Professional Documents
Culture Documents
Ansiklopedi-6 Mete Tunçay Osmanlıda Sol Akımlar
Ansiklopedi-6 Mete Tunçay Osmanlıda Sol Akımlar
T ürkiye
A nsiklopedisi
İletişim Yayınları
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye
Ansiklopedisi
iletişim Yayıncılık A.Ş. Adına
Sahibi Vedat Çakmak
Genel Yönetmen Murat Belge
Yayın Yönetmeni Fahri Aral
Yayın ve Danışma Kurulu Murat Belge, Seyfettin Gürsel,
Alpay Kabacalı, Şerif Mardin,
ilber Ortaylı, Taha Parla,
Zafer Toprak, Tarık Zafer Tunaya
Sorumlu Yazı işleri Müdürü Ahmet Ziya Bayman
Yayırıa Hazırlama/ Mustafa Şahin
Fotoğraf-Resimleme Emre Ünsev, Yiğit Ekmekçi
Teknik Müdür H.Miray Yüzgeç
Teknik Yönetmen/Kapak Ayla işler
Düzelti Lütfi Kuzu, Abdullah Onay
Pikaj Süleyman Hakan
Renk Ayrımı Üçel Ofset
Dizgi Serpil Şahin, Hüsnü Abbas,
Harnit Balaban, Nuri Abbas
Siyah-Beyaz Filmler Tayfur Hardal, Murat Hardal
Ofset Hazırlık Perka A.Ş. Tesisleri
Baskı Ayhan Matbaacılık
Cilt Örnek Mücellithanesi
Genel Dağıtım Gameda
İletişim Yayınlan
Klodfarer C addesi. iletişim Han. Cağaloğlu-iSTANBUL
Tel: 520 14 5 3 - 5 4 - 5 5
© 1985. Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi nin tüm yayın hakları iletişim Yayıncılık A.Ş. 'ye aittir.
SİYASAL PARTİLER 1443
Hürriyet ve İtilâf
OSMANLI A YDlN! VE BA Tl
SOLCULUĞU: Batı’da 19. yy’da
gelişen işçi hareketleri ve sosyalist
akımlar Osmanlı aydınlan tarafından
görülmemiştir. Daha doğrusu bir ilgi
odağı oluşturmamıştır. Sözgelimi
1870’lerde büyük yankılar uyandıran
Paris Komünü solcu özüne
bakılmaksızın yalnızca bir ' siyasi
hürriyet” davası biçiminde ele alınmış,
Namık Kemal, İbret gazetesinde savunduğu
Paris Komünü taraftarlarını "cemiyet-i
beşeriyenin ıslahını maksat edinmiş” kişiler
olarak tanımlanmıştır. N.Kemal.
1446 SİYASAL PARTİLER
Osmanlı D evletinde Sol Akımlar ve Partiler
UYGUN BİR ORTAM: II. Meşrutiyet sol akımların gelişmesi ve sol partilerin kurulması için uygun bir ortam yaratmıştır. Bu
dönemde gelişen özgürlük hareketleri miting ve gösteriler/e birlikte birçok yerde grev ve işçi hareketi görüldü. Ancak meşruti
yönetim daha ilk aşamalarda bile bu hareketlere karşı baskıcı yöntemler uygulamış ve “Tatil-i Eşgal Kanunu”nu çıkararak engelleme
yoluna gitmiştir. Bununla birlikte bu tür hareketler İttihat ve Terakki'nin tam iktidara yöneldiği tarihe kadar sürmüştür.
Sultanahmed'de harp lehine yapılan miting.
yüzyıl boyunca Avrupa'da gelişen sol miştir. Başka toplumların denemelerin kendilerini Osmanlı devletiyle özdeşleş
cu fikirleri tanımamış ve benimseme- den öğrendiğimize göre, bu tür solcu tirmemişler ve din-dil yakınlıkları sebe
mişlerdir. Bu durumu açıklamak için, eylem, yetişkin bir radikal aydın kad biyle, Batı’yı daha iyi öğrenebilmiş ol
belki şunlar söylenebilir. Osmanlı rosunun varlığına ve uzun süren mut- maları sayesinde, solculuğu da daha ko
İmparatorluğu’na Batı’dan zorlanan lakiyetçi bir baskı rejiminin bu kadro- lay tanımışlardır. Bu bakımdan solun,
“ Tanzimat” ve “ Islahat” çabaları, da gitgide sertleştirmesine bağlıdır; böy ulusal kurtuluş hareketleri gecikmiş
ha çok gayrimüslim uyrukların güven le olursa, ilk gevşemede solcu bir dev olan Ermeni ve Bulgar azınlıkları ara
liğini sağlamak amacına yönelmiş olup, rim patlak verebilir. sında yayılmaya başladığını da özellikle
geniş ölçüde devletin dış politikasıyla il Yenileşme modelini Batı’da arayan kaydetmek doğru olur.
giliydiler. Yeni Osmanlı ve Genç Türk Osmanlı-Türk aydınları, bu ülkelerde
akımlarında anlatımını bulan zihniyet ki solcu hareketleri görememişlerdir,
ise, bundan ancak bir adım daha ileri çünkü, -bir psikoloji terimi kullanmak 1908’in Getirdikleri
dir. Bu aydın akımlarının da temel so gerekirse- sol onların “ ilişki çerçeve Türkiye’de solun, asıl, II. Meşruti-
runu “ devletin bekâsını temin” ; bul s i n e (jrame ojreference) girmemiştir: yet’ten sonra ortaya çıkması bir rast
dukları başlıca çare ise, “ teceddüt” tü. sola bakılınamıştır ki, sol görülsün. lantı değildir. 1908 hareketini, burju
Burada yenileşme denildiği zaman, Bu bakımdan bir 1870 Paris Komü va devrimleri kategorisinde görmek ge
mutlakıyetten kurtulup meşrutiyete nü örneğinin bile, solcu içeriğine inil- rekir. Bunun içindir ki, çağdaş sol, Ba
ulaşmak kastediliyordu. Bu demokra meksizin, siyasal özgürlük terimleriyle tı’da 1789 devriminin ertesinde olduğu
tik anlayışın, biçimsel bir “ siyasal görülmüş olması, ilgi çekici bir olaydır. gibi, Türkiye’de de 1908-1 925 dönemin
demokrasi” olarak düşünüldüğü; sol Yeni Osmanlı ve Genç Türk akımla de doğmuştur. 1908 devriminin oluşu
culuğa yol açacak bir “ ekonomik de rının ekonomik sorunlarla ilgilenmele mu, şüphesiz ki, geniş bir nedenler di
mokrasi” anlayışına erişilemediği mey ri, milliyetçi siyaset açısından ve prag- zisinin sonucudur. Gözle görünen et
dandadır. matik bir biçimde olmuştur. Daha son kenlerin başında, on yıldır yoğunlaşan
Barışçı yollar izleyen evrimci bir sos raki yıllarda, Türk yöneticilerinin dün bir aydın muhalefeti ve onunla sıkı sı
yalizmin doğması için, önce siyasal öz ya görüşünü niteliklendirecek olan anti- kıya bağlı olarak ordunun (yani, subay
gürlük rejiminin kurulması gereklidir ve emperyalist ve (aşağı yukarı aynı an ların) tutumu gelmektedir. Yakın geç
bu koşul Meşrutiyet’e kadar gerçekleş lamda olmak üzere) antiliberal yöne mişimizdeki pek iyi bilinen bir kalıbı
memiştir. Daha çok yeraltı karakterini limler, tomurcuk halinde, bu aydın çev andıran bir biçimde; II. Abdülhamid
taşıyan devrimci bir sosyalistliğin yürü relerinde doğmaya başlamıştır. yönetiminin, halk kütlelerine her ne ka
mesi için de, -Batı’ya açılıştan Meşru İm paratorluğun gayrimüslim ve dar meşru görünürse de, aydınları ken
tiyet’e kadar- yeterince zaman geçme gayr-i Türk uyrukları ise, genel olarak disinden soğuttuğu; ordunun da bir
SİYASAL PARTİLER 1447
Osmanlı D evletinde Sol Akım lar ve Partiler
yandan toplum içindeki itibarını azalt işaret edilebilir ki, Türkiye’de endüst çilerini, kendi kendine yeterli bir eko
tığı, öte yandan -Alman yardımlarıyla- rileşmiş bir altyapı bulunsaydı, genel sa nomik yapı kurma hedeflerine doğru
maddî gücünü artırdığı, devrimin böy vaştan yenik çıkıldıktan sonra bile, Mil ilerlemekten alıkoymuş, Batı sermaye
le patlak verdiği söylenebilir. Bu açık lî Mücadele’nin de, Cumhuriyetin de si ciliği ve onun yerli temsilcileriyle uzlaş
lama da, yanlış değildir, ama yeterince yasal tarihi çok başka olurdu. maya zorlamıştır. Fakat, (solcuların pe
derinlemesine bir açıklama da değildir. 1920’de resmen meydana atılan Ana joratif bir anlamda kullandıkları de
19. yy’ın ortalarınagelinceye kadar, dolu Kurtuluş Hareketi, bir bakıma sı yimle) komprador burjuvazi, bu kada
Türkiye’nin toplumsal ve ekonomik ya nıf terimleriyle 1908’in yeniden başla rıyla yetinmemiş ve siyasal iktidarı da
pısının, kendine has özellikler taşıyan tılması demektir. Zaten, toplumsal za milliyetçi burjuvazinin elinden almak
bir derebeylik düzeni olduğu kabul edi man açısından büyük bir ilerleme olma istemiştir. Bunun için, daha çok kişi
lebilir. 19. yy Osmanlı devleti, gitgide mıştır. Ancak bu kere, düşmana karşı sel nedenlerle yönetici kadrodan ayrıl
daha çok Fransa, İngiltere, Avusturya Anadolu’da kurulan cephe, türedi ser mış birtakım ünlü kimselerden yarar
ve Rusya’nın ekonomik ve politik bas maye düzeninin tedirgin ettiği taşra fe lanmış ve laiklik hareketinin rahatsız et
kılarının ağırlığını duymaya başlamış odalitesiyle, dış sömürülme bağlarını tiği dindar halk kütlelerinin tepkilerini
tır. Yüzyılın sonlarına doğru, bu gru koparıp yerli kaynakları ileri bir endüst kullanmak yoluna gitmiştir. O sıralar
ba genç Almanya da eklenmiştir. En ri tekniği kullanarak işletmek isteyen başgösteren bir din (kisvesi altında, ırk)
düstrileşmiş Batı, otarşik bile olmayan milliyetçi aydın tabakasının işbirliğine hareketi, Ankara hükümetine, düpedüz
ve daha çok, bir zamanlar ticarî kara dayanmaktadır. Millî Mücadele’nin bi varlığına karşı yöneltilmiş böyle bir teh
yolları üstündeki askerî egemenliğine timine kadar sürdürülen, Halife-Sul- ditten kurtulmak için elverişli bir fırsat
yaslanan Osmanlı ekonomisini hızla çö tana bağlılık fikri ve kurtuluş ertesin olmuştur. Nitekim, Şeyh Said ayaklan
kertmiştir. Devlet hazinesinin kaynak de patlak veren çatışmalar gibi, ilk ba ması bastırılırken çıkarılan Takrir-i Sü
ları kuruyunca, geniş dış istikrazlara kışta kolay anlaşılamayan olaylar, bu kûn Kanunu’yla, hükümet her türlü si
başvurulmuştur. Avrupa sermayesi, dengesiz koalisyonun zorunlu sonuçları yasal muhalefeti ortadan kaldırmıştır.
Türkiye’ye akınaya başlamış ve bir ya diye görülebilir. Kurtuluş Savaşı sıra Böylelikle, gerçek anlam.yla, Türk ta
bancı bankalar şebekesi kurulmuştur. sında, çoğunlukla İstanbul ve İzmir’de rihinde bir siyaset dönemi sona ermiş
Gelen sermaye, daha çok pamuk ve tü üslenmiş bulunan kozmopolit ticaret ve bir idare dönemi başlamıştır. 1925 ’-
tün gibi tarım ürünleriyle ilgilenmiş, bu burjuvazisi, genel olarak ulusal hareketi ten sonra, siyasetin yeniden meydana
ürünlerin dış pazarlara taşınması ve tutmamıştır. Fakat zaferden sonra, bu çıkması için daha birçok yıl beklemek
karşılığında endüstri maddeleri getiril sınıfın yeniden -tıpkı vaktiyle İttihat ve gerekecektir.
mesi için, demir ve denizyollarında gö Terakki’ye yaptığı gibi- Ankara çevre Türkiye'de (1913-1918 arasındaki beş
rüldüğü gibi ulaştırma sektörüne de bi sini de kendi görüşüne getirdiği düşü yıl dışında) siyasetin uygulandığı bii dö
raz el atılmıştır. Böylelikle, yavaş ya nülebilir. Örneğin, bir 1923 İzmir İkti nem, birtakım sol akımlara da sahne ol
vaş bir yarısömürge durumuna giren sat Kongresi’nde benimsenen liberal tu muştur. Aslında, 1908-1925 yıllarındaki
Türkiye’de, ekonomik temel değişiklik tum, bu yorumun doğruluğuna tanık siyasetin genel akışı içinde, bunlar pek
ler toplumsal sınıfları da geniş ölçüde olabilir. Memleket içinde, ticaret yoluy az önem taşıyan hareketlerdir. Hemen
etkilemiştir. la büyük sermaye kütleleri birikmeden hiçbir zaman, bir halk hareketi olmak
■Türkiye’de 1908 devrimi, ekonomik ve dışardan geniş çaplı yardımlar alın boyutlarına yaklaşılamamış, bazı kü
tabanı henüz kurulmamış bir milliyet madan sanayi yatırımları yapmanın çük aydın çevrelerinde kalınmıştır. Bu
çi burjuva hevesiyle, sömürgelikten olanaksız görünmesi, Ankara milliyet- rada yapılan yorum yanlış değılse, Türk
kurtulmak ve devlet gücünü canlandır
mak için yapılmıştır. Ancak, bu yöne
lim iktidarı aldıktan sonra, dış güçle BİR MİLLETVEKİLİ: Mütareke
rin karşısında bir tarafa yaslanmadan döneminde Osmanlı Sosyalist Fırkası 'nın
dışında örgütlenen partiler de vardı.
ayakta durmayı becerernemiş ve dün Bunlardan Osmanlı Mesai Fırkası 1919
ya ölçüsünde çatışan emperyalizmler yılındaki genel seçimlere katılmış ve
den birine bağlanmak zorunda kalmış Zeytinburnu Fabrikası’nda çalışan
tır. Hem de, bütün Yeni Osmanlı ve Nurnan Usta’yı aday göstererek
Genç Türk akımları içinde gözlemlenen İstanbul’dan milletvekili seçtirmiştir.
Fransız kültürel etkisi ve İngiliz meşruti Nurnan Usta Meclis-i Mebusan ’ın
monarşisine özenmelere rağmen, İttihat kapatılmasından sonra Malta’ya sürgün
ve Terakki’nin Almanya’ya yanaşma edilmiş ve daha sonra Birinci Meclis'te de
sı, Il. Abdülhamid modeline bir dönü milletvekilliği yapmıştır. Nurnan Usta.
şü temsil etmektedir. Bu durumun ne
denleri, meşrutiyet döneminde yüzey
de birtakım kaynaşmalar olmakla bir
likte, toplumun sosyoekonomik temel
lerinin değişmeyişinde aranmak gerekir.
En sonunda I. Dünya Savaşı, Türk mil
liyetçiliğini Alman emperyalizminin
gölgesinde yükseltme dileklerini tam bir
iflâsa götürmüştür. Yalnız, şurasına
1448 SİYASAL PARTİLER
Osmanlı D evletinde Sol Akımlar ve Partiler
kiye Komünist Partisi ile Suphi’nin teş hareketinin önderliğini yapan Türk
kilatı ve Türkiye Halk İştirakiyûn Fır burjuvazisi, dolayısıyla dünya devrimi-
kası’nın ikinci dönemi. Bu grupların nin antiemperyalist gereklerine de hiz
üçünde de ortak olan özellik, bir dış met etmiş olmaktadır. Sonra, Türk top
düşmana karşı girişilen ulusal kurtuluş lumu açısından, her zaman (belki Le-
hareketinde feodal, burjuva ve prole ninizmle pek uyuşmayan, fakat iyi'
ter unsurlara dayanarak, elbirliğiyle, sı- Marxizmin sonucu olan) sosyalizme
nıflararası bir hareket yapmak isteğidir. geçmek için önce kapitalizmin gelişme
Ancak, benzerlik burada bitmektedir. sini bir ön-mesele saymak eğilimi, bir.
Hareketin yarını bakımından bu unsur- kelimeyle “ Menşevikçe” diyebileceği
laraverilen ağırlık farklıdır. Birinci gru miz bir kaygı da vardır. Bu sözü biraz
bun solculuğu, sosyalist sözlüğü gelişi açmak gerekir. Uluslararası solculuk,
güzel kullanmaktan ibaret görünmek “ dünya devrimi” sloganının anlattığı
tedir. Millî mücadele yönetiminin belli saldırı çağından, “ tek ülkede sos
bir dönemdeki politikasının ifadesinden yalizm” ilkesinde anlatımını bulan -o
başka bir şey olmayan bu anlayışta, zamana kadar kazanılanı, yani sosya
ulusal burjuvazinin çıkarı en başta ge list anavatanı, Sovyetler Birliği’ni- sa
lir; feodal dinî unsur bilinçli olarak ge vunma dönemine girince, millî kurtu
çici bir süre için kullanılmaktadır; ezi luş hareketleri de, dünya devriminin
len tabakaların sosyalist özlemlerinin yardımcı kuvveti olarak yedeğe alınmış
tepkiden de yararlanmanın yolunu ara ise, ulusal egemenliğin tamamıyla ger tı. Bu geçiş olurken, hatırlanacağı üze
mıştır. çekleştirilmesi halinde kendiliğinden re, Aydınlık çevresi Komintern’de eleş
Batı’da kapitalizme karşı dinin geç doyum bulacağı sanılmakta, hatta “ ko tirilmiştir. Aydınlık ’a yöneltilen suçla
mişten gelen tepkisiyle, solun gelecek münizm’^ erişmek için sınıf mücade ma, yabancı kapitalizmlerin gelecekte
adına söz söyleyen tepkisinin birleşerek lesini şart görenlerin yanıldığı samimi ki emperyalist tehditlerine karşı Türk
örneğin Hıristiyan sosyalizmlerini türet olarak iddia edilmektedir. İkinci grup millî burjuvazisinin kapitalist bir geliş
mesi gibi; Türkiye'de de kapitalizmin ta feodalite-burjuvazi-proletarya koa me süreci içine girmesini teşvik etme
soğuk materyalizmine karşı, insanî ve lisyonu, ilkindeki gibi bir hareket nok siydi. Sosyalist kuramı bugünkü anla
âdil bir dünya görüşüne dayanan ve il tası olarak alınmakta, fakat zamanla yışımızla, sözkonusu eleştirinin, aynı
kede, halkla birlik olunmasını öngören antiemperyalist mücadele tasfiye edilin çerçeve içinde değerlendirilince bir ba
solcu fikirler duyulur duyulmaz, bunun ce, antikapitalizmin de ağır basacağı, kıma haklı bir bakıma haksız olduğu
İslâmlıkla özdeş olabileceği (belki, mo bu durumun sosyalizmin gelişmesine teslim edilebilir. Gerçekten de, Aydm-
dernleşmenin halkla aydınlar arasında yol açacağı umulmaktadır. Üçüncü lık çevresinin tutumu ulusal burjuvaziyi
yıktığı köprüleri yeniden kurmak umu grubun bu orta duraktan farkı, bir öz -kapitalizmin teknolojik temelini getir
duyla) önce din cephesinde düşünül lemi gerçekle karıştırarak dinci-feodal mesi için- desteklemekten başka bir şey
müştür. unsuru geri plana atması ve onun yeri değildi. Ancak, o günün koşullarında
Hilmi çevresinin, sosyalizmi Müslü ni sosyalist bilinçlenme süreci içinde bu solcular için başka seçimlik yol olma
manlığın bir gereği olarak tanıtmaya lunan emekçilerin doldurduğu varsayı ması yüzünden bu durum kaçınılmaz
kalkmasının temeli bu noktadadır. Za mına belbağlanmasıdır. bir gerekirciliğin anlatımıydı. Türk so
manla, İttihat ve Terakki’nin Türk mil Anadolu mücadelesi, bir halk hare lu, bağımsız bir hareket yürütecek ka
liyetçiliğini gitgide daha sivri terimler keti olmak yolundaki başarısını, şüp dar geniş bir topluinsal tabana basamı
le belirgin hale getirmesi, Osmanlı sol hesiz Osmanlı demokrasisinden hem yordu. Şefik Hüsnü’nün çözümlemele
cularının bu içten tutarsız tavırlarını da daha millî hem daha dinî olabilmesine ri, henüz Ankara hükümetine tam bir
ha da kuvvetlendirmiş ve iktidar, hem borçludur, bir bakıma, bu durum burjuva kapitalizmi egemenliğinin tem
yeterince enternasyonalist, hem de ye BMM’nin Meclis-i Mebusan’a oranla, silcileri olarak bakmamak için neden
terince İslâmcı olmadığı için tenkit edil sosyal zaman çizgisi üstünde daha ge ler bulunduğunu ortaya koyuyor, ulu
miştir. Daha sonra hâkim tabaka, mil ride olması demektir. Fakat, solcu an sal devrimcilerin Türkiye’nin ekonomik
liyetçiliğini dincilikle de örtmeye çalı layışın halkçılık yönü, bu güç sentezin gelişimini -yeni terminolojiyle- “ kapi
şınca, bu kere solcular yapılan işe (Hür işleyebilmesini, hem de ileri bir hareket talist olmayan” bir yoldan yaptıracak
riyet ve İtilâf çevresiyle birlikte ve büs olabilmesini sağlayan teorik malzeme şekilde etkilenebilir olduğu umudunu
bütün haksız olmayarak) samimî değil yi getirmiştir. veriyordu. Başka kelimelerle söylemek
diye kötü gözlerle bakmışlardır. Anadolu solculuğunun üçüncü gru gerekirse, Aydınlık çevresi (veya 1925
Anadolu solculuğuna gelince, bu, buyla yakından ilgili olan, İstanbul’da öncesinin Türkiye Komünist Partisi)
toptan genelierne yapmaya elverişli ol ki Aydın/ıkçevresi ise, sosyal sınıflar Ankara hükümetini özel sektör kapita
mayan zoraki bir coğrafya kategorisi ve rejimler bakımından nerede durdu lizminin yol açacağı acıları çektirmeden
dir. Çözümleme amacıyla, şöyle bir ğunu daha açık olarak göstermektedir. bir dönem atlatmak, bir hamlede sos
yeniden-sınıflama doğru olabilir: Yeşil Bu çevre feodaliteye ve onun dinci ide yalizme yaklaştırmak istiyordu. Bu,
Ordu Cemiyeti’yle Resmi Türkiye Ko olojisine karşıdır. Fakat, burjuvazinin klasik olarak bir komünist partisinin bir
münist Fırkası, Yeşil O rdu’nun Nâzım milliyetçiliğini kısa vadede iki mazeretle kapitalist burjuva hükümetine karşı ti
Bey kolu ile Türkiye Halk İştirakiyûn desteklemektedir. Bir kere, dış düşma pik tavrı değildir. Türkiye’de o tavrı
Fırkası’nın birinci dönemi, Gizli Tür na karşı sınıflararası bir millî kurtuluş görmek için, 1925 sonrasını beklemek
1450
SİYASAL PARTİLER
Osmanlı D evletinde Sol Akım lar ve Partiler
gerekecektir. düzene geçişi engelledikleri gerekçesiyle ze pek çok şey öğretmişlerdir. Fakat,
Son olarak şunu hatırlatalım ki, ortadan kaldırılmak istenmiştir. Oysa, uzun dönemli hedeflerine yaklaşama-
Türkiye’de solcu düşünüş bütün dö tepkilerin içten nedenleri aniaşılmadan malarından başka, kısa dönemli olarak-
nemlerinde başka ülkelerden esinlen ve kabul ettirilmek istenen yeniliklerin düşündüklerinin de gerçekleştirilmesin
miştir. Modernleşme çabası içinde, özüyle ilgileri çözümlenmeden, bu yol de (yani, Türkiye’nin özel mülkiyete
uzunca bir süredir, Batı’ya dönük olan da tam başarıya ulaşılması güçtür. dayalı bir burjuva kapitalizmi yoluna
Türk toplumunda buna şaşmamak ge girmesinin önlenmesinde) başarısızlığa
rekir. Bu memlekette, (belki sağın uğradıkları açıktır. Bu durumu, sol ha
“ mukaddesatçı” kanadından başka) rekete önderlik eden sorumluların, iyi
son zamanlarda dışarıdan getirilmemiş Sonuç çözümleme yapmış olsalar bile, taktik
bir siyaset görüşü bulunmadığı söyle Türk solculuğu 1908-1925 yılları ara kararlarında yanılmış olmalarıyla açık
nebilir. Türk aydını, aşağı yukarı yüz sında, siyasal iktidar mücadelesi açısın lamak mümkündür; ancak, sorunun
yıldan beri Batı’da iyi diye gördüğü şey dan bakılırsa, besbelli ki, küçük ve daha derinde bir kökü de olabilir. Bu
leri halkına benimsetmeye savaşmakta önemsiz bir hareket olmuştur. Salt bir ülkede uygulanmak istenen teorik sol
dır. Benzer durumdaki ülkelerde oldu tarih merakını karşılamanın ötesinde, cu görüş, acaba, ne kadar akıllıca ha
ğu gibi, Türkiye’de de ortayaçıkan top bu konuyu araştırılmaya değer kılan, reket edilirse edilsin, dogmalarına sa
lumsal sorunların çoğu, kütlelere mal- asıl fikrî planda yapılan denemelerdir. dık bir davranışı anlamsız, revizyon
edilmeye çalışılan yeniliklerin yerleşik Sosyalist kuramı gözden geçirerek yapmaya hazır bir tutumu ise faydasız
geleneksel düzende yarattığı tepkilerle memleket gerçeklerine uydurmaya ça bırakacak kadar Türk toplumunun ya
ilgilidir. “ Gericilik" diye nitelenen böy lışan ilk solcularımız, bu pratik amaçlı pısına yabancı bir kuruluşta mıdır? Bu
le tepkiler, şimdiye kadar hep pratik bir çabaları sırasında, Türkiye’deki siyase soruya en iyi karşılığı, bugün gelişmekte
yönden ele alınmış ve daha “ ileri” bir tin oluşumunu anlamak bakımından bi olan Türk solu verebilir. □
savunulmuştur. Türkiye'deki sosya görülen vergi reformu, bu kere, zo ra, partinin 1920 ilkbaharında yürü
list yayınların izinin kaybolduğu 1911 runlu ihtiyaç maddeleri istihlâk vergi tülmesine yardım ettiği Debbağhane,
yılında, idarenin solcu kuruluşlar üs lerinin kaldırılması ve müterakki esa Tersane ve Tramvay grevleri, Hilmi'
tündeki baskısıçağalmış olsa gerek sın kabulüyle yetinmemekte, daha ile ye büyük ün kazandırmıştır. Zaferle
tir. Öte yandan, bu dönemde ittihat riye giderek, miras vergilerinin artırıl sonuçlanan bu grevlerin etkisiyle, her
ve Terakki’ye karşı türeyen güçler, bir masını, lüks harcamaların ve kullanıl gün'yüzlerce kişi Türkiye Sosyalist
muhalefet cephesi halinde birleşme mayan servetlerin vergilendirilmesi Fırkası’na yazılmaya başlamıştır. Bu
ye yönelerek 21 Kasım 1911 'de Hür ni, emekçilerden vergi alınmamasını arada gözleri korkan Şirket-i Hayriye,
riyet ve itilaf Fırkası’nı meydana ge istemektedir. “Sermayesiz Sınıfın Hi Tramvay Kumpanyası, Haliç idaresi
tirmiştir. Trablusgarp saldırısı, Arna mayesi’ yle ilgili talepler ise, çalışma gibi kurumların yüksek memurları da,
vutluk ayaklanması ve Balkan savaşı şartlarının düzeltilmesi hakkında derli cömert bağışlar yaparak partiye gir
gibi dış olayların iç politikayı önemli toplu bir tedbirler kataloğu meydana mişlerdir. Böylece toplanan paralar
derecede etkilediği bu sıralarda, Os getirmiştir. Bu arada, bir “ Amele la, Türkiye Sosyalist Fırkası merkez
manlı Sosyalist Fırkası’nın da Hürri Nezareti” veya "Meşagil ve Mesalih-i i umumîsi için Divanyolu’nda bir ko
yet ve itilâfçılara yanaşmış olması Amele Kalemi” kurulması da sözko- nak, reis beye de armalı bir otomobil
muhtemeldir. Bununla birlikte, daha nusu edilmektedir. alınmıştır. Bu parlak dönem, bir yıl
sonraki gelişmelerden anlaşılacağı Türkiye Sosyalist Fırkası programı dan fazla sürmüştür. 1921 Bir Mayı-
üzere, Hilmi çevresi bu ana muhale nın yayımlanmasından bir buçuk ay sı'nda İstanbul’un hemen bütün işçi
fet partisine büsbütün katılmamış ve sonra, Hüseyin Hilmi mütareke döne leri, özellikle Şirket-i Hayriye, Seyr-i
bağımsızlığını korumuştur. mindeki yegâne gazetesini, idrak i çı sefain, Haliç idaresi ve Tramvay
karmaya başlamıştır. Bu tek yaprak Kumpanyası’nda çalışanların hepsi
Türkiye Sosyalist Fırkası lı günlük gazetenin ömrü pek kısa tatil yapmışlar. ve amele bayramını
Mütarekeden sonra, Osmanlı Sos sürmüştür. 28 Nisan 1919'da çıkan kutlamışlardır.
yalist Fırkası reisi Hüseyin Hilmi de idrak, 17. ve 18. sayıları arasında (14 Hilmi’nin diktatörlüğü, önceaydın-
lstanbul'a gelmiş ve hemen yeni bir Mayıs'tan 1 Temmuza kadar) teknik ların partiden kopmalarına yol açmış
ad altında partisini canlandırmaya ko sebeplerden ötürü yayına ara vermiş tır. Bunların yerini, Salih Reis (hamal
yulmuştur. Böylelikle, 1919 Şubatı'- ve 22 Temmuz'da yayımlanan 33. sa lar kâhyası), Çopur Rıza ve Rasim Şa-
nda Türkiye Sosyalist Fırkası kurul yısından itibaren kesin olarak kapan kir (Aksaray tramvay deposu müdü
muştur. Bu dönemde Hilmi, şimdi ik mıştır. rü) gibi işçi sınıfına daha yakın birta
bal mevkiine gelen -sürgündeyken İdrak’in kapanması, genel bir iç po kım kimseler almış olmakla birlikte,
ahbap olduğu (Mustafa Sabri Hoca litika kavgasının sonucunda olmuş Hilmi’nin kendi başına buyruk hare
gibi)- Hürriyet ve itilâfçılardan hima tur. Hürriyet ve itilâf Fırkası’nda baş- ketleri bütün parti üyelerini tedirgin
ye görmüştür. Yeni Türkiye Sosyalist gösteren siyasî buhran, ikinci Ferid etmiştir. Bundan daha önemli bir çö
Fırkası içinde de Hilmi, reis olmuş; Paşa hükümetinin devrilmesine yol küş nedeni, Tramvay kumpanyasına
kâtib-i umumilik ise, Mustafa Fazıl’a açmış, fakat yine Ferid Paşa -üçüncü karşı Hilmi'nin yönettiği yeni grevle
[Çunl verilmiştir. Savaş yıllarında is kere- kabineyi kurmakla görevlendi rin olumsuz sonuçlanmasıdır. Çeşit
viçre'de okuyan bu genç, Şevket rilince, partilerarası bir muhalefet li işletmeler, başlangıçta vermek zo
Mehmet Ali tBilgişin] ve Hasan Sadi cephesi yaratılmıştı. Bu muhalefet runda kaldıklan tavizleri geri almak ve
[Birkökl adlı iki arkadaşıyla birlikte, cephesinin bildirisini, bütün gazete Türkiye Sosyalist Fırkası'na üye olan
Hilmi çevresine ideolojik mürşitlik et ler içinde yalnız idrak yayımlamıştır: işçilerini atmak için fırsatı kaçırma-
miştir. Türkiye Sosyalist Fırkası, bir “ Fırkaların Millete Beyannamesi” . mışlardır. Bu arada, Tramvay amele
ay içinde programını açıklamıştır. Bu Aynı sayıda, hükümete şiddetle kafa sini Türkiye Sosyalist Fırkası’ndan
belge, eski Osmanlı Sosyalist Fırka tutan ‘‘Vah Memleketimize; Vah Mil ayırmak amacıyla bir “ İşçileri Siyanet
sı ve Paris Şubesi programlarının iz letimize, Vah Bize!!!” başlıklı bir ma Gerniyeti’’ kurulmuş ve yine Tramvay
lerini taşımakla birlikte, onlara oran kale de vardır. idrakin böylelikle fe işçilerinden teşekkül eden bir "Müs
la daha ayrıntılı ve bilinçlidir. Türkiye da edilmesi, Hüseyin Hilmi’nin Hür takil Sosyalist Fırkası” ortaya atılmış
Sosyalist Fırkası, programı, önce riyet ve İtilât Fırka merkezi taraftar tır. Başka birtakım sol işçi kuruluşla
sosyalizmin amacını tanımlamaktadır: larından para almış olmasıyla açıklan rının da rekabeti sonucunda, Hilmi’
eşitsizlik ve adaletsizliğe dayanan bu mıştır. Bu doğru olabilir. Fakat tıpkı nin gücü azalmıştır. Bunun üzerine
günkü toplumun ana kuruluşunda de Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın vaktiy malî sıkıntılar başgöstermiş ve parti
ğişiklikler yaparak, onu çekilebilecek le Ahmet Samim'in öldürülmesi üze ancak Yüzbaşı MuratBey adlı su ge
bir duruma getirmek. Bunun için de rine ittihatçı iktidara karşı genel siyasi misinin kaptanı Hasan’ın para yar
parti iki temel istekte bulunmaktadır: muhalefete katılmak zorunluluğunu dımlarıyla ayakta kalabilmiştir. Tür
üretim ve dağıtım araçlarının devlet duyması gibi; bu kere de, Türkiye kiye Sosyalist Fırkası, önceleri iki bin
leştirilmesi ve aynı amacı güdenlerle Sosyalist Fırkası’nın hem âciz hem kadar işçi-üye toplamışken, nihayet
uluslararası işbirliği edilmesi. Bu di müstebit bir hükümete karşı cephe al 1922 Ağustosu ’nda “ismen mevcut
leklerin gerçekleştirilmesini bekler mayı, solcu faaliyete girişmeden ön ise de, reis Hilmi’nin etrafında bir ma
ken, birtakım genel reformlar yapıl ce çözülmesi gereken bir ön-mesele sa ve bir de sandalyeden maada kim
malıdır. Parti, hükümeti zorlamak is diye görmüş olması da kuwetle muh se kalmamıştır.’’ Çok geçmeden Hü
tediği bu ıslahat tedbirlerini progra temeldir. Zaten, partinin daha birkaç seyin Hilmi'nin esrarengiz bir şekil
mında sıralamaktadır. "Siyasî” baş gün önce toplanan genel kurulunda de öldürülmesiyle, Türkiye Sosyalist
lığı altında toplananmaddeler, genel da bu yönde bir karar alınmış olması Fırkası da büsbütün dağılmış ve tari
likle eski programları andırmaktadır; mümkündür. he karışmıştır. D
yalnız burada dinin bir özel mesele Türkiye Sosyalist Fırkası, 1919
sayılması, laik bir anlayışa işaret eder sonlarında yapılan genel seçimlere,
(m.5). "İktisadî” tedbirler, millîleştir istanbul’dan iki adayla katılmış, fakat
meyle ve malî politikayla ilgilidir. On- başarısızlığa uğramıştır. Bundan son
SİYASAL VE TOPLUMSAL
OLAYLAR
1801 Galip Paşa’nın ölümü. 8 Haziran 1840 Hüsrev Paşa’nın azli ve Mehmed Emin
1802-6 Mehmed Said Halet Efendi’nin Paris el Rauf Paşa’nın 3. kez sadrazam olması.
çiliği. 15 Temmuz 1840 Mısır meselesinin çözümüyle ilgili Lond-
23 Nisan 1804 Cezzar Ahmed Paşa’nın ölümü. ra Mukavelenamesi’nin imzalanması.
1807 Nizam-ı Cedid’in ilgası. 24 Mayıs 1841 Mehmed Ali Paşa’ya Mısır valiliğinin
Mayıs 1807 III. Selim’in hal’i. soyuna da kalması koşuluyla verilmesi.
1808 İstanbul yangını. Alemdar vak’ası, Ye 3 Temmuz 1841 Boğazlar Meselesi’nin Londra Antlaş-
niçeri isyanı, saraya hücum; Tersane, ması’yla çözümlenmesi.
Tophz:ne, Selimiye ve Levent çiftliği 4 Aralık 1841 Mehmed Emin Rauf Paşa’nın azli ve İz
olayları. zet Mehmed Paşa’nın 2. kez sadrazam
1826 Askere fes giydirilmesi. olması.
1826 Hocapaşa yangını. Tarihçi Şanizade’nin 30 Ağustos 1842 İzzet Mehnıed Paşa’nın azli ve Mehmed
ölümü. Emin Rauf Paşa’nın 4. kez sadrazam ol-
1827 Evkaf Nezareti’nin kuruluşu. ması.
1827 İstanbul’da tıp okulunun açılması. 6 Eylül 1843 Yeni askere alma usulünün (kur’a) uy
1827-36 Hüsrev Paşa’nın seraskerliği. gulamaya konması.
1831 Nüfus sayımı, tımarların kaldırılması, 1 Şubat 1844 Tashih-i sikke uygulaması.
Takvim-i Vakayi’nin yayımı. 1845 Lübnan ıslahatı.
1833 Büyük İstanbul yangını. 10 Nisan 1845 Polis teşkilâtının kuruluşu.
1834 Posta sisteminin kurulması, Hoca İshak 1846 Resmî lakapların kabulü.
Efendi’nin ölümü. 1846 Kürt ümerasından Bedirhan Paşa’nın
26 Kasım 1837 ilk “ buğu” (buharlı) gemisinin yapımı. sonu.
1838 Rüşdiyelerin açılması. 28 Eylül 1846 Melımed Emin Rauf Paşa’nın azli ve
3 Kasım 1839 Gülhane Hatt-ı Hürnayunu’nun ilanı. Mustafa Reşid Paşa’nın sadrazam olma
Tanzimat döneminin başlaması. sı.
3 Mayıs 1840 İlk ceza kanununun kabulü. 1848 Mülteci sorunu.
GÜLHANE HATT-l HÜMAYUNU’NUN İLÂNI: 3 Kasım 1839’da Mustafa Reşid Paşa'nın Topkapı Sarayı’mn aıtınaa Güihane
diye adlandırılan alanda okuduğu belge Osmanlı Devleti'nde yeni bir dönemin başladtğtnı gösterir. Gülhane Hatt-t Hümayunu
mazbata ve metinden oluşuyordu. Padişahın iradesiyle onaylanan bu belge bir kanun ya da Anayasa değildir. Fermanda devletin
sorumluluk alanı düzenleniyor, tüm tehaya eşit hak, mal ve hayat güvencesi veriliyordu.
SİYASAL VE TOPLUMSAL OLAYLAR 1455
Siyasal ve Toplumsal Olaylar Kronolojisi
KULELİ VAK’ASl: Ali Paşa'nın sadrazam olduğu sırada Abdülmecid'e suikast düzenleyip, hükümet darbesi yapmak üzere
biraraya gelen kişilerin ortaya çıkarılması Kuleli Vak’ası diye anılır. Gerçekte bu olayın böyle adlandırılmasının nedeni olaya
karışanların Kuleli kışlasında sorgu/anma/andır. Kurulan gizli örgütün üyeleri arasında Şeyh Ahmed, Çerkes Hüseyin Paşa, Arnavut
Cafer Paşa, Tophane ketebesinden Arif Bey, imalat Meclisi üyesi Rasim Bey gibi kişiler vardı. 14 Eylül I859‘da tutuk/anan bu
kişiler idam ve çeşitli hapis ceza/anna çarptırılmış, ancak idam cezalan Abdülmecid tarafından küreğe çevrilmiştir. Ahdülmecid ve
Mehmed Emin Ali Paşa.
6 Mart 1868 Adliye Nezareti’nin kurulması. 1876 Sırp ve Karadağ beylerinin isyanı.
1 Nisan 1868 Şûra-yı Devlet’in kurulması. 9 Nisan 1876 İstanbul’da tersane işçilerinin grevi.
23 Mayıs 1868 İlköğretim zorunluluğunun konulması. 2 Mayıs 1876 Bulgar ayaklanmasının başlaması.
9 Haziran 1868 Yabancı ülke uyruklularına mülk edin 10 Mayıs 1876 Medrese öğrencilerinin sadrazam Mah
me hakkının uygulanmaya başlaması. mud Nedim Paşa’ya karşı büyük bir
1 Eylül 1868 Mekteb-i Sultani’nin (Galatasaray Lise gösteri yapmaları.
si) öğretime başlaması.
26 Eylül 1868 İlk Erkek Sanat Okulu’nun İstanbul’da
açılması.
1869 Süveyş kanalının açılması.Ö;jeni’nin İs
tanbul’u ziyareti.
1869 Polis ve Jandarmanın Bâb-ı Seraskerî’-
den bağımsız bir teşkilat oluşu.
20 Nisan 1869 Mecelle’nin ilk kitabının kabulü.
1 Eylül 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin
yayınlanması.
19 Aralık 1869 İkinci Darülfünun, Darülfünun-ı Osma-
ni’nin açılışı.
1870 Encümen-î Ülfet kuruldu.
1870 Fransuva Josef’in İstanbul’u ziyareti.
1871 Yemen’de ilk kez Osl'lanlı ordusunun
teşkili.
1870 Beyoğlu yangını.
1871 Serdar-ı Ekrem Ömer Lütfi Paşa’nın
ölümü.
22 Ocak 1871 İdare-i Umumiye-i Vilayât Nizamname
si’nin yayınlanması.
7 Eylül 1871 Ali Paşa’nın ölümü ve Mahmud Nedim
Paşa’nın sadrazam olması.
1872 Kuzguncuk yangını.
1872 Antalya depremi.
25 Ocak 1872 Hasköy Tersanesi işçilerinin grevi.
30 Temmuz 1872 Mahmud Nedim Paşa’nın azli ve Mid-
hat Paşa’nın sadrazam olması.
