Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 338

Fecr Yaymlan: 90

Dizgi- Mizanpaj: CiNAS

Kapak: CiNAS

BaskI, Kapak BaskI: KALKAN MATBAASI

1. BaskI: Arahk '05

ISBN

975-6004-02-9

FCR YAYIN REKLAM BiLGiSAYAR SAN. VE Tic. LTD. STi.

Riizgarh Cad. Riizgarh i�ham No: 2 Kat:5 Ulus/ANKARA

Tel: (0.312) 310 08 60 Fax: (0.312) 31147 89

Web: www.fcr.com.tr • e-mail: fcr@fcr.com.tr


NASiREooiN TOsi

AHLAK-I NAslRi

Farsc;a'dan Azerbaycan Turkc;esi'ne Ceviren

Rahim SULTANOV

Turkiye Turkc;esi'ne Aktaranlar

A. Vahap T�TAN Habil NAZLIGOL


-

Ankara 2005
iCiNDEKiLER

ONSOZ ...............................................................•............... 9

SUNU� ................................................................ ............... 13

NASiREDDiN TOsi VE "AHLAK-I NAsIRi" ADLI ESERi


AHLAK-I NAsIRi ....................... ................................ ......... 17

MUKADDiME ..................................................................... 53

Kitabln Yazllmaslnln Nedenleri .......................................... 56


Bu Fasltn Anla�llmasl I<;in Gerekli Bazi Kavramlar . . 58
......... .

Teorik Hikmet .
...... .............................................................. 59
Pratik Hikmet .
............................ . ................ ........................ 62
Kitabln Maksadl ve Fasillart .............................................. 63

BiRiNel MAKALE
AHLAKIN ARINDIRILMASI .................................... ........... 69
Birinci klslm
Esaslar ................................................................................ 69
Birinci Fasll

Konu nun Muhtevasl ve Bu Klsmln Esaslart ....................... 69


ikinci Fasll

InsanT Nefs ......................................................................... 71


O�OncO Fasll

InsanT Nefs Yetilerinin SaYlsl ve Onlartn Ba�ka


Yetilerden Ayrtlmasl ..................................... . . .. .. ......... ....... 79

5
DordOncO Fasil
"Insan bu dOnyadaki varllklann en OstOnOdOr" Yarglsl ....... 81
Be�inci Fasil
Insan; Nefsde Olgunluk ve Noksanhk ................................. 87
Altmci Fasil
Insani Nefs Olgunlu�unun Neden Ibaret Oldu�u,
Hakka Kar�1 Olan Insanlann Ni<;in Noksan SaYlldl�1
ve Benzeri Konular . ............................................................ 90
Yedinci Fasil
En YOksek Derecede Arzu Edilen Iyilik ve Mutluluk .
..... ..... 1 00
Iyili�in <;e�itleri.. . .
......................... ........ ............................ . . . 1 02
Mutlulu�un <;e�itleri ..
....... . .................................................. 1 03
Ikinci KIsim
Maksatlar Hakkmda. . .
........... ..................... ......................... 118
Birinci Fasil
Karakterin Mahiyeti, Sml rhllgl ve Ahlakm
De�i�mesinin Imkan l .. .
................. ......... . .. .......................... 1 18
ikinci Fasil
Ahlflkl Anndlrma Sanatmm OstOn Bir Sanat Olmasl .......... 1 22
O�OncO Fasil
Ahlaki YOcelikler <;er<;evesindeki Erdem TOrleri. .
...... ......... 1 24
DordOncO Fasil
Erdem TOrleri Hakkmda...................................................... 1 27
Be�inci Fasil
Erdeme Zit Olan Erdemsizlik TOrleri.. ................................. 1 32
Altmci Fasil
Erdemler, Erdemlere Benzeyenler ve
Aralanndaki Farklar . . .
................. .... .............. ...... ................ 1 36
Yedinci Fasil
Adaletin Di�er Erdemlere Gore OstOnlOgO, Ozellikleri ve
<;e�itleri............................................................................... 1 43

6
Sekizincl Fasil
Erdemlere Sahip Olma ve Mutlulugun Dereceleri .............. 1 59
Dokuzuncu Fasil
Erdemlerin Korunmasln ln Teminatl Olan Ruh Sagltgr ....... 1 63
Onuncu Fasil
KotOIOklerin Ortadan Kaldlrrimasl lie Ruhi Hastallklarm
Tedavisi ............................................................................. 1 73

IKINCI MAKALE
EV YONETiMi .................................................................... 203
Birincl Fasil
Eve Olan Ihtiyacm Sebebi. Bunun Esaslan ve
En Onemli Yonleri .............................................................. 203
ikincl Fasil
Ev y6netimi. Mal ve Erzak Toplamanm Kurallan ................ 207
O�OncO Fasil
Aile Kurma ve Ev Ge�indirme Kurallarr .............................. 213
DordO ncO Fasil
<;ocuk Yeti!itirme ve Terbiye Etmenin Kurallan ................. 220
S6z S6ylemenin Kurallarr .......... ......................................... 227
Oturup Kalkma, Hareket Etme ve SOkunet Kurallan ......... 229
Yeme-i�me Kurallan ................. .......................................... 230
Kitabln Yazllmasl Bittikten Sonra lIave Edilen Klslm ......... 233
Be=1incl Fasil
Hizmet�iIeri ve 1!i�iIeri Idare Etme Kurallan ........................ 237

OCONCO MAKALE
OLKE YONETiMi ............................................................... 241
Birincl Fasil
Medeniyete Ihtiyacln Sebebi. OIke Y6netimi IIminin
Mahiyeti ve Erdemleri ......................................................... 241
ikinci Fasil
Toplumsal Uzla!il I �in Gerekli Olan Sevgi Erdemi
ve <;e!iitleri.......................................................................... 252

7
Oc;uncu Fasil
Topluluk Ce�itleri ve �ehirlerin Olu�masl. . . . 271
......... ..............

Dorduncu Fasil
Olke Yonetme Siyaseti ve HOkOmdarlann Karakterleri. ...... 291
Be�inci Fasil
HOkOmdar Hizmetinde Olanlann ve Halkm Uymasl
Gerekli Kurallar 305
...................................................................

Altmci Fasli
Sadakatin Erdemi ve Sadakatli Insanlara Kar�1
Davran l� Kurallan ................................................. ...... .. ... ... 3 1 2
Yedinci Fasil
Ce�itli Halk Tabakalan lie IIi�kiler ve Davranl� Kurallan ... 325 .

Sekizinci Fasil
BOtOn Fasillar Ic;in FaydaIJ Olan Eflatun'un Tavsiyeleri . .... 332

8
ONSOZ
Bilim dU nyasmda Meraga gozlem evinin kurucusu olarak bi­
linen, d iger Unvanlannm yan r slra klsaca son filozof olarak Un
kazanan, Avrupa'da ve Sovyet Rusya'da son yUzYllda hakkmda
en «ok ara�tlrma yapllan XIII. yOzyil bOyUk TUrk bilgini
NasTreddin TOsi, Olkem izde ansiklopedik bilgilerin d l�mda pek
fazla tan m m am aktad lr. Oysa, en onemli yapltl saYllan Ahlak-I
Nasir! Islam dUnyasmda ilk sistematik ahlak kitabl olarak kabul
edilm i�, Orta ve Yakm Dogu'da yOzYll iarca ders kitabl olarak
okutulm u�tur.
Bu eserin temel ozelligi, yontem a«lsmdan bugO nkU bilimsel
anlaYI�a uygun yonteme, bireysel geli�im ve erdemlilik, egitim­
og retim , sosyo-ekonomik, politik ve kOltorel yap l yl a ilgili bir«ogu
gOnOmOz toplumlan i«in de ge«erli olabilecek fikri m Uhtevaya
sah ip olmasldlr.
TOsT, bu eserinde toplumlan fonksiyonel bir yap l i«inde ele
ahr; ekonomi, i� bolOmO ve adalete «ok onem verir ve toplumlan
bu a«ldan geli�m i�lik dOzeyine gore slnrfland lrmaya tabi tutar,
iqtimaiyat hikmeti dedigi toplumbiliminden aynntlh bir �ekilde
bahseder ve bu bilimi herkesin ogrenmesi gerektigini Qzenle
vurgular. I lahiyat konulannda ozellikle $ii kelam lyla ilgili pek «ok
eser veren TOsi, uzla�tlrlci bir tavlr sergilemi�tir. Bu tavnndan

9
olsa gerek, felsefe ve kelama dair Tecrid adl l eseri uzun Yil lar
SOnn! medreselerin klasik ders kitaplan arasmda yer alml!?tlr.
TOs!, felsefi gelenekten yararlanarak bir ahl§k modeli olu!?­
turmaya <;al l!?lr. Bu modelin merkezinde insan yer almaktad l r.
I nsan ve toplumlan olgunla!?tlrmanm yolu da ona gore bilim ve
bil imsel ara!?tlrmalard lr. TOs! Ozerine incelemeler yapan
Agababa Rlzayev, bu yonOyle onu bir bilim sava§9ls1 olarak ta­
n1mlar.
Kisaca TOs!, her flrsatta bilimi yOceltir, yer yer gOnOmOz bi­
lim anlaYI!?ma yakm metodolojik a<;lklamalarda bulu nur. Buna
kar!?IIIk, bilgisizliQi bOtOn kotOiOklerin sebebi olarak gorOr. Ba!?ta
olOm korkusu olmak Ozere kuruntu, klskan<;I Ik, kendine gOven­
sizlik gibi bir taklm ruhsal hastallklann, onlann mahiyetini bil­
memekten, dolaYlslyla bilg isizlikten kaynakland l Q m l one sOrer.
Bu tOr hasta l lklann tedavisinin de ancak bilimle olabileceQini id­
dia eder.
Bununla birlikte, Ah/fJk-1 NfJslfi'de ozellikle kadmlarla ilgili
bazl konulann ve bu konulan e le all!? tarzmm gOnOmOz anlaYI­
!?Iyla <;eli!?tig i de gorOlmektedir. Bu tOr <;eli!?ki ve tutarslzl l klann,
eserin yazlldlQ I XIII. yOzYl l m toplumsal ve kOltOrel yaplsl dikkate
allnarak deQerlendirilmesinin ve eserin bOtOnlOQO i<;inde okunup
anla!?llmasmm daha ger<;ek<;i olacaQI kanaatindeyiz.
$Ophesiz ki, <;eviri zor bir i!?tir. Bir dilden ba!?ka bir dile <;ev­
rilmi!? bir eserin ba!?ka bir dile aktanlmasl ise daha da zordur.
Her !?eyden once kavramlar kar!?lhQml tam olarak bulamamak­
tadlr. Ahl§k-I N§slri'yi Ingilizce'ye <;eviren G . M Wickens (The
Nasirean Ethics by Nasir ad-Din TOs!, London, 1 964), eserde
ge<;en Nazari Hikmet teriminin kar!?IIIQI olarak SpekOlatif Fe/se­
Fe; Ame/i Hikmet'in kar!?IIIQ mda da Pratik Fe/sefe terimini kul­
lanml!?tlr. Ger<;i Ahl§k-I N§slri'de bu terimlerin a<;l klanl!? bi<;imi
boyle bir kar!?IIIQa imkan vermektedir. Bununla birlikte biz, bu
kavramlarm kar!?IIIQI olarak Teorik Hikmet ve Pratik Hikmet te­
rimlerini kulianmaYI uygun bulduk.
Eserde temel kavramlardan biri nefs sozcOQOdOr. Uygun
'
yerlerde onun yerine ruh kelimesini kuliandlQlmlz oldu. Eserde,
tercOmenin ashnda bulunan notlar ve a<;lklamalar olduQu gibi

10
a ktanlml�, ayet ve hadislerin kaynaklan taraflm lzdan gosteril­
m i�tir. Taraflm lzdan yapllan a<il klamalar 'Aktaranlann Notu'
(A. N.) klsaltmaslyla belirtilmi�tir.
BakO Devlet Oniversitesinde konuk o�retim Oyesi olarak go­
rev yaptl�lmlz Ylllarda (1 996-1 999) okuma flrsatl buld u�umuz
bu eseri TOrk<ieye kazandlrma arzumuz, Profesor Rahim
Su ltanov'un te�viki ve izn i ile g0<i kazanml�tlr. Eseri, Kril alfabe­
si ile yazllml� Azerbaycan TOrk<iesinden TO rkiye TOrk<iesine ak­
tarma <iah�masl n r 0 zaman tamamlaml� fakat bir taklm neden­
lerden dolaYI yaYlmlama flrsatr bulamaml�tlk.
1 980 Ylhnda Baku'de yaYlmlanan ve ahlak felsefesi alan rn­
da bir klasik olan bu eserin Turk<ie'ye kazandlnlmasl ve Turk
okuruyla bu/u�masl bizim i<iin buyuk bir sevin<i vesilesi o/acaktlr.
Eserin ortaya <il kmasr nda eme�i ge<ien ve katklda bulunanlara
te�ekkOrlerimizi sunuyoruz.

A.Vahap TA$TAN-Habil NAZLIG OL


Kayseri-2005

11
SUNU$

NasTreddin TOs! Muhammed Ibn Hasan 1 8.02. 1 20 1 tarihin­


de Hemedan'da, bazi kaynaklara gore Tus'da do�mu� ve
25.06.1 274 tarihinde Ba�dat'ta olmO�tOr. Azerbaycan'da yeti�en
ansiklopedik bir bilgin ve devlet adam l olarak me�hur olmu�tur.
"TOsi" lakabl, tahsil gordO�O Tus �ehrine nispetJe verilm i�tir. Ilk
hocasl babasld lr. Sonraki hocalan ise Behmenyar ve Ibn Sina
ekolOne m ensup bilginlerdir.
Kaynaklann bildirdi�ine gore TOsT, �ok sa�"k" ve �irin bir
bebek olarak dOnyaya gelmi�, ebeveyn ve yakrnlanna ne�e ve
sevin� getirmi�tir. Onun do�umuna en �ok sevinen ise uzun
zamandlr o�ul sahibi olma arzusu nda bulunan, her i badet edi­
�inde Allah'tan kendisine bir erkek �ocuk verm esini dileyen ba­
basI olmu�tur. TOsT, 4-5 ya�lan nda iken, zengi n, itibarh, ileri go­
rO�1O ve bOyOk bir bilgin olan babasl , o�lunun istidatJl ve yete­
nekli biri oldu� unu gorOnce onun e�itimi ile ciddi bir �ekilde ilgi­
lenme�e ba�lam l� ve ona ilahiyat dersleri vermi�tir. TOsi'nin ilk
hocasl olan babas l , ondaki haflza, yetenek, �etin meseleleri
kavrama kabiliyeti ve ba�lmslz fikir yOrOtme m elekesi sebebine
�ok sevinmi�, onun o�renimine dikkat gosterm i� ve ilme kar�1
hevesini artlrmaya �ah�m l �tlr.

13
Babasl olUm do�e�indeyken TOsi'ye "bUyUklerin meclisine
gidip onlann sohbetlerine dikkatle kulak vermesini, muhtelif bi­
l imier o�renmesini, en me�hur bilginlerden ders almasr nl, imka­
nr ol9UsUnde ge�itli Ulkelere seyahat etmesini, bir90k dil o�ren­
m esini ve ge�itli toplumlann hayatrnl incelemesini" vasiyet et­
m i�tir.
TOsT, omrU boyunca babasrn r n vasiyetin i yerin e getirmi�tir.
Eserlerinde, ozellikle de Ahlak-I Naslri'de buna i�aret eder.
TOsi'nin hayatl ve eserleri hakkrnda farkli rivayetler vardlr.
0, do�udan batlya, kuzeyden gUn eye, imkanlan ol9UsUnde pek
90k Ulke gormU�, bulu ndu�u Ulkelerin en me�hur bilginleriyle
gorU�mU�, onlarla fikir mUbadelesi yapm l �, tartl�malara i�tirak
etmi�tir. Tartl�malarda akidesini, bilimsel kanltlarla ispata 9a­
II�ml�tlr. Zaman r nda mevcut olan bilimsel disiplinlerd e, 90k ge­
�itli konularda 1 70'e yakrn orijinal eser vermi� ve Meraga gibi,
dUnyaca UnlU bir gozlem evi ku rmu�tur. TOsT ayn r zamanda bir
devlet adam l olarak, devrinde 91kmasl m uhtemel sava�lan im­
kan ol9UsUnde onlemeye 9al i�ml�, boylece �ehi rleri da�llmak­
tan ve insanlan klnlmaktan kurtarm l�tlr.
TOsT ile ilgili olarak ortaya 9lkml� onemli olaylardan biri de
onun D o�u $iTrine adadl�1 "Mi'yar'UI-E�'ar" (Aruz ve Kafiye) adll
m onografik kitabld lr. Anlatlldlglna gore, bir keresinde TOsi'nin
yolu �airler meclisine dU�er. 0, burada okunan bazl $iTrlerde
vezin ve kafiyeye uyulmadl�r nl gorUr ve bu konuda kendi fikrini
soyler. Ayn r mecliste TOsi'nin 90k saygl duydu�u biri ona der ki
"Siz nere, aruz nere?" bu soz TOsi'ye 90k dokunur. Kisa bir za­
man zarfrnda TOsT, aruz ile ilgili yukanda adl gegen kitabl yazlp
onlara takdim etmi�tir. Oradakiler kitabl okuyup 90k be�enmi�­
l erdir.
Ben, soz konusu bu kitabl Azerbaycan diline tercUm e ettim
ve bir 90k edeb iyat9r n r n da tasd ik etti�i gibi, aruz vezn inde derli
toplu, derin manall ve yeni fikirler ihtiva eden boyle bir eserin
�imdiye kadar yazllmadl�1 kanaatindeyim.
TOsi'n in soyu ile ilgili olarak diyebiliriz ki, 0, bir TUrk bilgini­
dir. Ne var ki, onun TUrkge yazd l�1 herhangi bir eseri bizce he­
nUz bilinmemektedir. Fakat onun, Azerbaycan, TUrk ve Mo�ollar

14
i1e Arapc;a ve Farsc;a konu!?mamas l , Rasathanenin Meraga'da
HUiagu Han'm nzas l ve deste�i i1e yapllmasl , Meraga halkmm
TOrkc;e konu!?mas, ve Rasathanenin bulundu�u da�m !?imdiye
kadar "Rasat Da�I" olarak isiml endirilmesi de gosteriyor ki, onun
ana dilinin TOrk dili oldu�u fikri yanlJ!? de�i1dir.
Buna Have olarak, benim Azerbaycan diline tercOme etti�im
TOsT'nin "Ahlak-I Nasi r!" ve "Mi'yaru'I-E!?'ar" isim l i eserlerinde
oyle cOmlelere tesad Of edilir ki, Fars ve Arap form unda olmasl­
na ra�men, baz, gramatik ozell i k ve mahiyet itiban i1e TO rk dille­
rine daha uygun gelir.
Ne yazl k ki, bu satlrlann mOellifinin elinde TOsT'nin eserleri­
nin yazlII!? tarihleri yoktur. BOWn eserlerinin konu ve muhtevasl­
nm mant, ki tahlili gosterir ki, onun ilk eseri "Ahlak-, Nas,rT", son
eseri ise "ZTc-i lihanf' olmu!?tur. Boylece TOsi, dO nya meselele­
rine ait olan "Ahlak-I Nasir!" i1e ba!?ladl�1 c;ok saYldaki ilmT ese­
rini gok cisimleri hakkmda olan "Zic-i Ilhani" ile tamamlaml!?tlr.
Yan i TOsi, yer ve gok, bir ba!?ka ifadeyle ilahiyat, astronomi ve
ayn l zamanda bir matematik bilginidir.
Ahlak-I Naslri, XI I I . yOzYllin en bOyOk dahisi, Ostatlar Ostadl,
hocalar hocasl ve bundan daha gorkemli olan bir !?ah siyet tara­
fmdan yaz'ld l�mdan bugOn de g O ncell i�in i korumu!? ve pek c;ok
konuda orijinalli�ini devam ettirm i!?tir. Bu de�erli eser ic;eri�i, a­
kici Oslubu ve ahlakT-felsefT tesiri dolaYlslyla ferdi, aileyi ve ce­
miyeti nasll e�itmek gerekti�i baklmmdan dOnya durd ukc;a es­
kimeyecek ve insanll�a hizmete devam edecektir.
Ahlak-, Nas, rT'yi okuyanlar, bizim bugOn tesadOf etti�imiz
e�itimden felsefeye, oradan iktisadT ve sosyo-kOltOrel olaylara
kadar u zanan geni!? bir alanda konulann tasviri, analizi ve ele!?ti­
risi baklm mdan nasll boyle akici ve tutarlJ bir !?ekilde ele al lnlp
i!?lendi�ini hayretle gorecektir.
TOsT Ba�dat'ta vefat etmi!?tir. Vefatmm yakla!?tl�m l sezen
dahi bilgin, babas mm vaktiyle kend isin e yapml!? oldu�u vasiyet
gibi, 0 da o�luna: "DOnya bilimlerini derinden o�renmesini,
Meraga Rasathanesi'ni koruyup gozetmesini, oradaki hikmet
hazinesi olan zengin kutOphaneyi muhafaza etmesini, bOyO klere
hOrmet, kOc;Oklere saygl gosterm esini" o�Otleyerek gozlerin i

15
yummu!i ve Allah'm rahmetine kavu!imu!itur. TOsi'nin vefatl
Ba�dat halkml derin OZOntoye bo�mu!itur. Yalnlz akrabalan de­
�i1, dost ve d O�manlan da onun iC(in goz ya!il dokmO!itor.
BOyOk dah iler dO nyadan goC(erken bile bu fani aleme gOler-
ler. $u anonim $iir sanki onun iC(in yazllml!itlr:
Yadlmdadlf dogdugun zaman/ar
Sen ag/ar idin gOlerdi a/em,
ey/e bir hayat geqir ki o/sun
Mevtin sana hande, ha/ka matem.
Omidim odur ki, Ahlak-I Naslri'yi okuyan TOrk okurlan bu
hikmet dolu eserden ibret dersi alacak, faydalanacak, olgunla­
!iacak, aynca dO nyanm ve hayatm neden ibaret oldu�unu daha
iyi anlayacak ve manevi cihetten yetkinle�ip safla�acak, bu ve­
sileyle de TOsi'yi rahmetle anacaktl r. Ayn l !iekilde, bu kitabl son
derece aklcl, do�ru ve okunakll bir Oslupla TO rkC(e'ye kazandl­
ran Abd ulvahap Ta�tan ve Habil NazllgOl'e derinden te!iekkOr
edecek, bu arada bu satlrlarm m Oellifini de haYlrla yad edecek­
tiro
Prof. Rahim SULTANOV
BakO, 1 4. 1 2. 1 998

16
NASiREDDiN TOsi VE "AHLAK-I NAsIRi" ADLI ESERi
Rahim SUL TANOV

Eski ve orta <;aglarda ya�am r� ve eserler vermi� olan 00-


gulu bilgin , �air ve devlet adamlarrndan her birinin kendine ozgO
orijinal ve farklr yonleri, gizemli tarafiarr , <;eli�kili ve tartr�mall
meseleleri vard r r. C;ogunun dogdugu yrl ve yer bilinmemektedir
veya �Ophelidir. C;ogu kere bu bilginlerin isim leri, lakaplarr ve
hatta eserleri birbirine karr�rr; felseft ve siyasi gorO�leri srk srk
degi�ir v e olaylara bakr� a<;llarr birbirine zltllk arz eder. Bunun
sonuncunda farklr fikirler ve dO�Onceler ortaya <;Ikar. $ahsiyet
ne kadar bOyOk olursa <;eli�kiler de 0 kadar <;ok olur. Eski ve or­
ta <;aglarda ya�aml�, yukarrda sayd l glm cihetlerde n tartl�maya
yol a<;mam r� boyle bOyOk bir bilgin, �air ve filozof gostermek
zord ur. Boyle bir durumun ortaya <;Ikmasrn r n bir <;ok sebebi var­
d l r. Bu sebeplerin bazllarr ; gOvenilir belgelerin bulunmamas l ,
bazen lakap v e adlarr n r n yak r nlIgl, orijinal eserlerin kaybolmasl,
sag lam beige ve dayanak yerine rivayetlerin esas al Inmasl, el
yazmala n n l istinsah eden katipler tarafrndan yap l lan hatalar ve
yanl I�lar veya siyasal ya da ba�ka sebepler yO zO nden tarihi ha­
kikatlerin kasltlI olarak tahrif edilmesi ve benzeri sebeplerdir.
Bunlar ve buna benzer durumlar, dogu bilimleri ile ugra�anlann
kar�lla�tlklarr bOyOk problemlerdendir. Bazen son derece <;eli�­
kili kaynaklar i<;erisinden dogruyu bulu p ortaya <;Ikarmak mOm­
kOn olmamaktad l r; aksine kon u biraz daha karma�l k bir hale
getirilmektedir. Bilim ise, boyle karma�alan <;ozerek, problem leri
a�arak ilerler ve geli�ir.

17
TOsi"n in hayatl ve yaratlcllr�1 da boyle �el i�kili ve karma�lk
sorunlarla doludur. Her �eyden once onun do�du�u yer tartl�­
malrdlr.
C;a�da� I ran edebiyat�llarrndan Prof. Celaleddin HumaT,
1969'da yayr nlad l �1 "Hoca NasTreddin TOsi"nin Ameli Hikmete
Sakl�I" adlt kitabrnda TOsi"nin, FirdevsT, $eyh TOsT, Gazali,
NizamU'I-M Ulk ve $eyh EbO Cafer'in de vatan r olan Tus �ehrin­
de do�du�unu, bu nedenle de "TOsT" lakabl ile �oh ret buld u�u­
nu belirtir.
Sir rivayete gore, Hoca NasTreddin'in Tus �ehrinde de�iI, 1-
ran'rn batls r nda bulunan Hemedan yakrnlarrnda "Sahar" adl ve­
rilen bir nahiyede do�du�u, son radan Tus'a geldi�i i�in TOsT la­
kab rnl ald l�l; ba�ka bir yerde Save'nin Cehrut koyUnde do�du­
�u ispata �alr�llrr. O�OncU bir kaynakta da Kum'da do�d u�u
soylenir. 1
TOsi"nin la kab l , kimli�i, babasrnr n , dedesinin ve akrabalarr­
n r n ad l hakkrnda da birbirini tutmayan bilgilere rastlan l r. Sir yer­
de onun lakabl sadece "Nasir" olarak belirtil irken, bir ba�ka yer­
de "NasTred din" olarak ifade ed il ir. H. Memmetbeyli'nin ifadesine
gore, Azerbaycanlr bir �ok yazar ve tarih�i orne�in , M i rza Fetali
Ahundov, M olla Veli VidadT ve d i�erleri 2 onu sadece "Naslri
TOs)" olarak adland lrml�lard l r. Ilgin� olanr, TOsT, kita b r n r n mu­
kaddimesinde kendisini "NasTreddin TOs)" adlyla de�iI, sad ece
"Nasl ri TOs)" olarak takdim etmi�tir.
TOsi"nin adl, lakabl , nesebi, kUnyesi muhtelif devirlerde fark­
II kaynaklarda farkll �ekillerde yazllm l�, bazen once babasl Mu­
hammed'in, dedesi HOseyin'in ad l kaydedilm i�tir. Sazen
uNasTreddin" sozUnden once "EbO Cafer" de ilave edilir.
TOsT'n in , yaratlcllr�rna dair sonraki ara�tlrmalarrnda fizik ve ma­
tematik b ilimleri uzmanl Dr. H . Memmetbeyli "EbO Cafer" laka­
b r n r n n ereden ortaya �Iktl�r n l tespit etm enin henUz mUmkOn
olmadl�r n l kaydetmekte3 ve TOsi"nin tam ad, lakab ve n esebini

1 Nasireddin TOsi'nin Azerbaycan'I! almasl hakktnda baklntz: H . Memmetbeyl i,


Nasireddin TOsi, Bakl-1 957, s. 45-54; Osnovatel Maraginskoy Observatory
Nasireddin TOsi, Bakl-1961, s. 23-33.
2 Memmetbeyli, Osnovatel Maraginskoy Observatory Naslreddin TOsi, s. 24.
3 A.g.e., s. 24
.

18
"EbO Cafer Muhammed Hasan Nasireddin (Nasir TOsiY' olarak
zikretmektedir. 4 Ba!?ka kaynaklarda bu lakap, ad ve nesepler
bazen azahr, bazen de c;ogahr. Bu kaynaklann birinde EbO Ca­
fer lakabl dO!?OrOlOr, bazllarmda Muhammed isminin biri terk e­
dilir, bazllannda da <tHoca" sozO Have edilir. Eserlerini daha iti­
barll gostermek isteyen bir klslm yazarlar TOsi'nin isimleri ara­
sma onun bOyOk dedesi EbO Bekir ad m l da Have ederler ve !?u
!?ekilde kaydederler: EbO Cafer Nasireddin M u hammed b. Ha­
san EbO Bekir.
TOsi'nin kac; YII ya!?adlgl konusunda Avrupa ve Dogu kay­
naklan nda c;eli!?kiler vard lr. Avrupa kaynaklannda onun 73 yl l
ya!?ad l g l kaydedilirken ( 1 20 1 - 1 274), Dogu kaynaklannda 74 yl l
( 1 200-1 274) 7 ay ve 7 gOn olarak gosterilir. 5 BOtOn bu c;eli!?kile­
re ragmen TOsi, gerek kendi devrinde gerekse, bOtOn tarih boyu
dogunun en kabiliyetli, nOfuzlu, gorkemli ve c;ok yonlO bir bilgini
olarak her zaman odak noktasl olmu!?; hem c;agda!?lan hem de
takipc;i1eri onun hakkmda c;ok degerli fikirler belirtmi!?lerdir. Sag­
hg mda ve olOm Onden sonra onun !?ohreti gitgide artm l!?, TOsi
lakabl ba!?ka bHginleri golgede b l rakml!?, ihtimale gore EbO Ca­
fer lakabl da Slrf boyle bir !?ohret neticesinde ba!?ka bir TOsi'den,
$eyh EbO Cafer M uhammed b. Hasan'dan ahmp ona verilmi!?tir.
Tarih boyunca bu iki TOsi birbirleriyle kan!?tlrl l ml !?, lakap, ad,
baba ve dede adlannm ayn l hg l onlann aym !?ahls zannedilme­
lerine sebep olmu!?tur. Halbuki $eyh EbO Cafer TOsi'nin, ad a!?1
ve soyda!?1 olan NasTreddin dog madan 1 34 sene once yani
1 067'de vefat eUigi bilinmektedir. Devrinin en bOyOk Ostatlann­
dan kabul edilen $eyh EbO Cafer b. Hasan TOsT, Kur'an tefsiri
yazm l!? ve !?er'T hOkOmleri !?erh etmi!?, ahkam ve egitime dair
eserler b lrakm l!?tlr. Onun en me!?hur eserleri TehzTbO 'I-Ahkam,
el-Istibsar, MisMhO 'I-Kebir ve KitabO 't-Tlbyan 'dan ibareUir. EbO
Cafer de Tus'u terkederek 1 0 1 6'da Bagdat'a gelmi!?, sonra
Necefe giderek orada yerle!?mi!? 1 067'de olm O!?tOr.

4 Dr. Zehray Hanlan. Rehnumayi Edebiyat-I Farisi. Tahran. 1 347 $em5. 5.39.
5 Celaleddin Humayi. Hikmet-i Pratik ez- Nazan Hoca Nasiruddin TUsi. Tahran.
1 347. 5. 4.

19
BOton buraya kadar soylenenleri d ikkate alarak biz bundan
sonra Naslreddin TOsl'den soz ederken EbO Cafer lakab m l kul­
lanmayaca�lz. Yalnrz en 90k �ohret buldu�u Nasfreddin TOsf
veya sadece TOsf demekle yetinece�iz.
TOsl'nin do�du�u YII hakklnda da ge�itli gorO�ler vardl r. A­
ra�tlrmalann pek 90�U onun 597/1 200-1 Yl l l n m Cemaziye'l­
ewel aymm 1 1 . Cumartesi gOnO sabah gOne�i do�arken dOn­
yaya geldi�ini kabul eder. Boylelikle TOsl'nin hayatl ve yaratlcl­
I I � I hakkmda 90� unlu�un kabul etti�i a�a�l daki �u b ilgilerde ihti­
laf yoktur. NasTreddin TOSI, 1 20 1 Ylllnm $ubat ayrnr n 1 7'sinde
do�mu�, 90cu klu�undan itibaren bilime ilgi duymu� 9all �kanll�1
ve gayreti sayesinde o�retmenlerinin ve Ostatlannrn be�enisini
kazanml� ve Oston yetenekleriyle o�retm enlerinin dikkatini
gekmi�tir. Ilk o�renimini babasl ndan alan NasTreddin , sonradan
zamanrn en �ohretli o�retmen ve Ostadlanndan saYllan
FeridOddin Oamad'm yanmda okumaya ba�lam l�tlr. FeridOddin,
dO nya gorO�O ile 9a�da�lanndan oldu kca farkllyd l . Yalnlz flkhT
konularla de� iI Yunan felsefesi, Hint bilgeli�i, Fars meden iyeti
ve Azerbaycan sanatl ile de yakrndan me�gul olm u�tur.
Oamad'rn hocas m r n hOr fikirli Sadreddin Serahsi, onun hocasl­
n r n da GeylanT, GeylanT'nin hocasrnrn ise, devrinin OnlO filozof
ve mOneccimi EbO Abbas Logari'nin olmasl TOsT i9in ayn bir
onem ta�lmaktad lr.
LogarT, hikmet, mantlk ve idrak teorisini me�hur Azerbaycan
filozofu Behmenyar'dan o�renmi�; Behmenyar ise, Dogunun
Aristosu kabul edilen Ibn Sina'nrn o�rencisi olmu�tur. Boylece
biz, TOsl'nin yaratlcllI�r nda bOton bu dO�OnOr ve bilginl erin etkili
bir rol oyna d l klannr soyleyebiliriz. TOsi hakkrnda eser yazan ve
ara�tlrmalarda bulunan ara�tlrmacllar, onun henOz gen9 ya�­
tayken geni� bir bilgi ve engin bir gorO�e sahip, hOr fikirli ve ce­
saretli muhakemeler yOrOtmeye 9al l�an h l rsll bir ara�tJrlcl oldu­
�unu kaydederler. Onun co�kulu, hareketli, Istlrapll ve ba�1 be­
lall hayatl da bunu gostermektedir.
C;ocukluk doneminde bOyOklerin meclisinde oturup dini, fel­
sefi sohbetlere katllan Muhammed , Kur'an ayetlerinin farkll ve

20
bazen geli�kili tefsirini, hikmet m eselelerinin birbirini yanli�layan
geli�kili yorumlannl gorerek derin dO�Oncelere d alard l.
TOsT, ilk eserlerinden biri olan ve ona d Onya �ohreti kazan­
d l rml� bulunan Ahlak-I Naslri's i nde bu tor m eclislerin 90cuklar
i9in ne kadar gerekli oldugundan ve onlar Ozerinde, derin etkiler
m eydana g etirdiginden bOyOk bir ozenle bahseder. BOton bunla­
nn hepsi gen9 TOsT'de hakikati arama a�kl dogurur ve bize oyle
geliyor ki, I smailT hOkOmdan M uhte�em'in yan ma (Kuhistan'a)
gelmesinde bu arzu nun rolO de etkili olmu�tur. TOsT'nin Kuh istan
hO kOmdann m yan ma gelmesi degi�ik �ekillerde yoru mlanml�tIr.
Kadl Nurullah $OsterT "Mecalisu 'I-MO 'minin " adll eserinde, Ho­
rasan, Mogollann hOcumuna m aruz kald lgmda TOsT'nin oradan
ka9mak ve Muhte�em'in davetin i kabul etmek m ecburiyeti nde
kald l g m l yazar. Ba�ka bir kaynakta da IsmaiiT hOkOmdan 1 0 ya­
�mdaki Alauddin'i melankoli hastal lg mdan kurtarmasl i9i n, Bu­
hara baglanndan birinde eglenen TOsT'nin hOkOmdann fedaTieri
tarafmdan ka91nlarak Kuhistan'a getirildigi kaydedilir. 6 Tarihi
kaynaklann verdigi bilgilere gore, ilk devirlerde TOsT, IsmaiITler
yan md a bOyOk hOrmet gorm O� ve fikrT baklmdan tesirli olmu�,
nasihatlerine kulak verilmi�tir. TOsi, Nasir M uhte�em'in onuruna
me�hur Ahlak-I Naslri'sini yazm l � ve bu eseri ona ithaf ederek
bu �ekilde isimlendirm i�tir. Fakat zaman ge9tikge ili�kileri bo­
zulmu� ve nihayet Alamut kalesine goz hapsine gonderilmi�tir.
TOsT'nin Alamut kalesinde ev hapsinde veya goz hapsinde
tutulmasml tarih9i1er muhtelif �ekillerde a9lklarlar. C:;ogu n l u k bu­
nu TOsT'n in Bagdat halifesine yazd l g l kaside ile il i�kilendirir.
IsmailTlerin yan mda oldugu h alde Abbasi halifesi Mu'taslm'a
yazd l g l ovgO d olu kaside gOya M u'taslm'm veziri Ibn Alkame'nin
eline geger, 0 da TOsT'nin iyi bir bilgin oldugunu d ikkate alarak
Bagdat'a davet edilirse kendisinin gozden dO�eceginden belki
de vezirl ig i n i n elden gideceg inden korkuya kapl larak hemen ka­
sideyi Mu hte�em'e gonderir ve TOsi'nin halifeyle boyle yazl�­
maya ba�lamasmm iyi netice vermeyecegini anlatlr. Bunun Oze­
rine gazaplanan Muhte�em , TOsT'yi Alamut Kalesi'ne

6Muhammed MOderris Zencani, Serguze§t ve Akaid-i Hoca Nasiruddin TOsi,


Tahran-1335, s. 3 1 -37.

21
Alauddin'in yanma gonderir ve TOsi'ye buradan ba�ka yerlere
gitmeyi yasaklar. TOsT burada toplanan zengin kOtOphaned e fa­
kat aQ l r �artlar altrnda manevT klsltlamalar ve gOvensiz bir or­
tam igerisinde 9alr�arak eserler verir.
"Devrime baklp oyle gordOm ki
Bela bir yOzOk bense ka�lYlm. "
Bir klsmrnl kaydettiQimiz bu me�hur beytini de 0 Ylllarda
yazm l�tlr.
TOsT 22 yrla yakrn Ismaililerin yanrnda kalml�, i<;inde bulun­
duQu olumsuz ko�ullara raQmen astronomi, felsefe, mantlk ve
diQer bilim dallarrndaki onemli eserlerinin pek 90Qunu bu rada
yazm l �tl r. $airliQi, edebiyata olan ilgisi ve 9al r�malarr nr n bOyOk
bir klsml da bu slkrntllr donemlerinde ortaya C;lkm l�tlr.
Alauddin , sarho� halde uykuda iken Hacibi tarafr ndan oldO­
rOlmO�tOr. Onun yerine oQlu Rukneddin gec;mi� ve TOsi'nin du­
rum u nispeten dOzelmi�tir. Rukneddin babasrna gore 90k daha
baQnaz olduQundan astronomi ilminin onceden verdiQi haberle­
re, talih vs. ye inanrr ve her �eyd e TOsi'ye akll dan r�lrd l . 0 slra­
larda Alamut Kal esi'ni bir taraftan MoQollar tehdit etmekte, diQer
taraftan BaQdat halifesiyle olan geki�meler onu rahats lz etmek­
teydi. Ismaililer hOkOmdarl r Q m m temeli sarsllmaya, yenilmez ve
ele gec;irilmez kale olarak gorO nen Alamut DaQ l 'n r n zirvelerini
kara duman bOrOmeye ba�laml�tl. BOton bu karanlrk ve slkrntl­
lar i<;erisinde NasTreddin TOsi'nin keskin idraki, derin zekasl ve
uzaQI goren aklr bir ozgOrl O k I�I Q I gibi parlryordu. TOsi'nin rahat­
I r k bilmeyen tabiatl , her yerde olduQu gibi Alamut kalesinde d e
bOton bilimsel sorunlarla birlikte toplumsal v e siyasT hayata,
devlet i�lerine de bOyOk ilgi duyuyordu. Onun Olke ve Olke eko­
nomisini idare etmede usta bir siyaset9i ve uluslararasl ili�kilerle
ilgili problemlere ba�arrl r 90z0m ler getiren biri olduQunu bizzat
eserleri ve eng in deneyimleri kan r tlamaktadlr. Bu nedenle Mo­
Qollar, Alamut Kalesi'ne sald lrrrken IsmaiiT hOkOmdarr
Rukneddin'in ilk mO�avere ettiQi ki�i, TOsT olmu�tu.
TOsT, hO kOmdara kar�1 koymakslzrn HOlagu Han'a teslim
olmaYI oQOtler. RO kneddin HOr�ah da buna razl olu r.
)

22
H Oiagu hi�bir direnmeyle kar!illa!imadan "ma�lub edilemez"
Alamut Kalesi'ni de ele ge�irir. TOsT IsmailTlerin son hOkOmdarr
RO kneddin HOr!iah'rn hakimiyeti gonOIlO olarak HOlagu Han'a
vermesine !iu $iTriyle tarih dO!iOrOr:
Arap ylll altl yOz elli dort oldugunda
Pazartesi Kaslm aymm birinde seher vakti
/smaililerin hOkOmdan HOr§ah
Tahtmdan kalklp HOiagu Han'm tahtl kar§lsmda durdu.
HUlagu, Alamut Kalesini kolayca ele ge�irmesinde TOsT'nin
gayretin i iyi takdir eder. Karde!ii Mungu Kaan'rn gondermesini
emretmesine ra�men TOsT'yi onun yan rna gondermez, onu !iah­
sT m O!iaviri yapar. Bazl tarih�iler, TOsi'nin HOlagu'nun veziri 01-
du�unu kaydeder. Bunu ispat eden resmi belgeler olmasa da
ger�ekte HOiagu en ciddi i!ilerde NasTreddin ile m O!iavere edip,
bir �ok konuda onun fikrini kabul ederdi. HOlagu'nun Arap h ilafe­
tine son vermek i�in Ba�dat'a h Ocum etmesinde en etkili rolO
TOsT oynam l!itl r. Bu konuda tarih�iler a!ia� ldaki garip hadiseyi
ozellikle kaydederler. Bu, TOsT'nin hilafete ve onun
dokunulmazlI� rna (kutsallI� rna) kar!il nefret ve kinini gosteren
en iyi ornek oldu�u i�in bu olayr n m uhtevasr n l klsaca vermeyi
gerekli gormekteyiz.
Tarih kitaplarrnr n yazd lklanna gore (orne�in , Ravzatu's­
Safa) HOlagu Han once Konstantiniyye'ye yani !iimdiki Istan­
bul'a gitmek fikrindeymi!i. TOsT, onu bu fikrinden cayd l rarak
Ba�dat'a, Abbasi h ilafetine son vermeye ikna eder. Buna kar!il­
I l k Saraydaki di�er memurlar, Kaan'rn em riyle hOcum edip et­
memenin Ylldlzlara gore (llm-i NOcum) belirlenmesi gerekti�ini
one sOrerler. Bunun Ozerine Saray mOneccimlerinden
HOsameddin, H O lagu Ba�dat'a g irer Peygamberin varisi, yeryO­
zOnde Allah'rn gOlgesi saYllan halifeye el kaldJrlrsa falln goster­
d i� ine gore, bOyOk felaketlerin meydana gelece�ini soyler.
HOiagu da Ylld lzlann neler gosterdi�ini tek tek saymasrnl ister.
HOsameddin, Mo�ol SaraYl'ndaki nOfuzuna ve Mungu Kaan'rn
emrine gOvenerek hi�bir !ieyden �ekinmeden HOlagu Han'a der
ki "H ilafete kar!i l �Ikmak iyi netice vermeyecektir. $u ana kadar
kim Abbasilere el kald lrm l!isa hepsi mahfolmu!ilard l r. $imdi de

23
hO kOmdar nasihate kulak vermez, Ba�dat'a hOcum ederse, altl
felaket m eydana gelecektir: 1 - BOton atlar olOp askerler hasta­
lanacaktl r 2- GOne� tutulacak 3- Ya�mur bir daha ya� mayacak
4- Sam yeli esecek dOnya zelzeleden da� l l I p viran olacak 5-
Verden ot bitm eyecek 6- BOyOk hOkOmdar (Yani HOlag u) aym
YII olecektir.
HOlagu sonra NasTreddin'i �a�l rtlp ona sorular sorar, TOsT,
derhal konuyu kavrar ve der ki: $imd iye kadar bir �ok hal ife oldO
ve oldOrOldO ama hi�bir felaket meydana gelmedi. Soz gelimi,
Abbasiler doneminde Tahir, M e'mun'un emriyle Horasan'dan
gelip onun karde�i Muhammed Ali'yi oldOrdO. M untaslr ve
Mu'tecir'i de esirler ve koleler oldOrdO. Fakat d Onyada hi�bir fe­
laket meydana gelmedi.
HOsameddin cevaptan aciz kaldl�1 i�in HO lagu Ba�dat Oze­
rine hOcum eUi ve 656 hicrT ( 1 258'in $u batmda) senesinde
Ba�dat'l ald J . TOsT, bunun i�in �u $iTrle tarih dO�OrmO�tOr:
Hicri yll a/tl yOz elli a/tlda
Pazartesi gOnO Safer'in dordOnde
Halife, HOIagu 'nun yanma gelince
Abbasi dev/eti de sona erdi.
Hal ife'nin oldOrOlme �ekli de �ok gariptir. Genellikle Mo�ol
hOkOmdarlan 0 cOmfeden H Olag u Han da ba� naz ve tutucu bi­
riydi. Ba�dat'l fethetm esine ra�men Halife Mu'taslm', oldOrmek­
te tereddOt eUi. MOneccim HOsameddin'in dediklerinin do�ru 0-
labilece� inden de korkuyord u. HOsameddin, HOlagu'nun GO ne�
tutulmasmdan �ok korktu� unu bilmekteydi . Halife oldOrOIOrse,
G O ne� tutu lacak, dOnya karanlIklara bOrOnecek, kainat
mahfolacaktlr, diye tekrar eder d ururdu.
HOlagu, bu hususta TOsT'nin fikrini sordu�unda TOsl ona:
"Zekeriya ve Yahya peygamberleri oldOrdOler, G One� tutulmadJ.
HOsameddin'in dedikleri bo� sozlerdir. Vine de ihtiyat i�in halife­
yi bir ke�eye bOrOyOp yava� yava� ezmeye ba�lasmlar. GOne�
tutulmaya ba�larsa ke�eyi a�lp blrakl rlar" dedi. HOlagu bu �ekil­
de yap l lmasml emreUi. Bir sOre sonra halife ke�ede bo�ulup 01-
dO. Ne G One� tutuldu, ne de DOnya da�lldJ. Boylelikle AbbasI
hilafeti son buldu.

24
Bu olay, HUlagu'nun gozUnde TOsi'nin degerini daha da ar­
tlrd l ve nihayet 0 arzuladlgl me�hur Meraga Rasatha nesi'nin
kurulmasl i<;:in gerekli her �eyi HUlagu'dan aldl. Boylece hem
kendisinin hem de bUWn Dogu medeniyetinin gorkemli bir abi­
desi olan rasathaneyi kurdu ve doneminin en UnlU astronomi
bilginlerini orada topladl. Boylece NizamUlm Ulk'Un Bagdat'ta
kurdugu Nizamiye medresesinden hi<;: de a�agl olmayan
Meraga Akademisini kurmu� oldu . TOsI Meraga'da ciddi bilimsel
ara�tlrmalar yUrUtmekle birlikte rasathanenin in�a faaliyetlerine,
burada kullanl lacak dakik cihazlarm icadl ve yerle�tirilmesine,
burada <;:al l�acak uzman kadronun hazl rlanmasma da rehberlik
etmi�tir.
TOsI, i�leri dUzene koymak i<;:in Abaka Han'la birlikte 1 274
Yll i nda Bag dat'a gelmi� ve orada hastalanarak vefat etmi�tir.
Bagdat'm m e�hur "Cuma Mescid"inde defnedilm i�tir. Kabri daha
sonra ziyaretgaha <;:evrilmi�tir.
TOsl'nin U<;: oglu olmu�tur: Sadreddin Ali, Asiluddin Hasan,
Fahreddin Ahmed. $u and a da Hemedan, Nah<;:ivan ve
Meraga'da TOsi'n in soyundan gelen b ir <;:ok Azerbaycanl l ya�a­
makta ve bununla ogUnmektedirler.
TOsl'nin ilmI ve edebI mirasl oldu k<;:a bUyUktUr. 0, devrinin
en gorkem l i bilgini kabul edilmi�, allame, muhakklk, hakIm, ho­
ca, Ustat, asrm bir tanesi, son filozof ve benzeri lakaplarla �oh­
ret bulmu�, <;:e�itli kaynaklarda ona nispet edilen yUzden fazla
eser zikredilmi�tir.
H. Memmedbeyli, "Meraga Rasathanesi'nin Bfmisi Nasired­
din TOsi" adll eserinde, TOsl'nin yetmi� altl eserinin adml zik­
7
retmektedir. Bu eserlerin konulan oldu k<;:a <;:e�itl idir: Astronomi,
matematik, tiP, mantlk, psikoloji, felsefe, edebiyat, cografya,
jeoloji, mad en m U hendisligi, ilah iyat, g Uzel sanatlar, m usikI, ta­
rih, iktisat, ibadet ve sairedir.
YUzYIliar boyu TOsi'nin yaratlclligl Uzerin e yap llan ara�tlr­
malar yeterli degildir. TOsi'nin bundan sonra da i ncelenmesi ge­
rekir. TOsl'ye dUnya �ohreti kazandlran onun matematik ve ast-

25
ronomi bilim lerine dair yazd l�1 "Zic-i Ilhfmi" ve Meraga Rasat­
h anesi'dir. Onu, do�u milletlerine sevdiren "Ahlak-I Naslrf" adh
eseridir.
Bu eserin ilginy bir yazl lma oykOsO vardl r. Felsefe ve man­
tlk problemleriyle ilgilenen, bazen kendisi de bu konulara dair
eser yazan Ismaili hOkOmdan Nasir, TOsi'yi yan ma ya� l rarak
ondan EbO Ali Ibn Miskeveyh'in Kitab el-Tahare (Tehzfb '{jf Ah­
lak) adll kitabml Farsya'ya yevirmesini ister. 0 zaman Ibn
Miskeveyh'in bu kitabl Arapya olarak Ahlak hakkmda yazllml�
en gOzel eser kabul edilirdi. Muhtevas m m derinli�i, dilinin aklcl­
h�1 ile O nl enen bu eser herkesin dilindeydi. TOsi bile bu teklifi i­
�itti� inde derin dO�Oncelere dal d l , yoktan beri onu me�gul eden
felsefi-ahlaki, soyal-siyasi konulan daha derinden ve inancma
uygun bir �ekilde ayl klamak iyin eline iyi bir flrsat geyti�ini dO­
�OndO ve bu kitabl tercOme etmek yerine yeni ve daha mOkem­
mel bir kitap yazmaYI teklif etmeye karar verdi. Fakat 0 zaman­
da boyle bir teklifte bulunmak cesaret isteyen bir i�ti. Ote yan­
dan bu, hOkOmdann arzusuna aykm oldu�undan onu klzdlrabi­
l ir; I bn Miskeveyh'in kitabl dengi yazllamaz kabul edildi�i iyin bu
sahada ona nazire yazmak tevazua aykm sayil l p anlaYI�slz in­
sanlann alay konusu olmasma sebep olabilirdi.
HOkOmdan n kar�lsmda tats lz olaylara ned en olmadan TOsi
bu iste� ini nasll dile getirebilirdi? Geny TOsi bOtOn bunlan dO­
�OndOkten sonra Ahlflk-I Naslrrnin mukaddimesinde �oyle ya­
zar: "Bu sat/rlann mOellifine buyurdular ki bu gOzel kitabl (yani
Ibn Miskeveyh'in Et-Tahare'sini) terimlerini de� i�tirerek
Arapyadan Faryaya tercOme etmek gerekir. <;OnkO bu devrin in­
sanla n n m yo� U Arap giysisinden mahrumdurlar; cevahir gibi de­
rin manasl o lan bOyle klymetli bir g iyim onlann erdem ini sOsler­
se yok bOyOk sevap olur." Sonra TOsi sozOne d evam ederek
�oyle der: "Bu satlrlann yazan i�areti emir kabul ederek biraz
dO�OndO kten sonra kendi kendine cevap verdi ve �oyle dedi: Bu
kadar g Ozel manalan yevirmek, onlann paha biyilmez giysisini
soyup ucuz bir elbiseyi giydirmek, insanJ maym un haline sokup

7 MemmedbeyJi, Osnovatel Maraginskoy Observatory Naslruddin TOsT, s.179-


192.

26
acayiple�tirmeye benzer; her zevk sahibi bunu gordOgOnde bu
i�i yapanr ktnamaktan kendini alamaz. Bununla birlikte bel irtilen
kitapta hikmet bolOmlerinin en onemlileri verilmi� ancak iki tane­
si ihmal edil mi�ti: Bunlar Olke yonetimi ve ev yonetimi bolOmle­
riyd i. Halbuki bu iki hikmet zaman r mlztn gereklerine gore bOyOk
onem ta�lmakta ve a91klanmasl zorunlu gorOnmektedir. Yen i bir
eser yazllsayd l ilk once kitabt n tercOmesi sebebiyle gelebilecek
ktnamalardan kurtulmu�, sonra da taklit degil orijinal, dOzenli ,
herkesin anlayabilecegi �ekilde 0 bOyOk bilgin Ibn Miskeveyh'in
kitabtnda olan bOton h ikmetlerin ozetin i vermi� ve ayn r zaman­
da orada ihmal edilen adl gegen iki konu hakktnda ba�ka bilgin­
lerin fikirlerini de ilave ederek yeni bir eser ortaya koymu� olu­
nurd u . Bu fikir gonlOmden ge9tikten sonra onu hOkOmdara an­
lattlm ve 90k begendi. "Bu kitabtn yazllmasl hOkOmdar
NasTreddin'tn emir ve te�viki ile gergekle�tiginden adl "Ahlak-I
Naslrf' olarak konuldu (Ahlak-I Nasirl, s. 7-8).
TOsT, Ibn Miskeveyh 'in, Ibn Sina'n m , FarabT'n in, Aristo'n un,
Eflatun 'un ve ba�ka bir 90k bilginin ahlak, egitim, felsefe, top­
lumsal ve ekonomik iIi�kiler, aile, topluluk, �ehir ve Olke yonetimi
hakktndaki fikirlerinden ustahkla istifade etmi�, Dogu dOnyastn­
da klsa sOrede bOyOk bir �ohret kazanml� olan Ah lak-I
NasirT'sini yazlp bitirmi� ve onu hOkOmdara sunmu�tur.
TOsT'nin eserleri igerisinde Ahlak-I Naslri, toplumsal, eko­
nomik, siyasT, ahlakT, felsefT ve eg itimle ilgili igerigi ve diger bazl
ozellikleri baklmmdan bOyOk bir eneme sahiptir. Bu onemi se­
bebiyle 700 Ylldan fazla bir sOre bu kitap Orta ve Yaktn Dogu
okullannda Ahlak ders kitabl olarak okutulmu�tur. Halen de bazl
orta okul programlannda bu maksatla ona ozel bir yer verilmek­
tedir.
Bizim kanaatimize gore, Ahlak-I Naslri'nin en d ikkat geken
yenO , onun antik Yunan felsefesini, eski I ran egitim teorisini,
klasik Arap dinl inan9 ve akidesini ve Azerbaycan ekonomisi ve
deneyimini ahenkli bir bOtonlOk igerisinde sistematize ederek
sunmasldlr. Buna gore de Ahlak-I Naslri'yi inceleyen ler orad a
birbiriyle tezat te�kil eden anlaYI�lann bulundugunu gorOrler.

27
Ahlak-I Naslf!, mukaddime ve 09 makaleden ibarettir. Bura­
da m Oellif esasen kendisinin felsefi, ahlakT, topl umsal ve siyasT
fikirlerini vermeye 9al iljimlljitlr.
Ahlak-I Naslfl, TOsT tarafmdan en az 09 defa yeniden yazll­
m lljitlr. Sirinci defas mda, 1 232-3 yJllannda Mu hteljiem'in teklifiyle
on un adma yazJ l m llji, ikinci defa tahminen 2 1 -22 YII sonra
IsmaiITler darmadagm edildikten ve Mogollar hakim iyeti ele ge-
9irdikten sonra; 090ncO defa ise, Abdulaziz Niljiaburl'nin arzusu
ile takriben 1 272-73 Yillannda yen iden gozden ge9irilmiljitir. 00-
gal olarak bu yeniden gozden ge9irmeler esnasmda zamanm
gereklerine uygun olarak bazl degiljiiklikler de yapllmlljitlr.
TOsT, yazllan birinci nOsh a n m degiljitirilmesi gerekgesini a-
91klarken ljioyle demektedir: "Kitabm muhtevasl hikmet konula­
nndan birine aynldlgl, dini teblig etmek ya da onu tenkit etmek­
Ie alakall olmadlgmdan, inanqlan farkll olan insanlar da onu 0-
kumaya heves ettiler. Bu sebeple kitap qok saYlda qogaltJIarak
halk arasmda yaYlldl. Bundan sonra Allah 'm merhameti (Cela/i
goklere kalksm), hOkOmdann kerameti (adaleti dOnyalara yaYII­
sm) bu kadir kwmet bilen bendenizi 0 aglf vaziyetten kurtardl.
Oyle oldu ki, bOton erdem ve bilim sahipleri bu kitabl okumakla
onu daha da onurlandlfdllar, begendiklerini bildirmekle onu da­
ha da begendirdiler. Bunu gordOkten sonra, istenildi ki, kitabm
hiqbir siyasl endi§e ta§lmadan serbest bir Oslupla yazllml§ mu­
kaddimesi degi§tirilsin; yeniden 0 §ekilde yazllsm ki, eger bir in­
san koW niyetle hareket edip kara qalmak ya da ne iqin bOyle
denildiginin ve hakikatinin ne oldugunun farkma varmadan ibare
ve ifadeleri canmm istedigi gibi yorumlamak istese, eli bo§a qlk­
sm: "Ki§i qok zaman mazurdur fakat sen onu kmarsm. "
Boyle dOljiOndOkten sonra TOsT, eserinin mu kaddimesini
yanlJlji anlaljillmalara imkan vermeyecek bir ljiekilde yeniden dO­
zenlemiljitir. Kitabm bu gergevede okunmasl ve gergege daha
yakm bir ljiekilde anlaljillabilmesi i9in TOsT, zaman zaman bu tor
a91klama yol una baljivurmuljitur.
TOsT, yalnlz mukaddime bolOmOnO degiljitirmekle yetinmeyip
genellikle kitaptaki batOn ibare ve ifadeleri anlaljill J r kl l maya 9a­
IJljimllji ve bu sahada yal n l z EbO Ali Miskeveyh'in "Et-Tahare" ad-

28
II kitabmdan de�jI, "Mutlulugun Dereceleri" ve "C;ocugun Egitimf'
adl t eserlerinden de bOyOk olc;; O de yararlanm l�tlr.
Bunlardan ba�ka 0 zaman Yunan, Arap ve Fars dillerinde
son derece bOyOk �oh ret bulmu� olan Eflatu n, Aristo, Ibn Sina,
Gazall ve BirOnT gibi bilginlerin felsefe ve ahlaka dair kitaplann­
dan; "Kelile ve Dimne", "Erde§ir 8abekan ", "EnD §iNan 'm Vasi­
yetleri" gibi halk dehaslyla dolu olan destan ve folklor edebiya­
tmdan; "Siyasetname" gibi e�itim, siyaset ve devlet kon ulanna
aynlml� kitaplardan da yeri geldikc;;e Ahlak-I Naslri'ye aktarma­
larda bulunm u�tur. Boylece TOsT, Ahlak-I Naslri ile, kendinden
once Yakm ve Orta Do�uda etkili olan ahlaki-felsefi fikirleri bir­
le�tirmi�, bunlarm c;;o �unun ashm vermekle birlikte kendi orijinal
fikirlerini de ilave etmi�tir. Bu orijinalitesi ve OstOnIO�O sebebiyle
700 Ylld l r Farsc;;a 'da boyle bir eserin yazllmad l� m l gorOyoruz ve
buna da �a�mamak gerekir.
Ahlak-I Naslri'nin OslObu bazl eserlerde taklit edilmeye c;;a ll­
�llml�sa da okuyucular taraflndan ilgi gormemi�tir. Ahlak-I
Nasiri hakk mda derinlemesine bir ara�tlrma yapml� olan
Celaleddin Humayi, sozO edilen taklid kitaplann bazllannm is­
mini belirtmekte, onlann Ahlak-I Naslriye oranla c;;o k a�a�1 sevi­
yede olduklanm kaydetmekted ir. B u n lann ic;; e risinde Ahlak-I Ce­
la/� Ahlak-I Muhsini, Ahlak-I Mansuri ve Ahlak-I Cemali'yi h usu­
si olarak kaydeder ve �oyle der: Son 755 Yllda yazllml� bu tOr
kitaplar Ahlak-I Naslri'nin seviyesinin yOzde birine bile u la�a­
mam l�tlr.8
TOsT, Ahlak-I Naslri'de esas maksada gec;;m eden once bazi
terimlerin m uhtevasm l ac;;a r, okuyuculan kendi devri ic;;i n yeteri
kadar karma�lk olan bir konuyu anlamalan ic;; i n hazlrlamaya c;;a -
1I� lr ve boylece kendisinin usta bir o�retmen, kabil iyetli bir
m etodolog oldu�unu hissettirmeye c;;a ll�lr. Farsc;;a m etnin dilinin
a�lrll�ma, konunun grift, karma�lk ve c;;etinli�ine ra�men
TOsi'nin verd i�i tan lmlar son derece anla�llIr, sade ve ak lcld l r.
TOsi'nin "hikm et", "bilim" ve "pratik'''e (yani tecrObeye) getir­
di�i tamm lar, ileri dOzeyde bilimsel bir aC;; l dan baklldl�mda �imdi

8 Humayi. s. 37.

29
bile onemini yitirmemi�tir. Hem hikmet, hem bilim, hem de tec­
rObeye getirilen tanlm larda insan manevTyatm m mOkemmelle�­
m esi, be�er hayatm m geli�mesi ve zenginle�mesi esas �art ola­
rak kabul ed ildi� inden bu tan l m lar ozel bir onem kazanm l�tlr.
TOSI, her teoriyi ve prati�i de�iI, yalnlzca ilerlemeye, geli�meye;
hem manevl, hem maddT a(;adan yOkselmeye vesile olan hik­
m et, bilim ve tecrObeyi kabul eder.
TOsT, hem teorik (nazarT) hem de p ratik (ameli) hikmeti 0<;
klsma aym r. Teorik hikmete, ilk felsefe (ilahiyat da b u raya da­
h ildir), matematik ve tabiat bilimleri; pratik hikmete ise, ahlakm
olgunla�tmlmasl, ev yonetimi ve �ehir yonetimi siyasetin i dahil
eder. Bunlarm her birisi kendi i<;inde <;e�itli klslmlara ayn l l r. Soz
gelimi felsefe iki, matematik dart, tabiat sekiz �ekilde <;e�itli sa­
halara aynl l r ve h er biri ayn ayn incelen ir.
Sonra TOsT, kitabm 0<; makale ve otuz fas l ldan ibaret oldu­
�unu soyleyerek her makalede yer alan fas illarm adlann l sayar,
boylelikle kitapta nelerden bahsedilece�i hakkmda <;o k onceden
okuyucuya fikir verir.
Ahlakm olgu nla�tlnlmasl veya ahlakm anndmlmasl adl veri­
len birinci makalenin birinci fasll nda "esaslar" ba�h�1 altmda bu
konudaki yakla�l m m m ne oldu�unu a<;lklar. TOsT'nin d O�Oncesi­
ne gore, her ilmin kendi esaslan olmalldlr ve ilk once bu esaslar
o�renilmelid ir. Aksi takdirde hi<;b i r ilmi, sahiplenip o� retebilmek
mOmkOn olmazd l . "Esas"a ornek olarak tiP ilmi i<;in "dart unsur"
gosterilir ki, bunlar da eski ve orta <;a�larda bOtOn tabiat bilimle­
rinin teorik a<;ldan temellendirilmesinde <;ok onemli rol oynardl.
"Nefs", "ruh", "maneviyat" ve "ahlak" problemi ve bununla il­
gili olarak m utluluk ve mutlulu�a ula�man m bOtOn teorik prob­
lemleri birinci makale ve onun fasillannm ana temas m l olu�tu­
rur. Daha sonra tecrObT karakter ta�lyan ikinci ve O<;OncO maka­
leler i<;in bilimsel, mantlkT bir zem i n hazlrlanlr.
Nefs, TOsT'de <;ok geni� <;er<;evede ele ahnm l�; ru h, psi kolo­
ji, maneviyat, akll, �uur, idrak ve bOtOn varl l klann ya n i cansl zla­
n n, bitkilerin de mahiyetini te�kil eden bir kategori i<;inde veril­
m i�, fakat h i<;bir yerde madde ve cisimle aynTle�tirilmemi�tir.
Nefsin ozellikle insanT veya nefs-i natl ka olarak adland l nlan :'as-

30
II eevher" klsml e�yanm esasl g ibi izah edilerek her �eyin 05-
tonde tutu lm u�tur. TOsl. nefsin ne olduQunu an latabilmek i<;in al­
tl esas ileri sOrer ki. bunlarm da hepsini ayn ayn maddeler ha­
l inde kan ltlamaya <;all�lr. Konuyu daha a<;lk bir �ekilde anlata­
bilmek i<;in tabiattan ve gOndelik hayattan bir <;ok ornekler verir
ve nefsin varl l Q m l , eevher olu�unu, yal l n ve basitliQini (kom p­
leks olmamasl). eisml ve eismani olmad l Q m l . kend isinin yalnlz
kend isi vasltaslyla idrak edild iQini ve hi<;bir d uyu organl vaslta­
slyla idrak edilemeyeeeQini gostermeye <;all�lr. Son u<;ta �oyle
bir genel kanaat ortaya koyar: "Ouyu organlan yalmz cisim ve
cismani olanlan idrak edebildiklerinden nefsi idrak edemezler.
yankO nefs ne cisimdir ne de cismanidir. " (a.g.e., 5. 25).
TOsi, genel olarak nefsin ne old uQunu a<;lklamaya <;al l �tl k­
tan sonra insan lara ozgO olan nefs-i natl kaya ge<;er ve konuyu
tam bir objektiflik i<;erisinde ele al lr.
Sirinei makalenin sonraki faslllannl nefsin yetilerine. n ieelik
ve niteliklerine tahsis etmi�tir. 0 , burada nebatl ve hayva nl nef­
sin yetilerinden , klslmlanndan farkll ve genel yon lerinden soz
eder, bunlann birbirinin mantikl yOkseli�i olduQ u teorisini geli�ti­
rerek daha yOksek seviye, daha yOee mertebede olanlarm ken­
dilerinden a�aQ ldakilerin melekelerine malik olma kla yeni yetiler
ke�fettiklerini ileri sOrer. Sozgelimi, bitki ve hayvan, insan ve
hayvan nefsleri arasmda genel ve �ekll yetileri tahlil ettikten
sonra bu nefslere nispeten daha yOksek d ereeede olan insani
nefs hakkmda �oyle der: "Fakat insani nefsi baton hayvtmi
nefslerden aYlran bir yeti vardlr ki, ona da nutk (yani dO§One­
bilme ve konu§abilme) yetisi denir. (a.g.e., 5. 29).
n

TOsi, teorik hikmetin analizini yapt l Q I birinci makalenin dor­


d OneO fasl l nda varll klarm dereee sistemini verir ve bu sistemde
insanl n orta mevkide yaratlldlQ I fikrini ileri sOrer. Su orta durum­
dan yOkselip u lvl dereeeye u la�mak ya da yuvarlanlp en a�aQI­
lara inmek insan m kendi elindedi r. Su da, emek, gayret, <;all�­
ma, akll ve iradeye baQlldlr. ° kendi nefsini akll ile idare edebi­
lirse, yOkselir; nefsini serbest bl raklrsa. nefsi onu a�aQ lya­
hayvanl seviyeye ind irir ve onda �ehvet d uygulan kabanr. Soy­
Ieee 0 gOnden gOne al<;allr, dO�kOnlOk ve noksanl l Q m l artJrlr,

31
yukandan alia�lya yuvarlanan tali gibi klsa bir sOre iyinde kotO-
10k yukurunun en derin yerine iner ve bu onun en dehlietli sonu
olur.
TOsi, buradan mantlki bir netice ylkararak nefsin e�itilmesi
iyin peygam berlere, filozoflara, rehberlere, reislere, e�itimcilere
ve o�retmenlere ihtiyay oldu� unu bilimsel ayldan temellen­
dirmeye yalllilr. Bu e�itim sOrecinde esas olan seyici olm aYI ba­
liarmaktlr. Boyle bir seyicilik ozelli�i, asl l nda her var"� m ozOnde
mevcuttur ve onu balika varhklardan aYlran da ilite bu ozelliktir.
Onun olgun lalimasl iyin bu ozell i�in oncelikle gel ilitirilmesi gere­
kir. Insanda bu ozellik, TOsi'ye gore "manall nutk"tur.
TOsi'ye gore, bilimsellik aylsmdan teori ile prati�in ililikisi
yok onemlidir. Bunlann birlikteli�i olmadan gelilime ve ilerleme
m OmkOn de�ildir. Teori ve prati�in karlililkh ililikisi ve birlikte
gelilimesl neticesinde insan olgun lali1p "mutlak insan" seviyesi­
ne kadar yOkselebilir. TOsi, oteki dOnyada sonsuz mutluluk iye­
risinde yaliamak Omidiyle Slrf ibadetle meligul olanlan, az liey
verip yok liey kazanmak isteyen tOccarlara benzetir. TOsi'nin i­
nancma gore, samim iyet, dostluk ve sevgi yok kutsald lr. Bunlar
garazslz olmal l , menfaate dayah olmamalldlr.
TOsi'nin birinci makalede a91klamaya yahlitl�1 onemli konu­
lardan biri de iyilik ve mutluluk konusudur. Once, her ili ve 9a­
"limanm b ir maksat ve gayesi oldu�undan bahseder, bu mak­
sadm iyilik ve mutlulu�a u lalima arzusu oldu�unu sayler. Bun­
dan sonra iyilik ve mutluluk terimlerinin muhtevasm l a9ar, onlan
tarif eder, klslmlarml gosterir ve en eski filozoflar arasmda bu
konuda var olan anlalimazl lklan a9lklar. BOtOn eser boyu emek,
9ahlima , hareket, faaliyet ve ilibirli�i telkin eden TOsi, mutlulu­
�un yal n l z bilinyli bir 9aba neticesinde kazan llabilece�ini bilim­
sel delillerle temellendirir, zahmetsiz ulali1lan g Ozellikleri mutlu­
luk olarak kabul etmez.
Birinci makalenin on faslldan ibaret olan ikinci klsm l "mak­
satlar"a aynl m l litlr. Onun da esas gayesi ahlakm olgun lalitml­
masmdan ibarettir. Burada ilk once insanda olan fltri kabiliyet ve
yeteneklerden, sonra deneyim vasltaslyla elde edilen sanatlar­
dan bahseder. <;evresel kOliullann insana ozellikle de 90cukluk

32
ve gen9lik dOnemlerindeki etkilerinden geni�ge soz eder. TOsi,
insan karakterinin, dogu�tan getirdigi yeteneklerinin degi�ip de­
g i�memesi hakklnda Ornekler verir. Bu konuda orta ve eski 9a9
filozoflan n m ve psikologlannm d O�O ncelerinin bir ozetini verir ve
kendisinin de hangi kanaatte oldugunu belirtir. Ahlakm Ozellikle
90cukluk ve gen9likte bilin91i ve �u u rl u tel kin neticesinde degi­
�ebileceg ini kabul eden TOsi, yeni neslin yeti�tirilmesinde egitim
ve ogretimin Oneminden bilimsel usOllerle bahseder; ana­
babalann, egiticilerin, ogretmenlerin ve bu tor egitim i�iyle ugra­
�anlann bu sahada bOyOk sorum luluk ta�ld lklannJ ozel l ikle vur­
gular.
Manevi tem izlige, ahlaki olgunluga, vicdan safh g m a son de­
rece onem veren TOsi, her �eyden once 90cuklarm ve gen91erin
manevi ve ahlaki egitimi ile me�gul olmaYI , on lara dOrOstlOgO,
dogru lugu, vicdanh olmaYI ogretmeyi, sonra da d iger egitim i�le­
ri ile m e�gul olmaYI ogotler. TOsi, insanm olgun la�masmda,
mutluluga u la�maslnda, iyi i�ler gormesinde adaletli vicdanm
zaru riligini esas �art olarak kabul eder. 0, hedefe varmak i9in
toplumda vicdanh, namuslu, becerikli , iyiliksever, i� b itirici insan­
lann egitilip hazl rlanmasl i9in tenkit ve uyarmalar da dahil bOton
usOllerin tatbik edilmesini mOmkOn gorOr. Bunun i9in d e og ret­
me, gOzel gosterme, odOliendirme ve te�vik metotlanna oncelik
verir.
TOsi, sonraki faslllarda da ahlakm gOzelle�tirilmesi ve ann­
d J rllmasl sanatmm en onurlu, en haYlrh ve faydah sanat oldu­
gunu; aile, devlet ve insanhk i9in ondan daha zaruri bir sanat ve
yol bulunmad l g m l ispata 9ah�lr. TOsi'nin dO�Oncesine gore, her
i�in ash insan dlr. On un i9in de insan m egitimi her �eyden onem­
lidir. Bununla me�gul olan bilim de en onurlu bilim saYllmah dl r.
yOnkO yalnlz "ah lakl gOzelle�tirme sanat l " al9akta ola n l yOkse­
ge 9lkarmaga, ba�arabilenleri kabiliyetleri ol90s0nde m utluluga
ula�tl rmaya yatkmdlr.
Ahlak-I Nasiri'nin onemli bolOmlerinden olan "erdemler ve
erdemsizlikler" konusuna aynl ml � fasl llar Ozerinde de durmak
gerekir. TOsi, bu fasllda erdem ve erdemsizlik hususundaki fel-

33
sefT anlaYI�larr kendine ait mantlki silsile i9inde ele ahr, derin
gozlem neticesinde onlarrn ince taraflarrm ortaya 9lkanr.
TOsi'nin fikrine gore, erdemler dorttur: Hikmet, �ecaat, iffet
ve adale�. Buna kar�lhk erdemsizliklerin saYlsl da dort olmahd l r:
Avamhk ve cahillik hikmetin zld d l , korkakhk �ecaatin zlddl, 911-
gmllk ve iffetsizlik iffetin zldd l , zalimlik de adaletin zldd ldlr.
Daha sonra TOsi, her erdem kar�lslnda iki erd emsizli�in 01-
du�unu soyler, biri ifrat, obUrU ise tefrit derecesindedir. Bunlar­
dan sefihlik ve eblehlik hikm ete kar�I, gozU karahk ve korkakllk
�ecaate kar�I, 911g lnhk ve uyu�ukluk iffete kar�I, zalimlik ve
mazlum luk da adalete kar�ld l r. Ba�ka erdemlere nispetle TOsT,
adalet Uzerinde daha 90k ve daha geni� bir �ekilde durur, onun
felsefT, sosyal ve siyasT mahiyetin i a9maya 9ah�l r. 0, adaleti,
yeryUzUndeki batU n erdemlerden daha onurlu sayar. Adalet an­
laYI� l n i a91klad l ktan sonra onun tasnifine geger ve mantlki neti­
celere ula�lr. TOsT halk araslnda adaletin diriltilm esinde en az
U9 etken in olmas lnl zaruri kabul eder. Bun lardan b irincisi vic­
dan, ikincisi adil yarg l , U9UncUsU parad lr.
Tusi, vicdan esas olmakla b irl ikte sosyal batUnle�m enin de­
vam l i9in adil yargl sistemi ve paranm zorunlu olu�una i�aret
eder: "Medeni insanlann yaratlll§lanndan gelen bir yaratlclllklan
olur; geqim baklmmdan ise, birbirine yardlm etmeden ya§aya­
mazlar. Yardlm §undan ibarettir: Biri obOrOne hizmet eder, bi­
rinden alJr obOrOne satar. Insanlar bunu oyle yapmalldJrlar ki,
sosyal denge bozulmasm. Soz gelimi marangoz, emeginin
mahsulOnO boyaclYa verir, boyaci da gorevini yerine getirdikten
sonra emeginin mahsulOnO ona sunar. 0 zaman marangozun
hazJrladlgl §ey, boyacmm yaptlgmdan daha gOzel, daha qok
veya aksine olabilir. Buna gore, zaruri olarak uzla§tJrma ve an­
la§tJrma vasltasma ihtiyaq dogar, 0 da tabiatlYla para olur. "
(a.g.e., s. 1 1 3)
Para n t n boyle adalet vasltasl oldu�unu a91klad lktan sonra
onun tek ba�tna mUbadeleye vas Ita rolU oynayabilmesinde mut­
lak yetkili bir hakime ihtiya9 oldu�unu ileri sUrer ki, 0 da, hakim-i
insanid ir. Sonra vasifli ve vaslfslz emek aras tnda fark koyar ve
adalet hakktndaki fikrini �oyle ozetler: "Bazen az emek qok bO-

34
yOk zahmetlere denk olur. Sozgelimi, mOhendisin bir bakl§1 bir
c;ok i§c;inin yaptlgl i§ten, bir fedainin sava§ta gosterecegi bir fe­
dakarllk c;ok saYlda askerin sava§masl ile kazantlacak bir §ey­
den daha fazlasml temin edebilir. Bu nedenle bu tor davrant§lar
digerlerinden farkll ve yOksek bir bedelle odOllendirilir ki, bu
farkll degerlendirme adaletli bir davrant§ saYIIf(. (a.g.e., s. 1 1 4)
n

TOsi, birinci makalenin ikinci klsm m m son faslllannI ruh


sa�h�1 ve ruhi hastalIklann tedavisine aYlrml!itlr. TOsi, "Erdem­
lerin korunrnas m m !iartl olan ru h sa�II�1 hakkmda " ba!il IklI do­
kuzuncu fas llda esasen kendine ideal bir rehber se9m enin ge­
re�inden soz a9arak sa�lam ruhlu, e�itimli, namuslu, iyiliksever,
kabiliyetli, nazik dostlarla birlikte olmaYI seven birinin model ola­
rak alInmas m m ruh sa�h�1 i9in en iyi vas Ita ve usOI oldu�unu
soyler. Ruh sa�h� ml korumak i9in ise, koto insanlardan ka9m­
mayl , zararh masallar, ahlakl bozan �iir ve hikayelerden uzak
durmaYI ogOtler.
TOsi'ye gore ruh sa�II�1 i9in esas !iartlardan biri de insanm
gOzel ve faydall i!ile me!igul olmasldlr. GOzel ve faydah bir i!ile
me!igul olmayan, teorik ve tecrObi bir hazlrhk elde etmeyen ruh ,
eninde sonunda 90kOntoye dO!ier. B u baklmdan, teorik dO!iOnce
ruh sa�h� 1 i9in hayati bir oneme sahiptir. TOsi, ruh sa�lI � m l ko­
rumak i9in insan m kendini gozlem altmda tutup izlemesinin, her
gOn iyi i!iler ve pratikler hakkmda kendini hesaba gekmesinin ve
bir to r oz ele!itiride bulunmasl nm gereklili�inden soz eder ve
boylece dokuzuncu fash tamam lar: "Her gOnOn sonunda, 0 gOn
gorOlen i§ler dikkatle incelenip odOn verilmeksizin kritik edilme­
lidir. Insanm yapabilecegi en koto §ey, yapllmamasl hic;bir zara­
ra yol ac;mayacak sf(adan §eyleri korumaya gayret gosterip;
varllgl hayatmm devamml saglayan, yoklugu mahvolmasma
sebep olan §eylere gerekli degeri vermemesidir. (a.g.e., s. 1 48)
n

AhltJk-1 NtJsf(i'nin birinci m akalesinin son fash olan onuncu


fasl l ruhi ve psikolojik hastal tklannm tedavisine aynlm l!itlr.
TOsi, Ahlak-I Nasl ri'de bOton eser boyunca slkhkla tIP ilmine
ba!ivurur, fikirlerinin bu bilimle paralellik arz etmesine dikkat e­
der.

35
TOsT, ruhi' ve fizyolojik hastalIklann te�hisi ve tedavisi hak­
kmda detayll bilgiler verdikten sonra bOton insanlan dO�OndOren
ve OrkOten OIOm korkusu adlJ ruhi hastallQm tedavisinden uzun­
ca bahseder. CIOm korkusunun en yaygm ve en aQlr korku 01-
duQunu belirttikten sonra, yal n Iz olOm korkusu nun, olOmOn ne
demek olduQ undan haberi olmayanlarda bulunacaQl n I , olOmOn
ne olduQunu bilenlerin ondan korkmayacaklan n I ileri sOrer. De­
mek ki, insan l olOm korkusundan kurtarmak i9in h er �eyden on­
ce olOmOn ne olduQunu ona anlatmak gerekir. Bunu anlayan in­
san, asl Jnda olOmden deQiI; tam ahkarlar dOnya mallnm elinden
gideceQinden; gOnahkarlar ise, ahiretteki cezadan korkarlar.
Cyleyse, olOmden deQiI, faydaslz ya�amaktan korkmalldlr in­
san.
Ah/ak-I Naslrf'nin ikinci ve 090ncO m akalelerinde ev yoneti­
mi (evdarl lk ve aile kurulu�u), Olke yonetimi (Olkedarl l k ve devlet
kurulu�u) gibi son derece onemli konular yer allr. TOsl'nin, I b n
Miskeveyh'in Et-Tahare kitabml tercOme etmeyip yeni eser
yazma fikrin i i1eri sOrmesi de ozellikle bu kon ulan a91kl lQa ka­
vu�turmak i9in olm u�tur. <;OnkO an Ilan eserde bOyOk sosyal 0-
nemi olan bu konulann h i9birine deQinilmemi�, esas olarak ila­
h iyat, ahlakm gOzelle�tirilmesi ve eQitime yer verilmi�tir.
TOsT, Ah/ak-I Naslri'nin son iki makalesini yazmak i9in de
Yunan, Arap , Fars, Azerbaycan dillerinde olan l iteratorden, ba�­
kalann m h ikaye ve rivayetlerinden, kendisinin gozlem ve dene­
yimlerinden bOyOk ol90de istifade etmi�tir. "Ev idaresinin kural­
Ian " olarak adlandlnlan ikinci makale, Tahran Oniversitesi Pro­
fesorO Celaleddin HOmayi'nin belirttiQine gore, bOyOk 0190de Ibn
Sina'nin 'TedbirO '/-Menzil" adl l eserinin ; "Olke yonetim i " adll 0-
90ncO m akalesi ise, Farabl'nin "AraO '/-Medineti'l-Fazila" adll ki­
tab m m tercOmesinden ibarettir.9
TOsi'nin ikinci ve 090ncO m akalelerinde esas yeri em ek, 9a­
II�ma, m eslek ve sanat tutar. Bunlardan maksat da her emek
deQiI, sadece faydalJ ve yaratici emektir. Insan ancak bunlarla
var olur. TOsT, ikinci makalesinin ilk satlrlarmda i1ah iyat alem in­
den insanhk dOnyasm a iner ve kendisinin gok insanl deQil , yer

9 Bk. HOm<'iyi, s. 37.

36
insan l oldu� unu; bu sebeple yeryOzOndeki insanlann kaygl slnl
talild l � m l v e onlann yaliaYl lilan i l e ilgilendi�ini belirterek, onlann
kendi hayatlannl ku rtarmak ic;in en eski devirlerden beri c;al lli­
makta olduklannl an latlr.
TOsT, ikinci makalesinin ilk satlrlanna liu sozlerle balilar: "In­
san ya§amak ir;in her §eyden onee yemeye muhtar;tJr. Insanm
yemegi ise, hayvanlarda oldugu gibi ot ve sudan ibaret degildir.
Tabiat tarafmdan da hazlr bir §ekilde takdim edilmemektedir.
Insan gldasmm temini sanat ve meslek olmadan sozgelimi ek­
mek, bir;mek, temizlemek, ogotmek, yogurmak, pi§irmek gibi fiil­
ler olmadan mOmkOn degildir. Bunun ir;in ise, yardlmelfan, ta­
nmda yapllaeak Oretim ir;in gerekli malzemeyi hazJrlamak ve
benzeri konularda emek hareamak gerekir. " (a.g.e., s. 1 85). BO­
tOn bu ililerin bir ins an tarafmdan gorOlebilmesi mOmkOn olma­
d l�mdan karlilllkil yardlmlalima ve birlikte c;al l limaya ihtiyac; do­
�ar ki, bu da sosyal dayanlliman m esas m l telikil eder.
TOsT, ev yap l m l ve aile telikilini hayvanT ve liehvanT hislerle
de� iI, sadece ekonomik ve sosyal etkenlerle aC;lklar. Aile kurma
konusuna 90k bOyOk yer veren TOsT, hizmetc;i ve ali911an da bir
evin fertleri arasmda sayar. Ona gore bir evin temelleri belitir:
Baba, ana, evlat, h izmet9i ve ali91. Ailenin kurululiu ve ilileyili
yaplsl da bu beli unsur arasmdaki mOnasebetlerle belirlenmilitir.
TOsT, "ev" deyince sadece binaYI de�i1, aralarmda belirli bir
sosyo-ekonomik ve kOltOrel mOnasebet olan aileyi kasteder. 0
der ki: "Bilmek gerekir ki burada "ev" dedigimizde ta§tan, r;a­
murdan ve kerpir;ten yapllan bina kastedilmiyor. Aile, erkek ile
kadm, ana-babayla evlat, hizmet edilenle hizmet eden, mal sa­
hibi ile mal arasmda belirli ilki§kilerin bulundugu ozel bir kurulu§­
tur. Onlann ya§adlgl yerin ah§ap, r;adJr, agar; golgesi veya ma­
gara vb. yerler olmasl konunun mahiyetini degi§tirmemelidir. "
(a.g.e., s. 1 87)
TOsT, aileyi bir bedene, aile fertlerini ise bedenin uzuvlanna
benzetir. Aile gec;indirme sanatm l ise, beden sa� l I � m l korumak
isteyen h ekimlik sanatlyla karlillalitJ rlr. Hekim, insan bedenine
ve onun organlan arasmdaki mOn asebetlerin uyu muna nasll
on em verirse, aile reisi de bOtOn aile ve aile Oyeleri arasmda 0-

37
Ian ili�kilere 0 dereee d ikkat etmelidir. Aile fertleri arast ndaki i­
Ii�kileri kurarken bOtOn ailenin menfaatin i ayn ayn fertlerin men­
faatlerinden OstOn tutmanm aile fertleri arasmda elveri�li i� bo-
10mO, gO�IO b ir nizam ve intizam yaratmanm zorun lu oldu�un­
dan bahsettikten sonra ev i�in bina ve yer se�me kon usuna ge­
�er. Ikinei makalede mal ve servet edinme, evi idare etme kaide
ve kurallart ndan bahsederken esas onemi devamlJ, dayan lklJ,
�OrOmek ve harap olmak bilmeyen �eylere vermeyi o�Otler. 0-
nun fikrinee mal ve servete O� a�ldan bakmak gerekir: Gelir, ge­
liri korumak ve gider. Bunlann ayn ayn nelerden ibaret oldukla­
rt belirtilir, gelirin namuslu �ah�mayla olmasl esas olarak kabul
edilir.
MaI m toplanma ve korunmasml ise, "yeniden Oretim" prob­
lemi He birl ikte ele alJr ve bunun sebebini masraf, hareama ve
tOketime ba�lar. Sonra, hammlarla iyi ge�inmenin yollanndan
bahseder. Burada TOsi, tam bir feodal tavlr sergilemektedir.
Ikinei m akalenin dordOneO fasli, "�oeuk bOyotme ve terbiye
kurallart" olarak isimlendirilmi�tir. Veri gelmi�ken bel irtelim ki,
TOsi, AhltJk-1 Naslri'nin bOtOn makale ve fasillannda fl rsat bul­
duk�a �oeuklardan, onlann terbiye ve e� itimlerinden bahseder,
boylelikle bOtOn eser boyunea �oeuk e�itim ini odak noktas l yap­
tl� m l a�lk bir �ekilde hissettirir. Bundan dolaYI TOsi, bu konuya
hususi bir bolOm aYlrml�tlr. C;OnkO insanm nasll olaea�1 ilk an­
lardan, ana karn mda, sOt emme �a�lan nda verileeek e�itime
ba�lIdlr. TOsi, �oeu�un anadan do�du�u gOnden itibaren onun
nasll e�itilmesi gerekti�ini �ok ayn ntlh ve inee bir �ekilde tasvir
ve tahlil eder.
TOsi'ye gore, �oeukta saf id rak yetilerinden b irineisi utanma
duygusu(haya)dur. Bunun i�in d e her �eyden onee bu duygu­
nun e�itimi ve geli�tirilmesi i1e me�gul olmaYI teklif eder. Haya
duygusunun bOyOk onemi vurgulanarak bunun n i�in geli�tirilme­
si gerekti�i �oyle temellendirilir: "Cocuk hayall ise, qogu kere
ba§tnl onOne egip §Imankllk yapmlyorsa, bu onun asaletini gos­
terir. Bu alamet aym zamanda bir qocugun kabi/iyetli oldugunu
gosterir. Oyle ise, 0 qocugun egitimine hususiyle onem vermeli,

38
kabiliyetJerinin sonOp gitmesine mOsaade etmemelidir. " (a.g.e. ,
s. 204)
Sonra e�itim yontemlerine ge<;erek <;ocu�un, onun tabiatm l
kollayabilecek insanlarla oturup kalkmasm l ; ahlakma zarar ve­
recek oyun, e�lence gibi �eylerden korunmasml o�Otler. <;ocu­
�a para vermek, soy ve asaleti ile ovOnmeyi o�retmek, Sl rt
maddT te�vik yoluyla e�itmek gibi usOllere kar�1 <;Ikarak; insan­
lara, <;ocuklan n r akla, �uura, idrake tesir eden mantlkT deliller,
g Ozel davranr� ve sevgi ile yola getirmelerini onerir. <;ocuklara
paha h , gosteri�1i ve ah�llml�m dl�mda giyecekler giydirmenin,
ihtiyacmdan fazla yemeye zorlayarak oburlu�a ah�tl rman m za­
rarlr oldu�unu, bu tOr davranr�lann <;ocu�un gelece� inde dra­
matik neticelere sebep olabilece�ini tasvir eder; onlara sade
hayatm erdem lerini hatlrlatlr.
TOsT'nin felsefesinde, <;ocuklara kar�1 son derece h assas
olmak, onlann kO<;Ok bir hareketini gozden ka<;lrmamak, vaktin­
de koto adet ve hareketlerinin on OnO almak, yapaca�1 en kO<;Ok
bir iyi harekette onu ovmek ve boylece bu hareketin onda al r�­
kanl r k haline gelmesini temin etmek; onlara <;all�ma sevgisi, dO­
rOstlOk, bilime ve mesle�e heves, iyilikseverlik, ba�kalanna yar­
d I m etme duygusu nu a�llamak; tembellik, yalan, bOhtan, iftira,
bencillik, ba�kalan n m OzOnto ve elemlerine kaYltslz kalma,
kendini be�en mi�lik, sadece kendini d O�Onme gibi koto huylara
kar�1 nefret hissi uyand lrmak <;ocuk e�itiminin esaslan olarak
kabul edilir.
TOsT, <;ocuklan koto tesirlerden korumaYl, <;irkin , uygunsuz,
terbiye ve nezaket kurallan bozulmu� <;evreden uzakla�tlrmaYI ,
orte aykm davranr�lara, bo� bo�azlr�a, yalan soyleyip bir �ey
g izlemeye alr�tlrmamaYI, ana-baba ve e�itimcilere, <;ocuk e�iti­
minin esas temellerinden birisi olarak tel kin eder. ... Bir §eyi giz­
"

Jemek onun koW bir i§ oJdugunu dO§OndOrOr. KoW bir i§ de giz­


Jendi mi ba§ka kofO i§Jerin gizJenmesine cesaret verir. " (a.g.e.,
5. 207 )
Tem belli�in , rahata dO�kOnIO�On, bir yerde uza n l p yatma­
nm veya uyu�u p kalmanrn olumsuz sonu<;lannl onceden gore­
rek gostermeye <;al l�an TOsT, <;ocuklan boyle �eylerden sakm-

39
dlrmaYI bilimsel aC;ldan ele allr ve bu c;erc;evede orneg in, c;ok
uyumanm zihni tembelle�tirdigini, haflzaYI oldOrdO g O n O , bedeni
hantalla�tlrd l g m l belirtir. TOsl'ye gore c;ocugun egitimcisi aklll l ,
vicdan l l , ahlakll, c;ocuk pSikoloj isini bilen , tatll konu�an, insafll
davranan, vakarll , temizligi ve dogrulugu ile bilinen insanlar 01-
malldlr. Aksi takdirde onlar, c;ocugu egitemez, belki onun yara­
mazla�masma ya da ic;ine kapanmasma neden olurlar.
TOs!, ikinci makalenin bOyOk bir klsm m l da egitim-ogretim ,
sanat ogrenme, soz soyleme, yeme-ic;me, sosyal ili�kiler ve
davran l �lar, klsacas l , toplumda ya�ama kuralla n n l aC;lklamaya
aYlrlr. En ilgi c;ekici ve olumlu yon O , bunlann ebed!, degi�mez,
dogma degil, c;evre ve zamana bag l l olarak farkll �ekillere bOrO­
nebileceg ini kabul etmi� olmasld lr. Fakat bununla birlikte egitim
ve ogretimde genel gec;er yonlerin oldugunu savun maktan da
c;ekinmez. TOsT, bu fasla ki�inin ana babaya, karde�lere, diger
dost ve tan l dlklara saygl gostermesi gerektig in i vurgulayarak
son verir. Ana baban m zahmetleri kar�ls mda c;ocu klarm onlara
neler borc;lu oldugunu ve onlan nasl l yerine getirmesi gerektigi­
ne deginen TOsT, bunun a ncak ana babaya laYl k davranl �larla .
yerine getirilebilecegini ifade eder. Bu liyakat, TOsT felsefesinin
temelini olu�turur. Kim c;ok faydall i� gorOrse, 0 kadar c;ok odOI
allr ve 0 derece sayg m l l k kaza n l r.
TOsT, Ahfak-I Naslrf adl l eserinin OC;OncO makalesini esasen
sosyo-ekonomik ve siyasT problemlere aYlrm l�tlr. Makaleye ha­
yatta kar�lla�llan n itelik ve niceliksel degi�ikliklerden bahsede­
rek ba�lar ve makalede bu degi�ikliklerin geli�meye sebep 01-
masl ic;in m utlak bir yard lma ihtiyac; oldugunu vurgular. I nsanla­
nn birbirlerin in yard lmma nic;in m uhtac; oldugunu �u �ekilde a­
C;lklar: . . Herkes kendi yiyecegini, efbisesini, evini ve sifahml
" .

hazlrfamak durumunda ofsaydl, saz gelimi anceden marangoz­


fugu ve demirciligi agrenmesi gerekirdi. Bunfarm vasltaslYfa
bi9mek, agOtmek, yogurmak, egirmek, dokumak i9in gerekli a­
fet/eri hazlrfamak IOzum ederdi. Bundan ba§ka diger mesfek ve
sanat/an da ogrenecek sonra kendi hayatma slra gefecekti ki,
bu maddet zarfmda 0, yemeksiz ya§amayacagl i9in hefak ofur,
baton amra slkmtl ve Istlrapfar i9inde geger ve bu vazifeferin hi9
birini geregi gibi yerine getirmeyi ba§aramazdl.

40
Oysa insanlar birbirine yardlm ettiklerinde ve onlann her biri
bu i§lerden birini yerine getirdiginde kendilerine yetenden qok
Oretirler, artamm ba§kasma vermek veya almak yoluyla bir den­
ge kurmaYI ba§anrlar, hayatm gereklerini temin eder, kendini ve
hem cinsini koruma i§ini dOzenler, bunun iqin sistem kurarlar, ni­
tekim kurmu§lardlf da. " (a.g.e., s . 231 )
Toplum i�indeki i� balOmOnOn gerekliligini bu �ekilde
temellendirdikten sonra TOsT, toplumlann nasll olu�tugunu ana­
liz eder ve �ayle der: "DOnyanm dOzeni, geqim kaynaklannm
dOzenliligi ve devam/(/Igl qall§mayla saglanacagmdan; buna
bagll olarak insan cinsi qall§madan ya§amayacagmdan qall§ma
yardlmslz, yardlm ise, birle§meksizin olmaz. Klsacasl, insan
cinsi diger insanlarla birlikte ya§amaya muhtaqtlf. " (a.g.e. 233)
TOsT, "icma" kelimesi yerine Arap�ada �ehir manastna gelen
"medine" kelimesini kullan t r. Bunun cografi anlaYI� gibi Slrf yer
ad l manastnda degil, toplumsal iIi�kilerde bulunan insan toplu­
lugu olarak anla�l lmasl gerektigini kaydeder ve bu terimi, ikinci
makalede ele ald l g l "menzil" terimi ile m ukayese ederek �oyle
der: "Menzil" derken odalan degi/ orada ya§ayanlann hususT
maksatlarla bir araya gelmelerini kastettigimiz gibi, burada da
"medine " derken bir mekam degi/ belki oranm halkl arasmda 0-
Ian hususi bir toplulugu ve bunlann arasmdaki mOnasebetleri
kastediyoruz. " (a.g.e., s . 233)
Biz, TOsi'nin bu a�lklamastnl dikkate alarak tercOmede
"medine" sazO nO �ehir olarak degil "topluluk" olarak �evird ik.
Sosyal i�birligi ve yardlm la�mayl temin, Oretim sOrecinde
ferdiyet�ilik ve ke�meke�lige yol a�mamak i�in belli tedbirler
almaya ihtiya� dogar ki, TOsi'nin ifadesi ile bu tedbirlere "siya­
set" ad l veril ir, bunlann �e�itleri zikredilir ve tasnifleri yap l l tr. A­
risto'ya dayan arak siyaseti dart �e�it olarak gasterir: Olke, zafer,
onur ve toplum siyaseti. Sonra bu siyasetlerin muhtevas t nl a�a­
rak tarifierini verir, nihayet OIke siyasetini, siyasetlerin siyaseti
olarak adland l n r.
Siyaseti hayata ge�irmek i�in bir insana ihtiya� vard l r. Bu­
nun da m utlak olarak �ah veya hOkOmdar olmasl m ecbur degil­
d ir. TOsT �ayle der: "Yeri gelmi§ken kaydetmek gerekir ki, her

41
devir ve zamanda hOkOmdara ihtiyar; yoktur. Halk arasmda be­
lirli bir dOzen olsa, bu uzun mOddet onlara yeter. Fakat bOton
devirlerde bilge bir rehbere, tedbir alacak idarecilere ihtiyar; var­
dlr. 90nkO tedbir olmazsa nizam ve intizam ortadan kalkar ve
topluluk geregi gibi geli§emez. (a.g.e., s. 236)
n

TOsi, iyi ve adil bir ya�am iyin , toplumdaki insanlann kayg r­


srnr payla�arak hayatlan n r n gOzel geymesini temin etmeyi gaye
edinen bilime, toplumbilimi (iytimaiyat hikmeti) ad r nr verir ve
OyOncO makalenin sadece bu h ususa ayn ld l Q l n r sayler. TOsi, bu
manada toplum bilimine son derece onem verir, onu herkesin
oQrenmesi gerektiQ ini kaydeder, sonra insanlar arasr nd a olan
toplumsal ya pllanmanrn yozOmlemesine geyer ve ilk toplumsal
yapl olarak aileyi gosterir. Onun toplumlan slralamasr n da once
mahalle, daha sonra �ehir, ondan sonra bOyOk halk topluluklarr
ve n ihayet batOn dOnya toplumu gelir. Boylelikle TOsi, dOnyada
be� toplumsal yap r n r n olduQunu kabul eder. Bunlardan kOyOk
olanlan bOyOklerin terkibine dahil ederek onlan n organik bir
krsm r n l te�kil ettiQini sayler, sonra bir genelleme yaparak �oyle
der: "Her bir insan bir evin (ailenin) uzvu oldugu gibi, her ev bir
mahallenin uzvu; her mahalle bir §ehrin; her §ehir bir OIkenin,
her OIke de baton dOnyanm bir uzvunu olu§turur. " (a.g.e., s.
237 ).
Boylece TOsi, paryayla bOton , fertle dOnya toplumu arasr n­
da can h organik bir baQlantrnr n olduQunu aylk olarak gosterir,
ayn ayrr fertlerin tahliline ilgisiz kalmanrn doQru olmad l Q r na i�a­
ret ederek �oyle der: "Insanlarm toplumsal yaplsl bOyle bir sis­
tem (kar§llIkll dayam§ma sistemi) te§kil ettiginden kim sistem­
den dl§an r;lklp tek ya§ama, inzivaya r;ekilme hayaline kapillr­
sa, bu baklmdan erdemlerden uzakla§ml§, kendi hem cinsinin
yardlmlanndan kar;mdlgl ir;in yalmzllk deh§eti ir;erisinde Istlrap
ve mahrumiyetlere dO§mO§ olur. Bazllan bOyle bir hayatl erdem
sayarlar. Sozgelimi, bir klsml ibadet ve zOht bahanesi ile maga­
ralara r;ekilip ya§ar ki, buna terk-i dOnya, abidlik ve zahitlik adl
verilir; bir klslm insanlar gozOnO halkm merhamet eline dikip
sadece bekler, elini slcaktan soguga vurmaz ve buna da tevek­
kOI adml verirler. Bir zOmresi seyahat maksadwla dOnyaYI Olke­
den Olkeye dola§lr, bir yerde yer/e§ip 9all§makla me§gul olmaz,

42
aile kurmaz sonra da dunyadan ibret aldlklanm sayler ve bunu
erdem samrlar. Boyle insanlar ba§kalarmm emekle urettikleri
nimetlerden kar§lllgmda hiqbir §ey vermeden istifade eder, in­
sanflgm geli§imi iqin gerekli i§lerden kaqmmak suretiyle erdem­
sizliklere du§up dunyaYI terk etme yolunu seqtiklerinden tabiat­
larmda potansiyel olarak var olan kabiJiyetlerini faydall yo/larda
sarf etmezler. Ak,ls/z insanlar da bOylelerinin erdem sahibi 01-
duklanm du§Onurler. Bu ihtimal §uphesiz ki, ham bir hayaldir. "
(a.g.e., s. 239).
Sonra sevgi erdemi ve <;e�itIeri Ozerinde durulur. AS I I sevgi­
nin <;alr�ma, meslek ve inan<; birligindeki sevgi oldugu sonucuna
ula�l lr r. Sevgide garaz ve menfaat umulursa, boyle bir sevginin
ge<;ici ve g Oven ilmez, degi�ken ve igreti oldugu hayattan verilen
orneklerle ispat edilmeye <;al r�llrr. Burada bOton muhabbetlerini
Allah'a, ogretmene, egitimciye, anaya, babaya, karde�lere, ak­
rabaya, dostlara, tan rd l klara ve yarana, kabile ve grup reisleri­
ne, devlet ba�kanlarrna ve digerlerine olan muhabbetlerin se­
bepleri ve d ereceleri izah edilir; her yerde faydalr <;al r �ma, yapl­
Ian iyilik, <;ekilen zahmet ve bunun kar�llrg r nda a l r nan nimet 01-
<;Ot olarak kullan r I r r.
O<;OncO makalenin O<;OncO faslr , toplumlarr n <;e�itleri ve �e­
hirlerin kurulmasl problemine ayrrlml�tlr. I l'lSanrn iradi fiilleri iyi
ve koto diye i kiye ayrrldlgrndan toplumlar da iyi ve koto olarak
iki klsma ayrrl r r. Iyi toplumlara erdemli, koto toplumlara da er­
demsiz toplumlar denilir. TOsi'ye gore, erdemli toplum larrn <;e�it­
l eri birden fazla degildir. yOnkO dogru yol birden fazla olmaz.
Ona gore, iyi ve haYlrlr i�ler de birden fazla olmaz.
Erdemsiz toplumlarrn ise, 0<; <;e�idi vard l r: Cahil toplumlar,
bozu k toplumlar ve onursuz (zillet i<;inde olan) toplu m lar. TOsi,
bu faslrn esas maksad rn r n erdemli toplumlar oldugunu soyleye­
rek �unlarr soyler: "Bu toplumlar iqinde esas maksat, erdemli
toplumlarm neden ibaret oldugunu izah etmektir ki, belki de bu
gayretle diger toplumlar da onun seviyesine qlkanlabiJir. Erdemli
toplum, insanlarm oyle hususi birle§mesine denir ki, onlarm bir­
likte qall§malan iyi i§ler gormeye, koWlOkleri orladan kaldlfmaya
yonelmi§ o/sun. Bu durumdaki insanlar arasmda en az iki §eyde

43
i§ birligi alur. Bid mesleki i§birligi, digeri ise, qall§ma i§ birligidir. "
(a.g.e., s. 264) Soma erdemli toplumlann torleri, erdemsiz top­
lumlann <;:e�itleri hakkmda geni� bilgiler verilir. Onla n n genel,
benzer ve hususT yonleri gbsterilir. Insanlann, reislerin, h OkOm­
darlann bunlar arasmda nasll ortaya <;:I ktlgl tasvir olunur.
O<;:OncO makalenin dbrdOncO fasll, DIke yonetimi ve yonetici­
lerin ozellikleri ad m l ta�lmaktad l r. O<;:OncO fasllda ailelerin <;:oga­
larak mahalleye, mahallelerin kbylere, kbylerin kasabaya, kasa­
balarm �ehirlere, �eh irlerin Olkelere <;:evrildigini ve her birisine
gbre de idarecinin ortaya <;:Iktl g m l a<;:lkladl ktan soma tabiT ve
mantikT olara k buralann nasll idare edilmesi gerektigi sorusu or­
taya <;:Ikml�tl r. TOsT, dbrdOncO fasl lda sadece bu soruya cevap
vermeye <;:all�lr. Olke ybnetme siyasetinin iki torlO oldugunu
sbyler: "Erdemli siyaset ve erdemsiz siyaset". Soma bu siyaset­
lerin olumlu ve olumsuz ybnlerini a<;:l klamaya <;:al l�lr. TOsT, her
yerde erdem li siyasetin, iyi i�lerin, h alkl yere batlrmanm degil,
yOkseltm enin taraftand l r. Bbyle bir h OkOmdar olabilmek i<;:in de
insanda birtaklm melekeler bulu nmalldlr ki, 0 , �er gO<;:lerin bnO­
nO alabilsin ve iyi i�leri yerine g etirebilsin. TOsT, hOkOmdarlarda
Olke sahibi olmak isteyenlerde en azmdan �u yedi bzelligin bu­
l unmasl gerektigini ileri sOrer: 1 - baba �efkatine sahip olmak, 2-
alicenapll k, 3- metanet, 4- kararhllk, 5- sab l r, 6- zenginlik, 7-
sad l k ve dOrOst yard l mcllara sahip olmak.
Bunlan slralad l ktan soma bunlann ne anlama geldigini, ni­
<;:in gerekli oldugunu brnekler ve delillerle anlatl r, ispata <;:al l�lr.
Soma devletin yOkseli�i ve <;:okO�O meselelerin i analiz etm eye
ve ara�tl rmaya ba�lar. Devletin yOkseli�inde TOsT felsefesinin
esas temellerinden birini te�kil eden dart unsur (anasl r- I erbaa)
<;:ozOmleyici ral oynar. Bu dart unsur burada kendini dart sm lf,
dbrt tabaka �eklinde a<;:lga vu rur. TOsi'nin fikrine gore, yalnlzca
ada let esasma dayanan devlet uzun mOddet ya�ayabilir. Adale­
tin ise, bir <;:ok �artlan vard l r. Bunlann birincisi, halkm bu dbrt
tabakasl aras mda uyumu saglamaktl r. "/nsamn sagllgl vDcudun
dart temel unsuru arasmdaki uyumlulukta aldugu gibi cemiyet
arasmdaki ahenk de dart slmfm kar§IIIkll anla§masmda alur. "
(a.g.e. 292).

44
Bu dort s l n lf:
1 - ayd t nlar (kalem ehli),
2- askerler (klliCi ehli),
3- esnaf, zanaatkar ve bOrokratlar (muamele ehli),
4- CiiftCiiler (ziraat ehli)den ibarettir.
TOsi, kalem ehli derken ayd tnlan; kiliCi ehli derken sava�CiI­
Ian; m uamele ehli derken tOccarlan, sanatkarlan, vergi tahsil­
darlan, idarecileri ve bu gruba g iren di�er insanlan; ziraat ehli
derken de ekiciler, biCiiciler, ba�cllar ve mal yeti�tiricileri kast
eder. I lginCi ola n l , bu sosyal s t n lflan tabiattaki dort unsurla kar�l­
la�tlrarak b ilginleri suya, askerleri ate�e, bOrokratlan havaya,
CiiftCiileri de topra�a benzetir ve �oyle der: "Bu dort grup birlikte,
e/ bir/igi i/e ahenk/i bir §ekilde faa/iyet gosterirse, medeniyet, er­
dem ve insan/an mut/u eden bir sistem ortaya qlkar. " (a.g.e., s .
293).
Devletin geli�emeyi�inin ve duraklamast n t n sebeplerini bu
�artlartn yerine getirilmemesine ba�layan TOsi. bu i�te halkl u­
nutu p kendi derdine dO�en hOkOmdarlan a�lr bir �ekilde ten kit
eder. onlart n devleti yok olmaya sevk ettiklerini soylemekten
Ciekinmez. Devletin esas vazifesi iyi ve faydall i�lerle me�gul
olmak ve kotOIOkleri engellemektir. yO nkO kotolO�O ortadan kal­
d lrmak bizzat iyil i�e sebep olmak demektir. KotolOk ise, kendi
kendine yok olup gitmeyece�i iCiin zor kullanma, ceza verme
mecburiyeti meydana Cilkar. TOsi. eserinde bu meselelere de
geni� yer vermi� ve kendisinin ayn l zamanda iyi bir hukukCiU 01-
du�unu da gostermi�tir.
OCiOncO makalenin alttnci fasll. sadakat ve dostluk hakkt n­
dadlr. TOsi. burada da sa�lam d ostlu�un esas t n l kar�IIIkil emek
ve yard l m la�mada gorOr. Ona gore, sevginin kudreti kar�ll l ki l
yard l m t n k lymeti, bOyOk hazinelerden. tOm definelerden. �ahla­
nn toplayabildikleri yakut. zOmrOt vs. mOcevherlerin hepsinden.
insanlann tamah t na sebep olabilecek denizlerin ve karalan n bO­
ton gelirinden; sulanndan, bitkisinden. hayvanlart ndan ve ba�ka
nimetlerinden daha Ostond Or.

45
TOsi, dostluk ve sadakati, kar�llIkll emek ve yard l m temeli
Ozerinde kurulan sarsllmaz gorkeml i bir bina gibi degerlendirdik­
ten sonra filozoflann dostluk hakkmdaki fikirlerini belirtir, onlann
olumlu ve olmsuz yonlerini analiz eder ve c;;e �itli tabakalardaki
insan larm dostluklarmdan bahseder. Dost sec;;m ekte uyanl k 01-
mayl, garazslz, sam imi, sad l k gonOi dostlanyla, kend ilerini bun­
lara benzer gibi gosteren sozde dostlan birbirinden aylrmayl IS­
rarla vurgular ve bu i�i ba�aran[an en talihli insanlar olarak tak­
dim eder. Sonra dost sec;;m enin kurallan n l , sec;;t ikten sonra onu
devam ettirmenin �artlannl aC;; l klamaya c;;a ll�lr. Dost sec;; i lecek
insanlan h er yerde ister kOC;;O k, ister bOyO k i�lerde; ister iyi, ister
koto gOnlerde, h uzurlu ve buhranll anlarda sozle degil, i�te Sl­
navdan gec;;i rmeyi ve h ic;;b ir �eyi unutmamaYI ogOtier.
OC;;O ncO makalenin yedinci fash, toplumsal mOnasebet ku­
rallanna aynlml�tir. TOsi, insan m toplumdaki mevkiine gore, c;;e­
�itli tabakalardaki kimselere kendi durumlanna uygun bir �ekil­
de m uamele edilmesi taraftand l r. Ona gore, bir insana veya in­
san g rubuna kar�1 Oc;; davranl� tam vardlr: Dostca davranl�,
dO�manca davran l�, dost ve d O�man olmayanlara ne dost, ne
de dO�manca davranl�. Sonra dostlar da iki klsma aynh r: Ger­
c;;e k dostlar ve sahte dostlar, yan i ozOn O dost gibi gosterip ash n­
da dost olmayanlar. Bunlara nasll davranmak gerektigi izah e­
dildikten sonra , dO�manlarla g ec;;i nme usOlieri aC;; l klan i r. DO�­
manlarm da iki klslm oldugu kayd edilir: Yakmdakiler ve uzakta­
kiler. TOsi, hangisi olursa olsun dO�manligm ortadan kald m lma­
S ln l , mOmkO n oldukc;;a dO�manlann da dosta c;;evrilmesin i ogOt­
ler. Sonra d O�manhgm ortaya C;; l kanlmasmm, kavgalara, c;;a r­
p l�malara ve sava�lara donO�torOlmesinin koto sonuc;;l an n i a­
C;; l klar.
Ahlak-I Naslri'nin son makalesinin son fash, 'bOton fasillar
ic;;i n faydall olan Eflatun'un vasiyetleri hakkmda" ad m l ta�lmak­
tad l r. TOsi, burada Eflatu n'un ogrencisi Aristo'ya yaptlg l vasiyet­
leri, kendi maksad ma uygun olarak onceki bolOmlerd e geni�c;;e
izah eUigi yerlerde vermi�tir. Bu, bir taraftan san ki kitabm ozeti,
d iger taraftan da amac;;l an gibidir:

46
"YOce Yaratan sizin hepinize iyi sanatlar, faydall gOzellikler,
gOzel erdemler kismet etsin, her birinize maksadmlza ula§mak
iqin bOyOk ihtiras ve co§kunluk versin. " (a.g.e. , s. 338)
SozOmOze son verirken diyebiliriz ki, TOsi yalnlz yOksek ga­
ye, bOyOk arzu ve gOylO bir fiki r adma eserini Oy makaleye a­
ylrml�; birinci makaleyi ideal insan, ikinci makaleyi ideal aile,
OyOncO makalesini de ideal toplum yaratma problem lerine has­
retmi�, boylelikle cemiyetin deg i�mez Oy ana unsurunu da beli r­
lemi�tir. Kendi devrinin bOton sl nJrlamalan ve sln Jfsal bolOnme­
lerine ragmen TOsi, ortOIO de olsa, Kur'an ayetlerinden, hadis ve
rivayetlerden bir nebze vas Ita gibi istifade etmi� olsa da ag l rl l klJ
olarak diyalektik tahliller yapm l�, birlikte yal l �manm ve ya�ama­
nm co�kun taraftan olarak istedigini soylemi�, arzu ettig i ni ya­
�aml� ve hedefledigi maksada da ula�m l�tlr.
I lk defa Azerbaycan TOrkye'sine tam �ekilde tercO me edilen
Ahlak-I NaslrT kitabl, m Otercimin kar�lsma bir yok ciddT ve so­
ru mluluk isteyen sorun yl karml�tl. Bunlarm iyinde en onemlisi
felsetT, iytimaT, iktisadi, siyasi, mantlki ve diger bir yok bilimsel
Istllahlann Azerbaycan TOrkyesi'nde nasll kar�llanacag l konusu
idi. TOsT, dilinin genellikle zor olmasma edebi ifade ve terkipler,
cOmle, sembolik ifade vb. dil bahislerinin hususi manada kulla­
n J lmasma bakmadan onlann ya mecazi ya hakiki kar�lli g m l bul­
mak bOyOk gayret gerektirse de her halde mOmkOndO. Fakat
birtaklm I stllahlar, ya Azerbaycan dilinde yoktu ya da n ispeten,
bazl hallerde ise tamam lyla ba�ka anlamlara sahipti . Yunan,
Latin ve ba�ka Avrupa dillerinden alinml� ve �imdi bOyOk olyOde
Rus ve Azerbaycan dillerinde kullanJlan bir klslm Istllahlann da
durumu boyleydi. Soz gelimi, "tabiatm arkasmda olan hadiseler"
diye tercOme ettigimiz "ma bade 't-tabTa " terimi metafizik gibi de
verilebilirdi. Fakat yagda� felsefede ozellikle de Marksist felse­
fede bilindigi gibi "metafizik" "diyalektik"in kar�lsma konulur ve
on un aksi kabul edilir. TOsi'de ise; "ma bade't-tabia" teorik hik­
metin Oy klsm mdan 10 biri olup ilahiyat, nOb Ovvet, imamet, ah iret
gibi konulan ihtiva eder. Elbette durum boyle olunca onu meta­
fizik olarak tercOme etmek maksada uygun olmazd l.

10
Kalan iki klsml labial ve malemalik bilimleri olarak kabul edilir.

47
Bazl Istllahlar da vardlr ki, onlan tek ba!?rna Azerbayean d i­
line tereO me etmek mOmkOndOr. Soz gelimi "nefs" kel imesi yeri­
ne "ruh" denilebilir. Fakat birtaklm terkipler ve i barelerde onu
"ruh" !?eklinde tereOme etmek ya manaYI tahrif eder ya da Azer­
bayean TOrkctesi ictin al r!?llmam l!? terkiplerin kullan r lmasrna yol
actardl . Soz gelimi "nefsinizi koruyun" terkibi "ruhunuzu koruyun"
olarak tereOm e edilirse, mana tam amen de� i!?ir. Boyle hallerde
biz nefs terim ini kullanmaya meebur olduk. Bundan Cite, Ahlflk-I
Nflslri'de "n efs" Istllahlyla birlikte "ruh" terimi de kullanllmakta
ve bunlar farklr !?eyler olarak actlklanmaktad l r. Oyle ki, hem
Fars , hem de Azerbayean dilinde bulunan ve manaea birbiri ile
birazelk. farklr olan gazap, !?ehvet, !?eeaat, gibi kelim eler de 01-
du�u gibi b l rakllml!?tl r. OctOneO dereeeden olan I stllahlar Azer­
bayean dilinde kar!?IIr�1 olmayan Istllahlard l r. Bu Istllahlar muh­
tevalarrna ba�1r olarak uygun sozlerle ifade edilm i!?tir. Soz
gelimi "Ta�l1bi veya Te�allObi lema", "zorbalar toplulu�u" olarak
verilmi!?tir.
Boyleee Ahlflk-I Nflslri'deki Istllahlar Oct !?ekilde verilm i!?tir.
1 - Oldu�u gibi blrakllrp dipnotlarda !?erh edilenler,
2- Azerbayean dilinde olan uygun ifade ve kullanr mlarla
verilenler,
3- Yakl!?tl rma usOIO ile tereOme edilen veya yine uygun
sozlerle verilenler.
TereOmede esas yeri birineiler tutar. Bu, TOsi'nin kendi IStl­
lahlarryla konu!?mak ictin de ctok faydalrd l r. Onlan anlamak ise,
bir problem do�u rmaz. C;OnkO onlanri muhtevalarr hem metnin
kendisinde hem de dipnotlarda geni!?cte izah ed ilmi!?tir. I kinci
problem, m uhtelif nOshalarda olan farklarrn do�rusunu tereOme
etmek, OctOneO problem, Ahlflk-I Nflslri'de fazla m i ktarda kar!?l­
la!?llan !?ahls adlarr n r n , tarihi hadiselerin, muhtelif felsefi, d ini ve
tarikat anlaYI!?larr n r n , mantl ki, ahlaki kavramlarrn actlklamas r n l
yapmaktl. Bunlarr araYlp bulmak ctO�U kere bOyO k gayret, dakik­
lik ve sorumluluk gerektiriyordu.

