Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 165

V

( V ^ l ünyada olup biten şeylerin bir kısmı elimizdedir,


bir kısmı da elimizde değildir. Elimizde olanlar dü­
şüncelerimiz, yaşantımız, arzularımız, eğilimlerimiz, nefret­
lerimiz yani iradi olarak eylediklerimizdir. Elimizde olma­
yanlar ise, mal mülk, şöhret, mevki yani irademizin dışında
olan şeylerdir.

Elimizde olanlar hususunda tabiatımız gereği hürüz. Hiç­


bir şey bunlara engel olamaz. Elceğizimizin erişemediği şey­
lerde ise zayıf ve esiriz, binlerce engelle karşı karşıyayız, bun­
lar bizi umursamadan olagelirler.

11
HP1KTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

jyleyse, doğaları gereği köle olan şeyleri özgür, senin


'dışında olan şeyleri sana tâbi sanıyorsan her adımda
engellerle karşılaşacağını, bozguna uğrayacağını, kasvetlene-
ceğini, Tanrı’dan da, insanlardan da şikâyet eyleyeceğini ak­
lından ırak etme! Hâlbuki senin olanları benimser, gayrisini
başkalarının iradesine terk edersen kimse sana istemediğin
birşeyi yaptıramayacağı gibi, istediğin birşeyi yapmana da en­
gel olamayacaktır. Eğer böyle hareket edersen kimseden şikâ­
yetçi olmaz, kimseyi suçlandırmaz, istemediğin birşeyi yap­
mak zorunda kalmazsın. Hiçkimse sana kötülük edemez, seni
düşman bilemez; acıklı birşey de gelmez başına.

Büyük nimetlere erişmek istiyorsan, onları elde etmek için


çalışmanın yetmeyeceğini, varlığının dışındaki şeylerin bir bö­
lüğünden feragat etmen gerekeceğini, bir kısım şeyleri başka
bir zamana ertelemek zorunda kalacağını unutma. Gerçek ni­
met budur. Fakat bunun yanı sıra servet, makam, mal, mülk
elde etmek istiyorsan, bunları ele geçirememe olasılığının
yüksek olduğunu bil. Bunların peşisıra koşarsan özgür ve
mutlu olmanı sağlayacak nimetlerden mutlak surette yoksun
olursun.

12
DÜŞÜNCELER

( / ^ e h lik e li hayaller karşısında: “Sen bir hayalsin. Bu yüz-


V—''den göründüğün gibi olman imkânsız” demeye hazır­
la kendini. Sonra iyice incele onu. Ve bu incelemeyi yaparken
öğrendiğin kaidelerden bilhassa birincisini yani seni üzen şe­
yin elinde olup olmadığını bildiren kaideyi göz önünde bu­
lundur. Eğer bu elceğizindeki birşey değilse kendine hiç te­
reddütsüz de ki: “Bu benim elimde olan birşey değil!”

Arzuların amacı istenilen şeyi elde etmektir. Bunu unut­


ma. Korkuların gayesi de korkulanın önüne geçmektir. İstedi­
ğini ele geçiremeyen bedbahttır; korktuğu çukura düşen sefil...
Gerçek menfaatinle örtüşmeyen şeye yalnızca nefret duyuyor­
san ve o şey elceğizinin uzanabileceği birşeyse korktuğun çu­
kura asla düşmezsin. Lâkin ölümden, hastalıktan, fakirlikten
korkuyorsan sefalet kaçınılmazdır. Öyleyse korkularının yer­
lerini değiştir. Elceğizinde olmayanları, elceğizinde olan şey­
lerle takas et. Arzularına gelince, şimdilik onları tamamen yok
eyle. Zira elinde olmayan birşeyi arzu edersen bedbaht olman
alınyazındır. Elinde olan şeyler hususunda ise, henüz bunla­
rın hangilerinin arzu edilmeye lâyık olduğunu bilme maka­
mında değilsin. Bu makama erişmek için, uzaklaşman gere­
ken şeylerden uzaklaşmakla, araman gereken şeyleri aramak­
la yetin. Fakat bunu yaparken daima ihtiyatlı ol ve acelecilik­
ten sakın!

13
EPIKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( \M~eni eğlendiren, ihtiyaçlarını gideren, eşdeyişle sevdi-


V —ACygin şeyler karşısında temkinli ol. Onların neliğini sor­
gula. En basit olanından başla işe. Bir çömleği sevdiğini idrak
et. Böyle yaparsan, kırıldığında üzülmezsin. Eşini veya çocuğu­
nu seviyorsan kendi kendine “fani bir varlığı seviyorum” de!

Bir işe girişmezden önce bu işin ne olduğunu enikonu dü­


şün. Hamama gideceksen hamamda yaşanagelen şeyleri; in­
sanların birbirini ıslatışını, itişip kakışmaları, küfürleşmeleri
ve orada hırsızlığın doğal birşey olduğunu öğren. Eğer önce­
den kendine: “Orada yıkanacağım. Fakat aynı zamanda bana
verilmiş gerçek nimet olan özgürlüğümü muhafaza edeceğim”
dersen yapmak istediğini daha güvenle yapabilirsin. Bu her iş­
te böyle olmalıdır. Zira bu yöntem sayesinde, yunmana engel
olan herhangi bir durum karşısında bir cevabın olacaktır:
“Ben yunmak istemiyordum yalnızca. Aynı zamada özgürlü­
ğümü muhafaza etmek niyetindeydim. Eğer bunlara kızmış
olsaydım özgürlüğümü muhafaza edemezdim.” O zaman böy­
le diyebilirsin.

14
DÜŞÜNCELER

Asanları üzen eşya ve hadiseler değildir, onlar hakkm-


^ da sahip oldukları düşüncelerdir. Meselâ ölüm bir fe­
lâket değildir. Eğer böyle olsaydı Sokrates’e de böyle görünür­
dü. Gerçek felâket, ölümün bir felâket ve şer olduğu yolunda­
ki kanaattir. İşte bu nedenle üzüntülü, yeisli, bedbaht olduğu­
muz demlerde kendimizden gayrisini, yani fikir ve kanaatleri­
mizden başka birşeyi itham etmemeliyiz.

Uğradığı felâketler yüzünden başkalarını suçlamak cahil­


lere özgü bir tavırdır. Yalnız kendini mesul tutmak, işte bu gö­
zü açılmak üzere olan kişinin tavrıdır. Kendini ve başkalarını
itham etmemek ise uyanık kimselerin tavrıdır.
•••
Senin olmayan şeylerle asla övünme. Bir at gururla “Ben gü­
zel bir atım” derse bu tahammül edilebilir birşeydir. Fakat sen
“Güzel bir atım var” diyorsan bil ki güzel bir ata sahip olmakla
övünüyorsun. Bunda senin olan ne var? Hayalgücünü kullan­
man. Oysa hayalgücünü kullanırken tabiatı kolaçan etmelisin,
işte o zaman sahip olduğun bir meziyetle övünebilirsin.

15
EPIKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'ir deniz yolculuğuna çıktığında bindiğin gemi bir li-


'mana uğrarsa ve seni su getirmen için yollarlarsa,
yolda midye kabuğu ve mantar toplayabilirsin. Fakat aklın da­
ima gemide olmalıdır. Sık sık başını gemiye çevirip kaptan ta­
rafından çağırılıp çağırılmadığını araştırmalısın. Eğer seni çağı­
rıyorsa, ayakları bağlı bir hayvan gibi gemiye atılmamak için,
elindekilerin hepsini hemencecik yere atıp geri dönmelisin.
Hayat yolculuğunda da durum böyledir. Bir kabuk veya bir
mantar değil de bir kadın veya çocuk nasibine düşmüşse bun­
ları benimsersin. Fakat kaptan seni çağırdığında herşeyi bıra­
kıp, ardına bakmadan gitmen gerekir. Eğer bir ihtiyarsan, yeti­
şememek korkusuyla gemiden pek fazla uzaklaşmamalısın.

16
DÜŞÜNCELER

'ayatında olup biten şeylerin dilediğin şekilde ol-


Nemasını dileme. Nasıl oluyorsa öyle olmasını arzu
et! Böyle davranırsan her daim mutlu olursun.
•••
Hastalık beden için bir engeldir. Fakat irade zayıf olma­
dıkça iradeye engel olamaz. “Ben topalım.” Bu bedenim için
bir zayıflık ve noksanlıktır. Başına herhangi bir felaket geldi­
ğinde böyle düşün. O zaman bu felaketlerin sana değil, senin
haricindeki şeylere engel olduklarını anlayacaksın!
•••
Birşeyle karşılaşınca, ondan iyice istifade etmek için için­
de bir fazilet bulunduğunu anımsa. Eğer güzel bir oğlan veya
kız görürsen içinde perhiz denilen fazileti bulacaksın; karşına
bir güçlük çıkarsa içinde cesaret denilen fazileti bulacaksın;
şayet aşağılamaysa karşılaşırsan gönüllü sabrı bulacaksın. On­
ları altetmek istiyorsan doğanın sana bahşettiği hasletlerle on­
lara karşı koyma alışkanlığını kazanmalısın. Böyle davranır­
san hayali korkuların seni peşisıra sürükleyemeyecektir.

17
HPİKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( ~ ^ 7 r erhangi birşey konusunda “Onu kaybettim” de-


'-^ m e! “Onu iade ettim” de. Çocuğun mu öldü? Onu
geri verdin. Karın mı öldü? Onu da geri verdin. Tarlanı mı
elinden aldılar? İşte yine bir iade. “Fakat onu elimden alan kö­
tü bir adamdı deme. Onu sana veren elin, falanın ya da filâ­
nın aracılığıyla onu geri almasının ne önemi var? Onu sende
bıraktığı müddetçe, sana ait değilmiş gibi istifade et ondan;
tıpkı yolcuların hanlardan yararlanışı gibi.

18
DÜŞÜNCELER

z'~>^7jA-nkmet sahibi olmak istiyorsan şu endişeleri kafan-


V^dan sil: “İşlerimi ihmal ettiğim takdirde kısa bir
süre sonra iflâs ederim, yiyecek içecek bulamam. Kölemi ce-
zalandırmazsan gittikçe asileşir.” Zira endişeli, ıstıraplı olarak
bolluk içinde yaşamaktansa, korku ve sıkıntılara yol verip, aç­
lık içinde ölmek yeğdir. Kölenin küstah ve hain olması senin
sefil olmandan daha hayırlıdır. Küçük şeylerden başlayarak bu
yolda ilerle. Yağını mı döktüler? Şarabını mı aşırdılar? Kendi­
ne şöyle seslen: “Huzurun bedelidir bu. Özgürlüğün pahası
budur. Herşeyin bir bedeli vardır.” Köleni çağırdığında o seni
duymayabilir veya duysa bile emrini yerine getirmeyebilir.
Böylesi bir durumda: “Sabırlı davranmak kölemi azdırabilir,
böyle giderse söz dinlemez olabilir” diyebilirsin. Fakat bunun
böyle olması senin için daha hayırlıdır. Çünkü bu sayede en­
dişelerden uzaklaşmanın çaresini bulmuş olursun.

19
EPİKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

ikmet yolunda ilerlemek istiyorsan ruhu alâkadar


'etmeyen işlerde ahmakça bir görünüm sergile­
mekten korkma!

Bilgiç geçinmekten sakın. Bazı kimselerin nazarında


önemli bir şahsiyetsen, kendinden şüphelen. Bil ki hem doğa­
ya hem de harici eşyaya iradenin uyum sağlaması kolay değil­
dir. Bunlardan birine sarılıp, diğerini ihmal etmen zaruridir.

Eğer çocuklarının, dostlarının, karının sonsuza değin ya­


şamasını diliyorsan sen bir delisin. Böyle davranmakla, elinde
olmayan şeylerin sana tâbi olmasını, başkalarına ait şeylerin
sana ait olmasını diliyorsun. Aynı şekilde kölenin hizmette
kusur etmemesini istiyorsan sen bir delisin. Böyle davranmak­
la, kötülüğün, kötülük dışında birşey olmasını istiyorsun. Ar­
zularının gerçekleşmesini mi istiyorsun? Bu ancak elinde
olanları istemenle mümkündür.

20
DÜŞÜNCELER

)u dünyada ziyafete çağrılmış bir misafir gibi hareket


detmen gerektiğini unutma. Yemek önüne geldiğinde
elini kibarca uzatarak bir lokma al. Tabağı önünden kaldırı-
yorlarsa buna mani olmaya çalışma. Yemek önüne gelmemiş­
se istemeğe kalkışma, sıranı bekle. Çocuğa, kadına, makam ve
mevkiye, servete karşı da tutumun bu olsun. Böyle yaparsan
tanrıların sofrasına oturmaya lâyık bir insan olursun. Sana ve­
rileni almaz, küçümsersen, o zaman yalnız tanrıların davetlisi
olmakla kalmaz, onların dengi olur, onlarla birlikte hükme­
dersin. İşte bu şekilde hareket ettikleri için Oiogenes, Herak-
leitos gibi kimseler tanrısal insan diye anılmışlardır, ki gerçek­
ten bunu hak etmişlerdir.

Tüm insanların gerçek efendisi istenileni onlara veren, is-


tenilmeyeni onların yolundan uzaklaştırandır. Demek ki hür
olmak isteyen her insan ne başkalarının elinde olana yönelme­
li, ne de onlardan kaçmalıdır. Bunu yapmayan kişinin köle ol­
ması zorunludur.

21
EPİKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'ir kimsenin matem tuttuğunu, evlâdı gurbette bu­


lunduğu veya malım mülkünü kaybettiği için ağla-
diğım görürsen hayalgücünün coşmasına izin verme. Bu hari­
ci şeyler için onun gerçekten bedbaht olduğuna inanma sakın.
Şöyle düşün: “O, başına bir felâket geldiği için üzülüyor. On­
dan başkası gam ve keder duymuyor. Onu üzen şey bu konu­
daki kanaatidir.” Herşeye rağmen eğer gerekiyorsa onunla bir­
lik olup, gözyaşı dökmekten ve sözlerinle onu teselli etmek­
ten uzak durma. Fakat gerçekten üzülmemeye dikkat et!

Uzun veya kısa bir piyeste yönetmenin sana verdiği rolü


oynamak zorunda kalan bir aktör olduğunu unutma. Eğer se­
nin dilenci rolünde oynamanı münasip görmüşse, rolünü
mümkün olduğunca iyi oynamalısın. Eğer bir topal veya prens
veya ayaktakımından biririn rolünü oynamanı uygun görmüş-
se, yine başka türlü hareket etmemelisin. Zira sana düşen veri­
len rolü iyi oynamaktır. Fakat bu rolü seçmek başkasına aittir.

22
DÜŞÜNCELER

C arga uğursuz ötüşünü gerçekleştirdiği vakit hayal-


'O ^ N 'g ü c ü n sarsılmasın. Hemen kendine gel ve şöyle de:
“Bu uğursuz ötüşün bildirdiği felâketlerin ne önemi olabilir.
Zira bu felâketler ya naçiz vücudumla, ya minnacık servetim­
le, ya zavallı şöhretimle, ya da çocuklarım ve karımla ilgili. Be­
nim için, saadet muştucusu olmayan hiçbirşey yoktur âlemde.
Zira herşeyden saadet çıkarmak benim elimdedir.”

Eğer sonucu sana bağlı olmayan bir savaşa girmezsen


yenilmezsin.
•••
Bir kimsenin, şan ve şeref içinde yüzdüğünü, yüce bir
mevkîye yükseldiğini, son derece büyük bir refah içinde oldu­
ğunu gördüğünde hayalgücünün güdümüne girip, o kimseyi
bu nasibinden dolayı bahtiyar sayma. Zira gerçekleştirilmesi
elimizde olan şeylerde tamaha, gıptaya, kıskançlığa yer yok­
tur. Belki de sen paşa, meclis azası veya konsül olmak değil,
yalnızca hür olmak istiyorsun. Bu amaca ulaşmak için yegâne
yol, elimizde olmayan şeyleri aşağsamaktır.

23
EPIKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

£\ ^ ^ lö v ü leb ilir, sövülebilir, hakarete uğrayabilirsin. O in-


"v^ ^ san ların seni aşağıladıkları yolundaki kanaatin seni
kızdırmakta. Fakat şunu unutma ki, eğer biri seni kızdırırsa,
sem kızdıran o adam değil, senin bu konudaki kanaatindir.

Ölüm, sürgün gibi korkunç görünen şeyler -bilhassa


ölüm- daima gözünün önünde olsun. Böyle yaparsan, basit en­
dişelere düşmez, hiçbirşeyi fazla coşkunlukla arzu etmezsin.
•••
Filozof mu olmak istiyorsun? Alay edilmeye hazırla ken­
dini. Halk seni yuhalayacak ve: “Bir gecede filozof oldu bu
adam. Böyle küstahça bakışı neden kaynaklanıyor acaba?” di­
yecek. Fakat bu küstahça bakış sende olmasın. Sana iyi ve gü­
zel görünen düşüncelere sımsıkı bağlan. Metin olduğun tak­
dirde, önceleri seninle alay edenlerin zamanla sana imrene­
ceklerini bil. Eğer onların alaylarını önemsersen iki misli gü­
lünç olursun.

Şayet birgün birine yaranmak için harici şeylere gönül


bağlarsan seviyeni düşüreceğini bil. Tüm ahval ve şerait için­
de filozof olmak sana kifayet etsin. Şayet filozof olduğunu
göstermek istiyorsan, bunu kendine göstermeyi yeğle. Bu sa­
na yeter.

24
DÜŞÜNCELER

üçük düşeceğim. Bu dünyada bir hiç olarak kalaca-


v J ^ V ğ ı m tarzındaki endişeler seni meyus etmesin. Kü­
çük düşmek, hakir ve sefil olmak fenalık değildir. Zira başka­
larının eliyle felâkete uğratılamazsm. Dolayısıyla kötü durum­
lara da düşürülemezsin. Yüksek mevkilere geçmek veya bir
eğlenceye davet edilmek senin elinde midir? Kuşkusuz hayır!
Öyleyse nasıl olur da bu senin için bir küçük düşme ve şeref­
sizlik olabilir? Sen ancak sana tâbi olan şeyle bir şeysin. Öy­
leyse nasıl olur da yeryüzünde bir hiç olursun? “Böyle hareket
edersem dostlarıma hiçbir faydam dokunmaz” deme! Hiçbir
faydam dokunmaz da ne demek? Onlara para veremeyeceğin
ve onları Romalı kılamayacağm için mi endişeleniyorsun? Bu
işlerin senin iktidarında bulunduğunu, başkalarının değil de
senin elinde olduğunu sana kim söyledi? Elinde olmayan bir-
şeyi başkasına kim verebilir? Biri çıkıp da: “Servet toplamaya
çalış, biz de istifade edelim” diyebilir. Ona: “Hayayı, alçakgö­
nüllülüğü, şeref ve haysiyeti muhafaza ederek servet toplamak
mümkünse bana bunun yolunu göster. Ben de zengin olayım.”
de. Eğer sahte nimetler kazanmak için hakiki nimetimi kay­
betmemi istiyorsanız, teraziyi doğru tutmadığınıza, ne kadar
nankör ve düşüncesiz olduğunuza dikkat edin. Neyi tercih
ediyorsunuz? Parayı mı yoksa sadık bir dostu mu? Ah!... Bu
faziletleri elde etmem için bana yardım edin ve bunları kaybet­
meme neden olacak işleri yapmamı engelleyin. “Bu durumda
memleketim benden hiçbir hizmet görmez” diyebilirsiniz. Ne
hizmeti? Memleketin, senin tarafından yaptırılmış revaklara,
hamamlara sahip olamayacak diye mi endişeleniyorsun? Bun­
lar nedir? Doğal olarak memleketin, bir demircinin pabuçları­
na veya bir kunduracının silâhlarına da sahip olamayacak.

25
EPIKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

r \ / e r ç e k şu ki; herkesin kendi işini yapması gerekir. Bu


^ yeterlidir. Memleketine dürüst, bilge, alçakgönüllü,
güvenilir bir vatandaş kazandırarak örnek bir insan olursan
ona hizmet etmemiş mi olursun? Böyle yaparsan, kuşkusuz
memleketine hizmet, hem de çok büyük hizmet etmiş olur­
sun. Böylece faydan dokunmuş olur. “Öyleyse hangi seviyede
bulunmam gerek” diye sual edecek olursan, sana derim ki:
“Güvenilir ve alçakgönüllü kalarak elde edebileceğin bir se­
viyede.” Fakat hizmet edeyim derken bu faziletleri kaybeder­
sen, hayasız ve saygısız olursan, memleketine nasıl bir hayrın
dokunabilir?

26
DÜŞÜNCELER

'ir ziyafette, bir toplantıda veya bir misafirlikte biri-


'si senden üstün tutulursa, böyle birşey hemcinsine
nasip olduğu için sevinmelisin. Tabiî bu sevinilecek birşeyse...
Yok eğer sevinilecek birşey değilse buna nail olmadığın için
üzülme. Eğer başkaları ellerinde olmayan şeyler için çalışıp
çabalıyor, sen de hiçbir şey yapmıyorsan, onlarla eşit muame­
le görmen olası değildir. Zira uluların kapısına hiç uğramayan
kimse nasıl olur da oraya günaşırı giden kadar, onlara yolda
refakat etmeyen eden kadar, dalkavukluk etmeyen biteviye
dalkavukluk eden kadar iyi muamele görür. Bu lütufların be­
delini ödemeden onları bedava elde etmek istiyorsan sen hak­
sız ve haris bir adamsın. Pazarda marulu ne kadara satarlar.
Bir akçeye. Eğer komşun bir akçe vererek onu alıp evine götü­
rürse, sen de bu ücreti vermediğin için pazardan marulsuz dö­
nersen, komşundan daha az şeye sahip olduğunu sanma. Zira
onun marulu varsa, senin de sarfetmediğin için cebinde kalan
akçen var. Bu, ziyafet için de böyledir. Ziyafete davet edilme­
miştin. Çünkü ziyafet veren kimseye bunun bedelini ödeme­
miştin. Bunun bedeli ya bir övgü, ya bir ziyaret, ya bir yaren­
lik, ya da bir boyunduruktur. Eğer birşeye nail olmak istiyor­
san pahasını ödemelisin. Fakat karşılığını vermeden birşeye
sahip olmak istiyorsan haksız ve tamahkârsın demektir. Bu zi­
yafetin yerini dolduracak hiçbirşey yok mu yanında? Şüphesiz
ondan daha güzeli var. Bu, methetmek istemediğini methet­
memiş olman, ziyafet sahibinin kibrini, küstahlığını çekme­
miş olmandır.

27
I l’ l KTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

Ç \T// ayatm amacını, herkesin üzerinde görüş birliği et-


S V^tiği konulara bakarak anlayabilirsin. Meselâ kom­
şunun kölesi bir bardak veya herhangi birşey kırmış olsa onu
teskin için bunun bir kaza olduğunu söylersin. İşte, senin bar­
dağını kırdıkları zaman da, komşunun bardağının kırıldığı za­
manki kadar sakin olmalısın. Fakat böyle bir olay karşısında
bu sözleri sarfeden adamın oğlu veya karısı ölse ondan yalnız­
ca hıçkırık, haykırış ve inilti duyulur: “Ne kadar bedbahtım.
Ben mahvoldum” diye feryat eder. Böyle demlerde, bu tür ka­
zalar başkalarının başına geldiğinde nasıl davranıyorsak öyle
davranmalıyız.
•••

Nasıl ki bir gaye erişilmemek için belirlenmemişse aynı şe­


kilde kötülük hamuru da dünyada bu yüzden var kılınmamıştır.
Şayet bir kimse senin bedenini karşısına çıkan ilk kişinin
keyfine terk ederse buna canın sıkılır. Hâl böyleyken ruhunu
karşına çıkan ilk adama terk ettiğinde utanmaz, kızarmaz mısın?
• • •

Yapacağın her işte, o işe girişmezden önce bu işin sonu­


nun nereye varacağını iyice düşün. Sonra teşebbüste bulun.
Bu yolu tutmazsan, yaptığın her hareket zevk verir önce. Zira
sonunun ne olacağını düşünmemişsindir. Fakat rezalet baş-
göstermeye başlayınca hicaba boğulursun.

28
DÜŞÜNCELER

( £~/ \ limpiyatlarda birinci olmak istersin. Doğrusu bunu


V ^ v 'b e n de isterim. Zira bu büyük bir şereftir. Fakat ilkin,
bu işin öncesi ve sonrasında olup bitenleri iyice düşünmek ge­
rek. Bu tetkikten sonra işe başlayabilirsin. Evvelâ bir düzene
girmek, zoraki yemek yemek, hoşa giden şeylerden uzak dur­
mak, sıcağa soğuğa aldırmadan antrenman yapmak, soğuk su­
yu ve şarabı ölçülü içmek, eşdeyişle tıpkı bir hastanın dokto­
ra teslim olması gibi idman hocasına kayıtsız şartsız teslim ol­
mak gerekir. Bu işi yaparken ayağını kırabilir, yaralanabilir,
epeyce toz yutabilir, kamçılanabilir ve sonuçta yenilebilirsin.
Bunları iyice düşünüp taşındıktan sonra gidip atlet olabilirsin.
Eğer bunları dikkate almazsan kimileyin pehlivanları, kimde-
yin de gladyatörleri taklit eden, biraz önce boru çalarken bi­
raz sonra trajedileri temsil kalkışarak oyun oynayan çocuklar
gibi abesle iştigal etmiş olursun. Bazen atlet, bazen gladyatör,
bazen hatip, bazen de filozof olmaya kalkışacak, gerçekte hiç­
bir şey olamayacaksın. Bir maymun gibi gördüğün herşeyi
taklit edeceksin. Herşey sırasıyla hoşuna gidecek. Zira yap­
mak istediğin şeyi önceden düşünmedin; pervasızca, basiret­
ten yoksun olarak sadece heva ve hevesinin kışkırtmasıyla bu
işlere atıldın. Bu tip insanlar bir filozofu gördüklerinde, filo­
zof Euphrotes’in iyi bir hatip olduğunu duyduklarında, he­
men hatip olmak sevdasına düşerler.