19 Ekim 1872 Midhat Paşa’nın azli ve Mütercim Rüş-
dî Paşa’nın 3. kez sadrazam olması.
1873 İran Şahı Nasıreddin’in İstanbul’u ziya
reti. Yakup H an’ın İstanbul’a elçi gön
dermesi.
22 Ocak 1873 Kasımpaşa Tersanesi işçilerinin grevi.
15 Şubat 1873 Mütercim Rüşdî Paşa’nın azli ve Ahmed
Esad Paşa’nın sadrazam olması.
15 Nisan 1873 Ahmed Esad Paşa’nın azli ve Şirvaniza-
de Rüşdî Paşa’nın sadrazam olması.
18 Aralık 1873 İlk İdadi’nin İstanbul’da kurulması.
1874 Prens M ilan’ın İstanbul’u ziyareti.
13 Şubat 1874 Şirvanizade Rüşdî Paşa’nın azli ve H ü
seyin Avni Paşa’nın sadrazam olması.
CİDDE Ol. A YI: Gülhane Halt-t Hümayunu ile Islahat
1874 Üçüncü Darülfünun, Darülfünun-ı Sul Fermanı ’nın Hıristiyan tebaya Müslümanlardan daha çok hak
tani’nin açılışı. ve ayrıcailk getirmesi gerginlik yaratmıştı. 15 Temmuz 1858’de
13 Nisan 1875 Hersek ayaklanmasının başlaması. Cidde’de Hac mevsiminde yerli Müslüman halk ile hacılar
25 Nisan 1875 Hüseyin Avni Paşa’nın azli ve Ahmed Hıristiyan tebamn üzerine saldırdılar. Olaya müdahale eden
Esad Paşa’mn 2. kez sadrazam olması. Fransız ve Ingiliz konsoloslarının öldürülmesi işin büyümesine
8 Haziran 1875 İstanbul’da tersane işçilerinin grevi. neden oldu. Bir süre sonra İngiliz ve Fransız savaş gemileri
16 Haziran 1875 Kitap sansürü usulünün konması. Cidde’y i bombaladı ve yabancılar olayın düzenleyicisi olarak on
25 Ağustos 1875 Ahmed Esad Paşa’nın azli ve Mahmud kişiyi idam etti. Bu, Osmanlı Devleti’nin hükümranlık haklarına
Nedim Paşa’nın 2. kez sadrazam olması. ve bir süre önce imzalanan Paris Antlaşması'na aykırı bir
davranıştı. Buna benzer bir olay 6 Mayıs 1876‘da Selanik’te
30 Ekim 1875 Ramazan kararnâmesi. olacak ve Müslüman olmak isteyen bir Bulgar kızı nedeniyle
26 Kasım 1875 Ahmed Esad Paşa’nın zehirlenerek öl başlayan olaylarda Fransız ve Alman konso/osları öldürülecekti.
dürülmesi. Cidde olayı (altta), Selanik olayı (üstte).
1876 Selanik olayı.
1458 SİYASAL VE TOPLUMSAL OLAYLAR
Siyasal ve Toplumsal Olaylar Kronolojisi
ÇERKEZ HASAN OLA YI: Abdülaziz’in ölümünden sonra çıkan söylenti/er, V.Murad’m sağlık durumunun ağır/aşması Osmanlı
politikasında gergin günler yaşanmasına neden olmuştu. 15 Haziran 1876’da Midhat Paşa’nm konağında lop/anan vükelâ meclisini
basan Çerkez Hasan Serasker Hüseyin Avni Paşa ile Hariciye Nazm Raşid Paşa’yı öldürürken birçok kişi hu olayın Abdü/aziz’in
intikamını almak amacıyla düzenlendiğini söyledi. Ancak bir görüşe göre de ko/ağası olan Çerkez Hasan ’m Hüseyin A vni Paşa
tarafından Bağdat 'a tayininin bu olayı yaratan etken olduğu öne sürülmüştür. Bir başka iddia da olayı düzenleyenin Hüseyin A vni
Paşa’dan kurtulmak isteyen Midhat Paşa olduğu yolundadır. Ancak Çerkez Hasan kendi ifadesinde Abdülaziz’in intikamını almak
istediğini söylemiştir. Bu olay sonunda Çerkez Hasan idam edilmiştir.1Çerkez Hasan (solda), H.A vni Paşa (sağda).
ve Said Paşa’nın 3. kez sadrazam olma 4 Eylül 1891 Kâmil Paşa’nın azli ve Ahmed Cevad
sı. Paşa’mn sadrazam olması.
5 Kasım 1882 Ebniye kanunu yayımlandı. 3 Ekim 1892 İstanbul’da Aşiret Mektebi’nin kurul
30 Kasım 1882 Said Paşa’nın azli ve Ahmed Vefik Pa- ması.
şa'nın sadrazam olması. 1894 Büyük İstanbul depremi.
3 Aralık 1882 Ahmed Vefik P aşa’nın azli ve Said P a 8 Ağustos 1894 Sason’da Ermeni ayaklanmasının baş
şa’nm 4. kez sadrazam olması. laması.
3 Mart 1883 Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (Güzel Sa 1 Kasım 1894 Diyarbakır’da Ermeni ayaklanması.
natlar Akademisi) kurulması. 1895 Ermeni sorunu.
8 Ekim 1883 Mülkiye Mühendis Mektebi’nin kurul 8 Haziran 1895 Ahmed Cevad Paşa’nın azli ve Said Pa
ması. şa’nın 5. kez sadrazam olması.
1884 Hacı Arif Bey’in ölümü. 16 Eylül 1895 Zeytun 'da (Maraş) Ermeni ayaklanma-
18 Eylül 1885 Berlin Antlaşması’yla kurulan özerk Do
ğu Rumeli Vilayeti’nin Bulgaristan’la 30 Eylül 1895 İstanbul’da “ Ermeni patırdısı” .
birleşmesi. 1 Ekim 1895 Said Paşa’nın azli ve Kâmil Paşa’nın 2.
25 Eylül 1885 Said Paşa’nın azli ve Kâmil Paşa'nın kez sadrazam olması.
sadrazam olması. 7 Kasım 1895 Kâmii Paşa’nın azli ve Halil Rıfat Pa-
28 Ocak 1889 Mecelle Cemiyeti’nin görevine son ve şa’nın sadrazam olması.
rilmesi (1868’den beri çalışıyordu). 1896 Girit Rumları’nın yeniden ayaklanma
3 Haziran 1889 Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nın sı.
kurulması. 26 Ağustos 1896 Ermeni militanların İstanbul’da Osman
Eylül 1890 Ertuğrul faciası. lı Bankası’nı basmaları.
20 Haziran 1890 Erzurum’da Ermeni ayaklanması. 18 Nisan 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nın başlaması.
1891 Sadullah Paşa’nın ölümü. Abdülezel ve Celal paşaların ölümü.
1460
SİYASAL VE TOPLUMSAL OLAYLAR
Siyasal ve Toplumsal Olaylar Kronolojisi
ÇIRAĞAN OLAYI: Ali Suavi’nin VMurad’ı yeniden tahta getirmek amacıyla düzenlediği Çırağan Sarayı Baskım birçok yönüyle
şu anda bile aydınlanamamış bir olaydır. 18 Mayıs 1878’de beraberinde yüz kadar silahlı kişiyle Çırağan Sarayı’nı basan Ali Suavi
VMurad’ın dairesine kadar gitmiş ancak bu sırada yetişen Beşiktaş inzibat memurlarından Yedisekiz Hasan Paşa tarafından
öldürülmüş, adamlarından bir bölümü de kaçmıştır. Bu olaydan bir süre sonra Temmuz ayında buna benzer bir hareketi
düzenlemek isteyen Kleanti-Aziz Bey komitesi de ele geçirilmiş. Çırağan Vak’ası (üstte), Hasan Paşa (solda), Aziz Bey (sağda).
SİYASAL VE TOPLUMSAL OLANLAR 1463
Siyasal ve Toplumsal Olaylar Krono/,Djisi
4 Ağustos 1908 Said Paşa’nın istifası ve Kâmil Paşa’nın Avusturya aleyhinde gösteriler yapılma-
3. kez sadrazam olması.
28 Ağustos 1908 Selanık-Istanbul demiryolu hattı işçile 17 Aralık 1908 II. Meşrutiyet dönemi ilk Meclis-i Me-
ri grevi. busan’ının toplanması.
Ağustos 1908 Samsun’da tütün işçileri grevi. 17 Aralık 1908 II. Meşrutiyet dönemi ilk Meclis-i Me-
Ağustos 1908 Selanik’te rıhtım işçileri grevi. busan’ının açılması.
13 Eylül 1908 Kavala ve Drama’da Tütün Rejisi işçi 14 Şubat 1909 Kâmil Paşa’nın istifası ve Hüseyin Pa
leri grevi. şa’nın sadrazam olması.
14 Eylül 1908 Anadolu-Bağdat Demiryolu Şirketi işçi 20 Mart 1909 İstanbul’da gümrük hamalları grevi.
leri grevi.
14 Eylül 1908 Zonguldak-Ereğli Kömür Madeni Şirke
ti işçileri grevi.
14 Eylül 1908 Osmanlı Ahrar Fırkası’nın kurulması.
15 Eylül 1908 Rumeli demiryollarında grev (21 Eylül’-
de sona ermiştir).
18 Eylül 1908 Şark Demiryolları Şirketi memur ve iş
çileri grevi.
22 Eylül 1908 İstanbul ve Selanik’te Orosdi-Back ma
ğazaları işçileri grevi.
5 Ekim 1908 Avusturya’nın Bosna-Hersek’i toprak
larına kattığını ilan etmesi.
5 Ekim 1908 Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etme-
ERTUĞRUL FACİASI: Japonya’ya bir dostluk ziyareti yapan Ertuğrul gemisinin dönüşte fırtınaya tutularak batması ve 609 kişilik
personelinden sadece 69 kişinin sağ kalabilmesi geçen yüzyılın yankılar uyandırmış olaylarından biridir. Kaza Osmanlı Devleti’nde
olduğu gibi Japonya’da da büyük üzüntü/ere yolaçmış ve hayatını kaybedenler için Oşima Adası’nda Kaşinozaki fenerinin yanında
bir şehitlik ve anıt yaptırılmıştır. Ertuğrul firkateyni ve gemi komutanı amira/ Osman Paşa.
ilan etmesi.
11 Eylül 1916 Yakub Cemil’in idam edilmesi.
2 Kasım 1916 Osmanlı hükümetinin 1856 Paris ve
1878 Berlin antlaşmalarını yürürlükten
kaldırdığını açıklaması.
12 Aralık 1916 Üçlü İttifak’ın barış önermesi.
19 Aralık 1916 itibar-ı Millî Bankası’nın kurulması ka
rarı.
3 Şubat 1917 Said Halim Paşa’nın istifası ve Talat Pa-
şa’nın sadrazam olması.
25 Mart 1917 Şeriye mahkemelerinin Adliye Nezare-
ti’ne bağlanması.
23 Nisan 1917 Osmanlı Devleti’nin ABD’yle siyasal
ilişkilerini kesmesi.
1 Temmuz 1917 Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’ne savaş
ilan etmesi.
7 Kasım 1917 Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nin çıkması.
15 Aralık 1917 Rusya ile savaşa son veren Brest-Litovsk A VUSTURYA MALLARINI BOYKOT: 5 Ekim 1908’de
Mütarekesi’nin imzalanması (asıl antlaş Avusturya’nın Bosna Hersek’i i/hak etmesi büyük tepkilere
ma 3 Mart 1918’de imzalanmıştır.). yolaçtı. Bu tek taraflı ve haksız hareketi destekleyen ülkeler
arasında Yunanistan ve Bulgaristan da vardı. 7 Ekim 1908’de
3 Temmuz 1918 V. Mehmed’in (Reşad) ölümü. VI. Meh-
İstanbul’da Yunanistan Avusturya ve Bulgaristan aleyhine
med’in (Vahideddin) padişah olması. gösteriler yapıldı. Bu arada özellikle o dönemde A vusturytfda
30 Temmuz 1918 İaşe Nezareti’nin kurulması. ithal edilen fes kumaşı ve bazı mallar boykot edildi. İzmir'de
10 Ekim 1918 Ahmed Rıza Bey’in âyân reisliğine atan Avusturya mallarına karşı oluşturulan harb-i iktisadı heyeti.
ması.
8 Ekim 1918 Sadrazam Talat Paşa’nın istifası.
14 Ekim 1918 Ahmed İzzet Paşa’nın sadrazam olma 14 Ocak 1919 Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin kuru
sı. luşu.
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nin imzalanması. 14 Ocak 1919 Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın yeniden fa
1 Kasım 1918 İttihat ve Terakki’nin son kongresi (5 aliyete geçmesi.
Kasım’da sona ermiştir.). 18 Ocak 1919 Kasr’ta Millî Şûra’nın kuruluşu.
2 Kasım 1918 Enver, Cemal ve Talat Paşa’nın bir Al 22 Ocak 1919 Müşir Gazi Ahmed M uhtar Paşa’nın
man denizaltısıyla yurt dışına kaçmala ölümii.
rı. 25 Ocak 1919 Trabzon’da Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye
8 Kasım 1918 Sadrazam Ahmed İzzet Paşa’nın istifa Cemiyeti’nin kuruluşu.
sı. 30 Ocak 1919 Yurt dışına kaçmayan önde gelen Itti-
9 Kasım 1918 Teceddüt Fırkası’nın kuruluşu. hatçıların tutuklanmaya başlaması.
11 Kasım 1918 Ahmed Tevfik Paşa’nın 2. kez sadrazam 19 Şubat 1919 Teâli-i İslâm Cemiyeti’nin kuruluşu.
olması. 20 Şubat 1919 Türkiye Sosyalist Fırkası’nın kuruluşu.
13 Kasım 1918 İtilaf devletleri filosunun İstanbul’a gel
mesi. 3 Mart 1919 Ahmed Tevfik Paşa’nın istifası ve Da-
22 Kasım 1918 İtilaf devletleri temsilcilerinin basma ve mad Ferid Paşa’nın sadrazam olması.
3 Mart 1920 Sadrazam Ali Rıza Paşa’nın istifası.
mektuplara sansür koyması.
23 Kasım 1918 İşgal komutanı Franchet d ’Esperey’in 17 Mart 1919 İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin
İstanbul’a gelişi. kongresi.
26 Kasım 1918 İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Ce- 30 Mart 1919 Damad Ferid Paşa’nın İngiliz himaye
miyeti’nin kuruluşu. sini isteyen projesini açıklaması.
27 Kasım 1918 Akdeniz Ordusu başkomutanı General lO Nisan 1919 Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey’in
Milne’in İstanbul’a gelişi. tehcir suçlusu olarak idamı.
29 Kasım 1918 Millî Kongre’nin kuruluşu. 30 Nisan 1919 Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu mü
1 Aralık 1918 Trakya-Paşaeli Heyet-i Osmaniyesi’nin fettişliğine atanması.
kuruluşu. 2 Mayıs 1919 Hrisantos’un Pontus Devleti kurulma
4 Aralık 1918 Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı sını isteyen muhtırasının açıklanması.
Milliye Cemiyeti’nin kuruluşu. 15 Mayıs 1919 İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali.
17 Aralık 1918 Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin kuruluşu. 16 Mayıs 1919 Damad Ferid Paşa’nın istifası.
20 Aralık 1918 Kilikyalılar Cemiyeti’nin kuruluşu. 16 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’dan
21 Aralık 1918 3. dönem Meclis-i Mebusan’ın feshi. ayrılması.
30 Aralık 1918 VI. Mehmed’in İngiltere’nin yol göste 17 Mayıs 1919 İzmir’in işgalini protesto amacıyla Es
riciliğini istemesi. kişehir ve Kütahya’da mitingler düzen
12 Ocak 1919 Ahmed Tevfik Paşa’nın istifası ve erte lenmesi.
si gün 3. kez sadrazam olması. 18 Mayıs 1919 İstanbul, Bursa, Erzurum, Tire ve Hav-
SİYASAL VE TOPLUMSAL OLAYLAR
Siyasal ve Toplumsal Olaylar Kronolojisi
GAZETECİLERİN ÖLDÜRÜLMESİ: Hüseyin Hilmi Paşa’nın sadrazamlığa gelmesiyle birlikte siyasal ortamın gerginfiği daha da
arttı. özellikle İttihat ve Terakkı’ye karşı muhalefet yürüten basm içinde değişik görüşte birçok gazeteci vard1. Volkan yazarı Derviş
Vahdetı’den Ahrar Partisi'ni savunan yazılar yazan Mizanet Murad’a kadar geniş bir grubun amaet İttihat ve Terakki’ye karşı
olmaktt. Bunlardan biri olan Serbesti yazan Hasan Fehmi'nin 6 Nisan I909'da köprü üstünde vurulması olaylar daha da
hızlandırdı. Hasan Fehmi'nin ölümünün ertesi günü yapılan siyasi gösterilerde cinayetten ittihat ve Terakki sorumlu tutulmuştur.
Köprüde öldürülen Hasan Fehmi (ortada), Bahçekapı’da öldürülen Ahmet Samim (sağda), Bakırköy’de öldürülen düyun-ı umumiye
mühimme müdürü Zeki Bey (solda).
31 MART OLA YI: Bugün bile üzerinde tartışılan bu olay 12 Nisan Pazartesi gecesi Taşkışla'daki avcı taburlarında erlerin
ayaklanarak subaylarım tutuklamalarıyla başladı. isyancılar hükümetin çekilmesini, bnı mebusların uzaklaştırılmasını, alaylı
subayların görevlerine dönmelerini ve şeriat hükümlerinin uygulanmasını istiyorlardı. İstanbul’daki askeri birliklerin tümü kısa
zamanda isyancılara katıldı. Bu arada isyancılar bazı mektepli subayları da öldürüyorlardı. Medis-ı Mebusan Reisi Ahmed Rıza Bey
sanılarak Adliye Nazırı Nazım Paşa ve Hüseyin Cahid Bey sanılarak da Lazkiye Mebusu Şekip Arslan Bev de öldürülenler
arasındaydı. Harbiye Nezareti kuşatıldı, bazı muhalif gazeteler tahrib edildi. Olaydan tedirgin olan ll. Abdülhamid askerleri
yatıştırmak için yayımladığı tebliğde kimsenin sorumlu tutulmayacağını ve şeriata uyulacağını bildirdi. Bu arada Rumeli’deki ordu
birlikleri ayaklanmayı duymuş ve İstanbul'a doğru trenlerle harekete geçmişlerdi. Hüseyin Hüsnü Paşa komutasındaki birlikler 20
Nisan’da Hadımköyü’ne ulaşırken Mahmud Şevket Paşa da iki gün sonra Yeşilköy'e geldi. Bu arada Meclis-i Mebusan ve Ayan
üyeleri ise Yeşilköy’de Said Paşa'nın başkanlığında toplandılar. Hareket Ordusu ise 22/23 Nisan gecesi İstanbul'a girmeye başladı.
Ayaklanmacılar birkaç yerde karşı koydularsa da kısa bir süre sonra Hareket Ordusu İstanbul’a tamamen hâkim oldu. Ardından
sıkıyönetim ilân edilerek, Divan-ı harb kuruldu. Olay bitmişti. Ancak düzenlemesi ve sonuçlan üzerine tartışma yıllarca sürecekti.
Hareket ordusu mitralyöz bölüğü Galata köprüsünde (altta), Nazım Paşa (ortada), Emir Arslan Bey (sağda), şeriat isteyenlerce
öldürülen Ali Kabali Kaptan (solda).
SİYASAL VE TOPLUMSAL OLAYLAR
Siyasal ve Toplumsal Olaylar Kronolojisi
BABIALİ BASKINI: Balkan savaşlarında uğranılan yenilgiler Edirne’nin Bulgar/ara verilmesi, hükümetin olaylar karşısındaki
tutumu İttihatçı/an harekete geçirmişti. 23 Ocak 1913 Perşembe günü Enver Paşa İttihat ve Terakki’nin Cağaloğlu’ndaki
merkezinden bir ata binerek Bâbtâli’ye doğru inmeye başladı. Yanında Yakup Cemi/, Ömer Naci, Mümtaz ve Mustafa Necip gibi
İttihatçı/arın tanınmış kişileri vardı. Bu arada Bakanlar Kurulu toplantı halindeydi. Enver Bey koruma görevlisi olan subay ve erlerin
müdahalesini engellemek için onlarla konuşarak çekilmelerini sağladı. Sedaret yaveri Nafiz Bey olayı farkederek dışarı fırladı. Ancak
Nafiz Bey’le Nâzım Paşa’nın yaveri Tevfik Bey hemen orada vuruldu/ar. Bu sırada Harbiye Nazırı Nâzım Paşa dışarıya çıkarak
Enver Bey’e sert bir sesle çıkışmaya başlamıştı. Fakat tam bu sırada Yakup Cemi/, Nâzım Paşa’yı vurdu. Enver ve Talat Beyler de
odaya dalarak Sadrazam Kamil Paşa’nın önüne bir kâğıt uzatıp, istifasını sağladılar. Ünlü hatip Ömer Naci ise dışarda biriken halka
nutuk atıyor ve hükümetin çekilmesini istiyordu. Baskın başarıya ulaşmış, darbe gerçekleştirilmişti. Bu olay İttihat ve Terakki’nin
kesin iktidarında bir dönüm noktası oldu. Bâbıâli vak’ası (altta), Omer Naci (sağda), Nâzım Paşa (solda).
SİYASAL VE TOPLUMSAL OLAYLAR
Siyasal ve Toplumsal Olaylar Kronolojisi
MAHMUD ŞEVKET PAŞA 'NIN ÖLDÜRÜLMESİ: Mahmud Şevket Paşa İttihatçıların düzenlediği Bâbıâli Baskını’ndan sonra
sadrazam oldu. Sadareti sırasında I. Balkan Savaşı'nı sona erdiren Londra Antiaşması imzalanmış ve bu antlaşma bir anlamda darbe
yapılarak devrilen Kamil Paşa hükümetinden daha ağır koşullar dayatmıştı. Sorunlar kısa sürede büyüdü. l l Haziran 1913
Çarşamba günü Mahmud Şevket Paşa, Harbiye Nezareti’nden Bâbıâli’ye gelirken suikaste uğrayarak öldürüldü. Suikastçıların bir
bölümü yakalanmış, ama olayın perde arkası yine karanlık kalmıştı. M.Şevket Paşa öldürüldüğü atomabilde ve katillerinden Kör
Ziya.
laşması.
12 Nisan 1921 Fes yerine kalpak giyilmesi hakkında ka
rarname.
10 Mayıs 1921 TB M M ’de A nadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun kurulma
sı.
13 Mayıs 1921 İtilaf devletlerinin Türk-Yunan savaşın
da tarafsız kalacaklarını açıklamaları.
19 Mayıs 1921 Fevzi Paşa’mn başkanlığında 3. İcra Ve
killeri Heyeti’nin kurulması.
15 Temmuz 1921 Ankara’da Maarif Kongresi’nin toplan
ması.
5 Ağustos 1921 Mustafa Kemal’in başkomutanlığa ge
tirilmesi.
13 Ekim 1921 Kars Antlaşması.
20 Ekim 1921 Türkiye’yle Fransa arasında Ankara
Antlaşması.
2 Ocak 1922 Ukrayna’yla dostluk antlaşması.
26 Ocak 1922 İstanbul tramvay işçileri grevi.
8 Şubat 1922 İstanbul’da belediye temizlik işçileri gre-
ÇERÇEVE YAZI
□ Ü n lü G ü re ş ç ile r
Cem Atabeyoğlu
Bu konuda ayrıca Gençlik maddesine bakınız.
Tanzimat’tan Cumhuriyete Spor
Cem Atabeyoğlu
TANZİMAT'TAN ÖNCE: Osmanlı Devletinde Tanzimat öncesi dönemlerde spor, köylerde yapılan güreş ile y ü ^ ^ ^ tfır
yapılagelen okçuluktu. Fakat bunun genel spor kavramından uzak olduğunu da belirtmek gerekir. Güreş Anadolu’ilı “Karakucak”,
Rumeli’de de ‘"Yağlı” olarak yapılmaktaydı. Bunun yanısıra padişahların huzurunda yapılan Huzur Güreşleri vardı. Ayrıca eski bir
spor olan cirit de çok yapılıyordu. Melling’ten Kâğıthane’de ciritçiler.
Mekteb-i Sultanî sıralarındaki spor fa mancılar Şeyhi)” nâınıyla anılacak olan Büyük kentlerde yabancıların başlat
aliyeti de Osmanlı İmparatorluğu için Faik Üstünidman’ın en yetenekli öğren tıkları ve daha sonra aralarına gayri
de gerçek anlamda sporun yerleşmesin cilerinden biri olan Selim Sırrı Bey müslimlerin de katıldıkları bu spor fa
de önemli etken olmuştu. Mekteb-i Sul- (Tarcan) de Türk sporunun ilk büyük aliyetlerine Müslüman Türk gençlerinin
tanî’de M. Curel’in temelini attığı ve öncülerden biri olarak ortaya çıkmış ve katılmaları kolay olmamıştı. Bunda,
daha sonra da onun yerine gelen M. o da Yüksek Öğretmen Okulu’ndaki dönemin aileler üzerinde egemen olan
Moiroux’nun sürdürdüğü spor faaliyeti beden eğitimi öğretmenliği sırasında koyu taassubunun yanısıra II. Abdül-
sonucu ilk Türk sporcularının ortaya pek çok genç öğrenci yetiştirmişti. Se hamid’in son derece evhamlı kişiliğinin
çıktıkları görülmüştü. Bu öğretmenle lim Sırrı Bey’in yetiştirdiği öğrenciler de de önemli etkisi olmuştu. Günün padi
rin yetiştirdikleri öğrenciler arasında ilk öğretmen olarak yurdun dört yanına şahının, gençlerin bir araya gelmeleri
“ büyük isim” , Ali Faik Bey (Üstünid- sporu ve spor anlayışını götürüp yay karşısında aşırı titizlik göstermesi ve
man) olmuştu. İlk Türk jimnastikçisi mışlardı. gençlerin toplu olarak girişecekleri her
olarak tanınan Faik Hoca, daha sonra Selim Sırrı Bey aynı zamanda yurdu hareketin şahsına ve saltanatına karşı
Galatasaray Lisesi’ne jimnastik öğret muzda “ Olimpiyat” fikrini ve idealini bir saldırı anlamı taşıyacağı vehmi için
meni olmuş ve kırk yıla yakın süren gö tanıtan ve yayan, Millî Olimpiyat Ko- de olması gençlerin kulüp kurmalarına
revi süresince sayısız öğrenciler yetiştir mitesi’ni kuran ve Uluslararası Olimpi da, spor yapmalarına da en büyük en
mişti. yat Komitesi’nde ülkemizi ilk temsil gel teşkil etmekteydi.
M. Moiroux, Mekteb-i Sultanî’den eden kişidir. Bileklerini kesmek suretiyle intihar
başka Mekteb-i Harbiye’de de spor öğ Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında, tica eden eski padişah Abdülaziz'in reform
retmenliği yapmış, bu askerî okuldaki ret amacıyla İzmir ve İstanbul’a gelip cular tarafından bir pehlivana katletti-
yetenekli öğrencilerinden Mazhar Bey yerleşen İngiliz aileleri de Türkiye’de riimiş olduğu şüphesi, II. Abdülha-
(Kazancı) daha sonra Mekteb-i Harbi- modern sporların tanınıp yayılmasında mid’in İstanbul'da güreşi dahi yasak
ye’de spor öğretmeni olarak hizmet gö önemli roller oynamışlardı. lamasına neden olmuştu. Böylece taht
rerek pek çok asker öğrenci yetiştirmiş Türkiye’de futbol ilk kez 1890’lı yıl şehrinin kapıları pehlivanlara bile ka
ti. Fait Hoca’yla Mazhar Hoca Türki larda, İzmir’de yerleşmiş bulunan İn panmıştı.
ye’de jimnastik sporunun gerçek öncü giliz aileleri arasında oynanmaya baş
leri olmuş; biri sivil okullarda, diğeri ise lamış, oradan Selânik ve İstanbul’a sıç
askerî okullardaki olumlu çalışmalarıy ramıştı. Türkiye’de ilk tenis kortlarını Güç Koşullarda Yapılan Spor
la Türk sporuna pek büyük katkılarda İngilizler kurmuş; ilk kürek ve yelken İstanbul’un dört yanına dağılmış
bulunmuşlardı. yarışları da yine onlar tarafından yapıl olan hafiyelerin göz hapsi altında bu
Daha sonraları “ Şeyhü’l-İdman (İd mıştı. lunan gençlerin toplu halde en ufak ha-
1476
SPOR
Tanzimat’tan Cum huriyete Spor
BATILILAŞMANIN GETİRDİĞİ:
Tanzimat’la birlikte hızla Batı'ya açılan
Osmanlı toplumunda spor ve spor
kurumlan da buna uygun bir gelişme
gösterdi. O yıllarda açılan Galatasaray
Lisesi ile Harbakulları Avrupa'da yapılan
modern sporların yayılmasında öncülük
ettiler. Bu arada askeri eğitimin bir
parçası olan meç ve kılıç eğitimi de
özellikle askeri okullarda uygulandı.
Mekteb-i Harbiye-i şahanede meç talimi.
reketlerine dahi müsamaha gösterilme taya “ Galatasaray” ın çıkmasını sağla gösteren Beşiktaş, ne de Mekteb-i Sul
diği bir ortamda, Türk gençlerinin ku mıştı. Kurthan Fişek, bunu ”.. Tanzi tanî bünyesinde kurulan Galatasaray’
lüpler kurup takımlar çıkarmak sure mat sonrası dönemde Mekteb-i Sulta dan saltanata karşı en ufak bir kötülük
tiyle spor yapabilmeleri elbette ki im nî, daha önce saray bünyesinde çalı gelmeyeceği belli olmuştu. Artık spor
kânsızdı. Nitekim bu ortamda bir avuç şan, Avrupa saraylarındaki emsalleri II. Abdülhamid’in nazannda “ korku
idealist Türk gençinin, hem de bir İn gibi hariciye, askerlik ve saray hizmet lu” olmaktan çıkmaya başlamıştı.
giliz adı altına gizlenerek kurdukları leri için seçkin aile çocuklarını eğiten
futbol takımı daha ilk maçında hafiye- Enderun M ektebi’nin bütün işlevlerini Osmanlı Devleti ve
ler tarafından basılmış; futbolculardan üstlenmişti. Osmanlı devlet hayatına
yakalanabilenler ağır şekilde cezalandı Enderun ve Sultani çıkışlı 60sadrâzam, Olimpiyatlar
rılmıştı. 3 şeyhülislâm, 23 kaptanı-deryâ katıl Ülkede istibdat rejiminin egemen ol
Böylesine sıkı bir istibdat rejimi al dığı düşünülecek olursa, II. Abdülha- duğu günlerde İstanbul’a dünyaca ün
tında ancak bir Türk spor kulübü ku m id’in hoşgörüsü ardında, bu okulun lü bir spor adamının geldiği görülmüş
rulabilmişti. Bu kulüp de Saray Nâzırı sporcularının, ‘en ziyâde itimada maz- tü. Bu, “ Modern Olimpiyatlar” ın ku
Osman Paşa’nın çocuklarıyla birkaç ar har uyruklar’ olmalarının yattığı söy rucusu olan ünlü Fransız spor adamı
kadaşları tarafından, Nâzır Paşa’nın lenebilir. Kaldı ki Sultani öğrencileri, Baron Pierre de Coubertin’di. Couber-
Serencebey Yokuşu’ndaki konağında 1863 sonrasında batıdan öğrendikleri tin henüz Uluslararası Olimpiyat Komi-
gerçekleştirilebilmişti. İşte önceleri bu yabancı sporları yapmakla kalmıyor, tesi’ne üye olmamış devletleri yanları
nedenle hafiyelerin gözünden kaçan bu öğrendikleri jransızcayla doğuya ya na almak için bir dünya gezisine çıkmış,
hareket, ilk Türk spor kulübü olan bancı fikirleri de kolayca massedebili bu arada Osmanlı İmparatorluğu’nu da
“ Beşiktaş Basiret Osmanlı Jimnastik yorlardı. Belki de ‘siyaset yapacakları Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne üye
Kulübü” nün l903’te doğmasına imkân na sporyapsınlar’ diye dününmüştü 11. kaydetmek için İstanbul’agelmişti. Ba
ve fırsat vermişti: Ancak bu hareket da Abdülham id... ” biçiminde değerlendi ron Pierre de Coubertin İstanbul’a gel
hi çok geçmeden zamanın hafiyeleri ta rir. Gerçekten de Mekteb-i Sultanî en meden önce burada bulunan eski dos
rafından tesbit edilmiş ve durum Padi seçkin ailelerin çocuklarını okuttukla tu, Mekteb-i Sultanî edebiyat öğretmeni
şaha aksettirilmişti. Bu kötü durum, rı mektepti. Bu ailelerin pek büyük bö M. Juery’yle ilişkiye geçerek, İstanbul’a
Padişahın Seryâveri Mehmet Paşa’nın lümü, saraya yakın olan kişilerden oluş geldiğinde kendisini bir Türk spor ada
araya girip Il. Abdülhamid’e, bu genç maktaydı. Ve Galatasaray Spor Kulü- mıyla tanıştırması için aracılık etmesi
lerin yaptıkları faaliyetin olumluluğu b ü ’nü kuranların başında bulunan Ali. ni istemiş, M. Juery de Selim Sırrı Bey’i
yolunda hayli dil dökerek onu ikna et Sami (Yen) Bey de ünlü Kamus-ı Âlam tavsiye etmişti. Baron de Coubertin, Se
mesiyle tatlıya bağlandığı gibi padişa yazarı Şemseddin Sami Bey’in oğluy lim Sırrı Bey’le yaptığı görüşme sırasın
hın özel fermanıyla bir “ mekteb” ola du. da Olimpiyat Oyunları’nın yeniden ih
rak kabul edilen bu “ kulüb” ün faali Galatasaray’ı iki yıl sonra (1907) Ka yası için gösterdiği çabalardan bahset
yetine izin çıkmıştı. dıköy yakasında Fenerbahçe’nin kuru miş ve bunun artık gerçekleşmiş bulun
Beşiktaş kulübüne karşı gösterilen bu luşu izlemişti. Bu dönemler artık spo masından duyduğu memnuniyeti dile
müsamaha, l905’te Mekteb-i Sultanî run gerçek anlamının Saray tarafından getirdikten sonra şimdi tüm gücüyle bu
öğrencilerine yeni bir Türk kulübü kur da aniaşılıp kabul edildiği yıllara rast davanın etrafına bütün dünya ülkele
ma cesaretini vermişti. Bu cesaret de or lıyordu. Çünkü ne özel izinle faaliyet rini toplamak istediğini söylemiş ve bir
SPOR 1477
Tanzimat’tan Cum huriyete Spor
Olimpiyat komitesi kurarak amatör tanbul’dan Stockholm’e gidiş geliş yol kendini göstermiş; dernek kurulmasına
Türk sporcularının Olimpiyat oyunla masraflarının kendilerine ait bulundu izin verilmesi, Beşiktaş, Galatasaray ve
rına gönderilmesini istemiştir. ğunu öğrendiklerinde bu işten hemen Fenerbahçe gibi eski kulüplerin resmen
Selim Sırrı Bey, bu olayı Eski ve Ye caymışlardı. İçlerinden sadece iki kişi; tesciline yol açarken, yeni yeni birçok
ni Olimpiyatlar adlı eserinde şöyle an Mıgır Mıgıryan’la Valıram Papazyan spor kulübü de Cemiyetler Kanunu hü
latır: adlarında iki Ermeni genci bu şartları kümlerine göre resmen kurulup tescil
“.. Coubertin’in bu teklifi pek ho kabullenmişlerdi. Varlıklı bir ailenin olunmuştu. Bu, Türk sporunda önem
şuma gitti. Yalnız tatbik sahası yoktu. çocuğu olan Mıgıryan Efendi kendi pa li bir dönüm noktası oluşturdu. Böyle-
Kendisine, bizim henüz istibdat devrin rasıyla Stockholm’e gidip gelirken, Pa- ce Türkiye’de Türk spor kulüplerinin
de yaşadığımızı, cemiyet teşkili değil, pazyan Efendi’nin de masrafları, men kurulmasıyla Türk sporu da yabancı
iki kişinin başbaşa gelmesinin bile subu bulunduğu Ardavast kulübü tara ların elinden ve tekelinden kurtulup
m üm kün olmadığını, böyle bir Millî fından karşılanmıştı. Böylece bu iki Er Türk çocuklarına mal olmaya başlamış
Olimpiyat Cemiyeti kurmaya kalkar meni genci Stockholm’e giderek Os tı.
sam, bunun benim hayatıma mal ola manlı devleti adına resmen Olimpiyat Meşrutiyetin İlânı’ndan sonra spor
cağını söyledim. Adamcağız bana hak Oyunları’na katılmışlardı. kulüplerinin sayısı hızla artarken, Türk
verdi ve cevaben: - Siz benim murah Ancak bunlar, Olimpiyat Oyunları’- gençleri alenen ve rahatça spor yapa
hasım olunuz, ileride bir gün gelir de nda Türkiye’yi temsil eden ilk sporcu bilecekleri bir ortama nihayet kavuş
hükümetiniz cemiyet teşkiline izin ve lar değildi. 1908’de Londra’da yapılan muşlar, bu da kısa bir zamanda geniş
rirse, siz de M i/If Olimpiyat Cemiyeti’- Olimpiyat Oyunları’nda, Aleko Mulos bir Türk sporcu kitlesinin ortaya çık
ni kurarsınız, dedi ve ayrı/dık.. ” adında bir jimnastikçi, Baron Pierre de masını sağlamıştı. Bu çok önemliydi.
Ancak Selim Sırrı Bey, 1908’de Meş- Coubertin’in özel davetiisi olarak ka Çünkü daha pek kısa bir zaman önce
rutiyet’in İlânı’ndan sonra ülkeye cemi tılmıştı. Aleko Mulos, Baran’un İstan sine kadar Türk sporu tamamen yaban
yet kurma serbestisinin gelmesiyle Os bul’u ziyareti sırasında kendisine mih cı kulüplerle sporcuların tekelinde bu
manlı Millî Olimpiyat Cemiyeti’ni ku mandarlık ettiğinden Olimpiyat Oyun lunmaktaydı. İstibdat rejiminin ağırlı
rabilmiş ve durumu Baron Pierre de ları kurucusu tarafından sevilmiş bir ğının İstanbul’a oranla çok daha az his
Coubertin’e bildirmişti. Selim Sırrı Bey Rum genciydi. sedildiği İzmir ve Selânik gibi şehirler
ise, 28 Mayıs 1909 günü Uluslararası de spor büyük bir rahatlık içinde yapı
Olimpiyat Komitesi’nin Berlin’de yapı lırken buralarda da sporun tamamen
lan toplantısına Osmanlı Millî Olim
Spor Kulüplerinin Kuruluşu yabancı tekelinde bulunduğu görülü
piyat Komitesi’ni temsilen resmen ka- . 1908’de ülkede Meşrutiyet’in İlânı’- yordu. Çoğunluğu ise Rum asıllı spor
tılmıştı. yla gelen özgürlük spor alanında da cular teşkil etmekteydiler.
Bununla birlikte 1912’de Stockholm1
de yapılan Olimpiyat Oyunları’na ka
tılmak hiç de kolay olmamıştı. Bunu, ‘‘ŞEYHO’L-İDMAN':
yine Selim Sırrı Bey, Eski ve Yeni Olim Galatasaray Lisesi’nde
beden eğitimi öğretmeni
piyatlar adlı eserinde şöyle dile geti
olan M.Moiroux’un
rir: yetiştirdiği Ali Faik Bey
“.. 1912 ’de Stockholm ’de yapılacak (Ostünidpıan) ilk Türk
olan beşinci Olimpiyat Oyunlan’na iş jimnastikçisi olarak uzun
tirake karar verdik. İkdam ve Sabah yıllar spora hizmet etmiş ve
gazetelerinde iliin/ar vererek m uhtelif bundan dolayı "Şeyhü'l-
spor müsabakatarına iştirak etmek is idman” adını almıştır.
teyen amatör gençleri lisans almak üze Kendisi de Selim Sırrı Bey
re davet ettim. Harbiye ve Bahriye ne (Tarcan) gibi yetenekli
öğrenciler yetiştiren Ali
zaretlerine de birer tezkere yazarak mil Faik Bey’in Jimnastik
letlerarası spor müsabakatanna iştirak yahut Riyazet-i Bedeniye
edecek zabitlerin isimlerini bildirmele adlı bir kitabı vardır. Ali
rini rica ettim. O devrin hükümeti bu Faik Bey.
milletlerarası müsabakaların siyasi ve
içtimai tesirlerini lüzumu kadar takdir
edemedik/erinden olacak, benim müra
caatıma askerlik bakımından faydası
olmayacağından işbu müsabakalara iş
tiraki lüzumsuz görüyoruz cevabı veril
di. O tarihte İstanbul’da bir iki fu tb o l
kulübünden başka hiçbirspor teşekkü
lü bulunmadığından, onlardan da müs-
bet bir cevap alamadım.. ”.
Selim Sırrı Bey’in gazetelerde yayın
lanan ilânlarına birkaç müracaat ol
muştu. Ancak bu başvuran gençler İs
1478 SPOR
T a n z i m a t ’ta n C u m h u r i y e t ’e S p o r
İLK KULÜPLER: Il. Meşrutiyetin ilânıyla birlikte dernek kurutmasına izin verilmesi daha önce varolan kulüplerin tescilini de
beraberinde getirdi. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi kulüplerin yanısıra birçok yeni kulüp de kurularak sporun yayılmasına
öncülük etti. Bu arada spor yapan gençler arasında Müslüman gençlerin de sayısı hızlı bir artış gösterdi. 1911-12 şampiyonu
Fenerbahçe.
idman Cemiyetleri İttifa k ın ı kurma yerini büyük bir futbol sevgisinin alma
ları da Türk sporunun atılım yapması sı, hatta İstanbul'un İşgâli sırasında
nı sağlamıştı ( 1922). futbolun bir “ millî dava” haline gelişi
Bu örgütlenmenin yanısıra Türk spo dikkati çeker. Topu Hazret-i Hüseyin'
runda ilk kez yurt dışındaki benzerle in kesik başına benzettiği için ona kut
rini andıran ve “ Heyet-i Müttehide” sal bir dokunulmazlık veren inancın,
adıyla anılan Federasyonların kurulma yirmi yıl içinde yerini büyük bir “ fut
sı ı üm spor dallarında bilimsel ve çağ bol sevgisi” ne bırakması ilginçtir. Kurt-
daş adımlar atılmasını sağlamış ve bu han Fişek’in ' Türk sporunda tekkeden
nun olumlu sonuçları da Türk sporun kulübe dönüş” görüşüne katılmamak
da derhal kendini göstermişti. mümkün değildir, fakat bu sürenin
içinde Türk sosyal yapısının geçirdiği
Sonuç büyük değişiklik ve görüş farkıyla mo
Tanzim at'tan Cumhuriyet’e giden dern sporlara doğru büyük eğilim de in
dönemin Türk sporunda önemli bir ye kâr kabul etmez bir gerçektir. D
rinin bulunduğu muhakkaktır. T ü rk
sporu bu sürenin içinde doğmuş, ala
bildiğine büyük bir gelişme ve yayılma
göstermiş, hatta daha gerçek bır deyiş
le; Türk sporu bu dönemin ıçınde doğ
muş ve emeklemış, ayağa kalkarak yü
rüme ve koşma çağına erişmiştir.
