Professional Documents
Culture Documents
Sınıf Kimya Ders Notları
Sınıf Kimya Ders Notları
Sınıf
Kimya
Ders
Notları
İnsanoğlu yaratıldığı günden itibaren hep arayış içinde olmuştur .Issız bir adada kaybolsanız ve hiç bir şeye sahip olmazsanız acaba
neleri hayatınıza hangi öncelikle katarsınız? Eski çağlarda insanlar da bu şekilde düşünmüş olabilirler.
Ü
N
İ 1-Beslenme ihtiyacı: Önce hayatta kalabilmek için doğadaki yenilebilir maddeleri keşfetmekle işe başladılar.
T
E
1 2-Barınma ve korunma ihtiyacı Sonra yıldırımlardan ve diğer hayvanlardan korunmak için kendilerine uygun barınaklar hazırlamakla
:işe devam ettiler Mağaralar ve değişik barınma yerleri inşaat ettiler.
A
T 3-Savunma ve avlanma ihtiyacı: Hayatta kalabilmek ve hayatı kolaylaştırmak için değişik aletler ürettiler.
O
M
U 4- Isınma ihtiyacı:Ateşi kullanmayı öğrendiler.
N
Y
5-Günlük hayatını kolaylaştırma ihtiyacı: Demire ve bakıra şekil vermeyi keşfettiler.
A
P 6-Giyinme ihtiyacı: Avladıkları hayvanların derilerinden elbiseler ürettiler.
I
S
I 7-Dış görünüşünü değiştirme çabası: Güzelleşmek ve dış görünüşlerini daha güzel göstermek için değişik boyaları ürettiler ve
kullandılar.
I
.
B 8-Değişik tatları kullanma ve gıdalarını daha uzun saklama ihtiyacı: Tuzu buldular.
Ö
L
Ü 9-Hastalıkları ve yaraları tedavi etme ihtiyacı:Yaralarını iyileştirmek için değişik bitkilerden elde ettikleri maddeleri ilaç olarak
M
kullandılar.
:
S Simyacılar bitkilerden yararlanarak hastalıkların tedavisi için bazı iksirler oluşturmuşlardır.Kendir,çam terebentini,safran,ısırgan
iotu,çivit otu,nane,limon,bu gün de yaygın olarak kullanılan bitkilerdir.Lokman Hekim'in bitkilerden elde ettiği iksirlerle şifa dağıttığı hatta
m
yölümsüzlük iksirini bulduğu bile söylenir. İnsanoğlu ölümsüzlüğe çare arayışlarında başarılı olamamış ancak sınama yanılma yolu ile pek
açok hastalığı tedavi etmeyi başarmış ve çoğu kimyasalların bilgilerinin günümüze kadar gelmesine,yardımcı olmuşlardır.Örneğin kükürt
dbuharı yardımı ile kaysı ,muz ,narenciye, gibi meyvelerin sarartılması,bir çok zararlı haşereden korunması ve olgunlaşması metotları
a
günümüzde de yoğun olarak kullanılmaktadır.Balık,et ,sebze ve meyvelerin tuzlanarak ,salamura yapılarak,uzun süre kullanılması da bize
n
Konlardan kalan metotlardır.
i
m
y
a
y
a
I
I
.
B
Ö
L
Ü
M
:
K
i
m
y
a
n
ı
n
T
e
m
e
l
K
a
KMaddeleri tek tek ele alıp diğer maddelerle etkileşimini incelemek simyanın yöntemidir.Maddenin yapısı ile özellikleri arasında
a
ilişki kurup bu ilişkiler çerçevesinde araştırmak ise kimyanın yöntemidir.Kimyayı simyadan ayıran en önemli özelliklerden biri
v
rde kimyanın ölçmeye dayalı olmasıdır .
a
m
ı
Simyanın doğmasına sebep olan, iki temel dürtü;sonsuz zenginlik hayali ve ölümsüzlük hayalidir.İnsanlar deneme yanılma yolu ile kısa
nzamanda zengin olmayı ve ölümsüz olma hayallerine kapılmıştır.
ı
n
Simya diğer adı ile Alşimi, XII. yüzyıldan itibaren Ortaçağ Avrupa'sında yayılmış olan bir düşünce ve bilgi akımına verilen isimdir.
