Büşra Yılmaz-4N1K

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 485

a B Ü ?

R A y il a a a z

| « !

5. Baskı
@ p s i I on®
^ f^ 'a i& ık : röçdkkmffhuukette annelinden sürpriz yumurta iftediğt İçin
£gH|bulgur reyonuna ulaştırılıp çimdiklendiler, ilkokul önlüğünün altına
^eşöfVnan ¿iyip okula gidenler, yeşil silgisini diş izi yapanlar ve kırmı/.ı
kapaklı tüm dersler kitabının saman sayfalarını silerken yırtanlar
Ü kudar sıradan bir kız çocuğuyken; birlikte büyüdüğü dört çılgın erkek
(jntncadaşı yüzünden akranlarından biraz farklı bir kız haline gelmiştir.

Dünyasi, on iki yıllık dostları, gam/eli kahramanı A li, tek ideolojisi


¡f 3P (pizza, pijama, pislik) üzerine kurulu bir çılgın, Oğuz, sevgilisini
f İçendi vesikalık resminden bile kıskanan demirli, Gökhan ve notları
- toplamda bile lOO’e ulaşamayan çorap fetişisti tatlı çapkın Sinan'dan
ibarettir. Kalbi dördüyle tıka basa dolu, hayatı onlarla rengârenk olduğu
için aşka ne inancı vardır ne de ihtiyacı...

Ama bir gün rutin (!) hayatı, doğum gününde gelen bir paket ile
tümden değişir. Paketin içinde, gizemli bir âşıktan gelen, kızımızın asla
giymeyeceği türden gösterişli bir elbise ve içinde de bir not vardır

'İçindekiprensesi öldürm eye ç a lış s a n da< o can çekişerek için d e b ir yerde


; şakldnm gyı b aşarıy o r Bu, için d e k i preıısese hediy eni... H e rn c k ad ar ~
i . X çw dçkî \
oy aram az foz ço c u ğ u n a d a ay n ı o ra n d a âşık olsam d a ,.. T fe

STHG
303685
B AC

B Ü Ş R A Y I L M A Z
ISBN 978-605-173-054-7

mm .
«focebook.com/EpsilonYayin
9 786051 73 0547 t 25
'w w w.epsilonyayinevi.com mğ fgß -
•■
: alışveriş: kitap365.C0m
(\t¡^\ <*& Ulpül4Zr'í'*-
<£*-^
A ^ f^ W

4N1K
d_ÇA

,y jtë J* 'y L À ù £ '


4N1K

B ü şra Y ılm a z

© p s i lon®
TEŞEKKÜR

Bana her koşulda güvenip destek olan, başta annem ve kız


kardeşim olmak üzere tüm aileme...
Güzel arkadaşlıklarıyla bana ilham kaynağı olan, dünya­
nın en harika dostlan; on yıldır bana hem arkadaşlık hem
annelik yapan güzellik Seda Bay’a; 4x4’ün her zaman 16 ol­
madığını, bazen 7,5 bazense 1 olduğunu öğretenler, lise yıl­
larımın en güzelleri, gülünce güldüklerim, Nurdan Cansel
Gürer, Buket Yılmaz ve Simay Yüksel’e; birlikte güldüğüm
kadar birlikte ağladığım Buse Bozoğlu’na; ne olursa olsun,
senede sadece bir kere görüşebilsek de aramızdaki bağın asla
kopmadığı Şeyma Çavuşoğlu’na; hayatın bana en son kattı­
ğı ama en son hayatımdan çıkacaklardan olan, evimin direği
Neslihan Karadeniz’e; ortağım yüce bıyık Mustafa Mert Ay-
dın’a; İtalyanca türkülerin vazgeçilmezi Doğan Can Polat’a;
benim egolarıma ekmek banıp, her daim aynı kalmamı sağ­
layan Onur Cem Işık’a’; en genç apartman yöneticisi Samet
Karaca’ya; her zaman, her koşulda beni yüreklendiren tatlılık
Deniz Bulut’a...
Kapak yapımı sırasında bana sonsuz yardımcı olan, gra-
fikerim Esma Yıkılmaz’a; saatlerce konuşsak da doymadı­
ğımız, güzel arkadaşım E lif Hacer Yıkılmaz’a; ve kitabın ka-
pağında kullanmak için bana dür\ya ^
eden sevgili okurum Aslıhan Erkan*a ^İS|Çalı "
Benden desteklerini asla esirgeıtl
dünyanın en ponçik pastacısı Bctüj q Cn |
güzel kadın B u rc u Büyükyıldız’a. yç.
çesi M e rv e n u r Ç im e n ’e; güzeller gü kİV
T erz i'y e ... C,i
H ik â y e d e n kitaba y o lcu lu k ta, bir
tü rlü desteği v e d ü n y a n ın e n harika ^ '^
İemeden veren, başta grup yöneticiierSeV^ s^ i 1^ ^ \
hikâyesi* Facebook grubu üyelerini °ltnakB ? 1^ W
Vb en önemlisi ................... *^hv
kürlerimi sunuyorum. ’"' • ’ya
(Lütfen, sondaki boşluğa isminizj
yük teşekkürü, okurlarım olarak siz h u ”1*' ^ H ü -
zaman dediğim gibi, siz benim sader
Aynı zamanda yol arkadaşlarındınız.)' ° °kürum;
zaman
min b
ki pre
perid<
onu i
la’daı
1 Güze
ı .. . rahat
www.kitapevi.org!: lüı
Jsjna:
ses’t
en a
lanı
top
gidi
onl
kes

6
B irinci B ölüm

Her küçük kız, hayatında bir kere prenses olmanın hayalini


kurmuştur gece yatmadan önce. Prenses olup, o kabarık elbi­
seden giyerek prensinin kollarına atılmanın hayalini.,. Hiçbir
zaman öyle bir kız olmadım ben. Hatta, küçüklüğümde anne-
rnin beni uyutmak için okuduğu masallardan ve o masallarda­
ki prenseslerden nefret ettim hep. Kıyafetlerinden utanıp, bir
periden yardım kabul eden ve camdan bir topuklu ayakkabıyla
onu sadece öyle görüp beğenecek bir prense giden Sinderel-
la’dan nefret ettim. Uyanmak için bir erkeğe muhtaç Uyuyan
Güzel’den nefret ettim. Kuş tüyü yatağındaki bir bezelyeden
rahatsız olan o prensesten nefret ettim. Bacakları olan bir ada­
ma âşık olup, sonunda köpük olan deniz kızından nefret ettim.
Ölünce, onu deli gibi seven yedi dünya tatlısı cücenin ağlama­
sına uyanmayıp, bir prensin öpücüğüyle uyanan Pamuk Pren­
sesken nefret ettim. Hepsinden... Bence prensesler, dünyadaki
en aptal kişilerdi. Annem her ne kadar ben böyle deyince dudak­
larıma parmağıyla bastırıp, “Bir daha duymayayım, yoksa dışarı
top oynamaya yollamam seni!” diye tehdit etse de, o odamdan
gidince yine prenses kostümlü bebeklerimin üzerinde tepinip
onlardan nefret ettiğimi söylerdim sürekli. Pembe ve mavinin
kesin bir çizgi ile ayrılmadığı ve birbirine karıştığı kendi ütop-
yamda, birlikte saklambaç oynayıp eğlenen prense* ve t n 'h
daha tatlıydı çünkü. Prcn*let
Ama annem hiçbir zaman buna inanmadı. Onun ' »T
zaman kızlar birer prensesti ve prenseslerin pembeli düşler' ^
yafetleri ve yatak örtüleri olmak zorundaydı. O hafta sonu ^ ^
çıkmak için hazırlanırken dolabımda, askıda Öylece asılı u
hâlâ üzerinde duran pembe gömlek gibi...
“Anne,* dedim tam annem in karşısına dikilip, kaşları ^
tarak. E lim i bel boşluğum a yerleştirip, göm leği tuttuğum •
annemin burnuna doğru iyice uzattım . “Bu ne?”
“H iîîm ... Buradan bakılınca sana yeni aldığım gömlek v
duruyor kuzum .”
“Şim di rahatladım gerçekten,” dedim gömleği —
burnunun ucundan çekip. Yapm acık bir gülüm sem e takındı
yüzüme sonra. “Beğendin m i?” dedi dalga geçer gibi. Gülmek
için zorladığım yüz kasm alarım ı sinirlenebilm eleri için tekrar
serbest bıraktım, “Tabii ki hayır!” derken. “Sana kaç kere diye­
ceğim ana kraliçe, bana giyince trafik lambası gibi görüneceğim
şeyler alma diye.” Elim deki göm leğe “seni oluşturan renk pig­
mentlerine ekmek banayım ” der gibi bakıp, “H em bu... Pembe
be!” dedim.
“Kız sen beni delirtecek m isin,” dedi annem elinde ayıkladı­
ğı fasulyeleri önündeki sehpaya bırakıp. Sakin tavrı, yine kadın
programlarında iki dakika önce ik in ci sın ıf bir pop şarkı eşli­
ğinde göbek atıp, iki dakika sonra nereye çemkireceğini şaşıran
teyzeler misali darm adum an olm uştu. “N e olm uş pembe ise?
Daha önce kaç kere konuştuk seninle b u konuyu, neden hiç
benim aldığım şeyleri beğenm iyorsun?! H e m bak birkaç gön
sonra Tülay Teyze’ne gideceğiz, orada giy diye aldım. İtiraz ka­
bul etmiyorum bu defa.”
“Ü zgünüm ama ana kraliçe,” dedim arkamı dönüp büyük
adımlarla kapıya yönelirken. “B en b u n u giymem. Git yeşil al,
sarı al, kırm ızı al. Am a bana pem be alma. Tiksiniyorum bu
renkten, anlamıyor m usun?!”

8
D il kapının zincirini açtığımda» "Nereye?!* diye bağırdı ar­
kamdan. “Bizimkiler beni bekliyor, onıya!” diyerek bir yalan
uydurdum. “Gömleği düzgünce koy yerine, öyle git!" Cevap
vermeyip, gömleği buruşturarak tişörtümün içine soktum.
"Kime diyorum kıa ben?!” diye bağırırken ise, kapıyı çarpıp ko~
.-ırak çıktım evden.
Dedim ya... Pembeden nefret ediyordum. Anneme göre bu,
bir kız için korkunç bir şeydi ve ortada mutlaka bir tuhaflık ol­
malıydı. Neden bir kız pembeden ve elbiselerden nefret eder
ki? Neden sürekli kot vc tişört giyer? Ama anlamadığı bir şey
vardı. Nasıl ki turuncudan hoşlanmama hakkım varsa, pembe­
den de nefret edebilme hakkını bana doğa vermeliydi. Nasıl ki
açık renk kotları çok sevmiyorsam, elbiseleri de sevmeyebilir­
dim. Sadece kız olduğum için, çoğunluğun sevdiği şeyleri sev­
iniyorum diye tuhaf olan ben olmamalıydım; rengi bile cinsiye­
te bölüştüren annem ve annem gibiler tuhaf olmalıydı.
Kendimi sokağa attığımda, tişörtün içine sokuşturduğum
gömleği çıkardım, balkondan “Bak sakın, o gömleğe bir şey ol­
mayacak!” diye ciyaklayan annemi duymamaya çalışarak. Göm ­
leği elimde evirip çevirdim ve etiketten markasını çözmeye ça­
lıştım. Annemin onu nereden aldığını çakınca da, “Yakayı ele
verdin ana kraliçe” deyip kendimden emin bir şekilde yürüme­
ye başladım. Birkaç sokak alttaki bir butikten almıştı. Polisiye
romanlarda, finalde dedektifler bütün kahramanları bir odaya
toplar ve dudakları arasına bir puro yerleştirip gözlerini kısarak
“Katil aramızda!” der ya havalı havalı... Tam da öyle bir bakış at­
tım sokağın sonuna doğru. Ve elimle yolu işaret edip, “Gidelim
Watson...” dedim. İki adım atınca, bağlamayı unuttuğum bağ­
cığa basıp düşmeseydim, kesinlikle havalı bir sahne olabilirdi
bu. Evet.

***

“Ne demek değiştiremezsiniz? Annem yanlışlıkla almış, ren­


gini değiştireceğim diyorum. Bunun için fişe veya ya değişim

9
kartına ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum.” Geldiğim butik­
te, arkamda bir kuyruk insan varken kasa görevlisiyle gömleği
değiştirmedikleri için kavga ediyordum. Arkada sesler, homur­
tular yükselince görevli parmağıyla kapıyı işaret edip, “Hanıme­
fendi, fişiniz veya değişim kartınız ile gelirseniz yardımcı oluruz
seve seve Ama şimdi,” dedi dişlerini sıkarak “Lütfen gidiniz."
“İyi be aman," dedim kasada Öylece duran gömleği bir hı­
şımla çekip. “Gidiyorum!**
Kasadaki kuyruktan yüzüm ün yarısı sinirden uyuşmuş bir
halde homurdanarak çıktım. Bir yandan gözlerimi sinir bozu­
cu pembe gömlekten ayırmadan ona nefret kusuyordum, di­
ğer yandan kasadaki o tuhaf burunlu, kocaman gözlüklü gıcık
görevliye \aprak tipi beddualarımdan sıralıyordum. “Fiş lazım­
mış... Kız istemeye gittiğinizde fış getirmezseniz kızı vermeyiz
derler de mal gibi kalırsınız ortada inşallah. Aynca sevgili pem­
be, sen ne biçim renksin be? Kırmızı desen değil, beyaz desen
hiç olamamışsın. Arada kalmış çirkin bir renksin. Gökkuşağu^
da bile yoksun. Nefret ediyorum senden. Keşke pembe kus-
saydık. Layığını bulurdun. Ç irkin şey...** Gömleği koltukaltıma
sıkıştırıp yoluma devam edecektim ki, birden bir yere tosladım.
Duvar olamayacak kadar yumuşak bir yere... Başımı tutarak bir
adım geri çekildim. Çarptığım şey, kafamı kaldırmadığım sü­
rece sadece memeleriyle bakışacağım bir erkekti. Uzunca bir
erkek. Fazla uzun... Kafamı kaldırıp, içimden ‘sen kapat, oradan
çok yazar* diye geçirdim.
“Pardon...** dedi ben hâlâ aval aval ona bakarken. “Sorun de­
ğil,” dedim umursamaz bir tavırla. E lim i, ‘gerçekten önemli de­
ğil* der gibi havada hafifçe sallayıp, tekrar yürümeye başladım.
Ta ki az önce çarptığım sınk tarafından ikinci kere durdurulana
kadar. “Pardon, bir şey rica edebilir m iyim acaba?” diye bağırın­
ca butiğin çıkış kapısının tam önünde durdum ve arkamı dön­
düm. “Efendim?” dedim tek kaşımı kaldırarak. Çocuğa mate­
matik sınavında, elliden yukarı aldığım kağıdıma baktığım gibi,
şaşkınlıkla bakmış olacağım ki, panikle “Ah, şey... Öyle bakma
lütfen. Öyle korkulacak bir şey değil,” dedi.

10
“Korkutacak bir yey olduğunu düşünmedim zaten Dcv«nı
|( i» dedııu elimle golden sonra oyuna devam edin emri ve**
fen bir PatMı Tkriııı edasıyla. Eliyle bana. 'gel gel* yaptı etrafı­
na bakınıp. Beni bu kadar uğraştırması lxi|ta sinirimi bozsa da,
dudaklarımı hatifçe toplayıp, küçük adımlarla yanına gittim.
•Byeı, seni dinliyorum. Biraz hızlı konuşsan iyi olur. Oradan
bnrava geç geliyor, iki dakika sonra atıca mavi tik oluyor." Bana
anlamadığını belli ederek bakınca “Ah, sen beni takma. Ne iste-
iniştin?** dedim.
•Şey,./ dedi çekinerek. Elindeki elbiseyi uzattı bana doğru.
“Sevgilime hediye bakıyorum da... Bedeninden emin olama-
dini« Aşağı yukarı senin boyunda ve kilonda. Şey diyecektim.. *
Elini saclarına götürüp huzursuzlukla kaşıdı. “Acaba bunu bir
deneyebilir misin? Bğcr sana olursa, ona da tam olacaktır.”
Çocuğa gözlerimi kırpıştırarak baktım. Üzerimdeki bol ti­
şörtten bedenimi çözmesine şaşırmanı bir yana, memeleri fazla
gelişmiş bir ilkokul erkek bebesi kadar olan benimle aynı be­
dende bir sevgilisi olması... Gey inisiniz acaba dememek için
kendimi zor tuttum. uPek sanmıyorum,” deyip kıkırdayınca
gözlerini kocaman açıp “Neyi sanmıyorsun?” diye sordu hayal
kırıklığına uğramış gibi. “Lütfen..." dedi sonra ağlamaklı bir yüz
ifadesiyle. "Yarnı kız arkadaşımın doğum günü. Gerçekten ona
güzel bir sürpriz hazırlamak istiyorum,” dediğinde, içimden
“Demek ki gey değil,” diye geçirip güldüm . Masmavi gözleri­
ni, yardım edip etmeyeceğimi anlayabilmek için kocaman açtı.
Gözlerimi hatifçe devirip elindeki elbiseyi aldım. Benim pembe
gömleği de eline tutuşturup “Deneyelim bakalım...” dedim ka­
binlerin olduğu yerin yolunu tutarak.

Sırık oğlanın denemem i istediği elbiseye alıcı gözüyle bak-


tıın kabine girince. T üllü pu llu tuhaf bir elbiseydi. Pudra ren­
gi miydi? Yoksa başka bir renk m i? Çözemeyeceğimi anlayınca
kafamı salladım. Ara renklerle arası iyi olmayan kızlardandım

tl
ben. Yedi ana renk bana fazlasıyla yetiyordu çünkü. Camgöbeği
kavuniçi, yavruağzı— Işınların kırılmasına göre sürekli değişefî
renklere fazla anlam yüklüyorlardı bana göre. Elbisenin fer»
muarını açıp, üstümü çıkarmadan geçirdim üzerime. Yandaki
fermuarını çekip, kabindeki aynaya baktım. Altımda kot panto­
lon, üzerimde tişört... Onların Üzerinde tüllü pullu bir elbise.
“Elbise giydirilmiş bir haşlanmış patates," deyip güldüm yine
kendi kendime. Sonra kabinin önünde benden haber bekleyen
sınğa seslendim. “Bu oldu bana, çıkarıyorum!”
“Dışarı çıkmayacak mısın?” dedi eliyle kapıya tıklatıp. “Ha­
yır,” deyince kendi kendine bir şeyler söyledi ama daha laflarım
bitirmeden ben çoktan kabinden çıkmıştım bile. Elbiseyi eline
verip, almaya pek de istekli olmadığım gömleğimi geri aldım
elinden. “Sana yarın iyi şanslar.”
“Teşekkür ederim,” dedi gülerek. “Yarın şansa fazlasıyla ih­
tiyacım olacak”
Butikten çıkar çıkmaz, Alilere gittim. Ali... Benim başımın
belası dört çocukluk arkadaşımın arasında en aklı başında, en
gamzeli olanı. Alilerin evi geçtiğimiz yazdan beri boştu. Çünkü
annesi de babası gibi İngiltere’deki bir şirketten teklif alıp onun
yanma gitmişti çalışmak için. Bu yüzden Ali birkaç aydır yalnız
yaşıyordu evde. Arada gelip kalan huysuz anneannesi ve birkaç
uzaktan akrabasını saymazsak tabii. Ha bir de akşam geç saatlere
kadar evi çekirge sürüsü gibi istila eden bizi...
Ali hepimize birer anahtar yaptırmıştı, acil bir şey olduğunda
hemen gelebilmemiz için. O gün de, o anahtarla girdim eve.
Kapıyı sessizce örtüp parmak uçlarımda ilerledim salona doğ­
ru. Salon kapısının önüne gelince, elim i kapı koluna yerleştirip,
yüzümde mahallelinin eriklerine dalan ve yakalanmadan eve
kaçan bir çocuk gülümsemesiyle hızla içeri girdim. Kapıyı hızla
açıp, “Ben geldim!” diye cırladığım an, yüzüme çarpan bir cisim
yüzünden ışık hızıyla düşen enerjime eşik ederek ben de düş­
tüm yere. “Hayvan mısınız ya, bu ne?!” diye bağırırken, kafama
gelen şeyin G ül Teyze’den kalma bir pilates topu olduğunu an-

12
ladıtn. “Bir şey oldu m u lan?” diye bağırdı Sinan salonun diğer
ucundan.
“Nöron sayımda Üçte bir oranında bir azalma söz konusu
ama iyiyi**1 yüzyılın sığın!” dedim halıdan destek alarak dizle­
rimin üzerinde doğrulurken. Popomun üzerine oturup, hafifçe
geriye kaydım ve sırtımı kanepeye yasladım. “Ne bu sinir? H ın­
cını toptan m ı çıkarıyorsun?”
“Fizikçi notları sisteme girmiş. Bil bakalım bu arkadaşın yine
kaç aldı?” Halıya, tam karşıma çöktü o da. “Sıfır iki... Hepsini
doldurmuştum bu defa, siz şahitsiniz! U lan puan kırma demi­
yorum, hobi olarak yine kır, ama bir insan evladının kâğıdından
doksan sekiz puan nasıl kırılır? O tuz puan kır... Kırk kır... Hadi
elli kır. Ybk abi... H erif atomu parçalayamamasının zorunu o
atomları benim kıçımda patlatarak çıkarıyor resmen. Her se­
ferinde verdiği notlar, gol hanesine yazılırdı ama bu defa topu
doksanıma taka anlıyor m usun "Yaprak? Jeneriklik bir goldü bu.
Sezon sonunda babamla izleyip yorumlayacağız hayırlısıyla.”
“Nefes al be konuşurken!” dedim elimle omzuna vurarak
“Valla benim de senden pek bir farkım y ok Yirm i üç vermiş
bana da. Bizim komple puanları toplarsak belki geçer not alı­
rız,” dedim gülerek. Sinan gülemedi. “Diğerleri nerede? Yalnız
mısın evde?”
“Ali markete gitti, evde bir şey kalmamış. O ğuz da kasiyer
kızın ‘memeleri* aşkına yardıma gitti A li’ye. Gökhan da damlar
birazdan.” Sinan daha lafını bile bitiremeden, dediği gibi Gök­
han salon kapısında belirdi. O , adının geçtiği yere üçüncü sani­
yede damlayan tiplerdendi. “G eldi bak, dedim sana.”
“Arkadaşlar, fizikçi bana sulanıyor kesin em in oldum .” Aya­
ğının dibindeki pilates topuna vurdu sinirle. Yine bana gelmesin
diye eğdim başımı. Uçarak odanın diğer köşesine gitti top. “Ne
oldu, yine em meli göm m eli bir not m u verdi?” dedim gülerek
“Otuz bir vermiş yine. Bu adam ın benimle derdi ne ulan? O n
sekiz... O tuz bir... O tu z üç... Söylerken insanın içini gıcıklayan
notlar veriyor herif bana durm adan. H adi onu geç, bari yüksek
not ver. Kaç dönemdir dersini alıyorum adamın, geçmek nasip
olmadı.” Üzerimizden zıplayıp en sevdiği koltuğa geçti. Tele­
vizyonun hemen Önündeki... “Gökkuş, belki o sana o notları
vermiyordur da, sen özellikle ayarlıyorsundur ha? Ben fizikçi­
nin yerinde olsam şüphelendirdim yani,” dediğim an, ayağiy]a
kafama vurdu hafifçe. “Bak bugün bulaşmayın bana, sinirlerin,
çok bozuk. Fizikçiye ayrı sinirlendim, Merve’ye ayrı...”
Merve, Gökhan'ın eski sevgilisiydi. Kız ne kadar ‘bitti* dCSe
de Gökhan için asla geçerliliği olan bir ayrılış değildi bu. Bir
senedir... Ayrılık sebepleri her ne kadar 'Gökhan’ın çılgınlık
boyutundaki kıskançlıkları olsa da, ayrıyken bile kıskançlıktan
delirip, Merve’yi de delirtiyordu. O yüzden Merve ne yapa da
sinirlendin diye sormadık bile. “Kanka, sen Merve’yi bırak, fi­
zikçiyi al. Bıyıklarına kurban... Valla bak. Hem belki bizi de bal­
dız kontenjanından geçirir belki. Ha?” dedi Sinan yapmacık bir
ciddiyetle.
“Ahlak seviyem ile IQ seviyem aynı düşüklükte. O dersi
geçemiyorum ama sana küfürlerimle bir güzel geçirebilirim
bunu biliyorsun değil m i güzel kardeşim?”
Gökhan’ı üç kelimeyle anlatın deseniz, kıskanç, korumacı ve
küfürbaz derdim herhalde. Ama sizin bildiğiniz ktifıirbazlardan
değildi. Hep söylediği bir şey vardı bu konuda. ‘Küfürbazlıkla
sihirbazlık arasında ince bir çizgi vardır, ben de tam oradayım.’
Evet, tam da böyleydi. Herkes küfrederdi ama kimse Gökhan
gibi edemezdi. Biraz da onun için stres atma yöntemiydi bu.
Sürekli hayatındaki kadınlar ve belalısı fizikçi yüzünden orta­
lıkta öfke küpü olarak dolaştığı için kimse umursamazdı bile o
küfredince. O an olduğu gibi... Biraz homurdandı bize tünediği
koltukta zap yaparken. Ama kendim izi Gökhan savar moduna
aldığımız için duymadık bile.
“Sinan, Pes atalım mı? Canım çok sıkıldı,” dedim telefonuy­
la uğraşmaya başlayan Sinan’a. Beni sallamadı, işaret parmağımı
telefonunun ekranına bastırdım rastgele. “Lan! Kızın resmini
beğendim yanlışlıkla senin yüzünden!” diye çemkirip kalkıp ka-

14
nepeye oturdu. “En hassas yerlerinizi beğenirler yanlışlıkla in ­
şallah...” dedim kendi kendim e. Kaşlarımı çatıp sıkıntıdan sesli
bir nefes alarak halıya uzandım . “Sıkıntıdan kusacağım!” diye
bağırdım tekrar. “Fazlalıklarınız içine kaçsın inşallah” deyince
ikisi de yanlarındaki yastıkları kafama fırlattılar. B u, bizim için
‘sus’ em riydi. Sinirle yasuklan kenara fırlatıp, sıkılınca yaptığım
gibi halıda yuvarlanmaya başladım. Yuvarlanmak, gerçekten sı­
kıntının tek ilacıydı! Belki de yuvarlanırken insanın beyni lı­
kır lıkır ettiği için o an k üçük çaplı bir beyin sarsıntısı geçirdi­
ğim den sıkıldığım ı bile anlamayacak durum a geliyordum ya...
Ö nem li değil. H em m em elerim in küçük olm asının verdiği bir
avantaj da vardı. Yuvarlanırken pek sorun çıkarmıyorlardı bana.
Ben, halıda on ikinci tu ru m u atarken, dış kapının örtülm e sesi
geldi. K im in geldiğini anlayabilm ek için durdum . A li’ydi ge­
len. Tam kapının ön ün d e durup, poşetleri yere fırlattı sinirle.
“Bir daha bu herifi peşime takarsanız markete giderken, hepini­
zi sikerim .” Sonra ayakucunda öylece yatan bana baktı gülerek.
“Sen hariç Yaprak’ım ...”
Parm aklarım ı öp üp A li’ye doğru üfledim . O da havadaki gö­
rünm ez kalpleri eliyle yakalar gibi yaptı gülerek. Y üzü, O ğ u z’un
pişkin pişkin gülerek içeri girmesiyle tekrar düştü. “Ya amma
abarttın ha, ne yaptım ki?” diye sordu grubum uzun yaz ayla­
rında gevşeyen elektrik telleri m isali, gevşek üyesi. “N e m i yap­
an?” dedi A li sinirle kanepede Sinan’ın yanına geçerken. “Bir
de ne yaptım diye m i soruyorsun lan?!”
“Evet, ne yaptım ?” dedi ısrarcı bir tavırla O ğu z. K olundan
tutup halıda yanım a çektim o n u . Poposunun üzerine düştü.
“En sevdiğim yerim acıdı,” dedi poposunu tutup. Sonra ayakla­
rıyla kendini iterek kanepeye sırtını dayadı. “O ğ u z , sinirlendir­
me beni, valla o fazlalığından tavana asarım seni; Yaprak depres­
yona girdiğinde avize yerine seninle konuşur!”
“Ay bakam am ben ona öyleyken,” dedim elim i gözlerim e
kapatıp. “N e yaptı yine lan, kasiyer kıza salça m ı oldu?” dedi Si­
nan beni takm ayarak E lle rim i gözlerim den çekip, A li’ye doğru

15
ndüm. “Abı delirtti beni ya. bildiğin delirtti!" dedi kanepeye
vuruP' “Önce kendine ayrı bir alışveriş arabası alıp gelip gfcljp
arkadan çarptı bana...”
“Alışveriş arabana mı çarptı?” dedim Öyle olduğunu umarak.
“Hayır Yaprak’ım,” dedi gülmek ile sinirlenmek arasındaki 0
ince çizgide takılı bir yüz İfadesiyle. “Bildiğin kıçıma çarptı iki­
de bir! Bir de cidden komikmiş gibi iki saat anıra anıra güldü."
“Komikti ama," dedi Oğuz yine pişkin pişkin. Ali ayağının
dibindeki pilates topunu alıp Oğuz’a fırlatacakmış gibi yaptı,
sonra “Dua et yanında Yaprak var. Yoksa bok böceği gibi ez­
miştim seni bu topla!” dedi. Topu usulca yere bırakıp devam
etti konuşmaya. “Sonra bunu et reyonunda kıstırıp alışveriş ara­
basıyla vura vura bayağı pasnrma kıvamına getirdim dengesiz
herifi. Getirdim ki uslu uslu dursun... Ama yok, herif arsız. Ben
vurdukça kahkaha attı! Daha fazla rezil olmayalım diye bıraktım
geri zekâlıyı. Dedim herhalde aklı başına gelmiştir. Sonra kam-
panyalı gofretleri gördüm, üst üste dizmişler bir köşeye. Eğil­
dim, neymiş diye bakıyorum... Ne oldu bilin hadi.” Bir bana,
bir Sinan’a, bir Gökhan'a baktı, “Arkadan alışveriş sepetiyle bana
bir vurdu, ben direkt kutulara girdim. Hepsi üzerime yığıldı!"
“Çok komikti lan, bir baktım dağ gibi çocuk Eti Petko’nun
pandasına dönmüş!” dediğinde, Oğuz’un ayaklarına çimdik at-
nm 'sus’ diye.
“Kutulardan iki tanesi de açılınca, gofretler üzerime dökül­
dü... Sinirden beynime giden damarlar kulaklarımdan çıktı!
Adamlar yardım etti bana, kalktım. Dizdik kutuları tekrar, özür
falan diledim. Sonra bunu deteıjan reyonunda saklanırken ya­
kaladım. Şu perde reklamındaki kadınlar gibi beni görünce di­
rekt ‘aaa’ diye ciyaklamaya başladı. Herkes bize bakıyor falan...
Yalvardı, bir şey demedim yine. Düşürdüm önüme... Kasadayız
işte, ben aldıklanmızı geçiriyorum, bu defa kasiyer kızla uğraş­
maya başladı. Yaka kaıtını ellemeler, 'H ım , demek adınız Can­
dan, ne tesadüf, benimki de Oğuz’ demeler... ‘Beni de bir tur
geçirir misiniz kasadan’ diye espri yaptığını zannetmeler... Ulan
en son çıldırdım, elimdeki kola şişesini fırlattım kafasına!”

16
"A llah'tan bir litreydi hu,,, Ybksa dünyadaki ert harika meşe
ölüyordu."
*Mese mi?" dedim kaşlarımı çatıp, "Mene ne be?**
“Gizli bir örgüt. Ben kurdum. Henüz tek üyeyim ama..." Ki­
lerini yumruk yapıp ağzına götürdü ve manifestosunu okumaya
hazırlanan bir lider edatıyla hafifçe öksürdü, “Kural bir, bu Ör*
güte üye olanlar memeyi sembolik bir güzellik göstergesi olarak
görmeli ve Katc Upton tek gerçek lider olarak alınmalıdır,*
“Kudurdun mu yine?" dedim ayağına küçük bir yumruk
alıp “Ne be! Bazıları gibi," dedi Gökhan'ı işaret edip, "kız el-
femek için bir yıl peşlerinde koşmuyorum. Benim görüşüm ta­
mamen hormonlardan u/ak, estetiğe yakın. Anlatabildim mi?
Sadece sembolik olarak seviyorum ve ilgileniyorum,” Gökhan,
Oğuz'un tam ayağının ucunda duran kafasına vurdu. “İki,” dedi
Gökhan’ı takmayarak. "3P fetişisti olmalı üyeler. Pizza, pijama
ve pislik* örgüt üyelerinin milli yemeği pizza olmalıdır. Pizza
yemeyen bir insan evladım Örgüt topraklarımıza asla alamayız!
Kesinlikle çeşit çeşit pijaması olmalı ve pijamanın dünyadaki en
harika buluş olduğunu kabul edip bunu hayat mottosu haline
getirmelidir. Ve arkadaşlarına pislik yapmak tek eğlencesi olma­
lı ve bu konuda olabildiğince acımasız davranmalıdır. Şimdi­
lik bu kadar. Henüz tek üye ben olduğum için kuralları yavaş
yavaş belirliyorum.” Tek tek odadaki herkese baktı, tepkimizi
ölçmek için. Hepimiz 'senin var oluşun hangi günahın bedeli*
bakışı atınca bize dil çıkarıp “Siz ne anlarsınız, Fight Club gibi
büyüyünce Örgüte girmek için yalvarırsınız ama,” dedi. Klasik
Oğuz... Onun davranışlarına verilebilecek en güzel iki tepkiden
biri olan yok saymayı tercih ettik o an.
Günün devamında ben yine sıkıntıdan yerde yuvarlandım.
Ali ve Sinan ile biraz Pes oynadık. Sinan'ı açık ara yenince
“Utançtan fazlalıklarım içine kaçtı,” diyerek trip attı bana birkaç
saat. Oğuz bir ara pilates topuyla futbol oynamaya kalktı. Avize­
lerden birini aşağı indirince Ali onu evden kovdu. Sinan akşa­
ma doğru bir ara bizle iddiaya girerek yüz mekik çekebileceğini

17
iddia edip, on ikide belini kırmak suretiyle iddiayı kaybetti En C
son 11’e gelirken Gökhan koridorda fizikçiye küfrederek evin
koşuyordu, gerisini bilmiyorum. Her ne kadar ben ruhumun ona.
memesi yok herhalde diye düşünsem de, aileme göre, on bir Sade»
yaşında, saçları iki yandan örgülü, mavi önlüklü bir kız çocu.
ğuydum hâil Bu yüzden onlardan hep birkaç saat önce ayrıl,
mak zorunda kalıyordum. İçlerinden birisi de, her defasında O
ben ne kadar itiraz edersemedeyim, beni eve bırakıyordu ki bu rarlaı
kişi geneldeAli olurdu. O gece de olduğu gibi. Tam on iki yıldır lenef
olduğu gibi... öğleı
Hepimiz beşyaşımızdan beri arkadaştık Bir tek Sinan’ın ai- ismiı
lesi osekizyaşındayken taşınmıştı mahalleye, o kadar. Ne yalan dalar
söyleyeyim... Kızlarlaevcilik oynayarak büyüyüp, bir erkek için “Kızı
bir tarafımı yutacağıma, onlarla mahallelinin camlarını kırarak yinc<
büyümüştüm ve şimdi tam dört tane sevgilim vardı. Ve bunu U-\Sı
dünyadaki başka hiçbir şeyedeğişmezdim... Onlar benim hem “Ber
sevgilim, hemarkadaşım, hem annem, hem babam, hem karde- olmı
şimdi... Her zaman geçtiğimiz sokak lambası, her zaman yürü- si yc
düğümüz kaldınm, her zaman geçerken burnumuzu kırıştırdı- bize
ğımız çöp konteynırı ve eve yaklaştığımızı belli eden, köşedeki cidd
minik market... Ali’nin koluna girdim, yolun sonuna yaklaştı- elini
ğımızı fark edince. “Daha kaç yıl sen eşlik edeceksin acaba ben rakt
evegiderken, çok merak ediyorum Alikuş,” diye soruverdim ^
birden. cağı
“Sen bir başkasını yanında görmek isteyene kadar,” dedi eli- ban
ni omzuma atarak. “O zamana kadar hava kararınca seni eve mi
bırakanhepbenolacağım.” Kafasını hafifçe çevirip, güldü bana. rinc
Ben de gülümsemesine hafifçe gülerek karşılık verdim. “Yarın Sev
erken kalk Kahvaltıyı bizde yapalım. Tamam mı?” deyince ba- bile
şımı usulcasalladım. “Ama bana krep yaparsan...”
“Beceremiyorum ben o şeyi!” dedi mızmız çocuklar gibi. PlY
“Kaçkeredenedim, hepsinde kekgibi kapkalın oldu. Ya da yan- -y ^eY
dı... Başkabir şeyyapsamolmaz mı?” £ bal
Şakayaptım,” dedim gülerek. “Ne yaparsan yap, bu küçük cn
TazmanyaCanavarı hepsini silip süpürecek!**
18
Cevap vermedi Ali, çünkü cevap vermeye fırsat kalmadan
evin önüne geldik. Kolundan kolumu çekip, hafifçe el salladım
ona. O da aynısını yaptı. Her zamanki rittiel... İyi geceler yok.
Sadece gülümseyin, geceniz iyi geçsin!

★★★
On yedi yıllık hayatımda her sabaha, annemin ismimi tek­
rarlayarak beni çileden çıkarmasıyla başlardım bir Yaprak ge­
leneği olarak. Ancak hafta sonlan genelde çok ilışmezdi bana,
Öğlen olana kadar. Ama o pazar günü bayağı erken başlamıştı
ismimi sayıklamaya. “Yaprak dedim!” diye odaya paldır küldür
dalana kadar kale almamıştım pek. Yorgam üzerimden çekip,
“Kızını sana bağırıyorum kaç saattir, duymuyor musun?” de­
yince, yastığımın altındaki telefona baktım yarım açık gözlerim­
le. Saat 9’du. “Anne,” dedim kafamı kaşıyarak ayağa kalkarken.
“Beni pazar pazar bu saatte kaldıracak kadar önemli en fazla ne
olmuş olabilir diye düşünüyorum da şu an... Deprem belirti­
si yok, evimize düşmüş bir göktaşı olsa duyardım, yıldız kayıp
bize girse hissederdim... Yani, açıklaman ne bilmiyorum ama
cidden-” Eliyle ağzıma bastırdı annem. “Bu sanaymış,” dedi
elindeki büyükçe bir kutuyu bana uzatarak. “Aç içini hadi, me­
raktan öleceğim!”
Annemin elime tutuşturduğu büyük ama hatif kutuyu ku­
cağıma alıp, yatağıma oturdum. Uykum dağılmıştı birden. Kim
bana bir kutu gönderirdi ki? “Bana baksana kız, sonunda sevgili
mi yaptın?” dedi annem büyük bir coşkuyla. Annemin gözle-,
rindekı heyecanı kırmak istemezdim ama, Yaprak’tim be ben...
Sevgilim olma ihtimali, Sinan’ın fizikten geçme ihtimalinden
bile düşüktü.
“Ne sevgilisi be ana kraliçe. Bizim salaklar eşek şakası ya­
pıyordur,” desem de, kalbim biraz hızlanmıştı, ne yalan söy­
leyeyim. Hızlıca dışındaki jelatini parçalayıp, annemin meraklı
bakışları altında paketi açtım. Ve sanınm hayatımda yaşadığım
en büyük şoku yaşadım... İçimden kocaman bir ‘yok artık’ de-

19
¿„n. Dün butikte sırık oğlanın bun,
yip paketteki elbiseyi«'" Birkaç saniyelik ¡¡okun ardında,,
denettiği elbisenin « P g J iyi bakabilmek için. O anda, d,
elbiseyi iyice bir kâğıt kucağıma düştü. Ka5lar,mı
bilenin »tasına s« " 1 ,,, vc kâğıdı açtım hemen. Kâ&ttii
çatarak, elbiseyi y*»
aynen §öyle y ^y °
. {rtliiîtf» <“ / 0 m m crek iiinde bir
İ (ind(k' f« * * 0 Bu> j(indeki prensese hediyem... H er ne ^
m ic s i\ibıınoy ^ " ' U J ğ ı ı t a da aynı oranda Îjıfc olsam A . . ’
ikinci Bölüm

Kâğıtta yazılanların şokunu atlatamadan, anne tehlikesini


atlatabilmek için notu hızlıca buruşturup yanımdaki çöp ku­
t u s u n a fırlattım. “Yanlış geldi herhalde... Ben akşam sorarım

apartmana, kiminmiş diye. Üzgünüm ana kraliçe, seni de boşu­


na heyecanlandırdım,” dedim, annem her ne kadar bana MNotta
ne yazıyordu" temalı meraklı sorular yöneltse de. Ayağa kalkıp
omuzlarından hafifçe ittirerek “Birinin siparişiymiş annelerin
en güzeli, hadi çık sen,” diye bir yalan uydurdum hemen. Bir­
kaç adım geriye doğru atıp, kapının girişinde durdu annem ve
elini bel boşluğuna yerleştirdi. “Öyle olsun bakalım. Kahvaltı
sofrasını toplamadım, istersen in ye hemen.”
“Aaa... Bugün pas geçiyorum. Ali çağırdı dün, kahvaltı için.
Hep beraber yapalım dedi.”
“Çünkü sürekli ayrısınız, bugün kahvaltıda da buluşun
aman...” dedi annem gözlerini kısıp. “İyi tamam. Selam söy­
lersin.”
Annem odadan çıkınca kapıyı kapattım hemen ve sırtımı ka­
pıya dayadım. “Sanınm biri benimle dalga geçiyor. Bizimkilerin
işine de benzemiyor ama...” Sırtımı kapıdan çekip, telefonumu
az önce bıraktığım yerden aldım. Aklıma gelen ilk kişiyi, Ali’yi
aradım, ikinci çalışta beni meşgule atıp, ardından telefonuma
“Şu an kahvaltı masası ile uğraşıyorum, uyandıysan hemen gel”
diye mesaj gönderdi. Yapacak başka bir şey olmadığı için dediği-
11 yaptım. Yavaş yürüyerek on beş, hızlı yürüyerek on, koşarak
beş dakikaydı Alilerin evi bize. Kafam biraz bulanık olduğu için
koşmayı tercih ettim o gün. Yuvarlanmaktan sonra koşmak,
beni rahatlatan ikinci şeydi çünkü.
Alilerin evinin kapısına geldiğimde, nefes nefeseydim,
“Hamlamışım,1’ dedim yüzümü buruşturup. Sırtımı kapıya
yasladım. Nefesimi düzene sokmaya çalışırken, tersten kapıyj
tekmelemeye başladım. Daha üçüncü tekmemde kapı açılınca,
kendimi geri çekme şansım olmadığı için içeri doğru düştüm.
Ali’nin kollarına... “Bir kere de normal bir giriş yapsan keşke
Yaprak!” dedi gülerek. Ben kollarında debelenirken, omuzla­
rımdan tutup doğrulttu beni. “Kapının arkasında mı bekliyor­
sun anlamadım?” deyince güldü sadece ve eliyle geçmemi işaret
etti. “Bugün bir tuhafsın ha,” diye homurdandım yanından ge­
çip salona doğru yürürken. Ali de takip etti beni. Kapının tam
önüne geldiğimizde mahalle berberinin böncük perdelî'kapı-
sı gibi sürekli sonuna kadar dayalı olan salon kapısının kapalı
olduğunu gördüm. Biraz şaşırıp tek kaşımı kaldırarak kafamı
Ali’ye çevirdim. O ise, benim şaşkın suratımdan zevk alıyor gibi
güldü yine ve yan tarafımdan kolunu uzatarak salon kapısını
açtı. Ben ne olduğunu anlayamadan beni içeri ittirip kapıyı üze­
rime kilitledi.
“Ne oluyor lan?” dedim gözlerimi kırpıştırarak. “Bu neydi
şimdi?” Birkaç adım atıp tam kapının dibinde durdum ve kapıya
vurdum hafifçe. “Oyun mu oynuyorsunuz benimle lan? Aç şu
kapıyı Ali?!” Cevap gelmediği gibi, cama vuran silueti de gitgide
uzaklaşıyordu benden. “Ali?! Kime diyorum?! Old boy muyuıtı
lan ben, niye odaya kilitliyorsunuz beni?!” Bir adım geri çekilip,
kaşlarımı çattım ve kafamı yukarı doğru kaldırdım. “Allahım, öe
oluyor ya... Bugün niye böyle şeyler oluyor hep? Bugün kura­
dan ben mi çıktım? Eğer bir oyunun içine alınacaksan! doğru
kişi değilim valla, saklambaç oynarken bile poposunu dışarda
unutan biri olarak.” Başımı tekrar önüme çevirdim. “Ya valla
oyun havamda değilim, çıkarın beni şura-” Cümlemi tamamla*

22
çantadan, gezlerim kapının yanında atılı kattan yapılmış oka
¿Jcjjdı. Kaşlarımı tekrar çanp oraya doğru yaklaftrm ve o okun
ocunun bajka bir oku işaret ettiğini gördüm, O da bafka bir
j fM takip ediyordu. “Okların sonunda cİ hareketi falan yapan
biri çıkarsa, hepsini geberteceğim!** Birkaç sıralı ok, beni odanın
penceresine götürdü- Perdeyi bir çırpıda sonuna kadar açtım.
•yine ne işler karıştırıyorsunuz siz!" diye söylenerek- Pencere
perdesinden ayrılınca, sanırım su hayatta gördüğüm en güzel
manzarayla karşı karşıya kaldım.
Kasım aynıdaydık. Her yere kar yağsa da İzmir'e yağmazdı.
Ajiu o an, pencereden bana yansıyan görüntü bu gerçeğe inat
öylece duruyordu önümde. Lapa lapa kar yağıyordu. Karların
ata ortasında ise, bir iple pencereye sarkıtılmış yeşil bir zarf
«ardı. Vücudumdaki tüm tüyler 'duygusallaşma* denen, benle
alakası olmayan o saçma şeyin etkisi altında saygı duruşuna geçti
birden. Tek elimi ağzıma doğru götürüp basardım. Boşta kalan
climle ise pencereyi açıp, elimi uzattım ve dışarıda yağan karın
avuçlarıma dolmasına izin verdim. Sol taraftan vuran güneşe
rağmen avuçlarıma dolan sahte kan gülümsemeyle selamlayıp,
zarfı çekip ipinden ayırdım usulca. İçinden bir kâğıt ve anahtar
afcr/- Kâğıtta uHer doğum gününde, bu kış İzmir'e kar yağsın diye
dilek ditiyorsun değil mi? Geri zekâlı. Yağmtyor işte. Salak salak her
doğum gününde kar yağmasını dileme. Yukan çık ve adamakıllı bir
dilek dite." yazıyordu. Yazıyı okurken benden habersiz yanakla­
rımdan süzülen bir damla gözyaşını hırkamın koluna sildim.
“Geri zekâlılar..,T Sağ avcumda sımsıkı tuttuğum anahtarı da
alarak kapıya doğru koştum ve Ali*nin kilitlediği kapıyı açtım
hemen. Bir yandan kendi kendime gülüp diğer yandan onlara
saydırıyordum. Koşarak beş kat çıktım ve çatıda beni bekleyen
o dört aptalın yanına gittim. Kapıdan içeri girdiğim anda ya­
pay kar spreylerini bana doğru püskürtmeye başladılar bu defa.
Yapışkan yapay kar baştan ayağı vücuduma yapışarak dakikalar
içinde beni çirkin bir kardan adama çevirdi.
"İyi ki doğdun güzelim!** diye bağırdı Ali, terasın diğer

23
ucundan, Koşarak yanıma geldi sonra. Yüzünde, bana kocaman
bir gülümseme hediye etmenin verdiği mutluluk vardı. “On
yıldır her doğum gününde kar yağmasını dilediğini biliyoruz sa­
lak kız. Bu doğum gününde sana, bir dilek hakkı hediye etmek
istedik." Allahım, lütfen... Lütfen ağlamayayım. Ağlarsam benimle
on yıl dalga geçeceklerini bildiğimden, teras girişince kontrol
ettiğim gözyaşlanmı, tekrar salmamak için sıktım kendimi bir
süre. Hâlâ kar spreyleriyle bir oraya bir buraya koşuşturan Si­
nan, Gökhan ve Oğuz’a baktım. Sonra bana güzel gamzelerini
belli ede ede gülen Ali’ye... Sonra daha fazla dayanamayarak,
gözyaşlarımı salıverdim. “Geri zekâlılar... Hepinizi asacağını
ipe fazlalıklannızdan, görürsünüz siz!” deyip ellerimi iki yana
açtım. Bana sanlmaları için. En yakınımdaki Ali, bana ilk ham­
leyi yapamadan Oğuz koşarak geldi, Ali’yi ittirdi ve sarıldı bana.
Sonra Gökhan ve Sinan, en son Ali... Hâlâ ellerindeki spreyden
kar püskürtmeye devam ettikleri için bembeyaz bir top haline
gelmiştik. Kolay kolay sarılmazdık. Ya da sevgi sözcükleri söy­
leyemezdik birbirimize. O an olduğu gibi... Diyemediğim her
iyi ki varsınız cümlesi için, biraz daha sıkı sarıldım o yüzden» Ve
içimden, on iki yıl sonra ilk kez başka bir şey diledim doğum
günüm için. ‘Allahını lütfen, bu dört aptal oğlan çocuğunu yanımdan
ayırma. Ne olur, biz sonsuz olalım.

★★★
Doğum günü coşkusu, yorgunluk ve herkesin feci derece­
de hissettiği ‘yapış yapış olma’ hali yüzünden yerini yine eski
sıradan günlerin rutinine bırakmıştı. Ali bir köşede kestiriyor,
Sinan telefonuyla uğraşıyor, Gökhan bir yandan televizyon izle­
yip diğer taraftan Merve’nin tvveetlerini kontrol ediyordu. Ben
ise her zamanki gibi, panda misali halıda yuvarlanıyordum. ^
Hani en olmadık yerde en olmadık yerlerin kaşınır ya, tam
da öyle kendi halimde yerde yuvarlanırken küçük olduklan için
arada varlıklarını bile unuttuğum memelerimden biri kaşınma­
ya başladı. Halının ortasında durup bana bakıp bakmadıklan-

24
nan nf kontrol ettim göz ucuyla. O an Gökhan ile göz göze geldik.
1iki «Merve ‘Bir öküze âşık oldum’ diye tweet atmış. Allah kimseyi
■sa~ in ş a lla h o öküz benimdir diyecek kadar âşık etmesin,* dedi tele-
nck ^ nll ¿ana doğru uzatarak- Ekrandaki küçük puntolu yazıya ba-
lap aklımdan geçen ‘meme kaşıntısını’ çaktırmamaya çalışarak
«j-faa, sensindir ya... Bayağı öküzsün sen de!” dedim gülerek
bir paslarım çatıp baktı birkaç saniye, sonra söylenerek kafasını geri
Si- çevirdi. Baktım olacak gibi değil, yerde ters dönmüş kaplumba-
rhıi ga misali debelenerek ayağa kalktım. “Su gedrsene bana hazır
rak> ayağa kalkmışken 'Yaprak’ım,” dedi Sinan her zamanki fırsatçılı­
ğın xjyla. “Şap atacağım suyunun içine,” dedim burnumu kırıştıra-
ana j^k. Vereceği cevabı beklemeden ayaklarımı popoma vura vura
lrn" mutfağa koştum. “İçime mi sıktılar yapay karlan anlamadım ki,
ır*a. nasıl da kaşındı!” deyip mutfak kapısını kapattım hızlıca. Sonra
jen ciimi tişörtümün içinden daldırdım ve küçük tırnaklarımı ka­
tine şınan bölgede gezindirdim. Erkek arkadaşlarının olması böyle
öy- nadir anlarda iyi olmayabiliyordu işte. Yâni ufak bir kaşıntı için,
her kalkıp başka odaya gitmek gibi... Kaşınma işim bitince yüzüm-
Ve de müthiş bir rahadama ifâdesiyle tam kapıdan çıkacaktım ki,
um Sinan’ın su istediği aklıma geldi. Geri dönüp suyu aldım ve tek-
datı rar salona döndüm. Suyu uzatırken bilerek biraz üzerine dök­
tüm, fark etmedi bile. <cYeni biri mi?** dedim sıntarak baktığı
telefon ekranına kafamı eğip. Suyu tek dikişte içip bardağı geri
uzatti bana. “Gözde... Onuncu sınıflardan. O kadar güzel ki
ce- Yaprak,” dedi kafasını ilk kez ekrandan kaldmp. ‘Yemin ede-
jski rim kızı görünce İkbal Gürpınar gibi ‘Allahuekber vuhuuu’ diye
ror, bağırıyor içimde birisi. O derece...” Ben ona, yüzümdeki tek
:1e- bir kası bile hareket ettirmeden bakınca, hâlâ geri almadığım
Sen bardağı burnumun dibine kadar uzattı. Bir hışımla bardağı geri
alıp dibinde kalan suyu suratına serptim. “Babam mısın sen lan,
am bardağın dibindeki suyu surata dökmek mi kaldı?” diye çem-
çin kirdi arkamdan. “Kız yann bize geliyor. Skor tabelama yeni bir
ıa- hane ekliyorum. Siz kendi saplığınıza yanın.”
iri" “O değil de, Oğuz nerede ya?” dedim Sinan’ı takmayarak.
“Kaç saattir gözükmüyor.”

25
*S1* bunu okurken ben (ok uzaklarda olacağım diye bir rK>t.
rakmış geri zekâlı. Tlıvalcttedir. TVvect okuyup, Katc Upto>,r
mention aııyovdur kesin.”
“Oğuz’u bir an Öyle hayal ettim de, dedim Ali'ye sur^ı,,,
buruşturarak bakıp. "Pikseli 144p olan bir filmden bile daha ,
kin bir görüntü.”
Kanepelerde yer olmadığı için, tekrar halıya mecburi |ni
yaptım. Herkes kendi işine dönüncc, gözüm karşıdaki hcdiyjp
lerime takıldı. Beşiktaş forması, One Piece mangası ve birbiU
sayar oyunu... Bana her yıl ne alacaklarım en iyi onlar biliy0
du. Gülümsedim kendi kendime. İçimden şanslı doğum güJ
kızı diye geçirirken, sabahtan beri aklıma bile gelmeyen o elbi
olayıyla ilgili bir şey fark ettim. Kafamdaki jeton girişinde
lerdir kendi kendine dönen ama bir türlü di işemeyen jetona
bir anda şak diye düşüverdi o an. Bana dün zorla elbiseyi den»'
ten çocuk, yarın kız arkadaşımın doğum günü, demişti! “Obı*
diye bağırdım. “Bugün doğıım günüm !”
“Kızı terasta kafa üstü mü düşürdük sarılırken, ne yaptık
Ya da yapay kan ağızıııa mı sıktık yanlışlıkla da beyni de vı
yapış oldu, ne oldu... Kutlama yapalı on saat oluyor, dahayçgf
anladı!" dedi Gökhan gülerek. Ama ben gülemedim... O sıra
da diğerleri yüzümdeki galiba sıçtım ifadesinin sebebini sormaül
hazırlanıyorlardı ki, Oğuz yarım yamalak çektiği pantolonuyla
odaya hızlı bir giriş yaparak beni açıklama yapmaktan kurtardı
“Telefonum klozete düştü laaaaan!”

★★★
Pazartesi sendromunu bilirsiniz. H an i hafta sonundan sonra
pazartesinin ağır gelmesi ile yaşanan duygusal çöküntü. Bizde
o biraz farklıydı. Her pazartesi, okul m üd ürün ün odasına çe­
kilirdik genelde. İlk teneffüs, uğursuz m uydu ya da hafta sonu
tüm enerjimizi biriktirip ilk teneffüs m ü çıkarıyorduk acısını,
bilmiyorum.
Ulan oynamayacaksınız futbol teneffüslerde! Ya cam pcıi*

26
ccrc asa#> lulyor, ya milletin kafasını yarıyorsunuz! Bu defa
£j*ı benim tatlı Gonca'm m kafalına top!" diye bakırdı
müdür* sabahtan beri yaptığı gibi. Gencide, büyük çaplı hasar
vermeden odaya çekmez, dışarıda azarlardı ama bu defa hararı
aşırtına bir topla biricik kızı Gonca'ya verince yine delirmişti
adamcağız,
“Hocam, bir şey sorabilir miyim?” diye «ordu Gökhan işaret
parmağını ilkokullu bir çocuk gibi havaya kaldırarak.
“Soramazsın lan.” Gökhan sorduğu sorularla her defasında
müdürü delirtirdi. O yüzden o anda kıpkırmızı olan suratıyla
çocuk gibi omuz silkerek inat ediyordu müdür.
"Aaa, hayatım bilime adamış bir bilim insanı, milenyum ça­
ğının yetiştirdiği cn güzide müdürlerden biri olan siz değerli
müdürümüz bir sorumu cevapsız mı bırakacaksınız?*
“Kes sesini lan dem irli!” Kaşına taktığı picrcing yüzünden,
Gökhan'a öyle hitap ederdi müdür. “Sordurmuyorum işte. So­
ramazsın."
“Hocam, bu okulda teneffüslerde ders çalışmak yasak mı?"
“Uları soramazsın demedim mi ben sana?!” diye gürledi
müdür elini masasına vurarak.
“Aşk olsun sayın ve saygıdeğer hocam. Lütfen soruma cevap
verir misiniz?” Gökhan’ın numaradan müdüre böyle yavşakça
davranıp sonunda onu delirtmesi artık bir Gökhan klasiği ol­
muştu. Biz ise, gülmemek için kendimizi zor tutan suratları­
mızla müdüre bakmamaya özen göstererek öylece dikiliyorduk
sadece, her zaman olduğu gibi.“Beden dersi de bir ders değil
mi? Neden futbol oynamak yasak olsun teneffüslerde? Hocam
yoksa siz, ders faşizanlığı m ı yapıyorsunuz? Ders ayrımcılığına
girer bu!” O an emin oldum , bu Gökhan’ın beynini ters takmış
olmalılardı. Elim i ağzıma kapattım, güldüğüm ü çaktırmamak
için.
M üdür birkaç saniye kıpkırmızı suratla Gökhan’a baktı.
“Çıkın gidin lan. Ç ıkın gidin! Sinir hastası ettiniz beni şu üç
yılda. Defolun!”

27
Ü çüncü ders fizikti. İlk iki dersin türevi bir sıkıcılıkta başla.
mıştı o da. Ben en arkada Ali’yle oturuyordum. Benim önümde
Gökhan’la Sinan vardı. Onların önünde ise Oğuz... Sıkıldı,
ğtm her derste yaptığını gibi süreyi saniye cinsinden hesapla,
ytp, içimden geriye doğru saymaya başladım dersin ortalarında
Ama fizik dersinde yedi dakika bizim dünyamızda yedi yii||
sanki. Benim gibi Gökhan da bunu düşünüyor olacak kı, benim
yüzüm iyice sıramla ilişkiye girdiği an arkasına dönüp “Arkadaş*
lar, galiba bir sonsuzluğun içerisindeyiz. Bir dersin bu kadar ol-
masının imkânı yok. Bence biriniz iç işlerine uzaylılar tarafı,¡dm
kaçınltp, sonsuzluk kapsülünün içine yerleştirildik, lütfen bizi kurtarın
diye mesaj atsın,” dedi fısıltıyla. Gökhan’a cevap vermek yerine
parmağımla alnına dokunup ittirdim “Hoca bakıyor, dön önü-
ne,” diyerek. “Listeyi aldı eline, sözlüye kaldıracak,” dediğimde
önüne döndü Gökhan. Dediğim gibi, tahtaya bir şekil çizilip, 0
/ u/ant to play a ganıe yüz ifadesiyle sınıf listesine doğru yürüyor^
sa, sözlü geliyor kollayın kendinizi demekti bu.
“önce gönüllüleri alayım,” dedi fizikçi listeye bakmadan
önce. İşte klasik... Yalnızca bilindik birkaç kişi parmak kaldı,
nnca kaşlarını çata. “Neden hep aynı parmaklan görüyoruni?"
“Şeytan diyor orta parmağını kaldır, al farklı parmak de..
N e istiyor acaba? Kaldır işte birini.” Gökhan yine tutuşmuştur
Fizik sözlüleri onun için her zaman efsane olduğu için; yine
gerilmişti birden. Ne zaman gergin olsa, iyice çirkinleşirdi.
“Karademir,” dedi fizikçi arkasına dönen Gökhan’ı görüp.
“Galiba gönüllüsün."
“İşte başlıyoruz,” dedi Gökhan gözlerini kapatıp. Önüne
döndü ve usulca ayağa kalktı. “Hocam, bir şey soracağniSft
Gökhan yine o çenesini tutamayacağı zamanlar takındığı^
macık gülümsemesini takındı yüzüne. “Gerçekten, lise 1. sınıf­
tayken sınav kâğıdına kanayan parmağımı basıp ‘beni fötrm*
serti* kız ölür* yazdığım için m i bana gıcıksınız hâlâ? Yani lise
l ’deyken daha yeni girmiştim ergenliğe, kanım falan kaynıyor-
dıı. O «ini yaptıklarımın bedelini dört sene boyunca bana tak-
manızla ödemeyeyim. Yani bence arak unutalım o ara yaptığım
şeyleri..."
“Ya tahtaya çık Gökhan ya dışarı...”
G ök han, “A m a...” diye itiraz edecekti ki, eliyle sert bir şe­
kilde kapıyı işaret etti hoca. “Peki, yayında ve yapımda emeği
geçen herkese teşekkür ederim. Kaçayım ben o zaman,” deyip,
bize el sallayarak sınıftan dışarı çıktı Gökhan. Üç saniye içinde,
kafasını geri uzattı kapının arkasından. “Bu arada hocam, yok
yazmazsanız sevinirim. Devamsızlığım o kadar çok ki, Ölsem
öbür taraftan geleceğim, yok yazmasınlar diye. O derece.” Ho­
canın alev çıkan gözlerini görünce hemen kafasını geri çekti ve
kapıyı kapattı.
O ğuz’un arkasını dönüp “İyi oldu sığıra,” dediği an, “Oğuz
Bey, sen cevaplayacaksın soruyu!” diye diğer bağırdı fizikçi biz­
den tarafa doğru. O ğuz, ciddiyetini bozmadan ayağa kalktı he­
men. “A şıkkı hocam ,” dedi.
“Anlamadım?”
“Hocam ben test olarak hazırlandığım için, yalnızca şık ola­
rak cevap verebiliyorum .”
“Sadece az önceki değil ki, arka grup komple aynı,” dedi fi­
zikçi bıyıklarının altından, küçümseyen bir ses tonuyla. “Sen
de çık, arkadaşına eşlik edersin.” Oğuz, cevap vermeye bile
gerek görmeden, doğruca dışan çıktı. Dersten çıkmak için ba­
hane arardı zaten. Sinan, O ğuz'un ardından kıkırdarken fizikçi
bu defa onu kestirdi gözüne. “Sen... Gönüllüsün galiba?” dedi
tahta kalemini Sinan’a doğru uzatıp.
“Hocam şim di m i çıkayım, siz m i kovarsınız?”
İşte benim m ükem m el arkadaşlarım.

***
“Kankalar sıkıntı yok, ben artık dersten atılmaya alıştım.
Hatta her gün bir kere atılmazsam duramıyorum. Canım isti­
yor.” Son ders seçmeliydi. Yani hani şu kimsenin seçmediği ama
binlerinin bizim adımıza seçtiği saçma bir ders... Dp]^Jaag
kimse dersi dinlemiyor, kendi halinde takılıyordu. Yan sı
bir kız teneffüste Ali ile bir şey konuşmak istediğim
dışarı çıkarmıştı onu. O yüzden derse geç gelmişti Ali. $ J§ f
yanıma oturunca ön sıradaki Oğuz da Sinanların sırasın»
Hepimiz‘ne konuştunuz’ dergjbi meraklı gözlerle baktık
doğru. “Ne bakıyorsunuz lan?" dedi tek tek hepimize
“Bir şey mi oldu?*
*Ne konuştunuz anlatsana oğlum, fıstık gibi kız valb." .1
“önemli bir şey değil. Seni seviyorum falan dedi.” f
*Ne?l Eee. sen ne dedin?" dedik hepimiz aynı anda. Alim
istifini bozmadan “Allah başka dert vermesin dedim, nc d ff
yim?* deyince. “Ulan ağır ılıksın ha! O kız kaçar mıydı he!»
diyerek çemkirdi Sinan. O, kızlara kıyamayan tiplerdendi. İ f
iniştim. Tam ben de ağzımı açıp bir şey diyecektim ki, laf,^
sınıf kapısımn çalınması böldü. Nöbetçi öğrenciydi gelen. |l
“Hocanı, 'ftprak Ayvaz’ı m üdür bey çağırıyor.” Bu scfCt
tüm gözler bana döndü. “Ben mi?” dedim parmağımı kenefi,
me doğru çevirip. ‘ Şimdi gelmesi lazım," diye yineledi nöbetri
öğrenci, öğretmene doğru. Ondan onay alınca da, eliyle kapıy,
işaret etti. Bir şey demeden kalkıp nöbetçiyi takip ettim. Beni«
ne yapacaktı ki müdür? Genelde toplu azar için çağırtrdı, pm
alışkındım da... Tek başıma ilk kez çağırıyordu beni. Koridordj
nöbetçi kızın arkasından saf saf m üdür odasına doğru İlerler­
ken, sağ tarafa dönmeye yeltenince, kız uyardı beni, “Oradan
değil, müdür bey burada. Beni takip et,” diyerek. O gün ruh
halim 'anam myolay ye ye' diye şarkı yapıp halkın bunu 'anan
yiyolaryeye’ olarak anlaması üzerine halk tarafından linç edilen
şarkıa Volkan gibi olduğundan, hiçbir şey demeden nöbetçiyi
takip ettim. Kız, burası diye eski öğretmenler odasını gösterip
hemen yandaki merdivenlerden aşağı indi.
‘Ne işi var lan müdürün burada?" diyerek içeri girdim bira
tedirgin olsam da. Karanlıktı. İçimden bir ses, Yaprak kızım, ba
işin sonu kötü, kaç git, diyordu ama diğer yandan neler döndk*
ğünü anlamak istediğim için geri dönüp gidemiyordum, lf§:
yjktun. “Kimse yok m u?” Eskiden öğretmenlerin oda olarak
kullandığı küçük oda, tozdan görünmüyordu. Ortada eskiden
kullanılan eski bir masa vardı. Masanın üzerinde ise bir kutu...
“Hoop, kimse yok m u?” İki adım ileri bir adım geri mehteran
ekibi gibi ilerliyordum masaya doğru. Masaya ulaştığımda me­
raklı yanıma engel olamayıp kutunun kapağını açtım. Siyah bir
çift topuklu ayakkabı... “S iktir...” deyiverdim birden, bir adım
geri çekilip. Üzerinde yine dün bana gelen paketin içindeki not
kağıdından vardı. “Lan dalga m ı geçiyorsunuz benle?! Çıksın
kim yapıyorsa bunu!” O danın içinde bir aşağı bir yukarı dolan­
maya başladım. Bir yandan odayı kontrol ediyor, diğer yandan
da en hassas yerlerimden alevler çıkarana kadar bağırıyordum.
“Geçen günkü sırık oğlan, sen m isin lan?!” Ne kadar bakınır­
sam bakınayım, ne kadar bağırırsam bağırayım bir sonuç alama­
dığımdan sinirlerim iyice gerilmişti. Masaya tekrar gelip sinirle
kâğıdı açtım. Yine aynı el yazısı ve yine aynı türden bir not...

*Topuklu ayakkabılar sana göre değil, değil mi? Her zaman, Con-
verse'lerine sığınan kızlardansın sen de. Bana geldiğin sürece, hangi
ayakkabıyı giydiğini umursamıyorum. Am a... Bana âşık olduğunda,
bu ayakkabıları giymek zorundasın. Çünkü yüzünün tam yüzümün
hizasında olmasını istiyorum. O güzel yüzünü daha iyi görebilmek
için... Bana âşık olduğunda, bana bu ayakkabılarla gel, olur mu?"
Ü ç ü n cü B ölü m

N otu sinirle tekrar içine fırlatıp, kutuyu koltuğumun almı»


sıkıştırarak odadan çıktım . 1ierkes derste olduğu için ortalık,
ta kimse yoktu. D oğruca o yalancı nöbetçinin yanma gidip, o
topuklu ayakkabıyı ona yedirerek m in ik m in ik stilettolar sık­
tıracaktım ona. “M ü d ü r çağırdı ha?” N öbetçi Öğrenci masası
kırm ızı, ben boğa m isali ilerledim hedefime. Masaya kafası,
ııı göm m üş olan kızı sertçe d ü rttü m . “Şş, yalancı çoban, baııa
bak!” diye b a ğ ırd ım kusulm aya hazır öfkem i de de ses tonumla
belli ederek. K ız ın kafasını kaldırıp “B uyurun?” dediği an, farklı
bir kıza çem kirdiğimi anladım . Y ü zü m d e k i ifadeyi biraz topar­
layıp “Senden başka b ir nöbetçi kız olacak bugün, nerede p?"
diye düzelttim so ru m u.
“Anlayamadım?” dedi kafası karışmış bir ifadeyle. Elindeki
kalemi yanağına bastırdı. “Benden başka nöbetçi kız yok ki. Bu­
gün bir ben varım bir de alt kattaki nöbetçi -ki o da erkek." 'ri
“E m in m isin?”
“Evet, em inim .”
Harika. H içbir şey demeden, nöbetçi kızın masasından ayn-
lıp sınıfa doğru ilerlemeye başladım. “Biri benimle dalga geçi­
yorsa, tsunam i gibi vururum kıyısına!”
A m a şöyle bir durum da vardı ki aklıma kimse gelmiyor­
d u b u n u yapacak. Benimle kim in ne derdi olabilirdi ki? Aca­
ba sınıftaki da llı güllü kızlardan biri miydi? Geçen hafta beden

32
irs in d e gö$ttalcrin? pam uk doldurduklarını söylediğim için
in»* yoksa otıdan Önceki fizik dersinde sıralarına raptiye* koy-
duğıtıtt için m i. yoksa geometri dersinde ağızlarından sular akı»
,tka uyuduklarında resimlerini çekip sınıfın grubuna attırın
için nn yapıyorlardı? öğretm eni takmayarak sinirle kapıyı çal­
madan içeri daldım . Sırama gitmeden şöyle bir şüphelendiğim
(cırlara baktım. O kadar kendi hallerinde takılıyorlardı ki şüp­
heli gelmediler. İçimdeki Slıerlock ‘‘Tkıın*/!’’ uyarısını verince,
onlara takılmadan en arkaya, kendi sırama geçtim. Oğuz sınıf­
taki kızlarla uğraşıyor, Sinan iddaa kuponu dolduruyor, Gökhan
iTiCUeik dinliyor, Ali ise uyuyordu. Önce Ali'yi dürttüm. Sonra
Sinan’a arkasını dönmesini söyledim. Gökhan’ın kulaklığının
tekini çıkarıp kulağına “Bira/ da beni dinle demirli,” diye fısıl­
dadım. En zor olanı da, yan sıradaki kızlara yalan hikâyeler an­
latan Oğuz’u kedi gibi ensesinden tutarak bizim sıraya getirdim.
Hepsi homurdanarak, onlara ne diyeceğimi bekliyorlardı me­
raklı bakışlarla. Yere koyduğum kutuyu masanın üzerine çıkar­
dım ve kapağım açtım. “Birileri benimle çok fena dalga geçiyor
arkadaşlar. Eğer içinizden biriyse, yemin ederim, son seviyede
çalışır vaziyetteki mikseri sokarım onun ağzına, dökerim bütün
dişlerini.” Hepsi bana ‘denge problemi yaşandığı aşikâr’ der gibi
bakınca anladım ki benim dört aptalın asla alakası yoktu kutu­
larla. “%prak’ım , ne içtin sen?” dedi Gökhan ayakkabının tekini
eline alıp. Ayakkabıyı elinde sallamaya başladı “Ne şimdi bu,”
derken. “Kaııka, sallama onu öyle, valla belalın fizikçi görürse
kur yapıyorsun zanneder.”
"Oğuz, şu topuğu görüyor musun, hah işte o senin-” deyip
ayakkabının topuğunu havaya kaldırınca Ali onun ayakkabı olan
eline vurup “İt dalaşınızı bırakın da anlatsın kız ne olduğunu!”
diye bağırdı. Sonra bana döndü sakince ve “Sen devam et anlat­
maya. Nerden çıktı bunlar?” diye sordu gerçek anlamda merak
eden gözlerle.
‘Aslında olay dün başladı. Y m i size daha önce söyleyecek­
tim de, em in olamadım. Geçenlerde annemin aldığı şu pembe

33
gömleği değiştirmeye gitmiştim y&T dedim hepsine tek tefe b»,
kıp hatırlamalarını bekleyerek. Hepti bağını hauriadtk der ^
«allayınca devam ettim, “İşte orada bir çocukla karşılaştım,
gilimin yarın doğum günü, hediye bakıyorum, falan dedi,
ra işte benimle aynı kiloda mıymif neymiş," dedim burnumu
kırıştırarak, "Almak istediği elbiseyi deneyip dcneyemeyeceğjmi
sordu,"
"Lan ben kaç yıllık arkadaşınım, senin bedenini ben bile çö»
zemedim. O nasıl çözm üş şak diye?* O ğ u z yine kendince bir
yere takılmıştı. C haklı çocuk, beni sürekli kendimden iki beden
büyük kıyafetlerle görmekten, bazı şeyleri hayal etmekte güçlük
çekiyordu,
“Öyle söyleme lan, ben ve benim gibi erkekler bir kızı a&»
rünce direkt anlarız öyle şeyleri. Bak bu gözleri görüyor mu>
sun?” diyerek gözlerini işaret etti Sinan, Oğuz'a yaklaşarak,
min ederim tomografi cihazı gibiler, bir kıza bakar bakmaz k
organlarına kadar görürüm. Yetenek bu,"
"Ne yani, benim memelerimi falan da mı görüyorsun lan?*
£llerimi göğüs hizamda çapraz bir şekilde birleştirdim, “Meri
mi?” diye atladı Oğuz. “Senin memen mi var? Meme değildir
ya o, ödemdir. Meme olsa duramazdın kanka.”
“Lan bu nasıl muhabbet,** diye gürledi Ali birden bize sinir­
lenip, "Yaprak uyma sen de şu hıyarlara!"
“A m an A li Rıza Bey, tadımız kaçmasın,** dedi O ğ u z Yaprak
D ök ü m ü *n ü n nabza göre şerbet vericisi annenin taklidini ya­
parak. Ali, O ğ u z ’a öyle bir bakış attı ki, “Yaprakçığım, devam
eder m isin lütfen, A liciğim sinirleniyor," diye kıvırdı hemen,
O ğ u z 'u n koluna k üçük bir y u m ru k atıp, anlatmaya kaldığım
yerden devam ettim. “Sonra kabine girip denedim elbiseyi kabi­
ne girip.,. Ertesi g ü n d o ğ u m g ü n ü m d e denediğim elbiseyi yol­
ladı biri bana. İçinde işte saçmasapan b ir n o t... Âşığım falan ya­
zıyordu, ciddiye alm adım . Yanlış geldiğini düşündüm. Ama az
önce dc m üdürün yanı diye nöbetçi kızın beni soktuğu yerde,
bunu buldum ." Kutuyu ve içindeki notu işaret ettim. Ali kâğpk
jjra hemen, aça ve yazanı içinden okudu. Yüzündeki ifadeyi
yem edim , ama sinirlemnişe benziyordu. Kâğıdı buruşturup
Imtuya geri fırlattı ve “K im lan b u yavşak?” dedi kaşlarını çatıp.
-Ne bileyim lan ben, ben de size soruyorum işte,” dedim.
Kâğıt elden ele dolaştı. E n son O ğ u z ’u n eline geçince, “Kan-
(3bunu bana yapsa bir oğlan, ben bile veririm ," dedi m üthiş bir
ralıadıkla. Bir anlık şokla açılan gözlerim izi görünce, “Kalbimi
yerirdim lan. N e anladınız ki?” diye çevirdi.
İşte böyle arkadaşlara sahip o ld u ğ u m için, o kutuların bana
gelmesi saçmaydı. O kutular, b ü tü n W hatsapp kız gruplarına
resmini atarak diğerlerini kıskandıracak bir kıza yollanmalıydı­
lar. Kesinlikle bana d e ğ il...
Öğle arası kantinde ders z ilin in çalmasını beklerken, G ök ­
han ortaya okuldan kaçm a fik rin i attı. H e p im iz biliyorduk ki,
bir kişi o fikri ortaya attığında, ikinci bir emre kadar okulda
durma fikri ertesi güne kadar akıllardan çıkarılırdı. N e t olarak.
Cevap bile vermeden, çantalarım ızı alıp okuldan kaçtık.
Alilere geçince, önce şu k u tu m e v zu u n u n d u ru m değerlen­
dirmesini yaptık biraz. D ah a önce butikteki sırığı görüp görme­
diğimden, nöbetçi rolü yapan k ızın k im olduğuna veya bunu
bana kimin yapabileceğine kadar bir sürü şey... A m a şöyle bir
şeyvardı ki, tek şüph elim iz olan sırık oğlanı daha önce ne okul­
da ne de mahallede gö rm ü ştü m . H o ş, görsem bile dikkat etme­
miştim kesin. Ç ü n k ü yolda yürürke n g ö zlü ğ ü n ü evde unutm uş
miyoplar gibi kimseyi g ö z ü m görm ezdi. Kaç yaşma gelirse gel­
sin, kaldırımın çizgilerine basmamaya çalışıp, sokağı görmeyen
tiplerdendim ben. E lim izd ek i bilgilerin yetersizliğine karar ve­
rip, “Yann nöbetçi rolü yapan kızı bu lalım , k im için yalan söy­
lemiş anlarız” diyerek k u tu m e v zu u n u kapattık ve on beş dakika
içinde kendi rutinim ize d ö n d ü k .
Ali bir köşede o g ü n k ü beşinci sigarasını içiyordu, hiç âdeti
değildi o kadar içmek. G ök h a n , en sevdiği koltuğa ters otura­
rak, Merve yüzünd en yine m in ik bir depresyon geçiriyordu.
Sinan’la O ğ u z ise bana gönderilen topu k lu ayakkabıyı deniyor­
lardı.

35
Kankalar bi’bakm, yakıştı mı bana? Zayıf gösterdi bence
beni. Bacak boyum yükseldi bir kere...” Oğuz ayağına siyah to- fırlattı. S
puklulan geçirmiş, odada seke seke yürüyordu, Sinan “Ya bir vara gek
tur da ben giyeyim, bir çıkar,” diyerek Oğuz’u kanepeye itip kabılar c
ayağındaki ayakkabıları çıkardı ve kendi ayağına geçirdi. Birkaç kimsem
adım atıp, dengede duramayarak halıda yanıma yığıldı. “Ulan Akşaı
sırf bize güzel gözükmek için şu zulmü çeken bir türe ben nasıl o da tes
saygı duymayayım ya?” sesleri d
“Aynı anda birden fazla kızı götürmeni legalleştirmeye mi kinin.
çalışıyorsun puşt?” Ali her zamanki sakin tavrıyla söylemişti lamayan
bunu, ama dudaklarının arasındaki sigara yüzünden biraz ag. Ne dedi
resif çıkmıştı kelimeler ağzından. “Ona aynı anda birden fâzla geleni sî
kız götürmek demeyelim bence,” diyerek savunmaya geçti he- Gözde’r
men Sinan. “Ben ‘kız’ denen canlıya âşığım. Neden bir kişi- sevgilini
ye bağlı kalayım ki? Hem ortada etik dışı bir durum da yok. laması i;
Kimseyle çıkmıyorum ben, takılıyoruz. Yani resmi olarak al- N °n
datma diye bir durum da olmuyor böylelikle,” dedi pişkin piş, herkes <
kin. Oğuz başını Ali’nin dizine dayamış halde yüzüstü uzandı, ^utu,
“Gösterip elletmiyor yani kanka. Piçlik türü bu bunun," diye*
rek Sinan’a laf sokarken. atfet
“Hayır kanka, elletip göstermiyorum ben,” dedi Sinan. Bir ayakkab
ayağıyla, diğer ayağındaki ayakkabıdan kurtulup halıya tam ola- değiştir:
rak yerleşti. “Farkımız, tarzımız.” madan
Sinan çapkın bir çocuktu. Ama dediği gibi, aldatmak lügatin-
da yoktu. Kimini dudağından, kim ini belinden, kimini düşün- paketleı
düren zeki sözünden diyerek günübirlik severdi o. Ama cidden ^lTtr^ (
severdi. Kızların her gün hiç üşenmeden yaptıkları makyaja Oderec
o işkence gibi olan topukluları giymelerine, kaçan çoraba oje
sürmek gibi şeyler bulan fonksiyonel beyinlerine, her şeylerine
aşıktı. ' .M y!P’ birı
İlerleyen saatlerde Sinan, Gözde onlara geleceği için eve geç­
ti. Oğuz topuklularla futbol oynayabileceğini iddia edip, evin
içinde ayağında topuklular, futbol oynamaya kalkışınca, ayakla- ^ ^
binin birinin topuğu kırıldı. Bir de A li’nin ananesinin diktiği çi-
ıa sevcı
çek... Ali ayakkabılardan sağlam olanı, çiçeği kırdığı için Oğuz%

36
Urlactt. Sağlam olanın topuğu ise O ğ u z ’u n kafasından sekip du­
vara geldiği için kırıldı. Yani sözde âşık olunca giyeceğim ayak-
latalar daha üçüncü saatten g iyilm ez hale geldiler. İşte ben de
kimsem, aşka gide cek tim de; to p u k lu giyecektim, değil mi?
Akşamüstü Sinan geri döndü. Gözde tuvalete gitmiş bir ara,
o da tesadüfen önünden geçmiş... İçeriden gelen çatur çutur
sesleri duyunca birden sırtından aşağı bir soğuk inmiş bizim­
kinin. “O ğuz ile aynı biyolojik faaliyeti yapan, yaptığını da sak­
lamayan bir kıza dokunam am !” diyerek, kaçıvermiş yanımıza,
fsje dediysek, geri gönderemedik. Daha sonra kız arayıp ağzına
geleni saydı. O ara, mutfakta gizli gizli içip sarhoş olan Gökhan,
Gözdenin sesini telefonda Merve’ye benzetip “Senin o yeni
sevgilinin tellerine kuşlar konduracağım” temalı küfürleri sıra­
laması ise ayrı bir saçmalığın konusuydu.
Normalde o kadar hareketli geçmezdi günlerimiz ama o gün
herkes ciddi anlamda bir âlemdi. Yoksa bana gelmeye başlayan
kutu, lanetleriyle de m i geliyordu üzerimize, bilemiyordum.
Akşam, eve uzun bir aradan sonra ultra maraton koşmuş bir
adet misali yorgun argın döndüm . Elimde topuklan kınlmış
ayakkabımla... Kutuyu elbisenin yanma fırlatıp üzerimi bile
değiştirmeden yüzüstü yatağa atladım. Birkaç dakika kıpırda­
madan yüzüstü durdum yatakta. Boğulma aşamasına gelince,
yana devrildim . G ü n ü n yorgunluğu bir yana, kafamı kanşüran
pakeder yüzünden ruh halim de pek iyi değildi. Sanki kafamda
bir trikotaj atölyesi vardı da, iplik yumaklan saçılmıştı her yana.
0 derece karışıktı zihnim . Kafamı toparlamak için derin bir ne­
fes aldım. “Um ursam a Yaprak. U m ursam a...” dedim kendimi
yatışörmaya çalışarak. Am a bu dediğime kendim bile inanma-
yıp, birden sinirle yatakta ayaklarımı çırpmaya başladım. “Ulan
kimsin sen be?!”

★★★
Salı günlerini ilk iki ders beden eğitim i olduğu için fazlasıy­
la severdik. O gün yine bir beden eğitim i dersi klasiği olarak,
kızlar taytlarını giyip num aradan voleybol oynayarak oğlanla-

37
ra göz süzerken, ben baba eşofmanımı giyip oğlanlarla futbol
oynuyordum. İkinci dersin sonlarına yaklaşmıştık ve maç hâlâ
bitmemişti. Top bizim kaleden uzaklaşınca Gökhan’a yaklaştım.
“Kanka, en hassas yerlerimden terler akıyor şu an. Ölüyo*
rum lan...” Ellerimi dizlerime koyup, nefes nefese konuşmuş,
tum. “Bunlar ne biçim harekeder lan? Babaannem misin sen?”
diye bağırdı Gökhan bana. Tam bir şey söyleyecektim ki, o sıra­
da gelen seslerden bizim kaleye doğru yaklaştıklarını anladım.
Karşı takımdan Ayı Hayri topu sürerek bizim kaleye doğru ge­
liyordu. Benim tam beş katım olan çocuğa doğru atağa geçti­
ğimde, karşıdan gelen Ali beni çekip; kendini öne attı ve topa
vurdu. Top sekerek voleybol oynayanların tarafına doğru gitti
ve arkası dönük, förmalı bir çocuğun ayaklarına değip durdu.
Hemen “Ben alının,” diyerek atıldım. Ç ocuk arkasını dönüp
topu ellerinin arasına alınca durdum . “Hey, salla topu buraya
doğru!” Boşta kalan eliyle cebinden bir şey çıkardı, beni takma­
yarak. Topu yere koyup çömeldi ve bir şeyler yapmaya başladı
Bizim sınıf söylenmeye başlayınca “Alıyorum lan gidip, susun!”
dedim ve tekrar topa doğru koşmaya başladım “Kardeşim, ne
yapıyorsun sen? Atsana topu, zaten üç beş tane ATP kalmış vü­
cudumda, onu da topu almak için harcadım senin yüzünden.”
Beni hâlâ takmıyordu. Bir iki adım daha atıp, iyice yaklaştırii
yanına. Eğilip, topa bir hamle yaptığımda elindekileri cebini tı­
kıştırıp topla birlikte ayağa kalktı. “Abi dalga m ı geçiyorsun sen*
” Lafımı bitiremedim. Ç ü n k ü lafım ı bitiremeden, elindeki topu
gülümseyerek bana uzattı. Çocuğun yüzüne bakınca bacaklanfi
titredi, kalbim sinirimi bozacak şekilde hızlandı ve bana yakış­
mayacak şekilde donup kaldım. O gün butikteki sırık oğlandı!
Benim birkaç dakikalık şokumdan faydalanıp, ben daha hiçbir
şey soramadan arkasını dönd ü ve gitti. Elim deki topa bakınca,
topun üstüne bir post-it yapıştırdığım gördüm . Üzerinde bir
şeyler yazıyordu.

"Neden seni terli bir şekildefutbol oynarken görünce bile îteyeau#/;


nıyorum? Aptal mıyım ben?"
Dördüncü Bölüm

Ben sırık gözden kaybolana kadar öylece donup kaldığını


içiıı Gökhan koşarak peşimden geldi. “Yaprak’ım, istersen sa­
bayı buraya tanıyalım, sen zahmet etme olur m u?” dedi alaycı
bir tavırla. Topu elimden çekip aldı ve arkasını dönüp koşmaya
başladı. “Kızım hadi, zil çalacak!” Gökhan'ın arkasından zorla
da olsa gidip maça devam ettim. Tabii benim o şapşal halimden
yararlandıkları için üst üste iki gol yedik. Birini direkt ben bi­
zim kaleye atmışım, haberim yok.
Benim yüzümden kaybedilen kolaların acısını bana çemki-
rerek çıkıyorlardı, üçüncü derse girerken. Bir Oğuz, bir Gök­
han, bir Sinan laf sokuyordu bana. “U lan kim dedi bizim kaleyi
oraya koyun diye!” diye bağırdım dayanamayıp.
“Yaprak’ım bi’dahaki sefere istersen iki kaleyi de rakip kale
yapalım, sen canının istediğine atarsın golünü.”
“Başlatmayın maçınıza da, golünüze del” diye bağırınca
Gökhan’a, hepsi bana dönd ü birden şaşırarak. Sakinleşip, de­
vam ettim. “Çok önem li bir şey oldu. H ani şu top kaçınca topu
bana veren uzun boylu çocuk var y a . - Hepsi gözlerimin içine
meraklı gözlerle bakıyordu. “Butikteki sırık oğlandı!”
“Ne demek butikteki sırık oğlandı?”
“Ulan bildiğin o sırık oğlandı işte! Bana elbise deneten. Kim
o? Biliyor musunuz? B izim okuldan m ı?” Ali sırada geriye yas­
lanıp, tek kaşını havaya kaldırdı. “Ben tanıyorum. Kısmen... v
Barış adı. Üst devrelerden.M
Üçüncü dersin tenefRlsÜnde hepimiz birlikte üst katta Barış
denen sırığın olduğu sınıfa gittik. İçeride kızlı erkekli bir grupla
muhabbet ediyordu. Aralarında dün beni sınıftan çağıran nö­
betçi rolü kesmiş kız da vardı. O kıza, “seni yalan söylccHğ»n
yerlerinden tavana asacağım küçük sıçan” bakışı atsam da, kız
beni görmediği için boşa gitti güzelim nefret bakışım. Bizim
çocukları, “Siz geri durun” diye uyarıp, sırığa doğru bağırdım.
“ Ş ş ş , sırık. İki dakika gelebilir misin?” Sırık oğlan ve arkadaşları
aynı anda bize doğru döndü. Adının Barış olduğunu öğrendi­
ğim, ama benim için sonuna kadar sadece sırık oğlan olan çocuk
beni görünce gülümsemeye başladı. Gözlerini benden ayırma­
dan ayağa kalkıp, tam karşıma dikildi yine suratındaki sinir bo­
zucu gülümseme ile. “Sen istersin de, ben gelmez miyim?” o
kadar uzundu ki, kısa bir kız olmamama rağmen ancak omuz­
larına geliyordum.
“Şimdi, ilk soru... Bana gönderilen o iki paketle de senin
doğrudan bir alakan var mı? Yoksa sen de sadece araci mısırı?
Üç saniyen var sırık.”
“Ben masumum hakim bey, ben yalnızca aracıyım!” Yüzü­
nü, yüzümle aynı hizaya getirmek için eğildi. Sağ elimi alıp,
göğsünün sol kısmına yerleştirdi. “Bütün suç onun.” Gözlerim
bu hareketiyle kocaman açıldı. Sanırım birkaç saniyelik şoktan
Ali’nin küfrüyle çıktım. “Siktirme kalbini şimdi!” dedi öne çı­
kıp. Ali’nin kolundan tuttum hemen. “Ali lütfen, geride durun
siz. Ne dedim size?” Ali, sırığa gözlerinden alev çıkan bir bakış
atıp geri çekildi. Bu hareketlenmeden sonra Barış’m arkadaşla*
n da hazır ola geçtiler. “Bak sırık, bu numaralar bana, sökmez.
Amacın ne, neden yapıyorsun bunları bilmiyorum ama.,.” Yü­
zümün hemen önündeki yüzüne aramızda yalnızca birkaç san­
timetre kalacak şekilde biraz daha yaklaştım. “Eğer tekbir saçma
paket, ya da tek bir not alırsam...” Her bir kelimemden #nn
yüzüne biraz daha yaklaşıyordum. “Yemin ederim hepsini ok
tek-” Parmağını dudaklarıma bastırdı.
“B e n im için-giyeceksin ve bana geleceksin değil mi?"
“BQ özgüvenin nereden geliyor bilmiyorum ama yanlış ka-
,dasın sınk oğlan. G it kendine oynayacak başka boş araziler
bul-”
«Neden birinin sana âşık olabileceğine inanmıyorsun? ö z ­
güveni padayan ben değilim, özgüvensiz olan sensin. Sana, âşık
öİunmaya değer biri olduğunu kanıtlayacağım.” İşte bu beni
sinirlendirmişti. “N e dedin sen?” dedim gözlerimi sinirle kısa-
^fS£*Özgüverısiz miymişim ben?” Yan tarafta olan sıranın üze­
rine çıktım. Eğildiği yerden doğrulup şaşkın gözlerle bana baktı.
Sıraya çıkağımda tam olarak aynı boya erişmiştim onunla. “En
özgüvenli yerin neresi sırık oğlan? Bu aptal kafan mı?” Yine en
Ijassas yerlerimden soluyordum. Neden beni bu kadar sinirlen­
dirmişti ki bu söylediği şey? “O zaman al bakalım!”
Evet. Yine bir Yıprak klasiği... Sana âşığım diyen çocuğa,
sıraya çıkıp kafa atmıştım. Birkaç saniye içinde ortalık karıştı.
Onun arkadaşları ve benimkiler derken... Soluğu favori mekâ­
nımız olan m üdür beyin odasında aldık.

***
Sağ tarafa biz, sol tarafa Barış ve arkadaşları dizilmiştik m ü­
dürün odasında. M ü d ü r sandalyesinde oturmuş, ellerini yü­
züne koymuş, gülerek bize bakıyordu. Sanırım, iki günde bir
müdür odasına geldiğimizden direkt suçlu taraf ilan edilmiştik.
Bunda, Barış’a kafa atmamın da etkisi olabilirdi tabii... “Söyle­
yin bakalım sevgili arkadaşlar...” dedi önce sakin sakin. Sonra
dayanamayıp, sesin desibelini İn ö n ü ’ye çıkardı. “Üst kata çıkıp,
kavga çıkarmak ne demek oluyor lan?!” Yüzündeki ellerini çe­
kip masaya hızlıca vurdu. “Hele sen Yıprak H anım ! N e demek
şuaya çıkıp bir oğlana kafa atmak? K ızım kimsin sen? Zeyna
mısın?”
“Hocam, orada nefsi müdafâa vardı. Damarıma bastı!”
“JEvet m üdür bey, haklı. Damarına bastım, ondan oldu. Şikâ­
yetçi değilim ben.” Burnuna tıkalı pamuklarla Barış’ın bu söy­
lediği ne kadar ciddiye alınabilirdi, inanın bilmiyorum.
“Ne demek şikâyetçi değilim oğlum? Şu yüzünün halin*
bak!"
Ban§ bana doğru bakıp güldü. Ben ise yüzümü buruştur­
dum. Bu hali cidden fazlasıyla sinirimi bozuyordu o an sebep,
siz. Yapmacık şey!
“Şikâyetçi değilim. Eğer bir ceza alınacaksa, cezaya ortak
olmam lazım. Dediği gibi, ben damarına bastığım için oldu.”
Barış’m söyledikleri müdür beyin renkten renge girmesine yo]
açmıştı. O sırada Banş’ın yanında duran kızlardan birisi elini
kaldırdı. “Ama ben birinden şikâyetçiyim m üdür bey!” Parma­
ğıyla Oğuz’u gösterdi kız sinirle. “Bu çocuk! Benim kavgayja
hiçbir alakam olmadığı halde, bana sarılıp ‘Lütfen sakin ol, yap.
ma lütfen!’ diye salak salak şeyler söyledi!” Hepimiz geri zekâ­
lı bir yüz ifadesiyle sıntan Oğuz’a baktık. Kulağıma “Nerede
olursan ol, fırsatı değerlendireceksin kızım,” dedi yılışık yılışık.
Dirseğimle kamına bir tane geçirince sustu.
“Sizi uyarıyorum... ” Müdür parmağını bize doğru sallama­
ya başladı. “Bakın uyarıyorum, bir daha en ufak bir şeyden bu­
raya gelirseniz, hepinizi-" Gökhan parmağıyla yan taraftaki kızı
gösterince, müdür bey öksürdü ve devam etti. “Hepinizi, hoş
olmayan şekillerde ağırlarım. Tamam mı?”

kkk
Müdür ilk bizi kovdu odasından. Biz tam dışarı çıkarken,
Barış arkamızdan yetişti. “Bi’dakika...” Cebinden telefonunu
çıkarıp, beni yamna çekerek hızlıca bir fotoğrafımızı çekti. Ali
hemen yanımıza gelip beni kendine doğru çekti sinirle. “Ne ya­
pıyorsun lan yavşak!” diye bağırdı. Barış, Ali’nin sert çıkışına
gülümseyerek karşılık verdi sadece. Eliyle sakin ol hareketi ya­
parak, tam Ali beni çekerken yarım yamalak çıktığım fotoğrafı
bize gösterdi.
“Büyük aşkların nefretle başladığı geyiğine inanmayanlara,
bana âşık olduğunda bunu göstereceğim.” Gözlerimi kırpıştı­
rarak baktım sınğa. Çünkü söyledikleri alıcılarımla oynamıştı

42
ı r aklığım veriyi işleyerniyordu be yn im . Âşık olm ak m j?!
la s ın ı dönüp yürümeye başladı. Birkaç ad ım sonra durdu,
fll benden tarafa çevirdi ve b u rn u n d a k i pam u k lan çıkarıp
ndaki çöp kovasına fırlattı, “U n u t m a Y ıprak, bir gün sen de
Lm, en az benim sana o ld u ğ u m kadar âşık olacaksın.”
“Ben bu çocuğu sikerim .” A li’n in k olu n dan tuttum . Boy­
lundaki damarların atışından ne kadar sinirlendiği açık ve net
belli oluyordu. Barış ise çoktan uzaklaşmaya başlamıştı yanı­
mızdan.
"Beni de yazın! Ben de. H ay a tım d a çok bir tarafı kalkık insan
gördüm, ama bu h e rifin ki Eyfel K ulesi’n de anasını satayım.”
“özgüvenden y am pir y am p ir y ü rü y o r baksana şuna. A m ­
pirik piçi Ah okulda olm asaydık var ya, her bir hücresini ayrı
jyn-" Elimle hepsine susun işareti y aptım , G ö k h a n k ü frü n ü n
doruklarına çıkmadan. H e p s in in b ir anda nefret ettiği adamlar
listesinde trend topic o lm u ş tu s ın k oğlan.
“Tamam artık, yeter. S ırık oğlan m ev zu su n u kapatıyoruz.”
Yaprak’tım ben. K im sen in âşık olm asına ihtiyacı olmayan, k im ­
seye âşık olmaya gerek duy m ayan Y ıprak. S ırık oğlanın başlattı­
ğı oyun neyse, asla yenilm eyecektim . Başlarım aşkına da, sırığa
da diyerek hiçbir şey o lm am ış g ib i eski halim e geri d ö n d ü m ,
onlan da yatıştırabilmek için. “Eee? A kşam b i’ Pes turnuvası m ı
yapsak?”

•jrJck
Akşamüzeri Pes tu rn u v am ızı b e n im ezici galibiyetimle son-
landımııştık ve yine herkes k en d i köşesinde salak salak takıl­
maya başlamıştı. Ben ise halıda bir köşeye kıvrılm ış, ö lü m ü m ü
bekliyordum. Sabahtan beri çılgınlar gibi karnım ağrıyordu!
Popomun üzerinde kayarak yerde oturan A li'n in yanına gittim
ve yanma sokuldum . ‘A li’m , k arn ım ı sıvazlar m ısın azcık? Ç o k
ağnyor,” Ali’nin o g ü n neşesi h iç yerinde değildi. H e p im izin
sırık oğlan yüzünden keyfi kaçm ıştı am a biz he m e n eski hali­
mize dönmüştük. Bana diğerlerinden daha çok annelik-babalık
yaptığı için galiba, bu d uru m en çok o n u n canını sıkmıştı. Ali
ben söyler söylemez usulca karnımı sıvazlamaya başladı.
“Acaba kırm ızı alarm m ı? Geçen gün burada düşürmüşsün
bir paket şey...” Kulağıma eğilip fısıltıyla konuşmaya başladı
“H an i şu kanatlı şeylerden... Dolaba sakladım, bizim sığırla
görüp dalga geçmesin diye. İstersen, getireyim .. Evet, pedler-
den bahsediyordu. Ali hariç hepsi bu konuda çok geyik döndür­
d ü ğü için, sessiz söylemişti bun u. D üşünceli A li’m ... Ama ne
yazık ki, kafasını A li ile aramıza sokmuş Sinan, çoktan konuş­
m am ıza kulak misafiri olm uştu bile.
“Kanka bir şey sorabilir m iyim ?” Y üzü n d e yine pislik
parken takındığı surat ifadesi vardı. “B u konularda, erkeklerin
arasında olan sigara otlakçıları gibi kızlar var m ı? Yani sürekli
gelip ‘Bi dal şeyin var m ı y a... Hassas g ü n ü m d e y im de’ falan di­
yen.” G özlerim i sinirle kıstım Byakugan’ını kullanan bir Ninja
misali. “Hassas günüm d eyim , hassas hassas çarptırma suratına
Sinan!”
“Ben inanm ıyorum var ya b u kızların hassas gün muhak
betine.” G ök han ’ı dü rttü sonra. “H aksız m ıyım ? Bence bunlar
kendi aralarında anlaşıp, sinirlerini erkeklerden çıkarmak için
uydurdular bence. Bizi yiyorlar, ayda bir hafta hassasım diye.
U lan bir insan hayatının dörtte b irin i nasıl hassas dönem ayağı­
na cama yapışan sinek misali delirm iş gibi geçirir?”
“Ben de senin gibi d ü şü n ü y o ru m kardeşim,” diye onayladı
Gökhan. “A d am öldürseler, hassas d ö n e m im d e y im deyip yır-
tacaklar. Keşke bizim de hassas d ö n e m le rim iz olsaydı anasını
satayım. M açta çok gol yiyince, A m a b e n im hassas dönemini!!
diye cırlayıp dayaktan yırtardım .”
“O ğ lu m çok k o m ik olu rd u lan, d ü şün se n e ... H alı sahaya git­
meden m illetin hassas g ü n çizelgesine falan bakardık.” Başımı
G ökhan’ın dizine doğru atıp, anıra ariira g ü ld ü Sinan. Gökhan
da karşılık verdi. Biz A li ile sadece acıyarak bakıyorduk ikisine.
“Düşünsene O ğ u z ’u n sıradan kalkarken k ulağım a eğilip ‘kanb
arkamı kontrol etsene ya’ de d iğin i” deyince k endim i tutamayıp
U l ¿¿ göldüm. N e kadar, dünyanın en utanç verici konuşma-
y a p ıy o r olsalar da, komikti. Yine de içim rahat etsin diye, üç
saniye iÇ*ntk ciddileşip, “Sinan, yemin ederim makineden yeni
v-Ianış ıslak çamaşır gibi seni mandalla çamaşır ipine asarım o
l ı ğ ı n d a n ! ” diye bağırdım. Onlar hâlâ az önceki konuşmala-
fiııa karınlarım tuta tuta gülerken, odadaki eksikliği fark ettim.
Oğuz. “Bu arada Oğuz nerede?” dememle birlikte Oğuz vücu­
duna bir sürü ped yapıştırmış bir halde içeri girdi.
“Kanka bu bebek bezleri ne değişik lan!”

***
Eve her zamanki saatinde gelip kendimi yatağıma attım.
Normalde ilk işim telefonumu alıp bizimkiler yine ne kaynatı­
yor diye kontrol etmek olurdu. Ama onun yerine gömleğimin
cebinden sırık oğlanın bugün bana yazdığı notu çıkarıp tekrar
tekrar okudtım. “Geri zekâlı sırık oğlan...” Kâğıdı dörde kat­
layıp yancındaki komodinin çekmecesine yerleştirdim yataktan
kalkmadan. Elimi cebime atıp saatlerdir titreyen telefonumu
çıkardım. Bizimkilerle olan Whatsapp grubuydu titreşimlerin
sebebi. Yine kendi aralarında dünyanın en saçma muhabbetle­
rini döndürüyorlardı. Araya içip içip, saçmasapan karakterlerle
oluşturduğu yeni lugatıyla salça olan Gökhan’ı saymazsak, her
şey normaldi. Niyeyse o gün bir şey yazasım gelmedi gruba.
Telefonu tam yastığımın altına koyacakken, telefonuma başka
bir mesaj geldi. Hızlıca tuş kilidini açıp, mesaja baktım. Bil­
mediğim bir numaradan gelmişti mesaj. “Pencerenin önüne
bak” yazıyordu sadece. Bu mesaj nedense kalbimi hızlandır­
mıştı. Normalde olsa bu mesaja ‘kimsin lan sen yavşak’ diye
cevap atardım. Ama o an telefonu hemen yatağa fırlatıp koşa­
rak pencerenin önüne gittim ve perdeyi sonuna kadar açtım.
Görünürde bir §ey yoktu. Pencereyi açtığımda ise, pencerenin
tam önünde bir saksı buldum . Ufacık, pembe bir çiçeğin dikili
olduğu küçük bir saksı... Üzerinde yine o aşina olduğum not
kâğıdı ve bir n ot..,

45
“Bu küçük çiçeği ilerde ‘seviyor, sevmiyor' yapmak için büyüt. Be
nim yerime... Benim ona ihtiyacım yok, çünkü ben sonucu b iliyo r um
Seveceksin. ”

Sinirle kâğıdı söktüm yerinden. Saksıyı eski yerine bırakıp


pencereyi kapattım. “Geri zekâlı sırık oğlan... Bok olurum san*
âşık!” Tam kâğıdı buruşturup atacaktım ki, arkasında da bîr/not
olduğunu gördüm. Buruşturduğum kısımları tırnağımla düzel
tip arkadaki notu da okudum.

“Küfiir mü ettin az önce? Ya da ‘sana asla âşık olmayacağınt’


tepindin mi halıda? Peki o zaman Amazon kızı. .. Var mısın iddiaya}*

www.kitapevi.org
B e ş in c i B ö lü m

Okula her zaman hep birlikte giderdik. Önce Ali ve Gökhan


beni alırdı, sonra biz Oğuz’u ve en son Sinan’ı alırdık evinden.
Amao gün hiçbirini beklemeden tek başıma gittim okula. Çün­
kü Bay Sınk’la bizimkileri karıştırırsam içimden hoş bir şekilde
atamayacağımız ufak bir meselemiz vardı. Erkenden gidip sı­
nıflarının kapısının önünde beklemeye başladım. Sanırım biraz
abartmışım, çünkü saate baktığımda daha 7.30’u gösteriyordu.
Yüzümü buruşturarak telefonu cebime tıkıştırdım ve telefo­
numla aynı cebimde olan not kâğıdını da aynı anda çıkardım.
Buruşuk kâğıdı parmaklarımla düzelterek açtım ve bilmem
kaçına defa okudum içimden. ‘Var mısın iddiaya?’ O cümleyi
sesli bir şekilde söyleyip, derin bir nefes aldım gözlerimi ka­
patıp. “Ne oldu? Galiba çok hoşuna gitti notum.” Omzumun
arkasından bir anda kafasını uzatan sırık oğlan, az kalsın beni
kalpten götürüyordu. Koluna ufak bir yumruk attım. Elimi kor­
kudan hızla çarpan kalbime götürdüm. “Ne oldu? Korkuttum
mu Amazon kızını?” diye sordu.
“Ne korkacağım be! Boş bulundum bir an sadece...” Göz­
lerimi kaçırdım. Cidden boş bulunmuştum. Ne güzel, bütün
diyeceklerim hazırdı ama o bir anda çıkınca karşıma, diyeceğim
her şey uçup gitmişti aklımdan. “Beni görmek için mi sabahın
köründe geldin okula?” diye sorunca, “Alakası yok. Sadece...”
dedim hâlâ toparlanamamamın verdiği etkiyle. Uzun boyu yü­

47
zünden uzak kaldığım yüzünü, yine benimkine yaklaştırdı. “Sa­
dece ne?”
“Bu.” Elimde buruşturduğum kâğıdı yüzüne doğru uzat­
tım. “Bunu iznin olursa en hassas yerlerine yerleştirmeye gel­
dim. Ben sana demedim mi bir daha-” Hiç beklemediğim bir
şey yaptı o an ve burnumu sıktı. “N-ne yapıyorsun!" Sesim üç
yaşındaki gibi çıkmıştı. “Bıraksana!” Burnumu tutan parmak­
larına tırnağımı geçirdim. “Bak böyleyken hiç de Amazon kızı
değilsin. Bildiğin ufak minicik tatlı bir kedi gibi, miyavlıyor ve
tırnaklıyorsun beni.” Burnumdaki parmaklarını gevşetince sol
göğsüne sağlam bir yumruk attım. “Oğlum sorunlu musun
sen? Derdin ne benle?” diye bağırdım sesimin boş koridorda
yankılanmasına aldırmadan. Muhtemelen kıpkırmızı olmuştu
yüzüm sinirden o an. Cebinden aniden telefonunu çıkarıp fo­
toğrafımı çekti. Flaş patlayınca far görmüş tavşan gibi kalakal­
dım. “İşte şimdi delirdim! Ver çabuk onu!”
“O zaman al.” Ben telefonu alabilmek için ona doğru bir
hamle yapınca telefonu havaya kaldırdı. O boyuyla havaya kal­
dırdığı telefonun önünde gökdelene bakan fare gibi kalakaldım.
Ne zıplamam ve ona vurmam ne de başka bir şey yapmam fayda
etti. Birkaç küfür, birkaç hakaret eşliğinde süren çabam elim­
de patlayınca ellerimi belime koyup öylece durdum karşısında.
“Ne oldu? Pes mi ettin? Amazon kızı bir telefonu m u alamıyor
benden?” Gözlerimi kıstım ve “Varım!” dedim.
“Neye?”
“İddiaya. Varım. Ne yaparsan yap sana âşık olmayacağın} sı­
rık oğlan. Hatta eğer gerçekten dediğin doğruysa, bana karşı bir
şeyler hissediyorsan onu da yok edeceğim. Zerresi kalmayacak
İlk aşamaya başlayalım mı?” Yukarı kaldırdığı kolunu usulca
serbest bırakö ve telefonu cebine koydu. “Hay hay ... Başlaya­
lım. Ama ne yaparsan yap, senden soğumam.”
“Emin misin? Peki. Bunu sen istedin. Bundan sonra kork
benden!” dedim parmağımı yüzüne doğru sallayarak. Sonra ar­
kamı dönüp hızlı hızlı yürümeye başladım. İki sınıf üerlemi§-
jjüi ki tekrar ona doğru döndüm ve koridordaki iki üç kişiye
^rm adan bağırdım. “Ayrıca o telefon var y a ...” dedim o bana
jjşlart şaşkın bakarken. “H a h işte o götüne girsin!” Saçlarımı
vurup gururla ilerledim. Bir erkek k üfür eden kızlardan hoş-
hjınıazdı değil m i? Bence b u soğuması için yeterli bir sebepti.
(Jçüncü sınıfı da geçiyordum ki, arkamdan bu defa o bağırdı.
•Amazon kızıl Yanlış yoldasın. Ben senin iki soğanlı dürüm ü
^ e y e in d ir ip geğirerek ‘oh be* deyişini görm üş adamım. Bun­
larla beni kendinden uzaklaştıramazsın.” Gülüm sedi. Benim
suratımdaki şoktan tatm in olunca, ellerini cebine sokup sınıfına
rtrtij. B e n ise arkasından salak gibi bakakaldım.
u
★★★
O gün, okul bittikten sonra mahalledeki kahvehane benzeri
mekâna gidip okey oynamaya karar verdik. Sami A bi’n in mekâ­
nı dünyadaki bütün kafelerden de m üthişti! Emekli dayılarla
birlikte Türkiye gündem ini tartışıp, maç muhabbeti yapıp aynı
zamanda okey oynam ak... E n zevk aldığım şeylerden biriydi
kesinlikle! Bugün* yaşadığım sırık oğlan sinir harbinin tek ila­
cıydı bu.
“Lan yavşak, taş m ı çalıyorsun sen?!”
“Lan kıçımdan m ı çıkaracağım taşı! Bak lan bak, bak!” G ök­
han kafasına bağladığı kravatla Sinan’ın üzerine yürürken cid­
den komik görünüyordu. Taşlarımı dizerken o görüntüye gül­
düm. “Hele bir çalsın, be nim g ö zü m üstünde, çaldığı bütün
taşlan alt boşluktan sokup kulağından çıkarırım valla.” Ali, okey
oynarken sürekli taş çalmaya kalkan G ök h a n ’a bakmadan söy­
lemişti bunu. Gökhan, Sinan, A li ve ben oynuyorduk, O ğuz
yana olarak takılıyordu. M asanın altından O ğ u z ’un ayağına
vurdum. Bana kaş göz yaparak Sinan’ın elinde neler olduğunu
anlatmaya başladı. H er zam anki taktik! O ğ u z ’u kandırmak, her
zaman kolaydı. Bir de yakalanmasa! “Lan b u ne kaş göz yapıyor
götümün ardından! Piç, kopya m ı veriyorsun yine Yaprak’a?”
“Kanka, ne alakası var? Y ü z egzersizi yapıyorum ben.”

49
“Bir dakika arkadaşlar!” deyince durup Gökhan'a baktık he­
pimiz. Istakasından bir taşı alıp ortaya fırlattı, “iste buna okey
derler!” Hepim iz gözüm üzü kısarak Gökhan'a baktık. “Taş az
gelir. Istakayı sokmak lazım buna. Nerden çaldın lan yine sen
o taşlan?”
“Ya kıskanmayın kardeşinizi... Burada yılların okey oyun­
cusu duruyor” dedi çirkin galibiyet surat ifadesiyle. Taşlan ka­
rıştırmaya başladık Gökhan’a söylenerek “B u arada Yaprağım
o uzun ibnetor rahatsız ediyor m u daha?” G ökhan her şeyi
dalgaya alır, cidden önemsediği şeyleri bile şakaya vurarak söy­
lerdi hep. İçten içe beni çok önemsediğini, koruyup kollamak
istediğini bilirdim ama o an olduğu gibi. Yanağını sıktım. “Me­
rak etme Gökkuşum . Bir şey yapamaz o bana.” Sami Abi’nin
çırağı Samet’e seslendim sonra. “H o p , Samet, bana oradan bi5
tost getirsene ya... Karışık olsun. Ketçap, mayonez bol olsun,
bozuşmayalım.”
“Senin ruhun 56 yaşında bir emekli dayı değilse ben de bir
şey bilmiyorum Yaprak’ım .”
“N e 56 yaşı be... 70’inden sonra elini arkaya atıp gezen, sa­
pık dayılara benziyor Yaprak bence. Bak ş im d i...” Kısık gözler­
le baktığım Sinan, kulağım ın arkasına bir dal sigara yerleştirdi.
“İşte şimdi tam olm adı m ı?”
“Kanka, içlik de giyiyor m usun? H a n i şu y ü n lü , krem rengi
olandan?”
“A li’m, şunlara bir şey der m isin?” dediğim de, “Susun, sike^
rim ,” dedi Ali başını dizdiği taşlardan kaldırmadan.
“Kanka, bu A li’de hafif ılıklık m ı var lan? İki lafından biri bu
anasını satayım. Hayır halleniyor m u ne yapıyor?” dedi Oğuz*
Sinan’ın kulağına. Ali “Lan yavşak, hailensem sana m ı halleni­
rim !” diye cevap verdi yine aynı sakinlikle.
Okeyde, bir sonraki el de G ök h a n ne yapıp edip yine ka­
zandı. Hesabı bize iteleyeceği için bir kahvede yenip içilebi-
lecek her şeyi yiyip içtiği için kahvehanenin tuvaletine kustu.
Geri zekâlı klozete yetişemediği için, direkt lavaboya kusmu§
- ierfcri tıkamışa. G ittiğim izde kustuğu her şey lavabonun
^ yürüyordu. O ğ u z la koşarak gidip dükkânın birinden
aldık- Evde yalnız kaldığa için bu işlerden bir tek Ali
en son yine Gökhan’ın kusmuğunu temizlediği
tehrince. Gökhan'ı pompayla üç sokak kovaladı. Sonra eve
dışanda biraz oyalandık ve saat 10'a gelirken beni
^ * l*C^ n Ia r . boylece bu günü de böyle bitirmiş oldum.
İçinde büyük bir sıkıntı olan / i li , gecenin ilerleyen suallerine
aldırmadan bankta oturuyordu sigarasını içerek. Ust üste sekiz
tane sigara yakmıştı o gece. (Dohııxuımıyu cebinden çıkardığında
birisinin ona seslendiğini duydu. ' B ira z daha içersen, bir raki­
bimden hızlıca kurtulacağım.’’ ğelen B a rış’tı. / i li , sigarasından
büyük bir lokma alıp oturduğu yerde geriye doğru yaslandı. Barış
ise. tam yanına oturmuştu çoktan.
"Vle istiyorsun?"
"Hiç. Sadece konu§mak istedim.”
"Vle hakkında?” / i l i ne hakkında olduğundan enıin olsa da,
formaliteden soruyordu. Çünkü ‘B a r ış ın konuşmak istediği konu
canını acıtacaktı, biliyordu bunu. B arış, Sen de Yaprak’ı se­
viyorsun değil m i?" diye sorunca birden, f i l i cevap veremedi.
Sessizliğe "Son bir yıldır Yaprak’ı izliyorum uzaktan. DoğdSi
olarak sizi de... O ’ııa diğerlerinden farklı bakıyorsun,” diye bir
soru daha yöneltti çocuk, A l i ’den bir cevap bekler gibi. ^
"Seni ilgilendiren bir şey olduğunu düşünmüyorum.”
"Cvet, seninle ilgili bir şey beni ilgilendirmez. Sadece, jm .
Üzülerek Yaprak’m ilerde bana âşık olacağını söylemek istedim,
o kadar. Yani, kazanan tarafın sen olmana izin vermeyeceğim,"
f i l i yine cevap vermedi. ”Saçma gelebilir şimdi bir anda karşı­
na çtkıp bunları söylemek a m a ... S anırım en ciddi rakibim seıı
olduğun için biraz korktum. B u n u bir savaş ilanı olarak fenbııl
edebilirsin."
"Seviyor musun lâprak’ı ? ”
"'(\n\adı»w. O z a m a n ben k a y b e tm e m . ”
| yhıleımadıiH?n
t o p r a k s a n a â ş ı k o l s a d a k a y b e t m e m b e n . İ le ttim jçtfı
Y aprak m u t lu y s a , b e n k a z a n m ı ş ı n d ı r . 73a n a â ş t k ö l m a s t g e r e k -
0 2 . '&en o n u y ı l l a r d ı r b ö y l e s e v d i m . ” / i l i y a r ı m s i g a r a s ı n ı b a n k -
{j 0 t d ü r d ı 1 v e a y a ğ a k a l k t ı . Ç i l e r i n i p a n t o lo n u n u n c e b i n e a t i p .
yjjfİÎMieye b a ş l a d ı . 13i r k a ç a d ı n ı a t t ı k t a n s o n r a d u r d u v e a r k a s ı n ı
ffim d ö n m e d e u 23a r t § ’ a son sözü n ü sö y le d i. " V e U n u tm a , e ğ e r
'Y aprak'ıh c a n ın ı en u f a k s ık a r s a n , s e n in c a n ın ı f e n a y a k a r ım .”
fla n ş'm b it şey d e m e s in e fır s a t v erm ed en e v in in y o lu n u tu t tu .
fçittdeıı rb e n i m k ı z ı m ı b e n d e n b a ş k a s ı f a r k e t t i d e m e k ' d i y e J f p t
r ip f g ö ğ s ü n ü n * Ü z e r i n d e y ı l l a r d ı r g ö z ü n d e n s a k ı n d ı ğ ı o y u n c a ğ ın ı
¿ u b e ttn i§ b i r ç o c u ğ u n a c ı s ı n ı t a ş ı y a r a k . . .
A ltıncı B ölüm

Oğuz, ikinci dersin teneffüsünde, bir koluna taktığı bir si­


mit, ağzında kocaman bir lokma ile koşarak .Gökhan’a duymak
istediği bir haber verdi, “Gökhan, Merve kantinde lan!” diye
bağırarak.
“Ne demek lan Merve!” deyip uyuduğu masasından kafasını
kaldırdı Gökhan. “Yaprak koş koş koş!” Arka sırasında oturan
beni kolumdan tuttuğu gibi çekti. “Oğuz, sen gelme, ağzına sı­
çarım.” Önümde Gökhan, arkasında ben, koridorda koşmaya
başladık ben daha ne olduğunu kavrayamadan.
“Oğlum sakin olsana iki dakika lan!”
“Kızım, üç dakikalık teneffüste, gerekirse ışınlanmayı bulup
inerim üç kat aşağı, birkaç saniye daha fazla görmek için, sa­
kin ol deme bana lütfen.” Nefes nefese üç kat merdiven indik.
Kantinin tam önüne gelince Gökhan kapının yanındaki kolona
yaslanıp birkaç saniye soluklandı. “Bak Yaprak, sanki ben ona
hiç bakmıyormuşum gibi yapacağız, sanki sen bir şey almaya
gelmişsin-” Elim i uzatıp, olaya hâkim Yaprak yüz ifademle sus­
turdum onu. “Gökhan, bu işlerin kitabını yazdım sayenizde.
Sen kendine hâkim ol, gerisi bende.” Usulca omzuna vurdum.
“Doğal davran, salak salak hareketler yapma. Hatta Merve'ye
arkadaşça bir selam ver. Bu ona sanki sallamıyormuşsun ha­
vası verir, bu hafta yaptığın rezillikleri biraz kurtarırız belki*
Gökhan başıyla onayladı ve ikim iz aynı anda içeri girdik. Mer-

54
hem en kapının sağındaki masadaydı. Dirseğimle dürttüm
I jicıı»»- *
fısıldadım. “Sakin ol ve selam ver. Arkadaşça.” Gökhan tek
ve
jjjji eebine atıp, Merve m n masasına doğru bir iki adım attı ve
ı o an ‘eski sevgililik’ tarihine geçecek bir salaklık yap
s a n ır ım 1
»N’aber lan göt?” Geri zekâlı arkadaşım ve onun arkadaşça
• Um verme şekli__Evet, hata ona arkadaşça selam ver deyip,
vjtvenen bendeydi. Merve, masadaki arkadaşları ve ben, yüzü-
ilzde kocaman bir şokla bir süre G ökhan’a baktık. O ise, gu-
rla Merve’ye bakıyordu hâlâ. D u ru m u kurtarmak için koşa­
mayanlarına gittim hemen. “Merveciğim! Nasılsın? Gökhan da
¡«w-’ derken ben, “H er zamanki ök üzlüğü işte Yaprak. Sorun
değil, alışkınım ben,” diye cevap verdi Merve.
“Ne öküzlüğü lan? H âlâ arkadaş sayılırız ya, seni takmıyo­
rum ya, ondan arkadaşça bir selam verdim. N e var bunda? Ha?”
Gökhan ellerini masaya dayayıp, kafasını Merve’ye doğru yak­
laştırdı. Merve ise yapmacık bir şekilde gülümseyerek gözlerini
devirdi, haklı olarak. G ök han gitgide bayıltıyordu...
“Evet, eminim takmıyorsundur G ökhan Bey. İçip içip ara­
malar, erkek arkadaşıma k üfür etmeler, salak salak göndermeli
pveetler atmalar... Nasıl arkadaş kalmaksa artık ” Merve’nin şu
anki sevgilisinin geçtiği her cümlede, Gökhan sinirden yerde
yuvarlanma derecesine geliyordu ve Merve de bunu çok iyi bi­
liyordu. Adım gibi em inim , o an sırf G ökhan’ı delirtmek için
sevgili muhabbetini açmıştı.
“Hiç de... N e seni, ne şu anki sevgilin olacak o yavşağı
umursuyorum. Ayrıca şim di o piçi araya sıkıştırıp hatırlatman
şart mıydı?” deyince Gökhan, Merve dalga geçer gibi baktı. İs­
tediğini almıştı bile. G ök ha n ’ı kolundan tutup sınıfa çekmeye
çalışsam da, beceremedim. N e yaparsam yapayım, Shikama-
ru’nun gölge jutsusu ile yere sabitlenmiş gibiydi o an. Tek bir
milim oynatabilene aşk olsunl Merve sessiz kaldıkça ise, Gök­
han’ın şalterler biraz daha attı. B u defa içinde tuttuklarını pat­
lattı art arda. “K im lan o piç? H angi okulda? Karşıda mı? Ka­
çıncı sınıf?” G ökhan’a sessiz birkaç k üfür edip, kolundan tekrar
çektim. Asla vazgeçmiyordu.

55
Seni ilgilendirmez Gökhan.”
“Bak o çocuğu bulduğum yerde kıçından soluk alacak hale
getiririm Merve. Delirtme beni! Söylesene lan!”
“Oğlum bana bak, biz ayrıldık!” dedi en son Merve dayana,
mayıp ayağa kalkarak. “Tamam mı? Bitti. Bitiş çizgisini gördük.
Şu an ne bana karışmaya hakkın var, ne de ‘erkek arkadaşıma’
bir şey demeye...” Erkek arkadaşıma derken havaya parmakla-
rıyla görünmez iki tırnak çizmişti.
“Erkek arkadaşını sikeyim senin.”
“Kibar ol biraz, hayvan!”
“Erkek arkadaşın olan beyefendiye cinsel istismarda buluna­
yım senin. O ldu mu?”
“Tam bir geri zekâlısın” dedi Merve ve yanındaki arkadaş­
larına eliyle bir hareket yapıp onları da ayaklandırdı. Tam yanı­
mızdan geçerken Gökhan’ın kulağına “Ayrıca biz öpüştük bile’
diye fısıldadı ve saçlarını savurarak yanımızdan ayrıldılar. MerT
ve ve Gökhan’ı delirtme yöntemleri... Gökhan, iptal.

ir k ir

Öğlen, yemekhanede yemek tepsilerimizi alıp, kendimize


pencere kenarından bir yer seçtik. Gökhan yine hardcore dep­
resyon yaşıyordu, Merve’nin sabah söyledikleri yüzünden. “Ar­
kadaşlar, bundan sonra aşk gazisi sayılırım ben. Artık otobüsler­
de bana yer vermeleri lazım.”
“O ğlum abartmasana, memeli popülasyonunun bu kadar
yoğun olduğu bir ütopyada bir çift meme için am m a tatava yap­
tın.”
“Lan sen kimsin Merve’ye bir çift mem e diyorsun?” *ş|
“Ulan susun ikiniz de, yeter! U ykusuzum , başım çatlıyor.”
Ali neredeyse ilk kez konuşmuştu o gün. Sandalyemi popom­
la hareket ettirerek A li’ye yaklaştım ve başını ellerimin arasım
aldım. “Ali, iyi misin bugün?” diye sorduğum da birkaç saniye
yüzüme baktı, sonra çatalına taktığı köfteyi ağzıma tıkıştırdı.
“İyiyim.”
"Nasıl iyisin be? Böyle iyi mi-” Ağzıma bir köfte daha sıkış-
_j, "Ağzın doluyken konuşma.”
'T a ba ğın da iki köfte var, onu da bana mı veriyorsun salak
<> j on köftesini de çatalına takıp ağzıma doğru uzattı. Kafamı

¡I çekip ağzımdaki lokmayı yutarak, konuştum. “Yemeyece-


Sb, Sen ye onu da! Zaten cannı sıkkın gibi-” Burnumu sıktı,
nefesa labilm ek için ağzımı açtığımda ağzıma çataldaki son köf-
gyj tıkıştırdı. Köfteyi çok sevdiğimi bildiği için, ne zaman ye­
mekte köfte çıksa, tabağmdakilerin hepsini bana yedirirdi zorla.
Benyüzümü buruşturarak siniri sinirli, bir yandan da bugünkü
haline üzülerek Ali’ye bakarken, elinde tepsisiyle Sinan masaya
hızlı« oturdu.
“Neredesin lan sen sabahtan beri?”
“Sormayın, Gözde ile uğraşıyorum. Hatun delirdi, yanım­
da dişi sinek görse sinekliği, kız görse kılıcını kuşanıp yammda
(¡itiyor. Abi delirtti. Dem in de konuştuğum bir kıza saldırdı.
Ayırırken, beni de araya alıp, doğmamış çocuklarıma tekme attı
vicdansız. Çok acıyor,” dedi Sinan yüzünü buruşturup. “Ney­
miş, ona umut verip geri çekilmişim. Ulan sanırsın kızı nikâh
dairesine götürüp, sonra nikâh şahidisin dedim.”
“Kanka, hayırlı olsun, Gözde sana bugüne kadar yaptıklarını
a ğ ır ödetecek gibi,” deyince Oğuz, Sinan omuz silkti. Sonra ye­

meğine gömüldü hiçbir şey olmamış gibi. N e de olsa, o bir yo­


lunu bulurdu çünkü. Klasik Sinan ve kızlarla problemleri işte...
\femeklerimizi yerken pencereden Barış’ı gördüm. Tam pen­
cerenin yanında oturduğum için o da beni görebiliyordu. Eliyle
aşağı inmem için işaret etti. Kafamı geri çevirdim. Bu defa tele­
fonuma mesaj attı. Çocuklara çaktırmamak için masanın altın­
da okudum gelen mesajı, gizli gizli. “Sana çok önemli bir şey
söyleyeceğim. Aşağı iner misin?” yazıyordu. Mesajı silip, tele­
fonu cebime tıktım. Ali yüzüme baktı o an. Kendimi ondan bir
şeysaklıyor gibi hissettiğim için suçluluk duygusuyla doldum.
Gözlerimi kaçırıp, tepsimdeki yemeklerle oynamaya başladım.
Birazoyalandıktan sonra çaktırmadan pencereden dışarı bakam

57
tekrar. Ağaca yaslanmış, bana bakıyordu. Benim de ona baktı­
ğımı görünce yaslandığı ağaçtan sırtını çekti ve telefonu çıkarıp
bir şeyler yapmaya başladı. Bana yeni bir mesaj gönderip gön­
dermediğini kontrol etmek için elimi cebime attığımda yemek­
hanede tuhaf bir şey oldu, karşı masadakilerin hepsi aynı anda
elini telefonuna attı ve birkaç saniye sonra d ö n ü p bana baktılar.
Bizimkilerin sırtı yemekhaneye dönük o lduğu için çok şükür
onlar görmedi. Şaşırdığımı çaktırmamaya çalışarak göz ucuyla
pencereden aşağı baktığımda Banş sırıtıyordu. H içb ir halt an­
lamadığım için saçma bir bahaneyle bizimkileri yemekhanede
bırakıp, aşağı Banş’ın yanına koştum. Kolundan tutup, duvann
kenarına çektim panikle. Pencereden bizimkiler görsün istemi­
yordum. “Ne mesaj attın millete? Niye dönüp bana baktılar?”
dedim dişlerimi sıkarak
“Hiçbir şey. Sadece bizim basketbol takımına antrenman
saatinde ufak bir maç yapacağımı, o saatte basketbol sahasına
gelmemelerini söyledim. O kadar.”
“Bunun bana bakmalarıyla alakası ne peki sırık bey?” 4
“Ah, önemli bir durum değil. Rakibim in sen olacağını da
yazdım da, ondan hepsi baktı sanırım.”
“Dalga mı geçiyorsun benle yine?”
“Hayır, iddiaya varım dememiş miydin? U fak bir iddiayla
başlayalım. İlk ben seçiyorum. Teke tek basketbol maçı.” j
“Asla. Seninle uğraşamam!” deyip arkamı dönüp gidecektim
ki, kolumdan tutup beni kendine doğru çekti. “N e olursa olsun,
benim bir yıldır izlediğim Yaprak, sözünde durur.” .i
“Salak herif, okulun basketbol takımından biri ile basket ma­
çına tutuşacak kadar geri zekâlı m ıyım ben sence?” dedim kolu­
mu ellerinin arasından çekip.
“H a... O kolay. Kurallar farklı zaten. Senin attığın her sayı
beş puan değerince olacak. Benimkiler b ir ... Ve o n olan kazana­
cak. Bence avantajlısın.”
“Diyorsun,” dedim gözlerimi devirip. Bir anda aklıma yat­
mıştı sanki. Ama hâlâ bu iddia meselesinde gaza gelip evetdedi-

58
^jn pişmanlık duyduğum dan, atlayamıyordum da hemen
diye* Cevap vermeyince tekrar söze girdi. “Söz verdin,
cvC[ma virrnı iddiaya demek, senin sözlüğünde ne anlama ge-
rgr bilmiyomm ama, benim için anlamı bu soruma evet ola-

«İyi be tamam. Neyse ne... Çıkışta gelirim. Seni yenince


.jnak yok ama.” Yine sırığın bile boyundan büyük laflar et-
pflre, salaklık kotamı doldurmuştum. Bir şey demesine
^¿ürArermeden arkamı dönüp yürümeye başladım. Arkamdan
«Ödiil ve cezayı merak etmiyor musun?” diye bağırana kadar.
Olduğum yerde durdum ve kaşlarımı çatarak arkamı döndüm.
M p ^ n n ı m a geldi. “Eğer sen kazanırsan ne istersen yapaca-
ajn sınırsa yetki veriyorum sana. Ama ben kazanırsam...” Bir
jdün daha yaklaştı ve parmağıyla bacaklarımı gösterdi. “Okulda
giydiğin şu pantolonu çıkarıp, yerine bir hafta boyunca diğer
(azlar gibi etek giyeceksin.”

***
Çıkışta yine bir bahaneyle bizim çocuklardan ayrılıp, basket­
bol sahasına gittim. Her ne kadar avantajlı olsam da, bana sık sık
topu bilerek kaptırsa da, basketboldan zerre anlamayan ben sırık
beye şahane bir şekilde yenildim. Elime bir poşet tutuşturdu
maçsonrası. İçinde muhtemelen bir okul eteği vardı. Hiçbir şey
demeden elimde poşetle basketbol sahasından çıktım. İçimde
bizimkilerden gizli iş yapmanın verdiği vicdan azabı, yenilece­
ğimi bile bile ağzımdan çıkan bir laf yüzünden buraya gelip o
sırıkların.efendisine yenilmemin verdiği sinirle, elimdeki poşeti
yere koyup, ayağımla gelişine vole vurdum spor salonunun çı­
kışındaki koridora gelince. “Geri zekâlı sırık... Aptal... Boyunu
bosuna sokayım senin. İki metre boyunla bir kızı yenince adam
mı oldun? Yıvşak herif. M ichael Jordan oldu sanki başıma çak­
ma NBA oyuncusu. O basket topu-” Ben sinirle poşete tekme
atarak bunları sayarken bir öksürük sesi böldü lafımı.
“Kulaklarımı kanattın A m azon k ızı.” Barış kapıya yaslanmış,
bana bakıyordu. Kulaklarını işaret etti vc gtildü. Bön »mirle,
yere attığım poşeti alırken, ayak seslerini duydum. Kafamı kal­
dırdığımda tam önümdeydi. Benim sinirlenmeme firsaı ver.
meden, hiç beklemediğim bir |ey yapıp omuzlarımdan tutarak
sağa doğru dönmemi sağladı. Karcımızda bir boy aynası vardı.
Kendimi görünce bir tuhaf hissettim. Maç yaptığım için terle,
m iş ve sinirden kıpkırmızı olmuştum. Ben kendi tuhaf yansı«
mama bakarken bir anlık boşluğumdan yararlanıp, yukindan
sımsıkı topladığım saçlarımdaki tokayı bir çırpıda çıkardı. Saç.
lanın omuzlarımdan aşağı dökülüp, belime diiştiı. “Sırık oğlan,
zaten çok sinirliyim, daha fâzla oynama benle. Ver şu tokayı!"
diyerek arkamı döndüğümde omuzlanma biraz bastırıp, tekrar
aynaya dönmemi sağladı. “Bak bir kendine... Yemyeşil gözlerin
var. Adın gibi... İnsanın boynuna dolayıp, nefesini kesebilecek
kadar güzel olan simsiyah, upuzun saçların... Küçük, pespembe
bir dudağın var. İnsanın değil öpmeye, dokunmaya kiyamayaca­
ğı güzellikte... Burnun... Kaşların... Gözünün altındaki o ufak
iki ben... Neden bun lan gizliyorsun Yaprak? Neden haylaz bir
erkek çocuğuymuşsun gibi davranmak zorunda hissediyorsun
kendini? Benim için fark etmez. Hatta böylesi daha bile iyi, sj.
dece ben görürüm güzelliğini. Am a hal böyleyken, sen bile ot
kadar güzel olduğunun farkında değilsin. İşte bu yüzden, hî
olursa olsun gireceğimiz bütün iddiaları kazanıp, önce senin
kendi güzelliğini sana kanıtlayacağını, sonra da kalbini kazam»
cağım." Saçlarınım üst kısmını eliyle hafifçe okşadı vc yanımda
ayrıldı, lökam ı da yanında götürerek.. . Tam diş kapıdan çıkııuk
üzereyken son kez geriye döndü. “Yann seni ilk kez etek giys­
isen görünce umarım heyecandan ölmem!" deyip gülümsedin
gözden kayboldu. Bense aynanın karsısında öylece kalakaldım-
'Y e d in c i B ö lü m

Elimdeki poşeti tekmeleye tekmeleye evin yolunu tuttum,


pir yandan sırıkların efendisine dilimin döndüğünce edebildi­
ğini en İgır küfürleri ediyordum, diğer yandan aynanın karşı­
sında bana söylediği sözlerden dolayı tuhaf düşüncelerin içinde
boğuluyordum. Neydi o be? Güzelliğimi bana kanıtlayacakmış.
Güzellik ne işime yarayacaksa... Bana yeni bir Beşiktaş forması
alabilecek mi bu güzellik? Halı sahada kontrataklarda daha hızlı
koşmamı sağlayacak mı? Fizikten geçirebilecek mi beni? “Seni
de, güzelliği de, bu eteği de, o potaya her attığında giren bas­
ket topunu da ayrı ayrı...” İnsanların bakışma aldırmıyordum o
dakikalarda. Sinirliyken gözüm hiçbir şey görmezdi zaten. Eve
yaklaştığımda, evin önündeki çocuk parkında basketbol oyna­
yanları gördüm. Aklıma sırık oğlana yenilmem geldi bir an, si­
nirlenip çocukları kovaladım. Sanırım hafiften aklımı yitiriyor­
dum. Ne yapıyorum lan ben deyip, çocukları boş vererek eve
gittim. Annem ve babam akşamüzeri eve gelirdi işten dolayı. Ev
bomboştu gittiğimde. Bunun verdiği rahatlıkla elimdeki buru­
şanpoşeti içeri girer girmez rastgele bir yerlere fırlattım. Kar­
nım deli gibi acıkmıştı. Üzerimdeki hırkayı ve gömleği çıkarıp
attım. Pantolonumu ayağımdan aldığım destekle çıkarıp, sağ
ayağımla koltuğun üzerine firlattım. Atlet, külotla evde kimse
yokken dolanmak, sanırım dünyada beni en çok mutlu eden
Şeylerden biriydi. Mutfağa doğru giderken “Keşke ilk insanlar-

61
dan olup çıplak dolaşsaymışız,” diye mırıldandım kendi ken-
Uy
dime Buzdolabının kapağını açtım, elime ne geçerse çıkarm
zorlan
tezgâha koydum. Ekmek sepetinden bütün bir ekmek alıp ıçlnı
dan oı
bıçakla açtım. Elime ne geçerse içine doldurdum. Küçüklükten
beri bizimkilerle saçmasapan şeyler yemekten iyice midesiz biri mi?" d
olmuştum. Oğuz yanımda patates cipsi ile birlikte çilekli süt yorgar
içerken, Gökhan ekmeğin arasına börek koyup yerken ben nasıl
deyi s<
H normal şeyler yiyebilirdim ki? Tam kocaman ekmeğimin içiiie
düm. ]
dolaptaki alakalı alakasız her şeyi doldurup kapıdan çıkacaktan
hareke
tim. S:
ki, içecek bir şey almayı unuttuğumu fark ettim. Pata pata ko­
ların u
şarak tekrar dolabın başına gittim, dünden kalma büyük bir şise
“Ne oi
kolayı diğer elime aldım ve dolabın kapağını popomla kapattım
“Ev
Elimdekileri kanepenin önündeki sehpaya koyup, televizyonu
reti ya
açtım. NT V spor her zamanki okul sonrası kanalımdı. Kanalı
Kalbin
oraya alıp kanepeye yayıldım. Ekmeğimden kocaman bir ısırık
gibi se
alıp televizyona baktığımda bir basketbol maçı olduğunu gör­
derker
düm. Ekmeğim boğazımda kalıyordu az kalsın. Ekmek ağzım­
Ama g
da küfür edip çarpılmamak için ekmeğimi yutup, sırığa tekrar
verece
küfür ettim ve kanalı değiştirdim. “Neden herkes bana o sınğı
Bu dü
hatırlatıyor lan bugün?!”
girip k
Televizyonda bir aşağı bir yukarı bakındım, ekmeğim ke­
raday:
mirirken. Evlilik programında paravan açılmadan, zengin adayı
“Ba
görüp çay içmeye karar veren kadın, reklamda kireçli rezidansı-
çok se’
nı görüp yalandan cırlayan ev hanımı, yemek yemek için üşen-
olsun,
meyip il il dolaşan bir sunucu... Ekm eğim in büyük bir kısmını güldü,
yedikten sonra televizyonun benim için bittiğini bir kez daha bilgisa
kavrayıp, kapatma tuşuna bastım ve kalan ekmek parçasının “N
hepsini ağzıma doldurup, ağzım ayrılana kadar çiğnedim ve “O
yuttum. Mideme taş gibi oturan o büyük son lokmadan bir de odam:
boğazıma oturmuştu sanki. M oralim bir anda çok bozulmuş­ “İÇ
tu. Ortalığa saçtığım kıyafetlerimi ve sınğın verdiği poşeti alıp tağım,
yukarı odama çıktım. Elimdekileri halının ortasına bırakıp, pi­ yince
jamalarımı hızlıca giyip yatağıma girdim. Biraz uyursam belki “Saçn
kendime gelirdim... Klasik. “S

62
Uykumun ortasında duyduğum bir sesle uyandım. Açmakta
■uıdığıtn gözlerimle, kafama kadar çektiğim yorganın ucun-
* ° ^ jaya bakam. Ses pencereden geliyordu sanki. “Pencere
7 »diye mırıldandım uykulu sesimle kendi kendime. Hemen
^Lİnunı üzerimden atıp yalpalayarak pencereye koştum. Per-
jkyj sonuna kadar araladığımda aşağıda Ali’nin olduğunu gör-
« t o e e r e y i açam hemen. Ali’ye elimle ne oldu der gibi bir
'"'Igptet yapınca, eliyle kapıyı açmamı işaret etti. Önce saate bak-
0 i S a a t gece l ’e geliyordu. Bu biraz beni korkutsa da, babam­
ların uyuduğundan emin olup sessizce aşağı inip kapıyı açam.
«fleoldü?”
“Evdekiler uyudu m u?” diye sorduğunda elimle içeri geç işa-
ftti yaptım.Eline aldığı ayakkabılarıyla sessizce üst kata çıkak
Kalbim küt küt aayordu. Annemle babam Ali’yi kendi oğulları
gibi severlerdi. Ali’nin annesi ve babası aile dostumuzdu. Gi­
derken biraz da bizimkilere güvenerek gitmişlerdi İngiltere’ye.
Ama gecenin bir vakti benim odamda onu görürlerse, ne tepki
vereceklerini pek tahmin edemiyordum. Özellikle de babamın.
Bu düşüncelerim Ali’nin de aklından geçmiş olacak ki, odaya
girip kapıyı kilitlerken konuştu. “Taner Amca beni bu saatte bu­
radayakalarsa topuğuma sıkar galiba.”
“Babamın bana ne kadar düşkün olduğunu biliyorsun. Seni
ç o k sevse de fark etmez. Gece l ’de kızının odasında kim olursa

olsun, kollarını açılmamış goncalarına sokar.” Güldüm. O da


güldü. “Geç otur,” dedim elimle yatağımı işaret ederek. Ben de
bilgisayar sandalyemi sürükleyerek karşısına çektim. “Eee?”
“Ne eee?”
“On iki yıllık arkadaşımsm, ilk kez gecenin l ’inde gizlice
odama geliyorsun. Bir şey olmuş olması gerekmez mi?”
“İçim rahat etmedi de...” Ellerini ensesinde birleştirip ya­
lağıma uzandı. “Bugün salakça davrandım. Özür dilerim,” de­
yince sandalyeden kalkıp, yatağın yanma diz çöktüm hemen.
“Saçmalamasana oğlum, ne özrü?” diye sordum.
“Surat asıp durdum tüm gün boyunca.”

63
“Ali'm ya..." Dizlerimle biraz ilerleyip, daha da yaklaştım Vç
yanağını sıktım. “Söyle hadi bana, canını sıkan bir fey mi var?*
Yüzünü bana doğru çevirip derin bir nefes aldı. Nedense bıı içju
mi acıttı. “Her şey keşke çocukkenki gibi kalabilse değil m i? hi*
büyüdükçe, bazı şeyler daha zor olmaya başlıyor.” Ayağa kail;,
tim ve yatağa zıpladım. “Kay bakalım şöyle...” dedim. Ali’nin
şaşkın suratına aldırmadan kendime yanında yer açtım. “Bak!
Her şey çocukluğumuzdaki gibi. Eskiden hep birlikte uyurduk
hatırlıyor musun?” Ali kalkmaya çalıştıysa da, kolundan çekip
geri yerine yatırdım. “Alikuşum, biz hâlâ aynıyız. Yaşımız kar
olursa olsun. "Yetmiş yaşıma gelip buruşuk bir nine olsam da
yine sana sarılıp uyuyabilirim. Bu hakkımı kimse benden ala-
maz.” Ali biraz uzak dursa da, tekrar yattı yanıma, ikimiz de
tavana bakıyorduk. Aramızda eskiden olmayan bir mesafe vardı
ama. E haliyle... Çünkü artık 5 yaşında değildik. “Alacak. Bi.
rileri... İlerde birine âşık olacaksın ve o kişi senden bu hakkı
alacak.”
“Saçma. Ben âşık olmayacağım.”
“Olacaksın güzelim. Şimdi olmasa üniversitede, kütüpha­
nede rastladığın birine ya da işyerinde fotokopi makinesinin
önünde gülümsediğin bir adama ya da otuz yaşlarının ortaların­
da sürekli gittiğin kahve dükkânında sürekli seninle aynı kahve­
yi alan takım elbiseli adama... N e zaman bilm iyorum ama bir
gün olacaksın.” Ali’ye biraz yaklaştım böyle deyince. “Öyle olsa
bile, benden sizi en ufak uzaklaştıracak birine âşık olmam ben.
Siz zaten benim aşkınısınız,” diye cevap verip başımı göğüs ka­
fesine koydum. “A li... Neden kalbin bu kadar hızlı atıyor?” diye
sorunca ben, şaşkınlıkla kollarını boynum un altından geçirdi vc
beni kendine biraz daha yaklaştırdı.
“Babandan korkuyorum sanı rım Yaprak. Babandan...”

***

Ali saat beşe gelirken evine gitti. Bense o gittikten sonra uyu­
yamadım. Bir süre öylece dışarıyı izledim , sonra biraz tavanı...
y-ye gelirken annemin sesini duydum. “Kızım uyan hadi,
^kalacaksın!” Uzandığım halıdan kalktım. İştahım olmadı-
-için kahvaltıya inmedim. Önce banyoya gidip çişimi yaptım,
"gpj yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı tarayıp
bağladım. Dün sınğın saçımdan çektiği tokaya inat, her za-
-^nldnden daha sıkı bağlamıştım saçımı. Odama döndüğüm­
deise, üzerimi değiştirmeye başladım. D ü n rastgele fırlattığım
-mleğim buruş buruş olmuştu. Dolaptan yeni bir tane çıkarıp
«¡lirime geçirdim. Pijamamın altını çıkarmadan köşede duran
poşeti açıp içindeki eteği çıkardım ve aynanın karşısına geçip,
özerime tuttum. “Yok ebesinin... Bu ne lan?” Kızlar o şeyi nasıl
«yiyorlardı bilmiyorum ama benim o iki karış şeyi giymemin
imkân1yoktu! Sinirle eteğe gelişine bir vole vurdum ama etekti
Gitmeyip ayaklarımın ucuna düştü. Bir süre sinirle ete-
flzerinde tepindim. Yapacak bir şey olmadığını kavrayınca
eteği yerden alıp, zorla da olsa üzerime geçirdim. Altımdaki pi­
jamayı çıkarmadan... “Böyle m i gitsem acaba?” Bir süre aynada
kendime baktım sinirle. Sonra ayaklarımın ucundaki san poşeti
aiıp kafama geçirdim. ‘Ancak böyle gidebilirim okula,” dedim
ve kafamda sarı bir poşetle sinirden tepinerek küfür etmeye
başladım. “Senin gibi oğlanın ben ta... Geri zekâlı! Senin ben
yedi ceddine lim on sıkayım! Sarı kafalı bok torbası!” En son
birkaç küfîir daha edip, biraz daha çığlık attıktan sonra kafam­
daki poşeti çıkardım. Çıkarmam la, kapıda öylece durup bana
bakanannem ve babamı görm em bir oldu. O k u l eteğinin altın­
dayeşil pijamam ve kafamdaki sarı poşetle küfîir edip zıplarken
beni gördüklerinden dolayı sanırım, yüzlerinde ‘seni yaptığımız
güne lanet olsun’ bakışı vardı. Bana birkaç saniye bakıp, kapıyı
usulca çekip çıktılar. Daha da sinirledim. “U lan sınk, ben de
Yaprak’sam, sana bir daha yenilmeyeceğim!” Sinirden altımdaki
pijamayı çıkardım ve koşar adım aşağı indim . Saat 7’yi çeyrek
geçiyordu.
“Anne! Şu bacağımdaki siyah şeylerden on beş dakika içinde
naiil kurtulabilirim?!”

