Faust Hakkında Sohbet

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 6

ANKARA HACI BAYRAM VELİ ÜNİVERSİTESİ

EDEBİYAT FAKÜLTESİ

FELSEFE BÖLÜMÜ

SANAT ESERLERİNDE FELSEFE PROBLEMLERİ

ARA SINAV ÖDEVİ

FAUST HAKKINDA BİR SOHBET

MUKADDEM MERAL-1933900009

Ankara-2020
Ödev Hakkında
Hazırladığım bu ödevin en sonunda belirtilen kaynaklardan direkt olarak bir alıntı
yapılmamış daha çok kaynaklardaki konulardan etkilenerek veya ilham alınarak bir fikir
zenginliğine ulaşılmıştır. Metnin yapısı makale tarzında hazırlanıp, dili akademik bir dilden
ziyade sohbet diline daha yakındır. Metin, benim açımdan (Faust eseri hakkında) tek taraflı
bir görüş olarak sunulmuştur.
Bu ve diğer ödevleri okurken göstermiş olduğunuz sabır için teşekkür eder, sağlık
günler dilerim.

Mukaddem MERAL
FAUST HAKKINDA BİR SOHBET

Fasut’un eserinin üç şekilde insan gelişimini bize sunduğunu düşünüyorum, ilki


yazarın gelişimi, ikincisi tek tek tür olan insanın gelişimi, üçüncüsü ise toplum olarak insanın
gelişimi. En başlarda sadece ilk ikisini ele almıştım sadece üçüncü şeklin kafamda
canlanmasını da anlatacağım ama en başta kitabı ilk okuduğumda sadece kitabı ve anlatımı
ele alarak ne düşündüğümü anlatmam daha doğru olacaktır. Bunu akademik bir dilden ziyade
sohbet edercesine konuşalım;
En başta insan türünün bir gelişimi hem ruhsal hem de fiziksel olarak birbirine
bağlantılı olarak bir gelişmenin sergilendiğini düşündüm, buna bağlantılı olarak da yazarın
gelişimini gördüm. Eserin analizinde de bahsettiğim iki mevzu vardı, ilkinde “insana bir dağ
altın verseler, bir tane daha ister.” örneğini vermiştim, insanın genel yapısında çocuksal bir
his olduğunu, ilk önce bir şeyi aradığını, elde ettiğini ve elde ettiğinde onu çok sevdiğini fakat
sonrasında sıkıldığından bahsetmiştim. Burada bahsettiğim duygu insanın her zaman, günlük
hayatında dışa yansıttığı bir duygu veya davranış değil, bundan ziyade daha çok içinde kapalı
olarak yaşadığı bir arzu hissiyatı. Bir şeyi istediğinde, o hazzı, ona sahip olma arzusunun
tamamlanma hazzını yaşamak istediğinde insan bunu pek dışa vurmaz fakat içten içe bunun
için bazen neredeyse yanar tutuşur. Eserde aslında bu hissin dışarı çıkarılmasına şahit
oluyoruz; O arzuyu yaşama isteği, yaşadığı anda kendini kaptırışı ve o anda hayat bulması,
yaşadığını o anda hissetmesi…
-“Bunun ne ile örtüştüğünü anladınız mı? Gözünüze ne çarpıyor? Ben cevap vereyim;
Bu bariz bir hazcılık. Özellikle “Kirene Hazcılığı”. Bunu Ahlak felsefesi okurken fark ettim.“
Hazzın insanı mutlu ettiğini, en başlarda bundan vicdan azabı duysa da bunu bir süre
sonrasında uçlarda yaşama arzusuna bıraktığının gördüm. Aslında bu da bir Dionysos kültü
göndermesi. Peki, yazar, böyle bir yaşama sahip değilken veya böyle bir kültü
benimsememişken, kendi gelişimini de neden Faust üzerinden bize anlatır? Aslında bu
Faust’un Mephistopheles ile karşılaşmadan önceki hayatı, yazara ne kadar da çok benziyor.
Yani Faust’un iyi bir doktor olması, diğer birçok alanda, biyolojide, felsefede hatta
büyücülükte bile kendini geliştirmesi… Goethe’nin ise hukukçu olması, simya, astronomi,
edebiyat, felsefe gibi alanlarda kendini geliştirmesi, Faust ile oldukça benzer bir yapıda
olduklarını gösteriyor. Aslında burada anlatılmak istenen, yazarın da o arzuları içinde yaşıyor
olması, hayatının bir döneminde bir kadından çok etkilenip ona şiirler yazması, özünde
insanın da Faust’un bütün arzularını(bu yazan, bunu eleştiren kişi de olsa) yaşadığını
anlatıyor. Tabi ki bu anlattıklarım tür olarak, tek tek insanlar için. Şimdi bu noktaya kadar
kurduğum bazı cümleler karmaşık olabilir, çünkü ben de bir insanım ve aynı duyguyu, o
arzuyu ve yetinmeme hissini içten içe ben de yaşıyorum. Bir insanın bir duyguyu ve bu