Burada istibdat ve mesrutıyet d ö
nemlerinin getirmiş olduğu farklı değiş
melerden çok, Türk toplumunun sos
yal yapısında ve görüş açısında görü
len değişiklikler önemlidir. Spora ve
özellikle topa karşı olan tutuculuğun
1480 SPOR
Güreş
reşi en üst düzeylere çıkmış, nice peh Tuna Valisi Midhat Paşa tarafından da daha büyük titizlik göstermeye baş
livanlar yetişmişti. gönderilen Arnavudoğlu Ali Pehlivan lamıştı. Padişahın güreşe ve pehlivan
olmuştu. Aslen Kastamonu’nun Cam lığa olan büyük merakını bildiğinden,
Padişahlar ve Güreş baz köyünden olduğu halde Mora Ye- vali ve mutasarrıf bulunduğu bölgede
nişehiri’nde çalışırken güreş meydanla ortaya çıkan yetenekli pehlivanları da
Il. Mahmud 1826’da yeniçeri ocağı rında kendini gösterdiği için yanlış bir ha yakından izlemeye ve bunları bir bir
nı ortadan kaldırırken, yeniçerilerin adiandırma ile ‘‘Arnavutoğlu’’ diye İstanbul’a yollamaya başlamıştı. Padi
bağlı bulundukları Bektaşî tekkeleriy anılan Ali Pehlivan, 1.80 boyunda ve şahın bu yakın ilgi ve himâyesi sayesin
le birlikte bazı tekkeleri de silip atmışen çok 80 okka çeken ve zamanın peh de Türk güreşi kısa zamanda en parlak
tı. Bunların arasında Pehlivanlar Tek- livan ölçülerine göre hayli ince olan fa dönemine girmiş ve yetişen büyük ye
kesi’nin bulunması da Türk güreşi için kat zehir gibi acı kuvvete ve atletik bir tenekler saraydaki bakım sayesinde pek
pek büyük şanssızlık olmuştu. Daha yapıya sahipti. Cambazbaşı Çerkez Rı büyük isimler olarak kısa zamanda par
sonra bu tekke yeniden açılmış, ancak za Bey, bu genç pehlivanı Takvim ü’l- lamışlardı.
eski görkemli günlerinden uzak kaldı ebdân el-sıhhat ü '/-insan adlı eserinde Abdülaziz, döneminde ün yapmış bir
ğından, bir süre sonra kendiliğinden or şöyle tanıtır: ‘‘.. Karşısında bulunan diğer pehlivan da Amasya’dan gelen
tadan silinmişti. pehlivan biraz anud (inatçı) davransa, Keçecili Kasım’dır.
Abdülmecid’in ise güreşe ve güreşçi kuvvetinin şiddet-i tesirinden bir daha Keçecili Kasım karakucakcıydı. Bu
lere karşı yakınlık gösteren bir hüküm pehlivanlık edemeyecek derecede ezilüb nedenle yağlı güreş hakkında bilgisi
dar olmadığı bilinir. Zamanında “ Hu meydan-ı müsaraaden (güreş alanın yoktu. Padişah önündeki ilk huzur gü
zur Güreşi” yapıldığına dair bir kayda dan) mağ/Uben çekilmeye mecbur ka reşinde Arnavutoğlu Ali pehlivan ile
da hiç rastlanmaması da bunu gösterir. lır idi. Bu şiddetlü pehlivan yenici ol Kavasoğlu İbrahim ’i yenmişti. Kava-
Ancak ne var ki şehzade Abdülaziz’in duğu gibi pes ettirmekte de meşhur idi. soğlu ile Kara İbo ile ikisiyle birden ba-
güreşe karşı aşırı sevgi ve merakı bu dö Arkası yere gelmeden ve nâmı ve şere şetmesi, onun devrin en yaman pehli
nemde de pehlivanların ön planda yer fin i gaib etmeden (yitirmeden) azim-i vanı olacağında şüphe bırakmamıştı.
almalarına neden olmuştu. Genç şeh dar-ı ahiret olmuştur (ahrete göçmüş Bunu öğrenen Abdülaziz büyük bir me
zadenin maiyetinde birçok pehlivanın tür) . . " . rak ve heyecana kapılmış ve Keçecili
bulunması ve tüm saray pehlivanlarının Bu arada memleketi olan Sıvas’tan Kasım’ın biv an önce huzurunda güreş
onun emrinde oluşları, güreş ve güreş İstanbul’a gelen ve güreşirken hasım- tutmasını istemişti. Ancak bu büyük
çinin değerini bu dönemde de üst dü larını kispetinin içinden tutmaktaki us güreşe birkaç gün kala Keçecili Kasım
zeyde tutmuştu. Şehzade Abdülaziz’in talığından ötürü “ Kazıkçı” adıyla ün âni olarak hastalanmış, tüm vücudunu
bu pehlivanları gerek Kurbağalıdere’de- yapan Akkoyunlu Kazıkçı Kara Bekir dayanılmaz kaşıntılar ve yaralar sarmış
ki köşkünde, gerekse Ayazağa’daki de devrin en iyi pehlivanlarından biri tı. Fakat iyileşemeyen Keçecili kendile
kasrında sık sık karşılaştırdığı ve onla olarak kendini göstermişti. rine pek büyük bir rakip olacağından
rı büyük bir ilgiyle izlediği bilinmekte korkan Pomak pehlivanlar tarafından
dir. Güreşsever Bir Sultan zehirlenmiş olduğundan şüphelenerek
Valiler de genç şehzadenin güreşe padişahın iznini alıp köyüne dönmüş
karşı olan ilgisi ve merakını pek iyi bil Abdülaziz’in tahta çıkışından (25 tü.
diklerinden, yörelerinde yetişen en ye Haziran 1861) sonra, Tuna Valiliği gö Bundan sonra Saraya, Tuna Valisi
tenekli pehlivanları saraya gönderdik revini sürdürmekte olan Midhat Paşa, Midhat Paşa tarafından Yörük Ali
leri bilinmektedir. Bunlardan biri de ■ saraya pehlivan göndermek konusun Pehlivan’ın ve arkasından da meşhur
1482
SPOR
Güreş
ne olmuştur. dir. Bu yurt dışı organizasyonlarda me etmiş ve nice ünlü Türk pehlivanı ge
najer ve organizatör adı altında faali rek Avrupa’da gerek Amerika’da en
Pehlivanlar Yurtdışında yet gösteren yabancı kişiler, Türk peh seçkin yabancı pehlivanlarla, şampi
livanlarının sırtlarından servetler ka yonlarla karşılaşmışlardı. İşte bugünler
İşte bu sıralarda ortaya çıkan bazı zanmış, ancak pehlivanlar bu işten al de sirklerde cambazlık ve kuvvet gös
açıkgöz yabancı organizatörler Türk dıkları çok az paralarla yetinmişlerdir. terileri yapan ve bir Bulgar kasabasın
güreşçilerini alıp Avrupa’ya hatta Ame Türk pehlivanlarının bu yurt dışı gü da meydana gelen bir olaydan sonra ka
rika’ya götürerek orada güreştirmişler- reşleri 1895-1910 yılları arasında devam çarak İstanbul’a gelen Doublier, Türk
Ünlü Güreşçiler
CEM ATABEYOGLU
ADALI HALİL: 1871 de Edirne'nin tanındı. önceleri “Kurtça” adıyla anıl nu'nun Karalar köyünde doğdu. Ko
Adaiçi nahiyesine bağlı Kilise köyün dı, daha sonra bu namda bir başka ça Yusuf'un köylüsüdür. Asıl adı Nu-
de doğdu. Kara Mehmed Pehlivanın güreşçinin çıkması üzerine “ Büyük rullah Hasandır. 2.05'iik boyu ve 160
oğludur. Güreşi Kel Aliçodan öğren Kurtça" denildi. ihtiyaryaşına dek er kiloluk cüssesiyle Türk güreşinin en
di. Kırkpınar'da 18 yıl başpehlivanlı meydanlarından kopmadı. 191 Oda heybetli pehlivanı olarak tanındı. Bu
ğı kazanarak, Türk güreşlerinin en bü köyünde öldü. endamından ötürü "Filiz" adıyla anıl
yük ustalarından biri olarak tanındı. FiLiz NURULLAH: 1870'te Şum- dı. Güreş h ayatı boyunca köylüsü Ko-
Avrupa ve Amerika'da çok başarılı gü
reşler yaptı. "Türk Aslanı" adıyla ta
nındı. Kuvvetinin yanında büyük gü
reş bilgisine de sahipti. 1 .98 boyun
da ve 150 kilo ağırlığındaydı. 1927'de
Edirne'de öldü. Kasımpaşa Camii
önündeki kabri Kırkpınara katılacak
güreşçiler tarafından her yıl törenle zi
yaret edilir.
ALİÇO: 1845 te Plevnede doğdu.
Pomak asıllıdır. Saçsız başından ötü
rü ‘■Kel Aliço” ve acımasızlığından do
layı da 'Gaddar Aliço” adlarıyla tanın
dı. "Tüylü Pomak" diye tanınan Ha-
san Pehlivanın çırağıdır. Türk güre
şinin büyük isimlerinden biri olarak ta
nındı. Kırkpınar'da aralıksız tam 27 yıl
başpehlivanlığı elinden bırakmaması
da onun büyük değerini kanıtlar. Ab-
dülaziz zamanında Yıldız Sarayında
görevli olarak bulundu ve huzur gü
reşlerine katıldı. Yaşlılık günlerini Mal
kara'da köy bekçiliği yaparak geçirdi.
1922 de İpsala'nın Kumdere köyün
de öldü.
ARNAVUToGLU ALİ: Kastamonu-
nun Cambaz köyündendir. Arnavut
lukta askerliğini yaparken güreş alan
larında kendini gösterdiğinden "Ar-
navutoğlu" adıyla anıldı. Abdülaziz-
in şehzâdeliği sırasında saraya girdi.
Birçok güreşlere katıldı, 1860 ta baş
pehlivan oldu. 1.80 boyunda ve 80
85 kiloluk bir pehlivandı. Gayet usta
ve zeki bir güreşçi olarak bilinir. Hiç
yenilmeden 42 yaşına kadar güreşti.
BÜYÜK KURTÇA MEHMED PEH
LİVAN: 1850'de Samsun Vezirköprü'
nün Bayram köyünde ^do{ldu. Güreşe
bu köyde başladı. Devrinin en yaman
karakucak güreşçilerinden biri olarak
1484
SPOR
Güreş
güreşine hayran kalmış ve ömrünün bü şansı olmuştu. Gençlik yıllarında biraz nacağı başarının pek büyük sevabı ola
yük bir kısmını sirklerde kuvvet göste güreşle meşgul olan bir Fransız koyun cağından bahsedince ünlü pehlivan bu
rileri yaparak geçirmiş olmasının da bü tüccarı bu projeyle ilgilenmiş, Delior işe “ evet” dediği gibi, gösterişli gövde
yük tecrübesiyle Türk güreşçilerinin, man taraflarına giderek orada devrin en sinin halk tarafından çok tutulacağı için
kendi ülkesi olan Fransa'da çok iyi iş iyi güreşçisi olarak tanınan Koca Yu hemşehrisi ve köylüsü olan Filiz Nurul-
yapabileceklerini düşünmüştü. Ancak suf'u bulmuşlar ve kendisini A vrupa' lah'ı da kendisiyle birlikte gelmeye ik
bunun için çok iyi pehlivanlar bulmak ya götürmek için hayli dil dökmüşler na etmişti. Ayrıca yine Koca Yusuf’un
ve onları götürmek gerekmekteydi. Ta di. Teklif edilen büyük paralara rağmen aracılığı ile Kara Osman ile Mehmed
biî her şeyden önce paraya ihtiyaç var işe yanaşmayan Koca Y usufun dindar Pehlivan da kafileye dahil olmuşlardı.
dı. İşte bu sırada karşılarına çıkan bir lığından yararlanan Doublier, bir Müs Türk pehlivanlarının yapacakları gü
Fransız koyun tüccarı onların en büyük lüman'ın Hıristiyanlar karşısında kaza reşler için Paris'in ünlü “ Folies Ber-
ca Yusuf'un himayesinde oldu. Avru bir varlık gösterdi. Devrinin en yaman başarılı güreşler çıkardı. Devrinin en
pa ve Amerika'da da başarılı güreşler pehlivanlarından biri olarak tanındı. iyi pehlivanlarından biri olarak tanın
çıkardı. Türk güreş tarihinde unutul Koca Yusuf'un yenemediği tek pehli dı. Daha sonra Amerika'ya da gitti,
maz bir isim olarak anılır. van olması da onun büyük ustalığının orada da başarılar kazandı. Güreşi bı
HERGELECİ İBRAHİM: 1865 te işaretidir. Avrupa'da da başarılı güreş raktıktan sonra köyüne çekildi. ll.
Razgrad'ın islopol köyünde doğdu. ler yaptı. Koca Yusuf ile Paris'teki gü Dünya Savaşı yıllarında, Bulgaristan
Osmanlı-Rus savaşı sırasında ailesiyle reşi, Türk güreş tarihinde önemli bir sınırları içinde kalmış bulunan köyün
Anadolu'ya göçtü. Ustası, Tarlaklı kö yertutar. İzmit ile Derbent arasındaki de öldüğü bilinmektedir.
yünden Deli Hafız dır. Hem karaku Sarımeşe köyünde 1923 te öldü. KA TRANCI MEHMED: Deliorman-
cakta. hem yağlı güreşte pek büyük KARA AHMET: 1870'te Hazerg- lı'dır. 1868 doğumlu olduğu bilinir.
rad'ta doğdu. Yirmi yaşında orta peh 1.86 boyunda ve 11Okilo ağırlığınday-
livanı olarak İstanbul'a geldi. Bir gü dı. Çardak'taki güreşte karşısına çık
reşinde Abbas Halim Paşanın dikka ma cesaretini gösterdi diye, körpe
tini çekti ve yetiştirilmesi için Herge Kurtdereli'yi ciğerlerinden kan boşa
leci lbrahim'e teslim edildi. Yurt dışın lacak kadar ezdiği ve bu güreşten
da büyük ün yaptı. 1899'da Paris'te sonra Kurtdereli'nin bir yıla yakın bir
"Dünya Şampiyonu” unvanını kazan süre köyünde yatağından kalkamadı
dı. Fransa'da 1 altın, 3 gümüş; Rus ğı bilinir. Avrupa'da da güreş tutup ba
ya'da 2 gümüş, Belçika'da 2 altın, şarı kazanan pehlivanlarımızdandır.
Münih'te 1 gümüş madalya kazandı. KAVASOĞLU İBRAHİM: Pomak'tır.
24 Mayıs 1902'de otuzüç yaşında İs Babası vali kavası olduğu için daha
tanbul'da öldü. Türk güreşine ilk res çocukluğunda "Kavasoğlu” diye ta
mî dünya şampiyonluğunu kazandıran nınmıştı. Abdülaziz'in ilk başpehliva-
pehlivan olması bakımından ayrı bir
değer taşımaktadır.
KARA EMİN: 1874'te Yenizağra'nın
Erduğanlı köyünde doğdu. Delior
man'da yetişti, Kırkpınarda kendini
gösterdi. Meşrutiyetin ilânından son
ra İstanbul'da yaptığı güreşlerde par
ladı. Devrinin en iyi pehlivanlarından
biri olarak tanındı. Kıvraklığı ve tekni
ği ile tanındı. Güreşi bıraktıktan son
ra uzun yıllar Lüleburgaz'da kahvecilik
yaptı. 1940 ta öldü.
KARA İBO: Aslen Pomak'tır. Abdü
laziz'in devrinde Yıldız Sarayında pa
dişahın şamdancıbaşılığına kadar yük
seldiği için “Şamdancıbaşı İbrahim”
diye de tanınmaktadır. Kavasoğlu İb
rahim'den sonra Sultan Abdülaziz'in
başpehlivanlığını alan üç güreşçiden
biridir. Devrinin en iyi, en kuwetli peh
livanlarından biri olarak tanınmaktadır.
Abdülaziz'in en takdir ettiği pehlivan
lardan biridir. Çorlu'nun Mandıra kö
yünde öldü.
KARA OSMAN: Deliormanlı dır.
Orada yetişip parladı. 1895 te Koca
Yusuf'la birlikte Paris'e gitti. 1899'a
lfergeleci Mahmud İbrahim pehlivan. kadar Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Kara Ahmed. Foliberjer'deki güreşte.
SPOR 1485
G ü reş
geres” salonu kiralanmıştı. Gazetelerin rinin ilk yabancı güreşini teşkil etmesi daşlarının ne denli büyük bir ilgi ve rağ
şişirdikleri haberler Fransa’nın başken bakımından da ayrı bir önem taşır. Ko bet gördüklerini göstermektedir. Bu sü
tinde öylesine bir heyecan uyandırmış ca Yusuf bu ilk güreşinde rakibini kaş renin içinde Koca Yusuf’un yaptığı 10
tı ki, daha biletlerin satışa çıkarıldığı la göz arasında sırtüstü mindere yapış güreşi de kazanması ve bu arada Fran
gün tüm biletler bitmişti. tırınca salonu dolduran büyük seyirci sızların “ yenilmez” gözüyle gördükle
kalabalığı bu müthiş Türk pehlivanına ri ünlü şampiyonları Paul Pons’u da ar
Koca Yusuf’un İlk Günleri karşı haklı bir hayranlık duymuştu. ka arkaya iki kez eze eze yenmesi Pa
Türk güreşçilerinin 20 Mart 1895 gü ris'te büyük bir olay teşkil etmişti.
Koca Yusuf’un 26 Mart 1895 günü nü başlayan “ Paris, Folies Bergeres Koca Yusuf ile arkadaşlarının Paris’
Folies Bergeres salonunda Fransız Du- Güreşleri” nin 14 Haziran 1895 günü te yaptıkları güreşlerde uyandırdıkları
mont ile yaptığı güreş, Türk güreşçile ne dek sürmesi, Koca Yusuf ile arka büyük ilgi, diğer organizatörlerin göz-
lerini de Türk pehlivanları üzerine çe 3 Şubat’ta yaptığı ilk maçında, New da Amerikalı Lewis’i 6 dakika içinde iki
virmiş ve bunun sonucu olarak organi York’un ünlü Madison Square Garden tuşla, 29 Haziran günü Buffalo’da da
zatörler “ Türk pehlivanı” namından salonunu hıncahınç dolduran Koca Yu Amerikalı Gallagher’i 12 dakikada iki
yararlanarak güreşler tertiplemiş ve pa suf, karşısına çıkarılan ünlü Amerika tuşla yenmişti. Böylece Amerika’da da
ra kazanmanın yollarını aramıştı. lı güreşçi Roeber’i adeta perişan etmişti. karşısına çıkacak rakip kalmadığını gö
1895 yılında Koca Yusuf, Filiz Nu- ren organizatörler bu büyük Türk peh
rullah, Kara Osman’ın Paris’te başlat livanının artık yurduna dönmesine izin
tıkları Yaşar İsmail ile Mehmed Ada- K oca Y usuf A m e rik a ’da vermekten başka çare bulamamışlardı.
lı’nın yine aynı yıl içinde Londra’da Üç yıldan fazla bir süre yurt dışında
sürdürdükleri bu “ yurt dışı güreşler” Koca Yusuf, 5 M art 1898’de Madi- kalan; Avrupa ve Amerika’da karşısı
bütün yıl boyunca sürüp gitmişti. son Square Garden salonunda Ameri na çıkarılan dünyanın en güçlü pehli
Avrupa’da artık karşısına çıkacak ra kalı Jenkins’i eze eze yendikten sonra, vanlarını birbiri ardına yenen Koca Yu
kip bulamayan Koca Yusuf’u organi 4 Nisan günü Philadelphia’da yine suf, yurt hasreti içinde Amerika’dan
zatörler 1898 başında Fransa’dan alıp Amerikalı John McCormick’i, 3 Mayıs dönerken bindiği Fransız bandralı “ La
Amerika’ya götürmüşlerdi. Avrupa’da günü Rochester’de Amerikalı Edmond Bourgogne” transatlantiğinin 4 Tem
sırtı yere gelmeyen bu büyük Türk peh A thetton’u yenmiş daha sonra 11 Ha muz 1898’de Atlas okyanusunda aşırı
livanının sırtından Yenidünya’da da bü ziran günü New York’ta Yunanlı He- sis yüzünden İrlanda bandıralı bir şilep
yük paralar kazanmayı düşünen orga raklides’i beş dakika içinde iki tuşla ye le çarpışıp batması sonucu boğularak
nizatörler bunda da aldanmamışlardı. re sermişti. 20 Haziran günü Chicago’ ölınü.ş ve ardında bir mezar bile bırak-
nek karşısında huzur güreşlerindeki bası Salih pehlivandır. 1908'de Ame duğu gibi yurt dışında da büyük ba
saltanatın ellerinden gideceğinden rika'da yaptığı güreşlerle kendini Ye- şarılar kazandı. Sırtı yere gelmeyen bir
korkan Pomak pehlivanlar tarafından nidünya'da tanıttı. Amerika'daki başa pehlivan olarak tanındı. İleri bir yaşın
zehirlendiği söylenir. Vücudunu saran rılarını 1909'da da sürdürdü. 1914' te da "Ben yurt dışında güreşirken her
kaşıntı ve yaralardan kurtularnayınca Paris'te “Avrupa Şampiyonluğu”nu güreşte arkamda Türk milletinin bu
köyüne gönderildi. 1870'de köyünde kazandı. 3 Şubat 1931'deEskişehir- lunduğunu ve millet şerefini düşünür
öldü. de öldü. düm.” şeklindeki sözleri Atatürk'ün
KEL HASAN: Yozgatlı olduğu için KOCA YUSUF: 1866 da Şumnu - pek hoşuna gittiğinden ona Türk spor
'Yozgatlı Kel Hasan" adıyla da tanı nun Karalar köyünde doğdu. Dört ku tarihine geçen meşhur mektubunu
nır. Kalyonculuktan yetişti. 1827 Na- şak güreş yapan bir aileden gelen Ko yazdığı gibi kendisine 1000 lira da ar
varin deniz savaşına kalyoncu olarak ca Yusuf. küçük yaşta güreşe başla mağan gönderdi. 1939'da Balıkesir'in
katıldığı bilinir. ll. Sultan Mahmud dev dı. Hocaları Kel İsmail ile Pomak Os Kurtdere köyünde öldü.
rinde er meydanlarında nam saldı ve man'dır. 1 .88 boyunda ve 115 kiloluk KÜÇÜK YUSUF: Kooa Yusuf devri
başpehlivanlığa kadar yükseldi, padi vücuduyla alabildiğine heybetli bir gö pehlivanlarındandır. Devrinin ünlü
şahın huzurunda güreşler tuttu. Dev rünüş arzettiği gibi acı kuweti ve bü pehlivanından ayırd edilebilmesi için
rinin en iyi güreşçilerinden biri olarak yük güreş tekniği ile de yalnız devri “ Küçük Yusuf" adıyla anılmıştı. As
tanınmaktadır. nin değil, tüm devirlerin en büyük gü len Tophaneli olduğundan, “Topha
KEPSUTLU ÇAKIR İSMAİL: Adın reşçilerinden biri olarak tanındı ve neli Yusuf'' adıyla da anılır. Yurt dışın
dan da anlaşılacağı gibi Kepsutlu'dur. Türk güreşinin sembol isimlerinden bi da da başarılı güreşler yapmıştır.
Kurtdereli Mehmed'in en yaman ra ri oldu. 1895'te Avrupa'ya, 1898 de MADRAL! AHMET: 1877 doğumlu
kiplerinden biri olarak tanınır. de Amerika'ya gitti. Amerika'dan yur dur. Yurt içinde yaptığı güreşlerden
KIZILCIKLI MAHMUD: 1880 de da dönüşte, bindiği transatlantiğin At çok yurt dışındaki güreşleriyle tanın
doğdu. Pehlivan bir aileden gelir. Ba- las Okyanusu'nda batmasıyla boğu mış bir pehlivandır. Özellikle Ingiltere'
larak öldü. de yaptığı güreşlerde büyük varlık
KOÇ MEHMED: 1875'te doğdu. göstermiş ve başarılar kazanmıştı.
Şumnu'nun Çukur köyündendir. Kısa Madralı'nın Avrupa'da yendiği ünlü
boylu olmasına rağmen çok güçlü kol pehlivanlar arasında Charles Green,
lara sahipti. Deliorman'da başlayan John Ball ve Le Meunier gibi isimler
güreş hayatını Rumeli'de üne ulaştır de bulunmaktadır. Avrupa şampiyonu
dı. 1896'da Atina'da yapılan ilk Mo olan Hackenschmidt'e iki kez yenilme
dern Olimpiyat Oyunlarına katılmak si onun büyük ününe gölge düşür
için gittiyse de hem profesyonel olma müştü.
sından hem Osmanlı Devleti'ni temsil MAKARNACI HALİL: Aslen Delior-
edeceğine dair elinde resmi bir belge manlı'dır. Razgrad'ta doğup yetiştiği
bulunmadığından katılamadı. Balıke bilinir. Abdülaziz'in pehlivanları ara
sir'in Sebepli köyüne yerleşti. 1933'te sında yeraldı. Huzur güreşlerinde bü
öldü. yük varlık göstererek başpehlivanlığa
KURTDERELİ MEHMED: 1869'da yükseldi. Padişahın büyük sevgisini
Deliorman'da doğdu. Küçük bir yaş ve takdirini kazanarak Yıldız Sarayı
ta ailesiyle Balıkesir'de Kurtdere kö nın Kuşçubaşılığı görevine kadar yük
yüne göçtü. Güreşe orada başladı. seldi. Kırkpınar'da da başarılı güreş
1 .90 boyunda, 123 kilo ağırlığında idi. ler çıkardı.
Koca Yusuf. Genç yaşında parladı. Yurt içinde ol POMAK OSMAN: Aslen Deliorman-
SPOR 1487
G ü reş
madan dünyadan göçüp gitmişti. nı sürdürürken, Kurtdereli Mehmet ile da yaptığı maçlarda da rakiplerine üs
Koca Yusuf'un en verimli bir devir Katrancı Halil de Paris’te yaptığı gü tünlük sağlayan Türk güreşçisi 2 Ara
de bu fecî ölümüyle Türk güreşi en bü reşlerde karşılarına çıkarılan rakipleri lık 1899 günü Fransız Chalzet’i 16 da
yük yıldızlarından birini, belki de birin ni yenmekte, Kara Osman da İngilte kikada tuşla yenerek nihai finale kal
cisini yitirmişti. re'de başarılı güreşler çıkartmaktaydı. mıştı. 4 Aralık günü yine Fransız Gam-
1899 Kasımı’nda, Paris’te düzenle bier’i 20 dakikada tuşla yenen Kara Ah
A dalı H alil nen “ Dünya Güreş Şampiyonası’na met, 5 Aralık 1899 günü Laurent de Be-
katılan, Kara Ahmet, 17 Kasım 1899 aucairois’yı 1 saaat 13 dakika 05 sani
Koca Yusuf’un ölümünden iki ay günü “ Casino de Paris” salonundaki yede tuşla yenerek greko-romen stilin
sonra bu kez Adalı Halil Amerika’ya ilk maçında Fransız Raymond’u 3 da de yapılan bu karşılaşmalarla “ Dünya
gitmiştir. Adalı Halil’in Amerika’da bir kikada tuşla yendikten sonra 19 Kasım Şampiyonluğu” nu kazanmıştı. Böyle-
günde dört güreş yaptığı ve karşısına çı günü Fransız Marechal’i 12 dakikada, ce dünya güreş tarihinde ilk kez bir
karılan dört Amerikalı pehlivanı dok yine tuşla yenmişti. Bundan sonra Türk güreşçisi, “ Dünya Şampiyonu”
san dakika içinde yendiği gibi (19 H a Amerikalı Fengler ile 23 ve 24 Kasım olmuştu ki, bu Türk güreş tarihinde de
ziran 1899, Nebraska), beş kişiyi de ar &_ünleri iki maç yapan Kara Ahmed be pek önemli bir olaydı.
ka arkaya 45 dakika 45 saniye içinde tu rabere ilân edilen bu maçlardan sonra Türk güreşçileri 1900’lü yıllarda da
şa getirdiğine (21 Haziran Denver) rast 25 Kasım günü yaptığı üçüncü maçta Avrupa’daki güreşlerini sürdürmüşler
lanmıştı. Amerikalı Fengler’i yenerek final gru di. 1900’de Filiz Nurullah, Selim, Kurt-
Adalı Halil Amerika’daki başarıları buna kalmayı başarmıştı. Final grubun dereli Mehmed, Koç Mehmed Paris’te,
lı'dır. Devrinin en namlı güreşçilerin racı” namıyla tanındı. Muhacir olarak adı bilinmemektedir. Aslen Tekirdağ-
den biri olarak kendini göstermesine geldiği İstanbul'da birçok güreşler lı olduğundan ve Türk güreşinin ilk al
rağmen Türk güreşindeki yeri Koca yaptığı gibi yurt dışında da başarılı gü tın döneminin son yıllarında yetişen en
Yusuf gibi dünya çapında bir pehliva reşleri oldu. Türklerin oluşturdukları güçlü pehlivanlarından biri bulundu
nı yetiştirmiş olmasıdır. ilk futbol takımı olan “ Black Stocking" ğu bilinir. Tekirdağlı Sarı Hafız Balkan
SİCİMOĞLU HALİL: 1899'da Si ekibinde yeraldı. Savaşı sırasında şehit düşmüştür. □
vas'ın Yıldızeli'ne bağlı Yücebaca kö TEKİRDAĞLI SARI HAFIZ: Gerçek
yünde doğmuştur. Babası Celal Peh
livan adıyla anılmış, oğluna da bu ne
denle Sicimoğlu denilmişti. Sivas ve
çevresinde yaptığı bütün güreşlerini
kazanmak suretiyle adını duyurdu.
1877 Osmanlı-Rus Savaşı'nda esir
düştü. Esirlik sırasında Rus Çariçesi
huzurunda yapılan büyük güreşlerde,
karşısına çıkarılan Rus şampiyonunu
yendi. Sicimoğlu Halil, 1934'te har
man yerinde uyurken hasımları tara
fından vurulmak suretiyle öldürüldü.
SUHTEOĞLU MEHMET: "Softa-
oğlu" adıyla da tanınır. Bursa'nın De
mirci köyündendir. Karakucak güre
şinde gösterdiği büyük varlıkla dikkati
çekerek Sarayatakdim edilmiş ve ll.
Mahmudun huzurunda yaptığı güreş
lerde de padişahın takdirini kazanarak
Enderun'un Kilerciler Koğuşunda gö
revlendirilmişti. Devrinin en iyi pehli
vanlarından biri olarak tanınmaktadır.
SUYOLCU MEHMET: 1840 ta doğ
du. Devrinin ünlü pehlivanlarından Yü
rük Ali'nin çırağı olarak yetişti. Devri
nin en iyi pehlivanlarından biri olarak
kendini gösterdi. Çolak Molla Mümin
gibi bir pehlivanın yetişmesinde önem
li rol oynadı. Daha sonra hakem ola
rak da uzun yıllar vazife gördü. 107
yaşına dek İstanbul'da yaşadı. Anlat
tıklarıyla güreş tarihine büyük katkılar
da bulundu. 1947'de İstanbul'da öl
dü.
TAMSURACI OSMAN PEHLİVAN:
1874 te Tırnovada doğdu. “Tambu
1488
SPOR
Güreş
1901'de Kara M ustafa, Adalı Halil, güreşler yaptıklarına dair belgeler bu ten vazgeçmişti. Bu olay da Türk peh
Koç Hasan H am burg'ta, Adalı Halil lunmaktadır. O tarihlerde Avrupa’da livanlarının alabildiğine maddî sıkıntı
Berlin’de, Liege'de, Viyana'da; Filiz yayınlanan gazetelerde adları geçen Te içinde bulundukları bu dönemde yurt
Nurullah Amerika’da, Koç Mehmed ile selli Mehmedof, Recep Pengal, Hasa- dışında ekmek parası aradıklarının bir
Kurtdereli Mehmed Berlin’de; Murad nof, Salih Süleyman, Tahir Pehlivan, başka tipik örneğidir.
Ali ve Neşat Amerika'da, Filiz Nurul İbrahim Safi, Tevfik Ali, bunların en V. Mehmed Reşad'ın saltanatı sıra
lah Londra'da; 1903’te Koç Mehmed belirgin örnekleri olmaktadır. sında İstanbul'da güreşler yeniden baş
ile Filiz Nurullah Kopenhag ve Paris’ 1895-1910 yılları arasındaki dönem lamıştı. Bu arada padişah yurt dışında
te, Madralı Ahmed Londra'da, Koç tüm Türk güreşçileri için yurt dışında başarı kazanan Türk pehlivanlarını da
Hasan Fransa’da, güreşiyorlardı. Yıl ekmek aram a dönemi olmuştu. Nite nışanlar ve ihsanlarla taltif etmişti.
lar geçtikçe ikinci, hatta üçüncü sınıf kim 1896'da A tina’da yapılan ilk Mo
Türk güreşçilerinin de yurt dışında gü dern Olimpiyat Oyunları sırasında Koç
I I . M e ş r u t i y e t ’te G ü r e ş
reşler yaptıklarına rastlanmaya başla Mehmed, Yunanistan'a gitmiş ve bur-
dı. Türk adından yararlanan bazı açık da yapılacak güreşlere katılmak istemiş İstibdat devrinde Türk pehlivanları
göz organizatörler, götürdükleri ikinci ti. Ancak, Olimpiyat Komitesi kendi akın akın “ frenk diyârı” na gitmişler
ve üçüncü sınıf güreşçilerle Türk peh sinden Osmanlı Devleti'ni temsil ede di. I I. Meşrutiyet döneminde ise
livanlarının Avrupa’da yaptıkları o bü ceğine dair resmî bir belge isteyince Koç “ frenk” pehlivanları İstanbul'a gelme
yük ünü de zedelediler. 1903'ten sonra Mehmed şaşırmış, bu arada güreşler so ye başlamış, Türk güreşi serbestliğine
ki dönemde Türk güreşinde ismi işitil nunda dişe dokunan bir ödül ve parsa kavuşmuştu. Bu serbestlik uzun yıllar
memiş birçok pehlivanın yurt dışında bulunmadığını da öğrenince güreşmek güreşe hasret kalmış İstanbul'da büyük
SPOR 1489
Güreş
BİR İNGİLİZ, SPORU: Çin 'de bile oynandığı bilinen futbol ilk kez 19. yy ’da İngiltere'de belirli kurallara bağlanmıştır. Osmanlı
Devleti'nde ilk kez 1890’larda İzmir’de İngilizlerin kurdukları Football and Rugby Club gibi kuruluşlar aracılığıyla getirdikleri futbol
kısa sürede yaygınlık gösterdi. İzmir’den sonra İstanbul’da da yine bazı İngiliz ailelerinin öncülüğü ile oynanmaya başlanan futbol,
kısa sürede halkın ilgisini topladı. İstanbul’da Papazın Çaym diye adlandırılan sahada ilk futbol maçlarından biri.
SPOR 1491
F u tb o l
Diğer Kulüpler
Anadolu, İstanbul’un Üsküdar sem
tinde kurulmuştu. Kurucularının başın
da, Türk basınının olduğu gibi Türk
sporunun da en büyük isimlerinden biri
olan Burhan Felek bulunmaktaydı.
Burhan Felek aynı zamanda bu takımın
ilk futbolcularından biriydi. Kardeşi
Hüdai Bey de takımın en ünlü futbol
cusu olarak dikkati çekmekteydi.
Beykoz da adını taşıdığı semtte ku
rulmuştu. Ünlü yazar Ahmet Mithat
Efendi’nin Meşrutiyet’in ilânından he
men sonra kurduğu “ Beykoz İttihat ve
Teavün Cemiyeti” içindeki “ Mümase-
rat-ı Bedeniyye Şubesi” , bu kulübün
çekirdeğini oluşturmuştu.
Vefa ise, adını taşıdığı Vefa İdadisi
öğrencilerinden Saim Turgut (Aktan-
LİSE'DE FUTBOL: 1904'te başlayan sel), Zeki (Baban), Rifat (Baban), Sû-
İstanbul Futbol Ligi Türklerin de futbola di Cavid, Tevfik (Kut), Yusuf Ziya ve
ilgisini artırmıştır. Bu arada birkaç Türk
Sabri efendiler tarafından “ Vefa İd
takımının da kurulması için girişimlere
başlanmıştı. 1905’te Galatasaray Lisesi man Yurdu” adı altında kurulmuştu.
öğrencilerinden bir grup yalnızca Yeşil-beyaz formalı bu kulüp tıpkı Ga
Türklerden oluşacak bir takım kurmayı latasaray gibi, bir okulun içinden fış
karar altına aldılar. Bu öğrenciler kıran ikinci Türk spor kulübü olmuş
arasında Ali Sami (Yen), Asım Tevfik tu.
(Sonumut), Emin Bülend (Serdaroğlu), Futbol, 1908 Meşrutiyeti’nden son
Bekir (Bircan), "Cevdet (Kalpakçıoğlu) ve ra pek hızlı bir yayılma gösterdi. Kadı
Abidin Da’ver gibi isimler vardı. Ali köy ve Moda çayırlarından taşan fu t
Sami Bey (Yen) ve 1921-22’de lig
bol İstanbul’un dört yanına dağılıver
şampiyonu olan Galatasaray.
di. Taksim’deki Talimhane meydanı,
Şişli’deki Bulgar Hastanesi karşısındaki
çok şeyin yasak olduğu bir dönemde bir Kısa zamanda çevrenin gençlerini et tepe, Tatavla (Kurtuluş) sırtları, Mak-
sporcu topluluğu olarak ortaya çıkmış raflarına toplayan üç genç, çoğunluğu riköy’ün (Bakırköy) Baruthane sahası,
tı. Bunda, Mekteb-i Sultanî öğrencile nu Saint Joseph Fransız Frerler Mek Kasımpaşa’nın Camialtı mevkii, Bey
ri bulunmalarının etkisi vardı. Memle tebi öğrencilerinin teşkil ettikleri bir fut koz ve Anadoluhisarı çayırlarında fut
ketin en seçkin ailelerinin çocuklarını bol takımı ortaya çıkarmışlardı. Fener bol maçları oynanmaya başladı.
çatısı altında barındıran Mekteb-i Sul bahçe’nin ilk futbol takımını teşkil Bu arada İstanbul Lig Maçları sürü
tanî, Türk kültür ve toplum hayatında edenler arasında; Çerkez Sabri, Hasan, yor, bir yandan da yeni yeni takımlar
eski saray mektebi olan Enderun’un ye Dalaklı Hüseyin, avukat Hayri, Nasu- kuruluyordu.
rini almıştı. Böylece “ sarayın bir par hi Esat (Baydar) gibi gençler bulunmak 1910-1911’de Galatasaray 3. kez şam
çası” durumunu arzetmekteydi. Bu ne taydı. piyonluğu kazanırken, 1911-1912 İstan
denle, pek çoğu saraya ve saltanata ya II. Meşrutiyet’in ilanıyla, II. Abdül- bul Ligi’nde şampiyonluk Fenerbahçe’
kın kişilerin çocukları olan Mekteb-i hamid dönemi sona ererken, ülkeye ge nin oldu. Bir yıl kadar san-beyaz for
Sultanî öğrencilerinin bu davranışı mü len hürriyet havası, spora da geniş ser- ma altında sahaya çıkan Fenerbahçe
samaha ile karşılanmış bulunuyordu. bestî tanımıştı. Kabul edilen “ Cemiyet daha sonra sarı-lâcivert renkleri almıştı.