Sözcüğün kökeni tartışmalıdır. Alşemi'nin Latin yazılış biçimindeki Al-chemie'deki Al takısının Arap kökenli olduğu , Chemie'nin de Sami
G
kökenli Heme, Hema sözcüklerinden geldiği ifade edilmektedir.Simya ile uğraşan kişilere simyacı denir.
e
l
i
ş Simyacıların en çok bilinen iki hedefi ,madenlerin altına dönüştürmek ve bütün hastalıkları iyileştirecek ve hayatı sonsuz
ibiçimde uzatacak ölümsüzlük iksirini bulmaktır. Orta Çağ'dan itibaren Avrupalı simyagerler hem madenleri altına çevirmek hem
mde ölümsüzlük iksiri yapmada kullanılacağını düşündükleri efsanevi bir madde olan " felsefe taşı " nın bulunması için büyük
i
çaba harcadılar.
Ç
A Simyagerler,yüzyıllar boyunca büyük saygınlık gördüler ve destek aldılar. Bu saygınlığın ve desteğin sebebi zamanlarının
L
Ikimya endüstrisine yaptıkları katkılardı. Bu katkılar arasında barutun keşfi, madenlerin test edilmesi ve saflaştırılması ,
Şmetallerin işlenmesi üzerindeki çalışmaları, mürekkep, boya üretimi,deri boyanması, seramik ve cam üretimi, likör ve esans
Müretimi vb. sayılabilir.
A
Antik çağın en etkin ve en büyük otoritesi olan Aristo'ya göre madde dört ana element (unsur) dan oluşur.Bunlar toprak
ateş,hava, su , Aristo’ya göre yüksek aklın kurduğu evrende her şey, topraktan doğup toprağa dönerdi. Bu dönüş zinciri;
toprak→ateş→hava→su ve yeniden toprak şeklindeydi.”
Element" kavramının isim babası olan Robert Boyle, Aristo'nun elementler öğretisine
karşı çıkarak ilk kez modern element kavramını ortaya koydu ve oksijenin yanma olayındaki rolünü keşfetti. 18. yüzyılda kimyanın temel
sorunu yanma olayının (ateş ruhlarının işlevlerinin) açığa kavuşturulması oldu. 17. yüzyıl ortalarına doğru maddedeki elementlerden birinin
yanmaya neden olduğu ileri sürülmüş ama bu sav, ateşin maddesel bir cisim olamayacağı gerekçesiyle ünlü simyacı Van Helmont
tarafından reddedilmişti. Alman simyacı Johann Joachim Becher (1635-82) bu öneriyi daha sonra 1669'da yeniden gözden geçirdi ve ateş
elementinin yanma sırasında kaçıp giden bir nesne olduğunu varsaydı. Becher'in öğrencisi ve Berlinli bir hekim olan Georg Ernst Stahl (
1660- 1734) bu nesneye simya konusunda anlatıldığı gibi "flojiston" adını verdi. Yanma olayına yanlış da olsa ilk kez bir bilimsel açıklama
getiren flojiston kuramına göre yanıcı maddeler, yanıcı olmayan bir kısım ile flojistondan oluşur. Buna göre metal oksitler birer element,
metaller ise kil (metal oksit) ile flojistondan oluşan birer bileşik maddedir. Metal yandığında eksi kütleli "plan flojiston bir ruh gibi ayrılır
ve elementin külü (metal oksit) açığa çıkar. Küle yeniden flojiston verildiğinde de yeniden metal oluşur. Örneğin çinko oksit flojistonca
zengin olan kömürle ya da hidrojen gazıyla ısıtıldığında yeniden çinko oluşur ve hafifler. Bir yüzyıl boyunca kimyaya egemen olan bu
kuram element kavramına uygun olmamakla birlikte kimyanın bilimsel gelişmesinde çok büyük rol oynadı.
19. yüzyıl başlarında kimyasal çözümleme yöntemlerinde hızlı gelişmeler elementlerin ve bileşiklerin fiziksel ve kimyasal
özelliklerine ilişkin çok geniş bir bilgi birikimine neden oldu. Bunun sonucunda bilim adamları elementler için çeşitli
sınıflandırma sistemleri bulmaya çalıştılar. Rus kimyacı Dimitriy İvanoviç Mendeleyev 1860'larda elementlerin özellikleri
arasındaki ilişkileri ayrıntılı olarak araştırmaya başladı.
1869'da, elementlerin artan atom ağırlıklarına göre dizildiklerinde özelliklerinin de periyodik olarak değiştiğini ifade eden
periyodik yasayı geliştirdi ve gözlemlediği bağlantıları sergilemek için bir periyodik tablo hazırladı. Alman kimyacı Julius Lothar
Meyer de, Mendeleyev'den bağımsız olarak hemen hemen aynı zamanda benzer bir sınıflandırma yöntemi geliştirdi.