29
EPt KTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

O ^ -^ lo s tu m ! Önce yapacağın işin mahiyetini anlamaya ça-


\ —^lış. Sonra bu işi yüklenecek güce sahip olup olmadı­
ğını anlamak için kendini yokla. Pentatho* mu, yoksa glâdya-
tör mü olmak istiyorsun? Kollarına, bacaklarına, beline şöyle
bir bak. Zira her insan farklı bir iş için doğmuştur. Filozof mu
olmak istiyorsun? Bu mesleğe girmekle ancak filozoflar kadar
yiyebileceğini, içebileceğini, onlar gibi bütün zevklere veda
edeceğini, geceleri uykusuz kalıp çalışacağını, ailenden ve
dostlarından uzak kalacağını unutma. Filozof olmak bir köle­
nin oyuncağı olmayı, şeref, makam mevki gibi şeylerden geri
durmayı gerektirir. Bütün bunları göz önünde bulundur. Hu­
zuru, özgürlüğü, gerçeği bu ücret karşılığında satın alıp ala­
mayacağını düşün. Eğer bu mümkün değilse başka bir yol tut.
Çocuk gibi davranma. Bugün filozof, yarın tefeci, ertesi gün
hatip, sonunda da kayserin vekilharcı olma. Bu işler bir arada
yürümez. Bir tek adam olman gerek. İyi ya da kötü, ama bir
tek adam. Ya ruhî, ya da bedenî şeylerle uğraşmalısın. Kısaca­
sı ya manevî, ya da maddî servet peşinde koşmalısın. Yani ya
bir filozofun mizacını, ya da avamdan birinin mizacını tercih
etmelisin.

Antik Yunan’da Olimpiyat oyunlarında, güreş, koşu, atlama, gülle ve mız­


rak atmada başarılı olanlara verilen isim. (Haz.)

30
DÜŞÜNCELER

( ’V/örev, çoğunlukla içinde bulunulan duruma göre tespit


edilir. Sözkonusu olan babansa, onun tüm buyrukla­
rına itaat etmeye, azarlamalarına, fena muamelelerine katlan­
maya mecbursun. “Fakat babam kötü bir insan” diyebilirsin.
İyi ama dostum tabiat sana iyi bir baba bahşetmek zorunda
mı? Hayır, sadece sana bir baba vermek zorunda. Kardeşin sa­
na haksızlık mı ediyor? Onun kardeşi olarak kalmaya devam
et, yaptıklarını önemseme. Öncelikle neyi yapmak zorunda
olduğuna, özgürlüğün nerede bulunduğuna, doğanın yapma­
nı istediği şeyi yapıp yapmadığına dikkat et! Sen kendini bil­
diğin sürece başkalarının seni aşağılaması ve incitmesi müm­
kün değildir. Sen ancak incindiğini düşlediğin anda incinirsin.
Eğer bu söylenenleri akıldan ırak eylememeyi alışkanlık hâli­
ne getirirsen komşundan, hemşehrinden ve amirinden her da­
im hoşnut olursun.

31
ITİK I I:TOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

yııuı unutma ki dinin temeli, ilâhlar hakkında doğru


'bilgilere sahip olmaya, onların var olduklarına ve
kutsal Kayralarını bütün âleme yaydıklarına, onların tüm âle­
mi hikmetlice idare ettiklerine inanmaktır. Ayrıca onlara itaat
etmeye, herşeyin tanrısal bir hikmetle gerçekleştiğine, bunla­
rın mutlak anlamda iyi olduğuna inanmalı, başına gelenlere
rıza göstermeli, varoluş nedeninin bu olduğunu bilmelisin.
Böyle hareket edersen ilâhlardan şikâyetçi olmaz, onları seni
önemsememekle suçlandırmazsım Ancak bu duygulara sahip
olabilmek için, elinde olmayan şeylerden feragat etmeli, bütün
sevinç ve acılarını elinde olan şeylere irca etmelisin. Sana ya­
bancı olan şeyleri hayır ve şer olarak telâkki edersen, arzu et­
tiğin şeylere ulaşamadığında veya başına bir felâket geldiğin­
de tanrılardan şikâyet eyler, nefret edersin. Zira her canlı ken­
disine kötü ve zararlı görünenden nefret eder ve ondan kaçar;
kendisine iyi ve faydalı görüneni de sever ve ona yönelir. İn­
san bunun için var kılınmıştır. İşte bundan dolayıdır ki yara­
landığını sanan birinin, kendisini yaralayan şeyden hoşlanma­
sı olanaksızdır. Bunun sonucu olarak da hiç kimse felâketler­
den hoşlanmaz. Bir babanın, adına “servet” denilen şeylerden
oğluna hisse vermemesi durumunda, oğulun babasına isyan
etmesi bundan kaynaklanır. Eteokles ve Polyeneikes’i can
düşmanı yapan da budur. Onlar kral olmakla en yüce saadete
erişeceklerini zannediyorlardı. Çiftçinin, gemicinin, tüccarın
tanrılara ilenmelerinin, karısını ve çocuklarını kaybedenin şi­
kâyetlerinin sebebi budur. Zira fayda nerede ise sevgi, şefkat
ve merhamet oradadır. Bir kimse aşk ve nefretini yaratanın ka­
nunlarına göre ayarlarsa dindarlığını güçlendirmiş olur. Tan­
rıları yüceltmek adına dökülen şarap, kesilen kurban ve veri­
len adaklar konusunda herkes memleketinin âdetine uymak
zorundadır. Bu törenleri saffetle, özenli ve hürmette kusur et­
meyerek, sefil bir cimriliğe düşmeden fakat aynı zamanda gü­
cü aşan bir müsrifliğe de kaçmadan yapmak gerekir.

32
DÜŞÜNCELER

)ir kâhine gittiğinde, istikbâli bilmediğini ve bunu


'öğrenmek için ona başvurmuş olduğunu hatırla.
Eğer alınyazını öğrenmek için kâhine gitmiş bir filozofsan, ba­
şına gelme ihtimali olan şeyin ne tür birşey olduğunu tefekkür
eyle. Eğer bu şey sana tâbi olmayan birşeyse bunda senin için
herhangi bir iyilik ya da kötülük bulunamayacağının ayırımı­
na var. Eşdeyişle kâhine giderken herhangi bir nimete karşı ne
bir eğilimin ve ne de bir nefretin olsun. Aksi takdirde daima
titreyeceksin. Şuna inan ki istikbâlde başına gelecek bir hadi­
se sana yabancıdır ve onun seninle hiçbir alâkası yoktur. Key­
fiyeti ve kemmiyeti ne olursa olsun onu faydalı kılmak senin
elindedir. Kimse buna engel olamaz. Onların huzuruna, sana
yol göstermek tenezzülünde bulunan ilâhların huzuruna çıkar
gibi güvenle çık. Sana bazı tavsiyelerde bulunduğunda müra­
caat ettiğin şahsın kim olduğunu ve ona itaat etmezsen onun
emirlerini aşağsamış olacağını unutma. Fakat kâhinlere, Sok-
rates’in gerekli gördüğü durumlarda müracaat et!. Yani sadece
olaylarla bilinebilecek, önceden akılla veya herhangi bir sana­
tın yöntemleriyle keşfedilmesi olanaksız olan meseleler için
git. Bir dost veya vatan için zorlukları göğüslemek icap eder­
se bunu yapayım mı, yapmayayım mı diye kâhine sual eyleme.
Eğer kâhin kurban bağırsaklarının kötüye işaret olduğunu
söylerse bil ki bu seni ölüm, yaralanma ya da sürgün bekliyor
demektir. Fakat herşeye rağmen akl-ı selim, dosta yardımcı ol­
mayı, vatan için tehlikelere göğüs germeyi emreder. Bu sebep­
le reyine müracaat ettiğin kâhinden daha yüce bir kâhine ita­
at et! Öldürülen dostuna yardıma koşmayan adamı mabedin­
den kovan Apollon Phthios’a itaat et!

33
EPIKTF.TOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

^5

/ iç vakit kaybetmeden, kendinle ya da başkalarıy-


^la birlikteyken kesinlikle değişmeyecek bir seciye
ve her daim muti olacağın ahlâk kuralları tespit et!
•••
Mümkün olduğunca susmayı yeğle ya da sadece söylen­
mesi zaruri olan şeyleri söyle ve bunu özlüce söyle. Nadiren
de olsa vaziyet icabı konuşman gerekir. Böylesi durumlarda
kesinlikle alelade konulardan bahis açma. Havai mevzulardan
olan glâdyatör mücadelelerinden, at koşularından, atletlerden
bahse kalkma, yiyip içmekten söz açma. Bilhassa övgü, yergi
ve karşılaştırmalardan uzak dur.
•••
Becerebilirsen dostlarının konuşmalarını edebe uygun
mevzulara kaydırmaya çalış. Eğer yabancılar arasındaysan hiç
ağzım açma.
Uzun süreli, sık kahkahalarla gülmekten ırak dur.

34
DÜŞÜNCELER

orunlu olmadıkça hiçbir şey için yemin etme. Zor du­


rumda kalırsan mümkün olduğunca az yemin et.

Evinden dışarıda yemek yeme, tüm ziyafetlerden uzak


durmaya çalış. Fakat çok önemli bir sebep seni buna mecbur
ederse ayaktakımı gibi hareket etmemeye dikkat et. Bil ki, da­
vetlilerden biri edepsizse onun yanında oturan ve onun gibi
hareket eden, özünde ne kadar arılık olursa olsun zaruri ola­
rak kirlenir.
•••
Beden! ve ruhî ihtiyaçlarını (yeme, içme, elbise, ev, hiz­
metçi vb.) gerektiği kadar ve gerektiği şekilde karşılamayı dile.
•••
Mümkünse, evlenmeden önce cinsel zevklere karşı per-
hizkâr ol. Eğer bunları tatmak istiyorsan en azından meşru bir
şekilde tat. Ve bu zevkleri tadanlara karşı haşin olma. Onlara
kırıcı davranma ve sürekli olarak yaptığın cinsel perhizle
övünme!

35
HP1KTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( J ' r ğer biri bir kimsenin seni yerdiğini dillendirirse id-


'^ -^ O 'd ia edilen şeyleri reddetmeye kalkma. Ona şöyle de:
“Hakkımda bunları söyleyen kimse, şüphesiz diğer kusurla­
rımdan bihaber. Zira bundan haberdar olsaydı yalnızca bunla­
rı söylemekle yetinmezdi.”

Tiyatroya veya umumi eğlence yerlerine sıkça gitmeye lü­


zum yoktur. Eğer buna mecbur olursan hiçbir partinin taraf­
tarı olma, bütün tarafgirliğini kendine sakla. Sonuç nasıl olur­
sa olsun bundan hoşnut olmaya çalış. Zaferin galip olana öz­
gü olması seni sevindirsin. Böylece hiç sinirlenmez, hiç üzül­
mezsin. Fazla alkıştan, aşırı kahkahadan ve taşkın hareketler­
den uzak dur. Eve döndüğünde orada gördüğünden uzun uza­
dıya bahsetme. Çünkü böyle davranmak huylarının düzelme­
sinde ve ahlâkının iyileşmesinde hiçbir işe yaramaz. Bu son­
suz lakırdılar yalnızca gördüğün sahnelere ne kadar hayran
kaldığını gösterir.
•••
Bazı kimselerin hikâye ve eserlerini ne dinle, ne de dinle­
meye git. Fakat mecbur olursan buna katlan, vakarını ve hu­
zurunu muhafaza et, en ufak bir sıkılganlık belirtisi gösterme.

36
düşünceler

r ^ } / f a kî sahibi bir adama şükranlarım arz edeceğin


\ ^ y V l zaman, onu evinde bulamayabileceğini, evde ise
yok dedirtebileceğini veya seninle görüşmeye tenezzül etme­
yebileceğim, yahut da sana kayıtsız davranabileceğini önce­
den düşün. Herşeye rağmen bunu yapmak zorundaysan başı­
na gelenlere tahammül eyle. “Bunca zahmete değmezdi e-
meyi aklına bile getirme. Zira bu sözler bayağı bir adamın -
harici şeylerin, kendi dışındaki şeylerin fazlaca etkisinde ka­
lan bir adamın- sözleridir.
•••

Alelâde konuşmalarda, iştirak ettiğin savaşlardan ve karşı­


laştığın tehlikelerden damdan düşercesine ve uzun uzadıya
bahsetme. Zira bunları anlatmaktan sen büyük bir zevk duy­
san bile başkaları dinlemekten pek hazzetmeyebilir.
• • •

Garip davranışlarda bulunmamaya özellikle dikkat kesil.


Böyle yaparsan avamı bir kılığa bürünür, başkalarının gözün­
deki itibarını düşürürsün.

37
EPİKTHTOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( J ' r debe muhalif lakırdılara kendini kapıp koyverme.


^C^Bu, çok tehlikelidir. Böyle konuşmalara şahit olur­
san, yeri geldiğinde bu tarzda konuşanı azarlamaktan çekin­
me. Eğer bu mümkün değilse sus; kızaran çehrenle ve ciddi
bakışlarınla bu cins lakırdılardan hazzetmediğini belli et.
•••
Şayet hayalgücün bir şehvet canlandırırsa gözlerinde, şeh­
vetin peşinden sürüklenmemek için teyakkuz hâlinde ol. Şeh­
vetini ertele. Kendine mühlet ver. Zevk anıyla, peşisıra gelecek
pişmanlık anını karşılaştır. Kendinden şikâyetçi olacağını dü­
şün. Şehvetin hazzıyla, ona karşıkoymuşluğun vereceği övünç
hazzını mukayese et. Eğer bu zevki tatmanın tam vakti oldu­
ğunu düşünüyorsan, onun tuzaklarına ve cazibesinin aldatıcı­
lığına karşı tedbir al. Ve ona en büyük haz olan yenmenin haz-
zıyla karşı koy.
•••
Bir işe girişirken bu işin senin vazifen olduğunu unutma.
Sonra halk ne kadar kötü düşünürse düşünsün bu işi yapar­
ken görülmüş olmaktan korkma. Eğer bu hareket sana kötü
görünüyorsa yapma. Yok, iyi bir hareket olarak telâkki ediyor­
san, haksız yere mahkûm edilmekten korkma.

38
düşünceler

r A r fjL r n d i gündüzdür veya şimdi gecedir önermeleri ayrı


V < jZ 7o ld u k ları ve iki bölümden oluştukları sürece doğru­
dur, ikisi birleştiğinde veya karıştığında ise yanlıştır. Tıpkı bu­
nun gibi ziyafetlerde başkalarını hiç düşünmeksizin herşeyın
bizim olmasını istemek kadar mantıksız birşey olamaz. Bir ye­
meğe davet edildiğinde, seni davet edenin meziyetlerim ve
ona borçlu olduğun hürmeti düşündüğün kadar, onune konu­
lacak yemeklerin nefasetini düşünme.

Gücünü aşan bir rolü oynamayı üstlenirsen, rolünü iyi ya­


pamayacağın gibi yapabileceğin bir rolü de yapmamış olursun.
•••
Yürürken çiviye basmamaya, ayağının burkulmamasına
nasıl dikkat ediyorsan aynı şekilde varlığının en esaslı taralı­
nın yani akimın da çarpıtmamasına dikkat et! Hayatının her
anında bu kaideye riayet edersen daha sağlam adımlarla iler­
lemiş olursun.

39
EPİKTHTOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

asıl ki ayak, pabucun ölçüsüyse, servetin ölçüsü de


® vücuttur. Bu kurala uyarsan doğru yoldan hiç şaş­
mazsın. Bunu önemsemezsen mahvolursun. Bir uçurumda
yuvarlanan insan misali hiçbir şeye tutunamazsın. Bu pabuç
için de böyledir. Ayağının ölçüsünü bir defa aştın mı önce yal­
dızlı ayakkabıların, sonra erguvan! kumaş ayakkabıların olur,
sonunda nakışlı ayakkabı istemeye kalkışırsın. Zira ölçüyü bir
defa aşan için sınır diye birşey olmaz artık.
•••
Genç kadınlar kocalarının gözünde metrestirler. Bu ka­
dınlar, kocalarını zevklendirdikleri ölçüde itibar kazandıkları­
na bakarak hoşa gitmek arzusuyla süslenmeyi düşünürler yal­
nızca. Bütün ümitlerini süse bağlarlar. Bu yüzden onlara, sa­
hip oldukları irfan, iffet, tevazu nispetinde hürmet görecekle­
rini anlatmak gerekir. Hiçbir şey bu iş kadar faydalı ve zaruri
değildir.

40
DÜŞÜNCELER

eğersiz bir insanın alâmeti uzun süre sporla uğraş-


V - V_5/rnak, uzun süre içmek, uzun süre yemek yemek,
maddî ihtiyaçlarını karşılamak için uzun zaman sarfetmek, kı­
sacası biteviye bedeniyle uğraşmaktır. Bunlar hayatımızın esa­
sı değil, ayrıntısı olmalıdır. Bunları şipşak yapıvermelidir in­
san. Bütün dikkatimizi ruhumuza yoğunlaştırmalıyız.

Bir kimse sana haksızlık eder yahut aleyhinde bir kelâm


sarfederse kendisini bunu yapmak zorunda gördüğüne inan­
maya çalış. Zira o, hakikatte senin düşüncene değil, kendi dü­
şüncesine uymaktadır. Sonuç itibariyle fena bir akıl yürütme­
de bulunursa yalnızca kendisi aldanmış olur, yalnız kendisini
yaralamış olur. Bir kimse çok doğru ve çok benimsenmiş bir
önermeyi batıl zannederse bundan zarar görecek önerme de­
ğil, yanlış çıkarsamada bulunarak aldanandır. Bu kaideyi iyi
uygularsan, aleyhinde söylenen şeylere sabırla tahammül
edersin. Böyle davranırsan şahsına küfredenlere: “Zavallı ken­
disini haklı sanıyor” diyebilirsin.

41
F.P1KTET0S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

—’erşeyin iki kulpu vardır: Bunlardan biri o şeyi ta-


V_Xşımaya elverişli bir kulptur, diğeri elverişsiz. Öy­
leyse kardeşin sana bir kötülük ederse, onu, sana kötülük yap­
tığı kulptan tutma. Zira bu onu taşımaya elverişli bir kulp de­
ğildir. Öbür kulptan, yani kardeşlik kulpundan tut. Bu suret­
le onu tahammül edebileceğin, sağlam tarafından tutmuş
olursun.
•••
Şu şekilde düşünmek, doğru düşünmek değildir. “Ben siz­
den zenginim. Öyleyse sizden iyiyim. Ben sizden daha beliğ
konuşuyorum. Öyleyse sizden daha değerliyim.” Doğru mu­
hakeme etmek için şöyle düşünmelidir: “Ben sizden zenginim
yani servetim sizinkinden fazladır. Ben sizden daha beliğ ko­
nuşuyorum, öyleyse benim hitabetim sizinkinden daha üstün­
dür.” Çünkü sen, ne servet, ne de hitabetsin.
•••
Bir kimsenin çok erken yunduğunu görürsen böyle yap­
makla kötü ettiğini söyleme. Sadece zamanından önce yıkan­
dığını söyle. Birinin çok fazla şarap içtiğini görürsen, böyle
yapmakla kötü ettiğini söyleme. Sadece fazla içtiğini söyle. Zi­
ra o insanın böyle hareket etmesinin sebebini tam olarak bil­
meden kötü ettiğini bilemezsin. Aksi takdirde gözünle gördü­
ğün şey hakkında değil de başka birşey hakkında hüküm ver­
miş olursun.

42
DÜŞÜNCELER

( ~ j L / ' endine asla filozof deme! Cahillerin önünde güzel


v —^V-özdeyişleri sayıp dökme. İyisi mi bu deyişlerin söy­
lediği şeyleri yap. Meselâ bir ziyafette nasıl yemek yenmesi ge­
rektiğini anlatma. Fakat nasıl yenmesi gerekiyorsa öyle ye. Ve
Sokrates’in her yerde, her zaman, her türlü gösteriş ve alâyiş­
ten kaçındığım hatırla! Bazı gençler ondan kendilerini başka
filozoflarla tanıştırmasını rica ederlerdi. O da kendisine önem
verilmemesine şikâyetsiz tahammül eder, onların arzularını ye­
rine getirirdi.

Cahiller meclisinde derin meseleler konuşulmaya başla­


nırsa sükûtunu muhafaza et. Zira hazmedilmeyen birşeyi iade
etmede büyük bir tehlike vardır. Eğer birgün biri çıkar da se­
nin hiçbir şey bilmediğini iddia ederse ve sen buna öfkelen­
mezsen filozof olmaya başlamışsın demektir. Bilindiği üzere
koyunlar ne kadar ot yediklerini çobanlarına göstermezler, fa­
kat yediklerini hazmedip,onları süt ve yüne dönüştürürler.
Sen de cahillere vecizeler döktürmekten sakın. Hazmettikleri­
ni davranışlarınla göster.

43
EPİKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

/ütevazı bir hayat yaşamayı ve bedenine karşı haşin


V t-davranmayı âdet edinmişsen bununla gururlanma.
Eğer yalnızca su içmekle yetiniyorsan, yalnızca su içtiğini her
fırsatta söylemeye kalkma. Sabra tahammüle alışmak istiyor­
san bunu yalnız kendin için yap, başkaları için değil. Heykel­
leri kucaklamaya kalkışma. Çok susadığında ağzına bir yu­
dum su al, sonra tükür onu. Ve bunu kimseye söyleme.
•••
Cahil hayrı ve şerri kendisinden bilmez, hep başkaların­
dan bilir. Bilge ise başına gelen her türlü iyilik ve kötülüğü
kendinden bilir.

44
DÜŞÜNCELER

'ir adamın hikmet ve marifet tahsilinde terakki ettiği­


mi gösteren alâmetler şunlardır: Kimseyi yermez,
kimseyi övmez, kimseden şikâyet etmez, kimseyi itham etmez,
bilgiçlik taslamaz, kendinden asla bahsetmez. Elde etmek iste­
diği birşeyi elde etmede bir güçlükle karşılaşırsa bundan yal­
nızca kendisini mesul sayar. Şayet bir kimse kendisini methe­
derse o meddahla gizlice alay eder. Birisi kendisini suçlarsa
haklı çıkmaya çalışmaz. Fakat nekahatteki hastalar gibi iyice
sıhhatine kavuşmadan, yeni yeni başlayan iyileşmeyi herhangi
birşey geciktirmesin diye kendisini yoklar. O, bütün arzularını
kökünden söküp atmıştır. Bütün nefretlerini yalnız elinde olan
şeylerin neliğine zıt olan şeylere tercih etmiştir. Hiçbir şeye
karşı taşkın bir harekette bulunmaz. Kendisini aptal ve cahil
yerine koysalar da buna aldırmaz. Kısacası sanki en tehlikeli
düşmanı olan, kendisine karşı sürekli tuzak kuran bir adama
karşı tetikte olduğu gibi kendisine karşı her an tetiktedir.

45
EPİKTHTOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'ir kimse Khrysippos’un eserlerini anlamak ve açık­


lam akla öğünürse kendine şöyle seslen: “Eğer
Khrysippos biraz kapalı bir üslûp kullanmamış olsaydı bu
adamın öğrenebileceği hiçbir şey yoktu. Bana gelince, benim
muradım nedir? Doğayı bilmek ve ona uymak. O hâlde bu
konuyu en iyi izah eden kimseyi aramalıyım. Bunu en iyi
izah edenin Khrysippos olduğunu söylüyorlar. Öyleyse onun
eserlerini almalıyım. Eğer metni tam olarak anlamazsam, onu
bana anlatacak birini aramalıyım. Buraya kadar olağanüstü
birşey yok. İyi bir müfessir bulduğumda, geriye yalnızca
onun bana izah ettiği kaideleri tatbik etmek kalır. İşte itibar
edilecek yegâne şey budur. Eğer sadece bu filozofu tefsir
edip, söylediklerine hayran olmakla yetinirsem ben gerçek
bir gramerciyim, fakat bir filozof değilim. Tek fark şu: Home-
ros’u tefsir etmek yerine Khrysippos’u tefsir ediyorum. Biri
çıkar da bana: “Khrysippos’u anlat” derse ve ben onun felse­
fesine uygun davranışlar sergilemiyorsam, onu izah edeme­
menin utancını fazlaca hissederim.

Bu vecizelerin tatbikinde sebatkâr ol. Ve alçaklığı kabul­


lenmeden çiğneyemeyeceğin kanunlara itaat ettiğin gibi bun­
lara da itaat et. Elakkmda ne söylenirse söylensin kulak asma.
Zira bunlar senin elceğizinde olan şeyler değildir.

46
DÜŞÜNCELER

e vakte dek şahsını büyük şeylere lâyık görmek ve


akl-ı selimi baltalamak konusunda kendine mühlet
vereceksin. Razı olacağın kaideleri öğrendin ve onlara rıza
gösterdin. Islah olmak için hangi mürşidin gelmesini bekle­
mektesin. Artık bir çocuk değilsin sen, olgun bir adamsın.
Kendini ihmal etmekle ve eğlenmekle vakit öldürüp, karar üs­
tüne karar verirsen, kendini ıslah için her gün başka bir gün
tayin edersen hiç terakki etmeyeceğini, yaşamında olduğu gi­
bi ölümünden sonra da cehalet içinde yüzeceğini bir gün an­
layacaksın. Öyleyse bugünden itibaren bir insan gibi yaşama­
ya -bilgelik yolunda hayli mesafe kat etmiş bir adam gibi ya­
şamaya- lâyık olduğunun ayırımına var. Çok güzel, çok iyi
gördüğün şeyleri, çiğnenmesi imkânsız kutsallar gibi telâkki
et. Yorucu veya eğlenceli, övünülecek veya utanılacak birşey-
le karşılaşırsan mücadele vaktinin gelip kapıya dayandığını
bil. Olimpiyatlar başlamış, ertelenme diye birşey kalmamıştır.
Gönenmen veya mahvolman bir tek harekete, cesurca veya
korkakça bir harekete bağlıdır. Sokrates, herşeyi, her hadiseyi
kendi yükselişine basamak kılarak ve yalnızca aklın ışığında
yürüyerek yetkinliğe ulaşmıştır. Gerçi sen henüz Sokrates de­
ğilsin ama Sokrates olmak isteyen bir kişi gibi yaşamalısın.

47
EPİKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

elsefenin en önemli kısmı kaidelerin uygulanışını ele


Vs— alan kısımdır. “Kesinlikle yalan söylememelidir”
cümlesi bunu örnekler, ikinci kısım bunun ispatını gösteren
kısımdır: “Neden yalan söylememeli?” cümlesi bunu örnekler.
Üçüncü kısım, bu ispatların delillerinin verildiği, ispatın ne­
den ibaret olduğunu, onun gerçek ve kesin olduğunu gösteren
kısımdır; netice, tezat, tenakuz, hakikat, butlan gibi muhtelif
tabirleri tarif ve izah eder. Üçüncü kısım ikinci için, ikinci kı­
sım birinci için zaruridir. Fakat hepsi için zaruri olan birinci
kısımdır ve orada durmak gerekir. Genellikle bu düzeni ters­
yüz eder, üçüncü kısma ehemmiyet veririz. Bütün çabaları­
mız, bütün incelemelerimiz üçüncü kısım, yani delil ve bür-
han kısmı içindir. Birinci kısmı yani tatbikattan ibaret olan
kısmı ihmal ederiz. Bunun sonucu olarak da gerektiğinde ya­
lan söylemekten çekinmeyiz. Buna karşın yalan söylememek
gerektiğini ispata her zaman hazırızdır.