48
MOtercim, bOtOn imkanla n n l kullanarak, c;:all�ma ve kabiliye­
1
tinden istifade ederek, Ahlak-I Nasiri' yi ilk defa tam bir �ekilde 1
Azerbaycan dilinde okuyuculara takd i m etmekle mOmkOn oldu­
gu kadar tercOmenin dogruluguna ve aklcllIga itina gostermi�,
orada TOsi ru hunu, Dogu hususiyetini muhafaza etmeye c;:al I�­
m l�tl r. 1 2 Elbette bunda ne derece ba�anlI olduguna okuyucular,
ozellikle de engin bilgi ve zevk sahibi olan uzmanlar karar verir­
ler.

11
Ahlak-/ Naslfi'nin ayn ayn klslmian 5nceden Memedaga Sultanov tarafmdan
tercOme ve �erh edilmi�tir. ,
12
Ahlak-/ Naslfi'nin tam tahlili hakkmda mOtercim aynca monografik bir eser
yazml�tlr:

49
AH LAK-I NAsiRi

NasTreddin TOsT
M U KAooiME

Merhametlilerin en merhametlisi alan Allah'm adlyla ba�la-


nm .
Sansuz hamd-U sena kainatm sahibinin yUce izzet v e �an l­
na laYlktlr. 0 , ilk yaratmadan itibaren "Her §eyi yaratmaya ba§­
,,1 3
ladl. BUWn varll k tUrleri anu n ilham m m eseridir. 0, kendine
benzer alara k yaratmak istedi�i i nsan m mayasml k i rk usul ile
geli�tirerek, ki rk defa bir �ekilden ba�ka �ekle, bir halden ba�ka
hale kaydu ve "Insantn balqlgtnl klfk gun kendi elimde yogur­
,14
dUm. , dedi . San a�amaya geldi�inde, anda begenilmek ala­
metleri artaya C; l ktl. Yaktan yaratllm l�lan n en UstU nU alan insan
suretin i ana bah�etti ve ana hususi emri ile bir defa "aI" demekle
,
ruh verdi . 1 5 "Bizim emrimiz yalntz bir defa verilir. , 16 "01" emri ve­
rilince bir goz klrpma sUresinde, belki and an daha az bir sUrede
her �ey hazlr alur. 1 7 Gyle ki, anun ilk once ruhT varl l � 1 tamam­
lan dl 1 8 ve maddT vUcudunu yaratma slrasl geldi, a d a sablrl l sa­
natkann isted i�i gibi hazlrlandl : "Sonra biz onu yeni §ekilde ya­
,,1 9
rattlk. Ba�tan sana "Onu yeniden yogurduk ,20 dedi ve anun ilk
esasml te�kil eden insan nefsini (ruhunu) bir lahza ic;erisinde
arada, yan i ilk vUcudun yaratll m l � aldu�u yerde ana verd i , sanra

13 Rum 27
'
14 Zikre dile � rivayet bu !iekliyle kaynaklarda bulunamadl (A.N.). ," ,

15 Nahl, 2; Yasin, 82,


16
Kamer, 50.
H Bakara, 1 1 7; Nahl, 77.
16
Ruhun Allah'tan bir nefha oimasl nedeniyle bedenden �nce var olduguna i!ia­
ret edilmektedir.
19
MO'minun, 14.

53
talim saraymda "Insana bilmediklerini ogreti. ,,21 ve iyi i�ler tezga­
hmda onun zat ml cilalamaya, ahlakml dOzeltmeye, kemaline
erdirmeye ve ona iyi i�ler yapma all�kanl lQ m l a�llamaya ba�la­
d l . Ylldan Ylla, gOnden gOne belki an be an bir dereceden ba�ka
bir dereceye, bir mertebeden ba�ka mertebeye yOkseltti . N iha­
yet "Yaratanm yanma don. " 22 hOkmOnOn verileceQi , ilk andan i­
tibaren ozenle yoQrulmu�, d ikkatle yap llml� ve emanet olarak
verilmi� beden g iysisin in geri ahnacaQ I gOne kadar, ya�ayabile­
ceQi bir �ekle soktu.
"Ecel gelince onun bir an bile ertelenmesi olamaz 23 "Bu­ . ..

gOn hOkOm kimin hOkmOdOr?,24 sorusuna kar�llIk olarak "BugOn


hOkOm · herkesten kudretli ve tek olan 0 Allah 'm hOkmOdOr. '>25
cevab l bOtOn dOnyaYI dolduracak; "Onun tek olan varllgmdan
ba§ka her §ey yok olacaktlr. ,,26 sedasl batOn fezaYI titretecek;
"Ilk defa mayanlZl naslf yogurmu§sa yine aym §ekilde sizi kendi
huzuruna r;aglracaktlr. ,,27 n id as l bOtOn kainata yaYllacak ve yal­
nlz her �eyi bilen , her �eye kadir olan 0 Allah'm kendi bildiQ i :
"Ben gizli bir hazine idim. ,;28 S l rrlnm a911acaQI zaman yine b u
g iysi onlara g iyd irilecektir.
Sonsuz selam ve sayg l d i n yolunun rehberi, peygamberle­
rin serveri, dOQru yolda olanlann onderi M uhammed M ustafa'nm
mukaddes varllQma yara�l r; 90nkO insanlann karanl l k ve ceha­
letten kurtanlmasl onun parlak, yol ayd mlatici nuru sayesinde
olacaktlr. MOminlerin gaflet ve a�aQl l l k girdabmdan kurtulmasl
da onun gOnahlardan koruyucu pak �uuru sayesinde m OmkOn
olacaktlr. Ona, onun arkada�lanna, ehlibeytine selam olsun.
Bu makaleni n sahibi ve bu kitabm yazan kullarm en k090-
QO, Nasiri TOsT lakabl ile me�hur olmu� Muhammed bin Hasan

20
Rum, 27.
2
1 Alak, 5.
22
Fecr, 28.
2
3 Araf, 34; Yunus, 49.
2
4 Kasas, 70, 88; MOmin, 12,
2
5 MOmin, 1 2.
2
6 Kasas, 88,
2
7 Araf, 29.
28
Kudsi Hadis olarak zikredilen bu rivayet ic;:in baklnlz: Acluni (1 1 62/1749),
Ke§fu'I-Hafa, 21132, no 2 0 1 6, Beyrut-1 352 (A.N.)

54
et-TOsi der ki: "AhltJk-t Nasir/" olarak isim lendirilen b u kitabm
yazllmasl oyle bir vakte denk geldi ki, d Onyanm karmakanlilkhgl
yOzOnden vatanmdan uzaklalitmlmlli olan beni , kaderin eli
Kuh istan 29 topragma atm lli, aglr vaziyete dOliO rm OlitO , ilite bu
kitap orada yazllmaya balilad l . Derler ki: "Hangi eve gidersen ev
sahibinin kalbini kazan, Olkelerinde yalilyorsan O l ke h O kOmdan­
nI razi kll, kendi izzetinefsini ve onurunu koruyan insan buna
karlillik m O kafat ahr."
Kendi OZ sayg m l l g l m l ve onurumu korumak i9in "Mukaddi­
me"de, bu insanlann adeti Ozere onlann bOyOklerini ve i1eri ge­
lenlerini a bartlh bir liekilde ovd O m . Oysa, boyle bir davranlli
meslek sahiplerinin inancma, tarikat, lieriat ve sOnneeo ehlinin
gelenegine Zit idi. Ama balika d a 9are yoktu. Bu sebepten dola­
31
yl , kitap bu Oslupta yazllmlli oldu. Kitabtn iqerigi hikmet fenle­
rinden birine aynlmt§ olup, bir dini teb/ig veya onu tenkit ile ilgi/i
olmadtgtndan, inanqlan farklt olan insanlar da onu okumaya bil­
yOk heves gosterdiler, bOylece kitabtn qok saytda nilshast qtkar­
ftlarak halk arastnda yaytldt. Bundan sonra Allah'm m erhameti
(celali gokleri kaplasm), hO kOmdann comertlig i (adaleti dOnyala-

28 Kohestan, Kuhestan, Kuhistan "da�IIk yer", "da�Istan" manasma olan Fars


sOzOnOn Arapc;ala!lmI!l !leklidir. Bu sOz Azerbaycan dilinde "Gehistan" gibi de
kulianIlmI!llIr. (Bkz. H. Memmedbeyli, Nasireddin TOsi, BakI 1357, s. 50). "De!lti
Kebir" ve "De!lti Lut" sahralan arasmdan uzaYIp giden da� silsilesidir. Karasal
iklime sahiptir. Az da olsa gOzel vadiler vardIr. En me!lhuru "GOI!len" isimli vadi­
dir. Geni!l bir ekim sahasI mevcuttur. TOsi uzun mOddet Kohistan'da ya!lamI!l,
eserlerinin ekseriyetini, 0 cOmleden "Ahlak-I NasIrf'yi de burada yazmI!ltIr.
30 SOnnet, SOnne (t;;o �ulu SOnen) LOgat manaSI takip edilecek yol, istikamet, ge­
lenek demektir. I sl�mdan Once ahlaki, terbiyevi ve folklorik halk edebiyatmda,
atalar sOzOne "sOnnet" denilirdi. I sl�mdan sonra Hz. Peygamberden i!litilmi!l ha­
dis ve rivayetler bOtOnOne, onun fikir ve davram!llanna da sOnnet denilmeye
ba!llandI, bunlan kabul edenler "SOnni" olarak adlandIrIllr.
3 1 Hikmet fenteri: arta c;a� Do�u ilmi-nazarT edebiyalInda esasen felsefe terimi
yerine kullamlmI!ltIr. Hikmet teorik ve pratik olarak iki kIsma aynldI�mdan hik­
met fenlerine bir taraftan teorik ilmi fenler arasmda sOz gelimi felsefe, il�hiyat,
mantIk, psikoloji, estetik, ahl�k vb. bilimler; di�er taraftan IIp, YIldIzlar ilmi, gee­
metri, matematik, iktisat dahil olurd u . Buna gOre D�u IiteratOrOnde "hakim" so­
zO de "filozof", "mOdrik", "tabip", "mOneccim" gibi manalarda kullamlmI!ltIr. Bir
t;;Ok !lairin bOyOkIO�OnO, felsefi �iirler yazdI�mI gOstermek it;;in de isimlerinin ba­
!lIna "hekim" sOzO getirilirdi. Hekim Firdevsi, Hekim Sen'an gibi. TOsi'de "hik­
met" sOzO esasen "felsefe", "hakim" IstIlahI ise "filozof' manasma kulianIlIr, Ah­
I�ki konular da hikmete yani felsefeye girer.

55
ra yaYllsm) bu kadir b ilen bend eyi 32 0 a�w vaziyetten kurtardl .
Cyle oldu ki, batOn erdem ve marifet sahipleri b u kitabl okumak­
la onu daha da onurland lrd l lar; be� endikleri ni bild irmekle onu
daha da be�end ird iler. Bu gorOlOnce istend i ki, kitabm mukad­
d imesi yen id en oyle bir gozden ge({irilsin ki, bundan sonra, e�er
bir insan kotO niyetle, karalamak dO!;iOncesine kap i isa hakikatin
nas ll old u�unun mahiyetine varmadan, ibare ve ifadeleri d iledi�i
gibi yorumlamak istese eli bO!;ia ({Iksm. N itekim denir ki, "({O�U
kez insan ozOrlO olur, sen ise onu kmarsm" .
Boyle d O!;iOndO kten sonra bu mukaddime d aha ba!;itan bir­
taklm slkmtllara sebep olmayacak !;iekilde d Ozenlend i .
Kal em sahipleri bu sozlerin n e demek oldu� unu anlasalar
ve kitabm ba!;ilanglclnl bu manada ele alsalar hakikate daha
yakm olurlar. Allah onlann yard i mcisl olsun.

Kitabm Yazllmasmm Nedenleri


Kuhistan'da, 0 vilayetin hakimi Nasiruddin EbO'1 Feth EbO
Mansur'un 33 hizmetinde i ken, bir defa meclisinde me!;ihu r bilgin,
kamil filozof EbO Ali Ahmet b. Muhammed b . Yakup b.
,
Miskeveyh er-Razi nin 34 ahlaktn anndmlmasl hakkmda yazd l �1
"Et-TaMre" k itabmdan SQZ edip, o nun Oslubundaki ak l c l lI �1 be­
Iirterek !;iu sozlerle kitabl ovmeye ba!;ilad l : "Hayatlma ant i({erim
ki, bu kitap bOton erdemleri i({inde toplam l!;itlr. Hal kta olan iyilik­
leri daha d a geli!;itirmek i({in 0 bir teminattlr. On un yazan iyi bir
niyetle g izli ve kapall olan hakikatleri a({lp gostermi!;itir. Onun

32 Bende, Farsya 10gat manasl "kui" demektir. Fakat nezaket v e tevazu alameti
olarak bazen birinci tekil �ahls olan "ben"in yerine de kullanllir. TOsi, "bende"
sCizOnO, burada bu manada kullanml�tlr.
3 3 Nasireddin Eb01 Feth Abdurrahim Ebi Mansur, Kuhistan vilayetinin hOkOmda­
ndlr. (?-1 257). TOsi "Ahlak-I Naslrr' adli eserini onun isteQi He ve onun adma
r.azml�hr.
4 EbO Ali Ahmet Ibn Muhammed Ibn Yakup Ibn Miskeveyh, X-Xl. asnn Cinemli

tarihC(i, yazar ve mOtefekkirlerindendir. Eserteri genelde Arap dilindedir. Tarih,


felsefe, ahlak, tiP, kimya ilimleri He yakmdan HgHenmi�tir. On un yazdlQI eserler
ahlak, tiP, edebiyat ve tarih olmak Ozere dCirt kategoriye aynlabilir. Bunlar ara­
smda en me�hurlan: Arap ve Fars Edebiyatl, Ahlakm Anndmlmasl (Et-TaMre)
veya Ahlakm GOzelle§tirilmesi (TehzibO'I-Ahlak), Ummetlerin Oeneyimleri
(Tecaribu'I-O mem) isimli eserterdir. 1 030'da vefat etmi�tir. TOsi'ye onun "et-

56
ad m l "Et-Tahare" koymu�tur. Geniekten de manalan dogru a­
«Iklaml�, hi«bir �eyi uyd urmam l!itlr. Ciddi bir gayret gostermekle
Allah i«in bOyO k bir i!i gormO�tor. I nsanlara nasihat verme konu­
sunda da hi«bir !ieyi esirgemem i!itir."
Bu satlriann yazanna, yan i bana buyurdular ki: "Bu gOzel ki­
tab l , terimlerini degi�tirerek Arap dilinden Fars«a'ya tercOme
etmek gerekir. Bu devrin insanlan n m «ogu edep giysisinden
mahrumdurlar. Cevahir gibi manasl olan boyle klymetli bir giyim
onlann erdemini sOslerse «ok bOyO k sevap olur."
Bu satlrlann yazan bu i�areti emir gibi kabul ed ip biraz dO­
!iOndOkten sonra kendi kendine bir karara vararak !ioyle dedi:
"Bu kadar g Ozel manalan «evirm ek, onlann g Ozel elb iselerini
soyup igreti elbise giyindirm ek, insam maymun �ekline sokup
acayiple!itirm eye benzer, her zevk sahibi bunu gorOnce kendini
aylplama ve kmamaktan , alamaz. Bundan ate, adl zikredilen ki­
tapta hikmet bolOmlerinin en onemlileri verilmi!i olsa da orada iki
bol Om yoktur: §ehir yonetimi ve ev yonetimi bol O mleri. Halbuki
bu iki hikmet zamanm ihtiyacma gore bOyOk on em kazanml !i,
on un yeniden tammlamp a«lklanmasl zorunlu olmu�tur. Yeni bir
eser yazllsaydl , her !ieyden once kitabm tercOmesi sebebiyle
kar!illa�llacak birtaklm problemlerden kurtulmak mOmkOn olur­
duo I kinci olarak, taklit degil orijinal, derli toplu, herkesin anlaya­
bileceg i !iekilde 0 bOyOk bilgin Ibn M iskeveyh'in k itab mda olan
bOton h ikmetlerin esasm l vererek ve sozO edilen iki konu hak­
kmda ba!ika bilginlerin fikirlerin i de ilave ederek yen i bir kitap
yazllml!i olurdu."
GonlOmden ge«en bu fikri hOkO mdara arzettim ve «ok be­
gend i. Ben aciz, boyle bir �eye l aYlk ve boyle bir cesarete sahip
olmad l g l m l ; tenkit«ilerin ele�tirisine, bedbahtlarm alaya a lmas l­
na maruz kalacag l m l bildigim halde, 0 bOyO k ve alicenap insa­
nm te�viki beni yOreklendirdi. Bu eseri yazmaml Israrla emrettik­
leri i«in bu i!ie ba!ilaYlp Allah'm yard l m l ile son a erdirdim.
Bu kitabm yazl lmasl onun emir ve te!ivikiyle old ugundan a­
dma Ahlak-I Nastri denildi. Kad ir klymet bilenlerden beklentim

TaMre" adlJ eserini Arap dilinden Fars diline tercOme etmesi teklif edildi, 0 ise
bunun yerine "Ahlak-/ NtJstrf'yi yazdI.

57
�udur: Bu kitabl incelediklerinde b ir yanlt�hk ya da eksiklik go­
rOrlerse, zahmet yekip onu dOzeltsinler ve bizim te�ekkOr ve
6zrOmOzO pe�inen kabul etsinler. I n�allah boyle de olur.

Bu Fashn Anla,IlmasI iC;in Gerekli BazI Kavramlar


Bu kita b m maksad l hikmete ait konulardan biri oldugundan,
ilk once hikmetin manasml aylklamak ve tasnifini yapmak gere­
kir. Marifet sahiplerine gore Uhikmet, her §eyi oldugu gibi anla­
mak, her i§i geregi gibi yapmakt/r"; bunun neticesinde insanm
maneviyatl mOmkOn oldugu kadar mOkemmelle�meli, arzu ed i­
len seviyeye yOkselmelidir.
Bu durumda hikmet iki klsma aynh r. Bunlardan biri ilim, di­
geri de ameldir.
{lim: Varltklann geryekte nasll olduklannl dogru tasawur
etmek, yaratici akll ve dogru dO�Once ile onlann ozelli kleri ni ve
mahiyetini ortaya Yl karmaktlr.
Ame/: Gizli yetileri ortaya yl karmak, ye�itli sanat ve meslek­
lerden faydalanmak ve i� deneyimleri elde etmek iyin gosterilen
faaliyete den ir. Bunu yaparken de insanltgm gOy kazanmasl ve
geli�mesi hedef alm l r.
Kimde bu iki erdemin her ikisi varsa, 0, en mOkemmel in­
san , en olgun bilgin kabul edilir ve onun yeri insanoglunun va­
rabilecegi en yOksek derecenin Ozerinde olur. N itekim �oyle
buyurul u r: "Kime isterse ona hikmet verir, kime hikmet verirse
ona bOyOk nimet bag/§Iar. ,.35
Hikmet ilmi, her �eyi oldugu gibi bilmek, her i�e geregi gibi
ba�lamaYI ba�arabilmekten ibaret oldugundan, varhklar ne ka­
dar yok ise, 0 da 0 kadar yoktur. Varhklar ise iki ye�ittir. Birinci­
si, insanm �ahsi iradesine bagh olmayanlar; ikincisi ise, insanl n
faaliyet v e iradesine bag l t olanlardlr.
Buna gore, varll klar hakkmda olan b ilim de iki klslmd l r. Biri,
birinciye ait olandlr ki, ona "teorik hikmef' denir; ikincisi, ikinciye
ait olandlr ki, ona da "pratik hikmet" denir.

35 Bakara, 269.

58
Teorik H ikmet
Teorik hikmet iki klsma ayn l lr. Biri, maddeyle iIi�kili o lmayan
varll klar hakkmda ilim; ikincisi, maddesiz mOmkOn olamayan ve
maddeye ihtiyact duyan varllklar hakkmda ilim. Bu sonuncu da
iki k lsma aynl lr: Madden in i�tiraki olmadan tasavvur o lunabilen
ve d O �OnOlebilenler hakkmdaki ilim ve madden in i�tiraki ile
mOmkOn olan lar hakkmda ilim.
Bu baklmdan teorik hikmet Oct klsma ayn l l r. B irincisi, tabiat
otesi (maba 'de 't-tabia) .as; ikincisi matematik (riyaziyat); OctO ncO­
sO tabiat ilmid ir. Her Oct ilmin de bir ctok klslm lan vardl r ki, bunla­
nn bazllan esas, bazllan ise yard lmcldlr.
Birinci ilmin iki esas klsm l vardlr. Birincisi; 0 yOce ve �anll
olan Allah'l tan ltan , O'na yakm olan ve O'nun emri ile ba�ka,
soz gelim i akll, nefs, onlann hususiyet ve faaliyeti g ib i varl lklann
esasm l te�kil eden ba�langlctlan ogreten bilimdir ki, buna i1ahi­
yat (te% j/) den ir. Digeri ise, varlt klann genel konulannl durum
ve hallerini, soz gel imi teklik-ctokluk, zaruret-imkan, tezahOr­
tekamOI vs. ogreten b il imdir. Buna ilk felsefe denir. Bu tabiat 0-
tesi ilminin nObOvvet37 , imameea , ahiree9 ve buna benzer temel
olmayan bir ctok ilave k lslmlan vard lr.
Matematik ilminin esasl dart cte�ittir. B irincisi; 0lct01er, onla­
rm ozellikleri ve kanunlan hakkmdadlr, buna geometri (hende­
se) ilmi denilir. I kincisi; saYllar ve onlarm ozellikleri hakkmda 0-
lup buna da sayllar (adetler) ilmi den ir. O ctUncUsU; astronom i ve
kozmografya (nOcum ve heyet ilmi) d l r. Bu ilimlerin ctal l�ma ala­
n l ; gokcisimlerinin b irbirine, kendilerinden a�agldaki ve yukan­
dakilere gore bulundu klan yer, ald l klan vaziyet, hareket ve so­
ratleri, yakmla�lp uzakla�malan, b irbiriyle m Unasebet ve zlddi­
yetleri ile ilgilidir. Yl ldlzlardan h OkUm ctlkarma (astroloji) buraya
dahil degildir.

36 Ma bade 't-Tabia "Tabiatm Otesinde" tabiri ile genelde tabiatm arkasmda olan
hadiseler, mOcerret anlaYI!?lar hakkmdaki bilim kastedilmektedir. Vine bu bilimle
ilahiyat, ruhiyat, mevhumi varllklar, idraki ve akli kategoriler, genellikle teoloji,
ideal, tahayyOlat ve tasawurat gibi kategoriler nazarda tutulur, bazen bu Islilah
metafizik ile aynile!?tirilir.
37 NObOvvet: Peygamberlik ve onun !?artlan.
36 /mamet : I mamllk (devlet ba!?kanIlQ I) ve onun !?artlan.

59
D6rd O ncOsO ; seslerin birbiriyle m Onasebeti ve 6zellikleri
hakkmdad lr, buna da ses uyumu bilimi (ahen k�inas h k, akus­
tik,40 harmonia) denir. Sesleri, o n lann arasmda olan nitelilik ve
nicelik, arallk, ritim vs.yi 6�reten ilme, musiki ilmi denir.
Matematik ilminin bir yok klsl mlan vardlr: Bunlar benzerlik­
ler, zlth klar, cebir, mukabile, maniveller (mekanik), �ualar4 1 ve
sairedir.
Tabiat bilimlerinin ash sekiz ye�ittir:
1 . De� i�kenlerin, 42 s6z gelimi zaman, mekan, hareket, sa­
bitlik ve aykIrl sabitlik, sonlul uk , sonsuzluk ve benzerlerin in e­
saslan . . Buna "tabiT adlar" denilir.
2. Basit ve bile�ik cisimler, g6k ve yer cisimlerinin 6zellikle­
rio Buna "adlar ve alametler" denilir.
3. Elementler ve unsurlar, form ve �ekiller, onlann ortak
maddeye yevrilmesi. Buna "kevn-u fesad43 (yaratllma ve yok

39 Ahiret ObOr dOnya, ahiret meseleleri.


40 Ahenk$Onasllk : Musiki i1minde seslerin birbiriyle mOnasebetini, uygunluk ve
farkh yonlerini, birle�me kaide ve kuralianm o�reten bilim dahdlr. Modern termi­
nolojide buna kar�lhk olarak "Harmonia" kullamlabilir.
4 1 Benzerlikler, zltilklar, cebir, mekanik, $ualar. GOnOmOzde bu fenlerin bazllan
mOstakii bilim sahalarma donO�mO�, bazllan ise matematikten ylkanlarak ba�ka
bilimlerin konusuna dahil edilmi�tir. Soz gelimi "benzerlikler" mOstakii bir bilim
olmu�tur. Mekanik bazen fizik i1mi iyinde mOtalaa edilir, bazen de ayn bir bilim
saYlhr. $ualar (1�lklar) ise fizik sahasmda tetkik edilir. TOsi devrinde bunlar riya­
ziyat ilmine dahil edilirdi.
42 Degi$kenler, sabit, labii adlar, basil, mOrekkeb adlar ve alametier, elementier
ve unsurlar. TOsi'de bunlar tabiat i1mine dahil edilir. Verilen �erh ve izahlar ya�­
da� anlaYI�lardan oldukya farkhdlr. Bundan ba�ka, TOsi'nin genelleyici mahiyet­
te kuliandl�1 "cins" terimi de bugOnkO i1mi tasnif aylsmdan bOtOn Onev"� kavramla­
nm iyine almlyor. Soz gelimi, "de�i�enler" anlaYI�ma, gOnOmOzde matematikte
son derece geni� kullamlan "degi�en parametreler" dahil edilmemi�tir. Bundan
ba�ka, "sabi!" anlaYI�1 da "de�i�enlere" dahil edilir ki degi�ikli�in bir ani gibi dik­
kate ahnml� olsa da kitapta aYlklanmanl�lIr. Bu da belli olyOde uslubi bir zlddi­
yetin meydana gelmesine sebep olmu�tur. "Basif ve "mOrekkeb", "elementler
ve unsurlar" anlaYI�1 da gOnOmOz bilim ve felsefesi baklmmdan oldukya farkh­
dlr. TOsi'ye gore, yerde basit cisim yoktur, mutlak basit cisimler ancak gok ci­
simleridir. "Element ve unsurlar" denildi�inde kadim Do�u felsefesinin esasml
te�kil eden "su, hava, toprak ve ate�" kastedilmektedir. Canhlar aleminden bah­
sedildi�inde de bu unsurlarla "kan, hararet, SIVI ve balgam" kastedilmektedir.
43 Kevn-u fesad: Yaratllma ve yok olma anlammdadlr. TOsi'de "Maddeler mOba­
delesi", maddeler de�i�mesi prosesinde yenilerinin meydana gelmesi, eskilerin
aradan kalkmasl gibi manalar ifade eder.

60
olma", "maddelerin donO!ilOmO", "maddeler devriyesi". "maddeler
m O badelesi" d enilir.
4. Yer ve gokte meydana gelen olaylarm, orne�in, gok gO­
rOltosO, Ylldl n m , !ilim!ilek, ya�mur, kar, zelzele44 ve benzeri tabiat
olaylarmm sebepleri. Bunlara "gok olaylan, sema tezahOrleri"
denir.
5. Bile!ilik maddeler, onlan n bile!ilenlerinin ozellikleri. Buna
,
"maden bilimi ,45 denilmektedir.
6. Bitkiler, ge!ilitleri, nefsleri46 ve yetileri. Buna "nebatat ilmi,
yani botanik" denir.
7. I htiyari ve iradf hareket eden cisimler, onlann hareket,
meleke, nefs ve yetileri. Buna "hayvanat ilmi, biyoloji" denir.

4 4 Zelzele: LOgat olarak titreyi�, sarsmtl, ilme gibi manalara gelir. C;:a�da� anla­
YI�ta, yerde meydana gelen titreyi�ler ve sarsmtllar kastedilir. TOsi'de zelzelenin
yere m i yoksa gok hadiselerine mi dahil edildigi pek avlk de�iI. Genellikle TOsi,
bazl tabiat hadiselerinin teolojik ve ilmi izahlannJ OstO MOIO, son derece ihtiyatJl
avlklar. Bu onun ilk eserlerinde, ozellikle de Ahlllk-1 Nllslri'de daha av1k bir �e­
kilde kendini hissettirir. Zelzelenin "sema tezahOrO" olarak hesap edilmesi de
buraya dahil olan hadiselerdendir.
45 Maden§Onasllk: TOsi'de bile�ik maddelerin terkibini ve onlann ozelliklerini o�­
reten bilim gibi verilmi�tir. Burada dikkati veken nokta �udur: TOsi maddelerin
terkibinin o�renilmesinden bahsederken bir kere olsun "kimya" sozO gevmemi�­
tiro (Kimya 0 donemde demir, baklr ve benzeri mineralleri genellikle gizemli ve­
�itli usul ve yontemler kullanarak altma vevirmeye vall�anlann me�gul oldu�u
bir nevi sihirbazhk ve sahtekarllk sanatl gibi gorOlmekteydi. Bu nedenle olsa ge­
rek TOsi'nin bizzat kendisinin kimyaya kar�1 olan menfi tavnndan ya da 0 za­
man hakim tabakanm kimyacllara kar�1 nefretinden boyle hareket etti�ini soy­
lemek zordur, vOnkO eserde buna ait hivbir i�aret yoktur. Maden�Onashk anlaYI­
�I TOsi'de yakla�lk olarak �imdiki mineroloji ve kimya anlaYI�lnJ ivine almakta­
dlr.
46 Nets: Genellikle Do�u felsefesinde ozellikle de TOsi'nin eserlerinde en veli�kili
ve vok manah Istllahlardan biridir. Nefs, varllklarm mahiyetini, "mutJak cev­
her"den slradan ruhi, manevi ve psikolojik hadiselere kadar bOton anlaYI�lan i­
vine ahr. TOsi'ye gore nefs, hareket verici yeti, olmez, ebedi tesir gosteren, bO­
ton mevcudatln, canslz e�yalardan ba�layarak illlhiyat 1llemine kadar ne varsa
hepsinin faaliyetine nizam veren bir ba�langlvtlr. Do�u felsefesinde, bu arada
Ahlak-I Naslrfde de nefsin muhtelif ve�itleri vardlr. S5z gelimi canslzlar nefsi,
bitki nefsi, hayvan nefsi, insan nefsi, melek nefsi, iJahi nefs gibi. Her nefsin de
kendi iverisinde ve�itli klSlmlan vardlr. Soz gelimi �ehvet nefsi, gazap nefsi vs.
BOtOn bunlar ivin "nefs" kavramml Azerbaycan dilinde ruh, psikoloji gibi ba�ka
Ishlahlarla kar�liama imkanJ olmadl�mdan, tercOmede nefs kelimesi kullanJlml�­
tlr.

61
8. I nsan rn natlk nefsinin melekeleri, onun beden i<;inde ve
beden d l!?r nda degi!?meleri ve durumlan . Buna "nefs ilmi, psiko­
loji" denir.
Tabiat biliminin tiP, astroloji, tanmclilk gibi ilave klslmlan
vardl r.
Hakim (filozof) Aristo'nun47 tertip ettigi, teoride n pratige ge­
<;irdigi "mantlk ilmi"ne gelince, 0 da e!?yalann nitelikleri ni bilme,
bilinmeyenleri ortaya <;I karmak usulO nden ibarettir. DolaYlslyla
0, aS11 manada ogretim ilmidir (ilimlerin ilmi), ba!?ka bilimleri og­
renmek i<;in bir alet, bir anahtar mesabesindedir. Teorik hikme­
tin bOto n klslmlan bunlardan i barettir.

Pratik Hikmet
Pratik h ikmet insanr n iradi hareketlerini maksada uygun !?e­
kilde irade etmesine, sanat ve meslek hayatlannl dOzene sok­
ma, ge<;imlerini tem i n etme, refahrnl iyile!?tirip olgunla!?tlrma be­
cerisine den ir. Bu da iki klsma ayn llr. Birincisi, her bir bireye oz­
gO olan; ikincisi, bOton topluma has olan . I kincisi de kendi ara­
srnda i ki klsma aynllr. Biri, ev ve ev hayatlyla; digeri ise !?ehir ve
O Ike yonetimi ile ilgili olanlara aittir.
Boylece, pratik hikmet de 0<; klsma ayn ll r: Birincisi, ahlaktn
anndtnlmasl; ikincisi, ev kurma ve yonetme kurallan; O <;OncOsO
ise, §ehir ve OIke yonetimi ve siyasetidir. Bilmek gerekir ki, in­
sanlann hayatlannl dOzene sokmak, ya!?aYI!?la n n l g Ozelle!?tir­
mek i<;in gerekli olan iyi i!?lerin , faydall tedbirlerin esasl i kiye ay­
nllr: Tabii ted birler48 ve iradi tedbirler49 .

47 Aristo: Me!;hur eski Yunan filozofu (M.O. 384-322). TOsi, Ahlak-I Naslr/de Ef­
latun'la birlikte Aristo'ya <;:ok bOyOk klymet verir. Onun manllk, etik ve estetige
ait eserlerinden <;:ok saylda Ornekler nakleder. Onu ilk hekim, bOyOk filozof ola­
rak isimlendirir. Ahlflk-I Naslr/de i1eri sOrOien felsefi, i<;:timai, ahlaki meselelerde
Aristo'nun etkisi a<;:lk bir !;ekilde hissedilir. TOsi, yalnrz Yunan filozoflarr i<;:inde
degil Dogu bilginleri araslqda da Aristo'ya Ozel bir yer verir.
46 Tabu (fltrT): Ahlak-I Naslri'nin muhtelif nOshalarrnda "tab'r ve "tabif' !;eklindeki
kullanlmlarrna tesadOf edilir. Biz tabii ifadesini tercih ettik. "Tabii" yalnrz canilla­
ra ait olup, bir baklma fltri istidat, i<;:gOdO gibi irade dl!;1 faaliyeUeri bildirir.
49 KararT: Fltri olmayan, muayyen manada rrza ve karar esasma bagll olarak
meydana gelen ve icra edilen tedbirler gOz OnOnde tutulur. <;:agda!; psikoloji lite­
ratOrOnde bazen bu Islilah "ihtiyarf', "iradr' sOzlerinin e!; anlamllsl olarak kullanr­
hr. TOsi'de ise bu 0<;: Istllah arasmda daima muayyen bir fark vardlr.

62
Esasl tabii (fltri) olan tedb i rler; ileri gorO!?1O insanlan n akh­
na, d O nya gormO!? kimselerin d eneyimine dayall olarak sec;ilen
zamanln degi!?mesi ile yok olup ortadan kalkmayan tedbirlerdir.
Bunlar p ratik hikmetin c;e!?itleridir ve bu husus yukanda belirtil­
mi!?tir.
I radi olan tedbirler, toplumun karanna bag" olarak ortaya
C;lkm l!?sa ona adet ve anane denir. Allah'ln adlna i!? goren bO­
yOk insanlann, soz gelimi peygamberlerin karanna ve haberine
bag" olarak ortaya C;l km l!?sa ona "Allah'ln buyrugu" den ir. Bu da
Oc; c;e!?it olur:
1 . Herkese, her ferde ait olanlar; ibadet, hac, u m re vs.
2. Bir ev halklna a it olanlar; n ikah, ni!?an, dOgOn vs.
3. $ehir halklna, Olke sakinlerine ait olanlar ise idare etme,
ceza verme gibi normatif kurallard l r. Buna da flklh 50 denir.
Boyle i!?lerin temeli iradi oldugu ndan , durum ve ko!?ullann
degi!?mesi, hOkOmdarlann kabiliyeti, zaman l n geregi , m illet ve
devletlerin sosyo-kOIWrel yap lslna bag" olarak bunlar da degi­
!?irler. Bilimsel s l n lfland lrmalarda boyle konular hikmet c;e!?itleri
ic;inde yer almamah d l r. <;OnkO hakimin (filozof) maksadl oyle
genel i!?leri ve asli hOkOmleri ara!?tl rmak ve analiz etmekten iba­
rettir ki, onlar yok edilip ortadan kald lrl lmaslnlar; devletlerin yok
olup yeniden dogu!?u ile eskiyip ba!?kalanyla degi!?tirilmesinler
ve ana hatlanyla bOtOn halinde pratik hikmet ic;inde yer alslnlar.
Onlann neden ibadet oldu klan bundan sonra (Allah'ln yard l m l
ile) yeri geldikc;e aC;lklanacaktlr.

Kitabm Maksadl ve FasJllarJ


Hikmet ilminin tasnif ve mahiyetini ic;eren mukaddimeden
anla!?lldl ki p ratik hikmet Oc; klslmdan ibarettir: Ahlak hi kmeti, ev
kurma ve yonetimi hikmeti ve !?ehir kurma I yonetimi hikmeti.
Bunlar pratik hikmetin klslm lanndan bahsetmeyi amac;layan
bu kitabln en az Oc; makaleden ibaret olmas l n l ve her makalenin

50 Flklh: Dini. lieri hukuk bilgisidir. Dini esaslara dayanarak karar verme. ceza
verme ve beraat ettirme gibi hukuki ili1emler yapmak demektir. Flklh ilmiyle
meligul olanlara fakih denir.

63
bu klslmlardan birine aynlmas r n l , hi9 olmazsa her klsm l n r n , soz
konusu ilmin alan r na giren konulan n r a91klamak i9in bir 90k fas­
la aynlmasrnl gerektiriyordu.
O nce kitabrn i9indekilerinin nelerden ibaret oldugunu belirtip
sonra onun igeriginin aynntls r na gege1im. Kitabrn i9indekiler 09
makale ve otuz fas lld lr. Birinci makale ahlakrn anndlnlmasl
hakkrnda olup bu da esaslar ve maksatlar olmak Ozere iki kl­
slmdlr:

64
Birinci M akale

AHLAKIN ARINDIRILMASI
Bu, iki klslmdan ibarettir: Esaslar ve maksatlar.

Birinci Klslm: Esaslar (ilkeler)


Bu yed i fas lldan ibarettir:
1 . Konu ve bu konunun esaslan hakkmda.
2. I nsan! nefs hakkmda.
3. Insanm nefs! yetilerinin saYlsl ve onlan ba!ii k a yetilerden
aylrma hakkmda.
4. " I nsan bu dO nyadaki varl lklann e n OstonOdOr" yarglsl
hakkmda.
5 . I nsan! nefste olgunluk ve noksanllk hakkmda.
6. I nsan! nefs olgunlugunun nelerde oldugu, hakka kar!ii l
olan i nsanlann eksikl iklerinin neler oldugu ve benzeri konular
hakkmda.
7. En yO ksek derecede arzu edilen iyilik ve mutluluk hak­
kmda.

Ikinci Klslm: Maksatlar


Bu, on faslldan ibarettir:
1 . Karakterin (haysiyetin) mahiyeti, tarifi ve ahlakm degi!ii­
mesinin m O mkOn olup olmamasl hakkmda.
2. Ah lakl annd lrma sanatm m en onurlu sanat olmasl
hakkmda.
3. Ahlak gOzel l i klerinden olan erdem torlerinin saYlsl hak­
kmda.
4. Erdem torlerinin ge!ii i tieri hakkmda.
5. Erd em torlerine Zit olan erdemsizli k hakkJ nda.

65
6 . Erdem ler, gorO nO�te erdemlere benzeyenler ve anlann
farklan hakk mda.
7. Erdemlere aranla adaletin daha Oston almasl , anun 0-
zellikleri ve <;e�itleri hakkmda.
8. Erdemlere sahip alma ve mutluluQun d ereceleri hakkm-
da.
9 . Erdemlerin karunmasmm teminatl alan ru h saQIIQI
hakk mda.
1 0 . Erdemlerin yak aimasl ile ruhT hastahklann tedavisi
hakkmda.

ikinci Makale
EV YONETiMi
Bu, be� faslldan ibarettir:
1 . Eve (aileye) ihtiyacm sebebi, anun �artlan ve ilk ted birler
hakkmda.
2 . S iyaset, mal ve erzak taplama kurallan hakkmda.
3. Aile ge<;ind irme ve aile reisliQinin (evdarl l k) kurallan hak­
kmda.
4. C;acu k yeti�tirip eQitme, ana babalann hakk m l yerine ge­
tirme hakkmda.
5. Hizmet<;ileri ve i�<;ileri idare etme kurallan hakkmda.

OC;UncU Makale
ULKE YONETiMi
Bu, sekiz faslld lr:
1 . Tapluluk halinde ya�amanm gerekliliQi alan sevgi erdemi
ve <;e�itleri hakkmda.
2. Taplu msal uzla�1 i<;in gerekli alan sevgi erdemi ve <;e�it­
leri hakkmda.
3. Taplum <;e�itleri ve �ehirlerin artaya <;lkl�1 hakkmda.
4. O l ke yonetimi ve yoneticilik ilkeleri hakkmda.

66
5. HOkOmdar-uyruk ili�kileri ve bunun kurallan hakkmda.
6 . Sadakat erdemi ve sadakatli insanlarla mOnasebetin ni­
teli�i hakkmda.
7. <;e�itli toplum tabakalart ile iIi�kiler ve davranl� kurallan
hakkmda.
1
8. BOtOn fas i llar iCiin faydall olan Eflatun'un 5 vasiyetleri ve
kitabm son u .
Esas maksada geCimeden once belirtmek gerekir ki, bu ki­
tapta pratik hikmet hakkmda yazllanlar, genell ikle onceki ve
sonraki bilginlerin eserleri, onlar hakkmdaki hikaye ve rivayetle­
re gore tertip edilm i�tir. Bunlartn do�ru lu�u ve yan l l �I I� 1 tah lil
edilmemi�, yazarm �ahsT inancma gore hangi kanaate OstOnlOk
verdi�i, hangi yclu n yanll� oldu�u gosterilmem i�tir; buna gore,
eger dikkatli b iri ince bir meselede yanll�lIk bulundugunu sezer­
se veya ba�ka bir mesele itirazlara sebep olursa, bilsin ki, bu ki­
tabm yazan ona cevap vermeyecek , onun yanll� veya do�rulu­
gunu ara�tl rma yoluna da gitnieyecektir.
Bu h ususta herkes batOn erdemlerin kaynag l , yol gosterici
nur sah ibi Allah'm yardlmma m O racaat etm elidir; h akikatler ha­
kikati, ilimler hazinesi, merhametliler merhametlisi, tek clan 0
bOyOk dostun idrak yard lmma bel baglamalldlr ki, ebediyet nz­
kma, her iki dOnyanm arzusuna ula�abilsin .

51Ef/atun: Bununla eski Yunan filozofu Platon (M.O. 427-347) kastedilir; aS11 adl
Aristokl'dur Sokrat'm talebesi, Aristo'nun hocasl olmu�tur. Felsefi dOnya gi:irO�O
baklmmdan idealisttir. Platon felsefesinin TOsi'ye bOyOk tesiri olmu�tur. Ahlak-I
Naslri'de Eflatun'dan 90k saYlda alintlya yer verilir ve kitap on un vasiyetleri ile
sona erer. I Igintydir ki TOsi her yerde Yunan bilginlerine kar�1 ilgisini, onlann
kendi Ozerindeki etkilerini gizlemeye tyall�lr ve onlann felsefi g6rO�lerinin yoru­
munu okuyucularm takdirine blraklr.

67
BiRiNCi MAKALE

AH LAKIN ARI NDIRILMASI


Bu makale iki klslmdan ibarettir: 1 . Esaslar, 2. Maksatlar.

Birinci Klslm :
Esaslar
"Esaslar" olarak adland m lan birinci klslm da kendi i<;inde
yedi faslldan ibarettir:

Biri n ci Fasil
Konunun M uhtevasl ve B u Klsmm Esaslan
Her bilimin bir konusu olur ve 0 bilimde bu konu h akkmda
konu!?ulur. Sazgelimi, sagllk ve h astall k baklmmdan insanm
bedeni tiP ilminin; al<;Oler ise geometrinin konusudur. "Esaslar"
ayle bir d u rumdadl r ki, bir bilimde bunlar (bu usOI ve metotlar)
anla!?l lmad lQI takdirde daha O st basamaklara <;Ikmak m OmkOn
olmaz. Bu sebeple her bilim in esaslannt dogru bilmek gerekir.
Saz gelimi, tiP biliminin esaslan dart unsurdur; 52 bu konu tabiat

52 Dt5rt unsur: Kadim Yunan ve Dogu felsefesinde dart unsur, dart element, dart
tabiat, dart nitelik vb. �ekilde isimlenen tertiplerin, bir r;:ok filozofun dOnya garO�­
lerinin �ekillenmesinde bOyOk ralO olmu�tur. Sazgelimi, Aristo'nun tabiat felsefe­
sinin esaSInI te�kil eden dort nitelik (birbirine Zit nitelikler) sicaklik ve sogukluk.
kuruluk ve ya�lik ile bunlann birle�mesinden meydana gelen dOrt unsur: "Su,
ate�, toprak, hava"; Farsr;:a kaynaklarda "ab, ate�, hak, bad" dlr. YIIIn dort mev­
simi vs. bu dar! unsurun birle�mesinin neticesi kabul edilir. TIp ilminde organiz­
manm ve insan bedeninin normal hayat �artlannl temin eden de dar! u nsur

69
i1m inde izah edilmeli; doktor, bunu oradan o�renmeli ve kend i
sanatmda ond a n ustallkla yararlanmalldlr. MOhendislik ilm inin
esaslan , aralannda uygunluk olan birbiriyle baglantlli olyOlerdi r
v e onlann ye!iitleri Oyten fazla d egild ir: Hat (yizgi , ba�lantl), sa­
tlh (zem in, yOzey) ve hacim (cisim). ' Bunun ne demek oldu�u
"metafizik" olarak isimlendirilen ilahiyat i1minde belirtilir ve mO­
hendis bun lan 0 ilim sahibinden o�ren ip kendi sanatmda kulla­
,,
m r. "Metafizik hakkmdaki bHim 53 odur ki, bOtOn bilimlerin sonu
gelip ona daya m r ve onda aylk olmayan esaslar olmamall dlr;
onda ele alman bOtOn konular tam ve olgun olur, bOtOn ilmin
tam ve olgunlu�u da i!ite bu nunla belirlen ir. Bu konunun !ierhi
Mustevfi'nin 54 Mantlk kitabmda verilmi!itir.
Bu gruba giren bilimlerden biri de hakkmda konu!itu�umuz
ahlak ilmid ir. Bu Him, insanT nefsin oyle melekeler kazanabile­
ce� inden bahseder ki, onun iradesiyle yap l lan bOtOn davram!ilar
gOzel ve ovO lmeye laYlk olur. Kisacas l , bu ilmin konusu insanT
nefstir. Cyle ki, insa n m iradesine ba�I I olan gOzel ve ovOlen,
yirkin ve kmanan i!ilerin tamaml onunla alakall d l r. Yani, bu bilim
vasltaslyla her !ieyden once insanT nefsin neden ibaret oldu�u­
nu, onun olg unluk derecesinin sonunu, yetilerinin saYl s m l ; bun­
lardan do�ru bir !iekilde istifade etmekle arzu edilen mutluluk ve
mutlulu�a u la!iman m yolunu ve aksine, uygulamaya mani !ieyle­
rin ne old u�unu, yanll!ilann, gOnahlann, ba!ianslzh klan n sebep­
lerini o� renmek gerekir. N itekim !ioyle buyurulur: "N efsi yaratan ,
nefse iyi o l m a v e kotO olma kabiliyetini de vermi!itir. Nefsini te­
,,
m izleyenler iyi, nefsini kirletenler de bedbaht olurlar. 55 Bu i1min

"kan, ate!l, balgam ve safra" arastnda olan uygun nispet ve dengedir. Uzun
mOddet Do�u IIp ilmi bOtOn teorik mOlahaza ve pratik deneyimlerini, bOtOn has­
tahklartn tedavi usullerini, yiyecekleri, i<;:ecekleri ve ila<;:lan bu dort unsur arastn­
da olan mOnasebeti dOzene koymak, onlann dengesini temin etmek maksadl ile
tayin etti. Kadim tiP teorisine gore, bOton hastallklann sebebi bu dort unsur ara­
stnda dengenin bozulmasl, bOton dertlerin ilaci ise bu dengenin sa�lanmasl ola­
rak kabul edilirdi. I nsanlann rengine gore hastallklar !loyle belirlenirdi: Haddin­
den fazla klrmlzlhk kamn arttl�lm, sanhk safrantn arttl�tnl, morarma (goyIOk)
hararetin artlI� t n l ve solgunluk ise balgamtn fazlah�tnl bildirir ve bunlara uygun
farkh ila<;:lar verilirdi.
53 Ma bade't-Tabia (Metafizik) kavraml daha once a<;:lklanml!ltl.
54 Mustevfi-EbO Nasr Ahmet Ibn Hamid el-/sfehan;: Sel<;:uklu devletinin hazineda­
n, gorkemli mantlk bilginidir.
55 $ems, 7-1 0.

70
esaslann m pek liO�U tabiat ilmiyle alakahdlr ve bu kon u lan n r a­
lil klamanm yeri orasldlr. Fakat bu ilmin faydas l , 0 bilimden daha
genel, ifade taw daha uygun oldu�undan, bu kon ulann hepsini
orada verm ek, burada h ilibir �ey soylememek lioklannm bu bil­
gilerden mahrum olmasma ve boylelikle itiraz etmelerine sebep
olabilird i . Bundan dolaYI bu konu hakkmda yeteri kadar tasavvur
elde etmek iliin burada bir nebze bahsedilecek, geni� bir �ekilde
alil klamasl ise yeri geldiklie yapllacaktlr. I n�allah boyle olur.

ikinci Fasll
insani Nets
I nsani n efs oyle bir sade cevhere56 denir ki, kendi de dahil
olmak Ozere, akhn idrak etti�i her ne varsa tamam l onun saye­
sinde olur. I nsan beden inde herhangi bir de�i�iklik ve faaliyet
olsa tam aml onun gOcO ve etkisi sonucunda meydana gelir. 0
cevher ne cisimdir ne cismanid i r. Duyu organlan n r n h ilibiri ile
hissedilemez. Bu meseleyi tamamlamak iliin burada bi r liok �eyi
ispat etmeye ve alilklamaya ihtiyali vardl r: 1 ) nefsin varh � m m
ispatl 2 ) onun cevher olu�u nun is pat I 3) onun sade v e basitli�i­
nin ispatl 4) cisim ve cismani olmad l � m m ispatl 5) kendisinin
yine kendisi ile anla�llmasl ve her �eye vas I ta olmasl 6) h ilibir
duyu organr vasltaslyla hissedilemeyece�inin alilklanmasl ve
kan rtl.
1 ) N efsin varh � m l ispat hususunda h ilibi r kan rta ihtiyali yok­
tur. <;OnkO akllh i nsan lar iliin en alilk seliik kan r t onlann kendile­
rinin varh � l d l r. HaUa uyuyan kimse uykuda, uyan r k olan uya n r k­
h kta, sarho� sarho�lu kta, aYl k aYl kh kta her �eyi alil k bilir, fakat
kendileri n i bilemezler; nas ll olur ki, kendi varl l � 1 iliin akll kanrtl
istensin. Kan rtm oi:elli�i bir �eyi ispat iliin vaslta olmas ldlr. E�er
varh � m kendisi kendine kan r t getirilirse, 0 zaman kanrt ile kan l t­
lanan �ey ayn r , yan i kendisinin kendisi (ozOn On ozO) oldu�una

56 Cevher: Burada TOsi "cevher" sOzOnO hareket verici ba�langf(;:, "ruh", hareket
verici "idea" manasmda kullanml�tlr. Yunan felsefesindeki, Ozellikle Aristo felse­
fesindeki "ilk mad de" anlaYI�ma yakla�lr; bazl cihetten ise Platon'un "objektif
ruh" mefhumunu halirlatlr. Cevher sOzO TOsi'de "substance" manastnda kullanr­
Ilr.

71
delil olur ki, her �eyin ozO de her zaman kendisi oldugundan,
ozO nO ozO ne kamt gostermek imkanslz ve yanl I� olarak kabul
edilir.
2) Nefsin cevher oldugunu ispat konusuna gelince, bOtOn
varl I klar 0 YOce Allah'm mutlak varlIg mdan ba�ka, ya cevherdir
ya araz57d l r. Bunu �oyle ayl klamak mOmkOndOr: Her ne varsa
veya her ne olacaksa onun varl Igl ya ba�ka mOstakil bir �eyin
varlIgma bag lIdlr (soz gelimi, belli bir cism in rengi olan siyahlIk
veya ah�aptan yapllan tahtm �ekli gibi; yOnkO cisim olmasa ka­
ralIk, tahta veya onun yerini tutan bir �ey olmasa tahtm �ekli de
olmaz.) boyle varlI klara araz (�ekil , form) denir. Bunun aksine,
ya da bir �eyin kendisi baglmslzd lr, ba�ka bir mOstakii varlIga
baglI degildir (yu kandaki orneklerden cisim ve tahta gibi), onlara
da cevher denir.
Bu konu yozOmlendikten sonra anlatmak isteriz ki, varl I kla­
nn zat ve mah iyeti araz ile kan�tlnlmamalIdlr. Araz, baglmslz
ve m Ostakii olan ba�ka bir �eyin ozelligini kabul cd ebilir ve 0
mOstakil �ey bu ozelligi kabul etmi� arazl (form) kendinde ta�l­
yabilir. Bu baklmdan, halkm 58 zatl , akli tasawurla n, idraki ma­
nalan kend inde muhafaza kabiliyetine sahiptir; 0 , daima og ren-

57 Araz: Avrupa, Rus ve Azerbaycan dillerinde esasen "accident-aksidansiya"


kar�lhgl olarak verilmi�tir. Fakat "araz" sOzOnOn Ahlak-I Naslri'de ifade ettigi
mana orta r;ag skolastik felsefesinde geni� yaYllml� ve �imdi de tahminen aynl
manada kullamlan "aksidansiya" teriminin ihata ettigi anlaYI�tan daha geni�tir.
Latince bir kelime olan accidens'm sozlOk anlaml "tesadOfi" demektir. Sonra bu
Istllah felsefede e�yalann tesadOfi, tez ge�en, degi�en, esas olmayan nitelik,
vaziyet ve Ozellikleri manasmda kullamlmakla ebedi, degi�mez olan anlamma
gelen "substansiya" sOzOne antonim olmu�tur. "Araz" terimi ise Dogu felsefesin­
de, 0 cOmleden Ahlak-I Naslri'de bu manalan ifade etmekle beraber, hem de
bunlardan oldukr;a farkll olan anlaYI�lan da ifade etmi�tir. Dogu felsefesinde "A­
raz"ln bazen sekize kadar varan �e�idi gOsterilir ki bunlann i�risinde "araz-I za ­
tr', "arazl am", "araz-I gerekli", "araz-I keyfi", "araz-I kemmiyet", "araz-I n isbi" vb.
me�hurdur. Bazl bilginler de arazm yalmz dOrt �e�it oldugunu kabul ederler.
TOsi, maddelerin ozOnO, onun cinsini "zat", geri kalan bOtOn varyantlanm ise
(buraya hem cins hem de form dahildir) araz kabul eder. Buna gore bu tercO­
mede araz terimini oldugu gibi kulianmaYI uygun gordOk, onu aksidensiya, form,
�ekil, hususiyet vb. terimlerle vermeyi dogru bulmadlk, �OnkO bunlann her biri
"araz" sozOnO tam olarak kar�llamlyor.
58 Halk: Ahlak-I Naslri'de kullamlan "merdom" sOzOnOn kar�lligldlr. Farsr;a'da
"merdom" sOzO r;ok anlamhdlr. Halk, cemaat, insanlar, ahali, cemiyet, nadir hal­
de ise be�eriyet manalanm ifade eder. Bazen tarihi abidelerde "ki�i' veya "in­
san" manasmda olan "merd" sozOnOn anlamda�1 gibi de kullamlml�tlr. TercO­
mede "halk" anlammda verilmi�tir.

72
m ek istedigini ogrenir, yeni tasawur ve manalar idrak eder, di­
gerleri ise u nutulur ve yok olur. Bu !?ekilde meydana gelip YOk
olabilmek arazln ozelligidir. Yani, nefs araz olamaz, <;:OnkO nefs
yok olmaz. Bildigimiz gibi, varhklar ya cevher olur ya araz; nefs
araz olamadl g l i<;:in cevher olmahdlr, yani nefs cevherdir. Bunu
da ispatlamak gerekirdi.
3) Basitlige gelince, mevcut olan her !?ey ya unsurlanna ay­
nlabilir ya da aynlamaz. Unsurlanna aynlamayana basit, par<;:a­
lanlp aynlabilene de bile!?ik (mO rekkeb) diyoruz. N efs yal n Jz bir­
lik manasl ifade eder. Bilindigi Ozere, her !?ey bir'den artlp aza­
h r, yani, sonu bir'e dayanmayan <;:okluk tasawur etmek m Om­
kOn degildir. Eger nefs par<;:alanabilseydi bir'in de bolO nebilmesi
gerekirdi; b iz ise, bir'in par<;:alanmad lgml biliyoruz. Burada iki
duru m soz konusudur: Nefs ya bolOnmeli ya da birlik te!?kil et­
melidir. Bunlardan ikineisi a<;:lk se<;:ik olarak dogru olmad lgm­
dan, birinci onerme dog ru olmahd lr, yani nefs basittir. Bunu da
ispatlamak gerekiyordu .
4) Nefsin cisim ya d a eismani olmad l g m m a<;:lklanmasma
gelince, bilmek gerekir ki, cisimJerin tamam l bile!?iktir ve par<;:a­
lanma kabiliyetine sah iptir. B u nu daha iyi anlayab ilmek i<;:in bir­
birine yap l!?tJ rJ lml!? iki cisim dO!?Onelim. O<;:OncO bir cismi onlann
a rasma koyup Ostten vurarak s l kl!?tJ rJ rsak iki cisim birbirinden
aynlacak ve O<;:OncO cisim onlann arasmda vasIta gibi vazife go­
recektir. Bile!?ik eisim de boyled ir, araya ba!?ka bir cisim girerse
par<;:alan l r.
Cisim b ile!?ik old ugundan, eismaniler de bile!?ik olur, zira
eismanilik cisme ait olan, eismin ozelligini ta!?lyan demektir.
C ismin bile!?ik olmasma kar!?lhk cismaniligin basit olmasl mOm­
kOn degildir, <;:OnkO cism aniligin bile!?imi (terkibi) ait oldugu cis­
min bile!?imi ile belirlenir. Yani hi<;:bir cisim bas it olmad lgmdan
cisme bagl! olan !?eyler de basit olamaz, nefs ise basittir. Bura­
dan anla!?lldl ki, nefs ne cisimdir ne de cismantdir.
Ba!?ka bir ornek: Hi<;:bir cisim onceki !?eklini kaybetmeden
yen i bir !?ekil kabul etmez. Soz gelimi, bir cisim 0<;: ko!?eli ise 0-
nu, !?eklini degi!?tirmeden dort ko!?eli yapmak mOmkOn degildir.
Bir mum par<;:as ma mOhOr basJlsa, onu bozmadan yerine ba!?ka

73
mUhUr basllamaz. Baslldl� 1 takdirde onceki mOhUrden bir iz
kalmll?sa, mUhUrlerin yeri birbirine kanl?lr ve hi<t biri tam mOhOr
kabul edilmez. Bu ozellik bUtUn cisimlere aittir.
Oysa nefsin mahiyeti bunun aksinedir. Ne kadar <tok akli ta­
sawur, hissi l?ekil birbiri ardmca onda il?lenirse il?tensin, birbiri
Uzerine gelirse gelsin, oncekini kaybetmeden ve ozelliklerini
bozmadan hepsini kabul eder. Onda olan bUton su ret­
ler(resimlerl l?ekiller) tam ve birbirinden ba�lmslzd l r. H i<tbir za­
man, suretlerin <toktu�u sebebiyle yeni suret kabul edememesi
soz konusu de�ildir; aksine, bir <tok sureti 0, yani nefsin kendisi
daha kolay bir l?ekilde ortaya <tlkanr. Buna gore, insanlar <tok i­
lim o�renip, <tok bilgi sahibi olduk<ta her l?eyi daha <tab uk anlar,
idrak eder bal?kalarma daha gUzel o�retir ve ondan ustal l kla ya­
rarlanlr. Bu ise cisimlerde olan ozel1i�in aksinedir ve buna gore
de nefs cisim de�ildir.
Bal?ka bir ornek: Bilindi� i gibi, bir cisim ayn l zamanda i ki Zit
ozellik kabul edemez. Sozgelimi, bir cisim aynl anda hem beyaz
hem de siyah olamaz. Cisimde meydana gelen her de�il?iklik
belli bir sebebin neticesinde olur. Mesela, I Sltma neticesinde Sl­
cakllk, karalama neticesinde siyahhk meydana gelir. Fakat nef­
sin oze"i� i bunun aksinedir. Nefste hem Zit suretler aYn i za­
manda bir yerde olabilir, beyazll k ve siyahll k tasawurlan gibi;
hem de nitelik ve ozellikler tasawurun gerginlik ve devamllll� l­
na ba�1I olarak de�il?mezler. Soz gelimi, s lcakll k hakkmda ne
kadar dUl?UnOIOrse dOl?OnOlsOn bun dan bir s lcakllk meydana
gelmez; en ve boy ne kadar tasawur edilirse edilsin bununla ta­
sawur ed ilen bir l?ey uzaYlp genil?lemez. Bununla ilgili benzer
bir<tok ornek vermek mOmkOndOr. Kisacasl nefs, cisim de� i1dir.
Bal?ka bir ornek: Bilindi�i gibi, cismani yetiler daima cismani
l?eylere kavul?maya meyleder ve ondan cinsi lezzet almaya can
atar. Sozgelimi, gorme yetisi gOzel l?eylere bakm a�a, il?itme ye­
tisi hOl? bir musiki par<tasma, l?ehvet yetisi l?ehevi lezzeti alma­
ya, gazap yetisi kanl?lkll k <tlkarmaya yonelir; bu yetiler hedefle­
rine ulal?ma arzusu ile gO<tlenir, gitgide daha cOl?kun hale gelir.
Nefs ise bu tor yetilerin <to� almasmdan ve cismani lezzetlerden
zaYlflaYl p bitkinlel?ir. Yiyip i<tmekten, keyif ve l?ehvetten uzak 01-

74
duklia, onun gorO!?lerinin dOzgOnlOgO, kararlan n m isabetliligi
daha da belirginle!?ir, Oston hakikatleri kavramaya ve iyi i!?ler
gorm eye daha liok yonelir. Bu alil ktan alilga gosterir ki, nefs ne
cisimdir ne de eismanidir. <;OnkO her !?ey kendi einsi nden kuwet
al Jr, zldd l sebebiyl e zaYlflar; nefs ise, eisim ve eismani !?eylerle
zaYlflar, onlardan uzakla!?tl klia g Olilenir.
Ba!?ka bir ornek: Her eisim oz maksadmdan ba!?ka hilibir
!?eyi alg llayamaz. Soz gelimi, gorme gorOlebilenlerden, i!?itme
seslerden ba!?ka hilibir !?eyi idrak edip algllayamaz, boyleee de
hilibir his kendi n i ve kendi d uyu vasltalannl idrak edemez. O r­
negin, gorme d uyusu ne ozOnO alg llar ne de gozO nO. H ilibir his
kendi yanJlg l s m m farkma varamaz. N itekim, goz, yeryOzOnden
1 60 defadan daha bOyOk olan g One!?i bir tabak (bo!? kap) bOyOk­
IOgOnde gorOr ve bu alilk yanJlglsmm farkma varamaz. Su ke­
nannda olan agaem aksini ba!? a!?ag l gorOr, fakat onun niliin
boyle oldugunun nedenini anlaYlp idrak edemez. Diger d uyu or­
gan lann m da durumlan boyledir. N efs ise boyle d egildir. Nefs
bOton h islerin d uyumlannJ birden kavraYlp , bu , ney'in, ud'un vs.
sesidir der veya filanm sesi boyle olamaz d iyebilir. Boyleee
hangi hiss in hangi yetiye ve hangi niteliklere sah i p old ugunu,
hislerin yan l l gl nedenlerini tan JYlp alilkllga kavu!?turabilir; onlann
hangisinin dogru, h angisinin yanll!? oldugunu birb irinden aylnp
bazl lan n J kabul, bazllannJ reddebilir. Elbette bu, yan i h er !?eyi
dogru tayin etme ilmi ve kabiliyeti, h islerin O rOnO deg ildir. H iste
olmayan !?eyleri nas ll his olarak saymak mOmkOn olur? Onun
hO kOmleri hislerin verdiklerini ret ettiginden, bu h O kOmde h isler
esas kabul ed ilemez. Bundan d a anla!?llmaktad l r ki, insani nefs
eismani h isler degil, belki ondan daha yOksek ve idrak iliin daha
9 eli!?m i!?tir.
5) Nefsin salt kendi kendisi ile idrak ed ilmesi ve her !?eyin
kavranJlmasmda vas Ita olmasm a gelinee, denilebilir ki, 0 kendi­
ni tanr r ve tan r d l g m l bilir. Bundan dolaYI kendini (ozOnO) tan J­
mak iliin bir arael kabul etmez. Kendi kendini tan l d l g l halde, 0-
zOnO tan Jmak iliin ba!?ka bir vasltaYI ozO ile ozO aras ma arael
etmesi kabul ed ilemez. Bundan d olaYl , oneeden de bahsed ildigi
gibi, idrak olunan OZ vasltasl ile ozOnO ve oz vasltaslnJ kavra-

75
kavrayamaz. <;OnkO vas Ita ozO ile onun zatl ve onunla oz zatl
arasl nda araci olamaz.
Bilginler 'akll, makul bir !?eydir' derken i!?te b u n u d ikkate al­
maktad lrlar. Nefs, ozOnO aracllar ile tezahOr ettirir. Duyu organ­
Ian ile hisseder, adale ve sinirleri harekete ge9irir. Bu konularln
aynntlll olarak a91klanmasl tabiat bilimlerinin gorevidir.
6) Duyu organlan n l n hi9biri ile hissedilemeyecegine gelince ,
d uyu organlan sadece cisim ve cisim tarO !?eyleri kavrayabildi­
gin den n efsi idrak edemez. <;OnkO nefs ne cisimdir n e de cis­
manidir. N efsi n ne oldugunu anlamak i9in one sOrdOgOmOz bu
gorO!?ler ve deliller yeterlidir kanaatindeyim .
$imdi de sadece insanlara ait olan insani n efs (nefs-i natl­
ka) hakklnda konu!?allm.
Bilin melidir k i, beden organlan yok old u ktan sonra d a insani
nefs oldugu gibi kallr, olOmOn insani n efsle hi9bir alakasl yoktur;
aksine, 0 hi9bir zaman yok olmayacaktlr.
Bunu !?oyle ispat edebiliriz: Eger bir varll 9 m hem ebedi kal­
ma hem de yok olma imkam varsa, onun ebediligi faaliyete59 ,
yok olmasl ise maddiyata60 aittir.
Boyle olu nca, ebedi olan faaliyetin yeri ge9ici olan maddiya­
tin yerinden ayn olmalldlr. Eger o nlarm yeri bir olsa, maddiyat
yok olmaya ba!?laymca, 0 faaliyete de geger, boylece aym za­
manda varl l kla yokluk bir yerde toplanml!? olur ki, bu mOmkOn
degildir. Buna gore, faaliyet sahasmda ebedi kalacak bir !?ey
maddiyat yOzO nden yok olacak olandan farkll bir !?ey olmal ld l r.

59 Faaliyef: Do�u felsefesinde faaliyet kelimesinin YEliiitii anlamlan vardlr. Esa­


sen iii, hareket, tesir gOcO anlamlanna gelen faaliyet; ebedi, olOmsOz ruhi kate­
geriler gibi kabul edilirdi. Faaliyet; sessizlik, hareketsizlik, atalet gibi ozelliklere
sahip olabilen "bedeni", "cismi" kategorilerden farkli olarak olOmsOz saYllird l .
Kadim Do�u filozoflannm fikrine gore, hareketsizlikten ibaret olan olOmle hare­
ketin mahiyetini teiikil eden faaliyet bir yere sl�mazdl. Uykunun "ge�ici olOm" 0-
larak isimlendirilmesinin felsefi esasl da buradan gelmektedir. <;:OnkO insan uy­
kuda kendi faaliyetini ge�ici olarak durdurur.
60 Maddiyat: Fars dilinde "Yeti", "Bilyeti" sozlerinin tercOmesi olarak verilmiiitir.
Orta r;;a � Do�u felsefesinde "faaliyet"e kariillik maddi esasl olan varliklan, d1ii
alemi vs. ifade eden "yeti" sozOnOn Azerbeycan dilinde boyle bir manasl olma­
dl�mdan biz onu faaJiyete ka�llIk olarak maddiyat iieklinde tercOme ettik. Bu
kullammlmlz Ahlc'!k-I Nc'!slri'nin metni manasma en yakm ve en uygun tercOme
saYllabilir.

76
Bununla birl ikte, onlann arasmda bir gorO!? noktas ma da ihtiyac;
vardlr, aksi takdirde 'yok olan onun maddi yonOdO r' hOkm O do�­
ru olmaz. Tlpkl, 'aralannda hic;bir ba�lantl noktasl olmadan be­
yaz ve siyah renklerden b irinin varll � m l tasdik etmekle obOrO­
nOn yok olabilece� ini ileri sOrmek do�ru de�ildir, hOkmO' gibi.
Fakat bazl i htimallere yer vermekle boyle !?eyleri bel irlemek
m OmkOndOr. 6 rne�in, bir cismi tasvir etmekle onun renginin si­
yah olup olmayaca� m l , olay ile mekan arasmda kar!?l l I kl l mOna­
sebeti, aynl mekanda meydana gelen iki olay arasl ndaki mane­
vi ili!?kiyi vs. belirlemek gibi. Fakat bunlann hepsi tesadOfi saYI-
1 I r. Ortaya konulmu!? olan meselede ise bu kar!?llIkll ili!?ki zorun­
ludur. Buna gore, ebedi kalacak olan faaliyetle, yok olacak
maddiyat gorO!? noktasmda birbirine kan!?ml!? gibi olurlar; c;OnkO
maddiyat yok olu nca onun hususiyeti kendisinde kalamaz, 0, bu
zaman ebedi kalabilecek faaliyete gec;melidir.
Bundan da anla!?lld l ki, yok olabilecek her !?ey belli bir me­
kanda, belli halde olmal ldlr. Hal 6 1 ya suret olur ya da araz. Oe­
mek ki, yok olabilmek (fena) yalnlz suret ve araza aittir. Biz da­
ha once ispat etmi!?tik ki, nefs (ruh) mekan dahilinde hal de�iI,
belki kend i kendine ebedi ya!?ayan bir cevherd ir. 0 ne cisimdir
ne de cism anidir; yani yokluk ona isim olamaz, bedenin olmesi
ile 0 da olOp gidemez.
E�er bir insan di kkatli ve yetkin ara!?tlrmaci gozO ile madde­
lerin de�i!?mesine, olu!?umuna ve unsurlann da� l l I p yeniden te­
!?ekkOIOne, onlar araslndaki koklO de� i!?iklik ve c;eli!?kilere bir
goz atsa; maddeler mObadelesinden ve62 yok olma proseslerin­
den haberdar olsa , muhakkak gorO r ki, dO nyada h ic;bir !?ey tam
olarak yok olmuyor. Belki onun !?ekilleri vaziyeti, terkibi, te!?ek­
kOlO, rengi , n itelikleri ya bolOnmez bir varll�a veya sabit bir

61
Hal: Do�u felsefesi. manllk. psikoloji ve ilahiyatmda e�ya ve hadiseleri birbi­
rinden aYlran Ozellik. alamet. �ekil. vaziyet. nitelik ve benzeri �eylere denilirdi.
"Hal" terimi muhtelif felsefi ekollere mensup olan bilginler tarafmdan ye�itli ma­
nalarda kullan llml�tlr. Sufi terminolojisinde "hal" insanm vecde gelmesinde mu­
ayyen ge<;i� merhalesi; bazl eserlerde varltkla yokluk araslnda buhran; bazlla­
rtnda sa bit olmayan. ge<;ici. de�i�ken bir vaziyet �eklinde a<;lklanml�tlr. TOsi'de
"hal" �ekil, form veya araz olarak ele altntr.
62 Madde/er miibade/esi: Canlt organizmada maddelerin dl� <;evreyle kar�lltkl t i­
Ii�kisi ve hazmedilmesi ile i1giJi olan sOre<;lerin toplamldlr.

77
maddeye63 donO�Oyor. Soz gelim i su hava olur, hava ise ate�.
Bu 0<i hale gelebilen madde donO�Om yolu ile her 0<i halde
mevcuttur. Aksi takdirde suyun havaya, h avan m ate�e donO�to­
gOnO soylemek mOmkOn olmaz. yOnkO, eger bir varllk yok olsa,
onunla ortak noktasl olmayan ba�ka bir varhk meydana geise,
bu durumda "bu varltk 0 varltga don O�to" demek uygun olmaz.
Artlk 0 madde nitelikleri degi�tirilmi� yeni madde olmu�; <i0nkO
cisimli varl tklann yok olma kabiliyeti yoktUr. 64
Bunlart a<il klamaktan maksadlmlz, bu b ilimle derinden
me�gul olan bir kimsenin, slradan insanlartn tasavvur ettigi gibi,
bedeni, nefsin (ruhun) yerle�tigi bir yer ve mekan olarak gorme­
yip onu, yani bedeni nefs i<iin bir alet65 (soz gelimi, bel l i bir mes­
lek ve sanatta kullanJian alet gibi), bir vaslta olarak kabul etme­
sini saglamaktlr. yOnkO nefs eisim veya eisman! bir �ey degildir
ki, onun yere ve mekana (kahba) ihtiyaci olsun. Demek ki, be­
den in nefse olan maddlligi (yani , bir nevi kal t p olu�u), sanat ve
m eslekte kullamlan aletlerin meslek sahiplerine olan maddi bag­
lantlsl, onlara kalt p olu�u gibidir. Bu konu , teoriye ayn l m l � kitap­
larda <i0k geni� is pat ve kamtlarla a<ilklanm l�tlr. Burada bu ka­
dar yeterlidir. Allah daha iyi bilir.

63 Sabit Madde: Maddelerin kaybolmamasl, bir !iekilden ba!ika !iekle r;:evrilmesi


kadim Yunan ve Orta DoOu felsefesinin en geli!imi!i diyalektik y6nlerinden biri­
dir. Bu r;:evrilmeler (d6n(j!i(jmler) neticesinde 0 zamanki anlaYI!ia g6re, orta,
!iekili bir madde ahmr, s6z gelimi su "havaya" ve "ate!ie" (eskiden buhar bile!iik
varflk sayllir, onda hava ve ate!i 6zelli�i , yakma ve yukan kalkma kabiliyeti 01-
du�u kabul edilirdi) d6n(j!i(jr. Bu d6n(j!i(jmde mahiyet de�i!imedi�i ir;:in bunlarda
b61(jnmez maddenin oldu�u hesap edilirdi. "Sabit Madde" ise "geri d6nmeyen"
don(j!i(jmlerde meydana gelirdi. S6zgelimi, tahtanm yanmasmdan meydana ge­
len toprak (kOl) ve ate!i gibi.
64 Cisimli varilklarm yok olma kabiliyeti yoktur. Bu fikir varhklartn birbirine r;:evril­
mesi teorikyesi ile diyalektik bir birfik te!ikil eder ve bunlar birbirinin mantiki neti­
cesidir. Cismi varhklann yok olmama kabiliyeti onun bir !iekilden ba!ika !iekle
ger;:mesi ile temellendirilir ve aksine maddelerin birbirine don(j!imesi, maddelerin
kaybolmamasl teorisini g(jr;:lendirir. Bu materyalist teori r;:a�da!i fizik taraftndan
geli!itirilerek, genellikle, b(jton varflklann genel miktanntn kaybolmamasl ve bir­
birine don(j!imesi teorikyesi !ieklinde genelle!itirilmi!itir.
65 Alet (instrument): Bazllan insani nefsi hareket verici ve faaliyeti idare edici,
insan bedenini ise onun emrinde olan bir alet gibi kabul ederler. Farsr;:a metnin­
de de "aler' Islilahtndan istifade edilmi!itir. TOsi, te!ibih ir;:in nefsi zanaatkarJann
kullandl�1 alete benzetenlere kar!il r;:lkml!i ve esasen "nefsi" maddi ve cismi olan
zanatkarlara benzeUikleri ir;:in onlan tenkit etmi!itir. Fakat kendisi de !i(jphededir.
Zira nefsten bahsetti�i bu b61(jm ,"mahiyetini Allah bilir" gibi alegorik bir ifade ile
son bulur.

78
Oc;uncu FasJl
insani Nefs Yetilerinin SaYlsl ve On larm Ba!jka Yetiler­
den Aynlmasl
Ba!;ika isim lerin ortakllgl 66 i1e nefsin bir ct0k degi!;iik manasl
vardlr. Bizim tartl!;imaya kon u ettigimiz n efs Octtor: Birincisi bitki­
sel (nebatT) nefs, onun tezah O r §ekilleri bitki familyasl , 67 hayvan
cte!;iitleri ve i nsan !;iahlsland l r. I kincisi, hayvanT n efstirtir. 68 Bu,
hayvanlara ve insan lara aittir; OctOncOsO insanT nefstir. I nsan
cinsi bunun vasltasl ile ba!;ika hayvanlardan ayni l r. Bu nefslerin
her biri bir ct0k yetiye sahiptir ki, bu yetilerin de kendine ozgO bir
i!;ii ve hareket ettirici bir gorevi vard l r.
Bitkisel nefsde Oct yeti vard l r: G ldalanma yetisi, bu da ken­
disini ba§ka dort pratikte gosterir: Kabul, saklama, hazmetme ve
ifraz (d l§an atm a). I kincisi, bOyOme yetisidir. Bu, kendini
g ldalanma ve degi§me olarak isimlendirilen ba!;ika bir pratikte
gosterir. 0 ct0ncOsO, Orem e yan i neslin devam JnI saglama yetis i­
dir. Bu da kendini g ldalanma ve mayalanma69 den ilen ba!;ika bir
i!;ilemde ortaya ct1kanr.
HayvanT nefsde iki yeti bulun ur: Biri ictgOd Osel ve fltrT (irade
dl!;il) hareket yetisidir. I kincisi i radT hareket yetisidir. FltrT duyular
da iki klsma ayn l l r. Birincisi, duyu organ Ian d l!;ita olanlar ki, bun­
lar da be!;itir: Gorme, i!;iitme, koklama, tat alma ve dokunma. 1-

56 Ba§ka isimlerin ortakllgl (i§tirakl): TOsi, Ahltik-I Ntislri adll eserinin bazi yerle­
rinde c;:etin anla�llabilen yerleri aC;:lklarken dilcilik Isblahlanndan ustallkla istifade
eder. Onlardan biri de budur. TOs; nefs kelimesine "muhtelif belirleyicilik" ilave
etmekle onun nevilerini verir: Nebati nefs (yani bitki nefsi). hayvani nefs ve in­
sani nefs.
67 Familya (fasi/e): Yapi ve men�e itibariyle birbirine benzeyen veya yakm olan
birkac;: bitki veya hayvan cinsinin olu�turdu�u grup.
68 Nefsler. Kadim Do�u felsefesinde bOtOn varllklarm nefsi oldu�u kabul edilirdi.
En a�a�1 nefs cemadat, yani canslz e�yalarm nefsi, en yOksek nefs ise insan
nefsi saYllird l . I lginc;: olanl �udur ki dereceler arttlkc;:a nefsler a�a�1 hususiyetleri­
ni muhafaza etmekle beraber yeni yeni nitelikler de kazanlrd l . Boylece her nefs
evvelki ve sonraki nefs arasmda rablta olu�turur, muayyen bir "sistem" meyda­
na getirirdi. TOs;, Ahltik-I Ntisln'de bu nefslerden Oc;:OnOn adml zikretmi�tir.
Nefslerin boyle c;:oklu�u muhtemelen kadim c;:ok tannclilk devri ile ilgilidir.
69 Mayalanma: Eserde "musawer" sOzOnOn e�anlamllsl olarak kullanllml�tlr. Bu
sOzOn 10gat manasl "suretlenme, �ekillenme, formala�ma. c;:ekilmi�, suretlenmi�·
gibi ismi masdarlar, ismi mefuller veya onlarm mec;:hul �ekillerini ifade eder.
Metnin manasl burada daha c;:ok mayalanma sozOne uygun gelir, bunun ic;:in de
tercOmede boyle verilmi�tir.

79
kincisi ise, duyu vasltalart i9te olanlard lr. Bunlar da be�tir: Ortak
dUYU , 70 hayal, vehim, 71 haflza ve tasarruf yetisi. 72 Hayvani nefs
yetisinin ikincisi ise iradi olarak yonlend irici yetilerdir. Bunlar da
kendi i9inde iki yetiye sahiptir. B iri, faydalJlart elde etmeye sevk
eden "�ehvet" yetisidir; d igeri zararl J lart defetmeye sebep olan
"gazap" yetisidir. Fakat insani nefsi bOtOn hayvani nefslerden
aYlran biricik yeti vardlr ki, ona da dO§Onme yetisi den ir. Bu yeti
hi9bir ilave vasltaya ihtiya9 olmadan idrak edilecek �eyleri birbi­
rinden aYlrabilir. Bu yeti, varhklann gergekten nasll olduklannJ
bilmeye, aklJn kategorilerinin mahiyetini ke�fetmeye yonelirse
ona teorik akl/; nesnelere, iyi ve zararlJ i�leri birbirinden aylrma­
ya, meslek ve sanatl, ge9im ve ya�ayl�1 dOzenlemeye yoneldi­
g inde ise ana pratik akl/ denilir. 73 Bu yeti i ki klsma ayn l d l g l i9in,
hikmet ilmi de tearik ve pratik almak Ozere iki ayrt sahaya ayrtlJr.
Bu kitabm mukaddimesinde bahsed ildigi Ozere, bu yetinin
tezahOrl erinin ayrmtllan ve a91klamalan, anlan n mahiyeti, birbi­
rind en farkl ; bu yetinin men�ei, hayvan ve insanlarda alan
nefslerin mutlak nefs 74 tarafmdan yaratllmasl, anlann ba�ka

70 Ortak duyu: Fars dilinde (hiss-i mOl}terek) dll} duyu organlannm aldl!11 bilgile­
rin hepsinin bir yere toplanmasl ve birlikte idrak edilmesi gibi anlal}llIr ve bu, ic;:
duyulann dll} dOnya ile ba!111 olan ilk merhalesi olarak aC;:lklamr. ya!1dal} psikolo­
jide tahminen "kavrayll}" anlaYIl}ma uygun gelir, bazen "tasavvur" yerine de kul­
lamllr.
71 Vehim: ya!1dal} psikolojide tahminen "instinct", "sevk-i tabii" ve "ic;:gOdO" gibi
terimlere uygun gelir. LOgat manaSl, fikirlel}me, duyma, korku, l}Ophe, ihtiyat vs.
den ibarettir. Orta Dogu ruhiyat ilminde bilinc;: dil}l olan (vehm) bazen bilinc;:1i olan
"fehm" (anlama, idrak etme) ile kanl}tmllr.
72 Tasarruf yetisi (mutasarrife): Bir l}eye sahip olma, bir istidada malik olma ma­
nasma gelir. ya!1dal} psikolojide kullamlan merak, meyil, arzu deyimlerine, sevk
ve istek kelimelerine uygun gelir. Fakat farkll cihetleri de vardlr. Onun ic;:in biz bu
Istilahl oldu!1u gibi kulianmaYI uygun gordOk.
73 Teorik Akll (Speculative Intelligence) ve Pratik Akll (Practical Intelligence) :
Genellikle eski Yunan ve Orta Dogu felsefesinde "nutk" ve "dil" problemi c;:ok
onemli ve tartll}mah konulardan biri idi ve devamh surette dikkat merkezinde
olmul}tu. TOsi de Ahlak-I Naslri'nin muhtelif yerlerinde nutk ve dilden detayh ola­
rak bahseder, insam hayvandan aYlrmakta onlan birinci l}art kabul eder. ya!1-
dal} dilcllik baklmmdan nutk ve dili "teorik akll" ve "pratik akll" diye ikiye aYlrmasl
da c;:ok dikkat c;:ekicidir. Bilindi!1i Ozere, Marx dili "pratik fikir" olarak iSimlendirmil}­
tiro Marksist aC;:ldan dil ve l}uur, dil ve tefekkOr gibi problematik konulann c;:ozOm­
lenmesinde de TOsi'nin nutk ve akll mOnasebeti hakkmdaki dOl}Onceleri hususi
bir onem arzeder.
74 Mutlak Nefs: Nefslerin tasnifinde "mutlak nefs-absolute soul", "melek nefsi­
angelic soul"in en yOksek merhalesini, kendisinden al}a!11 bOtOn nefslerin, 0
cOmleden hayvan ve insan nefslerinin yaraticisl olan yetiyi temsil eder. I dealist

80
nefs ve yetilerle ili�kisi vb. konu[ar tabiat bilimlerin in konulandl r.
Burada onun hakktnda konu�maktaki amaClmlZ, neticeleri irade
ve bilg ide g arOlen, deneyimde geli�me gasteren yetilerle, fltri
yetiler arast ndaki farktn gosteril mesidir. Bizim ara�tl raca� lmlz
konular birincilere, yani irade, bilgi ve deneyimle ilgili olan konu­
lara aittir. Diyebil iriz ki, sayd l � l m l z yetilerden 0<;:0; �uur, tan /ma
ve iradenin etkinli�i ile faaliyet gosterir. Biri, akll kategorilerin
kavrama, faydall ve zararl l i�leri birbirinden aYl rabilen dO�Onme
yetisi; di�eri, faydalilan elde etme�e, 6rne� in yeme, i<;:me, e�­
lenme vb. �eylere tahrik eden yeti �ehvet yetisi; bir di�eri ise,
gazap yetisid ir ki, zararlilan defetmek, engelleri aradan kaldlr­
mak, galip gelmek ve OstonlOk elde etmek meyi\lerinde kendini
g6sterir. I nsanlarda olan " bu sonuncu iki yeti hayvanlarla ortak
olsa da, onlardan farklldlr.
Birinci yeti yalnlz insanlara ozgOdOr. Bu yetilerin her birinin
insan bedeninde bir yeri vardlr. DO�Onme yetisinin yeri, fikir ve
bilgi hazinesi olan beyindir. Gazap yetisinin yeri onun fltri co�ku
p tnan ve hayat <;:e�mesi olan kalptir; �ehvet yetis inin yeri, sindi­
rilmi� olan g l dalan beden organlan arastnda payla�tlran karaci­
�erdir. Bazen bu 0<;: yetiye, yan i dO�Onme, gazap ve �ehvete 0<;:
nefs tekabOI eder: Birincisine melek nefsi, ikincisine yabani
nefs, O<;:OncOsO ne ise hayvan nefsi denil ir. Soz konusu di�er,
orne� in g lda, boy vs. gibi yetilere gel ince, onlann tesiri irade d l­
�I olur ve onlann geli�imi tabiatlannda mevcut bulunandan daha
oteye ge<;:mez.

Dordu ncu Fasil


"insan bu dunyadaki varhklarm en ustu nudur" Yarglsl
Tabiat varlt klan cisim olmalan baklm tndan birbirine e�ittir,
hi<;:biri di� erinden hi<;:bir �ekilde, ne onur ne de erdem baklmtn-

kadim Yunan Felsefesinde "mutlak ruh" "mOcerred ruh" anlaYI!irna uygun gelir.
Fakat ondan aynlan yonleri de vardlr. TOsi'de maddilige. objektif idealizme me­
yil daha cok hissolunur. Genellikle. TOsi !iahsi gOrO!ilerini soylemekten cekinir.
fikirlerini gizlemeye cali!ilr. Fakat bununla birlikte. onun nefsin mutlakligrna icten
ice 0 kadar da inanmadlgl gOrOlOr.

81
dan ustun de�ildir. yunku onlann hepsinin bir manevT mahiyeti,
bir ilk maddesi (heyula)75 vardlr.
On larda ilk farkl ortaya lilkara n , onlarm farkllll�ma sebep
olan , unsurlan ve ba�ka hususiyetleri kar�lla�tlrarak birinin di­
�erinden hangi yonden usWn oldu�unu bildiren tek alamet birin­
ci m erhalede olm uyor. Zira, bu merhalede derece ve yetide bir­
lik ve e�itlik hakimdir. Fakat unsurlar birbiriyle kan�maya ve ili­
sel ili�kiye girmeye ba�laymca onlar manevT birli�e ve ilk mad­
deye daha liok yakla�lr, sonra denge bozulur; karakter ve mahi­
yette farkllilklar ortaya lil kar, bazllan di�erlerine n ispeUe usW n
yetenekler kazanJr ve daha kolay de�i�ebilirse, 0 tabiat itibariyle
di�erlerine oranla daha usWn ve daha onurlu olur. Bu �ekilde
usWnlUk ve onurl ulu�un geli�me ve tekamUi dereceleri olduklia
lioktur.
N ihayet, 0 dereceye gelir ki, olu�um bitkisel nefsi kabul et­
me seviyesi ne yukselir, sonra ona sahiplenme onuruna nail olur
ve onda b irtaklm yen i ve onemli hususiyetler ortaya lil kar:
Gldalanma, buyume, ho�una g iden �eyleri kabul ed ip ho�lan­
madlkla n n l reddetme gibi.
Ozeliiklerine ba�1I olarak bu yetiler de lie�itli olur. Sert ve
katl cisimlere en yakm olan ve gelii� te�kil eden "mercan" gibi
daha liok minerale benzeyen cisimlerdir. Bundan ba�ka, kendi
ba�ma biten tohumsuz bitkiler (bunlar maddT etkile�im , gune�
ve ruzgar vasltaslyla lio�alJr) uzun muddet ya�ayam lyor, toz­
lanma ve n esil devam ettirmeye gUIi yetiremiyorlar.
Bu ba�lamda, erdemler a�amalJ geli�im surecinde evrimle­
�erek tohumlu bitkiler ve a�alilarm meydana gelmesine sebep
olur. Artlk bunlarda nefsini koruma ve lio�altma yetisi en yuksek
dereceye u la�lr. Daha elveri�li d u rumda olan a�alilarda tozlan­
d l rmanm sebebi olan erkekler ve tozlanmanm sebebi olan d i�i-

75 Heyu/a: Orijinalde "heyuli" ve "hebOla" olmak Ozere iki �ekilde tesadOf edilir.
Birinci yazlll�1 esasen Fars, ikincisi Arap gramerine uygundur. Ash Yunanca 0-
lup ilk madde, maya, zat demektir. Dogu felsefesinde de materyal, madde ma­
nasmda kullamhr. Mitoloji IiteratOrOnde c;ok bOyOk insan, acaib, deve benzer,
gulyabani vb. manalan da vardlr. TOsi'de metni manasl onun felsefi manasma
uygundur. Ahlak-/ Naslfrde kadim uslup olarak seci' usOIOnden istifade edildigi

82
ler birbirinden farkhd l r. Sonra hurma a�aci gelir. Onda hayvan­
lara ait bir ozellik vardlr: O n u n gekirde�inde (yeti) oyle bir yer
bulur ki hayvanlarm yOre� inde oldu�u gibi burada da hayat Sl­
cakh� 1 90ktur, yOrekten kan damarlan 91klP bOto n bedene yayll­
d l � 1 gibi buradan da damarlar 91klP etrafa yaYlilr ve sanki maya­
lanma ve mahsul verme burada meydana gelir. O yle ki, OrOn
verme (barlanma) vakti onun kokusu, dollenme zamanl hayvan
nutfesinin verdi�i kokuya benzer. Ba�ka cani l lar ba�1 kesilince,
yOrekten yaralanmca, suya batt nca nasll olursa hurma da bazl
baklmlardan oyle olur. Ote yandan, ziraat uzmanlan hurma a­
�act nda ba�ka ozelliklerin bulu ndugunu da ifade etmi�lerdir.
Bunlardan en ilgi gekeni, onun yal n lz bir agaca ilgi gostermesi,
ba�ka a�a9tan mayalanmamasldlr. Bu, ba�ka hayvanlar ara­
smda olan a�k ve muhabbete benzemektedir. Hurma agacm m
buna benzer ba�ka 6zellikleri de vardlr. On un hayvan mertebe­
sine u la�masl i9in adeta tek bir �ey kalm l �tlr: Yerinden kalklp
yiyecek pe�ine dO�mek. Bundan dolaYI Hz. Peygamber'e nis­
petie derler ki: "Hurma insantn halas/d/(, 0 halde halantzm 76
77
kadrini biliniz"
Bu dereceye yOkselmek bitkilerin son geli�im noktasma ve
hayvanlar alemine ge9i� 9izgisid ir. Bu 9izgiyi ge9ince hayvanlar
alemi ba�lar. O yle hayvanlar alem i ki, onun ba�langlcl bitkiler
alemine ge9i�i te�kil eder ve O reme (toreme) ozelli�i gbsterir;
9iftle�me, dbllenme ve cinsini d evam ettirme yetisinden mah rum
olur. Sbz gelimi, toprak kurtlan bir mevsimde (evrede) Oreyip
bbOr mevsimde yok olan bazl ha�erat ve bbcekler g ibi. Bunlarm

i9in, biz onu "ilk madde" �eklinde tercOme ettik ve "mahiyet" sOzO ile de uygun­
luOunu koruduk.
7 6 "Oz bibiniz-hurma a�acmm kadrini bifin' ifadesinin hadisle�mi� olmasl hunna
aOacmm Araplar i9in 0 zaman ne kadar Onemli ve gerekli olduOunu bildirmek i-
9in kullanllan 90k seciyyevi ve mecazi manah bir i baredir. Anla�llan odur ki 0
zamanlar Arap dilinde "bibi" takriben gOnOmOzde mecazi olarak kullanilan "daYI"
yani her i�i dOzelten, insanm elinden tutan, hayatml temin edip mutiuluOuna se­
bep olan bir etken olarak ifade edilmi�tir. Burada hurma aOacl diOer bOlOn aOa9-
lardan OstOn tutulmu�tur. Hunna aOacmm boyle aynntlli tasviri, onun hususiyet­
lerinin �erhi, TOsi'nin botanik ilmine olan merakmm derecesini de belirtir. Dikka­
te almak gerekir ki TOsi, Ahlak-I Naslrryi nispeten gen91ik Yillannda yazml�tlr.
77 el-Acluni, I smail b. Muhammed (0. 1 1 62/1 749), Ke$fu'l-Hafa ve Muzilu'l-llbas
amma I$tehara mine 'I-Ehadis ala Elsineti'n-Nas, 1/1 71-1 72, no 51 1 , Beyrut-
1 352.

83
bitkilerden Oston olmasl iradl hareket, glda peliinden gitme, fay­
dall lieyleri bulup yeme yetisine sahip olmalanndand lr.
Bu dereceden geytikten sonra, oyle hayvanlar gelir ki, onlar
da kendileri n i zararll lieylerden korumak iyin gazap yetisi oluliur.
Bu yeti on larda yeliitli olur. Onlann savunma vas ltalan da bu ye­
tilere uygun liekilde yeliitlenir. Bunlann en gelilimili olanlan "si­
lah" gibi ili gorOr. Soz gelimi, boynuz, yen gel (n ize) gibi; d ili ve
penye, b lyak ve neliter gibi; taban ve tlrnak, yomak ve topuz gi­
bi ili gorOr. Bazl hayvanlarda olan mahmuz ve dike n , ok ve igne
gibi ililemektedir. Ceylan ve tilki gibi balika savunma vasltalan
olmayanlar kayma ve hile yoluyla korunma yoluna giderler.
Hayvanlar ve kUlilar alemi dikkatle incelenirse gorOiOr ki,
kendini savunmak, korumak, hayatl n l devam ettirmek iyin kimin
neye ihtiyaci varsa (ister yeti ister cesaret) gerekli oldugu kadar
vard lr. Her torOn geliliimi iyin gerekli bOton kOliullar en elverilili
tarzda son derce uygun yaratll m 1 lit1r. Nesli devam ettirmek, yav­
ru dog urmak, onlan bOyOto p beslemek, ililerini dOzene koymak,
yuva kurmak, yiyecek toplamak, yemegi uygun liekilde bolOli­
mek, dostluk ve dOlimanl lgl ogretmek, tedbir, hile, sald m ve sa­
vunma alilikanilklan n i kazand l rmak gibi. Bunlan n her biri boyle
olg un yaratll m llitlr ki, bOton aklill insanlan hayran bl raklr ve
boylece insanlar VOce YaratlCl n1n hikmet ve kudretinin bOyOk­
IOgOnO ve gOzell igini daha iyi anlaYlp itiraf ederler. N ftekim
Kur'anda lioyle buyurulur: "Her §eye hilkatini (varllk ve ozelligini)
,
veren ve sonra da dogru yolu gosterendir bizim Rabbimiz . 78
Hayvan sln lflan ile bitki tOrleri araslnda fark oldu kya yoktur.
Bunlardan en onemlisi hayvanlar aleminin d aha karmalilk olma­
s ldl r. Sonra hayvanlar alem inin en Oston yonO, on larda akll ve
anlama kabiliyetinin bulun masld lr. Bunun neticesinde onlar flt­
ratlannda olmayan yetenekler kazanlrlar. Buna terbiye ed ilmili
at, ehlTlelitirilmili vahlil bir kUli ornek olarak verilebilir. Kavrama
yetisi ne kadar yok olursa, Osto nlOk de 0 kadar yok olur ve ba­
lianlan 0 d ereceye u lali1r, artlk egitimleri sOresince ogrendikleri­
ni sonradan h iybir zorluk ve zahmet yekmeden tekrar edebilirler.
Bu, hayvanlann en yOksek geliliim derecesidir. Insanlan n ilk te-

78 n'M, 50.

84
kam O I derecesi de buradan ba�lar. O rneg in , Batl Sudan ve
ba�ka yerlerde oldugu gibi btiylesi insanlar dOnya n m ye�itli yer­
lerinde dogal slgmaklarda ya�ar, hareketleri, i�leri ve d avranl�­
Ian ile hayvanlardan az bir �ekilde aynllrlar. Bu mertebeye ka­
dar farklar ve OstonlOkler dogal, fltrT farklar olup bundan sonraki
olg unluk ve noksanllk irade, gtizlem ve bilgiye bagl l olarak orta­
ya Yl kmaktad l r.
I nsanlardan kimin payma bu yetilerden yok isabet eder, ye­
�itli vasltalar ve tedbirlerle onu daha da geli�tirebilirse o nun er­
dem ve OstonlOgO, bu yetiden payma az d O�enlerden yok olur.
Birinci derecede bu OstOnlOk 0 insanlara nasip olur ki, onlar
kendi akll, yetenek ve ferasetleri ile faydall �eyler icat eder, bir­
taklm sanatlarla ugra�lr ve yararll aletler hazlrlayabilirler. Bun­
lard an sonra sanat, meslek ve bilim elde etme sahasmda gayret
gtisteren, yOkya emek, akll, fikir ve dO�Unce sarf edenler; daha
sonra Allah tarafmdan vahye nail olanlar, hiybir aletten yarar­
lanmadan olacaklan tinceden haber verenler yani Allah'm yakm
dostlan gelir ki, bunlar ye�itli d evirlerde yeryOzUn Un i�lerini dO­
zene koymak, insanlan mutluluga u la�tlrmak, geyim ve hayat
�artlannl yolu n a koymak, onlan egitip dogru yola yagl rmakla
gtirevlendirilmi�lerdir. Bu, insanlann u la�abilecegi evrimin son
noktasldlr. I nsanlar bu dereceye u la�mca yOcelik alemine, me­
lekler ve mukaddesler mertebesine yakla�ml� olurlar. Bun dan
sonra m utlak akll ve mOcerret nefs, 79 ondan sonra da vahdet
makaml gelir ki, orada varl lklar devresi kapamr. Bu tiyle bir dai­
resel hatta benzer ki, bir noktadan ba�laYlp yizgi yizdikten sonra
yine ayn l no ktaya gelinir. Burada her �ey sona erer; dereceler,
rUtbeler, zltllklar, yansl malar aradan kalkar; ba�langlyla sonuy
birle�ir; hakikatler hakikati ve ' b Oton maksatlann sonu olan 0
Mutlak Varl l k'tan 80 ba�ka h iybir �ey kalmaz: "Yer yOzOnde her
§ey yak alur, sadece celtJl ve kerem sahibi alan Rabbinin varllgl
ebedTdir. ,Jl 1

79 Mutlak ve MOcerred nefs kavramlan daha once a9lklanml!?tl. Bkz. 74. dipnot.
80 "Mutlak Varllk", "Mutlak VOcud", "Mutlak Hakk" deyince, dini teriminolojide her
�eyin yarallcisl olan Allah hallriamr.
1 Rahman, 26-27.

85
Bu a<;l klamalardan sonra d O nyadaki d i�er varl t klara klyasla
insanm ne kadar yOksek dereceli ve erdemli old u�u, ona veril­
mi� yeteneklerin ne kadar de�erli old u�u anla� l lt r. Bu OstOnlOk,
gozlerinde ilahT nur, kalplerinde Allah merhameti olan , yaratll­
m l�lann en OstOnO ve en aklllisl peygamber ve velilerle kendini
daha a<;l k bir �ekilde gosterir. N itekim Hz. Peygamber hakkmda
soylenen "Sen olmasaydm kainatl yaratmazdlm " 82 kutsT hadisi
de buna kanlt olarak gosterilir.
BOtOn bunlan soylemekten,bu dereceleri a<;l p gostermekten
amaClm lZ, insanm yaratlli rken orta derecede, kainatta olan geli­
�im a�amalan n m ortasmda oldu�unu b ildirmek ve fltrat itibariyle
a�a�1 derecelerle ba�lantllt oldu�unu ve yalnlz iradesi ile yOk­
sek dereceye <;Ikabilece� ini gostermektir.
A<;h � 1 gidermek i<;in yiyece�e; slcaktan, so�uktan korunmak
i<;in tOy ve yO ne; dO�man tehlikesine kar�1 tabiT aletlere vs. olan
i htiya<;lar gibi, hayvanlann maddT i htiya<;lan tabiat tarafmdan en
elveri�li surette hazlrlanlr ve ihtiya<;lanna uygun tarzda tem in
edilir. Fakat i nsan m boyle �eylere ihtiyaci soz konusu olunca 0 ,
bu nI a n a kl l , bilg i , emek, sanat ve meslek sahibi olmak suretiyle
bunlardan kendisine en uygun olan ile gOzel bir yol tutm ahd l r.
90nkO onun yeme�i ekinsiz, ekincisiz, unsuz, de�irmencisiz; gi­
yim i i�nesiz, terzisiz; ayakkablsl derisiz, silahl sanatslz, sanat­
karslz mO mkOn de�ildir.
Manevi ihtiya<;lar da boyledir. Bitki ve hayvanlar aleminin
bOtOn tO rlerinin manevT yetileri onun fltratmda nas l l yaratllm l�­
sa, tabiatmda da oyle var olagelm i�tir. I nsanm manevi ihtiya<;la­
n , manevT yetileri, olgunlu�u, erdemlerin yO ksekli�i, fikir, akll,
�uur ve irade vasltasl ile temin ve irade edilir. I nsan l n
ho�bahtltk ve bed bahtllk anahta n , olgunluk ve noksanlt k rehberi
onun akll ve iradesinin se<;im ine verilmi�tir.
E�er do�ru ve dOzgOn, manti ki t , maksada uygun ve mOsta­
kil hatla (en klsa yol ile) hareket ederse a�amalt olarak bilim ,
medeniyet, bilgi ve hikmete sahip olursa, geli�ime yatkm olan
fltri yetene�i onu bir a�amadan ba�ka bir a�amaya, bir derece-

82es-Sa�ani, EbO'I-Fadaii el-Hasan b. Muhammed (0. 650/1 252) el-Mevzuat, s.


46, no 78, Kahire-1 401/1 980; el-Acluni, Ke§fu'I-Hafa, 11/1 64, no 2123 .

86
den ba�ka bir dereceye yOkseltir. Onu do�rudan do� ruya getirip
arzu etti�i maksada, ilahi nurun yOksek makamlna ula�tlrlr ve
Allah'ln yakln dostlan �evresine g ird irir. Fakat yaratll d l � 1 fltri de­
recede oturup kallrsa, iradesini nefsinin eline verirse, nefsi onu
a�a�lya, hayvani mertebeye yoneltir, �ehvani hisler uyandlrl r,
bazl hastalara ozgO ho� olmayan hareketlerin artmaslna sebep
olur. GOnden gOne an be an onu al�altl r, dO�kOnlOk ve noksan­
I I � 1 n 1 arttlrlr, yukandan a�a�lya yuvarlanan ta� gibi az bir mOd­
det sonra onu rezalet girdablnln en derin yerine salar ve bu 0-
nun en korkun� sonu olur. Bundan dolaYI "Nefs oyle bir §eydir k,
onu kendi ba§Jna blraklrsan alqakflga meyledip batakllga batar;
egitimini gOzel yaplp bir yon verirsen erdem zirvelerini fethedip
olgunluga erer. " sozO me�hur olagelm i�tir.
I nsan l n fltratlnda bu i ki yetenek, iki ozellik butundu�undan
peygamberler, filozoflar, i mamlar, 83 rehberler, e�itimciler, mO­
rebbiyeler ve o�retmenlere de ihtiya� olur. Bazllan 1 0tuf ve hik­
metleri, bazllan zor kullanma ve otoriteleri sayesinde insan In
dikkatini, �ok da bOyOk zahmet ve hareket istemede n , belki ak­
sine, tem bellik ve avereli�in mahsulO olan �irkin i�lerden uzak­
la�tlrlp; onu gO�IO irade, co�kun faaliyet, derin bilgi ve bOyOk
emek isteyen hakikati ke�fetmek gibi ebedi bir mutlulu�a yOk­
seltirler. AYn i �ekilde, o�retme, benimsetme, gO�lendirip karak­
ter haline getirme, e�itim ve o�retim yoluyla insanl varll klann en
�ereflisi haline getirirler. BOyOk Yaradan bizi razl oldu�u �eylere
yaklnla�tirs l n , ho�a g itmeyen heva ve hevesten uzakla�t l rsl n.

Be§inci Fasll
Insani Nefsde Olgunluk ve Noksanhk
Her varl l � 1 n kendine ait, ba�ka hi�bir varll kta bulun mayan
olumlu veya olumsuz ozell ikleri vard l r. Onun mah iyetinin nazik
ya da kaba, tem iz ya da koku�mu� olu�u bu ozell iklere gore be­
l irlenir. Soz gelimi, killcin tabiatlnda kolayh kla kesme, atln tabia­
tlnda sOvariye ram olup rahath kla ko�ma ozelli�i vard l r ve ba�­
ka hi�bir ozellik onlann bu temel ozelliklerine denk olamaz.

83 I mamlar, burada On de gidenler, reisler, Onderler gibi manalarda kullamlml§tlr.

87
Gere;:i klhe;: kesmekte baltayla ve at yOk ta!illmakta beygirle ortak
ozelliklere sahip gorOnseler de her !ileyin olgunlugu kendine ait
ozelligin tam anlam lyla tezahOr etmesinde; noksani l g l da bu
hususiyetin daha az olu!ilunda veya tam yoklugunda ortaya e;:1-
kar. Soz gelimi, klile;: gerekli old ugundan daha fazla gOe;: ve kuv­
vet harcamadan, az bir gOe;:le kolayca kesse vazifesini daha iyi
yerine getirm i!il olur ve kendi torleri arasmda daha keskin kabul
edilir. Bunun gibi, at ne kadar h l zi l kO!ilabilse, sahibinin emrine
tabi olu p gOzel terbiye alma kabiliyetine malik ve gem vuru lma­
ya uygun olsa 0 kadar mOkemmel kabul ed ilir. Noksanilk da
boyledir: Kille;: koto kesse ya da h ie;: kesmese ba!ilka bir demir
yerine kullanJilr ve boylece onun degeri a!ilagl d O!ilmO!il olur; at
iyi kO!ilmasa ya da sahibinin em rine kulak asmasa, Ozerine pa­
Ian vurup merkep gibi kullanl rlar ki, bu onun �Onerin in noksanll­
gma, derecesinin dO!ilOklOgOne i!ilaret eder.
I nsanm da ozO ne ait oyle hususiyeti var ki, 0, bu h ususiyet
ile ba!ilka varllklardan aynl lr; oyle ozellikleri de vard l r ki, onlann
bazl sl hayvanlar, bazllan bitkiler, bir klsml da canslz varll klarla
ortaktlr. Bunlar hakkmda az da olsa bilgi verilm i!iltir. Fakat onun
hie;:bir !ileyle ortak olmayan bir ozelligi vardl r ki, 0 da anlamll ko­
,
nU !ilmasldlr, bunun ie;:in insana "natlk .84 ad l da verilir. Bu, sag l r
ve d ilsizlerde olan "hareket nutku" degildir: Bunda d a mana var­
d l r, fakat "hareket nutkundaki" mana gibi degildir: Buradaki an­
lam, akll kategorilerindeki bilgilerin muhkem hale getirilmesi,
mefh umlann birbirinden aYlrt edilmesi manasma d l r ki, on un va­
sltasl ile iyilik kotolOkten, gOzellik e;:irkinlikten, OstonlOk kabahat­
ten aYlrt edilir ve iradenin yardlm l ile onlar degi!iltirilebilir. Bu ye­
tinin neticesinde i!iller de haYl r ve !iler, gOzel ve e;:irkin olmak Oze­
re ikiye ayn l l r. Bunlar iyi talihlilik ( ho!ilbahtll k) ve koto talihlilik
(bedbahtllk) olarak genelle!iltirilir. Ba!ilka hayvan ve bitkilerde
boyle bir hususiyet yoktur. Bu demektir ki, kim bu yetiden dOz­
gOn bir !ilekilde istifade edip kendi i rade ve gayretiyle arzu edilen
erdemlere sahip olsa, (boyle bir yeti esasen bu maksat ie;:in ya-

84 Natlk: Do1:ju felsefesine ait kitaplarda, mantlk ve psikolojiye aynlml� eserlerde


((ok zaman "insan" yerine sadece "Nallk" s6z0 kulianllir. <;OnkO insanl hayvan­
dan aYlran esas cihetin "Nutk" oldu1:ju kabul edilir.

88
ratllml�tlr) mesut ve ho�baht olacaktlr; bu yetiden dOzgOn istifa­
de edemezse ya da aksi �ekilde yararlansa, bedbaht olacaktlr.
I nsan, hayvan ve d iger varilklaria ortak olan hususiyetlere
yok dO�kOn olur ve meyil gosterirse, sahip oldugu olgunluk de­
recesinden inip hayvanlar derecesine ya da ondan da a�aglya
dO�er: "On/ar dart ayak// hayvan gibidir/er ve be/ki ondan da a­
§ag/d/r/ar. ,, 85
Boyle hailer ya cisman! yeti ve h islerin en yok yoneld igi ve
kendisi iyin yam p tutu�tugu yiyip iyme, eglence toplantllan, gi­
yim ku�am ve kad m dO�kOniOgO gibi lezzet veren �eylere ragbet
gostermek (bu takdirde �ehvet yetisi galip gelir); ya da hlrslan­
mak, gazaplanmak, intikam almak (bu zaman gazap hissi Oston
gelir) gibi i�lerle me�gul oldugu nda meydana gelir ve zaYlfl I g m
i�a reti saYlhr.
Derinden d O�O nOld OgOnde, boyle zaylflI g m geryek rezalet
ve m utlak noksanllk old ugu anla�lhr. Hayvanlann yogu bu ba­
klmdan daha olgun ve maksatlanna eri�mek iyin daha gOylOdOr­
ler. Soz gelimi, kopek yemekte, domuz �ehvette, asian saldl r­
mak ve paryalamakta ve ba�ka Ylrtlcl olan Yl rtlcl olmayan hay­
vanlar, gokte uyanlar, suda ya�ayanlar vs. her biri kendi imkan­
Ian olyOsOnde boyledir. Bu durumda, akll 0 i�e nasll rIza goste­
rebilir ki, ne kadar yal l�lp yabalasan yeme konusunda kopege
yeti�emeyeceksin; vicdan boyle bir �eye nasll izin verebilir ki,
bOton omOr boyu yabalasan da �ehvet h ususunda dom uzla ya­
n�amayacaksm .!
Gazap hissi meselesinde d e durum boyledir. I nsan kendi n i
b u yonden e n zaYlf Ylrtlci b i r hayvanla kar� lla�tlrsa, Ylrtlci hay­
van m kendisinden daha Oston oldugunu gorOr.
Nefsini boyle aylk bir kotolO kten ve bu derece gorO nOr kirli­
l ikten dogru d OrOst koruyabilen insanm erdem ve OstonlOgO an­
cak bu sayede ruhi yetiden gorO nOr bir faaliyete yevrilebilir.
C;OnkO hekim hastalIgm sebebini ortadan kaldl rmad l kya, saghkh
olmaYI Omit etmek olmaz; boyaci elbiseyi kirden temizlemedikye
o elbise gerekli olan boyaYI tutmaz. Fakat insan kend i nefsini,

85 Araf 179

89
onu korelten ve zaYlflatan �eylerden korursa, zorunlu olarak
nefsin ruhi yetisi harekete ge<;er. S i rf ona has olan ilim o�ren­
m ek, hakikati kavramak, e�itim gormek gibi faaliyetlere ba�lar,
ho�bahtll k ve mutlulu�a erer.
llim ve bilgi elde etme, deneyim kazanma, kar�lm lza <;Ikan
zorluk ve engelleri ortadan kaldlrma sOrecinde bu yeti gitgide
gO<;leni r ve nihayet tabiatmm ve yaratlll�mm gO<; yetirebildi�i en
yOksek dereceye ula�lr.
Noksanll�m da kendine gore dereceleri ve sebepleri vard l r.
Bazllan maksada eri�mek i<;in b ilgi ve im kan m l tam olarak kul­
lanmal'Dasl, bazllan engelleri ortadan kaldlrmakta zaYlfllk gos­
termesi, bir klsm l hayvanlar gibi �ehvet ve gazap h islerine tabi
olmas l , bir klsm l da bulunmu� oldu�u yOksek vazifelerden , elde
etti�i bOyOk ba�anlardan (zaten insan ba�armak i<;in yaratllm l �­
tlr) yersiz bobOrlenmeleri nedeni yle noksanll�a dO�erler ve neti­
cede bed bahtll k i<;inde yok olup giderler.
Olgunlu�un da dereceleri vardl r ve hem de noksanll�a 0-
ranla daha <;oktur. Bunlar kah sa�hk ve ho�bahtl lk, kah asayi�
ve rahath k, kah devlet ve itibar, kah On ve �ohret �eklinde teza­
hOr eder.
N efsin olgunluk ve noksanh � 1 hakkmda burada bu kadar
bilgi yeterlidir.

Altmci Fasil
insani Nets Olgunlug u n u n Neden ibaret Oldugu, Hakka
Kar§1 Olan insanlarm N ic;in Noksan SaYlldlgl ve Benzeri
Konular Hakkmda
I nsani nefste olgunluk ve noksanh�m varll� mdan onceki fa­
s llda bahsedildi�i ve bu olgunlu�un neden ibaret oldu�u klsaca
a<;lklandl�1 i<;in burada on un h akkmda daha geni� bir �ekilde
konu�ma, mahiyetini a<;l p gosterme, onu elde etmek i<;in hi<;bir
gayreti eSirgememenin ne kadar gerekli oldu�unu vurgulama
zarureti ortaya <;I kmaktad lr.
H er �eyden once belirtmek gerekir ki, bile�i�in niteli�i ile
onu meydana getiren unsurlann niteli�i aynl de�i1dir. Soz gelimi,

90
Iskencebi'nin 86 niteligi bir �ey, b ile�enlerine aynh nca ortaya 91-
kan sirke ve � lran In n iteligi farkl I ve ba�ka bir �eyd ir. Bunun g i­
bi, evin mahiyeti ile ayn ayn ta� ve tahta n m mahiyet ve n iteligini
aynile�tirmek olmaz. Burada e v yeni b ir b i9im ve olgunluk ka­
zanm l�tlr. I nsan da kompleks bir varlI k oldugundan onun olgun­
lugu ile organlarm m olgunlugu aynI degildir. Inasa n m olgu nlugu
hi9bir varl I kta yoktur. Insanlann en olgunu, bu olgunluga daha
90k sahip olup boylece durgunluga, zaYlflamaya im kan verme­
den , daima onu geli�tirip in ki�af ettirebilen kimsedir. AS I I erdem
budur, erdemli insan da boylelerine denir. Olgunluk ve erdem
ayd m latlld l g l zaman onun aksi olan noksanllk ve erdemsizlik de
ayd m latll m l � olur.
I nsanT nefste teorik ve pratik olmak Ozere iki yeti oldugu iCfin
insan m olgunlugu da iki tOr olur: Teorik ve pratik.
Teorik olgunluk yetisi insa n I , bilime ve bilgi sahibi olmaya
yoneltir; bu �evk ve heves neticesinde varIJ klann d erecelerini
belirleyebilmek, hakikatlerin mahiyetine n Ofuz etmek mOmkOn
olur. Daha sonra aS11 maksat olan ve bOtOn varlI klan n nihai du­
ragl olan m utlak hakikati idrak etme, belki de ona kavu�ma onu­
runa nail olur. Boylece onun kal bi sOkuna erer, yOreginde end i­
�esizlik has l l olur; hayret tozu, �ek ve �O phe pasl onun gonOI ve
hatlra aynasmdan silinip gider. BOtOn bu meseleleri, boyle 01-
gunluklan "teorik hikmet" ara�tIrlp ogretir.
Pratik hikmet ile, insan kend i imkan ve faaliyetine niza m ve­
rip oyle birbirleriyle ahenkli hale getirir ki onlar b irbirine mani
olmaYl p , aksine birbirini tamam lar. Boyle durumda ahla k a uy­
gun ve ho�a giden �ekilde egitimin konusu haline gelmi� olur.
Bundan sonra ev ve �ehir yonetimi ile ilgili i�lerin slrasl gelir.
Pratik hikmetin maksadl da boyle olgunlug u tetkik etmekten
ibarettir. Bu kitapta da ayn I konudan bahsedilecektir.
Teorik kabul edilen ilk olgunluk �ekil, pratik ise madde ko­
nu m undadlr. Madde �ekilsiz, �ekil maddesiz olmad l g l gibi, bilim
de pratiksiz yok olur, pratik ise bilimsiz mOmkOn degildir. Buna
gore bilim (teori) ba�langI9, pratik son ; bilim sebep, p ratik neti-

86Iskencebi (/5. Far.): Tatll ile sirkenin kan�trnlmaslyla hazlnanan �erbet. sirke­
nin hammaddesidir.