Fenerbahçe’nin Kuruluşu: 1907’nin ler Kanunu” yla kulüplerin resmen ku Bu arada İstanbul Ligi’nin iki Türk
Mayıs ayında Nurizâde Ziya (Songü- rulmasının mümkün olması Türk fut takımı olan Galatasaray ile Fenerbah
len), Ayetullah ve Samipaşazâde Seza boluna olduğu kadar Türk sporuna da çe futbolcuları arasındaki büyük dost
i’nin yeğeni Bahriye Necib (Okaner), büyük hareket getirmişti. Fenerbahçe, luk ve arkadaşlık bilhassa dikkati çek
Fenerbahçe kulübünü kurdular. Fener yeni kanuna göre resmen tescilini yap mekteydi. Futbol sahalarında birbirle
bahçe burnundaki feneri kendilerine tıran ilk spor kulübü olurken Galata rine amansız rakip olan bu gençler sa
amblem olarak seçen kurucular forma saray ile Beşiktaş da onu izlemişlerdi. ha dışında dostluk ve arkadaşlık örne
rengi olarak da sarı-beyaz renkleri al Öte yandan Cemiyetler Kanunu hü ği gösteriyorlardı.
mışlardı. kümlerine göre kurulan bazı spor ku İtalyan, Balkan ve I. Dünya Savaş-
SPOR 1493
F u tb o l
KADIKÖY'DE TÜRK TAKIMI: Galatasaray futbol takımından sonra 1907’de Nurizade Ziya (Songülen), Ayetu/lah ile Bahriye
Necip (Okaner) kendilerine Fenerbahçe burnundaki feneri amblem alarak Fenerbahçe Kulübü’nü kurdular. Kısa zamanda gelişen bu
takımın oyuncularının çoğu Saint Joseph Okulu öğrencilerinden oluşmaktaydı. Fenerbahçe'nin ilk futbol takımlarından biri.
ları ülkede her şeyi olduğu gibi futbo 1913 -1914 İstanbul Ligi Fenerbah aliyetleri tatil edilmiş olduğundan bu
lu da etkilemişti. Birbirini izleyen sefer çe’nin şampiyonluğu ile sonuçlanmış ve liglere sadece Türk takımları katılmış
berlikte futbolcular silah altına alınmış o sezon Türk futbolu iki önemli olaya lar, neticede bir grupta Galatasaray, di
lar ve cephelere sevkedilmişlerdi. Bu ne daha tanık olmuştu. Bunların ilki, 1914 ğer grupta ise Fenerbahçe şampiyon ol
denle ı9ı2- ı913 İstanbul Lig Maçları Nisanı’nda Romanya Karması’nın İs muşlardı. İstanbul şampiyonunu belir
oynanamamıştı. tanbul’a gelişi, diğeri ise Mayıs ayında leyecek maçın oynanması hayli müna
Fenerbahçe’nin yurt dışına çıkan ikin kaşalara yol açmış, neticede 29 Ocak
İlk Dış Temaslar ci Türk futbol takımı olarak Rusya’ya 1916’da oynanan maçla İstanbul şam
gidişi idi. Fenerbahçe, 31 Mayıs 1914’te piyonu belirlenmişti. Bu maçta Galata
ı911 ’de Türk futbolu önemli olayla Odesa’da, Şaka takımıyla yaptığı ilk saray’ı 3-1 yenen Fenerbahçe “ İstanbul
ra tanık olmuştu. O yıl ilk kez bir ya maçında 1-1 berabere kalmış, 1 Hazi Şampiyonu” olmuştu.
bancı futbol takımı maç oynamak üzere ran 1914’de yine Odesa’da oynadığı Beşiktaş Futbol Takımı: Bu dönem
Türkiye’ye gelmiş, ilk kez bir Türk fut ikinci maçında Güney Rusya Şampiyo de Beşiktaş Basiret Osmanlı Jimnastik
bol takımı da maçlar yapmak üzere nu Sporting takımını 1-0 yenmişti. 3 Kulübü Beşiktaş Osmanlı Jimnastik
yurt dışına gitmişti. Haziran 1914’te Odesa Karması’yla Kulübü adı altında resmen tescil olun
Galatasaraylılar 191 1 M artı’nın so oynadığı üçüncü maçını ise 3-0 kaybet duğunda da aynı spor dallarında jim
nunda Macaristan’dan Klojvar Üniver mişti. nastik, ağırlık kaldırma, eskrim, güreş
sitesi takımını İstanbul’a getirtmişler ve Fenerbahçe, 7 Haziran 1914’te Niko- ve boks) faaliyetini sürdürmekteydi. Bu
1 Nisan 191 1’de Kadıköy’deki İttihat- layef’te Nikolayef Club takımıyla oy yıllarda Beşiktaş semtinde birer fnahalle
spor sahasında oynanan maç, 2-2 be nadığı ilk maçı 1-0 kazanmış, 8 Hazi takımı hüviyetinde iki futbol takımı or
rabere sonuçlanmıştı. 3 Nisan 191 1’de ran 1914’te yine aynı kentte Nikolayef taya çıkmış bulunuyordu. Bunlardan
yapılan ikinci maçta ise Galatasaray, Karması ile yaptığı maçı üstün bir biri, Rumelihisarı’nda dalyancılık ya
Macarları 3-1 yenmek suretiyle Türk oyunla 3-0 yenmek başarısını göster pan Münir Bey’in Basiret’i, diğeri de
futboluna ilk yabancı galibiyetini ka mişti. Böylece bir Türk futbol takımı Refik Osman (Top) Bey ile arkadaşla
zandırmıştı. Galatasaray aynı yılın Ey nın ikinci yurt dışı seyahati de başarılı rının kurdukları Valdeçeşmesi takımla
lül ayında M acaristan’a giderek Kloj bir biçimde sona ermişti. rıydı. Türk futbolunda ve Beşiktaş ku
var ve Ferençvaroş takımlarıyla oyna I. Dünya Savaşı 1914-1915 sezonu lig lübünün tarihinde pek önemli bir yeri
mış, Klojvar ile yaptığı maçları 5-1 ve maçlarının oynanmasını tehlikeye dü bulunan Ahmet Şerafeddin Bey (mer
4-1, Ferençvaroş karşılaşmasını da 7-1 şürmüş ve liglerin bir an önce tamam hum Şeref) Je Valdeçeşmesi takımın-
kaybetmişti. Dönüşte Bükreş’te Bükreş lanabilmesi için iki grup üzerinden oy daydı.
Karması’yla yaptığı maçı ise 11-1 ka nanması uygun görülmüştü. Savaş ne Ahmet Şerafeddin Bey, 1909’da Be
zanmıştı. deniyle İngiliz ve Rum kulüplerinin fa şiktaş semtinin bu iki mahalle futbol ta-
1494
SPOR
F u tb o l
Ocak 1914’te Hilâl adıyla faaliyete ge culara İstanbul’da askerlik yapmak im cularla güçlü bir kadro meydana getir
çişi izlemişti. Alsancak’taki Şark İda kânının tanınması bu kulüpte yeralan- mişti. Ancak sağlam esaslara dayanma
disi Müdürü olan ve daha sonra Millî lara sağlanan büyük manevi avantajla yan ve Türk futbolunda Altınordu’nun
Eğitim Bakanlığı da yapan Mustafa Ne rın başında yeralıyordu. Altınordu ta açtığı “gizli profesyonellik” anlayışının
cati Bey’in de kurucuları arasında bu kımı bu sayede kadrosunu da tümüyle bir devamından başka bir yenilik getir
lunduğu kulübün diğer kurucuları ara elinde bulundurma imkânına sahip olu meyen bu kulübün ömrü de pek kısa ol
sında Çiftçi Necati, Vasıf (Çınar), Ta yordu ki, bu da bir başka önemli avan muştu. Bu takımda yeralan zamanın
lât (Erboy), yazar Raif Nezihi, Evliya- tajdı. Bu arada Altınordu kulübünün ünlü futbolcusu Refik Osman Top, bir
zâde Nejat ve Şimendiferci Rifat bey maddî imkanlar da sağlamaya başlama yazısında ‘‘Union Club gibi içki ve ku
ler de yeralmaktaydılar. Böylece Kar sı bu kulübü büsbütün cazip bir hale ge marla kurulan bir spor müessesesinin
şıyaka, maçlar yapacağı bir Türk raki tirmiş ve kırmızı-mavi formalı kulüp bu akıbeti elbette hoppala olacaktı. Nite
be de kavuşmuştu. Bu iki takımın Kar arada en büyük darbeyi, aynı semtin kim dört sene bu lilşeyi (/eşi) zorla sü
şıyaka’nın Omiros Tarlası’yla İzmir’in kulübü olan Fenerbahçe’ye indirmişti. rükledik. Olan Altınordu’y a oldu. . . ”
Talebe Çayırı’nda yaptıklan maçlar İz Fenerbahçeli Otomobil Nuri başta bü diyordu.
mir’de futbol sevgisinin yayılıp kökleş yük futbol yıldızı Bekir olmak üzere, İttihatspor sahasının akıbeti de Al-
mesinde önemli etken oluştu. tam 7 Fenerbahçeli ünlü futbolcuyu tınordu kulübününkinden farksız ol
alıp Altınordu’ya götürünce Fenerbah muştu. I. Dünya Savaşı’nın sona erme
çe takımı çözülme tehlikesiyle karşı kar siyle bu sahada çalışamaz hâle gelmiş,
frtihat ve Terakki ve Futbol şıya gelmişti. Ancak genç takımdan alı bu arada Taksim Stadı’nın da acılma-
I. Dünya Savaşı başlarında Türk fut nan 14-15 yaşlarındaki elemanlarla ta sıyla tamamen sessizliğe gömülmüştü.
bolunun içine ilk kez “ politika” nın ka kımı takviye eden Fenerbahçe, bu genç I. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’
rıştığı da görüldü. Devrin Sadrâzamı lerden Zeki Rıza Sporel, Alâeddin Bay- da futbol faaliyeti, İttihatspor sahasıyla
Talât P aşa’nın İstanbul Altınordu ku dar, Bedri Gürsoy gibi ilerde adı duyu Kadıköy’ün Kuşdili, Baklatarlası, Bey
lübünün başına geçmesi bu kulübe “im lacak kişilerle ayakta kaldı. koz, Anadoluhisarı çayırlarıyla Makri-
tiyazlı” bir durum verdi. Altınordu kulübü sahip bulunduğu köy Baruthane, Taksim Talimhane ve
1911 ’de Galatasaray kulübünde baş- maddî ve manevî kuvvet ve kudret kar Yenibahçe sahaları da iddialı futbol
gösteren bir anlaşmazlık sonucu kulüp şısında 1916-1917 ve 1917-1918 sezon maçlarına sahne olmaktaydı. Öte yan
ten ayrılan bir grup tarafından Kadıköy larında İstanbul Lig Şampiyonluğunu dan İzmir’in çeşitli alanlarında da zor
cihetinde “ Progre (Terakki)” adı altın kazanmış ve gücünü I. Dünya Savaşı’- lu maçların oynandığı görülüyordu.
da bir kulüp kurulmuştu. Bu kulüp sa nın sonuna dek sürdürmüştü. Punta mevkiindeki Panonions sahası
hip olduğu mütevazi imkânlarla başa Savaşın sona ermesiyle Talât Paşa gi (bugünkü Alsancak Stadı), bugünkü
rılı bir futbol faaliyeti sürdürürken, bi büyük bir koruyucusunu yitiren Al- Atatürk Lisesi civarındaki Apollon sa
1914’te Sadrâzam Talât Paşa’nın ve tınordu kulübü de pek zor bir durum hası, bugünkü İzmirspor tesislerinin
devrin bazı kodamanlarının bu kulübün da kalmıştı. bulunduğu alandaki Talebe Çayırı, Na-
başına geçmeleriyle birden büyük bir Altınordu’dan ayrılanlar Union Club mazgâh semtinde Agora’nın bulundu
manevî güce sahip oluvermişti. Diğer takımında bir araya gelmişlerdi. Daha ğu mahalledeki Kocabahçe sahası, Kar
kulüplerin futbolcuları çeşitli cepheler sonra “ İttihatspor” adını alan bu ku şıyaka tren istasyonu yakınındaki Omi-
de çarpışırlarken, Altınordulu futbol lüp de sağdan soldan topladığı futbol ros Tarlası, yine Karşıyaka’daki Kara-
vokiri sahası ile Osmanpaşa çayırı, Kı- da tam 17 maç oynamıştı. 17 maçta 2 ce İmalât-ı Harbiye, sonra da Ankara-
zılçullu’daki Amerikan Koleji sahası ve galibiyet, 2 beraberlik, 13 yenilgi alan gücü adını almış ve başkentte yalnız
Bornova sahası bunların arasındaydı. takviyeli Galatasaray attığı 22 gole kar futbolun değil, sporun da öncülerinden
Bu arada İzmir’de, Karşıyaka ve Al- şılık tam 77 gol yemişti. olmuştu.
tay’dan sonra üçüncü bir Türk kulübü Bu seyahat bir bakıma Türk futbo Yine bu yıllarda A nkara’da, Turan
nün kurulduğu görülmüştü. “ İdman lundan çok Türk futbolcularının Avru Sanatkâran Gücü’nün yanısıra askerî
Yurdu” adını taşıyan bu kulübü, Şark pa’da tanınmalarına yol açmıştı. Nite öğrencilerin teşkil ettikleri Talimgâh ve
gazetesi sahibi Halil Zeki Bey (Osma) kim Karlsruhe’de yapılan Phonix ma lise öğrencilerinin takımı olan Ankara
ile Hacı Hüseyin Bey kurmuşlardı. Kar çından sonra Alman kulübü yönetici Sultanisi gibi takımlar bulunmaktaydı.
şıyaka ile Altay’ın faaliyetlerinin tatil leri ünlü Türk futbolcusu Bekir’in pe Öte yandan M ustafa Kemal Paşa’nın
edildiği işgâl yıllarında İzmir İdman şine dümüşler ve kendisini Almanya’ Muhafız taburunun bünyesi içinde de
Yurdu tek Türk takımı olarak faaliye da alakoyup kulüplerine mal edebilmek yıldızı pek kısa zamanda parlayacak
tini sürdürmüştü. Kırsakal Muzaffer, için hiçbir fedakârlıktan da kaçınma olan Muhafızgücü kulübünün filizlen
Zımzım Osman, Hafız Mümtaz, Ma- mışlardı. Türk futbolunun en büyük mekte olduğu görülüyordu.
mako Saim (Seymener), Sivrisinek Ba yıldızlarından biri olan Bekir, sonun 1920’li yılların başında “ futbol” , İs
ha, Dede Kenan, Bacak Mithat, İma da Almanya’da kalmıştı. tanbul sınırlarının dışına taşıp Anado
nım Celâl gibi futbolcuların yeraldık- Nedim Kaleci ile Refik Osman Top’- lu’yu sarmaya başlamıştı. Trabzon’un
ları bu takımda, 1950-1%0 döneminin un da Köln kulübü yöneticileri peşleri Kemerkaya mahallesindeki Rum Lise
Başbakanı Adnan Menderes de bir for ne düşmüş ancak her iki futbolcu da ya si öğrencilerinin başlattıkları futbol,
vet oyuncusu olarak dikkati çekmektey pılan teklifleri reddederek yurda dön çok geçmeden Karadeniz’in Türk genç
di. müşlerdir. leri arasında da yayılıvermişti. Trabzon
Yeşil-beyaz renkler altında kurulan Sultanisi, Muallim Mektebi ve Zağnos
İzmir İdman Yurdu daha sonraları Milli Mücadele’de Rüştiyesi teşkil ettikleri futbol takım
özellikle Rum Apollon takımıyla yap Futbol Takımları larıyla bu faaliyete katılırken Trabzon’
tığı maçiara kırmızı-beyaz renklerle çık da Türk futbolunun öncüleri olmuşlar
maya başlamıştı ki, bu da işgal günle 1910’da, İstanbul Sultanahmet Sanat dı. l920’li yılların başında Münir Per
rinde önemli bir olaydı. M ektebi’nin ikinci sınıf öğrencileri ta tev (Subaşı), Burhaneddin (Kahyaoğ-
rafından Altınörs adı altında kurulan lu), Hıfzırrahman Raşit (Öymen), Tev-
Futbolcular Yurtdışında kulüp, Millî Mücadele yıllarında Anka fik (Yunusoğlu), Kemal (Özsubaşı), Ali
1921 ’de Galatasaray’ın Avrupa’da ra’da futbolun öncülüğünü yapmıştı. (Yusufoğlu), Mehmet Rıza (Kuğu) ve
yaptığı büyük turne, Türk futbolu açı Kuruluşundan kısa bir süre sonra aynı Sami beyler Trabzon’da ilk spor kulü
sından önemli b;r olay teşkil etmişti. okulun son sınıf öğrencilerinin kurmuş bünü kurmak üzere teşebbüse geçmiş
Bu, Türk futbolunun üçüncü yurt dışı oldukları Sanatkâran Gücü takımıyla ler ve 20 Ocak 1921’de Trabzon İdman
seyahatiydi. Galatasaray bu seyahate, birleşen Altınörs, 1913’te .Turan Sanat- Ocağı, Trabzon’un ilk Türk spor ku
Fenerbahçe ve Altınordu takımlarından kâran Gücü adını almış ve yedi yıl sü lübü olarak ortaya çıkmıştı. Bu kulü
takviye olarak aldığı Bekir, Zeki Rıza, reyle İstanbul liglerine katılmıştı. bü daha sonra İdman Yurdu, Sebat
Cafer, Refik Osman, Nedim, İsmet, 1920’de Milli Mücadele’nin başlama Gençlik, Birlikspor gibi kulüplerin ku
Galip gibi ünlü futbolcularla birlikte sıyla bu kulübün üyeleri Anadolu’ya rulması izleyecek, lise takımı ise faali
çıkmıştı. geçmişler, Millî Mücadele’nin içinde yetini ara vermeden sürdürecekti. Bur-
Takviyeli Galatasaray, bu iki aylık bilfiil görev almışlardı. sa’da da Zeki Rıza’nın (Sporel) çalış
Avrupa turnesi sırasında İsviçre, Al Bu kulüp Millî Mücadele’nin Büyük malarıyla futbol rağbet görmeye başla
manya, Çekoslovakya ve Macaristan’ Zafer ile sonuçlanmasından sonra ön mıştır.
SPOR 1497
F u tb o l
İşgal Yıllan mahon Kışlası” adını almıştı. sahanın işletmesi, Türk ve İngiliz his-
Futbola karşı artan ilgi ve bu kışla sedariardan oluşan “ Union Club” ad
I. Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuç nın tam karşısındaki Talimhane alanın lı bir kuruluşa verilmişti (1909). Ancak
lanması ve bunu izleyen işgal yılları da oynanan maçların topladığı büyük I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla düş
Türk futboluna önemli darbe indirmiş kalabalık, Çelebizâde Said Tevfik Bey’i man durumuna düşmüş bulunan İngi-
ti. İzmir’de İşgal Kuvvetleri Kuman (Said Çelebi), Taksim Kışiası’nın avlu lizlerin bu sahJt ile ilgileri kesilmiş ve
danlığı Türk spor kulüplerini kapat sunu futbol oynanabilecek bir saha hâ Türk hissedarların da dağılmaları üze
maktan geri kalmamış, İstanbul’u işgal line getirmeye sevketmişti. Fakat Said rine devrin ileri gelenlerinden Kara Ke-.
eden İngilizlerin İşgal Kuvvetleri Ku Çelebi’ye karşı bazı Türk kulüpleri yö mal tarafından bu sahaya el konulmuş
mandanlığı ise bu konuda Yunanlılar neticilerinin giriştikleri boykot hareketi ve adı da “ İttihatspor” a çevrilmişti.
dan çok daha anlayışlı çıkmıştı. kötü sonuçlar vermiş ve bu girişimci in Böylece iktidarda bulunan İttihat ve
İngiliz İşgal Kuvvetleri Kumandan san daha ağır parasal yük altında ezil Terakki fırkası bir yandan Altınordu
lığı, İstanbul’da bulunan Türk spor ku memek için stad haline getirdiği Tak kulübüyle sporcularını kendine çekme
lüplerinin faaliyet göstermelerine izin sim Kışiası’nı Mr. Bork adında bir Mal- ye çalışırken bir yandan İstanbul’un tek
vermişti. Bu kararda İngilizlerin kendi tah ’ya devretmek zorunda kalmıştı. sahasını kendi adını verdiği bir kuru
sporları olarak bilip benimsedikleri fut Daha önce Galatasaray Lisesi’nde luş eline geçirmiş oluyordu.
bola karşı olan ilgilerinin de önemli rolü mubassırlık etmiş olan Mr. Bork böy- İşgal Kuvvetleri takımlarıyla İstan
bulunduğu muhakkaktı. lece eline geçirdiği stadın tramvay cad bul’un çeşitli sahalarında yapılan bu
Bu dönemde İstanbul’un Kuşdili, Pa desi üzerindeki demir kapısı üstüne bü maçlar Türk futbol tarihinde pek
pazın Çayırı, Talimhane, Makriköy sa yük bir Yunan bayrağı asmış ve 1922’- önemli bir yer işgal eder. Bu maçlarda
halarıyla İstanbul’un ilk stadları olan den itibaren burada cuma ve pazar gün Türk takımlarının İşgal Kuvvetleri ta
İttihatspor ile Taksim Stadları, Türk ta leri futbol maçları aynatınaya başlamış kımları karşısında elde ettikleri galibi
kımlarının İşgal Kuvvetleri’ne mensup tı. yetlerin işgal günlerinde önemli bir ye
askerî takımlarla yapılan maçiara sah Kadıköy tarafında ilk futbol stadı, ri oldu.
ne olmuştu. İstanbul Şehremini Operatör Cemil To Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş
Taksim’deki tarihî Topçu Kışlası, puzlu Paşa’nın himmetiyle kurulmuş takımları beş yıl süren Mütareke ve İş
Mondros Mütarekesi’nden sonra Sene- tu. Papazın Çayırı adıyla anılan meş gal günlerinde düşman takımlarıyla
galliler tarafından işgal edilince “ Mak- hur sahanın hemen yanında kurulan bu toplam olarak 80 maç oynadılar. Bu 80
İTTİHATÇILAR VE FUTBOL: I91l’de kurulan Terakki adlı kulüpte üç yıl sonra olan değişiklik, spor tarihinde politikanın
kulüplere girmesi açısından anlam taşır. Yine o tarihte Sadrazam olan Taldt Paşa'nın Altınordu Kulübü'nde başkan olması bu
sayede imkânları artan Altınordu'nun Fenerbahçe ve diğer kulüplerden tanınmış oyuncuları alması bu kulübün güçlenmesini
sağlamışlı. 1. Dünya Savaşı'na kadar gücünü sürdüren ve İstanbul lig şampiyonluğunu kazanan Altınordu Futbol Takımı.
1498
SPOR
F u tb o l
Atletizm
Türkiye’de ciddî atletizm çalışmala
rı II. Meşrutiyet’ten sonra başlar. An
cak bu tarihten çok daha önceleri de
Türkiye’de atletizmin varlığı bilinmek
tedir.
Mekteb-i Sultani’de jimnastik öğret
meni olarak görevli bulunan M.Curel’-
in Türkiye’de çeşitli modern sporların
yanısıra atletizmi de başlatan kişi oldu
ğunu Galatasaray Lisesi eski müdürle
rinden Fethi İsfendiyaroğlu’nun 1955’te
yayınlanan bir yazısından öğreniyoruz.
l868’den 1872’ye kadar Mekteb-i Sul-
tanî’de jimnastik hocalığı yapan M.Cu
rel, 1870’de ilk kez bir idman bayramı
düzenlemişti. O yılın Mayıs ayında bü
tün öğıencileri ikişer sıralık taburlar ha
linde yürüterek Kâğıthane’ye götüren
M.Curel, burada çeşitli spor gösterile
ri arasında koşu ve atlama müsabaka
ları da yaptırmış ve başarı gösteren öğ
rencilere armağanlar vermişti.
M.Curel tarafından 1870’te Kâğıtha
ne çayırında Mekteb-i Sultanî öğrenci
lerine yaptırılan bu koşu ve atlama ya
rışmaları Türkiye’de atletizmin tam bir
başlangıcı sayılınasa bile bu yolda atı
lan ilk adım olması bakımından önem
ve değer taşır.
İlk Tohumlar
Öte yandan 1863’te Amerikalılar ta
rafından Bebek sırtlarında kurulan Ro- İLK ÇALIŞMALAR: Atletizm konusunda ilk girişimler Galatasaray Lisesi’nde
bert College de Türkiye’de ilk atletizm jimnastik hocalığı yapan M.Curel tarafından başlatıldı. Daha sonra Robert Kolej’de
tohumlarının atıldığı merkezlerden bi Amerikalıların sürdürdüğü çalışmalar II. Meşrutiyet'ten sonra yayılma gösterdi. Bu
ri hüviyetini taşımaktadır. Burada dönemde İstanbul’da Tatavla ve Galatasaray kulüplerinden birkaç atlet isim yapmış,
A m erikalı öğretm enler nezare Olimpiyat Oyunları 'na kendi paralarıyla katılanlar olmuş ve Silifkeli Şükrü, İri Celâl,
tinde öğrencilerin koşu ve atlama ya Selâhaddin (Türsen) ve Nureddin (Otmar-Savcı) gibi atletler öne çıkmıştır. Atletizmin
rışmaları yaptıkları bilinmektedir. ilk yıllarında kale çizgisinden verilen start (üstte) ve ünlü yarışçı Rauf'un (Hasağası) bir
Bu iki okulda başlayan bu faaliyet, finişi (altta).
öğrencilerin arasında geniş bir ilgi uyan
dırmasına rağmen, bunun okullar dışın Nitekim 1896’da Selânik’teki Siklin nusunda da İstanbul’dan daha avantajlı
da yayılması hiç de kolay olmamıştı. Kulübü tarafından Söğüt ormanların bir durum arzetmiş ve Osmanlı İmpa
Zamanın tutuculuğunun yanısıra Il. da düzenlenen idman bayramında, at ratorluğu sınırları içinde ilk yarışmalar
Abdülhamid’in istibdat rejimi de bunu letizm yarışmalarının yapıldığı ve Üç yine bu kentlerde yapılmıştır.
engellemişti. Bu nedenle ancak bu iki ayak atlamada (üçadım) birinciliği lO
okulda okuyan gayrimüslim öğrenciler Gerçi İstanbul’daki Mekteb-i Sulta
metre 24 santim ile bir Rum delikanlı nî ile Robert College’de de yabancı öğ
den Rumlar o tarihlerde Tatavla adını sının kazandığı o tarihlerde Selânik’te
taşıyan Kurtuluş kulübünde atletizme retmenlerin nezaretinde atletizm yarış
yayınlanan Asır gazetesinden öğrenil
devam etmek fırsatını bulabilmişlerdi. maları hatta bayramları düzenlenmiş
mektedir.
Bu tarihlerde Osmanlı İmparatorlu- se de bu faaliyet okulların dışına pek
ğu’nun diğer iki büyük kenti Selânik ile Yine aynı yılın içinde İzmir’in Bor taşamamıştı.
nova semtinde de Jimnastik Kulübü ta Okulları dışında atletizm faaliyetini
İzmir, İstanbul kadar koyu bir baskı re
jimi altında bulunmadığından bu iki rafından büyük koşu müsabakalarının sürdürebilenlerin yalnız gayrimüslim
kent sporun her dalında olduğu gibi at düzenlendiği de gazete haberlerinden Rum öğrenciler olduklarını söylemiştik.
letizm alanında da daha özgür bulun öğrenilmektedir. Nitekim bu gençlerin arasında bulunan
maktaydı. Böylece Selânik ve İzmir atletizm ko ve koşularda gösterdikleri başarılarla
1502
SPOR
Atletizm
dikkati çeken Konstantin Devecis ile holm Olimpiyat Oyunları’na katılacak mışlardı. (İdman, 1 Ağustos 1913, Sa
Celepoğlu Tatavla Kulübü’nde sürdür istekli gençleri davet eden bir ilân ya yı: 5)
dükleri atletizm hayatlarında da pek yınlamış ve bunu her türlü masrafları Bayanlararası yarışmaların yapıldığı
başarılı olmuşlardı. Bu iki atlet, 1906’- kendilerine ait olmak üzere kabul edip 19 Temmuz 1913 günü Türk atletizmin
da Atina’da, Modern Olimpiyat Oyun- gelen iki Ermeni genci Olimpiyat Oyun- de olduğu gibi Türk sporunda da önem
ları’nın kuruluşunun 10. yıldönümü ları’nda Türkiye’yi resmen temsil eden li bir dönüm noktasıdır muhakkak ki.
münasebetiyle düzenlenen “ Ara Olim ilk atletler olmuşlardı. Bu gençlerden Türk kadınının evinin penceresinden bi
piyat Oyunları” nda Osmanlı devletini Mıgır Mıgıryan kendi parasıyla gittiği le görünmesinin bir olay teşkil ettiği bir
temsilen katılmışlar; Devecis girdiği 100 Stockholm’de gülle atma, disk atma ve dönemde bu Türk kızlarının Anadolu
metre ve 110 metre engelli koşularının, dekation yarışmalarına; mensup oldu hisarı çayırında herkesin önünde koş
Celepoğlu da girdiği 400 metre koşusu ğu Ermeni Ardavast kulübünün düzen maları elbette ki günün koşullarına göre
nun seçmelerinde elenmişlerdi. lediği müsamereden sağlanan parayla çok önemli bir olaydır.
Stockholm’e giden Valıram Papazyan Yine aynı yılın içinde İttihat Spor
Kulüpler Kuruluyor da 1500 metre yarışmasına katılmışlar Kulübü tarafından başarılı atletlere
dı. Ay-yıldızlı forma altında yarışan bu Sporcu Madalyası verildiği görülmüş
II. Meşrutiyet’le birlikte İstanbul’da atletler Stockholm’de dünyanın en seç tü. Onyedi yaşını bitirmiş gençlerin ka
kurulan kulüplerin futbolun yanısıra kin atletleri arasında bir varlık göste- tılacakları sınavlar sonunda arzulanan
atletizme de önem ve değer vermeleri rememelerine rağmen Olimpiyat Oyun- baraj derecelerini tutturanların bronz
bu ana spor dalında önemli ve hızlı bir ları’nda Türkiye’yi ilk kez temsil eden madalya kazanacakları açıklanmıştı.
gelişme ve yayılmaya yol açmıştı. Ga atletler olmak gibi bir onura sahip ol Konulan ve ilan edilen barajlar şöyle
latasaray’ın yanısıra Beşiktaş ve Fener muşlardı. idi:
bahçe kulüpleri de bu faaliyete eğilmiş Yine bu yıllarda sürat koşularında Si- 100 metre: 14 saniyede,
ler, bu arada Burhan Felek de kurucu lifkeli Şükrü, İri Celâl, Şair Kâzım, mu 400 metre: 65 saniyede,
larından olduğu Anadolu kulübüne at kavemet koşularında ise Fenerbahçeli 1500 metre: 5 dakika 15 saniyede,
letizmi de sokan kişi olmuştu. Selâhaddin (Türsen) ve Nureddin (Ot- Hız alarak uzun atlama: 4.50 metre,
Türkiye’de atletizmin bu ilk döne mar-Savcı) gibi isimlerin sivrilmeye Hız almadan uzun atlama: 2.50 met
minde Tatavla kulübünden Konstantin başladıkları görülüyordu. re,
Devecis ile Celepoğlu’nun yanısıra Ga 1913’te Anadoluhisarı İdman Yurdu Hız alarak yüksek atlama: 1.35 met
latasaray’dan Celal İbrahim, Sabri Ma tarafından Anadoluhisarı çayırında dü re,
hir, Beşiktaş’tan Şair Kâzım gibi isim zenlenen idman bayramında yapılan Hız almadan yüksek atlama: 1.1 O
ler özellikle sivrilmişlerdi. koşulara erkeklerin yanısıra kız atlet metre,
Yine Meşrutiyet’in ilânından sonra ler de katılmış ve bayanlararası yarış Sırıkla atlama: 2.50 metre,
kurulma imkânını elde eden Osmanlı malarda Naile, Fahriye ve Faide hanım 7.250 ağırlığındaki gülleyi 12 metre
Millî Olimpiyat Cemiyeti, 1912 Stock- lar, mesafelerinde birincilikleri paylaş ye atmak,
Diski 40 metreye atmak,
Ciriti 45 metreye atmak.
GELİŞEN BİR SPOR Bu baraj derecelerinde özellikle gül
DALI: II. Meşrutiyet’ten le ve disk ile cirit atmalarda konmuş
sonra çeşitli kulüplerin olanların zamanın ölçülerine göre fev
düzenlediği idman kalâde yüksek olduğu dikkati çekmek
bayramlan birçok atletin
sivrilmesine ve atletizmin tedir.
yayılmasına neden oldu. Atletizm Yarışmaları
Yine bu dönemde bayan
atletlerin yarışmalara 26 Ekim 1913’te Fenerbahçe Kulübü
katıldığı bilinmektedir. nün Maarif Nâzırı Şükrü Bey’in hima
Ancak I. Dünya Savaşı’yla yesinde Union Club sahasında düzen
birlikte henüz yeni lediği atletizm yarışmalarında 100 metre
gelişmeye başlayan bu koşusunda Bedri (Yıldırım), yarı mu
dalda bir duraklama kavemet yarışında futbolcu Tripo birin
görüldü. Savaşın bitiminden
sonra tekrar başlayan ciliği kazanmışlardı.
çalışmalarda ve düzenlenen 28 Şubat 1914’te yine aynı sahada ya
yarışmalarda üç büyük pılan yarışmalarda ise “ manialı 100
kulübün başı çektiği ve metre sürat ayak koşusu” nda Rıza
Galatasaraylı Rauf Bey’in 19 saniyede birinci olduğu, 100
(Hasağası), Fenerbahçeli metre sürat yarışında da birinciliği İs
Nureddin ve Ömer Besim tanbul Sultanisi’nden (İstanbul Erkek
(Koşalay) gibi isimlerin öne
çıktığı görüldü. Ömn Lisesi) Ziya Bey’in kazandığı bilinmek
Besim (Koşa/ay). tedir.
28 Mart 1914 Cuma günü Union
Club sahasında İdman Müsabakaları
adı altında yapılan atletizm yarışmala
SPOR 1503
A t l e t i z m , O k ç u lu k
rında çeyrek mil koşusunda İstanbul lü), Ömer Besim (Koşalay) gibi yenile
Sultanisi’nden Ziya Bey’in birinciliği rin katıldıkları görülmüştü. Okçuluk
kazandığı; “ sıklet atma (gülle)” da Al 1920 yılı Haziran ayı sonunda Hi-
man Mektebi’nden Fuad Bey’in, “ ma maye-i Etfal (Çocuk Esirgeme Kuru
nia yarışı 100 metre (engelli koşu)” de mu) tarafından düzenlenen Spor Bay- Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’ın
Sanayi Kulübü’nden Hasan Bey’in, ramı’nda yapılan atletizm yarışmaları ilan edildiği günlerde geleneksel okçu
“Üç mil mukavemet” koşusunda Mes’- na bayanlar da katılmıştı. luk son dönemlerini yaşıyordu. II.
ut Bey’in, “ 100 metre sürat” koşusun 1913 yılında Anadoluhisarı çayırın Mahmud, sporu asla ihmal etmediği gi
da Galatasaray’dan Şükrü Halil Bey’ da yarışan Naile, Fahriye ve Faide ha bi, ondan uzak da kalmamıştı. Saray
in; “ Tulani (uzun) atlama” da yine Şük nımlar gibi 1920 yılında Union Club’- bahçesinde ve bellibaşlı mesire yerlerin
rü Halil Bey’in; “ irtifa (yüksek) atla- te yarışan Fahamet ve Şükran hanım de “ huzur güreşleri” yaptınrken, Mey-
ma” da da yine Şükrü Halil Bey’in bi ların da kim olduklarını, ne yaptıkla dan-ı Kemankeşâni” adıyla anılan İs
rincilikleri kazandığı Liman dergisi ko rını, ne yazık ki bilemiyoruz. Türk at tanbul Ok Meydanı’na da sık sık gide
leksiyonlarından öğrenilmektedir. 21 letizminin değil, aynı zamanda Türk rek burada yay gerip ok savurmak su
Nisan 1914 tarihli Liman dergisinde ise bayanlar sporunun da öncüleri olan bu retiyle bu ata sporuyla yakından ilgile
İstanbul Jimnastik Kulübübü tarafın değerli Türk kızları hakkında başkaca niyordu.
dan düzenlenen atletizm yarışmalarıy hiçbir bilgiye sahip değiliz.
la ilgili olarak şu eleştirinin yeraldığı Türkiye’de atletizm gerçek konumu Okçu Bir Padişah
özellikle dikkati çekmekteydi: nun Cumhuriyetin ilk yıllannda bulma
“..İdmanın, sporun gençler arasın ya başlayacak ve bu yeni dönemde Türk okçuluk tarihinde, İl. Mahmud
da yayılmasına büyük bir gayretle ça Türk atletlerinin ilk büyük başarıları döneminin pek önemli bir yeri bulun
lışılmakta ve semeresi de görülmekte ol görülecektir. D maktadır. Padişah okçuluk sporuna
masına rağmen halkımızın alâkasızlığı karşı büyük merak ve sevgi duymuş,
na hayret etmemek mümkün alamıyor. aynı zamanda adına menzil taşları dik
Böyle şerefli günlerde koca Union Ku tirmiş yaman bir kemankeştir.
lüp bomboş dururken, dört adım öte II. Mahmud, okçuluğa 1818’de baş
de Kuşdili çayırının tozlu dumanlı yol lamış ve altı ay kadar ok taliınieri yap
ları, kadın-erkek, adam almıyor!.. Hele mıştı. Ustasının hangi kemankeş oldu
kadın nâmına hanımlar mevkiinde an ğu kesinlikle bilinmezse de “Binyüzcü’"
cak üç hanımefendinin bulunması esef lerden ve Şeyhü’l-Meydan adıyla anı-
edilecek bir hâdise idi. Hiç olmazsa mü
sabakalara iştirâk edecek gençlerin an
neleri, akrabaları olsun orada bulunup
evlâtlarının kahramanlığını, muvaffa
kiyetini görmeliydiler. Dokuz ay evvel
Anadoluhisar’dayapılan müsabakala
ra katılan hanımlarımız neredeler?.. ”
Ancak çok geçmeden I. Dünya Sa-
vaşı’nın patlamasıyla henüz emekleme
çağında bulunan atletizm faaliyetinin
de büyük bir duraklama devresine gir
diği görülmüştü. Bu duraklama devre
si savaşın sonuna dek sürmüş ancak,
1919’dan sonra ülkede atletizm faaliye
tinin yeniden başladığına rastlanmıştı.
1919-1922 yılları arasındaki bu dev
re Türk atletizminin yeniden canlanma
dönemi olmuştu. Bu dönemde Robert
College sahasında yapılan atletizm bay
ramlarının yanısıra Fenerbahçe, Ana
dolu, Beşiktaş kulüpleri tarafından dü
zenlenen yarışmalar da Türk atletizmi
ne büyük katkılarda bulunmuştu. Bu
dönemde yeni yeni birçok genç Türk at
letinin parlamaya başladıkları görül
müştü. Bunların arasında Galatasaraylı ÇOK ESKİ BİR SPOR DALI: Okçuluk kökü çok eskilere dayanan bir spor dalıdır.
Rauf (Hasağası), Beşiktaşlı Sünusi, Fe Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan önce geleneksel olarak yapılan bu spor İstanbul'da
Meydan-ı Kemankeşâni diye adiandm/an Okmeydanı ’nda başta Padişah olmak üzere
nerbahçeli Nureddin (Otmar-Savcı), devlet ricalinin de ilgisini çekerdi. Bunun yanı sıra Osmanlı padişahları arasında
Beşiktaşlı Danis (Karabelen) ve Ali Rı okçu/uğa merakiı birçok hükümdarın olması bu sporun uzun yıllar ayakta kalmasını
za (Sözeralp) gibi isimlere çok geçme sağladı.
den Galatasaraylı Suat Hayri (Ürgüp
1504
SPOR
Okçuluk
ÖNEMLİ BİR TARTIŞMA: Türk jimnastik tarihinde çok uzun sürecek bir tartışmanın başlangıcı 19/0’lara kadar uzamr. Bu
dönemde İsveç’e jimnastik öğrenimi için giden Selim Sırrı Bey, dönüşte aletsiz İsveç jimnastiğini savunurken, Almanya’da öğrenim
görüp dönen Mazhaı Bey (Kazancı) de, aletli jimnastiğin yerleşmesini istiyordu. Bu tartışma sonunda özellikle spor öğrenimi yapan
sivil okullarda İsveç jimnastiği egemen olurken, askeri okullarda da aletli Alman jimnastiği etkinlik kazanıyordu. Selim Sırrı Bey
(solda), Mazhar Kazancı (sağda).
olan Mekteb-i Sultanî l868’de açılırken runda yazılmış ilk kitap olması bakı- vücut bulan kulüpte, barfiks, paralel,
Fransa’dan getirtilmiş olan öğretmen nıından ayrı bir değer taşımaktadır. halka çalışmalarının yanı sıra çeşitli
ler arasında M. Curel adında bir de jim Faik Bey sivil okullarda faaliyet gös jimnastik hareketleri ve halter deneme
nastik öğretmeni bulunuyordu. Bu zat terirken, askerî okullarda da Mazhar leri yapılmaktaydı. Daha sonra bu fa
okulun en geniş salonunu “ spor salo Bey modern jimnastiğin yayılmasında aliyetlere güreşle boksun da katılacağı
nu” haline getirirken, Fransa’dan ge başrolü oynamış ve başarılı bir öğret görülecekti. Mehmet Ali Fetgeri ise bu
tirttiği gerekli aletlerle burayı donatmış men olarak pek çok asker jimnastikçi kulüpte jimnastik faaliyetinin en önde
ve okulda mükemmel bir “jimnastikha- yetiştirmişti. gelen isimlerinden biri olarak dikkatleri
ne” meydana getirmişti. Ve M. Curel Mekteb-i Sultanî’yi bitirdikten son çekmekteydi.
burada öğrencilere ilk jimnastik ders ra 1890’da Mühendishane-i Berri-i Hü- Beşiktaş Bereket Osmanlı Jimnastik
lerini vermeye başlamıştı. mayün’a giren Selim Sırrı Bey, modern Kulübü, Türk jimnastik sporuna pek
M. Curel’den sonra 1874’te okula M. jimnastik sporunu İzmir’e sokan kişi büyük katkılarda bulundu. Bu kulübün
Moiroux adında bir jimnastik öğretme olmuştu. çatısı altından İstanbul’un ve Türkiye’
ni gelmişti. Aynı zamanda kendisi de 1900’da Yüzbaşı rütbesiyle İstan nin ilk ünlü jimnastikçileri arasında ye-
mükemmel bir jimnastikçi olan M. Mo- bul’a dönen Selim Sırrı, öğretmenlik ralan nice isimler yetişti. O tarihlerde
iroııx bu okulda gerçek jimnastiğin ku hayatına Mühendishane İdadisi, Hen- halter sporu da “ Ağırlık kaldırma” adı
rucusu olurken başta Ali Faik Bey (Üs- dese-i Mülkiye ve Harbiye mekteplerin altında jimnastik sporunun bir parçası
tünidman) olmak üzere birçok öğrenci de devam etmişti. Beden eğitimi ve esk sayıldığından Türkiye’nin ilk ünlü hal
yetiştirmişti. rim öğretmeni olarak da uzun bir süre tercilerinden pek çoğunun burada ye
Daha sonra bu isimlere yine Faik çeşitli okullarda görev almış ve pek çok tiştikleri görüldü.
