Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 8

P.-J.

Proudhon Hakkında 1

Karl Marx

Çevirmenin Açıklayıcı Notları

Pierre-Josephe Proudhon ile Karl Marx’ın arasındaki ilişki bugüne kadar yeterince araştırılmış
değildir ve bu nedenle çok yüzeysel olarak bilinmektedir. Marx’ın, Proudhon’un Sefaletin
Felsefesi olarak kısaltılan ve ‘politik ekonomi’nin eleştirisini amaçlayan ilk büyük esere karşı
Felsefenin Sefaleti adlı polemik amaçlı yapıtı yazdığı bilinir, fakat bu polemiğin felsefi ve
bilimsel anlamı da henüz yeterince araştırılmamıştır. Özne dergisinin elinizdeki sayısı için,
Marx’ın Proudhon ölümünden hemen sonra onun hayatı ve eserleri hakkında özel bir mektup
olarak kaleme aldığı bu kısa yazısını çevirip okurun dikkatine sunuyorum. Marx’ın
anlatımından Proudhon ile Paris’te karşılaşmalarından sonra günlerce, sıkça gece ve hatta
sabahlara kadar felsefe tartışmaları yaptıkları anlaşılıyor. Bu tartışmaların, bugüne kadar en
gelişkin felsefi kuram olan Hegelci felsefenin ‘politik ekonomi’nin eleştirisine nasıl
uygulanacağı sorusu etrafında döndüğü anlaşılıyor. Bu sorunun elbette Hegelci felsefenin
neliğini ilgilendiren soruyu da zorunlu olarak kapsadığını ayrıca belirtmeye gerek yoktur.
Türkiye okur, Proudhon’un eserinin daha henüz alımlanması bile söz konusu değilken, bir
anda Marx’ın Proudhon’a karşı kaleme aldığı polemik yazısı ile karşılaştı. Bu, doğal olarak
algıda büyük çarpıklıklara yol açtı. Burada şöyle bir iddiada bulunursam yanlış olmayacaktır:
Marx’a sempatiyle bakanların bile çok azı tartışmayı tüm derinliği ile kavrayabilmiştir.
Okurun dikkatine sunduğumuz bu yazının birer büyük devrimci filozof olan Proudhon ile
Marx arasındaki ilişkinin çok yönlü bir incelemeye vesile olmasını diliyorum. Unutmayalım
ki, Proudhon Sefaletin Felsefesi’ni yayınladığında ağır saldırılara uğramış ve “karşı devrimci”
olarak tanımlayanlar bile olmuştur. Marx, ömrünün sonuna kadar “büyük devrimci” olarak
gördüğü Proudhon’u böyle tanımlayanlara katılmak yerine eseri incelemeye tabi tutmuştur.
Ve Marx Proudhon’un eserinde yalnızca eleştirilecek yanlışlıklar görmemiştir.

Türkçe çevrisi okurun dikkatine ilk defa sunulan bu kısa yazısında Marx, “Kant’ın çözülemez
‚Antinomileri‘”nden bahsediyor; Hegelci felsefenin, Hegel’in kendisinin de vurguladığı
üzere, özünü ifade eden, Hegelci diyalektik felsefenin kurucu kavramı olan “çelişki”
kavramına dikkat çekiyor. Hegel, Mantık Bilimi’nde Kantçı antinomilerin özünde “çelişki”