91
cedir. Her ikisinin birle�mesinden ibaret olan olgunluk insana ait
old uQu iCiin onu "maksat" olarak isim lendirmek m O mkOn olur.
Olgu n l u k ve maksat mana itibariyle birbirine Ciok yakmdlr,
onlann yalnlz mukayese ile farklan nl anlamak mOmkOn olur. Bir
�ey yetide kald l Q I ve hayata geCimediQi sOrece ona "m aksat"
diyoruz. Buna kar�llIk faaliyete donO�torOlen, hayata geCiirilen
durumda da "olgunluk" olur. Soz gelimi, bir ev h enOz in�a edil­
meyip insan m tasavvurunda mevcut ise bu maksattlr; in�a edilip
bittikten sonra olgunluQa, yani maddT varl lQa don O�mO� olur.
I nsan bu dereceye, yani kainattaki kemal derecelerini bir
bOton halinde bilme derecesine u la�mca, bu bOtonOn parCialan­
nJ olu�turan saYlslz tikelleri birbirinin ard mca kavramaya ba�lar.
EQer faaliyete geCiip bunlan pratik hayata tatbik edebilirse, onun
bu yaptlklan bOton insanlann ho�una g ider, belki kendisi bir a­
leme Cievrilir, bOyOk aleme87 benzetilerek kendisine verilmi� olan
kOCiOk alem adml doQrulam l� olur, sonra halk arasmda Yaratlcl­
nm halifesi olur ve seCiilmi� kullannm arasma g irer ve m utlak in­
san 88 derecesine yOkselir. Onun tam m utlakl l Q I ebedT mutluluQa
ermesinde, onun erdemlerini kabul etmesinde, onunla kendisi
arasmda h iCibir perden in olmamasmda tezahOr eder. Bundan
sonra 0, Allah'm yakm dostlan arasma girme onuruna nail olur
ki, insan iCiin bu en yOksek derece, en bOyOk mutluluktur. Bazl
insanlann bu mertebeye yOkselmesi mOmkOn olm asaydl insan
nevi de bazl bitki ve hayvan torleri gibi yok olur gider, onlardan
h iCibir yonden Oston olamazd l .
Akillan bu dereceye gelmeyi tasavvur edem eyen ki�iler, in­
sanm bedeni CiOrOyOp yok olduktan, parCialan J p daQ ll d l ktan son­
ra her �eyin bittiQini zannetmi�lerdir. I nsanm yaratlld l Q I yere do­
neceQi h ususu bu gibiler iCiin karanllk kalm l�tlr. Buna gore de
hepsi dO nyadan alabildiQince zevk almaya, �ehvanT ihtiraslannJ

87 BOyOk a/em ve kOgOk a/em: BOlOn d Onya v e d Onya nizaml v e benzeri �eyleri
ifade eder. I nsantn hususi bir alem le�kil elli�ini hesap eden do�u filozoflart onu
bOyuk aleme nispelen kOyuk alem �eklinde isimlendirmi�lerdir. Sloac/lar insant
kOyOk alem olarak adlandlrd/klart gibi, insantn dl�tndaki kainali ve ulvi alemi de
"bOyOk insan" olarak isimlendirmi�lerdir.
8
8 Mutlak insan: En olgun, geli�mi�, saf ve lemiz insan demeklir. Eski ve Orta

Do�u felsefesinde i:lzel bir lerim olarak kullan/lir ve bi:lylelerinin konumunun AI­
lah'a en yaktn oldu�u kabul edilir.

92
sondUrmeye yalt�ml�, dU�Unme yetisini (insan olma ayncaltgl­
m) dUnya zevklerini d Uzene koyan bir vaslta gibi anlaml�tlr. On­
lara gore, nefs yetilerinden olan fikir ve dU�Un me/ konu�ma ye­
tisinin faydasl ve maksadl ondan ibareUir ki, dil, yemek-iymek,
keyiflenmek hakkmda soz ays m ; fikir ise onu yapmak iyin yollar
araYl p bulsun.
o halde onlar bu gUzel nefsi 0 yirkin �ehevT hislere hizmet
eden kole yerine koyup, "afiyyU'1 ala" mevkisinde olan oyle aziz
ve onurlu bir meziyeti, hayvanT nefs olan boyle alyak ve rezil bir
lezzete kul eder. <;ogu zaman halkm avam ve cahilleri bu fikirde
olurlar.
Buna yakm inanl�lardan biri de �udur: 0 dUnyada da bu
dUnyada olan �ehevT keyifler vardl r, cen neUen tut da Allah'm
dergahma kadar her yerde, gUya yerdekilerden de fazla lezzetli
yiyecekler, gUzel hurilerle keyif yatmak ve tatll �arap iymekle
me�gul olurlar. Boyle insanlar ibadet zamam, dua vakti kendi
ibadethanelerinde cennetin tom nimetlerinin kendine de n asip
olmasml arzu ederler, bu d Unyadaki zahitlik ve mUminlikleri kar­
�Ihgmda onlan isterler. Sanki onlar bir ticaret yaplyorlar, az �ey
verip yok �ey almak, bu fani dUnyanm geyici ayya�I I g m l , 0 baki
dUnyan m ebedT zevk ve eglencesine satmak isterler. Boyle in­
sanlar zahit, mUmin, perhizkar degil, en haris sarho�, en dU�kUn
ayya� saYl lmahdlr. BUton bunlara bakmayarak, onlann yan mda
melekler aleminden , mukaddesler d Unyasmdan sohbet ayl l i nca
mukaddesler mukaddesinin hizmetinde olan hurilerin bile adT
�ehvanT hislerinden uzak old uklan soylenince, onlar da bunu
tasdik ederler ve bilirler ki, ba�langlylar ba�lang lcl , sebepler se­
bebi, butUn varl tklann yaraticisl paktlr, bUyUktor, boyle ve buna
benzer keyif ve lezzetleri O'na isnat etmek dogru olmaz.
Bu durumda olan insanlar kopek, dom uz, bocek ve tahtaku­
rusundan da a�agl seviyededirler. Bu insanlann akideleri ite ev­
velkilerin akideleri bir p mardan su iyerler, her ikisi de d Onyanm
acayip mahluklanndandlr. 89

89Acayibat: DoQu felsefesinde psikoloji, ilahiyat, mitoloji ve folklorda "acayibat"


adl altmda ba!llica olarak akla slQmaz varliklar. dev. ecinni. gulyabani. iki ve
daha c;:ok ba!lli hayvanlar ve bu meyanda !ler kuvvetler anla!lllirdi. TOsi bu SQZO
mecazi manada kullanml!ltJr.

93
Fakat bunlar biraz dU!ii U nseyd iler anlarlardl ki, a<;I !k belasrna
dU!ii m eyince, tatl! yemeklerden lezzet alam lyorlar; susuzluk a­
zab r nl g ormeyince soguk suyun !iierbet old ugunu anlamlyorlar;
ki!ii i lik <;e!ii m esi c0!ii u p ta!ii m ayrnca onu oz mecrasr na akltaml­
yorlar; s lcak ve sogugun aCI S l n1 tatmayrnca el bisen in degerini
bilm iyorlar. Onlar boyle azap ve eziyetlerden sonra kendi
ihtiya<;lanm temin ettikten, aglzlan lezzete, vUcutian istirahata
erdikten sonra san lyorlar ki, aS11 mutluluk i!iite budur. Fakat
unutuyorlar ki, yemekten lezzet almak iyin onceden a<;l r k be­
las r n l , sudan zevk almak i<;in susuzluk azabrnl gormek gerekir.
Boyleleri hakkrnda Calinus90 da bu fikirdedir. 0 d iyor ki, bu
habis ·ruhlu insanlar en a!ii a gl tabiata sahiptirler; bir insan rn bu
yola meyil gosterecegini hissettiler mi, derhal onu aldatlp kendi
taraflanna <;ekmeye ve kend ilerine baglamaya <;al r!ii l rlar; bunun­
la da yal n lz olmad lklanm gostermek isterler. O zellikle birka<; er­
demli ve bilgin ins an ellerine dU!ii U nce , kend ilerinin hakl! oldu kla­
nm gostermek i<;in onlardan istifade ederler, hileleri nin i!iie yara­
d l g r n l gorUnce ba!ii k alann l, ilk planda yeni yetmeleri yoldan yl­
kartmaya ba!iil ar ve onlara, 'ruhanT bir !iiey varsa d a erdemlerin
hakikati yoktur, varsa da elde edilmesi mUmkUn olan bir !ii ey de­
gild ir' !ii e klinde tel kinde bulunurlar. I nsanlar tabiatlan itibariyle ih­
tirasl! ve !iiehvet d U!ii k UnUdUrler. Bu sozler nefsi harekete geyir­
diginde bu toplulugun taraftarlann r n saYls l <;ogalir.
Birisi onlardan bazllarrm uyanp dese ki "DOnyamn bu lez­
zetleri bedendeki mevcut zlf tabiatlardan; slcaklik, sogukluk, ru­
tubet, kuruluktan9 1 ibarettir, birinin arlmasl dengenin bozulmasl­
na, terkibin dagllmasma sebep olur. Bu dagllmaYI onlemek ve
saglikll ya§ayabilmek iqin dengeli beslenmeye ihtiyaq vardf(.
Bu, hastaligm tedavisi gibi bir §eydir. Hastaligm tedavisi ise tam
olarak iyile§me saYllamaz. Zira eziyetten can kurlarmak mutlak
mutluluk degi/dir; mutlak mutluluk ona denir ki, ne hastallk olsun

90 Calinus - Galen Klavdi (Tahm. 1 30-200): Rum hekimi ve tabiat bilgini. Orta
c;:a�larda tiP, manhk, psikolojinin geli�mesinda bOyOk tesiri olmu�tur. "X:I/-"X:I/1.
lfglara kadar tiP ilminde bOyOk bir otorite olarak kabul edilmi�tir.
1 ZIt tabiatlar. Aristo'nun c;:ift Zit tabiatiar teorisinin Do�u varyanlidlr. Eski Yu­
nan, Rum, Do�u tiP ilminde Zit tabiatlar teorisi tarihte c;:ok bOyOk rol oynaml�hr.
Hala do�u Olkelerinde yiyecek ve ic;:eceklerin slcakhk ve so�ukluk benzetmesi
me�hurdur. Soz gelimi biber slcakhk, karpuz so�ukluktur.

94
ne de onun tedavisine ihtiya(j duyulsun. Allah'ln hizmetinde olan
melekler boyle hastallklann ne oldugunu bilmezler, alemlerin
Rabbi ise bOyle §eylerden uzak, temiz ve paktlr. "
Onlar hemen tartl�maya ba�laYlp �oyle derler: "(jyle insan­
lar var ki hurilerden de gOzel ve aklllldirlar, Allah Teala 'n ln bu
hususta hi(j mOdahalesi olmaz, kul nere, Allah nere?"
Bu kon ulann Ozerinde c;;o kc;;a gOrOlto kopanrlar, onlan bu fi­
kirlerden vazgec;;i rmeye c;;a h�an insanm gorO�OnO a laya allrlar,
onu ahmak olarak isimlendirirler; kendi hatala n n l dogru kabul
edip onun kalbine �Ophe dO�Ormeye c;;a h�lrlar.
En hayret verici olan da �udur: Bu fikir sahipleri, birinin onla­
nn yolu n u terk edip �ehvetten , i�ret meclisinden el c;; ektig ini, c;;o k
yemeyi blraklp az yemeye, az ic;; meye ba�lad lg m l, g iyim ku�a­
ma dO�kO niOgO blraktlg m l i�ittiklerinde inanamazlar. Bu hareketi
nedeniyle onu over, bOyOk hOrmete laYlk oldugunu soyler ve
onu Allah'm sevgili kulu sayarlar, halk ic;;erisinde ondan daha
melek tabiath insan olmayacagm l soylemekten de c;;e kinmezler.
Bu haldeyken kendisine rast geldiklerinde "aferin", "c;;o k gOzel"
deme fl rsatm l kaC;; l rmazlar, nefislerine aglr gelse de ona nispe­
ten daha zaylf oldu klann l kabul ederler. Boyle yapmalan , akide­
lerinin manaSIZ, hareketlerinin yanh � olmasma ragmen, boyle
insan larda az da olsa izzeti nefs yetisinden bir eser kalm l� 01-
dugunu g osterir. Onun vasltasl ile bilgin lerin bilginligini, olg un
insanlann yetkinligini anlar, kendi gidi�atmrn noksan h g m l itiraf
ederler. Yalnlz nadanhk ve bi/gisizlik yOzO nden boyle c;;i rkin i�­
lerle me�g ul olduklan n l anlarlar. Bu insanlann inan c;;l annm za­
Ylf h g l , iradelerinin uyu�uklugu 0 zaman kendini daha aC;; l k bir
�ekilde ortaya koyar. Boyle insanlar da hayvani nefs, insani
nefse Osto n geldig inde onlar �ehvani h islere meylederler; insani
nefs birazclk da olsa harekete gec;;i nce yaptlklan i�leri goz 0-
nOnde i�lem ekten uta nlr; duvar diplerine, evlere c;;e kilir, gozOn
hic;;b ir �ey sezm edigi karanhklarda gizlenirler. Eger biri tesadO­
fen onlan me�gul olduklan i� ba�mda gorse, utanc;;l anndan on­
larda oyle bir hal ortaya C;; l kar ki, olseler on dan daha iyidir. EI­
bette boylelerinin tabiatmda birazclk haya duygusu kalml �tlr.
Alc;;a kh kta son dereceye varan ki�inin insanhg l tamamen orta-

95
dan kalkar, yOzsOzlOk varh � t na hakim olur, boyle birinin nefsini
dOzeltme Omidi yoktur. Zira uzu n sOren ve 9aresiz olan hastahk­
Ian tedavi etmek mOmkOn de� ildir.
Birinci tabiath kimselere gelince, onlann tabiattnda haya
d uyg usu oldu�u i9in hastah klan tedavi edilip sa� l l � t n a kavu!itu­
rulabilirl er, 90nkO haya ve utanma, yap l lan i!iin do�ru olmad l � t n l
a nlamak demektir. BOtOn tabiatlar gorO n O!ite gOzel olan !ieyleri
severler. Buna gore, insan 9irkin olan !ieylerden tenhada da ka-
9tnmal l , hi9 olmazsa utanmall d lr. Boyle i!iler i nsan tabiattn t n
noksanh� tndan do�ar, imkan ol90s0nde onlan dOzeltmek gere­
kir.
<;irkin ve kotO i!iler ne kadar murdar olu rsa, 0 kadar da deri­
ne gomOlmeye, gizlenmeye ve bastlnlmaya muhta9tlr. Fakat
hi9bir g izletme, ortbas etme, izi n i tozunu kaybettirme onlann
hepsinin silinip yok olmasl anlam tna gelmez. Kim, bu amel sa­
hiplerinin inanct n m noksanh � t n l bilmek istiyorsa onlardan sor­
sunlar. "E�er bu i!iler iyi i!ilerse, peki ni9in onunla me!igul olmaYI
hakaret ve Ostlenmeyi kabahat saYlyorsunuz?"
Buna cevap bulamaYlp 9aresiz vaziyette kalmalan, a91 k9a
fikirlerinin zaYlfll�ma, g izli i!ileri n i n 9irki n l i� in e i!iaret ed er. 0 hal­
de akllh i nsan bu aYlplardan kurtulmaya ve d O!ikOn oldu�u
noksanh� 1 gidermeye 9ah!imahd lr.
Yemeyi bedendeki dengeyi korumaya yetecek kadar azalt­
mal l , hayatJ devam ettirmek i9in gerekli olandan fazla yememe­
l idir. <;OnkO yeme�i sa�hk i9in yerler, keyif i9in de� iI. Yeme�i
gerekli olandan biraz fazla yers e onun sa�II�1 da g ider, lezzeti
de. Halk arasmda itibar kazanmak, kendi liyakatin i muhafaza
etmek, "gozO a9, m idesine dO!ikOn" d iye tan mmamak i9in gerek­
Ii oldu�unda da az yemelid ir. Ancak bu, insanm zaYlfli k ve has­
tah�a maruz kalmasma sebep olmamah veya ba!ika kotO niyet
gOtmemelidir.
Elbise slcak ve so�uktan korunmak, aYlp yerleri ortmek i9in
gereklidir. Ba!ikalannm aYl plan mastna maruz kalmamak, mas­
karaya ahn mamak hatmna gOzel giyinilir; fakat bu, insanl giyim
kU!iam dO!ikOnlO�One gotOrmemeli , toplum kurallanndan, Met

96
ve gelenekten <;ok fazla aynlmamalr ve ba�kalarm m arasmda
guru rlanm aya sebep olmamalI d l r.
Cinsel ili�ki insan neslin i m uhafaza i<;indir, ona gore de
bu ndan koto bir �ekilde yararlanmak, haddi a�mak ve mahrem
kabul edilenl ere sata�mak olmaz.
Ev ve benzeri ihtiya<; olan ba�ka �eylerde de a�lrIll�a imkan
vermek uygun de�ildir. Bundan son ra da yaln lz insanli�a ozgO
olan m utluluk ve meziyetleri akll ve idraki olgunla�tl rmaya can
atmali , onun noksanli�ml imkanlar ol<;OsOnde azaltmal JYlz. Bu
soz konusu meziyetlerdir ki, on larr gostermek i<;in utancm l giz­
letmeye, duvar diplerine, gece karanllklarrna ihtiya<; kalmaz.
BOton insanlarda, daha once bahsetti� imiz gibi, 0<; nefs bir­
le�mi�tir. Birincisi a�a�llJk nefs ki buna hayvani (behim i) nefs
adl da verilir; ikincisi, orta n efs ki buna YlrtlCI n efs (nefs-i sebai)
denir; O<;OncOsO, en Oston ve en onurlu nefstir ki buna da
(meleki nefs) adl da verilmektedir.
Evcil hayvanlar a�a�llrk derecesindeki nefse; Ylrtlcllar orta
nefse; m elekler de Oston nefse sahip olup her birinin konumu
di�erlerinden farklJdlr. Se<;im insan m kendi elindedir: I sterse ev­
cil hayvanlar seviyesine iner, onlarla bir olur. I sterse Ylrtlcllara
benzemeye <;al J� l r ve onlar gibi olur; melekler seviyesine ula�­
mak isterse oraya yOkselir.
Bu 0<; nefs Kur'an-I Mecid'de: "Nefsi Emmare,92 N efsi
,,
Levvam e93 ve Nefsi Mutmainne 94 olarak isimlendirilm i�tir.
Emmare nefsi �ehevi hisleri em reder, onu co�turur, ihtirasl
tatminde Israr eder. Lewame nefsi i� gorOiOp bittikten, yanli�
yap lld l ktan sonra kmamaya ve ho�nutsuzluk gostermeye ba�­
lar, bu gibi hareketlerin koto oldu�unu hatlrlatlr ve bu kotolO�O
yaptl�1 i<;in kendisini kmar. Mutmainne nefsi g Ozel amellerden,
ho�a g iden i�lerden ba�ka hi<;bir �eye rrza gostermez.

92 . •
Yusuf, 53: "Ben nefsimi temize qlkarrntyorum qOnkO nefis kotOlOgO emreder
93 Klyame, 1 -3: "Ktyamet gOnOne yemin o/sun /ewame nefse de yemin o/sun.
Insan olOmden sonra kemiklerini bir araya getiremeyecegimizi mi zannediyor?"
94 Fecr 27-28 "Ey huzura kavu§mu§ nefis Rabbin senden sen Rabbinden razl
o/mu§ o/arak O'na don. '

97
Filozoflar dem i�tir ki, bu nefslerden yalnlz birinin zatmda a­
sll h ikmet ve keramet vard lr. ° da "melek" nefsid ir. I kinci de ke­
ramet olmasa da I iyakat vard lr. Hi� degilse kendi n i eg itmeye ve
dogru yola dondOrmeye �all�lr. O �OncOde ne keramet var ne Ii­
yakat. Bu, hayvan nefsidir. Hayvan nefsinde tek bir h i kmet var­
d l r ki, 0 da onun vOcudunun m elek nefsinin maddT bile�imine
dahil olmas ldlr. Uzun bir tekamOI devresi gerekir ki 0, geli�ip oz
maksad ma eri�ebilsin. Gazap nefsinin hikmeti, h ayva n nefsinin
h l rs ve sinir yetisini koreltmekten ibarettir ki, onun verebilecegi
zarar azalsm . C;OnkO onu tamam lyla ortadan kald lrmak mOm­
kOn degildir. Bu , zarann yans mdan don mek gibi bir �eyd ir.
Eflatun (Platon), Ylrtici ve hayvan nefsleri hakkrnda �oyle
demi�tir: "Yumu�akhk ve egilmek altrn g ibid ir, berklik ve egil­
memek de polat gibid ir." 0, ba�ka bir yerde �oyle dem i�tir:
"$ehvet ve ihtiras ne yaman hayaslzll ktlr!"
Bu takdirde, iyi' bir i� gormek isteyen insana �ehvanT yeti
mani olsa onun, �ehvanT yetin in tesirini azaltan ve zaYlflatmaya
tah rik eden gazap yetisinden yardlm istemesi gerekir. Buna
ragmen yine �ehvanT yeti OstO n gelse ve sahibi bu yetinin iste­
gini yerine getirdikten sonra pi�manh k d uysa, d Ozel me Omidi
vard lr. Boyle b ir arzu ortaya �Iktlg r nda onun bastl np �ehvetini
bogabilir, aksi takdirde filozofun dedigi gibi olur: insanlan n �o­
gunu oyle gorOrOm ki, onlarda ho�a giden i�lere meyil var, fakat
iradeleri zaYlf old ugu i�in iradelerine hakim olup, izzeti nefslerin i
muhafaza edemiyorlar ve sonra d a b u yOzden olgOn ve ezg in
oluyorlar. Boyle insanlarla tabiatlannda g Ozel i�ler gorm eye ar­
zu ve istegi olmayanlar arasrnda fark yoktur. C;OnkO kuyuya dO­
�en korle goren ayn l �ekilde helak olur, fakat goren kimse daha
�ok krnanlr.
Kadim filozoflar bu O� nefsi bir yere toplaml� ve onlan me­
lek, kopek ve domuz gibi �e�itli hayvan tabiatlannda orneklen­
dirmi�lerdir. Bu yetilerden hangisi OstOn gelirse hOkOm de ona
gore olur.
Bazllan demi�ler ki, bu O� nefse sahip olanlar, kuvvetli bir
ata binip kopek ya da terbiye edilmi� kaplanla ava g id en insana
benzerler; insan hakim olur, atl ve kopegi gerektigi gibi idare

98
ederse h em kendinin hem de onlann rahatm l tem in eder. Her­
kes oz vazifesini gereg i g ibi yerine getirirse, hepsinin de yeme­
gi, ic;ecegi ve istirahati ozlerine g ore tem in edilir.
At gUC;IU C;l karsa sUvarinin sozUne bakmaz, uzaktan nerede
ot gorOrse oraya kac;maya ba�lar; yolun ini�ine C;lkl�ma onem
vermez, dOz yoldan sarp yerlere s lc;rar ve yolda�lan n i incitir,
kendi de gerekli olan yere deg i! ot olan yere meyleder, oyle ki
gOzel otu bol bir yer varsa ba�kalannl nZlkslz b l raklr, hatta ac;­
h ktan zaYlflaYl p olmelerine neden de olabilir. Bazen oyle de 0-
labilir ki, ko�tugu zaman agaca , dikenlige, dereye ya da derin
bir c;aya dO�Up yaralan lr, ayag m m sUrc;mesi veya ba�ka bir ha­
tasl yOzO nden kendini ve yol arkada�lan n l mahveder.
Ayn l �ekilde Ylrtici kopek UstOn olsa, bir av gorUr gormez
hem atl hem de ata bineni hlzh bir �ekilde 0 tarafa sevk eder,
bazen azap, eziyet, emegin heder olmas ma sebep olur, bazen
de avlamak istedikleri hayvanla c;arpl�arak ya yaralan l r ya da
parc;alaYlp oldUrOr. Fakat aS11 olmasl gerekene, yan i sUvarin in
iradesine tabif olsa, boyle bedbahtl ik ve belalardan canlan kur­
tulur, sag salim geri donerler.
Bu Uc; yeti birle�ip bir araya gelmi� olsa yen i bir hususiyet
kazan lr: Melek nefsinin etkisi altmda kalan iki nefs ozlerin i ona
gerekli oldugu gibi ayarlar, san ki hakikatte Uc; degil bir yeti g ibi
gosterir. Bununla beraber her yeti gerektiginde oz yerinde oyle
tezahOr eder ki, sanki tektir, obOr yetilerle hic;bir zlddiyet ve mu­
halefet de olmaz. Ona gore de bunlann ayn ayn Oc; nefs mi 01-
dugu veya bir nefste Uc; yetin in mi birle�tigi hakkmda bilginler
arasmda hala fikir aynllgl vard lr.
Fakat melek nefsi gOzel rehberlik etmed igi zaman anla�­
mazl i k ve zlddiyet dogar, tartl�malar ba�lar ve gitgide artar, ni­
hayet her Oc;OnO de mahveder. Bundan daha bOyOk bir hata ve
daha bOyUk bir gUnah olmaz. Boylece aS11 gUnah emegin zayi
olmas mda, aS 11 kOfOr alc;aklann galip gelmesinde, aS11 zulOm
e�yan m oz kabiliyetlerine gore yer almamasmda; reisl ige laYlk­
lann tabi, �a h l iga laYlklarm s l radan biri, efend ilige laYl klann kole
olmas mdadlr. Bu, insanligm c;okU�e ugradlgma, �eytanhg m Os-

99
ton tutulduguna il?aret eder. Boyle il?ler zaman i9inde yalmz AI­
lah'm yard l m l ile dOzelebilir.

Yedinci Fasll
En YOksek Derecede Arzu Edilen iyi lik ve M utluluk
Her il?in bir gayesi ve maksadl vardlr. I nsani nefsi olgunlal?­
tlrmanm da bir maksadl olmalld lr. O nceden de il?aret edildigi gi­
bi, bu maksat onun iyilik ve mutlulugudur.
Boyle durumda, her l?eyden once "iyilik" ve "mutluluk" anla­
yl l? m m mahiyeti ni gostermek gerekir. Zira noksanhk ve kusurlan
bilmek onu olgunluga erdirme arzusu meydana getirir ve bu
arzuyu yerine getirmek i9in faaliyete geger; bal?an elde edild ikge
heves artar, olgunluga sahip olma, maksada nail olma inancl
kuvvetlenir.
,,
Filozof Aristo "Ahlak 95 kitab m m giril? bolOmOnO bu konuya
aYlrm ll?tlr. Burada il?lenen temel fikir, "fikrin onceligi eylemin
sonral lg l"dlr. N itekim, bOton m eslek ve sanatlarda bunu goste­
rir: DOlger tahtm faydas ml tefekkOr etmese, onun nasll olacagl
hakkmda d Ol?Onmez; hayalinde tam olarak tasavvurunu yarat­
maymca onu yapmaya bal?lamaz. AynJ l?ekilde, aklill i nsan nefs
olgunlug u n u n neticesi olan iyilik ve mutlululugun ne old ugunu
tasavvur etmezse, bu olgunluga sahip olmak akhna gelmez,
buna sahip olmaymca da iyilik ve mutlululuga eril?emez.
O stad EbO Ali'ye96 gore, "gen9Ier" ya da "gen9 tabiathlar" i-
9in Aristo'n un Ahlak kitabm dan daha faydall kitap yoktur. Aristo
orada der ki: Biz 'gem;' derken insan omrilnil dikkate alm/yo­
"

ruz, zira ya§m bununla ilgisi yoktur. ASII gem;, tabiatmda §eh­
vanf hislerin diger hislerin ilstilnde oldugu, meyil/erinin daha �ok
o tarafa yoneldigi kimsedir. "
Bana gelince, bu Ahlak kitabmda mutluluk ve iyilik hakkmda
hususi bolOm aYlrmamm sebebi, bunu okumakla gidip ona ula­
l?acaklan n J vaat etmek degildir. AS II amaClm, insanlan boyle bir
derecenin varh gmdan haberdar etmektir. Belki bununla hevese

95 Burada Aristo'nun Etika adh eseri kastedilmektedir.


96 Yani I bn Miskeveyh. baklnlz 33. dipnot.

1 00
gelirler, ona ulal?ma arzusuna kavul?ur, sonra da kismet olursa
o dereceye eril?irler.
Bu fasl ln bal?lang lclnda iyilik ve mutluluk araslndaki farklar
ayd l nlatl lm ll?, sonra bazi onceki ve sonraki bilginlerin fikirleri be­
lirtilmil?, gorOl?leri aC;lklanmll? ve ona gore de bir sonuca bag­
lanm ll?tlr.
O nceki bilgin ler, iyiligin, mutlak ve nisbi olmak Ozere iki tOr-
10 old ugunu bel irtmil?lerdir. Mutlak iyilik bOtOn varl l klann ve bO­
tOn arzulann son maksad l d l r. Nisbi (goreceli) iyilik ise, her yon­
den degil, belli aC;llardan faydasl olana atfedilir.
Mutluluk da iyilik cinsindend ir, fakat herkesin kendine gore
mutlulugu vard lr ve bu olgunluga yalnlz i rade ve l?uurl u faaliyet
son ucunda u lal?mak mOmkOnd O r.
o halde bir insanln mutlulugu bal?ka bir insanln mutlulugu
deg ildir, iyilikse herkes ic;in aYn l d lr.
Bazllan "mutluluk" terimini bal?ka hayvanlar hakklnda kul­
lanmll?Iarsa da, asllnda bu terim onlann hakklnda yalnl z
metaforik anlamda kullan llabilir. C:;OnkO hayvanlar olg unluga fikir
ve l?uurla deg il, kendi fltri istidatlan, yan i yaratlfll?tan getird ikleri
ic;gOdOleri sayesinde ulal?lrlar.
o halde bazi hayvanlara n asip olan yiyecekler, ic;ecekler,
rahatll k ve asayil? gibi nimetler aS11 mutluluk degil, belki bu ve
buna benzer klsmetler tesadUf ve bahtm son ucud ur. I nsanlarda
da boyle hailer olur.
Fakat "mutlak iyilik"in herkese ait oldugunu soylememizin
sebebi, her hareketin bir maksada, her faaliyetin bir arzuya yo­
neltilmil? oldugunu; hic;bir maksat olmadan , bir l?eyi idrak etme­
den fasllaslz hareket edilemeyecegini ve faaliyet gosterileme­
yecegi n i vurgulamak ic;indir. Maksat varsa i nsan ne yapacag l
hususunda bir tasavvura sahip olmall d l r, aksi takdirde, emek
heder olur, akll bunu akllslzll k sayar.
Eger maksat tabiatl itibariyle iyi ise, 0 "mutlak iyilik"dir; bal?­
ka bir iyilige sebep olur ve onun iyilig i daha c;ok olursa, bu tak­
dirde 0 "m utlak iyi", kendi de "nisbi iyi" olur. Soz gelimi, sanat ve

101
meslekler gibi. BOton aklill insanlar boyle mesleklere yonelmeyi
ama9lar.
o halde "mutlak iyilik" herkese hayn olan i!ilerd ir ve herkes
onu ogrenmeye, geli!itirmeye gayret gostermeli; fertlere haYlrll
olan i!ilerle, hatadan gekinmeli , iyi olmayan lan iyi saymam all,
m utlak iyilige veya ona yakm dereceye ula!imalld l r.

iyiligin Ce�itleri
I yilikler birka9 cihetten gruplara aynlml!itlr. Porphyurius, 97
Aristo'nun iyilikleri a!iagldaki gibi gruplara aYl rd l g m l yazar. I yilik­
lerin bazllan !ierefli ve Oston, bazllan ovgOye laYl k, bazllan yeti
artlran, bazllan da fayda verend ir. $erefliler ozieri ve tabiatlan
!ierefli olanlard lr. Onlar ba!ika !ieyleri de !iereflendirirler. Bunlar
ikidir: Ak l l ve hikmet. O vgOye laYlk olanlar her ge!iit erdem ve Ii­
yakatli i!ilerdir; yeti artlranlar ise bu iyiliklerin neticeleridir. Fayda
verenler de ozieri dogrudan ihtiyaci kar!il lamayan, fakat mal,
m Olk ve zenginlik gibi bir ihtiyacm yerine getirilmesini saglayan­
lard lr.
Ba!ika bir a91dan iyilikler ya "sonlud ur" ya "sonsuz" ; sonlu
olan da ya "tam"dlr, ya "tam olmayan"d lr. "Tam" olam "mutlu­
luk"tur, nasip olduktan sonra sahibi onun artmasma ihtiya9
h issetmez. "Tam olmayan" ise "sag l l k" gibi !ieylerdir, nasip olur­
sa sahibi 90k vakit bir !ieyler yitirmez fakat onunla b i rlikte 90k
!ieyler elde etm i!i olur. "Sonsuzlar" bilim, egitim-ogretim , tedbir,
9afl!ima ve emektir.
Ba!ika bir baklmdan, "iyil ikler" ya nefse aittir, ya bedene ya
da hi9birine; ya akll ile anla!i l l i r ya da duyularla h issedilir. Varll k­
lara ait olan on hususiyetin baziianm "iyilikler" i9inde ele alm l !i­
lard lr. Onlara gore, cevherlerde olan "iyilik" bOton varl l klann son
olgunluk noktasl olan akl l n cevheri gibidir ki, onun da son nok­
tasl ebed! olan 0 bOyOk Yaratlcmm durumudur. N icel ikte denge;
adetlerde tamllk; n itelikte nefs! ve cisman! lezzetler; n ispetlerde

97 Porphurius (233-304) Eflatun'un talebelerinden olup Yeni Eflatunculugun en


bOyOk temsilcisi ve Ogreticilerinden biri saYlhr. Hocasmm gOrO�lerini ve Eski
Yunan felsefesini derledigi 54 makaleden olu�an Enneades isimli bir eseri bu­
lun maktadlr. Mantlga dair Isagoji isimli eseri Islam dO nyasmda <;ok tan m m l �tlr.

1 02
riyaset, sadakat ve benzeri gibi; mekanda yerin pakh Q I ; zaman­
da vaktin u ygunluQu; kurulu �ta unsurlann uygu nluQu; giyimde
elbiselerin uyumu; tesirde etkinin sonu(f vereni; hassashkta his­
s in ho� geleni; soz gelimi, sesin tatlJllQ l , g Ozel suret filozoflarm
soyledikleri bu kabil iyiliklerdendir.

M utlulugun Ce�itleri
Mutl uluQun (fe�itlerini de birka(f esasa gore gruplan­
d lrm l�lard lr. Antik donem filozoflanndan bir grup, soz gelimi,
Aristotales'ten once ya�aml � olan Pisagoras98 , Sokrates99 , Efla­
tun ve diQerleri "mutluluQu" nefse ait bilmi�, bedenin ondan isti­
fade edip haz alabileceQi fikrini reddetmi�lerdir. BOton bu bilgin­
lerin fikrine gore, "mutluluk" dort �eyle olur: H ikmet, �ecaat, iffet
ve adalet. Bunlara erdemler grubu adl verilmi�tir. Bu makalenin
ikinci yan s m m bOyOk bir klsm l ona aynlacaktlr.
Onlara gore, bu erdemlere sahip olmak m utluluQa ula�mak
i(fin yeterlid ir, ba�ka bedenT erdemlere ihtiya(f yoktur. Bu erdem­
lerin sahibi adslz sanSIZ, yoksul, ozOrlO veya hastal J klJ olsa ya
da ba�ka kusurlara muptela bulunsa da bun lardan 0 "mutlulu­
Qa" hi(fbir zarar gelmez; ancak ruhT hastah k olmamalJdlr. C;OnkO
ruhT hastalJ k nefsi bizatihi erdemli faaliyetlerden uzakla�tJrJr, 01-
gunluQa gotoren aklJ �a�lrtlr, zihni koreltir. BOton filozoflann i­
nancma gore, beden nefsin en yakm aletidir ve insan mah iyeti­
nin olgunluQu tam �ekilde yalmz "akll nefsinde" odaklanm l�tlr.
Aristo'dan sonraki bilginler, soz gelimi, Revvakiler 1 00 ve on­
lann taraftarlan olan tabiat(fJiar (naturalistler) bedeni insan uzuv­
lanndan b iri kabul eder ve "mutluluQu" iki klsma aYlnrlar:
NefsanT ve eismanT. Onlar, nefsant mutluluQun eismanT mutlu­
lukla tamamlanmasl gerektiQine inamrlar; aksi takdirde, bunun

98 Pisa gor: Kadim Yunan i'natematik�isi v e filozofu. Tahminen (M. O . 580-500)


Yillannda yaiiamliilIr. Pisagorcular mektebinin kurucusu saYlhr. Esas i1gi sahasl
geometri olmuiitur. Pisagor, saYllan bOtOn eiiyalann mahiyeti olarak kabul eder,
kainatm saYllar ve onlann n ispetlerinden ibaret oldu�u teorisini i1eri sOrmOiitOr.
99 Sokrat: Kadim idealist Yunan filozofud u r. (Tahmini M. O . 469-399).
100 Rewakiler ve on/ann taraftarfan: M . O . IV. asnn sonunda Alina'da ortaya
�Ikmlii "StoacIlar" felsefi cereyanmm taraftarlandlr. Felsefede esas gayretlerini
ahlak, mantlk, dil ve e�itime verirler. Tahminen 500 ylla yakm faaliyet g(:)ster­
miiilerdir.

1 03
gerc;ek bir m utluluk olamayacag m l kabul ederler. Bedenin dl­
�mda, "talih" ve "tesadOf' Ie ilgili olan �eyler d e "cismanT" olarak
kabul edilir.
Sufi filozoflar bu fikri ikna edici bulm uyorlar, c;OnkO tesadOf
ve tal ih ile ilgili olan �eyler ebedT ve daimT olamaz, Ostelik onla­
rm ele gec;irilmesinde akll ve �u urun h ic;bir katklsl yoktur. Boyle
olunca, �eylerin en �ereflisi, en degerlisi olan, harap olma, a­
zalma, elden C;lkma gibi �eylerden korkmayan, yalnJz akll ve
�uur ile kazan llabilen "mutluluk"u oyle dO�Ok seviyeli �eyler de­
recesine ind irmek nasll olur?
Aristo, halkm muhtelif zOmreleri arasmda m utl ulugu belirle­
me konu.s unda farkll gorO�ler bul unduguna, bunu belirlemede
slkmtllara d O�erek her birinin farkll �eyleri mutluluk olarak kabul
ettiklerine d ikkat c;eker. O rneg in, mutlulugu yoksulun zenginlik­
te; hastanm sagllk ve slhhatte; adslz sanslzm �an ve �oh rette;
ac; gozlOnOn yeme, ic;me ve eglencede; ihtirasl m m keyif ve �eh­
vette; kinli nin intikam ve dO�manhkta; a�lgm vuslat ve muhab­
bette; bilginin bilim ve medeniyette aradlgml gordOgO nde oz
hikmeti sayesinde "mutlulugu" her zOm renin aklln m kabul ede­
cegi bir �ekilde s ln JflandlmaYI g erekli gord O. C;OnkO her �ey oz
yerinde, oz vaktinde, kime nispet edilmi�se, 0 baglamda "mutlu­
luk"tur. Filozof ise hakikatlerin h ic;bir boyutunu dikkatten ka­
C;lrmaz.
Buna g ore, Aristo mutlulugu be� klsma aYl rml�tlr:
1 . Bedenin ve hislerin sagllkll, mizacm itidalli olu�una ait
olanlar,
2 . Mal, devlet ve hizmetc;ilere ait olanlard lr ki onlarm vasl­
tasl ve yard l m l ile iyi insanlarla ili�ki ku rmaya, ba�ka faydaI J i�­
ler gormekle sayglnligm artmasma ve ho�a g iden i�lerin yapII­
masma vesile olanlar,
3. Halk aras mda yaYllml� g Ozel adet ve haYlrll i�lere a it 0-
lanlar, bunlar vasltasl ile comertlik, eli aC;lkllk, �OkOr ve kadir
klymet bili rlik gerc;ekle�ir.
4. Bilgi ve irade vasltasl ile maksatlan n yerine g etirilmesine
ve fikirlerin uygulamasma ait olanlar,

1 04
5. Genellikle bilimsel, ozellikte dini konularda hataya fl rsat
vermemek i�in fikir all!? veri!?i ve isti!?arede bulunmanm gereklili­
g ini bilmeye, dogru fikir ve dogru karara ait olanlar.
Kim , bu be!? ozellige ne kadar sahip olursa 0 kadar olgun;
ne derece malik olmazsa 0 derece de kusu rlu saYI I lr.
Aym filozof diyor ki: Maddi imkanl, soz gelimi bol serveti,
�ok saylda dostu, gUzel tal ihi vs . olmayan bir kimse i�in comert
olmak �ok zor olur. 0 halde hikmet, ozUnU tezahUr ettirmek i�in
sanat, meslek ve mUlke muhta�tl r. Daha once de belirttigimiz
gibi, eger 0 bUyUk Yaradan insanlara bir sanat ve marifet IUtfet­
mi!?se, as" mutluluk budur. I nsanlarda olan alicenapl l g m , eli a­
�Ikh g m , comertligin ve iyilik severligin kaynag l da buradad lr.
Fakat bu, olgun ve yeti!?kin insana aittir, noksan olanlarda ve
�ocuklarda bOyle ozellik bulunamaz.
Filozoflar arasmdaki anla!?mazl lklardan biri de !?udur: Insa­
nm zahmeti ve h izmeti kar!?lhgmda nail oldugu en bUyUk mutlu­
luk ona hayatmda ml nasip olur yoksa oldU kten sonra m l ?
Kadim filozoflann bir klsmma gore, bedenin mutlulukta payl
yoktur. Nefs insanlann beden i ile birle!?tiginden , bedenin tabia­
tmda olan kesafet, cisminde olan kirlilik ve ba!?ka tem iz olmayan
!?eylere olan ihtiyaci sebebiyle nefsi de buland lrIr ve bu da "m ut­
lak mutluluk"a imkan vermez. Sundan dolaYI, 0, akll kategoril e­
rinin hakikatini tam olarak ke!?fetmekten acizdir. M ateryalin ma­
hiyeti, maddenin fltratl onun i�in karanhk kalm l!?tlr. Fakat nefs
bu kesafetten kurtulup, kirlil ikten ann l rsa panldamaya ba!?lar,
saf mahiyetini gosterip UsWn nuru kabul etme kabiliyetini kaza­
nJ r ve 0 zaman "tam akll" ad m l almaya laYlk olur. 0 halde, bu fi­
lozoflann fikrince, hakiki mutluluk olUmden sonra mUmkUndUr.
Aristo ve onun ekolUne mensup olanlar d iyorlar ki, b izim
dU!?Uncemize gore, haktan yana olan, iyi i!?ler yapan, bUWn er­
demleri elde edip olgunluga eri!?en bir kimsenin gok ehlinin yeri­
ni alma fikrine dU!?meyip, sadece dUnya i!?lerin i dUzenlemekle
ve onlarla me!?guliyetle yetinmesi makul degildir. SUWn bu me­
ziyetlerine bakmayarak, onu noksan, olgunla!?mam l!? olarak;
buna kar!?llIk oldUkten ve bUWn bu erdemler yitip g ittikten sonra,
onu hakiki mutluluga eri!?mi!? saymak insafslz ve kusurlu bir i!?

1 05
olur. Onlarm inancma gore, m utlulu�un dereceleri, mertebeleri
vard lr, hem de onlar «al l�mak sayesinde a�amal l olarak elde
edilir ve e n yOksek seviyeye ula�mca tamamlan m l � olur. Tam
ve ger«ek mutluluk i nsa n m bedeni oldOkten sonra da yok 01-
maz. Kad im bilginlerin bu husustaki fikirleri bundan ibarettir.
Sonraki bilg inler bu iki gorO�O mantikT ve akli usavurmalar
esasmda mukayese ettikten sonra �u sonuca vardl lar: Insanlar
1
manevT (ruhT) erdemlerine 1 0 gore melek seviyesine yOkselip,
cismT erdemsizliklerine gore hayvan derecesine indi� inden,
bu nlar bir yerde oldu�u mOddet«e ruhT olgunluk 1 02 cismT nok­
sanll�a tesir eder; onun Islahma, dOzene sokulmasma, erdem
sahibi olmasma «al l�lr, SOnra bu ruhT olgunluk ebedT olarak en
yOksek olgunlu�un hizmetinde karar kllmak i«in 0 yOksek aleme
yOkselir. YOksek alem , a�a�1 alem 1 03 denilince h islerle alglla na­
bilen yOksek yer veya a�a� 1 mekan anla�llmamalld lr. yOnkO bO­
tO n hisler yOksek mekanda olsalar da a�a�I , akla uyg u nluk ise
al«ak mekanda olsa da yOksek kabul edilir.
I nsanlann bu dO nyadaki mutluluklan n isbT (goreceli) olarak
adland m l lr. y O n kO bu iki erdemin kan�masl neticesinde 0, hem
ebedT mutluluk i«in gerekli olan erdemlere sahip olur; hem de
maddT nimetlerden istifade eder, yOksek, onurlu cevahir gibi
sozleri m Otalaa etme, onlar hakkmda sohbetlere kulak verme
neticesinde boyle meselelere merakl artar, meyli cto�allr. Bu
mutluluk derecelerinin birinci m ertebesi saYllir. O yle ki, obOr
dOnyaya gocten nefsin artlk beden mutlulu�una ihtiyaci yoktur.
Onun m utlulu�u hakikT hikmet saYllan yOce Yaratlcln m mukad-

101 Manevi-ruhi erdem/er: TOsi'de ruh, nefs, ruhani, nefsani terimleri bazen mO­
teradif, yani sinonim s�zler gibi son derece birbirine yakm manalar verir, fakat
bazl durumlarda birbirinden ciddi surette ayrtllr ve bu, Azerbaycan dilinde ter­
cOmede bOyOk t,:etinlik do�urur. TOsi ruhi, ruhani derken ba!?hca olarak manevi
kategorileri, maneviyatl dikkate ahr; nefs, nefsani anlaYI!?lart ise daha geni!? bir
mana ifade eder. TercOmede bu �zellik dikkate altnml!? ve yeri geldikt,:e nefs s�­
zO muhafaza edilmi!?tir.
102
Ruhi o/gun/uk: Bununla ilahi olgunluk hattrda tutulur. Orta Do�u skolastik fel­
sefesinde insan daimi surette noksan saYlllr.
103 YOksek tHem: OstOn alem, g()kler alemi, melekler alemi, manevi alem ani am­
lartna gelir. A!?a�1 alem, kullartn oldu�u alem, yerler alemi, insanlartn ya!?adl�I,
duyulan ve hissedilen bu d Onya hattrda tutulur. Genellikle manevi alem ulvi ve
yOksek; hissi alem, a!?a� I , alt,:ak saYlltr.

1 06
des ve pak eemalini mO�ahade etme, 1 04 bOyOk izzet ve mutlak
yOeelik sahibin i tan lma ve nihayet hakkrn ovgOye laYl k eelali ile
bezenme onuruna, yan i mutlulu�un ikinei mertebesine ula�m l �
olur.
Birinei mertebede olanlar iki klsma ayn llr:
En a�a�1 dereeede, yani eisman! dereeede olan lar. Bu tor
insanlarda eisman! erdemler daha Oston olur. Fakat slrlan bil­
me, muammalan a�ma hevesi Osto n geld i�inde onlann akll ve
dO�Oneeleri 0 a lemi kavramaya yonlendirilir.
En yukan, yan i ruhan! dereeede olanlara gelinee, bu nlarrn
m utlulu�u �all�ma ve faaliyetler netieesinde olur. Son dereee
olgunla�malarr sebebiyle onlar maddenin mahiyetine ha kim 0-
Ian eevheri, dO nyaYI maksada uygun �ekilde idare eden yetiyi
kavrar ve boyleee, bOyOk Yaratler n r n kudretine, saYlsl-srnl rr 01-
mayan hikmetine i�aret eden delilleri gordOk�e, ozO de imkanl
ol�OsOnde, kabiliyetine gore o n u tetkik eder, ondan faydalanl r
v e veede gelir.
Bu iki gru bun dl�rnda kalanlar, insanllk srnrn ndan �Ikarrllp
ehlT ve/veya Ylrtlel hayvanlar sOrOsOne girerler: "Boy/e/eri hay­
van/ar gibidir/er ve be/ki on/ardan da a§ag/dlr/ar. ,,1 0 5 �O n kO hay­
van lar insan rn geli�im seviyesine u la�maml�, nefsin dO�O kIO­
�Onden (iradenin zaYlfll�1 yOzOnden) geri kalml�, ilk fltratrnda
neye malikse 0 istidada uygun olarak geli�mesini ta mamlaml�­
tlr. Fakat insanlarrn olgunla�masl i�in Allah onlara yollarr a�m l�,
tebl i� ve te�vikle onlarr bu yola davet etmi�, Ostelik oraya kolay
ve rahatl l kla ula�manrn usullerini de gostermi�tir. Ama bu insan­
lar �ah�makta, zahmet �ekmekte sadeee ihmallik etmemi� hatta
aksi davran l�larr nefslerinde �iar edin mi�, omOrlerin i onurlu i�le­
re sarfetme yerine dOnya mall YI�maya adam l�lard lr. Klsaeasl ,
hayvanlar mukaddes ruhlara yakrn olamamalarr ve en yOksek
m utlulu�a ula�amaYI�larr hususunda mazurd urlar. Bu gibi in­
sanlarr da kotoleyip azarlamak, nasihat ed ip uyarmak gerekir.
Gorenle kor orne� inde oldu�u gibi, bu tip insan lar kuyuya d O�-

1 04 Burada Klyame. 22-23. ayetlere i!laret edilmektedir: "0 gun Rablerine bakan

�Ozler parlaktJr."
05 Araf. 1 79; Furkan. 44.

1 07
mekte ve olmekte ayn l vaziyette olsalar da goreni kmarlar, kore
ise rah m et dilerler.
Bundan da anlal?ll Iyor ki insanm mutlulugu, eger gerc;ekten
insansa, iki dereced ir: Birinci mertebedekiler yOksek dereceden
mahrum olmalanna, ve oz fltrT tabiat ve h issT karakterlerine go­
re, noksan ve yanlll?l ardan, vesvese ve gOnahlardan kurtula­
mazlar. Buna gore de bu mutluluk yerinde bir tabirle "noksan"
olarak isimlendirilir.
Tam mutluluk ise ikinci mertebedekilere kismet olur, c;OnkO
onlar boyle yanlll?lara imkan vermezler. lIahT nur, in sanT l?uur
sayesinde saYlslz slrlara vaklf olurlar, bu dereceye eril?en ise
mutlulugun da yOksek derecesine eril?mil? olur. Boylesi, ne sev­
gilisinin aynllg mdan kederlenir, ne kaybettigi varll k ve makam m
hasretin i c;eker. BOton d Onya mal l , h atta en klymetli olan bede­
ni de ona aglr bir yOk olur; ondan kurtulup, onu azatll k vermeyi
bOyOk nimet kabul eder. Boyle insan m dO nya mallna gosterdigi
m erak yalmz bu bedenle alakalldlr, ondan yakasml kurtarmak
ise onun iradesinde degildir. Bundan dolaYI 0, bOyOk Yaratlcmm
iradesine aykm h ic;bir il? gormez, tab iatmm vesvesesi, l?ehveti­
nin derecesi onu dogru yoldan saptl rmaz; oyle ki 0, ne sevdigi­
nin yok olmas mdan gamlan l r, ne arzulann m gerc;eklel?meme­
sind en kederlen ir, ne bal?an elde edince kendinden gec;er ne de
arzusuna nail olunca hadd ini al?ar.
Filozof Aristo "Nefsin Erdemleri Hakkmda" isimli bolOmde
bir fasll bu konuya aylrmll?, EbO Osman Dl mel?kT1 06 onu c;ok
dikkatli bir l?ekilde Yu nanca'dan Arapc;a'ya tercOme etmil?,
O stad EbO Ali ( I bn Miskeveyh ) ise 0 fasll aynen "Et-TahBre" ki­
tabmda nakletmil?tir. 0 bOlOmde de bu iki duruma il?aret edilir.
Biz de onu burada aynen verdik. Bahsed ilen bolOm l?oyledir:
Erdem in derecel erinden "Mutluluk" olarak isimlendirilen bi­
rinci derece insanlarm bu gec;ici dOnya ve il?lerde, nefs ve be­
denle ilgili olarak ic;lerinde tal?ldlklan arzulanna kavul?mak ic;in

1 06
EM Osman Dlme§ki (Said b. Yakub): IX. asnn me�hur bilginlerinden olup,
Ba�dad, Mekke, Medine �ehirlerinde olan hastahanelere rehberlik elmi�,
Yunancadan Arapyaya lercOme faaliyeti ile me�gul olmu�, Calinus'un Ahlc'lka ail
eserlerini esas alarak bir se9meler (muntehabal) kilabl hazlrlaml�tlr. TIp ilmine
dair eserleri vardlr.

1 08
gayret edip, iradelerin i bu yonde kullanmalandlr, fakat bu arzu
ve istek duygusal durumlarda uyum luluk S l n I n n I a�maz. I nsan­
lann ta biatl bu halde dengeli durumunu korusa, a�IrlII�a yol
vermese de yine de hi rsil olur, �ehvanT hislere meyil gosterir. 0,
bu zaman yap l lmamasl gereken i�lere oranla yap l lmasl gere­
ken i�lere daha yakm olur. 9UnkU boyle bir derecede 0, duygu­
sal sarsmti lara maruz kalsa da, kend i i�lerinin erdemini talep et­
ti�i normal hallerde yumu�akilkia ve akl m m kllavu zlu�u ile ha­
reket eder.
I ki nci derece: I nsan kendi gayret ve i radesini ash nda nefsi­
n in ve beden inin Islahma sarf eder, �ehvanT heveslere, cismanT
h islere, zaruret ve mecburiyet olmadlke;;a meyil gostermez. Boy­
lece insanlann erdemi bu cihetten artar. Erdemin e;;e �itleri e;;o k­
tur. Her birinin de ozU ne gore dereceleri ve sebepleri farkll d l r:
1 . Tabiatlann farkhh � ma g ore,
2. Adetlerin farklIll�ma gore,
3. l lim , anlaYI� ve bilginin seviye ve derecesine gore,
4. 9all�ma ve faaliyetin seviyesine gore,
5. Hevesin �iddeti ve engelleri ortadan kaldl rma gUcUne
gore.
$Uphesiz ki bu sebepler arasmda tal ih ve tesadUfUn roW de
az de� ild ir.
Bu erdemlerin son derecesinden yukarda "mutlak", "ilahT"
erdem ba�lar ki, artlk bu derecede adaletsizlik ve taraf tutma
olmaz. Burada h ie;; kimseye ayncahk yap llmaz: ne gelecek dik­
kate alin I r, ne gee;;m i� dU�UnUIUr ne uzaktakilere ra�bet edilir, ne
yakmda olanlara haset edilir; ne olanl yitirmekten korkulur, ne
olmaya n I e l e gee;;i rmeye heves gosterilir; ne dUnyevl e�lencele­
re meyil edilir, ne manevT zevklere yoneli� artar. Fakat bu yUk­
sek ve yUce mertebe erdemlerinde "idrak", "akll"dan gUe;;I U olur
ve yalnIzca ilahl s lrlan o�renmek, onun hususiyetin i id rak etmek
ve Slrf O'n un aS11 mahiyetini, zatm l bilmek ie;;i n kullan lhr.
Bu derecede de ihtiras, emek, bilgi, irade, arzunun �iddeti,
inancm sa�lamh�I , faaliyetin sUreklili�i ve yetene�in gUcUne
ba�h olarak insanlann payl muhtelif olur; kimde bu saYllan hu-

1 09
susiyetler �oksa onun mertebesi , bu fasl ld a bahsettig imiz gibi,
bir 0 kadar yOksek olur. N ihayet, gelip ilahllik mertebesine ula­
� I r. Bu BahT erdem, erdemlerin son mertebesidir, bu mertebede
gorOlen i!ilerin hepsi mutlak iyilikdir. "M utlak iyi" i!iler goren ise
onu ba!ika maksat i�in degil, sadece ve sadece nefsin haYri i�in
gorOr. M utlak iyilik bOton zevklerin zirvesi, lezzetlerin gayesi,
nefsin can attlgl son maksattlr. Her son u n , bu arada nefslerin
de son unun hususiyeti ondad l r ki burada her !iey onun hatlrlna
yapillr, ba!ika !iey i�in yapl lamaz, aksi takdirde son olmaz.
I nsanlarln i!ileri ilahllik seviyesine ula!iJnca, yaptl klarl i!iler
temiz olur, gosterdikleri faaliyetler de hakkJn mahiyetini idrak
etmeye 'yonelir, bu "ilahT akll" olarak tan lmlanlr. 0 zaman artlk
bedene ozgO olan tabiat kend i n i a�lga vuramaz, "hayvan" ve
"vah!illik" nefsinden dogan iddialar azallp yok olur. B u ndan son­
ra onda hakkl idrak etme meylinden ba!ika h i�bir arzu ve irade
kalmaz ki, Allah'l derk etmenin yolu da bundan ibarettir.
Bu hal, insanlarln taklit ya ni kendilerini YaratlclsJna ben­
zetme yolu ile elde edebilecekleri erdemlerin en yOksek derece­
sidir. Onlar, her !ieyin ba!ilangici olan 0 bOyO k izzet sahibi, bO­
ton varll klarln YaratlclsJnJn i!iin e benzer i!i tutar, hi�bir gOnah,
sevap, lezzet, ceza maksad l gOtmezler. C;OnkO YaratlcJnJn i!ii ve
maksad l aYn l d l r. Kisacasl , 0, mahiyetiyle tuttugu i!i ayn l olma­
yan ba!ika bir hareketin i�erisinde olmaz. O'nun faaliyeti hareke­
tin mahiyeti, hareketin mahiyeti O'nun nefsi, faaliyetin hakikati­
d ir, yan i 0 ger�ek ilahT faaliyetd ir, 0 bOyOk YaratlcJnJn faaliyeti,
i!ii ise kendi zatl i�in olur, d l !ita olan ba!ika !iey i�in olmaz.
Bu d u rumda olan insanlarln i!ileri "mutlak iyilik" ve "m utlak
hikmet" olarak isimlendirilir. Onun maksadl i!iin ozO olu r, ba!ika
gaye ve pratige yonelmez. Allah'Jn i!ilerinin de mahiyeti buna
benzer !iekilde a�l klanabilir. O'nun gord OgO i!i ne ise 0 i!iten
maksad l da aYn ldlr, asia farkl l olmaz. Bizim yaptlgl m lz gibi, ba­
Zl !ieyleri elde etmek i�in siyaset yapmaz. Eger boyle olsaydl ,
O'n un b Oton faaliyeti d l !itaki i!ileri nizama koymak, onlan hazlr­
lamak, kO!iullannl olu!iturmak, onlara sahip olmak gibi d OnyevT
bir maksat gOderdi. AYn i zamanda O'nun faaliyetlerinin sebebi

110
dl�mdaki i�ler, maksatlar olurd u ki, bu da 0 bOyOk Yaratlemm
�an ma yakl�maz bir h�!ld ir.
Eger O'nun gordOgO i�ler alemin i�lerini dOzene koymaya
yard lm ediyorsa, bu O'nun faaliyetinin dolayl l netieesidir. Bunu
da 0 �eylerin hattrtna degil, kendi mu kaddes zatml tezahOr ic;in
yapar. yOnkO O'nun zatmm erdemi kendi zatl ic;indir, erdemleri­
nin yarattlg l �eyler vs. ic;in deg ildir.
Erdemin son dereeesine eri�mi� insanlartn i�i de boyledir.
Onlar Allah'ln merhameti ve O'nu taklitle gelip bu mertebeye u­
la�mea i�lerinin ilk maksadl O'nun zatm l idrak etmek olur, bu da
nefs ic;in ilahT akll saYll l r. Eger gordOgO i�in hayrt ba�kas ma 01-
sa, bu onun ilk maksadl degil, dolayl l yoldan bir netieesi ol ur.
yOnkO onun il k maksadl faaliyetin kendisi yani erdemin ve hay­
rtn kendisid ir, bu faaliyetin ozO de erdem ve mutlak iyilik dogu­
rur. Bundan dolaYl, onun faaliyeti ne menfaat elde etmek, ne bir
zarart gidermek, ne varl l k ve zenginlik, ne vazife ve hakimiyet,
ne de sevgi ve saygml lk ic;in ol u r.
Hikmetin maksadl ve mutlulugun son noktasl bundan ibaret­
tiro Fakat insanlar dl�a ait olan �eylerle ili�kisini kesip nefslerini
oldOrmeyinee, ic;lerinde olan eismanT �ey ve meyillerden kurtul­
maymea, ilahT bilgi ve sonsuz h ikmete ula�amazlar. Bu da an­
eak kalplerin dO nyevT kirlerden temizlenip artndtrtlmasl ile mOm­
kOn olu r. Bu artnmadan sonra 0 yalntz ilahT i�lerle me�g ul ol ma­
ya ba�lar, onun nefsinde ve zattnda olan "mutlak akll" meydana '
C;lkar ve oyleee de ilk aklT bilimler denilen istidat ve yetenekleri
tezahOr eder. Onun bu halde ilahT i�leri idrak edip anlayabilme­
si, son dereee ayrt ntlll, ayd tn, daha derin, daha liyakatli bir sevi­
yede bilmesi yal n tz "ilk aklT i1imler" denilen "ilk yetenekler" esa­
s tnda olabilir.
Bu fas l l buraya kadar HakTmin 1 07 sozleridir ve bu sozlerin
alttnda c;ok faydall �eyler gizlenm i�tir.
Bilmek gerekir ki, bazl sih irli gOc;lere taptnan insanlar ya c;ok
a�ag l seviyededirler, ya da a�ag l seviyenin ve eski zamant n ka­
h ntllan d l rlar ki boylelerine mutluluk nasip olmaz. $imdi de

107 S6Z'konusu Hekim, Aristo'dur.

111
gozlem lemlendi�i Ozere, �ok a�a�1 seviyede olan g ruplar �eh ir
kurma, ev yapma ve i�leri belli b i r dOzen i�inde ger�ekle�tirme­
de �ok geri kalm l �lar ve ilk �a�larda oldu�u gibi yine ba�an elde
edememektedirler.
Aristo ornek vererek demi�tir ki, bir klrlanglcm gorOnmesiyle
bahar mevsimi gelmez, bir gOnOn ho� ge�mesi batOn mevsimin
yum u �ak ge�ece�ine kamt olm az.
Buna gore de mutlulu�a eri�menin yol u h ikmet karakterli
zevklerin pe�inden g itmek, ba�ka �eylere bakmaYlp yalmz onu
kend ine slogan kabu l etmekten ibarettir. Boyle bir karakter ve
buna ba�h bir davram� ah�kanhQI kazanmak ve bunu devam et­
tirmek ger�ek mutluluQun en onemli sebebidir. Zira, m utlak mut­
luluk ebedT kalan , deQi�ip yok olmayan, �okO�e uQramayan,
zamanm ge�mesinden , feleQin devranmdan etkilenmeyen mut­
luluktur. Bununla birlikte, mutlu bir kimse bu dO nyada bir �ok
�eyin etkisine maruz kahr; zamanla her insanm ba�ma gelebile­
cek olan musibet ve felaketler, facia ve mahrumiyetler ba�kalan
gibi onu da g irdabma �eker. BOtOn bunlara raQmen, boyle du­
rumlar onun ruhunu oldOrO p iradesin i klrmaz, tesadOfen ba�ka­
lanmn ba�ma gelen azap, eziyet, i�kence ve yoksunlu klardan
yakasml kurtarabilir ve onlar gibi hataya dO�mezse artlk ona
hi�bir zarar yoktur; ne ba�anslzh k ona yol bulur, ne �OkOrsOzlO k
ve ho�nutsuzl u k ona yakl�lr.
Burada EyyOp Peygamber1 08 m isalini hatlrlatmak yerinde
olur. Onun ba�ma pek �ok m usibet gelm i� olsa da, 0 mutluluk­
tan yOz �evirmez, yoldan sapm l �lar gibi gOnah i� tutmaz, onun
melek tabiatmda olan sablr, d ayamkhhk, sebat ve cesaretini

108 EWOb Peygamber. Kitab-I Mukaddeste anlatlldl�ma gl:)re Allah Teala sablrh
ve sadakatJi bir kul olan EyyOb Peygamberin sabrinJ �eytan vasltaslyla smamak
istedi�inde �eytan faaJiyete geyer ve Ozerine belalar pe� pe�e gelir de gelir: 8e­
devi Araplar hayvanlarinJ c;alar, koyun sOrOsOnOn ve yobanlannm Ozerine Ylldl­
nmlar dO�er, haramiler develerini c;ahp 90banlannJ klh9tan ge9irirler, sonra flrtl­
na evini Ylkar yedi o�lu ve 09 klZI I:)10r. Felaketler bununla da kalmaz Hz.
EyyOb'On bedeninde deh�etli yaralar olu�ur hatta yaralanna kurtlar dO�er.
EyyOb peygamber bOtOn bunlara sabreder. Nihayet Allah Teala ona merhamet
eder, yaralan iyile�ir ve her �ey gitgide eski iyi haline doner. 0, do�u edebiya­
tmda sabnn sembolO olarak me�hur olmu�tur. EyyOb Peygamberin klssasl yu­
kanda anlatllandan biraz farkh olarak Kuran-I Kerimin muhtelif yerlerinde de an­
latllmaktadlr, Ornek olarak baklnJz: Enbiya, 83; 38. Sad, 41.

1 12
kaybetmez kalbinde yer etmi� olan her �eyin sonunun iyi olaca­
� ma olan inan�, dOnya n imetlerine imrenmeme onu boyle hare­
ket etmekten all koyar ve onu boyle erdemlere sahip olmayan
insanlardan aYJ rlr.
Boyle erdemlere sahip olmayan kimseler ya tabiatlan n m
zaYlfll � I , y a da korkakl l�m cesarete OstOn gelmesi yOzO nden te­
sir altmda kal lr, a�lk hatalar i�ler, his lerinin esiri olarak rezil olur­
lar. Boylece yakmlan n J sl kmtlya sokar, dostlarm m kmamasma,
dO�manlannm sevinmesine sebep olurlar. Qzlerini m utlu gibi
gosterseler, gorOnO�te dayanJ kl v olup sa kin gorOnmeye �all�sa­
lar da i�ten i�e gam ve kede rE! batarlar. Nadanllk, b ilgisizlik ve
her �eyin son ucunun iyilik olaca � m l bilememe n eticesinde on­
lardan boyle ho� olmayan i�ler meydana gelir. Onlann i� ve pra­
tikleri fel� olmu� bedenin i�leyi�ine benzer: I radeye tabi olma­
d l klanndan do�uya yoneld iklerinde kuzeye gid erler ve bunun
aksine, �uursuzca hareket ederler. N efsini normal davran J �lara
all�tlrmam l � bir kimsenin hadd ini a�lp a�lrI l I �a g itmeyece�in­
den em i n olunamaz.
Aristo dem i�tir ki, mutluluk sabit ve de�i�mez bir �eydir. I n­
sanlar ise m uhtelif de�i�ikli�e maruz kal l rlar. Bazen oyle olur ki
Bernams'm orne�inde oldu�u gibi en gOzel ahlakll bir insan en
bOyOk bir musibete mOptela olur. Bernams, Yunanca EyyOp
peygam beri n adldlr ki, buna yukanda klsaca de�inm i�tik.
Boyle bir insan oyle bir amel Ozere olse halk onu iyi talihli
olarak gormez. Bu baklmdan , insanlarm son u n u n ne olaca� m l
bilmeden onlan iyi ya d a koto talihli olarak de�erl endirmek do�­
ru de�i1dir.
Bundan sonra, �Ophe kalmasm d iye soylenmi�tir ki, insanla­
nn tabiatl gOzel old uktan sonra, ba�a herhangi bir olay gelse bi­
le, ondan bir kurtulu� yolu vard lr: Bu durumda ki�i, 0 olay ve ha­
le mOnasip erdemlerin en etkilisini ortaya koymal l d l r. Soz
gelimi, �i1gmll�a kar�1 tem kin; harisli�e kar�1 comertlik; yoksul­
lu�a kar�1 sablr ve tahammOI vb. Boyle hallerde 0 daima iyi ta­
lihli sayI l l r, onun mutlulu�una h alel gelmez. E�er ho�a gitm eyen
bOyO k bir olay ba�ma geise, onu temkin ve metanetle kar�llar,
onun bu metaneti mutlulu�unu artlrlr, aksine hareket etse m ut-

113
luluguna zarar gelir ve bu d u ru m ruh dO!?kOniOg O ve keder yara­
tlr, onun gOzel i!? gorme kabiliyeti azallr. Fakat boyle durumda
gOzel i!? gormek, iyi bir faaliyet gostermek bulut arasl ndan <;Ikan
gOne!?in dogu!?una benzer, onun ba!?ka bir gOzelligi olur. BOyOk
musibetlere katlamp onlan hafif gormek, arslzll k ve dO!?Oncesiz­
Iige i!?aret etm ez. Bu, tabiatl geregi sars llmaz irade , yOksek ruh,
bOyOk alicen aphk ve egilmez g urur alametidir. En g Ozel haysiyet
boyle olur.
Yine Aristo'ya gore: "Haysiyetin meyli devamll surette faali­
yette olsa, hiqbir mutluluk hasar gormez, hiqbir zaman kOto ni­
yet/ere imkan vermez. Boyle durumda "mutluluk" sahibine mu­
sibet de gelse yine de ona glpta ederler. C;OnkO hiqbir bela mut­
luluga Oston gelemez, 0 her durumda kendi mahiyet ve tabiatlnl
korur. "
Yaln l z tabiatmda hikmet olan zevklerden istifade edildigi
mOddet<;e insan l n muUuluga kavu!?abileceg ini iddia ettigim iz­
den , tabiatln <;e!?itlerini ve mutlu kimselere a it olan zevklerin ne­
ler oldugunu burada belirtmek gerekir ki bu fasl l da bu tertip i­
<;inde tamamlan ml!? olsun.
Diyebiliriz ki, basitlik dikkate allnlrsa insanlann tabiatl i!?leri­
nin nihaT maksadl baklmlndan 0<; klslmdlr:
1 . " I htiras" tab iatl , batOn faaliyetlerinin son maksadl "!?eh­
vet" nefsi olur;
2. " O stOnIOk" tabiatl, batOn faaliyeUerinin son maksadl
"gazab" nefsi olur;
3. "Hikmet" tabiatl , bOton faaliyeUerinin son maksad l "akll"
nefsi olur.
Hikmet tabiatl tabiatlan n en olgunudur. C;OnkO onda hem
zevk hem de OstOnlOk var. Fakat degi!?en degil ebedT ve kahcl
olanlanndan. Birincisi, iki tabiattan farkh olarak "hikmet" ne e­
derse, hepsi olgun ve gOzel olur, hali degi!?mez, sabit kah r, her­
kes durumuna gore kendi istedigi zevki on dan allr; adil insan
adaletten, hakTm hikmetten, erdemli insan erdemden. Erdeml i
insan l n son gayesi erdem oldugundan, maksadl n a ula!?l nca 0-
nun i<;in bundan daha lezzetli h i<;bir zevk olamaz, ebedTligi i<;in
cevhere has kabul edilir. Fakat �ehvanT l ezzetler neticeleri itiba-

1 14
riyle eziyete �evrildiklerind en , degi�ken yani araz kabul edilir,
keramet ve OstOnlOk de boyledir.
Dedigimiz gibi, bu filozofa gore, "ilahi mutluluk" �eylerin en
onurlusu , zevklerin en lezzetlisi olsa da onun erdemlerinin gos­
terilmesi i�in "dl�sal mutiuluk"lara da ihtiya� ortaya �I kar, aksi
takdirde 0 "onur" gizl i kallr. Boyle oldugu takdirde 0, bilgisini
gosteremeyen bilgine benzer. Fakat eger 0, gizli s l rlan bild igini
a�lga vursa, hayret verici eser meydana getirse, onun kendi ya­
ratlclllgmdan aldlgl l ezzet tam lezzet, sevinci aS11 sevin� olur.
Bu temiz, saf ve lekesiz bir m utluluktur; onda yapayllk, sahtelik
gibi �eylere rastlanllmaz; 0 zaman onun kalbinde yatan sevgi
kanall co�ar, a�lkh k ve vurgunluga-tutkunluga ula�lr.
Yoksa 0 bOyOk sultana yakl �maz ki, �eytan vesvesesine
uyup boyle i�lere ba� koysun ve kO�Ok bir hizmete razl olsun,
manevi zevki b l raklp hayvanlara ait olan hissi eglencelerden
zevk alsm.
Bundan da anla�lldl ki, manevi zevk cevheri olan akll ebe­
didir, anzi ve ge�ici degildir. H akikf lezzet tatmaml� bir insan ,
onu nas l l arzulayabilir, ebediligi anlamayan insan nasll onun
a�klna d O�ebilir? Bunun gibi, mutlak iyilik ve mutlak erdemin ne
old ugunu bilmeyenler onun kokusunu, tad ln l , lezzetini de du­
yamazlar.
Kad im filozoflarda bir soz varm l�, onu bOyOk mabetlerin ve
abidelerin Ozerine yazarlarml�. 0 soz �udur: "OOnyaya veki/ kl­
/mml§ me/ek der: OOnyada iyilik de vardlf koWlOk de. Oy/e/eri
de vardlf ki ne iyilikdir ne de kotolOk. Kim Oq §eyin OqOnO de ge­
rekli o/dugu gibi tamrsa, camm benim elimden kurlaracak ve
sag ka/acaktlf; tammazsa onu en eziyetJi §eki/de OIdOrecegim;
yani, ben onu birdenbire o/dOrmeyecegim ki, elimden kurlu/sun;
onu yava§ yava§ uzun mOddet iqerisinde mahvedecegim ".
Kim bu soz Ozerinde derin dO�OnOp onun manaS l n l kavra­
yabilirse, yukanda a�lklanml� olan konulann da manaS l n l anla­
yabilir.
Mutl uluk lezzetine gelince, onlar da i ki tOri OdOr: Biri aktif, di­
geri pasif. Aktif olana mecazi m anan l n anla� llabilmesi i�in er­
keklerin cinsi mOnasebet vaktinde aldlgl lezzeti; pasife ise, ayn l

115
i�ten kad lnlann ald l Q I lezzeti ornek olarak gostermek mUmkOn­
dOr.
Pasif lezzetler tez geyerler ve sOreklilikleri gozlenilmez. An­
S IZIn m eydana gelen, muhtelif, ani deQi�ikliklerle deQ i�en veya
ortadan kalkan lezzetlerdir. Aktif lezzetler zatldir, bunun iyin de
pasif lezzetlerden kayln llsa da d eQi�meyip korelmezler.
Demek ki, hayvan! hisler mah iyet itibari ile pasif lezzet gibi­
d irler, onlar korlenip yok olabilir, deQi�ikliQe uQrayabilirler. Boyle
lezzetler eziyete denktir. Mutluluk ise onun aksinedir, yU nkO an­
Z! deQ il zatld ir; hiss! deQiI zi h n!dir; hayvan! deQiI u lv!dir. Bunun
iyin de as" lezzet aktif lezzettir.
Filozoflar bunun iyin demi�ler ki, aS11 mutluluk sahibini nok�
sanl lktan olgunfuQa, hastafl ktan saQllkll olmaya, erdemsizlikten
erdeme yOkseltir. Bu iki cisim fezzetin oncesi de sonu da farklt
ve ye�itlidir.
Hiss! lezzet ba�langlyta ho�a giden, gonlO yeken bir ozellik
ta�lr, hayvan! yeti ay olduQu ndan insan ln �evki de artar. Fakat
sonu yta, lezzet haslf olu nca u yu �u kfuk, pasiflik ba�lar.
Bunun sebebi mukaddes yetiferin faaf of m am as 1 nedeniyle
iQreny �eylerin gOzel gorO nmesidir. I � bittikten, lezzet sona er­
dikten sonra hakikat gozU ayillr, yapllan i�in yirkinfiQi, rOsvaltQI
ortaya ylkar, akl betin deh�etli ofacaQ ln1 gorOr, fakat geri don­
m ek artlk mOmkOn olmaz. Manev! zevk ister ba�langl yta isterse
sonda bu lezzetin aksinedir: Ba�langlyta ho�a g itmez, insan
ondan kaymak ister. Sablr, emek, zahmet, irade ve faaliyet ne­
ticesinde ele gelir; sahiplendikten sonra gOzelliQi, meziyeti, ge­
rekliliQ i , klym eti, onuru ve erdemi ortaya ylkar; sonra bOtOn lez­
zetlerin en lezzetlisi olan manev! bir zevk olu�ur, onun son u n u n
v e sonucu n u n iyil iQ i ve haYlrl t olu�u goz o n O n e gelir.
Bundan dolaYI, insanlann om Orlerinin en erken donemlerin­
den ana-baba eQitimine, sonra ya�ayl� kurallarlna, daha sonra
ahlak ve inancln saQlamla�maslna, hikmete eri�mesine ihtiyaci
vard lr. EQer tabiatlan nispeten eQ itim kabul ed ip hikmete kavu�­
sa, onlar da yOkselip mutluluQa kavu�mu� olurlar; kabul etme­
seier alyalt p a�aQI seviyede kaltrlar.

116
Boylece, mutluluk lezzetinin aktif lezzet oldugu a�l kl lga ka­
vu�tu . Pasif lezzet alma, kabul etm e neticesinde meydana gel­
digi gibi; aktif lezzet de verme, bagl�lama, sarf etm e sayesinde
ortaya �I kar. Buna gore, comertlik (sahavet) olmadan m utluluk
olamaz. GOzel yazl sahibinin lezzeti yazmakta, gOzel seslinin
lezzeti okumakta old ugu gibi, m utlulugun da lezzeti comertlikte,
Alicenapllktad lr. I lgin� olan �udur ki , hakikf devlet olan bu hik­
metin, maddf comertligin aksine olarak son derece yOksek ve
�erefli bir n itelig i vard lr: DOnya mall ve serveti dag ltl ldlk�a aza­
I I r, ihtiyat hazinesi bo�al lr, fakat hakikf devlet olan hikmet ise ne
kadar �ok pay edilse 0 derece artar, ne kadar �ok i�lenirse 0
kadar verimli hale gelir, azallp yok olmayacagma olan gOven ve
itimat artar.
Maddf varl lk ve devletin yanm ak, batmak, herhangi bir �e­
kilde zarar gormek ve �al Jnmak korkusu oldugu halde, manevf
devlet (asll zeng inlik) olan hikmetin ise harcan masmdan, zorla
all nmasmdan, belalara maruz kalmaktan dolaYI bir korkusu 01-
maz.
Mutluluk ve iyi talihli olmaktan ileri gelen lezzetin in ne oldu­
gu bilindiginden, onun aksi olan �ekavetin , bedbahthg m da ne
kadar aClkh, ho�a gitm ez, arzulan maz oldugu a�lk olu r.
Mutlulugun ovOIOp ovOlmemesi hususunda filozoflar arasm­
da anla�mazllk vard lr. Aristo der ki erd emin son noktasma u­
la�m l� �eyleri ovmek olmaz. Belki ba�ka �eyler on lara nispetle
ovO IOr. Soz gelimi, 0 bOyOk Yaratlcm r n hizmetinde olanlar, m ut­
lak iyilik olarak bunlann hepsi O'nun m u kaddes zat r n r n nimetle­
rindendir. y OnkO bir �eyi ovmek ve yOceltm ek, onun maddece
ve n itelikce n ispet edildigi �eylerden OstO n old ugunu tasdik et­
mektir.
BOyOk Yaratlcrn r n zatl ve s lfatian ise bOtOn ovgOlerin Os­
tO ndedir. Bundan da anla�lldl ki , O'nu ovmeyip begenirler. Mut­
luluk da iyi i�lerden ve i1ahT buyru klardan old ugundan ovg Oden
bag l mslzd l r, 0 begenilebilir. An cak, insan lann mutluluguna se­
bep olabilecekleri �eyleri ovm ek olur, soz gelimi "adalet" m utlu­
luga sebep olabilecegi i�in onu one �Ikanp overler.

117
ikinci Klslm

Maksatlar Hakkmda
Bu klslm, on fas lldan ibarettir.

Birinci Fasil
Karakterin Mahiyeti, Smlrhhgl ve Ahlikm Degi�mesinin
imkanl
Ka �akter (haysiyet), akll ve dO�Onceye i htiya� olmadan,
nefsi kolayl I kla faaliyet gostermeye zorlayan fltri bir meleke­
dir. 1 09 Teorik hikmet konusunda da a�lklandlgl Ozere, nefsi nite­
Iiklerden tez ge�enlere "hal", ge� ge�enlere ise "ozellik" denir.
Buna gore meleke nefsani niteliklerden biridi r ve karakterin ma­
h iyetini te�kil eder. Fakat onun nicelig i , yani nefste kalabilme
m Oddeti ve devamlIlIgl iki �eyden kaynaklanm aktad lr: Tabiat ve
adet.
'Tabiat" insanlarda olan i rade dl�1 nitelige denir. 0 bir tesir
neticesinde degi�ip ba�ka hale donO�mO� olur. Soz gelimi, bi­
razclk tahrik neticesinde kendini kaybedip gazaplanan, kulagIna
gelen bir sesten ya da kO�Ok bir soylentiden tela�a kapllan, ga­
ribine giden tu haf bir hareketten yersiz kahkahalarla g Olen ya da
onemsiz bir �eyden dolayl gam ve kedere batan insan gibi. Adet
ise, uzun deneyimler ve tekrarlar sonucu alI�kanl I k yaratan, tam
bir all�kanlIk kazand lktan sonra da iradenin etkisi olmadan ken­
diliginden yapl lan ve karaktere donO�en davranl �lar kOmesi ola­
rak tanI m lan l r. Karakterin yaln I z hayvani nefse dahil olmasl ve­
ya akll nefsinin de onun olu�masInda etkili olmasl hususunda
kadim bilginler arasInda anla�mazl I k vard lr.
Bir klsm I bazl karakterlerin tabii (fltri), bazllarI n In ise ba�ka
sebeplerden meydana geldigini ve tecrObe sonucunda yerle�ti­
gini ve sabitle�tigini i1eri sOrmO�; ba�ka bir klsm l ise bOton ka-

109 Me/eke: Genellikle, TOsi'de ah�kanhk, Mel, gayn ihliyari harekel VS. mana­
sJna kullantlml�llr. Burada "fllri ozellik" ifadesi daha uygun gelir.

118
rakterin fltri old ugunu ve onun degilimesinin mOmkOn olmadl gl­
n l iddia etmililer; 090 ncO bir grup da karakterin fltri olmad l g m l
v e sonradan da kazan llmadlgml , fakat insanm istedig i b i r karak­
tere sahip olabilecek bir n itelikte yaratlldlgl fikrini benimsemilitir.
Ancak bu, yukandaki orneklerde gosterildigi gibi, mizacma uy­
gun gelse tez olur, gelmese ge9. <;eliitli insan tabiatlannda te­
sadOf edilen haysiyetler ilkonce iradi ve se9ici bir liekilde alii la­
mr, sonra deneyim , tekrar, alIlikanlIk neticesinde karakter haline
gelir.
Bunlardan dogru olanl 090ncO gorOlitor. Bunu a91k9a goz­
lemlemek m OmkOnd Or. Soz gelimi, 90cuklar ve gen91er ilk once
hangi karakterde olmalanna bakmayarak, balika haysiyette 0-
lan larla dostluk ettiklerinde veya onlann terbiyesine verildiginde
g iyimde, ilite, davramlita onlann karakterini kabul ederler.
Birinci ve ikinci gorOlite olanlar inan9, irade, og retme, alil­
lama, terbiye etme, inandlrma, zorlama, siyaset, tel kin, ogrenim
gibi yetileri ve kazammlan inkar edip, insan tOrOnOn egitilme ve
ogrenme kabiliyetine inanmazlar. GOya h erkes kendi tabiatmm
gerektirdigi gibi davranlr, i9g0dOsei olarak kendi tOrOnOn gelilii­
mini, neslin deva m m l temin edip ilileri dOzene koyar, p roblem le­
ri ortadan kald IrIr. Bu fikrin ne kadar yanilli ve p roblem Ii oldugu
a91 k9a gorOIOr.
Birinci gorOlite olanlardan Revakiler (Stoacllar) olarak isim­
lendirilen filozoflar demilitir ki, insanlann hepsi ilk once fltri tabi­
atlanna gore OstOn yaratll I rlar fakat sonra kotolerle oturup kalk­
ma, liehvetle meligul olma, egitimin yoklugu ve laYlk olm ayan
ililerden gekinmeme yOzOnden 0 duruma dOlier ki iyi ile kotoyO
aYlrt etmez, arzulanna yetilimek, zevklerin e ulalimak i9in batOn
vasltalardan istifade eder, yavali yavali pislik ve lier onlann ta­
biatma yerleliir. Bazllan da lioyle dem ililer: I nsan tabiah pis, re­
zil ve al9ak yaratllm llitlr. DOnyanm kudret getiren maddelerin­
den onun hamuruna maya katm llilar, ona gore de onlann yapl­
lannda kotOIOk vard lr; iyilik ise eg itim ve ogretimle alil1amr. Ta­
biatlannda haddinden fazla lier ve kotolOk olan insanlar egitim
ile de dOzeltilemezler. DOzeltilebilenler sOrekli olarak erdem sa-

119
hipleri ve iyi kimselerle birlikte olsalar iyi olurlar, aksi takdirde
kendi aS11 tabiatlannda kallrlar.
Calin us'a gore de insanlann bazllan yaratl ll�lan itibariyle iyi,
bazllan koto, geriye kalanlan ise ikisinin arasmda, orta tabiatll­
d lr, hem bunu hem onu kabul edeb ilirler.
Bu, birinci iki inanl� ve gorU�U iptal etmi�tir. I s patl �oyledir:
Eger bUton insanlar fltri yaratlll�lanndan iyi tabiatl l ise, yalnlz
koto terbiye esasmda �er yetilerin tesiri altmda koto tabiatl lya
r;;e vrilirse, demek ki bu �er yeti ya onun ozO nde olm al l d lr ya dl­
�anda. $er yeti onun ozOnde varsa, demek ki, onlan fltri yaratl­
II�tan Xal nlz iyi tabiatll kabul etmek olmaz, aksine �er tabiatll
kabul etmek gerekir; yok eger onlarda hem iyilik hem de kotolOk
yetisi varsa, fakat kotolOk yetisi iyilik yetisine galip gelirse, 0 yi­
ne de �er tabiatll olmalldlr. Fakat bu yeti kendi ir;; i nden degil, d l­
�ardan gelirse bu durumda ba�kalan �er tabiatll olurlar. Boylece
"bOton insanlar iyi tabiatlldlr" hOkmO dogru olarak kabul
edilemez. BOton insanlann �er tabiatl l oldugu inancml ger;;e rsiz
kllmak ir;; i n de ayn l ispat �ekli kullan llabilir.
Bu kanaat her iki gorO�On yan l l�IIg m l ortaya koydugu ir;; i n
kendi gorO�O nO n dogrulugunu ispat etmi�tir. Sonra dem i�tir: Biz
ar;; l k ser;; i k olarak gorOr ve gozlemleriz ki, bazl insanlar iyi tabiatll
olur ve hir;; b ir zaman degi�mezler, fakat bunlann saYls l azdlr.
Bir klsml �er tabiatl ldlrlar, bunlar da degi�miyorlar, hayn kabul
etmiyorlar, ama bunlar r;;o kturlar. Geriye kalanlar ise orta du­
rumdad l rlar: I yilerle dostlu k ederse iyi olu rlar, kotolere kan�lr­
larsa koto.
Filozof Aristo yazdlgl Ahlak ve Ma 'kulat adh eserlerinde
dem i�tir ki, koto insanlar egitim ve ogretimle iyi bir insan olabilir­
ler, fakat bunun kesin olarak devamll boyle olacag m l soylemek
zordur. Herhalde nasihat, yol g osterme, sOrekli egitim- ogretim
ve adaletli uyanlarla gUr;; l endirilse sonur;;s uz kalmaz. Bazl lan var
ki, r;;ok r;;a buk egitilirler ve erdemin onlardaki etkisi hem en ortaya
r;; l kar ve derhal kend ini hissettirir. O yleleri de var ki, onlarm eg i­
tilmesi ve erdemli davranl�lar kazanmasl r;;o k yava� olur.
Sonraki bilginlerin "karakterin fltri olmasl" hakkmdaki deli lIe­
ri �oyledir: BOton karakterler (haysiyetler) degi�kendir, deg i�ken

1 20
ise fltri olamaz. Buna gore de hie;bir karakter fltri degildir: Bu kl­
yas ikinci moda gore dogrudur. 1 10 Bilinmektedir ki, birinci �ekil
(figOr) Ozere kOvOk onerme dogru , bOyO k onerme yanlr� olursa
sonue; her zaman ie;in yanll� olur. Olaylann m O�ahedesi, egiti­
min neticesi, dinin tesiri genel inka n n neticesinin dogrulugunu
ae;lktan ae;lga gosterir; bOyOk onermenin dogrulugu ise onun i­
e;inde mevcuttur. Herkes bilir ki, suyun a�aglya dogru aklcllrk
tabiatm l , alevin yukan kalkma ve yaklclilk mahiyetini deg i�tir­
mek mOmkOn olmaz, ba�ka fltri olaylar da boyledir.
Eger kara kter fltri olsayd l , aklill insanlar kendi e;ocuklannm
terbiyesi ve gene;lerin ahlaklarmJ n armdlnlmasl, �ekille ndirilm esi
ve bu g Ozelliklerin Met �eklinde devam etm esini gerekli gor­
mez, kendileri de bun unla me�gul olmazlardl .
Bir insan e;ocuklann, ozellikle bir yerden ba�ka bir yere go­
tOrOlen kul (kale veya hizmete;i) e;ocuklann karakterlerini, ahlak­
Ian n i , onlann nasll degi�tigini d ikkatle izleyip derinden dO�O nse,
burada anlatllanlar ona ae;lk olur. yOnkO bu e;ocu klar ilk anlarda
tabiate;a nas illarsa, ozlerini de oyle gosterirler. yOn kO bu e;agda
onlann akll ve �u urlan kendi simalan n l , irade, hal ve d avran r�la­
n n r hile ve riyakarll kla ortOp gizletebilecek durumda degildir. I yi­
yi kotOden aYlrabilen bazl aklill i nsanlar da boyle yaparlar, yan i
kotO kabul ettiklerini gizlerler, iyi bildiklerini, haYlrlanna olanlan
ae;lga vururlar.
yocuklar Ozerinde yapllan gozl emler gosterir ki, onlan n ba­
zllan e;abuk egitilir, bazllan gee;, bir klsml ise hie; egitilemezler.
Onlann her birinde kendi m izae;lanna uyg u n utanm a d uygusu,
�Imankllk, eli ae;lkllk, cimrilik, yufka yOreklilik ve benzeri hailer
tezahOr eder. Bundan ba�ka, onlann bazllan tabiatlanna yansl­
yan ozell ikleri kolayca, bazllan zorlamayla , bazllan orta dOzey­
de kabul eder, bazllan ise hie; kabul etmez. Buna gore de bazl­
Ian iyi, bazllan kotO , bazllan ise mutedil davranr�11 olurlar. Her
biri .oz ahlakma gore hareket eder, davranr� ise ahlakrn goster­
gesidir.

1 10
TOsi kendi fikir ve iddialannl ispat etmek ic;:in Aristonun mantl�a dair fikir ve
eserlerinden ustahkla istifade etmektedir. Burada da i1gili manhk verilerini kulla­
narak insanm yaratlh�tan Slrf iyi ve koto olmadl�ml ispata c;:ah�maktadlr.
TOsi'nin kurdu�u klyas sistemine gore vardl�1 netice dogrudur.

121
Hi<;:bir su ret birbi rine benzemedi�i gibi, hi<;:bir karakter de
ba�ka karaktere benzemez. Bundan dolaYI e�itim ve o�retimde
ihmallik gosterilse, herkesin d izgini kendi tabiat l n l n se<;:im ine ve­
rilse 0, bUtOn omUr boyu hangi karakterde do�mu�sa oylece ka­
hr; bazllan azg lnlrk zincirinde, b i r klsm l �ehvet girdablnda, bir
klsm l harislik pen<;:esinde bir klsml da kibir, kendini be�enmi�lik
ve bUyU klUk taslama <;:a� l nda kalrr. BUtOn topl ulu� un ilk mUreb­
bisi , genellike onun vicdan sesi olur; ikinci e� itimci1eri tem iz i­
nan91 r , dUzgUn fikirli i nsanlar olur ki, bunlardan hikmet o�renip
yava� yava� olgunluk derecelerine sahip olurlar.
Bundan d olaYI ana-babanl n borcu, her �eyden once, <;:ocuk­
lanna vicdanlr olmaYI o�retmek, sonra da onlart n e�itim o�retim
i�lerine ba�lamas l n l sa�lamaktlr. Azarlanma ve dovUlmeye ihti­
yaci olanlart n , e� itim usulleri gergevesinde, b irazcl k olsun ku­
laklartn l <;:ekmek, tehdit edip korkutmak gerekir. Fakat ovmek,
heveslendirmek, yOreklendirmek gibi olumlu tedbirlerin yardlml
olacaksa, boyleleri iqin ilk once bunlardan yararlanma yoluna
gidilmelidir.
N ihayet, ya iyilikle veya zorla, be�enilen karakterleri a�lla­
yip bunlan ah�kanhk haline getirmek gerekir. Ak l l ve kemale er­
dikten sonra , bu nlartn faydasl n l gordUk<;:e, onlardan uymalan is­
tenen bu sa�lam n izam ve i ntizam l n , sUrekli e� itim usulUnUn
do�ru old u�unu anlarlar. Daha b UyUk yeteneklere sahip olsalar
daha bUyOk mutlulu�a eri�irler. Allah yardlm etse m utlaka eri�ir­
ler.

ikinci Fast!
Ahlakl Armdlrma Sanatmm OstOn Bir Sanat Olmasl
Her sanatln UstOnlU�U ve �erefi onun maksadl nd a, her var-
1r�1 n Islahl onun �ahsl ndaki �erefinded ir. Bunun ne anlama gel­
di�i akll sahiplerine <;:oktan a�ikar ve ayd lndlr. Soz gelimi, tiP i1-
m inin maksadl ins an bedenini; deri ustaslnln gayesi ise olU
hayvan derisin i Islah etmek oldu�undan , elbeUe, ti P sanatl daha
�erefli ve UstOndUr, <;:UnkU insan bu dUnyada olan varl l klann en
OstOnUdOr. Bu mesele "teorik hikmet" konusunda ispat edilmi�­
tir. Biz de birinci klsm ln dordUncU faslrnda bu hususta d aha on-

1 22
ce kon u�m u�tuk. Boyle bir varll k , daha once de belirttigimiz gibi,
onu yaratan m ne kadar bOyOk bir sanatkar, kudretli bir Ostat,
yOce, m u kaddes, ebedl, en olgu n , en yOksek akll, mutlak �uur,
en bilgili, en tedbirli , en iradeli varll k oldug una delalet eder.
Her �eyin olgu nlugu ona ait olan fltrl ozellik ve faaliyetin tam
tezahOr etm esindedir. 0 nasll tezahOr ederse sahibinin de 01-
gunlugu ve n oksanllgl 0 nispette ve derecede olur. Biz yukanda
bunu at ve klllcm kendilerine ait ozelliklerini tam tezahOr ettir­
m eleri orneginde a�l klam l�tlk.
I nsan huy ve karakteri varllg mdaki zldd iyetlerin faaliyete
ba�lamaslyla birlikte ba�lar, olgunluk derecesine ula�ana kadar
bu sanat esasmda geli�ir.
Buna gore de bu dOnyadaki varllklarm en OstonO olan insa­
nI olgunl uga u la�tlrma maksad l gOden sanat, dOnya sanatlan­
nm en OstonO olmaktad lr. $Ophesiz ki hayvan torlerin in her s m l ­
fmda, belki bitki v e canslz e�ya smlfian nm arasmda d a birbirine
gore belirgin farklar olur. Soz gelimi, eyerli oynak Arap atl ile
palan l l tembel yOk beyg irin i, bilenmi� parlak Hint kilici ile yum u­
�ak ve paslanml� dem ir klhcl bir yere koymak, ayn l degerde
kabul etmek mOmkOn olmaz. Bunun gibi, insanlar arasmda da
fark vardlr. Hatta insanlar arasmda, diger torlerin hi�birinde 01-
mayacak derecede �ok anla�mazll k ve farklar vard lr. Bir �air
bunu �oyle ifade etmi�tir.
Eger bin bir hususta benzese iki insan,
Dikkat/e bakarsan, onda da fark bulursun !
Abartl l m l � olsa da bu soz dogrudur. C;OnkO insanlar arasm­
da h er torOne rast gelmek mOmkOndOr; en al�agmdan tut da en
alicenabma kadar. Yal n lz ahlakl anndlrma sanatl en al�ag l en
yOksege �I karmaya, ba�arabilenleri yetenekleri ol�OsOnde mut­
luluga ula�tl rmaya kadirdir. El bette insanlann hepsi ayn l kabili­
yette olup, olgunlugun ayn l derecesine yOkselmezler, fakat 01-
du k�a iyi bir duruma gelebilirler. Bu konu Ozerinde daha once
de durulm u�tur.
Varhklan en a�agl dereceden kainatm en Oston mertebesi­
ne yOkselim ekten daha onurlu ne olabilir? ! Soz uzamasm diye
bu konu hakkmda bu kadan yeter.

1 23
OC;OncO Fasil
Ahlaki YOcelikler Cerc;evesindeki Erdem TOrleri
Felsefe kitaplannda insan n efsinde Oc,;: yetinin oldugu belir­
tilmi�tir. Bu yetilerden iradesine bagll olarak c,;:e�itli son uc,;:lar elde
edilir; bun lardan biri galip gelirse obOrleri ya maglup olur ya da
yok edilir.
Birincisi, dO�Onme yetisidir, buna akll, n utk ve melek nefsi
de denilir. Bu, fikir, hakikatleri aylrt edebilmen i n , onlar hakkmda
gorO� ifade etmenin hareket (ba�langlc,;:) yetisidir.
I kincisi, gazap yetisi ki, bun a Ylrtlcll t k nefsi de den ir. Bu, ga­
zap, yOrekli olma, korku ve vehme oston gelme, bOyOme ve
yOksek makama ula�manm hareket yetisidir.
O c,;:OncOsO, �ehvani yeti, b u n a hayvani yeti de denir. Bu,
�ehvet, g ldalanma, yeme, ic,;:me ve cinsi mOnasebetten zevk al­
manm hareket yetisidir. Bu hususta ilgili fasllda da bilgi verilmi�­
tiro Buna uygun olarak nefsin erdemlerinin saYls l da bu yetilerin
saYls l kadar olmal tdlr.
Akll n efsinin hareket yetisi fltratla uygunluk ic,;:indeyse, 0 ,
hakikatlere sahip olmaya heves edecektir; aksini zannetmek
m utlak hata olur. Bu hareketin neticesinde bilim erdemi meyda­
na gelir ve ilave olarak hikmet erdemine sahip olma imkanl or­
taya c,;:l kar.
Ylrtici nefsin hareket yetisi fltratla uygunluk ic,;:indeyse, akll
nefsine kulak verecek, akll nefsi ne derse ve neyi nasil gerekli
bilirse oyle yapacak; yersiz c,;:llgml lga, ta�kmllga imkan verme­
yecektir, yan i ozOnO orta vaziyette, mutedil �ekilde ortaya koya­
caktlr. Bu hareketin neticesinde h ilm erdemi hasll olur ve ilave
olarak �ecaat (cesaret ve kahramanl t k) erdemine sahip olma
imkanl ortaya c,;:lkar.
Hayvani nefsin hareket yetisi fltratla uygunluk ic,;:erisindeyse,
bu du rumda akll nefsine tabi olacak, 0 nefs neyi gerekli gorOrse
onunla yetinecek, bunun d l�mda h ic,;:bir �eye halel getirm eye­
cektir. Bu hareket neticesinde iffet (ismet) erdemi meydana ge­
lir, ilave o larak comertlik erdemine sahip olma imkanl dogar.

1 24
Erdemin bu 09 cinsi meydana geldikten sonra, her 090 birbi­
rine h as olan erdemlerin tam ve olgun olmasma dek olu�mu�
yen i bir erdem meydana gelir ki ona adalet denilir.
Bu durumda bOtOn onceki ve sOrlraki bilginlerin fikrine gore,
erdem cinsinden saYllan �eylerin saYls l dorttOr: H ikmet, �ecaat,
iffet ve adalet. Kim , bunlardan en azmdan birine sahip olma­
m l�sa, onun ovOlm eye, farkll ve OstOn gorOlmeye hakkl yoktur.
Bazllarm m soylannm ve m ezheplerinin OstOnlOgO, nesilleri­
nin asil olu�u ile ovOnmeleri gosterir ki, onlann atalan a rasmda
bu erdemlere sahip onurlu insanlar olm u�tur. Halbuki, bir kimse
vazifesi, m akam ve mevkisi ya d a varli k ve zenginligi sebebiyle
gururlan l rsa, akIlII insanlar onu begenmezler.
Ba�ka bir deyi�le, bundan once nefsin iki yetisi oldugunu
soylemi�tik, bunlardan biri zan idrak, digeri ba�ka vasltalarla
saglanan tahrik yetisidir. Bunlarm her ikisi de kendi i91erinde i ki­
�er klsma ayn lIr:
Zan idrak yetisi, teorik ve p ratik yeti; ba�ka vasltalarla tah rik
yetisi de gazap ve �ehvet yetisine kaynakl I k eder. Boylece yeti­
lerin saYlsl dart olmaktadlr. Bunlann her biri ken d i igerisinde
m utedil ve dengeli vaziyette olursa, yan i ne az ne 90k, ne kadar
gerekliyse ve ne kadar yeterli ise oyle olmasl halinde bunlara
uyg un erdem ler olu�ur. Bunlara gore erdemler de dorttOr:
I lki, teorik yetinin anndlnlmasl, yani egitilmesidir. Bu, h ikmet
olur.
I kincisi , pratik yetinin armdlrIlmasl d l r. Bu, adalet olur.
0 90ncOsO , gazap yetisinin anndI rllmasl d l r. Bu, �ecaat olu r.
DordOncOsO, �ehvet yetisinin anndlnlmasldlr. Bu, iffet olur.
Pratik yetinin olgunlugu, onun Ozerine aldlgl i�i ne derece
iyi bir �ekilde yerine getirdigi ile belirlendiginden ve bu erdemle­
rin h epsi p ratik yetiye dah il oldugundan onceki muhakemelerde
kaydedildigi gibi, "adalet" ba�ka 09 erdeme sahip olmakla mOm­
kOn olabilir. Burada bir kan�lkllk (dola�lklIk) vard lr. Biz daha
once h i kmeti "teorik" ve "pratik" olarak iki yere, sonra pratik h ik­
meti de 09 sln Ifa aYlrd l k ki bunlardan biri ncisinin olu�umuna
dart erdem dahil olur ve onlardan biri de h i kmettir. Boylece,

1 25
"hikmet nefsi" hikmet hisseleri nden birine girer ki, bu sonuncu
kendisi de buraya dahil olmu� kabul ed ilir.
Bu kan§lkllgm nedeni, pratigin teori ile alakall olu§u gibi
(zaten bundan dolaYI bilimlerin tasnifinde dOnya bilimlerini ogre­
ten ilme "pratik klslm " adl verilmi§tir) , teorinin de pratikle iIi§kili
olmasldlf. C;OnkO teorinin varl!§! teori sahibinin, teorisyenin var­
Ilgma baglldlf. Buna gore, aS11 hikmete sahip olmak pratik hik­
met bOlOmlerinden biri olarak kabul edilmi§tir. Adalet, hikmet 01-
dugu gibi, hikmet de adalet olabilir. Eger "hikmet" teriminden
maksat "en olgun pratik akIl" ise (buna pratik hikmet de denir),
bu terim de kullamlabilir. I stllahlar c;e�itl i oldugundan cismi do­
la�lklIk. ve anla�ll mazl I k da ortadan kalkar.
Bu iki erdemin her birine sahip olan insan m takdir edilip 0-
vOlmeye hakkl vardlr, fakat bir �art ile; 0 da, bu erdemi ba�kala­
nna verebilmesinden ibareUir. Eger bu erdem yalnlz onun ken­
disinde kalJp ba�kasma gec;miyorsa, onun ovOlOp O stOn tutul­
maya hakkl yoktur. Soz gelimi, eger comert birinin comertligi
ba�kasma gec;miyorsa, ona sahavetli degil, israfC;1 derler. Tlpkl
bunun gibi �ecaat sahibi de bu karakterde olsa, ona �ecaatli
(kahraman) degil, zorba (kolu zorlu) derler. Hikmet sahibi biri de
kendini bu �ekilde takdim etse, ona filozof degil, (filozof taklitc;isi
anlam mda) "seyirci", "gozlemci" derler. Mamafih erdemler yay­
g mla�tIrI l d l g l zaman ba�kalanna da tesir eder, herhalde ya Omit
ya da korkuya sebep olur. O rnegin comertlik Omide, �ecaat kor­
kuya neden olur. Fakat bunlann tesiri sadece bu dOnyadad lr,
c;O nkO bu iki erdem yok olacak olan "hayvani n efs"e aittir. Bilim
erdemi de hem Omide hem korkuya neden olabilir. Bu erdem
ebedi, olmez "melek nefsi"ne a it oldugundan hem bu dOnyada
hem de ahireUe gec;erlidir. Al icenaplIk ve sayg m l J ga sebep olan
korku ve Omit meydana geldiginde ovOlmeye laYlk gorOIOr. Bu,
erdem kurallannda yazllml�tlr.
Hikmet erdemi, insan idrakl varll klan kavradlkc;a geli�me
gosterir. BOtOn varl Iklar Allah tarafmdan yaratillp insanlar ta ra­
fmdan c;ozO mlenerek olu�turuldugundan hikmet de iki c;e�it olur;
biri og renilmesi, digeri ya pI imasl gereken, yani teorik ve pratik
hikmet.

1 26
$ecaat, gazap nefsinin akll nefsine tabi olmas l , tehlikeli an­
larda kendini kaybetmemesi, onun o� OdO ile oturup d urmasl,
hem gordO�O i�in be�enilmesi hem de gosterdigi temkinin ho�a
gitmesini sa�layan bir erdemdir.
I ffet, �ehvet yetisinin akll nefsinin iradesinde olmaslyl a orta­
ya (fl kar. Yonelimleri onun arzusuna uygun gelir, boylece iyilik
yaparak hem kendi faydalanl r, hem kendini dO�kOnlOk esaretin­
den kurtanr hem de (fllgmca davranl�lardan.
Adalet, bu yetilerin hepsinin elbirli�i edip birlik halinde 01-
masl ile olu�ur. Boylece, iyiyi kotOden aYlrt eden akll yetisini
kendilerine rehber se(fip onun emrinden (fl kmazlar; �ehvet, lez­
zet, zevk yetilerinin hOcumuna maruz kalarak bizzat kendi sa­
hiplerinin felakete sOrOklenmesine mani olurlar, onda insaf ve
m OrOwet hissi uyandl rl rlar.

Dordu ncu Fasil


Erdem Turleri Hakkmda
Yukarda belirtilen bu dort erdem cinsinin her birine dahil 0-
Ian torlerin saYlsl old uk(fa fazladlr. Biz burada yayg m olarak bi­
linenler hakkmda kon u�aca�lz:
1- Hikmet erdemi (fer(fevesindeki erdem torlerinin saYlsl ye­
didir: Zeka, anlama h lZl, zihin a(flki l � l , o�renme kolayi l � 1 (dik­
kat), akll gOzelli�i, haflza ve hazlrcevapilk.
1 - Zeka, bir (fok olay ve ozellikler i(ferisinden , ilk bakl�ta
derhal kendisine gerekli olan l se(fip, kolayil kla do�ru son uca u­
la�abilme yetisidir.
2- Anlama hlZI, nefsin yal n lz o�ren ilmesi gerekl i �eylere
do�ru yoneltilmesi ve gerekli olanl ben imsemede "durmak, du­
raklamak" gibi erdemsizliklere ihtiya(f d uymamasl d l r.
3- Zihin aqlkll{jl (aydlnll{j/) , nefsin zorlanmadan ve tereddO­
de dO�meden istenilen maksada yon lendirilmi� olmasl d l r.
4- O{jrenme kolayll{jl (dikkat) , nefsin dikkatfi olma hususun­
da daha gayretli olmasl, muhtelif hatlralar, genellikle ozO ne ait
olan konularda de�iI, hi(fbir engele takllmadan yalnlz istenilen
konuya yonlendirilmi� olmasldlr.

1 27
5- A�" gOzelligi,
ister mOnaka�a ve mOnazara, ister ara�tlr­
ma isterse ke�ifte hakikat nasll ise ayn l durum ve nicelikle ko­
runup saklan llmasl, ne ic;ten bir ihtimale ne de d l �arldan bir tesi­
re imkan verilmemesidir.
6- Haflza, akll, tasavvur, tefekkOr veya tahayyOI vasltasl ile
genelle�tirilip dOzenlenmi� anlaYI�lar {suretler)m iyi koru nup a­
kllda tutulabilmesidir.
7- Hazlr cevapflk, kavran llm l� ve haflzada muhafaza edil­
mi� anlaYI�larin istenildi�i zaman kolaylikla hatlrlan l p soylene­
bilmesidir.
11- $ecaat erdem ine dahil olanlarm saYlsl on b ird ir. Bunlar:
nefsin doygunlu�u (yani mOsta�n ili�i ve di�erkaml i � 1 ), yi�itlik,
alicenaplik, metanet, hilm, temkinlilik, �ehamet, daya nlkli l ik,
alc;al<gonOIiOIOk, ham iyet, rikkat.
1- Nefsin doygunlugu, nefsin varl l�a-yoklu�a, azl i�a­
c;oklu�a bOyOk onem vermemesi, m utedil olmasl ve m utedil 01-
mayan i�leri yoluna koymaYI ba�arabilmesidir.
2- Yigitlik ve merllik (koqakflk), nefsin kend i ne h akim olma­
Sl, korku vakti sabl r ve tem kin i ni koruyup, dOzensiz ve da� m l k
hareketlere imkan vermemesidi r.
3- Alicenapllk, nefsin bu dO nyadaki �an, �ohret, e�lence gi­
bi �eylere dO�kOn olmamas l , onlann varl i � 1 ile sevin ip, yoklu�u
ile kederlen memesi, hatta olOmden de korkmamasld l r.
4- Metanet, nefsin bedbahtl ik, elem, gazap ve zor gOnlere
sabretme g OcOnOn sarsllmaz olmasl, bu g ibi d u rumlar meydana
geldi�inde ye nilgiye u�ramamasld l r.
5- Hilm, nefsin yumu�akl i k ve tutarli li k Ozere olmas l , kolay
kolay gazaplanmamasl ve ho�u na g itmeyen bir olay kar�lslnda
kendinden gec;erek fitne koparmamasldlr.
6- Temkin (sukunet), dinin sayg l n l l � l nl korumak veya onun
p rensipleri ne uymamak ve benzeri �eylerden dolaYI ortaya C;I­
kabilecek d O�manli k, kavga ve tartl�malarda nefsin bo�bo� azl i k
ve safdilli�e imkan vermemesidir.
7- $ehamet, gOzel ad ve �an kazanmak ic;in nefsin bOyOk i�­
ler gormeye kar�1 h l rsli olmas ldlr.

128
8- Dayan/kIllik, nefsin ho!?a g iden i!?ler ugrunda kendi gOcO­
nO harcaYl p , yorulmaktan �ekinmemesidir.
9- AlqakgonOIlOlOk, nefsin kendini kendinden daha a!?agl
d urumda olanlara oranla yOksek gormemesidir.
1 0- Hamiyet, halkl ya da korunmasl gerekli olan ba!?ka !?ey­
leri muhafazada kaYltslzi lk gostermemektir.
1 1 - Rikkat (incelik), ba!?kaslnln ba!?lna gelen bedbahtll ktan,
onun i!?i ne kan!?makslzln, kederlenip OzO nto duymaktl r.
1 11- iffet erdemine giren erd emlerin saYlsl on ikidir. Bunlar:
h aya , yu m u!?akl lk, samimilik, din�lik, perhiz, sablr, kanaat, va­
kar, ted birli olma, nizam, hO rriyet, sahavet.
1- Haya, koto saYlh p azarlanacak, yersiz hareketler kar!?llI­
g lnda utan mamak i�in nefsin rezil i!?lerden uzak durmasld lr.
2- Yumu§akllk, nefsin klZllmas l gereken yerlerde sOkunetle
hareket etmesidir, buna "mOlayim" olmak da denir.
3- Samimilik, nefsin kendini geli!?tirirken h o!?a giden, begeni­
len, rag bet kazandlran ve mutluluk getiren hususiyetler kazan­
mas ld l r.
4- Dinqlik, Allah'ln Slm, ruhlann mahiyeti hakklnda �e!?itli fi­
kirler �arpl!?lp, Zit gorO!?ler birbiri ile �eki!?tigi vakitte nefsin karar­
I i olmas l ; tath dil dokOp, kah 0 taraf, kah bu tarafa meyletmeyip
kendinden emin olarak tereddOde imkan vermemesidir.
5- Perhiz, !?ehvet galip geldik�e, nefsin ozOnO koruyu p !?eh­
yeti d izginleyebilmesidir.
6- Sablr, nefsin kendi arzu ve isteklerine kar!?1 koyabilmesi
ve ondan ho!?a g itmeyen i!?lerin � I kmamasl d l r.
7- Kanaat, nefsin yeme, i�me, g iyim ve ba!?ka !?eyleri kolay­
I I kla elde ettigi zaman bile, onlarln sarf edilmesinde belli bir 01-
�Oye gore hareket etmesidir.
8- Vakar, nefsin belli bir maksada ula!?mak istediginde tem­
kin Ii olmas l , boyun egip kolele!?memesi, ele ayaga dO!?memesi,
ancak bu nedenle flrsatl da elden ka�l rmamas l d l r.
9- Ihtiyat, n efsin gOzel i!?ler gordOk�e, erdemli i!?ler yaptlk�a
dikkatli olmas l , fazlallk ve noksanl iga im kan vermemesidir.

1 29
1 0- Nizam , nefsin i�leri gerekli oldugu �ekilde tertip edip dO­
zene koym as l , en elveri�1i ve mOnasip �ekilde korumaYI kendi­
ne Met ed inmesidir.
1 1- HOrriyet, nefsin dOrOst, n amuslu yollarla mal toplaYlp iyi
ve fayd ah yerlere harcamasl, eli egrilige, kanun dl�1 yollarla mal
toplamaya imkan vermemesidir.
1 2- Sahavet, mal mOlkOn sarf edilmesi ne kadar gerekli ve
ne derece laYlksa bylece de yerine getirilmesi ve son una kadar
bu hal Ozere devam eUirilmesid ir. Sahavet byle bir erdemd ir ki,
onun da bzOne dahil olan bir yok tOrleri vard lr. Onlardan bazllan
h akkmda a�ag lda b ilgi verilecektir. Kisaca, "sahavet" cinsine
dahil olan erdemler sekizdir: Kerem, eli aylkhk, af, m OrOvvet, iyi­
Iikseverlik (haYlrhahhk), yardlm, pay ve yOzO yumu�akhk.
a- Kerem (Keramet) , nefsin ba�kalannm haynna olan i�ler
iyin kolayl l kla yOkya mal mOik harcayabilmesi ve gerekli gbrdO­
gO hallerde harcama miktann l d aha da artlrmasl d l r.
b- Eli aC;lkllk, nefsin bizzat kendisinin yok ihtiyaci oldugu
�eyleri, kolayh kla, daha yok ihtiyaci olan ba�ka birine verebil­
m esidir.
Af, n efsin kbtOlOk kar�lhgmda verilecek cezaYl , iyili k mu­
c-
kabilinde ah nacak mOkafatl , birincisini vermeye, ikincisini alma­
ya gOcO yeUig i halde bagl�lamasldlr.
d- MOrOvvet, nefsin daima g Ozel ifade, yOreklendirici i bare­
ler kullanmakla gerekli oldugu kadar veya on dan da yok �ey
bag l�lamasldlr.
e- Iyilikseverlik, ho�a g iden i�lerin yerine getirilmesinden,
bvOimeye laYl k hareketlerin devam eUirilmesinden zevk ahnma­
S l , seviny duyulmasldlr.
f- Yardlm , dost, tan ldlk ve ihtiyaci olanlara mal mOlk, erzak
ve ya�amak iyin gerekli olan ba�ka �eylerde yard lm edilmesidir.
g- Pay, verilmesi mecbur olmayan �eylerden bir klsmml gb­
nOIlO olarak ba�kasma vermektir.
h- YOzO yumu§akllk, nefsin istemedigi hal de, gbnOIlO olarak
yapllmasl zorunlu olmayan �eyleri yapmasld l r.

1 30
IV- Adalet cinsine giren erdem torlerinin saYls I on ikidir:
Sadakat, Olfet, vefa, liefkat, merhamet, mOkafat, gOzel ilibirligi,
gOzel hOkO m , hOrmet, teslim, tevekkOl , ibadet.
. 1- Sadakat, beslenilen sevginin dostu n bOton arzularm m
yerine g etirilmesine sebep olmas l , mOmkOn olabilecek her lieyin
onun yolunda ku rban edilmesidir.
2- Olfet, kendi gec;imlerini temin etmek ic;in aym fikir ve i­
nanc;ta olan belli bir grubun birbirine yardl m etmesidir.
3- Vefa, yard lm ve korumanm gerekli oldugu yerde hic;bir
lieyin esirg enmemesidir.
4- $efkat, birinin balilna koto bir ili geldiginde, bundan ra­
hatslz olmak ve onu ortadan kaldl rmaya c;ahlimaktlr.
5- Merhamet, dOnyadaki iyi ililerde vatandalilanna, hlslm­
akrabaya, arkadali, dost ve kardelilerine el uzatmaktlr.
6- MOkafat, birinin bir iyiligine karlilllk, ona uygun ya da on­
dan daha iyisi ile karlill l k verilmesi; kotolOkte ise aksine, daha
az kotolOk edilmesidir.
7- GOzel i§birligi, allliverilite ve harcamada birliktelige ve e­
liitlige riayet ed ilmesi, bunun balikalannm isteg ine de uygun
gelmesidir.
8- GOzel hOkOm , ceza hOkmO verilirken balikalannm huku­
kunun c;ignenmemesi, minnet ve ozOr dilemeye ihtiyac; duyu l­
mamasldlr.
9- HOrmet, akran ve arkadalilann, erdem sahiplerinin yerini,
klymetini ve degerini bilmek ve bununla ilgili olarak onlann bO­
ton ihtiyac;larml gOler yOz, hOli sozle yerine getirmektir.
1 0- Teslim, Allah'a veya itiraz etmek mOmkOn olmayan biri­
ne ait olan ilie, goniOn olmasa da nza gostermek, onu iyilik ve
memnuniyetle yerine getirmektir.
1 1- Tevekk{jf, yerine getirilmesi insan gOcO ve imkanl d 1liln­
da olan ililerde, aklln anlayamadlgl ve kesin bir fikir soylemenin
mOmkOn olmad lgl hallerde aceleye ve ihmale yol , eksik ve faz­
lallga imkan vermemek, durumu degilitirmeye c;alllimamaktir.

1 31
1 2- Ibadet, yOce Yaradana ibadet edip, ona yakm olanlara
soz gelimi, meleklere, peygam berlere, imamlara , velilere derin
hOrmet besleyip, helal ve haram hakkmda din sahibin in emirle­
rini yerin e getirmek, klsacasl , m Ominligin en yO ksek derecesi
olan "takva"YI ozOne hayat tam ve �iar kabul etmektir.
Erdem tOrlerinin i�ine ald l g l anlaYI�lar bunlard l r. Bunlarrn
bazlla n n m terkibine girenleri h adsiz hudutsuz olarak tasavvur
etmek mOmkOndOr, ancak bunlardan bazllarrn m kendine ait adl
var, bazllannm da yoktur.