duygunun içinde gelişmesini, bu duygu ışığında hislerinin ne yönde geliştiğini tam olarak
anlatması ve izah etmesi oldukça zor ki Goethe’nin bunu 60 yılda anlatmasının bence bir
nedeni de bu zorluktur. Burada her şeyi daha da basitleştirmek için söyleyebileceğim tek şey
var, o da: Faust’u anlıyorum.
Şimdi buraya kadar Faust’un, tek tek insanlar üzerindeki, insan türü üzerindeki
gelişiminden, Goethe’de (bana göre) ne anlama geldiğinden konuştuk. Yani en başta
bahsettiğimiz ilk iki gelişim türünü anlattık. Peki, üçüncü tür ne ve kafamda nasıl bu fikre
sahip oldum? Bir benzetme yapmak gerekirse, bu süreç aynı bir çay içmeye benziyor, şöyle
ki; Çayı demler ve demlediğiniz an ilk içtiğiniz bardaktaki çayın tadı biraz çiğ gelir, işte bu
benim kitaba karşı ilk gözlemim ve yaptığım analizdeki görüşlerimdi. Çay biraz demlendi ve
tadı oturmaya başladı, artık çayın fiziksel olarak tadının ne olduğunu biliyordum, işte burası
da kitabı okuduktan ve ilk analizimden sonra geçen süreç ve o süreçte kitap hakkında
düşünerek daha farklı fikirlere sahip olmamdır. En son ise o çay içilirken bir de yanına güzel
bir muhabbet oluşmaya başlarsa o çay artık hem fiziksel hem de metafiziksel anlam kazanır
ve çaya karşı sizde bütünleşmiş bir duygu oluşur, işte bu muhabbet de benim Ahlak ve
Modern felsefe okumaları yapmama benzer. Böylelikle eser benim için aynı çay gibi
bütünleşir. Eserin kafamda bütünleşmiş şekli itibari ile asıl olanın üçüncü yol olduğunu
düşündüm, bu bakış Marshall Berman’ın “Katı olan Her Şey Buharlaşıyor” kitabında da
bahsettiği “gelişme arzusu”ydu. Yani bu bakış tek tek insanlar üzerine değil, modernleşme
uğruna dur durak bilmeden ve yetinmeden gelişmeyi arzulayan insan toplumu üzerineydi.
Buna Rönesans sonrası modern döneme bir eleştiri de diyebiliriz.
Modernleşmenin yapıcılıktan daha çok yıkıcılığı tek insan olan Faust üzerinden
anlatılarak, bütün döneme atfedilmiştir diyebiliriz. Faust’un bildiği bilimleri ve felsefî
düşüncelerini bir kenara atarak yeni bir yaşam tarzına geçişi, Margarete’ın, Hıristiyan oluşu
ve bu konuda dinine bağlı oluşu, devamında ise bu dindarlığın arzularla yıkılarak yeni bir
yaşam tarzına dönüşmesi. Aslında bu konuştuğum son cümle oldukça tanıdık değil mi? Evet,
bu değişimler modern döneme ait değişimler. Aslında burada modernlik uğruna yapılan
şeylerin ve bu gelişme arzusunun bir trajedi olduğu ve bir yıkıma sebep olması çok bariz
ortadadır. Bu modernliğin trajedisini anlatmanın en iyi yolu ise tabi ki onu toplumu oluşturan
tek tek bireyler üzerinden anlatmaktı. İnsanların gelişmesi ve geliştikçe gelişmeyi istemesi,
sanayi gelişimleri, toplum sözleşmeleri ve bunların devamında getirdiği, diğer toplumlar
arasındaki rekabet. Tabi ki bu rekabete de gelişim arzusunun getirdiği popüler olma arzusu
sebep olmuştur diyebiliriz. Popüler olma arzusu, sadece sanat, şan, şöhret anlamında değil,
sanayi ve akımlar anlamında da geçerlidir. Fransız İhtilali, diğer adıyla Fransız Devrimi
milliyetçilik akımının popülerliğinin geldiği son noktadır, bu akım günümüzde hala şiddetle
devam ederken, o dönemde devletlerin yıkılıp, yeni devletler kurulmasının başlıca nedeni
olmuştur. Bölünmeye başlan milletler, savaşa sebep olmuşlardır. Elbette bu konuda haklı
yanları olabilir fakat burada gelişme arzusunun getirdiği milletler arası rekabet sonucu
savaşlar çıkmış ve milyonlarca insan bu savaşlarda ölmüştür. Bu insanın doyumsuz gelişme
arzusunun, yetinememenin günümüzde hala devam ettiğini, sömürgelerle, biyolojik silahlarla,
mekanik silahlarla ve sonucunda masum insanların ölümüyle görüyoruz. Aslında diplomasi
dediğimiz uzlaşma yolu, sadece üstü kelimelerle örtülü bir satranç oyunundan başka bir şey
değil. Madem bunu bu kadar eleştiriyoruz insan veya insanlar olarak, peki neden buna “dur!”
