Professional Documents
Culture Documents
Kın Ve Susku Murat Koçak
Kın Ve Susku Murat Koçak
Ne çok sevinmişti
bulundu sanarak
Yollarda kirlenmemiş bilinci
Saçları ve avuçları ve alev
İçinde alev taşıyan sözcük oyunları
Taptaze bir somun gibiydi buğulu
1
A Şiir Evi Yayınları
Şiir Kitapları IV
Kın ve Susku / Murat Koçak
Baskı ve Cilt
Başkent Klişe ve Matbaacılık- 16024
Kasım 2019
Tel : 312 431 54 90
ISBN: 978-9944-5717-4-6
2
KIN ve SUSKU
MURAT KOÇAK
Ankara - 2019
3
İÇİNDEKİLER
4
ANAKARA/ ANKARA GARI ................................................. 75
Yeni Gün Meyhanesi.................................................................... 87
Hasretlik...................................................................................... 89
Hatay Sokağı............................................................................... 91
Şiir ve Aşk................................................................................... 92
Kın ve Susku................................................................................ 93
Bulamadım........................................................................... 94
Ahmet Telli.................................................................................. 95
Şakir Özüdoğru........................................................................... 96
Hiçtim.......................................................................................... 97
Tünay Yılmaz............................................................................... 98
N. Savaş Gündoğdu..................................................................... 99
Filiz Kura.................................................................................. 103
Feyza Bayraktar........................................................................ 104
Murat Durukan......................................................................... 105
Tahsin Melan............................................................................. 106
Savaş Arslan.............................................................................. 107
Ramazan Tekinarslan................................................................ 108
Hakan Yıldız.............................................................................. 109
5
Ömrümün er yitenlerine;
Enver Gökçe’ye
İlhan Erdost’a
Niyazi Uçar’a
Meryem Koçak’a
Behçet Aysan’a
Ahmet Erhan’a
Ahmet Savaş’a
Hakan Orman’a
Talat İçöz’e
Hüseyin Atabaş’a
Hazar Koçak’a
6
AKIL HASTASI (1980-1995)
7
AKIL HASTASININ ÇIĞLIĞI
Cengiz Kurt’a
birlikteliğin kıvılcımlanmasıyla
yüreğimdeki kanlı güller
aşktan yoksun
sevgiden yoksun çocuklar gibi oldu
kapıların yüzüme kapandığı gün
8
aşkın sevginin umutsuzluğa
düşlerde içeride eller bağlı
aşkımın son damlası desem
romantikçe ama çişim geldi
son damlasına kadar yatağa
düşlediğim gerçeklerin
ışığında vurgunum
ağa düşen balığa benzerim
öylesine vurgunum ki
algılarım balıkçının özlemini
uyandığımda
hamsinin iskeleti tabağımda
9
GÜZÜN AYAZINDA
kuruyan
yaprak
yeşeren
tohum
güzün
ayazına
kurşun
dökerek
çoğaldılar
kabzası
ağaçtan
topraktan
kurşunu
yeşeren
tohum
10
beklenen
bin sevda
durur mu
kurşun
yeşeriyor
tohum
güneşin
rengine
kurşun
dökerek
11
GÖÇER KIZ
Göze Temmuz Umut Kayra’ya
kim göçer
kim kalır
kız göçer
kız kalır
bize kalır dünya
12
GİDİYORUM O GÜNE
13
KÜÇÜK SERÇE
Sevil ve Vedat’a
—darağacı gölgesi
öpücük dolu yanaklar yıkıntılar arası söyleşiler—
gizil güç
duvar diplerinde kır çiçeği
sığıntı sözcükler ay ışığı
vardiya sonrası yaşam
kapı çalışlar
başka zamana gizler sokakları
postallarımızla ezdik künyemizi
özgürlük şarkılarının söylendiği
günler geldiğinde
konar masamıza küçük serçe
14
İLKYAZA HAZIR OLUNCA
Türküler’e Alaz’a
sokaklara çıktığım an
dudaklarımı kemiririm
sargı bezleriyle soluklanan
gizli buluşmaların ardı sıra
umutla sarıl omzuma
dağlar
utkumu içime gizleyen
karanfiller deniz martılar
bilincimin kardelenleri
tanıdığım
tanımadığım
her gece gizlice okuduğum
yazamadıklarım
babasızlığı tanımlayan
gizli sözcük çocukları
15
*“... ÇİÇEKLER ÖZLEMİMİ YAŞAMA
DİRENCİMİ ANLATIR...”
16
“…Sokakta ürkerler ondan! Pek yaklaşamazlar ama biraz ötede durup
bakarlar, görebilirler mi bilemem!
Sesi dokuz sokak ilerden işitilir; dinlerler, duyabilirler mi bilemem!
Gördüm, duydum!