1
Karl Marx’ın bu yazısı Türkçeye ilk defa çevrilmektedir. Marx’ın, “Der Social-Demokrat” gazetesinin
redaktörü olan J. B. von Schweizer’e yazdığı mektuptur. Marx bu yazıyı Pierre-Joseph Proudhon’un (1809-
1865) ölümü nedeniyle “Der Social-Demokrat” gazetesinin redaktörü olan Schweizer’in isteği üzerine kaleme
almıştır. Yazı 1, 3 ve 5 Şubat 1865 tarihlerinde “Der Social-Demokrat”’ın 16, 17 ve 18 sayılı baskılarında
yayınlanmıştır. Yazı Marx’ın Felsefenin Sefaleti adlı eserinin Almanca birinci ve ikinci baskısında yeniden
yayınlanmıştır. 1886 yılında Felsefenin Sefaleti’nin ilk Rusça baskısında Rusçaya çevrilerek yayınlanmıştır.
Yazıyı Engels 1884 yılında Fransızcaya çevirmiş ve Marx’ın damadı Paul Lafargue tarafından gözden geçirilip
“Felsefenin Sefaleti”nin 1896’da yılında yapılan ilk Fransızca baskısında yayınlanmıştır. Yazıda kullanılan
kavramlar orijinal dillerinde olduğu gibi bırakılmıştır. İlgili kavramların Türkçesi dipnotta tırnak içinde
verilmiştir.
1
ilkesinin yatığını belirtiyor ve bunun onların “en değerli” yanı olduğunu ileri sürüyor.
Öyleyse, Marx 1844 yılında Paris’e yerleştikten sonra Proudhon ile aralarında başlayan ve
1846 yılında Sefaletin Felsefesi’nin yayınlanmasına kadar süren karşılıklı tartışmasının özü,
Klasik Alman Felsefesinde oluşmuş olan felsefe kuramının nasıl alımlanacağı ve bunun pratik
bir bilim olan ‘politik ekonomi’ye nasıl uygulanacağı sorusuyla ilgilidir. Bu felsefi-bilimsel
sorunun günlük hayatımızda, nasıl yaşadığımıza ve nasıl yaşamak istediğimize dair yararcı,
çıkarcı sorulara işaret eden iktisadi bakış açısının eleştirisini de kapsadığı ayrıca
vurgulanmalıdır.

Okurun dikkatine sunduğumuz söz konusu kısa yazısında Marx, Das Kapital’de uygulanan
yöntemin kaynağına da işaret ettiği bir açıklamasında konuyla ilgili şöyle ilginç bir
belirlemede bulunuyor: “Proudhon aynı zamanda ekonomik kategoriler sistemini diyalektik
olarak ortaya koymaya çalışmıştır.” Gerçekten de Proudhon Sefaletin Felsefesi’ne yazdığı
“Prolog”da diyalektiği evrenin hareket yasası olarak kavradığına ve bunun, yani “yenilmez
diyalektik” kavramının şimdiye kadar hareket ettiren olarak kavranan “tanrısallığın eski
kavramını”n yakın zamanda yerine geçeceğini iddia etmektedir. Proudhon “çözümsüz
antinomi” veya “düalizm” anlamında aldığı diyalektiği ‘politik ekonomi’nin kategorilerini,
örneğin “kullanım-değeri” ile “değişim-değeri” arasındaki karşıt ilişkiyi aşılamaz bir çelişki
veya karşıtlık olarak ortaya koymaya çalıştırmaktadır. Bu belirlemesinde Marx, Proudhon ile
sabahlara kadar yürüttükleri tartışmaların Sefaletin Felsefesi’nin konusunun oluşturduğuna
işaret etmiş oluyor. Marx’a göre, Proudhon Mülkiyet Nedir? adlı çalışmasında ortaya attığı
soruya basit bir şekilde “mülkiyet hırsızlıktır” diye yanıt verilemeyeceğini, bunun ancak
modern toplumun eleştirisi olarak politik ekonominin eleştirisiyle yapılabileceğini artık
anlamıştır. Marx’ın iddia ettiği üzere, bu sorunun yanıtını Proudhon ilk defa ciddi anlamda
Sefaletin Felsefesi’nde denemiştir. Aşağıda çevrisini sunduğumuz mektubunda bunun
gerekçelendirmesini de bulacaksınız.
Doğan Göçmen

Çok sayın Bay!


Dün sizden bir mektup aldım. Mektupta benden Proudhon hakkında ayrıntılı bir
değerlendirme yapmamı istiyorsunuz. Zaman darlığı arzunuzu gerçekleştirmeme müsaade
etmiyor. Ayrıca onun hiçbir yapıtı burada elimin altında değil. Fakat size iyi niyetimi
göstermek için çabucak kısa bir taslak sunuyorum. Bundan sonra telafi edebilirsiniz, ekler
yapabilirsiniz, çıkarabilirsiniz, diğer bir deyişle bununla istediğinizi yapabilirsiniz. 2

