Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 15

ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ

1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021


Meeting Recording / Eğitim Kaydı:
https://us02web.zoom.us/rec/share/AjdsLCxAseHovW6-Dh_o2usBcfzC27u2wVSiibdY6tDkgJVWsylv1i_lfnyCBY7-
.812e5Cg_eaJnGxIj

1.DERS EĞİTİM NOTLARI:


E-Prime diliyle yazıldı.

1. GİRİŞ:
1.1. Dr.Bedri Ruhselman Hakkında:

Türkiye’de ruhçuluğun ve spiritüalizmin gelişimi üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın yapmış


olduğu çalışmalar ile faaliyete başlamıştır.
Dr. Bedri Ruhselman’ın hayatı internette mevcuttur. 1930’lu yıllarda, aslında çok daha önce, 15-
16-17 yaşlarında öte alem, geleceği bilme konularına çok meraklı bir insandı. Çok çeşitli
araştırmalar yapmıştır.
Müziğe çok yeteneği olan Dr. Bedri Ruhselman keman virtüözü olarak çok üstün bir
yeteneğe sahipmiş. Hiçbir ders almadan, özellikle çok ileri düzeydeki müzik öğretmenlerinden
eğitim almadan Çekoslovakya’ya gitmiş ve orada birinci olmuştur. Prag Konservatuarına kabul
edilerek keman eğitimine başlamıştır. Ancak vazifeli biri olduğundan orada olmadık engeller çıkmış
ve olmadık olaylarla karşılaşmıştır. Ve durum böyle olunca Dr. Bedri Ruhselman Türkiye’ye dönmek
zorunda kalmıştır. Çünkü Çekoslovakya’da kendisine sponsor olan Mısırlı bir prenses varmış.
Türkiye’ye döner. Müzikten anladığı için yarım bıraktığı tıp fakültesine dönmez, müzik
öğretmenliğine devam eder.
Bir gün, hem müzik öğretmenliği yaparken halka açık bir konser verirken küçük bir
çocuğun elindeki balon havaya uçup gider. Konseri izleyen insanlar da o sırada müziği dinlemeyi
bırakıp havaya uçan balonu izlemeye başlayınca Dr. Bedri Ruhselman bu duruma biraz içerleyerek
sinirlenir. Konseri yarıda kesip keman virtüözlüğünü ve müziği rafa kaldırır. Ardından yarım
bıraktığı tıp fakültesine devam etmek için kaydını tekrar yaptırıp yaptıramayacağını sorar. Tıp
fakültesine tekrar başlar, hem iyi bir dahiliye uzmanı olurken hem de ruhçuluk çalışmalarına
devam eder. Çalışmaları sırasında özellikle kendi isteğiyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesi’nde staj yapar. Ve celse çalışmalarına başlar.
Dr. Bedri Ruhselman 3 yabancı dil bilmekteydi. Farsça, Almanca ve İngilizce. Özellikle
Fransızcadan çok ciddi ve zamanının o dönemin eserlerini takip etmiştir. Bu takip durumu uzun
sürmüş. Ve bir gün celse çalışmalarına başlamıştır.

*****

1
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Spiritüalizmin araştırma yöntemi birkaç türlüdür. Bunlardan bir tanesi “Celse”dir.


*Celse’de bizim hiç bilmediğimiz ve mümkünse bizim hiç anlamadığımız konuların bizlere
aktarılmasıdır. Ve celseden sonra o konu hakkında araştırma yapmamız ya da o anda kimsenin
bilmediği gibi, örneğin bu gelecek bir şey olabilir ya da o anda olan bir şey olabilir, onunla alakalı
bir bulguya ulaşmamız çok önemlidir. Bu spiritüel çalışma yöntemi ayakları havada uçuk kendi
kendine olan çalışmalar kesinlikle değildir. Dünyada da değil, Türkiye’de de olmamıştır.
Dolaysıyla Bedri Bey çok titiz birisi olarak çok ciddi celse çalışmaları yaparken etrafındaki
insan grubu o kadar çok gelişiyor ki bir dernek istiyorlar. Ve arkadaşlarıyla beraber ilk kez
Metapsişik Derneği’ni kurar. Dernekte de çalışmaları devam eder.
Ancak 1958 yılında Bedri Bey bir konuya kızarak o dernekten ayrılarak istifa eder. Kendi
çalışmalarına devam eder. Yazmış olduğu kitaplar arasında en önemlileri ve bu eğitim enstitü
programı dahilinde özetlerini birebir incelediğimiz (Tarık Arıkdal’ın ifadesi) eserleri “Ruh ve
Kâinat” özet, “Mukadderat ve İcabat” özet ve “Allah” isimli 3 tane eseridir. Bunların bizde
özetleri mevcut. Bu özetler sadeleştirilmiş Türkçe ile kısaltılmış ve teferruattan arındırılmıştır.
Özetler üstünde çalışmalarımız sürmektedir.

1958-59-60 yıllarında herkesin bildiği “İlahi Nizam ve Kâinat” şu anda satın alabildiğiniz
Bedri Bey’in düzenlediği celse çalışmalarıdır. Kendisi kitaptaki konuları düzenlemiştir, celselerin
orijinal tapaları değil de düzenlenmiş halidir. İçinde birtakım geleceğe dönük kehanet ögeleri
yüzünden bilginin dikkat çekmesini istediği için notere teslim etmiştir. Notere teslim edilen ve
beklenen bu kitap, 2012-2013 yılında “İlahi Nizam ve Kâinat” kitabı olarak yayınlanmıştır. Kitabın
orijinal adı da zaten “İlahi Nizam ve Kainat”tır. “Ruh ve Kainat”’tan sonra “İlahi Nizam ve
Kainat”tır. Akabinde 2013’de enstitü programına aktarılan bu konular anlatılmaya başlanmıştır.

1.2. Ergün Arıkdal Hakkında:

Ergün Arıkdal 1958 yılında lise talebesiyken derneğe gider. Ancak Ergün Bey’in derneğe
gitmesi döneminde Bedri Bey dernekten ayrılır ve çalışmalarını evinde yürütmeye başlar.
1959 yılında Ergün Arıkdal’ın medyumluğu ile Sadıklar Planı Tebliğleri diye bir tebligat
başlamıştır. İşte o tebliğler tekrar baskı aşamasına gelmiştir. Rahat okunması için günümüze
uygun sadeleştirilmiş Türkçe ile düzenlenmiş ve üstünde 2 yıl çalışılmıştır. En kısa sürede baskı
aşaması tamamlandığında eğitime katılanlara ve okuyuculara duyurulacaktır.
1959’da başlayan sadıklar planı tebligat çalışması 1961’de yeni bir döneme girer. 1961’den
önceki celseleri plan yapmasını söyler. Kim? Mehmet yuna hazül yuna ve mehmet yuna
Orası net değil sor bunu… bunları ikna ederler. Ondan sonraki dönemde 1974 yılına kadar da aşağı
yukarı ayda iki kere bazen haftada bir kere veya iki kere farklı aralıklarla tebligat devam eder ve
çok enteresan bir noktaya gelir.
Bizler için “İlahi Nizam ve Kâinat” kitabıyla “Sadıklar Planı Tebliğleri” ki Sadıklar Planı
Tebliğleri tebligatın aynısıdır, orijinalidir, tapanın kendisidir, sadece onun Türkçeleştirilmiş
halidir. Biliniz ki, çıkacak olan sadeleştirilmiş Sadıklar Planı Tebliğleri kitabı “Sadıklar Planı

2
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Tebliğleri” ile birbirinin tamamlayıcısıdır. Biz bile hala okuduğumuzda “bu buna atıf yapıyor, şu
şuna atıf yapıyor” demekteyiz. Konular birbirini tamamlayarak doğruluyor. Takdir edersiniz ki, bu
bizim için tabi ki mutluluk ve ilham kaynağı olmaktadır.

Ergün Arıkdal 1966 yılında dernek başkanı olur ve ömrünün sonuna kadar görevini
sürdürmüştür. 1994 yılında birçok kişiyle birlikte Bilyay Vakfı kurulur. Ancak kurucuların birçoğu
artık vakıfta bulunmamaktadır. Ergün ve Tarık Arıkdal vakıftan görevlerini bırakıp vakıftan
ayrılırlar.
Çok daha doğru çok daha açık herkese hitap eden bilgi aktarma sistemine girerler. Son
derece hızlı bir ilerleyişe vesile olmuşlardır.