48
DÜŞÜNCELER

/ —«O y / ~er işe şu dua ile başla: “Sen ey yüce Tanrı ve sen ey
V^kudretli talih! Gitmemi münasip gördüğün yere
beni götür. Sizi bütün kalbimle, hiç tereddütsüz takip edece­
ğim. Sizin emirlerinize karşı gelmek istesem de, günahkâr ve
hain olsam da, ister istemez sizi takip edeceğim.”
Sonra şöyle de: “Zorunlu olan şeylere tâbi olmasını bilen
kişi, dâhi meselelerin özünü bilir.”
Son söz olarak şöyle de: “Cesaretle şu geçiti aşalım. Zira
ilâhlar bizi oraya çağırıyor ve oraya götürüyorlar. Anystos ve
Meletos beni öldürebilirler fakat bana zarar veremezler!”

49
Sohbetler
Şikâyet ediyorsun? Tanrı sana en büyük, en asa-
D letli, en şahane, en mukaddes şeyi; düşüncelerini
güzelce kullanma kabiliyetini ve gerçek nimetleri kendinde
bulma gücünü verdi. Daha ne istiyorsun? Bunun için sevin,
bu kadar iyi bir vâsiye şükret ve sürekli duadan geri durma.
•••
Ne kadar nankör ve ne kadar akılsızsın. Sadece sana bağım­
lı olabilecekken, seni gerçek mutluluğundan koparan ve sana
yabancı dünya dolusu şeyin boyunduruğuna girmek istiyorsun.
•••
“Yarın kendimi yola sokacağım” demek, “bugün saygısız,
sefih, alçak, azgın, tamahkâr, hakkaniyetsiz, menfaatperest,
hain olmak istiyorum” demektir. Fenalık için kendine ne ka­
dar mühlet verdiğine bir bak. “Fakat yarın bambaşka bir adam
olacağım” diyorsun. Niye bugünden başlamıyorsun? Bugün,
yarın için hazırlan. Böyle yapmazsan yine erteleyeceksin.

53
ITİK İT l'OS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

ğer denize açılmak gibi bir niyetimiz varsa açılmak


^ *^ iç in iyi bir rüzgâr bekleriz. Bu rüzgârı üzüntüyle
beklerken çoğunlukla havanın durumunu sorgu-sual ederiz:
"Ah, yine kuzey rüzgârı! İşimize hiç mi hiç yaramayan bu
rüzgârı n'etmeli? Ne zaman batı rüzgârı esecek?"
Dostum, batı rüzgârı ne zaman isterse o zaman esecek, da­
ha doğrusu ona hükmeden ne zaman dilerse. Sen bir Aiolos
gibi rüzgârları düzenleyen güç müsün?
Biz sadece elceğizimizdekine hâkimiz ve dışımızdaki baş­
ka şeyleri bize sunulduğu gibi almaya mecburuz.

Thraseas, yarın sürgüne gönderilmektense bugün öldü­


rülmeyi yeğlediğini söyledi. Birgün Rufus ona şu cevabı verdi:
"Ölümü sürgünden daha zor sanıyorsan ne büyük yanılgı!
Eğer ölümü sürgünden daha tatlı sanıyorsan, sana bunu seç­
me hakkını kim verdi?"
•••
İşte bu da Agrippinus'un bir güzel sözü:
"Kendi kendime kesinlikle engel olmayacağım."

54
SOHBETLER

"’erşeyden memnun olan ve herşeyin gelmesi gerek-


V V V-^tiği gibi gelmesini isteyen bir adam görmek ister
misin? Bu adam, Agrippinus'tur. Senato'nun kendisini yargıla­
mak üzere olduğunu haber verdiler.
- Hele şükür! dedi. Ben de hep yaptığım gibi banyoya
gireceğim!
Banyodan henüz çıkmıştı ki mahkûm edildiğini söylediler.
- Ölüme mi, sürgüne mi?
- Sürgüne!
- Malıma el konulacak mı?
- Hayır!
- O hâlde hemen Aricia'da akşam yemeğini yemeye gide­
lim. Orada da Roma'da olduğu gibi güzel yemek yiyebiliriz.
•••
Vak tu saati gelince öleceğim. Fakat kendisine verileni ge­
ri veren biri gibi öleceğim.
•••

Aklını kullanan birine makul olmayan şey kadar taham­


mül edilmez bir dert yoktur.

55
I l’ IKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

/ateranus'un cesaretini hatırla! Nero, azatlı kölesi


O ^^Epaphroditos'u göndererek onu iştirak ettiği bir suikast
hakkında sorguya çekmek istemişti. Lateranus ona dedi ki:
- Söylenecek sözüm varsa onu efendine söylerim.
- Zindana atılacaksın!
- Zindana atılacaksam ağlayarak mı atılmalıyım?
- Sürgüne gönderileceksin!
- Sürgüne neşeyle, ümitle ve hâlimden memnun olarak
gitmekten beni alıkoyan ne olabilir?
- Ölüme mahkûm olacaksın!
- Homurtuyla, iniltiyle mi ölmeliyim?
- Gizlediğin şeyi bana söyle!
- Onu sana söyleyemem. Bana ait birşey bu.
- Zincire vurun!
- Dostum ne diyorsun? Beni zincire vurmakla mı tehdit
ediyorsun? Bunu beceremezsin! Sadece bacaklarımı zincire
vurabilirsin. İrademi ve ruhumu asla. O her zaman hür kala­
cak. Jüpiter bile onu hürriyetine toz konduramaz.
- Hemen şimdi boynunu vurduracağım!
- Ben boynumun vurulmamak gibi bir ayrıcalığı olduğunu
ne zaman söyledim?
Olayların seyri bu cesur sözlere uygun çıktı. Lateranus ce­
za meydanına götürüldü. Cellâdın ilk vuruşu başını kopara­
cak şiddette olmadığından, bir an için kafasını geri çekti. Son­
ra çok daha metin ve cesur olarak tekrar ileri uzattı.

56
SOHBETLER

^ 1

)ana, yiyecek birşeyinin olmadığını söylüyor, bunu


_ ötemin için en iğrenç işlere, hatta efendinin lâzımlı­
ğını tutmaya varıncaya kadar tenezzül edip etmemek gerekti­
ğini soruyorsun değil mi? Bu konuda ne söyleyebilirim ki? Ki­
mi insanlar lâzımlık dökmeyi açlıktan ölmeye yeğ tutarlar. Ki­
mileri de oturak tutmaya hayatta katlanamazlar. Bu meselede
görüşü alınacak ben değilim, sensin. Kendi kıymetini ölç ve
kararını ver.

İnsanlar kendilerine ya çok yüksek ya da çok alçak kıymet


biçerler. Herkes kendine ne kıymet biçerse pahası odur. Bu
durumda kendine ister hür, istersen köle olarak kıymet biç.
Bu, senin elindedir.

Gömleğinin bir iplikçiği nasıl bütün diğer iplikçiklere


benziyorsa, sen de öylece bayağı insanlara benzemek istiyor­
sun. Bense, sadece parlak olduğu için değil ve fakat nerede
kullanılırsa kullanılsın orasını güzel kıldığı için al renkli bir
kuşak olmak isterim.

57
I Tİ KTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

için bana başkaları gibi olmamı tavsiye ediyorsun?


O hâlde sadece iplik olacağım, kadife olmayacağım.

Eğer zamanın hükümdarı seni evlât edinirse herkese kar­


şı dayanılması imkânsız bir gururun olur ve herşeyini borçlu
olduğun Tanrıyı unutursun.
•••
İnsanlar, biraz daha az basit ve biraz daha az kaba olan bir
yemeği keşfettiği için Triptohemos'a tapmaklar ve sunaklar
yaptılar. İçimizden hangimiz gönlünden; gerçeği bulanları,
yolumuzu aydınlatanları ve ruhlarımızdan cehaletle sapkınlı­
ğın karanlıklarını kovanları kutlamıştır?
•••
Saffetin, vefan, sadakatin olduğunu, bir delik fıçı olmadığı­
nı bana göster. Senin bana bir sır vermeni beklemiyorum, be­
nim sırrımı dinlemeni istiyorum senden. Zira bu kadar temiz
ve güvenli bir gemiyi bulmak kimi sevindirmez ki! İyiliğimizi
isteyen, sadık bir danışmanı kim reddedebilir. Kim zaafımızı
mazur gören, bize yükümüzü taşımakta yardım eden iyi kalpli
bir sırdaşı büyük bir hazla aramaz ve ona sımsıkı sarılmaz.

58
SOHBETLER

'iz birbirinden çok farklı iki tabiattan kuruluyuz:


'Hayvanlarla ortaklaşa sahip olduğumuz bir gövde
ve tanrılarla ortaklaşa sahip olduğumuz bir ruh. Kimileri, de­
yim yerindeyse, kötü ve fani olan birinci akrabalığa düşkün­
dürler. Kimileri de İkincisine; bu güzel ve ilâh! akrabalığa ya­
naşırlar. Bu yüzden bazı insanların düşünceleri asil, sayıları
kabarık olan diğerlerinin düşünceleri ise sadece bayağıdır.
Bana gelince, ben neyim?
Zavallı, küçücük bir adam. Bedenimi oluşturan bu kas ve
pazılar ise gerçekte son derece cılız ve sefildirler. Fakat sende
bu kemiklerden, etlerden çok daha asil şeyler vardır. Öyleyse
neden yüksek olan bu ilkeden uzaklaşıp pazı ve kemiklere
bağlanıyorsun?
İşte aşağı yukarı bütün insanların ayaklarının kaydığı yer.
İşte yine bunun için onların arasında bu kadar canavar, kurt,
aslan, kaplan ve domuz vardır.
Kendine dikkat et ve bu canavarların sayısını çoğaltma-
maya çalış.

59
I'l'lk II İd' . DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'en sana fazilet alanında aldığın yolu soruyorum.


'Sense bana Khrysippos'u iyi anladığını şişinerek
söylüyor, bir kitabını gösteriyorsun.
Bu aynıyla, kuvvet ve kudretini öğrenmek istediğim bir at­
letin bana sinir yığını kollarını ve geniş omuzlarını gösterece­
ği yerde sadece eldivenlerini göstermesine benziyor.
Ey alçak köle! Bir atletin eldivenleriyle ne yaptığını öğren­
mek istediğim gibi Khrysippos'un kitabının da senin ne işine
yaradığını öğrenmek isterim.
Arzu ve korkularını yerli yerinde kullandın mı? Sadece
belirti ve emareler ilerlemeyi ele verir.
Şimdi ruhun daha ulvî, daha hür, daha sadık ve daha çok
iffetle dolu mudur?
Ruhun, hiçbir şeyin engel olamayacağı ve bulandıramaya-
cağı bir hâlde midir?
Bütün hayatından inlemeleri, şikâyetleri ve anlamsız hay­
kırmaları kovabildin mi?
Hapsedilmenin, sürgüne yollanmanın ve zehrin ne oldu­
ğunu iyice biliyor musun?
Herhangi bir durumda; "Bu geçitten geçelim, çünkü Tan­
rı bizi bu yoldan çağırıyor!" diyebilir misin?

60
SOHBETLER

n bariz hakikatlere teslim olmayanlarla tartışmak ne­


(3 ü ye yarar? Bunlar insan değil, kaskatı taştırlar.

Hepimiz korkuyoruz bedenin ölümünden.


Fakat kimdir korkan ruhun ölümünden?
•••
Dünyada herşey ilâh! kudretin övgüsüyle meşguldür. Ba­
na zeki, aklı başında ya da doğruyu teslim eden vicdan sahibi
bir adam göster. Bunu anlayacaktır.
•••
Eğer Tanrı sadece renkleri yaratmış ve onları farkedecek,
görecek gözleri yaratmamış olsaydı bu renkler neye yaraya­
caktı? Renkleri ve gözleri yaratıp da ışığı yaratmasaydı renkler
ve gözler neye yarayacaktı? Bu üç şeyi birbiri için yaratmış
olan kimdir? Bu harikulade uyum ve birliğin yaratıcısı kim­
dir? Elbette Tanrıdır. Demek ki ilâh! bir kudret vardır.

61
EPİKTHTOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

Asan, bu dünyada Tanrının varlığının ve yarattığı eser-


lerin seyircisi, açıklayıcısı ve övücüsü olmalıdır.
Sense en bahtıkara hayvanların başladığı yerde başlıyor ve
orada bitiyorsun. Duymuyor ama sadece görüyorsun.
Hiç değilse uluhiyetin sende son bulduğu yerde son bul.
Bu kudret sende, sana kendisini anlayacak kabiliyette zeki bir
ruh vermiştir. Onu kullanmasını bil. Bu muhteşem seyirlikten
sadece şöyle yalınkat bir seyirle ayrılıp gitme.
Gör, tanı, öv ve takdis et!
•••
Yapılmaması faydalı olan birşeyin tamamen terk edilme­
sinde çok büyük faydalar vardır.

Herşeyde, hatta zevkte bile dikkatli olmak lâzımdır. İh­


malkârlıkla başarıya yürüyen bir insan gördün mü hiç?

Cehaleti ve cahilleri küçümsemeyen ilim yoktur. Felsefe


bu ilimler arasında bir istisna oluşturup, onların tenkitlerine
ve sahte muhakemelerine önem verebilir mi?

62
SOHBETLER

I limpia'ya gidip atletik oyunları seyretmek için uzun


ve meşakkatli bir yolculuğa katlanırsınız. Fidyas'ın
güzel bir heykelini görmek için daha da uzun bir yolculuğa çı­
kar ve onları görme zevkini tatmadan ölmeyi büyük bir kötü­
lük sayarsınız.
Fakat Fidyas'ın heykellerinden çok daha üstün olan ve
görmek için öyle çok uzaklara gitmeye gerek olmayan, ne on-
ca zahmete, ne de onca yorgunluğa malolan, her yerde görü­
lebilen eserleri görme isteğini hiç duymayacak mısın?
Acaba kim olduğunuzu, niçin dünyaya geldiğinizi düşün­
me endişesi hiç gelmeyecek mi aklınıza?
Tanrının, bilmeniz ve tanımanız için gözünüzün önüne
serdiği, kâinatın o muhteşem ve imrendirici manzaralarına hiç
dikkat etmeden mi ölüp gideceksiniz?

Ulûhiyet sana en feci felâketlere dayanabilmen için birta­


kım silâhlar ihsan etmiştir. Ruh yüceliği, kuvvet, sabır, sebat
vermiştir. Bunlardan istifade etmek gerekir.
Eğer şikâyetçiysen hiç değilse sana verilen silâhları yere
atmış olduğunu itiraf et.

63
EPIKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

pikurosçu: "Bir İlahî hikmet var mıdır? Sürekli bur-


V J ^ O 'n u m akıyor!" der.
Sen bir kölesin! Ellerin ne güne duruyor? Onlar burnunu
silmek için değil mi?
Epikurosçu buna cevap verir: "Dünyada hiç balgam veya
sümük olmaması daha iyi değil mi?"
Peki ya burnunu silmek İlâhî hikmeti suçlamaktan, ona
itiraz etmekten daha iyi değil mi?

Sizden tavsiye mektubu istemiyorum. Onları alçak ve kor­


kaklar için saklayın.
İşte bu tavsiye mektuplarından bir örnek:
"Size bu et yığınını, bu daha pıhtılaşmamış olan kan tulu­
munu takdim ediyorum?"
Kendisini kırmanın başkasının elinde olmadığını anlama
inceliğini göstermeyen birini işte böyle takdim etmeli.

64
SOHBETLER

«5

'ir hükümdann ya da büyük bir bey'in himayesi bizi


'huzurlu ve her türlü tehlikeden uzak tutmaya yeter.
Hâlbuki yegâne koruyucu ve vasi olarak Tanrımız var. Öyleyse
niçin bu himaye, kaygı ve korkularımızı ortadan kaldırmaya
yetmiyor?

Hemen şu anda bütün duygularını gözden geçir ve güven


içinde her zorluğa, her imtihana hazırlan: En mükemmel si­
lâhlarla mücehhezsin tam ve en korkunç olaylardan yeni bir
güzellik çıkaracak hâldesin.
•••
İnsanların yaptıkları nedir? Korktukları şeyden titreyerek
öylece dururlar ve çektikleri ıstıraplardan inleyerek şikâyet
ederler.
Böylesi bir zayıflıktan ne çıkar, elde edilen nedir?
Sadece şikâyet ve küfür.

65
EPİKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

ocuğun ağır hasta olduğunda onu bırakır gider ve çok


Sj sevdiğin için onu bu vaziyette görme cesaretinin bulun­
madığını söylersin.
Dostluk, vefa eğer buysa bir çocuğu bütün sevenleri; an­
nesi, sütannesi, kardeşleri, kızkardeşleri, öğretmeni terk etme­
li ve zavallı kendisini sevmeyenlerin ellerine bırakılmalıdır.
Ne bönlük, ne haksızlık, ne vahşet!
Hakçası, hasta iken seni bunca şefkâtle seven dostlara sa­
hip olmak ister misin?

Yalnızken kupkuru bir çölde kaldığını söylersin. Büyük,


kibar çevrelerde ise hırsızların, haydutlârın, üçkâğıtçıların or­
tasında kaldığını söylersin.
Akrabandan, karından, çocuklarından, dost ve komşula­
rından şikâyet edersin. Eğer akıllı biri olsaydın yalnız kaldı­
ğında dinlenmekte olduğunu, rahat yaşadığını, kendi başına
bulunmaktan zevk aldığını ve ilâhlara özgü davrandığını
söylerdin.
Kalabalık içindeyken de sıkılacağına ve buna boş bir şa­
mata diyeceğine bayram, şenlik, genel eğlence derdin ve böy-
lece her daim mutlu olurdun.

66
SOHBETLER

/ d ^ k yüksek mevk! sahibi bir adam sürgünden gelip Ro-


ma'ya giderken bana uğradı. Bana saray hayatının deh-
ş^engiz bir tasvirini yaptı. Bu durumdan tiksindiğine beni
inandırmaya çalıştı ve ne pahasına olursa olsun bu çevreye ar­
tık girmeyeceğini, yılları sayılı olan ömrünün son günlerini
huzur içinde, işlerin telâş ve şamatasından uzakta geçirmek is­
tediğini söyledi. Ben de ona söylediklerinin hiçbirini yapma­
yacağım, Roma'ya adım atar atmaz bütün bu güzel kararları
unutacağını ve hükümdara sokulmanın bir fırsatını bulur bul­
maz bundan yararlanacağını söyledim. O bana veda ederken,
"Epiktetos, ayağımı saraya attığımı duyarsan dünyanın en bü­
yük alçağı olduğumu söyle!" dedi.
Sonuç: Daha Roma'ya varmadan Caesar'ın mektubunu al­
dı ve hemencecik saraya her zamankinden daha yakın oldu.
Tahminim böylece doğru çıkmış oldu.
Birisi bana; "Peki, ne yapmasını bekliyordunuz? Hayatı­
nın geri kalan kısmını serserilik ve tembellikle mi tüketmesi­
ni istiyordunuz?" dedi. Hey benim dostum! Bir filozofun, ken­
di ruhuna özen göstermek isteyen birinin, bir saray mensu­
bundan daha tembel olabileceğini zannediyor musun? Şüphe­
siz onun [saray mensubundan] daha mühim ve daha ciddi iş­
leri vardır.

67
EPİKTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'ir deli; "Madem ki hür kişi, başına gelen herşey ar­


zu su üzre olandır. Ben de, başıma gelen herşeyin is­
tediğim gibi olmasını bekliyorum" diyordu.
Dostum, hürriyetle delilik kesinlikle bir arada bulunmaz­
lar. Hürriyet sadece güzel değil, aynı zamanda akla uygundur
da. Başımıza gelenlerin plânladığımız gibi olmasını istemek
kadar budalalık ve körlük yoktur. "Dion" kelimesini yazmaya
niyetlenirsem keyfimce değil, tek harfini bile değiştirmeden
olduğu gibi yazmak zorundayım. Bütün sanatlarda ve bütün
bilim dallarında da bu böyledir.
Sense herşeyin en yücesi ve en önemlisi olan bir mesele­
de yani hürriyette hevesle fantezinin hükümran olmasını is­
tiyorsun. Hayır dostum, hayır! Hürriyet, olayların seyrinin
senin hoşlandığın şekilde gelişmesinde değil, nasılsa öylece
gelişmesindedir.

68
SOHBETLER

en topalım. Niçin topal olmaklığım takdir olundu?


Alçak herif! Bir ayak için ilâhı hikmeti suçlamak mı
gerek.
Tanrının mı senin ayağına yoksa ayağının mı Tanrıya uy­
ması daha doğru?
•••
Ruhun yüceliği enginliğiyle değil, inançlardaki kesinlik,
yakın ve hakikatle ölçülür.
•••
“Ben niçin böyle bir ana ile böyle bir babadan doğdum?”
diyorsun.
Ey benim zavallı dostum! Doğmadan önce, "Ben filanca­
nın filânca ile evlenmesini ve benim onlardan doğmaklığımı
istiyorum" demek elinde miydi?
Eğer doğuşun uğursuz olduysa bunu faziletle, bilgelikle
düzeltmek senin elinde değil midir?

69
ı i’ i K T E T o s • d ü ş ü n c e l e r v e s o h b e t l e r

(V üksek bir makamı işgal ediyorsun. İşte hemen idaren


altındakilerin zorbası ve zalimi oluverdin. Artık kim ol­
duğunu ve kimlere hükmettiğini hatırlamayacak mısın? Akrabana
ve kardeşlerine hükmediyorsun. "İyi ama ben bulunduğum yeri
satın aldım. Benim ayrıcalıklarım ve haklarım var! " diyorsun.
Ey zavallı! Senin tüm kaygıların balçık ve çamurdur; sadece
fanilerin kanunu olan beşer! kanunları düşünüyorsun ve gözleri­
ni ilâh! kanunlara açmıyorsun.
•••
Geceleyin kapılar kapanıp da lâmbalar söndüğü zaman
odanda yalnız başına kaldığını söylememeye özen göster. Zira
yalnız değilsin.
•••
Bir bülbül ya da bir kuğu olsaydım, onların yaptıklarını ya­
pacaktım. Ama ben bir insanım ve bir aklım var. Öyleyse ne yap­
malıyım?
Tanrıyı övmeli, ona hamdetmeliyim. İşte tüm hayatımda
yapmam gereken!
Bu iş için bütün insanları insanları bana eşlik etmeye davet
ediyorum.

70
SOHBETLER

A^ırısi Epiktetos'a dedi ki: “Hiçbirini kaçırmaksızın


V _^>O A lah'm bütün hâl ve harekâtını görmüş olduğuna be­
ni nasıl inandırabilirler?” Epiktetos ona şu cevabı verdi:
- Bütün dünyadaki eşya ve olayların birbiriyle bağlantılı ol­
duğuna inanmıyor musun?
- Evet.
- Dünyada olup bitenlerin semavî kuvvetlerce çekip çevrildi­
ğine kani değil misin?
- Evet.
- Herşeyin zamanında olup bittiğini ve dört mevsimin vak­
tinde geldiğini görüyorsun. Güneşin yakınlaşıp uzaklaşmasıyla,
ayın dolunaya ya da hilâle dönmesiyle bütün âlemin çehresi de­
ğişiyor. Bundan başka, yeryüzündeki herşeyin, bedenlerimizin
"bütün" ile o derece bitişik olduğunu gördükten sonra, bu ka­
inattan daha İlâhî olan ruhumuzun ondan ayrı olduğunu ve bun­
ların yaratıcısı olan Tanrının ayn ve alâkasız olabileceğini nasıl
kabul edebilirsin?
- Fakat o, birbirinden çok farklı, çok uzak olan şeyleri nasıl görebilir?
- Zavallı kör! Senin onca sınırlı ve küçük olan aklın ne kadar
çok birbirinden ayrı işler yapıyor; İlahî ve beşerî olayları kavrı­
yor, muhakeme ediyor, bölüyor, hüküm veriyor, kabul ediyor ve
inkâr ediyor. Onda nice birbirine benzemeyen hayaller ve hatta
nice zıt düşünceler var. Güneş aynı anda dünyanın en büyük kıs­
mını aydınlatıyor. Sadece dünyanın gölgesinin düştüğü yerler
onun ışıklarından mahrum kalıyor. Güneşi yaratan, ne kadar bü­
yük olursa olsun -ki bu sonsuz kâinatta bir noktadır- bu dünya­
yı baştan başa ışıtamaz mı?
- Ama benim aklım muhakemelerini teker teker yapar ve eş­
yayı tek tek gözönüne getirebilir.
- Hey dostum senin anlayışının Tanrınınki kadar engin oldu­
ğunu sana kim söyledi? Fakat ey cılız solucan! Bu kadar küçük
olan gözün ile birçok.şeyi birden nasıl gördüğünü düşün! Ufuk­
ta görünen herşey senin gözünün önünde. Gözünü yaratanın gö­
zünden, kimi şeylerin kaçıp kaçmayacağını var sen düşün.

71
I 1*1 K ! I- ros • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

idece iri şeyler değil, bir üzüm tanesi, bir incir bile
C & bir anda olgunlaşmaz. Eğer bana; "Hemen şimdi bir
incir istiyorum" desen, sana; "Dostum, bunun için zaman ge­
rek. Bekle de tane olsun, büyüsün ve sonunda olgunlaşsın!"
diye cevap veririm. Oysa sen ruhların bir çırpıda meyvelerini
tamamen olgunlaştırmalarını istiyorsun. Bu doğru mudur?

Caesar'm ordusuna kaydolan askerler mutad yemini eder­


ler. Nedir bu yemin? İmparatorun selâmetini herşeyin üstün­
de tutacaklarını, ona her konuda itaat edeceklerini ve gerekti­
ğinde ölümü bile göze alacaklarım söylemekten ibarettir.
Sen ki dünyaya gelişinle Tanrının verdiği pek çok ihsan­
larla ulûhiyete bağlısın. Onun safları arasında doğdun; bu ye­
mini etmeyecek misin? Yemin ettikten sonra ona sadık kalma­
yacak mısın?
Bu iki yemin arasında ne büyük fark var! Asker, impara­
torun selâmetini herşeyin üstünde tutacağına yemin ediyor,
sense herşeye rağmen kendi esenliğini üstün tutacağına yemin
ediyorsun.