2
Yazıyı yayınlayan “Der Social-Demokrat” gazetesi redaksiyonu burada şu dipnotu düşmüştür: “Biz yazıyı
değiştirmeden yayınlamayı en doğrusu olur diye düşündük.”
2
Proudhon’un ilk denemelerini artık hatırlamıyorum. Onun “Langue universelle”3 üzerine olan
ev ödevini andıran çalışması, o zaman çözmek için henüz önbilgisine sahip olmadığı
sorunlara nasıl çekinmeden cesurca yaklaştığını gösteriyor.
Onun ilk eseri olan “Qu’est-ce que la propriété?”4 onun muhakkak en iyi eseridir. Bu eser,
yeni içerikle olmasa da eski olanı yeni tarzda, tiksinti duyulan tarzda söylemiş olmasıyla devir
yaratıcıdır. Onun tarafından da bilinen Fransız sosyalistlerinin ve komünistlerinin eserlerinde
tabii “propriété” yalnızca birçok bakımdan eleştirilmemişti, aynı zamanda ütopik anlamda
olarak “kapsanıp aşılmıştır”. Proudhon’un söz konusu metni üzerinden Saint-Simon ve
Fourier ile ilişkilenmesi aşağı yukarı Feuerbach’ın Hegel ile olan ilişkisine benzer. Hegel ile
kıyaslanınca Feuerbach elbette (bilgi bakımından –DG) yoksuldur. Fakat yine de o, Hegel’den
sonra devir yaratıcıdır, çünkü o, vurgu’yu bazı, Hıristiyan bilinç için rahatsız edici ve
eleştirinin ilerlemesi için önemli, Hegel’in mistik bir açık-gizemde bıraktığı noktalara
yapmıştır.
Eğer kendimi şöyle ifade etmeme müsaade ederseniz: Proudhon’un söz konusu kitabında hala
üslubun güçlü kası hâkimdir. Ve ben, yazının asıl katkısının onun üslubu olduğunu
düşünüyorum. Proudhon, eski olanı yeniden ürettiği yerde bile (onu ilk –DG) kendi yarattığını
sanıyor; söylediği onun kendisi açısından yeni olduğu için (herkes için –DG) yeni olarak
kabul ediyor. Kavgaya davet eden, ekonomik bakımdan “en kutsal olana” dokunan inatçılık,
günlük burjuva anlayışını aptallaştıran espri dolu aykırı düşünceler, havada paramparça eden
yargı, acı ironi, mevcut olanın rezilliği karşısında ara sıra derinlemesine kavrayışa sahip öfke
dolu gerçek duygu, devrimci ciddiyet – bütün bunlar dolayısıyla “Qu’est-ce que la
propriété?” gerilim yaratmıştır ve ilk yayınlandığında büyük bir itici ivme kazandırmıştır.
Ekonomi Politik’in sıkı bilimsel bir tarihinde bu çalışma yı anmaya bile gerek olmaz. Fakat
roman edebiyatında olduğu gibi bilimlerde de böyle heyecan uya ndıran çalışmaların kendi
işlevi vardır. Örneğin Malthus’un “Population”5 kitabını alalım. İlk baskısı “heyeca n
uyandıran bildiri”den başka bir şey değildir. Ayrıca baştan sona intihal doludur. Ve buna
karşın bu Pasquill6 insan soyuna ne kadar çok ivme kazandırdı.
Proudhon’un kitabı elimde olsaydı onun ilk tarzı birkaç örnekle kolayca gösterilebilirdi.
Kendisinin en önemli bulduğu paragraflarda o, Kant’ın antinomileri ele alışına öykünüyor – o
zaman Kant onun çevirilerden tanıdığı tek Alman filozofuydu – ve Kant açısından olduğu gibi
onun açısından da antinomilerin çözümü sanki insanın anlama yetisinin “ötesinde” yatan bir
şeymiş gibi gözükmektedir, yani bu konuda onun anlama yetisi açıklık kazanmamaktadır.
Fakat gökyüzüne olan tüm görünüşte akınlara rağmen hâlihazırda “Qu’est-ce que la
propriété?”de (“mülkiyet nedir?”de) Proudhon’un bir taraftan toplumu bir Fransız parselcisi
(sonra petit bourgeois7) açısından ve onun gözüyle eleştirdiği, diğer taraftan duruşuna
sosyalistler tarafından aktarılan ölçüyü temel edindiği çelişkisi bulunmaktadır.