Mendeleyev'in periyodik tablosu o güne değin tek başına incelenmiş kimyasal bağlantıların pek çoğunun birlikte
gözlemlenmesini de olanaklı kıldı. Ama bu sistem önceleri pek kabul görmedi. Mendeleyev tablosunda bazı boşluklar bıraktı ve
Lavoiser miktarı belli olan kalay (Sn) parçasını içinde bir miktar hava bulunan bir fanusa koyarak tartmış.Daha sonra fanusu
içindekilerle birlikte ısıtmış ,ısınan kalayın beyaz bir toz haline ( Sn O )dönüştüğünü gözlemlemiştir. Oluşan beyaz tozu ve fanusu tekrar
tarttığında başlangıçta belirlediği kütle ile eşit olduğunu gözlemlemiştir.Benzer deneylerle aynı sonuca ulaşmıştır.Oluşan beyaz tozu (Kalay
oksit ) benzer yolla ısıttığında ise başlangıçta fanusa koyduğu Kalayın kütlesin eşit kütlede kalay elde ettiğini gözlüyor ve kendisini
unutulmaz yapan şu sonuca varıyor.“Madde yoktan var edilemediği gibi, vardan da yok edilemez. Sadece birinden ötekine
dönüşebilir”
Kimyasal olaylarda, tepkimeye giren maddelerin kütleleri toplamı, tepkime sonunda oluşan maddelerin kütleleri toplamına eşittir. Bu
olaya KÜTLENİN KORUNUMU KANUNU denir.
1-Erime,donma,buharlaşma,yoğunlaşma gibi hal değişimleri ile çözünme gibi fiziksel olaylarda da korunur.
2-Kimyasal olaylara giren maddelerin kütleleri toplamı, elde edilen ürünlerin kütleleri toplamına eşittir.
ÖRNEK;
Bir parça magnezyumun tümü 98 gr sülfürik asit ile tepkimeye giriyor.Oluşan magnezyum sülfatın kütlesi 120 gr ve açığa çıkan
hidrojenin kütlesi ise 2 gr olduğuna göre kullanılan magnezyum kaç gramdır.
? + 98 = 120 gr + 2 gr ۛ ۛ
Magnezyumun kütlesi+98=120+2
ÖRNEK;
40 mlt Kükürt di oksit gazının 32 gr oksijenle tepkimesinden 160 gr Kükürt tri oksit oluştuğuna göre Kükürt di oksitin aynı koşullarda
öz kütlesi nedir?
Kükürt di oksit gazı kütlesi + oksijen gazı kütlesi = Kükürt tri oksit gazı kütlesi
? + 32 gr = 160 gr
ÖRNEK;
Saf olmayan 8 gr magnezyum 14,6 gr hidroklorik asitle reaksiyondan 19 gr magnezyum klorür ile 0,4 gr hidrojen gazı oluşuyor.
Magnezyumun yüzde kaçı reaksiyona girmiştir?
Mg'mun kütlesi + Hidroklorik Asidin kütlesi = Mg'mun klorürün kütlesi +Hidrojen gazının kütlesi
? 14,6 gr 19 gr 0,4 gr
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1799 yılında Joseph Proust elementler birbirleri ile bileşik oluştururlarken belli oranda birleştiklerini buldu. Bugün sabit oranlar
yasası olarak bilinen yasaya göre “Bir bileşiğin miktarı ne kadar olursa olsun, hangi yolla elde edilirse edilsin, bileşiği
oluşturan elementlerin kütleleri arasında sabit bir oran vardır ”.
Suyu örnek verecek olursak, suyun 18 gramında 16 gram oksijen varken 2 gramı hidrojendir. 9 gram suyun 8 gramı oksijen
ve 1 gramı hidrojendir. Bu oran suyun ne şekilde elde edildiğine bağlı değildir ve su için her zaman sabittir
2 g + 16 g = 18 g
1) 5 gram kalsiyum ile en fazla 2 gram oksijen birleşebilir; 7 gram kalsiyum oksit oluşur.
2) 7 gram kalsiyum oksit elde etmek için 5 gram kalsiyum 2 gram oksijen kullanılır
3) 7 gram kalsiyum oksit ayrıştırılırsa 5 gram kalsiyum 2 gram oksijen elde ederiz.