Yıllar yılları kovaladı, tanıdım…
İyi ki varsın…” (Solmaz Aksoy)
17
—Çekilen onca korkunç acı arasında boynum dik
göğsüm bin kurşun sıcaklığına hazır—
18
GÖKYÜZÜ AYRIMINAVARMADAN
ben seni
sen beni
düşünürsün
sarılmak tutukluluğumuzun acıyan yerlerine
çiçeklerle süslemek duvarları
uykusunu alamamış ilk geceyi
zarflara gizlenen günlerimizi anlatabilmek
19
dağ karanfilleri açıyor ellerimize
o an bir kımıldanış
sırdaşın yaşam ortağın yok
bokun bile ürkütmez
o an yanında özgürlük ateşi
ne mutlu sigaranı içebiliyorsun
için depreşebilir o an
atmosfere o an çiz boynu bükük dağ çiçeğini—
20
*BİTMEYEN
Gülistan’a
kar yağar
sancı çekenin gözlerine temmuzun
savrukluğuyla gözleri çığlığıdır
21
ölüm hayatın son ikmali
bulutlar kan kızılı yıkılır gerilla
gökyüzü dönüşür kardelene
küfrüm emperyalizme
yardakçılarına
bağışla beni Celal usta
demiri döverim örsüm hainlik etmez
isimsiz ceset
bilesin
bitecek savaş
tutkuyla yaşayacağız
22
EKİM’DEN BİRGÜN ÖNCE
C. Hakkı Zariç’e
kan dökülmesin
söğüt yeşili tomurcuk’a amca bak
dünya sararmış yüzünü ağartıyor
ateşe göğüs germişlerle
23
ÖZGÜRLÜK ÜZRE
I.
karanlık sokaklarda buluştuğumuzda
özgürlük dudağımızda
II.
sömürü tuncu tunçluktan çıkarır
döner silah olarak
III.
parçalanışlar bir yana
tutku öte yana
direnç yanımızda
göğümüz mavi
içimiz özgürlük
IV.
rahimleri parçalayan gözyaşı
sancısız düşmez döl yatağına
V.
uykum illegal
gülmekse apse yapmış
VI.
vurulmuşluğun çocukluğunda
şarkılarla gelir
kelepçelenmiş öpücükler
24
VII.
doyar mıyım çekmişliğine
kızılcık volkanına dönüşen
çakır dikenleriyle patlayan
lavlar saçan sözlere
yüreğim sarılabilir mi
VIII.
sinemizi sararken yorgunluk
ölü gibi serilirdim yatağıma
sararırdı günebakan yüzler
IX.
sevda
kavganın göğsüne
saklanmış
X.
orağın keskin tarafına dayanınca,
uyuya uyuya büyür körpe
XI.
sokaklara yazdım adını
gözlerin yüreğimde
saklı militan
XII.
hainliğin tarihi yazılmasın
insanlar gülümsesin
çiçekleri bal eyleyen arılar gibi
25
XIII.
yığınların içinde ol
yüzüne tükür dönekliğin
küçük gerillam
utkumun yaz gülüsün
XIV.
adımı işçinin
yüreğine sakladım
XV.
yüreğim halkların mutluluğu için
savaşa hazır
XVI.
tutku özen güven
ben biz’in örsü
güzellik uğrunda ölmek
sevmekle başlar
XVII.
ölümle pençeleşenlerin
özgürlük savaşları
XVIII.
beynim katliamlarla
kararır fırtınalar estikçe
giderim yeni günlere
26
GÜN İLE ÖLECEĞİZ
çarpışmalar
çifte kavrulmuş gülümseyişler bağırdıkça
sızlar içimdeki delikanlı
ellerinle ağrılarınla
s ı c a c ı k ol
toz pembe döşeğim eskimiş yalnızlık
elmacık yanaklım
basma bozması entari
küllükte unutulmuş sigara
tanıdım sustum
geçmiş de gelecek de böyle
söylenememiş söz
Ali amcanın cam altlarında
27
EYLÜL SONRASI
Selçuk Yamen’e
…/
insan insanı yargıladı
binlerce us koptu
idam tutanakları
tanklar dipçikler
yazılamadı yazılacaklar
tutku haykırılamadıkça
okşanamadıkça kınalı saçlar
savaşamadıkça
anlatılamadıkça yaşadıklarımız
yazılan şiir değil
.../
çocukluğum tek sözcük
var sevdiğinin yamacına
öp yanağından
bu günleri bekledi
yıllar önce yazılan
28
.../
babası katledilenler
gündüzlerin zulasında ağlar
.../
dağ çiçeği açtığında
silahların gölgesinde gökyüzünü tanır
kim sökebilir umudunu
kim bölebilir uykularının izdüşümünü
dirençle büyür yastığına işli dağ çiçeği
denizin kıyısında martılar ve sen
.../
yorgunum
yeşil gözleri dumanlının gözlerinde
.../
akşamı gülüşle karşıladı
sabahı nükleer denemelerin övünmelerinde
doğan çocuğa B a r ı ş
29
.../
geçmişini paylaştığınla ayrışmak
yitirilmişlik eylül olmalı
.../
tanımadığım kız dağıt saçlarını var kendine
.../
kimliğimi yitirdim
eylül sonrası görüntülerde
.../
düşündüğünü anlamasınlar soldururlar
ağlama korktuğunu sanırlar
.../
bulutlar ağlamasın
yağmur güneşi vursun
yalınlığımıza çıplaklığımızın
kovuğuna dokunsam
mektuplar yazılamaz öpüşlere
.../
tank sesleri sirenler fon müziği
dölü kirletilen canların çığlığı
değişti sokağın taşları
30
.../
caddelerde yiten çocuk
demir kapı önlerinden barikatlara
kuş olmak istiyor
deniz martı
çığlık çığlığa
.../
Türkülerle rakı içmek boğazda
seninle karşılaştığım gün
düşündüğüm gibi
