme. Şemsiyemi yukarıda bıraktığım içi«, ^
101
tıı ııı şapkasını geçirdim kafama ve tekrar koşmaya başladım
Vlereye gideceğimi bilemeden koştum, koştum, koştum...
M ma ayaklarımın beni götürdüğü yer. belliydi kafamın içindik
pusula için. Her şeyin başladığı yere g ö tü rü y o rd u . O parka
O ağaca...
A ğacın önüne geldiğimde, sırılsıklam ve nefes nefesiydin
İBirkaç saniye soluklanıp, kendimi ağacın altına attım yâçlü^
S ırtım ı ağaca yasladığım an ise, yağmurun ulaşamadığı yfoft,
ikinci kez ıslandı. Boynuma doğru akan yaşlar, sinirimi boamk
bir senkron tutturup birbirlerine karışarak akıyorlardı. Hedmo
kadar yanıyordu canım? Kandırılm ış mı hissediyordum feeıtdımi
yoksa sadece kıskançlık mı yapıyordum? Kafamı iki yaıuı salla-
d mı. YVlontumun kollarına sildim yanaklarımı. Uma kolumda
ıslaktı ya, işe yaramadı. Kafam ı kollanma gömüp, biraz dalu
ağladım sonra.
İB irkaç dakika sonra, b ir el dokundu b a şım a . Korkuyla sıçra-
dini. " Ş e n i m , ” dedi tanıdık bir ses. " Vle y apıyorsun Toprak?'
"W ç. ■• ” dedinı A l i’ye. "Hava almaya çıktım sadece."
’"B u havada...” dedi eliyle bir y a n a ğ ım d a k i yaşı şilem
"Hem de bu saatte..." dedi diğer yanağımı da silip, "lifti
ağlayarak. ”
"Ağlamıyorum ben, ” dedim burnumu çekip. Sen git. B*
iyiyim... Bade yi yalnız bırakma evde.”
"Y a p m a ... dedi fısıltıy la . "H a d i kalk, eve bırafefljı* **•
Hasta olacaksın. ”
"'Ali beni rahat bırak!” diye bağırdım onun sakintawı«<*
. ¿ayaMMayarak. "Ş u an sadece yalnız kalıp geberene ka-
f [çimdeki kandı nlmış aptal kız ölene kadar, o aptal his
e kadar ağlamak istiyorum sadece! ”
'Y a p r a k , y a p m a . . . ” d e d i f i l i y in e , " ğ e r ç e k t e n ... ”
h/ili. ğerçekten... Y le k a d a r a p t a l m ı ş ı m . 1 3 u ka z k a fa m ın a l-
,Ş a ş m a m . ■■ Kendimi b u k a d a r z o r l a m a m . . . B o ş u n a y m ış .”
u n lay a b iliy o rd u m .
yeksen ü s t ü m e . . . ğerçekten.. . ”
c e... dediğim an bana doğru bir adım atıp ağaca yasladı sırtımı
neağacın gövdesine sağlam bir yumruk geçirdi. Kızaran gözlerini
Silerime dayadı, ilk kez onu, gerçekten öfkeli görüyordum. K a l
anı acıyla hızlandı.
-nen bir a y d ı r n e ç e k i y o r u m s e n i n h a b e r i n var m ı? U la n ben
Sı i sen istemiyorsun d i y e , g ö z ü n ü n g ö r m e y e c e ğ i y e r l e r d e d u r u y o -
m ü ş l e r d i ç ı k a r t t ı r m a k i ç i n . O g ü n d e n b i r i z k a l d ı yüzük parma
ğ ı m d a . K ü ç ü k b i r k e s i k . . . S a n a d u y d u ğ u m o m a s u m aşktan bir
i z . , | K a d e r g i b i h a ? g e ç e n l e r d e s i g a r a i ç e r k e n d i k k a t i m i çekti.