J.Dalton, yaptığı çalışmalarda Joseph Proust'un sabit oranlar kanunundan yararlanarak iki farklı atom bir araya geldiğinde hep aynı
bileşikleri mi oluşur sorusuna aradığı cevapta katlı oranlar kanununa ulaşır.Karbon elementiyle oksijenin oluşturduğu iki bilşik vardır
bunlar karbon mono oksit ve karbon di oksit Karbon mono oksit bileşiğinde bir karbon atomu ile bir oksijen atomu birleşirken , Karbon di
oksit bileşiğinde bir karbon atomu ile iki oksijen atomu birleşir.Her iki bileşikte karbon atom sayıları sabit tutulduğunda oksijen atomları
arasında 1/2oranının olduğu gözlenir.Dalton'un ulaştığı sunuca göre “iki element aralarında birden fazla bileşik oluşturuyorsa,
bunlardan birinin sabit miktarıyla birleşen ikincisinin değişen miktarları arasında basit tam sayılı bir oran bulunur.” Bu şekilde
“Katlı Oranlar Kanunu” olarak bildiğimiz yasa bulunmuş oldu.
Dalton atom kuramı, kütlenin korunumu ve sabit oranlar yasalarına ve diğer deneysel gözlemlere dayanılarak önerilmiştir.
Bir elementin bütün atomları özdeş olup aynı, kütleye, büyüklüğe ve kimyasal özelliklere sahiptir ve diğer bir
elementin atomlarından farklı özelliklere sahiptir.
Kimyasal tepkimeler, atomların düzenlenme türünün, birleşme seklinin değişmesinden ibarettir. Atomlar kimyasal
tepkimede oluşamaz ve parçalanamazlar
Bileşikler birden çok elementin atomlarından oluşmuşlardır. Herhangi bir bileşikteki iki elementin atom sayılarının
oranı bir tam sayı ya da basit tam sayılı kesirdir.
Birincisi, kütlenin korunumu yasasını açıklar. Bir kimyasal tepkime, atomların yeniden düzenlenmesinden ibarettir
ve sistemden hiçbir atom kaybolmuyorsa, tepkime sırasında toplam kütle sabit kalacaktır (Kütlenin korunumu)
İkincisi, bir elementin tüm atomlarının kütlesi ve özelliği aynıdır. Eğer bir elementin tüm atomları kütlece aynı ise
Bileşik nasıl elde edilirse edilsin. bileşiğin kütlece yüzde bileşimi aynıdır. (sabit oranlar)
Dalton'a göre eğer iki element birbiriyle yalnızca bir bileşik veriyorsa bu bileşiğin molekülünde her bir atomdan bir tane bulunur. Bu ifade s
oluşumunu , NH3 ve NO2 gibi gazların oluşumlarını ve moleküllü taneciklerin verdiği reaksiyonları açıklamada yetersiz kalır.
NO + O2 → 2NO
1 Hacim 1 Hacim 2 Hacim Dalton'un ifadesi bu reaksiyonu açıklar ancak aşağıdaki reaksiyonları açıklamada yetersiz
kalır.
ÖRNEK A
N2 + 3H2 → 2NH3
ÖRNEK B
2 Hacim 1 Hacim 2 Hacim bu tür reaksiyonların açıklanması Joseph Gay-Lussac tarafından gerçekleştirilmiştir
Kimyasal reaksiyonlara giren maddelerim kütleleri arasında sabit bir oranın bulunduğunu inceledik.Benzer şekilde bu
maddeleri hacimleri arasında da sabit bir oran vardır.Sadece gazlara uygulanan ve Gay Lussac tarafından önerilen Hacim
Oranları Kanunu şu şekilde tanımlanabilir.
"Kimyasal reaksiyona giren gaz halindeki element ya da bileşiklerin aynı basınç ve sıcaklık şartlarında hacimleri arasında tam
sayılarla gösterilen bir oran vardır.Reaksiyon ürünü de gaz halinde ise ürünün reaksiyona giren gazlardan herhangi birinin
hacmi arasında da sabit bir oran vardır."
Örnek 1
N2 + 3H2 → 2NH3
1 V 3V 2V
Örnek 2
Örnek soru:
II- 1 Litre bütanın yanması sonucu 3 litre CO 2 ve 4 lt H2O (su buharı) oluşuyor .