derim dönüşte
.../
vurulan kızın ciğerleri
avucumda nergis
.../
oğul ömrünce karşı ol
anımsar mısın
eylül yıllarını
gökyüzü sen ben
rüzgârın tenine atmıştık ağlarımızı
terk et karanlığını
31
AŞK İÇİN SÖYLENCELER
.../
çiçeklerle geldiğimde yanaklarına
uçsak
uyusam saçların ellerimde
.../
bedeninde oynadım durdum ölümle yaşam arası
öyküler hüzünlüdür
tek kişilik aşklar da
.../
geçici kadınların gölgesiyim
siyah saçlı gökyüzünü kiralar
gecikmiş düşlerin adamıyım
sevgilim olamaz hiçbir zaman
.../
hep sağ yanım aksadı
neydim
belki de kokuşmuş kâğıt parçası
.../
siyahın içinde dağılan yataktı
32
İÇ İÇE ODALAR 1993-2019
33
“…oyunumuzun adı mutluluk
sen öğretmiştin ya baba…”
34
—dizgi yanlışı hurufat hurdalığı—
tanımadınız mı
kasabanın dar sokakları
kitaplar gibi yok ediliyor
çağla çiçeği kızlar
kına gözlü oğlanlar
kayısı kurusu
düşlerini bıraktılar
nerede olursan ol
çıkmazın kayıtsızlığın
35
yüzüm dikişsiz
hilesiz riyasız
eti senin kemiği benim değil
ölümün suresi kuzgun leş dölü
vazgeçmeli
geçmeli geçmeli
irin mızrap gövde
unutulmuş dut yarığı
faşizmden değil
mülkiyetimden korkuyorum
sallanan koltuklarda
vesikası elinden alınmışların adresi olmaz
serçe donlu gövdem
yorganım yastığım
Haliç’le Marmara’ya teyel geçerken
iğne battı kefenime
cellat makastarım
ölçüler eksik prova yanlış
bir kurban daha
kılcal damarlarım
ağını parçaladıkça
şarabın burukluğu
zeytinin bilgeliği
üzümün soyluluğu tek rakıya
Bakus’un gazabını taşırım
36
belli yaştan sonra
imgeler balık sırtı
soba kapı pencere
anahtarsız döşeksiz
karartın spotları
haberlerden özetler
siyah gelinlik
yolculuk öncesi alkol nikotin
Güney son oyunum yaşam iki gün
elmayı özü çürütür
son vapur da gitti
bundan sonrası taksi dolmuş
okunmuş gazetiee
çakır dikeni köz ile yıkar öpüşümü
oynama düğmelerinle
ölüm kızıl saçlı yirmisinde siyah
otuzundan sonra gri fon müziği 45’lik
37
otel odaları palyaçoluğum
soluk pembe zarf
ıtır kokusu
kurşun kalemle yazılmış üç harf ellerime bakar
38
üç tekerlekli
küflü merdiven altları şarap tadı
açlığım hamam böceği
han odalarında
siktir çekerim bardaklara
39
—oyna dünya oyna bırakıp git—
an aynaya bakamaz
arsız kedi tırnağı
sevişemez hiçbir bedenle
40
—ölüm ilanımı taşra gazetelerine verin—
—memur çocuğu
kadınlığının döl yatağını anasonla soğuşturur—
yenilgilerimiz yengilerimiz
batık gemi
valörden görünen kapıların aşınmışlığı
insan beyni yüreği arası
çöplerinizi giysilerinizi
dergilerinizi pabuçlarınızı
kitaplarınızı bencilliğinizi
cehaletinizi atın eni konu harçlığız
siyah lale
üç papatya göm göğsüne
Sami Hazinses’e İbrahim Kurt’a
Yadigar Ejder’e ve Nihat Ziyalan’a
41
figüranlar aldanmışlığın yakısını yakar
tütünün şaraba olan tutkusuyla
Kargasekmez’e geldiğin an
yıllanmış şarapça
postalından iç ölümle yaşamı
42
kostümler kirli
yüzyılın on sekizlik duyarlığı
sonrası olmayan bağbozumu
kendimden de
şarabın gazabından da koru marmara
kor gri klinik soğuğu
pencereden uçan kuş
tutuşan gazete
atın şişeleri sahneye
inanmazlar
nasıl şekersiz çay içerim
namus zar mı
gerçek rastlantı mı
değişmeyen hamsinin iskeleti mi
kimyasallar
tekliğini öldürür tekilliğini değil
toy tay
ateşle rüzgârla dinginleşir
43
derzlerim dizelerim
çürük elma ile müselles
yaşamla düello
ezginin kulvarında
kırık pena telini kırar
atlasım paramparça
kayyum yanlış kestin bileti
harflerin dönüşümü piyon at kale fil
şah mat oldum
omurgam çeliğe su
yanılgılar ağrıttıkça
saplarsın bıçağı merteğe
abdal olman ne giden gitmiş
44
su idim toprağa düştüm
ceninden gürbüze dönüştüm
çiseleyen yağmur
suyun özdeşi toprağın gözdeşi
45
—gece gündüzü ay rüzgâr’ı sorgular—
benden bize
bizden bene yeryüzünde divâne
günü gelince de toprak
su verilmez kor ömre
46
cana can oldun mu ufkuna varırsın
öz de özünde denge iz
olmalı
olmadan olunmuyor
insan insanı bilirse filizlenir
öğrenmeli
çiçeği kopardığın an iğne batmamalı eline
dünya içimizde saklı
—katliamları unutamadıkça—
“son oda yok”
Eski Türklerde, rüzgâr estirme eylemine sahip Yada yani yağmur yağdırma
taşını da kullanabilen kudretli kişinin adı İdi-Nisbu olarak geçer.