Ara Bilgi: Dersin genel olarak konusu Türkiye’deki metapsişiğin tanıtımıydı.


Geri kalan detaylarla ilgili daha fazla bilgi edinmek için Dr. Bedri Ruhselman ve Ergün Arıkdal ile
ilgili belgeseller izlenebilir.

*****

Bugünkü dersin konusu ruhsal bilgilerin bilgi kaynaklarıdır.

Ruhsal Bilgi Nasıl Gelir?


(Medyumluk nedir? Tebligat nedir? Vahiy nedir?)
❖ Bunlardan bir tanesi, bizim “Vahiy” dediğimiz geçmişte önemli bir din öğretisinin bir
peygamber kanalıyla aktarılmasını sağlayan bir psişik durumdur. Başka deyişle, beden dışı
deneyimdir.
❖ Bütün peygamberler birer medyumdur. Hatta biz bunları ayırmak için, peygamberler aynı
zamanda bir ruhsal operasyonun liderleridir, temel vazifeleri ve tam merkezli olduklarından,
onlara süper medyumlar diyoruz. İleri düzeyde yeryüzünde bir ruhsal bilgiyi insanlara
aktarabilmek için gelmiş bedenli varlıklardır. Dünyaya enkarne olmuşlardır. Aslında çoğu, bu
dünyaya vazife için gelmişlerdir. Bu dünyada yaşayan insanlar arasında seçilen varlıklar
değildir. Tamamen bir vazife fedakarlığıyla kendi bulundukları ruhsal odaktan bu tarafa doğru
(fiziksel dünyaya) gelip bir tür beşer realitesine bilerek ve isteyerek girmişlerdir. Bu durum
gerçekte bir fedakarlıktır. Ve bunu yapmış insanlar da peygamberlerdir. Dolaysıyla
peygamberlerin hepsi aynı merkezden gelmektedir.
❖ Peygamberlerin sahip oldukları medyumluk özel bir medyumluktur. Günümüzde elbette
durugörü, duruişiti ve medyum özelliğine sahip insanlar da var. Bu kişilerle konuşulmaktadır,
kendileriyle herhangi bir sıkıntı bulunmamaktadır. Bu kişiler harika fenomenler
göstermekteler. Ancak peygamberlik denilince bir kavramın, bir felsefenin ya da bir tabunun
yıkılması için mücadeleye gelmiş bir medyumdan bahsedilmektedir.
❖ Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed böyledir. Daha eski tarihe gidilirse örneğin Lao Tzu (1)
ve Buddha (2) da böyledir.

(1): Lao Zi kimi pinyin kullanılmayan eski kaynaklarda adı Lao Tzu, Lao Tse, Laotze diye geçer. Lao Çince 'yaşlı', Zi ise
'üstad', 'bilge' anlamına gelir. Tao Düşüncesi'nin kurucusu kabul edilen önemli bir Çin düşünürüdür. Dao De Çing kitabının
yazarıdır. Vikipedi
(2): Buddha, Sanskrit dilinde “uyanmak, idrak etmek, bilinçlenmek” anlamına gelen “budh” fiilinin geçmiş zaman kipidir.
"Uyanmış, idrak etmiş, bilinçlenmiş” anlamına gelir. Vikipedi

3
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

❖ Bundan evvel başka büyük öğreticiler, büyük inisiyeler ve aydınlatıcılar da vardır. Hepsi süper
medyumluk özelliğine sahiptir.
❖ Bir vazifeyi üstlenip bunun mücadelesini veren hem de gelecek olan bilgiyi ruhsal kanaldan, ki
detaylarının hepsi anlatılacaktır, yeryüzündeki insanların istifasına sunmak için almışlardır.
Bizzat bu bilgilerin medyumluğunu yaparak indirmişlerdir.

İşte biz buna “Tebligat” ya da “Vahiy” diyoruz.


Vahiy, peygamberlerin almış oldukları ruhsal tebligattır.

Ara bilgi: Bilgi medyumluğu vardır, bir de fizik medyumluğu vardır. Bunlar farklıdır.
Fiziki Medyumluk, daha çok telekinetik ve telepatik fenomenler göstermekle alakalıdır.

Bilgi Medyumluğu ise telepati medyumluğudur. Bu daha çok ruhsal planla doğrudan irtibat
sayesinde üstün nitelikli bir takım ruhsal bilgileri ya bir takım vaazlar tarzında ya da Hz.Musa’da
olduğu gibi söylenen telekinetik tarzda, taşın üstüne yazma tarzındadır, ki Hz. Musa bunları
hayatı boyunca zikretmiştir. Önemli olan dedikleridir. Nitekim o taşın üstüne yazılanlar, zaten Hz.
Musa’nın ağzından çıkmış sözlerdir.

Son peygamber olan Hz. Muhammed’in söylemiş olduğu, ağzından çıkanlar ise Kuran olarak
derlenen İslam’ın kutsal kitabı vardır.

Bu 3’ü de ayrı ayrı tebligat/tebliğ şekilleridir. Ve biz bunlara vahiy diyoruz. Vahiy başka, ruhsal
tebligat da başka bir şeydir.
Dolaysıyla Kuran bir vahiy kitabıdır, ancak aynı zamanda tebligattır.
“İlahi Nizam ve Kâinat” ve Sadıklar Planı Tebliğleri” kitapları da aslında birer tebliğ kitaplarıdır.
Buna benzer başka kitaplar varsa da onlar da tebligattır. Fakat bunlar medyumluk çalışmalarla
ortaya çıkmıştır.

Bu çalışmalar da biraz mecburidir, çünkü “Vahiy” ile “Tebligat” bir bilgi aktarma metodudur.

Önemli: VAHİY VE TEBLİGAT, BİLGİ AKTARMANIN BİR METODUDUR.

Bu bilgi aktarma metodu, İslam’la Hz. Muhammed’in deyişiyle kendisinin son peygamber olmasıyla
peygamberlik durumu bitmiştir. Böylelikle peygamberlerin taşımış olduğu vahiy tarzında bir din
öğretisi gelmeyecektir. Bu sona ermiştir.
Ancak insanoğlunun tekamülü, tekâmül ihtiyaçları, içinde yaşamış olduğu toplumun ihtiyaçları, bu
ihtiyaçların gelişmesi, değişmesi ve ilerlemesi konusu asla bitmeyecektir. Ve bitmez. Bu bitemez.
Çünkü şayet biterse tekâmül biter.
Tekâmül olgusu bitemeyeceğine göre, demek ki tebligatla bu işler devam edecektir.

Ruhsal kanaldan alınan bilgilerin;


1. Vahiy/tebligat veya tebligat/vahiy.
Aynı kümededir, ancak nitelik bakımından farklılıklarından bahsedilmiştir.
2. Sezgi: Bireysel olarak sahip olunan olgu sezgidir;
Sezgi, bir vahiy veya ruhsal tebligat gibi olmasa da bir hakikat hakkında insanın bilgi, fikir ve
intiba sahibi olmasını sağlayan özel bir tür algıdır. Altıncı duyu algısı, başka deyişle duyular dışı
bir algıdır. Buna biz sezgi diyoruz.
Biz bazı şeyleri sezgimizle ciddi şekilde idrak etmişizdir. Bunu günlük yaşamda kendimiz
deneyimlemekteyiz. Sezgiyle doğruyu ve yanlışı birbirinden rahatlıkla ayırmışızdır. Ve bizi çok zor
noktalara götürecek birçok durumdan kurtulmuşuzdur.