Hoca’nın öğrencilerinden bulunan Se öğrenciler yetiştirmişti. Beşiktaş’ın yanısıra İstanbullu Rum
lim Sırrı Bey’in katıldığı görülür. ların en eski spor kulüpleri arasında bu
Ali Faik Bey (Üstünidman), 1874’te
İlk Jimnastik Kulübü lunan Tatavla Kulübü de jimnastik spo
okuldan mezun olur olmaz Mekteb-i Bu arada 1903’te, Mazhar Hoca (Ka runa faaliyeti arasında yer veren ilk ku
Sultanî’de öğretim üyesi olarak görev zancı) ile bu spora gönül vermiş arka ruluşlardan biri olarak dikkat çekmek
almış ve 1924’e kadar aralıksız tam ya daşları Türkiye’nin ilk jimnastik kulü tedir.
rım yüzyıl bu vazifede kalmıştı. Faik bünü kurmuşlardı. Bu kulüp, Saray Daha sonraları Fenerbahçe Spor Ku-
Bey bu sürelin içinde Türkiye’de m o Nâzırı Osman Paşa’nın Beşiktaş’ın Se- lübü’nün de jimnastik sporuna kapıla
dern anlamdaki jimnastik sporunun rencebey yokuşundaki konağında ku rını açtığı ve bu kulübün Kadıköy Kuş
kökleşip yayılmasında başrolü oyna rulan Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Ku dili çayırındaki lokal binasında da jim
mıştı. Bu arada 1889'üa Jimnastik ya lübü idi. Kulübün kurucuları arasında nastik çalışmalarının başladığı görüle
hut Riyâzeı-i Bedeniyye adı altında Osman Paşa’nın oğulları da bulunuyor cekti.
bir deeser yayınlamıştı. Bu, l'ürk spo lardı. Bu konağın selâmlık bölümünde 1906’da Türk jimnastikçileri ilk kez
SPOR 1507
Jimnastik
yurt dışına çıktılar ve 1906’da A tina’ piyat Oyunlan’nın kurucusu Baron Pi- Bu arada II. Sultan Abdülhamid’in
da, Modern Türk Olimpiyat Oyunları’- erre de Coubertin tarafından özel ola istibdat rejimi yüzünden yurt dışına ka
nın 10. yıldönümü münasebetiyle dü rak davet edilmişti. Modern Olimpiyat çan Mazhar Hoca da Almanya’da jim
zenlenen “ A ra Olimpiyat” ta yarıştılar. Oyunları’nı dünyaya yaymak amacıy nastik sporu üzerinde uzun yıllar süren
Osmanlı Devleti’ni ilk kez yurt dışında la büyük bir geziye çıkan Baron Pierre çalışmalarda bulunmuştu.
bir yarışmada temsil edenler, İstanbul de Coubertin, bu arada İstanbul’a da
Uzun Süren Tartışma
Tatavla Kulübü’nün jimnastikçileriydi uğramış ve Mekteb-i Sultanî’de öğret
ler. Bunlar; Yorgo ve Niko Alibranti men olan arkadaşları tarafından ken İşte Türk jimnastik sporunda çok
kardeşlerdi. Yorgo Alibranti, Atina’da disine mihmandar olarak verilen Ale- uzun yıllar sürüp gidecek olan bir an
“ İki elle 10 metrelik ipe tırmanış” ya ko Mulos’le tanışmıştı. Bu genç mih- laşmazlık bu dönemde başlamıştı. Maz
rışmasını 11.4 saniyelik bir Dünya ve mandarımn iyi bir jimnastikçi olduğu har Hoca, Almanya’dan âletli jimnas
Olimpiyat rekoruyla kazandı. Bu, Türk nu öğrenen Baron Coubertin, onu tik konusunda tam bir uzman olarak
jimnastik sporu tarihinde önemli bir 1908’de Londra’da yapılan ilk Olimpi yurda dönerken, Selim Sırrı Bey de,
olaydı. Bu rekor ancak 1924’te Paris yat Oyunları’na davet etmiş ve kendi âletsiz İsveç jimnastiğinin tam ve ateş
Olimpiyat Oyunları’nda kırılabilecek- sine bonservisi bizzat vermek suretiyle li bir taraftan olarak Stockholm’daki
ti. Türkiye’nin ilk kez bir Olimpiyat’ta öğrenimini tamamlayıp yurda dönmüş
temsiiini sağlamıştı. Aleko Mulos Efe- tü.
Olimpiyatlara İlk Katılan Sporcu di, dünyanın en seçkin jimnastikçileri Bundan sonra ülkede, bir “ âletli jim-
1908 Londra Olimpiyat Oyunları’- nin katıldıkları bu olimpiyatta bir var nastik-âletsiz jimnastik” çatışması baş
nda Türkiye ilk kez temsil olunmuştu. lık gösterememiş, fakat “ Olimpiyatla lamıştı. Bu, bir başka anlamda İsveç’
Bu da bir jimnastikçi idi. Mekteb-i Sul- ra katılan ilk Türk sporcusu” olmuş le Alman jimnastikleri arasındaki çatış
tani’den, Faik Hoca’nın öğrencisi bu tu. maydı. Bu arada Selim Sırrı’nın hoca
lunan Aleko Mulos Efendi, Olimpiyat Yine aynı yıl; 1908 Meşrutiyeti’nin sı ve Türk jimnastik sporunun kurucu
Oyunları tarihinde Türkiye’yi temsil ilânından hemen sonra Selim Sırrı Bey’- su bulunan Faik Üstünidrnan da âletli
eden ilk sporcu olması bakırnından ayrı in yüksek beden eğitimi öğrenimi yap jimnastik tarafında ve Mazhar Kazan-
bir önem ve değer taşımaktadır. O ta mak üzere Harbiye Nezareti tarafından cı’nın yanında yeralmaktaydı. Ancak
rihlerde Türkiye’de henüz bir Millî İsveç’e gönderilmesi Türk sporunda Selim Sırrı Bey, inandığı “ İsveç jimnas
Olimpiyat Komitesi mevcut bulunma önemli bir dönüm noktası daha teşkil tiği” yolundan asla şaşmıyor ve bu ko
dığından, Mulos Efendi, Modern Olim etmişti. nu üzerinde inatla duruyordu.
Bu amansız savaşı Selim Sırrı Tar-
can’ın kazandığını kabul etmek gerekir.
Bunda da onun İsveç’ten dönüşte Er
kek Muallim Mekteb-i Alisi’ne öğret
men olarak atanmasının büyük etkisi
olmuştu. Böylece Selim Sırrı Bey, Tür
kiye’nin dört yanına yayılan öğrencile
rini “ İsveç Jirnnastiği” esasıyla yetiş
tirmiş, onlar da öğretmen olarak gittik
leri yerlerde hep bu jimnastiği yaymış
lardı. Böylece âletli jimnastik ancak
Mazhar Kazancı Hoca’nın öğretmenlik
yaptığı askerî okullara inhisar etmişti.
191 9-1922 arasında gülle kaldırma
(halter) jimnastik sporundan tamamen
kopmuş ve bağımsızlık kazanmıştı ki,
bu da âletli jimnastik sporuna inen ye
ni bir darbe olmuştu.
Bu arada yine Selim Sırrı Tarcan’ın
aracılığıyla birçok genç beden eğitimi
öğretmeni yüksek ihtisas yapmak üze
re İsveç’e gönderilmiş ve •memlekette
“ İsveç Jimnastiği” daha fazla yerleşip
kökleşme imkânına sahip ofrnuştu.
İLK JİMNASTİK KULÜBÜ: Osman Paşa'nın Serencebey’deki konağında kurulan Aradan geçen uzun yıllar sonunda
Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nde barfiks, paralel ve çeşitli jimnastik Mazhar Kazancı Hoca’nın görüşünde
hareketlerinin yanı sıra o sırada daha jimnastiğin bir parçası sayılan halter de hak kazandığı gerçeği, jimnastikte Tür
yapılıyordu. Kulübün kurucuları arasında yeralan Mazhar Hoca (Kazancı) ve Mehmet kiye’nin ne kadar geri kaldığı ortaya çı
Ali Fetgeri gibi isimler vardı. O dönemin ilk jimnastikçileri bu kulüpten yetişerek,
kınca anlaşılmış, günümüz jimnastiği
jimnastiğin başka yerlerde de yayılmasına önayak oldular. Kulübün kurucuları Mazhar
Hoca (ortada oturan), Ahmet Fetgeri (arkada soldan 3.), Fuad Balkan (sağ başta âletli jimnastiğe dayanmış, İsveç jim
ayakta), Osman Paşazade Hüseyin Bey (sağ başta oturan). nastiği ise bir fantezi olmaktan ileri gi
dememişti. D
1508 SPOR
Halter, Bisiklet
"AĞIRLIK K A ttu R M A " Önceleri "ağırlık kaldırma" adıyla jimnastik sporunun hir
parçası olan halter. 1920'den sonra bağımsız, bir spor dalı olarak yapılmaya baş!andı.
Özellikle bu dönemde öğrenim düzeyi yüksek kişilerin halterle uğraştığı görülmektedir.
O yıllarda bir halter çalışması.
AT NESLİNt ISLAH: İlk yıllarda yarışlara katılan atların çoğu Arap atlarıydı. Çöl koşullarına alışkın hu atlar day
bünyeye sahiptiler. Bu arada kurulan haralarda da at neslini geliştirme çalışmaları yapılıyordu. Sipahi Ocağt’na bağlı olarak at
neslini ıslah etme çalışmaları da başlamıştı. Bursa'da Sanayi Sergisi’nde Çifteler Harası‘ndan bir at.
SPOR
A t Yarıştan
İLK YARIŞLAR: Kurallara uygun ilk at yarışları İzmir’de Yarış Kulübü’nün hipodromunda düzenlendi. Bundan sonra at yarışlarına
ilgi arttı. İstanbul'da ilk at yarışlarım düzenleyen Evliyazade Refik Bey, Enver Paşa’dan yardtm istemiş ve bazı devlet ricalinin de
desteğini almıştı. Yarışlar Veliefendi çayırında yapılmış, burası daha sonra inşa edilerek hipodrom yeri olmuştur. Balıkesir at
yarışlarında 20 lira ikramiyeli Şimendifer Koşusu.
larına göre oldukça modern olan ilk hi müş madalyaların dağıtıldığı, elde mev Club’ün kurucularından olan Evliyazâ-
podromda, İngiltere’den getirtilen ya cut belgelerle sabit bir gerçektir. de Refik Bey, Türk yarışçılığını yeni
rış atları ve jokeylerle ‘İzmir At Yarış- Samsun At Yarışları’nın gördüğü bü den canlandırmak üzere hiç vakit kay
ları’na başlanmıştı (1900). Bu arada yi yük ilgi civar il ve ilçelerden de atların betmeden girişimde bulunmuş ve bu
ne Smyrna Races Club tarafından Bu- ve binicilerin gelip bu yarışlara katılma kez İstanbul’da at yarışları düzenlemek
ca tren istasyonu arkasındaki alanda larına ve pek çok seyirciyi de beraber için İstanbul’a gitmişti. Refik Bey ön
İngiltere’den getirtilen atlar için de özel lerinde getirmelerine yol açmıştı. Bu ya celikle ata karşı büyük merakıyla tanı
ve gâyet güzel ahırlar yaptırtılmıştı. rışlarda Sivaslı Mihrali Bey’in, Bafralı nan zamanın Harbiye Nâzırı Enver Pa-
Kurallara tamamen uygun biçimde Zülfikâr Bey’in, Çarşambalı Hacı Re- şa’yı ziyaretle fikrini ona açmış, bu ara
ki ilk ciddî at yarışları Smyrna Races şid ile Hacı Zekeriya ve Alay beylerin da İzmir’deki yarışlar ve uyandırdığı
Club tarafından Paradisu’daki bu hi atlarının büyük varlık gösterdikleri bi büyük ilgi hakkında geniş bilgiler ver
podromda düzenlenmişti. Önceleri yıl linir. mişti. Enver Paşa bu konuya büyük il
da bir kez yapılan yarışlar zamanla il İzmir’de atçılığa karşı başgösteren gi göstermiş ve derhal kendi başkanlı
ginin artmasıyla daha da sıklaştırılmış büyük ilgi, varlıklı Türk ailelerini de bu ğında bir Islah-ı Nesl-i Feres Cemiyeti
ve yılda birkaç kez yapılmaya başlan yola çekmişti. Önce Karaosmanoğulla- (At meslini ıslah derneği) ile buna bağ
mıştı. Hele at yarışlarında müşterek ba- rı, Manisa dolaylarındaki geniş arazi lı olarak Sipahi Ocağı kulübünü kur-
hisin tatbikinden sonra bu ilginin büs lerinde yarış atları yetiştirmeye koyul durmuştu. Bu cemiyet ile kulübe dev
bütün arttığı görülmüştü. Bunun doğal muşlar ve kısa bir süre sonra da Mani rin ileri gelenleri arasındaki at merak
sonucu olarak da Smyrna Races Club'- sa’da ilk at yarışlarını tertiplemişlerdi. lıları toplanmıştı. İzzet Paşa, Mahmud
ün hipodromu büyük seyirci kalabalı Bu yarışların gerçekleşmesinde Karaos- Paşa, Mahmud Şevket Paşa ve Şehzâ-
ğı ile dolup taşınaya başlamıştı. manoğlu Bekir A ğa’nın pek büyük pa de Abdiilhalim Efendi gibi önemli ki
İzmir At Yarışları sürüp giderken yı olmuştu. Ancak Manisa’da düzenle şilerin de destekleriyle Makriköy’deki
Samsun’da da M utasarrıf Hilmi Bey’- nen ve büyük ilgiyle karşılanan bu at (Bakırköy), Hazineye ait Veliefendi Ça
in kişisel çabası ve himmetiyle at yarış yarışları, İzmir yarışlarına oranla daha yın bu işe tahsis olunmuştu.
la ; düzenlenmeye başlamıştı. Samsun’ “ alaturka” bir hava içinde olmuştu. 1911 ’de Veliefendi çayırındaki bu hi
un doğusunda, Merd ırmağının Kara İzmir At Yarışları aynı zamanda podromda İstanbul’un ilk at yarışları
deniz’e karıştığı noktadaki geniş düz Türk gençlerinin de jokeyliğe karşı il yapılmış ve ilk yarışı da Said Bey’in
lükte düzenlenen bu yarışların uyandır gisini çekmişti. Bunun sonucu olarak “ Derviş” isimli atı kazanmıştı.
dığı büyük ilgi Haindi Bey’i buraya ah da ilk Türk jokeyleri ortaya çıkmışlar İstanbul At Yarışları, 1911 ’den beri
şap tribünler yaptırmaya zorlamış, böy- dı. Böylece yerli atlar ve jokeylerle İz V'eliefeıidi’de yapılmaktadır. İstanbul
lece Ege sahillerinden soma Karadeniz mir At Yarışları kısa zaman içinde İn At Yarışları burada doğmuş, büyümüş
sahillerimizde de bir hipodrom ortaya giliz at ve jokeylerinin tekelinden kur ve gelişmiş, yine burada bugünkü du
çıkmıştı. tulmuştu. rumuna ulaşmış bulunmaktadır.
Samsun Hipodromunun belirli bir Türk yarışçılığının bu ilk dönemi pek İstanbul At Yarışları, büyük bir ilgi
ücret ödenmek suretiyle girilen bir ya uzun sürmemişti. Balkan Savaşı önce toplamıştı. Bu ilgi Veliefendi Çayırı’-
rış seyiryeri olduğu ve yarışlarda dere sinde İzmir At Yarışları birden önem na da hareket getirmişti. Heyecanlı ya
ce alanlara 50 kırmızı lira armağanla ve değerini yitirivermişti. Smyrna Ra- rışlar büyük meraklı topluluklarını bu
üzerinde “ Samsun İdare-i Hususiye Li- ces Club dağıldığı gibi Şirinyer’deki hi raya çekmeye başlamıştı. Ancak o yıl
vâ nâmına icra kılınan at koşusuna podromun kapıları da kapanmıştı. larda modern yarışçılık tekniği henüz
mahsus madalyadır” yazısı bulunan gü Bu durum karşısında, Smyrna Races benimsenmemiş olduğundan idman bi-
SPOR 1513
Dağcılık, Eskrim
Kriket
Bir İngiliz sporu olan kriket de eski
den ülkemizde var olup da bugün ya
pılmayan sporlar arasındadır. 1910’lu
yılların başlarında İngiltere Sefareti ge
misi Imagene’in mürettebatı tarafından
Beykoz çayırında ve M oda’da oturan
İngiliz ailelerinin fertleri tarafından da
Kuşdili ve Baklatarlası çayırlarında oy
nanan krikette, Moda Futbol Kulübü’-
nün ünlü futbolcularından Comber,
Dixon ve Haytung’ün büyük beceri ve
başarı gösterdikleri bilinir.
Zamanla Nişantaşı’ndaki High-Sc-
hooll’un İngiliz öğretmenleri de Nişan
taşı ve Şişli çayırlarında kriketle uğraş
mışlar ve onların arasında da bu spor
dalında büyük başarı gösterenler ol
muştu.
1911-1914 yılları arasında İngilizlerin
Kadıköy çayırlarında aynadıkları kri
ket maçlarını seyreden Fenerbahçeliler
bu yeni tanıdıkları spor dalını da ku
lüplerinin faaliyeti arasına sokmak is
temişlerdi. Fenerbahçeliler 1914’te İn-
gilizlerden ödünç olarak aldıkları mal
zemelerle bir kriket takımı kurmuşlar GEÇMİŞTE YA YGIN BİR SPOR DALI: Bugün Türkiye’de hiç aynanmayan hokey,
dı. Bu arada Baker mağazasına sipariş Osmanlı Devleti'nin son ytllannda çok sevilen bir spor daltydt. Hem çimde, hem de
edilen malzemeler geldikten sonra da patenli olarak yapılan hokey de diğer birçok spor dalt gibi İngilizler taraftndan
getirilmiştir. 1910'da ünlü Skating Salonu’nda patenli olarak başlayan hokey, I9!4'te
kendi malzemeleriyle bu spor dalının ise çim hokeyine dönüşmüş ve bu biçimiyle daha çok ilgi görmüştür. 1915 'te bir hokey
faaliyetini sürdürmüşlerdi. karştlaşmast.
Fenerbahçe’nin krikette başarı gös
teren elemanları zamanın ünlü futbol
cuları Said Salâhaddin, Galip, Hasan I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İn lunan tek Türk kulübü Fenerbahçe bu
Kâmil, Tevfik Haccar, Nasuhi Esat, giliz kulüplerinin kapanmaları ve men alanda tamamen rakipsiz kaldığından
Otomobil Nuri, Kemal Aşkî olmuşlar suplarının büyük kısmının İstanbul’dan bu faaliyet de kendiliğinden kesilmiş-
dı. ayrılmalarıyla kriket şubesine sahip bu ti.D
DONANMA
Yüzme CEMİYETİNİN
ÖNCÜLÜĞÜNDE:
Osmanlı Devleti’nde ilk
Osmanlı Devleti’nde modern anlam kürek etkinliği 1913’te
da ilk yüzme sporu faaliyetinin, daha Moda Koyu’nda Donanma
doğru bir deyimle çağdaş yüzmenin ilk Cemiyeti’nin düzenlediği
kez 1850’li yıllarda Mekteb-i Harbiye’- yarış/ardır. Bu yarışlara o
sırada Balkan Savaşı
de ders olarak yapıldığı bilinir. Bu yıl nedeniyle İstanbul’da olan
lardan daha önce Mekteb-i Bahriye’de yabancı gemilerin flika/arı
de yüzme derslerinin verildiği bir ger katılmış ve yarışlar ilgiyle
çektir. Ancak Mekteb-i Bahriye’yle izlenmiştir. 1899’da
Mekteb-i Harbiye’deki bu yüzme ders Büyükada'da yapılan kürek
lerinin bir spor olmaktan çok bir aske yarışlarında birinci gelen
rî eğitim niteliğini taşıdıkları da muhak Sultaniye vapurunun dört
kaktır. çiftesi.
Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lise
İtalyan kruvazörü filikalarının da ka
si) jimnastik öğretmeni M. Moiroux,
öğrencilerine gerçek anlamda yüzme
Kürek tıldıkları görülmüştü. İstanbul Sultanisi
sporu konusunda ilk dersleri veren öğ ve Galatasaray Sultanisi öğrencilerinin
retmen olarak .ar a-* v Moiroux’nun Osmanlı Devleti’nde kürek yarışları İngiliz yat kulüplerinden ödünç olarak
Galatasaray Li'-v.' yetiştirdiği yü nın, İstanbul’un Fethi’nden sonra ya aldıkları teknelerle katıldıkları dört tek
zücü öğrenci!.; ;n,n Jir yüzme yarışına pılmaya başlandığı bilinir. Boğaziçi ve yarışından sonra, kulüpler arasındaki
kadiacni' hu'-un olabildiklerine dair Marmara sularının günümüzden 500 yıl tek yarışma İngilizlerin Moda ve İstan
h'y 'iîr .« ve belgeye rastlanamamış- önce ilk kürek yarışlarına sahne oldu bul Yachting kulüpleri fıtalaı arasın
tıı bugııne dek. ğuna dair belgeler vardır. da cereyan etmişti.
Memleketimizde modem anlamda ilk Türk sporcularının ise ilk kez 1899'- Fenerbahçeli futbolcular, 1908 yazın
yüzme sporu faaliyetinin, 1910’da baş da yurt dışında kürek yarışlarına katıl da aralarında topladıkları birer meci
ladığı görülür. Bunda, İstanbul’a yer dıkları görülür. Japonya’ya bir dostluk diyeyle bir sandal almışlar ve antren
leşmiş bulunan İngiliz ailelerinin arala ziyaretine giden Ertuğrul gemisine men manla maçlara gidip gelirken yararlan
rında yaptıkları gösterilerin de etken ol sup Türk denizcileri yolda uğradıkları dıkları bu tekneyle kulüplerinde bir de
duğu düşünülebilir. Singapur limanında şereflerine düzen nizcilik şubesi açma yolunda ilk adımı
Kadıköy semtinde oturan ve Fener lenen büyük bir kürek yarışına katılmış atmışlardı. Ancak bu girişim sadece bu
bahçe kulübünde çeşitli sporlarla uğra lar ve bütün rakiplerini gerilerinde bı sandaldan ibaret kalmıştı. Fenerbahçe
şan zamanın delikanlılarından Salâhad- rakarak birinciliği kazanmışlardı. Bu, liler 1914’te Kurbağalıdere kenarında
din Türsen’le Said Salâhaddin Ciha- Türk kürekçilerinin yurt dışında kazan ki binalarına geçtiklerinde kulüp baş
noğlu ve Kemal beyler Türkiye’de yüz dıkları ilk birincilik olması bakımından kanı bulunan Dr. Hamid Hüsnü Bey
me sporuyla meşgul olan ilk başarılı Türk spor tarihinde önemli bir yer iş (Kayacan), semtin tanınmış ustaların
isimler arasında yer alırlar. Bunlardan gal etmektedir. dan Nehabet U sta’ya, dere kenarında
Said Salâhaddin Bey süratte, Salâhad 7 Eylül 1913’te Moda Koyu'nda Os 14xl8 metre boyutlarında bir kayıkha
din Bey mukavemette, Kemal Bey de manlı Donanma Cemiyeti tarafından ne yaptırmış ve bu yeni kayıkhaneye ilk
tramplen atlamada özellikle kendileri düzenlenen deniz yarışlarının Türkiye’ tekneleri de İstanbul mebusu Salâlı
ni göstermişlerdi. de ilk ciddî kürek sporu faaliyetini teş Cimcoz ve Prens Muhsin Yeğen Bey
Öte yandan yine aynı yıllarda Beşik kil ettiği görülür. V. Reşad’ın himaye ler hediye etmişlerdi. Böylece Fener
taş Osmanlı Jimnastik Kulübü bünye sinde düzenlenen bu yarışlar, o günler bahçe Kulübü bünyesi içinde bir deniz
si içinde de bir deniz subayı olan ku de sürüp giden Balkan Savaşı dolayı ■ cilik şubesi vücut bulurken tam ^rn fut
lüp kurucularından Ahmet Fetgeri sıyla, İstanbul limanında bulunan İn bolculardan oluşan ilk kürekçiler de ça
(Aşeni) Bey’in önayak oluşuyla bir yüz giliz, Amerikan, Avusturya, Rus, Al lışmalarına başlamışlardı.
me sporu faaliyetinin başladığı görülür. man, İtalyan ve Hollanda savaş gemi Bu sırada I. Dünya Savaşı patlak ver
Çok geçmeden Galatasaray kulübü lerinin de beş Osmanlı torpidosuyla be miş ve İngilizlerin İstanbul’daki spor
de bünyesi içinde faaliyete geçirdiği raber Moda açıklarında demirlemele kulüpleri kapatılıp varlıklarına “ savaş
yüzme ekibiyle bu faaliyete katılmıştı. riyle ilginç bir görünüm arzetmişti. Bu ganimeti” olarak el konulmuştu. El ko
Bu kulüpten de başta Şeref Hüsamed- yarışmalar sırasında koyda bulunan nulanlar arasında İngiliz Yachting ku
din Bey olmak üzere birçok genç yüzü Türk ve yabancı bütün gemilerin uzun lüplerine ait tekneler de bulunuyordu .
cü çıkmıştı. uzun düdük sesleriyle selamladığı Ha- Bunlar da Türk kulüplerine dağıtılmış
Bu dönemin en iyi yüzücülerinden ve midiye kruvazörü ve eşliğindeki Ertuğ- tı. Bu tekneler arasında yelkenlilerin ya-
tramplen atlayıcılarından biri de Fener rul yatıyla padişah da yarış yerine gel nısıra yarış fıtaları da vardı.
bahçe ve Altınordu kulüplerinde kornp- mişlerdi. Fenerbahçe’den sonra ikinci Türk
le sporcu olarak dikkati çeken ve spo Bu yarışlar zengin bir program için kulübü olarak Anadolu denizcilik şu
run her alanındaki üstün yeteneklerin de, 23 yarışma halinde yapılmış ve ya besini faaliyete geçirmiş ve 13 Temmuz
den ötürü “ Yedibelâ” adıyla anılan rışmalara Fransız Jeanne Blanche, Al l 917’de Fenerbahçe’de tertiplenen İd
Fahri Ayad olmuştu. D man Breslau, Amerikan Scorpion ve man ve Kır Şenlikleri sırasında Fener-
1518 SPOR
Tenis
19. yy’da devlet müesseselerindeki Böylece 13. yy’ın sonlarında bütün İs
gerilemeye paralel olarak ilim sahasın lâm ülkelerine yayılan Yâkut’un üslû
da görülen zaafa ve güzel sanatların ba bu en güzel şekilde İran ve Anadolu’
zı kollarında meydana gelen Batı etki da takib edildi. İranlılar onun üslûbun
sine rağmen hat sanatında devamlı iler da biraz değişiklik yaptılarsa da ana
lemeler olmuş ve milE zevki yaşatan bü hatlarıyla bu üslûbun dışına çıkamadı
yük hattatlar sâyesinde yeni ekoller ku lar. Türkler ise, aşağı yukarı Fatih Sul
rulmuştur. Bunun böyle oluşu, sanat- tan Mehmed devrine kadar (15. yy’ın
kâriarın yazı tarihinde çığır açan bü ikinci yarısına kadar) Yâkut’un izinde
yüklere ve onların koyduğu kaidelere yürüdükten sonra Aklâm-ı sitte’yi o de
bağlı kalışı ve onların bıraktığı eksik recede güzel yazmaya muvaffak oldu
noktaları tamamlamak endişesiyle izah lar ki, neticede Yâkut’un üslûbu artık
edilebilir. Bu yüzden, hat sanatı veya gerilerde kaldı ve bu yazılarda bir Türk
güzel yazı sanatı terimleriyle de adlan ekolü doğduğu gibi bu ana ekol içinde
dırılan hattatlığın 19. yy’daki durumu küçük farklar gösteren başka ekoller
nu ve ondan sonra zamanımıza kadar meydana geldi.
olan gelişmelerini daha iyi anlamak için Önce Fatih devrinde Şeyh Hamdul
gerilere kadar uzanmak ve yazı çeşitle lah ekolü kuruldu. Şeyh Hamdullah’
rini kronolojik bir sıraya tâbi tutarak ın (öl.1519) yolu 17. yy’ın sonuna ka
onlarda 19. yy’ın başına kadar meyda dar sürdü. Bu tarihte yaşayan meşhur
na gelen değişikliklere kısaca temas et Hâfız Osman (öl.1698) Şeyh’in bazı
mek gerekmektedir. Sanat sahasına çı noksanlarım tamamlamak suretiyle
kışları itibâriyle İslâm yazıları şu tari Aklâm-ı sitte’yi artık ulaşılamayacak
hî sırayı takip ederler: Kûfi, Aklâm-ı güzelliğe kavuşturdu. 18. yy’dan itiba
sitte, Celî Aklâm-ı sitte, Siyâkat (Si- ren zamanımıza kadar artık hattatlar
yâk), Nesta’lîk, Dîvânî, Celî Dîvânî, Hafız Osman Ekolünü takibe başladı
Rık’a. lar.
/. Nabatîlerin yazısından kay Bu arada 16. yy’da Yâkut yolunu ta-
nak lanan ve bu adla bilinen Arap yazısı kib eden Afyonkarahisarlı Ahmed de
(sonraları bütün İslâm milletleri tara (Ahmed-i Karahisarî: öl. 1556) bir ekol
fından müştereken kullanıldığı için da kurucusu sayılırsa da üslûbu yalnız öğ
ha ziyâde İslâm yazısı adıyla anılacak rencileri tarafından takibedilmiş ve 17.
tır) 1O. yy’ın ortalarına kadar kullanıl yy’ın sonunda da ortadan kalkmıştır.
dı ve sonra yerini yavaş yavaş Aklâm-ı Bugün takip edilen ekol Hâfız Osman
sitte’ye bıraktıktan sonra yalnız süs un Ekolüdür. Aklâm-ı sitte hemen hemen
suru olarak zamanımıza kadar geldi. her çeşit işte kullanılmıştır.
2. Aklâm-ı sitte: Kûfî, 10. yy’da Ab- 3. Aklâm-ı sitte Celisi: Celî iri anla
basîlerin kuvvetli vezir ve hattatların mına gelmektedir. Serçeparmağı geniş
dan biri olan İbn Mukle (öl.939) tara liğine yakın genişlikteki yazılar için kul
fından ıslah edilerek adına Aklâm-ı sitte lanılır (bu ölçünün dışına çıkanlar da
denilen Muhakkak, Reyhân(î), Sülüs, celî sayılır). Aklâm-ı sitte içinde 16.
Nesih (Nesh), Tevkî, Rıkâ adında, bir yy’dan itibaren Muhakkak ve Reyhân
birinden çok küçük ve ince farklarla ay tedavülden düşmeye başlamış ve Tev-
rılan altı çeşit yazı ortaya çıktı. Bunlar kî’yle Rıkâ da pek hususî gayeler için
11. yy’da gene bir Arap hattatı olan İbn kullanıldığından"bütün bunların yerini
Bevvâb (öl.l032) tarafından biraz da Sülüs almıştır. Bu yüzden bu bahse Sü
ha geliştirildi. Nihayet son Abbasî ha lüs Celîsi de demek mümkündür.
lifesi Musta’sım’ın bazı kaynaklara gö Osmanlı Türkleri Aklâm-ı sitte’yi ge
re Türk asıllı saray hattatı Yâkut (öl. liştirmek için çok uğraştılar. 16. yy’da
1299) yazıyı 13. yy’da daha önce belir yukarıda adı geçen Ahmed-i Karahisa-
lenmiş genel estetik kâideler içinde ken rî, Ceiî’de bir ekol sahibi sayılırsa da
disinin de yaptığı katkılarla evvelkiler üslûbu Aklâm-ı sitte’de de olduğu gibi
den daha güzel bir şekilde yazmaya mu yürümemiştir. Celî, bizde ancak 19.
vaffak oldu. Bu tarihten sonra artık yy’ın başında istenilen güzelliğe Mus
hattatlara Yâkut’un eksiklerini tamam tafa Râkım tarafından ulaştırılmıştır.
lamaktan başka bir şey kalmıyordu. Celî, iri yazı olduğu için bilhassa tarihi
SÜSLEME VE EL SANATLARI
Tanzimat’tan Cumhuriyete Hat Sanatı
AKLAM-l SİTTE: Kuft yazının Abbasi veziri ibn Muk/e tarafından ıslah edilmesinden sonra aralarında ince farklar olan altı çeşit
yazı çıklı. Muhakkak, Reyhân(î), Sülüs, Nesih (Nesh), Tevki ve Rıkâ diye adiandm/an bu biçimler, daha sonra İbn Bevvâb gibi
Arap, Yakut gibi Türk hattatlar tarafından geliştirildi. Fatih dönemine kadar Yakut'un izinden yürüyen Türk hattatları daha sonra
değişik ekaller oluşturdu/ar. Son olarak Hafız Osman ekolünü izleyen hattatların örnekleri günümüze kadar etkisini sürdürmüştür.
Karahisarî Ahmed Şemseddin'in (ö.l556) Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunan Kur'an-ı Kerim 'den "Muhakkak-
Reyhanı"", serlevha.
binalarda ve levhalarda kullanılmıştır. larının yazılmasında kullanılmıştır. için Dîvânîden istifade edilerek Türk-
4. Siyiikat (Siyak): Estetik unsuru ol 6. Dîvânî: Selçuklular devrinde kul ler tarafından icad edilmiştir. İlk basit
mayan, yalnız tapu ve malî işlerde kul lanıldığı ifade edilen bu yazının ilk ör örneklerine 18. yy ortalarında rastlanan
lanılan bu yazının tarihi Emevîler dev neklerine Fatih devrinde rastlanır. 19. Rık’a 19. yy’da Bâbıâli kalemlerinde
rine kadar uzanmaktadır. Bugünkü bil yy’dan itibâren daha güzel bir üslûpta gelişmiş olup Türklerin elyaıısı hük
gilerimize göre 19. yy’ın sonuna kadar yazılan Dîvânî, dîvanda (bakanlar ku mündedir.
kullanılmıştır. rulu) kullamlmak için Türkler tarafın Buraya kadar her biri hakkında pek
5. N esta’lıl: 14. yy’da Azerbaycan dan icad edilmiştir. Ferman ve berat kısa bir şekilde bilgi verdiğimiz bu ya
taraflarında görülmeye başlayan ve ların yazılmasında da kullanılmıştır. zı çeşitlerinin 19. yy’dan itibâren nasıl
İranlılar tarafından icad edilen Nesta’- 7. Ce/î Dîvânî: Gelişmesi Kânunî bir yol takibettiğini, gene aynı sırayı
lîk, Fatih devrinde Anadolu’ya geldi. devrinde olan Celi Dîvânî de ferman ve muhafaza ederek gözden geçirelim.
Türkler 19. yy’a kadar İran Nesta’lik beratların yazılmasında bolca kullanıl Böylece hem her yazının gelişmesi, hem
ekolünün etkisinde kaldıktan sonra bu mıştır. 19. yy’dan itibaren çok daha gü de bu gelişmelerde rol oynayan ekol
yüzyılın başında Yesârîzâde Mustafa zel bir şekle girmiştir. Bu da Türk hat (mektep) kurucularıyla önemli sanat
İzzet tarafından bir Türk Nesta’lîk eko tatlarının icadıdır. kârların katkılarını daha iyi anlamış
lü kuruldu. Bu yazı bilhassa şiir kitap 8. R ık ’a: Kolay ve sür’atli yazılması oluruz.
SÜSLEME VE EL SANATLARI
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Hat Sanati
C e li A k lâ m - ı S itte
Daha önce de belirttiğimiz gibi 16.
yy' dan itibaren Muhakkak’la onun kü
çük yazılan şekli olan Reyhân (Reyhâ-
nî) tedâvülden düştü ve yerini Sülüs ve
Nesih’e bıraktı. Tevkî’yle onun küçük
şekli olan Rıkâ da vakıf ve icâzetnâme-
ler gibi mahdut bir sahada kullanılmak
ta devam etti. Fakat Sülüs ve Nesih her
zaman, her yerde bolca kullanıldığı için
Celi sözü, Celî Sülüs anlamına gelme
ye başladı. Yani biz burada Cclî Sülüs’-
ten bahsetmek mecburiyetinde kalmak
la birlikte, Sülüs ve Nesih yazılarını bi
len bir hattat diğer dört yazı çeşidini de
kolaylıkla yazacağı için, zihinleri karış
tırmamak düşüncesiyle bu satırların
başlığını eski geleneği uyarak Celi
Aklâm-ı Sitte şeklinde koymayı daha HAFIZ OSMAN’IN İZLEYİCİLERİ: II. Abdülhamid’ın şehzadelerine yazı dersi veren
uygun bulduk. Bu terim bugün de aynı Şevki Efendi, Hafız Osman ekolünün ünlü bir izleyicisidir. Özellikle sülüs ve
nesihlerindeki titizliği ve metanetiyle isim yapan Şevki Efendi’nin yanısıra Hafız Osman
şekilde kullanılmaktadır. Sülüs’le Celi ekolünden bazı küçük üslup farklarıyla ayrılan Kazasker Mustafa izzet Efendi’nin
S ülüs’ün h arfleri arasında şekil nesihdeki en önemli özelliği keskinliği ve görüşteki zerafetidir. Mehmet Şevki Efendi’nin
bakımından hiçbir fark yoktur. Bütün Celi Sülüs levhası (üstte), Kazasker Mustafa Efendi’nin Celi Sülüs ‘le yazılmış bir
fark bünyelerinin teşekküllerinde yani levhası (altta).
İstiftedir (kompozisyon).
1524
SÜSLEME VE EL SANATLARI
Tanzimat’tan C u m huriyet' H at Sanatı
Ceü, levhalarda kullanılmakla birlik yaptı ve Şehzâde II. Mahmud’a yazı öğ olan Sami Efendi (1838-1912) ise ade
te yaşama ve gelişme sahasını daha zi retti. Yazı tarihimizdeki yerinin önemi tâ Mustafa Râkım’ın eksiklerini ta
yade mimarî yapılarda bulmuştur. ni anlamak için onun sanatını üç ba mamlamış ve onun mektebinin bir ko
Celî Aklilm-ı Sitte kemâle erinceye kımdan mütalaa etmek gereklidir: Bi lunu meydana getirmiştir. Sâmi Efen-
kadar hattatları bir hayli yordu. Os rincisi Celî’yi keşmekeşlikten kurtar di’nin bütün çağdaş hattatlara ilham
manlıların kuruluş tarihi olan 1299 ile mış, harflerde ideal ölçüleri ve istikra veren şaheserlerinden biri İstanbul Ye-
Il. Mahmud (saltanatı: 1808-1839) dev rı temin etmiştir. İkinci mahâreti, Ce- nicamiinin arkasındaki çeşmenin tamir
ri arasında geçen beşyüz yıl içinde ye lî’de istif (kompozisyon) güzelliğini te tarihini ihtiva eden kitabesi görülmeye
tişen usta hattatlardan Ali b. Yahya es- min etmesi ve ona bir ahenk getirmesi değer eserlerinden biridir.
Süfi, Ahmed Karahisarî, Hasan Çele olduğu gibi üçüncüsü de Osmanlı tuğ Bu ekolün zikre lâyık hattatlarından
bi ve Kâsım Gubârî’nin elinde azamet rasına şekil vererek onu hantal ve sar biri de Nazif Bey’dir (1846-1913) ki ho
li; Tekneci-zâde İbrâhim’le Mustafa b. kık bir durumdan kurtarıp canlılık ka cası Sami Efendi onun için “ Allah Na
Süleyman’ın elinde tatlı; Mehmed Bur- zandırmasıdır. Bu yüzden bu yenilikle zif’i yazı yazmak için yaratmıştır” de
sevl ve Beşir Ağa’nın yazılarında da cid ri, inkılâp kelimesiyle ifade etmek ye miştir. Ömer Vasfi (1880-1928) adlı hat
dî bir görünüş kazanan Celî yazı, ge rinde olur inancındayız. Kendisi tara tatımız ise Celî’de aşağı yukarı Sâmi
çirdiği bu dalgalanmaların sonunda fından yazılan İstanbul’daki Nusretiye Efendi’ye eş olacak derecede bir usta
Mustafa Râkım adındaki büyük üstâ- Camii’nin kuşak yazısı, hattatların da lığa ulaştı. Bunlardan başka Mısır kralı
dm elinde duruldu, istikrara kavuştu. ima ilham alacakları ölmez eserlerinden Fuad’ın daveti üzerine oraya giden Aziz
Her bakımdan Türk zevkine uygun bir biridir. Biraz sonra bahsedeceğimiz di Efendi (Şeyh Aziz Efendi: 1871-1934)
şekilde meydana çıkan Mustafa Râkım ğer Celî yazı ekolü hiçbir zaman onun ise Türkiye’den ziyade Mısır’da şöhret
Mektebi bütün hattatların takibettikleri sanatı karşısında uzun müddet dayana sahibi oldu ve orada birçok talebe ye
bir yol, bir üslup haline geldi. mamış ve yerini onun ekolüne terket- tiştirdi.