Buryatların rüzgâr tanrısı Zada yani Türkçedeki söylenişiyle Yada da
yağmur getiren rüzgârın ruhudur. Otlakların susuzluğunu gideren bereketi
de simgeler. Sonbahar rüzgârları kuşları ve kazları getirir bu bakımdan da
Sibirya Türkleri bu kuşlara rüzgâr kuşları derdi. Bir Yada taşı gibi çorak
kültür iklimine yağmur yağdırmaya, türlü olanaksızlıklar içerisinde insan
ruhunu yoksulluktan kurtarmak için bir mevsimden başka bir mevsime
şiir kuşu olarak mekanlar çoğaltmaya çalışan memleketin yorulmaz
kahramanlarından biridir…” (Metin Turan)
47
48
“SON ODAYOK” (2012- 2019)
49
—tren yollarına kapı önlerine işeyen
ölü kelebekli adam—
50
uçurtmamı yırttım tellere takıldı
film bitti ışıkları yak
mükemmellik ipekte
irdeleyen bencilliğin kelime oyunu değil
ceviz ağacı
şeytan uçurtmam derzlerin kiri kırdım dalları
okyanuslardan göklere
51
viraneliğim
ne köy ne kasaba
adım mı
cenin bile olamam gözlerin gözlerim olur
varlığını sordular
üç tekerlekli bisikletim de yok ki
kadın varlık bekler tinin inceldiği yerdir
52
yalnızlık yalnızlıktan kıyıya vurdukça
ipliği çektim teyelsiz
dönelim dere kenarına
düşlerim de satılık
53
—nefs ateştir—
sevgilim hayat
gözleri de yaşam
54
—çöplüğü ayıklar çocukluk çağı kadınları—
—kıyımım kadavram—
55
kuşun kanadı alır götürür
yorulduğun yerde ağırlığını o an bırak
simsar bağırtısı
Ankara Ankara Ankara
İstanbul İstanbul Hazaki Midyati Cizire
ismimi anımsamayan it
kedi gibi miyavlayamam ki
aç ayı aç ayı tuzu yaş olanın
ipeği kurumaz
56
cebim yokluğum
dönme geriye terini yut
tuzun toprağının suyu
ne derse desin
yürü
git
—küfürlerim tımarsız—
57
insan ne denli yenilirse açmaza varır
insan dağa benzer denizi ağaçları sever
suyuz havayız toprağız
ardımdan ağlayan seni düşündükçe hayat ne ki
üşüyorum yanlışlarımdan
denizgülü gülümsemesiyle
dağımda vadiyim dereyim içimle
gençliğimin izdüşümü
ömrüm şakağında ben
bize oğullanan
58
imbiğinden çıvgılanan
yağmur sonrası gökkuşağı
öncesi yaşanmış
öfkenin şimdisi seviye katık
59
kaçıncı odayım yurtsuzluğuma
kıyısından bakabilmeli insana
rengim
dağladığım kanaviçe
çeperim bıçak sırtı kıl yarılmaları
ilkyaz
tarihin acıları sevinçleri mayamı çürüttükçe
küfüm yaralarına dokunamayan
60
HAZAR SONRASI
Karındaş’a
…/
şiir yaşama göverir döner ha döner
doğa yedi kat
insan insanın çiçeği
…/
sözün ıssızlaştığı
cümlenin varmadığı an
öldürüldüm yakıldım
“sözün bittiği, bağların koptuğu yerde Hazar da bitti”
…/
baş şehrin ardında
Gül gonca toprağın rengi
insanın kimyasına tutulmuş akrep ısırığı
özgesine şiir gül ışığı kadını
61
…/
sıra dışı çiğ tanesi yaralar açar
geri dönüş yok topraktan öte
…/
kırık aynada
kalmamış saçlarıma tutundum
kalanım insan çoğalanım insan
nere gitsem
cellat da kıymış canına
son notu
içimdeki hayvana vardım orda sevgi vardı
…/
gökkuşağı sonrası kadın ile erkek tek sözcüğe sığar
çölde kal
perçinlen kendi kendine
yolun ötesi toprak ile su
ateş ile hava sır siyah ve gri
…/
“çanak çömlek patladı çanak çömlek patladı”
oyunlar sahnede oynanır
beceremedim hayat ile oynamayı
kendime soruyorum
neye yarar patlaman
kaburgası morarmış cezan yaşam
62
…/
kırmızı kır tanrısı ezgiler sayıklardı
çocukluğu su
yazgısı sözcüğe saklı
toprak unutur su unutmaz
…/
yine üçüncü şahıs
şehrim alkole banmış
…/
öğrenmekten korka korka
iğneyi önce toprağa sonra ayalarıma
…/
varlık yokluğun çelişkisi
kumaşım var iken ipliğim
ipliğim var iken kumaşım olamadı
63
…/
yıkandım gün ile gül ile kurulandım
yazgım toprağa beleli
dilim varsa tetiği çekmeye
ardımda insana dair cümle olma çabası
adımsın
düşen mecnunluk Leylâ’sız
kırgınsan iki tek rakı atardık
…/
sığınaklar sanrıların kapısı
nereye sığar
görevsizlik kararıyla sürülen baba
…/
Saklandım başım ellerim arası
gülümseyişi Türküler’den direnmeyi Alaz’dan
sabrı Gülana’dan belle unuttuysan
“delisabrın” kalanın
64
…/
susku ile
birbirimizi bilmeden çevirdik yüzlerimizi
bulutlara serptin ömrünü
lâl oldun
iki tekerlek arası
…/
erken gidenler durağına
adı yazılmayan kaç kişi kaldık
yedisinde de yetmişinde de
65
HAVUT ÇEŞMESİ
ip üzerinde
kırılmalar
ipek’i durultmaz
“ben”le oynaşan
maddeyi dölleyeni bilemez
göğsüme ay değdiği an
denize dönerim rüzgâr harici
söze kurulu
yol üstü kasabalar kartpostal ardı
66
—gözesi ağrılı özü usu—
“…Yaşdaşım olan bir şair daha var ki, adı anılmaz hiçbir yerde...