72
SOHBETLER

y—sT -J f . -erşeyı yoluna koyacak olan akıl, yoldan çıkarsa


V-^onu kim yoluna koyacak?
•••
O kadar nankörüz ki, Tanrının bize ihsan ettiği harikalar
bile sözkonusu olsa, bunun için şükretmek bir yana, onu suç­
lar ve ondan şikâyetçi oluruz.
Buna karşın azıcık olsun hassas ve minnet nedir bilen
bir kalbimiz olsa, âlemin herhangi bir kısmı, -hatta en basiti
bile- İlâhi kudreti ve üstümüzdeki lütuflarmı hissetmemize
yetecektir.
•••
Eğer azıcık duygumuz olaydı tek başımıza ya da kalabalık
içindeyken, bütün hayatımızda, bize bahşettiği ve her ânımız­
da istifade ettiğimiz nimetler için Tanrıya şükretmekten gayrı
birşey yapmazdık.
Çapa çapalarken, tarla sürerken, yeyip içerken, gezip do­
laşırken, kalkıp yatarken, hasılı her hareketimizde haykıra­
caktık: "Tanrı ne büyük!" Herşey bu İlâhi nida ile titreyecek-
ti: "Tanrı ne büyük!" Fakat sizler kör ve nankörsünüz. Bu ne­
denle ihtiyar, topal, fakir ve sakat olmama rağmen sizin yeri­
nize durmaksızın ben haykırmalıyım: "Tanrı ne büyük!"

73
EPtKTETOS • düşünceler ve sohbetler

'ir hakikate inanmaktan kim alıkoyabilir seni? Yan­


lış ı tasdik etmeye kim zorlayabilir seni? Söyle, kim
zorlayabilir buna?
Senin kimsenin elinden alamayacağı bir iraden var. Eğer
hürriyetin elinden almabilseydi, Tanrı iyi bir vâsinin göstere­
ceği ilgiyi esirgemiş olurdu senden.

Hiçbir gücün güç yetiremeyeceği kişi kimdir? O, kararla­


rında sebatlı ve elinde olmayan herhangi birşeyin kendisini
sarıp sarmalamasına izin vermeyen kişidir.
Bana göre o bir atlettir. Birinci savaşa dayandı, peki İkin­
cisine dayanabilecek midir? Paraya dayandı diyelim, güzel bir
kadına karşı koyabilecek midir? Hadi gündüzleyin halk ara­
sında isteklerini gem ledi, geceleyin ve tenhada dayanabilecek
midir? Şan ve şerefe, aşağılanmaya, pohpohlanmaya, ölüme
dayanabilecek m idir? Bütün rahatsızlıklara, her çeşit üzüntü­
ye katlanabilecek m i? Tek kelim e ile, düşlerinde bile başarılı
olabilecek mi?
İşte benim arad ığ ı111 at et.
• ••
Herhargi bir kişi başka insanlardan fazlaca birşeye sahip
olursa ya da olduğunu zannederse ve illâ bilge değilse elbette
gurur ile göğsü k a b aracak , böylece kotu yola sapmaktan kur­
tulamayacaktır.

74
SOHBETLER

Ar zorba bana dedi ki: “Ben mutlak hâkimim ve her-


’şeyi yapabilirim.”
- Peki ne gelir elinden? Kendine iyi bir ruh bahşedebilir
misin? Benim hürriyetimi elimden alabilir misin? O hâlde ne­
ye gücün yeter? Arabanın içindeyken arabacıya mahkûm de­
ğil misin?
- Herkes bana dalkavukluk ediyor.
- Fakat bunu sana gerçek bir insana yaptıkları gibi mi ya­
pıyorlar? Sana benzemek isteyen, tıpkı Sokrates'in izinde yü­
rümek isteyenler gibi yürümek isteyen ve seni böyle kabul
eden birini göster bana!
- Ben senin kafanı kesebilirim!
- Haklısın, muzır ilâhlara yaptıkları gibi sana da dalkavuk­
luk etmek ve cin çarpmasına karşı yaptıkları sana da kurban­
lar sunmak gerektiğini unutmuşum. Bunun için Roma'da bir
sunak yok mudur? Sen ondan daha fazla saygıya lâyıksın, çün­
kü daha zararlısın. Ama bil ki emrindekiler ve bütün gücün
sadece ayaktakımlarını ürkütüp korkutabilir. Beni ise asla. Ben
ancak kendim sebep olursam ümitsizliğe kapılabilirim. Boş
yere tehdit ediyorsun beni, hür olduğumu söylüyorum sana!
- Sen mi hürsün? Nasıl?
- Beni hür yaratan, koruyan Tanrıdır. Tanrının kendi ku­
lunu senin ellerine bırakacağını sanıyor musun? Sen ancak
gövdemin hâkimisin, istersen al onu. Fakat ruhum üzerinde
hiçbir hükmün yoktur.

75
EI’ İ K T E T O S * DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

ir adam Nicopolis'deki Augustus rahiplerinin tari­


katına girme konusunda benim görüşümü almaya
geldi. Ona:
- Peki dostum amacın ne? Bu boş bir uğraştır, dedim.
- Ama adım yadigâr kalacak, çünkü kayıtlara geçecek!
- Adını bir taşa kazı, daha uzun zaman kalır. Seni Nicopo-
lis surlarının ötesinde kim bilecek?
- Ama altın yaldızlı bir tacım olacak!
- Eğer gerçek arzun bu ise taç taca denktir. Çiçekten bir
taç tak, sana daha az ağır gelecek ve daha çok yakışacak.
•••
“Bilgelik uzun ve meşakkatli bir yoldur,” deniliyor. Alda­
nıyorsun dostum. O kadar da uzun değil. Bilgelik sana neyi
öğretmek istiyor? Tanrının yolunda yürümek, arzularına isti­
kamet vermek, aklını iyi kullanmak.
- Bana, Tanrının, arzuların, inançların ne olduğunu söyle,
işte uzun olan bunlardır.
Fakat sana şehveti öğreten kimi filozofların yolu daha mı
kısa? Epikuros sana ne diyor? “insanın mutluluğu bedende­
dir,” diyor. Bana, ruhun, bedenin ve temel unsurumuzun ne
olduğunu söyle; işte o zaman göreceksin ki bu, ondan daha az
uzun değildir.

76
SOHBETLER

" N f Y endisine götürülen parayı kontrol etmek için sarraf


v _ ^ / v n e le r yapmaz ki! Göz, kulak, burun, el gibi tüm aza-
larını kullanır. Bir altını bir-iki defa tıngırdatmakla yetinmez.
Sesleri dinleye dinleye bir müzisyen kesilir âdeta. Kendimize
ait olduğunu sandığımız şeylerde cümlemiz birer sarrafız. Al­
danmamak için sarfettiğimiz dikkat ve titizlik sonsuzdur. Alda­
tılmak endişesiyle aklımızı, fikrimizi kontrol etmek gerektiği
zaman ise sanki bunlar bize ait değilmiş gibi ihmalkâr ve tem­
beliz. Çünkü, bunların bize verdiği zararları bilmeyiz.
•••
İşte sana dalkavuklara dair doğru bilgi verecek bir örnek
daha. Nero'nun muhafız alayındaki subaylardan olan Epaph-
roditos'un zanaatı kunduracılık olan bir kölesi vardı. Fakat bu
köle o kadar aptal ve beceriksizdi ki, hiçbir işte kullanamadığı
için onu sattı. Nero'nun uşaklarından biri onu satın aldı ve na­
sılsa bu köle hükümdarın kunduracısı ve nihayet gözdesi ol­
du. Epaphroditos hemen ertesi günden itibaren ona dalkavuk­
luğa başladı. Epaphroditos artık ortalıklarda görünmez olmuş­
tu. İşe yaramadığı için sattığı bu adamla en önemli meseleleri
görüşmek için günlerce kapanıyor, hiçbir yere çıkmıyordu.

77
I'I'İK I I I US • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

ostum, niçin baston yutmuş gibi yürüyorsun?

- Sokakta gördüklerimin hepsi tarafından imrenilmek ve


etraftan: "İşte, yüce bir filozof!" sözlerini duyabilmek için
böyle davranıyorum.
- Hayranlığını istediğin kimlerdir? Onlar senin kendileri­
ni akılsız saydığın kimseler değiller mi? Akılsızların mı sana
hayran olmasını istiyorsun? Ah! Ey koca akılsız!

Epikuros çocuk besleyip büyütmemek gerektiği görüşünü


savunur. Çünkü şehvetten umduğu en büyük hazza bundan
daha zararlı birşey yoktur.
Zavallı Epikurosum; yavrularından asla ayrı düşmeyen en
vahşi hayvanlardan daha aşağı mı düşmemizi istiyorsun? Ebe­
veynlerin evlâtlarına karşı olan şefkati o kadar fıtridir ki an­
nen ve baban bir kâhinden ileride bu kadar saçma bir fikri ile­
ri süreceğini haber almış olsalardı, senin dünyaya gelmene ke­
sinlikle meydan vermezlerdi.

78
SOHBETLER

'ir taşa küfret; neye yarar bu? Taş seni duymaz. İşte bu
sebeple taşı taklit et ve sana edilen küfürleri duyma!

Bütün insanların benimsedikleri temel anlamlar vardır.


Peki, kavgalar, ihtilâller, savaşlar nereden çıkıyor? Bu ortak,
anlamların özel olaylara uygulanımlarından elbet. Adalet ve
dürüstlük herşeyden üstündür şüphesiz. Fakat filânca iş doğ­
ru ve temiz midir? işte üzerindeki kavga ve çekişmelerle in­
sanların birbirini boğazladıkları nokta.
Bu cehaleti atalım ve bu anlamları her özel hâle uygula­
masını öğrenelim. Böylece çekişme, savaş v.s. kalmaz ve Ak-
hilleus ile Agamemnon anlaşırlar.

“Falan kimse çok güçlü ve sen ona dalkavukluk etmiyor­


sun?” diyorsun. İstediği kadar güçlü olsun. Bu benimle ilgili
birşey değil. Ben ona dalkavukluk etmek için mi doğdum? Be­
nim yaranmam, itaat etmem, boyun eğmem gereken kimse
yok mu? Elbette var: Tanrı ve onun yanında olanlar.

79
EPİKTETO S • DÜŞÜNCELER VE SOH BETLER

hemencecik telâşa düşmemeli.

Neler olup bittiğini öğrenmek için birisini göndeririz. Fa­


kat olup biteni öğrenip bize aktarması için seçtiğimiz adamı­
mızı iyi seçmemişizdir. Zira duymuş olduğu en küçük bir gü­
rültü ile gölgesinden korkarak dehşet içinde yanımıza gelir:
"İşte ölüm, sürgün, iftira ve fakirlik geliyor!" der.
Dostum, durumu enine boyuna öğrenebilmek amacıyla
gönderdiğimiz kişiyi bunca kötü seçtiğimiz için aptalın tâ
kendisiyiz. Bu işleri senden önce araştırıp düşünmüş olan Di-
ogenes bize başkaca bir yol gösterir. O bize der ki: Utandırıcı
olmayınca ölüm korkunç, kötü birşey değildir. İftira ise kimi
gerzeklerin şamatasından ibarettir.
- Fakat Diogenes çalışma, ıstırap ve fakirlik hakkında ne
söylemiştir?
- O, çıplaklığın bütün atlas libaslardan daha iyi olduğunu
söylemiştir. Tek kelime ile; "Hiçbir düşmanım yoktur, herşey
yolunda. İşte bana bakın. Beni dövdüler mi? Yaralandım mı?
Korkudan kaçtım mı?" İşte neler olup bittiğini araştırmaya
gönderilecek kişi! Bu türden insanlar bize hep kendimizden
gayrı korkulacak birşey olmadığını söyleyeceklerdir.

80
SOHBETLER

( j [ / nutma ki bütün facialara zemin hazırlayanlar zen-


c^£-/ginler, zorbalar ve krallardır.
Tiyatro sahnelerinde fakirler görünmez ya da görünseler
bile şarkı söyleyenlerle dans edenlerin arasında bulunurlar.
Oyunun başında mutlu olanlar krallardır: Herşey onlara gü­
lümser, onlara boyun eğilir, saygı ve itibar gösterilir, anıtlar
yapılır, sarayları çelenklerle süslenir ve üçüncü yada dördün­
cü perdenin sonunda krallar Odipus ile birlikte haykırırlar:
“Ey Kytheron, beni niye bu hâle soktun?”

Sana ait olanı iyice koru ve başkasına ait olana tamah et­
me. Eğer böyle hareket edersen hiçbir terslik mutluluğuna en­
gel olamaz.
••• ,
Eğer gövdemi ve maddî hazları seversem, servete düşkün­
sem mahvolmuşumdur, bir köleyim demektir. Böylece hangi
noktadan avlanacağımı, nereden vurulacağımı belli etmişim
demektir.

81
EPIKTETO S • DÜŞÜNCELER VE SOH BETLER

mfiteatr'da senatörlerin yerlerine oturmak istiyorum.

- Kendini bir hayli zahmete sokacaksın, çok da acele dav­


ranman gerekecek.
- Fakat böyle olmazsa oyunları rahat seyredemem.
- Seyretmeyiver. Oyunları seyretmeye mecbur musun? Se­
ni eğer illâ da oturma hırsı kamçılıyorsa, insanların çıkmasını
bekle, oyun bittiği zaman o kadar istediğin yere oturacak ve
keyif alacaksın!
•••
Körlere, topallara acıyorsun. Niçin kötü insanlara acı­
mıyorsun?
Başkaları nasıl topal ve kör ise, onlar da kötüdürler.
•••
Bir insan için gerçek nimet, her zaman hayvanlardan ken­
disini ayıran yönündedir. Bu kısmın çok, hem de pek çok kuv­
vetlendirilmesi ve faziletlerin reziletleri kovmak için pürdik-
kat uyanık bulunmaları selâmeti ve hiçbir şeyden korkmama­
sı için yeter.

82
SOHBETLER

ılozoflar, insanın hür olduğunu söylerler. Demek ki


—-// imparatorun otoritesini küçümsemeyi öğretiyorlar.
- Hayır. Hiçbir filozof halkı hükümdara karşı isyana teşvik
etmez veya iktidarı altında bulunan herhangi birşeyi elinden
aldırmayı istemez.

Buyurun işte bedenim, işte servetim, işte şöhretim, işte ai­


lem. Hepsini size veriyorum, alın. Eğer sizin rağmınıza olarak
herhangi birine bunları elinden bırakmamasını belletiyorsan
beni öldürün; böyleysem ben bir âsiyim. Benim insanlara öğ­
rettiğim bunlar değildir. Ben onlara sadece inançlarındaki
hürriyeti korumalarını öğütlüyorum ve zaten Tanrı da sadece
inançlarındaki hürriyeti korumaları için onları yaratmıştır.
•••
Hata işlememem mümkün değildir. Fakat hata işlememek
için sürekli tetikte olmam mümkündür. Bu arkası kesilmeyen
dikkatin yapabileceğim hataların sayısını düşürmesi ve bir
kısmını ortadan kaldırması da büyük birşeydir.

83
EPIKTETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( J /yûhiyetin en doğru, en kuvvetli, en fazla ayaklar al-


düşürülemeyecek kanunu, sürekli zayıfın kuv­
vetliye boyun eğmesi ve aklıyla onu yenmesidir.

Caesar'ın gladyatörleri arasında dövüşmed|>i için ümitsiz­


liğe kapılan, bu başıboşluktan kurtulmak için ilahlara adak
sunan ve halkın huzuruna çıkmayı en büyük şeref sayan kim­
selere hergün rastlanır da Tanrıya olan sevgisini göstermek
için fırsat kollayan kimseye rastlanmaz.
•••
Bir süreliğine ruhsal âlemde terakki etmeyi düşünüyor,
fırsat bulunca bunu yapacağını söyleyerek kendini kandırı­
yorsun. Yanılıyorsun. Bugün küçük bir kusurunu gidermez­
sen, yarın büyük bir kusura yuvarlanırsın. Bunu devam etti­
rirsen, asla önünü alamayacağın bir alışkanlık çukuruna dü­
şersin.

84
SOH BETLER

•epimizin hayattaki durumu, evinden kaçmış köle­


ye y N elerin tiyatrodaki durumuna benziyor aşağı yukarı.
Bu köleler, oynanan oyunların çeşitliliğini görmekle büyük bir
haz duyarlar. Seyrettikleri trajedinin aktörlerine hayrandırlar.
Fakat sürekli bir telâş içindedirler. Durmadan sağa sola bakı­
nırlar ve efendilerinin adını duyar duymaz dehşete kapılırlar,
hemen kaçıp giderler. Bizler de böyleyiz. Âlemin harikalarına
hayran olur, bu manzara karşısında âdeta büyüleniriz. Ama
beri yandan sürekli bir üzüntü içindeyizdir. Eğer efendimizin
ismi anılacak olsa mahv u perişan olmuş bir insan durumuna
düşeriz. Öyleyse kimdir, nedir bu efendi? Bu efendi, bir insan
değildir. Çünkü gerçekte insan insanın efendisi olamaz. Bu
efendi; ölüm, hayat, şehvet, ıstırap, fakirlik veya servettir. Ca-
esar bile bunlarla üzerime gelmesin, o zaman seyreyle bende-
ki mukavemeti! Fakat gürlemeyle, şaşaayla, tehditlerle, bu uy­
dularla geldiğinde ben korkarsam, tıpkı efendisini görüp ka­
çan bir köle gibi değil miyim? Korkmazsam eğer tam anlamıy­
la hürüm ve kendimden gayrı efendim yoktur.

85
EPİKTETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

ükümdarların ve büyüklerin huzuruna girdiğin


v-^zaman, seni çok daha yükseklerden seyreden, du­
yan ve kendisine daha çok borçlu olduğun daha yüce bir sul­
tanın olduğunu unutma!
•••
Tanrı, seni bir şahit olarak çağırır ve sorar:
İrademden başka yerde iyilik ve kötülük olmadığı sence
doğru mudur? Bir kimseye zararım oldu mu? Faydalı olacak
ne varsa herkesin elinin altına vermedim mi?"
Buna karşı senin cevabın ne olur?
"Rabbim şüphe içindeyim. Acı ve helaket içindeyim. Kim­
secikler dönüp bakmıyor, yardım etmiyor bana. Herkes beni
horluyor, küfrediyor; ben insanların tiksindiği, dışladığı, kus­
tuğu bir varlığım."
Kendisinin azametini tasdik etmek üzere çağrıldığın şahit­
lik şerefine böyle mi karşılık veriyorsun?
O, kendi hayrının, hakikatinin, adaletinin bir şahidini arı­
yordu; sense onu suçlayan biri oldun.

86
SOHBETLER

«O

öleni serbest bıraktın. Fakat sana hür diyen kim?


v ^ / V -H ü r müsün sen?
Paranın, kadının, kızın, zorbanın ya da bir zorbanın en
bayağı uşağının köleri değil misin?
•••
- Güzel konuşmalar yapıyorum ve mükemmel kitaplar
yazıyorum.
- Dostum, en iyisi sen bana ihtiraslarına hâkim olduğunu,
arzularına istikamet verdiğini ve inançlarında hakikatin yo­
lundan yürüdüğünü göster. Ne zindandan, ne sürgünden, ne
ıstıraptan, ne fakirlikten, ne de ölümden korktuğuna beni ik­
na et. Eğer bunlar yoksa ne kadar güzel kitaplar yazarsan yaz,
şuna inan ki sen henüz zavallı bir çömezsin.
•••
Felicio, hiç kimsenin konuşmaya bile tenezzül etmediği
budalanın biriydi. Hükümdar ona kâhyalığını verdi. Felicio
birdenbire önemli ve aydın bir adam olup çıktı. Pekçokları
şöyle diyorlardı:
- Felicio bugün melek gibi konuştu.
Ey benim dostum biraz bekle, hele hükümdar onu kâhya­
lıktan bir çıkarsın bir de hâlini o zaman gör.

87
EPİKTHTOS • DÜŞÜNCELER VE SOH BETLER

( J'r mniyet ve tedbir birbiriyle bağdaştırılamaz diyorsun.


V _ ^ O Y an lıştır bu ve sen onları birleştirebilirsin. Tedbiri sa­
dece elinde bulundurduğun şeylere ve emniyeti elinde olma­
yan şeylere karşı uygula. Böylece hem tedbirli, hem de emin
olursun. Çünkü gerçek felâketleri tedbirle uzaklaştıracak, teh­
didi altında bulunduğun sahte felâketlere ise cesaretle karşı
koyatşkSin.
t »
•••
İnsanların helaki, tedbir ve güvenlerini sürekli yanlış ve
kötü kullanmalarından kaynaklanır. Hepsi, üzerlerine saldı­
ran yırtıcı kuştan kurtulmanın ve sinmenin bir yolunu bul­
mak için, yakalanmaları amacıyla kurulan bir tuzak olan ağın
içine düşen geyikler gibidirler.

88
SOHBETLER

/'"ST/^omşusunun karısı peşinden koşan bir insanın duru-


nedir? Haysiyeti, namusu ayaklar altına almıştır
o. Komşuluğu, dostluğu, toplumu, en mukaddes kanunları
kirletir. Ona ne dost, ne komşu, ne de yurttaş olarak bakılabi­
lir. Hatta o bir köle sayılmaya bile lâyık değildir. Hiçbir işe ya­
ramayan, fırlatılıp atılacak bir çanak gibidir.
•••
Zina hâlinde yakalanmış bir sefih, Diogenes'e; "Kadınlar
orta malıdır. Bu tabiatın vazgeçilmez bir kanunudur." diyordu.
Sofraya konulan etler de önce orta malıdır, herkesindir.
Ama tabaklara dağıtıldıktan sonra komşunun payına düşeni
tabağından almaya kalkışırsan bütün namusunu, arını yitir­
miş olursun. Tiyatro da herkes için ortaklaşadır. Fakat yerler
tutulduktan sonra oturmak için komşunu ne yerinden kaldır­
maya çalışır, ne de kaldırabilirsin. Kadınlar da böyledir. Kanu­
nu vaz'eden onları dağıttıktan ve herbiri kocaya vardıktan
sonra, kendi karını bırakıp komşunun karısını almaya kalkış­
man doğru mudur? Eğer böyle davranırsan sen bir insan de­
ğil, ya bir maymun ya da bir canavarsın!

89
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

r ^ / f er hadisede elimizde olanı yapmalı ve gerisi için


v^sakin ve metin olmalı. Deniz yolculuğuna çıkmak
mecburiyetindeyim, ne yapmalıyım? Yolculuğa çıkılacak ge­
miyi, kaptanı, tayfaları, mevsimi, günü, rüzgârı iyi seçmek; iş­
te elimde olanlar. Denize açılır açılmaz dehşetli bir fırtına ko­
parsa, bu benim önceden kestirebileceğim, elimde olan birşey
değildir; bu kaptanın vazifesidir. Gemi batıyor, ne yapmalı­
yım? Elimde olan neyse onu yaparım, feryad ü figan etmem,
kendimi yeyip bitirmem. Biliyorum ki her doğan ölür, bu be­
lirli bir kanundur. Öyleyse ölüme razı olmam gerekir. Çünkü
ben sonsuzluk değilim. Sadece bir insanım; nasıl saat günün
bir parçasıysa, ben de bütünün bir parçasıyım. Saat gelir ve ge­
çer, ben de gelir geçerim. Gelip geçmenin biçimi önemli değil:
ister sıtmadan, ister suda boğulmadan; hepsi aynı.

90
SOHBETLER

/nsanlar arasında, gerçekten sevinmeye değer, onlara


şeref bahşeden ve faydalı olan bir mesele olduğunda
sevinmeli ve sadece o zaman kendilerini kutlamalıdır.
•••
Zindanda olsaydık ve ölüm cezası verilecek bir suçla yar­
gılanacağımız vaktin bir gün öncesinde, birisi yanımıza gelip
de: "Yazdığım şiirleri okuyabilir miyim?" deseydi, bu adama
tahammül edebilir miydik?
- Dostum, beni niçin bu kadar münasebetsizce rahatsız
ediyorsun? Bir yığın işim var. Bilmiyor musun yarın öldü­
rüleceğim?
Sokrates zindandaydı ve öldüreleceği günün arifesinde
İlâhiler yazıyordu.

91
EPIK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOH BETLER

^ 1

'aşaklar niçin sürgün verir? Boy atmak ve boy atın-


’ca da biçilmek için değil mi? Çünkü başaklan kut­
sal nesnelermiş gibi sapları üstünde öylece bırakmazlar. Eğer
başakların duyguları olsaydı da dile gelselerdi, biçilmemeyi
isteyeceklerini zanneder misin? Kesinlikle hayır. Bilakis biçil­
memeyi felâketin tâ kendisi sayacaklardı. İnsanlar için de bu
böyledir.
Ölmemek insanlar için bir felâkettir. Bir başak için sararıp
olgunlaşmamak ve biçilmemek ne ise, bir ademoğlu için de öl­
memek odur.
•••
Bizi öldüren bir kılıç, bir tekerlek, bir deniz, bir kiremit
ya da bir zorbadır. Seni ahirete ulaştıracak olan yolun ne öne­
mi var? Hepsi birbirine müsavi. Bu yolların en kısalarından
biri seni bir zorbanın ahirete yolladığı yoldur. Bir zorba bir in­
sanı kesinlikle altı ayda öldürmez. Hâlbuki bir hastalık yıllar­
ca sürebilir.

92
SOHBETLER

/nsan, korkusundan dolayı kâhinlere ihtiyaç duyar.


Olaylardan korkar: İşte bu sebeple kâhinlere son dere­
ce düşkündür. Kâhinleri bütün işlerinin hâkimi yapar, varını
yoğunu onlara emanet eder. Eğer iyiliğinden haber verirlerse
sanki kendisine bir lütufta bulunuyorlarmış gibi teşekkür
eder. Ne körlük! Eğer bir parça hikmete aşina olsaydık, tıpkı
yolculuk esnasında sağdan mı, yoksa soldan mı gitmemiz ge­
rektiğini soruşumuz gibi, hiç önem vermeksizin kâhinlerin
fikrini alırdık. Çünkü, kâhinlere danışmak ne demektir? Bu
ilâhların iradesini öğrenmek ve buna uygun davranmaktan
başka birşey değildir. Öyleyse gözlerimizi ne maksatla ve ne
şekilde kullanıyorsak kâhinlerden de bu amaçlarla faydalan­
malıyız. Gözlerimize herhangi birşeyi göstermeleri için yalvar­
mıyoruz, bize neyi gösterirlerse onu görüyoruz. Kâhinlere
karşı tutumumuz da böyle olmalıdır. Onlara yaltaklanmamak
ve yalvarmamalıyız. Sadece bize söylediklerini yapmalıyız.