Be�inci Fasil
Erdeme Zit Olan Erdemsizli k Turleri
Erdemler dort tOr oldugundan onlarr n ziddl olan erd emsizlik
tOrleri de dort olmalldlr. Bunlar, hikmetin (bilgeligin) ziddl avam­
Il k (cah illik); �ecaatin zidd l yOreksizlik, korkakl lk; iffetin ziddl ha­
yaslzli k ve azg m l i k; adaletin zlddl zulOmkarl i ktlr.
Fakat derin bir ara�tlrma, saglam bir dO�Once gosterir ki,
her erdem in kendine ait bir sm J rJ vard lr, ondan fazla veya eksik
olursa erdemsizlige donO�Or. Soz gelimi, erdemlilik baglammda
yerine g etirilmesi gerekli i�lerde ihmalkarllk etmek ya da aksine
iyi ve uyg un gorOl meyen i�lere riayet etmek gibi durumlarda er­
dem, erdemsizlige (rezilete) donO�mO� olur. Bundan da an la�l­
Ilyor ki, erd em "merkez", onun zlddl olan erdemsizlikler ise "�ev­
re" veya "ayrr ntl" durumundad l r. Soz gelimi, dairenin m erkez
noktasl ile �evresi gibi, burada bir tek merkez noktasl var, 0 da
�evreden en uzak noktadlr. Geride kalan noktalar ise ister �ev­
renin Ozerinde, ister etrafmda olsun, bunlar saYIslz �oklu ktadlr
ve onlann hepsi merkez noktaya oranla �evreye daha yakm 0-
lurlar. Bunun gibi, erdemin de oz merkez noktasl vard l r ki 0, er­
demsizlik �er�evesinden en uzakta olur, bu merkezden hangi
tarafa ne kadar uzakla�san , 0 kadar da erdemsizlige yakla�ml�
olursu n , Buna gore bilginler (filozoflar) demi�ler ki, erdem orta
yerdir, erd emsizlik ise kenard lr.
Bu bakl� a�lsmdan her erdemin kar�lsmda sonsuz erdem­
sizlik olur. C;OnkO orta (merkez) mahdut olur, etraf ise s m l rSIZ­
d lr. Erdem dOz �izgi Ozerindeki harekete, erdemsizlik ise bu

1 32
c;izg iden d l�an C;lkmaga benzer. Bilin digi Ozere, iki nokta ara­
smda yalnlz bir dOz C;izgi olabilir, egri C;izgi ise istendig i kadar.
Bundan dolayl da erdeme ula�mak yal n lz bir te k dOz yol ile
mOmkOndOr, ondan uzakla�manm yollan ise saYlslzdl r. Buna
g6re e rdem yollannda bOyOk zorluklar vard lr ve engelleri a radan
kaldl rmak gerekir. Bazen mecazi olarak kullanllan "Allah 'ln kop­
rOsO (slrat) klldan nazik, kJlJ(;tan keskindir. " ifadesi buna i�aret­
tir. C;OnkO aS11 hakikat ortada, c;ok saYldaki engeller ise c;evrede
olur, hakikati elde etmek istedikc;e bu engeller daha da artar.
Bilinmelidir ki, "orta" s6z0 iki anlamda kullan l l l r: Biri, h akika­
ten iki �eyin tam ortasmda olm ak, altl ile ikinin tam ortasmda a­
lan d6rt saYlsl gibi. I kincisi ise, n ispi olarak ortada olandlr, s6z
gelimi bir �ahlsla insan cinsi arasmdaki oran gibi.
Hekimler arasmda, tiP ve psikoloj i biliminde de, "orta" terimi
yalnlz bu manada kullanillr. Bu ndan da anla�lhr ki, her �ahls i­
c;in her erdemin �artl da i�, duru m , zaman ve ba�ka fakt6rlere
bag l l olarak c;e�itli olur. Her �ahsm erdeminin kar�llIgmda, yu­
kanda belirtildigi gibi, hadsiz hesapslz erdemsizlikler vardlr. Her
�ahsm erdemsizliklerini tek tek saymak mOmkOn deg ildir. Bu da
g6stermektedir ki, ba�anslzh k ba�andah daima c;ok olur. Fakat
sanat sahipleri bu tor insanlar slrasma g irmez. C;OnkO sanat sa­
hiplerinin i�leri belli bir dO�Once ve mantlki silsile takip eder, bu­
rada tesadOfe yer yoktur. S6z g elimi, marangozluk ve kuyumcu­
lukta, kapi ve yOzOk yapmak ic;in belli kural ve kal l plar vardlr ve
saYlslz insan bu usul c;erc;evesinde istendigi kadar kap i ve yO­
zO k yap l p ortaya koyabilir. Bunlar, istenilen �eyi neden haZlrla­
yacaklan n l , hangi maddeden n e kadar ve ne oranda istifade
edeceklerin i 6nceden bilirler. Bu zaman zarfmda hazlrlanacak
bOton kapi ve yOzOklerin saYlsm l , imalat slrasmda ortaya C;l ka­
bilecek kusurlu mallann miktan n l bilmek gerekmez. Kusur ve
eksiklik bir �eyin ya gereg inden a�1rI olmas l , ya da g erekenden
az olmasl �eklinde iki c;e�it old u g u ndan her erdemin kar�lsmda
da iki c;e�it erdemsizlik vardlr: Erdem ortada, erdemsizlikler ise
ifrat (bir �eyde a�1rI ileri gitme) ve tefrit (bir �eyde a�1rI geri kal­
ma) durum unda olur.

1 33
Erdem cinsinin dort oldu�u onceden soyled i�ine !;lore, bu
durumda erdemsizliklerin de sekiz olaca�J kendili�inden anla�J-
1Ir. Bunlardan ikisi hikmete kar�JdJr: Sefihlik ve aptal l l k ; ikisi �e­
caate kar�JdJr : AtJlganl lk (gozO karallk) ve a�JrJ korkakl Ik; ikisi if­
fete kar�ldlr: <;llgmllk (azgmll k) ve uyu�ukluk; ikisi adalete kar­
�Idlr: Zalimlik ve mazlumluk.
1- Sefihlik, hikmetin ifratldlr, fikrin gerekli olmaya n �eylere
ya da gerekl i olan �eye haddinden fazla sarf edilmesidir. Bazll a­
n bunu "ahmakllk" olarak da isimlendirir.
2- Eblehlik, hikmetin tefritidir, yetinin fltri azll�1 yOzO nden
de�iI, iradi o larak az kullan llmasmdan kaynaklanl r.
3- Deli§menlik (gozOkarallk) , �ecaatin ifratma aittir, ba�lan­
masl ho�a g itmeyen bir i�e giri�mektir.
4- A§m korkakllk, �ecaatin tefritidir, geri c;; e kilmek gerekme­
yen yerde g eri c;; e kilmektir.
5- Azgmllk, iffetin ifratma aittir, l ezzet elde etme hususunda
gere� inden fazla dO�kOn olmaktIr.
6- Uyu§ukluk, iffetin tefritine aittir, kanunun ve aklm izin ver­
di�i lezzet ve nimetleri elde etmek ic;; i n fltri bir noksandan ziya­
de, gonOIiO olarak faaliyet gostermeyip, m iskinlik yapmaktlr.
7- Zalimlik, adaletin ifratma aittir, insafslz ve uyg unsuz i�ler­
Ie gO nleri n i gec;; i rmek ve gec;; i mini temin etmektir.
8- Mazlumluk, adaletin tefritine aittir, gec;; i mini tem in ic;; i n
gasp ve soyg una el atmak b i r tarafa, m e�ru yoldan d a bir �ey
elde edememek; boylece alc;; a lIp, hor ve hakir bir hayat ya�a­
maktlr. Servet toplamanm, varll k sahibi olmanm yollan m uhtelif
oldu�undan zalim ve hain insan lar daima haddinden fazla var­
I I kl l , mazlumlar ise aksine yoksu l , alelade insanlar da orta halli
bir hayat sOrdOrOrler.
Bu c;; e rc;; e vede bir muhakeme yoluna gidilirse, erdem cinsle­
rine g ire,n her nevin zlddma yan i ifrat ve tefritine ait olan iki er­
demsizli�in varl l � 1 ortaya C;; l kar. Bu nevilerin ve s l nlflann her b i­
rin in sozl Oklerde terim olarak hususi bir kar�II I � 1 olmayabilir.
Fakat bir �ey mana baklmmdan anla�lldl�mda onu ifade etmek
c;;e tin de�ildir, c;; O nkO soz mana ve manaYI ifade ic;; i n yarati l ir.

1 34
Her bir tOrOn kar�lh�mm nasll oldu�unu gostermek i<;:in bir
<;:ok ornek vermek gerekir ki, boylece di�erlerinin de kar�i1a�tlr­
ma yolu ile bulunmasl mOmkOn olsun. 6 rne�in, biz hikmet <;:e�it­
lerini yed i kategoride ele alm l�tlk: Zeka, hlzh anlaYI�, zihin ay­
d m h � I , o�renme kolayh � I , akll gOzelli�i, haflza, hazl rcevaphk.
Bunlann ifrat ve tefriti �oyledir:
1- Zeka, <;:abuk kavramakla kah n kafahh k arasmda olur. <;a­
buk kavramak ifrata; kahn kafahhk (kOtlOk) tefrite aittir. KOtiOk
derken kastetti�i miz �ey fltrT yani yaratlh�tan olan kOtlOk degil,
ihtiyarT kOtiOktor.
2- Idrak hlZl, tahayyOI sOr'ati, yani mahiyetin i terk etmeden
derhal "her �eyi anlad l m" demekle, "her �eyi ge<;: anlamak" ara­
s mda olur.
3- Zihin ayd/nIl�/, nefsi gerekli �eyleri gormeye koymayan
"panltll l k" ve tez sonu<;: <;:I karmaya mani olan "karanhk" arasmda
olur.
4- (j�renme kolayll�/, dO�Onmeye fl rsat vermeden "o�ren­
dim" demekle, o�renme i�ini tehir eden "hele dO�Oneyim" ara­
s mda olur.
5- Akll Gazelli�i, bir �eyi a nlamak i<;:in gere� inden <;:ok fikir
harcamakla tam anlayabilmek i<;:in yeteri kadar dO�OnOp <;:aba
sarf etmemek arasmda olur.
6- Haflza, beUekte tutulmasl faydah olmayan �eyleri de ez­
berlem eye gayret ve akllda tutulmasl <;:ok gerekli olan �eylere
kar�1 dikkatsizlik arasmda olur.
7- Hazlrcevapllk, hayatm talebine gore soylenmesi hemen
m OmkOn olmayan sozleri soylemekle, flrsatl elden ka<;:lrIp soy­
lenmesi gerekl i gelen fikirleri yerinde ve zamanmda soyleme­
mek arasmda olur.
Ba�ka cinslerin nevileri de bunlar g ibidir. Bazl erdemsizlikle­
rin ad l me�h urdur. Soz gelim i, "�Imankhk" ile "utanga<;:li k" haya
erdemlerin iki tarafmda olur; "israf' He "hasislik" comertli k ve sa­
havet erdeminin iki taraflnda olur, "bOyOklenme" He "u�akhk­
ya�clhk" tevazu erdem inin iki tarafmda olur.

1 35
Fakat oyle erdemler de vard l r ki, onlann ifratlan arasmda
nispeten bir orta yon olur, soz gelimi, sahavetle �ecaat gibi.
Bundan dolaYI da baZi derin dO�Onmeyen insanlar hataya dO�e­
rek ayn l erdemsizlik ile nefsin erdemi arasmda fark gormOyor­
lar. Soz gelimi, "israf' ve "deli�menlik"i ifrat oldug un u gordO kle­
rinden, bunlarda erdemli davranl�m daha iyi olacag m l zanne­
derler, fakat tefritlerde hata etmezler. O rnegi n , "hasislik" ve
"korkakll k" da oldugu gibi. Burada erdemlerin yokl ugu ifade
edildigi, "varllk" ile "yokluk"un Zltllgl aylk olarak gorOld OgO iyin
ortada olan erdemlerde bunlan, birbiriyle kan�tlrmazlar.
Boylece de tevazu ve hilm a�agl taraflan ile kan�tlrl labildigi
halde, y� kan , yan i ifrat ile kan�tJrllmaz. C;OnkO ifrat taraflar bun­
larla zltl lk te�kil ederler. Adalet gibi oyle erdem ler vard lr ki, hiy­
bir tarafla kan�tlnlmaz. Bunun h iybir tarafma OstonlOk verilmez,
her iki tarafl aylk olarak birbirinden ayn �tlnlabilir.
Kisaca erdemsizlik ye�itleri bunlardan ibarettir. Bu neviler­
den bazllan nefsin muhtelif hastall klara tutulmasma sebep olur.
Biz gelecek fas illarda, Allah izin verirse, bunlann sebepleri, be­
l irtileri ve tedavisi hakkmda konu�acaglz.

Altmci Fasil
Erdemler, Erdemlere Benzeyenler ve Aralarmdaki Fark-
lar
Bundan once "iyilik" ve "mutluluk"a aynlan fasllda demi�tik
ki mutluluk, yetileri olgunluga eri�tirme yolu ile elde edilir, yetile­
rin olgunla�tlnlmasl da dort erdeme sahip olmakla tam amlanlr.
Anla�llacag l Ozere, mutlulugun zaruri �artlan dort erdem cinsi
ve onlann nevilerine sahip olmaktlr. Bu s lfatlann hepsi ni birlikte
�ahsmda bulunduran ki�i mutlu ve erdemli saYlh r.
Bu erdem cinslerinden biri teorik hikmete, diger OyO ise pra­
tik hikmete aittir. Hikmetin tezahOr �ekli "akll", diger Oy cinsin te­
zahOr �ekilleri ise "beden"dir.
Bazl kimselerin gordOgO i�ler gorOn Orde erdem sahiplerinin
gordOgO i�lere benzediginden, her i�in mahiyetin i kavramadan,
neyin erdem olup n eyin erdem olmad l g m l , ba�langlcl erdem 0-

1 36
lanlarla olmayanlann birbirinden ne ile aynldlglnl ortaya koymak
mUmkUn olmaz. Bu fas llda biz meseleyi ae;:l klrga kavu !iit urmaya
e;:al r !iia caglz.
Hikmet aleminde oyle insanlar olur ki, ilmi meseleleri topla­
yIp ezberler, konu!ii m a, sohbet ve tartl�ma zamanl, onceden i­
!ii ittikieri, papaganvari ezberledikleri ince hakikatlerin her birini
oyle bir !iie kilde ae;:l klarlar ki dinleyenlerin agzl ae;:l k kal r r ve boyle
insan larr n hakikaten hikmet deryas l , bilim denizi old uklarr nl tas­
dik ederler. Fakat aslrnda onlarrn n efsinde bu soylenen !ii eyden
h ie;:bir eser olmaz; onlarrn yUrUttUgU m uhakeme, verd i kleri bilgi
!ii U pheli ve itibarslz olur, bilgiye sahip olmakla onlar insan hare­
ketlerini ogrenmi!ii bazl hayvanlara veya kendileri n i b UyU k gos­
termeye e;:all !iia n e;:ocuklara benzerler.
Bu ve benzeri kimselerin i!ii l eri h i kmet sahiplerin in i!ii l erine
benzer, fakat hikmetin esasl nefste oldugundan bu Wr benzer­
liklere genelde e;:ok az tesadUf edilir.
Boylece de bazen tabiat itibariyl e hie;: de alicenap olmayan
insanlar tarafrndan "alicenapl r k" gosterilir; soz gelimi, bu dUnya
veya ° d U nyada daha iyis ini, daha e;:ogunu, daha g Uzelini ele
gee;:irmek maksad l ile !ii ehvet ve lezzetten el e;:eken bazl d U!ii k Un­
ler; ya boyle cins rezilliklerden mahrum olup onlann lezzetini
tatmaml�, deneyim ve imtihandan gee;:irmemi!ii , !ii e hirlerd en uzak
koy, sahra, dag ve tepede ya!ii a yan i nsanlar gibi; ya da hadd in­
den fazla i!ii gormek neticesinde beli bo�alm l!ii , takatsiz kalm l!ii ,
uyu!ii u k hale gelmi!ii , cinsel ili!ii k i kabiliyetini yitirmi!ii kim seier gibi;
ya fltri yetersizli k, ya vUcut den gesinin ve terkibinin bozulmasl,
ya zUhrevi hastallga tutulmak veya benzeri sebeplerden dolayl
boyle e;:irkin am ellerden el e;:ekenler gibi. El bette, ba�ka sebepler
de olabilir, h er halde zatlarrnda iffet olmayan boyle ve bunlara
benzer kim seier bir sebep olmadan alicenap hareket etmezler.
ASI I iffetli insan iffet degerleri e;:ere;:evesinde hareket eder ve bu
yetisini i nsan neslini devam ettirmek ie;:in gerekli olan l kadar kul­
lan l r, ba�ka maksatlar gutmez. BUW n bun larl d ikkate almak su­
retiyle insan arzusu, ihtiyacl ve faydalan ole;:UsUnde hareket e­
debilir.

1 37
Bunun g ibi, tabiatInda eli a<;:lkhk olmayan i nsanlar da bazen
"comertlik" gosterebilirler. Soz g elimi, boyleleri �ehvetlerini tat­
min, iftiradan kendilerini korumak, hile ile aldatmak, tuza�a dO­
�Ormek, izzeti n efsini, mah m , I rz ve namusunu korumak i<;:in he­
d iye verebilirler. Aym �ekilde bu gibileri i htiyaci olmayan �erli
kimselere, hokkabazll k ve dalaverecilikte �ohret bulmu�lara
bah�i� gonderebilir ya da daha <;:ok kazan<;: elde etmek i<;:in a�1rI
kOlfete g irebilirler ki bu gibi i�ler faizcilerin (selemcilerin), rO�vet
verenlerin , ah�veri�le u�ra�anlann i�lerine benzer.
Boyle "comertlik" gosterenlerin, mal da� ltanlann tabiatJ ve
maksadl <;:e�it <;:e�ittir: Bazllan tabiat itibariyle a<;: gozlO ve <;:ap­
kIn; bazllan palavraci ve hilekar, bazllan ah�veri�le u�ra�an
kimseler olurken; kimileri de vard l r ki, onlann comertli k ve saha­
yeti israf, mal ve servetinin klymeti ni bilmemek neticesinde olur.
Bu son uncu hal <;:o�un lukla ya hazlr m irasa konmu� ya da oz
eme�i ile para biriktirmenin, devlet sahibi olma <;:etinli�inin lez­
zetin i tatmaml� kimselerde ortaya <;:Ikar. $u da bilinmektedir ki,
devlet ku�unun gelen yeri dar olur, <;:Ikan yeri geni�.
Filozoflar bu manaYI mecazT olarak, yOksek bir da�a a�lr bir
ta�1 <;:I karan ve oradan a�a�1 yuvarlayan birinin orne� inde ifade
etmi�ler. <;OnkO para kazanmak <;:etinlikte a�lr bir ta� 1 da�In te­
pesine <;:I kartmak, harcamak ise aym ta�1 kolayl l kla a�a�lya
do�ru yuvarlamak gibi bir �eydir. Ya�amak ve ge<;:inmek i<;:in ise
mal toplamaya bOyOk i htiya<;: vard lr.
Hikmet ve erdem namuslu meslek ile mal biriktirmenin aley­
hine de�ild ir, fakat iyi, gOzel m eslekler az, dOrOst insanlar ve
azatlar 1 1 1 i<;:in ise bu meslek ve sanata sahip olman I n yollan <;:e­
tin olur. Fakat azat olmayan, d OrOst <;:ah�mayan ve <;:irkin i�ler­
den <;:ekinmeyen kim seier kolayJl kla mal toplaYlp, para kazana­
bil irler. Bundan dolaYldlr ki, tabiat itibariyle dOrOst insanlar <;:0-
�unlukla ihtiya<;: i<;:inde ya�aylp, talihlerinden �ikayet ederler.

111
Kadim Yunan ve Orta Do�uda I)zel bir sosyal slnlf olarak kabul edilirler. Azat
sanat sahipleri. kulluktan. vergiden. muhtelif klsltlamalardan muaf tutulanlar bu
slnlfi olu�turmaktadlr. Namuslu ve haysiyetli insanlar i<;:in de bu kelimenin kulla­
niml do�rudur. Vine bu ifade devlet hizmetinde olmayanlar. serbest <;:a1i�maslY­
la ge<;:imini sa�layanlar. alicenaplar i<;:in de kullanllir. Kul. kl)lelikten azat edilen­
lere de bu isim verilir.

1 38
Onlann aksine h lyanet ve e�rilikle mal biriktirenler "eli a�lk" ve
"ho� tabiatl l" olarak gorUIUr, slradan insanlann g lpta ve hasetle­
rine sebep olurlar. Fakat hlyanet, soygunculuktan ka�an, akran­
lanna, arkada�lanna ve kendilerinden a�a�ld akilere zulUm et­
m ekten ve �irkin i�lerden uzak d uranlar, klsaca d U rUst, namuslu
ve aklill kim seier boyle devletli, varl l kl r insanlara g lpta edip ha­
set etmez, bahtlanndan ve zam andan da �ikayet etmezler. On­
lar bil irler ki, boyle servet sahib i kim seier zenginl iklerini rU�vet,
ka�ak�lllk, karanllk i�lerle u�ra�mak, kotu amellerini gUzel gos­
termek, m u hbirlik yapmak, zorbalrk, ba�kalannrn malrnl gasp
edip sahiplenmek, rU�vet alrp vermek ve benzeri gayn me�ru
(murdar) yollarla toplam l�lard l r. Boyleleri daha �ok kazanmak
ve bundan her turlO vesilelerle istifade etmek ve rahatllk elde
etmek i�in bazen "al�akl r k" gosterirler.
Fakat aS11 comert insan od u r ki, 0 bah�i�i lezzetlerin en gO­
zeli olan comertlikten ba�ka hi�bir �eyin hat r rrna vermez. E�er
verd i�i bah�i� ve ba�I�la dolay" olarak menfaat temini ister ve­
ya ba�ka bir maksat gOderse, 0 hareketi sadece sahavete ben­
zer fakat ger�ek comertlik olarak kabul edilemez.
Bunun g ib i cesareti olmayan bazl insanlar da cesarete ben­
zer birtaklm davran l�lar sergileyebilirler. Soz gelimi, kavga et­
m ede, ho�lan llmayan bir durumda, korkulu ve tehl ikeli anda,
mal elde etmek ya da soygunculuk etmek veya hadsiz hesapslz
maksatlara eri�mek istenildi�i zamanda, bazl insanlann goster­
di�i "�ecaatler" gibi. Boyle hareketler erdeme de� il, �er tabiata
yatkrn oldu�undan gosterilen yi� itlik, mertlik, cesaret ve benzeri
�eyler �ecaatin �oklu�undan de�iI, harislik ve tamahrn fazlalr­
� rndan do�ar. <;UnkO onurlu bir nefsi tehlikeye atmak suretiyle
mal elde etmek veya devlete sahip olmak i�in vas Ita olabilecek
�eyler hatlrrna bUyUk korkulu ve tehlikeli i�lere ba�lamak �ecaa­
te de�il, al�akl l�a delalet eder.
Bazen oyle olur ki haramiler, yol kesenler, ka�aklar comert
ve cesur insanlar gibi yi�itli k gosterirler, halbuki erdem ve mari­
fette onlardan daha a�a�1 olanlan bulmak mUmkUn olmaz. Bun­
lar kendileri gibi erdem ve marifetten mahrum dostlan, birlikte
�alr�tl klan a rkada�lan , hlslm ve akrabalan arasrnda adlan bat-

1 39
masm diye �ehvetlerini bogabilmeye, dovOl meye, beden uzuvla­
rmm kesilmesine, aglr yaralara, dayan l lmaz agnlara katlanabi­
lirler. Bazen son derece metin olup, el ve burn un kesilmesine,
gozOn oyulmasma varmcaya kadar bin bir azap ve i�kenceye,
hatta olUmlerine bile nza gosterirler.
Dostlarmm alaya almas l, ba�kalarmm aYl plamas l , hUkUm­
dann dovUp cezaland lrmasmdan, gorevden almmaktan korkan
kim seier, ya da defalarca ba�kalan n m yard l m l ile ba�anya ula­
�an ve bunu kendi marifeti sayan , bu gibi davran l�larm tekrany­
la kendilerinde bir marifet oldugu kanaatine kapllanlar ve bun la­
ra benzer �ahlslardan da "�ecaate" benzer davranl�lar meyda­
na gelebilir.
Bunun gibi, a�lk sevgilisi kar�lsmda �iddetli arzudan ya da
kibir ve kendini UstOn gosterme isteginden kendini korkune; gir­
daplara atar, bazen de helak olur.
Asian , fil ve ba�ka hayvanlarm cesareti, �ecaate benzese
de aS 1 1 �ecaat olmaz. <;OnkO asian kendi fltri gOe; ve kuvvetine
gore cesaret gosterir. Bunun ie;in de onun OstU n lUgU �ecaate
gore degil, fltrata goredir; bundan ba�ka 0, maksad ma ula�mak
ie;in bir slra engelleri ortadan kald lramaz ve de kendisi tam si­
lahh oldugu halde silahslz, zaYlf, acmacak halde olanlara saldl­
ranlara benzer, bunlardan ba�ka erdem melekelerinden hie;biri
onda bulunmaz.
Fakat aS 11 �ecaatli ona denir ki, kendisine yara�mayan ,
murdar, e;irkin b i r i� yapmaktansa, olOme razl olur b u nd a n dola­
YI da onurlu olOmO rezilce ya�amaktan OstOn tutar. Dogrud ur,
�ecaatin ba�langlcl korku ve tehlikeye ae;lktlr, fakat kahram anllk
gosterilip kurtanldl ktan son ra, ister sag kalmsm, ister helak 0-
lunmu� olsun, onun bOyOklOgO ae;l k bir �ekilde ortaya e;lkar. Hak
i� ugrunda 0 bOyO k Yaradanm em irlerin i yerine getirmekten, her
iki dUnyada olan iyi i�leri hayata gee;irmekten ve mUm inler ugru­
na can m l feda etmekten sakmmadlgmda yaptlg l i�in dogrulugu
daha bir goze e;arpar. Bu n itel iklere sahip olan ki�iler bilirler ki,
onlann omUrleri bu fani dO nyada bir nice gOnden fazla olama­
yacaktlr, er gee; hayatm sonu olOmle neticelenecektir, ona gore
onlann hakikate olan sevg ileri, erdeme duyulan ragbetleri saYI-

1 40
SIZ ve sars limaz olur. Onlar meslek u�runa dO�manlara kar�1
mOcadelede, dostlara kar�1 uzatllm l � gaddar elleri klsaltmakta,
bOyOk Yaradan u�runda cihat etmekte canla n n l esirgemezler.
Boyle insanlar mOcadeleden ka<;mayl kendileri i<;in rOsvalI k
kabul ederler. Onlar bilirler k i, boyle davranmak ebedT olmayan
bir �eyi elde etmek i<;in "korkak" adl kazanmaktlr, ha kikat pe�in­
de ko�anlar i<;inse boyle bir hareket akllll birinin ya pacagl i� de­
�i1d ir; e�er boyle kimseler her gOnde bir nice mahrum iyete, <;e­
tinliklere m aruz kalsa, hayatl i�kence ve slkIntl larla dolu olsa,
ezilip h l rpalansa yine de e�ilmez, ebedT sevap ve kahramanlIk
adIna �ecaatli olOmOn tez gelmesini omrO n O n uzun olmasIndan
daha <;ok ister.
I zzeti nefsi korumada, �ehvanf hislere diren<; gostermede.
heva ve heveslerini dizginlem ekd e de �ecaatli insanlar boyle
hareket ederler.
Kim �ecaatin S I n I rI n l tayin etmek isterse. buraya kadar anla­
tllanlardan bilir kit saydlgl m lz i�ler �ecaate benzese de, �ecaat
anlaYI� l m lzIn d l� Indadl r. her korkulu i�e ba�layan ve tehlikeli i�­
ler hakkInda tasavvu rlarda bulunan kahraman saYllam az. Onu­
run yitirilmesinden . sayg I n I n elden gitmesinden korkmayanlar.
Ylklcl depremler. ya klcl �im�ekler ve benzeri deh�etl i felaketler­
den sakInm ayanlar ya da pis ve ho�a g itmeyen �eylerden. a�lr
old O rOcO hastal l klardan. dost ve sevenlerin kaybedilmesinden,
den izin a�zl kopOklO dalgalanndan ve bunun gibi bed bahtl I klar­
dan rahats lz olmayanlar cesaretten <;ok delilik ve sersemlige
yakI n olurlar.
Boylece de emniyet ve korkusuzluk halinde kendi n i tehlike­
ye atan. soz gelimi, sI namak i<;in yOksek bir da�a tl rmanan,
yOzm e bilmedi�i halde girdaba dalan . ihtiya<; olmad l � 1 zaman
klzg I n deve, vah�i bo�a. <;llgIn bir at onOnde duran kimse. kah­
ramanllk gosterm ek. mert ve korkusuz oldu�unu ifade etmek is­
tese de onun bu hareketi �ecaatten <;ok ahmakl I k olarak de�er­
lendirilir. <;irkin bir i� yaptl� 1 i<;in cezalandI rIlaca� I ndan korku p.
kendini bog mak, zehir i<;mek, yO ksek bir yerden atlamak suretiy­
Ie intihar edenler yOrekli de�i1, aksine yOreksiz kimseler olarak
isim lend irilmeye daha <;ok laYlktlrlar. <;OnkO bu tor hareketlerin

141
sebebi !?ecaat de�i1, korkakhktl r; cesaretli kimse eziyetlere ve
getinliklere katlanmasml bilir, h er torlU ortam ve ko!?ullara uyum
sa�lama becerisini gosterir.
Bu manada !?ecaatli olana akllh insanlar son derece saygl
duyarlar. Hikmet onu gerektirir ki, !?ahlar veya i!? ba!?mda olanlar
boyle biriyle tartl!?maya giri!?meyip onun kadrini bilsinler, ona
benzeye n , fakat !?ecaatten haberi olmayan insanlarla onun ara­
smda fark koymaYI becersinler.
$ecaatli insanlar alicenap olurlar, iyi i!?leri gormede acele
eder, zararhlan yerine getirmede a�lr hareket ederler; slradan
insanlarm gozU nde 90k bUyU k g orUnen olUm ve benzeri !?eyleri
onems e mezler; giderilmesi m UmkOn olmayan felaketlerden
sarsllmaz, aniden ortaya 9lkml§ deh!?etten kendini kaybetmez,
hiddetlendi�i zaman haddini a�maz, her sU9a uyg un ceza verir,
intikam almak gerekti�inde de boyle hareket ederler.
Filozoflar demi!?ler ki, intikam alma d urum unda olan bir in­
san bunu yapmaylp nefsine hakim olsa, 0 maksad ma ula!?m l!?,
bir baklma intikamml alml!? olur, tabiatmda mevcut olan sevin9
yine ortaya 9l kar. Bu intikam mertlikle olsa ovOIOr, namertlikle
olsa kotOlenir. O yle insanlar vardlr ki, birinin i!?inde ciddi bir ek­
siklik, bUyUk bir gUnah olmadan, gazabm 90klu�u, kinin fazlal l � 1
yUzOnden ondan intikam alml!? ve boylece nefislerini felaket gir­
dabma salml!?lardlr. Boyle intikamm vebali sahibinin boynuna
dU!?er, onun bu davranl!?1 reziffik saYlh r.
BUton bunlardan anla!?lldl ki iffet, comertlik ve !?ecaat kamil
!?ekilde yalnlz hikmet sahibi insanlarda olabilir. Onun olgunlu�u­
nun aS11 !?artl hikmettir, bunun sayesinde her biri kendi 9izgisin­
de, oz yerinde, oz vaktinde, ne kadar ihtiya9 varsa ve ne kadar
gerekliyse, 0 oyle de tezahOr eder. Buna gore, her iffetli ve !?e­
caatli insan h ikmetli olmaz, fakat her hikmet sah ibi hem iffetli
hem de !?ecaatli olur.
Boylece de tabiatmda adalet olmayan kimselerde bazen,
orne�in mal kazanmak, gorev almak veya daha once de de�in­
di�imiz erdemlerde oldu�u gibi, ba!?ka maksatlara eri!?mek hatl­
nna riyakarh k edip insanlan aldatmak i9in adalete benzer i!?ler
ortaya 9lkabilir. Fakat boyle kimselerin bu tor davran l!?lan n i

1 42
adalet saymak dogru olmaz. AS II adil insan, nefste olan yetiler
ve on lann neticesinde i9te meydana gelen faaliyet ve karakter­
lerin dengeli ve uyumlu oldugu, ba�kalanna kar�1 davranI� ve
ili�kilerinde bu dengeyi koruyup gozeten insandlr. Boylece 0 ,
her zaman ancak adaleti hatlrda tutmal I , ba�ka hic;bir maksat
gOtmemelidir. Bu ise yalnIz, n efsin faaliyetlere bOton halinde
sahip oldugu, onlarm faaliyeti arasmda sag lam n izam-intizam
ve ahenk olu�tugu zaman mOmkOn olur. Ba�ka erdem lerde de
(adaletin d l �mda) bu kurala uymalI, boylece hakiki erdemlerle
onlara benzeyenleri birbirine kan�tlrmamal Idlr.

Yedinci Fasil
Adaletin Diger Erdemlere Gore Osti.inlOgu, Ozellikleri
ve <;e�itleri
"Ada let" sozO nOn manasl kokeni itibariyle "e�itlik" ve "den k­
lik" sozO ne bag lanlr, e�itligi ise birligi 1 1 2 kavramadan anlamak
zordur. "Birl ik" onur ve kemal d erecelerinin en a�agl ve en yOk­
sek mertebesinden tamamlyla farkl l olan hususf an laYI�tlr. 0-
nun arkl ve kaynagl kendi suyunu hakiki "bir" olan ilk prensip,
ya ni bOton saYllabilen varlI klann mahiyetine nOfuz etmi� bir
m utlak vOcudun nur selinden almaktadl r.
Buna gore, kim 'birlige' ne kadar yakm olsa, 0 kadar olgun
olur. 'birlik' (vahdet)'in Oston olu�u, belki de varlIklann yaratIl­
masl ve ya�atllmasmm sebebidir; 'fazlalI k' ve 'noksanl I k' rezale­
tinin sebebi, belki de varlI klarm oldOrOcOsO ve yokedicisidir. Bu
i kisinin ortasl birligin merkezidir. Kar�lt ve Zit yetilerden fazlalIk
ve e ksiklikleri alan, ifrat ve tefriti ortadan kald lran ve onu birlik
elbisesine, eksiklik ve erdemsizlig in en a�agl noktasmdan 01-
gunluk ve erdeml il igin en yOksek zirvesine 91 karan odur. O rta

1 12
Birlik, vahdet veya vahitlik, kadim Yunan ve Do�u felsefelerinde muhtelif ma­
nalarda kullamlml§tlr. Burada "birlik" tek, teklik ve orta�1 olmama anlamma kul­
lanlldl�1 gibi, "vahitlik" yani birle§erek tek bir bOtOn meydana getiren varhk gibi
de anla§llmaktadlr. Azerbaycan dilinde "vahitlik", "birlik" kelimeleri her iki mana­
yl da ifade eder. Biz ikinci ifadeyi kulianmaYI daha uygun bulduk.
Adaletin TOsi tarafmdan sonraki izahl da bu tercihimizin mOnasip oldu�unu gOs­
terir. <;OnkO TOsi "adaleti" ba§ka Ozelliklerin uyumlu unsurlann vahdeti ve birligi
olarak izah etmektedir.

143
yol (dOz c;izgi) olmasaydl hic;bir zaman daire de olmazd l, <tOn kO
OC;OncO bir varll�m meydana g elmesinde dort u nsurun dengeli
ve uygun �ekilde kan�masl �arttlr. Bunun gibi, nispette de e�it­
likten daha onemli bir uygunluk olamaz. Bu mesele musiki il­
minde c;oktan halledilmi�tir. Ahlak sanatm I n gosterdi�i gibi, er­
demlilikte de adaletten daha OstonO yoktur. <;OnkO adalet de
hakikatin ortasmda yer ailr, kenarda ne varsa hepsi ona oranla
uydu kabul edilir ve hepsi ona do�ru yonelmi� olur.
Ozetle, bu konuda soz c;ok uzar, sohbet c;ok tutar. Her �ey­
den once soylemek gerekir ki adal et ve e�itli�in muhtelif tezahOr
�ekilleri vardlr. O rneg in musikide nispetler uygun olmad lg mda,
fasillardan istifade ederek e�itlik (uygunluk) sa�lamr. Buna ria­
yet edilmedikc;e ahenk bozulur, olc;Oler uygun gelmez. N izam in­
tizam gerektiren ba�ka i�ler de boyledir. Her yerde adalet ozO nO
hususi bir �ekilde gosterir, aksi takdirde karmakan�lkilk ve kar­
ma�a meydana gelir.
Bunu �oyle de a<tl klamak uyg un olur: Nesneler, n icelikler ve
nitelikler aras mda aS11 denklik iyi niyet yoneli�iyle mOmkOndOr,
bunun da temel ko�ulu nispetin bire (vahid) uyg un lu� udur. N e­
rede boyle bir nispet yoksa, orada "e�itlik" birin ikiye, ikinin Oc;e
ya da dorde oram gibi olur. Birinciye fas llaslz (tam) nispetler, i­
kincilere fas llall (kesirli) n ispetler adl verilmi�tir. Nispetlerin <te­
�itli klslmlan ve muhtelif adlan vardlr. SaYlsal nispetler, geomet­
rik nispetler, kurulu� nispetleri ve ba�ka bilimler tarafmdan kul­
lam Ian ba�ka nispetler gibi.
Kadim b ilginler n ispet vasltasl ile c;ok faydall bilimlerin yara­
tllmasl hususunda bOyOk ve klymetli fikirler soylemi�lerdir.
E�er hayatl bilinc;li olarak dOzenleme hususunda adalet
(dengelilik, e�itlik) anlaYI�mdan istifade edilse onu Oc; klsma a­
Ylrmak gerekir:
1 - Mal ve sanata ait olanlar
l1
2- M uamele 3 ve all�veri�e ait olanlar

1 1 3 Muamele: LOgat manasl "kar!} llikil i!}", "kar!}llikli alaka" demektir. S6zle!}me,
ticaret, ali!} veri!}, Onsiyet, mOnasebet ve sair anlayl!}lan da ifade eder. Burada
Istllah olarak para ile yapllan all!} veri!} anlamlnda kullanllml!}tlr.

1 44
3- Terbiye ve uyan gibi mecburiyet arz eden i�lere ait 0-
lanlar.
Birinci klslm hakkmda �oyle bir fikir yOrOtolOr: Bu insan m bu
mala veya sanata nispeti, filan insanm filan sanat veya mala
nispeti gibidir. Yani , bu sanat ve bu mal onundur, ona da ver­
mek gerekir, fazlalt�1 veya eksi�i olursa d Ozeltilip Odenmelidir.
Bu "fasllalJ" nispetlere benzer.
I kinci klslmda nispet kah "fasllalJ"ya, kah da "fasllaslz"a
benzer. Soz gelimi, deseler ki, "bu kuma� toccannm bu elbiseye
olan n ispeti, bu a�a9 ustasm m bu kOrsOye olan n ispeti gibid ir",
bu fasllal tya benzer ve yerine bir ba�kasml koymakla, yani n is­
petlerin d e� i�tirilmesiyle hata olu�maz. Vine deseler ki, "bu elbi­
sen in bu altma olan n ispeti, bu altmm bu kOrsOye olan nispeti
gibidir" , bu fasllaslza benzer, elbise ve kOrsO yerine bir ba�ka
�eyi koysalar yine de hakslzlJ k olmaz.
0 90 ncO klSlmda nispet "geometriye" benzer. O rne�i n , dese­
ler ki, bu insanm kend i vazifesi n e n ispeti filan insan m oz vazife­
sine n ispeti gibidir ve bunlardan biri hakslzlt k edip obOrOne za­
rar verse ve nispeti bozsa, onceki adalet ve beraberli�in tekrar
sa�lanmasl i9in ayn l insana da bu n ispette hakslzlt k edilip zarar
verilmelidir. Adaletli 0 insana derler ki uygunsuz ve yakl�mayan
�eyleri uygun ve yakl�an bir duruma getirir.
Bunun gibi, eger bir dOz 9izgiyi farkl t iki hisseye bolseler ve
sonra bunlan denkl e�tirmek isteseler, uzundan alJp klsa olanm
Ostone koym ak, azltk ve 90klu�u ortadan kald lrmak suretiyle e­
�itli�i ve denkli�i sa�lamak gerekir. Bunu ancak orta noktaYI bu­
lup, oradan taraflan tayin edebilen; hafiflik, a� lrltk, kazan9, za­
rar, fazlalJk, eksiklik gibi d i�er taraflan da hesap edebilen kimse
yapabilir. E�er a�lr olandan alarak hafif olanm O stOne koysalar
denklik olur. Denklik sa�land lktan sonra b i r taraf azaltJl J r veya
artmlJrsa hafiflik ve a� lrl t k meydana gelir, denge ve e�itlik bozu­
lur. Kazan9 ve zarar da boyledir, hakkmdan az alsa zarara dO­
�er, 90k olsa kazan lr.
H er hususta orta durumu tayin edebilme ve onu kavrama
sayesinde e�ilmelere flrsat verm emek yalnlz denklik noktasmda
olur ki buna da "vicdan sesi (ilahi yasa)" denilir.

1 45
Kisacas l , hakikatte denklik ve adalet vicdan sesinden, ilahi
yasadan ibarettir. C;UnkU onun kayn agl , mah iyeti bir olan bUyUk
Yaratlcld l r.
A�aglda soyleyecegimiz gibi, uygar insanlar tabiat9a yaratl­
cld l rlar, ge9im baklmr ndan ise birbirine yard imci olmadan ge9i­
neb ilm eleri mUmkUn olmaz; biri digerine hizmet eder, birinden
ahp bbUrUne satarlar, boylece uyum, e�itlik ve denklik bozul­
maml� olur. 8bz gelimi, aga9 ustasl emeginin mahsulUnU boya­
clya verir, boyaci da slra kendine gelince oz emeginin UrUnUnU
ona teklif eder. Kimi zaman aga9 ustas r n r n hazlrladlg l �ey bo­
yacr n r nkinden daha iyi, daha 90k veya aksine olabilir. Buna go­
re zorunlu olarak bir denkle�tirici, dengeleyici vasltaya ihtiya9
olur, 0 da paradlr.
Demek ki para halk arasrnda adil ve denkle�tirici vasltad l r,
fakat "dilsiz" ad ild ir, ona gore de "dilli" bir adile ihtiya9 vardlr.
"Dilsiz" olan para degi� toku� yapan taraflann arasrnda anla�ma
temin edemed iginde "dilli" adilin yard lmrna ba�vururlar, 0 mese­
leyi halleder, degi� toku� da anla�mayla sonu9lanrr. Bu "dilli" a­
dil, insandlr. Buna gore bir hakime ihtiya9 hasll olur.
BUton bunlardan anla�lldl ki, halk arasrnda adaleti korumak
bu U9 �ey, yani "vicdan/ ilahi yasa", "hakim insan" ve "para" 01-
madan mUmkUn degildir.
Aristo demi�tir ki, para adil i n namusudur. Yasa sozU onun
Istl lah rnda kanun, yasa, siyaset ve buna benzer an laYI�lan ifa­
de eder. Buna gore dine "ilahi yasa" adl verilmelid ir.
Nigum ahiya 1 1 4 kitabrnda dem i�tir ki, "bUyUk yasa" Allah ka­
trnda olabilir, "ikinci yasa" bUyU k yasaya benzer, U9UncU yasa
ise para olur.
Bundan da anla�llmaktadlr ki, bUyUk Yaratl crnrn yasasl bU­
ton yasalara ornektir, ikinci yasa bu "ilahi yasayl" taklit etmelid ir,
U9UncU yasa da i kinci yasaYI taklit eder. Kuran'da da bu mesele
aynen boyle izah edilmektedir.

1 1 4 Nugima,'1iya: Aristonun babasmm adldlr, asnnm me�hur bilgin, filozof ve


egitimcilerinden olarak kabul edilmi�tir. Soylendigine gore Aristo'nun bu isimde
bir oglu da varml � ve 0, Ahlaka ail eserlerini bu ogluna hasr etmi�tir.

146
Farkll i l kian ortadan kaldmp denge meydana getiren paraya,
ona gore ihtiya<t duyulur ki, para olmadan muhtelif degerdeki
emtialann degi�imi, allnlp veri lmesinin genel bir d Ozene konul­
masl ve bu i�te dOzen saglanmasl mOmkOn olmazd l .
Para bazllanndan ah n l p bazllarrn r nkinin osto ne kondugu i­
<tin denklik yaratlr. Usta i1e boyac r n rn all�veri�i dengelenir, e�it­
lik meydana gelir ve bu, "medenT adalet" olarak kabul edilir.
Bundan dolaYI, dOnyan r n iman medenT adaletin , harap olup bo­
zulu�u ise medeniyetsizlig in OrOnOdOr.
C;:ogu zam a n az emek <tok bOyOk zahmetlere denk olur. Soz
gelimi, mOhendisin bir bakl�1 bir <tok zahmetli i�lerden , ord u ko­
muta n r n aldlgl bir ted bir saYlslz askerin <tarpl�mas r ndan yOksek
olarak degerlendirili r ve bu adaletli bir i� olarak kabul edilir.
Denkligi, dengeliligi, adaleti bozanlar adaletsiz, zalim olarak
isimlendirilir. Aristo'nun belirttigine ve geleneksel anlaYI�a gore
adaletsiz (yani zalim) 0<t tor olur:
1 - C;:ok zalim (adaletsiz), ilahT yasaYI reddeder.
2- Zalim (orta adaletsiz), hakime tabi olmaz.
3� Hafif zalim (kO<tOk adaletsiz), hayatrn hOkmOne riayet
etmez.
Mal ve servetin <tal l n 1 p talan edilmesi, hlrs lzl l klar, ihanetler
ve buna benzer fesath klar boyle kimseler tarafrndan tOretilir ve
ilk iki gruba dahil olanlar daha bOyOk cinayetlere sebep olurlar.
Aristo dem i�tir ki, ilahT yasaya sahip olan kimseler den klige,
iyilige, m utluluga ve adalete gotOren i�ler yapar. I lahT yasa iyilik­
ten ba�ka hi<tbir �eye nza gostermez. C;:OnkO bOyO k Yaratlcr nrn
iradesi yal n r z gOzel i�lere yon elir; ilahT yasa da b un a uygun ola­
rak faydal l , mutluluga sebep olan i�lere meyleder, kotO ameller­
den uzakla�l r. $ecaate emreder ki sava�ta kurallara uysun; iffe­
te emreder ki bakireligi uygunsuz hareketlerden korusun, ifrata,
bOhtan, rezi l l ik ve soylentilere i mkan vermesin, kl sacasl erdem­
sizl iklerden uzakla�lp erdemlere yakrnla�srn. Adaletli insan ada­
leti once kendi ozOne uygular, sonra yakrnlanna, daha sonra ise
�ehir halkrna. Vine Aristo, adaletin erdemin bir par<tasl deg il, bO­
tOn halinde tamaml oldugunu soylemektedir. Onun zlddl olan

1 47
zulOm de erdemsizli�in bir klsm l de�iI, belki bOtonOnO i9ine ahr.
Fakat zulOmlerin bazl torO daha a91 k bir !iie kilde goze 9arpar.
O rne� in, vergi koymak, all!iiveri!ii yapmak, bir mah teslim almak
veya emanet vermek gibi medenT i!ii l erde tez ortaya 9 l kar. Fakat
hlrslzh k, soygunculu k, ihanet, yalan konu!ii m ak ve benzeri !ii ey­
leri a9mak daha zor olur ve b unlar "cefaya" benzer; aya�a
pranga, bileklere zincir, boyun a tasma takma gibi azap ve i!ii­
kenceye denk olur.
Ad il h O kOmdar ve hakTm boyle hakslzh k ve cinayetlerin 0-
nOnO ahr, adaleti korumakta l I ahT Yasan rn halifesi olur, yani
ba!ii k alanna kendisinden daha 9 0 k fayda, b una m u kabil az ceza
verir. Bundan dolaYI derler ki: "Halifelik do�ruluktur" .
Bundan sonra demi!ii l er ki halk ya asll itibariyle onurlu olarak
me!ii h ur olm u!ii ya da bizzat kendisi insanlann sayg r n h� rn l ka­
zanm l!ii kimselerin hOkOmlerine OstOnlOk verir. Akll sah ipleri ve
i!ii t en anlayanlar hikmet ve adaleti bu vazifeye uygun olmak !ii a rtl
ile kabu l ederler. yOnkO bu durumda mOkafat ve ceza hakikT 0-
lur, onlar da fazlahk ve eksikli�e fl rsat vermezler.
BOton fesat ve yersiz olan i!ii l erin sebebi dort srn lfa aynll r:
1 - $ehvetin neticesi rezalet olur;
2- $erl ili�in n eticesi sovgO olur;
3- Hatan r n neticesi utan9 ( hacalet) olur;
4- $ekavetin neticesi gam ve kederle dolu pi!ii m anhk olur.
$ehvet ba!ii kasrnrn zaranna sebep olsa da, halk bu zarar-
dan eziyet gekip s l krntlya dO!ii m ez, fakat birisi i htiras yOzO nden
gonOIiO olarak buna nza gosterebilir. Bazen oyle olur ki, bir kim­
se bundan gelecek zarar ve pi!ii m anh� 1 onceden hissetti� i halde
!ii e hvetin gOcOnden dolaYI kendi ni bu i�ren9 i!ii ten koruyamaz.
$erli insan ise kasten ba!ii k asrna zarar vermeye 9all!ii l r ve
bundan zevk ah r. Boyleleri kendilerine h i9bir yarar sa�lamaya­
cak durumlarda bile h ile ve tuzak kurarak ba!ii kalanna zarar ve­
ren , 90k cimrilikten veya ba!ii k a sebeplerle insanlara eziyet et­
mekten zevk alan ki!ii i lere benzerler.
Hata kasltll olara k keyif almak ve menfaat tem ini i9in yapll­
maz, maksat ba!ii k a bir i!ii yapmaktlr; fakat yapllan bu i!ii ten kj3slt

148
kaslt olmakslzm ba�kasma zarar gelir, tesadUfen bir insana i­
sabet eden ok gibi, herhalde bundan UzU nto ve mah cuplu k do­
�ar.
$ekavetin sebebi i nsan ozU nde olmaz, 0 bunu kasten ve b i­
le bile yapmaz, belki ba�kasm m gordU�U bir i�in neticesinde
meydana gelir. Soz gelimi, bir insan delidolu bir ata binmi� olsa
ve bir dostu da ona yakla�sa ve at tepip onu oldUrse boyle bir
i nsan �ekavetle old UrUlmU� olur, bu olayda binici kusu rlu bu­
lunmaz.
Fakat birisi sarho�luk, ali1 k taassuPliuluk yUzU nden uyg u n­
suz bir i� yapsa, onu cezaland lrmak gerekir. yUnkU bu kotolUge
sebep olan i�in ba�langlcl, yan i �arap ilim ek, kendini koruya­
bilmek, ihtirasm l kabartmak onun i radesine ba�Ii idi. Adaletin
izah l ve �artlan bunlardan ibarettir. Onun eylemde tezahUr �e­
killerine gelince bUyU k filozof1 1 5 adaleti Uli klsma aylrm l�tlr:
Birincisi, i nsanlar bUton iyi ve haYl rli i�lerin, faydali amellerin
ilhamclsl, belki bUton nimetlerin yaraticisl 0 bUyUk Hak tarafta­
n n m hakkml yerine getirmelidir; adalet onu gerektirir. Kul imkan l
olliUsUnde, ozU ile ibadetgahl arasmda olan i�leri fazl aslyla ye­
rine getirsin, boylece kulluk gorevlerin i ifa etmi� olsu n .
I kincisi, i nsan kendi hemcinslerinin h aklan n l korumal i , bU­
yU klere sayg l gosterip emanete h lyanet etmemeli, d avran l�la­
rmda insafll olmalld lr.
O IiUncUsU , insanlar atalan n m geleneklerini, orne�in ort ve
adetlerini, mesleklerini, nOfuzlan n l , durumlan n l koruyup sakla­
mal idlr. Buraya kadar soylenenler h ekimin (filozofun ) sozleridir.
BUyU k Yaradan'm hakkml yerine getirm enin manasl 0 dur
ki, adaletin �artlan yerine getirilsin, al i�veri�, ba�I�lama, mal,
comertlik vs . de bu �artlar alil k olarak varl i g m l h issettirsin. Buna
gore adalet, 0 bUyU k Yaradan'!n bize ihsan etti�i sonsuz nimet­
ler kar�lsmda bizim de oz beceri ve imkanlmlz olliUsUnde kar�l­
Ilk vermemizi gerektirir. Soz gelimi, bir kimse birisinden bUyUk
bir yard l m gorse ve bu �ekilde buna kar�llIk vermezse rUsvay
olur; oyle ise niliin, sonsuz saYld a nimetler bah�eden, hesapslz

115
Bu ifadesiyle TOsi. Aristo'yu kastetmektedir.

149
arma�anlar ihsan eden ve ara vermeden her an insana yardl m
el ini uzatan yOce Yaratlcmm hakk m l yerine getirmesin ve O'na
bol bol l?OkOr ve dua etmesin? Adalet, tabiatl gere�i, mO kafat ve
cezada tek tarafll olmamaYI , haks lzl l�a yol verilmemesin i, fazla­
I l k ve eksikli�i n ortaya Itlkmasl n l ve ozre flrsat veri lmemesin i
gerektirir. Soz gelimi, e�er bir hOkOmdar adaletli ve bilgili olursa,
onun siyaseti sayesi nde batOn Olkeler gOvenlik iltinde yal?ar;
adaleti bOtOn d O nyaya yaYl l i p l?ohret kaza n l r, himayesinde olan­
lar birbiri n i n tavu�una kil? bile demeyip iyi ilil?kiler iltinde yal?ar,
zulOm ortadan kalkar, hep halkl n refah iltinde yal?amasl amalt­
lanlr. Boylece onun iyili�i bOtOn halka hem yoks ullara, hem var­
sillara , hem g0ltIOiere, hem zaYlflara ulal?lr. O zel likle kimin neye
ihtiyaci varsa onu alabilece�i bir ortam olul?ur. Bu durumda va­
tandal? olarak herkes bu mOkafat karl?lsmda sorumlulukla n n l
yerine getirmeli ve bu meyanda borcunu odemelidir. B u gorevi
yerine getirmeme zulOm ve adaletsizli�e yol altar. Halkmm mes­
lek ve sanatm l mOkafat olarak gordO�O iltin 0, samim iyet, tel?ek­
kOr, kardel?lik, tel?kilatltlilk ve yetene� inin ovO lmesi, gayret ve
yardlm severli�in takdiri, saf sevgi ve ba�II11k, mutlak itaat, alt1k­
tan ve gizlice muhalefetten uzak olmak, hakimiyeti altmda olan
i nsanla n n ev ve d i�er i htiyaltlan n l tem i n etmek iltin imkan ve
beceri olltOsOnde ona canla bal?la hizmet etmekten bal?ka hiltbir
l?ey istemez. Boyle bir durumda hOkOmdarla birlikte olmamak,
kasten ve bile bile onun emirleri n i yerine getirmemek, onu kotO­
leyip sayg l gostermemek hlyanetten, suit il?lemekten, adalet
prensipleri n i Iti� nemekten bal?ka bir l?ey olmaz, lt0 n kO al l p h iltbir
l?ey vermemek vicdan ve i nsafla asia ba�dal?maz.
Nimet ne kadar Itok verilip, merhamet ne kadar Itok gosteri­
l irse onun karl?III�mda yapl lan zulOm ve eziyet de 0 derece go­
ze Itarpar. ZulmOn tabiatl gere� i kabahat (ltirkin ) oldu�u do�ru­
duro Fakat bir n imetin elden a l l n masl bal?ka bir n imetin elden a­
Immasmdan, bir hakkm kmanmasl bal?ka hakkm kmanmasm­
dan daha i�renlt oldu�u gibi, bazl zulOmler de daha Itirkin ve i�­
renlttir.
HOkOmd arlarm, reislerin , bal?kanlann m h izmetlerin i n karl?l­
smda sayg l gosterip onlara tab i olmak, tel?ekkO r etmek, sadakat
gostermek, do�ru d O rust Italll?mamak gibi hususlard a kaYltslzl l-

1 50
g m gOnah oldugu bu kadar aC;lk oldugu halde, nasll olur da her
saat, belki bir an onun u cu bucagl olmayan comertl igi manevi
ve maddi olarak dolup ta�tlg lm lz sonsuz iyilikleri kar�lsmda �O­
kOr ve tazim etmeyelim , bu bOyOk bir hakslzlt k ve g Onah saYllt r.
Eger onun ilk nimeti olan yaratllt�lmlzdan ba�larsak buna
nas ll kar� l l t k verilebilecegini tasavvur etmek bile mOmkOn degil­
dir; eger bedenimizin terkibinden karakterimizin olu�umundan
soz etsek, demeliyiz ki cerrahll kla ilgili kitaplann yazarlan , be­
den organlan n m gorevleri hakkmda eser yazanlar, insanoglu­
nun zaYlf akl l n m anlayabilecegi �ekilde bin sayfadan fazla kara­
laml� fakat deryadan bir damlasm l bile aC;l klayam aml�, onun
saYlslz m eselelerinin pek c;ogunu d a anlamaktan aciz kalm l�,
aS11 mahiyetini ke�fe bir zerre bile yakla�amaml�tlr.
Nefsler, yetiler, melekler ve ruhlar konusunda ise, onun bize
ihsan ettigi bOtOn akll ve zekaya, feraset, marifet, istidat, idrak,
keramet, hareket ve berekete bakmayarak onu aC;lklam aya soz
bulamaYlz; dilimiz, fikrimiz, idrakimiz, tahayyOIOmOz onun haki­
katlerine ve inceliklerine sahip olmakta gOc;sOz ve aciz kaltr.
Eger b izi kud reti kar�lsmda diz c;okOp O'na itaat ve ibadete,
O'ndan ogrenmeye mecbur eden ebediyetinden, tekliginden , e�i
benzeri olmad lgmdan soz ac;sak, aczimizpen, zavalll ve bece­
riksizligimizden deh�ete kap l l t p , hayrete dO�eriz.
O mrOmOz boyu ogrendik ve kavrad l k ki, hic;bir �ey bilm iyo-
ruz.
H ic;bir zaman ° bOyOk Yaradan'm bizim yard l m lm lza ihtiyacl
yoktur, fakat bize yap i lan bu kadar iyilige kar�llIk gorevimizi ye­
rine getirmemek ve ozOmOzO adalet prensipl erinden uzakla�tlr­
mak c;ok bOyOk hakslzllk ve rOsvaylt k olur.
Filozof Aristo, kullann yapacag l ibadetin izahl hususu nda
�oyle dem i�tir: Yaratllm l�lann b OyO k Yaradan'a nasll ibadet e­
decekleri hakkmda halk arasmda anla�mazllk vardlr. Sazllarma
gore, oruc;, namaz, mabetlere hizmet etmek, sad aka verm ek,
kurban kesmek gereklidir. Sazllann inancma gore, O'na ya km
olmak ic;in O'nun ilahltgml ikrar edip, O'n un bOyO klOgOnO itiraf
etmek ve �OkOr ic;inde bulunmak yeterlidir. Sir klsml da, Allah'a

1 51
yakm olmak i�in ihsan 1 16etmeyi one �Ikanr. Fakat dostlarma;
akrabalarma ornek olmak, onlara hikmet ve ibret dersi vermek
i�in bu ihsan l adet ve siyaset hatmna oz nefsine vermelidir, l?ek­
linde bir i n anca sahiptirler. Bazllan da, ilah iyat konusunda �ok
fikir edinip yaratllll? ve degil?imle ilgili �ok dOl?Onmek gerektigine
inan lr. Boylece 0 bOyOk Yaradan'l idrak etmek ve bu yolla O'nu
tan lmak daha kolaylal?lr; tekligi, hakikati, �olu k-�ocugu olmad lg l
a�lk se�ik anlal?llIr.
Bir klslm insanlar da l?oyle soylemil?ler: BOyOk Yaradan'm
insanlardan istegi belli bir l?ey d eg ildir ki onu yerine getirsinler.
Bu konuda bir soz soyleyen ve ornek gosteren de olmamll?tlr.
Kitaplardp d a muhtelif tabakalar, muhtelif insanlar i�in �el?itli
l?eyler yazl lmll?tlr.
Buraya kadar soylenenler 0 kil?inin sozieridir, hangisine Os­
tonlOk verdig ini belirtmemil?tir.
Sonraki bilgin lerin bir klsm l bOyOk Yaradan'a ibadetin O�
�el?it old ugunu soylemil?lerdir:
Birincisi namaz, oru�, nezir, dua ve mO nacat maksad lyla iyi­
lik i�in (vakfa) verilen mal vs. gibi bedene ait olanlar.
I kincisi, nefse ait olanlar: Dogru inan�, bOyOk Yaradan'm
teklige, tapm maya laYlk olul?una, d O nyaYI yaratmasma, kainatl
idare etmesine ve bu gibi l?eylere sarsllmaz iman .
O �OncOsO, halkla Onsiyete a it olanlar: AIl?-veril?te, dostluk ve
arkadal?lI kta, akrabalarla ilil?kilerde, helal-haramda insafll olmak.
Hakka daha �ok yakm olmak isteyenlerin fikrine gore de,
bOyOk Yaratan'a ibadet O� l?eydedir: Birincisi hakka itikat, ikinci­
si dogru soz, O�O ncOsO dogru il? .
Bunlann her birisinin vaktinden, nispetinden, l?artlanndan
kaynaklanan <tel?itli l?ekillerde a�lklamasl vardlr. Bu izah ve a­
<tlklamalan peygamberler ve on lan n varisleri olan mO�tehid bil­
ginler verirler. Halk da onlann soyled ikleriyle amel eder, boylece
bOyOk Yaradan'm emirlerini yerine getirmil? olur. Bilmek gerekir

1 16 lhsan: I yilik etme, azellikle de kar�lhk gozetmeksizin iyilik ve yard lmlarda bu­
lunmak anlamlndadlr. Bir ba�ka anlamryla ihsan Tanrlya Onu garuyormu� gibi
hu�u iverisinde ibadeUe bulunmaktrr. Azerbaycan'da alum sonrasrnda alGnun
ardlndan verilen yemek ve yapllan haYlrlara da ihsan adl verilmektedir. (A.N )

1 52
ki insan oglunun bOyOk Yaradan'm huzu runda ozel bir yeri var­
d l r ve bu, dort mertebeden ibarettir:
Birinci mertebe 'ehli yakfn'in 1 1 7 mertebesidir ( bunlan
'mukinOn' olarak da isimlend irirler) yani bOyOk filozoflar ve bil­
ginlerin makam l d l r.
I kinci mertebe, 'ihsan ehlinin' yeridir (bunlan 'muhsinOn' ola­
rak isim lendiri rler), bunlar bilim erdem ini deneyim elbisesine
giydirmeyi ba�arm l � ve saydlg l m lz erdemlere sahip olmu� kim­
selerdir.
O �OncO mertebe 'ibraz ehlinin' mertebesidir. Bunlar �eh irle­
rin ve insanlann Islahl ile me�gul olurlar ve halkl olgunla�tlrma­
ya �ali�lrlar.
Dord O ncO mertebe, 'feyz ehl i'nin olur, bunlara 'faizOn ve
'muhlisOn' da denir. Bu mertebenin son yeri birlik olur, insan og­
lunun bundan a�agl hi�bir makaml olamaz Bu yerin ozellikleri
ise dorttOr:
1 . Maksada ula�mada h lrsli ve Omitli olmak,
2 . H akiki ilim leri ogrenmek, her �eyi oldugu gibi idrak et­
mek,
3. Cehalet ve tembelligin neticesi olan kabiliyet noksanll­
gmdan utanmak,
4. I mkan ol�OsOnde erdem usullerine ve �e�itlerine riayet
etmek.
Bu sebepleri Hak Teala hazretlerine kavu�ma sebepleri ola­
rak isimlendirirler. Fakat Q'ndan aynlma (uzakla�ma) yol lan da
(buna lanet denilir) dorttor:
1 . I tiraz ve inkara sebep olan hal; bu halde olanl Islah et­
mek gerekir.

117
EhI-i yakin, bir �eyi kat'i olarak bilenlere denilmektedir. Dogu felsefesinde
Qzellikle de sufi edebiyatmda makamlar ve hallerle alakah 90k miktarda farkli IS­
blah ve terimler vardl r ki bunlar bilinmeden 0 done min sosyolojik ve felsefi dO­
�Oncesini anlayabilmek 90k zordur. Ornegin sufi edebiyatmda hakikati idrak et­
menin dereceleri yani idrakin merhaleleri "ilme'l-yakin, ayne'l-yakin ve hakka'l­
yakin" olmak Ozere 09 klsma aynlmaktadlr. Bu 09 isimlendirme "�eriat, tarikat
ve hakikat" olarak da tasnif olunmaktadlr. Genelde ehli yakin ifadesi bu 0910
tasnifin kapsamlna giren kimselerin tamamml ifade edecek tarzda kullanllmak­
tadlr.

1 53
2. <;ekinme ve �Opheye sebep olan hal; yola getirmek ge­
rekir.
3. Azg m l l k ve d O�manliga sebep olan hal; Islahl gerekir.
4. Haktan uzakla�maya ve d O�manl iga sebep olan hal; I S­
lah etmek gerekir.
Aynlmaya sebep olan ebedf '�ekavet' etkenleri de dorttor:
1 . Tembellik ve atalet; bu, omrOn bo�a ge«mesine sebep
olur.
2. Cehalet ve nadanllk; ogrenme Ozerinde nefsin denetimi
azaldlk«a ve kendini terbiye etmedik«e meydana gelir.
3 : $ I mankllk; nefs ihmal davranlp �ehvete engel olamad lgl
durumda, onun azg mla�masma, gaddarflga, hile ve riyakar­
I Igma fl rsat verince ortaya «I kar.
4. Kendini begenmi�lik; «ok SUet i�leyip az ceza gormekten
ileri gefir.
Azalma derecesine gore Fars«a asllyla 'zif, 'rin', '«e�ave' ve
'hetm' terimleri de kulla nill r, fakat bu dort sozOn manasl bu dort
sebebin ve etkenin manasma yakmdl r ve bu �ekavetlerin her b i­
rinin de hususf tedavisi vardl r ki Allah izin verirse, bundan sonra
klsa olarak onlar hakkmda konu§acaglz.
BOyOk Yaradan'a ibadet hususunda filozoflann sozleri bun­
lard lr.
Eflatun demi�tir ki, adalet uygulandlk«a kuwet nuru ile nefs
h issecikleri birbirine 1�lk sa«arlar, adalet bOton erdemlerin esasl
oldugu i«in nefs ozO ne has olan bir faaliyet neticesinde en olgun
�ekilde deneyim kaza n l r ve bu, insan nefsinin ilahi nefse ya km­
la�masm m son noktasl olur.
Bir ba�ka yerde de demi�tir ki, adaletin 'ortasl ' ba�ka er­
demlerin ortasma benzemez, adaletten her iki tarafa meyil zu-
10m olur, halbuki ba�ka hi«bir erdemin her iki tarafl aynl erdem­
sizlik olmaz. Bunu �oyle a«l klayabiliriz: Zul O m , hem «ok iste­
mekte olur, hem az istemekte. Soz gelimi zalim, kendisine fay­
dall olan �eyleri «ok ister, ba�kalanna ise az verir; aksine, ozO­
ne zararl l olanlan az talep eder, ba�kalanna ise «ok arzu eder.
Adalette ol«OI OIOk gereklidir, ol«O n O n iki tarafl ise azl l k ve «okluk

1 54
old u�undan, buna gore, adaletin de her iki tarafl 'zulOm' olur.
Her erdemin 'ortakl lk' bakl m mdan oh�OI OIO�e, denkli�e muhta9
oldu�u do�rudur, fakat adalet bOton 'ortal l klara' ait olan genel
bir kategoridir. 0, bOtonOyle nefsin tam olarak ilahT yasaya (vic­
dana) sahip olmas l demektir, ilahT yasa bOton durumlarrn, nice­
lik ve niteliklerin 'ortasl ' olur.
Buna gore, adalet sahibinin , do�asl gere�i i lahT vicdan sa­
hibi ile hi9bir anla�mazl lk ve Zltll � 1 olamaz, 90nkO adaletin bOton
faaliyeti onun rrzaSl, yard l m l ve gozetimi altmd a olur. Ondan
denklik 91kar, onun tabiatl denkli�e meyleder.
Bilmek gerekir ki, bu nefsanT heyet, faaliyet, hareket ve kuv­
vetten ba�ka bir �eydir. yOnkO faaliyet bu heyet olmadan mey­
dana gelir.
Daha once soyledi�imiz gibi, adaletli i�ler adaletsizlikten 91-
kar, zltllklarm birli�i baklm lndan kuvvet ve marifet ayn r saYlllr.
yOnkO geli�kilere temel olan bilgi ve 909 aynr d lr. Fakat aralarm­
da zltl l k olan nesne, olay veya olgulardan her birin in kar�III�1
olan bir sistem (hey'et) ba�ka bir zltll�m kar�III�1 olan sistemin
ayn r de�ildir. BOton erdemler ve hususiyetlerin bu ilmin slrlarrn­
dan oldu�unu bilmek gerekir.
Adalet ile hO rriyet arasmda belli hususlarda, orne�in mua­
mele ve all� veri�te ortak yonler vardl r. Adalet i9in mal almakta
gerekli �artlar, hOrriyet i9in mal vermekte gerekli olan �artlarm
ayn l olur. Bir �ey a"ndl�mda tesir etmeye, verildi�inde tesire
maruz kalmaya benzer. HO rriyet isteyenleri adalet isteyenlerden
daha 90k severler. yO nkO dOnyanm i�lerini daha 90k adaletle
dOzene koyarlar, hOrriyetie de� i I .
Erdemin do�asl iyi i�ler gormektir, kotolO�O ortadan kal d l r­
mak de�iI; insanT ozellik olarak comert olanlarr ovm elidir, mal bi­
riktirenleri de�iI; hOr ve alicenap insanlar mall biriktirmek i9in
de�iI da�l tmak i9in toplarlar. Dervi�ane olanlar iyi yollardan
zengin olmaktan gekinmez, sanat ve meslekte tem bellik etmez;
boyleleri mal ile erdeme ermeye 9all�lr, cimri olmaz, ailesini ra­
hat ettirirler. Demek ki, her hOr olan adaletli olur, fakat her ada­
letli olan hOr olamaz. Bundan �Ophe ed ip kar�1 gelenler olmu�
ve onlara cevaplarr verilmi�tir. Onlarrn itirazl �oyledir: Erdem ve

1 55
adalet ihtiyari olmall d l r, aklill insanlar ihtiyari olarak erdem sizlik
ve kotolemeye yol vermedikleri i<;in 'zulOm' mevcut olam az.
Buna l?oyle cevap verilmil?tir: Zarara sebep olan bir il? goren
kimse oz nefsine zulOm etmil? olur, <;OnkO h aYlri l il? yapm aya
gOcO yettigi halde, akl l ile karar verip koto il? yapar.
O stad EbO Ali I bni Sina bun dan daha g Ozel bal?ka bir cevap
vermil?tir: I nsanlar <;el?itli yetilere sahip oldug undan onlann bazl­
Ian bal?ka yetilerin aksine bir d izi i�ler yapabilir, soz gelimi sar­
hOl? biri akllslzl l k edip onunla bununla dalal?l r, akll bal?ma gel­
dikten sonra yaptl gma pil?man olur. Bunun sebebi, bir kuvvet
egem en olu nca 0 kuvvetin talebi olan il? de insana ho� gelir ve
korO korOne onu yapmaya ba�lar, bazen bu gibi durumlarda 0,
aklln tavsiyesine bal? vurursa d a aklm ona itiraz etmeye vakti
yetmez, sakinlel?tikten sonra h atas l ; kabahati ve aceleci davra­
n ll?1 ortaya <;I kar.
Fakat erdemli insanlar h i<;bir zaman akll d i l?l davranmazlar;
onlar deva m ll olarak hOl?a giden faydall il?ler ya parlar.
Birinci sorudan bal?ka zor bir soru sorarlar: "Fazlal lk" iste­
nen ve begenilen l?eydir, fakat nedense adalet grubuna girm iyor
"adalet", denklik, dengelilik gerektirir, fazlal l k ise ifrat kabul edi­
lir.
Biz dedik ki, adalet bOton e rdemlerin topla m l d l r ve onun yeri
orta yerdir. Azl l k "orta"dan koto oldug u i<;in fazlallk da <;irkin go­
rOlmelidir, yani ifrat da olumsuz kabul edilmelidir. Bunun cevabl
budur. "Fazl al l k" adaleti azaltmak korkusundan anndlrmak i<;in
bir ihtiya<;tl r ve erdemlerin orta l l g l ile ayn l derecede olamaz.
Soz gelimi comertlik, .israf ve cimrilik arasmda orta yol oldugu
halde, onun i<;in <;oklugu azll g a n ispeUe ihtiyata daha yakmdlr.
I ffet l?lmankl i k ile utanga<;I I k arasmda orta bir yoldur, bu yOzden
azl l g l <;okluguna oranla ihtiyata daha yakmd lr. Buna gore, ada­
letin l?artlan yerine getirilmedik<;e fazlallga fl rsat vermek olmaz,
ilk once hakkm geregi odenmeli, sonra fazlal l k ona ihtiya<; du­
rumunda korunmalld lr. Soz gelimi, bOton varl l g l ihtiyaci olma­
yan a verip, ihtiyaci olanl dOl?kOn halde blrakmak aptal l i k degil,
belki al<;akllk olur.

1 56
Buradan da anla�lId l ki, bolluk adaletin 'ioklugudur, fazlaltgl
olan kimse adalet i'iin bir imkan sahibi demektir. Bu kimse �u
karakteri temsil eder: Kendisine az iyilik yapar, ba�kalartna da­
ha 'iok yard i mci olur, ozOne 'iok, ba�kalartna az zarar verir.
Boylece bolluk, adaletten daha OstO ndOr. Bu, adalete dahil 01-
madlgl i'iin degil, ilave oldugu i'iind ir.
Vicdan (yasa) sahibi adaleti bir bOtOn olarak uygular. Orta
seviyede olan adalet bazen cevherde, bazen nicelik ve nitelikte,
bazen de ba�ka kategorilerde olur. Soz gelimi, su ile hava (bu­
har) birbirine nicelik baklmtndan degil nitelik olarak den ktirler.
Eger n icelik yonOnden denk olsayd llar yogunlugu ayn l olur fakat
nitelik baklm t ndan fazlal l k meydana gelir ve bu durumda 'iok
aza OstOn olur, az da yok olurd u . Bunun gibi ate� ile h avada da
unsurlar uygun gelmeseyd i birbirini yok eder, d O nya bir anda
yok olup gid erdi . Fakat 0 bOyOk Yaradan h ikmeti ve merhameti
sayesinde her �eyi oyle kurmu�tu r ki, biri d igerini yok etmemek
i'iin her dort unsur kuvvet ve n itelikte birbirine uygun ve denk
olm u�tur. Fakat yOce hikmetini gostermek i'iin �u kuralt da koy­
m u�tur: Birinin aZlclk OstOn gelmesi obOrOnOn ayn l derecede
azalmast n a sebep olur.
Din kurucus unun dedigi soz d e buna i�arettir. 0 demi�tir ki:
,,
"Adaletin boyu yerden goge kadard lr. 1 1 8 Bu ifadeden maksat,
adaleti bOtOn halinde um umi �ekilde tayin etmekten ibarettir ki
ilahi emre uygun olsun . Fakat genel olarak bolluga bir st nlr ko­
nulmam l�tlr. C;OnkO 'iokluk ve bollugun h addi hududu olmaz;
adalet ise mahduttur, 'iOnkO denkligin belli bir stn trl vard l r, bol­
lugun ise bir S tn lrt yoktur. Bundan ba�ka boll uk hep 'i0galmaya
meyillidir, h erkese ait olmaz. Adalet ise h erkese genelle�tirilir.
Bolluk adalet i'iin ihtiyattl r ve bu maksatla bollukta m O balaga 0-
labilir, ancak bu hOkmOn kendisi de genel degildir. Bu "ihtiyat"
adaletin ozO n den ba�ka hi'ibir �eye nasip olmaz. Soz gelimi,
eger iki dO�man arastnda adalet h akim olursa, h i'ib ir tarafa Os­
tOnlOk vermez. M utlak adalete ve denklige riayet etmekten ba�­
ka geriye kalan her �ey adaletsizlik olur.

1 57
Adaleti nefsani sistem olarak isimlendirmemiz onu nefsani
erdem olarak isimlendirmemizle Cieli�mez. Nefsani sistem UCi
klsma ayn hr: Birincisi, bu sistemin kendi zatma n isbeti; ikincisi,
sistem sahibinin zatmm UstOnlUgUne n isbeti; UCiUncUsU de, bu
sistemle ili�kili olan �ahlslarm itibanna nisbeti.
Birinci tabirde onu "nefsani saltanat", ikinci tabirde "nefsani
erdem", UCiUncU tabirde "adalet" olarak isimlendirirler.
BUWn hususiyet ve duru mlarda bu tabirlere riayet etmek
gerekir.
Akllh insan adaleti tam olarak uygulamahdlr, yani ilk once
�ahsen tatbik etmeli, bu usul ile 0 kuvvetlenip all�kanllk haline
gelmel idir. Dedigimiz gibi, adalet bir all�kanllk haline gelmezse,
�ehvet onu yumu�akllga; gazap onu aksine gaddarllga sevk
eder. Bunun neticesinde birbirine zit Cie�itli tutumlar ortaya Cil­
kar; tereddut, vesvese, I stlrap olu�ur, iki taraf" �er ve zararll ye­
tiler harekete geCier. Nerede i�leri dUzene koyan , fazlallk ve ek­
sikligi ortadan kaldlran, Allah'm golgesi saYllan kudretli bir ida­
reci yoksa, orada devamh su rette boyle olur ve bundan herkes
zarar gorUr.
Aristo, boyle iki <;eki�en kuvvet arasmda kalan yetiyi, iki ta­
raftan gerd irilip yanya bolUnen ya da Cie�itli yonlerden didilip
par<;alananlara benzetmi�tir.
Fakat bUyUk Yaradan'm insan zatmda vekili olan adalet ye­
tisi hakim mevkiye gelip dengelilik, denklik ve e�itlik yaratlrsa
her biri oz hakkma nail olur, fazlallk neticesinde meydana gelen
dUzensizl ik ortadan kalkar. O yle ki nefs bu usul ile kend inden
ba�layarak dostlar ve a�iret mensuplarm l , sonra yakmda uzakta
olanlan, daha sonra ise hayvan lan adalete ve e�it d avranmaya
te�vik etmelidir. Boylece bu �ahls hem cinslerine nispeten daha
UstO n ve onun adaleti tam amlanm l� olur. Adaleti bu dereceye
yUkseltmi� bir i nsan Allah'm temsilcisi, halifesi ve onun en iyi
kulu sayilir. Buna kar�llIk, Allah'm en bedbaht kulu �una denir
kif once ozUne zu lUm eder sonra dogru i nsanlara ve daha sonra

1 18
Adaletin yerine getirilmesi hususunda Hz. Peygambere nispet edilen pek yok
rivayet bulunmaktadlr. Ancak burada ifade edilen hadis bu �ekliyle kaynaklarda
bulunamaml�hr. (A.N.)

1 58
da bOtOn hayvanlara. AC;:lk(f8 an la�lld l ki, insanlarm en iyisi adil ,
en kotOsO ise zalim kabul edilir.
Filozoflar varllklann devaml n m , kainatm n izam m m sevgi ve
muhabbetle mOmkOn olacagm l soyl emi�lerdir. Sevgiyi korumak
da insa n la n n adalet erdemine sahip olmalan ile olur. Eger in­
sanlar birbirine kar�1 muhabbet besleseler ve birbirine kar�1 in­
safh olsalar c;:eki�meler ortadan kalkar, n izam-intizam hakim 0-
lur. Bu mesele �ehir ve ev yonetimi hikmetine g irdiginden, bu
bolOmde muhab bet hakkmda soh bet ac;:mamak daha uygundur.

Sekizinci Fasil
Erdemlere Sahip Olma ve M utl ulugun Dereceleri
Hikmet ilim lerinde belirtilmi�tir ki, tekam OI baklmmdan dik­
kat c;:eken geli�im c;:e�idinin esasm l iki �eyden biri te�kil etmeli­
dir: Ya tabiT olmalJdlr ya da sosyal . TabiT geli�meye ornek olarak
nutfenin muhtelif degi�ikliklere ugraYlp nihayet canlJllk derece­
sine ula�masm l gosterebiliriz. Sanatm geli�imine ornek olarak
agacm c;:e�itli degi�ikl iklere ugratl larak n ihayet, taht �ekline gel­
mesi gosterilebilir.
TabiT olan, ister kaynag l isterse derecesi baklmmdan sanat­
la ilgili olana gore daha oncedir, c;:OnkO onun meydana gelmesi
yalnlz ilahT hikmet sayesinde, sanatsal olanm meydana gelmesi
ise insan emegi ve iradesi, tabii vasltalann yardl m l ile olur. Bu
baklmdan tabiat og retmen ve Ostada, sanat ise ogrenci ve C;:lra­
ga benzer. Bu benzerlik tabiatta oldugu gibi her �ey yerinde,
mevkiinde, slrasmda geli�ime ve kurala uygun olarak tertip edi­
l ip dOzene konuldugu nda tezahUr eder ve nihayet, ilahT kudretin
tabiatm karakteri olarak yarattlgl olgunluk, taklit, benzetme,
sec;:m e, amaca uygunluk yolu ile sanata gec;:er. Boylece, sanat
ic;:in gerekli olan erd em, irade, tecrObe ve c;:al l�ma neticesinde
geli�tirilerek bir olgunluk elde edilir. Soz gelimi, insanlar ku�larm
yumurtasm l , onlarm gogOslerinde olan ISlya denk bir slcak or­
tamda tutsalar, yum urtalann tabiatl nda olan civciv C;:lkarma kabi­
liyeti burada da ortaya C;:lkar ve bu i�lemden ba�ka yeni bir Os­
tOnlOk de meydana gelir ki 0 da, kurtlanmak vasltaslyla mOm­
kOn olmayan, bir defada c;:ok saYlda civciv almaktan ibarettir.

1 59
Bu g iri�ten sonra demek istedigimiz �udur: Mahiyetini kav­
ramak isted igimiz "ahlakrn anndlrlmasl" ve "erdemlerin kaza­
nl lmas l" sanata aittir (sosyaldir) ve bu i�i de tabiattan ogrenmek
gerekir. Buna gore, her �eyden once, yaratill�rn ilk anlanndan
yani nutfeden vOcut yetilerinin, hasselerin nas l l meydana geld ik­
leri hakkrnda dO�Onmeli ve "ahlakrn anndlrllmasl" (terbiye edil­
m esinde)nda da ayn l kurallara uymaliYlz. Bilinen bir husustur ki,
bebeklerde ilk olu�an yeti "yemek" yetisi ve onu elde etmeye
gayret gostermektir. Bebek dO nyaya geldikten hemen sonra,
hi9bir ogrenme yoluna gitmeden sOt emmek ister ve bu arzusu­
nu aglamakla ifade eder. Hayal g OcO geli�tikge, tasavvur yete­
negi arttl k9a hisleri vasltaslyla alglladlklan �eyleri, soz gelimi,
annesini gormeye ve ba�ka �eylerle ilgilenmeye yonelir. Sonra
onda gazap (kendini koruma) yetisi geli�ir, zarar veren �eyler­
den gekinir, faydali �eylere ula�maya engel olanlara diren meye,
9abalamaya ba�lar. I ntikam almaya, engelleri a�maya gOcO ye­
terse bunun i9in 9abalar, gOcO yetmezse aglaYlp slzlayarak an­
nesinden ve yakrnlan ndan yard lm ister. <;ocugu harekete, faali­
yete sevk eden bu yetilerde n sonra nefsin en belirgin
(seciyyevl) ozelligi olan se9me (aYlrt etme) yetisi meydana gelir
ve bunun ilk alameti haya olur. Bu, neyin "iyi", neyin "kotO" oldu­
gunu segebilmeye i�aret eder. Sonra bu da artlk geli�meye ba�­
lar ve bu yetilerin her biri ki�ilere gore ge�itli derecelerde ta­
mamlan l p yerini bulur ve imkanlar ol90s0nde onlardan faydala­
n l l i r.
Ho�a giden �eyleri cezbed i p �ahsiyetin �eki"enmesine hiz­
met eden b irinci yeti insanl yemege, hareketlenmeye, co�maya,
tanlmaga, nesli artlrmaya (�ehvete), n ikah ve cinsi il i�kiye se­
bep olur. Ho�a gelmeyen , zararli �eyleri onlemeye sebep olan
yeti �ahsiyeti koruma gorevini yerine getirdikten sonra nesli mu­
hafazaya, torlO torlO iyi i�ler ve ge�itli tedbirlerle siyaset yapma­
ya ba�lar.
DO�Onme ve kar�lla�tlrman r n e sasl olan 090 ncO yeti insan­
larr n cOziyyatl (ayn ayn �eyleri ) idrak etmesinde ustala�tlktan
sonra gene"e�tirmelere gider ve akll kategorileriyle me�gul olur.
o zaman 0, "�uurlu" varlik olarak anllmaya laYlk olur ve bu an­
dan itibaren ona yaratici i nsan adl verilir. Bununla tabiata bagli

1 60
elde edilen olgunluk biter, sonra sanatrn sirasl gelir ve tabiat
vasi tasl ile bitkin hale getirilmi� insan llk sanat vas i tasl ile h akiki
mutlulugu yakalar. Demek ki, erdem sahibi olmak isteyenler is­
tenilen olg unluga eri�mek ie;in bu kanuna riayet etmeli, yetilerin
safla�tt rl " p cilalanmasrnda tabiatr n kullandlgl usulleri esas ola­
rak kabul etmelid ir. O ncelikle �ehvet, sonra gazap daha sonra
ise ihtiras yetisini Iltmlt hale getirmek gerekir. Eger hikmete uy­
gun terbiye daha ana karn rnda ba�lasa buna e;ok �O kredip se­
vinmek gerekir. C;OnkO boyle bir durumda esas i� gorOlmO�, in­
sanrn tabiatl erd emleri kolayl lkla kabul etmeye ham olmu� olur.
Aksine, nutfenin geli�mesinin ilk anlannda terbiye m aksada uy­
g un bir �ekilde verilmezse, 0 zaman bebek sOtten ayn l r nca 0-
nun nefsi tedricen koto alt�kan h k ve ho� olmayan davran l �lar­
dan sakr ndlnlmaltdlr. Bu zor old ugunda Om itsizlige kapll t p, her
torlO sorumluluk gerektiren i�lerde kaYltslzhga d O�mek ve boy­
lece kendini eg itme imkanlanndan yOz e;evirmek bOyO k hata ol ur
ve bunun onOnO almak da gOnden g One imkanslz hale gelir.
Bunun sonu da aCI e;ekme ve pi�manllktan ba�ka bir �eye
g itmez. I lahT, sen bizi boyle insanlann �errinden koru .
Bilinmelidir ki, hie; kimse anasrndan erdem sahibi olarak
dogmuyor. Soz gelimi, hie; kimse dOlger, katip veya ba�ka bir
alanda uzman olarak dog maz, bu erdemlere birtakl m deneyim­
ler neticesinde ula� lr. Katip ya da toccar olmak isteye n bir kim­
se bu sahada e;al t�lp belli bir deneyim kaza nd l ktan , onun metot­
Ian n i ogre n ip faydalt bir �ekilde kendisine m al ettikten ve bu
meslek onun kan rna i�led ikten sonra 0 i�in uzmant kabul edilir.
Tlpkl bunun gibi, erdem sahibi olmak isteyen insan da bu erde­
min esaslan n l ogrenip benimsemeli, onun nefsinde bu sahada
bir alt�kanhk ve sistem meydana gelmeli, bu erdemin gerektir­
digi davran t�lart kolay ve olgun bir �ekilde yerine getirecek bir
durum a gelmelid ir. Ancak bundan son ra 0 kimse bu erdemin
sahibi olarak adland t rllabilir.
Daha once de ifade ettig im iz gibi, sanatta d a tabiatl taklit
etmek gerekir. Bu baklmdan en uyg un sanat "ti P" sanatldlr.
C;OnkO bu, insan rn bedenini sagl tklt kllmakla me�gul oldugu gibi
nefsi olgu nla�tlrmakla da ilgilenir. Bu sanatrn tabiatl taklit etme­
si, hekimi n tiP ilminde tabiatrn tecrObesinden istifade etmesi gibi

1 61
olur. Bundan dolaYI bilginlerden bazllan bu sanatl "ruhanT (teo­
rik) tiP" olarak isimlend irmi�lerd ir. TIP, biri teori kurmak, digeri
de hastaltklan iyile�tirmek �eklinde iki klslmdan ibaret oldugun­
dan bu bilim de iki fenden ibaret olur: Biri erdemi muhafaza et­
mek, dig eri rezileti ortadan kaldl rmak. Biz bu fenlerin her birini,
Allah izin verirse, geni� bir �ekilde ar;lklamaya 9alt�acag lz.
Bu soh betlerden anla�l ld l ki. erdem sahibi olmak isteyen in­
san t ilk once �ehvet yetisi, sonra gazap yetisi baklm tndan tetkik
etmek gerekir. Her iki yetinin fltrT olarak muted il olup olmamasl­
na dikkat edilmelidir. Bu yetiler mutedil olursa, onu korumaya
gayret etmeli ve bu yetilerden dogabilecek iyi eylemleri alt�kan­
Ilk haline getirmeli; bu iki yeti terbiye edilip kurtanldlktan sonra
teorik yetiyi geli�tirmeye ba�lamal l , 0 da bir dOzene konulmalt­
dlr.
I lk ogrenime ba�larken once beyn i yormayacak, zih ni ko­
reltmeyecek. r;abuk ogrenmeye heves uyand lracak bir fenni og­
retmek gerekir. Sonra oyle bir fenne ba�lamalt ki, burada tasav­
vu r etme becerisi ile aktl kanunlan birbirine yard imci olsun, sah­
tecilige ve geki�meye fl rsat vermesi n ; hem beyin dOzgOn i�lesin,
hem de gerekli hakikatler iyice anla�llstn.
Bundan sonra nesnel varll klann ogretilmesine, onlann ma­
hiyet ve ozelliklerinin anal izine ba�lanmal tdlr. I lk eta pta hissT ka­
tegorilerden ba�laylp sonra maddT varllklartn esaslartnl og ret­
m ekle bu konuyu tamamlamak g erekir. Bu mertebeye ula�tnca
her Or; yetinin artndlnltp cilalandl n lmasl gergekle�m i� olur.
Bundan sonra adalet kanunlanna riayet etmeli, onlan
koruyup gozetmeli, onun tabiatt na gore hareket ed ip faaliyet
gostermeyi, ba�kalan ile iIi�kilerde onun da tabiatt na uygun
davranmaYI a�llamaltd lr. Eger bunlara uyulursa, yaratici insan
olunur. Boylece 0, hikmet ve erdem sahibi ad t n l almaya laYl k
olur. Boyle bir kimse hem dl� hem i9 huzuru elde etmeye 9al l�­
sa 90k daha mOkemmel olur, aksi takdirde i�i gOcO b l raklp ileri
geri konu�maya (bilgelik taslamaya) degmez.
Mutl uluk ise Or; tOr olur. Birincisi, nefsT mutluluk; ikincisi, be­
denT m utluluk; 090ncOsO medenT mutluluk (bu, topl um ve uy­
garllkla ilgilidir).

1 62
N efsf mutlulu�un ne oldu�u aC;:lklan m l�tlr ve be� hisseden
ibarettir:
1 . Ahlakm anndmlmasl ilmi (Etik)
2. Mantlk ilmi
3. Matematik (riyaziyat) ilmi
4. Tabiat ilmi
5. l Iah iyat ilm i
O �retim s l ra ile yaplhrsa faydasl her iki dOnyada tezlikle go­
rOIOr.
Bedenf mutlulu�un ozO nO olu�turan ; vOeudu dOzene koy­
ma, tedavi etme ve hastallklardan koruma i�i tiP ilmine ozgOdOr.
Astronomi ise, kainatl anlamaya yard lmel olur.
Medenf mutluluk m il leti n , devletin ve toplumun i�lerin i dOze­
ne koymaya hizmetle elde edilir. Bu da, fl klh, hadis, vs .nin dahil
oldu�u ilahiyat bilim leri; edebiyat, belagat, gramer, muhasebe,
iktisat ve benzerlerinin dahil oldu�u teerObf bilimler vasltaslyla
olur. Bu bilimlerin her birinin kend isine ozgO faydalan vard lr. Al­
lah en iyisi n i bilir.

Dokuzuncu Fasil
Erdemlerin Korunmasmm Teminatl Olan Ruh Sagilgl
E�er bir ruh (nefs) sa�li kl i , erdemli ise hikmetlere sahip 01-
ma, mutluluk elde etme ve hakikf ilimleri o�renme konusunda
ozel bir heves ve e�ilim gosterirse, onun sahibi bu vaziyeti
koruyup devam ettirebilen i�ler gormeye, bu i�leri devam ettir­
mek ic;:in gerekli tedbirlere ba�vurmaya c;:ah�mahd l r.
Beden sa� h � l n I korumak ic;:in tiP ilmi yumu�ak mizac;: ve
normal �artlan sallk verd i�i gibi, ruh sa�I I � 1 ic;:in de ayn l hususi­
yetlere sahip kendine uygun insan larla oturup kalkmaYI o�Otler.
<;OnkO n efse tesir etmek ic;:in arkada�tan ve dosttan ba�ka hic;:bir
g Oc;:IO faktar olam az. Boyleee de bu ozelliklere sahip ol mayan
insanlardan kopmaYl , onlarla m O nasebette bulu n m amaYl , ozel­
likle �erli ve noksan kimselerden, sulu �akael ve yOzsOzlerden,
ayya�h k ve dO�kOnlOkte �ohret bulmu�lardan uzak durm aYI

1 63
sa�II�1 korumanm en onemli ve en gerekli �artl kabul ederler.
Onlarla arkada�lIk etmekten kar;mmak gerekti�i g ibi, onlann
masallanna, hikayelerine, soz ve haberlerine, rivayet ve latifele­
rine, $iir ve benzeri deyi�lerine, bo�bo�azl I k ve manaslz sozle­
rine kulak asmadan, ozellikle onlann ruha tesir eden, tabiatl
eo�turan m eelislerine ve toplantllanna katllmaktan sakmmak
gerekir. C;OnkO bunlann bir meclisine katllmak su retiyle all�llml­
� m dl�mda �eyler i�itmek, onlann sozlerine kulak asmak ruha
oyle r;irkin ve mu rdar tesir eder ki onu temizlemek ir;in uzun YII­
lar r;aba hareamak ve sOrekli tedavi etmek gerekir. C;ogu zaman
m Oeadeleei, erdemli insanlar ve uyanlk, aklllI bilginler bu fesa­
d m netieesinde rOsvay olurlar. Bundan dolaYI, zarif genr;ler,
hassas yeni yetmeler hakkmda d aha r;ok kaygl duymak gerekir.
Bunun sebebi , eisman! lezzet alma hevesi, �ehvani arzulannl
tatm in ihtirasl yaratl ll�tan noksan olan i nsanm bedeninde ken­
dine bir yer bulm u�tur. I rade akl l n ve hikmetin elinde olsayd l ,
insano�lu b u belaya dO�mezd i; erdem sahipleri, mutlulu�a nail
olanlar akillann i yitirip boyle �eylere meyletmezlerd i. Bununla
birlikte, gerr;ek dostlara yakmlIk gosterip, samim! kimselerle bir­
likte olmak, onlarla tatll latifeler yaplp gonOI ar;an espriler yap­
mak, meraklI hikayeler anlatmak uygun olur. Fakat bunlann ze­
kaYI ar;mas l , �ehveti uyand lrmamas l , haddi a�lp ifrata imkan
vermemesi gerekir. Diger hususiyetler gibi e�lenmenin de iki
yon O vard lr. Biri , ifrata, a�lnya kar;maya dogru olur ve insan m
ir;ini bulandJrJr; di�eri ise noksanlIga do�ru meyleder. Bu da mo­
ral bozmaya, sin irlilige ve klrgml l�a sebep olur. O rta yol, I lI mlI ll k
ve dengelilik, gerr;ek sevinr; ve m utluluk yaratlr. AS I I latife buna,
latifeli i nsan da bOylelerine denir.
Ruhun sa� l I kl l olmas m m �artlanndan biri de ister teorik, is­
ter pratik olsun iyi ve yararll i�lerle me�gul olmaktlr. Bunu oyle
yapmak gereklidir ki, nefs kendisine dO�en vazifeleri her iki sa­
hada g O nden gOne daha iyi yerine getirsin, kayltslzl l�a ve tem­
belli�e flrsat vermesin . Bunu pratik tiP i1m inde bedeni i�e all�­
tlrmak, m e�k ettirmek, alI�kanl i k haline getirmek gibi de�erlen­
dirirler. I nsan psi kolojisi ile me�gul olan doktorlar, onun deneyim
kaza n l p faaliyet gostermesine bedenle me�gul olan doktorlan n
bu i�ten fayda beklemelerinden daha r;ok on em verirler. C; O n kO

1 64
nefsin teorik hazlrllgl olmadl ke;a ve hakikatleri dO!i'Onmede, m a­
nalan anlamakta aciz kaldlke;a gitgide zihin korelmeye ba!i'lar,
idraksizlik artar, mu kaddes dOnyan m nimet kapllan onun yOzO­
ne kapam r; oyle ki 0 kimse faaliyetten dO!i'er, onu bezginlik kap­
lar ve gOnden gOne felaketlere yakla!i'lr. Bu tem bellik ve bezgin­
lik insanllk mertebesinden hayvanllk mertebesine d O!i'meye
benzer ve aS11 dO!i'kOnlOk boyle olur (Allah bunu hie; kimseye
gostermesin). Fakat yeni ogrenmeye ba!i'layan ogrenci bagl m­
,
SIZ dO !i'Onmeyi, "DortlOk Bilimler' 1 1 9 ile me!i'gul olmaYI adet e­
dinse sadakatle dost olur, OZ benligini idrak eder, hakikatle On­
siyet kurar, dili yalan soylemekten, kulag l koto !i'eyler i!i'itmekten
nefret eder. Olgunluk derecesinde yol aldl ke;a hikmet m eselele­
rini d aha d ikkatle incelemeye ba!i'lar. 0, ilmin zorluklanna galip
gele gele slrlanna vaklf olur, ilimde derinle!i'ir ve e;ok bOyOk me­
safeler kat eder. Boyle bir kimse gorOlmemi!i' ba!i'anlar kazamp
e;ag m m en on de gelen bilgini olmak isterse, ilme olan heves ve
ihtirasm l s m lrlamamall, bir vazifeye baglanarak arzu ve istekle­
rine siper e;ekmemeli, ilmin sonsuzlugunu idrak edip bOton ilim­
lerin Osto nde yeni bir ilm in olduguna inanmalldlr.
Bundan ba!i'ka, 0 gee;m i!i' derslerde ogrend iklerini unutma­
mal l , tekrar tekrar g6zden gee;irerek iyice korumalldlr. yOnkO iI­
1 20
min dO !i'manl unutkanllktlr. 0, d aima Hasan Basrl'nin sozO nO
hatlrlam al ld lr: " I limlerin dizginin i elden blrakmaym lz, onlar talih
kU!i'una benzerler. Bazen ba!i'a konarlar, bazen ba!i'tan ue;arlar."
Bu s6zde, derin mana, bOyOk fesahat, ince hikmet ve e;o k fayda­
lar vardlr.
Ruh sagl l g m l koruyan kimse bilmelidir ki 0, onurlu bir nime­
ti, bOyOk bir serveti, bitmez tO kenm ez bir devleti muhafaza et­
m ektedir. Kim ki, mal sarfetmeden, azap eziyet e;ekmeden, he­
yecan d uymadan boyle bir Osto nlOk ve nimet sahibi olur, sonra
da uyu!i'ukluk, tembellik ve kaYltslzll k nedeniyle onu yitirir, eli
bo!i' v� e;lplak kallr, aS11 aldanm l !i' ve acmacak kimse odur. G e-

119
Dl5rtlOk i1imler: Tusi'de �ok geni� ve genel anlamda kullanllml�llr. 0, male­
malikle (Ioplama, �Jkartma, �rpma, Mime) dart i�lemin o�renilmesinden ba�­
laYlp dart unsur, dart labial, dart erdem, dart lerkip, dart hizmel�i gibi bOtOn
dartlllkierin a�renilmesini kapsar.
120
Hasan-I Basri (01. 723): Devrinin bllyOk sufilerindendir, seyyid kabul edilir.

1 65
I i�me, Herleme ve ba�arr ondan ka<;:ar. O zellikle 0 bunu maddT
<;:I kar, manevT servet i<;:in ba�kalarrnm uzak seferlerin eziyetine
nas i! katlandl g m l , korkun<;: sah ralardan , tufanll deryalardan ne
azap ve eziyet He ge<;:tigini, <;:e�itli mahrum iyetlere ugrayarak
bOyOk sl kmtllara dO�togOnO bile bile yapar.
yogu zaman boyle kimseler bunun gibi deh�etli ve yorucu
yolculuklarda zarar gorOr, canlarr, mallarr tehlikeye dO�er, pi�­
manllk d uyarlar ama fayda vermez. Eger maksatlarrndan birine
eri�mi� olsalar bile bunun h i<;:e gitme korkusu, emegin heder
olma tehlikesi bulun ur, onun elde kalacag ma hi<;:bir gOven d u­
yulmaz. yOnkO elde olan maim devaml d l� etkenlere baglldlr ve
asl l da nesnel bir ozellik gosterir. DI� faktorlere bagll olanlar ise
olaylarrn tesirinden uzak kalamaz. Zamanm bed bahtllgl iki yol
He seyahate <;:I kar: Tehdit-korku ve tahrik-meraklandlrma.
Bundan ba�ka ruh yorgunlugu ve sinir gerginliginin saYlslz se­
bepleri vard lr.
Eger boyle bir heveskar �ah veya onun yakm insanlarmdan
biriyse durumu daha da aglrla�l r, ho�a gitmez olaylann ard l ar­
kasl kesilmez. Buna Have olarak ister yakm isterse uzak dO�­
man ve <;:ekemezlerin dedikodu ve itiraz sesleri ayyuka <;:I kar.
H izmet<;:ileri, memurlarr yed irip i<;:irmek i<;:in erzak ve benzeri
�eylere olan bOyOk ihtiya<;:, bOyOklerin �Imarrk<;:a isteklerini (fan­
tezHerini ) yerine getirme ve dO�manlarla iyi ge<;:inme kayglsl da
birbiri OstOne gelir. Bununla yak mlarrndan biri ni bile ho�nut e­
demeyen, onun itirazlarma, tenkitlerine, su<;:lamalarrna ve kusur
bulmasma cevap bulamayan bir kimse, bunlarr n hepsini nasll
memnun edebil ir? Boyle bir kimse en yakm ve sad l k dostlarrn­
dan hatta karrsl ve <;:ocuklarmdan, memur ve hizmet<;:Herinden
oyle aglr sozler, kmaYlcl ifadeler, manall tebessOmler, alayl l gO-
10�ler, sinir bozucu davranl�lar ve <;:Ikl�malar, ofkeli baglrmalar,
ertelenmez istekler, imkanslzl yapma arzularr i�itir ki, on lara ria­
yet etmektense olOmO tercih eder. Bununla b irlikte yard lmcllarr­
nm haset ve <;:ekemezligi, muhaliflerinin hile ve ted b irleri, dO�­
manlarmm h lyanet ve namertlikleri neticesinde hayatl daimT su­
rette tehlikede olur.

1 66
HizmetCfiler ve askerter CfogaldlkCfa yUrek onlann i�ini dUze­
ne koymak, sag l l klanm korumak ve geCfimlerini temin etmekle
me�gul olur, kaygl ve zahmet artar. Bu grup ise van yog u dU­
�U nmeden devamlJ olarak onun fikrinin kan�masma, �a�kmlJk
ve nefretinin �iddetlenmesine sebep olurlar. Boyle insan halkm
gozUnde devletli ve hiCfbir �eye ihtiyaci olmayan biri gibi gorUn­
se de gerCfekte 0, hepsinden yoksul olur. C;UnkU yoksulluk ihti­
yaCfla, ihtiyaCf da muhtaCflJkla belirlenir. Demek ki, kimin dUnya
mallna ihtiyaci Cfok olursa yoksullugu da 0 kadar Cfok olur; kim in
dU nya malJna ihtiyaci azsa, devleti de 0 kadar Cfoktur. Buna go­
re 0 bUyUk Yaradan devletler devletlisi kabul edilir. C;U nkU O'nun
hiCf kimseye ve hiCfbir �eye ihtiyaci yoktur. $ahlar ise mala ve
hazineye en Cfok ihtiyaci olan insanlardl r, bu demektir ki, halkm
en yoksulu onlard l r. Halifelerden biri �oyle demi�tir: "DU nyada
da ahreUe de en bedbaht insan �ahtlr." Sonra �ahlarm durumu­
nu tasvir ederek �oyle dem i�tir: "Kim �ahhk makamlna geIse,
Allah Teala onun kendi oz mal i m yeme hevesini elinden alJp
ba�kalan n l n servetine olan tam ahml artl rlr; hayatmda kotUlUge
meyil imkanlanm Cfogaltlr, Uzerine gizli korku salar. Aza hasedi
artar, Cfoga gazabl tutar; m izaci bozulur, agzmm tad l kaCfar, hiCf­
bir �eyden lezzet almaz olur; ne bir �eye itibar eder, ne bir kim­
seye inan l r. Paralar Uzerindeki resmi uzaktan gorU nen aidatici
serap gibi gorU nU�te �en , gerCfekte ise gam ve kederli olur. eyle
ki devlet sona, omUr de son vaktine gelince, Allah Teala'nm a­
daletini n gerektird igi gibi hesabl zor, affl imkanslz olur. Onun bu
haline �ahlardan ba�ka herkes aCIr. . . "

Buraya kadar onun sozleridir ve insafll olarak soylemek ge­


rekirse, �ahlann durumlanm tasvir etmede oku hedefi on ikiden
vurmu�tur.
O stat EbO Ali I bn Sina �oyle der: Ben gozlemledim ki, za­
manmm bUyUk bUyUk �ahlanndan biri olan Azududdevle bu
sozleri slk s l k tekrar eder ve bunu kendi vaziyetiyle kar� l la�tl rl p
iCften iCfe taaccUp ederdi.
GorUnU�te hUkUmdarlann halini d U�Unenler onlann �an ve
�ohretlerini, ihti�amlan n l , kale ve �ehirlerin i , altm , gUmU� ve ha­
zinelerini, vezir ve vekillerini, kaplcllanm ve m uhaflzlan m , do-

1 67
l?eme ve halIlan n l klsacasl, debd e be ve tantanala nn l gorunce
san l r ki, bu debdebe ve ihtil?amda, yal?adlklan keyifli hayatta
onlara dOnyada yetil?en olmaz. GOya onlar sonsuz derecede
mutlu ve rahat bir hayat sOrerler. Yok, Allah'a yemin ederim ki,
onlar goren lerin dOl?OndOklerinden c;:ok uzak, kendi il?lerini dO­
zene koymak, bazllan hakklnda konul?mul? old ugumuz gerekli
tedbirleri almak ic;:in dOl?Onmekle mel?gul olurlar. Kim pek c;:ok
serveti olan l?ah l n neler c;:ektigi hususunda az da olsa bir l?eyler
bilmek isterse, blrak 0 en az mall-mOlkO olan bir kimsenin ne
yaptlg.l n l merak edip karl?l lal?tlrma yapsln ve belli bir karara var­
S i n , boylece bOton bunlarda bizim ne demek istedigimizi 0 gayet
aC;:l k bir l?ekilde anlam ll? olur. Bazen oyle olur ki, bir insan tesa­
dOfen h a kim iyete gel ir, ornegin l?ah olur; bal?langlc;:ta bir mOd det
bu durumdan zevk allr, daha sonra goz boyle du rum lara alIl?tlk­
tan sonra onu da slradan il?ler gibi gorOr ve gon l O elinde olma­
yan bal?ka l?eyler ister, gitgide il?taha gelir, bundan sonra orne­
gin d OnyaYI ve dO nyada olanlan n hepsini ona verseler yine de
bal?ka bir dO nyaYI ele gec;:irme hevesine ya da ebedT yal?ama
arzusuna dOl?er, gitgide tannlIk iddiaslnda bulu nur. I l?te bu du­
rumda saltanatl dag llIr, cihangirlik hOlyasl bOl?a C;:l kar.
Kisacasl , Olkesini korumak, bal?kalan n l n topraklarl n l zap­
tetmek c;:ok zor bir il?tir. DOnya n ln dOzeni oyle kurulm ul?tur ki,
orduda ve h azin ede ihtiyati tedbirler almadan, beklenmedik koto
olaylan dikkate almadan, c;:alIl?IP mOcadele etm eden, sanat,
meslek vb. il?lerde emek sarf etmeden gec;:in mek olm uyor.
Mecazi nimetlere121 sahip olmak isteyenlerin durumu boyle
olur. Fakat erdem sahiplerinin nefislerinde olan h akiki nimetler
hic;:bir zaman yok olmaz. C;OnkO manevi istidatlar ve dog ul?tan
verilmil? i1ahi yeteneklerin yok olup gitmesi soz konusu degil dir.
N itekim Hekim Senai 1 22 l?oyle dem il?tir:
Felek ne verirse geri alacak,

121
Tusi "mecazi nimet"le maddi �eyleri. mal ve imkanI kastediyor. Manevi er­
demleri ise "hakiki nimetler" olarak kabul ediyor.
122
Hekim Senai: Dog unun orta c;:ag sufi-mistik filozof ve �airlerinden olup 6nce­
leri Gazneliler saraymda hizmet etmi�, sonra inzivaya c;:ekilerek zahidane bir
hayat ya�aml�tlr. DivanI vardlr. En me�hur eseri "Hakikat Bah qesi dir. Dogum
"

ylh belli degildir. O IOm tarihi de ihtilaflldlr: 1 1 40/41 veya 1 1 50/51 .

1 68
IlahT yetenek ebedT kalacak !
Bu devletin gOzelligi arasmdadlr; payla$tlk�a artar, i$ledik�e
�ogallr, iyi baklli rsa her an yen i OrOn verir. N ihayet, ebedT nimet
hasll ol ur. Bu devleti kaybetsek kendi agzl mlzla kendi katlimize
ferman vermi$ oluruz. Bundan daha bOyO k hata, daha ahmak
bir hareket ancak, sonsuz degere sah ip nefis bir mOcevher ha­
zlrlamak fa kat onu ge�ici, cOz'T bir $ey i�in vermek, sonra bu
veya buna benzer bir $ey elde etmek i�in onun bunun yanma
gitmektir. ? !
Filozof Aristo $oyle demi$tir: "Kim yeteri kadar imkana sahip
olup kanaatle ge�inebilirse, daha fazla $ey elde etm eye gayret
etmemelidir. C; O n kO onun sonu yoktur ve boyle insanlar oyle �e­
tin liklere rast gelirler ki, onun haddi hududu olmaz."
Biz daha once bu "orta hal" ve "ol�OIOIOk, itidal" hakkmda
konu$m u$tu k. Bunlardan esas maksat slcak-soguktan korumak,
a�I I k ve susuzlu ktan kurtulmaktlr, fazla yemek degildir. C;OnkO
fazlallk, ilk bakl$ta lezzetli gorO nse de aslmda zararll olur. AS II
lezzet sagllkll olmaktlr, bu n un da sebebi perhiz ve usulOne gore
yemektir. Kisacas l , �ok yemekten kendini korumak hem saghk­
tlr, hem lezzet; �ok yemek ise n e lezzettir ne sl hhat.
ZarurT ge�im imkanl olm aya n ve ihtiyacm l kar$llamak i�in
�ah$lp �abalamak mecburiyetinde kalan kim seier gerektiginden
�ok nefsine eziyet etmemeli, d O nya malma harislik ve a� gozlO-
10k gostermemeli, sosyal ili$kilerinde adaletli olmah d l r. Zor bir i$
i�in �ok yonlO dO$On meli ve bu konuda hayvanlardan ibret al­
mahd l r. Hayvanlann karnl doyd u mu onlar artlk yem ekten uzak
dururlar, hatta Ie!? ve necasetle ge�inenler de paylanna ne
dO$m O$se onunla yetinirler. Bazllan ise, orneg in bal ansI gibi
ba!?kalarm m nzkma goz dikmeyip oz s l rasl ve salglsl ile ge�inir­
ler.
Demek ki, her hayvan gOcOne, imkanma gore kendi cinsini
muhafaza i�in gerekli olan kadar yer ve bununla da yetinir ve
ge�inip giderler. I nsanlar da kendi bedensel ihtiya�larma gore
yemeye muhta�tlrlar. I htiyaci kar$ llamak i�in de yiyip i�meli, fa­
kat yeme i�mede a$lrIhga ka�maYI erdem saymamah; akl m l
yemek i!?lerinde, omrOnO i$ret meclislerinde tOketm emelidir. Bu-

1 69
nun gibi, gereginden az yiyip a�h k �ekmeyi de gOnah o larak ka­
bul etmelidir. A�lk olarak bilmelidir ki, vOeuda giren besinlerin
fazla olanrnrn sarf ed ilmesi ayn ayn dikkate al t n t rsa bunlann a­
klldan degil miza�tan ileri geldig i anla� ll t r. C;OnkO insanrn tabiatl
alrnan g l dalann, sindirilen besin lerin ozU mleneeeg i ni ve bunla­
nn bedende ete, kana donO�eeegini bildig inden �ok yemeye
meyleder. DI�an atl lmasl gerekli maddeler ise, artlk ona gerekli
olmad lgrndan yeni gldaya yer aYl rmak i�in onu tabii yollarla,
terlemeyle vs. ile dl�an atar.
Bu baklmdan, defalarea soyledigimiz gibi, onurlu kabul edi­
len akltn boyle igren� ameli erie i�i olmaz. Ruhun saghg r n l koru­
yan h i�bir durumda �ehvetin eo�m asrna, gazabrn haddini a�­
masrna imkan vermemeli, onlan tabii vaziyetlerinde tutm aya
gayret etmelid ir. Bunu soylemekten maksad l m lz �udur, �ogu
zaman insan �ehvetin en eo�kun �ag rnda ya d a duygusall l g l n
e n yU ksek anrnda oyle �evke gelir ki, kendine hakim olamaz,
arzu ve heveslerine tab i olur sonra da pi�man l t k duyar. Boyle
durumlarda, kendine gelmek, akll yetisini yard l ma �ag lrmak,
hayvanT h isleri d isipline koymakla �ehveti telafi etm elid ir. C;O nkU
amaea u la�mak i�in bundan daha g Ozel bir yol m O mkOn degil­
dir. Aksi ta kdirde, bu, huysuz bir atl U rkOten ya da sal d lrgan bir
kopegi klzdl ran son radan da onlardan eanrnl kurtarmak i�in ele
ayaga d U�en bir insan rn du rumuna benzer. Akl t n t yitirenlerden
ba�ka hi� kimse boyle i� yapmaz. Akllh insan bu iki yetinin he­
yeean l n t kendi i�leyi� tarzrnda koruyup onu tabiatrn i radesine
blraklrsa, tabiatrn mUrebbiyeleri onlann terbiyesi ile me�gul olur
ve bu i�te ba�ka bir yardlma ihtiya� duymaz. Heyeean duru­
munda bedenin sagltgl i�in sarf etmesi gerektigi kadannl sarf
eder, korumasl gerektigi kadan n t korur. I nsan, bOyUk yaradan
nasll d Uzenlemi�se yapmasl gerekeni oyleee yerine getirir. Boy­
Ieee, akla ayklrl olan, adet ve alt�kanhklara gore 0 herhang i bir
hata yapmamak i�in davran t�lanna, konu�up susmasrna, ah�
veri�ine ozel olarak d ikkat etmelidir. Eger birka� defa tesadOfen
boyle bir olay olursa bunun kar� lhgrnd a mutlaka onu ikaz etmek
gerekir. Soz gelimi, eger nefs perhiz yapaylm derken zararl l bir
�ey yemeye meylederse 0 �eyi yememek i�in ne kadar kendisi­
ni su�laYl p krnasa ve bu yolla kendini uyarsa yeridir. Eger ge-

1 70
reksiz yere kendinden gec;ip ofkelenerek gazaplansa , onu bir
sefih (deli) 1 23 vasltaslyla yerine oturtur veya onu c;ok a� l r bir ce­
za ile terbiye ederler.
Filozoflann eserlerinde nakledilir ki, geometrinin kurucusu
saYllan O klid ya�ad l � 1 �ehrin delilerine gizlice para verip kendi­
sini aC;l ktan dovdOrOrmO�; nefsini terbiye etsin , yaptl� 1 h ata ce­
zaslz kalmas t n d iye.
E�er bir kimse sebepsiz olarak nefsinde bir tembellik his­
setse, onu faydah a� lr fizikT i�ler gormeye, c;okc;a ter dokmeye
mecbur etmesi gerekir. Boylelerini oyle me�gul etmeli ki, nefs
akhn yararh gormedi�i i�lerle u� ra�maya zaman bulmastn, uy­
gun gormedi�i i�lere el atmas t n .
Her durumda kotOlOklerden, onlarla me�gul olmaktan ka­
c;tnmak gerekir. Bundan dolaYI kOC;Ok hatalara goz yum mamah ,
onlann tekranna katiyen flrsat verm emeli, c;OnkO bOyle kOC;Ok
kabahatler yava� yava� bOyOk kotOlOklere sebep olur.
Bir insan genc;li�in ilk d onemlerinde nefsini �ehvetten
koruyup gaza btn l onleyebilse, dilini muhafaza edip nefsine ha­
kim olmaYI ah�kanltk haline getirse onun terbiyesi zor olmaz;
kimsenin sata�mastna flrsat vermez, tahriklere kap l h p kendini
kaybetmez, aksine bazen boyle dala�malara g Oler gec;er, onla­
nn �aka yoll u Ostesinden gelir.
Erdem sahiplerinin de durumu boyledir. Onlar d a ahmaklar­
la oturup kalkmaktan, onlarla soil bet edip oradan buradan ko­
nu�maktan kaC;tnlrlar. $ehvet ve gazabtn harekete gec;mesin­
d en once sablr ve hilm yetilerinin el b irli�i yaparak, dO�man hO­
cuma gec;meden savunma hazlrh klan ntn yapllmasl gibi, bunlar­
da gerekli tedbirleri almaltdlr. Burada akllh insana d O �en nefsin
s lhhatini koru mak, kendi kusurlannt detayl lca ara�tlrarak hic;bir
tavize yer vermemektir.
Calinus, insanlartn kendi kusurlannt bilmesi hakktnda yaz­
m l � oldu�u kitabtnda �oyle d er: "Herkes sevdi�i kimsenin kusur-

123
Sefih: LOgat manasl ahmak. akllslz. deli vb. anlamlara gelir. Bu sOz TusT'de
insan dOvmek iI,in Ozel olarak gOrevlendirilmi� �aki anlamma gelir. Azerbaycan
dilindeki "Deli deliyi gOrOnce 90ma�ml yan tutar" sOzO de olabilir ki bu devrin
mahsOiOdOr. KOro�lundaki delikanhhkta da buna benzer bir mana vardlr.