65
S e k i z i n c i B ö lü m

Annem ve babam ağızlan bir karış açık bir şekilde, mavi Sn


lük devrinden sonra ilk kez etekle gördükleri kızlarına, yani b ı^
baktılar. "Yaprak... Artık okulda etek m i giyeceksin yavrum*?
Annem elindeki ekmeği bırakıp, kahvaltı masasından kalkh
“V&vrum...” Elimle dur yolcu işareti yaptım. “Hemen sevinip
ana kraliçe. Sadece bu haftalık... Şimdi söyle bana, bunlar nasıl
gidecek?” Annem, sonunda biraz kıza benzeyeceğim için sevi,
niyordu ki, hevesini kursağında bıraktım sanırım. “Bu dabit
şeydir! Hayatım, görüyor musun, kızımız etek giymiş!**H
“Benim aslan kızıma pantolon da yakışıyor.”
“Babakuşum, öperim seni!” deyip babama parmaklariühlı
ufak bir öpücük gönderdikten sonra anneme döndüm. “Am
kraliçe, seni dinliyorum.” Annem az laf çok iş mantığı ilebir«i
demeden kolumdan tuttuğu gibi beni banyoya çıkardı; “Ağdı
mı epilatör mü? Seç,” diye sordu korkunç bir yüz ifadesiyle.
“Bu ne biçim soru, kırk katır mı kırk satır mı gibi... Ayncı
annekuş, on dakikam kaldı. Hangisi hızlıysa alayım ondanbir
dal.”
“10 dakika mı? 10 dakikada nereni alıyorsun kızım sen. Geç
şöyle... Çocuklara mesaj at, iki ders geç git. Bir şey olmaz.Ben
ararım müdürünüzü.”
“Ne demek iki saat... Ne yapacaksın bana?” Annem clint
ağdayla bana doğru şeytani bir gülümsemeyle yaklaşmayau
ajyjce korkup “Ben vazgeçtim, böyle gideceğim,” dedim,
Beni yakaladı ve ana kraliçeliğinin verdiği yetki-
boşuna. ..
jayanarak. bana bu hayatta yaşadığım en büyük acıyı yaşattı.

« da- ***
Annemin derimi yüzerek bacaklarımı almasının ardından,
geçmig, bir yandan telefonda Barış’a sövüyordum, diğer
jju halıda ağlayarak yuvarlanıyordum. “Kıçından nefes al-
başlarsın inşallah tek hücreli piç! Beynin yumurta akı kı­
vamına gelir de kulaklarından akar inşallah! Fizikten kaydırma
yaparsın da, kaydırdıkların sana girer, münasip yerlerin faltaşı
gibi açılır inşallah! Ardına yıldırım düşer de, üç gün alev sıçarsın
inşallah! Sen var ya sen, bittin oğlum!” Barış ise, ben ona nefes­
siz bir şekilde beddua edip, küfrederken telefonda gülmekten
atlamak üzere bir halde beni dinliyordu sadece. “Senden nefret
ediyorum!” dedim gülüşü iyice sinirimi bozunca. “Ne gülüyor­
sun oğlum? Ben burada canımla uğraşıyorum!”
“Y-yaprak...” Ben ağlamaktan konuşamıyordum, o ise gül­
mekten. .. “Gerçekten... ” O güldükçe benim sinirlerim daha da
tepeme çıkıyordu. “Ölmek üzereyim... ”
“Geber!” Burnumu çekerek söylemiştim bunu. Sinirlenince
dünyanın en pis ağızlı kızına dönüşüyordum galiba. Başkası­
na bu kadar hakaret etsem herhalde onuncu saniyede telefo­
nu yüzüme kapatırdı. Ama o sanki bundan tatmin oluyordu.
“Gerçekten iddiaya girerken işin o boyutunu düşünmemiştim.
Demek ağda ha?” deyip tekrar gülmeye başladı. “Ne zaman ge­
leceksin? Gelip alayım mı?” diye sordu pişkin pişkin.
“Gel bakalım, kim kimi alıyor yavşak seni... Okula gelince
desakın yanıma falan gelme, bu sinirle kafam ısırırım.”
“Kafamı mı? Isırmazsan affetmem seni. Isır.”
“Kapatıyorum” deyip çat diye suratına kapattım telefonu.
Annem arabayla bırakacaktı beni okula. İkinci dersin tenef­
füsünde olduklarından, üçüncü dersin başlarına yetişebilecek­
tim ancak. Annemin aşağıdan bağırdığını duyunca, yattığım
yerde doğrulup “Geliyorum!” diye bağırdım. Aynada kendim,
son bir kez baktım aşağı inmeden. Yuvarlanmaktan;-saçlar^
darmadağın olmuş, ağlamaktan gözlerim kızarmıştı. Saç tokam
gevşetip, tekrar bağlayacaktım ki, annem bir daha bağırdı. Tolo,
yı bileğime takıp, çantamı alıp koştum hemen. Annem arabam«
içinde beni bekliyordu. Suratım beş karış, ön tarafa oturdum
“Surat mı asacaksın böyle? Bak ne güzel süt gibi oldu bacakk.
nn,” dedi.
“Kusura bakma ama ana kraliçe yılların garezini aldın. Dç
rimi yüzdün resmen, epidermis tabakasına kadar görünüyor”
“Ne garezi bebeğim. Ben sadece kızım ın güzel olmasını is.
tedim. Ne güzel ak pak oldun, mis.”
“Ben belki istemiyorum ak pak. Ben bacağımdakilerle mut
luydum. Kışın sıcak tutuyorlardı...”
Okul yürüyerek yirmi-yirmi beş dakika, arabayla yedi-sek»
dakikaydı. Yani ne kadar o halimle utançtan ölsem de en fadj
beş dakikaya okuldaydım. Kırmızı ışıklarda durduğumuzda bi-
leğimdeki tokayı fark ettim. Arabanın dikiz aynasını kendin*
doğru çevirip saçımı bağlamaya başladım, bir oradan bir bun­
dan tutam tutam elimde toplayarak. K ırm ızı ışık geçti geçecekti
ki annem elimdeki tokayı hızlıca alıp pencereden dışan attı ve
yeşili görür görmez gaza bastı. Ben şoktan birkaç saniye öyle«
kaldım. “N e yapıyorsun sen anne?! Kafan m ı güzel?” ¡1
“Evet. Sabah babanla kahvaluda şarap içtik kuzum, her za­
manki aile ritüelimiz. Bilmiyor m usun?” ;,
“Dalga m ı geçiyorsun benimle? N e yapacağım şimdi W
Neyle bağlayacağım saçımı?!”
“Bugün de bağlamayıver.”
“Anne!”
“Kuzum!”
“Gerçekten... Ağlamak istiyorum.”

***
Sınıf kapısının önünde, içeri o halde nasıl gireceğimi
şünüyordum. Annem tokamı arabanın camından atmıştı»
g ün d e n etek giym iştim ... Böyle Yaprak m» olurdu? O lnucdı
gen elimde çantam, kara kara düşünürken birden arkam-
¿m arık oğlan başını om zum a yasladı. “Sanının as önce vrfat
eltim.*
‘ Isınnm katâııı sın k , çekil."
*Saçlannı da açm ışsın ... S a n ırım beni gerçek anlamda nasıl
cezalandıracağını b u ld u n .” K afam ı çevirip, y ü z ü m ü bunışnm -
«tk bakam sın k oğlana. E lim le kafasını geriye ittirdim. "Sana
okulda benimle k o n u şm a d e m e d im m i? ”
‘ Zaten k o n u şm u y o ru m k i... İnan n u tk u m tutuldu.*
“Vivşak yavşak kon u şm a, sin irle n d in ııe beni.”
‘ Ölüye saygın olsu n bari.”
‘ Şenle m i uğraşacağım be!” I s l a n d ı ğ ı m duvardan kendimi
geri çektim ve hızla sınıfa d o ğ ru ilerledim . “Yaprak!” diye bağır­
dı ardımdan bu defa, sinirle arkam ı d ö n d ü m . “N e var?”
“Seni seviyorum.”
Buruşturduğum suratım gevşedi. N e diyeceğimi bileme­
dim. Neden b ilm iy o rd u m am a sinirlerim i bozduğu halde ağzı­
mı açıp bir şey d iy e m iy o rd u m o an ona. B enim şaşkın suratıma
doğru bir gülüm sem e gönderip, yanım dan uzaklaştı. Ben de
önümü d ö n d ü m ve az önce söylediği şeyi unutm aya çalışarak
derin bir nefes aldım . Sınıfa girm e vakti...
Kapıyı tıklatıp içeri girdiğim de , dersin fizik olduğunu gör­
düm. “Girebilir m iy im ? ” F izikçi kafasıyla ‘gir’ işareti yaptı. Ko­
laydı tabii! Bedenim i, sakladığım kapıdan çekip utanarak içeri
girdim. Bizimkiler, kendi âlem lerinde o ld u ğu için beni görme­
diler. Ama on lan n dışındaki herkes, bana öyle bir bakıyordu
ki... Tarif etmem im kânsızdı. H epsine ‘d ö n ü n ön ü n ü zü , gözü­
nüzü oyanm’ bakışı attım . U sulca arkaya doğru ilerlerken beni
ilk fark eden G ök h a n old u. B ir süre kilıdenip kaldı. Gökhan’ın
yanına ulaşınca d ü rttü m o n u he m e n “M al m ısın lan, utandır­
ma beni,” diyerek. Ben konuşunca hepsi kafasını kaldırıp bana
baktı. “Fizik bende kafa yapıyor ga lib a ...” dedi Sinan, afallamış
gözüküyordu. A ğır geldi tabii. O sırada O ğ u z ayağa kalktı bana

69
bakarak. Sonra fizikçiye dönüp, “Hocam, beni 5u an sınıftan
atın, rica ediyorum. Kaldıramayacağım bir görüntüyle karşı kar.
Siyayım. Lütfen!” diye yalvardı. Oğuz da sanırım ağır bir trav­
ma geçiriyordu. Hoca, Oğuz’u azarlayıp yerine oturttu. Ben dç
hızlıca yerime geçtim. Hepsi hâlâ bana bakıyordu. Ali bir şey
dememişti, ama şaka olduğu her halinden belliydi. Sanırım...
Utançtan... Öleceğim...
Ders bitip hoca sınıftan çıkınca, sınıftakiler başıma üşüştü
Bizimkiler hâlâ şoku atlatamamışlardı zaten, bir de sınıftakile-
rin saçmasapan tepkileri, iyice bunaltmıştı beni.
"Yaprak ¡oke oldum, sen ve etek!”
"Saçlarını da ilk kez açıkgörüyorum!”
“Çok yakışmış!"
“Siktirin gidin lan şuradan, delirtmeyin beni! Size ne, ne giy.
mişse giymiş!” diye bir anda parladı Ali. Ardından herkes söy­
lenerek uzaklaştı yanımdan. Bizimkiler salak bir yüz ifadesiyle
yüzüme bakıyorlardı hâlâ. “Kimsin sen? Doğru söyle. Yapraka
ne yaptın?” dedi Oğuz burnum un ucuna elindeki kalemini do­
kundurup. “Münasip bir yerime soktum Yaprak’1. Geri zekâlı,”
“Kızım Merve bitti sen mi başladın m ini etek giyip beni de­
lirtmeye,” deyip hafifçe elime vurdu Gökhan. Dişlerini sıkarak
konuşuyordu, ailemizin kıskanç erkeği. “U lan, ben kaldıra­
mam. Bak valla istiyorsan benim pantolonu çıkarayım, altına
giy. Ben donla dururum. O dereceyim şu an.”
“Ateşi var mı bir bakayım,” diyen Sinan, elini alnıma koydu.
“Çek şu elini, bir şeyim yok. İddiayı kaybettim sadece* dedim.
“Ne iddiası?”
“Özür dilerim... Sizden gizli bir halta kalkıştım. Sırıkla id­
diaya girdim.”
“Ne sınkla iddiasına lan?”
“Basketbol...”
“Ulan mal mısın sen? Okulun basket kaptanı, iki metre
cukla basketboldan iddiaya mı girilir?”
“Çemkirmeyin lan bana! Ne bileyim. Tamam deyiverdim
* deyiihv h*p»l miııııksi? yti/ Uhdeleriyle buna baktılar.
ıMi'FİÜÎÎ Monp lw!jlıif',ıi ıliki İni, acıcık duygu «timürüııü yapa»
;,İikoofjim! ıillrnıtvlıllmek ivin, "Hu ar.ula, oğlum kızlar böyle
. yelelileri misil glylyıırlur lan sürekli? Resmen grleııc kadar
osru'k, kıyım gitaükeeek ıl iye panik oldum. Marilyn
..ıum„- ¡jjbi eıeğiıın tuta (ma yürüdüm." O mili kadar hiçbir
msöylt'Ûİ&yön Ali’ye baktım, "Ali’m ,.. Ilaııa kızgın mısın?”
"Nedeiı bı/deıı gidi yapıyorsun böyle şeyleri Yaprak?”
dilerim dedim ya... Oltıy büyümesin istedim."
”|l(tyüdi> büyüyeceği kadar. Sana bakan ilk erkekte, gidip o
ticftı 9 giydireceğimi*
"Aliknü, sakin ol. Bizim de plımlnrumz var elbette...” Elimle
(;itei'Wİoi'inı işaret ettim. “Madem o beni baskette yendi, biz
.konu halı sahaya gömüp bu etek mevzuunun intikamını ala-

'k'k'k
İbnertıls bitmeden lıep beraber yukarı sınıfa, sırık oğlanın
viiıııııu Siktik. Bizimkiler arkamda, ben önde, yine ilk sefer gel-
dröifiua gibi durmuştuk tam önlerinle. Bu defa herkes ilk önce
lustatı a^ağl beni süzdü. Yan tarafta gizliden fotoğrafımı çeken
»cuğ# dönüp sinirle parmağımı uzattım. “Senin o telefonu
dal* Sonra bana, daha çok da bacaklarıma bakan diğerine dön­
düm “Sizin de bana bakan gözlerinize de papatyanıza tıkarım
ha,dönün lan önünüze!" diye bağırıp, sinirle önümü döndüm
vesırık oğlana elimle gel işareti yaptım. Hemen dediğimi yaptı.
“Buyur Amazon kızım.”
“İddia seçme sırası bende değil mi?” diye sorduğumda sarı
ukala kafasını evet der gibi salladı. “O halde, halı sahada maç
irklifediyorum. Kabul etmeme şansın yok, bay.” Arkamı dön­
dümve çocuklara gidelim işareti yaptım. Hepsi döndü ama bir
lekAli dönmedi. Neden bilmiyorum ama Barış’la bakıştıkları
obej uniyc içiıu bir tuhaf oldu. Ali’yi dürttüm. “Hadi Ali...
CJkiclıtn.” Ali bana bakıp başını salladı ve arkasını dönüp yürü­
meye başladı benimle birlikte. Tam sınıftan çıkacaktık ki sırık
°&Unseslendi arkamızdan.

71
«üreni bir haftadan bir güne
rtim Etek gıy«16 S hövle bakarlarsa, sanmm

H B S İ İ l l l 1 P
■ ■ ¡ 1 « - - - - S İ

v v / w w .k itapevi-org
D o k u z u n c u v e O n u n c u B ö lü m

Etekle geçen işkencelerle dolu bir okul gününün ardından,


Alilere gittik okul çıkışı. Ben Ali’nin eşofmanlarından birini gi­
yiphalıda sinirden yuvarlanıyordum, bizimkiler ise aralarında
iddiayı Barış kaybederse ona ne ceza vereceğimizi tartışıyorlar­
dı “Bence okula kırmızı tangayla gelip Eti Petito dansı yapsın.”
İştebu tam da Oğuz’un hayal gücüne uygun bir şeydi. Sinan
“Yadatopuklu ayakkabıyla koridorda ‘Koca istiyorum, alın beni
Allah’ını sevdiklerim’ diye koşsun sırık piç” diye hayal gücünün
sınırlarını zorladı. Sonra hiçbirini sallamayarak “Bence ken­
di kendini becersin, beni uğraştırmasın” diye homurdandı Ali
yatağı kanepeden yüzünü buruşturarak. Ali eğer yüzüstü uzan­
mışsa, gerçekten çok sinirli demekti.
“Ya da, fizikçiye gidip senden hoşlanıyorum desin” deyince
Gökhan, hepimiz ona doğru baktık. “Ne var lan, belki belalım
fizikçi sırığa sarar da ben de rahat ederim.”
“Bence benim yaşadığım acıyı yaşasın amip. Tek tek bütün
tüylerini cımbızla yolayım ben,” dedim halıda güçlükle doğru-
lurken. “Yıprak, ağda o kadar mı acıtıyor lan?” diye sordu Sinan.
“Acımaz mı Sinankuşum. Kurbanlık koyun gibi yüzdüler
postumu sanki'. Öyle bir his... ”
“İşte bu yüzden kızlar kutsal yaratıklar diyorum. Kıyamam
onlara ya, bize güzel görünmek için tavuk gibi yoluyorlar ora­
lının buralarını.”

73
“Abartmayın lan. En fâzla ne kadar acıyabilir?”
“İstersen dene bi Gökhancığım,” dediğimde “Denerim lan
ne var,” dedi öylesine. “Bir tane ağda bandı arttı paketten, si^
gösteririm güleriz diye çantama atmıştım annemden gj2n»
Gökhan beni takmasa da, ben çoktan Sinan ve Oğuz’a beklenen
işareti vermiştim bile. “TUtun hıyarı, ağda bandını getiriyorumi*
Koşarak, girişte askıda asılı çantamdan bahsettiğim ajjpî
bandını alıp içeri döndüm. Odaya girdiğimde, Sinan ve Oğı»
Gökhan’ı tutmuş, beni bekliyorlardı. Sinan, Gökhan’ın nere'
deyse iki katı olduğundan, Gökhan, çırpmamıyordu bile.
dece, ağa takılmış bir balık misali kıvranıp, küfrediyordu. “He
pinizin götüne göktaşı düşer inşallah. Ulan derdiniz ne benle’ı
Bırakın lan beni!”
“Yaprak, yorulduk, hadi. Başla da, en fazla ne kadar acıntu$
görsün sığır.”
“Lan Allah’ınız yok mu sizin?! Bırakın lan beni!”
“Geliyorum Gökkuşum. Hiç acımayacak...” Ağda bandını
iki elimin arasında, sabah annemden gördüğüm şekilde birbiri-
ne sürterek ısıtıp açtım. “Oğuz, aç şunun bacağını!” diye emir
verince, Gökhan’ın tekmeleri arasında O ğuz güç bela dediğim)
yaptı.
“Ne yapıyorsunuz lan, işsiz misiniz?” dedi Ali, yattığı yer­
de. “Ali’m, sosyal deney yapıyoruz şurada!” diye cevap verdim,
elimde açılmış ağda bandı, hedefime ilerlerken. “Evet kankj,
sosyal deney bu. Bir Gökhan nasıl göt edilir deneyi!”; derken
Sinan, hedefe bandı düzgünce yapıştırıp, elimle iyice bastırdım.
“Sizin sosyal deneyinizin de sizin de- Aaaaaaaa!” Gökhan
sözünü bitiremeden yapıştırdığım ağda bandını çektim hızlı
Onun çığlığıyla birlikte hepimiz gülerek halıya yığıldık a
“Discovery Channel’da ‘bir ayının ölü m ü ’ adlı programımı­
zı izlediniz, iyi günler.” Sinan gülmekten kızarmış bir halş
Gökhan’a doğru bağırdı. Gökhan bacağını tutarak yerde
lanıyordu “O ayı seni düdükleyecek şimdi, bekle sen!" derken
“Kanka, bacakların güzelmiş, gel hepsini alalım tüyleri®8-
t gibi ol, fizikçiye frikik ver, hepimizi geçirir valla. Gel evet
lardeşim ” Oğuz yine G ökhan’ı en çok kızdıracak şeyi söy­
leşti. Gökhan, acıyan bacağından elini çekip, halıda doğruldu
Oğuz’un üzerine zıpladı. “Siktim seni Oğuz! Derdiniz ne
lan benle Allahsızlar?! Gel lan buraya, kaçma!” Gökhan’ın al-
ndan sürünerek kaçtı Oğuz. Gökhan bu defa yerde gülmekten
atlamak üzere olan Sinan’ın üzerine zıpladı. “Senin gülüşüne
sıçarım! Gülme lan! Gülme diyorum!” Gökhan, Sinan’a sağlı
0lu vururken, Sinan gülmekten kımıldayamıyordu bile. Gök-
gH vurdukça, daha da gülüyordu, bu da Gökkuş’u sinirden öl­
dürmeye yetiyordu.
“Lan, ölüyorum ...” diyen Sinan, elleri kamında yere dev­
rildi. Gökhan, Sinan’ın üzerinden kalkıp bana doğru bir bakış
«ta. Ben de gülmekten kıpkırmızı olmuş, ter atıyordum. O
bana doğru yaklaştıkça popomla geriye kaymaya başladım popo
moon walk’u yaparak. “Gökhan, valla...” Gülmemi durdura-
mıyordum. “Gelme bak...” Popomla geriye giderken birden
kapüşonumdan yakaladı Ali. 'Yattığı yerde kendine doğru çekti
beni usulca. Kolunu boynuma doladı ve “Hele bir dene de gör
ebeni!” dedi. Gökhan, Ali’ye bakıp bakıp, geri Oğuz ve Sinan’a
dadanmaya gitti. Bir Sinan’a zıpladı, bir Oğuz’a... Ben hâlâ gü­
lerken, ellerimden destek alarak ayağa kalkıp Ali’nin yanına sı­
kıştım. “Sağ ol Ali ya... Yoksa öldürürdü Gökkuş beni.”
“Ben varken kimse sana bi’ bok yapamaz. Merak etme sen.”
“Hatırlıyor musun Ali, küçükken bir ara aşağı mahallenin
çocukları dadanmıştı bana. Markete giderken dövüyorlardı beni
hep. İlk o zaman bana dövüşmeyi öğretmiştiniz.”
“Hatırlıyorum tabii. Küçücük yumruklarını unutmam
mümkün mü?” deyip gülünce, güzel gamzeleri çıktı ortaya. Her
zaman en sevdiğim şeydi onun gamzeleriyle oynamak. Yınağma
parmağımı sokuverdim. Ben öyle gamzesiyle oynarken, devam
etti o da. “Son zamanlarda küçükken sadece benim görebildi­
ğim şeyleri, herkesin görmeye başladığını anladım. Nedense
korkuttu bu beni. Keşke hep o yaşlarda kalsaydık demeden ede-

75
miyorum.” Ali’nin ne dediğini anlamadan gözlerimi kırparak
ona baktım. “Saçmaladım değil mi?” diye sorup gülümsedi
“Dolapta kakaolu süt var. D ü n market alışverişi yaparken sana
aldım.” Kakaolu süt mü? İşte hayır diyemeyeceğim tek şey.
“Sen var ya dünyanın en en en tatlı arkadaşısın Alikuş!”
O günün ilerleyen saatlerinde Gökhan bizden intikamını
en ağır şekillerde almaya başardı. Benim yediğim yemeğin içj_
ne tükürdü, Oğuz’un tuvalette telefonla uğraşırken fotoğrafı,
nı çekti, Sinan’ın telefonunu çalıp aynı anda konuştuğu kızlan
toplu sohbete aldı. Sinan, Gökhan’a sinirlenip onu balkondan
aşağı sallandırdı, zor tuttuk. Ali en sonunda ben hariç hepsini
evden kovdu. Gökhan’ı can güvenliği için, bizzat kendisi çı.
kardı. Yine aksiyonu ve kahkahası bol bir gün geçirmiştik yani.
Saat 9’u gösterirken, evde bir tek Ali ile ben kaldık Ben halıda
bir köşeye, Ali de diğer köşeye boylu boyunca uzandık öylece.
“Söylesene Ali, bu bizim büyümüş halimiz mi?” dedim bugün
yaşadıklarımızı aklımdan geçirirken. Ali gülümsedi, elleri ense­
sinde boş boş tavanı izlerken. “Pişt, yuvarlanarak ortada bulusj.
lım mı?” diye sordum birden. Kaşlarını hafifçe çatıp, ne demek
istediğimi anlamadığını belli etti. “Hadi ama! Uç deyince ta­
m am mı?” diye ısrar ettim. Başını evet der gibi salladı sonun­
da. Zaten bana hayır diyemezdi ki... “Bir... İki... U ç!” Hızla
yuvarlanmaya başladım. Ü çüncü saniyede Ali ile çarpıştık, ben
hızım ı alamayıp, Ali’nin üzerine mecburi iniş yaptım. “Hepi­
m iz büyüsek de, sen büyüme ulan!” dedi üzerine düşen bana
bakarak. Kafam ve vücudum un sağ tarafı A li’n in üzerindeydi.
Kendim i çekip, yanma uzandım .
“Büyümeyeceğim ulan. Zorla mı?”
“İşte benim kızım!”
“Sen de büyüme diyeceğim de, eşek kadar adam oldun. Es­
kiden seni kucaklayıp, kaldırabilirdim bile. Şimdi tek kolunu
kaldırmaya kalksam, belim çıkar.”
“Demek öyle Yaprak hanım? Eşek kadar oldum ha?”
“Evet.”

Mâ_______________________________________________ j ü
»ptkı:bakalım, gel buraya...” Beni tutup kendine çekti.
«J’otoy0*’' ^ur'” dedim korkuyla. Ayaklarım kamıma ko-
heni küçükken olduğu gibi ayaklarıyla havaya kaldırdı ve
|||prj bak bakalım, büyüm üş m üy ü m ?” diye sordu gülerek.
<Vokv a lla h i, ne büyümesi, hâlâ 5 yaşında gibi... Ali, indirse-
İ oğlum, oynama benle!”
»Çocukken böyle yapınca ç o k m u tlu o lu rd u n . O zamanlar
zayıftı, sadece on saniye tutabilirdim. Yine de ‘seni
bacaklarım
-¿yorum Alikuş’ diye bağırırdın oradan. Eski küçük Yaprak

“Bak sen şuna. .. Tamam! Ali, seni kocaman seviyorum!”


¿ e bağırdığımda bacaklarını gevşetti, üzerine düştüm. Ken­
dimi öne atıp, kafasına çok küçük bir şaplak attım. “Eşek kafalı,
tonun acıdı.” Yana kendimi bırakıp geri yerime uzandım. “B u­
rası mı?” diye sordu kam ım a elini koyup.
“Evet.”
“Peki...” Eliyle kam ım ı sıvazlamaya başladı. “Bir kere de
yerdeyken desene...”
“Efendim?”
“Ah, yok bir şey, burası da acıyor m u ?”

■kirk
Akşam 10 gibi geçtim eve. Nedense çok fazla yorulmuştum
ogön. Hiçbir şey yapamadan direkt yatağıma girdim. Biraz ya­
lakta döndükten sonra tam uykuya dalacaktım ki, yastığımın
altındaki telefonum deli gibi titremeye başladı. Ekran parlaklığı
gözümü alsa da, birkaç saniyede ışığa alışınca gözüm, arayanın
sırıkoğlan olduğunu fark ettim. İstemsizce d o ğ ru ld u m yatakta.
“Ne?” diye açtım telefonu.
“Yarına maç ayarladım. H azırsınız değil m i?” dedi, kaba bir
şekilde telefonu açmama takılmadan.
“Biz her zaman hazırız sırıkların efendisi. Asıl siz hâlâ sahaya
gömülmeye hazır mısınız?” dedim diklenerek Uykum dağıl­
ıştı bile onuncu saniyede. Bu çocuk cidden bünyeme zarardı.

77
“Gömecek olan sensen, ben hazırım,” diye cevap verdi her ^
manki yılışık konuşma tarzıyla. “Bu arada, bu maçta daSîVu '
mada mı oynayacaksın?”
“Sen benim savunmada oynadığımı nerden biliyorsun Ian»
“Ben bilirim.”
“Beni mi izliyorsun sen sapık sırık?”
“Sapığım, evet. Eee? Cevap vermedin hâlâ.”
“Ne yapacaksın?”
“Eğer savunmada oynarsan, ben forvette oynayacağını jjğş-'-
sen forvet oynarsan, savunmada da... Senden uzak kalmaîS
için,” dediğinde öyle insan dışı bir ses çıkardım ki, kahkaha atı
konuyu değiştirdi hızla. “Neyse. Bu arada, cezayı düşündü
mü?
“Sürpriz. Hâlâ tam seçemedik Çok fantastik seçeneklerimiz
var da, Oğuz sağ olsun. Ama bana en yakın gelen fikir, maç son.
rası eve çıplak gitmeniz. Kepaze ola ola... Ne hoş!” j
“Beni çıplak görmek istiyorsun demek? Peki.”
“Yılışık şey, seni çıplak görsem otomatik olarak mozaiklerin
seni zihin gücümle, pis seni.” Yine kahkaha attı lafıma. Arsızdı
biraz herhalde... “Peki biz kaybedersek?” diye sordum bu defa.
Bir süre ses gelmedi telefondan. Sonra, az öncekinden faldı
olarak daha yumuşak gelen ses tonuyla cezamı söyledi. 4
“Maç sonunda, eğer biz kazanırsak... Bir sarılma borçlıı
olacaksın bana önce. Ve sarılmanın ardından hâlâ heyecandan
ölmemişsem, minik bir öpücük kazanacağım. Senin güzel du­
daklarından...”
O n B ir in c i B ö lü m

Sırık oğlana cevap bile vermeden telefonu suratına kapat­


anı ve yatakta ona küfür ederek, tepinmeye başladım. Telefonu
sinirden fırlatasım geldi, ama telefonuma kıyamadım. Havalı
davranmaya gerek yok, dünyanın parasım verdiğim telefonumu
neden boşuna bir sınk için harcayayım İd? Telefonu komodi­
nin üzerine bırakıp, yorganımı kafamın üzerine kadar çektim.
Eğer kaybedersek bu sıçtığımın resmiydi. Hem ben, o tek hüc­
reli sırık oğlanı öpersem, kendimi bir köşede unutup ölüme
mahkûm ederdim, hem bizimkiler, Ali başta olmak üzere sırık
oğlanın kafasını kıçına sokar, ibret olsun diye üç gün mahallede
dolaştırırlardı. Ama neyse ki, futbol söz konusuysa, bizi yen­
melerinin imkânı yoktu. B u biraz içimi rahatlatsa da, yine de işi
sağlama almakta fayda var diye, komodine bıraktığım telefonu
alıp, bizimkilere mesaj attım.

*4NiK VJhatsapp ¿¡ruhu*


Yaprak: Sırıklarla maç pazar günü, az önce konuştuk.
Yenilirseniz, ayaklarınaı birbirine diiğütyı yapar denize,
dökerim sizi.
Oğuz: Yarın mı? A yy, tam. da muayyen günümdey-
dİM ya...
Gökhan: Ya ben bu ay geciktim... Hamile miyim aca­
ba?

n
Alı: Geyiğim sırası değil lan, susun! Cezan ne oIuca
Yaprak kaybedersek?
Yaprak: Onu boş ver be AlPm, nasılsa kaybetmey^ME
ğiz.
Alı: Yaprak söyler misin?
A Ih Yaprak, sinirlendirme beni, söyle çabuk.
Ali: Lan vatla hiç üşenm em , şu ağrıyan başımla o sik,"
bulur, yağlı kazığa o tu rtu r gelirim, delirtm e beni.
Oğuz: Ali bu ne sinir, sen de m i m uayyen günündes(„
bebeğim?
Yaprak: Oğuz, Ali'nin gelip teoride zararsız olan ku<
türlerini seni soda şişesine o tu rta ra k canlandırmasını
tem iyorsan sus.
Ali: Yaprak bana cevap ver.
Yaprak: Ya sinirleneceksiniz şim di boşuna... Eğer | | |
nilirsek ufak bir sarılma ve öpücük kapacakm ış benden.
Am a nasılsa kaybetm eyeceğiz, sık ın tı yok.
Gökhan: Kimi öpecek lan? O da m ı beni öpecek? I
Yaprak: Ya Gökhan, g erçekten bazen gerçekten kaç
kromozomlu olduğunu m erak ediyorum .
Sinan: Şu an ta m G ökhan’a laf sokacak yer bulduvn,
ama laf sokm aya yetecek ka d a r bile biyoloji bilgim, yok.
Lanet olsun.
Yaprak: Ali neden cevap verm iyorsun?
Yaprak: Alikuş?
Yaprak: Aliii?

Ali bana cevap vermeyince, direk Whatsapp’tan çıkıp, onu


aradım. Açmadı. Gece yanında kalacak olan Sinan’ı aradığımda
Ali’nin markete gittiğini, muhtemelen ondan telefonuna baka-
madığmı söyledi. Neden bu kadar panik yaptıysam... Bu arada
saat epeyce geç olduğundan göz kapaklarım iyice taşıyamayaca­
ğım hale gelmişti. Ben de, en sevdiğim uyuma pozisyonu olan
bacak arası yastık yaparak uyudum.
• 2B»aÄ,

j y w* v'-

Nm
«SttR
a ä~\ ■
■* vTt* v }>
£>w m m r;^ iMMlL'Ltm m K
1 Jtirinwfofct n*m$ «tsr ;s5^^>
i M t e :f c f* ? tr G f^w i fcw Ä t: Gwtts «Mw**# uc*K«it&
sxk*hm§b* i M is f ? ä £ stgftnt
m pitm ®d* • • . < .'. xwstfe Om»
«b jarsrss&mm&ms kzzLi ^ • - cWt^'m nwwrfm^m ^yrinü
mite n n n to m ii* . Ik im i ® glm H hfm a
lm m i lessr*t i « j .

i f c fßtfi'jjtifkw.. _ .

rfnwruY ^VvKi* x.-urrr retae W ih iv Bftm't


H H H p rf^ rä . vT- 6f^tmti ikifti&i &*uwAli mn mm~
< i i 4 ^ d t a J k o gtifc&i* : h $*g anr

I H M /. :.- thm dtkt >: .: ,-.- ^ | W ’u tftMjm

CyrUndn bnfacgtttkhinHiia, i\ m £?n


~ U la * m ^ ik < kau m dm k:
■ . ätW
Y:=:,;. r . ■ J* .< .U4” W .uliiW :;> Ä w r f c n - J l 1'"

p '- ' & *?** O k m fa r w n m b m f k t tic p i ;\>:: }#pm k\

B * tefwe dakwuumn sm smtten mim. umih tfimm.

«
seni gebertirim! ” Î3artş yakasım (ufıın elleri tuttu ve çekti hafifçi
gülerek. Şaşırtmıştı bu ani hareket onu.
"lavaş ol bakalım şampiyon... Seti de sımrlarmı a§tı/orsun
§ıı an. Her Kaman gülen tarafımı görüyor olman, içimde bir yerde
kızgın bir 13arı§ olmadığı anlamına gelmez. Yaprak tn hatırı ol.
masa. şu yaptıklarından sonra bu kadar sakin kalmazdım, etnıtt
ol."
"Sakinliğini siktirme! §eri alacaksın.”
" Efendim?"
"Anlamazdan gelme ulan! Siktiğimin iddiası... l'7e yaparsan
yap. ama Taprak’a bir metreden yakına yaklaşacağın iddialardan
uzak dur. Temin ederim, çok kötü olur."
'"Bak fi.li," dedi TBanş ilk kez ciddileşerek, gözlerini, karşı-
stııdakiuii! gözlerine kilitlemiş bir şekilde konuşuyordu. "Omı ılfe
sen gömüş, ilk sen tanımış, ilk sen sevmiş olabilirsin, fima ona
kalbimi kaptırdığımda bunların hiçbirinden haberim yoktu. Hoş,.,
Olsa da sırf sen omı seviyorsun diye, ondan vazgeçmezdim ya...
Vleyse. Şimdi asıl sen beni iyi dinle. O n a âşığını ve senin İmi-.
kaklık edip, açığa çıkarmaya çekindiğin o kalbi yemin ederim, ne
pahasına olursa olsun bir gün açığa çıkaracağını. Ö z ü r dilerini.
33ıı senin cantnt yakacak, farkındayım. Senin adına üzüleceğim
o gün gelince, ama elimden de bir şey gelnıez. Sen âşıksan, beiı
de âşığını. Sen seviyorsan, ben de seviyorum. Yaprak’ı kıskanı­
yorsan, ben de kıskanıyorum, fis ıl ben ne yapayım? Cn büyili
rakibim sürekli âşık olduğum kızın yanında. 73u yeterince zorken,
bir de işime burnunu sokman... Hayır, iz in vermeyeceğim /İÜ,
Yle olursa olsun... " 33anş’ın söyledikleri karşısında^ derin bir
nefes aldı f ili. Karış, ona mimiksiz bakan fili'y e gülümsedi i
" O halde izninle," deyip arkasını döndü ve gitmeye hazırladı.
İBir adım atmıştı ki f ili, Î3arış’ı omzundan tutup kendine çevirdi
ve çenesine sağlam bir yumruk attı kendini tutamayarak.
İBir daha sakın... fim a saktn Taprak’a olan duygulanın!#
ilgili tek bir şey söyleme, içimdeki şey senin gibi birinin aıtlat/®*;
ğı bir şey değil!" Yere düşen Î3artş’m üzerine çıkıp, yatoıigP

82
(|jB ^ n n ı..,' B i r y u m r u k t lıılıa a t t ı. 'H o ııp ııfc ı k o r k a k l ı k
Ç m ı n t . •, O m u iç in y ı l l a r c a i ç i n d e b i n t o n l u k b i r

¡lilirlt;?1 « '» ö '“> t i l r i ’Sfl ¿Jjıif o ld u ğ u n u z a n n e d e n


l j j en * u n la y a c a ğ ı b iı § o ğ d e ğ i l." T i / ı n ş , Ü z e r i n d e k i f i l i ' y i y a k ıı-
«kiAim t u t a r a k illerinden yana attı. Ve b u defa o Ali'nin ü z e r i n e
¡¡M ı m yakasına y a p ı ş t ı . * 3 u k a d ıır k e n d in i b e ğ e n m i ş alma k o c a
ujluM,' E o m ıi n ömcmiİİ d e ğ i l , i ç i n d e h i s s e t t i k l e r i n Ö n e m li.'' fili nin

(/fiafttie /’i* ı/td im ıfc ıhı o g e ç ir d i, " v e . . . A s l a b a ş k a s ı n ı n kalbin-

¡¡ik ileri tanı o l a r a k b i l e m e z s i n . O y 'tlu d ü iı, s a n k i s e n i n aşkın daha

biitltlkn ıilş g i b i k o n u ş m a y ı kes."


/ ) l i , ( ¡ ¿ e r in d e k i u a r t ş ’ ı b o y n u n d a n t u t a r a k Ü z e r in d e n a t t ı ve

tu aâ a k a l k t ı . B a r ı ş d a . yerdeki bedenini e l l e r i n i n y a r d ı m ı y l a to-


purlaı/ıp , flip ıısiH i y a p t ı . A li ve Barış bir ş i i r e n e f e s n e f e s e tiy le•
n d u r u p b i r b i r l e r i n e baktılar. A li, sinirlenip b a ğ ı r a r a k s a ç l a r ı n ı

k a r ış t ır d ı. B a r ı ş ise son bir kez Ali'ye bakıp a r k a s ı n ı d ö n d ü v e

u z a k la ş t ı o ıııııı yanından. Tanı parkın kapısından ç ı k m a k ü z e r e y ­

di k i , a r k a s ı n ı dönüp parmağını Ali'ye d o ğ r u u z a t t ı v e b a ğ ı r d ı .

’ Y a p r a k b a n a â ş ı k olduğunda onu senden ç a l m a k z o r u n d a k u l a c a -

¡¡¡m. İ ş t e o z a m a n bana istediğin kadar v u r m a n a izin vereceğim.

S ö z . ” B a r ı ş ı n sözleri karşısında A li’nin y i n e d e r i n b i r n e fe s

alması g e r e k t i . S o ğ u k hava, ciğerlerine d o l d u ğ u n d a b i l e s e r i n l e ­


m ed iğ in i h i s s e t t i içinin.

l a p r a k s a n a b i r g ü n â ş ı k olsa bile," d e d i s o n r a i l k d e f a s a k i n

bir ş e k i l d e . 'B a n a , a ş k ın ın b e n im k in d e n b ü y ü k o ld u ğ u n u k a n ıt­

la m a d ığ ın s ü r e c e , Y aprak ı san a v e r m e y ec e ğ im . Bunu a k lın d a n

ç ık a n m ! "

83
Pazar günü, uyanır uyanmaz maç için gerekli her şeyimi alıp
Alilere geçtim. İddia günü olduğu için, içimde garip bir heyecan
vardı sanırım. 'Verimde duramıyordum bir türlü. Halıda yuvar,
lanmakta level atlayıp, kanepede, koridorda, nerde bulursam
yuvarlanıyordum panda misali. Arada kalkıp zıplıyor, sonrasa­
lak salak koşuyor, bazen de bizimkilerin üzerine zıplıyordum.
Sanırım... Gerçekten feci bir şekilde heyecan yapmıştım.
Akşama kadar ben bütün enerjimi harcayacak şeyler yaptım
Oğuz ve Gökhan benimle dalga geçti, Sinan ve Ali ise dün ge«
pek uyumadıkları için geç saate kadar uyudular. Maç'ssaati a-
linçe hepimiz hazır olup üç mahalle aşağıdaki hah sahaya geçtik
ve rakiplerimizi beklemeye başladık. Tahminimize göre okulun
basketbol takımındaki arkadaşlarıyla gelecekti ve biz o basketbol
güllerini sahaya gömecektik Bir süre sonra önde Barış, arka­
sında takım arkadaşları içeri girdiler. Ve biz sanırım kelimenin
tam anlamıyla ağızlarımız iki metre açık, onların girişini izledik
Çünkü arkasındakiler, beklediğimiz gibi basketbol takımından
arkadaşları değildi. Geçen yıl m ezun olan, okulun futbolıtakı-
mmdan öğrencilerdi. Bölge şampiyonu öğrenciler... Barış,üze­
rinde turuncu şortu ve kramponlarıyla gülerek yanımıza geldi
ve “Hazır mısınız gençler?” diye sordu. Biz hâlâ şoke olmuş bir
şekilde Barış’ın arkasmdakilere bakıyorduk. “Aaa, onlar..."dedi
parmağıyla takımını işaret edip. “Geçen seneden tamyorsumu
değil mi? Kaptanları çocukluk arkadaşım. Sağ olsun, kırmadık
Bu gece onlar eşlik edecekler bana. Bir sorun yoktur uıııanm ’
Vardı. Hem de büyük bir sorun. Sanırım bu defa sert kıyip
toslamıştık Ve birazdan o kayayı, doksanımıza takacaklardı.
O n İk in c i B ö lü m

“Tamam, panik yok arkadaşlar. Yenebiliriz.. Ben bizim ta­


kım içinde gerilen ortamı yumuşatmaya çalışıyordum ama çok-
taıi moraller denize sıfırdı.
“Ne yenmesi lan, Real Madrid, Yeni Mahalle kahvehane ta­
kımına karşı şu an farkında değil misin?” Sinan her zamanki
gibi realistti. Fazla realist... “Kıçınızı yırtmak pahasına da olsa
alacaksınız bu maçı!” diye bağırdı Ali ortaya, biz umutsuzca bir­
birimize bakınırken.
“Ali kanka, vatla maçı kazanacağımızı bilsem en sevdiğim ye­
rim Yaprak’a feda olsun da yani, bölge şampiyonu mezun futbol
takımı karşıdakiler.”
“Olduğu kadar arkadaşlar, neyse.” Yanımda duran Gökhan
ve Sinan’ın sırtına usulca vurup gülümsedim. İkisi bir an bana
bakıp, biri bir yanağımdan, diğeri öteki yanağımdan tutup çekti.
“Salak salak konuşma kızım. Kaybetsek bile gerekirse ben gi­
der, o sırığa öptürürüm kendimi. Bilirsin, erkekler bana hayır
diyemiyor.”
“Ya Gökkuş, güldürme!” dedim Gökhan’ın kolundan tutup.
“Neyse, hadi bakalım. O zaman ne diyoruz...” Elimi Gök­
han’ın kolundan çekip ortaya uzattım. Benimle birlikte hepsi
ellerini benim elimin üzerine koydu. Ve hep birlikte sloganı­
mızı söyledik.
“Nerede, ne zaman, neden, ne olursa olsun! Hepimiz kızı­
mız, kızımız hepimiz için!”

85
Büyük bir gerginlikle başlayan maçta daha ilk ğolümüzg
beşinci dakikada yememizle ve altıncı dakikada Ali’nin Banj’j
sağlam bir faul yapmasıyla maçın nasıl bir felakete doğru gitti,
ğini hepimiz anlamıştık. Olay, rakip takımın bizim kaleyi folloj
edip art arda golleri sıralamalan, bizim ise bir tek Ali’nin bir
iki golüyle maça devam etmemiz ve beş dakikada bir Ali’nin
ve diğer çocukların Barış’ı öldürmeye teşebbüs edip, an arda
faul yapmalanndan ibaretti. Ortam bu yüzden iyiden iyiye g e ­
rilmişti maçta. Doksanıncı dakikaya doğru altı farklı yeniliy0r_
duk. Baktık iyice sıçtık sıvıyoruz, daha sert oynamaya başladık.
Zaten maç başından beri ne zaman benim olduğum yere gelse
Barış, bizimkilerden en az ikisi, ona sağlam giriyorlardı, sonlan
doğru önlerine kim gelirse girmeye başladı hepsi. İş tam futbol,
dan çıkıp Amerikan güreşine dönmüştü ki, maç bitti.
Maç bitince Ali ve Sinan direkt koruma psikolojisi, yanım»
geldiler. Banş ise bayağı uzağımda yere çökmüş, bana gülümsü­
yordu. Bir yandan maç içinde çok fazla sert müdahaleye marjı?
kaldığı için üzülsem mi, uzaktan bana yavşak yavşak güldüğü
için sinirlensem mi bilemedim. Bir süre oturduğu yerden kal-
kamayan sırık oğlan, nefesim kontrol altına alınca, arkadaşla-
nndan birinin yardımıyla ayağa kalktı ve bana doğru yürümeye
başladı. İçimden ‘sıçtı Cafer don getire’ diye geçirdim. Yanımı­
za ulaştığında, Ali ve Sinan benim önüme geçecek gibi oldular,
ama ikisine de engel oldum ve bir adım öne çıktım. Kaçmanın
anlamı yok. “Sorun değil çocuklar. Sıçtığım olayı kendim te­
mizleyeceğim.” Ali kolumdan tuttu “Yaprak, ne yapıyorsun?"
diyerek. Kolumu yavaşça Ali’nin ellerinden çektim ve gülümse­
dim. “Sorun değil.” Elden bir şey gelmezdi. Üzerime bir ölüm
sakinliği çökmüştü sanki. En büyük planım elimde patlamıştı.
Hem de öyle büyük patlamıştı ki, yanında big bang halt ederdi.
Birkaç adım ben attım, birkaç adım o ... Ortada buluştuk. Etraf­
taki gergin elektriği sınk oğlanın kıçına bağlayıp yüksek voltaj­
dan öldürmeyi istedim bir an.

86
----------------- mm, - ■ ™

»Sanının maçta aldığım darbelere değecek,” dedi. Yine yü-


1U2u benim sinirime dokunan o gülümsemesi vardı. Gözle-
rjnli devirdim. “Senin cezan... Benim ödülüme hazır mısın?”
yutkundum İçimden ‘A llah’ım ne olur şu an deprem olsun,
blloş fırtı«3 kopsun, tsunam i çıksın, bulunduğum uz yeri unicomlar
ı bir ¡stİla etsin, bir şey olsun lütfen’ diye dua ediyordum ki, Barış
i’nin kolumdan tutup beni kendine çekmeye yeltendiğinde ilk fırtına
m fcoptu. Gökhan arkadan Barış’a dokundu, Barış kafasını çevirdi-
: ge- ğian Sinan ona kafa attı. Harika, işte başlıyoruz...
¡y0r_ Yemin ederim sadece ve sadece on saniye içinde ortalık ka-
adık. nşo-
gelsç Ortalık sağlam karışınca, hah saha görevlileri polisi çağırdı,
ulara mahalle karakoluna götürüldük. Neyse ki, Sinan’ın babası kara-
tbol- kolda komiserdi. Başta formalite icabı bir şeyler sordu diğer po­
lis sonra m üdür odası ayağı, hepimizi Ö m er Amca’nın odasına
uma doldurdular. “Hadi bu 4 zibidiyi geçtim, kızım sana ne oluyor?”
nsü- diyesordu Öm er Amca, bana hayal kırıklığı yaşayan bir ebeveyn
aruz edasıyla. “% Ö m er Amca valla ben bir şey yapmadım” dedim
lüğü başımı yere eğip.
kal- “Kızım, çocuğun kafasını ısırmışsın, nasıl bir şey yapmadın?”
aşla- “%lla Öm er A m ca...” Suratımı asıp, parmağımla yan tarafta
neye sandalyede oturan sırık oğlanı gösterdim. “Ben asıl bu sınğın
ımı- kafisini ısıracaktım, ama boyum yetişmedi. Zıplayıp zıplayıp
ular, ısınmayınca ben de boyu boyuma diye o arkadaşın kafasını ısır­
anın mışım o sinirle.” Kafasını ısırdığım çocuğa özür dileyen gözler-
ı te- lebaktım. Tam alnının üzerinde otuz iki dişimin izi duruyordu,
in?” Bana kötü kötü bakınca kafamı geri çevirdim,
ise- “Hele sen... O ğ lu m , içlerinde en aklı başında sen zanne-
lüm derdim. Korner direğiyle girişmek nedir, yankee misin lan sen?
ışo. Amerika mı burası?”
rdi. “Öyle olmadı aslında, korner direğini arkadaşlardan birinin
raf- özel bir yerine sokmayı hedeflemiştim, kısmet değilmiş. Tuttu-
taj- ramadım. Ben de Allah ne verdiyse... ”
“Şunun laflara bak! Delirtecek misiniz lan siz beni? Hiç mi

87
büyümeyeceksiniz?” deyip sinirle masaya vurdu Ömer Atticj
elini. Sonra Gökhan’ı işaret edip “Hele sen lan...” dedi.
sen, tribündeki çocuktan ne istedin, maçla bile alakası yo}.
muş?!”
“Ömer Amca o olay biraz karışık...”
“Demek karışık... Bayılırım. Anlat çözelim evla,
dım.” Ömer Amca yapmacık bir sakinlikle konuşmuştu
“Kavga sırasında tribünde bu arkadaşı görünce...” Gökhan bi­
raz duraksadı. “Şeye benzettim.” Gözlerini yana çevirdi.
kız arkadaşımın yeni sevgilisine. İçime öyle doğdu bir an... Ben
de o ara aradan çıkarmışım, valla farkında değilim. Zaten Merve
ile alakası yokmuş, kusura bakmasın.” Gökhan gülerek dövdü­
ğü çocuğa baktı.
“Komiser Bey, bir de fotoğrafımı çekti. Şikâyetçiyim!”
“Kötü bir niyetim yoktu Ö m er Amca, valla. Sadece Merve’»
şeninkini si-” Geç olmadan Gökhan’ı dürttüm. “Şey, seninkıne
kaba kuvvet uyguladım, bak hoşuna gitti m i diye mesaj atmak
için çektim o resmi. Valla... Sildim hemen zaten.”
“Ulan hepinizi falakaya yatırmak lazım!” Öm er Amca yan
taraftaki çocuklara döndü. “Şikâyetçi misiniz?” diye sordu. Ço­
cuklar Barış’a bakıp kafalarım ‘hayır’ der gibi salladılar. Bir tek
Gökhan’ın dövdüğü çocuk şikâyetçi oldu, ona da Ömer Amca
aracı olup anlaştılar. Bizden de kimse şikâyetçi olmayınca Ömer
Amca diğerlerini odadan çıkarıp bize son bir azar çekti, daha
sonra polislerden biriyle bizi eve bıraktırdı. Bende pek bir şey
yoktu ama... Diğerleri hem kavgadan, hem maç yorgunluğu
yüzünden biraz yamulduğu için, hep birlikte Alilerde kaldılar
o gece. Gece 2’ye doğru duş alıp anca yatağıma girince ancak
sorabildim nasıl olduklarını.

* 4 N 1 K W hatsapp grubu*
Yaprak: Y a m u k la r ım , nasıl oldunuz?
Gökhan: Ö lü y o r u m lan... G ötüm ün üstünt yatamıyo­
rum. Biri götüm ü ısırdı galiba kavgada.
yaprak: Yi» güldürme salak...
¿¡Ûkhani Harbi diyorum lam.. Mosmor olmuş anasım
¡atiyi**- S ü t gibiydim, Milka'nın m or ineğine, döndüm.
Sinan: Ben trake solunumuna geçtim arkadaşlar, ak-
dJtrleri** fe rt.
Ali: trake solunumunu ne biliyorsun lan?
$jnan: Espri yapacak kadar bir şeyler biliyoruz oğlum,
,ı6 sandın--
Oğuz: Biyolojik olarak gerçekleştirdiğim tek faaliyeti
bile gerçekleştiremiyorum bu gece. Tuvalette kuru kuru
otuyorum sadece. Resmen bağırsaklarım kurudu karnı-
w« tofflpuMkten.
Yaprak: Ya çocuklar... Hepinizi seviyorum.
Gökhan: Yaprak duygusala bağladı kaçın kaçın!

Gökhan şakaya vurup beni rahatlatmaya çalışsa da her za­


manki gibi, onların demek istediği şeyin de aynısı olduğunu
biliyordum. Yorgunluktan ölsem de, bugün yaşadıklarımızdan
sonra içim içimi yese de, gülümseyerek telefonu yastığımın al­
anasıkıştırıp, gözlerimi kapadım o gece. Ne yaparsam yapayım,
onlarvarken sorun değildi çünkü.

★★★
Pazartesi günü, öğleden sonra ilk ders olan din kültürü ve
ahlak bilgisi dersindeydik. Hepimiz, önceki günün yorgunlu­
ğunun verdiği etkiyle jöle kıvamına gelip sırayla bütünleşmiş,
yjüyorduk öylece. “Evet çocuklar, sınavlarınızı geç olsa da
okudum sonunda,” deyip çantasından tomarla kâğıdı çıkarınca
hoca, istemsizce doğruldum. Ali’yi dürtecektim ki uyuduğunu
gördüm, kıyamadım. Ö n taraftaki Sinan ve Gökhan’ı dürttüm.
"Kalkın lan, yazılıları okuyor hoca.” Hepimiz uyumaktan kızar­
mışgözler, sıraya yatmaktan iz tutmuş yanaklarla hocanın açık-
hdığı notlan dinlemeye başladık.
A li T e k e lio ğ lu 7 5 .

89
Gökhan Karadeınir 58.
Yaprak Ayvaz 83-

Sona kalan iki kâğıt Oğuz ve S inan’ınkiy di. “O ğ u z Ünal, kaç


bekliyorsun?” diye sordu hoca, Oğuz’a bakarak. “Ben bilmen,
kıymetli öğretmenimiz. Allah’ın takdiri neyse onu alacağım»
Oğuz’un dalgayla karışık gevşek cevabına, gözlüğünün üzerin­
den ters ters baktı hoca. “22 evladım. 22!” Kriz. Sinan, Oğuz'u
dürttü ve kulağına sadece bizim duyabileceğimiz şekilde fis,ı.
dadı. “Tuvalette ekmek mi kemirdin, Allah’a şirk koşarken ku]
hakkı mı yedin, dört büyük kitaba diss mi attın, şeytana ruhunu
mu satün anasını satayım. Dinden 22 almak ne lan?”
“Sinan Yorulmaz. Sen de 15 aldın... Bravo.” Hoca elindeki
son kâğıdı da kâğıt yığınının üzerine koyup, hepsini hızla çan­
tasına tıkıştırdı.
“Ben de galiba Oğuz’a bunları yaparken eşlik ediyordum...”
Din kültürü dersinden sonraki teneffüs, bahçede beni ya­
nma çağıran beden eğitimi öğretmeninin yanma gittim içi boş
bir çuvaldan farksız bir halde. O kadar bitkindim ki... Bana
dersle ilgili önemsiz birkaç duyuru haberi verdikten sonra geri
yolladı. Bahçeden, okul binasına doğru yürürken sınıfın pen­
ceresinde Ali’yi gördüm. El sallayıp, koşmaya başladım. Her ne
kadar kendimi kötü hissetsem de, ona çaktırmamak istemiştim
nedense. Ders başlamak üzereydi zaten, hızlı da olmam gere­
kiyordu. Daha yarım metre ilerleyememiştim ki, birisi önüme
çıkıp beni durdurdu. Başımın belası sırık oğlan...
“Ödümü kopardın! Çekil, derse geç kalacağım.” Yana bir
adım atınca, o da aynısını yaptı. Bu defa diğer taraftan geçmeye
çalıştım, yine önümü kapadı. “Oğlum bıraksana beni!” i
“Bırakırım ama... Önce bana iki dilek hakkımı geri ver sayın
lambadaki Amazon kızı.”
“O lambayı şimdi sana so-” Kendime hâkim olup derin bir
nefes aldım. “Çekil.”
“S ö z ü n ü tu t.”

90
l'ilfiik sonra konuşalım bunlan olur mu?” Sözümden caydı-
¡rin biraz alttan almaya çalışıyordum. Hızlıca yanında geçip
^trneye ^itendim yine, kolumdan yakaladı bu defa. “Şu an o
hakkıma ihtiyacım var. Görmüyor musun?” Dünkü
Ü fâ | n kalan yara izlerini gösterdi. Büyük bir suçluluk duy-
sarsa da bedenimi, yine de hiçbir şey demedim. Gözlerim
penceresine kaydı. Ali bizi izliyordu. “Bak Ali de bi-”
«gömü Şrnamlamanıa izin vermeden beni kendine çekip
onısıkı sanldı. Öyle sıkı sarıldı ki, nefessiz kaldım. Bir şeyler
¿Byfemek istedim, küfıir etmek, her zamanki gibi bağırıp çağır­
dık Ama onları bile yapamadım. Sanırım ilk kez bir erkek
tana böyle sarıldığı için şok geçiriyordum. Allah’ım... Bu güç...
Kesinlikle kol kaslarından bahsetmiyorum. Beni saran bu güç de
mİİ böyle? Ben hâlâ şoku atlatıp bir şey diyemeden hafifçe kol­
l a r ı n ı gevşetip saçlarıma bir öpücük kondurdu.

“Bu defa üzerine fâzla gitmemek için, ödülümü saçlarından


alıyorum. Ama ikinci sefere, dudakların bana borçlu. Unut­
ma.. * Tam kollarını tamamen bedenimden çekti derken, bir
dahasımsıkı sarıldı. “Ö zü r dilerim ... Bu sarılma da borcum ol­
sun. Şu an... Buna ihtiyacım var... ”
O n Ü ç ü n c ü B ö lü m

Banş’ın kolları bedenimi sararken, kendimi tuhaf İıi&stf


mem normal mi değil mi bilmiyorum ama, birkaç saniye sotm
o hisler de uçup gitti. Kendime gelip, bedenimin kontrolünü
elime aldığımda ilk iş üzerimdeki kollarını tutup çekmek oldu
Bir adım geriye atıp, önce etrafı kolaçan ettim. Neyse ki, den
zili çalmak üzere olduğundan ve arka bahçede olduğumuzdan
kimseler yoktu. Derin bir nefes aldım. Barış ise çekinen göz-
lerle bana bakıyordu. Gülümsedim. Parmağımla ‘yaklaş* hare­
keti yaptım. “Sana bir sır vereceğim.. Önce şaşırsa da küçük
bir adım attı bana doğru. Biraz daha yaklaşması için parmağımı
hâlâ ‘yaklaş, yaklaş’ der gibi sallıyordum gülümseyeref. “Ku­
lağına...” Yüzünü, yüzümle aynı hizaya getirecek şekilde eğip
meraklı gözlerle bana baktı. Son bir kez gülümseyip kulaklann-
dan yakalayarak kafasını tuttum ve ısırdım. İşte bu be! Küçük
bir ‘ah’ sesi çıkardı. Kafasındaki dişlerimi ve kulaklarındaki el­
lerimi çektim. “Bir daha sakın sırıkların efendisi, sakın! Benden
izinsiz bana elini süreyim deme! Yoksa yemin ederim kafanı
koparana kadar ısırırım.” Barış kocaman gözlerle kafasını tuta­
rak bana doğru bakarken, saçlarımı savurarak hızlıca yanından
geçip koşmaya başladım. Ben köşeyi dönmeden arkamdan Ba-
rış’ın bağırmasını duydum.
“O zaman kafamı daha çok ısıracaksın Yaprak! Sen bana gel­
medikçe ben sana zorla geleceğim çünkü!”

92
Sınıfo gittiğimde hoca çoktan derse girmişti. Hızlıca özür
dileyip yerime geçtim. 'Yferime oturur oturmaz Ali’nin Barış’a
l^ftedeceğini falan düşünmüştüm, ama beklediğim gibi olma-
. gjna bakıp gülümsedi ve “Akşam ne yemek yapayım sana?
f^aita sonu hiçbir şey yapamadım. Kendimi affettireyim,” dedi
jjdece. Şaşkınlıkla Ali’nin suratına baktım ama bozuntuya ver­
meden ne isterse yapabileceğini, onun yaptığı her şeye (ilebile­
c e ğ im i söyledim. Söyledim de... Neden böyle sakindi ki? Gör-

-jdi mi acaba? Belki de sadece görmemiş gibi yapıyordu. Her


¿ g x ç ... Benim işime geliyordu böyle olması. O anı hatırlamak

dahi istemiyorum!
“Çıkışta alışverişe gidelim, unutturma. Bu midesiz hıyarlar
yüzünden dolap yine boşalmış. Buzluktaki dondurulmuş kış-
UJan bilfe kemirmiş Gökhan’la O ğuz.” Gökhan isminin geç­
tiğini duyunca direkt arkaya döndü ve savunmaya geçti.“Kanka
napayım acıkmıştım, dolapta bir şey yoktu. Çıkardık, eritir ye­
riz diye. Eritememişiz... Asıl ben mağdurum lan, buzlu buzlu
yediğim için tuvaletimi yaparken kıçımda buz sarkıtı oluştu üç
gün.”
“Yemin ederim beyin yerine at pisliği var bunların kafasın­
da.” Kınayan bir bakış attım G ökhan’a. “Dön. önüne, hoca ba­
kıyor.”
Ders biyolojiydi. Biyoloji hocamız, ders anlatmaya koridor­
dabaşlayan, bir elinde silgi diğerinde kalem olup her saniye bir
şeyleranlatan öğretmenlerdendi. Dersin daha onuncu dakikası
herkesinbeyni kulaklarından akmaya başlardı. Ben her zamanki
gibi biraz direnip, on üçüncü dakika m ı desem on beş mi, dal­
mışım. Teneffüste Sinan ve O ğ u z’un bağrışmalarına uyandım.
Gözlerimi zorlayarak açıp, ışığa adapte olmaya çalışırken, Ali’nin
desırada uyuyakaldığını gördüm. Gözlerimi tamamen açmayı
bajannca kalkıp öğretmen masasının etrafında iddia dolduran
Gökhan, Sinan ve O ğ u z’un yanma giderek, “Niye uyandırma­
yüz yıldır uyuyorum,” diye sordum esnerken. Beni
sınız lan,
oflamadı hiçbiri. Oğuz ile Gökhan’ın kafalarını birbirine to­

93
kuşturdum o yüzden. Tam G ökhan bana küfredecekti ki, | i
cerenin önündeki Sinan araya girdi “Lan G ökhan , M ervelc^
sınıf beden dersine çıkmış, koş!” diye bağırıp. G ökhan elîndî.'
ki gazeteye fırlatıp pencereye koştu ve camı açtı hemen, sank
yıllardır bu haberi bekliyormuş gibi. Bir süre Merve’yi izledi,
sonra yüzünde şapşal bir gülümsemeyle konuşmaya başladı »Jj?
bir insan nasıl bu kadar güzel olabilir oğlum ya... Kuş jj
Minicik, sarışınım be-” Birden yüzü düştü Gökhan’ın. KafjjpjjfJ
ileri atıp, gözlerini kısarak baktı dışarı. “Tayt mı giymiş lan 0?»
Ben de hemen pencereye koştum. Pencereden onu izlediğjjgH
gören Merve ise Gökhan’ın inadına üzerindeki uzun hırkasın
da çıkardı ve sadece tişörtü ve taytı ile kaldı. Gökhan iptal “1^
Merve!” Camdan kafasını çıkarıp bağırdı Merve’ye, öğretmen
lerine aldırmadan. “Giy lan üstüne onu!” Ben kolundan tutup
içeri çekmeye çalışsam da, kendini iyiden iyiye camdan sarfa
tıyordu aşkını Hindistan cevizi ile süslediğimin çocuğu. “La,
mavili, nereye bakıyorsun lan sen?! D ön lan önüne! Merve®
şu üstünü, delirtme lan beni. Yaktırma lan okulu bana! Kime
diyorum lan?!” Ben Gökhan’ı içeri sokmaya çalışırken bir el
ensesinden tuttu onu. M ü d ü r ... “Nereyi yakıyorsun lan sen
demirli?” Gökhan yandan yandan ensesinden tutup onu içeri
çeken müdüre baktı. “Hocam ben mağdurum. İçim yanıyor...”
“Senin direkt hayatın yanıyor oğlum. Attıracaksın illa ken­
dini bana. Bir adam ol lan!” Ensesini bıraktı Gökhan’ın. “Geç
yerine, o kaşındaki demir de çıkacak demedim mi ben sana?!
Mıknatısla çeker, atarım seni dışarı ha!”

icfck
Okul çıkışı, beden dersinde bahçede uzaktan Merve’yi izle­
yip depresyona giren Gökhan’ı okulun kaldırımdan kazıyarak
alıp, markete gittik Oğuz’u kasiyer kıza geçen sefer yaptığı şey
yüzünden yanımızda götürmeye niyetimiz yoktu, ama ne yap­
tıysak da peşimizden ayrılmadı. Marketin kapısından girerken
Ali, Oğuz’a seksen ikinci uyarısını yaptı o yüzden. “Bak OfSı

94
¡ P il ederim en ufak bir şey yaparsan, ağzından en ufak bir
çıkarsa seni bulgur reyonuna sokar, orda kimse görmeden
jjebcrarim seni.
«Bulgur reyonu mu? Hani şu annelerin çocukları bir şey is-
yince gizliden sokup çimdikledikleri yer mi?”
“Tam da orası. Kola, görevlilerden gizli atılan çimdikler...
fosada kırmızı gözlerle poşete alınanların doldurulmasını bek­
lemek...” ' : f?
“O anne çimdiği en çok misafirlikte acıdır oğlum. Masada o
bacağına atılan çimdik ve ‘evde görüşeceğiz seninle’ fısıltısı...”
Sinan, köşede duran alışveriş sepetlerinden birini çıkardı. Ali
je beni tutup her zaman olduğu gibi kucakladı ve sepetin içine
yerleştirdi. İşte en sevdiğim şey!
“Alışveriş başlasın!”
Alışverişi yaptıktan sonra, didişe didişe eve geldik. Ali bize
yemek yaptı, kamımızı doyurduk. Herkes kendi âleminde ol­
duğundan pek sesimiz çıkmıyordu. Normalde halıda bir o yana
bir bu yana yuvarlanmam gerekirken, yemek sonrası rehavetle
Ali’nin yanına çökmüştüm kanepede. Bir süre, o sessizlikte ta­
kıldıktan sonra dayanamayıp gidip halıda yatan Oğuz’un yanına
uzandım. Benim yanıma morali bozuk olan Gökhan geldi bir­
kaç dakika sonra. Sonra Ali ve Sinan’ı da çağırdık Küçükken
çimlerin üzerine uzandığımız gibi beşimiz yan yana uzandık.
“Oğlum çeksene arka fazlalığım... E n seksi yerlerim açıkta
kaldı senin yüzünden.”
“Bana diyene bak... O ğ lu m senin yüzünden sığmıyoruz asıl.
Sinan Kardashian mısın, nesin anlamadım. Valla üzerime otur-
san, poposuyla adam öldüren ilk kişi olursun ha. O derece.”
“Oğuz, suratına oturur, seni nefessiz bırakırım ha şimdi!”
“Eskiden daha kibardınız siz. Yeter be! Bıdır b ıd ır... Bir su­
sun. Dd dakika nostalji yaşatmadınız adama.” s
“Tamam tamam. Sustuk.”
“Ben bizim yerimizi özledim... Oradan gökyüzü farklıydı
sanki.,,”

95
------ w
“Apartman diktiler anasını satayım çocukluğuma.” -
“Allahsızlar, bütün çocukluğum orada oynamakla geçmişti
Geçen gördüm, üçüncü binayı dikiyorlar.”
“Biıaz daha abartıp şehir kursunlar kıç kadar yere... Sjnjr
oldum yine.”
Biz, çocukken her gün oynadığımız araziye apartman diken
lere söverken, o ana kadar sessizliğini koruyan Ali konuşmaya
başladı gözlerini tavandan ayırmadan. “Çocukluğunuz orda dei
ğil.” Hepimiz Ali’ye baktık, işaret parmağını şakaklarına bastırdı
ve “Burada...” diye tamamladı cümlesini.
Ali her zaman haklıydı. Çocukluğumuz zihnimizin en özel
kısırımdaydı. “Ali haklı” dedik hepimiz tek tek. Ve o gün saat,
lerce çocukluğumuzu konuştuk. Yer yer gülmekten karnımı»
acıdı, yer yer duygulandık. Eskiden bugüne hatırlayınca daha M
anladım. Ben gerçekten dünyanın en şanslı kızıydım... ■ ;]
O akşam eve her zaman olduğundan daha geç gittim. Bu
defa babam biraz haşlasa da, o gün m utlu günümde olduğum-
dan alttan alıp, babama bir öpücük verip sıyırdım. Odama gi­
dip, günlerdir yığınların arasından aniden bir insan çıkacak-âbi
duran odamı topladım. Duş aldım, dişimi fırçaladım, pijamamı
giydim ve yatağıma yatacağım derken, telefonuma bir mesaj
geldi. Ali’den.
“Yaprak, kaçabilecek misin evden? Sana bir şeygöstermem lazım!”

~kirk

“Bugün zaten geç geldim diye paparayı yedik, bu saatte tek­


rar dışarı çıktığımı fark ederse babam, çok tatlı şeyle® olacak,’
dedim Ali elimden tutup beni bir yere sürüklerken. Gecenin
bir yarısı nereye gidebilirdik ki? “Alikuş, nereye götürüyorsun
beni?”
“Sana bir şey göstereceğim.”
“O n u anladım da... Bu saatte ne göstereceksin?” |İ
“Sabret azcık.”
Bir süre hiç konuşmadan yürüdük. Karanlık olduğu Ş||
olarak nereye gidiyorduk seçemiyordum. Ali durduğunda
||İ|P geldiğimizi anlamak için etrafıma bakındım. Yanılıra*
tsam -’' Çocukken oyun oynadığımız araziydi. “Ali... Neden
İ P İ beni buraya?”
“Gel benimle...” Elimden tutup beni apartmanların oraya
Mru sürükledi tekrar. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum,
«¿ssiz ol tamam mı? Yakalanırsak kötü olabilir," dedi. Apart­
manın içine girdik sonra. Ben yakalanmamak için ağzımı bile
fiyordum ama deli gibi ‘A klını m ı kaçırdın Ali?’ diye bağır­
mak istiyordum. Tam on kat yukarı çıktık. Ben artık akciğer so­
lunumundan trake solunumuna geçmiştim ki, sonunda durdu.
Sanırım tavan arası gibi bir yerdi geldiğimiz yer. “Ali delirdin
mi? Ne arıyoruz burada?” dedim nefesim hâlâ düzene girme­
mişken.
“Kapat gözlerini.”
“Ali, oyun mu oynuyorsun benimle?”
“Kapat dedim!” diye ısrar edince, derin bir nefes aldım ve
kapattım gözlerimi. Om uzlarım dan tuttu ve beni içeri ittirdi.
“Simdi... Açabilirsin.” Gözlerimi usulca açtım. Karanlık bir ta­
van arası... “Bu ne şimdi?” diye sordum ne olduğunu anlaya­
madığım için..Parmaklarıyla yukarıyı işaret etti. Kafamı yukarı
kaldırıp baktığımda ise içimde bir kuş kanat çırpmaya başladı
adeta... Karanlıkta parlayan kalemlerle tek tek çizilmiş, onlarca
yıldız; kapkaranlık tavan arasında, gökyüzündelermiş gibi par­
lıyorlardı. “Ali...”
“Bugün oradan gökyüzü başkaydı dedin ya, ne bileyim,
içimden çıkmadı. Madem onlar bizim gökyüzümüze apartman
diktiler, ben de gökyüzünü onların apartmanına indirdim. Bir­
likte izleyelim mi yine? Çocukken akşamları gizli gizli çimlere
uzanıp izlediğimiz gibi?”

97
O n D ö r d ü n c ü B ö lü m

“Alikuş... Sanırım ben dünyadaki en şanslı kızım!” dedim


şapşal bir gülümseme ile yapay yıldızları seyrederken. Yere
uzanmıştık eskiden olduğu gibi. Altımda Ali’nin montu serili
olasına rağmen, çok azcık yerden soğuk yiyordum ama olsun. 0
an, göğüs kafesimin üzerinde mutluluktan uçuşan milyonlarca
minik kuş, onu hissetmememi sağlıyordu. “Dünyanın en tatlı,
en müthiş, en harika dostusun...” D u ru p durup, iki dakikada
bir ya Ali’yi övüyor ya kendimin ne kadar şanslı biri olduğumu
söylüyordum. “Ya resmen sen var ya-” Yanımda uzanmışj’olan
Ali yeter artık der gibi bana baktı. “Tamam tamam. . . Sustum,*
“8 yıl önce, bu arazide top oynarken düşüp ayağım kırdığın­
da seni sırtıma almıştım, sonra bir de ben seni düşürüp diğer
bacağını kırmana sebep olm uştum , iki ay iki bacağın alçıdakal­
mıştı hatırlıyor m usun?”
“Hatırlamaz mıyım be...” dedim gülerek. “İki ay delikli san­
dalyeden sıçmıştım resmen.”
“Sana bir sürü çiçek toplayıp getirmiştik ertesi^gün, hani
böyle kucak dolusu. Annen içeri almamıştı o kadar çiçekleive
bizi, biz de kapınızın önüne yığmıştık hepsini.. |
“Onu da hatırladım. Nergis Teyze sizi sopayla kovalamf
evimin önünü mahvettiniz diye.”
“Kızım onu mu diyoruz şimdi?”
“Tamam tamam...”

98
»Bir de bi’ not sıkıştırıp kaçmıştık eline aynı gün. Saklıyor
¿usun hâlâ onu?
•Salak...” Koluna çok hafif bir şekilde vurdum. “Saklanmaz
o be? Geri zekâlı dört arkadaşım utanıp bana söyleyecekle­
ri şeyi kâğıda yazıp elime sıkıştırmış sonra da kaçmış, öyle bir
ey atılır mı? Yazdığınız hâlâ ezberimde harfi harfine.” Elimi
yumruk yapıp ağzıma götürdüm ve hafifçe öksürdüm. “Sevgi­
li Yaprak, bacağın kırıldığı için çok üzülüyoruz. Bizimle oyna­

yamayacakmışsın, duyunca daha da üzülüp maçta senin baca­


ğını kıran çocuğu dövdük. Merak etme. Sen gelene kadar biz
H 0yun oynamayacağız. Lütfen hemen iyileş. Bir de hepimiz
doğum günümüzde mumu üflerken ‘Allah’ım lütfen Yaprak’ın
dileği gerçek olsun’ diyeceğiz. Bundan sonra bütün dileklerin
gerçekleşmiş olacak. Üzülme tamam mı? Seni seven arkadaşla­
rınAli, Sinan, Gökhan ve Oğuz. ” Gözlerim doldu. “Salaklar...
Ho§, daha üçüncü gün balkondan top oynadığınızı görmüştüm
ya neyse...” deyip güldüm. Ali de güldü bu defa.
“O gün söz verdik ya, ben hâlâ o sözü tutuyorum. Sen dünya
tenine dönsün istiyorum dersen, beceremem ama, en azından
seni alıp ters tarafa döndürebilirim. Gülme... İmkânsız dilekle­
rinin içindeki imkânları bulup, bütün dileklerini gerçekleştire­
ceğim. Senin için değil... İki ayağı kırık 9 yaşındaki Ytprak’a söz
verdiğim için.” Gülümsedim ve sürekli beni böyle mutlu eden
bir arkadaşa sahip olmanın verdiği mutlulukla başımı Ali’nin
omzuna hafifçe yasladım.
“İki ayağı kırık 9 yaşındaki'Ykprak dünyanın en şanslı kızı..
Sabah 6.30 civarı elimde iki ekmekle eve girdim. Sanki sabah
erkenden onlara sürpriz yapmak için ekmek almaya gitmişim
gibi... Şansıma daha uyanmamışlardı. Derin bir oh çekip kah­
valtıyı hazırladım. Annem uyanıp kahvaltı masasını hazır gö­
rünce hiçbir şey demeden gidip yüzünü bir daha yıkadı. Geldi­
ğinde yine aynı manzarayı görünce ne olduğunu anlayıp çığlık
atarak evde sevinç turu attı. Profesyonel öğrencilik hayatımda
11 yıldır yataktan sürüklenerek uyandırılıyordum da... Kadın

99
haklı bir yerde. Uyanm ışım da, kahvaltı hazırlamışım f i
Evet. Içiııde biraz yalan da olsa bu yaptığım jesti haneme
harflerle yazıp gelecek on yıl her fırsatta öne sürmek üzere b
niıne kaydettim.
ir k ir

“Şu kız kim lan?” 3. dersin tenefRisündeydik ve Sinan ySİ'


gözüne birini kestirmişti. Yaslandığı koridordan kendini çeU
ve “Gençler, izleyin ve bir şeyler öğrenin!” deyip bizim kinaye
bakışlarımız eşliğinde birkaç adım attı kızın arkasından, |j||
cebine atıp cüzdanı çıkardı ve henüz çok uzaklaşmamış
kıza seslendi. “Pardon, cüzdanını düşürdün galiba...” K ış^p
kın gözlerle Sinan’a bakarken, Sinan kıza birkaç hızlı adımda
ulaştı. “Cüzdan?”
“Benim değil,” deyip kibarca gülümsedi kız. “Emin misini
Bir daha baksan, belki şenindir? Ha?” Sinan ve hormonlarının
verdiği ayrı bir dünya olan beyin nöronları... Kim bilir ne yap.
maya çalışıyordu. “Benim değil eminim de... Hem bu...”^
cüzdanı eline aldı. “Erkek cüzdanı zaten.” İçine açtı baktı % Si-
nan’ın kimliğini çıkardı. “Sinan... "Yorulmaz.” Bir kimliğe baka,
bir Sinan’a. “E sensin bu.”
“En azından adını bilmediğim tatlı şey, artık benim adımı bi­
liyor. Bu bana yeter.” Sinan gülümsedi, kızın elindeki cüzdanını
aldı ve arkasını döndü gidecek gibi yapıp. “Simge," dedi birden
kız. Sinan, kızın konuşmasıyla attığı adımı geri çekip tekrar kaa
döndü. “İsm im ...”
“Tanıştığıma memnun oldum Simge. Çıkışta bir işin w
mı?”
“Şey... Yok sanırım.”
“Artık var. Çıkışta görüşürüz o zaman.” Sinan gülümseyip
kızın saçına dokundu. Hiçbir kızın buna dayanamayacağını bi­
liyor tabii. Ah Sinan... Kızcağız da gülümseyip başıyla onaya»
ve dönüp yoluna devam etti. Sinan ise sırıtarak yanımıö İP1
döndü. “Arkadaşlar, Sinan’ı gelmiş geçmiş en büyük yavşakto
ediyorum, kabul edenler...” Gökhan’ın söylediğini hep®11
onaylayarak el kaldırdık. “Kabul edilmiştir.”
-Oğlum no yav şa klım , gördünüz? Ben kızları seviyorum,
latlıır beni. Yuvarlanıp gidiyoruz. Size ııe oluyor?"
«Valla bize değil de Gözde’ye bir şeyler oluyor kanka, senin
az önceki yavru ceylana bir şeyler diyor." Oğuz’un parmağıyla
işaret ettiği yere döndük hepimiz. Gerçekten de Gözde kıza bir
şeyler söylüyordu. Kız, G özde n in söylediklerinden sonra kaş­
larını çatarak Sinan a baktı ve sinirle arkasını dönüp gitti. Göz­
de Sinan a yapmacık bir gülüm semeyle el salladı kız giderken.
Sinan error.

ir k ir

O gün, O ğuzlarda altın günü olduğu için, her ay yaptığı­


mız gibi günden kalanları sömürmek üzere Oğuzlara gittik
okul çıkışı. Herkes dağılmış, sadece bizim annekuşlar kalmıştı.
Hepimiz içeri girer girmez çantaları fırlatıp, masanın üzerinde
açık büfe şeklinde dizilmiş gün yiyeceklerine saldırdık. Kısırlar,
börekler, tatlılar, sarmalar... Masadan tabaklarımıza tepeleme
bir şeyler doldurup kendimize bir yer seçip geçtik. “Eeee be­
beklerim, nasılsınız bakalım?” diye sordu Oğuz’un annesi Ze­
liş Teyze her zamanki neşesiyle.“Nirvanadayım Zeliş Teyze şu
an... Resmen irm ik tatlısıyla doruklardayım,” diye cevap verdi
Gökhan. O, yemek yerken tatmin olan cinslerdendi.
“Benim moraller b o z u k valla Zeliş Teyze. Boylu poslu deli­
kanlıyım, sevgilimle orda burada fın k atacağıma, oturmuş kısır
yiyorum.” Sinan’ın m orali hâlâ G özde olayına bozuktu. E ço­
cuk haklı... Kime e lini atsa, G ö zde gidip ya kıza ya Sinan’a çel­
me takıyordu. D in s izin hakkından imansız gelir hesabı, iyi de
oluyordu aslında. “B e n im oğlan böyle hanımlar, kanı kaynıyor.
Dayısına çekti. G enç çocuk, tabii ki kız arkadaşı olacak da... Bu
olayı biraz abartıyor.”
“Melike Teyze, senin oğlan işi abartmıyor, bokunu çıkarı­
yor.”
“Gökhan, sen küfür m ü ediyorsun oğlum?” dedi Hale Teyze
<tkkaşını hafifçe kaldırarak. Gökhan’ın annesi, edebiyat öğret­

101
meniydi ve çok kibar bir kadındı. Gökhan kesinlikle annesinin
oğlu değildi o anlamda. “Aaaa, ben asla küflir etmem anne”
dedi Gökhan gözlerini döndürerek. Yalandan ölünse, kesinliy,
Gökhan ölmüştü bunu derken.
“Ediyor musun Gökhan, doğru söyle?” Oğuz salağı ise W
zamanki gibi Gökhan’ı bozma peşindeydi. “Etmiyorum lan, sus
işte” dedi Gökhan.
“Etmediğine emin misin?”
“U lan...” Gökhan bir yandan böreğini tırtıklıyor, diğer yan
dan bir annesine bir O ğuz’a bakıyordu. “Etmiyorum güzel kar­
deşim, sus.”
“Ediyorsan?”
“Ulan etmiyorum!”
“Ediyorsan?”
“Ediyorsam piçim!” Gökhan birden gaza gelip yine ağzın­
dan söylememesi gereken bir şey kaçırmıştı. Hafifçe öksürdü
“H içim ... N e demiş ün lü düşünür Nietzsche, eskiden hiçtim
şimdi piç oldum anne...” Hale Teyze ayağındaki terliği usulca
çıkarıp yanındaki Zeliş Teyze’nin ayak ucuna ittirdi. Bu demek
oluyordu ki, Ortadoğu ve Balkanların en hızh terlik atan kadım
Zeliş Teyze’den Gökhan’ı haklamasını istiyordu. Gökhan bunu
görünce direkt tabağı yana fırlatıp kaçmaya çalışsa da, kapı qi-
ğinde Zeliş Teyze popodan vurdu onu. Poposunu tutarak yere
çöktü demirli, “Bugün de günlerden M ilka’m n mor ineğj Gök­
han,” diye söylenerek.
“Benim sıpa bir şey yapıyor mu bebeklerim? Bak bir şikâye­
tiniz varsa söyleyin, ben hazırım.” Zeliş Teyze ayağındaki pem­
be tüylü, mini topuklu terliklerini salladı. “En güçlü silahlarımı
giydim.”
“O çok acıtıyor lan. Bir kere attıydı, falso alıp belime geldi üç
gün yattım, kalkamadım.”
“Ooo öyle mi, o zaman Zeliş Teyze, oğlun meme diye i l
dolanıyor ortalıkta.”
“Yavrum ben b u n u yedi yaşına kadar emzirdim, ondan Ş
böyle oldu. Psikologa götüreceğim ...”

102
| H şw.tol'k'£u /t'h ş S ulun, s*çmkUnu Um saka y»f»yo-

^ H p ^ n n ı settin şakalamıı , B§e||sıpası!"


»igtfcş Sultan b«ftxjii»tv, valla k ıı şaka yapıyorum. sm bakma
H<f> vaktşıklı s ^ lu ıu atılan iftiralar bunlar*
•. i * ‘N> ~
*fUsv\^' m .-- Ctgus u k ^ u u i A ; bttrt^ı bütün lulıvlç Gok-
H n p tğB tta tıkışnrdt susturmak için onu. "Merve de-* bu
M PİŞSİO iabukuk. sarmayı O ğ u ı'u ıı ağana ttku Karşılıklı
H g te fe rla birbirlerine Ktktil.ii Uıı ikisi tanı anlamıyla salak-
. \nu dıtıı\anın eti tatlı iki salahı.
<^,h oğlum vesene, annen bi.e emanet etti sem. Sonra iyi
^vum ^suut der vallahi."
*Yı\onun Oya Tevıe. Sair ol. Elinize sağlık hepinizin.*
*G§röyov »utsun, bir şunun efendiliğine bakın, bir kendi-

*Vj anne, mimara bunların hepsi, bakım sen. O var Ya..."


^ Sinan'ın bacağına alttan bir tekme attı ve kulağına eğilip
fcrşrv fısıldadı. “O var ya, normalde daha etendi. Bana mesela
Sam Bey di\r hitap eder falan... *
Yine klasik bir altın günü sonrası anne —çocuk muhabbetiv-
di ortadaki. Ben yemek yemekten mulıabbete katılmıyordum,
öguz ve Gökhan birbirleriyle uğraşıyorlar, sonuç olarak Zeliş
■ftyK'den falsolu terlik yiyorlardı, anneler olarak Ali'yi övüyor-
İsnJı,sonra Sinan'ın annesi Sinan'ın nodannın düşüklüğünden
girip kıt düşkünlüğünden çıkıyordu. Bir şekilde annelerimizi
fctiekendimize benzetip saçma sapan yerlerde buluyorduk mu-
Ubbeti. O gün akşam S'de direkt eve geçtim annemle. Uzun
anandır ilk kez o saatte eve geliyordum. Biraz bilgisayarda
ovun oynadım, biraz televizyona baktım, biraz babamla sohbet
■ H t^ına yok... U yku vaktime yine dünyalarca zaman var­
dı Yatığıma uzanıp telefonumla uğraşmaya başladım. Şaşılacak
şa ki. o gün bizim kiler sessizdi. Tam sessizliği bozayım, mesaj
**yun derken telefonum çalmaya başladı. Arayan numarayı gö-
h®** bir an paniklediğimden telefonu yüzüme düşürdüm. Sı-
nk oğlan... Burnumun acısıyla bağırarak açtım telefonu, ‘/y11
Ne var?!” diye. “Daha ilk saniyeden sinirlisin, olmadı ama ^ '
Senin şu an sakin olman lazım ki, birazdan seni sinir edebile
yim. Yoksa zevkli olmuyor” diye cevap verdi bana.
“Bak laf ebesi sırık, burnum acıyor zaten, sadede gel,
tırım yoksa.”
“Ama seni göremedim bugün, özledim. Bugünkü kafan,,
ısırma hakkımı telefon jokerine çevirsek, azcık konuşsak oltnj,
mı?”
“Seyirci jokerine çevirip mahalleyi bağlıyım sana, olnıaj
mı?”
“Ya da yarı yarıya joker hakkı ver bana, diğer yarım ol?”
“Salak”
“Olmaz mı?”
“Sadece beş dakika. Süren başladı. Hadi konuş.”
“Ama öyle olur mu? Dur dur hazır değildim. Tamam, şu an­
dan itibaren beş dakika olsun bari.”
“Süren akıyor telefon sırığı.”
“Yıprak...”
“Hmm?”
“Geçen gün sana sarıldığımda ne hissettin? Kızgınlıktan
önce.”
“Ne demek istiyorsun?”
“%99’un kızdı bana. Ama ilk sarıldığımda, vücudunun dü­
rüst olduğu o on saniye içinde ne hissettin? Heyecan mı? Korku
mu? Tutku mu?”
“H m m ... Cevap veriyorum, D şıkkı, hiçbiri.”
“Yalancı...” Güldü. “Neyse, bir daha sarılmamı ister misin
bir daha bakmak için?”
“Bak yine fabrika ayarlarından yavşaklık moduna geçtin, si­
nirlendirme beni!”
“Peki peki... Bu arada sıradaki iddiayı ne z a m a n söylememi
istersin?”
“Ne iddiası be, bitmedi m i o iş? En son korner direği bir
tarafınıza giriyordu takımca, hâlâ mı akıllanmadın?”

104
«»im ulaşabilmek »s«» bir şeyler yakmak, bunun karşılı-
& attıb itekle geldiğini görmek, şana sarılmak. saçlunn-
söriflle basketbol veya futbol oynamak. seni daha
•jM S btaek. tddialan kavbetseın de, başıma bir şeyler gelse
!fîuı«ri«da deitıl Ama sö* verdiğin gibi sonuna kadar de-
fcea. Ne olursa olsun. Tıbii sen korkaklık edip
w s S t t a d t n caym azsan." N ered en gireceğini iyi
'SİLjStt sonsî!I■> kırım,*« ılıştırıp, Ş ü k rü Saraçoğlu'na gönder-
-\;0 kayacaksın o ğlum !” d e d im yine birden gaza gelip,
korkan, senden b e te r o lsun. Site verdiysem tutarım
¿ T îfe u o g tln k ü dayak meselesi gibi şeylerde, mesuliyet ka-
fcJrtn>etn. her an h e r u rv u n tehlikede bilesin.”
«Her u m u n cavet yerinde ve güvende sen merak etm e.”
aslında bu kemuda. Benim yüzümden çok alttan alsa
■■¿MKâ tir la geniş, urun boylu bir üst dönem basketbol
gpg^jtsandaıı bahsediyoruz. Çok da hafife alınamayacak tür-
jm biriydi aslında. ‘Yeni iddia ne?”
I t lj İ îf a p duyduğum kadanvla fizikçi size ara sınav yapacak-
¿g Bitkin öğretmenler odasında konuşurken duydum. On-
H m üstünde alıp alamayacağın iddiamız. Bak, b u defa ta-
siatensöîle alakalı... Benim etkim bile olmayacak”
"Sen var ya tam b ir bok kafalısın. Fizikten üç yıllık lise haya-
Sssb toplunda erişem edim o rakama ben!”
*Biıwum .* B en sin ird e n d e rin b ir nefes aldım , o konuş­
ana devam em . “E ğ er kazanırsam , b e n im ö d ü lü m senin ce-
sn... Bana bir g ü n ü n ü v e rm e n o la c a k Koca b ir g ü n ü n ü . . . ”
O n B e ş in c i B ö lü m

“Sana bi günüm ü vereceğime, giderim o günümirTürl


Hava Kurum u’na bağışlarım daha iyi!” deyip, telefonu Bans’m
yüzüne kapattım. Elimdeki telefonu sinirle yastığımın alt®)
koydum ve yorganı yüzüm e kadar çektim. “Oğlana bak... Yınt
buldu kolaydan bir kazanma yolu!” dedim kendi kendime si-
nirle. “Ama ben de Yaprak’sam kaybetmeyeceğim ulan bu defa!’
Kaybetmeyeceğim de... Fizikten 90 almam demek, Oğuz’un
artık normal bir insan olması, G ökhan’ın Merve’yi unutması
Sinan’ın düzenli ilişki yapması kadar imkânsızdı. Biraz dahasa­
yıp sövdüm sırığa içimden, sonra derin bir nefes alıp, yastığımı
bacağımın arasına aldım ve uyku pozisyonuma geçtim. Tabii bu
sinirle ne kadar uyumayı becerirsem...

'kick
Sırıkla konuşmamızın ardından tam üç gün geçniişti. II
sonu Alilere bile gitmeden ders çalışmaya çalışsam da, fizign
f ’sinden i’sine ancak geçebilmiştim. Fizik dersine girmedenön­
ceki teneffüs, ben bizim çocuklara daha iddiayı bile diyememiş
bir halde, en münasip yerime karanfil takılmasını bekliyordun
umutsuzca sıramda. Ali uyuyordu, Sinan ise gazetede maç^
nuçlarına bakıyordu. Oğuz ortalıkta dolanıyordu. Ben 1 1
famı sıraya dayadım gözlerimi kapatarak. Tam o saniye. İ l
han’in sesini duyunca gerisin geri açtım kepenklerimi. G P ®1

106
lefonda konuşarak görüş açıma girdi birkaç saniye içinde,
‘f/lan ben senin e‘ ° k u* fotoğrafını görüp senden soğumamış
biriyim, niye üzüyorsun lan beni? Lan ben sırf sen rahatla diye
enle saatlerce tanımadığım kızlar hakkında dedikodu yapmış,
I e|jnle oje süremiyorsun diye sağ eline oje sürüp oje koku­
d a n koku alma yetimi üç günlüğüne kaybetmiş biriyim,
ggyle biri üzülür mü Merve? Diğer teneffüs geleceğim, konu-
jpgıg. Bak bir daha kızlar tuvaletine kaçsan da girer çıkanrım.
toie..- Merve? Alo? Kızım? Alo? Kapattı.” Telefonu masaya fır­
latıpsıraya oturdu.
“Ne oldu lan yine? Yine mi rahatsız ediyorsun kızı?”
‘k «O beni rahatsız ediyor asıl. Eteği resmen günden güne kı­
ttı saloyor. Yakında göğsünün altına çekecek diye korkuyorum kı­
la vınrken... Lan bak yine iki dakikada sinirlerimi altüst etti. Bir
le ¿ebenden kaçıp kızlar tuvaletine saklandı. Tükendim arkadaş-
f c l a r . fînishoyu gördüm. Ben birkaç hafta şu köşede ölmüş gibi

•" yapacağım, bana yaşadığımı hatırlatmazsanız sevinirim.” Hiç


•n yeri değildi biliyorum ama, kendi derdime düştüğümden sırası-
k nabaşını koyan Gökkuş’u dürttüm. “Öldüm diyorum, dürtüp
a- durmayın. Moraller bozuk yazmayın!” Ayağa kalkıp bir daha
tu dürttüm “Gökkuş bi’ gelsene ya!” diye mızmızlanarak. Gök-
>u han’ın kolundan tutup salladım bana tepki vermeyince. “Gök-
kuş bi’ gel ya...” Biraz daha hızlı salladım. “Gökkuş ya lütfen
hadi bir şey diyeceğim...”
“Yaprak... Ne var Yaprak? Ne Yaprak? Ne ha ne Yaprak?”
ta Sinirlesırasından kalktı. Ben cevap bile vermeden kolundan çe-
in kip bizimkilerden uzak olan duvar köşesine sürükledim onu.
ı- “Kızımmanyak mısın?”
i? “Sessiz ol Gökkuş, bir şey isteyeceğim senden,” deyince,
u banagözlerini kırpıştırarak baktı olan biteni anlamak ister gibi.
“Birazdan sürpriz sınav yapacakmış fizikçi.”
“Peki benden ne istiyorsun? Herifin sınavlarından anca em-
meli gömmeli notlar alıyorum lan, benden kopya isteyecek ka­
dar düşmüş olamazsın değil m i?”

107
“Ya ne kopyası... İptal ettirmeni istiyorum senden sın
Ayağına giydiğin çorap olayım Gökku§, bir şey yap ertelet
sınavı, \apsan yapsan sen yaparsın Gökkuş’um , ne olursun »
“Lan manyak mısın, ne yapayım? Gidip, hocam saat kaç ^
. saatten sonra sizinim m i diyeyim? Bayıra karşı yatır beni, tırt^
! la beni, kaşı beni m i diyeyim? Siyah bir gece karşılığında
vı erteleyin m i diyeyim? İndim derelerine bilmem nerelerin,,
kaytan bıyıklarım sürsem nerelerime m i diyeyim ha? Hem m
diye tutuştun sen lan? Her zamanki gibi zayıf alıp oturalım ye
rimize işte. N e kasıyorsun?”
“Sorma... Yampirik sırıkla iddiaya girdik,” dedim yüzflt»
en dokunaklı surat ifademi yerleştirip. “90’m üstünde aim®
sam sıçışlardayım.”
“U lan sen almadın m ı boyunun ölçüsünü? Ne iddiası daha?’
“Kanka, ağzımdan çıktı bir kere, birim iz pes etmediği sûrece
bitmeyecek. Benim pes etmem demek, ona âşık olmam demek,
onun pes etmesi benim ona âşık olmayacağımı kabul etmesi de­
mek...”
“Harika, liseden m ezun olana kadar devam edeceksiniz
yani.”
“Gökkuş’u m ... N e olur bak şim dilik şu sınavı erteleyelim,
akşam çocuklara da açıklarım durum u, birlikte kafa patlatır bu­
luruz bir şey,” derken, fizikçi tam o an içeri girdi. “Gökkuş,yap
bir şeyler.. G ökhan yüzüm e hiç tepki vermeden baktı veyeri­
ne geçti. Ben de hayattan bezmiş bir şekilde kendi yerime geç­
tim. Fizikçi elindeki kahverengi çantasıyla masasına geçti. “Gü­
naydın arkadaşlar... O turabilirsiniz.” Çantasını masaya bırakıp,
içini açtı ve içinden bir tomar kâğıt çıkardı. “Bilin b a k a lım yine
size nasıl bir sürpriz yapacağım?”
“Bıyığına tüküreyim, sürprizmiş...” Gökhan’ın kulağınaep-
lerek, en acıklı ses tonumla “Durdur Gökkuş, ne olur ya!" <S|*
fısıldadım.
“Tabii ki sınav yapıyorum! Sıralan ayırın, sınav pozisy0®^
rını alın hem en.”
«flükkuş pozisyon diyor, sağlam girecek bak nc olur hadi...”
t l İ t t l 0 tepki vermiyordu ne dersem diyeyim. Fizikçi çoktan
,« (.„ordinatları dağıtmaya başlamıştı bir hava pilotu edasıyla.
|g ,jfI1 ve sen yer değiştirin... Siz aynı hizaya gelin...”
^ "Hocanı!" Gökhan elini havaya kaldırdı ve aynı anda hızla
•Oa jyaga kalktı birden. Gözlerim, çizgi film karakterleri gibi ışıl ışıl
itUe pırlayarak büyüdü o an Gökhan’a bakarken. “Bir şey söylemem
• be gerek!” İşte benim arkadaşım!
“Gökhan Karademir... Söyle ne söyleyeceksen çabuk, sınav
başlayacak."
“Hocam, ben sorulan çaldım! Bu vicdan azabıyla yaşaya­
mam hocam... Lütfen sınavı erteleyelim!” Hoca elinde dür­
düğü kâğıtlarla sinirli sinirli Gökhan’a bakıyordu. Ah benim
ıa>» fedakâr Gökkuş’um ... “Sınıftan da birkaç kişiye verdim bir de,
tek ben olsam... Hadi beni atın, diğerlerini sınav yapın diyece-
(6l ğim de. Jj Bir de ben zaten alışmışım o malum notlan almaya,
şimdi çaldığım sorularla 100 alırsam o bana fazla gelir. Bünyem
kaldırmaz... İptal mi etsek?”
“Çık lan dışarı! Soldan dönüp müdürün odasına gidiyorsun
doğra! Ve siz arkadaşlar... Gökhan arkadaşınız sayesinde bir
sonraki ders bundan iki kat zor bir sınava gireceksiniz ve bu
ders teneffüsünüzü de alarak aralıksız ders işleyeceğim.” Sınıf­
tan W sesleri yükseldi. “Çıkışta Gökhan arkadaşınıza istediği-
ııizi yapabilirsiniz.”
“Baş üstüne!” Eliyle asker selamı yapıp kapıya doğru yürü­
dü Gökhan. Kapıdan çıkmadan önce arkasını dönüp bana göz
kırptı. Gökkuş’u m ... Bala batırıp yenecek türden bir arkadaşsın
sen!

■kirk
“Mal mısın lan? Niye yalandan soruları çaldım deyip sici­
lineişletiyorsun bunu? Aldığın disiplin cezalan, uyanlar az mı
geldi?”
“Aynen Sinan kanka ya, iki gün disipline gitmesem aşeriyo-
um yeminle.”

109
Beni dinleyin!” Halının ortasında dikilip iki elimi havayj
kaldırdım. “Gökkuş benim için kendini feda etti. Gerçi ben
böyle yapsın istemezdim ama...” Göğsüm ün solunu sembolfl.
olarak çıkardım ve Gökhan’a attım. O da görünm ez kalbimi sag
eliyle yakalayıp gülümsedi. “Gençler, yeni bir iddia...’’-M
“Ne iddiası lan yine?!” diye bağırarak yattığı yerde doğru]^
Ali. “Bitmedi mi o iş?!”
“Alikuş... Fizikten 90 almazsam bir günü onunla geçirmem
^ gerekecek.”
“Gelsin benimle geçirsin bir gün, bak bakalım bir daha sen-
R den böyle şeyler isteyebiliyor mu yavşak!” Ali sinirle kalktım
yere yeniden yattı. Kafamı Sinan’a çevirdim umudun kırıntısı
^ dahi olmayan yüz ifademle. “Kanka, ben biraz zorlarsam 06 alı-
nm, ters çevirip sırığa 90 diye yutturabiliriz” deyince o da, iyicc
pes edip kendimi halıya bıraktım tekrar.
“Yâ Sinan... Ciddiyim ben. Hafta sonu biraz çalışayım de­
dim de, beynimdeki bütün nöronlara limon sıktılar sanınıiı, bit
bok anlamadım.”
“Daha üç günümüz var. Buluruz bir şeyler...” Ali kafasını
yattığı yerden yana çevirdi. “Sıkma sen canını.”
“Buluruz bir şeyler değil mi Alikuş?” Yerde ters dönüp, diz­
lerimin üstünde Ali’nin uzandığı kanepeye gittim. “Buluruz
değil mi?”
“Vakarız anasını satayım, okulu gerekirse. Senden önemli
mi?” Dizlerimin üzerinde başını koyduğu kısma kadar ilerledim
ve gamzesine parmağımı soktum. Ben ne zaman bunu yapsam
gülümserdi, gamzesi iyice çukurlaşır, parmağım daha ;da içine
girerdi. Yine gülümsedi. Ben de Alikuş’un kenarına kıvrıldım.
Halıda oturmaktan, oturma yerim kurumuştu adeta. Kanepede
pamukların üzerindeydim sanki.
“Anneleri sosyal medyadan uzak tutma büyüsü bilen var mı
aranızda?” diye bağırarak içeri girdi Oğuz. “Ulan kötü haber,
annem twitter açmış, bana saçmasapan şeyler yazıyor uluorta!
Yanıma geldi ayaklarını yere vura vura. “Ulan halanları yükk-
yemedim Oğuz, bana yüklesene diye tweet atmış. K e n d i m i ne-

110
>en atayım söyleyin bana.” Ali ile aramıza girdi ve Ali’yi
1 Ali yere iniş yapınca, yukarıdaki Oğuz’a tekme anı.
biraz süründü ve kendini halıya bıraktı. Oğuz sallama-
bana telefonunu göstermeye çalışıyordu hâlâ. “Bak bak...
„İara bakYaprak. Kate Upton’a sürekli mention atıyorum ya,
iLfan görmüş herhalde sevdiceğimi. Kıza ne yazmış bak ‘Kı-
^ sen bakma benim sıpaya. Üzerini de kalın giy, üşütürsün
^ Resimlerine baktım hep incecik... ’ Ulan bu bana yapılır mı
?Twitter’ı zirvede bitirme kararı aldım arkadaşlar. Bir devrin
sonudur bu!”
★★★
Saatakşam 7’yi gösterirken, Gökhan’ı annesi perde takmaya
çağırmış, Oğuz Zeliş Teyze’nin mentionlarına dayanamayıp eve
erken gitmiş, Sinan ise acil olarak babasına bir belge götürmesi
gerektiği için yanımızdan ayrılmıştı. Biz de Ali’yle yemek yiyip,
karınlarımızla halıda uzanmıştık. Her zamanki gibi...
“Alikuş... Bana kızgın mısın?”
“Neden?”
“Saçmabir şeyyapıp sırık oğlanla iddiaya tutuştuğum için...”
“Biraz...” Yuvarlanarak yanına gittim. Gamzesinin olduğu
yerebasta uyguladım parmağımla, gülsün de içine geçsin par­
mağımdiye ama bu defa gülmedi. Biraz daha bastırdım, yine
güldflremedim. “Kızma bana ama... Ne bileyim, bastı dama­
rımabir anda. Biliyorsun, çok çabuk gaza geliyorum.” Bir şey
demedi. Ben de yanma uzanıverdim. “Sen hiç âşık oldun mu
Alikuş?Yani... Ben aşk gibi duyguların-neye benzediğini pek
bilmiyorum. Tamam, sırığa âşık olmadığımdan eminim ama...
Birgün gerçekten âşık olsam da anlamam ben biliyor musun?
Salakmıyım, neyim.”
“Anlarsın \âprak’ım. Merak etme.” Kafamı çevirdim Ali’ye
“Öyle çirkin bir duygudur ki o, bazen sen görmezden
gelmeye çalışırsın da beceremezsin, bırak fark etmemeyi... ”
Oylc bir konuştun ki sanki körkütük ışıksın be Alikuş...”
Çikolatalı süt ister misin? En son aldıklarımı Oğuz sığırı
bitirdi diye yeni aldıklarımı saklamıştım. Getireyim mi?”

111
“Sonra... Şimdi istemiyorum.”
“Peki...”
“Alikuş? ”
“Hmm?”
“Bir kere onun yüzünden kalbim hızlı attı. İstemeden nU
Böyle bana sarılınca aniden... Çok kızdım kendime arru-*öf
ni ağzıma kapattı “Daha fazla duymak istemiyorum,” diyere.
Usulca ağzımdan çekti elini sonra, benim şaşkın bakışl^?
maruz kalarak. “Ö zür dilerim,” dedi utangaç bir tâyiigfo
hiç, yıllardır tanıdığım Ali gibi gelmedi.
“Sırık oğlana olan kızgınlığın yüzünden böyle davranAfe
biliyorum ama... Düşüne düşüne çıldıracağım. Serideffl®
anlatabileceğim kimse yok, biliyorsun.”
“Sana âşığım Yaprak”
“Ha?” Elini hızla çarpmaya başlayan kalbimin üzerine ya.
leştirdi. “Bak... Şoke olmak da insanın kalbini hızlandırır.İl],
birine bir şey hissetmen gerekmez.” Ben hâlâ gözlerimi şaşkın,
lıkla kırpıştırırken, görmek istediğim gamzelerini çıkardı oı-
taya. “Ah, şimdi anladım!” dedim coşkuyla. “Sırık oğlan bam
aniden sarıldı diye şoke olduğum kalbim hızlı attı! Ona kaş
bir şey hissetmeye falan başlamadım! Kaç gündür içim içini
yiyordu. Şimdi rahatladım.”
“Ama sen yine de bir daha kalbin ona karşı hızlı atarsa bam
söyleme olur mu?”
“Atmayacak ki... ”
“Olsun, sen yine de söyleme.”
“Peki.”
Birlikte bir saatten fazla boş tavam izledik. Kapı çalmasabit
o kadar daha izlerdik ya... Neyse. Z il çalınca uzandığım halli
güç bela doğruldum ve kapıya koştum. Sinan mıydı, Oğuz®
yoksa Gökhan mı? D ürbünden bile bakmadan kapıyı hızlıcaaç-
tım. Ve kapıda gördüğüm görüntüyle kalbim bir kez dahaşok­
tan hızlı atmaya başladı.
“Emre!”
O n A lt ın c ı B ö lü m

Emre, mahallemizde oturan babaannesine iki yılda bir ya­


zın kalmaya gelen çocukluk arkadaşımızdı. İlk 9 yaşındayken
gelmişti mahalleye. Yeni çocuk olması ve ilkokullu çocuk oyun
kuralları “yeniyi dışla" maddesi yüzünden, kimse onunla oy­
namazdı, o da hep pencereden oyun oynayan çocukları izlerdi.
Ali bir gün pencereden bizim top oynadığımızı izleyen Emre’yi
gördü. Ayağındaki topu kolunun altına alıp, pencerenin önü­
ne hızlıca koştu ve Emre’ye dışarı gelmesini işaret etti. Emre dı­
şarı çıkınca, topu onun kucağına attı ve “Top senin!” dedi. Emre
başta olmak üzere hepimiz şaşkın gözlerle Ali’ye bakmıştık, hiç
unutmam o bakışları. Mahalle maçları kural otuz sekiz: Top
kiminse, oyuncuları o seçer. Ali’nin de yapmak istediği buydu
çocuk kalbiyle, “lo p onun, kimin oynayıp oynamayacağına o
kararverecek.” Emre şaşırsa da yanımıza sevinçle koşup herkes
oynasın dedi ve aramıza katıldı. Eee, o böyle yapınca da, bizim
tayfa dışındaki çocuklar hemen Emre’yi kabullendiler. Böylece
Emre’nin yazı, pencerede değil, mahalle arasında top oynamak­
lageçmişti o ve ondan sonra her yaz on beş günlüğüne.
“Emre geldi! Emre geldi! Emre geldi! Emre geldi!” Kanepe­
nin üzerinde zıplayarak telefonda Sinan’la konuşuyordum bir
un önce büyük haberi vermek için. Ama Sinan ısrarla onu kan­
dırdığımı d ü ş ü n ü p inanmıyordu bana. “Ne dalga geçmesi lan,
vallı geldi!” Zıplamayı kesip halıya hopladım. “Sen diğerlerine
haber ver. Tamam? "Ya küfür edeceğim sağlı sollu radyasy0 flf|
geldi diyorum işte ne dalgası!”
“Hiç değişmemişsin Yuyu!” deyip, yanıma oturdu Emre (w
telefonu kapatınca. Emre eskiden beri bana Yuyu diye ljj^J*
ederdi. “Neden değişecekmişim?” Yanına oturup karnına pj?
mağımı soktum. “Kilo mu aldın sen? Eskiden bu kadar
girmezdi parmağım.”
“Almaz olur muyum?” Elini karnına yerleştirdi. “Sığy-
oldum anasını satayım. Bizim sultan bana iyi bakıyor.”
“İyi olmuşsun ama. Eskiden sıska bir oğlandın.” A li’nin yj
nına kaydım kanepede. “Alikuş, hatırlıyor musun Emre’nin kfi
çüklüğünü... Kuş gibi bir çocuktu. Ne boyu vardı ne canı. En
çok ona yakışıyordu kuşluk. Emrekuş!” Bu defa A li’yi bırab,
Emre’nin yanına kaydım. “Emrekuş!”
“Emre, sen bakma Yaprak’a. Sevinçten çıldırdı,” dedi Ali gj,
lerek Emre’yi gördüğüne benden daha çok sevinmişti belki de
ama sakin tavrını koruyordu her zamanki gibi. Çünkü Ali ol.
mak bunu gerektirirdi.
“Yuyu’nun bu heyecanlı yanını seviyorum ben. Karışma
bakalım sen...” Emre yanaklarımı sıktı, ben de onunküen§
“Yuyu... Koca yanaklı kız. Aramızda kalsın, bu dört sığırdan
çok seni özledim.” Ali’ye göz kırptı sonra. ‘Yalancı seni!” deyip,
ellerimi onunla aynı anda yanağından çektim.
“Diğerleri nerede? Geliyorlar mı?”
“Gelirler bi-” Lafımın ortasında zil çaldı. Elimle kapıyı işa­
ret ettim. “Her iddiasına girerim Gökkuş bu. Anıldığı an gelen
başkası olamaz.” Kalkmaya yeltendiğimde Ali eliyle otur işare­
ti yapıp ayağa kalktı ve kapıyı açtı. Tahminin doğruydu, gelen
Gökhan’dı. Diğerlerinden daha hızlı gelmesinin bir sebebi de,
Alilerin yan apartmanında yaşamasıydı tabii.
“Nerde lan Emre? Yalansa olay çıkarırım.” Gökhan odayagi-
rip karşısında Emre’yi görünce gülmeye başladı hemen. “(S#
Emre!” Hızlıca içeri girdi ve ayakta o n u karşılayan Eınre’yes*
rıldı. “O ğ lu m nasıl sürpriz lan b u !”
", |,T V../III m t gelcceğlz o ğ lu m ,"
Onlar sarılırken bcıı gidip ikisine birden sarıldım. “İ ler
»»evsin» gelsf keşkül” diyerek, Ali, ensemden tııtııp beni geri
•ekti, "KİK'ük kotlu, bulduğun yere yapışımı. Hırak, sirıı Gök-
Kjn'ıiv" Kaşlarımı çalıp A li’ye b ak ım ı. Bilgim in arkasından tuttu
(,er ¡¿minki gibi nazikçe ve kendine çekti. “ Ihm anı, lıadi, bu
seferlik ağacın ben o lu r u m .” Birkaç dakika y ü züne bakıp sonra
gidilin ve sarıldım, O sırada Emre bizi işaret edip “I liç m i bir
,,ydeğişmez bir buçuk yılda. Şunlara baki” dedi neşeyle.
•Salla onları, sen anlat oğlum bir buçuk yıl oldu lan!” Gök­
han, Hmre’yi kolundan çekip kanepeye oturttu. “Ne anlatayım
|>n.hayatını öğrenciden hallice işte... En fazla ne olsun.” Kapı
bir daha çaldı. Bu defa ben koştum kapıya hemen. Oğuz ve
Sinan'dı gelen. Oğuz’un üzerindeki pizza dilimi desenli pija­
mayı göriince gülerek “Bu ne tip lan, oradan buraya pijamayla
mı gcldiıı?” diye sordum. O ise, beni bir paçavra gibi kenara
ittirdi. “Çekil kız sen kenara, Emre gelmiş, şenle uğraşamam.”
Hepimiz Enıre’yc bayılırdık. İki senede bir yalnızca on beş gün
gördüğümüzden o geldiğinde, eve Almanya’dan teyzesi gelmiş
çocuk moduna bürünüyorduk. O yüzden Oğuz’un o hareke­
tine sinirlenmedim bile. Ama “Aşk olsun Oğuz, Emre gidince
yinebana kalacaksın ama!” diye bağırmaktan da kendimi alıko­
yamadım.
“VSıprak’ım, sen hâlâ bestsin de kusura bakma, Emre gelmiş,
seni ben de kenara alacağını...” Sinan da benim yanımdan içeri
geçti hızlıca. Yüzümü buruşturmakla yetindim bu defa. Ama
içteniçe gülüyordum. Emre gelmiş be!
Oğuz ve Sinan’la da gürültülü bir merhabalaşmanın ardın­
dan hepimiz halıya bağdaş kurduk. “Eee Sinan, sen nasılsın?”
dedi Emre özlediğim sımsıcak gülümsemesini yüzüne yerleşti­
rip. “Nasıl gidiyor işler?”
“Gözde’den hallice be kanka.” Sinan’ın son favori cümlesiy-
dibu. Hayatının kötü gittiğini böyle belirtiyordu. Emre bu olayı
bilmediğinden boş boş Sinan’a baktı. “Yani kanka, bu aralar sıç­
tımsıvıyorum, bir aksiyon yok.”

115
“Sen? Sinan? N e yaptınız lan Sinan’a?” Emre, Gökhan’^
döndü. “Ya sen bakma bu yavşağa. Her hafta üç kız götürüy0r,
du, geçenlerde sert kayaya tosladı” diye cevap verdi o da.
“Ben yine anlamadım?” dedi Emre. Bir bana baktı bir AliV
Biz omuz silkince, gülerek, “Peki o zaman,” dedi ve Qğuz’a
döndü. “Eee Oğuz Efendi... Seni soralım, sen nasılsın?”
“İyiyim Emre kanka, şu sıralar tek sorunum Zeliş Sultanin
sosyal medya merakı... Az önce Sinan aramadan Zeliş Sultan’ın
kucağındaydım, neden tahmin edin hadi.” Tek tek hepimi^
baktı, hepimiz gelen cevaba hazır değiliz bakışı atınca devanı
etti. “Bana bir çift meme verenin kırk yıl kölesi olurum diyç
tweet atmıştım, görmüş. ‘Sen bana köle mi olacaksın oğlusun,
sütüm sana son damlasına kadar helal olsun. Yerim senin o yu.
murta kafanı* diyerek, yatırdı dizine, popoma vura vura sevdi
Ulan olayı çok yanlış anladı... Tükendim.” Birkaç saniyelik ses­
sizlikten sonra herkes birbirine baktı önce. Sonra klasik, kah­
kahayı patlattık. “Zeliş Sultan fenomen olacak, fena mı?” dedi
Emre elini Oğuz’un omzuna atıp. “O ğlum , dalga geçme, valla
durum sandığınızdan ciddi. D ün Swarm açmış, evin odalarında
yer bildirimi yapmış. Gerçekten tükeniyorum.. j
“Bir mese tükeniyordu,” dedi Emre, elini attığı omuzdan çe­
kip. Sonra birkaç saniye tek tek hepimizin yüzlerine baktı, san­
ki ne kadar değiştiğimi ölçüp biçmek ister gibi. Sonra en içten
ses tonuyla “Oğlum köpek gibi özlemişim lan sizi!” dedi elini
Gökhan’ın bacağına koyup. “Yemin ediyorum, biraz daha gör­
mesem fark etmeden ölürm üşüm ha.”
“Biz de seni ulan.” A li ensesinden sıktı Emre’nin, her zaman
yaptığı gibi. Gerçekten... Ali hepimizden ayrı severdi^Emre’yi.
Onları yan yana görünce içim karıncalandı birden. Ali... Ne
güzel gülüyor be! U zun zamandır yüzünden gitmeyen hüzün
sanki kaybolmuştu Emre’yi görünce. İşte bu, beni Emre’nin
gelişinden daha çok sevindirmişti. “Bu arada, bu gece hepiniz
burada kalacaksınız değil m i?”
“Tabii lan. Gider miyiz h iç ...”

116
“Ben...” Kedi gibi baktım alttan alttan... “Ben hasıl izin ala­
cağım?" !
‘Ben Oya Teyze’yi ikna ederim de, Taner Amca’ya kızın 5
erkekle aynı evde uyuyacak hadi hoşça kal dersem sanırım gelip
telefonu fitil niyetine bir tarafıma sokar.”

Gökkuş... D u r bakalım ben bir annemi arayayım, yalva­


rırsam belki ikna edebilirim.” Ayaklarımı popomun altına aldım
ye aramı dikleştirdim. “D ua edin.” Telefon çalmaya başladı,

ikinci çalışta açtı annem. “A lo ... Ana kraliçem! Benim biricik


jnnekuşura nasılmış? Tamam tam am ... Şey diyecektim anakuş,
hani Emre var ya... Evet evet o E m re... Sürpriz yapmış, geldi.
Şimdi hepsi de bu gece burada kalacak bizimkilerin.’' Annem ne
isteyeceğimi anladığı için huysuzlanmaya başlayınca plan ikiye,
çılgınlar gibi yalvarmaya geçtim. “Anne ben de kalayım mı ne
olur anne lütfen... A nne valla kendi kendimi döverim, kendi
kendimin elinde kahrım eğer bu gece burada kalmazsam, bak
jnakuş valla. Anne, babama uydurursun bir şeyler... Anne lüt­
fen, uyudu erkenden falan de bir şey de, bizim kızımız aslında
yok, sen onu kafanda yaratmışsın de ama ne olur ana kraliçe!”
Annem babamı öne sürerek ayak yapıyordu, ben ne kadar yalva­
rırsam yalvarayım. Am a tek nefeste o kadar çok konuşmuştum
ki pes edip telefonu A li’ye vermemi istedi. “Ali, annem seni isti­
yor,” deyip telefonu A li’ye uzattım.
“Efendim Oya Teyze?”
Annem uzunca bir şeyler söyledi, Ali de yalnızca ‘peki, ta­
mam’ gibi kelimelerle onayladı onu. “Tamam Oya Teyze, merak
etme sen. Taner Amca’yı sen idare et, gerisi benim sorumlulu­
ğumda. Aklın kalmasın. İyi akşamlar.” Telefonu kapanı ve bize
baka, “izin verdi.”
“Oley be!”
0 gece önce biraz konuştuk, sonra salak salak şeylerden
bahsedip yuvarlanarak güldük, sonra çocukluğumuzdan bahse­
dip birazcık duygulandık... Bir ara yine Sinan, O ğuz’un saçma
bir lafından sonra O ğ u z ’u öldürmeye teşebbüs etti. Gökhan,

117
Emre’nin gelmesinden dolayı çok iyi olan riıh haline rağmen
Merve’nin bir oğlanla birlikte resim çekilip Instagram’a atmjj,
üzerine delirdi. Önce resimdeki çocuğun gelmişine geçrisişjj^
1% dümdüz gidip sonra Emre’nin hatırına sinirinin içinde patla.
masına izin verdi ve kendine geldi. Ali’nin zaten gülmekten
gamzesi sabit kalmıştı yanağında adeta o gece.
Saat iyice geç olunca, ben hariç hepsi babadan kalma tarlalj
■ rın kavgasını yapan oğullar gibi yer kavgası yapmaya başladı!»
“Ben Sinan’la uyumam lan! Geçen sefer ayağını ağzıma sok.
muştu sığır.”
“Kanka, sadece ağzınaysa, iy i...” deyince Oğuz, “Lan (,ak
çocuk, seni üçe katlar kat yerlerinden sikerim. N e biçim konu­
şuyorsun sen?!” diye bağırdı Gökhan. “Hayatımda böyle oriji­
nal bir küfür duymadım kardeşim,” deyip elini uzattı Gökhan'ı
Emre. Her gelmesinde ondan çok ilginç küfürler öğrenip dö­
nerdi evine, o da bizim gibi alışıktı bu duruma. “Tabii İd karde­
şim, orijinal küfür bizim işimiz,” diye cevap verdi Gökhan jse
pişkin pişkin.
“Ya Ali, valla ben de bu Gökhan’la yatmam, Merve sanıp sa­
rılıyor uykuda hıyar herif. Sinan kuralları madde bir, seksi be­
denime sadece dişi varlıklar dokunabilir.” Hepsi hep bir ağızdan
durmadan konuşuyorlardı. Oğuz, eliyle basketboldaki mola işa­
retinden yapıp araya girdi. “Aranıza ben yatarım kankalar, sıkıntı
yapmayın ya...”
“Lan bu da m ı bizle yatacak?! Arkadaşlar ben gider balkonda
uyurum, oturağı sağlama almak lazım. Sabah donmuş bedenimi
alıp son kez Merve’ye gösterdikten sonra defnedebilirsiniz. Ha
bir de vasiyetim, o resim çektirdiği yavşağı bulup canice katle­
din. Neden öldürdünüz diye sorarlarsa da Merve’ye yavşamak
yedi büyük günahtan biriymiş, G ökhan Beyimiz buyurdu de­
yin.”
“Lan bak delirtmeyin beni, girin yatın şuraya, alıp üst fistt
koyar kilerde yatırırım sizi yoksa!” O gün ilk kez bağırmışa Al
En mutlu gününde bile ne yapıp edip delinmişlerdi bir şekil»

118
jiu Hepsi korkarak, ellerini âlırilarina koyup asker selamı
«filer Ali'ye- ”Ptki komutanım!"
nwn kendi yatak odasını vermişti Ali. Oğuz, Sinan ve Gök-
sıkış tepiş yan odada yerde uyuyacaklardı. Ali ve Emre de
urti» odasında çekyatlarda... Gökkuşların yatma düzenini
■atladıktan sonra, Ali bana pijama vermek için benle birlikte
g | odasına geldi. Dolabından gri renkte bir eşofman altı ile
\jvi renkte bir kazak çıkardı. “Al bakalım. Sana biraz büyük
olacaklar ama idare edersin. İyi geceler güzelim.”
“Benim uykum yok ama... ”
“Saat 5’e geliyor. Yarın okula gideceğiz. Biraz uyuman la-
om.”
* A m a Alikuş...” Yine kedi gibi alttan alttan baktım. Gülerek

yanın» geldi. “Kapıyı üzerine kilitlemek zorunda bırakma, ben


çıkaktan sonra kendin kilitle tamam mı?”
“Alikuş... Cidden hiç uykum yok, ben de geleyim mi yanı­
nıza?Kesin uyumayacaksınız Emre’yle siz, ben biliyorum sizi,”
deyince yanağımın bir yanından tuttu ve çekti. ‘Yalancı Yaprak.
Gözlerin kıpkırmızı... Daha yarın var, merak etme. Kaçmıyor
Emre.”
“Peki...” Gözlerimi aşağı çevirip, dudaklarımı yukarda top­
ladım. Çenem aynı anda yukarı kıvrıldı. Ali yanağımdaki elini
çeneme götürüp, çenemden tuttu ve alnıma bir öpücük kon-
duıdu.
*Iyi geceler.”
“İyi geceler...”
Ali, hep babam gibiydi. Çocukça nazlarımı çeker, sonunda
beni tadı bir hareketiyle ikna ederdi. N e olursa olsun... Bir
süre üzerimi değiştirmeden öylece boş boş Ali’nin çıktığı ka­
pıya baktım. Tam üzerim i değiştirmek için elimi gömleğimin
düğmesine atmıştım ki, Ali “Kapıyı kilitlemeden ve perdeyi
örtmeden üzerini değiştirme!” diye bağırdı. Gülümsedim kendi
Icendime. Sonra ayağa kalkıp önce perdeyi çektim, sonra kapıyı
ariadan kilitledim ve üzerimi değiştirdim. Yorganı aralayıp içi­

119
ne süzülünce bir tuhaf öldüm nedense. Ali’nin yatağı..,
Ali gibi kokuyordu. Baharda, yağmur sonrası ağaçlar na*ıl
kuyorsa öyle... Yastığında kafam içeri gömülürken, akhmdan
son zamanlarda olanları geçirdim son günlerde âdet edindiğin,
gibi. Ama o kadar geç olmuştu ki saat, ikinci hayalime geçme»
den uyuyakalmışım.
0 tt Emre herkes uyuduktan som balboma çıktılar, fi;.:
Mjtfg! açara paketimi çıkarıp bir dal çekerek Enae’ye azattı
£^,_. an— Hr sigerm çok içmezdi ama A li’ye efih etmek utr-
((¡erf. /iliHmct fendi sig arası» yaktı, somra rrr4-nıW|iBinlıı
¿ _ . Bsbnnğı rehine sokup, sigarasından büyükçe bir nefes çekti
||l $ g n asalca gecenin karanlığına doğru üfledi. ~Ce A li’m
^uyjaHıw . ..K âprak la kala at/m mu?9
*Jü i ki aym olacak. A li sigarasını dudaklarına gjUnRİn
ğğâsssS. 'H e olabilir ki?~
’’Demei öyle.. . ” Emre. A li' ain Kâptak’ı sevdiğim başın-
¡0 in i bilen tek kişiydi. A li söylememişti, o kendisi aıdaaaş ve
f f fe de itiraf ettirmişti. [ıllard ır da bu sırrı herkesten saklı
^es. 'H*Ç * i dSphmiByorsan açılm ayı? Oğlum koç yâ oUh...
Dtfee mu. m mu?
*0u i . ’ Yme g ü lü m s e d i A l i . '’fa zla olmamış değil ma?*
’(¡âldı ol iki dakika ulan. B ak geçen sefer geldiğimdeki Tap-
J t tgkmtdım bem. Ûemedım ona ama. ne kadar büyümüş, ftr-
i i iyice göze çarpacak hale gelm iş... B ak kapar biri gelir, b a y ie
a d fik arkalarından bakarsın oğlum , iy i düşün.'
Tien korkmuyor muyum sanıyorsun be Em re... Sıgansm -
âa lir sefes daha aldı, "flm a ben onun arkadaşlığım , içimdeki
şU l aşktan daha çok seçiyorum . O n a söylersem ve arkadaşlığı­
na zarar görürse, cidden yaşayamam. O da yaşayamaz. B ili-
p n ...’
yş-.^mrı, 'Anladım . . . * deyip sırtın a dokundu / i l i nin. Ö yle
* fw i|kalım. ~

121
O ld u ğ u k a d a r i ş t e ..."
" H i ç g ö r ü ş t ü ğ ü n b a ş k a k ı z f a l a n y o k m u ? P e ş i n d e ç o k jiîsfojf
d iy e h a t ır lıy o r u m g eçen y a z d a n . "
" H m m b i r k a ç t a n e o l d u . . . ğ e r ç i o d a ş ö y l e . . . Y a p r a k şey d,
in iş ti g e ç e n s o n b a h a r d a , 'S e n i n d ü ğ ü n ü n d e g e l i n i s a m b e n getir,
c e ğ im . O n u i l k g ö r d ü ğ ü n d e k i y ü z i f a d e n i b e n g ö r m e k istiyorum )’
Ö y l e s ö y l e y i n c e k e n d i m i n a s ı l h i s s e t t i m t a r i f e d e m e m b e Cınre.
B i r an düşünd üm . O c id d e n b e n i h i ç d o ğ m a y a n k a r d e ş i gibi gö
rü yor. K a r a r v e r d im k e n d im c e , u n u ta c a ğ ım d e d im , i ş t e birkar
k iş iy le ç ık tım o a r a . O l m a d ı , a y r ıld ım . A k l ı m s ı r a unutacağım
y a . . . S o n r a ğ ö k h a n ’ m e p e y d i r b e n i t a n ı ş t ı r m a y a ç a lış tığ ı b i r k #
v a r d ı, Ü Y lerv e'n in a r k a d a ş ı y m ı ş , e p e y d i r h o ş l a n ı y o r m u ş benden

TBen d e t a m a m d e d i m , i ş t e b i r g ü n o k ı z l a t e l e f o n d a k o n u ş u y u m .
M u h a b b e t i s a r d ı , d i ğ e r l e r i n d e n d a h a i y i a n la ş t ım . S aatlerce le». o*
n u ş t u k . K ı z k o n u ş u r k e n b a n a b i r a n d a s e n i s e v i y o r u m d e d i, tam dc
o a n o m u z u m d a b i r a ğ ı r l ı k . . . K a f a m ı y a n a b i r ç e v ir d i m , Taprafe

u y u y a k a l m ı ş , b a ş ı o m u z u m a d ü ş m ü ş . ” J i l i s i g a r a s ı n ı d u d a k la rım ol
g ö t ü r ü p d a h a ö n c e h i ç n e f e s a l m a m ış g i b i b ü y ü k b i r lo k m a çekti te

i ç i n e . " O n u n y ü z ü n ü u y u r k e n g ö r ü n c e b i r a n , ö y l e b ir sikişti lei sl

g ö ğ s ü m ... K ız a c e v a p b ile v e r m e d en te le fo n u k u la ğ ım d a n çekip 51


k a p a t t ı m . Y e m in e d e r i m b i r k a ç d a k i k a l ı ğ ı n a n e f e s a l m a y ı unutmu- $
ş u m C ın r e . O k a d a r y a n i... N o r m a l d e a r k a d a ş ı m o l a n Yaprak’ı,

iç im d e â ş ı k o ld u ğ u m Y ap rak 'ta n daha çok ö n e m s e d iğ i m d e n ida- l(î


r e e d e b iliy o r d u m , k a n a b iliy o r d u m u n u t a c a ğ ım a d a . . . O m öyle

u y u rk en g ö r ü n c e .. . (D e d im s i k e r i m h e r ş e y i , u n u t a m ıy o r u m ana- 91

s ın ı s a t a y ı m . § e b e r e c e ğ i m i b i l e y i m , ö l e n e k a d a r Y a p r a k ' a söyleyı-

m e y e c e ğ i m i b i l e y i m , y a l n ı z g e l i p y a l n ı z g i d e c e ğ i m i b i l e y i m , yine (it

b ir d a h a n e on u u n u tm a y a ç a lış m a y a k a lk a c a ğ ım n e d e hayatınla

b a ş k a s ı n ı a l m a y a . . . B e l k i o b e n i m g e l i n i m i b a n a g e tir m e y e c e k di, ‘f 1

ben o n u g e lin lik le r iç in d e b a ş k a b ir h e r ifin e l l e r i n e teslim k İ »

ğ im a m a . . . ” ğ ö z l e r i d o l d u A l i ’ n i n . A d e m e l m a s t usulca titredi.

İ B i t n ı e k ü z e r e o l a n s ig a r a s ın ı a ğ z ı n a g ö t ü r ü p b i r n e fe s d a h a İ g l

" Y in e d e u n u t m a y a c a ğ ı m . ”
On Yedinci Bölüm

OjMıtn. ")aprak'm kaldığı yatak odasının kapısının önünde


ğm ¡«/amitnıını/fl çalışıyordu azimle, laprak’ııı uykusuna ne ka-
¡0 ¡¡¡¡¡¡¡iiıı olduğunu herkes gibi o da biliyordu ama yine de si-
urkmyordu gitgide bir türlü uyanmamasına. "laprak uyan hadi,
Jgja gtç kalacağız, bak devamsızlık bir tarafımıza dayandı za-
jgj' diye bağırdı bir öncekilerden farksız bir ses tonuyla. O
anı,iı, fili gömleğini düğmeleyerek kapıyı yumruklayan arkada-
««» yanına gitti. ”Uyanmadı m i? ” dedi uykulu bir sesle. "Çekil
/aklım..
’flli. biz bunu bırakıp gidelim, üç ay uyusun bu. Anca alır
¡JtusuHu!" deyip arkadaşına izin verdi.
’Yapıtık güzelim.” dedi f ili kapıya tıklatırken. "Hadi okula
gtç Safilik.
*lllal mısın ulan, iki saattir kendimi yırtıyorum, kapıyla bir
bütün oldum. yine de uyandıramadım. Sen bu yatak odası ses
tonuyla onu uyandırabileceğini mı düşünüyorsun ? Kesmen kapt­
ân (ocuk bekliyorum. TBiraz daha uyanmazsa çocuğum koşarak
¡alacığını, ¡¡alacığını diye Yaprak'm boynuna atılacak zaten.
Bekleyelim bence." ğöklıan kapının yanında kolona yaslandı,
fili ise, tek nefeste o kadar cümle kurabilen arkadaşına hayretle
Jafeı birkaç saniye, sonra tekrar kapıya çevirdi kafasını. "Yaprak
m i..." dedi yeniden umutsuzca. Sonra o da ses tonunu biraz
pistitti, baktı ki olacak gibi değil... "ğiizelini sen uyu, ben
faht getiririm sana!"
-

’T'n fili, şıı O ğ u z ’a bir şey de, çıkmıyor tuvaletten, '¡V/M |


çocukken yaptığım gibi gider balkona işerim, çıkar şunu!” J|ı| |
SİMan, koridorun ucunda cehennem bölgesini tutarak zıplar^
“Valla yaparım! ”
"£an Oğuz, çık tuvaletten, getirine beni yanına/ ” ¡/¡^ g
O ğ u z ’a bağırıp, tekrar Yaprak]m kapısını çaldı fili, g,‘| l
artan sinirine engel olamıyordu. "Kızım hadi sen de uyan artık!'
"/ili, işiyorum valla, son saniyelerim. .. ” Sınan duvara 4. k
yanmıştı ve çok sıkıştığı için dayandığı duvardan hımıldayaıınyw_ ı'i
du. valla ucunda... 1
"Ta yapacağınız işe sokayım, nasıl ev lan burası?! Ofi«j
çık lan dışarı, valla tuvalet fırçasıyla döverim setti, getirme ¿euj a
oraya!” f ili önünü dönüp tekrar kapıya vurdu. "Yaprak hadise
de, geç kaldık zaten!”
"Ben gidip bir şeyler yiyeyim bari... ” ğökhan dayandığı W.
londan kendini çekip mutfağa giden dönemeçten döndü, ğiderhen
tuvalet kapısının önünde sıra bekleyen arkadaşına el şakası yapfı.
Birden kendini geri çekince, az kalsın altına kaçırıyordu Sinan,
"Can elleşme bana, işedim işeyeceğim zaten!” derken, Oğuz tu­
valetten üzerinde pizza dilim desenli pijaması ve kafasında leopar-
lı uyku bandıyla çıktı ve "Ya bir rahat verin be! Kesmen biyolojik
faaliyetlerimi bile özgürce karşı laya iniyorum! Yeteri” diye yapma­
cık bir sitem etti arkadaşlarına.
" Çekil lan çekil, kaçtı kaçtı kaçtı... ” S in a n bacaklarını aorla
sıkarak, O ğ u z ’u ittirip tuvalete girdi, i i l i ise hâlâ Tapraln
uyandırmaya çalışıyordu. O ğ u z en pervasız tavrıyla poposunu
kaşıya kaşıya, olay mekânına gitti. "Yie yapıyorsun f ili katık?’
diye sordu ağzını gere gere.
|Yaprak uyanmıyor. B ir şey mi oldu acaba?" diye sordu illi
endişeli bir tavırla. Bidden endişelenmışti. "Kapıyı mı kırsam?
"Ya siz taktik bilmiyorsunuz. Yaprak’1 O y a Teyze lıersıMı
yataktan sürüyerek ve çemkirerek uyandırıyor. Kızın bünye o««
alışmış. Sen burada bir tarafını yırtsan da uyanmaz, pli?
ittirdi ve kapının önüne geçti. "Şimdi izle beni ç a y l a k «fi
** < 4 »M ilf if f it v f n S m k b ir w ,(<lp(, m fc

H « * * " • * < «*» « * o r « i « irakra' b i r i t p f f f f l

E ' H ,,lk 1 ^ ' s H M u ' "M h m l l i t will«,


^ MU W m ¿mini Yapramkl Km
ita j/H m y o r Vm iisu m i f t l l Topi-««Hfe/n

K,m^ ^ M tVlWfeeM i(*(H'liou seslor yi»ldi. 13ir-


b k w h u h w l i n d e n btlindcn dtijwiefc
^ Sfigiaviyifi agi!iuauit§

lOiv W gC ln t.
,'iiUH'- >• liei (liiklkaifg- * j!sulca g&glerim
Ha?
fo d>' (,c'Wl k ' MI- 7 !’,m' |

sen

h(k
i'en
>h.
uu
(li­
ar-

IP
<a-

www.kitapevi.org
İlk iki ders bedendi, ama biz Ali’de kaldığımız için e|ofnun_
larımızı getirememiştik. Beden dersi kuralları madde 1: Ejofmıüm
isen, bahçe yasak! Beşimiz de beden öğretmeninin bizi bahçeden
kovmasıyla kantine çıktık. Sabah Oğuz’un çemkirmeleriylc
uyanmanın verdiği etkiyle, okulda başım inanılmaz ağnyordu
Kantinde oturduğumuz masaya başımı dayadım, bizimkilerin
saçma muhabbetine eşlik ederken. “Ya bence ben çok tatlıyım>
dedi Oğuz patates cipsini meyveli yoğurda batırıp ağzına atar-
ken. “Hatta o kadar tatlıyım ki, o yüzden sevgilim yok Olsa
dayanamazlar bu tatlılığıma, o yüzden uzaktan sevmek en iyi-
si... Ne diye yakayım kızlan. Değil mi?” Bu defa eline aldığı
baharatlı çubuk krakeri yoğurda batırdı ve yanından geçen alt
devreden bir kıza laf attı. “Ooo, üçünüz de harikasınız bugün!’
diyerek. Kız, Oğuz’un göndermesini anlamamış olacak İd, du­
raksayıp “Efendim?” dedi. Gökhan eliyle O ğuz’un ağzını kapat­
tı, çok geç olmadan.
“Bacım, sen sağdan sağdan uzaklaş, yoksa travma geçirtecek
bir cevap verecek bu beyin nöronlarından öptüğüm,” dedi. Kız
hepimize deliymişiz gibi bakıp, korkan gözlerle kantinden çık­
tı. “Lan Oğuz var ya, rezillikte insanüstüsün!” diyerek ellerini
Oğuz’un ağzından çekti demirli. “Lan iki dakika sakin ol ya..
İki daki-” Lafını bitiremeden gözü kantine giren Merve’yeti-
kıldı. “Merve! Lan kimdi lan o fotoğraftaki amip?!” j
“Bana diyene bak..
Gökhan ayağa kalkınca, Merve içeri daha üç adım atmış­
ken, gerisin geri çıktı kantinden. “Merve! Lan kime diyoru®

126
-asana!" diye bağırdı arkasından Gökhan ama nafile. Sonra
j^ ir |ey olmamış gibi yüzünü buruşturarak sandalyeye geri

^ " v a l , olmak doğuştan verilir arkadaşlar..


«Emin ol Sinancığım, zebra desenli çoraplarını kantin masa-
Azatmış biri olarak şu an hiç de havalı değilsin.”
«Yaprak’ım bak şim di...” Sinan, masadaki ayaklarından bi-
nni tutup kafamın olduğu yere sürükledi. “Bak şuna... Altın-
¿tgerçek zebra var. Bak... Sağdakinin adı Lulu, soldakinin adı
p^fiı Ben onlar da azcık insan yüzü görsün istiyorum.”
“Ya çek şunu Sinan, mal mısın?!” diye bağırarak yattığım
rtrden burnuma dayadığı sağ ayağını ittirdim. Neden bütün
M a la rım böyle olmak zorundaydı ki?
«Hepimizi sosyolojik deney için bir yere kapatacaklar bir
gün," dedi Ali bize bakarak. Elini ensesinde birleştirip sandalye­
sindegerindi. “Hadi gidelim ya... N e yapacağız ki? Hem Emre
jvde, bedenci derse de almadı.”
Hepimiz bir süre boş boş A li’ye baktık ve sanki bunu söy­
lemesini bekliyormuşuz gibi aynı anda ayaklandık. Hep böyle
olurdu zaten. Ders çalışırken birim izin ‘hadi bitirelim ya’ de­
mesini beklerdik. Ya da okula giderken ‘ya gitmesek mi acaba’
demesini... Çünkü yakın arkadaşlık bunu gerektirirdi.

irkic
Emre biz gittiğimizde daha yeni uyanmıştı. O kul formala­
rıyla hepimizi karşısında görünce, şaşırdı önce. Sonra annem
annem söylenmeye başladı. G rubum uzun bir annesi olsa bu
kesinlikle Emre olurdu! “Yu var ya siz hiç adam olmayacaksınız.
Nediye gidiyorsunuz madem geri geleceksiniz?”
“Bi’ okul havası alalım dedik kanka,” dedi Oğuz gevşek gev­
sek. Oğuz’a yanımdaki terliği fırlatıp, dün bir türlü soramadı-
ğımsoruyu sordum Emre’ye. “N e kadar daha buradasın Emre?”
“Akşam 5 gibi ben yolcu,” dedi yerinde doğrularak. “Ne de­
mek5?” dedim gözlerimi kocaman açıp. “O kadar erken mi?”

127
Ali eliyle Emre'ye işaret edip “Emre, sen en iyisi adaıual^.
açıkla,” deyince hepimiz olduğum uz yerde doğrulduk 1
rak.“ Ne açıklaması ya, korkutmayın b iz i...”
“Gençler...” Ellerini dizlerine vurdu usulca. “BabaartM pI
bize götürmeye geldik.”
“Ne? Zühre Nine nasıl yaşasın oğlum İstanbul’da? 01nı*|p
“Yaprakçığım, maalesef babaannem İzm ir’le İstanbul’u ^
edemeyecek duruma geldi neredeyse.”
“Alzheimer’ı mı ilerledi?” dedi Gökhan halıda doğrulur!»
“Maalesef..." diye cevap verdi E m re sıkıntıyla. “O yüajjji
yanımıza almaya karar verdik. A slında a n n em gelecekti sadğ^ -
ama ben de gelm ek istedim . M a lu m ... B u yaz gelercıcyeceğÖİp
“N e dem ek gelem eyeceksin? O lm a z , izin vermiyorum!»
Oğuz kanepede dizlerinin ü zerin d e ilerleyip Emre’nin yanım
gitti. Ben de O ğuz gibi yaptım h e m e n . “İki yılda bir de ol»
yazları seni görm eye o kadar çok alıştım ki vallahi ben de izin
vermem E m rek u ş... O lm az!”
“Ulan d u ru n be! R itüel b o z u ld u diye h iç m i gelmeyeceğini
sandınız! E lbet ziyaretinize geleceğim . A m a artık bir gece an-
sızın gelebilirim m o d u n d a o la c a k ...” E m re gülümsedi. “Daha
heyecanlı değil m i?”

ir k ir

Saat 4.30 gibi E m re ile birlik te ev d en çıktık. Hepimizin içi


fena halde buruktu. H e m E m re ’yi y o lcu ettiğimiz ve iki günde
ona doyamadığımız, hem de ç o c u k lu k ritüelim iz artık bozuldu­
ğu için... En zoru alıştığınız şeyleri kaybetmektir ya.-.. Ondan.
Hepim iz yavaş yavaş yürüyorduk Z ü h re N in e ’n in evine doğru.
Sanki yavaş yürürsek, gitmeyecekti E m r e ... Hepsi önden ön­
den yürürken Emre arkada kalan be nim yanım a geldi ve be­
nimle aynı hizada yürümeye başladı. “ S ö y le s e n e Yuyu, var mı
hoşlandığın biri falan?” diye sordu fısıltıyla.
"Ne hoşlaşması? Kimden hoşlaşıyormuşum? Biri bir şey®
dedi? Nededi?” Nedense bir an panik olmuştum. S ırık oğlandan
İP

, bahsetmişlerdi yoksa? Yanaklarımın ısındığını hissettim o an.