demiyoruz? Çünkü cevap soruda gizli, biz de insanız ve içinde bulunduğumuz toplumun
gelişmesi ve diğer toplumların önüne geçmesi bizim hoşumuza gidiyor, bununla gurur
duyuyoruz. Bu trajedi değil de nedir? Yine bunca karışık ve karmaşık düşünceyi
basitleştireceğimiz tek bir şey var, o da: Goethe seni çok iyi anlıyoruz, modern dünya ve
modern insan, seni daha çok anlıyoruz.
-“Ey modern dünya! Evet sen! İnsanları arzularına köle eden…”
Peki, buradaki kötü kim veya ne? Hikâyemizdeki Faust mu, yoksa onun yazan Goethe
mi ya da bütün bu modern dünya ve içindeki insanın kendisi mi? Kötülüğün ölçütü, bir
davranışın toplum tarafından olumsuzlanması mı? Kirene hazcılığını kuran Aristippos’a göre;
Bir davranıştan dolayı çekeceğimiz cezanın onun kötü yaptığını ve onun sonucunda
çektiğimiz acının kötü olduğunu söyler, yani aslında kötülük diye bir şey yoktur. Eğer bir
toplumun olumsuzlaması neyin kötü olup olmayacağına karar veriyorsa, yalan söylemeyi
onaylamaları durumunda, bu eylem kötü olmaktan çıkar mı? Vicdanen bu kötüdür ama
bundan vicdanen bir rahatsızlık duymayan ve haz alan bir insan için ise iyidir. Kısacası bana
göre kötülük, rölatif bir kavramdır, her insanın kendi vicdan mahkemesinde yargıladığı ve
olumsuzladığı davranışlardır. Bu noktada söylemek isterim ki Faust, yaptığı her şeyi bilinçli
olarak yapmış ve kabul etmiştir. O zaman Faust(hikâyedeki iddiaya göre insan), kötü değildir.
Kaleme alan Goethe, bunları sadece yazdığı ve irreel bir hikâye oluşturduğu ve sadece kendi
düşünce dünyasını kaleme aldığı için zaten kötü olamaz. “Neden Faust(insan) kötü olmadı?”
sorusunun cevabına bir kere daha değinmek gerekirse; Dikkatinizi eserin analizinde yazdığım
“Hikâyenin Kısaca Özeti ve Ana Karakterler” bölümüne çekmek isterim ki ben orada Tanrı
ile Mephistopheles arasındaki iddiayı kimin kazandığından bahsetmedim. Çünkü bana göre
Tanrı, iddiayı en başında kazanmıştır. Tanrı insanı yaratır, Tanrı insanı iyi olarak yaratır ve iyi
olduğunu söyler, Tanrı insanı yarattığı için kesin olarak bilir, bu noktada insana “hayır, insan
kötüdür.” demek gibi bir lüksümüz olduğunu düşünmüyorum, çünkü bana göre bu mantıksız
bir çıkarım olur. Çünkü iyilik insanda bir mutlu olma dürtüsüdür, bu Tanrı’nın verdiği
kaçınılmaz bir sorumluluktur, insan hep mutluluğu arar ve bulduğu, bulmaya çalıştığı her an
insan iyidir. Yani insan yaşamı boyunca iyidir. Kötü olan Faust(insan) değil, ona yüklenmiş
olan arzudur ve bu arzu da modern dönemin gelişme arzusuna bir atıftır. Kötülük aslında
insanın kendini bildiği takdirin dışına çıkarak ahlakının bozulması ve buna sebep olan
şeylerdir.
Kötülük hikâyede Mepshistopheles’in kendisi ve onun verdiği her bir arzudur. Zaten
Mephistopheles kelimesi İbranice, “ahlak bozan” ve “yalancı” anlamına gelen kelimelerin
birleşiminden meydana gelir. Modern dönemde Faust’un içerisinde bulunduğu insan yapısının
ve insan toplumunu ahlakının bozarak, gelişme arzusu aşılamıştır. O zaman tekrar etmek
gerekirse, buradaki kötü Mephistopheles, kötülük ise onun vermiş olduğu gelişme arzusunun
doyumsuzluğudur. Burada kötülük, gelişme arzusunun kendisi değil bu arzuyu doyumsuz
yapan arzudur. Gelişme arzusunun da içten içe ilerleten ve doyumsuzlaştıran başka bir
gelişme arzusudur ve bu gelişme arzusunun içinde barındırdığı bir diğer gelişme arzusu
modern dönemde bir şeytan olarak görülmüştür.
KAYNAKÇA

Ahmet CEVİZVCİ, Etik-Ahlak Felsefesi, Say Yayınları, İstanbul 2018.


Ahmet CEVİZVCİ, Felsefenin Kısa Tarihi, Say Yayınları. İstanbul 2019.
Marshall BERMAN, Katı olan Her Şey Buharlaşıyor(Çev: B.Peker, Ü. Altuğ), İletişim
Yayınları, İstanbul 2013.
GOETHE, Faust (Çev. İ. Zeki EYUBOĞLU), Sosyal Yayınları, İstanbul, 2013.

You might also like