4
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Sezgi, bir insanın özellikle bir konuya konsantre olduğu zaman, artabilen, bir konuya
odaklandığı zaman içe doğuş tarzında ilham dediğimiz, onun bir altı olan ama onun bir ürünü olan
olguya veya duruma sebep olabilmektedir. Sezgisini geliştirmiş insanlarda doğrudan doğruya
bilgiler, doğrudan doğruya zihinde resmetme ya da kelimelere dökme ya da kelam olarak ortaya
çıkarma durumu olmasa bile, örneğin müzisyenlik yeteneği varsa ilhamla bir melodi duyar ve şarkı,
bir müzik ortaya çıkartır. Bu durum ressamda veya sanatçılarda olabilmektedir. Aynı şekilde
yazarlarda bu durum olabilir.
Teknoloji de artık günümüzde sanat olarak kabul edilebilir. Örneğin mühendislik bir
meslek olarak değil de bir sanat olarak görülebilir.
Çünkü insanla alakalı olmayan hiçbir şey gerçek anlamda tezahür etmiyor demektir. Bir
şeyin gerçek anlamda tezahür edebilmesi için, o şeyin veya o olgunun, bu bir meslek olabilir, ne
olursa olsun muhakkak insanla alakası olması gerekmektedir. İnsanla alakalı olup ta sanatsal bir
nitelik içermeyen, en azından bir estetiklik, en azından dizayn ve şekil bakımından, ki bunu illa bir
mühendislik olarak düşünmemeliyiz, onun içinde de sanat vardır. İlham vardır. Onun içinde de aynı
spiritüel bilgiyi anlama, aynı şekilde spiritüel bilgiyi idrak etme, özümseme durumunda olduğu gibi
ilham konusu çok dikkat edilmesi gereken bir husustur. İhamımızı bozacak her şeyden kendimizi
arındırmamız gerekmektedir.
Bunu her ne şekilde yapıyorsanız yapın, sonuç olarak tefekküre yönelmiş olan, ilhamınızı
arttırıcı, bir konuyla, bir algı veya izlenimle alakalı olsun, kendi kendinize ister konsantrasyon
ister meditasyon çalışması yapın, bunları muhakkak bir amaç için yapınız. Başka deyişle, derin bir
gevşemeyle meditasyon yapıyorsanız, bir amacınızın olması lazım. Bir hedefe doğru olmalıdır.
Örneğin hafızanızı güçlendirmek istiyorsunuz. Ya da belli bir konuda kendinize bir telkin vermek
istiyorsunuz. Kendi içinize yönelip odaklanarak bunu yapacaksınızdır. Muhakkak ki, meditatif bir
hal içine gireceksiniz. Ya da meditasyonda o an zihninizi boşaltabilirsiniz, ancak şuurluluk
değerlidir.
İnsan için “yokluk” yoktur. İnsan için “yok yoktur”, geçerli değildir. İnsan için “varlık”
vardır.

Önemli: BU KONU YOKLUK BİLE OLSA, BİZ ANCAK BİR ŞEYİ VARLIK OLARAK
ANLAYABİLİRİZ. YOKLUK DA BİZİM İÇİN BİR VARLIKTIR.

Bir çoğunuz belki meditasyon yapıyorsunuzdur, bir konuya, bir olguya, yüksek bir fikre,
yüksek bir değere, mümkünse örneğin ilahi bir sisteme olabilir, odaklanabilirsiniz. Bu da bir sezgi
kanalını açıcı çalışma şeklidir.
Sezgilerinize değer veriniz. Bunları rafine etmeniz gerekir. Kendi şuur altınızdan gelen,
kendi duygusal, istek, arzu ve duyu ile duygularınız kanalıyla gelen o intibaları gerçek sezgiden
ayırt etmeniz gerekir. Sezgi ve duygularınız bazen üst üste olabilir, gerçek sezgiyi ayırmanız ve
aradaki farkı fark etmeniz lazım.
Sezgi çok değerli bir şey olduğundan, doğruluğunu herkesin kendi kendine çalışması gerekir.

Önemli: SAF VE TEMİZ SEZGİNİZİ MUHAKKAK AYIRMANIZ GEREKİR.

Nasıl ki spiritüalizmde, saf ve temiz bir tebligatla, medyumun şuuraltısı karışmış olduğu yada
bilgi seviyesi yeterince yüksek olmayan, insanlara gerçekte bir bilgi verme görevi dahi olmayan
hokkabaz, ki biz onlara “geri seviyeli” derken bazısına da “gelişmemiş” demekteyiz, ruhsal
varlıklar varsa, biz oradan gelen tebligat kanalını nasıl kontrol ediyorsak, kılı kırk yararak sorular
soruyorsak, burada da aynı şekilde kendi kendimizin şuur altını da “acaba benden mi
kaynaklanıyor?” düşüncesiyle sorgulayıp şüphe duyuyorsak, tabi aşırı şüphecilikte olmaması
gerekmektedir. Aramızda çok şüpheci insanlar mutlaka vardır, bazen “acaba bu taraf mı yoksa o
taraf mı?” tereddüdüne kapılabiliriz. Bu noktada en önemli şey iç sükunettir. İçsel sükunete

5
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

girdiğinizde, oradaki durumun doğru olup olmadığını derhal anlayacaksınızdır. Bu hep böyle
olmuştur. Eminiz ki, sizlere de aynı durum olacaktır.

3. Gözlem: Ruhsal bilgilerin elde edilmesi için bir yol daha vardır. Bu aslında, şuurlu bir
insanın ve şuurlu bir varlığın en kolay şekilde bir bilgiyi alabilmesi için ortada olan bir bilgi alma
metodudur. Biz buna “Gözlem” diyoruz.
Osmanlıcası “Müşahede”dir. Kendi aramızda müşahede deriz, ancak artık gözlem demekteyiz.
Ancak bu gözlem, laboratuvarın içinde bir deney faresini gözlemlemek gibi değildir. Oradaki
gözlemin adı aynı olsa bile bir kademe ilerisidir. Bu bir nevi ruhsal bilgiler ışığında derinlemesine
bir gözlemdir. Bizler için bu çok önemlidir. Bu gözlemi yapmak suretiyle bir bilginin ya da
kendimiz o bilgiden ne anladığımızın toplum, belli başlı gruplar, belli başlı inanç sistemleri ve kendi
üzerimizde hayatımızda uygulamalarımız içerisinde doğru olup olmadığını, neyi ne kadar anlayıp
anlamadığımızı, gerçekte sokakta olan olayların bizim bildiğimiz inandığımız, kabullerimizde uyuşup
uyuşmadığını bize söyleyen ve anlatan, son derece değerli ve son derece önemli bir haldir. Bunun
adına biz gözlem diyoruz.

Önemli: GÖZLEM BİZİM İÇİN ÇOK DEĞERLİDİR.

Biz aslında birçok şeyi gözleme dayalı olarak yapıyoruz. Bir yerden sonra da bazı
hakikatleri gözlem yoluyla elde edebiliyoruz.
Örneğin üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın kendisi bir konunun aydınlatılmasını istediği zaman,
bir konuya konsantre olup da o konuda daha fazla açıklama ihtiyacı hissettiğinde koltuğuna
otururmuş ve üstüne de battaniyesini çekip saatlerce tefekkür (3) edermiş. Bir tür içe dönüş
çalışması yaparmış. Bunun için özel bir pozisyonu yokmuş, öylece otururmuş.

Tarık Arıkdal’ın Anlatımıdır:


Bu durumu Ergün Arıkdal’ın kendisinden biliyorum. 30-32 yıl boyunca beraber yaşadığımızdan
örneğin aklında bir konuda bir sorusu varsa ve soruyu cevaplayamadığında, o yanıtı bulamadığında
bulunduğu yerden sıkılırdı ve “Ben dışarı çıkıyorum” derdi. “Bende geleyim mi?” diye sorardım.
Bazen “gel” bazen de “gelme” derdi. Çoğunlukla peşinden giderdim. Onu gözlerdim. Pazara girer
veya karşısına çıkan ilk otobüse binerdi. Otobüsün nereye gittiği onun için önemsizdi. “Baba bu
otobüs Kadıköy’e gidiyor?” ve babam “istediği yere gitsin, ben otobüse bineceğim” derdi.
Niye? O anda sezgisini takip ediyordu ve biliyordum ki, o sezgisine gözlem yapacaktı. Ve karşısına
bir durum çıkacaktı. Biliyor musunuz? Genellikle olurdu, karşısına bir durum çıkardı.
İstanbul Üniversitesi’nde okuduğu için Beyazıt’a giderdi, orada sahaflar olduğu için sahafları
dolaşır ve insanlarla konuşurdu. Derdi ki “Tamam, bak bu sorunun cevabı geldi”. Hemen kağıtla
kalemini çıkarıp notunu alır ve cebine koyardı. Bakarsınız o notu bir kitapta yazar, bakarsınız o
ayki dergiye “Sevgili Okuyucular” başlığıyla yazdığı yazıya eklerdi vs.
İşte bu şekilde o gözlemi kasıtlı ve amaçlı olarak yapardı.
Çok şekillerde bir yerden bir sezgiyi veya bir yerden bir bilgiyi yakalamak için hiçbir şey olmadığı
kadar gayret sarf ederdi.

(3) Tefekkür: düşünce, düşünme, düşünüş. Buna derin trans hali de/durumu da denir.