Vjd« diyerek parmaklannı dudaklarıma bastırdı. “Kimse bir
İîdcmedi. O yüzden seni sıkıştırıyorum ya... Bu sığırların ya-
■i,i®soramazdım."
«Ha -•" deyip derin bir nefes aldım. “Öyle...”
«Kimse için atmıyor mu hâlâ bu?” dedi eliyle göğüs kafesi­
min solunu işaret ederken.
“Atmıyor be Emrekuş. Kalp yerine barometre taşıyorum
„id,” dedim ve güldüm. O da güldü ben gülünce. “Sana bir
oVsiyevereyim mi Yuyu... Atıyordur da fark etmiyorsundur.”
“Ne demek şimdi bu?”
“Aşkı öğren. Aşkı bilmeden âşık mısın değil misin anlaya­
mazsın. Bir dahaki gelmemde senden birine âşık olduğunu
d u y m a k istiyorum. Tamam m ı?” Emre cevap vermemi bile bek­

lemeden adımlarını hızlandırıp, birkaç adım ilerideki Ali’nin


omzuna elini attı. Bense kafam karışık bir şekilde, öylece kala­
ydım. Ne demekti ki o şimdi?
Saat 5 gibi, Emre’yi arabalarına bindirip yolcu ettik Benim
yine sulu gözlülüğüm, ağladım el sallarken. Ali’nin yutkun­
duğunu gördüm. O da içinden ağlıyordu galiba... Hepimizin
yüzünden düşen bin parça, araba gözden kaybolsa da, bir süre
arkalarından baktık öylece. Ne zormuş be, bilinmeze yolcu et­
mekhatıralarında yer etmiş bir dostunu...

★★★
0 gün, Emre’yi yolcu eder etmez doğruca eve geçtim. An­
nembenle hiç vakit geçirmiyorsun dediği için, moralim bozuk
olsa da onunla biraz sohbet edip, yemeğimi yedim ve odama
çıktım. Canım sıkıldığından okul formamı bile çıkarmadan ya­
tığa uzandım. Telefonuma yeni indirdiğim oyundan oynadım
biraz. Sosyal medya hesaplarımı tavaf edip, tanımadığım zibil-
yontane insanın profilinde gezindim. Ama can sıkıntım geçme­
di. Ne varsa bizimkilerde var diye, Whatsapp’a girdim. Nasılsa
H koşulda beni güldürebilecek tek canlı türü onlardı.

129
*4Ni(C whatsapp grubu*
Yaprak: Ne yapıyorsunuz kuşlarım? Sıkıldı*a.
Oğuz: Annem Snapchat yüklemiş, mutfaktai l
snap atıyor, moraller bozuk, yazmayın...
Yaprak: Zeliş Sultan idolümsün! Söyle bana da t
atsın. >
Oğuz: Hiç tavsiye etmem, az önce yeşil fasulyenin ^
mini çekip üzerine 'gel tuzuna bak' yazmış yollamış ||p
de Google Play Store’da yemeğin tuzunu ölçen bir apü
kasyon var anne, onu indir dedim dalgasına, iki s^gEr'
onu arıyor... Kate Upton’un ikizleri şahidim olsun ki, pj
dıracağım!
Gökhan: Zeliş Teyze için bir dakikalık saygı duruşu
Sinan: Arkadaşlar, zebralı çorabımın tekini bulatiLj
yorum, Allah'ını seven çorabın tekini bulma duası
atsın bana.
Gökhan: Yaz Sinan, 'Anneçorabıntekinerdegelbulnt-
olur, âmin.’ Gerisinde annen kılığında bir melek gelip
çorabının tekini veriyor sana.
Oğuz: Gökhan, bir gün çarpılırsın da ağzın yere kadar
iner inşallah.
Gökhan: Allah’ım bütün günahlarım Oğuz’a âmin.
Oğuz: Allah’ım bütün günahlarım Sinan'a âmin, i
Sinan: Allah'ım bütün günahlarım Ali’ye âmin.
Ali: Allah'ım bütün günahları bana, am a yeter ki ol
şunları başımdan, âmin.

Ne olursa olsun, yine yatakta tepinerek gülüyordum bizim­


kilerle konuşurken. Tam konuşmanın ortasında başka birinden
mesaj geldi. E Yaprak’a kim mesaj atabilir ki? Ya bizimkiler, ya
sırık oğlan. “Sizin evin yanındaki sokak lambasının altındayım.
Gelir misin? Önemli.” Böyle yazmıştı. Başta ‘o lamba sana git­
sin, gelmiyorum’ yazmak istedim, ama sonra dayanamayıp aş$
indim. Öylece duvara yaslanmış, beni bekliyordu. Sinirli
|| dJanmak istemiştim ama onu öyle görünce içim acıdı biraz,
perin bir nefes aldım ve yanına gittim. “Buyur bakalım sırık.
¡\
Içvardı?”
‘Bugün okulda yoktun.”
“Evet. Kaçasımız geldi, girmedik derslere.”
-Hmnı •••”
sorm ak için mi geldin?”
“B u n u

“Bilmem... Geldim işte. Ben de anlamadım. Göremedim ya


seni ik ig ü n d ü r... Göresim geldi. Neyse... Gideyim ben. Ku­
sura bakma önemli diye yalan söylediğim için. Gerçi... Benim
jçjn önemliydi ya... Neyse. İyi akşamlar.” Arkasını dönüp yü­
ceye başladı. Sırık oğlanda bir tuhaflık vardı o akşam. Canı
bjr^ye sıkılmıştı belli ki... Her zamanki ukala halinden eser
yoktu. Bu hali cidden tuhaf hissettirmişti kendimi. Peşinden
¿ttim. O önde yürüdü, ben arkasında... Sola dönüp, dar bir
sokağa girdiğinde anca fark etti beni. Arkasını döndü kaşlannı
çatarak “Ne yapıyorsun?”
“Bilmem, yapasım geldi.”
“Yaprak.
“Efendim?f»Ij$aşparmağıyla yanma gelmemi işaret etti, gittim
hemen. “Moralim bozuk. Sanırım... Biraz da yıkığım. Şenle
alakası yok... Ama ne bileyim, ayaklarım beni sana getirdi. Mo­
ralim biraz düzelir belki diye.” Başıma dokundu. “Gülşene..."
“Ha?”
“Bir kere gül, gideyim.”
“Yani böyle bir anda...”
“Sarılırım yoksa. G ü l...”
“Yine sınklaştın.”
“Sarılayım mı? M oralim düzelmiyor işte. Hadi... Gül...”
Normalde sınğın nazına gitmezdim. Ama gerçekten ne olduy­
samorali fazlasıyla bozuk görünüyordu. O yüzden yapmacık
olduğu belli olsa da gülümsedim. Gülümserken yanağımın sağ
tarafından yakaladı parmaklarıyla. “Böyle değil. İçten... Onların

yanındaki gibi!” dedi sesini çok az yükseltip. Ben mimiksiz bir

131
şekilde ona bakınca sanırım daha da bozuldu morali,
dedi. 'Vknağımı bırakıp, çok hafifçe gülümsedi sonra. “Bu fa
cağım olsun... Bana âşık olduğunda fazla fazlaO gülecei^ff
“Sırık...”
“Sus "Yaprak!” İlk kez bağırdı bana. Şoktan bir an öyle M
kaldım tepki veremeden. “Sırık sırık sırık! Beni sevrnçS^BB
ben de görüyorum, her gün söylemene gerek yok! Barişu
halimi gördükten sonra sırf moralim düzelsin diye
yebilirsin değil mi?” Başını yere eğip derin bir nefes aldı «¿Bi­
leşebilmek için. “İyi akşamlar,” dedi sonra kendini sıkarak»!
kez daha arkasını döndü ve yürümeye başladı. "Göreceğe^*
dedim o karanlıkta kaybolurken. “Göreceğiz sırık efendi! Aşka
nasıl bir şey olduğunu anladığım gün...” Tüm gücümle bos
kağa bağırdım. “Anladığım gün gelene kadar, bir daha sanaW
âşık olmayacağım’ demeyeceğim!”
Barış yavaşladı birden ben böyle bağırınca. Sanki bir şeydi,
yecekmiş de diyemiyormuş gibi bir süre durdu ve hiçbir şeyde
meden yoluna devam etti. İlk kez... İlk kez sırık oğlana gerçek
anlamıyla üzülmüştüm. Ne olursa olsun güler, dalga geçerdio
Ama sanki o gece, ilk kez gerçek Barış’la tanışıyordum. Bendt
arkamı dönüp, kollarımı göğsümde birleştirerek yürümeyebas.
ladım. Birkaç adım attıktan sonra arkamdan seslendi. Geçbifc
kalmıştı...
“Amazon kızı! Seni seviyorum... Moralim bozukken ayak­
larımın beni sana getireceği kadar! Bana git dediğindi sürekli
sana geri gelecek kadar! Hatta... Az önce sana sesimi yükselt­
tiğim için kendimden nefret edecek kadar! Unutma sakın. Bir
gün aşkı öğrendiğinde beni seveceksin! Sana aşkı öğrettiğimi,
kalbin sadece benim için atacak. Söz mü?”
On Sekizinci Bölüm

Sırık-ojtl«1'1’ birbirimize bağıra çağıra İçlinizden geçenleri


•gyletitBiıııi* gcccdcn sonra okulda lıiç görmeden. Günlerdin
itfİigpft wnıasm,ı rağmen, o gün de ortalıkta görünrriÛ^p
l'(| JıJj görmediğim günlerde hem söylediği sözler, hem dc
•jKİjgiıttit iddia 'kafamdaki panayırın başkahramanlanydı,' Ben,
sırıfiiibîr diüıa ona asla ‘sana İşık olmayacağım’ j|bi beylik laflar
rtneyeceğime söz versem de o gece, kendi kendime p g karar
dahaalınıştım. En azından girdiğim iddialar] kazanacaktım. İM-
miıdcnpri pes edene kadar... O yüzden elimden geleni yap­
makiçin» bütün gecemi ders çalışarak geçirmiştim, Jbna kabul
caJM lazımdı ki, gerçekten fizikten 90 almam oldukça uzak
|>iriiıtimal olarak görünüyordu yakın geleceğimde. H er ne ka-
dar pek bir ise yaramayacak olsa da çocuklarda^ duym ustum
Aüogece sabaha kadar fizik çalışmış. Bir ara ondan kopya çek­
meyidüşündüm ama nafileydi. Fizikçi geneldfe beni bir köşeye,
onuAğköşeye atardı sınavlarda.
Ifnka&yından bir önceki tenefiustü ve ben buncan düşü­
nedöşünedelirme aşamasına gelmiştim. “Ben karar verdim Âli.
Sınavkâğıdına ismimi yazmayacağım. Belki yazmazsam beniıft
olduğumuanlamaz, sınava girmemiş falan sayar. Bir şekilde ça­
murayatarım...” dedim büyük bir umutsuzlukla. “Öyle yap,"
yanağıma değdirirken. ‘Yazma.”' ¡8
^*£>1 mi? Evet, kesinlikle en m antıklısı..” Kafama yatmıştı
bu fikir. Kafamı sallayarak önüme döndüğümde O ğ u ^ ^ "
dan girerken sınıftan bir lazla çarpıştığını gördüm. t*1-
“Hop, bacım yavaş.. .” dedi Oğuz acıyla. Kamını tutapofl
pıya dayandı. Sağlam geçirmişlerdi birbirlerine... “Bacımı
anandır!” dedi kız sinirle. Kızın adı Yeşim’di ve Oğu^L 11
lardır ‘bacım’ dediği tek kızdı. Bu yüzden Yeşim, Oğuz'^
böyle hitap etmesine sinir olurdu. “Valla memesi olrriayaü^1*
kız bacımdır. Sen de öylesin Yeşim Bacım, kusura bakm£*llt
“Terbiyesiz!” dedi Yeşim ve Oğuz’un sol omzuna birviıt-
ruk geçirdi.
“Doğrulan söyleyince terbiyesiz mi oldum? Gerçi
psikolojin bozulmuştur. Üstüne çok gitmemem lazımdı^
don” deyince bizim salak, kız daha da sinirlendi. Kızard^
ben bile görebiliyordum en arka sıradan. “Bak Oğuz
benimle!” diye bağırdı tekrar. Baktı olacak gibi değil, Ali |j|
araya. Oğuz ise hâlâ bıdır bıdır konuşuyordu kıza doğru Şu
çocuğun çenesi... Oğuz’u çekip sıraya getirdi ve sıraya fırlattı
“Ulan yeter, sus! Delirtme beni, ne istiyorsun kızdan?!” $
“Kanka ya... O bastı damarıma eksi otuz beden göğüslerime
Yoksa ben durduk yere ne diyeyim.” Oğuz dudaklannı çocuklar
gibi büzüp önüne döndü. Ben de arkasından gıdıkladım salak
ama tatlı uzaylı Oğuz’umu. Ne olursa olsun, numara daok
öyle surat asınca dayanamıyordum.
“Sen de gitme be kızın üstüne, uzaylı mese.”
“Tamam tamam...” dedi arkasına dönüp. Elindeki Sünger
Bob desenli kurşun kalemini burnumun ucuna dokundurdu.
“Bu arada sınavda başarılar Yaprak’ım.”
Ah, sınav... Oğuz bile ciddiyetle bana başarılâi diliyorsa,
gerçekten iş ciddi demekti. Yüzüm tekrar düştü. O anda fizikçi
arkasında Gökhan ve Sinan’la içeri girdi. Gökhan hocanın ar­
kasından salak salak hareketler yapıyordu. Hayır biri ikisi değ»
ki... Fizikçi yine aynı konuşmalarını yapıp, sınav düzenini al­
mamızı söyledi hiç vakit kaybetmeden. Beni yine Ali’ye en||
köşeye attı. Sonra sınav kâğıtlarını dağıttı. Sınav kâğıdını
ij(ne aiır almaz ise bana ne açıdan gireceğini de anlamış oldum.
biliyorsam yaptım, ama o kâğıttan 90 almamın imkânı yok-
S gen de daha önce dediğim i yaptım ve ism im i yazmadım,
gir sonraki ders de fizikti. Fizikçi hepimizi serbest çalışma-
a için bıraktı ve kâğıtları okumaya başladı. Ben m oralim bo­
z u k olduğu için bir süre sadece uyudum. Sonra kalkıp tuvalete

atmek için izin aldım. Kızlar tuvaleti üst katta sırıkların sını­
fının köşesindeydi. Tam onların sınıfın önünden geçerken ni-
ycyse bir an duraksadım. “Acaba okula geldi mi?” dedim kendi
kendime. Evet. Sadece bunu merak etmiştim. Sağıma soluma
baktım önce. Kimse yoktu. Küçük adımlarla sırık oğlanın sını­
fının kapısına gittim ve eğilip anahtar deliğinden sınıfı gözetle­
meye başladım. Sırık arkalarda oturuyor olsa gerekti. Biraz sola
kayjp arkayı görmeye çalıştım. Tam o sırada biri bel boşluğum­
dan dürttü beni. Korkudan bir anda sıçrayınca karşımda sırık
pğlanı buldum. Lütfen biri beni öldürsün... Utançtan kıpkırmızı
bir şekilde bana gülen sırık oğlana baktım.
“Beni görmek için bu kadar çabalamana gerek yoktu. Söyle-
seydingelirdim,” dedi ve yüzünü yine yüzüme yaklaştırdı bunu
söylerken. “Kıpkırmızı oldun... Çok tatlısın Amazon kızı.” Ya­
nağımı sıktı iki eliyle. Sinirle ellerini tutup çektim yanağımdan.
“Hiç de... Sadece öyle geçerken...” Konuştukça batıyordum.
“Hem bakıyorum da moralin düzelmiş. Eski gevşek hallerine
dönmüşsün.”
“Ama sen Amazon kızı hallerine dönememişisin. Hâlâ o ge­
ceki gibisin. Bu beni m utlu etti.”
“Gidiyorum ben,” dedim arkamı dönerken. Kolumdan tu­
tup kendine çevirdi, daha bir adım bile atamadan. “Sınav ol­
muşsunuz. Sabırsızlıkla sonuçlarını bekliyorum. Kızma ama...
Seninle bir gün geçireceğim için umarım 90’ı geçemezsin de­
mekzorundayım. Affet beni, olur m u?” dedi.
“Affet beni olur m u?” diyerek sırığı taklit ettim. Ona karşı
ne kadar uysal davranmaya çalışsam da sonunda bir şekilde beni
sinir edebilme yetisine sahipti san kafa. “Kursağında kalacak bu

135
iddia. Çekirge bir sıçrar iki sıçrar. , .-Ü çüncüde sıçan sen o la ^
sın.” Kolumu hızlıca çekip, saçlarımı savurarak ayrıldım ya„
dan. O ise arkamda gülüyordu yine.
“İşte b e n im A m a z o n k ız ım !”

rfr•k'k
Tuvalete gidip yüzüm e su çarptıktan sonra koridorda b i^
oyalandım ve sınıfa geri döndüm . Dersin bitmesine çok az
mıştı. İçeri girdiğimde fizikçi kâğıtları herkese dağıtmıştı bi[e
Sırama geçince benim sıramda da bir kâğıt olduğunu gördüm
H arika... İsmim yazmasa da demek ki benim olduğumu arıladı. S0
um udum da suya düşm üştü. Y üzüm ü buruşturarak yerimt
oturdum. “A li... Alıştıra alıştıra söyle. Ben bakamayacağım »
dedim kâğıdı A li’ye doğru uzatıp.
“Bak güzelim, bak... Doya doya bak,” dedi ona uzattığa
kâğıdımı alıp gözüm ün önüne tutarken. Gözlerim notumu gg_
rünce neredeyse şaşı oluyordu. 93 m ü yazıyordu orada yofesj
ben kafayı m ı yiyordum?
“Alikuş... N-nasıl?” dedim kâğıdı çekip. “Ama bu...
bu benim kâğıdım de-” A li elini benim ağızıma kapattı. “Be„
de ismimi yazmayı unutm uşum .” G öz kırptı. “Neyse ki benim
kâğıdı bulduk herkesin kâğıdı dağılınca... 55 almışım. Fena
değil, idare eder.” A li’nin ağzımdaki ellerini, tutup çektim. “Ya
A likuş...” dedim şaşkınlık ve sevincin birbirine karıştığı ses to­
numla. “Ya Ali ya...”
“Ne?”
“Seni çok seviyorum!” dedim boynuna sarılırken. Tam o
anda zil çaldığı için söylediğim şey biraz havaya karıştı. Bir daha
söyledim. “Seni seviyorum ulan!” A li gamzesini belli ede edeo
kadar kocaman güldü ki ben öyle deyince, bir daha dedim. “Se­
viyorum, seviyorum, seviyorum! Sen nasıl bir arkadaşsın be!"
Heyecanla sırt çantamı tek om zum a takıp, sınav kâğıdını aldım
ve Banş’a göstermek için koştum. Am a o çoktan sınıf kapımızın
önündeydi bile. Ben birkaç saniye durup ona baktım imalı ima-

136
, jyjjj-jj aup dnünde durdum vc 93 yazarı kAğıdı

p P
lif İpi b»*urdmı, Kâftıdı tutup »İdi ve notuma baktı.
ke*er döner, sap döner, gün «clir hesap dö-
p Nat>ıl? Deftendin nü notumu?* Koridorda herkes
H E S r a jlI y\ m4 o katlat mutluydum ki, kimseyi sallama-
göyluyordum. "Hu sefer kork benden.
fifl ^ j j j ıarlııı acı*ım çıkaracağım!* O sırada Ali çıktı sınıftan
y (jt-medciı bir «üre sınğa baktı. Sonra yürümeye
jirkiK »imi ilericinizi ki, sırt çantasını çıkarıp önüne
arlo»ını dönüp bana işaret etti gülümseyerek. Bunun
? L rt.a>k netti! Sırıfta dil çıkarıp koşmaya başladım. Koştum,
|pte|; jj^)«tuiTi ve Ali’nin sırtına zıpladım. O da ben sırtına
p H ¡¡ıplamaz bacaklarımdan tuttu ve koşmaya başladı, Bu,
0 n z»(c r turumu/ demekti. Küçüklüğüm üzden beri... Kon­
i ğ i Ali’nin sırtında ilerlerken tek elimi havaya kaldırıp yum-
fukyaparak bağırdım.
“Açılırı ulan! Amazon kızı ve kahramanı geliyor!”
O n D o k u z u n c u B ö lü m

“Ali bir dahaki sınavda da benim adımı yazsana lan, ne olur


Valla Gözde’yle iddiaya girdik, kaybedersem-” Sinan’a ayağım],
ufak bir müdahalede bulundum. Bu alenen sırık oğlan gönder-
ineli bir cümleydi.
“Özgün ol biraz bari hayvan!” dedim. Ayağındaki zürafa de­
seni bileklerine kadar çıkan çorabıyla, o da bana vurdu usulca,
“Kankalar, buldum! Bu defa emmeli gömmeli bir not vermedi
ama daha derin bir mesaj verdi!” Gökhan yine favori köşesine
kurulmuş saçmasapan teoriler üretiyordu son fizik sınavıyla il-
gili. “Bakın şimdi... 62 alınca, bu defa şüpheli bir rakam gibi
gelmemiş olabilir size. Ancak ben çözdüm verdiği mesaj! Şimdi
62’den ne yapılır bir düşünün? Tavşan. Tavşan neyin simgesi?
Playboy’un. Yani burada ne demek istiyor? Seni tavşan gibi."
Ali, hoş olmayan çıkarımlar yapan Gökhan’ı kafasına kumanda
atarak susturdu hemen. “Güzel müdahale” dedim başparmağı­
mı havaya kaldırıp. “Gökhan, sen de şu kafayı sınavlarda kul-
lansan çok farklı şeyler olacak da...” Gökhan ise poposu altında
topladığı ayaklarından birini çıkarıp ‘git’ yaptı bana ayağıyla. Bit
eliyle de kumandanın kafasını sıyırıp geçtiği yeri tutuyordu.
“Onu bunu bırakın da gençlik, yılbaşında ne yapıyoruz? Bu
sene de ailelerle kutlamayı benim bünyem kaldırmaz. Exclusivt
Club’da parti varmış, oraya mı gitsek?” Sinan yine olmayacak
planlar peşindeydi her zamanki gibi.

138
»Reşit ol önce b i’ sığır. O n d a n sonra git nereye gidiyorsan."
“Afi’nin içine babam kaçm ış, b i’ d a k ik a...”
¡ İ l hakh lan. Y ine tom bala m o m b a la ...” dedi O ğ u z ytizti-
n yatnğı kanepeden. “Yeni yıla kızlarla girmek varken yine
r'khan’m alnına rakı bardağını koyup içmeye çalışacağım.”
«Lan ben b u n u n girdiği seneye girm em . Vazgeçtim, kail­
i m ben bu yılda. G eçen yılbaşı geldi aklıma, hevesim kaç-
* Y üzün ü buruşturdu G ö k h a n . Sonra yüzüne sert bir ifâde
■ p p O ğ u z’a d ö n d ü . “H ele b i’ b e n im kafamın güzelliğin­
i n yararlanıp böyle şeylere kalkış bir daha, yılbaşı ağacını soka-
Haçılmamış goncalarına!”
*Kanka, bu sene G ö k h a n ’ın göbeğine zeytin koyup yesene
a p f O r t a ç gibü” diye la f atınca Sinan, G ökhan m im ik dahi
yapmadan küfür nasıl edilir o n u gösterdi. “Öldürseler içmem

bu yılbaşı lan. Size g ü v e n m iy o ru m .” G ök han tekrar topladı


ayaklarını ve kumandayı alıp kendine uygun kanal aramaya baş­
ladı. Bu ‘sizi takm ıyorum şu saatten sonra’ deme yöntemiydi.
Yılbaşında genellikle ailelerim iz hep birlikte olurdu. Bizim­
kilere ek birkaç kom şu daha gelir, önce biraz oturulur sonra ba­
balar içmek için başka b ir yere geçer; kadınlar ve erkekler ayn
ayrı eğlenmeye başlardı kendi yöntemleriyle. Başta sakin başla­
yan gün, geceye doğru birkaç babanın sarhoş olmasıyla heye­
canlanır, fırsattan istifade içen G ö k h a n ve O ğ u z ’un da şamataya
katılmasıyla iyice zıvanadan çıkardı. Gelenek gibi bir şeydi bu,
şaşmıyordu hiçbir zam an. B u yıl A li’n in ailesi olmayacağı için
biraz buruktum ben. H e r ne kadar çaktırmasa da çok özlüyordu
onları çünkü, anlayabiliyordum. Sürekli telefonda konuşsalar
dayetmezdi tabi. O yüzden, o yılbaşı dileğim i çoktan dilemiş­
timyeni yıl perisinden.
“Lütfen, bu yıl A li m u tlu o lsun.”

139
Y ılb a şı gecesi
O yılbaşı gecesi Sinanlann evde toplanmaya karajJg
aileler. Bizimkilerin dışında Sinanlann yan komy ^ ^ M
şında üniversite okuyan abisi Kerem, kocası ve k û ç ^ ^ g :
teyzesi ve Gökhan’ın babaannesi gelmişti. Yemekleri
sonra salona geçtiğimizde “Yer açın bana” diyerek Ali
miza oturdu Sinan. Biz ‘ne yapıyorsun’ bakışı attığınm ^,
han’m babaannesini işaret etti gizlice. “Kanka, ben bu kad^^
çok korkuyorum.”
“Ulan hâlâ m ı...” dedi A li. “Kaç yıl oldu, sil o g fe g H İ
hafızandan.”
“Silemiyorum kanka. Gördükçe aklım a geliyor.” Sinan,»
rini birbirine doladı, üşür gibi titredi. “Valla aklıma g e ld ik ^
tuhaf oluyorum.”
Sinan, daha mahalleye yeni taşındığı sıralar, Gökhan.’ ı
baannesi Gökhanlarda kalıyordu. B ir gün onların evde saku
baç oynarken, Sinan banyoya saklanayım diye Gülizar
ne’yi banyo yapıyorken o hale görüvermişti. O günden s»»,
bir süre psikolojisi düzelemedi. G ülizar babaanneden o yjjİP-
korkardı. Nasıl bir görüntüyse artık...
“Vkprak’ım beni de bu kız korkutuyor,” dedi Oğuz beni¿g,
tüp. Eliyle usulca, sandalyede oturup kurabiye kem irenj^H
kızı işaret etti, “iki saattir böyle bana bakıyor, panik oldum.
ucuz bir korku film inin içinde olsaydık, bu kız herkesüi|H[
dı. Doğradığı ilk kişi de ben olurdum .” Kıza baktım Oğuzödt
deyince. İki yandan örgülü saçlanyla, elindeki kurabiyesi
gözünü ayırmadan soğuk bir ifadeyle O ğu z’a bakıyordu. Oj^
renkli bir kişilikti ve rengârenk giyinirdi hep. E çocuklar renk­
li şeyleri sever, ondan bakıyordur dedim geçiştirdim. O anda
içen Kerem Abi girdi. O da Sinan gibi çok yakışıklıydı. Melih
Teyze oğullarıyla hep övünür, her fırsatta ‘benim genler i$tt
der ve şen kahkahalar atardı. Yine Kerem Abi içeri girer girme
oğlunu övmeye başladı. “Allah’ım şu boya bosa bak... Resmen
genlerimden bir şaheser dünyaya getirm işim .”
bölündün sanki, genleriymiş... Hcmtıı Jc ^cıııın var,
â?c,rn onları,* dedi Ö m er Anıca, Herkes güldü, tabi
yap1
t**1 Sinan sadece anne ve babasına bakıp yüzünü bu
¡ M . Qtılann bu rahat tavrı Sinan’ı utandırırdı hep
J K ^ jj* b b i çök şükür..." dedi Gülizar Babaanne. 1Icr ya^lı
dakikada bir o da derdi böyle. “Gülizar Babaanne’ye va-
||f yj v,|ie herhalde," dedi O ğuz gülerek. Kolunu dürttüm
annem ___ J L
* ¿¿¿e hadi biz yan tarata geçelim beyler," dedi Ömer Amca
dakika sonra. Zor dayanmışlardı. Yan taraf dediği, yan koııı-
^ tı eviydi. Erkekler v e h a n ım lar olarak ayrılacaklardı yine.
rıİ»ın>hanımlar pasta kek, beylerin derdi içmek... Ömer
jLçjder dcnıez bütün erkekler toplanıp yan daireye geçtiler.
d!.A? tanı peşlerinden gidiyorduk ki, annem beni kapüşonum-
plî ®
Jın yakaladı. >• yfy
•Nereye bakalım küçük hanım? Sen de burada kalıyorsun."

Saat neredeyse gece yarısına gelene kadar annemlerle otur­


makv e dedikodu yapıp, dizi muhabbeti dinlemek zorunda kal­
dım. İşkence gibiydi... Arada Gülizar Babaanne’yle ilgilendim.
Bilmediğim muhabbetlere girip, “Evet onlar hep makyaj güzeli,
ofla” deyip internetten ünlülerin makyajsız hallerini gösterip
klasik geyiği yaparak kendilerini iyi hissetmelerini sağladım
annelerin. O kadar ki, Gülizar Babaanne bile, “Bana makyaj
yapsalar, ben de” ile başlayan cümleler kurmaya başladı. Küçük
kızla halıda yuvarlandım. Pasta börek çörek tıkındım. Ama ne
«parsam yapayım bir türlü vakit geçmiyordu. En iyisi gizlice
sıvışmak diye düşünüp saat 23.30 gibi küçük kıza ‘sessiz ol’ işa­
reti yaptım ve kızın sanki çişi gelmiş de onu tuvalete götürüyor-
rauşum gibi odadan çıktım. Koridora geldiğimizde hiç konuş­
mayan küçük kıza “Sessiz ol, tamam mı? Ben abilerin yanına
gidiyorum. Hadi içeri gir” dememle kızın bacağıma yapışması
bir oldu. “Şşş, küçük ne yapıyorsun?” dedim kızı bacağımdan

141
çekmeye çalışırken dişlerimi sıkarak. “ާ§, bırak kızım,, jj
bak içeri git... Yavrucuğum hadi bak!”
N e dediysem de bacağıma sardığı kollarını kendimden
kemedim. M im ik bile yapmadan bana bakıyordu üstten ü j t ^
korktum biraz O ğuz gibi. O n u da alıp yan tarafa gjttım. B j/’
ğımdaydı tabii hâlâ... Kapıyı Sinan açtı. Elinde bir bardak tat
yüzünde sarhoşluğun verdiği salak bir yüz ifadesi, boynvnru^
ladığı... Ne dolamıştı be o boynuna? “Bu ne hal lan?” dedim
ğımdaki canavarla içeri girerken.
“N e varmış halimde? Ne kadar da atlıy ım halbuki” dedi Ve
hıçkırdı. “Bacağında bir şey var..."
“Salak!” dedim koluna vururken. “Kuzenin o ...” Yalanda
boynundaki şeyin şaıj aleti olduğunu gördüm . Aparatı arka lo.
sımda olduğundan ilk başta anlayamamıştım. “Ulan mal mısın
biri öldürmeye mi kalkn seni?” diye sordum boynundaki şaıj
aletini çözerken. “Pil bitti şaıja tak dedi. Benim de pilim bitti
Yarpak...” Kelimeleri güçlükle çıkarıyordu ağzından. ,
“Yarpak sana benzer sığır.” G üç bela boynundaki şaıj aleti­
ni çözdüm ve bacağımdaki küçük keneye çemkirdim. “Yavrum
geldik, in arak bacağımdan!’
İçeriden gelen sesleri duyunca açık salon kapısına çevirdim
başımı. Kim bilir beni nasıl bir görüntü bekliyordu. Bacağım!
daki kızdan kurtulunca doğruca salona koştum. Sinan ise pe­
şimden gelirken bir yere çarptı sanırım, ‘k üt’ diye bir ses geldi
ama bakamadım. Ç ün k ü bakmam gereken başka bir şey vardı.
Korkarak salondan içeri girdiğimde tahm in ettiğim bir manza­
rayla karşılaştım. O ğuz’un babası Ura] Amca kafasına bağladığı
süslerden biri ve kocaman göbeğiyle odanın ortasında Sinan'ın
eniştesiyle göbek atıyordu. O ğ u z üzerindekini çıkarmış, elinde­
ki rakı bardağıyla Gökhan’dan dayak yiyordu. Ve bundan tatmin
olur gibi kahkahalar atıyordu. Kim bilir ne yaptı ¡ocuğa... Sinan’ın
babası tekli koltukların birinin üzerine tünem iş, tıkınıj^rdu.
Babam sızmışa. Ev sahibi O sm an Amca ayık diğer kişiydi, ö
da ne yapacağını bilmeden sarhoş olm uş canavarları zaptrtmej»

142
_IUuniut*uîC». Ali İk çıldırmış gibi bir ona kokuyordu,
llP r . grrcm Abı ortalıkta yoktu, sanırım kaçman bu or-
' P g fazla dayanamayıp. “Ali. ne oluyor? Bu kadar neden
0^t/i)fietnkT bunları bu halde görse olay çıkar/' diye tot-
K j İ n , « n e engel alamayarak.
jsfl11^ ¡[ « e n nıi geldin? Allah'ın varma kaç kurtar kendini, ben
^ K p e t ÿ m M m t b n * derken bir ı«c daha geldi arka ta-
l^ ^ S jjJıc a arkasını döndü Ali. İşte beklediğim hareketler,,
^„^gakhaıı bırak o ağacı!”
İSE jon (an beni »okacaftım ben bunu bu Oğuz'a!" diye ba*
r Glikİıan’n* babası kafasını hemen onlara doğru çevirdi.
bebeciğim ama hak etti," dedi Gökhan gözlüğünün
laıı öiia bakan babasına O ara Ali. Gökhan'ı gömleğinin
l E p j j j ı ı . tutup çekti, ensesine patlat» bir tane. "Lan ne
^ .tf îW dbkika yainıc bıraksam1” Babalar olmasa ne diyeceği*
H p ç o k iyi biliyordum da ‘Jcrhtydı Alıkuş ifte. O ara bize
Efedöneo S flU u ıı birkaç kapalı dûgm caiot de açtı re bize
*Bun# yapmıy bu puşt!" Sarhoş olduğundan kclıme-
y ^.uKİaıı bir girdaptan çıkıyormuş gibi geliyordu kulağıma.
•Bıkın!* Gökhan tamamen tan a doğru dönünce, sanırım gül-
ölecektim. O ğuz salağı G ökhan’ın göğüs kısmını yu-
içine atmış, meme uçiannı da siyaha boyamtftı. Gülerek
^judakî sandalyeye oturdum.
'Lan Oğuz bak ver fu telefonu!” O ğ u z om uz silkince, Ali’ye
.fendii ağlamaklı sesiyle. “Ah ya, duvar Iciğıdı yapmış bir de...
Sesleversin!” İçince bir anda aslan bir anda fare oturdu hepsi,
ifctuhaflar . Hayatımda hiç sarhoş olmadığımdan nasıl bir şey
H ş ııd u n ı ama. sarhoş intan tan izlemek çok eğlenceli geli-
Tordubana. O an olduğu gibi... Bir süre G ö ld a n ’a güldükten
«n/a Ura! Amc a yanıma gelip kollarımdan tutarak beni odanın
ütoana çekti, “%praaak.' Hadi kızım ayna yalım.' O urm sya mı
sMikyeni yıla gireceğiz daha.'*
‘UıalAmca, . Durarak da giriliyor yeni yi«” demeye kalma­
ca Ali bcııı belimden yakaladı tek chyle ve kendine çekti. Yuıı

143
beni kurtaran yine kahramanını oldtı. Diğer elinde Oğuz v
zaten hâlâ. “Y&prak sen çık beni mutfakta bekle,” dedi Ojn!,
dönmeden. “Lan sen de bırak içmeyi, bir daha G ö k h a n ’ın
lak salak resimlerini çekme!" Kulağına eğilip bir şeyler fımj
sonra. Sanırım küfretti, müzik sesinden duyamadım. Ucu j!
m
•’■-i
Ali’nin dediğini yaptım ve o anason kokan canavarlara bir ■ sjn'
Unjye
daha bakmadan çıktım odadan. Tam mutfağın kapısına *
tim ki, Ali’nin sesi geldi yine.
a
“Sinan! Babanın kulağına içki mi döküyorsun lan?!”

Mutfak balkonuna çıktım Ali’yi beklerken. Telefonuma bak


tığımda Saat 12’ye 10 vardı. O n dakikadır balkondaydım, (j
rim pek kalın olmadığından üşümüştüm, ama soğuk az önceU
kargaşadan sonra iyi gelmişti sanki. Z ih n im açılmıştı. Bir $flt
patırtı kütürtü oldu, ama takmadım. Zaten o gece sessiz olsalar
birisi hepsini katletti sanıp merak eder bakardım ancak. Gürül'
tüleri normaldi. Birkaç dakika sonra Ali mutfağa geldi ve ar.
kadan kapıyı kilitledi, sanki biri onu kovalıyormuş da rnütfiğj
kendini zor atmış gibi. Balkonda olduğum u görünce yüzünde­
ki o ifade yerini gülümsemeye bıraktı ve yanıma geldi hemen
“Hallettim. En azından yeni yıla huzurla girebilirim.” §
“Nasıl?”
“Gökhan’ı banyoya kilitledim. Banyoya götürürken kıyafet
askısına sanldı geri zekâlı ‘Merve Merve’ diye... Zor bıraktır­
dım. Küçük kız, O ğuz’un bacağını ısırdı. O ğ uz da halıda kuduz
oldum diye yuvarlanmaya başladı, köpek sandı o kafayla/ galiba,
Kızı aldım yan tarafa şutladım, annelere uydurdum bir şeyler,
Oğuz’u da Sinan’la diğer odaya kilitledim. Babalan da Osman
Amca’ya emanet ettim. En azından 10 dakika idare eder bıı,”
diye anlatıverdi bezgin sesiyle. Ah Alikuş... Ailesinden ayn ¡¡içir­
diği ilk yılbaşı uğraştığı şeylere bak... “Telefonunu ver,” dedi sonra
bir anda.
“Ne? Neden?” dedim cebimden çıkarıp Ali’ye uzatırken. Ya­
nan ışıktan gördüğüm kadarıyla yeni yıla 5 dakika kalmıştı.

144
. jcyıp telefonumu kapattı. “Biraz kapalı kalsın."
-*rk«s--Bir 5ey m i o ld u ?"
İH p . aklıma gelmişken...” Elini cebine atıp bir şey çı-
tutmaya başladı bana göstermek istemiyormuş
• Son» gülümseyerek be ni k o lu m d a n tutup kendine çekti
¡P Saçlarımı elleriyle yana atıp, bir kolye taktı boynu-
\
< |,ir anda şoke o lu p hiçb ir şey diyemezken, o konuş-
o* rahmetli babaann em in kolyesi. Ö lm e d e n tek torunu
fl>- yermişti. ‘İle rid e değerli b ir h a n ım k ız a verirsin.’ Böyle
°- ^ tj İşte.*; Y ıllardır saklıyordum. Bu gece sana veriyorum,
hayatımdaki annemden sonra en değerli ‘han ım k ız a ’.”
ö n ü m ü dönüp şaşkın gözlerle Ali’ye bakarken, o bana gam-

belli ederek sımsıcak bir gülüş attı soğuya meydan oku-


** t “Ali . ” dedim parmaklarımı kolyeye dokundururken.
J^ b u n u ilerde aşık-”
“Senin o.”
*j\maAlikuş.. ■
“Susup hediyemi kabul edecek m isin, yoksa yeni yıla kavga
¿erek nıi girelim?”
«Tamam ama...”
“Bana 2014’ü n son iki dakikasını verir m isin?”
“Al seni olsun be!” d e d im coşkuyla. O kadar m u tlu etmişti
lj (jeni annesinden sonra en değerlisi olarak görmesi. Sanırım
luyatımdald en doğru karardı, çocukken Barbieleri bırakıp on­
urla top oynamam, lise hayatım da sevgililik saçmalıklarını bıra-
|oponların dostluklarına s ığ ın m a m ... G ülüm sedi. Ben de tabii
lao yılın son gamzeye parm ak sokm a işlem ini gerçekleştirdim.
Gülünce içe giren o yanağı, sanırım gelecekte de en sevdiğim
şeyolacak! “5...” dedi. “4 ...” diye karşılık verdim. “3...”
“2...”
«j |

Beni kendine çekip sımsıkı sarıldı.


“Yem yıl bütün güzellikleri sana getirsin güzelim. Hatta ben­
denaldıklannı da... Bu yıl hep mutlu ol.”

145
Y ir m in c i B ö lü m

Yeni yıla Ali ile huzur içinde girdikten tam iki dakiU .Jl j
ra, içeriden gelen gürültüler yüzünden yine o kaosun
na dönmek zorunda kaldık. Babalar yine delirmişlerdi, Qs u
Amca zor zaptediyordu. Ali bana Sinan’ın odasının anahtto
verdi onlara bakmam için ve balkondan aşağı sarkan Ural
ca’nın yanına koştu. Ben de vakit kaybetmeden hızlıca Sim** J
odasının kapısını açtım. Odaya girmemle gözlerimin kocat^
açılması bir oldu. Sinan, Oğuz’un ağzına elini sokmuştu, Oft-
ise mosmordu. “Lan ne yapıyorsun çocuğa?!” diye koştum yan
larına ve Sinan’ı ittim. Oğuz öksürerek yere yığıldı. Sinan
elinde ıslak bir çorapla diğer yana...
“En sevdiğim çorabım ağzına kaçtı da!” dedi hıçkırarak. Hâlî
durmamıştı hıçkırığı. “O n u çıkarıyordum Yarpak’ım.”
“Oğuz, iyi misin?” dedim omuzlarından tutup sarsarak
“Ağzımda at tadı var.” Ağzını şapırdattı, buruşturduğu yüzüyle
Kelimeleri ağzından sarhoşluğun etkisiyle hafif peltek çıkıyor-
du. “Doğru söyle Sinan mı soktu ağzına?” diye sorup Sinan’a
döndüm sinirle.
“Ben sokmadım Yarpak... Valla... ”
“Ulan bıktım hepinizden! İki dakika yalnız bırakmaya gel­
miyor!” Oğuz’u koltukaltlarından tutarak kaldırıp, yatağa fırlat­
tım. “Bir daha ne yılbaşı bilirim ne düğün, içmeyeceksiniz! Sizi
mi çekeceğim lan ben! Hayır, babalarının oğulları!” Sinan’ı da
tutup kaldırdım. “D urun burada uslu uslu, şap atar düşürürüm
valla fazlalığınızı!” İkisi asker selamı verdiler bana, korkmuş gibi

146
■ §ötıra iki adımda bir onları kontrol ederek banyoya git*
j^ jn ’1 da kontrol etsem iyi olacaktı, çünkü onun da o
|||! f a la pek yoktu sarhoşken. Banyonun kapısını açaraç-
jk»5,rI jjçîjıci bir şok yaşadım. Gökhan’ın ağzından pembe bir
ı i * 1aij,yordu yattığı yerde. Korkuyla yanma koştum hemen.
)eÇ J , §ampuan m ı içtin sen?!”

* t sabah 7’ye geliyordu. G ökhan’ın midesini yıkayıp odaya


İŞİ Durum unda da ciddi bir şey yoktu ama Hale Teyze
* han’a çok düşkün olduğu için geceden beri panik halinde
slıvor bir Caner Amca’ya çemkiriyor, bir bize kızıyordu.
* . ,enjn yüzünden Caner. Ben demedim mi içirme diye...”
'''v^rAmca kafasını çevirince, G ökhan’a döndü. “Hadi tamam
^vV^ğjurT) niye şampuan içiyorsun? Aklını m ı yitirdin?” Hale
Gökhan’ın yanma oturdu tekrar. “Ya anne ne bileyim...
Sfcjpjüfo;kim bilir ne sandım ben onu.” Gökhan kafasını yana
irdi D u ru m u iyi de olsa onu öyle hastane yatağında kolunda
çevı
ja görünce bir tuh af olm uştuk hepimiz. Sinan ve Oğuz da
serii
vdmış ve hastaneye gelmişlerdi. A li zaten başından beri Gök­
han’ın yanındaydı. Diğer ailelerden Ural Amca, Zeliş Teyze ve
babam vardı. Oğuz, böyle ciddi ortamlarda konuşamazdı zaten,

fareı değil. •• Ural Amca’n ın göbeğine yatmış, öyle etrafı izli­


yordu. Sinan ise ayakta bir aşağı bir yukarı dolanıyordu. Ali, du­
varayaslanmıştı. Ben ise G ökhan’ın ayakucundaydım.
“Hale, tamam daha gitme çocuğun üstüne,” dedi Caner
Amca başını ovarken. H epim iz uykusuzluktan ve erkekler eks­
tra olarak akşamdan kalma olduklarından perişan haldeydik
Bizim her yılbaşı olduğu gibi, sonunda başımıza böyle bir şey
geleceği belliydi.
“Nasıl gitmeyeyim Caner! Oğluşum a baksana,” dedi elini ya­
nağınakoyup. “Bebekyüzlü oğlum hastanelere mi düşecekti...”
“Hale Teyze, bir şey yok dedi doktor işte. Serum bitsin çı­
karacaklar.” Ali her zamanki gibi her şeyi halleden taraftı. Yine
hastanede sakin kalıp her işe o koşturmuştu.
“Ah Aliciğim... Öyle ama,” derken Hale Teyze, kapı çaldı.

147
Hepimiz kapıya döndük ayın anda, (»elen Merve'ydi,
Şaşkın gözlerle ‘Girebilir miyim?' diyen Mcıvcye ban
la ‘gir’ yaptık. G ö k h a n ’ın ise beti benzi attı Merve yi ğöruj||
Midesine hortumlar salınırken dalga geçen çocuk nc yapac*^
şaşırdı. Ayağıyla bana usulca vurdu, ben de mesajı aldım.
“Hadi, biz çıkalım artık. Biraz dinlensin G ökhan," d e ^
hemen. Kimse beni dinlemedi tabii, özellikle Hale Teyzesini^,
gözlerle Mervc’yi süzüyordu. “Hale teyzekuşum, Caner AmCl'
çığım hadi... Ural Amca, Oğuz... Zeliş Teyze... Hadi t is t ^
oturuyoruz zaten, hadi...” Küçücük odaya doluşmuştuk 2^
Biz Ali ile herkesi yerlerinden kaldırırken, Merve
çekingen tavırlarla bizim çıkmamızı bekliyordu. Birkaç saniye
içinde Ali ile biz herkesi çıkardık dışarı. Hale teyze ise
meşhur Merve olduğunu anladığı için kendi kendine söyle,,:
yordu. “Gördün m ü Zeliş, buymuş ölüp bittiği kız. Güzel ok
bir de... Ben hiç beğenmedim,” dedi odadan çıkar çıkmaz.
“Valla Haleciğim ben de beğenmedim. Kuru götlü bu. Ku^
gödüler sinsi olur,” diye fısıldadı Zeliş Teyze, Hale Teyzemi,,
kulağına.
“Haklısın valla...”
“Hale ne biçim konuşuyorsun canım, yakışıyor mu hiç ¡y
nin gibi bir eğitimciye?” dedi Caner Amca. Biraz dalga geçiyor.
du, belliydi.
“Canerciğim, seninle eve gidene kadar konuşmama karan
aldım.”
Herkes yine kendi âlemindeydi. H epim izin sinirleri bozuk,
gözakları uykusuzluktan m orarmış... Babama baktığımda çok­
tan oturduğu yerde yine uyuyakaldığım gördüm. Oğuz yine
Ural Amca’nın göbeğine yatmıştı. O da uyuyordu. Ali ise otu­
racak yer olmadığından yine ayaktaydı ve duvara yaslanmıştı.
Gözlerini kapamış... N e kadar yoruldu dünden beri ailesinden
ayrı geçirdiği ilk yılbaşında... Eğer uykum olmasa çok üzülür­
düm bu duruma ama üzülemedim. Ç ü n k ü yanımda, babasının
göbeğinde uyuyakalan O ğ u z’un üstüne doğru ben de uyuyakal­
mışım sanırım... Hatırlamıyorum.

148
'Sini»** h a b e r verdi de, ” dedi g en ç k ız , ö y le c e y atan fjö k -
( |(I y a m n a d o ğ r u u s u l c a i l e r l e r k e n . " Ş e y ... Q id d i b ir şey y o k

^ * 7 ok y o k .. ■ İ y i y i m ,” dedi Q tik h a n g ü le r e k . E liy le y a ta ğ ın

¡ § 1 v u rdu . " & e l, o t u r .

" İy iy im b e n b ö y l e . . .
'.t O t u r d i y o r s a m otu r. H a sta y k en bari la fım ı d in le ," dedi

O ilth«11' k , z , n k o l u n d a * t u t u p ç e k e r k e n .
’ İy is in b a k ı y o r u m d a ... S in a n te le fo n d a du ru m u c id d i fa la n

j^ işti, a k i m ç ık tı. 1 8 e n i m i k a n d ır ıy o r s u n u z s i z ? ! ”

r% „ ı k ız ım m id e m iz i fa la n y ık a d ıla r . T B u m um dan h ortu m

ktular, k ı ç ı m d a n ç ı k a r a c a k l a r d i y e ç o k k o r k t u m Iffle r v e ."

"Ya s a l a k m ı s ı n , b ö y l e d u r u m u n d a lg a s ı m ı o lu r ? ! ” "»

" K orktu n m u ?” dedi ğ ö k h a n g ü le r e k . K o lu y la W l e r v e ’y i

dürttü. "Şh s ö y le s e n e k o r k t u n d e ğ il m i ? ”

" A p ta l, t a b i i k o r k t u m ! ”

' " B a r ış s a k m ı y a h a z ır sen korkm u şken ?”

’ Y ıl ı ş m a h e m e n , g e l d i ğ i m e p i ş m a n etm e b e n i.”

"P e k i . ■■" d e d i ğ ö k h a n k o lla r ın ı g öğ sü n d en b ir le ş tir ip . K aş­

larını ç a t t ı. '" B u a r a d a . . . H a n g i k a fa y la şam p u an iç tin ? / ip t a l

mısın s e n ? K a ç y a ş ı n d a s ı n ? ” d i y e s o r d u k ı z k o r k m u ş y ü z i f a d e ­
sini d a ğ ı t m a k i ç i n a l a y c ı b i r t a v ı r t a k ı n a r a k . "O ha, k im s ö y le d i

la n buttu s a n a ? B e n d a h a h a v a l ı b i r ş e y s ö y l e y i n d e m i ş t i m ! ” J

" S a la k ...” d e d i W le r v e u s u lc a , " flp t a l... ğ erçek ten dünya­

nın m a p t a l i n s a n ı s ı n s e n ğ ö k h a n . ”

%na s e n hâlâ bu aptala âşıksın değil m i?” deyip gafil avladı


& ökhan k ız ı. "Ş u a n g e r ç e k t e n e m in o l d u m . S e u g ili« f c ı l j l j
yok. H e p s i b en i k ıs k a n d ır m a k iç in d e ğ il m i ? ” İr
" H i ç d e . . . ” d e d i T Y le r v e başmı y e r e e ğ e r k e n . '" V ar seu .
" H a d i it ir a f e t s a r ış ın ım , i d ed i fjfik h u n y a t a ğ ı n d a doö ı -
| i t i r a f e t k u r t a r b e n i. J 3 a k b ir g ü n k a f a m g ü z e l k e n şatttpuavı j '
kezzap iç ip k u r u ta c a ğ ım b ü tü n ıç o r g a n la r ım ı. H a d i sa . / fP
s ö y le ...” ' î,n ı»H1
" ğ ö k h a n . . . ” d e d i u s u lc a V ile r v e . Q ö k h a n ’m y üje îîne
y ordu . İ H

" }fle r v f. ^ w İÜ ^
" f jö k h a n ... ’’ \Z üzerin
" f f le r o e .. dedi ğ ö k h a n b ir a z d a h a y a k la ş ıp . Tâkl 'İ s t 7^ k
s a ç la rın a d o k u n d u . " V ile r v e .. . I B u r a d a n b a k t ı m d a . . B^ rnişirr
dekoltesi ne l a n ? ! ” ^§|| uyum
bir bJ
için a
gezin
‘Bab;
notu
bıral
mut
ise t
liçe
yeri
şan

do
zaı
re'
k
di
d
n
a

150
0 gdo saat 9’a do ğru ancak eve gidebildim . Gider gitmez
•rinti bile değiştirmeden k e n d im i yatağa bıraktım ve akşam
İcador derin bir uyku çektim . Yorganın içine bile girme­
dim, üzerinde öylece u y u m u ş u m . Kalktığım da ise gündüz
,,anlIı ve önceki akşam fazlasıyla yorulm anın verdiği iğrenç
baş ağrısı ve y o rg u n lu k vardı üzerim de. Karnımı doyurmak
b ir
• n aşağı indiğimde b izim k ile ri b ula m ad ım . Popom u kaşıyarak
zindinı biraz evde. E n son masadaki notu fark ettim. Bana
‘Babaannene gidiyoruz, yarın döneceğiz. M utfakta yemek var.’
notu bırakmışlardı. B u r n u m u kırıştırarak notu geri masaya
b ır a k t ım . “U m arım yem ek yapm ışsındır ana kraliçe,” dedim
mutfağa giderken. O c a ğ ın üzerindeki tencerelere baktığımda
is e t r a ji k bir şeyle karşılaştım. N o h u t ... “Yapma be... Ana kra­

liçe dedik bağrımıza bastık!” Tencerenin kapağını hızla yerine


y e r l e ş t i r d im . Yine O ğ u z tipi beslenmeye talim olacaktım o ak-

şatn. Ekmek arası ne varsa...


Ekmek sepetinden b ir e km e k alıp dolapta ne bulduysam
doldurdum içine ve o tu rm a odasına geçtim . A nne m yokken her
zaman orada yerdim. Kanepeye yayılarak ve televizyon izleye­
rek... Kocaman e km eğim le d ü n k ü kıyafetlerim hâlâ üstümdey-
ken kanepeye zıpladım . Z ıp la rk e n cebim deki telefonum halıya
düştü. Ekmeğimi televizyon sehpasına bırakıp telefonum u yer­
den aldım. D ü ş ü n d ü m d e ... D ü n geceden beri kapalıydı. Ka­
nepeye oturup tek elim e e k m e ğ im i geri alıp, diğeriyle telefonu
açtım. Ekmeğimden birkaç ısırık alm ıştım ki telefonum açıldı.
‘27cevapsız çağrı... ’ A ğ z ım a kocam an b ir lokm a daha atıp, çağ-

151
olan kontrol ettim. Birkaçı annemdendi, muhtemelen
uyanmadığımı kontrol etmek için aramıştı... Diğer
Barış tandı. Sanırım yılbaşında gecç aramıştı ısrarla, aırç|. 1
lefonumıı kapattırdığı için ulaşamamış, sinirlenmişti,
rahat değildi ama, ağzımda ekmek varken küfür etme ri l||
karşın; en azından elimdeki ekmeğimi yiyene kadar, geri
istemedim. Telefonu göbeğime bırakıp, sandviçimi yedin,
Bitirince ayağa kalkarak üzerimi silkeledim ve telefon ola*/
mi ağzıma götürüp hafifçe öksürdükten sonra Batıg'm
sıııı çevirdim. İkinci çalışta açtı. A lo... 27 kere ırın y ju u ^
arayayım dedim." Abartılı bir ses tonuyla konuşmuştun,. $ .
‘Başka türlü seni aramam sırık’ demek ister gibi.
“Telefonun dün gece neden kapalıydı?"
“öyle gerekti... Karışık biraz."
“Takvim yaprağını koparmadım."
“Efendim?"
“Tikvim yaprağını diyorum... Koparmadım. Telefonu^j
da tarihi bir gün geri aldım.”
“Sırıkların efendisinden çılgınca hareketler yine... Amaca,
ne oğlum?”
“Sen bana gelip benle yılbaşını kutlamadığın her gün bunn
yapıp, her gün 31 Aralık’ta kalacağım."
“Sana gelmek?" deyip duraksadım. “Yılbaşını?" Bir kez-daha
durdum. “Kutlamak?”
“Evet. Seni affetmem için. Senin yüzünden dün gecein
mahvoldu. Ala üstü tam gece yansı sesini duymak istemiştim
Şimdi bana borçlandın.”
“Sınk oğlan, kapatıyorum.”
“Asıl ben kapaöyorum. Gelecek yıla kadar telefonuma aç­
mayacağını.”
“Salaklaşma,” dedim ama duymadı. Çünkü dediğini yapıjv
telefonu suratıma kapatmıştı. Bir süre telefona gözlerimi far-
ptşurarak bakam. “O ha... Suratıma kapattı sığır." Sinirle«k*
rar çevirdim numarayı. Kapalıydı. Burnum u kınşurdım teto»

152
y LıUe olsa ‘nc halin varsa gör sırıkların efendisi’ derdim.
H nedense kendim i biraz suçlu hissettirmişti söyledikleriyle.
1 fo n u m u kenara atıp öylece oturdum bir süre. Ama sonra
' tekrar arad,m sırl81-Ymc kapalıydı. O an aklım*
ne geçiyordu bilm iyorum ama, sinirlenip montumu gjy-
ve dışarı çıktım . Kapıdan çıkar çıkmaz telefonumu çıkarıp
i*T^J>ın numarasını tuşladım . Hem en açtı. “Sinankuş şimdi
, i iyi dinle, annem ler bu gece evde yoklar, ben de şu an bir
IIIgidiyorum . O lu r da eve erken dönerlerse seninle ders çala
^«rum cumam m ı? O ğ lu m ne yapacaksın, ufak bir işim var. Ya
H hadi, çenen açıldı yine, sus!”
fjereye gittiğimi bilmeden biraz yürüdüm. Sonra bizim si­
kiri basketçi çocuğun numarasını buldum birinden ve onu
p Banş’m evinin nerede olduğunu öğrendim. Yürüyerek
^ t mesafedeydi. Aşağı mahallenin altındaki sitelerin bi-
Lde oturuyormuş. Beş bloklu siteden, nasıl Barış’ı bulacaktım
yjmiyordum ama..; G elm iştim işte. Hava İzmir’e ters düşû-
du o akşam. Bayağı soğuktu... M ontum a sanlıp bir süre si­
tenin girişinde bekledim. Şansıma on dakika sonra siteden bir
||j|i çjktı. Gülümseyerek yanma gittim hemen. “Amcacığım
birşeysoracaktım,” dedim çekinerek. Başıyla ‘buyur,’ dedi. “Bu
sitede biri oturuyor. Arkadaşım ... Telefonu kapalı ulaşamadım.
Hangi blok bilmiyorum d a ... ”
“Adı ne arkadaşının kızım ?”
“Sırık Ay, yani Barış.” Soyismini bilmediğimi fark ettim o
anBanş’ın. “Sarı kafalı h ani... Biraz... Uzunca bir sınk... ” Saç­
malıyordum iyice. Amca bana anlamayan gözlerle bakarken biri
beni m on tu m u n şapkasından tutup çekti.
“Metin Amca, benim o sarı kafalı sırık. Kusuruna bakma,
biraz aklı gidiktir.” Yana döndüğüm de sınğın gözleriyle buluş­
tugözlerim. Gözlerimi kısarak baktım. O ise bana mimik dahi
yapmadan bakıp, M etin Am ca dediği kişiye döndü tekrar. “İyi
akşamlar.” Sonra bana hiçbir şey demeden kolumdan çekerek
sürüklemeye başladı. “N-ne yapıyorsun sırık! Çekme ulan!”
Kolumu hızla ellerinin arasından çektim.

153
»elecelttln madem, neden bntıi depresyona *>kıuiu
fitil naat sonra geliyorsun?*
Sana gelmedim'* dedim yünlerimi yana •¿evırith-.n *%'!f
tclcfonıı *lıranma kapatamaz«)» dernek ly ıı y/ Uiınt"
lamam. Görtt}ttrÜ2 o /ama»."
Sırıdı ter* dügecek hareketlerdi yine. Gerçekte» ftp Jj
bırakıp dış kapıdan içeri girdi elindeki t »yalı hır
m m bir daha p im in olmayabilir diye, kapı tam ka^m
ayağımı koydum araya ve ben de pekinden girdim,
lıyordu /tırık oğlan, Kir ke/, bile arkasın» dö nü p , ypn^lr,^ P i l
m i diye bakmadı, iyice endişelendiriyordu bu tavrı,,
kapısı açıldığında hiç tereddüt etmeden içeri girdi ve bajjS?
kaç saniye bakıp, bir tuşa bastı, Ben de hızlı birkaç
kapanmak üzere olan asansöre non anda elim i uzattım ¿ S I
sin geri açıldı asansörün kapıları, “Sözüm ü b itir ın e d ^ a H
rış birkaç saniye bana bakıp kolum dan tuttu ve b e n t M ^ ^ H
“D u r .,.” dedim asansör kapıları örtülürken. Am a çoktanfeâjjy
kapanmıştı bile.
“Bu gece,” dedi asansör yukarı doğru yol alırken b anayj
maksızın. “Benimle kalır mısırı?”
“Aç ulan asansörün kapılarını. Seni merak edip buraya
de kabahat! 2014’te m i kalıyorsun, zam an makinesi bulup <jfe|
duğun tarihe gidip kendi kendini aldırıp intihar mı ediyor^,
beni ilgilendirm ez,” Rastgele asansörün düğmelerine bay®,
“Yanlış anladın... Gece yarısına kadar-” dedi elimi « H
Ben ise son gaz asansör tuşlarına basıyordum . “Yaorakiri»
dedi panikle.
“Ne olursa o lsu n ... G e lm e m hataydı zaten, İn d in n ^
beni!” Hâlâ on parm ak ö n ü m e gelen tuşlara basıyordum, “Yç-
rak dur, tamam, basma!” derken Barış, bir anda asansörü^,
söndü ve ‘çat’ diye bir ses geldi.
Sanırım.., Kendi mezarımı kendim açıp, üzerine toffcjİB
atmıştım. Şırılda asansörde mahsur kalmak... Harika!
Y ir m i B ir in c i B ö lü m

■İİBarı§» asansör durunca söylenerek sırtını asansörün aynalı


fff.'.iiıa dayadı. “Harika!” dedi elindeki poşeti yere bırakıp. Ce-
1 d e n telefonunu çıkardı. “Çekmiyor. Gerçekten ölmek için
Lrika bir g ü n ...” Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ben-
suçlu küçük çocuklar gibi ona bakıyordum alttan alttan. Bir
M ii yana atıp düğmelerin olduğu yerde durdum. Çaktırma­
dan anlamını asla bilmediğim tuhaf tuşlara bastım tekrar. Sonra
jjjhsörün kapısına vurup “Kimse yok m u!” diye bağırdım son
gflcümle. “Boşa uğraşma,” deyince ise çekinerek arkamı dön­
düm- Solgun yüzünde canını sıktığıma dair birkaç mimik sez­
dim-Usulca yere çöktü ve eliyle yanım işaret etti. “Gel... ”
“Sırık bir şeyler yap, çıkar bizi... Sesimizi duyarlarsa gelir­
ler...” Bir yandan asansörün kapısına vurmaya devam ediyor­
d u m konuşurken. “Hey, kimse yok mu?!”

“Yılbaşı ertesi, pek kimse yok apartmanda. Sanmıyorum bi­


rinin duyacağım.”
“Ne demek sanmıyorum?” dedim yanına giderken. Yere çö­
küp omuzlarından tuttum. “Sırık oğlan, korkutma beni. Bak
vallaben kalamam kapalı alanda. Ö lürü m . Cidden...”
“Ölürüz,” dedi m im ik yapmadan. Bu hallerine alışkın değil­
dimsınğın. Tuhaf hissettim kendimi. Omuzlarındaki ellerimi
usulca kaydırdı ve beni yere çekti. Popomun üstüne mecburi
inij yaptım. “En geç iki-üç saate M etin Amca döner. O zaman
kurtuluruz."
“Yâ sırık” dedim kafamdaki şapkayı çıkarırken,
rum."
“Amazon kızı?” Çenemden tuttu ve kafamı kendine
“Amazon kızları da korkuyormuş demek ki.” Cevap verrrıe^
çenemdeki elini çekip önüm e döndüm ve bacaklarımı karnıj^
kadar çektim. Bir süre konuşmadık. B ir yanım korkum azal»,
diye sınğa bir şeyler söylemek istiyor, diğer yanım ne diygç.
ğimi bilmediği için susuyordu. N orm alde hep o konuşur ^
kızardım, ama o akşam o da konuşm uyordu. O yüzden ne diyt
ceğimi bilmiyordum. Bir süre sustuktan sonra dayanamadı^ v
ben konuştum. “Son zamanlarda b i’ tuhafsın. B ir şey mi ş$j|j&
“H m m ... Olması değil olmaması sorun olan bir şeyler Vjr
tabii” dedi bana imalı im alı bakarken. U tanıp başımı önüme &
virdim.
“Oksijeni azaldı burasının... Nefes alm a biraz.”
“Olur,” dedi yine soğuk bir suratla. Yerdeki poşetine uzandı
ve içinden bir şişe çıkardı. “H op, dur orada sarı oğlan,” dedin,
elindeki biraya uzanırken. “D ü n yeterince uğraştım sarhoşla^
zaten, bir de seni çekemem.” E lindeki şişeyi alıp yan taraflım
popomun hemen yanma koydum . “H e m sana güvenemetn, (¡s
metre yerde, sarhoş bir sırık ne yapar hiç bilm iyorum .”
“Ben kolay kolay sarhoş olm am , korkm a.” Poşeti tekrar açip
bir kutu daha çıkardı. “O lm az. Ben gittikten sonra iç .. derken
elindeki şişeyi de aldım. Bu defa sinirle baktı bana. “Yaprak lüt­
fen. .. Gerçekten, biraz kafamın dağılm ası lazım .”
“Siz erkekleri hiç anlam ıyorum . N asıl bir kafaysa içmeden
dağılmıyor,” dedim kaşlarımı çatıp. Y ine tepki vermedi.
“Erkekler aptaldır. Beyinleri uyuşm adan katlanamazlar baa
şeylerin yokluğuna. Şim di izin ver, biraz kendim e geleyim’
Avuçlarını açıp bana doğru uzattı. Şişeyi geri uzatmak yerine
eline bir şaplak geçirdim. “O lm az. Sonra gel kendine. Birazdan
biri gelir bulur bizi zaten...”
“Hiçbir zaman benim isteklerim in ön e m i yok zaten,” der­
ken hışımla poşetinden bir şişe daha çıkanp yana döndü ve tek
dikişte içti.

156
« içme diyorum sana! Kime diyorum?!** Dizlerimin
*^de'yan,na elindeki kutuyu almaya çalıştım ama be-
“İyi* hepsini ben içerim gerekirse, ama yine de sana
S jg|indeki poşeti alıp, dizlerim in üzerinde yana kay-
elimden poşeti almaya çalışırken, poşeti bacaklarımın
^ sikış^np, bir kutunun kapağını açtım. Neden bu sırıkla
. böyle inatlaşma ve iddia ile geçiyordu ki?
^•'ûrnam *vcr içmeyeccğ*m ^ dedi elimdeki şişeyi almaya ça-
v aAy» ne kötü b unun tadı!** Y üzüm ü buruşturarak yere
tc^crar* ^ ara elim den poşeti aldı sırık ve eski yerene
otl,r. ujik kez m i içiyorsun?”
r «Hayır...
-^Jancı!" derken elim deki yarım şişeyi aldı ve tek dikişte
. ¿cinıdi senin içtiğin şişeden içtiğim e göre, dolaylı yoldan
apö?nü§ m ü o ld u k ?” 3 İ
“Cidden içtikçe eski yavşak haline dönüyorsun.” Bacakları-
tekrar göbeğime çektim . “İstersen eşlik edebilirsin.” Poşet­
ten bir şişe çıkarıp bana uzattı. “S ırf sen çok sarhoş olma diye
içeceğini. Aklına başka bir şey gelm esin,” dedim elinden şişeyi
alırken- Daha,önce bizim kileri ya da babam ı sarhoşken topar-
ujuaktan içmeye ne fırsatım ne isteğim olm uştu. Ama orada
sırıkla fazla yakın olm am ızdan dolayı gerildiğini için biraz gev­
şemeye ihtiyacım vardı sanırım . O yüzden tadını sevmediğim
içkiden birkaç yudum daha alm ak istem iştim sadece,. Birkaç yu­
dum sadece... Birkaç... Y u d u m ...

157
Yaprak, ikinci şişenin dibini görünce, pek alışkın ohnadı/j, j •
sarhoş olmuştu. Küçücük asansörün içinde saçmasapan §«rfeıj
söylüyordu 'Barış'm etrafında dönerken. "TYlini mini bir
muştur, pencereme dolm uştur!" B a rış ik i kolunu açıp' asaNjj!f
kapısına yapışıp şarkı söyleyen Yaprak’t yerine oturtmaya
yordu, ama beceremiyordu. "Tamam sarhoş amazon kızını. ‘J.
m a m ... H adi o tu r!”
"fildim onu içeriye, vik vik vik vik öpsün diye, i fşm
"Tamam Yaprak, hadi bırak şu kapıyı! B a k açılacak ¿111^
kalacaksın a ra d a !”
"V ik vik diye ötsene sırtkkuş” derken önünü döndü "W
rak. "V ik vik diye mi öter kuşlar? föoad K unner mıyım ben?'
dedi çocuk gülerek. Yarım saat öncesine kadar canı acayip sıkkındı
ama Yaprak’nı sarhoş olmasıyla biraz keyfi yerine gelmişti. O
hali fazlasıyla tatlı gelmişti ona çünkü.
"Sen ne biliyorsun piçkuş. V ik vik diye öterler onlar..,
V ik . .. V ik ... ” Z o r açtığı gözlerini kırpa kırpa B a n ş ’ı itip !|f
v ik ’ diye öterek asansörün aynalı kısm ına doğru ilerledi.
karşısında durup bir süre kendine baktı. " K im s in ? ” dedi kendi
yansımasına.
"Amazon kızı delirdi!" deyip gülerek Y aprak’ın yanma gitti
Barış. Cliyle aynada Y aprak’ın yansım asını gösterdi. " O tellim
sevgilim. ”
"Çok çirkinm iş." Yaprak tekrar poposunun üzerine oturdu.
Yerde son kalan iki şişeden birine u zan dı tekrar. B a rış ne kadar
elinden almaya çalışsa da döke saça b iraz daha içti, iyi ki sen-

158
tevsen ”* °^ur^u b ilir ..'D ib in d e bâlâ bina
.¡cenin Karış çekerken, ''Sarhoş Amazon kızı, İdilı ola-
Ur yere kadar."
^Vc*n kimsin sarı p iç ? " derken Y a p ra k p arm a k ların ı B a r ış ın
soktu. $ arı§ G0^ olmadan hemen burnundaki elini
l i f Tüprafe »1- " Y a p ra k .. . ” dedi gülerek. Keyfi gitgide daha da
j f r geliyordu. Gibinden telefonunu çıkarıp birkaç renim çekti,
f f y z bu kadar yakınında duruyordu Yaprak. Sarhoşluğun etki-
TjAıaariMş yanakları çok tatlı geldi, sıkıverdi ikisini de. "\Dö-
'^ V g K ju « beni piçello! ” diyerek TBartş’ın muzuna vurdu kız.
W m $& Sadece yanağını sıktım. S ıkam az mıyım?”
'S,kurnazsın. Isırabilirsin... ”
’İyice uçtu- " dedi 'Barış kendi kendine gülerek. "(Daha önce
Sfrkafamı ısırdığın gibi mi Yaprak? Gidden ısırabilir miyim?“
'Evet.
"Zevkle.. . ” 'Barış gözleri kapandı kapanacak olan Yaprak'ın,
u>JaıW121o/an yanağına doğru usulca gidip dudakları tam yana-
^ değecekken durdu. "Ş im d ilik bununla idare et, ” dedi ve var
¡¡ı yok arası ufacık bir buse kondurdu kızın yanağına. "Acımadı
L- 'dedi ktz. "Benim acıd ı,” dedi oğlan gülümseyerek. "Yle-
fasana kızgınken bile bir anda eski salak halime geri dönüyorum
¡¡j?” diye sordu çocuk A m azon kızına. O sırada onu duymayan
Yaprak, Kusacağım galiba, ” deyip elini ağzına götürdü. Tam o
a asansör birden hareketlendi. "Acıcı, uçuyorum... ”
*Sonunda birisi geldi” dedi ve Yaprak'ın da elini tutarak aya­
ğı kalktı Barış.
“Kusuyorum ben s ırık ... ”
’ާ§, dur bak biri geldi, kurtulduk. A z daha dayan!" derken
]]anş, güçlükle ayakta duran Yaprak’ın beline elini doladı. O
atada asansörün kapısı sarsılarak açıldı. Kapının önünde A li ve
Sinan vardı.
~kick
Sinan, başka bir yerde Yaprak’ı arayan O ğ u z 'a haber veri­
yordutelefonla. "B uldu k bulduk, sen eve dön. Yok oğlum bir şey,

159
Umum hadi dün eve nen. H adi, m nra (ptUfUrus ■y-,
lılefımla »tutamayınca. korkup çocuklara haber vurinişJ
haftamıflardt. Tam telefonu cebine koyaıakU ki, C a l ,
"filo, tııjlıtıu, mnuaj attım ya bulduk diye. Yok, yat y a tiu iıjS m
hunin harla çıkmu, hir de »enle uğraşmayalım. Yoh ÎcuityJ**1'
merak etme tamam, fjerek yok diyorum mal mısın,
adamı kapatıyorum. Ya tu* be, kapat »alak herif! * d
"fjllkhan m ı?" dedi fll'ı kucağında Yaprak ile uürutlffg. «¿¿m
İHttj mu? fjtlkkuş.,. 1'langi kuş? f jtik k u f... Y apraitm ^^^^k
kucağında biraz daha sızmıştı ama hâlâ kendi kendin^herL
atlıyordu, "Aynen. fjeri zekâlı tutturdu ben de g d e c e ğ k ^^^
diye cevap verdi A li'y e S inan.
"fflerak etmiftir a d a ...
"K ız Yaprak, ” dedi kafatınt f i l i n i n gtjğstinâpki
uzatırken. "K ız kafasına fışftşladığım, korkuttun b ızi.,,*
"Piç fış kayıkçı... Kayıkçının böreği.,, flkşanıa kujjptsW.
rejji... 1'lop hop eder. , . "
"13u ne ananını tutayım, bunun kafa içince 3 . mntfa $¡¿1
direkt."
, "Şifim yeldi A l i . . . "
< "Tamam tık biraz, a z kaldı eve. ' A l t usulca gülümsedi, b k
"Barışa gitmesine biraz tık ılta da, Yaprak"ın ¿arhoş o l m t ^ İ
kızgın olta da, o hallerini görünce bütün kızgınlığı gitmişti, ^ H
yeceğim f i l i . . ."
"Kanka düşünsene kucağına işiyor... V alla üç yıl dalga
çerim.
"Sus lan, çok konuşma."
"Katıka, anneme O y a teyze yi arattım , bu gece g e n M ^ H
miç . S ize götürelim. "
"Ö yle yapacağım zaten. ~
"TBen de kalırım, tek başına uğraşamazsın bu canauarla. şğ
"Yok sen eve git, ben hallederim. ”
"Kanka ama-”
"flması falan yok oğlum, sen git dinlen. T3en ludfcfr
a fıi olarak sarhoş bakıyorum, sıkıntı değili" doı/ip
uyulacakları yol ayrıntından tek başına döndü onu din -
Sö'!'" ıfc flfka sı dönükken * H adi iyi geceler," deıneyi de ihmal
¿¡yiaıı'â] Ve kollarında gitgide ağırlaşan Yaprak’la evin
jmm
¡¡¡¡3
m« *

İ ü fîl eve girince kucağındaki Yaprak'ı usulca yere bıraktı.


'Hadi tuvalete git bakalım hemen " dedi. Yaprak kanepenin kena-
■helİMİ yalanıp, kafasını kanepenin ucuna dayadı. "K a çtı... ”
fye mırıldandı kendi kendine.
"Hadi güzelim, " diye yineledi f i l i . Yaprak’ı omuzlarından
tııp kaldırırken. "Kaçmamıştır o. ğidelim yap çişini. H a d i..."
"Ya kaçtı diyorum içine," derken f i l i ’nin kollarından kurtulup
¡ikrar halıya oturdu Yaprak, f i l i ise gülerek yanına çöktü. "Peki

"filikuş. ■
■filik uş kusacağım."
*¡(us güzelim, filışkınım ben kusmuk temizlemeye, ğökhan
¡ıjıriHiHkini temizliyorum sürekli, şeninkini mi temizlemeyece­
ğim. Kus. ■ ■
"filikuş... İBir tuhaf hissediyorum kendimi. TBöyle kafamda
flfnka yerlileri dans ediyor gibi. "
"Öyle »ıı?” dedi f i l i gülerek. "U yum ak ister misin biraz?'’
"filikuş... galiba kustum. ”
"Yaprak, 5 dedi f i l i gülerek. " Ş u an sana kızgın olmam la­

nın, ama böyle tatlı olarak işimi güçleştiriyorsun.”


"filiku§... Kendimi dövmek istiyorum. ”
"Beni asla duymuyorsun değil m i? " derken, Yaprak't çene­
sinden tutup kendine çevirdi f i l i , gözlerine yakından bakmayalı
aun zaman olmuştu, kalbi hızlanınca tekrar yana çevirdi kızın
fcjıııı. Yle zaman ona yakından baksa kendini kötü hisseder­
di. ’filikuş... Kulağımda kedi var."
|Öylemi? O ndan mı duymuyorsun beni?"
“Vik vik vik.. £"

161
‘Duymuyorsun değil mi? @uysan da anlamıyorsun^*
Tjlini mini bir /llikuş donmuştur. . f
E f i l »t ulan sana. ”
"V ik vik vik diye öterken. .. ”
"Aşığım sana. ”
|Öterken pırladı ellerim c ırla d ı...”
"Çok âşığım.”
"V ik vik v ik .. . ”
"Köpekler gibi. ”
"Kusacağım. ”
" Çok âşığım. ” A li, Yaprak’m algılayamadığını bilse _____
inek istediği cümleleri yüzüne söyleyince, göğsündeki a ğ t r l,^
lemiş gibi hissetti o an. gülümsedi. '"Böyle bayağı âşığm
"Ali, kafanda bir şey var. f i t g ib i... ”
"Çok âşığım ulan. ”
"/ili çişim geldi... ”
"Peki peki,” dedi A l i gülerek. Keyfi yerine daha da g e jaK
Clini tuttu Yaprak’tn, onu ayağa kaldırdı ve kucağına aldı J p t
kaç adım atıp kapıyı ayağıyla açtı ve lavaboya götürdii. lUsııh
yere indirdi ve 23ak Yaprak ben çıkıyorum, düzgünce yap ¿mm
pantolonunu çekmeyi unutma. Tamam m ı? işin bitince banali
ğır,” diye tembih etti. O n a y beklerken, " K açtı . . . " dedi fea^,
sında kocaman bir anaokulu çocuğu gibi duran sevdiği kız. Öner
güldü, sonra "K ızım dalga mı geçiyorsun benimle? ” diye çıkıştı
"Kusacağım galiba. ”
"Yaprak... H adi güzelim yap çişini de yatırayım yatağına.
H a d i... ”
"fllikuş kusacağım ga-’’
Yaprak, lafım bitirmeden H l i ’nin üzerine doğru kustu bu defa.
"Şurada klozet varken üzerime kustuğun için seni tebrik idi-
yorum Yaprak. ” f i l i , omuzlarından tutup yere indirdi Yaprak).
H âlâ kusuyordu Yaprak, f i l i klozeti açıp onun geri kalanını kus-
»tası için yardımcı oldu. K ız ne var ne yok kustuktan soıım fl{,
kusmuk olan tişörtünü üzerinden çıkarıp ters çevirdi ı» tnm

162
'. "'ffcptak'M ağzını sildi. "H ad i*" dedi ayağa kalkarken.
l i f i I '||f| boşalttın galiba." Tekrar kucağına aldı Yaprak'ı.
İçi** i toka düştü bu defa kızın- U zu n siyah saçları aşağı
Çileri A l i fnin gtplak üstüne dokununca usulca ses
«$oğuk m uyum ?h Yaprak*tan cevap gelmedi, ğütümsedi
fi*\Qzür dilerim gülselini. ”
fflir; onu arayıp "Y aprak beni arayıp saçm aladı, şimdi de
Ş-** fapalif” deyince öyle bir korkm uştu ki A l i , o soğukta
^ \ e çıkıvermişti dışarı. O yüzden biraz soğuktu bedeni,
odasın« varınca usulca y ata ğa bıraktı Y aprak'ı. " H ad i
■ ” Yaprak sızm ıştı. "T am am had i güzelim , sok bacağını
' r J o t ı M *Ç1,te' *' T b d a Y a p ra k ’ı yorganın içine soktu.
M P j jakika öylece Y a p ra k 'ı iz le d i, sonra dolaptan birkaç tane
P çıkarıp üst üste üzerine serdi. Üşümesinden korkmuş-
11 bittikten sonra üzerine bir k a z a k geçirip yatak odasının
^’jLoHltfia çıktı. Yle olursa olsun , o gece b ira z kötü hissediyordu
jP]m it Yaprak'ı bulduğu yer yüzü nd e n . S ig a r a içmek istedi, her
j ¡¡açış yoluydu bu onun. JPerdeyi sonuna k adar açtı. Yap-
¡¿i'a bakabilmek için| S t r t ın ı balkon demirlerine dayadı. Telefo­
nundan rasgele bir radyo k a n alı açtı ve sigarasını yaktı. Ş ansına
radyoda çalan şarkı " H a lu k Levent - A n la ş a n a ” idi. " Ş a rk ıla r
fa yardımcı olmuyor" dedi gülüm serken. S ig a ra s ın ı dudaklarına
g ö tü rü p sağlam bir nefes çekti içine. Y a p ra k 1ın geceye karışmış si­
liksiluetine doğru üfledi. ¡D u m a n ın b ittiğ i yerden, nakarata eşlik
itti o da usulca. " Ö lü r ü m a şk ın a y a r . .. Ö l ü r ü m diyar d iy a r ...
Denibiraz a n la ş a n a ... ” S ig a r a s ın ı tekrar götürdü dudaklarına.
*Sarıl bana... 'Beni b ira z a n la ş a n a ...

163
Sabah gözlerimi kan cer içimle açtığımda, bir *(}fe ne '
ğuntı anlayamadım. Sonra yavaş yavaş bilincim yeriıit J j 1'
Ali’nin odasında olduğum u fark ettim. Nc oldu h a tir l* '
dunı ama yine süper kahramanım Ali beni kunarnmjjjf?*'
Üzerimde onlarca yorgan ve battaniye vardı. T crlcnıejB
manialı diye dfl{ttnerek Ozerimdekileri hızlıca kenara ç Jp ’
“Siktir.. .* Alnma işemtşam. hnikle tekrar yorgan ve bat^
lert üzerime çektim. 'Siktir... Siktir... Sikti r!" En son 6 ^
davken misafirlikte alttım işemiş, annemden dayak » g S
O günden sonra ilk kez... “Allah kahretsin, ulan n»ı| o j j r
iş?!* Aklımdan neler yapabileceğimi geçirdim hızlıca. Afi
rürse utançtan kendi bedenim kendini imha ederdi. Kiiçu}^
altıma kaçırdığımda yatağı yorganı pencereden aşağı atardı^
onu yapamazdım... Kendimi oraya kilitleyip saç kunıtmı¡v
kinesiyle kurutmayı düşündüm, ama kolcu... Olmuyordu
düşünürsem düşüneyim, o ıslaklıkla ‘ne bok yiyeceğim ¡¡^
ruh halinden öteye gidemiyordum. Ben kendi düş&ugl^
içinde kafeyı yemek üzereyken Ali girdi içeri. Ö nce uysıtd.^,,
fark etmeyip çekmeceden bir şey aldı. Sonra ise hant « H
“Uyandın mı? dedi. Uyandım da işte . 1ladı kalk. Göklta’ı
yanına gideceğiz. Kahvaltıya bekliyorlar.*
“Sen git... Ben arkandan gelirim ." Sesim kedi gıluçıfas^
Ali tam kapıdan çıkacaktı ki, ses to n u m d an ve vite iftitmlm
bir şeyler sezinleyip d urd u ve bana baktı. “İyi misin Mtfflfl
‘ Neden iyi olm ayacakm ışım .Çok iyiyim.* '

164
^ tk 'd i y m ııiH rt gölÎP İiöO i " I h ı y l l / Ifa d ı'.im (m m u n
, 141li» ııÜUliil'ü y tıpına,”
K*|V|i |,n |py yok derlim I lıuli »rıı j.>,ıı, benim İmi iıyitrı viıı, «r >
j L pt,i(liKİ*n..-,!B!leri»n hftliı pÖğıiBjîMİil üw riııdi\yorganı
^ k ı uıuıyt>ı>i«>ciı. "Mıprcık..." dedi gttlei'ek. "Yok*»,,,''
*'*1 layırl** dlyrıck kafamı yorganın Içlııe «oktum, "I layır, Im-
|Wyir, hnyırl“
»fül/rlım ıKamıin, bıık sarhoşken olur böyle y y lc r," dedi
Mİiiil«f,,n" •ıru.sııicUı. "ile n boijiııııı mı kilitliyorum Gökhan'ı
¡5 banyoya?”
*yi»uı»f mısınPI"
•Cıkur kafanı güzelim, hadi, Sorun değil..."

■Hali IıUtü olursun,"


"Ali111 " I'11' utandırma beni, ölüy orum zatcnl”
-Haksem dürüm yapıp banyoya götürmeye mecbur bırakma
^„¡"Sesimi çıkarmadım, O anda Ali sanırım dediğini yapma*
ıhladı ki, sarsıldım. "Alı," dediııı bağımı yorgandan çıkarır*
' o ¡se yorganın uçlanın içe katlayıp bcııi yorganın içinde
lllriimyaP'nıŞı om zuna atmıştı bile. “Ali, indir beni yeıcl"
«Seninle mi uğraşacağım? Dalıa kahvaltıya gideceğiz,"
“Ali, indir, yalla korkuyorum !" Omzunda yorgan arası dü-
rilıiı banyoya taşıdı beni ve yorganım la birlikte küvetin içine
İntaktı. “Yorganı, kıyafetlerini falan kapının ötıüııc bırak, iyice
yılcııı. 080 saııa temiz birkaç parça kıyafet bırakacağını kapıya,
rtık idare edeceksin benimkilerle. Ben o arada kirlileri, nevre-
si,n|eri falan makineye atayım, sonra hemen çıkalım. Tamam
mı?Bizi bekliyorlar." Ali o kadar sıradan şeylermiş gibi bahse­
diyordu ki, beni rahatlatmak iç in ... Y ü z ü m e bile bakmadı utan­
mayayımdiye, hemen çıktı banyodan. O an o kadar utanmıştım
ki, Ali çıktıktan sonra birkaç dakika küvetin içinde tepinip ken­
dime küfrettim. Ah fedakâr A lik u ş u m ... Bir çişim i temizleme­
di#kalmıştı!

165
Akşam Gökhan İardan eve A li'n in kıyafetleriyle
buren. Kapıda cebimde anahtar olmadığım fay
fetimin cebinde kamış oba gerekti. Paspa*ın
anahtan alıp, kapıyı açtım. Annemler çok j ü k ö r ^ S J ^ M
mişlerdi. Doğruca odama çıkıp üzerimi d e ^ tird itn
zıpladım. Tam telefonumu çıkarıp biraz oyun <
gözüme bir kutu takıldı. Daha önce orada olma<Ji(jÇu^|^^HB
halbuki... Ayağa kalkıp kutunun olduğu yere ile r le d i^ ^ H
ğını usulca açtım. İçinde siyah saçlı bir bebek vardı,
yeşil, tek om uzlu bir elbise... Elinde o k ... “Amazon
tunun dibindeki zarfı hızlıca açtım . Bir adet ‘1 O c a J^ ^ H
yaprağı vardı. Bir de not...

“Dün için özür dilerim Amazon kızım . Biraz,,, ju 3 |


dım. Bu takvim yaprağı sende kalsın. Bana âşık ola
her yıl bir tanesini daha kat yanına. Ş im d ilik , senin yerini
yapıyorum bunu. Bu arada... Üzgünüm bunu yapacağımta
sanırım biraz seni korkutacağım seni ama... Arkanı d ö n ^j!

Arkamı döndüğümde ise gözlerim kocaman açıldı ve |||i


bir çığlık attım.
“Sırık?!”

166
V İr m i İ k in c i B ttlü ın

t* ji^nuıl» ûylevt dururken nOrttncv, önrt bu tokc


yuııti dakikada t;ı$lık auıuy* vt «ulamaya batladıııı İlana
’^'mıv’1‘Ht't ım; Ancak hırka«, ılakıka oıur oııalıkta çilekli
' .„ti ıloUjujiM» aklıma geldikçe, yeriıı dibine girmek, »ırı-
vtf'uliV gftmniek istiyordum. “Saptklatııı eiendttı!" diye tu
^İmi oU»ı*mu MAlwn 1mi yuınruk grçırukeıı, ’ Şu, bağırma
\ !;,||.ıhı #£vnucdim hiçbir *ey, yemııı ederimi"
»Ul»ıı ııe demek görmedim, bildirin ıkı saat dolandım bu*
bW."OkMiKUim. "Üccrtıııı deriştirdim! İliç mi uuıuıutı
^uliııse««1’
"Veatiı*ederini görmedim diyorum u ıu , o kadar dü|Unccsu
-,nfi Bîr süre yan tarafta saklandım, bir dinleten...”
‘Um beni delirtme! Utan düfünccsu olmayan biri ne diye
kentte bir kutu evine gizliden girer ?Ya babam görse?!"
•Bugünde evde deliller diye biliyordum... Yanlış duyum

"laıı çakma Sherlock, ne duyumundan bahsediyorsun?” de-


j# bir dnü daha atıp ûsertne doğru. Tam tekrar göğsünün
uhk bir yumruk atacaktım kı bileğimden tuttu beni ve
|gşıy«iadı. ‘Bcııı iki dakika dinle, gideceğim.”
%i«îc-£İm değil mı çilekli bir |ey.„* dedim burnumu çc-
|**t *Çıkidıdedi altımı kırıjurarak. Sanırım gerçekten gör*
B İ I Uu| ver lamam, ne diyorsan de git. Akşamın bu
saannde evime gizliden girmek için sağlam bir sebebi» w
umarım."
“Şey için gelmiştim aslında,” dedi gözlerini kaçırarak i
nenler bugün yok sanmıştım am a... Eğer biraz vakit
Benimle bir yere gelir misin? Sana göstermek iste-" der|Z!/‘-
rık, daha cümlesini bitiremeden olabileceklerin cn kötti*ö _Î*
ve aşağıdan kapının örtülm e sesi geldi. Harika.

Eve en olmadık zamanda dönen annemlere hızlıca ho»


din deyip, ders çalışacağım bahanesiyle kendim i odaya ka
kapıyı kilitledim birkaç dakika içinde. Sonra aklıma ilk'
kişiyi, G ökhan’ı aradım. İkinci aramam da anca açtı, ben
müebbet yemiş suçlu gibi volta atarken. “G ökhan, bittim^*
Gökhan!” dedim panikle. “G ökhan, babam lar geldi! Yok, so 11
o değil... Mal mısın, bir dinle u lan!” Sırık ise sanki hiçbir
olmamış gibi sandalyeme oturm uş, dö n ü y o rd u sadece, g jjf
sinirli bir bakış atıp telefondaki G ö k h a n ’a d ö n d üm . “Sınk ^
nim odamda şu an. Evet, yam pirik o la n ..
“Sırık... Yampirik... Piçcllo... Bakalım daha neler d u y ^
ğım!” dedi sandalyede dönerken. B u r n u m u kırıştırarak bak
makla yetindim sadece. “G ökhan, A llah’ın varsa bir bahaneyi
gelin bize de çıkarın şunu odamdan. Babam görürse biterim."
Barış, “Ben diyorum, söyleyeyim k ızın ızı seviyorum diw
izin vermiyor!” diye bağırdı G ö k h a n ’a ayağa kalkıp.
“Gökkuş, küfretme tamam, bir şey b u l, gel kurtar beni.Yok­
sa ikinci kattan atacağım sınğı, hapislerde çürüyeceğim!.? der­
ken telefon suratıma kapatıldı. Telefona bir süre kaşlarımı ça-
tarak bakıp, cebime sıkıştırdım. M u h te m e le n geliyordu. Bam
oturduğu yerden dik dik bakan sırığa d il çıkarıp, yatağıma yarım
yamalak oturdum her an kalkacakmış gibi. Babam odaya gelse,
sıçtığımın resmiydi. Saklasan saklanm azdı ki sırık... Dirseği­
m i dizime dayayıp ellerimi y ü zü m e k oy d u m . “N e yapacağım
b e n ...” O an bir ışık kütlesi geldi g ö z ü m ü n önüne. Gözlerimi

168
rak I* W m '"nıfit hakimi. “Mut mııın, n,,|fll
< 5 ^if'Uttı ıtııW
pfj|-^ jniıydm," dctli yarım bir gültjmiı?m#ylf. Kainim ç<>»
nj^cIciisc Ü^i'İnit' böylr geldikçe, günden gllıır dalla dn
vti^ rdm11' l*llul 11l°y l’,M ‘ koıuıyitıadmt öyleni
| | l | İ l i korkuda» ikide bir kapıyı kontrol inliyordum, mil
§ 1 unu krtuli kendini' sandalyede deliliyordu ( )iı dakika
| r nrJ ,^ .u ıu zili î-üIiika adrenalinim tavan yaptı, l i r
urdufrıni yerden kalktım. "Kalk »ırık, ne olur ııc olmaz,
|,|f" .|gI, çırada... Şuraya... Yok ya da şurayn ,* Oaııki paııi
# 1 ,|ur olııiaz yerleri gösteriyordum, Hlürı ayağım birbirine
İ 1’1' „ ,(,l]\nuım, o kutuya eminim «aklanabilirim Yiıprak,”
öP*- 0 |)cjl çoktan dışarıdan kapıyı kilitlemiytım bile onun
Koşarak merdivenlerden indim. Annem ınut/aktaydı
babanı açmıştı. Hcn merdivenin ortalarındaykeıı “Ço*
•feji |,ayırtlır?" dediğini duyunca babamın, vadece Gökhan'ın
. fiğini anladım. 1larika... Hakin sız curcunaya,,,
‘Aaaj. kimler gelmişi” dedim merdivenin son basamasına
bir gülümsemeyle, Udim in ettiğim gibi hepıi
|jnce y a p m a c ık
Lni§ti. Ali. Sinan, O ğ u z ve G ökhan,..
‘ M erhaba Taner Amca! Biz de ders çalışmaya geldik de,,,”
tolİ Oğuz gerçek kesit oyunculuğuyla. ‘Şu çocuğa numara yap­
mayın,' diye geçirdim içimden. Hem yine o tuhaf pijamala­
rdan birini giyip gelmişti. Kafasında ise göz desenli uyku han*
di,. Esnemesine bakılırsa uykudan uyanmıştı. O haliyle değil
babam,hiç kimse ciddiye almazdı Oğuz'u. “Ders mi?" dedi ba­
bım bir bana bir esneyen Oğuz’a bakarak. Otuz iki dışirni gös­
tererekgüldüm. “Evet babacığım, sınav haftamız başlıyor ya...
Ondan... Şimdiden başlayalım dedik, vakit kaybetmeyelim.’*
‘Atılıyorum kızım...” dedi babam ama pek içine sinmediği,
kiliydi. Sadece çocukların yanında bir şey diyemedi. “Kapıda
ialdiM?, geçin bakalım...”
yukarı çıkalım doğruca babacığım,” deditn Oğuz'dan
İp * bir oyunculukla. Babam biraz pimpiriklerıse de, bir jey
demedi yine. Ben de bizimkileri ufak bir el hareketiyle rn&P
vene yönelttim. Merdivenden çıkarken Ali kulağıma
“Nasıl girdi bu piç senin odana?”
“Valla bilmiyorum Ali, geldiğimde buradaydı. Ama bat
olur kavga çıkarmayın... O lu r mu? Şuradan babam görrnM?*
çıksın yeter bana.” Cevap vermedi Ali, sadece sinirle önüne S **1
dü. Birkaç basamak sonra benim odamın olduğu kata u]^ '
Bizimkiler kendi kendilerine homurdanıyorken b a b a m ^ İ p
gelmediğini kontrol ederek kapıyı açtım. İçeri g ird iğ im i^ I
nkyine aynı bıraktığım yerdeydi. Ben içeri girince gülüırü*Α
elini kaldırdı. Kafamla kesmesini işaret ettim. Sırasıyla ^
odaya girince kapıyı kilitledim. “Çocuklar, önce sakin olun
çin şöyle,” dedim Banş’a ters ters bakan bizimkilere. “G rjffli
de ben geçirmeye geldim be Yaprak,” dedi Gökhan, Barış’j^*
nirle bakarak. “Gökkuş! Olay çıkarmak yok dedim.” Gökhan * f;
Ali’yi kollanndan tutup benim yatağıma götürdüm. Sinan d, b
söylenerek yatağımın ucundaki halıya çöktü. O ğu z’u ise Iç^j k
haline bıraknm. “Şimdi gençler,” dedim tam halının ortasın*), s;
durup, “nasıl çıkaracaksınız bu sınğı şüphe çekmeden?"
“Ben diyorum ki dört parçaya ayıralım, taşıması kolay olur» n
“Sinan,” dedim dişlerimi sıkarak. “Espri yapma, fikir üret'*
“Valla Sinan haklı Yaprak’ım , en kolayı o.” ^ z
“Bence arkadaşlar, benim pijam alarımı sınğa giydirelim, ara- İ
miza karışsın çıkarken,” dedi O ğ u z, kapının önündeki halının
üzerine kedi misali kıvrılırken. Kim se sallamadı. Sonra “Ne. I
den girdin kızın evine? Nasıl b u kadar sorumsuz olabiliyorsun '
ulan? Hiç m i düşünce yok sende?” dedi A li diğerlerinden fark­
lı olarak, büyük bir sakinlikle. S in irin i laflarına sıkıştırıyordu.
“Ali,” dedim çekinerek, “zamanı değil.”
“Bırak Yaprak Konuşsun.” Barış ilk kez konuşmuştu. “Siz
gecenin bir saati buraya gelebiliyorken, ben bir kez emrivaki
yaptım. Ç ün k ü benim sizin gibi o n u n yanına her dakika gelme
şansım yok. Değil m i?”
“Demek ki o şansı sana Yaprak vermiyor. Neden üstüne gi­
diyorsun?” v S ' i l l t * I sf

170
»0 stüne gitmesem on küsur yıl beklemem gerekecek Değil
•Aji?"
^ *$enin gibi biri ‘on ay’ anca bekleyebilir. Öyle de oldu değil

»Beklemek saçma. Harekete geçmek lazım. İstediğin şey için


sizin tabirinizle ‘yavşaklık’ demek değil. Bunu anla-
^g jıiız gün çok yakın... ”
^«Çocuklar yeter... N e d e n bahsettiği-”
'Yaprak, sen karışma. Geç şöyle,” dedi Sinan oturduğu yer-
.. kalkarak. Beni kolum dan çekip yanma oturttu. “Bak...”
Gökhan. “Yaprak benim için annemden sonra gelir. Ne
•]im ne de başka bir kız... Kimse onun kadar değerli olma­
lı diğerlerinin de benim gibi düşündüğüne eminim. Çok
^ k a r ı ş m ı y o r u z diye devenin kulağına su kaçırma. Sınırını
¡,¡1" Gökhan’ın söylediklerini şoklar içinde izliyordum. Gök-
“Ha dersen ki sınırım ı bilm iyorum , seni sınıra götürür,
sınır çizgisinde sikerim.”
“H a lbu k i çok iyi gidiyordun G ökhan,” dedim. “Duygulan­
mama iki saniye kalmıştı, cidden.”
“Heyecanınızı anlıyorum gençler, ama sizin söylediklerim­
le sadece Yaprak’ın hatırına katlanıyorum. Bana bir tek Yaprak
lonşabilir. O yüzden, boşa k üfü r edip kotanızı doldurmayın.”
“Seni kotam dolana kadar si-” derken Gökhan, ayağına vur­
dum. “Lan Y ıprak, bak sen de karışma iki dakika! Buraya olay
vardedin geldik, ben anlam am , k ü fü r edip rahatlamam lazım.”
“Ulan babam d e rs çalışıyoruz sanıyor, yavaş!”
“Tamam tamam, O rtadoğu ve Balkanlar’m en orta yol bulu­
curaesesi Oğuz her şeyi halledecek” Kıvrıldığı halıdan kalkn
Oğuz, poposunu kaşıyarak. “Bir planım var!”
“Ya Oğuz siktir git,” dedi Sinan yatağımdaki m inik yastığı
Oğuz’a fırlatırken. “Lan bir dinleyin! Bence sırığı götürmeye­
lim, Taner Amca’yı götürelim . N asıl fikir?” H epim iz gözleri­
mizden çıkan lazer ışınlarıyla O ğ u z ’u öldürm eye çalışacaktık ki,
sinirlendiğimizi anlayıp “Ay, k ıçım ın kenarlan!” diyerek kalküğı
yeregeri kıvrıldı.

171
“Şimdi herkes sessiz olsun. Kavga iitcmiyiffiinı,
amaca odaklanın."
"VS nasıl ya? A sıl «m aç »tnga s ik c r tm ç k d e # » ı m y ı h n | l MiSm
“G öktün!" dedim sinirle. "Yemin ederim amactfjMj^Bg vereyim
se n i d e yatırtırım ha! Şap koyacağım -y enıcftif» Itırlc ffün, Hfc*.
rcccğim fazbltğtnı komple!m ret e*$M
“Yaprak kanka, biraz fâzla koyup komple g ıada «Um
Gökhan’ı,* dedi Oğuz yattı# yerden, ile r ortayı gol* cc&bsiMs
sİ gerekirdi Gökhan ile uğraşmak için, çünkü bu onun W- *öyl
felsefesi haline gelmişti. Gökhan küfretmeye h a g ırb n g ^?* İdBİei^İ
odadaki tek mantıklı kişi Ali'den bir plan fikri geldi
Wjk sonra kalkan/. Biriniz Taner Amca'yt «ry-tlayacak/lfl^^^H
V Teyze'yi... O arada diğer üç kişi kamufle edecek b u n a , , ^ *W<
■r manı mı?” loncan
“Bence de... Evet evet, kesinlikle Ali haklı!" dedim haltmış
elimi çırparak alarak a
*ft ben hâli dörde ayıralım diyorum... * Oğuz'u
*V&prak, sen neden içindeki prensesi göremiyor ıun, fiyordu
anladım şim d i." feKrdfi
“Sırık, istersen ben senin içindeki prensesi göKercyiİ^B nne*di
olur mu? Biraz derine dalmam gerekebilir yalnız." -Hl
yine söbliminal küfürler ediyordu. Hay küfür edkme Ama o
ğmı...*Ucuz göndermeler yapmak için fâzla büy Ş Î
Neyse, ben yine susayım, yoksa Amazon kızım uzttlc€(|g^H| d a l. ar
mî Mıprak?*diye dik dik cevap verdi Ban§ hiç l<klr rncd&» fc* tnnûhi
şekilde. “Ulan sırık demeyeyim demeyeyim dedim <k+wğm mim!W
sus işte bence yani!* dedim ellerimi ıkı yana açıp. *Oj
"Ooo, emir büyük yerden. Peki, susuyorum.* M m
Bm ş gerçekten âzla ukalaydı o gece. Sanırım b tm tk
«ad» î
beni kıskandığı dön erkek varken girdini daha da JN İ^H
mm*
çekmişti. Nedense bu duruma bu yüzden fazla kız*mrçtrt(İ
"Bu arada sınğın cezasını şimdi belirlemeye m it t iğ i 10
I %
jjençJer?" dedi Gökhan şeytanı bir bakışta, ^ ita r jB H jiİı
¿M pi
mtz varken.»*9

m
=£ inl ¡cin fark etmez," dedi Barış büyük bir özgüvenle
^ gülerek. “Buyurun."
^Beıice de,” diye yattığı yerden zıpladı O ğuz. “N c olur ben
röyjnı cezasını. N e olu r!”
»Sss sırık bak bu çocuğu görüyor m usun,” diye O ğ u z’u işa-
- 5 inan. Üzerinde bir sürü harfin olduğu pijaması ile or-
t etti ■
^ ı duruyorc*u zıplayarak. “Bak eğer şu çocuğa tamam sen ver
ou dersek, sıçtın. Şu an elimizdesin yani...'
“Öyle m'?” dedi Barış küçümseyen bir gülümsemeyle. “Fi­
llerini merakla bekliyorum .”

“Ya da koşarak öğretmenler odasına girip ‘sarılmandan belli


mı belimi, çok canım acıdı çeksene elini’ desin.” Oğuz
Urtun ortasına oturup hayal gücündeki b ü tü n saçmalıkları ceza
Jjj^k sınğın önüne sermeye başlamıştı, sırık ise şoklar içinde
Oğuz’u dinliyordu. Biz de ‘biz dedik sana’ der gibi gülerek iz­
liyorduk bu manzarayı. “O da olm adı okul koridorlarında ‘tren
g e lir düttürü, dü d ü ğ ü n ü ö ttü r ü ’ türk üsün ü söylesin. Ama üze­

rine ‘düdüğümü öttürecek kişi aranıyor’ yazan bir tişört giysin.”


“Hâlâ tatmin olm adın m ı sırık efendi?” dedim Barış’a doğru,
a o şoke olmuş suratıyla y üzü m e bakabildi sadece.
“Ya da minibüse binip para uzatırken ‘A bi şuradan bir öğren­
ci al, ama beni benden alırsan seni sana bırakm am ’ desin. Zaten
minibüs şoförleri asabi oluyor, o dakika kuytu bir yere çeker
minibüsü, sırıktan alacağını alır.”
‘Oğuz’un bilinçaltı beni bile ü rk ü tü y o r...”
“Bir başka önerim de şu ... Fuat A b i’n in kahvehanesine gi­
dip, Fuat Abi’ye herkesin ortasında ‘Sen bana bir gül versen,
inadı bırakıp sevsen, ö lü r m ü s ü n be sevgilim, azıcık ucundan
versen’ desin. Fuat A m ca eski güreşçilerden.”
“İlla bir ponçikleteceksin sırığı,” dedi Sinan gülerek.
“Gerçekten şoklar içe risin de yim ...” Sırık tu h a f bir yüz ifa­
desiyle bana baktı. “Gerçekten bana b u cezalardan birini m i ve­
receksiniz?”

173
“Hayır. Senin cezanı ben belirledim bile. Sonra öğretici
sin..." deyince Ali, hepimiz meraklı gözlerle ona baktık.
cezası? Bize neden söylemiyorsun Alikuş?”
“öyle işte... Siz de üstelemeyin. Bir bildiğim var,” dedi ^
lerini Barış’tan ayırmayarak. Barış da aynı şekilde karalık
Ali’nin bakışlarına. “Artık kalksak m ı bu arada? Saat gcç ^
epey. Birazdan Taner Amca basacak bizi.
“Aynen ha, kalkalım yavaştan. Siz yine de şu dörde b ö l^
işini bir düşünün derim ...”
Ben dişlerimi sıkarak, “G ökhan!” diye bağırınca “Tamain^
aman!" dedi ç i r k e f mahalle kadını yüz ifadesiyle.
“Şimdi önce ben aşağı iniyorum , Taner Amca’yı oyallyact
ğım. Yaprak sen anneni mutfağa çağır. Siz üçünüz de ben size
mesaj atınca doğruca aşağı inip sırığı çıkann.
Ali yine her şeyi planlam ış«. D ediğini yaptık. Gerçekten de
kalbim yerinden çıkacak gibi olsa da, bir şekilde her şey planlın-
dığı gibi gitti. O ğuz gitmeden yine babama Gerçek Kesit oyun,
culuğuyla ‘İyi geceler Taner Amca. Gerçekten çok verimli bir
şekilde ders çalıştık. O yüzden çok m utluy um §u an’ demeseydi
daha iyi olacaktı ya neyse... B izim kileri yollayıp babamın bit
şeylerden şüphelenip şüphelenm ediğini anlamak için onutüj
biraz vakit geçirdim. Sonrası ise, olayları unutm ak için çekilen
derin bir uyku...

174
^jSföf'fcerfcest gönderip* İç ir iş il? yut u t : kalmıştı, T)ir sûru ko-
daha ötür konuştukları parkın oraya gittiler. Siyam
cebine attığındat paketi tince ılartş'a uzattı, !'hı
''rSjsLfft kullanmadığı için geri çevirdi bn jesti. / ili sidaraeıni
Wffîrğiri§indeki davara yaslanıp tutuşturdu i l l i . ¡Birincisi t
«ıçııtttscı;)«!« şeylere kalkışma, " dedi. " Yujmik'm
ş?y yapın iyona m bu her zaman laprakı dinleyeceğini
gelmez. l kincisi. lapm k narken bana hunim duygula*
M U ğili göndemeler yapına. ağır sikeriıa seni, k im e alamaz
| 3 p u Uçîâıcüsn. * dedi sakin t a m u ı koruyarak, "cezam Tap•
m * M r dilemek... O n a /vhmu/i mr kötü hisset t irılit/iu için,"
c/ec/i $ a n § onun ilk iki söylediğini ılııı/ımu
Mm-ğfhrk* Son söylediği gerçekten şaşırtmıştı çünkü kendisini.
:Sp ? Yaprak'a sürekli içinde bir prenses var* ya da 'sana
jİlfe tM kanıtlayacağım' deyip duruyorsun. A m a senin vıı sik*
¡jf0 İn zihniyetinin anlamadığı bir şey var. futbolu, panloloııu,
m m ktkM eı? ait §eylermi§ gibi gösterip onları vS'öi'cn k u la n öte--
ya da kışlanı yontulan şeyleri seven erkekleri aynı
y^Mj/titgılaınak. .. H u ... H iç adil değil, Ucust... /hı/ıj/or
yani. pmıses olması için o sıçtığımın camdan topuk*
k mskkîbmtu mı giymesi gerekiyor sadece? i lenim prensesim
kmj*$ tM'ip küfür ediyor b e l k i ( J l a m a z m ı/ ./Işkın umurum
Barış. lapm k ııı kendine olan saygısını azaltmaktan
^ H h i ^ınıum/orsıiM. tğ e r aşkın için savaşacaksan dü>
rakip olarak kabul etmem."
Y ir m i Ü ç ü n c ü B ö lü m

Cumartesi günleri her zam an öğleye d oğru uyanırdım,


o gün, Alilere ders çalışmaya gideceğim için biraz erken uya*
mam gerekti. Uykuya canından daha d ü ş k ü n biri olarak erW
kalkabilmek için geceden on iki tane alarm kurm uştum . Safajj,
hepsini tek tek reddedip uykuya ka ld ığ ım yerden devam ediy0r
dum ki, annem odaya hafta sonu sabahı tipiyle dalıverdi. Gece­
lik, dağınık saç ve uykudan tam uyanam am ış kısık gözler.. gjr
gece uyumadığım zamanlarda bilgisayar başında beni basınca
bu tablo korkunç oluyordu, bir de sabah u y anm ak istemediğe
halde beni uyandırmaya gelince... “Yaprak, b u ne sabahtan berji
Uyanacaksan uyan a rtık Ya da kapat şu z ım b ırtın ın sesini!”
“Tamam ya git, şey yapacağım ben o n u . . . ” dedim uykulu se­
simle.
“Yaprak!”
“Anne tamam, şey yapacağım d iy o ru m , git!” dedim yorga-
nımı tekrar bacağımın arasına alırken. “Ders çalışmaya gitme-
yecek miydin sen?” derken bacaklarımın arasındaki yorgam
çekti. Ben de bir koalaya yakışır şekilde, sımsıkı tutunuyordum
yorgana. Ben tutundukça, o daha kuvvetli çekiyordu. “Ya anne,
bırak istemiyorum çalışmak, uyuyacağım ben!” diye yorgam
kendime çektiğimde, annem ‘ana kraliçe power’ gösterip, son
gücüyle yorganı üzerimden sıyırmayı başardı. En nefret ettiğim
şey; yatakta yorgansız öylece kalm ak ‘Çırılçıplak hissediyorum
|||||İ yapma Be ana kraliçe' diye geçirdim içim den, ama ona
^yem edim. Ç ü n k ii o kadar bile enerjim yoktu,
pf ^ nefn söylenerek odadan çıkarken ben de yatakta doğrulup
ı nrnı yataktan sarkıttım . E lle rim i dizlerim e koyup yarım
I | bir süre halıyı izle dim . G ö z le rim acıyordu. U yum ak
' j urn Ama haftaya final sınavlarım ız old u ğu için, mec-
.kalkmak zorundaydım . B ir hafta içind e gireceğimiz on-
ya da bize girecek onlarca s ın a v ... H alıdak i desenler
karamaya başladığında g ö z ü m ü n daldığı yerden ka-
^ i ÇP^P ay3! 3 kalktım . K aşlarım ı g ö zle rim i açık tutabilm ek
S jiy ic e yukarı k aldırıp, banyoya d o ğru yürüm eye başladım .
neyaparsam yapayım g ö zle rim i açık tutam ıyordum . Ban-
vannea y üzüm e kuvvetlice su çarp tım . Pek işe yaramadı,
ygzümden sular dam laya dam laya odam a geri d ö n d ü m ve do-
ii ® ' rasgele b ir şeyler a lıp üze rim e geçirdim . Ü zerim den
üudiğim pijamalan yerde öylece bırakarak odam dan çıktım .
Jjjnirvenlerin ortasm a g e lm iştim k i üze rim d e b ir boşluk his-
^ j n . Çantam y o k tu ... D ers çalışm aya öylece gidem ezdim ,
gendi kendime onay verip yarım gözlerle tekrar odam a dön ­
düm, yere öylece b ırak tığım kıyafetlerin üze rin den atlayarak
-osaya ulaştım ve çantam ı sırtım a g e çird im . Tekrar kıyafetlerin
¡¡gelinden atlayarak geri ç ık tım odadan. A n n e m kahvaltı ha-
juüyördü. “Anne, ben ç ık ıy o ru m !” diye bağırdım m erdivenin
başına geldiğimde ve o daha b ir şey diyem eden evden çıktım .
Normalde on dakikada y ü r ü d ü ğ ü m y o lu , uyku sersemi daha
uzun sürede g itm iştim . B irkaç kez ağaca toslam am ın etkisi de
büyüktü tabii...
Alilerin dairesinin ö n ü n e g e ld iğ im d e , içeriden gelen sesler­
den herkesin çoktan g e ld iğ in i a n la d ım . S an ırım yine biri bi­
riyle kavga ediyordu, ç ü n k ü z ile basm adan ü ç saniye önce bir
bağırma sesi duy dum . K apı a çılm a d ı. B ir kez daha bastım zile.
Yine kimse yoktu. A çılm ad ık ça s in irle rim b o z u ld u , zile bastı­
ğımparmağımı hiç k ald ırm ad an ayağım la kapıya tekm e atmaya
fajbdım. “Ulan açsanıza k a p ıy ı!” diye bağırınca, birilerinin ka­

177
pıya doğru koştuğunu duydum. Parmağım hâlâ zild e y j^./ f
açıldı. “Ulan niye açmıyor-” diyecekken Gökhan’ın gültnJS p;
kıpkırmızı olmuş yüzünü gördüm. “Ne ulan bu hal? Bir
çıkacak gülmekten.”
“Yaprak,” dedi gülm ekten zar zor konuşarak “ölüyoru^ «
“O ğ lu m nefes al!” dedim kapıyı örterken. Gökhan ise SIrj,
duvara dayamış, k am ın ı tuta tuta gülüyordu. Parmağıyla *âl!f
n u n girişini gösterdi. “G ülerken en hassas yerlerinde pâpatJv -
açar, sonra da liseliler seviyor sevmiyor yaparlar inşallah G~t
han.”
K im bilir niye b u kadar gülüyordu... Ç a n tam ı sırtımdan
karıp salonun girişine fırlattım . İçeri girer girmez gördüğü*'
görüntü karşısında birkaç saniyelik b ir şok geçirip, ardın^ö
ben de sağlam bir kahkaha attım . A li ve Sinan, O ğ u z’u hal
yatırmış, kafasına sıkışan kovayı çıkarmaya çalışıyorlardı, “Ulan
ne oldu?” dedim kahkahalarım ın arasında. “Ya Yaprak sotn&
G ökhan hıyarı geçirdi çocuğun kafasına, çıkm ıyor,” dedi Sinan
bana bakmadan.
“Ben geçirm edim lan,” diye bağırdı G ö k h a n . “O kafasını be
n im elimdeki kovaya geçirdi.”
“Sus lan gevşek, sinirlendirm e b e n i!” A li, O ğ u z ’un boynun,
dan tutmuş, k ü çü k hareketlerle kovayı yukarı çekmeye uğra,
şıyordu. O ğ u z ise içeriden b o ğ u k b o ğ u k gelen sesleriyle Gök­
han’a küfür ediyordu. “G ö k h a n , b ir k u rtu la y ım şundan; ebenle
dans edeceğim senin! Kate U p to n şah id im olsun k i...” derken
O ğ u z kovanın içinde, A li kovaya v u r d u “U la n b ir sus!” ,
“Ali, ayıp oluyor ama. Burada ö lü y o r u z ...”
“Şim di ben öldüreceğim ik in izi d e ... U la n b ir günde başını­
za iş açmayın be!”
“Başa iş açm ak... İlk defa b u kadar c u k oturm adı mı genç­
ler?” dedi G ök h a n içeri girerken. “G ö k h a n inşallah kafan ha­
m am tasına sıkışır da, tellaklar çıkarırken her yerini ponçiklet
seni göbek taşma yatırıp!” O ğ u z ’u n sesi yine uzaktan gelmişi
kova yüzünden. A li bir kez daha v u r d u kovaya susması için.

178
l a n HU!j( çıkıyor!" Hırkaç dakika sonra kafasındaki kova

î$£* jg ,.,^1 ve O ğ u z derin bir nefes aldı. “Allah'ım «ana geli-


P f f f e tjlmı çift gö rüy o rum herke*!..," dedi yerde kıpkırmızı
•ft* y i j j yatarken. “İyi o ld u »ana, uğraşmazsın bundan sonra
İ Ş g i|te.MG ökhan gülerek b e nim yanıma geçti.
*«gn dıır lan silikon beyin, bir kendime geleyim, ben sana
l-ryapi,ca6 ı m "
«Kinine kimseye bir »ey yapmıyor, valla hepinizi çarpanlarına
, 1» diye bağırdı Ali. K ıpk ırm ızı olm uştu zavallım sinir-
iHPyprgunlukcan. Sonra gülerek bana dö nd ü. “Tabii ki sen
c Yaprak." Parmaklarımı dudaklarım a götürüp A li’ye ufak
ü j;ö p ü c ü k yolladım. "Yaprak da geldiğine göre herkes masaya,
¡jliril konu var, hepsini ben anlatacağım bir de... Nasıl yeti-
iCCekse»,m " v satayım...”
J-Jcr sınav dönem i o ld u ğ u gibi yine A li’den medet umuyor­
duk hepimiz. N o rm alde derste biraz dinlese geçecek kadar not
lirdi zeki çocuğumuz. A m a s ır f bize ders anlatabilmek için, sı-
avhaftaları biraz ders çalışır, bize anlatırdı. Fedakâr Alikuş...
ipim iz hemen toparlandık. Ben halıda uzanan O ğ u z ’u ko­
lundan tutup kaldırdım . Z a te n masayı çoktan hazırlamışlardı,
sadtce ben eksiktim. Ç a n ta m d a n kalem , defter ve kitabımı ala-
fjjcmasada yerimi ald ım . B e n im yanım a O ğ u z oturdu. Gökhan
karsıma, Sinan o n u n y a n ın a ... A li de d ö rd ü m ü ze en yakın ola-
eth ¡¡¿kilde masada yerini aldı. “T am am , şim d i ilk önce geomet­
ri çalıjalım," deyip ö n ü n d e k i kitabı açtı gam zeli öğretmenimiz.
•Ncrdcn başlayalım?”
“Mısırlılardan başla kanka,” dedi Sinan.
“Tarih değil geom etri çalışacağız,” dedi A li kaşlarını çatarak.
‘Mısırlılar nerden çıktı?”
“Kanka geometri za te n ... M ıs ırlıla r bu lm ad ı m ı geometriyi?
Ifte bulunduğu yerden itibaren al sen. Bende geometri oradan
itibaren eksik de.”
Ali, şok içinde Sinan’a bakarken durum u kurtarmak için
ilineğimi masaya dayayıp ilkokul bebeleri gibi parmak kaldır-

179
etim “Öğretmenim!” diyerek. Ali, gözlerini Sinan’djj, ■
■■
bana baktı umutsuzca. “Öğretm enim , Sinan'a beddua e
mıyım?” diye sordum çocuk taklidi yaparak. Ali hafifçe
“Söz senin” deyince hafifçe öksürüp büyük bir zevkle ç *1.
döndüm. “En hassas yerlerine dik çekip hipotenüsünü ra î'*1''1
lar Sinan, otuzunuzun karşısına a, altmışınıza kök üc a M
¡ ¡ ¡ ¡ fi !
“Ben de küfredebilir m iyim öğretm enim ?” dedi G~ı
beni kıskanıp. K o lum la dürttüm , “M ı, benden g ö rd ü - - 1’
menim,” dedim yine çocuklar gibi. “E d iy o r u m ,” deyip $• '
döndü. “Senin köşegeninden çizgi çeker, z açısı bulur, jçj 1
deki eş açılarını sikerim S in a n .”
“Küfre geometri katacak kadar b iliy o rs u n , şaştım kju
diye cevap verdi Sinan küçümseyen b ir tavırla. “A y n ı 3 8 *
mansı sınavda da bekliyorum.”
Bizim kilerin atışmalarına gülerken, o tu r d u ğ u yerde ‘b i l ®
yapacağım bunlarla’ diye depresyona giren A li’ye baktım V 1'
kendi iç açılar toplamını hesaplayıp, hesaptan bizimkileri d“
çekti, öyle bakıyordu bize. En son, O ğuz “G ö k h a n , sen
gidip ‘Hocam özel üçgen koleksiyonumu g ö rm e k ister m isi^
de, geçersin. Alışkınsın fizikçiden” dediği a n beklediğim ok.
ve Ali delirdi. Önündeki silgi, kalem ve b ilu m u m kırtasiye gj
recini fırlattı susmaları için. Tabii ki ben hariç... :<
O hafta sonu birkaç kez daha ders çalışmaya niyetlensekde
her niyetin sonu hoş olmayan yerlere çıktığı iç in bir süre som,
pes edip yine her şeyi sınavdan bir gün öncelere bıraktık Çün.
kü öğrenci olmanın ana kuralı, yumurta en hassas yerleritnia
dayanmadan çalışmak yasak!

Pazartesi günü üç sınavımız vardı. Geom etri, tarih ve din


kültürü. O k u lu m u zu n sınav sistemine göre birinci ve üçüncü
sınavlar tüm okulda ortak ve test olu yo rdu. Öğleden sonra liste­
den sınava gireceğimiz sınıfa baktık, maalesef ben Oğuz ileaynı
sınıftaydım; Ali Sinan ve G ö k h a n başka sınıfta.., •

180
t.__birlikse üst kana olan s u u f im m gidiyorduk ki.
aşıjiı in e n \fc ş in ı’i g ö rd ü k . Y eşim , Oğuz’u g&-
^ P ^ ? ^ ö p n j b u r u ş tu r d u v e a ğ z ın ın iç in d e n b i r şe y le r g e v e -
f$ L f rj r»»nfa g ib i. O ğ u z is e ta m Yfcşim’in y a n ın d a g e ç e rk e n
-'^ gisay a k e n d i y ö n te m iy le cevap verdi. D u ra m a z d ı k i...
b***"1 Ş u r n bak... Hem memesiz hem güçlü. G ö rü y o r
jL « Yaprak?* derken o, kamına dirseğimi geçirdim. “Geri
■ Vfcşim ve bir tane de o geçirdi. “Uğraşma benimle,
k ö « o lu r!'
Memen kadar konuş kız, dedi kaşlarım çatarak Oğuz. Ca-
jgtmışu santran son darbe, ama hak etmişti. “Memesizlcr
konuşamaz yazacağım en sonunda alınma.“
-¡Osuz.“ dedim dişlerimi sıkarak. “Delirtme beni, sus, gj-
jjjjhî* Kolundan tutup sürüklemeye başladım. O ikisi ise
SySttkte gittikleri halde birbirlerine laf atıyorlardı hâlâ. Ost
jıo ulaştığmuzda, kolunu bırakıp sinirle çemkirdim Oğuz'a.
•Oğuz, sana çok net bir soru soracağım. Mal mısın?”
•Hayır, meşeyim."
-■fidefol git sınıfa, yer kap bana da, ben lavaboya gidiyorum,
yüzüm ü yıkamam lazım. İki dakikada ateş çıkardın başı-

a i’
‘lamam, ben de gidip yer tutayım; sen gelene kadar da Kate
Ijpton resimlerine bakayım. Veşim’den sonra şekerim falan
jlnştü, kendime gelmem lazım.”
“Bık hâlâ konuşuyor,” dedim sinirle arkamı dönüp. “Git lan
santü’
Oğuz dil çıkarıp sınıfa girdi, ben de lavabonun yolunu tut­
tum. Birkaç adım atmaya kalmadı ki Banş’ı gördüm karşımda.
Duma yaslamış, bana bakıyordu. Gülümsemekle gülümseme­
mekansında gidip gelen dudakları hafifçe yana kıvrıldı ben ona
bahaca. Kafamı geri çevirdim. “Amazon kızı,” dedi ve parma­
ğını yanma gelmem için sallamaya başladı. “Biraz gelir misin?”
‘Gelemem. Sınav başlayacak, lavaboya gitmem lazım.”
"iki dakika, söz.”
“Tamam, çabuk o zaman,” dedim iki adımda aramızda]
safeyi kapatırken. “N e var?”
“S ın a v d a ... B abanlar.”
“B u m u y d u W
“E v et. B ir d e ... S an a s ö y le m e m g e re k e li b ir şey var.
saa t 6 ’d a b u lu ş sa k o lu r m u ? ”
“S ö y le sen e ş im d i, b ir d a h a n e d e n y o r u y o r s u n b eni
sırûg*
Öyle bir şey değil işte...” dedi elini yanağıma .„„ı
kundurup. Yanağıma koyduğu eline k a ş la rım ı ç atıp bakî
men geri çekti. ‘Akşam görüşürüz.”
artm fa^anım pöre erken çılrtt sınavdan. Hep erfeen-
^Lğaxrjsx » ttR . cam in kenarına itanın yamalak oturup, di-
bektemeye başladı. T3ir süre bekledikten sonra
^ H p i i ^ m r sârfce^İRi anladtğt içiıs uzun süredir konuşnta-
w »ramak geldi aklına. 'Derste değildir diye umarak
— "İŞİ.:.;:. Telefona üçüncü çalışında cevap rerdi Emre.
Afc'&iri-? Î'-tsîe değildi» değil mi kardeşim? M iye kıraıu ulan
M L l kes M stitsi m ? H a d i ¿akalım öyle o lsu n ..."
U p M jı sudan konuştular birkaç dakika. Sonra pencereden
^ ^ ^ H h p n h . "D em ek k i benden önce çıkm ış' diye geçirdi içiu-
¡¡İj§ asa fefc^fîEi d a kapatm adı. B ir yandan Emre ile konuşup
g jr ja js jR ç a a b a n u önüne takm ış, bahçede öylece oturan Kâp-
j ' ı ¿ ¿ ¡ n iy e b a ş la d ı. •S ın a v d a n çıktım da ben d e , bizimkileri
l â p r a k çıkm ış, şim di gördüm . B ahçede... lo k , diğer
Son d a k i k a y a k a d a r b e lk i birinden bir şey
ı H i t t z £ i i ç ı k m a z o m la r b i r b o k b ilm e s e le r d e . f l y n e n aynen..
M Cms'sin soruhuına bilinçsizce cevap verirken birden laprak
■¿Ûb* çâzdıİ O an saçları yana düşünce, n l i öylece bakakaldı.
sesi duymadı bir süre. Son anda yakaladı sesi. Yie
{ &ğfkardeşin, duyamadım? Dinl'ıyonım dinliyorum da... Tfa-
’'iMttsss, ttmam. Ulan ne bileyim, birden içimde bir şeyler oldu
'fimjik fi? toktan bir durum. /Ituıasın diyorum anasım satayım
fca/r. atıyor am a... burdur durdurabilirsen.” dedi

konuşurken Yaprak tan rahatça bahsedebildiği için


^ ■ İm i hafiflemiş hissederdi kendini. "%k be oğlum, ne
açılması, saçmalama. Kok y o k ... O y le i§te. Yleyse C-nıre, 5 -
patıyorunı, ak§am arayayım seni, çıkıyorlar galiba-” derke*
arkasındaki ğ ö k h a n 't fark etti. Telefonu kulağından çekip Ceı ■
attı korkuyla. " K im i seviyorsun lan s e n ? " dedi f/okhan cicMffî
y ü z ifadesi ile. "ISakalttn b a k a lım , " deyip itti A l i m
bir tuhafsın zaten. S a la k salak bir yerlere dalm alar, süre kj^Ş Î
m a la r ... Ü zerine gitmeyeyim dedim am a yeter. Köpek gibi
sevip kardeşlerinden saklam ak ne d e m e k ?”
" ğ ö k h a n . .. ” dedi f i l i şoktan hareket edemeden. "%L İ
bir şey. ”
" H an g isi la n ? (Doğru söyle, valla affetmem seni, ı/eter
miş A l i 'n i n g ö n lü n d e k i? ”
" V le ? " f i l i ş a ş ır m ış t ı, çünkü az ö n c e bahçede bir tek Y
rak vardı. H ız lıc a a r k a s ın ı d ö n ü p p e n ce re d e n baktığında
rak o t u r d u ğ u y e rd e n k a lk m ış tı ç o k ta n . O n u n yanında
kişi d a h a v a r d ı b ah ç e d e . ( D e r in b i r nefes a l d ı . 'S ö y le se n e fa
bu ü ç ü n d e n h a n g i s i ? " d iy e ı s r a r e t t i ğ ö k h a n . f i l i , bahçedeki '
k ı z a b a k tı. İ ç e r i g ir m e k ü z e r e o l a n s a r ı ş ı n k ı z ı n koluna girdfa
bir erkek o ld u ğ u için o n u seçti y a l a n s ö y le m e k için. sanjm
olan... /im a ö y le c id d i b i r şe y d e ğ il, z a t e n sevgilisi var baksana
U nuturum y a k ı n d a , ” d e d i p a n i k iç in d e . " Ö n e m li bir şey defti
basit bir beğenm e sadece. ”
"İBade m i? C a n sen İB a de’den m i ho şla n ıy o rsun ?” diye sordu
ğ ö k h a n gözlerini kocaman açarak. " U la n ondan hoşlanmayan im
var h ıy a r ? !” ğ iile re k f l l i ’n in o m u z u n a vurdu. " Seni çakal..
A ğ z ın ın tadını da biliyo r.” f i l i , ğ ö k h a n ın bu tepkisine çok^
şırsa da belli etmemeye çalıştı. Ç ü n k ü bahsettiği k ı z ı daha ön«
gördüğünü bile hatırlam ıyordu, " A a a , evet İB a d e ,” dedi yapmacık
bir şekilde gülerek. H â l â içinde bir korku v ardı, s a n k i ğöklun
y a la n ın ı yakalayacakm ış gibi, " ftm a sen yine de kim seye söylem,
y a n i a r a m ı z d a kalsın. K ı z ı n sevgilisi v a r z a t e n . ”
"Vle sevgilisi lan, kolu n dak i h ıy arı diyorsan kuzeni 0. ||
sınıflardan G ücük K en an . § e ç e n sene m açta bacağını k trJğş
oğlan var ya, onun k a n k a s t.”
d f*di ^ - iÇ İM î/î'ıl kw htiiw İHffhtifaiVİv
jHır.i(j hA%m/ •" p* mî*/. İmi O M h h . m ■>>> ,ı i > ,
UİVİVVİİM K^HMI İtlini M t /İMİM /)(%{•(! (jíl ill'll
i i I II '

m K g w f f r « ntl»*»' » " « • » • » * •
lıHHlİlljli NHfittillllth Il,ÍH IİIİİIİ / itikluiif MI
U|| “ i/tlí/i / / / í
¡ P ^ f h UofcÍH» (¡^Ó ik lf Iflllohhi hhUNPIftf hit' ff'j/
Ik hf * hit kt*il ilffí l/íl, kll'fllltfiliihlllffiit hit
ftylv Jîjÿïniiljjohlti, " U İn il minini fili / huit*'ilmi
I f f l i 'f•<A*f•■•/» /WHI# /w/í/n WHIIIldtl %\l.lint flbblll

■ hit Çtihlut* m * M i n i ) h in d u f/tu n k l"


* P ( «illt/MI İHI/f / '/»Ni Vitt JJtl SİAİH m i l i t â t J/t-i/WlflJ/MW h lm okul
ËÊUtfin, K ttrd^itn [{¡idil ¡fiIda htrindtnı /ıoy/riH M ii|/’f
! p( ma* t/iyiHUHi, lıinitiıih d id i I İ li Iw&f/in bir surntlu,
»ÎfpntklM >"
/¡İl k ıl /i l nult', " dtıdi Mahlutu ol i y İv kuılp y k l t ya/HWtki
¡Ihi *yiïkluw s ik i i r t¡ H l " diytt kíl/rtuJift sinirin urbasını don
(¡ 0 i u k iso i111 so n i/th'iiu'tii guraktiH hi {¡i if i c/Úrdíl, h a n suçlan
0HifaniidiiH this'll a .m i hoi flu, SUtytf b ir hi • t in d e , , , Kolinin
ifil I in vk onlorn dflğtu bukt yordu,
"Çok ilginç. . lí)tnnuk bu.d m p m i s i hifiidvn lu^lunij/nrnin^, "
Yirmi D ördüncü Bölüm

Bahçede bizimkilerin sınavdan çıkmasını beklerken ca


sıkıldı ve okula geri girmeye karar verdim . Sınavlarımın sastl!
girmesinin akabinde hararet m i basmıştı, kış ayında olmana
rağmen hava tuhaf bir şekilde sıcak m ıydı o gün anlayamadı
ama fena halde terlemiştim. Ü zerim deki yeşil montu çıkjİJ
elime aldım okul kapısından içeri girerken. Tek elimle de ke ^
dime rüzgâr yapıyordum m enopoza girmiş orta yaşlı kadınk
gibi. Utanmasam koridorda ‘A y bir kapı pencere açın, sıcak bastf
diyecektim. Alilerin sınava girdiği sınıf, giriş katındaydı. Sun.
tim içten gelen yanmayla kıpkırm ızı bir şekilde, Alilerin sınıfim
giden dönemeçten d ö n d üm . D ön e r dönm e z, Ali ve Gökhan'ı
gördüm zaten. Kendimi belli etm ek için, rüzgâr yaptığım elimi
değil de, salak gibi m o n t olan e lim i kaldırdım . Tabii montum
yere düştü. Gerçekten ruh halim , sınavda yanında oturan lise
son sınıf kızdan kopya çekmeye çalışan b ir O ğ u z gibi olduğun­
dan, mantıksız hareketler yapıyordum . Yere düşen montumu
usulca eğilip aldım ve hafifçe silktim . O sırada Ali beni fark etti
sanırım, bana doğru baktı. E lim i salladım yanlarına doğru gi­
derken. O sırada fark ettim d e ... Oradaki kızla mt konupryorhıtb
lar? Şu yan sınıftaki sarışın hatun değil m iydi? Ben tuvalete yüz
yıkamaya giden türden kızlardandım , o ise makyaj tazeleme^
gelen... Kızlar tuvaletinde sürekli karşılaşırdık. Bûrtmltitofem
konuşuyor ki? Yanlarına yaklaştığımda, önce kıza, sonra Affj*,
i:; j j Gökhan’a baktım. “Ne oldu? Gitmiyor ınuyuz? Neyi
llliP ’
|l p i diye b ir ş e y le r s ö y le m e y e çalışırken Gökhan. Ali
¿jdu “G id iy o r u z ,” dedi ve beni kolumdan tutup sOrük-
f başladı, b e n d a h a ne olduğunu idrak edemeden. “Ne
^ ryahu, d u r,” derken, Gökhan’ın arkamızda homurtusunu
° 'Îu rn . “S in an 'la Oğıız?”
*Gc lir onlar, hadi biz bi’ çıkalım da şuradan..
»famam da••• Bir §ey mi oldu? Ne konuşuyordunuz o kız-
diyesordum meraklı meraklı tam koridorun ucuna gelince.
1 Ja Ali daha cevap veremeden arkadaki sarı hatunun sesi
Q slf»u '

||nuzlarprensinin utangaç yanı... Bunu sevdim!"

**★

ç^şın kızın ‘buzlar prensi’ dediği kişinin Ali olduğunu


.¿indiğimde, ciddi anlamda bir şok geçirmiştim. Benim AJi-
j l ’un neresi buz prensiydi yahu? Hem ‘utangaç yanı’ da ne
» t k oluyordu? Eve geldiğimizde, zaten elime çikolatalı sür
tu ttu rm u ş tu . Şüpheli bir davranıştı bu. Rüşvetti sanırım.

Özerine çok gitmedim ama. Çünkü sınav sonrası beyin yan-


llt t t bağlı olarak geçirdiğim sınav sonrası depresyonum yü-
ziindenr u h halim biraz da, ‘Ice Bucket Challenge’ etkinliğinde
Obama’ya meydan okuyan Hilal Cebeci gibi olduğundan, işte­
şim de Ç°k üzerine gidemezdim. Nasılsa sonra öğrenecektim
yaişin aslını... Onun da rahatlığı vardı tabii. Halıda yuvarlan­
makbile istemiyordu canım o gün, kanepede debeleniyordum
çikolatalı sütümü içerken. “Alibuz, sınavların nasıl geçti diye
soramadım. Gerçi sen yapmışsındır...”
“Alibuz?” d ed i suratını asarak. “Buz kelimesini yasaklıyorum
¡udakikadan s o n ra .”
“Dalgageçiyorum.”
“Geçme.”
‘Sınavın nasıl g e ç ti? ” diye sordum yeniden. H ö p ü rd eterek
Hiçiyordum h u n h a rc a . “Cevap versene Alibuz."
“İyi.*
“ir ip yapan A libuz.”
“Yaprak!” dedi kafama koltuğun en yumuşak yastığa
arken. Salak A li... Sinirlenip yastık fırlatırken bile, Cn- " ■
! Irlı,
olanı seçiyordu. “Tamam, ta m a m ...” d e d im yas
ken. “A m a işin peşini de bıraktım sanm a b u z oğlan." r^t.
“Yaprak, yine günlerden n öron savaşlan ha?” dedi Al'
duğu kanepeye uzanarak. H e p öyle derlerdi bana, bu sV
haline b ü rü n d ü ğ ü m d e . “Sınav sonrası delirmesi beAV ^
derken bizim kilerin geldiğini belli eden kapı çarpına sesi
d u dışarıdan. “G eld in iz m i ulan, ben o sınavdan sonra
kalkamazsınız sanm ıştım !” diye bağırdım daha onlar
meden. Birkaç saniye sonra önce G ö k h a n girdi içeri ca ^
A li’ye doğru fırlatarak. Parm ağını salladı im alı imalı ^ Itlf
küfür etti sanırım , tam d u y m a d ım . G ö k h a n onun yanına
Arkadan ise O ğ u z ve telefonla konuşan Sinan girdi. K ıb J® |
lardı. Sınav sonrası ne b u neşe diye kanepede d o ğ r u ld u J l l
kültüründen kalm ak d in d e n çıkarır m ı bizi?” dedi Sinan § f
fondaki sese. “H ayır m erak ed iyo rum d a ...”
“K im le konuşuyor lan b u ? ” d e d im O ğ u z ’a. Oğuz i« -y.
le ‘sus işareti’ yapıp yanım a geldi. “D iyanet işleri danışma U,
ile.”
“Peki başka bir s o r u ...” dedi S inan h alın ın ortasına otum
ken. 'Vfemin ederim, acınacak hallerinden geyik çıkaran tektik
d ü benim arkadaşlarım. “G eo m etrid e, ‘hay senin gibi üçgenin
açısını...’ tarzı bir üçgene y ön e lik hakarette,.öbür taraftan üç.
gen bizden şikâyetçi olacak m ı? ”
“Lan çarpılacaksınız, kapat ş u n u .” Ayağımdaki terliği firlat-
tim Sinan’a. Y ü z ü n ü buru ştu ru p , parm ağını dudaklanna gö­
türüp sus işareti yaptı. “A n lıy o r u m ... Peki, son bir som dik
sormak istiyorum . Tarihte ö lm ü ş insanların arkasından konu­
şuyoruz, ö b ü r tarafta onların da etlerinden yiyecek miyiz?’
“U la n yeter!” derken tutam ayıp k en dim i kahkaha attım
“A llah’ım b ü tü n günahlarım O ğ u z ’a,” de d im gülmemi legallq-

188
pip}; . Sanırım karşı taraftan ufak bir azar işitti ki S in an ,
f/riÎJP ı^patıp gülerek yerde yuvarlanmaya başladı. “Kanka
« dedi Oğuz, halıdaki Sinan’ın yanına giderken. “Delir-
a # d ,„
tJik'°xl' jar7” dedim halıda yanlarına zıplarken.
¿eril dedi ikisi aynı anda kahkaha atarak. Sanırım üçü-
ıtıavların girmesiyle, m a n i k d e p r e s if atak geçiriyorduk,
iire saçmasapan ş e y le r s ö y le y ip g ü le r e k debelenip durduk
0ı r , 0 z(jntü s o n ra s ı d e lir m e y e v a ra n n e şe li h a l b ir süre son-
j urgunluğa b ıra k tı y e r in i. H e r k e s k e n d i k ö şe s in e çekildi.
0 han balkona ç ık tı, S in a n y e n i ta n ış tığ ı b ir k ızla d a h a rahat
uşabilmek iç in y a ta k o d a s ın a , O ğ u z is e fa v o ri m e k â n ı olan
gifti tw e e t fa la n o k u m a k iç in . B e n ise s ık ın tıd a n g id ip
Ali’n in k a rn ın a g ö m d ü m . “A l i . . . ” d e d im . S e sim , kafa-
w j ^ h e g n d e o lm a s ın ın v e r d iğ i e tk iy le fa z la ç ık m a m ıştı. “A h
f | ne bok y iy e c e ğ im ? ”
“Bir şey o lm az b e n v a r k e n .”
“Ali a|na b u g ü n k ü s ın a v la r ın h e p s i iğ r e n ç g eç ti. H e m d e
¿¡da en k o la y la rıy k e n ... D iğ e r l e r i n d e n e y a p a c a ğ ım b e n ? ”
“Gerekirse y in e b e n i m a d ım ı y a z a rs ın k â ğ ıd ın a . N e olacak?”
Kafamı g ö m d ü ğ ü m g ö b e ğ in d e n k a ld ır d ım v e y ü z ü n e b a k a m .
“Gamzesine p a rm a k s o k t u ğ u m u n ç o c u ğ u s e n i,” d e d im g ü le re k .
“Güldürme b en i. B ir d a h a ö y le b i r ş e y o lm a y a c a k tab ii k i!”
“Sınav kâğıdına a d ın ı y a z d ığ ım ın k ız ı” d iy e ce v ap v e rd i saç­
masapan sevgi d o lu k ü f r ü m e . S o n r a y a n a ğ ım ı sık tı. “H e r za m a n
Alikuş’un b u ra d a .”
“İyi ki varsın A lik u ş ,” d e d i m te k r a r k a fa m ı k a m ın a g ö m e r­
ken. “İyi ki...”

'kirk
Eve, ders ç a lışm a k iç in h e r z a m a n k in d e n b ira z daha erken
geldim. O günkü s ın a v la r ım ın fa z la sıy la k ö tü g e ç m e s in in de,
bunu yapm am da e tk is i b ü y ü k tü . S a a t 7 ’y e g e lirk e n , yemek bile
yemeden çalışm a m a s a m a k u r u l m u ş t u m b ile . “Yarın n e v a r ...”