93
EPİKTETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( ] L / âhinlerden hâlimizi sorarken zangır zangır titrer ve


V—^ V â te ş in dualar ederiz: "Tanrım acı bana n'olur, filân­
ca işten kolayca kurtulmama izin ver!"
Hey alçak köle! Senin için en doğru olandan gayrı birşeyi
mi istiyorsun? Senin adına en doğru olan, Tanrının hakkmda-
ki takdirini yerine getirmek değil midir? Senin yegâne hâki­
min ve hakemin olanı niçin mümkün mertebe lekelemek ve
kirletmek istiyorsun?
•••
Fidyas'ın bir heykeli, meselâ, Minerva'sı ya da Jüpiter'i ol­
saydın ve birazcık da duygun olsaydı seni yontan ustayı hatır­
layarak hem ona, hem de kendine yakışmayan birşeyi yapma­
maya, ne pahasına olursa olsun güzelliğini lekeleyecek olan
çirkin bir vaziyette bulunmamaya çok dikkat ederdin.
Tanrının huzuruna ne vaziyette çıktığına önem verme­
mekle, seni yaratana leke sürüyorsun. Hâlbuki ustadan usta­
ya, eserden esere ne büyük fark var!

94
SOHBETLER

ğer Tanrı koruyup gözetmen için sana bir yetim


V _^ s^ em anet etseydi, ona özen gösterir ve bu kadar kıy­
metli bir emanete ziyan gelmesine meydan vermezdin.
Oysa koruyup gözetmen için seni sana emanet etti. Dedi
ki: "Seni daha sadık, daha şefkatli bir velinin ellerine teslim
edemezdik. Bu çocuğu, fıtratı icabı neyse öylece koru, gözet.
Onu tüm saflığıyla, vefasıyla, asaletiyle, her türlü ihtiras ve
karmaşadan uzak tutarak yetiştir!"
Oysa sen kendini ihmal ediyorsun. Ne vefasızlık, ne cinayet!

Vazifelerimizin belli olduğu konularda kâhinin fikrini al­


maya ne gerek var? Bir dostum için herhangi bir tehlikeye gö­
ğüs germek ya da onun uğruna ölmek sözkonusu ise kâhine
ne ihtiyacım var?
İyinin ve kötünün ne olduğunu ve bunları ayırt edebilece­
ğim bütün belirtileri bilen, inanılır ve hiç şaşmaz bir kâhinim
yok mu içimde?

95
I'I'İK I I I O S • DÜŞÜNCELER VE SOH BETLER

küçük filozofa, bu ağırbaşlı edalar, bu gururlu ba­


k ışlar nereden geliyor böyle? Biraz bekle dostum,
çok sürmez ben daha vakarlı olacağım. Öğrendiğim ve kabul
ettiğim ilkelerin işaret ettikleri yolda metin değilim daha. Za­
yıflığımdan çekiniyorum. Biraz güç biriktireyim, o vakit bütü­
nüyle ayrı bir vakar göreceksin bende. Heykel henüz tamam­
lanmadı. Tanrı son rütuşlarını yapmadı. Biter bitmez görecek­
sin. Fakat sözkonusu hâlin gururdan kaynaklanan bir vakar
olacağını sanma. O hakikate inanmaktan kaynaklanmaktadır.
Jüpiter’in başında gördüğünü gurur mu sanırsın? Hayır. O
metanettir ve sebattır. Sana şöylece seslenen Tanrı şöyle olma­
lı: "Kaşlarının bir işaretiyle onayladığım şey yalan olamaz, ke­
sindir ve mutlaka gerçekleşir."
Bu yüce timsali taklide çalışacağım ve sen beni; vefalı, saf,
gayette cesur olarak ve müthiş diye tavsif edilen kaza ve belâ­
ların sebep olduğu heyecan ve perişanlıkların erişemeyeceği
bir vaziyette bulacaksın.
- İyi ama seni ölümsüz, hastalıklardan ve ihtiyarlıktan
azâde görebilecek miyim?
- Hayır, ama ölmeyi, ihtiyar ve hasta olmayı bildiğimi gö­
receksin. Bir filozofun sinirlerini, son derece rahat sinirlerini
göreceksin.
- Hangi sinirleri?
- Kesinlikle mahrumiyet bilmeyen arzular; her cins kötü­
lüğü engelleyen yerli yerinde endişeler, muntazam ve müna­
sip hareketler, düşünce ürünü tasarılar ve ardından hiç mi hiç
pişmanlık gelmeyen tahammüller.

96
SOHBETLER

/nsan olma haysiyetine uygun davranabilmek pek ko-


V İ ^ l a y birşey değildir. İnsan, akıl sahibi fâni bir canlıdır ve
onu hayvandan ayıran yanı aklıdır. İnsan, akıldan uzaklaştığı,
akılsızca davrandığı zaman insan yiter ve hayvan belirir.
•••
Bizler ambarında nice zahiresi olduğu hâlde yiyemediği
için zayıf düşen kimselere benzeriz. Güzel ahlâk kaidelerimiz
vardır meselâ. Ama bunlar sadece lâf ebeliği etmek içindir, uy­
gulamak için değildir. Hareketlerimiz, sözlerimizi yalanlar.
Henüz doğru dürüst bir adam değilizdir ama filozof rolü
oynamak isteriz. Yük, çok ağırdır bizim için. Bu durum aynen
iki kiloluk yükü taşıyacak gücü olmayan birisinin Aias'm taşı­
nı omuzlamaya kalkışmasına benziyor.
•••
Sende herbiri yapılması gereken vazifeleri doğuran kimi
meziyetler vardır. Bir insansın sen; bir dünya yurttaşı, Tanrı­
nın kulu, bütün insanların kardeşisin.
Bunlardan başka, bir senatörsün ya da başka bir makam­
dasın. Genç veya ihtiyarsın. Ya evlât, ya babasın, nihayet bir
kadının kocasısın. Tüm bu ünvanların seni nelere bağladıkla­
rını düşün ve hiçbirini kirletmemeye çalış.

97
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

f \S-\ervetinin bir kısmını kaybettin. Bunu asla teselli


^--'olunmaz bir kayıp sayıyorsun. Fakat vefayı, saffeti,
tevazuyu elden bıraktığın vakit kendini birşeyler kaybetmiş
saymıyorsun. Hâlbuki serveti kaybettiren irademizin dışında
bir kuvvettir. Servete sahip olmamak ve kaybetmek utanılası
bırşey değildir. Iç servetimize gelince, onu ancak kendi hata­
mız sebebiyle kaybederiz. İç servetine sahip olmamak utanıla­
sı ve vahim birşey olduğu gibi buna sahip olduktan sonra kay­
betmek de çok ayıp ve çok acıdır.

Candan birşeyden mahrum olmaksızın ve adamakıllı za­


rar görmeksizin hiç kimse bir hain ya da bir alçak olamaz.
•••
Bana yapılan kötülüğe karşı koymam ve öç almam ge­
rekmez mi?
- Dostum, sana kötülük yapılmamıştır. Çünkü, iyi ve kö­
tü senin iradene bağlıdır. Zaten herhangi birisi sana haksız­
lık ederek kendini yaralamış ve kötülemiş ise, bu haksızlığa
karşılık vererek niçin sen de kendini yaralamak ve kötüle­
mek istiyorsun?

Felsefe, zarurî ve gerekli konularda bilgimizin ne kadar cı­


lız olduğunu anlamakla başlar.

98
SOHBETLER

/ *ayır ve şer, namusluluk ve namussuzluk, doğru ve


O y a n lış , mutluluk ve mutsuzluk ve de ihmalkârlık
hususunda her insan şöyle ya da böyle bir düşünceye sahiptir.
Fakat nasıl oluyor da bu konulardaki bazı özel olayları muha­
kemede sıkça yanılgıya düşüyor? Daha önce söylediğim gibi
bu müşterek mefhumlarımızı çok kötü tatbik ettiğimizden,
iyice çözümlenmemiş peşin hükümlerle akıl yürütmemizden
kaynaklanıyor. Güzel, iyi, kötü, doğru, yanlış gibi kavramlar
herkesin iyice ölçüp biçerek uygulamasını öğrenmeden uluor­
ta kullandığı kavramlardır. Kavgalar, çatışmalar ve savaşlar
hep bundan doğar. Ben “Bu doğrudur” derim. Başka biri
“Doğru değildir” der. Nasıl anlaşmalı? İyi muhakeme etmek
için elimizde herhangi bir mihenk var mı? Bu mihenk acaba
kanaatlerimiz mi olmalı? Fakat işte iki kişi olmamıza karşın,
ikimizin de birbirimize zıt kanaatleri var. Zaten kanaat nasıl
güvenilir bir yargıç olabilir? Delilerin bile kendilerine özgü
kanaatleri yok mu? Fakat hakikatin günyüzüne çıkması için
güvenilir bir kuralın olması gerekir. Zira Tanrının, kullarını,
kendilerini idare edebilmek için bilmeleri zorunlu olan konu­
larda koyu bir cehalet içinde bırakması imkânsızdır. Öyleyse
yanılgıya düşmemizi önleyecek, kanaatlerin delice cüretkârlı­
ğından bizi kurtaracak bir kaideyi aramamız icap ediyor. Bu
kaide, cinste görülen özellikleri nev’c uygulamaktır. Böylece
herkesçe tasdik edilen kaidelerle hareket edersek özel vakalar
karşısında yanlış hüküm vermekten kurtulur, doğru yolu bu­
luruz. Meselâ bizde iyilik diye bir mefhum var. Şehvetin iyi
olup olmadığını anlamak istiyorsak, şehveti bu düşünce doğ­
rultusunda çözümlemeli, onu bu terazide tartmalıyız. Şehveti,
benim ölçü âletim olan iyiliğin özellikleriyle tartmam gerek.
Neticede onu hafif bulur ve iterim. Zira iyilik güvenilir birşey-
dir, şehvet karşısında terazide çok ağır basar.

99
EPİKTETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

^ir kralı veya önemli bir zatı ziyarete gittiğinde elin


'ayağına dolaşıyor. “Acaba beni nasıl kabul edecek?
Bana nasıl muamele edecek” diye düşünüyorsun. Alçak köle!
Nasıl isterse seni öyle kabul edecek ve sana öyle muamele ede­
cek. Bilge bir kişiyi kötü karşılarsa bunun kendisi bilir. Bunun
ıstırabını kendisi bir başına çekecektir. Başkasının işlediği bir
suç yüzünden senin ıstırap çekmen doğru mu? “Fakat onun­
la nasıl konuşacağım?” Nasıl istersen öyle konuş. “Şaşırmak­
tan korkuyorum.” Nasıl? Ölçülü, sakıncalı, edebli ve özgürce
konuşmasını bilmiyor musun? Senin gibi bir insandan ne di­
ye korkuyorsun? Zenon Antigone’den korkmazdı fakat Anti-
gone Zenon’dan korkardı. Sokrates yargıçlar ve zalimler karşı­
sında konuştuğunda şaşkınlık alâmeti göstermiş miydi hiç?
Diogenes, Büyük lskendere, Philipos’a, haydutlara, kendisini
satın alan adama hitap ettiğinde en ufak bir ürkeklik göster­
miş miydi?

100
SOHBETLER

ğer hikmeti gerçekten seviyorsak irademizi hadiselere


vT3v-^göre öyle düzenleyelim ki olan hadiselerden ve olma­
sı gerekirken olmayan hadiselerden sürekli hoşnut olalım. Bu­
nun bize çok faydası dokunacaktır. Eğer böyle davranırsak arzu
ettiklerimizden mahrum olmaz, korktuğumuz şeylerle asla kar­
şılaşmayız. Neticede üzüntüsüz ve endişesiz olarak hemşehrile­
rimizle yaşar, doğal olan ve sonradan peydahlanan bağlarımızı
koruruz. Yani baba, oğul, kardeş, hemşehri, koca, komşu, yöne­
ten ve yönetilen olarak el ele, gönül gönüle yaşarız.

Bilinmesi gereken ilk şey rabbani kayrasıyla herşeyi idare


eden bir Tanrının mevcut olduğu, yalnız hareketlerimizin de­
ğil duygu ve düşüncelerimizin de ondan saklanamayacağıdır.
Sonra onun neliğini çözümlemek gerekir. Onun mahiyeti ma­
lum olduğu için ona itaat etmek ve rızasını kazanmak isteyen­
ler tüm gayretini ona benzemeye sarfetmeli yani özgür, vefalı,
hayırperver, merhametli ve efendi olmalıdır. Binaenaleyh se­
nin düşüncelerin, sözlerin ve işlerin de Tanrıyı taklit eden,
ona benzemeye çalışan adamın işleri, sözleri ve düşünceleri
gibi olmalıdır.

101
EI’ İ K T E T O S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

ıçbır şey bilmemelerine, en basit ve en zorunlu


v —^ V-^şeylerden bile haberdar olmamalarına rağmen
önemli mevkilerde oturan insanların herşeyi bildiklerini iddia
etmeleri çokça rastlanan bir hadisedir. Bunlar, servet içinde
yüzdüklerinden ve hiçbirşeye muhtaç olmadıklarından, her­
hangi birşeyden yoksun olabileceklerini düşünmezler. Bu tür­
den insanların en büyüklerinden birine vaktiyle şöyle demiş­
tim: “Kral size sevgi besliyor, yüksek mevkilerde birçok dos­
tunuz var. Önemli insanlarla diyalog hâlindesiniz. Bu imkân­
ları kullanarak dostlarınıza yardım edebilir, düşmanlarınızın
başını ezebilirsiniz.” O da bana: “Ben herhangi birşeyden
mahrum muyum ki?” demişti. “Gerçek bir mutluluk için ge­
rekli olan vazgeçilmez birşeyden yoksunsunuz. Şu vakte dek,
olması gerektiği şekilde davranmadınız. En önemlisi de ne
Tanrı, ne de insan hakkında bir malumatınız var. İyilik ve kö­
tülüğün mahiyetinden bihabersiniz. En tuhaf olanı da kendi­
nizi bilmemeniz. Ah!... Kaçıyorsunuz ve gerçekleri apaçık dil­
lendirdiğim için öfkeleniyorsunuz. Size bir kötülük mü ettim?
Sadece kendinizi olduğunuz gibi görmeniz için bir ayna koy­
dum karşınıza.”
SOHBETLER

)ir hekim bir hastaya şöyle der: “Sıtmaya tutulmuşsu-


V ^ / O n u z . Hiçbirşey yememeniz gerekiyor, yalnız su içebi­
lirsiniz.” Filozof da cahile şöyle der: “Azgın arzularınızın niha­
yeti yok. Endişeleriniz bayağı ve sefilce. Kanaatleriniz sahte ve
vanlış ” Cahil öfkelenir ve çıkıp gider, aşağılandığını söyler.
Hasta ile cahil arasındaki bu fark neden kaynaklanıyor? Çün­
kü hasta acısının ayırımındadır, cahil ise böyle değildir.

103
EPIK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

omşu diyarlardan panayıra gelen halklara tanık ol-


V-dun mu hiç? Bu insanların bir kısmı satmak, bir kıs­
mı da almak için panayıra gelirler. Merak edip de panayırı gör­
mek, bu panayırın kim tarafından niçin kurulduğunu öğren­
mek için gelen nadirdir. Bu, dünya için de geçerlidir. İnsanla­
rın bir kısmı bu âleme satış, bir kısmı da alış için gelmişlerdir.
Bunların arasında bu muhteşem temaşayı hayretle seyretmek,
onu anlamak, onu kimin yaptığını, niçin yaptığını ve nasıl
idare ettiğini öğrenme endişesini taşıyan çok nadirdir. Zira bu
âlemin bir güç tarafından yaratılmamış olması ve biri tarafın­
dan idare edilmemesi mümkün değildir. Bilindiği üzere bir şe­
hir, bir ev bir yapıcısı olmadan var olamaz, bir idarecisi olma­
dan ayakta kalamaz. Öyleyse bu kadar muazzam bir makine
nasıl olur da rastlantı sonucu var olur ve öylece devam eder?
Böyle birşeyin olması imkânsızdır. Onu yaratan ve idare eden
bir kuvvet vardır. O kimdir ve onu nasıl idare eder? Ya, onun
eseri olan biz kimiz ve niçin varız. Pek az kişi bunları düşü­
nür, bu esere hayranlık duyar, yaradanı takdis eder ve hoşnut
bir şekilde buradan ayrılır. Bu sualleri kendine soran bazı
kimseler çıkarsa, panayırdaki insanlar onunla eğlenirler, tıpkı
panayırdaki tüccarların bazı kimselere alık gözüyle bakıp eğ­
lendikleri gibi.

104
SOHBETLER

ger öküzler ve domuzlar konuşabilselerdi yemden


v T ^ s^ b a şk a birşey düşünenlerle böyle alay ederlerdi.
•••
Filozofların kendi prensiplerinde sebatkâr olması gerek­
tiğini duymuş, onların yanılgılarını, sapıtmalarını, delilikleri­
ni görmüşsün. Fakat dostum önemli olan bu prensiplerin iyi
olması, yani titizlikle, akla ve gerçeğe uygun olarak belirlen­
mesidir. Sana diyorum ki bir insanın sinirlerinin olması gere­
kir. Fakat bunların, sağlam bir bedenin, dinç bir atletin sinir­
leri olması gerekir. Sen ise bana isterik bir insanın permepe-
rişan sinirlerini gösteriyorsun. Yani siniri değil, sinir hastası­
nı gösteriyorsun.
•••
Deliler iflah olmaz. Darbımeselin dediği gibi, bir deliyi yo­
la getirmektense parçalamak daha kolaydır.
•••
Fakirlikten, sürgünden, zindandan, ölümden korkma! Fa­
kat korkudan kork!

105
HPIKTHTOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

Yavi yolculuğa çıkıp da, deniz ve gökle başbaşa kal-


^ V I- dığımda beni çepeçevre kuşatan sudan korkarım.
Bir kaza olduğunda bu suyun tümünü yutacağımı sanırım. Üç
kulaç suyun boğulmam için yeterli olacağını düşünmem. Ay­
nı şekilde yer sallandığında bütün şehrin başıma yıkılacağını
zannederim. Bir tek kiremitin kafatasımı parçalamaya yetece­
ğini düşünmem. Ah! Yanılgının talihsiz kölesi.
•••
Ah! Atina’yı, Akropolis’i ne vakit göreceğim. Dostum bu
göklerden, bu güneşten, bu aydan, bu yıldızlardan, bu dün­
yadan, bu denizden daha muhteşem birşey görmeyi mi umu­
yorsun? Atina’yı görmekten mahrum olduğun için bu kadar
üzülüyorsan güneşi görmekten mahrum olduğun zaman ne
yapacaksın?

106
SOHBETLER

ostum! Artık memeden kesilmeyi, daha besleyici


” >>^/bir gıda olan etle beslenmeyi düşünmüyor musun?
Hâlâ sütannenin memesini, seni uyutmak için söylediği nin­
nileri, masalları mı özlüyorsun? Niyetin bunlar yok olduğu
için ağlayıp inlemek mi?

Dünyayı kötü ruhlardan temizlemede ne bir Herakles, ne


de bir Theseus olabilirsin. Fakat içindeki kötülükleri yok et­
mek için onları taklit edebilirsin. Senin içinde yaban domuzu,
arslan ve ejder vardır, onlara hükmet! Prokrutes ve Skiron’u
yenmeye uğraşacağına içindeki korkuyu, tamahı, hırsı, kötü­
lüğü, cimriliği, sefahati, azgınlığı yenmeye uğraş! Bu ejderha­
lara hükmetmenin biricik yolu Tanrıyı düşünmek, ona bağ­
lanmak, ona sadık olmak ve onun emirlerine boyun eğmektir.
•••
Boyunduruktan kurtul ve sonra başını göğe kaldır ve şöy­
le seslen Tanrına: “Artık istediğini yap bana. Yapacaklarının
tümüne razıyım. Ve senin eylediklerinin doğru olduğuna tüm
insanları inandıracağım.”

107
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

ayalgücün birtakım sefihlik hayalleriyle seni aldat-


'»✓ tığında, sakın onun peşisıra sürüklenme! Ona şöy­
le seslen: “Ey hayalgücüm biraz yavaşla! Senin ne olduğunu,
bana ne sunduğunu bir göreyim ve onu çözümleyeyim.” Onun
daha ileriye gitmesine, sana daha cazip hayaller göstermesine
müsaade etme. Buna izin vermek demek mahvolmak demektir.
Zira seni bir uçuruma sürükleyecektir. İğrenç manzaralar yeri­
ne sana daha uygun, daha güzel, daha asil hayaller göstermesi
için çabala. Ondan kurtuluşun yegâne çaresi budur.
•••
Kendini bana sunmaya amade bir dilbere mukavemet etti­
ğimde şöyle derim kendime: “Kutlarım seni Epiktetos!” Böyle
davranmak, çok iyi düşünülmüş bir safsatayı yere vurmaktan
daha üstün birşeydir. Onun tuzaklarına karşı kendimi korur­
sam en çapraşık istidlalleri alt etmekten daha fazla iftihar du­
yarım. Fakat karşı konulması bu kadar zor bir efsuna nasıl ta­
hammül etmeli ? Bunu başarabilmek için kendim ve Tanrı na­
zarında iyi olmayı hedeflemem gerekir. Daha doğrusu vücu­
dumun ve ruhumun saffetini öncelemem gerekir.

108
SOHBETLER

'er türlü ayartışa karşı şöyle de kendine: ”lşte bü-


V^yük bir muharebe. İşte tamamen kutsal olan bir
davranış.” Burada bahsi geçen hükmediş, özgürlük, mutluluk
ve saffettir. Tanrıyı hatırla, onu imdada çağır. Bir fırtına kop­
tuğunda elbette Castor ve Pollux’u inayete çağırırsın. Oysa
tutkular daha tehlikeli fırtınalardır.
•••
Sana bir ihtiras musallat olduğunda onunla mücadele et­
meyi yarma bırakırsan, yarın gelecek ve sen mücadele etme­
yeceksin. Böyle hep yarınlara erteleye erteleye sadece yenil­
mekle kalmayacak, aynı zamanda öyle bir umarsızlığa sapla­
nacaksın ki günah işlediğinin bile farkına varmayacaksın. So­
nunda Hesiodos’un şu mısralarındaki gerçeği iliklerinde his­
sedeceksin.: “Bugünün işini yarma bırakan kendini felâketle­
re bırakmıştır.”

109
EPİKTH TOS • DÜŞÜNCELER VE SO H BETLER

0 ^ 7 ^ için Stoicien oluyorsun? Davranışların hangi adı al-


0 manı gerektiriyorsa o adı al! Sana uygun olmayan,
lekeleyebileceğin bir adı alma! Stoicienlerin söylemlerini dil­
lerine dolayarak geçinen birçok kişi görüyorum. Fakat Stoici­
en görmüyorum. Bana bir Stoicien göster, yalnızca bir tane.
Stoicien, yani yani hastayken mesut, tehlikedeyken mesut,
can verirken mesut, aşağılanmışken mesut, yerilirken mesut
bir insan. Böyle mükemmel bir Stoicien gösteremesen bile ba­
ri bu yola girmiş bir Stoicien göster. Bu muazzam manzara ile
henüz karşılaşmadığını itiraf etmek zorunda olan benim gibi
bir ihtiyarı bu zevkten mahrum etme. Ban? Tanrının iradesine
uymak isteyen, tanrılardan ve insanlardan şikâyet etmeyen,
içinde bir mahrumiyet hissetmeyen, hiçbir şeyle yaralanma­
yan, tamahı, öfkesi, hasedi olmayan, fani bedeninde Tanrıyla
ilişkisini devam ettiren ve nihayet beşerî libaslardan soyun­
mak ve tanrı olmak isteyen bir adam göster.

110
SOHBETLER

/nsanlar arasında doğal bir birliktelik yoktur. Tanrı be-


şer! olaylara karışmaz. Yeryüzünde zevkten gayrı hiç­
bir iyilik yoktur.” İşte Epicuros’un öğretileri. Ey bedbaht. Bu
kitapları yazmak için gecelerce uykusuz kalmaya değer miydi?
Sıcacık yatakta yatmak ve solucanvari bir hayat yaşamak daha
iyi değil miydi? Zira senin yaşanmaya değer bulduğun biricik
yaşantı bu. Sana göre dindarlık, şefkat, merhamet, inayet gibi
şeyler birtakım safsatacıların icadından başka birşey değil.
Adalet zayıflık, saffet deliliktir. Ne baba, ne oğul, ne kardeş, ne
vatandaş vardır. Ey hayasız, ey kafir! Kapkara Furiaların baş­
tan çıkardığı Orestes senden daha bunak değil.

111
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( / aı
anrıya yaranmak istiyorsun. Öyleyse O’nun, saffetsiz-
C Aliki ve zulüm kadar iğrendiği başka birşeyin olmadığını
unutma!

Belli bir hakikatin mevcut olmadığını ileri sürenler bu id­


dialarını sözde bir hakikatle destekliyorlar. Zira söyledikleri
ya doğru ya da yanlıştır. Bu bir hakikattir.

Uşaklarına kızıyor, evini yerle bir ediyor, komşularına ra­


hatsızlık veriyor sonra feylosofça bir tavır takınarak bir filozo­
fu dinlemeye gidiyor, insanoğlunun vazifeleri ve faziletin ne-
liği hakkında tartışmalara giriyorsun. Dostum böyle davran­
makla hiçbir şey kazanamazsın. Çünkü onları dinlemek için
gerekli hâleti ruhiyeye sahip değilsin. Bu yüzden de nasıl gel­
mişsen öyle gideceksin.
•••
Dostluğu yalnızca hikmet ve irfan sahibi kimseler anla­
yabilir. İyi ve kötünün ayırımında olmayan bir insan nasıl
sevebilir.

112
SOHBETLER

Ç A U İu minik köpeklerin oynaştıklarını görüyorsun. Ok-


V^ACyşantılarıyla, sarılmalarıyla, sevişmeleriyle gerçek bir
dost gibi görünüyorlar. Onlara küçük bir kemik attığında ger­
çeği göreceksin. Kardeşlerin, babaların, çocukların dostlukla­
rı işte böyledir. Ortaya bir servet, bir tarla, bir metres çıksın,
ne baba, ne kardeş, ne çocuk kalır.

Dünyada her canlı en çok kendi çıkarını düşünür. Bir oğul


faydadan yoksun olma ihtimali belirince baba, kardeş, oğul,
katlanılması imkânsız bir yük olur. Zira o, baba, kardeş, oğul,
dost, akraba, vatan, hatta Tanrıdan çok çıkarma düşkündür.
Çıkar düşüncesi bunların yerini alır.