Celî’de bu devirde iki ana ekol var miştir. Bugün de Türk hattatları onun Daha fazla Sülüs ve Nesih’le meşgul
dır. Bunlardan birincisi Mustafa Râkım yolunda yürümektedirler. olduğunu söylediğimiz Kâmil Akdik
ekolü, diğeri de Mahmud Celâleddin Bu ekolü takip edenlerin başında II. (Hacı Kâmil Efendi: 1862-1914) de Ce-
ekolüdür. İkincisinin ömrü yarım asır Mahmud gelir. Eserlerinden bazısı ca lî’de usta bir hattattı. Yazılarının bir
kadar sürmüş fakat Mustafa Râkım’- milerde ve Topkapı Sarayı Müzesi’nde- kısmı Mrsır’da bulunmaktadır. Talebe
ın kurduğu ekol ise zamanımıza kadar dir. Ayrıca Nusretiye Camii’nin dışın lerinden olan Tuğrakeş İsmail Hakkı
gelmiştir. daki Celî yazıları yazan Hâşim Efendi Altunbezer (1869-1946) ise Sami Efen-
(Mehmed Hâşim Efendi: öl. 1845) ta di’den istifade etmiş ve tabiatındaki ka
lebelerinden Mehmed Râkım (İkinci biliyet sayesinde Celî’de, kimsenin ha
Mustafa Râkım Ekolü Râkım veya Küçük Râkım: öl. 1865?) tır ve hayaline gelmeyecek istifleriyle
Celî’ye olgunluk kazandıı an Musta ve Çarşambalı H acı A rif Bey’le (öl. şöhret sahibi olmuştur.
fa Râkım (1757-1826), Ünyeli olup tah 1892) Süleymaniye Camii’nin kubbe Önceleri Kadıasker Mustafa İzzet
sil için geldiği İstanbul’da yetişti. Ya yazısıyla Bursa’da Ulucamiin harab Mektebi yolunda yürüyen fakat sonra
zıyı Küçük Derviş Ali’yle kendi ağabe- olan yazılarını yazan Abdülfettâh Efen ları vazgeçen Tuğrakeş’in talebelerin
yisi İsmail Zühdî’den öğrendi ve Celî’- di (1825-1896) isim yapmış hattatları- den Macit Ayral (1891-1961) bir müd
de Osmanlı Türk hattatlarının en bü mızdandır. det Bağdad Güzel Sanatlar Okulu’nda
yük sanatkârı oldu. Aynı zamanda res 19. yy’ın ortalarında yetişen ve 20. yazı hocalığında bulunmak suretiyle
sam olan hattat, III. Selim’in resmini yy’daki hattatların da yetişmesinde rolü Türkiye’nin halen İslâm âleminde ön-
SÜSLEME VE EL SANATLARI 1525
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Hat Sanatı
bazılarının sonradan Mustafa Râkım Umum Müdürlüğü’nde “ Fatih dosya hitinin İran kültürüyle yakın münase
ekolünü benimsediklerini görüyoruz. sı” içinde bulunmaktadır. Bu yazı beti, bu yazının Osmanlı ülkesinde kı
Önce de bahsedildiği gibi Kadıasker de 1295/1878 tarihine kadar Tapu İdâre- sa zamanda tanınmasına vesile oldu.
sanat hayatının son yıllarında Musta si’nde kayıtlarda kullanılmıştır. Bugünkü bilgilerimize göre Nesta’likle
fa Râkım’ın sanat görüşünü benimse yazılmış eseriere Fatih devrinde rastlan-
mişti. Bu yüzden sanat hayatındaki bu N e s t a ’l i k maktadır.
değişik devreleri dolayısıyla Kadıasker’i Bizde yanlışlıkla T a’lik adı altında Türkiye’de İran etkisinde gelişen
benimseyen hattatları bir yere kadar (Ta’lik, Nesta’lik’in iptidaî şeklidir) Nesta’lik’in en son ve en kudretli tem
Mustafa Râkım üslübunun da temsil kullanılan Nesta’lik, Aklâm-ı sitte’den silcisi Yesari’dir (Yesari Mehmed Es’-
cisi saymak mümkünse de bu hususta sonra ikinci önemli yazıdır. Türkiye’ ad: öl. 1789). Anadan doğma çolak ve
karar verirken sanatkârların yazıyla uğ de Nesta’liki iki devreye ayırıp tedkik solak olan hattatın ilk yazıları aynen
raştıkları seneleri de gözönünde bulun etmek gerekir. Biz birinci devreye Nes- İran uslubundayken, daha sonraki ya
durmak lazım gelir. ta ’lik’te İran ekolünün etkisi (1400 zılarında harfleri büyükçe yazdığı gö
1800); ikinci devreye de Türk Nesta’- rülür. Bu değişik tarzdaki yazılarıyla,
S i y â k â t ( S iy â k ) lik’i devresi (1800 ve sonrası) adını ve yani gâh harfleri küçültmek ve gâh bü
Sanat yazısı olmaktan ziyade maliye, riyoruz. yültmek suretiyle adeta yeni bir üslüp
tapu ve evkâfa ait işlerde ve bunlara ait Nesta’lik’in bütün hususiyetleriyle arıyor gibidır. Ömrünün son yıllarında
vesikaların yazılmasında kullanılan bu meydana çıkmaya başladığı 15. yy’ın harfleri tekrar küçülten Yesarî’nin ya
yazının harfleri teker teker yazıldığı za başlarında A nadolu’da kullanılmasa zılarında tam bir insicam sezilir. Bunun
man kolaylıkla seçilebilirse de bu harf dahi bilindiğini kabul etmek gerekir. en güzel örneği Üsküdar’da Selim Ağa
ler biraraya gelip kelime şekline dönün Zira Doğu Anadolu’daki ilim ve sanat Kütüphanesi’nin üstünde kendisi tara
ce okunması zorlaşır. Siyâkâtın kolay muhitlerinin bu yazıyı Batı Anadolu’ fından yazılan kitabed.ir. 1196/ 1782 ta
okunanı olduğu gibi, ancak mütehas ya nisbetle daha önce öğrendiğinde şüp rihini taşıyan bu kitabenin yazıları, son
sıslarınca okunabilen cinsi de vardır. he yoktur. Bu yüzden dolayı 1400 tari radan oğlu Yesarî-zâde Mustafa İzzet
Noktalı ve noktasız olarak iki şekilde hini evvele ve sonraya şâmil olmak üze tarafından geliştirilecek olan Türk Nes-
kullanılmış olan Siyâkât’ın tarihi pek re bir başlangıç olarak kabul etmek la ta ’lîkini müjdelemektedir.
gerilere gitmektedir. Bize kadar ulaşmış zım gelir. Yamıa es{'rierin elden ele do 19. yy’ın başları Türk yazı tarihi ba
en eski örnekleri Fâtih devrine aittir. laşması, alınıp satılması, istinsahı ve kımından önemli bir dönüm noktasıdır.
Bunlar bugün Başbakanlık Arşiv dolayısıyla Türk ilim ve edebiyat mu Celî Aklâm-ı sitte bu yüzyılın başların-
SÜSLEME VE EL SANATLARI
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Hat Sanatı
Türk Nesta'lîk ekolü veya Yesarîzâde böyle kat'î kaideler yoktur. Bundan
Mustafa İzzet ekolü çıkmış oldu. Birin başka İran üslûbunda sıkışık bir görü
ci ifade geniş manada kullanılmalıdır. nüşe mukabil bizimkinde bariz bir fe
Fakat kendi hat tarihimizden bahseder rahlık vardır.
ken ikinci ifadeyi kullanmamız daha
doğru olur. Bu yazıda Türk ekolü ku Bu mektebin ilk temsilcilerinden olan
rulup millî zevk hâkim olduktan sonra Kıbrısîzâde İsmail Hakkı (1785-1862)
hattatlar artık İran'ın büyük ustası ve Ali Haydar Bey (1802-1870), meşhur
İmâd'ın yolunu terkettiler ve Yesârîzâ- Kadıasker Mustafa İzzet (1801-1876),
de'nin ekolünü takibe koyuldular. Çarşambalı Hacı Arif Bey (öl. 1892) ve
İstanbul'da doğan san'atkâr (öl. Abdülfettah'tan (1815-1896) sonra en
1849) hattatlar arasında genellikle Ye- önemli san'atkâr adetâ Yesârîzâde eko
sârîzâde lakabıyla anılır. İlk devresin lünün bir kolunu kuran ve onun eksik
de aynen babası yolunda yürüyen san' lerini tamamlayan Sâmi Efendi'dir
atkâr o derece kudretli bir ele sahipti (1837-1912). Büyük hattatlardan Nazif
ki bazıları yazıyı babasından çalıyor (1846-1913), Ömer Vasfi (Hatib Ömer
demişlerdir. Yesârîzâde, babasının Vasfi: 1880-1928), Aziz (1871-1934),
1213/1798'de ölümünden sonra 1215/ Hulûsî (Mehmed Hulûsî: 1869-1940) ve
1800'de kendi üslûbunu ortaya koyma Necmeddin Okyay'ı (1883-1976) bu Sâ
ya başladı. Yani babasının yazılarında mi Efendi yetiştirmiştir. Öğrencileri
ki harflerin en güzellerini seçerek ken arasında kendisini en iyi temsil eden
di adıyla anılan mektebin kurucusu ol Necmeddin Okyay aynı zamanda İslâm
du. Hattatın en güzel devresi 1260/ yazılarının en büyük mütehassısıydı.
1844'den sonraki tarihlere aittir. II. Herhangi bir yazıyı altında imzası ol
Mahmud devrinde yapılmış olan tarihi masa da hangi devre ve kime ait oldu
binaların üstündeki yazıların çoğu ğunu kolaylıkla anlayabiliyordu. Yetiş
onundur (İstanbul'da Nusretiye camii tirdiği talebeleri şunlardır: Ali Alpars
sebili ile Bâbıâli ve II. Mahmud türbe lan; Ecz. Uğur Derman; Dr. Opr. Sadi
sinin üstündeki kitâbeler gibi).. Belger (öl. 1976); Bekir Pekten.
İran Nesta'lîki ile Türk Nesta'lîki Ayrıca Halim Özyazıcı (öl. 1964) ve
arasındaki farkları şöylece hülâsa ede Hâmid Aytaç (öl. 1982) bu yazıda ho
biliriz: Türk Nesta'lîki İraıu'nkine nis- ca yüzü görmeyen ve kendi kendine ye
da kemâle erdiği gibi Nesta'lîk de İran betle kat'î kaidelere sahiptir. Ayrıca di tişen büyük ustalarımızdandır. Bundan
etkisinden kurtularak bu yüzyılın başın key harfleri daha uzunca, sin, şın, sad, başka Hulûsî'nin talebesi olan Kemal
da bir Türk üslûbuna büründü; milli bir dad, kaf ve nun gibi harflerin içieri da Batanay da (öl. 1981) tanınmış Nesta'-
karakter kazandı ve böylece ortaya bir ha genişçedir. Halbuki İran yazısında likçilerdendi.
DİVANÎ: Divan’da kullanılan bir yazı olan Divanî’nin Türkler tarafından geliştirildiği muhtemeldir. Önce çok açık bir biçimde
yazılan bu yazı daha sonra gelişerek daha karmaşık bir durum almış, kendine has harfleri ve birleşme biçimleriyle tanınmıştır.
Herkes tarafından okunması mümkün olmayan ferman, berat ve emirnamelerin yazımında kullanılmıştır. Mehmed İzzet Efendi’nin
Divanî yazı örneği.
1528
SÜSLEME VE EL SANATLARI
Tanzimat’tan Cum huriyete H at Sanatı
CELİ DÎVANÎ: Divanî yazının büyüğü anlamına gelen, daha geniş bir kalemle yazılan, süslü ve satır aralarında boşluk
bırakılmayan bir yazı türüdür. En güzel örneklerine 19. yy’da rastladığımız Celi Divanî de ferman ve heratların yazımında
kullanılmıştır. Bu yazının en büyük ismi Maliye ve Evkaf Nezaretlerinde çalışmış Ebubekir Mümtaz Efendi’dir. Mehmed İzzet
Efendinin Celf Divanî yazı örneği.
RIK'A: Sarayda, Divan-ı Hümayun’da doğan bu yazı Divanı yazının bazı harflerinin küçültülerek ve sadeleşmesiyle değişik biçimler
almıştır. Babıâli’de doğan Rık ’a’yı en gUzel biçimde yazan Mümtaz Efendi'nin geliştirdiği yazıya Bâbıâli Rık'a'sı denir. Bundan
başka Galatasaray’da hat hocası olan Mehmed Izzed Efendi'nin geliştirdiği bir biçimi daha vardır. Mehmed Izzed Efendi'nin
Rık ’a 'sına bır örnek.
19. yy’da Kalemişi
Nakış-Duvar Resmi
Günsel Renda
Bir bezeme türü olarak kalemişi na neğin, 18. yy’a kadar bu nakışlar, kendi
kış Osmanlı sanatının her döneminde döneminin çini, maden, ahşap, halı,
önem taşımıştır. Gerçi yüzyıllar boyun kumaş veya cilt örneklerinde rastlanan
ca mimari bezemede en önemli yeri alan bitkisel ve geometrik motif düzenlen
çini olmuştur. Fakat çoğu kez çini süs melerini izlemiştir. Oysa 18.yy’dan son
leme programını tamamlayıcı nitelik ta ra gerek teknik gerekse kullanılan mo
şıyan ve özellikle duvarların üst kısım tifler açısından farklı bir gelişme dik
larında, kubbe içleri ve tavan örtüsü be kati çeker. 18. yy’da Osmanlı İmpara
zemelerinde ağırlık kazanan boyalı na torluğumun Batıya açılması sonucu ye
kışların ayrı bir yeri vardır. Genellikle ni koşulların zorladığı bir kültür deği
kuru sıva veya ahşap üzerine ince kıl şimi yaşanırken, önceleri saray çevre
fırça ile sulu veya tutkallı kök boyalarla sinde fakat giderek saray dışında, yeni
yapılır. Ahşap üzerine yapılanlarda ah bir san<Jc ortamı oluşmuş ve gerek ıni-
şabın ince bir tabaka alçı veya tutkallı maride gerekse resim alanında yer yer
üstüpeçle kaplandığı da görülür. Kale Batılı biçimler denenmiştir. Öncelikle
mişi nakışlar her dönemin kendine öz Avrupa’nın barok ve rokoko üslupları
gü bezeme üslubunu yansıtmıştır. Ör mimari bezemede etkili olmuş ve iç mi-
ÖNEMLİ BİR SÜSLEME TÜRÜ: Osmanlı süsleme sanatında kalemişi nakışın önemli bir yeri vardır. Kuru sıva veya ahşap üzerine
kıl fırça ve kök boyalarla yapılan kalemişi nakışlarda 18. yy'a kadar bitkisel ve geometrik motifler işlenmiş, bu tarihten sonra
Osmanlı Devleti’nde gerçekleşen bazı değişimlere paralel olarak manzara resimleri, natürmortların yeraldığı kompozisyonlar öne
çıkmaya başlamıştır. Böylece kalemişi nakış bir tür duvar resmine dönüşmüştür. Topkapı Sarayı Harem Dairesi’nde Va/ide Sultan
Odası‘nda "Deniz Kıyısında Bahçeli Ev"" (lll. Selim Dönemi).
SÜSLEME VE EL SANATLARI 1531
19. y y 'da K a le m iş i !'v a k ış-D u v a r R e s m i
TEKNİKTE YENİLİK: 19. yy’m ikinci yansında duvar resimlerinde yağltboyanın kullanılması, resimlerin deri veya keten bezi
gerilerek bir çeşit tuva/ üzerine yapılması gibi teknikler yaygınlaştı. Bu dönemde A vrupa'daki seçmeci anlayışa uygun bir mimari
tarzda inşa edilen saraylarda duvar resimleri oldukça önemlidir. A hşap ya da sıva üzerine yapılan boyalı nakışlarda barok, rokoko,
ampir ve neogotik karışımı bir tarz egemendir. Manzaralarda ise Kız Kulesi, Göksu Çeşmesi, Kalamış Koyu ve bazı hayalı
görünümlerle, natürmortlara rastlanır. Çengelköy’de Sadullah Paşa Yaltsı’nda, ”Boğaziçi’nden Görünüm"’ (18. yy son/an).
pek değişmemiştir. Hayali başkent var nakkaşlarının kullandıkları belli re 19. yy Avrupa’sındaki seçmeci mi
manzaralan veya çevre görüntüleri ki motifler, kalıplar haline gelmiş ve kuş mari anlayışa ayak uydurmaya çalışan
mi örneklerde daha ustaca, kimilerin kusuz, başkentten gelen sanatçıların ye mimarların İstanbul’da birbiri ardına
de ise daha naif bir yorumla aynı bel- rel ustalara tanıttığı bu yeni konu ve yaptığı Dolınabahçe, Beylerbeyi, Gök
geleyiciliği, aynı ayrıntı titizliğini ve ay motifler, usta-çırak usulü ile yayılmış su, Çırağan ve Yıldız gibi büyük ölçekli
nı renk düzenini yansıtır. Kıyılara ya tır. aşırı bezemeli saraylar dizisi boyalı na
kın kentlerdeki resimlerde deniz m an kışları veya duvar resimleri açısından
zaraları ve gemi resimleri yaygındır. Ki Yeni Teknikler büyük önem taşır. Ahşap veya sıva üze
mi örneklerde 19. yy’ın başlarında 19. yy’ın ikinci yarısında boyalı na rine yapılan boyalı nakışlar, aynı dö
Türkiye’ye gelen ve bu nedenle de bü kışlarda yeni teknikler kullanılmıştır. nem Avrupası’nın barok, rokoko,
yük ilgi çeken buharlı gemi tasvirleri Özellikle yağlıboyanın kullanılması ampir ve neogotik karışımı seçmeci
ne rastlanır. Zaman zaman günlük ya önemli bir yeniliktir. Doğrudan sıva ve yaklaşımını korur. Bu seçmeciliğe yer
şama yeni giren başka şeyler, örneğin, ya ahşap üzerine boyananların yanısı- yer yaldızlı mukarnaslar, rumiler, sti
trenler, makineler, çalar saatler, pusu ra çoğu kez ahşap tavan veya duvarla lize çiçek ya da ağaç motifleri, yıldızlı
lalar, Avrupa tipi sandalya, sehpa hat rın kaplama tahtaları üzerine deri ve geometrik motifler gibi geleneksel be
ta çatal, bıçak gibi eşyalar bu tür du ya keten bezi gerilerek bir tür tuval zeme kalıplan da girmiştir. Bu tür be
var bezemeleri arasında yer alır. Fakat oluşturulmuş ve bunun üzerine yağlıbo zemelerin arasına yerleştirilmiş manza
en yaygın olan konu yine İstanbul man ya bezemeler yapılmıştır. Artık yalnız ralar yine çoğunluktadır. Kız Kulesi,
zaralarıdır. Taşra ustalarının hayali de ca duvarlarda değil, tavanlarda da ge Kalamış Koyu, Göksu Çeşmesi gibi gö
olsa İstanbul görünümlerine yer verme ometrik bölmeler veya madalyonlar içe rünümlerin yanısıra Avrupa kartpostal
leri, başkentten gelen akımlara ayak uy risine yerleştirilmiş manzara kompozis larını andıran ve içlerinde Avrupa ve
durma çabasında olduklarını gösterir. yonları veya natürmortlar çeşitlilik ka ya Hint-Arap üslubunda yapı türlerinin
Bütün bunlar, kalemişi ustalarının, du zanmıştır. Başta Balyanlar olmak üze de bulunduğu kompozisyonlara rastla-
SÜSLEME VE EL SANATLARI
19. y y ’da Kalemişi Nakış-Duvar Resmi
i
nabilir. Natürmortlar duvar bezemesi
nin ayrılmaz bir parçasıdır. Çiçek do
lu vazolar, devrilmiş sepetler, meyve ça
nakları, içine bıçak saplanmış karpuz
lar rengarenk tavanları süsler. Av sah
neleri, yırtıcı hayvanlar, türlü kuşlar ve
deniz savaşları duvar resimlerine konu
olmuştur. 19. yy'ın sonlarında çok ufak
boyutlarda da olsa, insan figürünün du
var resimlerine girdiği görülür.
19. yy'ın ikinci yarısında önce baş
kent duvar resimlerine yerleşen yeni
teknik ve konular imparatorluğun baş
ka yörelerinde de benimsenmiştir. Ör
| neğin, İstanbul'da birçok yapının du
varlarında yer alan Kız Kulesi görünü
mü benzer bir üslupta Gaziantep'te bir
evin tavanını süsleyebilmekte, ya da
Yıldız Sarayı'ndan bir gece manzarası
nın çok benzeri Safranbolu'daki bir ko
nakta yer alabilmektedir.
19. yy'ın ikinci yarısında çok sayıda
örneğini bulduğumuz bu resimler genel
likle mimari bezeme olarak değerlendi
rilmiş ve daha çok yabancı ustalara at-
fedilmiştir. Gerçi, bu dönemde Türki
ye'de çok sayıda yabancı ressamın ça
lıştığı bir gerçektir. Nitekim Abdülaziz
döneminde saray emrinde çalışan Ay-
vazovski veya Chlebowski gibi birçok
ress^mn tablosu saraylarımızda ve mü
zelerimizde bulunmaktadır. 19. yy'da
kimi yabancı mimar ve dekoratörlerin
de saray emrinde çalıştığı bilinir. Örne
ğin, Paris operası dekoratörü Sechan'ın
Dolmabahçe Sarayında görevlendirild.i-
ğini belirten arşiv belgeleri vardır. Ni
tekim 19. yy sarayları içinde en Batılı
bezeme programına sahip olanı da Dol-
mabahçe'dir. Özellikle muayede salo
nunda yer alan ve başka yapılarda gö
rülmeyen illüzyonist yapı içi görüntü
leri yabancı ustalar tarafından prog
ramlanmış olabilir. Fakat bu dönem
yapılarındaki duvar bezemelerinde yal
nızca yabancıların çalıştığinı düşünmek
yanlış olur. Nitekim, Dolmabahçe Sa
rayı duvar resimlerinde yer alan birkaç
imza yabancı değil yerli azınlık ustala
rına aittir.
birçok Avrupalı ressamın konu dünya nin yaygınlığı da düşündürücüdür. As likle yağlıboyanın bir teknik olarak yer
sına giren Göksu Çeşmesi, Kız Kulesi, keri okullarda bu konulara ilgi duyul leşmesinde kimi yabancı sanatçıların
Fenerbahçe veya Kalamış Koyu gibi gö duğu anlaşılmaktadır. Nitekim Mühen- payı yadsınamaz fakat yalnız saraylar
rüntülerin saraylarda ve birçok İstan dishane-i Bahri-i Humayun öğretmen da olmayıp gerek İstanbul’da ve gerek
bul konağında yer alan duvar resimle ve öğrencileri tarafından yapılmış bir se birçok başka kentteki yapılarda yer
rinde tekrarlanması ancak böyle açık çok gemili resin. İstanbul Deniz Müze alan duvar resimlerinin çoğunu, kuşku
lanabilir. Kimi resimlerde Avrupa tipi si’nde sergilenmektedir. Örneğin, Os suz, yerli ustalar yapmış olmalıdır. Bu
yapıların veya oryantalist ressamların man Nuri P aşa’nın aynı müzede bu nedenle de, teknik ve içerik açısından
tablolarında rastlanan Hint-Arap mo lunan 1867 tarihli deniz manzarası, 19. yy’da büyük değişiklikler gösteren
tiflerinin yer alması da aynı yaklaşımı Beylerbeyi ve Yıldız Sarayı duvarların boyalı nakışlar ve duvar resimleri yal
yansıtır. Daha da önemlisi bu dönem daki benzer resimleri anımsatır. Aynı nızca mimari bezeme olarak değerlen-
Türk ressamlarının benzer içerikteyağ- dönemde Abdülaziz’in emrinde saray dirilmemelidir. Türk resim sanatı tari
lıboya tuval resimleri yapnuş olmasıdır. da çalışan ressam Ayvazovski’nin en hi içinde önemli bir yeri olan bu resim
Örneğin, Yıldız’daki Çukur Saray’da çok işlediği konu da deniz savaşları ve ler Batı anlamında resim sanatına ge
yer alan ve Ihlamur Kasrı’nı gösteren gemilerdir. Bütün bunlar belirli konu çiş evresinin ürünleridir. D
duvar resmiyle İstanbul Resim Heykel lara karşı bu dönemde gelişen duyarlı
Müzesi’nde bulunan İbrahim imzalı Ih ğı yansıtır. Nitekim Şeker Ahmed Pa- KAYNAKÇA
lamur Kasrı tablosunun benzerliği şa şa’nın ünlü meyveli natürmortlarıyla, D ARIK R., Battlılaşma Dönemi Anadolu Tas
şırtıcıdır. Bu dönemde gerek askeri bu dönem duvar resimlerinde yer alan vir Sanaît, Ankara, 1976
okul çıkışlı gerekse Darüşşafaka gibi re natürmortlar arasında benzer duyarlık ^ İRTEŞ S., “Kalemişlerimizin Bugünü ve Ya
sim dersi okutulan okulları bitirmiş res da buna bir örnektir. İleride, duvar rını”, Türkiye'de Sanatın Bugünü ve Yarını,
Ankara, 1985
samlarımızın fotoğraftan kopya yoluy nakkaşlarının ve ressamların kimliğini D RENDA G., Batılılaşma Döneminde Türk Re
la resim yaptığı bilinen bir gerçektir. ve yetişme biçimini belirleyecek araştır sim Sanatt 1700-1850, Ankara, 1977
Duvar resimlerini yapan ustalar da ay maların yardımıyla bu ilişkiler açığa ka □ RENDA G.-T.Erol, Başlangıcından Bugüne
nı kopya yöntemlerini kullanmış olma vuşacaktır. Cağdaş Türk Resim Sanatı, İstanbul, 1980
^ RENDA G., “Restorasyon Çı.hşmalarında Ka
lıdır. Bu dönemin duvar resimlerinde Bütün bu örnekler şunu düşündürür. lem İşleri ve Duvar Resimlerinin Yeri” , Rölö-
deniz savaşlarının veya gemi resimleri Bu dönem mimari bezemesinde ve özel ve ve Restorasyon Dergisi, 1982
TANZİMAT
Ç E R Ç E V E Y A Z IL A R
D T a n z im a t ’ a D a ir
P r o f. M . İzzed
D M u s t a f a R e ş id P a şa v e T a n z im a t
P r o f. D r . C a v id B a y s u n
Diğer taraftan, her sancağa doğru vi jüri teşkil ederdi. mek gayesini güdüyordu.
dan doğruya merkezden Padişah tara Abdülmecid, Meclis-i Vâlâ'da verdiği Modern maliye idaresinin merkezî
fından bir muhassıll-ı emvâl tayin olun sene başı nutkunda bu idari ıslâhat üze kontrol prensibi, yani her türlü gelirin
muştur. Muhassıl, malî işlerden sorum rinde ehemmiyetle durmuştur. Ubicini doğrudan doğruya merkezi hazine adı
ludur. Merkez tarafından muhassılın bu meclisleri Fransız “ departement” na toplanması ve her türlü giderin yine
yanına bir mal kâtibi ve bir emlâk ve meclislerine benzetir. Ona göre, bunlar buradan ödenmesi esası kabul edildi ve
nukûd kâtibi verilmiştir. ‘‘Gülhane Hatt-ı Şerifi 'nin Türkiye’ye maliye teşkilâtı bu prensibe göre yeni
Eyalet idarî teşkilâtındaki ıslâhat ka getirdiği en liberal müesseselerden bi baştan düzenlendi.
dılık teşkilâtı mensuplarını da daha sı ridir. Bu meclis, din ve mezhep farkı ol Bu prensibin tabiî neticesi olarak,
kı merkeze bağlamıştır. Kadılar eskisi madan bütün İmparatorluk tebaası ara Gülhane H attı’nda vaadedildiği gibi,
gibi Şeyhülislâmlığa, Bâb-ı Meşîhat’e sında hukuk eşitliğini fiilen tesis etmek her şeyden evvel iltizâm usûlünün der
bağlı kalmakla beraber, nâib’ler, diğer tedir.” hal kaldırılmasına karar verildi. İltizâm
memurlar gibi aylık maaşa bağlanmış Burada ayrıca kaydetmek gerekir ki, âşardan ve her türlü mukâta‘alardan
tır. Bunların doğrudan doğruya vazife evâil-i Rebî’ülevvel 1256/1840 Mayıs kaldırıldı. Daha Gülhane Hattı'nın ila
leriyle ilgili olarak aldıkları resm-i kıs başları tarihli fermanda ıslâhat esasla nından önce gümrüklerden iltizâm usû
met, resm-i tereke ile ilâm, hüccet, mü- rını tesbit için taşra ileri gelenlerinin fi lü kaldırılmıştı. “ Ref’ ve ilga olunan
râsele, izinnâme, keşfiyye, seferiyye ve kirlerini öğrenmek üzere Pâyitaht’a bazı rüsûmât-ı muhdeseye mukabil ahzı
şer’î diğer senetlerden aldıkları resim çağrılmaları ön görülmektedir. Sonra lâzım gelen rüsûmât-ı cedîdenin dahi in-
leri kendi namlarına toplamaları mene- dan, 1845’de İstanbul’da taşra büyük zibât-i istihsâli zımnında gümrüklerin
dilmiştir. Aylıkları muhassıllıktan ve lerinden mürekkep istişarî bir meclis 1254 senesi Martından, itibaren hazine-i
rilecekti. Bu mahkeme resimleri, hâsı- toplanmıştır. Fikrin menşei şüphesiz mezkûr tarafından (Mânsûre hazinesi)
lat-ı mahkeme olarak doğrudan doğru budur. zabtıyla emâneten ihâle ve içlerinden
ya muhassıllık tarafından alınacaktır. cesîmce olanlarına müstakil memurlar
Meclislere gelince, muhassıl gönde M a l i y e ’d e D ü z e n l e m e intihâb ve tâyin” olunmuştu. Bu defa
rilen sancak merkezi ve kazalarda bi Maliye’de ıslâhat, Tanzimat’ın teme bu rüsûmun merkezî hazine adına tah
rer büyük meclis teşekkül etmiştir. lini teşkil etmekte idi ve idarî sahada ya sili ile görevli muha,,sıllar tâyin olun
Muhassıl olmayan kaza ve kasabalar pılan ıslâhat daha ziyade malî merke du. Adı geçen genelgede, iltizam usû
la köylerde beş kişiden mürekkep kü ziyetçilik sistemini uygulamak için bir lünde, halkın devlete borçlu olduğu
çük meclisler teşkil olunacaktır. Bu vasıta olarak kullanılmış görünmekte muayyen vergiden çok fazlasını ödeme
emirde küçük meclislerin kimlerden dir. Merkezden geniş yetkilerle muhas- ye mecbur olduğu itiraf olunuyor ve ha-
mürekkep olacağı açıklanmamış, sade sılların tâyini, vergi tahsil işlerini vali zineye ait “ kâffe-i ınukâta'ât ve sair il-
ce “ icabına göre tertibi” tavsiye olun lerin ve âyânın kontrolunden kurtar tizâınâtın ınaktû’iyet veçhile ınültezim-
muştur. Sonradan yapılan nizarnnâme- mak ve böylece onların yaptıkları veya ler uhdelerine ihâlesi hususu fesh ve
ye göre o yerin kadısı, zâbit-i memle sebep oldukları yolsuzluklara son ver ilgâ” olunduğu bildiriliyordu.
ket, yani mahallî jandarma âmiri, mu
hassıl vekili ve mahallin ileri gelenlerin
den (vücûh) iki kişi bu meclisin üyesi
olacaklardı. Hıristiyan var ise, bu vü-
cûhdan biri Hıristiyan kocabaşı olacak
tı.
Küçük meclisler görüştükleri işleri
tasdik edilmek üzere bağlı oldukları bü YENİ BİR DEVRİN
yük meclise bildireceklerdir. Büyük BAŞLANGICI: Gülhane Hatl-ı
meclis, mülkî, adlî ve malî işleri görü Hümayunu Takvim-i
şüp karar almaya yetkilidir. Bilhassa Vakayi 'de yayımlanmasından
Tanzimat esaslarına aykırı olan vergi bir hafta sonra eyalet valilerine
suiistimallerini ve sair suçları takip et ve kaymakamlara fennan
meye ve şer'î kanunlara göre suçluları halinde tebliğ edildi. İstenen
yargılayarak karar vermeye yetkilidir. şev; vergi ve askerlik
maddelerinin dışında diğer
Ancak katil ve hırsızlık olayları merkezî
hususların derhal yerine
hükümete bildirilecektir. Bir Meclis-i getirilmesiydi. Ancak Ferman ’ın
Alıkâm-ı Adliyye müsevvedât defteri ilânı imparatorluk ahalisi içinde
ne göre, katil, yaralama, hırsızlık dâ farklı yorumlara volaçtı.
valarıyla pıranga cezasını gerektiren dâ Müslüman ahali, Müslüman
valar bu meclise havale edilmektedir. olmayanlara verilen haklardan
Kezâ taşra meclisleri bir meselede tered hoşlanmadı. Bunun yanısıra bir
düde düştüğü zaman dâvayı buraya ha kısım yöneticiler de Müslüman
vale etmektedir. Bazı mühim dâvalar halkı kışkırtarak, bazı
hareketlere neden oldu.
mecliste o yerin “ vücûh ve hânedan ve Tanzimat Fermam ’mn
eshâb-ı alâka muvâcehesinde” cereyan yayımlandığı Takvim-i Vakayi.
eder, yâni o yerin ileri gelenleri bir ne
1538
TANZİMAT
Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkiler
maktu1usûlünün uygulanmasını sağlar bir İslâm devleti olarak cizyeden vaz ve sarrâflar ve onlara bağlı bir süri
dı. Bazı yerlerde bu tahsil işlerinde geçemezdi. Bununla beraber Bâbıâli, kimseler bir anda kazanç ve istismar ka
Müslüman âyân gibi şahsî çıkarları olan 1851 tarihine doğru cizyenin kaldırıl pılarının kapandığını görmüşlerdir.
kocabaşılar, reayayı tahrik ederek bu ması ve herkesten eşit olarak alınan bir Bunların arasında taşrada küçük ilti
nu sağlamaya çalışırlardı. Tanzimat'ın baş vergisi haline getirilmesini düşün zâmları üzerine alan ve bu yolla zengin
ilanıyla beraber, m aktu1 usûlü bütün dü ve nihayet 1856 Islâhat Fermanı'nda leşen birçok ayanın ve ağaların bulun
imparatorluğa teşmil edildi. Buna gö bu esas ilan olundu ve cizye, bedel-i as- duğunu unutmamak liizımdır. Birtakım
re her kaza ve sancağın ödeyeceği ciz kerî'ye çevrildi. ağalar, servete göre vergi ödeme pren
ye miktarını gösteren defterler muhas- sibinin uygulanması yüzünden ödeye
sıllara verilecek ve muhassıl her kaza ve cekleri vergi miktarının birdenbire art
köyün eskiden beri verdikleri hisseleri D o ğ a n T e p k ile r tığını, yahut eskiden olduğu gibi, an
ayıracak ve reaya kocabaşılarını çağı Umumiyetle vergi sisteminde yapılan garya yoluyla ve yerleşmiş âdetler ve çe
rıp kendilerine bildirecektir. Kocabaşı- değişikliklerin ve angaryanın kaldırıl şitli suiistimallerle halktan sızdırdıkla
lar, buna göre kendi bölgelerinde rea ması kararının meydana çıkardığı ağır rı menfaatlere son verildiğıni görmüş
yadan zengin, orta halli ve fakir (a’lâ, problemleri ve kargaşalıkları, Niş ve Vi- lerdir. Vergi ödemekte herkesin eşit ol
evsat, ednâ) olduklarına göre üç nisbet din isyanlarında görmek mümkündü. ması, imtiyazların ve muafiyetierin kal
altında cizyeyi toplayıp muhassıla tes Reşid'in iktidardan düşmesinde bilhas dırılması, eskiden az vergi veren ayan
lim edeceklerdi. Cizye, yalnız gayrimüs sa malî sahada başarısızlığı etken ol ve çorbacıların ve vergiden muâf bulu
limlerden toplanan bir vergi olduğu muştur. Meclis-i Vâlâ’nın yaptığı en nan din ad^arnlarının şiddetli muhalefeti
için, bu verginin alınmasını reaya, ilan mühim ve radikal reform, iltizâmın kal ile karşılaşmıştır. Hıristiyan vakıfların
olunan vergide eşitlik prensibine aykı dırılmasıydı. Devrimci bir kararla kal vergiye tâbi tutulması ve bu maksatla
rı bulmakta idi. Avrupa basınında da dırılan bu asırlık müessese yerine ko bu gelir kaynaklarının sınırlandırılma
Tanzimat'ı tenkit edenler, bilhassa bu nan yeni teşkilât, vasıta ve eleman yok sı, halk üzerinde büyük nüfuzu olan
nokta üzerinde durmakta, eşitliğin ku luğu yüzünden maliyeyi bir anarşi içi ruhbân sınıfını ısiahat aleyhine çevir
ru bir vaidden ibaret kaldığını ileri sür ne atmıştır. Diğer taraftan geniş bir miştir.
mekte idiler. Halbuki Osmanlı devleti zümre, bilhassa mültezimler, voyvoda Bütün bu idarî ve malî ıslâhatın uy-
gulanmasında Reşid Paşa aşılmaz güç bi idi. İdarî-malî dâvalar kadılar vası Zira 18. yy’da kocabaşıların vergi işle
lüklerle ve başarısızlıkla karşılaşmıştır. tasıyla görülürdü. Bazı dâvalarda âyân rinde hükümetle reaya arasında bir de
K â^t üzerinde yapılan ıslâhat, yeni ad başkanlığındaki mahallî divânların ka receye kadar resmî bir rol oynadı^nı bi
lar altında eskinin devamından, yahut rar verdiği anlaşılmaktadır. Tanzimat’ liyoruz. Bununla beraber kocabaşıların
en çok eski ile yeniyi uzlaştıran bir ted ın getirdiği meclisierin eskisinden far Müslümanlar yanında geniş idarî yet
birden ibaret kalmıştır. kı, başkanlığın kadılardan, yâni ulemâ kilere sahip bu meclisiere resmen üye
İlkin idarî teşkilâta bakalım: Tanzi dan alınıp valiye, muhassıla veya kaza olarak kabulünü, Tanzimat’ın devlet
mat’a kadar kadı’nın başkanlığı altın müdürüne, yâni idare adamlarına ve içinde müslim-gayrimüslim arasında
da mahalli âyân ve eşrâfın katıldığı rilmesi ve gayrimüslim tebaanın, dinî eşitlik politikasının getirdiği bir yenilik
meclisler, verginin taksimi ve toplan reisieri ve kocabaşıları vasıtasıyla ida olarak kabul etmek lâzımdır. İdare
ması ve mahalli idarenin harcama ve gi rede söz sahibi olmasıdır. Bu son ted adamlarının meclis başkanlığı ise, taş
derlerinin tâyini hususunda yetki sahi bir de, büsbütün yeni bir şey değildir. ra idaresinin ulemânın ve âyânın nüfu-
bulutu, feleQi bir rastlantıyla dağılmak kaçmış bir hazine sayanlar tarihe bi üzerine kurulan bir yenilik yaratmalıy
tan, bin bir gezegen âlemini parçalan zim anlayamadığımız esrarengiz bir dı.
maktan kurtarmaktır: Her şeyden ön değer veriyorlar. Halbuki tarihe geç Bu fikirde bulunanlar şüphesizdir ki,
ce önemi olan devleti ve gücünü ayak memek arzusu, geçmişten ayrılmak taklitçilerin en ileride olanlarıdır. On
ta tutmaktır. Yusuf Akçora beyin ge emeli hayatın tabii şartı değil midir? lar görünüşte kanunların aynen alın
nel biçimde bize kabul ettirmek iste Bütün insanlan kapsayan bir tek ge mış olmasını protesto ederler. Gerçek
diği bir kanuni menfaat burada herhal lenek düşünülebilir; o da ölümdür. Fa te taklitçi zihinlerin kabul etmediği
de uygulama alanı buluyor. kat bütün insanların da, Tanzimatçı nokta, evrimin bütünüyle taklit edilme
Tanzimat'ı yapanların her şeyden lar kadar, tek isteği bu uğursuz gele miş olmasıdır. Geleneği bize makbul
önce devletin gücünü ve menfaatini neğe olabildiğince geç bağlanmaktır. gösteren yine bilinçsiz bir taklit eğili
göz önünde bulundurdukları kesin ol Dirileri ölülere tabi tutmak isteyen midir.
sa bile bunu sağlayabildikleri birçok gelenekçi isteklerin kaynağını biliyo Avrupa toplumları özellikle maddi ve
yönden kuşkuludur. IDo(lrudan d o r u ruz; Avrupa kitapları insanların, istek iktisadi şartların altında ve içten içe bir
ya Tanzimat'ın eseri olup olmadığını lerine ters bile olsa yine geçmişe bağlı yayılma ya da karşılıklı ve ortak ayrı
tayin edemediğimiz, fakat herhalde kaldıklarını bize öğretiyor. Yerleşmiş calıklar Ccompencration) sonucunda
ona yönelttiğimiz birçok ızdıraplar bi alışkanlık, kendinden bağımsız olmak göze çarpan bir evrim dönemi geçir
zi bu kuşkuya yöneltmektedir. Artık Ali iddiasında bulunan hayatı boğmaya miş ve geçirmekte olsunlar, bu açık
ve Reşid paşaların siyasetine olan es çalışır. Yaşamak isteyen ona bağlan tır. Fakat Osmanlı Devleti'nin de bazı
ki güven ve inancımızı terk ederek maya, hatta ondan yararlanmaya mec değişimleri dış baskılar sonucu olarak
Tanzimat'ın yanlış-doğru listesini dü burdur. isteyerek ya da istemeyerek! kabul eylediği de açıktır. Tanzimat iti
zenlemek istiyoruz. Örnekler boldur: işte sancısız büyü razcılarının arzu eyledikleri şartların
Hangi kabahatlar yükleniyor? Her yen İngiltere, işte ihtilaline rağmen bu karşıtlığına rağmen yenileşmenin
şeyden önce Tanzimat’ın gelene{Je la geçmişini unutmayan Fransa. Bu dev aynı tavırları kazanmasıdır. Osmanlı
yık olduğu yeri vermesini bir kusur bu letleri ve diğerlerini bugünkü büyüme Devleti Araplardan dini kurumları,
luyorlar. Devlet içinde yeni kurulan ye ulaştıran gelenek evriminin hakkı Acemden bedii zevki almakla kurulan
düzen, yararlı olmak için, eski güçle nı teslim etmek, unutulmuş olsa bile bir tür ödünç alma ve benzeşme işle
re dayanmalıydı; yeni hükümet bina iade eylemek şartıyla meydana gel minin üçüncü bir evresi olarak Batı
sını sağlam kurmak için kerpiç gibi ka miştir. Sonuç olarak iddia olunuyor ki, nın yönetim biçimlerini kabul etti. Fa
tılaşmış tefsir kitapları kullanılmalıydı Tanzimat hareketi de buna benzer ol kat bu, Tanzimat'ı beğenmeyenlerce
diyorlar. Bize fenagözüken, Avrupa- malıydı, Tanzimat da böyle gelenek bir kusurdur. Bu eğilimlere bakılırsa
nın taklit edilmesi, Batı kurumlarının İbrahim Müteferrikanın Avrupa'dan
kopya olunması, Frenk zihniyetinin matbaacılığı getirmesi, Türklere kop
eleştirisiz kabulüne çalışılmasıdır. Yüz ya ettirmesi hatadır, gerekli olan Gu-
yıllarla biriken deneylerin bize öğret tenderg'in Türkiye'de do(lmasıydı! Fa
tiği gerçekler, sevdirdiği değerler ne kat kim görmüyor ki bu tarih itibarıyla
den yabana atılsın? işte Tanzimatçı bir anlamsızlıktır, kim görmüyor ki Gu-
ları suçlayanların ilk itirazı: Tanzimat tenberg Türkiye'de doğsaydı bile,
yoktan var etmek istedi; sonuçta varı matbaayı icat etmeyecekti!