171
Ian n i goremez, bu kusurlar aC;lk bir !?ekilde ortaya C;lkmca da
onu anlayamaz. Bundan kurtulmak ic;in 0 kimse erdemli ve 01-
gun bir dost bulmall , uzun m Oddet onunla arkada!?lik etmeli ki 0
bu kimsen in hatalarl n l soylesin, 0 da bu hatalarl n l dOzeltsin.
Dostun yard l m l ve sadakati da burada gorOIOr. Bu konuda dos­
tunun kendi kusurlarlnl oldugu gibi soylemesi, h ic;bir !?eyi gizle­
memesi h ususunda teminat vermelidir. Kusurlarm l soylediginde
de ona itiraz etmemeli, oyle olmad lg m l delillend irm eye c;al i !?­
mamali aksine onu sevinc; ve ozenle dinlemeli, te!?ekkOrOnO bil­
dirmeli ve onunla dostlugu derin le!?tirmelidir. Sonra 0 kusurlarlnl
ne ile mOmkOnse dOzeltmeye c;al i!?mal t , boylece dostunun gO­
ven ini d.aha c;ok kazanmal I , nefsinin Isla h l ic;in buna dort elle sa­
rllmalt ve dostunun sozlerinden incinmemelidir. "
Fakat boyle dost az ele gec;er. yogu zaman istifade etmek
ic;in dost olurlar. Bu kimselerden kac;mak, uzakla!?mak gerekir.
Boyle durumda dO!?man bile dosttan haYlrlt olur. yOnkO dO!?man
aYl plan soylemekten c;ekinmez, bildiginden geri durmaz, daha
ileri giderek iftira ve bO htanda bulunur. Boylece insanlar kusur­
Ian Ozerine uyanlml!? olurlar. Iftiralar ic;in de nefs bir derece ma­
zur saYll i r, gelecekte boyle iftiralara hedef olmamak ic;in tedbir­
ler altn lr. Calinus ba!?ka bir yerde !?oyle dem i!?tir: "DO!?manlan n
kusurlan soylemesinin insanlara faydasl vardlr." Bunun anlaml
yukanda bahsettigimiz gibidir.
I slam filozoflarlndan Yakup Kindi 124 !?oyle dem i!?tir: "Erdem
sah ipleri tanldlgl i nsanlann simasml ozO ic;in ayna yapmalt dlr.
Hangi yOzde aYlp gorse onun ozOnde de olup olmad l g m l yok­
lamal ldlr, yani ba!?kalan n m aYlp ve kusurlarl n l gozlemlekle
kendi kusurlarm l meydana C;lkarmall ve onlan n her biri Osto nde
ozO n O etrafl tca ele!?tirip kmamal ldlr, sanki bu kabahat ba!?kala­
rlnm degil, bizzat kendisinindir.
Her g O n O n sonunda, 0 gOn boyu nca yapl lan i!?ler di kkatle
tahlil edilmeli, h ic;bir odOn vermeden onlara bir deger bic;ilmeli­
dir. Bizim ic;in pek onem arz etmeyen eften-pOften !?eyleri on

124
Yakup el- Kindi: BOyuk Arap muneccim-filozoflanndan saYlhr. Yakup b. I shak
el-Kindi adl ile de me�hurdur. Yunan ve SOryani dillerini iyi bilir, bir yok eseri bu
dillerden Arapyaya tercOme edilmi�tir. <;e�itli bilim dallannda yOzden fazla eseri
mevcuttur.

1 72
plana Cilkanp varl I � 1 hayatl m lzl koruyan, yoklu�u mahvolmaml­
za sebep olan �eylere kaYltslz ya�amaktan daha koto bir �ey
yoktur.
Kusurlanmlzl bildikten sonra nefsi mUmkUn oldu�u kadar
Ciok k I namalI , on Ian terk etmesine imkan vermeliyiz. Koto i�leri
her zaman denetim altInda tutmak gerekir ki, kudurmasI n . Bu­
nun gibi iyi i�leri de nazardan uzak tutmamall ki, un utulmas I n ."
KindT, devamla "Biz birinin kitaplar g ibi ba�kalanna hikmet o�re­
tip ozU n U n mahru m olmasl ya da bile�i ta�1 gibi blCia� 1 keskin­
le�tirip kendisinin korelmi� kalmasIna razl olamaYlz. Biz G Une�
gibi 1�lk saCilp AY'I 1�l kland lrmal l, onu kendimize benzetmeliyiz.
Erdemi yayma konusunda bizim durumumuz bOyle olmalIdlr."
demi�tir. Bu makalede Kindi'nin soyledikleri d i�erlerine oranla
daha abartl l I d lr. Allah en iyi bilendir.

Onuncu Fasil
KotOlOklerin Ortadan Kald lrJlmasl he Ruhi HastalIklann
Tedavisi
TIp ilminde bedenle ilgili hastalIklar kendi zld d l ile tedavi e­
dildi�i gibi, nefs ilminde (Psikoloji) de kotolUkler (erdemsizlikler)
kendi zltlan ile tedavi olunmalId lr. Biz daha once erdemsizlikler
hakkInda konu�mu�, onlann "ortaya" oranla kenardaki yerlerini
de belirlem i�tik . Erdemler dort, erdemsizlikler sekiz olarak ifade
edilmi�tir. Bir �eyin aksi birden fazla olmayaca� I nd an (CiU nkU
aksilikler iki �eyin son hadde birbirine tam ZIt olmasl demektir)
tek �art olarak erdemsizlikleri erdemlerin aksi kabul etmek ve
fakat ayn I erdemin iki (kar�l) tarafl olan erdemsizliklere, b iri ifra­
tIn son haddinde, di�eri tefritin son haddinde tam zltl I k gibi gor­
mek mUmkUn olur.
HastalI klann tedavisinde yontem �oyledir: O nce hastall � I n
ne oldu�u belirlenir, sonra o n u n sebepleri aCil klI�a kavu�tu ru lur,
bundan sonra . da tedaviye ba�lanIr. HastalIk mutedilli�in (nor­
malin ) bozulmasl demektir, tedavi ise, sanat ve ustal I k gosterip
onu tekrar n ormal haline dondUrmektir.
I nsan I n nefsi yetileri, daha once soyledigimiz gibi, seCime,
ozU n O koruma ve cezbetme �eklinde 0Ci yetid ir. Bunlann her bi-

1 73
rinin bozulmasl iki yol He olur: Ya yetinin nicel iginde ya da niteli­
ginde bozulmanm meydana gelmesidir. N icelik ve nitelikte mey­
dana gelen degi!ii i klik de normalden fazlallk ya da azl l k suretiyle
olur. Demek ki, her yetinin hastallgl 09 ge!ii i t olur: C;ogalma, a­
zalma ve bozulma.
Se9me yetisinde meydana gelen fazlallk pratikte hainlik, tu­
zaga dO !ii O rme, h ile ile kandlrma; teoride ise, bir !ii eyi abartarak
anlatm a, !ii i !ii i rme, insanlar araslnda husumet yaratma ve as,lslz
kararlar verme gibi anlamlara gelir. Azllk, uygulama ve tecrObe­
de ahmak ve beceriksiz bir kimsenin hali, aldanmak, zarara ug­
ramak; teoride ise olaylann mah iyetini anlamamak, idraksizlik,
genelie!iit irme ve soyutlamada zay,fl l k gibi i!ii l erde ortaya 9lkar.
Yetinin bozulmasl, heder olmasl ise nefsin olgunluga, tec­
rOben in geli!ii m esine sebep olmayan bilim lere h eveslenmekte,
soz gelimi gergek ilmin yerine bO!ii bogazhk, safsata (sofistik) He
me!ii g ul olmakta ya da koW n iyetle falcll'k. goz bagclhk, simyacl­
I l k etmekte ortaya 9l kar. Defetme yetisinde olan fazlahk, gaza­
bm !ii i ddetienmesi, intikam hissinin a!ii l rl !iie kilde g091en mesi,
yersiz olarak bagnazllgm ortaya 91kmasl !ii e klinde kendisini gos­
terir. Bu d u rumda i nsan Ylrtici hayvanlara benzer. Yetinin bo­
zulmasl ve harap olmasl ozO n O yersiz intikama donO!ii O r, orne­
gin canslzlardan, hayvanlardan, g O nahslz insanlardan intikam
alma !ii e klinde ortaya 9lkam.
Cezb yetisinin a!ii l rlllgl, a9 gozlOIOk ve tamahkarh ktan, haris­
likten, 9irkin !ii e ylere dO!ii k OnlO kten belli olur. Tefriti ise. uyu!ii u k­
luk, zariflik, nesli devam ettirmek, !ii ehvetin gereg ini yerine ge­
tirmek i9in zaruri yetinin azllgmdan belli olur. Yetinin bozulmasl
ve harap olmasl ise !ii eytani bir karaktere bOrOnmek, kendi cinsi
He yakmllk ya da !ii e hveti gayri me!ii ru yollardan sondOrmek !ii e k­
linde ortaya 9lkar.
N efs yetilerinde ortaya 91kan temel hastal lklar bundan iba­
rettir. Bu hastall klardan tOreyen daha kompleks hastallklann
saYlsl ise old uk9a 90ktur. Fakat bir klsm l vardlr ki, onlara "tehli­
keli hastall klar" denir ve bunlan n 90gu uzun sOren hastallga se­
bep olur. Teorik yetide: Hayret ve !iia !ii k mllk, cehalet ve nadanllk
gibi. Ba!ii ka yetHerde: Gazap, kin , korku, keder, haset. nefret,

1 74
garez, ihtiras, tem bellik vs. Bu hastalrklann nefse verdigi zarar
daha bOyOk, tedavisi daha mOhim ve hepsi i9in daha haYlrir 0-
lur. Bundan sonra, yeri geldikge bunlann her biri hakkmda Allah
izin verirse, ozel olarak bilgi verileeektir.
Bozulmalann sebebi nefsani ve eisman! olmak Ozere iki Wr­
IOdOr. Bunun a91 klan masl �oyledir: AlIah'm merhameti ile insan
nefsi eisman! bedende yaratlldlg mdan, onlann arasmda fark 01-
dugu gibi, rablta ve alaka da vard lr. Bundan dolaYI bunlarm bi­
rinde meydana gelen degi�iklik ya da hastallk obOrOnOn de de­
g i�mesine sebep olur. Nefste meydana gelen gazap , a�lkirk ya
da gam, keder bedenin gorOnO�Onde de ge�itli deg i�iklikler
meydana getirir: Istlrap, heyeean , titreme, sararma, zaYlflama
vs. buna ornek olarak verilebilir. Bunun gibi bed ende ozellikle
kalp ve beyin gibi klymetli organlarda meydana gelen hastall klar
nefsin durumunun degi�mesine sebep olur. Temyiz g OeO zaYlf­
lar, hayal gOeO korelir, yetilerden istifade etme beeerisi azallr,
alr�kanllk haline gelmi� davranl�lar unutulmaya ba�lar. 0 halde,
nefsi tedavi etmek isteyen ilk o nee bu durumu ortaya 91 karan
sebepleri araYl p bulmalrd l r. Bed ende degi�iklik olm u�sa, onu tiP
kitaplarmda yazllm l� metotlarla; nefste bozulma olursa onu nef­
se ait kitaplarda yazll m l � usullerle tedavi etmek gerekir, sebep
ortadan kald l rllr nea hastalrk da tedavi edilmi� olur.
TIp ilminde tedavi genellikle dort metotla yap i l lr: Glda, ila9,
zehir, daglama veya kesme. Ruh! (nefsani) hastalrklarda da bu
usullerden istifade etmek maksada uygundur. Oyle ki ilk onee
ortadan kald mlmasl gerekli olan erdemsizligin, h i9bir �Ophe bl­
rakmadan ne kadar korkun9 old ugunu tayin etm eli, ister din, is­
terse dOnya i�lerinde onun 91karabileeeg i fitne-fesad l ogrenmeli
ve onu aklldan 9l karmamalld lr. Sonra akll ve irad e ile onu zi­
hinden 91 kartmaYI telkin etmelidir. Bu yolla amaea ula�llrrsa, ne
gOzel . Bunda ba�an l l olamazlarsa, bu erdemsizligin aksi ola n
erdem lerle tedaviye ba�lamak gerekir. Bu yetiye ait olan i� ve
hareketleri gitgide artlrmak �artl tedavi usulOne girer. Bu yon­
tem ile hastah k ge9m ezse 0 za man ilave olarak ister fikir, ister
soz isterse i� ile nefsi tembih edip slkl �tlrmaga, koWlem eye, a­
Yl plamaya ba�lamalrd lr. Bunun da faydasl olmazsa, iki hayvan!
yeti yan i gazap ve �ehvet yetileri arasmda denklik 0lu�madlk9a,

1 75
ba�ka yetileri i�e kan�tlrarak onlan sakinle�tirip d engeye kavu�­
turmak gerekir. yUnkU bunlann biri galip gelirse sahibi maglup
olur. Fltraten d e boyledir, �ehvet yetisinin faydasl onun nesli
devam ettirmeye h izmet etmesinde; gazap yetisinin faydasl,
�ehvet yetisinin gUcUnU azaltmas mdad lr. Bunlann her ikisi birbi­
rini tamam larsa dU�Unme yetisi iyiyi kotuyU aYlrt etme imkan l
bulur. Bu tur tedavi usulU hekim ler tarafmdan "ilac;; l a" tedavi gibi
kabul ed ilir. Bu yontem ile hastal l k tedavi edilemez, erdemsizl ik
(hastal l k) daha da �iddetlenerek devam ederse, onu ortadan
kald lrmak ve yok etmek ic;;i n onun tam zl ddl olan rezileti yardl­
ma c;;a glrmak, on un faaliyete gec;; m esine ortam yaratmak, fakat
denge . kan unlanna da riayet etmek gerekir. c>yle ki, onceki
rezilet azalmaya ve erdem olarak kabul ed ilen "orta" hale yakm­
la�maya ba�laymca, ikinci rezileti bertaraf etmek gerekir ki,
normali a�lp yen i bir hastallgm meydana gelmesine sebep 01-
masm. Bu �ekil tedavi "resm i" tedavi 1 25 kabul edilir ve hekim c;;a ­
resiz kalmaymca bu yola ba�vurmaz; bu yola ba�vurunca da
c;;o k ihtiyatll o lu r k i , mizac;; ba�ka b i r tarafa dogru bozu lmasm . Bu
tur tedavi de sonuc;; s uz kal l r, nefs adet ettigi bozgun vaziyete
geri donerse, 0 zaman nefse ag l r eziyet vermek, Ustesinden ge­
lemeyeceg i c;;e tin i�ler yapmaya zorlamak, dayamlmaz adet ve
gelenekleri yerine getirtmeye c;;a l l�mak gibi tedbirlerle tedavi yol­
Ian denenir. Bu usul ile tedavi bed en uzuvlanm kesmeye veya
daglamaya benzer ve tlpta son c;;are olarak uygulamr.
Ruhsal hastallklann tedavisinde uygulanan genel metotlar
bunlard lr. Kim , kitabm ba�lang lcmdan buraya kadar soylenenle­
ri idrak edip erdem ve erd emsizliklerin neden ibaret old uklan m
kavrarsa, bu usulleri ayn ayn tatbik etmek onun ic;; i n zor olmaz.
Biz ise, ruhsal hastallklan n en aglrlan "tehlikeli hastall k­
lar" m bir c;;o gunun tedavisini burada ispatlayarak geni� bir �ekil­
de tasvir ediyoruz ki, buna baklp kar� lla�tlrma yolu ile ba�ka
hastall klan ortadan kaldlrmak ve bu inanc;; l a tedavi etmek kolay
olsun. Allah'm yard l m l ile boyle de olacaktlr.

125
Resmi tedavi: Hastahk agl r ve tehlikeli oldugu ve normal metotla mOspet ne­
tice vermediginde izin almak suretiyle yapllan tedavidir. Tlpkl hastanm nzasl a­
Imarak yapllan cerra hi mOdahale gibi.

1 76
Teorik yeti hastallklannm (ister basit, ister karma�rk olsun)
<;:ok olmasma bakmaksrzm, onlarrn en agrr torlerini 0<;: krsma
ayrrmak m Om kO ndOr. Birincisi hayret ve �a�kmlrk; ikincisi basit
cehl ve O<;:OncOsO ise mOrekkep cehldir. Birincisi ifrat, ikincisi tef­
rit, O<;:OncOsO ise bozulma ve yok olmayla ilgilid ir.
$a§kmllk ve Hayretin Tedavisi: Hayret, <;:etin meselelerde
delil ve veriler <;:eli�kili, dola�r k olursa, onlan kavrama. dogrusu­
nu kabul, yanlr� olanr reddetme hususunda nefsin aciz kalmasr
durumdur. En tehlikeli erdemsizliklerden sayrlan bu erdemsizli­
gin (reziletin) ortadan kaldrnlmasmm yolu, ilk once en sade hO­
kOm �ekli olan toplama ile <;:rkarmanm, olumlu ile olumsuzun.
tasdikle inkann ayn r anda dog ru olamayacag m m anla�rlmasr ve
bunu esas alarak hayret ettigi, �a�a kaldr g r bOton <;:el i�kili mese­
l elerde bir hOkmOn yanll� oldugu kanaatine varrlmasrdrr. Sonra
mantrk prensiplerini tatbik etmeli oncOlieri ve kryasr son derece
dikkatle smayarak ihtiyatlr bir �ekilde her iki tarafa uygulamal r ,
yanl l�lIgm nerede ve ne d e old ugunu ara�trrrp bakmall d r r.
Mantrk ilminin , ozellikle sofistlerin hatalarrn r bulmak i<;:in tat­
bik ed ilmi� olan kryas kitaplan n m esas maksadr bu hastallgr te­
davi etmektir.
Basit Cahilligin (cehl-i basit) flac/: Bunun mah iyeti n efsin iI­
min erdemlerinden mahrum olmasr ve ona sahip olmak i<;:in bir
gayret g ostermemesinden ibarettir. Boyle bir bilg isizlik ba�lan­
gr<;:ta kmanamaz. C;OnkO ogren menin �artr da bizzat boyle bir
bilgisizligin mevcut olu�una baglrdrr. Bilen ya da kend ini bilgin
kabul eden insan m boyle bir �eye ne ihtiyacr olabilir? I nsan torO
saf yaratr lr�mda boyle bir durumda olur. Fakat bu seviyede kal­
makta devam edip ogrenmeye h eves gostermemek koto sayrl­
mal ldrr. Boyle bir duruma razr olup bu mertebe ile yeti nmek en
tehl ikeli erdemsizlik olarak kabul edilir. Bunun ilacr �udur: I nsan­
la d iger hayvanlar aras rndaki fark hakkmda dO�Onmek, insanm
hayvandan d O �Onme ve kar�rla�trrma yetenekleriyle Oston 01-
dugunu kavramak ve bu erdemlerden mahrum olan kimsenin
insan degil , ba�ka hayvan zOm resine girmi� olacag m m iyice
farkma varmak. Bu sozOn dogrulugunun tespiti i<;:in onu bilimsel
tartr�ma gayesi ile te�kil edilmi� bir meclise gotormek gerekir.

1 77
0, boyle bir mecliste insan torO ne ozgO olan dO�O nceden istifa­
de edem eyecek ve hayvanlar g ibi dilsiz bir �ekilde oturacak ve
bu konuda dO�Onmeye ba�l ad l g l nda n efsi uyandlrm l� olacak ve
anlayacak ki, bilgin lerin olmad l g l yerde onun konu�malan insan
konu�masl ndan 90k hayvanlann 91kardl klan seslere benzetilse,
bu daha uygundur. C;OnkO dO�Onme yetisine sahip olmu� olsay­
d l mu kayese ve muhakemeleri daha 90k olan insanlann mecli­
sinde onlardan istifade edebilird i. Ad In In "insan" olmasl 0 kim­
seyi ya n l ltmamall, zira sOmbOle bitki olmaslndan daha 90k,
bugday meydana getirdigi i9in mecazT olarak "bugday" derler.
Bunun gibi i nsan suretine de gorOnO�te insana benzedigi­
gergekte ise derece ve mertebe baklmlndan h ayvandan daha
a�ag l old ugu durumlarda mecazT olarak insan derler. C; O n kO her
h ayvan fltraten neye kabiliyeti varsa, ona en yOksek derecesin­
de nail olur, cahilin durumu ise bunun aksinedir.
Buna gore, boyle bir kimse kendi cinsinde olan h ususT akll
yO rOtm e ve kar�lla�tlrma kabiliyetine sahip olmadlg l n l gordO­
gOnde h ayvanlara daha 90k benzedigi kanaatine yam; hayvan­
larda olan istidatlann ozOnde yoklugunu hissettig inde de canslz­
lara benzedigini fark eder; canslzlann vaziyet ve �artlannJ dO­
�OndOkge de daha da al9all r ve a�agl seviyelere iner. Boyle bir
duruma dO�to kten sonra �ahslnda olan bu kus ur ve gerilik mer­
tebesini, tabiatlnda olan ve dOnyan l n en bOyOk noksanJ saYllan
hayvandan daha a�agl bir dO�O� seviyesini idrak ederse ve e­
ger onda 90k az bir haysiyet ve gayret kalml�sa 0 zaman bilim
erdemine dogru harekete geger.
Kara Cahilligin (cehl-i mOrekkeb) flac/: Bu tor cahilligin ma­
hiyeti, bir kimsenin ilim den haberi olmadlgl halde kend isini ger­
gekten bir alim ve yaptlgl i�in de ilim oldugunu kabul etmesin­
den ibarettir. H i9bir erdemsizlik bundan daha tehlikeli ve daha
deh�etli degildir. BedenT hastall klann uzmanl olanlar bazl a­
manslz ve uzun sOren hastallklan tedavi etmekten aciz kald l kla­
n gibi, ruhi hastallklann uzmanlan da bu hastal l g l tedavi etmek­
te aciz kal l rlar. Boyle insanlar h atasl nl goremez, gorse de onu
kabullenmez. Boylelerinin ilminden, cehalet yOz kat daha iyidir.

1 78
Buna kar�1 en iyi ted bir, bu tor cehalet sah iplerini geometri,
matematik, cebir gibi riyazT bil i mlerle me�gul etmektir. Ei;jer me­
rak duyup oi;j renmeye ba�larlarsa gergek ilim lezzetinin, h ayatrn
gergeklii;jinin ve nefs izzetinin n eden ibaret oldui;junu anlar, her­
halde onda bir iyile�me meydana gelir. Bundan sonra onceki a­
kideleri ha kkr nda dO�OndO kge onlardan doi;jruluk lezzeti almaz,
�Ophe ba�lar, yOrei;jini bir sl kr ntl basar. I nsafll biriyse, az bir
mO ddet sonra inancrnrn yanll� oldui;junu anlar, "basit cahillik"
mertebesine i ner, yeniden oi;jrenmeye razl olur.
Bu tor hasta l lklar teorik yetiye ait oldui;jundan ve bu yetilerin
erdemsizliklerinden anndrnlmasl "teorik hikmet" bol Om Onde a-
9l kland l i;j r ndan dolaYI burada bu soylenenlerle yetindik ve bizim
tartl�ma konumuza giren ba�ka ruhT hastallklann tedavisi hak­
kr nda da bir �eyler soylemek istedik.
Savunma yetisine ait hastal l klar da saYlslzd l r, fakat onlann
en teh likelileri 09tor. Gazap, korkakllk ve kuruntu. Birincisi ifrat­
tan , ikincisi tefriUen , 090 ncOsO ise yetinin harap olup bozulma­
s r ndan doi;jar ve her birini n kend ine gore tedavisi vard l r.
Gazabm flac/: "Gazap" nefsin �ehvet ve inti kam h issinden
doi;jan hareketidir. Bu hareket �iddetlendikge h l rs alevlenir, kan
co�ar, beyin klzl�lr, damarlar kara dumanla dolar, akll ba�tan
91 kar ve �uuru n faaliyeti zaYlflar. Bu hali filozoflar �oyle tasvir
eder:
I nsa n r n beden i (bu durumda) alev ve boi;jucu bir duman ile
dolu olan, ai;jzrndan 91kan ui;j ultudan , gOrOlto, yan g r n , duman ve
isten ba�ka hi9bir �ey gorO n meyen mai;jaraya benzer. Bu halde
onu sondOrOp gazabl yatl�tlrmak son derece getinle�ir, boyle
yang r n l sondOrmek i9in ne yap i isa alevin g091enmesine sebep
olur. N asihate ba�lasalar gazabl artar, sakinle�tirmek i9in h ileye
ba� vursalar alevler daha da yOkselir. I nsanlann tabiatlanna
bai;j ll olarak bu hal on larda ge�itli �ekillerde ortaya 9lkar. Gylesi
vardl r ki, kibrit gibi klvllclmdan alevlenir; oylesi vard lr ki, yai;j gibi
alevlendirmek i9in daha 90k �eye el atm ak gerekir. Bunun gibi
kim i i nsanlar kuru ai;jaca benzer kimisi ya� ai;jaca. Boylelerini
ate� verip alevlendirmek 90k zor olur.

1 79
Hareketin ba�lang lel baklm mdan gazap dereeeleri soylen­
digi gibidir, fakat faktorler birbiri ardmea tesir ettik<;e dereeelerin
birle�mesine sebep olur. O yle ki, kO<;Ok bir <;akmaktan ate� al­
m l� bir <;ubukta olu�an alev kah n bir me�en in, <;ok saYlda aga­
em, ister kuru ister ya� olsun ya nmasma sebep olur. $im�ek ve
Ylld l rl m dan kaynaklanan hadiseler i<;in de fikir ah�veri�inde bu­
lunmak lazl mdlr. Orada da kuru ve ya�m bir birine <;ak llmasmda
Ylldlnm ve �im�ekler meydana gelip sarp dagla n , sert kayalan
par<;alarlar. KO<;Ok bir sozOn gazabm eo�masl ve bOyOk zarar
vermesindeki rolO de buna benzer.
1 26
Hekim Bokratis der ki, ben g O<;IO flrtmalarm, daglar kadar
bOyOk clan deh�etli dalgalann g i rdaba sOrO kledigi veya kayalara
<;arptlg l geminin kurtulmas lna daha <;ok inan lrlm, fakat agzl ko­
pO klenen gazapllnln sakinle�mesine inanmam. <;OnkO den izei­
ler belki bir h ile, bir <;are bulup 0 gemiyi kurtarabilir, fakat klzlp
eo�an gazabl hi<;bi r �eyle sondOrmek mOmkOn degildir. Ne ka­
dar <;ok nasihat etsen, yalvar-yakar gonlOnO almak istesen, i<;e­
risine kuru tala� atdan ate�e benzer, 0 kadar da <;ok alevlenip
kendini kaybeder.
Gazab m on sebebi vard lr: I ddiael llk, ovOnme, kavgaelllk,
inat<;l llk, �aka, bOyOklenme, komiklik, hlyanet, tartl�ma ve inti­
kam fikri, m Onaka�a ve hasede sebep olan gOzel �eylere dO�­
kOnlOk. Bu sebeplerin birlikte <;al l�maslyla intikam arzusu ortaya
<;Ikar.
Gazap hastallglnln netieesi yedi <;e�ittir: P i�man"k, dOnya
ve ah iret eezaSI, dostlann in cinmesi, kotolerin aYl planmasl,
dO�manlann sevinmesi, mizaem bozulmasl ve bede nin birden
sarsllmasl. Hz. Ali buyurmu�tur: "Gazap ve h l rs bir tor deliliktir,

126
Hekim Bokratis: Me�hur Y unan bilgini ve filozofu. Taibat ilminin kuruculann­
dan biri olarak kabul edilen Hipokrat (M. O. 460-377) kastedilir. Hipokrat ve 0-
nun taraftarlannm fikrine gore insamn vucudunun sagllgml dorl slvlmn uygun
miktar ve kan�lmmda olmasl temin eder. Bunlar kan, san Cd , balgam ve kara
Cd'den ibarettir. Kam yurek, odu karaciger, balgaml beyin, kara Cdu dudak ure­
tiro Bunlarm miktar ve nisbetine bagh olarak insanlan da dorl klsma aYlrml�lar:
Kam fazla olanlar (demevi), san odu fazla olanlar (safravi), balgaml fazla olan­
lar (balgami), kara CdD fazla olanlar (sevdavi, melankoliktir). TOsi de yakla�lk
boyle bir tasnifde bulunup oz muhakemelerinde devrinin gozde teorisi saYllan
ve Doguda bDyDk bir �ohret bulan "DorlIDkler" ogretisini esas ahr. Genellikle
TOsi'nin tiP ilmine ait fikirlerinde HipokratCllann fikirleri onemli bir yer tutar.

1 80
CiOnkO sahib i n i pi�man eder, eger pi�man olmazsa zaten deli­
dir."
Bazen oyle olur ki, (insan) hlrsml bog up yOreg ine hapset­
mekle yetin ir, bundan insa n m m ahvolmasl ile neticelenen aglr
hastallklar meydana gelebilir. Gazabm ilaci bu sebepleri orta­
dan kaldlrm aktlr. C;OnkO sebep gOCilendikCie onun neticesi de
gOCilenir; sebep ortadan kalkarsa hastallk da ortadan kalkar.
Sebep ortadan kald lrlld lktan sonra nadiren bu hastal l ktan bir iz
kalsa onu aklm tedbiri vasltas lyla tedavi etmek kolay olur.
Kendini bOyOk gorme: Bir kim sen in kend isinde bOyO klOk
vehmedip laYlk olmad l g l mevkii elde etme iddiasma kal kl�ma­
sld lr. Kendi aYlp ve noksanllklanm bildikten, erdemde herkesin
pay I oldugunu anlad lktan sonra bu idd ias m l terk eder. Kend in­
deki yetenegin ba�kalarlnda da oldugunu goren insan boyle bir
duruma dO�mez.
OvOnme (iftihar:) Felaket ve belalara maruz kal l p yok olabi­
len , ebedilige ve devam edip ya�amasma imkan olmayan �ey­
lerle ovOnmeye den ir. Varll k ve devletle ovOnseler, onun dag i l i p
yok olmayacag m l soylemek olmaz. Asalet ve nesebe gore 0-
vOnseler, bun un en iyisi onun ecdad mdan biri erdemle �oh ret
bulmu� olsa olur, bu halde bile 0 erdem sahibi dirilip gelse ve
"ovOndOgOn bu �eyin seninle ilgisi yoktur, bu benim h asletimdir,
sen in ozOnde ne var ki onunla ovO nebilesin, dese buna cevap
vermekte aciz kahr. Bu konuda �air �oyle demi�tir:
Dersin ki r;ok bOyOktor atamln istidadl,
Ya nir;in yaratml§tlr senin gibi evladl?
Hz. Peygamber �oyle buyurmu�tur: "Nesebinden bahsetme,
amelinden konu�."1 27 Anlatlrlar ki, Yunan bOyOklerinden biri
hikmet sahibi olan bir kolenin (veya h izmetCiinin) yan mda kendi­
ni ovd O . Kale dedi ki: Seni gOzel gosteren slrt mdaki elbiseye go­
re ovOnOyorsan, bilesin ki g Ozellik ve ziynet el bisededir, sende
degildir. Kend i n i bindigin ata gore OstOn kabul edersen , sOrat ve

127
Bu anlamda yani insanlann ayncallkh olmalannln ve OstonlOklerinin hangi
soydan geldikleriyle degil ancak c;.ah�malan ve i�leriyle olacagma dair pek r;:ok
hadis bulunmaktadlr. Bunlardan biri : "9al/§mas/ ve i§iy/e geri kalant nesebi ileri
gotoremez' �eklindedir; MOslim, Sahih, IV/2074, Beyrut-Daru I hyai't-Turasi'l­
. .
Arabi, (A N ).

181
hareketlilik sende deQiI, attad l r; atalan n m erd emlerine gore 0-
zO nO beQen iyorsan, erdem sahibi onlard l , sen deQilsin. Bu er­
demlerin hiCi biri sana ait olmad lQmdan, onlann sahiplerinin her
biri kendi payml geri alsa ya da onceden sana vermeseydiler, 0
zaman ne olacaktm?!
Vine anlatl rlar ki, bir filozof mall mOlkOyle, �an ve �ohretiyle
oVOnen bir zenginin evinde imi�. Sohbet slrasmda tokUrmesi
gelir, saQa sola bakar mOnasip bir yer bulam az. Sonunda ev
sahibinin yOzOne tOkOrOr. Orada bulunanlar kmamaya ve kotO­
lemeye ba�larlar. Filozof der ki: "Edep ve nezaket kurallan en
Ciirkin ve murdar bir yere tOkOrmeyi gerektirir. Ben ne kadar etra­
flma goz gezdirdimse de nadanhkta �ohret bulmu� bu ki�inin
yOzOnden daha murdar ve Ciirkin yer bulamad l m ."
Kavgaclllk: Dostluk, O Ifet ve Unsiyetin aradan kalkmas l , Zlt­
la�m a, dO�manl ik ve husumetin ortaya Cilkmasl neticesinde
meydana gelir. DOnyan m dOzeni ve devamh l l Q I ise dostluk ve
sevgi iledir. Biz bunu daha sonra aCil klayacaQ lz. Buna gore kav­
gacl h k dOnyanm nizaml ve intizamm l bozmak isteyen fesatlann
i�idir, bu da erdemsizliklerin en kotosOd Or.
Inafqlllk: Yersiz ve esasslz tartl�ma.
Lafife (§aka): Yerinde yap l l irsa iyidir. Hz. Peygamber bu­
,,
yurmu�tur ki, "$akala�m fakat a�rrrya kaCimaYl n . 1 28 M O minlerin
emiri Hz. Ali'nin Ciok �akaci old uQunu cemaati dile getirmi� ve
Selman ! FarisT1 29 �aka yoluyla ona; "Seni dordOncU halifel iQe
ind iren �akaclh Q m old u ." demi�tir. GerCiekten de �akaYI edebine
uygun yapabilmek Ciok zor bir i�tir. I nsanlann CiOQU �akaya ba�­
laymca onu usulO nce yapmak isterler fakat derken ileri giderek,
klzg m l r k ve haddini a�ma durumuna gelirler. Bu da aralannda

1 28
Bu ve benzeri rivayeUer ile Hz. Peygamberin �akaclll�1 ic;:in bakmlz : Ali Yar­
dim, Peygamberimizin $emaili, 303-3 1 3, I stanbul-1 997
129
Hz. Peygamber'in en yakm arkada�lanndan biridir. As" adl Mahbeh veya
Ruzbeh'tir. MOslOman olduktan sonra Hz. Peygamber ona Selman b. Islam adl­
nI vermi�tir. I ran men�eli olmasl nedeniyle de "el-Farisi" kOnyesiyle me�hur 01-
mu�tur. Isfahan yakmlannda dogmu�, 30/656 da Medinede vefat etmi�tir. I slam
dinini kabul eden ilk I ranlilardan saYllir. Hz. Peygambere c;:ok yakm olan
sahabilerdendir. Hatta Hz. Peygamber onun hakkmda "Selman bizden bizim eh­
Ii beytimizdendir" buyurmu�tur. Hendek sava�mda Medine onun tavsiyesiyle
hendek kazllmak suretiyle savunulmu�tur. Bu sava�tan sonraki bOtOn harplere
kablml�tlr.

1 82
kin tutmaya kadar vanr. O yle ki, �akanm smlrlnr koyamayan
onu yapmasa daha iyidir;
C;ok dostlu�u $aka vermi$ rOzgara
Bir latife fitne salml$ dOnyada.
Kibirfenmek (tekebbOr): BOyOklOk hastahg m a yok ya kmdlr.
On dan farkl , bOyOklOk kom pleksine sahip olan kimse nefsinde
olmayan istidadm oldugunu san l p kendini aldatlr, bOyO klO k tas­
layan (m Otekebbir) ise ayn l hasletlerle ba�kalannr aldatmak is­
ter, her iki halde de kendisi aldanrr. Bunun da ilacl kend ini bO­
yOk gorme ile ayn rd lr.
Komiklik: Bu, kom iklik, maskarahk yapanlann i�idir. Bunu nla
oyle kim seier me�gul olur ki, onlar zengin ve makam sahipleri­
nin gonlOnO almak, onlan eglendirmek ve bu vas Ita ile rah at ya­
�amak iyin ba�kalanyla dalga geymek, alyaltmak, alay etmek
ve benzeri ba�ka yirkin hareketlerden yekinmez. Haysiyetli, er­
demli insanlar, kendisine sayg l duyanlar, izzeti nefsini koruyan­
lar, $ah hazinesini verseler de boyle ahmakya bir i� yapmazlar.
HlYanet: I ster mal, isterse gorev, dostluk ve mahremlikte 01-
sun bunun ye�itleri oldukya yoktur. I nsanh ktan son derece az
payl olan bir insanrn yanr nda da h l yanetten daha alyak bir er­
dem sizlik olmaz. Bundan dolaYI hiy kimse hainligi OstOne almaz.
6q alma duygusu (klsas): Bu, intikam almak iyin ba�kas ma
verilen cezad lr. Boyle durumda, bilindigi gibi, "suya SUy", "zulme
zulOm" derler. Fakat akllll insan neticede daha bOyOk zarar
gormeyecegine emin oluncaya kadar klsasa el atmamahdlr.
Bunu da iyice olyOp tarttlktan , akll ile dO�OnOp ta� m d l ktan sonra
b ilebilir. Bu da ancak akh ba�mda ve h ilim sahibi insanlann ya­
pabileceg i �eyd i r.
Hasede ve qeki$meye sebep olan gOzel $eylere dO$kOnlOk:
Bu ozellik orta hallilerde degil daha yok kudret ve ihtiyar sahip­
lerinde bOyOk tehlikeye sebep olabilir. Hangi h O kOmdann hazi­
nesinde yok pahah bir �ey, nadi r bir cevher varsa kalpte onu yi­
tirme korkusu meydana gelir. Bundan ise rahatslzl l k ve evham
dogar.

1 83
TOrlO torlO degi�iklikler, bel filar, fesatl l klar Oreten bu felegin
tabiatl oyled ir ki, 0 dOnyanm yark m l dondOrOp dola�tlrmadan
geyinemez. O yle ki, hOkOmdann canma onun iyin yok aziz olan
bir �eyin yitebilecegi korkusu yoktogOnde belaya ugram l� kim­
selere has olan bir hal onda da gorOlmeye ba�lar, dost ve dO�­
man onun neden korkup evhama kaplldlgml, neyin deng ini
bulm aya yall�tl g m l neye muhtay oldugunu soru�turur durur.
Onun zulmO ve korkusu yOreklerde azallr.
An latlrlar ki, son derece parlak, �effaf bir billur kubbe var­
m l�, onun nas l l yontulup dOz bir kOre �ekline getirildigi dillere
dO�mO�, onu efsanevi sanat eserleri derecesine yOkselii�, ince­
ligi, na k l�larmm zariflig i bOyOk soylentilere sebep olm u�tu. Onu
bir h O kOmdara hed iye olarak getirdiler. HOkOmdar onu gorOnce
o kadar begendi ki ozel hazinesine koymalann l em retti. I stedigi
zaman onu seyretmeye gider ve bundan bOyOk zevk allrd l . Bir
zaman geytikten sonra felek adeti Ozere oz i�ini yaptl, billur
kubbe kayboldu . $ah bundan 0 kadar eseflend i ve dertlendi ki
Olkeyi idare etmek, i�lerini yapmak ve halkl kabul etmekten el
etek yekti. Yakm adamlan, devlet gorevlileri 0 kubbeye benzer
nefis bir �ey aramaya ba�ladl lar. Bunlann hepsi n in gayretin in
gam, keder ve Omitsizlikle dolu olup hiybir netice vermedigini
hOkOmdar haber ald l kya OzO ntosO 0 kadar arttl k i az kals m bu
dOnyaYI terk edip obOr dOnyaya g idecekti. $ahlann hali boyle
olur. Orta halli insanlara gelecek olursak, onlardan biri bOyOk bir
makama gelir de nadir bir cevher ele geyirse, pahall bir elbise
g iyse, cins bir ata binse gOylOler, kolu uzunlar tamah edip bun­
Ian onun elinden almak isterler. Eger yigitl ik edip i�i o luruna bl­
raksalar gam ve kedere batarlar; buna razl olmaYlp kar�1 koysa­
lar hayatlan n l tehlikeye atarlar. Oysa onceden boyle �eylere
heves gostermeselerdi bu tor belalara dO �mezlerdi .
Bundan ba�ka lal, yakut ve benzeri nefis ta�lann yogu hile
veya h l rslzl l kla elden gider; varl l klan ise ozellikle sahipleri zaru­
retten dolaYI satmak durumunda kaldl klarmda ihtiyaci kar�lla­
yamaz. Boyle olaylar yok olmu�tur. BOyOk �ahlar zor g Onlerinde
nadir ve yok klymetli cevherlerini satmak mecbu riyetinde
kalm l�lar fakat ona yakm klymet verecek bir alici bula­
mam l�lard lr.

1 84
I stenilen degerde almaya gUcU yetenler ise bir taraftan bu­
nu itiraf etmeye korkar, diger taraftan ise �ahm boyle bir �eyi
satabilecegine yUrekten inanmaz, neticede 0 klymetli �eyler
satllmaz, halk ise �ahm bUyUk ihtiyac; ic;inde oldugunu sayler
durur. Eger toccarlardan bazllan boyle pahall bir �eyi almaya
cesaret etseler onlar mal ve canlanndan emin olmazlar, c;UnkU
ayle kudret ve devlet sah ibi olan �ahlann boyle klymetli �eyden
el c;ekmesi mUmkUn degildir. Boylelerine c;ok az tesadUf ed ilir.
Kisacasl , 0 �eyi alan kimselerin mall ve canl teh l ikeye dO�er,
rah atslzh k ve endi�e ba�lar. Gazabm sebepleri ve iiaci bunl a r­
dan ibarettir.
Kim adalet kurallanna uyup bu hususiyeti kendine adet e­
d inse, gazabm ilaci onun ic;in kolay o lur. yOnkU gazap, muted il­
l igin ifrata dogru bozulmasl neticesinde meydana gelen adalet­
sizlik demektir.
Gaza b m �iddetini erkeklik alameti saYlp onu �i�irerek cesa­
ret belirtisi gibi gosteren bazl kimselerin yaptlgl g ibi, gazabl 0-
lumlu slfatlar arasma koymak dogru degildir. Kendine, dostlan­
na, h izmetc;i ve kolelerine kar�1 adaletsizlik gibi koto bir i�in ba�­
langici olan bir tavlr nasll erdemli bir �ey olarak gosterilebilir?
Gazap sahibi yukanda zikrettigi m iz kimseleri durmadan azap ve
eziyet girdabma sOrOkler; ne hatalann l bagl�lar, ne d uru mlanna
aClr ne de ispat ve delillerine inanlr. Belki kOc;Uk bir sebepten
dolaYI savUp dovmeye ba�lar. Onlara 0 kadar azap ve eziyet
eder ki, yapmad lgl gU nahlan onlarm Ostone Ylkar, onlar ba�ka
c;areleri kal mad l g l ic;in her koto �eyi U stlen meye razl olurlar. Bu­
nunla d a kalmayarak gazap sahibi kaballg m l artmr, agzma ne
gelirse sayler, eline ne gec;erse vurur, onlara d aya n l l maz i� ken­
celer yap l p tahrik eder. Eger tabiatmdaki gazap �ehveti ifratm
son derecesine yakm olsa bu ndan da fazlasm l yapar; d ilsiz
hayvanlar canslz e�yalara da boyle davranlr; okUz ve e�egi
davmeye, gUvercin ve kediyi oldOrmeye, kabl kacagl kl rmaya
ba�lar.
yogu zaman gazabl haddinden fazla olan kim seier, onlann
arzu ettigi gibi olmad lgmdan bu lut, rOzgar, yagmur gibi �eylere
de hl rslan lr; kalem kolay yontulmad l g l , klllf kolay agllmadlgmda

1 85
onlan klrarlar, yakl!?lk almayan sozler sarf ederler. Eski hOkOm­
darlardan biri i<;in aniatiriar. Gemileri tufan yOzO nden biraz ge­
cikti�i i<;in den izi cezalandl rm l!?, sulan n I <;ekip d a� lara serpmek­
Ie tehdit etmi!?tir. O stat EbO Ali d em i!? ki, bizim zamanm sefihle­
rinden biri Ay 1!?I� mda yatlp O!?OdO�Onden Ay'a sinirlenmi!? ona
sovO p saymaya ba!?lam l!?, hatta ona bir hiciv de yazm l !?tl r. Onun
Ay hakkmdaki hicvi <;ok me!?hurd u r.
Kisaca, boyle i!?lere gOlmeli, ten kit etmeJi, sahipleri maska­
raya <;evrilmeJi, onlarla alay ed ilmelidir. Bu hususiyet ki!?inin Os­
tonlO�O, onur ve izzeti de�i1; kabalIk, gaddarlik ve erdemsizli�i
saYllmalIdlr.
Eger d ikkat edilirse, bu halin ki!?ilere, gen<;lere ve sa�lam
insan lara n ispeten kadmlarda, <;ocu klarda, ya!?ll lard a ve hasta­
larda daha <;ok gorOldOgO goze <;arpar. Gazap rezileti onun
yanslmasl olan harislik erdemsizJi�inden de do�ar; haris oz
maksadma nail olmadl�mda gazaplan I r, gelip h l rs m l kans l ve
<;ocu klanna, hizmetlilerine ve ba!?kalanna doker. Cimri (hasis)
insan m d a mall eJinden gidince dostlarma ve ya kmlarma boyle
davranIr. Boyle haysiyetli dostlan kaybetmek, iyi nasihat veren
ve yol gosteren yard lmcllardan mahrum olmak, bOyOk pi!?m anl i k
ve mahcubiyetten ba!?ka hi<;bir sonu<; vermez. Sahibinin ise lez­
zetten, sevin<; ve ne!?eden haberi olmaz, omOr boyu gam ve ke­
der i<;inde ya!?ar, sertlikte me!?hu r olup gaddar olarak isimlendiri­
l ir.
Yi�itlik sahibi mert insanlar ise hilim yonOnden boyle haysi­
yetten nefret eder, ilim vasltaslyla onun sebeplerini ortadan kal­
d i m. Devamll affa meyled ip akl i n m do�rultusunda hareket eder,
adaletin !?artl saYllan orta yoldan aynlmaz.
I skender hakkmda anlatlrlar. Bir deli ona saldlrarak aYlp ve
noksanlann I soylemeye ba!?lar. Yakm adamlarmdan biri der:
"$ah onu cezaland lrmaYI emretse, bu huyu ndan vaz ge<;er,
ba!?kalanna da ibret olur." I skender cevap verir: Boyle yapmak
akilli bir i!? olmaz, azardan sonra kini daha da artar, aYl planml
o�renip beni rezil ve rOsvay eder, boylelikle ben o nun uzun dilli­
Ji�ine sebep olur, halkm onu m azur gormesine flrsat vermi!? olu­
rum . Bir gOn asi olup isyan eden ve <;ok saYlda fitne-fesat tore-

1 86
ten bir insanl tutup I skender'in yanma getirirler. Bag l�lad l g m l
sayler. Orada olan gorevlilerden b iri nefretinden �oyle der: "Ben
seni n yerinde olsaydl m onu oldO rtu rdOm." I skender cevap verir:
"Ben, sen olmad lglm i<{in onu oldOrtmedi m."
Nefsin en aglr hastallklanndan olan gazabm en bOyO k se­
bebi budur ve onun ilk tedavisi boyled ir. Eger bu hastahgl mey­
dana getiren sebeplerin kokO kazmabilse, on un etkilerini orta­
dan kaldl rmak kolay olur. yOn kO yumu�akhk (hilm) erdemini
devreye sokup, mOkafattan istifade etmek, maslahat olan yerde
bazl �eyleri gormemek, dO�OnOp akllh netice <{I karmaya ve dog­
ru tedbirler almaya i mkan verir. Boylece Allah, on un ba�anh 01-
masma yard l m eder.
Korkakllgm ilac/: Bir zldd l bilmek ba�ka bir zlddl bilmeye
im kan verir. Biz, gazabm korkakflgm zldd l oldugunu soylemi�tik.
yOnkO gazap intikam almak i<{in nefsin hareketi demektir. Buna
gore korkakhk, intikam almak gereken yerde nefsin harekete
ge<{mesi yerine onun sakin kalmasmdan ibarettir.
Bu tavnn bir <{ok sebebi ve <{e�idi vardlr:
Birincisi, nefsin zaYlfl l g l ; ikincisi, ayya�h k; O<{OncOsu, kotu
i�lerle me�gul olmak ve onu yakmlanndan, dost ve bildik kimse­
lerden g izlemek; dordOncOsO, i�te beceriksizlik ve i radesizl ik;
be�incisi , bir <{ok erdemsizligin turemesine sebep olan tembellik
ve rahathga dO�kOnIOk; altmcisl zalimlerin zulmO; yedincisi,
nefsinde, ailesinde ve mahnda gorOien rOsvayhga nza goster­
mek; sekizincisi, yersiz sovop saymalara kaYltslz kalmak; doku­
zuncusu, utanl lmasl gereken �eylerden utanlp, ar etmemek;
onuncusu, i�lerinin bir kural <{er<{evesinde olmamas l .
B u hastahg m ve o n u n son u<{lann m ilacl, gazap hakkmda
soyledigimiz gibi, sebeplerin ortadan kaldlnlmas l d l r. Soz gelimi,
nefsi noksa n mdan dolaYI kmaYl p onu gazaplanmaya tahrik et­
mek mOmkOndOr. Hi<{ kimse gazap hissinden mahrum olmad lgl
i<{in, boyle nefsin zaYlf gazabl, devamh tahriklerden kor gibi ya­
va� yava� klzl�lr ve n ihayet ate� ahp alevlenmeye ba�lar.
Bazl hikmet sahipleri hakkmda rivayet ederler ki, onlar kor­
kulu yerlere ve sava�lara girip nefisleri n i bOyOk tehlikeye atm l�
ve ruhi sarsmtllara maruz kalm l �lar. Sonra bu sarsmtllar ve

1 87
korkulardan kurtulmak i�in flrtmah gUnlerde gemiye bi nerek de­
nize a�l lml�, boylece onceki tem kin ve iradelerini yeniden ka­
zanm aya �al l�ml�, tembellik ve benzer erdemsizliklerden kur­
tulmak i�in �ecaat erdeminin a ksi olan gazap yetis ini tahrik et­
meye ba�lam l�rar. Biri ile dU�manlJk yaptlglnda veya �U phelen­
diginde onun �errinden kurtulmak i�in de boyle hareket etmeli
ki nefs tefritten orta yere dogru gelsin. Fakat ortadan ifrata dog­
ru gitmeye de imkan verilmemelidir. Allah en iyi bilendir.
Kuruntu ve Yersiz Korkunun Ilacl: Kuruntu (vehim) nefsin
yerine getiremeyecegi bir d ileg in ya da onUne ge�emeyecegi bir
olaym ortaya �I kacagl korkusu ndan meydana gelir. Beklenen
olay ya yal n J z gelecekte olabilecek olan i�lere ait olur, bu i�ler
ise ya bUyU k saYllJr ya da kU�U k, bunlann da her ikisi ya zoru nlu
olur ya da ihtimalli, ihtimal dahilinde olanlarm da sebebi ya ku­
runtu sahibinin kendisinde olur ya da ba�kalan n m faaliyeti olur.
Bu durumlann hi� birinde kuruntulanmaya akll razl olmaz, yani
aklllJ k i m seier boyle �eylerin h i � birinden korkmamal J d l r. Bunun
a�lklamasl �oyledir: Zorunlu olarak olacak olan, insan yetisi ve
imka n l dl�mda oldugu i�in ondan korkmaya degmez. Boyle
�eylerden korkmak belaYI ya kmla�tlrmak, kazaYI sUratlend ir­
mekten ba�ka hi�bir fayd a vermez. Boyle bir bedbahtl J k ne ka­
dar tez ortaya �I karsa insan bir 0 kadar Izd l rap, kuruntu ve kor­
ku i�inde olur, dU nya i�lerini dUzene koymaktan ebedT mutluluga
kavu�makta n mahrum kal J r. Bu dUnyada eziyet, 0 dUnyada a­
zap �eker. Boylece her iki dUnyada bedbaht saYII J r. Fakat ken­
dini teselli edip sakinle�ebilse, reel varl J klara gonOi verse hem
bu dU nya'da �en olur, hem 0 dUnya i�in bir gUn aglar.
Olmasl mUmkU n (muhtemel) i�lerde sebepler insan m ken­
disine baglJ degilse, 0, "ihtimal" hakkmda ve onun mahiyetini,
"olabilir, de, olmayabilir de �eklindeki manasml d U�Un melidir.
Demek ki, mu htemel olan �eyi zarurT gibi kabul edip onceden
kuruntulanmak ruhT zaYlfhktan ba�ka hi�bir fayda vermez. Fakat
bUyUk arzular, iyi n iyetler, haYlrh i�ler hakkmda tasavvuru one
ahp ihtimaller hakkmda dU�Unmeyi terketse, din ve d U nya i�leri
ile me�gu l olmaYI becerir.

1 88
Bunun sebebi kendi eylem i ise, nefsine h lyanet etmekten
ve irades i n i koto yolda kullanmaktan gekinmeli, sonu p is ve
korkulu bir i�e ba�lamamalldlr. Koto fiillere yalnlz ea hil olanlar
fl rsat verir. MOmkOn olabileeek bir i�in sonra rOsvayl lga sebep
olaeagml ve bundan dolaYI eezalandmlaeag m l bilen kimse, e­
g er gOeO yetiyorsa boyle bir i�e ba�lamaz.
Kisaeasl, birinci tor korkun un nedeni zorunluyu ihtimalfi, i­
kincinin nedeni ise muhtemel olanl zorunlu olarak kabul etmek­
tiro Her biri kendi 6z yerinde tutulsa, bu iki tor korkunun her iki­
sinden de can kurtulmu§ olur.
OlOm Korkusunun /tacl: O IO m korkusu en yayg m ve eri aglr
korku oldugundan onun hakkmda daha aynntlh konu�mak ge­
rekir. O IOmden yalmz olOmOn ne old ugunu bilmeyen ya da nef­
sin (ruhun) nereye gideceginden haberi olmayan ki�i korkar.
O yle samr ki, onun bedeni 90rOd O kten, maddeleri u nsurlanna
ayndlktan son ra , d O nyan m meveut kalmasl i9in zatl yok olaeak,
o ise bunu h issetmeyeeektir. Bazen de gOya olOmOn en aglr
hastallklardan da 90k eziyet verici oldug unu dO�On Or ya da 0-
IOmden son ra verileeek eezadan korkar, yahut old Okten sonra
n e olaeagl hususunda hayrette kah r veya geride b l raktlgl mal
mOlk i9in kaygllamr. Bu fikirlerin 90gu manaslz ve hakikatten
uzak, sebebi de aS11 kendini bilmezlikten ileri gelir. Bunun a9l k­
lamas I �oyled ir: O IOmOn ne oldugunu bilmeyen kim seye hatlr­
latmak gerekir ki, olOm, nefsin bedenden istifade etmemesidir.
Tlpkl bir usta n m kend i sanat aletlerinden istlfade etm emesi gibi.
Bu eserin ba�lang lemda i�aret ettigimiz gibi, unutulmamall ki,
nefs beden i n 90rOyOp yok olmasl ile yok olmayan ve ebed! ya­
�ayan bir eevherdir. Fakat bir k imsenin olOm den korkmasl nef­
sin nereye gideeeg i ni bilmemesinden i leri geliyorsa, demek ki,
onun korkusunun sebebi olOm degil, kendini bilmezl i ktir.
Sirf bu kendini bilmezlik(nadanh k)ten ean kurtulmak, korku
ve veh imden azad olmak i9in bilgin ve filozoflar bOyOk eziyetlere
katian lr, eisman! lezzet ve istirahattan el geker, uykusuz geceler
ve aglr zahmetlere razl olurlar. AS II rahatll k beden agnlanndan
kurtulmak, aS11 eziyet ise eehalettir. Kisaeasl, aS 1 1 rahatl l k bilim­
dir. Bilim adamlarm m ruh! rahatll g l bilimle olur, 90nkO d O nya n m

1 89
van yogu onlarm gozOnde onemsiz ve degers izdir. l lim sahibi
olarak ebedi m utluluk, devamll istirahat elde ettiklerinden, tez
gelip gec;en belalara maruz kalan , bOyO k ba� agnsma sebep 0-
lan, to rlO torlO gam ve keder yaratan, kaygl ve tela� veren dOn­
ya i�leri nden el c;eker, zaruri gec;imi ile yetinir. Onlar d O nya d O �­
kOnO olmazlar, c;OnkO dOnya dO�kOnlOgOnOn sonu gorO nmez, bir
arzusuna ula�an ba�ka arzunun pe�ine dO�er. AS I I korkulmasl
gereken bu d O nya tutkunlugudur, korktuklan d O nyadan aynlmak
deg ild i r. Buna gore de filozoflar olOmOn i ki c;e�it old ugunu soy­
lem i�ler. I radi ve tabiT. Boylece de hayatl i kiye aYlrml�lar.
I radi olOm, �ehvani hisleri old Ormek ve onun sald l nlarrndan
koru nrT'!aya c;al r�mak; tabU olOm ise canm bedenden C;l kmasldlr.
I radi hayat da yiyip ic;mekle gec;irilen bu fani dOnya; tabii hayat
ise mutluluk, sevinc; ve glpta doguran ebediyettir. Hakim Eflatun
dem i�tir: " I rad i olO m , tabiT hayat". Tasavvuf filozoflan arasmda
,,
da "olmeden once 0IOnOz. 1 30 fikri yaygmlrk kazanml�tlr.
Tabii olOmden korkan oz m ahiyetinden, zat ve tabiatmdan
korkmu� olur, c;OnkO insan dO�Onen bir olOmlOdOr; klsacasl , 0-
10m hayatm bir parc;asldlr, mahiyet ise bOtondOr. O zOn On yok
olmasm l ya ni olOmO hayatmm bitmesi bilen, yan i parc;ayl bOton,
tikeli tomel olarak goren bir i nsandan d aha cahilini bulmak
mOmkOn deg ildir. Boyleleri akllll ve olgun insanlarla yak m llk ku­
rup, deva m li kend isini yOkselten, onurland lran, ebed ile�tiren
�eylere yonelmeli, tabiatm esaret zincirinden kurtulup ozg OrlOge
ko�mall, i1ahi temizlik cevheri ni c;irkin karanl r k cevherinden a­
Ylrma yollan n l bilmeli, safl l k ve tem izli k kazanmakla tutukluk ve
bula�l kllga Oston gelip mutluluga ermeli, melekler alemine yOk­
selmeli, Yaradan'ma donmeli, tem izlenip ruhuna kavu�arak zld­
d iyet ve e ksikliklerden kurtulmal ldlr.
BOton bu nlardan anla�lldl ki, bedbaht insa n m nefsi henOz
bedeninden ayrrlmadan once cismani ve nefsani zevklere yone­
lip ona baglan lr kalir, ondan bir gOn aynlacag mdan korkar, boy­
le kimse son uc;ta oz karargahmdan c;ok uzakla�ml�, d aha kor­
kulu yerlere yonelmi� olur.

130
Halk araslnda 90gu kere had is olarak da dile getirilen bu ifade hadis olarak
sabit degildir. Baklnlz : Acluni, Ke$fu'I-Hafa, 11/29 1 , no, 2669. (A.N.)

1 90
O IOmOn daha IstlrapIJ olacagrndan korkuya kap llanlann ila­
CI, bu fikrin dogru olmadlgrnl d O �O nmektir. yOnkO agnYI yalnlz
canll ve d iri olanlar hisseder. Bu da nefsin tesiriyle m eydana ge­
lir. G lOm vasltaslyla nefse sahip olmayan bede nde agn h issi
olmaz, �OnkO agn hissini yaratan nefstir. Buna gore, olOm be­
denin hislerden mahrum oldugu bir haldir� y O n kO 0 anda agrrYI
hisseden �ey (nefs) bedenden � I km l� olur.
Fakat olOmden degil, olOmden sonraki azaptan korkanlara
gelince, bilindigi Ozere, bunlar oldO kten sonra gOnahl �m kar�I"­
g r nda verilecek azaba inan l rlar. Azap ise sadece mevcut olabi­
len �eylere verilebildiginden bunlar olOmden sonra varllgrnl sOr­
dO recek bir �eyin bulunduguna inanlrlar. Buna gore de yaptlkla­
n kotolO klerin cezasr n r n bu �eye verilecegine kend ilerini inan­
dlrml�lard l r. Bundan dolaYl, boyleleri olOmden degil, gOnahla­
nndan korkarlar, bun un ilacl da, on Ian bu korkuya d O �Orecek
gOnahlardan uzak durmaya �aIJ �maktlr.
Daha once de a�l kladlglmlz gibi, gOnah i�lemek nefsin koto
i�ler ve istenmeyen fiillerle me�gul olmasl demektir. Bunlardan
kurtulman r n yolla n n r da gostermi�tik. A�l k�asl, boyle bir korku
yersizdir. y O n k O bundan etkilenen �ey h isten mahrumd ur, his­
sedebilen in ise bundan haberi yoktur. Anla�llan odur ki, korku­
nun sebebi bilgisizliktir, bilgisizligin ilacl ise bilimdir.
G ldO kten sonra kendi halinin ne olacagrnl bilmeyenin duru­
mu da boyledir. Kim oldO kten sonra durumunun ne olacag l en­
di�esin e kaplIJrsa, 0 boyle bir halin varI J g r n l itiraf etmi� olur; na­
s ll olacagr n l bilmedigini soylerse bu sefer de bilgisizligi ortaya
�I kar. Bunun da ilacl bilimdir. Maksadl kavrad l k�a korku da or­
tadan kalkar. yoluk �ocugundan, mal ve servetinden, dostlarrn­
dan, yakrnla n ndan aynlacagrna eseflenen kimseyi inand l rmak
gerekir ki, vaktinden ewel ozellikle bir yaran olmayan yerde
hOzne batlp kederlenmek ahmakll ktlr. HOznOn ilacl ise daha
sonra a�lklanacaktlr.
BOton bunlardan sonra hatlrlatmak isteriz ki, insanlar yara­
tl l m l �lan n bir bolOmOdOr. Felsefe sohbetlerinde her yaratlla n r n
b i r sonu oldugundan bahsedilir. Buna gore, olmek istemeyen
yaratllmamaYI istemi� olur. Kim yaratllmaYI istemi�se 0, bir so-

191
nunun olmas l n l (oIOm) kabullenmi� demektir. Kisacas l , yok 01-
mak, yok olmaYl/olOmO istemek; var olmaYI istemek varl r g l is­
temektir.
Bu imkanslz bir �eydir, m OmkOn olmayana yonelmek ise a­
klllllrk saYllmaz.
Bizim atalarrmlz olmeseydiler, s l ra bize gelmezdi. Eger de­
vamlr ya�amak mOmkOn olsayd l , bizden oncekilere de m OmkOn
olurd u . Eger �imdiye kadar dogup olmO� b atOn insanlar sag
kalsayd l yeryOzO ne slgmak mOmkOn olmazdl . O stat EbO Ali ( I bn
Sina) bu konuda anla�llrr bir ornek vererek �oyle d emi�tir: "Var­
sayalrm ana-babalarr, 90cu klarr ve torun larr bilinen tan r n m l � in­
sanlar� an birinin, ornegin Hz. Ali'nin kendi devrinde ve olOm On­
d en sonra onun neslinden torem i� bOton insanlar sag kalsaydl
onlarrn saYlsl yOz binleri bulurd u . Bu soyun ba�rna gelen b OyO k
katl ve musibetler neden iyle bugOn yer yOzO n O n muhtelif yerle­
rinde ya�ayanlarrnrn saYlsl iki bine yakrndlr. 0 tan r n m l� ki�inin
zam a n r nda ya�ayan her birinin neslinin bu dort yOz YII zarfrnda
bir 0 kadar 90gald l g r n l hesap ed erek kar�lmlza 91 kacak olan in­
san saYls l bizi hayrete dO�OrOr. Eger bu dort yOz Yllda olOm 01-
masaydl ve dogma, 90galma d evam etseydi insanlarrn saYlsl­
nrn ne kadar olaca( p ortaya 91kard l . Eger bu dort yOz YI I igeri­
sinde insanlarr n 90galmasl satran9 oyun undaki saYl larrn artl�1
gibi 131 on cekine oranla iki kat olsa, bunu yazmak, miktarrnl
saymak bile mOmk On olmazdl . Yerin dortte biri hesap edilen ve
geni�ligi n i n ne kadar oldugu uzmanlarrnca bilinen yer yOzO n O n
ya�anabilir klsm l bOton bu insan lara payla�tl rl lacak olsaydl her
birine ayakta durabileceg i kadar da yer dO�mezd i . YatmaYI , 0-
turmaYI , g ezmeyi bl rakr n , eger bOton halk ellerini yukarr kald lrrp
birbirine sl kl�ml� bir halde ayakta dursalar bile bu yeryOzO on la-

131
"Satran9 saYllannda artt� gibi" ifadesiyle satranci icat eden bilgin ve �ahtn
hikayesine i�aret etmektedir. Rivayete gore �ahln biri bilgine ba�l� ve ihsanda
bulunmak isteyip bilginin ne istedi�ini sorar 0 da satran9 tahtastntn her bir kare­
sine iki�er kat artlrarak bu�day koymastnl ve kendisine vermesini ister. $ah on­
ce bu iste�i aptalca ve az bir istek olarak gorOr. Hesaplattlrd lg tnda kendi ambar­
lartndaki bugdayla birlikte kom�u Qlkelerin ambarlartnda bulunan bu�daylann
dahi bu iste�i kar�llayamayaca� tnl gorOr ve bilginin akltna hayran kalarak iste­
�ini yerine getiremeyece�ini itiraf eder. Bu konuda ba�ka efsaneler de bulun­
maktadlr.

1 92
ra yine de yetmezdi . I nl?aat, ziraat ve c;opler ic;in yer kalmaz in­
san k lsa sOrede helak olur g id erdi . Bu durum, insan ihtiyac;lan
ic;in yeryOzO nden istifade etme baklmmdan da kanl?lm lza im­
kanslz bir manzara C;lkarrr.
Anlal?lldl ki, bu dOnyada ebedi yal?amaYI arzu etm ekle 0-
IOmden yaka kurtanlabileceQini, ozel/ ikle tamahkarlr k neticesin­
de bu a rzuya u lal?llabileceQini tasavvur etmek ham hayalden
bal?ka bir l?ey deQildir ve yaln lzca aklr kIt olanlar boyle bOl? bir
fikre baQlanlr kal rr.
Akll l r ve zeki kimseler boyle ahmakc;a fikirleri gonO l/erinden
bile gec;irm ezler. Onlar bilir ki, Yaradan'm kam il hikmeti, mO­
kemmel adaleti bir l?ey ic;in ne kadar gerekliyse 0 kadan n l takdir
etmil?tir, fazlal r k kabul etmez. I nsan vOcudu bu ya plda ve bic;im­
de oyle bir varhktlr, onun arzusunun nerede son bulacagm l ta­
savvur etmek mOmkOn deQildir.
BOton bun lardan anlal?llaca Q I Ozere, olOmde s l radan insan­
lann tasavvur ettiQi kadar da kotolOk yoktur. Belki aS11 koto lOk,
bilgisizl ik n eticesinde olul?an korkudur. EQer bir kimse olOmOn
kac;mllmazllg m l bilip ebedi bir hayat arzu etmese, fakat omrO­
nOn haddinden fazla uzun sOrmesine heves etse onu da aylp­
lamak gerekir. C;OnkO had din den fazla c;ok yal?amaya raQbet
gosteren insan ihtiyarl r Qa raQbet gostermil? olur. I htiyarl r kta ise
en azmdan, fltri hararet azalmaya, rutubet zaYlflam aya, uzuvlar
kuvvetten d Ol?m eye, hareket kabiliyeti azalmaya, hayattan zevk
alma yok olmaya, hazm aleti bozulmaya, d il?ler dokOimeye, il?­
tah kaybolmaya, dort yetinin 1 32 uyumlu c;alrl?masl bozulmaya
bal?lar. Bunun yanmda daha bal?ka felaketler ortaya C;lkarrr;
yoksulluk, bal?kalanna muhtac; olmak; aQn, S IZI ve aCllar Ost Os­
te g el ir. 0, uzun omOr dilerken gor ki, ne arzu etmil?tir, nelerin
hasretini c;ekmil?tir.
I nsan olOmOn ne olduQunu iyice bildikten, yani bedenin ve
ruhun gec;ici olarak emanet verilmil?, olgunluQa eril?mek ic;in dort

132
I nsan vucudundaki dart yetiden maksat vucudun beslenme sOrecindeki dart
a!}amadlr ki bunlar da yemek iymek, almanlan vucutta tutmak. sindirmek ve faz­
lahklan atmaktlr. GOnOmOz tip bilginlerinden bazllan ahnanlann vucutta tutul­
masl a!}amaslnl kabul etmemektedirler.

1 93
unsurla donatllmll?, bir n ice zaman omU r sUrmek ic;; i n yaratl lmll?
mecazT bedenden kurtulmak demek old ugunu anlad lktan sonra
zaman ve mekan slkmtllanndan kurtulmul? olur, temiz ve iyi in­
sanlann meskeni olan ilahiyat mevkiine yUkselir. Boylece bir du­
ru mdan bal?ka bir duruma c;; evrilme, olUm , yok olma korkusu or­
tadan kalkar, bundan sonra uzun yal?ama hevesine dUl?mez,
omrUn klsallgl Ustonde dUl?Unmez, koto amellerle mel?gul 01-
maz, son noktasl cehennem, yani bUyUk Yaradan 'm ceza ve
azap yeri olan karanl l k yollara meyletmez.
Cezbetme yetisi hastahklanna gelince, onlar old u kc;;a c;; o ktur,
fakat en tehlikelileri l?unlard lr: $ehvet c;;o klugu (harislik, ac;; goz­
IUIU k), tembellik, hUzUn ve haset. Bu hastal lklann birincisi ifrat­
tan (al?ln C;;o kluktan), i kincisi tefritten (al?ln azl lktan) UC;; U ncU ve
dordUncUsU ise n iteligin bozu lup harap olmasmdan ileri gelir ve
bunlann tedavisi al?ag ldaki gibid ir.
$ehvete DO§kOnlO(jOn flacl: Bundan onceki fas illarda yeme,
ic;;m e ve bal?ka lezzet veren l?eylere a<; gozlUlUk ve h l rsll olma­
nm koto oldug undan klsaca bahsedilmil?; cimrilik, hasislik, eli Sl­
klilk ve bunlarla ilgili hallerde nefsini koruyamamak, midesine
dUl?kUnIUk, c;;o cuk ruhluluk, sayg mllgml korumamak gibi erdem­
sizl ikler de yeteri kadar aC;; l klanmll? ve tenkit edilm il?tir.
I sraf etme ve gereginden fazla yemenin insanlann bal?ma
getirdig i bela ve hastal lklar hakkmda tiP kitaplannda c;;o k l?ey
yazl lm ll?, bir hastallk olarak bunlarm tedavi yollan da gosteril­
mil?tir. Bunlar arasmda cinsel ilil?kilere olan dUl?kUnlUk ve l?ehvet
en korkulan! kabul ed ilir. I nsanl alc;;a ltmakta, bedeni g Uc;;ten dU­
l?Urmekte, mall-mUlkU mahvetmekte, akll karartmakta ve kil?iyi
rezil-rUsvay etmekte ondan daha tehlikelisi yoktur. M uhammed
GazaIT1 33 l?ehvet yetisini harac;; toplayan gad dar am ile 134 ben­
zetmil? ve l?oyle dem il?tir: Onun gaddar eli halkm malin! zorla el-

133 Muhammed Gaza/i: I mam EbO Hamid Muhammed I bn Muhammed Gazali


(XI-XII. yOzyilln en bOyOk sufi-filozoflanndan saYllir ( 1 059-60-1 1 1/1 2).
Gazali, esas olarak bilimle dini bagda�tlrmaya yali�ml� ve yok saYldaki eserle­
rinde bu fikri i�lemi�tir. Eserleri iyinde en me�huru Din Silimlerinin Yeniden Diril­
tilmesi (Ihya-u U1umiddin) adll Arapya eseridir. Sazl I slam bilginleri Gazali'nin
bOyOklOgOnO ifade etmek iyin �oyle demi�tir: Hz. Muhammed'den sonra bir pey­
gambere ihtiyay olsaydl bu, muhakkak Gazali ve on un ihtisan olan Farsya Kim­
ta-I Saadet olurdu.
34 Ami/: Eski Yakln ve Orta Dogu Olkelerinde ozel bir terim idi. Sir yok anlama
gelir, bir anlaml da vergi memuru demektir.

1 94
lerinden almaya ba!?larken ne !?ah korkusu, ne din, ne vicdan,
ne de aClma ve merhamet ona engel olur. I nsanlann bUton mal­
Ian n I elinden aIJp onlan mUflis ve miskin hale getird igi gibi, !?eh­
vet yetisi de eger im kan bulursa , akll ve iffeti onu bir pare;a fren­
leyip sakinle!?tiremezse, bUton g lda maddelerini hazm olunsun,
olunmasm !?ehveti artlrmak ie;in kullanlr, beden zaYlflaYl p takat­
ten dU!?er. Fakat, eger bunu nesli artlrmak ie;in gerektigi kadany­
la yetinirse, adaletle hal ktan mal toplaYl p onu halkm torlU ihti­
yae;lan ie;in harcayan amile benzer.
Bu ihtiras sahibi !?unu da b ilir ki, ihtiyacl gidermede ba!?ka
keyf ve lezzetlere oranla kad mlar birbirine daha e;ok benzerler.
Buna gore de kendi evinde iyi pi!?mi!?, gUzel hazlrlanml!? lezzetli
yemekleri koyup i!?tah m l tatmin ie;in 0 kapl bu kapl d ilenmenin
de e;ok koto bir i!? old ugunu anlamaIJd lr. Kendi mahremine ve
helal kansma ihanet edip ba!?ka kad mlann pe!?ine d U!?mesinin
de gUnah oldugunu bilmelidir. Eger onun nefsi ortU nmU!? olarak
yan mdan gee;en ve ona gUzel gorUnen bir kad ma meyil eder,
onunla dostlu k ve oyna!?tan bUyUk zevk alacag m l dU!?UnUrse ak­
I m m gosterdigi yola gitmel i ve bu vesveseye uymamaIJdl r. Pek
e;ok deneyim gostermi!?tir ki, ortUier altmda pek e;ok e;irkin yUzler,
igrene; slfatlar ve tehlikeli belirsizlikler bulunmaktad lr. Bu gibi du­
rumlarda istenilen emele ula!?m aya e;all!?mak yerine !?ehveti sa­
kinle!?tirmeye ve ona hakim olm aya e;aIJ !?mak gerekir. Eger hlr­
sma kapllJr, !?ehvetine maglup olursa hie; gorUp bilmedigi ortoye
bUrUnmU!? tom hanlmlar onun tasavvurunda endamI J , nazl J ,
gamzeli gUzeller gibi canlanJr ve onlann hepsine sahip olma ar­
zusu onun hayatm l mahveder. Bu tuzaga dU!?en ba!?kalan n m
ba!?ma gelen musibet ve felaketlerden, aldatma ve hlyanetler­
den haber almasma ragmen bunlara onem vermeyip yine arzu­
Ian pe!?inden ko!?sa her iki dUnya n m meziyetlerinden mahrum
olur. Bu ise ale;akl J g m son noktasl ve ahmakIJgm son merhalesi
olarak kabul edilir. Nefsini boyle heveslerden alJ koyan ve istek­
lerine ket vurma slkmtlsma katlanabilenler pek e;ok kotolU klere
yol ae;acak yanlJ!? davranJ!?lara d U!?mekten kurtulmu!? olur.
I fratm en tehlikelisi a!?lk olmaktlr. Bu, !?ehvet sultan l hatlnna
bi r !?ahsl e l d e etmek ie;in butUn varIJg m l kurban etmektir. Bu
hastalJgm neticesi e;ok ag lr, bazen nefsin telef olmasma, he r iki

1 95
dUnyan m elden C;:l kmasma sebep olur. Bunun ilacl, mUm kUn 01-
dugu kadar a�lk oldugu kimse hakkmda dU�Unmemek, ilim ve
gUzel sanatlarla me�gul olmak, erdeml i ve hikmet sahiplerinin
sohbetlerine katllmak (bunlar oyle �eylerden bahseder ki ah­
makc;:a fikirler hatlra gelmez), a�ka dair yazl lan �eyleri okuma­
mak, evlenmek ve bu yolla �ehvet (a�lkllk) ate�ini sondUrmekle
olur. Bunlar bir fayda vermezse, uzak yolcu luklara C;:lkmak, zih­
nini bir taklm �eylerle me�gul etmek de yararll olabilir. Sagllga
zarar vermemek kaydlyla yemek yemeyi azaltmak da bu hasta­
I I ktan kurtulmada belli derecede bir rol oynayabilir.
Tembelligin flacl: Tembellikten ho�lanmak her iki dU nyayl
yele yermek demektir. C;UnkU gec;:im hususunda ihmalkar dav­
ranmak insanm olUmUne ve m ahvolmas ma sebep olur. Bu iki
beladan c;:ok saYl da ba�ka koto lU kler de torero Ahirete bir gUn bi­
le hazlrlanmadlgmdan tembell i k son dereceye ula�lr, 0 dU nya­
nm m utlulugundan da eli bo� kallr, bUyU k Yaratlcmm borcunu
odemed igi ic;:in, bu asllnda O'nunla dU�manilk etmek gibi olur.
Tembellik ve miskinligin boyle koto lU klere sebep oldugu a­
C;:lk olarak bilindig inden, onun c;:irkin ve murdar olu�un dan uzun
uzun bahsetmeye degmez.
HOznOn flacl: HUzUn, sevilenin yitirilmesi, isten ilenin kaybe­
dilmesi neticesinde ortaya C;:lkan nefsani (ruhi) bir kederdir. Bu­
nun sebebi, cismi ve hissi olan �eylere heves ve onlarm kaybe­
d ilmesinden olu�an hasrettir. Bu durum maddi lezzetlerin sabit­
ligine, nimetlerin ebediligine, bOton arzulara u la�manm, bOton
maksatlara yeti�menin mOm kOn old uguna i nananlarda ortaya
C;:lkar. Boyle bir hastallga tutulmu� insan m akll olsa ve insafla
akll yO rOtse, bilir ki dOnyada yaratllml� olan ve yok edilebilen
�eyler ebedi ve sabit olamaz. Ebedi ve sabit olanlar zit unsur­
lardan olu�mayan akli kategorilerdendir. Bundan dolaYI , m Om­
kOn olmayan �eylere tamahkar olmamaild lr. Tamah etmezse yi­
tirilen �eylerden kederlenmez, belki aksine kalan �eyleri elde
etmeye heveslenir, daha saf ve sevimli olanlan kazanmaya c;:a-
1I�lr, ta biatmda fesat olanlardan uzak durur, bir �eye sahip olun­
ca ondan geregi kadar istifade eder; �an-�ohret ve g ururlanmak
ic;:in artlk Ylg l p biriktirmeyi 0 kadar gerekli gormez, bu ndan sonra

1 96
yitird igine haYlflanmaz, elinden yl kandan kederlenmez. Boyle
olunca, belli bir rahatllk, tatll bir seviny, ihtirasslz ferah devri
ba!ilar. Aksi takdirde ebedi bir hOzO n , sonsuz bir kederin esiri
ol u r. Daima istedigini yitirmekten, sevdigini kaybetme kten kor­
kar durur, dO nyada her !iey yaratli lp yok oldugundan 0, bitmek
bilmeyen bir bekleyi!i ve Omitsizl ik iyin ya!iar.
Gam nedir bilmezsin bu dOnyada sen
Yok o/up gidene haYlf/anmazsan!
HO!i ad etlerden biri !iudur ki, olana sevinesi n, yitene OzOI­
meyesin. Boyle olu nca insan daima sevinyli ve iyi talihli olarak
ya!iar.
Kim bu ad ete uymanm ve bu karakterden yararlanmanm iyi
ya da koto slfat oldugu hususunda !iO pheye dO !ierse, b lrak 0,
ye!iitli meslek ve sanat sahiplerinin i!iine, orneg in kazancma,
onlann kendi talihlerinden hO!in ut olup sevind iklerine; meslek ve
sanatlan n m sozgelimi, marangozlar marangozlug u n , toccarlar
ticaretin , berberler berberligin , fIrlncllar fI rl ncllI g m , kl sacasl her
biri kendi meslek ve sanatm m d O !ikOnO olduguna dikkat etsin ve
d O!iOnsO n . Onlar zararlannI bu sanatl daha iyi beceremedikleri,
bu mesle kten geregi kadar ustai lkia istifade edemedikleri esasl­
na baglamaktad lrlar. Seviny ve rahati l klann I , aglzla n n m tad m l
onlarda gorOrler. Bu sanatl yitirirlerse mahvolacaklannI dO!iO­
nOrler, 0 kadar !ii!iirirler ki neticede bir kural halinde !ioyle derler:
Herkesin her !ieyi varsa, 0 da hO!itur azizim! Bunun sebebi adet
ve an'aneye itikat, Onsiyete itibar ve bagllhktlr.
Buna gore, erdem li olmak isteyen kimse kendi meslek ve
gayes inde bu yol u seyer ve maksadm m sonu olan olgunlugun
bOyOk faydall yolundan aynlmazsa cehalet zincirinde ylrpman ,
nadanhk agmda yabalayan 0 kimselerden yok yok yOksek olur;
yOnkO bu haktlr, onlar hakslz; bu dogru geni!i yoldadlr onlar egri
ve dar; onlar hasta ve bahtslzd lrlar, bu sag l l kh ve iyi talihli, bu
belki de, Allah'm sevgilisidir; onlar dO!iman l . $u d a bilinsin ki, Al­
lah dostlan iyin hOzOn ve korku yoktur.
Kindi, "HOzOnlerin Giderilmesi" adll eserinde !ioyle diyor:
"HOznOn tabii olmad lgl ve insanlar tarafmdan ihtiyari olarak oz­
lerine yOklendiginin is pat I odur ki; sevdigini yitiren, istediginden

1 97
mahrum olan herkes 0 hOznOn sebeplerine hikmet gozO He bak­
sa, aym �eylerden mahrum olan fakat bu kayba sabredip
nefsleri n i yenen insanlardan ibret alsa hOzn On ne zarurT ne de
tabiT olmad l � ml anlar. Bundan sonra, hem sahip hem mahrum
olma gibi do�al durumuna doner, sakinle�ip rahatllk bulur."
Biz, 90cuklarm m , de�er verip sevdiklerin in (azizlerinin) ve
dostlan n m kaybmdan hOzne batanlan, haddinden fazla keder­
lenip gam gekenleri gozlemlemi�iz. Bir mOddet sonra boyleleri
�akala�maya, yiyip-i9meye, gOIOp e�len meye ba�laml� ve onu
tamam lyla unutmu�tur. Bunun gibi, servet ve makam m l yitirip
kedere dalan, durumu bozulup 91kmaza dO�en insanlann ara­
dan �aman ge9tikge sakinle�tikleri ve g O nl O k hayatlanna eskisi
gibi devam ettikleri de 90k gorOlm O�tor. Bundan dolaYI , mOm in­
lerin emiri Ali (Allah'm keremi ondan eksik olmas m ) buyurmu�­
tur: "Ya bOyOkler gibi sabl rl l 01, sus ya da hayvanlar g ibi arzu la­
n na uy, keyfin i bozma."
Burada da aym mana vard l r: Aklill insan halkm ya�ayl�ma
dikkatle baksa bedbahtllk ve m usibette olanlardan 90k da farkll
olmad l � m l gorOr.
Ba�ka mahrum iyetler neticesi olan "hOzO n" hastal l�1 ortaya
9lktl� mda insan biraz dayamkll olsa, sonu9ta sakinle�ip bu h as­
tal l ktan kurtulur. Buna gore de boyle kimse kendi hOznOnO dal­
lan dm p ba�kalanm da mahzun etmeye razl olmamal l d l r. $unu
da bilmelidir ki, dOnya malmm ebedTli�ine ve onlardan yarar­
lanman m sOreklili�ine bel ba�layan, m isafirli�e g iden 0 insana
benzer; igeri girdig inde gOzel kokulu bir sOs kavununun elden
ele dola�tl� m l ve her birinin bir kere koklaYlp ba�kasma verdi­
�ini gordO�O halde, Slra kendine g elince tamaha kapillp toplulu­
�un 0 kadar insan m i9inde yal n l z onu se9ti�i n i ve bu kavunu
onun i9i n sakladl klanm dO�OnOrse bu kavunu ondan ald l klann­
da mahcupluk, deh�et, OzOnto ve has ret onu bOrOr.
BOton i nsanlann ortak old u�u ilahi emanetler ve bor91ar da
boyledir. I stedi�i zaman istedi�i insana verir, isted i�i zaman geri
a l l r; emanet verdi�i insam kotoleyip aYlplar, arzu ve isteklerin­
den mahrum eder, fakat insa n m bundan haberi olmaz. Tamah­
kar olup g eri allndl�mda kederl en ir, boylece emaneti geri ver-

1 98
mek istemedig i i�in gOnah i�lemi� olur. yOnkO kadirbilirligin en
kO�Ok �artl emaneti. borcu gon OIlO ve tam olarak geri vermek­
ten ibarettir. O yle ki. ozellikle de emanet�i en klymetlilerini verip.
degersizini istesin; 'en klymetli· derken akIl ve nefs kastedilir.
Bunlar oyle erdemlerdir ki. zalim lerin eli oraya ula�amaz. h akim­
lerin emri orad an ge�emez. tamah karlar ona ortak olamaz. Bu
erdemler geri al In maz ve geri verilmez bir �ekilde bag l�lanml�­
tlr. B izden istenen en degersiz �eylerde bizim iyiligimiz i�in. bi­
zim torO m Oz arasmda adaleti korumaktlr. Eger her kaYlp i�in
gam �ekip kederlenecek olursak. devamll mahzun olmamlz ge­
rekir. Klsacas l . aklll I insan her kaYlp ve zarar i�in kederlenip
yasa batmamal l . hOzOn veren �eylerden elinden geldigince u­
zak durmalIdlr.
BOyOklerden biri �oyle demi�: Eger dOnyanm yalnlz bir tek
aYlbl (od On� olarak verileni) olsaydl yine de himmet sahibini n
ona flrsat vermeme i htiyan vard l . yOksek karakterli insanlar
ba�kalanndan geri al l nacak bir �eyi almaYI kendileri i�in eksiklik
sayarlar. Sokrat'a sormu�lar: Senin �ok sevin�li. az kederli 01-
manm SlrrI ned ir? CevapJaml�: "Ben hiqbir §eye dO§kOnlOk gos­
teremem ki. 0 kaybolunca kederleneyim. "
KlskanqlJ9in flac/: Klskan�lI k (haset). bir kimsenin a�ln cim­
rilikten dolaYI mal toplaYlp faydalanmakta ba�kalanndan Oston
olmaya can atmasl ve ba�kalan n I n elinde olanlan eline ge�ir­
meye �al I �masldlr. Bu erdemsizlig i n sebebi. bilgisizlikle a� goz­
IOIOgOn bir araya gelmesidir. D Onya mall tabiatl geregi azallp
yok olabildiginden . onun hepsin i toplaYl p mu hafaza etmek bir
i nsan i�in kolay olmaz. toplasa da ondan yararlanamaz. Bilgisiz­
lik bu ger�eg i gormeye engel te�kil edince a� gozl O I O k h aset ya­
ratmaya imkan bulur. Fakat cimrinin arzusu bitip tokenmek bil­
med iginden ona bir torlO ula�amaz. neticede gam ve kederden
ba�ka h i�bir fayda vermez. Bu iki erdemsizligin iiacl. klskan�lI­
gm ilacl gibid ir. Bunun i�in h O zOnle ilgili o larak klskan�l Iktan
bahsedildi. asl Inda klskan�l I k kom pleks h astalIklar i�inde ele a­
I I nsa daha dogru olurd u .
Kindi diyor ki. krskan�l Ik hastalIklann e n deh�etlisi. kotolOk­
lerin en m u rdand lr. Bundan dolayr filozoflar. "Kim d O �manlan i-

1 99
c;in �er ve kotOlOk arzular, 0 kotOIOkle dostluk etmelidir. $er ve
kotOlOkle dost olana �er insan derler. En �erli insan dO�man i
olmayanlara da kotOlOk ister, dostlanna boyle davranlrsa daha
m urdar, daha c;irkin saYll lr." dem i�ler.
Kiskanc; en �erli insana d erler ve 0 devamll kederli olur,
c;OnkO halkm iyi oldugunu gordO kc;e kederlen ir. Halk ise devamll
iyi olur, bundan dolaYI hasetc;inin gam ve kederi sOrekli olur.
Klskanc;lI£jln en murdar ve tehl ikeli olan l bilginler aras mda ola­
n l d l r. DO nya mall tabiatl geregi alanm darllg l , vaktin slkl�lk olu­
�u, bollugun olmaYI�1 ve ihtiyac; yOzOndOn cimrilige sebep olabi­
lir. Yaratlll�tan boyle i�leri begenmeyen bir kimseyi i radesinin
d l�mda bir �eyi ba�kas mdan almaya itebilir. Filozoflar, d OnyaYI
uzun boylu birinin Ozerine ortOlen yorgana benzetirler; ba� m l
ortse ayagl, ayagm l ortse ba�1 aC;l kta kalJ r.
Bunun gibi, eger bir �ey yalnlz bir kimseye ait olsa bir ba�­
kasl ondan mahrum kal Jr. l lim ise bundan istisnadlr. <;OnkO onu
i�letmek, harcamak, ba�kalanna ogretmek, herkesi n istifadesi­
ne sunmak on un artmasma ve olgunluga ermesine neden olur.
Demek ki , ilimde cimrilik i htiyac;tan degil, i nsanm ki�iliginden ileri
gelir.
G l pta ile haset arasmdaki farka da dikkat etmek gerekir.
G l pta (imrenme) ba�kasma zarar gelmemek ko�ulu ile onda 0-
Ian olgunluk ve yeteneklere ya da ho�a g iden bir �eye sahip 01-
ma arzusuna denir. Hasetle ise bunlann ba�kalannda olmamasl
istenir. G rpta iki c;e�itlir. Biri ovU lOr, digeri aYl plan ir. Erdem ve
mutluluk veren �eylere gl pta istenilen, ovOlen g l ptad lr. $ehvet
ve zevk veren �eylere glpta etmek ise kotOlenir. Haset hakkmda
bu kadar yeter. Kim bu soylenenleri anlaYlp ben imsemi�se, geri
kalanlarr da anlar ve onlarr benimsemek daha kolay olur.
Va/an ve benzeri diger kotolOk/erin ilacl, sebep/eri ve mak­
sat/an hakkmda: I yice dO�OnOnce anla�lllr ki, insan l d iger hay­
vanlardan aYlran dO�O nme ve konu�ma ozelligidir. Bu erdemi­
nin maksadl ise ba�kalarrnm b ilmediklerini onlara soylemektir.
Yalanm maksadl bunun aksidir. Buna gore, yaianci bu son ka­
raktere sahip olan kimseye denir. Amaci devlete ya d a makama
ula�mak, genellikle her hangi bir �eye kar�1 h r rsll olmaktlr. Ala-

200
metleri: $Imankllk yaltakllk, palavracllIk, bOhtan, iftira, kara
Cialma ve muhbirliktir.
DO�OndOkCie, sebebinin aCi gozlOIOk hastallgl ve kendinde
olmayan yeteneklerin varl l g ma ya nll� i nanCi oldugu anla�llIr.
Bunun yard lmcllan: Cahillik, hakslzl l k, korkakllk, kom iklik, ken­
dini ovmektir. Asl lnda kendi ni 6vmek, korkakllkla yalancll I ktan
olu�mu� kom pleks bir erdemsizliktir.
Hasislik: Vd ksulluk ve ihtiyaCi korkusuna bag l l olarak ya mal
b iriktirme hevesi, �er ve zarar verme karakteri ya da insanlann
iyiligini istememe arzusu olarak tammlanl r.
Riya: Hem s6zde hem i�de yalandan ibaret bir davranl�tlr.
BOton bu s6ylenenlerin her birinin ayn ayn neden ibaret old ukla­
nm ve sebeplerini b ilse, d iger erdemsizlikler gibi bun Ian da or­
tadan kaldlrmak erdem arayan kimseler iCiin daha kolay olur.
Bunu ba�armada Allah onlara yard imci olsun .
Birinci makalenin sonu geldi, i kinci makale ba�ladl . $OkOr
olsun Allah'm g Ozel merhametine.

201
iKiNCi MAKALE

EV YON ETiMi
Bu makale be!;i fas lldan ibarettir.

. Birinci Fasll
Eve Olan ihtiyacm Sebebi, Bunun Esaslarr ve En Onem­
Ii Yonleri
I nsan ya!;iamak i<{in yemeye m uhta<{tlr, insa n m yemegi ise
ba!;ika hayvanlannki gibi su ve samandan ibaret degildir ve tabi­
at tarafmdan hazlr bir !;iekilde verilmemekted ir ki insanlar a<{llk
ve susuzluklanm giderd ikten sonra rahatiaYlp dinlen meye ba!;i­
lasmlar. I nsa n m gldasl sanat ve meslek olmadan , soz gelimi e­
kip bi<{me , tem izleme, og Otme, yog urma, p i!;iirme olmadan
m OmkOn degil dir. Bunun i<{in ise yard imci i!;ilerden saYllan tanm
ara<{lan haZirlamak, bunlan <{a"!;itlnp kulianmaYI ogrenmek gibi
i!;iler i<{in, uzu n m Oddet bOyOk emek ve <{aba harcamak gerekir.
I nsanlar kendilerine yetecek kadar mahsulO gO nO birlik olarak
haZirlayamadlklanndan, yiyecek mad delerinin tukenip a<{ kal­
mamalan i<{in, ihtiyat toplamaya ve bu toplaYlp depolad l klan
!;ieyleri ba!;ika ihtiya<{ sahiplerinden koru maya mecburdurlar. Bu
nedenle insanlar i<{i n , gldalanm <{OrOme ve bozulmadan koru­
mak, uykuda ve uyan lkken, gece ve g OndOz zalimlerin ve zor­
balann ellerinin ula!;iamayacagl bir yerde tutmak geregi ortaya
<{Ikar ki, bun un i<{in de ev yapmak zaruri hale gelir.
I nsanlar OrOn elde etmek ic;in gerekli meslek ve sanatlarla
me!;igul olduklanndan kendi ihtiya<{larml korumaya imkanlan

203
olmaz, bun un i<;in <;ogu kere bu evde devamlr bulunarak bunlarl
koruyacak bir yard lmclya ihtiya<; vardlr. Bu ihtiya<; insan m ya­
�amasl i<;in gereklidir, fakat insa n m neslini devam ettirebilmesi
i<;in dogurup nesil Uretebilen bir <;ifte de ihtiyaci vard lr. Bunun i­
<;in I lahi Hikmet'in yarattlg l tabiat gereg i bir ki�i kend ine bir ka­
d m l e� olarak se<;er, boylece h � m evini erzakml koruyacak olan
bulu nmu�, hem nesli <;oga!tlp devam ettirme imkanma kavu­
�u!mu�, hem de bir �a hlsta iki vazife kolayl rkla birle�tiril mi� olur.
Dog u m ger<;ekle�ip <;ocuk d U n yaya geldikten sonra baklml
iyi olmazsa, <;ocuk bUyUdUgUnde anne-babas ma bUyU k slkmtl­
lar verebilir. Ailenin nUfusu arttlk<;a bUtun bu insanlarln ge<;imini
temin etm ek, ihtiya<;larl n l kar�llamak bir ki�i i<;in <;ok zor hale
ge!ir, bu durumda yardlm cllara ve h izmet<;ilere ihtiya<; dogar ve
evin asli Uyeleri (temelleri) haline gelmi� ola n bu insanlarln ge­
<;im ve ge<;imini de dUzenleme zarureti ortaya <;Ikar.
Buraya kadar soylenenlerd en anla�lldl ki, aile ve evlerin
temeli baba, ana, evlatlar, h izmet<;i ve erzak olmak Uzere be�
klsma aYri lmaktadlr. Her <;oklugun d Uzen ve tertibi, bu <;okluk
i<;erisindekilerin dUzene kon masma bag ! 1 oldugu gibi, aile ve e­
vin dUzenli olabilmesi de evdeki fertlerin, bunun i<;in geli�tirilen
sanat yard lm lyla dUzene konmasma baglrd lr. Ad l belirtilen aile
fertleri i<;erisinde kendi emeg i ve gayreti itibarlyla en onemlisi ev
sahibidir, bu nedenle evin reisligi ve hane halkmm irade ve ida­
resi ona verilmi�tir, 0 da evini en uyg u n �ekilde idare eder. 90-
ban m sUrUsUnU en iyi �ekilde otlatmak i<;in uygun otlak ve sulak
yerlere goturdUgO, sOrOsUnO kurt ve canavardan koruyu p , gok
ve yer belasmdan muhafaza ettigi, yazda ve kl�ta, gece ve
gUnd Uzde uygun yerlerde gerektigi �ekilde yed irip-i<;ird ig i, yatl­
r1p-dinlendirdigi gibi, evin reisi de erzak ve e�ya n m miktarl n l , ev
halkmm ihtiya<; ve durumunu dikkate alarak onlarl ovmeye veya
kmamaya, odUilend irip cezaland lrmaya vaatlerde bulunarak go­
nUllerini kazan maya, kavga-gUrOltUye flrsat vermemeye, tartl�­
malarl n l sona erdirmeye, aralarlnda sulh ve dostluk ku rmaya
ba�lamal r , herkesi kendine uygun derece ve imkana kavu�tura­
cak �ekilde d avran mal l , rahat ya�amalarl i<;in ne gerekiyorsa
yapmalr, aralarlnda i� bolUmU ve i� birligi kurmal rdlr.

204
Bilmek gerekir ki, ev denildiginde ta!?, kerpi<{ ve <{amurdan
yapllan bina kast edilmemektedir. Bu, oyle hususi bir kurulu!?tur
ki kan ve koea, ana-baba i1e evlat, hizm et ed ilenle hizmet eden,
mal sahibi ile mal arasmda belirli ili!?kiler olmalldlr; onlann ya­
!?ad l gl yerin tahtadan, ta!?tan, <{adl rdan, kulObeden, aga<{ golge­
sinden, magaradan veya bir kovuktan ibaret olmasl konunun
ozOnO deg i!?tirmez.
Ev kurma sanatl (buna aile kurma hikmeti de denilm ektedir)
bu insanlann hepsinin yaranna o lan, ge<{imlerini kolayla!?tlran,
maneviyatlann m geli!?mesini sOratiendiren, bOton halkm yarann l
koruyu p-savunan bir bilimdir.
BOton i nsan tabakalan; ister hOkOmdar, ister halk, ister bil­
gin, isterse eahil olsun boyle bir olu!?um ve kurulu!?a muhta<{ 01-
du klanndan, herkes bulundugu konumda, kendinden yukanda­
kinin, yan i halk ba!?kan m emirlerine uymalldlr. Herkese ait olan
bu i1im hem bu dOnyada, hem d e ahrette <{ok faydah d l r ve bu
herkes i<{in gereklidir. Bu nedenle yOee Peygamber: "Siz hepiniz
sOrOsOnO korumakla sorumlu olan qobanlar gibisiniz. buyur­ n

maktadlr. 135
O neeki bilginler bu konuda <{ok !?eyler soylemi!?lerdir, aneak
onlann bu konudaki kitaplan Yun an d ilinden Arap d iline tereOme
edilmemi!?tir. Bunlardan sadeee Ebrus'un 1 36 soylediklerinin bir
Qzeti sonraki bilginler tarafmdan zikredilmi!?tir. Sonraki bilginler
dogru bir gorO!? ve duru bir zihin i1e bu sanatt eilalayarak geli!?­
tirmi!?, akillannm dereeesine gore onun kaide-kanunlanndan ne­
tieeler <{Ikarml!?, bOyOk emek sarf ederek bunlan sistemle!?tirmi!?
ve kitap haline getirmi!?lerdir.

135 Hadis rrok me!ihur olup hemen her kadis kayna�lnda, hatta bOtOn Ahlak, va­
az ve nasihat kitaplannda yer almaktadlr. Hadisin tamaml �Oyledir: "Hepiniz
'1obanstnlz ve hepiniz gotWgOnOz sOrOden sorum/usunuz. Dev/et ba§kant ha/kl­
ntn idaresinden sorum/udur; aile reisi aile fert/erinden sorum/udur; kadtn koca­
Stntn evinden, '1ocuk/ar ve ma/dan sorum/udur. Hizmet'1i efendisinin ma/tntn '10-
bantdlf ve 0 ma/dan sorum/udur. Klsacasl hepiniz '1obanstnlz ve hepiniz gotWk­
/erinizden sorum/usunuz. · Buhari, Sahih, Cuma, Had. no 844, I stikraz, no 2232;
MOslim, lmare no 3408; Tirmizi, Cihad, no 1 628. (A.N.)
,
136
Yunan filozof ve tabiblerinden birinin adldlr.

205
Hoca Reis EbO Ali el-Huseyn ibn Abdillah ibn Sina'nm 1 37 bu
kon uda klsa fakat son derece belagatla yazl lm l � bir risalesi var­
dl r. 0 risalenin m uhtevasm m klsa bir ozeti burada nakledilecek,
onceki ve sonraki bilginlerin fikir ve mUlahazalan da bunu sUs­
leyece k, destekleyecektir. Allah'm izni ile erde m li insanlann biz­
zat kendileri de bu kitabl onurla ndlrabilirler, (ya n i ondan istifade
m utluluguna erebilirler).
Bilmek gerekir ki, aile idare etme sanatmm esas kural l , ge­
nel olarak doktorun insan beden inin uzuvlan arasmdaki uyumlu­
luk ve dengeyi d ikkatle izlemesine benzer, �UnkU bu uyu mluluk
ve denge bedenin saglamllgma ve faaliyetinin olg unlug una de­
lalet eger. Bu denge (itidal) devam ettik�e sagllgl da devam e­
der, bozuld ugunda sagllk da yok olur. Uzuvlardan biri zarar
gordUgUnde doktor onu tedavi ederken bUWn uzuvlarm, ozellik­
Ie bu uzva yakm olanlann ve esas uzuvlann yarann l dikkate a­
I I r, ilk once reis (ba�) uzvun, sonra da 0 hasta uzvun kayglsma
kal l r (tedavisine �al l�lr). BUW n uzuvlann yaran i�in 0 uzvun
ameliyat edilmesi (yanlmasl) veya daglanmasl gerekiyorsa bu­
nu yapar, hatta hastallgm ba�ka uzuvlara sirayet etmemesi i�in,
gerekiyorsa 0 uzvu kesip atarak bedenden uzakla�tlrmaktan da
�ekinmez.
Aile reisi de b u n u n gibi oncelikle aile fertlerinin genel yara­
nm goz onUnde bulundurmal ldlr. Her �eyden once aile Uyeleri
arasmdaki il i�kilere ve dengeye itina gostermeli, bu diyalog ve
dengeyi ya old ugu gibi koru mall veya daha uyg un bir �ekilde
yen iden dUzenlem e hususunda d U�Unmelidir. Doktorun vUcu­
dun her uzvunu tedavi ettigi gibi, 0 da ailenin bUWn fertlerini
muayen eden ge�irmeli ve her biriyle ilgilenmeli, onlar i�in kayg l­
lanmal l d l r. Aile fertlerin in ailenin bUWnUne gore durumu, vUcut
uzuvla n n m her birinin bedenin bUWnUne gore d u rumuna ben­
zer; bazl lan reis olur, bazl lan ona tabi olur, bazllan �ok onemli

137 Ibn Sina XI. Asrm en bOyOk filozof ve bilgini, Do�u'nun Aristotales'i. I bn Sina
(980-1 037) tip, felsefe, manlik, matematik'e aid son derece muhtevali, bOyOk
hacimli eserler yazml�, edebiyat ve dilcilikle ilgili ara�tlrmalarda bulunmu�, ga­
zel ve kaside denemeleri yapml�, aym zamanda maharetli bir devlet adamld lr.
I bn Sina'nm 200'den c;ok eser yazdl{JI kayd olunur, bunlar ic;erisinde en me�hur­
Ian: "$ifa", "Kanun", "I$arat", "Necat", "Dani$name", "Esbabu Hudus e/-Huruf ve­
ya Meharic e/-Huruf" isimli e serleridir. I bn Sinanm (Batl dillerinde Avicenna) tlb
ilmine ait eserleri uzun mOddet bOtOn dOnya bilginlerinin masa OslO kitabl 01-
mu�tur.

206
olurken bazllan daha az onem ta�m. Dog rudur, her uzvun ken­
dine ait bir ozelligi ve i�levi vard lr, fakat uzuvlann kar�II I k" ortak
faaliyeti en iyi harekettir. Bunun gibi, aile fertlerinin her birinin
kendine gore bir tavn ve karakteri olur ve belirli bir maksada u­
la�mak i�in �a"�lr, boylelikle bOtOn faaliyetlerin toplammdan ev­
de gerekli kaide ve kurallar meydana gelir. Bir yandan hekim 0-
larak kabul edilen, ote yandan uzuvlarm en on emlisi olan aile
reisi her uzvun karakter ve yap l s m l , yaratlll�, kabiliyet ve faali­
yetini tan lmall, onlann birlikte yaptl klan i�leri en iyi son uca ula�­
tlracak �artlan bilmeli, onlann her birini ev ge�indirme ve aile
kurma kurallann m gerektirdigi dereceye u la�tl rma", bir hastallk
ve problem ortaya �Iktlgmda bunu halletmelidir.
Soyledigimiz gibi ev ge�indirmek bir sanat, meslek saYl lma­
sa da san atkarllktlr.
Ban nak yerlerinden ibaret olan binalann OstO nlOgOne gelin­
ce; temelleri saglam, tavanlan yOksek, kapllan geni� olmalldlr ki
e�ya ta�mdlgmda veya ba�ka bir i� oldugunda zorluk olmasm.
Her mevsim in kendine ait yeri hazlr, erzak ve e�ya saklanan
am barlar iyi yaplli ve saglam olmall, muhtelif belalardan soz
gelimi yangmdan, su ve sel baskmlanndan, hlrslzl l ktan ve diger
�eylerden korumak i�in onceden hazlrllk gorO lmelidir.
I nsanlann ya�aylp koru nacaklan evi se�erken ala n m m ge­
ni�ligi, tavanm m yOksekligi, ocag m m (�omine, tandlr) geni�ligi,
etrafm m s l kllgl, mahallesinin gOven ilirligi ve �artlannm uygunlu­
gu gibi hususlara dikkat etmek gerekir. Ev alan her �eyden once
iyi ve itibarll kom�ular se�melidir ki, pis, fitne-fesat tOreten, ezi­
yet veren, rahatslz eden kom�uluk belasmdan uzak kalabilsin;
hlrslzllk, korku ve yaln lzllk deh�etinin ne old ugunu bil mesin. Fi­
lozof Eflatun sarraflarm bulundugu mahalleden ev tutmu�tu,
bund aki hikmeti sorduklannda dedi: "Uyku gelip, okuyup dO­
§Onmeme mani o/dugunda on/ann qekiq ses/eri uyumama im­
kan vermesin ". En iyisini Allah bilir.

ikinci Fasil
Ev yonetimi , Mal ve Erzak Toplamanm Kurallan
O nceki fasllda da kaydettig imiz gibi insanlar, erzak-g lda ve
e�ya toplama mecburiyetinde kaldlklanndan ve bu toplananlar­
dan bir klsml uzun mOddet dayanamaYlp �OrOyO p bozu ldugun­
dan bOtOn mallardan tedarik edip saklamak lazlm gelir ki bun-

207
lardan bir klsml bozulup 90rOdOgOnde d iger k lslmlart saglam
olara k kalst n .
Gegen makalede hatlrlattlglmlz gibi, davranl!?, adabl­
mua!?eret, aft!?-veri!?, mOkafat, hed iye ve d iger !?eyler i9in denge,
e!?itl ik, genet 0190 (miyar) ve "k090k vicdan" olarak kabul ed ilen
paraya ihtiya9 olur. Onun bulunmastntn saglad lgl kolayl lk, yO­
kOnOn hafifligi, bir 90k mafia degi!?tirilebilme kabiliyeti neticesin­
de mal ve g lda maddelerin i bir yerden ba!?ka uzak yerlere gon­
dermek h ayli kolayla!?lr. Asltnda yOkte hafif olan ve 90 k malla
m Obadele edilebilen paran t n zahmetsiz ve me!?akkatsiz bir !?e­
kilde bir yerd en ba!?ka yere ta!?tnmaS I , 0 parayla aftnabilecek
erzak .ve e!?yantn ayn l yerden diger yere ta!?t nmasl anlam t na
gelir.
Bundan ote onun (alttn parantn) asll degerinin 90klugu, ya­
PIStntn saglamf tgl ve devaml t f t g t n l temin eden terkibinin degi!?­
mezligi bir slra faydalt ve elveri!?li ozellikleri kazanmastna sebep
olm u!?tur. Onun degi!?tirilmesi (tezyif edilmesi) ve kaybedilmesi,
mal ve erzak i9in harcanan emek ve zahmetin bo!?a gitmesi
veya yitirilmesi gibidir. Parantn bu ozelligi onun bOton insanlar
arastnda yaYl lmas tna, bOtOn insanlartn yarartntn bir sisteme
konulmastna sebep old u, tabiattnda aft!? veri!? i!?lerini dOzene
koyma ozelligi bulund ugundan, 0 bu h ikmet inceliklerini i1ahl bir
10tuf, ebedi bir merhamet sayesinde imkandan hakikate, yetiden
harekete gevirdi, ba!?ka sanatlarda oldugu gibi insanlar burada
da belirli kaide/kanunlar icat etmeye, ortaya koymaya ve
uygulamaya mecbur oldular.
Bu m u kaddimeden sonra demeliyiz ki, mala 09 a91dan ba­
kllmal ldlr: Gelir; kazancl muhafaza, h arcama.
Gelir: Sebebi ya kabiliyet ve te!?ebbOse bagftdlr veya degil­
dir. Bunlardan birincinin ornegi sanat ve ticarettir, ikincinin orne­
gi ise miras, bah!?i!? ve hediyed ir.
Ticaret sermaye ile ilgili oldugundan ve sermaye de zarar
sonucu elden 91 kabilecegi nden , meslek ve sanattaki sabitlik ve
devamlt f t k bunda bulu nmaz.
Gelir elde etm ek i9in esasen 09 !?artl yerine g etirmek gerek­
lidir:

208
1 . Zulme yol a�mamak,
2 . Rezilce ve onur kinci hareketlere (rOsvaycll l�a) imkan
vermemek,
3. DO�kOnIO�e yol a�mamak.
ZulOm: O cret odemeyerek, eksik ol�Op tartarak , yan kesicilik
ve h l rslzl l k gibi yollarla elde edilen gelirdir.
ROsvayllk: Dalkavu kluk, yaltakl l k ve ba�kalanna e�ilmek
neticesinde elde edilen gel i rdir.
DO§kOnlOk: O ston ve onurlu sanatlar old u�u h alde a�a� 1
sanatlarla me�gul olarak elde edilen gelirdir.
Sanatlar; Oston , a�a� 1 ve orta olarak O� klsma aynllr.
O ston sanatlar: Bedenin de�iI nefsin haynna olan sanatlar­
dlr, bunlara hOrlerin sanatl veya mOrOwet sah iplerinin sanatl
adl veril ir, genelde O� klsma aynllr:
1 . Akll cevherine ait olanlar; soz gelimi d OzgO n fikir, do�ru
me�veret ve iyilik veren tavsiyeler gibi. Bu, vezirlerin sanatldlr.
2 . Edep ve ilme ait olanlar; soz gelimi, hattatll k (katiplik,
yazlcll lk), hatiplik, astronomi, tiP, m Ohendislik gibi. Bu, ed iplerin
ve bilginlerin sanatldlr.
3. Kuwet ve cesarete ait olanlar; b inicilik, klll� ve sHah
kullanmak, kendini sald ln lardan koruyabilmek (siper almak), ga­
lip gelmek gibi. Bu, askerler ve sava��llann sanatld l r.
A�a�1 sanatlar; b unlar da O� klsma aynllr :
1 . Karaborsaclilk ve sih irbazl l k gibi halkm zaranna olanlar.
Bu, sahte karlann sanatidlr.
2 . Erdemlerden birinin zlddma olan sanatlar, soz gelimi ,
dal kavu klu k, �alg lcll l k, kumarbazll k gibi. B u , sefihlerin sanatldlr.
3. M izacl n nefretine sebep olanlar, SQZ geli mi hacamat�l­
I l k , debba� l I k1 38 ve sOpOrgecilik g ibi.

138 Hacamatqlllk : O nceden tedavi maksadlyla uygulanan vOcudun c;:e�itli belge­


lerinin kesilerek kamn akltllmasl i�idir. O nceleri Olkemizin bir c;:ok yerinde bu i�
sOIOk denilen kan emici bir hayvamn vOcuda yapl�linhp kanm belli belgelerden
emdirilmesi �eklinde de uygulanmaktaydl . Tlbbi tedavi imkanlan geli�tikc;:e bu
tOr iptidai tedavi yontemlerine ba�vuru azalml�tlr.

209
Mizacm neyi <{ekip-<{ekmed igi akli kategorilere aykm olma­
d lg mdan bu son zikredilen sanatlar <{irkin ve koto olarak kabul
edilmez. Gerektiginde herkes bu sanatlarla me�gul olabilir, ama
onceki iki sanat koto ve <{irkind ir, bunlara yol a<{llmamaltd l r.
Orta sanatlar: Ba�ka sanat ve meslekler de vard l r ki bun la­
nn D8zllarr zarurid ir, buna ziraati ornek verebil iriz, bazllarr da
zarurL d eg ildir k i bunun o rneg i de sOsleme sanatldlr
(renksazltk). Dem ircilik ve dOlgerlik (marangozluk) gibi bazl sa­
natlar sade iken, bl<{ak<{lltk ve kapanclltk 1 39 gibi bazl sanatlar da
bile�ik sanatlardan dlr.
Hi<{ kimse <{alt �tlgl sanatm a�ag l derecelerine razl olmama­
I t, san�tmda ilerleyerek daha yOksek derecelere <{Ikmal l , ihtisa­
smda gev�eklige yol vermemelid ir.
Bilmek gerekir ki, insan i<{in en iyi �ey g Ozel bir ge<{im ve
ya�antld lr, bunun en onurlu vas ltasl ise adaletli, iffetli, mOrOv­
vetli, i nsafl t , namuslu emek ve sanattlr; boyle bir sanata sahip
olmak da, kendi i<{inde, inat<{ll t k, tamahkarltk, gev�eklik, tembel­
lik, sO rOncemede blrakmak ve benzeri uyg u nsuz i�lerden el
<{ekmed ik<{e m OmkOn degildir.
Pahalt satmak, insan aldatmak, kavga-gOrOlto <{Ikarmak,
<{irkin i�lerle me�gul olmak, ars lzltk, dO�OkIOk, hayaslzllk, �ika­
yet<{ilik, insanlarr n vaktini almak , halkl i�ten altkoymak gibi yol­
larla elde edilebilecek mal ne kadar <{ok olursa olsun ondan sa­
ktnmak gereklidir, boyle murdar p isliklere bula�mam l� gelir ne
kadar az olsa da onu daha temiz, daha aziz ve daha bereketli
saymak lazlmd lr.
Yen iden Oretim olmad lgl sOrece mal toplamak ve saklamak
mOmkOn olmaz, <{OnkO harcamak zaru ridir. H arcarken de O<{ �e­
ye dikkat etmek gerekir :
1 . Ev halkmm ge<{imine halel gelmemelid ir;

Oebbagllk ise ham deriyi i�leme sanatldlr. KotO kokular ic;;e risinde c;;a 11�maYI ge­
rektirdigi ic;;i n a�agl sanatlardan saYllmaktad lr, insanitgm icat etligi ilk sanatiar­
dandlr.
139 Kapan: Fare, kostebek ve benzeri zararll hayvanlan yakalamakta kullantlan
genellikle demirden yapllan bir c;;e�it tuzaktlr.

210
2 . Haysiyet ve onura halel gelmemelidir. I mkan olan yeree
ihtiyaci olanlarr mahrum etmek onurlu insanlara yak l�maz, hay­
siyet ve izzeti nefsi korumak ic;;i n mal ve zen ginligi esirgemek a­
licenaplrktan uzak olur.
3. Cim rilik ve ac;;gazlUIUk hastal rgrna tutulmamalIdlr.
Bu Uc;; �art yerine getirildikten sonra mal toplaYl p muhafaza
etmek mUmkUndUr, ancak bunun da Uc;; �artl vard lr:
1 . Gider gelire denk degil, gelirden az olmalIdlr.
2 . Yen iden Uretilemeyen veya yen iden ele gec;; i rilem eye­
cek �eyler, saz gelimi yeniden in�asl mUmkUn olmayan mUlk,
sahibi ic;;i n son derece klymetli olan , ancak bir daha bulunma
Um idi olmayan mUcevherat elden b l rakllmam alIdlr.
3 . Bir defal rk, tesadUfi olarak c;;o k gelir elde ettigi bir sanan
olmaktansa itibarl l , az da olsa daimT gelir getiren bir i�i olmalr­
d l r.
Ak llli insan birikim yapar, erzak ve e�ya biriktirmek ic;;i n her
flrsatl degerlendirir; ihtiyac;; oldugu zamanlarda, kltlI kta, �anSI
ters gittiginde, tabiT felaket oldugunda, salg r n hastal r klar slra­
sr nda bu biriktirdiginden istifade eder.
Derler ki varl r g r n , paran r n , gelirin bir klsm r n l sanata, serma­
ye elde etmege; bir klsmrn l emtia, ev gerec;;l eri, giyim , gec;; i m, ih­
tiyat, erzak, e�ya ve benzeri �eylere; diger bir klSm l n t da eve,
topraga, bUyUk ve kUC;; U k ba� hayvan lara yatlrmak gerekir ki,
bunlardan birine bir zarar geldig inde abUr ikisi kalsrn ve gec;; im
temini devam edebilsin . Bununla birl ikte harcamada dart �eyden
c;;e kinmelidir:
1 . Cimrilik yaparak bogazl kurutmaktan. Bu, kendine ve ev
halkrna gereg inden az harcamak ve harcanmasl gereken yerde
bundan imtina etmektir.
2. Para n r n degerini bilmez bir �ekilde mUsrifc;;e harcamak­
tan. Bu, gerekli olmayan zevki-safa, ve eglenceye para harca­
mak veya bir i� yaptlrd lg rnda gereksiz yere fazla para vermektir.
3. Gasteri� ve c;;a l lm satmaktan. Bu, bir vazifeye veya bir
makama ula�mak ic;;i n riyakarca ve uyg unsuz harcamalar yap­
mak sonra da bunu nla agUnm ektir.