3
Orijinal metinde Fransızcadır ve “dünya dili” anlamına gelmektedir. Söz konusu olan, Proudhon’un 1837
yılında yayınladığı “Essai de grammaire generale” (Genel Gramer Üzerine Deneme) başlıklı yazısıdır.
4
“Mülkiyet Nedir?”
5
Söz konusu olan Thomas Robert Malthus‘un (1766-1834) 1798’de yayınlanan An Essay on the Principle of
Population (Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme) adlı yapıtıdır.
6
İtalyanca bir sözcüktür ve aşağılayıcı ve alaycı bir eleştiriyi amaçlayan her türlü yapıt için kullanılır.
7
“küçük burjuva”
3
Kitabın yetersizliğine hâlihazırda başlığında işaret edilmektedir. Soru öyle yanlış bir şekilde
sorulmuştu ki, onun doğru yanıtlanması mümkün değildir. Eskiçağ “mülkiyet ilişkileri” feodal
mülkiyet ilişkilerinde, feodal mülkiyet ilişkileri “burjuva” mülkiyet ilişkilerinde kapsanarak
çökmüştür. Böylece tarihin kendisi geçmiş mülkiyet ilişkilerine yönelik kendi eleştirisini
yapmıştır. Proudhon açısından asıl söz konusu olan mevcut modern-burjuva-mülkiyetidir.
Bunun ne olduğu sorusuna ancak söz konusu tüm mülkiyet ilişkilerini onun hukuki ifadesi
olan istenç ilişkileri olarak değil, tersine kendi gerçeği şeklinde, yani üretim ilişkileri olarak
kapsayan “Politik Ekonomi”nin (“politische Ökonomie”) eleştirel çözümlemesi dolayısıyla
yanıt verilebilir. Fakat Proudhon bu ekonomik ilişkilerin tamamını genel hukuki tasavvur olan
“mülkiyet”, “la propriété”, çerçevesine yerleştirmekle Brissot’un benzer bir çalışmasında
hâlihazırda 1789’dan önce verdiği yanıtın ötesine gidememiştir: “La propriété c’est le vol”8.
Bundan en iyi durumda yalnızca “hırsızlığa” dair burjuva-hukuki tasavvurunun yurttaşın
kendisinin “dürüst” bir şekilde elde ettiğine de uyduğu sonucu çıkar. Diğer taraftan Proudhon,
mülkiyetin şiddetle ihlal edilmesi olarak “hırsızlık” mülkiyeti şart koştuğu için gerçek yurttaş
mülkiyeti hakkında kendisine dahi açık olmayan her türlü saçmalığa düşer.
1844 yılında Paris’te bulunduğum sırada Proudhon ile kişisel olarak tanıştım. Burada bunu
belirtiyorum, çünkü onun “sofistikasyonun”da (İngilizler sahte malı adlandırmak için kullanır)
belli bir dereceye kadar benim de suçum vardır. Uzun, sıkça geceler boyunca süren tartışmalar
sırasında ona, onun büyük zararına, Hegelciliği bulaştırdım –ki o Almanca dilinin bilgisine
sahip olmadığı için onu düzenli bir şekilde inceleyememiştir. Benim başladığımı, benim
Paris’ten sürgün edilmemden sonra Bay Karl Grün devam ettirdi. Alman felsefesinin
öğretmeni olarak o, benden, bu konudan hiçbir şey anlamamak bakımından daha avantajlıydı.
İkinci önemli eseri “Philosophie de la misère etc.”9 yayınlanmazdan kısa bir süre önce
Proudhon’un kendisi beni bunun hakkında mektupla çok ayrıntılı olarak bilgilendirdi. Bu
arada mektupta şu sözler bulunmaktadır: “J’attends votre férule critique.”10 Bu, fazla
bekletmeden onun üzerine öyle bir düştü ki (“Misère de la philosophie etc.” adlı kitabımda,
Paris 1847)11, dostluğumuzu tüm zamanlar için bitirdi.
Burada söylenenden Proudhon’un “Qu’est-ce que la propriété?” (Mülkiyet nedir?) sorusuna
ilk olarak aslında “Philosophie de la misère ou Système des contradictions économiques”12
kitabının yanıt verdiği görülmektedir.13 O, gerçekten de bu kitabı yayınlandıktan sonra ilk
defa ekonomik incelemelerine başlamıştır; kendisi tarafından ortaya atılan soruya bir hakaret
ile yanıt verilemeyeceğini, tersine yalnızca modern “Politik Ekonomi”ye dair çözümleme
yoluyla verilebileceğini keşfetmiştir. Proudhon aynı zamanda ekonomik kategoriler sistemini
diyalektik olarak ortaya koymaya çalışmıştır. Kant’ın çözülemez “Antinomileri”nin yerine
Hegelci “çelişki” gelişimin aracı olarak konmaya çalışılmıştır.14