Ç o k h a f i f b elli o lu y o r h â l â . O a n d e d i m k i . . . C ğ e r b ir gün,
ta ş ıy a c a ğ ın a c ıd a n a ly a n s h a z ır ... C pey, y e n i l g i y e h a z ır la m ış
tım k e n d im i y a n ı. A m a . . . (D a h a da s ı k t ı k o l l a r ı n d a h â l â tır
to p u k lu a y a k k a b ıs ın ı d ü ş ü r m e s in e h a z ır la m ış k e n ; o sp or ayak
k a b ıla r ın ı p r e n s in in k a fa s ın a f ı r l a t m a y ı t e r c i h e t t i . B e n i m k a fa
m a ... K e n d in e y a k ış ır g ib i. ”
Y a ğ m u r b iz i d e li g ib i ıs la t ır k e n , ç ıp la k a y a k la r ım onun ayak
la r ın ın ü z e r i n d e y d i h â l â . S a d e c e o k o n u ş t u b e n d in le d im bir süre.
S o n ra o d a su stu ğ u n d a, ertesi g ü n n e h is s e d e c e ğ im i bilmeden...
P iş m a n o lu p o lm a y a c a ğ ım ı d ü ş ü n m e d e n ... S adece kalbimin se
s in i d in le y e r e k k o n u ş m a y a b a ş la d ım . " Y le o ld u bilmiyorum. He
zam an dan beri fa r k lı tu tu y o ru m iç im d e sen i anlamıyorum. Ya
d a , n e z a m a n f a r k e tt im h a t ır la m ıy o r u m ... Adına aşk dendiğini
b ile b ilm iy o r d u m ben bu d u y g u la r ın . JBenden başkasına gülmeni
is te m iy o r u m m e s e la , g a m z e le r in i sadece ben göreyim istiyorum.
Sadece bana bak is tiy o r u m , sadece beni gör... Sürekli yanında
olmak istiyorum. İBaşka bir kızla görünce seni, deliriyorum, /ip
tal ben, bunların hepsini dostluğa sığdırmaya çalışmışım. Taşınış
kalbimin etrafına, bir de kabuk bağlamış d u y g u l a r . . . O n d a n gi
rememiş başka kimse yıllardır kalbime, g ö r e m e m i ş i m d e . i iptalim
y a a z c ı k , bilemedim A li. S a n a o k a d a r k ı z m ı ş k e n , k e n d im e bunu
484
ttiı« Bunu anladığım an, cümlelerimi yarım bırakıp
w( ¡¡aldırdım ve cesaretimi toplayıp " S en i seviyorum" dedim
İfieİei "Yani ga liba ...”
ffirkaç saniye gözlerime bakıp gülümsedi. |B u n u duymayı
I^^,1 bekledim b en...” dedi titreyen sesiyle. "İn a n ... B u ka-
p güzel bir his olduğunu bilseydim bir bu kadar daha seve seve
bıklerdİM-" Tutkundu usulca. "B en de se n i... B en de seni küçük
titan. Tahmin ettiğinden... Hissettiğinden... K a t ve kat daha
çj lıem de. Küçük bir öpücük daha kondurdu dudaklarıma.
i S çözülen beynim, o anın duygusallığım ancak iletiyordu
p i yanaklarıma. Yanaklarımın ısındığını hissettim o an. S it-
gide, canlanıyordu yüzü. O anın büyüsü yerini utanca bırakınca,
S i de aynı anda kaçırdık gözlerim izi, " f i l i. .. ” dedim yağmur
hâla deli gibi yağarken. "Yağmur yağacak galiba... Çamaşırları
toplamamız lazım. ”
"Hma önce onları yıkamamız lazım, değil m i? ”
Şaka şaka...
Devam edecek...
[Siz onları özlediğinizde, geri döneceğiz.
¡Söz. Anakuş ŞÖni.
www.kitapevi.oirg
Biişra Yılmaz
21 yaşında. Tokat’ta
doğup büyüdü.
D ü z ö l Üniversitesi ’ nde
^ r H i z m e t okudu.