21 1
4 . Acemilik ve beceriksizlikten. Bu, bail yerlerde gereg in­
den 90k harcamak ve bazl yerlerde de gereginden az harca­
maktl r.
Mai m harcanmasl 09 klsma aynlabilir:
1 . Dinin emirleri geregi harcananlar, soz gelimi zekat ve
sadaka gibi.
2 . Comertlik ve alicenaplIk geregi yapIlan harcamalar; he­
d iyeler almak, bah�i�ler vermek, ikram ve ihsanlarda bulunmak
gibi.
3 . Zaruri �eyleri yerine getirmek ve zararll i�lerin �errinden
kurtulmak i9in harcananlard l r. Bu nlardan zaruri �eyler i9in yapl­
Ian harcamalar: Yemek, i9mek, giyinmek, bannmak, ev e�yalan
ve bu g ib i �eylere yapllan harcamalard lr. Zararll i�lerden ko­
runmak i9in yap llan harcamalar da: Mal l , onur ve haysiyeti, h l r­
SIZ ve dolan d lncl lardan, zorba ve delilerden korumak i9in alman
tedbirlere ve benzeri �eylere yapllan harcamalard lr.
YOce Yaratlclya yakmla�mak maksad l g Oden b irinci s l n If
c
har amalarda esasen dart �arta riayet edilmelid ir:
1 . Ne verirse versin razl olarak ve gonOI ho�lugu ile ver­
meli, ne a91kta ne de gizlide verd igi �eye teessOf etmemeli, ha­
Ylflan mamal l dlr.
2. I badet olarak verdiginde mOkafat almak. cezadan kur­
tulmak, �oh ret kazan mak, gozlere perde yapmak (bazl kusurla­
n n I gizlemek) maksad lyla degil, temiz ve halis bir n iyetle verme­
Iidir.
3. Genellikle hasta yatan yoksullara yard l m etmelidir. Di­
lencilere de sadaka verebilir fakat hasta yoksullart dilencilerden
once gozetmelidir, 90nkO gizli yapllan yardl m a91k yap llandan
daha sevap saYllir.
4. Yard l m ettigi insanlan n saklanmasl gerekli Slrr I nI ba�­
kalarma a9mamall. ettigi iyilik ve yard l ml ba�lartna kakmamall­
dlr.
Erdem sahibi insanlann yaptlgl i�lerden kabul edilen ikinci
slnIf harcamalarda be� �artl gozetmelidir:

212
1 . Yard l mda acele etmek gerekir ki yapllan iyilik yerine u­
la�abilsin, imdada yeti�sin,
2. Gizli vermek gerekir ki c6mertlige benzesin,
3. Klymetge pahah, degerce bOyO k olsa da onu ucuz ve
k090k gibi g6stermek gerekir.
4. Yard lma yapllan yard lm unutulacak kadar uzun m Oddet
ara vermemelidir.
5. Yard lml yerinde yapmahdlr ki, 90raga ekilen toh um gibi
bo�a gitmesin.
0 90ncO slnlf yard lmlarda yalnlzca bir �arta ria yet etmek ge­
rekir ki 0 da dengeyi ve orta ol90yO bilmektir. Fakat zaruri �eyle­
ri elde etm ek i9in yapllan harcamada a�lnhga ka9mamali, za­
rarli i�lerden kurtulmak i9in yap l lan harcamalan da azaltmaya
temayOI etm elidir.
Her d u rumda orta hal ve denge korunabilse, insan kmayan­
lann kmamasmdan , glybet edenlerin glybetinden kurtulur. Bu­
nun nedeni de genelde insanlann tabiatmda insaf ve adaletin
az, cimrilik, haset ve gekememezligin 90k olmasldlr.
O zetle, slradan insanlann d O �O ncesine gore I rz-namus ko­
rumak i9in daha 90k; ayan-e�rafm inancma gore daha az har­
cama gereklidir, buna gore birinciler israfa, ikinciler de cim rilige
meylederler.
Varhk ve zenginligi harcamak i9in gerekli olan genel kural
ve kanunlar bunlardlr. Elbette ki, akllh insan lar bu yazl lanlann
inceliklerini ve teferruatm l 90k iyi anlarlar. I n�allah boyle de olur.

O�UncU Fasil
Aile Kurma ve Ev Ge�indirme Kurallan
Evlenmenin sebebi iki �ey olmahd l r: Mai m muhafazasl, nes­
lin devam l . Burada �ehvetin sondOrOlmesi veya ba�ka maksa­
dm gOdOlmesi dogru degildir.
I yi hanlm, maida, bOyO klOkte ve ev ge9indirmede e�inin or­
tag l olur. E�i bir yere gidince onun yerini tutar. Hanlmm en iyisi
akll, dindarl i k, iftet, haya, ismet, rikkat ve nezakette, yOzOn O n

21 3
yumu!iakl lQmda, erinin sozOn O tutm ada, fedakarll kta, dostlu kta
misli olmayan; akrabalar arasmda vakarl l, h O rmetii ve gayretli
olarak kabul edilen; doQ urgan, terbiye etmekte, dOzeni tem inde,
para h arcamada, gelirleri idare etmede maharetli; gayretliliQi,
merhameti, ne!ieli tabiatl , hO!i ve gOzel tutu muyla, e!iinin gonlO­
nO a�maya, derd ini daQ ltmaya sebep oland lr.
HOr kad m kuldan (yani cariyeden) daha iyid ir, �OnkO ba!ika­
lanyla nas ll ge�ineceQini dO!iOnmede, akraba ve yakmlara baQ­
I I l 1 kta, dostlara dostluk gostermede ve dO!imana kar!il ted birli
olmada, ge�im i!ilerine yard imci olmada, �ocuklara iyi bakmada,
yaramaz i!ilerle me!igul olmama h ususunda daha �ok meyil
gosterir.
Bakire de bakire olmayandan daha iyidir; e!iinin terbiyesini
kabul etmeye, onun ozelliklerini benimseyip uyum gostermeye,
adet, gelenek ve kurallara riayet etmeye daha �ok temayOI e­
der. Bunlarla birl ikte kendisi gOzel, asaletli , ailesi varl l kllysa bir
kad mda bulunabilecek bOton ozellikler bir araya gelmi!i olur, ila­
ve bir meziyete ihtiya� kalmaz.
Bu ozelliklerin bazlsl olmasa da akll, iffet ve h aya mutlaka
bulunmalldlr. Geriye kalan O� meziyeti, yani gOzellik, servet ve
asaleti d iQerlerinden Oston tutmak din ve dOnya i!ilerine h alel
getirip felaket ve Yl klma sebep olabilir.
Kad m l Slrf gOzelliQi hatlrma almak doQru deQild ir. GOzellik
ile iffet nad iren bir arada bulun u r. GOzel kad ma gozO d O !ien �ok
olur, bu kad mlann bazllan da akillan n m zaYlfl lQ mdan takat geti­
remeyip kendilerini blraklrlar. Boyle evlenmelerin akl beti ya 0-
nursuzca ya!iaYlp rezilce olmek, her iki dOnyada rahatslz olm ak­
la veya mal varl lk sarf edip �e!iitli tedbirler almak, gam ve kede­
re batmakla sonu�lanir.
SozOn ozO normal gOzellikle yetinmek, burada d a itid alli 01-
maya ozen gostermek gereklidir. Kad m l varllQI i�in nikahlamak
da bunun gibidir, doQru kabul edilemez. Kad m larm varl lkh olma­
Ian onlann guru ra, OstonlOk d uygusu na ve her !ieyi yonetmek
idd ias ma kapllmalanna sebep olur. E!iine para verd igi i�in ona
adeta bir u!iak, h izmet�i ve yard imci gozOyle bakar, onu saYlp
gereken degeri vermez. Bu gibi ailelerde ge�imi yoluna koymak

214
i�in aileyi alt Ost etmek ve yeniden kurmak gerekebilir. Erkekle
kad m aras mda nikah klYllip evlilik resmile�tikten sonra e�ini ida­
re etmede erkek O� usulden istifade etmelidir. Bunlardan b iri
gozdag l vermek, digeri comertlik ve sevgi, O�OncOsO de hanl­
mm kafasm l ve gonlOnO me�gul etmektir.
Erkek evlendigi ilk gOnden itibaren e�ine gozdag l vermelidir
ki, kad m e�inin emirleri n i yerine getirmekte ve e�inin
nasihatlanna uymakta hi�bir �ekilde ihmallik gostermesi n. Bu.
aile idare etm en in en bOyOk �artld l r. Bu �artm birazclk bozul­
masl halinde. kad mda dik ba�hl r k egilimleri artar. ki�isel ve keyfT
hareket etme kapllan a�llrr, hatta bununla da yeti n meyerek e�i­
ni kend i emri altma almaya �ah�lr ve onu. � I mank�a isteklerin i
yerine getirm eye mecbur eder. O n u elinde oyuncak haline geti­
rir ve son unda e�i Ozerinde istedigi oyunu oynayarak onun vasl­
taslyla emelleri ne ula�lr. Boyle olunca da amir olan memur, ita­
at edilen itaat eden ve hakim de mahkum haline gelir. Bunun
neticesi h e r iki taraf i�in de aCl kh olur. dedikodu, kavga ve do­
vO�ler ba�lar, ho�a gitmeyen 0 kadar hadiseler. rahats lzli klar ve
rezillikler meydana gelir ki, bunlan gozlerden saklayabilmeye ve
bu nlara mani olabilmeye kimse gO� yetiremez.
Erkeg in, e�inin muhabbet ve sevgisini artlran �eyleri ondan
esirgememesi gerekir. Buna keramet yani sevgi ve comertlik
denilir. E�inden sevgi ve comertlik goren kad m bir gOn bunlan
kaybedebileceg inden korkarak ev i�lerine dikkatini artl rlr, e�inin
sozOnO tutup isteklerin i yerine getirir ve bOylelikle a ilede tertip
dOzen ve ho� bir ge�im kurulabilir. Bu baklmdan . sevgi ve co­
mertligin altl �e�idi vardlr:
1 . G enelli kle kad ma iyi davran lp onu iyi muhafaza etmeli-
sin.
2 . Ba�kalanndan sakmmasl h ususunda �ok di kkatli ve
talepkar olmalism; oyle yapmal lsm kit kad m m boyu ndan. izin­
den, sesinden yabanci bir insan m haberi olmas m .
3 . I l k gOnden itibaren evin ge�imi hususunda onunla mO­
�avere etm elisi n , ancak bunu yaparken de ona kar� l , sana tabi
olmaktan uzakla�ma sevdasma dO�meyecegi �ekilde davran­
mallsl n .

21 5
4. Ailenin imkanlan el verd igi ol�Ode erzak kullanma ve
hizmet�ileri �al l�tlrma hususunda ona tam yetki vermel isin .
5. Kad m m m ailesi ve akrabalan ile iyi g e�inmek ve yar­
dim etmek su retiyle onlara yakmla�makta lakayt olmamallsm.
6. Kad m mda l iyakat ve kabiliyet hissettigin sOrece, gOzel­
Iik, varll k , asalet ve hlslm, akraba yonOnden kanndan daha Os­
ton de olsa bir ba�ka kad m l onun Ozerine kuma getirmemelisin.
y O n kO kad mlann yaratlll�larmda oyle bir klskan�l I k vard lr ki bu,
onlan, ge�imin bozulmasma, ailenin dagllmasma ve pek �ok ko­
tOIO klerin dogmasma sebep olabilecek yanll� hareketler yapma­
ya ve . ba�ka rezillikler �I karmaya sevk eder.
H O kOmdarlar bu kaideden istisnad l rlar. yOnkO onlarm ev­
lenme sebepleri �ok �ocuk ve toru n sahibi olmaktl r. HOkOmdar.
hizmetindeki kadmlar kul, cariye derecesindedirler. Buna rag­
men h O kO mdarlann da bu gibi i�lerden sakmmalan daha iyid ir.
yOnkO aile i�inde erkek, beden i�inde yOrek gibidir. Bir yOrek iki
bedene hayat veremeyecegi gibi bir ki�i de i ki aileye n izam
veremez.
Kad m , ev i�leri ve evi dOzene sokma i�leriyle, ev e�yasm m
baklm lyla v e bun u n gi bi ba�ka i�lerle, daimi olarak me�gul e­
dilmelidir ki, nefsi tembellige meyletmesin, ev i�lerinden zaruri
olanlardan ve olmayanlardan gorOlmeyen kalmas m .
Kad m e v i�leri, �ocuk terbiyesi ve hizmet�ilerin i�ine nezaret
gibi i�lerden bo� vakti kal lrsa, ailen i n n izam ve intizamma halel
getirebilecek meselelerde dO�Onme flrsatl bulur, s Oslenmeye,
gezmelere g itmeye ve ba�ka ki�ilere bakmaya ba�lar. Sonunda
hem ev i�leri dokOIOp kal lr hem de e�i onun gozOnde degerini
kaybeder ve al�allr. Ba�ka ki�ileri gordOk�e kendi e�ine hor ba­
kar, neticede ona goz koyanlann saYlsl �ogall r, gayn me�ru i�­
lere hevesi artar, n ihayetinde aile bozulduktan, namus le kelen­
dikten ve rezalet yaYl ldlktan sonra her iki dOnyas l azap ve ezi­
yete �evrilir.
Erkek, hanlm idare etmede O� �eyden kendini korumal ldlr :
1 . E�inin muhabbetinden olse, a�kmdan del i-divane olsa,
sevg isinden akllnl �a�lrsa da bundan kad m m haberi olmamasl
i�in tedbirler almalldlr. Eger bu hususta kendini zaptedemezse

216
a�k derd ini tedavi i9in soylenenlere mUracaat etmeli ama her
halOkarda a�kml gizlemelidir, aksi takdirde bundan 90k fesatlar
W reyebilir.
2. Genel i�lerde kad m l ile m U�avere etmemeli , kendi sl rrml
ona vermemeli, varl l�mm bir klsm m l ondan gizlemelidi r. C;UnkU
kad mlann akll bu Wr i�leri almayaca�1 i9in verecekleri bir yanll�
tavsiye bUyU k zarar getirir.
3. E�inin yabanci kad mlarla dost olmasma, ozell ikle de er­
keklerin a�k maceralanndan bahseden kad mlann kon u�malan­
nl dinlemesine mUsaade etmemel i , boylelerini eve koymamall­
d l r. C;UnkU boyleleri 90k bUyUk Ylklma sebep olurlar. En tehlike­
lisi erkek meclislerinde (i�ret meclislerinde ) bulun mu� kad mla­
nn hikayeleridir.
Hadislerde denildigine gore kad mlan n Yusuf Suresi'ni 140
o�ren meleri yasaktlr. 1 4 1 C;UnkU orad a anlatl lan �eylere kulak
vermek onlan iffetsizli�e sevk eder. $arabl da onlara katiyen
yasaklamal l dlr. $arap ne kada r az olsa da yine de h isleri oy­
natmaya , �ehveti uyand lrmaya sebep olur. Kad mlarda olabile­
cek en koW iki ozellik de bunlard lr.
Kad mlann da e�lerine layl k olmak , onlann gozlerinde de-
�erlerini artlrmak i9in be� �arta uymalan gereklid ir. Bunlar:
1 . I ffetli olmak;
2. Sahip oldu klanna razl ve kanaatkar olmak;
3 . E�ine kar�1 sayg l l l , yab ancllara kar�1 sakmgan ve ihti­
yat Uzere korkulu olmak;
4. I yi han lmllk yapmak ve e�inin sozU nden 9 lkmamak;
.5. E�lence ve i�rette , sUslenmede ve giyinmede m utevazT
olup az isteklerde bulunmaktlr.

1 40 Yusuf Suresi, Kur'amn 1 2 . suresi olup burada genelde Yusuf Peygamberin


hikayesi ve bu meyanda 2uleyha ile olan macerasl anlatllmaktadlr.
1 4 1 Yusuf Suresi'nin kad lnlara ogretilmemesi ile ilgili ![jm rivayetler uydurmadlr,
tarihi gen;;e ge ayklrrdlr. <;unku Hz. Peygamberin kadrn erkek ayrrml yapmaksl­
zln ![jm Muslumanlara Kur'an'l ogretligi ve ezberlemeye te!1vik etligi, Kur'an su­
releri veya ayetleri arasrnda bir ayrrm yapmadlgl bilinmektedir (A.N.).

217
Filozoflar iyi kad m m anaya , dosta ve hizmet9iye; koto kad l­
nm ise zalime, dU�mana ve ugursuz hlrslzlara benzedigini soy­
lerler.
Liyakatli kadm , daima e�inin yan mda olmas m l istemesi, e�i
sefere gittiginde bu nalmasl, e�inin iste klerini yerine getirmede
eziyete katlanmasl sebebiyle anaya benzetilmi�tir, 9U nkU ana
da evladl i9in boyle yapar.
E�inin verdigi her �eye razl olan, veremediginde onu mazur
saya n , mal ml e�inden esirgemeyen ve hi9 bir yerde e�inin aley­
hinde bulun mayan kadm dosta benzetilmi�tir.
I I gi gosterme ve hizmet etmede elinden geleni esirgeme­
.
mesi, e�inin s lkmtllanna tahammUIU, onun aYl plan n l ortmesi,
daima e�ini ovmesi, onun kazancm l zayi etmemesi ve e�inin
ho�una gitm eyecek i�leri yapmamasl sebebiyle de . hizmet9iye
benzetilmi�tir.
Liyakatsiz kad m m zalime benzetilmesi; onun 9al l �maYI
sevmemesi, koto sozl U , iftiraci olmas l , e�inin neyi begendigini
ve neden ho�lanmadlgml b ilmemesi, evdeki hizmet9i ve i�9i1ere
rahatl lk vermemesi sebebiyledir.
E�ini hiddetlendiren, tahkir eden, dovU�, kavga 91 karan, a-
91ktan a91ga e�ini rezil eden, �ikayet edip aleyhine kl�klrtmalar­
da bulunan ve e�inin aYl planm flleme yayan kadm da dU�mana
benzetilmi�tir.
Kad m m h lrslza benzetilmesinin sebebi onun, e�inin mallna
ihanet etmesi, ihtiyaci olmadlgl halde para istemesi, e�inin var­
I I g m l heder etmesi, ona gerekli olacak �eyleri ba�kalan na da­
g ltmasl , gorUnU rde dost9a goz ya� 1 dokerken, gergekte kendi
menfaatlerini e�inden Uston tutmasldlr.
Ge9imsiz bir kadma dU�enin tek 9aresi vardlr, 0 da kad m l
hemen bo�aYlp can m l kurtarmaktlr. Koto hammla b i r yerde ya­
�amak canavarla veya Yllan, 9iyanla birlikte ya�amaktan daha
teh i ikelidir.
Camm kurtarmak zorla� l rsa dort hileye ba� vurmahd l r :
1 . Mal vermelidir. 9UnkU izzeti nefsi korumak, I rz ve namu­
su muhafaza etmek mall korumaktan daha iyid ir; 90k mal vere-

218
rek can m l kurtarabilirse 0 mall az kabul etmek gerekir, m aldan
ge<;mek candan ge<;mekten daima daha karlldlr.
2 . Ge<;imsizlige, sinirli ve kaba davran maya, hlyanete se­
bep olmamak �artlyla cinsl yakmllk gostermemeye ba�lamall­
d lr.
3. O sto ortolO kinayeli sozler soylemek, koca kanlara ben­
zedigini soyleyerek onda kin ve nefret uyandlrmak, ba�ka ere
gitmege rag bet ettirmek, gezmeye g itm eye, evd en u zakla�maya
mecbur etmek gereklidir ki belk i birine rast gelir de aynlmaya
razl olur. Ki saca, korkutmak, heveslend i rmek gibi m O mkOn olan
bOtO n vasltalara el atllmal ld l r ki, ba�tan savabilesin .
4. BOton bunlar faydaslz kal lr, on dan kurtulmanm ba�ka
YOllan da bulu namazsa, onu terk edip uzak bir sefere gitmelidir.
Ancak gitmeden once ona <;ok aglr �artlar b l rakmall ki, bu se­
beple .Omidini yitirip aynlmaya razl olsu n .
Arap filozoflan be� <;e�it kad mdan uzak durmak gerektigini
soylerler. Bu nlar, ba�ka e�inden <;ocugu olan ve yen i e�inin ma­
I Iyla onlara kolayl lklar ve imkan lar hazlrlaya n ; kend i varllgl ve
mal lyla e�i n i m innet altmda blrakan ; onceleri daha iyi ya�aml�
veya daha varl l kll bir koca gormO� olup yen i e�inden daima �i­
kayet edip d u ran ; e�i bir yere a d l m m l atar atmaz kendine he­
men bir ba�kasml bulan, boylece erinin ad m l kotoye <;I karan ve
kotO bir a il eden gelen kad mlard l r. Bu sonuncusuna "g0 brelikte
biten gOI" adl da verilmi�tir.
Kad mla ge<;inme �artlannl bilmeyen insanlara geli nce, bun­
lara, hi<; evlenmemi�leri oncelikle ornek olarak gostermek gere­
kir. Bunlar ortada yer, kenarda g ezerler ve kad m elbisesi, ortosO
altmda nelerin g izlendigini bilmezler. Koto kad mlann torettigi fe­
satlar sonsuz, h ikayeleri s m l rslzd l r. 142

1 42 Kadmlar hakkmda soylenen olumsuz ifadeler gOnOmOz aylsmdan asia dog­


ru olarak kabul edilemez. Bu tOr rivayetler ve bilgiler, erkek egemen toplumlar­
da va 0 gO nOn �artlarmda soylendigi goz onOnde bulundurularak degerlendiril­
melidir. Zaten orfe dayanan bu gibi �eylerin kendi orfOnOn ve zamanlnm d l�m­
dakiler Ozerinde bir baglaYlclligmm bulunmad lgl da aYlktlr. (A.N.)

219
Dord U ncU Fastl
Cocuk Yeti�tirme ve Terbiye Etmenin Kurallart
<;ocuk olunca oncelikle ona iyi bir ad koymak gerekir. Uy­
gunsuz bir ad konursa bOton om Or boyu bundan utan Jr, can J Sl­
killr. Sonra aklllJ ve saglam bir sOt anne bulmak lazlmd lr, r;OnkO
koto adet ve h astalJgm r;og u sot vasltaslyla r;ocuga ger;er:
"Sot emen bir qaeuk tutmadan maya
Tutmaym siz hasta, ahmak sot ana
SOtie girer ham,akat sanra da artar
Bedenden ahmakl,k mOnee qlkar !"
<;.ocU k sotten kesildikten sonra, ahlakl bozulmaya yOz tut­
madan hemen onu terbiye etmeye, ona nizam ve intizam l og­
retmeye ba�lamak gerekir. <;ocuk, tabiatmda olan fltri eksiklikler
sebebiyle kOtO alJ�kan l J k ve adetlere meyil edebileceg inden
vaktinden once bunun onO n O almak, r;ocugun yap lslnJ d a di kka­
te alarak ahlakml anndlrmak bOyOk onem ta�lr.
<;ocu kta ilk gorOlen gOzel yeti ve ahlak h angisi ise 0, once­
l ikle geli�tirilmeli ve d igerlerinin onOne al mmalldlr. Eger r;ocuk
hayalJysa, r;ogu zaman ba�m l onOne egiyor ve yaram azl lk
yapmlyorsa bu, onun asaletinin delilidir. B u h al i , onun nefsinin
r;irkin i�leri sevmeyip, gOzel �eylere meyilli old ugunu gosterir ki,
bu alamet ayn l istidad m r;ocukta var olduguna delalet eder. 0
h alde bu r;ocugun egitimine h ususi on em vermeli, bu yolda hir;
bir �ey esirgenmemeli, istidad m sonOp gitmesine yol ar;llmama­
I Jd l r.
Egitimin birinci �artl r;ocugu, onun kabiliyetin i koreltecek in­
sanlarla oturmaya ve uygunsuz �eylerle oynamaya blrakma­
maktlr. <;OnkO r;ocug un nefsi temiz oldugundan etrafmdakilerin
ahlaklafinJ r;abucak alJr.
<;ocugu dostluk ve sevgi doguran g Ozelliklerle yeti�tirmeli,
ozellikle de akll, �uur ve idrake tesir eden anlatma yoluna ba�­
vu �malldlr. Para vermek, heveslendirmek ve soylu nesebini one
r;l kartarak egitme yollanndan sakmmalldlr.
Bundan sonra adet, an'ane, davranl� kaidelerini, dini vazi­
feleri ogretmek, onlan yerine getirmeye te�vik etmek, yerine ge-

220
tirmediklerinde uyarmak, iyi i!ileri onun yan mda ovmek ve zarar­
Illarml kotolemek de uygundur. Onun iyi bir hareketini gorOnce,
onu ovOp te!ivik ederek bu hareketleri artl rmak, kO<;Ok bir kusur
gorOnce de k mayarak mani olmak gereklidir.
C;ok yemeye, <;ok i<;meye, pahall ve markalr elbiseler giy­
meye ozendirmemeli; mideye dO!ikOnIOk, ayya!il rk, moda dU!i­
kUnlUgU ve bunlar gibi ba!ika koto all!ikanl r klann onun kalbine
yerle!imesine sebep olunmamall; sUslO elbiselerin kad mlara ait
old ugu telkin edilmeli, akllir ki!iilerin, bUyUk insanlann sade gi­
yindikleri ona anlatllmalrdlr. Buna ikna olur, kulag l bu gibi !iey­
lerle dolar ve bunlar tekrar edilirse adet ve alr!ikanl r k haline ge­
l ir. Bunun aleyh inde olanlan, zlddma g idenleri, bun lardan ozel­
l ikle de ya!iltlannl yan ma koymamak gerekir.
C;ocuklarda koto all!ikanl l klara ve koto i!ilere kar!il nefret
uyand lrmak gerekir. C;ocuk, geli!imesinin ilk anlan nda b ir<;ok ha­
talar yapar ve kabahatli i!i gorUr, <;ogu kere yalancl, cimri, h l rslz,
ispiyoncu , ters ve inatyl olur, IUzumsuzluk eder, dediginden asia
vazge<;mez, ba!ikalannl da zararlr ve hO!i olmayan i!iler gorme­
ye mecbur eder, sonra da onu n , tembih ve egitim ya!il geyer.
Van i yocugu bebeklikten itibaren eg itmek lazl mdlr. Daha sonra
ders ogretmeye ve bilgilendirmeye yonelik h i kmetli sozler, egi­
tici $iirler ezberletsinler ki, ogretmek istedikleri !ieyler akl r nda
kals m , manas m l unutmasm. O nce "recez,, 143 sonra "kaside,, 144
okutsunlar. A!ik, !iarap, !iehvet ve i htirasl dile getiren g azeller­
den mesela I mriu'I-Kays, 145 EbO N Uvas 1 46 gibilerin $iirinden
kaymllmalrdlr. Bunlann $iirlerin i zarif ve i nsan tabiatlnl h assas­
la!itlran $ iirler olarak degerlendirenler yan llrrlar ve bu $iirlerin
yeti!imekte olanlan ifsat ettigine dikkat etmezler.

143 Recez: Muhtevasl kendini c>vmekten ibaret olan bir �iir tOrOdOr. Kadim 00-
!')u'da meydana r;:lkan pehlivanlar recez okumaya, kendilerini Civmeye ba�lar­
larml�. "Recezhanhk etme" yani kendini Civme deyimi de bundan do!')mu�tur.
1 44 Kaside: I l k iki misrasl kafiyeli olan, daha sonra da mlsra a�ln kafiyeli olan

Civme, tavsif, hiciv, hikmet, felsefe, tabiatm tasviri ve benzeri konular Ozerine
y'azllml� �iir r;:e�ididir. Sir kaide olarak beyitlerin saYlsl 19 dan r;:ok olmamalldlr.
45 Imru" -Kays: Arap edebiyatmm cahiliye dCineminin me�hur �airlerinden biridir,
a�lkane ve ayya�ane gazelleri r;:oktur. Su sebeple TOsi bCiylelerinin r;:ocuklara
okutulmasml uygun gCirmemektedir.
6
1 4 EbO NOvas, VII-IX. Ca!,)lann OnlO Arap �airidir. �arabl Civen �iirler yazml�tlr.

ASII adl el-Hasan'dlr.

221
C;ocu k hOlii a giden bir hareket yapmca onu oVUp teliiv ik et­
melid ir, fakat aksi hallerde her dakika kmaYlp balii a kakmak
dogru degildir. On un yanil lii ilii yaptl9 m l , belki bunun yanillii oldu-
9unu bilmedigini ve bu yOzden yaptl9 m l soylemek iyidir. Boyle­
ce c;ocu k lii l martllmamllii olur. Bu hareketi bir daha tekrar
etmezse Osto ortU lmeli, tekrar edecek olursa lii i ddetii tepki gos­
term eli, sertc;e kmamalldlr, bu tor ilii l erin ya nillii oldugu anlatllma­
II ve yasaklanmalldlr.
C;ok kmamaYI adet edinip, her liieyi yasaklamaktan da sa­
kmmalld l r. C;UnkO bu yUzsUzlelii m eye ve flrsat kollayarak ayn l ilii i
tekrar yaprnaya sevk eder, n itekim insan yasaklarl yap maya
hevesli olur; nasihat dinlemekten usan lr, hevesi kalmaz, kork­
mad l 9 m l ispatlamak ic;in koto ilii l er yapmaya balii l ar, belki daha
ince hilelere baliiv urur.
l ik once liie hvani yetiyi terbiye etmeye, yemek kural ve kai­
delerini ogretmeye balii l amak gerekir. Biz bunu ilerde anlataca­
glz. Yeme kten maksadm lezzet degil s l h hat oldugu, gldanm ya­
lii a mak ve sagllki l olmak ic;in g e rekli oldugu anlatllmall dlr. Ye­
mek ac;ilk ve susuzlugu tedavi eden ilac; gibidir, nasll ilaci tat
almak ic;in ic;mezler ise, yemeg i de sadece lezzet almak ic;in
yemezler.
C;elii i t c;elii i t yemekler haZi rlaYlp c;ocugu yemeye tahrik etmek
dogru degildir. Ortalama bir yemege ail liit mp ilii t ahm l karari l hale
getirmeli, normal yemeklerle yetind irip, daha lezzetlilerine haris­
lik gostermeme alllii k anilgm i kazandlrmall ve bu yolda terbiye
etmelid ir, hatta zaman zaman yavan yemeye de aillii t l rmal ldlr.
C;OnkO bu adet fa kirler ic;in iyiyse zenginler ic;in daha iyidir. C;o­
cuga akliia m yemeg ini sabah yemeginden c;ok vermek gerekir.
Sabah yemegini c;ok yerse uyku basar ve zih ni korlenir. Et az
yedirilirse c;ocuga c;eviklik, uya n l ki l k, nelii e lilik, oynakilk, anlaYllii­
IIilk ve diger baklmlardan faydall olur. Helva ve meyve c;ok yedi­
rilmemelidir, c;UnkU bunlar ishale yol ac;ar. Yemek arasmda su
ic;irilmemeli, bulug c;agma gelmeden lii a rap ve sarholii l uk verici
ic;kiler yasaklanmalldlr, c;OnkO bunlar onun nefsine ve bedenine
zarar verir, gazap, C;llg m l l k, lii ehvet ve ihtirasm l artm r.

222
<;ocugu i9ki ve i�ret meclislerine gotu rmemeli, fakat bilgin­
ler, erdemli i nsanlar ve �airlerin meclislerine gOlO rmelidir, 90nkO
bOyle meclislerden ona fayda g elir.
Uygunsuz sozleri dinlemekten, ahlakslz �aka ve sozlere,
bo� konu�malara kulak vermekten sakmdlrmalldlr. Egitim ve
ogretimiyle ilgili emirleri, odevlerini tam yerine getirip yorulma­
dan ona yemek verilmemelidir.
<;ocug u n hi9bir �eyi gizlememesi i9in tedbir almak gerekir.
<; On kO gizlemeye 9al I �tlgl i�in kotu oldugunu fark etm i� demek­
tiro KotO bir i�i gizleyebilirse ba�ka kotu i�leri de gizlemeye ce­
saret eder.
<;ok yatmasm l yasaklamak gerekir, 90nkO 90k yatmak zih ni
koreltir, haflzaYI oldOrO r, vOcudu gev�etip bozar ve insan l uyu­
�uk yapar. <;ocugu gOndOzleri yatl rmamall, yumu�ak ve rahat
elbiseler g iyd i rmemeli, slkmtl ve 9 0910 kleri og retmeli, yazm se­
rinliklere ve nazik giysilere, kl�m da slcak odalara ve kalm kO rk­
lere al I �tlrmamalldlr.
<;ok yOrOmeyi, hareket etmeyi, ata bin meyi ve sl kmtllara
katlan maYI adet edinmeli, bunlann aksine rahata dO�kOnlOkten
sakmdlrmal Idlr. Oturup kalkma kaidelerini, kon u�ma ve susma­
nm usullerini ogretmelidir. Biz bu husustan biraz sonra bahse­
decegiz. Sa91arml hususi olarak yaptlnp, Ozerine kad mlar gibi
sOslO giysiler g iyd irmemeli , ihtiya9 0lmadl k9a parmag ma yOzOk
ta ktl rmamal I dlr.
Kimseye kar� 1 yakm akraba ve dostlan, dede ve bOyOk ba­
balarmm mal varl I klan , ge9imleri, yeme, i9me ve g iyimleri ile
oVO nmesine izin vermemelidir. Herkese kar�1 al9ak gonO IiO 01-
maS I , yakmlara kar�1 sayg l i i olmasl tel kin edilmeli; kendinden
zaYlflara el kald l n p , kendinden g li910 lere boyun egmesi, ya�ltla­
nna kar�1 cimrilik yapmasl yasaklanmalIdlr. Yalan soylemesine
mani olmal I , ister yalan, isterse dogru yere yemin etmesine im­
kan verilmemelid ir. Yem in etmek zaten herkes i9in kotu bir all�­
kanlIktlr. BOyOklerin yalan soylemeye bazen ihtiya91an olabilirse
de 90cu klann buna katiyen ihtiyacl olamaz.
Az konu�maYI, susmaYI , soruldugu nda cevap vermeyi , bO­
'
yOkleri dinlemeyi ogretmelidir. Uygunsuz sozler, sovg O ler, yersiz

223
konu�malardan utand l rmah , gOzel, zarif ve ho� sozler soyledi­
�inde onu ovmeli, boyle kon u�maYI adet edin meye hOsnO rag­
bet uyand lrmal l d l r. 0, kendine, o�retmenlerine, kendinden ya�-
9a bOyO k olan lara sayg lh olmaYI ve hizmet etmeyi bilmelidir.
BOyO k insan lann evlatlan bu gibi davram� kaidelerine daha
90k m u hta9tlrlar. Onlann o�retmeni, akllll, vicdan h , ahlak kural­
lanna a�ina, 90cuk e� itimini bilen, tatll konu�an , insafh davra­
nan ki�i1er arastndan se9i l melidir. Bu o�retmenler vakarh, ge­
rektiginde hiddetli davranabilen, temizlikte me�hur, hOkOm darla­
nn ozelliklerini, adet ve an'anelerini bilen, e�lence meclisleri ve
sohbetlerinden haberdar olan, toplumun her tabakasl ile ko­
nu�mayl beceren; rezil ve al9ak insanlardan uzak duran biri 01-
malldlr. BOyOk insanlann iyi e� itim gormO�, g Ozel adetler elde
etmi� 90cuklan da onunla (ya n i �ehzade ile) aym okulda oku­
malldlrlar ki, bunalmasm ve onl ardan bir �eyler o�rensin, d iger
o�rencileri gorerek imrensin, onlarla yan�a girerek ilme hevesi
artstn.
O �retmen, e�itim o�retim slrasmda 90cu�a gerekti�inde
cayd mci cezalar vermeli ki, 90cu�un gozO korksun ve aym ha­
taYI i�lem eye bir daha cesaret edemesin. Fakat bu hu susta da
ileri gitmem elidir. Yeterli bir sebep olmadan ba�ka 90cuklan kl­
namasma izin vermemeli, kusurlan olursa on Ian kmamaya tah­
rik etmeli, g Ozel bir i� gorOnce, yard lm edince ovmel i ve mOka­
fat vermelidir. Boylece insanlara yard lm etmek onun kan t na i�­
ler ve onda ah�kanllk haline gelir.
Altt n , gOmO�, para sevgisini gozOnden dO�OrOp azaltmahd l r.
yOnkO altm ve gOmO�On getirece�i belaYI akrep ve Yllan zehiri
bile getiremez.
Oynamak istedi�inde oynamasma izin verilmeli, ancak oy­
nayaca� 1 oyun gOzel olmall, oyundan yorulup takatsiz kalma­
mal l , zihni korelmemeli, e�itim ve o�retimini ihmale yol a9ma­
mal t , zorla�tlrmamaltdlr.
Babaya, anaya, o�retmene itaat etmeyi; onlan daima bOyOk
olarak gormeyi, saygl gostermeyi, onlardan korkup gekinmeyi
telkin etmelidir; bu adet herkes i9in iyidir fakat gen91er i9in daha
da iyid ir. Bu prensip Ozere terbiye etmek erdemlere u la�tmr,

224
sevgi ve erdemsizliklere nefret uyandlrlr, nefsi �ehvet ve lezzet­
ten korur, dO�O ncesini bu gibi hususlara sarf ettirmez ve olgun­
la�man m en yOksek basama� m a C1lkmasma sebep olur.
Ona tem iz ve gOzel ya�amak, hal ehli olmak, veri m li e�len­
mek, gOzel konu�mak, az dO�man kazanmak, C10k dost eld e et­
mek, sayg m ve erdemli insanlarla oturup d u rmaYI o� retmek ge­
rekir.
90cu kluk devri geC1ip, insanlann niC1in ve nasll ya�adlklannl
anlamaya ba�lad l�mda ona servetin, varh� m , mOlkOn, topra� m ,
para, h izmetC1i, atlar, hall, kilim v e benzeri �eylerin insanm slh­
hati ve gOzel geC1imi iC1in oldu�unu anlatmahdlr. Sa�h� m l koru­
mayl , hastahk ve bedbahth ktan uzak olmaYI , omOr boyunca bu
kurala uyarak rahat ya�amayl, bedenl lezzetlere nefsi eziyetler
katmamaYI tavsiye edip o�retmek gerekir.
l lim yolunda gidecekse, dedi�imiz gibi, 6ncelikle ted rici ola­
rak ahlak dersi vermek, sonra da hikmet teorisine geC1mek gere­
kir ki, C10cuklukta ezberleme ve taklit yoluyla elde etti�i bilgilerin
manas m l anlasm, kendisi de bil meden kazanm l � oldu�u mutlu­
lu�un ne kadar bOyOk oldu�unu idrak etsin, hem kendi sevin sin
hem bOyOklerine te�ekkOr etsin.
O ncelikle C1ocu�un tabiatma ve kabiliyetine bakmak, akl m l ,
anlaYI $ l n I yoklamak, gozlemlerle onun hangi sanata v e ilme
meyilli oldu�unu tespit etmek ve sonra da onu bu i�le me�gul
etmek gerekir. 90nkO herkesin her sanata ve mesle�e kabiliyeti
ayn l olmaz, e�er bu mOmkOn olsaydl insanlarm tamam l en 0-
nurlu sanatlarla me�gul olurlard l .
Tabiatlarda olan b u fark ve zltllklarda, istidat farkhh�1 v e ka­
biliyetlerde derin bir Sir, ince bir hikmet vardl r ki be�eriyetin
mevcudiyeti ve toplumun devamhh�1 bunlara ba� l Idlr. Kabiliye­
tine uygun i�lerde C1ah�an klsa sUrede sonuca ula�lr, bOyUk sa­
natkar olur, aksi takdirde emekler bo�a gider, omOr heba olur.
Hangi mesle�i o�renmek ve 0 sahada ihtisas sahibi olmak
isterse 0 meslekle ilgili olan bOton bilim ve sanatlarla tan l�maya
heves gosterm elidir. Soz gel i mi yazl sanatmda ihtisas sahibi
olmak isteyen hattath� l , konu�ma sanatm l , sekreterli�i , katipli�i,
hitabeti ve bu gibi �eyleri bilmelidir. GOzel $ilrler okumaYI , tath
masallar, garip ve ilginC1 rivayetl er, akici hikayeler ve komi k flk-

225
ralar anlatmaYI becerebilmelidir. Meclis adabmdan ve ilgili ba�­
ka bilimlerden, edebi sanatlardan anlamall , imkan buldu k(fa da
bilmedigi ba�ka �eyleri og renmekten imtina etm emelidir; (fUnkU
bilim ogrenmede kaYltslzll k en koto ve en tehlikeli karakterdir.
Eger (focukta bir sanatl kavrama kabiliyeti bul unamaml�,
gerekli imkan ve �artlar da olu�maml�sa onu hemen sanat og­
renmeye zorlamak gerekmez; (fUnkU sanat ve meslek dallannda
ogrenme ve ogretmenin bir s l rasl vard l r. Sir i�e ba�larken bU­
yUk dikkat, sablr, emek, irade ve devam l I l l k gerekir. Su alanda
birden flrlaYlp ileri gitmelere, aityapi olu�turmadan daha oteye
ge(fmelere imkan vermemeli, bir �eyi ogrenmeden bir ba�kasma
ba�lamam alldlr.
Ker sanatm ogrenme a�amalannda fltrT kabiliyeti geli�tiren,
sagll ga zarar vermeyen, zihni a(fan, zekaYI keskinle�tiren, zevki
artlran yollardan yararlanlimalI , boylece sanat zevkli bir alI�kan­
hga donU�tc.irUlmelidir. Sir sanat ge(fim temini i(fin ogretiliyorsa
(focuk artlk onunla gUnlerini ge(firmeye mecb u r edilmelidir ki,
sanat m l gUzelle�tirerek deneyimini artlrs m . Soylece sanatm m
a�agl derecesinden en yukan mertebelerine ula�s m , incelikleri­
ne i ncelikler katsm , teorik esaslarlnl ve bununla birlikte sanatm­
dan para kazanmanm yollannl ogrensin, ya�amanm kurallanna
vaklf olarak i�leri idare etme becerisine sahip olsun.
Varl lkh (focu klann ekseriyeti varh klanna gUvend iklerinden
sanat ve marifetten mah rum olur, dUnya ve durum degi�ince
yoksulla�lr, s l kmtlya , dost ve dU�manm kmamalanna maruz ka­
i l rlar.
Sir genci, sanatml ogrenip tamamlaymca evle ndire rek evini
aYlrmak iyidir, gereklidir.
I ran �ahlan adetleri geregi (focuklan nl memurlar ve hizmet­
(filer arasmda (onlann (focuklan ile birlikte) egitmezler, yeme
i(fmede, giyimde s l kmtl (fekmeleri, (fok yemeye ve gosteri�1i giy­
siler giymeye all�mamalan i(fin gUvenilir insan lanyla ayn bir ye­
re gonderirlermi� ki bu hususta (fok �eyler yazllm l �tlr. I slamT
donemde Oeylem Kabilesinin 147 reislerinde de bu adet varm l � .

147 Deylemliler: Deylemliler (320-440/932-1 049 Yillarrnda) I ran'da hakim clan


sOlalelerin adld lr. En me1ihur hOkOmdarlarr Adududdevle (949/950- 9821983) 0-
larak kabul edilir. Onun devrinde biJgi ve egitime hususi onem verilirdi.

226
Soylenenlerin aksine eg itimli insan, eger ozellikle de iyi bir
egitim alm l �sa artlk edebini degi�tirmeye gereksinim d uymaz.
Fakat eksiklerini anlaYl p al l�kan l J klannJ terk etme yollannJ bilip
ona gore c;al J�sa ve gayret gosterse, iyi kimselerle oturup kal ksa
belki bir �eyler degi�ebilir.
Filozof Sokrates'e, sen n ic;in c;og u kere genc;lerle b irliktesin,
diye sord u klannda, "C;OnkO ince ve taze da/lan dogrultmak ko­
laydlr, genqligi ve tazeli{:ji gitmi$, kabugu kurumu$, yOzO sert­
le$mi$ agaci ise dogrultmak kolay degildir. d iye cevap vermi�­
"

tiro
Ogullan terbiye edip bOyOtmenin kurallan i�te boyled ir.
Klzlara da onlara laYlk ve uygun egitim usullerini tatbik et­
mek gereklidir. Klzlara ev idaresi, yabancllardan sakmmak, va­
karh olmak, iffet, haya ve kad mlar hakkmda soyled igimiz ba�ka
ozelli kler og reti lmelidir. Kad mlar ic;in gOzel gorOlen sanatlar og­
retilmeli, bulug c;ag ma erince dengi olan uygun biriyl e evlendi­
rilmelidir.
C;ocuk egitimi konusunu konu�up b itird igim izden, bu fash
yeri geldiginde mufassal olara k ele alJp aC;l klayacaglm lzl vaat
ettigimiz edeple ilgili meselelerin izahl ile tamamlamak istiyoruz.
Elbette ki c;ocu klar okuyup ogren meli ve bundan fayda gormeli­
dirler. $Ophesiz b Oton insanlar bu gibi meselelere ilgi gosterme­
l id irler. Kendilerinin buna b izzat ihtiyac; duymamalanyla yetine­
rek ilgisiz kalmamalJdlrlar. Bu konulann bu raya dahil edilmesi
c;ocu klann ona daha c;ok ihtiyac;lan oldugu ic;in degildir. Maksat
c;ocu klann bunu olgunla�t Jrl p , daha c;ok geli�tirmelerini sagla­
8
maktlr. Allah bu i�te onlarm yard i mcisl 01sun. 1 4

Soz Soylemenin Kurallan


C;ok konu�mamah , ba�kalan n m sozO nO yanda kesm emel i ,
ba�kasm m naklettigi hikaye v e rivayeti bilse bile b u n u yOze
vurmamalJ ve onun konu�up sozOn O bitirmesine imkan vermeli­
d ir. Ba�kasmdan sorulana cevap vermemeli, bir topluluga genel
olarak yoneltilen soruya cevap vermede herkesten one gec;me-

1 48 TOsi'nin 90cugun yeti!?tirilmesi, egitimi ve terbiyesi ile ilgili verdigi bilgiler


kendi zam a n, zemin ve !?artlan gOz OnOnde bulundurularak degerlendirilmelidir.
(A.N.)

227
melidir. Biri cevap vermekle me�gul ise, daha iyi cevap vermeye
kabiliyetli olsa bile sabretmeli, 0 ki�i sozO n O b itird i kten sonra
kendi ceva b ml vermeli ama onceki cevap verene sata�mamal l
ve onu kmamamal l d l r. Onun yan mda i ki insan soh bet ed iyorsa
kan�mamall, ondan gizleyerek konu�uyorlarsa onlara gizlice
kulak verip dinlememeli, kend ileri �ag l rmad l k�a sohbetlerine ka­
tllmamal l d l r.
BOyOklerle konu�urken kinayeli konu�mamall, flslltlyla ya
da baglrarak degil yumu�ak bir sesle sozO nO soylemelidir. Ko­
nu�tug u mesele aglr ise ayd m latici orneklerle izah etm eye �a­
l I �malldl r. Boyle gerekmeyen d u rumlarda k lsa ve oz konu�ma­
h d l r. Ya banci kelimeler kullanmamall, yapmaclk ve uyd u rma
cOmleler kurmamah, ona soyleneni son una kadar d inlemeden
cevap vermemeli, soyleyecegi fikri zih ninde olg u nla�tlrmadan
dile getirmemeli, gereksiz yere sozO tekrar etmemeli, ancak ge­
rektiginde de tekrarda tereddO t etmemelidir.
Uyg u nsuz sozler kon u�mamall, dilini sovmeye all�tl rmama­
I I , zaruri hallerd e aYlp sozlere ihtiyaci olursa b u nu , maksadm l
a�lk�a ifade edecek mecazl ibarelerle anlatmall , ho� v e zarif i­
fadelerden ka�mamall, her meclise uyg u n konu�maYI becerme­
lidir. Konu�u rken (soz yerine) elini kolunu kullanmamall, ka�m l
gozO nO oynatmamal l d l r. B u gibi hareketleri yal mz, konu�ulan
�eyler ve hailer gerektirdiginde, nazik ve g Ozel bir �ekilde yap­
mahd l r.
Bir meselen in dogrulugu ve yanll�lIgl Os1One mecliste inat­
la�arak tartl�maya girmemeli, ozellikle bOyO kler ve sefihler (akh
kltlar ve ne yaptlg m l bilmeyen ler) ile yalvarma tesir etmeyen in­
sana yalvarmamah, mOnaka�a ve tartl�mada rakibin hakh oldu­
gunu gorOnce hakkml teslim etmelidir.
Avam m (kOI1OrsOz, cahil halkm), �ocu klann, kad mlann, deli
ve sarho�lan n sohbetlerinden mOmkOn oldugu nca uzak d u rma­
I I d lr. Anlamayan insana ince ve 0510 ortO I O sozler soylememeli,
nazik konu�mah, hi� kimsenin i�ini, sozOnO, hareketleri n i ko1O
bir �ekilde ba�kalan na u la�tlrmamall, ted irgin edici ve korkutan

228
soylentiler yaymamal ld l r. BOyOk bir i nsan m huzuruna <;Iktlgmda
soze ilk ba�layan olmak dogru olmaz.
Glybet, bOhtan, iftira ve yalancll i ktan <;ekinmeli , h i<;bir vakit
bu gibi �eylere imkan vermemeli, bu ahlakta olan insanlarla
dostluk kurmamali , onlara kulak vermekten nefret etmelidir. Ge­
nellikle az konu�mali <;ok dinlemelidir.
Bir filozofa: "Ni<;in az konu�up <;ok dinliyorsun?" d iye sor­
duklannda: "C;OnkO bana iki kulak bir dil verildi, yan i iki dinlemeli
bir konu�maIlYl m ." d iye cevap vermi�tir.
Oturup Kalkma, Hareket ve Sukunet Kurallan
C;ocuk gibi yOrOyOp acele ederek ko�mamall d lr, <;O nkO bu,
hafiflik ve serserilige delalet eder; ancak <;ok da aglr yOrOyerek
en gerilerde kalmamalid lr, bu da ih mal ve tembellige delalet e­
der. Kibirl i insanlar gibi kend i n i <;ekerek yOrOmemeli, kad mlar ve
edebi az kimseler gibi kmtarak g itmemeli, ellerini yanlanna ya­
p l�tl rmamali , ancak <;ok savurarak da yOrOmemelid i r. BOton hal­
lerde itidalden aynlmamal i d l r. YOrOrken slk slk 0 yana bu yana
bakmamal i d l r; bu, gozO dag m l klann ve akll yerinde olmayanla­
nn i�id ir; devamli olarak ba� m l one egmemelidir; b u , gamli, ke­
derli ve zihni huzursuz olanlann i�idir.
Binek kullanlrken de orta hali gozetmeli, otururken de buna
riayet etmelid ir. O rnegin; ayag m l uzatmamal l , ayaklannl Ost 05-
te atmamali ve d izinin Ostone oturmamal i d l r. C;OnkO sadece hO­
kOmdar, ogretmen, baba ve benzeri zatlar h uzurunda d iz OstO
oturulur. Ba�m l dizinin Ostone koymamah , eline dayamamal i ,
b u , gam ve keder alametidir; boynunu yana egmemeli, sa<;1 ve
bedeninin ba�ka uzvu ile oynamamal i , parmag m l agzma bur­
nuna sokmamali , parmaklannl ve ba�ka uzuvlan n l � I k l rdatma­
malidlr.
YOksek sesle esnememeli , insanlann onOne uzanmamali ,
insanlann yanmda sOmOgOnO yerlere atmamal l , yerlere tokOr­
memeli ; <;ok gerekli olursa sOmkOrmeyi sessizce yapmal i , <;Iplak
eli, eteg i ve kolu ile burnunu silmemel i , <;ok tOkOrmeyi adet et­
memelidir.

229
Sir meclise giUig inde kendi yerin i bilmeli, ne yukan ne de
a�aglda oturmamahd l r. Eger kendisi oturanlann en bOyOgO ise
istedig i yere oturabilir ve n erede oturursa orasl m eclisin ba�1 0-
larak kabul edilir. Garip kimse yerinde oturmuyorsa, bunu anla­
dl g mda kendi yerine gegmeli , eger yeri tutulmu�sa artlk gOrOlto
niza glkarmadan, kalbine bir �ey getirmeden yava�ga meclisi
terk etmelid ir.
Toplum iginde elinden ve yOzOnden ba�ka higbir yeri aglk
olmamah, bOyOkleri n in yan mda yah n ayak ve pagalan slvanml�
gezmemeli, ister tek ba�ma olsun, ister iki ki�i olsun h igbir za­
man diz kapaktan gobege kadar bedeni agl k gorOnmemelidir.
Sir insanm huzurunda uyuklamamall , eger horlayan biriyse
ozell ikle yam Ozerine yatm amahdlr. C:;:OnkO yan Osto yatmak
horlama sesin i artmr. Meclis iginde uyku bastmrsa ayaga kalklp
gezmeli veya bir �ey hakkmda d O�Onerek uykuya galip gelmeli,
uyuklamamah d l r. Sir mecliste bulunan biri, m eclistekilerin ta­
maml uyudugunda, ya 0 da d igerleri gibi uyumah veya oraYI
terketm�li , uyuyanlar iginde tek uyan l k olmamah , toplumdaki in­
sanlann sl kllmasma veya klzmasma sebep olmayacak �ekilde
davranmahd l r. H igbir mecliste hig kimseye yOk olmamahd l r.
S u adetlerin bir klsm l ona zor geliyorsa, kendi kendine, bu
adetlere sablrla uyman m , bunun igin zahmete katlan manm, e­
depsizlik sebebiyle meydana gelebilecek eziyet ve sl kmtllardan
daha hafif old ugunu dO�On melidir, bu d urumda adetlere uyma
daha kolay gorOnecektir.

Yeme-ic;me Kurallan
O ncelikle eli, agzl, burnu tertemiz YlkaYlp sonra sofra ba�l­
na gidilir. Sofraya oturunca, eger sofra ba�1 deg ilse hemen ye­
mege ba�lamamahdlr. Yemek yerken giysisini batlrmamall, Os­
tone dokmemelidir. O g parmag l ile yemeli, agzml bOyOk agma­
mah, lokmalan iri iri a larak gabuk gabuk yutmamahdlr. Yemeg i
agzmda gevelememeli, parmag m l yalamamah, yemeg i n rengi­
ne ve ge�idi ne dikkatle bakmamall , koklamamall ve segmemeli­
dir. Lezzetli yemek az ise ag gozlOlOk etmemeli, yemegi ba�ka­
smm kar�lsma koymah, yagh parmaklanm ekmege, tuza vura-

230
rak onlan bula�tlrmamalldl r. Kendisiyle birlikte sofra ba�mda
oturanlarm yOzlerine baklp lokmalanna goz d ikmemeli, yemeQi
kendi onOnden yemeli, aQzma gotO rdOQO kem ik ve bu gibi �ey­
leri sofraya, ekmek OstOne koymamah, lokmasmdaki kem ik ve­
ya klh kimseye hissettirmeden 9lkarmahd l r.
Ba�kasmda gorerek nefret ettiQi hareketleri bizzat kend isi
yapmamah d l r. YemeQini, kendisinden sonra 0 yemekten yemek
isteyenleri i Qrendirmeyecek �ekilde yemelid i r. AQzmdan 9l kar­
d lQ m l, lokmas m m artl Q m l sofraya, kaseye, ekmeQi n OstOne
koymamahd l r. Doymu� olsa da d iQer insanlar i9in sofradan 90k
erken kalkmamah, onlar da yemeklerini bitirinceye kadar sabre­
dip beklemelidir. DiQerleri sofradan kalkml�sa doymam l� olsa
b ile 0 da kalkmahd l r. Ancak kend i evinde, yabanci kimsenin bu­
lunmad l Q I yerde yemeQe devam edebilir. Yemek S l rasmda su
i9me ihtiyaci olursa suyu horultuyla deQiI yava� yava� ve yudum
yudum i9melidir.
Di�lerini temizlemek istiyorsa bir tarafa gekilmeli , diliyle 91-
karabild iklerini yutmah , kOrdanla 9 1kard lklarl n l insanlan n gor­
meyece Q i bir yere atmall d l r, toplum i9inde d i�lerini karl�tl rmak­
tan sakmmahdlr.
Yemek sonrasl elini Yl kad l Q md a parmaklann m arasm l YI­
kamaya, t l rnaklarm m i9ini temizlemeye, elini kurulamaya ozel i­
tina gostermelidir. Aynen bunun gibi, d udaklan, d i�leri, aQzl YI­
kaYlp tem izlemeye ozen gostermeli, aQzm l Ylkarken guruldat­
mamah, su kabma tOkOrmemeli, aQzmdaki suyu bo�altlrken eli
ile aQzm m ostOnO ortmeli, el Yl karken ba�kalannm onOne ge9-
meye 9ah�mamah d l r. Yemekten once eller Ylkanacaksa sofra
ba�kanm m ellerini en once Ylkamasl caizd ir.
1 9ki meclisine 1 49 geldiQinde ahmak insanm yan m a oturmak­
tan sa kmmah, akllh bir dostun un yanma oturmahdlr. Vaziyete

1 4g Ahlak c;:all�malan genelde realiteden hareketle yazlldlklan ve toplumda mev­

cut olanlan ele aldlklan ie;:in bazi eserlerde bu konular yer almaktadlr. Bu neden­
Ie kOltOr tarihimizdeki ahlak c;:all�malanna " I slam Ahlakl" gibi iddiall isimler de­
Oil. genelde mOellifinin ismine izafe edj[mi� isimler verilmi�tir. Ahlake;:llar ie;:ki ve
benzeri kOtO i�leri tasvip etmemekle birlikte gerc;:eOe gOzlerini kapayarak realite­
yi inkar yoluna gitmemi�lerdir. Aksine burada olduOu gibi meseleyi ele alarak hie;:

231
m Unasip, duruma uygun, zarif hikayeler, ince $ilrler biliyorsa
soyleyerek dostlannr eglend i rm eli, suskun suskun oturmaYl p
meclisi �enlendirmelid ir.
Mecliste ya�<ta ve vazifece kU<tUkse konu�ma yerine dinle­
m esi tavsiye olunur. Mecliste <talgl varsa hemen bo� bog azl lga
ba�lamamali nedimin 1 5 0 sozUnU kesmemelidir. Her zaman ve
her halUkarda bUyUklere sayg l gostermeli digerlerine de sayg l­
s m l eksik etmemelidir.
Hi<tbir yerde hi<tbir zaman sarho� olana kadar i<tmemelidir.
Dinde ve d U nyada hi<tbir erdem aklldan ve aYl kliktan gUzel 01-
mad l g l gibi, h i<tbir rezillik de akh n r yitirmek ve sarho� olmaktan
'
igren<t deg ild ir.
Dag l lma zama n r gelmeden once meclistekilerden sarho�
olan olursa onlann bulundugu meclisi terk edip g itmek veya bir
<taresini bularak onlan sarho�lu klanyla ba� ba�a b l rakmak ge­
rekir. Sarho�lann tartl�malan na kan�mamall , g enelde onlann
arasma girm emel idir, ancak bu tartl�malar dala�maya ve dU�­
manhga sebep olacaksa 0 zaman mutlak i�e giri�meli ve onlan
aYlrmal l d l r.
$arap i<ten biri i<tmede Israrci davranmamall ve digerlerini
de i<tmeye m ecbur etmemelidir. Meclis dostlanndan i<tmeyenler
var ise onu kmaYlcl konu�mamall, soz dokundurmama h d l r. Ba­
�I donen , m idesi bulananlan kimseye sezdirmeden yard l m ede­
rek meclisin d l� l na <tlkarmall, istifra ettikten sonra geri donme­
sine de izin vermemelidir.
Ba�kalan n m onUnden meyve, ye�iIIik vs. almamall, tatlIYI
<tok yem emeli, dostlann m her birine ona uyg u n <terezler teklif
etmelidir.
Tek ba�ma meclisi ele alarak herkesi eglendirmeye <tall�­
mamal l d l r. Her insan meclisi idare edemez, etse de <tok devam

de�ilse mOmkOn oldu�u kadar bu insanlan ve meclislerini Islaha call�ml�lar,


ta1 kmhk yapmalanna mani olmak istemi�lerdir. (A.N . )
1 5 Nedim: Saraylarda �ah v e sultanlann i�ret meclislerini kuran v e dOzenleyen
en yakm insam, keyif ve iCki meclislerinde daimi dostu. Eskiden bu i� �ah hiz­
metierinde hususi bir vazife idi. Nedimli�in hususi �artlan vardl ki bu konuda
Kabusname adh kitap etrafh malumat vermektedir. TOsfde ise hanende, do�ru
sOyleyen veya sofra beyi anlamma kullamlmaktadlr.

232
etmez, kendini gOIO ny duruma sokar ve sayg m l l � m l kaybeder.
Meeliste bir gOzel var ise gozO d O�se de yok bakmamah , imkam
olsa d a yok konu�mamall, yalglel ve �arklellardan isted i�i par­
yalan okumasl yol unda sipari� vermemelidir. Kalklp g itme vak­
tin in geld i�ini h issettig inde aya�a kalkarak kendi evine g itmeye
yall�mal l , m O mkOn olmazsa m eclisten uzak bir yer bularak yat­
mahd l r.
MOmkOn oldukya hOkOmdarlan n, ya�ltl olmayanlarm, ona
gOler yOz gostermeyenl erin meclisine gitmemelid ir. M eebur ka­
larak gideeek olursa, az oturmall ve orayl yabueak terk etmeli­
dir. Elbette ki ahmaklann ve laYlk olmayan insanlann meelisine
ayak basmamal ldlr. Sarho�luk sebebiyle farkmda olmakslzm ve
bilmeyerek boyle teh likeli bir m eclise gideeek olursa, orada e�­
lenenler yaklr keyif olduklanndan, onun da otu rmasl iyin teklif
etseler, razl olmamah, sarho�lu�a vurarak oradan uzakla�mali
veya bir bahane bularak eanm l kurtarmalldlr.
Anlatmaya soz verd i�imiz edep-erkan kurallan bun lard lr.
HalO karda bu gibi kaide ve kurallann belirli bir smm yoktur. Bun­
lar zaman ve mekana ba�h olarak de�i�ir ve farkl lla�lr. Fakat iyi
ve tutarli davranl� kurallan n m esaslanna sah ip olan akilli ve er­
demli insanlar �artlara ba� 1 i olarak herhangi bir i�i nasll yapa­
ea� 1 konusunda sl kmtl yekmezler, genel kurallardan hususi ne­
tieeler ylkarmak, durumun i neeli kleri n i kavramak onlar iyin kolay
olur. C;OnkO her durumda aklldan daha adaletli hakim olmaz. Al­
lah en do�rusunu bilir.

Kitabm Yazilmasl Bittikten Sonra have Edilen Klslm


Bu kitap yazil i p b ittikten, Allah makam m l eennet eylesin.
dO nyan m �ah l vefat ettikten otuz YI I sonra 663/1 265 YI II aylan­
nm birinde erdemlerin yo�unda herkesten Oston olan, dO nya
bOyOklerinden b iri, emirler em i ri , devletin �an l , dinin onuru, ale­
min oVOneO Abdulaziz Ni�aburi (Allah yardlmellanm yok, onu­
runu daim eylesin) buraya geldi. H O kOmdar olarak bu kitabl biz­
zat ineeled i , onu onu rlandlrdl ve buyu rdu ki bu kitabm erdeml �r
klsm mda son dereee bOyO k bir erdemin anlatllmasl unutulmu�­
tur, 0 da Allah buyru�u olan ana-baba hakk m l yerine getirmek-

233
tir. Allah Teala bizatih i emretmi!?tir "Allah, O'ndan ba!?kasma i­
badet etmemenizi ve ana-babaya iyilik etmenizi emreder. 151
Elbette. erdemin anlatllmasl ve onun aksi olan erdemsizli­
Qin. ya n i ana-babaya itaatsizliQin kmanmasl hususunda da bir
!?eyler soylenmeliydi .
B u kitabm mOell ifi. ger<;i yeri geldik<;e v e soz dO!?tok<;e. kah
a<;lk. kah Osto ortO I O olarak bu meseleyi ele alm l!?tlr. fakat bu is­
tek doQru kabul edildiQ inden. 0 bo!?luQu kendi yerinde doldur­
mak i<;in. ikinci makalenin evlat terbiyesine ait olan dordOncO
faslma bu konuda bir<;ok satlr ilave edildi. ilaveler i!?te bunlard l r :
Ana-babanm hakkml yerine getirme. onlann nzasm l ka­
zanmarim yollan hakkmda. adaletin ba!?ka erdem lerden Oston­
IOQO. adaletin <;e!?itleri ve hallerinin izah l bolOmOnde klsa da 01-
sa malu mat verilmi!?tir. biraz dO!?OnOIOrse bunlar kolayca anla!?l­
lacaktlr. Orada BOyOk Yaratlcmm nimetlerinden bahsedilmi!?
adaletin gerektird iQi gibi. onlann mukabilinde h erkesin mOmkOn
olduQu kadar <;ok !?Okretmesinin gerekliliQi gosterilm i!?tir. Sonra
YOce Yaratlcmm verdiQi nimetler i<;erisinde. en <;ok te!?ekkOr e­
dilmesi ve hakkma riayet edilmesi gerekli nimetin . ana-baban m
evladma ya ptlQ I iyilikler old uQu vurgulanm l!?tlr.
Te!?ekkOrOn oncelikli nedeni. babanm <;ocuQun ana karn ma
d O!?mesinin birinci sebebi olu!?udur. '
I kinci sebep ise. <;ocuQunu terbiye edi p kemale e rdirmesidir.
C;ocuk hem babaya ait maddi l ezzetlerd en. yemek. i<;mek. giy­
mek. ya!?amak i<;in gerekli nimetlerden istifade eder; hem de
onun sayesinde manevi meziyetlere. terbiye. edep. okuma­
yazm a. bilim. medeniyet. meslek. sanat. yani hayatm l idam eye
ve olgunluQa u la!?maya sebep olan nimetlere sahip olur. Baba
slkmtl ve eziyetlere. aQ l r zahmet ve me!?akkatlere sabrederek
dOnya mall toplaYlp onun i<;in biriktirir, olO p g ittiQinde onu varis­
IiQe kabul ederek kendi yerine koyar.
O <;O ncO olarak da. <;ocuQun meydana gelmesinde anne ba­
ba ile orta ktlr. Babanm yaratrcl nutfesini kabul eder ve onu do-

151
I sra. 23.

234
kuz ay gezd irme zahmetine sabreder, zahmetli , korkulu do�um
a�nlanna katlan l r, kim bilir d aha ne gibi eziyetler e;:eker.
Bundan ba�ka e;:ocu�unun hayat kayna�1 olan yemekleri
ona yed irmede, faydall �eyleri ona ula�tl rmada ve zararli lan
ondan uzakla�t lrmada en yak m ki�idi r, uzun sOreli merhamet ve
�efkat gostermesi neticesinde sevgisi 0 kadar artar ki evladm m
hayatm l kend i hayatmdan Oston tutar.
Demek ki Allah'a olan borcu yerine getird ikten sonra ana­
baba hakk m l yerine getirmek, onlara bakmak, dertlerine e;:are
olmaktan daha onemli hie;: bir erdem olamaz. Bu hakkl yerine
getirmek, evvelki borcu yerine getirmekten d aha onem lid ir.
<;OnkO Allah Taala verd i�i nimetler kar�llI� mda mOkafata muh­
tae;: de�ildir, ana-babanm ise buna e;:ok bOyOk ihtiyaci vard l r. BO­
ton omO rleri boyu , e;:ocu klan nm bOyOyOp bir yerlere ula�malannl
ve onlann ellerinden tutmalan nr bOyOk bir arzu ile gozlerler.
Ana baba hakkma saygl erdemine sahip olanlar ancak ih­
san, Allah'm birli�ini kabul, ibadet, dine riayet, �OkOr ve kadir�i­
nasllk erdem lerine tam anlam lyla ula�abilirler. Ana b aba hakkl
Oe;: �eyle yerine getirilebilir:
Birincisi, on Ian gonOiden sevmek, sozde ve i�te onlann ar­
zulanna gore e;:all�mak; soz gel imi, selam vermek, itaat edip ba�
e�mek, sozlerini dinlemek, sayg lda kusur etmemek, dediklerini
yerine getirmek, nazik olmak, yumu�ak davranmak ve benzeri
tarzda m uamele etm ek, onlara kar�1 Allah'm ho�una gitmeye­
cek hie;: bir harekete im kan vermemek, hie;: birine hie;: bir �ekilde
ne soz, ne de i�le yOk ve bela olmamaktlr.
I kincisi, kendileri istemeden onlann erzaklan n r ve kl�l I k ihti­
yae;:lan n r kar� llamal l , onlara ya rd l m etmeli, ancak bu sebeple
on Ian m innet altmda b l rakmamal l ve bir kar�llIk d a talep etme­
melidir. E�er i mkan var ise daha bOyOk yard l mlar d a yap llmall­
d l r.
O e;:OncOsO , g izlide ve ae;:lkta, hem bu dOnyalan ie;:in hem de
ahiretleri ie;:in her zaman onlann yard imcisl olmal l d l r.
Ana-babanm durumunu unutmamal l , hem hayattayken hem
de o lOmlerinden sonra onlann hayn ie;:in e;:al l�mal l d l r.

235
$imdi de 090 ncO makalenin ikinci fasl lnda zikredilen sebe­
be binaen m uhabbet hakkmda konul?ulacaktlr:
Her l?eyden once bilmek gerekir ki, ana baban m evlada
sevgisi tabiidir am a evladm ana babaya sevgisi ise iradidir. I l?te
bu sebeple kanunlarda ana babanm evladma yard l m mdan 90k,
evlad m ana babaya yard lm etmesi ve ihsanda bulunmasl ge­
rektig inden bahsedilmil? ve emredilmil?tir.
Ana ile babanm haklan arasmdaki farklar anlatl lan lardan
anlal?llm ll? olmalldlr.
Babanm haklan daha 90k manevi (ruhanl)dir, bu sebeple
evlat baba terbiyesi ve tem bihi gordOkten sonra aklllan J r; ananm
haklarr ise nispeten cismanidir, buna gore de 90cu klar bunu da­
ha 9abu k hisseder ve analan na daha 90k meylederler.
Bu anlattlklanmlza gore, baban m hakkml yerine getirmek i-
9in daha 90k manevi mah iyet tal?lyan tel?ekkOr, ovg O , itaat, iyilik
dua etmek gereklidir. Anan m h a klan ise nispeten cis mani oldu­
g u ndan daha 90k kendisine m u h telif hediyeler vermek gerekir.
Bu erdemin aksi olan nan korlOk ve ana babaya yOk ve u­
tan9 sebebi olmak da 09 tOrlOdOr:
Birincisi, sozle, il? veya hareketle onlan n gonOllerini kl n p
sayglslzl l k gostermek, soz gelimi, sovmek, tahkir etmek, alaya
almak, dalga ge9mek ve bal?ka ahmaklJklara, 9irkinliklere sebep
olmak.
I kincisi, mal ve varIJk i9in dava ve dalal?maya giril?mek, ev
el?yalan n J paylal?tJrlp dagltmak, yardlm i9in karl?IIIk istemek ve­
ya on Ian minnet altmda b l rakmak, cim rilik gosterm ek ve onlara
hi9 bir l?ey vermeye yanal?mamak.
0 90ncOsO, yal?ad l klan sOrece veya olOmlerinden sonra, gizli
veya a91k olarak onlar hakkmda yalanlar yaymak, onlan itibar­
dan dOl?Ormek, nasihatlerini unutmak, vasiyetlerine hor bakmak­
tlr.
Ebeveyne yard lm etmek, onlara faydalar saglamak ahlakm
temizligine ve gOzelligine delalet ettigi g ibi; onlara karl?1 nan kor-
10k etmek ve kaballkta bulun mak egitiminin 90rOkiOgOnO ispat
eder.

236
Baba yerinde olan insanlar, soz gelimi og retmenler, ustalar,
dedeler, amcalar. halalar, bOyO k karde!?ler, ana-baba n m yakm
dostlan ana-baba g ibi kabul edilirler, onlara d a sayg l goster­
mek, ihtiya<;lan oldugunda yard lm etmek, gonOlierini klracak
davranl!?lan yapmamak gerekir.
Bu kitabm halkm muhtelif tabakalarma nas l l davranl lacagl
konusuna aynlml!? ba!?ka bir fasl lnda soylenilen sozler de bura­
ya ilave edilirse maksat tamamlanml!? olur.

Be�inci Fasil
Hizmetc;ileri ve i�c;ileri idare Etme Kurallara
Bilmek gerekir ki, evdeki u !?ak, hizmet<;i ve i!?<;iler vOcuttaki
el, ayak ve ba!?ka organlara benzer. Eger bir insan eliyle yapa­
cag l bir i!?i ba!?kasma yaptlrtrsa 0, elin yerine ge<;mi!? olur. Bir
insan ayakla yapl lacak bir i!?i kendisi yapmaya <;al i !? l rsa ayagm
zahmetini <;ekmi!? olur. Bir insan gozOyle bakacagl !?eye bak­
mazsa gozO 0 zahmetten azat etmi!? olur.
I nsanlarm bu grubu olmasaydl rahatllk kapllan kapanl rd l .
C;O nkO i !? g ormek, hayatl d Ozene sokmak i<;in oturu p kalkmak,
egilip dogrulm ak, yOrOmek d u rmak ve sOrekli bir taklm hareket­
ler yapmak, one arkaya gitmek, slkmtllara katlanmak gerekird i
ki bu da bedeni Ozer, <;ok zaYlflatlr ve vakan azaltlrd l . Demek ki
bu insanlann varligma !?Okretmeli, onlan Allah'm bir nimeti ola­
rak bilmeli, onlara insaf, sevgi, !?efkat, merhamet ve adaletle
davran malld l r. Bu insanlann da kendi dertleri, gam ve OzO ntole­
ri, halsizlikleri ve zaYlfllklarl vardlr. Beden uzuvlan zedelen ip ya­
ralanabilir, ilaca, tedaviye ihtiya<; duyarlar, onlan tedavi etmek
gerekir. Kisaca, insaf ve adalet kurallanna u yarak onlara eziyet
ve azap vermekten <;ekinmek gerekir ki, VOce Allah' m buyurdu­
gu gibi olsun ve O'n un n imetine !?OkOr eda edilsin.
H izmet<;i se<;menin kural l . oncelikle bir insan l tan lYlp, iyice
bir imtihandan ge<;irerek ahlak ve karakterini ogrendikten sonra
onu hizmet<;i olarak alm aktlr. Eger bu m Om kO n deg ilse feraset,
ihtimal, akll ve mantlga mOracaat etmelidir.

237
Kan� l k simah , degi�ken tabiath insa n r se<fmekten uzak
durmahdlr. Genellikle ki�inin karakteri nasllsa kendisi de oyledir.
Fars atasozOnde, "KotO �eyin en iyi yonO gorU nWsUdU r." den il­
mi�tir. Haberde ise "Hayn ve iyiligi gOzellerde ve g Ozel yOzlOler­
de arayrn l z. ,, 152 denilmi�tir.
C;irkin gorOnO�IOler, �a�llar, topallar, solaklar ve bu gibiler­
den uzak durmal ldlr. Uya n r k, becerikli ve ferasetli olanlarrna da
i htiyatla yakla�mak gerekir. C;ogu kere hilekarh k, riyakarl lk ve
hainlik bu iki karakterle birlikte bulunur. Edepli, akllna gore gOcO
ve cesareti daha <fok olanlan tercih etmek uygundur. Boyle ki�i­
lerde hayah olmak en gOzel ozelliktir.
H izmet<fiyi se<fmek nasip olursa onu yapabildigi bir i�te <fa­
h �tlrmah ve yeterince de i� vermelidir. Bir sanattan ba�ka bir
sanata, bir i�ten d igerine ge<fm emelidir. Aksine onun tabiatrna
uygun, hevesini artlran, iyi yapabildigi bir meslekte kalmas r n l
saglamak gerekir. C;OnkO her tabiatrn belli b i r sanata meyli daha
<fok olur. Bu kurah bozan lar, okOze binerek atl i�e ko�anlara
benzerler. Birisinden bir i� geri allnd lgr nda, onu tam amlyla ko­
vup ba�ka i�lerden de mahrum etmek gerekli degildir, bunu sa­
dece asabi ve tedbirsiz insanlar yaparlar. Onu, yerine daha iyi­
sini almak maksadlyla <flkartm l� olabil ir, ancak daha iyisini
bulamazsa i�ten <fl kardlgl i<fin onun h izmetinden de mahrum ka­
labilir.
Hizmet<fileri i�inin sOrekli olduguna, ba�ka bir i� aramasrna
veya gitmesine gerek olmad lgrna inandlrmall , onlara bu husus­
ta gOven verm elid ir. Bu hem insaf ve m OrOvvet kurallna uygun­
dur hem adaletH ve onurlu bir d avran r�tlr, hem de <fal l�anlann
sevgisi artar, rahatlaYlp huzur bularak i�lerine candan sanl lrlar.
I �<filer, kendilerini i�in sahibine ortak bildikleri, kovulmak veya i�­
ten uzakla�t lnlmaktan korkmad lklan zaman i�e yOrekten sanl lr­
lar. I � vereninin itibarslz ve sozOnde durmayan, en kO<fOk bir
kabahatinde i�ten <flkaracak biri olduguna inan lrsa, <fa"�tlgl i�in
ge<fici old ugu kanaatine vanr, onun durumu seyyah lann duru-

1 52
Ger�ekte Arap atastizO alan, ancak hadis olarak da zikredilen bu rivayet i�in
baklnJz: Suyuti, Celaluddin (91 1 / 1 505) el-Camiu's-Sa§ir, 111 43, no 1 1 DB, DI­
-
ml�k 1 352 (A.N.)

238
muna benzer, ne i�ini dO�Onerek yapar ne i�verene sayg l gos­
terir, belki gelecek ic;; in tasarruf yapmak ve servet biriktirmekle
me�gul olur.
I �c;;i ligin en bOyOk �artl, i�c;; i nin mecbur oldugu ic;; i n degil
sevdigi ic;;i n ; korktugu ic;; in degil benimsed igi ic;; i n c;;a ll�masldl r. I �­
C;; i , ona sayg l gosteren i� verenin kulu, kolesi olsun ancak sayg l­
slzm u�agl olmasm. I �c;;i lerin haklan n l vermekte ihmalkarl l k gos­
termemeli, yemesi, ic;;m esi ve g iyimi ile ozel olarak ilgilenmeli,
ihtiyac;;l arm l g iderme konusunda on Ian kend inden one alm alldlr.
Rahatll klann l oyle temin etmelidir ki verilen i�i dert ve d O �O nce
ic;;i nde degil, mutluluk ve sevinc;; ic;;e risinde yerine getirebilsinler.
Hizmetc;; i lerin terbiye edilmesinde kademeli uygulama ya­
pl lmall, yap llan kabahatin cinsine ve aglrllgma bag l l o larak ceza
verilmeli, ancak affetme yollan da kapall tutulmamalld l r.
Tovbe ettikten sonra bir insan yine ayn l yan ll�1 tekrar eder­
se, ikaz borusunu ottOrmeli, ceza klllcml slYl rmal l d l r. Yaptlg l i�­
ten pi�man olup utanmaya n , suc;;u n u ve gO nah m l O stlen meyen
birin in i�led igi suc;;u n daha da bOyOmeyeceg inden emin
olunamaz. TahammOI edilemez, affedilemez bOyO k ve aC;; l k ku­
surlar, aglr suc;;l ar i�led iginde, uyan ve ceza ile I slah
edilemiyorsa m OmkOn oldugunca c;;a buk bir �ekilde ondan ku r­
tulmak gereklid i r ki, bu fesat ba�kalarlna da gec;;e rek onlan da
bozmasm.
Hizmet ic;; i n kole kullan l m l h O r bir i�c;;i den daha iyid ir, c;; O nkO
kole efendisine itaatte, tembih ve terbiye edilmede daha m O la­
yim olur, ba�ka bir yere gitme emelinde olmaz. 153 Koleler ic;;e ri­
sinden en akllillarl n l , yetenekli o lanlarl nl, iyi kon u�abilenleri n i ve
edeplilerini ken disine h izmet ic;;i n sec;;m elidir.
Ticari i�lerde kullanmak ic;; i n almacak kolenin, daha dogru,
kanaatkar ve all� veri�i daha iyi yapabilenini; in�aat ic;;i n, daha
g OC;;I O , daha c;;e vik, daha ustasm l; c;;o banl l k ic;;i n, daha cesur, da­
ha gOr sesli ve daha az uyuyan lnl tayin etmek gerekir.

1 53 TOsi'nin burada kullandl�1 hizmet9i, kale, cariye ve sair ifadeler, metinde an­

latllmak istenene gOre hizmet9i, i�9i ve benzeri ifadelerle kar�llanmaya �II�II­


ml�tlr. (A.N.)

239
Karakterlerine gore koleler 0<t klslm olurlar: HOr karakterli ,
kole karakterli olanlar v e a <t gozl Oler.
Birincileri evlat gozOyle gorOp egitim verip edep ogrenmeye
te!ivik etmek gerekir; ikincileri i!i hayvanlan, mal, d avar yerine
koyarak onlara iyice i!i yOklemelidir; 0<tOncO lerin kannlan n r do­
yurup onlan en pis i!ilere gondermek gerekir.
Kolelerden Arap olanlar; hitabet, belagat ve fesahaUe Os­
tO ndOrler, ancak sinirlilikleri ve !iehvetlerine dO!ikOnlOkleriyle bi­
lin irler. Acem (Farisi) olan lar; akll, feraset, tem izlik ve becerikli­
likleriyle OnlOdOrler.
Rumi olanlar; vefa, gOvenilirl ik, yard lmcl olma ve kanaatkar
olmada OstOndOrler, ancak cim rilik ve karaktersizlikleri O niOdOr.
Hintli olan lar; <tabuk anlamada ve hazlr cevapl r l rkta OstOnlOk ka­
zanml!ilardlr, fakat korkaklrk, karamsarlrk, hile ve dedikoducu­
lukta m e!ihurdurlar. TOrk olanlar; cesaret, hizmet, g Ozellik ve Sl­
cak kanlrlrklarryla bilinirler, ancak kabalrk ve kendilerine hakim
olamamakla m arufturlar.
Bu konu hakkrnda sozOmOzO tamamlad l k , dogrusunu Allah
bilir.

240
OCONCO MAKALE

OLKE YONETiM I
Sekiz fas lldan ibarettir.

Birinci Fasil
Medeniyete ihtiyacm Sebebi, Olke Yonetimi ilminin Ma­
hiyeti ve Erdemleri
Bundan once her varlJ� m bir kabiliyete sahip oldu�unu ve
bazi kabiliyetlerin varll kla birl ikte fltrT olarak bulundu�unu soy­
lem i�tik. Bazi varlJklann kabiliyeti ise sonradan meydana g el­
mektedir. Birincilere ornek olarak gok cisimlerini zikredebiliriz.
Bir �eyin olgunla�masl onun yaratllJ�md an sonra geliyorsa a
varhk noksanl J ktan kemale do�ru geli�ir ve bu geli�im, n icelik ve
n itelik baklm mdan geli�me sa�l ayan de�i�meler olmadan ger­
<;ekle�mez.
N itelik baklmmdan de�i�imi n orne�i <;ocu�un ana karnmda
farklJ merhalelerden ge<;erek nutfeden insan �eklini almasl dlr.
N icelik de�i�melerinin orne�i de alman g l dalar neticesinde a in­
sanm bOyOyerek boy pas sahibi olmasld lr.
Geli�meye yardl m 0<; �ekilde olur:
1 . Yardl ma ihtiyacl alan �eyin bizzat kendisine vasltaslz
olarak yap llan yardlmdlr ki bu, m addT (vasltaslz) yard l m dlr.
2 . Yard l m a ihtiyacl alan �eyle onu n i�i arasmda vasl ta alan
yard l m d l r ki bu, aletli (vasltah) yard lmdlr.

241
3. Yardlma ihtiyaci olan varlJgm geli�mesine yard l m eden
varl Jga yap llan yardlmdlr, bu da hizmet yard l m l (dolaylJ yard lm)
adml a l J r. Hizmet yardlml iki klsma aynl J r: $ahsa yap llan yar­
dlmdlr ki, maksadl vasltaslz olarak (muhta9) insana yard l m
etmektir.
Araza (gaynya) yapJlan yard lmdlr, yan i i�in maksadl bir �ey
olursa ancak yard lm ona ula�maya sebep olabilecek ba�ka bir
�eye yaplhrsa, bu dolaylJ yardlm olarak kabul edilir.
Maddi yard l m ln ornegi bitkilerin yard l m l d lr, hayvanlar on Ian
yemek su retiyle hayatlann l sOrdOrOrler.
Aletli yardlma ornek olarak g ldalarm vOcudun ge�itli uzuvla­
rlna ula�tlnlmaslnda suyu n vaslta olmasl ve yardlm etmesi zik­
redilebilir.
H izmet �eklinde yapllan yard l m l n ornegi ise i�9ilerin i� ve­
rene (kolelerin efendilerine) yard l mlandlr.
Araza (gaynya ) yapllan yardl m da 90ban l n sOrOye olan yar­
dl m lyla orneklendirilebilir.
Hakim-i Sani EbQ N asr el-Farabi154 (bu makaleni n 90gu kl­
simian onun sozlerinden ve ince fikirlerinden ibarettir) �oyle
demektedir: "Y,lanlar sokucu ve zehirli hayvanlardlr, onlann
sokmasl vOcudun terkibini degi§tirir, mahveder, fakat bu zehirin
y,lantn kendisine dogrudan bir zaran yoktur. Ylrtlellar zaruret
sebebiyle saldlran hayvanlardlr, r;OnkO kopanp parr;a/amak on­
larm yarannadlr, beden terkibinin dagllmasl ise ikinci dereceden
buna tabi olan §eydir. "
BU giri�ten sonra ifade etmeliyiz ki, canslz varlJ klar, bitkiler
ve hayvanlann her 090 de ya dogrudan, ya bir vasltayla, veya
dolayl J olarak insana yard lm etmektedirler, ancak insan onlara
sadece kendi menfaati sebebiyle yard lm etmektedir. C;OnkO in-

15' Hakim- i Sani EbO Nasr el-Farabi: EbO Nasr Muhammed b. Muhammed el­
Farabi (tahminen 870-950 m.). Orta Asya'nrn Farab �ehrinde dogmu�, oranrn
adl ile me�hur olmu�tur. Oevrinin en me�hur filozofu ve bilgini olarak kabul edi­
len Farabi, soylenene gOre yetmi�e yakrn dil bilmekteydi. Yunan filozoflannrn,
Ozellikle de Aristoteles ve Platon'un eserlerini Arap diline c;:evirmi�, onlara �erh
ve tefsirler yazml�hr. Aristo birinci hakim (hakim-i 0103), yani birinci filozof adrnl
aldlgl ic;:in Farabi (hakim-i sani), yani ikinci filozof unvanrna laYlk gOrOlmO�, Aris­
toteles'ten sonraki bOton filozoflardan OstOn tutulmu�tur.

242
san bunlann hepsinden daha onurlu ve OstondOr, bunlar ise on­
dan a�ag l d l rlar. A�agl olan , hem daha a�ag lsma hem de yuka­
nsma hizmet edebilir, yukan ise a�aglya yard lm ederse yine
kendi cinsine yard lm etmi� olur.
I nsan kendi cinsine dogrud an ve bir vasltayla degil, ancak
dolayh olarak yard l m edebilir. I nsan, insan olmasl sebebiyle
hic;bir varh ga maddf yem olamaz, bu ytlnden 0 tek ve m Ostesna
bir varh ktlr. I nsan kendisine yard imci olan bu Oc; varhga ve or­
ganizmalara muhtac; oldugu gibi, birbirlerine kar�lhkh hizmet ic;in
kendi cinsine de muhtac;tlr. Fakat insanlann birbirlerine ihtiyac;­
Ian farkhd l r; hayvanlann bazllan stlz gelimi bakire oldugu halde
c;ogalanlar 1 55 ve erkek di�i c;iftle�mesine ihtiyac; olmadan c;oga­
Ian bir klslm su hayvanlan birbirine yard lm etmeden de hayatla­
rml devam ettirebilirler. Btlylelerinin topluluk halinde ya�amasl­
nm bir faydasl yoktur. Canhlardan bazllan n m , stlz gelimi c;iftle­
�en hayvanlarm ekseriyetinin, cinslerini muhafaza etmek ic;in
erkek ve di�isinin birbirine ihtiyac;lan vard lr, kendilerini korumak
ic;in egitilmelerinden sonra artlk yard lma ve topluluga ihtiyac;
duymazlar. Bazllan ise, stlz gelimi anlar ve karmcalar, ku�lann
bazl torleri, hem cinslerini devam ettirmek, hem de kendilerini
korumak ic;in birbirinin yard l m m a ve topluluk halinde ya�amaya
muhtac; olurlar
Bitkiler de bu u nsurlann ve madenlerin yard l m m a muhtac;tlr.
Bitkilerin m uhtac; oldugu maddf yardl m bellidir, bunlara bilvaslta
yard l m da onlan, tohumlan ye�erene kadar, soguk ve sl caktan
koruyacak bir (toprak) tlrtOyle tlrtmektir; dolayh yard l m ise kay­
nak sulann m C;lktlgl daglann bulunmasld lr.
Bitkilerin cinslerini devam ettirebilmek ic;in birbirlerine ihti­
yac;lan vard lr, stlz gelimi hurm a agacm m di�isi erkeksiz meyve
vermez. Genelde bitkilerin kend ilerin i korumak ic;in birbirine ihti­
yac;lan olmaz, ancak bazl istisnaf durumlan vard l r, stlz gelimi
kabak dayamp sanlacak bir yeri olmazsa yokolmakla kar�1 kar­
� Iya kahr. Asma, sarma�lk ve benzeri bazl bitkiler de btlyledir.

m M Otercim burada bu tOr yogalmanm Azerbaycan'daki biyoloji bilginlerince


"klz c;:ogalmalarr" olarak adlandrnldlg l n l ifade etmektedir. (A.N )

243
Daha karma�lk varl l klarm, temel unsurlar (hava, su, toprak
ve ate�), madenler, bitkiler ve hayvanlar gibi muhtel if torden O�,
belki de dart �e�it �eyin yard l m ma ihtiya�lan vardlr. Zehirli hay­
vanlar hakkmda dedi�imiz gibi, bazl varll klar derece baklmm­
dan kendilerinden daha a�a� 1 d urumda olanlara yardl m ederler,
anca k bu hizmete a�a�1 hizmet adl verilir.
H ulasa, bu bolOmlerde esas maksadlmlz, bOton dO nya var­
I I klann m en onurlusu olan insa n m , kend i neslini muhafaza et­
m ek ve kendini koruyu p devam ettirebilmek i�in, her yard l ma, 0
cOmleden kendi cinsinin d e yard l m ma muhta� old u�unu vurgu­
lamaktlr. I nsanm yardlma muhta� oldu�u a�lktlr ve artlk bu ko­
nuda konu�maya hacet yoktur.
In sanm kend i cinsine yard l m etmesine gelince , herkes ken­
di yeme�ini, giysisini, evini ve silahm l hazlrlayacak olsayd l , bu
durumda once dOlgerli�i ve dem ircili�i o�renmes i ve bunlar va­
sltaslyla bi�me, o� Otme, Oretme, yo�urma, e�irme, dokuma i�in
gerekli olan aletleri hazlrlamas l , bOton bunlan yapabilmek i�in
di�er bir�ok sanat ve mesle�i de o�renmesi, sonra da kend i i�i­
ne bakmasl gerekirdi . Bu sOre zarfmda 0 yemeksiz ya�ayama­
yi p helak olacak veya hayatl s l kmtllar ve azaplar i�erisinde ge­
��cek, Ostelik bunlann hi� biri n i gere�i gibi yerine getiremeye­
cekti. Fakat birbirine yard lm ettiklerinde, onlann her biri bu i�le­
rin birin i yapar, boylece daha �ok Oretir, artan l n l ba�kasma
vermek veya almak yoluyla bir d enge sa�lanlr, ge�inme vas Ita­
Ian n i temi n eder, kendi n i ve cinsini muhafaza i�ini bir dOzene
koyar ve bir sistem kurar, boyle de olmu�tur zaten .
Hadis olarak soylenen � u sozler de buna i�arettir: "Adem
(as) dOnyaya geldikten sonra yemek istediginde, ekmek pi§irin­
ceye kadar bin i§i yapmaya mecbur oldu, bin birinci i§i de ek­
megi sogutmak oldu. Sonunda bu i§i de yerine getirince yemek
156n
yiyebilmi§di.
Ba�ka hikmet sahiplerinin sozlerinde de bu husus: "Bir ki§i­
nin ekmek yiyebilmesi k;in bin ki§inin �all§masl gerekir. " �eklin­
de ifade edilmi�tir. I nsanlann i�lerini n yol unda g itmesi i�in birbir-

156
Bu sOz hadis kaynaklannda bulunamaml�lIr.(A.N.)

244
lerine yard rm etmeleri ne kadar gerekli ise, bu yard rmla!ii m anrn
birbirine uygun, dOzenli ve mOnasip bir !iie kilde yap rlmasr da 0
derecede gereklidir.
Demek istiyoruz ki, c;e!ii i tii m aksatlarrn elde ed ilebilmesi ic;in
farklr meslek ve sanatlarrn ortaya c;r kmasr nizam intizam ic;indir.
E�er bOton insanlar bir sanata yonelselerdi biraz once ifade et­
ti� imiz mahzurlar do�ard l . Bunun ic;in, ilahT hikmet muhtelif me­
raklar ve farklr kabiliyetler yarattr ki, her biri bir mesle�e yonel­
sin; bazrlarr daha onurlu, bazrlarr biraz daha d O!ii O k i!ii l erde c;alr­
!ii a bilsin ve hallerine razr olarak hO!ii n utluk ic;inde ya!ii a sr nlar. Bu­
nun gibi, onlarr zenginlik fakirlik, kabiliyetlilik, beceriksizl ik bakr­
m r ndan da farklr yaratmr!ii t rr. I nsanlarrn hepsi zengin veya fakir
olsaydr birbirlerine hizmet etmezlerdi. Birinci halde zenginl ikleri
sebebiyle birbirlerine mu htac; olmad rklarr ic;in yard r mdan kac;ar­
lard r , ikinci halde de fakirlikleri yOzOnden birbirin in h izmetinin
kar!ii r lr�rnr verem eyecekleri ic;in yard rm etmezlerdi.
Sanat ve meslekler, itibarlrlrk ve itibarsrzl rk ac;rsrndan farklr
farklrdrr. I n sanlarrn hepsi ayn r meyilde olsalar ve itibarl r
meslekleri sec;selerdi, di�er sanatlara ihtiyac; d uyuldugunda
insanlar c;aresiz kalrr ve maksatlarrna ula!ii a mazlard l . Bunun ic;in
hikmet sahipleri: "Insan/arm aym/Igl on/an mahveder. "

demi!ii lerd ir. Fakat bazrlarr tedbirli olmada, bir krsm r erd emlilikte,
bir klsm l asalet ve ululukta, bir grubu aklllrltkta, bir gOruhu
kabiliyetinin azlr�rnda farkh olu rlarsa, a!ii a �1 d u rumda olanlar
birincilerin eli altrndaki alet ve vasrta durumunda olur, i!ii l er
yolunda g ider (ki zaten durumu n boyle oldu�u gorOlmektedir),
herkes laYlk oldu�u i!ii i gorOr.
DOnya n r n intizaml ve gec;im temininin dOzenlenmesi emekle
meydana geldi�inden ve insan cinsi yard l mslz ya!ii a yamayaca­
� rndan, yard rmla!ii m a olmadan c;al r!ii m a, bir araya g elmeden de
yard l mla!ii m a olamaz. Kisacas l , insan cinsi kendi tabiatl itibarry­
la toplu halde ya!ii a maya mu htac;ttr. Bu c;e!ii i t birlikteli�e "mede­
niyet" (tem eddOn) adr verilmektedir. Meden iyet kelimesi, hayatr
temin ve devam ettirebilmek ic;in hep birlikte sanat ve meslekler
icra ederek bir topluluk halinde ya!ii a dlklarr yer, "!ii e hir" manasl­
na gelen "medine" kelimesinden toremi!ii t ir.

245
Ev kurma hikmeti bahsinde 'ev' derken binaYI de�iI orada
ya�ayanlann hususi birlikteliklerini kastetti�imiz gibi, b u rada da
"med ine" derken de yeri degil, belki oranm halkl arasmdaki hu­
susi bir birlikteli�i (sosyal iI�kileri) kastetmekteyiz.
Filozof Aristo "{nsan yaratlll§1 geretJi medenidir. " derken 0-
nun, yaratlh�1 gere�i medeniyet denilen bir toplu ya�ama ihtiya­
CI oldu�unu soylemek istemi�tir.

I nsan tabiatmm emelleri farkh, hareketlerinin maksatlan


m uhteliftir. Soz gelimi, biri bir i�i lezzet almak iyin , biri onur ve
yOcelik kazanmak istedi�inden yapar ve bu tabiatta olan insan­
lar kendi ba�lanna b l raklld l klarmda onlarm kar� l l Ikh yard lmlan
ba�arlya ula�amaz. O ston gelen herkesi kendine kole ed inme­
ye, h l rsll i nsan ise her �eyi ele geyirmeye yall � l r, boylece arala­
rmda kavga yl kar ve birbirlerini ezip mahvetmeye kalkarlar.
Her biri n i kendi yerine yerle�tirmek ve hakk m l vererek ba�­
kas m m hakkma el uzatmasma mani olmak, toplumsal emek sO­
recinde ona verilen gorevi yerine getirmeye mecbur etmek iyin
tedbirler alma zaru reti do�ar. I �te bu tedbire "siyaset" adl veril­
mi�tir.
Birinci makalede adalet bOlOmOnde dedi�imiz gibi, siyasette
yasa, hakim ve paraya ihtiyay vardl r. Bu ted bir gerekti�i gibi,
hikmetli bir �ekilde hayata geyirilecek olsa ve bununla insanm
ve insan cinsinin olgunla�masma sebep olmak kast olu nsa i�te
bu yOce (ilahi) siyaset olarak adlandlnl lr. Ba�ka maksat gOdO-
10rse bu maksadl ifade eden soz "siyaset" sozOne ilave edilir.
Hakim Aristo basit siyaseti dort klsma aYl rmaktad lr:
O lke siyaseti
Egemenlik (galebe) siyaseti
Keramet ve yOcelik s iyaseti
Halk siyaseti
O l ke siyaseti: Halkl, onlann erdemlerini artlracak bir tarzda
idare etmektir ki, buna erdemliler siyaseti de den ir.
Egemenlik (galebe) siyaseti: Yaramaz insanlan kontrol al­
tmda tutmaya yonelik olarak alman ted birlere verilen isimdir ki,
buna yaramazlar siyaseti de denir.

246
Keramet ve yOcelik siyaseti: Hal kl, sonuctta onlan n keramet­
leri (meslek ve sanatlart ) geli�ip artacak �ekilde idare etmektir.
Halk siyaseti: I lahi yasa (adaletli vicdan) esast na d ayan J la­
rak halkl idare etmek ictin dOzenlenen birtaklm kanun ve kural­
lard l r.
O lke siyaseti d iger bOtOn siyasetleri halk arastnda yayar ve
her tabakaYI ona uygun bir siyasetle idare eder, boylelikle, onla­
rtn g izli kabiliyetleri n i i�e yarar hale getirir. Diger bir deyi�le bu
siyaset, s iyasetler siyasetidir. O l ke siyasetinin halk siyasetiyle i­
I i�kisi �u diyecegimiz �ekildedir.
Kaydetmek gerekir ki, siyaset bazen mu kaveleler ve anla�­
malar gibi iradi i�lerle, bazen Olke ve �ehir idare etme gibi akli
i�lerle ilgili olur.
Akl l , erdem ve marifete ozel kabiliyeti olmayan biri bu iki i�­
ten hict birine ba�lamamaltdlr, ct0nkO �artlan ogrenmeden , bu­
nun gerekleri n i bilmeden , bunlardan b irini obOrOnOn onOne ctl­
karmak, anla�mazllga ve kavga-dovO�e sebep olur.
Kisacas l (iradi i�lerde) �artlann neleri gerektirdigini belirle­
mek ictin OstOn bir i1hama sahi p olan bir �ahsa ihtiyact vardl r ki 0,
yOce i1hama sahip olmakla digerlerinden farkl l olsu n ve d igerleri
onu taklit etsinler. Eski bilginlerin ifadesiyle boyle ki�i1ere "kan un
sahibi" ve onun kanunlartna d a "ilahi yasa (i1ahi kan u n)" den ir.
Muhaddisler1 570na �ari (yani kanun koyucu), onu n kanu nlart na
da �eriat a d l nJ verirler.
Eflatun "Siyaset" adlr eserinin be�inci makalesinde boyle in­
sanlara i�aret ederek �oyle der: "Bun/ar kuvvetli, bOyOk ve fev­
ka/ade insan/ardlf. "
Aristo da: "On/ar gayb/ bilir/er ve mucize sahibidir/er. " d e­
mektedir.

1 5 7 Muhaddisler. Muhammed Peygamberin dediklerini ezberleyip onlan tebli�


edenlere verilen addJr. Muhaddisler yani "hadis bilenler" "hadisc;:iler" demektir.
VI I.-IX. c;:a�larda muhaddisler c;:ok bOyOk bir geli�me gl)stererek hususi okullar
kurmu�lardJr. Bunlardan Oc;:O, "Medine", "Kufe" ve "DJme�k" okullan adJyla �6h­
ret bulmu�tur. Avrupahlar bunlan "Traditionalist" olarak adlandJrJrlar. Azerbay­
can dilinde hadisc;:iler ic;:in "an'aneciler" terimi de kl!lIamhr. Muhaddisler ic;:inde
tanmmJ� biryok karizmatik ve tarihi �ahsiyet vardJr.

247
AklT hO kOmlere gelince, b u rada da Allah vergisi olarak ba�­
kalanndan Osto n n itelikleri olan bir �ah ls gerekir, bu �ahls diger­
lerini pe�i s lra gotorerek onlan olgunla�tl rlr. Eskiden bun lara
"hakTm-i m utlak" derlerdi , onlann hOkOmlerini de "hakTmlik sana­
tl" olara k adlandlnrlard l ; hadisc;iler bunlara "imam" ve i�lerine
de "imamllk" derler. Eflatun onlan dOnyaYI gekip gevirenler ve
dOnyanm bilgeleri olarak isimlendirir.
Aristo da onlara i9timaT h izmetkar, yani toplumlann varl l gl
i9in kendilerinden mOstagni kalmamayan ve d ai m a kend ilerine
muhta9 olunan insanlar olarak bakar.
Bazl filozoflann Istllahmda birinci �ahsa "natlk,, 158 ikinci
�ahsa ise "esas" adl verilir. $u meseleyi de hatlrlatmak gerekir
ki, burada "hakim" ve "hOkOmdar" sozlerinden maksat bir insa­
nm bOyOk ha�met ve memleket sahibi olmasl degil, zahire n bir
saraYI olmasa da Olke i9inde sozO tutu Ian ve hakh hOkOmleri
yerine getirilen b iri olmas ldl r.
Eger 0 bir �eyi em reder, vilayette valileri ba�ka bir �eyi ya­
parlarsa b u takdirde kural ve kaide bozulur, anar�i o rtaya 91kar
ve zulOm goklere yOkselir.
Veri gelm i�ken soyleyelim ki, her devir ve her zamanda hO­
kOmdara gerek yoktur. Halk arasmda nizam intizam varsa b u
uzun mOddet onlara kafi geli r. Fakat her devirde e rdemli b i r
rehbere, ted birl i insanlara ihtiya9 vard l r. Tedbir olmazsa nizam
intizam ortadan kalkar, insan topluluklan gerektigi g ibi geli�e­
mez.
Ba�kan (tedbirci, mOdebbir) kural ve kaideyi korumaya 9a­
l I�mall , halkl bu kural ve kanu n lara uymaya 9ag l rmah d l r, b u n u n

158
TQsi burada I smaili teoriyi savunanlara i�aret etmektedir. I smaili dO�Oneeye
g<>re olgunlugun yedi dereeesi vardlr: "Mutlak hakikat", "olgun akll", "olgun
nefs", "heyula", "mekan", "zaman", "olgun insan", bunlann tamaml hep birlikte
OstOn alemi te�kil etmektedirler.
Olgun akhn bu dOnyadaki timsali I smaili inanca g<>re, olgun olan peygamberler­
dir. Onlar buna "natlk" yani "konu�an" adml verirler. "Olgun nefs"in temsileisini
peygamberlerin yardlmelsl olarak kabul ederler ve ona "samit" yani "susan" ve­
ya "esas" adml verirler. Onlann g<>rO�One g<>re her peygamberin bir samiti olma­
II ve bunlar, �erh ve tefsir (tevil ) yoluyla peygamberlerin s<>ylediklerinin i9Sel
hakikatini, gizli mahiyetini topluma anlatmalldlrlar. S<>z gelimi, onlar Musa'YI
natlk, Harun'u onun samiti: Isa'YI natlk, Pavlos'u samiti: Muhammed Peygambe­
ri natlk ve Ali'yi de onun samiti olarak kabul ederler.

248
i9in ona zamanln gereklerine ve vaktin hOkmOne u yg u n olarak
degi�iklikler yapma imkanl tan ln mal ldlr.
B uradan anla�lldl ki, iqtimaT hikmet (sosyoloji) bu makalenin
konusunu da te§kil eden bir bilimdir. Bu bilim, herkesin yaranna
olan insan emegin hakikf ve genel geli§imf kurallanntn teorisidir.
Bu bilimin konusu, toplumsal emek ve Oretim iIi§kisini en mO­
kemmel §ekilde kuran, bOylece elde edilen neticeyi en yararll ve
verimli hale getiren insanlar arasl iIi§kiler sistemidir. C;OnkO bu­
rada her sanat sahibi kendi sanatma onun "iyiligi" veya "kotolO­
gO" oldugu aqlsmdan degil, gerekliligi veya gereksizligi aqlsm­
dan yakla§tr. Soz gelimi doktorun cerrahf pratiklerle ugra§masl
elini all§ttrmak ve ba§kalanna fayda vermek iqindir. Hekim yap­
tlgl i§i iyi, koto, ho§a giden, ho§a gitmeyen olarak
degerlendirmez. Bu gibi sanat sahiplerinin maksadl diger bOton
sanat sahiplerine hizmet olur, iyi veya koto olmaz. I lah iyatl n, di­
ger bilimlere gore bilimler bilimi saYlldlgl gibi, boyle bir sanat da
digerlerine gore sanatlar sanatl olarak kabul edilir.
I nsanlar hem kendini, hem de neslini muhafaza i9in birbiri­
nin yardlmlna muhta9 oldu klan gibi, kemale ermek i9in de yar­
dl mla�amaya m uhta9tJr1ar, yani kemale ermek i9in de birbirine
ihtiya91an vard lr. Boyle olunca her i nsan ln mOkemmelligi veya
noksanllgl kendi cinsinden olan ki�ilere bagl l olur; yan i 0, kar�l­
IIkll yard l mla�ma igerisinde ken d i cinsiyle iyi ge9inmeye ve iIi�ki
kurmaya mecburdur. Aksi takdirde adalet kuralla n n l n d l�lna 91-
karak zulme yon el ir, dOnyada kanunsuzl u klara sebep olur, ken­
di mertebe ve derecesine de u la�amaz. B6ylece, insanlarla iyi
geqinmenin ve kurulan iIi§kilerin ba§anll olabilmesinin yolu, ne­
yin dOzeni saglayacaglnt ve neyin bozgunculuga sebep olaca­
gml, insanlardan her biriyle ayn ayn nasll iIi§ki kurmak gerekti­
gini ogreten bir ilme ihtiyaq vardtr ki, bu ilim, sosyolojidir. Herkes
bu ilmi iyice ogrenmeye gayret etmelidir ki, erdem sahibi olabil­
sin. Bu ilmi ogrenmedigi takdirde hareketierinde, davrant§lann­
da ve toplumsal il§kilerde yanll§llklara dO§er. Sosyolojinin top­
lumsal geli§me iqin ne kadar onemli oldugu buradan da ortaya
qlkml§ oldu.
Doktor sanatmda uzman olursa, insan sagllglnt muhafaza
edip hastallklan onlemeyi ba§ardlgl gibi; bu bilim sahibi de ken-

249
di sahatmda mahir olursa, hakiki adalet ve e§itlik olarak isim­
lendirilen dOnya dOzeninin saglamllgml muhafaza edip, toplum­
sal hastaliklan ortadan kaldlrmaya gOr; yetirir; 0, gerr;ek mana­
da dOnya hekimi saYllir. Bu bilim dOnyaya mutluluk 1§lklan ya­
yar, insan kudreti OIr;OsOnde kotolOgOn onOnO allr. Bir kez daha
vurgulamak gerekir ki, bu ilmin konusu toplum ve toplumsal
il§kiler sistemidir. Insan toplumunda da, ister genel, isterse ozel
olsun, toplumsal mOnasebetler farklilik gosterir.
Kisacasl , her �eyden once "toplum" sozO nOn bOtOn manala­
rim ayd mlatmak gerekir. Insanlar arasmdaki birinci topluluk �ekli
ailedir, I kinci topluluk mahalle, sonra �ehir, sonra bOyOk halk
topluluklan (Olke toplulu�u), en sonunda d a tOm d O nya toplulu­
�u gelir. H erkes bir ailenin bireyi old u�u gibi, her ev bir mahal­
lenin tem el o�esini, her mahalle bir �ehrin esas o�esini, her �e­
hir bir Olkenin esas unsurunu, her halk dOnyanm esas kurucu
cOzOn O olu�turur.
Ail e konusunda soyledi�imiz gibi, her toplu mun bir ba�1 olur.
Evin reisi m ahalle ba�<;; l sma (muhtara) gore tebaa, mahalle reisi
de �ehir reisine gore tebaa d urumundad lr. Bu, tebaa-reis olma
durumu kar�IIIkll olarak dOnya halkmm l iderine kadar uzamr.
DOnya halkmm l ideri durumunda olan ki�i, reisler reisi olarak
adlandm h r, mutlak egemenlik ve genel ge<;;e r irad e sahibi saYI­
I I r. Onun d Onyanm bOtOnOne ve d Onyanm cOzlerine bakl� I , he­
kim in vOcuda ve vOcudun uzuvlanna bakl�I , aile reis inin ailesine
ve ailesinin fertlerine bakl�1 gibidir. Aynen bun un gibi, i ki ki�i a­
rasmda sanatta veya bilimde bir ortakhk varsa, orada da reislik
ve tabiilik ortaya <;; I kar, yani onlardan hangisi daha olgun olursa
reis d u ru m unda olur, d i�eri, olgunla�lp kemale ermek i<;;i n, onun
dediklerini tutmall ve ona tabi olmalldlr. Sonunda bOtOn insanla­
nn ba� I , ya yapt l�1 h izmetlerle veya se<;;i m sonunda reisler reisi
durumuna gelmi� ve h alkm mukadderah kendisine teslim edil­
mi� ki�iye ba�lam r.
DOnya l iderinin tOm dOnyadan sorumlu oldu�u ve oran m bO­
tOn Olke ve insanlanna nezaret etti�i gibi her topluluk lideri de
ba�kam oldu�u topluluktan soru m l udur ve 0 toplumun bireyleri-

250
ni n ancelikle genel menfaatleri ni, sonra da ozel menfaatlerini
korumal I d l r.
Toplumlann birbirleriyle mOnasebeti Oct �ekilde olur:
1 . Sir topluluk bir ba�kasm m unsurlarmdan olur, soz gelimi
ev, mahalle ve �ehir i1i�kisi gibi;
2. Sir topluluk d igerini ictine alIr, soz gelimi ahali (toplum,
m illet, Ommet) ve �ehi r gibi;
3 . Sir toplu luk digerinin yardimcisl ve hizmetctisi d u rumun­
da olur. Soz gelimi koy ve �ehi r topl uluklan gibi. Koy topl ulugu­
nun kurulu�u tam olmad lgmdan onlann her biri bir yolla tam 0-
Ian �ehir toplumuna yardl m eder.
Toplumlann birbirine yard l m lan bu Oct tOr, maddi (dogru­
dan), aletli (bilvaslta) ve h izmet yard l m l , yu kanda bahseUigim iz
cinslerin birbirine ya ptlklan yard l ma benzemektedir.
DOnya ehlinin toplumsal kurulu�u boyle bir sistem te�kil et­
tig inden, biri bu sistemden aynlarak tek ba�ma ya�ama ve inzi­
vaya ctekilme hayaline kapll I rsa bu baklmdan erdem ve erdemli­
likten ayn l I r. Kendi cinslerinin yard lm mdan uzak kaldl g l ictin yal­
mzl I k deh�eti icterisinde, azap ve eziyetler cteker, mahru miyetler­
Ie bogu�maktan mahvolur. Bazllan boyle bir hayatl erdem sa­
yarlar. Soz gelimi, bir klsml ibadet ve zOht bahanesiyle m aga­
ralara ctekilerek ya�ar ve buna "terk-i dOnya", "abidlik", "zahidlik"
ad m l verirler. Sir grubu gazleri ni halkm merhamet eline dikerek
sadaka gozler, elin i sogu ktan s lcaga vurmaz ve buna da "te­
vekkOI" adml verirler. Sir zOmresi seyahat maksadlyla dO nyaYI
�ehir �ehir dola�lr, bir yerde yerle�erek i�le me�gul olm az, in­
sanlarla i1i�ki kurmaz, sonra da dOnyadan ibret dersi ald lklan m
sayler ve bunu erdem olarak kabul ederler. Su insanlar ve bun­
lara benzeyenl er, d igerlerinin emek ve yard lmla�ma sayesinde
OreUikleri nimetlerden , kar�llIgmda hict bir bedel odemeden ya­
rarlamr, onlann yemeklerini yer, onlann elbiselerini giyer ve
bun lann kar�li l g m l da odemezler. Su ki�iler i nsanilgm geli�mesi
ictin zorunlu olan i�lerden kacttl klanndan, zillete razl olarak dOn­
yaYI terk etmeyi secttiklerinden, tabiatlannda yeti halinde bulu­
nan gizli kabiliyetleri n i faydall i�lere sarf etmezler. Kal i n kafalI lar

251
boylelerinin erdem sahibi old u klannr dahi dO�OnOrler, halbuki
bu nlarm erdemli insanlar olabilme ihtimali ham hayaldir.
I ffet bOton arzu ve isteklerden el e;:ekmek degil, haddini bilip
a�lrIliga ve noksanllga imkan vermemektir; adalet de hie;: kimse­
ye zulmetmemek degil, herkese insaf h , geregi gibi davranmak­
tlr. I nsanlarla alakasl olmayan ki�i comertlik gosterebilir mi, teh­
likeli ve korkulu hallere dO�meyen biri �ecaat (yi g itlik) gosterebi­
lir m i, �ehvetin ne oldugunu bilmeyen biri iffetini (namuslulugu­
nu) ortaya koyabilir mi?
I yi dO�OnOrseniz bu g ibi i nsanlann bilgi ve erdem sahipleri­
ne degil, canslz ta�a ve ruhsuz le�e benzed i kleri anla�llIr; e;:On­
kO e rdem ve bilgi sahibi olanlar yOce Yaradan'm en ba�ta koy­
dugu kaide ve kurallann aksine g itmez, adet ve gelenegi
koruyup devam ettirerek, i mkanr ole;:OsOnde onun hi kmetine (gO­
zelliklerine) riayet eder ve ondan yardlm ister, Allah d a iyi i�le­
rinde ona yardl m eder.

ikinci Fasil
Toplu msal Uzla�1 i�in Gerekli Olan Sevgi Erdemi ve Ce­
�itleri
I nsanlar birbiri ne, yani birinin olg unluk ve noksanhgl kendi
cinsinden olan ba�kalan nm noksanl l k ve olg u nluguna bag l l 01-
dug undan ve birbirinin zaruri yardlmma muhtae;: old u klanndan,
daha once de ifade edildigi gibi, hie;: kimse tek ba�ma tam bir 01-
gunluga eremez. Boylece birbirine yard lm eden tom i nsanlan
tek bir vOcut orneg inde oldugu g ibi birle�tiren bir kurulu�un olu�­
turulmas m m zarureti ortaya e;:lkar. I nsan kendi yaratll l�1 geregi
geli�m eye mOsait bir varh k olarak yaratlldlgmdan yine tabiatl
geregi boyle bir birle�meye m uhtae;:tlr. Birle�meye olan istek
"sevgi/m uhabbet" adml ahr. Biz daha once de m uhabbetin ada­
letten Oston olduguna i�aret etmi�tik, bu Osto nlOgOn sebebi,
muhabbetin birle�meye tabiT meyilli, adaletin ise "yapay" ihtiyae;:
olmasld lr. Yapay olan tabiT olana gore kabuk yerinded ir, yapay
olanlar tabii olana benzetilirler.
Anla�lldl ki, insani erdemlerin en olgunu olan adalet, insan
cinsi arasmda sevgi ve muhabbet olmad lgl ie;:in d Ozen ve inti-

252
zam l koru ma ihtiyacmdan dogmu�tur. I nsanlar arasmda sevgi
olsaydl , i nsafa ve insafslzllga (diger bir deyi�le adalete, yargl ve
yarg lca) i htiya<; dogmazd l .
" I nsaf' sozo, yanya bolme demek olan "n lsf' kelimesinden
tOremi�tir, "m O nsif' de buradan tOremi� olup, bir �eyi verenle a­
lan a rasmda ya nya bolen demektir. I nsafslzl l k bir par<;a n m <;ok
obOrOnOn az olmasl demektir. M uhabbet ise "birle�me" demek­
tiro Boylece, muhabbetin adaletten OstOn oldugu anla� l l I r.
Eski filozoflann bir<;ogu muhabbetin durumu hakkmda <;ok
bOyOk mObalagalar yapm l�lar, soz gelimi demi�ler ki, bOtOn var­
I I klann ya�amasmm sebebi sevgidir, hi<;bir varll k vOcutsuz ola­
madlgl gibi sevgisiz de olamaz.
Bundan ote muhabbetin de kendi dereceleri ve mertebeleri
vardlr, bu derecelere bagll olarak varll klarda olgunluk ve
noksanllkda farkll derecelerde o lur.
Muhabbet olgunluk ve olgunla�manm sebebi oldugu gibi,
gO<; (zora ba� vurma ve zorla adaleti temin) de noksanllk, geri­
leme ve dO�O�On rehberidir. Zorlamadan dogacak neticeler de
her s l n lfm n oksanllk durumuna baglldlr. I nsan larm boylelerine
mu habbet ve gO<; taraftarlan adl verilir. (O iger bir deyi�le insan­
lar sevgi ve gO<; ehli olarak tasnif olunabilirler.)
Bazl filozoflar bu gorO�On destek<;ileri olmasalar da muhab­
betin bir erdem oldugun u kabul etm i�, kainatta bOtOn varll klar
arasmda a�km varllgmm zaruri olu�u hakkmda gorO�ler ileri
sOrmO�lerdi r.
M u habbetin mahiyeti, bir �eyle birle�mek isteyenin olgunlu­
ga eri�ecegini tasavvur etmesi ise, ona hatlrlatmak gerekir ki
her varll g m olgunlugu ve onuru kendinde bulunan vahdettedir.
K isacasl muhabbet, onurl u , erdemli ve olgun olmaYI iste­
mektir. Kimde bu istek <;ok olursa, onda kemale eri�me ihtirasl
gO<;IO, maksada u la�ma yollan kolay olur.
Oaha sonra irfan sahipleri 159 "muhabbet" ve onun Zit anlam­
I I s l olan kel imeyi, (bu da "adavet, dO�manl l k" kelimesi olmalldl r)

159 Irfan sahipleri: I rfan sahipleri, ehl-i irfan ifadeleriyle kastedilen gerc;:ekte
sufilerdir. Sufilerin kendilerine has terimleri vardlr ve bunlan bilmeden sufi ede­
biyatJnl anlamak �k zordur. "Muhabbet" ve "Olfet" terimleri de bunlardandlr.

253
nutk yetisinin bulundugu durum larda (yani sadece insani husus­
larda ve insani ilitiraklerde) kullan r rlar.
Unsurlann kendi merkezlerine yonelmesi ve etrafa sae;:I1lp
dagllmasl (yani maddelerin e;:ekme ve itme gOcOne sahip olma­
Sl). uygun elementlerin birbirine yonelmesi. belli ole;:O ve miktar
dahilinde birlelierek yeni maddeler oluliturmak ie;:indir. SaYllan.
sahalan . yapl lan birbirine uyg u n oldugu takdirde oyle garip 0-
laylar olur ki. bunlan "hususi olaylar" veya "tabiatlann (karakter­
lerin) slm" olarak isimlendirirler. soz gelimi m lknatlsm dem iri
e;:ekmes i gibi. Karakterlerin birbirini reddetmesi neticesinde de
bunun aksine olaylar meydana gelir. soz gelimi sirkenin kabar­
ma slrasmda kapagl olan talil bir tarafa atmasl gibi. Boyle hadi­
seier "muhabbet" ve "dOlimanhk" olarak adland lnl maz. bunlar
"e;:ekme ve itme" olarak adlandm hr.
Hayvanlarm birbirine alan yakmhk ve dOlimanh klan da bu­
raya dahil degildir. yani muhabbet ve adavet olarak isimlendiril­
mez. Onlann hallerine "Olfet. Onsiyet" ve "vahliet. vahliilik" adl
verilmektedir.
I nsanlarda olan muhabbet iki klslmdlr: Biri tabii (gayn ihtiya­
ri). d igeri iradidir (ihtiyari).
I radf muhabbet dart klsma aynlmaktad lr: Tez gelip tez gi­
den. gee;: gelip tez giden. tez gelip gee;: giden ve gee;: gelip gee;:
giden.
I nsanlann e;:alllimaktan maksatlan basit bir liekilde Oe;:e ayn­
I Ir: Lezzet. muhabbet ve iyilik; bunlann Oe;:OnOn kendi a ralannda
birlelimesinden de dordOncOsO meydana gelmektedir ki. bu da
kendi liahsf geliliimini veya yard l mcllannm. meslektalilannm ge­
lilimesini isteyen bir insanm sevgisid ir. bu yard l mcllar insanlar­
d l r. Kisacasi . onlann her biri iradf muhabbetlerden birinin sebe­
bi olur.
Lezzet: Tez gelip tez giden muhabbetin sebebidir; e;:OnkO
lezzet bedenin d u rumuna bagll olarak degiliir. Bedenin � urumu
tez deg ilitig i ie;:in lezzet de tez tez degiliir. sebebin degilimesi
sonucu d a etkiler.
Menfaat: Gee;: gelip tez giden muhabbetin sebebidir. e;:OnkO
menfaat zor kazanr lan ancak kolayca kaybedilebilen bir lieydir.