8
“Mülkiyet hırsızlıktır”.
9
“Sefaletin Felsefesi vs.”
10
“Sizin sıkı eleştirinizi bekliyorum”
11
“Felsefenin Sefaleti vs.”
12
“Felsefenin Sefaleti veya Ekonomik Çelişkiler Sistemi”
13
Marx, Proudhon’un bu eserini tartışmalarının etkisiyle kaleme aldığını ima etmektedir.
14
Benzer bir denemeyi Marx Das Kapital’de gerçekleştirmiştir.
4
Proudhon’un iki ciltlik kalın eserine dair yargı oluşturmak için benim karşı kitabıma
(Felsefenin Sefaleti -DG) işaret etmek zorundayım. Kitabımda başka şeylerin yanında onun
bilimsel diyalektiğin derinliğine ne kadar az nüfuz ettiğini; diğer taraftan onun ekonomik
kategoriler yerine teorik ifadeleri tarihsel olarak, maddi üretimin belirli bir gelişmişlik
aşamasının üretim ilişkilerine denk geliyormuş gibi kavramakla kurgusal felsefenin
fantezilerini paylaştığını; onları önceden var olan, ezeli-ebedi ideler olarak almakla
saçmalayarak ve bu dolaylı yolla yeniden burjuva ekonomisinin duruşuna nasıl geri
döndüğünü gösterdim. 15
Ayrıca ek olarak onun eleştirisine giriştiği “politik ekonomi” ile tanışıklığının tabii ne kadar
kusurlu ve hatta kısmen öğrenci seviyesinde olduğunu ve bilimi tarihsel harekete dair eleştirel
bilgi edinimi yoluyla yaratmak yerine ütopistlerle beraber sözüm ona “bilime” nasıl
saldırdığını gösteriyorum; bu saldırı dolayısıyla “sosyal sorunun çözümü” için bir formülü
apriori kurgulayıp içten üretmektedir; öyle tarihsel bir harekete dair bilgi edinimi ki, bu
hareketin kendisi kurtuluşun maddi koşullarını üretmektedir. Fakat özellikle Proudhon’un tüm
mesele konusunda, yani değişim değeri hakkında kafa karışıklığında, yanlışta ve yarı doğruda
kaldığını, hatta Ricardocu değer teorisinin ütopik yorumunu yeni bir bilime yanlışlıkla nasıl
temel ettiğini gösterdim. Onun genel duruşunu özet olarak aşağıdaki gibi değerlendiriyorum:
“Her ekonomik ilişkinin bir iyi ve bir de kötü yanı vardır; Bay Proudhon’un kendi kendisine
tokat atmadığı tek nokta budur. İyi yanını iktisatçılar tarafından vurgulamaktadır, kötü yanı
sosyalistler tarafından mahkûm edilmektedir. Proudhon iktisatçılardan ezeli-ebedi ilişkilerin
zorunluluğunu, sosyalistlerden sefalette sadece sefaletin (onda eski toplumu deviren devrimci,
yıkıcı yanı görmek yerine) görülebileceği yanılsamasını üstlenir. Proudhon, her ikisiyle de
anlayış birliğine sahiptir, fakat bunu yaparken bilimin otoritesine dayanmaya çalışmaktadır.
Bilim onun açısından küçücük bir bilimsel formül çerçevesine indirgenmiştir; o, formül avına
çıkmış adamdır. Bay Proudhon buna uygun olarak hem politik ekonomiyi hem de komünizmi
eleştirmiş olmakla gururlanmaktadır; (fakat o –DG) her ikisinin seviyesinin de çok altında
kalmaktadır. İktisatçıların seviyesinin altında kalmaktadır, çünkü o sihirli bir formüle sahip
filozof olarak saf iktisadi ayrıntılara genelgeyle girebileceğine inanmaktadır; sosyalistlerin
seviyesinin altında kalmaktadır, çünkü kurgusal/spekülatif bile olsa burjuva ufkunu aşmak
için ne yeterince cesarete sahiptir ne de yeterince kavrayışa… O, bilim adamı olarak
burjuvazinin ve proleterlerin üstünde durmak istemektedir; o yalnızca, sermaye ve emek
arasında, politik ekonomi ve komünizm arasında sürekli bir o tarafa bir bu tarafa savrulup
duran küçük burjuvadır.”16
Yukarıdaki yargı çok sert olmasına karşın, bugün de onun her sözcüğünün altını koşulsuz
imzalarım. Fakat aynı zamanda Proudhon’un kitabını küçük burjuva sosyalizminin düsturu
olarak ilan ettiğim ve bunu teorik olarak kanıtladığım zaman politik ekonomistler ve