189
dedim defterlerimi karıştırırken. “Fizik, İngilizce vc ,
yat. Eh, iyi bari... Fizikten ara sınavdan A likuş s a y e s i^ S
almıştım, yırttım .” Fizik kitabını alıp yana fırlattım . Oku|L
nusundaki tek m ottom ‘geçebilecek kadar al, yeter’di çü^u
“Edebiyat,” diye m ırıldandım kitabı ön üm e çekerken.
cıyım ben yahu... Edebiyattan büyük beklentilerim olrria^j
H em ... Sallasam tutar zaten.” Edebiyat kitabım da ittim i & l
doğru. “İngilizcem de iyi thanks G o d ,” dedim bozukpsilcoj0;*
m in verdiği yetkiye dayanarak. N e iğrenç bir espri yaptım »
saygımın üçte biri gitti şu an. ” İngilizce kitabını çekmeceden Ç).
karmamıştım bile. “Eee, bu kadar m ıydı?” Yine bir ders ç a l^
girişimim kendimi kandırmam y üzünden üç dakika sürmüştü
Masadan kalkıp yatağıma zıpladım . Yatağım ın hemen yanında)»
çantama uzanıp, sınavda kapatıp daha da açm adığım telefonunu
uzandım. Açma tuşuna uzunca bastım ve açılmasını izledim
Telefon tamamen açılınca iyice yayıldım yatağımda. Birkaç
saj birikmişti. Kim den olduğuna baktığım da sırık oğlan ismini
görünce daha mesajı okum adan, panik o lup yatakta doğruldum
Bana 6’da buluşalım dem işti! M esajını açtığım da kendi resmi-
ni gönderdiğini gördüm . B ir direğe yaslanm ış, yüzünü asmıştı
resimde. Altına da ‘Bir buçuk saat o ld u , kaç saat daha bekle­
yeceğim?’ yazmıştı. Kendim e sinir o ld um . K im olursa olsun,
birini bekletmekten nefret ederdim çün k ü. H em en numarasını
tuşladım, daha ilk çalışta açtı. “A lo ...” dedim çekinerek “Sırık?”
“Evet. Beklemekten kök saldım , sırıklıktan ağaçlığa terfi et­
tim. N ’aber?”
“Kusura bakm a... Şey, geleyim m i şim di? Ö n e m li bir şeydi
galiba.”
“Beni bir buçuk saat beklettiğin için vicdan yapıyorsun şu
an. Amazon kızım böyle konuşm az.”
“Ağaç ol, kabuk tut, üzerine liseli sevgjliler adlarının ba; ha­
fini kazısın inşallah!” dedim sinirle. “O ld u m u? Bu muydu is­
tediğin?”
“İşte bunu sevdim.”
■ R olarak geleyim m i, gelmeyeyim m i?" dedim homur-
' ^ ^ “Gelme,” diye cevap verdi ilginç bir şekilde. “Senin
haline başlayacağım şim di ama,” dedim burnumu
¿ V ’'1 , “Tamam, kapatıyorum o zam an.”

jjarın efendisi. .. Y v orm a Wb en i.” 1


k ü r d il e r im .”
X ü rlü k bir şey değil d e y anı b ir gel b ir gelm e-”
„ ^eğil. Başka --” d e d i u su lca . “Seni değiştirm eye çalış-
' ' * sanki senin b u h a lin i k ü ç ü k g ö rü y o rm u şu m gibi görü-
n^rjpuş ya, o n u n iç in ö z ü r d ile rim . Y em in e d erim öyle bir
yoktu. B en .. ” d e y ip te k ra r d e rin b ir nefes aldı. “Sadece
I '^ ^ ^ i z e l l i ğ i n ' d e g ö r is te m iştim . B u ş u an güzel olm adığın
I a\ 03gelmiyor. G ü z e ls in Y aprak. A m a k e n d in farkında de-
j f l &clirlarnıssın, b e n s a d e c e g ö r is te m iş tim a m a ...”
*Kediy°rsun «lan yine sen?”
•Güldürme,” dedi h afifte n gülerek. “C id d i b ir şey konuşma-
«¡Iifiyo ru m -
•Ben bir halt an lam ad ım .”
‘Demem o ki, sana k e n d in i k ö tü hissettirdiğim iç in özür di­
lerim-Ama üzülerek d e m e k iste d iğ im b ir şey var k i, yolum dan
işeyeceğini Sana kanıtlam ay a söz ve rd iğim şeyler var.”
‘Sırık... B iri sana b ir şey m i d e d i?”
"Hayır.”
“Emin m isin?”
“Uykum g e ld i.”
“Mal mısın?”
“Galiba.”
“Nöron savaşları?” dedim anlamasını bekleyerek. Anlamadı
tabii bizim çocuklarla aramızdaki espriyi. “Neyse, neyse ben ka­
patayımartık. Hadi iyi akşamlar.”
“Bu arada... Yine sana göstermek istediğim şeyi göstereme­
dim,Kaçö sen gelmediğin için. Söz ver, bir gün kendin görmek
işeyeceksin.”
"Sırık..." dedim üzülerek. Suçlu hissetmiştim kendi
“Belki bir gün."
“Bclkilcrdcn nefret ediyordum senden önceye kadar, a.
şimdi, yüreğime su serpiyor. Asladan iyidir değil mi?”
veremedim. Gerçekten kendimi kötü hissediyordum Barış^-j
Ic dedikçe. Ama ben neysem oydum . Değişem ezdim ki...
bini atmıyorsa onun için, tutup kalbim in ayarlarını ona ku
m, -izdim. Hoş, ben hâlâ kalbimin yerinde barometre old u ğa'
düşünüyordum ya, neyse... Birkaç dakika öylece sustuk, “g
arada galiba az önce Ali’yi gördüm ,” dedi um ursam az bir tavıru
“Ali mi? Nerede?" dedim yerimde doğrulup. “B izim eve gi^ ‘
yol var ya, anacaddenin ilerisinde...” diye cevap verdi. |H |
Allah..." diye mırıldandım Ali’n in orada ne aradığını düşüne
rek. Aklımdaki diğer tüm şeyler uçup gitmişti birden. “Yanına
bir kız var.”
“Kız mı?” dedim daha da şaşırarak. “K im ? Tanıyor musun)
Hiç dc bir şey dem edi...”
“Dur bakayım... Sarışın bir kız,” dedi isteksiz. “Bekle, bira?
daha yakma gideceğim. Eğer yakalanırsam suçu üzerine atarım.»
“Sırık Holmes...”
“Sanırım sizin devrelerdeki kız. N eydi a d ı...” dedi ismi ha­
tırlamaya çalışarak.
“Bade,” dedim. “Bade m i?”
“Evet evet. O kız...”
“Demek öyle... Tamam sırık, sağ ol, görüşürüz.” Telefonu
hızlıca kapattım. Bu Ali ne işler karıştırıyordu benden habersiz?
Üzerine gitmemiş olmam, benden bir şeyler saklayabileceği an­
lamına tabii ki gelmiyordu. H em en A li’yi aradım. Açmadı. Son­
ra Gökhan’ın numarasını çevirdim. O ise birkaç çalışta hemen
açtı. “A lo ... ” dedim sinirle. “N e zam andır benden gizli iş çevirir
oldunuz? N e iş lan o Bade?”
“Yaprak’ım sakin... Söyleyecektim size de A li engel oldu*
“Neye?”
“Kızını büyük haber,” dedi b ü y ük bir neşeyle. “Bizim oğlan
sonunda birinden hoşlanıyor!”
Y ir m i B e ş i n c i B ö l ü m

HPm JTifitiflf' !/«W'S' tatsıa §oylor yilftilıtdım ovdu dunııtmımg,


İ P İ ,,.,. a b n a k iç i m m a rk e te u ğ r a m a y a karar uermijti, f'udrtt
|$j§ Ljr sigara y a k ıp , u s u lc a y iirilm e y e bağladı. 'Üsuydu ulatılan
feıı kocaman b ir nefes sekli sigarasından. 'Panik İmlimle
İ M İ j¡j. y a l a n ı n bu kadar büyüyeceğini hiç tahmin etmomig-
ki ğ ö k h a n ' m o la y ı abartmasını y a d a Badc'tıitı Imtttı
I H Ü ö ne m se m iy o rd u d a . . . Tâprak (.(uyarsa di yu dflşflHdtlbga
v * ikiliyordu. A k l ı n d a n b u n l a r ı geçirirken, epey yilrtlmtlş, iki
| g e lm iş t i. ' N e y s e . . . ’ d iy e geçirdi içinden. Oru-

fj| markete g irm e y e k a r a r v e r ip köşeyi döndüğünde ise birden


tâ /ltile k a r ş ıla § tı. J B a d e ’y i g ö r m e z d e n gelmeye çalışsa da oltna-
fcız çok tan onu g ö r m il§ t U b ile . ¡Birkaç udun atıp / t l i’nin
önüne çıktı- " O o o , dem ek sa b a h a k § a m karşılaşıyon*. Tesadüf
mil b u ?” dedi A l i ' y e h a f i f t e n g ö n d e r m e yaparak.
"Acelem var biraz, ' dedi A li en soğuk tavrıyla. "İyi akşam­
lar.- '
i p ! dakika... ” ’B ade yanından geçmek iğin harekete geçen
fili m kolundan tuttu ve kendine çevirdi. A li içinden '!§ le ba§-
lıuona’ diyerek derin bir nefes alıp JBade’yi! b aktı, "Vleden beni
çömezden gelmeye çalışıyorsun? i 3u kadar u ta n g a ç o lam a asm
krklde değil m i? Tanı... TBenden hoşla-” demesine kalmadım
dliı mde’nin eliyle tuttuğu kolunu çekti usulca. 'Hoşhmmıyo-
nrn, dedi ardından. "Sadece ufak bir yanlış anlaşılma o kadar.
u m a r ım sen de kundan sonra bunu görm ezden gelerekuat
lirsin. T e k ra r...” d e d i hafiften gülüm seyerek. " J y i a k § a n ıl^ ^
fili,h e r n e k a d a r yapmacık ve soğuk b ir gülünutetneyfa'
etse de, gamzeleri b e lir m iş t i sol yanağında. B a d e biraz m İ S
da, çaktırnıamaya çalıştı ön c e . / İ l i b ir k a ç a d ı m uzaklaş im f ^
İBade arkasından bağırdı. '"B u z la r p r e n s i n i n üşütmediği ¿ g l
kalm ıştım s a n ırım ” dedi önce. S o n ra daha yüksek sesle h
dı yavaş yavaş ondan uzaklaşan / İ l i ye sesini düyUrİn^ •
"fim a şunu unutma, sana inanm ıyorum ! 73u z la r pteHsiy^ ^
eriyeceksin!" B ir a z bozulan B a d e , A l i 'n i n bu söyledik^ .
sonra bile dönüp bakmaması üzerine daha da delirdi. 7]pta| , ^
prens,” dedi kendi kendine f i l i gözden kaybolunca. Ve ¿fijjP
göğsünde birleştirip A l i ’nin tersi istikamette yürümeye b a şla t
f i l i ondan hoşlanan kızlara, fazlasıyla soğuk davratyfM
la meşhurdu okullarında. Sınıflarından birçok kişi
A l i ’ye açılmış, ama o kimseyi istememişti. H a tta reddedetkl
fazla soğuk davrandığından kızla r arasında lakabt 'buz pıw
çıkmıştı. Bade de bunu biliyordu. O k u ld a peşinde onlarca focıd»
olmasına rağmen, ilk k e z birinin ondan hoşlandtğı düşüncesi gufy
runu okşamıştı bu y ü z d e n . H atta sınıftan birçok kişiye söylemiş
bile A l i' nin ondan hoşlandığını. 'B u z prens bir tek benden )jâğ
nıyor... ’ Jyi gelmişti nedense bu ona. A z önce ise A l i ’nin tatn
her ne kadar inanamasa da tam tersini gösteriyordu. Ve bu ¿¡M
bir hayli canını sıkmıştı. "Vle o/ursa olsun” dedi rüzgâr ıyfei|llf
vura vura yürürken Bade. "Eriyeceksin buz prens. " ;
IVfikhan'm telefonunu kapattıktan sonra büyük bir şok geçir-
den bir süre telefon elimde öylece bakakaldım karşı duva-
«¿edim kendi kendime inanamayarak. “Ali ve Bade..
larimı usul« çatıp gözlerimi kırpıştırdım. Ali ve Bade kırk
hüsünsem yan yana getiremeyeceğim iki isimdi. Ali’nin hep
h farklı bir kıza âşık olacağını düşünürdüm çünkü. Gökhan
aizel kızlara âşık olmuştu şimdiye kadar. Merve’den sonra
|| kimseyi görmese de Merve de çok güzeldi ya... O ğuz’un
kla pek işi olmasa da, onun için de genelde gösterişli kızlar
'|¡-pdağındaydı. Sinan zaten kızlara genel olarak âşık... Yani o
jçflnün böyle şeylerine fazlasıyla alışkındım aslında. Ama Ali,
anki o üçü gibi kolaya kaçmaz da; böyle herkesin âşık olabi­
lmeği biri değil de, daha farklı birine âşık olurmuş gibi gelirdi
l^a. Galiba en çok bu yüzden şaşırmıştım duyduğum habere.
Tfclefonu cebime tıkıştırıp tekrar yatağa devrildim. Ruh halim
tuhaf bir şekilde yine popçu Çelik’i kız kılığında gördüğüm
günkü gibi olmuştu. Böyle sanki yok sayabileceğim bir şeymiş
de, sanki aklımdan atamıyormuşum gibi olm uştum o zamanlar.

Şimdi de sanki öyleydi. Böyle şaşırdıktan sonra geçip gidecek­


miş gibi, ama değil gibi de... Ne karışık bir iç dünya... “Nasılsa

yarınhesabını alırım” dedim yorganının içine girerken. Birkaç


dakika gözlerimi kapatıp uyumaya çalışsam da dayanamadım,
Ali'yi aradım tekrardan. Bu defa hemen açtı telefonu. Sıkıntıyla
‘EfendimYaprak,” dedi. Âdeti değildi böyle cevaplamak, bir an
bocalasamda toparladım hemen ve “Yine en son babalar duyar-
jft*,yj' adam yaptınız beni, tebrikler,” dedim. Birkaç saniye ce­

195
vap vermedi. “Söylesene Ali, ne zaman HÖylcycıcktin §
hoşlandığını? Göldıan söylemese haberim olmayacaktı
“Birincisi," dedi derin bir nefes alıp. Nefesi o M a r k İ
liydi ki, kulağımda hissettim adeta, "Bade'dcn
İkincisi, sen o Gökhan puştunun her dediftine inanm»
Üçüncüsü,..”
“Üçüncüsü?”
“Yok üçüncüsü. Ben bir şey söyleyene kadar kim ieyjS
ma sen hiçbir konuda. Tamam mı?
“Tamam.”
“Birazdan gamzemin resmini atacağım, bu gece senin qL
Sen yokken çıkmıyor nasılsa.”

•kirk

Sabah benden beklenmeyecek bir hareketle erkenden uy,,,


dım. Daha hava bile tam aydınlanmamıştı. “Ne yapıyorum k
ben?” dedim yorganı boynuma kadar çekip sıkıca tutarak, S
gözlerim araba farı görmüş tavşan gibi öylece açıktı hillil,»
zekâlı mısın?” diye sordum kendi kendime. Çünkü sabık
5’inde kalkmak için geri zekâlı olmak gerekirdi benim bayn
felsefeme göre. Ben ki, bıraksalar üç gün uyuma potansiyeline
sahip bir insan, tutup okul zamanı bu saatte uyanıyordum,,,
Gözlerimi tekrar sımsıkı yumdum. Ama birkaç saniye bile4
yanamadan tekrar açtım. Kendimi o an yetmiş üç yadında biı
kaplumbağa gibi hissediyordum. Ağır hareketlerle, kendime
söverek ayağa kalkıp karşımdaki dolabın aynasının karşısında
dikildim. Aynadaki yansımamı görünce moralim bozuldu. Uy­
kumu tam alamadığım için moraran gözler, dağınık bir topuı
ve tek bacağı dizlerime kadar sıyrılan pijamam... Yeniden ya­
tağa girdim. Gözlerimi tek bir saniye bile kırpmadım, annemin
çığlık çığlığa odamın önünde tepinme seremonisine kadar. S»
7’ye gelirken, annemin çığlıklarının daha üçüncü saniyesini
mor gözaltlarım ve ölü gibi suratımla karşısına dikiline*!*®
şaşırdı hem korktu hem de sabah sabah tek stres atına yön®»
beni uyandırma' olayın, mahvedip hemen kalkt.ftım için
fendi Annem de bir tuhaftı işte,..
^ in d ik t e n sonra bizimkilere mesaj attım erken gidelim
u diye. Normalde beni yataktan »patı,la ile kazıyarak uyan­
dıklar* için. ° saattc mesaj atmama şaşırdılar biraz. Gökhan'ı
^jj^abının başında uyandırmıştım mesajımla. Zavallım fizik
ılırken ağzından sular aka aka uyuyakalmış; uyandırdığımda
eriyip aktı kitaba zannedip korkmuş... Siııan, uyuyorum
.¡yeccvap verdi mesajıma. Salak çocuk... Oğuz deseniz gece
■jjyaletteuyuyakalmış, üşütmüş alt taraftaki havalandırma taraf-
V „1, Karnı ağrıyormuş, kalkamazmış yataktan erken. En son
. e jııjdadıma tek mantıklı cevabı vererek Ali yetişti ve onların
Lfdoğru yürümemi söyledi. Sonra ise birlikte oyalanıp diğer­
i n i de tek tek evden alarak okula geçtik.
Oyalanmayı biraz abartmış olacağız ki, yola erkenden çık­
mamıza rağmen zile birkaç dakika kala ancak yetişebildik okula.
Ogoz cidden biraz üşütmüştü. O yüzden çok eneıjik değildi.
Sinan biz onu beklemeden gideceğiz sanıp çorabının tekini
gjyıneden çıkmıştı dışarı, o yüzden huysuzlanıyordu. Gökhan,
jjjulja kadar fizik çalıştığı halde yine malum notlardan birini
almaktan korktuğu için elinde kitap yürüyordu koridorda. “Ya
çok dengesizim şu an. Resmen sağ ayağıma fiili çorabımı giy-
dim. sol ayağım çorapsız. Ben bu şartlar altında sınava falan gi­
rmem anlıyor m usunuz?” diye homurdandı Sinan yürürken.
“Ben diyorum, klozette uyuyakalmışım, en sevdiğim taraf­
larımbuz tutmuş, bu ne diyor.. Oğuz, hastalanınca mızmız­
lanan cinsten erkeklerdendi. “H iç umurunuzda değil, değil mi?
y3çokfena üşüttüysem en hassas yerlerimi? Ya ölürsem? Ya ço­
cuğumolmazsa?”
Ta Oğuz bir sus, valla senin doğmamış çocuklarını kopar­
tırım!" diye bağırdı Gökhan, O ğ u z ’a. Yine her zamanki tuhaf
küfürlerini cümlesine serpiştirmişti.
Biz Ali’yle üçünü de sallamadan önden önden yürüyorduk
sınıfadoğru, O biraz sessizdi, ben ise uykusuz... Koridorda sı-

197
nıfırmza doğru ilerlerken ağzım ı gere gere cshıyofdurr, 1
elini ağzıma kapadı. “N iye erken kalktın b u kadar bugöfp'1H
“Bilmiyorum Aliku§, salağım ya işte... D u ru r d u r y j^
nav haftası hiç de ders çalışmadığım halde uyku tutmaz (î§||
şu an kendimi sınıfta 0.5 uç kullanan tek kişi olup sınav<k^
biten inek kız gibi hissediyorum.”
“Nevse, öğlene kadar uyursun derste, bir şey olma, I
i (um
elini omzuma atıp. Tam o sırada karşıdan Bade göründü \ *
dense Ali’ye bir şey demek, laf sokmak istemedim. Benjj
rime arkadakiler yapıyordu yeterince zaten. Ali kolunu
zumdan çekmeden arkada saçma sapan sesler çıkaran
oğlanlara dönüp dudaklarını hafifçe oynatarak küfretti. | | ^
yanında iki kız arkadaşı ile gözünü A li’den ayırmadan ?
yanımızdan. Gökhan, Bade’nin bu hareketinden sonra
ikimizin ortasından uzatıp “Lan kız sana dik dik bakıyor |
men ortayı açıyor, sen niye doksana takmıyorsun topu?» ^
laf attı Ali’ye. Sinan da kafasını sokuşturdu aradan. “KankıT
kız sana yüz veriyor da sen astar istemiyorsan ağır ılıksındır U,
diyeyim.”
“Bence abartıyorlar A li kanka. Egosu memesinden büyj^
İstemiyorum ben bunu yenge,” dedi O ğuz. Yine kendi kriterle
rine göre yargılamıştı Bade’yi. H er zam anki O ğuz işte...
“Şu kafalarınızı çekin şuradan, sinirlendirmeyin beni!”diyt
bağırınca Ali, “Sinirlenme Alikuş!” dedim bizimkilerin kafasın,
vurarak. O nlar kafalarını tamamen çekince “Bakma sen bunla­
ra,” dedim.
“Bence bak yani kanka. Sen Yaprak’ın sözüne gidersen Ali-
kuş olarak kalırsın. Bade’yle uçarsan,” dedi Gökhan gülerek,
“Alikartal olursun be!”
İşte sonrasını anlatm ayayım ... A li G ökhan’ı erkekler tuva­
letine kadar kovaladı. Sinan ile O ğ u z da peşlerinden gitti. Ben
tabii tuvaletin kapısında M azhar’ın sürekli nikâh masasmdı
bıraktığı Reyhan gibi kalakaldım . D ışarı çıktıklarında Sinanve
O ğuz gülüyordu, G ökhan kedi gibi, A li ise sinirliydi. Nelerol­
duğunu sorduğum da, G ökhan’ın korkusundan kendini tuvale-

198
•lated»#0' ^ ndim - ise yan tuva*cttin üst bokluğundan
* hatı^” kısmına girince... Tabii biraz boğuşma, biraz kaç-
,janta-•-Biraz Sinan ve Gökhan’ın sulu provokesi ile iş
ı«** ° 1an çıkmış- Klasik bizimkiler işte. .; O gün derse biraz
Ben tüm derslerde uyudum, diğerleri ne yaptı hiçbir

¡,*finiy°k-
★★★
“Yaprak 3-soru ne *a z ^>” dec*' Sinan fizik sınavının ortasında
n) dönüp- Evet, bu defa da kör talihim, Sinan ile aynı smı-
rjjjanüştüm düşe düşe. “N e bileyim oğlum .. dedim gözet-
n öğretmenin beni görmediğinden emin olduğumda. “Ben
^yorıım zaten beş dakikaya.”
{ “Dur lan dur... Beşinci soru ne? Yedi? Sekiz? O n iki? On
IIP
“Sinan mal mısın, hoca görecek, d ö n önüne! Oğlum ben de
|| [yit bilmi-” derken g özetm en öğretm en Sinan’ı fark etti.
«Şg sen ne yapıyorsun orda?!” diye bağırdı parmağını Sinan’a
doğrultup.
“Ben mi?” diyerek ayağa kalktı Sinan. “Galiba kopya ho­
cam,” dedi eliyle ensesini kaşıyarak. “Zaten söyleyecek yalanım
«ok. Bari dürüst olayım. Zaten giren girdi, çıkan çıktı. Yani dü­
rdüğümden belki birkaç kız etkilenir falansa...” Her zaman­
ki gibiydi. Böyle şeylerde hiç uğraşmayı sevmez, direkt işi şova
döker sahneyi terk ederdi. Öğretm en gelip Sinan’ın önünde­
ki kâğıdı çekti aldı sinirle. Sonra “Ç ık lan dışarı!” diye bağırdı,
“ftki öğretmenim!” Sinan ilkokul çocukları gibi konuşunca,
gözetmen daha da delirdi. Sinan tabii koşar adım dışarı... Ben
dekâğıdımı teslim edip Sinan’ın peşinden sınıftan ayrıldım.
Dışarıda pencere kenarına yaslanmış gülüyordu gevşek ben
çıktığımda. “U lan ...” dedim çantamı sırtıma geçirirken. Bir
yandan da ona doğru yürüyordum. “B ir gün atılacaksın okuldan
ju gereksizliklerin yüzünden, olan o olacak.”
“Ya kızım ne yapayım. Kız gibi rYök hocam, valla boynum
tutulmuş, ondan dönd üm arkaya hocam, hocam n’olur hocam,

199
muayyen günümdeyim hocam’ deyip ağlasam mıydj?
gibi yapanm itirafımı çıkarım.” anUr
“Yalancı... Zaten sıfir alacaktın, bari gövde gösterisiya
dedin. Ben senin ciğerini bilirim.”
“Valla orası öyle. Öyle de... Açılmamış goncalara giren
siyeleri ne yapacağız kız? Her dersten patır patır kalıv^**
ben.”
“İkinci dönem düzeltiriz diyeceğim de, dedim onun .
pencere kenarına yaslanırken. Böyle yalan söyleye söyW^>-
nedendik bence okul tanrıçası tarafından.
“Aynen Yaprak. Ama düşününce, ben hayatım da ‘ikinci d«
nem çok çalışacağım, söz’ cümlesi kadar güzel yalan g ö r n J ^
mesela. Mütemadiyen on bir yıllık profesyonel öğrencili^ ^
tımda kullanıyorum kendisini. Ç o k fonksiyonel..
“İşte biz bu kadarız,” dedim gülerek. “Bu arada diğerleri
zaman çıkar? Acıktım ben.”
“Çıktılar bile...”
“Buradayız!” diye el salladım koridorun en ucundaki İş||
oğlanlara. Bizi görüp, kendi aralarında konuşarak, bize defe
yürümeye başladılar.
“Bir mese asla soru sallamaz arkadaşlar. Bütün sorulan C
şıkkı yaptım. Neden? Ç ünkü C alfabem izin üçüncü harfi, üçü
yan yatır? Neye benziyor?” diye G ökhan’a bir şeyler anlatarak
yine gereksizliğini kanıtlıyordu O ğuz. Dayanamayıp susması
için bir tane patlattı ensesine Gökhan. “Bir sus ulan, fizik yü­
zünden beynim yumurta akı kıvamına geldi şu an!”
Oğuz ve Gökhan’ın didişm elerini yok sayarak “Hadi gide-
lim,” dedi Ali tamamen yanımıza geldiklerinde. Ben de yok
saydım o ikisini, Ali’nin koluna girdim hemen ve yürümeye
başladık. Bizimkiler de kendi aralarında konuşarak arkamızdan
geliyorlardı.
“Alikuş... Galiba yine kötü geçti sınavlar. Artık öyle bağı­
şıklık kazandım ki, kötü geçince bile hissedemiyorum,” dedim
eltisinden dert yanan gelin ses tonuyla. Ali güldü, ben de gül-
jrtifl* C5ülü<crck birkaç ad ım atmifttık ki, kargımız« l^ d r çıkı»
fdi* '*>rl 3Mfnfln^ r^ a fazla m ı karfilaftyorduk, yokça «on olay*
yüzünde» o kıza kargı algım m ı açılm ıştı da öyle »anıyordum
^iliy o ru m . O da bizi görünce tek kabını kaldırdı ve gülerek
rHJÎtt1' “Merhaba çocuklar," dedi h e pim ize doğru. “Erkek er-
& iioav sonrası eğlenceye m i? ” dedi ‘erkek erkeğe kum ını
prarak. Bu ayan beyan, b ana la f »olanaktı. Sinirlendim , Ama
tiP İ demedim. “M e rh a b a v c h o fç a k a l,” d e d i A li beni <4cki$-
§ ¡ 1 “G idelim ."
"Aiiic rc » d iy o r u z b iz d e ...” S e s , arkadan geliyordu, Sinan ve
g jld u n PL‘k nıeraklı o ld u k la rı B a d e ’y e A li’ n in yerine cevap ve-
¿¿rlardı sanırım . S a l l a m a d ı m b a ğ c a v c y ü r ü m e y e devam ettim.
fi (a Bade b izim kilere “ B e n d e g e l e b i l i r i n i y i m ? ” deyinceye ka-
jjf. Durup, şaşkınlıkla k o c a m a n a ç ı la n g ö z l e r i m l e arkam ı döıı-
■jjju. jfsfc dem ek, b e n i m y ı l l a r d ı r t e k o l d u ğ u m m a b e d e b a ş k a
j,ifdisiı hem de s i n i r b o z u c u b i r d i ş i d a h a g e le c e k ti? !
Y ir m i A l t ı n c ı B ö l ü m

Bade’nin hepimizi şoke eden sorusuyla bir süre


oldu koridorda. Hepimiz bir Bade’ye bir Ali’ye bakıv' ü f l
Ben içimden ‘gelmesin, gelmesin’ diye cırlarken, dışaru^^p
şey diyemiyordum. Sonuçta Ali’nin eviydi orası ve ne benitjJI
de diğerlerinin cevap verme hakkı vardı. Bade sessizliği bozt».
ister gibi sorusunu yineledi, “Gelebilir miyim ben de?” diye^
“Sanırım,” dedi Ali arkasını dönerken, “gelemeyeceksin ^
günüm.”
“Ama.. derken Bade, şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Satte
nm bunu beklemiyordu. Kaşlan usulca çatıldı sanki, ya daben
öyle sandım.
“Önemli işlerimiz var, yanlış anlama.” Ali eliyle arkadakilere
‘gidelim’ işareti yaptı. “Hadi siz de, oyalanmayın.”
Gökhan ve Sinan, Bade’yi usulca selamlayıp şaşkınlık I
mahcubiyet karışımı bir yüz ifadesiyle yürümeye başladılar.
Oğuz ise, doksandan top çıkaran bir kaleci kadar keyifliydi di­
ğer ikisinin aksine. Bade’nin yanından geçerken tuhaf bir yüz
ifadesi yaptı. İlk etapta sevmediği herkese aşırı gıcık olan vebunuMIi
etmekten asla çekinmeyen Oğuz... Bade’yi arkamızda bırakıp okul
bahçesine çıktığımızda bizimkiler homurdanmaya başlamıştı
bile.
“Sinan, bir şey diyeyim mi?” dedi Gökhan, Ali’ye duyurmak
için. “Ciddi diyorum bu herif mal. H em kızdan hoşlanıyor,
hem de yüz vermiyor.”
“K anka, b e lk i koçan k o v a la n ır taktiğini uyguluyordur," tfj.
nan c e b in d e n o ç o k s e v d iğ i lo lip o p la rd a » birini çıkarıp ağzına
ata. “A m a b e n c e o l a y ı n b o k u n u ç ık a r ıy o r , Uoad ftıınn e r b ik bu
ka d a r k a ç m a m ış t ır ."
B i r a z d a h a uğraştıla r A H ilc> N o n r a k e n d i a r a la r ın d a m ç i t m i Ü *
pan e s p r il e r y a p ıp g ü lü ş tü le r. Yine o lay beş d a k ik a d a Badc'den
ç ık ıp bize ve saçnıa ruh hallerimize d ö n m ü ş tü cv yoftonda.
C id d i b ir konu konuşurken, kızgınken ya da m o ra lim iz bozuk»
Icen... Hep böyle olurdu zaten. Üçüncü dakikadan » o n r a Oğuz
ortaya bir saçmalık atar, Gökhan bunu Sinan’a paslar, Sinan b u
pastan orta açar ve birimiz golü bulurduk. Golümüz, »açma»«
pan arkadaşlığım izdi. Ne şanslıyız... |
Eve giderken pizza almaya karar verdik. Oğuz’un ikinci aşkı
o ld u ğ u için pizza, içeri girdiğimizde birden hasta çocuk eatf-
(andı v e saçmasapan sevinç dansları yapmaya başladı. Pizzaları
a ld ık ta n sonra içecek almak için markete uğradığımızda, Oğuz
ü ç ü n c ü aşkı kasiyer kızı görünce iyice canlandı. Ali onu mar­
kete, sokmadığı için, biz kasadan içecekleri geçirirken, bir ara
c a m a : yapıştığını gördüm. Salak oğlan... Ali poşetlere içecekleri

doldururken, ‘ben göstereceğim sana’ diye kafasını sallayınca,


Oğuz daha bizçıkmadan yere koyduğu pizza kutusunu da alıp
Jcaçtı. Sinan,dayanamayıp pizzasının yarısını yolda y e d i. Bir ata
durup, fiili çorabının tekini çıkarıp, diğer ayağına giydi ‘üşü­
dü’ diyerek. Gökhan, Mervelerin evinin oradan geçerken, bir
seyyar satıcının megafonunu alıp ‘Merve seni çok seviyorum
lan!’ diye bağırınca, az kalsın apartman sakinleri tarafından l in ç
edüiyordu. Galiba o gün, sınav sonrası ‘nöron savaşları’ d u r u ­
m u sadece benim için değil, hepsi için geçerliydi. Yarım s a a tlik
yolumuz, bunların saçmalıkları yüzünden uzadıkça u z a d ı. V e o
uzayan z a m a n diliminde anladım ki, korkmama y a d a saçmasa-
panjbşkançlıklar yapmama gerek yoktu. B i z e ‘bizden başkası’
Çoktuve i ç i m i z e girmesi im-kân-sızdı.

irkir
Cuma günü okul çtktşt

Cuma günü bütün sınavların bitmesinin verdiği ®ö||p|||


“Bütün sınavlar bitti ulan!” diyerek kendini halıya attı S'
Bütün sınavların bitmesi ile birlikte hepimiz gevşemiş ¡1 s|l
elektrik tellerine dönmüştük. “Bitti ulan bütün sınavlar!» İr e
ten geçip Sinan’ın üzerine atladı Gökhan da. “Sınavlar bitt
tün ulan!” Oğuz da atladı ikisinin üstüne, Gökhan’ı arav .
sandviç yaptılar. j 'P
“Ben de atlayayım mı?” dedi Ali halıdaki çirkin görümjll
işaret ederek. “Atla Ali, kuru kayısıya dönsün hepsi!” dsJjjgl
Sinan girdi araya korkuyla. “Ali sen gelme lan ayı, b a ğ ı t ^ M İ
götümden çıkacak zaten!” En altta kıpkırmızı olmuştu zavalh^
Ali, bunu görünce gülerek çantasını ve montunu çıkanp fe
verdi ve koşarak üzerlerine atladı. “Belim lan belim, belim «n.
liyatlı belim...” diye bağırdı Oğuz, Ali atlayınca. Küçüklükten
beri neresi acısa, bu yalanı söylerdi.
“Lan ölüyorum inin lan!”
“Lan Oğuz bana dayıyor galiba!” diyen Gökhan, birkaç kü.
Çük hareketle aradan sıvıştı ve hepsi Jenga oyununda aradanol-
m adik bir taş çekilmişçesine yere yığıldı. Kahkaha atarak halıda
bir köşeye çekildiklerinde, ben de aralarına karıştım.
“O değil de, fizikte ilk sınavım 02, ara sınav 13, son sınav
kopya yüzünden 0... Ortalamam 05. Ulan uç mu bu? Bu nasıl
not anasını satayım?”
“Kanka...” dedi Oğuz, sürünerek Sinan’ın yanına giderken.

204
i ttiıiyıp ‘Dirili fizikten geçir, Gökhan elimizde’ di-
|llM, |5| verir, geçirir.”
' BSİ*C l’ngün ÜltİlUr dahi ctıncyeceğim," dedi Gökhan ve po-
ıtıııı dönüp ‘liğer tarata devrildi, “Ama şunu söylemeden
l^ıryeceğım, ©Ş? 05 uçlu kaleme 07 uç Kokmaya çalıştığım
lıi ¡j^lî spkiM'i'n, Ağır. • Ayağımı tızatıp, bana yakın olan kafa­
nı okiiHİııu Gökhan'ın. Ama o kafasına ayağımla dokunmam-
I ,wfrt»ı ederdi. Sinirlenince çok şirin oluyordu demirli, o
ijjdeıl tsMil» öyle severdim onu. Ayağımı eliyle itip cebinden
kat'dıi?1telefonuyla uğraşmaya devam etti. Ben tam telefonda
J'|| uğraşıyor diye G ökhan'ın olduğu tarafa doğru gidecektim
ti Al* kapüşonumdan tutup beni kendine doğru çekti ve başımı
karı«»*' yerleştirdi.
»Hu aıada," dedi O ğ ıız yine kıvrımlı birkaç popo hareketiyle
fi deriştirip, kendine hepimize yakın bir yer seçerek. “Haftaya
ıiııurtesı N u n u aşkıma gidiyoruz. Anneler ayarlamış.” N unu
ı«ikıın dediği. O ğ u z ’un bir sahil kasabasında yaşayan 80’lik çıtır
anneannesi Nıırlıayat N iııe ’ydi. O ğ u z ’un genlerinin çılgın ta-
jjt'nn aldığı kişi... O ğ u z, anneannesine çılgınca âşıktı. İkisi bir
araya gelince hiçbir şey yapmaya gerek olmadan onları izlemek
hile yetiyordu bize oraya gidince.
“Oley be, N ıın u c u ğ u m u çok özledim ben de!” derken Si­
na», Oğuz ayağıyla Sinan’a vurdu. “Sen özleme lan. Ben özle­
rim.”
"Saııa ne lan, özlerim !” Sinan da ayağım savurdu O ğuz’a
doğru. Tekme O ğ u z ’un poposuna gelince, çığlığı bastı bizimki
"Ya en sevdiğim yerime niye vuruyorsun ulan?!” diyen. Oğuz
aya&ı kalkıp Sinan’ın yanma zıplayacaktı ki, Ali çelme taktı
Oğuz’a.
"Yemin ederim halının altına süpürürüm sizi, susun.”
“Kanka, bu Ali iyice ev hanım ına bağladı.” O ğuz düştüğü
yerden, az önce kızdığı Sinan’ın yanına süründü. “Aynen kan­
ka!’’ diye karşılık verdi Sinan, O ğ u z ’un omzuna kolunu atar­
ken. İşte bunların kavgası da bu kadardı.
•kir*
Saat S:30’a gelirken, bir bahaneyle bizimkilerin yan,-,
ayrıldım. Son bir haftadır sınavlarla uğraftfğım için hep*'*^
lediğim sırık oğlanla, sınavların da bitmesiyle bulu^Jc ^
çünkü. Alilerden ayrıldıktan sonra direkt arayıp, gcltrieflpl I
çediği yeri öğrendim ve oraya doğru yürümeye başlaj,- ***
yandan son zamanlarda sırık oğlana karşı yelkenleri fa^u ^
indirmiş gibi görünmekten korktuğum için panik vardı
bir yandan yine bizimkilere söylemediğim için vicdan İ zjlT'
Ama- sanırım yapacak başka bir şeyim yoktu. Bizitnkjje^ ’ ' P
sem ya ‘gitme’ diyeceklerdi ya da ‘biz de gelelim, bize de oitİP®
sin.’ Gitmemek seçeneği ise, son zamanlarda eski ukala
yerini durgunluğa bırakan sırığa içten içe üzülmem sebebi
düşünemeyeceğim bir seçenekti. Eskiden ‘yavşak yavşak kon
ma sırıkların efendisi’ der geçerdim am a... N e bileyim f p l
dönemimin verdiği duygusallıktan mıydı bu, yoksa sınğın
gunlaşması yüzünden duyduğum hafif dozajlı vicdan azabın^*
mı bilemiyorum. İzmir’in kışının yumuşak rüzgârı yüzüm
rurken, aklımda bunlar, öylece yürüyordum . Kafamdaki
karmaşası yumağına fazlaca dalmış olacağım ki, birine ÇarpuS
kendime geldim. “Pardon, görme-” derken panik halinde ^
famı kaldırmamla çarptığım kişinin sırık olduğunu fark etmem
bir oldu. “Sen miydin sırık...” dedim dudaklarımı hafifçek.
zerek. “Neden duruyorsun geçeceğim yerde? Vücudun kafam,
çarptı.”
“Öyle mi?” dedi om uzum dan tutup beni yola doğru çevirt
rek. “Kusura bakma Amazon kızı.”
“Nereye?”
“Karşıya geçeceğiz.” Bileğimden tuttu ve kaldırımdan aşağ
indirdi beni. “Ben geçerim,” diye bileğim i ellerinin arasından
çekmeye çalıştığımda daha da sıkı tuttu. “Olmaz.” Bizimiçin
yeşil ışık yanınca gülümsedi ve yürümeye başladı.
“Sırıkların efendisi ne olacak...”
Karşıya geçtiğimizde bileğim i gevşeteceğini düşündüm, amı

206
ganki göstermek istediği şeyi görmeden gidccek-
sımsıkı tutuyordu bileğimi hâlâ. Önce dar bir so-
J * * ' Vo\boyu ben homurdansam da, o yine sırığa ters
1|§ ^ çjâide pek cevap vermedi bana. İşte beni ona karşı
un P ' ^ b , hırçın olamamaya iten §ey... Durgundu o gün de.
is- ? , olmadığını çok net anlayabiliyordum ama, yine de
Jir ’ ferine gidersem daha da üzülecekmiş gibi geliyordu,
ya K11 . Konuşsa yavşak yavşak konuşup delirtiyor, sussa da
ie, jıi® 15 uy^rdu. Birkaç aradan geçip, başka bir anayola çıktık ve
p i yanında du rd u k O zaman bıraktı bileğimi. “Neymiş
:e- ^ İ L şey sınk?” deyince “Bekle. Beş-on dakikaya geçer,”
;r- ^ ‘ cevap verdi bana bakmadan.

1 “Ne?"
pidesen...
“Bu aralar bir tuhafsın. Ben m iyim m alum dönemde, sen

ln I “Ne?” •"
■Yok bir şey,” dedim o m u z silkerek. Bizimkiler benim sa-
P | ğ [,u (arz göndermeleri hem en anlardı da, işte ne bilsin sı-
I jfcıfam1tekrar anayola çevirdim. Birkaç dakika öylece gelen
i j jı-abalara baktım. Y ine sesi çıkmayınca dayanamayıp tek-
konuşmaya başladım. “Şey... B u aralar canını sıkan,” dedim
bafifçe öksürdüm. Nedense, utanm ıştım biraz. “Var,” dedi
ıa tam doğru gülerek. “A m a bana kalbini açmadan, ben de sana
‘ bibimdeki sıkıntıları açmayacağım.”
t. “Çünkü hata bendeki sana soruyorum bunu. Söylemezsen
söyleme,” dedim ellerimi göğsüm de birleştirirken. “Ayrıca ne-
! redebana göstereceğin şey?!”
ğı i “İşte geliyor!” dedi heyecanla. H e m e n yanıma geldi. Bir
m eliylekolumu tutup, diğeriyle uzaktan bir aracı işaret etti. “Şu
i j beyaz büyük araç var ya, ona iyi bak buradan geçerken.”
“Tamam,” dedim şaşırarak. E n fazla ne olabilirdi ki? Beyaz
büyükaraç yaklaştıkça kalbim biraz hızlı atmaya başladı. Birkaç
ıa j adımatıp kaldırımın tam ucunda du rd u m . Birkaç saniye sonra
| tın önümden geçen aracın yanındaki yazıyı görünce ise gözle-

207
Um tutı ıintiMt Hİılıı, t üıiıınılt vr* iiiImI' bir y,ı/ı *ı Mııut#
diti\ıiuu «(tın idiii V'MiiiiiIh "VAI'MAK ItAll) V h h v i / . ' S .
yonln YtUüınülı ıı ııll (¡iifluıilıklmı Itil'pjg fj|h|
tllm, " ( iüulün IMÜ? ( îkliyılhililiıı ıııif" dfyl »ordu t»,0’*
»Millıt VıUiıiHıl g*>llı ktM», "Srtyl(>ı»«*(irfH '• lf«yf
Ml V d t’dlııı ('Ilıtıl«- blmdrıı 11r/lt» ıı/aklaıau iınır ı
’ 1 I’I ...I
"Nrvdi ıılıuıı*
"Aıntıssovı Uıvııu yiin liiıkıııı nfitıyn koychı |ıwui;; 1
İli »«
Vt'l'llitT
i» mi u.,
l*|i|(j
" ( ıslımı, konktif« Tıp,mm uranım, . N hmI ukm?"
"Sııık miti,” tirdi tilerini göğNİİridp biıleijilnrrk
"Sııık oftkm dedim trk kayııuı kaldırıp, "Anlaı-
M tlP
"Sürün lıiı a/, öyle,"
“Şimdi sonlıı Ikinhmn yerlerine doftrıı hir flürünecfesB'S
rint kalanı hak ylnel"
‘'Öalt'uıifjiıvı delirmeni."
''Sırık..." dedim pes od ip, Sırtım ı tekrar ağacı ynaladnıj y
ıııına ueldi lıenıen, «yakııcuma oturdu ve sırtını S i i i i l 1
"'••iKiariın,
yasladı.
”1ler gün bizim basket o ynadığım ı/ yerin karcısındaki «ık
inadınım hir binaya dağıtıma gelen bir araçtı. Üzerinde slomu
lan yazıyordu. Dikkatimi çekti, ik im i/in de adı geçiyor diye İt],
çay rırınasının aracıymış. Sloganları ‘Ç A Y YAPRAKLARIMI;;
EVRBNİa A R A N A N H U Z U R U VF, BARIŞI GETİRECEK
VI'. BİR G Ü N 11ER Kİ İS Y A L N IZ C A B U TADI SEVECEK.1
Görünce aklıma hir fikir geldi, risk aldım . Tbpladıın bizimu.
kum, gereksiz birkaç harfi söktük. S onuç... Sizin eve gizliden
geldiğim gün suna buıuı gösterecektim ama o l m a d ı . Sonragc-
çen... ft’da buluşalım dediğim de de... Ama yine tam saatini
gelemedin, kaçırdın. D ed im ki kendi kendime, ‘Bak Banş,e^tı
bu herifler Yaprak b un u görmeden yazıyı düzeltirlerse vazgeçe­
ceksin.’ Bugün buraya gelirken biraz korktum aslına bakarsan
O n d a n gergindim. Ya tamir ettilerse diye... Sana gösteremt-
■ 2 j s e n d e n vazg eçm e k te n k o rk tu m ," No divec
■ H W » ■ M İ R S ikilendim Z ,
M Ilf n i i Bt I1" T' ,uı,k"niu^ıım a f | l
K , k ' »y«® ka k,|> f ylC 'k' yanaft,m' -Hu
i g flH p É d c f t " ,T" A , ’ , a z :’ n klz,m? 1¡ I I P b u n u *öy-
ı>~'-J a«oin
• rf in b » 8 k a *a n " ,n y m

www.kitapevi.org
A y n ı g ü n ü n gecesi

Herkes eve gittiğinde, A l i önce biraz ortalığı toparladı sgjj.


ııerek. Cvi her zamanki gibi fena dağıtmışlardı. Ctrafa saffjU^
çöpleri alıp balkondaki çöp kutusuna attığında zilin çaldığını ¡¡¡^
du. "Tine hangisi acaba..." dedi çöp kutusunun kapağım
ken. "Balkondan çıkıp kapıyı açmaya giderken ayağını masan
kenarına çarptı, masanın kenarına küfredip, tek ayağının üzerin
de zıplayarak kapıya ulaştı. Kapıyı açıp aynı anda saydın^
başladı ayağındaki acıyla. "U lan yeter, yine ne va-” derken tfo
kastan gevşedi karşısındaki kişiyi görünce. K ış aylarına rağm.
ince bir tişört giymiş, kollarını soğuktan birbirine sıkıca kenetle
iniş Bade. '"Bade?" dedi kaşlarını usulca çatıp. "Hayırdır?’1
"içeri girebilir m iyim ?’’
"B u saatte ne işin var burada? fiile n merak eder. Hem hum
hal, üşümüyor musun bu soğukta? ’
"Babamla kavga edip evden çıktım, flnneme gideceğim diye...
flm a o da hangi cehenneme gittiyse gitmiş, kapıda kaldım!” diye
bağırdı kız tüm apartmanda yankılanacak şekilde. "Ve o A l­
lah'ın cezası kız arkadaşlarımın hiçbirinin yüzünü görmek işle­
mi-’’ derken Bade, f i l i kolundan tutup içeri çekti onu. ' Tamam,
sus bağırma, uyandıracaksın herkesi!” deyip kapıyı usulca örttü,
" g e ç ... |

f i l i , k e n d in e karşı bir şeyler hisseden kızlara u m u t bağlam-

s ın la r d iy e b ile re k soğuk davransa da; kızlara k a r ş ı fazlasıyla

k ib a r b i r erkekti. Kargısında gecenin bir saati g id e c e k başka yeri


: ıfâtonU t b i r k ı * » a r k e n , 0 ü a a lu k a p ı n ı n d t p n d u tutu*
ijfyftf olurun o l t u n , İ ç e r i b u y u r ol ti T la d e ' y i, P o z l a to r u
11 j U hM i f e r i n e y i y e b i l m e n i içirt k e n d i k o s t a k l a r ı n d a n Ijî-
l,oHyı1 $ c 0 b i r k a h v e y a p t ı - Y a n m a u l u m u k y e r in e ,
r 0 t j j f lj i u u 1 u * a h b i r k ö ş e m ıçti k e n d i n e o t u r m a k i ç in , A y a k l a r ı n ı
fltĞ p lt,y ,P ^ ^ d u g m d n , 0 f/WM d u r a b i l d i ğ i n i fa r k etti.

v e r d im sa n c ı d a , " d e d i H a d e h a k i m i n i y u d u m la r k e n ,
a l i i'p a p tH’t M v k y e r i n e h a f i f ç e g U lU m n e y ip b a ş ı n ı n a l l a d ı , 'ttnem lİ
W , , J e r / jib i. "f l ı n a c i d d e n . . . i l k l i m a b a ş k a b i r y e r y ah n in i i ."
değil, yeco benim y a ta ğ ım d a yatabilirnin ama


WUy.
hah UrkiM k a lk ıp k a ho aU t edip gidersen sevinirim . İftizim kiler
geni b u ru d a g tirüp y a n lış a n la m a la r mı islemiyorum *
m " p i k i ı" dedi 73ade hafifçe gülüm seyerek. '" B u a rada, «eni
•«HİH Ç ı n d a n etmeme gerek y o k , ben b u ra d a u y u ru m
"% nh$ a n la m a a m a , se n in y erin de h a n g i k ız olsaydı y alağım ı

H« w
erirdi ■S e n in le a h k a m y o k . Bun b u ra d a u y u ru m
yu* " S o r m a y a c a k mtsttt ne o ld u d i y e ? "

r"H',ı "S orm ayacağım , fim c ı iç in r a h a tla y a c a k s a , anlatabilirsin.


i'l/g. (Dinlerim <"
"Anlatmayacağım. "
"Peki," dedi f ili kanepeden ellerinin yardımıyla kalkarken.
tie '0 fn çarşctflurı d e ğ iş tire c e ğ im . ğ e ç e r s in b ir a z d a n o d a y a .”

'He Bade, yatağa yattığında MU özür dileyerek içeri girdi. "Şarj


</• | alilimi alacaktım da. .. ” dedi. Yatağın hemen
yanındaki komodi-
(e- i m 'ıı (ikmecusindeki şarj aletine uzanırken, "Bade kolundan tutup
ı/, I yanına çekti onu. Y i e yapıyorsun?!" dedi A li şaşkınlıkla. £lin-
l, | ¡İtki furj aleti bile yere düşmüştü.
"İçimrahat
etmez. Burada uyuyabilirsin. Söz, köşeye çckili-
j- I rint, rahatsız etmem seni," deyip gülümsedi kız.
t I "Şansım zorlama
istersen Bade.”
f if c i . 'Lütfen.,,

211
'tdditn sinirlenmeyi; buşltyotutth^ •>,*ss^ k b
,.. * ,,niun litlti uykuyu dulunu kudur kul H 'U 'kuyw ^uW Ë
• Inde, oyun oynama benimle çjfttifi gw e,H
îiiHÎM edtrim ,,, ”
flli, kufustnt r.uCjtl çevirdi. Vlorwnlth' utlu lut ı# ifğjjjğSsSı
m m .,, fù n d im u M u dolu WMÎnrk bahm ım du'yi ulim SZ:
dinden ıızcikhıgltrıp konuştu, th w , * d*di punnutjtyiu ÿfjj ktÆ j\
ya tuf)m en ucuttıı gösterip. Hudece yutitn M a l durur
Uyuyup uyumamak »unu k a im r.." 'B adi' kuyu kuya yttfufa Â
fier ucunu g itti■M İİ d* diğer ucunu h ıım ld t. “Hüten U M ğ t
TBir türe hiç konuşmadılar, f i l i , fazlasıyla ruhulsı* iıldujjtfjm.
gözünü anla kırpmıyor, tuvunlu bakışıyordu, hijndm /■«*/#jy
niyetlinin f i l i . . . ' diye geçirdi kendine k ı¿u ru k, f i m
dan korkuyordu 'B a d e n in , Ç ü n k ü u fla y a n k ız la tu hiç ¿ m H
muzdu İçindeki rahatsızlık duygusunun geçmesini dıleyerşbjyL
bir nefes aldı. O strudu k u konuştu, "rleden bunu J w r f t É ^ H
A l i ? Ş u hoşlanma meselesi,,. Yanlış unluşılm u yu du başkaU
şey... 'Tamam, anlıyorum, fIm u hiç mi hoşlanmıyordun/ UieM
beğenmiyorsun beni? Çjüzel değil m iyim sence? diye sordu t S f e
tavanı izleyen A li'y e çevirerek.
"TBir erkek için dünyada sadece ik i tane güze kudın vtğM :
TBiri annesi, diğeri âşık olduğu kişi, O yüzden, bmim
zel değilsin. ” K afasını bakıştığı tavandan çevirmeden, ıın mtim
tonuyla cevap verdi f i l i . ' Cğer böyle konuşup uyutmyucalÿ^
gidiyorum ben. "
"gerçekten tam anlam ty la b ir b u z prenssin, /,nmym km
asla değil m i? "
"H ayır. P azla eridim birine, ondan bifyleyım."
O kız değil m i? Ş u sürekli y a n ın ız d a g eze n .,,M
Çok mu belli ediyorum u z a k ta n ? ” dedi f i l i hafiften quitté.
Inkâr etmeyeceğim. ”
gerçekten anlam ıyorum s e n i,” dedi İBade yutağın liiğct İs­
rafııııı dönerken. Herkesin kalbindeki buz prens, tuhaf tnehis,
ûşık. ğeıçekten aklım almıyor. "

212
! V# *«mh gibi İm ffütrllik HtUyıİkırra
— C T » esela / butik fiili, kutu kunmk
fcMİMHurfcfn, Oo'hm lu fmhı zayıf, uzun saçtı
bulunmuş. İmi» güMİİık o kadar farktı
¡ğjı*^ ^ 0 güzel bulanlar belki d i sımİH $tı<tHİet f#f'H)Vnfunu
^yenmeyecekler, ila n i jm mt fpfc t^İHHuğÜn oktu
i^R îv \ , ‘ alaısal. ,. O n u demek io?f fı/ornı«. lûprak. ,.
M iJ » «
jVy evıvnsel. Kaç yıl geçerse geçsin modası asla
Jrtk bir güzelliğe vah ip. Ç ü n k ü o, olduğu g ib i,., /çtV
gibi i/H/ınn/nr, içindim geldiği gibi davranıyor, kendi
IBSatefc ı/H/f/' kendi için yapıyor her şeyi. Mesela, karşımda
• * itffe •hiihîi.m* yerken iştahını bir görsen. .. O zaııiıuı güzel,
lıahda yuvarlanıyor. O ?<uwnı rfa güzel. Hele bazen
fHıt,talanlarımdan giyiyor öylesine. G ani istiyor çünkü. Be-
¡¡J/h • • Cv',^ r dolaşıyor, O zaman da giizei [¡rip
'ekli burnu akıyor . burun kenarları kıpkırmızı oluyor.
M u gfod' • • Küfrediyor giizei sinirleniyor g ü z e l a ğ lıy o r gü-
ı t Güzel işte anasını satayım . Tuhaf değil, g ü z e l . Senden
m İ S iz d e n güzel. Herkesten güzel. jBana göre o en güzeli.
Î0imı11,1: Y a ta k ta n sinirle kalktı M i. O na ş a ş k ın lık la bakan
¡¡ll(la)/e gülümsedi. Cliyle sol yanağında oluşan g a m z e s in i işaret
gfti, "Burası o n u n . " lanağını işaret eden p a r m a ğ ın ı göğsünün
jo/mhîi indirdi. Bıımsı d a S om olarak ş a k a k la r ın a bastırdı
parmağı, v u r a s ı d a . . . Tamam mı? Ve asla b a ş k a s ı bunlara sa­
hip olmayacak. TBen şimdiden diyeyim de . . . I'leyse, iy i geceler,n
Yirm i Y e d in c i B ö lü m

Silimi) uyku IİC ııyıııııklık arasında gördüğünüz >üyay;, .J,,.,


ruluıı duydurunuz NCNİcrirı karışması nedir bilir misiniz? I |ar|j
um m.ıl I>ıı yekildr giderken rüyanı/, çok saçma bir jeyç diirıü-
ijilr İlil nnflıı, C) »abalı onu yağıyordum. Normal, sıradan bit
ı¡\ y,ı görOl’kcın birden rüyamdaki herkes eline silah alıp birl>ifj_
ııi mı4i Huya bağlamıştı, Ortalık meydan savaşına dönüp kan gg,
lüııc «.evrilince sarsılarak uyandım. Evet, üst kat komşumuzun
matkap sesi rüyamın orta yerinde konuk oyuncu olarak dahil
olnuitj, Lale Devri'ni direkt I. Dünya Savaşı’na sarmıştı tarih,
tc, (¡(i/lcrinı hâlâ tam açılmamışken dudaklarımı büzüp yatakta
hafifçe doğruldum. “Ulan cumartesi cumartesi bu ne?!* diye
bıı^ırtlıııı yukarı kata doğru. “Ulan yeter, magma tabasına 1$.
dar inecek inisin? Nereyi deliyorsun acaba?!” derken ayaklanmı
yatağın yanından sarkıttım. Gözlerim iyice açılmıştı seslerden
Kafamın içinde ise yine Afrika yerlileri dans ediyormuşçasına
bir ağrı vardı, "Götünüze girsin o matkap, ben hiç-” derken aya­
ğa kalkınca annemi fark ettim. Evet, vakit Gökhan’ın çevir yan­
masın motluııa bürünüp ettiğim küfrü çevirme vaktiydi. “Kötü
yere pirsin... Kötü yer... Yani kötü bir yere girerse hani..,”
Çeviremedim. E bıı konuda bir Gökhan değildim çünkü. An­
nem bana ‘senin olmanda payım olduğu için dünyadan özür
dilemeye gidiyorum’ tarzı bir bakış atıp odadan ayrıldı. Annem
kapıyı tamamen kapatınca, esneyerek telefonuma baknnı. Saat
gjjSİflfl ^ uy J ezanıyla badanaydınız HnsüiliJi fttityıjfl
¿çba}lamıl*«nız..,” dcdirtı telefonu yafcı/5^ fırlatırken “Mau
sesini alarm se#İ olarak ayarlarsınız da her g(iıı o fccfîle uy»,
„irsiniz inşallah! Ayağımın yardımıyla pijamamı çıkardım ve
jolab^13 doğru ilerledim. “Delin delin, biraz daha delip hgi.
ulut odaya kadar gelin.” Elim e ilk geçen pantolonu geçırdııtı
j^cagınna- Üzerimdeki tişörtü sıyırıp GökİJ ın'uı Mervr'yc alıp
üremediği ve sonra ‘al *cn giy’ diye bana Verdiği mor kazalı
0 'diM- Biran önce evden çıkmalıydım, yoksa beynimdeki ilim
pgronlar savaşı bırakıp bu sesten koşarak uzaklaşacak ve tx*n de
¡¿yarimin geri kalanım alık bir kız olarak devam ettirecektim.
Odadan çıkmadan dayanamayıp son bir beddua ettim “(»fim­
ize meteor patlar da, üç gün laev sıçarsınız ¡ıı:jall:ılı!” diyerek.
Sonra panikle etrafıma baktım, annem var mı yok mu diye. Bu
¿dayoktu. Rahatlayıp, merdivenleri çifter çifter atlayarak ken­
dimi dışarı attım.
Ali’yi aradım önce, ama telefonu kapalıydı. Hâlâ uyuyor olsa
gcretö<boşa uyandırmayayım onu diye Gökhan’ı aradım sonra.
Telefonu açıp “Aradığınız G ökhan’a şu anda ulaşılamıyor” deyip
«üzüme kapattı. Sinirlendim. Sinan’ı aramaya bile denmezdi,
onun bu saatte uyanmış olması O ğ u z’un pizzasını biriyle pay-
laşması kadar imkânsızdı çünkü. Geriye son şansım olarak ka­
lan Oğuz’u aradığımda tabii ki şaşırdığım olmadı vc açılmadı
telefon. Sokağın ortasında öylece kalakaldım. Kendimi Pittbul
veNicki Minaj ile düet yapamamış Amerikalı şarkıcı gibi his­
sediyordum o an. Öylesine yalnız... Uç saniyelik bir yalnızlık
hissinin ardından “G id ip O ğ u z ’u uyandırayım bari...” dedim
kendi kendime ve O ğuzların evinin yolunu tuttum. Çünkü
uyandırması en kolay O ğ u z ’du aralarında.
Oğuzların dairesinin önüne gelince Zeliş Ieyze’nin uyan­
dığından emin olsam da, Ural Amca’nın uyanıp uyanmadı­
ğını bilmediğim için kapılarını elimle tıklatmayı tercih ettim
zile basmak yerine. Zeliş Teyze ikinci tıkta hemen açtı kapıyı.
Beni sabah sabah evlerinin önünde görünce şaşırsa da toparla­
r vc Kert cbvet etti
git uyandır" , 1,. r, ... ncn “Ofeuz uyuyor bebeğim,
men solrav, ,»,1; cr “Kahvaln Hazsrhyorum be» de.
k ^ ,n ' Sofrayı kurunca Snapchat'tc» resim atan
. U,TL V* kızı Yaprak olup» gülümseyerek babımla onav
3 U11, l>eki Zeliş Teyzeceğim" diyerek. Zctiş Teyze m utfuJ
girince, ben de sinsi sinsi gülerek O ğ u z ’un odasına dalıp kan^
arkadan kapattım. Oğuz, pelüş timsahına sarılmış uyuyo^j**
Pizza desenli yatak örtüsü, pizza d ilim li pijaması ve leoparı'
göz bandı ile cidden kom ik görünüyordu bizim oğlan. Odasın
epeydir girmemiştim. Değişiklik var m ı diye önce şöyle hızllc-
bir göz gezdirdim. Duvarlarda yine Kate U p to n posterleri, n*.
sasının üzerinde pembe saksısında duran, tepesinde kurdelej
" olan kaktüsü memesu, fotoğraf çerçevelerinde ise bizimle am,
en çok da anneannesi Nurhayat N in e ile resimleri vardı. Köşe
de birkaç tane dergi, manga ve çizgi rom an yığını, şarjdan hiç
çıkmayan ve açık bir şekilde köşede duran dizüstü bilgisayan
ve kurbağalı çöp kovasının yanında yığılı pizza kutuları ..
bizim O ğ u z ’un saçma m in i yuvası. B iz im grup gökkuşağı olsa,
yedi rengin altısı O ğ u z olur, biz tek rengi paylaşırdık, o derece
renkliydi O ğuz. H er zam an...
Yatağının yanma dizlerim in üzerine çök üp , ağzı açık uyuyan
Oğuz’un burn u nu tu ttu m önce. B u ru n d a n nefes alamayınca
ağızından derin bir nefes alıp b u rn u n a g ö tü r d ü elini. Hemen
elimi geri çektim. Pelüş tim sahına daha da sarıldı tekrar uykuya
dönünce. Bu defa kulağına parm aklarım la u fa k bir fiske vur­
dum. Omzunu kulağına g ö tü rd ü , sanki k u lağın a konan sineği
kovalarmış gibi. K o m o din de du ra n y arım bardak suya parmak­
larımı sokup, parm ak uçlarım d an dam la y an suyu yüzüne sıç­
rattım. Yüzünü pelüş tim sahına g ö m d ü o an. U y u rk e n Oğuz’la
böyle uğraşmayı seviyordum am a b ir yere kadar. En sonunda
sıkılıp hızlıca sarstım O ğuz’u. “U y k u c u m ese, hadi uyan lan.
Kate Upton gelmiş, kahvaltıya bekliyor,” der dem ez ben, yata­
ğında doğrulup göz bandını sıyırdı. “N e r d e lan Kate, kahvaltıya
mı gelmiş?!”

216
^„»ydın Oguicuğuml”
l i p gjiamsız gün ayamaz tamam mı Yaprak? Ncrdc lan
(yn,?* dedi uyku sersemi yarım açık gözleriyle»
«((ilil01, ',®^a 42 önce gitti, son otobüsle New'Ybrk’a geçme-
bitiyormuş- New York Seyahat'ten bilet aldık cam kenarı,
‘"toenıelen dağıtılan top keki yiyor şu an."
Î S f t M dedi gözlerini ovuşturarak. "Git kendi kendine
loirct öt ayna karşısında beni yorma. Ulan bir meşe, ‘Kate
¿rtofl gelmiş' denerek uyandırılır mı?”
«Hadi, Zeliş Sultan kahvaltıya bekliyor,” dedim dediklerini
aymazdan gelerek. Koltuk altlarına elimi sokup ayağa kaldır-
»yiçalıştım, olmadı. “Ulan kalksana!”
‘Katc deyince belden altım felç oldu. Ali Rıza Bey’e dön-
,|iloıisayenclc---Taşı beni.”
«Olıııvbebeğim, sırtıma mı binersin gelinlik kızlar gibi kuca-
guıumı alayım?"
■ p n a al,"
#mam..||«dedim dizlerimin üstünde yatakta yana doğru
jürünüp.¿Bacaklarından tuttum Oğuz’u ve tek ayağımla gövde-
sindenittirerek yataktan aşağı sarkıttım. Ayaklan ise hâlâ elim­
deydi.
"fon beynini burnumdan akıyor Yaprak, çek lan beni yu­
ları, Lan kime diyorum?! Çek lanl Allah’ım Kate aşkımı mın-
cıranıadan, ona ellerimle pizza yedirirken sefie çekmemeden
5İce|ml|diyerek bir çırpınmaya başlayınca ellerimden kaydı
ayakları ve yer düştü kafasının üzerine. Ben ise gülerek sırtı­
mıduvara yasladım. Halıya ters bırakılmış kaplumbağa gibi bir
sfljftdflzelmeye uğraştı, en sonunda kalkabildi halıda. “Sen bit­
tinkızım, bir-meşeyi kafa üstü halıya çakmak neymiş göstere­
ceğimsana...'* derken yatağa zıplayıp timsahım aldı ve yüzüme
bastırdı. Hem.-gülmekten hem de suratımdaki pelüş hayvanyü-
zûndennefes jjkjnıyordum ama bir şey de yapamıyordom..O
sıradakapı açıldı ve Zeliş Sultan’ın çığlığını duyduk.
“Eşeksıpası, nfcyapıyorsun kıza?l”

21?
t hafta ionra

(atilimizin ilk giinlittde daha günler ou rctindlgM ^^H


Nıırhayat N inc’nirı evin«- ziyaret İçin babaları (¡ç
evde bırakıp annelerle birlikte yola koyulduk. Hazla
olduğumuzdan ÜÇ araba gidiyorduk. Arabaların birini ârjj^pl
birini I lale 'Teyze biri dc Melike Teyz* kullanıyordu
pimiz Melike Ifcyze’nin arabacına doluşrrıuştuk çocuklarla
baba tıe demek ben hediye aldım? Ütemiyorum Kiynv ^nj
beni ilgilendirmez. 1leıtı çok kırıldım, ben Merve’nin bejİ"
diği mirıi eteğin mağazadaki bütün bedenlerini alıp $ırf
sin diye »aklarken, »en karına o elbiseyi giydiriyorsun??G^u
anneni Hale Teyzc’nin giydiği elbisenin boyuna takmıştı ¡ufT
“Ya baba valla ben lıiçbir şey demiyorum »ana, iyice Kanye
oldun babımıza ha! Tamam kapatıyorum hadi.”
“Gökhan oğlum, abartma lütfen, nc kadar ¡¿ık bir clbi« >
dedi Melike Teyze direksiyonun başından.
“Melike Teyze, ben kıskancım. Giymesin benim hayama,
daki hiçbir kadın kısa. Deliriyorum ben. Valla tansiyonum dik.
tü... Dur ben bir annemi arayayım."
“Lan kadın araba kullanıyor mal, rahat bırak kadını!" dedim
Gökhan’ın ensesinden tutup.
“Ay iyi be, giysin. Açılsın her yeri de katil olayım ben!”
“Sinan oğlunum, benim kıyafetim nasıl?”
“Harika annelerin en güzeli. H er zamanki gibisin, 40'ında
bile hâlâ taş bebek, benim hayatımın en kıymetlisi!" Sinan a.
nesine ciddi anlamda âşıktı. Melike Teyze de oğullarına... %
varlanıp gidiyorlardı birbirlerini överek işte.
Yol çok uzun değildi. Kırk dakika gibi kısa bir sürede w
mıştık Nurhayat N ine'nin evine. Biz valizlerle uğraşırken N®-
hayat nine kapıda göründü. Üzerinde Sııperman'U vweatslw
altında yanları pembe şeritli bir eşofman vardı. Bir«linde4|PP
diğer elinde telefonu... İşte klasil Nunu Nine. O ğ u z kapıdi#-
T

sj0i görünce elindeki valizi G ök han ’ın ayağına bırakıp


M aşkıml" diye bağırarak kapıya kasjtu ve Nurhayat Ni-
P P boynnna atladı. “Seni çok özledim N ıu ıu aşkım!”
n^^fiuyat N ine’nin evi iki katlı kocaman bir evdi. JEgi Ya-
ile yıllardır burada yaşarlardı. İkisi birbirinden çılgın
1*8 jj| ^|j delikanlı..■Birkaç saat hep beraber oturulup nrctıhab-
İIle ^ Çileli, yem ek yenildi derken N u rııı niııe bizim annelerden
ılık K1 . hcr za m a n k i gibi, bahçeye b izim yanımıza kaçtı. “Ben
irn> ^fb ık n u §ın ı yaşlılardan, sizin b u kanlar benden yaşlı ayol”
^ fjfpenıt,e tüylü terliğini şaklatarak yanım ıza gelirken. O ğuz
I ^Lnırıdayd1- N u n u N in e nereye giderse yanında gidiyordu
^a’ u- «(jel Nurhayatcığım, o tu r şöyle" dedi Sinan yanını gös-
İlken. Bir tek Sinan hitap ederdi ona, bu da çok hoşuna gi-
| Kendini genç hissettiriyormuş, öyle diyordu.
«Otururum tabii S in an cığım ,” dedi kahkaha atarken. “Gel
Ül B sen dizim e o tu r ” dedi suratını asan O ğ u z ’a. O ğuz
bunu duyunca direkt koşup N u n u N in e ’n in kucağına yattı. O
” «uda bahçenin kenarında d u ru p bize bakan bir yaşlı belirdi.
Meraki* komşulardan biriydi k e sin ... “K ız sarkık m em eli Me-
m- ' jfflnjj bizi mi gözetliyorsun?” diye bağırdı N u n u N in e kadına,
üş- Kadın panik olup hem en h ız lı adım larla ayrıldı kapının önün-
j jj,, “gıktım ben bu m eraklı yaşlılardan. . . ” dedi tekrar gülerek,
im £vet, kendisi 83 yaşındaydı. “Eee, ne var ne yok sizlerde?”
“Hepimiz aynıyız güzellik, senin to r u n u n meşeden hallice,
Sinan kız düşüreceğim diye uğraşıyor, G ö k h a n Merve diye öle-
! |f| Ben desen bun ların arkasını toplu yo ru m . Yaprak da yu-
da I varlanıp gidiyor.. i A m a cidden yuvarlanıyor, biliyorsun.”
n- “Bilmem m i ayol, geçen yaz birlikte yuvarlanıyoruz diye
iı- hastanelik olm uştum ,” dedi N u n u N in e şen kahkahalarının
ırasında.
r- “Kız Nunu, kızdırm a beni! Ç o k k o rk m u ştu m bir şey oldu
r- diye!”
“Bana bir şey olur m u be? Taş gibi k a d ın ım , iki yuvarlandık
diye ölecek m iydim ?” N u rh a y a t N in e her ne kadar öyle dese

219
, ’ C1 en az kalsın, gidiyordu kalpten. Her ne kadar has».
irildiği gecenin sabahı hastane tuvaletinde elinde
yakalansa da... “O değil de çocuklar, saçlarımı san
bu defa, siz anlarsınız. Şu yanları da kısaltırız,” derken n ”
Nine elini saçını atıp, Yaşar Dede belirdi kapı önünde. “Hele?1
daha yapsın, boşarım valla!” dedi bahçeye girerken.
“Boşarsan boşa sarkık popolu adam, sana mı kaldım b,, ,
diye cevap verdi omuz silkip ihtiyar delikanlı ninemiz. Öy]e^
yordu ama, öyle değildi işte. Hepimiz bu atışmalarının sevgjj '1
olduğunu bilirdik. Birbirlerine 60 yıldır deli gibi âşık iki hmZ
ihtiyarın atışmaları... Klasik Nunu&Yaşar, idollerimiz... Geı
çekte onlarınki gibi olsun istiyordum yaşlılığım.
Allah'ım lütfen, 80 yaşına geldiğimde bile bana çikolatalı süt iri ■
benimle oyun oynayacak bir Yaşar istiyorum geleceğin Nunu’su ola,ay

**★
Gece Oğuz, Nurhayat Nine ile aynı desen pijamalannı gi
yip, dedesi ile ninesinin arasında yattı. Bizim oğlanların hepsi
salondaydı, ben ise annelerle misafir yatak odasına kalmıştım
Gecenin 2’si olduğu için bırakmıyordu da annem gideyim
yanlarına... Yatağın içine girip yorganı kafama kadar çektim ve
Ali’ye mesaj attım, uyuyup uyumadıklarını sormak için. Diğer
ikisinin uyuduğunu, ama onun bahçede sigara içmeye çıktığım
öğrenince tuvalete gitme bahanesiyle odadan çıkıp onun yanına
gittim. “Alikuş, ölecektim sıkıntıdan. Uyumuyorlar da, yokma­
halle dedikoduları yok diziler. I . Beynim patladı.” i*
“Öyle mi?” dedi Ali gamzesini belli ede ede gülerek. “Gel
otur, epeydir yalnız kakmıyorduk.”
“Aynen valla! Seninle dertleşmeyi özledim Alikuşum.”Aya­
ğıma bahçe terliklerini geçirip yanına oturdum bahçedeki di­
vanda. “Böyle diyorsan benden gizlediğin bir şeyler vardır pi-
nokyo. Dökül bakalım ...” dedi burnuma dokunup. Kızardım.
Her zaman bir şey gizlediğimi anlardı zaten.
“Gizlediğim bir şey yok da.. dedim hafifçe öksürüp. W
bazen önemsiz şeyler aklımdan çıkıyor, o kadar.”

220
^^^■pjg^vMttmmvmııt' «ted» «|tt«wUn t»* wl»
t^ 3m4lM* ’'"•'*k” ♦*"* (*k^*« sın dunum $c»«*
4kv.m, «W %U'y.-vı ***** **» ««« UitX<' *cWV
»tŞ^Lfii'ıU ***** viî>.Hî. »;uk-.vVwn 'mfoftuty*
i ? » * * ' , *^' ' ,,U” V»s snvm AsM,»k *N« (İ*Wk\
*** gkiUtk» AiWUv v"k muvnnv*d* «m grityori*-
<îu' !U" \mws.\d* wWrç
^Ovk“ ' v"
< ** v a U o i \v d t » defcıl TOi” W » » tH e n m ı fcû^tttn tlr
f * * 111*** "Sevmedi*» o km Ali CwUkn. .
( P " i , x. \|wM«to«wmu»un Mımmum um, ben t«*.

0\
<w,y.x^ ...mt^ır bnwvı «wnro ben. Merakem»,*
P L , gKcek tornan« «cvmem. * « de hep mvnUt ulur»
r-^ kfsüılskv benim vA «-vduftımbirine 3 a>kol t'ct-
.¡İl «u?* (bÜnı pımu^ımı hm yı taktırıp. I’ınıa|iy&>
-Nu-d-, anladı w fçfttttmsedı. Sol yanağında
.,>v_., ^mırvi sokuverdim parmağımı. 'Ahu şimdiden
kuN ¡“cversen sev ilerde. Hj ganue benim. Onu p«y-
jpptenx> *e *
’S*»*-'
-\j4j «fonı * dedim tebessüm ederken. 'Bu atadı Ben
« a ticdectfım. Geçen haftasvnkbbuluştum”
^ » ¡ n . ' jedı bana bakmadan. Yutkundu -aııkı 'lutnçe,
^ ıd m ln t ~Nc oldu peki? Yuni, jcy.. ’ &a$uıt baru çok«
lipH M İN ârııp *0 »dan h^lORlBJI hu hakladın?”
•H nıroba k f’ dedun cH cnnn vallavarık. “Sadece bana
onu gûrmeve gttum '
|ÎÖStCfCCC^SW ?*
>ı Bir yan \ afrak K ın ^ ı sevecek' dıvc b u *c\ Yanı
t*«W B ıserm de % iu d a ş b n y lâ b tr s k tg m ı» harfle rini m i
â ^rıİM p şıııııİH .
%fcb»ı * tirdj vhîc. Sonra btr $ev dememe cant-
ta talka “» « • bi' “ * ” a' SŞ_

li Cidden
Ali cidden kötü
»”^ - r btCTBizgiuim**1
kflrii bir niyetim y—
yoktu.. 1M
^— »rıga
- çok u,
» p çolc
ı " .. , • «livormusum
y irım , Sanki t a M * ediyormuşum a b ı.., Size
« * .... S.zc de**2H

dC,' ' S kü"'dedi ban» doğru bir adım at,p. «fSmî 3 1


, , X dc kimi seveceğini umursamıyorum. Benim
vert hiçbir şekilde dc&mcyccek. Tamam m.? & « j | g
saklamana gerek yok. O herife m , g.d.yor,un ben b ile i| j
S to h tz İM « « m ? Dem i,tim ya bana «öyleme W
ilııvmak istiyorum. Bana »ana
istiyorum, söyleyeceksin. Bir gün »o h**
---- net$
J l’yT , . ^ b a n a söyle. Kesinlikle, ilk
i , * olsan bile ilk gelip bana söyle. Kesinlilde dk benben dlZ
rr ,?» Sövledikleri beni şoke etse de, başımı usujcj
K iT x Z Hadi şimdi içeri gir,” dedi, arkas,™ d « ,
w yürümeye başladı. Bahçe kapışma vannea hâlâ öylece lalda.

'“ S t ^ S r d Nc yaparsan yap. fcme M colu™ *


Ama... Ne olursa olsun kendim çok sev o ur .g | ^ H
Yirmi Sekizinci Bölüm

& 1I1, aiineJiiJer uyanıp odadan (ikana kadar oksijeruizlik-


kaildi kendime fotoncntess yapma kıvamına gelsem dc çıkar-
till|||„ icafaını yorganın altından. Annem kahvaltıya gelmem
I bleflg dürtse* dc, mUaflrlikte olduğumuz için her sabahki
ipirım ueivİHİ görevinin tatlı versiyonu olan hafif gölüm-
inc vc lürtmeııiıı beni uyandırmaya yetmeyeceğini anlayıp
# r annelerle odayı terk ettiğinde kafamdaki, yorganı indirip
derinbir nefes doldurduğum ciğerlerime. O an anladım ki, iki
ujifa daha cıknıanalardı odadan, yeşillenecekmişim. Oksijenin
tıcyiifrne ani hücumuyla açılan zihnimde ise ana gündem Ali
rtdünkü konujjinamızdı. Gece boyu kafamda dönüp duran ve
tellitutmayanından... Beynimin bir lobu savcı olup ‘Ali eski
Ali değil, bir baksana' diyerek moralimi bozuyor, diğer lobu
'ulaklafnu düjüncesinc fışfışladığım, çocuk sadece seni koru­
m aya çalıjıyor' deyip beni yatıştırıyordu. Ben ise beynimdeki
nuhkemede bir o yana bir bu yana savrulmaktan iyice folloş
olmu|tum. Beynin folloş olma durumunun getirilerinden biri
olan‘artık|düıüncmcn)c’ ve ‘beynin yumurta akı kıvamına ge­
lipburunglpklcrinden akması’ durumunu yaşadığımdan iyice
tııluilafrniftım. “Bana çok düşünmek yaramıyor” dedim tavan­
daki avizeyle bakışırken. “Değil mi?” diye soruverdim avizeye.
‘Senindc götün çok kalktı avize... İnsan bir cevap verir.” Tabii
w» hâlâ sessiz,,. "Bana baksana sen, seni yukarılara çıkaran
halk, aşağı indirmesini de bilir, terbiyesiz! Hayır sen kim.
bana cevap vermiyorsun?” Aklımın dibine ekmek banıv ^
galiba. Son kalan üç beş nöronumu avizeyle kavga eâciâsH
cıyordum. “Avize olm uşsun ama adam olamamışsın...”
kapıdan bir öksürük sesi duydum . Yorganı tekrar kafama
yatağın içine göm üldüm .
“Yaprak...” dedi Sinan yanıma gelirken. “Nöron mevj
muharebesi?”
“U yuyorum ben, git!” diye cırladım yorganın altından
“Lan Oya Teyze’ye benzemem ben, kalk kahvaltı yapıyJlp
seni bekliyorlar. Bacaklarından çeke çeke götürmek zorunda^’
rakma beni.”
“Ya yemiyorum... İstemiyorum, rahat bırakın beni A .
yeme olayını bıraktım, kendi besinimi kendim yapacağım Fo.
tosentez falan idare ediyorum. Git başımdan...”
“Adını fazla benimsemiş b u ...” dedi kapıdan giren başkjiâ
rine. “Fotosentez yapan Yaprak. Bu da yeni çıktı.”
“Nöron?” dedi Gökhan’a ait olduğunu anladığım ses.
“Savaşları,” diye cevap verdi Sinan.
“Ulan gidin başımdan, şurada iki üç ATP kalmış vücudfjjİ|
da, sizin için harcayamam.”
“Ulan bu iyice bitkisel hayata girmiş. Yaprak sarması?”
“Olur,” dedi Sinan. Ve ben ne olduğunu anlamadan yine
Ali yöntemi, yorganla birlikte biri ayağımdan biri omuzumdan
tutup ayağa kaldırdılar. Geçen sefer dürüm olmuştum, şimdi
yaprak sarması... “Lan mal mısınız?!” dedim yorgandan sinirle
kafamı çıkarıp. “Bırakın diyorum size işte!”
“Kahvaltıya böyle yaprak sarması olarak m ı gelmek istersin,
yoksa kendin gibi m i?” derken Sinan, üzerimdeki yorgandın
kurtulup yerine fırlattım. “G üze l. H a d i şim di gel, yoksa açlık­
tan G ök han ’a dil atacağım O derece...”
Kahvaltı sofrasına oturd u ğum d a istemsiz olarak Ali’ye en
uzak köşeyi seçtim kendime. O ğ u z ile N u n u N ine’nin arasıy­
dı bu yer. Aralarına girdiğim için O ğ u z biraz sinir olmuştu 1
Qöza\thrımm morluğundan ve saçlarımın kafam ka-
H H H o lm a s ın d a n herkes uvııyam adığımı anlamıştı. Yerimi
dım bahaneleri ile geçiştirdim herkesi. Ama yemeğini
H I jabağındakilerle oynayan A li anlamıştı bir tek neden
3Jığımı sanırım. Belliydi huzursuz tavrından. Kıya-
M^ o haline, tuzluğu uzatmasını rica ettim gülümseyerek.
S*Şg ona yetmiş gibi, gamzelerini belli ede ede gülümsedi
p ■ ' Lgjja uzatırken. N e olursa olsun, kafamda ne dönerse
hiçbirini üzgün görmeye dayanamıyordum. Hele ki,
“^jis^yince parmak sokulası gamzeleri ortaya çıkan Ali’yi...
fjittftt1113 Ali’den aldığım tuzluktan tuz boşaltırken, Oğuz
iıffon arkasına vurdu ve bütün tuz yumurtama döküldü. “Ya
^jjTfcyze, ne yaptı O ğuz gördün m ü?!” diye cırladım en ağ-
Jaldı tonumla.
“Anne, ben daha iyi dökülsün istedim valla kız, yapar
senin tatlı oğlun öyle şeyler?” dediğinde, Zeliş Teyze masa­
ja alandan onun bacağına çim dik attı. “Anam anam anam! Kız
jjgtp Zeliş, sıkıştırdın yine kıskaçlarına en tatlı yerlerimi. Aşk
olsun--”
“Görüyor musunuz, bir de böyle arsız...” dedi Zeliş Teyze
salamı ağzına götürürken.
ça ta lın d a k i
“Arsız mese feat M c Zeliş. İki sıfır on beş...” Gökhan, her
zamanki gibi Oğuz ile ilgili her olaydan kendince bir dalga çı-
bnyordu.
“Oğuz’uma laf edenin en mahrem yerlerinde sigaramı sön­
dürürüm,” dedi Nutellasma kaşık daldıran N u n u Nine. Ardın­
dan sağlam bir kahkaha attı. “Şaka yapıyorum kız bakmayın.
Amayine de Oğuz aşkıma laf eden kollasın arkasını.”
“Nurhayat, iyice bunadın! N e biçim konuşuyorsun çocuk­
larınyanında. Boşarım valla seni kadın!”
“Aman buruşuk h e r i f , boşa da kurtulayım.”
“Anne, baba! Oluyor m u bak herkesin içinde!” Zeliş Teyze
Ayandan deli gibi yemek yiyor, bir yandan da Oğuz, N unu
NineveYaşar Dede’ye laf yetiştirmeye çalışıyordu. “Ay durun,

225
bcıı bi check-in yapayım, u n u tm u şu m .” İşte O ğ u z ’un ||
ailesi. Ç ılg ın bir anneanne, huysuz ama tatlı bir dede ve Pffil
bağımlısı bir anne.
Kahvaltının devamında y u m urtam tuzla dolduğundan ı]
yum urtam ı gizliden O ğ u z ’unkiyle değiştirdim. Fark ¡¡m s I
tuzlu yumurtayı ağzına atınca, neredeyse sandalyeden 1D
yordu. Kahvaltı sonrası tuzlu yumurta yediği için tansjteip
Çıktı diye bir o kanepeye bir bu koltuğa oturdu oturdu
Oğuz. En sonunda N u n u N ine’nin tansiyon aleti ile ^ 1
nunu ölçerlerken kolunu yanlış pozisyonda tuttuğunda \ ^
“32’ye 12” gibi saçma bir rakam çıkınca ‘bir mese ölüyor?/*1
yuvarlanmaya başladı uzandığı koltukta. İşte her zamanki * u
lıkları... Zeliş Teyze poposuna terlikle vurunca kendine ı
pisti bir köşeye, yattı. Gökhan ve Sinan ise biraz kasaba havÜ!
alıp doğayla bütünleşme bahanesiyle dışarı çıktılar. AnnefcİJ
kahvaltı sonrası yürüyüşü için eşofmanları giyip, Nunu Nine^
Yaşar Dede’yi de peşlerine takarak yürüyüşe gittiler. Evde bir^
Ali ile biz kaldık. Ben her ne kadar hiçbir şey olmamış gfoidj
ranmaya çalışsam da, beynimi dü n gece çok çalıştırdığım içjj
anormal davranışlarımla kafamdaki mütarekeyi fazlasıyla çat
tırıyordum. O yüzden Ali içeride otururken ben bahçeye d.
maya karar verdim. Bahçedeki divanda bir köpeğin oturduğunu
görünce gerisin geri içeri girip “Divanda köpek var, korktum’
diyerek Ali’nin karşısındaki sandalyeye tünedim. “Alayım mıis-
tersen?” dedi en normal ses tonuyla. “Neyi?” diye dünyanın en
saçma sorusunu sordum çocuğa. G ü lü p ayağa kalktı ve elimden
tutup beni de yanında sürükleyerek bahçeye çıkardı. Ben eşik­
te beklerken, ayakkabılarını giydi ve divandaki köpeği kucağını
alıp, yana kaydı. “Korkma, ben tutuyorum , otur sen.”
Ayağıma kapı önündeki N u n u N in e ’nin tüylü terliklerin­
den birini geçirip korkarak divanda en uca oturdum. Bir süit
hiç konuşm adan d u r d u k öylece. O e lindeki köpeği sevdi, ben
onları izledim . S anki k ö pe k o varken konuşamadığımızı düşün
m ü ş gibi A li’n in kucağından zıplayıp koşa koşa bahçeden ||
>pöP...* dedik birden ikimiz nynı .„„h, ı<hn,|t ¿ ¿ | l
-kötümde! gibi bir Hareket yaptım. "D iin »¿^.e »
Ali/B)raz ,inirlcndim Sagnm «;>|!tk ,* y|cr S
8?Pr dilerim. Fek hatırlam ıyorum bite nc dedim o tuh
(jyle--
-yokyok... Hata bende. Yani bunca yıldır «izden h id u r ,evi
saklamayan ben, sırf bir oğlan için bir yrylcr sakladım K.vtö
bir niyetim olmasa da, haklının. N e olursa o k .ın , bikeetoiniz
91 dundan sonra. Söz.”
‘ Rahatladım...” dedi bayını geriye atıp, arkasındaki duvara
¿¿¡irken. “C idden rahatladım ,"
«Dün biraz kafam karışm ıştı aslında. Yani eski M i » b i öU
. (jiadığif11-bir değişiklik o ld u ğ u n u dü| ünm ü| tl»m sende. Ama
jjmdi anlıyorum ki, değişen b e n n ıijim . M erak etm eyin, eski
f ^prak olacağım.”
'Sen nasıl bir Yaprak olursan ol, bizim için fark etmez, Yap-
rak,Yaprak’tır. D e ğ il m i? ”
“Alikuş...” deyip popomla minik hareketlerle divanda yanı­
nadoğru kaydım. “Siz benim için o kadar büyük şanssınız ki...”
“Sen de bizim için. Depresyona girdiğindi; fotosentez yap­
mayakalksan da, nöronların savaş ilan etse de beyninde, yem ek
C yemek yerine yeşillenmeyi tercih etsen de, avizelerle kavga edip
„ saçmasapan şeyler yapsan da...” dedi gülerek. “Senin her h alin
bizimiçin şans.”
"Depresyonumun her aşamasını bilen arkadaşlarım var. Ne
«nlıyım be!” dedim işaret parmağımı küçük çocukların derste
tahtayakalkmak için salladığı gibi sallayarak. O da anladı zilin
sesini ve yanağını bana çevirdi gülerek. Yaprak kuralları 5656,
ı sanadönmüş bir gamze varsa, o parmağı oraya sokacaksın! Biz,
divandaöylece iki dakikada eski halimize dönmenin mutluluğu
iletakılırken, yine bir ses bütün ortamı bozdu.
“Lan koşun, Sinan’a kaz saldırdı!”

irkir
“Uları kızlar baııa saldırsın derken, kazlar saldırıp ycr»
urdılar . S i n a n , uzandığı yerden kendi kendine söylenrçJJf
biz gülerken. “Hayaller kızlar, hayatlar kazlar... Ulan hepe?"
de’nin yüzünden. Kesin büyü yaptırdı bana. Bütün kızl»r* ^
Gözde’nin Sinan’ deyip konulmayı kesiyor benle zaten.
bafinıa gelen felaketler..." derken bizim kahkahalarla
suratlarımıza sinirle döndü. “Gülmesenize lan, ölüyordiım ^
kalcın!"
"Kaııka, kusura bakma da, üç tane kazın seni yere yatırm
galaclığını görüp de şu an burada gülmemem imkânsız, anjıy^'
musun?" dedim gülerek “O değil de, nasıl oldu da saldırdı bu
(ilgin kuşlar size?"
"Lan hep bu sığır Gökhan yüzünden... Yürürken bir eyj.
ahırında inek gördü. Kendi türünü görünce heyecanlandı tahj
büyükbaj hayvan, dedi Sinan, ne olur uzaktan da olsa bir
kalım. Ben de dedim özlemiştir kendi hemcinslerini bakılın
tamam... Bahçeye girdik gizliden, işte ahırın önünde durduk,
bakıyoruz içeri. O sırada ineklerden biri Gökhan’ı görüncea§ka
mı geldi ne yaptı, bağırmaya başladı. Bir baktım üstümüze ge­
liyor. Bu pi( kaça tabii hemen, ben kaldım. Ben de tabanları
yağlayayım derken, deyim can buldu, ayaklann^fiir kaydı,göt»,
mün üstüne yere düştüm. Toparlanıp hemen çıkayım bahçeden
derken kafamı bir kaldırdım, üç tane kaz üzerime üzerimeg-
liyor... Anasını satayım az kalsın hardeore becereceklerdibeni
Gagaladılar her yerimi... Ben yüzümle geçinen biriyimnb-
daşlar, şu haline bakın, ponçiklenmiş gibi duruyor!" |
“Baktı kızlardan hayır yok, kazlar ponçildesin han tef
kendi bilerek yere düştü yalan söylüyor gavatar,” dedi G&ta
gülerek. "Yılan mı lan, eski Kazanova?"
“Gökhan bak seni atla çiftleştirir, doğan çacuğatu]
takarım! Senin yüzünden ııe hallen: düştüm, bir de(
çıyor!"
"lam am tamam, geçti bitti. Ucuz kurtuldun
tehlikelidir. Dua et az 1»asarla kurtuldun."
İ2 de, bir «ey eksik.. dedi Ali oturduğu kölesinden;
-m mağduriyeti... Gökhan'ın dalga geçmeni.,. Yaprak'ın
f i l “ '] 0ğU*? ° S UZ ncrcdc?” demesiyle hepimiz telefon-
ay«' anda’ » ir »ürü mesaj gelmişti Oğuz'dan
D hiçbirimiz o hengamede fark etmemiştik.
pp*i m
g p p ^ a t s a p p grubu-

dinçler, neredesiniz ya bir uyandım kimse kal-


amiHtvde- Bensiz parti hard durumları varsa alınırım.
Oğuzı Ben çok sıkıldım ya... Nunu’m da evde yok.
0 ^ , 2 ; Tuvalete giriyorum, biraz tweet okuyayım. B u
«MİM, buranın tuvaleti klozet değil, alaturka... Ters bir
hrunda gelin kurtarın beni.
Oğuz: Laaaan, ayaklarım uyuşmuş kalkamıyorum!
Oğuz: Lan gelin kurtarın beni, Ali Rıza Bey’e döndüm
ÎtM *!
Oğuz: Beni bırak sen g it diyor bacaklarım. Kertenkele
M b ı r a k a c a ğ ı m olduğu yere bacaklarımı, top gibi yu­
v a r la n a r a k geleceğim yanınıza...

Oğuz: Lan ölüyorum galiba... Bu pozisyonda hiç koş


olmayacak ama cidden ölüyorum şu an ılık ılık...
Oğuz: Vasiyetimi yazıyorum , adıma bir mese derne-
| kurulup cenazemde pizza dağıtılacak ve her yıl ölüm
dionümüvnde durumu olmayan meşelere meme tahsil
edilecek.
Oğuz: Merhaba. Ben ölü kız Oğuz. Bu mesajı t 5 yere
Hipıftırmazsan gece odana gelip suratında twerk yapa-
etym.

Hepimiz, Oğuz’un Whatsapp mesajlarını okuyup tuvalete


liûjtuk. Tabii ben girmedim, diğerleri söve saya bir şeyler yapıp,
<h$ançıkabilir hale getirdiler önce. Sonra O ğ u z’u olduğu gibi
•utupdışarı çıkardılar omuzlarda. Geri zekâlı, öylece çömmüş
pozisyonda kaskatı kesilmişti. Bir süre bacakları çözü|m
sandalyeye oturttuk. Ayakları yavaş yavaş çözülünce kanen!,’’
Sinan’ın karşısına yatırdık. Bir yandan Sinan mızmızlanıyorj!f
ğcr yandan O ğ u z... Ali, Sinan’ın yaralarına tekrar yara
yapıştırırken ben ise O ğ u z’un ayaklarını ovuyordum. GaHT
ise O ğ u z’un tuvalette o haliyle çektiği resmine bakıp bakıp
lüyordu. İşte mükemmel tatilim!
Akşam, hepimiz hareketli geçen bir g ü n ü n ardından ölü be
dcnlerimizi sürüye sürüye, anneler uyuduktan sonra kendin,^
bir köşe bulup kıvrıldık oturma odasında. Oradaki son gü„-
müz olduğundan, uzun zaman sonra birlikte sabahlamak iste'
miştik. Oğuz, Ali’nin dizlerine başını koymuştu. Sinan hata
uzanıp ayaklarını kanepeye kaldırmış, ben ise Gökhansın dizjn
başımı yaslamıştım. Gökhan çok fazla duygularını belli edenbi
çocuk olmadığından, o gün biraz duygusal tarafından yakalayıp
saçlarımla oynamaya ikna etmiştim. Ö yle bir süre havadan su­
dan konuştuktan sonra A li’yle yaptığım konuşmayı diğerlerine
de yapmaya karar verdim sakin havadan da destek alarak “Ge-
cekuşlarım.,.” dedim hafifçe sağa d ö n ü p Gökhan’ın dizinde
“Size bir şey söyleyeceğim. Ben bir karar aldım .”
“Yine fotosentez yapmaya karar verdim de de, düşüp bayıla­
yım şuraya,” dedi Sinan ayaklarını oynata oynata.
“Salak, değil öyle... Bir sus da dinle. Geçenlerde sizden gizli
sırıkla buluştum. Ö z ü r dilerim ... A m a kötü bir niyetim yoktu.
Boşunuza sinirleriniz yıpranmasın istedim.” Gökhan saçlanmla
oynayan eliyle kafama hafifçe vurdu. “O ğ lu m bir dur ya... Dün
Ali’ye de dedim. Yani beni biliyorsunuz. Ben anlamam aşk gibi
şeylerden. Sırık ne yaparsa yapsın gözüm e batıyor, sinirleniyo­
rum. Ama bazen haksızlık yapm ışım gibi hissediyorum ona. Ne
bileyim... Yani şey dem iyorum yanlış anlamayın, yelkenlerimi
suya indirmedim . Sadece eskisi gibi ‘hey höyt keserim b a n a yak­
laşırsan pipini’ m odunda gezmeyeceğim. İddialara d e v a m edip,
sonunda kim in kazandığım görm ek istiyorum. Belki d e k en d i­
mi tanımak için iyi bir fırsat bu benim için. Aşk d e n e n şe y sizin

230
is fe to h m ın a b benim içüıs, 1 â n „ , M b
Ya da uzun sure kimseyi
tez aşkın nasıl bir hah olduğunu öğrenmek
E w n P iy o n ım b g t o B f a ( M | e d iı. ,. K e n d im d e n
tendi aşk tanımum k c / d e y i n u '
|B | P ^tarer verirsen bizim için tamam fazım. Sen sası; ;v-
Ama sırf sen biraz yumuşadın diye benim de
W L* bekleme. en ufak bir yavşaklığmda yine »ikenm o
^ sjodmetrekaresım. ”
de o kadar. Bizim için sen ona âşık olmadığın
* ^^jjpink'olarak kalacak o sırık. Ama dediğini yap sen,
fr.mn fotosentez güzeli aşkı neresinden kavrayacak ~
bz aşkı göçünden yakalayıp, olayı çok yanlış anb-
H feçok korkuyorum çok,” d e d i O ğ u z yine ortamı biraz
* ^ * k isterg3>L Soma kendine pek yaloşmasa da ciddileşti.
p . destek »eriyorum sana, iddialarda her zaman yanında
Î*
Ece, ne diyoruz? Nerede, ne zaman, neden, ne yapı-
HBi

'Ifepeniz fazımız...” dedi Gökhan, O ğuz'un cümlesinin


^ğ^gsam z hepimiz için” diye tamamladı ilk kez konnşan
mffkcîets okun biz yanındayız güzelim. Kazan, kaybet,..
^ « ü kendi aşk kavranunı yarat. Her zaman olduğun
j llfci- h ryhHanna takılma. Kendi değerlerini yarattığın
¿t se delâ da bilmediğin aşkı kendine göre yorumlayıp kazı
Soooç ne olursa olsun...” dedi duraksayıp. “Hep ya-
jscınrbîz-
^sacuın durun, duygusallaşmavm, dört mandıra sığın aynı
aMçgasala bağdayınca gerildim ben, özünüze dönün lan!"
‘Odefi! de, senden ilk hoşlanan o sırık değil ^ûprak'ım.”
TM?dedim halıda yatan Sinan’a doğru,
lahmtaamya, ilk ve ortaokulda kim yaprak tan hoşlanı-
gMHgjl gidip «kekler tuvaletine sokup döverdik.”
hminı neden haberim yok?”
^“Sa^prakım, sana söylemıyord uk ama epey b ir oğlam

231
dövdük zamanında. Liseye geçince de zaten dördürnü2ı
(andığını gören kimse cesaret edememiştir yanına yakla *ilp
Sırığı tek sanıp yüceltme kafanda. O sadece çoraptan ç ıl^ %
mak gibi beklenmedik bir anda çıkan biri.”
“Ama Yaprak kanka, çok koordine çalışırdık o zamanlar §®
yavşayanı çekerdik erkekler tuvaletine... Sinan tutar,
ben yeni öğrendiğim küfürleri onlar üzerine deneyimle d **’
Oğuz ise çocukların psikolojisini bozardı.”
“Aynen ya... Bu piç bir keresinde dövdüğümüz çocuğü'/j
fasına, burnunu sildiği peçeteyi sürmüştü. Çocuk üç gün i l i
gelmedi. Sonra başka bir çocuğu döverken çocuğun kulot
tuvalet camında vızıldayan sineği yakalayıp atmıştı. Ulan k
devrin psikopatlarını hep bu yarattı, sorumlusu da şensinV,
rak.”
“Şu an kendimi en son babalar duyardaki kel adam gibi hi
sediyorum. Neden haberim yok ulan bunlardan benim? Bend»
yıllardır ‘Ruhu Volkan Demirel olan kız’ olarak takılıp, sınğ^
bana ilgi duyan ilk erkek olmasını ilk başlarda ‘gey mi acabı'
diye yorumlamıştım.”
“Kızım ben sana Volkan Demirel’den farkın yok diyorsam
kardeşim gibi olduğundan. Oğuz, Sinan, Ali neyse, sen deosun
Ondan... Konuşturmayın ulan beni, beceremem ben böyle
şeyleri. Hem ortada bir gey olsa, bizim gruptan sana değil bana
sulanırdı. Bilirsin, erkekler bana bayılıyor...”
“Salak...” dedim Gökhan’ın eline vurup. “Daha önceleri
umursamıyordum bu tarz şeyleri ama, sırık bazen öyle şeyler
söylüyordu ki bir tuhaf hissediyordum kendimi. İyi geldi bun­
lar... Sıçmışım diğerlerine. Ben sizin tatlı Volkan Demirci'miz
olsam yeter bana. Sürüye uymaktansa, kendi sürümü yaratırım.
Bunu da o sırığa kanıtlayacağım. Kendimi keşfedeceğim bu
yolda, yalnızca ve yalnızca içimden geldiği gibi davranıp, yine
içimden geldiği gibi olacağım. Sonucunda ne olur, kim kaza­
nır bilmem. Ya o bana cidden aslında içimdeki prensesin sesini
kıstığımı kanıtlayacak ve kalbimi kazanacak, ya da ben kazanıp
imadan yine k e n d i y o lu n d a yagayıp k e n d i bııldufctım
¿0» 0 flina göre bir gün b«}ka«ına ayık o lac ağım .” Ayafta
Ç ta,|jl sj ban» b ak arke n . Gülünmedim h a lın ın ortasında.
İ| | P ciydaşlar. • • İ d d ia la r ım ı* k a ld ığ ı ye rd e n d e vam et-

##

www.kitapevi.org
'Y irm i D o k u z u n c u B ö l ü m

Nurhayat Nine’nin evindeki iki g ü n lü k mını tatı]"^: '


sonra tekrar ışık hızıyla eski rutin hayatımıza gen döndjjSB
tatil sonrası olduğu gibi. Tatil sabahlan annemi® benj
Uyandırması, benim buna karşı koymam ve annen^nMfç^
nueu ‘uyku gazisi’ olarak otobüslerde bana yer v e rilm iiijfk
İemem, kahvaltı sonrası Alilere gidip bizimkilerle saçına 1
geçirilen bir günün ardından akşam eve gelip bilgisayar oyu
ve birkaç ;ahimeyle günü kapatıp yine yatmadan b izin j^- ’
konuşmam... İşte klasik bir 4 N 1K sömestr planı. O gj||l||||
Nine’nin yanından gelişimizin ikinci günüydü. Alilerd gjtng
için evden erkenden çıktım. O ğu z’un dün gece ‘Nunu apjjjj
özledim’ depresyonunu bahane ederek Ali’de kaldığını ^ildiğini
için saçma bir görüntüye hazırlıklı bir şekilde düştüfl yoltarj.
Son günlerde iyice kafayı yememden mütevellit ruh halimjine
mutsuz günlerde giyilen kötü iç çamaşırından hallirpyil i if,
zım Yaprak, yine beynin erimiş dondurma kıvamına! Kendi­
ne gel...” dedim kendim i bir elektrik direğine çarpma&gfc
an<|£kurtardıktan sonra. Yoluma devam t de iken bir dişi kedin;,
peşine düşüp onu takip eden sarı renkli bir kedi gonıncçiiedciı-
se sinirlerim bozuldu ye kedilere k u fu r ettim. Sonra “Allah’ım,
bütün günahlanm sırık oğlana...” dedim . Ve sanki komikmiş
gibi buna yolun ortasında g ü ld ü m . “G ünaydın,” dedim som
Alilerin evine giden yolda her g ü n gö rd ü ğü m çöp konttanım

234
-esert çok tatlısın ama kokuyorsun.. . ” derken yine kendi-
P l l l n Ğstssygıo» kaybetme riskini göze alarak, omzuma bir
Okunmasıyla iiç adım öteye sıçradım, uzun adamacı bir
% „tısali. ‘ U lan sırık piç, ben sana kaç kere diyeceğim beni
korkutma diye!”
arara
<ÇÖp konteynırıyla mı konuştun az önce, bana mı öyle gel-
j-
j" dedi gülerek.
-Mhi.. Ne alaka? Sor istiyorsan, ben bir şey demedim
. * devince bir kez daha kahkaha attı. “Seninle uğraşamam,
(fi/t-'" *
gıkların efendisi.
♦pur dur dur... * dedi gitmeye niyedendiğimde. Kolumdan
ıWp (¿endisine çevirdi. “Kaç gündür göremiyorum seni, böyle
-adıiten karşılaşmışken bari bırak iki dakika göreyim yüzünü
Aptton kızım."
*İkidakika...” dedim saatime bakarak. “Süren başladı.”
*Çok acımasızsın...”
*Yx>. değilim. Sor istersen,” dediğimde gülemedi. Bu defa
tenkahkaha aram. “Şaka yaptım. Merak etme, sadece ufak çaplı
„oton savaşları... Kafam yerinde.” Elimle, ters taktığım şapka­
cavurdum.
‘İyi o zaman. Bana âşık olmadan delirmeni istemem.”
‘Tıraş olmadın mı sen? Yüzünde sarı san şeyler var.”
‘Utandırma!" dedi gülerek sırık. “Depresyondaydım biraz.
Göremedim ya seni... Olm uyorum tıraş falan bir süredir.”
‘Bence ol sırık... Sarışınsın sen, kendine gel. Bıyık, sakal se­
ninneyine... Gerçek kesitteki san bıyığa dönmüşsün.”
■“Yaprak!” dedi tekrar. Yine güldü. “Cidden bir tuhafsın bu­
gün, korkutuyorsun beni.”
“Yi kafamın yanında iki hava boşluğu var ya, cereyanda kal­
dımo yüzden,” dedim kulaklarımı işaret edip.
‘Kulaklarını daha önce görmedim. Saçını hep dağınık toplu-
voreunya...” derken yanıma gelip şapkamı çıkardı.
‘Ulan namahrem benim kulaklarım, ver şu şapkayı!”
‘Yoksa hafif kepçe m i? O ndan m ı saklıyorsun?” Şapkamı
* >P kendine taktı. “Y oo, gayet m inicik kulaklarım vJI|
kimselere göstermiyorum. Prensip meselesi...» 4r' At^
«ten. “Ulan şendeki bu boy buradan bizim eve y0| 0j
Şeddi misin mübarek. Aşamıyorum...” Çin
“Hadi bir bakayım kulaklarına, ne olur.. ”
“Yavşaklaşma yine!” dedim ayağına tekme atıp. “Ver
rum, tükürürüm bak.”
“Tükürsene... Ne olur.”
“Yavşaklıkta bir dünya markasısın Barış.”
“Bana ismimle hitap ettin!” diye bağırdı birden. “Duy^
mu Barış dedi bana?!” Yoldan geçenlere doğru konuşup
“Salak.. dedim kolundan çekip. “’Ne diyeyim, Mahmut^
esprisi bile yapasım gelmiyor şu an. Rezil oluyoruz!” ■
“İsmimi sevdim sayende. Bir daha söylesene Amazon u
Lütfen...
“Sınklann efendisigillerden, yavşak Barış. Evet, seninf|§
bu.”
“Hmm, İspanyolca isimler gibi... Güzel. Sevdim ben.”
“Cidden bazen adamı delirtiyorsun sınklann efendisi Ben
gidiyorum...” dedim arkamı dönüp. Şapkamı hatırlayıncakuy.
ruğunu yakalamaya çalışan kediler gibi gerisin geri döndün,
anında. Ellerimi uzattım burnuna doğru. “Şapkamı ver.” l î
“Bende kalacak. Hatıra...”
“İki gram insaniyeti hak etmiyorsun be sınk. Kolla kHini
geliyor beddua...” dedim ellerimi boksörlerin gardım aldıkları
gibi yapıp. “Oksijen yerine karbondioksit alırsın da, nefesinp
tünden çıkar inşallah. Dinozorlar gibi neslin tükenir de, bilim
kurgu filmlere konu olursun, Amerikalı kahramanlar ponçikler
seni filmlerine. Tuvalete girdiğin an tuvalet kâğıdı biter de,evde
kimse olmadığından kıçını bitmiş tuvalet kâğıdından artaka­
lan kartona silmek zorunda kalırsın inşallah. Ay, yeter. Şiştim.
Piçoz seni!” deyince birden güldüm yine kendi kendime. “Aaa.
bunu yeni buldum... Paçoz... Piçoz... Ay valla ben kullanırım
bunu.” Arkamı dönüp sanki hiçbir şey olmamış gibi kendi ken-

236
eyalette, tuvalet kağıtsız da kalınır», oksijen yerine karbon-
'f'L t de alırım. Am a dinozor olamam galiba da çok istersen
^ r la n m ..* M RŞ
-Yavşaksın, yaparsın sen.
-Kendine iyi bak!” dedi kafasındaki şapkamla. Sonra gülerek
rİE3Si*üdöndü ve aksi istikamette yürümeye başladı.
gir süre içimden ‘Acaba iddialara devam edeceğimi söyle-
ta mi, söylemesem m i’ diye geçirerek arkasından gidişini iz-
kfip. Ama nedense söyleyesim gelmedi. Ben öyle dalmışken,
jjjui kendime getiren telefonum oldu. Kafamı kendime gelmek
jpp ¿afifçe sallayıp, telefonu açtım. Arayan Gökhan’dı. “Yap-
^ Sinan yanında mı?” dedi telaşlı telaşlı. “Yok kanka, şimdi
içiyorum Alilere. Ordadır belki... Ne oldu?” dedim. “Kanka
jjrtJc, kırmızı alarm. Ece gelmiş. Az önce gördüm pencereden.
Sinan’ı kilitleyin bir yere diyecektim. Dur sen kapat, ben onu
a o y a y ı m , neredeyse gideyim, ben çekemem o çorap gülünün

d ep re sy o nu n u. Hadi görüşürüz Ali’de.”


Gökhan telefonu kapatınca, arkamı dönüp hızlı hızlı yürü­
m e y e başladım. “Ece gelm iş...” dedim kendi kendime sıkmay­

la. Bu, Sinan’ın bir günlük ağırlaştırılmış depresyona mahkû­


miyetinin sireni oluyordu. Ece kim miydi? Hani her erkeğe diz
çöktüren bir kadın vardır ya, işte Sinan’a diz çöktüren tek kişiy­
di o. Şu ana kadar kimseyle çıkmamayı etik değerleri hanesine
yazıp, kimlerle takılırsa takılsın hiçbir kızla çıkmayı akimdan
bilegeçirmeyen, kızların bunu istemesiyle olay mahallini hızla
terkeden Sinan’ın, zamanında ilk ve son kez teklif edip, redde­
dildiği kız... Babasının annesini aldatma olayı yüzünden erkek­
lerden nefret ediyordu o sıralar Ece. E Sinan da gidip, onun bu
nefretinin en doruklarda olduğu zaman Ece’ye âşık olmuştu.
Aramızdaki kadersizlik konusunda master yapmış kişi olarak,
normaldi tabii. Aldatma olayından sonra annesinin babasından

237
ayrılması üzerine, annesiyle yaşamak için b a şk a b ir Ü f&
mıştı. Sinan’ın ona açılmasından kısa bir süre s o n J {y H|
sonra ara sıra bizim mahalleye yakın oturan baba*lt)
gelir, Sinan’ı depresyona sokup geri giderdi. Ve Sinan
da depresyonu en çekilmeyen kişiydi belki de... y\jj
na girince sigara içer, uyur ve sessizleşirdi. Gökhan sür^Pfm
içip sızar, Oğuz ise... Oğuz pek depresyona girmez,
sokmayı tercih ederdi. Ben deseniz, cansız nesnelerle I» '
ve yorganın altında can verene kadar kafamı çıkarnu^j^P
taktan. Ama Sinan... Sinan bu konuda bir tuhaftı. Bir^ ^ p l
gi böceğine dönüşür, hepimizi öpmeye kalkar, sonra heni
bir anda sinir olur, salak salak laflar söylerdi. Bir anda k e ^
yere atar, bir anda saçmalar, bir anda koşmaya başlardı., "n J"'
bir istikrarsızlık abidesi olarak geçirirdi zorlu süreci. OytfcjT
Ali’lere doğru giderken tek temennim, Sinan Ece’yi gönjje^
yetişip, Ece gidene kadar olaya hâkim olmaktı. İşte benimd*
aşk hayatım... Bizimkilerin ardını toplamak... E-Amazonkı
ne yapsın?
' ■1 'Çr&e/i'11 lıe 9ere^ v a r *sm e? ha sevgili hu arkada §...
^ ¡s im le r e takılm am . O y üzd en te k lif falan olaylarına karşı-
m ' i j h l ı y o r u z l§ te ... VIeden isim le sınırlay alım k i birbirimi-
' Haksız 'm iy im ? ” dedi S i n a n telefonda konuştiiğü kıza. Tek
^mcAinde, f i l i 'y e gide rk en telefonda da b it k ız la konuşuyorum
şimdi- . 2Sen sana ne hissediyorum ^biliyorum . S e n b'İli-
oısııtı-■ • Vleden b izim b irb irim ize hisse ttiğ im iz farklı ve değişik
jf u l a r ı 'çıkmak, sevgili o lm a k ' g ib i kli§e kalıpla ra sokalım k i?
$iz farklıyı^ fiu n İa c ığ n n . T ab ii g ü s e l m . .. A y n e n öyle. Yleytie,
J KıjMsgrfe o z a m a n , ge lirim ben 2 gibi. C v boştu değil fiti?
o z a m a n , y a r ın g ö rü ş ü rü z . 33e« gelene kadar
Umumidir. 0 l d u
katiline iyi bak. A ğ la r ım y o k s a ... T am am ? H a d i . . . §örüşü-
rvİL Tamam h a d i..... H a d i ta m a m a rtık , kapattın\‘, ” deyi# h ız ­
la kapattı telefonu.' " U la n şu k ız la r ın sok d a k ik a vedayi uzatm a
huyu delirtecek b e n t *T am am h a d i h a d i çjörüşürük:, hadi tam am ,
haili bay bay ’ derken a ğ z ım y u m u la c ak anasını sataytm. " Telefo­
nun cebine attı ancak ie k ra r ça ldı telefon. A r a y a n bu sefer diğer
konuştuğu kızdı; "IB u niye a rıy o r lan.' . . ” dedi kendi kendine ve
Halana coşkuyla telefonu a çtı. "S ude ciğiv n ? Cfendim çanım,
flımeşgulü? H a o m u . .. | dedi b u rn u n u k ırış tır ıp . "Ş e y güze­
lim, bankayı aram ıştım d a . .. C vet evet ufa k b ir şey iç in ... Tok
j#ünemsiz de işte b a n k a la rı b ilirs in , annenin yok k ız lık soyadı,
¡/ok babanın plaka n u m a ra sı, yok sıçarken han gi peçeteyi kulla­
ptınız, yok teyzenizin o ğ lu n u n en sevdiği program ın on (kinci
Nrft..,* deyince k a rşıd a k i k ız g ü ld ü . S i n a n hafifçe 'oh' çekti
(§SfWM<faM.|*Qy/e iş te ... Y a rın m ı? Yarın doluyum güzelim
ya ... 13izim çocuklara söz verdim, vermesem, al hai^m
rim miladi takvime göre senin olsun, Aynen aynen q H
ondan sonraki güne ne dersin? İBizim ev boş o gün
maz mı? A nlaştık o zaman. Hadi canım, tamam adrf/^' ü
Hadiii, tamam hadi tamam hadi sen de canm hadi »
sıkıntıyla telefonu kapatınca direkt sessize aldı bu defa "yi ^
kaldım yine son on saniye... J3ir aramayı daha kaldtraSj^
Telefonu tekrar kotunun cebine sıkıştırdı ve ıslık çalarak t ü H B
devam etti. *"S
S o n birkaç gündür, okul dışından kızlarla görüşmeye başlu*
için ğözde işlerini bozamıyordu ya, keyfi bir hayli yeri
Seke seke yürürken, kendi kendine kaldırımda oturup
kız çocuğu gördü. Sinan, k ız çocuklarına asla dayanamadı M
lümseyerek kızın yanına gidip başını okşadı. "İki kulaklı fejfaf
dedi gülerek. "Tavşan mı olmak istedin? Vleden saçlarını ty|,
yaptın?” K ız cevap vermeyince biraz daha üsteledi ¡eoMujatil^
için. "IBen de hep saçımı böyle yapmak istiyorum ama saçlnm*
kısa...”
"Uzatmalısın o zaman, ” dedi k ız başını oyuncak bebeğindn,
kaldırıp. '"Ben çok fazla küçükken de senin gibiydi saçlarım o
zaman annem yapardı iki kulak. ”
"Öyle mi? Umut var yani? İBir gün geleyim de yap saçları,
mı, olur m u?” dedi Sinan küçük kızın yanaklarını sıkarken. Ka
başını hafifçe sallayıp oyununa geri dönünce ayağa kalktı Sina»
"/Ulah'ım ne olur ilerde kızını olsun, erkek olursa,çocuğum da­
yanamam v a lla ...” diyerek. Ayağa kalktığı an, karşı kaldtrmâ
birini görünce yüzündeki gülümsemesi yerini şoka bıraktı. ”£ce?'
"Ylilerhaba. Uzun zaman oldu görüşmeyeli...' dedi Cce, Si­
nan’ın yanma gelip. "Vlasılsın?''
"İBir dakika öncesine kadar tele tabiler kadar m utluyken, |
an Sünger IBob’daki Squidward gibi hissediyorum. Özeti ş|ş!
geçtim m i?”
"Sinan, her zamanki gibi çok tatlısın, ’ dedi ( ce $ İ ! I |
"Lee, nasıl gidiyor hayat görüşmeyeli?”
dalga hii geçiyorsun şu an benimle? O kadar şeyden
eden her seni görmemde bana şu işkenceyi çektiriyorsun?
9* ¡.„şutta mı gidiyor arada gelip kendini hatırlatıp agjztma

1qf ır7jifi lütfen. /îrkadaş s a y ılım biz," derken Ece eliyle


omzuna dokundu. "Yleyse, yine karşılaşırız belki. j3a-
kahvaltıya bekliyor, kaçmam lazım . Kendine iyi bak. O lu r
BP
•linçe klasik Yaprak kap. Çalhig g
Alilerin evin önüne gel
ıcden ve aynı anda ayağuıM ^
elimi «İle bastırdım çek m ec
vurmaya başladım. Ne olun [ursa olsun, öyle vuranicgjdahajP
kaç saniye sonra Gökhan K I P

Ali'nin annesinden kalma pembe pilates topunun üzerinde.^


nepede karşısına koyduğu bilgisayarda ise Ebru Ş a llı^ n ,^
tu açıktı. ‘Ya Oğuz, mal mısın?” dedim ayağımla altındaki^
vurup, "Bu ne şimdi?”
“Nefes al... Ve ver.,.” dedi beni takmayan® “Nefe|.. ^
fes..
“Ya Yaprak sikdr et şu salağı. Bir bok yaptığı yok, topun%
rine oturup Ebru Şallı’yı keserken nefes alıp veriye» O kadar.,,*
t “Lan, arkamdan konuşmayın piçler. Şurada ciddi bir iş^p,.
yoruz değil mi?”
“Allah'ını seversen, ne ciddi işi O ğu zcu ğu m S ” dedim bilgisa­
yarı koyduğu kanepede köşeye ilişip .
“Kanka son zamanlarda kilo aldım, en sevdiğüm \fflimq[ın
popom büyüdü. Ondan şimdiden önlem alıyorum... Hembir
erkek mese kilo almamalı. Çünkü kendi memesi azcık biM»
kendine bile asılır. Ihmam?’'
‘Ya Yaprak, sen şunu ciddiye alma...” Gökhan elindekjek­
meği kemiriyordu, Ali’nin ayak ucunda. 9
, “Nefes... A l.. . Ver... Ay veremedim lan dur. A l tekrarvsfe.*
Oğuz’a önce hepimiz şöyle bir bakıp, yok sayma karan aldık.

242
" değil de Sinan nerede kaldı ya...” dedim başımı geriye
“ arken. “Ece’yi gördü kesin.” Daha bizimkiler cevap ver-
dı§ kapının örtülm e sesi geldi. Ben hemen hafifçe doğ-
p İp i oturduğum yerde ve oturma odasının kapısında suratı
|||lj ¡r akilde duran Sinan’a baktım. “Sinan, bir şey mi oldu?”
vermedi. Ayağa kalkıp yanına gittim. “Sinankuş?”
f|jfj|| öldü beybi...”
**★
ifşanı üzeri Sinan biraz yatışınca, babamın yedi kez arama-
M sonra eve geldim. U zun zaman sonra ilk kez eve erken
sl. .¡gj jçin benim de yemekte olmamı istemiş işte... Onlarla
¿n aile sohbetlerimizi edip, yemek yedik. Biraz televizyona
baktıkderken iki saatte onlarla yapabileceğim her şeyi yaptığıma
jjjar verip vicdanımı temizleyerek, odama çıknm ve bizimki­
lerle mesajlaşmaya başladım. Sinan’ı merak ediyordum en çok
Onu o halde bırakmayıp, hepsi Alilerde kalmaya karar vermiş­
lerdi o gece. Kıskanıyordum biraz...

4NlKwhatsapp grubu

Yaprak: Ne yapıyorsunuz?
Oğuz- Hm m , besinlerim in oksitlenmiş k a lın t ıla r ın ı
anüs y o lu y la dışarı atıyorum , sen?
Yaprak: Çirkinleşme Oğuz...
Ali: U la n Oğuz, çık tuvaletten, yemin e d e r im b aşını
klozete s o k a r ım gelirsem. Prostat olacağım g e n ç y a ş ım ­
da senin y ü z ü n d e n !
Oğuz: A li b e b e ğ im ... Ç iş i n g e ld iy s e n e d e n s ö y le m iy o r ­
sun? Ç ık a r ım y a r ı m s a a t e f a l a n .
Sinan: B e n c e s e n ç ı k m a o r a d a n p u ş t , k a y ıp ç o r a p la ­
rım b u ld u m . B e n i m e n s e v d i ğ i m d o m u z c u k t u ç o r a b ım a
stn h a n g i c e s a r e tle a ğ z ı m s il i p k a n e p e n i n k e n a r ın a s ık ış ­
tırırsın!

243
Gökhan: Oğuz, pislik m isin bebeğim?
O ğ u z : Kafam karışm ış, ben m utlu m u y u m satu,
se*\m çorabına ağzım ın kenarındaki pizza so sun ^.°\
ten? O kadar m utsuzum ki şu an ağlıyorum
gizli gizli...
Sinan: Sen bir çık oradan, bu sefer Çorapla^^^M
şattım m erkezinin tem el taşına tıkayacağım , ¿iç
mayacaksın!
Yaprak: İşte bunlar hep nöron savaşları...
Gökhan: Lan Merve mesaj a ttı, y arın sabah size
ceğim dedi. Konuşacağı bir şey varm ış! 13tle.
Yaprak: Kanka, ne konuşacak ki acaba?
Gökhan: Benim çocukluktan arkadaşım var
ba... Onunla karşılaştık bugün. Epeydir görmeyince
dik falanj biri onu gördü de haber m i verdi acaba? (j|
Merve ayrılm asın benden?
Sinan: Kanka, üzm ek gibi olm asın am a ayrıİMöğı
•' 'fin
önce sizin tekrar barışm anız lazım . Halihazırda hâlâ
İl
rısınız siz zaten.
Gökhan: Şim di sana onu soran oldu mu sayın gen'
zekâlı?

G ök han ’ın son yazdığına cevap verm ek için sohbet kutucu-


ğuna başparmağımı bastırm ıştım ki, telefonum çalmaya bağladı.
S ırık... A çm adım önce. Ç a ld ı çaldı kapandı. Telefonu avucum­
da sıkıp bacağımın üzerine koyunca g ö z ü m ayağıma kaydı. Ço­
rabım kaçmış, baştan ikinci parm a ğım olan en uzun parmağım
dışarı çıkm ış... A klım a G ö k h a n ’ın sırık benzetmesi geldi o an.
“O yırtık çoraptan aniden çıkan parm ak g ib i...” Parmağımı
usulca sallayıp kendi kendim e g ü ld ü m . Sonra elim istemsizce
telefonum a gitti ve sırığı aradım. Sanki eli telefondaymış gibi ilk
çalışta açtı telefonu. “N e var?”
“K ulağında ne var?”
“M a l m ısın ?” dedim verdiği saçma tepkiye şaşırarak. Ne

dem ek istiyorsun san bıyık?”

244
,y" j5ı'jî bugün dedin ya kulağımı kimse göremez, namahre-
■ diye. •• Hani üzerinde ne var der ya telefon sapıklan, ben
fcula&n1- ” açıklama yaparken bir an pes etti. “Aman,
^ ne... Ne yapıyorsun?”
«S,rıkçığım -ne zamandır seninle havadan sudan sohbet eder
0,duk?Çlkarbaklayl”
"Valla bakla falan y o k ... Arayasım geldi.”
“Tamam.” Birkaç dakika öylece sustuk karşılıklı. “Konuşacak
konumuz bitti, kapatalım.”
“D a h a bir ş e y konuşm adık k i...” dedi sıkıntıyla. “ B a n a se­
ninle k o n u ş a c a k kadar kendini tanım a şansı bile v e r m i y o r s u n . ”
“L i m o n s ı k m a vicdanıma şim di sırık...” derken ç o r a b ı m d a n
(gçaıi parmağımı salladım tekrar. “Sana bir şey diyeceğim b e n . ”
“Sevindim.”
“İddia sırası bendeydi değil m i?”
“Ş e n d e y d i Am azon kızım .”
“0 zaman ben bir şeyler d ü ş ü n ü p ...” Hafifçe öksürdüm
söylemekte zorlandığım için. “Seni ararım .” Ve telefonu sura­
kapattım. G erçekten b e n im için zor b ir adım dı... Doğruca
tın a

yatağımın içine girip y organı kafam a kadar çektim . Yatağın için­


de utançtan biraz tep in d ik te n so n ra telefo n u m a bir mesaj geldi.
| Barış’tan...

“Ben salak sa la k s ırıtırk e n , keşke y ü z ü m e telefonu k apatm asay dın

tılefonu be A m a z o n k ı z ı m . A m a . .. T e şe k k ü r ederim . S a n ır ım u z u n

zamandır beklediğim şey, b u a d ım d ı. A r t ı k rahatça u y u y a b ilirim . İy i

pe ler..."

245
ğökhan, İflfle r v e 'n in g e le c e ğ i i ç i n f a z l a heyectm hydt o .âat-
C rk e nd en k a lk ıp k a fa s tn t dağıtmak iç in uzun zam an

biraz bulmaca ç ö z m ü ş , a ğ ır lık kaldı


k e z o d a s ın ı t o p la m ış ,

ik i koca k âse m ıs ır gevreği yemiş, hatta sabah p ro g ra m la rın } y


b a k m ı ş t ı . A m a bir türlü vakit geçmiyordu. H u z u r s u z k k l
le f o n u n a baktığında, hâlâ ne mesaj vardı ne ç a ğ r ı . . , 8 » ^

b u r u ş t u r u p tekrar gömüldil pencereye en yakın kanepeye, "yi

kaldı k i... Kolda biri falan mı bir şey yaptı?” diyerek^!,


k e n d in e hızla ayağa kalkıp lifleme'yi aradı. Telefonu açılnujjj *
i l k arayışında "Kesin bir şey geldi başına’’ dedi ve panik ğ-M

num aray ı tuşladı. 13u defa ikinci çalışta cevaplandı telefon, *(1
o ld u ? ” dedi İflflerve büyük bir rahatlıkla, ğökhan k u m sestMdek
r a h a t l ı ğ ı duyunca derin bir oh çekti kendi kendine. "fHerve, |y

Sayın gibi halıya sarıp kaçırdılar sandım seni de o n d a n .,,


k a ld ın ? ” Once kahkaha attı iflflerve, ğökhan’ın lafma, so«ra
c id d ile ş t i, "Kapıdayım. A ç kapıyı." §ökhan telefonu k u m
ne k a p a t ıp koşarak kapıyı açtı. "Sonunda g e le b ild in .,. " fi
"[D a k i k a bir gol bir. (Dur bi ’ içeri gireyim son ra sinirlenilir,'
A y a k k a b ı l a r ı n ı ç ı k a r d ı İflflerve. (Daha önce d e fa larca geldiği idi

k e n d i evi g ib i iy i bildiği eve uzun zaman s o n r a tekrar gelmeni«


g e r g i n l i ğ i n i h iç y a ş a m a d a n , köşede d u r a n t e r lik le r i ayağına geçir­
di. " H â lâ a n n e m i n t e r li k le r i n e r d e d u r u y o r u n utm a m ışsın sanjı-
m m , ” de di ğ ö k h a n k a p ıy ı k a p a t ır k e n . "T e k ra r m ı barışsak ya?’

" A r tık o k a d a r a ğ z ın a s a k ı z o l d u k i b u , c id diy e alamu/om*


s e n i. ”
"S iv r i d illi s a r ış ın ım . . .” dedi ğ ö k h a n b ir k a ç a d ı m d a hma
¡t, "ûçnan, m utfağa geç f sana kahvaltı hamrludrm.
' tyrtua odcmncı*. - 7ofc batı geçmişi anayım dertten hmim
0 ,,en derkin VHvtve son söylediğine sinirlenip ham ına yum*
B CtikhatifiH> " H m z a m a n k i gibi banim m iniği m canımı
flttt cJu
0
¡¡mm?. P
1 . --- LT ^ ~ ”~
^ f f lu t f a ğ a g w l m ’ aW l b tr a z ’
rfQlur. S ö n ü l isterdi k i sana ellerimle en sevdiğin kreplerden
ama elimden ancak anneme yalan söyleyip sana işe git
jir(Jp yapmasını istemek geldi. Soğudular biraz, ama
er le mutfağın kapısını açıp içeri b u y u r eti VHerveyi. " O U
îfİMva büyük bir sakin lik le . Ç a n ta s ın ı sandalyenin ya
M M*

** HfBuuur. *. n dedi ğ ö k h a n sandalyesini çekip. Ylflerve sandalye-


$ yerleşince o da tam k a rş ıs ın a o tu r d u ,
,f6pey değişmişsin. S a n d a ly e çekmeler f a la n . . , B u ra y a en son
Mgitncle 'l/Vlerve k ız a y a ğ ım ı ovsana deyip bilgisayar oyunu
f0 dttjın sandalyeden a y a k la rın ı u z a tm ış tın . ”
"Kızıtu yani şu an u z a t m a lı b ir a y r ılık sürecindeyiz, onlar

ileride. •
"flsla değişmeyeceksin ğ ö k h a n . . . ” dedi Vilerve, ağzına en
sevdiği kreplerden tık ıştırırk e n , " ç o k le z z e tli !' 1 dedi birden siniri
geçerek, "Giddrn b a y ıld ım ! ”
"Allah'ını, senin şu gülen y ü z ü n ü görmeyeli ne k ad a r u zu n
zaman olmuş. Ş u an k a lk ıp Id o d a n sı y a p a b ilirim . ”
| Salak. . . ”
,(Ceet bu ani z iy a re tin i neye b o rç lu y u m ? ”
|Sorguya mı çekiyorsun beni ? ”
'iğtıytr h a yır.. . ” dedi ğ ö k h a n ellerini hızlıca itira z eder gibi
sallayarak. (fistersen sebepsiz gel. H a tta hep gel a m a ... Telefon-
¿adedin ya bir şey konuşacağım seninle diye. O n d a n . . . K ız ım
sabahın 5 ’inde uyandım heyecandan. K argalara seni anlattım ,
onlar 'kahvaltı yapm adık d a h a , sikm e beynim izi ğ ö k h a n ’ dedi-
ler,”
Cspri yapma. (Biddi bir şey k o n u ş a c a ğ ız . ”
ven ciddi olam am , g ü le rim a m a } ” dedi ğ ö k h a n çocuk gibi
(«İt *
1TPekâlm," dedi frlcrve elindeki çatalı tabağın kenarı^ /
kırken Ylflerve. " S a n a bir şey soracağım,.. "
"Cvet evlenirimi”
" ğ ö k h a n !" diye bağırdı m erve sinirlenerek. Ciiddi oll'! |
"T am am ...’' dedi fjökhan, eliyle gülen yüzünü tekraf »¡j
şekle sokarken. "Giddiyint. ”
"(Diin annemle perdecideyken karşıda neni bir kula (jörğiğ'
Sarıldınız . .. ” Vderve kaşlarını hafifçe çatarak, pembeâ i f l
naklannı saklamak için başım tabağına eğdi ve tubağtmjğ^M
oynamaya başladı. "Yani biriyle çıkıyorsan ilk ben bilmek
dim ...
"İB iri..." dedi ğökhan gülerek. "TBiriyle çıkmak? ” ]}tT
daha arttı kahkahası. "TBen?"
"H iç beklemezdim senden. Sürekli peşimdeyken gidip L
anda . .. ”
'T a sarışınım,” dedi gökhan, gülerek sandalyesinden k a l f a «
rYlerve’nin sandalyesinin hemen yanına diz çöktü ve yanaklatm
avuçlarının içine alıp kendine çevirdi, " ile çıkması kız, b e n tem
asansörle bile çıkmıyorum ayrıldığımızdan beri, sen gelmiş ne $.
yorsun bana. O Tubitto ya, annemin arkadaşının kızı. Y e d i yıloj.
muştu görüşmeyeli. Severdim eskiden... Çocukken a n n e m l e s ı k s ık
giderdik onlara. TBöyle görünce, o heyecanla sarıldım. He var k i ? "
" Yaprak’tan başka kızı arkadaşın olarak kabul edemem. Sa-
rılmak fa la n ...” dedi İflilerve, ğ ö k h a n ’ın yüzündeki elini çekip
tekrar önünü dönerken. "Yani seni kıskandığımı düşünme. Satha
beni kandırmış gibi-” derken kız„ ğök h an ayağa kalktı ve ¡Her-
ve’yi de ayağa kaldırdı. "Yle yapıyorsun?” ¿yökhan, cevap ver­
meden sandalyeyi kenara çekti. Iflflerve’nin boş tabağını ve¡etil
bıçağını, elini Tlflerve’nin hemen yanından geçirip sert bir tat
ketle yere fırlattı. Ve İflflerve’yi belinden yakalayıp bacağının 0
kısımlarından tutarak masanın üzerine oturttu, ğökhan fim
mısın, ne yapıyorsun?! ”

248
¡g$nm o h ,. . de<f» t j&ithim. Ilîcrvenın dudaklarına
. B’ ugüne haıJur turp Utrult yanımı salak-
abatid* b*rdntlerimle ya da İm tant jt ^ r r lt W tin la *
J H P g g y a ™ dalın fazla daynnamyorum. İlk fast ter'kns-
r İÇİH M ir i de î » mı Im «tawvii lntlu|mıri'
i** ¿/im» ¡âglttnhkla ytettne İmkan W l«v*'*m [luılaİilorm- |
dakika *«mm kalbimi* »itini Ju-
Ju» .„Maksin --
f "ğtldutn Gid in bırak! ~ dttkmt f Julilırm bilekle-
¡fg üitkaladi anı* M « i # » m m m m i engefjdî. ’13«t dm leym ^
I kutlar bırakmayacağim İMtroe."
* morbaltkla hiçbir bok d it ttfcmeptejíjnt *»« Mr yılda
■ 1 ,-7 o km m é a m ^ 1k o t m İm f a lı . "
^ ^ B E L u m r tlim m nş« m .
•Qskk<m Soyleiınrkirnm mam ytlii de Böyiejfdwiiwin.
***
'Lapida § * W ***"1
iwàe» dtğil! Ç*M lütfen, inmek istitjo-

* O w iU . Kalbimin sesim de duymak if i* bit mesafede kılııum ■|

•J\L, dedi km pes ederek. ”Söyle ne söyleye, fffcsirit/


'flok u üyntíik ImUrhyor musun? S ır f septyoniitij

'//« S » ítfHal. S a la k kuk c m çlM arta yüzünden a ^ n U ıtr, Sent


gkkası o Jm y a n şvmfrente pÄrfee. ; ; £v¡- J
gfjmMjjméi k ızdığın eteklerimden % taıumıt ga¡u$ lifártíM)» ,j|
fifmm mkldgip fB tun iu áun içîB, bm t» t u f é m k títflll U t m m
0stgçocuğu.HZixktiítt Sjmitş íinltnjíp (tfizim élgt s*étti§mim, ;
tftihndmpkandwHadifimt .otlamak tf¿» sunalı W hisapp’iüti
km Ím uw m hrdtğt* i f » , á tei tim a lâ ğ m İma a k tk é y t
mmk ittjıii dem ah m ya k a l k t e n m kata iruW tim eym t m»
ipti Daha mjaym m ? kî£feîmi|§k
ğMmtm ıpglfffk a ç ık la ^ m tv itiâ Sw *p I#--
mpmftpttgm *tHn #lmt $ m btmt mmktkm fj BMp -jtrfb-
mtmm, («ki«« ipnrrwm ytkt t a m , Ştmfattt İM 0İ | H
!iiw h M I IHrtiM f " (¡¿frfi 1
Ş İ İ b i t i / ı t i ı i (Jofltv littMoıiınp «l*m W lm m
d u ım h , r iim d » » h u ijıp ııilm ' U » d iy v ^ ıtm h o m M
î/ilj)||l(||n rj |}||,| fty lf, ı^dlf fifiMtt ç a r p ı IH b iti d i ' f j ll i ı t t , i l(IHj çJÜ F

u r b f ı i m , ö y l t b ın ıi b i r i e l i m l e n ıtla e a k korku n ç o k y o l,, lj m ğ

ht/trMiH. » v v tıiliııi o l ,m tM i m *«< «« P w k U ,m i ,ta f Jj* ı

s u n ,., K m m e r k e k le r i b ilm iy o r n u n ***»«■ • • ‘S(?w **•*«* ''< 4 ¿ 7


ik lim im in g fiti/« ! I m ı d ı n ı b a ş k a i f l r « r k e ğ i n a m in g U k tlt ifa J J *
INPMİNİ i s t e m i y o r u m ı S e n b i r n r k u ld iı k m ı ı y u r m y ö r ü fı» .¿ ¡ ¡ jr
rto»ı s;ı7ıı/v’iV s a m ı 0 k a d a r y a k ı n d u r u n c a s e n in i)iiM lu ^ \

d iy e k o r k u y o r u m * fiu n c ı y a lu n s ö y le y ip <> a r k a d a ş l a r ı n l a .

İm ilid ir g e z e c e k a in i » d iy e ç im im tu tu ş u y o r . C jU n kU b i l i y g M
r ltu fıııu d u b ir s ü r il i'r k i'k o l a c a k . H um d e ben y a n ı n d a d ıttjim

'T u tu p b i r i s a n a ba h a, la f a tsa ya da duna ile r i g its e .,

ken b in iz d a h a b a s tır d ı b a ş ın ı M o r v e 'n in a l n ı n a , f j ö z l e r i «,mj|L

k a p a lıy d ı. " K ız ın ı a n la m ıy o r s u n bu korku yu , Ş i z o f r e n ıce dı

M a n y a k s ın sen d e . Ş ılc lın m ş s ın d e ... K a b u l, f l m a a ş k t a n ¡ieAj

b u n la r d e m e ÎV le r v e ,

" J-İp ta l. . . " d e d i V V le r v e a ğ l a r k e n . " A p t a ls ın .. ş

" /İp ta lim . O da k a b u l..." derken f-jtik h a n e l l e r i y l e ıs/ak ya.

H a k la r ın ı s ild i s a r ış ın ın ın . "K öpek g ib i s e v iy o r u m s e n i «Maşım

s a t a y ım . S ır f ben i k ız d ır m a k iç in y a p t ığ ın h a y a l i s e v g ilin i l)He

d e li g ib i k ı s k a n a c a k k a d a r ... (D ü ş ü n ü y o r d u m da, ö y l e b ir çocuk

o lm a d ığ ın ı b ile b ile b u k a d a r c a n ın ı a c ı y o r s a , g e r ç e k t e n b a ş k a bi­

rin i a ls a n h a y a tın a ..." ’B a ş ı n ı ç ek ti ve g ü z le r in e b a k t ı sevdiği

k ız ın . " Y e m in e d e r im d ü ş ü n ü n c e b i l e ö l e c e k g i b i o lu y o r u m ."

v a r b e lk i ö y le b ir i. V la s ıl b u k a d a r e m in -" d i y e m e d i H ileni.

S özü n ü ta m a n ıla y a m a d a n g ökh u n on u k e n d i n e ç e k i p , du dakları­

nı d u d a k la r ın a b a s t ır d ı, file m e , hem en y ü zü n ü i t t i r d i g ö k h a t ı ’u

ve om zu n a vu rdu . " V I e y a p ı y o r s u n ? ! ’’

" S a k ın . S a k ın b a n a ö y le b ir ş e y s ö y le m e . ( D o ğ r u y u söyleyeni

k a d a r ö p e r im yoksa. "

’S ö y l e m i y o - " derken b ir daha öp tü ğ ökh an . " ğ d k l r n te


şu n u !"
W K Ê Ê p fi **' V' lm miytmm *- "ÂJrw Uruk.
w d:'¡ut¡fta i f hlm‘' ** h » men* dZ.
1 ^
jV fffL ••’ * * m™ ' r KMmni taW
0 ß* kiiM hm ,,ltl '
1
v ™ \ ™ hutM-^*w «i
* ***' 11

Â î £ w ^ ' w r m,,r, V,r ™ > »IIH ^ IW p d B H S !


!■ » * « w tóftitttt wuu,., i
& *¡Z v M «» 1^ JttföWöÖ«» içi«, m ôi| tw
« ■ * » • « * » » » ‘ / « s e l i l e « ffí<J¡p
•*» t«nM«ém öpi« {Hm,e>ÿi
“r....*~~~ ** ,ar» (UmMntti %
Qû.J.MpW|^>— ~
j g - ........ ’
* f e L jr t m fa t ■"■»■ « » * « * «ÍMÍta üptfc »u«turm«İı 1
•fW »*«- muki» áédtm mtfni " B n duiu üpttí, ^
M » o t o f * m äa dfsi‘ i t ím r k t it f llir bir (ípttrtilr fce*.
K p jn ^ H İ . • n if ií» » * '" é u à a k lm n m a . O W m * dalia til* #«-
Il ‘f t g H - * “ '■,> ■ h ' in iK íí' d té im h i...” B ír h a
*!T|riai. 'Ifte ifiít M ığ m n h a . . . S a fta n m a -läuQum
S ¿‘yğltt »&‘çl*»«« "•"İP ® nr ^k. Kügiimh
¿ » i, fei#»rrt #**»*■*• T*m kotianrnmgtot, Mpwty«
: íMHfrs- •’ W m f IJftCt CtgftHKÍÍÉÍ« h-fÍÉÍsflBOti, f e
k|cÉa/íKtt/'iíi tt&lu duétkhmnâan. tie imdm koştum f’tpwdt
itófíiiFir w e » * / S urn n d H n ¡U x fu m i i i » t « p n <rtı*Mİna. S n d m
düfarrt-i ffo iu I m * k u f i m , a m Im mmimama btrti»
jrttfn 0 m m ğ tm .* * é t é ( f i r a r ujvrfcrn. S * * ué*>
0 g h i k r g e n d c n tm e b tu tu . I x tr d ( i ğ tu k u d ttr b * * d tK . K l|.,'
n p p n t p ç » a t t u y a p ı p t d t p y i * t h u a y t i m e m «tgtapfjpi»
Sm^fmâğm- . Stn haftokçê äh yunkti Mkfe Mimépym^ni
0 $m , Z é t i r t o n ş u h w « liv f m <m *a¡^r»»n(W «^i«(. -B»

M |pllÿinfe’H p n r tm r ie ufcmmnpMW- T«w ••A*-


m m M m M m I# wWW» - kujaii! Ifnm«)*«.
en huyum... (Değişemedim senin için, değişemeyeceği, İ L ^ h
kıskanç koca kafalı çocuğu bu haliyle kabul edecek inisin?"* ' 9
"ğ ö k h a n .. . " dedi fi ierve beyaz bayrağı sallamak 1 ü
ses tonuyla, "ğök h an , bana seni affedeceğim sözler söylg^
affetmek istemiyorum... '^¡;ı
"Ama affedeceksin değil m i? ” derken bir kez daha g jg g ^ R
han. 73u defa biraz daha uzundu bu öpüş. Ellerini fi j|
karar verdi o an, kızın dudakları dudaklarındayken. ]5,0, r P
Ta tekrar omzuna vuracak ve masadan aşağı atlayarak 1
edecekti. Ta da kollarını boynuna dolayacak, eski günlere Z l l r
İ lk lerdi. B ir süre l/Vlerve karşılık vermese de öpücüğüne ters b' L
ket de yapmadan öylece durdu, ğökhan dudaklarını usulca
B r ayırınca "V eki... İstemiyorsan-” derken, Wlerve
beklemediği bir şey yapıp onu tişörtünün yakasından tutarJtM
dine doğru çekti ve bu defa o öptü, ğökhan birkaç saniye | § 1
ve sevinçten ne yapacağını şaşırsa da, kollarını boynuna İ f s İ
sevgilisinin başım usulca tuttu ve kendini biraz daha yaklaj,^
ona. 'Birkaç dakika sonra İflflerve kendini geri çekince ¡"Şefiî
viyorum lan ben!” dedi ğökhan. "Temin ederim bir gün ölüm^
senin yüzünden olacak... ”
"Koca kafalı eşek...” dedi İflflerve, ğök h an’ın kafasına ustL
vururken. '"Biliyorum yine beni delirteceksin ve şu an seni affederel
kendim edip kendim bulacağım a m a ... 13en de seni seviyorum.’
"Biliyorum sarışınım, ” dedi ğ ök h a n ve İflflerve’yi ketıdi«
çekip sımsıkı sarıldı. "Ben yine bir bok yiyip seni delirteceğim,
sonra sen beni tekrar terk edeceksin. S o n ra ben yine fcöpefe'ijjl
peşinden ayrılmayacağım. S o n ra tekrar bir şekilde affettireceğim.
B i r beş altı yıl böyle idare edelim, sonra basarım nikâhı... Kofa
rahat. ”
"S a la k . B e n senin m alın m ıy ım be, o nasıl konuş««! Boşa­
rım nikahı, benim olursun der g ib i... ”
i3 e nim değil m is in ? ” dedi ğ ö k h a n biraz daha «aninin
V alla IUflerve, telif hakkı o lsan O ğ u z u satar sem yinaMKj®
o derece.”
" S a la k ... ”

252
m sınkla konuştuktan sonra, Ali’ye verdiğim sözü yeri-
^firm ek İŞ onun yanma gittim. Sabah olduğundan
& fotfse gelmemişti, Ali de kahvaltı yapıyordu spor kanalını
¡^^^Altında lacivert bir eşofman vardı, üzerinde ise bir şey
Ku “Oğlum, dün Gökhan şortla geziyordu, bugün sen böy-
ipjüş 3ymda ateşiniz başınıza çıktı herhalde,” dedim yemek
« a s ın a Çökerken. “Ekmeği uzatsana...” Evde kahvaltı yap-

P Iİ0 masa ve üzerinde yiyecek olan ortamlarda masaya


„ uenme gibi bir huyum vardı. Ali’nin uzattığı ekmeği alıp
^yükbir parça kopararak ağzıma attım. “D ü n sırıkla konuştuk,
dedimiddialara devam edeceğim diye.”
“T a m a m .” Elindeki ekmeği çilek reçeline banıp benim ağzı­
maattı-“Sen ne yaptığını biliyorsun zaten.”
“B a k a lım be Alikuş...” dedim ağzımdaki ekmeği çiğnerken.
"0 değil de, senin şu fittirik kız mesaj atıyor m u hâlâ?”
“F ittir ik ? ” dedi kaşlarını çatıp ‘o kim ’ der gibi. “Bade mi?”
dedi h e m e n anlayıp. Başımla onaylayınca devam etti. “Arada
mesaj a tıy o r hâlâ ama öyle işte... Bir şey yok.”
“Sonra mesajlarınızı okuyabilir miyim?”
“Okuyabilirsin,” derken ağzıma bir lokma daha tıkıştırdı.
“Boğulacağım oğlum dur...” derken parmağını ısırdım yanlış­
lıkla.“Aaa, çok pardon!”
“Önemli değil, istersen komple kolumu ısır küçük titanım.”
Titanım...” dedim tıslayarak gülerken. İzlediğimiz amme­
dekiinsanyiyen devlere verilen ad ile bana hitap etmesine tuhaf
şekilde sevinmiştim. Neden ki? N e bileyim. Sürekli birileri-

253
. . U f „(1 oldu diye Kr<. ırtlilM 1

^ blr k,nntml

hafifse e p R T j j cUl„|c M li Kö2llı,mwı3

S r d i n t y a P " « f ^ l - f ’" '" f i f


çekiM | t yüzüme ySMuscrdı ve u.ulca ^
İçmeye başladı.

•T M dur oynama, daha fazla cimn yanacak,» 4 *


,,n” cvc devam eni. Elleriyle baS,m, tutup »II,ok» „ f e
S k a f a m ı »abitlemisti. iki güzüm ü ,,tem,i* M §
S" Î a AU um am b.rak.. derken kafam, hafifçe y*
mis bulundum bir anhk dalg.nl.kla.
A ç gözünü," dedi Ali benimle ayn, anda kafa.,m W « ^

311 V e t ™ anda bilinçsizce bun u yapmca,


arkadaşın başma gelebilecek en , açma f e r d e n hn « ,
Ali’nin dudağının kenarı dudağıma değd ... 1
O t u z u n c u B ö lü m

iLğjâz de aynı anda kendimizi geri çektiğimizde M bir adım


jopyere döştü, ben de sandalyeden düştüm ... Kalbimin
b i r a z bozulmuştu norm al olarak. H em korkmuş hem de

f f f V rcgrn Ali’ye baktığım da onun benden daha fena halde


^pğtnnı gördüm. Çocukcağız gözlerini kırpıştırarak öylece
^bakıyordu. Sanırım beni utandırdığım düşündüğü için, ne
bilemiyordu. O n a yardım etmek için sanki bir şey
¿gjjfliş gjK dûştüğüm yerde dizlerim in üzerinde doğruldum
«¿^ekleyerek A li’n in yanına gittim . “A li iyi misin?”' Başım iki
||l1f ıM« ‘hayır’ der gibi. “C an ın m ı yandı düşerken?” deyince
ygjş cevap verdiğini anlam ış gibi yine aynı şekilde hayır dedi.
*0gium ne diyorsun? Kendine g e l...” İki eliyle yerden destek
jjjjidûğruldu. “Ö zü r dilerim , yanlışlıkla... ” dediğinde sözünü
tffjut *®enim hatam , duram adım durduğum yerde,” diyerek.
'Yy n nr yağacak.. dedi sonra birden. “Çamaşırları toplamam
bam.”
Tûğmuryağacak gibi durm uyordu am a...” dedim şaşkmlık-
k'Tâmam, hadi kalk toplayalım .”
“Neyi?” deyince boş boş baktım gözlerim i yana çevirip. “Ha,
guuftT mı? Şey ama önce benim onları yıkamam lazım,” dedi
urfazlıca ayağa kalktı. Ne yapmaya çalıştığım tam olarak idrak
«demeden öylece Ali’yi izliyordum yerde. “Sen burada dtır, sa­
bi bptrdama. Ben çamaşırları makineye atayım, sonra asalım.