ÇÖZÜM :
n 1/5 i Oksijen olduğuna göre 1 lt Bütan ile reaksiyona giren bütanın hacmi
25 lt oksijen ile;
Bu durumda bütandan;
B) Bir litre bütan yandığında 3 litre CO 2 ve 4 lt H2O (su buharı) oluştuğuna göre;
C) Reaksiyondan sonraki toplam hacim =artan bütan +oluşan CO 2 + oluşan H2O (su buharı)
3+15+20=38 Litre
Amedeo Avagadro ;“Aynı sıcaklık ve basınçta, gazların eşit hacimlerinde eşit sayıda atom ve molekül içerir.” diyerek, Avagadro
hipotezini ortaya attı. Avagadro gaz halinde bulunan atomların 2 atomlu halde yani moleküler halde olabileceğini savundu. Dolayısıyla
kimya tarihine bu şekilde “molekül” kavramı da girmiş oldu.
1- Aynı sıcaklık ve basınçta, farklı gazların eşit hacimlerinde eşit sayıda atom veya molekül vardır.
Örnek 1
N2 + 3H2 → 2NH3
Örnek 2
, (M.Ö. 460 - 370)lü yıllarda yaşamış "Atom veya bölünmeyen öz" teorisi ile ünlenmiştir. Buğdayın bölünerek una dönüşmesi, büyük
klerinin ufalanmasını, hatta en saf madde olan altının bile aşınmasını görüyor, öyleyse atom; “maddelerin bölünemeyen en küçük
lıdır,” fikrine götürüyordu. Ona göre hareket, hem maddelerin hem de onların en küçük tanecikleri olan atomların özelliğidir. Atomların
utularak maddeyi oluşturduğunu var sayıyordu. Demokritos’a göre bütün maddelerin atomları aynı, ancak atomların dış yapıları
rneğin suyun atomları pürüzsüz olduğundan kaygan ve akışkan, demir atomları sert ve pürüzlü olduğundan bir birlerine yapışıklardı.
Empedokles, (M.Ö. 490-430),Aristo ile aynı düşünceleri paylaşan Empedokles, kendinden önceki doğa düşünürlerinin temel
öğe (arkhe) olarak belirlediği, su, ateş ve havaya toprak öğesini de ekleyerek, hepsini bir arada kullanan ilk düşünür olmuştur.
Empedokles'e göre bu dört temel öğe, sevgi ve nefret (iticilik) gücü ile birleşip ayrılırlar. Bir başka deyişle sevgi ve nefret de,
maddeyi meydana getiren temel öğelerdendir ve değişimleri açıklamak için kullanılmışlardır.
Empedokles'in iki önemli düşüncesi vardır: Bunların ilki, temel öğenin birden fazla olduğunu kabul etmesidir. Kendisinden
önceki düşünürlerin öne sürdüğü temel öğeler su, hava ve ateşti. Empedokles ise bunlara bir de toprak öğesini eklemiştir.
Diğeri ise ;" bu dört öğe baştan beri vardır. Bunlar ne değişir ne de yok olur, yani başlangıcı ve sonu yoktur. Evrende bunların
miktarları hep aynı kalır. Her şey bu dört öğenin belirli birleşmelerinden oluşur"der Empedokles'in kendisinden sonra gelen
düşünürler arasında özellikle Aristoteles üzerinde etkisi olmuştur
Aristoteles'e göre her maddenin atomu aynı olmasına karşılık madde içindeki atomların yerleşimi ve düzeni değiştiğinde yeni
bir madde oluşmasına neden oluşuyordu.O'na göre atomlar harflere benziyordu ve yerleri değiştirildiğinde harflerle nasıl yeni
kelime yada cümle yada bir kitap yazılabiliyorsa,atomların da yerlerinin değiştirilmesi maddelerin farklı formlarını oluşturuyordu.
Dalton'un atomları bölünemez ve içi dolu küreler olarak benimsemesi. Atom modellerinin hızla gelişmesine bir başlangıç
oluşturmuştu.Birbirine benzeyen atomların birbirini itmesi gerektiğini savunmuştu.Oysa günümüzde atomları bir arada tutulmasını sağlayan
kimyasal bağların oluşumunda negatif yüklü elektronların rol aldığı bilinmektedir. .
Bağ kavramındaki gelişmeler, Avagadro’ nun bazı atomların molekül şeklinde bulunabileceğini açıklamasıyla hız kazandı.
"İki atom bir arada bulunuyorsa mutlaka bu atomları bir arada tutan bir kuvvet olmalı" fikri bilim adamlarının ilgilerinin bu
konuya odaklanmasına neden oldu
Bu gün biliyoruz ki kimyasal bağ; atomların elektron alış verişleri ve ya ortaklaşa kullanmalarıyla oluşmuştur.