113
EPIK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SO H BETLER

( \ S y v m e k için çıkarı, velâyeti, namusu, vatanı, akraba-


dostluğu hatta adaleti bir araya getirmek gerekir.
Bunlar birbirinden ayrıldığında dostluk diye birşey kalmaz.
Zira ben ile benim olan” ayrı telâkki edildiğinde insan gi­
der, yerine bir hayvan gelir. “Ben” namus ve adaletin safında
yer alıyorsa iyi bir dost, iyi bir baba, iyi bir koca olursun. Fa­
kat “ben” ile “benim olan” bir tarafta, namus ve adalet başka
tarafta olursa dostluğa veda edilir. En kutsal, en zarurî görev­
lere elveda denilir.

Kötü huylu, fena ihtiraslı kimselerin ruhu doymak bil­


mez. Sürekli olarak kararsız bir şekilde meyilleri doğrultusun­
da sürüklenip durur. Bu yüzden bu tip insanların dost olmaya
kabiliyetleri yoktur.

114
SOHBETLER

Lu iki adamın dost olup olmadıklarını öğrenmek isti-


Q 9?
^ y o r s a n , kardeş midirler, birlikte mi büyümüşlerdir,
aynı
___ lh^adan
K - j mı ders görmüşlerdir diye meraklanma. Sadece
onların iyi olarak gördükleri şeyin ne olduğunu öğrenmeye
çalış. Eğer “iyi” dedikleri şey elimizde olmayan birşeyse onla­
rın dost olduklarını söylemekten imtina et! Vefalı, hakikatli,
özgür olmadıkları gibi dost da değildirler. Fakat “iyi” dedikle­
ri şey irademiz altında olan ve aklı selime uygun birşeyse on­
ların, baba, oğul, kardeş olup olmadıklarım, uzun süredir bir­
birini tanıyıp tanımadıklarını düşünme, hiç tereddütsüz onla­
rın dost olduklarım söyle. Zira dostluk saffetin, vefanın ve
tüm güzelliklerin kaynaştığı mekanın haricinde olamaz.

115
EPtKTETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

mphiaraos uzun süre karısı Eriphyle ile yaşadı. Bir sü­


rü çocukları vardı. Böylesine mutlu bir aile dünyanın
hiçbir yerinde görülmemişti. Derken bu kadına bir gerdanlık
hediye edildi. Ortada ne kadın kaldı, ne de anne.

Güzel ile çirkin arasında hiçbir farkın olmadığm söyle­


mek nankörlük ve toyluktur. Nasıl? Thersites, Akhilleus ka­
dar hoş ve çekici olabilir mi? Çirkin bir kadını görmek, Hele-
ne’yi görmek kadar zevk verebilir mi? Bu ad! ve küfrî bir ka­
naattir. Bu, eşyanın mahiyetini bilmeyen, aradaki farkı farke-
dişle herşeyin yerle bir olacağını düşleyen kimselerin düşün­
cesidir. Güzelliği inkâr ederek ondan kurtulmak olası değildir.
Onu bilmek ve ona göğüs germek gerekir.

116
SOHBETLER

üzel konuşma sanatı nasıl varsa, aynı şekilde bir de


jüzel dinleme ve anlama sanatı vardır.

Güzel konuşma, güzel yazmayı küçümsemiyorum. Fakat


insanların bu meziyetleri herşeyin üstünde görmelerini yadsı­
yorum. Zira bunlardan daha önemli, daha temelli birşey vardır.
•••
Hain ve hayırsız bir insana, istenileni yapmadığını, istenil-
meyeni yaptığını ispat edersen onu doğru yola getirmiş olur­
sun. Fakat bunu ispatlayamazsan, ondan şikâyet etme, ken­
dinden şikâyet et!
•••
Ey İnsanoğlu! Tanrının sana bahşettiği nimetlere karşı
nankör olma, sana yaptığı iyilikleri unutma. Sana duyuş ve
görüş kabiliyeti verdiği için ona şükret. Demem o ki sana bah­
şettiği hayat ve bu hayatı devam ettirmen için verdiği şarap,
zeytin ve tüm meyveler için ona şükret. Özellikle de bunlar­
dan daha değerli olan sevme iktidarını verdiği için ona şükret!

117
H IM KTETOS • DÜŞÜNCELER VE SOH BETLER

pollon, Laiosun kehanetine itaat etmeyeceğini biliyor-


‘*-— 'X du. Bu durum, Laios’a, başına gelecek felâketleri söyle­
mesine engel olmadı. Tanrı iyi olduğu için insanları uyarmak­
tan usanmaz. Hakikat pınarı her daim akış hâlindedir, fakat
insanlar daima inançsız ve asidirler.

Dostum sen bir kadın mısın, yoksa bir erkek mi? Eğer er­
keksen erkek gibi süslen, bir soytarı gibi ortalıkta dolaşma.
Sokrates, Alkibiades’e daha güzel görünmek için çabalamasını
salık verirken ne demek istiyordu? Tensel güzelliği ihmal et­
mesini, tinsel güzelliği yakalamaya çalışmasını istiyordu on­
dan. Peki kir pas içinde mi yaşamalısın. Asla! Fakat temizliğin
bir erkeğe yaraşır şekilde yapılması gerektiğini bilmelisin.

118
SOHBETLER

)ir karga, ötüşüyle sana kötü bir haber ilettiğinde,


_ __^karganın değil, Tanrının hitap ettiğini düşünüyor­
sun. Aynı şekilde seni hikmet ve irfan sahibi bir filozof uyan­
dırdığında, filozofun değil, Tanrının uyandırdığına inan.

Nasıl ki bir sarraf ayarı yüksek bir altını reddetmezse, ruh


da hakiki nimetleri reddetmez. Bununla beraber çoğunlukla
kalp akçeleri de reddetmez. Çünkü görünüş onu aldatır.
Çünkü kalp olanı kalp olmayandan ayırt edecek bilgiye sahip
değildir.
•••
Ruh suyla dolu bir havuza benzer. Onun kanatlan bu ha­
vuzu aydınlatan ışıktır. Havuzdaki su dalgalandıkça, İşığın da
dalgalandığı sanılır. Hâlbuki ışık olduğu gibi durmaktadır. Bu,
insan için de böyledır. İnsan endişeli ve perişan olduğunda fa­
ziletler endişeli ve perişan olmaz. Onun özündeki kuvvetler
harekete geçmiştir. Bu kuvvetler dinginliğe erdiğinde, herşey
dinginleşecektir.

119
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

mfiteatra gittiğinde hemencecik tarafgirlik edersin. Şu


^Vaktörûn veya bu atletin ödülü kazanmasını murat eder­
sin. Kuşkusuz diğerleri de başkalarının zafer kazanmasını is­
ter. Bir terslik olursa bu seni üzer. Çünkü sen yüce bir mevki-
ye karargâh kurmuş bir hâkimsin ve herşeyin sana boyun eğ­
mesini arzu edersin, iyi ama başkaların da bu hususta başka
arzuları olamaz mı? Onların da kendilerince doğru olana se­
nin karşı çıkmana kızmaya hakları yok mu? Eğer rahat etme­
yi diliyorsan, sana karşı çıkılmasını istemiyorsan yalnızca ga­
lip gelecek olanın galip gelmesini iste. Eğer bu ödülü hoşlan­
dığın kimseye vermek istiyorsan bu müsabakaları kendi çiftli­
ğinde tertip et! O zaman kimi istiyorsan onu galip ilân edebi­
lirsin: “Nemea, Pytho, Isthmos, falanca Olimpiyat oyunların­
da galip gelmiştir” diyebilirsin. Fakat halk içindeyken hakkın
olmayan şeyleri sahiplenmeye kalkma ve hiçkimsenin seçme
özgürlüğüne mani olma.

120
SOHBETLER

)ugün veya yarın elbet birgün öleceğiz. Kimbılır ney-


' O l e oyalanırken ölüm bizi istilâ edecek? Çiftçi tarla­
sıyla, bahçıvan bahçesiyle oyalanırken ölüm onu yakalayacak­
tır. O vakit sen hangi işle oyalanıyor olacaksın. Ben şahsen
tüm yüreğimle ölümün beni irademi bilerken bulmasını dile­
rim. Tâ ki müteessir olmadan, mazeret aramadan özgür bir
adam gibi son hareketi yerine getireyim. O vakit Tanrıya şöy­
le sesleneceğim: “Emirlerinize karşı çıktım mı? Bana bahşetti­
ğiniz meziyetleri sizin için kullanmadım mı? Sizden hiç şikâ­
yet ettim mi? İlâhî hikmetinizi hiç suçladım mı? Hastaydım,
çünkü siz böyle istemiştiniz, bende öyle istedim. Fakırdım,
çünkü siz böyle istemiştiniz, ben de bundan hoşnuttum. Se­
fildim, çünkü siz böyle istemiştiniz, ben de bu sefaletten kur­
tulmak için çırpınmadım. Hâlimden şikâyetçi olduğumu hiç
gördün mü? Kırıldığımı, sızlandığımı hiç gördün mü? Şu aıı
dahi hakkımda vereceğiniz her hükmü kabule razıyım. Sizin
en ufak bir işaretiniz benim için emirdir. Bu muhteşem seyir
likten çıkmamı mı istiyorsun? Çıkıyorum. Bütün eserlerinizi
görmek kâinatın harikulade nizamını gözlerime sunmak için
beni buraya kabul etme tenezzülünde bulunduğunuzdan do
layı size binlerce şükürler.

121
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

/ana “izan nedir?” diye sual ediyorsun. Bütün insan-


’larda ortak bir duyma yetisi vardır ki onunla tüm
sesleri duyarlar ve söylenilen herşeyi anlanlar. Bir de yapay bir
duyma yetisi vardır ki insanlar bununla seslerin şiddetini du­
yar ve onları birbirinden ayırt ederler. Aynı şekilde tüm insan­
larda doğal bir duygu vardır. Eğer ruhlarında esaslı bir kusur
yoksa kendilerine anlatılan herşeyi anlarlar. Bu kabiliyet her­
kese eşit olarak verilmiştir. İşte “izan” denilen şey budur.

Nasıl ki yumuşak peynir olta iğnesine elverişli bir yem de­


ğildir, aynı şekilde gevşek adamlar da felsefî hakikatlere elve­
rişli değildirler.
•••
İnsanoğlunun kendisine yanlış görünen birşeye rıza gös­
termesi ve doğru görünen birşeyi reddetmesi nasıl elinde de­
ğilse, iyi görünen birşeyi boşvermesi de elinde değildir. “Hır­
sızlık kötü birşey değildir. Fakat yakalanmak kötüdür” diyen
bir Epicurien yakalanma ihtimali olmadığında elbette hırsızlık
yapacaktır.

122
SOH BETLER

/ _ X ı ' piküros’un öğretilerine göre idare edilen bir şehir ge-


v l^ O 't i r in gözünüzün önüne. Orada herşey kaosu yaşaya­
cak, şehir yaşantısı kurmak mümkün olmayacaktır. Evlilik ol­
mayacak, mahkeme olmayacak, mektep olmayacak, polis ol­
mayacak, terbiye diye birşey de olmayacaktır. O şehirden din,
namus, adalet ve saffet sürgün edilecektir. Orada yalnızca kö­
tü yargılar, şehre zararlı yargılar, en bayağı kadınların dahi sa­
vunmaya cesaret edemeyeceği yargılar hüküm sürecektir. Hâl­
buki aklın prensipleriyle idare edilen bir şehirde nizam, edep
ve haya hüküm sürer. Böyle bir şehirde en doğru yargılar rağ­
bet görür, her türlü fazilet baş üstünde tutulur. Orada adalet
ışığı şavkır, asayiş berkemal olur, herkes çoluğa çocuğa karı­
şır, bu çocuklar iyi terbiye edilerek büyür ve herkes Tanrıya
inanıp ona kulluk eder. Koca karısından hoşnut olur, hiçkim­
se komşusunun karısına kızma göz dikmez, hâline şükreder,
başkasının servetini kıskanmaz, tüm işler tek kelimeyle yapı­
lır ve tüm bağlar muhafaza edilir.

123
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'en Yunanistan’da hakimlik yapıyorum diyorsun. İyi


''ama sen hakim misin? Hükmetmesini bilir misin?
Bu ilmi nereden öğrendin? “Caesar’m buyrultusu var elimde”
diyorsun. Eğer Caesar musikiden hiç anlamamana rağmen,
musiki dersi vermen hakkında ferman buyursaydı ne yapar­
dın? Bu ferman senin ne işine yarardı? Neyse bu meseleyi ge­
çelim. Sana yalnızca şunu soruyorum: “Bu mevkii hangi yol­
lara başvurarak elde ettin? Sana bu mevkii veren kim? Kimin
elini öptün? Kimin ayaklarına kapandın? Kime rüşvet verdin?
Bu mevkiyi hangi adiliklerle, hangi şerefsizliklerle, hangi sah­
tekârlıklarla elde ettin?”
•••
Roma’ya gidiyorsun. Bu yolculuğu memleketindeki mev­
kiinden daha yükseğini ele geçirmek için yapıyorsun. Daha iyi
duygulara, daha iyi düşüncelere kavuşmak için ne vakit sefe­
re çıktın? Kötü huylarım iyileştirmek için kimin reyine müra­
caat ettin? Ne vakit kanaatlerini tahlil etmeyi düşündün? Tüm
yaşantını şöyle bir gözden geçir. Böylece bugün yapmış oldu­
ğun şeyi her zaman yapmış olduğunu anlayacaksın!

124
SOHBETLER

ç \ ^ î ) iyelim ki yolun tesadüfen bu şehre düştü. Bir kayık-


V _ x çı ile pazarlık ederken içinden şunlar geçiyor: “Gi­
dip, Epiktetos’u dinleyeyim. Bakayım neler söylüyor.” Gelir­
sin beni görürsün. İşte o kadar. Bir insanla konuşmak ne de­
mektir? Bir insanla konuşmak ona fikirlerini sormak ve kendi
fikirlerini söylemek değil midir? “Benim kötü bir düşüncem
var; onu ruhumdan kazı” de! Yanlış bir düşünceye sahipsin,
öyleyse seni tedavi etmeme müsaade et! İşte bir filozofla ko­
nuşmanın manası budur. Fakat böyle yapmaz, beni ziyarete
gelir, boşu boşuna zahmet çeker, şöyle söylene söylene geri
dönersin: “Ben de Epiktetos’u birşey zannetmiştim. Oldukça
kaba konuşuyor, kendi lisanını bile bilmiyor.” Peki bahse ko­
nu olan şey bu muydu? İşte insanlar böyle. İyi konuşanların
peşine düşer, birbirlerini tanımadan, birbirlerini tahlil etme­
den ve daha iyi olmaya çalışmadan hergün bir heykel misali
bir arada bulunurlar. Eğlence ve tecessüs tüm münasebetleri­
mizin temelini oluşturur.

125
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

Arsürü güzel şey elde ettin. Birsürü altın ve gümüş


•'vazon var. Varsılsın. Fakat sebattan, vefadan, Tanrı­
ya itaatten, huzurdan ve daha birsürü güzel şeyden yoksun­
sun. Ben ise oldukça fakir olmama karşın senden daha zengi­
nim. Sarayda beni savunacak birini düşünmem, hakkımda
krala söylenecek şeylere ehemmiyet vermem, kimseye dalka­
vukluk etmem. İşte bunlar benim gözümde her türlü servet­
ten daha değerlidir. Senin altın ve gümüş vazoların var. Ne ça­
re ki tüm fikirlerin, arzuların,eğilimlerin, hareketlerin madde
içindir ve yerseldir.

Bir çocuk, ağzı dar, içi fındık ve incir dolu bir çömleğe eli­
ni sokar. Avucunu mümkün olduğunca doldurur. Sonra elini
dışarı çıkaramayınca ağlamaya başlar. Diyorum ki “Evlâdım
avucundakilerinin yarısını bırak. Elini yine dolu olarak dışarı
çıkarabilirsin.” İşte sen böyle bir çocuksun. Çok şey istiyor fa­
kat bunları elde edemiyorsun. Az şey iste, o zaman istediğin
şeye kavuşacaksın.

126
SOHBETLER

f A zaltm alıyım . Çalışamıyor, okuyamıyorum diye şikayet


ediyorsun, iyi ama niçin okumak ve çalışmak isti­
yorsun? Sabırlı, sebatlı, metin olmak için değil mi? Sıtmalıy­
ken sabırlı ve metin ol. Bunu yapabiliyorsan herşeyi biliyor­
sun demektir. Sıtma da seyahat gibi hayatın içinde birşeydir.
Hatta seyahatten daha faydalıdır. Çünkü yetkin insanları imti­
han eder, ona ne kadar terakki ettiğini gösterir.

Sıtmaya tutulmuşsun. Bu hastalığı gerektiği şekilde geçiri­


yorsan olabileceğin en iyi durumdasın demektir. Sıtmayı ge­
rektiği şekilde geçirmek ne demektir. Bunun manası Tanrıdan
insanlardan şikâyet etmemek, olası bir tehlike için telâşa düş­
memektir. Herşey nasıl olması gerekiyorsa öyle olur. Ölümü
cesaretle beklemek, hekim iyileşmekte olduğunu söyleyince
çılgınca sevinmemek, kötüleştiğini söylediğinde de müteessir
olmamak gerekir. Zira “kötüleşmek” ne demektir. Bunun ma­
nası, canın tenden ayrılacağı vaktin yaklaşmasıdır. Bu ayrılışa
kötülük diye mi bakıyorsun? Bu ayrılış vakti bugün gelmese
bile yarın gelmeyecek midir? Sen öldüğünde dünya yok mu
olacak? Öyleyse sıhhatte iken nasıl dinginsen, hasta iken de
öyle ol!

127
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

Ç s ^ r r —omeros’un eserindeki, Eumaios’u hiç tanımadığı


^ V^hâlde ona izzet ü ikramda bulunan, Eumaios’un
kendisine müteşekkir kaldığı adamın hikâyesini anlatan pasa­
jı hatırla. “Yabancı, senden daha düşkün bir yabancı evime
gelse bile ona kötü davranmaya hakkım yoktur. Zira yabancı­
ları ve düşkünleri Tanrı yollar bize.” Sen de kardeşine, baba­
na, hemcinsine aynı şeyleri söyle: “Hâlihazırdaki durumunuz­
dan daha kötü durumda olsanız dahi size kötü muamele et­
mek elimden gelmez. Zira sizi Tanrı yollamıştır.”
•••
Dindarlığınız mutaasıplığa dönüşmesin. Can u gönülden
yaptığınız perhizlerde ve beden! talimlerde fevkaladeliğe
uzanmayın. Bunları övgü ve gösteriş için yapmayın, Aksi tak­
dirde bilge değil, hokkabaz olursunuz.

128
SOHBETLER

A hşkanlıklarmı karşıt alışkanlıklarla boyunduruk altına


/ a I i Şehvete mi düşkünsün, kendini ondan mahrum ede­
rek onu boyunduruk altına al. Tembel misin? İşe sarıl. Şaraba
mı düşkünsün, suyla iktifa et. Tüm kötü alışkanlıklarına böy­
le muamele et. Boşuna uğraşmadığını göreceksin. Kendine iyi­
ce güvenmeden kötü alışkanlıklarının yanından bile geçme.
Zira tarafların gücü henüz dengelenmemiştir. Seni mağlup et­
miş olan, yeniden mağlup edebilir seni.

129
EI'IK TE TO S • DÜŞÜNCELER VE SOH BETLER

CV alnızlıktan şikâyet ediyorsun. Yalnız olmak ne de­


mektir. İnsanlarla iletişim kurmaktan uzak olmak
mı, yahut her türlü kayradan yoksun kalmak mı? iyi ama in­
san çoğunlukla Roma’nın ortasındayken, aile içindeyken,
dostlar, komşular ve birsürü köle arasındayken bir başına ol­
duğu demlerden daha az yalnız değildir. Yalnızlığı yok eden
şey herhangi bir insanla buluşmak değildir. Belki faziletli, ve­
falı, ınayetli bir insanla görüşmektir. Ey yalnız kişi! Bil ki Tan­
rı da yalnızdır ve bu yalnızlığından hoşnuttur. O herşeyi ken­
dinde bulur. Sen de ona benzemeye çalış, bu senin elindedir.
Kendinle hasbihâl et! Kendine söylemen gereken, sorman ge­
reken o kadar çok şey var ki. Niçin başkalarına ihtiyaç duyu­
yorsun. Sen ki her türlü yardımdan mahrumsun. Ne baban, ne
kardeşin, ne çocukların, ne de dostların var. Hepsini kaybet­
tin. Fakat unutma ki sana hizmette kusur etmeyecek, her ko­
nuda sana yardımcı olacak ölümsüz bir baban var.

130
SOHBETLER

aktin sultanı yeryüzünde barışı sağladı. Artık ne


^ ~ C v muharebe, ne mücadele, ne haydutluk, ne korsanlık
var. Herhangi bir vakitte, hiçbir korku taşımadan, her yere gi­
dilebilir. Lâkin hükümdar hastalıklara, kazalara, yangınlara,
depremlere, yıldırıma karşı bizi güvenceye alabilir mi? İhtiras­
larda, aşkta, ümitsizlikte, cimrilikte, tamahta bize huzuru sağ­
layabilir mi? Ah! Bu huzuru hükümdarlar veremez, ancak
Tanrı verir. Bunu akıl söyler bize. Bu huzura sahip olan ömrü
boyunca yalnız yaşayabilir.

Çocuklar yalnız kaldıklarında ne yaparlar? Eğlenirler, ça­


kıl taşı ve kum toplayarak şatolar bina ederler, biraz sonra da
onları yıkarlar. Çocukluk ve delilik yüzünden yapılan bu şey­
leri sen irfan ve akıl ile yapamaz mısın? Her taraf çakıl ve
kumla dolu. Ve içimizde inşa edilecek, sonra da yıkılacak o
kadar çok şey var ki. Öyleyse yalnızlıktan şikâyet eyleme!

131
EPIK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

dece başkalarıyla birlikteyken, onları taklit ederek


şarkı söyleyebilen kötü bir musikişinas olmak ister
misin?

İnsanların, iki şeyi ruhlarından söküp atması gerekir: Ben­


cillik ve imansızlık.
•••
Nöbetçiler yanlarına sokulanlara parolayı sual ederler. Sen
de öyle yap. Hayalgücüne yanaşan herşeye parolayı sor. Böyle
yaparsan hiç baskına uğramazsın.
•••
Bizi felâkete sürükleyen şey, felsefeyi dilimizin ucuyla ta­
dar tatmaz feylesof rolü yapmaya başlamak, başkalarına yar­
dımcı olmayı düşünmek, dünya insanlarını ıslah etmeyi iste­
mektir. Ey dost! Önce kendini ıslah et! Sonra insanlara felse­
fenin ıslah ettiği bir adam göster. Hemcinsinle yiyip içerken,
gezip dolaşırken hâl ve hareketlerinle örnek ol onlara. Böyle-
ce aydınlat onları. Onlara uy, onları kendine üstün tut, onlara
tahammül eyle. Ancak böyle faydalı olursun onlara.

132
SOHBETLER

/nsanın asaleti faziletten temellenir, doğuştan değil.


>»L^/“Ben senden üstünüm. Babam konsül idi. Ben de hâki­
mim. Sen ise bir hiçsin” diyorsun. Azizim eğer ikimiz de at ol­
saydık ve sen bana: “Babam zamanında bütün atlardan çevik­
ti. Benim ise çokça otum, arpam ve fevkalâde bir eğerim var”
deseydin sana cevabım şu olurdu: “Öyleyse koşalım.” Atın de­
ğeri koşmasına göre tespit edilir. Acaba insanoğlu için de onu
diğerlerinden ayıracak bir vasıf, değerim belirleyecek bir ölçü
yok mu? O şey saffet, vefa, adalet değil midir? Bu hususta ben­
den üstün olduğun noktayı bana göster. Bir insan olarak ben­
den daha üstün oldğunu ispat et. Eğer bana: “Ben zarar vere­
bilirim, tekme atabilirim” diyorsan sana cevabım şu olacaktır:
“Sen insana değil, eşeğe özgü bir vasıfla övünüyorsun”

133
EPIK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

alba öldürüldüğünde biri Rufus’a: “Tanrı dünyaya


C 0
müdahale etmeye başladı” dedi. Rufus ona: “Bre Bed­
baht! Galba adındaki bir herifin Tanrıyı dünyaya idare etmek­
ten men edebileceğini mi sanıyorsun. Senin Tanrı hakkındaki
şüphen ta yüreğine işlemiş.”
•••
Sık sık temasta bulunduğumuz kişiler üzerimizde önem­
senecek kadar etki bırakırlar. Sürekli sefih bir adamla düşüp
kalkıyorsan, çok sağlam bir şahsiyetin yoksa onu ıslah edece­
ğini umma. Bilakis onun seni ifsat etmesinden kork. Madem
ki cahillerle düşüp kalkmak bu kadar sakıncalıdır, öyleyse on­
larla bir aradayken çok dikkatli ol!

134
SOHBETLER

/^^L^ebab çalan bir musikişinas, rebabını eline alır almaz


V ^ V h a n g i tellerin akordunun bozuk olduğunu anlar ve
kolayca akort eder onları. İnsanlar arasında güvenle yaşayabil­
mek için bir hâkimin, rebab üstadının akort etme sanatım bil­
diği gibi insanları düzeltme sanatını bilmesi, ahenksiz olanla­
rı görmesi, onları hâle yola sokması, uyumlu kılması gerekir.
Sokrates bu sanatın piri idi.

Nasıl oluyor da cahiller münakaşalarda sizden baskın çı­


kıyorlar ve sizi susmaya mecbur ediyorlar? Çünkü onlar batıl
prensiplerine sımsıkı bağlanmışlardır. Sizler ise prensiplerini­
zin gerçekliğine pamuk ipliğiyle bağlısınız. Sizin hakikatleri­
niz yürekten doğmuyor, dudaktan doğuyor. Cılız ve ölü oluş­
larının sebebi bu. Böyle olduğu için prensipleriniz halkın kah­
kahasına maruz kalıyor, güneşte balmumu gibi eriyor. Öyley­
se bal mumundan kanaatlere sahip olduğunuz sürece güneş­
ten uzak durun.

135
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

(f anrıyı suçlandırdığın zaman kendi içine in. O vakit


V -^on a hak vereceksin. Niçin kötü insanların senden da­
ha iyi muamele gördüğünü düşünüyorsun. Zengin oldukları
için mi? Öyleyse onların iç âlemini tetkik et, sürdükleri haya­
ta bak. Onlar gibi olmak seni müteessir edecektir. Philostor-
gos’un saadetine imrenen bir delikanlıya şöyle demiştim: “İyi
ama Sura ile yatmak ister miydin?” “Allah göstermesin!
Onunla yatmaktansa ölmeyi tercih ederim” demişti. “Öyleyse
Philostogos Sura’ya verdiği şeylere karşılık olarak birşeyler al­
mışsa buna niye kızıyorsun. Nefret ettiğin şeylere sahip oldu­
ğu için niçin onu mesut sayıyorsun. Sana varolanların en iyi­
sini veren Tanrı hangi hususta sana fena muamele etmiştir.
Hikmet servetten daha değerli değil midir? Öyleyse şikâyet et­
me. Zira en değerli şeye sahip bulunuyorsun.”