yok etti! Tarihi "muhakeme” edenler, onda
Fakat bize şimdi bu kadar büyülü, hata aramak hatasına düşenler çok-
çekici gelen gelenek o zaman neydi? cası geçmiş hakkında hüküm vermek
Anarşiden başka bir gelenek var mıy için içinde bulunulan günden esinle
dı? Tarih kitaplarına başvurursak, nirler. Tanzimat'ın taklidini kusurlu gö
Tanzimat'tan önceki geleneği padişa renlerse, Doğu'nun yenileşmesi için
hın ya da Karaosmano(lulları'nın key Batı'nın büyümesinden kural çıkarma
finde, Cabbarzâdenin ya da Kalyon ya çalışıyorlar. Bundan dolayıdır ki,
cu Mustafa'nın yeniçerilerin ya da ho birbirinden başka olan ve içteki açıl
caların menfaatinde toplanmış bulma maya karşılık dış baskıyıyla kendini
mak kabil değil! Öyle gözüküyor ki, gösteren karşıt şartlara rağmen Batı
geleneği Tanzimatçıların ellerinden Hamdullah Suphi. daki bir olayın Doğuda yinelenmesi-
1
TANZİMAT 1541
Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkiler
zundan kurtarılarak merkezî idarenin hu, yani ileri gelenleri, eski âyânı ve Hı- kaydettirmeleri gerekirdi. Seçim heye
daha sıkı kontrolü altına sokulması ne ristiyanlardan ise kocabaşı ve çorbacı ti ise, şöyle meydana gelmekteydi: Her
ticesini doğuracaktı. Bu meclislerin, ları arasından seçilmekte idi (âyân ke köyde toplanan halk arasından beş ki
halkın idareye iştirakini sağladığı iddi limesi II. Mahmud devrindeki te’dib şi k u r’a ile seçilip kaza merkezine ge
ası da aynen kabul edilemez. Meclis hareketinden sonra gittikçe az kullanıl lir. Orada köylerden toplanan bu
üyelerinin çoğunluğu valiye tâbi idare maya başlanmış, onun yerine vücûh, adamlar mahallin “ eshâb-ı emlâk ve
adamlarından mürekkeptir. Diğer ta müteayyinân, erbâb-ı iktidar gibi keli erbâb-ı iktidâr addolunanları” ile bir
raftan halkı temsil etmesi gereken bu meler tercih olunmuştur). Üyelerin se araya gelirler. Bunların arasından ma
meclislerde, Hıristiyanların çoğunluk çimi şu karışık usûle göre yapılmakta hallin büyüklüğüne göre 20, 30 veya 50
ta bulunduğu yerlerde dahi Müslüman idi: Evvelâ adayların, o yerin namus ve kişi seçilir. Bunlar seçici heyeti teşkil
üyeler gayrimüslimlere karşı ekseriyet diyareti ile tanınmış hemşehrileri ara ederler. Adaylar, kur’a çekilerek sıra
te idiler. Üyeler ise, o mahallin vücû- sından olup mahkemeye gidip adlarını ya göre bu seçici heyet huzuruna çıkar-
ni isteyen bu eleştiricilerin fikirleri ka çılar henüz yok olan bir şeyi (kanun Şimdiki ihtilaflara bakılırsa milliyet
palı olmayan bir biçimde taklit esası hürriyeti ve ilerleme fikirleriyle kardeş duygusunun henüz embriyon halinde
nın meşruluğuna dayanmaya mecbur liklerini hisseden insanları) var farze- bulunduğu gayet kolay anlaşılır. Fa
dur. Tanzimat'ı yapanlar zaruretin tak diyarlardı. kat temel bazı eğilimler vardır ki, on
litçileriydi, onun ''ilmi'' tenkitçileriyse Var olan bir şey de (hâlâ esir, hâlâ ların şimdiden belirdiği sanılabilir.
prensip taklitçileridir. keşif oyuncağı hâlâ ve belki de gitgi Eğer Yusuf Akçora ve Hamdullah
Fakat Tanzimat başarılı olamadı, de de gerileyen insanların düşmanlıkla Suphi beyler bir "mahz-ı millet” (saf
niyor ve bunu kanıtlamak için delil ola rını) yok sayıyorlardı. Gerek Yusuf Ak- millet) fikrine yaklaşıyorlarsa ihtimal ki
rak Osmanlı Devleti'nin yarım yüzyıl çora Bey' in, gerek Ziya Gökalp B ey -içi daldurulması gereken boş bir çer
lık felaketli savaşları hatırlatılıyor. in bu konuda düşünceleri kesindir. çeve halinde olmasına rağmen- milli
"Başımıza gelenler” hep Tanzimat Belki nispeten pek yeni olan Ziya yetin onlar tarafından temel amaç sa-
hulyasına aldandığımızdandır. Bu fi Bey'in eleştirileri bir dereceye kadar yıldığındandır. Eğer Ahmed Emin Bey
kir bir taraftan bizde her ıslahat dava olayların ilhamından etkilenmiştir. Fa milliyet sınırlarını daha geniş tutmak
sının devlet müdaatası ve devlet kuv kat sabit olan bir nokta, bircinsten ol istiyorsa, belki, bu dar sınırları siyasi
veti esasından muhakeme edilmesin mayan unsurların biçimlenmesini ko ve iktisadi hayatta aşmak isteyen bir
den vazgeçilemediğini, diğer taraftan- laylaştıran Tanzimat siyasetinin bugün eğilimden kaynaklanıyor. Gerçekten
sa her ıslahatın da ancak düşmana ortada yalnız bir duyguya, milliyet bilinmesi gereken nokta milliyet duy
karşı başarı kazanmak isteğiyle yapıl duygusuna gezinti yeri olacak bir alan gusunun bizim için bir son kerteyi
dığını gösterir. iç yenileşmenin ölçü bırakmış olmasıdır. Bugün hepimiz, gösteren bir sınır olup olmadığıdır. Bu
sünü dış bir güç karşılaşmasında ara Tanzimat ölüsü üzerine eğilerek, onun rada da bilinçsiz bir taklit rol oynuyor.
yanların bu fikirlerini benimsemeye bıraktığı çocuğu yaşatmanın çareleri Burada da gereğinden fazla bir önem
hacet olmaksızın tartışma başlangıcı ni, bu henüz yeni hissedilen milliyeti le “tarih bir tekrardır” yasasını, kura
saymak mümkündür. Gerçekten Tan büyütmenin yollarını araştırıyoruz. lını kabul etmek, Avrupa'daki ulusla
zimat devleti güç gösteremiyordu. Anatale France'ın bir sözü var: "Bir rın sermaye üzerine dayanan karşıt
Gülhane Hattı'nın ilanından önce kar millet varlığını duymakla var olabilir. lığı diğer bir çevrede de yaşatılmak is
gaşalı durumundan dolayı bircinsten Uç yüz elli milyon Çinli var, fakat Çin teniyor. Fakat arada büyük birfark var
sayılabilen nĞbuleuse (nebüloz), bu liler bunu bilmiyorlar. Çinliler kendile ki, bunu “ mahz-ı millet” yanlısı olan
devlet bulutu, Tanzimat yüzünden, rini saymadıkça milletler arasında sa lar ihmal ediyorlar: Ortada öyle bir
devleti muhafaza ve müdafaadan iba yılmayacaklardır.” diyor. Öyle gözü mevcut ki eli boştur, fakirdir, onu zen
ret olan Tanzimat gayesinin aleyhine küyor ki biz de henüz bir geçiş dö ginler karşıtlığından uzaklaşıp fakirler
doğru evriliyordu. Spencer'ın herkes nemindeyiz. Tanzimat döneminin çır- dayanışmasına girmekten kim engel
çe bilinen bir kuralını uygulamak için çıplak ortaya bıraktığı millet, gücünü leyecek? □
diyelim ki. Tanzimat unsurları bircins- anlamak için sayısını bilmek istiyor.
ten olmayana yöneltiyordu. Birbirin Fakat bu konuda henüz fikirler bir de
den ayrılmaya hazır bu parçaları bir ğildir. Kimleri millete mal edeceğiz?
arada tutmaya yarayacak merkezi bir Henüz iki büyük eğilim arasında fikir
sıklet lazımdı. Bir cazibe lazımdı ki, ba ler kesin olarak canlanmamıştır. Bir ta
ğımsız birer dünya kuracak olan bö raftan yurtçuluk yanlısı olan Ahmed
lümleri birbirine bağlayabilsin. Bir fi Emin Bey, diğer taraftan Türkçüler
münakaşadadırlar. Ahmed Emin [Büyük M e c m u a sayı 15 'ten (1 919) sade
kir ya da bir his lazımdı ki bütün muh leştirilmiştir.!
telif ve karşıt eğilimlere tekabül etsin, Bey milliyetin sınırını gerçekleşen top
onları belirli bir gaye etrafında topla lum çıkarına göre çiziyor, karşıtlarıy KAYNAKÇA
sın. işte son yarım yüzyılın olayları bu sa mevcut olan duygulara bağiılık yan
fikrin, bu cazibeli hissin, mevcut olma lılarıdırlar. Önceki fikre göre yararlı ı T AKÇORA Yusuf, Ali Kemal, Anmed Fe-
dığı ya da gereken güce sahip bulun gerçeklerin değer kazanması, ikinci rid. Ü ç T a rz -t S iy a s e t. İstanbul. 1327
: FRANCE Anatole, Sur la B ie rre B la n c -
madığını kanıtlıyor. ye göre duygusal değerlerin tercihi la he
Tanzimat başarılı olmak için bir mil zımdır. ■ • V a k it, itha m , T ü rk D ü n y a s ı gazeteleri
let eksikti, ya da daha doğrusu Tan Fakat bu münakaşanın olayların be Ekım, 1919 ~
zimat’ın başarısı bir milletin eksik ol lagatıyla çözümleneceği varsayılsa so I i Ziya Gökalp, T ü rk ie ş m e k . islâm /aşm ak,
duğunu bize öğretmesidir. Tanzimat run ortadan kalkmış olacak mıdır? M u a s ırla ş m a k
1542
TANZİMAT
Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkiler
Sonuç
Sonuç olarak, bu zümreler, tabiî Re
şid Paşa ve ıslâhatı aleyhine her vası
tayı kullanarak mücadeleye girişecek
lerdi. Islâhattan sonra geçici devrede,
bilhassa âşarın toplanmasında meyda
na çıkan kargaşalıklar ve eski mülte
zimlerle mahallî âyânın baltalama ha
reketleri yüzünden 1839-1840 yılı dev
let gelirinin mühim bir kısmı toplana
mamıştır. Mehmed Ali’ye karşı yapılan
felâketli savaş neticesinde hazine zaten
büyük bir sıkıntı içindeydi. Reşid Paşa
iktidara gelince istikraz teşebbüsünde
bulunmuş ve devlet masraflarının ve TEPKİLERİN BAŞLANGICI: İltizam usulünün kaldırılması büyük bir değişimin
maaşların bir kısmını eshâm kavâ’imi başlangıcıydı. O güne kadar bu usulün işlemesiyle çıkar sağlamış gruplar kazanç
denilen bonolarla ödemek mecburiye kapılarının kapanacağını görünce tepki göstermiş, vergi ödemede getirilen eşitlik vergi
tinde kalmıştı. Reşid Paşa’nın Pâyı- konusunda imtiyazı olan ya da muaf olan zümre/erin hoşuna gitmemişti. Bunun
taht’taki düşmanları onu düşürmek için yansıra Hıristiyan vakıfların vergiye tabi tutulması ve gelir kaynaklarının
sınırlandırı/ması gibi birçok etken de halkı, yapılan reformların aleyhine çevirmiş ve
bilhassa bu durumdan yararlanmışlar sonuçta Mustafa Reşid Paşa’nın iktidardan düşmesine kadar giden bir süreç başlamıştı.
dır. Sarayda damatlar, Rıza, Mehmed Mustafa Reşid Paşa’ya verilen nişan beratı.
Ali Paşalar Sultanı, Reşid aleyhine tah
rik etmekte idiler.
Nihayet 7 Safer 1257/31 Mart 1841’- Yeni idare işbaşına geçer geçmez bü Sultan “ Alıkâm-ı dîniyyenin icrâsına
de Reşid Paşa’nın azli ile muhafazakâr tün valiliklere gönderdiği bir fermanla dikkat farz-ı ‘ayn” olduğunu belirti
lar iktidara geldi. Şimdi Rıza Paşa du muhafazakâr Müslümanları tatmin ve yor ve mazeretsiz beş vakit namazı terk
ruma hâkimdi. O, askerî ıslâhata ön hükümetin muhafazakâr politikasını te edenlerin cezalandırılacağını ihtar edi
celik verdi. yit etmeye çalıştı. Bu fermanda Halife- yordu. Muhassıllıklar derhal kaldırıldı,
1544
TANZİMAT
ve
T a n z i m a t ’ın U y g u la n m a s ı S o s y a l T e p k ile r
Tanzimat
İlber Ortaylı
Osmanlı adaletname geleneğinin deva Bu, devlet hayatında yeni bir gelişmey tekrarlanan, 1839 fermanının 1838 ta
mı olarak görmek gerekir. Hükümdar di. O vakte kadar “ Osmanlı” olan dev rihli ‘'Osmanlı-İngiliz Ticaret Sözleş-
lar tahta çıktıklarında teb’aya adalet letin adıydı, hanedandan dolayı tabiî... mesi” yle ilişkili bulunduğu savı, pek ge
vaadeden böyle fermanlar çıkarılırdı. Şimdi ise Osmanlı uyrukları ve Osman çerli bir sav değildir. Önce fermanda ti
Bu sefer bu eski biçimin kısmen yeni bir lılık gibi yeni bir kavram, yeni bir po caret sözleşmesi hükümleri aranmama
içerik kazandığı görülür. Aynı gelene litika ortaya çıkıyordu. Bu, çağdaş Av lı, çünkü yok. Ne Tanzimat Fermanı’-
ğin sonra da devam ettiği, ama ferman rupa kalıpianna uygun bir ideolojiydi; yla ne de Ticaret Sözleşmesi’yle düşük
ların içeriğinin gittikçe değiştiğini gö (Avusturya’nın Kaiserreich nationalis- gümrüklü dış ticaret gelmiş değildir. 17
rürüz. Sultan Abdülâziz’in çıkardığı mus’u gibi) çok budunlu bir imparator 18. yy’lardan beri Fransa ve onu izle
“ Ferman-ı Adalet” gibi ... luğa uygun yeni bir siyaset ve kültür yen diğer devletler yüzde 3.5 gümrükle
Tanzimat Fermanı’ndan en çok ra arayışıydı. Tarihin geniş perspektifi (1838’de yüzde 5) ve iç gümrük öde
hatsız olan, Rum Patriği’ydi. Gayri içinde başarı gösteremedi, ama tama meksizin, kabotaj hakkını da elde ede
müslim milletlerin (yani dinî cemaatle men etkisiz kalmadı ve tarihte bir iz bı rek ticaret yapmaktaydılar. Tanzimat,
rin) eşitliği, Tanzimat Fermanı’yla gel raktı. olanı değiştirmiş değildir; öte yandan,
mişti. Oysa Rum cemaati ve Patrikha iktisadî dışa açılmanın başı da değildir.
ne o güne kadar diğer gayrimüslimle Tanzimat yöneticileri iktisadî ve tekno
rin üstünde bir statüye sahipti. Bütün T a n z im a t ve M ıs ır S o ru n u
lojik geriliğin farkındaydılar, aradıkları
Ortodoks kavimlerini Fener Patrikha Tanzimat Fermanı’nın ilanını kolay çözüm de 1840’ların ideolojisi (libera
nesi kontrol ediyordu. Fenerli aristok laştıran ve zahirî bir sebep sayamaya lizm) içindeydi. Bilindiği kadarıyla Os
rasi yönetimde imtiyazlı bir yere sahip cağımız olay da Mehmed Ali Paşa manlılarda modern iktisadî düşünce de
ti. Aslında Balkan ulusçuluğu Slavlar Ayaklanması’dır. Bâbıâli ordusuzdu; ancak Tanzimat kadar eskidir. Bununla
arasında geliştikçe, kin duyulan hedef, daha doğrusu, çocuk yaştaki modern beraber ordunun tüketimine yönelik
Bâbıâli’den çok, Fener Patrikhanesi ol ordu eğitim ve talim aşamasındaydı; dallarda Tanzimat öncesi ve sonrasın
muştu. Gerçekten de, yeni dönemde komutanları ise eski ordunun kalıntı- da kurulan bazı sanayi yaşamış, Tür
Ortodoks kilisesi parçalanacak ve Fe- sıydı. Il. Mahmud döneminde gelece kiye’de teknolojinin temelini ve devletçi
ner’in durumu sarsılacaktı. Bâbıâli’yi ğin Tanzimat'ının ana hatları Mehmed bir sanayi geleneğinin başlangıcını oluş
Tanzimat’ın ilanma iten ana nedenler Ali ve Bâbıâli arasındaki polemikten turmuştur.
den biri, Balkan ^ulusçuluğuydu. Yunan anlaşılacak gibiydi. 19. yy’a kadar Av
ayaklanması ve bağımsızlığı felaketle rupalılaşan tek örnek, Çarlık Rusyası’- T a n z i m a t ’t a S iv i l l e ş m e n i n
bitmişti. Üstelik bu olay devamlı ordu ydı. Rusya reformlarına duyulan ilgi
sayılan kapıkulu askerinin imhasını ge nin sandığımızdan daha yoğun olduğu G e tird ik le ri
rektirdi. Askerî reformun malî-idarî- anlaşılıyor. Ancak Kütahya kapılarına Tanzimat dönemi, yönetimin sivilleş
hukukî alana da yansıması gerekiyor dayanan Mısır örneği reform işinin tar tiği bir aşama oluşturur. Sivilleşmenin
du. Daha öncesi Sırbistan özerkliği, tışmasını durdurdu; acele pratiğe geçil-. en önemli sonucu, bürokrasinin yeni
Tanzimat’tan hemen önce de Vidin mesi gerekiyordu. Mısır buhranı Tan grubunun egemenliğiydi. Bu, aynı za
Ayaklanması Bulgaristan için de aynı zimat’ın beynelmilel alanda da gereği manda yönetirnde lâik eğitimin kaynak
tehlikeyi işaret ediyordu. Fermanda ni hazırladı. 1833 Hünkâr İskelesi Ant- lık etmesine ve ilmiye sınıfının statüsü
göze çarpan prensipierin yorumunu tek laşması’nı Osmanlı Devleti, Boğazlar nü hızla kaybetmeye başlamasına neden
kelimeyle özetlemek gerekirse, yeni bir üzerindeki statüyü değiştiren 13 Tem oldu. Tanzimat’ın bürokratı; ister A.
Osmanlılık, Osmanlı yurtseverliği, ye muz 1841 tarihli Boğazlar Sözleşmesi’- Cevdet Paşa gibi medreseden, ister Ke-
ni politikaya esas olarak alınmıştı. Çö yle değiştirdi. Rusya bu durumda ka çecizade Fuad gibi Tıbbiyeden (lâik eği
küntüyü ve ulusçuluğun şiddetini bu ye zandığı hakları kaybetti. Onun azınlık tim), ister kalemde yetişen çırak-me-
ni ideolojiyle önleyebileceklerini düşü lar üzerinde ileri süreceği protektora murlardan olsun, ortak özellikleri olan,
nüyorlardı. Bu politikanın tutarlılığını hakları ise Fermanın getirdiği eşitlikçi- daha doğrusu oluşan bir tipti. Muha
tartışmaksızın şunu belirtmek gerekir: yasacı prensiplerle önlenecekti. Çokça lefet ve iktidar yoktu. Birbiriyle çatışan-
TANZİMAT
T a n z im a t
M u s ta fa R e ş id P a şa v e T a n z im a t
temin eylemiştir. Onun siyasi hayatı
tetkik edilirken geniş düşüncesi, az
M. CAVİD BAYSUN mi, iktidarı ve siyasi mahareti kendili
ğinden ortaya çıkmaktadır.
Türk milletinin yetiştirdiği büyük mecid'in saltanatlarında vukuagelen R eşid P a ş a nın ilk Yıllan
devlet adamları içinde adı unutulma bütün hadiselerin içinde yaşayarak Mustafa Reşıd Paşa. 13 Mart
yacak ve hürmetle anılacak kişilerden yetişti. Bunların bir kısmıyla yakından 1800'de İstanbul'da dünyaya geldi.
biri hiç şüphesiz Mustafa Reşid P a şa ilgilendi ve birinci derecede bir görev Babası ll. Bayezid evkafının ruznam-
dır. 19. yy'ın en çalkantılı dönemlerin üstlendi. Birçok kez Avrupa'da sefa çecisi Mustafa Efendidir. Oğluna
de elçilik, hariciye nazırlığı, sadrazam retlerde bulunup umumi siyasetin in okuyup yazmayı o öğretmiştir. Mus
lık gibi devletin pek mühim mevkileri celiklerini öğrendi. Tecrübelerinden tafa Efendi nin 181 O da vefatı üzeri
ni işgal etmiş olan paşa siyasi saha devlet ve milleti yararlandırdı. Avrupa' ne yetim kalan genç Mustafa Reşıd
larda yaptığı büyük hizmetlerden baş nın en kudretli diplamatları ayarında çok mütevazi bir hayat geçiriyor. ca
ka Tanzimat denilen inkılap hareketi bir devlet adamı olduktan başka mem mi derslerine devam ederek bilgisini
nin de kurucusu olmak itibariyle şöh leketi yenileştirmek hususunda çok tamamlamaya çalışıyordu. Maamaflh
retini ebedileştirmiştir. gayretli bir inkılapçıydı. Bu itibarla ta medrese tahsilini tamamlayamadı.
Reşid Paşa, ll. Mahmud ile Abdül- rihimizde kendisine şerefli bir mevki Arap ve fars dillerinde bilgisi eksik kal-
1548
TANZİMAT
M . Reşid Paşa ve Tanzimat
meden elçilik görevi yapılamayacağı müştü. Reşid Paşa hariciye nazırlığını bil-
nı anladığından Paris'te dil öğrenimi Reşid Bey'in İngiliz devleti hakkın fiil'idare ettiği aylarda birkaç mühim
ni ilerletmeye başladı. Cidden büyük da takdiri büyüktü. Bütün siyasi me icraat yaptı. Ewela, ziraat, ticaret, sa
gayret gösterip bu dili mükemmel su selelerin hal merkezinin Londra oldu nayi gibi şeylerin büyümesini temin
rette elde etti. ğuna inanmıştı. Hatta Fransızlarla ara için bir meclis teşkil ettirdi ki kararla
Fransız başkentinde Türk elçisinin mızdaki ihtilâfların da İngiltere vasıta rı padişaha kendi vasıtasıyla arz olu
görevi hayli ağırdı. Aleyhimizde Mısır sıyla düzeleceğine kanaat getirmişti. nacaktı. Bundan başka 17 Ağustos
valisiyle Yunanlılar tarafından yapılan O halde devleti ilgilendiren bütün si 1838'de İngiltere'yle bir ticaret antlaş
propagandaya karşı girişimlerde bu yasi işlerle burada meşgul olacağı ta ması imzaladı. Bununla bütün mem
lunacak, mukabil yayın yapacak, bi biiydi. lekette "Yedi-vahit" usulü kalkıyor, ti
zim de artık Avrupa metodlarını kabule Londra'ya amedilikle gelmiş olan caret serbest oluyor, İngilizler geniş
başladığımızı Frenklere anlatacaktı. Reşid Bey, 1836 sonbaharında hari müsaadeler kazanıyordu. Bu müsaa
Mısır meselesini Osmanlı devleti lehi ciye müsteşarlığına, 1837 haziranın deler İngiltere'nin Mısır meselesinde
ne halletmek için kamuoyunu kazan da vefat eden Hulüsi Paşa'nın yerine gösterdiği yardıma karşılıktı.
mak lazımdı. müşir rütbesiyle ve paşa unvanını kul Bundan sonra Reşid Paşa asıl mü
O sırada Fransızlar Cezayir'i istila lanmamak şartıyla, hariciye nazırlığı him işe, Tanzimat teşebbüsüne giriş
etmekteydiler. Gerçi kendine bundan na tayin olundu. ti. 1838'de çıkan 169 numaralı Tak
Paris'te söz etmemesi tavsiye olun Bu tayin üzerine hemen İstanbul'a vim-/ Vakay/'de bu hususa dair uzun
muşsa da “ Fransızlar Cezayir hare gelmesi icap etmiş ve rütbesine ait ni bir bent mevcuttur ki burada ortaya
katını ilan edip dururken süküt nasıl şan, kılıç vesaireyi getirmekte olan Mi atılan ilk Tanzimat teşebbüsünü görü
olur?" diyor ve hariciye nazırıyla gö ralay Tevfik Bey Marsilya'da karanti yoruz.
rüşmesinde bu vilayetin tahliyesini ta na beklediğinden o gelinceye kadar Anlaşıldığına göre, Babıali'de vüke
lep ediyordu. Reşid Bey her mesele kendisi İngiltere'de seyahat ederek İr la toplanıp uzun müzakerelerden, şer'i
nin İngiltere'de hallolunacağına kaniy landa adasını ve sanayi fabrikalarını ve mülki noktaları tetkikten sonra ba
di. Binaenaleyh daima Londra elçisiy görmek istemişti. İstanbul'a geldiğin zı ıslahat lüzumuna karar vermişler,
le temas etmekle beraber müttefikimiz de ll. Mahmud ona müstesna bir ilti birtakım esaslar kabul etmişlerdi. Son
olduğundan Rusya'yı gücendirmeme- fat ve teveccüh göstermiş, konağın ra bu esaslar meclis-i valaca dahi be
ye, Fransa'yı da kuşkulandırmamaya da memuriyetine ait fermanın okun nimsenip iradeye sunulmuştu.
dikkat ederdi. Reşid Beyin birinci Pa ması için pek parlak merasim yapılma İlk Tanzimat teşebbüsünde bilhas
ris elçiliği on, on bir ay kadar sürdük sını emreylemişti. sa “ mal emniyeti'' temin olunmak is
ten sonra 1835 yılı içinde izinle İstan Hükümdar üzerinde gittikçe bariz tenmiş, vergilerin ıslahı ve adilane bir
bul'a döndü ve pek çok iltifatını gör bir nüfuz kazanan Reşid Beyden di surette tevzii, rüşvetle angaryanın ya
düğü ll. Mahmud'a mühim bir layiha ğer vükelanın kuşkulandığı ve İstan saklanması, musaderinin kaldırılması
takdim etti. bul'dan uzaklaşması için çare arandığı kabul olunarak mezkür esasların tat
Bana bu layihayı bulmak nasip ol muhakkaktı. Bir müddet sonra kendi bikinde vezirler, rical, ayan, tüccarlar,
madı. Fakat bundan bahseden bir sine paşalık unvanıyla beraber vezir reaya müsavi tutulmuştu. Biraz son
Tezkere-i Samiye ve Hatt-ı Humayun lik veriliyor ve Fethi Paşa ile “ pek zi ra kararın hemen tatbikine geçilmiş,
gördüm ki tetkikinden bazı hakikatler yade gayret etmiş, Fransız lisanını ve örnek olarak ilk önce yalnız Bursa ile
ortaya çıkıyor. Tezkerede, Reşid Bey Avrupa usullerini tahsil etmiş iseler de Gelibolu sancaklarına memurlar gön
in o günü ve geleceği ilgilendiren pek bir müddetcik daha Avrupa'da bulun derilerek emlak tahririne başlatılmış
mühim meselelerden bahsettiği söy maları takdirinde her yönden bilgile tı. Ne yazık ki bu hareket sadece bir
lenmekte ve bu ince ve nazik davala rini tamamlayacakları ve geçmişi bil teşebbüs mahiyetinde kaldı, arkası
rın uzunboylu incelenmeye muhtaç ol meleri nedeniyle elçilik işlerini daha la- gelmedi. Reşid Paşa yine elçilikle İs
duğu kabul olunmakla beraber Reşid yıkıyla idare edecekleri'' bahane edi tanbul'dan uzaklaştırılırken ıslahatın o
Bey'in derhal Paris'e gönderilmek is lerek Reşid Paşa Paris, Fethi Paşa yıl yapılamayacağı mecalis-i aliyede
tenmesi anlamlıdır. Londra elçiliklerine tayin olunuyordu. kararlaştırılarak her iki sancağın şim
Reşid Bey, İstanbul'a gelişinden üç Aradan az bir zaman geçti. Ne ol dilik eskisi gibi idaresi emrolunmuş-
ay kadar sonra yola çıktı. Viyana'da duysa oldu. Reşid Paşa'nın İstanbul' tu .
biraz rahatsızlanıp birkaç gün fazia ka da kalmasına irade çıktı. Merkezde Reşid Paşa ikinci defa olarak 1838
larak Paris'e hareket etti. Metternich mühim devlet işleriyle meşgul olması ağustosunda Londra elçiliğine tayin
Viyana'da bulunmadığından bu defa elçilikten daha faydalı görülmüştü. olunduğu sırada Mısır meselesi yeni
görüşememişlerdi. Mustafa Peşid Paşa devletin kurtul den alevlenmek eğilimini gösteriyor
Bu yıllarda Osmanlı imparatorluğu ması için ıslahat ve inkılap lüzumuna du. Gerek devlet, gerek Mehmed Ali
nu ilgilendiren siyasi meselelerde bir inanmıştı. Kanaatince, eğer eski tarz Paşa askeri hazırlıklarda bulunuyor
değişiklik olmuş değildi. Binaenaleyh ve şeklinde kalırsa çöküş muhakkak lar ve iki taraf arasında bir vakanın zu
elçi yine başlıca dava olmakta devam tı. Avrupa’yı görüp dünya kamuoyu huru pek muhtemel görünüyordu. Ha
eden Mısır işleriyle uğraşıyor, yine Ce nu anladıktan sonra bu düşünceler riciye nazırlığı uhdesinde kalarak İn
zayir hakkında resmi taleplerde bulun daha ziyade kuvvetlenmiş, her fırsat giltere'ye memur edilmiş olan Reşid
mamakla beraber Fransız vükelasını ta ll. Mahmud'u kendi fikrine yönlen Paşa, o devletin ittifakını temine gide
eleştirmekten uzak kalmıyordu. dirmeye çalışmıştı. Esasen ıslahat cekti. Beraberinde müsteşar olarak
1836 sonbaharına doğru zahiren yanlısı bir adam olan padişaha, Reşid divan-ı humayun tercümanı Ali Efen
Londra'nın havasıyla uyuşamayan Paşa'nın fikirleri çok doğru görünü di’yi (paşa) götürüyordu. ll. Mahmud
Beylikçi Nuri Efendiyle değiştirilerek yordu. Düşünülen ıslahat uygulanırsa bu elçiliğe özel bir önem veriyor. on
Londra elçisi oldu, İngiltere'ye gittı. devletin vaziyetini kurtarmak için pek dan pek mühim neticeler bekliyordu.
Kendisi daha önce bu ülkede seyahat elzem olan Avrupa desteğinin de te Viyana ve Berlin’e uğrayıp siyasi te
ederek Portsmouth gibi yerleri gör min edileceği anlaşılmıştı. maslarda bulunarak Londra'ya giden
TANZİMAT
M. Reşid Paşa ve Tanzimat
Reşid Paşa, istenilen şartlarla ittifak olup babası kadar mutlak hükümdar herkesin işitebileceği bir sesle ve be
yapamadı. ingilizler yardım vadetmek- lığın bütün zevklerini tamamen kavra- liğ bir ifadeyle Tanzimat-ı Hayriye fer
le beraber öyle yedi sekiz yıllık bir an marn ış olması da etkendi. Her neyse manını okumuş, bütün cihana Türk
laşmaya yanaşmadılar. Elçinin gön Hüsrev Paşa gibilerin muhalif çoğun idaresi altında bulunan insanların mal.
derdiği antlaşma müsveddesinden ne luğu karşısında Reşid Paşa kendisiy can, ırz ve namus emniyetini ilân et
Saray ne de Bâbıâli memnun oldu. Ve le hemfikir bulunan Âli Efendi. Sadık mişti. O kadar kuvvetli bir muhalif ce
artık Avrupa'da kalmasına da lüzum Rifat Bey gibi bir iki kişiyle büyük ve reyanın mevcudiyetine rağmen paşa
görülmeyerek İstanbul'a dönmesi ge çetin bir teşebbüse girişiyordu. nın bu hareketi cidden büyük bir me
rektiği bildirildi. O da Lord Palmers- deni cesaret örneğiydi. Tanzimat'ın
Tanzimat’ın ilânı ilânı mühim birinkılâbın başlangıcı ol
tonla görüşüp kraliçeyle vedalaştık
tan sonra Paris'e geldi. Louis Philippe İstanbul'a gelişinden Tanzimat'ın makla beraber tatbiki pek kolay değil
ve Mareşal Soult ile temaslarda bulun ilânına kadar geçen 4 aylık zaman bir di. Hiçbir güçlükten yılmayan ve Tan-
du. Fransız ricalinin savaştan çekin hazırlık devresi mahiyetinde oldu. Re- zimata söz söylenmesine tahammülü
diğini anladı. Reşid Paşa gönderdiği şid Paşa padişahın huzuruna çıktıkça olmayan Reşid Paşa işbaşına geldik
tahriratlardan birinde Avrupalıların siyasi vaziyeti, ıslahat lüzumunu an çe fermanın esaslarına önem verilir,
Türkiye'deki ıslahata önem verdikle latıyor, Fransa'da Thiers kabinesinin fakat herhangi bir vesileyle uzaklaş
rini açıklıyor, Fransa kralının ''mema- Mısırlılara gösterdiği taraftarlığı, İngiliz tırılınca gevşeklik görülürdü. Maama-
lik-i saltanat-ı seniyede dahi, Avrupa kamuoyunun bu husustaki kanaatini fih Reşid Paşa ve yetiştirdiği devlet
nizamlarına teşebbüs olunmakta oldu izah ediyordu. Nihayet Abdülmecid, adamları hayli uzun süren bir zaman
ğundan badezin Devlet-i Aliye'nin hu Tanzimat'ın ilânına muvafakat etmiş, içinde yeni kanunlar, nizamlar, teşki
kuku Avrupa’ya ithalıyle erbabı tamaın mesele uzun uzadıya tetkik edildikten lâtlar yaparak fermanın adıyla anılacak
nazarlarına bir seddi sedit çekilmek" sonra fermanın Reşid Paşa tarafından bir devir açacaklardı.
görüşünde bulunduğunu söylüyordu. okunmasına karar verilmişti. Tanzimat ilânının nedenlerinden biri
Devletler Mısır meselesinde henüz 3 teşrinisani 1839'da Gülhane'de de Mısır meselesinin halliydi. Fransız
anlaşmış olmamakla beraber Reşid büyük bir halk kütlesinden başka vü ların Mehmed Ali'ye şiddetli taraftar
Paşa Paris'teki İngiltere Elçisi Lord kelâ, rical, memurlar, sefirler toplan lığı yüzünden sürüncemede kalmış
Granville ile yaptığı görüşmede Avus mış. Abdülmecid de o civardaki köş olan bu meseleyi Reşid Paşa bir an
turya ve Fransa'nın tereddüdüne rağ ke gelmişti. Hariciye Nazırı Mustafa önce bitirmek için elinden gelen gay
men İngiltere'nin aracılığıyla mesele- Reşid Paşa, meydanın bir tarafına reti sarfediyor, lâzım gelen her teşeb
nın lehte hallolunacağına kani olmuş konmuş olan yüksek kürsüye çıkarak büsü yaparak devlet lehine bir Avru-
tu.
Reşid Paşa oğullarını İstanbul'a
göndermek içın Marsilya'ya gelip fır
sattan istifadeyle Toulon tersaneleri
ni gezdikten sonra tekrar Paris'e dön
dü. Durumların karışması dolayısıyla
ihtimal bir kere daha İngiliz devlet
adamlarıyla görüşmek için Londra'ya
gitti. Nihayet Paris ve Marsilya yoluyla
Abdülmecıd'in cülüsunu tebrik etmek
üzere İstanbul'a geldi. Müsteşarı Ali
Efendiyi de beraber getirdi. Elçilik uh
desinde olduğu halde İstanbul'daki iş
lerin fevkalâde önemlerinden dolayı
merkezde kalması uygun görülerek
doğrudan doğruya hariciye nazırlığı
vazifesini ifaya başladı.
Genç hükümdar. Reşid Paşa ya
karşı çok mültefit davranıyor. fikirle
rine değer veriyordu. Paşanın uzun
müddet Avrupa'da bulunmuş olması,
siyasi vaziyete herkesten ziyade va
kıf bulunması diğer vükelâyla araların
daki farkı derhal meydana çıkarmış,
nüfuzunu ve kıymetini artırmıştı. Cü-
lüsu müteakıp sadrazamlığı ele geçi
ren Hüsrev Paşa, hariciye nazırına ri-
yakiirane davranıyor ve mahvına ça
lışmaktan geri durmuyordu. Hattâ Re
şid Paşa'yı öldürtmek için plân hazır
ladığı dahi söylenir.
Abdülmecid, Reşid Paşa nın ikna
edici sözlerinin ve doğru görüşlerinin
tesiri altında kaldığından, Tanzimat, fi
kirlerine uygun bulunmuştu. Bunda
belki padişahın genç ve tecrübesiz \1. Reşit Paşa sadrazamken.
1551
TANZİMAT
, M . Reşid Paşa ve Tanzimat
pa ittifakı vücuda getiriyordu. İstan mayun'da fermanın esasları teyit olu Kral Louis-Philippe her fırsatta Türk
bul'daki ecnebi elçilerle sık sık temas nuyordu. Reşid Paşa bir zaman me- elçisini davet ediyor, kabul merasim
ediyor, Fransız entrikalarına aldanmı* muriyetsiz yaşadı. 1841 temmuzunda lerinde en şerefli mevkilerde bulundu
yordu. Bir defa elçi M. de Pontois Paris büyükelçiliğine tayin edildi. ruyordu. Kendisi de sık sık ziyafet ve
"bazı hafif müsaadelerle’’ ihtilafı, har rir ve Paris'in en mümtaz şahsiyetle
Dördüncü ve Beşinci Paris Elçilik
be sebebiyet vermeden bitirmek iste ri bu ziyafefiere davet edilirdi.
leri: Reşid Paşa Paris'e doğru yola
miş, Reşid Paşa bu hafif müsaadele
çıkmaya hazırlanırken Metternich, pa ikinci Hariciye Nazırlığı: Reşid Pa
rin birtakım eyaletleri Mehmed Ali'ye şanın Viyana'ya uğramasını rica et
vermek demek olduğunu aniavarak şa Paris sefiriyken 1845 sonlarında
miş, kendisi de önce uygun görmüş ikinci defa olarak hariciye nazırlığına
asla kabul etmemişti.
ken sonra nedense bir bahane bula tayin olundu. Fransa hükümeti kendi
Nihayet Fransa dışta bırakılmak rak Marsilya yolunu tercih etmişti. sine bir vapur tahsis etti ve bahriye na
üzere Londra'da yapılan anlaşmadan Paris'te Reşid Paşa'nın sıhhati düz zırını elçiliğe yollayıp hab r verdirdi.
sonra Mehmed Ali devletlerin teklifini gün gitmedi. Ekseriya hastalıktan ve Reşid Paşa hariciyeye tayin edildiği
reddetmiş, doğrudan doğruya Bâbıâ- hava değişimi ihtiyacından bahsedi ni Guizot'ya, Palmerston'a, Aberde-
li'ye müracaat etmişti. Reşid Paşa ko yordu. Birdefa da Piza'ya gitmek için en'e birer mektupla bildirdikten son
nağındaki sefirler toplantısının birinde müsaade ricasında bulunmuştu. Ön ra İstanbul'a döndü.