Aşağıdaki şekilde aynı şartlarda suyun katı,sıvı ve gaz hali bir arada görülmektedir.
Aynı maddenin, aynı şartlarda farklı formlarda bir arada tutan nedir?
Bunlar; Katı, sıvı ve gaz halleridir. (plazma hali özel bir haldir)
Şekil c de de görüldüğü gibi katılarda moleküller birbirine daha yakın, sıvılarda moleküller birbirine daha uzak, gazlarda ise
moleküller tamamen bağımsızdır. Bunun sebebi; moleküller arsındaki çekim kuvvetinin farklı olmasıdır.Bu maddelerin
molekülleri arasındaki çekim kuvveti azaltılırsa sıvı ya da gaz haline geçebilir. Bunu daha iyi anlamak için şekil b
incelenmelidir. Maddenin kazandığı enerji maddede nerede saklanır? Maddenin bıraktığı enerji nereden gelmektedir?
Maddenin katı ve sıvı halleri sahip oldukları enerjilere göre farklılıklar gösterirler .Katı maddeler en az enerjiye sahiptir.Bu
yüzden molekülleri birbirine çok yakındır.Madde katı halden sıvı hale geçerken dışarıdan enerji alır ve aldığı bu enerji ile
molekülleri daha uzak konumunda durabilir.Sıvı molekülleri katı moleküllerine göre birbirlerinden daha uzakta dururlar.Madde
sıvı halden gaz haline geçerken enerji alırlar.Aldıkları bu enerji gaz moleküllerini birbirinden daha da uzaklaştırır.Hatta
birbirinden bağımsız hareket ederler.
Benzer biçimde atomlar ve iyonlar arasında kuvvetler vardır. Atom ve iyonları bir arada tutan bu kuvvetlere kimyasal bağ
denir.Atomları molekülde bir arada tutan bağlar ( H2O molekülündeki H ve O atomu nu bir arada tutan bağlar gibi), molekülleri
bir arada tutan kuvvetlere göre (bir bardak su içindeki moleküllerin bir arada durmasını sağlayan kuvvetler gibi) daha
kuvvetlidir.
Atomlar bileşik oluştururken ya elektron vererek pozitif yüklü hale geçerler,ya da elektron alarak negatif yüklü hale
geçerler.Negatif ve pozitif yüklü bu taneciklere iyon adı verilir.Elektron veren atom verdiği elektron sayısı kadar + yükle
yüklenir.Elektron alan atom aldığı elektron sayısı kadar - yükle yüklenir
Atomlar bileşik oluştururlarken son katmandaki elektronlarını kullanırlar bu elektronlara değerlik elektronları denir.Atomlar
bileşik oluştururlarken son katmanındaki elektron sayılarını dublet kuralına , ya da okted kuralına uyarlar.
Dublet kuralı: Atomlar son katmanında bulunan elektronlarını, elektron alarak veya elektron vererek kendinden bir sonraki
yada bir önceki He atomunun elektron dizilişine benzetirler.
Okted kuralı:Atomlar son katmanında bulunan elektronlarını, elektron alarak veya elektron vererek kendinden bir sonraki
yada bir önceki Soy gaz atomunun elektron dizilişine benzetirler ve Ne Ar,Kr,Xe,Rn soy gazlarının elektron dizilişine
uyarlar
Değerlik elektronları atomun hangi yükseltgenme basamağına sahip olacağını belirler.Atomlar değerlik elektronlarını
alır,verir yada ortaklaşa kullanarak farklı bağların oluşmasını sağlarlar.Böylece oluşan maddelerinde sayısı ve çeşidi artar.
Öğrendiklerimizi aşağıda verilen tabloda periyodik cetvelin bir kısmındaki atomlar yer almaktadır.Atomların üzerine
tıklayarak katman elektronlarını inceleyin
IA VIIIA
3 4 5 6 7 8 9 10
Li Be B C N O F Ne
6.94 9.01 10.81 12.01 14.01 16.00 19.00 20.18
11
Na
22.99
NOT!!! Linkin bağlı olduğu sayfa İngilizcedir.Elementlerin iyon haline geçerken elektronların sayılarının değişimini
görmek için. From iyon kelimelerine,animasyonu durdurup elektronları saymak için Freeze kelimesine tıklayınız.
Örnek
From H+ yazsına tıkladığınızda H atomunun H+ iyonuna dönüşürken elektron değişimini From H- yazsına
tıkladığınızda H atomunun H- iyonuna dönüşürken elektron değişimini görürsünüz.