255
Sonra işte yağmur falan...* Cevap veremeden ¿ g d ____
yüzüne bakınca, kaslarını huzursuzlukla çattı, e liy ^ * IJH K -
edip “Burada dur, tamam m ı? ” diye son kez ternbil, |||j
kaç saniye içinde çıktı gitti odadan.

www.kitapevi.org
Japrak ih esvap vermesini bile beklemeden hızlıca odasına gidip
H R arkadan kilitledi f i l i . K apının arkasına sırtını yaslayıp
jjr/ı asatiı kaydı. § e r i zekâlı f i l i . . . " dedi kendine kızarak.
DuJağın,n kenarındaki küçük dokunuşun, Yaprak'm dudağının
ıJnsı olduğunu fark ettiğinde göğsünün sol üst kısmında, yıllar-
Mr söz geçiremediği organ, ilk kez daha önce çarpmadığı kadar
¡¡ah çarpıya başladığı için, ne dediğini bilememişti o an. Ö
„¡¡¿dendi kızgınlığı. .. "Sıçtın bir de sıvadın!” dedi tekrar akima
J in c e söyledikleri. ellerini saçlarının arasına daldırtp kızlıca
¡¿nftırdı. "Senin ben heyecandan saçmalayan beynin sıçayım."
fcaara dudağına değen o küçük dudakların bu kadar ölümcül
olabileceğini üç saniye öncesine kadar bilmiyordu o da. flm a o an
çoknet görebiliyordu ki, ölmekten beter hale getirebiliyordu insanı.
Kapı dibinde kendine küfrederken aklına böyle durumları anla­
tabileceği tek kişi geldi. elini hızlıca cebine attı telefonunu bulmak
jjİH, ama cebinde değildi. ^Dizlerinin üzerinde yatağıma doğru
ilerledi. Yatağının içinde telefonunu ararken kendi kendine söy­
lenmeye başladı yine. "Kalıbından utan, şu haline bak... ” Yas­
tık kılıfının arasında yakaladı telefonunu. "Ylereye girmişsin lan
öHİe!" diye telefona bağırıp Cmre’nin numarasını tuşladı. Hemen
açtı telefonu sırdaşı. "filo, Cmre müsait miydin?” dedi en kısık
sesiyle, Yaprak’ın duymaması için.
"Tuvalette yakalandım ama önemlidir diye açtım. Çok acil
iığilse o« dakika sonra-” Sesi tuvalette olduğu için yankılı geli­
yordu.
Önemli. Çok tutmayacağım zaten, bir şey anlatmam lazım,
delireceğim. ”
257
"m t mi nldur1*
f pm/i altlımı,'
" fitit* fimi f'ıum f/ttlmit. "O ğlu m {j/f minin?* i
“t VıliliHı inim iı/iı/im," derken nlurduğıı ¡jûttaiiK lııtlufa 2 S f.
/İli, "(ılıtılın ılljiııtıım hm mmıl ıı/ıtfimr I " |pf! '
"llıılıtl luıkııhm, Mil İm lulııi'u c ınm niuZoiffüj/fl' İSl|S| 9
"(h fıınıı,,," ılnll I İli yulahlıı ffiîifiinan nııiat
çl/h ıftpnik İMııiitıı\ii’ bir uı1// kın;lı,,■
"IIbitrilııı lı/lilth (pıhtı o binudıtn, kimdi kendine ,
mııııılıı mitini f "
"'7iı/ı// /t’i kayır, " dinli illi içini çekmlt, "TRen ? ^ < i b İ İ
ı/ini, ııııııl Î|fe|/t!///|W11. 1
Sadtıde gtl M i , "
"Hatanı dudağı dudağıma değdi.’ TBu c ü m l e y i kururken ¡>¡1,
^ kalhi teknır tekrar lııtt,İtmiyordu illi nin kalbi,
"O h a . ,," M i i'ıiııro gülerek, Seni yankılı geldiği iğin y x
halan ıhılın hir kulak anlıyordu. "He elemek dudak?! ¿avı ott«i"
"lui'Utı ııl, ■," dedi illi ¡/ine fazlasıyla kısık bir sesle. "Som
jfM W. o (in ıı kadar çıık heyecanlandım ki, saçmasaptm je^
adaletlini, Huni normal saçmalamak vardır, bir de Ofjuatipi iaj.
ınalıtııtak nardır y u ,,. İlan O ğ u z tipi saçmalamanın bile ustt¡M
hir performansla saçın uladım ."
Ü kadar vahim yani durum ?”
O m urun p ı un benim 'sakın buradan ayrılm a dediğimmut-
fak parkesinin üzerinde öylece olurup tep kim i analiz ediyor, Sı;-
tını, Koskoca ¡ocuk, liseli kızlar gibi heyecanlanıp saçmayı.,,
U lan yemin ederim ken d im i d övm ek istiy o ru m §u an. Ifleyapsm,
kendimi dolaba sokup nefessiz m i b ır a k s a m ? ”
"Kardeşini, ,, O la n olmuş biten bitmiş, Zaten kaza S t t
btık.,, 'Takma kafana, İle n i,” dedi Cmre kıkırdayarak, k î»
olarak Japrak'ın ilk öpücüğü sunu gitm iş oldu."
"(D m e be, , . " dedi f i l i külhi boğazında atarken, ' i'Cazarah
olsa ilk öpücüğünü ben mi çalmış o ld ıu n ?"
" l a ı d e d i l/iHne u im gülerken, " ‘Onrısı içinde aşk ^a‘
■ g e le n ' yaP v e ' t A S u k u t ı n k a l b i n i u l a n . S a n a g i i v t -
İPMBİ . • S e n a n a kalbini açmadan cmutt kalbini
¡1 v*TV k a lbin de neler d ö n d ü ğ ü n ü k e n d i bile "b ilm e ye n bir
ğylece u z a k t a n elde e d e m e z sin . K e n d in i aç, onun
-¿ c g örtne sini s a ğ la . 7 3 ir d a h a k i g e liş im d e Y a p r a k 'm
S I jtkil&i
m m i e olacak o k a d a r. S i z i ö y le g ö rm e d e n ö lm e k istemiyo-

^ V ' ? ,W ı feapat" ' "


H#'
Bir süre Ali’nin buradan ayrılma dediği parkede
öylece. İlk başta Ali’nin tepkisi olsa da önceliğim, Jp|SS|
olayı idrak ettim. Dudaklarımız birbirine değinimi]
daklanma götürüp hızlıca başımı salladım. Bu tarz
doğal olduğunu biliyordum. Vedalaşırken iki kişinin vg p l i
aynı yöne hamle yapmasıyla dudaklarının birbirine
da yanağa konacak busede karşı tarafın aniden dönme iüı ^
kadaşça öpücüğün yön değiştirip dudağa konması gibi. I P t
daha önce Oğuz ile Sinan’ın da başına böyle bir şey
zaman Gökhan, Ali ve ben anıra anıra gülmüştük o ikisij||¡f
de Ali ile arkadaş olduğumuza göre bu duruma normalde i
anıra gülmemiz gerekmez miydi? Ama nedensiz bir şekildi i
hiç de öyle devam etmemişti. Tuhaf bir şekilde ondan ûriL
dı sanki. Ali’yi utandırmamak ve ‘ilk öpücüğünıdü’ gibi «ÎT
bir sebepten kendini suçlu hissetmemesi için doğal davranm*.
çalışsam da, o odadan çıktığında kastığım yerlerimden tctjjM
kalınca anladım ki, en az onun kadar ben de kendimi sık®»,
tim. Elimle kendime rüzgâr yaptım. Muhtemelen
da... Daha sonra sandalyenin altından tutunarak ayag» kalk­
tım. Mutfaktan çıkmaya yeltendiğimde dış kapının tıkmbta.
m duydum, elim kapı kolunun üstündeyken. En normal p
ifademi takınıp gülümseyerek kapıyı açtığım an yüzüm teb
düştü. “Bu ne tip yüzyılın sığırı?”
“Ece’yi gördüm yine. H âlâ mahallede... Bir de benimat
mın önünden geçiyor nereye gitse. Bilerek yapıyor galiba,"
Sinan. Bir tek O ğ u z’u n pijamayla sokağa çıkmasına ah|telP
E S büyük bir özenle giyinip kuşanıp giden Sinan'ın ya-
evinden Alilere kadar öylece gelmesi büyük
P İlfiiiın ifm “Ben s®101“ gidip köşemde biraz depresyona
lütfen beni rahatsız etmeyin. Olur mu tadım?"
iğrençsin”
« nç mİ? Şu an çok kırıldım sana \&pralc Moralimi boz-
^ E g S i b a ağlayacağım.”
^ e t n i l ederim Ece’ye şu şehre girme yasağı koyduracağım
ynda,” dedim ve Sinan’ın peşinden odaya girdim. O di-
0 . rgı kanepeye yüzüstü yattı, ben de yanındaki tekli koltuğa
• “Biî atada, bugün randevun yok m uydu senin?” i
-fuardı—
«ğjl^lnıeyecek m isin?” dediğim de cevap vermeyip kafâsı-
3
vistJğ biraz daha g öm d ü. “O ğ lu m , G özde’n in erişemeyeceği
^-^^flrmüsken e lin in tersiyle itiyor m usun şu an?” «
0^010 tersiyle bile iter o kanka, biliyorsun kıçı büyük.”
m # sinsi sinsi girmişti odaya. Eliyle kendine rüzgâr yapı-
^jy Ş zff kıpkırm ızıydı, ne olduysa artık... “Ay, menopoza
jojjjn galiba. Bir cam pencere açın,” dedi Zeliş Teyze’yi taklit
ederek.
«Bu ne hal lan, kıpkırm ızı o lm uşsun?”
.“Kanka, annemle biraz koşuşturduk da” dedi kendini hahda-
m i n d e r e ¡bırakırken. “Buraya kadar koşarak geldim.*'*^

»Ne bok yedin de sinirlendirdin kim bilir kadını yine...” îÇ*


“Ne^yapacağım be,” dedi O ğ u z bir haltlar yediği her ha­
lifen belli^gülümsemesiyle. “A n n e m in çiçeklerinden ikisinin
sabisini değiştirdim od am ın dekorasyonu i£ in ... O kadar.
“N-neyapnn?”
“Kanka işte... B ildiğin saksı değişim i,” dedi pis pis sırıtarak.
'Geçengön bir ;i£ çamaşırcıdan ald ığ ım leoparlı destekli sutye­
niniçinde çiçek yetiştirmek istedim , bir meşeye yakışır bir oda
tasannuiçin. İşte aıuıemin iki küçük çiçeğini toprağıyla birlikte
tefen sutyenin loblarına... ”
‘Senin ben beyin kıvrımlarının arasına bal döküp yalayayım,

261
m İ
«eri zekâlı," dedim popom un kenarındaki yastığı O ^ .
torken. \
“ işte annem görünce o m anzarayı... Azcık g ü r e li,, t;
hatunla.” 0
“Ben de Ece ile güreşmek istiyorum, dedi Sinan yattıs,
den, o
Oğuz, “Ece sendromu?” diye sorunca, “Ece sendro Ç
diye onayladım onu. I
“Aaa, titriyorum...” dedi Sinan büyük bir sakinli^
takmayarak. Elini cebine atıp telefonunu çıkardı. “BUgü^ ^ ı h
nacağım kız arıyor.” Yattığı yerde doğrulmadı bile. D i ^ H,. %
telefonu kulağına götürdü. “Aradığınız Sinan’a şu andaui^’
‘ S la. |
rııyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz. The Sinan yon l
1 ■l l navç
called can not be reached at the moment, please try again
Sonrasında telefonu kızın suratına kapatıp tekrar cebine %
eli. Ben Sinan’a yaptığı odunluk yüzünden tam sağlam bir^'
dua hazırlamıştım ki, Gökhan dans ederek içeri girdi, fe ' ^
ve ile barıştık lan!” diye bağırdı ellerini iyi yana açarak. jj|||
popo ve ayak hareketleriyle salonun tam ortasına kadar Ijjİ t,
sonra. “Öpüştük bile.” İyice ayaklarım hızlandırmış,
ortasında fıldır fıldır dönmeye başlamıştı. Çok mutlu olduğu,
da yaptığı saçma dansıydı bu. Merve ile barıştıklarına sevinen,
mi, şu manzara yüzünden Merve’ye acısam mı bilemedimoan
“Bu arada bir sürü dedikodu öğrendim .” Merve ile birlikteyken n
sürekli Merve’den tüm okulun dedikodularını dinler, mecburi
sevgililik hizmeti olarak, önem li kısımları da gelir bize anlatırdı. g
Yine dans ederek devam etti. “Bade, A li’ye âşık olmu§, herkes V
de biliyormuş. Yayılmış okulda... Mervelerin sınıftan bir kn
Oğuz’u seviyormuş. Gözde, Sinan’ın hakkında gey diyede- n
dikodu çıkarmış..” dedi hepim iz şoktan gözlerimiz faltaşı gibi ij
açılmış bir vaziyette Gökhan’a bakarken. Poposunu bize doğra
dönüp sallamaya başladı, “Falan...” dedi büyük bir zevkle. Son­
ra diğer tarafa döndü. “Filan..
“Bade, Ali’ye mi âşık olmuş? Bildiğim iz aşk?!” dedimayağ3
kalkıp.

262
,t,vc ı^im hangi cüretle âşık olmuş? Ö nce kaç beden
ona göre ö n elemeye alabilirim” dedi O ğuz

||||jpb ^yjnişiııı lan gey?!” Sinan, her ne kadar depresyonda


«.«.a götürdüğü kız sayısını saymayı bile bırakan bir
^ buna asla dayanamazdı. Kanepeden hızla kalkıp
İİp l kaldırarak bağırmaya başladı. “Tanrılar kurban
jstiyor lan, ne dem ek Sinan gey?! Ben ki, kadınların
' _ 1Iıep i k S in a n ... Yanlışlık iki kıza aynı yerde randevu
' kisin» de idare etm iş bir üstat!” dedi ve kanepeden zıpla-
'Vfl-SıçJ*nl *an Gözde san a...” O ğ u z ve ben aynı anda Sinan’a
hainle yaptık. Ben bacağından, o ise belinden yakaladı.
¿ ¿ J 311 lan beni, valla b u n u kaldıram am !”
-Vık oeç bubanı S in a n ... Y ık g e ç ...” G ö k h a n ise Sinan’ın
. önde durmuş, dalga geçiyordu.
“Gökhan, geliyor bak b e ddua!” diye çem kirdim . “Sinan sen
* dur, valla ısırırım ayağını!”
' «Bırakın lan beni?!” dedi S in an koca gövdesini bizden kur-
ajnMYi çalışırken.
*LunYaprak, şu an tu ttu ğ u m neresi lan b u n u n ? !” O ğ u z arka­
c ı yakalamıştı Sinan’ı.
‘Bırakın lan oram ı b u r a m ı!”
‘Yık geç bubanı S in a n ... Y ık g e ç ...” dedi yine G ökhan Si-
mn'ın önünde dans ederek.
‘Gökhan?!’’ diye bağırırken b en, san ırım A li sesimizi duyup
y|mi; olacak ki, k apının kenarına yaslanm ış öylece bize bakı-
wrdu. Hepimiz d ö n ü p A li’ye baktık.
*Üç saniye içinde h e p in iz köşelerinize geçip sakince otur­
mazsanız hepinizi m akined e kısa yıkam aya atarım , g ö tü n ü z su­
da» büzüşene kadar çık a rm a m ,” de di A li b ü y ü k bir serinkanlı-
¡Ş§ Sonra gülüm seyerek bana baktı. “Sen hariç Yaprak...”

★★★

Akşama kadar A lilerde, b iz im k ile r in saçm a ru h halleriyle uğ-

263
taşırken, annem misafir geleceği için be ni eve erken I
O yüzden saat aln gibi eve gitm ek zo ru n da kaldım
narak. Apartmanın m erdivenlerinden yukarı söyle
çıkıyordum, ruh halim kazların saldırdığı Sinan’dan h a lk /^
alt kanmızda tek başına oturan Kadriye N in e ’nin evinjQ. ^
den geçerken birden kapı açılınca k orkudan sıçradım.
Aklım çıkn!" Kafamı çevirip bir basam ak aşağı indim. ¡ ¡ İ l
m i oldu Kadri-” diyecekken, s ö zü m yarım kaldı. Kadrj!p*
ne’nin olduğunu d ü şü n d ü ğ ü m k ap ın ın önünde, aşağı
benim yaşıtım, turuncu saçlı, asık suradı bir erkek duruT^'
Şaşırsam da çaknrmamaya çalıştım. “Pardon, Kadriyeinuie ^
dim ...” dedim gülerek. “İyi akşamlar.”
“Gel buraya,” dedi sesinde tek b ir to n farkı olmadan
“Efendim?” Tek kaşımı kaldırıp b a k u m ardıma. Sen bir
kilde söylediği için şaşırmışnm. E liyle gelm em i işaret etti «¡T
İki adım geri aup tekrar dairelerinin ö n ü n e gittim. “B u y u ^
der demez arkada duran sol elini açığa çıkarıp elinde tuttuğu l
şeyi aldı ve başıma geçirdi. “N - ne yapıyorsun ulan kırnuafr
Işık hızıyla kafama geçirdiği şeyi çektim aldım . Benim çilek^
lı külotlarımdan biri... “B -bu. . . ” d e d im en az onun kafesı ^
kırmızı bir şurada. “B e nim kü-” ö k s ü r d ü m ve elimdeki külotu
m ontum un cebine tıkışdrdım panikle. “Yani benim çilek ka®]
sende ne arıyor?!”
“Bir daha ucuz k ü lo d a n n ı balko na asarken dikkat et İyj
mandalla... Benim odam ın b a lk o n u n a düşmesinler, \bksasenj
memelerinden ben m andallarım o ipe. Ayrıca Strawbeny Shon-
cake...” dedi gözlerini biraz daha kısarak. “Geldiğimden beri üç
gündür sizden paldır k ü ld ü r sesler geliyor... N e yapıyorsun,
evde uzun atlama antrenmanları m ı? G elm e sin ses. Babaanne­
mi falan dinlemem, bir dahaki sefere polis çağmrım. Ayna...
O dinlediğin çirkin m üzikleri de biraz kısık sesle dinle, iğrenç
seslerin benim ruh sağlımı bozm asına asla müsaade edemem.
Sonumun senin ve türevlerin olan o tu h a f liseli canlılara dön­
mesini istemiyorum. Ve son bir şe y ...” dedi bir adım öneatf
S « " f M r in U v r i ıu U m ttk , h ı k ı n ı m , m m p
II Ş||||jfİH »« Ihtllı/* Im irnli >
% f ıy îî tK.nyif}, n m h 1;(_w-
**»» «A)ı* K /'V 'k,i'" " " " " " Ö W 4 #fl M(d*mi l?«iaw<ÎM
**(ı ¿0011,■ zevklim J«/zılyiiiiiim . *',ımrd<. n şu 411 />|« l/ılirnn
llü/ll/iiı İHe,1 ytt'ii1" kapıyı th 1^4 ıf /jııı /J'ıııkO lıiıılh) pfc

'İli?* ılr'dlm fiılvç W i/l l/i/ :-,(//;//;);( Hif adlili \n 1} (ekilip tw»
%ı «,11/1 hw ıity>ın . " ıh ıh ırk ın ı kopı/ı ounıtiffli)
jsfMijrfei«'
■Ilı* "fi/gyil) I'**1 d tulün h ini) h ın lııııı Hl'ıylık l/i/' tayfun gc-
§ p £ # alıp fjbtüfttltid i'il/i öyl/’t < (-alakaldn// kapının Ö11D11-
k*t dew ın Itıı hayjti gfuü ban« /azla Kendine
f* lif i p '"
ftç 'Scd lıâl^ gitmedin 11,1 kaputun önünden? Ayrıta t>apık laiiııı
iı?" kızlar ilgi alanıma gü »n/yor, A / l‘>ın < m iti dokunan ip»
Ijjf (fi jiAiın^fi^'ii b jtiiııı yi' tfid iy o rıııi) y ııııd i, Gözden çıkardım, 9
'?l* pjf/nük yeter bana,"
i/,. “inil ofijıııu manyak ıııın ın »en?!” dedim, Sinirden ahlamakla
ıJiic «guft kafa p,öz dalmak ara/unda gidip geldim birkaç ı>arıiye.
ıiıı “Manyak değilini, K ültürlü, /engin, yakışıklı zor bulunan
tin (drkliiiittrt- bak/>aııa talihe, mal vcıır kimine, bcııi vermiş senin
0bi birine.,, Ü zgünüm aı/ıa geyinı, Ve ncııiıı gibi kızlara da si-
İyı niroluyorum, Ayrn a »cni hatırladım, »en ou yıl önce teyzemin
eni (Mlnürıde kafama kıınan o çirkin kızsın, Sanırını gidip kafamı
ırt* kıtııplc ke*nueliyim, Senin beynimde biraz dalıa fazla yer edin-
(k rni'iı bünyeme zarar verebilir," Ben güzlerimi kırpıştırarak jok-
ın, la/içinde kızılı dinler keti 0 bir kez dalıa kapıyı yüzüme kapattı
«öfliyeler içimle tekrar açtı, “Son olarak, bir dalıa seni bizim
daırcııın ününden bile geçerken görürsem kafanı koparırım,
Uçaıak mı gider m/ı, Spidermaıı gibi duvardan 1111 tırmanırsın
11 ilgilendirmez’’ deyip tekrar kapıyı suratıma kapattı,
m km, hatırladım, 'liıııa ... Uuıa’ydı! Kadriye N inc’niıı İstan-
«P MMîki kibirlı torımıı! O n yd ünce Necla Abla’nın düğünün-

265
deki kızıl kafalı oğlan! Düğünde dağflilâfi
kununca onun kafasına k u s n m ftım ı yanlışlıkla hiîliLg
tekrar burada diye düşün ürk e n ben te • « h H
Kadriye N inc'ydi.
“K ızım , bir şey m i dedi b e n îm sıpa »ana? tU/nj,
o lıu n diye yolladı buraya. Hu »cncrıin to n u n a ki uUt*
bastonundan sıkıca tutarak. "Dayanacağız işur,"

“Senin o kızıl saçlarının her bir renk pjg*


ben. Gökkujağına dil atarsın yanlışlıkla da, rengârenk ^4
psikolojin bozulur inşallah!” Odam da üzerimi
bir yandan Tuna’ya sinirimden deli gibi zıplıyor, ıJifaü^ K
içimdeki bütün beddualarımı ipe boncuk dizer gibi L.
gönderiyordum ona. “Sen kimsin dc bana çirkin d iy o ı^ p ^
kızıl piç! Mahalle arasında bir kuaföre gidersin dc -®1-
la san röfle yaparlar inşallah. O sarı-kırmızı kafanla *or.
Saraçoğlu’na düğersin de ponçiklerler «cni tribün «aym^fö
şal-lah!" Nefes nefese kalmıştım. “Ulan bizim şu bizıtn »tu
bir yapılsaydı, kendi takım ım ızı örnek bile veremiyoruz a
satayım. Bak bir de ona sinirlendim ...’* Daha güçlü zıpljÂr
“Dünya tersine döner de, dönüp dönüp en hassas yerlerim
rer inşallah!” diye son ses bağırdığımda be n im zıplama 1««*
bastıracak bir ses d u y d u m . A nnem in m isafir terliğinin topufe.
nun kulak yakan acımasız sesi... “E fe n d im ana kraliçe?”
“Sen iyice kudurdun bu aralar... Misafirler gittin benti*.
tereceğim sana!” dedi dişlerini sıkarak. “Uslu uslu otur otur-
duğun yerde, beni delirtme! Aşağı in bir merhaba dc hem,«
terbiyesiz bir kız oldun sen!”
“Peki annekuş...” dedim kedi gibi. “Gelirim ." ;î
“Başlatma annekuşuna, bekliyorum , in beş dakikaya!" ıltdi
ve kapıyı kapatıp terliklerini nklata tıklata aşağı indi.
“ H e p in iz Y ıp ra k ’m üzerine gelin. S onra neden bu kızbav»
lar delir-" derken te le fo n u m çaldı. Sesli dc kullanmayı*!^*
olm a d ığ ım d a n yine k o rk tu m . “Y e m in ederim bugün te w
.K jp ^ ın iterde çocuğum olmayacak.” Ayaklarım zıpla-
0^- „-ıdı$t iç*n yanlarına basa basa masamın önüne gidip
||lp u, , Mim. “Alo sırık, sen kapat ben de aramam; ikimize
v.fitıaSi11-
riii günündesın yine g a lib a ... de di tele fo nun karşı tara-
/ " Y i r ı n bu luşalım .”
r3manki b u lu ş tu ğ u m u z kafede b u lu şa lım m ı? ” dedim

ugj gırçe^- ^
•Dalp geçme.
‘Nasıl tutayım k e n d im i yah u, gelm iş yarın b u lu şalım diyor-
sjnki sürekli b u lu ş u r m u ş u z g ib i..
'l"!iycni iddiayı belirleyeceksin y a ... H e m o n u konuşuruz,
j| Seninle bir flört provası yap m ış o lu r u z .”
‘Flört provasını falan u n u t. Sadece b ir çay içer, iddia konu-
cövler ciddi ciddi ilk kez k u ra lla rım ızı belirleriz, sonra
¡ t e f soy _
^lolk an m . Tamam?
‘Boşattım dolu t u t t u ...” de di kahkaha atarak. “Yarın 2’de
-ııi alırım evden. G ö r ü ş ü r ü z A m a z o n k ız ım .”
Barış da beni k an dırdığına göre, son d ö n e m le rin en berbat
-n ü n ü daha bitirmiş b u lu n m a k ta y d ım . T elefon u m u yatağım ın
yanındaki p u f m indere fırlattım . E sin irle n ip duvara telefon
jtandpİerden değildim ben. K ıy a m a z d ım ... Y organın içine gir­
dim. k a f i m in içinde yine bana kabaran b ir şeyler varken. Merve
«Gökhan'ın barışması ve G ö k h a n ’ın sevinçten sıyırması m ı
dersiniz, Sinan’ın önce Ece depresyonu ve ard ından öğrendi-
»i geydedikodusu y ü z ü n d e n delirm esi m i, ç o c u k lu k kâbusum
Tuna’mn alt katıma taşınması m ı, yoksa Barış’ın yine ayak üstü
beni kandırıp randevu kapm ası m ı . . . A m a hayır. Y ıtağa yattı­
ğımda tuhaf bir şekilde birkaç dakika içind e b ü tü n bunlar ka­
famın içinden p u f o lu p uçtular. G eriye a n lam v erem ediğim bir
şekilde sadece yanlışlıkla A li’n in d u d a ğ ın ın d u d ağım a değmesi
kaldı. Yanaklarımın ısın d ığ ın ı hissedince k e n d im e sinirlenerek
yorganı yüzüme kadar çek tim ve sinirle yatakta tepinm eye baş­
ladım.
"Neden durduk yere ak lım a geldi y ine u la n ?!”

267
O tu z B irin ci B ölü m

Om zum la telefonuma destek olurken, dolabımın k


açtım. Bir yandan telefonla G ökhan’a ulaşm aya çal,5ıyotı İ
yandan Barış ile buluşmaya gitm ek için üzerime giyecek
şeyler bakıyordum. “Aç şu telefonu dem irli,” dedim askıdaki •
kapüşonlumu geriye iterken. “Merve’yi m i sömürüyor acabi
Sonuçta bir yıldır-” derken ben birden “Alo?” dedi Gökhan ¿i
lerimden birini telefona götürüp kulağım da sabitledinı “Qgı
han Bey, artık telefonum u otuz sekizinci çalışta mı açacaksa
Merve ile hasret m i gideriyorsun seni gidi testosteronuna
fışladığımın oğlu seni,” derken başımı iki yana salladım pispls
sırıtarak. İyice altmış yaşına merdiven dayamış bir dayıya dön-
müştüm o an. Utanmasam ‘kamışa su yürüdü m ü aslan yeğe,
nim ’ diyecektim Gökhan’a.
“Evet Yaprakçığım, bir saniye... Aynen o konu-” Kapı ka­
panma sesi geldi. “Lan, kız yanım da ne biçim konuşuyorsun
testes- bilm em ne falan!”
“Ne bileyim lan, aşk kuşu! Aç o zam an şu telefonu ilk çalışta
da laf söylemeyeyim!”
“Kız nöron savaşçısı, sinirlendirm e beni, ne diyeceksend«!
İki dakika sarışın mıncıracağız, onda da hemen arayın!"
“Aşk olsun dem irli,” dedim ayağımla alt raftaki pantolonu­
mu alırken. “H obi olarak yine m ıncır, ben sana ınıncırnu mı
diyorum ...”
v rafc. delirtme beni istersen.”
tam am ... Şey diyeceğim, ben sırıkla buluşacağım.
idiniz olsun. Ş im di A li’yi arayıp delirtm ek, O ğ u z ’u arayıp
^ düşmek istemedim. S inan zaten depresyonda, m alu m .”
sınğı lan? Nerde buluşuyorsunuz? Kaçta? Neden? Evi-
* çağırdı yoksa o sarısını beyazından ayırdığımın çocuğu?
egidersen ağzına sıçarım senin Yaprak.”
“Geri zekâlı geri zekâlı k on uşm a! Kafede buluşacağız. Şu id-
■yüzünden... K o n u şm a m ız lazım . Yani telefonda konuş-
bece re m iyo ru m ben biliyorsun, ne zam an konuşsak işin
^rt benim ona k ü frü m ile sonlanıyor.”
^ ‘Allah’ım bir tarafım yerine o tu rd u şu a n ... Rahatladım . İyi,
_janJ> bana kafeye gittiğinde W hatsapp’tan k o n u m at. Tamam

«Gökhan,” dedim bezgin bir y ü z ifadesiyle. A lt pijamamı


dım yine o m z u m u telefona destek yaparak. “B en Merve

jcğiii111" .............
‘Merve duymasın am a,” de di sesini iyice alçaltarak. “Sen ilk
^jğn m sın . Merve’ye aşkım ile kıyaslama b u n u . İkisi farklı...
an ben senin annen-baban k o n u m u n d a y ım . Valla s ü tü m ü
u j etm e m Yaprak. Atacaksın bana o k o n u m u , tam am ?”
•Gökhan, yanlışlıkla şeker kovasına p o p o n girer de, karınca­
l ı dadanır en hassas yerlerine inşallah. E m i? ” d e d im ve telefo­
nuGökhan'ın suratına kapattım .
Telefonu yatağa fırlatıp bilek lerim d ek i pan to lo n u baldır­
larımdan geçirirken de ng em i kaybettim ve popom un üzerine
anğa oturdum. O t u r d u ğ u m yerde, biraz daha yukarı çekip
kotumu, tekrar ayağa kalkıp iyice çe k tim yukarı. Düğmesini
iliklerken zorlandığımda anladım ki kilo almıştım. “G öb e ğim
fsim konulmalık favama gelmiş yine,” dedim kaşlarımı çatıp,
karnıma vururken. “O ğuz diyetine başlamalıyım.” O ğ u z diyeti,
uygulayabileceğiniz en pratik ve kullanışlı diyetti. T uh af k o m ­
binasyonlarla yemekleri ye, sonra zaten otom atik kusuyorsun.
Kik»alma derdi yok. A y nan ın karşısına geçip saçlarım ı çözd üm .

269
»on günlerde iyice saç diplerim acımaya başlamıştı. jfa i?
anp saçlarımı şöyle bir havalandırdım kafamı sallay^jf^iiç
üçüncü sınıf bir rock barda headbang yapan Anadoly’j / ^
pup gelmiş bir kız gibi göründüğüme emindim. “Rom™*1
pil?” dedi bir erkek sesi ben tam kafamı sallarken. Ç ığ h liB f
kafamı kaldırdığımda saçlarım g ö zü m ü n önüne düştü 4**^
de Şamara oldun. Ama böyle daha iyi, çirkinliğini örtm •
lann en azından.”
“N e işin var senin benim odamda?!” diye bağırdım
ellerimle gözüm ün önünden alıp, görüş alanımı açarken : ^
“Senin temizlik ürünleri reklamlarına konu olacak der
mikrop içeren odana meraldi değilim . Evi tahtakurulan ba^T
ilaçlama şirketi çağırdık. Bir hafta kadar misafirperver^?'
kaldık anlayacağın. Ben de,” dedi içeri tiksinerek bir adım ^
ken. “Birkaç günlüğüne de olsa senin y ü zü n ü göreceğim
şimdiden gelip biraz alıştırma yapayım dedim. Ama sanj^
sana üç dakikadan fazla dayanam ıyorum .”
“Dalga m ı geçiyorsun benimle? Bak çok ciddi söylüypnf
amacın beni sinirden öldürmekse, cidden kes bileklerimi d4 k
meşine, kurtulayım!” E llerim i Tuna’ya doğru uzattım. “Al alı*
“O on tane uzantısı olan organını çek üzerimden. İğrenç
sin!”
“N e demeye gpldin o zam an odam a, ha?” Bir adım daha
attım bana burnunu kırıştırarak bakan Tuna’ya. O sırada bn
açıldı. “Anne?”
“Kız, ne biçim konuşuyorsun arkadaşınla?!” dedi annem b-
fasını uzattığı kapının ardından. Sonra gülerek Tuna’ya döndü.
“Sen bakma, biraz asabidir benim ki. Sen benim dediğimi yap...
Bugün biriyle buluşacakmış, güzel giyinsin.”
“Sen nereden biliyorsun ana kraliçe?” dedim gözlerimi ko­
caman açarak “Kapı m ı d inliyorsun sen?”
“Anneye soru yöneltilm ez. Anneler bilir!” Tekrar döndü Tb-
na’ya. “Şunun dolabına bak, en o lu r u n u göster, Anlama* bura
kız... H a bir de, yan dolapta b e n im ald ığım ama hiç giymek
, £İer var. Onlara da bak. Söylediklerini giymezse çağır
^ İlerini kollarını bağlar giydiririm gerekirse.”
b^Aııne saçmala lütfen, neden bu kızılına ekmek bandığım se-

: İ » « § k,yafetlerimİ?”
.¿>yle deme -- Tuna’nın annesi çok ünlü bir moda dergisi­
n i e d i t ö r ü . Anneannesi de üçüncü kuşaktan sarayın terzi-
11111 den birinin torunu hem, Kadriye N inen anlattı. Tunacığım
1 n ileride bu işle uğraşmayı planlıyormuş. Az önce ko-
tuk da--• Baksana şuna... Maşallah, ne güzel giyiniyor. Rica
jjLrdim. kabul etti sağ olsun. Çocuğa zorluk çıkarma, yoksa
olaflm yine bulgur reyonuna!”
5 kraliçe biraz abart-” derken çat diye kapıyı kapattı sura­
dır» Tfona’ya döndüğümde yine bana aynı surat ifadesiyle ba-
Jyordu/Ne?”
“Sana karşı kotam dolu. Kıyafet seçerek sana karşı bir iyilik
pıyorum zaten. Sınırlarını soru yönelterek zorlamazsan sevi­

nirim. Mümkün olduğunca sessiz ol, gözlerimin görmeyeceği


yerlerde dur.”
“Ulan sen kimsin?”
“Ulan mı? Hem çirkin hem ağzı bozuk,” dedi tek eliyle b e n i
yana iterken. “Ben de meraklı değilim. Am a bir hafta rahatsız
edici de olsa benim için, annene y ük olacağız madem, ne olursa
olsun annenin isteğini yerine getireceğim. H içbir konuda altta
kalmaktan hoşlanmam.”
“Kalsın! Ben böyle gideceğim.”
“Çıplak git, daha iyi. E n azından çocuğun etkilenme ihtimali
dahayüksek,” dedi dolabımı karıştırmaya başlarken. “Bu tuhaf
şeydene?” Haki rengi bir kazağımı askıdan çıkarıp tuhaf tuhaf
bakmaya başladı. “Kollan var b unun. Boğazı da var... Y ünlü...
Sakın bana bunun bir kazak o ld u ğu nu söyleme, seni psikoloji­
mi bozmaktan tutuklatırım.”
Ta anne...” dedim dizlerim in üzerine yere çökerken. Sesim
iyiceağlamaklı çıkmıştı. “Ya neden ben?!”
“Sesin midemi bulandırıyor, işim bitene kadar çok konuş­
mazsansevinirim.”

271
“Evet ölü m meleği," dedim kafamı yukarıya doğty¡ « h
“B ir hayatın daha sonuna geldik. Yayında ve yapımda c %
çen herkese teşekkür ederim, ama galiba yolun so n u '^ lk
canımı da kurtulayım.” H..
“Sana konuşma dem edim m i? Sanırım kusacağj(|||^|
“Küçükken kafana kustum diye m i benden bu 1q j
ediyorsun? Kafama kus da bitsin bu işkence... Al öcrt . «ı
kafa. H adi,” dedim dizlerimle dolabın önünde sinirle fa S
rimi karıştıran Tlına’ya doğru giderek. Kafamı uzattım
Valla kus hadi.”
“Basarım kafana valla, çekil ayağımın altından.”
“Peki biraz kızıl biraz mavi. T am am .. Ayağa kalktı
le. “Hadi, çalsın are the cham pions!’ fonda. Annemlev'1'
beni kupa gibi kaldırıp havaya, kutlayın zaferinizi! Am
unutmayın, bu iş burada bitmeye-” derken ben, suratıJf111
şey fırlattı. Y üzüm d ek i şeyi alıp, gözlerim i kırpıştırarakbauT'
“Bu ne?”
“Soyun.”
“N e?”
“Soyunm ak... Ü zerinde ki kıyafete benzer şeylerinoontj
çıkıntısı olan organının yardım ıyla vücuttan çıkarılması
Ç abuk giy şunları, yoksa pencereden aşağı sallandınrımseni‘

*★*
Aynanın karşısında an ne m ve T una’n ın eserine bakıyordum
ağlamaktan şişmiş gözlerim le. A n n e m beni, Tuna’nın söyledik-
lerini giymezsem babam a geçen ay Em re geldiğinde Alilerde
kaldığım ı söylemekle tehdit ettiği için, başka şansım da kalnu-
inişti. A ltım da üç yıl önce dört-beş k ilo daha zayıfken aldığım
bir pantolon vardı. E o zam an daha zayıf olduğumdan dıls
bol olan pantolon iyice sım sıkı sarmıştı bacaklanmı. Tuıu ıp-
me düz beyaz bir tişört giydirip, göbek kısmına düğüm atatıl
iyice tu h af hale getirm işti üzerim dekileri. Üstüne ise fan»
kareli göm leklerim den b irin i giydirm iş, ama düğmelerini ft-

272
iniş. aÇ'k bıraktırımştı. Saçlarımı açtırırsanız yolda yine
b a rın ı diye ağ ladığım dan, en a zın d an ö rg ü d e orta yolu but*
tuk- Yandan gevşekçe b ir ö rg ü yap m ıştı a n n em Hana çok
1,1¡¿olmayan, am a b ir o kadar da bana uzak b ir g ö rü n tü y d ü bu,
1 Y a p rak ’t ı m , hem değil... B urnum u ç e k t i m yin e kendim e
karken. “Alacağın olsun anne... O kızılla işbirliği yapm an ve
^¡tehditetmeni unutmayacağım.”
‘‘Askım. §u yaşa geldin, ilk kez bizim oğlanlar dışında biriy-
,ebuluşuyorsun. Azcık güzel giyindin, fena mı? Sil bakalım şu
„özlerini,” dedi eliyle gözlerimi kurularken.
“A nne o öyle biri değil ya, neden utandırıyorsun beni?!”
“ O lsu n kuşum... O lsun. H em Tuna cidden hakkını verdi.
Baksana, senin o kıyafetlerinin içinden bir şeyleri bir şeylere ka­
tıpne güzel bir kom bin çıkardı."
“Kombin falan anlamam ben. Kom bine bilirim bir tek, o da
tribünden kombine bilet.. Tekrar çektim burnum u. “Ama bu
ilk ve son, unutma ana kraliçe. Bir daha değil babamla tehdit
etmek, benim kellemi altın tepside İran padişahına göndere­
ceğini bileyim, kendimden ö d ün vermeyeceğim. Gidiyorum!”
Masanın üzerinden telefonum u ve biraz da para alıp cebime tı­
kıştırdım. En azından bana taktırmaya çalışacakları o tuhaf çan-
oyı takmak istemiyordum çünkü. A nnem in cevap vermesine
müsaade etmeden ayaklarımı popom a vura vura, dramatik bir
Hülya Koçyiğit koşuşu yaparak merdivenlerden aşağı indim.
Salonda Kadriye N ine ile Tuna vardı. Tuna köşesine çekilmiş,
kitap okuyor; Kadriye N in e ise evlilik programlarından birine
bakıyordu. “Bak bak bak bak... ” dedi Kadriye N ine beni görün­
ce gülerek. Biraz daha ‘bak bak’ dese yumurtlayacakn. Güldüm .

“Kız sen ne güzel olm uşsun, maşallah! Gel bi’ tüküreyim yüzü­
nede nazarım değmesin!”
“Tükürmüş kadar oldun Kadriye N ine, sağ olasın,” dedim
hafifçe sırıtarak. “Neyse, kaçtım ben. Akşama görüşürüz. Dışa­
rıdan istediğin bir şey var m ı Kadriye Sultan?”
“%k kuzum ne olsun, sağ salim git gel. Ama gel b i’ tüküre­
yimbak..."

273
drtndıftını duydum m

ııinle (iyin onamdu, viieudtım knuii Itâinliiti hnbijtfatçu r*

yelteniM n<
Sokufta ç ık tıs ın ı fin ilk iyllH göbr'ftimm tizi nin
amp.ı düftüm ü çözn leye k oklu, "Bıı .,1 , ^ ^

sinirle ve hızlı hızlı yürümeye beyindim. Momuınunötıüfjttu


puttun, tişörtteki dü^üıııü çözemeden, Yine nöronlarım mıı^
rekeyc bnylutıuy, beynim yangın yeriydi. 'Ordular ilk Iıe4*/j„j2
beyne giden oksijen, ilerif diyordu kafam biri sanki,"AlIt|]'jHı>
dedim ellerim göğsümün üzerine birledik bir vaziyeti« lıı/lıhı^Jı
yürürken, “fjiındi günaha da ginııek ¡ütemiyorum aına, ıif<jW l
ben?" I la (ilçe yukarı bakıp, kaplamın yeni ııeit/l dram dizılerin-
deki küçük çocuklar gibi kaldırdım. “Allah'ım günaha gırınri
istemiyorum ama mesela şiındi llına ııcdeıı geldi? Y;ıtıi haya,
tınıda beni deli eden a/ insan varmış g ib i,,, llaııi renkoktın
diye dersen anlarım, ama yani... Gelmese sanki dalıa iyideM
miydi?" Ben yukarı baka baka, ağzımın iyinde btırıları geveler*
ken yanımdan geçen bir kadın ve çocuğu bana acıyan gtözlcrlt
baktılar. I lemen önüm e dönüp dalıa Inzh yürümeye bajUıın,
“Bütün günahlarım sırığa."
Buluşma yerine on beş dakika önceden gelininim, Ana
uzaktan gördüğüm kadarıyla benden daha ünce gelcıı bin vardı
Arkası dönük bir şekilde, sözleştiğim iz bankın önünde dikilen
jpjja vurdun' arkadan. “2 dememi; miydik sırık? Ne-
-*»1
sHwWE
\Axng geldin?
F- ... ,.
geldir» demek? dedi arkasını dönüp gülerek. “Sen de
b e ld in . ■
• Sevindim. Demek ki sen de sabırsızlanıyorsun.”
ı^'1 Açığım, y ü rü ...” Koluna girip Barış’ı az ilerideki kafeye
yüklemeye başladım. “Bugün her zamankinden daha
cabive nöronsuzum. Ona göre davran, yoksa kafanı ısl­
attın1’
^'Biyadır ne kafa atıyorsun bana, ne bir yerimi ısırıyorsun
M ^n a zo n kızım. Ö zlem iştim ..
K diyor parmaklan tak burnuna, kafasını savur bow-
top11gibi.** dedim kafenin kapısından girerken.
!i°“Daha önce yapmadığın şey sanki,” deyip güldü. “Şöyle ge-
ı rejim-
i «Ne demek daha önce yapmadığım şey sanki? N e zaman
burnuna takam parmağımı dengesiz sığır?” İşaret ettiği masaya
doğruyürümeye başladım.
“Sarhoş olduğun gün, b u rnum a parmaklarını sokmuştun.
I Hatırlamazsın-” Sandalyemi çekip, m o n tu m a uzandı.
“Ne?! Yaptım m ı cidden öyle b ir şey?!”
“Mont?”
“Ben çıkarırım...” M o n t u m u n ferm uarını açtığımda, o da
karşıma geçip oturdu. “B irazdan göreceğin görüntü ile dalga
; yersen şu masadaki peçeteliği kafana atarım .”
“Ne dalgası-” M o n tu m u tam a m en çıkarıp sandalyeye astım.
“Tannm, galiba ö ld ü m .”
“Kes sesini.”
“Çok... Güzel olmuşsun.” Y üzündeki yavşak gülümseme,
¡aşkın bir yüz ifadesine d ö n m üştü birden. Bir şey diyemedim.
Yani yanlış anlama, hep güzelsin d e ... H a n i şey gib i... İki farklı
kişiyi tek bedende taşıyormuşsun gibi de ben aynı anda iki-”
Kafasını iki yana salladı hızlıca. “A nlatam ıyorum . C idden anla­
tamıyorum. Yani şöyle-”
Sinkoğlan...” Elimle dur işareti yaptım. “Anladım ben. Sen
yine yavşaklaşma yolunda emin adımlarla ilcrliv-,
dur."
“Ne alırdınız,” dedi o sırada başımıza dikiieij.
n ûm lü garson. “Ben bir cappuccino alayıin,”
döndü. “Sen ne alırsın "yaprak?”
“Çay," de dim b u r n u m u kırıştırarak. “B ild iğj,S ||
çay." *** :ir^ .
“Peki efendim .”
“Resm en ilk ran de vu m u zu provoke ediy0rsun İ J
k ızı." "
“E tm iy o ru m .”
“E tm iyo rsu n o zam an. Ş u an ne desen tamam de '
fâzla güzelsin.”
“Bakyine tüylerim diken diken o ld u ... Yavşak
almalıyım kendim i.”
“Neden bilm iyorum ama, sana kızamıyorum,” d e d ij^ l
“Arsızsın azcık, ondan olabilir.” Dirseklerimi masaüf^^K
tirip, ellerimi yanağıma koydum. “İddiayı belirledim t a S I
nuvalarda çeyrek finale yükselm işsiniz... Gelecek maçefag
ilk haftası olacakmış. O maçta 40 sayının üstüne çıkıp
mayacağın iddiam ızın konusu. Biraz araştırdım, rekorun 25
rakibiniz de g üçlü... Biraz kıç taraflarında havalandım dek
açılması gerekebilir kendini zorlarken.” Ben konuşurken»^
son benim çayımı getirdi önce. Başımla teşekkür edip, hjvjj,
havalı çayımı tepeme diktim . “Lan yandım, yandım, yandnnT
Havalı olayım derken, dilim haşlanmıştı. Masadaki^pet 5^
açıp su içtim hemen. D ilim i zılgıt çeken teyzelerinki gibi aç.
masapan dolandırıyordum ağzım ın içinde. Barış ise bana kah­
kahalarla gülüyordu. “Cezanı O ğu z’un vermesini istemiyorsa
sus, sinirlendirme beni!” A ğzım yandığı için, cümlelerim tuhi
tu h a f çıkm ıştı ağzımdan.
“Peki p e k i... C e z a m ne olacak?”
“S ürekli bana k e n d im i t u h a f hissettireceğim şeyler giyil­
meye falan çalışıyorsun ya,” d e d im b ir elim de pet şişe, y«b®

276
«sil içerken, Ucıl de sana İm iıım boniııı için nasıl bir
S i İ I İ P P ^ » t r r m e k istiyorum . Eğer kaybedersen saçını
1 „Nye • İ l R ^ ^ c k s iıı o kula.”
I o|inini. il(i'ıui<" dedi çenesi yukarı kıvrılırken. “Peki, nasılsa
eılin kaaanieaftım. Sıkıntı y o k ..,"
Be™ 1 ,,
«Sen? Sertin ce/anr
"(tenin* cezalarını hep iğin en eğlenceli kısmı oluyor değil
,? Itıı eleffl benim için daha özel bir §ey isteyeceğim senden. O
.pıı hjr hafta kadar sonra en yakın arkadaşlarımdan birinin
yhııngünü partisi var. O rad a bana eşlik etm eni istiyorum. Ta-
ı tj sana daha önce hediye ettiğim kıyafetle."
“lamanı. Nasılsa kazanamayacaksın çakma Michael Jordan.”
“Gerekirse basket kurallarını değiştirir, her basketin değe­
rini beşe çıkarırını. A m a yine de b u iddiayı kazanırım. Ç ün k ü
¡İlekez bu kadar değerli b ir ö d ü l var ucunda. O partide elini
tutacağını Amazon kızı. Herkese âşık o ld u ğ u m kızı açıklamak
istiyorum.’
“Yeni terimler üretm e m i sağlıyorsun, biliyor m usun sırık?
Yaııi eskiden ‘gevşek gevşek k o n u ş m a ’ derdim millete. Artık ‘sı­
rıksırık konuşma’ d iy o ru m . Teşekkür ederim ."
“Rica ederim A m azo n k ız ım , her zam an.”
Bir süre havadan sudan, oradan buradan konuştuk Barış’la.
Daha doğrusu o bir şeyler anlattı, ben dediği gibi buluşmamızı
provoke edecek saçmasapan cevaplar verdim . Cappuccinosunu
içerken dudağının kenarında k ö p ü k kalınca, normalde kızlar
romantik romantik öperek alırm ış da falan da filan... Tabii ki
ben öyle yapmadım. E lim e b ir deste peçeteyi alıp yüzüne fır­
lattım. Buna kahkahalarla g ü ld ü , iyice sinirlendim . Bir çay daha
söyledim, bu defa daha d e m li. Y in e sıcak kafama diktiğim için
dilim haşlandı. Yine o g ü ld ü , ben s in irle n d im ... Masanın al­
tındaki ayaklarımız sürekli birb irin e değiyordu, savurdum bir
tekme alttan alttan. M asadaki u z u n m in ik paketlerdeki şekerleri
fırlattım yüzüne yavşaklaşınca. Kafedeki herkes sürekli dönüp
dönüp bize baktılar kısacık zam an zarfında. İşte, klasik bir sı-
t Al Hl t VHH I*!*» İMltll»»Hrt*l HitIKkIl v_
tktUİHİlMMI YapMİ- w- ı lu h llld ' (.(,• |]§ ı ,,
jMu o » ı M v ı iı jv d t *ii' | i';ıt ii) ıfh n ih a i İH ii^ jfjy M
N t k tlvliil »İH il' ¡ ıv ıttlill'llill IV»» M lîM M * fiil/ ^ rfllıiin i RKg
IjilİtİHHIIIIÛVilt il|> i|ll IİIM iIİM 1!' mi 'I ' »M rliflİllliiH
M , İMı p l lil t f e H İifjM iH ji¡iıi n lıii l iç ilin d ^ * l,,|4ityı
l'iü jisH İlc in i'!* ı (fil?i y ııy ı lir/Ih kin,*11 ıııi(f •ıl^ı ıiiim |..j ?= Hhı«**1
f il lilU ı iy in * H U ıiın n y m 11(>,1111 lııılı* |p li m i t i " ıı^ n ı Ul 1
* ’MVilJjtii. ’ijı
Hini mı in 111u111mViİ lnv İd >t11»>t1111doııüp I || lÖdfy,
¡M ıttlliılıi h i 1 « t'iık ııııı ItlM llltf ia k ı,r|<K ftlV lfo to g St
8011 1)1(11® ! Ul'lmİMtl kİ) kıipiyi Uil İl l«<yİl» pHlilolıınıı,^^’m 1
I ’’Hıiın ,, /«.
VI' l l l l l l ılllıl kili İtil IHIMI ' I I I y ı l l l l l / l il Ufl HHIIİV' k I111
<, i , !V/fiıı,,»
h ıtllıl 11 (İÇ ilV II 1İti g ib i |V 11111f)11 Ifj1 1■ iM iıllıılıık , »m ,ı ı >
V itll’ t l’ \ı l l ’ıMlı I. Vt’ II ‘/ ıllİ'l'İH İIİİK İM v llı İn l i iljlı yc|| ¡ ıjjjjf. M*
<»11111 K illin in |ı il İliç 'i yılın ı 1 glp 11 n ırijİM l) • >>l ı.n |.n,t ,
y r i I r i j l l ı ı l i ı ı ı ni 11 >ıl 111 ü i, A y ıim iiI. ii 1 g p ( j 0 ( ,,,
151loı mu yıkayıp, 0 lirini ii kurulma 11ı;ıl-.ijı<'l<-riy|<- ™
lıiıı m1111it! ılüjıiri şıklım bfiyOk bir lıu/ıırlu, I lır/ıır Vap( d' |
/ tiı ılİy e 11 e v re n , rtMp, k ö tjiH İi'k i, k ım ıl k ım ıl d ö rt tc rli|u [w
lin k etmemi N ugladı, b e y n im e U 'k u ıı kan ııçra ııu m tçio ıf11
111 v»ılcii(*ı 1 ç ık ıııtu ı o n lıırı g ttıv ı (iğ im d iy e tim,mu Hülak bir|^|g|*
»lo k n ı d l l i ‘1m i k ın ı in ik ' e ti n e y e ç a lıc ın ı a m ip le r,,,
y ü n ü n e la 1b u uy, I)iı 1ta m d a n d ıtja ı 1 b a k ıy o r g ib i y«|îiyor,biritm.
‘• 'im ıı ıi lı 111,1 c(<,ı 11İrj h iiijin ı, mtın k i yiv liflim i d ü y ltrta İİu glb|blriım
•„.ılı I . i n ıııı g e ç li’n ıit) k . ıl.r ı ııı.ı , ,. t )ğ u /, o lm a s .ıy d ı ve kuramınla ı,lrı
çnntA N l «>l,m b i r ç o c u k g ö r n ıe n o y d iın b e lk i anlamazdım ama 0
k a cliiı h a 1ı / d i k i b o ııiın d ö r t ııığ ır o ld u k la r ı. D e rin bir nefesal>
d i n i ö u ıu *, g ö s ile rllT lI u n la r d a n a y ırm a d a n . Barı§'a elimle beti bir
d a k ik a y a g e lo t’tığ ln l d e l g ib i ib a re t e d ip , o n la rın oturduğun«,
saya doğru ik ile m e y e liiiıjla d ım . Masaya ulaştığım da hâlâ aynı
p o z is y o n d a y d ı hepsi, U a ııa b a k m a la rı iç in e lim i masaya sertçe
vurdum. “ U r d d ııa lo a d ih g b e b e k le r im ... bana en acilinden
mantıklı bir a n ık la m a y a p m a d ığ ın ız ta k d ird e son nöronlarımı
ekmekle s ıy ır ı p , si/e beddua e t m e k iç iıı k u lla n ırın ı. Hele sen
geri z e k A lı, k a fa n a ç a n ta g e ç ir m e k n e d ir? !
m âefÜfiirn, s&çtt&tiititfö* dedi Oğuz kafasında
mas#ı. “fa fia 1avağjiife k o m p le k s im var, kafama
ıl^ m n iin .
fam?” Ma**y* tekrar v u r d u m . B u defa hepsi tek
AUfr/tetSetomM d ö n d ü le r . Gökhan, masanın a ltın d a n çı-
(ftçtfdı masaya yanlışlıkla. “Çok iyi oldu sana,”
^iıutkj ^ im d i bana kim açıklama yapma şerefine nail

elini ca havaya kaldırarak. “Şim-


•fcn
T iAt**"'“ - Ayağa kalkıp tam yanımda durdu
J^rfima attı, "Yanı »ana bir açıklama yapmak isterdim
ne? Neden açık? Yâni tuvalete gidip eteği kü-
takılmış kızlar gibisin şu an. O yüzden oldu değil
W ^ s m mtumın böyle. Yani kızgın falan değilim şu an,

|ya sâdece olası bir ters durum da müdahale ederiz


^^H npjnenÜ ile kamufle ettiği yüzünde sadece gözlerini
takıyordu. ‘Yoksa...”
diye yineledi Gökhan.
'&dö. -/alfa ben pizza yemeye geldim ,” dedi Oğuz.
4gi, dedim o ana kadar konuşmayan A li’ye dönerek. “Cid-
ban uyarmadın m ı bunları ya? Bir şey olsa ben halle­
r i zaten. Bana neden güvenmiyorsunuz?”
MğMğfmck sen bari? Lan bizi çağıran A li, b u ne diyor.” Si-
İndirdi yüzü nd e k i m e n ü y ü . “Valla Yaprak, ‘Ben
ğfejjâeft kaleyi buldum , kontrole gidiy o ru m . B e nim le gelip
tizin tercihiniz ama gelm eyeni ipe d ize rim ,’ dedi
M*. Demedin m i Ali?”
*fmmcıfyrn,n dedi A li yalandan gülüm seyerek. B u A li tipi
t iM ,
‘Vtmetiı Ben dedim . H atta d e d im ki, ‘A li hiç istemiyor,
ayaklarını bağlayıp g ö tü re lim .’ İşte sonra
Htyiit zorla , . .* Sinan gülerek bir bana baktı bir A li’ye. “Ta-
d f lH M M ben dayağımı yerim . S o ru n de ğil.”
"Yapmk §u göbeğini ört, bak sem »öyleyiyim '*
konudan tamamen farklı bir yere takılmıştı. IU'mi ¿ jî *v
üzerindeki d ü ğ ü m e uzattığında eline v urdım ı. “HuyunwWfr
ze n am azına...”
“Alikuş sana hiç yakıştıramadım,” dedim çene itii yulu ,
rarak. “Resmen gizli gizli takip etm işsiniz beni!”
“Ybk, sırık check-in yapmış ondan gördüm," dedi Alı
" 16a,
n n ı yana çevirip.
“İstersen bana gidelim Yaprak, oraya gelemez hiçbiri," it.
işimin uzamasına dayanamayıp yanımıza gelmişti. Sarın-,, P
zimkilerin damarına basmaya çalışıyordu. “Gidelim mi?"
“Ayarına su kaçırırım senin deve, ne biçim konuşuyor*^,
ev mev.?! Beni at lan eve... Valla beni at, hadi ben istiyorum
beni eve!” G ö k h a n sağ tarafım da duran sırık ile aramıza
ti. “Gökhan, sen çekilsene kenara,” dedi Ali ayağa kalkarak t
film in koptuğu ye r... “B e n i... Yani bizi delirtmeyi hobied^
miş olabilirsin, am a senin de duracağın yerler var.” Bir ad ’
daha attı Barış’a doğru. “A d a m ak ıllı davran, yoksa Yaptak’av»
diğim söz tutam ayabilirim .”
“Yaprak’a kendini aciz hissettirecek bir hareketle burada^;
gizli gizli izleyen bir ‘arkadaş’ın haddine değil bu sözler, tizgü
nüm. Bana daha önce dem iştin ya... Değil işte. Asıl ona kendini
kötü hissettiren sîzsiniz.”
“Kanka, ben bu sırığı küp küp doğrayıp kızgın yağda kızar,
tırım bak,” dedi Gökhan kulağım a eğilip. Kolunu çimdikledim
misafirlikte annelerin masanın altından yaptığı gibi.
“Ayrıca,” dedi Barış sözü yine devralıp, “küçük oyun arka­
daşınız değil o artık. Bu ben olmasam da ileride biri elinizden
alacak onu. Sarılacak da, öpecek d e ... Annesine sizde kaldığını
söyleyip, onda da kalacak. Olacak bunlar. İstediğiniz kadar onu
bunlardan uzak tutmaya çalışın, o-la-cak. Mesela bir sonraki id­
diayı kazanıp, Yaprak ile arkadaşımın partisine gittiğimde parti
geç biteceği için bende kalması gerekebilir. O la b ilir bu... Yani
ileride de böyle şeyler çok olacağı için, bence şim diden alışsanız

280
0y&zdcn, bırakın artık bo sahte Hulusi Kertmen tavır-
tavrınız sıktı artık. ‘Destek oluyoruz sana, aşkı
¿çekten, bu m u sizin desteğiniz? O na büyüdüğünü
y r * . * /Jınırr nefes alı$ venşj iyice artmaya başlamış». Di-
lıj^ T ^ a ^ o z lu k b kıpırdanıyorlardı sanki tek bir işaret bek-
erimi diğer üçünün üzerinde geddirdim ‘sakın’
Ali'ye döndüm. Kendini sıkuğı o kadar beliydi
If fl^ E ^ p ıı Jbrfinı da sana Ait. Bana bir daha Yıprak*a kendini
diyemeyeceksin. Sana o hakkı asla verme-
için önemlisiniz diye her dediğinizi, her
m ana kadar sineye çekmiş olabilirim . Ama işler de-
Ofcukkn mezun olm am a bu kadar az zaman kalmışken
mEjLffMntr/.hkhnntzk uğraşamam artık.” Barış bütün kafe
jafeıktn baflâ döndü. “Şim di gidiyorum Amazon kızım.
7 ^ 000Ona, ben kötü biri değilim . Sadece sana ulaşmaya ça-
.Sgjjpı herkesin önünde durduğu âşık bir adamım. Ve ne kadar
feiifesısn umurumda değilmiş gibi numara yapsam da, benim
; ¡y grarrırı var. Çırpınıp sana bir arpa boyu kadar bile ulaşa-
g^tan ve seni hak etmeyecek kadar korkak bililerinin sana bu
obımı artık cidden canım ı acıtıyor. Ama ne olursa
0
J $ kcticM asıp, sana ulaşacağım. B unu kendim için değil,
jfdgipa yapacağım.” Belimden tutup beni kendine yaklaştırdı
«ogtık terler boşaltırken sıramdan, yanağıma küçük bir
0
j tkondurdu. “O kul açılınca görüşürüz. Kendine iyi bak...”

Bâmm üzerine bağdaş kurmuş, karşımda bana sokak kedi-


¡¡■ULasM Qğuz, Gökhan ve Sinan’a bakıyordum. Kafeden
^■M ptJfae kadar ağızlarını açamamışa hiçbiri, ben çok si-
â&4fdqgpm için. Ali ise çoktan uyuma bahanesiyle odasına
■ H İ “Size ne kadar sinirli olduğum u biliyor musunuz?
Mm#b» bam desteğiniz? Bu kadar mıydı? ”
S*1ûpraİ!,' dedi Gökhan pısnğj yerde hafifçe doğrularak.
^ çenen# küçük sıçan! Lafım bitmedi. Ne demek ulan,
ne demek gizli vy/\s bizi y/?/j:tfaımk< İteni n&
<ltnız biliyor m utunuz? Ayrıt* kusura bakmayın
defa haklıydı. Ulan ham ben a$kı bulaeaktim
’‘Ulan çocuğu itin göfttnc «oktun yarım «aatte,
çete atmalar, ayağına vurmalar, şek/rr paketlerini krfaüZSp
malar.,, Yapmadığm kalmadı, biz *ırf «m i
fj<jkı buldurmadık «ana ananını «atayım,”
“i îökharı haklı,” dedi O ğuz, eliyle ( »ökhan'ı
"Sana «öz hakkı veren oldu m u?” diye 'emkir<tjjgS^|
Sonra Gökhan'a dönüp "‘Belki benim tarzım bu. lHkj|w,*
fitline «oka «oka öğreneceğim sevmeyi!” dedim
vaya kaldırarak,
"Kız haklı,” de di O ğ u z yine,
" O ğ u z «en de «u*, valla keserim en sevdiğin yerierinjfcJI
"Yaprak hak lı,” de d i yine ağzına g ö r ü n m e z bir femmj.
kerken,
"Valla ta n siy o n u m d ü ş tü , ç e k e rim d ü f t û . , , ” Kendimi#!
bıraktım, “Şu an çiğk öfte ile b irlik te Bloody /vîap/içerek«j«.
etmek istiyorum.” Bir »ağa b ir «ola savurdum kendimi
“Konuşmuyorum s izin le!”
"Yaprak,” dedi G ö k h a n h a lıd a y a n ım a zıplayıp. “C id d r fl^
din mı kız bize? Valla k ö tü bir n iy e tim iz yoktu. Hâlâ destettik,
ruz biz seni.,. Sadece her ih tim a le karşı tedbirli olalım diy£(/
"Gökhan doğru söylüyor valla.” Sinan da halıya y u m u K
iniş yaptı. “Şşş, cevap ver yoksa sen cevap verene kadar nU-
larım.”
"Sinan çek şu koca kıçını, ben de geliyorum.” Oğuz kanepe­
den direk yanımıza zıpladı, “Açılın ya, sığm ıyorum !”
Bir süre konuşturmaya çalıştılar beni, hiçbirine cevapıo-
medirıı. Ellerimi yüzüme kapatıp, öylece durdum. <38)|ft
karnımın köşesinden dürttü parmağıyla. Gıdıklanıp hafifcjİfc.
düm ama toparlandım. “Bak bak gUlüyor, bak bak...*
"Konuşsana kızım, valla küsersen atarım kendîntfsjûi8||';
den... Şşş, konuş hadi," diyerek Sinan da dürttü digcîOMİfc
•Konu« benimle, kirli kntıuf bitlimi« Yaprak! 'llılk dirty t o
l|H>klanikOğuz. Onun betti güldürmek için dürt«
jjıttçgti'ek yoktu. Dediği güldürmeye yetmifti. Kahkaha at*
I ,,n.ık İçin dudaklıntını İyice birbirine baıttırdtııl,
«yaprak benimle konu lm ayınca k e n d im i k e tilm iy »im kart
bi hisicdiyortım G ökhan b e nim le k o n u lm a y ı bırakıp keti*
p halıda yere bıraktı İyice.
•Yaprak benimle konuşmayınca kendimi mtıavda dört fik
„„liste ayni gelmiş gibi hissediyorum.” Sinan da Gökhan gibi
¿ntlıya» ima-
«yaprak benimle konulmayınca kendim i Yıldız Tilbe’yi pe-
^Şjîİtİerin elindenkurtaramayan İbrahim Tatlıse* gibi hisse­
diyorum."
Ya,"dedim ağzımı hafifçe aralayıp. “Cidden yeter.*’ 'Ibtma-
yjjjJjjtığımpUıkahanı birden çıkıverdi konuşunca. “Donlasti-
ç M ğ /ftdmiz sin yine.”
«Konuştu... Valla konuştu! Bey, konuştu yavrumuz!” O ğuz,
OjlthanMfÜZerine çıktı .yarım yamalak bana erişmek içitı, ^
¿jjjk‘donriastiği’ dedi ama olsun, sonuçta o bizim yavrU-
mUZ..."
“Gel babana yavrum... ”
I I tamam,” dedim yine gülerek. “Abartmayın. Ü ç dakika-
dmfjzlaiküsemiyorum size. Bırakın bir kere de adamakıllı kü-
teyim.
‘Kızım biz arsız olduk iyice. Sen konuşana kadar rahat ver­
mezdikvalla.”
‘Salaklar.., Size hâlâ biraz kızgın olsam da,” dedim biraz
ciddileşerek. ‘İyi id varsınız... N e olursa olsun.”
Ogün akşama kadar Ali odasından çıkmadı. Biz, öyle ken­
di halimizde saçmasapan takıldık. Önce biraz Barış konusunda
muhft verdiler. Sonra ben yine ciddileşip suratımı astım. Bu
Mt ¡çiçj fa^lar-delisin’ dansı yapıp, o şarkıyı söylediler bana. O
amanyeriış.yıjvarlana yuvarlana g üld ü m . Sonra bir ara O ğu z,
Gökhan ve Sinan’ı kandırıp bir kaşık tarçın yedirdi ikisine. Az

283
k a h i n diliyorlar«!.. Sonra S i m ı ı ve Gökhan, Ogu*'<j^|
almak için o n u tuvalet k a d ı y l a m u m y a la y ıp b;,ikorîaJT ^
ler, Balkonda oıııı rtylc KÖr<-rı k : ır $ ı k o m p i Nczkket İ £ $ j S i
kııdan ¿ilfiyordu az kalsın. M a ha lle y i ‘ M e h d i «eldi,
inletti birkaç d;ıkika. O ğ u '/ gcrv^ck gevmek Kız
ben; Oğuz, Mehdi değili” diyene kadar tiiırı koırmı|j^|^
çıkmışlardı bile. Sonra O ğ u z 'u yine biri bat, biri k ı ç t ^ j g »
tutarak içeri taytdılar. O n c a «ese şam ataya gürültüye
Ali uyanmadı. A kşam naat epey bir geç olduğunda h e rk j^/*1
«on kez kontrol edip evine dağıldı. B e n i eve bırakınak
ama evin dağınıklığım bahane edip g itm e d im onlarla bjrfjL ’
Ev bahane, aklım Ali’de kalırdı eğer o n larla gitseydimJ^^
Bi*
çocuklar gidincc savaş alanı gibi olan evi toparladım bir*
laşıkları yıkadım,-----------------------------------------------
evi süpürdüm... Ama .
Ali yine uyanma
_J|. |if
iyisi kontrol etmek diye düşünüp, gitmeden usulca odasınJ
dim. Hâlâ yataktaydı. Uyuyup uyumadığından emin olabil^
için parmak uçlarımda yanma doğru yaklaştım. Usulca
başımı uyuduğu yöne doğru. Gözleri kapalıydı. Çömdüm o*
çığa. Biraz uyuyan Ali’yi izledim. Neden bu kadar uyuduğa
düşündüm. Diğerleri işi şakaya vurup kendilerini affettirirken
neden Ali sadece odasına çekilip uyumayı tercih ediyordu? On
iki yılımı birlikte geçirdiğim, ailemden biri gibi olan gam^ı,
oğlan... Neden son birkaç aydır bu kadar tuhaftı ki? İlk kezona
uyurken izlediğimi fark ettim bunlar geçerken aklımdan. Uyur,
ken gamzesi keskin yüz hatlarına gömülmüştü. Yine ciddiydi
yüzü. Elimi usulca gamzesinin çıktığı yere dokundurdum. “Ar-
tık eskisi kadar göremiyorum onu Ali,” dedim olabildiğince
sessiz bir şekilde. Uykusuna karışmasını diledim bu cümlcmin
Karışıp ona ulaşmasını... Daha da gülmesini birkaç ay önceb
gibi. Beni korumak istemesinin dışında, farklı bir şeyler vardı
Ali’de son zamanlarda. Büyüdük ondan mı? Ya da Ali hepböy-
leydi de ben mi fark edemiyordum? Kafamı iki yana salladım.
Dostlukta en önemli şey güven olmalıydı. Dostluk, din gibiol­
malıydı. Dogmatik... Görmeden bazı şeyleri, koşulsuz inanıra!

284
|,,,4 11 ün Ali'yi »MiHMİHiıifiyı i'W lliu F# Mİııitîıi ıılnliHj
I'lllull tılıııl-'M i“*iıı 'lıİM iııi! yi» ıılihfiiı mMiirm
M|]
iffjffilirHHMİlRlııl iyili »Pili® MlllltlIiBHİlııı «/> İ W ] | | ) 1H
eti
»VII
¡ U | M I M ı m "|y( ııyltııiıiı 1 Alkilini >Iî<mH)î )|l| hîİİiîI
f i. l ü l i İ ’flIftilHtİN lıiı Inisl’ i Iii^ m iih Âi’fİIiiiiüiı İni ( n u P
İM İ l i | | |ııi||i lııııi(i Iıirlıı ıi Vıtjllll!} p l i i j 1 AiihImi '/tijfliİf İŞttİ
w , miıiıııııi) Îffiiliîfî ılı-ll ıdlıl »ıt11iı*V'* k ilih lilı "Alı lö l î i i it t K'i"
i S ____________________________________ _
|#l
ınnliı ı lİM lın,“ ilm.ll, |»'H m lhil Iılı Ijillülilı* ıiyıikliirını iitîltftt
ıhı VHlılItM Itv lı m liıi 1**11|m "f iİIII|l-Wl>! ıl/M İHı
P" „ , I I
¿ İ i p P 1111 l' " İHI
1 ,i..,,„ın jljljl! t|ı-ı||||| |;| HlllllM l<IO/Ml| " ,Vıy|uMîM
imi ıliyı yi I lın ı ı Vıillii kdikm tıuı ı„m Mi'jıııı ııllliiiyii
liiiiii"
" l'Hı ıiyi1 ı^/iiıın uvhijmihIh "K^ ınııtı uyu«
HUlim l»‘l) »rt.il k ı l « / '
*|ıiıil Ill'll U 'H y m H i i l l ji,llıl liy i.M lIM
“Kı/KHilıiilii vi! I:r?i(i/ıli|ı,ıııı ıu l-ıiılııı hlılvi^ dM.ii ııyııyn»
ılı,11in ıiliıiıı ı ı ı ı Iılı>ı/ Ilı yııııııl jiullıym ijiı Itı-ik
01 ı/ııı ııl),,ı

MfllllltlJttBdit w HiiHljliü'di! ııymıiıtl» wıim Iı »Jlytı, link,»,


1,1/, ¡>ıHıı yiııı h a ıı ih iih i," ılı ilim liiiiıly ıln g m lıi|i,
f/ğjtti l»f11i yıllının "Wıt?,(
Ittılııııiıhııı
İlil, M i n i y i m in i: llııt t1
/ hııuıtlu ılın, ytutı
I "Ali,,, Millili lılı 'fPy N tttM H ğ lIliı A llı ıı HllllpJ l(,Mi m i w»ıı '/,#»
j ııığl0ıbu iiiıhiil 'Âlını »mu1 Ymiii sililifi obJîî neferi yuk, Sınık i
ııelılkylm if»
"llllıııpın, hı İki ıh' m u h l i n i n , "
“Ilımını yui>ııpjıır/ ı<yı iiilcılilm r/ıjı, Aıım i¡ftklıattlıu siniri;
ııılfıiti)imlılui‘, Yııkmı j^siiyoi'fluiiı vıılljlıı lıt |îiuiısc,H
:|/|j(!(iJ/||/) ||i] |j kİ in, t-lıliuk:i(|iiü <itt'*»ı yok, aklından ^ıkıü
m İM İ} I(:hî ki't'@ küıebildi» kı hı/«7"
'Wn tiyi?/' (İn lim nhh-iı k
İlli Killi İlli, ju i f il ^ H M i l l k O y i « 60S b jlflH li- tk lı, l ı r ı ı ı ı i u , I U t ıı
birbirine uzun süre bakınca güler ya iki yakın arkadaş,,, q
olmadı bize. Nedensizce u zu n u z u n baktık yüzüm üze, NçÎ **1
çektim bakışımı ne de o ... İtiraf ed iyo rum , çok azcık ytl*
kızardı. Kaloriferler çok yanıyordu, ondan sanırım. Göz^T?1**
kaçırdım bir süre sonra pes edip. Elim i yanağıma koydu
zen çok aptal oluyorsun.” 5'
“Benim aptal bir kız olduğum u yedi düvel biliyor," j
gülerek. “Sizinle takılmamdan belli değil m i zaten?”

iclck
Annem odamı Tuna’ya vermişti uyuması için. Misafi*
sına Kadriye Nine’yi yatırmıştı. Ben ise salona kalmıştım
buren o gece. Elimi ensemde birleştirdim çekyatta yarç^t
“Selam avize, beni özledin m i?” Tabi avize yine sessiz “g
aralar kendimi akşamdan şarja taktığım telefonda temas*, t
varmış da, sabaha kadar şarj olmamış gibi hissediyorum ^
lıyorsun değil mi? Bir yanda Barış, bir yanda kafamı deli ğ|[
karıştırması... Bir yanda iddialarla kendim i bulma çabam, ta
yanda başımın yeni belası Tuna. Son günlerde iyice bana kafi»
takan annem, diğer yanda A li...” Biraz duraksadım ‘Ali’ dedifc
ten sonra. Yine bir tuhaf hissettim kendim i. Acaba onu soıgu
ladığım için yaşadığım bir vicdan azabı mıydı bu? Kafamı ¡¡¡j
yana salladım. “Düşünme "Yaprak, düşünm e... Eninde sonunda
su akar yolunu bulur. Sen sadece yoluna bak Değil mi hz>’
Bu defa yanımda duran çiçeğe laf attım. “Şenle çok ortak yö.
nümüz var biliyor musun? ikim iz de fotosentez yapabiliyona
Ben geçen gün iki üç mol oksijen ürettim , arkadaşlar şahit.
Tabii çiçek de sessiz. Delirm em in üçüncü dakikasında sol ta­
rafıma döndüm. Dönmem ile Tuna’yı elinde bir bardak suyla
karşımda görmem bir oldu. Sıçradım birden. “Ah, su içmeyemi
kalktın Tuna? Ben de arkadaşımla telefonda konuşuyordum,’
dedim kendi kendime konuştuğum u çakmasın diye, salaksalak
gülerek. “Telepati yoluyla mı? Mesaj yaz 3233’a gönder. Evren
sana geri d ö n üş yapsın. Kusura bakma ama, çirkin ve iticiliğinin

286
mm lntDİt'ultKi beşjUdb S*|Nf ı#ıw İfa*»
y u ttu ‘ K h 111^ V^Mlf %*&**•* i.fe: *•*(• fete
!53*#8J*e ¿tîll’t f «li, klf tl i-JÎi t . t i ■■ı• . h,: >m;}‘ı «Mk§*
4I^E£|tf •tânuı Mifittıiı |f i<f»in-f in htf «tirit v’M'evi üâPV^t*
„„i- NMM wtl)ftnt k*fMİı diıitı^mtt i#rk rn$rr*w*
,(s^}in lumtptr ynnf tüfilUlı M>»iflıli|p jputu .;kî. k..^>ı
a- . y ı m A ı f«tr k c«k?jf$Ö8 de» M f l H M M t ı i», İR itV'îfc ’
^ IdhlOiıı yıpuırn ptnnı»urın ytrtmkn ^ıuf n»|iiMf>
w^Jkâga llnlOyO» en nefret ett^ın Untttyit ıhıpltfkr mpt*
\ » İm jtriKİttılî k.tjMıt i|> gidiyordum ki, ıififlı citfs yt'it fek«
— ¿<1 ettim. sinirle tflrfonıınHl KUtMTKİı bttnnlukrâı
¿¿lü!&&lur *orunJân yflsOnden uyuyttıudı|inı grtrtHirn,

,^ iK Whntsapp grubu0
¿0+* Şimdi düşünsenize kankalar, Ciridin f-.'tli Tonu
tuİMi'dt çekilse,, MrCjreıj Ananım çıtçıttı badi giydiğini
Hfr* orda bittrdi.
OŞui. Kmka çıtçıttı bmdi giyen kum Play Room* dtı
m¿m» $Men PtûfJ Room'un p'sini duyduğu ğtbı ien
kmi m sandın* ¡.enin grine d i ianeı da uçarım ' diyerek
0pnr ıfmdt düzleştirici taşıdığı on kiloluk kol çantasını
2rttit* ın kafasına
Gökhan: 'Eklenmeden Play Room'a girmem .'
$iMt\: Ben kendime Play Room yapsam, arkadaşlar
mel oyun atalım mı lan' dar, mahvederler butun o rta­
mı Oyİt bir şans. Oyte bir bahtsızlık bendeki .
Ûjuj Kanka o bir şey m i, benim Play Room'um
İfâ, Zelif sultan çamaşır suyuyla temizler, kemerlerime
vw dantel örter bütün büyüyü bozardı,
dikken: Bir erkeğin en güzel çeyizi, henüz kız atm a -
4} Ptey Room'udur...
Smen: Valla şu an öyle bir yokluktayım ki Play Room
§P > babalardan analardan gizli gizli girdiğim ranza-
fj in * H fİF iM ıü 'i« M* M i m „ 5 / , fL P m M
M ı I İM .".,11 " hmm * jg m 4 »
i ...... l/ n / i'lı H İ.- IH ' M tiM / w » '» ı f/MIthliı (j /*
|:( i« H ih i/i -ili >-/./ı f jı,M r i i i / f l 'H M // W ,tm ltıw f -Ut,,
f 10 ^ lilltot% /,
vilMlı Htiıfıii' I /ı o/1/►fit hmİlk /¡¡1‘1'fft Wİjl VvHM'l'ıiIt'hft I
ll'ijıli; ı l|>!,'|ı ı M M t / r ıjMkU'ififdl torhMİV», dttft ffe
</ıiMiii.ıi' (tii'iMtei Ihtı t//ıt #!**<*■, iv\m bk htibn^iı¿ £ f
k#mİ' j i l V M iiı/ı t‘iit//i'W / /h m / i» « fW w b m lilm
tVlı î i i i i ı | i ı ı l-ı-- t Hi ¡İri’1 / m u ı-’n/i'ı ijmlilğl ¿ //im ^ , A
I jıllij' |tı 'I/|'MMi|ı» ı/l* /¿//s/w/^i hril'll/HH’tblı1 /Vh1 rfltİMffîM
ıi | . | i | . ı ı i i İrin /
j Vjrl“- /“/•■ riHim*/» H kltMlfP l'flUh lu İjAjı
< N , l/ v iliıı ' >:ılWl/IİM »II Ijkı 1¡Ihllİflittğikl illin, ■ E
ı,,., ' imi,t
11| ||U flfU ıM IllM
ı ii| 'i ı i / ' ' Mı’ ılldll ı'llı ^ItU’VitHJüP
Ht'ift/irtn- ı'ıı (‘/Ir'iıit'i/ı1 tiitiıbtl' l$lr.
V vi^irifci t,)) ltihl>':(hu'i//iii hi’ İki ii/.ikfka
f/t'MİlIVlİÜM >HtilMr/»' MîM h ‘‘: Llaj‘)l!jl)fi I
,f|W(liii(;|^oi‘ı ı/ıllriniı t-l/Mh föİUt fc/r(/fl(J
jn ^ ff
i¿ı1/*/mm Mm ı/fM* /?//>/i11 v 1\
0 ^f(a fihatufîi Mt’fluihn ■
•H H \ılH ı 'ı ı u i ı i ı / r '¡ı'\ ı'ı/ıiı /sil'4 lı/ı 'blrltrlnh,,1 ’
ı^ M ilftl /' r IH İ'ıl /if 'llı /ı 1 ı‘ll//r ‘ bit |WW<I y « !" ¡(,/j IJIfattuM
(tl'M İH İ t-/ı*r||7ı llı't/'l t / l | ^ f 'l : / ı . | M 1! M ıl
<İ\%l\m S'fWt> İHI $(;|MÜ Vill 7*e#Mn »Un ı.|.,„w Oİm ClMli
o /tu , ,{<•<,Ifi k i m t y l ¿ lltiijm aijm tuk kornklut o lm k J,
İM İ Wll\ |'|>|’ MH0R llfl.l/ll|'W'r| /•(Ihkil.
£ $ ı * ı AH (4<taf/A r okul rtfiliın kı/ı M A T '« a h m m i
^■k^ayı' t # it ıif tf?fti
Vty*r«fcı AIA'I P
M ^ r A »k j ” « d tn k s t iv g im m
•itMI , HfclSrtf'iNl M |/m 'Î/\|
Ntv/iıu,'M l>,-M oltiblllr p j ut a)kımf
g-ğfur Sİmm dam* #<4w* fâktkU f
|K t fcMMimı *(** d/tkmiif dmmM AmMı,
■ H : f*Hwyt pktt$kli§tt m4m*

-
##•

fğ n * t! Ot>toit
fkj<

0

H | | | n iıe n lr ıilll lı •. tldlfM M I b ir pacarMNM M M H f A


X iir t k u ii* Ofîl^nc d«jjyt« uyanan tu ıl> M ltıt, <ı u h ı b yi»**
! ^ V | uytuın.tvi ı< lit l u lıy ıt n lu kfndtnct, Ç ı l u ı y c d ııı-
>*y l( |y t ı y in r tl mm ı n u-|. vi|< y n p ı t l t,* i tim İtayım *
^ H p iM N U n ( t m lıir f f f lı olan t ıiıt c ıt ıi ^ fn m c n ı,
i^ L ı l! rı)riNfcr*tl,n u "* m b iu î& ln ı. O y k b ir ça re » l* ı(if|> ıın .
Aııttrtu ilk ı>4’,hhm !■uiı mayı »eçU. "Yaprak kalk
.. akMtt ilk ptiiKİrnl* Y h u dondum yatakta. Yor*
(v.\. j.t|».ı (ektim yukarı. Alliılı'uıt ne olur |U an hcrkct
^ ¡vt, luny * Beti Mrarla uyanmayınca kapıya dayandı bu
^¡k"Kiî. iIUvuUm mı çıkaracaltaml Hır kere de kendiliğinden
ymn hctıi! ' Mtfgttl» ûrorle (İterimden çekti. Y.ı anne vur
y ^tot M i ana tu yunamı ftaenmden çekerek uyandırma)
tifcctfcValıyorsun olm.iy.tn enerjimi tabah sabah!” Ellerim«
rtatmini dntek alarak dofjruldunt yatakta. “Kızım, Kadriye
u d i n ne dedi tana? "Tlına'yı da okula aen «ötür demedi
¡¡a?Ç.vuKçoktan hazırlandı. sen hala uyuyorsun! Hadi, kalk
pM*nü(atnık "
|ı|lglBdıı bombası da buydu, lin ı'y ı okula ben götfiro-
dant Btıtmhlcrlc birlikte .. luna'nın ahnri dilli oloyundan,
p{kfM br |evı anlatıp flaetden uyamuyum heptim. Ama
|Mt4kİ(Mi hiç rahat değildi. Ne bizimkiler susardı Tuna laf
^kftne,ae Tutu akta kalırdı bizimkilere karşı. Arada kalan
«toktun muhtemelen Hudtca Üzerimi pıyıp» ma*
Ü liM h iııı btr parça peynirle bir lokma ekmefc aop ı|>
Ü M n MİmıL bet» bekleyen luna'nın yanma kıyure
»m IM i* lıiı t ılı miii* ıiH»H P m iw » n M i l i f c ı* ^ d iv * jP
n lm l h W M I H IN N ı »m im dim ııyttM İ* İn* M f f l p |f/iı ÖllityoRjjj «,
t m ı ı k l*ı» ıııı ııliiıln fimlıC »liv * u n » * 1" " k h iu İ* m M ü İ | | #
lu ı ilıt'iı İm ı iılıııı ıııliıiııif lıiv d ı "I lt*P ' lW ih m s I* yi k o r^ B B
H l l İMİM V İlllllll^ k |Hİ»1IIIİVIM l l l l l llılfMril kl'*l I t c l 4 i *
' % m k l I>ı ıı ı,ıili ııı» < ı•ık lıy ın ı ıim ıln İ!* y u n yııtııı y iır iim ı^ t
• ıl ktit-ı A lilli l ı i ı ı l l ı iiim lıı-uiı İ k i Pİilli İkil İyi fttvi'M)iiiyıji{||g||
f i l i m i ılılk lk ıli'lllllıl \MIH If , MI İMİ-111
" S ı> l ll ı ı ı i ı l ı m ı İ m i ı ı n l ı ı ı v m "
M lıl i / i m ı m i ı ı I ıılp l« il I i l ıli l i l ıl ıı ı t u t u p ııır « ıtıv ttn la iH ^ K
iklîjıM jlı^i'i i m ı i ı vı h ittjlitılıııiı " H u k i'H İ ıilik le i'vrB m ıı b w n £
ıilııiıi \ı'iııiı u n , M,İÎ|I.|I iH ,ıl)lıiııııiH i y o k . " K a p ın ın ftıılln e «M m ,
M tvlt’lll' V ılll llf jl llll lıl ıllk ı lllU l l ü n l l p l l ı l k l l l l l , I l l / l l Illluryulun.

m i ı ıılıiı ı i k ı ı ı ı ı k l ( l l ı ı u ı IiAIA j jö r O n u ı( ) y t > ıılıı K u la m ı icknrint,


lıır- (,ı< v lııl|^ |ıııılı< | ı l w l ıı ı k ll i M iı ı m ık n k l ıııııh ıu ıın ııı üıılindcbtıu

I v k lc t lık liM lııl ı^ r ılO iıiı " ( ¡r lt liııi/ i n l i' " tle d ln ı

I İ lild i ılıiln ıi m 'ı^ lıu 'ili'iı l ı y ı ı k n u l ı ı t ı l c * ıİt ile n p eçtilT l, "Yanidofcl

o ltir ıik m "

”( ¡ı'ik liıiu 'ı U » k lly o n ı/ , O t lıı g e liy o r ," clc*clı A li «eke »eke yası-
m u t i ılo jjııı k u ijiiıı» iıik lı.m ı l | p g t n d lp ,
" K . m k i i l a r l " ( i ir k i li l ıı / ı p l ı ı y ı ı r u k i i i m ö n ü r u U î d s durdu, C 4
lı ,m İ m ^ ı i ı ı i ı i ı ı k i ı u l t ' i ı Iıiı k l ı İ m i y o y y a p ı p fuvçlaiMUVyaudıtliayıt-

ıııijjiı, " S ı l a m ı fUiNlI ö l m u | ? I l ı ı v c le f t iijik lif t ii K gittim M ctvtilt

i l i g k i ı u i t i s u <ık t U l f t l i l l m e k a d ı n a ,11
"K,mkıiIffl İMlytlk kıuıtaa iIİmmmı attın lan, buııctip?Hıysı
İ H M I l t M I l l ^ l l l ,"
„¡İpteki topal Nedim 'e dötım ü|iün,"
"?* veııi İl'iîs yttPul* ilkokıılltı pop ^ ¡ ‘kıcİHi mtnın iuiiw ii1i
^ el M|,bınclaıı utan, Uıı ne tip?"
« U 'duyma «nlıırı iîö k k u ş ıım , çok güzel o lm u ş,"
llıılrt*1! ^ aPra^ M p ®I ö ls ün , a m in ," (¡ö klıu n Hiylı*
™ i karıştırdı. “M u tlu m u s ıın u z ? ”
# ıc|a Tlına'yı görtinee “'Tlına geliyor,” d e d im HCMi'/tv. "Il.ı-
\T|iı salak salak şeyler söylem eyin çocuğa. I iıyar gibi şekilli
^ Husoyarım kabuğunuzu valin. I lo ş .., Bana kalm adan U m a
f i l sizi cacığa çevirir ya neyse.”
l^rloıdaşlar," dedi Sinan bir ad ım öne çıkıp. “Yaprak haklı,
I jjvranalını."" Tlına, birkaç saniyede betondan /’ark,sı/
i yanımıza ulaşınca, Sinan gülüm seyerek konuşm aya
“Selam, ben Sinan. Ve iliklerim e kadar kızlardan hof-
I
I ıuıiy°rlım'
★★★
O k u la adını atar atmaz, iki haftalık araya rağm en o k u lu hiç
«İçmediğimizi fark ettik. E tra f yapm acıktan ‘ay aşkım , ne Öz-
Icnıişin1seııi' diye cırım cırım bağıran kızlar vc ‘yine m i sen, ti-
pinesoktuğum ’ diyen erkeklerle d o lu y d u . İşte fa rk ... Belki de o
ulıden erkeklerle arkadaşlık etm ek daha cazip geliyordu bana.
İçleri neyse, dışarı oydu. En azından arkadaşlıkta...
Uma elinde kitap, bizden az uzakta bizi takip ediyor, Cîök-
|ljn ve Oğuz önde, biz Sinan ve A li ile arkadan yürüy o rd uk
koridorda. Sınıfa gelmeye bir m etre kalm ıştı ki, Bade g ö rü n d ü
sınıfın önünden, Bizi, daha d o ğrusu A li’yi g örünce koşa koşa
nnımıza geldi. “Görüşm eyeli u z u n zam an o ld u ,” dedi g ü lü m ­
seyerek. Hepimizi yarıp A li’n in yanına geçm işti bile saniyeler
içinde. “Nasılsın?”
’Neden bu okuldaki b ü tü n kızlar ç irk in ? ” dedi Tlına, Ba-
de'den bir adım yana kaçarken. “Ayrıca ucuz p a rfü m ü n d e n az
sıkarsansevinirim. C iğerlerim e farelerin üzerine deney yapılan,
Çin malı parfümlerden dolm ası §u hayatta en son isteyeceğim
ü
“U n u diss to Bade," dedi O ğu z gülerek, “S evdjı^*^™ ™ »,
“Kim bu ktztl kafa?’ Kaşlarını çata Bade. ‘ Ne kJtfjjS
böyle şeyler söyleyebiliyorsun? Ç izg in i aşna.” dedi
kibirle kaldırıp.
“Asıl sen kimsin de bana “bu ve k ı z ı l k a f i ' gjbi-îUaSSi
tmyacak şekillerde hitap ediyorsun. B a k a y ı m . . .
ettiğimden! Yapnık'a laf ettim ama ondan d a h a
Çirkiıı olttp kendini güzel sanan, doğuştan a r a d a kain, :
bir açık kahverengi saça sahip o lup papatya özüyle
gibi görünm esini sağlayan, h a fif makyajla doğal ^
vasi yaratmaya çalışan üçüncü s ın ıf bîr sarışın... G ggjy S K ;
içine çorap koyduğuna da yem in edebilirim . Şurada*^^Ht
da... Ayaklarının içinde de gizli taban var degü gğ;
oynamak için fazla ucuzsun. M id e m i b u lan d ın v arn ^ja
kusacağım.”
Bade, “G eri zekâlıya b ak ... Sen ne hakla bana b u n l^ ^ ^ p
yorsun?!“ deyip bir adım attı Tuna’ya doğru. Kollarım
de birleştirdi öfkeli olunca yapağı gibi. “Sorunlu m nso*j^B
sen?"
“Tanrım, retinam y a n d ı... Yalandan daha çirkinâa.*
ellerini gözünün üzerine koyup başını yana çevirdi.
gider m isin beş metre uzağım a, cidden t a h a m n r â l^ ^ ^ ^ H
fazlaca üstündesin.”
“Lan ben bu çocuğu çok sevdim, çekilin ben de bİEs$g
atacağım.* Oğuz, Gökhan’ı ittirip Tuna ile Bade’nın ym auii
ve Tuna’ya eşlik etti. “Ayrıca saçlarının da dibi gebmj. Sona,
yuh... Nesin sen kız, sarı-siyah Bitlis Spor maskota f M j f l f l j
“Benim güzelliğimi ya da çirkinliğim i ağzınızadafajgi|tt
tipler siz olamazsınız, anlıyor musunuz? Önce bir aymş|(Mt|
Asıl siz midemi bulandırıyorsunuz!”
“O ğuz gel şöyle,” dedi Ali dişlerini sıkarak O j^K fİH K
devirip, tekrar Gökhan'ın yanma geçti.
"Lan sen mal mısın?” dedi Gökhan O ğuz'u c iM İ.
dovseydiıı k ızı,,. İstiyorsan beşınıız dalalım
* fcılJ tinde defin bu tıi'h'* uUp, Hııurli oUiitpji
t ba()4 ^ ’uunduki yeşil damarların fp ifjuli& nden hıdfiycii. % } m*
f ,1?n /ilebilirim, ama tenin İçin #akut kulm»y» çtltşac *&m,
ri,,uir İto0Üi Ç*-
nP ' hXfuyı>ruz. Okul çıkıp. 'Ihmanı mı?"
ıefre( W°
rmiş. | Jp P v ***
*rkii) fljdc'i’11’ Çddfta Alı ile bıduracak oUııu'.i »İrinlerimi hra'/,
Sfİrı jjjj çıktırmanı;ıyu çalıştım f'JUı btjyu. futıa'nm \ny,ım *,<
ha- (dütmcuylc kafam dafiılmana, durumu kafama çok takabilir-
ffjİn |i| sağ olsun sabahki bütün demlerde *af>a utla U f mtk»-
®fU ¡¡JilikJtimi fena halde Bade lutordinatlarnudan kapıp, kendine
^h’i toıijti- "Derse zaten 10 dakika ;.hx /¡eldiniz, 5 dakika etken biti
nn, i *Lftfnuz. deriye kalan yarım uatin 10 dakikasını sau-tı ıgrrtv,
! tfriltritıızteharcadınız. Ders işlediğiniz 20 dakikanın da pek verimli
I jjmu düfiinmüyorum," diye biyahjidye atnfip d m , “tiğilimde
j jürfiolma ideolojisi sekteye uğramış bir okul... ! iminim bettim ktya-
ftdne derste bir şey veremeyen öğretmenlerle il%ilenseydtniz şu
^ ¿¡tutunuzbu halde olmazdı. Kıyafete saça değil, kafanın içindekilere
wıfl verdiğinizdeişlerin okulunuz adına değişeceğine eminim. Burada
n i «ıfcı/w kalacağım bir dönemde, rica ediyorum biraz bu töytedikleri-
mdikkatedip, beni, yok saym. Çünkü bu şartlar altında ben komple
¡fakıyoksayacağım” d iye m iidüre verdi# ayar, Beden eğitimi der-
¡mk'futboloynaması için insanları serbest bıraktığınız için olimpiyat-
j MnJojjmdiirüstsporcumuz yok. Beden eğilimi stresatdmalık bir ders
j ididir. Ciddi ciddi eğitim verilmelidir!" diyerek bedenciye vokuijğu
, | |£" gir günde Tuna’ya ‘king o f diss’ lakabı verilmişti sini fta.
Kimseyle konuşmamasına rağmen, bütün herkes onunla ko~
(iıiftnayaçalışıyordu sürekli, özellikle kızlar... Deli olmuşlardı
Tuna’ya. 0 ise hepsine tiksinen gözlerle bakıyordu sadece, Biz
*bııdurumu şoklar içerisinde izliyorduk.
Tuıu’nın bir kızla sözlü münakaşaya girdiği bir der» sıramı -
4 gözlerimi zorla da olsa ondan çekip yan sırada ola n kavgaya
föKİmm. Sınıfta sürekli arkada kitap ok u yup , m ü z ik dınleyetı
ve sınıfın zıpçıkn veletlerinin alay konusu olan kıza » ■
Yine üç salak bir olmuş kızın üzerine gidiyorlardı. “Şj. j/*\
liha yine ne okuyorsun? Bakıyım ... Kaçıncı kez okuyöf H .
bu kitabı? Kendini Hogwarts’ta sanıyor, hayal dünyas ın
vallı...” Kız geriye çekilince korkan gözlerle, kıijalşl
çıkardı tek kulağından. “Yine şu ibne kılıklı heriflerde^
şarkısı... Sanki sana bakacak onlar. Hayal bunlar hayal
kaha attılar üçü birden. “Kanka şim di hayal dünyasında ^
üst üste koyup götürüyordur b u .. Sinirden damarlarım^ 1
inişti benim bile. Tam ağzım ı açıp, bir laf edecektim 1q
ayağa kalktığını gördüm . İşte her kızın kahramanı
olaya da dayanamamıştı. Ö n ce gülümseyerek kızın kulaUt? ^
nı tekrar on u n kulağına taktı. Sonra Ercan, Mehmet
tutup savurdu kızın uzağına. Sonra ise açtı ağzını y u m d;
zünü.
“N e olm uş yani? O k u d u ğ u kitap ile ilgili hayal kurama»
Sizin gibi ucuz insanlar hayal dahi kuramazken, o hayal dûmf
sında m utlu olmayı seçiyor belki? Size ne? Kendi boktan h»,
tinizi, kişiliksiz ve karaktersiz oluşunuzu, basitliğinizi onurda
bununla dalga geçerek örtbas etmeye çalışıyorsunuz... ^
yanlış. K om ik olan siz oluyorsunuz. N e var yani, bir ünlü»
âşık olm anın yanlış tarafı ne? S e n .. dedi Ercan’ı işaret edip']
yıldır köpek gibi yan sınıftan bir kızın peşinde koşuyorsun. Bj.
kıyor m u anasını satayım kız sana? Bakmıyor. Yanı başındayken
bile imkânsız bazı şeyler. H a şu kız binlerce kilometre ötede
sahnede parlayan bir herife âşık, ha sen yan sınıfta sanaaslabık-
mayacak birine âşıksın... İm kânsız, imkânsızdır. Ne olmuş? Ay­
rıca. dedi bu defa korkudan ve şaşkınlıktan yanaklankınuıa
kırm ızı olan M eliha’ya d ö n ü p . “N e olursa olsun, susup kaimi
Kendi şansını kendin yakala. B unlar gibi puştlara daljg Be­
zemesi olm a. G ü ç lü dur, kendine güven. Hiçbir şeyinden,«
o k u d uğun kitaptan, ne dinle diğin m üzikten, ne hayallerinden
bunlar gibiler yüzünd en utanıp vazgeçme.” Tekrar korku*
d o ııup kalan üçlüye dö nd ü. “Ve size son lafım, e^p rb ı^M »
^ ...... ...........
İİfİİM İP P S !,®,f *llMfflwı IJglı Iî|i »iHifiıtytsrtı, klı»ttt-yt»
ıijilijK yiftjirifllİİM p ® vi-fiıtıtat. Anltffjmlf <Hİr*
p | | 4Mİ*Wİİ(Î »iniltini M flılın , A ll'ye lılıyltk
l W İ ^ ) fe ¡/jllı ^ tı y ı l m , ( I, | | y :| | | ,,„ | ,,||||||,| y I |, I, |>| II y[(.

•Nllı lıjj ğ m i fluyj ,hfiı ıh Ulı f »/ili kllaıı t#Yıı. Ali, lıitlılııııMlltli,
u ı/jj0l![ jjgflf^nluif' hlı W | ImKİiiI (,ifjfiy<>nlıı rnrnkl «('ıfisHifitlıı
P lT r P [ (l^ı ¡ S l Ü ** IH "' kİ mIIHhIi'H İtil fc;l<liı/ ptkll<rfwıl*0»n
P» * 4 |jj|||?lfll)ll Ihı kı ıyftu!M lll/ll ıliytTfiitt.
l" . | iî ^ dty* k m h ı ı ı ı j ı ı m ıhı m iflun m i lıı/ ln ıım ıy ı ki?
I All'y* («•!»**»*< " ö ıln İmim Isıl;!! uHİHck, Parmak
fo g f ı #ylf®* ılııılıyı.ıtıllı yııııiıı/dii, Kafamı fttıüm*
^jp lly * fW AJklı'ııtı, ■•.mı fttfttardt ban» n «l« ol«*
Mildin ! iiı
k U ıy , r
II İH (j/i

!İÜ|İlil)1
ıllllıyn
ü Iifiynı-
(illimin
ı Alın
ll/ıfltye
tll|ı § '
ııı. Ilji/
luyluıı
iM t
ıı İMİii

mm
ıtlttit,
ıml>
m, aı
IKİCHı
Ullkll
Igto

295
O t u z İ k in c i B ö lü m

Killinin iki yana salladım, içim den kendime ‘salak;,


yapına' diyerek. Kilo aldığım için yanaklarımın sallanj.^
hissettim bıırııı yaparken. Kafamı dağıtmak vc konudan J ?
kıymak için Ali’ye dönüp birden “Ben kilo mu aldım?" *■*
sordum. G üldü. “M m m , akşam eve gittiğimizde ben seni
usulü tartarım. Bakarız, almış m ısın,” dedi parmağını
gamzeme sokarken, “yoksa almamış mısın?” Başımı taıtıaındf
gibi nalladım, esnaf amca gülüşü yaparak. Hani şu ‘k’ hatflpj,
yoğtııı oldıığıı ‘kıhkıhlama’ tarzı olan. Evet, o itici gülüş.
bilmiyorum ama, gergin olduğum da hep öyle gülerdim. Bini
burnum kaşmirdi. O an olduğu gibi. Elim i kaşımak için bur
mııııa götürdüğüm an tekrar konuştu Ali. “Ne oldu, bir şe»
rrıi sinirlendin?” Elim i b u rnum d an çektim panik içinde. “Ha!’
dedim Jirıı Carrey’nin gerçek kesit performansına yakın bit
mimik ile... Hani şu yalan söylerken yapılan, çakma bir şua­
ma ifadesi. G ü ld ü yine. “B u rn u n u ne zaman kaşısan ya siıri
olursun ya heyecanlı ya gergin... Sınava girmeden önce süitti
kalemle burnunu kaşırsın mesela. Ya da sınıftan biriyle kna
ettiğinde... Sen Alikuş’u n u hafife m i alıyorsun?” Yutkundum
"Yok yani tıe hafifi...” Yine o m eşhur gerçek kesit oyunculu-
ğıı... “H a fifdedin d e... Kilo m u aldım ya ben?” dedim icknt
önüm ü dönüp gülerek. ‘Salak, az önce kullandın bu babına
dedim içimden. Sanırım b u n u dışarıya yansımış olacajijmkıAk

296
n «isli sttlUHt "Vhpirtk, blı :*tiıliti hvttiıt hıilını lıit, iyi mŞt
f*1' ., jyll jjİ\S0İÎİtİ. 1 lllılı II, KÖl 11|llıll IIII I ll-I IİIMılV'1 f$j(lÜ
„ i# * ; I I, •
L* N ı # ' , .
N it" V»' tVkutttÜ t ü M l t t l l ) l l ( U U

*H<lM (,(i Irtlt.'1d e d i I


( ¡ r i l İ m i ,ıı l u i y .ı < •'>m111>

tf u „ lllllll V l ’ l t ' a l l l l l d a t l i l t İ l l . ı l I l , ı l l l l V U l l l l ı l l l N C I Ilıt t’ M

h c io jîiııı M i l l i ğ i " lU U İU lb ln H İ ı l l ı ı l t t y l p d ıı ıl ı v ıp o n a n ın d a

vI i i m i i t iö k k t u ,“ t e l i m e li m d e k i k a le m i ı iö ld u ın 'ıi) lııır

* ,K ık W > < İu rM l'u k. " I V k i l u ' i ı Y i i p i ı i l . . . A r ı li t lN ii H il b i f a * , M d c d i

" o lU İİİM h b f t t i4 k . » t ı lı n . » k Iı^ iıı $ ! \ ü d ı ı l y ı ? d i ' t ö f f i d ö n e r k e n "M e

n e v im i t a k d i r e t h v o ı s u ı ı ? "

« K ıt M r lt k s a n a y a r i i u u y o l ' N i t u t t ı , " d * d l ( ) p ı ı / y ı i n ı r . ıt l .t k i 1
/ ■
U k v> n« *$u ık o n " P u ı , k u t la t y ı i ^ ı ıu lc r e p h t u ı o ll ls n lıııı r a u t u la

İ m İmi .ulv i p a r t i l i n r i c a t i d c b i l i ı i n i y i m , t in i " İ lg ili a d ın d a

k„ m „ - ,„ ı « ^ ı m m ı ı o u ş iş e li p ,ıı ı ı i m i l u / a n ıp t ıld ı t ) ( i i ı / vr

«M iM C M n e * b a k ı ş l a ı ı a t a ı k e u y m ı ı ı ı ı l / ı ı y e k li îiııııd a ly e

.y 'ş \ |t a n k a , k u k o k u s u .,.“ S in a n 'ın ü z e r in e s ık t ı p a rfü m ü ,

\ V k d j1
,e d e r i n e . , . A t e ş s o m y a t ır ıy o r k t ın k a l”

*Olı ıııy [eSUS," dedi Sin;tn sır.ııııtı ü/erıııe çıkiil kcn. )‘Ş(t .111
viltÜVCl' Avv'iı kataloğu gibiyim. Hilecini sürtmek isteyen ki'/-
ı»*dedıûı ;ıtı Alı paçasından aş.ıp;i yekti Sinan'ı, "Ne lan?” •
*l.ıtı tuk mal mal laflar etme sınıfta, seni Avuıı kataloguna
djıte sürt~HKemime bakım olup, yarım bıraktı küfrünü. "İn
Jpjti'*
şMi,*dedi Gökhan kınayın bakışlarla. Ilu dola o ayağa kalktı,
Jastutarak. “Bravo Ali, §tırada bi' orijinal killllr etine hobimi/
w,onu«iaelimizden al Ali. Kutlarını, bravo. I farikasın..."
*l«>kkuş, asıl ben seni alkışlıyorum her türlü kıskançlığı
vapntışaııda.” dedim ayağa kalkarken. “Mir bunıııı kıskançlığını
yıpıiMUliştm.'' Ben de alkışlamaya başladım. “Asıl ben sent »1-
ujliH>nımYaprak," dedi Sinan bu defa bizim gibi ayağa kalkıp
tutmaya başlamadan, “üeıı bir bardak su istesem, ‘.ıy şu an
nmrlamyorıım, üşenirim' deyip bana su getirmeyip sırt Gök-
hı'ıoalkışUııuk için ayağa kalkıyorsun. Hravo..."
"Asıl bet) Suuff ttut alkışlıyorum,* dedi
daha yulurhra, laıtdalycnin uurltle çıkarken,
gün sen uyurken popona torduk koydum. dnrihıJ
hian gibi malzeme varsende dediğimde
“Oğuz senin hassas yerlerine alkış tutanın bak, ***>’
mal işler yapıyorsun arkamdan?!”
“Sinan seni de alkışlıyorum,“ dedi Gökhan alfajn ^ "
ni Sinan’ın yüzüne tutup. “Bir küfür golü de S in a aı^^^K
Gökhan kardeşinize bırakmayın hiç, aman!*
“Lan yeter, sabah programlarında parayla tutulatl
teyze misiniz siz? Kesin şu alkışı!" Ali elindeki silgiyi
nan ile Gökhan’a doğru. “Alikuş haklı, oturun bence de
Alikuş’a,” deyince Oğuz, bu kez Ali’ye doğru alkış tutn^J ? !
ladık. Ali gözlerini sinirle kapatınca “Ne sinirlendiıjy^j®
lan Ali’yi, oturun!” diye çemkirip sandalyenin tepesinde - ^
Oğuz. “Aliciğim, bence bunları ceza olarak eve alrnayâZlf
akşam.”
Hepimiz yerimize oturduk tekrar. Oğuz Ali’ye sırnaş
deli etmeye başladı, Sinan ise rehberine bakıp daha önce
madiği kız kalmış mı diye kontrol etmeye... Gökhan ise
ve’ler beden dersinde olduğu için, Merve’nin sahadan ofa*'
haberini aldığı gibi Mervelerin sınıfa koştu. Ben ise biraz bizk
kilerle, biraz kafamın içinde yeni türeyen tuhaf varlıkla, fe ­
da kalemlerimle konuştum. Evet. Kırmızı kalemimin ağzında
lafı kerpetenle aldığımdan biraz zorlandım onunla konuşup
ama...
Allah’ım ... Cidden son günlerde kendimi Mahmut Abi ¡fc
birlikte The Beatles’ın Yesterday şarkısının arabesk versiyonu-
nu yapan Sevda gibi hissediyorum. O derece ruh halim karni
o derece çatışmada, o derece tuhaf...

★★★

“Bugün ne yapıyoruz?” dedim okul çıkışı, koridorda mon-


tumu giyerken.
“Ben Merve’yleyim, O ğ u z İrem ile buluşacak... Sinan?”
ı..ı?" dedi Sinan tanı kendine layık bir takı hru

ijP T tıo sl.ıııa ıı k ız is t e ... P iz z a c ld a b u l u ^ a c a k /a r.”


* ygili yapar dfl ben sap kalırsam, burnuma a
tm.’ # 2 ¡udimi' ederim.
«mal ı*** yapacaksın çorap güzelim," dedim iki adımda Si-
'’S*1* îıi âiderek. “Sen, ben, Ali saplar partisi yapalım bu-
virt1“ ^
illeri- / *
iman #• jj'jııı valla, annem babamla kavga etti dün, depresyon­
um öiHinl'1 ilgilenmem lazım. Alışverişe falan çıkıp, o
jakçı fi. Aflarını patlatmazsa kendine gelemez, biliyorsun.”
1 Si" ^Babana gii‘ec&lc yine hcr tü r,n ya n i-• • ”
^□5 en önde Merve’ye doğru yürüyordu. O ğuz ise
ı, arkamızdan geliyordu. Merve bizi görünce el salladı
nijEe sonra Gökhan ile sarıldılar. O tabloyu gören Sinan
I Jİİtttfl depresyona girip, O ğu z’un kulağına anahtarını sok-
J‘ kalktı. İşte klasik Sinan... N e olursa olsun kendine zarar
o Ne derse dersin... Ali ile aralarına girdik merdi-
nu ırfi*11 .
ı§ ! ’¿jjregidene kadar. Merdivenden inerken kenardan yürüyen
\ frrve’yi bir anda kucağına aldı Gökhan ve “Eteğinin altı gö-
ğ, | ajkını, ben indiririm seni,” dedi. H epim iz kocaman bir
j. artık-desek de, Gökhan bu. İnatçılıkta ve kıskançlıkta dün-
12 -jmarkasıydı kendisi. Aşağıya kadar kucağında taşıdı kızı. Tâ ki
n |JGöklıan’ın eli dolu nasılsa diye “Merve biliyor musun,
n Gökhan ilkokul üçüncü sınıfta yağ satarım, bal satarım oynar-
ifnaşağı eğildiği an altına işemişti” diyene kadar. Sonrası ma­
lum... Merve’yi yere indirdikten sonra, O ğ u z ’u da yere... fazla
wreindirdi Gökhan. Sinan ise o ikisini sevgili durumlarından
Islandığı için, zevkle izledi birbirlerini yemelerini. Biz ise Ali
ılt“bunlarne zaman büyüyecek’ temalı iç çekişlerimizle hepsini
izledik... Daha bahçe kapısına gelmeden, üçü de ayrılmışlardı
nnımızdan. Bahçe kapısına geldiğimizde, aklıma Bade’nin lafı
I I I ‘ftaa, Bade şey demişti ya... ” Kedi gibi baktım alttan alt­
on ‘Eğergideceksen sorun değil.”
Saçmalama,” dedi gülerek. “Bugün seninle tavla oynaya],
mı? Epeydir oynamıyoruz.”
“Olur,” dedim kulpların tutup.
Birkaç adım atmıştık ki yüzümdeki gülümseme yerini ‘geı<j-
yine tipini’ yüz ifadesine bıraktı. Nedense son zamanlarda iyjCe
sinir olmaya başlamıştım Bade’ye. Bir yandan kendime kızıy0r
‘saçmalama, tek suçu Ali’den hoşlanmak’ diyordum. Diğer yan.
dan kafasını tutup kaynar kazana sokmak istiyordum. Deli mi-
yinı neyim_Okulun karşısındaydı, yanında da bir çocuk... gj,
zim okuldan değil, aşağıdaki meslek lisesindendi formasından
anladığım kadarıyla. Çocuk Bade’ye bir şeyler söylüyor, ğfg
çocuğa el kol yapıp karşı çıkıyor gibiydi. Sanki rahatsız ediyor-
du çocuk. Kafamı Ali’ye doğru çevirdim ve “Gidecek misin?”
dedim alacağım cevaptan korkmadan. Çünkü biliyordum. Ali,
orada kim olursa olsun, giderdi. “Ufak bir işim var, geliyorum
iki dakikaya. Bekle sen,” dedi. Sağa bakıp, araba gelmediğini gö­
rünce atladı yola. Bekle dedi ama, durur muyum? Çantamdan
sıkıca tutup, dudaklarımı hafifçe toplayarak peşinden gittim, iki
adım gerisinde durmaya özen göstererek. Ali çocuğun arkasına
gelince durdu, ben de gerisinde... Cebine attığı elinden birini
çıkarıp çocuğun omuzuna dokundu. Çocuk kafasını çevirdiği
an ise, sağlam bir kafa attı. Sonra tekrar elini cebine atıp konuş­
tu.
“Yürü Bade, seni Yaprak’la eve bırakalım. Evine...”
Q ğtıs, pizzactntn öniine gelince, durup mio«(uhh düzeltti ve
■ ,j dilim desenli sırt çantasını usulca kaydırdı omuzlarından.
/? Htasınıı* arka ce^ l,,e koyduğu telefonunu çıkarıp, tekrar oınaw-
fiılrM çantasını. Telefonu açıp, k ız a 'geldim ben' mesajı atıp ön
kmerasını açtı. O n c e sağa, sonra sola çevirerek kendini inceledi
"Şok tatlıyım bence, diye m ırıldandı telefondaki yansıma-
Çileriyle zafer işareti y a p a ra k " P i z z a , ” deyip bir de selfie
M " H mm' bunu ah şam In s ta g ra m a a t a y ım ..." Telefonunu
ijne ¡¡tu sanki hiçbir şey olm am ış gibi ve pizzactntn kapısnıd
¿teldi. Otomatik k ap ı a çılın c a , açılan kapılara benimle uğraş-
0mtn, çekilin kenara la n ' dedi içinden ve sanki komikmiş gibi
U her defasında olduğu g ib i g ü ld ü . A ç ıla n her kapı ile çocuklu-
¡yttdaıı beri uğraşırdı ç ü n k ü , iç e n girdiğinde elini köşedeki ma-
yerleştirip şöyle b ir b a ktı etrafa k ız ı görebilmek için. E lin i
ivjiiuğıt masadaki k ız la r , ellerinde pizzayla ona baktıklarında
"fjeoldu? S iz de mi benden hoşlanıyorsunuz yoksa?" dedi dalga
•tçetek. *ile saçmalıyorsun ya, diye homurdandığında kızlar,
muzunda bir el hissetti O ğ u z ve h ız la arkasını döndü. İrem di.
'Şuraya geçtim, sorun olur mu senin için?
Oğuz, elini masadan çekip üzerini silkeledi ve en havah ses
tmufla. "Cet' s pizza baby." dedi. Evet. O ğ u z un İngilizcesi
smda bitmişti. İrem gülüp, başını salladı, birlikte kızın daha önce
gı!ip oturduğu m asaya geçtiler. ) ll oufıom çıkarırken, garsona ses-
İm i Oğuz. " H a n a ju m b o boy k a r ış ık ., . " Ç antasını ve MOMtımıt
mndalyeye fırlatıp k ız a d ö n d ü . "S e n ? '
"Bıou da ttynısındutt.
"U » ^ y e^ ı n ' bravo, ” dedi O ğ u z hafifçe alkış tutar i
H a ? ” dedi İrem k a§lartm hafifçe çatıp.
Karışık jumbo boy pizzayı tek başına gömen L
W l f l T ’in ilk turunu geçer. Kuraldır. Cğer orta boy faJaJ ^
şeydin üç hayırla uğurlar senin pizzanı da yerdim. ”
"J-lh, ben de onu diyecektim... YVlerve bahsetti ama a«]
dim tam. Iß ira z bahseder m is in ? ”
" W I R T. Wiese A ş k Testi. Iß u arada, İflilese olduğumu bu­
rnusun? Wiese demeğinin kurucu ve yöneticisiyim. Henüz
yok, tek üye benim ama ilerde genişletmeyi düşünüyorum.
"Cğlenceli görünüyor, jBen de üye olabilir m iyim ?”
"Tebrikler,” dedi O ğ u z elini İrem 'e doğru uzatın "İv
J ,• »
turu da geçtin.
"Teşekkürler... A m a kaç tur sürecek bu? Yani biraz. gM
ru r kırıcı gibi, ama eğlenceli de. Ş u ana kadar hiçbir erkeğe
lamayan benim iç in ... fa z la s ıy la eğlenceli. Tabularımı yıkıyorum
böylelikle, ßvet, sıra d a k i!''
"H m m , p iz z a la r jum bo, yani geç gelecek. V izzalar geleni
kadar hızlandırılm ış sözlü aşam aya geçelim o zaman. Hazır »1
sın r9 ”
"Cvet! ” dedi İrem ellerini yum ruk yapıp. K ıvır kıvır saçfon
döküldü yüzüne o an. " H a z ır ım . ”
"S o ru bir, a z sonra gelecek p iz z a n d a n son bir dilim kaldı
f im a çatlamak üzeresin, bir lokma yiyecek halin yok. O jjisßjjj
benimle paylaşır m ıs ın ? ''
"IPaylaşmam. Ç a tla y ıp öleceğimi bileyim, yine de yerim.”
"IfYleseliğin a ltın k u ralıd ır bu. JP izzam a dokunma!' Aferin.
S o ru ik i, pijam a sever m is in ? ’’
"Cve gidince üzerim deki her şeyi çıkarıp , pijamalarımı giydi-
ğimdeki h u zuru ta r if edemem. İP ijam a, en iy isi!”
'"¡Peki ya tuvalette tweet?”
Tuvaleti kullanma sebeplerim içinde boşaltımdan önce gtlit
iPeki ya pislik deyince aklına ne g e liy o r?”
"V islik yapmak. ”
«pislik yapmaktan kastın, arkadaşlarının eski sevgililerinin
tlerini retıoeetlemek, annelerinin yanında açıklarını söyleyip
/ i zor durumda bırakm ak, dalga geçmek gibi şeyler m i? Y o k s a
La ka bir pislik kavram ı m ı ? ”
"Tam da 0 dediğinden- ^Daha dün, en yakın arkadaşımın b a n a
g n ap c h a t ’ t e n b a n a a t t ı ğ ı y ü x m a s k e l i r e s m in i twitterda paylaş
tl,n! C n s e v d i ğ i m ş e y d i r p i s l i k / ”
«p e k i ş u n u s ö y l e . . . ü B ir m e s e b ir m eşey e gel b e r a b e r Kate
U pton m e m e s i s e y r e d e l i m d e m iş .”
m ese b ir m eşey e g el b e r a b e r K a t e U p to n memesi seyre-
Jetim d e m iş !" ^ ■ ■
■:
"A lıy oru m s e n i," d e rk e n O ğ u z , g a rso n p izza la rın ı masaya
y iflijtird i. i k i s i de p i z z a l a r ı n d a n b ir e r d ilim çektiler ve aynı anda
hirbirlerine u z a t ı p t o k u ş t u r u r g ib i y a p t ıla r .
"T am am a r t ı k s u s , p i z z a y e rk e n k o n u ş m a k istemiyorum."
"ğ a l i b a e v le n ec eğ im s e n in le . ”
"TBen de s e n in le . ”

"T am am su s , p i z z a m s o ğ u y o r . ”
"fls ıl sen su s , k e tg a b ı u z a t . ”

" P i z z a y e rk e n h i ç b i r şey u z a t a m a m . ”
" H a k lıs ın . ”
"B en ce d e . "
Bade’yi evine kadar bırakıp, eve geldiğim izde, Ali yatak
sına üzerine değiştirmeye gitti direkt. Ben de salona yaylak
ufaktan. M o n tu m u havaya atıp gelişine bir tepke savurdu
Yine her zamanki gibi, tam ayağım ın ö n ü n e düştü. Bir ~
ayaklarımın dibindeki tu ru ncu m o n tu m la bakıştık. Elimd^
sırt çantam usulca elim den kayıp yer ile buluşunca, Çıkardığa
kendime getirdi beni. “Sen ne tiksinç bir m ontsun ya,” dedim
Tunalaşarak. Evet. Tuna hayatım ıza yeni bir terim katmıştı %
nalaşmak’ İşe yarıyordu ama. S in ir strese birebir... “Senden
reniyorum. Zaten seni neden a ld ım b ilm iyorum . Turuncudan
tiksinirim aslında... Sen de k endine renk m i diyorsun? Ulın
san desen değilsin, kırm ızı hiç olam am ışsın. Arada kalmış çit
kin bir renksin. Sıcak da tu tm u y o rsu n . Yeşil montumu senden
ü ç kat daha fazla seviyorum. B ir kere adam gibi adam o, senin
gibi m i? O n u bir atsam tam kanepeye düşm üştü.”
“Yaprak,” dedi A li birden, b e n i korkutarak. Elimi göğsümün
üzerine koyup bir adım geri çık tım . “K o rk m a ... Ya da kork. De­
liriyorsun.”
“H a, şey y a... B u aralar n ö ro n la rım yine ‘ananı niyolayyeye’
m odundalar be A lik u şu m . Takm a sen, geçer.”
“Peki,” dedi gam zesini belli ede ede gülerek. “Alikuş,” dedim
birden. N e soracağımı b ilm e d e n , kapıya yaslanmış Ali’yi gö­
rünce d ö k ü lm ü ştü d ud a k la rım d a n öylesine. Durumu toparla-
m ak için yine işi daha da batırıp elim le göbeğimi tuttum. “Kiki
m u aldım ya ben?”
“Yaprak...” Birkaç a d ım d a aram ızdaki farkı kapattı ve eli®
koydu. “Güzelim senin ateşin mi var? Bak eğer hastalam-
?!; . kafan gittiyse bileyim, yani normal değilsin bugün.”
^„isleden? Gayet iyiyim ki ben. Kilo mu aldım onu merak
sadece --Sıkıyor da pantolonlarım bu aralar.”
« Ü ç ü n c ü kez sordun da aniden.” Elini alnımdan çekip, boy-
zaman,” dedi gülerek. “ B i r bakalım almış
y e r le ş tir d i. “O
ın kilo.” B ir anda beni kucaklayıp, omzuna attı. “Almışsın
biraz--
“Ay. Ali ya... indir! Ay korkuyorum bak!”
“İndireyim mi?” dedi beni hafifçe döndürürken. “İnmek mi
istiyorsun?
“Ali valla öğlen yediğimiz patatesler ağzımda şu an, valla k u |
s3iaa sırtından aşağı, döndürm e!”
“Duyam adım ?” dedi gülerek. Biraz daha hızlı döndürmeye
başladı. “Ali, ne?”
“Ali indir ya, valla m idem kalktı ne olursun... Ali!”
“Ali, ne?”
“Alikuş, en çok seni seviyorum var ya ohoo, sen en birinci­
sin. En çok-” Tokam kaydı saçlarımdan. Saçlarım ağzıma girdi.
‘Alimdir!”
Tek elini yukarı çıkarıp destek aldıktan sonra, tek hamlede
beni kucağına indirdi önce. Saçlarım gözlerimin önündeydi,
ama başım döndüğü için saçlarımı bile çekmedim gözümün
önünden. Ali hafifçe üfledi yüzüme. Yüzüm burun tarafından
azıcıkaçıldı. Biraz daha üfledi. Y üzüm ün gözüm de dahil küçük
bir kısmı gözüktü. G üld ü. “Kilo alsan da sorun değil. Kaç kilo
olursan ol, her zaman seni kaldıracak kadar güçlü kollarım ola­
cakbenim. Her zaman. Söz.”
“Kaç kilo olursam da m ı?”
“Kaç kilo olursan.”
“Baya... Böyle aşın olsam. Mesela şimdikinin üç katı ol­
sam?”
“Uç kat sen... Sevdim.”
O gün evde sadece ikim iz olduğumuz için biraz yerde yu-
varlandık ve tavla oynadık. Ali galiba bana bilerek yenil^.
zamanki gibi. Emin değilim. Tavladan sonra biraz da kâğ,t
nadık Yine ben yenince, huysuzlandım. Bilerek ycniliy0r^/s
değil mi" diye. GUldU sadece. Her zaman yaptığı gibi... AW.
saat 9'a gelirken yanlışlıkla kola döktüm üzerine. Yapıj llp
oldu çocukcağız, duşa girdi hemen “Sakın ben çıkmadan
beıı bırakacağım seni," diye tembih edip. Ben tamam dçyj^ ’
gitti banyoya. Sanki Ali'nin içine doğmuş gibi, annem aradİQ^
on beş dakika sonra. Acil eve çağırdı beni. M ontum u alıp jj.
yonun önüne gittim, usulca “Ali, ben çıkıyorum. Annem İjjİ
çağırdı. Tamam?’ deyip cevabım beklemeden tüydüm cv^
Cevap bekleşeni onuncu saniyede çıkardı o haliyle çünkü.
Apartmandan çıkıp, eve doğru yürümeye başladım,
epeyce karanlıktı. Kış ayında olduğum uz için pek kimse deyoL
tu etrafta. Ama sorun değildi benim için. Bizim yerlerdi ot»,
kır. Telefonum cebimde titredi birden. Gülerek açtım telefonu
“Alikuşum, yolu yanladım bile. Sen iyice kurulan, üşütme
mam?" deyip kapattım telefonu hem en, cevap vermesine mfi.
saade etmeden. Kapatmasam, inat ederdi çünkü. Yüzümde apm
bir sırıtışla, ellerim göğsüm ün üzerinde birleşmiş bir vazİMu
köşeyi döndüm. Köşedeki ortaokulun önünde her zamanla gibi
liseli oğlanlar saçma sapan m uhabbetlerinden döndürüyor]^
galiba, çevirmedim bile kafamı. Birkaç adım ilerledim ki, birin
geldi o taraftan. "Tanıdun," dedi biri diğerine. Üzerime alınıp
yıp, yürümeye devam ettim . Ayak sesleri hızlanıp bana doğru
yaklaşınca biraz panik olsam da kendi kendimi sakinleştirme*
çalıştım. Bizim mahallede ne olacaktı k i... Birden bir çocukl*
lirdi önümde. "Harbiden setisin.”
“Çekil önümden," dedim çocuğu ittirirken. O , ısrarlaboa
önümde dururken sokak lambasının vu rd u ğu suratına
ce bakınca, tanıdım çocuğu. B u gün B adc'nin yanındaki çooi-
tu.
"Bugün Bade’mn yanında bana artistlik yapan puftl*
dakı kız.,."

306
mi w Hcniier," dedin» ıokı neyi geçlrlrkt?» biienjjtrjfl

******
«S<*H W11*® vl11 » u n la n , o ro n p u l l l r ı ı i a rk a d a k i ç«h ııftıın
jm do|tru İttirdi. ‘"THefbnuıııı v eı"
* «|s|.tlı veririm, dedinı ıırkudııkı çocukun Hlcrıııılrıı k11rtıı-
v,„a kaçarken.
**Ilıt dedi ünümdeki büyük l>iı sc*ı i11k.ıııİtlikle,
yine alğifi' kütü kokan ııztın boylu arkadan yakalfldı, Kafa
ok yerinde değildi, her hallerinden belliydi. İki kolumdan
ıiiısikı tııi ıit arkadaşı, tek Ilıcağıyla da ayaklarımı sabitlrmışiı.
•ftkr.li' öteki esmer olan yaklaştı, ctiplerimi yokladı ve ne kadar
ijrciıscm de bilicin telefonumu. "Adı neydi lan onun? 1la?!"
-'Söylemeyeceğim," dedim bayımı dik tutarak,
■•Hak kızım, yemin ederim keserim gırtlağım." lîlindc tele­
fonola» elini kaldırdı. “Söyle dedim!"
Korkudan nefes alış verişim iyice hızlanmaya başlamıştı,
nııa korktuğumu belli etmemek için olabildiğince g(,iç)ü dıır-
jjjîiya çalışıyordum. Eli havadaydı, her an suratıma inecek bir
tokatla yerle bir olacağımı bile bile dimdiktim. Esmer olanın
sabrı iyice tükeniyordu. “Söyle, adı ne lan?!” diye sorunca tek­
rar, içimdeki bütün korkuları daha da körükleyecek bir ses duy­
dumsolumuzdan.
“Ali!” diye bağırdı o ses, “Adım Ali ve eğer o kızı bırakmaz­
sanız ben oraya gelene kadar, ikinizi de ağır sikerim.” Adımla­
rını hızlandırdı AJi, yanımıza gelince beni çekip aldı direkt ve
sımsıkı sarıldı. “Korkma,” dedi başıma dokunup, “Ulan puşt,
gücün sadece kızlara mı yetiyor senin? Adamsan benim karşıma
çıksana!” Beni usulca kollarından bırakıp, ileri itti. “Yaprak sen
evegit çabuk.” Başımı salladım ‘gitmem’ der gibi. “Yaprak, git
dedim1
“Gel,” dedi esmer olan bir adım geri çekilip, “Senin karşına
Simdi çıkıyorum. Hadi.,. ”
“Yaprak, eğer arkamı döndüğümde seni burada g ö r ü r s e m
a f f e t m e m seni,” dedi ve ittirdi beni gitmem için. S o n r a , o iki­

307
sinin yanma gitti sinirle. Esmer olanın yakasından tu *
Çenesine sağlam bir y u m r u k geçirdi. O kadar siniri«,
b u n u o n u yıllardır tanıyan biri o larak çok net anlayabil’ I
B o y n u n d a k i d am arları daha ön c e h iç o kadar net
tim . U z u n b o y lu o la n geri çe k ild i, te le fo n u m o ara ve
E s m e rin elin de y d i y a ... K ü t k ü t atan k a lb im in üzerin
tird im e lim i. “A lla h ’ım ne o lu r ,” d e d im . Etrafa baktım ralli
ni g ö re b ilm e k iç in am a kim se y o k tu . O k u l önüydü ' » IP :
evler arka tarafta k a lm ıştı. K o şsam gitsem , bırakamam" *!!?
sam, e lim d e n b ir şey g e lm iy o r ... K ilitle n m iş bir halde W
iz le d im . Ö l ü m ü n e b ir b irle rin e v u ru y o r, yerlerde sfim t i S l i
lardı. A li, e n s o n u n d a ç o c u ğ u n b o ğ a z ın d a n tuttu e l i n e ^ l
kavgayı. O k u l u n d e m irle rin e d o ğ r u ittird i. O sırada,
karıştı kavgaya. Tekrar karıştı o rtalık . B u defa ben de U
K o ştu m , k o ş tu m , k o ş t u m ...
Sanki rüyada g ib i k o ş u y o r ko şu yo r, b ir tü rlü u laşa n as n ^
yanlarına. B e n d ah a y a n la r ın a u laşa m a d an bir sessizlik ol/*
İkisi de aynı an d a geri ç e k ild i. B acaklarım daki güç iyice gjjjj
an. K o şm ay ı b ıra k ın , a d ım d a h i a ta m a d ım . A li, okulun demir0
lerine d ay an m ıştı, d iğ e r ik isi o n a b ak ıyo rd u . Elim i göğsümgn
üze rin e k o y u p , z o rla y a n la r ın a g ittim . B e n im her acı dolu adı­
m ım d a , o n la r d a b ir a d ım geri ç ık ıyo rlard ı. Ben iyice yanlara»
yaklaşınca k o şm a ya başladılar. B e n de onlarla birlikte... Ali’nin
y a n m a g id in ce yere k a p a k la n d ım . “A li,” d e d im düştüğüm yer­
d e n kalkarak. “A li’m iyi m is in ? ” G ü l d ü . “Bakma,” dedi. “Neve
A li,” d e d im iste m sizce yaşlar g ö z ü m d e n akarken. “Yaprakbak­
m a . . . ” E lim i tekrar g ö ğ s ü m ü n ü z e rin e koydum . Sanki dünya
d u r m u ş , b e d e n im d u r m u ş , b e y n im d u r m u ş gibi... Gözlerim
A li’n in y ü z ü n d e n aşağı d o ğ r u ka y d ı. E lin in olduğu yere... Göğ­
s ü n ü n sol ta ra fın ın b ira z a ş a ğ ıs ın a ... “Yaprak bakma,” dedi ta
e lim i a ğ z ım a g ö t ü r ü p ç ığ lık atınca. Bıçaklanm ıştı. “Ali,” dedim
tekrar. U s u lc a yere ç ö k t ü d u v a r ın d ib in d e . M ontum u çıkardım
h e m e n , o n u n o g ö r k e m li v ü c u d u iyice düşerken kollarımınan­
sına k a rn ın a b a s tır d ım .

308
»Seni kan tutar, bakma,” dedi kollarımı başına dolarken ben.
■•Telefonun--.” Ellerim titriyordu. “Telefonun Ali...” Eliy-
cofinanının cebini gösterdi. Güç bela buldum. Ve üçüncü
yememde anca tutturdum doğru rakamları. “Alo...” dedim
.yarak- “Arkadaşım... Arkadaşım ...” Dilim varmıyordu bir
ju Çıkmıyordu ağzımdan kelimeler ağlamaktan. Tek eklim-
hâlâ kucağımda yatan A li’nin başını tutuyordum. “Uygar or­
dulunun oraya acil ambulans! Arkadaşım... bıçaklandı. Acil
Allah kahretsin, acil!” diye bağırdım telefondaki sese büyük bir
öfkcylc- Telefonu kapatmadan bıraktım kaldırıma. Ali öylece
hana bakıyordu. Konuşmak isteyip konuşamıyor gibi... Saçla-
ıslaka. Yeni duştan çıkıp geldiği için. Dinlemezdi ki beni...
Dinlese ah... “A li’m dayan,” derken ben, elimi sıktı Ali. “Hep
benim yüzümden A li... ö z ü r dilerim ...” Gözyaşlarımı koluma
sildim. “Özür dilerim A li... Yine koca kafalılık yaptım. Özür
dilerim.” Hafifçe sıktı elim i. “Deme öyle,” dedi usulca göğüs
kafesi bir kuşunki gibi hızlıca inip çıkarken. Daha da ağladım.
Boynum daki atkıyı çıkardım, sardım boynuna. İncecik çıkmış­
tı dışarı. Tek elimle, kanayan yarasının üzerine bastırıyordum
üzerimden çıkardıklarımı.
Önce ellerimde hissettiğim güç azaldı. Sonra gözleri kapan­
dı usulca. “Ali, kapatma gözlerini... Korkutma beni gözünü
seveyim...” Kapanan göz kapaklarına dokundum tekrar açması
umuduyla. Hıçkırıklarım iyice geceyi inletiyordu gözyaşlanma
sarılarak. “Ali, yalvarıyorum bak ne o lu r... Bak ben kaldıramam
Ali... Yemin ederim ölürüm . A li... A li’m ...” İyice sokuldum
yanma. Daha sıkı sardım başını. “A likuş... Bak saçların ıslak.
Üşüteceksin... A li... Ü şütürsün. Ne olur aç gözlerini... Bak
valla kaldıramam A li... ” Kucağımda sessizce yatan Ali’ye ve ses­
sizce yanağında duran belirsiz gamzesine baktım. “Ali ne olur
susma bak, cidden dayanamıyorum ben. Ali... Öldürme beni
Ali nc olur..."
Telefonu tekrar aldım elime. Gözlerimdeki bulanıklıktan se-
(emesem de num aralan, güç bela Gökhan'ı aradım» tCîokhan
yetiş... Gökhan ne olur, bak Ali konuşmuyor, ne olur Q(j|j
ne olur Gökhan bak ben dayanamam. G ökhan yemin e d * 1
konuşmuyor... G ökhan...” N e diyordu duyam ıyor^,tl ■*"
“Okulun orada... O kulun yanında... A li uyuyor, kotıvilmf
Gökhan... Gökhan bak gel sen bir şey de ne olur..." ||gll
eli yana düşünce telefon da benim elim den kayıp düştü i I
“A li...”
Kaç dakika orda durdum , am bulans ve diğerleri ne
geldi, hiçbir şey hatırlamıyorum. Tek hatırladığını şey, Ali'm"
ambulansa taşınması ve benim peşinden binm ek istemem
Sinan’ın ise ağlayarak beni tutması. O kadar... Kendime inşam,
genzini yakan o iğrenç hastane kokusunun sindiği nevresimler
le, herhangi bir hastane odasında geldim.
Başımda annem duruyordu. İlk birkaç dakika her şey rüyj
gibi geldi, derin bir nefes aldım . Sonra tekrar belirdi beyninıd
görüntüler. Uyanalı bir dakika olm adan, kolumdaki serumun,
karıp ayağa kalkum. “Yavrum,” dedi annem ben aniden kalkın,
ca. “Kızım yat, ne olur. Kendinde d e ğ ilsin ...” Ayakta durmakta
güçlük çeksem de, annemi de ittirip çıktım odadan. “Ali? Ali
nerede?” diye bağırdım hastane koridorlarını çınlatarak “Ame­
liyata aldılar,” dedi annem sessizce. “Nerede? Orada beklemek
istiyorum,” dedim tekrar ağlamaya başlayıp. “Anne nerede?
Diğerleri nerede?” derken G ökhan’ın bağırışlarını duydum
koridorun sonunda. H em en oraya doğru koşmaya başladım.
Bir hemşire ile tanışıyordu. “N e dem ek sizin kanınız olmaz?!"
Gözleri kıpkırmızıydı. Sinirle elini kolunu savuruyordu orayı
buraya. “Ne sikime yarayacak bu kan benim kardeşime vere­
meyeceksem?! İstemiyorum ulan o zaman,” dedi elini hızlıca
duvardaki aynaya vurup defalarca. “Sikerim böyle işi!”
“Beyefendi lütfen, zorluk çıkarıyorsunuz şu an!"
“G ökhan...” Ağlayarak, eli kanayan G ökhan’ın yanma git­
tim ve sımsıkı sarıldım boynuna. “G ökh an, sen bari yapnu ne
o lu r... Bak sana da bir şey olacak, ne o lu r ...” Gökhan u ıomuz­
larını ıslatana kadar ağladım . B ir hem şire gelip Gökhan m kuca­
ğımdan aldı. “E liniz,” dedi G ök h an ’ı çekip.
•‘jstcmiyorum,” dedi Gökhan sertçe. “Gerek yok."
“Oğlum bak sen b a ri üzme bizi,” dedi annem de ağlayarak;
“Hak arınen de y o ld a , b ir de seni bu halde görmesin."
G ökhan sa k in le şip , o tu rd u k o ltu ğ a eli için. Sustu. Ama bu
defa sessizce gözleri konuştu. Usulca süzülüy o rd u yaşlar göz­
erinden. Ağladığından onun bile haberi yoktu, emindim. O
kadar ağlamıştı ki, artık istemsizce akıyordu yaşlar. Annem bu
defa güçlükle ayakta duran bana sarıldı. “Anne ameliyathanenin
önüne götür beni ne olursun,” diye yalvardım. Annem usulca
sallayjp başım, girdi koluma ve oraya götürdü beni.
Sinan, Zeliş Teyze ve Melike Teyze bekliyordu ameliyatha-
nenin önünde. Bir süre orda durup ağladık Saatler geçse de,
çıkmıyordu içerden kimse. Zeliş Teyze’nin omzunda ağlarken,
«Oğuz,” diye sordum. “Kayboldu ortadan,” dedi bana bakma­
dan. “Ben onu bulmaya gideyim,” dedim birden ayağa kalkıp.
Heps* panik olsalar da, iyi olduğumu söyledim. “Oğuz’u bulup
geleceğim beş dakikaya... Biliyorum ben nerede olduğunu.”
Duvarlardan tutuna tutuna Oğuz’u aramak için yürümeye
başladım. Oğuz ağlayamazdı. Yapamazdı. Kesin, bir köşede ba­
caklarını toplamış, öylece duruyordu o, bilirim... O daha kötü
olmuştur kesin. Korkmuştur da... Köşeyi dönünce, en dipteki
karanlık tarafın olduğu yerde bir ayak gördüm. Zorla da olsa
gittim yanına. Tam tahmin ettiğim gibi... Koltuklann yanı­
na, köşeye yere oturup dizlerini kamına kadar çekmiş, öylece
karşıya bakıyordu. Oturdum önüne hemen. Bir süre fark et­
medi beni. Ayağına dokunca çevirdi gözlerini bana. Pespembe
olmuştu yanakları. Kim bilir neler geçiyordu aklından... Daha
da yandı canım. Açtım kollarımı iki yana. “Gel buraya,” dedim.
Bir süre öylece yüzüm e baktı boş boş. Yineledim. “Gel... "Yine
tepki vermedi. Bu defa ben tuttum yakasından, çektim kendi­
me. Dediğimi yapıp kafasını omzuma gömdü. Sarıldı sımsıkı.
Oğuz... 17 yıldır ne sünnetinde, ne öğretmenlerden dayak ye­
diğinde ne de babaannesinin ölümünde tek bir damla gözyaşı
dökmeyen, dökemeyen Oğuz, sürekli acı çekerken bile gülen
Oğuz... Omzumda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

311
“Yıprak bir ¡¡ey olm az değil m i? Güçlütlür Ali değil
maz. Hem... Valla bak eğer uyanırsa, bir daha kızdırmaya*,
onu... Bak yemin ederim her dediğini yapacağım. Yemin?
rim,” dedi o m zum a akarken gözyaşları. “Yemin ederim. »
O ğ u z , o m z u m d a ağlarken bir hareketlilik oldu. Hemen
radım yerim den ve koşmaya başladım. O ğ u z da peşirnderı^'
K oridorun başına gelince d u r d u m öylece. İçeriden çıluyo^
d ı... D o k to r ... D u r d u ... M askesini in d ird i... Vekonı^m"
E lim i k a lb im in üzerine k o y d u m t ü m d ünya o anda olabildi^,
sessizken... “A l i . . . ” d ö k ü ld ü dudaklarım dan. “Ne olur g,
r a k m a m ış o l... B e n i... B iz i...”