6
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

*****

Türkiye’deki spiritüalizmin gelişmesinden evvel Avrupa’da daha çok deneysel ruhçuluğun


kökenleriyle ilgili çalışmalar yapılmıştır. Allan Kardec (4) aslında takma isimli, tekâmül kavramı
üstünde oturan ve gelişen ruhçuluk kavramına ilk derli toplu çalışmaları başlatan kişidir.
Matematikçidir.
2019 yapımı “Kardec” adında yarı belgesel bir film var (1s 50dk). Filmde, çektiği acıları, bu işleri
yaparken, uğraştığı durumları vs. leri izlerken bulabilirsiniz.
Allan Kardec, bahsettiğimiz üzere takma ismidir. Üniversitede ders veren biriydi. Ancak
kendisiyle o kadar çok uğraşıyorlarmış ki “sen niye burada bu işlerle bu kadar çok uğraşıyorsun?”
derlermiş. İrtibatta bulunduğu bedensiz varlıkların kendisine söylemiş olduğu “senin eski ismin
Allan Kardec”di ve biz seni Allan Kardec olarak tanıyoruz” dedikleri için de kitaplarını Allan
Kardec adıyla yazmıştır. “Ruhların Kitabı” adlı eseri, ki Türkçe dilinde var, dünyada en fazla
satılan eserdir. 30 milyon adet basılıp bugüne kadar satılmıştır. Bu anlamda sayısı itibariyle en
fazla satılan spiritüel eserdir.
İlginç olan da kitap Fransa’da basılmamıştır. Ve kilise tarafından toplatılıp yakılmıştır.
Brezilya’da, ki bizim kadar detaylı ve güzel olmasa da Brezilya’da spiritüalizm din olgusuyla
karışarak gelişmiştir ve temel kavramlar orada da mevcuttur, kabul görmüş ve kitapları orada
satılmıştır. Kitap Brezilya’dan tüm dünyaya eser olarak yayılmıştır.
“Ruhların Kitabı” ve “Medyumun Kitabı”, “Kader Kitabı”, “Obsesyon” gibi Allan Kardec’in 5 önemli
eseri vardır. İnternette hem İngilizce dilde hem de Türkçe dilde kitapları bulunabilir. Kitaplar
biraz klasiktir, belki okurken insan sıkılabilir. Ancak temel eserlerdir. Okuyup okumamak sizin
kararınızdır. Roman okumak yerine bu kitapların okunmasını öneririm.

Üstad Dr. Bedri Ruhselman’ın da 5 kitabı vardır. Kendisi Allan Kardec’ten çok
esinlenmiştir. Yine Gustav Jöne’den (Fransız araştırmacı), Batı’da Leon Denis gibi isimlerden
esinlenmiştir.

Spiritüalizmin tarihçesi apayrı bir konudur. İçinde çok enteresan öğeler vardır. Bununla
ilgili belgeseller yapılmıştır. Spiritüalizm konusu içerik bakımından çok detaylıdır. Ancak biz, bu
detaylara çok girmemekteyiz. Biz, bilginin detayına girmekteyiz.

Ara Bilgi: Gurciyev’in (5) kim olduğu 2.sınıfta detaylarıyla anlatılmaktadır.

*****

Ruhsallık Bilgisi (spiritüalizm bilgisi) bizim ülkemizde (Anadolu topraklarında), 30 yıldır


araştırıp baktığımızda ve tek tek kaynakları incelediğimizde büyük bir bilgi bombardımanı ve bilgi
desteğiyle üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın ve üstat Ergün Arıkdal’ın çalışmalarıyla şu son devrenin
son zamanlarında Türkiye’mizde neşet (6) bulmuştur.

(4) Allan Kardec: Fransız yazar, Deneysel Spiritüalizm'in kurucusu. Asıl adı Hippolyte Leon Denizard Rivail olan Kardec, 3
Ekim 1804’te, Lyon’da, çok sayıda seçkin avukat ve hakim çıkarmış hukukçu bir aileden dünyaya geldi. Lyon’da başladığı
öğrenimini Verdun’da tanınmış Prof. Pesalozzi’nin öğrencisi olarak tamamladı. Vikipedi
Doğum tarihi: 3 Ekim 1804, Lyon, Fransa
Ölüm tarihi ve yeri: 31 Mart 1869, Paris, Fransa
(5) Gurciyev: Georgi Gürciyev, yirminci yüzyılın ilkyarısında etkili olmuş ruhani öğretmen, guru ve yazar. Kafkasya'da
doğmuş, çocukluğu Kars'ta geçmiştir. Vikipedi
Doğum tarihi: 13 Ocak 1866, Gümrü, Ermenistan
Ölüm tarihi ve yeri: 29 Ekim 1949, Neuilly-sur-Seine, Fransa
(6) neşet: isim, eskimiş, Arapça neşʾet. Çıkma, ileri gelme, doğma.

7
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Elimizde bulunan bilgilerle, Ergün Bey ile Bedri Bey’in kitapları ve onların araştırmaları
muazzam bir şekilde bize batıdaki klasik spiritüalizmin söylediklerinden çok daha ileri kavramlar
sunmaktadır.
En önemli kavramlardan biri “Ruhsal Planlar” (7) kavramıdır. Ruhsal Planlar kavramı batıda
yoktur. Bu kavram ve benzeri kavramlar çok detaylı incelenip konuşulacaktır.
Yine üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın yapmış olduğu deneysel çalışmalar, üstat Ergün
Arıkdal’ın öte alemdeki varlıkların durumuyla ilgili yapmış olduğu deneysel celse çalışmaları
sırasında elde ettiğimiz bilgilere istinaden, Türkiye’deki bilgilerin klasik spiritüalizmden ayrıldığı
görülmüştür.
Bedri Bey batıdakine “Neo-Spiritüalizm” adını vermiştir. Çünkü Bedri Bey’in çalışmaları
klasik spiritüalizmden farklı öğeler ile nitelikler ve yenilikler içermektedir. Bunun üstüne
“Sadıklar Planı Tebliğleri” ve onun da ötesinde Ergün Bey’in yapmış olduğu “Tekrar Doğuş”
çalışmalarıyla birlikte artık biz şu an günümüzde konuştuğumuz bu kavramlara modern spiritüalizm
demekteyiz.
Bu modern spiritüalizm temelde bizim ülkemizde neşet bulmuş, ilerlemiş ama belki de
yavaş yavaş bir ihtiyaç kavramı olarak her yere herkese dağılacak bir bilgidir. Aslında bu bilgi,
ruhun kendi öz bilgisidir. Her biriniz ayrı ayrı ruhlarsınız. Ruh varlıklarısınız. Şu anda sizlere ayrı
ayrı ruh varlıklarısınız demekteyiz, ancak daha sonra beraberlikten bahsedilecektir, bu ayrı bir
konudur. Çalışmalarımız parçadan bütüne doğrudur. Ancak dünyada ve madde kainatında oluş
amacımız, tekâmül dediğimiz bir olgu üzerinden devam etmektedir.
Tekâmül konusu sadece bize ait veya bizle alakalı bir kavram değildir. Tekâmül yaratıcının,
hatta daha iddiasız ifade etmek gerekirse yaratılışın, ki biz çünkü yaratıcıyı bilmiyoruz ve
yaratılışı da bilme şansımız bulunmamakta, ama O’nun bir olgu olduğunu fark etmiş durumdayız.
Bir yaratılış olgusu var ve bu yaratılış olgusu içinde muhakkak bu yaratılışın ilk sebebini içeren bir
yaratıcı olgusu olacaktır. Bizim buna ihtiyacımız bulunmaktadır. Bizim için bir başlangıç olmak
zorundadır.
İlk sebebi, bizim istinat (8) etme durumumuz var. Biz bu ilk sebebe “Yaratıcı” diyoruz.
Yaratıcının eylemine “yaratılış” veya “var etme eylemi” diyoruz. Bu tanım felsefi gibi görünse de
aslında değildir. Var etme eylemi, tek olan yaratıcının var ettiği tek varlık anlamında ifade
etmekteyiz. Tek olan yaratıcı, tek olan bir varlığı yaratır. Çünkü O tektir. Tek olan varlık ancak
tek olan bir varlığı meydana getirir. Ancak bu varlık, O her şeyi bütün sonsuzluğu sonsuzlukların
sonsuzluklarının bilgisini içerdiğinden O’nun yaratılış altı tezahür alemindeki tezahürü ve yayılması
tabii ki sonsuz olacaktır. Hep sonsuz olacaktır ve nitekim de bu böyledir.