Oysa alıp verdiği her nefeste şiiri yaşayandır o... Onu, “Rüzgâr” diye an-
mak istiyorum ama, hadi adını da açık edeyim: Murat Koçak…”
(M. Mahzun Doğan)
67
AKASYA
Hanife İnsan’a
GÖL
İç susuşların çağı
erkeğin kur sayacı döller yatağı
BENT
erdemin erguvanları
erkekliği sorgular
komisyona kilitlenmiş
üçgenin Bentderesi’nde
68
YAŞAM İLÂNI
Bilge Ümit’e
kırık pena
cehaletin erdem olduğu günler
ömrümüz tenha
her defasında tüm ağrılarımızı içleyerek
ölümü çerçeveleyip okuyoruz
69
SEVİ YOLU
dinlemeli
varlığından güç alan tohumu
şaraba dönüşür yıllanır eskimez
defterimin kırışık buruşmuş efsanesi
70
rakı’ya düşen atlı karıncaları yuttum
anı defterime bakın
bütüne varış
açlığı yokluğu göze alıp
yel değirmenlerini arayış
71
DOĞU
yaşam
ölüm
toprak
yara
doğa
gökyüzü
savaş
benin
sömürüsü
bize
varmadan
yaşam
ölüm
yara
günbatımı
doğu
72
SİNE
kan kusurlu
özü kin olanın özü de aciz
73
74
ANAKARA
Yazın hayatımın başlangıcından bugüne emeği olan özge insanlar;
Muzaffer İlhan Erdost’a, Remzi İnanç’a, Ahmet Telli’ye, Attila Aşut’a,
Kıvılcım Vafi’ye, Mehmet Mahzun Doğan’a, Ali Kılıç’a...
75
ANKARA GARI
Kayaş—Sincan banliyösü
uykusuz delileri bekler bekleme salonu
Doğu Ekspresi ne vakit gelecek
hareket memuru eskiyi düşünür çağ değişti hızlı tren çağı
kumanya paylaşılmaz
Doğu’ya gitmeli numarasız vagonlarda
Karesi Ekspres ne vakit gelir diye sorar
kumrucu nereden bilecek ki ekranlardaki geliş gidişleri
hareket memurunu arar işte oracıkta elinde işareti
beyoğlu bağışla
Karesi Ekpres’e daha var mı rötarlı 23.45 normali
üşüme içeri gir bana da bir kumru
üstü kalsın bir tane de prensese
76
ben de özlemişim
bana da bir tane daha unutuyordum
diğer arkadaşlar da istiyorlar
kaç tane kaldıysa bu da paraları ağlama kumrucu
prenses çok mutlu birazdan gelir göründü
benim yerime de uyu uykusuz günlerimdeyim
göçmeden yeryüzünden gelmene çok sevindim
77
ah ah içi gibi yaşayanlar azaldı
kumrularla herkes çekildikten
son tren gittikten sonra konuşurum yıllardır ilk defa sen ile
çok yıllar önce Kuğulu Park ile Meclis arasında görürdüm
o vakitler benim de normal denilen hayatım vardı
kendinizle konuşmalarınıza kulak verir
rahatsız etmeden dinlerdim sonraları kaybettim izinizi
Ankara’ya yıllar sonra ilk kez geldim
okumayı bildiğim halde
savruldum okumaz oldum kumruculuğa karar verdim
yıllar içinde geçtim ise de tren zamanı kadar kaldım
bugün duraksadım göreceğimi hissettim
herkes beni deli diye es geçer
78
uyandın mı gobit ekmeğini İsmet Paşa’dan
oradaki fırının başka olur gardan direk yukarı
heykele gelince sola dön maliyeyi geçince ilk sağ
değişmemiş demek ki çocukluğumda da ordaydı
yumurtaları Hergele’den Denizciler’e çıkan arada
annemin yumurtacısı demek duruyor hâlâ
öyleyse hali demeye gerek yok
79
rahat ol kimse sana seslenmez
istasyon müdürü de öğleye sende
biletini alma yerini ayırttık demiryolcu payımızdan
nerde inmek istersen orada in bu kadarını kabul eyle
unutmayacağım bu yolculuğu
nerede ineceksiniz bey
Alayunt’ta ben de unutamayacağım bize bizi hatırlattın
konuşmuyorsun ama yüreğinin sesi
bağışlayın öyle güzel konuşuyorsunuz ki
muhabete neden kumrulardan
80
iki adette ben alabilir miyim keçi peynirlisi var mı
iki tane olacaktı size nasipmiş genelde istenmez
afiyet olsun
borcum ne kadar sorun değil
olur mu olur olur
kabul edemem bu kadar vermek geldi içimden ama bu çok
söz yolum uzun
kalırsa bir iki tane daha yerim
yine de çok
81
konuşmaya daldık acıktım var mı kumru var
ama bir şartla
tamam tamam ver bakalım
82
ne uzağız ne yakın
içimizin renkleri bizi bizleştiren
yalnızlığımızdan ürküyoruz yollara vuruşumuz bundan