Eli
dan b
gelen
nhniı
beyn:
biri s
kavg
min
(azla
anlıj
rido
tim.
ki a
bile
gitt
İy
kıp

kjp
O t u z Ü ç ü n c ü B ö lü m

gjim kalbim in üze rind e beklerken, kulağım daki uğultular­


da bir süre doktorun sözlerini duyam az o ldum . “Elimizden
gjeni,” dedi. “Yaptık,” dedi. “Bekleyeceğiz,” dedi. Bunlar bey-
jjjjjjin içinde bir türlü birleşmedi birkaç dakika. Uyuşmuştu
j^ynim- Algılayamıyordum dünyayı. N orm alde de çok akıllı
Ijİjİ sayılmam, avizelerle konuşur, çiçeklere sataşır, kumanda ile
kvgiederdim ama... O anki öyle bir şey değildi. İlk kez beyni­
minbu kadar olmadığını hissettim. Sanki vücudum canım daha
fi/byanmasın diye, düşünebilme yetimi doktor konuşurken o
jnhgına kaybetmiş gibiydi. Boş gözlerle ağlayarak doktorun ko­
ridorda ilerleyişini izlerken Oğuz’un om zum daki elini hisset­
tim.‘Oğuz, ne dedi?” dedim. Ya da belki de diyem edim ... San­
lı algılayamıyordum dünyayı, kulağıma kendi konuştuklarım
13egelmiyordu o an. “Oğuz, ne dedi doktor?” dedim doktorun
gittiği yöne bakarak. O ğ u z cevap verm eden daha, Sinan yetişi
dyanıma. Dd om uzum d an da tu ttu . Başım ı ona çevirdiğimde
kıpkırmızı gözlerle bana bakıyordu. “İyi olacak... Korkma."V .;
“İyi olacak değil mi?” diye sordum tekrar gözyaşlarını kıpır
kçnrdalgalanırken gözlerimde. “İyi olacak değil mi Sinan?”
“İyi olacak Yıprak. Olmak zorunda. Beni geç... Gökhan’ı
W«. Oğuz’u geç— Sen burada böyleyken, annesini son kez
Edememişken... Kolay kolay gider m î o? Yapar m ı Ali? Ha?
Nezaman bizi bıraktığını gördün onun? Gördün mü?” Gö*fe^
rindeki yaşlardan bir tanesi süzüldü yanaklarından bir
yukarı dans eden adem elmasına doğru. “Ali ben |||jşllm
bileli ben ne zaman ağlasam, ne zaman gülsem., • » a
şımda her kahkahamda yanımdaydı. Olmaz Yaprak. İ)^ | 'l '*-
kadar berbat hissediyorken kendimi beni yalnız bırakma- İ 1
pamaz... Hisseder. O hisseder... Anlıyorsun değil mi?
ne gel,” dedi tekrar sarsarken omuzlarımdan. “Ağlama V
gel!”
“Sinan haklı,” dedi Oğuz birkaç adım atıp Sinan’ın ta
nmda durarak. Beynimin buzları iyice çözülüyordu î .
netleşen görüntüden çıkardığım kadarıyla. Göğsümün üz)*
deki acı, onlarla hafiflemese de katlanılabilir boyuta geli
usulca. “Ali’ye hep güvendim ben. Ne olursa olsun n t;
L ı
bırakmaz. » ’
“Eğer Ali’ye bir şey olursa,” dedim dudağımı h a fifç e M
“Olursa yaşayamam ben...”
‘Yaprak!” diye bağırdı koridorun ucundan Gökhan. Sinanve
Oğuz kenara çekildiler Gökhan’ı görebilmem için. “O cümle-
yi bir daha kurma. Ali uyanınca ona söyler, gülersiniz birlikte
Çünkü bu... Çok komik. Ona bir şey olmayacak.”
Elimi ağzıma kapattım bağırarak ağlamamak için. Göğ­
sümdeki acı, duygulara karışınca iyice coşkun bir deniz gibiy.
di göğsüm o an... Gökhan da bize doğru gelirken, diğer elimi
de bastırdım ağzıma. Ağlamak istiyordum. Ali’nin uyanacağım
inansam da... Güvensem de onun içindeki güce... Ağlamak
istiyordum. Onu birazdan sedyede götürürlerken, öyle gör­
meden önce ağlayıp atmak içimdekilerin bir kısmını... Yoksa
duygularımın hepsi birleşirse ben atamadan... Ve hep dimdik
Ali’mi görürsem öylece orada... Öyle bir ağlardım ki, bu deia
ne kalbim ne beynim dayanabilirdi o duyguya, geberene kadar
da susmaz, ağlardım. Gökhan da gelince yanımıza önce oçekti
beni kendine sarıldı ben ağlarken. Sonra birinin daha sanldığnı
hissettim... Sonra diğeri... Biz ne zaman böyle sanlsakkip*
nadir olurdu bu, Ali olurdu beni kucaklayan. Hepimizi belki
de... Daha da ağlayasım geldi bunu düşünce. Artık gözyaşlao*11
■ sacjece hıçkırıyordum. Ve içimden hiç durmadan Al-
^ ediyordum.
|fw |>ırn ne olur... Ne olur, A li’me bir şey olmasın. Eğer
. eVolursa... Yemin ederim, yaşayamam. Yemin ederim
0-09bır* \

B iS i gözlerimi yoğun bakımın önündeki oturma yerlerin-


ernin kucağında uyurken buldum . Gözlerim o kadar
rdu ki ağlamaktan, bir süre açamadım onları. Başım ağn-
?ğ/ğ. Dünyadaki en berbat histi o. Ağladıktan sonra oluşan
1° jipsi... Gözlerimi biraz zorlayıp açınca iyice, karşı tarafta
-ITeyzeyi gördüm. A li’nin annesi... Hemen ayağa kalktım
_anla Kalbim hıphızlı atmaya başladı. Yanında Tekin Amca
İİİdı... Gül Teyze başını Tekin Amca’nm omuzuna yaslamış
ILjr Tekin Amca ise onun saçlarını okşuyordu yorgun yü-
0 kadar bitkin görünüyorlardı k i... G ül Teyze beni gö-
ftö ayağakalktı direkT. Sımsıkı sarıldı bana... ‘Yaprak kızım,”
Jedises*titrerken. “K ızım ...” Ellerim i onun boynuna doladım.
Öpüverdim ağlayan yanaklarından ben de ona eşlik ederken.
"GülTeyze... Ağlama ne olur... A li hisseder, üzülür...” Biraz
dahasıkı sarıldı ben öyle deyince. Gözyaşlarını omuzlarımda
hissedince biraz daha burkuldu içim. Bir süre öyle ağladıktan
sonra, beni saran kollan çözüldü. Yüzüne baktığımda, gözalt-
lanndaki morlukları çok net bir şekilde görebiliyordum. Sanki
yazıngördüğüm Gül Teyze’den on yaş daha yaşlıydı o an gör­
düğümkadın. Elini tuttum, o daha bir şey diyemeden. “Ali sizi
çoközlemişti... Sizin geldiğinizi hissettiği an, şu an bulmaya
çalıştığı yolu daha kolay bulacaktır. Gerçekten...” Son kelime­
yititreksesimle söylediğim için çocuk gibi çıkmıştı sesim. Bu
onugülümsetti. Gözlerim Tekin Amca’ya kaydı usulca. Zorla
daolsagülümsedim selam vermek için. Başıyla onayladı beni.
Normaldeşen şakrak olan G ül Teyze ve Tekin Amca’da da gü-
leeekhal kalmamıştı normal olarak.
•ckrarköşeme geçecekken ben, Sinan’ın babası geldi, yanın­

315
da da Sinan... Önce Tekin Amca ve Gül T e y z e ’y e Sc]4
ler, sonra bana minik bir işaret verdiler yanlarına gitme
Anneme ‘gidiyorum’ der gibi baktıktan sonra Ömer
Sinan’ın peşine takıldım. Bahçeye çıktık önce. Yeni y • ^
lamaya başlamış sabah güneşine adapte olamadı gözlen ^
başta. Gözlerim yana yana, banklardan birine doğru ileri111
Sinan’ın montunun kenarından tutarak. “Otur kızım
Ömer Amca en içten ses tonuyla. Cebinden bir
“Seni emniyete götürmek istemedim bu halde...
verirsin. Ama bir bak şuna... Dün gecekiler bunlar mıy(^1p lt,
“Evet,” dedim müthiş bir öfkeyle. Kan beynime 1|^M |
adeta onları tekrar görünce. “Bunlardı.”
“Peki kızım,” dedi telefonunu cebine tıkıştırırken “fi
bah gelip, teslim oldular. Kafaları da iyiymiş galiba, ayılma &
man olup korkup gelmişler.”
“Baba,” diye araya girdi Sinan aniden. Ayağa kalkan bak
sının karşısına dikildi. “Bir şey soracağım. Şimdi o iki orospu
çocuğu, sırf pişman oldular diye ve yaşlan 18’den küçükdiye
Fazla ceza almayacaklar öyle değil mi?”
“Sinan, ne olursa olsun ben senin babanım. Düzgün ko­
nuş... Ayrıca,” dedi gözlerini kaçırıp. “Bizim yapabileceğimiz
bir şey yok. Yasalar ne derse o olur.”
“Düzgün falan konuşamam,” dedi başını biraz daha dikleş­
tirip. “Ve... O iki ‘orospu çocuğu’ çıkarsa dışan, gezerlerse elle­
rini kollarını sallaya sallaya baba... Yemin e d e rim ne sana nede
adalete inancım kalmaz.”
“Sinan!” diye kükredi Ömer Amca. “Üzüntünü anlıyorum
ama ileri gitme... Ben de üzülüyorum, ben de kahroluyorum
ama elimden bir şey gelmez!”
“Umurumda mı? Benim kardeşim orada o haldeyken... Si­
kimde değil. Eğer o iki puşt çıkarsa dışarı, ben gebertirimonl*
n,” dediğinde Ömer Amca elini kaldırdı yukarı. “Vursam babı
H adi...”
“Sinan,” dedim kolundan tutarak. “N e olursun yapn»--
“Sinan, yorma beni oğlum . Ü zm e beni..." dedi Öm er Amca
onun havadaki elini aşağı indirerek. Sakinleşmeye çalışıyordu
( j t n e r Amca, gözlerini ara ara uzunca kapatıp derin nefes .ılıijin-

dan anlayabiliyordum.
“Ne olur ki? Ben de içerim. İçmiştim, yaşım da 17... I ladi
ueni salın biraz daha, birini öldürürüm der çıkarım işin içinden.
Olamaz mı? Bal gibi olur bu siktiğimin adalet sisteminde. Beş
«j| sonra yine gelccck o herifler karşınıza. Biri diyecek sarhoş­
um karımı vurdum, diğeri diyecek haplıydım arkadaşımı kes­
rim- Hiçbir bok yapamayacaksınız.”
"Sinan!" diye bağırdı Ömer Amca tekrar. “Gelme üzerime!"
“Gidelim,” dedi Sinan babasını dinlemeyip. Elimden sımsıkı
wtup sürüklemeye başladı beni. “Korkma Yaprak.., Adalet dc
yerini bulacak. Ali bir uyansın da...’

-JHHt
Üç gün geçti. Hastane koridorlarında uykusuz geçen tam
üç gün... Annem ne kadar zorlaşa da eve götürmek için, bir
dakika bile ayrılmadım oradan. Hiçbirimiz ayni madik. Oluıl-
dakilcr duymuşlar üçüncü gün. Bir sürü kişi geldi ziyarete.
Güçlü durmak istedim ama beceremedim. Her gelene ağladım.
Gökhan, Merve gelince iki gündür tuttuğu gözyaşlarını tekrar
saldı. Ağladı yine sarışınının omzunda. Oğuz deseniz kimseyle
görüşmek istemedi. Kim gelirse gelsin kendini yangın merdi*
yenlerine atn onlar gidene kadar. Sinan zaten ölü gibi, kimseyle
konuşamadı bile...
O gün akşam saat 4’e gelirken bitkin düşmüş bir durumda
duvann dibinde oturuyordum ki Barış'ın “Yaprak” demesiyle,
geldim kendime. Panik içindeydi. Kıpkırmızıydı yüzü geldiğin­
de, belli ki koşmuştu... “A li... İyi mi?” Cevap vermeden başı­
mı usulca salladım. “Yeni duydum ... Gerçekten," dedi yanıma
Çökerken. “Gerçekten çok üzgünüm şu an. Eminim uyanacak-
Uf O, güçlü biri. Fazlasıyla...* Elini elimin üzerine koydu
6% vermek için. "Uyanacak,” dedim fısıltıyla karışık.
“O kadar kötü g örü n üy o rsu n k i... E l i m d e n gelse cUj
an kalan ö m r ü m ü n yansım o na ve rird im . U yanm ası'
“Sırık,” d e d im gülerek. “Yeterince ağladım zaten o "
ağlatma.»
“T am am ... N e y a p m a lıy ım seni m u tlu edebilmek ‘ • S F
“Gerçekten h iç b ir şey... ”
“Peki.. dedi d e rin b ir iç çekip. “B ari yanında biraz p l
m a iz in verir m is in ? ” niJ-
“G alib a ağlayacağım ,”dedim dolan gözlerim le Banş’ı^ ı
H e r zam a nolduğu gibi gülümsedi. “Ağlıyorum.”
“Ağla,” dedi elini omuzuma atıp başımı omzuna yasbrU,
“Birlikte hiç gülmedik ama... Galiba birlikte ağlayabilirimi
Ve sanırım en insan tarafım Banş’a karşı ilk kez yumuş*},
İlk kez beni değil, gerçekten Ali’yi de önemsediğini hissettim
Gerçekten hissettim... Akşama kadar seçtiği kelimelerden,hj.
üne tavrına kadar her şeyi ile... Sadece benim üzülmemedtgl
Ali’ye bir şey olma ihtimali için de üzüldü. Acılanma ortakolan
herkes gibi o gün, o da özeldi. O ... Yani Barış... Belki deüt
defa... Sırık değil, Barış’tı o an benim için...
İ^ftasianeden, Yaprak1in yirminci kez 'artık gidebilirsin- demesi
gerine içi hiç rahat olmayarak çıkarken, iki adımda bir arkasına
hktyordu İBanş. TBir yanı gitmek istemiyor, diğer yanı Yaprak'm
e0in etlerde olduğunu s ö y l ü y o r d u . B elki de b u kadan bile fazla
foıim için diye geçirdi içinden. O n u n daha çok arkadaşlarına
ihtiyact olduğunu b i l i y o r d u ç ü n k ü . O t o m a t i k kapı açılıp d iş a in
çkbğında. ancak t a m a m e n ö n ü n e d ö n e b i l d i . T e le fo n u n u çıkardı.
Kapatmıştı h a s t a n e d e y k e n k i m s e a r a m a s ı n d i y e . .. Siyah ekran
}^uazaMfndüğünde s a a t i n Ç 'a g e l d i ğ i n i g ö r d ü . Yle kadar hızlı ve
u kadar yavaş geçti o n c a s a a t d i y e d ü ş ü n d ü . Birkaç saniye sonra
ite cevapsız çağrılar m e s a j ı g e l d i . K o r k a r a k açtı mesajı... Tam
32 kez aranmıştı. K o ç , ta k ım sınıf arkadaşları...
a r k a d a ş la r ı,
Jflaç vardı o gün. Yaprak ile id d ia y a girdikleri... Um a A li’nin
hastanede olduğu haberini a ltç a , maça gitmeyip koşarak hastaneye
gelmişti. Önem li bir maçtı v e takım kaptanı olarak orda olmaması
felaketti onlar için am a ... A k it başından gitmişti haberi duyunca,
»olursa olsun tek bir saniye düşünmeden öylece bırakmıştı onları
orada. Hem A li için korkmuştu hem Yaprak için ... A li, rakibiy­
di a m a , ona bir şey olma ihtim ali bile midesinin düğümlenmesine
fo l a ç ıy o r d u . Yle düşüneceğini, ne hissedeceğini tum kestiremese
it; tek bildiği şey onun ölmeyi hak edecek son kişi olduğuydu.
K aşların ı ç a t t p tekrar kapattı telefonunu. YYlontunun şa p k a s ın ı

pçırip k a fa s ın a , yü rü m eye başladı. B ir k a ç a d ım d a h a s ta n e n in

Af ta r a fım ulaşıp k ö ş e y i d ö n m e s i i le d u r m a s ı b i r o ld u . Ç ü n k ü bir


1*2 g ö r d ü okullarından. (D u v a r ın d ib in e ç ö k m ü ş , ağlıyordu. Çeki-
¡ İ S ı/(ittiw< y itti /ıt'H/ım " İ y i i m m ? İ m m m i l>akıUill(f
S o m a lıulıaı ayağa k a lk tı g ö z le r im k u r u la y a r a k . l y ’(yi#l .
" K U i m o k u ld a n s ın d e ğil m i ? A l i ' n i n y a n ın a m
P o radan g e liy orum . İstersen g ö tü r e y im t e n i . . , J ljB
" H a y ı r . ,. ’’ dedi k ız e lle rin i s a lla y ıp h ı z l a , b id e m in » :
" id e d e n ? " dedi B a r ı ş ş a ş ır a r a k , a d ım ta m h attrlaya| jj|

sarışın k ız a .
"Boş ver nedenini. A l i . . . iy i m i? Uyanm ış m ı ? ”
"H â la uyanmamış m aalesef, ğ e r ç e k t e n , neden burada durup
aûltyorsu- 13u arada a d ın n e y d i?
" İB a d e ,” dedi k ız burnunu çekip. " B a r ış ’sın sen değil ini?"
" C v e t . . . B a rış. Q el götüreyim seni yan larına.”
" g id e m e m ,” dedi B ade tekrar ağlam aya başlayıp. "Tğğm
y ü z ü m d e n . . . ” Çilerini yüzüne kapatıp tekrar çöktü yere.
n im . .."
"Şşş, ağlam a,” dedi çocuk panik içinde ve o da yere çokta
" n e seni« y üzü nd en ?”
"Benim yüzüm den... O k a n . . . O k a n benim eski sevgilimdi,
O gün beni rahatsız ediyordu, f i l i . .
"A nlam ıyorum ... O k a n k im ? ”
|O k a n . . . A li'y i bıçaklayan k iş i .. . (D uyduğum da, öleceğim
s an d ım . O k a n bıçaklam ış... f i l i ’y i." K ı z her kelimesinin siy
n u n d a hıçkırıyordu. " A li’ye bir şey olursa dayanam am ben...
ğ e r ç e k t e n .. . ”
"T a m a m , sakin o l . .. O lm a y a c a k bir şey, ” dedi Barış kuıya­
tış tıra b ilm e k için en sakinleştirici ses tonuyla. "B a k gel götüreyim
seni y a n la r ın a . B e lk i iyi gelir. ”
"Asla cesaret edemem. Bakam am o n la r ın yüzlerine. Sili­
den. . . ”

" B u r a d a m ı bekleyeceksin s a b a h a k a d a r ? ”
"g e re k irs e . ”
"Yapm a... M aclî gel e vine b ır a k a y ım seni. S ö z fili te* |
haberi alır alm az sana h a b e r ve receğim . ’’
"istemiyorum. ”

320
'"fin M nutıu nu I Ilı'y u b it %uy k #
0 ılf.. "Ilıiıh
■ tiınh, till&ıı/ tmİKm tlaHfl (lii'Mlhulıvtlet uure
Thlfiy kullutındunlulufiutulffi kııldıtdı, fhı bodurdıtvm#
urluWMSî"M ,i hft&mfiüfiijjlı(İttttttrfttthfcülibu,,, HİI'yt0§ıh
î t l i OHUI I i ' f l mOttlaltp dutmuşlu (Ifjlayu
IjnilH,, yiıınnııldıım'tl durunııkı*, ounundubitı^onuhldnfark
Jı /(//' Mi İlanı içindimyinı>, Işh' utjktH»eummtt buytiıu,
ÜhwmW -W'hafifi bit kıaıtı mıramındukul Mvudun, onunyilti
İnıl/ızi ¡ocuk[/(Muf)hıiunuşk,,, /lıı mdahasııyLRiMMntsıih.
jlğğjtı, enderindeİlintiniliflini:',. îlade'yudeUtUİdUıı un/#*•
İ0Uİ/I, İlenbilebukudur ujuluymnutn, ıı ûpholdufjuudununo
Ujftınlımıııınunekuduru*ulüymdut, 1[ıitndebirneııı (mutimjİM p
uhhı/jı birolunyUiUndvn.,, Kimbilir rutıı mkadaryanıyordur
¡¡¡ufgeçirdi içinden, fakbirtemennimvurdt lantı'dunogut'M ,
"filıı ulumuultıitıı lanıim, ,, () ¡¡oruflulıuntu neuen»atken,
01111ııbukudurerkenııltıınnhaknulıkulur, Ltiljvn fantim,onu
huuca1teııdiklerı içinyenyönderaramıza,,,"
Akşam Barış gittikten sonra, bir hemşire çıkageldi. *Bir^
dilerse beş dakikalığına içeri girebilir," dedi. Hepim» Goj-jv
re'ye baktık aynı anda ayağa kalkıp. Güçten düştüğü içinTt^
Anıca tutuyordu ellerinden. Ben de onıı yoğun bakın kW
ğine götürebilmek için diğer elinden tuttum. Kapının önüm
geldiğimizde ellerimizi bıraktı, önce eşine baktı, sonra bam
"S ııiıı de sevgini»! götüreceğim... Ayağa kalkması için*Bit
le dedi gülümseyerek. G ölleri benden bir an boynunu
Sonra tekrar bana baktı. Sonra tekrar boynuma... Elinüistem,
sizce kolyeme götürdüm . A li’nin yılbaşında verdiğ kolyt^.
“Yaprak... Galiba sen gitsen daha iyi olacak. Sanınm AH'«
karşısına çıkacak cesaretim yok," deyince ellerimi hayır dergh
salladım panikle. “O lu r mu? Lütfen G ül Teyze. Şu an oma
çok senin görmen gerekiyor."
“Hayır kızım ... Senin. H e m ... Karşuına ne diyeçıbyıra
Aylardır yanında olmayan annesinden nasıl güç alsın? Şeajfc
rak. sevdiği bir arkadaşı daha iyi gelecektir ona. Hem... (k
burada yalnız bıraktığım için utanıyorum. BakamımJüri®
Hadi... Sen gır.'
Şaşıranı da, olmaz desem de fayda etmedi. Bir yanını
deli gibi istiyordu girmeyi... Deli gibi...
En sonunda içeri girmeyi kabul ettim, ıçıındt feİ|||r
korkuyla Hemşire üzerime bir şeyler giydirdi, «çim,)1***
Her şeyimi kapattılar. Sanki ben u n r verehılımın**^
Hemşire, 'Ç ok ıı.,« 1 diye trn ıb ıh k d ik M « w *
«oktu beni. "Ç ok aa,..* dedim derin bir nefes H M flpp
ırrnııkİçin* benim çocukluğum..• işte benim hafızamın
ıık bir kııifti'” Uta benim gamzcli kahramanım... Çocuk-
mm, gençliğimin vazgeçilmezi... Geleceğimde ite koşul-
yanımda görmek istediğim.,, Makinelere bağlanmış
111 yjjjç, kımıldamadan yatıyordu orada, önce adım dahi
** ..j.m O kadar tuhaftı ki... Daha önce ne o kadar acı cek-
. j ^(irlıyordum ne de kendimi o kadar güçsüz hissettiği-
1' Her ne olursa olsun, ba|ima ne gelirse gelsin mutlaka bir
Herden Ali’nin çıkıp geleceğini ve beni güçlü kollarına alıp,
ILjrkma Yaprak,” diyeceğini bildiğimden kolay gelirdi her şey
^ . Korkmadan, cesurca atardım adımımı her sapa yola. Ama
'İlekez... İlk kez onu o kadar güçsüz görüyordum karşımda;
Parma#01;.oynatamayacak kadar... Dudağımı ısırdım, ağlama
jjteftimi bastırmak için. Oraya güç vermem için gönderilmiş­
timbeni Ağlayarak berbat ruh halimi yansıtmak istemiyordun^
Gözlerimi kapatıp elimi göğsümün üzerine koydum ve başımı
usıiİcaiki yana salladım. Ve gülerek açtım göklerimi.
“Ali’m .d e d im yanına giderken. “Sence de çok fazla uyu-
midin mı?” Yatağının yanma çöktüm usulca. Çenemi yatağın
ucunadayayıp, ellerimi yanlara koydum* “Bak... Annen de gel­
di. Seni çok özlemiş. Ama sen sürekli uyuyorsun... Bak, gü­
lümsemeni görmek istiyor Gül Teyze. ‘Gamzeli oğlum’ diye
sıkmak istiyormuş yanaklarını, öyle dedi. Uyanmazsan Miasıl
güleceksin? Değil mi?” Cevap vermedi tabii. Sustum, laflarımı
biras^toparlayabilmek için. Kulağımda o berbat bip sesi çınlar-
keno güzel yüzüne baktım. Kalp atışlarının mı onlar Ali? Atı­
yor değil mi kalbin? “Buradan bir an önce çıkmalıyız Alikuş.
Yapmamız gereken milyonlarca şey var. Bak Oğuz söz verdi,”
dedimbaşımı gömerken yatağın kenarına* “Bir daha sinirlen-
dinneyecekmiş seni. Söz dedi... Bak bilirsin Oğuz kolay kolay
»öylemez öyle bir şeyi. H em ... Ağladı bile. En son onu ne za­
manağlarken gördün? Görmemişsindir Alikuş. Oğuz ağlamaz
jjİŞAma ağladı. O bile... Uyanana kadar ağlayacağız hepimiz.
Gerçekten Alikuş...” Sesimin çatal çatal çıkmasını engellemek

323
için birkaç saniye duraksadım. “Gerçekten... Bak yetnijj
rum sen uyanmazsan... Açmazsan gözlerini vaJU yj.
ben. Biz... Cidden. Böyle sen burada uyurken »anki h Z / N
cüm çekilmiş gibi hissediyorum. Sanki ben... Alı cidd»«
söz vermiştim dışarı ağlamayacağım için ama... Day^^İf
rum be... Sen ben böyle konuşurken susuyorsun
mUyorsun ya... Dayanamıyorum ben. Olmuyor Alı, u j r
ederim içimde kocaman bir acı var. Böyle kocaman,
gibi... Böyle kocaman elli biri kalbimi sıkıyormuş da,bit
patlayacakmış gibi... Ne olur Alikıış... Kurtar beni
yanağımda bir baskı hissettim. Bir şey yanağıma baskı »ZZ**
du. Kafamı usulca yana çevirdim. Yanağımdaki şey.,,
Ali'nin ifanı parmağı...
A li...
Yanm yamalak açlığı gizleriyle...
Olmayan gametine parmak sokarak...
Uyandım demek isledi...
Uyandım, küçük liıan...
Ağlayarak tuttum yanağıma bastırdığı parmağım.
dim. “Ali..." O kadar bitkindi ve o kadar anlamıyordu bı»
ki olan biteni, öylece şaşkın şaşkın bam bakıyordu yanın ^
gözkapaklarıyla. Bir daha öptüm parmağından. 'Ah... Çokka­
kımını bizi... Şu an ölebilirim... Mutluluktan... Belde.., Hio
vermem lazım herkese!' Hızlıca ayağa kalktım. Bir yandaki
adımda geriye dönüp hayal olmasından korktuğuat m m ş
bakıyor, bir yandan kapıya doğru koşuyordum. Birkaç ka>
kılıp düştüm ama sonunda ağlayarak o kapıya ulaşıp gjokn
bekledikleri haben verdim herkese.
“A li... Ali uyandı!"

Gece, yenlik yeriydi bizim için hastane hah*


rültü yapamadığımız için, sıra sıra kısacık da
gördü Ali’yi, Gören bahçeye çıktı naralar an
vinçten bayıldı, Oğuz şoktan iki saat algılayamadı ne oldu-
Gökhan ve Sinan Ali’yi görüp sesini az da olsa işittikten
Hıra sevinçten hastane etrafında üç tur attılar. Ben deseniz se­
vinçten yuvarlanmak istedim caddede, ama Gökhan “He, yu­
varlan da kal bir arabanın alanda. Bir de seninle mi uğraşaca-
5,2 * diyerek ensemden tutup tekrar hastaneye götürdüğü için
Çapamadım. O mutluluk... Cidden şu dünyadaki en tarifsiz
İvdi bizim için. Gece annelerimiz hepimizi zorla eve götürdü,
gn azından bir duş alalım diye. Hatta Zeliş Teyze duş paklamaz
hunlan, nöbetçi hamam varsa oraya götürelim dediyse de, her­
kes söylediğini espri olarak alıp gülüp geçti. Zeliş Teyze’nin pek
şjkayapar gibi hali yoktu ya neyse... Gülüyorduk işte. Günler
sonra ilk kez... Doktorun dediğine göre Ali’nin yarası birkaç
santimdaha yukarıda olsa kurtulması imkânsızmış. Zamanlama
daönemliymiş tabii, tam vaktinde gelmiş hastaneye. Ama yine
de ço k riskliymiş... Bunları yeni öğreniyordum o gece. Söyle­
memişler bana. Yi da o gün ameliyathaneden çıkınca söylemişti,
ben duymamıştım. Neyse ne... Ali’miz, kurtulmuştu işte. Bi­
zimgamzeli kahramanımız... Kurtulmuştu!
O gecenin sabahı, hepimiz erkenden hastane yolunu tuttuk.
Ali’yi normal odaya almışlardı sabaha karşı, sonunda biraz mu­
habbet edebilecektik. Öyle heyecanlıydım ki anlatamam. Oda­
sına girmeden önce durduk hepimiz. “Ulan gerdek kapısında
olsam, bu kadar heyecanlanmam ha,” diye mırıldandı Oğuz ka­
pıyı çalmadan. Sinan, Oğuz’dan önce davranıp kapıyı nklattı ve
hepimiz aynı anda içeri girdik. Gül Teyze ve Tekin Amca bizi
görünce ayağa kalknlar hemen gülerek. “Geldiniz demek, hadi
Tekin, biz biraz çıkalım... Ama çok yormayın oğlumu olur mu
kuzular?”
“Merak etme Gül Teyze, ben bu rutinleri dizilerden biliyo­
rum. işte ‘Sadece beş dakika... Hastayı yormak yok...’ diyen
maç bir hemşire falan... Her şey benim kontrolüm alunda.”
Oğuz eliyle zafer işareti yapıp, ona has aynı anda göz kırpma ile
birleştirdiği makas hareketini yaptı. Bu, onun ‘her şey kontrol
altında’ hareketiydi. \a da öyle bir şeyler...
325
“Ooo, Ali Bey... Bakıyorum gelm işiz kendimiz« *
çöktü Sinan, Ali’nin hemen yanındaki sandalyeye.
“Kanka biraz daha uyanmasan, öpecekti Sinan ıcni y.
güzel Ali ve onun prensi koca popolu Sinan...”
“Oğuz, çocuk daha yeni uyandı gevşek gevşek komw
dedim dudaklarımı toplayıp. “Boş konuşmayın.”
“G üldürm eyin ulan, acıyor,” dedi A li yarasını tutanı
ken. ^
rArkadaşlar,” dedi henüz daha b ir yere oturmamış Oju
“Beni iki dakika d inle yin. Ş im d ide n söylüyorum eğer
b irin iz böyle b ir b ok yerse, o g irdiği yoğun balama
l0n“ <4
sokar, bitkisel hayata g irip yeşil lenene kadar-’CütıJej,^
rar
marnlamadı A li’ye bakınca. “Ö m r ü m d e n 10 yıl gitti lan!"
“Yâ ne g id iy o rs u n ü s tü n e ,” d e d im A li’n in başına anaçb*
vırla hafifçe sarılarak. “O m u istedi?”
“K ız ım n e diy e S u p e r m a n g ib i atlıy o r her yere... Niyrl^
ve rm iy o r bize ? N e y iz la n b iz ? ”
“S izi b ilm e m de, b e n m e ş e y im .”
“Yâ y e m in e d e rim b u m a lın b e y n in d e silikon var. Aksimâm.
kün değil,” d e d i S in a n , O ğ u z ’u n kafasına vururken.“Bîkdin»’
dedi G ö k h a n b ir ik i a d ım attp. A li’n in tam ayak ucundadurdu
“Kestim s e n in y ü z ü n d e n . S a ğ e l i m . .. En sevdiğim elimdi’
“Obaaa,” d iy e k a h k a h a a m la r Oğuz ve Sinan. “E normal&.
vori olması.”
“Lan... Öyle demek istemedim,” diye koştu GökhanSim
ve Oğuz’un yanına. Ağızlarım kapatmaya çalıştı. “Ya nesaü
heriflersiniz siz ya... Sağ el önem li... Yani yazı yazıyorsun,|
mek yi- ” Hâlâ anırarak gülen Sinan’ın kafasının tam onaas
elini yumruk yaparak vurdu çizgi filmlerdeki gibi. “Lansus
na!”
“Yâ asıl sen sus salak, çocuğu yormayın.. Ali’nin kulakfc
na elimi koydum.
“Asıl sen duyma şu sığırların pis geyiğini,” dedi üzerini5
ram iğnesi olan elini kulaklarımın üzerine koyup.

326
gir süre o b e n im k u la ğ ım ı kapattı, ben o n u n k in i... O bana
göldü, ben o n a ... İşte. Üç gündür en ç ok k o rk tu ğ um şeyin ne­
den I kadar korkunç olduğunu daha iyi anladım o an. Ö yle bir
gülüşü vardı ki, öyle güzel gamzeleri... En mutsuzken bile seni
-abandıracak güzellikte, baba gibi güven veren, arkadaş gibi sı­
cak, sevgili gibi kalbini yumuşatan... Ellerimi kulaklarından çe-
| | yanağına yerleştirdim daha da sağlam gülsün de elim usulca
yanağından içeri girsin diye. Güldü. Ne kadar solgun olsa da
yüzü..- Gülünce aydınlandı sanki her yer. Gözlerimi kaçırdım
hemen, komodin ile yatağın köşesinde bir yere kıvnldım. “Ali
varya,” dedim saçlarımı geriye atıp. “Sen yokken neler oldu...
Oğuz ilk kez zırıl zırıl ağladı. Gökhan hemşireye atarlanıp ‘Ne
demek kanım olmaz1diye elini kesip kanını akıttı böyle diziler­
deki gibi. Sinan babasına diklendi. ‘Eğer o çocuklan salarsanız,
adaletinizi sikeyim’ falan dedi. Ben zaten ölmüşüm, bir buçuk
saat sonra tekrar dirildim.”
“Yalan ya, ben ağlamadım ki... Gözüme Yaprak’ın saçı gir­
mişti ondan.”
“Meşeler ağlamaz, gitmeyin üzerine tosunumun...” Sinan
dalga geçerek sarıldı Oğuz’a. “Değil mi tosunum?”
“Ya tamam susun, çocuğun başını ağrıtmayın saçma salak
şeylerle,” dedim yine mahallede bahçesine top gelmiş bir teyze
ses tonu ve yüz ifadesiyle. “İyi geliyor Yaprak, bırak sen,” dedi
Ali gülerek. “Bana ‘üzdün bizi’ falan değil de, böyle davransın­
lar. İyi geliyor.”
“Galiba ağlayacağım,” dedim yine duygulanarak. Neydim
ben, ağlanmaya programlanmış bir robot mu? Pek fazla ağla­
yamayan ben, o son dört günde tam dört litre ağlamıştım. “Ay,
valla ben ağlamıyorum içimden geliyor. Lohusa dönemindeki
kadınlara döndüm iyice..
“Kanka bu Ali duygularımızı folloş etti ondan hep... Sabah
dabenpizzamın üzerinde neden üç sucuk var diye ağlayacaktım
azkalsın.”
“Sabah sabah pizza mı yedin, hamurlaşacak beynin,” dedi Si-
ü Oğuz’un burnunu sıkarak.
“ Kanka kaç g ü n d ü r y e m iy o ru m pizza, elim ayağıt«
başım tu ttu ... Yere yatıp titreyerek kriz geçirince anne ^
ev pizzası e n son.” Vîğ,
“O ğ lu m güldürmeyin, valla acıyor yaram,” dedi Ali •
lerek. ¡| fl|
“Güldürmeyin diyor çocuk, güldürmeyin be,” diyeIS
yine burnumu çekerek.
“Arkadaşlar...” dedi Oğuz beni takmayarak. Hepsini j
derjjj
belliydi... Ali’ye ‘her şey aynı’ mesajı verip bir nebze ols
eskiye döndürmek ve o anki acısını unutturmak... o&j j
İH p
parmağı havadayken devam etti. “Ben buldum. Ali’ye bu
sonra Gamen diyelim. Superman gibi Gamzeli men jgjjl
lerin düşmanı, iyilerin dostu... O bir siken adam. 0 H
Nasıl fikir?”
“Bana bırak Ali,” dedi Gökhan. “Senin kıçına serump
lar, öyle si-” Birden Gül Teyze girdi içeri, aniden. Hepimiz^
parlandık. Gökhan yine 180 derecelik bir dönüşle toparlan»,
çalıştı durumu. “Silerim. Silmek... Sildir git.. Silerim belam
— Sil...” Toparlayamayacağını anlayıp ensesini kaşıyarakGi]
Teyze’ye döndü, sanki bir şey yok gibi. “Aaa, sen mi geldinGül
Teyzeciğim. Ben de silmek fiilini çekimliyordum. Ödevverdi
de öğretmen. Ne kadar da örnek bir öğrenciyim değil mi?”
Gül Teyze Gökhan’a sadece gülümsemekle yetindi. Umur­
samadı o an sanki onu. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Gülüm­
seyerek konuştu sonra. “Gökhan, Sinan, Oğuz... Oğullanın,
sizinle biraz işimiz var. Benimle gelir misiniz? Yaprak... Kızım
bir iki saat sen ilgilenirsin değil mi Ali ile?”

★★★
“Acaba ne işleri var,” diye mırıldandım masanın üzerindeki
kâğıtları karıştırırken. “Ü çü birden...”
“Bilmem ki,” dedi Ali hafifçe gülümseyerek. “Annemi-
Hiç değişmemiş. Yine kafasında aynı anda on kişi ileİ U
yordur.”

328
«Muhteşem bir kadın... Bir anne için fazla zeki. Anne dedi-
|¡İlil zeki olmamalı. Senin yerinde olsam sıçmı§tım ben.
!>■ öylesem, ikinci saniyede yakalardı Gül Teyze. Sen yalan
]emediğin için sorun olmuyordu gerçi.”
„Qlur m u ... O lu y o r. B azen a n n e n e s ö y le m e k is te m e d iğ in
ı r oluyor am a... D e d iğ in g ib i G ü lc ü ğ t im sağ o ls u n ik in c i
¿U a.üyorolay,.-
»Ay sen G ü lc ü ğ ü m d e m e y e li ne kad ar u z u n z a m a n o lm u ş
• ¿i f a r k ettim.” Y anm a iliş tim tekrar. “Ö z le m iş s in d e ğ il m i ? ”
| «geşlce böyle bir olayla o lm asay d ı g ö r m e m o n la rı a m a ...
Özlemişim- Fazlasıyla... ” Y atağında h afifçe kenara ç e k ild i. E liy ­
le y a n tarafındaki kısm a v u r d u h afifçe. “G e l . . . U y u m a m ış s ın

belli.”
“Dün gece h e yecanlandım b ir a z ... M u t lu lu k t a n u y u y a m a ­
dım- Ondan önceki üç g ü n de ü z ü n t ü d e n u y u y a m a d ım . B ira z
daha dayanabilirim y a n i.”
“Gel dedim k ü ç ü k p a n d a .” A l i ’n i n h e p ‘k ü ç ü k b ir şeyi’ o l­
muştum yıllarca. A m a bana e n ç o k k ü ç ü k p a n d a d e m e s in i se­
verdim- Pandalar b u ld u k la rı yerde u y u r, ü z ü lü n c e y a ln ız k a l­
mak ister ve canlan sık ıld ıkça y u v a rla n ırla r y a ... İşte ta m d a
bendim o.
“Hemşire kızar am a g örürse, k a d ın ta m b ir d iş i te rm in a tö r.
Korkuyorum o k a d ın d a n ... A z ö n c e g ö r d ü m , b ir eliyle b ir ada­
maiğne yaparken, diğer eliyle d iğ e r b ir h a s ta n ın s e r u m u n u d e ­
ğiştiriyordu. Valla beni y a n ın d a y atark en g ö rü rs e k a p ıd a n d art
tahtasına ok atar gibi atar iğn e y i a ln ım ın o rtasına.”
“Olmaz bir şey, b en v a r ım ,” d e d i A li y in e h e r z a m a n k i k o ­
rumacı tavrıyla.“Peki,” d e d im a y a k k a b ıla rım ı ç ık arıp . U s u lc a
yanına iliştim tek p o p o m la . “R a h a t o l,” d e d i g üle re k . D a h a d a
yanına çekti beni.
“Canını yakmaktan k o r k u y o r u m A lik u ş . . . ”
“Bak,” dedi elim i tu tu p g ö ğ s ü n ü n s o lu n a g ö tü r ü r k e n . U s u l-
casargıdaki1yarasının ü z e r in d e g e z d ird i p a r m a ğ ım ı. “ S e n d o k u -
nünea acımıyor.”

329
“O kadar ü zü lü y o ru m k i... B e n im yüzüm den hen Sİ?
ç ü n k ü .” i %
“D em e öyle,” dedi k o lu n u b o y n u m u n altından geçirip I
liy or m u su n , ö ls e y d im ... Y ani senin y üzün d en değildi art,
Farz e d e lim k i, senin y ü z ü n d e n d i. N e derdim biliyor teg "■
B asım ı ik i yana salladım şaşkınlıkla. “İy i ki derdim İvi U i
ün>
b e n im .”- ' y *u>Öle.

“Ali,” dedim kalbim hızla atmaya başlayınca. “Cidden I


“Üzdüm mü seni? Yanakların kıpkırmızı oldu.” Elini aj'
koydu. “Benim yüzümden hasta olacaksın. Bir üzüyor v ‘
mutlu ediyorum, bir şaşırtıyorum... Hiç iyi bir arfoda$d^
lim. Değil mi?” Cevap vermeden ona baktım. Kalbim ltfliÜ
küt atıyordu. Biraz daha çekti beni kendine. O an göğş2|
sol tarafı onun göğsüne değmiş olacak ki, şaşırarak banal i
döndü. ‘Yaprak... Kalbin neden bu kadar hızlı atıyor?”
“Hemşireden korkuyorum sanırım Ali. Hemşireden *
Otuz Dördüncü Bölüm

"Hemşireden korkuyorum sanırım f il i. Hem şireden.. diyen


Yaprak başını telaşla f i l i ’nin göğsüne gömeli neredeyse yarım s a a t
o lu y o r d u . S a n k i f i l i yüzündeki ifadeyi görmesin diye, olabildi­

ğince saklayarak yüzünü uykuya dalmıştı hemen. Yleden yarım


saattir onun yarım yamalak görünen küçük yüzüne bakıyordu,
neden kalbi hâlâ bu kadar hızlı atıyordu anlam veremedi f il i,
flitim istemsizce gelen, kıza söylediği yalan yüzündendi belki...
'Babandan korkuyorum Yaprak, ” demişti aylar önce kalbinin
hızlı atışma bir k ılıf bulmak için. Ya Yaprak d a ... diye düşünür­
ken irkilerek başını iki yana salladı ve "Kendine gel f i l i , " dedi
fısıldayarak. "Kendine g e l... ”
Kalbine ilk düştüğü andan itibaren onun her özel hareketinde
umutlanmamak için kendine söz vermişti. O y u n oynarken hepsi
düşse de Yaprak ilk ona koştuğunda umutlanmamak için söz ver­
mişti. Yaprak onun elini tutup 'iy i ki varsın b e filik u ş’ dediğinde
umutlanmamak için söz vermişti, f im a o a n ... Yaprak’mm göğ­
süne gömdüğü yüzüne baktığında başını usulca geriye attı, d i k ­
katini başka yöne toplamak için tavam seyretmeyi denedi bir süre,
mm bu boş çabası sadece bir iki dakika sürdü... f i l i ne yaparsa
yapsın üçüncü saniyede onu izlerken buluyordu ya kendini, öyleydi
yine. 'Umutlanma, ’ diye geçirdi içinden. 'S a k ın onun kalbinin de
senin için attığını düşünüp um utlanma. I
¡ 3 karmakarışık ve Y aprak’a düğümken gözleri onun kolye­
sine k a y d ı. Y ı l b a ş ı gecesi b e lk i b i n a o ls u n anlar diyi
*M
k o ly ey i o n a . H i r a z d a olsa a n la t m ış ım İstem işti pj
r a k ın b o y n u n d a f i l i ' ye büyükannesinin verdiçi
hem en anlamıştı oğlunun Taprak’ı sevdiğini. T R üu tL i
den önce geleceğimizin kıymetli kızına ver, diye rtk f i l i ' •
sıktştım ışlı kolyeyi. Annesi bunun farkındalığıyla
Î3en bile anlamamıştım oğlum, nasıl sakladın bu kadiri?^
sormuştu {»abası yoUm. Hasıl saklamaydı ki?
de, en derinde sakladığı aşkın yalnızca geceleri ortaya
sağlamak ne kadar canını ıraksa da insanili. sfiirfatMn Jonmd^
işte. Kaprak’ı korumak için saklamak 2orHtıdııyılıl^ ^ H
usu/ra kolyeye dokunurken. ı3ugün," dedi içinden. "Satingu
tamayaca^ım. Habaanne... ¿jrJeceifiiHİain liit/mdli kainmjagj
ilk kez ifaıııınc/a birden bu kadar hızlandı. Jİinu umutla*^
olur değil mi? Söz. canımı yakacak kadar umuthınm»fxı^
lalnızca... Jjirazcık."
'Bilincin açık nefes alırken pek b ir vasfım yok diye sürek­
li uyuduğ01111 anlayabiliyorum . A m a beş dakika içinde o çilek
ijjgnü tuhaf kumaş parçası içindeki p o p o n u kaldırıp hazırlan­
mazsan, üzerine oturur, sen bayılana kadar da kalkm am . Çir-
yn şey...” dedi sabahım ın kızıl güneşi. O kadar alışm ıştım ki
onun beni böyle uyandırm asına, artık sinirlenm iy ordum bile.
Mecburiyetten “Sana da g ün a y d ın , kızılların efendisi. Sana da
götıaydın, öm ür tö rp ü m . Sana da g üna y d ın diss kralı” dedim .
Saçlarımı kaşıyarak yatakta d o ğ ru ld u m .
“Bugün seninle son g ü n ü m ya, b ir m u tlu uyanm ıştım güne.
Ama yine sinirlendim suratını g örünce. G it y ü z ü n ü yıka, ken­
dine gelirsin diyeceğim de, y ü z ü n ü ko m p le tuvalet fırçası ile
çitilemen lazım. Kaç g ü n d ü r yık am ıy orsu n y ü z ü n ü sen? İğrenç
misin acaba?”
“Evet. İğrencim. H a d i diss at b ana,” d e d im yatağın ucunda
elleri ceplerinde d ik ile n T una’ya d o ğru , yatakta d izle rim in üze­
rinde ilerleyerek. “H a d i, hakaret et b a n a ... B u g ü n ne dersen de,
umurumda değil. A li tab u rcu olacak b u g ü n . O yüzden, kimse
keyfimi kaçıramaz.”
“Okula gelmiyor m u s u n y a n i?” dedi tek kaşını kaldırıp.
“Geliyorum.” Yataktan z ıp la d ım hızlıca. “D evam sızlık hak­
kımız zaten kalm am ıştı, A li’n in b ıçaklanm a olayında da gitm e­
dik hiç. Biraz daha d e v a m sızlık yaparsak b izi 11 . sınıftan direk
f ; Sınıfa düşürecekler. O d e re ce ..
“Eğitim sistem inin saçm alıkları ve yarattığı saçma öğrenci-
Devamsızlığı hak olarak g ö r m e k ... Sonra, neden hâlâ ge-

333
İtemedik ülke olarak. Doku* gün keyfi gitme, sonra
durumda ’devlet bize neden on gün veriyorj* O on
sizin gibilere. Hoş... Eğitim sistemi çok da okula tcjvj^ ^
değil, bir yerde öğrenciler de haklı. N e yapsuı, sözde ^
olan ama kendi seçmediği derse m i gelsin koşa koşa, yok
dersi aynı anda bize yüklemeye çalışan bölüm derslenn
Sabah sabah sinirlendirdin beni. Yine ayaküstü herkesten
ettiğime göre, tamamdır. Ben çıkıyorum. Kaza ile üzerin^**
ğiştirirken görürüm seni, gözlerim alev falan alır.
dedi burnu hafifçe yukarıdayken. “Saçlannı öyle alttan^’"
bir şekilde toplayınca kafan patatese benziyor.”^ |
p , “Seviyorum seni 'IUnacığım,” diye bağırdım dolabilir
pağını açıp. “Bugün .cidden, seni bile çok sevivorumj^ ^ ^ ^ B
O sabah ilk kez Ali olmadan gidecektik okula, onıınTc..
üzüntü olsa da, Ali iyileşmişti y a ... Gerisi önemli değildi
torlar birkaç gün daha hastanede kalmasını isteseler.de, Ali ktn
dini iyi hissettiğini söyleyerek bir an önce eve gitmek istediğe
söylemişti dün. Babası Tekin Amca, Ingiltere’ye geri,dönme^
işi gereği. G ü l Teyze ise işten birazcık daha izin kopanp,Ali’ıûn
yanında kalmıştı. E ikisi de çok büyük^bir fırmacja çalışaniki
kimyagerdi... A nnem ler içten içe Tekin Amca’ya kızsa daben
hak verdim. A li de ...
,.. lUna’yı çok kızdırmamak için söylediği gibi îeş Makj
hazırlanıp, büyük bir enerji ile aşağı indim. Kahvaltımasasın­
dan bir kızarmış ekmeği alıp ağzıma tıktım hızlıca vekoşarak
dışarı çıktım. Tuna, okula yürüyerek gitmeye pekalışkındef­
miş, geçtiğimiz üç gün taksiyle gitmiş okula ben yokura.ıfiyt.
t Öğrenememiş daha yolu... Annem sıkı sıkı tembihetmiştidün
gece, Tiına’yla birlikte gidin okula diye» Qyüzdendi w
mecburiyetimiz. “Düş önüme kızılcık şurubu, yanımdan^
rümek istemiyorsundur. H a d i...” dedim elimi sallarken
der gibi. Sırtını yasladığı duvardan go/leı-ını devirerelççektibe­
denini. “Geri zekâlı misin sen? Okul yolunu bilmeyen
Senin önden, benirn arkadan ytirürrçefn lazım-İği |İ|||gİ
patates kafa.”

334
•rnk bıUısın." dedim sırıtarak. "Bugün cidden sana sinir*
uyurumkızıl. Hatta tuhaf bir şekilde kanım kaynıyor sana,
tıloinmesen, valla sıkardım yanaklarını.*
dokunursan, intihar ederini. Sakın öyle bir hata yap-

*Tiirum>* dedim yine kamyoncu dayı gülüşü yaparak.


Okula Tuna’nm önünde yürüyerek giderken biraz düşün­
dü, Çok kısa bir zaman olm uştu Tuna hayatıma gireli ama ona
ye alıvermiştim hemen. İnsanoğlu böyle. İyisiyle kotüsüy-
u Hemen alışıveriyoruz bir şeylere ve kaybedince canımız
^yor. Mesela A li... G ö k h a n ... S in a n ... O ğ u z ... O n lar benim
oa i(ci yılımdı. Alışkanlıktan öte, öyle farklı boyuttalardı ki ar-
Onlardan birini kaybetmek, be nim için gerçekten ölüm ­
ün farksızdı. Bir kez daha aklım dan bunları geçirip, A llah’a
¿jj'yj yanına almadığı için du a edip, gelecekte de o dört salağa
Jol fikir vermesi ve bir daha böyle şeylerle karşılaşmamaları
on,yalvardım. Ben yine içim d en “A llah ’ım bak ne o lu r ...” ile
başlayan çılgın dua cüm le le rim i peş peşe en içten şekilde sıra­
tı n , saçım atkuyruğum dan çekildi birden. “Dikkat et, öle-
pçksiri." Kafamı kaldırıp baktığım da, karşıdan karşıya geçmek
üzereolduğumuzu fark ettim . C id d e n az kalsın ölüyo rm u şum .
Tuna’ya “teşekkürler” deyip ka ldırım a çık tım hem en. “Saçlarına
dokunduğum için, A frodit beni lanetledi az önce. G aliba gidip
birkoyunumu feda edeceğim .”
“Sanaaltyazı geçelim. B azen seni an lam ıy o ru m kızıl” dedim
gözlerimi kısıp en yapm acık g ü lü m s e m e m d e n atarak.
“Aptal olanların beni anlamaması kadar güzel bir şey yok şu
dünyada. Kendimi özel hissediyorum.”
“Vallahi şurada iki gram yaşam enerjim, iki gram özgüvenim
iü gramhuzurum vardı, sen bile kaçıramazsın dedim dedim
Ig ridden bak hafiften bir soğuk inmeye başladı sırtımdan,
tini nöronlarım pembeler içinde kendi hallerinde takılırlarken
Sözünüseveyim kılıçlarını kuşandırma onlara. Olur mu?”
“Nöron mu? Sende var mı gerçekten? Kaç tane, üç mü? Uç

335
b uçuk tane m i yoksa?” diye sordu bana doğru bir
“K ızılına ay yıldız çizer, seni göndere çekerim bak,” ||p| ¡S
de ona doğru bir adım atarak. “Sen var ya, en sakin ' S p İ
dakikada sisteme küfreden ergenlere çevirir, isyana |fİN İf
ha!”
“Tanrım, kör et b e n i!” dedi eliyle gözlerini kapata u 1
o lur şu an gözlerim yuvalarından çıkıp, koşarak ¿7 u ^
Lütfen!” a^ Jcajtı
B “G eri d ö n ü ş ü m d e cam ına kâğıt atarlar inşallah kızıl '
tutan p arm ağım ı yalıyorum diye, yanlışlıkla diğer p a m îlP
İ
larsın inşallah. A llah ’ım , yaz aymda çıkan pop şarkılardan'
şan top 10 listelerine girersin de, kışa kadar çıkamazsın^fe
çıkamazsın*
m o tto n sevgili arkasından atan ergen liselilere döner psifeoi ■
iyice ananı niyolay ye ye’ye dö-” N efesim kesilmiş, kmlr,
o lm u ş tu m . Bana şaşkınlıkla ‘neresinden nefes aldı bu ^
gibi bakan T una’ya “Trake s o lu n u m u n a geçiyorum ben
^ alim
beddua ederken. S ık ın tı yo k ,” d e d im elim i göğsümün üze
koyup, zafer p o z u verir gibi.
Cevap ve rm edi Tuna. A m a sanırım , yanlış anlamadıysam
çok h afifçe ... A şırı h afifçe g ü ld ü bana. Ya da hep asık suratı çok
az kasıldı diye b e n yanlış an lad ım . B ilem iyorum ... ittj

★★★
“H o c a m , tuvalete g id e b ilir m iy im ? Ö z e l durum...” diyefı­
sıldadım son derste resim ö ğ re tm e n in in kulağına. Derste za­
ten serbesttik, h e m e n iz in verdi. K ız olm anın sevdiğim nadir
ya nlarından b ir i... K ızsal o kadar özel d u ru m vardı ki, herka­
pıyı açıyordu o bahaneler. O k u ld a n acil kaçmanız gerekiyor,
‘ço k özel b ir d u r u m , d a y a n a m ıy o ru m ’ diyorsunuz kamın®
tuta tuta, ç o k k u rc a la m a m a k iç in h e m e n salıveriyorlar. Galibi
en b ü y ü k n im e tle rd e n b ir i kızlar iç in b u durum . Kapıyı çekip
çıkınca sınıftan, b ir süre kap ıd a d ik ilip t e le f o n u m u kontrol d-
tim . A li’d e n mesaj y o k tu . G e ç tile r m i acaba eve diye meraki
y o rd u m b ir yand an , am a ç o k d a rahatsız etmek istertıiy0™11111

336
¿e İçim içimi yiyordu... Kafamı iki yana sallayıp, telefonu-
> ¿.fi cebime koydum ve kızlar tuvaletine doğru yürümeye
1,1' jjj,, Hani olur ya, kötü bir olayın ardından güzel şeyler
^ nC3birden eneıji patlaması yaşarsın da, günün son saatleri-
¿(jğru o eneıji senin kıçında patlar ve içinde büyük bir boş-
Holuşur --İşte tam o haldeydim. Yorulmuş muydum, yoksa
dünyaya dönünce kafamdaki karman çormanlık ve ‘ne
lacakacaba’ karmaşası geri döndüğü için mi birden anlık bir
jjüjıran geçiriyordum, bilmiyorum. Merdivenleri tırmanmaya
uladım tırabzandan tutunarak. “Yaprak kızım, son günlerde-
^duygu geçişlerin sana çok fena geçirecek de hayırlısı.. diye
geçirdim içimden. Her zaman nöronlarına ekmek banılası bir
hz olmuştum ama, son günlerde bu durum iyice dengesizli-
tiüû artırmıştı ve bu durumdan bir hayli rahatsız oluyordum.
Biranda deli gibi üzülmek, sonra Ali’nin uyanması ile çılgınlar
gibi sevinmek... Ali’nin sözleri ile şoke olup, birden kalbimin
hızlanması... Banş’a karşı tutum değişikliğim... Hiçbir şekilde
mantıklı bir tepki vermiyordu vücudum. Ayarım bozulmuştu
galiba.
Kafamın içi bunlarla dolu iken, o kadar dalmışım ki kolo­
n u n birine kafa atmaya iki adım kala, kendime geldim. “Selam,”

dedim kolona. “Bir dahaki hayatımda kolon olacağım. Kafası


rahat...”
Tuvalete giden yolda, köşeyi dönecekken bir şeyler duydum
birsınıftan. Yankılanan sesten anladığım kadarıyla sınıf boştu,
biröğretmen birini azarlıyor ya da telefonda birine bağırıyor­
du. Olduğum yerde durdum ve nedensizce duymaya çalıştım
bağınşlan. “Sorumsuz,” diyordu bağıran kişi. “Nasıl böyle dü­
şüncesizce davrandın,” diyordu. Kaybettik, senin yüzünden...
Emeklerimiz... Sıralanıyordu kelimeler böyle kulağıma birbi­
rinden bağımsız... Göğsüm sıkıştı. Barış’a bağırıyordu sanırım
bedenöğretmeni. O an beynimde şimşekler çaktı. “O gündü,
dedimbirden. Kaşlarımı çattım daha net hatırlamaya çalışırken.
“Maç o gündü... Tabii ya...” Ben öylece boş gözlerle sınıf ka­

337
pısına bakarken, sinirle bedenci çıktı içeriden. Bana baktı
mezden gelmeyi tercih edip büyük bir hışımla merdiveni,
yöneldi. Banş’m çıkmasını bekledim birkaç dakika. Çıkir^
Gerçekten o kadar üzülmüştüm ki o an ona... Dayanan^
Çekinerek de olsa girdim sınıta. Kapı açıktı zaten. Öncc ^
mı uzattım. Barış fark etmedi bile. Öylece pencereden diş^
izliyordu. İçeri bir adım atıp, kapıyı örttüm. Kapının örtül,!
sesini duyunca arkasını döndü hemen. "Rahatsız etnıjy^
değil mi?” dedim utanarak. ‘Hayır’ der gibi başını salladı. W
na gittim çok da emin olamadan. “O gün... Hastaneye geldjs;
gün, maç vardı değil mi? Şu önemli olan?”
“Öyle de denebilir,” dedi gülerek. “Ne olmuş?"
“Ne demek ne olmuş?” dedim. Yarım yamalak oturduğus
rada yanına oturdum ben de. “Sonuçta...”
“Sonuçta daha milyonlarca maça katılabilirim ve sırt'kupay,
alamadılar diye ölmez takımdaki kimse. Ama o gün Ali oW.
deyken... Sen o haldeyken...” Başını tekrar önüne çevirdi Barç
sanki söylemek istediklerini yutar gibi. Konuşmadı bir ila sani-
ye. “Olan oldu. Önemli değil. Sorun yok yani.”
“Gerçekten,” dedim içimdeki o üzüntü iyice göğsümden
vücuduma yayılırken. “Ne diyeceğimi bilemiyorum."
“Ali iyileşti tamamen değil mi?” dedi konuyu değiştirmek
ister gibi. “Geçmiş olsun dileklerimi ilet. Gelmek isterdimzi­
yarete ama... Galiba beni görünce kendini pek iyi hissetmez.’
Güldü. “Unutma ama geçmiş olsun dediğimi söylemeyi...’
“Barış...” dedim kedi cırlaması gibi çıkan bir ses ile. 0 iğ­
renç duygulanma ses tonu... Lohusa dönemi kadını Yaprak geri
dönüyordu işte. “Birazdan yapacağım şey, tamamen arkadaşça
bir teşekkür. Tamam, mı?” dedim onu gafil avlayıp. Dedim«
o daha başını bana doğru çeviremeden, om uzlarından tutarak
sarıldım ona. “Teşekkür ederim. Hem Ali için hem benim Ki»
endişelendiğin için. Sizin için hayati bir m a ç ı bırakıp, koşaİSŞJ
hastaneye gelecek kadar...”
“Galiba şu an kendimi daha iyi hissediyorum," dedi cUö®1

338
M p N p P İ ® y l | « m l l l M M » ItH ly lIfk VW'İl'k(.«n 4« io ,,u
I I A i U I , i h * i İMİ p i l ! W lifti u | . ı u k ,ı|1(( »f t lm | M, n „ -

‘ I V U I Î . . . " t l « l l i i ' ^ i M İ l H l l l l f l ı i H i W. , i ^ W |, ı ^ i „ K ,, ^
fimi, I h k r m P i p l s ü l < 'il« r lm ."

plin?" G ü ld ü , S’i h H m u il ıf t ıı ı u göre k ı n ı lu z ım m » *


ıılılllf"
* K l f l ) M , . ı * d ö d i ı ı ı ııııııiM (?,ıı (U m H tım tk . <#Y w ı ı ı . , , w

“O / ¡u n u n ," d e d i Hlifi c i m i lif lv ııy n k a l d ı r ı p . “ 'IU» k ü f r t makamı»


lııjlli'ltıyellııı m İ k ıı/ < ıııif iııı? M

I I l ’kö M b « ! , b i r d e n e l i n ) y u m r u k y a p tı H a r ı* ,
l'jiıılkltf İH-ıı (|(;! y ç jlik e l l i m , “ 'Thg kiıp ,ıl ı ıı a k a M ”

"'liı|, k â ğ ıt , ı ı ı ı ı k j k , , ı I i m lu ız iiııd ın ıl"

"H ıı » ı ıy ıl ı ıı a / b fiıif l ı ı c . , . l i l r d e ı ı o l d u , " d e d i m H a r ım ın y ı ı m -

fiıli y a p tığ ı e l i ı ı c v u r u r k e n , “ İ n d i r cı e l i , , , IV ır d ilim , ’ la * k if t ıt

flUklt)’""
“lif, kAğlt, partil" dedi eliyle zaler idareli yapıp, “Benimle
ıiürllyc UCİİyoMUll. Ü z g ü n ü m , kazandım bir kere," Otuz iki
(li)lııi j^taieıe göötöre Küldü, “Ali de iyileşti,.. İten dc azarımı
j|it(tııı. I ||r gey yoluna girecek, O gece. Seni o clbinenin içinde
(i/irıııek İçin deliriyorum."
“B a r i ı j . . . ” dedim W l ı a t * a p p ' i a k i b e z g i n » u r a t i f k l c n in c b e ıı-

2er b ir m i m i k ile , “ N e d e n ik i d a k ik a H ana iy i d a v ra n m a m d a n

fa y d a la n ıy o r u m )? I l a ? "

" F a y d a la n m a d ım ."

"P aydam d e ğ il p a y ım e ş i t l e r l e r d c , d e n g e s i / d e n g e s iz t a k ılır -

tın I l ı t i l a l ı Birik.”
"Ulur, bana u y a r ."

"Cidden,” d e d im g üzle rim i kısıp, elimi belime koyarak.


‘Cidden, mciıi alıp pet gişe gibi belini bükerek, kafanı ¡¡işenin
kşpsğl gibi ileri fırlataNiın var şu an."
“İleride bu ilginç hayal g ü c ü n ü kullanabiliri/.. Özel anlar­
da,, ;
"Oha," dediııı g ö z le rim i kocam an açarak. "Kala nu atayım
yııit una? Yoksa kalanı m ı ınıraymi? Yoksa parmaklarımı yiııe
burnuna mı sokayım? Kırk katır m ı kırk aatır mı
nk. seç. Hadi..."
'‘Seni seviyorum."
"Sırıkların efendisi..." dedim TUna'mn ‘tikıiniyorun,*
Ukdesinden takınarak yüzüme. O an bana öyle bir ^
Günlerdir sanki kötü günler geçiriyormuş da, bir an ’•
feneri tutulmuş; böyle parıl parıl aydınlanını.$ gibi oldu, tu .
hissettim kendimi. Biraz da vicdan azabı eklenince »alıver,r
yüzümdeki o sinirli ifadeyi. “Pes ediyorum;"
‘ Harika... O gün saçlarını dalgalı yapmalısın bence,ŞaiijjL
dığım elbise ile çok güzel olur."
“Şeytan diyor partiye o elbiseyi giy, ama altına eşofman -
yip git partiye rezil olsun..." Gözlerimi devirdim. “Buarada"
dedim sakinleşince. “Senin aldığın ayakkabı var ya... Şu ^
olunca bunlarla gel dediğin... Onları giymem gerekiyornt#?*
"Âşık olunca giy dedim onları. Ama eğer kalbinde azcıkytr
açıklıysa bana karşı... Sürpriz yap bana. Onlarla gel eğeröyle*,
sc.”
"H a... Ben de öyle bir aksiyon yaşatabilirdim lana belli
ama... Şey diyecektim, bizim çocuklar onun topuğunu kınlı
ya..." Elimle saçımı kaşımaya başladım, suçlu çocuk bakıpçi­
ğinde. “Bil diye...”
“Anladım.. Yüzü düştü birden. “Önemli değil. Sengelye*
ter."
“Şey ama... Belki yapışabilir. Bir gün ” 'İS
“Bir g ün... Yapıştıracaksın o topuklan değil mi?*
“Söz veremem sınk..." dedim derin bir nefes alıp- "Elimi
değil bazı şeyler. Ne olur, inan bilemiyorum^*#!
“Sana verdiğim ayakkabıların topuklarını kırdıkları içinbin*
kalbim kırıldı. Şimdi sen de söz vermedin, biraz daha fanM®
Azıcık," dedi eliyle ‘küçük’ işareti yaparak «çocuk gibi. *Ç*
küçük, arkadaşça olmadan sanlabilir miyim sana? Az önetk
Hissizdi de... Belki kınlan kalbim biraz olsun toparlanıl
“Hiç yardıma olmuyorsun ama” dedim fısıltıyla*
sana ne cevap vereceğimi şaşırıyorum.”
340
«O zaman yine,” dedi benim olum suz cevabıma karşılık,
m e n lin karın kısm ından beni tutup kendine çekti. “Yine
I borçlanacağım. Bana âşık olacağın zamanlara... H er ne ka-
| gjjn gelmeyecek de, sana olan borçlarımı bir bir ödeye-
tyeCeğim diye deli gibi korksam da . . Biraz daha sıkı sarıldı
karşılık vermeden p u t gibi dururken kollarında. Biraz...
puışn sözleri sol yanım ı, yalan söyleyemeyeceğim. “Uma-
m Amazon tazı... B ir g ün bana o k ın k topuklulara rağmen,
koşa gelirsin. O g ün geldiğinde, seni şim di olduğundan
jjlu sıkı saracağım ve tadını m erak ettiğim dudaklarından bir
¡¡pücük kapacağım en tatlısından. B u ... B enim düşleyebilece­
ğim en sade hayal. Belki de en z o r u ...

icfck

Akşam okuldan sonra koştura koştura Alilere geçtik. A li cid-


dengelmişti eve. İlk başta tu h a f geldi g örü n tü. Sanki biri almış
daAli’yi oraya montajlamış gibi. Sonra fark ettim , A li hep güçlü
(ali ile o evdeydi y a ... Ö y le solgun yüzüyle kanepede yatmak,
pekyakışmamıştı o n a... İlk birkaç saat h iç ke nd im iz gibi değil­
dik. Gül Teyze de yanım ızdaydı zaten. Ö n c e Em re aradı. Biz
o hengâmede arayıp söylem em iştik, o d u y m u ş ... Ve galiba ilk
kez küfretti bize. Ç o k tatlıydı sinirli h a li... O kadar kızmıştı
ki o her zaman sakin olan ç o c u k ... Z a r zor affettirdik kendi­
mizi. Gül teyze en sevdiğim iz tarçınlı çöreklerden yaptı sonra
vebizi kendi halimize bıraktı. G ü l teyzenin odadan çıkmasıyla,
üçüncü saniyede, eski ekip geri d ö n d ü adeta. “M erve’n in twit-
tennı hackleteceğim,” dedi b ird e n G ö k h a n . A li’n in yattığı ka­
nepenin önünde o tu ru y o rd u m h e m e n . U su lca geriye d ö n d ü m .
'Geri zekâlı mısın G ö k h a n ? ” d e d im g özle rim i kısıp. “D eğ ilim .
Aşığım!” deyip ayağa kalktı sinirle. N u m a ra y ı tuşlam a şeklinin
sertliğine bakılırsa M e rv e ’yi arıyordu. T elefonu kulağına götü-
Nnce “Merve’yi arıyorum , s usun b ak !” diye uyardı hepim izi.
“Aha çalıyor... ” dedi sonra heyecanla. “A lo , M erve?” dedi
I I beline atıp. “Bence gel sen twitter hesabını kapat beni ka-
dİ etmeden. H a sarışınım ?”dedi. M erve olumsuz cevat»İ
olacak ki, odada volta atmaya başladı sinirle. “Kızım bal<*
psikolojim bozuldu, tweetlerini favlayanlann listesini tu
rum. Üç kereden fazla favlayanı yakalarsam favlarnayj^^
yorum evlerine, bak girme o çocukların da günahına M
Merve öyle şiddetli bir kahkaha attı ki biz bile duyduk
Gökhan’ı daha da sinirlendirdi, odanın ortasında durdu «v
zım bak seri takip ederler, seri tacize giderim valla. HapJ^
mi düşeyim Merve? Kızım kapanacak o twitter, beni psiW .'
bağlatma. Bak küfretmeyeyim diyorum ama yani valla b*
takipçilerini dar sokaklarda takip eder, finali sikertmeyle
landırır, ‘bugün günlerden Merve’ hashtagiyle paylaşır soiZi
medyayı sallarım Mer- Merve? Kapattın mı lan?” Bir telefon
baktı Gökhan bir bize.
“Kanka, Merve yengenin takipçileri iki bini geçmiş, ‘p^
kur oy verelim Merve’ diye dolanacak millet yakında.”
Gökhan, “Senin en hassas yerlerine mühür basıp ikt^
getiririm çocuk!” diye Oğuz’a ayağındaki terliği fırlattı. Ter­
lik, Oğuz’un elindeki çöreğe gelince, çörek yere düştü. (W
yerden geri alıp üfledi ve yemeye devam etti. Çöplük nüde!
mese... “Gökhan ya boş ver Merve’yi. Gel de ayak baş parma­
ğımı emikle. Canım çok sıkıldı,” diye laf attı Gökhan’adep­
resyonun dibini sıyıran Sinan. “A li... Keşke uyanmasamdiyor
musun bu salaklan görünce,” dedim Ali’nin kulağına eğilip.
“Bu salakları görünce,” dedi o da aynı şekilde fısıltıyla. “Seni
görünce... Keşke diyorum. Hepimiz ölümsüz olsak.”
Hani ağlamak istersiniz de ağlayamazsınız ya... Böylebir­
den, aniden burnunuzun direği sızlar. Çok tatlı bir duygulan­
ma anıdır o... Hah, işte öyle bir andı Ali’nin kulağımaonlan
fısıldaması. Böyle birden içimdeki bütün duygular şaha kalktı,
baktım öyle Ali’nin gülen yüzüne. Elim i tuttu, işaret parmağı®
kavradı. Ve gülerek oluşturduğu yanak ç u k u r u n a , soktu pamu­
ğ u m . Yutkundum. Neden sanki o p a r m a ğ ı gamzesine sokm uş
g ib i değil de, kanayan bir yaraya t u z l u p arm a ğın ı basmışgi

342
ttirm i§ti? Allah’ım başımda bile bir acı hissediyorum... Çok
j]p Artmıştım ne? Hayır hayır. O acı kafama gelen kumanda
1 ündendi. Sıçradım ve kafamı tutarak geriye doğru düştüm.
İlli attı lan onu?!” diye bağırdı Ali sırtındaki yastığı çekip,
Üfanlara doğru fırlatırken. “Yemin ederim hastayım falan
.n ernı kalkarsam ayağa fena olur!” Eliyle kumandanın geldiği
U dokundu. “Acıdı mı?”
“ L a n Yaprak, bir şey oldu mu? Yaprak’ım?” Gökhan kanepe­

denyanıma zıpladı. “Valla istemeden oldu. Ben Sinan’a soka­


caktımonu, hıyar ayağıyla vurunca.
“Y a la n söyleme lan! Yaprak’ım valla istemeden vurdum ku­

m a n d a y a ...” Sinan da geldi hemen yanıma. Hepsi altı koldan

(¡afama dokunuyordu. “Neresi acıdı? Burası mı?”

“Hayır bir insan kumandaya gelişine vole nasıl vurur anla­


mıyorum,” dedim ağlamaklı bir sesle. “Ulan azıcık bir nöro­
numvar, sayenizde yarısı da gitti.”
“Kız senin nöronlarını ekmek arası yapıp yerim,” dedi Oğuz.
Dizlerinin üzerinde emekleyerek geldi o da yanımıza. “Açım
da... Çöreğini yemeyen var mı ya?”
İşte benim kusursuz arkadaşlarım.
0 gün yine akşama kadar güldük, eğlendik, birbirimizi ye­
dik, saçmaladık... Bu, yerinden kalkamayan Ali’ye, biz hâlâ es­
kisi gibiyiz, hemen iyileş koca oğlan, deme şeklimizdi bizim.
Öyle duygusal cümleler kuramazdık çünkü... Akşama doğru
isedurulduk biraz. Ali’yi bıçaklayanlardan konu açıldı, Ali şikâ­
yetçi olmayacağını söyledi. “Eğer bu şehirden gitmeyi kabul
ederlerse, şikâyetçi olmayacağım,” dedi. Ne olursa olsun, bu
yaştayaptıkları bir hatanın bedelini böyle ödememelilermiş...
Oyle söyledi. Birkaç şartı daha olacakmış, ama bize söylemedi
onları. Yine kendi içinde binlerce karar alıp, herkesi aynı anda
düjünmü^tü kendine yakışır bir şekilde. Başta kabul etmedi bi-
amtaler. Epey nefret vardı içlerinde. Ama ne dedilerse Ali’yi
girem ediler. Sonra o bizi ikna etti, her zamanki gibi.

343
O t u z B e ş in c i B ö lü m

“Düşünme... Düşünme... Düşünme...” dedim vastıü


bacağımın arasına alıp, yatağımda sağa dönerken. “Olmu 0>
Yüz üstü döndüm yastığıma, kendimi boğmak için. Amaüçön
cü saniye kendime kıyamadığımdan, tepinerek geri döndüm”
“Ay mı etkiliyor, benim gezegenim dönüp dönüp banamı gjrj
yor anlamadım bu ayki bu duygu geçişlerimi. İyice kafayı sıyır
dım ...” Gözlerimi kapatıp, sürekli aklımda dönüp duranAlive
son zamanlarda onunla ilgili olan tuhaf şeyleri düşünmeme»
çalıştım. “En iyisi kuşları sayayım,” dedim yine beceremeyin-
ce. “Bir kuş... İki kuş... Üç kuş... Ali kuş... ” Gözlerimanne
babasını uygunsuz vaziyette yakalamış masum bir küçükçocuk
gibi kocaman açıldı. “Yok bu böyle olmayacak,” diye homur­
danıp hızlıca üzerimdeki yorganı aşağı attım ve ayağa folktun
“Kafa dağıtmam lazım.”
Odadan dışarı çıktığımda önce annemlerin odasını kontrol
ettim. Bir iş yemeğine gittikleri için saat 10 olduğu haldehâli
gelmemişlerdi. Kaşlarımı çatıp merdivenlere yöneldim. “Aca­
ba kendi kendimi merdivenlerden mi yuvarlasam...” Kafimi
iki yana salladım hızlıca. “Tuna’lara ses gider, bir de onuçeke­
mem.” Evet, ölür müyüm acaba diye değil, Tuna’yasesgitmesi­
ni sorun ediyordum o anki nöron savaşımın etkisiyle. “A aa,H '-
reka! Tuna!” diye bağırdım, hayali hamam tasımla. Pijaman®
cebinden telefonumu çıkardım merdivenlerden usulcain«®1

344
Teyte’den aldığım numarasını tuzladım kızılın en dîss
f it * (lanet çalışta açtı yine aynı 'tüm dünyadan tiksiniyo-
< % n u y i a . “Alo, Tuna?”
j f 11' _ sevgili kusmuk kız?" diye çemkirdi.
‘Kusmuk kız mı? Aşk olsun kızılına ay yıldız çizdiğim... Şey
I jS i n , evdeysen azıcık geleyim mi? Annemler gelmediler
Beni de uyku tutmadı. Kadriye "Ieyzc'yle Survivor talan
m Senden korkuma izim iz gelmeyeyim dedim."
•Uywto-" dedi sert bir ses tonuyla. '‘İstiyorsan gel, mükem-
I u,r şekilde horluyor. O n u dinleyip, kafa dağıtabilirsin. Ku-
ojjnntt okadım büyükannemin horultusuna, sen de
jjjjjjı gözlerimin kepcnklerim de indirm em gerekecek."
“fteki.*dedimkedi gibi. "Gelmeyeyim ben en iyisi,.,"
«•fimim." dedi kapatmaya yeltenip,
«■ßnuin o zaman öleyim ben gidip sıkıntıdan...M
*Sen bu yaşta bu kalayla ölmedıysen daha ötmezsen patates
Merak euııe."
•¡Hımvatla ağlarım,“ dedim ağlamaklı bir sesle. "Bak mora*
ta mideme vuruyor; gelir kusarım yine kafana. Sinir­
lendirme beni kızılın en kırıcı tonu seni!”
‘As ediyorum, senııı için bu kadar radyasyon aldığıma değ-
«*,’ dedi ses tonunu iyice çirkinleştirip. “Neyse... On sanl­
ın var. On saniyeliğine kapıyı a<çık bırakacağım, gelirsen gelir-
skYbfcsakapıdakalırsın. O n...“
Tun»dediğini yapardı. Bunu bild iğim d e n , ccvap dahi ver­
medençıplak ayakla aşağı kata koştum. "İki,* derken son kalan
içlaama^ı tekseferde adayıp, ayağımı kapıya koydum. “Gel-
fci.'dedimarsız arsız
%4knnı kesip mı girersin, yoksa yerine ben Barbtc be-
*İ68i twcaidarim kökünden çıkarır gibi çıkarayım mı?' dedi
indiğim İçin. Kapıyı biraz daha aça. ‘Geç...* Ytt-
idatuk rııııa ifadesi vardı bunu söylerken, Dudak-
.toplayıp, gO/lcrımt buyıutüın korkulunu belli
fOcriyoruın hak,“ dedim yandan yandan bakarak
“Eminsin değil mi?” Gözlerini gözlerime dikti ve dudağı^
ğını hafifçe yukan kaldırdı, her zaman sinirlendiğinde ||
gibi. “Burnun kapının arasında kalsın istemiyorsan geç
diye bağırdı.
Sürekli girip çıktığım bir yerdi Kadriye Ninenin evi İS
Tuna varken ilk kez girdiğimden biraz çekinerek girdim. (W
girmez yüksek ses Kadriye N ine horlamasına maruz kakim.
Tlına’ya ‘haklıymışsın’ bakışı attım salona geçerken. Tabii k
tepki vermedi. “Uyuyor muydun yoksa?” dedim gerelo»
reksiz konuşmaya devam edip. “Uyuyor olsaydım bile ju ^
ten sonra ne fark edecek? Ruhu üç yaşında olan bir tazın duy^,
sömürüsü yüzünden ayaktayım sonuç olarak.” Tuna’nın lafsok
masını umursamadan Kadriye N ine’nin en sevdiğim
sandalyesine oturdum. “Azıcık kafam dağılsın gideceğini. Uyfc.
falan tutm adı... Kafam dolu azcık. Evde de kimse olmayma
avizelerle konuş konuş bir yere kadar. Delirecektim biraz daha
yalnız kalsam,” dedim yine kamyonca dayı gülüşümden atari
Tuna’nm bu gülüşten nefret ettiğini bildiğim için, nedense«a
bunu yapmaktan m üthiş zevk alıyordum. Beklediğim tedavi
verip derin bir nefes alarak gözlerini devirdi. “Yedi gün boyuna
sizde kaldığımız için sana yedi kez tolerans göstereceğinle ıâ
verdim o yedi günün Karma’dan çıkması için. Daha öncetbpn
çıkarken seni gıydirmişrim, biri gitti. Kaldı ala. Bu gece um
biraz tahammül edeceğim kalacak beş...” Gözlerimi bıpçs-
dım Tuna yine anlamadığım bir dile geçince. “Biz şu altyazışn
düşünelim m i ya?” dedim yine pişkin pişkin.
“Sen görüntü ve altyazıyı aynı anda takip dahi edemna
tiplerdensindir em inim ki,” dedi bana en uzak koltuğu srç?
otururken. “Muhabbet etmek zorunda mıyız şu an? Ben||
anlamam bu misafir olaylarından."
“Ben her türlü avize, koltuk, masa ile falan da naHV*
edebildiğimden bana fark etmez ama... Bu gcce bara***
niyolay ye yc benimkiler yine. Konuşsak ya azıcık" dedffl>a®,‘
tun sandalyede iyice hızımı artırıp.
“Ananı- ne?” dedi kaşlarını çatarak.
“N öro nların d iy o ru m , çığlık çığlığalar! Bak ben dedim, bize
altyazı şart.”
“Hâlâ nöron diyor çok varmış gibi...” Kafasını iki yana salla­
dı bana acıyarak. “İyi, konuş sen. Hadi...”
“Ya Tuna ya...” dedim sandalye iyiden iyiye hızlanınca, ço­
cuklaşarak. “Bence özünde çok iyi birisin sen de, çaktırmıyor­
sun.” Cevap vermeyince devam ettim. “Sana birkaç şeysorabilir
miyim Tunacığım?”
“Tbnacığım m ı? Çabuk lafını geri al. Tüylerimi ürpertiyor­
sun.”
“Hop, geri aldım. Kızılına sirke döküp turşusunu kurdu­
ğum, sana birkaç şey sorabilir miyim?”
“Sor, kafasının içi haşlanmış patates dolu sevgili üst kom­
şum. Unutma, her soru bir Karma...”
“Karma dediğin şey şu ‘Ne edersen, onu bulursun’ olayı de­
ğil mi ya?”
“Evet. Sizde kaldığım günün iyilik borcunu şimdiden öde­
yip senden arınmam lazım. O yüzden... Neyse. Sana tahammül
etmem gerek beş iyilik daha... Her sorunun cevabı bir karmayı
götürecek. Unutma.”
“Tamam, tamam,” dedim sandalyeyi durdurup. Ayağa kal­
kıp, güç bela halının ortasına ittirdim sandalyeyi ve tam karşı­
sına geçtim. Tekrar oturdum sandalyeye ve Tvveety’nin gümüş
saçlı büyükannesi misali, sallanmaya başladım. “Soru bir, bir
arkadaşının sana karşı tavrının değişip değişmediğini nereden
anlarsın? Soru iki, normalde hiç olmayan bir şey olup, son za­
manlarda aklına biri geliyorsa sürekli... Ama böyle çok acayip
biri olsa... Hani aklına gelmesine falan anlam veremediğin...
Hani o, şey gibi böyle normal olmayan ama olduğunda falan
böyle...” Bana şaşkınlıkla bakan Tuna’ya baktım birkaç saniye
çaresiz gözlerle.
“Cümlelerinin içinde kayboldun değil mi?”
“G aliba...”

347
*•Birin* ini, birinin «ana karşı ilettiğini hissettiğin in
fti^mll demektir, Ya da senden Hakladığı bir yanını anıkğ^
ıniyordur. IkıncİM, biri durduk yere akla geliyorsa dı I
içinde bastırdığın bir peyler patlak vermiştir ya dı kafin '
taktntftir bir şeyi. 11er şey olabilir. Yani kişiden kişiye defa
İm durum. Senin gibi düz insanlar duygularının içinden
ma/ pek. Betice kafanı çok yorma böyle şeylere.Yaknutıi
u ... . ...... * ••
nöronunu da. "
“Öyle mi dersin... Peki bir şey daha sorayım o zaıtianV.
hakkım kalmıştı değil mi? Şimdi bizim okulda biri vır ıj*
I{ti It i \tti 1
i« C AM C AM Uamİ 4.
görmüşsündür... Sırık oğlan. Sarışın olan hani, şubıskey» l
I\ıtıa ellerini göğsünde birleştirip bana ‘uzatma’ bakışı ıtıncı
susup devam ettim. “Onunla girdiğim bir iddiayı yinelay^
tim. Yine derken... Biz bununla...”Yme aynı ‘sadedegel’bjU
şıııdan yedim. “Neyse... Sonuç olarak birkaç gün sonraonunU
bir doğum günü partisine katılmam gerekiyor. İddianınkonusu
da o partiye onun daha önce bana aldığı bir elbiseyle gitmem^
Böyle pudra rengi, tüllü pullu bir şey... Süs balığı gjbioluyo-
rum giyince. Şimdi ne yapayım, bilemiyorum. İddiayı kaybet,
sem de o uçuş uçuş tuhaf elbiseyi giyip bir yere gitmek... Bam
göre pek değil. Gitmezsem sözümü tutmamış olacağım. Gider­
sem nasıl gideceğim? Yani makyaj yapmadan direkt o elbiseyi
giyer giderim, bana koymaz da... İşte hani hem iddiayı kaybetti
hem de galibiyetimi sabote ediyor durumuna düşer miyim?"
“Üç karma borcun var bana.”
“Ama bunlar bir soru be kızılkuş.”
“Git.”
“Evime mi?”
“Hayır, patates püresi. Partiye. Nasıl kaybettiysen, oçocuk
nasıl istiyorsa öyle git hem de. Söz, sözdür. Hem belki biraz
farkına varırsın bir şeylerin.”
“Neyin farkına varacakmışım? İçindeki prensesindemevallı
kusarım üzerine. İçimde prenses falan yok oğlum benim.fa­
sa da içimde bir prenses, yemişimdir yanlışlıkla ben küçükken,
ondandır.”
“Prenses mi? Salak mısın? Kim sana içinde prenses var dedi?
jjü geloğlan’daki Cankız’sın. Prenses değil.”
“Cankız m ı? O k im haorlamtyorum am a o lur, bana koymaz.
Çıkarmam gereken sonucu özet geçer m isin kızıl?”
“Kendi yolunu tut.”
“Kendi yolum tabii ya," dedim yapmacık ve abartılı bir kah-
İmhayla- Sonra birden sustum ve “O yol um olarak nereye dü>
5jjyor?” dedim konuşmanın gerginliğini sallanan sandalyede
jjlu da hızlı sallanarak atmaya çalışırken. “Ne yolu?” Gitgide
hızlanıyordum. “Hangi yol?”
“Başım döndü, durur musun artık?!”
“Duramıyorum Tuna...”
“Bana ismimle hitap etme, midemi bulandırıyorsun.”
“Duramıyorum diyorum ya," dedim sallanan sandalyede bir
arkaya bir öne deli gibi gidip gelirken. Beynimden gelen tıkırtı­
larabakılırsa, biraz daha duramazsam beyin sarsıntısı geçirecek­
tim. “Oğlum yardım etsene ya, beynim kayısı hoşafına döndü
*• ı n
¡u an!
“Galiba gidip büyükannemin varis çorabını kafama geçirerek
intihar edeceğim. Hangi karmamın bedelisin sen?”
“Villa bak midem bulanmaya başladı, durdur beni! Ayağım
uyuşmuş kımıldayamıyorum!” dedim sandalyede huysuzlarla-
rak. “Şş, oğlum hadi kaldır şu poponu ya... Vatla kötü oldum
ha...”
“Galiba sinirden az önce tüberküloz oldum. Ohü, öhii!”
dedi sahte bir öksürük sesi çıkararak. Ağzına götürdüğü elini
bana çevirdi. “Bak kan geldi.”
“Dalga geçme, valla kızılların içinden bir seni seçerim, bed­
duamı ederim valla durduramıyorum ya... Yardım et!" deyince
yine elleri göğsünün üzerinde kenetli bir şekilde bir sûre sa­
lakgibi sallanan bana baktı. Sonra iki ayağını uzatıp, sandalye­
yi durdurmaya çalıştı umursamaz bir tavırla. Ayağıyla sallanan
undalyenin altına dokununca, birden öne doğru uçtum. Tu­
ba'nın tam önüne, “Az kalsın kusacakum Tuna," dedim yö-
züm üz birbirine çok yakınken. İki elini yanaklarıma.
Hayır, hayır, öyle Ali’nin sıktığı gibi değil... Bildiğin kafaiil §
eliyle sıkıştırdı adeta. “N e be?l”
“Patates kafalı kız... Beni iyi dinle.” Biraz daha yakU^
yüzünü yüzüme. Yanaklarımdaki elleri iyice acıtmaya başla^ 1
camını. “Son karma... Yüzün basit. Ama kusur yok. Küsıif^j1
maması her zaman güzel bir şey değildir ama... Kusur insânl
diğerlerinden farklı kılar. Seni diğerlerinden farklı kılacak^
bir yanın yok. Gözlerin hariç. Gözlerinin rengi, işte senifj^1
kılan tek şey, Ela ile yeşilin arasında 'kalmış*, ilgi çekici birten^
Eğer onları ön plana çıkarırsan makyajla, .ıbartmadan.o elbise*
uydurabilirsin kendi ruhunu da. Sadece gözlere».. Tamaıüu«)
Saçların dalgalı olmalı. Muhtemelen uzun diye bunaltıyoftu
ondan topluyorsundur... Az çok tanıdım seni. Rahatınlar şey.
den önce geliyor. Onu da şöyle yap, kime yaptırıyor^ saçı,
nı hafifçe toplamalarını söyle. Böylece hem seni bunaltma»)],
hem de öyle bir yere daha kolay uyum sağlarsın¡Jjer şeyinle;
Ayakkabı olarak küçük topuklular seç. Düz ayakkabı ölnrn.
Yüksek topuklu da asla... Minik... Uç-dört santimlik bir şey
iş görür. Biraz ayağını vuracaklar ama olsun. E h azından orayı
gidene kadar dayan. Hatta oraya normal ayakkabıylagit, kapıda
değiştir. Bu ayağında kalma süresini uzatır topuklunun^;
larnı... Sakın dokundurma. Kaşlarının alınmaya ihtiyaçıy6k
Belki biraz kesilebilir sadece... Çok az ama. Son bir şey, sakın
allık sürdürme. Yknaklarmın doğal rengi yeter. Dediklerimi ya­
parsan, o çocuğun prensesi ile senin yaramaz kızın ortayolda
buluşur. Vc böylece sana olan karmam burada soni eriyonBii
daha karşılaşmayız umarım patate-” |
Cümlesini bitiremedi İbna. Çünkü stresten kısılın " 1
lanan sandalyede bulanan mideme dahaifazla s©z geçiremedi»
Kafamı iki yandan sıktığı için balık ağzı gibi olan ağzımdan^'
na’nın kafasına doğru ikinci kere... Kustum; -Oi

350
«Kuzucum, ben annelerinizin yanma gidiyorum. Ali’yi ra-
z etm em e k için burada toplanmayalım demişler... Bir şey
ı rsaararsımz, tamam?” dedi G ül Teyze paltosunu düğmeler-
1 ı^p, girişinde. “Merak etme Gülkuş Teyzeciğim, Ali bana
et!” Elimle zafer işareti yaptım gülerek. Gül Teyze yanağı-
gjap, yüksek topuklu ayakkabıları apartmanın koridorunda
Ağlanırken asansöre doğru ilerledi. Bir yandan bana tekrar
|jip e]sallamayı da ihmal etmiyordu. O kadar tatlı biriydi ki
Gül Teyze..-“Herkese selam söyleyin!” dedim asansörün kapa-
S1kapanmadan. “Söylerim kuzum!” diye bağırdı kapı kapanır­
ın Gül teyzelerin en güler yüzlüsü. Birkaç saniye öylece inen
jjansörü izledim. Sonra kendi kendime gülümseyip, kapattım
bpıyı ve içeri geçtim. Oğuz, telefonuna indirdiği bir oyun
ilemeşgulken, Gökhan telefonda Merve ile bir konuda tartı-
şıyordu. Sinan ise en ayrı âlemlerdeydi... Bir gün önce ‘aşkta
kaybeden kumarda kazanır’ diyerek doldurduğu iddaa kuponu
tutmuş, tam 3 bin lira kazanmıştı. O yüzden saçma sapan dav-
ramyordu o gün.
“Sinan’ın halini hiç iyi görmüyorum arkadaşlar. Acilinden
buna bir sevgili bulalım,” diye girdim içeri. Gökhan’ın ayaku-
cunaoturdum. “Bir dişinin ilgisine ihtiyacı var.”
“Kimmiş sevgiliye ihtiyacı olan?” dedi kapıyı ayağı ile açarak
Sinan. Orasına burasına sıkıştırdığı paralarıyla yürüyüp, halının
tamortasında durdu ve ellerini beline attı. “Param var kızım
benim. Para ile alınamayacak saadet yok. Örneğin...” dedi ve
eğilip çorabından 200’lük bir banknot çıkardı. “Gökkuş, hadi
beni sırtına al, havada ikili burgu üçlü salto at. H adi...” Ayağıy­
latelefonda Merve ile konuşan Gökhan’ın bacağına dokundu.
“Hadi ama...”
“Lan çekil git şuradan, seni bozdurur, kendime Trabzon bi­
leziği yaptınnm valla!” dedi Gökhan elini telefonun ahizesine
koyup. Sinan sırnaşmaya devam edince “Merve ben seni sonra
«yayım mı ya?” deyip kapattı telefonu sinirle. “Lan sen bela
mısın benim başıma, sabahtan beri sana para vereyim beni yo-
ÎHf Gökhan, sana para vereyim ayağımı emikle Gökhan, sana

351


veriyim ebemin nikâhına götür beni Gökhanl” w
itil l!itv\(5 vıııilli Slnuıı'ın, Sinan depresyondayken* kada *•* jyakkabffl
oluyordu ki, normalde olsa büyük kavga çıkardı, attia l/ * ^ ^ ara ha
rağmen yayıldı Gökhan'ın yanına. “Ulan gjtseııe van ^ j^jnlanv;
Valin Akillendirme beni, fr/lkçi bitti »en mi Hatladınffife “Nere
Handın lan nen beni? 'Ayça22' miyim ian ben? internetkafcıj/* *®en
mastı açtırıp, tıklatırım »ana Sinan.” Sinan sinir bozucub, ^ uz
lümseıııeyle Gökhan'a bakıyordu hâli. “Sinan hasta nu. baokesiı
nen, plikopat mısın oğlum? Ne bakıyorsun hlli?" odasına1
"Al p 200 lirayı,*' dedi parayı Gökhan'ın gerdanına«ıylttl yakaldı*<
"Ayak lm| parmağımı emikle." oyon
"Seni her liraya bir bıçak darbesi gelecek tekilde, canicew ^ ^
letieılm Sinan, zaten rezil ettin bugün bizi yctcrincefeSitrinm
soğumadan tekrar sinirlendiriyorsun. Ulan şarjda ısınan tel®,
fonu döndüm senin yüzünden, ateş atıyorum edjhasıa*v<*l
rimdenl" •>. Ig jj
"No yaptı be?" dedim ka|lanmı çatıp. “Biz rezilliğe
lvk kazanmış canlılarız. En fazla ne yapmış olabilir yani?"
f< “Akbiline 200 lira koydurup, bir kıza otobüs kapattırmaya i; .<
kalktı. Duraktaki kimseyi aldırmadı lan otobüsü, bizde dahil!
Zorla bindik, olay çıkıyordu az kalsın. Duraktakiler öldürüyor. i on]ar ^
du az kalsın bu salağı. Sonra herkes binince tutturdu ozaman i
geri alacağım bastığım paraları... Şoför kalkıp basacaktı bunun i r-ıu
en hassas yerlerine akbili, zor ayırdım,”** t ^ g
“Ayna karcısında twerk yapmaya çalışırken, annene yakala- i |erj tlI
ıtırsın da, üç gün utançtan kafanı pirinç kovasına solcupgezeran I
inşallah Sinan. Kıza otobüs kapattırmak ne o ğ l u m ? ? t |ar(j j ,
“l ladi onu geçin," dedi Oğuz telefonunu bırakıp. Oturdu^ l ¿erec(
yerde doğruldu. “Gökhan bizi bırakıp kaçtı tamamken m
dayanamayıp, ben de kulağımda kulaklık, şarkı dinliyorum«uf !
Sinan'ı duymayayım diye. Kanye West... Bir baktımkafamanı I ^ [r
para saçmaya başladı bu. Kesmen zenci rapçi klipinde gjbil®- 1 Hani
d im yolun ortasında. Etli butlu bir Latin kadın gelip önüm* yamd
dans edecek, Pitbull bana şarkıda eşlik ederken zenci bit Mjj j ftlihı
gedip b u u twerk yapacak, diğer taraftan sarışın bir çıur j »la \

3S2
iş b u n a kusacak diye ç o k k o rk tu m , anlayam azsınız. Matta
kirara hayali bir k ü rk m o n t b e lird i üze rim d e . O derece... A m a
bunları var ya, hep yazıyorum b ir kenara. Acısını fena alacağım .”
“Nereye yazıyorsun bebeğim, al şu 200 lirayı ona yaz...”
“Ben gidiyorum, biraz balkonda duracağım,” dedi Gökhan.
O ğ u z d a onun peşinden gitti. Sinan peşlerinden giderse Gök­

han kesin balkondan aşağı sallandırır Sinan’ı diye onu alıp yatak
odasına kilitledi Ali. Birkaç saat sonra Sinan tekrar içerde uyu-
yakaldı. Oğuz bunu fark edince, beklenen bir şey yaptı. Aşağıda
oyunoynayan çocuklardan birine, Sinan’ın düşürdüğü paralar­
danbirini verip, Barbie bebeğini ve kafasındaki prenses tacını
% ödiinçaldı. Ve ben ne kadar, Yapma Oğuz’ desem de dinlemedi.
Sinan’ın başına küçük komşu kızından ödünç aldığı prenses ta­
cını takıp, Barbie bebeği de eline yerleştirip fotoğrafını çekti ve
gizliden Sinan’ın instagram’ına attı. Altına da bir not düştü.
“Prenseslergibiydim ben baba evinde.”

Akşamsaat 6 gibi Gül Teyze eve gelince, normalde olduğun­


dandaha erken dağıldık. Geç olmamasına rağmen saat, yine de
onlar bıraktılar beni eve. Sonra birlikte biraz dolaşmaya gide­
ceklerdi. Yalarına tersti bizim ev, ama o son bıçaklanma olayı
yüzünden asla yalnız bırakmıyorlardı beni, hava azcık kararsa
bile. Bizimkilerden kapı önünde ayrıldıktan sonra, merdiven­
leri tırmanmaya başladım. Normalde üçer üçer adaya atlaya
çıkardımmerdivenleri, ama o gün pek halim yoktu son zaman­
larda olduğu gibi, içimden merdivenleri bile saymıyordum, o
derece... Ruh halim yine ‘her yerinden öpüyorum Rüştü’ diye
sevinç naraları atan spiker gibiydi o gün. Hani böyle mutluyum
da, bir tuhafım... Ya da Qe Sera Sera şarkısını ‘i go, you go, we
8°’ İngilizcesiyle söyleyen Sertap Parman gibi hissediyordum.
Hani her şey yolunda ama bir bokluklar da yok değil iç dün­
yamda gibi... Kafam yine bunlarla doluyken, Tunaların katına
gelince birden kafamdaki her şey uçtu, önce sağa baktım, sonra
*°Uve parmak uçlarımda yürümeye başladım. Ne olur ne ol­

353
mazdı. D ü n gece kustuğum için, en son beni funyeyle f f l
cağını söylüyordu d a... B ir basamak, iki basamak, üç basıJ*
derken birden kapı açıldı. O ld u ğ u m basamakta durup, ||f| ,
m i kapattım. “Tamam teslim oluyorum , hadi beni süzgece i
rene kadar, uçlu kalem sapla bedenim e. H adi Tuna...” Arkan,'
d ö n d ü m , teslim olm uş surat ifademle. “D em ek Tuna şimdin *
çektiriyor sana k ü çü k h a n ım ,” dedi kapının önünde duran l
yaşlı, güzel bir kadın. Ben şaşkınlık ve utançla gözlerimi
kaydırıp, elim i enseme attım . “Ay, pardon. Ben sizi Tuna P f
m ıştım d a ...”
“Sen O y a’n ın kızıydın değil m i? Geçsene içeri, azcık muhat),
bet ederiz Tuna ile annem gelene kadar. Sabahtan beri yoklar
A radım , Tuna cevap verm edi, an ne m de duymuyor herhalde
Sıkıntıdan patladım .”
“Şey... Y a n i...” d e d im yapm acık bir gülümsemeyle. Afta
ben insanlara hayır diyem eyen tiplerdendim . Yüzdeki olumsu?
cevaba hazırlanm ış o hayal kırıklığı ifadesini görmektense ne
olursa olsun her zam an tam a m d e rd im böyle durumlarda. “Ge­
leyim b a ri...”
D ü n gece Tuna’n ın suratına k u stu ğu m odaya girince, bir­
den korku sardı beni. Tuna gelip beni yine o kanepede görürse,
bu defa gerçekten iki patates, iki soğanla kısık ateşte güveç ya­
pardı benden, e tim pembeleşinceye kadar. Adını bilmediğim,
Tuna’n ın annesi teyze, çok pahalı o ld uğ u belli olan topuklu
ayakkabısını parkelere vura vura peşim den geldi. “KadriyeNine
ayakkabılarla içeri g ird iğinizi görünce biraz kızabilir," dedim
yine aile kızı Yaprak g ülü m se m e m le . “Kayınvalidem bana b-
zamaz, sever b e n i,” dedi yine m ü th iş bir sevecenlikle. 0 kadar
sıcak bir enerji yayıyordu ki gülüm sem esiyle, içimden nasıl olur
da Tuna b u kadından çıkar diye d üş ü n m e d e n edemedim. Kane­
peye o tu rd u m , o da tam y a n ım a o turd u . “Tuna olsa şu,” dedim
parm ağım la bana en u zak k o ltu ğ u işaret edip, “koltuğa oturur­
du. Benden biraz tiksiniyor da.”
“Tuna m ı? ” dedi kahkaha atıp. “T una terör estiriyor anladı
ğım kadarıyla burada d a.”
“ SizİÜ T u n a ’ya b e n z e m iy o rs u n u z . K eşke s iz d c ıı b ira z b ir
v alsaydı.” d e d im Tima'nın annesi te yzeye b ira z ya la k a lık ya-
Sadece gülümsedi bu sözüme. O kadar güzel b ir k a d ın d ı kı,
İ ja çaktırmadan incelemeye çalışıyordum, ama beceremiyor,
^ulanıyordum. “Bu arada, TUna’yı götürmeye mi geldiniz?”
^ “Çok özledim sadece. Görmek için geldim. Akşam 12’dcki
okla geri döneceğim. Ufak bir aram vardı, fırsatı değerleııdi-
Vjju dedim.” Yine çıkık elmacık kemiklerini sergileyerek gü­
lümsedi- “Bu arada adın neydi?” deyince hızlıca, “Yaprak,”dedim
S anmış gibi. Elini yüzüme koydu. “Yüzün ne kadar yumuşa-
| | pürüzsüz bir cildin var. Kullandığın bir ürün var mı?”
“Annem arada zorla bana değişik şeyler sürdürüyor ama ben
genelde eski tip yöntem... Su sabun yani.”
“İlahi Yaprak,” dedi yine kendine has o zarif kahkahasından
atarak. “Bir ara İstanbul’a gelirsen kesinlikle bizim dergi için
p o z vermelisin. Senin gibi doğal güzeller nadir bulunuyor.”

“Poz mu? Ben ön kamera açıldığında korkuyorum. E-okul’a


s ı r f fotoğrafımı görmeyeyim diye girmiyorum. Flaş görünce,

gözüne ışık tutulmuş tavşana dönüyorum. O derece aram iyi


değil pozla resimle.” Elimi boynuma atıp, utanarak kafamı yere
eğdim. “Öyle işte...”
“Çok tatlısın,” dedi gülerek. “Hafiften Tuna’nın ilk sevgili­
sine benziyorsun biliyor musun, burun ve dudak yapınız çok
aynı.”
“Valla azıcık erkek reyonundan alabilirim bazı tişörtlerimi
amayani... Bir erkeğe de pek benzeyeceğimden emin olama­
dım,”dedim gülerek. “Ne bileyim...”
“Erkekmi?” dedi tek kaşını kaldırıp.
“Tuna’nın ilk sevgilisi...” dedim yüzüne mimiksiz bir şe­
kilde bakarak. “Ah, yoksa siz Tuna’nın gey olduğunu bilmiyor
muydunuz? Pot mu kırdım!” dedim elimi ağzıma bastırıp.
“Tuna gey değil ki...” Kafasını geriye atıp, zarif boynunu
sergileyerek koltuğun başına yaslandı. “Demek burada da dur­
muyor.”
“Şuan Kuran’ı yırtan kız diye çocukluğumuzu kâbus eden o
---------------------------- ^
resmin aslında İtalya’daki bal m u m u heykeli olduğunu ü
diğim andan daha büyük bir şok yaşıyorum. Ne demek T
gey değil?! Beni o giydirdi geçen hafta!”
“Öyle m i?” dedi yine kahkaha atıp. “Tuna... Hiç akıllar^
yacak.”
“Kirlendim ,” dedim ellerimle göğsüm ün üzerinde ca
işareti yaparak. “N eden yalan söylüyor ki herkese? Tüm ok!'
la, mahalleye, hatta herkese... Direkt geyim diyor. Sormasal*
bile.”
“Bilerek yapıyor.” Ciddileşti birden. “O yüzden buraya sür
gün edildi ya zaten... D e d im ya, Tuna gerçekten çok farklı bir i
çocuk Yaprakçığım. ”
“A nlam ıyorum . . . ” dedim dudaklarım ı büzüp. “N eden yap.
sın ki bir insan b u n u ?”
“Tuna belli ki daha epey kalacak burada. Bir kişinin onu iyi
tanıması... Hele ki senin gibi bir kızın, gerçekten iyi olacak.'
Sırtını çekti kanepeden ve bana sokuldu. Ellerimi, ellerinin an­
sına aldı. “O zam an beni biraz d in le ... Tuna’yı emanet edecek
birine ihtiyacım vardı.”

irkir

“T una... Ç o k farklı bir çocuk Yaprak. Ablası ve abisinden o


kadar farklı bir karaktere sahipti k i... Ta çocukluğunda bile böy- I
leydi. Sürekli odasında kitap okur, ilkokula giderken bile ona |
yedirdiğim şeylerin arkasını okum adan, son kullanma tarihine
bakmadan yemezdi. Sürekli herkese, ilk düşündüğünü söylerdi j
en kibar cümlelerle. Sert sert... İlkokul ö ğretm en in e bilesü- j
rekli la f sokardı. ‘Tembeller, çalışkanlar diye sınıfi ayırmanız, j
çok çirkin. Eğer bir g ü n tem beller küm esine düşersem diyedü­
şünm ek istem iyorum sürekli. M atem atik dersinde kesirlerim
hesapladığımız elm alar ve arm utlar değiliz biz!’ Bir keresin»*
böyle diklenm işti öğretm enine. O derece...
“Babası... Yani kocam avukat. B ir hukuk bürosu var. |||
övmek gibi olm asın a m a ... E n iyilerden. Sert, o to r ite r j
tuğunu koparan bir adam. Her zaman evde de öyle oldu-
,|j bir babaydı hep. Ben de bir d eb id e editörüm . Sabahım,
_jjyjn karışık... Tuna doğduktan sonra iki yıl ara verdiğini
'Ztekrirdönünce daha sıkı sarılm am gerekti işime. Eskiden
^j,|j0|ik biriydim ama dediğim o aradan sonra ikiye katlandı
I I İ P e haliyle pek evde olam ıyorduk zaten, gece gelince de
ftrTtıyurnU§ oluyordu. Bize çok kızgın büyüdü. Arada kati­
liğ im iz akşam yemeklerinde, bize acıdığını söylerdi hep.
SÖiekHyüzünde bize karşı küçük gören bir ifade vardı. Çoeuk-
daha gül değil mi? Yok. Tuna pek gülmezdi o zamanlar da.
pıtları dışarıda.çamura bulanırken, o çocuk oyunlarının sade-
^ gereksiz olduğunu iddia ederdi. Psikologa götürmeye kalk-
pjji bana ‘bence senin gitmen lazım’ demişti, hiç unutmam.
Tuna Bu anlattıklarıma bakarak korkunç görünüyor değil mi?
Amadeğil işte. Tuna aslında gerçekten çok hassas bir çocuk. İşte
¿ahaküçüktü... Yııie bir gün çalışma odamda belgelerin üze­
rin d e uyuyakalmışım. Uyandığımda Tuna’yı tam karşımda asık

birsuratlabana bakarken buldum. ‘Ne oldu oğlum, bir şey mi


¡sttdin?’ diye sordum, cevap vermedi. Birkaç dakika sadece yü-
niıne bakıp ‘Başkaları için kendini yoruyorsun. Zaten yaşlısın,
gözlerinin yanlan iyice kırıştı. Yıkında tamamen bir babaanne
olacaksın. Sana acıyorum. Senden nefret ediyorum. Midemi
bulandırıyorsun’ deyip koşarak çıktı odadan. Daha 11 ya da 12
yaşındafalanj. Neye uğradığımı şaşırdım bir an. Kendime ge­
lince,odasına gittim biraz kızmak için. Kapı aralıktı. Kafamı içe­
risoktuğumda aralıktan, onu gördüm. Yatağının altına girmiş,
sınlmış kırmızı tavşanına, ağhyor. O an anladım... Tuna, sade­
ceblıidüşünüyordu. O, o n u n sevgisini gösterme yöntemi...
Belkide üzüntüsünü.
“Meselaşu buraya sürülme olayı Gey olduğunu iddia et-
||!! 0 ise tamamen Tuna’nm kişiliğini anlayabileceğin bir
dolacak.”
Nefesnerden alınıyordu unuttum şu an,” dedim heyecan­
s a m edin lütfen.”
fckâlâ.,.” dedi elimi bırakıp. Sırtını dikleştirip devam etti
Ya’ “Bu senenin başında, Ertuğrul, yani kocam yeni bir

H İ 357
dava aldı. Çok büyük bir şirketin varisinin gey alma« jjçj,
İşte şirketin sahibi, çocuğun babası yani; oğlunun gey
tıu öğrenincc oğlunu hem şirketin varisliğinden, hem
tan mahrum bırakıyor. Çocuk da mahkemeye veriyor
Babası da Ertuğrul’u tutuyor karşı atak için. Ertuğrul^?*'-
desem, biraz otoriter demiştim ya... Biraz daha sınırlat,
bir adam. Klasik Türk babası anlayacağın... MuhafazalılT*1
çapında. Ymi o da karşı homoseksüelliğe... Tuna zatenbabZf
hep çıkışırdı bu konuda. Ama olay fazla büyümczdı. ■
“Ama bu davada babasının o adamı savunacağını vc bîr
cuğu sırf cinsel yönelimleri yüzünden hakkından mdhtûfaT
rakacağını Öğrenince delirdi. Babasına ilk kez gerçekten a,
şeyler söyledi. Sonra ise, meydan okudu babasına. ‘Eğer,*^
‘O davayı bırakmazsan, yemin ederim herkese gey olduğu^
söylerim. Bütün o cemiyete... Bütün o yüksek mertebeli ait*,
daşlanna... Okula... Herkese. Madem öyle, madem utanılıp
bir şey bu... Biraz da sen utan o zaman/ Böyle dedi. Dedim^
Hına çok farklı bir çocuk... Babası ciddiye almadı ama Ttm
dediğini gerçekten yaptı. Herkese, her yerde, her koşuldaü
olarak, ‘Merhaba ben Tuna. Ertuğrul Karaman’ın oğluyumn
geyim* deıneye başladı. Bir süre sonra epey yayıldı bizimet-
miyette... Tabii Emığrul delirdi. Davadan da vazgeçmediasa
İbna'yı bir süre susturabilmek için annesinin yanına bmp
yolladı. Tuna gerçekten çok duyarlı bir çocuk ama keşkebnı
da babasını anlasaydı..."
Duyduklarım karşısında, ağzım yere sıfır konuma gsinâ^
ti. Tepki veremedim, sadece şoktan içine kaçan nöronhtm
yüzünden konuşma yetimle bir şeyler zırvaladım. Sonraİfan
geldi, önce annesine saydırdı, sonra bana çemkirdi. Sonrata
adının Nemun olduğunu öğrendiğim Tuna'mn annesi ttfKf-
le alelacele vedalaşıp, oradan ve Tuna’mn gazabından bçnsn
yeltendim. Tam kapıya gelip, ayakkabılarımı ayağıma gcçtrpfı*
dum ki, Nermin Teyze beni çekti ve kulağıma fısıldadı.
“Tuna sana emanet. Birkaç hafta,,, Belki htrkaç *v Srti
onları boşa anlatmadım, Timam mı?"
?ökhan< tek elinde telefon, diğer elinde montu h ız lı h ızlı yü-
f¿11 kaldırımda. Vllerve ile buluşacaklart yere geç kalm ıştı
hrtu pa,,iğ‘ ondandı. K ız a son bir "Birazdan ordayım ' mesajı
jı(I telefonu cebine tıkıştırdı. Yflesajı yazarken göremediği

S aca
çarpmaktan son dakika kurtuldu. Sonra hiç bozuntuya
gtjj^ .griden kulaklığım kulağına takıp, devam etti yoluna. "îflti-
Plfc I dinleyerek yürürken gelen seksilik ve kavaklık kissi” diye
Hljty nırtldünciı kendi kendine. Eliyle saçlarını düzeltti moduna uygun
iıtiyj Mrak. O gün, erkenden kalkıp saçlarını bile yapmıştı 1/Îlerve'si
îUtli -#_ ¡Jzun zaman sonra ilk kez sabahtan akşama kadar vakit
¡da gıçimek için sözleşmişlerdi çünkü, geç kaldığından biraz kötü
Jûivt başlayacaktı gün, ama olsundu. A kşam a kadar Ylflerve ile ola-
mu. [aklarsa hiçbir şeye sinirlenmeyeceğine söz vermişti kendi kendine.
• mu i On dakika kadar sonra ulaştı buluşacakları sokağın ucuna. K u -
)urayj t IflMığıtı* çıkarıp montunun cebine koydu. Wlerve oradaydı işte...
ıbirjz %m kendisini gömesi için el sallıyordu ki bir çocuk geldi Wler-
ve’nin yanına, gökhan istemsizce durup bekledi. "K im lan bu ce-
Eİnıij- I rneti William Wallace’a rakip, pezevenk?” Sinirlenmemeye söz
Jjnu , wrmijti ama ilk dakikadan sinirlenmişti bile, eskisinden daha
ıTunı ! hızlı yürümeye başladı. Uç adımda koca sokağı geçmişti sanki,
||| öyle hızlı varmıştı yanlarına. Wlerve, g ö k h a n ’ı görünce bira z
eyzey- paniklese de çaktırmamaya çalıştı, "A aa, hoş geldin a ş k ım ,” dedi.
çujjyj Uzun boylu esmer çocuğa bakarken "îîle rv e ? ” dedi g ö k h a n su
iriyor- f k İ’ Umarım arkadaş hologram falandır. A k s i takdirde, çok da
|| gelmiş olamayacağım aşkım . 1
Sana Üzgünüm ama, hologram değilim . IBen JBatu. Wlemnun ol-

359
dum , ” d iy e n esm er gocuk r a h a t t a v ır la r la e lin i ğ ö k h a n '
"VVlerve, bu İBatu falan diyor, ne olur bu İBatu gö'wj • ¡¡¡11
Ayşe, Fatm a, C lif falan olsun lü tfe n .. . " Ii"1^ 1
"S e v g ilin komedyen falan mt liflerve? ” dedi İBatu fft
'sus. İB a tu ’ diyen gözlerine inat, ğ ö k h a n sinirden çatlamaL f j
reydi. " H a y ır ," dedi burnundan soluyarak. "Sikedyen” i l
m aide olsa kafayı çocuğun sinir bozucu suratına çoktan çaL,
ama 1/Ylerve ile daha yeni kavuşmuşken ayrı düşmek istem' ^
S o n b ir um ut sordu ğ ö k h a n , "/Işk ım son k e z soruyorum î?
k i m ? L ütfen amcan, dayın, halan falan olsun, bak valla da' *
iniyorum ben. ’’ W
"/Işkım ortaokuldan arkadaşım ya, sinirlenme!” diye üste d,.
m aya çalıştı 1Herve. ğ ö k h a n ’ı kolundan tutmuş çekiştirmeye
lıştrken " H a d i g id e litn ... ğ ö r ü ş ü r ü z İB a tu ,” dediğinde göfeiıa
ısrarla, r,(D o ğru yu söyle Wlerve, bak valla kızmayacağım * ¿ ğ
"B e n söyleyeyim o z a m a n ... ” derken İB atu ’nun yüzünde sinir ^
bozucu bir gülümseme yardı. "C sk i sevgilisi desem, kızar mısın?'
" K ız a r m ıy ım ? O ğ le n a m a zın a müteakip cenaze Mamaaını
yap
bile k ıla rım ” deyip beklenen hareketi yaptı ğ ö k h a n . Batu'm
tam burnunu hedef alarak, sağlam bir kafa geçirdi çocuğa. Uluttu
son. . .
o. 1
fi

ic..
Son
2İİİ)
¡es i

1
M

360
"1Sak şimdi, içeri girince doğruca terlik iste annemden. Terlik­
lerine değer verilmesinden çok hoşlanır, ” dedi O ğ u z apartmanla­
rının içine girince. "Anladım, ” dedi İrem kalbi küt küt atarken.
"Sonra temizliğini öv evin... Böyle de ki abartılı bir sesle 'Vaov,
işte reklamlarda yeşil renkli kaslı adamın temizlediği eve benzer
bir ev!' de tamam m ı? Temizliğinin övülmesine de bayılır. Sonra
sana bir şey ikram ederse, üçer tane al. Tık ağzına hepsini, sonra
o n la r ı öv. Sonra Z eliş S u lta n ın gelinisin.”
"Oğuz, bak ben senin karşına çıkabilmek için bir ay pratik
yaptım- Birden annen... Valla öleceğim heyecandan.”
"Bir ay m ı? K ızım T § S - £ Y S ’den daha zor bir sınavdır
o. Bir ayda hazırlanılır m ı? tersane falan yazılıyor bazıları
İ/HAT için.
"Ta dalga geçme, ” dedi İrem gülerek. "Zaten daha yeni sev­
gili adaylığına yükselebildim."
"iki aşaması daha var kısım, onlan da geçersen averajına
bakacağız artık. B e lk i ipi göğüslersin bugün, ğöğüslemek dedim
de... Valla iyi göğüslersin h a ,” derken kıs kıs gülüyordu O ğuz.
Sonra İrem’e som kez, "(Dediklerimi unutma sakın, " deyip evin
zilini çaldı. §enç kız Z eliş Sultan kapıyı açmadan derin bir ne­
fes aldı. O ğ u z zile bir kez daha bastığında hemen açtlıverdi kapı.
Zeliş Sultan sıcakkanlı bir tavırla, "H o ş geldiniz,” dedi, "ğeçin
bakalım... Verin torbalan, neler aldınız böyle?”
|Klerhaba, ben Iretn, yeşil renkli kaslı adam ın temizlediği
evden istiyorum. B u arada terlikleriniz çok g ü z e l,” dedi İrem
heyecandan her şeyi karıştırıp. Yle söylediğini fark ettiğinde

361
önce O ğ u z ’a baktı panikle, sonra Zeliş Sultan'a
O ğ u z ’a ... "Olm adı m ı?" diye sorduğunda
madı der gibi yukarı kaldırdı. İrem'in (iç saniyelik MİM
O ğ u z ve Zeliş Sultan ın kahkahasıyla son - ' I H H
bu kızı, çok sevdim! A y Zelış Sultan yer seni« o
deyip İrem’in yanaklarını sıkarken Oğuz'a
Sonra oğlunun kulağına fısıldadı. "Aferin oğluşu,n jüffl
kuru götlü sevgilisi gibi birini bulacaksın diye çok feorU
KYlaşallah tam ailemize layık ele gelmelik Kb(İ;:
gitti.'’

***
"Ta ben şişko muyum sence?” dedi İrem, Oğuz'un
oturup birlikte pizza yerlerken. "Annen p o p o m a (eocatHaHfcj
y a . . . ” O ğ u z , iki dilim pizzadan aynt anda iki ısırık aldı I I
duymazdan gelip. İrem, oturunca ikiye k a t l a n a n göbeğini L
etti birden. Hemen O ğ u z 'u n pelüş timsahını a l ı p , k a r n ım lm ^
kendini kamufle etmek için, "göbeğini mi s a k la m a y a fE ıi,
timsahla? " dedi O ğ u z gülerek. '"Biz ailecek kilolusevijom
kızım. (Dert etme.”
" H a yani kiloluyum ben?”
"Ş im di şöyle k i, ” dedi O ğ u z , İrem'in göbeğine bostuk
pelüş timsahı çekip. Sonra iki parmağıyla göbeğini tuttu İtm'iı.
"j3ak, dile gelecek yakında göbek. ”
la O ğuz, u ta n d m n a s a n a ! " dedi İrem elim göbeğini ta-
tınp. "13u u ta n ıla c a k b ir şey değil k i . . . Yliye utann/onmİt
şnıı? H a f i f göbek k a d a r tatlı bir şey mi var? 13ak ¡imdi,'t i
İrem in göbeğini hafifçe açarken. "Ş ş, ne yapıyorsun," Mim
p a n ik le . " K ız dur, bak ne göstereceğim, anne»ı fcuçufefa» W
y a p a rd ı. ” Ç o k hafifçe açtığı göbeğe dudaklarını yerleştiripma
üfledi O ğ u z , göbeğine ko y d uğ u dudaklarının yaydığı MMB
İrem in göbeğini de türetmişti. Çocuklara ynpm m ■M d g
z m çok ta tlı bir şey değil m i b u ? fyöpMrdetiliHİjfor
göbeği, o n iy isi b a lık e t lis i.”

362
*i7W §M İ tdoritk, ¡/ağlı dudaklarınla göbeğim höpürdettiğin

T ' I ' M j i y d e ğ il- • - z a m a n . ” O ğ u z , ü z e r in e bo m b a n d ö k -


uj p iz z a y ı İrem'e uzatınca genç k ız başını e ğ ip b ir ıs ır ık aİdı
Lhiî'H' "Midesiz k ız ... Gn s e v d iğ im d iy e n O ğ u z , İ r e m ’in
H ^lti pizzadan da bir dilini ısırdı, " Ödeştik 1 A z önce test
.fanlarından birini yapabilmek için pizzamdan ısırdın y a... JB ir
ilse ne olursa olsun pizzasını vermez. B ilir s in ... Vleyse, sabah­
lan bet'i ne tızatsam indirdin mideye. Turların birini daha geçtin.'"
"23en h g ö b e k t e y i m ,’ dedi çenesini yukarı kıvırarak İrem.
'<Diuete mi başlasam?”
"Kızınıft bu g ö b e k p i z z a g ö b e ğ i, ” d e d i O ğ u z kızın göbeğini
tekrar (utup. " O y ü z d e n b ı r a k k a l s ı n . H e m bak, sıkıldığımda
oynarım ben b u n u n la . Y a t a r ım f a l a n ü stün e,. Çok kullamşlt, ¿sim
¿e takalım b u n a .. . S e n d e n s ı k ı l ı n c a b u n u n la konuşayım ben. Yle
olsun adı... V i g o ls u n . V i z z a g ö b e ğ i a n l a m ı n d a ." Clini, anne
kamındaki m i Ç ocuğu s e v e r m i ş g i b i , k ı z ı n k a m ı n a koyup konuşî
maya devam, e tt i. " K ı z s e n p i z z a d a n h a m i l e m is in acaba? Küçük
boy pizzalarımız m ı o l a c a k y o k s a ? J B i r l i k t e o kadar pizza yedik,
olacağı buydu. ”
I "Ya O ğ u z . . . ” d e d i I r e t n e lin i O ğ u z ’u n başına koyup> "Seni
(tuiyorum.
■ bana a n id e n b ö y le ş e y l e r s ö y le m e , v a l l a panikle suratına
yumruk falan a t a r ı m b e n im i ş im b e l l i o l m a z . V anik atağım v a r
benim. "
¡SpSiŞii bir şey itira f edeyim mi?, ’’ dedifrem , O ğu% fyicş’jku-
caijm yerleşince. O ğ u z onun kıvırcık saçlarıyla oynamaca,S. işe
Oğuz'un gıdığım sevmeye başlamıştı, " ilk başlarda senden nefret
diyordum. ÜBana kantinde la f attığın g ü n ... Cski s e v g ilim d e n
artm ıştım (karalar. Telefonunda, erkek arkadaşlarıyla a ç ı k s a ç ı k
konulmalarını y ak alam ıştm . K ız la r ın orasından burasından b a h -
m iyorlardı. .. % k p, k ız çok güzelmiş, k a l ç a l a r ı ç o k d i k m i ş ,,*
Yok bu k ı z ç o k ta ş m ı ş , m e m e l e r i b ü y ü k m ü ş . . . S e n d ^ l a f a t ın c a
M m hepsi a y n ı . H e l e b u f iy i c e b e t e r , h iç u ta n m a d a n h e r k e s in
içim/c konuluyor! ’ dedim kendi kendime, Sonra (¿ç-İia H I
!)i’Çti. derste tuvalete gitmek için izin istedim hocadan,
merdivenden çıkıyorum, bir ktz düştil tuvaletin ffnündt
eteği falan açıldı hep. Tam ben koşacaktım ki. bi' o^f/on
fırlattı kuta. Ctegi iç in ... Kimse yoktu ortada den olduğu ¡Z**
Şirden kalakaldım. Kut panik içinde doğruldu ceketi üzerhu
tarak. S o n ra sen yeldin, k ız ı kaldırdın yerden. (9ekatj
sen olduğunu gördüğümde küçük d ilim i yutuyordum oj j^ı
f n a s ıl düştün kut. şak diye’ dedin gülerek sonra.
U tanm asın diye dalga geçiyordun kutla, na şlnut olta. ¿J
eteğinin altın a da bakardı g izlid e n. her şeyi yapardı, f im m
cidden tek bir saniye düşünmedin öyle bir şey. O a»
kafamda. Venim o etki şergilini olacak yeri tekilli olta,
yardım eder, 'canın acıdı m ı’ falan derdi kibar kibar, f lt u d .
şanı o arkadaş grubuyla buluşunca k ız ın külotunun rengine kdn
anlatırdı. S e n ... Çak farklısın onlardan, f i çık açık
k t ı şeyleri ama. . H ani şey gibi... g ır g ır , fğlence. Smhalk
Pidden... g ü ze l bir kalbın var atlında. O yün, akpma k®k
çıkmadın aklımdan. Sonra biraz araştırdım seni... ¡İrktin*
d iğ in i, .. Hotlar aldım. H e* gün izledim biraz. TBazen galim
sana, bazen kızdım. Başkalarına laf atınca falan... * Kmfiw
şaşkınlıkla bakan O ğ t e z 'un y ü z iin ü sıktı gülerek. “Şu snm
ilk turunu geçmemde b irazcık , " dedi eliyle minik bir iş*nt pgy
"faydası olmuş olabilir bu durum un, / im a töyledtklmnuk tiM-
yı m, fly n ca p tz z a konutum la d a . . . göbek en büyük hsnılm
g ülüm sedi tekrar. "C e t taytn mest . .. İ le yapacaktı» pui-
n p k oldum işte dünyanın en şebek oğlanım. He yapaajm?’
O ğuz, gerçekten beklemiyordu böyle bir şeyi. Kalktı ndn
İrem'in kucağından. " O zaman son bir test yapmama izmm,
deyip eline bir dilim pizza aldı. "Cğer bu pizzada* kr nmi
almayı başarırsan. .. Sevgilim olacaksın. ” Vhxjmyi
nunun uıuna tutup .uılhınnıifii haşladı Jw n ,
bir hamle yaptı ısırabilmek için. OŞm İ0â
putaayı (piklerinin üzerinde kalkıp, pijutay*
h ız İrem p iz z a y a s a ld ır d ık ç a , O ğ u z k ü ç ü k d a i r e l e r ç iz e -

t h a e a d a p i z z a y l a İ r e m ’d e n k a ç ı r ı y o r d u d i l i m i . T B ir k a ç d a k i k a ,

g itti. S o n r a O ğ u z p i z z a y ı t e k r a r İ r e m ' i n b u r n u n a u z a t t ı .

pfc g ü z l e r i n i pizzaya diktiği an, usulca k e n d i n e d o ğ r u ç e k m e y e


| p ı jf c t H de takip etti pizzayı O ğ u z ’a doğru. İ B i r a z d a h a
akldŞınca P‘xlıayt tamamen çekti O ğ u z ve kızın d u d a k l a r ı n a
lir öpücük kondurdu. "(Dudaklarında pizza tadı kalm ış... O
¡¡iden öptüm." İ r e m ’ i n h e y e c a n d a n v e ş o k t a n gözleri dolunca,
ü lû ııts e d i. " Ş o k c i d d i o l a m a m b e n . G i d d i i l i ş k i falan bana g ö r e

M Ü - ğ ü l e r i n ı k i h e m b e n . . . f i . m a , ” d e d i e l i n i yanağına koyup

İr e m 'in - " " B e n i g e r ç e k t e n a n l a y a n b i r i n i b u l d u ğ u m için ... ( D e -

ıte y e c e ğ İM . '' İ r e m ’ i n g ö n ü n ü n ö n ü n e d ü ş e n k ı v ı r c ı k saçlarından

lir b u k l e y i k u l a ğ ı n ı n a r k a s ı n a i t t i r d i . " O ğ u z , s e n i n d e . . . ” dedi


İr e m , O ğ u z ’u n d u d a k l a r ı n a b i r ö p ü c ü k d e o k o n d u r u r k e n , "du­

d a k l a r ı n d a p i z z a k a l m ı ş . ” 1 3 u d e f a b i r a z d a h a u z u n b i r öpücük

oldu b u . i l k g e r ç e k ö p ü c ü k l e r i . . . T a k i k a p ı d a n b i r t a b a k kırılma

sesi g e l e n e k a d a r .

| " Y le y a p ı y o r s u n k ız a eşek s ıp a s ı!”


O pazar, herkesin işi olduğu için tek başıma gittim ’J p
G ü l Teyze işim var diye çıktı gitti, yalnız kaldık. Fırsatta^?" **
fade, kaç gündür kapı dışarı çıkamayan Ali beni kandırdı vejy
lerinin önündeki parka ind ik birlikte, ön c e biraz oturdultft*, d1**1
sohbet ettik. Sonra çocukken olduğu gibi salıncakta salljm- S^ 1
başladı beni. Ç o k hızlı sallayınca, ben korktum. Ben korktu &
o daha hızlı salladı. E n son dayanamayi|| durdurdu salınca^ ıtiafI
Kalbim korkudan hâlâ küt küt atarken “Neden zevk alıyorsu
çocukluktan beri beni böyle korkutmaktanffldediglınd^jlji hiçb
b im in hızlanm asını seviyorum ç ü n k ü,”1dedi. O zaman dahai
hızlandı kalbim. Sonra G ü l Teyze’ye yakalanacağı?: <||ebahane
edip, eve g ötürd ü m A li’yi, ben de kaçıverdim eve. Çünkü son Teyî
samanlarda anlam verem ediğim b u tarz tuhaf olaylar, gitgjdj şına
iyice rahatsız ediyordu beni. rnar
E lim i yanağıma ko y d um evin merdivenlerini çıkarkenAlcv
atıyorlardı adeta... “Ç o k sallandık ondan^' dedim kendi kendi- içiy
me. “Geçen sallanan sandalye, b u g ü n salıncak... Sallan sallan...
Ayran gibi kızım . Sanki üzerim de çalkalayarak için yazıyor,..’
Çantam dan su şişemi çıkarıp ko y d um yanaklarımaJ ^ l a ay­
rı sallanmaktan beyin olayları karıştırıyor kesin. Ondan hepbu
tu h af şeyler.” K afam ı dağıtm ak için, merdivenleri saymayaba­
ladım içim den. Sayarken, b irden Tbna çıktı karşıma merdivenin
başında. O kadar tu h a f b ir ru h h alin d e yd im ja, Tlına’ya “Şelam
altın portakal,” deyip geçtim yanından. jg
“Şu an havalı davranıp, kolundan tutup seni kendime^'
bilirdim ama, sana dokunursam anesteziye marulkalnuşu11^
uyuşur bütün bedenim. O yüzden bana dön."
366
“Tlına,” dedim arkamı d ö nüp . “Valla istemeden kustum su-
Bak şimdi ben im beyin falan komple kayısı hoşafı şu
Hakkımı sakla, sonra diss at, olur mu?”
“ Ç o k konuşuyorsun...” dedi gözlerini kısıp. “Dün annem

IH bir şeyler anlattı mı?”


«y0o, ne anlatacak ya?” dedim abartılı bir Flash TV oyuncu­
luğuyla- “Hiçbir şey anlatmadı. Valla..
“Berbat bir yalancısın. Neyse... Bu da b ir karma... Sırrımı
sakla, yoksa dilini koparırım senin. Bu arada, sizden geliyorum
u|f Annen çağırdı. Şu bahsettiğin partiye seni benim hazır­
lamamı istiyor. Annene hayır diyemiyorum. Yine kurtulama-
dımsenden. Pazartesi okul çıkışı alışverişe gideceğiz, hazırlan.
Sırnmı saklaman karşılığında bu iyiliği yapacağım sana. Sonra
daömrüm boyunca seni kutsal Zeus adına lanetleyeceğim . Ta­
mam?”
“B-bi dakika... Annem partiyi nereden biliyor? Ben daha
hiçbirşeysöylemedim ki.”
“Senin şu sarışın basketçi çocuk söylemiş. Hâlâ yukarıda.
Annenle karşılıklı kahve içiyorlar. Damadını kabullendi Oya
Teyzegaliba,” dedi dalga geçerek. “Neyse, pazartesi okul çıkı­
şınakadar gözüme gözükme, son iki gündür aşırı dozda sana
manız kaldım, ölebilirim.”
“Sınk...” dedim Tuna’yı takmayarak. “Annemle... kahve mi
içiyor şu an?!”
O tu z A ltın cı B ölüm

Bazı anlar vardır, Böyle üç bin dikenin üzerinde öturduğ^


nuzu hissettiğiniz, bilmeni bilir mısınız o duyg^jŞ. Misafirlik^
çorabınızın kaçık olduğunu fark ettiğiniz ah gibi..'. Hani böy]e
ayağınızı; içe bükmekten, konuşmalara konsantre olama| her
an biri ayağınizdaki kara deliği fark edecekmi|g$ı gchr Otun
mazsmız bir türlü rahatça.Ya da uzunca bu 'süreregl olmadıktan
sonra gelen özel gün ve o şiddetli evrede, okulda sırada rahatça
ötüramazsınız ya... Hani kalktığınızda neyle karşılaşacaktıİt­
mediğiniz o duygu yüzünden... Yı da kuaförün saçlarınızı öne
atıp ‘bana güven’ diyerek sizi makastın geçirirken, ‘ülan kınk
alıyorum diye komple kafayı mı alacak yoksa^Buygusu y^ün-
den panikle oturursunuz ya o koltulcta... Hah, işte o an Ban§
ve annemle otuma odasında Otururken tam da o tür bir duygu
içerisindeydim. Bir Barış’a ‘seni una bulayıp kızartmazsambana
da Yaprak demesinler’ bakışı atıyor, diğer yandan anneme ‘sen
annesin, kendine gel’ diyordum bakışlarımla. Birkaç dakikalık
bakışmanın ardından ilk konuşan annem oldu. '^Kahveistermi­
sin kızım sen de?” dedi gülerek. “Anne, sence şu ân kahveden
bahsedecek bir konumda mısın acaba?” Konuşmanıp yerdiği
rahatlıkla ayaklarımı popomun altında toplayıp daha da dik­
leştirdim sırtımı oturduğum tekli koltukta. “Yani sen sınklann
efe-” Kendimi toparladım. ‘Yani Banş’la... N e alaka?!" V
“Epeydir şu elbise gönderen, seni buluşmaya çağıran, etek

368
«diren delikanlıyı merak ediyordum. Sen hiçbir şey anlat­
mıyorsun ya...” Annem zevkten dört köşe o lm u ş bir şekilde
işvesinden bir yudum aldı. “İsmini falan Nilay’ın kızından
öğrenmiştim. Sizin liseye gidiyor ya o da... Sonra Zeliş’le Fa-
cebook’tan falan bulup baktık.” Banş’a döndü sonra gülerek.
“Bugün de marketten elimde poşetlerle eve gelirken karşılaştık.
Tanıdım hemen. O da sağ olsun poşetlerimi taşımama yardıma
oldu. Yukarı kadar... Ben de gel bir kahve iç bari dedim. İyi
yapmışım değil mi kızım?”
“Cidden çok iyi bir fikir anne. Harikasın yani. Bravo.” El­
lerimi göğsümde birleştirip geriye yaslandım. “Babama söyle­
yeceğim seni. Ne biçim annesin sen? Ne bu rahatlık? Tamam,
sevgilim olsa, getirsem tanıştırsam bir şey demeyeceğim. Ama
elin sırık oğlanını eve getirmek... Çağdaşlığın da bir sınırı var.
Nihayetinde Kaliforniya’da değil kütüğümüz. Sen Manisa, ba­
bamAmasyalı. Köklerini unutma bir yerde bence.”
“Yaprak,” dedi annem o meşhur annelerin diş sıkma hareke­
tinin daha bir farklı versiyonunu yaparak. “Ben doğma büyüme
İzmirliyim. Ne Manisa’s ı...”
“Bir de bu var,” dedim tek kaşımı havaya kaldırıp. “Neyse,
kahveni içtiysen sen de ufaktan git bence sırık Yoksa babam
gelince seni patatesin içine koyup, kumpir niyetine yer.”
“Ne biçim konuşuyorsun kız sen? Baban öyle biri mi?” Elin­
deki fincanı sehpaya bırakıp Banş’a döndü annem. “Sen bakma
Yaprak’a. Kocam öyle biri değildir. Biraz korumacı sadece ama
merak etme. Senin gibi efendi bir çocuğa tek laf etmeyecektir.”
“Teşekkür ederim efendim, ama şimdilik bir şey denecek
durumumuz yok zaten. Ama ileride olduğunda, eminim onun­
lada sizinle olduğu gibi iyi anlaşacağız.”
“Bak bak bak şunun laflara bak,” dedim gözlerimi kısıp. “Ge­
lir kahvenin içine kusarım bak. Ne bakıyorsun?” dedim dudak­
larımı toplayıp bana dudağının kenarıyla pis pis gülen Banş’a.
“Gerçekten...” dedi annem bana yine ‘seni ben mi yaptım’
İ l i l atıp. “Oğlum bak boylu boslu, yakışıklı çocuksun. Maşal-
lahm var. Sen tüye bu huysuz kızdan hoşlanıyorsun?
adıma seviniyorum ama senin adına üzülmüyor
göründüğünden daha fenadır. Mesela...”
“Meselalan fazlasıyla deneyimledim efendim. MeiçU
dedi bana dönüp. “Şu ana kadar aramızdaki tuhaf il i l ip '
özel anlannı sayayım size? Parmaklarıyla tek tek saymay^^
dı. “Senden hoşlanıyorum dediğimde bana kafa tu s0n ip i
mı ısırdı. Burnuma parmaklarını soktu; Beddualan da ili i l i
zin tuzu biberi haline geldi. Adımla hitap etmez mcscU^^
sırık oğlan der, ya sarı kafalı sırıkların efendisi. Yani sorun-Ua
En fazla ne olabilir ki dediysem, hepsi oldu. Ve işin en tatkfo
mı, artık bunlar bana sevimli gelmeye başladı.” Elindefrjjf
vesini sehpaya bırakıp, iyice yerleşti oturduğu kanepeyeMT
içindeki yükü atmak ister gibi, normalden farklı olarakhızlı
lı konuşuyor, daha önce duymadığım, şeyleri söylüyordu, Be
nim şokumu, annemin dikkatli dinlemesini görüp,daha4 * ^
geldi sanırım, durmadan devam etti. “Meselaij Yaprak5tanön«
bana biri bunları söylese, sağlam bir kahkaha atardım.-Eminim
yani buna... Ama onunlayken sanki normal olan bunlamuşglj
gelmeye başladı. Mesela sanki insan sevgilisine e}eletutuşup,
gezmezmiş, bu çok tuhafmış da, sevgilisinin kafasını ısınmlıy.
mış gibi. Bakmayın öyle efendim. Ciddiyi|n.* Hâlâ ısrarcıyım
ama. Onun içindeki yaramaz çocuğa şe kadar alışsamw m .
da asla bırakmayacak olsam da, size de Yaprak gelmeden«#
bahsettiğim gibi.,. Sizin de istediğiniz gibi.¿.¿Onuno.kırılgan
prensesini de bulup çıkaracağım. Prensesin}S3|Yıne kafamı
ısıracak Ama dediğim gibi, ısırırken ruju bulaşacak kafimi’
Güldü benim kırmızıdan mora, mordamtanımlavaı^Mİ«
başka bir renge dönen yüzümedoğru. “Annendenparti içiniziı
aidim bu arada. Q da benim gibi, beni ®dbısuım içinde görme-
yi merakla bejdiyorfei
Barış gittikten sonra, annemle biraşkavga ettik
eve davet ettiği için ki7.dım, o da bana çok kab^davrandı^
için... Babam gelene kadar ara arş sürdü;laf dalaşımı?-So® 5
babanı gelince, sofrayı hazırlarken mutfakta bana sarılıp, kulağı­
ma“Mutlu olmanı istiyorum sadece” diye fısıldayınca bütün şi­
irim geç1*-Ne garipti. Annemin de Barış’a benzemesi... O da
benim içimdeki prensesi çıkarmak istiyordu. O da beni zaman
man sinirlendirip, tek bir cümleyle sakinleştiriyordu. Emri­
vaki yapıy°r> istemediğim şeyleri yapmaya zorluyordu zaman
»aman. Ama işte, anneye kızamazsın ya... Tam olarak Barış da
öyleydi benim için, o gece daha iyi anladım. Dediği doğruydu.
Hâlâ ona âşık olmadığım konusunda kendimden emin olsam
¿3 ona dair tek bir şey konusunda hemfikirdim içindeki nöron
savaşçısıyla- Bir şekilde... Alışmıştım ona.
Akşam yemekten sonra odama çekildim. Bir süre gözlerimi
avizeye dikip, son birkaç ayımı düşündüm. Kendi halinde ar­
kadaşlarıyla yuvarlanıp giden, kimsenin üzerinde bile durma­
dığı bir kızdım. Aşk benim için sadece Gökhan’ın Merve’ye,
Sinan’ın kızlara, Oğuz’un Kate Upton’a beslediği o duygunun
adından ibaretti. Pek de üstünde durmazdım zaten. Şimdi ise
aşk, parmaklarımın ucundaymış gibi geliyordu. Tuhaf bir his
ile... Biri değildi kafamdaki. Barış diyemem. Ya da bir başka ad ver­
memem am a... S a n k i... Ellerimi uzattım odamdaki ışığa doğru.
İşte öyleydi. Sanki ışığa dokunuyormuş gibi oluyordu ya par­
maklarımız. Aşk da öyleydi o sıralar benim için. Asla kendime
konduramadığım o his... Parmaklarımın ucunda parlıyordu da,
dokunulmayı bekliyordu sanki. Dokunduğum an, bütün vücu­
duma yayılacak gibi... Gözlerimi yumdum. “Âşık olmak için
fazla açım ben,” dedim ağlamaklı bir sesle. “Umarım aşk ka­
rın doyuruyordun Çünkü eğer bu boktan mide düğümlenmesi
olayı aşkın bir parçasıysa... Dana gibi olacağım.”

irkir

Pazartesilerden nefret eder genelde her insan. Her zaman


genellemelerde büyük parçada olduğum için böyle konularda,
ben de nefret ediyordum. O gün hariç... Çünkü o pazartesi
Ali’nin o çirkin olaydan sonra okula döndüğü pazartesiydi. Ne

371
kadar özlemiştim onunla aynı sırayı paylaşmayı
tinimizi bozduk ve hepimiz doğruca Ali’nin evine
almak için. Gül Teyze ne kadar ısrar etse de takstyf^j^H
konusunda, Ali kendini iyi hissettiğim ve yürümek
söyledi. Okulda çok fâzla sevildiği için öğleden ötıc^^p^
bililerinin gelip, nasıl olduğunu sormasıyla geçti.
kullanan kızlar d a k a n ş m a d ı d e ğ il. ‘İy i misin Ali?' deyip
macık tedirgin bir yüz ifâdesiyle omzuna dokunmalar ¡5^
bozucu şeyler.
Öğle arası o kadar bunaldı ki Ali. yemekhaneye bile 1^ .
Biz de yasak olmasına rağmen, sınıfta yemeye banladık ögjc
meğimizi. İlkokulda yapağımız gibi... Cam kenarında Uç
birleştirip kantinden aldıklarını koy ortaya. Kusana lud»
“Kankalar bu a n d a dün Zcliş Sultan İrem’le beni
bastı. Akşama kadar sen nerden biliyorsun böyle şeyini diy
çemkirdi suratıma surauma!" dedi O ğuz saçmasapan bnşun^,
n ağzına tılofünrken "Kadın ne bilsin oğlunun çocukken1».
kes bebekleri leylekler getiriyor dediğinde, leylekleri km dû-
düklüyor diye sorduğunu," dedi Gökhan gülerek. Bir Ote’ı
baktım, bir G ökhan’a. H er zamanki laf dalaşları bık utbpfc.
yordu o gün.
"Ya size de şu an o n yaşındaymışız gibi gelmiyor no? E*jt
bilerek az öğle yemeği yiyip, erkenden okula kaçar, boykyerad
yerdik. r' G ökhan’ın om zuna dokundum . "'Valla duygml&
nem lerim dcyım , ağlayacağım galiba.”
’'Yâ şunu eski Yaprak yapsın bin. Bunu niye agUmıy}{sağ­
lamladılar lan son üç ayda? Ayarlarıyla mı oyuadmalf&b
ayarlarına gen döndürelim.”
‘ H ayır arkadaşlar. Ben ağlamaya p r ı ı g r a m l n n f l V ^ 1
elimle ’dur yolcu’ işareti yapıp. “Eğer bir şeye pmfra»l**l
hİPfey Mcm ben kesinlikle uyumaya prognnıiaMMjjj
robotuyum1"
“O am an mutfak robotu,’*dedi Alı burmMU
m u üknği ı^m, ttçiffes alabilmek ıçm açujbm
poğaçadan hır parça ttkiittrdı. “O^Ut buttbffc
»jjuarada gençler akşam İtina ile alışverişe gideceğıth. Çar-
^ ^^,„(1 parti gecesi m a lu m ... TUnk hazırlayacak b e r i L ’ :^
^Taınamâfır»’’ dedi Gökhan Sandviçini yerken. “A m a beti de
1 . Tartışma bile kabul etm iyorum .”
I «gen de,"'dedi Sinan da.
^a/rnesesiz alışveriş olur mu? Ben de geliyorum tabii ki.”
HPPb' işîniz var sizin ö flün i^T iın a’nm retinası falan yanar,
gelmeyin bence.
•Mutfak robotu,” dedi Ali gözlerini pencereden .dışarı çevi-
¡k “Galiba bu defa... ” dedi eliyle Gökhan, Sinan ve O ğ u z ’u
gösterip. “Ben deipnlarıh tarafindayım. Ben de gçlm ek.istiyo:-
I
Tuna, okulda yemek yemezdi hiç. Temeğine çok dikkat >■
için, evde h a zırla r gelirdi. Vegandı zaten. O kulda çtkan ^
lerin çocuğunu yiyem iyordu o nedenle. Çoğu şeye de alerjisi vati ıiHH0
ayrıca. Son günlerde okuduğu kitabını da alıp, soğuk |o*a
rağmen herkesten uzakta olmak için arka bahçedeki banka Sltieye
orada yemeğini yemek en cazibiydi o yüzden. O gün de ı/apacajj,
g ib i... İB ir elinde yiyecek paketi, diğer elinde gözlerini aj/ınıta^, W' ı â
k it a b ı... İBanka doğru kitabını okuyarak yürürken bir ses dağıttı ' lltlıl
dikkatin i. K a ş la rın ı hafifçe çattı ’"Burada da mı birileri nar,’
diye homurdanarak. "Teter a rtık, bıktım senden A y su!" diye Îq. ^ (J,
ğ ırd ı tanıdık b ir ses. "f ls ıl ben bıktım senden! Kendim ıkııu§ i
2
düşürecek şeyler yapma a rtık. H e r zam anki gibisin. .. awallı!' , ¡ay tğı
diye k arşılık verdi arkası dönük olan. V e sinirle karşısındaki kuı « g eH
ittirip , koşmaya başladı. Tuna, yüzündeki o meşhur memnuniyet- j0 (
s iz tavırla k ız ın koşuşunu izled i. K a fa sın ı, kavga eden kızlardan ®^ y
diğerine çevirince yine aynı yü zü gördü. S on zamanlarda fazlaca .ğ ^
gördüğü, okulun ilk günü kavga ettiği sarışın kızın yüzünü. 11a- :
de’nin y ü z ü n ü ... "Sat
İB ir süre elinde paketi ve kitabıyla, onun oturması gereken ym . ^^
oturan IBade'ye baktı. "IB u ra sı benim yerim ,” diye bağırdı ağla- :
yan IBade’ye doğru çatık kaşlarıy la. " § e l de al o zaman! «İJf ^ j)Mnji
çemkirdi İBade ağlarken. O kadar şiddetli ağlıyordu ki, H R ı doğrusu
ağzının içinden güç bela çıkıyordu . " Z a te n çirkinsin, ||||js i yüzden
kat çirk in o lu yorsu n ," diye homurdandı Tuna banka doğru || : anlatıyo
lerken. "K a y . ’’ E liy le bankın köşesini işaret etti. "Ba§ka jj | 1,1 üstüne a
yok, git başka y ere,” dedi İBade b u rn u n u çekip. A » ta İ

374
*1
lediğ' pi yana kaymayt da ihmal etmedi. "Tok,* dedi Tuna
ffe kaştM kaldırıp, " tl e olacak?" Sonra gözlerini kısıp derin
■nefes «i«*- "Tanrım, miyop derecem 0 .5 0 'den 2'ye çıktı,
ağlamayı ^eser wns,M §u an-’ Elindeki paketi yana bıraktı
ebinden ipek mendilini çıkardı. Ve parmak uçlarında tutarak
Mgje’ye azattı. "Sanırım kusacağım. S il §u burnunu."
"Ta g e r ç e k t e n , ” d e d i İ B a d e içini çeke çeke, "gerçekten b a k
inle u ğ r a ş a n ı a m turuncu kafa. ” lililendili alıp burnunu s i l d i ,
gü re a ğ l a d ı . İle oldu’ demesini bekliyordu Tuna’nın, a m a
¡bin iyordu karşısındaki aksi çocuk. Umursamadı bunu ve artık

içinde tutamayarak konuşmaya başladı, "gerçekten bu insanları

anlam ıyorum . O kadar salaklar k i... Cgolu derler bir de bana,

f l s ı l o n a ne demeli! Ablam olacak bir de. Asıl egosundan önünü

görem eyen o! §üya ablalık yapıyor bana... Yleymiş, kendimi kü­

çük düşürüyormuşum da... Zavallı gibi davranıyormuşum da...