(7) Ruhsal Planlar kavramı (11.07.2013 tarihli Facebook sayfasındaki paylaşımdan-12.10.2021): Özellikle ruhsal
çalışmalarda, celselerde irtibat kurulan varlığın başlı başına bir şahsiyet olmayıp, bir vazifeli ruhlar grubu adına konuşup
bilgi vermesi, bu ruhsal grubun sözcülüğünü yapması, “Ruhsal Planlar”ın varlığını göstermektedir. Bu duruma göre, Ruhsal
Plan: Çeşitli vazife gruplarının bir araya gelmesiyle oluşan, yetiştiricilik, etki (tesir) nakli, ruhsal İdare Mekanizması’nın
sevk ve idaresinde bir organ vazifesini görmek gibi ödevler alan; kişiliğini planı içinde eritmiş, tek vücut olmuş, yüksek
tekâmül seviyesinde olan varlıklar birliğidir. Ruhsal seviyede buluna bedensiz varlıkların oluşturdukları bir hiyerarşik
sistemdir. Şunu ifade etmek isterim ki bu kavram; Bat spiritüalizminde, Anglo-Sakson ülkelerinde ve Batı Avrupa’da hatta
Amerika’da ve Güney Amerika’da pek gelmiş değildir. Daha başka isimlerle bazı şeyler anmaktadırlar fakat bu derecede
açık ve seçik bir ifade değil. Üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın yapmış olduğu Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar
sonucunda elde edilmiş bir sonuç olarak Ruhsal Plan kavramı ortaya çıkmıştır. Ve sonra biz bunun yankılarını başka
ülkelerde de daha değişik isimler altında görmeye çalışıyoruz. Mesela Ruhsal İdare Mekanizması, Yüce İdareci Mekanizma,
Yüksek İdare Mekanizmaları tarzındaki ifadeler de henüz onların anlayabileceği düzeyde değil. Çünkü oralarda bu tip
ifadeleri Melekûtla karşılamaya çalışıyorlar yani Melekler Sistemiyle, Melek Hiyerarşisi ile, Melekler Hiyerarşisi ile
karşılamaya çalışıyorlar. Açık ve seçik olarak ruhsal bir ifadeleri yoktur.
Böyle bir durum almış varlıklarda nefsaniyet sona ermiş, onun yerine bilgi ve birlik şuuru oluşmuştur. Ruhsal Plana dahil
olan bir varlık, insanlara hitap ederken daima “Biz” zamiri ile hitap etmektedir ki, bu çok anlamlıdır. Mistiklerin birlik
içinde erimeleri, “birlikte çokluk”, “çoklukta birlik” kavramlarını ileri sürmelerinin sebebi böyle bir bilrik şuuruna, Ruhsal
Plan sezgisine ulaşmalarından iler gelmektedir.
(Ergün Arıkdal – Çalışma notlarından seçmeler)
(8) istinat: 1. dayanma, yaslanma. 2. güç alma, güvenme. “İstinat etmek”: yaslanmak, güvenmek, dayanmak

8
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Dolaysıyla yaratıcıdan sadr (9) olan bu varlıktan temel olarak ilk dualite dediğimiz kavram,
ki “Dualite” kavramı ayrıca incelenecektir, yasal olarak da incelenecektir. İlk dualite dediğimiz,
bizim ruh ve madde olarak algıladığımızdır ya da şu an bizim sadece yaratılışın temel unsurları
olarak algıladığımız bu iki kavram “ruh” ve “madde” ortaya çıkmıştır.
“Ruh” ve “madde”yi birbirine bağlayan ruhun maddeye etki etmesinde önemli bir faktör
olan ayrı bir enerji ve ayrı bir cevhere sahip olan “zaman” da önemlidir. Ayrı bir unsurdur.
“Zaman” maddeyle alakalıdır. Zaman içermeyen bir madde ya da içinde madde içermeyen bir
zaman durumu hiçbir şekilde görememekteyiz.
“Zaman”: Bir yerde hareket varsa, içinde bir zaman vardır. Bir yerde zaman varsa, orada
muhakkak bir hareket vardır.
Evrene bakıldığında algıladığımız her harekette bir zaman vardır. Başka deyişle, zaman
ölçüsü olduğundan hareketi algılayabiliyoruz. Zamanı maddenin içinden çıkardığınızda, maddede
tamamen bir durma ve hiçbir şekilde bir kıpırdamama, hiçbir hareketin olmaması durumu söz
konusu olur ki, etrafımızda gözlemlediğimiz, fizik kâinatta, mümkün değildir.
Demek ki 2 unsur vardır. Yaratılışta meydana gelen varlık kavramından sonra ortaya çıkan
bu 2 unsura diyelim ki ruh-madde-zamana biz “Cevher” (10) diyoruz. Onlar tek olan varlığın
tezahürleridir. Cevher tarzındaki tezahürleri. Bu “Cevher” kavramını anlam itibariyle açmak
gerekirse; biliyorsunuz yaratıcı için sadece varlık vardır. Yaratıcı indinde bu durumda madde de
aynı şey, ruh da aynı şey ve zaman da aynı şeydir. Belki bizim bilmediğimiz başka cevherler de
olabilir. Onlar da aynı şeydir. Yaratıcı için varlıkların arasında bir ayrım yoktur. Hiçbir varlık
arasında ayrım yoktur. Bu ruh için de madde için de geçerlidir. Ancak ruh varlığı maddeye etki
eden kendinden tahrik (etki) gücüne sahip bir kavramdır ve bunun cevher olma özelliği kendine
has (özel) bir tesir tarzı olmasıdır. Madde de bir cevherdir, maddenin de kendine has bir tesir
tarzı vardır. Ancak ruh nasıl faal (etkin) ve etken ise, madde de edilgendir (11). Bu bir denge
tutturmak içindir.
Madde kainatının inşası, madde kainatında gördüğünüz her şey ruh ile maddenin iştiraki
neticesinde ortaya çıkmış durumlardır. Dolaysıyla ruh maddeye etki ettiğinden ve etki etmeye
başladığından görünen ve bilinendir, böylece bilinen ve görünen madde kâinatı ortaya çıkmıştır, ki
anlatacaklarımız eski bilgilerinizle ufak ufak çatışmaya başlayabilir.
Diyebilirsiniz ki “Evreni Allah yaratmadı mı?” Tamam, o halde evreni yaratan Allah
kavramı nedir? Öyleyse (ama), gerçekte bütün yaratılışı yapan “yaratıcı” kavramı nedir? İşte
bu kavramlar çok önemlidir. Yaratıcı, madde kainatla ilgili hiçbir detayı meydana getirmemiştir.
Çünkü yaratımı sırasında, varlığı yaratırken o varlıktan ruh madde ve zaman diye 3 temel öğe
olarak anladığınız zaman, şunu fark edersiniz; Yaratılışın sürekliliği konusu, sürekli tezahürün
meydana gelmesi konusu varlığa bırakılmıştır. Varlık da yaratıcısından, başka deyişle ilahi
murattan aldığı bu emirle 3 ayrı cevher tarzında, unutulmasın ruh ve madde olarak temelde 2
cevherdir, tezahür etmiştir. Ve bu ruh ve madde olarak ortaya çıkan tezahür ruhun maddeyle
tesir alışverişi ve ruhun madde üzerinde yapmış olduğu değişimler, dönüşümler, inşaatlar ve
oluşumlar nedeniyle görünen madde kainatını meydana getirmiştir.

(9) Sadr: bir şeyin başı" anlamına gelir. Arapça ṣdr kökünden gelen ṣadr "göğüs, bağır, (mec.) bir şeyin başı" sözcüğünden
alıntıdır.
(10) Cevher: Evrene bakıldığında algıladığımız her harekette bir zaman vardır. Başka deyişle, zaman ölçüsü olduğundan
hareketi algılayabiliyoruz. Zamanı maddenin içinden çıkardığınızda, maddede tamamen bir durma ve hiçbir şekilde bir
kıpırdamama, hiçbir hareketin olmaması durumu söz konusu olur ki, etrafımızda gözlemlediğimiz, fizik kâinatta, mümkün
değildir. Demek ki 2 unsur vardır. Yaratılışta meydana gelen varlık kavramından sonra ortaya çıkan bu 2 unsura diyelim ki
ruh-madde-zamana biz “Cevher” (10) diyoruz. Onlar tek olan varlığın tezahürleridir. Cevher tarzındaki tezahürleri. Bu
“Cevher” kavramını anlam itibariyle açmak gerekirse; biliyorsunuz yaratıcı için sadece varlık vardır. Yaratıcı indinde bu
durumda madde de aynı şey, ruh da aynı şey ve zaman da aynı şeydir. Belki bizim bilmediğimiz başka cevherler de olabilir.
Onlar da aynı şeydir.
(11) Edilgen (sıfat): sözde özneyle kullanılan ya da öznesi dolaylı olan (eylem). Benzer: pasif.