sosyalistler tarafından aşırı-katı devrimci olarak kötülenip reddediliyordu. Bu nedenle daha
sonra da onun devrime “ihanet” ettiğine dair bağırtıya çağırtıya hiçbir zaman dâhil olmadım.
15
“Eğer iktisatçılar mevcut ilişkiler -burjuva üretiminin ilişkileri – doğaldır diyorsa, bununla bu ilişkilerde
zenginliğin üretimi ve üretici güçlerin gelişimi doğanın yasalarına göre gerçekleşmektedir. Böylelikle bu
ilişkilerin kendileri zamanın tesirinden bağımsız doğa yasalarıdır. Bu yasalar topluma daima hükmeden ezeli-
ebedi yasalardır. Böylelikle bir tarih vardı, fakat artık bulunmamaktadır.”(Das Elend der Philosophie
(Felsefenin Sefaleti), Marx-Engels-Werke (MEW) 4 içinde, Dietz Verlag, Berlin, 1983 s. 139.)
16
MEW 4 içinde, s. 143/144.
5
Eğer haksız beklentileri yerine getirmediyse (o, başkaları ve kendisi tarafından yanlış
anlaşılmıştır), bu, onun suçu değildir.
“Qu’est-ce que la propriété?” ile kıyaslanınca Proudhon’un “Philosophie de la misère”de
(Sefaletin Felsefesi’nde) olan tüm noksanları çok olumsuz bir şekilde göze batmaktadır. Tarzı
sıkça Fransızların ampoulé17 dediği tarzdadır. Cafcaflı kurgusal çetrefil dilli, onun Galyalı
keskin zekâsının tükendiği yerde Alman felsefesi olmalıdır (yardımcı –DG) olarak devreye
giriyor. Çığırtkan, kendi kendini övücü, ünlüymüş gibi takınan ses tonu, özellikle bilimle pek
iç açıcı olmayan, sıkıcı ve yanlış gösteriş sürekli kulakları tırmalıyor. İlk eserini baştan sona
aydınlatan gerçek sıcaklık yerine bu eserinin bazı yerlerinde sistematik olarak uçan hararete
varan tumturaklı konuşma (bulunmaktadır –DG). Ayrıca kendi kendini yetiştirmiş olanın
biçare aksi bilgili takılması –ki onun kendine has orijinal kendi başına düşünmesine giden
spontane gururu çoktan kırılmıştır ve bu gurur, sonradan görme bilim olarak olmadığı ve
sahip olmadığı ile şimdi kurumlanabileceğini zannetmektedir. Sonra küçük burjuva zihniyeti
Cabet gibi Fransız proletaryasına ilişkin pratik duruşundan dolayı saygın bir adama dürüst
olmayan bir şekilde şiddetle (ne keskin, ne derin, ne de doğru bir şekilde) saldırıyor. Buna
karşın Dunoyer (tabi “devlet müşaviri”) karşısında uslu davranıyor. Fakat söz konusu
Dunoyer’nin tüm önemi üç kalın katlanılmaz, sıkıcı cilt boyunca katılığı vaazettiği komik
ciddiyette yatmaktadır. Helvétius bu katılığı şöyle nitelendirmiştir: “On veut que les
malheureux soient parfait” (Mutsuz olanların mükemmel olması talep edilmektedir.) 18
Şubat Devrimi Proudhon için gerçekten de zamansız geldi, çünkü o, tam da birkaç hafta
öncesinde “devrimler döneminin ebedi olarak son bulduğunu” çürütülemez bir şekilde
kanıtlamıştır. Onun Ulusal Meclis’te yaptığı, mevcut ilişkilere dair ne kadar az kavrayışa
sahip olduğunu kanıtlayan konuşması her bakımdan övülmeye değer. Bu, Haziran
Ayaklanması’ndan sonra büyük cesaret gerektiren bir eylemdir.19 Konuşmanın olumlu sonucu,
Proudhon’un önerilerine karşı Thiers20 karşı-konuşmasında, sonradan yazılı olarak yayınlanan
karşı-önerileriyle, Fransız burjuvazisinin bu düşünsel taşıyıcısının nasıl küçük bir çocuk
ilmihal-ayaklığının üzerinde durduğunu bütün Avrupa’ya kanıtladı. Proudhon Tiers
karşısında gerçekten de şişerek tufan öncesi bir deve dönüşmüştür.
Proudhon’un “credit gratuit”yi21 keşfetmiş olması ve ona dayalı “halk bankası” (banque de
peuple)22 onun son “edimleri”dir. Benim Politik Ekonominin Eleştirisine Dair adlı
çalışmamda (defter 1, Berlin 1859 (s. 59-64))23 onun görüşünün teorik temelinin burjuva
“politik ekonomisi”nin ilk unsurlarının, yani meta ve para ilişkisinin yanlış bir kavranışından