254
/yilik: Tez gelip gee;; giden m u habbetin sebebidir. Tez gel­
mesinin sebebi iyi insanlann birbirlerini kolayca ve e;;a bucak
bulmasldlr. Gee;; gitmesinin sebebi de iyiligin mahiyetinde hakiki
birlik ozell iklerinin varhgldlr ki, bu sebeple iyiligi kolayca terk
etmek mOmkO n olmaz.
Her Oe;; sebebin birlelimesinden meydana gelen muhabbet
en gee;; gelip en gee;; giden idir. Burada iki sebebin yani menfaat
ve haynn bir araya gelmesi bu iki halin devamllhg m l te min eder.
Muhabbet, sadakatten daha genili ve daha genel dir, e;;O nkO
insan lar aras mda muhabbet daha yaygmd lr, sadakat ise bu de­
recede yaygm degildir. Karlilll kil yard l mlalima sadakat merte­
besinde daha e;;o k olur.
Muhabbetin son haddi olan alik hususi bir dostluktur. Alik
yalnrzca iki kilii arasrnda olabilir. Alikm sebebi ya son derecede
e;;o k lezzet almak ya da son derecede bOyOk iyilik elde etmek 0-
lur. Menfaatin (ister yal rn, isterse mOrekkep olarak olsun) alik
meselesinde hie;; b ir mOdahalesi olmaz.
Alik iki tOrlO olur: Biri haddinden fazla lezzet teminini amae;;­
layan alikt1r ki, ten kide laYl ktlr; d igeri bOyOk iyiliklere ve haYlrla­
ra ulalimaYI h edefleyen alikt1r ki, takdire laYlktlr. Halk arasmda
alikm ovOlmesi ve yerilmesi hususundaki an lalimazl t klar tama­
men bu iki alikm birbirine kanlitl nlmasl sonucundan tOremilitir.
Gene;;l er ve gene;; tabiatl t insanlar arasmdaki sadakatin se­
bebi lezzettir, bu sebeple onlan n aynl t p birlelimeleri, kOsOp ba­
nlimala n n m arasl kesilmez. Bazen klsa zaman ie;;e risinde bir
e;;o k defa gorOliOr, sonra yine ara verirler. TesadOfen bu sadakat
uzu n sOrecek olursa bu, onlann birlikteliklerinde her gOn devam
eden ve ayn lmalarma meydan vermeyen bir keyif ve lezzet
bulmuli olmalarmdand lr, tek sebebi budur. Eger bu keyif ve lez­
zet sona ererse sadakatte derhal sona erer. I htiyarlar ve ihtiyar
tabiatlt insanlann sadakati menfaatleri icab l olur. Karli l l l ki t men­
faat devam ettig i mOddete;;e onlar arasmdaki sadakat de genel­
Iikle devam eder, karlill tkll menfaat imkan r kalmazsa sadakat de
genellikle bozu l u r.
I yilik ehlinin sadakati yalnlz ve yal nlz iyilik hattrlna yap lldl­
g mdan, iyilik ise tabiatl geregi deg iliken deg il, sabit oldugu ndan

255
bu maksada yonelik sadakaUe birle�en i nsanlann sadakat ve
dostluklan ebedi olur ve bozulmalardan korkulmaz.
I nsan Zit tabiatlardan te�ekkOI ettigi nden ve her tabiatm
meyli muhalifi oldugu tabiatln zl ddma oldugundan, yumu�ak ta­
biath birinin zevki ile sert miza�1J birinin zevki birbirine uygun
dO�mez. Buna gore bir lezzeti saf, temiz ve ba�ka lezzetlerde
olan �irkinliklerden kurtulmu� bir halde bulmak mOmkOn degildir.
I nsanda basit halde i1ahi cevher bulundugundan ve bu dO�Ok
karakterlerin hi�birine benzemediginden, onun lezzeti de ba�ka
lezzetlere benzemez; 0 lezzete sebep olan muhabbet son dere­
ce gO�IO olur ve hatta delilige benzer, i�te buna tam a�k veya i­
lahi a�k adl verilir. I nananlardan bazllan bu muhabbete sahip
olduklanm iddia ederler.
Birinci filozof, yan i Aristo bu konuda O klid'in diliyle, farkl J
�eylerin �ekil ve yapl olarak da birbiri ile ayn l olam ayacaklanm
soyler. Fakat benzer �eyler birbirine meyleder ve birbirine ka­
vu�maga �all�lrlar. Bu sozlerin tefsiri sadedinde, basit cevherle­
rin birbirine benzedikleri i�in birle�erek tek bir yap l olu�turdukla­
nm ve farkhl Jklann ortadan kalktlg m l soylemi�lerdir.
FarklJ h k bile�ik (rn Orekkep) maddelere aittir ve mad deler ise
boyle bir yap l (vahit) olu�turma kabiliyetine sahip degildir. Onlar
birle�meye meyledip birle�ik yap l �e�itlerinden birini olu�tu rma­
ya gayret ettiklerinde de bu birle�meleri ge�ici ve yOzeysel olur,
cevherlerin birle�mesi gibi ger�ek birle�me olamaz, birle�erek
yekpare bir oz olu�turamazlar ve yeniden par�alanlp aynlabilir­
ler.
I nsan zatmda olan cevher tabiat kuvvetlerinden temizlendik­
ten , sevgi, �ehvet �e�itleri ve benzeri ozell iklerden anndlktan
sonra, onun kendi benzerlerine olan aS11 �evki co�ar. A�l lml� bir
goz ile bOtOn iyiliklerin kaynagl olan, mutlak hayrm ozelliklerini
incelemeye ba�lar, kendisinde i 1ahi bir nur olu�ur, 0 zaman hi�­
bir lezzetle mukayese edilemeyecek yepyeni bir lezzet dogar ve
soylenen birlik meydana gelir. Bundan sonra bedeni ozellikler­
den istifade edip etmemenin onemi kalmaz ve onu terk edip
gitmek de ag lr gelmez. Fakat aS11 yOce mertebeye ula�mak be-

256
deni tamam lyla terk ettikten sonra nasip olur, e;OnkO tam rahatllk
bu fani hayatl terk etmeden mOm kOn degHd ir.
Bu tor sevgi n in , yan i iyilik ehli arast ndaki muhabbetin er­
dem lerinden biri, hie; bir noksan tntn bulunmamasl ve ie;erisinde
her hangi bir iftiraya yer olmaYI� l d l r. Boyle bir muhabbet ne ke­
derden etkHen ir, ne de kotolOkler bundan haz altrlar. Fakat men­
faat ve lezzet ie;in olan muhabbet �er ile �er aras tnda olabildigi
gibi, iyilik He �er arastnda da olabHir, her halOkard a bu muhab­
bet gee;icidir ve tez sonOp gider, e;OnkO menfaat ve lezzet zaUa
degH, arazda olur.
Genellikle boyle muhabbetler garip ve yabancl yerlerde, soz
gelimi gem ide, seferde ve bu gibi ba�ka yerlerde bir araya gelen
insanlar arastnda ortaya s l kar. Boyle bir muhabbetin sebebi in­
san tabiattnda yerle�mi� bulunan Onsiyet (al t �abilme ve diya log)
kabiliyetid ir. Arap sanatl bahsinde soylend ig i gibi, yal n tz bu ka­
biliyeti ' sebebiyle i nsana "insan", yan i Onsiyet kurabilen varl t k
denilm i�tir. Bazllann t n ifadesine gore de "nisyan tn" yan i unut­
kan olman sebebiyle sana "insan" adl verHmi�tir. " I nsan" sozo­
nOn Arap d ilinde unutmak anlamtna gelen "nisyan" kokOnden
tO red ig ine inan t l l r, n isyan sebebiyle insan yan t l t r ve hataya dO­
�er.
Tabiatlyla Onsiyet insanT ozelliklerdendir, defalarca soyledi­
gimiz gibi, her �ey kemalini kendi ozelliklerinde tezahOr eUirir.
I nsan cinsinin kemali de kendi ni kendi cinsinde olan bu ozellikte
tezahOr ettirir. Bu ozelligin asll toplumun ve toplumsal kurulu�la­
nn ortaya e;lkl�tntn temeli n i te�kH eder. I �te bu sebeple hakikT
hikmet sah ipleri, bu Onsiyet ozellig in in onurlu old ugunu dikkate
alarak, geli�tirilmesi ie;in bire;ok faydalt tedbirler d O�OnmO�ler,
soz gelim i muhtel if kurallar ve kanun lar koymu�lar, adab ve ge­
lenekler icat etm i�lerd ir. O rneg in, topluma ibadetle me�gul 01-
mayl, ziyafetler vermeyi (fakirlere yemek yed irmeyi) tavsiye et­
m i�lerd ir. BOton bu tedbirlerin tamam tntn amacl Onsiyeti yetiden
fiile gee;irmek, uygulamall hale getirmektir.
I slam din inde cemaatle klltnan namaztn tek ba�tna klltnan
namazdan Oston tutulmas lntn sebebi, cemaat sebebiyle insan­
lann gOnde be� defa bir yere toplan d l klannda birb iri He Onsiyet

257
kurabilme im kan I bulabilm elerid ir. Boylece insanlann ibadet ve
ba�ka i�ler sebebiyle bir yerde toplanm l� olmalan onlann ili�ki­
lerini gOc;lendirip muhabbete c;evirebilir. Bunun ispatl cemaatle
namaz kllmanm, gOnde be� defa bir araya gelmeleri m O mkOn
ola n , koy ve mahalle sakinlerine tavsiye edilmi� olmasldlr. $ehir
halk m m bir yere gOnde be� defa toplanmalan zor old ugundan
onlara ba�ka bir c;e�it ibadet uygun gorOlm O�tor: Haftada bir de­
fa (yani cuma gOnO cuma namazl ic;in) bOtOn koy ve mahalle in­
sanlan , tamam m l alabilecek c;ok bOyOk bir camide toplanlrlar,
orada koy ve mahalle halkl birbiriyle Onsiyet kurd u klan gibi, �e­
hir halkl da bu d iyaloga i�tirak ederler. Boylelikle koy, m ahalle,
kasaba ve �ehir halkl haftada bir defa gorO�erek kend i i�lerini
dOzene koyarlar.
Bundan ba�ka, bOton halkm birbiriyle gorO�ebilmeleri ic;in,
Yllda iki defa (Ramazan ve Kurban bayramlannda kIlman na­
mazlar) genel ibadet belirlen m i�tir. Bu ibadetlerin icrasl ic;in bO­
tOn cem aatl alabilecek bir sahra (meydan) sec;ilmekte ve herkes
ibadet ic;in buraya davet edilmektedir.
BOton insan guruplannm ve meslek sah iplerin in bir yere
toplanmasl, hem bu toplantldan istifade etmesi, hem de havasl­
nm degi�mesi baklmmdan c;ok g Ozel bir ted birdir.
Herkesi ala bilen boyle gen i� bir sahada toplanan insanlar
birbirini gord Okleri nde tan l�lkl I g l tazeleyip, diyalogu canlandlrIr­
lar, onlarm boyle yeniden gorO�meleri dostl u klannI artl np, mu­
habbetlerini saglamla�tI rlr.
Bunlardan ba�ka bOtOn dOnyan m (varlI klan ve imkanlan el­
veren m OslOman) halkm en azmdan omOrlerinde bir defa bir ye­
re toplanmalan farz kllInml�tl r. Bu i�, yerine getirilirken ki�inin
kendine ve ailesine zarar vermeden yap llabilmesi, farkI I �ehir ve
OIke insanlan n m birbiriyle kolayl I kla gorO�eb ilmeleri ic;in, bunun
(omrOn hangi Yll mda yapllacag ma dair) vakti de belirlenmemi�­
tiro Boylelikle mahalle ve �ehir halkmm Ozerine, m ahrum old uk­
Ian bir mutluluk kaplsl aC;llacak, onlar da yaratllI�lannda olan
Onsiyet kabil iyetlerin i ortaya koyabileceklerdir. Elbette ki boyle
bir top lantl ic;in d in sahibinin (Allah'm) evinden (ya n i Kabe'den)
daha uygun bir yer olamaz. Nitekim Allah'm kudretinin �ahidi 0-

258
lup ibadetle me!jigul olmak, kurb an kesmek, hac ile ilgili adet ve
gelenekleri, gerekli vazifeleri yerine getirmek insanm kalbindeki
imanml g 091end irir, duanm kabul edilmesini 9abukla!jitlrJr, iyilik
de insan m haccmm kabul edilmesini (hacc-I mebrur olmasm l )
saglar. BOton bu ibadet, hac (ziyaret), dinT adet ve gelenekler­
den, yan i dini hOkOmlerden maksat, bu erdeme sahip olabilmek,
her iki dU nyada mutluluga eri!jiebilmek i9in bir araya gelerek bir
toplum olu!jitu rmaktan ibarettir.
Mu habbet kon usuna tekrar donerek demek istiyoruz ki ilahT
sevginin (mukaddes sevgi) d l !ji mdaki bOton sevg ilerin taraflar
arasmda ayn l zamanda ortaya 91kmasl ve her iki taraftan da
aym zamanda ortadan kalkmasl mOmkO n oldugu gibi, bu sevg i­
nin bir tarafta yok old ugu halde diger tarafta devam etmesi de
m OmkOndUr. Soz gelimi, kan ve koca arasmda sevgiye sebep
olan kar!ji lhkl J lezzet bir tarafta sondUgU halde diger tarafta de­
yam ediyor olabilir. Lezzetin degi!jiken oldugu bilinmektedir, an­
cak bunun bir tarafta degi!jimi!ji olmasl diger taraftakini de de­
gi!jim eye mecbur edemez. Bundan ote, ailenin idaresi i!jiinde kan
ile koca arasmda ortak menfaatlerin bulun masl onlann mu hab­
betlerine yard imci olabilir. Fakat taraflardan biri kendi hak ve
yU kUmlUIUgUnde bir kusura sebep ol u rsa, soz gelim i kad m ko­
casmdan ihtiyacmdan daha fazla (para vs.) almaya kalkarsa,
buna mukabil koca (gergege aykJrl olarak para ve mal varh g m l )
kansmdan g izlerse biri digerine gore kusurlu durumuna dU!jier,
sevgi bozulur, !jiikayetler, ge9imsizlikler ba!jilar ve g it g ide 9U91e­
nir, sonunda ya tamam lyla iIi!jikileri kopar veya !jii kayet sebebi
ortadan kalkar ama gonUI kJrlkhgl ve hO!jinutsuzluk bir sUre daha
devam edebilir. Ba!jika sevgiler h akkmda d a buna benzer ornek­
ler getirm ek mUm kUndUr.
,
Sebepleri farkh olan sevgilere gelince, soz gelimi, bir taraf
lezzeti d iger taraf menfaati gozetirse neticede bUyUk rahatslzh k­
lar ve rezill ikler ortaya 91kar, h atta ba!jika hi9bir sevgide garUl­
meyecek kadar !jiikayet ve kavgalar meydana gelir. Bunun ar­
negi olarak !jiarkici ve dinleyici sevgisi gasterilebilir. $arkici d in­
leyiciyi menfaat, din leyici !jiarklclYI lezzet hatJrlna sever. A!jilk ile
ma!jiuk d a boyledir, a!jil k ma!jiukundan lezzet almaYI gozlerken,
ma!jiuk da a!jilktan menfaat gazler. Bunun sebebi ise lezzet al-

259
mak isteyenin acele etmesi, menfaat temin etmek isteye nin ise
ag l rdan almasldlr. Allah korusun, aralanndaki uyu mluluk boyle­
ce bozu l u r. I �te bunun ir;in a�lklar her zam an zalim, arzusuna
ula�m akta h l rsll ve zorba olurlar. Gerr;ekten de onlar, h ir; bir �ey
odemeden lezzete u la�mak ve arzularma nail olm akta acele
ederler, fakat bunun kar�ll I g m l , bedelini ve mO kafatml ise dai­
ma ertelerler veya belki de kendileri mOkafat isterler. Boyle sev­
giye "Ievvame muhabbet" yan i kmanmaYI hak etmi� sevgi adml
verirler. B u tOr sevginin orneg i sadece yukanda zikredilenle Sl­
nJ rl l degildir, aksine herkes mah iyeti itibanyla buna yakm olur.
H O kOmdar ile halkl, reis ile r;evresi, zengin ile fakir arasmda
olan sevgi de problemli ve dengesiz olur. Bunun sebebi de her
birin in digerinden bir �eyler beklemesidir. Bu beklentiler de ge­
nellikle bo�a r;lkar. O midin bo�a gitmesi de ald l rmazllga ve kar­
� llIkl l vazifeleri ihmale sevk eder, bunun sonu kmama ve kar�l­
II kll yergilerle neticelenir.
Adalet �artl yerine getiril irse bu gibi problemler ortadan kal­
kar. Bu �art yerine getirilmediginde h izmetkarlar efend ilerinden
daha r;ok �eyler beklerler, efend ileri ise on lan n hizmet, sadakat
ve itaatte (nasihatte) samimT olmad lklannJ bahane edip kmama
ve azarlamaya ba�larlar; emekle hak arasmda ad alet olmaymca
onlarm aras m da sevgi dOzenini kurmak da mOmkO n olamaz.
Bunun da ne gibi gOr;IOklere yol ar;tJg m l anlatmaya g erek yok­
tur.
I yi insanlan n sevgileri menfaat ve lezzet hedefine yonelik
deg ildir, aksine bu sevginin sebebi zatlanndaki iyili kseverliliktir.
Maksatlan da mutlak iyilik ve erdem oldugundan, burada an­
la�mazl lk, kavga ve gOrOltO olmaz, birligin esas sebebi olan a­
daletle uyg u n mOnasebet, kar�lllkll olarak iyiliklerin gozetilmesi
ve og Otle�me neticesi nde bu (sevgi) kendi kendine ortaya r;lkar.
Filozoflar en sad lk dost hakkmda �unlan soylerler:
Gerr;ek sadlk dost ozO itibanyla senin gibi, d l� 1 itibanyla
ba�kasl gibi olmalldlr. Boyle bir dostlugun yOceligi, avam taba­
kasmda bulunmamasl , genr;lerde (yeni yetme) olmaYI�1 hakkm­
da etrafl lca durulmas m m sebebi, hayrm ne oldugunu bilm eyen,
dogru maksadm mah iyetini anlamayan insa n m gosterdigi sev-

260
gin in ya menfaate veya lezzete yonelik oldugunun bilin mesi i­
e;indir.
HOkOmdarlar ve sultanlar kendilerini oston ve nimet sahibi
olarak sayd lklanndan sadakatli gorO nmeye e;alr�lrlar, i�te bu
sebeple o n lann sadakati tam olmaz ve adaletsizlige sa par.
Baba evladl Ozerinde e;ok hakk r n r n oldugunu gorOr ve onu
sever. Bu sevgi bir e;e� it bOyOklOk sevgisine benzer. Bir ba�ka
deyi�le baba evladr n l dogal olarak, ie;ten gelen bir muhabbetle
sever. Baba evladr n l hakikaten kendisi gibi kabul eder ve yOce
Yaratlcr n r n , evlad rnrn vOcudunu onun suretine bakarak yogur­
dugunu ve zatrnrn timsalini evlad r na a�llad l g r n l d O �On Or. Ger­
e;ekten de bu dogru bir dO�Oncedir, e;OnkO ila hT hikmet kendi yO­
celig i ile baban rn ilham rnl e;ocugun varllgrna sebep kllml�, evla­
d r n r n dog up meydana gelmesinde onu ikinci etken yapm l�tlr. I �­
te bu sebeple baba kend isi ie;in istedigi kemali evlad l ie;in de ar­
zu lar, kendine nasip olmayan m utluluk ve iyilig in evlad r na kIs­
met olmasl ie;in e;alr�lr. Ona "Evlad rn senden daha erdemlidir."
deseler bu onun aglnna gitmez ama ba�kas rnrn ondan daha Os­
ton oldugunu soyleseler OzOIOr.
Soz gelimi, gitgide geli�en bir insana " O ncesine gore daha
olgunsun." deseler bu ona doku nmaz hatta ho�una da gider;
baba evladl n rn kendisiyle mukayesesini ve m O nasebetini de
boyle kar� llar. Baba n r n evladr n a olan sevgisinin e;oklugunun bir
ba�ka sebebi de evladr n l omrOnOn meyvesi olarak kabu l etme­
sidir. Dogdugu gOnden itibaren o n u mutluluk mOjdesi olarak go­
rOr, egitimiyle me�gul olur, gonlOnO ona ae;ar, gitgide sevgisi ar­
tar. Onu hayatrn r n amaCl, sevincinin kaynagl olarak kabul eder
ve gonlOnde onu varisi gibi gorOr. O IOm Onden son ra onu hatl rla­
tan bir varl l g r n kend i yerine gee;eceg ini dO�OndOgOnde kalbi kl­
vane; ile dolar. S lradan insanlar her zaman bunlan ifade etmek­
ten sakrnlrlar veya bunlan ifade etmeyi beceremezler, fakat
kalplerinden buna benzer �eyler gee;irirler. Bu, perde gerisinde
tasavvur edilen gOzel bir hayale benzer.
Evlad r n sevgisi babanr n sevgisinden az olur, e;OnkO 0 mah­
sui ve neticedir, uzun sOre kendisinin nasll meydana geld ig ini,
sebeplerinin kim old ugunu anlamaz, akl r olgunla�madlgl ie;in de

261
sag olan babasmm kadrini bilemez, akh ba�ma gelip, gozO a<;; l l­
dlgmda, hayatl idrak ettigi nde de babasl olmO� ve onunla bag­
Ian kesilmi� olur, i�te 0 zaman kalbinde ona kar� 1 sevgi meyda­
na gelir. Bu sebepledir ki evlada , ana babaya iyilikle muamele
emir olunm u�tur, ana babaya ise evladma iyilik etmek emir degil
tavsiye edilm i�tir.
Karde�lerin birbirine m,u habbeti, sebepte (nesepte) mO�te­
rek olmalanndandlr
HOkOmdann halka sevg isi baba sevg isi, h al k m h OkOmdara
sevg isi evlad m sevg isi, halkm biri birine olan sevgisi ise karde�­
lerin sevgisi gibi olmahd l r, bu takdirde onlar arasmda asayi� bu­
lunur.,
Bu benzetmenin maksad l h OkOmdarm, �efkat, merhamet,
10tuf, comertlik, ilgi, egitim, yardl m , nasihat, zararh �eylerden
uzakla�tl rmada, faydah �eyleri yakmla�tlrmada ve bu gibi i�ler­
de halka merhametli bir baba gibi davranmasldlr.
Halk, itaat, tavsiye ve nasih ate uyma, ovme ve kadir�inas­
I I kta akllh evlatlar, birbirine yardlm etmede ve gonOi aim ada
samimT karde�ler gibi olsun . Her biri imkanlan ol<;;O sOnde ve ka­
bil iyeti oran mda zamanm ve mekanm gereklerine bag i J olarak
kendi vazifesini adaletle yerine getirmeli ki her biri hakkma ula­
�abilsin . Boylelikle her yerde dOzen intizam hakim olsun.
Eger bir yerde dengesizlige yol a<;; l i Jr, adalet bozulursa koto.:
10 kier torer, Olke zaylflar ve zorballk ba� gosterir; sevgi nefrete,
dostluk dO�mani lga donO�Or, samimiyet kaybolur, riyakari l k
ba�lar. Artlk birbirlerine yardlm yerine engel olmaya <;;a ll�l rlar,
herkes kendi yaran ve ba�kalan n m zaran i<;;i n <;; a il�lr hale gelir.
Boylece sadakat yok olur, nizam intizam bozulur ve d Ozenin ye­
rine dOzensizlik yerle�ir.
,

BOtonOyle zorbailk, dO�manilk, bela ve hatadan uzak bir


sevgi var ise 0 da yaratllml� olanm yaraticisma d uyd ugu sevgi­
dir. Bu sevgi ilahT, mukaddes bir sevg iden ba�ka bir �ey ola­
maz. Ba�ka iddiada olanlann iddiasl batll ve uyd urma olarak
kabul edilmelidir. Muhabbet, bilgi ve idrak ile alakail d l r. Ne ken­
dilerine yap l lan sOslemelerden, ne de su nulan kurban ve sada­
kalardan h aberi olmayan el yap l ml �eylere (putlara) nasll sayg l

262
gosteril ir? Dogrudur, olabilir ki biri bir �eyi tasavvurunda ilahla�­
tJrlP, onu kendi tan nsl haline getirerek ona saygl gosterip ibadet
edebHir, onu kendinin tek yaraticisl ve mutlak olarak Hahl dere­
cesine yOkseltebilir (Al lahl m sen bizi koru). "Onlar Allah'a inan­
mazlar <;OnkO mO�riktirler." 160
Soyle bir muhabbet idd iasmda olanlar <;ok, ancak ger<;ekten
inananlar (bu sevgiye sahip olanlar) <;ok az, bel ki de azm da a­
,, 161
zld lrlar. "Sana �Okreden kullanm azd lr.
Sevginin ikinci derecesi ana-babaya d uyulan sevgid ir. Og­
rencinin hocasma d uyd ugu sevginin d l�lnda, derece ve merte­
bede h i<;bir sevgi bu iki sevgiye ula�amaz. O grencinin hocasma
sevgisi yukanda bahsedilen iki sevgi derecesinin arasmda, orta
derecede yer ahr. C;OnkO birinci sevgi, bOton mahlOkatm yaratt­
CISI ola n , sebepler sebebi olarak kabul edilen varhga sevgi 01-
dugundan onur ve yOceligin en Ost derecesinde yer allr. I kinci
sevgi de buna benzer, <;OnkO baba daha yakmdlr ve maddT se­
bep d urumundad lr, fakat nefislerin eg itimi He me�gul olan og­
retmenler bu a<;tdan birinci sebebi taklit eder ve ona benzerler.
D iger taraftan ise aklT sebebe gore ikinci derecede olduklann­
dan babayt h atl rlatJrlar, yani onlara kar�1 duyulan sevgi birinci
sevgi derecesinden a�agl , ikinci sevgi derecesinden ise yukan
olarak degerlendi ri lir. Ogretmenlerin edep ve bilgi ogretmeleri
aS11 vOcud a (ger<;ek yaratlclya, vacibu'l-vOcud'a, Allah'a) nispet­
Ie ikinci; baba ve dedelerin terbiyesine gore de daha Ostond Or.
Ger<;ekten de ogretmen maddeten ve manen bir efendi ve baba
g ibidir.
I skender'e 'Sabant mt yoksa ogretmenini mi daha <;ok sevi­
yorsun' diye sorduklannda ' Og retmenimi, <;OnkO babam beni fa­
ni dOnyaya getirmi� ama ogretmenim bana ebed iyeti bah�etmi�­
tir.' d iye cevap verir.
Ruh OstonlOkte bedene nispeUe ne kadar yOksek ise og ret­
menin hakkl da babadan 0 kadar <;oktur. Su durumda ogretmen
ve babaya sayg t gostermekte bu orantlyt d ikkate almak gerekir.
Ogretm enin, og rencisinin iyi l igini isteme hususundaki samimT

1 60
YU5uf, 1 06.
161
Sebe. 1 3.

263
sevgis i de baban rn sevgisinden bu nispette Oston olur, c;O nkO
onun verdigi egitim c;ocuk ic;in tam bir erdem, manevi glda ve
halis hikmet durumunda (kahcl ve ebedi) olur. O gretmenin ba­
baya n ispeti nefsin cisme (maneviyatrn cismaniyete) nispeti gi­
bid ir.
Sevginin derecelerin i dO!?OnOp takdir edemeyen adil biri a­
daletin !?artlan n l ve geregini yerine getiremez. Kul ic;in zaruri 0-
Ian Allah sevgisine ba!?kalannl da ortak etmek gerc;ek anlamda
Allah'a !? irk ko!?maktlr.
Reisi bOyOk dede gibi gormek, sultana sam imi dost gibi
davranmak, ana- babaya karde!? ve e!? gibi muamele etmek Slrf
ahmakl l k ve akllslzl l ktlr. Bunlan birbirine kan!?tlrmak ve her biri­
nin yerin i takdir edememek egitiminin dogru olmad lgrna del§let
eder, !?ikayete ve rezillik C;l kmasrna sebep olur. Her birinin ken­
dine ait yerini tespit eder sevgi, h izmet ve nasihatte her birine
yara!?l r !?ekilde davransa herkes hakkrnl allr, razl olur ve boyle­
ce adalet de gerc;ekten yerine getirilm i!? olur.
Sadakate yapllan ihanet mali ihanetten daha aglrd lr. Aristo
buna i!?aretle der ki: "Sahte para c;abukc;a tespit edilip ortadan
kaldrnldrgr gibi sahte sevgi de krsa sOrede c;abukc;a yok olur. "
Akilli insan her i!?te iyi n iyetli olmali , herkesin hak ettiginin
derecesi n i bilmeli ve ona riayet etmelidir. GOven ilir ve sad l k 0-
IanIan kend isi gibi bilerek haYlrl i i!?lerde onlan unutmamali; sa­
m imi, bilgili ve becerikli tan ldl klanna dostc;a davranarak imkan
olc;OsOnde onlann samimiyetlerin i sadakat derecesine C;l karma­
l i d l r. Bizzat kend i ic;inde, a ilede, ileri gelenler ve halk arasrnda
dostluk, gOven, huzur ve iyilik h islerinin canlan l p gOc;lenmesi i­
c;in ted birler almal id lr. $er i nsan bu yaratlll!?tan mahrum olup,
bun un yerin i bedbahtli k ve tem bellik ald lgl ic;in, neyin iyilik, ne­
yin zarar old ugunu birbirinden aYlramaz, zararl iYI iyi zanneder.
Onun ic;ine i!?lemi!? olan kotolOk, nefsinden ve onda olan bOton
iyi ozelliklerden kac;ar, !?er ile iyil ik bir yerde birle!?mez. Koto in­
san kend inden ve iyi ozelliklerinden kac;tlgl gibi iyi ozelliklere
sahip olan ki!?ilerden de kac;ar, uzakla!?lr. Daima n efsini (kendi­
ni) un utturacak ve kend inden vazgec;irecek !?eylerle me!?gul 01-
mak ister. Bu sebeple !?arap ic;me, ayya!?lIk etme, aklrnl ba!?rn-

264
dan allp kendini un utturacak derecede eglence mOptelallgl ve
maskarah k gibi il?lere dOl?kOnlO k gosterir. Bu il?lere biraz ara
verdiginde kendine gelir, nelerle mel?gul oldugunu hatlrlaymca
da akh bal?mdan gider. Buna rag men yine de alll?kanilkian ne­
deniyle kendini unutturacak dostlara, akl m l bal?mdan alacak ve
omrOnO bOl?a giderecek l?eylere meyleder. Bu ve benzeri l?eyler
onu heyecanlandlnp galeyana getirir, nefs (yaratl ill?) bu gibi il?­
lere meyilli olmad lgmda, Zit yetilerin karl?IIIkh tesiriyle denge
bozulur, yerine getirilmeyen arzu ve h l rslar muhtelif hastall klara
sebep olur, sebepsiz yere, anslzm hOzO n , keder, evhamlar, kor­
kular ve benzeri hailer ortaya �I kar. Bunlan n sebebi ise, Zit un­
surlann bir kararda durmayarak, bazen bir tarafa, bazen diger
tarafa meyletmesi, ag lrh k merkezinin b irinden digerine ge�me­
sidir. Bunun neticesinde ahval degil?kiligi meydana gelir ve bu
yOzden de tembellik, saz-sohbete m Optelallk, ayyal?hk, giyim­
kUl?ama dOl?kOnlOk ve benzeri istekler meydana �Ikar. Onu boy­
le l?eylerden sakmdl rmakj gelecek olan belanm zamanmda 0-
nOnO alabilmek, dOl?Onemedigi aglr ve dehl?etli sonu�tan kur­
tarmak istedigim izde 0 buna razl olmaz, eski haline g l pta eder
onu mutluluk zan neder. Boyle biri ger�ekte kendine sayg l gos­
termeyen dir. Bu gibiler �irkin il?lerden bal?ka hi� kimseyi
sevmez, sevgi de karl?IIIkll old ugundan hi� kimse de boyle b irin i
sevmez, hi� kimse ona nasihat etmez, tavsiyelerde bulun maz,
hatta kendi nefsi bile ondan vazge�er.
Manev! bakl mdan haYlrh ve erdemli kil?iler kendi iyilik ve
erdemlerinden bal?kalanna da verdiklerinden hem 0 raZI olur
hem de bal?kalan ondan razl olurlar, razl old uklan i�in onu se­
verier, sevdikleri i�in ona sadakat gosterirler, sadakat gosterdik­
leri i�in de o n un etrafmda toplanlrlar, yani hem 0 kendisine sa­
dl kh r, hem de bal?kalan ona sadl ktlr.
I ster bilerek ister bilmeyerek olsun, bal?kalanna gosterilen
dostluk ve hayn n neticesi daima onu yapanm leh ine olur. Bu­
nun sebebi ise on un daima en hOl?a giden ve en gOzel il?leri
yapmasmdan dlr. GOzel ve sevimli il?ler yapanm bal?ma pek �ok
mO rit ve sempatizan toplanlr. Onun bu hayn, iyilik ve comertligi
herkesi kUl?atlr, mahnm azalma ve yok olmasmdan korkmaz ak­
sine, mah daima artar, �og allr. MaddT yard lmlann bal?lang lcl ve

265
sonu oldu�undan, sona geldi�inde tO kenir ve tOkenince de ho�­
nutsuzluk ve �ikayete sebep olur. Bu yOzden maddl yard lm larda
bulunan insanlara. i�in son undaki zorlu�u ba�tan dO�Onmesini
salr k verirler. Bu maddl yard lmlardan do�an sevgiye "Iewame,
yan i krnanml� sevgi" adl verilir. Fakat yard l m eden ile yard l m
alanr n arasr ndaki sevg ide fark vard lr, yani yard lm verenin yar­
d i m alana sevgisi, yard lm alanrn yard lm edene sevg isinden yok
olur. Bunun sebebi birinci filozofun dedi�i gibi "Bory veren, iyilik
eden, bon� alan ve iyili�i kabul eden in durumuna gore iyilik gos­
terir ve onlarrn sa�Ir�rnl ister. Bon� veren belki de borylunun
sa�Ir�rnl onu sevdi�i iyin de�iI , verd i�i borcu g e r i alabilmenin
hatrrrna istiyordur, yani ona sagl l k, varllk ve servet istiyor ki bel­
ki bu yolla alaca� r n l alabilsin; halbuki bon�lu bory verene boyle
bir duyg u beslemez ve ona boyle bir dua etmez. I yili k eden iyili­
�i kabul edeni h iybir kar�llrk beklemeden sever. C;OnkO iyilik e­
den ki�i b u ndan zevk alrr, yaptl� 1 iyilik yerini bulursa haddinden
fazla sevinir.
Yard l m edilenin sevgisi yard l m edene de�i I , yard l mad lr.
Bundan ote, uzun sOre yard lm verilmek su retiyle kazan rlan sev­
gi, eziyet ve s l krntllarla kazanllan sevgiye benzer. Bir ba�ka de­
yi�le, kolaylr kla mal elde edenlerin (soz gelimi mi rasa konanla­
nn) aksine olarak yok zorl uklarla, uzun ve korkulu, me�akkatli
yolculuklarla, a�lr ve slkrntllr ya[ l �ma[arla, kanaatkarlr k ve mah­
rumiyetlerle elde ed ilen mal ve zenginli�e benzer. BOyOk emek
ve zahmetle mal toplayan ki�i, ko[ayll kla zenginli�e ula�ana
nispetle kendi varl r � rna daha yok ba�1I olur, onu kaybetmekten
daha yok korkar. I �te bu sebeple ana evladr n l babadan daha
yok sever, ona O mit ba�lar, ondan yok �eyler bekler. C;OnkO ev­
lad r n dO nyaya getirilip bOyOtOlmesinde anan rn zahmeti daha
yok olur. $air de $iIrini yok be�enir, ba�kalarrna n ispetle kendi
$i1rini daha OstOn tutar. Her sanat sahibi de kendi eseri Ozerin­
de ne kadar yok emek sarf ederse onu 0 kadar yok sever. Bir
�eyden istifade edenle, onu hazlrlayanrn yekti�i slkrntllarrn ayn r
olmayaca�1 aYlktlr. Buradan anla�lI lyor ki, yard lm edenin sevgi­
si yard lm gorenin sevgisinden daha yoktur. Yard lm eden yardl­
m r n l ya eli aylkl l�r ndan veya On kazanmak iyin ya da goz bo­
yamak iyin verebilir. I nsanlann en onurlusu yard l m ln r Slrf co-

266
mertlik ve alicenaphk i9in yapandlr. Zaten iyi bir On, dua, sena,
kadir�inashk ve sevgi (0 bu maksad l gOtmese de) neticede
kendili�inden meydana gelecektir.
Diyoruz ki, kendini seven herkes yard lm etmeyi de sever,
yani 0, kendi nefsine de yardlm etmeyi sevmelidir. Dostlu�un
sebebi ya iyilik, ya lezzet, ya d a menfaat oldu�undan bunlann
hangisinin iyi ve OstOn oldu�unu bilmeyen bir insan nefsine na­
sll yardl m edece�ini de bilmez. Bunun i9in de insanlann bazllan
nefislerini lezzet, bazllan menfaat ve bazllan da comertlik ilke­
lerine gore e� itirler ve do�runun, haynn ne oldu�unu bilmezler
ise bazl yanh�hklara sebep olurlar.
I yilikten haberdar olanlar, 9abuk gelip gegen zahiri lezzetle­
re razl olmazlar, daha yOksek, daha olgun, daha bOyOk lezzet
ararlar, bu ise i 1ahi lezzettir. Bu karakterde olanlar, yOce Yaratl­
clya laYlk i�lerle me�gul olup hem hakiki lezzetlerden fayda go­
rOr, hem de enginlikleri ve onurlan sebebiyle (ister dost, isterse
dO�man olsun) ba�kalannm yapamadlklan pek 90k comertge i�­
leri yapar, alicenapl lklar gosterirler.
Sevgiden bahsetti�imize gore burada hikmet ve iyilik sevgi­
si hakkmda da biraz konu�mak gerekir, 90nkO onlar da sevg inin
kapsam mdad lrlar.
Diyoruz ki "hikmet sevgisi" insanda olan idraki faaliyetlere
ve ilahi ozelliklere aittir, ba�ka sevgilere anz olan belalar buraya
giremez, ne a9 gozlOlOk buraYI tan lr ne de fettanl l k buraya ayak
basabilir. COnkO bu gibi sevg iler Slrf iyiliktir ve Slrf iyilik olana da
maddi ve onunla alakall �er i�ler kan�amaz.
I nsanlar ahlaki i�lerin ve insani erdemlerin uygulaYlclsl 01-
duklanndan bu "hayn" bilmezlerse onun hakikatinden habersiz
kahr ve ilahi mutluluktan mahrum olurlar. Ancak bu erdem i an­
layabilmek i9in d i�er erdemleri bilmeye ihtiya9 vardl r. I �te bu
sebeple di�er erdemlere sahip olduktan sonra ilahiyata ba�lar­
lar. O nce kend i varl l � m m neden ibaret oldu�undan ba�lar, son­
ra tabiat ve orad a meydana gelen hadiselerle me�gul ol ur, daha
sonra da nefs, nefsin faaliyetleri , yetileri ve hususiyetlerini o�re­
nir, bunlan benimseyip tamamlad lktan sonra temiz ruhlar, me­
lekler ve bu gibi yOce konulara el atarlar.

267
Boyle erdemli insan bu fan i dOnyadan 0 baki aleme go�tO­
gOnde ebedT nimet ve daimT mutluluga ula�w.
Aristo'nun ifadesiyle saf ve ger�ek m utluluk yOce Allah'm
hizmetinde olanlar i�indir. I nsanT erdemleri, meleklere ait ozellik­
lere dahil etm emelidir. yOnkO onlar birbiriyle anla�malar yap­
maz, birbirl erine emanet b l rakmazlar. Ticaret yapmazlar ki,
adalete i htiya�lan olsun; bir �eyden korkmazlar kif cesareti ov­
sOnier; bir �ey harcamazlar ki, altm-gOmO� a�kma dO�sOnler
veya comertlik gostersinler; �ehvetleri YOktur kif namuslulugun
klymetin i bilsinler; yaratll i�lannda dort unsur yoktur ki, yemege
istek duysu nlar. Kisacasl , i nsanlardan aynlml� olan bu Allah'm
temiz ve pak kullan n m (meleklerin) insanT erdem lere ihtiya�lan
yoktur.
Elbette izzet ve celal sahibi olan Allah meleklerden �o k da­
ha bOyOk; kutsTlik, OstOnlOk ve buna benzer �eylerde daha temiz
ve daha yOksektir. Allah'l akla gelebilen, tasavvuru mOm kOn 0-
Ian bOtO n mOspet �eylere benzetmektense hi�bir varl lga ben­
zetmemek daha dogrudur. Fakat inkar edilemez bir �ey daha
vard l r ki, 0 da yal n lz erdemli insanlann anlad lklan hakikattir. I n­
sanlarm m utluluga ula�ml � olanlan ve ger�ek hayn n ne oldugu­
nu bilen erdeml il eri bu ha kikate can atar, imkanlan ol�OsOnde
bunun gereklerini yerine getirmeye ve ba�arabildikleri kadanyla
ona uymaya �al l �lr. Bu hareketleriyle onun merhametin i kaza­
narak razl etmek ve ona yakmllk saglamak, onun sevgisini ka­
zanarak on un adml ogrenmek (yani hakikatin de ger�eg ine nO­
fuz etmek) ister. Burada bizim dilimizle ifade edemeyecegimiz
buna dair bazl �eyler soylemi� ve sonunda dem i�tir ki, Allah'l
sevenler O'nunla sozle�melidirler ya ni Allah'a verdikleri sozde
durmali d l rlar. y OnkO sevenler s{jzle�mesiz olamazlar.
Filozofla n n acayip ve gizemli �eylerden zevk almalannm
sebebi de budur.
Hikmetin mahiyetini idrak eden ki$iler onun bOtOn lezzetler­
den daha Oston old ugunu �ok iyi bilirler, bunun i�in de bu gibiler
ba�ka lezzetlere meyletmezler, hikmetten ba�ka hi�bir i�le
me�gul olmazlar. Zaten her i�i h ikmetli ve hikmeti en olgu n olan
da yOce Yaratlc m m bizzat kendisidir. Allah Teala kullanndan bu

268
erdeme u la�m l� olanlann dl�tndakileri gerCiek anlamda sevmez,
CiOnkO birbirlerine benzeyenler birbirlerini daha Ciok severler. I �te
bunun iCiin bu mutluluk (erdem) bOtOn mutluluklann en OstO nO­
dOr ve bu mutluluk insanT mutl u l u klardan degild i r. C;OnkO tabiT ve
nefsanT yetilerden temizlen mi� olur ve onlarla arast nda Ciok bO­
yOk farklar ortaya Cilkar. Bu oyle bir ihsandlr ki, onu Allah Teala
kullan arastndan seCitigi ki�iye verir.
Bundan sonra bu maksat iCiin seCiilmi� insanl hayatta imti­
hana Cieker, azap ve eziyetlere ugratlr. Bu slktntl ve me�akkat­
lere sab lr edemeyen ki�i eglenceye meyleder, CiOnkO eglen mek
istirahate benzer, istirahat ise ne mutlulugun esas l d l r, ne de
ona gotOren bir vaslta vazifesin i gorOr. Rahatllga ise, zahiren
insa n, asl tnda ise hayvan tabiatll olanlann bede n i temayOI gos­
terir. K6leleri, Ciocuklan , hayvanlan ve bu gibi leri m utluluk (er­
dem) sahibi olarak kabul etmek dogru degild ir.
Ak"" ve erdemli i nsanlar him metin de en Ost derecesinde
olurlar. Bu hususta Aristo der ki: " l nsanT himmet iCi9 0dOsei 01-
mamal l d l r. Eger 0 (himmet) iCi9 0d Osei olarak ortaya Cilkml�sa bi­
le, onun him meti 010 hayvanlannki gibi olmamal l d l r. Fakat so­
nunda 0 da 610mlOdOr bu sebeple 0 bOtOn yetileri n i harekete
geCiirmeli ve bunlan ilahT (erdemli) i�lere y6neltmelidir. I nsan
bedence kOCiOk olsa da hikmet, akll ve onur baklm tndan bOyOk­
tOr."
BOtOn yaratll m l�lar iCierisinde akllda ondan bOyOgO yoktur,
bOtOn cevherler cevheri, yOce Yaradan'tn emriyle her �eye vaklf
olan yalmz odur.
I nsan bu dOnyadayken rahat bir omOr sOrmeye muhtaCitlr,
ancak bOtOn gayreti de bunun iCiin sarf etmemelidir; bOtOn omrO
mal toplamaya, servet biriktirmeye harcamak dogru degildir;
CiOnkO servet ki�iyi erdeme ula�tl ramaz, pek Ciok yoks u l vardlr
k i , daha erdemli i�ler g6rOrler.
Bunun iCiin filozofiar derler ki: uMutiuluk sahibi (erdemli) in­
sanlar ya�aYI�lan orta, i�leri aklill ve erdeml i olanlard lr, bunlann
mallannln Ciok olmasl da aYlp degildir." Bu ifadeden sonra �oy­
Ie derler: "Erdemlere sahip olmak kafi degildir, aS 1 1 mesele onla­
n pratikte hayata geCiirmektir."

269
I nsanlann bazllan erdemleri o�renmeye ra�bet eder, boyle
insanlara n asi hat tesir eder. Boyleleri saylca az olur, onlar Ciirkin
hareketler ve !?er i!?lerden kaCiar, temiz tabiatl i ve iyi i!?lere mey­
lederler; bazllan uygunsuz davra n l!?lardan, ho!?a gitmeyen i!?ler­
den sadece tenkide u�ramak, !?ikayet ve problemlerle kar!?lla!?­
maktan , cehennem azabmdan, ahiret sl kmtlsma ugramaktan
korktuklan iCiin Ciekinirler. Bunun gibi bazl insanlar iyilik sever
tabiatll olurlar, ama bazllan sadece din korkusuyla sadaka verir­
ler. Kan u n u n (dinin) bu insanlara verdigi e� itim , lokmasl boga­
zma duran birine verilen suya benzer. Eger bunlar Ozerinde di­
n in tesiri olmazsa lokmaYI a!?lrmak iCiin iCiilen su bo�azlannda
kal i r v� on Ian bo�ar, kanunun d a tesir etmedi�i boylelerini Islah
etmek mOmkOn olmaz.
Tabiatl haYlrhah, fltratl erd emli olan i nsanlar yOce Yaratl cl­
n m sevgisi ve O'nun buyru�u sayesinde boyle olurlar, onlann
o�OtCiOsO, onlara yol gosteren yOce Allah'm kend isidir ve onlann
i!?lerini dOzene koyar.
Bu giri!?ten anla!?ll dl ki, mutluluk sahipleri 0Ci gruba aynl­
maktad l rlar:
Birincisi, anadan do�ma (soydan gelen) asalet izleri ta!?l­
yan , haya ve iyilik sahibi, edep ve e�itilmeye meyil l i olan, haYlrli
insanlarla oturup kalkmaga, erdem sahipleriyle birlikte olmaya
heves eden ve bunlarm d l!?mdakilerden uzakla!?anlard l r.
I kincisi, onceden boyle ozellikleri olmayan fakat az bir gay­
ret ve emek neticesinde hakkl tan lmaya Ciali!?an, insanlar ara­
smda anla!?mazl i k gordO�Onde hakkl koruyan ve boylelikle hik­
met sahipleri derecesine ula!?anlar, yani do�ru b ilgi ve salih a­
mel sahibi olanlard lr. Boyleleri filozof olurlar ve ho!? gorOIOdOr­
ler.
O CiOncOsO, din e� itimine ve hikmet o�renmeye ikrahla (is­
teksizce) bakanlard l r.
Bu tasn ifin esas maksadl i kinci grup i nsanlard l r. C; O n kO a­
nadan gelme mutlulu kla birlikte do�anlara ve e�itimden nefret
edenlere emek sarf etmeye ihtiyaCi yoktur, halbuki gerCiek mutlu­
lu�a, Cial i!?mak ve emek harcamakla ula!?llabilir. YOce Yaratlcl­
nm sevgisi de gerCiekte bunlar iCiindir, hakikT mutluluk sah ib i ola-

270
rak onlar kabul edilirler, onlann d l�md akiler bed baht saYlhrlar.
Do� rusu n u Allah bilir.

Oc;G ncG Fasil


Topluluk Ce�itleri ve $ehirlerin Ol u�masl
Her birle�ik varllgm kendine ait, yarat"l �tan gelen, genel bir
dOzeni, ozelligi, yap isl ve sistemi vard lr ki bu, onun bile�imine
dahil olan unsur ve elementlerde ayn ayn bulunmaz; insan top­
lumlarmda da oyle bir dOzenlilik. ozellik. kurulu� ve s istem var ki
0, ayn ayn fertlerde bulunmaz.
I nsanm iradi i�leri iyilik ve kotOiOk olarak ikiye ayn ld lg mdan
toplumlar da buna uygun olarak iki klsma ayn l lr.
Birincisi sebebi iyilik olanlar, ikincisi sebebi kotolOk olanlar­
d l r.
Birincilere "erdemli", ikincilere "erdemsiz" topluluklar adl ve­
rilir.
Erdemli topluluklar birden c;ok klsma ayn lmaz, c;O nkO hak
tektir, c;ok olmaktan uzaktlr, bunun ic;in de iyi i.�lerin yolu birden
fazla olmaz.
Erdemsiz topluluklar Oc; klslmdlr:
Birinci toplulugu olu�turan unsurlar, insana benzeyen ama
henOz akll ve idrak yetisinden istifade etmeyi ba�aramaml � �a­
hlslann olu �turdu�u cahiller toplulugu ad l verilen topluluktur.
Bunlann bir araya geli� sebepleri, ba�ka yetilerden ayn lan hu­
susi bir yeti (birliktelik gOcO) olu�turma maksad ma yoneliktir. 162
I kinci grubu olu�turan insanlar idrak ve akll gOcOnden istifa­
de etmeyi ba�anrlar, fakat ba�ka yetiler henOz d aha etkindir,
boyle topluluklara ara topluluk adl verilir.
O C;O ncOsO fikri yetinin eksikli�i sebebiyle bir taklm kanunlar
koyarak bu kan unlara "erdem" adml veren sonra da bu kanuna
gore toplum ku ran bu tor topluluklara sapkmllga meyilli olanlar

162
TOsi'de "cahiller toplumu", "erdemliler toplumu", "sapkmlar toplumu" gibi bir-
9<)k terim vardlr ki bunlarm muhtevasl metnin iyerisinde izah edilmektedir. Biz
bu tOrden Istrlahlann izahlnl gerekli gormOyoruz. Yukarda zikredilen Istllahlar da
bunlardandlr.

271
toplulugu adl verilm i!?tir. Bu topluluklann her birinin kendi arala­
nnda saYlslz ve smlrslz klslmlan vard lr, c;OnkO kotOlOk ve yala­
nm haddi h ududu olmaz. Erdemli toplumlar ic;erisinden de er­
dem siz topluluklar toreyebilir ki, biz bunun sebeplerinden ilerde
soz edecegiz. Boyle topluluklara "nevabit" veya "bitkiler toplulu­
gu" ad l verilmektedir. 1 63
Bu topluluklar ic;erisinde esas maksat erdemli topluluklann
kurulu!? ve yap lsmm neden ibaret oldugunu anlatmaktlr. Belki
boylece gayret gostererek d iger topluluklan da erdemfiferin se­
viyesine yOkseltebilirler.
Erdemfi topluluk, insanlann birfikte gayret ederek iyi i!?ler
gormeyi ve !?erleri ortadan kald l rmaYI amac;ladl klan h ususl bir
birle!?iniden ol u!?an toplulu ktur. Bu toplulugun fertleri arasmda
en azmdan iki !?eyde birlik vardlr; birincisi fikir ve gorO!? birligi,
digeri ise eylem birfigidir. Buradaki fikir birliginden maksat bun­
larm, insanlarm yaratlll!?l, olOmden sonra nereye donecekleri ve
bu iki kutup yan i dogum ve olOm arasmda nas l l ya!?amalan ge­
rektigi h ususlannda ayn l inanc;ta olmaland lr. Eylemde birlikle­
rinden maksat da kemale ula!?mada ayn l tarzda c;ah!?malan,
yaptl klan i!?leri, hikmete uygun olarak yapmalan, iyice dO!?OnOI­
m O!?, gOzelce dOzenlenmi!? temiz ili!?kiler Ozerine kurmalan, ada­
letin geregine ve gereken diger !?artlara riayet etmelerid ir. Her­
kesin yaran n l ve mevkiini dikkate alJrlar, h epsinin eyleminin ni­
hal maksad l bir olur, arzu ve istekleri birbirinin yaranna uygun
olur.
Bilmek gerekir ki, akll ve idrak yetisi her insanda ayn l dere­
cede yaratllmam l!?tlr. Belki onun en yOksek derecesi yOcelig in,
OstonlOgOn son mertebesine kadar yOkselmek il e en a!?ag l de­
recesi olan hayvan seviyesine kadar inmek arasmda derecele­
nir.
I d rak yetisi ayn l olmad lgmdan, insan lar idrak edilen e!?yala­
nn evvelini, son u n u , benzer ve farklJ yon lerin i aYlrabilmede ayn l
olmazlar; akllda daha olgun, fltratta daha sag lam egitimde daha

163Nevabit. ye!?illik manasma gelen nebat kelimesinden tOremi!? r;:o�ul bir keli­
medir. Burada mecazi olarak gereksiz
. bitkiler. luzumsuz sOrgOnler manasma
kullanllml!?tlr.

272
dogru olan insanlara ilahT muhabbet, rabbani merhamet daima
dogru yol gosterdiginden, saYllann azl l g m l <f0klugunu, e!ii y ala n n
varli g m l v e yoklugunu, insanlarm evvelini v e son unu, hakikatin
ne oldug u n u ancak kendi gibilere nasip olabilecek bir dogruluk­
ta bilebil irler.
I nsan nefsinde tahayyOl , tefekkOr, his ve benzeri maddi ve
manevT varl i klarr idrak etme yetisi oldugundan, hikmet ilm inden
bildigimiz gibi, onun olgu nluk ve noksanl igmda, gO<fIOiOk ve za­
Ylfl i g mda da farkh dereceler olur. Hi<fbir zaman ve hi<fbir yerde,
ister uyan l k, isterse uykuda olsun h i<fbir yeti, bu yetinin kontrolO
dl!ii m a <fl kamaz.
Ba!iil angl<f ve sonu, yaratl l l !ii ve yok olu!ii u idrak etmek yalnlz
ve yalnlz onurlu nefs cevherlerine has olan bir ozelliktir, burada
nefsin d l !ii m da hi<fbir yetinin mOdahalesi ve i!ii t iraki yoktur. Hakla­
rmda konu!iit ugumuz bu gibi insanlan n temiz !ii a hsiyetleri, varh k
ve yokluk, hayat ve olOm, dOnya ve ahiret gibi konularr gozlem
ve tetkikle me!ii g ul oldu klan zaman, ona tabi olan yetiler nefsin
durumuna uygun bir durumda olsalar koto olmaz. M utlak nefs
maddi yetilerden kurtulmu!ii temiz bir nefs oldugundan hayal, ta­
savvur, mOcerret anlaYI!ii l ar ve buna benzer !ii e ylerden ba!ii ka
onu hi<fbir vaslta ile idrak etmek mOmkOn olmaz.
Cisim lerde mOmkOn olabilecek olumlu ve onurl u ozelli klerin,
onlara ait olan yetilerin derece ve mertebelerine bagll olarak,
nefste de bu veya ba!ii ka oranda meydana gelmesi mOmkOn 0-
labilir, ancak akilli ve hakiki idrak sah ibi olanlar "mutlak nefsin"
boyle n iteliklerden uzak oldugu hOkmOnO vermi!iil erdir ki bunlar
filozoflann ileri gelenl eri olarak kabul edil irler.
Derece itibarryla bunlardan a!iia gl olanlar "Slrf akll" idrakin­
den mah rum olurlar ve tahayyOI yetisinin kavrayabilecegi !ii ey­
den oteye gidemezler. Belki filozoflarda da boyle bir tasavvur
meydana gelebilir, fakat onlar bu tasavvurdan kurtulmanm ge­
rekliligini h emen kavrarlar. Bu kabilden olan ki!ii i ler h akikati idrak
etmenin yol u nu bilmediklerinden, bu tasavvur h akkmda dO!ii O ­
n O p mu hakemeler yOrOtmeye b a!ii l arken (elbette onlann tahay­
yOIOnde olan tem iz bir varl l k gibi), onun da evveli ve sonu oldu­
gu dO !ii O ncesi dogabil ir; boyl el ikle, mOcerret hayal seviyesinden

273
bir mertebe daha a�agl in erek onlan cismanTlere yakmla�tlmlar,
daha sonra bu tahayyO I OnO de unutup onu hayali bir varll k gibi
tasavvur ederler. Buna ragmen birinci tabakan m marifeti bunla­
rmkinden daha olgu n old ugundan onlara inanlp soyl ediklerini
tasdik ederler; boyle ki�ilere "inane; sahibi" adl verilir.
Derece itibanyla bu nlardan da daha a�aglda olan lar tah ay­
yOI kab i liyetine sahip olmadl klanndan tasavvur ile yetinirler, 0-
nu n ba�langle; ve sonunu cismanT varll klarm oncesi ve sonu
meselesiyle kan�ttrl rlar, fakat cismanTiere has olan durum ve
deg i�meleri onlara te�mil etmezler, bununla bile b irinci iki taba­
kanm daha marifetli old uklan n t itiraf ederek onlara ta bi olurlar,
boylelerine "teslim ehli" adl verilir.
Bunlardan da a�aglsl ileri gorO�IO olmayan ki�ilerd ir ki, bun­
lar bazl cismanT ozelliklerin Ona (Tann veya nefs) da ait oldu­
,
gunu iddia ederler. Bu gibilere "acizler-mustaz'aflar' 1 64 adl ve­
rilmektedir. Derecelendirme pe� pe�e olarak boyle devam ettiri­
lecek olsa sonue;ta suret perestlige, yan i putperestlige u la�acak­
t,r.
Veri gelm i�ken soylemeliyiz ki, bu an la�mazll klar kabiliyetle­
rin farkll llgmdan ortaya e;l kmaktadlr. O rnekle anlatacak olursak
bu ; bir ki�inin bir �eyin hakikatin i bilmesi, ikincisinin onun d l � go­
rOnO�OnO bilmesi, Oe;OncO birinin onun d l� gorOnO�OnOn yansl­
mas m l (soz gelimi aynada veya suda) bilmesi, dord O n cO ki�inin
de 0 �eyin gorOnO�OnOn ressam tarafmdan yap l l m l� resmini
gormesi g ibid ir.
Bu derecelerin birinde kalan ve daha yukanlara e;lkmaya
gOe; yetiremeyen ki�ileri, bunu yapamadl klan ie;in sue;lamak dog­
ru degildir, e;OnkO 0 �ahsm ozO , marifet alemine, olgunluga dog­
ru yonelmi�, �an ve onur sahibi, bOton insanlann kemal vicdanl ,
o bOyOk Yaratlclya e;evrilmi�tir. Bir konuda "Herkes akllmm se­
viyesine gore konu§ur. " denilm i�tir.
Herkesin olgunl uga eri�i kendi kabiliyetinin kuvvet derecesi­
ne bag l l d l r, 0 ki�inin kabiliyeti de yaratlll�tan verildiginden veya
deneyim iyle elde edildiginden e;ok olmayabilir. Bu sebeple onun

1 64 Mustazaf, zaYlflar, zaYlflatanlar, yOzeyselle�tirenler. bayaglla�tlranlar ve kit

akillilar anlamlarma gelmektedir.

274
sozO bazen b izatihi kendisinin olur, bazen de ba!?kasm mkine
benzer. Tevhitte de boyledir; bazen i9ten ve yOrekten soyler,
bazen da S l rf taklit ederler. Sonunda herkes mead'da 1 65 kendi
hakkma u la!?aeak ve paym l alaeaktlr.
Filozof bazen kesin hOkOmlerden yararlamr, bazen varsa­
Ylmlarla yetin ir, bazl kere $ifrden ornek getirir, bazen de temsil,
yan i herkesin idrak seviyesine gore an layabilmesini tem in eder,
90nkO her ne kadar farkII tabakalarm inanel genelde aym !?ekil­
de olsa da !?ahsf akidelerde sOreklilik, ge�itlilik ve ineelik olur.
Eger onlar mezheplerinin ve dinlerinin farklIIIgma ald l rmak­
Slzm, yOeeler yOeesi olan ilk tedbir sahibine (Allah'a) inanlrlarsa,
bu, onlan n arasmda bagnazl I g I n ve inatC;IIIg I n olmad l g I n I goste­
rir. Vine bu gosterir ki, milletler ve halklar arasmdaki mezheple­
rin ve dinlerin farklIIIgl, ayn l !?ekilde farkll ve ren garenk olan an­
eak netiee itibanyla ayn l gayeye yonelik olan g iyinme, yeme,
ic;me gibi adet, an'ane, dl!? gorOnO�, tahayyOI ve tasavvur farklI­
la!?masmdan dogm u!?tur.
Birinei erdem sahibi, gerc;ek manada hOkOmdarlar hOkOm­
dan, reisler reisi , hangi topluluga, nerede, ne zaman, nas l l bir
reis gerekiyorsa oylesini de gonderir, 0 da onlar arasInda hO­
kOmdarl I k ederek i�leri ni yolu n a koyar ve her b irine bir gorev
yOkler. Boylelikle yen i reisler ortaya C;lkar, 0, yukanya tabi oldu­
gu gibi a!?aglsl da ona tabi olur, birine tabi olmasma ragmen di­
gerinin reisi olur. Bu reisler ve tabi olanlar silsilesi oyle bir yere
kadar uzamr ki netieede bu dereeeden a!?ag lda kimse kalmaz,
artlk onlann reislik edebileeegi hi9 biri bulun maz, i!?te bunlar
"mutlak hizmet9iler" ad m l alIrlar.
Boyle bir toplumun bireylerini dereeelenme baklm mdan
dOnyada olan varlI klara benzetmek mOmkOndOr, onlar da sebep
netiee iIi!?kisine gore b irbiri ard l slra s l ralan lr ve son unda "mut­
lak hikmet" olarak isimlend irilen en yOksek noktasma, yani yOee
Yaradan'a dayam r, I Iahf Hikmet kanununda her !?ey b u !?ekilde
kurulur. I lahf Hikmet kuralInm d l!?Ina 91kllaeak olursa, toplulugun

165 Mead, d i n i inanI�a gOre OldOkten soma insantn ruhunun gideceQi vaad 0-
lunmu� yer anlamtna gelmektedir. Zaman mekan burada klyamet ve mah�er
manastna alinmaktadlr.

275
ba�kanma kar�1 gazap yetisi artmaya ve akll yetisine Oston
gelmeye ba�lar, sonu<;ta taassup, dO�manllk, mezhebT anla�­
mazh klar ortaya <;Ikar. Reisin g OcOnO kaybettigin i gardO klerinde
her biri reis olma sevdasma kaplhr, herkes veh m ini ilahl a�tJrlr
ve ba�kalan n m kendisine itaat etmesi i<;in gayret gasterir, mO­
naka�alar ve mOcadeleler ortaya <;I kar.
I ncelemeler gastermektedir ki, genellikle, yan h�a sapm l�
mezheplerin mOntesipleri, ger<;ekte dogru mezheplerin mOnte­
sibi iken, h akikati atm l�, batlll tutmu�, yanh�1 u yd u rmu� ve
dogruyu unutmu� insanlard lr.
"Erdemli toplumlann" fertleri farkh (inanJ�larda) olsalar da
dOnyari m son unda, hakikat aleminde birle�eceklerdir, <;OnkO on­
lann ganOlleri birbiri ne kar�1 dogrudur, aralannda sevgi bagl ku­
rulabilir. Kar�llIkll mOnasebet ve yapllanmada bir vOcuda ben­
zerler, bunu Hz. Peygamber �ayle ifade etmi�tir: MOslOman­ "

,,166
lar eldirler, el ele verip birle§seler, bir beden olurlar.
DOnyaYI dOzenleyenler olarak kabul edilen h O kOmdarlar,
kan un ortaya koymada ve hayatl dOzenlemede birbirlerinden
farklld l rlar. bu farkllhk. kanun koymada az, ancak hayatl dOzen­
lemede <;oktur. Din ile devlet arasmdaki mOnasebet de bayledir.
Fars hOkOmdan ve filozofu Erde�ir Babekan 1 67 der ki: "Din ve
devlet idaresi iki slrda�tlrlar birinin mOkemmelligi atekine bagll­
d lr. Din kaidedir (temeldir). devlet ise 0 kaide Ozerind eki sOtun­
lard l r. Yap i sOtunsuz kurulamayacag l gibi temelsiz sOtu nlar da
ayakta kalamazlar. I �te bunun gibi din devletsiz bir yarar sag la­
mayacag l g ib i devlet de din olmadan saglam bir yap lya sahip
olamaz."
Bu g ruplar yani Olke idarecileri ve din garevlileri saylca ne
kadar olurlarsa olsunlar, zaman baklmmdan ne vakit ya�arlarsa
ya�asmlar larkl yoktur, onlann hOkmO bir insanm hOkmO g ibid ir,
<;OnkO onlarm hepsinin garO�leri bir gayeye yanel m i�tir. 0 da

lIxl Rivayet bu �ekliyle kaynaklarda bulunamaml�tJr. Benzer anlamdaki hadisler


ic;;i n baklnlz: Buhari, Salah, 88, Edeb 36, Mezalim 5; Muslim, Birr, 65; Tirmizi,
Birr, 18; Nesei, Zekat 67. (A. N)
1 67 Erde�ir Babekan, Sasani sulalesinin (226-651 ) kurucusu Sasan'Jn oOlu

Babek'in torunudur. Sulale kurucusu olan Sasan Erde�ir ise dedesi Babek'in a­
dlyla anllip me�hur olmu�tur.

276
son mutluluktur; onlann hepsinin istedigi bir arzu vard l r ki, 0 da
son hakikattir. Kisacas i l onlar oncekilerin hOkOmlerinde var olan
Islahatlann (iyi uygulamalarm) aleyhine davranmaz, eger deg i�­
tirmek gerekiyorsa, bunlan daha da mOkemmelle�tirdigini soy­
ler. Kim bilir bel ki hakimiyette o nlarm kendileri (yan i ilk hOkOm
koyanlar) olsayd l onlar da bu kan u n u koyarlard l , �OnkO dogru,
tek ve aklill yol budur. Hz. I sa'nm dedikleri de bu fikri dogrula­
maktadlr: "Ben Tevrat'tn hilkumlerini kaldtrmaya gelmedim, mu­
kemmel hale getirmek iqin geldim".
Delil getirme, an la�mazllga dO�me ve inatla�ma, hakikati bi­
len lere deg il, zahire uyanlara ait bir ozelliktir.
Erdem l i topluluklann esas u nsurlan be� klsma ayn llr:
Birinciler, �eh ir yoneticileri olarak adian d l rlllriar. B u nlar akll­
da, bOyOk i�leri iyi idare etmede, d u rumu dogru anla mada kendi
�agda�lanndan ilerde olan erdem ve hikmet sahipleridir; b u nla­
nn sanatl bOton varl lklarm hakikatini idrak etmektir. Bun lara
"Erdem sahipleri" adl verilmi�tir.
I kinciler, s l radan halkl ve daha a�ag l seviyedekileri, daha
Ost erdem seviyesine u la�tlranlar, �ehrin bOton insanlan n l birin­
cilerin i nan� ve olgunluguna davet edenlerdi r. Yetenekli olanlar
onlarm ogOt ve tavsiyelerine kulak vererek yOkselirler, d ilcilik, fl­
klh, hitabet, edebiyat, �airlik ve yazlcl i l k bunlarm sanatid lr. Bun­
lara "zO'I-elsine" yan i "�ok dil bilenler" ad l verilir.
O �OncOler, �ehir sakinleri a rasmda adaletin uyg ulan mas m l ,
devam m l ve koru nmas ml yerine getiren ler, a l l � veri�lerde al­
datmaYI onlemeye �al l�an lar, e�itligi ve i nsanlann biribirlerinin
nzasl i�in �al l�malan gerektigini onlara anlatanlard lr. M uhasebe
b ilim leri ve muhasiplik, mOhendislik, tiP, astronom i bunlarm sa­
natld lr. Bunlara "mukadderan", yani miktar ve ol�Oleri bilenler
adl verilmi�tir.
DordOncOler, �ehir halkmm kadm ve �ocu klann, evlerini ve
mallarm l koruya nlar, �eh irdeki yan kesicilere (eli egri), hl rslzlara
kar�1 ted birler alan lardlr. Bunlar ortaya �I kan karga�a ve anar�i­
yi on lemek, sOkuneti tem in etmek, asayi�i saglamakta cesaret
ve yigitlik gosterirler. Bunlara "mOcahitier" adl verilmektedir.

277
Be�inciler, batOn bu tabakalann yiyecek ve i<;ecek ihtiya<;la­
nm temin edenlerdir. Bunlar ister ticaretle ug ra�s l nlar, ister bir
meslek ve sanatla me�gul olsunlar, ister ithalat ve ihracat yap­
slnlar, isterse ba�ka i�lerde <;al l�slnlar fark etmez, hepsine bir­
den "maliyeciler" adl verilmektedir.
Boyle bir durumda erdemli ba�kanllgln dort �artl olur:
Biri ncisi, bunlar araslndan bir mutlak hakim bulunmal l dl r,
bununda genet olarak dort ko�ul u vardlr:
1 . Hikmet, bu bOtOn gayelerin gayesi; maksatlar maksadl-
dlr.
2 . Tam akllllllk, bu, gaye ve maksada ula�maya sebep 0-
lur.
3 . GozO a<;lkl lk ve tahayyOI , bu, geli�me ve tekam Ole yar­
dlmcl olur.
4. Silahll kuvvet, bu, savunma ve taarruz i<;in gereklidir.
Bu �eylere sahip olanln ba�kanhg l m hikmetli riyaset olarak
adlandlrm l�lard lr.
I kincisi, bu dort ozelligin bir insanda birle�memesi ve boyle
bir ba�kan l n bulu nmamasl , ancak, bu ozelliklere sahip dort ayn
ki�inin bulun masl halinde, bu dordO el birligiyle bir insan gibi
�ehri yonetirler. Boyle bir yonetime erdemliler riyaseti adl veril ir.
O <;OncOsO, bu iki riyaset �artlanndan hi<; biri n i n olmamasl ,
fakat ge<;mi�te iyi hOkOmdarl l k etmi� reislerin <;al l �ma usullerini ,
onlann adet-geleneklerin i , kan u n v e tozOklerin i bile n ; i� bilir, ka­
nun ve tozOklerin hangisinin nerede uygulanmasl gerektig ini b i­
len, onceki adet-geleneklerden hangisinin eskidigini, hangisinin
yararh ve gerekli old ugunu aYlrt edebilen, akllll, gozO a<;l k, sa­
vunma ve sava�maya kabiliyeti bulunan biri reislik ederse bu
torden reislige geleneksel reislik ad l verilir.
Dord O ncOsO, buraya kadar saYllan vaslflann tamam l bir ki­
�ide deg i l de farkll ki�i1erde olursa, bunlar �ehri ortakla�a idare
etmeyi ba�anrlar ki bu tOr bir idareye kanun adamlannrn idaresi
adl veril ir. VOce (erdemli) ba�kanll gl n himayesinde plan batOn
ba�kanl l klann i�lerine ve uyg ulamalanna itibar edilmelid ir, fakat

278
ba�kanlan n tamam l ba�kanllk hususunda ba� reise tabi olmah­
d lrlar. Bunun 0<;; sebebi vard lr:
1 . Eger birinin i�i, b i r ba�kasmm i�inin sonucuna baglmh i­
se, bagh oldugu ki�i de onun reisi olur. Soz geli m i at sOrOsO
(Yllkl) sahibi, at terbiye edenin, eyer ve Ozengi yapanlan n reisi
saYlhr.
1 . Her iki i� bir olur, fakat birincinin ba�mdaki iyi <;;a h�lr,
mOstakii olarak kendi akhyla 0 i�i yapmayl ba�anr, digerin­
de ise boyle bir i�i tek ba�ma ba�arma kabiliyeti yoksa, bu
du rumda birinci ki�i ikincin i n reisi olur. Bu kabil i�lerin dere­
ce ve <;;e �itleri old uk<;;a <;;o ktur, <;;O nkO bir sanatl icat eden ile
o sanattan az <;;o k yararlananlar arasmda bOyOk fark vardlr,
hi<;;b ir �ey ogrenemeyen ki�i de en a�agl konumda olandlr.
Fakat bu ki�i1er ustalannm emirlerinin geregini yapar ve on­
lann yaratlcl fikirlerini uygulamaya koyarlarsa kendilerini go­
revini yerine getirmi� olarak kabul etti kleri nden b u nlar mut­
lak hizmetc;i-mutlak uygulaYlcl olurlar ve h i<;; kimseye reislik
edemezler.
2. Her iki i� bir maksada yonelmi�, O<;;O ncO bir i� de ayn!
maksada hizmet eder d u rumda ise; ancak bu iki i�ten biri
d igerinden daha gerekli ve daha faydah olursa, soz gel imi
a t yeti�tiriciligi, eyer yaplmclhgl ve deri tabak<;; l h g l gibi, b u
g i b i hallerde adalet gereg i her biri kendi derecesinde olmah
ve ol<;; O sOnO a�mamahdlr.
Bir ki�iye birbirinden farkh sanatlar ogretmemelidir. Bunun
0<;; sebebi vardlr:
Birincisi, her tabiatm (yaratl h�m) bir ozelligi vardlr ve her ya­
ratlh� da her i�le me�gul olamaz.
I kincisi, bir sanat sahibi uzun mOddet 0 sanat Ozerinde e­
mek sarf edip teorik ve pratik a<;; l lardan onun incel iklerini ogre­
nince 0 konuda bOyOk mOtehassls olur, ondan zevk ahr; fakat
emek ve <;;a ll�ma farkll sanatlar arasmda bolOndOgOnde hepsi
birbirine kan�lr ve yanm kall rlar.
O <;;O ncOsO, bazl mesleklerin de belirli zamanIan olur ve za­
man! ge<;; i nce 0 meslek ve sanata ihtiya<;; kalmaz; bazen iki sa­
nat ayn ! anda gerekli olabilir ancak birbirinin ardl slra yap l h rlar.

279
Eger bir ki�i birden 90k sanat bil iyorsa; ona en iyi bildigi sanatl
yapmasl n l n emredilmesi ve digerlerini yapmasl n m yasaklanma­
Sl daha yararlldlr.
Herkes kendinin daha iyi b ildigi ve daha 90k ho�landlgl sa­
natia me�gul olsa, i� gUcU yard l mla�masl kurulur, iyili k artar ve
kotUlUk ortadan kalkar.
Erdemli toplum lar arasmda, erdem den uzakla�ml�, erdem­
siz insanlar da bulunabilir. Boyleleri alet ve edevat m esabesinde
olurlar ve erdemli insanlann yam nda 9all�tl rlllrsa, geli�meleri
mUmkU nse bir yerlere gelebilirler, aksi takdirde ram edilmi�
hayva nlara benzerler.
Erdemsiz toplum lar i9in bu nlan n "cahalet", "fasid-bozuk" ve
"sapkm (veya sapkmllga meyilli)" gibi klSlmlara aynldlg m l soy­
lemi�tik. "Cehalet" toplulugu kend i i91eri nde altl klsma aynllr:
1 . I htiya9 (zaruret) toplulug u , 2. Seviyesizlik (nezalet) topl ulugu,
3. NefsanT istekler (hisset) toplulugu, 4 . Keramet (maka m , U n ve
ayncall k dU�kUnleri) toplulugu, 5. Zorba toplulugu, 6 . HOrriyet
toplulugu.
1- Ihtiyar; (zaruret) toplulugu: Bedenin ya�amasl i9in zarurT
olan, yemek, i9mek, giyin mek ve benzeri �eylere u la�makta
yard l mla�mak i9in bir araya gelmi� insanlann olu�turdugu bir
topluluktur. Bunlann , 9ift9i1ik, 90banllk ve avclilk gibi bazl i� ve
uygulam alan ovgUye laYlk; h l rslzl l k, aldatmak, soyg u nculuk ve
e�klyal l k gibi bazl i�leri de nefrete mUstahaktlr.
Bir toplumda bir 90k zarurT kazan9 yollan bulunabilir, ya da
ziraat veya ba�ka bir sanat gibi, tek bir sanatla ge9inmek mUm­
kUn olabilir. I �te boyle bir toplumun en erdemli insam (bu �ahls
aym za manda onlann reisi gibidir) , toplumun varl l g l i9in gerekli,
bu zaruri i�leri yapabilmenin yollanm daha iyi bilen, ak li l l ted bir­
ler alabilen, onlan hayata ge9irmenin yollanm toplumun hepsin­
den daha iyi yerine getirebilen ve toplumuna 90k9a ge9imlik te­
min edebilen ki�idir.
2- Seviyesizlik (nezalet) toplulugu: Mal biri ktirme, servet
toplama, glda, altln-gUmU� ve benzeri �eyleri ihtiyat olarak teda­
rik etme maksat ve gayesiyle bir araya gelmi� insanlar toplulu­
gudur. Bunlann ihtiya91anndan fazla mal toplamalannm sebebi ,

280
i nsanlann ya�amasl i�in gerekli �eyler bulunmadlgmda veya
�ehrin bunlara daha �ok ihtiyaci oldugunda ortaya �I karma is­
tekleridir. Bu kabil insanlan n reisi de belki, mal tedarikinde ve 0
mall koruyup saklamada daha kudretli olanlan d l r.
Bu gibi toplumun geliri ya ticaret yapmak, kiraya vermek gibi
ihtiyari (ya n i sonucu bOyOk ol�Ode kendi deneyimine ve beceri­
sine bagll olan) gelirlerd ir veya hayvan yeti�tirmek, �ift�ilik, avcl­
I l k gibi (son ucu tamamen kend i emek ve deneyimine bagl l 01-
mayan) gayri ihtiyari gelirlerdir.
3- Nefsani istekler (hisset) toplulugu: Yemek, i�mek, ayya�­
I lk etmek, �ehvetlerini sondOrmek i�in bir araya gelerek birle�­
mi� insanlarm olu�turdugu topl uluktur, bunlarm maksad l slhhati
korumak degil keyif �atmaktlr. Cahiliye topluluklan i�erisinde bu
topl uluk �ansll ve keyifli olarak farz ed ilir; �OnkO �ehir halkl an­
cak ihtiya�lanm tedarik ed ip bitirdikten sonra bu olabilmektedir.
B u toplulugun en talihli ki�isi, bu gibi keyif meclislerin i daha �ok
dOzenleme imkanma sahip olam, bOlUn keyif meclisle rinden a­
zami istifadeye gOcO yeteni olarak kabul edilir. Bu toplulugun re­
isi de bu arzu larma u la�mada onlara daha iyi yard lm eden ki�i
olarak gorUiOr.
4- Keramet (makam, On ve aYT/callk dO§kOnleri) toplulugu:
I �te ve sozde keramet (OslUnl O k ve ayn callk) elde etmeye �all­
�anlar topl ulugudur. Onlar bu kerameti ya ba�ka �eh rin insanla­
nndan, ya beraber kar�llIkll yard lmla�ma esasma gore veya
kar�Jllgml odemek suretiyle birbirlerinden ogre n irler. Kar�ll I kll
olarak keramet ogretimi, birinin d igerinden kerameti bor� olarak
almasma benzer, soz gelimi biri bir zaman digerine bir keramet
ogretir, 0 da bir mOddet ge�tikten sonra ya aym keramet cinsin­
den birin i veya ba�ka bir kerameti digerine ogretir. O grenen og­
rendigi kerametin kar� l l I g m l og retene fazlaslyla od Oyorsa buna
bedelli ogrenme den ir. Bu bedelin s m J rJ ikisi arasmdaki tan l�lk­
I l k ve anla�maya baglJdlr.
Bu gibi insanlann keramet ogrenme sebebi dort klslmdlr,
bunlar: Mal-m Olk, alet ve vaslta, keyif-eglence ve s l kmtlya kat­
lanmakslzm daha fazla kazanmaktlr. Bunun orneg i i nsanlarm
hizmet eUigi ki�idir, 0 ki�i ya kendine hizmet edenlerin hepsinin

281
sah ibidir ve onlann hepsine hizmet ettirir veya onlardan birinin
sahibidir ve onun hizmetiyle yetinir.
Cahil topluluklann ekseriyeti arasmda keramete sahip 01-
manm ba�ka yollan da vardl r, bunlar da "gOy-kuvvet" ve "ha­
sep-aile gOcO ve �ohreti"d ir.
Birisi, bir veya biryok i�te, ya kend i gOcO, veya hizmetyi ve
yardl mclla n nm gOcOyle; ister kendi gOcOnOn fazla" � I , isterse in­
sanlann m yoklu�u sebebiyle ya�ltlarmdan Oston hale gelirse,
ona bu OstonlO�O sa�layana kuwet ad l verilir. Bu toplum iyeri­
sinde boyle birinin �ohretine son derece g l pta ederler. Bunlar­
dan g l pta edilenlerin en OstonO ise, kendisi di� erlerine a�lr soz­
ler soyleyebild i� i halde, hiy kimsenin a�lr soz soyleyemedi�i
�ahlstl r.
Birinin babasl , dedesi ve ecdad m m servet, �ohret veya
ba�ka n im etler baklm mdan, gozO peklikte, oIOp-oldOrmede, cel­
lathktan korkmamakta ba�kalanndan OstOn olmasma ise "ha­
sep" adl verilir.
Kar� IIIkil ve e�it �artlarda keramet pazar ticaretine benzer.
Bu toplumun ba� l , hasebi dikkate allndl�mda, zenginli�i, kavim­
akrabasl, yardlmcllan ve asil nesebi di�erlerinden daha yok 0-
Ian bir �ahls olur. E�er �ahsi liyakati varsa bunlar olmadan da
reislik eder ve halka fayda verebilir.
Ba�kanlarl n en iyisi halkml iyilikle zenginli�e, gOzel bir ya­
�antlya ve bol nimete ula�tl ran; ya kendi bilgeli�iyle, ya ba�ka­
smm vasltaslyla, ya ileri gorO�IOIO�O ve tedbiri ile onlann gelirle­
rini, mal ve yetilerini bunlarla varl lkll hale gelmek iyin de�iI, sa­
,
dece keramet iyin koruyandlr. 0 , hedefi lezzet de�iI keramet 01-
sa da, bu yolda old ukya halklyla b irlikte daha yabuk lezzete u la­
�Ir.
Yoneticili�i isteyen ki�i , kendisinin sozleri ve i�leriyle oVOI­
mesini, yOceltilip me�hur edilmeyi, ister sa�II� mda ister 010-
mOnden sonra admm dOnyaya yaYllmas l n J , kendi zamanmda
veya daha sonralan halkm onu bu gOzel i�leriyle anmasml arzu­
lar. Boyle bir ba�kanm genellikle varll k ve bollu�a ihtiyaci olur,
yOnkO bolluk olmadan �ehir halkml iyi geyindirmesi ve idare et­
mesi, on Ian mutlulu�a ula�tlrmasl mOmkOn olamaz.

282
Ba�kanm tedbirleri arttlk«a, faaliyetleri geni�ledik«e mal ve
paraya olan ihtiyaci da git gide artar, sonunda kend isinin kera­
met i«in degil servet ve hazine biriktirmek i«in ba�kan oldugunu
dO�Onmeye ba�lar. Kendi halkmdan veya ba�kalanndan zorla
ald lgl vergi veya haracl, halk, iyilige ula�mak istedigi i«in degil
de, zaten iyi durumda olduklan i«in gonOIiO olarak, onun kendi
�ahsma verdiklerini tasavvur eder. Buna itiraz eden, onun fikir­
lerinin, sozlerinin, i�lerin in, diger tutum ve davran l�larm m aksine
hareket edenler bulunursa onlara kin tutar, malla n n r ellerinden
allp kendi mallan na katar, sonra da olmeyip ya�ayabilmeleri i«in
her birine hizmet«i maa�1 baglar. Bu haber etrafa yaYlllp ta Ocra
yerlere kadar u la�mca ona "intikamcl, gaddar" adl verilir ve bu
lakapla me�hur olur, daha sonra halk onun «ocuklan n m da "inti­
kamc l , gaddar" olacaklannl dO�Onerek korkuya kapillr, zaten 0
da Olke idaresini kendinden sonra evlatlarma havale eder. Ba­
zen de bu ba�kan ba�kalannm hakklyla kullanamadlgl mal ve
m OlkO kendi eline ge«irmeyi, halkm da bu mal-m OikO onun ba�­
kanllk (keramet) hakkl olarak gormelerini ister. Bazl kereler de
ba�kanm kom�u hO kOmdarlarla anla�ma yaparak degi�mesi,
aldatarak ele ge«irmesi, satm alma veya diger bOton OstonlOk
yollanndan istifade ederek varllkll hale gelmesi de mOm kOndOr.
Boyle bir ki�i kendini pahall ve gosteri�1i giysilerle donatl p
ku�atmaya, �an-�ohret sahibi olmaya, debdebeli ve gosteri�li
malikaneler yaptlrmaya, «ok para ve hizmet«ilere sahip olmaya,
kOlliyetli miktarda sOrO ve Yllkl (at sOrOsO) hazlrlamaya ve boyle­
likle n Ofuzu nu artlrmaya gayret gosterir, halktan uzakla�maya,
onlarda kendisine kar�1 bir korku ve ha�yet uyandl rmaya ba�lar.
Hakim iyeti g O«lenip, halk onu kabullenince, artlk kendilerinin
hakimleri ve reislerinin i�te boylesi insanlann olmasl gerektigini
dO�Onmeye ba�larlar; bundan sonra 0, insanlan kendi aralann­
da slnrflan d m r ve derecesine gore her birine bir vazife verir; soz
gelimi birini mal-mOlkten, digerini at ve Yllkldan veya ba�ka bir
i�ten soru m lu tutar, boylelikle kendisinin herkesten bOyO k, yap­
tlklan n m herkesin yaran i«in yap llmasl zoru nlu i�ler oldugu or­
taya «Ika r.
Ona en yakm insanlann �an ve �ohretinin artmasmda yar­
d i mci olacaklan umulur. Bir vazife hevesinde olan insanlar,

283
mem uriyet derecelerin i artlrmas l i�in kendilerin i ona yakm gos­
termeye �al l�lrlar.
B u toplulugun mensuplan ba�ka topluluk mensuplan n l a­
vam ve cah il kabul eder, kendilerini ise erdemli ve aklill sayar­
lar. Erdemli topl ulugun gozO nde ise bu toplulug u n kend isi en
cahil toplul u k derecesinde gorO I Or; ozelikle ba�kanllk makamlan
all n l p satlldlgl zamanlarda bu topluluklarda hakim iyet ve baskl
ifrata van p haddi ni a�arsa "zalimler" ve "zorbalar" toplulugu or­
taya � I kar ve �ok ge�meden bOto nlOk dagllmaya yOz tutar.
5- Zorba (yagmac/) toplululuk: Ba�kalan na zorla egemen
olmak i�in birbirine yardlm edenler topl ulug u n u n adldlr. Hepsi­
nin bu zorballkta bir menfaati oldugunda, menfaatin azl l9l na ve
�okluguna bakmakslzm kar�"'k" olarak yard lmla�lrlar. Zorball­
g m maksatlan da farkl l olur, soz gelimi bazl lan kan dokmek (in­
tikam almak), bazllan, esir ele ge�irme ve kole yapma maksa­
d m l ta�lr.
Zorballga, baskma sevk eden sebebin fark""g l , azl lgl­
�okluguna gore topluluk arasmda an la�maz" klar ortaya �I kar,
bazllan kan ister, bazllan mal isterken, bir kls m l cariye elde et­
meyi, bazllan da kole ele ge�irmeyi hedefler.
Ba�kalanndan intikam almak veya dala�mak istediklerinde
ya azap ve i�kence ile old Ormekten veya hakaretler ederek bl­
rakmaktan zevk allrlar.
Bazen maksatlanna eri�tiklerinde h i� kimseyi oldOrmeden
ve kimseye zarar vermeden �Iklp g iderler. Onlann i�erisinde, in­
tikamml g izli, hile ve riyakarhkla alanlar oldugu gibi, dO�man"­
gml a�l k�a ortaya koyanlar ve her iki usulO kullananlar da var­
d lr.
C;ogu zaman insan oldOrmek ve mal yag malamak i�in gel­
diklerinde, dO�mani yatm l� gorOrlerse, onu bu h alde oldOrmez
ve mallnl talan etmezler. belki once uykudan uyan d l m sonra da
oldOrOrler. Onlar birini kendini koruma imkanma sahipken 01-
dOrmeyi m ertlik olarak hesap ed er ve bundan bOyO k zevk al lrlar.
Bu kabil i nsanlar yarat"'�lari itibariyle gaddar ve katil olurlar
ancak birlikte ya�ayabilme, yard lmla�abilme hatmna birbirlerine
zarar vermezler.

284
Bu toplulugun ba�I, insan oldOrmede, hile ve riyakarlr kta,
dO�manlarrna kar�llrk vermede, kendi insa n larr nl idare etmede
hepsinden OstOn olanldlr. Bu toplulugun ozelligi bOtOn halka
dO�manlr k etmek, kin beslemek, i�i gOcO ise olOp oldOrm ekten
ibareUir. Ne kadar <;ok insan oldOrOr, ne kadar <;ok OstO nlOk sag­
larlarsa 0 kadar da <;ok ovOnOrler ve On kazan l rlar. Herkesten
<;ok insan oldOren ve herkesten fazla egemenlik saglam l� olan
topl um i<;inde birinci slrada saYlllr.
Bunlarrn ba�arr vasltalarr ya tedbirli olmak gibi kendi �ahsi
kabiliyetinden kaynaklanan nefsani ya kaba kuwet veya her iki­
sinin de d l �rnda silah gOcOdOr. Bu toplu lugun ahlakl zulOm , ta�
kalplilik, haysiyetsizl ik, inat<;llrk, kaball k, kindarlrk, nefret, dO�­
manlrk, ayya�l r k, mide ve �ehvet dO �kOnIOgOdOr; i�leri de gasp­
<;Ilrk, intikam almak ve kar�llrk vermekten ibareUir. Bu gibi in­
sanlar, bOton toplulugu bir �ekilde kotO i�lerine katllmaya mec­
bur etmek; haUa boyun egdirdikleri insanlarr da bu (�er) toplu­
l u klarrna dahil etmek isterler.
Zorba g ru plarr derece itibarryla ya e�it olurlar veya farklr 0-
l u rlar. Farklr l r klarr da ya elde ed ilen galibiyetin azl r k <;okluguna
ya da ba�kanlarrn gOcOne, hilekarlrgrna, zaYlfllk ve aptalllgrna
baglldlr. Topluluk i<;inde bir zorba iktidarr e l e ge<;irir ve diger
zorbalar da onun yard imcisl konumunda olabilirler. Asl r nda yar­
dimci d u rumundaki insanlar yaratllr�larr itibarr yla bu gibi i�lere
egilimli olmasalar da ba� zorba onlarr yedirip giydirdigi i<;in ona
yardl m ederler. Bu insanlarrn 0 zorbaya nispetle duru m u , avclya
gore av tazlsl ve atmaca, toplulugun geriye kalanlarr zorbanrn
hizmet<;isi d urumunda olan koleler gibid ir; ticaretle ugra�lr, aga<;
yeti�tirir, ekin bi<;erler ve 0 zorba bulundugu sOrece iradeleri
kendi ellerinde olmaz. Bu gibi insanlarrn ba�kanl l klarr n r n zevki
ba�kalarrnl incitmekten ibareUir. Zorba topluluklar �u 0<; <;e�it
olur:
1 . BOtOn fertleri zorba olanlar.
2. Bazl fertleri zorba olanlar.
3. Sadece ba�kanlarr zorba olanlar.
Eger bir insan sadece yem ek-i<;mek, mal ve itibar elde et­
m ek veya lezzetlere ula�mak maksadlyla zorbal r k ediyorsa;

285
gerCiekte adlan zikredilen ba�ka topluluklara ait olsalar da bazl
bilginler boyle birini de zorbalar toplulugu iCiinde gorOr. Boylece
bunlann gruplan 0Cie tamamlanml� olur.
Bu topluluk maksatlan n m tekligi , soz gelimi sadece zorba­
hk gibi, veya zorballkla birlikte ba�ka maksadm da bulun masl
gibi m O rekkep olmasl baklmmdan 0Ci klsma aynhrlar:
1 . Bunlarm zevki, lezzeti sadece zorbahktlr, Ciok kOCiOk bir
�ey iCiin Cieki�ir, bir taraf Oston geldikten sonra artlk Cieki�meye
devam etmez, Cil klp giderler. Cahiliye donem inde bazl Araplann
adeti boyle id i .
2 . Ba�ka lezzete ula�mak iCiin zor kullan lrlar, ancak zorba­
hk etrneksizin maksada ula�mak mOmkO nse zor kullanmazlar.
3. M utlaka zor kullanarak menfaat elde etmeye Ciah�lrlar.
Menfaate ba�ka yollarlarla, zor kullanmadan ula�mak mOmkOn
olsa da bunu kabu l edip razl olmazlar. Bunlar kendilerini alice­
nap ve mert olarak kabul eder ve yine kend ilerini "dost", "mert"
olarak adlandmrlar.
Birinci grup insanlar zaruri �eylerle yetinir, sade bir hayat
ya�ar, ovO lmekten ve iltifattan ho�lan lrlar.
O stonlOk a�lklan da bu kon u m a gelmek ve belli bir sayg mll­
ga ula�mak iCiin bazen bu gibi i�lere el atarlar ve boylece "ceb­
barlara" 1 68 donO�mO� olurlar, CiOnkO cebbarh k zorball kla Oston-
10k kazanmak (zorla gOzellik sahibi olmak) demektir.
Lezzet ve servet Ozerine kurulan topluluklan n ozelliklerin­
den birisi e n ca hil toplulugu en talihli topluluk olarak kabul et­
mesi ve onlan digerlerinden OstOn tutmasldlr. Zorbalar toplulu­
gunun ozelligi de kendileri gibi olanlan ovOp, iltifat ederek on Ian
alice nap kabul etmeleridir.
Fakat bazen de oyle olur ki bu 0Ci topluluk egoizme kaplhr,
birbiri n i kotolemeye ve kend ilerini ovmeye ba�larlar. Yig itlik, a­
takhk, cesurluk ve kaba kuvvetleriyle ovO nOr, kendilerine gOzel
lakaplar ya kl�tmr, yine kendilerini nazik ve zarif olarak kabul
eder, ba�kalan n l ise ahmak ve kaba sayarlar; hatta bOton halkl
kendilerinden daha ahmak olarak gorOrler. Kibirlilik, kendini be-

168 Cebbar en ,<ok cebr eden, zulum veren, gaddar manaslna kullanJlmaktadlr.

286
genmi�lik, enan iyet ve inatctli l k onlann kan ma i�lediginde artlk
onlar "zalimler/gaddarlar" gOruhuna girmi� olu rlar.
Erdem ve yOceligi sevenler ctogu kere bunu varl l k elde et­
mek ictin ister, maim adml anmadan ona ba�ka vasltalarla u­
la�maya ctal l�lr, hatta toplulugun ba�kanllgtna, mal elde etme
maksadlyla razl olurlar; servet ve mall bazen keyif ve lezzet ictin
biriktiriyor da olabilirler; sayg m l l g l ctok olursa zenginlig i kolayl lk­
la elde edebili r, zenginlige ula�tnca da lezzete daha tez ula�ma
imka m bulu rlar. Kisacasl lezzet isteyen biri bu nedenle zenginli­
gi de ister.
l Ierleyerek toplulugun ba�kam olacak olursa bu yolla �an­
�oh rete u la� l r, pek ctok mal toplar, bunlann yard l m l ile de ba�­
kalanna nasip olmayan olct0de yeme-ictme, keyif-Iezzet, eg lence
ona kismet olur. Bu kabil maksatlann ctok farkl l bile�im leri olur,
sadeleri id rak edildiginde bile�iklerine ula�mak zor olmaz.
6- Hiirriyet toplulugu: Buna "topluluk �ehri" ad l da verilir. Bu
oyle bir �ehirdir ki, burada herkes kendinin mutlak hakimidir,
herkes kendi iradesinin tam sahibid ir ve herkes istedigini yapa­
bilme im kan ma sahiptir. Bu �ehrin insanlan hOr ya�arlar, onlar
arastnda hOrriyet ct0klugundan ba�ka hictbir fark, fazlallk ve ek­
siklik yoktur.
Bu �ehirde anla�mazllklar ctok, istekler farkll, yoneli�ler de­
g i�ik, maksatlar rengarenk olur, hatta bu farkllilkiann saYlsl Sl­
mrs lzd lr. Bu �ehrin i nsanlan bi rbirine benzeyen ve birbirinden
farkll olan gruplara bolOnOrler; d iger gruplar ictin soyledig imiz 0-
lumlu ve olumsuz �eylerin tamam l bu grup icterisinde bir araya
gelmi� olur.
Her grubun kendi ba�kam vard lr, bOton halktn olu�turdugu
cumhu riyette ise birct0k reisler ve liderler mevcuttur, reisler ve
l iderler halk neyi isterse onlan n istediklerini yapmal ldlrlar. I yice
dO�OnO lecek olursa bu halde toplulukta gerctekte ne reis vardlr,
ne de ita at eden vardlr. Onlann arastnda en iyi ba�kan, halkm
hOrriyet ve bag lmslzl l g m l daha ctok dO�Onen , onlan kendi ba�la­
nna blrakan, d O�manlardan koruyan, gerekl i m iktarda onlann
arzu lanm yerine getiren ve onlara gectimlik temin eden ki�i ola-

287
rak kabul edilir. Bu s6yledigimiz 6zellikleri ta�lyan ki�i de onlar
aras mda en erdemli ve en OstOn ki�i saYl hr,
Halk, reis ve ba�kanlan ken dileriyle e�it olarak kabul etseler
de, ondan bir iyilik g6rdOklerinde, arzu ve istekleri o n u n tarafm­
dan yerine getirildiginde buna m ukabil onlar da ba�kana sayg l
'gC:isterir ve bir �ey verirler.
Bu tor gruplarda (�ehirlerde) <fogu zaman halka bir faydasl
olmayan, hi<fbir hayn doku nmayan ba�kanlar d a olabilir; b6yle
reis ve ba�kanlara ya adet ve an'ane geregi olarak, ya �ehir
halkl arasmda g6rO� birligi saglama adma itaat edilir, vergi veri­
lir veya irs! olarak ba�kanhga ula�m l �tlr, ba�kanll kta baba ve
dedesinin 6nceki gOzel hizmetleri sebebiyle onlara sayg l goste­
rilir. $ehir halkl boyle hizmetlerin kadrini bilip onlan un utmamaYI
ve bunlan daima OstOn tutmaYI kendilerine bor<f olarak kabul
ederler.
Cahiliye topluluklan i<fin zikrettigimiz bOtOn ozellikler en 01-
gun, tam �ekilde ve en geni� ol<f0de bu �ehirde (topluluklar top­
lulugunda) merkezle�mi� olur. Bu �ehir cahiliye �ehirlerinin en
garibesi olur. Bu �ehrin gorOntosO Ozeri <fe�itli �ekiller ve boya­
larla bezenm i� bir elbise veya rengarenk tasvirli bir tabloya ben­
zero
Herkes boyle bir �ehirde ya�amayl sever <fOnkO herkes bu­
rada istedigi gibi hareket ederek maksadma ula�lr. Bu sebeple
bOton halklar ve gruplar bu �ehre akmaya ba�lar, klsa zamanda
�ehir insanlarla dolar, evlenmeler <fogal l r, dogum artar, yaratlll�­
Ian ve egitimleri farkll <f0cuklar ortaya <f1 kar, bir �ehir i<ferisinde
bir <fok �ehirler (topluluklar) meydana gelir; artlk bunlan birbirin­
den aYlrmak zorla�lr, onlar birbirine kan�lr, biri digerinin i<ferisi­
ne girer, bir uzuv burada, bir uzuv ba�ka yerde yerle�ip kal lr.
Boyle bir �ehirde gO<fmen ile yerli arasmda fark olmaz, bir
m Oddet ge<ftikten sonra bilginler, filozoflar, �airler, hatipler, <fok
farkh alanlarda sanatkarlar s m lfl ortaya <flkar; eger bunlara ilgi
gosterilir ve iltifat edilirse �ehir "erdem li �ehir" olur, aksi takdirde
�erliler ve h ilekarlar �ehri ortaya <fl kar.

288
Cahiliye topluluklan nrn (�ehirlerin in) hiCi biri bOyOklOkte bu
�ehre ula�amazlar, iyilikleri ve kotOlO kleri de bu kadar olmaz;
�ehir ne kadar bOyOk olursa hayn ve �erri de 0 kadar Ciok olur.
Cahiliye �ehirlerinin ba�kan saYlsl topluluklan n saYlsl ora­
nrnda olur, zikrettig imiz gibi onlann da saYlsl altldlr: Zaruret (ih­
tiyaCi), mal ve zenginlik (devlet), lezzet (haz), keramet (makam
veya hO ner), zorbaI r k ve hO rriyet. Bunlann ba�kanlan da kendi­
lerine uygun olur, fakat bazen bu ba�kanI r k m akamlannrn ba�l­
na, gosterecegi yararl r l l k ve akllllilga gore i nsan geCier. O zellikle
de bu, hOrler �ehrinde slk slk olur, CiOnkO burada insanlardan
hiCibirini d igerinden OstOn tutmazlar.
Boylelikle ba�kanl rgl ya erdemine veya saglad l g l yararlr l l k
ve menfaate gore o n a verirler. Fakat erdemli ve bilgin biri "hOr­
ler �ehrinde" ba�kanlrk edemez; ya tahttan indirirler veya oldO­
rO p kan rnl akltlrlar, onun ba�kanllgl slkrntl l r , sarsrntl h , m uhalifle­
ri Ciok ve kuvvetli olur. Bu nede nle ba�ka toplulu klarda erdemli
insanlarrn ba�kanlrgl uzu n sOrmez. Bilgin insanlann erdemli top­
lumlar kurmalan ve onlara ba�kanhk etmeleri "zaruri (ihtiyaCi)",
"cemaat" topluluklanna ve benzeri d iger topluluklara nispetle
daha kolay olur, bazen imkanlar olCiOsOnde "zorba", "zaruret",
"servet" , "Iezzet" ve "keramet" topluluklanna da i�tirak edebilir.
Boyle �ehirlerde yani farkh karakterlere sahip insanlardan
olu�an �eh irlerde zltlr klar, zorlu klar, sl krntllar, oIOp-oldOrmeler,
baskrn ve suikastlar Ciok olur; bun Ian onlemek iCiin de mu htelif
cezalar ve silahlar icat edilir.
Haz ve lezzet arayan topluluklann ihtiras ve i�tahlan gittikCie
artmaya yOz tutar ve bunlar zamanla ayya�lar ve kanslzlar (da­
man bo�lar) adrnl kazanlrlar. Lezzet isteginin Cioklugu sebebiyle
"gazap" yetisinin bunlarda tamamen yok olup ortadan kalkmasl
ve hatta izinin bile kalmamasl mOmkOndOr. Bu g ibilerde akll ye­
tisi gazap yetisine; gazap yetisi ise �ehvet yetisine hizmet eder,
yani asl r n r n aksine olur; �ehvet ve gazap yetilerinin akll yetisine
hizmet etmesi yerine i�ler tersine olur.
Soylendigine gore Arap bedevileri ile TOrk gOCimenleri ara­
srnda durum Slrf bu �ekildedir ve yine onlar arasrnda ayya�lrgrn
ve kad r n dO�kOnlOgOnOn had safhada old ugu, hatta onlar ara-

289
smda kadmlann OstonlOgO ele gec;:irdigi, kan dtiktOkleri, kendile­
rini ko ruduklan, harbe gittikleri dahi stiylenmektedir. Cahiliye
topluluklarm m ge�itIeri bunlardan ibarettir.
Fasit, faslk, gOnahkar, bozuk topl uluklann akidesi erdemli
toplulu klann akidesine uygundur ancak i�leri onlannkinin aksine
olur. I yiligin gOzel oldugunu bilirler ancak onu yapmazlar,
cahiliye topluluklarmm yaptlgl i�lere meylederler, toplu luklarm m
saYls l da cahil topluluklan nm saYlsl kadar olur. Bunlar hakkmda
hususT olarak konu�maya IOzum yoktur.
"Sapkmlar" toplulugu ise mutluluga benzer �eyleri gergek
m utluluk za nnedenler, yaratllml�lann ba�langlcl ve so nu mese­
lesinde hakka aykIrI davranIp onu tahrif edenlerdir. Mutlak iyilik
ve ebedT m utluluga ula�manm yollan hususunda farki i gtirO� ve
mOlahazalar ileri sOrerler ki bu gtirO�lerin saYls l smlrslzdlr. Ca­
hil topluluklan n m m iktarml , onlarm kaide ve kurallar I nI iyice ta­
savvur edebilen, bunlann adet ve an'anelerini, hOkOm lerini, hal­
lerini, duru mlan n I ve faaliyetlerini de kolaylIkla anlayabilir.
Erdemli topluluklar arasmda da yabanT unsurlar toreyebilir,
bunlar bugday ic;:erisinde c;:avdara ve tarla ic;:erisinde dikene
benzetilebilir, bu nlar be� ge�ittir:
1 . Riyakarlar, bunlar, b ilginler ve erdem l i insanlar gibi i�
gtirOrler, fakat amac;:lan mutlu luk olmaYlp, stiz gelimi vazife elde
etme, hazza u la�ma, �tihret kazanma gibi ba�ka maksatlan
vardlr.
2. Tah rifciler, bunlar, gerc;:ekte cahiliye topluluklannm ya­
�antlsma egimli olurlar, ancak ic;:inde bulund uklan erdemli toplu­
l uklann kaide ve kanu nlan bu maksatlanna aykI rI oldugundan,
bu kanunlan kendi maksatlanna uygun olarak �erh edip istedik­
leri gibi yoru mlarlar ve maksatlanna ula�mak ic;:in gereken tahri­
fatl yaparlar.
3. DO�manlar (Yagllar), bunlar, erdemli insanlann idaresi­
ne razl olmaz, zorbalIk siyasetine m eyil gtisterirler. Ba�kanm ,
halkm ho�una g itmeyen b i r ted bir ve hareketini fl rsat bilerek a­
rayl bozmaya, halkl ba�kana kar�1 kl�klrtmaya 9alI�lrlar.
4. Yan l lanlar, bunlar, kasten kanuna aykln hareket etmez­
ler ancak, anlaYI�slz"k sebebiyle erdemli insanlann dO�Oncele-

290
rini anlamaYlp, onu ba�ka manalara yorar ve gerc;egi tahrif e­
derler. Bu tahrif Slrf anlaYI�slzl!k ve gerc;eg i ortaya C;lkarmada
I Ozumsuz gayretke�likten ileri gelir, bunda asia bir kusur bulma
ve aYlplama maksadl bulunmaz. Bu h alde onlann samim iyetine
i nanarak dogru yola donmelerini Omit etmek mOmkOndOr.
5 . Uyduranlar, bunlar, bir �ey h akkmda tasavvurlan tam
olmaYl p, sayg mlIk kazanmak ve keramet sahibi olma ugruna
gerc;eg i bilmediklerini itiraf etmezler ve dogruya benzer yalanlar
uyd u rmaya ba�larlar. Bu uyd u rmalan halktan insanlara gerc;ek­
mi� gibi nasll kabul ettirdiklerine kend ileri b ile �a�IrIrlar.
Dogrudur, yabanT unsurlan n saYlsl b u rada zikredilenlerden
daha c;ok olabilir ancak onlann h epsinden bahsetmek gayeyi
saptIrlr, maksadlmlzl a�ar.
$eh ir toplulu klan h akkmda bizim soyleyeceklerimiz bundan
ibarettir. Bundan sonra da biraz medeniyettin (temeddOn'On) ka­
ide ve kurallan , onlann kurulu� ozelliklerinden bahsedecek ve
yOce Yaratlcldan yardl m isteyecegiz. HaYl rll i�lerde 0, herkesin
yardlmclsld l r.

Dord uncu Fasi l


Dike Yonetme Siyaseti v e H u kumdarlann Karakterleri
Sosyal gruplan anlatlp, her grubun ba�kan m m ozelliklerini
zikrederek bitird ikten sonra �imdi de halk arasmda mevcut u­
yumluluktan ve ili�kilerin ozelliklerinden bahsetmek istiyoruz.
O ncelikle hU kUmdarlann adetlerinden ba�layalIm. Reisler
reisi olarak kabul edilen hOkUmdann siyaseti iki c;e�it olur ve her
birinin de kendine ait maksad l ve neticesi bulunur.
Siyasetin c;e�itleri h akkmda:
1. Erdeml i siyasettir ki, buna imamet de denir. Bunun
maksadl halkl kemale erdirmek, neticesi de m utluluga ula�tlr­
mak olur.
2 . Noksan siyasettir ki, buna zorakilik de denir. Bunun
maksadl halkl kolele�tirmektir (reaya haline getirmektir), netice­
si ise bedbahtllk ve rezillik olur.

291
Birinci siyaset halka adaleti telkin eder, vatanda�lara en sa­
d l k dost gozOyle bakar, �ehri halka faydall i�lerle doldurur, ken­
disi ise �ehvanf isteklerine hakim olur. I kinci siyaset ise halkl is­
yana te�vik eder, vatanda�lara kale ve hizmetc;i gozOyle bakar,
�ehri halka zarar veren �er i�lerle doldurur, kendisi de �ehvanf
isteklerinin esiri olur.
Halkm yaran, emniyet, huzur, yard l mseverlik, dostl uk, ada­
let, sadakat, iffet, merhametlilik ve benzeri i�lerd edir. Halkm za­
ran ise kan�lkllk, s lkmtllar, korku, endi�e, hilekarl lk, anar�i, zu-
10m , eziyet, cimrilik, riyakarllk, ihanet, kl�klrtma, g lybet ve bu
gibi i�lerde olur.
H.er iki d u rumda d a (yani fayd all ve zararll yol tutup hareket
etmede) halk gozlerini hOkOmdara c;evirir ve onun gibi hareket
etmeye <;ah�lr, bunun i<;in denir ki " I nsanlar ana-babalarmdan
daha <;ok hOkOmdarlanni taklit eder, oncekiler gibi degil, kendi
zamanm m insanlan gibi olmaya c;ah�lrlar." HOkOm darlardan biri
de der ki: "Biz zamana benzeriz kimi istersek yOkseltir, kimi de
istersek yere vururuz."
O lke sahibi olmak isteyeni n yedi ozelligi olmal ld l r:
1 . Babacanhk; bu, herkesin karakterine gore davranma,
halkm gonlOne giden yolu ke�fetme, herkese yak milk gosterme,
h l rs ve ofkesini yenme yoluyla kolayca elde edilebilir.
2 . Al icenapll k; bu, nefsanf yetileri egitip anndlrd lktan, ga­
zap yetisini mOiayimle�tirdikten, �ehvet yetisini m ahvettikten
sonra meydana gelir.
3 . Metinlik; bu, saglam bir bakl� a<;ls l , fltrf bir irad e, derin
muhakem e, ciddT ara�tlrma, dogru dO�Once, bOyOk deneyim ve
oncekilerin ya�adlklanndan ibret dersleri almakla elde edilir.
4. Tam azim; buna erlik azmi veya hOkOm darlar azmi de
denir. Bu, dogru gorO� ve tam i radenin birle�mesinden olu�an
m O rekkep bir erdemdir. Bu erdeme sahip olmadan hi<;bir erde­
me sahip olmak ve rezilliklerd en uzak kalabilmek m OmkOn 01-
maz. Bu klsmm maksad l da zaten, Slrf bu erdemin OstO n ozel­
l iklerinden bahsetmektir, c;OnkO hOkOmdarlann her erdemden
<;ok bu erdeme ihtiya<;lan vard l r. Anlatlldlgma gore Halife

292
Me'mun 1 69 kil yemeyi 1 70 adet h aline getirmil?, tesiri gorOlmeye
bal?layrnca da rahats lzlIga sebep olm ul?tur. Hekimleri 9ag lrarak
dan ll?tl , onlar da toplanarak bir 90k tedavi yol u ve ila9 onerdiler,
ancak bir netice vermedi ona alll?kanlIgrnl b l raktlramad l lar. Bir
gOn gene Halife huzurunda tedaviden kon ul?urlarken degil?ik ki­
taplan ve gel?it gel?it tedavi edici otlan bulmasrnl ogOtiediler, bu
slrada nedim lerinden biri igeri g irdi ve bu hali gorOnce halifeye:
"Ey mOm inlerin emiri sultanlar azm ine ve iradesine ne old u ?" di­
ye sorunca Me'm un hekimlere "Artlk benim tedaviml e mel?gul
olmaym, bundan sonra bende boyle bir hal goremeyeceksiniz."
dedi .
5 . Sabl rl l olmak. Bu, aglr ve zor gOn lerde, Om itsiz anlar­
da, i9inden 91kllmaz d u rumlard a hayatl devam ettirebilmektir.
BOton isteklere u lal?ma anahtannrn sablr old ugu soylenir.
6. Varl ikII ve zengin olmak. B u , halkrn mallna goz dik­
memek ve tamahkar olmamak ic;in gereklidir.
7. Sad l k ve iyi il? goren yard l mcllar.
Bu ozelliklerden baba imajll olman rn bOyOk tesiri var ise de
bulunmasl gerekli bir haslet degildir. Zenginlik ve iyi il? goren
yard l mcllar ise geriye kalan dort haslet, yan i alicenaplIk, metin­
Iik, azim ve sablr vasltaslyla elde edilebilir.

16B
Halife Me 'mun, Abdullah el-Me 'm un, Abbasilerin (750-1 058) yedinci halifesi­
dir. Yakla!ilk yirmi YII halifelik yapml!itlr (81 3-833). Abbasilerin 37 halifesi ic;:eri­
sinde en me!ihurlardan biridir.
170
Kif, gOI veya kOl kelimeleri Arap alfabesiyle yazliI!ilna gore bir c;:ok c;:e!iitte 0-
kunabilmektedir, TOsi'de sadece bu iki manada okunabilmekte ise de bunlardan
hangisinin kast olundugunu tespit zordur. Bu, bOyOk ihtimalle "kil" olmaildlr,
c;:OnkO ilk ve orta c;:aglarda hastalanmamak ic;:in kif yeme adeti dogu Olkelerinde
c;:ok yayglnd l. Yenifen killerin temiz. beyaz, klrmlzl, san, gok mavisi ve ye!iif
rengi, hO!ia giden kokusu ve lezzetli bir tadl vardl . Bunlardan hangi c;:e!iidin daha
c;:ok yendigi Met ve imkanlara bagll olurdu. En me!ihur killer de Horasan kili,
Mlslr kili, Rum kili, san kil, Mahtum kifi, Klbns kili, $am kili, Nebe!ite kili ve ben­
zerleridir.
$imdi de IIpta killerden bOyOk olc;:Ode yararlamlmaktadlr. Bu killer ic;:erisinde
Ab!ieron (BakO'nOn de ic;:erisinde yer aldlgl yanmadadlr) Kilabl'SI en mOhim
yerlerden birini tutmaktadlr. Bu kelimeyi "gOI" !ieklinde okumak da mOmkOndOr,
c;:OnkO gOI yemeyi, ozellikle ha!iha!i ve klrmizi gOI yemeyi adet haline getirenler
c;:ok olmu!itur.