9
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Basitçe şöyle düşünmek gerekirse, dünya gezegeninin doğasında betonarme bina var
mıdır? PVC doğramalı penceresi var mıdır? Takviyeli ısıcam var mıdır? Yoktur, değil mi? Burada,
bu gezegende bir alt yapı var. İnsanoğlu beşer ve bu gezegene doğuyor. Bu gezegenin üzerinde
yaşıyor ve bu gezegenin maddelerini kullanarak kendi tahayyül ve tasavvur yeteneği sayesinde
kendine göre bir medeniyet kuruyor. Aslında bu yaptığı şey değiştirmek, dönüştürmek, tekrar
bozmak ve tekrar oluşturmaktır. Tekrar toplamak, tekrar dağıtmak ve tekrar meydana getirmek.
Bunu kim yapıyor? Yeryüzündeki insan yapıyor.

Yeryüzündeki insan nedir?


Önemli: İNSAN, RUHU OLAN BİR BEDEN DEĞİL, BEDENİ OLAN BİR RUH’TUR.

Bu söz üstünde lütfen düşününüz.


Temel olarak insan ruhu olan bir beden asla değildir. Beden bir elbise gibidir ve bizim
muhtelif (12) defalar, muhtelif hayatlar, muhtelif ihtiyaçlar karşısında, muhtelif vazifeler de
diyebilirsiniz, ki her enkarnasyon doğası gereği bir vazifedir, bizlerin kullanıp bıraktığımız bir
şeydir.
Yaratıcı varlığı meydana getirir, varlık tezahür eder, tezahür alemini meydana getirir.
Etrafımızdaki bütün evren, bu tezahür aleminin kendisidir. Uzay, galaksiler, gök adalar, güneş
sistemleri vs bunların hepsi ruh ile maddenin iş birliğinden ortaya çıkmış olan bir tezahürdür.

O halde soralım;
Ruh maddeye nasıl etki ediyor?
Ruh maddeye niçin etki ediyor?
Ne amacı var?
Bunu yapmasa olmaz mı?

1.Felsefik Cevap:
Varlık meydana geldikten sonra, bu varlığın tezahürü zaruri olmuştur.
Eskiler bütün evreni, yaratanın bir tezahürü olarak algılarlar. Bu şekilde onu telakki (13) ederler.
Ancak doğrudur, yaratanın kendisi yarattıklarıyla doğrudan doğruya temasta tabi ki değildir.
Yaratanın bilgisi (yaratıcı bilgi) bütün varlıklarının içinde mevcuttur. İlk yaratmış olduğu bütünsel
varlıkta da bu bilgi vardır. Ama bu bütünsel varlığın tezahürü olan “ruh” dediğimiz varlıktadır,
“madde" dediğimiz varlıktadır ve bunların iştirakinde gözlemlediğimiz “zaman” dediğimiz varlıkta
ve olgudadır. Her şeyin içinde, taşın, toprağın, bir kum tanesinin, bir hava molekülünün, onun
içindeki kuark’ların (14) ve içindekilerini, daha bilmediğimiz diğer parçacıkların ya da başka türlü
varlıkların hepsinin içinde, ruh varlığı da aynı şekilde, yaratıcının bilgisi vardır.

Bazı eski öğretilerde, öldükten sonra tekâmül çemberi kapandıktan ve bu iş bittikten sonra,
yaratıcıya dönüleceği zannedilirdi. Ancak aslında böyle bir şey yok. Yaratıcı varlıklarıyla doğrudan
doğruya temas halinde değildir. Bilgisi ile temas halindedir, çünkü yaratıcının bilgisi yaratıcının
kendi öz, ilmi diyebiliriz, bütün varlıkları meydana getiren o ilim ile bilimdir. Ve o yüzden,
hepimizin her zerresinde, ruhumuzun ve bedenimizin her zerresinde O’nun bilgisi mevcuttur. Ruh
da kendi bünyesindeki yaratılış bilgisini kullanmak ve yaratılış bilgisini tezahür ettirmek için
tekâmül etmektedir.

(12) muhtelif: sıfat. çeşit çeşit, çeşitli, türlü.


(13) telakki: 1.görüş, anlayış. 2.kabul etme, öyle sayma.
(14) kuark: Kuark, bir tür temel parçacık ve maddenin temel bileşenlerinden biridir. Kuarklar, bir araya gelerek hadronlar olarak
bilinen bileşik parçacıkları oluşturur. Bunların en kararlıları, atom çekirdeğinin bileşenleri proton ve nötrondur. Vikipedi

10
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Özetle; Ruhun kendisi de kendi bünyesindeki yaratılış bilgisini gözlemlemek, anlamak ve de


bunu uygulamak için (tezahür ettirebilmek için) tekâmül diye bir sürecin içine girmiştir.

O halde, yaratıcının bilgisi sınırlı olabilir mi? Bir gün bilgisi biten bir yaratıcı olabilir mi? O
zaman o bilgi bittiğinde, o bilgiyi anlayan insan o zaman yaratıcı oldu. Halbuki herkes yaratıcı
mıdır? Biz yaratıcı mıyız? Böyle bir şey mümkün mü? “I am a Good” (Ben Tanrıyım) demek kadar
böylesi mantıksız ve manasız bir şey var mı? Yok. “Tanrı benim içimde” gibi söylemler. Tanrı, bir
şahıs olarak senin veya benim içimizde değildir. Ancak O’nun bilgisi hepimizin içinde her
zerremizde vardır. Ve bizim en büyük ortak noktamız, hepimizin aynı yaratıcının yaratmış olduğu
varlıklar olmamızdır.
İşte Yunus Emre “Yaratılanı severim, yaratandan ötürü” demekle temelde bunu kast
etmektedir.
Bu unutulmaması gereken önemli bir husustur. Yoksa bir köşede ilhamla şiir söyleyip göz
yaşı dökmek değildir. Yunus Emre’de o büyük ilhamla tebligat yardımıyla ve varlıkların desteğiyle
bunları anlamış, düşünmüş ve içinde bulunduğu haller vasıtasıyla fark etmiştir. Ancak bunların
hepsini ne değerli ki, Bedri Ruhselman ve Ergün Arıkdal fark etmiştir ve farkındalıklarından dolayı
biz de fark ederek öğrenmekteyiz.
Ruh varlığına verilmiş olan görev nedeniyle, ruh varlığı madde üzerine tahayyül ve tasavvur
vasıtasıyla sürekli olarak tesir göndermek yoluyla evrendeki bu tezahürün devamlılığını
sağlamaktadır.

Önemli: Her an evrende tezahür olmaktadır. Biz bilmiyor olabiliriz. Şu andaki zaman
ve mekânımız bizler için çok yavaşlamış olabilir. Biz kendi durumumuzdan ötürü evrendeki o
muazzam yaratılış ve tezahür durumundan şu an kopmuş olabiliriz.

HER AN, HER SANİYE, HER SALİSE TEZAHÜR MEYDANA GELMEKTEDİR.

EVRENİN… MADDE ALEMİNİN… MADDE ALEMİNDEKİ CİSİMLERİN, OBJELERİN


SÜREKLİLİĞİ VE ONLARIN VARLIĞININ DEVAMLILIĞI BU ŞEKİLDE
SAĞLANMAKTADIR.