17
Orijinal metinde Fransızcadır ve tumturaklı anlamına gelmektedir.
18
Orijinal metinde tırnak içinde ve italik olarak önce Fransızcası verilmiştir ve sonra buna ek olarak parantez
içinde Almancası verilmiştir.
19
Haziran 1848 yılında Paris emekçileri tarafından gerçekleştirilen bir ayaklanmadır. Proudhon‘un Thiers’e karşı
konuşmasını Marx 5 Ağustos 1848 tarihli ve 66 sayılı Neue Rheinische Zeitung’ta ayrıntılı olarak analiz edip
eleştirmiştir (Bkz.: MEW 5 içinde, s. 305-308).
20
Louis-Adolphe Thiers (1797-1877) Fransız tarihçisi ve devlet adamıdır. 1836 ve 1840’da başbakanlık
yapmıştır. 1848/1849’da kurucu ve yasa koyucu Ulusal Meclis’in üyesidir ve 1871-1873 yılları arasında
Cumhuriyet’in başkanlığını yapmıştır.
21
Orijinal metinde Fransızcadır ve “faizsiz kredi” anlamına gelmektedir.
22
Orijinal metinde Fransızcası parantez içinde verilmiştir.
23
MEW 13 içinde, s. 64-69.
6
kaynaklandığının kanıtı bulunmaktadır; buna karşın pratik üstyapı çok eski ve çok daha iyi
yapılmış planların yalnızca yeniden yapımıdır. Kredi alanının, tam da İngiltere’de 18. yüzyılın
ve daha sonra 19. yüzyılda varlığın bir sınıftan diğer bir sınıfa aktarmaya hizmet ettiği
kendinden anlaşılır; belli ekonomik politik koşullarda emekçi sınıfların kurtuluşunu
hızlandırmaya yarayabileceği şüphe götürmezdir. Fakat faiz taşıyıcısı olan sermayeyi
sermayenin başlıca biçimi olarak görmek; ama kredi alanının özel bir uygulaması nı, sözüm
ona faizin yok edilmesini, toplumu değiştirmeye temel haline getirmek istemek, elbette bir
burjuva dar kafalı fantezidir. Bu nedenle bu fantezi ayrıca hâlihazırda gerçekten de on yedinci
yüzyılın İngiliz küçük burjuvazisinin ekonomik sözcülerinde serpiştirilmiş olarak
bulunmaktadır. Proudhon’un Bastiat ile faiz taşıyan sermaye hakkında yürüttüğü polemiği
(1850) “Philosophie de la misère’in seviyesinin çok altındadır. O, Bastiat tarafından bile
yenilmeyi başarmıştır ve karşıtı ona şiddet uygularsa ortalığı heyecan dolu velveleye verir.
Birkaç yıl önce Proudhon “vergiler” konusunda yarışmaya katılan bir yazı yazdı (sanırım
Lozan hükümeti vesile olmuştu). Bu yazıda onun dâhiliğinin son izi de kaybolur. Geride petit
bourgeois tout pur’den başka bir şey kalmadı.24
Proudhon’un politik ve felsefi yazılarına gelince; tüm yazılarında, ekonomik yazılarında
olduğu gibi aynı şekilde ikili karakter kendini göstermektedir. Bu arada bunlar yalnızca yerel-
Fransız değere sahiptirler. Fakat onun dine ve kiliseye saldırısı, 18. yüzyıl burjuva