gitmek gittikçe gitmek
diğer yandan kalıt bırakma var olduk diyebilmek için
öz yitince sığmıyor yeryüzüne yürek
adını unutmak istiyorsun yontuluyorsun
kuyudan çıkmalısın ki başarmışsın
kumrularının lezzeti bundan dilsizliğimi unuttum
aslında ben de pek konuşmam konuşmuyoruz Mori
düşünce akışı bu adı sevdim ben ne desem acaba bilmem
bakalım zamanı gelince seslenir
83
zulamda naneli çikolata var kabul eyler misin hem nasıl
çok severim nereden bildin bilmem
arkadaşlar geçtik mi Eskişehir’i amma uyumuşum
geçtik az önce hareket etti amcam sağol hanım kızım
çörek ve ayran ayırdık size
bizi kırmazsınız değil mi
böylesi naif bir sunuş kırılır mı
Alayunt’a beklerim
kalın sağlıcakla
84
tam zamanında uyanmışım bilet bulurum
ayran çörek vardı onları yerim içerim
Uşak’a trende yer var mı
İkinci mevkide yeriniz ayrıldı
nasıl olur parasını vermedim biri geldi iki saat önce aldı
bu bileti size vermemi söyledi
ne oluyor anlamıyorum
neyse tren vaktine on dakika var her kimse
sağ olsun var olsun
demek pulman bileti ve tekli koltuk
ev mi nerede
sırtını ay’a dön yıldızlar yorganın olur üşümezsin
katığın olsun yeter
bir de gülümseyen yüz üşürsen de aldırma
85
Merhaba
burası boş mu
sanırım efendim oturayım öyleyse
yolculuk nereye sakıncası yoksa Uşak
tahmin etmiştim yanılmadım
nasıl yani görüşürüz derken ki sessizliğinizden
sessizlik derindir sığ olan algılayamaz
86
YENİ GÜN MEYHANESİ
87
kimseler kalmadı
bu gece de içelim
yalnızlığın dumanaltı arkadaşlığına küfrederek örtüsü “kan
revan” masalara meze
salaş meyhanelere sığıntılığım belki bundandır
Türk filmi çocuğuyum ya
ölü kuş
kimseler görmeden gömeceğim karanlığı
88
HASRETLİK
Serdar Koç’a
suretimi yırttı söküklerim
çürüdükçe yenilendim
şiir düellodur
iyi kötü kötü iyi
açlığın rengi
akça akça gülümser
*Serdar Koç
** Ahmet Savaş
89
“..Bu dünyadan murat alamamıştır. Can tomurcuğunu gepegence
toprağa sırlamış, özüne doyamamıştır. Feleğin çarkı canına okumuş, onu
delirtmek için her şeyi yapmış ama bir türlü delilik beratı alamamıştır.
Sözcüklere meftun olmuş ama sözün çargâhından tat alamamıştır.
Nihayetinde, tıp ehliden akıl mazbatasını da alamamıştır. Issız acunda
nasipsizdir. Kısmetsizdir. Aşk mektebinden bir tamam tasdiknamesini
almıştır ve bundan dolayıdır şiire meyli. Edebiyat defterinde kaydı şairdir.
Kendisi kavgacı bilinse de bahri Hazar’da boğulmuştur, o yüzden
her ne kadar ikameti A Şiir Evi sanılsa da adresi belirsizdir. Acılarını
dillendirmeyen ketum bir mecnundur. Deli değil meczuptur. Yıllar yılı, dağ
bayır, sokaklarda organik yaşamış, dosta düşmana inat, hayatta kalmayı
başarmıştır…” (Serdar Koç)
90
HATAY SOKAĞI
Niyazi Uçar’a
şiirle özdeşiz
sevmeyen dönsün
insanlığını unutanlar giremez
biliyorsun değil mi
gönül çemberin şiirine meze
kapını çalansa “hiç”liğin
91
ŞİİR AŞK
her defasında
bilincimin çulhasını yaktım
aşktı şiir
92
KIN ve SUSKU
Tuğrul Keskin’e
bilmezdim
ucuz otellerin
satır aralarında
aradım durdum
küfrümde
küflendim
yaşamım durulamadı
her ağrı sonrası dağladım
gecenin gündüze
gündüzün geceye evrildiği an
serçenin tünediği
olmaya olamadım
yaşadım yaşamadım
oldum
öldüm
93
Bulamadım
94
(Ahmet Telli)
95
(Şakir Özüdoğru)
96
HİÇTİM
Ege’de süzülen mavi uçurtmaydım
Mekke’de pişmanlığın secdesi
Filistin’de bir çocuğun yüzünde ki is’tim...
hiçtim,
dünya kadar dolu dolu bir hiç..!
ihtiyar kitapların son sayfasında ki nefes
pencerende ıssız yıldızdım
az önce oradaydım
T.Y
97
“…İnsan! diye seslenir yanındakine. Tabii insan, insansa eğer…
İsmini söylerken bile yanına ekler, çünkü anlamı vardır
“insan” olmanın.