Ali’ye âşık olduğumu herkes öğrenmiş de... Aşık olmanın nesi


zavallılık? Men sadece... Kıskanıyor işte. A li gibi birinin bana
¡¡ltk o lm a ihtimalini kıskanıyor. Eğer A li bana...” derken yana

Jöndü Tuna’dan bir cevap bekler gibi. Tuna çoktan kulaklığım

takm ış, kitap okurken yemeğini yiyordu. İBade sinirle kulağındaki

ku laklığı çekti çocuğun. "JBeni dinlemek zorundasın! ”

"Sen az önce kulağımdaki kulaklığı mı çektin, bana mı öyle


geldi? 0 kulaklığın kablosunu kendine intihar ipi yapar mısın,
yoksa ben ucunu çember yapıp kovboyların sığırları yakaladıkları
gibi beş metre öteden yakalayayım mı seni tam o çirkin kafan­
dan?”
"Sana mı kaldım, ” dedi İBade sinirlenip. "[Dinlemezsen din­
lemebe!”
"Bana kaldın tabii, ” dedi Tuna alaycı bir tavırla. "Şu okul-
1 bunları anlatınca arkandan dedikodunu yapmayacak. .. daha
tyrusu anlattıklarını umursamayacak bir tek ben varım. Ve o
mM §« an anlattıklarınla ilgilenmediğim halde bunları bana
“itiyorsun. T)eğil m i? ” Elindeki kitabı kapatıp, bacak bacak
attı ve yine o özgüvenli tavrını takınıp çenesini hafifçe yu­
karı kaldırdı, iyice döndü kızdan tarafa. "Ablanla kıgasi^ ı
kendini değil mi? Klasik ikinci çocuk vakası... ZayıfoL,. jl
getirileri... Biyolojik bir kronolojiyi bile kompleleş yapıp u
olan kardeşi her alanda geçmeye çalışmak... Hep ona pİS
yeniler? Eskiler mi kaldı sana? Ta da hep o mu sevildi '
kızım’ diye. İlk onun mu sevgilisi oldu? Ta da settin gocukafel ı
küçükken âşık olduğun kişiyi, yaşının avantajıyla o w«
23ir süre kırm ızı gözleriyle onu gözlerini bile kırpmadan ¡¡¡J
İBade’ye baktı acıyarak. "Em inim öyle oldu. Ta da butta
şeyler, gördüm az önce. İB a riz bir şekilde ona benzemeye
yorsun. S aç rengin, boyunu uzun gösterme çaban, hatta se^
k o k u ... B i r kere yensen yetecek değil mi sana? Aptalsın, gjjj
midemi bulandırıyorsun. Kendin bile olamazken nasıl j/etıe«^
o n u ? Hem yenmek de ne? g id in çirkinlikte kapışın, bak n^ı
kazanıyorsun. ”
" K ırm ız ı k a fa ... ”
"Lafım bitmedi. A z önce kulağımdaki klasik müziğin sesi.
ni çirkin sesin bastırdığı için her şeyi duymak zorunda kaldım
Kulağım kanayacak, beyin hücrelerim yanacaktı az kalsın, jjj
dediğin şu patates kafalının arkadaşı olan A li değil mi? ®M j,.
muştum bir şeyler. B u z m u ş ... V ren sm iş... A şık olduğum m
düşünüyorsun? H a yır. Sadece yine ablam yenmek istemen j«.
zünden nerede zo r var, ablanın bile kazanamayacağı kalp varotu
dikiyorsun gözünü. Sebebi sadece bu. JBir kere kazansa« töjlı
birinin kalbini, o zaman bitecek değil mi bu savaş?” m
1
" eter,” dedi İBade sinirle. Ö n ü n e dönüp tekrar sildi lunm
mendile. V e tekrar ağlamaya başladı. " H iç de öyle bir §et/yok/
"B e n en iy isi kendime rahat yemek yiyebileceğim w kimseni»
retinamı yakamayacağı b ir yer bulayım. Tine ayaküstü sinirle
rim g e rild i.” E lin i yiyecek paketine attığında, gözleri kocat«»
açıldı T u n a ’nın. K olunun üzerinde siyah bir şey... Bir W "
K aska tı kesildi. Çoğu şeyden nefret ederdi ama böceklereffl
olan durumu nefret değil, hastalık boyutunda bir şendi n
"Yle oldu, Vahey K ılıça rsla n gibi dondun kaldtn, dedi akf ^

376
"

tavırla. İ S ağladığı için sesi çok komik çıkmıştı. Bir kez daha
sildi burnunu. Hâlâ aynı §ekilde duran Tuna'ya döndü hiçbir
hareket belirtisi hissetmeyince. "Gidden ne yapıyorsun heykel gibi
kal-’’ Kolundaki böceği fark etti Tuna’nm. '"Bundan mı korku­
yorsun?” Clindeki mendille aldı böceği ve yana fırlattı. "Bana
laf edene bak, ” dedi sonra gururla. "Küçücük bir böcek görün­
ce kalakaldı. ” Bade saçlarını geriye atıp ayağa kalktı. "Ayrıca
kırmızı kafa, saçlarım boya değil. Doğal. Bilemedin. Sadece
yazları güneşten biraz rengi açılıyor, o kadar. Tek bir damla boya
s ü r m e d i m . ” Tuna şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Mendilini yı­

kar veririm. Ama çok istersen mukuslu haliyle alabilirsin. Ha?”


"Karmama berbat bir karma daha eklendi," dedi kendi kendi­
ne Tuna. "Gidden insanlardan gına geldi. Vle zaman hepinizden
soyutlanabileceğim ben? Vle kadar çabalarsam çabalayayım,” dedi
ikinci kez paketini kucağına alarak. "Sürekli sîzlerle bir bağım
kalıyor. ”
"Bu arada,” dedi Bade nefesi daha da düzene girince. Bir
adım atıp, Tuna ile burun buruna geldi. "Ablamı biraz kompleks
yapmış olabilirim ama, her şey oradan göründüğü gibi değil kızıl.
Annemle babam biz küçükken ayrıldılar, iki kızdık ve birimiz
annemde birimiz babamda kalacaktık. Ve bil ne oldu?” Bir adım
daha yaklaştı Bade, Tuna’ya. "Annemde ben kalmak isterken,
annem Aysu’yu seçti. Ben ise babamda kaldım. O n u yenmek
istemem... (Dış görünüş ya da aşk gibi basit bir nedenden değil.”
■ "Biraz daha yakınıma gelirsen, hücrelerim kendini imha ede­
a ı cek ve unufak olup evrene veda edeceğim.” Tuna bir adım geri
çekildi. "Bunlar beni ilgilendirmez ayrıca. Ben hâlâ tezimin
arkasındaym. Tek amacın onu asla tercih edemeyecek birinin
seni tercih etmesini arzulaman. Ali'ydi bu. Olmadı. O kadar.
Şimdi çekil, daha fazla senin çirkin parfümünü içime çekemem.”
TBade’nin yanından geçip, yürümeye başladı. Birkaç adım atıp,
hafifçe arkasına baktı bir ses gelmeyince. Bade olduğu yere hafifçe
!| | H tekrar ağlamaya başlamıştı. Tuna onu yok sayıp yürümeye
başladı. "B ir,” dedi derin bir nefes altp. 'İk i... Uç... © ur-
du olduğu yerde. " Karmadan ve insanlardan nefret ediyonı» |
Hızlıca elindekileri yere bırakıp ’B ade nin yanına gitti. "Ken^
öldürebilirim bunu yapıyorum diye a m a ... İnsanlardan soıju}^
ııırnıı içi» bütün karmalarımı ödemem lazım . Böceği aldığın .
dedi Bade'yi bolundan tutup kaldırırken, B ade gteieriıti In ^
rak 7una'ya baktı şaşktnltkla.'")h?mdedi bunumu çelrip. ^
ve ne olursa olsun bozuntuya verme. Tmumiı mu?"
‘Tuna kız ı kolundan tutup okula götürdü. B iran kılmı^j,,
etrafa. Kantine çıktılarında Tuna doğru yerin oran 'ihtuğun
dü. flıjm . fm Toprak ın tırık oğlanının da olduğu masada ulu.
daşlanyla oturuyordu W neredeyse onlardan başka kımst tfokî»;
"Kendimi atla affetmeyeceğim ama." deılı Uude'yi usulca kndat
çekerken. "Senİ benden başkası kurtaramaz bu takıntıdan." ty»
fifçe yan masadakilere bmktı. O an m auulakıler de unlan fuk
etti. ~Zeus beni lanetleyerek. * dedi Tuna. ğ m le rin i feapath t*
Bade nin yanağına ufak bir öpücük kondurdu. Sonra eirajfölj
şaşkın bakışlara aldırmadan, kulağına eğildi B ade'«cm if im ^
ler fısıldadı.
"fi i önce okulda herkesin konuşmak içim delirdiği, «m fH
olduğu için feİMtsiisiH karşthk bulmaya umudumu M f oİm ^
yakışıklı, zentft* ve imituriu bir kızıldan Oputuk kapta. Hni»
o kadar güzelim ki, bir peyi bile kendime âşık ettim dn/âiın*
flrtık ablan için ımfedHsta b ırtn ı kazanmış «ayılıyor»». fist
|MWK KNütiNA... H â lâ mıdemr bulandırıyorsun. (fnumuairin s
yteyıl benden inak dur. bir karma dahtt odeyectk UtitaitH JP&
Okul çıkışı, beşimiz Tuna’yı beklemek için okul bahçesinin
juvanna dizildik, fotoğraf çektirecek geniş aile gibi. Tuna ka­
pıda görününce bizimkilere ‘bekleyin siz’ işareti verip hemen
Tuna’nm yanına koştum. “Gidiyoruz değil mi?” dedim yapma­
cıkbir gülümsemeyle. “Maalesef,” diye yanıt verdi. Her zaman
olduğundan daha sinirliydi sanki o an. “Şey,” dedim başımı
Ilıyarak. “Bu arada alışverişe bizimkiler de gelecek. Umarım
çoksorun olmaz.” Tuna bana ‘günün sonunda kendimi öldüre­
ceğini’ der gibi çaresizlikle baktı ve başıyla ‘düş önüme’ yaptı.
“Bucidden son patates kafa. Cidden bu son. Sana son iyiliğimi
yapıp siz insanları kendi halinize bırakıp köşeme çekileceğim
veölene kadar bir Budist tapınağında yaşamımı sürdüreceğim.”
Tuna’nın altyazılarını takip etmek yerine, yolu takip ettim ben o
konuşurken. Bizimkiler geldiğimizi görünce, çantalarını yerden
alıphareketlendiler. “O zaman,” dedim iki tarafın da elektriğini
almak için. “Alışveriş başlası-” Gökhan kafama hafifçe vurdu.
“Gerekyok Yaprak’ım.” Elimle başımın acıyan kısmına doku­
nupGökhan’a döndüm. “Aman iyi be!”
Gittiğimiz alışveriş merkezi, bizim genelde yemek yemek
dışında kullanmadığımız bir yerdi. Yıllardır oraya girip çıkma­
marağmen pek bilmezdim neresinde ne var... İçeri girince el­
lerimlesırt çantamın kulplarından sımsıkı tutup şöyle bir etrafa
baktımköyünden şehre yeni gelmiş bir Yeşilçam ana karakteri
misali. Her şey yolunda gidecek miydi? İstemediğim bir elbi-
^nin içine uyabilmek içindi ya bu uğraş, o yüzden çok da is­
tekli değildim. Işıltılı alışveriş merkezine göz gezdirirken içi­

379
mi çektim. Sonra birden beni kendime getirecek bir
Gökhan bir kolumdan, Sinan bir kolumdan tutup fljljj^
yerden kestiler birkaç saniyeliğine. Bu onların, ‘Aptal İ B
buradayız’ deme yöntem leriyle. “N e yapıyorsunuz?” ’¡1
ratımı yalandan buruşturup. “Alışverişe geldik kızım ||||||j
verişine değil. Kaldır koca poponu, bak senin kızıl astı 1 İ l
gitti bile,” derken Gökhan parmaklarıyla Tuna’yı işaret| p l
diği gibi çoktan aramızdaki mesafe açılmış, yürüyen rnerdjy
ulaşmıştı bile hayatımın en sert kan portakalı. “Tuna belde\T
dim koşarken. Arkamı dönüp, “Siz de hızlanın lan, sonrafo
kızıyor!” diye bağırdım. Önüm ü dönüp, birkaç saniye iriJ
Tuna’ya yetiştim yürüyen merdivende. Tam arkasındaki b^
makta durup, parmağımla sırtına dokundum bana bakması
Ona dokunduğum için rahatsız olduğunu belli eden o me^
yüz ifadesiyle bana doğru dönünce, elimle asker selamı verip
“Bugün seni son kez sinirlendirip, bu konuda unumu elc^
eleğimi asacağım ve emekliye ayrılacağım Tunacığım. Meni
etme. Uslu bir öğrenci olacağım,” dedim.
“Öğrenci mi? Sen kara tahtasın, ben akıllı tahta. Aramızdı
hiçbir şekilde eğitimsel bir denklik olamaz. Öğretmenin ti
olsam! Şimdi önüne dön, yoksa iterim seni aşağıya.”
“Peki, öğretmenim,” dedim inadına. “Siz ne dersenizo."
“Bugün bittiğinde bedenimi Türk Hava Kurumu’naban­
layacağım galiba. Gerçekten aşırı dozda nöronsuz bir pata»
kafaya maruz kalıyorum şu an. Geri kalan hayatımda-"Yörö-
yen merdivenin sonuna geldiğimiz için tekledi bir an. Ama»
zamanki havalı tavrıyla toparladı. “Gerçekten seni zihingücü»
öldürmeyi deneyeceğim eğer tek kelime dahi edersen!"ra
ğinde Tuna, ağzıma görünmez bir fermuar çektim vem?8
küçük çocuklar gibi salladım ‘tamam’ der gibi. Ben böyk!5-
pınca yüzü gevşedi ve sakinleşti sanki. “Tamam, önce
o zaman,” dedi parmağıyla bir ayakkabıcıyı işaret edip
da bizimkiler yetişti arkamızdan. “Ayakkabı mı alıyof10^
dedi Sinan sırıtarak. “Elbiseyi giyip fotoğraf çekden'i?®
tın mı?” dedi Tbna, Sinan’ı duymazlıktan gelerek. Kafamı
Badım ve elim i cebime atıp telefonu çıkardım. “Buyur,” de­
dim re sm i açıp- Ttına telefondaki resmi görünce gözlerini de­
rdi hiçbir şey demeden telefonu bana geri uzattı ve daha önce
et ettiği ayakkabıcıya doğru ilerlemeye başladı. Gökhan ve
Oğuz kollarını omzuma atıp “Bize de göster” deyince, telefonu
ı^rı kaldırıp bizimkilere de gösterdim.
pijamalarımın üzerine giyip denediğim tüllü elbiseyi...
“Ne var yahu, sadece elbiseyi görmek için istemedin mi fo­
toğrafçekmemi? Neden sinirleniyorsun ki?” Ayakkabıcıda Tu-
na’nın peşinde koşturuyordum bir aşağı bir yukarı. “Söylesen
çıkarır giyerdik yani.” Tuna beni asla dinlemiyordu bile. Bir o
ayakkabıyı alıyor eline inceliyordu, bir diğerini... “Bence bu
iyj |dedim dolaşmaktan sıkılıp rastgele bir ayakkabıya. “Sen 60
yaşında babaanne misin, bu ne?!” diye bağırdı bana elimdeki
ayakkabıyı alıp yerine koyarken. “Ortopedik tabanlı almış bir
de... İstiyorsan mavi banyo terliği alalım sana, onunla git. Çekil
ayağımın altından,” deyip ittirdi beni ben gözlerimi kırpıştıra­
rakona bakınca. “Ama bence gayet rahat görünüyorlardı,” de­
dimTuna’nm duymayacağından emin olduğum bir ses tonuyla.
Ellerimi göğsümde birleştirip sırtımı duvara yasladım. “Çok sı­
kıldım,” dedim kendi kendime. Gözlerimi yerden kaldırdığım­
daiseAli ile göz göze geldik O da sıkılmıştı galiba. Benim gibi
birköşeyegeçmiş, öylece bana bakıyordu. Gülümsedim ona. O
dabana gülümsedi. Sanki aramızda kocaman mesafeler varmış
gibi... Halbuki üç adım atsam yanındaydım. Bunu düşünüp bir
dahagüldüm ve onun yanma gidebilmek için bir hamle yaptım.
Hamlem ise boşunaydı. Çünkü attığım adımımın tam önüne,
biri düşmüştü boylu boyunca. “Gökhan ayağımın altında ne
yapıyorsun çocuğum?” dedim oğlunu tuvalette sigara içerken
yakalamış anne edasıyla.
lerçekimine karşı bir mücadele veriyorum Yaprakçığım.
iötfen bu mücadelemde bana destek olur musun? Her like
Neıvton’a karşı bir oy demek.” Uzattığım elimi tuttu Gökhan.

381
“Yâvşak Oğuz yüzünden düştüm. Tek ayağına topuklu ayjtL
bılardan birini geçirip tekme attı bana yaya geçidine
diktiğim.” T ını ağzımı açıp cevap verecektim ki “Yaprak!» ^
bağırdı Tbna elinde bir ayakkabıyı sallayarak Gökha^«j!
uslu uslu durun, delirtmeyin beni” diye tembih edip T u^
yanına gittim koşarak. “Geldim!?' 'V
Uma üç tane ayakkabı koymuştu minik koltuğunmuş
Eliyle koltuğu işaret etti. Çantamı sırtımdan çıkarıp, kcnjj,
koydum. Ayağımdaki dünyanın en rahat spor ayakkabısı®ç,
karıp, Tuna’nm getirdiği ayakkabılarda!} altın renkli olanı ald®,
elime; Hangisinin sağ hangisinin sol olduğunu anlamaya
' şırken saf sâ£;bir tanesi gitti elimden. “Ali?” dediniı şaşkınlı^
“Sen hangisinin sağ, hangisinin sol olduğunu anlayana kadar *
dedi. Ve ayakkabıyı ayağıma geçirip, çocuğuna ayakkabısını^
diren anne dikkatiyle ayakkabımı» kemerini taktı bileğime
Sonra diğerini... “Gerek yoktu,” desem dçjdinlemedi. Elleriyle
giydirdi ayakkabılarımı. “Sinderelta oldum sanki,” dedimyap.
macık bir gülümsemeyle.; ; .i
; “Siktirella...” diye güldüler Oğuz ile Gökhan^fl
T “Lan,” dedim kaşlarımı çatıp. “Şap istiyorsunuz galiba siz
yine?!” Yın taraftaki spor. ayakkabılanmd»lfflini onlara doğra
fırlattım. “Hadi kalk bakalım,” dedi A li ayağa kalkıp. Elini uzam
kalkabilmem için. “Yürüyebilecek misin, o önemlı^M
‘Aranızda aklı başında bililerinin olması gözlerimi yaşartü,’
dedi Tuna alaycı bir ifadeyle. “Hadi diğerlerini deneyeceksin
daha, oyalanma.”
“Ay ay ay ay,” dedim ayağa kalkarken; romatizm$li:j3jlıto
gibi. ‘Ay nasıl duracağım ben bunda! Ali, bırakma elimiya...’
dedim ağlamaklı bir sesle. “Ayağında topuklq olduğun«#1*!
normal yürüyormuş gibi yürü,” dedi Tuna. “Meraketme,s»
bırak demeden bırakmam,” dedi Ali ise.-Bir adım attım,el®
hâlâ Ali’nin elindeyken. “Ay ben bebekkenilk adımımıbile^
kolay atmıştım, hatta direkt tur bindirmişüm akranımB
lere bu ne ulan?!” Ali’ye çevirdim başımı sonra. “AlikPJı^11

382
^jjjyorum ya* derken Ttına’mn sesi girdi Ali ile bakışmamı-
^ ı3rj<ını “Yıprak artık yürümeyi dener misin?!" Ali’nin elini
0 jğ a h ı panikle, “Ben tutarım seni düşersen,” dedi Ali beni
file n d irm e k için ve birkaç adım önüm e geçti. “Tamam yü~
(M jnffü'* dedim hepsi pür dikkat beni izlerken. İçimden TU-
*-m öğüdünü tekrarlayıp, ayağımda sanki her zamanki spor
-tabılarım varmış gibi düşünmeye çalışarak ilk adımımı at-
Sonra derin bir nefes alıp İk in ciy i... Bulutların üzerinde
Uygumu düşünmeye çalıştım. Sonra ü ç ü n c ü a d ım ... Evet
Ayaklarım yerden kesilmişti. Kesinlikle doğru taktik
Lgydu. Bulutlar... D ördüncü adımı atacakken bulutlara takıl­
ım galiba, ayağımı burktum ve düştüm. Hain bulutlar! Göz-
ujjnj sinir olmuş bir şekilde açıp, sövmeye başlayacaktım ki
Ali’nin çoktan söz verdiği gibi beni tuttuğunu fark ettim. Ta­
mdık bir kucak... Küfürlerim i yiyip, ‘beceremiyorum’ bakışı
gjjjj, Ali’ye. “Çakma Sinderella düştü,” dedim gülerek.
“Benim spor ayakkabılı Sinderella’m , camdan topukluyu
aydi... Ve aşka düştü,” diye fısıldadı kulağıma. “Şaka şaka...
Bugünlük bana düştün sadece. Am a em inim yakın bir zaman­
dadüşe kalka yürürken camdan topuklu ayakkabınla, prensine
yürüyeceksin.” Gülümsedi hafifçe. Tuna’ya döndü ve tekrar gür
sesiylekonuşmaya başladı. “Boşuna uğraşıyorsun. Cidden giye­
mezYaprak bu kadar topukluyu. B izim kız normalde düz yol­
dayürüyemiyor, oraya buraya çarpıyor...” Bir kez daha güldü.
‘Böyle minik bir şey bulsan olmaz m ı?”
Tuna, Ali’nin ricasına tepki göstermedi. Ben söylesem, kıya­
metleri kopanrdı halbuki. Siyah düz, m inicik topuğu olan bir
jyıkkabı seçti benim için. Sinir bozucu derecede rahatsız bir
ıpkkabı da olsa, en azından yürüyebiliyordum, o da bir şeydi.
Ayakkabının parasını ödeyecekken, A li benden önce davrandı.
Aşmışlar, o gün dördü ödeyecekmiş ne alırsam. Güya ilk
¡i böyle bir şey oluyor ya... Bana hediye etmek istiyorlar bir
|||| Salaklar... N e kadar karşı çıksam da beceremedim tabii.
|gg|| poşetini alıp çıktık mağazadan. “Ya sizce de bir şey ek-
sık değil mır dedim sanki içende bir şeyimizi unutmuşuz 1
“Cüzdan, telefon falan bir şeyi unutmadık değil mi?” ¿c’-^ ''
“Yok unutmadık,” dedi Ali güven veren bir ses tonuyla. İ| i
madem,’ der gibi çevirdim kafamı. “Sırada ne var?” Tunaceb’^
den çıkardığı kâğıt parçasına baktı kaşlarını hafifçe çatarak. |1|
rap ve iç çamaşırı” deyince hepimiz kocaman gözlerle Tuna’
döndük. “İç çamaşırı derken?” dedi Ali sinirle.
“Çamaşırın içe giyilen kanka,” dedi Oğuz gevşek ||f||
“Şş, orada bir duracaksın kızıl kültür mantarı. Tamam, ||
sin nasılsa diye bizim tazı sana emanet ediyorum rahatça ¡¡I
o kadar da değil,” dedi Gökhan her zamanki siniriyle. Kolunu
çimdikledim. “Gökkuş sus bi...” deyip Tuna’ya döndüm tekrar
“Tunacığım,” dedim dişlerimin arasından. “Ne gerek var iççj.
maşırına... Benim çok şükür var on-”
“Salak mısın sen?” dedi Tuna iyice sinirlenip. Yüzü kafasıyla
aynı rengi almıştı. “Çilekli külotlarını o elbisenin altına gjyjp
rezil mi olmak istiyorsun?!”
“Çilekli kü-külot mu? Yaprak bu herif senin oranın buranın
çileklerini nereden biliyor?” diye bağırdı Ali sakin tavnnı boza­
rak. ‘Ya siz ne yapıyorsunuz o evde?!” diye bir adım attı Tuna’ya
doğru. “Ali dur,” dedim panikle Ali’nin kolundan tutup. “Askı­
dan düşmüştü. Balkondan... Onların şeye, balkona...”
“Kız sen balkona mı asıyorsun çilekli şeylerini!”
“Benim de kirazlı külotum vardı küçükken. Altıma işeyince
şu filmdeki gibi ‘Ben işemedim ki, kirazlar işedi’ derdim Ze-
liş Sultan’a, hiç acımazdı valla, yerdim götüme popoma terliği.
Kirazlar olurdu size komposto...” Oğuz yine en olmadık yerde
gevşek gevşek konuşmayı başarmıştı. “Oğuz bi’ sus!” diye ba­
ğırdım. “Siz de abartmayın tamam.”
“İyi, gidiyorum ben o zaman. Bu sakarlıkla ilk düştüğün an,
b ütün herkes çilekli külotunu görecek. Keyfin bilir,” dedi ve
arkasını dönüp yürümeye başladı Tuna. Hemen p e ş in d e n kof­
tum. “Tamam tamam, valla artık ağızlarım açmayacaklar, s«11®
dersen o. Söz.” Arkamı d önüp bizimkilere kaş göz işareti yap"

384
tıiıi. “Değil mi?” Gökhan istemeye istemeye tamam dedi. Oğuz
„ti.: silkti. Ali ise “Ben lavaboya gideceğim,” deyip sinirlendi
gitti. “Ah, evreka!” dedim sonra bir anda. “Neyi unuttuğu­
muzu buldum. Sinan?”
“B uradayım , " dedi birden arkadan yaklaşıp Sinan. “Ulan o
çitalarda ne taşıyor bu kızlar, kafamda beyinden eser kalma­
dı, beyin parçacıklı m ilkshake var şu an resmen kafamın içinde,
¡{¿fama her türlü çantayı y e d im de, b u kadar ağırını ilk kez yi­
yorum. Dexter mısın anasını satayım, adam öldürdün de par­
aları denize atmak için çantana mı koydun? Kanka baksana ya,
plağımdan akıyor mu kafamın içindekiler? Baksana bi.. dedi
Sinan kulağını bana doğru uzatarak. “Ne yaptın kim bilir koca
kafalı," deyince dil çıkardı sesli bir şekilde. “Bir şey yapmadım
k ... Bebek arabasındaki bir bebeği seviyordu kız. Altı üstü ka­
fimi uzatıp ‘Azıcık beni de sevsene ya...’ dedim. Ne var bun­
da? Zaten sinirliyim, gelmeyin bak üzerime. Bütün sevgilerin
üzerine kusacaktım az kalsın. Bütün sevgililer ölsün, ben hariç
kendim...”
★★★
Takılar... Benim utandığım için içine girmediğim dükkân­
dan alman elbisenin altına giymem gereken iç çamaşırları...
Gökhan’ın kalın siyah çorap alalım diye ısrar etmesine rağmen
Tuna'nın aldığı ince ten rengi çorap... O akşam kullanacağı bir­
kaçmakyaj malzemesi ve oje... Bir oraya, bir buraya fıldır fıldır
dönüp durduktan sonra listedeki her şeyi neredeyse, almıştık.
Sonbir madde... “Daha ne kaldı, içime dışıma ne varsa aldm.
İstersen bir de oraya gidecek bir kız da alalım da tümden kur­
tulalım” dedim gözlerimi devirerek. “Kuaför kaldı sadece, sus
vedediğimi yap da bitsin şu gün.” Tuna gözlerini kısarak pahalı
setine baktı. Sonra tekrar bana döndü. “Bacakların ne durum­
da?"
“Yürür vaziyetteler valla şu an.”
“Salağa yatma patates kafalı çirkin şey. Ağdaya ihtiyacın var
1,11diye soruyorum, o gün bir sürprizle karşılaşmaktan korku-
^ m da..."
“Haa o mu? En son iki ay önce falan annem ;ı||,
“Anlaşıldı...” Arkasını dönüp, arkadan bitmi* H
bizi takip eden bizimkilere seslendi. “Bizim kıijf}jr(j 1ISfc
siz oyalanın. Bir saat sonra tam burada bulu^ufm, I
tuttu beni kedi gibi, tam karşıdaki kuaföre soktu, 1 « I
şetleri aldı ve beni ön tarafa fırlattı.
“Ağda, saç kesimi ve kaş tasarımı olacak. Eti »jZjn .
bir hayır kurumuna bağışlayacağım.”

★★★
“Badi parmağına kuşlar değil, manda konar yuvayap^
inşallah sırık. Yavrunu da sinek kapar inşallah," dedimİ î
koltuğunda ağlarken, burnumu çeke çeke, İkinci kcrc,|w
larımdaki deriyi yiizdürmüştüm o sarı kafa için. “Tiridinek
narlar, amanini yanarlar inşallah!” Kuaför, bir yandansacbnm
tarayabilmek için ıslatırken, bir yandan da benimle muhali
etmeye çalışıyordu. “Ay, daha önce hiç mi aldırmadın Itua®
neden o kadar acıdı anlamadım. Elim de hafiftir ama...”
numu çekip, önüme düşürdüğü saçlarımdan minik birpenccr:
açtım ve kadına ‘yanacaksın’ bakışı attım. “Valla kuaförabla,b
raz daha yolsaydm beni subeitus eline gelecekti." Elindekita­
rakla bir süre bana baktı kadın, ne dediğimi anlayabilmekiçi
“İki gram biyoloji bilgisiyle size espri yaptı güya hanımcy,
lütfen siz onu duymayın ve devam edin.”
“Nasıl keseceğiz peki?” dedi Tuna’ya. Benimle direktiktiy-
mi kesip, ona odaklanmıştı kadın. “Uçlarından azıcıkişte,''<%
girdim araya. “Belinden dört parmak yukarıda olsun, Birazb-
reketli bir kesim istiyorum,” dedi Tuna benimle tersolljt®
Tekrar saçlarımdan bir pencere açıp tek gözle baktımjjH
“Sen ne dediğinin farkında mısın kızıl?! Öldürseler kesrini
saçımı!” Saçlarımı elimle tuttum. “Neden kuzum, negM*
ğişiklik olur işte,” dedi kuaför kadın anaç bir tavırla. B h
abla, ben istemem şekil... Sonra saçım düzgün topta’11'
Yandan çıkan saçlarla uğraşamam ben.”

386
*0 zanıan kıpkısa keselim , daha rahat edersin. Toplam a der-
jj yok, bir şey y o k H a ? ”
«Olma2-İstem em . B e n uğraşam am kısa saçla falan. İstem i­
yorum değişiklik-”
‘Yaprak,dedi Tuna yanıma gelip. “Eğer susup dediğim gibi
. smesine izin vermezsen, o kafanı koparırım, hamamböcekle-
• ¿biyedi gün kafasız yaşarsın!” Tekrardan kuaföre çevirdi sert
.^zünü. “Kesin siz efendim. B enim dediğim g ib i...”
H mecbur, kabul ettim korkum dan. Ç o k da kısalmayacaktı
nasılsa... Kadın iyice ıslattı saçımı ve parçalara ayırdı. Saçlarım
ıslaklığının etkisiyle kafa derime yapışınca, iyice Rıdvan Ka­
natlisesi müdürü A m il Bey’e d ö nm ü ştü m . Komiğim e gitti bu
görüntü, gülüverdim. Sonra içim acıyarak neredeyse popoma
gelen saçlarımın kısalışım seyrettim. Saçımdan ayrılan her bir
parçada çocukluğum vardı aslında... O n d an d ı bu kadar ısrarla
onlardan ayrılmak istememem. A li’n in arada taradığı, ördüğü
vebazen de ben uyuyamaymca hafifçe oynadığı saçlardı onlar.
Yada Oğuz’un arada beni sinirlendirm ek için çektiği saçlar...
Gökhan’ı uyurken gıcık etmek için burnuna sürtüp, hapşırtmak
için kullandığım saçlar... Sinan’ın bir tutam ını alıp, kafasına
koyarakresim çekildiği saçlar... M aç yaparken, ellerine dolanan
saçlar... Keçeli kalemle boyadıkları saçlar... Çocukluğum uzu,
ergenliğimizi, gençliğimizi gören saçlar... H er bir makas sanki
anılarıma kesip biçiyordu bir bir. B u, acaba artık sadece bizim ­
kilerin kızı olmayacağımı ve kısalan o saç uzarken başka biriyle
daha mı anılar biriktirm em gerektiğini öğütlüyordu bana? Bu
kişi, onunla partiye gidebilm ek uğruna saçlarımı kestirdiğim
Barış mıydı yoksa? G özle rim doldu aklımdan bunlar geçerken.
Göğsümün solundaki huzursuzluk, nedendi ki? Birazdan beni
yeni saçımla gördüklerinde ya eski Yaprak değilmişim gibi gelir­
seonlara? Yerdeki saçlarıma baktım. Tekrar yapıştırma ihtima­
limolsa, gerçekten yapardım o an. Ama, bir kere makas değen
yerartık senin ötende b ir parça oluyor ya... Ö yle y d i. G özle rim i
T^tıp, derin bir nefes a ld ım . N e olursa o lsun artık ...
na aldırmadan kapımı kilitleyip yatağıma uzandım, üzerini-l
çıkarmadan. "Yattığım yerde pantolonumu ve üzerimdeki ofJ*
leği çıkarıverdim. Pijam alarım hep yatağımın içinde oin^- ' ■
ten. Biraz yokladım etrafımı, üst pijam am yastığımın altında
pijamam ise tam yanım daydı. Kalkmadan onları da zorlan, *
geçirdim üzerime. Popomu hafifçe kaldırıp alttaki yoranT?
çekerek yatağın iyice içine girdim. Işığın açık olmasına ay,
madan sımsıkı kapattım gözüm ü. Yorgunluğun ötesinde tujj
bir histi o anki ruh halim. Çamaşır suyuna pipet takmışım i
içmişim gibi hissediyordum. Böyle sol taraf komple haşlanm
gibi... Biraz vicdan azabı vardı galiba. İstemediğimi savundu
ğum o kalıba uymak için ne kadar yorulmuş, ne kadar uğraş,
mıştım . Kendiyle çelişen aptal bir Yaprak... Evet, işin özeti buy
du. Bir yanım hâlâ diretirken, bir yanım değişmeye başlamıştı
bile. “Korkuyorum,” dedim fısıltıyla, “değişmekten...”
Saatlerce, uyumadan gözlerim kapalı öylece yattımyatakta
Saatlerce ne isteyip ne istemediğimi ölçtüm, biçtim. Sonuç,
yine ne bok yediğini ve yiyeceğini bilemeyen Yaprak... “Neis­
tediniz kendi halinde yuvarlanıp giden Yaprak’tan ulan,”diyor­
du içimdeki nöron savaşçısı. H arbi... N e güzeldi her şeybir­
kaç ay öncesine kadar halbuki. Kafamı yastığa gömdümiyicc.
Ali geldi aklıma. Surat yapmıştı sanki saçımı kestirdiğim için.
Ona ayrı sıkıldı canım. “Keşke kestirmeseydim...” diye mini-
dandim kafam yastığa gömülüyken. Sonra suratım titredi. Yok
yok öyle değil... Yastığın altına koyduğum telefon çalıyordusa­
dece. Kafamı yastıktan kaldırıp, telefonu aldım. Gözlerim 151*
yüzünden kısık kısık olsa da, seçebiliyordum arayanı. Hemen
yatakta dikeldim. “AJikuş? Hayırdır, bir şey mi oldu?”dedi®
panikle. “Cama çıksana,” dedi. “Neden?” dedim boş boş. Ç^-
tan dediğini yapmıştım bile. “Çıktım,” dedim hemen sonn
“Neredesin? Evin önüne mi geldin? Alo, Ali?” Sesvermiyo^1 ;
Pencereyi açıp, kafamı dışarı çıkardım daha iyi görebilmek ıç®- j
Etrafa bakınırken, kafama bir şey düştü yukarıdan. “Ah,
elimi kafama götürüp. “O ne lan?!” Telefonu kapatmadanI
„Jum ve kaşlarımı çatarak yukarı baktım. Bir sepetti ka-
Telefonu tekrar çıkardım cebimden ve bir kez daha
f ^ ^ ı denedim. “Ali, oynama benimle, sen misin? Kafam
“'¡fiberin olsun.”
W* p çıkarıyorsun kafanı, ayarlayamidııtt zamanını
T Ç ^ y o İ d u müfS Ç ok acıdı m ı?”
ük ¿edim boşta kalan e l ir h j
“Yifte gece gece delirdin. N e şimdi bu, Saliha Teyze’nin
sepeQ gibi i sarkıttın geçe gece, pencerem eii” Sepeti
il vatol^P’ içeri çektim. “H e m sen dikkat et düşeyim;
deme yukandan, geri çekil...” Telefonu omuzunda'. ■
• n a r a s ı n a sıkıştırdım. Sepeti masamın üzerine bırakıp^
^¡fbaktun. Bir kutu vardı içinde, mavi.renkte. “N e kutusus '

jigjp,ya bırakacaktım da; sizin içeriden hâlâ sesler geliyordu,


^ n a z s ın diye odana sarkıttım. Sepeti de üst kom şunuzun ka-
p ıs a ıa ı önünden çaldım, Allah affetsin,” dedi gülerek.
«B en y|n bırakırım tekrar kapılarına, bir şey olmaz bir şey
faog detofebannemvari. “Neyse d u r iki dakika kapat, aça!-’ ;j
myorumkutufu, döneceğim ben sana.” ^ ı
B i nıı kapatıp yatağıma fırlattım ve bir bant ile iyice bant-
bnmij kutuyu açmaya başladım. Kısacık tırnaklarımla zorlan-
; «ı da açarken, sonunda başardım. K alb im nedensizce küt*
l &üjordu. Ali hep böyle ani sürprizler yapardı ama, o anki;
I manlaması gerçekten harikaydı. K u tu n u n
kapağım açtım so-
|mukadar heyecanla. Ve küçük b irçığlık attım içindekini gör
\w«.“Ali:..* Kutuyu alıp koşarak odamdan çıktım. Annemle:
^Tuna’danfizik kitabım alacağım yalanım söyleyergk|tt-
^nmlı yalın ayak koşa koşa terasa çıktım, Ali,.öylece bem-
telefon bekliyordu. Elinde sımsıkı tuttuğa telefonuyla..;
K g dedim gözünü telefondan ayırmayan A li’ye. Ben
^Wnikledi birden. “Neden çıktın sen buraya, hava çok
^®'dJe^ °nUriU Ge^me atlP> mavi kutuyu elinde sımsı-
® W doğru gelmeye haşladı. “Üşümüyorum,” dedim
“Bu gece bulmam Lazımdı ve buldum. Ben bit s&p»r ■
manim, unuttun mu?” dedi pm tcnn belit ede ede ırfi T**
Monrunu çıkardı sonra. Ozetrtttıc örttü tır kadar ‘ı*r»>4
desem de. “Ayakkabı bile giymemişsin... Delirtecek tÜ P '
benî? Hasta olacaksın. Gerçi hasta olursan paruyt
olursun, işime gelir,* Tepki vermeyince, gülüp, ‘ŞakaVjtT*^
dedi. “Şuraya oturalım mı?"
Terastaki eski battaniyelerden birini serdik alttım»*
bilmek için. Mavi kutum hâlâ elimdeydi. Söylemedim a-*
mi size? içinde tam on yıl önce Ali ile birlikte annemden
gizli gömdüğümüz pembe spor ayakkabılarım vardı. (W «'
pembe, minik ayakkabılar... Nereye gömdüğümüzü daha*»
ra unuttuğumuz ayakkabılar... Pembeden nefret ediyorum
giymek istemiyorum diye gömdüğümüz ayakkabılar... [w
te Ali’nin yalın ayak yürümeyeyim diye o küçük yaşındahm
düşünüp bana kendi ayakkabılarını vermesini sağlayan
bılar... “Bu arada partiye seni ben götüreceğim,’' dedi bmV,
“Neden?” diye sorduğumda cevap vermedi. ‘Peki o zam*."
dedim gözlerim tekrar ayakkabılara kayınca. “Nasıl ^Tn»
sun bunu Ali? Şu an bunları görmeye ihtiyacım
Nasıl anlıyorsun?” dediğimde, gülümseyip elini yumruk»,
parak ağzına götürdü. Hafifçe öksürüp, bir şarkı mınidab
bana. Cevapların içinde olduğu... “Sen konuşmasanda...Bet
anlanm çünkü en iyi ben tanırım seni. Ben anlanın, sakladın,
silinmedi... Duvarların sağlam yıkılmaz sanıyorsun. S«n«it
zannet ben anlanm... La la la la...” Elimdeki kutuyuabpy»
bıraktı ve elimden tutup ayağa kaldırdı beni. Ayakkabık»
çıkardı sonra ve benim önüme doğru ittirdi. “O gündep
nayaktın ve sana ayakkabılarımı vermiştim, hatırlıyorsun«p
mi? Giy ve benimle dans et... İlk dansını s ı r ı k o ğ l a n a verne®
istemiyorum. Gitgide ona âşık olduğunu hissediyorum
Bari ilk dansın... İlk sıra arkadaşın, ilk oyun arkadaşın, ilk®*
şın... Benimle olsun.” Cebinden bir kulaklık çıkardı so®3-
şarkı... Son ses açtı ve başımı göğsüne yasladı.
iri Hfi
Bazı anlar vardır, sorgulamamanız gerekir. Sorgularsanız,
i * anı yaşayamaz ve gelecekte pi§man olursunuz. O an, öyle bir
l\ p T andı benim için. D o ğ rusu yanlışı... Nedeni sonucu... İyisi kö-
tüsü yoktu o anın. Sadece... İçim den geçen şeyi yaptım. Söyle-
1 5J5^ ¿[¡ği gibi ayaklarıma o n u n kocaman ayakkabılarını geçirdim ve
kollarımı boynuna d o ladım . İlk dansım ı... O na verdim. Ali’nin
I | ç ıp la k ayakları, b e n im kocam an ayakkabıların yükünü zor taşı-
j, ^ yan m inik ay aklanm ın altına h a fif soğuk bir İzmir gecesi do-
landı. H içb ir şey d üşü n m e d e n , hiçbir şey bilmeden, hiçbir şey
| î görmeden b enden o gece d inlem em i istediği şarkıyı dinledim
iS p K onunla dans ederken. Sadece...

S İ S
' ^ T e r a s t a ç ıp la k a y a k l a sev d iğ i k ı z la dhns eı ı
§
g e n le r i s ö y l e m e y e k a r a r v e r s e d e b e c e r e m e m İjp & y in e f l l i
¿‘ İstedikleri göğsünün üzerinde düyüyördu yitgidm ^% a| ^ T
şey geldi! @mnden kulakliğıh çıkardı, m^ldandM^a^
ses atfı di '% prak’in kulaklarinİ’ m ktif B aşım
sonra kızın ve dans etmeye dıfvam etti.'fşte'§mcii... Kan fa
ona dönük değilken ve onu duyaüiîyorkemçinde tjük ö!an d $ |İ
®sıralayabilirdi. "İBiraz daha ijalan söulersUm .
dedi. "İBiraz daha yalan söylersek... ^ e rç e fc tjlM
kalbim, istemiyorum. O elbiseyi giyineni istemiyorum.m^
yapmanı istemiyorum. 23u güzel* yüziMe 'iSfMistiyor (tiffijft
mediğin şeyleri sürmeni istefıtiyoruM O ng-flitm em
O n a gülmem istemiyorum. O na isjnitfle liitağ etmeni % « »
rum. O n u dü§ünmeni istıhniyorim'.' 0$taklına getirmeni âh»
yorum. O n a karşı gardıni indirmedi istmiyormi^ka U m
istemiyorum. O n a kalbinin 'hızh atmasını istemiı/oıurtİOn
için ... ğü ze l olniaHt istemiyorum^ Sana dakk'İM âşık olu»
m istemiyorum. Itfem iyorûM ğİ S enf'oH ii: v erw ^$ tM jp ft
Talan söyledim anasım satayım. ¡(lefret edit/omfjiİSmi'iMı
tutup ona götürme fikri bilû paramptfçMediuör bm.'Bir ^
seni gelinlikler içinde başka1 bir herifin ellerime itelimMWf*
geliyor aklıma. .. ğeberiyorum. (Duymuyorsun ya şimdi
H içbir zaman duyamayacaksın diye öfiiyorvM
13en söyleyemiyorum, bari sen anlftfdiye elimden geleni jfapiî*1*
ama... /Inlaniıyorsün be TaprcM /st«Hİi|OrtW‘j^*
rum ... Senin ona gitgide a§tfe olman îs tt» w n /o rın ıi'^ ^ ®
Hadi çiftor kulaklığı. Ç ık ar... Çıkar da duy beni.
ıis i oltuH Tiira2 olsun içi rahatlar sanmıştı am a...
*du 0 kadar biiyukttt İri... f/ihniyardu içinde tuttukla-
(b*r . ■du. ‘ fjaliba. .. Çok amtıamm kalmadı. TBiraz
—---—|L -
ıtezsrııı Mma bunları ten duyarken beni... n ira z daha
İçimde bunları. .. fjerçekten kalbim patlayacak, Tctkın-
W * ildi kolitinin kızın başına usulca sararken. '’Söyleyece-
M ¡/akında Her şeyi.
P
O tuz Yedinci Bölüm
Parti gütıü

Aynada kendine çok fazla bakan tiplerden değil^m ı


Banyoda saçlarımı şampuan köpüğüyle* saçma sapan
sokup dans ederken hariç... Aynaya bakmak o zamanlar dı$m.
da eğlenceli değildi çünkü. A m a o gün,uzun bir süre odamı,
giysi dolabımın önünde bağdaş kurmuş bir şekilde dolap ayna­
sından kendimi izledim. E n ince ayrınttm^kadar tanımaki»,
d im sadece. G ö z ü m ü n kenarındaki: küçük* pek belli olmayan
bene baktım. Kirpiklerime... Islak ve hafif dalgalı saçlarımı
Tiına’m n beni tek övdüğü şeye, gözlerime baktım. Şimdiyet
dar benim için hiçbir şey ifade etmeyen*anlamlarla!. Küçükl»
b u rn u m vardı, genel algıya göre güzel demektibu. Ne saçma,,.
Kaşlarım hafif dolgundu, ama Tuna’nın dediğine gprezararsızdı
bu. Yine son dönem modasıymış bu da... Bana neydi ki?Kir­
piklerim uzundu. Küçükken annem kesmiş kirpiklerimi,#ı
uzun olsun diye. Öyle der hep... Sanırım o yüzden!Yüzönıdt
küçük birkaç leke dışında bir şey yoktu. Güzel içi oluyordum
yani? Saçma. Saçmaydı her şey. Saatlerce kendimi izlemenin*
dından karar verdiğim. Bana göre, güzellik ya da çirkini*^®
şeylerdi. Kendimi delirene kadar izlemem bitince,
biraz araştırma yaptım. Merak ettim. Son zamanlirMj|
birilerinin yargıladığı ve sürekli bana ‘güzeUiğın^fflR
dedikleri güzellik cidden onlann dediği gibi bir şeymir
Japonlarda, kalkık burun beğenilmezmiş mesela. Daha ka­
visli burunlar daha çekici gelirmiş... Ama mesela Türkiye’de
findik burunlu olmak güzellik ifadesi. Sonra Almanya, Rusya
gibi sarışın olan ırklarda esmer ten imrenilen bir şey... Ama
Türkiye’de sarışınsan genelde güzelsin. Algı böyle... Mesela
Asya’da kilolu biri güzel çok nadir bulunurmuş. Ama Moritan­
ya denilen bir ülkede 60 kilodan aşağı olan kızlar evlenemiyor-
muş bile... İşte, vardığım sonuç. Güzellik güzellik diye başı­
mın etini yiyenler sadece aptaldı. Aslında güzel veya çirkin diye
kavramlar yoktu. Hepsi sadece... Algıdan ibaretti. Belki bir açı,
belki güneşin vuruşu, belki kültür, belki moda... O gün saatler­
ce düşünmemin sonunda buna karar verdim. “Güzel ya da çir­
kin olmayı umursamıyorum. Herkes bulunduğu yerde nasılsa
genel algı, ona göre davranıyor ve güzel olduğunu zannediyor.
Saçma...” Telefonumu yan tarafımdaki puf mindere fırlattım
homurdanarak. “Herkes mutlu olduğu gibi davranmalı.”
“Bu sene kısa saç moda, burada uzun saç seviliyor, erkek ar­
kadaşım sarışın seviyor... Kimseye aynı anda kendini beğendir
remez kimse zaten. Unutm a, sen kendini seversen, herkes seni
sever,” dedi Tuna kapının önünde dikilirken. Çok fazla şaşır-
mamıştım, zaten onu beklediğim için. “Cephaneliklerim hazır,
kolla kendini patates kafa.” Elinde, o kadar çok şey vardı ki, oda­
ya adımını atar atmaz ayaklandım ve elindekileri içeri taşıma­
sına yardım etmek için hamle yaptım Tuna’ya doğru. “Yardım
edeyim,” dedim elindeki en ağır poşete uzanıp. Ben der demez
poşeti bıraktı Tuna. Tam ayağımın üzerine geldiği için sağlam
bir çığlık attım “Tutsaydım bi’ kızılın en kaba tonu!” derken.
Gözlerini kısıp, bana “Tutsaydm, bana ne,” dedi ve elindeki di­
ğer iki poşeti yatağıma fırlattı. “Bugün yine tersinden kalktın
galiba. Valla son bugün... Yarından itibaren söz, rahatsızlık ver­
meyeceğim sana.”
“İstersen ver. Bundan sonra benimle girdiğin her diyalog
senin ömründen çalınan bir sene demek olacak” dedi köşede
duran sandalyeyi halının ortasına çekerken. “Gerçekten sabrım
üç kaldı, kırmızı ışık yanıp sönüyor. Uzatmaları oynu­

397
yorum, o yüzden bugün beni yorma. Sonrasında denizkızı M
köpük ol, uzaklaş benden. Tamam m ı?”
“Ne zaman böyle konuşsan, bir şey çıkıyor, yine burnunu,,
dibinde bitiyorum,” dedim kıkırdayarak, “çok büyük konuşma
yalım bence.”
“Kafanı koparırım senin,” dedi T una en serinkanlı haljy^
“A l kopar, al” dedim kafamı T una’ya d o ğ ru uzatıp. “Patates kafa­
lı Şamara,” deyip saçımdan çekti, yere d izle rim in üstünde meç-
buri iniş yaptım. “Bugün kölesin. Ne dersem koşulsuz şartsız
yapacaksın Şamara.” Elimle acıyan kafamı ovuştururken, hafif,
çe salladım kafamı. “Aferin. Kural bir; olabildiğince bana doğru
bakma, midemi bulandırıyorsun. Kafanın arkasıyla muhatap ol.
mak istiyorum bu akşam.”
“Nasıl bir insansan, bağışıklık sistemim senin hakaretlerine
ruja
göre yeniden programlandı valla kızıl elma. Yemin ederim,gram
alınmıyorum.” Dizlerimin üzerinde ters tarafa doğru döndüm.
“Böyle konuşalım o zaman.”
“Aynadan görüyorum seni,” dedi her zamanki memnuniyet-
siz ses tonuyla. Biraz yana kaydım. “Oldu mu?” Ayağıyla sırtı­
ma dokunup, “Biraz daha yana” dedi. Dediğini yaptım. “Simdi
oldu” dedi.
Bir süre ses çıkarmadan bekledim orada. Seslerden anla­
dığım kadarıyla, Tuna, poşetlerden bir şeyler çıkarıyor; kulla­
nacağı şeyleri hazırlıyordu. “Priz nerde” diye sorunca, ağzımı
açmadan parmağımla üçlü prizi gösterdim. “Bir metre kadar
yana kay,” dedi sonra bana vitrinde bir oraya bir bu yanasü­
rüklenen biblo muamelesi yaparak. Ama haklıydı, ona bunca
zahmet verdiğim için ne dese yapmak zorundaydım. Hafiften
uyuşmaya başlayan ayaklarımla güç bela küçük hareketlerlede­
diği yere doğru gittim. “Ya kafamı döndürebilir miyim, manza­
ramdan çok sıkıldım. Ya da yer falan değiştirsek?" dedim yine
pişkin pişkin. “İşim bitti zaten. Bundan sonra mecburen yü­
zünle muhatap olacağım,” dedi tam önüme diz çöküp. Yüzünde
her zamanki memnuniyetsiz yüz ifadesi vardı. Biraz ukalaydıdı
bu ifade, biraz kendini beğenmiş, biraz sinir bozucu amabiri

398
da ||İpf! ‘ Gülümsedim birden. “Gülme,” dedi. “Ta­
mam." dcdiıu elimle yana kıvrılan dudaklarımı aşağı indirirken.
Hırkasına taktığı minik saç tokasıyla saçlarımı tepeden rastgele
topladı. “Önce makyajını yapacağız,” dedi önemli bir ameliya­
tagirmek için hazırlanan doktor edasıyla. Kendimi tutamayıp,
ü -Neşter hemşire hanım,” dedim. Elindeki krem kutusuyla ka­
nına vurdu. “Sana kim konuşma hakkını verdi pardon?” Elin­
deki şişenin kapağını açıp parmaklarına birkaç damla damlattı.
Küçük noktalar haline yanaklarıma, burnuma, çeneme ve alnı­
nlasürdü, “iyice yedir şimdi,” dedi şişenin kapağını kapatırken.
Dediğini yaptım. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve iyice yedirdim
kremmi başka bir şey mi anlamadığım şeyi yüzüme. “Tamam
lukut(!ı. çCi; elini,” dedi eline bu defa birden çok şişe ve kutu alıp. Önce
mja benzeyen ama ruj olmayan bir şey ile, yüzümde birkaç
noktaya bir şeyler yaptı. Sonra yanaklarıma Kızılderililerin sa­
vaşboyalarını sürdükleri gibi iki çizgi attı, sanırım adı fondöten
olması gereken o şey ile... Ben biraz gülelim diye elimi ağzıma
götürüp Kızılderili gibi ötmeye başlayınca Tuna yine kafama
vurdıı elindeki şişeyle “Şurada prizde takılı saç düzleştiricisi-
ni görüyor musun? Hah, işte o düzleştiricinin arasına burnunu
koyar, tost yaparım. Kapa çeneni!” diyerek. Korkup, ağzıma gö­
rünmez bir fermuar çektim yine. Eline sünger gibi bir şey aldı
sonraveyüzüme sürdüklerini iyice yaydı. “Yüzünde çok sorun
yok. Sadece biraz renklerin aynı olması için kullandım kapatı­
cı ve fondöteni. Annemin yüzüne benziyor yüzün... Onunki
desürekli kırmızı. Aynı sinir bozucu kırmızı...” Kendi kafası­
nında kırmızı olduğunu hatırlamış gibi, kendine dipnot düştü.
“Benimsaçlarım kırmızı sadece patates kafa.”
“Bir şey demedim ki be... içimden de mi bir şey geçireme-
ytceğinı!”
Susve gözlerini kapat. Midem bulanıyor, kulaklarım kanı­
yorses tonundan. Sanırım kusacağım.” Sözlerini duymamaya
Çalışarakkapattım gözlerimi. “Biraz aç.” Açtım. “O kadar açma!
biraz.”Yine dediğini yaptım. Ama galiba yine fazla kapat-
| | fe iM ki, gözkapaklarımı parmaklarıyla yukarı kaldırdı
ve gözlerini gözlerime dikti. “Senin hiç ortan yok mu? Gö^
paklarını koparırım, perdesiz ev gibi dolanırsın ortalıkta. |||
gibi, tam ortada tut şu kepenklerini, aptal şey!”
“Ya anne ya,” dedim ağlamaklı bir ses tonuyla. “Küçül^
annem beni yıkarken bu kadar geriliyordum en son...” Gözle­
rimi aşağı doğru indirdim ve dediği ayarda tutmaya çalıştımm
kadar zorlansam da. Homurdanarak devam etti Tuna. “Gözle
rine biraz çok makyaj yapacağız. Bak sakın gözlerini kırpay,m
deme ben gözüne bunu sürerken-” Gözümü kırpnm. “Yemin
ederimYaprak, yemin ederim şu elimde gördüğün var ya,”
ben korkuyla bir adım geriye kaçınca. “Şu fırçayı burnuna sokar
oradan beyine kadar ilerlerim, siyaha boyarım bütün nöronlan-
nı! Bir kere de lafımı bitirmemi bekle beni kızdırmak için!”jn
elimi özür dilemek için birleştirdim. “Ay, valla kırpıverdim bir­
den. Çok özür Tuna...” Gözüm aynaya takıldı Tuna’yayalvarır­
ken. Gözümü kırptığım için boya ince bir çizgi halinde gözüm­
den aşağı uzanmıştı. Gülüp, “Bez bebekteki Joker gibi olmuş”
dedim kamyoncu dayı gülüşümle. Boş bulunup o da güldübir­
den. Hemen toparladı ve “Gel buraya,” dedi. “Bu son uyanın.
Cansız manken gibi, öylece durmazsan seni pencereden aşağı
atanm. Ve emin ol, bir dakika düşünmem bunun için.”
Islak mendille boyanın bulaştığı kısımları silip, tekrardanbir
şeyler yapmaya başladı. Her defasında yine bir yerlerime bu­
laştırdım boyayı. Yanlışlıkla gözümü ovuşturdum. Dur dediği
yerde duramadım. Saçı gibi yüzü de kırmızı oldu yanm saat
içinde Tuna’nm. Ama bir şekilde bağrış çağrış .gözüme istediği
şeyi yaptı. Sonra odadan çıkıp, yüzünü yıkamaya gitti siniri geç­
sin diye. O arada elbisemi giymemi istedi. Saçımı yaparkenbo­
zulmasın diye... Onca tülün arasından gireceğim yeri bulmak
zor oldu benim için, ama becerdim. Yarısına kadar örtebildiğin
fermuarı Tuna örttü geri gelince. Sonra sandalyeyi tekrar ortaya
çekip oraya oturttu beni. Saçlarımı yapmaya başladı, b i r yandan
da bana ufak tavsiyeler vermeye... “Saçlarını çok hafif dalga­
landıracağım. Sadece uçlarım... Sonra çok hafif y a n l a r d a n top­
layacağım ki seni daraltmasın. Küpelerin, minicik. Topukla11

400
i -flk- RuJun Ç°k hafif bir pembe ve likit değil. Likit olsaydı
ııek yerken beııi rahatsız ediyor diye sürmezsin çünkü bir
jjlıa seni biliyorum.” Gülümsedim, nedensizce. “Yani demek
istedim, bunlar aklında bulunsun. Kimseye güzel görünmek
¿iti bir derdinin olmadığını biliyorum. Rahatın da her şeyin
ününde geliyor. O yüzden patates kafa, bu gece elbisen dışında
senin için bütün seçtiğim şeyler senin rahatın ile bakımlı bir kl­
an ortada buluşmuş hali. Rimel sürme gerçek hayatta mesela...
Sen beceremezsin. Gece silmeden yatarsın kesin üşenip, sabah
panda gibi uyanırsın. Ama kirpik kıvırma aletlerinden kullana­
bilirsin. Kirpiklerin uzun zaten. Boya derdi de yok. Sonra ruj
değil de, renklendiren dudak kremleri var. Onlar hem dudakla­
rını besler hem de hafif renk verir. Saçlarım sürekli saçma sapan
toplama mesela. Biliyorum, şu an kafandan Ama rüzgârda ağ­
zıma doluşuyorlar!’ diye geçiriyorsun. Ama geçirme. Sana öyle
yap da demiyorum. Ama toplayacaksan bile bunu güzel yap.
İnternette bir sürü örgü modeli var. Onlara bak, sürekli ani­
me izlemek yerine. Ya da yüzüne gidecek topuzlar yapabilirsin.
Ya da hafifçe E lf kızları gibi toplayabilirsin minik bir tokayla.
Anladın mı? Eminim hoşuna gidecek. Hem rahatın bozulma­
yacak, hem de aynaya bakınca kendini daha iyi hissedeceksin.
Unutma, makyajı kızlar genelde kendilerini iyi hissetmek için
yaparlar. Sen de öyle ol. Başkası için değil kendin için.”
“Ay, kulağım yandı!” diye sıçradım birden, Tuna’nın kullan­
dığı maşa kulağıma değince. “Komple kafanı yakarım, sinirlen­
dirme beni. Kim sana lafımı bölme hakkını verdi patates kafalı
çakma prenses?”
“Pardon, kulağım alev alev yanan maşana değmiş...”
“Sus, hızlıca işimi bitireyim. Sana öğüt verende kabahat.”
Saçımdan bir tutam alıp, yüzündeki ifadeyi bozmadan kendi­
ni düzeltti. “Gerçi bende değil kabahat. Kabahat bende olama­
yacakkadar mükemmelim. Sana katlanıyorum, daha ne olsun.
Kabahatmiş...”
Tlına’mn sinirli yüzünü izlerken gülmek istedim. Aynadan

401
bakıyordum da, cidden ko m ik oluyordu y üzü sinirlenince I !
nelde sinirlenirdi ya zaten, neyse... Saçlarımı bitirince I
önce dediği gibi çok hafifçe yanları topladı. Yani önüme dötf
beni rahatsız etmeyecek şekilde... En son rujum u sürdü |)^
daklarımı fazla büzdüğüm için ruju yedirecekti az kakın jm
birkaç ayrıntıyı geçiyorum... İşi tamamen bitince kenaraçekt
“Ayağa kalk,” dedi bana. Çekinerek söylediğini yaptım ğP1
aynayı işaret etti son halime bakmam için. Küçük birkaçad
la tam aynanın önünde durdum. “Renkli ben,” dedim
seyip. “Sadece fark bu bence. Renklenmişim...” Güldü Tu
Ama bu defa ciddi anlamda güldü. “Geri zekâlı,” dedi aniden
yüzünü düşürüp. “İkinciye asla tekrar etmeyeceğim, iy i ¿ „ u
Güzel oldun. Fazla güzel...”
“Ha?” dedim kahkaha atarak. “Bir daha söylesene, sesU.
dma alacağım.”
“Defolup gider misin acaba aşağı doğru? Arkadaşlannvean.
nen mucizemi görmek için sabırsızlanıyorlardır.” Eliylekapm
işaret etti ve dudaklarını sinirle büzerken duvara yaslandı.
“Teşekkür ederim Tuna. Her ne kadar bugün böyle şeyle­
rin sadece basit bir algı olduğuna karar versem de, eğlenceliy­
di. Yani... Renklenmek. Her ne kadar patatese tülden birelbi­
se giydirmişler, içi aynı patates gibi düşünsem de... Sengüzel
diyorsan, eminim öyledir. Umursamıyorum böyle kavranılan,
ama sen söyleyince ne yalan söyleyeyim; mutlu oldum. Şim­
di gidip, bu tarz şeyleri önemseyen o aptalların yüzündeki o
komik ifadeyi izleyip eğleneceğim. Sadece bu...” Elimlezafer
işareti yaptım ammelerdeki kızlar gibi, “Yaprak-changidiyor.Jı
neee~”
“Patates-chan,” diye bağırdı arkamdan ben tam kapıdançı­
kacakken. “Umarım bu soğuk havada öyle gitmeyi düşünmü­
yorsun. ”
“Ha yok, montumu-” Sözümü bitiremeden yantaraftakipo­
şetten çıkardığı bir hırkayı kafama fırlattı. “Bunu giy-|j&
görünce uyacağını düşündüm. Annemin dergi çekimlen0^

402
. ııiK'i» zor durum da kalsın da biraz uğraşsın diye arakla-
s"|unl p hırkayı. Sonra da buraya kadar getirmişim. İşte neye
yet p.ıtntes kafaya kısm et... D ikkat et, tahm in edemeyeceğin
tidir palıal* bir hırkadır. Sonra kırk yıl fotosentez yapsan, yine
vleyenıezsin." G ü ld ü . “Şaka yaptım. Senin olabilir. İyi şanslar,
iptal kız. Kanatlarını um ursam asan da, git ve göster herkese
uçabildiği™- E n azından b u g e c e .. .”
' tim bİr H
heyecanlanıp.'
¿¿lÎıfefcvİMİ şıp
de.” dedi ğ ö l
öpmeye falan
M a n d a lla rım ,
’ Tüneri a r k a d a § la r ıy la içm eye y o lla d ım ,’' dedi ıa v a r yi
mesi k ık ır d a y a r a k . O ğ u z . S inan ve ğ ö k h a n ile gecesi o d a y a d
aşağı in m e sin i beklerken la f lıy o r la r d ı. "V lo m a ld e ¡¡2*1^5« yorum” dedi (
şuıdn içmesine isin verm em biliyorsunuz ama, şimdi ¡aj T ^m "Sana Tâ]
k ız ı bu halde nereye g ö n d e riy o rsu n d iy e ... ğ ece de geçgdfcmf lıart başını ya
üzerim
o ka fa yla O ğ u z 'u görse Y a p ra k za n n ed er." Sağlam birl^gt 1 tam iş
"ç a rp ılırs ın ir
a ttı son ra . ” M ü k e m m e l b ir anneyim.”
S e n in n e y in i
O y a T y z e c iğ im ,” dedi ğ ö k h a n oturduğu yerde hhnJM§
" O h a ," d
lu p . " ln n i ne bu neşe s iz d e k i anlamadım doğrusu. Taprg|,S
p ıh n M tjım .. .
feısıiH o la ca k , y em in le ensesinde ğ l P S yerleştirmiştim bu
"Temin edı
K o lla n ın göğsünde b ir le ş t ir ip , ra h a ts ız b ir yüz ifadesi (m İ lir m iyim der.
"gerçi hâ lâ y a p a b ilir im d e . . . ”
" O h a ses 1
'■'A y s iz de Y a p ra k da beni y a n lış a nlıyorsunuz," dedi t i - yecanlanıp ay
ka h ve fincanını sehpaya bırakırken ka d ın . Korkuyorum »»U O ğ u z ve § ö
K ı z ı n s iz in le ta k ılm a k t a n erkeklik hormonu yükselecek d ı S uenin başına
şey o la ca k d i y e . . . ” Ö k s ü r d ü la fı çevirm ek ister gibi. % » k sünnet olan h
k a rş ı d e ğ ilim ö yle şeylere a y n a ... Y a n i tek k ız ın ı Yaprak; ”Şaka mı
O lm a s ın mı torunum ? 23ak ben de zam ane gençleri omzuna k o lu ı
sevgili değiştirsin d e m iy o ru m , am a yani kaç yaşına geldi, merdivenin bı
m i h o şla n m a z b irin d e n , h iç m i g ö rü şm e z? Yok yok. BenBn böyle saçmasa

o ğ lu m u se v d im . Ş o k iy i a n la ş t ık . IBence Yaprak âşık olatalı la y ın ... T a m


yukarısından.
çocuğa. İ B i r k ere g ö re y im ş u k ı z ı akranları gibi kikii'degerekı«*
döndü O ğ u z
yazarken, v a lla iste rse sonra h iç kim seye düşmesin göHİİtJl
aak! K ı z fob
" O y a T e y z e c iğ in ı, t a m a m ... İB a r ış ve sevgili konusun« 1
sen m is iiiiin ?
g irm e y e lim , ben g e r iliy o r u m b i r a z , ” dedi gökban kanepede^
, "m a l!” d
den şekle g ir e r k e n . " A l l a h ’ ım inşallah kızım olmaz. Yok»»
Teyze o, g eri
kesin d e l i r i r m . ”
" O y a c ığ ıı

404
•g fiı bir Y aprak'a bakayım hazırlanm ış m ı." dedi O y a birde«
Lfurcatılanıp- “Ç ok merak ediyorum, a y !" K iiçük topuklu pembe
(grlikleri»! şiptala fip la ta yukarı kata çıkmaya başladı. " O değil
, r jg ji ğ ü k h a n , kadın güzden kaybolunca. ”13u partide t i 2i

P
Öpmeye falan kalkınasın. Ö y le bir bok yene, o dudaklarım ipe
„uım lullannı, <î)uffy ’D ttcit tftbi d a im in ortalıkta. ’

*yn par ya, yem in ederim betıi de tndmNip rrfnunct grrdffe


geceti odaya d a l a c a k , aranızda yatacağım diyecek diye çok k’ortitı-
yorum" dedi O ğ u z, fflikhan'ı koluyla dürtüp.
“S a n a Toprak tipi beddua edeceğim, kolla Inndim .' dedi f}ok-
¡m başını yana çevirip. “¿jerdek geçeri yatakta pizza yenin di
¡00 İmüzerindeyken na böyle. ” dedi ağzını ıv yttbhril yomuitup,
"çarjıılırsın inşallah da. yüzyılın cenabeti olarak tarik» geçtnik.
Seni» neyini kıtkanacakuım. w n t d m nğm .
f' "O ba. * dedi O ğ u z gülerek. "Komikti lan. Otifilm m ı, çnr-
ptlıriııışını.. . İrem fok ."
"Temin »derim a n ı z ,, . T t f n i w tukur, ketçap mayautz. alabi­
lir mitlim der.
I "O ba tnler geliyor. geliyorlar galiba!’ dedi S ın an binlen he­
yecanlanıp uyağa kalkarken. "O ğlu m çok merak ediyorum lan,'
Oijuz ue ğ âk h ttıt'ı kollarından tutup ayağa kaldırdı ut merdi-
ımüh bafina çekti büyük bir heyecanla. "O ğlum ben niye oğlu
olan baba misali keyetmukmdm hm?"
»(imiet
"Şaka maltıt ben de öyleyim, ~ dedi fjokkan da, Sinan’ın
onatma kolunu attı. "B ir ben mı heyecanlanmadım?" diye tordu
merdivenin başında duran O ğ u z, ~liakın, kızı gârihve saJmı
büfle saçımtsapaıı tepkıleı verip utandırmayın. Sakin sakin karşı-
layttt. . Turnam mi-’ derken bir öksürük »ta duyuldu merdivenin
/akmandan. “H a k kut geldi, sakın İm. S afent... Arkasım
âmdıl 0 $ U 2 mmra. W »on »et bağırmaya başladı, 'lapmtaaaa-
m k! H u fotosentez yapışım »erdiğimin nöron tavaşçm ! Kız bu
m w m m ş r
‘M d !" diye bağırıp O ğu z'un emlernte pürdü {jökluin. O jfl
| »W-‘- r,. ğfn ¿ektih )anh$ alarm!
K p İM p M i, panik »Idunt, pardon. Onum ıfdı'hlnraf**»-- i
Merdivenin köşesinde öylece durup, Oğuz sesiyletüm^
manı inletirken bizimkilerin yanma i n e c e k ce sa re ti top^T
çalışıyordum. Saçma tepkisi, güldürmüştü b e n i . Sonbgö
saçlarımı düzeltip, Tuna’nın verdiği h ı r k a y ı s ım s ık ı k ı v r j ^
ilk adımımı attım anneme doğru. Annem b e n i g ö r d ü g i m
itibaren asla kapanmayan ağzı ve dolu g ö z l e r î f İ | bana
du yine bakmaya doyamıyorriiuş gibi. G ü l ü m s e d i m atm^»
,gözlerimi kapatıp birkaç adımda yanına u la ş t ım . E § n i
atınca annem, açtım gözlerimi.;“Hadi in, a r k a d a ş la r m s a g K
Iiyor,” dedi. Başımı salladım hafifçe. Ama o ka d a r u t a n ıy o r
ki... Bacaklarım titremeye başlamıştaheyecandlri»»^
eğip, kaşlarımı çattım ve tırabzanlardan t u t u n a r a k merdiveni
den aşağı inmeye başladım. Kimseden ses ç ı k m ı y o r d u .»
mıyordum da zaten. Öyle tuhaf bir histi ki.,. Onlana^Ö
ilk kez mayo giydiğim zaman utanmıştim i l k , y e d i yaşındayb
Bir de şimdi... Son basamağa geldiğimde, s a n k i h e r şey normal­
miş gibi kamyoncu dayı gülüşü yaparak k a ld ır d ım b^ımı. *Çol
komik görünüyorum değil mi?” A l i y o k t U y i G ö k h m Sinan«
Oğuz ise bana hiçbir duygularım okuyamayacağll derecdc
mimiksiz bir suratla bakıyorlardı öylece “Ali nerede?"«te®1 ^
“Mutfakta falan mı?” n
“Yaprak...” dedi ilk olarak Sinan. Bir adım âttı banado^» ‘
Saçımdaki buklelerden birine dokundu usulca.
olmuşsun.” O ğuz da geldi hemen yanımın “&z> da
güzel olmuşsun!” ^ be
“Ya Oğuz,” dedim gülerek. Hafifçe o m z u n a vurdun»- ya;
Iciı güzel oln'Uini m üm kün m ü pir/n güzelim," Sinan ve
rtftut'uu tU'öMUtliU) g ö rü n e n am a lull.1 tepki v erm eyen G ö k h a n 'a
><virvliıu başım ı. "S en b e ğ e n m e d in m İ G ö k k u |? B C ev ap verm e«
djyine. “N e o k lıı buut» y in e , p ıık mu o ld u ?" S in an 'ı hafifçe itti-
fji, Gökhan'ın y a n ın a ile rled im , “G ö k k u j, küs m üyü*?*
»Ijğer y an ın d a b e n i d e g ö tü rm e z se n küseı iın,"
“Ne?"
"Soni blıl lıalde oraya nasıl yollayacağım lan ben? A bartm a»
m,t mısın b ira / g üzel o lm ay ı? S in irle n d im ." K ollarını göğsünde
birleştirip, arkasını d ö n d ü b e n g ü le rk e n , "I lem göğüs dekoltesi
var bunun. P ijam an ın ü s tü n e giyseydin keşke y in e ,.."
"Değildir, değildir. Ö d e m d ir o. G ö ğ ü s dekoltesi olsa dura­
mazdır diye b ağırdı O ğ ıız g ü lerek . " N e o lu y o r bakalım ora­
da, Gökhan s o ru n m u çık a rıy o r h e r zam anki gibi?" A nnem ise
merdivenden aşağı in e rk e n , k o n u şu y o rd u ken d i kendine. "Oya
Teyze ya,” ded i G ö k h a n te k ra r ö n ü n ü d ö n ü p . "Ya illa b ir partiye
gidecekse b en M eı v c ’yi talan ayarlayayım , onlarla pijam a parti­
sine gitsin. B aksana ş u n a ... Valla M a lıım ıt liıııcer gibi bayılaca­
ğını şuraya!” Y ü z ü m ü d ü ş ü r d ü m y alandan, Gökhan'ın huyunu
bildirimden. Asla d ay a n a m a z d ı o y ü z ifâdesine, " lam am asına
yüzünü!” dedi y anağım ı yana d o ğ ru çekip; “Ö m rü m ü n çeyreği­
ni annem, diğer çey reğ in i M erv e , d iğ er çeyreğini sen yiyeceksin
anlaşılan... O ls u n . B en kalanla idare e d e rim ,” Güldüm. O da
güldü. Kollarımı iki yana a çtııu , h e m e n sarıldı hafitçe. Sinan da
geldi kıskanıp, O ğ u z da d u rm a d ı... Sonra “Sen de gel O yacı­
sını," dedi Oğuz, aınıeın de geldi o meşlıur kahkahasından atıp.
Hafitçe hepimizi kucaklıyormuş gibi yapıp, geri çekildi.
“23 Nisan’da zorla Yapıak'a gelinlik giydirmiştik ya... O gün
geldi aklıma. Kaç yaşınıza gelirseniz gelin, hep küçücüksünüz
bizim için... Hep böyle kalın, olur 11111 çocuklar? Sen de hadi
Yaprak, taksi aşağıda bekliyor. Geç kalacaksın.”
“Ali götürecekti beni,” dedim kendimi bizimkilerin arasın*
dan çekip, “O nerede?” Cevap vermedi kimse. “Demek ekti
beni.,,” Yapmacık bir gülümsemeyle, “IVki o zaman, ben de
Y-dnız giderimi" dedim.
A y a ğ ı m d a k i k ü ç ü k t o p u k l u l a r y ü z ü n d e n t e k te k >|l W ı y j L
ladım merdivenleri. Annem, bizimkileri bırakmana^ ^¡7
içmek bahanesiyle... O yüzden aşağı tek başıma i n i y o ^
Alî’nin bana -verdiği sözü tutmaması, hatta yanımı bil* ^
memesi aklıma geldi Kadriye Teyzelerin kata kadar W ig j&
Merdiven bağında öylece durdum . Biraz... Hayal kinlik
■uğramıştım sanırım, “ö y le olsun gamzeli oğlan...” de^ittj?
sil tayla ve başımı hızlıca sallayıp bu konuyu gclecrir^
cek hesaplar liseme ekleyerek, bir adım daha attım n w tW T
İkinci İse atamadım. Ç ü n k ü ikinci adıma yeltendiğin, ân u*
deh. ayaklarım yerden kesildi. “Ali?! O d u m u kopardın'"
’¿‘Şim di yürüyemezsin sen topukluyla,9 dedi gatnzele
belli ede ede* gülümseyerek. “O yüzden gamzeli stiperjy?
man, sana yardıma geldi. E m niyet kemerlerini
titan. •Uçuyoruz.” Bön daha şaşkınlıkla mutluluk arasınd-fc
tadı duygunun «içindeyken, bir tepki vermeye kalmafanjı
kaçağında benim le, koşarak merdivenlerden; >nmeyewH;
B en düşeceğim izden korktuğum- iÇinbaşımı Ali’nin nm«-.
g ö m d ü m . “K orkm a, benim kollanmdayken güvendesin. U
d ü şü rm e m seni!” diye bağırdı ben koşmasının etkisiyle sanda-
ken. Ağırdım biraz sanırım, gitgide aşağı kayıyordunMıu,,.y
düşm eyeceksin diyorsa, düşürmezdi. Çocukken, ayağmukmi
ğ ın d a sırtına alınca da öyle demişti ve düşürüp diğer bao^n
da k ırm a m a sebep o lm u ş tu am a o ls u a ^ O zaman pymli
kolları. Ş im d i ise hayatına giren b ü tü n kadınlan taşıyabilecek
kadar g ü ç le n m iş le rd i. “İn b ak alım ,” dedi, kapıya gflijjjaiit
b e n i usulca yere bırakıp. “K o rk tu n mu?; Bembeyaz.olnurçî»-
zün.”
| “Yok, o Tuna’mn yüzüme sürdüğü şeylerden;..S«'®?'
lerek. -Gelmeyeceksin sandım.” «ı
“Bir söz vermişsem, hele ki sana... Ne zamantutm#®
gördüm küçük hanım?” }
“B ir keresinde çocukken-” Eliyle dvfr işareti | l | j
c ukluk sayılmaz!” «Gülüştük, “Pekâlâ, u Geç kata

408
fM M t yetiştirelim. Hadi...” Eliyle taksinin kapısını açtı,
i ^ nscy'P’ ke'a girdim arka koltuğa. “Eteğin,” dedi eliyle
N ^ ^ j an t{i|leri işaret edip. “Ah, alışamadım hâlâ” dedim
I ken. Ali kapıyı kapatıp, hızlıca ön tarafa doğru koştu. Ya-
! oturmasını beklemiştim ama, nedense ön koltuğa otur-
tercih etti. Yol boyu pek konuşmadık zaten. Sadece arada
1i -lerimiz kesişti dikiz aynasında, hem en çekti gözlerini. Sanki
file, yıabakmamaya özen gösteriyormuş g ib i... Kıyafetim ve mak­
ide flj|in|ailgili de bir şey dem em işti. Sanki sıradan bir günmüş de
bir. I ¡^i gitmekistediğim bir film e götürüyorm uş gib i... Ya da öyle
görünmeye çalışıyordu, bilem iyorum .
Partinin olduğu iki katlı, lüks evin önüne geldiğimizde,
W ganş’a mesaj attım ‘Kapıdayım ’ diye. Ali, Barış gelene kadar
îök »itmeyeceğini söyledi, ben ne kadar gitmesini söylesem de.
^o I ‘Gözüm arkada kalır,” dedi her ‘gidebilirsin artık’ dememde.
Ali, Birkaç dakika kapıda A li ile bekledikten sonra Barış göründü,
adı. Beni görünce, direkt gülüm semeye başladı. Bayağı otuz iki di-
uw jingöründüğü türden... A d ım ların ı hızlandırıp, hemen bahçe
ısla kapısına geldi ve kapıyı açtı bize. “Yaprak tahm in ettiğimden
İn- I daha... Daha güzel... Hayır,” dedi sonra bana büyülenmiş gibi
Ali I bakarken. “Güzelden de ö te ... B ü y ü lü gibisin.”
“Teşekkür ederim sırık-” Elimi hızlıca dudaklarıma bastır­
ın! I dım. “Bu gece sırık yoktu, tamam. Barış...” Ali’ye döndüm
İ ^ kezteşekkür etmek için. “Teşekkür ederim Ali, eşlik ettiğin
i İlil Ali, kolumdan hafifçe tutup kendine doğru çekti beni,
| ^dalaşmak için. Sarılmak ile sarılmamak arasında kaldı, kolla-
| nnı bana dolaması. Kulağıma eğildi sonra, bir şeyler söylemek
'{in. “İçme sakın, tamam mı?” dedi. “Dikkat et kendine. Bir şey
olursaara beni, hemen gelirim. Ayakların falan acırsa o ayak-
J tabılarla... Yme tek bir mesajda sana kendi ayakkabılarını geti-
ı 1 r«eğim. Tamam mı?” Kendini benden çekti ama hâlâ kolumu
Utuyordu. Elini hafifçe kaydırıp b ile ğ im i kavradı.

I Ve Barış’a doğru u z attı...

Barış, hemen toparlanıp bana doğru bir adım geldi ve koluna


girebilmem için açtı kolunu. Ali usulca bıraktı bileğimi, Bar^,
kolİanna doğru. TUhaf hissettirse de b u ... Ali’ye son kez
ve Barış’ın koluna girdim. Ama Ali bana değil, Barış’a bakıyor
du. Sanki aralarında sessiz bir dil vardı ve ben anlamasam dah-
şeyler diyorlardı birbirlerine. Sonra bana baktı son bir ]çe2
usulca veda etti.
“İyi eğlenceler küçük titan. Seni üzerse biti içeride, kafa^
ısır. Tamam mı?” ■ ■
Barış’ın kolunagirip, paytak paytak yürüyerekpartininyapıl
dığı lüks evin içerisine girdim. Kapıdan içeri girer girmezW
kesin yüzü bize dönünce, o kadar utandım ¡ki tarif edemem
“Sırık, şunlara söyle de bana bakmasınlar,” dedim sadece Bt
rış’ın duyabileceği şekilde, salonun ortasınaıdoğru ilerlerken
“Tüllü pullu zaten kendimi komik h is s e d iy o n iij^ H
' î ' “Ooo, yengemiz bu demek,” dedi bize doğru gelenfazlasıyla
sulu bir tip. “Diğer kıza pek benzemiyor&dedi çenemden¡tutup
yüzümü incelerken. Elini tutup boşluğalf|rlattım| “Çokbeden-
sel temasta bulunmazsak iyi olur canım,adedim baygın baygın
bakarak. “Ooo, sinirli biraz. FeH-pekfei^H
“Merhaba Banşınki!”
“Hoş geldiniiiiz kumrulaar ^
:“Sonunda kaptı kızı!” .4/
Salon biraz kalabalıktı. Doğal olarak. Şıkır şıkırdı herk
Her kafadan bir ses, varla yok arası bir.müziksesi... Bizedoğra
bakıp el sallayanlara Barış zafer dolu bir yüz ifadesiylefigılıi
verirken, “Sınk, ben oturuyorum* valla yoruldum hemenbu
ayakkabılarla,” dedim fısıltıyla. Barış kahkaha atıp, pannagıyfa
köşedeki masayı işaret etti. “Bir şeyler atıştırmateistersin bcE
Ben de seni izlerim,” dedi. Elbisemin tülleriniihafifçe tutup,
gözlerimi devirdim ve masaya doğru yürümeye başladım. İfr
vali havalı yürürken ayağımı burktum, yine güldifeBanş.
yardım edeyim./
Masa, salonun en köşesinde olduğu için, o an herkese
men hâkimdim. Daha iyi bakma fırsatım oldu berke*-

410
I kfkcn Barış. “Beni izlemeyi keser m isin, yemek yerken odak-
I jS P * ® "
«Herkes bayıldı sana.”
"Emin misin,” dedim kocaman bir dilim üzümlü keki ağzı-
„utıkıştırırken. “Şu an bu görüntüden sonra pek emin olama-
deyip eliyle yüzümdeki kırıntıları silkeledi. “Şaka yaptım.
Her halini büyülüsün bu gece... U z u n uzun seni izlemek is-
I oyorum.”
“Barış, kim bu kız? Tanıştırmayacak mısın bizi?” Masaya
yinetuhaf bir arkadaşı gelmişti, yüzü yabancı değildi, “Tanış­
mayım," dedi Barış sinirli bir yüz ifadesiyle. “Yaprak... Bizim
okuldaki hani, Bizden bir alt devrede olan. Âşık olduğum,..
Hatırladın mı?”
“Ne?” dedi Çocuk şaşkınlığını gizleyemeyerek. Bir sağdan
baktı bana, bir soldan. Eliyle aşağıdan yukarıya görünmez bir
çizgi çekti, “Bu Yaprak m ı?”
Tok dal, bir taraflarına girecek olan,” dedim ağzım yediğim
| keklerledoluyken. “Salak,”
"Ha, evet, Yaprakmış...” dedi sonra. D il çıkardım. “Baya.;.?’
dedigözlerini yana çevirip. “Değişik olmuş.” Barış’a baktı. Barış
di gitmezsen ‘bahsedilen dal gerçekten konacak en hassas yer­
lerine’ bakışı atınca “E o zaman gideyim ben” dedi ve dayandığı
masadan kendini çekip, üzerini silkeledi hafifçe. Yapmacık bir
gülümsemeyle uzaklaştı yanımızdan. “Arkadaşlarının hepsi yav-
H mıdır?” diye sordum çocuk gidince.
“Beni zor durumda bırakacak sorular sorma,” dedi gülerek.
Neyse aeıiyemene devam et.”
Ben masada tıkınırken, birkaç kişi daha geldi gitti yanımıza.
I Çoğunu görmezden gelip, yemeye devam ettim. Banş arada ne
kızsam da ben yemek yerken resmimi çekti, arada beni
izledi. Bazen de yeni gelenlere selam vermek için kısa süreli

4M
ayrıldı yanımdan. Bir ara, Barış yokken yanıma çok güze] bj,
kız geldi. Bembeyaz tenli, uzun dalgalı saçlı, mavi gözlü bit I
dı. Böyle cidden peri masallarından çıkmış gibi... Sadece|j|f
olduğu için değildi bu benzetmem, konuşurken o kadar ¡ f i
ve o kadar yumuşak bir ses tonuyla konuşuyordu ki... §||||
zarif parmakları, uzun b o y n u ... Tamamen kusursuzdu. Benden
epey... Farklı bir kız. Gerçek bir prensesti. “Ayşegül ben,” dedi
“Sanırım Banş’ın sevgilisisin. Tanıştığıma memnun oldum"
Her ne kadar “Sevgili değiliz,” desem de pek inanmadı sanırım
Birkaç dakika benimle muhabbet edip, sonra ayrıldı yanımdan
Barış’ı kapıda görünce. Barış, Ayşegül’ü yanımda görünce sinir­
lendi. Sebebini sorduğumda “Hoşlanmadığım birisi, bir daha
yanma gelirse konuşma onunla,” dedi beni şaşırtarak Daha
önce öyle sinirlenmemişti h iç ... Ya da birinden gerçekten nefret
ettiğini hissettirmemişti bana. Bir şey demedim.
“Ya bu şimdi gerçekten Yaprak m ı, benimle dalga mı geçiyor­
sun?” diyordu ara ara yine o arsız arkadaşı. Üçüncü gelmesin­
de kafasına tuzlukla vurdum . A m a kafası iyi olduğu için sadece
güldü. “Barış, ben çok bunaldım , ne olur dışarı çıkalım mı?’
dedim en sonunda saat epey geç olunca. Herkes iyice eğlence­
n in suyuna lim on sıkarken havalı havalı yürümeye başladım,
insanlar dans ederken, onları yara yara geçtim aralarından. “Ya
sen şim di cidden-” Suratını çim dikledim ve yana ittirdim ar­
sız yüzü. Alkol kokusu, sürekli çalan m üzik ve insanlara il­
gisinden kusacaktım. Saçlarımı geriye doğru attım tek elimle.
Diğer elimle, elbisemin eteğini tutuyordum. “Bekle,” diye bir :
ses duydum arkamdan. “Kusacağım valla doğduğu güne şimdi, :
nefes alam ıyorum ,” dedim . Salondan çıkıp, aşağı kata uzanan ı
merdivenlerin başında d urd um . Ayakkabılarla zordu... Toput
luları çıkarıp elime aldım ve aşağı doğru inmeye başladım. Mer­
divenlerin ortasındaydım ki, belimde bir el hissettim. “Bekle. -
E lim i tuttu usulca, gülüm sedi. “Ben de tam seni dansa
dıracaktım. M ad em öyle... Arka bahçede sadece ikimiz & j
edelim. Daha fazla sana bakmalarına dayanamıyordumbefl I
Hafifçe çekti beni aşağı doğru. “H adi gidelim Amazon tas®
ir k ir

“Basım ağrıyor Barış,” dedim ağlamaklı b i r s e s t o n u y l a . Arka


bahçe de , kış olduğu için boş olan havuzun b a ş ı n a g e l i n c e , e l i m i

bıraktı Barış. “Ambiyans pek güzel değil... Ne yapsak, g ö z ü n ü


mü kapatsan acaba?” deyince nedensizce boş bulunup k a h k a h a
attım- “Sorun değil... Kaparım ben gözümü.” Elimi tutup tek­
rar, beni kendine çekti ve ellerini belimde birleştirdi. Gülmem
durdu o an. Biraz... Gerildim galiba. Her ne kadar partiye s a ­
dece bir şeyler tıkınıp, arkadaşlarıyla tanışmak için gelmediğimi
bilsem de, aniden böyle şeyler yapınca, tuhaf hissediyordum
kendimi. Boyu uzun olduğu için epeyce aşağısında kalmıştım
yine. Kollarımı boynuna dolamam lazımdı ama, yeltensem de
çok uzanamayacakmışım gibi geldi bir an. “Kolundan tutsam,
yerişemeyebilirim..,” dediğim an beni yukarıya kaldırdı belim­
den destek alıp. Panik olup kollarımı boynuna doladım. “Bak,
şimdi yetiştin.”
“Ayaklarım yerde değilken nasıl dans edeceğim sırık oğlan,
onu da düşündün mü?”
“Sen sadece gözlerimin içine bak. Gerisi önemli değil.”
“Peki...”
“Bu gece geldiğin için teşekkür ederim. Benim için çok
önemliydi. Herkes beni köşeye çekip, senin ne kadar güzel ol­
duğunu söyledi. Birkaçı bana güzel kız radarı dedi biliyor mu­
sun? Nerde, ne halde olursa güzel bir kız, buluyorsun dediler.
Biraz... Kıskandım. Yani... Başta seni güzel bulmayan herkese
güzel olduğunu göstermeni istedim. Şimdiyse eskisi gibi güzel­
liğini bir tek ben görmek istiyorum. Dengesiz miyim?”
“Bizimkiler sana yampirik diyor ya, boşuna değil o. Denge­
sizsin ya, yampir yampir yürüyorsun o yüzden.” Güldü. Gül­
düm. “Şaka yaptım. Yampir yampir yürümen, egon ağır geliyor
yerçekimine o yüzden.”
“Tamam, komik kız. Şu yampir yampir yürüme konusunu
kapatalım.”
“Ağırım değil mi?” dedim beni hâlâ kollarında taşıyarak be­

413
nimle dans eden Barış’a, ilk kez tebessüm edip. “Bak şu yan
tarafta tabure var, ben ona basıp da dans edebilirim istiyorsan i
“Sana komiklik yapmak yasak dedim mi demedim mi?"
“Peki...”
“Gözlerinin rengi ay ışığında... Tam da sana taktığım isme
yakışır bir renk alıyor... Amazonlar gibi. Büyülü bir orman
gibi... Nefesimi kesiyorsun.” Bir şey diyemedim iltifatı kar­
şısında. Utanıp gözlerimi kaçırmak istesem de, o gözlerimin
içine bakarken öyle, beceremedim. “Seni seviyorum Yaprak...’’
Birkaç adım atıp, beni usulca bir masanın üzerine bıraktı. Ne
yapacağımı bilemeyip masanın ucundan tuttum ellerimle. El­
lerini, ellerimin üzerine yerleştirdi. “Sence de artık bir cevap
vermenin vakti gelmedi mi? Ama biliyorum, Amazon kızım
sözcüklerle yapamaz bunu. Beceremez. O yüzden... Cevabı
bedeninin tepkisinden anlayacağım. Bakalım... Kalbin ne di­
yor.”
Barış’m yüzü tam yüzüm ün önündeydi o göğsümün solunu
sıkıştıracak şeyleri art arda söylerken. Bir süre gözlerimin içine
baktı sadece. Daha önce hiç o kadar uzun süre bakmadığımı
fark ettim ona... Güzeldi yüzü. Açık mavi gözleri, ona ukala
ifadesini veren kaşları, biçimli dudakları... Sarının alün rengi
gibi, hafif uçuş uçuş saçları... Y üzü gitgide yüzüme yaklaşırken,
nefesimi tuttum. İşte soru... Birkaç saniye sonra dudaklarımla
birleşecek dudaklarına ne cevap verecektim? Ya kafamı yana çe­
virip reddedecektim onu. Ya da gözlerimi usulca kapatıp, evet
diyecektim... Dudakları tam dudaklarımın yakınına gelince,
durdu birden. Tam orada... Ellerimi sıktı. Sol yanağımın ıslan­
dığını hissettim. Dudaklarının rotası değişip, yanağıma kaydı o
an. Beni gözyaşının düştüğü yerden öptü ve kendine çekipsım­
sıkı sarıldı. “Merak etme... Bana âşık olmayan bir kızı öpecek
biri değilim.” O kadar tuhaf hissettim ki kendimi... Öyle suçlu
hissettim ki... Birden iki gözümden hızla yaşlar boşalmayabaş­
ladı. “Ağlama... Suçlu değilsin.” Daha sıkı sarıldı. “Sakın...”
“Özür dilerim...”
“Sana yakışm ıyor A m a z o n k ız ım . D ile m e ...” dedi kollarını
vşetip- E lim d e n tu tu p m asadan z ıp lam am a yardım etti ben
H ağlarken. “G e l... B ir yere g ötürec e ğim seni.”
«Özür dileri- Ne? Nereye?”
Cevap vermedi Barış. Elim i tutan eli, titriyordu hafiften,
paha kötü hissettim kendimi. Bahçeden çıkıp, arabaya götürdü,
elleriyle emniyet kemerimi bağlayıp arabayı çalıştırdı. Ne kadar
nereye diye sorsam da cevap vermedi bana. Kızgın mıydı, kırgın
mı, üzgün m ü çözemiyordum bir türlü, yol boyu onu izlesem
Bir ara elini tutmak istedim, korkup geri çektim ellerimi.
Birkaç kere ağlamaklı ses tonumla her zamanki saçmasapan laf­
larımdan ettim, geçiştirdi. Ta ki, bizim mahalleye gelene kadar.
“Eve mi getirecektin? Ama bizim ev ile-” derken emniyet ke­
merimi çözdü Barış. “İn bakalım, geldik.”
“Ama bizim ev parkın ilerisi” derken Barış arabadan inip ka­
pımı açtı ve beni arabadan aşağı indirdi. “Eve değil, seni parka
getirdim. Bekle,” dedi arabanın arka kapısını açıp. Aldığı şeyi
arkasında tutarak tekrar yanıma geldi. “Bu gece, çözmen gere­
ken düğümler var Amazon kızım, içindeki o düğümleri çöz­
mezsen. .. Kimseye kalbini açamayacaksın. O yüzden bu gece...
Amazon kızı olarak değil,” dedi arkasında sakladığı şeyi çekip,
kafama takarken. “K üçük titan olman lazım.”
“B u...”
“Tatilde senden çaldığım şapka.” Elini omuzlarıma koyup,
çevirdi beni olduğum yerde. Ve hafifçe ittirdi arkamdan. “M uh­
temelen parkta tek başına, sigara içen üzgün birini göreceksin.
Şimdi git... Ve onunla yüzleş. Bütün düğümler çözülürse...
Aklındaki ve kalbindeki bilinmezlikler... Giderse hepsi. Ve an­
lamlandırılan her şeyi... O zaman, bir um udum olacak. Gele­
cekiçin...” Bir kez daha ittirdi. “H adi... Git.”
Banş’ın söyledikleri, boğazıma bir yumru olarak yerleşmişti
sanki. Titreyen bacaklarımla, parkın içine doğru ilerlerken az
önce kuruyan gözlerim A li’yi fark etmemle tekrar doldu. Bir
ağaca yaslandım beni görmemesi için. Kafamdaki şapkayı al­

415
dım, göğsümün üzerine yerleştirdim elimi. O kadar |R
çıkıyordu ki... Neydi yüzleşeceğim şey, Barış niye benib
getirmişti ya da o düğümler neydi o an anlamlandır ı;;,
ki de anlamlandırmak istemiyordum. Ne kadar durdu«, '
aklım da dururken benimle, bilmiyorum. Burnuma daı«]!^
bir damla yağmurla kendime geldim. Biraz daha geri ||||||
ağaçta, yağmura yakalanmamak için. Belki de... Yağmış l /*1
ymca eve gidecek olan Ali’ye... Yağmur iyice hızlanıncaİnil
diğim oldu. Ya da korktuğum... Ayak sesleri duydum oldu“ İ
yere doğru. Ali, kapüşonunu geçirmiş, gidiyordu. Birada«?
geri attım korkuyla. Bastığım çalının çıkardığı sesle, Ali be
olduğum yere doğru döndü aniden. “Yaprak?” dedi
tıp. “Ne yapıyorsun burada?” Çıkışa doğru ilerlerken,
benim olduğum yere doğru geldi. “Bir şey mi oldu? Ben deseni
almaya geliyordum... Barış bir şey mi yaptı? Yaprak?”Elini«5
züme koydu usulca, yüzüne yağmur damlalan vururken bam
korkuyla baktı. “Güzelim bir şey söyle... Korkutma beni I
“Benden sakladığın bir şey var mı Ali?”
“Ne saçmalıyorsun... Ne olacak ki?” Çaktırmamayaçalışa
da, paniklediği her halinden belliydi. “Biri bir şeymi söyledi?"
“A li...” dedim ona doğru bir adım attım. “Varsa öylebir
şey... Ya şimdi söyle... Ya da sana bir daha asla bu şansı ver­
mem.” Eliyle ağaca doğru ittirdi beni. Hızlıca üzerindeki mon-
tu çıkarıp üzerime örttü. “Ali!”
“Üşümüşsün... Hem yağmur yağıyor... Ağacın altındadur
sen.”
“A li...”
“O tur...” dedi omuzlarıma bastırıp. “Hani filmlerde genel­
de önemli sahneler yağmur altında olur ya... ” Beni ağacınalt®
oturtup, kendisi yağmura aldırmadan dışarısında kaldı ağacın.
O da hemen dizlerimin ucuna çöktü. “Niye yağmur değjl®^
Yüzüne düşen damlalara dokundu usulca, sonra elini ||||||
mi avucunun içine aldı. “Çünkü önemli a n l a r d a . . . Erke
ter genelde içindeki en özel şeyleri döker ortaya. Bire
, ¿egîldir bilinenin aksine. O yüzden... Yağmurlu günleri
^rler. Çünkü eğer kalpleri onlarla dalga geçip, ağlarsa,.. Uta-
bîr şeyyaparsa yani... Yağmur kurtarıcıdır; Ağladığı belli
pPlo w. „
M3Zerkeğin.
“Ali, oynama benimle... Ne olur..
®?©ynamıyorum küçük titan... Sadece kendime zaman ka-
W X SişbuaL ’Birazdan canım yakacağım çünkü. Ve inan bu
beni01 i ç i n dünyadaki en zor şey. Senin o küçük kalbini kır-
Ölmeyi tercih ederim.” Yutkundum. Boğazımdaki dü-
5^J*İ(&îlemeyecek bir hal almıştı. Birazdan kalbime-inecek
K i l , ® berbat düğüm... “Şimdi beni çok iyi dinle küçük
titan. Sana çok aptal bir çocuğun hikâyesini anlatacağım^Bu
iyenin şöyle bir özelliği var. Hikâyenin esâs kızı bu hikayeyi
duyunca esâs çocuk ölüyor. Yani bir daha kimse duyamıyor bu
«’iîikâyeyı.. O yüzden, çok iyi dinle. Tamam rtiı?” ' a

■Hrk
'¿“Beşfyaş’ındayken ben, her sabah izlediğim bir çizgi film var-
dı. Her sabâh gözlerim uykudan açılmasa da geçerdim karşısı­
na yanm yamalak açık gözlerimle, izlerdim güne başlamadan.
Bir gün;.. Hiç unutmuyorum, ilk kez kaçırdım o çizgi filmi.
Uyandığımda bitmişti. O kadar ağladığım ki o sabah... Annem
ıjöyfe demişti gözlerimi silerken; “Hayatta kaybettiğin her şey
için, Tanrı o gün içinde senin ânlamadığaı*başka bir şey gönde­
ril sana. Bugün sevdiğin çizgi*filmini kaçırdın... Belki de çok
önemli |ifehediye alacaksın.” Beni kandırdığını düşünsem de,
¡sevmiştim bu fikri; Çocukken, kanmaya ihtiyacımız-,y|ir çün-
ifebilirsin. O gün, Oğuz ile çıktık dışarı; O zamanlar bir tek
onunla tanılıyordum. Mahallenin aşağısındaki sil birikintisini
debalıkbulmaya çalıştık. Bulamayınca kenarındaki kayalardan
böcekler çıkardık. Saçmasapan şeyler... Oğuz yakaladığı böceği
M m tişörtümün içine attı sonra bir ara... Sinirlenip kovala-
başladım onu. Ama nasıl kovalıyorum«,. Sonra Oğuz, bu
Pada kaçtı. Ben de peşinden... Tam yakalıyordum ki Oğuz’u,
bir kız gördüm tam bu ağacın altında. Aynı böyle o tu r m
yordu. Kıpkırmızı burunlu, kısa pantolonlu, burnu akant*®**
bir kız. Şaşkınlıkla yanma gittim kızın. Annem hep kızla» ^
nazik olmam gerektiğini söylerdi bana. Ağlayan bir kız goto*
mutlaka mendilini uzat derdi. Tam başında dikildim C
den m endilim i çıkarmaya çalıştım ama, böcek yakalana^**'
şırken çamur olm uş... Geri tıkıştırdım cebime. Sonraesu?"
kızın Önüne, neden ağlıyorsun dedim. Hiç unutmam,
fasını kaldırıp ağlamaktan kıpkırmızı olan o yeşil gözleri*^
öyle bir baktı ki... Bir an nefesimi tuttum, iiytıuimıyorf^^
ileride top oynayan oğlanları gösterip. Beni dt aralanna ¿w
isledim. .. K ustu sen, git evcilik oyna dediler... Böyle dedi kız. Ofaj
geldi sonra. Kıza burnundan bir şeyler akıyor dedi, kız gakta
O an ne hissettim biliyor musun? Bu tuhaf kız, hep gfll^ j
Birden, evde (optım var. istersen getireyim oynayalım deyiyg,
dim o kıza. Ama yalandı, aslında topum falan yoktu. Roşalun
eve gidip, anneme yalvardım bana top alması için. Bir kmgy.
dürmem gerekiyor deyince, annem öyle büyük bir katibin*
mışıı ki bâlâ kulağımda... Gidip marketten yeşil bir top ıtnap,
ben de onların yanına koşmuştum sevinçle. O kısa pantokak,
burnu akan kızı bîr kez daha gülerken görmek istiyordun^*
kü. N e kadar çocukça değil mi? O günden sonra o ku btpp
tümda oldu benim. Sürekli... Oğuz’a iki canavar d ıt a d U
kopmadık.. .” Diğer elim i de tuuu, ben otfo*
B c şıın u hiç
tutm uşken ve kalbim deli gibi çarparken. “O gfuıdcnssH*lfr
kaç kez kalbım çok h ızlı ara. Koşarken hızlandığınıdüjûate
Y i da öğretmene yakalanma korkusu yüzünden... Yada
tıktan korktuğum için... Öyle olmalıydı. BaşkantftaMHR
acun ki? Değil mi?“ Durdu Ali. Yağmur o kadar
sırılsıklam olmuştu her yaıu. Ama sanki b r t H
gibi, gülerek anlatıyordu hikâyesini, *Amfc feݧL
hır ynJanndıykfn nr oldu htf güü biliyer nnn*t-
ruyonut bu kızla. Koşma ytık (öğretmeli
Kinı*e yok, Duvardayız. O
( rlirn. Sonra yine birden kalbim hızlandı. Ama böyle o ka-
Jar lîızlandı k i... Hâlâ göğsümün solunda hissediyorum o anki
Ljssi. Bahane bulamadım. Ne kadar inkâr etsem de o küçücük
yalardan beri... O an bahanem yoktu Yaprak. Anlıyorsun de­
şil mi?” Gözlerimden birden yaşlar akmaya başladı yine. Sanki
bbulleneınediğim gerçekler bir bir dökülürken Ali’nin dudak­
Tutamıyordum kendimi. Eliyle gözyaşlarımı kuru­
l a r ı n d a n . ..

ladı. Sonra da elimi alıp, kalbinin üzerine yerleştirdi. “Ne kadar


lıızlı atıyor şimdi de... Değil mi? Baban yok Yaprak. Kulağında
kulaklık yok. Sarhoş değilsin. Artık ben söylemek zorundayım,
sen de anlamak zorundasın...” Gözlerimi kapattım, yanakla­
rımdan yaşlar boşalırken.
“Âşığım sana Yaprak... Köpekler gibi âşığım. İlk gördüğüm,
ilkhissettiğim, gözlerine ilk baktığım andan beri... Çok âşığım
Yaprak. ” Sesi çatal çatal çıkmaya başlamıştı onun da. Galiba,
yağmura sığınmıştı, konuşmanın başında dediği gibi. “Siktiği­
min bibine söz geçiremiyorum, anlıyor musun? Olmuyor. Be­
ceremiyorum. Defalarca denedim... Defalarca inkâr ettim...”
Durakladı birkaç saniye. Sonra derin bir nefes alıp devam etti
benim gözlerim hâlâ kapalıyken. “Ç o k âşığım. Yapamıyorum...
Anlıyor musun? Seni bu elbisenin içinde görmeye dayanamı­
yorum. Seni başka biriyle görmeye dayanamıyorum... Ken­
dimden nefret ediyorum bu yüzden ama... Elimden hiçbir şey
gelmiyor. Ağlama Yaprak...” dedi tekrar elini yüzüme koyup.
“Seni ağlatırsam affetmem kendimi. Şu an kendini kandırılmış
hissediyorsun farkındayım am a... Yemin ederim kandırmadım
seni.” Elimi tekrar göğsünün soluna götürdü. “İnsan kalbi dört
odacık... Birinde ailem... Birinde sen de dahil olmak üzere ar­
kadaşlarım... Diğerinde diğer bütün herkes... Kalan son oda­
cıktaise... Sadece sen varsın. D o lu d o lu ... Hem arkadaşım olan
Yaprak kalbimde, hem de geceleri beni aşkıyla öldüren o kız...
H ağacın altında gördüğüm var ya.. Gül dü belli belirsiz, ben
ilerimi açarken. “Âşığım sana. Duyamadığın anlarda duyma-
nı dileyerek, çok söyledim bunu sana ama... Duymadın Yaprak

419
Görmedin.. Birden elimi bırakıp ayağa kalktı, "Yaprakn*
ağlama, Ölüyorum karşında görmüyor musun?!” diye fejr*
birden. Daha da şiddetlendi ağlamam. Titreyen bacüklıt ı
zorlanarak ayağa kalktım ağacın dibinde. Ü S:ecitnd&ki w
atıp yürümeye başladım. Becerebildiğim kadar büyük adınîu
; la Ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi bilmeden*, sadeceaftjJ
rak, baş edemiyordum o an duyduklarımla.; Kaçmak istedim
Ama [sırtımdan yakalayıp sımsıkı sarıldı bana. Bağını otnuzk
rıma gömdü. O nu ilk kez... Ağlarken görüyordılŞfelB)im
kadar hızlanmıştı ki acıyla... Deli gibi titremeye banladıvÖch.
dum . ¡Gözyaşları yağmurla buluşup omuzlarına düşerken a,
nırriı daha da derinden yakacak şeyleri söyledi.' 4
“Ö zür; d ile rim ... Seni sevdiğim için. Ama elimden bir |ey
gelmez Yaprak. Y ü z kere daha dünyaya gelsem, yüzünde di
o ağacın altında ağlayan kısa pantolonlu, o kız çocuğuna %k
olacağım. B in defa... Y ü z b in defa da gelsem tekrar..,Degj.
meyecek  şığım sana k ü çü k titan... Çok.âşığımil. Özür di­
lerim binlerce k e z.. . A m a âşığım. Gerçekten üzgünülri ama...
A şığım . Elim den... E lim d e n hiçbir şey gelmiyor. Âşığım çünkü
Köpekler g ib i... Ç o k ... Â ş ığ ım ... \
O tuz Sekizinci Bölüm

Mi, kollarını gevşetti usulca. Dönüp, bir şey dememi bek­


ler gibi--- Dönemedim. Duygularım, düşüncelerim, her şey o
l İ p karman çormandı ki... Beceremedim. Az önceki itirafı
reddedebilirmişim gibi, kaçıp gitme isteğine engel olamadım
yine. Ve yine, tek bir saniye bile A li’ye bakmadan yürümeye
başladım. Önce usul usul, sonra hızlı... Parkın kapısına gelme­
den ise, koşmaya başlamıştım. Am a tekrar yakaladı beni parkın
girişinde. Bu defa, ilk kez avazım çıktığı kadar bağırdım “Ali
yeter!” diye. Cevap vermeden, beni kucağına aldı. “Sen iste­
diğin kadar kaç, yine sen düştüğünde ilk ben tutabilmek için,
peşinden geleceğim. Sonsuza kadar...” Bedenim, zangır zangır
titriyordu kucağında. Karşı bile koyamadım. “Beni anlayana ka­
dar, yanımdan ayrılmana izin verem em ,” deyip yürümeye baş­
ladı ben pes edip kafamı göğsüne yaslayınca. Yıllardır, göğsünde
uyurken atışlarını ezberlediğim kalbi o kadar hızlı atıyordu ki,
yinede dayanamadım. “B iliy orum ,” dedi fısıltıyla karışık, “Eğer
şimdi bu halde gidersen eve, bir daha asla eskisi gibi olamaya­
cağız. Belki bir daha yüzüme bile bakamayacaksın. O yüzden,
neyaparsan yap. İster kaç, ister küfret, ister vur kır... Ama bu
I I I beni dinlemek zorundasın. Ta ki, beni gerçekten anlayana
tadar...”
Yağmur çok hızlı yağıyordu, bizimle birlikte ağlar gibi... Ba-
l1®! hafifçe kaldırıp, yüzüne baktım. Yağmur damlaları, keskin
yüz hatlarından usulca kayıp, benim yüzüme damlıyordu, San.
ki Ali’nin yıllardır kalbinde taşıdığı yük, bana taşıyor da ağırlaş
yormuşum gibi... Eve girmeden, bu ağırlığı o da hİMetmiş gfoj
hafifçe yukarı kaldırdı beni, daha güçlü tutabilmek için, H ^|j
indir," diye fısıldadım başımı tekrar göğsüne gömerken, "Ol-
maz,” deyip apartmanın açık dış kapısından içeri girdi, A»anıör
yerine, beni eve kadar kendi taşımayı tercih etti, sanki kendini
^cezalandırıyormuş gibi. Ya da beni bıraktığı an pes cdecekmij
gibi... Bilmiyorum.
Boşta kalan ellerim den birini hafifçe damarları geriimij ko­
luna dokundurdum . Buz gibiydi... Bir yanım, kırgın, aldatılmış
hissederken diğer yanım Ali için kanıyordu içten içe,,, Evin ka­
pısına! geldiğimizde, “Seni yere bırakınca sakın gitme olur mu?’
deyip yere bıraktı beni. Bacaklarım hâlâ titrediği için ilk önce
yalpalasam da, hem en tu tu n d u m kolonlardan birine. Cebinden
anahtarı çıkarıp, hızlıca açtı kapıyı, gitmemden-korktuğu için.
Ve yaslandığım kolondan çekip usulca, tekrar kucağına aldı beni.
“Ali artık yeter,” desem de indirm edi kendi odasının kapısının
önüne gelene kadar. K apının arkasındaki anahtarı alıp, avucunu
bıraktı, beni yere indirdikten sonra. “O yaTeyze’yi arayıp, parti­
de sarhoş olduğunu; o yüzden seni eve değil buraya getirdiğimi
söyleyeceğim. M erak etm e, sorum luluğu alacağım, senlik bir
durum kalmayacak. Sen de üzerini değiştir hemen, hasta olma.
Sonra kapıyı arkadan kilitle. B en gece boyu...” dedi bir adım
gerisindeki kapı ö n ü n ü işaret edip. “Burada oturup, seninle
konuşacağım. İster dinlersin, istersen yatağımın yanındaki çek­
m eceden kulaklığımı alıp sesimi kesersin. Tamam mı?" Cevap
vermedim. N e o bakabiliyordu yüzüm e, ne de ben onunkine...
“O zam an,” dedi ve bir adım geri atıp kapıyı çekip çıktı.
Ali çıkar çıkmaz, söylediğini yapıp kapıyı arkadan kilitledim-
Kilitleyip, yığıldım kapının d ib in e ... Ü zerim deki npntu | | |
tim önce bir kenara. Başımı geri atıp kapıya yasladım vc defin
bir nefes aldım, Ali’n in annem le konuşm asını dinlerken. | | |
lerimi sımsıkı y um dum . Toparlanmaya çalıştım, olmadı- Zil*'

422
; jjjm, kalbim vte'mantığım bir türlü kabullenemiyordü çünkü.
Okadar sarsılmıştım k i...
^S^>l1annu birbirine doladım üşüdüğüm içinv Sanki hissetnıiş
^jbi, kapıyı aklattı Ali o an. “Kapının önüne havlu ve bir bar­
d a k kahve bıraktım. Al onları,” dedi ve tekrar gitti. Alamadan. *
Birkaç dakika sonra tekrar geldi. “%prak, ne olur yorma beni. ;i.
fîâdi al şu havluyu, kurulan. ¡Hasta olacaksın.” O l
M plfetniyorum ,” dedim, düyftıadirTekrar tıklattı kapıyiiSu
I d’efa daha 'güçlü bir şekilde bahirdim, “Gerekyok!” diye. Cevap
fveftnedi. Sanırım o da pes edip, çöktü kapının diğer ucuna: Bir
siffesadiece sustuk; Sonra dayanamâ^fteeHbaşladı konuşmaya.
“İlk ¡ollüf ayakkabın 29 numaraydı. Mk kalemin yeşil tüylü
birkalem. . . İlk kez; sekiz yaşında öldü bisikfetiiiKıı mızıydı... '3
İlk âşık olduğun çizgi film karakteri Scooby Doo’daki Fred’di.
Sarışın diye ne kadar kıskanmıştım... İlk ağladığın film, Ateşböt
Sm rm ııı Mezarı... İlk kez, dokuz yaşında kestin saçlarını ken-
di&endine. Bizimkine benzesin istemiştiiİMAnnen döve döve
kuaföre götürmüştü seni, sonra ise hiç kestirmene izin vermedi
saçlarını. İlk resim dersimizde bir balkabağı çizmiştin. Sonra
çirkin öldüğünü söyleyip, buruşturup atmıştın. Yanındaki ¡do­
lap var ya.h:©raya, en alttaki çekmecenin en dibine bak. Hâlâ
orada olduğunu göreceksin o çirkin balkabağıMö^ Merakıma
engel alamayıp, sürünerek dediğini yaptım. Gerçekten oraday-
dı.‘Buruşuk, eski bir kâğıt ve çirkin bir balkabağı çizimi... Kâ­
ğıdı da yanıma alıp, A li’yi duyabilmek için tekrar: kapının dibine
geldim|i “Kandırılmış, aldatılmış, incinmiş hissediyorsün^değil
mi? Ama o resme bakınca anlaman lazım:- O . .. Yedi yaşında
bir erkek çocuğunun dünya üzerindeki*! en saf hisleri; . . Anlı­
yormusun? Senin buruşturup attığın o resmi, yıllardır saklayan
§uatı bana kızdığın A li değil. Yedi yaşındaki,-o saf ilkokul ço­
cuğu. Söylesene Yaprak, sence o çocuk mu kandırdı seni? Sen
°nadostun gibi sarılırken* o âşık olduğu kız gibimi sardı sence
senino küçük bedenini?” İlimdeki kâğıda bir damla yaş duştiı’
âklarımdan. Islak hırkamın kollarına sildim. “Seni, tek bir
saniye bilekandırmadırnben. Şen bana dostun olarak geldi«
her an, ben de sana dostun olan Ali gibi kucak açtım. Yçtn- *1
ederim... Kalbimin senin yanında hızlanmasına kolaykolayİ2in
vermedim. Ama bazen, engel olamadım, o konuda hatalıya*
'Oztir dilerim, gerçekten... Babaannem hep, hap§ınğmii%s&
lığını Ve aşkım saklayamazsin derdi. İşte arada tutulmuyor
kadar sıksan da kendini. Bazen gözlerin dalıyordu bana öyle "
D urdu. Sanki güldü hafifçe, duymadan bile hissettim. “Hadi
gel de hızlanmasın..; Olmadı. Tek suçum bu, evet. Ortılniçin
de binlerce kez özür dilemeye hazırım. Bedelimi ödemeyede*.
İstersen, bir daha asla gözlerinin bana takılmayacağı yerdedu­
rurum. Gerçekten... Yeter ki kaçma bendenf Elimdeldkâğıdı
yana bıraktım, ağlamam şiddetlenince., “Küçükken zillerebasıp
'kaçardık, hatırladın mı? Yine yapalım Yaprak. ;5|ne dönelimo
yaşlara. Yeter ki kaçtığımız sadece¡^yaşlı amcalar olsun. Yeterki
kaçtığın kişi ben olmayayım: Gerçekten#^. Her şeye dayanırım
ama buna dayanamam.” Birkaç dakika konuşamadı yine. Sigara
yaktı galiba, seslerden anladığım kadarıyla* “AğlıyorSûn^ğjl mi
yine?” dedi iç çeker gibi.
/ Biraz daha ağladım, A li böyle deyince. En çok, onun canının
bu;kadar acımasına kızdım. B u kadar, canı acırken, bize hiçbir
şey yansıtmamasına.||D ostum du değil m i ne olursa olsun?:0
zaman söylemeliydi. Ç ü n k ü üç ay beş aydan bahsetmiyordu*
Koskoca on iki yıl diyordu... Anahtarı çevirdİEöj ayağa kalkma­
dan. İçimden geçen oydu o an, yüzünü görmek istedim. Gani
gerçekten ne kadar yanıyor hissetmek... Kapıyı-açtımyavaşça.
İşte yine o hüzünlü yüz, işte çocukluğum ve işte bana hiçsöy­
lemediği acısı. “En çok neye kızıyorum biliyor m u s u n ; * dedim
ağlayarak. Hâlâ elim kapı kolundaydı. Sanki deyip; kapıyı k*
patacakmışım yüzüne gibi. “En çok,|, Bu kadar-canın
halde bunu bize söylememene kızıyorum Ali.”
“Ne söyleseydim Yaprak? Ben, kardeşimiz dediğimiz J
ten içe köpek gibi seviyorum mu deseydim? Anlar I
Anladın mı? Hayır. Hikâyenin bu yanı, sadece beni

424
i Hâlâ... Sadece, o Barış denen herif sikti bütün hikâyeyi.
Yoksa.-”
“Yoksa ne? Ben biriyle evlenene kadar... Hatta çocuklarım
olana kadar saklayacak miydin bunu? Belki unuturum mu di­
yordun. Ha?
“Yaprak, ben seni ellerimle başka bir herife vermeyi göze
alacak kadar çok sevdim, anlıyor musun? Yapardım. Gerekirse,
ölene kadar saklardım ben. Neden biliyor musun?” dedi par-
maklarını yanaklarıma yaklaştırıp, bir santim kala durdurarak.
“Ben bu gözyaşlarını görmemek için, ölmeyi tercih ederdim
ç ü n k ü . Küçükken düşüp dizini kanatsan, seni tutamadım diye

kendime kızardım. Şimdi seni ben ağlatıyorum. Sanırım bu ya­


şayabileceklerimin en kötüsü... Kendimi asla affetmeyeceğim.”
“Ali... Anlamıyorum. Bencil misin, korkak mı, cesur mu...
Yalana mı, yoksa gerçek dost m u... İnan, delirmek üzereyim şu
an. Peki, sen benim nasıl bir duygu karmaşası yaşadığımı anla­
yabiliyor musun?”
“Anlıyorum güzelim. Ben bu anı kaç kere düşündüm uyu­
madan, haberin var mı senin? Ne düşünür... Ne tepki verir...
Canı yanar m ı... O yüzden en iyi ben anlıyorum şu an seni.”
Dizleri üzerinde biraz daha yaklaştı bana. “Kızım çok zor. Sen
kar§ımda böyle ağlarken, ellerimi yanaklarına bile değdirmeye
çekinmek... Gözyaşlarını silmeye korkmak, sırf sen artık her
dokunuşumdan korkacaksın diye... Söz. Sen kafanı toparlayana
kadar, ya da istersen sonsuza... Senden uzak duracağım. Sen
beni görmek istemediğinde, görmeyeceksin. Çocukların yanın­
daçaktırmayalım ama, olur mu? Onlarla birlikteyken eskisi gibi
davranalım. Ama onlar gidince, sen de git hep. Uzak kal biraz
benden. İyice toparlan. Tamam mı?” Başımı salladım tamam
|f| gibi. Dolu gözlerle, gözlerimin içine baktı birkaç saniye ve
Son bir kez sarılabilir miyim sana?” diye sordu.
“Ali... İşleri zorlaştırma benim için. Canım acıyor, görmü­
yormusun?”
Kendim için istemiyorum zaten Yaprak Ne zaman canın
acısa," dedi eliyle göğsünü işaret edip. “Çareyi burada aradm ' |-..l
sen. Şimdi canını ben yaktım... O yüzden, eski Ali olUp ||| S
acının azalması için güç vereceğim sana.” Kollarını açtı. BaU f j
bana öylece... Dayanamayıp sarılıverdim hıçkıra hıçkıra agla_ s'
yarak. Ben başımı göğsüne bastırır bastırmaz, güçlü kollarıyla 1
sardı sımsıkı. “Küçükken seni kandırmıştım bir keresinde. Hani ¡fi
şu öğretmenden dayak yediğin gün. Yanağın kıpkırmızıydı ca-
mn acıyordu... Kalbin de kırıktı herkesin içinde tokat attığı için ^
öğretmen. Arka bahçeye kaçmıştın ders çıkışı. Ben de peşinden u»
gelmiştim. Sana eğer üç kere bulut ol dersen, kalbindeki ve ya-
nağındaki acının bulut olup öğretmene geçeceğini söylemiştim ^ °°’
Sen de üç kere, bulut ol demiştin yine ağlarken. Sonra gülmeye
başladın, geçti diyerek. O gece, babaannem dua ederken, yanına ^
çöküp ben de dua etmiştim. Allah’ım Yaprak üç kez bulut ol i dıi11c
derse içinden, onun acısı bana geçsin diye... Geçti mi bilmi- I gibiy(
yorum ama, istersen yine dene. Bulut ol de üç kez, acılannın etti111
yükünü bana devret. Ben... Ben gerçekten diyecek başka bir geçiri
şey bulamıyorum şu an. Elimde sadece küçük bir çocuğun dile- j redey
ğinden başka bir şey yok acını hafifletebilmek için.” Biraz daha sjnirl
sıkı sardı beni, son kezmiş gibi... “Sabah annen sen gelmeden sarho
gitmeyeceğini söyledi işe. Baban yedi buçuk gibi gidermiş. Sa-
bah yedide kahvaltını bırakırım kapının önüne. Sen şimdi üze- '
rini değiştir, sonra uyu. Tamam mı? Sabah kahvaltını eder, gi-
dersin. Ben gözüne görünmeyeceğim bir yerde uyurum. Son ı
bir şey... Belki bir daha yapacağım için... Çünkü çok hayalini
kurmuştum bunun.” Kollarını gevşetti, ama bakmadı yüzüme. I
Omuzlanma bastırdı yüzünü. “Seni seviyorum. Seni gerçekten i ^
çok seviyorum. Bir daha bana bunu söyleme şansı vermesen de,
seveceğim. Eğer ileride duyamazsan bile, sakın şüpheye düşme i|gg
olur mu? Çocuk kalbimle, çok temiz sevdim. Hâlâ aynı hislerle
seviyorum. İleride de yine böyle seveceğim. Söz...” ||||
Sonra gitti yanımdan, tek bir saniye yüzüme bakm adan. ||||
Sanki, utandırmıştı onu söyledikleri... B a k a m ıy o r d u yüzüme. || |
O gidince, bir süre yerimden kalkamadım. Sonra dediğim yaPa' j q

426
madan, o halimle yatağa bıraktım kendim i. Ama, uyuyamadım.
Sabaha kadar kendi z ih n im d e kurd uğum mahkemede herkesi
yargılayıp d urd um . Arada ağladım, bazen kızdım, bazen tebes­
süm ettim sadece...
Saat 7’ye gelirken, bir kırılma sesi geldi mutfaktan. Hemen
korkuyla sıçradım ve mutfağa koştum. Ali, reçel şişesini kırmış
öylece başında oturuyordu. “Ali iyi misin?” dediğimde güldü
bana. “İyiyim... Reçel şişesini siktim,” dedi. Kızarmış burun,
ağzın içinde kaybolan kelimeler... Saçmasapan şeyleri doldur­
duğu kahvaltı tepsisi... “İçtin m i sen?” dedim yanına çökerken.
“Yoo, içmedim,” dedi burnunu çekip. O an gözlerim, bir düzi­
ne boş içki şişesine takıldı. “Evet, em inim içmemişsindir.”
Ali’nin koluna girip, camlara dikkat ederek mutfaktan çıkar­
dım onu ve yatağına yatırdım. Üzerinde hiçbir şey yoktu, buz
gibiydi vücudu. Dolaptan bir kazak çıkarıp, giymesine yardım
ettim. “Yaprak seni seviyorum,” dedi tam kazağın baş kısmını
geçirince kafasından. O kadar komik göründü ki gözüme, ne­
redeyse gülecektim. “Barış’ı sikeyim ben,” dedi sonra birden
sinirlenip. “Aşık olma olur m u ona?” Ali’yi ilk kez körkütük
sarhoş görüyordum. Cevap vermedim. “Hadi yat,” deyip bas­
tırdım omuzlarına. D ediğim i yapınca, yorganı çektim üzerine
üşümesin diye. “Yaprak... Gitmesene.”
“Gitmem lazım ... Bir süre. Tamam mı?”
“Gitme.”
“Sen şimdi uyu, uyanınca kahvaltı yap güzelce. Sonra bir
ağrı kesici al. Tamam m ı?”
“Gitme, lütfe n ...”
“Hadi kapat gözlerini,” dedim elimi gözlerine kapatıp. “Rü­
yanda güzel şeyler gör.”
Ali biraz daha huysuzlanınca, o sızana kadar başında bekle­
dim. Tamamen dalınca uykuya, biraz onu izleyip, sonra gidip
mutfağı temizledim. Kahvaltılıkları düzgünce tepsiye yerleşti­
rip, onun yapması gerekeni ben yaptım ve odasında komodinin
üzerine bıraktım. Tam gidecekken, dolabının aynasında ken-
dinli görünce, gözlerim istemsizce boynumdaki kolyeye kay
dı. Babaannesinin kolyesi... Bana çok sevdiği bir dostu olarat
verdiğini düşündüğüm ama onun âşık öldüğü kız olarak verdiği
kolye... Bîrden çok ağır geldi boynuma o yük. Çıkanverdinı
sağ yanağımdan bir damla yaş akarken. O n u da bıraktım ¡¡^
modine, “Şu an bunu takacak güçte değilim Ali,” diyerek. f|
sessizce terk ettim odayı.
| Eve gider gitmez, annemin foıgusundan kurtulm ak içjn
banyoya kilitledim kendimi. Annem gidene kadardaçıkmadım
O kadar karışıktı ki iç dünyam. , i iAli benim için sadece dost
muydu her zaman sandığım gibi? Aynı itirafıGökhan, Öğuzyj
da Sinan yapsa da böyle tuhaf hisseder miydim kendimi acaba?
Sadece sinirlenir miydim yoksa? Delirmek üzereydim. Gerçek
anlamda, kafayı sıyırmak... Hislerim o kadar gidip geliyordu
ki... Ali, çok... Çok fazla özeldi. Gerçek anlamda!. Ama bu-
nun içini aşkla doldurmak mümkün müydü, o an içinanlaya-
mıyordum.
Annem gittikten sonra, üzerimi değiştirdik hemenbanyo­
dan çıkıp. Saatlerdir cebimde olan telefonu çıkardım, kapatıp
rahat uyuyayım diye. Gökhanlardan mesaj1gelmişti, okula ne­
den gelmediğimle ilgili. Onlara’Kızlıca bir ‘yorguriiıınfmesajı
atıp korkarak Ali’den gelen mesaja baktimf Sanırım uyanmış
birkaç saat içinde. Kafası da biraz olsun yerinegelmişti sanınm.
Bir fotoğraf göndermişti bana. Küçükken babasınMyuriilşnk
getirdiği pelüş pandası. En son iki sene önce, artık büyüdüp için
odasında kalmasına sinir olup dolabın en dibine tıkıştınmşo.
Şimdi ise, komodine bıraktığım kolyeyi p an d an ın boynunaas­
mış, bana fotoğrafını atıyordu. Küçük b ir n o tla.

“Yokluğunda, bu küçük pandanın bu kolye artık. Sen&


merak etme. Bekleyeceğiz ikimiz de... Kolyeyi sentekraristif
ne ya da sonsuza kadar reddedene kadar...”
"fili’yi aradım küfredip kapattı. jBaşı ağrıyormu§, Yaprak
da yorgunmuş ondan gelmemişler okula, ğeri zekâlılar, var mıy­
dı ulan bunların devamsızlık haklan?” ğökhan, kendi kendine
söylenerek telefonunu kapatıp, S in an ’ın yanına çöktü kantinde.
"Bugün arkadaş ortamımızdaki gevşek oranı arttı A li ve Yap­
rak’tn yokluğunda. ”
i , "Hayır, sadece arkadaş ortamımızdaki sap yüzdesi düştü.
Kesmen tek sap ben kaldım aranızda. O ğ u z İrem ’in yanına git­
ti, sen de şimdi Wleırve’nin yanına gidersin. O h valla... Sinan
da burada oturup bisküvileri ayırıp arasındaki kaymağı yalasın.”
i iyi hatırlattın ha, ben bir sarışınıma bakayım, ” deyip ayak­
landı ğökhan, vilerve lafım duyar duymaz. Derste görüşürüz.”
| eros, umuyorum ki sizi hiç beklemediğiniz bir anda, açılma­
mış goncalarınızdan v u ru r!’’, diye bağıran S in a n ’a sadece güldü
ve kantinden ayrılıp file r v e ’nin sınıfına gitti koşar adım. Ulesaj
atmıştı k ız ona, ben bu öğle arası sınıfta kızlarla olacağım, sen
yalnız in yemekhaneye diye. O yüzden, onsuz gitmişti yemek
yemeye. H m a iç i iç in i yiyordu göremediği için.
S ın ıfı kontrol ettiğinde bomboştu. Telefonla aradı îlflerve’yi,
ulaşamayınca pan ik oldu biraz. Koridorda büyük adımlarla do­
laşmaya başladı lijflerve ya da arkadaşlarından birini görebilmek
için, K ız la r tuvaletinin yakın la rın a gelince, bir tanesini yakaladı.
Şey, C b ru ’ydu değil m i? ” diye sordu arkadan kızın omzuna
dokunup. K ı z k o rk u yla sıçrayıp, kendini geri attı. Varmağıyla
dişlerini yu k a rı k a ld ırd ı " K o rk tu m !” diye bağırarak. Korkma
korkma... Ş ey , W lerve’y ı gördün mü diye soracaktım.
H a .., ” dedi k ız , k a şla rın ı b ir şeyler hatırlamaya çalışır gibi
çatarak. "(Dersten sonra çıktı sınıftan, Sanırım arka I I
gitti. ”
"P eki, sağ o l,” dedi ğ ö k h a n gülerek. Şaşırdığını m m M I
ve sakince arka bahçenin yolunu tuttu. Once, otuma yerle • ■
kontrol etti, sonra basketbol ve futbol sahalarını... £« som¡fjl
bahçenin çıkış kapısı geldi aklına. O n u n önündeki büfeden bir
alıyor olsa gerek diye geçirdi içinden. 1 3 u kaç adım atınca, |p|1
man saçla rın a ta ktığ ı m or tokasını fa rk etti ilk . Oradaydı m
ğ ü lü m s e y ip , oraya doğru koşmaya başladı.
Ali’n in
m e r y e ’n in biriyle konuştuğunu fa rk etti görüş açısı genişle
iyice delil
dikçe. Once adımlarını yavaşlattı, sonra durdu. iCar§ıst«dafeinin
memeye <
kim olduğunu anlamaya çalıştı yanlarına gitmeden. Anladığı an
rahatlama
ise, göğsünün solu sıkıştı, ğ e ç e n hafta gördüğü çocuk.,.
ve'nin eski sevgilisi, İBatu’ydu. attığım aı
nekadar 1
Kıpırdayamadı. Üstüneçökmüş olan o ağırlıkla, kombinala­ altımda a:
rını izleyebildi sadece. İBatu, ıtlerve'yeyaklaştp elini tuttuğum
dim. Kad
ise, elindeki telefonu düştü parmaklarının arasından. 7ele[onm
yere dü§me sesiyle irkildi liflerve. "ğökhan..." dedi şaşkınla telefonla

vekorkukarışımı bir yüz ifadesiyle. İBatu’yuittirip fîöfefcah'ın dı. “Çirk:

yanınakoştuhemen. pandaya

"ğökhan, şey... Konuşmak istiyormuş da, öyle arka bahçeye arayıp iç<
pıyı açar
çıkdedi yoksa-’’ “Ner<
ğökhanelini, filerve’nindudaklarınabastırdı susturmakiçi«. ağlamışt:
"Şu an normal şartlarda sinir krizi geçirip oçocuğunnjjîiıtı belli b ir
bumumı kırmanı lazımdı. Yadaküfürlersavurmam, * yorum c
liflerve şaşkınlıkla başmı salladı. "Ama §uan kendiıtıi o Wnr beni içeı
kırılmış veo kadar kötü hissediyorumki, sanırım şu an ijirnde* rumu’n:
geçen tekşey buradan siktir olup gitmek.” ğökhan yere eğiWi. Ceva
düşürdüğü telefonunu aldı. Ckranı tuzla buz olmuştu, vermedj
böyleyim ben de şu an. JBu diğer kıskançlıklarıma benzeHiıyor da peşir
s arig in . 23u... JBu his, çok ağırm ış. JBenim kısk an çlıkta^'r!' surat, el
ceğimi bile bile gizlice eski sevgilinle konulman... om^ se, şu a
banayalan söylemen... O n u da geç, em inim epeydir yorsun.
yordubuşerefsizseni, onu söylememen...’' Kızın | Çöktüm
dayanamayacağını hissetti ve kafasını önüneçeyırat*
görü§meyeliwmerve, olur mu?”
Ali’nin itirafıyla sarsılan ben, uykusuzluk ve anne dırdırı ile
iyice delirme aşamasına gelmiştim o sabahın akşamı. Düşün­
ceye çalışmak istiyordum. Düşünmeyip, sadece biraz olsun
«hatlanıak.., Ama olmuyordu. Yatakta bilmem kaçıncı turumu
| jjflğun an, sinirle yataktan inip, Tuna’nın yanına gittim. Her
nekadar bana gözüme sakın görünme dese de... Pijamalarımla,
altımdaannemin sokak terliği Tunalarm dairesinin önüne dikil-
| f il Kadriye Nine erkenden uyuduğu için, zile basmak yerine
telefonlaaradım Tuna’yı. İkinci çalışta, telefon yerine kapı açıl­
dı. “Çirkin pijamaların, çirkin enerjin ve makyajınla ağlamaktan
| pandaya dönmüş çirkin patates suratınla beni hangi cesaretle
[ arayıpiçeri girmek için izin istiyorsun sen?” diye çemkirdi ka-
[ pıyı açar açmaz.
“Nerden anladın?” dedim büyük bir ruhsuzlukla. O kadar
j ağlamıştım ki, konuşurken bile başım ağrıyordu. “Aptalların
I belli bir kokusu vardır. Senin kokunu üç kilometre öteden alı-
| yorumdirekt. Sinir bozucu şey!” Pijamamın yakasından tutup
beni içeri çekti. “Geç içeri, seni öldürüp derini Türk Hava Ku-
tumu’na bağışlayacağım.”
Cevap vermeye bile takatim olmadığı için, Tuna’ya cevap
vermedenoturma odasına geçtim ayaklarımı sürüye sürüye. O
i Plimden geldi söylenerek. “Tanrım... Şu hale bak! Şiş bir
«ırat,ebleh bir yüz ifadesi, dağılmış saçlar... Çirkinlikten ölün-
1 1 anda ölürdün biliyorsun değil mi? Midemi bulandırı­
cım,” Gerisin geri çıktı odadan. Umursamayarak, kanepeye
S^iim ben ise. Birkaç dakika içinde elinde ıslak mendille geri
döndü. Yanıma oturup, bir hıkımla çenemden tutant K
kendisine doğru çevirdi w sözlerimi temizlemeye
“Yüzünü çamaşır suyuna batınlmij san mtnfık Io j,l
mem lazımdı şu an ama.., Neyse.*
*Tbna, ben ne bok yiyeceğim,” dedim başımı T%k «faı
rindeki çocuk oyuncular gibi yana atıp. “Nc yenen yt
uzak olduğu sürece umurumda değil” diye cevap verdi' W .
ağladı ağlayacak surat ifademe dayanamayıp, biraz gen ggA
bacak bacak üstüne attı. “Ne oldu dün?”
“Ali,” dedim burnumun direği iyice sızlamaya t a t a f e
“A li...”
“İtiraf mı etti sonunda? Ç ok şükür. Bu karın ığrmnd*â
kurtulduğum uza göre gidip Zeus için bir koyun daha fefcjt
m eliyim .”
“Sen nerden biliyorsun?” diye sordum gözlerimi
açarak. “Şu gözlerini şöyle açma, kurbağa gözlü çirkm m 'jb
bağırdı yine. G özlerim i tekrar eski ayarına getirdığmrifl*
vam etti. “Yemin ederim , kırk ülkeden kırk şehir gezsem««
olarak; yine de senden daha geri zekâlısını bulamam herhalde,’
“N e?”
“D iyorum ki, siz d ö rt salak dışında herkes sizi uzaktan t e
izlese anlardı.”
“A m a ...”
“Sus, ses tonundaki geri zekâlılık midemi bulandınyot*
Kafamı çevirip, başım ı ellerim in arasına aldım. Kendi®
kızgınlığım gitgide artıyordu. A m a... Ama kimse,benim«5»
dan bakm ıyordu olaya. N asıl kondurabilirdim ki böylebiryp
İm kânsızdı çünkü. Tuna, dayanamadı o haline sanının, bfc*
vurdu hafifçe. “Ç irk in şey, sakın ağlayayım deme. Ağlarte5
kadar çirkin oluy o rsu n ki, aşırı dozda çirkinlikten sanan»®
kalırsam ölürüm diye korkuyorum.” Tepki vermeyince,
leşti bu defa. “Gel benimle...”
Bileğimden tutup, beni pencerenin önüne sûröltk®*'
oluyor?” diye sorduğumda ise cevap vermeden perdeyi
H Senin d ü n k ü ço c u k değil m i? S aatlerd ir orad a bekliyor.
Sanırım aramaya da cesaret ed em iy o r. İstersen gidip o n u n la k o -
Bu hikâyede başrol o ve Ali. Ben b ir işe y aram am . G id ip
yüzleşmen lazım.
Evet, Barış’tı kaldırımda elinde bir şey ile öylece bekleyen.
Onu öyle görünce içim acıdı... Tuhaf oldum. Tuna’ya “Teşek­
kür ederim” deyip annemin terlikleriyle koşarak aşağı indim,
garış beni apartmanın kapısında görünce şaşırıp ayağa kalktı he­
men. Elindeki şeyi arkasına sakladı. “Ne oldu?” dedim sakin bir
tavırla, ellerimi göğsümde birleştirip. Yüzüme bakıp, gülüm­
sedi ve bir adım daha attı bana doğru. Yüzündeki ifade o kadar
tuhaftı ki...
“Sana bir şey anlatmam lazım Yaprak. Küçük bir itiraf... Sa­
nırım bunu yapmazsam, asla düğümler çözülmeyecek ve anla­
yamayacaksın bazı şeyleri. Beni... Dinleyecek misin?”
“Pardon?” dedim kaşlarımı çatarak. Yüzümdeki şaşkın ifade
eskisi kadar tatmin etmedi sanırım onu, gülümseyip dalga geç­
mek yerine bir adım daha atıp kollarımı çözdü ve elimi avuç­
larının arasına aldı. Ellerimi bir annenin çocuğunun elini kay­
bolmaması için sımsıkı tuttuğu gibi tutarak, yürümeye başladı.
“Gel benimle...”
Normalde huysuzlanmam gerekirdi. "Ya da elimi lakabı­
ma yakışır bir şekilde hoyratça çekerek, arkamı dönüp eve
gitmem... Ama pes ettim kolayca ve Barış’ı takip ettim. Biraz
yürüdük sokağın başına kadar. Köşeye döneceğimiz sıra ani
bir hamle ile kaldırıma oturdu ve beni de çekti yanına. “Sana
dayüz verince deliriyorsun sırık. Yani beni evden havalı havalı
alıp, peşine takman, sokak başına kadar getirip popo üstü soğuk
kaldırıma oturtmak için miydi?” dedim alaycı bir ses tonuyla.
Elimi sımsıkı tuttuğu elinden çektim. “Gözlerinden,” dedi ona
bakmamaya özen gösteren bana, “ne kadar kötü b ir halde ol­
duğunu anlayabiliyorum A m azo n kızım . R ol yapm aya çalışma
lütfen. Bugün beni g ü ld ü rm e k z o ru n d a değilsin.”
“Seni g üldürm ek gibi b ir am acım hiç olm adı sırık.”

433
“Öyle mi..." dedi hafif bir tebessümle. "Ama beni S S
çok sen güldürdün bugüne kadar."
Bir şey diyemedim. O an ne numaradan ona laf sokacak^
de bir şey o lm a m ış gib i d a v ra n a c a k gücüm vardı. Sadcce¡y|
tum. S e ssiz lik her zaman sinirini b o z a rd ı s a n kafanın. Aptal$>.
c u k . .. Yine dayanamayıp ilk o konuştu “ M e ra k etmiyor mımm
ne diyeceğimi?"
“Etmiyorum,“ dedim yalan söylediğimi ayan beyan beQj
eden bir yüz ifadesiyle. Güldü. “Peki... O zaman ufalan 'bu
sıngın aşkı' adlı otobiyografiyi sana anlatmaya başlayayım.*
Küçük bir hareketle biraz daha yaklaştı bana. “Butikte kar­
şılaştığımız gün... O günden önce beni hiç gürmüş müydün
okulda Yaprak?" diye sordu. Başın» hafifçe salladım hayır det
gibi. “Anladım...1* diye devam etti sonra. “O /aııun biraz ola­
sımdan başlayayım. Adım Banş Ozan soy, on sekiz yaşındayım
Antalya'da doğup büyüdüm. Dokuz yaşında İzmir’e-" Kolum
dirseğimle vurdum o alaycı bir ses tonuyla yarışma programla­
rına katılan hevesli gençler gibi konuşurken, “lamam unum,
ciddileşiyorum,” dedi hemen sonra, gülerek. “Bir seneöncesi­
n e kadar nasıl biri olduğumu biraz anlatmama izin vermelim
ama... Yani birkaç gündür kafamda bu konuşmayı canlandır­
maya çalışıyorum da... Başka giriş bulamadım." Bu cümlesnt
sebepsizce güldüm. Hemen kendimi toparlayıp “Dinkyonm
sırık," dedim. Devam eni sonra hiç susmadan. g
“Bir yıl öncesine kadar arkadaş grubunun gözdesi, kat
nn peşinden ayrılmadığı, tek derdi eğlence olan kendi halin®
bir lise öğrencisiydim. Yani tek derdim bugün’ümdtt. ||jH
güleyim yeter. O kafa... Kızlar konusunda çok seçiciydim. g|
fimde çok kız olurdu, ama pek azıyla görüşürdüm.
olmak... O en zoruydu. Her anlamda kusursuzu |
konuda. Saçları güzel olmalıydı mesela. GüıkniM
Bell mutlaka incecik olmalıydı. Güzel fpyİMMfİ|
güzel kakmalıydı Bana gorc kızlar aıuı
Onun gtbı oturnu»ıııı kalknu*tııı bılmeh,

434
larılsa hemen düzelttirmeli, onun gibi fönsüz gezmemeliydi.
Yani gelecekte annem gibi kraliçe olabilmesi için, şimdiden b ir
prensesle birlikte olmam gerekiyordu. Bir sürü kızla çıktım.
Hepsi uzun süre peşimden koştuktan sonra kendilerini bana
labul ettiren ama uzun süre hayatımda kalamayan kızlardı.
Sonra aniden bir kız çıkageldi. Biz o zamanlar onuncu sınıfın
ikinci dönemindeydik. Nakil olmuş bizi okula. Sınıfa ilk giri­
şinde daha, sınıftaki bütün erkeklerin dibi düşmüştü. Kıvırcık
saçları, ip incecik beli, kusursuz yüz hatları... Kimin sırasının
yanından geçse kokusunu bırakırdı. Yürürken kırılacakmış gibi
yürür, otururken tahtına oturur gibi olurdu. Öyle biriydi. Sonra
bizim arkadaş grubumuza dahil oldu. Öyle okul çıkışları takıl­
dığımız kafelere falan gelmeye başladı. Yakınlaştık falan... Son­
ra aradan birkaç ay geçti, bu kiz bana âşık olduğunu itiraf etti.
Kıza bir şey hissetmiyordum o sıralar ama ne yalan söyleyeyim,
çok güzel buluyordum. Ama yine bir Barış klasiği, kıza hemen
adım atmadım. Biraz peşimden koşmasını istedim içten içe. O
kızyapmaz gibi gelmişti biraz da. En çok onu merak ettim. Ama
ne oldu biliyor musun? O da tam üç ay peşimden koştu. Bir
sürü çocuk varken çevresinde, kimseye dönüp bakmadı. Kim­
seyle ilgilenmedi. O üç ay, her gün biraz biraz âşık oldum ona.
Usul usul... Uç ayın sonunda, ben de ona itiraf ettiğimde ona
olan aşkımı, o kadar büyük bir hale gelmişti ki içimdekiler...
Hayallerimdeki kız kollarımdaydı, ben ona âşıktım, o da bana...
Kusursuz bir çift. O ve ben... Kızların peşinde olduğu yakışıklı
kaptan ve erkeklerin gözdesi prensesler gibi bir kız... Güzel gi­
diyor hikâye değil mi?”
“İnan bu anlattıklarını nereye bağlayacaksın deli gibi merak
ediyorum.”
“Güzel bir yere bağlayacağım Amazon kızım. Merak etme.
Hem de fazla güzel bir yere...” Eliyle saçlarımı okşadı usulca,
sonra kaldığı yerden devam etti. “O kız partide senin yanma
gelen kızdı işte. Ayşegül.”
“Harbi mi?” dedim dünyanın en saçma tepkisini vererek.