Voltairianizm ve 19. yüzyıl Alman Tanrı tanımazlığı karşısında Fransız sosyalistlerinin
dindarlık konusunda daha üstün olmayı uygun gördükleri bir dönemde daha büyük yerel bir
öneme sahipti. Büyük Petro Rus barbarlığını barbarlıkla bastırdığı gibi Proudhon da Fransız
terkipçiliğini terkiplerle yenmek için elinden gelen her şeyi yaptı.
Onun yalnızca kötü olan yazılarından değil, aynı zamanda bayağı olanlarından olarak
tanımlanması gereken, L. Bonaparte ile cilveleşmekle kalmadığı, aynı zamanda onun Fransız
işçileri tarafından kabul görmesi için gerçekten çaba gösterdiği “Coup d’état”25 ve onun son
yapıtı olan, aptalca siniklik sergilediği, çarı onurlandıran Polanya’ya karşı olan yapıtıdır.
Proudhon sıkça Rousseau ile kıyaslanmıştır. Bundan daha yanlış bir şey olamaz. O daha çok,
“Theorie des loix civiles”26 adlı kitabı dâhice olan Nicolas Linguet ile benzerliklere sahiptir.
Proudhon doğası gereği diyalektiğe yatkındır. Fakat o, gerçek diyalektiği hiçbir zaman
kavramadığı için yalnızca Sofistliğe kadar gidebildi. Bu gerçekten de onun küçük burjuva
duruşuyla alakalıydı. Küçük burjuva tarih yazarı Raumer gibi ‘ya - ya da’dan oluşmuştur.
Ekonomik ilgisinde aynı şekilde olduğu gibi ve bu nedenle onun politik, onun dinî, bilimsel
ve sanata dair görüşlerinde de. Aynı şekilde ahlakında da, aynı şekilde in everything27. Bu
canlı bir çelişkidir. Fakat küçük burjuva Proudhon gibi zeki birisi ise, kısa sürede kendi
çelişkileriyle oynamasını öğrenecektir ve onları duruma göre dikkat çeken, gürültülü patırtılı,
bazen skandal yüklü, bazen zekice paradokslara dönüştürebilir. Bu tür duruşlardan hareketle
bilimsel şarlatanlık ve kendini politik olarak uyarlama ayrılmazdır. Bu durumda itici tek bir
motif kalmaktadır: Öznenin kibirliliği ve tüm kibirlilerde olduğu gibi mesele anın başarısı,

24
“pirüpak küçük burjuva”
25
“Darbe”
26
“Sivil Yasa Kuramı”
27
Orijinal metinde İngilizcedir. Dil farkını vurgulanmak için italik yapılmıştır.
7
günün kurtarılmasıdır. Böylece basit ahlaki ölçü söner –ki söz konusu ahlaki ölçü
Rousseau’yu örneğin görünüşte bile olsa mevcut olanla uzlaşmadan uzak tutmuştur.
Belki de geleceğin dünyası Fransızların son evresini Louis Bonaparte’ı onların Napoleon’u ve
Proudhon’u onların Rousseau-Voltaire’i olarak nitelendirecektir.
Şimdi, adam ölür ölmez ölen hakkında yargıçlığı bana verdiğiniz için sorumluluğu siz
üstlenmek zorundasınız.

Size tamamıyla sadık


Karl Marx

You might also like