Her etten kemikten olan varlık kolay kazanamaz bu unvanı. Vicdanın
alın terini ister gözyaşı ister bir parça acı, bir parça sokak, bir parça şiir
ister. Kısaca emektir insan olabilmek. Ah içinde bir de derinlikli bir ruh
taşıyorsa, şiire evrilmektir insan olabilmek. Fakat o bundan ötesidir.
Hayat ona suskunluktan çığlık doğurmayı, dinginlikten hoyrat
rüzgârlara dönüşmeyi, acının ortasında şiir kanatmayı, insansızlıktan
insanlığı, vurgundan merhamet duymayı ve en büyük kayıpların
dehlizlerinden babalığı öğretti. Kozasının duvarlarını kırmak için kendi
etini kemirmek durumunda kalan, soyuldukça bütünleşen, çektiği acıyı
şiirin renklerine dönüştürebilen biri o. Bütün hisleri maksimum ayara
çevrilmiş bir adamı düşünün. Kanında şiir dolaşan, heceleri kalbinde
çarpan, duvarları milim milim hatıralarla, vefalıkla örülmüş bir adamı
düşünün. Nasıl taşmasındı ki? Nasıl bağırmasındı? Biz oradan tanışırız
onunla. İnsanlıkta, şiirde buluştuk çünkü.
Evi evimdir, ocağı ocağımdır, şiir babamdır. Kirli, lekeli ve kusurlarını
günbegün ortalığa kusan bu zalim dünyada ömrü boyunca büyük
fedakârlıklarla temiz tuttuğu tek yerdir orası benim için. Hayat kadar
gerçek, masal kadar liriktir. Yan yana oturur bunlar masalarda. Kutsaldır.
Deli diyor kendine, inanmayın. İnsan kılıklı insanların çoğunlukta olduğu
dünyada, bütün deliler akıllıdır aslında. O aklını, ruhunu ve günlerinin
hepsini şiire adadı. Okuyun onu, her harfine, her cümlesine ruhunu
kilitlemiştir. Gecesini, gündüzünü, gökyüzünde sevdiği kuşları, sokaklarını
ve ömrünce biriktirdiği acı ve sevinçlerini hissedeceksiniz…”
(Tünay Yılmaz)
98
Kadimname
I.
günlerden o gün
yılın önemi yok kadimlikte
ana yüreği kalabalığıyla
doldurdu odamı AnaCan
eskimemiş dostluğun seslenişlerinden
süslendi duvarlar
kafiyelendi anılar
99
II.
günlerden o gün
tarihin önemi yok kadimlikte
tınısı tedirgin seslendi KocaCan
dedi karındaşımın adres ettiği yazı mısın
yüreği yanıtlarında gülümseyen
100
III.
günlerden o gün
adreslerin önemi yok kadimlikte
ev bir Can daha sakladı geceden
Rüzgâr doldu
derviş heybesinden ve yollar
yollardan kentler
kentlerden ömürler
ömürlerden dirimler kadar
yitimlerden zaman aşımına yürüyen
yürekleri Sivas Ağıdı çocuklar
101
IV.
günlerden o gün
mekanların önemi yok kadimlikte
Ankara imgeli üç Can
kokluyor Rüzgâr’ı
sıcacık mürekkep kokusu
Nevin, KocaCan ve ben
susup dokunuyoruz
esip dağılmadan Karanfil’e
on yıl diyoruz
yüreklerimiz baharkırmızı
KocaCan dinliyor
gözleri gelincik dalgınlığı
102
“…Murat bir deli oğlan, dağlara seslenir yüreğiyle, suya seslenir
sonra yankı olur sesi bize ulaşır, bir şeyler fısıldar derinlere fısıltıyı duyarız
ama anlayamayız, anlamak için onun gibi derinlere inmek lazım. Çığlık
olur dizeleri şiirlerine yayılır nefes alır, derinlerden yüzeye çıkar.bir deli
oğlan işte onun evi dünyadır her yerde yaşayabilir. Ne zaman doğduğu
belli değil yüzyıllardır yaşar erenlere kavuşacakken vazgeçer fırtına olur
eser, nehir olur taşar. Adresi yoktur onun sürekli yer değiştirir kimden
neyden kaçar bilinmez. Derler ki kendinden kaçar saklanır:)) Bir sevdiği
vardır deniz kenarında yıldız sayar, şifacıdır kendi gibi şairdir. Söylenecek
çok söz vardır hakkında ama ben kısa keseyim…
Nerede ve ne zaman doğduğu önemli değil dünya insanıdır o…”
(Filiz Kura)
103
“…Şiir babadır. Bir baba şefkatiyle dokunur insana, şiire, hayata...
Bir babanın hissettirdiği güveni ve umudu hissettirir şiir bağırarak , kimi
zaman sokaklarda kimi zaman pencerenin ardında... Şiir ile iyileştirir, şiir
ile direnir, şiir ile sever ve şiir ile hisseder. Onun için o şiir babadır. Kalbi
merhamet, cepleri şiir ile dolu adamdır…” (Feyza Bayraktar)
104
“…Abicikten Devdiv Abiye...
Önceleri
“…Emeğimizi paylaştık
Yoksulduk
‘Yok’ umuzu paylaştık
Var olduk
Varsıl olduk paylaştıkça
Kırdık
kırıldık ama kopamadık
Bilemedik de ne bağladı bizi
Farklı bağlamlarda aynı anlamlarla bağ kurduk
Birbirimizden habersiz aynı kentlerde aynı adda farklı hayatları yaşadık
Dayandık hayata şiirle
Ben okuyarak o bağırarak
Dayanamadık ayrılığa
Bir geçmiş olsun hatrına
hatırladık
...