435
Yine g üld ürd ü tepkim onu. “Saçma bir tepkiydi,kabul. Devam
et lü tfe n ... ”
Neyse işte, her şey* peri masalı gibiydi onurdayken. Au
nem le tanıştırdım o nu mesela. Kraliçe ile prensesi« görüşmesi
gibiydi. A n n e m bile bayılmıştı Ayşegül’e Ki kendisi kolaySİ
lay beğenm ez kimseyi. O günden sonra Ayşegül iyice hayatım
oldu. Geleceğim i kurm ak istediğim kişi,.. Altı ay fal n çıl^k
O n birinci sınıfın ikinci ayı m ı desem üçüncü m ü... İştesö­
mestre yakındı. B ir g ü n geldi yanım a, ayrılmak istediğini söy­
ledi ortada h içb ir sebep yokken-. Sıkılmış artık. Öyle dedi.
Sonra ben nasılsa barışırız diye d üşünürken bir hafta sonra bir
ü s f Çevrelerden b ir çocukla çıkmayai başladı. Sonra araya tatil
girdi. İkinci d ö n e m ise o k u lu n u değiştirdi. Sonraıannem, ba­
bam la ettikleri b ir kavgadan sonra terk etti evi. Kraliçe de pren­
ses de masaldan gitm iş o ld u ... H ayatım da taptığım iki kusursuz
kadın* kusursuz b ir şekilde terk ettiler beni yani. O ara içime
kapandım . A ldatılm ak, terk edilmek^ aşk acısfe.. Bana o kadar
ters şeylerdi k i . .. Kim seyle konuşm am aya başladım. Basket­
b o lü bıraktım . D ersleri hiç din lem e d im . Sadece ejı arka sıraya
oturup, dışarıyı izled im . Seni de o ara fark ettim işte... Sürek­
li erkek arkadaşlarıyla takılan, canının istediğini yapan, biraz
kaba. . ,Tuhaf b ir kız. Başta b e n im için böyleydin. Çevremdeki
kızlardan fazlasıyla fa rk lı... Başta sadece gözlerim takılınca ba­
kardım sana garipseyen gözlerle. Sonra gitgide gözlerim arama­
ya başladı... B eden dersiniz o sene cum a günüyçlfi pésela. En
çok o g ü n ü severdim . . Ç ü n k ü seni u z u n , u z u n izleme şansım
o lurdu . Başta b e ni g ü ld ü r d ü ğ ü n iç in seni izlem e^ zevkli gelir­
di. Ç ü n k ü , d ü ş e rd in sürekli, B in le rin e sataşırdınmaç yaparken.
Bazen o b u rlu ğ u n tutardı, gizlice b ir şeyler yerdin dersteagz®
sonuna kadar aça aça,” G ü ld ü . Şonra ellerini kaldınma daya­
yıp başını geriye attı. “T u h a f kız, komik kıza d ö n ü ş t ü an^en
işte. Gitgide neşem yerine geliyordu seni izlerken. Mesela^
defasında teneffüste arkadaşına vuracakken yanlışh^/l f ^
yardımcısına vurdun, hatırlar mısın bilmem.. . O anbizs>n3
Ijjuğunıuz için çıkamamıştık teneffüse. Herkes içeride, hoca
basımız^3’ sessiz bir ortanı... Senin vurduğun kişinin müdür
rdımcısı olduğunu fark edince yüzünün aldığı şekil o kadar
komik*' ki, kendimi tutamayıp kahkahalarla gülmeye başladım
s ı n ı f t a . Herkes sınavı bıraktı bana döndü. Oysa ben nasıl gülü-

yorum..-” dedi o anı tekrar yaşıyormuş gibi. Gülmeye başladı.


“Ama nasıl gülüyorum... Hoca başıma geldi falan. Delirdiği­
mi düşündüler. Ama ben tam tersine akıllanıyordum, haberleri
yoktu o an. Sonraki günlerde annemle babam barıştı mucizevi
H şekilde. Senin şansın mıdır nedir... Geri döndü eve annem.
Sonra ben gitgide iyileştim. Arkadaşlarımla tekrar düzelttim
aramı. Ama eski yerime de dönmedim sınıfta. Yine o arka sıraya
geçtim hep. Seni izlemek için. Komik kız, âşık olduğum kıza
dönüşmeye başladı yani... Daha dikkatli izlemeye başladım
seni. Başta dikkat etmesem de, yüzün gerçekten güzeldi. Göz­
lerin... Burnun... En çok da saçların. Kendi kendime sordum
bu kızı daha önce nasıl fark etmedin diye hatta. Ama... Kapatı­
yordun kendini Yaprak. Dört tane erkek çocuğunun gölgesinde
hemde. Bunu fark ettiğimde bu defa sadece seni değil, onları da
incelemeye başladım. Diğerlerine göre daha sakin olan, gamzeli
çocuk dedim o zamanlar ismini bilmediğim Ali’ye. Komik oğ­
landediğim Oğuz’a. Sinirli çocuktu Gökhan... Sinan... Kırmızı
bir sweatshirtü vardı o sene, kırmızılı derdin. Bir süre sadece
arkadaşlarındı onlar. Sonra... Sonra bir gün neyi fark ettim bi­
liyor musun?”
“Neyi?” dedim korkarak. “Neyi fark ettin?”
“Sakin çocuk... Yani Ali. Diğerleri gibi değildi sana karşı.
Senona bakmadığın zamanlar, farklı bakıyordu mesela. Sana bir
Şeyolsa, en çok o korkuyordu. Bazen uzun uzun sana takılıyor­
du gözleri. Başta ciddiye almadım ama, sonra sonra iyice emin
oldum. Yani besbelliydi sana karşı bir şey hissettiği. Ama ciddiye
almadım pek. Çünkü mezuniyetime yakın ben sana içimdekile-
I itiraf edecektim, sen de bana âşık olacaktın. Ve o, ben her ne
War onun için üzülsem de kaybedecekti. Her hikâyede olduğu
pbi... Aradan bir yaz geçti. Seni deli gibi özledim. Arada evinin
®ttünden geçtim serii görebilmek için. Bazen gitti$n markete
gittim... Arada halı sahaya... Şansım yaver gittiği zamanlar
d üm seni birkaç kez. O da üç ay yetti bana. Sonra yeni bir |||j
dönem i... İyice büyüyen hisler... © tatilden sonra seni izlemek
biraz irk en ce h alin i aldı. N a sıl desem... Biraz faskanniây#^.
lad ım sen i o n lard an . S o n ra sana k ız d ım güzelliğini ö ld ü rü y o r,
s u n diye. S o n ra kendime kızdım sen i dah a önce fark etmeden
diye... A m a b ir şekilde d ay an ıy o rd ü n v se n in hayalimdeki!aEj|e
ile b e n im le m e z u n iy e te b a lo su n a geldiğin g ü n ü düşündükçe^
z am an işler d a h a k olay o lu y o rd u . S o n ra n e o ld u disana erken
geld im , o p a k etleri d a h a e rk e n y o lla d ım biliyor musun Yaprak?
N e d e n m e z u n iy e ti b e k le y em e d im . Var m ı b ir tahminin?"
îi “B u ak şam b e n h e p pas g e çiy o ru th . Yeterinc^şaşırdüîıve'ye-
te rin c e so ru cev ap lad ım ö n c e k i g ü n . M alu n S ... O yüzden^fle-
d im g ü lü m se y erek . Y ü z ü m ü B arış’ın ban a d ö n ü k olan yüzüne
ç ev ird im ; “S e n a n la t.”
“Ç ü n k ü ,” d e d i g ö z le rin i g ö z le rim e düdpÜîSBir süre soma
b ir şeyi d a h a fa rk e ttim , se n i d a h a dik k atli izlem eye başlayınca.*
K afasını te k ra r ö n ü n e ç ev ird i, san k i diyeceği şeyi söylerken giz­
le rim e b a k m a k is te m iy o rm u ş gibi. ‘‘O sakin çocuk*kadar bariz
d e ğ ild i a m a ... B ö y le a n i o lay lard a se n in d e o n u diğerlerinden
fark lı tu ttu ğ u n u fa rk e ttim . M e s e la . . . M esela hepsi ayiıı anda
d ü ş se m a ç ta, ö ilk p a n ik a n ın d a g ö z le rin ilk ona dönüyordu:
O n a ilk h a m le n i y ap ıy o r, s o n ra to p arlay ıp hepsine koşuyor­
d u n . B az e n fa rk ın d a o lm a y a ca k k a d a r küçük anlarda gözlerin
o n a ta k ılıy o rd u . Ya d a . .. Ö y le b ir s ü rü ufak;tefek şeyişte.Yani,
sadece ç o k ç o k d ik k a tli b ir şek ild e sizi uzaktan’ izleyen birinin
g ö re b ile c eğ i şey le rd i. O a n a n la d ım , içinde* ona karşıfilizlene­
zayıfbir rakip gibige­
bilecek bir şe y le r o ld u ğ u n u . Başta, bana
len o sakin gamzeli çocuk birden rakibim Ali oldu. O yüzden
erken davrandım. O n u n sevdiği yaramaz kızı, benimprensesim
yapmak için.. . A slında sembolikti bu dönüşütft s ü r e c i . Sen on­
larla olduğun sürçee hep böyle olacaktın v&bir s ü r e sonraakta
o çocuğa kayacaktı. Ya da sen bana uyup tamamen farklı birine
dönüşecektin ve beni sevecektin. Hani hep diyorumy#--W

438
deki prensesi çıkaracağım ve bana âşık olacaksın d iy e ... S a n ırım
k o r k t u ğ u m içindi. Y ani o kadar e m in ko nu şu rsa m , sen de ikna

lursun gib i... A m a s a n ırım b e ce re m e d im . B ir a z .,. B iraz geç


kalmış olm alıyım . Ç ü n k ü an cak k a lb ind e g izli gizli b ir in i tutan
bir kız bâna vc yap tık larım a b u kadar tepkisiz ka lab ilird i.”
“Saçmalama,” d e d im sinirle. “ B e n im k a lb im d e kim se y o k .”
“Olmasa daha iyi b e n im iç in A m a z o n k ız ım . A m a artık itira f
etmen gerek. Ü z g ü n ü m , am a k a lb in d e iste m e d iğ in b ir şeyler
filizlenmiş bile ç o k ta n .”
“Saçm alam a sırık. Y o k öyle b ir şey. B e n d e n iyi m i bilecek­

sin?”
“Sen kendini b ir sene u z a k ta n iz le d in m i? ”
“Geri zekâlı sapık sarı kafa! S e ni var ya şikâyet etsem , sinir
bozmaktan m üe b b e t yersin. R ö n tg e n c i!”
“Bana hakaret etm eye b aşla d ığın a göre cid d e n d o ğru ları
söylüyorum,” de d i y in e k a h kah ala rı arasında. “A m a dert etm e.
İçindeki duyguları e n iyi sen b ilirs in tabii. B e n sadece ta m a m e n
açılacak ya da ta m a m e n kapanacak b ir şeylerden b ah s e d iy o ru m
bibinde. O ’na k a r ş ı...”
“Tamam sus, yeter. C a n ım ı s ık tın yine . B ir d iy o rsu n bana
âşık olacaksın, b ir g e liy o r s u n başkasını s e v iy o rsu n ... Sanırsın
bibim in bekçisisin h a ... Y o k o g ird i, y o k b u ç ık tı!” E lle rim i
dizlerime koy up ayağa k a lk m a y a y e lte n d im . O m u z la r ım d a n
bastırdı ka lk m a m am iç in . “N e be? S ö y le d ik le rin b itm e d i m i?
Gidiyorum b e n .”
“Dur iki d akika d ah a. B i t m e d i . . . ” deyip y a n m a k o y d u ğ u
poşetin içinden deftere b e n z e r b ir şey çıkardı. “B u n e ?” d e d im
bana doğru uzatınca de fte r o lm a d ığ ın ı a n la d ığ ım şeye. Kaşlarıy­
la ufak bir işaret ya p tı ‘sus ve iç in e b a k ’ d e r g ib i. D e r in b ir nefes
alıp, bana u zattığı şeyi a ld ım . K a lın kapağı a ç tığ ım an, kastığım
yüzüm gevşedi. B ir fo to ğ r a f a lb ü m ü y d ü e lim d e tu ttu ğ u m . İlk
sayfadaki fo to ğra f ise b e d e n d e rsin d e köşede b ir şeyler tık ın ır­
ken çekilmiş b ir r e s m im d i. T am a ğ z ım ı k o c a m a n açıp, k o c am a m
sandviç ekm eğini a ğ z ım a a ta r k e n ... B ir sayfa ç e v ird im . B u defa
yere düştüğüm b ir re sim v a rd ı b ahçede. B ir sayfa d a h a ... K a n ­

439
tinde yem ek sırasında insanlarla kavga ederken... Saçlarım
larken... Müdür beni azarlarken... E v im in balkonunda k o ^ ! ^
topuzumla esnerken... Hah sahada... Parkta çocuklarla
oynarken... Üzerime meyve suyu dökerken. .. Gitgide onu
nıdığım güne doğru gidiyordu resimler, kalbim hızla çarparu
değişen sayfalara eşlik eder gibi. Sonra onu ilk gördüğüm gQn ‘
O butikte kasada görevliyle tartışırken... Sonra butiktençıU «6«
giderken... Ona kafa attığımda, müdür odasından çıkarken
tiği resim de vardı. İddiaları kabul ettiğim gün beni sinirettncî
için çektiği resim de... Asansörde sarhoşken çektiği... Odany
gizliden geldiğinde ben kara kara düşünürken çektiği... Hepsj
Bir yıl boyunca ne kadar tuhaf anım varsa, hepsi o albümdeydi
Son resim... Kafamda kırmızı bir şapkayla beni Ali’yegönde. dect
rirken çektiği sırtımın resmi. Giderken.... “İşte bir sınğınha- da £
fızasında kalanlarla Amazon kızım” deyince ben son fotoğraf ğirü
bakarken, kafamı ona doğru çevirdim. “Barış.. dedimfı$ıW caks
la. “Barış bu...” İyice yan döndüm yüzünü net görebilmekick ikin
“Bu ne lan? Ağzım yarım metre açıkken ne demeye fotoğrafı- Çür
mı çekiyorsun? Oğlum salak mısın sen? Rezil kepaze oldum! lukt
Bak kimseye göstermedin bunları değil mi? Hele şu...”Hızlıca anla
albüm yapraklarını karıştırıp yakından çektiği resimlerdenbı- ğim
rini açtım. “Ulan bir insan evladı böyle yakından çekilir mi? kad;
Sivilcem varmış o zamanlar, o da çıkmış... Resmen kendimden ğil..
tiksindim! Gidip suratımı çamaşır suyu ile tuz ruhu karışımım dun
basacağım!” > ona
“Ya Yaprak,” dedi yine gülmeye başlayıp. ‘Ya ben ciddens- kalıı
viyorum seni. Şunu başka bir kıza yapsam ağlayarakboynuma ban;
atılırdı, senin dediklerine bak.”
‘Ya resmen ileride şantaj olarak kullansan k u lla n ır s ın bunla­
r ı , ” dedim en ağlamaklı ses tonumla. “Kendimi b ir üçyılkad« ketli
görmek istemiyorum şu resimlerden sonra.” 1
“Ver bakalım.” Elimdeki albümü hızla çekti. Ayağa kalktık11 Arn;
“Ne yapıyorsun ulan?” diyerek söylenirken. “E v im e gidetffr
Ne oldu?” deyince salağa yatarak, hemen ben de ayağa kalk®11 'ar <
“Albümü bana vermeyecek misin?”

440
“Hay11" A m azo n k ız ım . B u b e n im . D a h a alb ü m e eklenecek
mler var. Senden vazgeçeceğim i m i d ü ş ü n d ü n ? ”
fiS“Ha?” dedim e lim i b e lim e ko y up . “N e resm i u la n daha? B ir
banyoda çekm ediğin k a lm ış zate n!”
“O da olur. A m a e v le n d iğ im iz d e ,” de d i y a n a ğ ım d a n b ir ma-
11 aı,p. “Sırık!” diye b a ğ ırd ım çevredeki insanlara aldırm adan,
«geçekten çift k iş ilik li m is in yoksa am a cın b e n im kafam ı b u ­
landırmak m ı a n la m ıy o ru m . N e yap ıy o rsun ya h u sen? C id d i
anlamda merak e d iy o r u m b u n u . ”
“Ne m i y a p ıy o r u m ... S e ni sev iy o rum galiba.”
“Sırık oğlan...”
“Bak,” dedi b e n im d ü ş e n o m u z la n m a d o k u n u p . “Seni sa­
dece biraz yalnız b ırak acağım , iç in d e k i o d u y g u y u b üy üte n e ya
da öldürene k a d a r... T a m a m m ı? A li ile y ü z le ş m e n i izleyece­
ğim uzaktan. B e lki o n a k a lb in i açıp o n u âşık o ld u ğ u n u anlaya­
caksın. Belki de ta m te rs i... O n u n sana iyi gelm eyeceğini. B en
ikinci seçeneğin o lacağın a in a n ıy o r u m . O sana iyi gelmeyecek.
Çünkü.. |İk in iz in de iç in d e k i şeyler, b an a kalırsa sadece ço c u k ­
luktan kalma b ir tak ın tı. O y ü z d e n ... B u n u ne za m a n anlarsan
anla, ben o g ü n ü n u m u d u y la bekleyeceğim . Ve pes etm eyece­
ğim. Ta k i... S e n in o n a gerçe k te n â şık o ld u ğ u n u k a b u l edene
kadar. O g ün , b u a lb ü m ü sana geri vereceğim . A m a ş im d i de ­
ğil... O güne kadar k e n d in e iy i bak. B e n , seni izlerken m u tlu y ­
dum. Yine m u t lu o la c a ğ ım . S ın a v ım yaklaşıyor z a te n ... B iraz
ona odaklansam iyi olacak. H e m ... B ira z da b iz b e kle y e lim ba­
kalım Ali gibi. N e le r o lu y o r g ö r e lim . H e m b e lki b u bekleyiş,
bana seni getirir.”
“Barış...”
“Bana is m im le h ita p e tm e n i s e v iy o ru m ,” d e d i an i b ir hare­
ketle beni k e n d in e ç e k ip sarılırk en . “S e n d e n vazgeçm eyeceğim .
Git ve ona o la n d u y g u la r ın d a n e m in ol. Â şıksan aşkını yaşa.
Ama sonra o n u n s e n in iç in d o ğ r u kişi o lm a d ığ ın ı anla ve bana
geri dön. T am am m ı? D a h a a lb ü m e e kleyeceğim b ir s ü rü resim
varçünkü. Seni s e v iy o r u m A m a z o n k ız ım . U n u t m a . . . ”

441
Otuz Dokuzuncu Bölüm

1 Ay Sonra

"Sinancığım, giderken çöpü de a t!”


Annesinin bağırmasını duymazdan geldi Sinan. "Çöp atmak
için fazla yakışıklıyım bugün güzellik...” dedi usulca kendi ken­
dine ve ayakkabısını eline aldı. Ayakkabılığın kapağını usulca ka­
pattı ses çıkarmaması için. "O rta ^Doğunun en güzel annesinin
yakı§tkh oğlu kaçar! ” diye bağırıp arkada§larmn yanına gitmek
için koşar adım evden çıktı. Kendini son zamanlarda fazlasın­
la eskiye dönmüş ve enerjik hissediyordu. O gün olduğu gibi,..
Islık çalarak ve ayaklarıyla bir senkron tutturarak yürüyor ve
yoldan geçerlere, komşularına ve esnafa neşeliyken yaptığı gibi kü­
çük pembe yalanlarla süslediği ayna onları mutlu eden iltifatlamıı
sıralıyordu.
"günaydın güzellik!” diye bağırdı balkonda halı silkeleyen
yaşlı komşularına. îiilanavın önünden geçerken "Kemal M i, bu­
gün salatalık tartmak için fazla mı yakışıklısın ne? ” dedi.
"Uflelahat ablacım, salona gelen kadınlar senin g ü z e l li ğ i n i kıs­
kanıp b ir daha kaş aldırm aya gelmeyecek sana ha!”
" Cm ine Yline, kaç oldun k ız sen bu y ıl? O tu z mu? Oiıa
ik i m i? ”
" K ilo mu verdin sen f ir u z e A b la ? ”
IGünümün daha da güzel geçmesini sağladığınız için teşekkür
¿derim, ” dedi yanından geçen bir k ız grubuna.
Çilerini şaklatıp, kendi kendine bir şarkı tutturdu mahalleden
çıkınca. fa z la ... fa z la iyi hissediyordu kendini o gün. JBirkaç
adıw sonra, beklediği gibi yine o küçük kız çocuğunu gördü. S »w -
sıkt giydinnişti annesi, nefes almakta zorlanıyordu. Huysuzlana-
rak, kucağındaki oyuncak bebeğini uyutuyordu.
Seke seke yanma gitti Sinan ve hemen kızın boynundaki at­
kıyı gevşetmek için tek dizinin üstüne çöktü. K ız, başlarda ürkek
davratısa da, artık alışmıştı ona. "Annen bugün seni yine mumya­
lamış,’’ dedi gülerek, boynundaki atkı gevşeyince derin bir nefes
aldı küçük kız çocuğu. "Teşekkür ederim,” dedi minicik ağzında
laflart geveleyerek.
Sinan her zaman yaptığı gibi kızın yanaklarını sıktı önce, iki
kulak yaptığı saçlarına parmağını dolayıp onlarla oynadı. Cn son
minik ellerine küçük bir öpücük kondurup ayağa kalktı. O an bal­
kondan onlart izleyen anneyi fark etti. "ğünaydın hanımefendi,”
dedi kadına el sallayıp. Son birkaç cumartesidir, sürekli görürdü
kadını. O da alışmıştı artık. Selamına elini hafifçe kaldırıp gü­
lümseyerek cevap verdi kadın. Tekrar küçük kıza dönüp 'Tamı
görüşürüz minik tavşan!” dedi S i n a n neşeyle.
Sabahtan beri yüzünden düşmeyen gülümsemesiyle arkasını
döndü yoluna devam etmek için. A m a edemedi. Çünkü karşısında­
ki manzaraya bakarken küçük bir dejavu yaşıyordu. 'S in a n ... ”
dedi Ece gülerek. "Yine burada buldum seni. Tesadüf mü dersin?”
"Yok, tesadüf olur mu hiç. Sen özellikle yine en mutlu oldu­
ğum anı kollayıp ağzıma sıçmak için pusudaydın kesin. Ißaktin
mutluyum, Verihan Teyze misali, hubalahubalahop bittin hemen
yanı başımda. ^Değil m i? Yoksa mutlu olduğum an, yanımda bi-
tivemek için gizliden mutluluk simülatörü falan mı taktın bam.
Ha? "
' Yahu güldürme, ” dedi k tz birkaç adını atıp. "Jßu defa seninle
konuşmak için geldim onca yolu, ğ ü na h ım ı alıyorsun. Tßana ayı­
racağın biraz zamanın vardır umarım. ”
Ißirlikte biraz yürüdüler önce. Sinan ne kadar gergin ve
şoktaysa, k u o kadar rahattı. "Buraya oturalım mı?" (¡«¡¡j ği
yüksekçe bir duvarı işaret edip. "Bak, eğer yıllardır hana çukfjjj
d ik le r in d e n tatmin olmadıysan ve beni yukarıya çıkardıktan nmttl
tansiyonumu düşürecek şeyler söyleyip uçağı düşmemi sağlayucA
ve öldüreceksen şimdiden söyle. 13en zaten nenin «adint bir
yopat olduğundan şüphelenmeye başladım bile beş dakika falHll
önce.1' K ız, dinlemiyordu bile S in a n 'ı, çoktan, küçük dunum
tırmanmaya başlamıştı bile. K ız tamamen duvarın üstüne çikıp,
oturunca; Sinan ellerini iki yana açtı ve "o y mahalleli, eğer tekgj
bedenim buradan aşağı düşerse, bilin ki bu kız kalilimdir f dedi,
K ızın peşinden duvara tırmanıp, yanına oturdu. B ir yandan
hâlâ söyleniyordu. Ece, S in a n ’ın söylediklerine aldırmadan ko­
nuştu. "Küçük bir köstebek bana hu aralar boşluğa düştüğünü
söyledi."
Kaşları çatıldı S in a n 'ın . "Seni görene kadar gayet (Diuncy-
land’a giden dört yaşındaki Am erikalı sarışın bir kız kadar mut­
luydum. Köstebeğin yanlış bilgi vermiş."
"Son bir aydan bahsediyorum. Hiçbir kızla görüşüp, konul­
mamak normal şartlar altındaki bir S in a n için imkânsız değil
mi? Hem o küçük köstebek her gün bana senin hakkında detaylı
bilgiler verdi, yalan söyleme. H er şeyi biliyorum,'1 ■
"Ben biliyorum o küçük köstebeği hangi ağaç kovuğuna so­
kup. . . " dedi S in an kendi kendine dişlerini sıkarak. "fieyse ne...
B u durumun seninle alakası ne, hâlâ anlamadım. ” ,
" S in a n ..." dedi kız ayaklarım sallamaya başlayıp. Satılei
S in a n ’ın cevaplart öneynli değilmiş gibi, ona asla cevap vermi­
yor, kendi kendine konuşur gibi devam ediyordu. "Bana ilk kez
aşkını itiraf ettiğin günü hatırlıyor m usun?" diye sordu kafası­
nı gökyüzüne dikip, elleriyle yanlardan destek alıp, iyice geriye
attı başını. " O kadar berbat bir zamanlamaydı ki seninki... 0
ara bütün felaketler üst üste gelmişti. B abam annemi aldatıyor.,.
Annem öğreniyor... 'Dava açıyor... Ve bu şehirden gitmeye karar
veriyor... ve bunların olduğu hafta, hoşlandığım çocuk bana âşık
olduğunu itiraf ediyor. Trajikomik değil m i?"
"TBen.. • İBilmiyordum. "
■ "Erkeklere olan güvenim sıfıra inmişti o zaman, ğonçliğin-
je annemin yıllarca p e ş i n d e n k o ş a n b a b a m , defalarca qldatwt§tı
oh«> • • H ^ y a ^ a ew g ü v e n d i ğ i m e r k e k t i . Y le kadar yıkıldığımı tah­
min e d e b ilir s in b e l k i , S o n r a b u n u n ü s t ü n e s e n g e l i n c e . . . Sana ne
cevap v e r d i ğ im i d e h a t ı r l ı y o r m u s u n ? "
^ fğ ü lü m s e d i S in a n b a ş ın ı ö n e e ğ ip . H a r fi h a r fin e hatırlıyor­
du çü n k ü . " H a tır lıy o r u m . A s la , bu y a ş t a b ir iy le ç ık m a k g ib i
bir h a t a S y a p m a y a c a ğ ı m . Ç ü n k ü , s o n r a n a s ı l s a h e r ş e y d e ğ i ş e c e k ,
K en dim i b o ş u n a y ı p r a t a m a m , ' J B ö y l e d e d i n . J i l ş a g ı o y n k a r u ! V & M
^ g i ”H a y ı r h a y ı r , a ş a ğ ı y u k a r ı d e ğ i l , T a m o l a r a k b ö y le ? " d e y i p ,
elini b ir a n y a n a k a y d ı r d ı E c e v e S i n a n ’ın e lin in ü z e r i n e k o y d u .
K a lb i h ı z l a n d ı S i n a n ' ı n , a m a ç a k t ı r m a m a k i ç i n b a ş ı n ı s a ğ a ç e -
virdi, " n m a b i r ş e y daha d e m iş t im . O nu da h a t ır lıy o r o lm a ti

lazım . |
"C ce, n e y a p m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı n ı b i l i y o r u m . T a p m a . . . ï n j
B :i 0 e » t i ş t i m k i... E v le n e c e ğ im 'a d a n d a k e s in lik le s e v g ili ol*
m y a c a ğ ı m . V e o n u n d a d a h a önce s e v g i l i s i n i n o l m a d ı ğ ı n a e m in
olacağım . V e b ö y l e ç e ç a ğ ı n m a y m u n i ş t a h l ı i k i k a r ı k o c a s ı d e ğ i l)
birbirine s a d ı k b i r ç i f t o l a c a ğ ı z . I B u n u d a k e l i m e s i k e l i m e s i n e h a *
fırlıyorsun d e ğ i l m i & ” E l i n i s ı k t ı h a f i f ç e ç o c u ğ u n . " S ö y le s e n e ? ”
È t è t ù e . ,. * d e y ip , b a ş ın ı t e k r a r k ı z d a n ı t a r a f a ç e v ir d i* S in a n .*
ijte- o d n y a n a m a d ı ğ ı h ü z ü n l ü g ö z l e r , . . i ç i n d e k i b i r p a r ç a n ın , c a *
ı/ır c a y ır y a n d ı ğ ı n ı h i s s e t t i . "Tapm a. ”
0>$}nnem i$.-geçen y a z b a ş k a b i r a d a m l a e v l e n d i ğ i n i b i l i y o r s u n -
dur. § e ç e n g ü n n e o l d u b i l . ” E c e g ü l ü m s e d i . V e s a n k i k a r ş m n d a -
kinden s e s s i z b i r c e v a p a l m ı ş g i b i , o n a y l a d t b a ş ı y l a . " E v e t J ı O d a
annemi a l d a t ı y o r . H e m d e iş a r k a d a ş ı n ı n k a r ıs ıy la . W l e s a j ’l a n m
y a k a l a d ı m .. . H e n ü z a n n e m i n h a b e r i y o k a m a . l i l a s ı l s ö y l e y e c e ğ im

biliniyorum. Ü 3ir ş e k i l d e s ö y l e m e m l a z ı m ta b ii, H e k a d a r şa n s s ız


p § k a d ın .. , j i l e k a d a r b e r b a t h a y a t ı m ı z a g i r e n e r k e k l e r , , i :<

i** g e r ç e k t e n .. . Ü z g ü n ü m ."
, " Ü zü l d iy e a n la tm a d ım . S ad ece, h â l â fik ir le r im in a y n ı o l­
duğunu b il d i y e a n l a t t ı m . H a t t a d a h a g ü ç l ü . , ■ H a y a t ı m a g ir e n
e r k e k le * o k a d a r â c iz ve o k a d a r berbat k i.. . Cimden e
d u ygu larım ı a lıp , y erin e elli y a ştn d a k i yorgun bir kadının kul ü
k oy d u lar. ” m'
e lim d e n gelseydi, bütün y a ş a m a enerjim i sana verirdim 1
'"B iliyorum a p ta l. K o n u y u sa p tırm a a m a ... Konu ben deği
tim, sensin biliyorsun değil m i ? ”
S in a n başın ı te k r a r önün e çev ird i. K onunun nereye geleceğini
biliyordu çün kü . " S ı r f ben, k im se y le çık m a m ış biriyle evleneceğim
dediğim için kim sey le çıkm ıy orsu n . O y l e değil m i? ”
" H e a la k a s ı var, ” dedi S in a n a b a r tılı bir gülümsemeyle. "Ben
ciddi ilişk ilerin a d am ı değ ilim k ız ım . O n d a n . . . ”
| '"Benim ta tlı ç a p k ın ım .. . H e r z a m a n k ız la r a düşkün biri ol­
dun ve bunu belli etm ekten a s la çek in m ed in . S a n a âşık olduğumda
bunu biliyordu m . A m a sen in k i z a r a r s ı z inan b a n a ... Çünkü ben
karısı y a m n d ay k en başın ı önün den a y ırm a y a n am a kapalı kapılar
ard ın d a b a şk a k a d ın la r a d o k u n m a k ta n m idesi bulanmayan berbat
iki adam tan ıdım . V e s e n . . . O n l a r g ib i d eğ ilsin .”
" C c e ... ” d erken , a y n ı a n d a " S i n a n .. . ” dedi k ız . " S u s... ve
sadece beni din le S in a n . S e n a s l ı n d a . .. B a ş k a s ın a âşık olmak­
tan korktu ğu n için k im sey le çıkm ıy orsu n . A m a o lm a z ... Böyle
g itm ez. B a k s a n a şu h a li n e .. . B ir in in a şk ın a ihtiyacın var Si­
nan. B in le r iy le v a k it ö ld ü rm ek b ir yere k a d a r . .. S en in kalıcı bir
lim an a ih tiy acın var. S e n in ö z lem in i duyduğun lim an, yıkık. Ben
y ıkığ ım . V e m uhtem elen de, u z u n ca b ir sü re toparlanamayacağım.
O y ü z d e n . . . ” Y utkundu k ız . B a ş ın ı h a fifçe S i n a n ’ın omzuna
d a y ad ı. " O y ü z d e n .. . B e n i b ır a k ıp , birilerin e â ş ık olmayı dene­
m elisin . "
"A m a, ” dedi S in a n fıs ıltıy la . O d a başın ı, k ız ın başına yas­
ladı h afifçe. " B e n de sen i sevm eyi b ıra k ır sa m , senin hiçbir şeyin
k a lm a z . ”
" B e n i sevm eye d evam edersen de, senin hiçbir şeyin olmaya­
ca k dedi. B u rn u n u n d ireğ in i s ız la tm ış tı çocuğun sözü. Birkaç
d a k ik a ken din i to p a r la m a k isted i ve su stu sad ece. 'Duygulanın
tek ra r kon trol a ltın a a lın c a devam etti. "B en i m era k etme. 'Ben

446
---

f şekilde idare ederim, Sürekli yapığım gibi yine arada gön


JiritH seni- flm a bu defa senin beni görmene izin vermem.”
"İstem iyorum . ”
"Mecbursun."
"(Değilim." # 1 İM
Ece, ba§tnt gocuğun om zundan çekti kaşlarını çatarak. ' Hayır
e f e n d im , mecbursun. ” E lin i nıontunun cebine daldırıp b ir kâğıt
ç ık a r d ı ve S in a n 'ın eline tutuşturdu. "B u ra d a senin için hazır-
ludtâtM bir liste var. O n tane k ız ın ism i var orada. S ıra s ıy la
hepsiyle sevgili olm ayı deneyeceksin. H e r hafta rapor istiyorum
senden S ina n. H e r h a ft a ... T a k i içlerinden birine ka rşı gerçek­
ten bir şey hissedip, onunla gerçekten sevgili olana kadar, i
"Kusura bakma ama bu ya p tığ ın ın adına b izim oralarda peze-
ve." Gümlesini tam am lam am ası için , pannağını S in a n ’ın dudak­
larına bastırdı genç k ız . " i l e biçim kon uşuyorsun ,” diye azarladı
sowm. '"Burada h a y ırlı b ir iş yapıyorum . H e m ... L isten in ilk sı­
rasındaki k işi seni çok heyecanlandıracak. Ş u küçük köstebek.. ..”
dedi sinsice gülüm seyip. S in a n ’ın ka şla rı çattldı köstebek lafını
duyunca. "O ğ u z ile m i ç ık a c a ğ ım ? ” diye sordu korkuyla.
"O ğ u z nereden ç ık tı b e ? ”
, "Senin köstebek... O ğ u z değil m i? ”
K ız , elini yu m ru k ya pıp kafasıyla vurdu S in a n ’ın. "T a b ii k i
hayır. S ana deli g ib i â şık b ir k ı z ! "
. Sinan kim olduğunu sorm ak yerine ilk sıra d a ki ism i gönnek
için kâğıdı açtı hemen. " K in m iş b a k a lım ...’’ dedi tersten açtığı
kâğıdı düzeltirken, i l k s ıra d a k i ism i görünce ise "Y u h !” diye
bağırdı, "ğ ö z d e ile sevgili olacağım a, gider O ğ u z ile o lu ru m !"
ğj;"Kaba ş e y !” deyip b ir daha vurdu Ece çocuğun kafasına. 1B i r
daha duymayayım. O k ız gerçekten ne yapıyorsa seni sevdiği
için yapıyor. B e n . . . i l k onunla denemeni istiyorum . U n u tm a ...
Seçim şansın falan yok. Ö d e v in b u .”
i Sinan, kâğıdı tekrar katlayıp iç cebine yerleştirdi b ir şey söy­
lemeden. Çünkü ne derse desin, Ece b ir şey istiyorsa, yapardı.
Bir süre konuşmadan yan yana öylece oturdular. 1İrada kaçamak
bakışlar atsalar da b irb irle rin e , birkaç dakika sonra ayrılacak,

447
birbirini seven iki k işi o la ra k işlerini d aha da zorlaştım
için m üm kün m ertebe başların ı önde tutuyorlardı. "Ben.. İ f f l
ik isi ayn ı an da. " S en söyle ö n c e ," dedi E ce. Sinan ba§ını ¡a}ı !
usulca. " B en im k i önem li değildi. S e n s ö y l e . .. ”
" B en s a d e c e ... ”
"S en sa d ece? ”
E ce, her ne k a d a r ken din e h â kim olm ak için dirense de, ya
pam adı ve b irazd an yanından a y rıla cağ ı sevdiği çocuğa sı^L
sartldt. B ir k a ç san iye içinde, S in a n ’ın kolları da dolandı onun
om u zların a. " B en sadece m utlu ol istiyorum . Benim gibi umut■
su z bir k ız ı b e k le m e ... A m a . . . A m a şunu söylememe ia{| ver
S in a n . O n y ıl... O n yıl sonra ev lilik çağım a geldiğimde, iyileş,
m iş olacağım . S ö z . .. S a d e c e , o z a m a n a k ad a r biraz sevil. Seni
u z a kta n izleyeceğim hep. V e on ytl son ra, en y ıkık anında fifj 0
kü çük k ız ın y an ın da bulduğum gibi bulacağım seni. B u defa te«
soracağım s a n a ... V e ne olu rsa olsun, evlendiğin kadın ben ola­
cağım . B e l k i ban a h a y ır diyeceksin o gün. B e lk i sevdiğim başka
biri var diyeceksin, m u h tem ele n o z a m a n a k ad a r yalnızlığa daha
da alışm ış olurum . O y ü z d e n ... B u riski göze alıyorum. O
z a m a n a k a d a r sev erek ve sev ilerek gelm en iç in ... ”
S ım s ık ı k a p a tt ıla r ik isi de g ö zlerin i. S u stu la r bir süre. Sanki
bir d a h a a sla sa rılan ıa y a cak m tş g ibi, kuvvetlice sardılar birbirle­
rini. i k i s i de a ğ la m a m a k için ken din i sık m a k zorundaydı. Sonra
ise, hiçbir şey söylem eden , k ü çü k bir veda edip serbest bıraktılar
birbirlerini. İ k is i de ayrı y ola sa p tı. A y r ı yollardan yürüyüp, at/n
y ollard a a ğ la m a k için.
S in a n içinden b ir k e z d a h a s ö z verdi kendine.
"S ö z veriyorum E ce, senin için sevileceğim ."
T ıp k ı E c e ’nin yaptığı g i b i . . .
S ö z veriyorum S in a n , senin için iyileşeceğim .”

S a b a h ın en k a r a n lık sa a tin d e, gün doğum um


uyandı O ğ u z , Ç ü n kü b ir ön ceki gece, cışcığı mahalledeki
doğu şu n u k ı z a r k a d a ş ıy la b ir lik te p ija m a la r ıy la iz le m e k

? (|[ s( j z l e ş m i ş l e r d i . U yku su a ç ıls ın d iy e h e r z a m a n y a p t ığ ı g ib i

tu v alette b i r a z t ı v e e t o k u d u . S o n r a , k i m s e y i u y a n d ır m a m a k iç in

parm ak u ç l a r ı n d a g i t t i ğ i m u t f a k t a n e b u l d u y s a m id e y e i n d ir d i v e

¿işlerin i f ı r ç a l a y ı p hava h â lâ k a r a n lık k e n ç ık t ı e v d e n , ilk du ra-


İ İre m 'in e v i y d i. § i t t i ğ i n d e k ı z ı , m o n t u n a s ı m s ı k ı s a r ı n m ı ş b ir

halde a p a r t m a n ı n k a p ıs ın d a b u ld u . " K ız n iy e b u r a d a b e k le d in ,

k a r a n lı k t a b i r ş e y f a l a n o l a c a k , ” d e d i o n u n e lin i t u t a r k e n . K ız

g ü lü m s e y ip o m u z s ilk ti sadece. "I P a r k a d e ğ il m i ? ” d iy e sord u

sonra d ü n k ü p l a n l a r ı n ı t e y i t e t m e k i s t e r g i b i . "V a r k a d i y e r e k

o n ay la d ı O ğ u z .
P a r k a d o ğ ru e l e le y ü r ü r le r k e n , ik is in in d e ü z e r in d e a y n ı p ija ­

madan v a r d ı . İ B i r e ş i O ğ u z ’ d a , b i r e ş i Y l u n u î l ı n e ' d e o l a n p i z z a
desenli p i j a m a n ı n son e ş in i d e İ r e m ’e h e d iy e e tm iş ti, b ir k a ç h a f t a

önce. B u o n a g ö r e , ö z e l b i r ş e y d i , ğ i t g i d e a y d ı n l a n m a y a b a ş l a y a n

o cu m artesi s a b a h ı b i r b i r i n i n e ş i p i j a m a l a r l a , u y k u lu b i r s u r a t l a ,

b ir lik te e s n e y e r e k p a r k a y ü r ü m e k i k i s i n e d e f a z l a r o m a n t i k g e l m i ş ­

ti. W f . n e k a d a r u y k u l u o l d u k l a r ı i ç i n ç o k f a z l a i d r a k e d e m e s e l e r

i le .. . "K i m d e n ç ı k t ı k ı z b u s a b a h p a r k t a g ü n e ş i n d o ğ u ş u n u i z l e m e

fik r i... K e ş k e b a t ı ş ın ı i z l e ş e y d i k . Y e m in e d e r im a t l a r g ib i a y a k t a

u y u y a k a l a c a ğ ım ş i m d i . ”

| S en d en ç ık t ı f i k i r m e s e s e v g ilim , ” d e d i İ r e m esn erken . "T B en

dedim s a n a s a b a h s a b a h k a l k a m a y ı z d i y e a m a . . . ”

" İte n d e n m i ç ık tı? O zam an h a r ik a b ir fik ir d ir . İB ir m ese

asla k ö t ü b i r f i k i r ü r e t m e z . ”

" M ik k a t e t , ” d e d i İ r e m b i r a ğ a c a ç a r p m a k t a o la n s e v g ilis in i

k o lu n d a n ç e k e r k e n . " Y ü c e m e s e ö lü y o r d u . ”

P arka g ir d ik le r in d e , u y k u la r ı b ir a z d a ğ ılm ıştı ik is in in d e.

O n ce y a n y a n a i k i s a l ı n c a ğ a o t u r u p g ü n e ş in d o ğ u ş u n u iz le d ile r ,

oon ra bu n u n s ık ıc ı b i r f i k i r o ld u ğ u n a k a r a r v e r ip , k e n d i h a lle r in d e

ta k ılm a y a b a ş l a d ı l a r p a r k t a . O ğuz, s a lın c a k ta sa lla n a n İrem 'i

deli g ib i s a l l a d ı . K ız korku dan ç ığ lık a t t ık ç a , ken d i d e bun dan

& vk a la r a k g ü ld ü . İr e m 'in o t u r d u ğ u s a lın c a ğ a O ğ u z d a a s ıld ı

sonra v e s a l ı n c a ğ ı k o p a r d ı l a r . K o p a n s a l ı n c a ğ ı n o t u r a ğ ı n a İ r e m ’ in
p o p o s u s ık ts t i. O ğ u z b u n a y e r l e r e y a t a r a k , y a k l a ş ı k bej-ali
kika kesintisiz g ü ld ü ... Tahterevallide o y a l a n d ı l a r bira ¡t, Q
da uslu dunnadı O ğ u z ve İrem 'i iki kez t a h t e r e v a l l id e n dütüt^
Cn son kaydıraktan arka arkaya kayarken h ı z l a r ı n ı m i
y e r e y u v a r la n ın c a , b u d e fa ikisi d e kahkahalarla gülerek yan i i
y a t ıp , a y a k la r ın ı k a y d ır a ğ ın u cu n a uzattılar. 13ir elini tntuj
a t tı O ğ u z , d iğ e r i ile k ı z ın e ltn i tu tt u . O an, saatlerdir gülmtL
te n b a ş k a b i r ş e y y a p m a y a n İrem kon u şm aya başladı.
'" B a n a b u n d a n b i r k a ç a y ö n c e s a b a h ın a ltıs ın d a , pijamaları
la , s e v g ilim le b ir p a r k a g id ip d e li g ib i oy u n oynayacağım, ¡jjj^
b e n i d e f a l a r c a d ü ş ü r e c e ğ i n i , p o p o m u n s a l ı n c a ğ a sıkışacağım t»

b i r l i k t e k a y d ı r a k t a n k a y a r k e n t e p e t a k l a k o l a c a ğ ı m ı z ı söyleseler

b i r d e b u n d a n z e v k a l a c a k s ı n d e s e l e r d i . . . K a h k a h a l a r l a gülerdi*

s ö y l e y e n k i ş i y e . A m a ş i m d i . . . B a z e n s e v g i l i m değilmişsin iı

a n a o k u l u n d a n o y u n a r k a d a ş ı m m ı ş s ı n g i b i g e l i y o r biliyor m usun7
B u i y i b i r ş e y m i b i l m i y o r u m a m a . . . Y a n i b i r l i k t e gülüyoruz

B i r l i k t e ç a t l a y a n a k a d a r p i z z a y i y o r u z , i n s a n l a r l a uğraşıyonu

| i y i y i z a m a . . . S a n k i . . . S a n k i b u n l a r ı a r k a d a ş l a r ı n l a da yapa­
b i l i r m i ş s i n g i b i . B e n i m a r k a d a ş l a r ı n d a n n e f a r k ı m var Oğuz?

M e s e l a ğ ö k h a n ’d a n f a r k ı m n e s e n in iç in ? ”

"S e n i n l e öp ü şü yoru z am a ğ ökhan’la ö p ü ş m ü y o r u m mesela.


B e n c e b u b i r f a r k . B i r d e s e n ğökhan ' d a n d a h a g ü z e ls in . ”

" T a s a l a k , ” d e d i İ r e m , t u t t u ğ u eli hafifçe k a l d ı r ı p y ere vurur­

k e n . " G i d d i ol. B e n b u r a d a ilişkim iz adına c i d d i b i r konuşmaya

im z a a t ıy o r u m . ”

"K ızım benim fabrika ayarlarımda c i d d i y e t d i y e b ir şey yok,


küçükken aldırm ışız bademciklerimle b i r l i k t e o n u d a . G iddi ola­
mıyorum. ”
"O ğ u z d e d im ...” İrem onun elini tekrar sıktı. 'Tanı mese­
la ... hfiç kıskanmıyorsun beni. Yle bileyim, kısa giydiğindin11
da bir erkekle gördüğünde... ”
"Sen de beni kısa giyince kıskanmıyorsun ki, " diye cevapv# 1
O ğuz gülerek. "Hem, ben o konuda ğökhan ile Kanye
arasında bir yerdeyim. Tani sen bir eteği kendine ya

450
M b e n im ona l a f s ö y l e m e y e h a k k ı m yok. S e r iin k a r a r ın o.

jm " £ady § a g a g ib i k ü lo t lu ç o r a p la d ış a r ı ç ık m a d ığ ın sü rec e

$ 8 t ^ k b e n c e .”
" p e k i, §u an a kadarki b ü tü n iliş k ile r in d e b ö y le ' m iy d in ?

ra*i..Yie:biîeyim-"
W$Kızm?beno mkançlik :6laıfiâtiıit ilkokulda bıraktım. Şimdi
bizim s ı n ı f t a bir his vardı, ben de hoşlanıyorum gibi bir şey bun­
dan. Y a n i sekiz yaşında nasıl hoşlanılıydrsa i ş l e Yleyse, kızı
hırkörüşiimde heyecandan gidip dövüyordum fazı:' Öyle saçma
bir şeydi.. . Sonra bit gün bu arkasında oturan sınıfın ineği M -
fffl’le çikolatasını paylaştı. Orda çok kıskandım tamam m ı.. .
So«ro gidip yine kızı dövdüm. Sonra kız beni öğretmene şikâyet
elti. Öğretmen de*beni dövdü. Sonra öğretmeni beni dövdü diye
çıkışta gidip kızı bulup bir daha dövdüm. Sonra bu defa okula
aileibi çağırdılar... ”
m^Oğuz,” dedi kız gülmemek için kendini zor tutarken.^ "Kız-
lanÜncitmemen gerektiğini biliyor olman gerekmez miydi o yaşta?
K ız ı kıskanıp gidip dövmek ne? ”
MmiDövmek dediysek, gidip saçını falan çekiyordumi ¡Tekme ta*
kat dalmıyorduk herhalde. ..ilk ok u l sevdicekıdayağının bir kuralı
vardır, siz kızlar bilmezsiniz. Hem... /Iramızda kalsın ama ben
o yaşımda kızla erkeğin ayrımını yapamıyordum zaten. Kızların
dapipisi var sanıyordum. Hatta sünnetimizde Yaprak niye sünnet
okuyor diye ortalığı ayağa kaldırmıştım." İrem dayanamayıp^
sağlambir kahkaha patlattı sevgilisinin son anlattıklarına, j ima
varya Allah korumuş. O kız şimdi lisede benim sınıfımda. Eğer
beni öğretmene söyleyip dövdürmese de, aşkım devam etty şu an
kendi en sevdiğim uzuvlarımı bahçe makasıyla kesiyordum herhal-
di,”
TBunu daha önce söylememiştin bana... (Demek ilkokul aşkın-
f aynı sınıftasın. Kimmiş o kız?”
İlkokul aşk ı değil kızım, iki dövdük iki kıskandık diye aşk
f oldu? Yani o yaşın şartlarına göre öyle olabilir ama, ” derken,
^ton’in koluna çimdik atmasıyla küçük bir ah sesi çıkarıp Yb-
g i ı t t ," d e d i. "Şu n ü r e k li k a v g a e t t iğ im k ız var ya, sarışın olan
iltü m asan ı g ib i g ö ğ s ü o l a n . . . T e k m e o la n . H a n i şu-"
" fln la d tm k im o ld u ğ u n u ," dedi k ız k e n d i n i k a p t ı r a n O ğ u z 'u

su stu rarak.Kaşlarını hafifçe çatıp, d u d a k l a r ı n ı s a l l a n d ı r d ı . “1 ^ .

sela ben şu an kıskandım. Sevgili olmak bunu g e r e k t i r i r ç U n k ii"

"Seni kıskandığım tek an, pizzamı senden önce bitirdi^


anlar. O sayılıyor mu?"
"Oğuz! Şurada ilişkim iz için önemli bir şeyden bahsediyor^
ama değil m i? TBelki de bu ilişkinin devam edip etmeyeceğini
belirleyecek. S on u çta... Cğer birlikteliğimiz arkadaşlığa yakıma
ve sen benim gibi âşık değilsen... TBelki ayrılabiliriz bile. Bence
ciddiye a l. .." jBunu yapmayacağını adı gibi bilse de, karşısı^
her şeyi şakaya vuran yaramaz çocuğun da en az kendi kada
ilişkilerin i ciddiye almasını istiyordu kız.
"K ız ım bak, ” dedi O ğ u z elini İrem ’in elinden çekip, ¡¡¡j ejn‘
de ensesinde birle§tirdi sonra, "flyrılıyorsak bile şu an aynlına
yalım çünkü bu aralar aşk acısı çekecek lüksüm yok. Sottra betti
ayrılığ ım ızın ardından gülerken görürsün, üzülürsün ”
" O ne demek b e ?” diye sordu İrem kaşlarım çatıp. "Kum
şim d i,” derken O ğ u z yan döndü hafifçe. (Durumu açıfeİamafeister
g ibi bir tavır takındı yüzüne. "13u aralar bizimkiler bir tuhaf,
ğ ökh a n , IfHerve’yle ayrıldı. Çocuk depresyonun ğöksel boyutu««
yaşıyor, kendini dolaba kilitleyip nefessiz bırakacak diye borlen-
yorum. S on ra S in a n ... H e rifin depresyonu dillere destan saten.
§eçen gün Cce'yle b ir şeyler konuşmuşlar, o günden beri kendini
gelemedi. Y aprak’la f i l i desen... O n la ra ne oldu anlamadımatna
o ik is i de b ir tuhaf. M o ra lle ri bozuk bir şeylere... 13e1 de olma­
sam var ya Yaprak (Döküm ü ndeki gibi patır patır döküleceğiz.
ağır kızım. O yüzden, top
'Resmen grubun direğiyim . Y ü k ü m
ayrılacaksan da bunlar böyleyken ayrılma. Gidden üzülmem
"Y a ... Kıyamam sa n a ,” dedi İrem en anaç tavırla. ®
O ğ u z ’un soğuktan kırmızı kırmızı olan t/anaklarrna
di biraz daha yana dönerek. '!A yrılm a yı düşünmedim

452
. arfc d iff«K ö t e y e g i d e m e y e c e k i k i y i z d i y e . , . A y .

İe y im ..* * '
P»«® '1 # u y a c a ğ ı m , ” eled i O ğ u z , k ı z ı n s o n c ü m l e m d e n
* $ , ¡ 1' * Ç e n e s i n i o l a b i l d i ğ i n c e a ş a ğ ı i n d i r i p g ı-

S ' S v ' S * * 1™ ' yu k a n A y d ır d ı. ”Alİ K ı z a D e y g ib i


W ^ ^ b ın i te r k edersen far g ü n b ö y le ö l e c e ğ im . ” • I
^,r k a h k a h a d a h a p a t l a t t ı k u t . "S «* de
da hem en a y n ıs ın ı y a p t ı- B i r s ü r e ö y l e c e k a l ı p ,
m ^ oıiila b a / M ı t a t t ı l a r .
plık pcuk. M Am ilişkimizle ilgili ne zamandır aklımı
bkkatm kakkında addi ciddi konuşmaya çalıştım sen-
• • Olen bir A li 1?um
Mifîjrirn buldum kendimi. Sen İNttM ur yapıyorsun?*
'Gtpnftr h m »t yaptılar bilmiyorum Sanırım sen sadece
0 g bAmutı»' olaylan abartan birkaç buluğ çağı veledi ile
j0fm, 6 yttzden böylt bimediyonun H n i altı üstü sen İĞ
gş j u m , bm f 7 ■ >. £u fazfa ue kadar ciddi ahnahym k i ?
¿0 im i jmıtlanmu ¡itam senym. Hem eğlenmenin aşkla
rneesm tarafı ne ki? Vutım yafamızda aşk böyle yaşanmalı.
| | s p k bk partide içtiğin ıçkt yüzümden ifa da kilo alıyorum
ippmmğıu boğuma soktuğun için kurmamalısın zaten. Çat-
işssksdsr pizza yemeliyiz ve kusmana bir t e k bu sebep olmalı.
Stnsfkmdts tutup kumana yardım ederken, dalga geçmeliyim
JKmğfiikadıyu Saçnasu(\tn şarkılar söylemeliyim b i r l i k t e .
fa p « { h n w ı dnuiM b t r şeyler sakuşturmahym g i z l i c e ,
* mm bulup simrlenmeititn b a n a . S i n i r l e n m e sebebin telefo­
tom ¡pitfdiiğtfn kir km İsıttı y a da s ı n ı f t a n çıkarken yan yana
. . P İ * kr Inz olmamalı îtlesela böyle pijamalarımızla çocuk
* ■ #*fiş «fffe kadar boyumuza bakmadan salıncağa binip e
kspsmahifu, Şuradan kalkıp yine ptjamalanmtsda bir
■ § M |t ¿itmeliyi* t* oradan kovulana kadar saçmasapau
flkm lışu Ama gSibuehyız,.. Suratlarımın İMHIMI |
, Ağlatmamalıym »eni. Ağlamayı
sam Öğrettiği gibi, fâflm kte & k t
kulu şeyler yaşayacaksın zaten. Ta da daha acı şeyler... flIHa
şimdi sırası değil. 13iz ... Eğlenmeliyiz. (Dışarıdan bakanlar fea.
Çik bunlar demeli. ÜBana dedikleri gibi... Cğer bir gün sadece
bana değil, ikimize derlerse, işte o zaman gerçek bir çift olacağız.
Seni kıskanınca değil... Ta da ben seni kıskanınca değil... Oy/e
işte... TBazen,” dedi O ğ u z kafasını kıza doğru çevirip. '"Bazen
yeriyse... O pm eliyiz birbi-" Lafını bitirmesine izin vermeden,
yeri olup olmamasını umursamadan öptü k ız onu dudaklarından.
O ğuz, birkaç saniye İrem ’e gözlerini kırpıştırarak baktı, sonra
yine ölü fili Kıza Bey taklidi yaptı. K ız güldü. O güldü. Son­
ra o da öptü kızı. Sonra ikisi de ölü taklidi yaptılar. Tine gü­
leceklerdi ki, fırsat kalmadan olayları hep yanlış anlayan birinin
sesi duyuldu parkın yanındaki demirlerden. O ğ u z ’un annesinin.
"fly yetişin komşular, oğlumla gelinim bayılmış!”

***
Tuna, mutfakta kahve yapmak için ısıttığı suyu fincanına bo­
şaltırken, banyodan büyükannesinin kendisine seslendiğini duydu
Temeğin altını kıs diye bağırıyordu yaşlı kadın. Hemen, büyükan­
nesinin dediğini yapıp ocağın altını kıstı ve aynı anda tencereni«
kapağım açtı ne piştiğine bakmak için, etli türlü yemeği vardı
tencerenin içinde, ğ ö z le rin i kısıp, "Affet bizi sevgili kuzu. Bir
daha dünyaya geldiğinde seni kesenleri, sen de kesebilirsin, isin
veriyorum. Vlasılsa aynı hesap... Tamam, mı?” deyip yerine yer­
leştirdi kapağı. Sonra hemen tekrar açtı. "Şaka yaptım. Tapma
öyle bir şey.”
Kahvesini alıp oturma odasına geldi ve en sevdiği köşeye geçti.
fincanını küçük sehpaya bırakıp, kitabına uzandığı an kapıııııı
z ilin i duydu. "Cğer yine o küçük patates kafaysa, onu bu defa
sineklikle öldüreceğim, ” dedi ve kitabı geri bırakıp kapıyı açmaya
gitti.
Taprak olduğundan emindi, o yüzden kapı dürbününden bak­
madan direkt açtı kapıyı. Kendini Taprak’a sayacağı şeylere ha­
zırlam ıştı ki, kapıda başka bir k ız ı görünce hepsini tek tek yut-

454
'Hj \ r
C ç7 ¡ ¡ % \ L zorunda k a l d ı . " S e l a m ! " d i y e i n l e t t i a p a r t m a n t t i z b i r ses.
ra ffi ,5ü, 1 p ( f a p y , g e le n k i ş i n i n y ü z ü n e k a p a t t ı c e v a p d a h i v e m e d e n .

I,\ i ' i N Sun kii ıw 6 n ce a b a r t ı l ı b ir ş e k ild e on a s e la m d i y e b a ğ ır a n


¡¡¡j y ıl ö n c e a y r ı l d ı ğ ı sevgilisi ğökçe'ydi. B a b a s ı n ı n o r t a ğ ı n ı n
S ' O an İ s t a n b u l' d a olması gereken k ıx . , . H e r g ö r d ü ğ ü n d e
■¡ ¡ ¡ ¡ S y J| | d e lir d iğ i k ı z . . . Tek p işm anlığı. . .
¡ 1 ı'Jıra ¡Dirin b ir nefes alıp, yanıldığım umarak kapıyı geri açtı. C li n i
Iİ(| | \ A y ine atmış, kaşlarını çatarak d u r u y o r d u aynı görüntü. "Lüt-
I M ® î||" j ıj i Tuna. " L ü t fe n s a d e c e t e k n o lo j in i n fazla geliştiğini ve
^ f l t t l l görüntünün s a d e c e b ir h o lo g ra m o ld u ğ u n u söyle. Toksa
d ^« K İ ' 0 a m stev^ s ‘x ^ Pa r f ü ,n ü n e karşı koru n m ak iç in apart-
* i) ■ waWfl üstün h a l ila n e tt ir m e m ve gaz m a s k e l e r i n e erişimlerini
S'Inijl» | ¡„¡jlamnııı gerekecek. ”
"Tatınm, hâlâ aynı T u n a ! " d e y i p k a p ı d a n i ç e r i bir adım attı
Kız. Ona engel olmak i ç i n , a y n ı a n d a k a p t y ı ö r t t ü Tuna. "Ylere-
| ¡/eğiriyorsun bakalım s e n ? " d e d i d i ş l e r i n i s ı k a r a k . K ız ise çoktan
is I J' ı İİİİİ^ İl amına k e n d i n i y e r l e ş t i r m i ş t i ' b i l e . Başını, kapıdan
¿MijSHji ¡¡iri doğru sokup " O k a d a r y o l g e l d i m , i ç e r i almayacak mısın
^SU t teni?” d iy e sordu. Kapıyı i k i s i d e s o n güçleriyle ittirdiği iç iıı,
lül-İİ*IB* saniyeler için d e yüzleri k ı p k ı r m ı z ı olmuştu. "Kapımı taciz e t m e y i
i türlüjııiKjliüJ bırakır mısın acaba ?! ”
l\ sevgili kıl “içe r i-” B i r a z daha ittirdi kapıyı, "ğ ire y im ...” ÇaMtasmm

sapındaki p a r m a k l a r ı n ı gevşetip, yere düşmesini s a ğ l a d ı v e iç e r i

daldırdığı a y a ğ ı y l a çantaya vurup içeri fırlattı. " B a k s a m b i r

¡e y ...” d e r k e n b e d e n i n i n b ü y ü k b i r k ıs m ın ı iç eri so k m u ş tu . "Şu

jty çocuğun d a v a s ı y l a i l g i l i . . . ”

Vava lafını duyunca, kapıyı ittirmeyi bıraktı Tuna. O an,


için insanüstü bir çaba harcayan kız, paldır küldür
ilin yuvarlandı. "Yi e oldu davaya?” diye sordu Tuna, kızın düş-
J IW!ln' umursamadan. "ާ§, sosyetik külkedisi..." deyip ayağıyla
rihf I |İ||totf önündeki kızı. "Sana soruyorum!"
U!l bir dur be, ” dedi ğökçe ayağa kalkmaya çalışırken, ğiy-
m gösterişli elbisesi ile bunu yapması güçtü. Ancak birkaç daki-
m debelenmenin ardından kalkabilmişti ayağa, balon nerede

455
diye sordu (Uerini silkelerken. Tuna’nm sinirlenip crnap verm^
etkini bildiği için, kendi sorusunu kendi yanıtlayıp, "33™ bulu.
rum nasılsa." dedi ve koridorda yüksele topuklu ayakkabılar,,,!«,
ilerlemeye başladı.
Önce yanlışlıkla Tuna’nın büyükannesinin odasına girse de
ikinci de salonu tutturdu ve üzerindeki elbiseye aldırmadan en
yakın kanepeye kendini bıraktı. Tuna, burası ne kadar acayip!"
dedi her zamanki coşkusuyla. "M o b ily a la r falan... Cslei bir fÜ,,
setindeymiş hissi uyandırıyor!"
Tuna, kıssm peşinden salona girerken yüzüne her zamanki
küçümseyen ifadesini yerleştirdi. "Seninle muhabbet edemeyecek
kadar fazla nefret ediyorum senden. (Davaya ne oldu?”
adım atıp, kızın karşısına d ik ild i. "Ö z e t geç.” Kız, Tuna'^
birkaç saniye dik dik baktıktan sonra bileğinden tutup ymm
çekti onu. ,,(D ur be, iki dakika... insan bir hal hatır sorar deijıl
m i? ”
Tuna, kendini zorla kızın uzağına attı kanepede, "ğdkçe’
dedi sinirle, "hobilerim arasında senden nefret etmek var. Bunu
sana defalarca söyledim. H âlâ söylüyorum. Seninle değil mutai.
bet etmek, aynı ekolojik sistem içinde bile bulunmak istemiyor«»
ben. IBunun için gerekirse boyut değiştirebilirim. O derece... 0
yüzden benimle oyun oynama. Vle söyleyeceksen söyle uegit. Tot
sa seni atomlarına ayırıp, herhangi bir ilkokuldaki fen dem
bağışlarını deney için.”
ellerini göğsünde birleştirip, sırtını geriye yasladı kız. %
İstanbul'dan sırf sana bu haberi vermek için geleyim, senin5«
söylenerek.
yaptıklarına b a k ... ” diye
"(Drama kraliçesi, yinekendini araya sokacak bir yer M»
yani... Tebrikediyorum, flma gelmek yerine arayabilirdin «iß 1
mi? ü İh ... flma pardon, I Q seviyen ile ayak numaramuy*
olduğunuunutmuşum,/Ik ıl edememişsindir sen bunu. §ı<VW j
haber vermeye kalkıp, İstanbul’u ateşe vermediğine şükrettin^
"Şok biliyorsun sen... Telefonlarımı ne zamandan htn¥
oldun da arayarak söylememi bekliyorsun?’
H Senin için radyasyon aldığıma değmez diyerek iki
L,r(I(e>m|ttwaramalarına cevap vermeyi. Ama yine de bu,
! M
;
o lm a d ığ ı bir konuda bana haber vermek için kilometreler-
Ma"1
! J gelm em açıklamaz.
t tfllukam mı yok?” diye sordu kız gözlerini kocaman açarak.
I rû/akanı --" I^f Tuna’ya doğru yaklaşıp. §bal gibi de var. TBa-
1 |jma etmesem, Crtuğrul Amca o kadar kolay vazgeçmezdi
i _ n 'u<
’He? Babam vaz mı geçti?" Şaşırmıştı Tuna. Hem de faz­
lasıyla.Ama vücudunu şaşkınlıktan daha çok, sevinç dalgası kap­
lamıştı aynı anda. ’’Vlasıl oldu?" diye sordu merak eden gözlerle.
"Hasıl vazgeçti?"
"Ben seni sırf o olay yüzünden buraya sürdüğünü duyunca
birazdelirdim. Sen gittiğinden beri babama dil döküyorum, senin
haklı olduğunu falan anlatıyorum.. - .” İBiraz daha yaklaştı onu
ilkkez ilgiyle dinleyen Tuna’ya doğru. "Crtuğrul Amca da o gey
çocukla konuşmuş zaten senden sonra, biraz yumuşamış. JBen de
hahamın beynini yıkayınca, bir gece bindeyken konu açıldı. IBen
biryandan, babam bir yandan, annen bir yandan derken vazgeçti
davadan. Hatta sıkı dur... (Daha bombası geliyor. Çocuğun avu­
katı da babam olacak! (Davada karşıya geçtiler!”
"Giddi misin sen?” dedi Tuna duyduklarına ınanamayarak.
Voğru söylüyorsun değil mi?” Ayağa kalktı heyecandan. §ök-
çe de ayağa kalktı hemen ve "Cvet, ciddiyim!” dedi gururla.
"Sayende, çocuğun geleceği kurtuldu. Azıcık da benim sayemde
tabii...” dedi kendinden emin bir şekilde.
"Kendini araya sokmasan olmaz zaten çirkin drama kraliçe­
si..." Tuna güldü sonra. "Şok mutluyum şu an. Gidden... ”
"Artık İstanbul’a dönebilirsin yani! Seni götürmeye geldim.
MÛak§am gidelim!”
Tuna’nın yüzündeki duygusal ve mutlu ifade, kızın o cümle­
siyle yerini klasik Tuna ifadesine bıraktı saniyeler içinde. "IBen
hiçbir yere dönmüyorum, ama sen istediğin yere dönmekte özgiir-
"T u n a b a k , a b im ü n i v e r s i t e y i b u r a d a o k u y o r , biliy orsu n , i
r a d a k a lm a m h i ç d e z o r d e ğ i l . C ğ e r sen g e l m e z s e n , ben Se)Ij '
y a g ö t ü r m e y e i k n a e d e n e k a d a r b u r a d a k a h r ı m . V le k a d a r i l i
o ld u ğ u m u b ilir s in , y a p a r ım y a n i. İ s t a n b u l ’ a d ö n v e yine benj
n e fr e t e t . S oru n d e ğ il. 'B e n im le g e l y e te r k i . . . H m ...

s a n a g ö re b ir y e r d e ğ il.”
| K a p s a m a a la n ı d ış ın a d o ğ ru a la y ım s e n i ... ğerçekten, P
d e k i o iğ ren ç to n m id e m i b u la n d ır ıy o r . K e d i g ib i, ensenden |§
d ı ş a r ı a t a b i l i r i m s e n i ; a n c a k l a t e k s e ld iv e n g iy m em gerekecek
d oku n u rken . O y ü z d e n b e n i u ğ r a ş t ı r m a d a , k e n d in ç ık .”

dedi ğökçe ç o c u k s u b i r i f a d e y l e .
" T a T u n a ," K en din den

yerini bu ifadeye bırakmıştı. ( D u d a k l a r ı m


t a v r ı, a§ a tjı sallanılıp
hafifçe. "Ama ben seni seviyorum... ”
" Kendime olan özsaygımın yar ısı gitti şu an. Lütfen az (y:
sev, olur mu? lUflümkünse, birkaç bin kilometre ötede.” Tmtalaa
omuzlarından tutup çevirdi ve ittimeye başladı. "Akşam uyjfa
yetiş. İstanbul’a dön ve okuldaki paralı ucubelere, Tuna sialm
hâlâ nefret ediyormuş de. Annemlere de, Tuna artık yok, kemiini
bilimsel çalışmalar için U V IC S G O ’ya bağışlamış de. tyadi., i
"ÜPeki T u n a ..." dedi kız Tuna'nın önünde pata pata ilerin­
ken. (Dış kapının önüne gelince, yere düşen çantasını aldı, "¡Bı»
sen istedin. J3en de ğökçe'ysem.. dedi kapıyı açarken, 'fit
yapıp edip seni bu dönem bitmeden İstanbul’a gitmeye ikıtu tin
ğinı. " (Dışarı bir adım atıp, ardından kapıyı sertçe çekti vesen
tüm apartmanda yankılanacak şekilde bağırdı. "Bekle vegör!’

Peki ğ ö k h a n . Tartn okul çıkışı...


Çöklıan, o gün iğinde defalarca yaptığı gibi, yine
attığı son mesaja baktı. Hafifçe mırıldandı mesajı kendi W 1 “'
Peki ğ ö k h a n ... Ylflesaj kutusundan çıkıp, telefonundaki||
baktı. O k u la gitmeye cesaret edememişti o gün,
beri kızla bulu§acağı parkta oturuyordu. Onunla
i hissetmeyeli, gözlerine yakından bakmayalı tam bir ay
ommk verdiği bir gerginlik vardı üstünde ve atamıyordu
•türlü P İ| söyleyeceği şeylerin ağırlığı da vardı tabii.
Sen cloğru olanı yapıyorsun ğökhan, ” dedi telefonunu cebine
Leıl " s a f e i H geri adım atma. Kendin iç i n d e ğ i l , onun için... ”

¡(alabalık k ü m e l e r h a lin d e , ö ğ r e n c ile r in parkın yanından geçti­


ği i ilk gördüğü a n , k a lb i b ir k e z d a h a s ık ış t ı. Oturduğu bankta
¿oöruldu. ^ D i k k a t i n i b a ş k a y e r e t o p l a y a b i l m e k i ç i n , montunun fer-
ıııuanyla o y n a m a y a b a ş l a d ı . S on ra d a y a n a m a y ıp , s ır t çantasını
bıraktığı yerden a la ra k ayağa k a lk tı. O an , görd ü lifle m e y i

parkı« g i r iş i n d e . Ç i l e r i n i , ö n ü n d e b i r l e ş t i r m i ş o n a d o ğ r u b a k ı y o r ­

du. C lin d e k i ç a n t a s ı n ı y e r e d ü ş ü r d ü k ız ı g örü n ce. P a n ik le d iğ in i

çaktırmamak i ç i n , g ü le r e k e liy le g e lm e s in i iş a r e t e tti k ı z a . H em en

eğilip çantasını a ld ı v e h a fifç e s ilk e le y ip ç a n ta n ın t e k k o lu n u o tu ­

zuna taktı.
" M e r h a b a ,” dedi kız ğ ö k h a n ’m yanına y a k la ş ın c a . "C pey

oldu, ben i g ö r m e k istemeyeli.”


H ü erve'n in la f s o k m a s ın a a ld ır m a d a n , h a fifç e teb essü m etti

ğ ö k h a n , " I f l f le r h a b a s a r ı ş ı n ” d i y e r e k .

sarışına t e r f i e t t i m . H e r g e ç e n g ü n beni
"(D em ek s a r ı ş ı n ı m d a n

& da ş a ş ı r t ı y o r s u n ğökhan. ” f l â e r v e i l k d a k i k a d a n h a y a l k ı ­
rıklığına u ğ r a m ı ş t ı v e b u n u b e l l i e t m e k t e n ç e k i n m i y o r d u . Ç ü n k ü
bir aydır o n d a n k a ç a n e r k e k a r k a d a ş t v ım , o n u o r a y a b a r ı ş m a k için
çağırdığını d ü ş ü n ü y o r d u . ( D a h a d o ğ r u s u , ö y l e temenni ediyordu.
"Öyle söyleme,” d e y i p , p a r m a ğ ı y l a b o ş b i r salıncağı işaret etti
ğökhan. "§eç o t u r , a z ı c ı k k o n u ş a l ı m . ”
" K o n u ş a lım b a k a l ı m . . . ”

Hlilerve boş salıncağa oturup, çantasını kucağına aldı. ]3aşta


onun yandaki salıncağa oturdu ğökhan da. Sonra dayanamayıp,
yerinden kalkarak kızın tam dizlerinin önünde bağdaş kurdu.
M yapıyorsun? ” diye sordu liYlerve, onun hareketlerine anlam
Mremeyip. "Bilmem, konuşurken yüzünü görmek istedim sadece
" § ö k k a n . . . (Dinliyorum. ” .

¡9 Öncelikle... Seni köpek gibi özledim şu bir ayda. Sakın


Mesajlarına ya da aramalarına cevap vermedim diye başka türlü
459
düşünme, Sadece, direnmem IftBîtttdi, Içimdskt kırgınlığı h* (UL
kontrol edsM ve bazı >> KufamdiA hiM nÎ0m n#
nana ktrgtft olduğunu anlıyorum, ( )fU#U oklusunu /L*
filnta inan Tlatu'yu nanu söylemememin tefe nedimi, ili%kifyfe£ 1
seni düşünmemdi, Temin (idarim h m ,,, Sadete hindim liüîk4$*
lirim tandım," $utıla#ıntn kulplarını sımsıkı futtu fnatv#. JL
kundu, Çjökhan tanırdı Wlervefyi, ( ) hali, ağlamadan ÖH&kt I#
dakika damaklı. CJlmek inindi o un, rOizU rinin ÜMtind*,
kalkıp, elini kızın yanağına uzattı usulca, Sana öfkeli oldu/fa,
mu kim söyledi sarışın? ilm im öfkem km difm ydi,*
"fjökhan.., Sence de aptalca bir sebepten* Clini ağztna W
tirdi kız, atjlamamak için, Kendine hâkim olunca, çekti elini t*
tamamladı cümlesini, "fâerçekten aptalca bir sebepten Ur aydır
irkence çektirmiyor musun bize? İlk defa, , , İlk defa gtttââmt
beni terk edeceğinden korktum, h ) u\ iu fince ben ayrılırdm ama ne
olursa olsun peşimden geleceğini bilirdim , , . Burnun sürtsün biraz
isterdim, rlm a bu defa,.. 73u defa sen, ,, ” f jökhan dayanamam
ayağa kalktı, kızın hafini kolları arasına aldı ve kalbinin nml
fena çarptığını m ervenin hissedecek olmasına aldırmadan götku
ne bastırdı. O an, bir aydır bastırdığı gözyaşları akmaya hmladi
kızın yanaklarından.
"Ö z ü r dilerim sarışın. i ima ben sana iyi gelmiyorum, Hak*
sana.., TBen ve aptal kıskançlığım seni ne hale getirdiyse, o \my
fin seni rahatsız ettiğini bile benimle paylaşamadın, Ve şimdi...
Karşımda defalarca olduğu gibi ağlıyorsun yine. 73en,.. Yie yap*
tim sana böyle? Sadece âşıksın diye asla tahammül edemeyeceğin
bir herife tahammül etmek,., Z o r olmuştur eminim ki *
'gökhan yapma, dedi îlflerve, başı hâlâ onun göğsünde^
ken. "B u konuşmanın sonu nereye gidiyor biliyorum, "
ffİBir gün bunu senin için yaptığımı anlayacaksın sarışın/
"Anlamayacağım,” dedi îlflerve sinirle ve kendini geri çekti,
"Anlamayacağım aptal! IBu sen değilsin! TBenim tanıdığım
han, ne olursa olsun vazgeçemezdi. İBağırırdı, küfrederdi ya (b
gider o çocuğu döverdi. Taptıkları her ne kadar beni delirtse it,
bunları yapardı. Sonra kendini bana affettirmek için deli gibi
sonra da başarırdı. TBöule... 13öyle sessizce ayrılacak
mm.
tâideğtldt! H
Sevdiği k ız ın a ğ la m a s ı y en id e n ş id d e tle n in c e , § ö k h a n d iz le r i-
l| ¡¡¿erine çö k tü p es e d e r e k . l a n t a r a f t a o la n çantasına u z a n ıp ,
¡çjndetı ü zerin de m in ik b ir k u ş fig ü rü o la n k ır m ız ı r e n k te b ir k u tu
çıkardı- " B u k u t u , ” d e d i o n a b a k m a y a n Y lilerve'ye. "B u n u . . .
gizi birlikte g ö rm ed en ö n c e s a n a a lm ış t ım . ” B i r a z d a h a ön e
uzattı kutuyu d ik k a t in i ç e k m e k için , " ğ i l z e l d e ğ il m i? " d iy e
sorunca, yere d ik tiğ i g ö z le r in i, k u t u y a çev ird i k ı z . ğ ö k h a n o a n
¡¡utuı/u ters çev ird i v e a ltın ı g ö s t e r d i. Y lered ey se ta m a m e n ç i z i k ­
l e r i / kaplıydı a lt t a r a fı. U z u n , d er in ve ç ir k in ç i z i k l e r . . . "S es-
six e. ■■” dedi h a fifç e g ü le r e k . " S e s s i z c e d e ğ il. I B u r a d a k i ç iz ik le r i
görüyor m usu n? H e r ¿ ir in i, o d a m d a s in ir k r i z i g e ç ir ip h e r y eri
dağıttıktan son ra s a k in le ş in c e a t tım . V e . . . Y ü z le r c e ç i z i k v a r
burada. O ğer se n i şim d i ö z g ü r b ı r a k ı m s a m . . . B ö y l e o la c a k s ın
girişil!. ' B e n ... IB en s a d e c e k e n d i a p ta llığ ım ın c e z a s ın ı s e n s iz lik le
¡¡deyeceğim, sen d e . . . S e n d e ö d ü lü n ü b e n s iz lik le a la c a k s ın ben i
unutunca. B e n . . . S e v e r k e n s a ç m a lıy o r u m . H e p d o ğ ru o la n ın bu
olduğunu düşün düm , l a n ı k o r u m a içg ü d ü sü g i b i . . . A m a , şu b ir
ayda anladım k i . . . Y â n i . . . ”
Gümlelerini b ir tü r lü to p a r la y a m ıy o r d u ğ ö k h a n . îile r v e de
unlayınca bunu “S o n u ç , ” d e d i a y a ğ a k a l k a r a k . O d a p eşin d en
kalktı hemen. " S o n u ç . . . ” d e d i k u tu n u n k a p a ğ ın ı a ç ıp . B o ş t a k a ­
lan elini göğsünün so lu n a g ö tü r d ü , g ö r ü n m e z d u y g u la rım s e m b o lik
olarak aldı o ra d a n v e k u tu n u n için e k o y d u . S o n r a s ım s ık ı k a p a t t ı
kapağı ve k ız a u z a t t ı. "Sonuç... H e r n e k a d a r k e n d im e s a a tle r c e
küfür edecek o lsa m d a sen y a n ım d a n a y r ıld ık t a n s o n r a . . . H e r ne
kadar seni u n u ta m a y a c a k o ls a m d a . . . S e n i n için... " B ir a z daha
«şifti kutuyu. " A l . . . ”
" P eki," d ey ip k u tu y u a ld ı t i le r v e . S i n i r l e ç a n ta s ın a a t t ı,
m kutuyu g ö m e ceğ im v e a s l a s a n a b ir d a h a b a n a dönme şansı
ütmeyeceğim ğ ö k h a n . B u n u u n u tm a . B u defa... Sen bitirdin
«i» Vebu, diğerlerinebenzemiyor.”
461
" Ö y le yap, tam am . . . ” dedi ğ ö k h a n ve çantasını aldı yerden.
K en dine iyi b a k sarışın. "Bundan sonra kimsenin sent üzmesine
« i n verme. Tam am im ?" dedi göz kırpıp. A rkasın ı dönüp par-
km çıkışma doğru ilerlem eye başladı. S a k ı n .. . Sakın arkana
bakm a... diyordu kendine. Ama birkaç büyük adımdan sonra
dayanamayıp çantasını bıraktı olduğu yere ve arkasını dönüp az
öncekinden daha büyük adımlarla gen döndü, hâlâ orada durup
gidişini seyreden sarışınına. Tam karşısında durunca, sağlam bit
tokat geçirdi k ız yüzüne, ¿ ¡ökhan yana düşen suratını gülerek
tekrar çevirdi kıza doğru. “(Santim yakamadın yine janfin,*
dedi. Diğer yanağına da geçirdi bir tane kız daha da sinirlenip.
”istediğin kadar vur bana. dedi ftökhan başı hâlâ yandayken.
K a fa sın ı kaldırdığında kızın yeniden kasılan yüzünü gördü. Kah.
verniği güzlerinde kıpırdayan gözyaşları, boğazına dolmuş gibi
hissedince kızın tekrardan kendisine doğru kalkan kolundan yaka­
layıp kendine çekti ve ttMunin sarıldı.
”13ir giin. mutluluğun içi» bana teşekkür etmek için araya­
caksın. B o t de, bu defa kıskanabileceğim en güzel şeyi kulunu-
cağım. Cn güzel kıskançlık... tUutluluğun... O gün. bana hak
vereceksin
tflerve, kollarında çırpınmaya başladığı an gevşetti kollanın
ğökhan ve ohm koşup gitmesine izin verdi. "Hoşça kal sarışı­
nım. 18u aptal, kıskanç ama âşık çocuğu u n u tm a ...' dediğin
saatlerdir tuttuğu gözyaşlanndan bir tanesi onu daha da öfkelen­
direrek yanağından aktı. “S ik tir... A ğlam ayacaktım .’ Urktm-
Nt döndü bağırarak. Kafanı sikeyim Q & khan!n Çilerini kışmış
arasına a la r a k yere çöktü. D uygularına hâkim olamayan J#
lıenfin tekisin !" dedi kendime. Yumruklarını sıkarak tekrar eytjt
k a lk tı. Ö fk e s i, o k a d a r büyüktü ki k en d in e ... Sinirini pkum**
için arkasın ı dönüp, a z önce fflerve'n in oturduğu baş
bir tekm e savurdu. A m a işler onun için yine itrs
savurduğu salın cak bir k ız ın kafasın a çarptı vt ktm
“O k a . . . O neydi lan ? " dedi gözlerimi
düştüğü yerden k alkm ayın ca şaşkınlığı

462
ktzttı ycinmcı koştu, "İyi misin?” diye sordu bayrıda durup|
^ evop vermeyince hemen dizlerinin üzerine çöküp kızı omuz-
tutarak hafifçe sarstı. "Kızım bak katil olmak için fazla
¡¡acısı çekiyorum şu an, cidden... flç gözleriniİM dedi panikle,
ü kafamı k e n d i n e y a k l a ş t ı r d ı k a n ı y o r mu d i y e bakmak için,
(yu o sırada, k ı s a s a ç l ı , t e m i z y ü z l ü g e n ç k ı z a ç t ı gözlerini ve

m
m s a n t im ö n ü n d e d u r a n y ü z ü n b u r n u n u ı s ı r d ı .

ğ ¡¡¡¡h a n , k ız ı b ır a k tı ve a c ıy la g e r iy e attı k e n d in i bu rn u n u

, tutarak . " K ı z ı m p s i k o p a t m ı s ı n ? ! ”

"i\ z ö n c e s ö y l e d i k l e r i n l e b i r k ı z ı a ğ l a t t ı n . Ş i m d i d e b a ş k a b i r

¡¡0 y a r a la d ı n . A s ı l s e n p s i k o p a t m ı s ı n ? K o k s a ü l k e m i z d e f a z l a -
„¡,1a a l ı ş a g e l m i ş k a d ı n l a r ı n d e r d i k l a s i k b i r a l f a e r k e ğ i m i s i n ? ”

" filfa m ı y ım b e t a m ı y ı m b ilm e m a m a . . . ” d e d i ğ ö k h a n s in ir le ,

¿¡¡eriyle y e r d e n d e s t e k a l ı p ayağa k a lk tı. "Şu a n s e n in le u ğ r a ş ­

ınak , ö lm e d e n ö n c e y a p m a m g e r e k e n i k i m i l y a r ş e y i ç i n d e e n s o n d a .

İyiysen, s o r u n y o k . ” A r k a s ı n ı d ö n ü p a z ö n c e ç a n ta s ın ı b ır a k tığ ı

yere d oğ ru y ü r ü m e y e b a ş l a d ı . Ç a n ta s ın a u la ş tığ ın d a , on u a lm a k

için e ğ ilin c e b i r d e n s ı r t ı n a z ı p l a d ı k ı z . " K ız ım n e y a p ıy o r s u n ? !

in s ır tım d a n , a ş a ğ ı a t a r ı m h a !” d iy e b a ğ ır d ı ğ ö k h a n y in e .

"B e n i g i d e c e ğ i m yere kadar ta şm a k z o r u n d a s ın . C m la k ç ım

bir evde ş u a n b e n i b e k l i y o r v e a z ö n c e k a f a m a f a l s o l u b i r s a l ı n c a k

yedim. Y t i r ü y e m i y o r u m . ”

" Y tir ü y e m iy o r s u n a m a koşu p k o ş u p s ır tım a a t la y a b iliy o r s u n ”

ilerken, k ı z ı s a r s a c a k ş e k i l d e v ü c u d u n u d ö n d ü r m e y e b a ş l a d ı g ö k -

lırnı, " in s ı r t ı m d a n . ” İ B i r a z daha sa rstı k e n d in i. " K ız ım in . ”

Kendi e t r a fın d a iy id e n iy iy e dön ü yordu . A m a k ız ıs r a r la ken e

gibi yapışıyordu s ır tın a . O n u s ı r t ı n d a n in d i r e b i l m e k iç in b i r süre


savaş verdi, am a ne y aparsa y a p s ın fa y d a etmedi. "Seni şimdi
gidip, aşağıdaki boklu dereye yuvarlayacağım! B e k le sen, ” deyip,
çantasını aldı sinirle ve sırtında kızla parkın dışına doğru hızla
yü rüm eye başladı. Yürürken hissedilmiyordu bile sırtındaki k ız

aslın da. JBir hayli zayıf biriydi. . . A m a ğökhan o kadar s in ir liy ­

di k i, o n gram olsa, on ton gelirdi o an ona. O y l e h is s e d iy o r d u .

B ir gü re y ü r ü d ü ö y l e . K ız n e d e r s e d e s in , o n u d in le m e y ip s a d e c e
w
evine gidecekti, evlerinin önüne gelince mecburen inerdi «asılsa
öyle düşünüyordu. Cve yaklaştığını belli eden son köşeden dedö­
nünce ğökhan, "VIereden biliyorsun gideceğim yeri,” diye sordu
kız şaşırarak. ÜBoş bulunup durdu ve kaşlarını çatarak "}{a?ri
diye sordu ğökhan, "Yle nerden bilmesi?”
"Cmlakçının bana göstereceği ev... Şu yolun sonundaki.’’
"'Yolun... Sonundaki?"
"Ylflavi apartmanın çatı katına talibim de...”
"IfJ/lavi apartman mı?”
■ "'Evet. VIiye şaşırdın bu kadar?” diye sorarken kus, §öfekan
boş bir anına getirip, silkeledi kendini ve kızı yere düşürdü. "Yok
canım. Yle şaşırması... fliti üstü üst hatim,'’ dedi. "Ve şimdi
sırf sen taşınma diye apartmanı ateşe vermeye gidiyorum. İ i
günler... ”
Barış ve Ali’nin üst üste bana kalplerini açmalarının ve ka­
fanın ıçindekilerini bir tayfun gibi darmaduman etmelerinin
ard ın d an bir ay geçti. Ali ile çocukların yanında konuşmamızın
d ışın d a neredeyse hiç konuşmadık. Bizimkiler evden ayrılırken
onlarla çıkıyor, onlarla eve geri giriyordum. Ali de onların ya­
nında çaktırmıyordu ama bir anlığına bile gitseler yanımızdan,
hemen gözlerimin takılmayacağı yerlere kaçıyordu, söz verdiği
g ib i Barış... O zaten kayıptı. Sağlık raporu almış torpille, gel­
miyordu okula. Sözde üniversite sınavı için ama... Aması vardı
işte. Bir benim bir onun bildiği... O bir ay, ikisi de beni kafam­
daki kaosun ortasında yapayalnız bırakmışlardı yani.
Her gece, dokuz demeden yatağa yatmak, avizeye içimi dök­
mek, ne hissettiğimi çözmeye çalışırken delirme aşamasına gel­
mek ve soluğu her ne kadar beni görünce delirse de Tuna’mn
yanında almak son bir ayımın gece ritüeli gibi bir hale gelmişti.
öyle gecelerin birinde, Tuna, sürekli ondan benim yerime
duygularımı çözmesini istemem üzerine dayanamayıp olaya
müdahale etmiş, bir not defteri tutuşturmuştu elime. Ödevim,
basitti. Defteri ortadan ikiye ayıracaktım. Yınsı Ali, yansı Barış
için.,. Sonra hangisi aklıma gelirse onun bölümüne çarpı ata­
caktım. Eğer güzel bir şekilde aklıma geldiyse kırmızı, aklıma
gelince beni sinirlendirdilerse siyahla ya da o ikisinden birini
başka bir kızla düşünüp kıskanıyorsam ise maviyle... Bir hafta
filan yaptım bu dediğini. Sonra ödev kontrolü bahanesiyle ak­
samsoluğu yine yanında aldım kızıl akıl hocamın. ,
îbnalann ziline bastığımda, kapının açılmasını beklemeden
d in id e k i n o t d e fte rim i y ü z ü m e siper e ttim , y ü z ü m ü görmezse
dalıu || s in irle n ir diye d ü ş ü n d ü m . K apı, be kle d iğim gibi hemen
•ıhıldı, " İ lil b a k a lım b e n k im im l\ n u !” d e d im not defterinin
Ali Rıza Bınboğa,’
a ltın d a n p ijk iıı p işk in . "C e v a p v e riy o ru m ,
dedi alaycı b ir ses tonuyla, “Geç içeri gen zekâlı, deyip yüzü­
m e tu t t u ğ u m not d e fte rin i y ü z ü m d e n çekti. “Sadece burnun
kap anıyo r ay rıcı. S in ir b o z u c u y ü z ü n ü tam a m en gizlemek e-
teı seıı b e to n falan d ö k tü r m e n gerekiyor,"
"A.ıa, öyle mi?" diye sordum çocuksu bir ifadeyle. Ayağım,
daki terlikleri çıkarıp, içeri geçtim hemen. “Ben hep yiyorum
bu haltı. Küçükken saklambaç falan oynarken hep popomaçıku
kalırdı mesela. Halbuki ben Harry Potter’ın pelerinini giymk.
çesine, kimsenin beni görmediğine inanarak saklanırdım. Sonrı
sobe!.."
“Seııi hayat doğarken sobelemiş." Burnunu hafifçe yukan
kaldırdı kibirle. Koordinatları bekleyen bir pilot edasıyla nercw
geçeceğimi söylemesini beklerken “Balkon,” dedi sinirle. Elim,
le asker selamı verip, uygun adım balkona ilerledim.
Balkona ulaşınca, birkaç numara büyük balkon terliğini
ğıma geçirip ayaklarını yere sürterek küçük masanın yanındık
sandalyelerden birine çöktüm. Tuna da hemen peşimden ed-
rnişti. Her zaman yaptığı gibi sandalyesini benden uzak birkö­
şeye çekip, bacak bacak üstüne attı. “Yeni mi başladın buna?'
dedim elindeki kitabı işaret edip. “Ne kadar çok kitap otura­
sım. Çok imreniyorum sana kızıl kitap kurdu.”
“Keşke sen de biraz okusaydın, belki beynine giden yolkr-
daki tıkanıklığa iyi gelebilirdi.” Elindeki kitabın ayracını kaldı­
ğı sayfaya yerleştirerek kitabı masaya bıraktı ve geriye yaslandı
“Bu haftaki ödevini yapmış gibi görünüyorsun. Göster bala­
lım .” Elini not defterini vermem için bana doğru uzattı. No
defterini hemen avucuna bıraktım. “Bakalım bakalım... g
ve defteri incelemeye başladı sınav kâğıtlarını okuyan bir öğ­
retmen edasıyla. Bir süre iki tarafa da attığım çarpılan bata
kaşları çatık bir şekilde. Sabırsızlanarak “S o nu ç ne sence? ^

46i)
bir türlü bir şey söylem eyince. B e n im so ru m a sinirle-
^ (terin kapağını sertçe kapattı ve masaya fırlattı. “S o n u ç ne
S; jSh3 p „ ... epriiri tam bir u m u tsu z vaka o lm a n ! B u ne b iç im b ir
J jki ^ SÖHUv
• 10 be? İkîsine de aynı sayıda aynı renkte çarpı atm ışsın. B en
% dürüst ol kendine demedim m i?”
X,, ‘Ama kızıl - Çok zor benim için,” dedim başımı öne eğe-
«yani aklıma geldiklerinde neden geldiklerini kestirmek...
Mesela aklıma Ali gelince üzülüyorum . Ama bu hem arkadaş-
^ ' m ız için olabilir hem de... Yani bilmiyorum. Anlamıyorum.
çözemiyorum. Ne yaparsam yapayım olmuyor. İçimde bir fir-
1)1 flnJflinkoptuğu kesin ama... Ama o fırtınayı kim in kopardığı
fS meçhul.”
“Fırtınayı kim kopardı bilmiyorum ama senin kafanı bir gün
benkoparacağım çirkin şey.”
“Ya Tana...” dedim artık alıştığım iğnelemelerini takmaya-
Jj0i| || “Gerçekten ben çok mutsuzum. ”
Ben böyle deyince dayanamayıp biraz yaklaştırdı sandal­
yesini bana doğru. “Aptalların doğasında m utlu olmak vardır.
Üt Kendinegel aptal kız!” dedi. Kafamı kaldırıp, “Hayatımda duy-
III duğumen vasat teselliyi verdiğin için tebrikler,” dedim. O m uz
:n$' silkip “Çok bile sana. Bir aydır gelip Edward ile Jacob arasında
ŞP- kalmış ortaokul çocuğu gibi taraf seçmeye çalışıyorsun ve bu
m sürecebeni dahil ediyorsun. Hayır anlamadığım, sen birini seç-
||§ tikten sonra diğerini bana m ı yapacaksın? Neden bu işkenceyi
bençekiyorum? ”
“Birini seçmeye çalışmıyorum!” diye bağırdım panikle. El-
kaUı- lerimi, hafta sonu mangal meraklısı çılgın bir babanın, manga­
la® 1ınbaşında etleri kızartmak için yel yaptığı gibi hızla sallamaya
W başladım. “Ben sadece içimdeki şeyleri dışarı çıkarıp, o ikisine
Not kesin bir şeyler söyleyip, böylece o ikisinin de hayatımda...”
(0 Yutkundum. “O kitabın konusu neydi ya? Güzel mi? Güzelse
rof tanokuyayım,” dedim. Evet, eğer dünyanın en saçma konu de­
li Eştirme çabası ödülü diye bir şey olsaydı, kesinlikle şimdi bıri-
■ ¡«i çıkıp o ödülü ellerime bırakmış olurdu. ‘Yaprak gerçekten,”
dedi TUna gözlerini kısıp. Ellerini tekrar göğsünde birleştirdi vc
geriye yaslandı. “Şu yaşıma kadar tek bir kez dahi küfür etme
dim. Ama eğer bir gün edersem, kesinlikle ilk sana edeceğimI
“Söz, o gün ben de sana eşlik edeceğim kendime küfrederek.
\feter ki bana son bir kez yardım et... Beni kendi halime bira,
kırsan ben gidip aşkı Google’da arayacağım sadece. Cidden...”
“Eminim onu bile yapmışsındır,” dedi gözlerini devirip. Ce­
vap vermeyince kaşlarını çatarak tekrar bana döndü. “Yaptın mı
yoksa gerçekten?”
“Yani birkaç kez...”
“Eros... Aşk tanrısı... Bu kızı neresinden vurdun sen?”dedi
alay ederek. “Beni dinle. Bu da son iyiliğim sana... Ne yapar­
sam yapayım, ne dersem diyeyim bir halt anlamıyorsun çünkü.*
Sandalyesiyle iyice yaklaştı yanıma. “Kapat gözlerini.”
“Düşünsene,” dedim gözlerimi kapatırken. “Öpermişsin
birden.”
“Öyle bir şey yaparsam emin ol, dudaklarımı ipe takar, kışlık
biberlerle birlikte kuruturum.”
“Komikti,” dedim kıkırdayarak. Böyle lafları artık canımı
sıkmıyor, aksine komik geliyordu. “Şimdi, beynini tam am en
boşalt... Gerçi dolu olduğunu sanmıyorum da...”
Gözlerimden tekini açıp, “Aşk olsun kızılın en kırıcı tonu,”
dedim ve tekrar kapadım. Beni takmayarak devam etti. “Sınıftan
birini seç. Birazdan onun bedenine gireceksin...”
“Pardon?” dedim yine gözümü açıp. Parmağını neredeyse
gözüme sokuyordu “Kes sesini!” diye gürlemeden önce. Gen­
sin geri, kapadım gözlerimi “Tamam be aman!” diyerek. Sakin­
leşince, devam etti yine aynı ses tonuyla. “B ir in i seç. Herkesi
en iyi gözlemleyeceğini düşündüğün... En arka sırada oturan
sessiz bir kız var ya, o olabilir mesela.” , <; •H
“Meliha...” ı
“Tamam. Osun sen... Şimdi onun bedenine girdiğini haya*
et ve sınıfın en arkasına geç. Ali sadece arada bir gün ayd ın dedi­
ğin bir sınıf arkadaşın... Tamam mı? Şimdi Ali’ye onun gözün-

468
a n ı
j en bak. O senin o n ik i y ıld ır t a n ıd ığ ın A li d e ğ il... K ita b ınd an
« I İrfanı kaldırdığın an sana b ak ıp g ü lü m s e d iğ in i fark ediyorsun.
Sonra çık sınıftan. Ü s t kata, kızlar tuv ale tin e ... M e rd ive nle rin
basında bir ç o c uk g ö rd ü n . O , sana hayatta daha önce h iç yaşa­
madığın şeyleri yaşatan, s ın k o ğla n değil. O sadece, üst dev­
relerden b ir çocuk. Y a n la rın d a n geçerken g özle rin iz takılıyor
birbirinize...”
Tuna’n ın an lattık larını te k te k c a n la n d ırd ım kafam da. Yap­
mak istediğini b e lki de ilk kez b u kadar net a n lıy o rd u m . Hisle-
rimin üstlerine ö r tt ü ğ ü m to praklardan başkası olarak k u rtu lm a ­
mı sağlayıp, en s a f d u y g u la r ım ı çık arm a k istiyordu. A nlattıkları
ma-% P3! V zihnimde ve k a lb im d e harekete geçtiğinde, işler dayanılm az hal
îrimi t e p S alınca derin b ir nefes alıp a ç tım g ö zle rim i. “K im ? ” diye sordu
K İ heyecanla. “K im i d ü ş ü n ü r k e n nefes alam ayacağını d ü ş ü n d ü n ? ”
“Kimseyi” diye b ir yalan u y d u r d u m h e m e n . “K im se.” Aya­
noU ud^ ğa kalktım. A z ön ce h is se ttik le rim in ağırlığıyla p anikle m iştim .
“Gitsem iyi olacak, iyi geceler!” d e d im b a lk o n u n kapısının ko­
***• h^ % h lunu kavrarken. “D a h a ne kadar kaçacaksın?” sorusu ise, kapı­
nın kolunu bırak tıran d o ğ ru s oru y du . “D a h a ne kadar?”
# S K Î
sanmıyorumİ Tuna’ya d ö n ü k d e ğilk e n , k e n d im i birkaç saniye içinde to ­

olsun kmİBjj, parlamaya çalıştım . Y aland an b ir g ü lü m s e m e yerleştirdim m u h ­


temelen bem beyaz ke silm iş suratım a ve o n a d o ğru d ö n d ü m .
ı takmayaraltdcvjBa' “Neden k a çıy o rm u ş u m ? ” d iye s o rd u m , çaktırmayarak.
îninegirecekanj
“Kanadan çık tı e n u ç a m a y a n m ,” diye tekrar etti son birkaç
zum u açıp, aydır sık sık d e d iğ i g ib i. “A m a b u defa k anatlan çıkan sen değil­
nd!” diye g iiıM ıi sin, kalbin. U ç t u , uçacak sevgili patates kafa. U ç m a d a n kabul
ramam be amınffa etsen iyi olur, yoksa ç o k geç o lab ilir.”

ses tonuyla. *Bina£ Tuna’ya cevap ve rm e d e n , koşarak ç ık tım balk o nd an ve aynı


hızla eve g ittim . K e n d im i o d a m a kilide y ip , yatağa atladım ve
indûğün... En*b-
sanırım b ir aydır ara ara y a p tığ ım g ib i hıçkıra hıçkıra ağladım .
mesela." | Ben, hislerim e h azır d e ğ ild im ç ü n k ü . O . . . O his b a n a... Fazla
büyüktü.
adi onun
4^ I
Yağmurlu bir hafta soku sabahı, 6 pek sevdiği parkta oturmak
için çıktı evden fili. Yaşadığı şehre pek yağmur yağmazdı. ¡|||
sön birkaç haftadır, sanki o yağmurlu geceyi hatırlatmak ister
gibi, normalden daha fazla yağıyordu. Her yağmur yağışınjg yir ^
'"Ben zaten fazlasıyla hatırlıyorum” diyordu içinden. Oyleyjj y^
de. fim a yine de, o geceyi tekrar tekrar yaşamak için ker yağmur M ¡¡e
yağdığında bu fırsatı değerlendirip yine o banka giderdi. Onct I ^ Yol
köşedeki büfeye uğrayıp bir paket sigara aldıktan sonra tabii... J îjlÜ? "1
"JParliament, ” dedi büfedeki adama, fidam sigara paketini
uzatınca, ö da aynı anda parayı uzattı. P a r a m « üstüm 'i beklem«.
den, paketi açıp bir dal sigara yerleştirdi dudaklarına ue cebini
çıkardığı çakmağıyla tutuşturdu. Paketi cebine attı ve mutunun
kapüşonum kafasına geçirdi. Yağmurdan etkilenmemesi içi«^.
nüz bir nefes çektiği sigarasına avuçlarım siper edip para üstünü
almadan arkasını döndü, adam para ü s t ü n ü uzattığı an. "Kalsın
Haşan f i b i ” dedi sigarası dudaklarının arasındayken. "İyi¡ün­
ler.”
Kafasını kaldırıp, bir adım atmıştı fei şemsiyeli bir I
bir adım önünde. "Pardon,” dedi geriye çekilip. O anda şemsi­
yesini hafifçe yukarıya kaldırdı kız. İBade’ydi. "Setti gidectjjtıı
yere kadar bırakayım m ı? ” dedi şemsiyesini hafifçe sallayarâ
"geçiyordum d a ... Şemsiyesiz bir buz prens gördüm. İriinesi*
d e d i m . ''‘l’&M Bfc .
"Teşekkür ederim, ama yağmurla aranı fazlasıyla iyi" ili)1 | ^lradakin
cevap verdi fili, "ğörüşürüz.” J ^'»dan
13u defa yan tarafa bir adım attı ve ilerlemeye ^ i ^rnk. ",
da ptŞ‘Mden yürüdü. "Gidden tüm iyi niyetimle söyledim onları.
Yağmur çok şiddetli, hasta olursun, ” dedi adımlarını hızlandırıp.
qam f ih ’mn yanma gelince, "Gidden” diye yineledi. "Teşekkür
eileriın, ama iyiyim ben, ” diye yanıt verdi A l i yine, kendinden
adan vermeyen bir tavırla. " O zaman yanında yürüyeyim yolun
sonuna kadar, olur m u?” '>
"İstediğin yerde yürümekte özgürsün tabii,’’ dedi A li sigarası­
PhL
nı dikkatli bir şekilde ağzına götürürken. Am a o, çoktan yağmur
yüzünden sönmüştü bile. '"Bak! ” diye bağırdı kız. "ğördün mü?
Şemsiyemin altına girseydin böyle bir şey olmazdı. ”
"'Bade..." dedi A l i gözlerini kısıp. K ız , omuz silkip önüne

B ir süre yan yana konuşmadan yürüdüler. Bade, günlerdir


fili'ye söylemek istediği şeyi söylemek için fırsat kolluyordu aslın­
da, f il i ise İBade’yi bir an önce atlatıp yalnız kalmayı bekliyordu
sadece. Tolun sonuna geldiklerinde, A l i veda etmek İçin hazırla­
nırken, "¡Ben artık senden hoşlanmıyorum,” deyiverdi. A li'n in
yüzü şaşırdığı için hafifçe kasıldı ama toparladı hemen. '"Peki,’’
dedi ne olduğunu anlayamayan bir ifadeyle. "Senin adına sevin­
dim. "
"Şu ana kadar başına açtığım dertlerden dolayı beni affet.
Bidden... Ö yle olsun istememiştim. Sadece, senin benden hoşlan­
dığını sandığımdan__ Yani, senin gibi birinin benden hoşlanıyor
olma fikri, iyi gelmişti sanın»«. S o n ra ..." Utandı kız. B aşını
yere eğdi. "O yle işte. A r t ık başına bela olmayacağım. İPHerak
etme.’’ Sonra gülerek kaldırdı başını yerden. "H e m ... Sana bir
sır vereceğim. S a n ırım ... (Başkasına âşık oldum.”
§ "Cfendim?” dedi A l i gülerek. "Y u n a !” diye yanıt verdi İBade,
heyecanla. "Son bir a y d ır... Tanrım, deli gibi onu düşünürken
buluyorum kendimi. Gidden umutsuz vakayım. O nce kimseye
yüz vermeyen buz prens, sonra herkesten nefret eden bir gey...
Sında kim var bilmiyorum. I§im çok zor, ama bu defa önümde
in azından zo r bir rakip yok. O yüzden," dedi elini yumruk
yaparak, "sonuna kadar savaşacağım."
f ili, "ğeçenlerde Yaprak ağzından kaçırdı. S a n ır ım , Tuna
gey değil. Maden böyle bir yalan söylüyor b ilm iy o ru m am a, bile­
rek öyle söylüyormuş herkese," dediği a n , İBade m ahalleyi ayağa
kaldıracak bir çığlık attı. "Vle?! Giddi misin?!” dedi sevinçle.
"Kulaklarım. ■ deyip elini kulağına götürdü A li. "Yleyse,
s a n a iyi şanslar. Vle olursa olsun, işin çok zor.” elini yumruk
yapıp, İBade’ye » a n t t ı. "Clinden geleni yap” dedi. TBade de gü­
lümsedi ve flli'n in yumruğuna minik bir y u m r u k la k a rşılık verdi.
"Sen de... Sen de elinden geleni yap buz prens. ”
A rkasını dönüp yürümeye başladı kız içi içine sığmazken. İki
adımda bir arkasına dönüp bakıyordu. "§ey değilmiş,” dedi güle­
rek kendi kendine. A rkaya baktı sonra tekrardan. Önüne döner­
ken boştaki elini ağzına götürüp, kıkırdadı. "Kesmen gey değil.'
İBade, dikkatsizce yürürken, yağan yağmurun kayganlaştırdı-
ğı kaldırımda ayağı kaydı ve yere yapıştı. (Dizlerinin üzerinde
çamurlu kaldırıma yapışmasının verdiği utanç ve acıyla buruştur­
du yüzünü. Sonra, rüzgârın gitgide aşağı uçurduğu şemsiyesi­
ne baktı. ^Dizlerini açıp, poposunun üzerinde kaymaya başladı
şemsiyesine doğru. "Vle yapıyorsun sen?” dedi A li yanma ge­
lip gülerek. "(Dur yardım edeyim ...” derken, parmağıyla hâlâ
umutsuzca uçan şemsiyesini işaret ediyordu kız. O sırada, /İli,
İBade’ nin kanayan dizini fark etti. Külotlu çorabının diz kısım
paramparça olmuştu. "Kötü düşmüşsün, ” deyip, kalkmasına yar­
dım etti. A m a İBade, kalkar kalkmaz tekrar düştü yere. "(Di­
zim çok acıyor” dedi ağlamaklı bir sesle. "Tapacak bir şey yok o
zam an... | A l i üzerindeki montu çıkarıp İBade’nin başına örttü
ve onu kucağına aldı. K ız tam, "§erek yoktu,” demeye hazırla­
nıyordu ki, susturdu onu.
"Senin evine kadar götürmeye kalksam, bu yağmurda hemsen
iliklerine kadar ıslanır hasta olursun, hem de yaran mikrop kapar.
Tapacak bir şey yok, bize götüreceğim. Yaranı temizler, saram.
Sonra taksi çağırırım, gidersin eve. Tamam m ı?”
ğenç kız, yol boyu, utanç ve minnetle gömdü başını Ali «i 1
omzuna. Aylarca hayalim kurduğu bir sahneydi bu, ama jerç«-

472
¿uttfr oıuı şey hissetmiyordu. 33« da hayatın ona ayna-
i . ğMuııcIıı oııa göre, "ililiyor musun, senin lakabının btu
dıiil, gamzeli kahraman olması lazım cidden. Arkadaşların
Jl| Tam bir süper kahramansın" dedi A li'n in kollarında
■ -je ağırlaştığını hissettiği ani A li gülümseyip, "Sorma... ”
•jyj ajaycı bir tavırla. "Gidden. . . S enin yaptıklarını yapan çeti­
n le r kalmadı. ”
"jggıı centilmen değilim. Sadece bazı konularda hassas biri
olarak yetiştirdi annem beni o kadar. ”
"Mütevazı olm a... ”
"Ben ilei-üç yaşlarındayken..." dedi apartmanın kapısına
ııltışttklanııda. Şanslarına açıktı kapı, kolayca içeri girdiler.
Merdivenin ilk basamağından çıkarken, devam etti anlatmaya,
’ftblm ölmüş. Sanırım o da beş yaşında falandı öldüğünde. 73en
pek hatırlamıyorum. (Doğduğundan beri hastaymış, beş yıl daya­
nabilmiş... Annem çok üstüne düşermiş o yüzden. W.iş diyorum,
teıı hatırlamıyorum çünkü. Annemin anlattığı kadar işte... ”
Kucağındaki kızı hafifçe yukarı kaldırdı düşürmemek için. A ğır
iııiyım?” diye sordu kız. jBaşını salladı A li usulca, merdivenleri
tırmanırken, "ileyse," diyerek devam etti sonra. "O zamanlar
aklım pek sarmasa da bir şeye, annemin dediğine göre ablamla
fok ilgilenirmişim, gidip sürekli kontrol eder, öper, suyunu falan
götürürmüşüm... Çünkü annem, ablam için 'O n u n ilgiye ve sev­
giye ihtiyacı var’ dermiş hep. O yüzden... Sonra ablam ölünce,
annem daha da hassaslaştı kız çocuklarına karşı. Vlerde bir kız
çocuğu görse, gözleri falan dolar... Kıyamaz hiç. 73eni de öyle
yetiştirdi. Ylerede yardıma ihtiyacı olan küçük bir kız çocuğu
görsen, mutlaka yardım elini uzat... IBöyle derdi. Hatta hâlâ sık
sıköğütlediği bir şey var bana. Vle olursa olsun oğlum, kırgın bir
kıza, ağlayan bir kıza ve hasta bir kıza yardım et.’ O yüzden,
belki diğerlerinden biraz daha hassas olabilirim bazı konularda
oma...” Kapının önüne gelmişlerdi, o anlatırken. 73ade’yi usulca
yere bıraktı. 'Aslında öyle abartılacak bir şey değil, sadece birkaç
hrumda fazla duyarlıyım. Ta da çevredekiler fazla duyarsız... |

473
- A n ah tarın ı çıkarıp, kapıyı açtı hızlıca ve tekrar koluna girdi
k ıa tn . " Ustiine basabiliyor musun?”

***
İçeri girdiklerinde, hemen dolaptan temiz bir havlu verdi kıza.
Ü ş ü tm e m e s i için üzerine de bir hırka örttü. Sonra, dizindeki ya-
rayı temizlemeye başladı kız onu hayranlıkla izlerken. "Katii ya-
Talanmışsın, ( D ü z yolda düşmeyi nasıl becerdin inan anlamadım."
"Vle bileyim...” dedi Bade dudaklarını toplayıp. ”^ütüver­
dim işte.
A li yarayı tamamen temizledikten sonra canınt yakınmaya
özen göstererek sargı beziyle sardı ve küçük bir b a n t yapıştırdı
açılmaması için. ’’B itti” dedi s o n ra.
"Teşekkür ederim A li. ”
"Kim olsa yapardım.’’
"Her zamanki buz prens... Ayrıcalıklı olmadığımı biliyorum
merak etme,” dedi Bade gülerek. A li de güldü. "Bu arada, Tip.
rak’la nasıl gidiyor?”
"ğitmiyor,” diye cevap verdi A li iç çekerek. Bade, Ali'nin
yüzündeki hüznü görünce, bir kez daha h issetti / J l i ’mtt Yaprak'a
karşı olan güçlü aşkını. " S e v e r k e n a b a r ta n la r d a n s ın değil mi?’
diye sordu çocuksu bir tebessümle.
"Yıldız kayarken, tek dilek hakkım ı o n u n da penceresinden
görünsün diye harcıyorum her defasında. S a n ı r ı m . . . £vet."
"T anrım ... VIasıl güzel bir a ş k t ır b u , ” diye mırıldandı kendi
kendine. Sonra yanlış bir şey sö y le m iş gibi, dudaklarım ısırdı.
"içimden söyleyecektim," dedi gülerek. "Gidden... Toprak a olan
aşkım azıcık hisseden birisi, sana âşık olmaya u ta n ır .” Geuapoe-
remedi A li. Sadece b a ş ın ı hafifçe önüne eğdi ve gülümsedi. "Ama
bir şeyi cidden nıerak ediyorum. Ş im d id e n b u k a d ar uzun yıllar
sevdin... ileride bir gün sıkılmayacak mısın? Ya da azalmayacak
mı a ş k ı n ? ”
"A ş ık olmak sakız çiğnemeye benziyor aslında. Ö nünde sınır­
s ız sayıda sakız var ve istediğin kadar alıp çiğneyebilirsin. C1"
İ li! ¡,jr fmıe, lisede bir tane, Üniversitede bir... O rta yaşta...
y^hkta... Ortalama bir insan ömründe, bu evrelerde defalarca
jj olm/oi' binlerine. Sonra o sakızdan sıkılıp ya atıyorlar, ya
■ yuyorlar. Tutarlarsa aşk, sevgiye dönüşüyor. Ta ki vücuttan
filo«| kadar... Atarlarsa ise ayrılmış oluyorlar. 1Sen, çocukken
0 jje3 attım ağzıma bir sakız. Sonra her evrede, bir diğerini
ctkıinıutdan ayıtı sakızdan sokuşturdum ağzıma. IBütün hakla­
nını Yaprak ta kullandım ve y in e gelecekteki haklarımı da onun
i«« lıarcoyacaifHM. TBir süre sonra çiğneyemeyeceğim büyüklüğe
ert$i>ıce y u ta c a ğ ım o k o c a m a n sakızı. Tam ş u r a m a d e d i eliyle
çğijsiiııim solunu işaret edip, "şurama yapışacak. Ve oradan... ”
Sliyle, pencereden görünen gökyüzünü gösterdi. '"Buhar olup,
mor bir b u lu t olarak göğe ulaşacak. Ve Yaprak ilerde kiminle
ulursa olsun, o bulut onun üzerinde durup hep koruyacak onu."
fili onu şaşkınlıkla dinleyen kıza gülümsedi. " Iani... Ben öyle
istiyorum. ”
■ "Gidden... Hayatımda bu kadar güzel seven bir erkeğe rastla­
madım ve rastlayacağımı da düşünmüyorum. T a n r ım , Yaprak kör
ıııfi? W « s il görmez böyle b ir in i? ”
"Söyleme öyle. Kolay değil onun için de... ”
A li’nin gülümsemesi halt desenini izlerken sabit kaldı. Aklına
düşmüştü yine Yaprak çünkü. Bade de kendi kendine gülümseyen
Ali’yi iz liy o r d u , içinden, ona bir şeyler hissettiği zaman tek ha­
yalini kurduğu şey geçti o an.
Tek hayali, A l i ’yi o güzel gamzelerinden öpmekti. O a n o n a
bir şey hissetmese de, kalbine hayran olduğu adamı, arkadaşça da
olsa öpmek istedi tam da oradan. Kızacağını bilse de, o an ken­
dine engel olmadı. ^Dizlerinin a c ım a s ın a aldırmadan, sürünerek
yanma kadar gitti ve o daha ne olduğunu anlamadan gamzesine
bir öpücük kondurdu.
n li, sadece yutkunabildi. Beklemiyordu bunu. K ız, dudak­
larını yanağından çekerken bir şeyler söyleyip kızmak istedi B a ­
de ye. Ama yapamadı. Çünkü tam o an dış kapının çarpılma sesi
duyulmuştu.

475
Yağmur damlaların m pencereme çarpma sesleriyle uyandın o
gece. Yalnızca birkaç saat önce dalmıştım uykuya. Som zamanlar­
da fazlasıyla huy edinmiştim erkenden yatıp gece yansı kalkma.
y ı... Annemler uyumuşlardı. O n la rı uyandırmamak için, SKs^
adımlarla balkona çıktım yağmuru hissedebilmek içi«. Balkondaki
terliklerin ıslak olmasına aldırmadan geçirdim ayaklanma ve bal­
konun en ucuna kadar ilerledim. Yağmur damlalarının yüzüm
çarpışını hissetmek istemiştim sadece.
Kollarım ı balkon demirine yaslayıp, çenemi koluma dayadım.
Yağmur, o gece demekti. O akşam Tuna’mu söylediklerini dü­
şünmekten yanan beynim, bir de yağmur yüzünden yangın yerim
dönmüştü gece gece. Kafam ı dağıtmak için, köşedeki saksıya laf
attım "V l'aber k ız, z il l i” diyerek. "JBir ara seninle fotosentez
parti yapalım. Sen karbondioksiti ayarla ben suyu... Mallan
hazırlayınca g izli g iz li buluşuruz. ” ğözlerim i kırpıştırdımöylece
duran saksıya bakarken. "^Delirmiyorum... ©elmmt/oım..'
derken, yağmur şiddetlenip iyice ıslatmaya başladı yüzümü. ®ili­
mi çıkarıp yağmur suyunun ağzıma dolmasına uğraştım. Birkaç
damla dilime konunca panikle içeri çekip, yüzümü ekşittim, "bu­
lutlar işemiyordur um arım ... ”
ğeriye çekilip, kapıya yasladım sonra. Yağmurun kaldırım­
lara düşüşü, yine aklım a düşürdü son bir aydır içinde oldu^»
çıkm azı. Yağmurla gelmişti, yağmurla gitmeliydi... Belki 1!111
yüzden son zam anlarda bu kadar çok yağıyordu, gözlerimi
padım. Tuna’nm yaptığı ve benim korktuğum şeyi tekrarladı *1
ak§amdan beri defalarca yaptığım gibi. Başka binm’« gözü

onlara b a k m a k ...

476
SoiimÇ aynıydı, A y n ı kişi gelince aklım a sıkışıyordu göğsüm.
ffaM urla geldi, y a ğ m u rla gidecek.. . " dedim sırtımı çekerken
"B u g ü n , içim deki d ü ğ ü m le ri çözeceğim
Üzerimi gtı/ıp, §emsiyemi de a la r a k dışarı a ttım kendimi.
Çatit, OM geliyordu ben sokağa çık tığ ım d a , A l i 'n i n uyanık
olup olmadığım bilm ediğim den a n a h ta r ı da alm t§tım y a n m a .
Birkaç ay önceki b ıç ak la n m a olayı y ü z ü n d e n eskisi k a da r
Ugfhıısuz dolaşamıyordum geceleri. O y üzd e n , olabildiğince h ız lı
adımlarla yürüdüm . Ter yer koştum bile h a t t a . ..
flli'n in evinin önüne gelince, k a lb im h ız la atm aya başladı.
Climi göğsümün üstüne k oy up, sakinleşmeye çalıştım , f S a k i n
ol... TBugece, k a fa n d a k i o a p ta l d ü ğ ü m çö zülecek,” dedim gözle-
ft'iHİ kapatıp, içim de n u fa k birkaç d u a gönderdim işlerin yolunda
ûitttiesi için. S o n r a a n a h ta r ı usulca deliğe yerleştirip, çevirdim.
Olabildiğince sessiz hareket ediyordum . V ledensizce... K a p ı­
y ı hafif aralık bırak ıp, önce u y u y u p u y u m a d ığ ın ı kontrol etmek

istedim f l l i ’nin. S a l o n u n ışığ ı a çık tı a m a , a ra da öyle uy uy a k al­


dığını bildiğimden, em in o la m a d ım . V a r m a k uçlarım da salonun
kapısının önünde du rup , içeri b a k tım .
içeride gördüğüm g ö rü ntü y le , y ü z ü m d e k i gülümseme birden
yerle bir oldu. İBade ile A l i h a lıd a bağdaş kurm uş gülerek oturu­
yorlardı. Ş o k ta n , ne içeri gire biliyo r ne de bir ses edebiliyordum,
elimdeki anahtarı s ık tım sin irim den , iç im i yine, o anla m vereme­
diğim duygu k a p lad ı saniyeler içinde. T u n a ’ya göre kıskançlıktı
hu.
Birkaç dak ik a, gölge olup d u rd u m adeta salon kapısı önünde.
Kafamda ne y apacağım ı tasa rla m a y a çalıştım , olm adı. Sessizce
gitsem, içimdeki o çirk in du y g u d u v a r örüyordu, içeri gireyim
desem, sanırım g u ru r denen çirk in duygu ba rik a t k u r u y o rd u ...
Bedenim bu çatışm a y la her an her yöne gidebilecekmiş gibi durur­
ken, bir anda B a d e , y a n a ğ ın d a n ö ptü A l i 'y i . Tam, gamzesinin
olduğu yerden... ğ ö ğ s ü m ü n soluna daha önce hissetmediğim b i r
satıcı yapıştı o an. O duygu, az önceki kadar m a s u m b i r ç ir ­
k in lik te d e ğ i l d i . Çok... Acımasızdı. S a n k i k o c a m a n e l l e r i o l a n

m
biri sıkıuenııişti kalbim i. Vle yapacağımı bilemeyip, arkamı dönüp
çil tını evden I oşar adım. K a p ıy ı yavaş çekmek istedim beni JUy
ıııasııı/ar diye, ama elim kolum o kadar birbirine kanşmrçf,
hızla çekiverdim.
Merdivenleri üçer adım atlarken, birkaç kez düştüm .
acımadı canım. Ta da hissetmedim...
Kendimi apartmandan dışan attığım an, daha da şiddeti*^
yağmur çarptı yüzüme. Şemsiyemi yukarıda bıraktığım içi«, ^
101
tıı ııı şapkasını geçirdim kafama ve tekrar koşmaya başladım
Vlereye gideceğimi bilemeden koştum, koştum, koştum...
M ma ayaklarımın beni götürdüğü yer. belliydi kafamın içindik
pusula için. Her şeyin başladığı yere g ö tü rü y o rd u . O parka
O ağaca...
A ğacın önüne geldiğimde, sırılsıklam ve nefes nefesiydin
İBirkaç saniye soluklanıp, kendimi ağacın altına attım yâçlü^
S ırtım ı ağaca yasladığım an ise, yağmurun ulaşamadığı yfoft,
ikinci kez ıslandı. Boynuma doğru akan yaşlar, sinirimi boamk
bir senkron tutturup birbirlerine karışarak akıyorlardı. Hedmo
kadar yanıyordu canım? Kandırılm ış mı hissediyordum feeıtdımi
yoksa sadece kıskançlık mı yapıyordum? Kafamı iki yaıuı salla-
d mı. YVlontumun kollarına sildim yanaklarımı. Uma kolumda
ıslaktı ya, işe yaramadı. Kafam ı kollanma gömüp, biraz dalu
ağladım sonra.
İB irkaç dakika sonra, b ir el dokundu b a şım a . Korkuyla sıçra-
dini. " Ş e n i m , ” dedi tanıdık bir ses. " Vle y apıyorsun Toprak?'
"W ç. ■• ” dedinı A l i’ye. "Hava almaya çıktım sadece."
’"B u havada...” dedi eliyle bir y a n a ğ ım d a k i yaşı şilem
"Hem de bu saatte..." dedi diğer yanağımı da silip, "lifti
ağlayarak. ”
"Ağlamıyorum ben, ” dedim burnumu çekip. Sen git. B*
iyiyim... Bade yi yalnız bırakma evde.”
"Y a p m a ... dedi fısıltıy la . "H a d i kalk, eve bırafefljı* **•
Hasta olacaksın. ”
"'Ali beni rahat bırak!” diye bağırdım onun sakintawı«<*
. ¿ayaMMayarak. "Ş u an sadece yalnız kalıp geberene ka-
f [çimdeki kandı nlmış aptal kız ölene kadar, o aptal his
e kadar ağlamak istiyorum sadece! ”
'Y a p r a k , y a p m a . . . ” d e d i f i l i y in e , " ğ e r ç e k t e n ... ”

«Mj| ¡çimde gitgide birbirine karışan ve bütün vücuduma da-


I ¡0bir hücremi dağlayan o berbat hisse rağmen, onun sakin
0
I f o kadar öfkelendirmişti ki b e n i... S in ir le ayağa kalktım.
'O k $ ! U'l dedin ama bir ay b e k le m e y e d a y a n a m a d ın b a k ıy o r u m

h/ili. ğerçekten... Y le k a d a r a p t a l m ı ş ı m . 1 3 u ka z k a fa m ın a l-

¡gdiğir senin saatlerce a n l a t t ı ğ ı n a ş k ın ı k a b u l e t m e k iç in b u k a d a r

,Ş a ş m a m . ■■ Kendimi b u k a d a r z o r l a m a m . . . B o ş u n a y m ış .”

I% p r a k . . . Y a n lış anlıyorsun,” dedi f i l i . S a kin sakin konu­


şuyordu a m a b o y n u n d a k i damarlardan kendini sıktığını rahatlıkla

u n lay a b iliy o rd u m .

Seninki sadece çocukluktan kalma bir


¡■'■Batış h a k l ı y m ı ş . . .

takıntı. B i r a z a r a m ı z açılınca, hemen İBade’ye döndün değil m i?


Toksa e p e y d ir e l i n i n altında mı tutuyordun?”

" Y a p r a k . .. ğerçekten gelme üstüme. Sana . .. ” dedi elini si­

mden y u m r u k yaparak. "Sana kırıcı bir şey söylemek istemi­


yorum. B u , hayatta en son yapacağım şey. flm a biraz daha

yeksen ü s t ü m e . . . ğerçekten.. . ”

|Ben. . . ” d e d im tek ra rd a n a ğ la m a y a b a ş la y ıp . " B e n ... B ir

aydır neler çekiyorum b iliy o r m u su n f i l i ? K e n d im le n e k a d a r s a ­

m ıjo r u m biliyor musun? Y le i ç i n d i h e p s i ? S e n i g e c e n in b ir k ö r ü

başka bir kızla o h a ld e g ö r m e k iç in m iy d i? B a n a s a f o ld u ğ u n a

utandırdığın aşkın... B e l k i d e a ş k d e m e k y a n lıştır, b e lk i d e s a d e ­

c e... dediğim an bana doğru bir adım atıp ağaca yasladı sırtımı
neağacın gövdesine sağlam bir yumruk geçirdi. Kızaran gözlerini
Silerime dayadı, ilk kez onu, gerçekten öfkeli görüyordum. K a l­
anı acıyla hızlandı.
-nen bir a y d ı r n e ç e k i y o r u m s e n i n h a b e r i n var m ı? U la n ben

’ 'M kafan k a r ı ş m a s ı n d iy e , tek k e lim e kon u şm u yoru m s e n in le .

Sı i sen istemiyorsun d i y e , g ö z ü n ü n g ö r m e y e c e ğ i y e r l e r d e d u r u y o -

JM hep! Y a p m a Y a p r a k ... Y a p m a ... S e n g öz ü m ü n ön ü n d ey ken ,


seni özlemekten delirme adamasına geldim ben. Anlıyor mtuu*?
Bazen sen gittiğin halde, köşede oturduğunu görmeye başladı*.
Sırf senin de uyuyamadığını bildiğimden, bir aydır doğru dünui
uyku girmedi gözüme. Senin canım yaktığımı bildiğimden, {efe
bir saniye rahat etmedi içim! Tapına Yaprak... Şimifi karşıma
geçip, bana böyle şeyler söyleme. Tamam mı? r{ele.>. fitle o
herifin içinde geçtiği bir cümleyle, benim sahip olduğum tek gibtel
şeye. . . /çim de yıllarca büyüttüğüm a şk a dil Mantına. Aynca.,.
İBir ay boyunca benden u z a k durm ak için kaçacak delik arayıp,
Şu an bir anda bunu y a p m a n ... H en i ilade'den kıskanman...
Taprak... He olur birkaç saat sonra pişman olacağın şeyler yap.
ma. Umut. .. B en i öldürür. O yüzden, yarın 'senin arkadaşlı­
ğını paylaşamıyorum' gibi bir bahaneye sığınacağın bir şey için,
öldürme beni. TBen elimden geleni yapıyorum, sen de yap.. A v. ■
laH tıklanındaıi gözyaşları m birbirlerinden bağımsız bir şekilde
akarken, ton k ez kuruladı yüzümü. "Ağlamandan nefret ediyo­
rum ..." dedi re arfcn*nıı dönüp yürümeye başladı.
O nu n gidifinı izlerken, daha da arttı öfkem, ilenim A li’m,
ben öylece ağlarken bana arka sını dönüp gitmezdi çünkii. 'ğen
zekâlı A li!" diye bağırdım öfkeyle. ’ O n a gidiyorsun değil mi?’
A yakkabım ın tekini çıkardım küçükken yaptığım gibi ve ona doğ­
ru fırlattım . Ovalı bile olm adı. "A p tal A l i ! ” diye bağırıp diğtt
ayakkabım ı da fırlattım . A m a a d a durmuyordu. S a n k i... Kay­
bediyordum onu her adım da. 'Daha da hızlandı kalbim. 0du
da arttı göğsümdeki öfke, 'K o r k a k !" diye bağırdan. "O# iki f l
korkaklığın yüzünden bu hale yeldik biz. O aşkıyla alay ettifa
B a n ş bile senden daha cesur çıktı f Cn azından çıktı karşnm
dedi ki-’ 'Durdu o an, ^Devamını getiremedim cümlemin. m
tonunu getirmeden pişman olmuştum bile. Korkmuştum da... A*
kasını dönüp bana doğru yürümeye başladı A li. IstMtt&tğ|
adım geri attım. Kalbım , sanrım göğsümü delecekti o U f
m adan. ., (aklaştıkça, ¡¡imlerindeki öfkeyi ve acıyı
biliyordum. " Ö z ü r dilerim, " di'dım kendimm
hır m tonuyla, Çıplak ayaklarımla (immmm
ubu utlM geriyi'-■O an, ara m ızda k i mesafeyi tamamen kapattı.
J)tn korkuyla güzlerimi kapattığım da ine, yaptığı şeyle durdu z a ­
yi benim İçim, fjU çlü kollarıyla beni kendine çekip dudaklarını
¿¡ıdaklurım bastırdı...

Yağmur yağıyordu. . , A ğ lıy o rd u m ... K orkuyordum ... A m a . ..


M;r madan da eriyordum usul u s u l... S a n k i yıllardır içimde §i-
ıirdi'¡¡ilil bir balon, dudaklarının dudaklarım a değmesiyle patlamış
inalca yayılıyordu bütün hücrelerime k a d a r ... Ç am ura saplan­
mıştı (ipluk ayaklarım. A m a sanki boğazıma kadar o çamurun
içindeydim,.. nefes alamıyor, genzime dolan toprak kokusuna,
flli'nin laze bir bahar çiçeği gibi olan kokusu karıştıkça ölüyor-
IİHIII Mnkt, 73ir koku, nasıl yakabiliyor böyle? ‘B i r kalp, nasıl
ftUjlIiı hızlı atabiliyordu? Y ılla rd ır, yanında olduğum bu adam,
mınıl böyle hissetlirebiliyordu y alnızca üç saniyede? Yleden bu üç
miniye hatta bu kadar u zu n geliyordu? O n u n kalbindeki on iki
İlil, tututI sığabiliyordu üç saniyeye? O n u n ömründe on iki yıl,
benim aplal dünyamda üç saniyeye mi denk geliyordu yoksa? P eki
hu uyuşukluk,., n eden tüm bedenime, milyonlarca iğne batırı-
linrlurmtş gibi hissettiriyordu o h is ... P e k i neden aynı zam anda
hur I>ir iğnenin ucunda dünyanın en yumuşak, kadifesi varmış
gibi geliyordu? A y n ı anda nasıl hem dünyanın en özgür insanı
|; | hissederken, diğer yandan esir düşmüş gibi hissediyordum?
fitimi oluyordu da, korkudan tir tir titrerken, cesaret beynimde
tonkluyordu. U ç sa n iy e ... İB ir üç saniye nasıl aklım ı kaçırma
noktasına getirebiliyordu beni? V aslı bir ü züm gibi olan, yarı
hüzünlü yarı tatlı o hisler nasıl üç saniyede şarap olup sarhoş
elliyordu beni? Ü ç sa n iy e .,. Sadece üç sa n iy e... Yemin ederim,
sadece üç saniye,,.
Çileri başımın iki yanındaydı. (D udaklarını dudaklarımdan
¡ekerken, "Kiir daha asla bana korkak deme" dedi. "Yle olursa
olsun... |D u y g u la rın ı, kendine dahi itira f edemeyen biri olarak,
btınu bıınu demeye hakkın yok Y ıp ra k . K ü çü k bir öpücük daha
kondurdu dudaklarım a, gözyaşlarım yağm ur dam lalarına karışır­
ken . "Ve sakın, benim yanımda bir daha o çocuğun a d ı n ı ||||
anma. Tamam m ı? ” Kollarımdan tutup, "Ayağımın ü z e r i n e tas
hasta olacaksın,’’ dedi. O an, beynim de dahil, vücudumun ¡1
parçası uyuştuğu için, ne bir şey düşünebiliyor ne de bir tep k i
verebiliyordum. "Ayaklarımın üzerine bas...” diye yineleyince
dediğim yapıp ayaklarının üzerine bastım çamurlu çıplak ayak­
larımla.
O beni sımsıkı tutarken, titreyen ellerimden birini, onun göğ­
sünün soluna, diğer elimi de kendi göğsümün soluna yerleştirdim,
ikisi de o kadar hızlı atıyordu ki, korkuyla çektim ellerimi kemen.
"Aynı atıyorlar değil m i?” diye sordu. Gevap veremedim. Ağla-
yarak, yüzüne bakabiliyordum sadece. O a n , sol elimin işaret
parmağını kavradı. Yağmur damlalarının usulca aktığı yüzüne gö­
türdü. Ve gülümsedi... ğiilünce çukur olan yanağına dokundurdu
parmağımı. "Burası senin.. . ’’ dedi. Aynı parmağımı, teninden
çekmeden, yukarı çekti ve şakaklarına bastırdı. "Burası da..."
Sonra, göğsünün soluna indirdi ve göğsüne bastırdı. "Burası
da... Ve bunlara asla başkası sahip olamayacak. Sen istediğin
sürece sonsuza-’’
Gümlesini bitirmesine izin vermeden, az önce hissettiğim §eyi
tekrar hissetmek ister gibi ne yaptığımı dahi bilmeden dudaklarımı
A l i’nin dudaklarına bastırdım. O a n , belimi sımsıkı saran kol­
ları usulca yukarı kaydı. Yanağıma koyduğu eliyle, hafifçe ittirdi
başımı. (Dudaklarımız ayrıldığında, birbirimizin gözlerine bak­
tık. O a n , yemin ederim, yağmurlardan apayrı bir yaş gördüm
yanağında. Vlefes alış verişi hızlandı. IBelli belirsiz bir gülüş
yerleştirdi yüzüne. TBir kez daha yerleştirdim ellerimden birini
onun, diğerini benim göğsümün soluna... Yine o . , . Yine aynı
h is. .. "K aç kere daha denersen dene... Yine aynı atacak. Kabul
et a r t ık ...’’ dedi titreyen sesiyle, ğ özlerim i A l i ’nin gözleriyle
aynı hizaya getirebilmek için, parmak uçlarımda yukarıya kalk­
tım. Hâlâ aynı uyuşukluktaydı bedenim... Sanki yıllarca içimdi'
hapsettiğim bir kuş, çıkmak için deli gibi kanat çırpıyonnuş da.
bedenim onun acısıyla kasılıyornıuş gibi... Ve A l i ’nin dudokktf
, her değiştekınhyomu§ gibi kilit... JBir kezdaha
vebtı kezdaha denemekiçin, dudaklarımı dudaklartna
je
Ulaştırdığı'"ff| kendini hafifçe geri çekip, başımıgöğsünebas-
fy , kez daha öpersem seni... gerçekten ölebilirim ,’’ dedi.
Misimi. O kadar sıkı kavramıştı ki... Kalp atışları, o kadar
lııiM 1 " ^*er Me ^ac^ar durmaya çalışsa da, o da
(iiıİ!/01^11 ^etMnl 9’^*-• • Sanki gerçek olduğumdan emin olmaya
joining gibi, başımt göğsünden kaldırıp bakıyor, sonra tekrar
JifşUne bastırıyordu sürekli.
"fix önce, ı/eıııin ederini seni burada bırakmayı aklınım ucun-
ti«H bile geçirmedim. Sadece... 23irax sakinleşmek için zaman
¡¡mâmyordunı kendime, / im a ... 33enim yaramaz kısım, beni
Jaha da öfkelendirdi ve... Ö z ü r dilerim. Sadece... B ir a n ...
Bnnş deyince. .. ”
"He anmandan beri biliyordun?" diye sordum başım hâlâ göğ-
sündeyken.
"Heyi Yaprak?”
*Seni... sevdiğimi. '
vana ayakkabılarını fırlatana kadar bilmiyordum... " dedi.
"K üçükken sinirlendiğinde hep böyle yapardın. Kime sinirlenir­
sen. kafalarına atardın... İBana sinirlendiğinde ise. sadece küser­
im. B iliy o r u m liaprak. Seni talimin ettiğinden daha iyi tanıyo­
rum. Sen. arkadaşın olan f ili ye kıyamazdın, flrna az önce...
Arkadaşın olan fili'ye davrandığın gibi davranmadın. Sevap
vermeyip, sadece kafamı iyice gömdüm göğsüne ve güç alabilmek
için iHQntumm uçlarından sımsıkı t u t t u m . O an öyle bir sarıldı ki
!»««. a§ktan k e m ik le r im i kıracakmış da, kendini zor tutuyormuş
çilliydi. "Ganini ı/akmıyorum değil mi? diye sordu, kollarını
hafifçe gevşetip. Gevap vermeyip, burnum göğsüne değerken, ba-
?»«■ iki yana salladım hayır der gibi. Çenesini, başımın üzerine
yerleştirdi. 33ir eliyle hâlâ beni tutmaya devam ederken, diğer
ıııontunun fermuarınt açtı ve montuyla beni s ım s ık ı sardı.
O h y a ş ın d a falanken, teneke k o la n ın açma halkasını parma-
ı/ı&ıife (¿iı/e t a k m ış t ın . B e n de ç a k tır m a d a n kendi kolamın-
kini parmağıma takmak istedim. Çocuk aklı işte, güya annemle
babamın yüzükleri gibi olacaktı ¡kimininki... Benim parmaklar
kocamandı tabii seninkinin yanında. Cpey zorlamıştım... £„
s o n u n d a ne y a p ı p e d i p s o k m u ş t u m p a r m a ğ ı m a a m a . . . Amasını

h a t ı r l a r s ı n sen d e . I P a r m a ğ ı m a s ı k ı ş m ı ş t ı h a l k a , hastaneye götür­

m ü ş l e r d i ç ı k a r t t ı r m a k i ç i n . O g ü n d e n b i r i z k a l d ı yüzük parma­

ğ ı m d a . K ü ç ü k b i r k e s i k . . . S a n a d u y d u ğ u m o m a s u m aşktan bir

i z . , | K a d e r g i b i h a ? g e ç e n l e r d e s i g a r a i ç e r k e n d i k k a t i m i çekti.

Ç o k h a f i f b elli o lu y o r h â l â . O a n d e d i m k i . . . C ğ e r b ir gün,

Y aprak ile o yüzü ğün g e r ç eğ in i ta k a m a z sa n , s e n in ö m ü r boyu

ta ş ıy a c a ğ ın a c ıd a n a ly a n s h a z ır ... C pey, y e n i l g i y e h a z ır la m ış ­

tım k e n d im i y a n ı. A m a . . . (D a h a da s ı k t ı k o l l a r ı n d a h â l â tır

t ir titrey en b e d e n im i. "' B e n im k ız ım , b a n a e n g ü z e l sonu yaz d ı

m a s a lım ız d a . K e n d i m i , o n u n b a ş k a b i r p r e n s i n a r d ı n d a n cam dan

to p u k lu a y a k k a b ıs ın ı d ü ş ü r m e s in e h a z ır la m ış k e n ; o sp or ayak­

k a b ıla r ın ı p r e n s in in k a fa s ın a f ı r l a t m a y ı t e r c i h e t t i . B e n i m k a fa ­

m a ... K e n d in e y a k ış ır g ib i. ”

Y a ğ m u r b iz i d e li g ib i ıs la t ır k e n , ç ıp la k a y a k la r ım onun ayak­
la r ın ın ü z e r i n d e y d i h â l â . S a d e c e o k o n u ş t u b e n d in le d im bir süre.
S o n ra o d a su stu ğ u n d a, ertesi g ü n n e h is s e d e c e ğ im i bilmeden...
P iş m a n o lu p o lm a y a c a ğ ım ı d ü ş ü n m e d e n ... S adece kalbimin se­
s in i d in le y e r e k k o n u ş m a y a b a ş la d ım . " Y le o ld u bilmiyorum. He
zam an dan beri fa r k lı tu tu y o ru m iç im d e sen i anlamıyorum. Ya
d a , n e z a m a n f a r k e tt im h a t ır la m ıy o r u m ... Adına aşk dendiğini
b ile b ilm iy o r d u m ben bu d u y g u la r ın . JBenden başkasına gülmeni
is te m iy o r u m m e s e la , g a m z e le r in i sadece ben göreyim istiyorum.
Sadece bana bak is tiy o r u m , sadece beni gör... Sürekli yanında
olmak istiyorum. İBaşka bir kızla görünce seni, deliriyorum, /ip­
tal ben, bunların hepsini dostluğa sığdırmaya çalışmışım. Taşınış
kalbimin etrafına, bir de kabuk bağlamış d u y g u l a r . . . O n d a n gi­
rememiş başka kimse yıllardır kalbime, g ö r e m e m i ş i m d e . i iptalim
y a a z c ı k , bilemedim A li. S a n a o k a d a r k ı z m ı ş k e n , k e n d im e bunu

i t i r a f e t m e k d e o k a d a r z o r d u k i . .. H âlâ... H â l â z o r kabu llen ­


m e s i. Ş u an b ile ..." İ B i r a z d a h a k o n u ş u r s a m , cesaretimi kaybı-

484
ttiı« Bunu anladığım an, cümlelerimi yarım bırakıp
w( ¡¡aldırdım ve cesaretimi toplayıp " S en i seviyorum" dedim
İfieİei "Yani ga liba ...”
ffirkaç saniye gözlerime bakıp gülümsedi. |B u n u duymayı
I^^,1 bekledim b en...” dedi titreyen sesiyle. "İn a n ... B u ka-
p güzel bir his olduğunu bilseydim bir bu kadar daha seve seve
bıklerdİM-" Tutkundu usulca. "B en de se n i... B en de seni küçük
titan. Tahmin ettiğinden... Hissettiğinden... K a t ve kat daha
çj lıem de. Küçük bir öpücük daha kondurdu dudaklarıma.
i S çözülen beynim, o anın duygusallığım ancak iletiyordu
p i yanaklarıma. Yanaklarımın ısındığını hissettim o an. S it-
gide, canlanıyordu yüzü. O anın büyüsü yerini utanca bırakınca,
S i de aynı anda kaçırdık gözlerim izi, " f i l i. .. ” dedim yağmur
hâla deli gibi yağarken. "Yağmur yağacak galiba... Çamaşırları
toplamamız lazım. ”
"Hma önce onları yıkamamız lazım, değil m i? ”
Şaka şaka...
Devam edecek...
[Siz onları özlediğinizde, geri döneceğiz.
¡Söz. Anakuş ŞÖni.

www.kitapevi.oirg
Biişra Yılmaz
21 yaşında. Tokat’ta
doğup büyüdü.
D ü z ö l Üniversitesi ’ nde
^ r H i z m e t okudu.

¡itew-■.&*> ¡«a ftİflnflp duran


tilkilerin kuyruklarını
uçurtmamın ucuna bağladım.
Hayal dünyamdaki
imkânsızlıklardan bir gemi
yaptım. Gülüşlerimi bir
kavanoza koyup gelecekteki
hayal kırıklıklarım için
sakladım. Bir de içimden üçe
kadar sayıp, ömrümden üç
saniye çaldım. Yazdıklarım,
tuhaf bir kızın kafasında
yarattığı birkaç tuhaf
karakterden ibarettir.
Eğer siz de o tuhaf
kişilerdenseniz, benim
dünyamdaki şirinleri
görebilirsiniz. Ya da gelin
sadece, birlikte zillere basıp
kaçalım...”
instagram: mishapm
twitter; sosyalotaku

You might also like