293
Kisacasl, takdirden sonra zafer ancak iki kilii iye nasip olur,
bunlardan biri ceht edip �ahlii a n, cihat eden diQeri ise intikam a­
lan yan i yen ilgilerden Yl larak ilii i nin pelii i ni blrakmayand lr.
B u iki maksadm d llii m da kim ne i�in mOcadele ederse etsin
genellikle maQlubiyete uQrar. Bunlardan biri n cisi, yan i cihad
hakt lr; ikincisi, yani intikam alma (klsas alma) ise batlld l r.
Ger�ekte h O kOmdarhk, dOnya h astalandlQ mda onu tedavi
edebilen, saQh kh olduQunda onun s l hhatini koruyabilen kilii iye
yakl lii l r, �OnkO hO kOmdar dOnya n m tabibi saYllmaktad lr. Hastahk
da iki lii eyden tOrer; biri, Olkede gaddar hOkOmdarh Q m olmasl ,
diQeri ise, OIkenin sahipsiz ve balii l bolii kalmasl d l r.
Gaddar idaren in kotO olmasmm sebebi bulunduQu yerde
(Olkede) al�ak ve zalim insanlann ovOIOp i ltifat gormesidir. Ba­
lii l bolii l uQun kotO olmasmm sebebi ise balii l bolii l uQun yerlerde
alii a Q l h k ve lii e rli i nsanlann OstOn saYllmas l d l r.
Gaddarhk Olke idaresine benzese de g er�ekte OIke idaresi­
nin a ksine olur. O lke idaresinin sorumluluQunu Ostlenen kilii i bir
liie yi kati olarak bilmelidir ki d evletlerin temeli, karlii l h kh yard Im­
lalii m a esasmda birlelii e n ve boylelikle bir beden i n uzuvlan g ibi
olan insanlann, genel ittifaklann m gOvencesi Ozerine kurulmulii ­
tur. Bu ittifak adaletli olursa devlet hak, adaletsiz olursa bat l l
Ozerine kurulmulii olur.
I nsanlar tek balii m a old uklannda gO�leri az olur, ancak bir it­
tifak dahilinde birlelii t iklerinde ittifaka katllan insanlann saYlsl
oran mda gO�leri de artar, ilii te d evletlerin temelinin ittifak olma­
s m m sebebi de budur. Onlann ittifaklannm kurululii u ve yaplsl
bir bedene benzediQinden, dOnyada bunlan kend i egemenliQine
alabilen insa n m kudreti de bu oranda artar.
Bir insan bir�ok kilii iye karlii l koyamad l QI g ibi, b irbirine Zit i­
nan� ve dOlii O ncelerde olanlar da galip gelemezler. Boyle kilii i ler,
bOtOn fertlerin gOcOnO kendinde top1am llii insanla gOrelii m eye
kalkllii a n tek, yalmz insana benzer ve n eticede birer birer de ye­
nilirler. Fakat onlann da kend ilerine ait ittifaklan, telii kilatlan ve
mukavemet edecek kadar gO�leri olsa durum farkh olurd u .
B i r topluluk OstOnlOk saQlayarak iktidan ele g e�irse, iyi bir
dOzen kura rak halkl iyi idare edip, onlara iyi muamele etse, ada-

294
letli olsa, itibar kazansa onlann devleti bir mOddet ya!j>ayabilir,
aksi halde klsa sOrede daglhr. B irle!j>me ve bOWnle!j>meye sebep
olan etken lerin yoklugu daima dagllma ve par<talanma sebebi
olur.
C;og u devletler, i yilik sever ve iradeli ba!j>kanlan, adaletli hO­
kOmdarlan oldugu sOrece, birliktelik !j>artlan yerine getirildigi
mOddet<te ya!j>aml!j> ve geli!j>mi!j>lerdir.
Devletin geli!j>mesinin duru p Ylklma yonelmesinin sebeple­
rinden b iri de iktidardakilerin mal toplamaya, sermaye ylg maya,
makamlan elinde bulundurmaya tutkun olmalandl r, mal dO!j>kOn­
lOgO bu isteklerin g itg ide artmas m l gerektirir. Buna ah!j>lr adet
haline getirirlerse (zaten her hal Okarda bu gibi i!j>lere rag bet e­
den kit akllhlar bulunur), bu karakter d iger insanlara da sirayet
etmeye ba!j>lar, onlar da onceki karakterlerini degi!j>tirip zengin
olmaya, muhtelif yollarla mal toplamaya, zevk ve eglence ile
me!j>gul olmaya heveslenir; askerligin gereklerini terk eder, sa­
vunma gOcOnO zaYlflatlr, sava!j> becerisin i kaybeder, slkmtl ge­
rektiren i!j>leri terk eder, daima rahath k arayan , yiyip yatan, tem­
belligin esiri olmu!j> tembeller gibi olurlar. Bu durumda zaYlf bir
dO!j>man dahi onlara hOcum etse onlan kolayhkla maglup eder.
DO!j>man hOcumu olmasa da zaten mal sevdasl gozlerin i bOrO­
dOgOnden kibirlilik, makam dO!j>kOniOg O, avOnme, bO!j> gurur ve
gO<t on Ian kudurtur, aralannda anla!j>mazhklar, mOnaka!j>a ve
muharebeler <tl kar, neticede birbirlerini mahvederler.
Devlet yeni kurulurken kar!j>1 <tlklP mani olmak isteyenler
maglup edilebili rler, ancak bunlar dagl lma ve <takO!j> donem le­
rinde isyanlar <tl kararak galip gelirler.
Devlet iki !j>eyle muhafaza edil ir:
1. I ktidardakilerin birligi;
2. DO!j>manm mOcadeleden vazge<terek silahlanm terk et­
mes i .
Hikmet sahiplerinin eserlerinde kaydedilir k i : " I skender, Da­
ra'n m 1 7 1 O lkesini istila ettikten sonra Acemlerin yan i I ranhlann

171
Dara, Hejamenji sOialesinin son temsilcisi Darab Makedonyail Iskender tara­
fmdan ma�lup edilmili (m.e). 330) 3. Dara veya Darab'dlr

295
medeniyetli, kudretli , d Ozenli, c;ok becerikli askerleri, c;ok saYlda
silahl ve ordusu olan bir halk oldugu n u gorOnce anladl ki bura­
dan ayn l d l g m da, c;ok gec;m eden bun larm ic;erisinden intikam
almak isteyenler ba� kaldlracak ve Rum hakim iyetine son vere­
ceklerdir. Onlardan adalet ve sadakat beklemek de ahmakll k
olurd u dog rusu . 0, derin dO�Oncelere dalarak c;aresiz kald l ve
bu kon uda d O�OndOklerini Aristo'ya anlaUI . Filozof dedi ki : "Ara­
lanna n ifak sal, birbirlerine dO�toklerinde artlk g Ovenlikte olabi­
l irsin ."
,,
Iskender "gruplar hakimiyeti 172 ihdas ederek her yere bir
feodal oturttu. Bunun Ozerine 0 zamandan itibaren ta Erde�ir
Babekan devrine kadar I ran'da ne iUifak kelimesi i�itildi, ne de
intikam sesleri yOkseldi.
HOkOmdar halkm d u rumuna d ikkat etm eli, onlann dertleriyle
ilgilenmeli ve adaletin gereklerine gore i� gormelidir. Devleti u­
zun m Od det ya�atan sadece adaleUir. Adaletin b irinci �art l , farkll
halk tabakalan arasmda uyum saglanmasldlr. I nsanm sagllkl l
olmasl vOcudun dart unsuru arasmdaki uygunluga b ag l l old ugu
gibi, toplumun uyumu da, toplum ic;indeki dart s l n lfm b irbirleriyle
uyumlu olmasma baglld lr. Bunlar:
1 . Ka/em ehli (aydm/ar): Bunlar bilginler , ogretmenler,
fakihler (dinT hukuku bilenler), kad l lar (yarg l c;lar), katipler, m a­
tematikC;iler, mOhendisler, mO neccimler (astronomi bilginleri),
hekimler ve �airlerden ibareUir. DOnya ve d in in devam""gi bun­
larm varllgma baglldlr. Bunlar tabiaUaki su, ate�, toprak ve hava
gibi unsurlardan 'su' yun yerini tutarlar.
2 . KI/le; ehli (asker/er): Sava�C;llar, mOcahitler, 1 73 cenga­
verIer, gaziler (gazalara katllanlar), 1 74 Slnlr nobetC;ileri, artC;I (10-
jistik destek) birlikl eri, pehlivanlar (ozel egitimli birlikler), baha­
d lrlar, saray m uhaflzlan ve devlet m uhaflzlan bu grup ic;inde yer

172 "Gruplar hakimiyetl' ifadesiyle feodal hakimiyeti, feodalizm. beylikler. hanhk­


lar hakimiyeti kast edilmektedir.
173 MOcahid kelimesi r,:ok manail kelimelerdendir. burada ise orduya gonOIiO ola­
rak katllanlar anlamtnda kullamlmaktadlr.
174 Gazi: Gazalara. yani sava�lara katlilp sag kalan mOslOmanlara verilen isim­
dir.

296
allrl ar. D O nya n m n izam-intizaml bunlann varll� ma ba�II d l r. Bun­
lar tabiatm u nsurlanndan 'ate!?' i n yerin i tutarlar.
3. Muamele ehli (memurlar ve bOrokratlar): Bunlar, mallan
bir yerden ba!?ka bir yere nakledip satan tacirler, meslek sahip­
leri, vergi tahsildarlan gibi toplumun ticari ve bOrokratik i!?lerini
yerine getirirler. Bunlarm yard l m l olmadan insanlann gec;imlerini
tem in edip hayatlan n J devam ettirmeleri mOmkOn de�ildir. Bun­
lar tabi u nsurlardan 'hava' n m yerin i tutarlar.
4. Ziraat ehli (qiftqiler): Soz gelimi ekin ekenler, ekin bic;en­
ler, koylOler, sulaYlcllar, hayvanclilkla u�ra!?anlar. BOton insan­
larm yiyeceklerini bunlar hazlrlarlar. Bunlann eme�i olmadan
insanlann ya!?ayabilmesi mOmkOn deg ildir. Bunlar tabiattaki top­
rak mesabesindedirler.
Bedende bir unsur di�erlerine OstonlOk sa�lad l�mda uyum
bozuldu�u gibi, bu sln Jfiardan b iri de di�er Oc; sln Jfa OstOnlOk
sa�lad l�mda topl umdaki dOzen bozulur ve birc;ok fesat meyda­
na gelir.
Bu kon uda hikmet sahipleri !?oyle demi!?lerdir: "KoylOlerin
erdemi birlikte qafl§ma ve yardlmla§malannda, Wccann erdemi
para ve servetinde, hOkOmdarlann erdemi me§veret ve siyaset­
lerinde, bilginlerin erdemi hakikatleri ke§fetmelerinde ve onlar­
dan netice qlkarmalanndadlr. "
Bu dort grup birlikte elbirli�iyle, ahenk ic;erisinde c;ail!?tlkla­
rmda medeniyet, erdem ve m utluluk sistemi ortaya C;lkar.
Adaletin ikinci !?artl , !?eh irlilerin durumlanna, tabiatlanna
(yapi ve karakterlerine) dikkat edilmesi, her birine liyakat ve ka­
biliyetine gore bir vazife verilm esidir. I nsanlar ise tabiatlanna
gore be!? s l n Jfa aynl Jrlar :
1 . Yaratl il!?tan iyi olanlar ve ba!?kalanna iyilik yapanlar. Bu
grup yaratlil!?lan itiban yla asildirler, zatlan itibanyla bOyOk reisli­
�e laYlktlrlar, bu nedenle hOkOmdann en yakm adamlan bunlar
olmal ldlr; bunlara saygl gosterilmeli, ilerlemeleri ic;in flrsat veril­
meli, ovOlmeli, takdir edilmeli, iltifat edilmeli ve bir an bile unu­
tulmamal l d l rlar; bunlara halkm gelecekteki onderleri gibi bakll­
malld l r.

297
2. Yaratllr�tan iyi fakat ba�kalanna iyilik yapamayanlar. B u
gibi insanlara de�er vermek, o nlara i�lerinde yardl m etmek, ta­
b iatlanndakini aCfI�a Cflkartmak gerekir.
3. Yaratllr�1 itibanyla ne iyi ne de koto olanlar. Bu nlan ra­
hat b l rakmall , hayra ve iyili�e te�vik etmeli ve bu vaslta ile laYlk
old uklan dereceye u la�tlnlmalld lr.
4. Yaratllr� itibanyla koto tabiath olanlar, ancak ba�kalan­
na kotolOk edemeyenler. Boyle insanlan kl nayarak utandl rmall ,
tahkir etmeli, tehdit edip korkutmalr , nasihat etmeli, gonOlleri ka­
zan llmah ve ah�tm l l p te�vik edilmelid irler. Ahlaklan d e� i�ip iyili­
�e yonelirlerse dOzelecekleri Omit edilir, aksi takdirde rezil ve
bed baht olarak kalacaklar demektir.
5 . Yaratlh�tan koto olan ve ba�kalanna da kotolOk eden­
lerdir. Bunlar en rezil, en murdar mahluklard l r. Bunlann tabiatl
tannsal tabiata aykm olur, birinci slrada zikredilen s l nlfln tabia­
tlnln zld d l n l olu�tururlar.
B u gruba giren ki�ilerin de dereceleri vard lr. Islah olabile­
cekleri ceza ve uyanlarla e�itmek gerekir. DOzeltilmes i mOmkOn
olmayan ancak ba�kalanna da zarar vermeyenleri biraz serbest
blrakmall , ba�kalannl incitip eziyet verenlere mani olmah koto-
10k yapmalanna flrsat verilmemelid ir.
KotoIO�O onlemenin de dereceleri vardl r :
1 . Hapsetmek; b u , 0 ki�iyi �ehir halklndan tecrit etmek
demektir.
2. Zincirlemek (hacr altlna almak, slnlrlamak); b u , �ehrin
ekonomik imkanlanndan onu mahrum etmektir.
3. SOrgOn; bu, onu ya�adl � 1 �ehirden uzakla�tlrmak ve
oraya girmesine izin vermemektir.
E�er onun �erri haddini a�m l � ve neticede old Ormeye ve fe­
sat Cfl karmaya varml �sa hikmet sahipleri onun idam edilip edil­
memesi kon usunda farkh gorO�ler ileri sOrmO�lerd ir. Onlann
genel kanaatine gore idam etmek yerine sUcf i�led i�i (cinayet to­
retti�i) el, ayak, dil gibi uzuvlanndan b irini kesmek daha Islah
edicidir.

298
Elbette ki idam etmeye can atmamah d l r. C;OnkO yOce Yara­
tlcmm bin bir hikmetle yaptl�1 b inaYI Yl kmak, onun tamir ve e�i­
tilebilecegine inanmamak akla s lg acak �ey de�i1dir.
Burada kaydetti� imiz cezalar sadece sue; i�leyenl ere uygu­
lanmah d l r, ancak sue;u sabit de�il, sadece sue; i�leme ihtimali
var ise bu d urumda onlara yalmzca hapis ve hacr cezasl uygu­
lan mah , d i�er cezalar uygulanmamal ldlr.
Bu konuda esas kural, bOto n halkm yarannl "bOtOncOI e;lkar­
lar" m l oncelikle d ikkate almaktlr. I kinci slrada ise ozel yararlar
"bireysel e;l karlar" dikkate ahmr. Bunun orne�i hekimlerdir; onlar
bir uzvun tedavisini yaparlarken bOtOn bedeni dikkate allrlar,
e�er 0 uzvun kalmasl ba�ka uzuvlan da i�e yaramaz hale geti­
recekse (korleyecekse) hemen 0 uzvu kesip atmaYI uygun go­
rOr, buna hie; aClylp OzOlmezler; e�er boyle bir tehlike yoksa bO­
ton gayret ve d ikkatleriyle 0 uzvun (veya vOcudun) d urumunu i­
yile�tirmeye e;all�lrlar. HOkOmdar da her insanm Islah ma boyle
yakla�mall d l r.
Adaletin Oe;OncO �artl, her grup arasmda uyum sa�lani p
herkese Iiyakat ve kabiliyetine gore rotbe verildikten soma, on­
larm elde ettikleri genel gelirlerin i muhafaza etmeye, her birinin
payma dO�eni kendisine vermeye gayret etmek, burada hakkl
ve hizmeti d ikkate almaktlr.
Genel gelirin muhafazasl zenginli�in, onurun ve benzeri
�eylerin sa�hklt olarak devam etmesinin de sebebidir. Genel ge­
Iirde herkesin belirli bir payl vardl r, bundan fazla veya eksik
vermek zulOmd Or, ancak az verildi�inde �ahsa zulOm ed ilmi�,
e;ok verildi�inde de d i�erlerine az kalaca�1 ie;in �eh i r halkma
(ba�kalanna) zulOm edilmi� olur. Genel gelir payla�tlnldlktan
soma verilen bu nimetleri koruyup devam ettirmeye d ikkat et­
m elidir, yan i bu nimetlerin sahi b ine veya �ehir halkma zarar ve­
rebilecek �ekilde elden e;lkanlmasma imkan verilmemelid ir.
Maim elden e;lkmasl veya mala sahip olma h ukukunun yiti­
rilmesi ya bore;, emanet, ba�I�lama gibi ihtiyari o lu r; veya gasp,
h l rs lzhk gibi gayri ihtiyari olur. Bunlann her birinin kendine ait
�artlan vardlr.

299
Kisacasl , bir maim kan;; l Ilgl mal sahibine u la�tlrllmahdlr, ya
bizzat kendi malmdan veya ba�ka bir maldan (mah n m ) kar� llI­
gml alabilmelidir ki mal yerine u la�m l�, adalet saglanm l� olsun.
Fakat bu mai m , ona geri iadesi �ehir halkmm da yaranna olan
bir tarzda olmahdlr veya hict olmazsa zaranna olmamalldlr. Eger
hak geriye iade edil irken �ehir halkma zarar verilirse, bu, hak
degil zulOm olarak degerlendirilmelidir ve bu zulmO yapanlar da
ceza gormelidir. Ceza zulme uygun olmalldlr, eger ceza zulOm­
den az o lursa �ehre, fazla olursa bu durumda da zalime zulme­
dilmi� olur. Sir �ahsa yapllan zulmOn �ehre yapllml� zulOm olup
olmad l g l konusunda bilginler ve filozoflar arasl nda fikir ayn llgl
vard l r. .Bir �ahsa yapllan zulmO bOtOn �ehre yapllml� zulOm ola­
rak gorenlere gore, zulOm goren ki�i zulOm yapam bag l �lasa bi­
le 0 ki�i zalim olarak kabul edilmeli ve cezaslz kalmamahd lr; bir
�ahsa yap l lan zulmOn �ehir halkma zararm l n olmad l g m l savu­
nanlara gore, zulme ugrayan zalimi bagl�layacak olursa artl k
zalime ceza verilmemelidir.
Adaletin gereklerini yerine getirip adaleti tesis ettikten sonra
halka iyilik etmeye, mOkafatiar vermeye ba�lamahd lr, ctOnkO a­
daletten sonra idarecilikte halka iyilik etmekten ve mOkafatiar
vermekten daha bOyO k erdem olamaz. Asl l nda bu, insanlara i h­
tiyactlan olmasa da vermek ve h izmetlerini anmak demektir. An­
cak bu taltif ve mOkafatiarla birlikte h OkOmdar korkusu da bu­
lunmah d l r, ct0nkO hOkOmdann bah�ettigi kaftanlar (h ilatler), ih­
sanlar ve d iger �eyler canlanna korku ctokmO�lerin gonOlierini
kazanma maksadlnl gOder ve ancak bu korku iyice h issettirildik­
ten sonra veril i r. Kendisine kar�1 korku hissedilmeyen h OkOmda­
nn verd igi bah�i� ve ihsanlar emri altmdakilerin cesaretlenip
yoldan ctlkmalanna sebep olur, gitgide act gozlOiOk ve tamahkar­
I I klan artar; bu duruma geldiklerinde artlk bOtOn Olke birine ve­
rilse de razl olmaz.
Halkl adalet, erdem ve hikmet prensiplerine gore idare et­
mek gerekir. Seden, bedeni olu�turan unsurlarm (tabiatlan n),
unsurlar nefsin, nefis ise aklln sayesinde gOctlenip olgunla�tlgl
gibi; �ehirlerin muhkemligi hOkOmdara, hOkOmdann gOcO siya­
sete, siyasetin muhkemligi ise h ikmete bagfldlr.

300
$ehirde hikmet, kurallarma uygun olarak tatbik ed ilse ve
adaletin gereklerine riayet edilse dOzen ve asayi� sa�lanl r, her
�ey kemale do�ru geli�erek ilerler. Fakat hikmet noksan olur,
�artlar da mOsait olmazsa, kan unlarda adaletsizli kler yap l lmaya
ba�lanlr, adaletsizlik olu nca da Olkenin gOzelli�i gider, «irkinlik­
ler, fitne fesatlar ortaya «Ikar, insaf mO rOvvet kaybolur, sevginin
yerini nefret allr.
Yardl m isteyenleri kor-pi�man bir vaziyette geri «evirmeme­
I i , insanlann arasml bozanlan n , soz ta�lyanlann soylediklerine,
iyice ara�tlrmadan inanmamall, Omit ve korku kapllan n l halkm
yOzOne kapamamalldlr. DO�manlan defetmekte, yollann gOven­
Ii�ini sa�lam akta, smlrlan korumakta ve nobet«ilerle ilgilenm ek­
te, cesaretli yi�itlere iltifat etmekte ozen gosterm eli, dikkatsizlik
etmemelidir; bilginlerle oturup kalkmall, erdemli insanlarla sl kl i­
I i�ki kurmalldlr. N efsine hakim olmall , �an, �ohret, ovOlme, bO­
yOklenme heveslisi olmamall, bir an olsun OIke hakkmda dO�O­
nOp danl�maYI, Olkenin i�lerini yoluna koymaYI unutmamal ld lr,
«OnkO hOkOmdann Olkesini koruma hakkmdaki dO�Once ve ted­
birleri bOyOk ordulann kuvvetinden daha gO«IOdOr, onemlidir.
Temel problemler konusunda kararslz ve gev�ek davran­
manm neticesi «ok deh�etli olur. Keyif ve e�lenceye dallp i�leri
kendi haline b l rakacak olursa �ehrin durumu harap olur, i�lere
�er ve zarar kan�lr, kaide kanun tersine «evrilir, bencillik kaplla­
n a«l h r, tamahkarl lk arzusu da buna yardl m eder, bedbahtl l k
m utlulu�a galip gelir; dostluk dO�manll kla, nizam-intizam da dO­
zensizlik ve anar�iyle yer de�i�tirir; her �eye yeniden ba�lama­
ya, hakkl diriltip ya�atacak bir l idere (imam'a) veya adaletli bir
hOkOmdara ihtiya« hissed ilir.
Bu gibi durumlarda halk elindekileri kaybeder ve bunlann
tamamm m sebebi de bir ki�inin tedbirsizli�idir. I nsanlarm i�lerini
dOzenleme veya bozma ihtiyan onun eline verildi�ine gore, 0-
nun da rahath� m m ve imkanlan n m her an artmasl gerekti�ini
dO�Onebilir ki boyle bir dO�Once hO kOmdarlar i«in en tehlikeli za­
rarh bir inan«tlr. HOkOmdar i«in en do�ru yol , sadece keyif ve
e�lence vakitlerinden de�iI, en zaruri olan yeme, i«me, yatm a,
e� ve «ocu klanyla gorO�me zamanlanndan da keserek. Olkenin

301
i�lerine, ted birler almaya, halkm halini iyile�tirmeye harcadl �j I
saatlere ilave etmesidir.
H O kOm dar, yeri geldiginde kullanabilmek ve m u kavemete
maruz kalmamak iyin s i rianni g izli tutmal Idlr. D O�man s l rlanna
vaklf olursa kendini korumak ve onlan def etmek iyin dO�OnOp
tedbirler hazlrlayabilmelidir. S i r saklamakta yardl m a ve me�ve­
rete ihtiyaci olan akllh insanlar yalnIz iradeli, haysiyetli, sadakat­
Ii, onurl u , agzi slkl, ileri gorO�IO, tedbir almaYI ba�arabilen, sir
vermeyen insanlarla mO�avere eder, h e r halOkarda aklI kltlar,
yocu klar ve benzerlerine hiybir �ey soylemezler.
Kesin bir karar verdikten sonra bu karar dogrultusunda ya­
pllacak i�ler ile bu karann aksine yapllabil ecek i�ler kar�lla�tl­
nlmalI; taraflardan birine yani, karara ve aksine, onceden meyil
gostermekten yekinmelidir, her iki tarafta yap llacak i�ler karann
dogru ve yanll�lIg ma, olumlu ve olumsuzluguna verilen deg eri
gosterir. Hafiye ve casuslarla daima gizli i�lerden haberdar 01-
maya yalI�malt, ozellikle dO�manm durumunu iyice ogrenmeli,
onlann gizl i fikirlerini aylga ylkarmalI d l r, yOnkO muhalif kuwet­
lere kar�1 en gOylO silah onlann ne yapacaklan n I on ceden bil­
mektir.
BOyOklerin fikirlerini bilmenin yol u , onlann sozlerine ve i�le­
rine dikkat etmek, hangi ted birleri h ayata geyird iklerine, neler
Orettiklerine, harbe nasll h azlrland l klanna, dag l l m l � �eyleri top­
lamalanna, toplanml� �eyleri dag ltmalanna, vaatlerden uzak
d u rabil m elerine, uzakta olanlan yanma yag l rmalanna, yan mda­
kini uzakla�tl rmalanna, haberlere kar�1 a�IrI meraklarma, i�lerin
nas ll gittigini gereginden yok d O�Onmelerine, degi�ik olaylar ve
�ikayetleri d ikkatle dinlemelerine, basit �eylere bile son derece
ihtiyatl I yakla�malanna dikkat etmektir. Hulasa bOtOn i�lerdeki
degi�iklige, aile fertlerinin, slrda�lann ve kendine yakm diger in­
sanlann ne ile me�gul olduklanna, nereye gidip nereden geld ik­
lerine, akh kit ve bo�bogaz u�aklann , kolelerin ve h izmetyilerin
ag lzlanndan yl kan sozlere d ikkat ederek netice Ylkarmallsm.
Takip edilecek en dogru yol , farklt insanlarla slk slk soh bet
etmektir. C;O nkO her insanm kendi can dostu olur ve g onlOndeki
bOton sozleri bOton aylkh k ve �atafatlyla ona soyler, yokya ko­
nu�up sohbete dald lgmda yer yer gonlOndekiler dile gelir, S l rlan

302
aC;lga C;lkar. Ancak bOtOn i�itilenler bir araya getirilip, farkh var­
yantlar an aliz edilip yoklanmadlkc;a tek tarafh olarak netice C;l ka­
nlmamahdlr.
BOyOklerin dO�Oncelerini ortaya C;l karmanm yol u da genelde
boyledir ve bu dO�Onceleri bil menin faydasl c;ok bOyO ktOr, �oyle
ki ihtiyac; oldugunda bunlardan istifade edilir ve gere ktiginde
vaktinden once tedbir alabilme imkan dogar.
DO�manlan yola getirerek onlarla anla�malar yapmaya son
derece gayret gostermeli ve ihtiyath olmah; sava�maya, olOp­
oldOrmeye ihtiyac; kalmayacak �ekilde davranmahdlr. Sava�mak
gerekli hale gel irse iki halden biri olacaktlr; ya hOcum edecek
veya mOdafaaya c;ekilecektir. Eger hOcum eden taraf olursa,
maksadl m utlak adalet ve cihattan ba�ka bir �ey olmamah dlr.
O stOnlOk saglaYl p zafer kazanacag ma onceden iyice kanaat ge­
tirmeden hOcuma kalkl�mam ahd l r, hOcumun gerekliligini­
gereksizligini, yarar ve zarannl olc;Op-bic;melidir; isti�are etm eli,
yakm insanlan aynl kanaatte degillerse, zafer kazanma Omidi
yoksa elbette sava�a ba�lamamahdlr, c;On kO (biri sava�a taraf
olmayan insanlar olmak Ozere) iki dO�man arasmda kalmak c;ok
tehlikelid ir.
HOkOmdar, mOmkOn oldug unca bizzat sava�a katllmamah­
d lr, c;O nkO yenilecek olursa artlk yapacak hic;bir �ey kalmaz, ga­
lip gelerek zafer kazansa bile yine de yaralanacagl ic;in vOcudu­
na ve klyafetine, heybet ve ihti�amma zarar gelecektir.
Ordu kom utanhg m l �u Oc; ozelligi kendisinde bulund uran bi­
rine verm elidir:
1 . Cesaretli, yOrekli ve bu �ekilde OnO dO nyaya yaYl lml�
biri olmah d l r,
2 . Sadlk, dogru soziO, durumu kavrayabilen, giri�ken, ge­
rektiginde hile yapmaYI becerebilen, dO�mana iyi pusu kurabilen
biri olmahdlr,
3. Pek c;ok sava�a katllml� ve deneyim kaza n m l � biri 01-
malldlr.
Bu komutan tedbir almaya, dO�man arasmda tefrika C;lkar­
maya muvaffak olmai l , silah kul\anmaya mOmkOn oldugunca
gerek b l rakmamah dlr. Erde�ir Babekan der ki: "Klrbacm yeterli

303
oldu�u yerde de�nek, topuz kullanJlacak yerde kllJ(� kulian J l­
maz".
Saval?mak son 9are olmal l d lr, 90nkO "<;aresiz kalmdl�mda
ancak vOcudu da�layarak tedavi ederler". Saval? s l rasmda aSII­
SIZ soylentiler 91 karmak, hile yaplp tuzak kurm ak, do�ru olma­
yan m ektu plar yazmak, de�il?ik oyunlar tezgahlamak aYl p
saYllm az, ancak bun Ian itiraf ederek ozOr d ilemek zorunda ka­
I m mamal l d l r.
Saval?m en onemli l?artlan uyanJkl l k, casuslar gondermek
ve etrafa nobet9i1er koymaktlr. Saval? donemlerinde toccarlann
parasmdan zorla da olsa istifade etmek gereklidir, fakat 90k ihti­
ya9 olmad l�mda ve bOyO k faydalar mOlahaza ed ilmed i� inde
halkm malma dokunmak do�ru olmaz. Saval? zamanJ insanlan
gOvenilir, sa�lam ve iyi korunan yerlere, kalelere toplamak ge­
rekir, ihtiya9 ve zaruret 0lmad lk9a hendek kazd l rmak, duvar
gektirmek gereksizdir, 90 nkO bunlardan dOl?man da istifade e­
d ebilir ve bu yolla galip gelebilir.
Saval? zamanlannda kahramanll klar gosterenlere yOksek
mOkafatlar, ba� Il?lar vermek, kaftan giydirmek, tel?ekkOr etmek
ve onlan oven beratlar vermek gerekir. Sebatll , metanetli , tem­
kinli olmall, aceleye, l?al?l rIp kendini kaybetmeye, sabl rslzl l k et­
meye, IOzumsuz gozO pekli�e ve atllganll�a imkan vermemeli­
d ir. DOl?manJ onemsememek, k090k gormek, gevl?eklik yaparak
kendi g091erini tam seferberlik haline getirmemek akllslzl l k ola­
rak kabul edil ir, 90nkO azla nn, 90klara galip gelmesi hi9 de az
de� ildir. O stOn IO�O sa�lad l ktan sonra ihtiyatl elden blraklp,
kendini tam gOvende gormemeli, uyanJkllk ve tedb iri azaltma­
mall d l r. MOmkOn oldu�unca old Ormeyip d iri olarak esir almall­
d l r, 90nkO esirden tarlada 9alll?tlrmak, rehine olarak kullanmak,
mal ile de�il?mek veya ba�Il?layarak minnet altmda b l rakmak gi­
bi bir 90k yolla istifade etmek mOmkOndOr, oldOrmede ise hi9bir
fayda yoktur.
Zafer kazandlktan sonra rast gele idam lara bal?lamamal l ,
kin ve nefretten el gekmeli, d Ol?manll � 1 sOrdOrmeye son verme­
lid ir, 90 nkO zaferden sonra ma�lup olanlar kole ve halk yerinde
olurlar.

304
Hikmet sahiplerinin kitaplannda yazrlldrr ki: Bir defasrnda
Aristo'ya, I skender'in bir �ehri ma�lup ettikten sonra halkr kat­
letmekten el c;ekmedi�i haberi ula�rr, Aristo ona derhal nasihat
edici bir mektup yazar ve der ki: "Zaferden once dU�manrnr 01-
dUrmekte mazu rsun, ancak zaferden sonra halkrnr hangi baha­
ne ile oldUrmektesin?"
Affedip ba�r�layan hU kUmdarlar ba�r�lamayan lardan daha
iyidirler, c;UnkU gUcUnU gosterdikten sonra ba� r �lam anrn bir
ba�ka gUzelli�i vardrr. Affed ip ba� r �lama hakkrnda gUzel bir $iir
var ki kim soylemi�se gerc;ekten de iyi soylemi�tir :
Nefsine affetmek ogret her zaman
GOnahl arttlkqa nakls insanm
Insan/ar Oq klslmdlr sana nispetJe
GOqlO, zayJf, denk o/an; inanm bana
Senden gOqlOsOne tabi o/mallsm
Boy/edir kanunu fani dOnyanm
Senden zayJfma yardlm etmelisin
Boy/edir geregi adil vicdamn
Dengin o/an ile e�it 0/ sen de
Ona da e/ uzat, varsa imkanm!
Sava� zamanr savunmada da olsa, mukavemet gostermeyi
ba�armal r , siperler yapmal l , pusular kurmalr, dU�manlar Uzerine
gece baskrnlan dUzenlemelidir. Sava�maya mecbur olmu� bir­
c;ok �ehir halkr , mukavemet etmeye gUc;leri olmad r � rnda, genel­
likle onceden ted bir alm r�, hazrrl l klar gorm U�, kaleler yapmr�,
hendekler kazm r�, ban� yapabilmek ic;in hilelere ba�vurmu�,
mal ve servet verm i�lerdir.
HOkUmdarlann siyaseti hakkrnda soylenecek sozler bunlar­
dan ibarettir.

Be� inci Fasll


HOkOm dar H izmetinde Olanlarm ve Halkm Uymasl Ge­
rekli Kurallar
HUkOmdar ve ba�kanlara kar�r davran r � kurallanna gelince;
bUWn insanlar onlara tavsiyelerde bulunup iyilik etmekte gon-

305
IOnden ve d il inden gelen hi�bir �eyi esirgememeli, onlarrn gOzel
i�lerini oVOp yaymak, aYlplarrnl g izleyip saklamak i�in ozel bir
gayret gostermeli, onlarm (yani devletin) verg i , bac, hara� gibi
haklarrm gonOIiO olarak gOler yOzle ve gOzellikle Ode melid irler.
H i�bir zam an ka�larrm �atlp, yO zOnO ek�itmemeli , emirlerini ye­
nne getirmeli, tavsiyelerine gore d avranmall, yasakladl klarr ndan
uzak d u rma hususunda mOmkOn oldu�unca d ikkatli olmal l , say­
glslm devam ettirip onur ve yOceli�ini korumada cansiperane
�all�maktan �ekinmemeli; gergin anlarda, a�lr gOnlerde dini ve
devleti, halkl ve milleti muhafaza etme yolunda can ve mallm,
varrm-yo�unu feda edebilmelidir.
HOkOmdarrn hizmetinde olm ayanlar ona yak mla�mak i�in
can atmamalldlrlar. HOkOmdarlara yakmla�mak i�in can atanla­
n, kendini ate�e atanlara, Ylrtici hayvanlara sata�anlara benze­
tirler. H O kOmdar saraymda ya�ayanlann ve 0 muhite all�ama­
ml� olanlann a�lzlarrn m tadl ka�ar, omOrlerinin lezzeti g ider,
hayatlan zehir olur. HOkOmdar hizmetinde olan i nsanlann git­
mesi gereken do�ru yol , onlara havale edilen i�le me�gul olup
kendi gorevleri n i yerine getirmektir. Arandl�mda bulu nabilecek
�ekilde, her an efendisinin gozO onOnde olmall, a ncak oyalamp
durarak onu yormaktan da sakmmalldlr. I nsanlann �ok gelip
gitmeleri yorgunlu�u sebep olmaktad l r. Saraya daima �ok i nsa­
n m i�i d O�to� Onden yorgunluk da g itgide artar ve ba�kan �abu k
yorulur. Ba�kanlan n her yaptl � m l ovmek ve do�ru i� oldu�unu
soylemek gerekir a ncak, deri n d O�OnOlqO�Onde ger�ekten de
dOnyada g Ozel ve �irkin, olumlu ve olumsuz yon leri bulunmayan
i� bulabilmek mOmkOn de�ildir.
HOkOmdann yaptl�1 i�lerin g Ozel tarafml on plana �Ikararak
bu a�ldan i�ini ovmeli ve onun d ikkati n i bu yone �ekmelid ir, ister
huzuru nda, isterse glyabmda yaptl� 1 i�lere bOyOk bir o nem
vermek gerekir.
E�er efendisin i n dam�mam 0 ise, tedbir hazlrlamak ona
havale edilmi�se, soz gelimi vezir, m O�avir, o�retmen gibi hO­
kOmdann sorumluluk yOklendi�i biri ise bilmelidir ki hOkOmdarlar
da� ba�mdan gOrOito ile gelen bir sele benzerler, bir defada 0-
nun istikametini de�i�tirmek isteyen mahfolur, fakat onceden

306
onunla el b irligi yaparak, sabl r ve temkin ile onun bir tarafml
toprak, ta�, kum, moloz ve benzeri �eylerle yOkseltmeye ba�lar­
sa istedig i yone <;evirebilir. Bunun gibi uyamk davra n l p hOkOm­
dann gorO�OnO zararli �eylerden aYlrarak yu mu�akl ik, tedbir, 10-
tuf ve ho�lukla yararli i�lere yoneltmek mOmkOndOr. Bag l n p <;a­
g l rma ile, em retme-yasaklama ve bunun gibi yollarla onu hi<;bir
�eye mecbur etmek, (fikrinden dondOrmek) mOmkOn ve gerekli
degildir; aksine nasihatle, ba�ladlgl i�in neticesinin deh�etl i ve
korkun<; olacag m l OstO ortOIO anlatarak, onunla tek ba�ma kal­
d lg mda, ozel sohbetleri slrasmda, oncekilerin ba�ma gelen hal­
leri, m u h telif temsiller ve latifelerle zararli dO�O nceden sog uma­
S l ve fikrini degi�tirmesi saglanabilir.
Efendisinin S lrrlm saklamakta ozel bir gayret gostermelidir.
Bunun yolu da soylenmesinde bir mahzur bulu n m ayan �eyleri
dahi h i<; kimseye soylememek, susmaYl, her �eyi gizli olarak
devam ettirmeyi adet haline getirmektir. Zaten bunu adet haline
getirirse s l rlan saklamasl da kolayla�lr. Efendisi onun bu karak­
terini bilirse, s lrlan a<;lga <;Ikanlip yaYlldlgmda onu su<;lamaz ve
ondan �Ophe etmez.
Gizli s l rlann <;ogu a<;lk<;a konu�ulan sozlerden ve i�lerden
anla�llabilir. Bu gibi hallerde h O kOmdarlar bu slrlardan haberi
olan insanlardan �Ophelenmeye ba�lar. Sirnn a<;lga <;Ikmas m m
esas sebebi d O nya i�lerinin birbiriyle alakali olmasl ve b u i�ler­
den bazllanm bilenin diger bazllanm da ke�fedebilmesidir.
Bilmek gerekir ki, hOkOmdarlar ve reislerde, kendilerinden
ba�kasmda bulunmayan bazl ozellikler vardlr, bu melekeler
�undan ibarettir ki onlar herkesin kendilerine h izmet edip u�ag l
haline gelmesini ister, kendi yaptlklan i�lerin daima en iyi ve en
dogru i�ler old ugunu zannederler. Bunun sebebi de adamlan mn
on u <;ok ovm esi, yaptlgl i�ler henOz tamamlanm adan halk ve
se<;kinler arasmda lehine propaganda yapllip �i�irilmesidir.
Hi<; bir zaman ve hi<;bir i�te, aralan ne kadar a<;l k olursa 01-
sun, hOkOmdann gOnahml yOzOne vurmak dogru degildir. On­
dan <;irkin bir hareket gorse onu anlatmamali , eger sehven ag­
zmdan ka<;lnp bir yerde sayler ve bu da efendisine ula�acak 01-
sa bile bunu Ostlenmemelidir, <;OnkO haber ile itiraf arasmda bO-

307
yOk fark vard lr. E�er kendisi ve efend isinden her ikisini de ilzam
edecek bir kabahat sadlr olursa, ne yap lp etmeli bu kabahati
Ozerine alarak efendisini su c;;l anmaktan kurtarmahd . r. Daha son­
ra, bu il?te kendisinin de bir suc;;u olmad.�rn. birileri vasltas.yla
efendisine ulal?tlrmahdlr, boylece h em ozOr d ilemil? hem feda­
karh� 1 ortaya C;; l kmll? olur.
Efendisinin nelerden hOl?land.�rna ve neleri sevmedi�ine
dikkat etm eli, kendi ic;;i nden gelerek olmasa da efendisinin sev­
di�i l?eyleri yap maya c;;a lll?maIJ d . r. Hizmet s . rasrnda kendi zevk­
lerini dikkate almas rndan daha faydaslz bir l?eyin bulunmad l � r n l
daha onceden anlaYlp kararlal?t. rmahd. r. Boyle b i r karara var­
d l ktan sonra artlk kendisi ile efendisi arasrndaki iyi ve kotode
zevk ve tercih fark. ortaya C;; l ktl�rnda daima kolayhkla efendisi­
nin zevkini on plana ahr ve boylelikle kendisi de iyilik gorOr. E­
�er en bal?rndan beri daima kendi yaranna c;;a IJl?m ll?sa bu onun
ic;; in bOyO k zarar demektir. Sonunda il?lerini tamam lyla alt Ost e­
dip kaybeder.
Reislerden mOmkOn oldu�u nca c;;o k l?eyler almak ve bOyOk
lotuflar g ozlemek gerekir. Fakat bun Ian dile getirerek (elde et­
mek ic;;i n) rica minnette bulunmak, yalvanp yakarmak veya talep
etmek do�ru olmaz. AC;; gozlOIO�e, d ilencili�e, h ayaslzIJ�a yol
ac;; . lmamaI J , aksine tok gozlOlO�O, kanaatkarh k ve tevazuu adet
edinmel idir. DOnyanrn yap lSI ve tlyneti kendisine yonelip can
atandan kac;;m ak, kendisinden kac;;a na kOl?maktlr.
HOkOmdar ve reislerden, kolelikten azat olmak gibi belirli ve
nakdf bir l?eyler almak gerekir; vaat, ovgO ve sozlerden bir l?ey
C;; l kmaz. Bu hem sermaye toplamaya, h em bal?kas r n r n eline
bakmaktan kurtulmaya, hem de c;;o kc;;a kazanc;; elde ederek mut­
l ulu�a ulal?maya vesile olabilir.
BOton bu soylenenlerin ozO kolenin once efendisini sonra
da kendisini dOl?Onmesi gerekti�idir. Kim reisleri menfaatleri ic;;i n
kullanmaya kalkarsa rezil , kim onlarln haynna c;;a hl?lrsa aziz ola­
rak kabul edilir.
Efendisinin gozO ne, onun kOC;; O k bir sozO veya il?aretiyle, va­
rlnI yo�unu fedaya ham gibi g orOnmelidir. Boyle yaparsa efen­
disinin onun maIJna goz dikm eyece�inden em in olabilir, ama

308
kar;lnp esirgerse efend isinin h lrs ve tamaha kapllmaslna sebep
olabilir. Bu nedenle "Yasak ve kar�1 koyma ihtirasl artl rlr, hediye
ve m O kafat ise insanln hlrslnl azaltlr." denm i�tir.
Elde ettigi varhk ve serveti n , �an ve �erefin kendi nefsi ir;in
degil, aksine efendisinin �{jhreti ir;in old ugunu vurgulamalldlr,
boyle bir hareket hem kendisin in hem efendisinin yararlna olur,
hem de nezaket kurallanna da uygundur. Kendisine, efendisine
ve diger reislere yakl�lr nadir �eyler almaktan saklnmalld lr, bu­
na d ikkat etmezse hem ald l g l �eyi kaybetmesine hem de kendi­
sinin mahvlna sebep olabilir. Efendisinin bagl�lad lg l �ey ne ka­
dar degersiz ve klymetsiz olursa olsun, onu almaktan imtina
etm emeli, her ne verirse razl oldugunu bildirmeli, efendisinin
comertligini kend isine �iar edinmelidir. Eger bir yerde efendisi
klzlp h l rslanarak onu azarlaYlp kl nasa, efend isinden �ikayet
etm emeli, ir;erisinde ana kar�1 kin ve garaz ta�lmam?II; kend isi­
nin kusurlu old ugunu soylemeli , efendisinin h l rslnln ger;m esi ,
o n u bagl�lamasl ve eski sam im iyetin tekrar kurulmasl ir;in gay­
ret gostermelidir.
Eger zalim, koto ahlakIJ ve deli bozu k bir idareci eline dO�­
m O�se iki tehlike araslnda kalm l � demektir: Birincisi, eger idare­
ciyle birli k olup halkl incitse din ve vicdan J n J tehlikeye atm l� ola­
caktlr; ikincisi ise, hal kla birlik olup idareciye kar�1 bir hareket
ir;erisine girse can ve mall tehlikeye dO�ecektir. Bu iki girdapta n
iki yolla, ya olerek veya kaybolarak kurtulabilir. Ho�a gitm eyen
karakter ve Ahlakl bulunan diger idarecilerle ger;i nmek de zor­
dur, fakat adalet �artlann J yerine getirerek onlara sabredebilmek
mOmkOn olabilir, belki de Allah bir r;lkl� yolu ar;ar da on un elin­
den kurtanr.
I bn M u kaffa'nIn 1 75 Adab adll eserinde denir ki: "HOkOmdar
seni karde� olarak adlandlrlrsa sen onu tann olarak adlandlr, a
seni d aha yOksege r;l kanrsa sen de ana daha r;ok egilip tazim
et".
HOkOmdar h izmetinde sana bir vazife nasip olacak olursa
bunu diline d olayarak slk slk tekrar etmen , te�ekkOr, dua ve se-

1 75 Ibn el-Mukaffa, Abdullah b. el-Mukaffa (721/757). zamanlnln bOyOk bilgin. fi­


lozof ve deviet adamldlf, me§hur "Ke/ile ve Dimne"yi Arapc;;aya tercOme etmi§tir.

309
nalarda bulun man gerekli de�ildir, yOnkO bu yaltaklanmaya v
bir nevi alay etmeye benzer ki her ikisi de alyakl l ktlr. Fakat hel
kesin bulundu�u bir toplantl slrasrnda bir flrsatr n l bulup te!ile�
kOr etmek gerekir.
Efendinin Ozerinde hakkrn old u�unu ona asia ifade etmE
meli veya onceden yok hizmetlerinin geyti�ini hatlrlatmamal lslr
aksine yeni hizmetler ve fedakarl lklar yapmakla eski iyiliklerin i
hatlrlanmasrna vesile ofmallsrn, sonraki yaptl� r n i!illerle oncel
i!illerin arasrnda alaka kurmallsrn, yOnkO hOkOmdarlar sonu ba�
fanglcrna ba�II olmayan iyilikleri tez un utur, bOton insanlarda
merhamet ellerini yekerler.
HOkOmdara vezirlik etmekten daha a�lr bir i!il yoktur, yOn k
bu vazife iyin yok yeki!ilmeler yap i ll r, hOkOmdarr n bOton bOyO
ve yakr n i nsanlan veziri klska n r r; itibar, derece ve gelirde onu
gibi olmaya can atarlar, hiy ara vermeksizin onu izler, onun me
kam rna goz diker, attl�1 bir adlml bile ihmal etmez, yerini alma
iyin fl rsat kollar, hazlr beklerler.
Vezirlerin en iyi silahl ister aylkta, isterse g izlide olsun da
ma do�ruluktur. E�er bir yekemezin veya bir bedbahtrn onu
aleyhine yall!iltl�rnl duyarlarsa, bundan korkarak rahatslz oldL
�unu asia belli etmemeli , sanki h iybir !iley olmam l !il gibi davrar
maya devam etmelidir. Efendisinin yan r nda boylelerine krzlp ki
besledi� i n i soylememelidir, yOnkO bu, rakiplerinin iddialann r
gOcOnO artrrrr.
Soh bet zamanlannda, soru cevap slrasrnda bir konuya gir
lip m Onaka!ila klzl!iltl�rnda, temkinli, vakarl l olarak ve yumu!ila�
I r kla, m u hkem cevaplar vermeli, deli! getirmelidir, Osto nlOk da
ma tem kinli olan tarafrn olu r.
Bu hususta I bn Mukaffa'n r n eserinde, hOkOmdarlara hizme
tin !ilartlan !ilu !ilekilde kaydedilmektedir: Hizmet eden kendi ne·
sini koru mal r , gorO!ilOnO g izlemeli, i!illeri h OkOm dann arzusun
gore dOzenlemeli, izin verilmeyen !ileylere ilgi duyarak ara!iltlrm
ve tartl!ilmaya girmemeli , bOton meselelerde hOkOm darrn istedi�
gibi hareket etmeli, dediklerin i do�ru , gorO!illeri ni isabetli olara
hesap etm eli , iyi taraflannr ovOp, koto taraflan hususunda su�
mall, hO!ila giden yon lerine hOsnO kabul gostermeli, sevmedi�

310
taraflannJ da garmemeli , kendi yaptlklannJ k090ltop onun yap­
tl klann J !?i!?irmeli, genellikle, her !?eyde kendi menfaatin i ona fe­
da etmeyi adet edinmelidir. HOkOmdann gazabmdan kurtulmak
isteyen onun h izmetinde 9ah!?mamahdlr, 90nkO hOkOmdar halk
arasmda dO nyan J n lezzeti ile ahiretin eziyetin i tem sil eden bir
vasltad l r. EQer hOkOmdar hizm etinde 9ah!?lyorsa, hOkOmdann
tahkirini tahkir, sovmesini de sovme olarak kabul etmemeli, dilini
tutmah, hOkOmdan kotoleyenlere derhal itiraz ederek sazlerini
aQ lzlan na tlkamah, onlara boyle davranmaktan korkmamahd l r.
HOkOmdar hakkmda sert konu!?malar yapmaktan sakmmah,
kusurun efend isinde olduQunu her gelene soylememelidir. Klz­
d l Q I anlard a mOmkOn olduQu kadar onun gozOne garO n memeli,
onunla bir mecliste oturmamah , efendisini ovmemeli, adma
m ethiyeler okumamah, ozOr de istememeli, klzg l n l l Q l n 1 n gec;:­
m esi ic;:in biraz beklemeli, h l rs l ge9ip baQ I!?layacaQ lndan emin
olunca son derece ihtiyat ve nezaketle azOr dileyerek aylece
ganlOnO almall , onu razl etm elidir. Vine I bn M u kaffan'ln
Adab'lnda denilmektedir ki: 'Vali seninle sohbet ettiQinde canla­
ba!?la, gozle-kulakla, bedenin bOton uzuvlanyla onun sozlerine
kulak vermeli, ondan ba!?ka hi9 kimseye ve hi9 bir !?eye iltifat
etmemelisi n ."
HO kOmdarm gizli meclislerine i!?tirak edenlerden ikisi birbiri­
ne sir soyleyecek olsalar 090ncOsO onlardan !?Ophelenir, hO­
kOmdar ise bu hususta daha kinlidir. HOkOmdar birinden bir !?ey
sorduQunda onun yerine sen cevap vermeye kalkma, bu, hem
senin hafifliQini gosterir, hem soru sorulana sayglslzl l Q m l ortaya
91kart r hem de sorumluluQunu artmr, ote yandan, soru soran
"Sana ml sordum?" derse ne yapacaksl n . EQer sual genel ve
sana da ait ise cevap vermekte acele etme, 90nkO din leyenler
sana klZI P sozlerini eQip bO kerek alaya alm aktan ve seni rezil
etmekten gekinmezler. Sabret once ba!?kalan kon u!?sun, her
sozOn yerini ve kadri ni bil, onlann i yisini kotosOnden aylrmayl
ba!?ar ve en uygunu hangisi ise onu sayle.
HOkOmdar seni seviyorsa ona, onun yakm adamlarmdan ,
kadim dostlanndan ve hizmet9i1erinden daha yakm olduQunu
ispata gayret etme. Bayle insanlar 90k kinli olurlar. Bilmelisin ki
ister hOkOmdar olsun, isterse halktan olsun her i nsan l n tabiatl

31 1
geregi muayyen biriyle samimiyeti olu r; bu insan vazifede a!?agl
olsa da, slk slk gorO!?One ba!?vu rup onunla dost ol up ona bOyOk
hO rmet beslerler, bunun sebebi onlarm ruhen yakmllklan d l r.
Sen in efendinle ge9mi!?te bir yakmllgl olan, belki de efendine
hi9bir zaman minnetinden kurtulamayacagl bir iyiligi bulu nan bi­
rinden kendini nasll daha yakm hissedebilir ve bundan emin 0-
labilirsin. Bu densizligi yaparsan ikisi el birligi yaparak sen in i!?ini
bitirirler.
HOkOmdar senin ho!?una g itm eyen bir fikir soylerse ona uy,
onunla i natla!?ma, dO!?On ki hOkOmdar sen degilsin , od u r. Dog ru
olan onun arzusunu yerine getirmen, boylece onun desteginin
seninl� birlikte oldugunu hesap ederek istedigini yapabilirsin. Bu
mesele hakkmda soylemek istedigimiz bunlardan ibarettir, dog­
rusunu Allah bilir.

Altmci Fasil
Sad akati n Erdemi ve Sad akatli insanlara Kar�1 Davram�
Kurallan
I nsan yaratJlI!?1 geregi sosyal oldugundan onun mutlulugu,
dostlann m mutlulugu ve i!? arkada!?lannm mutlulugu ile birl ikte
olur.
Olgunlugu ba!?kalannm olgunlugu ile ilgili olanlar hi9 bir za­
man yaln lz ba!?lanna kemale eri!?emezler, yan i , kendisine bir
90k sad l k dost ve 9al l !?ma arkada!?1 bulab ilen insan gergekten
mutlu i nsandlr; kendine faydaIJ !?eylere onlan da ortak etm eli,
tek ba!?ma elde edem edigi mutlululugu onlann yard lm lyla elde
etsin; bOtOn om rO nce onlann varflgl ile ovOnOp tad m l 9l kars m .
Dedigimiz g ib i lezzetler, OstO n v e mukaddes lezzetler i l e bunun
mukabili olan hayvani lezzet ve !?ehvetlerdir. OstOn zevklere sa­
hip boyle sadakatli insanlar az, hayvani lezzet heveslileri 90k
oldugu ndan, bu gibi insanlarla, erdemli insanlarla dost olundu­
gunda onlann kadrini bilmek ve onlara ilgi gostermek gerekir.
Bu gibi insanlar tuz ve ilaca benzerler, yemegi lezzetlendirirler,
ancak yemegin yerin i tutmazlar. Gergekten sadakatli insanlann
saYlsl 90k olmaz. Zaten gergekten degerli ve erdemli !?eyler zor
bulunur ve azmllgl te!?kil ederler, 0 da hakiki sevgi gibi bir !?ey-

312
dir; ifratl , a!WI I I�1 sever, a!WI sevgi ise, genellikle yaygm olma­
YIP, iki ki!ii arasmda hOkOm sOrer. Kisacas l , geryek dost da yok
olmaz. Fakat pek yok insanla, ortak ilgi, zevk ve menfaatler bu­
lundu�u sO rece kar!illlkli olarak iyi ili!ikiler kurmak mOmkOnd Or.
Bazen maddi bir menfaat bulu n masa da bir yok insanla erdemli
olduklan iyin gOzel dostlu klar kurmak gereklidir. I Yi, erdemli, bil­
gin insanlar kendi i!i arkada!ilart ve meslekta!ilart ile gayeleri ve
i!ilerinin birli�i sebebiyle herkesten d aha yok vefal l , daha yok
sad l k dost olabili rl er.
Aristo der ki: " I nsanlar batOn hallerinde dostlara muhtaytlr­
lar, ancak bu ihtiyay iki halde d aha da artar, bunlardan biri, bol­
luk zamant birlikte yiyip-iymek ve e�lenmek; digeri de kltl l k , zor­
l u k zamanlarmda el birli�i edip yard lm la!imaktlr. I nsan nefsinde
sadakat erdemine sahip olma ozelli�i vardl r ve bu ozellik, insan­
Ian beraberce yal l!imaya, birl ikte gOzel i!iler yapmaya , toplu
halde ava ylkmaya, hep birlikte bir d avaYI halletmeye, zorluklan
a!imaya sevk eder. BOyO k hO kOmdarlann egitimci ve nasihatyi­
lere ihtiyacl, yoksu l ve zavali l l arm zenginlere ve hOkOm darlara
olan ihtiyaci gibid ir." Filozofu n sozleri burada bitiyor.
I nskratis 1 76 der ki: "Ben, evlatlarma hOkOmdarlann tarihini,
sava!ila n n t , ba!ilanna gelen halleri, sava!i kuralian n t , i ntikam ve
dO!imanll�1 o� reten, ancak, onlara oncelikle dostlug u , tan l !ima­
yl, sevg iyi, i yili�i, karde!ili�i, kar!illlkil yard l mla!imaYI , yan i hayat
iyin zaruri ve onlarslz ya!iamanm m O m kOn ol mad l � 1 erdemleri
o�retmek gerekti�ini akilianna bile getirmeyen insanlara !ia!ia­
n m . E�er bOtOn dOnya ve dOnya n m bOtOn nimetleri bir insana
nasip olsa, fakat sadece birlikte ya!iama yetene� i elinden alm­
sa, hayat ona zehir olur veya hayatl anlams lzla!il r. Kim kar!illlkil
yard l mla!ima ve yal l!imaya hor bakar, bunu kOyOk ve onemsiz
bir !iey olarak dO !iOnOrse geryekte kOyOk ve rezil olan 0 ki!iinin
kendi saYll lr. Sadakatli yard l m cllann kolay bulunaca� m l zanne­
den bOyOk yan llg lya dO!ier. C;OnkO sadakatli i nsanlan seymek i-

176
Inskratis, Oneskratis, Aneskratis-Onesikrit. Milattan Once dOrdOncO asnn
me�hur tarih<;:ileri olup sava� seferleri slrasmda Makedonyali I skender'i destek­
lemi� ve cesaretiendirmi�lerdir.

31 3
�in onlan cid di imtihanlar ve smamalardan ge�irmek ve mihenk
talima vurmak gerekir.
Benim kanaatime gore, sevginin gOcO, dostlarm kan;i111kll
olarak birlikte toplayabildikleri tom degerli talilar ve cevahirler­
den, insanlan n tamahma sebep olabilecek bOton denizlerin,
sahralan n gelirlerinden, sulanndan, toprag mdan, bitkisinden,
hayvanlanndan ve tom n imetlerinden daha OstondOr; bunlann
hepsi birlikte elde ed ilse bile yine de sevgi ve sadakat erdemine
denk olamaz. Burada saYllanlan n h i� biri alik belasm a dOliene
fayda vermez, dosta slgmmaktan balika �are yoktur; bOton var­
I l k ve yokluklar dostluga baglldlr. En zor ve aglr gOnlerde insa­
nm elinden tutan, imdadma yetilien dosttur. Ne mutlu 0 insana
ki, boyle dostlan vard lr, dO nya mall olmasa da ne gam!
Bundan da iyisi hOkOmdann boyle dostlann m olmas ldlr.
Halkm ilii l erini dOzene sokan bOyOgOn-kO�OgOn derd iye ilg ile­
nen, Olkedeki her lieyin sorumlulugunu talii l yan, kanunlann nasll
uyguland l g m l denetleyen bir insana iki kulak, iki goz, bir YOrek,
. bir dil kifayet etmez. Fakat �ok miktarda kulak, goz, dil ve YOrek
sahibi olursa, sahip oldugu bu goz, kulak, dil ve yOrekler, Olke­
nin en Ocra kOlielerini bile ona yakmlalitlm. Boylece 0, hi�bir
zorlu kla karlii llalii m adan bOton g izlilikleri ve problemleri ogrenir,
gaip olan lieyleri de lii a hitlerle a�lga �Ikarabilir. Bu erdem nasll
elde edilir? Elbette sad lk ve samim i dostlar vasltas lyla. Bu ni­
mete ne ile sahip olunur? Elbette vefall ve itibarlI arkadalii l ar ile."
Filozofun sozleri burada sona erdi .
$imdi d e, gOzel ve bOyOk b ir nimet olan, bu erdemden soz
ederek bun un nasll se�ilecegi ve hangi usul ve yolla devam etti­
rilecegi Ozerinde durmak gerekir ki buna tal ip olan biri, besili ko­
yun yerine yan l larak ank koyun alan insanm durumuna dOlii m e­
sin. $air bu kon uda lii o yle demektedir .
Ba§kasma aldandm ba§ma geldi oyun,
Semizinin yerine, aldl{jm ank koyun.
Balii ka canillara oranla kendini bOyOk maharet ve sahtekar­
I I kla erdem sahibi gibi gostermeyi balii a ran, boyle ililerde dengi,
benzeri bulun mayan insan torOnden olanlara, soz gelimi, para

314
vererek, mal da� ltarak kendini comert gostermek isteyenlere
kar�1 daha ihtiyatl l olmak gerekir; liOnkO bunlar ya pm aclk bir
�ekilde i�leri oyle ayarlarlar ki comertlik ve cesarette �oh ret bile
k�zanabilirler. Ba�ka can l ilarda boyle kabil iyetler bulun maz, on­
lar yaratlll�tan neye sahiplerse onun d l�lna lil kamazlar, onlar
yapm acl kllk ve sahtekarllktan uzaktlrlar.
Seliici olmakslzln bu erdeme sahip olmak isteyen (ya n i kar­
�Islna lilkan herkesin sad lk dost olabilece�ini dO�Onen) insan ,
otlan tan l mayan birini hatlrlatlr; bOto n bitkiler onun gozOnde
birbirine benzer, tatll olarak h esap etti�i ni yedi�inde aCI oldu�u­
nu anlar, yiyebilece�i n i Omit etti�i h a�ha�1n tad ln a baktl� lnda
da zehirli oldu� u ortaya lilkar. Fakat onlan tan l r ve ozelliklerini
bilirse korkacak bir �eyi kal maz. Boyleleri i�lerin i bilir, kendilerini
oldu klan gibi de� iI, h ilekarl l k ederek iyi ve erdemli insanlar gibi
gostermeye lial l�anlarln tuza�l n a dO�erek, koruyucusu olmadl�1
iliin, kurt sald lnslna u�raYlp parlia parlia edilen koyu n-kuzular
gibi, onlann hile ve tuzaklannda liabalaya liabalaya m ahvolmaz­
lar.
Bunun yolu I nskratis'in dedi�i g ibidir. B irin in sadakatinden
istifade edilmek istenirse once onun gelimi�ini, liOcuklu�unu ve
ilk genlili�ini nasll geliirdi�ini, ana-babasl , akrabasl ve ya�ltla­
nyla nasI I geliindi�ini o�renmek gerekir. Liyakati ortaya lilkarsa
sadakat gozleyip, sevgi beslemek mOmkOndOr, aksi takdirde
ondan uzakla�mak gerekir. Kendi benli�ini ve haysiyetini koru­
yamaml�, ana-babas ln ln utanci haline gelmi� olan insanlar
dostlu�un gereklerin i de yerine getiremezler. Sonra onun d ost­
luk etti�i insanlara nasll davran d l � l n l o�renmeli, onceki bilgileri
de bununla birle�tirmelidir. Oaha sonra da onun �ahsiyetinin
tetkik ve tahliline geliilmeli, onun de�er bilen (kadir� inas) biri mi,
yoksa nankor biri m i oldu�u ortaya lilkanlmalldlr.
I yili�e kar�1 iyilikle cevap veren ve mOkafatiand lran b iri ka­
d ir�inas olarak adlandrnl lr. Ancak bazen elin darda olmasl mO­
kafat vermekten mahrum edebi lir, fakat bu gibi durumlarda ka­
dirbilen i nsanlar mOkafat vermeyi ertelese de dili ile te�ekkOr et­
meyi ihmal etmezler.

315
Nankor ki�i ise, herkesin soyleyebilecegi te�e kkOr sozO nO
soylemeyi b ir eksiklik olarak kabul eder ve e l i n e ge�irdigini ga­
n imet bilerek "Bu ben im." der. A�l k�a soylemek gerekirse, dOn­
yada nimet kapllarr n l yOzOne kapatma baklm r ndan, nankorden
daha bedbahtl yoktur. Biraz dO�OnOlecek olursa nankor insan rn
karakterinden daha dO�Ok karakter bulunamaz. Arap dilindeki
"kOfOr" sozOnOn manalarrndan biri de bu anlamda kullanrlmak­
tad lr.
En iyi ozellikler i�erisinde de kadirbilir olmaktan daha OstO­
nO bulunamaz. Nimetlerin bollugu ve devam l ll l g i kadirbilir olma­
ya baglld l r. Karde�lik bagl kuru lma isteg i ile ragbet edilen birin­
de, kurl!lacak olan karde�ligin ayaklar altrna alrnmamas l ve ni­
mete kar�1 nankorlOk eden birinin eline dO�Olmemesi i�in, boyle
bir karakterin var olup olmad l g l ara�tlrrlmal ld l r. Sonra onun ne­
ye dO�kOn oldugu neden zevk aldlgl ve neden ho�landl{jI bilin­
melidir; �OnkO karde�lik �artlarrndan biri de bu gibi �eyleri d ikka­
te alarak bunlara riayet etmektir. Onun paraya dO�kOn lOgOne,
cimri veya comert olu�una, bor�lu olup olmad l g r na da d ikkat
etmelidir, �OnkO dostluk kurallarrndan biri de hed iye vermek,
hed iye almak, bor� a l l p-vermek, all�-veri� etmek, h Olasa ortak­
II kta bulu nmak, altrn-gOmO�, hak-hesab l olmaktan ibareUir.
Bu iki fil iz par�asl birb irine uygun olmazsa araya h o�nutsuz­
luk girer, dO�manl l k ba�laYl p, egitimsizler gibi birbirl erine uy­
gunsuz sozler soyleyip bagrr�lrlar, dovO�-kavga �Ikarrp birbirle­
rine el kaldmrlar, boylelikle aralarrna dO�manl i k tohum lan ekil­
mi� olur. Sonra onun riyaset ve sayg lda hangi derecede oldu­
guna dikkat etmek gerekir. Vazifede, gO�te makam ve mevkide
yOksek olanlar, kar� l l l kl l ili�ki, yardl mla�ma, hed iyele�me, al r�­
veri�te ve benzeri hususlarda kend ilerinden a�ag l olanlarla e�it
saYllmaya razl olmazlar. O stOnlOk ve tekebbOr insanlarda, ba�­
kalarrn r n on lara kar�1 daha sad lk, daha comert olmalarr gerekti­
gi fikrini uyandl rlr, bu fikre kapllanlar kendilerini bOyOk olarak
gormeye ba�larlar. Dostluk ve tekebbOr birlikte olamayacag l i�in
sonunda dostluk dO�manliga �evrilir ve bozgunculuk ortaya �I­
kar. Sonra onun �ark l , turkO, oyun, eglence, �akalan , �uhlugu,
. zarifligi, �enligi ve bu gibi ozelliklerini de dikkate almak gerekli­
dir, �OnkO bu hu suslarda ifrat�1 olanlar, dostlarr na zam an ayrnp

316
onlann dertleriyle ilgilenmez; zor gOn lerinde yanlannda olamaz,
aQ l r i�lerde onlarla el birliQi edemez, onlann imdatlanna
ko�amaz.
Bu s mavi kazanan ve zikredilen rezilliklerden uzak olan in­
sanl en sadlk, en erdem li dost olarak gormeli; onu elden ka(flr­
mamah, onu gozetmeli, ba�mm Osto nde tutmahdl r, zaten denir
ki "DO nyada ovO n Olebilecek bir �ey varsa 0 da sad l k dosttur."
Filozoflardan biri der ki: "Erdemli dostu olan birinin OzOldO­
QOnO duyduQumda hayret ederim."
Bir tek hakiki dost bulan biri ba�kalanm aramaYlp onunla da
yetinebilir, (fOnkO dost (fok olursa dostlarm istekleri de (fok olur,
birini yerine getirirsin, obOrO unutulur ve gonlO kJrlhr, blrak tek
olsun temiz olsun. Soz gelimi, bir dostun sevinci ile sevin men
gereken bir zamanda diQerinin kederiyle OzO lmen gerekebilir; bi­
rinin isteQini yerine getirmek i(fin gitmen gerekirken, digerinin i�i
i(fin oturup kalman gerekebilir, iki Zit i�i aym zamanda yapama­
yacaQma gore ya �a� J rIp kah rs J n veya ikisinden birinin gonlOnO
klrars m.
A�J r1 sadakat d O�kOnlOQOne kap llarak, dostun ufak tefek
kusurlan n l ona kar�1 dile getirmemek gerekir, (fOnkO kusursuz
insan arayan dostsuz kahr, neticede kimsesiz ve yalnlz kahr.
DoQrusu, bOton insanlarda bulunabilecek kO(fO k hatalara goz
yummas l , kendi i(findeki noksanhklara bakmasl ve onu ba�kala­
nyla klyaslamamasl d l r. Bu hususta dinin tebliQcisi yOce Pey­
gamber buyurur ki: "Kendi g ozOndeki kahn od u n u (korlOQO)
gormeyip ba�kalan n m gozOnde kll arayanlara �a�anm ." 177 Da­
ha once dostl u k ettiQin veya dostane ili�kilerde bulunduQun ki�i­
lerle dO�man olmaktan sakmmah ve �airin �u sozOyle amel et­
melisin:
Seninle dost olana qekin qok soz demekten
Hastaflgm bir qogu tarOyor qok yemekten

177 Rivayet, bu metniyle hadisten 9<)k atasQzO veya bir OZ deyii?e benzemektedir
ancak bu manada pek 90k hadis bulunmaktadlr. Ornek olarak baklnlz: Buhari,
e/-EdebO'/-MOfred, s. 1 00-1 03, Beyrut-1 990; Darimi, SOnen, Mukaddime hadis
no, 647, l stanbul-1 992; el-MOnziri, et-Tergib veY-Terhib, IV/28 1 -38 1 , l stanbul-ts.
( A.N.)

31 7
Dostun olan ki�inin derdiyl e ilgilenmeli, nazml �ekmeli, en
kO�Ok hakkm l dahi zayi etm em el isin. I yi gOnde koto gOnde 0-
n u n la birl ikte olmall, a�lr ve zor duru mlarda ona destek olmal l ,
dO�erse elinden tutmallsm. Fakirle�irse onu gOler yOz ve iyi
davranl�larla kar� llamal l, gonlOne Omit vermeli, gozlerinde se­
vin� me�aleleri yakmal lsm. Davran l�lannla ona m utluluk vere­
sin, bununla da yetinmeyerek gonlOndekileri (ya n i ona slkmtl
veren �eyleri) a�lp soylemeye imkan vermeli, haUa buna zorla­
mallsm, �OnkO insanm i�indekileri yOce Yaratlcldan ba�kasl
bilemez.
Dost olmak istiyorsan birisiyle sen
Gen;ek soz anlayan bir dost sec;esin
Her gOn, belki de her an , ister gizlide isterse a�lkta, dostun­
dan yardl m elini �ekmemeli, dostuna, dostu onu gordO�Onde
gozO-gonlO a�llIp, yOzO gOlecek �ekilde davranmall dl r. Artlk
bundan sonra 0 dostunun sadakatli davranarak yardi mci olaca­
�ma em in olabilir. Ger�ek sadakat veya yapmaclkllk, dostlar go­
rO�toklerinde onlann yOzlerinden belli olur, yapmacl k sadakat
a rif olanJann gozlerinden ka�maz. Bu usul ile yakm i nsanlarm,
soz gelimi mesai arkada�lan n m , �ocuklar ve aile efrad m m , kar­
de� ve akrabalan n , dost ve tan ldlklann birbirleriyle il i�kilerinin
durumunu da anlamak mOmkOndOr.
Bundan ote ister a�lkta, isterse gizlide (alaya varacak dere­
cede) �i�irme, mObala�a, yaltaklanmaya yol vermeden, dost
dostu m OmkOn oldu�u kadar ovmelidir. Boyle hareket etmek
dostlu�un korun masma ve devam ma, onun bozulup dO�manll­
�a donO�memesine yard lm eder, i�te ve sozde sadakat de ispat
edilmi� olur. Sadakatin bozulmasmIn esas belirtileri nden biri,
dilde �ikayet ve glybet, yani g onOlde kin ve �Ophe olmas l dl r.
Bunlann her ikisi de dostluk i�in bOyOk bir Ylklmd l r.
Bu gibi �eylere imkan vermemek i�in gayret etmeli, dostluk
ve sadakatin gereklerine uyg u n davran llmalldlr. B u ozellik Met
haline geldikten sonra onun vasl taslyla aS11 muhabbet ve sada­
kat kapllan insa n m yOzOne a�llI r, onceleri hasretin i �ekti�i bir­
�ok bilgi ve hOner sahipleri onunla dost olmaYI arzular.

318
GOvercin bir insanrn evine yuva yaptlktan sonra diger gO­
vercinleri oraya c;ektigi gibi, insanlar da birinin karakteri n i tan lYlp
onunla dost olmaya rag bet ettiklerinde ve bu dostluk sebebiyle
gonOlleri aC;ll d lgrnda, yakrn insanlan n l , dostla n n l ve tan l d lklarr n l
onunla tan l�tln r. Malumdur ki konu�kan olan insan , d ilsiz hay­
vandan, �an-�ohrette, hOrmet-izzette, idrak ve marifette daha
OstondOr.
DOnya malr n l dostlarla payla�mak, birlikte yiyip ic;mek, birl ik­
te yararlanmak ne kadar gerekl i ise, kotol O kleri birlikte kar�lla­
YIP, zararlan bolO�mek on dan d aha zarurldir; bu zarureti de in­
sanlann gorebilecegi yerde aC;l kc;a yerine getirmek gereklidir.
Bu hususta den ir ki:
/yi gunde dost bulmakta ne vardJr,
Gerl1ek dost/ar a�/r gunde tanlnlr!
Dostlann ba�rna gelen aglr ve bunahmh gOnlerde onlara
normal zaman lardan daha c;ok maddl ve manevi yard l mlarda
bulunmalldlr. On lann bu yard l m l d ile getirip istemelerini bekle­
mek dogru degildir. Dostlann g6nOllerinden ve fikirlerinden ge­
c;irdiklerin i akll ve feraset ile tespit etmek, kendileri soylemeden
arzulan n l yerine getirmek, dert ve gamlanna ortak olmak gere­
kir. Belki boylece onlan n agn ve aglrh klan hafifler, gonO l leri 50-
kunet bulur.
BOyOk bir goreve getirilirse dost ve arkada�lan n i el indeki
imkanlardan mahrum etmemeli , kendini onlardan uzakla�tlr­
mamall ve o n lan minnet altrnda blrakmayacak �ekilde davran­
mal ldlr. Dostlanndan birinden bir sogukluk veya itimatslzl lk his­
sederse bunu yOzO ne vurmamah, ona daha c;ok yakrnllk gos­
term eli, daha c;ok gorO�melidir. Eger bOyOklenme, ken d i n i be­
genme, bencillik, dik ba�lIh k, kindarl l k ve benzeri d uygulara ka­
pllarak kendisi de sogukluk gosterecek olursa dostl u k baglan
kopar, sadakate halel gelir. Boyle bir durum meydana geld iyse
bile, bunun sOrO p gitmesi zorunlu deg ildi r. Bir hatasl ile bu 50-
gukluga sebep olmu�, sonra da bu hareketinden pi�man olmu�
ancak, utandlg rndan ve rezil olmaktan korktugundan hatasr n l
kabul edememi�tir. B u durumda. e n dogru yol , �O phe doguran ,
g Ovensizli k ve sogukluga sebep olan problemin halledilmesi ic;in

319
en klsa zamanda tedbir almak, hi<;bir !ieyi g izlemeden a<;lk ve
samimi bir !iekilde ne olmu!isa hepsini soylemektir. C;OnkO, do�­
rulukta <;ok bOyOk bereket vardl r.
G Onahkar ger<;ekten sadlk bir dost ise onu ovmeli ve sade­
ce kusurunu soylemekle yetinmeli, a!ilrl gidilmemelidir. Derler ki
"Kusuru soylemekle yetin mek dostlu�u d i riltir, bazen halk ara­
srnda sulha de sebep olu r" .
Aradaki kin ve klrgrnh � 1 tamam lyla giderecek !iekilde dav­
ranmalld lr, ancak, klrgrnh�rn g iderilmesini ebed! sevg inin temi­
natl olarak gormek yeterli ve do�ru olmaz, bunun i<;in (dostlar
arasr ndaki) bOtOn i!ileri dOzene koymah, anla!imazll�a yol a<;an
bOtOn sebepleri ortadan kaldl rmalrdl r. Soz gelimi, e�er hayvan,
giysi, ev veya ba!ika bir !iey kon usunda tartl!ima varsa ve bunla­
rrn her biri h akkrnda bir anla!imaya varrlmaYl p gev!ieklik gosteri­
lirse, bu !ieyin ilerde fesat kayna�1 olmayaca� r n dan emin
olu namaz. I lgi gosterilmeyerek gev!iek davranlld l � r nda <;atl ve
duvarrn ba!irna ne geld i�i ve nasll Ylklhp g itti�i herkesin m alu­
mudur. Buradan anla ki bOtOn faydah i!ilerin dayana� I , bOtOn
hO!i ve a� l r gOn lerin i!itirak<;isi olan insan ne hale d O!ier? Goste­
rilen gev!iekli�in a�lr bedeli sonradan ortaya <;Ikar ve bir <;ok
menfaatler kaybedilmi!i olur. Dostlara yapllan cefa onlardan go­
rOlecek vefaYI ortadan kaldlrtr, son unda da pek <;ok zarara se­
bep olur; dO!iman olurlarsa iyilikleri !ierre doner, dO!imanllklarrn­
dan deh!ietli neticeler tOrero Bundan ate, dost gibi, bedeli bu­
lunmayacak bir nimet de yitirilmi!i olur.
Dostluk !iartlarrna riayet edilirse bunun gibi kotO son u<;lar­
dan korkulmaz ve dostlu�un erdeminden de istifade edilmi!i 0-
lur. Sata!imak, yalan konu!imak genelde kotO !ieylerdir, fa kat
dostlara kar!il yapllmasl daha da kotOdOr, <;OnkO dostluk ile ya­
Ian bir yere sl�maz. Bunun nedeni de yalan r n anla!imazl l�a, an­
la!imazh � r n ise dO!imanlr�a yol a<;masldlr, dO!iman l lk ise bOtOn
!ierlerin sebebidir. Ger<;ekte Olfet ve dostluk do�ruluk temeli 0-
zerine kurulmu!itur.
C;o�u kez yalan soyleyip dostlarrnl aldatanlar, aldatabilme­
nin, zekalarr n r n keskinli�ine ve akillarr n r n <;oklu�una delalet et­
ti�ini soylerler. Reislerin ve yO ksek vazife sahiplerin in toplan d l � 1
meclislerde bu g i b i insanlar dostlarrna sata!imaya, onlarr alaya

320
almaya ba�larlar. nezaket kurallarl d l �ma <{I karak edepsiz soz­
ler soylerler. San ki oradakilere. dostlarl n m . ondan daha a�agl
old u klarl m . akillarmm kltl i g m l ve anlaYI�slzl i klarm l anlatmak
istiyormu� gibi davramrlar. Hal buki dostlarlyla birl ikte old u kla­
rlnda boyle �eyleri dile getirmezler. Bu tor sozleri. dostlarl n m
kendilerine cevap verme imkanlarln m bulunmadlg l veya cevap
vermeyi aYl p olarak gordUkleri bir ortamda soylerler. Onun boy­
le bir ahmakh g l a<{l k<{a i�lemesinin gayesi arkada�lari m u tandl­
rip al<{altmaktlr. Ger<{ekte boyle insanlar d Unyan m en gaddar ve
hilekar insanlarl olarak kabul edilirler. <{UnkU gaddar insanlarln
eline bUyUk n imet ve servet ge<{tiginde. kudurup hadlerini a�ar
ve birbirlerini alaya alir. birbirlerine tahkir edici lakaplar takar.
birbirini gozden dU�Urmeye <{ah � l rlar. birbirlerinin aYl plarim sa­
yip dokerek ortaya <{lkarmaYI kendilerine onur sam rlar. C;ok
ge<{meden araya d U�manllk girer. birbirlerinin devlet ve n imetini
yok etmeye <{al i�lr. muhtelif fitne-fesatlar <{I kararak ortali g l kana
bogarlar. BUton bunlar da sata�manm sonucudur.
I yi bildigi bilim ve marifeti. ustasl old ugu meslek ve sanatl
dosttan esirgememeli. aksine b ildig ini ba�kalarlna vermekten
ka<{man ve 0 kon uda tek kalmak isteyen ki�i olarak su<{lan ma­
yacak �ekilde davranmalidlr.
DUnya mal i m dosttan esirge mek. ozellikle az bulunan �eyle­
ri gizleyerek dostu sl kmtlya dU�Urmek kabahattir. hususiyle co­
mertlikle ve verd ik<{e artan. klslp hasislik gosterdik<{e azalan bil­
g i ve sanat gibi nimetleri esirgememelidi r. Bu kon uda <{ekilen Sl­
kmtllar bo�a gitmez. eksiklik ve gerilige yol a<{maz. birinin yararl
d igerinin zararl na sebep olmaz. Bu meselenin ozU . ilmi gizle­
mek. ya bilg inin azh g mdan ya kendini cahillerden <{ok Uston
gosterme <{abasmdan veya bilgisinin tahkir ed ileceg i end i�esin­
den ya da cim riliginden olur. Bunlarln hepsi de kman masl gere­
ken �eylerdir.
O yleleri var ki. bilgisini gizlemekle yetinmeyip ba�kalarl n m
ogretmenleri hususunda da cimrilik eder. onlarl kmayarak mani
olurlar. Bunlarln <{og u bazl bilginlerin eserlerini ele ge<{irmi�,
ba�kalar l n m onlardan istifadesine im kan vermemi�, bu kitapla­
rm <{UrUmesine. yitip-yok olmasma sebep olm u�lard l r.

321
Boyle insanlar dostiar arasma nifak salar, onlarm birbirleri
ile yard lmla�arak ilerlemelerine mani olu rlar. I htiyatll olmak ge­
rekir, �OnkO bu gibi insanlann ya n mdakiler ve yakm insanlan
ba�kalanndan i�itti� i bir soz veya gordO�O bir i�e dayanarak
seni rezil etmek ya da bir h ikayede rastiad lgl bir aYl b m sende
de oldu�unu tasavvur ederek seninle alay etmek isteyebilirler.
Bu gibi i nsanlardan, onlann tan l �lanndan ve yakmlanndan, ak­
rabalanndan h i�bir manada, ne ciddf bir mO�averede, ne �aka­
la�mada, ne tasdikte, ne de itirazda h i�bir �ey ummamah, on­
lardan gelebilecek hi� bir �eyi itibara almamal l d l r.
GozO ve kula�1 olarak kabul edild i�in, kendisi olmad l�mda
vekili olarak gorOldOgOn, belki de kend isiyle denk tutuldu�un biri
(dostu"n ) hakkmda uygunsuz sozleri nasll soyleyebilirsin? Bu gi­
bi sozleri duydu�unda, bunlann senin tarafmdan soylend i�ine
inanlr veya bun lara razl oldu�unu zan neder, dostiu�u dO�man­
lI�a �evril ir, sana kin besler.
Dostta bir aYlp gordO�Onde onunla elbirli�i yapman, bu
noksanll£jln ortadan kalkmasl ve (yetersiz hekimlerin iyile�mesi
i�in kesip atmaYI teklif ettikleri hastall � I , maharetli hekimlerin
yemek rej im iyle tedavi ettikleri g ibi) dostunun tedavisi ve e�itimi
i�in tedbirler al mal lsm. Bu i� bi rli�inden ve onunla hemfikir 01-
maktan maksat dostun kusurlarml art-bas etmek degildir, boyle
bir dostluk ger�ek bir ihanettir ve her ikisinin de zarannad l r.
Dostlann aYl b m l ba�kalanndan hikayeler na klederek ve or­
nekler getirerek anlatmak daha uygundur, bu fayda vermedi�in­
de soz arasmda, OstO ortOIO ifadeler veya �akalarla anlatmak
gerekir, bu da fayda vermedi�inde onu g izli bir yere �ekmeli,
sadakatten, haYlrhahl l ktan , kar�llIkll yardlmla�ma, itimat, itibar,
samimflik ve dostluk kurallanndan bahsettikten sonra bu kusu­
runu yOzOne kar�1 a�lk�a soylemek gerekir.
Fakat bu d u rumu, sadece onunla arasl iyi olmayanlardan,
dO�manlanndan de�iI, onun di�er dost ve tan l�lanndan, onunla
arasl iyi olanlardan da gizli tutm ak gerekir. Dost insan dostunun
aYl b m l 0 dostunun kendisinden ba�kasma soylememeli, dostu­
nu ba�ka dostiannm kmamaslna, dO�manlari n m sata�masma
sebep o lmamal ldlr. Sadakat erdeminden bahsedil irken soz ta-

322
�Iyanlann ve agzi slkl olmayanlann adl bile anllmamall d l r, bun­
lardan uza k d u rmak ve sozlerine kulak vermemek gere kir.
$erli insanlar nasihat bahanesi ile dostlar aras ma girerek
gOzel sozler ve ozenli ifadeler arasmda bundan ona, ondan bu­
na, tahrif edilmi� bir �ekilde, �irkin �ok ve igren� �eyler aktanp
soyleyerek ho�nutsuzlugu artmrlar, eger flrsat ve imkan bulur­
larsa daha da cesaretlenerek, �e�it �e�it �ayialar uyd u ru rlar, ya­
lanlarm b irine be� katarak dostlara iletirler ve n ihayet dostlugun
dO�manllga �evrilmesine sebep olurlar. O nceki b ilginler soz ta­
�Iylp ara klzl �tlran insanlan, tl rnaklanyla once d uvar diplerini
kazlyarak parmaklarma yer a�an, son ra ellerine kOI O n k allp d u­
varm kendisini Ylkarak temelini sarsan ve son ra da tom binanm
Ylkillp gitmesine sebep olanlara benzetirler. Bu hususta bir�ok
hikaye ve tem siller yazllm l�tlr. Biri de Kelile ve Dimne 1 78 kita­
bmdaki "Asian ile O kOz" temsilidir.
Boyle hi kayelerin kurgulanmasmm maksadl , gO�IO bir Ylrtl­
cmm zaYlf bir tilkinin hilesine uydugunda gOnahsl z, gO�IO bir
hayva n l mahfedebilecegi gibi; kudretli bir hOkOmdarm da kendi­
ni iyiliksever olarak gosteren, a ra k lzl�tlnci hainin yalan ma i­
nand lgmda devletinin diregi, h akim iyetinin dayanagl olan vezir
ve komutanlan n l , bilginlerini, i�ten anlayan insanlan n l mahve­
d ebilecegini gostermektedir. Sonra ayn l hain, hO kOmd arm kar­
de� ve akrabalan ile aile fertleri arasma d O �manl l k tohumlan
serperek fitne ve fesat Oretecegini, en sonu nda d a hO kOmdann
kendisine tuzak kurup, onu azap ve eziyetlerle katledebileceg ini

178
Kelile ve Dimne, Hintlilerin en me�hur destanlanndan biri olarak kabul edi­
len, iki vakahn adl ile adlandJrllml�, Hind filozofu tarafmdan Hind Raca'sma (hG­
kGmdanna ) hayyanlann diliyle anlahlan temsillerle dolu bir kitaphr. Kelile ve
Dimne Enu�irvan im zamanmda tabib Berzuye tarafmdan Hindistan'dan I ran'a
getirilerek Sanskritge'den Orta Fars DiIi'ne tercGme edilmi�tir. Daha sonra I bn
Mukaffa tarafmdan Arapva'ya tercGme edilmi� olan bu eseri EbQ'I-Maali Arap­
va'dan tekrar Farsva'ya gevirmi�tir. Bundan sonra bu iki dilden, yani Arapva ve
Fars9a'dan dGnyanln diger dillerine gevrilmi�tir <;agda� Azerbaycan Dilinde ilk
ne�ri 1 960' da ikinci ne�ri ise 1 962' de olmu�tur. Kelile ve Dimne vaktiyle bir90k
siyasi ve i9timai gruplarm programl olmu�, tercGme olundugu her dilde bGyGk
ragbet gormO� ve dO nya �ohreti kazanml�tlr. Fars-Tacik edebiyahnm kurucusu
olan Rudeki tarafmdan Farsva'ya nazmen de tercOme olunan bu esere bir 90k
ki�i nazire yazmaya vah�ml�sa da hi9 bin onun seviyesine eri�ememi�tir. Kelile
ve Dimne'nin bGyGk felsefi ve terbiyevi muhtevasl, ibretli ve heyecanh temsilleri,
akici ve a91k uslubu onu ebedi ve olmez kllml�hr.

323
anlatm aktad lr. Belki dostlar bu ibretli hikayelerden ibret allrlar
ve ayn l halin kendi hayatlannda cereyan etmesine izin vermez­
ler. slnanml� dostlan n J onlann zor gOnlerinde bir h ilekann h ile­
sine kurban etmezler. kendileri sag olduklan mOddet<;:e sadakat­
l erini devam ettirir ve hatta olOmlerinden sonra ruhlan ayn J sa­
dakat ve dostluga bag II kall r. $air ne gOzel demi�tir :
Sadakatte, dostlukta garibe bir hikmet var,
Sadakat i/e bana, yakm o/du uzak/ar.
Yakm/lk gosterdikqe dondOier strda§lma,
VOce/dim sevgi i/e on/ann arasmda.
8a§lmm Ozerine yemin/er edilirdi,
Soz ta§lyan 0 soysuz, e/ attl hlyanete,
Istedi ki son versin bizdeki sadakate.
AYlk o/un a dost/ar, arka verin dost/ara,
Koymaym soz gezdiren girebi/sin araya.
Bu konuda ihtiyatll olmak. toplulugun devam l i<;:in gerekli 0-
Ian sevg iyi koruyarak devam ettirmek ve birlige halel gelmesine
imkan vermemek en oneml i i�lerin ba�lnda gelir.
Bizim zikrettigim iz. insanlara ait erdemlerin ekseriyeti. top­
lumun yaplslnJ ve varllg l n l koruyup devam ettirme i htiyaclndan
dogmu�tur. zaten boyle bir topl um olmadan insa n l n ya�ayabil­
mesi mOmkOn degildir. Soz gelimi adalet. i�leri ve i li�kileri dOze­
ne koyma i htiyacl ndan. bu ili�kil erde e�itsizlik ve zulme yol ver­
meme zaruretinden dogm u�tur. I ffet. ag l r su<;: ve cinayetleri on­
lemek. insana ve i nsan cinsine bOyOk zararlar vermesine mani
olmak i<;:in. hayvani �ehvet ve yetilerin kontrol altJ na ahnmasl ih­
tiyaclndan ortaya <;:I kml�tlr. $ecaat. insanlann hayatlnl koruma
ve tehlikeli olaylann onOnO alma geregi nden dogmu�tur.
Bazl erdemlerin tezahOrO i<;:in ba�ka nimetlerin i�tirakine de
ihtiya<;: vard lr. Soz gelimi mal-mOlk olmalldlr ki eli a<;:lk insanlar
hO rriyet. comertlik ve adaleti sozden i�e ge<;:irebilsin . iyilige mO­
kafat. kotOlOge ceza verebilme iktidanna sahip olabilsi nler.
Maddi nimete ihtiya<;: arttlk<;:a onu daha <;:ok toplaYlp sakla­
mak gerekli hale gelir ki bu da dogru yardrmcllar ve sadakatli
dostlann yard l m l olmadan <;:ok zor ba�anlabilecek bir i�tir. Dost
edinmekte tem bellik ve ihmalkarllk gostermek. mutluluk ve er-

324
deme ula!?mada tembellik ve ihmalkarl ik gostermek demektir.
Bu nedenle "Din ve dUnya i!?leri ic;:in tem bellik ve ihmalden daha
bUyUk bedbahtl i k yoktur." denilmektedi r. Bu bedbahtl i k insanlar
aras mda yaYll i rsa, bUtUn erdemler ve iyilikler ortadan kalkar,
belki insan l i g m ozU de yok olur. Biz, erdemden en uzak olan in­
sanlann toplumdan uzak duranlar ve yaln lzl i g l tercih ed ip inzi­
vaya c;:ekilenler oldugunu soylem i!?tik ki bu gibi insanlar vah!?ilige
(yalnlz ve medeniyetten uzak bir hayat ya!?amaya) meyilli olan­
lard l r.
Buradan C;:lkan sonuc;:, sevginin, kar!?llikli yard l m la!?ma ve
sadakat erdem inin, erdemlerin en bUyUgU oldugu ve bu e rdem­
leri koruyarak devam ettirmenin de vazifelerin en m U h i m i oldu­
gunun b il in mesidir. Bu faslm uzun tutu lmas m m da sebebi bu­
d u r. Bu makalenin en klymetli fasll da buras ld l r. Allah en iyisini
bilir.

Yedinci Fasll
Ce§itli Halk Tabakalan ite iti§kiler ve Davram§ Kurallan
I nsan m bUtUn halk tabakalan ile kendi d u rumuna uyg u n ve
uyumlu diyalog ve il i!?ki ic;:erisinde olmas l , (insanlann d u rumuna
gore) farkli davranl!?larda bulu nmasl gerekir. Onun halk tabaka­
lanyl a ili!?kileri Uc;: halin dl!?mda olamaz; kend isi ya ili!?ki kurdugu
bu tabakadan daha yUksek konumda olur ya onlarla e!?it ko­
numdad l r veya onlardan a!?agl konumdadlr. Eger 0 tabakadan
yukanda ise mevkiini ve konumunu m u hafaza etmeye c;:all!?mali ,
a!?ag l lara in meye meyletmemelidir; onlarla e!?it kon umda ise 0
m ertebeden yUksege C;:lkmak ic;:in gayret gostermeli, eger a!?agl
kon umda ise 0 tabakadan C;:lklp uzakla!?maya c;:ali!?mal i d l r. Bu­
lunulan m ertebeye bagl i olarak mU nasebetier de farkli olur.
Kendinden yu kan olanlarla ili!?kilerin kurallan be!?inci bolUmda
soylediklerim izden a nla!?l lml!?tlr. E!?it konumda oldugu tabaka ile
ili!?kileri de Uc;: c;:e!?it olur:
Birincisi, dostlarla olan ili!?kiler; ikincisi, d U!?manlarla olan i­
I i!?kiler; UC;:UncUsU ise ne dost ne de d U!?man olmayan insanlarla
olan davranl!? ve i Ii!?kilerd ir. Dostlar iki dereceye ayn hr: Hakiki

325
olanlar ve hakikl olmayanlar. Hakikl dostlarla ge�im ve d avranl�
kurallan n l onceki bOlOmlerde anlattlk.
Kendileri n i dost gibi gosteren, sahtekarhk , yaltakhk eden
sahte dostlara gelince; soylemek gerekir ki bunlara mOmkOn 01-
du�u kadar yumu�ak davranmah, gOzel i1i�kiler kurmah , ancak
ihtiyatl elden blrakmamah , sab l r, yumu�akh k ve tevazu ile dav­
ran mah, onlara kar�1 hi� bir zaman dikkatsiz davranmamah ve
daima i1i�kilere itina gostermelid ir. $ahsl sirianni ve zaaflannl
onlardan gizlemeli, ba�ma gelen durumlan, olaylan, gelirini ve
giderini onlara soylememelidir. KO�Ok h atalan ve ihmalleri Oze­
rinde durarak ceza vermemeli, onlann Islahl ve e�itimi ile me�­
guI olmah d l r. Zamanla onlardan bazllannm sadl k dost ve sa­
m imI yard lmcllar haline gelmeleri mOmkOndOr. I m kan ol�OsOnde
onlara yumu�ak davran lp, akrabalan, dost ve tan l�lanna gOier
yOz gostermeli, sevin� ve kederlerine i�tirak etmeli, ihtiya�lan
oldu�unda ellerinden tutmah d l r. Kerem sahipleri, asil insanlar,
alicenaplar verdikleri sozleri tutmah , vaatlerine vefa gostermeli­
d irler ki bOton insan lar onunla dost olmaya ra�bet gostersinler.
Aralannda fark meydana geld i�inde, dereceler yOkseld i�inde,
makam-mevki, mal mOlke ula�tl�mda dostlarI n i daha da artlr­
mah , onlardan gere�inden �ok fedakarhk ve h izmet talep et­
memelidir.
DO�manlar da iki klslm olur: Yakmda olanlar ve uzakta 0-
lanlar; bunlann her biri de kendi i�inde a�lk dO�manlar ve gizli
dO�manlar olarak ikiye ayn h r. Nefret edenler a�lk dO�man, ha­
set edenler ise gizli dO�man olarak kabul ed ilirler. Yakm dO�­
manlar senin slrlanna vaklf olduklan i�in onlardan daha �ok sa­
kmmah, onlann verdi�ini yemek-i�mekten ve ba�ka �eylerden
kendini korumahsm.
DO�manlara kar�1 davranl�m ve onlarla ge�imin genel kai­
desine gore sabrederek, ilgi gostererek ve mOkafat vererek on­
Ian dost edin irsin, yOreklerindeki n efretin, dO�manh � m kokOnO
kazlrsm . E�er mOmkOnse boyle yapmahsln, �O n kO bundan da­
ha gOzel bir tedbir olamaz. DO�manla aran lzda var olan sami­
miyet sahte de olsa bunu korumah, zahiri saygl ve h O rmeti de­
yam ettirmeye gayret etmelisin . D O�manh�m a<il�a �Ikmasma

326
(artmasma) asia imkan vermemelid ir, <;:OnkO kotOlOk ve �erri yok
edip ortadan kaldl rma konusunda insanm iyilikten ba�ka yar­
d i mcisl olamaz. DO�manm fitneci ve ahmak<;:a hareketleri kar�l­
smda dengeyi yitirmemeli, temkinli ve sablrll olmal l , kavga­
gOrOltOnOn uzamasma yol a<;:llmamal l d l r. DO�manh� m a<;:lk bir
kavgaya donO�mesi nimetlerin yok olmasma, devletlerin elden
ele g e<;:mesine, genel bir facia ve bedbahtll�a, meden iyet ve
sanatm mahvolmasma, bOyOk bir da�llma ve Ylklmm meydana
gelmesine, hakslz yere kan dokOimesine ve bunlann benzeri
pek <;:ok �er i�lerin ortaya <;:Ikmasma sebep ol u r. Bu gibi kotO i�­
leri d O�OnOp planlamaya, hayata ge<;:irmek i<;:in yollar aramaya
harcanan omOr hem bo�a gitmi� olur hem de dOnyada fitne ve
anar�iye sebep olur, d inde de anla�mazl l k ve Yl klma yol a<;:ar.
Ki�ilerin yol a<;:tl � 1 (ihtiyari) dO�manll�a be� �ey sebep olur,
bunla r: I ktidar mOcadelesi; gorey, makam-mevki mOcadelesi,
mal-mOlk ve servet hususunda mOcadele ve mOnaka�a; yasa
sebebiyl e mOnaka�a, inan<;:-akide hususundaki mO naka�alard lr.
Bunlann h epsinden uzak olabilmenin yolu , onlann sebeplerini
do�u ran ozelliklerden uzak durmaktlr.
DO�manlan n durumlanndan her zaman haberdar olmall,
onlann yaptl�1 i�leri dikkatle takip etmelidir ki onlann hile ve i­
hanetlerini zamanmda ogrenip vaktinde tedbir al mabilsin ve on­
lara galip gelmeye muvaffak olunsun. DO�manlan ve onlann
yaptlklanm zamanmda reislere ve ba�ka insanlara �ikayet et­
melidir ki onlann safsatalanna inan l lmasm, yaptlklan h ileler bo­
�a <;: I ksm, hem sozde hem de i�te rezil olsu nlar.
DO�manla n n m eksik ve noksanlanm iyi bilmeli ve i�lerinin
g irdi <;:Iktl s m l bOtOn teferruatl ile o�renmeli, bunlan toplayarak
ilerde delil olarak kullanmak i<;:in gizli tutmalld lr. DO�manm aYlp
ve noksanlanm vaktinden once ortaya <;:Ikanp soylemek onun
, tesiri n i azaltlr, istenilen neticeyi vermez. Fakat yeri geldi�inde
if�a etmek onun ma�lubiyetine sebep olur, istenilen maksada
ula� l h r. DO�man m m bazl kus u r ve gOnahlanm if�a etmeden on­
ce, kula�m l <;:ekmek maksad lyla ona haber verebilir. Bazl kotO
i�leri n i n ve gOnahlann m ba�kalan tarafmdan bilindi�ini o� renen
dO�m an m m kalbine korku dO�er, iradesi zaYlflar.

327
Bu baklmdan dogruluk belki de en bOyOk �arttlr, 90nkO ya­
lanclhk dO�manhgl artlran en bOyOk etkenlerden birid ir.
Halkm zlddma olan �eylerin yap llmasma imkan vermemek
i9in bOton halk tabakalarm m adetlerini iyi bilmek, ayn l zam anda
onlan rahats lz eden, Ozen �eyleri de iyi tammak gerekir, 90nkO
bazen, galip gelmenin ve OstonlOk saglamanm S l rrJ bu gibi bilgi­
lerde g izli olur. Bu hususta almacak en gOzel tedbir, birbirini ta­
mamlayan erdemler sahas mda bOton rakiplerinden ileri olmasl
ve onlara OstonlOk saglamasl , her �eyde kendini 9091O ve rakip­
lerini zaYlf olarak hissettirmesidir.
DO�manlarla dostluk edebilmek, onlarm dostlanyla kar�lIlkh
gOven saglamak ve iyi ili�kiler kurabilmek akllh l l k alametidir. Bu
yolla onlann aYl plannl bilip noksanlannl ogrenmek, d u rumlan­
nm 9 0910 lUgOnU veya zaYlfh g m l ortaya 91 karmak 90k kolayla�lr.
DU�mana sovmek, lanetler yagd l rmak, yOzlerine kar�1 veya
arkalarmdan edep dl�l, uygunsuz sozler soylemek akllh hareket
olarak kabul edilmez. yUnkO bu gibi hareketler onlann sayg m­
h klarma ve varll klanna bir zarar getirmez aksine, bunlan soyle­
yenin adma ve mevkiine derhal leke getirir, 0 ki�i hem egitimsiz
sokak serserilerine benzemi� olur, hem de dU�manlan n m dilinin
uzamasm a yol a9ar.
Hikaye edilir ki birisi, Emev! iktidanna son veren EbO MUs­
lim HorasanT el-MervezT'nin 1 79 huzurunda onun ho�una gid ece­
gini ve ilgi gostereceg ini umarak onun dU�manlanndan biri olan
Nasr Seyyar'1 1 80 kotolemeye ba�lar. EbO MUsl im ka�larim 9atar
ve 0 kimseyi azarlayarak der ki: " I ster bir garaz Oze rine elimi

1 79 EbO Muslim Mervezi, Abdurrahman b. Muslim el-Horasani. E b O Muslim

747'de Horasanda isyan ederek 748'de hakimiyeti ele gecirmi!i ve EbO Muslim
Horasani adlyla me!ihur olmu!itur. 750 yilmda Emevi Hilafetini Ylkarak Abbasiler
Hilafetinin kurulmasma sebep olmu!itur. 755 te Abbasi Halifesi EbO Mansur ta­
rafmdan haince oldurulmu!itur. EbO Muslim Horasani lakabmdan once Mervezi
olarak anllmaktaydl.
80
1 Nasr Seyyar, Nasr b. Seyyar Rati' (666/67-738/39). Horasan !ieyhlerindendir,
bir muddet hatiplik yapm l�, sonra Belh'e vali olmu!i, 737'de Horasanda hakimi­
yeti ele gecirmi!itir. EbO Muslim Horasan l .istila ettiginde Nasr Seyyar once
Ni�abur'a kacmaya mecbur olmu!i, sonra Rey ve Hemedan arasmda hastalana­
rak Save $ehrinde olmu�tOr. $iire de kabiliyeUi idi.

328
onun kanl n a bulayaylm, isterse bir sebeple dilimle uyg unsuz
sozler soyleyeyim, ikisi de aynl �eydir, bunun faydasl nedir?"
Kendi ba�lna da gelebilecek bir bedbahtll k dU�manlnln ba­
�lna gelirse, bu sebeple sevinmemeli, onu alaya almamal l , dal­
ga ge�memelidir, bu, cahillik ve vicdanslzllk olarak degerlendi­
rilir, eger derin dU�UnUlecek olursa ayn l kl nama ve alaya alma
ona da yonelebil ir.
DU�mani bagl�lanma dileyerek ona slgmsa, veya dogrulu­
gunun ispatl i�in sma mad an ge�irilmesini ya da kendisine bir
emanet verilerek gUvenilirligini yoklamasm l rica ettig inde ona
inanmah, bunu riyakarllk olarak degerlendirmemeli, itimat ve ik­
ram etmelidir. Kusur ve kabahatin dU�manda oldugunu, onun
kmanmaya mUstahak oldug unu; kendisinin ise alicenapllglnl,
geni� yU reklilig ini, itibarhllglnl ispat edecek �ekilde davranmall­
dl r.
DU�manm zarannl gidermenin U� yolu vardl r :
Birincisi, onlann bizzat kendileri ile konu�arak yola getirme­
ye �al l�m ak, eger bu dogrudan mUmkUn degilse bunu aracllarla
yapmaya �al l�mak.
I kincisi, onlarla alakaYI keserek kom�uluklanndan uzakla�­
mak (go�mek) ve uzak diyarlara gitmek.
O �UncUsU , yokederek ortadan kaldlrmak, ancak bu i� alma­
cak tedbirlerin en son derecesidir ve yalnlz altl �artla bu yapl­
labilir:
1 . DU�man yaratlll�1 itibanyla kabiliyetsiz ve karaktersiz
olup, h i�bir �ekilde Islahl mUmkUn olam ryorsa, Islah kabul
etmiyor ise,
2. Yoketmekten ba�ka h i�bir yolla, kendini on un h Ucumla­
n ndan koruma imkanl yoksa,
3. Eger dU�mani galip geld iginde kendine daha aglr ceza­
lar verecegini kesin olarak bilirse,
4. Yaranna olan i�lerin, daima dU�manm sal d l nlan son ucu
bozuldugunu ve zarar gordOgOnO gozlemlediginde,
5. DU�manl n l cezalandl rd l ktan sonra, "hain, riyakar" ve bu
gibi a�ag lllk isimlerle adlandlrllmayacaglndan emin oldug unda,

329
6. Netice itibanyla, bu i�i yaptlgtnda gerek bu d O nyada,
gerekse old O kten sonra lanetie yad edilmeyeceg ini bildigi tak­
dirde.
B u n u n/a birlikte onu bir ba�ka d O �manl vasltasl ile ortadan
kald l rabilirse daha iyidir. Eger sabredip mOhlet verme imka n r
var ise, flrsatl elden kaCilrmamak kaydlyla mO h let vermek bO­
yUk/Ok a/ametidir.
Cimrileri, hasetCiileri farkl l nimet ve erdemler vasltaslyla yola
getirmek mOmkOndOr. Bunun/a birlikte onlann gazap/an r p hlrs­
lanmastna, cimriliklerinin artmas t na sebep olan hareketlerden
Ciekinmeli, sabretmeli, dO�manlan ntn riyakarllk ve h ilekarll kla­
rtndan kendi ni korumahdlr. DO�manlan nr halka gerCiek yOzOyle
tanrtacak �ekifde davranmal ldlr.
Ne dost ne de dO�man olmayan ki�ilere davra n l � kurallan
farklld l r, en dogrusu herkese laYlk oldugu �ekilde d avranmaktlr.
Soz gelim i , gOzel tavsiye ve nasihatier (maslahat) verenlerle
(yani i nsanlara gOzel nasihat ve tavsiyeler vermek su retiyle yar­
d i m etmek isteyen ki�ilerle) oturup-d urmal l, onlartn ded iklerini
dikkatle dinlemeli, onlarla gorO� O p konu�makla sevinip mutlu
oldugunu belli etmeli, fakat her soylenen soze hemen inanma
egilimi iCierisinde olmamall, ifadelerin zah irT gorkem ine aldan­
mamal l , aksine, dO�On Op-ta�tnmall, herkesin maksadt n t iyi kav­
ramall, yalanr dogrudan, d OzO egriden aYlrabilmeyi ba�armal l,
bundan sonra en elveri�li ve uyg u n olan t n l yapmalldlr.
Sulhu temin etmeye Ciah�anlara (yani, birbirleriyle kavgall
olanlan ban�tlrarak aralartnl dOzeltip huzu ru temine Ciah�anlara)
iyi davranmah, ovmeli, onlara sayg l gosterip ikramda bulunmah,
onlara benzemeye Ciah�malldl r, CiOnkU boyle i nsanlartn karakteri
herkes taraftndan begenilir.
DovO�-kavga Cilkaranlara kar�1 aglrba�II davranmall, onlann
kavga-gOrOltOierine ald lrmamall , onlarla birlikte olmamal l . bOyle­
likle onlann hatall davran r�lan ndan kurtulmahd lr. Onlann elle­
rinden kurtu lamam l�, tuzaklanna d O�m O�se, ona sata�lyor, el
kald rnyor, alaya allyorlarsa kendini yitirmemeli, gazaplanarak
kavgaya g iri�memeli, ya temkinli cevap verip sOkuneti saglama­
I I , nasihat edici sozler soylemeli veya susu p , oradan CilklP git-

330
melidir. Genellikle boyle insanlarla yakrnhk kurmaktan sakrnma­
h, mOmkOn oldu�u kadar onlarla herhangi bir diyaloga g irmeme­
Ii, onlann d ava ve dala�malanndan , kend i aralanndaki ozel he­
sapla�malanndan uzak durmahd lr.
I nsanlardan uzakduran kibirli ki�ilere kar�1 tevazu ile dav­
ranmaYlp onlar nasll davranryorlarsa sen de oyle d avranmahsrn
ki belki yanll�lannl anlar ve hareketlerinden utan rrlar. Zaten "Ki­
,,
birliye kar�1 verilecek en uygun cevap kibirdir. 181 denilir. Boyle
insanlara tevazu gosterildikc;e bunu korkakhk olarak de�erlendi­
rir ve dalga gec;ip alaya almaya, tahkir etmeye ba�larlar, kendi­
lerinin Oston olduklannr dO�OnOrler, hatta herkesin kendilerinden
a�a�1 oldu�unu ve kendilerine hizmet etmeleri gerekti�ini dO�O­
necek kadar ileri gid erler; bunun aksine davram�larla kar�lla�­
tlklannda kendi noksanlannl idrak eder, alc;akgonOIlOlO�On Sl rrl­
nr anlar ve d Ozelirler.
Erdemli insanlara iyilik etm eli, onlann erdemlerinden feyiz
almah , onlarla birlikte c;ah�maYI, beraberce i� yapmaYI talihl ola­
rak kabul etmeli ve onlar gibi olmaya c;al l�mahd l r.
Koto kom �ular ve koto ahlakh arkada�lar ile gec;inmeyi ba­
�armah, onlara kar�1 sinirlenmeden ve sab l rla davran mah, iyi i­
li�kiler kurmaya gayret etmelidir. I yi bilmelidir ki alc;ak insanlar
bedence, onurlu insanlar ise ruh baklmr ndan gOC;IO olurlar. Ba�­
ka halk tabakalan ile de bu tarzda, herkese kar�1 akll, bilgi ve
maslahat r n gere�ine gore d avranmah, halkrn bOtonOnOn men­
faatlerin i ve kendi husus! yarannl da dikkate almahd l r.
C�renciler ozel bir tabaka olarak kabul edilirler, o�renim go­
renleri iyi korumah, onlann ahlak ve karakterlerine ozel on em
verilmelidir; e�er bilim o�ren mede kabiliyetleri ve iyilikseverli�e
yetenekleri varsa artlk bilim yolu ndaki bOton engelleri kaldl rmal l ,
o�ren melerine mani olmamah, o�renim ic;in gOzel imkanlar olu�­
turmah, bilim yolunda olanlara yard lm ederken onlan min net al­
trnda b l rakmamah, zorluklarla kar� lla�tlklannda yard lm elini u­
zatmahdlr. C�renmek istemeyen , tem bellik edenlerin e�itimi ile
me�gul olmah, eksiklerini tamamlamaya, aYlplannr ortadan kal-

1 81
el-Acluni, I smail b. Muhammed (1 1 6211749), Ke§fu'I-Hafa, 1/31 3 no 1 0 1 1 ,
Beyrut-1 351 (A.N.)

331
d l rmaya ctall�mall, kabiliyetlerine uygun bilimlerle me�g ul olma­
larr ictin te�vik etm elid ir; ilme al l �tlkcta, bunun zevkine vard l kcta
tembellik ve isteksizlik gibi zararl l all�kanll klar ondan uzakla�a­
ca ktl r. Kit aklll l , anlaYI�slz ve kabiliyetsizleri faydall olabilecek­
l eri bir �eye yonlendirmeli, omrO onlarla heder etmemelidir.
Sadaka isteyenler ctok I srarci davranlr ve bun dan vazgect­
mezlerse, onlarrn bu dilenciligini kotolemeli, gerctekten ihtiyact
ictinde olmad l klarr n l biliyor ise isted iklerini vermemelidir. Ihtiyact
ile tamah karl lgl birbirinden aYlrabilmeli, ta mahkarrn act gozl OIO­
gOne mani olmall, isteg ini yerine getirmemelidir, belki bu yol ile
onun dOzelip Islah olmasrna sebep olunur.
Muhtactlarrn elinden tutmal l , gectinebilmeleri ictin maddi yar­
d l mlar yapmall, ancak bunu kend inin ve ailesinin zararrna yol
actmayacak derecede yapmalldlr.
ZaYlflara yard lm etmeli, onlara merhamet gostermeli, maz­
lumlara destek olmalt, her i�te iyi ve yara rl l olmaya ctal l�malt ,
temiz ve iyi niyet sa hibi olmal t d l r. BOton comertliklerin ve onurlu
i�lerin kaynagl olan 0 yOce Yaradan'a, "Mutlak Hayr"a benze­
meye can atmaltdl r.

Sekizinci Fasil
BUtUn Fasillar i�in Faydah Olan Eflatu n'un VasiyetJeri
Daha o nce dikkat ctekilen ve kitabrn mukaddimesinde de
kaydedild ig i gibi ilk once yO ksek h ikmet konularrn t actlkladlk,
sonra onlardan istifade etmenin yollarrnt gosterdik, daha sonra
da sanat ve meslek sahiplerinden s �z actt1k. $imdi de istiyoruz
ki, kitabln bu son bolOmO, Eflatu n'un herkesin yarartna olan
sozleri ile sona ersin. Bu, onun ogrencisi olan Aristo'ya ya ptlgl
vasiyetlerde n iba rettir. Orada demektedir ki:
Gerctek mabudunu ta n t , O'nun hakktnl yerine getir.
Daima ogren ve ogrenmekle me�gul 01, once hedefin i belir­
Ie ve sonra ilmi sect.
l Iim sah ipleri n i ilimlerinin ct0klugu ile degil, yaptlklarr n r n ya­
rarl i l t g l , ahlaklar'r n r n gOzelligi ve iyi i nsan olup olmadl klarr bakl­
m r ndan denemeden gectir.

332
YOce Yaratlcl'dan sana faydasl olmayan hi�bir !?eyi isteme,
iyi bil ki her !?ey O'n u n elinded ir, bu n edenle O'ndan faydalJ ni­
m etler, daima devam eden devletfer iste.
Daima uyamk 01, koto insanlann hilelerinin haddi hududu
olmaz.
MOmkOn olmayan !?eyleri arzu etm e.
I yi b i l ki, YOce Yaratlcm m bu kulundan alacagl intikam , ga­
zap ve azap i�in degil, edep ve egitim i�indir.
Uyg u nsuz hayat ge�irme ki, sonunda uyg u nsuz bir !?ekilde
olOp gitm eyesin.
Hayra harcanmaml!? hayat ve olOmO bo!?a gitmi!? say.
O � !?ey konusunda kendinle hesapla!?madan rahatfayarak
yatlp uyuma :
1 . Ya!?adl g m gOnde bir hata yapl p yapmad l g m l dO!?On,
2 . Bir iyil ik i!?leyip i!?lemedigini dO!?O n ,
3. Hangi i!?te gev!?eklik gostererek flrsatl ka�l rd l g m l hatln­
na g etir.
Ash n m ne oldugu, nereden geldigin ve olOmden son ra ne
olaca g m hususunda dO!?Onmeyi d e unutma.
Hi� kimseyi kmama, dOnya i!?inin devamlJ deg i!?kenligini ve
donO!?ebilirlig i n i dikkate al.
Hayatm l dO!?Onmeyen ve aklbetine zihin yormayanlar, an­
cak bedbaht insanlard l r.
$ahsiyetinin dl!?mda olan !?eylerle ovO nmeyi adet ed inme.
I yilik etmek i�in muhta� olanlann istem esi n i bekleme, onlar
istemeden once sen yard l m elini uzat.
DOnyan m l ezzetlerine dalarak, eglence i�inde kendini yitire­
ni, ba!?ma gelen belalardan akl m l !?a!? J rI p dertlere gark olan in­
sam hikm etfi insan olarak kabul etme.
CIOmO daima akl lna getir ve olmO!? olanlardan ibret dersi al.
I nsanlann al�aklJgml, onlann I Ozumsuz, bo!? ve �ok konu!?­
malanna, sorumlu olmad lg l !?eyler hakkmda aSllslz soylentiler
yaymalan na bakarak anlayabilirsin. Bil ki, ba!?kalan hakkmda

333
kotO niyet ta!?lyan insan yaratlh !? ve karakter itibanyla bed baht
olur, koto i!?ler onun i!? ve gidi!?inde, inancmda kendine yer bula­
bilir.
Defalarca d O!?On sonra soyle, defalarca 61e;Op-bie; sonra ha­
yata gee;ir, e;OnkO !?artlar degi!?ebilir.
Herkesle dostluk kurmaYI ba!?ar, slk slk ofkelenme sonra
ofke karakter ve all!?kanllk haline donO!?ebilir.
B u g O n sana i!?i d O!?en insa n m i!?ini yanna koyma, e;OnkO ya­
nn bir ba!?ka me!?guliyetin ortaya e;lkmayacag m l bilemezsin.
Ken d i koto emelin in d l!?mda kim n eyin esiri olm u!?sa ona
ya rd lm et.
Rakiplerinin s6zlerin i ve i!?leri n i iyice anlaYl p kavramadan
onlar hakkmda hOkOm verm e.
Sadece sozde degil i!?te de hikmet sahibi 01, e;OnkO sozdeki
hikmet bu dOnyada kallr, fakat i!?teki hikmet oteki dOnyaya da
ula!?lr, ebedi ya!?ar.
I yi bir i!? yaparken eziyet gorsen bile, eziyet g ee;er ama iyili k
kahr; koto b i r i!? yaparak zevk alsan, zevk sona erer, ancak ko­
tolOk kahr.
o gOnG hatlrla ki, seni e;ag l racaklar ama i!?itmeyeceksin ,
konu!?ma kabiliyetini kaybedeceksin, n e i!?iteceksin, n e konu!?a­
caksm ne de hatlrlayabileceksin.
I yi bil, oyle bir yere gideceksin ki, orada ne dostu tan l yabile­
ceksin ne d O!?man i . Bu nedenle burada hie; kim seyi eksiklik ve
noksan l sebebiyle kmaYlp aYlplama.
I nan, oyle bir yere gideceksin ki, orada rab ile kul (efend i ile
kole) bir olacaktlr, burada ovO n O p durma, daima sefer gerekle­
rini hazlr bulundur, ne zaman g oe;ecegini b ilemezsin.
$unu d a bil ki, YOce Yaratlcmm verdigi n imetler ie;erisinde
h ikmetten daha OstonO yoktur.
DO!?Oncesi, sozO ve davranl!?1 olumlu ve birbiriyle uyumlu
olan insan hi kmetli i nsandlr.
I yiyi mOkafatiandlr, kotolOge iltifat etme.
O gren , hatmnda tut, manaS l n 1 iyi kavra .

334
Kend i i�ini her zaman, zamanm �artlanna ve akii n gerekle­
rine uyg u n olarak dOzenle.
Bu d O nyan m onemli i�lerinin hie;; biri nde tembellik ve ihmal­
karllk etme, acizlik ve i radesizlik gosterme, verip yedirmekte de
israfa kae;;m a.
$ohret kazanma ugruna hie;; bir kanunsuzluga yol ae;;m a.
Gee;; i ci lezzetler ug runa erdemli insanlan etrafmdan uzakla�­
tlrma, boyle yaparsan ebedi zevk-sefaYI kaybetm i� olursun;
hikmeti seve'n 01, hikmet sahiplerinin sozlerine kulak ver, dOn­
yadaki koto al I�kanlIklardan uzak dur.
Olumlu, iyi adet-gelenekleri reddetme. Hie;; bir i�e vakti gel­
meden ba�lama, bir i�e giri�tiginde onu akii ba�mda, �uurlu �e­
kilde, namuslu ve vicdani i olarak yerine getir.
Varl I k ve servetle kudu rup etrafma sata�l p-saldlrma, yok­
sullukta benligini kaybederek, aciz aciz baklp kalma.
Dostuna mahkemelik olmayacak, ancak dO�man ma mah­
kemede Oston gelecek �ekilde davran.
H ie;; kimse ile dala�ma, herkese kar�1 ale;;a k gonOIiO 01, hie;;
bir yerde tevazuyu gereksiz gorme, kendine reva gordOgOn hu­
suslarda karde�ini kmama.
Kendini i�e vermemekle mutlu olma, bahtma bel bag lama,
yaptlg m iyi i�lerden pi�man olma, hie;; kimseyi alaya alma, daima
adalet, dogruluk, iyilik yol un u see;; ki m utluluga u la�asm ve Allah
dilerse ula�lrs m da."
Eflatu n'un vasiyetleri bunlardlr. Bunlarla kitablm I bitiriyor,
sozOme son veriyorum.
VOce Yaradan sizin hepinize iyilikler ve m utl ulukl ar, faydall
ve g Ozel erdemler kIsmet etsin. Maksadm lza ula�manlz ie;; i n her
birin ize bOyO k h lrs ve co�kunluk versin.

"Ahlak-I N asirf' isimli kitap burada sona erd i .

335

You might also like