136
%
SOHBETLER

( ^ \ 4 - ^ na kötü bir haber iletildiSinde bu haberin seninle


V _ 3 c / ilg ili olmadığını düşün. Zira o senin elinde olmayan
birşeydir. Bana çok büyük ithamlarda bulundular, benim din­
siz olduğumu söylüyorlar. İyi ama Sokrates i de bununla it­
ham etmediler mi?” Fakat beni ölüme mahkum edebilirler.
“Sokrates de ölüme mahkûm olmadı mı?” Şunu unutma ki su­
çun olduğu yerde ceza vardır. Bunlar birbirinden ayrılamazlar.
Bu yüzden kendini bedbaht hissetme. Sence Sokrates mi, yok­
sa onu mahkûm edenler mi daha bedbahttır. Üstelik senin için
hiçbir tehlike yoktur. Tehlike hâkimler içindir. Zira sen suçlu
olarak ölemezsin, fakat onlar bir suçsuzu öldürebilirler.

Nasıl ki hekimlik müzmin hastalar hava değişikliği salık


verirlerse aynı şekilde felsefe de kökleşmiş huyları olanlara
bunları değiştirmelerini salık verir. Zira bu huyların oluşması­
na sebep olan hava onları artırmaktan başka bir işe yaramaz.

137
9
EPIK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

r \o
^ (V anlış muhakeme yürütmemem ne mümkün. Çocuk-
’ luğumuzdan beri bizlere bunlar öğretildi. Bizi yürü­
meye alıştıran dadımız ayağımızı bir taşa çarpıp ağlamaya baş­
ladığımızda bizi azarlamak yerine taşı dövmeye koyulurdu.
Hey Tanrım! Bu taşın ne kabahati var? Ona çarpacağımızı gö­
rüp, yol değiştirmek taşın vazifesi mi? Büyüdüğümüzde ise
hamamdan dönünce yemeği hazır bulmazsak kızar, bağırır­
dık. Mürebbiyemiz bu taşkınlığı önleyecek yerde bağırıp ça­
ğırmaya, hatta aşçıyı dövmeye kalkardı. “Dostum seni çocuk­
lara mı, yoksa aşçıya mı mürebbilik edesin diye aldılar?” O
hâlde taşkınlıkları önle ve çocuğun aceleciğini dizginle. Yaşla­
nıp mevki sahibi bir insan olduğumuzda her gün gözlerimiz­
de çocukluk hatıraları canlanır. İşte çocuk olarak yaşayıp ço­
cuk olarak öldüğümüz gerçeği burada kendini açığa vurur.
Çocuk olmak nedir? Musiki ve edebiyattan anlamayana nasıl
ki çocuk denilirse yaşamasını bilmeyene ve doğru kanaatlere
sahip olmayana da çocuk denilir.

138
SOHBETLER

( \ o L ı ğ l ı k hayır, hastalık şerdir diyorsun. Yanlış bir dü-


V^_3cyşünce. Sağlığı iyi kullanmak hayır, kötü kullanmak
şerdir. Hastalığı iyi idare etmek hayır, kötü idare etmek şerdir.
Herşeyden, hatta ölümden bile hayır sızdırmak mümkündür.
Kreon’un oğlu Menoikeus vatan uğruna öldüğünde hayır işle­
miş olmadı mı? Böylece dindarlığını, yüceliğini, sadakat ve ce­
saretini ispat etmiş olmadı mı? Eğer hayata bağlı olsaydı bun­
ları kaybedecek, bunların zıddı olan kötü şeyleri işlemiş ola­
caktı; nankörlük, dinsizlik, korkaklık, sadakatsizlik, cesaret­
sizlik... Öyleyse çamur tanrılarından korkun ve özgürlük için
hakikate gözlerinizi açın.

Bir jimnastik hocası boynumu, omuzlarımı, kollarımı yo­


ğurarak, zor idmanlar yaptırarak beni spora alıştırır. “Şu ağır­
lığı iki elinle tutup iyice kaldır” der. Gülle ne kadar ağır olur­
sa kaslarım o derece kuvvetli olur. Bana kötü davranan, küfre­
den bir adam da böyledir. Beni bedensel idmanlardan tama­
men farklı faydaları olan idmanlara alıştırır; sabra, tatlılığa,
merhamete...

139
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

Ç ötü bir komşuya, kötü bir babaya sahibim. Onlar


Vyalnızca kendilerine karşı kötüdürler, bana karşı
iyi. Zira onlar hilmimi, hakkaniyetimi, sabrımı artırıyorlar.
İşte Mercurius’un sopası! Bu sopayla dokunacağın herşey al­
tına inkılap etmeyecektir. Zira bu o kadar önemli değildir. Fa­
kat kötü addedilen herşeyi, hastalığı, fakirliği, sefaleti hatta
ölümü hayra dönüştürecektir.
•••
Bazı felsefî akideleri yuttum diye hemen üstatlığa kalkışı­
yorsun. Böyle davranmakla, midesi bozuk olduğu için yediği
etleri hazmedemeyip kusan adama benziyorsun. Senin yaptı­
ğın kusmaktan başka nedir? Evvelâ hazmet dostum! Sonra ne
kadar değiştiğini göster insanlara. “Falanca mektep açtı, ben
de açmak istiyorum” diyorsun. Ey adi herif! Heva ve hevese
uyarak mektep açılır mı? Böyle bir işe girişebilmek için olgun
bir yaşa ulaşmak, belli standartlarda bir yaşam sürmek ve Tan­
rının çağrısına kulak kabartmak gerekir. Bu şartları taşımıyor­
san sen bir yalancı ve inkarcısın. Bir eczahane açmak istiyor­
sun. İlâçların var. Fakat onları kullanmasını bilmiyorsun.

140
SOHBETLER

C""N ? e lb iy y u n felsefesine meraklı olan talebelerimden bi-


birgün bana bu felsefenin ne olduğunu, bu alan­
da başarılı olmak için ne yapmak gerektiğini sordu. Ona de­
dim ki: “Dostum! Sana yalnızca şunu söyleyebilirim ki, Tanrı­
nın çağrısı olmaksızın böyle büyük bir işe girişen kimse, bir
saraya kral olmak için giden ya da Agamemnon rolünü oyna­
mak isteyen Thersites kadar delidir.” Dedi ki: “Fakat ben eski
bir çula, yamalı bir hırkaya kolayca alışabilirim. Yerde yatabi­
lirim. Bir torba ve asa alıp herkesi aşağılayabilirim.” Dedim ki:
“Dostum! Eğer bu felsefeyi bunlardan ibaret sanıyorsan, yanı­
lıyorsun. Kelb! filozof serapa saffet kesilmiş, kendisini orta ye­
re koymaktan korkmayan adamdır. Çünkü arlanacak birşey
yapmaz. O Tanrı tarafından insanları yola getirmek o için gön­
derilen, insanlara, çıplak, beş parasız, göklerden başka yorga­
na, topraktan gayrı yatağa malik olunmasa bile mesut olmanın
mümkün olduğunu öğreten bir adamdır. O, özgür olsa bile
kötü huylara köle olanları esir sayan, kendisine kötü muame­
le etseler de o insanları seven ve kutsayan, herkesi kendi evlâ­
dı sayan, onlar için teyakkuzu yaşayan, bir baba, bir kardeş,
bir Tanrı elçisi gibi onları iyilikle, şefkatle yola getirmeye çalı­
şan, pejmürde görünüşüne rağmen kralların hürmetle baktığı
bir adamdır. Büyük İskender’in Diogenes’e nazarı böyledir.

141
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

uristheus’un eliyle imtihan edilen Herakles kendini


(V30be
- a uîedbaht
r saymıyor, o zalimin emirlerini yerine getiri­
yordu. Sen ise Tanrı tarafından -seni yaratan Tanrı tarafından-
imtihana çekildiğin hâlde feryad ü figan ediyor, kendini bed­
baht sayıyorsun. Ne alçaklık, ne kancıklık!

“Seni sürgün edecekler” diyorsun. Bu dünyanın ötesinde


bir yere mi gönderecekler beni. Nereye gidersem gideyim gök­
leri, güneşi, ayı, yıldızları bulmayacak mıyım? Hayalim ve ta­
lihim olmayacak mı? Tanrı ile sohbet edemeyecek miyim?

Küstahın biri birgün Diogenes’e dedi ki: “Sen Tanrıyı


yoksayan Diogenes değil misin?” “Ben Diogenes’im” dedi.
“Ve Tanrının varlığına inandığım kadar, senden nefret ettiği­
ne inanıyorum.”
•••
Hakiki filozofun görüşündeki yüceliği ve ruhundaki ışığı
iyice gözlemlersen, onun son derece uyanık olduğunu göre­
ceksin. Onun yanında Argos* bile sana kör gibi görünecektir.

Mitolojiye göre yüz tane gözü bulunup, bunlardan elli tanesini her daim
açık tutan Argoslu prens. (Haz.)

142
SOHBETLER

l ' y / lozofun mektebi hekimin eczahanesine benzer. Ora-


V— ^ ya zevk almak için gidilmez. Fakat acılardan kurtul­
mak için, ıstırap çekmek için gidilir. Birinin omzu çıkıktır,
ötekinin yarası vardır. Berikinin fıstülü, diğerinin kafasında
yarası mevcuttur. Zevk onları iyi edebilir mi?

Tanrı insanları mutlu olsunlar diye yaratmıştır. Bedbaht


oluşları kendi hataları yüzündendir.
•••
Dostum, oğlun kaçtı, seni terketti ve sen ağlıyorsun. İnsa­
noğlunun bir yolcu olduğunu bilmiyor muydun? Sen çılgınlı­
ğının cezasını çekiyorsun. Senin rahatını temin eden şeylerin
her daim yanında olacağını mı sanıyorsun. Hoşlandığın şey­
lerden daima hoşlanacağını mı umuyorsun. Sana bunu kim
vaat etti.

143
EPlK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOH BETLER

'u kadar güzel bir diyarı terk eylemek üzüyor seni,


'titriyor ve ağlıyorsun. Bir kuzgun, bir kırlangıç ka­
dar anlamıyorsun gerçeği. Zira onlar hiçbir gam keder duyma­
dan iklim değiştirirler, deryalar aşarlar. “Fakat onlarda bilinç
yok” diyorsun. Öyleyse de bana, Tanrı kendini sefil etmen için
mi sana bilinç bahşetti? İnsanların ağaçlar gibi kökleriyle top­
rağa bağlı olduklarını, yer değiştirmediklerini mi sanıyorsun?
“Fakat dostlarımı kaybediyorum” diyorsun. Eh, ne yapalım.
Dünya dostlarla doludur. Senin koruyucun ve dostun olan
Tanrı yeryüzünü dostlarla doldurmuştur. Seyyah Odysseus
dost bulamadı mı yeryüzünde? Yeryüzünü bir baştan bir başa
dolaşan Herakles dost bulamadı mı?

144
SOHBETLER

~erakles evlâtlarını yetim bıraktığını düşünmüyor,


v^ıstırap çekmiyordu. Bu âlemde hiçkimsenin yetim
olamayacağını, zira her yerde insanları koruyup gözeten ve
onları asla terk etmeyen bir baba olduğunu biliyordu.
•••
Mutluluk ve arzu bir arada yaşamaz.
•••
Çabucak ihtiyarlamak ve sevdiklerinin ölümünü görme­
mek istiyorsun. Bu, tüm dostlarının ölümsüz olmasını ummak
ve Tanrının sırf senin için kanunlarını, dünyanın nizamını de­
ğiştirmesini istemektir. Bu yaptığın doğru mu? Ve sen haklı
mısın?
•••
Roma’dan bir haber ulaştığında ye’se düşüyor, matem tu­
tuyorsun. Senden ikiyüz fersah ötede olup biten birşey nasıl
oluyor da seni bedbaht ediyor? Yalvarırım de bana, senin ol­
madığın yerde olan birşey sana nasıl zarar verebilir?

145
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOH BETLER

/ ''s ^ / a s ı l bir yaşantı sürüyorsun? Bir güzel uyuduktan


0 sonra ne zaman dilersen o zaman kalkıyorsun, esni­
yor oyalanıyorsun, yüzünü yıkıyorsun, sonra vakit öldürmek
için ya kötü bir kitap alıyorsun eline ya da ilgi çekmek için
birşeyler karalıyorsun. Sonra çıkıyor, misafirliğe gidiyor, gezip
tozuyorsun. Sonra eve dönüyor, banyoya giriyor, yemek yiyor,
yatıyorsun. Bu yaşantının tüm gizlerini sana açacak değilim.
Zaten bunları keşfetmek gayet kolay. Bir Epecurien, bir sefih
gibi yaşıyor bir Zenon, bir Sokrates gibi konuşuyorsun. Dos­
tum, ya davranışlarını değiştir, ya da dilini. Romalı olmadığı
hâlde Roma vatandaşı ünvanını kullanan kişi şiddetli bir ceza­
ya çarptırılır. Öyleyse, lâyık olmadığı hâlde filozof ünvanını
kullanan bir kişi nasıl olur da ceza görmez. Böyle birşey ola­
maz. Zira bu, cezanın suça göre olmasını dileyen Tanrının sar­
sılmaz kanununa uygun değildir.

146
SOHBETLER

f'\ ^ + L okrates evlâtlarını severdi. Fakat özgür biri gibi se-


V _A _-Â erdı, Tanrıyı herşeyden çok sevmek gerektiğini bi­
len bir adam gibi. İşte bu yüzden hâkimler önünde kendini
müdafa ederken, kendini ölüme mahkûm ederlerken, ayan
azalığı yaparken, muharebedeyken iyi bir insana yaraşmayan
bir harekette bulunmadı. Hâlbuki biz bir oğul, bir ana, bir kar­
deş yani herşey hususunda alçaklığa kapı açarız. Oysa ki insa­
nın hiçbir şey için üzülmemesi gerekir. Her canlıyı bahtiyar
olsun diye yaratan Tanrıyı mutluluğumuza vesile kılmak du­
rumundayız.

Filozof kimdir? Kendisini dinleyeni Roma valisinden da­


ha özgür kılabilecek adamdır filozof.
•••
İnsanlara boyun eğmenin yolu eşyaya boyun eğmekten
geçer.

147
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( J t /'jpırsuz ^*ir kelimeymişçesine “ölüm” kelimesini kul-


t^fc-^lanmaktan kaçınıyorsun. Doğanın işlerini dile geti­
ren şeylerde uğursuz bir taraf yoktur. Fakat tembellik, arsız­
lık, alçaklık, küstahlık gibi tüm kötü huylar uğursuzdur. Bun­
ları yapmadıkça “ölüm” kelimesini kullanmaktan korkmamak
gerekir.
•••
Hayırperver, irfan sahibi bir adam kendisinin nereden gel­
diğini, kendisini kimin yarattığını hep hatırda tutarak her da­
im kendini kontrol eder. Böylece hitap eder Tanrıya. Hep tes­
limiyetini önplâna çıkarır. Şöyle der: “Burada kalmamı dili­
yorsanız kalıyorum. Gitmemi istiyorsanız gidiyorum. Zira yal­
nız sizin için burada bulunuyorum, istiyorsanız yalnız sizin
için çıkar giderim. Emir ve yasaklarınız bir an olsun uzaklaş­
maz hatırımdan.”

148
SOHBETLER

(^ /^ n an
r ı beni fakirliğe, sefalet ve esarete terk ediyorsa bu-
O n e bana düşman olduğu için yapmıyor. Zira bir efen­
4 u
di, sadık bir hizmetçiden niçin nefret etsin. Dolayısıyla bu
düşmanlıktan kaynaklanmıyor, ihmalkârlıktan da kaynakla-
namaz. Çünkü Tanrı en ufak birşeyi bile ihmal etmez. Öyley­
se şöyle seslen kendine: “Tanrı beni imtihan ediyor, benim iyi
bir asker, iyi bir vatandaş olup olmayacağımı anlamak istiyor,
hâl ve hareketlerimle insanlar arasında kendisinin varlığına
tanıklık etmemi diliyor.”

Vatanındayken sahip olup da şimdi yoksun olduğun tüm


zevklerin acısını çekerken Tanrıya teslimiyetini gösterdiğini,
hikmetli bir kişi gibi hareket ettiğini düşünerek teselli bul. Ne
büyük şeref insanın kendisine şunu söylemesi: “Filozoflar,
mekteplerinde şu an önemli meseleleri ele alıyorlar. İyi bir in­
sanın neler yapması gerektiğini anlatıyorlar. Oysa ben bunları
uyguluyorum. Onlar benim faziletlerimi tahlile, izaha çalışı­
yorlar. Bilmeden benim methimi yapıyorlar. Çünkü ben onla­
rın methederek söylediği şeyleri tatbik etmekteyim.”

149
EPİKTH TOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

e olimpiyat yarışlarında kazanılan zaferler, ne de


0 muharebelerde elde edilen galibiyetler mutlu kılar
insanı. Yalnızca kendi üzerinde kazandığı zaferler bahtiyar
eder onu. Nefsin tuzaklarına karşı koymak en büyük savaş de­
mektir. Bir kere, iki kere, birçok kere bozguna uğradın. Pes et­
me! Galip gelirsen sanki hiç yenilgi tatmamış bir insan gibi
ömrün boyunca mesut olursun.
•••
Yaşadığım müddetçe görevim, her hâlükârda Tanrıya şük­
retmek, her fırsatta onu methetmek, ölünceye kadar takdis et­
mektir onu.
•••

Tanrı fazlaca mal mülk vermedi bana. Benim bolluk için­


de olmamı, zevk ü safa sürmemi istemedi. Niçin bundan şikâ­
yet edeyim? Özoğlu Herkules’e bile böyle davrandı.
• ••

Arzu ve korkularını bertaraf et! Sana zulmeden kimsenin


kalmadığını göreceksin.

150
SOHBETLER

yiogenes haklı olarak şöyle demiştir: “Özgür kalabilme­


< 5 $ nin tek yolu, hiç üzülmeden ölüme hazırlanmaktır.”

Diogenes şunları yazmıştı İran hükümdarına: “Balıkları


esir etmek nasıl mümkün değilse Atmalıları esir etmek de öy­
le mümkün değildir. Bir balık, bir Atmalının esaret altında
yaşayacağı süreden çok daha fazla su dışında yaşayabilir.”
•••
İki türlü esir vardır: Küçük ve büyük esir. Küçükler küçük
şeyler için -bir yemek, bir ev, ufak tefek yardımlar için- esir
olanlardır. Büyükler ise konsüllük, valilik gibi şeyler için esir
olanlardır. Valilik makamının timsali olan balta ve okların ki­
min önünde taşındığını görüyorsun. O vali diğer esirlerden
daha esirdir.

151
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'ir insanın özgür olup olmadığını anlamak için mev-


''kiine bakma. Zira iş tersinedir. Makam yükseldikçe
esirlik artar. “Fakat bunlar arasında istediğini yapanları görü­
yorum” diyorsun. Kabul. Evvelâ sana şunu söyleyeyim ki; o,
bayramda efendisinin yokluğundan faydalanan bir esirdir.
Bayram bitip de efendisi döndüğünde onun ne hâlde olduğu­
nu göreceksin, biraz bekle! “Onun efendisi kimdir” diyecek­
sin. Ondan ne dilerse alabilen ve dilediğini ona bahşedebilen-
dir onun efendisi.

Bir hükümdara, tebaanın, sırf onun şahsından hoşlandı­


ğından ötürü bağlanması için o hükümdarın harikulâde mezi­
yetlere sahip olması lâzımdır.
•••
Hiçbir şeyden korkma, hiçbir şey isteme. Böyle hareket
edersen, hiçkimsenin sana karşı kullanabileceği tehlikeli bir
silâhı olmaz, tıpkı atın ata, arının arıya karşı kullanabileceği
tehlikeli bir silâhı olmadığı gibi... Arzu ve korkularının seni
esir etmek için kalbinde konuçlandırılmış, sanki bir kaledey­
mişçesine komutanları tarafından beslenen silâhlı bir ordu ol­
duğunun ayırımında değil misin? Bu orduyu kov. Kalene ege­
men ol! işte o vakit özgür olacaksın.

152
SOHBETLER

( ^ 1 //yanık yolcular geçecekleri yolun eşkiyalarla dolu ol-


L s L-^duğunu haber alırlarsa ne yaparlar. Ya yola bir başı­
na devam etmezler, ya da bir sefirin, bir guestorun veya bir
proconsul’ün kafilesine katılmak için beklemeye koyulurlar.
Filozof da böyle hareket eder. Çünkü her yer haydutluk, zu­
lüm, sefalet ve felâketle doludur. Bu vadiden mahvolmadan
nasıl geçecek? Bir başına bunu başarması mümkün mü? İyi
ama kimi bekleyecek? Bir praetor’u mu? Onlar en fazla kor­
kulması gereken düşmanlardandır. Öyleyse güvenilir, sadık,
güçlü bir yoldaş beklemelidir. Bu yoldaş ise Tanrıdır. Bu du­
rumda Tanrıya yanaşmah, onunla yürümeli, böylece hayatın
sarp kayalıklarını rahatça aşmalıdır.

Sende “benim” diyebileceğin hiçbir şey yoktur. Sana her-


şeyi veren, bunları senden geri alıyorsa ona mukavemet etme!
Mukavemet edersen sadece deli değil, aynı zamanda nankör
ve haksızsın.

153
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'ir konsüllük elde ettin ve bir vilâyete vali oldun. Ki-


'min sayesinde? Felicio sayesinde mi? Ben şahsen
Felicio’nun gölgesinde yaşamaktansa, onun kibrine, esirlere
özgü küstahlığına katlanmaktansa ölmeyi tercih ederim. Zira
kendisini mesut zanneden ve gözü servetiyle örtük olan bir
esirin nasıl bir kimse olduğunu çok iyi bilirim. “Sen zannetti­
ğin kadar hür müsün?” diyebilirsin. Hayır, o kadar hür deği­
lim ama hür olmaya çalışıyorum. Henüz buna nail olamadım.
Efendilerime metin bir gözle bakamıyorum. Henüz bedenime
bağlıyım. Sakat olmasına rağmen onu muhafaza etmeye çalışı­
yorum. Acziyetimi itiraf ediyorum sana. Fakat tam anlamıyla
hür olan bir adamı sana göstermemi ister misin? O adam Di-
ogenes’tir. “Niçin o bu kadar hür?” diyebilirsin. Çünkü o ru­
hundaki esaret köprülerini yıkmıştır. Herşeyden sıyrılmış,
herşeyden soyutlanmış, hiçbir şeye kıymet vermemiştir. On­
dan serveti istendiğinde, verirdi. Ayağını isteseniz verirdi. Bü­
tün bedenini isteseniz verirdi. Fakat tüm ruhuyla Tanrıya bağ­
lıydı. Mutlak hâkime teslimiyette, hürmette, bağlılıkta herkes­
ten ileriydi, işte bu yüzden hürdü o. “Kendisini hayata bağla­
yan hiçbir şeyi olmayan, dünyada bir kuru başıyla kalakalmış
bir insanı örnek gösteriyorsun” diyebilirsin. Sokrates’in karı­
sı, çocukları vardı. Fakat Diogenes’ten daha az hür değildi.

154
SOHBETLER

im bile isteye cinayet, haksızlık, kuruntu, endişe,


v»_^/ V'sıkıntı içinde her daim hırslı, kıskanç, şikâyetçi,
utangaç, arzularına ulaşamadan, korkularına esir olarak ya­
şamak diler? Hiçkimse. Kısacası nasıl ki tüm istemediği şey­
leri yapan kötü bir adam mevcut değilse, hür olan kötü bir
adam da mevcut değildir.

Kendisinin hür olduğunu zanneden bir adam şöyle demiş­


ti bana: “Böyle çelimsiz bir filozof, ecdadının hepsi hür olan
benim gibi bir adama köle deme cesaretini mi gösteriyor? Ön­
ceden ayan azalığı yapan, konsüllük makamında bulunan, şim­
di de kralın gözdesi olan bana?” Büyük senatör, dedelerinizin
de sizin gibi esaret altında yaşamadığını ispat ediniz bana. On­
ların civanmert olduklarını temenni ediyorum. Fakat siz çıkar-
perestsiniz. Onlar belki kanaatkardırlar. Fakat siz müthiş bir
sefahat içinde yaşıyorsunuz. “Anlattıklarınla hürriyetin ne alâ­
kası var?” diyebilirsin. Çok alâkası var. Zira hür olmak sizce
bütün istenilmeyenleri yapabilmek midir?” Fakat ben gönlü­
mün dilediğini yapabiliyorum. Herşeyin, dolayısıyla da benim
efendim olan imparatordan başka hiçkimse buna engel olamı­
yor” diyorsun. Konsül hazretleri, sizi, bir efendiniz olduğu hu­
susunda itirafa mecbur etmiş bulunuyoruz. Onun bütün dün­
yaya hakim olması size bu koskaca âlemde, milyonlarca esir
arasında bir esir olmak tesellisinden başka birşey bırakmıyor.

155
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( S Ş /f~ fkmet ve irfan sahibi bir kişi hayatını fedakârlıkla


V—s V-/kazanır.

“Sokrates kurtulmuş olsaydı, insanlara daha çok faydalı


olur muydu” diyorsun. Dostum! Sokrates’in kendini kurtar­
maktan vazgeçip, adalet uğruna ölmesi kurtulduktan sonra
söyleyeceği ve eyleyeceği şeylerden daha faydalı olmuştur.

Sahte bir hürriyet kazanmak için insanlar nice tehlikelere


göğüs gererler. Denize atarlar kendilerini, en yüksek kuleler­
den fırlatırlar kendilerini. Birçok şehrin kendi ahalisi tarafın­
dan serapa yakıldığı gözlenmiştir. Sen ise gerçek, güvenilir,
hiçbir gücün elinden alamayacağı bir hürriyeti kazanmak için
hiçbir tedbir almayacak mısın? En ufak bir zahmete katlanma­
yacak mısın?

156
SOHBETLER

/ l rzu ettiğini elde ettiğinde mesut olacağını zannediyor-


^Vsun. Yanılıyorsun. Onu elde ettiğinde aynı endişeler,
aynı kederler, aynı nefretler, aynı korkular, aynı arzular baş-
gösterecek. Saadet birşeyi elde etmekte ve ondan zevk al­
makta değil, hiçbir şeyi arzu etmemektedir. Zira saadet hür
olmaktadır.