Oğluma, Rüzgâr’ıma anlattığım masallarda Devdiv abi oldu
Kendi de gönlü de kocaman olan Pörtçük abim, Can abim…”
(Murat Durukan)
105
“...TV haberinde, sokakta gümbür gümbür bağırarak milletin beyni-
ne beynine işleyen Davudî sesiyle şiir seslendiren birini gördüm. Üstünde,
birçok cebi olan ve her cebinde kitaplar bulunan kendine özgü bir giysi
vardı. Daha sonra öğrendim ki meğer o kitaplar kendi şiir kitaplarıymış.
Pejmürde bir halde olmasına karşın gururlu ve kendinden emin bir yansı-
ması vardı. Bu hali dünyayı boş vermişliğin göstergesiydi. Bunları gördük-
ten sonra hemen sosyal medya üzerinden aramaya koyuldum. Kısa sürede
birbirimizi bulduk. Aramızda yaklaşık 3000km mesafe vardı, ama öylesine
bir sıcaklık yansıdı ki yıllar ve mesafeler vız geliyordu. Nihayet sahne ami-
rimizi, işçiler kralını bulmuştum. Fakat o artık eskiden tanıdığım Murat
değildi. Pek çok rahle-i tedrisattan geçmiş, adını şiir dünyasına nakşet-
tirmiş değerli bir ozandı. Sanki Tapduk Emre’nin “Hadi Yunus açıl artık,
dök içindeki çağlayanı, dök gayri ortaya!” dediği gibi, birileri de onun
önünü açmış, salıvermiş, çağlıyordu. Şiir, nesefine düğümlenmişti âdeta.
Her soluk alış verişi şiirdi, şiirimsiydi. Diyar diyar dolaşmış çektiği acılar
eşliğinde kendini bulmaya gayret etmiş ve bulmuştu. Artık o bir “ozan”
olmuştu. Üstelik sokak deyimiyle “Deli Ozan” olmuştu. Sokağın kimlere ve
neden deli dediğini hepimiz biliriz. Bu delilik unvanı kolay kolay kimseye
verilmez. Deli, delidir ama bu delilik bir başka deliliktir, onurdur, şandır
ve onun hakkıdır.
Sen ey deliler şahı, “Deli Ozan”! Sakın ola akıllanma. Bu ülkenin,
kendini akıllı(!) zanneden akıllılara değil, senin gibi delilere ihtiyacı var.
Hem de çok. Şiir bağıran nefesin gür, yüreğindeki naiflik ve sevgi daim
olsun. Senin dostluğun onurdur bilesin...” (Tahsin Melan)
106
“…Karanfilden kitapçıya, şairden seyyaha, esvaptan kitaba, meyden
harabata, oğuldan uzaklara bir yerde karşınıza çıkarsa şaşırmayın, bıra-
kın penceresinden içeri efildesin rüzgârı muradın…” (Savaş Arslan)
107
“...Murat’ı tanıdığımda birlik iş merkezinde iki bakla bir sofha dük-
kânı vardı.
Yağmur asker şiirimi yayınladığında sayesinde edebiyat dünyasına
ben de adım atmıştım.
Onun çevresindeki herkesi yazmaya yönelten yayıncı yanı, içinden ge-
çenleri yüksek sesle söyleyen dili, zihninde bitmeyen hevesleri, şimdilerde
dizginlediği göçebeliği, ortalama olamadığı için söylenen deliliği kabulle-
nişi, yüreğindeki sevgidendir…”(Ramazan Tekinarslan)
108
“…O ağacın gölgesinde, bronz babanın kızı, oturmuş kitap okur hür-
riyet. Kızın eteklerinin ucunda birleşen tüm sokaklarda kendiliğinden ka-
fiyeler yükselir.
Deli Murat şiir okur, sokaktan geçenlere yabancı kelimeler, kulak ka-
bartanlara tanıdık, oturup dinleyene sahici.
Yolda yürüyen insanın derin düşüncesine saygılı bakışları, tanısa da
görmezden gelecek kadar naif.
Taş binaların köşelerinde kuşlar yuva yapmış biliyor musunuz? Deli
Murat geri kalır mı, ömürlük tuğla gibi kelimelerden örmüş duvarını, sa-
hipsiz cümleleri yanına almış, evsiz şiirlere baba olmuş. Olmuş da, babalar
deliremez mi?
Babalar öyle bir delirir ki; bu delilik kendiliğinden, düpedüz, yalın,
sadece oluverir. Satırlar yükselir onların ağzından, sokaklarda, yuvadan
uçan kuşlar gibi cesur, onlarınki gibi deli cesareti dolu.
Yağmur yağdı o sokaklara, ıslanan bütün ahali akıllandı. Evinde keli-
meleri ısıtan adam kuru kaldı, bir o delirdi.
Öyle bir gülümsedi ki sonra; lügate Deli Murat Gülüşü yazdılar….”
(Hakan Yıldız)
109
Fotoğraf: Ömer Asaf Tosun
110
Fotoğraf: Solmaz Aksoy
111
Su idim; topraksız, varlığı yokluğu belirsiz keşiştim özüme öz
olamadım savruldum dağlardan denizlere...
112