Tarık Arıkdal’ın Anlatımıdır:


Onun için Kuran-ı Kerim’de “Biz insanı, yerimize halife olarak gönderdik” denmiştir. Halife
ne demek? Peygamberin kendisi değil de peygamberin görevini gören vardır. Haşa peygamber
değil, peygamber de Allah değil, ayrı bir konudur. Ama burada bir sembolizm var. Bu sembolizm
İncil’de ve Tevrat’ta da vardır.
Sembolleri anlamak için hangi inanışta olursanız olun, spiritüalizmin ruhsallığın ve ruhsal
bilgilerin kendi öz niteliklerini, temel kavramlarını anladığınızda, kutsal kitabınızı açtığınızda
fevkalade şekilde anlayacaksınız ve “aslında burada bu denmek isteniyor” diyeceksiniz. Böyle
diyeceğinizi biliyoruz. Ummaktan öte biliyoruz, zira bilmek başka bir şeydir.
Dolaysıyla bütün varlıklar kendi içinde, özellikle tüm ruh varlıkları kendi içinde
yaratıcısının, O’nun ilmini, O’nun bilgisini taşır.
Yaratıcı sonsuz olduğundan, O’nun bilgisi, bu bilginin keşfedilmesi ve uygulanması
sonsuz olduğu için bu sonsuz yolculuğa biz tekâmül diyoruz. Aslında tekâmül, yaratıcısının kendi
içine koymuş olduğu ruhsal nitelikli yaratılış bilgisini keşfetme yolunda sürekli olarak maddeyle iş
birliği yapan ruhun faaliyetine verdiğimiz isimdir. TEKAMÜL BÖYLE BİR ŞEY. Keşfedilecek ve
anlaşılacak olan bu bilgi sonsuz olduğu için TEKAMÜL DE SONSUZDUR.
Spiritüalizmin temel olarak oturmuş olduğu ve temel olarak yerleşik kavramların üzerine
inşa edildiği bizim kavramımız budur. Başka deyişle, en başta Allan Kardec haklıdır, ancak o ifade

11
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

şekilleri, aradaki detaylar, öte alemde olan olaylar, varlıkların durumu, gerçekte yaratıcının
kudretinin (ilahi kudret) varlıklar arasında dolaşması bu şekildedir.

Önemli Konu: Yaratıcının bizlerdeki bilgisinin tezahürüne “ilahi kudret” demekteyiz. “İlahi
Nizam ve Kainat” kitabında buna “Asli İlke” denmektedir.

İlahi Kudret = Asli İlke


İlahi = Asli
Kudret = İlke
Aslı ilke ne demek? Bir kudret demektir. Asli ne demek? En baştaki demektir.
Bu kimin kudretidir? Nereden çıktı bu kudret? Bu kudretin kaynağı nedir? Asli olmak ne
demektir? Prensip, ilk emir.
Diyelim ki, eski ahitte
“Ol dedi ve oldu” deniyor ya, işte o “Ol” asli demektir.
Ol = asli

Bu nedir? Bu kudret, ilahi kudrettir. Bir yaratıcının, bildiğimiz ve bilmediğimiz her yerde
olmasıdır. O her yerde olan ve bütün varlıkları birbirine bağlayan kudrettir. Bu kudret bizim
içimizde var, ama bunun keşfi bizi sonsuza götürmektedir. Tıpkı bir sayı dizisindeki gibi bizi
sonsuza götürmektedir.
“Ben onu anladım” diyemeyiz, “Ben oldum” diyemeyiz. Kime göre oldum? Neye göre oldum? Yok
“ben piştim, tamam” diyemeyiz. Tekâmül böyle bir şey. Bugün önümüzde bir realite hedefi vardır.
Ve bu realite hedefini elde etmek, realite ötesine geçmek, en azından bunu tamamlamamız
gerekmektedir. Daha sonrasında yeni görevler, yeni algılar derken yolda bu şekilde ilerleyeceğiz.

Dikkatle takip ediniz:


Bir varlığın ilk defa ruh ve madde olarak tezahür etmesinden sonra, ruh kendi içindeki
plan ve programa uygun olarak derhal tekâmül etme faaliyetine başlar. Duramaz, tıpkı bir mısır
tanesinin ısının etkisiyle hemen patlayarak açılması gibi belli bir enerjiyi aldıktan sonra aynı
şekilde ruh varlığı da tekâmül durumuna geçmektedir.
Ruh, kendisiyle ilgili hiçbir bilginin farkında bile değildir. Belki de daha ruh kendisinin
farkında değildir. Ve maddenin de farkında değildir.
İşte, ruha verilmiş olan, ruha has olan tahayyül ve tasavvur (imgeleme ve kurgulama)
yeteneği sayesinde ilahi kudret ruh ile madde arasında bir sempatizasyon meydana getirmektedir.
Ruh, maddeyi ilk bu şekilde fark eder. İlahi kudret sayesinde, ruh ile madde birbirine
çekilmektedir. İlk sempatizasyonu gerçekleştirir.
Burada etken olan varlık ruh, çünkü tahayyül ve tasavvur kendindedir. Edilgen varlık da
maddedir. O da bekler. Maddenin vazifesi cevap vermektir. Kendine gelen bir tesire cevabi bir
tesir göndermektir. Ruhun daimî görevi maddeye bir tesir göndermektir. Ruh, tesirden kendisine
dönen etkiyi, gönderdiği tesirle kendisine dönen etki arasındaki farka bakmaktır. O fark başta
çok küçüktür, sonra yavaş yavaş büyür ve ruh bilgisini arttırır. Hangi bilgisini? Kendiyle olan bilgiyi
arttırır. Ruh kendiyle olan bilgiyi arttırdıkça, geliştikçe, değiştikçe, ilerledikçe tekamülde
varlıklar olarak önümüze açılan fırsatlarla algımız böylece çok artmaktadır.

12
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Artık maddenin en temelinin temelinin temeli olan atomla, o da tam atom gibi olmayan,
örneğin ne diyoruz? “Periyodik cetvelin en başındaki bütün atomların kendisinden
modelleyebileceği hidrojen” diye, İlahi Nizam ve Kainat kitabında da böyle bahsediliyor
“hidrojen”. Aslında biz ona öyle demeyelim, şöyle diyelim: Bildiğiniz üzere, daha yeni bulundu
“karanlık madde (karanlık enerji)”, buna Bedri Bey “münkeşif” (15) demektedir. Keşfedilmemiş,
tezahür edilmemiş, İngilizce “non manifest” daha ortaya çıkmamış anlamındadır. Tezahür edilmeyi
bekleyen bir enerji olarak biz maddeyi görmekteyiz. Bizim gördüğümüz madde, hatta bizim
sandığımız madde bildiğimiz madde değildir. Madde aslında enerjidir. Fizik bilimine merak varsa,
oradaki tanım şudur: madde = enerji’dir.

Madde enerjiye, enerji maddeye dönüşür, ancak önce maddenin nereden geldiğini
anlamamız için enerjiye bakmamız lazım. Enerji bizler için çok daha önemli bir unsurdur. Daha asli
ve başlangıç unsurudur.
İşte ruh varlığı, aslında maddeleşmemiş bu enerjiye etki etmektedir. Maddeleşmemiş
enerjiye etki etmekle ruh varlığı onu katılaştırmakta, enerjiyle ilk temasını kurmakta, onun
unsurlarını anlamaya ve fark etmeye çalışmaktadır. Çok ufak belki de başarısızlıklarla evrende
kendine oluşumlar meydana getirmektedir. Öncelikle kendisine bakan ?(bu çok önemli bir kavram),
ruh varlığı öncelikle münkeşif enerji (karanlık enerji) içerisinde kendisine aracılık edebilecek
süptil (16) maddi oluşum yapmaya uğraşmaktadır. Bedenimiz hiçbir şeydir, tamamen varlıkların çok
da geliştirmiş ve basite indirgemiş olduğu, ömrü de kısa olan fiziksel bir olgudur (yapı). Bu
sebepledir ki, beden çok kısa bir süre kullanılmaktadır. Başka bir deyişle, bir ruh varlığının bir
kainattaki tekamülü neredeyse sonsuzluk kadar uzun bir süredir.
Ancak evrende sonsuz kainatlar vardır. Biz şu an bir kâinatın içindeyiz, her şeyi bundan
ibaret zannediyoruz. Halbuki sonsuz kainatların sadece bir tanesindeyiz. Ve bu kâinat bir evren
içerisinde sürekli olarak var olabilmek ve bu evrendeki imkanların bilgisini alarak tekâmül
edebilmek için, bizler en başta basit ama çok basit bir beden, ki biz buna enerji beden
demekteyiz, oluşturmaya çalışıyoruz. Enerji beden daha katılaşmamıştır, örneğin bir cep
telefonundaki katı madde gibi henüz daha katılaşmamışken bir madde sisteminin içerisine
katılaşmayı sağlamaktadır. Enerji beden de katı bir maddedir, aslına bakılacak olursa yetenekleri,
mevcudiyeti, ruhtan gelecek tesirlere yanıt vermek imkanları bakımından maddeden çok daha
üstün niteliklidir.
Dolaysıyla bizim esas bedenimiz enerji bedenimizdir. Enkarnasyon dediğimiz esas konu,
madde kâinatı içerisinde kendimize oluşturmaya çalıştığımız, kendimizin, yaptığımız o enerji
bedenimize intikal etmektir, önce ona bağlanmaktır. Fiziksel bedenimize bağlanmak ise,
bedenlemeden ibarettir. O da (fiziksel beden) gelişmiş dünya gezegeni gibi, kendine göre
gelişmiştir. Gelişmemiş çok yanları vardır, ayrı bir konudur. Ama dünya gezegeni gelişmiş bir
yerdir. Fiziki beden, dünya gezegeninde özel okulda özel şartlarla meydana getirilmiş bir elbiseyi
alıp giymek gibidir. Örneğin bir mont almak istiyorsunuz, mağazaya gittiğinizde montlar çoktan
hazırlanmıştır, hazır durumdadır. Siz sadece bedeninize uygun montu seçip mağazadan çıkıp
gidiyorsunuz. Peki, ama bu mont nereden geldi? Montu siz mi diktiniz? Aslında siz de
dikebilirsiniz, ayrı bir konu. Ama terziler bile elbise dikmeyi bıraktı, çünkü bir terzi kadar kaliteli
olmamaktadır değil mi? Bir tekstil firması elbise dikebiliyor. Terzinin işi dikmek, özel
bedenlenmek için size özel bir yardım gerekir, orada bir terzi gerekir. Bu anlatım elbette
semboliktir. Bir bedene sahip olmak için, inanınız ki, özel bir vazifenizin olması gerekmektedir.