İhtiyar bir zengine dalkavukluk edeceğine bir filozofa ya­


ranmaya çalış. Bu birliktelik senin yüzünü kızartmaz. Ve sen
onun huzurundan asla eliboş ayrılmazsın. Bana inanmıyorsan,
bir tecrübe et. Zira tecrübe utanılacak birşey değildir.

Dostlarının eleştirileri ve alayları yaşantını etkilemezsin.


Rezilet içinde olup onlara yaranmayı mı, yoksa fazilet içinde
olup onların gözünden düşmeyi mi yeğlersin.

157
EPIKTH TOS • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

asıl ki kaptanın en ufak bir dalgınlığı geminin mah-


0 vına sebep olursa, bizim yapacağımız en küçük bir
ihmal de hikmet tahsilinde kaydettiğimiz terakkiyi mahvede­
bilir. Öyleyse uyanık olalım. Bizim muhafaza etmemiz gere­
ken şey altın yüklü bir gemiden daha değerlidir. O şey, saffet,
vefa, sebat, Tanrıya itaat, ıstıraptan, kaygıdan, korkudan ari
olmak yani gerçek hürriyettir.
•••
Kimisi hâkim, kimisi kumandan olmayı ister. Ben ise saf­
fet ve tevazu isterim. Çünkü ben hürüm, Tanrının dostuyum.
Ona tüm kalbimle itaat etmekteyim. Öyleyse ne bedene, ne
servete, ne mevkiye, ne şöhrete, ne de harici birşeye ehemmi­
yet vermeliyim. Tanrı dileseydi bütün bunları faydalanmam
için bana sunardı. Madem ki bunu yapmadı bunlarda iyilik
yok, bunlar bir nimet değil. Bana düşen onun emirlerine itaat
etmektir.

158
SOHBETLER

'izi esarete götüren şeylerin yalnızca şan, şeref, mev-


'ki ve servet arzusu olmadığını unutma. Rahatlık,
yolculuk, okuyup yazma arzusu da bizi esarete sürükler. Kı­
sacası bize yabancı olan herşey, onlara değer verdiğimiz tak­
dirde bizi esarete götürür.

Hakiki saadetin özelliği devamlı olması ve herhangi bir


engelle karşılaşmamasıdır. Bu iki özelliğe sahip olmayan sa­
adet gerçek saadet değildir.

İnsanların yapıp etmelerini onları tenkit etmek ve aşağı­


lamak için değil, kendine şöyle söyleyerek onları tatbik et­
mek için gözlemle: “Aynı cürümleri işliyor muyum? Bunları
yapmaktan ne vakit vazgeçeceğim. Kendimi ne vakit hâle
yola koyacağım. Kısa bir süre önce bu insanlar gibi hareket
ediyordum. Tanrıya şükürler olsun ki artık onlar gibi günah
işlemiyorum.”

159
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

e kadar bedbahtım. Kitap okumaya vaktim yok di-


0 yorsun. Dostum niçin okuyup yazıyorsun? Boş bir
merak için öyle değil mi? Eğer böyleyse sen sefil bir adamsın.
Okuyup yazmak daha iyi bir yaşama hazırlanmak için olmalı­
dır. Öyleyse bugünden itibaren daha iyi yaşamaya bak. Vazife­
ni her yerde yapabilirsin. Bazı şeyler kitaplardan daha çok ay­
dınlatabilir seni.
•••
Şu genel prensipleri hep gözönünde bulundur: “Benim
olan nedir? Benim olmayan nedir? Tanrının benden yapmamı
istediği şey nedir? Yapmamamı istediği şey ne?” Tanrı bu vak­
te dek sana büyük bir rahatlık verdi. Sana kendinle sohbet et­
mek, okumak, düşünmek, önemli konularda yazmak ve buna
hazırlanmak için mühlet verdi. Bu zaman sana yetmeliydi.
Şimdi sana şöyle diyorlar: “Gel, savaş! Sahip olduğun cevheri
göster bize. Bize lâyık, mükâfatı hak eden bir atlet misin, yok­
sa tüm dünyayı gezip de her yerde yenilen sefil atletlerden bi­
ri mi? Bunu göster bize.”

160
SOHBETLER

/'^IjL^oma’da veya Atina’da yaşamakla mutlu olacağım sa-


v S ^ V n ıy o rsa n sen mahvolmuşsun. Zira ya oraya gideme­
diğin için mutsuz olacaksın ya da oraya gittiğin için sonu feci
olacak bir sevince kapılacaksın. Şu hayranlıklardan kendini
kurtar: “Roma çok güzel bir şehirdir, Atina emsalsiz” diyor­
sun. Evet ama dünyada saadetten daha güzel, daha emsalsiz
birşey yoktur. Roma’da ne kadar külfet olduğunu, orada bir­
çok insana yarenlik etmek gerektiğini bir bilsen. Bu kadar kül­
feti saadetle takas etmek sevinilecek birşey midir?

Tüm leyâli okuyup yazmakla, çalışmakla, incelemekle ge­


çirdiğinde sana gayretli bir insan diyeceğimi mi sanıyorsun?
Şüphesiz ki hayır! Herşeyden evvel bunları niçin yaptığını bil­
mem gerek. Zira metresini görebilmek için sabahlayan adama
gayretli demem, aşık derim ben. Şöhret için uyumayana haris,
para için uyumayana menfaatperest derim. Fakat zihnini ge­
liştirmek, olgunlaştırmak, doğaya uymaya alışmak ve vazifeni
yerine getirmek için uyanık kalırsan ancak o zaman “gayretli”
ismini hak edersin. Zira insana yaraşan biricik gayret budur.

161
EPIK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

f \M~enin için gerçek bayram günleri, tutkuları yendiğin,


V —-VL-/kibri, cüretkârlığı, hainliği, dedikoduculuğu, tama­
hı, ağzıbozukluğu, israfı yahut sana zarar veren başkaca kötü
huyları kendinden uzaklaştırdığın, hiç olmazsa bunların etki­
sini azalttığın günlerdir. Böyle günler, konsül veya kumandan
olduğun günlerden daha fazla lâyıktır kurban kesmeye.

Arif olan kötü insanlardan hep daha fazla kötülük yapma­


sını bekler. Biri ona küfrettiğinde kendisini dövmediği için te­
şekkür eder. Biri onu dövdüğünde kendisini yaralamadığı için
teşekkür eder. Biri onu yaraladığında kendisini öldürmediği
için teşekkür eder.
•••
At şarkı söyleyemediği için bedbaht olur mu? Hayır. Fakat
koşamazsa bedbaht olur. Köpek uçamadığı için bedbaht mn
dır? Hayır! Fakat koku alamazsa bedbaht olur. İnsan, arslan-
ları boğamadığı ve harikuladelikler yapamadığı için bedbaht
mıdır? Hayır. Çünkü o bunun için yaratılmamıştır. Fakat saf­
feti, iyiliği, vefayı, adaleti kaybettiğinde, ruhundaki tanrısal iz­
ler silindiğinde bedbahttır.

162
SOHBETLER

)u madalyayı kim verdi bana? Traianus mu? Öyleyse


____ O o n u alır, saklarım. Nero mu? Öyleyse onu atar, on­
dan iğrenirim. Her türlü iyi ve kötü şey karşısında böyle hare­
ket et! Şu adam nasıldır? O, tatlı, munis, iyiliksever, sabırlı,
dost biridir. Onu benimser; hemşehrim, dostıyn, yoldaşım,
misafirim sayarım. Ya şu adam nasıldır? Onun Nero’yu çağrış­
tıran tarafları vardır. Atılgan, hain, azgın, arsız bir adamdır.
Onu dışlarım. Niçin onu bana insan olarak takdim ettin? Cü­
retkâr, kindar, öfkeli biri insan mıdır? Nasıl ki balmumundan
elma olmazsa, ondan da insan olmaz. O, yalnızca şekil ve renk
itibariyle insana benziyor.

Güzel sözler yazarız. Fakat bu sözler yaşantımızda yankı


buluyor mu? Onları tatbik ediyor muyuz? Lakedaimonlular
için söylenen darbımesel, yani kendi yurtlarında arslan, Ephe-
sos’ta maymun olduklarını söyleyen darbımesel, biz filozofla­
rın çoğuna uygun düşmüyor mu? Özel sohbetlerimizde ars­
lan, halk içinde maymun değil miyiz?

163
EPtKTETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

«S

'irşeye tüm varlığını veren bir kişinin başarılı olma-


'sı, o şeyi boşverene nispetle hayli yol kat etmesi çok
doğaldır. Falan ömrü boyunca para kazanmaya, mevki edin­
meye çalışıyorsa yataktan kalkar kalkmaz kralın uşağına ve
gözdesine nasıl yaranacağını düşünür. Onların huzurunda
yerlere kapanır, yarenlik eder, hediyeler sunar onlara. Tanrıya
kurban adarken bile bu uşaklara yaranabilmeyi umar. Her ak­
şam sorgular kendini: “Acaba ne kusur işledim? Ne yaptım?
Birşey mi unuttum yoksa? Efendimin hoşuna gidecek şu dal­
kavukluğu yapmakta kusur mu ettim acaba? Yoksa onun ho­
şuna gitmeyecek bir gerçeği ağzımdan mı kaçırdım? İşlediği
bir kusuru, bir haksızlığı, bir kötülüğü alkışlamayı mı unut­
tum yoksa?” Eğer kazara ahlâklı ve hür bir adama lâyık bir ke­
lâm ağzından kaçarsa kendini azarlar, bundan azap duyar,
kendini bitmiş biri gibi görür. Bu şekilde çıkar sağlamaya ça­
lışır ve servet toplamaya uğraşır. Sen ise hiçkimseye kavuk sal­
lamıyor, dalkavukluk yapmıyor, ruhunu arındırmaya, doğru
bilgiler elde etmeye çalışıyorsun. Senin kendini sorgulaman
onunkinden büsbütün farklı. Şöyle sual ediyorsun kendine:
“Saadeti yakalamaya yardımcı olan, Tanrının hoşuna giden
şeylerden birini yapmayı ihmal mi ettim yoksa? Dostluğa, top­
luma, adalete karşı bir cürüm mü işledim? Ahlâklı bir adamın
yapması lâzım gelen şeylerden birini mi unuttum?” Onunkiy­
le bu kadar karşıt arzu, duygu ve eylemlerle, o adamın serve­
tine ulaşamamış olmaktan niçin bu kadar müteessir oluyor­
sun? Ona tamahkâr gözlerle bakmanın sebebi ne? Şüphesiz ki
o seni kıskanmaz. Bunun sebebi o adamın gaflet ve cehalete
batmış, hakiki nimetlerden istifade ettiğine kuvvetle inanmış
olmasıdır. Sen ise tüm saadetin senin tarafında olduğunu gö­
recek kadar münevver ve istikrarlı değilsin.

164
SOHBETLER

( / an hürriyet bahşetti bana. Ben de yalnızca onun


O ' eâmirlerini
n tanıyorum. Bu durumda, hiçkimse esarete
götüremez beni. Çünkü beni koruyan bir kurtarıcıya ve bana
gerekli olan bir hâkime sahibim.

Başıma geleni tercih ederim başka şeylere. Zira inancım


odur ki Tanrının dilediği şey, benim istediğimden daha iyidir.
Binaenaleyh ona bağlanıyor, onun ardı sıra gidiyorum. Arzu­
larımı, hareketlerimi, irademi, korkularımı ona tâbi kılıyo­
rum. Özlüce söylemek gerekirse Tanrı neyi murat ederse, onu
murat ediyorum ben.
•••
Bir zalimi korkunç ve görkemli kılan nedir? Çavuşlarının,
kılıç ve mızraklarla donanmış adamlara sahip olmasıdır onu
görkemli kılan. Fakat onların içine sokulan bir çocuk bunlar­
dan korkmaz. Çünkü çocuk tehlike nedir bilmez. Sen ise teh­
likeyi bilmeli fakat küçük görmelisin.

165
EPIKTETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'irisinin kralın gözdesi olduğunu ve mutlu yaşadığı­


m ı duyarsam ilkin ona ne irat getirdiğini sual ede­
rim. “Bir vilayetin valisi olmuştur.” İyi ama o vilâyeti idare et­
mek için gereken şeylerin tümüne sahip midir? “Yüce divanın
reisliğini ele geçirmiştir.” İyi ama bu görevi yapabilecek dona­
nıma sahip midir? İnsanoğlunu mutlu kılan mevki makam sa­
hibi olmak değil, o mevkii doldurmak, o yere lâyık olmaktır.

Kalabalığa incir ve fındık atıldığında çocuklar onları ka­


pışmak için birbirine girerler. Fakat yaşlı kimseler aldırış et­
mezler buna. Valilikler dağıtılır. İşte çocuklara özgü olan bir-
şey. Mahkeme reislikleri, konsüllükler, onlar da çocuklara
hastır. Bunlar benim için incir ve fındık mesabesindedir. Tesa­
düfen elbisemin üzerine düşerse onu alır ve yerim. İşte bunla­
rın değeri bu kadardır. Fakat onları yerden almak için eğil­
mem ve itişip kakışmam onlar için.

166
SOHBETLER

j \ u L e n ki saraylarda oturmayı, birsürü subayın sana hiz-


met etmesini, avlanmayı, musikişinasları, tiyatrocu­
ları çevrende görmeyi diliyorsun. Bütün bunlara hiç tamah
ediyor muyum ben. Fakat hiç aklını geliştirmeyi düşündün
mü? Doğru bilgiler edinmek için çaba gösterdin mi? Hakikate
bağlandın mı? İhmalkâr davrandığın bir alanda seni geçiyor­
sam buna niçin canın sıkılıyor. “Fakat o iş çok ulvi bir iştir”
diyorsun. Bunu duyumsaman çok iyi. Öyleyse bu yola girme­
ne mani olan nedir? Avcılar, musikişinaslar, hanendeler, ak­
törler yerine hikmet ve irfan sahibi insanları al yanma. Senden
fazla imkân ve rahata, senden fazla kitap ve üstada sahip olan
kim var? Başla, vaktinin küçük bir kısımını aklına ayır. Seçici
ol! Eğer harici şeylere kendini vermeye devam edersen şüphe­
siz birsürü nadir ve değerli eşyaya sahip olursun. Fakat ihmal
ettiğin zavallı aklın son derece mahdut ve iğrenç kalır.

167
EPlK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

/nsanlar niçin felsefeyi diğer sanatları değerlendirdik-


^ l e r i gibi değerlendirmezler. Bir işçi işini kötü yaparsa
yalnızca ona kızılır. Onun kötü bir işçi olduğu söylenir. Fakat
sanatı rezil edilmez. Fakat bir filozof hata işlerse: “Bu kötü bir
filozoftur, hatta filozof değildir” denilmez. Şöyle denir: “Bakın
da, filozofun nasıl bir insan olduğunu görün. Felsefe beş para
etmez birşeydir.” Bu uygunsuzluğun sebebi ne?
•••
Bir nota defteri, bir keman satın alınca insanın kendini sa­
natçı sanması doğru mu? Fakat sen uzun bir sakalın, bir hey­
ben, bir aban olduğu için kendini filozof zannediyorsun. Dos­
tum elbise mesleğe uygun olur. Fakat insanı sanatkâr kılan el­
bise değil, sanattır.
Euphrates’ın, kendisinin filozof olduğunu uzun süre sak­
layarak çok rahat etmiş olduğuna dair söylediklerini hatırla!
Bu hareketiyle gösteriş olsun diye bu işle uğraşmadığını, her-
şeyi Tanrı ve kendi için yaptığını göstermiştir. Bir başına mü­
cadele ettiği için yalnız kendisini tehlikeye atmış, istemeyerek
yapacağı hatalar yüzünden felsefeyi tehlikeye atmak isteme­
miştir. Elbisesinden ziyade davranışlarıyla filozofluğunu belli
etmiş, bunun tadını çıkarmıştır.

168
SOHBETLER

Jyle kör insanlar vardır ki külâhı olmasa, iyi bir demir-


'c i olan Vulcanus’u bile tanımazlar. Bu sebeple çok ap­
tal bir yargıç olan, insanları ancak alâmet-i farikalarıyla tanı-
yabilen bir kalabalık tarafından anlaşılmamaktan şikâyet et­
me! Bu büyük bir aptallık olur. Sokrates’in insanların çoğuna
meçhul kalışı bu yüzdendir. İnsanlar ona gidip, kendilerini bir
filozofa götürmelerini rica ederlerdi. O da götürürdü. Kendisi­
ni filozof saymamalarından hiç şikâyet etmiş midir? Hayır.
Onun alâmeti yoktu. Feylosof görünmeyen bir filozof olmak­
la bahtiyardı. Ondan daha büyük bir filozof gelmiş midir âle­
me? Sen de onun onun gibi ol. Felsefeyi yalnızca hareketlerin­
le göster.

169
EPİK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

y ^ost' Azgın arzularına karşı mücadele et! Tüm ha-


'^ -^ ^ 're k e tlerin i tetkik et! Bunların bir hastanın yersiz iş-
tihası, yahut isterik bir kadının çırpınması olup olmadığını
anlamaya çalış. Gözden ırak ol uzun süre. Yalnızca felsefe ile
iştigal eyle. Tohum uzun süre toprakta gömülü kalır. Olgun­
laşma yolunda yavaş yavaş ilerler. Eğer gövdesi iyice oluşma­
dan başaklanırsa kusurludur. Sadece Adonis bahçesinin bir
otu olur. Boş bir şan şeref arzusu seni vaktinden önce günyü-
züne çıkardı. Soğuk ve sıcak öldürdü seni. Yaşıyor gibi görü­
nüyorsun, çünkü birkaç çiçek açtı başında. Hakikatte sen ölü­
sün. Zira kökün kurumuş.

170
SOHBETLER

)ir sıtmalının susamasıyla, sıhhatli bir adamın susa-


____ _)ması tamamen başkadır. Sağlıklı adam suyu içtiğin­
de memnundur, susaması geçmiştir.Fakat öbürü anlık bir
zevk duyar bundan. Sonra mide ağrıları başgösterir. Su onda
safraya inkılap eder ve sonra kusmaya başlar. Bağırsak sancı­
ları başlar akabinde. Susaması gittikçe artar. Tamahla, hırsla
servet toplayan, makamına hırsla sarılan ve bir dilberi ihtiras­
la uzun seven için de bu geçerlidir. Kıskançlıklar, korkular,
kötü sözler, kirli arzular, utanılacak hareketler hep bundan
doğar. Dostum, önceden ne kadar iffetli ve saffetli bir adam­
dın. O hikmet ve saffete ne oldu? Khrysippos ve Zenon’un ki­
taplarını okuman gerekirken iğrenç kitaplara dalıyorsun. Aris-
teides’in, Euenos’un kitaplarım okuyorsun. Sokrates ve loge-
nes’e hayran olmak, onların yolunu takip etmek yerine, ka­
dınları baştan çıkarmayı, aldatmayı bilenlere hayran oluyor;
onları takip ediyorsun. Güzelleşmek istiyor, bunun için süsle­
niyor, hatta boyanıyorsun. Muhteşem giysilerin var. Güzel ko­
kulara korkunç paralar yatırıyorsun. Kendine gel; kendinle
mücadele et! Saffetini, haysiyetini, hürriyetini yeniden ele ge­
çir. Tek kelimeyle, yeniden adam ol! Eğer geçmişte birisi sana
“Falanca, Epiktetos’a zina işletecek, onu şu elbiseleri giydire­
cek, lavantalar sürünüp halk içine çıkmaya mecbur edecek
onu” deseydi, sanırım hemen imdadıma koşar, o adamı öldü­
rürdün. Bir insanı öldürmene gerek yok. Kendini düşünüp,
kendinle konuşman kâfi. Kendini ikna et. Yaptıklarını çirkin
bulmakla başla işe. Fakat sel seni sürüklemesin, acele et!

171
EPIK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

Z\ sla cesaretini kaybetme! Güreşte sırtı yere getirilen bir


^ ■■ ^»delikanlıya, ayağa kalkmasını, mücadeleye devam et­
mesini emreden jimnastik hocasını taklit et! Sen de ruhuna
öyle seslen. İnsan ruhu kadar kolay idare edilen birşey yoktur.
Sadece istemek gerekir. O zaman herşey olur. Fakat kendini
bırakırsan, herşey seni bırakır. Bir daha kalkamazsın ayağa.
Mahvolmak da kurtulmak da senin elindedir.
•••

Neyle iştigal ederken ölümün seni yakalamasını istersin.


Ben şahsen ölümün bana insana yaraşan, asil, faydalı bir iş ya­
parken gelmesini isterdim. Tüm vazifelerimi titizlikle yapar­
ken gelmesini isterdim. Ta ki temiz ellerimi göğe kaldırıp,
Tanrıya şöyle diyebileyim: “Kutsal himmetinizi tanıyabilmek,
ona mutlak surette bağlanabilmek için bana vermiş bulundu­
ğunuz işlerin hiçbirini ihmal etmedim. Elimden geldiğince si­
ze hürmetsizlik etmemeye çalıştım. Duygu ve düşüncelerimi
bunlara hasrettim. Alnıma yazdığınız şeyler başıma geldiğinde
bunların hiçbirinden ıstırap duymadım. Onları değiştirmek
yolunda çabalamadım. Bana bahşettiğiniz dostluklardan hiç­
birini kirletmedim. Beni yarattığınız için şükrettim size. Ver­
diğiniz nimetlerden yararlanmama müsaade ettiğiniz ölçüde
yararlandım. Onları geri almak istiyorsanız, size iade ediyo­
rum onları. O nimetler sîzindir. Onları dilediğiniz gibi kulla­
nırsınız. Kendimi ellerinize bırakıyorum.”

172
SO H BETLER

,— -fer türlü hadiseden istifade etmek senin elindedir.


\ _ y L^Öyleyse artık bana: “Olacaklardan haber ver!” de­
me. Ne olursa olsun bunun senin için ne ehemmiyeti olabilir.
Çünkü sen onu iyiye çevirip, ondan istifade etme imkânına
sahipsin. Her türlü kaza belâyı büyük bir mutluluğa inkılap
ettirebilirsin. Herakles’in ağzından: “Korkunç bir arslan, müt­
hiş bir yaban domuzu karşıma çıkmaz, canavarlaşmış insan­
larla döğüşmem inşallah” şeklinde bir cümlenin çıktığını duy­
dun mu? Ne diye kendini sıkıntıya sokuyorsun? Müthiş bir
yaban domuzuyla mücadele etmek daha şerefli bir iştir. Yolu­
na acayip, yaman insanlar çıkarsa ve sen dünyayı bunlardan
temizlersen daha yüce bir şerefe erişirsin. “Ya ölürsem?” di­
yorsun. Pekâlâ! Bu durumda kahramanca öleceksin. Daha ne
istiyorsun?

173
H PlK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

'ıçb ir şey bedava değildir. Konsül mü olmak isti-


v^yorsun? Rüşvet vermen, dümen çevirmen, yalvar­
man, destekçi bulman, onun bunun elini öpmen, kapılarda
beklemen, binlerce adilik ve haysiyetsizlik yapman, her gün
hediyeler göndermen gerekecek. Konsül olmak nedir? Oniki
değnekten ibaret bir demetle, ortasında balta bulunan bir kud­
ret alâmetini kendi önünde taşıtmak, üç dört mahkemede ha­
zır bulunmak, halka ziyafetler vermek ve oyunlar tertip et­
mek, hepsi bu kadar, ihtiraslardan ve kaygılardan kurtulmak,
vefaya, yüceliğe, uyurken uyumaya, uyanıkken uyanıklığa sa­
hip olmak, endişelere boğulmamak için birşeyler vermemek,
zahmetlere katlanmamak mı istiyorsun? Öyleyse doğru istek­
lerde bulunup bulunmadığına sen karar ver.

174
SOH BETLER

f ruh için neyse temizlik beden için odur. Doğa


V ^ \L /bile sana temizliği salık veriyor. Yemek yediğinde
dişlerinin arasında artık kalmaması imkânsız olduğu için sana
su vermiş. Bir maymun veya domuz olmayıp da insan olduğun
için sana ağzını yıkamanı buyurmuş. Tenine kir musallat oldu­
ğunda yunmanı emretmiş. Yağı, giysiyi ve kaşağıyı sunmuş sa­
na. Eğer bu imkânlardan istifade etmiyorsan sen insan değil­
sin. Atını tımar etmiyor, köpeğini yıkamıyor, taramıyor mu­
sun? Öyleyse bedenine karşı, atma ve köpeğine davrandığın­
dan daha kötü davranma. İnsanların senden ırak durmaması
için yıkan, temizlen. Fena kokan bir insandan kim uzak dur­
maz. Fakat kokmuş biri olarak kalmak niyetindeysen, hiç ol­
mazsa kokmuşluğunla başbaşa yaşamayı tercih et! Şehri ter-
ket, çöle git! Komşularını ve dostlarını zehirleme. Sen bir çir-
kefsin. Böyle olmana rağmen, tükürmenin ve sümkürmenin
yasak olduğu tapmaklara bizimle birlikte gitme cesaretinde mi
bulunuyorsun?

175
EPlK TETO S • DÜŞÜNCELER VE SOHBETLER

( ~ j L y irli kıyafetiyle, zindan kaçığı bir katili çağnştıran


V —^ V -d ü şkü n bir filozof güzel vecizeler savurarak beni
nasıl kendine çekebilir? Bir adamı bu hâle getiren bir felsefe
nasıl sevimli olabilir? Onu dinleme cesaretini bile göstere­
mem. Hiçbir şekilde ona bağlanamam. Bu yüzden temiz ve
edepli olmamız gerek. Aynı şeyleri talebelerime de söylüyo­
rum. Kendini felsefeye adamak isteyen bir delikanlının kir pas
içinde, yağlı, taranmamış saçlarla karşıma çıkmasını istemem.
Efendice, tertemiz giyinmiş olmasını yeğlerim. Zira bundan,
onun güzellik hakkında bir fikir sahibi olduğunu, güzel şeyle­
re bağlı bulunduğunu çıkarırım. Bu onun güzelliğe hürmet et­
tiğini gösterir, ona öğretilecek güzelliğe hürmetkar davranaca­
ğına delâlet eder. Evet, iç güzelliği aklın kullanılması demek­
tir. Onun yanında dış güzelliğin pek önemi yoktur. Fakat bir
insan karşıma iğrenç, korkunç, kir pas içinde, saçları taranma­
mış, karmakarışık sakalı göbeğine kadar uzanmış bir hâlde çı­
karsa ne yapabilirim. Güzellik hakkında hiçbir fikri olmayan
bu insana ne söyleyebilirim. O, güzel bir çeşmeyi değil de ken­
di süprüntülerini tercih edecek bir domuz yavrusudur.

176

You might also like