13
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Böylesi bir vazifeyi yapabilecek düzeye geldiğimiz zaman, hepimize özel terzi ve özel
beden verirler. İşte peygamberler öyledir. Hepsi medyumdur. Hatta diyelim ki Hz. İsa’nın
doğumunda söylenen (ruhsal planın) ya da Hz İsa’nın kendisinin ve Hz. Meryem’in spiritüel anlamda
etki etmesi, nasıl ki bir şifa yapılıyorsa, şifayla yaralar kapanıyorsa, hastalıklar iyileşiyorsa, ki
iyileşiyor, Hz. Meryem’in transa girerek tesir alması ve Hz. İsa bedeninin kendi vazifesine uygun
olarak birtakım değişime uğratılması şeklinde de rahatlıkla düşünebilirsiniz (cümleyi yeniden
düzenle) Bu bizim için mucizedir, ama ruhsal plan ve rehberler tarafından bir mucize olarak değil
günlük iş olarak anlatılmaktadır. İşte terzi işi beden budur. Bizim böyle bir bedene ihtiyacımız var
mı? Yok. Neden? Zaten bizim daha vazife yapabilecek potansiyelimiz yok. Belli bir vazifeyle
gelecek olan varlığa destek gelir. Hiç merak edilmesin. O varlığı desteklerler.
Ama bizde böyle bir durum olmayınca, biz normal bir şekilde bedenimize ebeveyn
seçiyoruz. Bu konulara gelinecektir.

*****

Ruhun maddeye bağlanmasına dönecek olursak, önceki satırlarda ifade edildiği üzere ruh
maddeye tanımladığı gibi bağlanmaktadır. Ve madde üzerinde, belki de o moleküler düzeyin altında
denilecek kadar ufaktır diyelim, o beden o fiziksel oluşum (o da maddi bir oluşumdur) şu an bizim
maddi çevremizin çok daha ötesindedir. Ötesinde olduğu halde aslında bize ait, şu an hepimizin
olduğu ve çok gelişmiş tezahürü olan enerji bedenimizin meydana gelişi tanımladığımız şekilde
olmaktadır.

***Enerji beden zaman içinde çok çeşitli formlarda değişime uğrar ve gelişir.
Ruh tekâmül ederken sürekli olarak maddeyi geliştirmek zorundadır. Ruh ve madde
ikiliği budur.
Ruhun tekâmül için maddeye, maddenin de gelişmek için ruha ihtiyacı vardır. Bu ikili
yapı, bir evrenin sonundan başka bir evrenin başlangıcına kadar devam etmektedir.
Ruh varlık olarak tekâmül süreci içerisinde yavaş yavaş, bizim bildiğimiz, belki
münkeşif madde (karanlık madde) dediğimiz madde içinde geçiyordur.
Astral dediğimiz yer (dünyanın kendi enerji bedeni);
▪ herhangi bir planetin (gezegenin) kendi enerji bedeni üzerine tesir gönderiyor ve
orada o astral madde üzerinde kendine yeni bir şey yapmaya ve maddeyi
değiştirmeye çalışıyor
▪ kendi enerji bedenini yeni tesir alanlarına adapte etmeye çalışıyor
▪ mineral ve nebat (17) aşamasından geçiyor
▪ insan altı aşamasından geçiyor
▪ beşer (şu anki durumumuz) aşamasından geçiyor
▪ insan (ki insan kozmik bir modeldir, o sonra anlatılacaktır) aşamasından geçiyor ve
bizim bilebildiğimiz şu an insan üstü aşamaları vardır.

Belirtilen aşamalardan geçiyor, sonrasını biz de bilmemekteyiz. Çok da gerek yok. Beşer
aşamasının, hedefinin ve amacının ne olduğunu anlamamız ve devam etmemiz gerekir.

(15) Münkeşif: (Keşf. den) Açılmış, meydana çıkarılmış. Açılan, keşfolunan, yeni bulunmuş.
(16( Süptil: ingilizce subtle kelimesinin karşılığıdır. ince, latif anlamlarını taşır. ayriyeten ruhçular tarafından maddenin
bilinen üç haline oranla daha ince, kıpraşımsal, hızı yüksek ve yoğunluğu daha az hallerdeki maddeleri niteleyen bir sıfattır.
(17) Nebat: Bitki

14
ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ
1.SINIF 1.DÖNEM / EĞİTMEN: TARIK ARIKDAL / 1.DERS 10.10.2021

Özetle;
Yaratıcı varlığı yaratmıştır, varlık cevher tarzında tezahür etmiştir. Tezahürlerden biri
ruh, diğeri maddedir. Ve bunların dışında diğeri de zamandır. Zaman cevheri maddenin bir
parçasıdır. Biz maddeyi zamanla ayrı düşünemeyiz, ancak bazı yerlerde zamanı ayrı bir unsur
olarak düşünmek için intizar (18) ediyoruz (şu anda zaman hakkındaki bilgimiz dolaysıyla).
Daha sonra her varlığın özünde mevcut bulunan ilahi kudret vasıtasıyla ruha verilmiş olan
tesir etme (tahayyül ve tasavvur), maddeye verilmiş olan tesir alma ve etkilenme özellikleri
sayesinde ilahi kudretin hareketiyle ve çalışmasıyla ruh maddeyle buluşuyor, ruh ile maddeyi fark
edince kendisini fark etmektedir. Dolaysıyla madde ruh için bir aynadır. Zaman maddenin
aynasıdır. Madde de ruhun aynasıdır.
Bu aşamada bedenler bedenleşmeye (yayında anlaşılmıyor) başlıyor, ruh madde üzerindeki kendi
sondasını, adeta araştırma aracıyla geleceğini meydana getirmektedir. Ruh, bu sondayı meydana
getirmekle sonsuz ve en kutsal, varlığının amacı diyelim, olan vazifesine başlamaktadır.
Tekâmül, ruhun temel amacının vazifesidir ve yaratana karşı olan ilk görevidir. Ona
tekâmül etme görevi verilmiştir. Ruh tekâmül eder.
Şimdi çevremize baktığımız zaman “bunlar tekâmül ediyor mu?” diye düşünüyordur. Biz de
düşünüyoruz, ancak öyle değil. Her varlık tekâmül ediyor. Tekâmül etme görevi ilahi bir
murattır. Çünkü arkasından ruha ve maddeye ortaklaşa verilmiş bir görev vardır. Yaratılış
bilgisinin tezahüründen sonraki sürekliliği, devamlılığıdır. Bu ancak bu şekilde olabilir,
dolaysıyla ilk vazifenizi öğrenmiş oldunuz.
Siz, biz hepimiz, bütün insanlık, beğendiğiniz ve beğenmediğiniz, benimsediğiniz ve
benimsemediğiniz, devam etmesini veya ortadan kalkmasını istediğiniz her varlık tekâmül
etmektedir. Ve her varlık birbiri için tekâmül etmektedir. O varlıklar da sizin için tekâmül
etmektedir. Siz de o varlıklar için tekâmül etmektesiniz. Bunun sebepleri ileriki derslerde
anlatılacaktır.

(18) İntizar etmek: Beklemek, gözlemek

15

You might also like