Avusturya ve Prusya elçilerinin: “ Ma celeri İstanbul'a dönmek arzusu ye Görülüyor ki bu büyük insan bazan
dem ki Mehmed Ali mektup gönder rine getirilmiyor, o aralık görev başın entrika yüzünden çekilmeye ve uzak
di, bu bir itaat mûkaddimesidir, dikka da kalması münasip görülüyordu. Fa laşmaya mecbur olmakla beraber ih
te almak muvafıktır' ’, demelerine kar kat sonraları "illetlerin def'ine tiyaç onu aratıp bulduruyor, en yük
şılık Reşid Paşa: ' Padişah, cûlûsu teneffüs-i hava-yı vatandan müessir ve sek makamlara kadar çıkarıyordu.
müteakip Mısır'ı veraset tarikiyle ken nafi ilâç olamayacağını hekimler dahi
disine bırakmıştı, Londra antlaşmasıy bildirmiş olduğundan" İstanbul'a dön Reşid Paşa'nın Sadrazamlıkları
la da aynı şey teyit olunduğu halde mesine müsaade olundu. Viyana yo Mustafa Reşid Paşa ilk defa 28 ey
Mehmed Ali Paşa tarafından reddedil luyla dönerken Metternich'le görüştü, lül 1846'da (7 şewal, 1262J, Rauf Pa
di. Artık bugün onun hukukundan Avusturya imparatoru, Reşid Paşa'ya şa'nın yerine sadrazam olmuştur.
bahsetmeye imkân yoktur. Gönderdiği (yadigâr olarak) bir kutu hediye etti. Reşid Paşa ilk sadaretinde faydalı
mektuba gelince, o şimdiye kadar Paris'ten İstanbul'a dönüşünden bir teşebbüslere girişmiş, her sınıf dev
böyle nice mektuplar yazmıştır’’ de zaman sonra kendisine Edirne valili let memurları için vazifelerine ilişkin bir
mişti. İngiltere sefiri ise: 'Bu işin hal ği verildiyse de kabul edip gitmedi. talimatname yaptırdığı gibi mücrimlere
ve tesviyesi ancak irade-i şahaneye 1843 sonlarına doğru beşinci defa işkence ve eziyetin men'i, esir paza
mütevakkıftır. Hukukuna müdahale olarak Paris elçiliğine tayin olundu. rının kaldırılması kabilinden faaliyetler
edemeyiz. Ancak yol gösterebiliriz ”, Epey vakit memuriyetsiz kalmış, borç göstermişti. Ayasofya karşısında Da
mütaleasında bulunmuştu. Bundan lanmıştı. Memnunen gitsin diye bol rülfünun binasının inşasına başlan
sonra, malüm olduğu üzere ingilizie- harcırah ve atiye de verdiler. 1844 ba mak, maarif-i umumiye idaresi ihdas
rin hareketini takip eden, devletlerin şında oğullarından Mehmed Cemil ve etmek, hazine-i evrak yaptırmak da bu
yardımıyla Mısır kuwetleri perişan edi Ahmed Celâl beyleri kâtip sıfatıyla alıp devrin mahsullerini teşkil ediyordu.
lip Mehmed Ali'ye Mısır'dan başka yer Viyana'dan geçerek Paris'e gitti. Siyasi olaylara gelince, Atina'da bu
bırakılmamıştı. Osmanlı imparatorluğunun her işi lunan Osmanlı elçisinin uğradığı ha
Reşid Paşa bu suretle siyasi haya ne Avrupalıların karıştığı bir dönemde karetten dolayı azimkârane davran
tının en parlak başarılanndan birini ka Paris'te liyakatli bir elçinin bulunma mış, Yunanistan'la münasebeti kes
zanmış oluyor ve yaptığı hizmet her ta sı faydasız değildi. Devlet o zaman bil miş, Fransa'da 1848 ihtilâlinin zuhu
rafta sevinçle karşılanıyordu. Abdül- hassa Yunanistan’dan dolayı endişe ru nazarı dikkatini celbettiğinden siya
mecid pırlantalı imtiyaz nişanını ken liydi. Yunanistan'ın, Avrupa himaye si, askeri, mali tedbirler almak lüzu
di eliyle göğsünetakmış, 1 .000 kese sinde genişletilmesinden korkuyordu. munu hissetmişti. Reşid Paşa bu ih
atiye ihsan eylemişti. Reşid Paşa bu meseleyi tetkik ederek tilâlin önemini idrak etmekle dirayeti
Durumun nisbeten tabii bir şekle kamuoyunun Yunanlılara müsait oldu nin yüksekliğini de ispat etmiş oluyor
girmesi üzerine Tanzimat esaslarının ğunu söylemekle beraber şimdi bu du.
tatbikine kuvvet vermek sırası gelmiş devletler kendi işleriyle meşgul olduk Reşid Paşa'yı en fazla'Üzen şey iç
ken Reşid Paşa uzun müddet yerini larından faaliyetlerini durduracak bir teki aleyhtariarın faaliyetiydi. Mutaas
koruyamadı. Tanzimat: ı bir frenk ica hâdiseye sebebiyet veremeyeceklerini sıplar ve müstebit ruhlular Kendisini
dı telâkki edip taassup gösterenler bildiriyordu. Fakat eğer adalarda bir frenkmeşreplikle suçlarlar, halkın gö
çoktu. Kendisi ise bu mesele hakkın ihtilâl çıkarsa kamuoyu karşısında hü zünden düşürmeye çalışırlardı. Aynı
da en ufak bir eleştiriye tahammül kümetin yardıma mecbur olmasından zamanda Abdülmecid'e saltanatı için
edemezdi. Bu esnada Mehmed Ali \ a çekiniyordu. birtehlike gibi gösterirlerdi. Reşid Pa-
şa Mısır veraset fermanının bazı mad Lübnan meselesine gelince Maru- şa'ya cumhuriyet taraftariiğı bile atfe-
delerine itiraz etmiş, Reşid Paşa da ni ve Dürziler arasındaki çarpışmala dilmişti.
aynen kabulünde ısrar göstermişti. ih rın şiddetlenmesi Fransa hükümetini Karşıtlardan Serasker Damad Said
tilâfın genişlemesinden korkan Avus heyecana getirmiş, hele bir papazın Paşa, bir gün mabeyne gidip huzura
turya elçisinin teşebbüsleri üzerine öldürülmesi yüzünden hâdise çıkma çıkarak, padişaha: "Bu adam cumhu
Abdülmecid liyakatli hariciye nazırını sına az bir şey kalmıştı. Bu meseleler riyet ilân edecek, saltanatın elden gi
aziederek evinde oturmasını emreyle- yatışıncaya kadar Reşid Paşa hayli diyor, daha ne duruyorsun ", demiş,
di. Maamafih Reşid Paşa nın çekilme zor durumda kalmıştı. bu sözlerden ürken Abdülmecid Bâ-
siyle Tanzimat ortadan kalkacak zeha Siyasi meseleler bir tarafa bırakıla bıâli'de vazifesiyle meşgul bulunan
bı hâsıl olmasın diye de birkaç gün cak olursa Reşid Paşa'nın Paris mu Reşid Paşa'dan mührünü aldırtmıştı.
sonra Bâbıâli'ye gelen bir Hatt-ı Hu- hitinde kazandığı itibar çok büyüktü. 28 nisan 1848'de Reşid Paşanın ye-
1552
TANZİMAT
M . Reşid Paşa ve Tanzimat
rıne Sarım Paşa sadrazam olmuş ve Memleketin maarif hayatına ilgi gös Abdülmecid, bunların devlet işlerine
ertesi gün kendisine Reşid ve Ali pa teren sadrazam, darülfünunda okuna kadar sirayet eden anlaşmazlığından
şalar dahil olmak üzere dokuz zatın cak kitapları yazmak üzere bir ilmi he usanarak ikisini birden azille ilk defa
sürgün edilmesi için bir liste verilmiş yet teşkilini düşünmüş ve darülfünu olarak Âli Paşa'yı sadrazam yaptı.
se de ılımlı bir adam olan Sarım Paşa nun açılmasını beklemeden bu heye Tanzimat devrinin bu iki büyük adamı
bu fenalığa alet olmak istememiş. Re tin toplanmasına karar vermişti. Aka arasında bundan sonra samimiyet
şid Paşa biraz sonra mecalis-i âliye- demi mahiyetinde olmak üzere vücu kalktı. Ortada peyda olan birtakım mü
ye memur edilmiştir. da getirilen bu teşekküle “ Encümen-i nafıklar da ikisi arasındaki nifakı artır
İkinci Sadareti: Reşid Paşa'nın Daniş” adı veriliyordu. Kendisi başta dılar. Reşid Paşa kendi yetiştirdiği bir
uzaklaştırılması üç buçuk ay kadar olarak devrin ekseri büyük ricali üye zatın bu derece yükselmesine bir türlü
sürdükten sonra aynı yılın ramazanın seçilmişti. Encümen, 1851 temmu tahammül edemez, Âli Paşa'nın bütün
da taltifkâr kelimeleri ihtiva eden bir zunda açılmış, törende Reşid Paşa icraatına karşıt bir tavır takınırdı. Vü
Hatt-ı Humayun'la ikinci defa ansızın düzgün bir ifadeyle irticalen bir nutuk kelâyla büyük memurlar iki grupa ay
sadrazam oldu. Sarım Paşanın azli söylemişti. Encümen-i Daniş, ülke için rılmıştı. Bir kısmı Reşid Paşa'ya bağ
ne Harbiye mektebindeki bir diplama mühim bir yenilik olmakla beraber lılıkta devam eder, diğeri Âli Paşa'ya
töreninde yapılan bir hürmetsiz mua beklenen neticeyi verememiş, ondan kapılanırdı.
meleye Abdülmecid'in gücenmesiyle yalnız Cevdet ve Hayrullah tarihleri ya Reşid Paşa ’nın Üçüncü Hariciye
İngiliz Sefiri Sir Stratford'ın padişah digâr kalmıştır. Nazırlığı: Çar I. Nikola Makamat-ı
üzerindeki baskısı sebep gösterilmek Reşid Paşa'nın bu uzun sadarette Mübareke'de (Kutsal Yerler) Lâtinle-
tedir. kazandığı ikbal de nihayet son buldu. re eski imtiyazların iadesini ileri sürüp
Abdülmecid'in çok teveccühünü ka Ortodoks hukukunu koruma bahane
Reşid Paşa'nın en uzun süren ikbal zanmış bir sadrazam olduğu halde ne siyle İstanbul'a fevkalâde elçi olarak
devresi bu ikinci sadareti olmuştur. Üç dense 27 ikincikânun 1852'de azio- Mençikof'u göndermişti. Rus elçisi
buçuk yıl süren bu dönemde en ziya nularak yerine Rauf Paşa geçti. Ken Hariciye Nazırı Fuad Efendinin yerin
de dikkate değer siyasi hâdise mülte disi de “mesalih-i Devlet-i Aliyeye vu den edilmesine sebep olduktan son
ciler meselesidir. 1848 ihtilâlinin tesiri kufu ve zaten ehliyet ve liyakatı ra yeni nazır Rifat Paşa ile müzakere
altında Macaristan'da Avusturya aley cihetiyle'' meclis-i vâla riyasetine ta ye başlamış, asıl maksadını da orta
hine çıkan isyanı ancak Rus orduları yin edildi. ya atmıştı. Mençikof, Osmanlı Orto
bastırmış, birçok Macar ve Leh milli Üçüncü Sadareti: Reşid Paşa'nın doksları üzerinde Rus himayesi kabul
yetçisi Osmanlı ülkesine iltica etmiş uzaklaştırılması ancak kırk gün sürdü. olunmasını istiyordu. Reşid Paşa ve
ti. Devlet Macarlara istedikleri yardı Tekrar "dirayet ve istikameti, ikdam Âli paşalar işbaşından uzaktılar. Sad
mı göndermemekle beraber hudutla ve gayreti" takdir olunarak makamı razam Damad Mehmed Ali Paşa siya
rı açarak mültecileri muhafaza ediyor na iade edildi. Beş ay kadar daha sad setten anlamaz, Rifat Paşa ise yaban
du. Bu yüzden de Avusturya ve Rus razamlık etti. cı dil bilmezdi.
ya devletleriyle Bâbıâli arasında ger Üçüncü defa aziine sebebiyet veren
ginlik husule gelmiş, her iki devletin Reşid Paşa Rusya'nın isteklerini
hâdise Damad Fethi Paşa ile araların onayiayacak adam değildi. Müzakere
mültecileri şiddetle talep etmelerine daki ihtilâftır. Fethi Paşa saraya men
Reşid Paşa merdane mukavemet gös leri maharetle idare ediyor, zaman ka
sup bir zat olduğundan Abdülmecid'- zanarak öte taraftan İngiliz ve Fransız
termişti. Rus sefaretine gönderdiği in itimadını kazananlardandı. Reşid
takrirde antlaşmalara ve devletler hu elçileriyle anlaşmaya uğraşıyordu. Ni
Paşa sadrazam oldukça o da Topha hayet Mençikof'un taleplerini reddet
kukuna dayanarak mültecileri iade ne Müşirliğinde bulundu. Tanzimat'
edemeyeceğini söylüyor, bunun üze miş, Rus murahhası memleketine
ın uygulanmasında hizmeti görüldü. dönmüştü. Biraz sonra Rusların hu
rine Avusturya ile Rusya Bâbıâliyle Fakat Encümen-i Daniş kurulduğu za
ilişkilerini kesiyordu. Hükümet, Ma- dudu tecavüzü üzerine Bâbıâli'de fev
man ecnebi dili bilenler üye seçildiği kalâde toplantılar yapılmış ve Rusya-
carlarla Lehlilerin “ mücerret namus- halde Fethi Paşa alınmamış, bundan
ı âliye iltica etmiş olmalarını” nazara yasavaş ilân olunmuştu. Rusların bu
dolayı sadrazamla araları açılmıştı. hareketleri Avrupa'da pek büyük bir
alarak “bu maddenin ne mertebe mu
azzez ve ehem bir şey ” olduğunu tak tesir husule getiriyor, Reşid Paşa bun
dir etmiş, mesele vükelâ meclisinde dan istifadeyle 12 mart 1854'te İngil
tetkik olunduktan sonra “ her türlü tere ve Fransa ile ittifak imzalıyordu.
suver-i muhtemele" göze aldırılmıştı. Bilâhare buna Sardunya devleti de ka
Aynı zamanda Fransız ve İngiliz sefir tılacaktı.
lerinin de fikirleri sorularak “devletin Sadaretten ayrıldığına pek gücenik
mültecileri iadeye mecbur olmadığı ve olan Mehmed Ali Paşa savaş tarafta
icabında Bâbıâli'ye yardım edeceği” rı talebe-i ulümu yanlış haberler çıkar
cevabını almıştı. Lord Palmerston bu mak suretiyle Hariciye Nazırı Reşid
defa da Osmanlı devletine yardıma ka Paşa aleyhine kışkırtmıştı. Talebe
rar vermişti. Maamafih bir taraftan da derslerini tatil ederek nümayişler yap
Eflâk'ta bulunan Fuad Efendi (paşa), mıştı. Olayın sorumlusunun Mehmed
Petersburg'a gönderilmiş, çar nihayet Ali Paşa olduğunu öğrenen Reşid Pa
iade talebinde ısrardan vazgeçince şa, onun seraskerlikten azlini istemiş,
devlet davadan şerefiyle kurtulmuştu. padişahtan uygun cevap alamayınca
Reşid Paşa'nın bu azimkârlığı İngiliz, kendisi istifaya kalkışmıştı. Hattâ üç
Fransız kamuoyunu Türkler lehine yö gün kadar da İstanbul'daki konağına
neltmişti. gidemeyerek oğlu Cemil Beyin Beşik
Encümen-i Danişin oluşumu da yi taş'ta bulunan evinde kalmıştı. Işe
ne bu sadareti zamanına rastlıyor. U ırd Palmerston. Fransa sefirinin de müdahalesi üze
TANZİMAT 1553
M R e ş i d P a ş a v e T a n z im a t
rine Mehmed Ali Paşa seraskerlikten bul olunmasını, aynı zamanda büsbü bir türlü gizleyemedi.
azledilmiş, Reşid Paşa'nın istifası ka tün işten uzak kalmamak için o zaman Bir süre sonra Reşid Paşa'nın Mı
bul olunmamıştı. Viyana Konferansı'nda bulunan Âli sır'a seyahate çıktığını görüyoruz. Vali
Reşid Paşa hariciye nazırı bulun Paşa'nın yerine gönderilmesini rica Said Paşa, oğlunun sünnet toplantı
makla beraber devletin bütün idaresi etti. 4 mayıs 1855 te çıkarılan Hatt-ı sına Reşici Paşa'yı davet etmiş, o da
aşağı yukarı elinde gibiydi. Geçineme- Humayun Reşid Paşa'nın istediği şe kabul ederek Yusuf Kamil Paşa ve
diği bir sadrazamı devirecek iktidara kilde yazıldı. Fakat Viyana Konferan- zevcezi Zeynep Hanımefendi de be
malikti. sı'nın dağılması üzerine gitmesine ha raber Feyzicihat vapuruyla İskende
O esnada sadarette bulunan Giritli cet kalmadı. Sadarete yine Âli Paşa riye'ye gitmişti. Bir süre Mısır'da kal
Mustafa Paşa, Avrupa'dan yapılacak geçmişti. dıktan sonra yine aynı vapurla İstan
istikraza oğlu Paris Sefiri Veli P a ş a Bu sadaretinde Reşid Paşa'yı sefir bul'a dönmüştü.
yı memur etmek istemiş, Reşid Paşa lerle uğraşmak son derece usandır Âli Paşa Paris antlaşmasını imzala
bir uzman göndermek fikrinde ısrar et mıştı. Lord Stratford'un tahakkümü, yıp Londra'da balolar verdikten son
mişti. Hiddete gelen Mustafa Paşa müttefik orduların iaşesi, İngiliz, Fran ra Viyana ve Trieste yoluyla dönerken
karşıtını gücendirecek sözler sarfet- sız elçilerinin daima ihtilaf halinde ol Reşid Paşa Mısır'da bulunduğundan
tiğinden ertesi günü aziedilerek yeri ması yüzünden sadrazam cidden zor rakibinin bu muzafferiyetine, bu ikba
ne Kıbrıslı Mehmed Paşa sadrazam luk çekmişti. line şahit olmak bedbahtlığına uğra
olmuştu. Sadaretten ayrılan Reşid Paşa bir mamıştı.
Dördüncü Sadareti: Reşid Paşa'nın süre yalısında oturdu. Kendi muvaffa Son iki Sadareti: Reşid Paşa son
dördüncü defa sadareti vükela arasın kiyetiyle başlayan bir harbin ve onu ta zamanlarında iki kere daha sadrazam
daki ihtilafa İngiliz Sefiri Lord Sfrat- kip eden konferansın sonuna kadar oldu. Anlaşılan kendisine Abdülme-
ford'un karıştırılması neticesi oldu. seyirci vaziyetinde kalmakla çok muz- cid'in teveccühü kaybolmamış ve İn
Reşid Paşa ileMehrned Ali Paşa ara daripti. Hırsını yenemedi. Halefi Âli giliz politikası ağır bastıkça Reşid Pa
sındaki husumeti duyan Kıbrıslı Meh- Paşa'yı tenkitten kendini alamadı. Pa şa iktidar mevkiine geçirilmiştir. Bu
med Paşa, "Eğer ben sadrazam ol ris antiaşmasında Hıristiyanlara veri na mukabil Fransız sefirinin baskısı da
sam, bir gün bile Mehrned Ali Paşa'- len imtiyaz fermanını devletin istikla sukutuna sebep olmakta devam et
yı İstanbul'da tutmam” demişti. Re- line uygun görmeyerek mabeyne uzun miştir.
şid Paşa da bu söz üzerine Mehmed bir layiha verdi. Kendisi gibi' 'emelsiz' ' 1856 ikinciteşrinde Hatt-ı Huma-
Paşa'yı sadarete sevk etmişti. Fakat bir insanın bu itirazı sırf sadakat do yun'la beşinci defa sadarete geçme
sadrazam olduktan sonra vaadini tut layısıyla yaptığını söylemekle beraber sini İngiliz sefirinin padişah nezdinde
madığı gibi Mehrned Ali Paşa'yı Âli Paşa'ya olan kırgınlık ve hasedini teşebbüsü temin etti. Aynı gün sefir
meclis-i vükelaya memur etmek iste
mesi Reşid Paşa ile aralarını açmıştı.
Sadrazam, Hariciye Nazırı Reşid Pa-
şa'dan kurtulmak için İngiliz sefirine
müracaat eylemiş ve bu duyulmuştu.
Bu karışık vak'alar üzerine 1854 son
larında Mustafa Paşa'nın yerine Re
şid Paşa dördüncü defa olarak sada
rete geçtiği gibi Ali Paşa da hariciye-
ye tayin edildi.
Kırım harbi devam ederken bu ka
bil entrikalar hoş şeyler değildi. Reşid
Paşa devlet işleri kadar rakipleriyle de
uğraşıyor, iktidar mevkii yüzünden
kendisine layık olmayacak hareketle
re bile teşebbüs ediyordu. Bundan
sonra Reşid Paşa'nın azil ve tayinle
rinde İngiliz ve Fransız sefirieri büyük
rol oynadılar. Mısır Valisi Said Paşa
Süveyş kanalının açılması için F. de
Lesseps'e imtiyaz verilmesini istemişti.
Reşid Paşa bu kanalın açılmasını uy
gun görmüyordu. Men'i için Meclis-i
Vâlâ Reisi Yusuf Kamil Paşa'ya, Said
Paşa'ya hitaben, bir mektup yazdırdı.
Bu mektubun Reşid Paşa tarafından
tashih edilmiş müsveddesi Fransız
Maslahatgüzarı Senedetti nin eline
geçti. Senedetti gidip sadrazamla gö
rüştü. Aralarında yapılan görüşmeden
Reşid Paşa fena halde sıkılarak so
nunda “çaresine bakarım” , dedi. iş
mabeyne aksedip sadrazamlameclis-i
vâlâ reisinin azilleri kararlaştırılınca,
Reşid Paşa azledilmeyip istifasının ka
1554
TANZİMAT
M . Reşid Paşa ve Tanzimat
tarafından Abdülmecid'e büyük mera da bulunan Yusuf Kâmil Paşa aracılı adamları hatırına son derece hürmet
simle Dizbağı nişanı takdim edildi. Bu ğıyla saraya iade edildi. ederler, görevden alındığı zamanların
iki hâdise istanbul'da ingiliz siyaseti Mustafa Reşid Paşa Beyazıt'ta Ok da bile ondan çekinirlerdi.
nin ağır basması anlamına geldiğinden çular caddesindeki türbesinde met Reşid Paşa kadirşinaslık, adam ye
Fransızlarca hoş görülmemişti. fundur. tiştirmek ve himaye etmek hususların
Kırım Savaşı ndan sonra Eflak ve Siyasi hayatını izaha çalıştığımız Re da da pek ileri gitmişti. Pertev P a ş a
Buğdan'ın idaresini düzenlemek için şid Paşa Türk milletinin yetiştirdiği en yı ölünceye kadar saygıyla anmış, Âli ve
bu memleketlerde “ Divan-ı Mahsus”- büyük devlet adamlarından biriydi. Fuad paşaları o yükseltmişti. Fakat ik
lar seçilirken Fransız Elçisi Thouve- Hele 19. yy ricali arasında ondan mü- tidar mevkiine karşı duyduğu hırs yü
nel, seçimlerin eyaletler ittihadına mu hir'\bir şahsiyet yoktur denilebilir. ida zünden Âli Paşa'nın sadrazamlığını
halif tesirler altında yapıldığını iddia et rede ve siyasette büyük bir kudreti ol çekememiş, hasedini göstermekten
ti. Sadrazam, bu iddianın varit olma duğu gibi inkılâp sahasında da derin kendini kurtaramamıştı. Bundan baş
yıp seçimlerin usulü dairesinde yapıl bir azim ve irade sahibiydi. Her işte ka lütuf ve atıfetin yalnız kendisinden
mış olduğu hususunda ısrar edince gayet tedbirli davranır, fakat verdiği beklenmesini ister, başkalarına hulüs
Fransız sefiri Bâbıâli ile münasebeti kararı tatbikte metanet gösterirdi. arzedenleri affedemezdi. Reşid Paşa
kesti. Rusya, Prusya, Sardunya dev Uzun süre Avrupa'da yaşamış olma da nihayet bir insandı. Onu her türlü
letleri de katıldı. İngiltere ve Fransa sı ihata kabiliyetini artırmıştı. Bu mem noksanlıktan uzak bir varlık telâkki et
hariciyelerinin birbiriyle temas ederek leketin kurtulması için Batı terakkiya- mek insaniyeti anlamamak olurdu.
seçimin feshini karariaştırmaları üze tını takipten başka çıkar yol olmadığı Araştırdıkça onun da türlü kusurları
rine Abdülmecid telâş gösterdi. Sad na kanaat getirmişti. Tanzimat-ı Hay nı bulmak mümkündür. Fakat bunla
razamı azlederek işin önünü almak is riye'nin ilânında gösterdiği isabet, tat ra bakarak bu büyük adamı küçültme
tedi. Reşid Paşa'nın beşinci sadareti bikinde sarf ettiği gayret bu kanaatin ye kalkışmak insafa uygun değildir.
dokuz aydan biraz fazla devam etmiş mahsulüydü. Yoksa bunu sırf scnebi- Reşid Paşa şiir ve inşada da iktidar
ti. Kendisi meclis-i Tanzimat riyaseti lerin gözünü boyayıp devrin siyasî sahibi ricaldendi. Resmi kitabette açık
ne naklolunmuşsa da bir ay içinde müşküllerini çözmede bir vasıta telak ve sade bir ifade kullanmayı tercih
oradan da alınarak bir müddet mazul ki etmiş değildi. Reşid Paşa Avrupa ederdi. Hele ametçiliği zamanında bu
kalmıştır. devletleri içinde en ziyade İngiltere' na daha z!yade dikkat etmiş, sonraları
Mustafa Reşid Paşa'nın altıncı ve nin tesiri altında kalmıştı. O zamanki ise bağlı cümlelerle yazı yazmaya baş
son sadrazamlığı şu şekilde vukubul- İngiliz ricalinin Türk devletine samimî lamıştı. Manzum eserleri de varsa da
du: Azledildikten sonrayalısında otu surette yardım etmek istediklerini an pek nadirdir ve az şiir söylediği tah
rurken Serkarin Osman Bey, vaktiyle lamış olduğundan daima İngiliz poli min olunabilir.
ettiği vaadi tutarak Sultan Mecid'i tikasına yaslanmıştı. Maamafih diğer Söze nihayet verirken bir daha tek
Emirgân üstündeki köşkte paşayla gö devletleri de kırmak istemez, dost ge rar edelim: Reşid Paşa bu memleket
rüşmeye teşvik etti. Padişah karadan çinmek arzusunda bulunurdu. Meselâ te esaslı bir inkılâp hamlesi yapmış bir
gelip eski sadrazamıyla uzun uzun gö mülteciler meselesinde Bâbıâli ile devlet adamıdır. Zamanı müsait bul-
rüştükten sonra akşam yemeğini de Rusya arasında ilişkiler kesildiği hal saydı belki daha büyüklerini düşüne
orada yedi. Reşid Paşa'nın zekâ ve di de Fuad Efendiyi Petersburg'a yol bilirdi. O devri, o devrin güçlüklerini
rayeti, Abdülmecid'in zihnini işgal laması buna misaldi. gözönünde tutarsak yaptığı işin öne
eden meselelerde bulduğu hal çare Mustafa Reşid Paşa cömertlik, ve- mini o zaman iyi anlarız. Velhasıl bu
leri fevkalâde hoşuna gitti. Tekrar sa kar, kibarlık ve efendilikle şöhret bul büyük adam Türk tarihinde unutulma
darete getirilmesi kararlaştırılarak muş bir zattı. En parasız zamanların yacak bir şahsiyettir. Adını hürmetle
1857 ikinci teşrininde Hatt-ı Huma- da bile kendisine müracaat edenleri anmak hepimiz ıçın vazifedir. C
yunla son defa mühr-ü humayuna na boş döndürmez, kendine sığınan düş
il oldu. manlarına bile iyilik etmekten geri dur (Tanzimat l den (1 940) kısmen kısaltı
Fransa sefaretine de bu tayinden mazdı. Zamanındaki bütün devlet lıp sadeleştirerek alınmıştır.)
kuşkulanmasın diye gereken teminat
verildi. Hariciye Nazırı Ali Paşa'nın zi
yaretinde sadrazam da sefir de bulu
narak iki taraf uzlaştırıldı. Bundan baş
ka Sultan Mecid, Reşid, Ali ve Fuad
paşalara birbirleriyle iyi geçinmeleri
ni tenbih etmişti.
Mustafa Reşid Paşa'nın son sada
reti esnasında ortada kendini üzecek,
uğraştıracak bir mesele görülmüyor
du. O kadar sevdiği iktidar makamına
gelişinden yaklaşık iki ay kadar son
ra hastalandı. Bir müddet Bâbıâli'ye
gidemedi. Hastalığına rağmen, yalısı
na gelenleri kabulden geri durmuyor
du. Nihayet iyileşince sefirlerin ziya
retini iadeye gitti. Bu ziyaretten yalı
ya avdetinden biraz sonra 7 ikincikâ-
nun 1858 perşembe günü kalp sek
tesinden hayata gözlerini kapadı.
Mühr-ü Humayun, vefatı günü yalı Kont Metternick.
TARIM, KIRSAL YAPI
VE ORMANCILIK
Osmanlı İmparatorluğu’nda
Tarımsal Gelişme
Prof. Dr. Donald Quataert
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Ormancılık ve Gelişimi
Yücel Çağlar
ÇERÇEVE YAZI
□ T a n z im a t ’ ta n S o n r a O r m a n Y ı k ı m ı ve
Ç e v re T a h r i b i
M . T e v fik P e h liv a n o ğ lu
OSMANLI
EKONOMİSİNDE TARIM:
Osmanlı Devleti’nde
ekonomik istatistikler 19.
yy ’ın sonlarına doğru
kullanıldığı için, tarımsal
yapı hakkında bilgi
edinmek bir hayli güçtür.
Ancak 1913'te tüm
imparatorlukta gayrisafı
milli hasılanın o/o 48 ’ini
tarımın oluşturduğunu
söylemek mümkündür.
Tarım gelirlerinin büyük bir
bölümü dolaylı ve dolaysız
vergilerden sağlanmaktaydı.
Tarımın yapısı genellikle
ihracatın yapısına bağlı
olduğu için Osmanlı dış
ticaretindeki gelişimi
incelemek de bu konuda
gerekli bilgiyi verebilir.
1900’lerde Silivri'de tarım
ürünlerinin panayırda
sergilenmesi.
köle emeği kullanan Amerikan Güne- nin saldırgan politikaları güçlü pir ta 1914’e ulaşıldığında, Amerikalı alıcıla
yi’nin şiddetli rekabeti sonucu, düştü. leple birleşerek üzüm üretim ve ihraca rın talebindeki hızlı artış nedeniyle,
1850’ye varıldığında, İzmir gibi bir za tını eski düzeyine yükseltti. “ Türk” tütünü Osmanlı ihraç malları
manların önemli merkezlerinden pa İncir de imparatorluğun Anadolu nın en değerlisi haline geldi. Tüm impa
muk ihracatı bir önceki yüzyılınkinin bölgesinin, özellikle İzmir ve hinterlan ratorlukta üretim, 1880-1914 arasında
yarısının altında kalıyordu. Oysa Mı dının, bir başka önemli ihraç ürünüy iki, belki de üç katına çıktı.
sır’da pamuk, Osmanlı denetiminden dü. 1860’larla 1914arasında incir ihra
uzaklaşıp ülkeyi bağımsız bir yola ko catı dört katına çıktı; incir paketleme,
Üretim Yöntemleri
yan Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın uy İzmir bölgesinde başlıca mevsimlik iş Üretim yöntemleri, ürüne, bölgeye ve
guladığı politikalar sonucu, başlıca alanı haline geldi. Afyon üretim ve ih devre göre büyük farklılıklar gösteri
ürün haline geliyordu. Avrupalı tekstil racatı da yüzyı,lın ilk üçte ikisinde kes yordu. imparatorluk içinde yabancıla
imalatçıları ABD’deki İç Savaş döne kin bir yükseliş göstererek altı kattan rın toprak kullanımı pek görülmüyor
minde Amerikan pamuğundan yoksun fazla arttı. Yüzyılın kalan üçte birinde du; bunun nedeni, kısmen, merkezî Os
kalınca Osmanlı ve Mısır pamuk üreti ise ihracat ve büyük olasılıkla üretim, manlı hükümetinin karşı çıkmasıydı.
mi büyük bir patlama gösterdi. İzmir geriledi. İncirde olduğu gibi Osmanlı Ama bazı bölgelerde, örneğin İzmir’
üretim ve ihracatı 19. yy doruklarına afyon üretiminin de çoğu Batı Anado de, yabancılar toprak edinip önemli
ulaşırken A dana’da yeni bir pamuk lu’da gerçekleştiriliyordu. toprak sahipleri haline gelebildiler. Çok
merkezi kuruluyordu. 1882’de İngiliz İmparatorluğun Asya vilayetlerinin, sayıda ücretli işçinin çalıştığı büyük
işgaline giren Mısır’da uzun lifli pamuk Samsun, Bafra, İzmir ve Lazkiye’nin çiftliklerse imparatorluğun hemen her
türü yüzyılın kalan yıllarında yabancı tütünü, sigaranın bulunuşuyla dünya bölgesinde bulunmalarına karşın çok
müşterilerin ilgisini çekmeyi sürdürdü. çapında ün kazandı ve Amerikan tütü seyrek görülüyordu. Yalnız, tarımın
Ama 1865’te Amerikan İç Savaşı’nın nüyle çok iyi bir harman oluşturduğu çok büyük ölçüde ihracata dönük ol
bitmesiyle Anadolu pamuğunun paza için her yerde aranır oldu. 1880’lerden duğu Mısır bu kuralın dikkat çekici bir
rı çöktü ve Osmanlı pamuk üretim böl başlayarak Osmanlı tütün üreticileri istisnasıydı, 1 ^ 0 ’e vanldığında ülkenin
gelerinin çoğunda üretim keskin bir dü Avrupa denetimindeki Regie Cointeres- tarıma açık topraklarının O?o 44’ü top
şüş gösterdi. Suriye’de, örneğin, 1890’- see des Tabacs yönetimi altına sokul rak sahiplerinin O?o 8’inin elindeydi. Mı
larda pamuk fiyatlarının şiddetli düşüşü maktan büyük sıkıntı çektiler. Ama sır dışında imparatorluk tarım alanla-
sonucunda pamuk üretimi neredeyse
sona erdi. Sonraları, Avrupalı imalat
çıların ham pamuk talebi 1900 sonra
sında karşılanamaz olunca pamuk fi
yatları ve Osmanlı pamuk üretimi ye
niden yükseldi. Suriye’de üretim iki ka
tına çıkarken Adana’da on yılda üç ka
tına ulaştı, I. Dünya Savaşı’ndan önce
de yarı yarıya arttı. Böylece, yarım yüz
yıl süresince, Dünya talebindeki dalga
lanmalar Osmanlı çiftçilerini pamuğa
yöneltmiş, sonra vazgeçirmiş, sonra ye
niden pamuk tarımına çekmiş oldu.
Üzüm, genellikle kurutulmuş olarak,
yüzyılın ikinci yarısında önemli bir ih
raç maddesi oldu. Üzüm üretimi en çok
A nadolu’da ve Lübnan dağı bölgesin
de önem kazandı, 1870’lerde de İzmir
kentinin en önemli ihraç ürünü oldu.
I. Dünya Savaşı’ndan hemen önce,
üzüm üretimi Aydın vilayetindeki tarım'
alanlarının yaklaşık beşte birini kapsı
yordu. Aydın, Bursa (Hüdavendigâr),
Ankara ve Konya vilayetleri, impara
torluk bağlarının OJo 20’sine sahipti.
Üretim ve ihracat yüzyılın son yılların
da, bir bağ hastalığı olan fü/oksera’nın
milyonlarca bitkiyi mahvetmesi sonu
cu önemli bir azalma gösterdi. Hemen TAR1MDA ÜRETİM YÖNTEMLERİ: Osmanlı tarımında üretim teknikleri ürüne ve
bölgeye göre farklılıklar göstermekteydi. Tarımın ihracata dayalı bir yapı kazandığı
hemen aynı dönemde, Osmanlı üzümü Mısır hariç, imparatorluk topraklarının büyük bir bölümü küçük birimler halindeydi.
nün en büyük alıcısı Fransa’nın elveriş Ticari üretime yönelik büyük çiftliklerin kurulması ise ulaşım ağının oluşması ve dış
siz gümrük politikaları ihracatı daha da ekonomik bağlann kurulmasıyla birlikte gelişti. Manisa’da bir büyük çiftlikte harman
aşağı itti. Yine de 20. başlarında hü makinesi (1895).
kümet ve Düyun-ı Umumiye İdaresi’-
1560
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Osmanlı İmparatorluğu ’nda Tarımsal Gelişme
TARIMI ETKİLEYEN DIŞ ETKENLER: Tarımsal yapının değişimini etkileyen Düyun-ı Umumiye gibi kuruluşlar bazı sektörlerin
gelişiminde olumlu roller oynamışlardır. Özellikle ipekböcekçiliğinin canlanması Düyun-ı Umumiye'nin katkıda bulunduğu
programlarla oldu. Düyun-ı Umumiye genel müdürü Kont d'Arnoux (sağda), Düyun-ı Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa
idaresi Meclisi reisi Sir Vinceat Caillard (ortada). Orman ve Ziraat nazm Celâl Bey (solda).
timi başarıyla tamamlayarak mezun ol buğday tohumu dağıtıldı. re aldığı araç-gereç ve tohumlara el ko
du. Mezunların çoğu, burslu öğretim Yönetim programlarının en önemli yuyor, bunların küçük çiftçilere ulaş
lerinin karşılığı olarak belirli bir süre lerinden biri, 1888’de kurulan ve masını engelliyordu. Ayrıca banka bü
devlet hizmetinde çalışıyorlardı, ama 1863’te Midhat Paşa’nın Tuna vilaye rokrasisi ve kredi verileceklerden iste
bunlardan pek az bir kısmı Osmanlı ta tinde gerçekleştirdiği Memleket Sandık- nen belgelerin çokluğu kredi ihtiyacı
rım bürokrasisinde hizmetlerini sürdür ları’nı örnek alan Ziraat Bankası’nın içinde olanların önemli bir bölümü ban
dü. Ötekiler, yüksek bir rakam tutan oluşturulınasıydı. Ziraat mektepleri, ör kaya başvurmaktan caydırıyordu. Ban
öğretim masraflarını doğrudan ödeye nek çiftlikler ve tarlalar, tohum dağıtı kanın teminat olarak gayrımenkul ipo
rek zorunlu hizmetten kaçındılar. mı programları gibi, Ziraat Bankası da teği istemesi de birçok yoksul çiftçiyi
Devlet, tarım okullarında tam za devletin tarımsal gelişmeyi doğrudan kredilerden yoksun bırakıyordu. Bunun
manlı öğretim programlarıyla uzman uyarma çabalarının bir parçasıydı. Ban kadar önemli bir başka etken de Sul
yetiştirirken, bir yandan da Adana, An kanın özel görevi, sermaye birikiminin tan ve devlet yöneticilerinin banka fon
kara, Sivas, Konya, İzmit, Erzurum, çok geri olduğu bir ekonomide çiftçi larını tarımla ilgisi olmayan amaçlarla
Şam, Halep ve Manastır’da örnek çift lere kredi dağıtmak ve her zaman na kullanmasıydı. Dahası, banka için ay
likler ve tarlalar kuruyordu. Örnek tar kit ihtiyacı çeken hazine için, çeşitli ta rılan paralar pek azdı ve Osmanlı tari
lalar, pazara gelen çiftçilerin görebile rımsal gelişme programları için, sürekli hinde, yönetimin genel tarımsal geliş
cekleri yerlere kuruluyordu. Bu örnek bir gelir kaynağı oluşturmaktı. Bu he me programlarına uyan tanımına pek
kuruluşlarda, devlet tarım uzmanları, deflere ulaşmak için devlet aşar üzeri geç kavuşmuştu. Prograrnlar birbiriy-
çoğu kez Avrupa veya Osmanlı tarım ne ek bir vergi saldı; menafi iane hisse le tutarlı ve uyumlu bir biçimde ancak
okullarında eğitim görmüş Osmanlı si denen bu ek vergi toplanarak banka 1880-1890’1arda, Düyun-ı Umumiye’-
memurları, çevredeki çiftçileri kendile nın kullanımı için ayrı bir fona yatırıl nin kuruluşundan ve Osmanlı mali
rini örnek almaya cesaretlendirmek dı. Bu paratarla banka, sonraki otuz özerkliğinin büyük ölçüde ortadan
için, geliştirilmiş tohum türleri, modern yılda on milyon liradan fazla kredi da kalkmasından sonra kavuştu. Bu tarih
araç-gereçler ve yapay gübreler kulla ğıttı. Yalnızca Anadolu’da, 750.000’i ten sonra Osmanlı ekonomisinin en ka
nıyorlardı. Uzmanlar çoğu bölgede, yö aşkın çiftçiye dağıtılan kredi tutarı altı zançlı kesimleri doğrudan Avrupa de-
re üreticilerine yabancı ürünleri, daha milyon lirayı aşıyordu. Buna ek olarak, nitimine girmişti. Dahası, ithal ikame
verimsiz yöntemlerden onları uzaklaş banka, Ziraat Mekteplerine, örnek çift si stratejileri benimsenmemiş, ilgi oda
tırıp Avrupa’nın talep ettiği ürünlere liklere ve tarlalara, tohum dağıtımı ğı daha çok Osmanlı tebasının gerek
yöneltmek amacıyla üretiyorlardı. T a programlarına ve makine deneme prog sindikleri değil, Avrupalı tüketiciterin
rım okullarında, örnek çiftlikler ve tar ramlarına 500.000 liralık katkıda bu gereksindikleri malların üretimi olmuş
lalarda sürdürülen bu çabaların yanın lundu. tu. Devletin tarım geliştirme program
da, devlet, üzüm, çay, pamuk, patates, Bankanın ve devlet programlarının larının ilk hedefi Avrupa’ya ihracatın
okaliptüs ağacı ve şekerpancarı gibi yetersizlikleri çoktu. Ziraat Bankası’nın artırılması olarak beliriyor, bu da Os
ürünlerin üretimini özendirmek için de şube komitelerinde yer alan eşraf kre manlı üreticilerini dış ekonomik güçle
sık sık özel programlar uyguluyordu. dilerin önemli bir kısmını alıyor ve tü re daha çok bağlıyordu. D
Örneğin, 20. yy’ın ilk yıllarında, Ana ketim harcamalarında ya da tarımdışı
dolu Demiryolu boyunca ve Karadeniz amaçlar için kullanıyorlardı. Zaman za
kıyılarında çiftçilere yüksek kaliteli man bankanın çiftçilere dağıtmak üze (Çeviri: Ahmet Günlük)
1563
Tanzimat’tan Cumhuriyete
Ormancılık ve Gelişimi
Yücel Çağlar
sinin yasaklandığını da ortaya koymak sadığı alan gerekse yararlanılan biçimi çimine uygun olarak ve vakıf yönetici
tadır. Öte yandan, “ Dirlik Düzeni” yönünden Tanzimat öncesi dönemde leri tarafından “ değerlendirilmiştir” .
içinde sonradan ortaya çıkan mültezim ki ormanlardan yararlanma düzeni için Özel ormanlar ise, Osmanlı toprak dü
lerin, gelir kaynaklarına ormanları da de, döneme adını verebilecek denli bü zeninde, fıkıh yaptırımlarıyla Müslü
kattıkları anlaşılmaktadır. Yine devlet yük önemi, Ci bal-i Mübaha olarak anı man olmayan halka bırakılan, savaş
ormanları içinde, mülkiyeti doğrudan lan ormanlık alanlar taşımaktaydı: vurgunu olarak sahiplerine verilen ya
doğruya devletin olan, ancak, özel ola Devletin mülkiyet ve gözetiminde olma hut devlet arazisinden mülkiyetiyle ki
rak hiçbir kişi ve topluluğun yararlan sına karşın, bu ormanlardan yararlan şilere bırakılan arazilerle, köy ve şehir
masına bırakılmamış ormanlar da bu ma, hiçbir özel ve tüzel kişiye bırakıl lerde kişilerin özel mülkiyetinde bulu
lunmaktadır. Çeşitli tarihlerde çıkarıl mamış olup, herkesçe ve serbest olarak nan araziler üzerindeki ormanlardır.
mış “ Telhis” , “ Hüküm” ya da “ İlmu- yapılabilmekteydi. Kalıntıları, çeşitli bi Sonraki yıllarda yürürlüğe konan çeşitli
haber” lerden, “ Koru-yu Hümayun” çimlerde günümüze değin ulaşan Cibal- yasal düzenlemelerde de yer verilmek
ormanlardan ayrı olarak “ Mirî Koru” i Mübaha düzeninde ormanlar, her ya le birlikte özel mülkiyet altındaki or-
biçiminde anılan bu orm anlardan, an rarlanmak isteyene açık bir doğal kay ınanlık alanlar büyük bir genişliğe sa
cak devletin çeşitli gereksinmelerinin, nak olarak değerlendiriliyordu. Örne hip değildi ve bütünüyle, üzerindeki
sözgelimi yakacak odun ve kömür, ge ğin, Kanunî döneminde çıkarılan bir toprağın sahibi tarafından, hiçbir dış
mi yapımında kullanılan kereste vb. fetvadan, cibal-i mübaha sayılan or sal yönlendirme ya da kısıtlamayla kar
karşılanması amacıyla yapılacak yarar mandan yararlanmak isteyen bir köy şılaşmadan ‘‘değerlendirilirdi.’’
lanmalara izin verildiği anlaşılmakta halkı için, bu ormana daha yakın bir Mülkiyet düzeni, dolayısıyla d a ya
dır. “ Tersane ve Tophane” ormanları fonum da bulunan başka bir köy hal rarlanma biçimine kısaca değindiğimiz
ise, adından da çıkarılabileceği gibi ge kının karşı koymasına, engellemesine Tanzimat öncesi dönemin ormancılığı,
mi ve top yatak ve arabalarının yapı izin verilmediği anlaşılmaktadır. Öte ormancı bilimadaını Mazhar Diker’in
mında kullanılan kerestelerle döküm yandan, İslâm hukukunda önemli bir çok yerinde bir nitelemesiyle, Mutlak
için gerekli yakacak odunun sağlanması konuma sahip bulunan vakıfların çeşitli Baştboş Dönem olarak değerlendirile
amacıyla ayrılmıştır. Bu ormanların ni kaynaklara ilişkin mülkiyet düzeni or bilir. Ancak, başıboşluğun, yalnızca,
telikleri ve ağaç türleri yönünden belirli manları da kapsamaktaydı. Oldukça yararlanma isteğinin miktar, yer ve za
özelliklerin bulunması öngörülmüş ve karmaşık bir biçim ve işlerliğe sahip man olarak eyleme dönüştürülmesiyle
bu özelliklere sahip ormanlar yöreleriy olan vakıf mülkiyetinin bu karmaşık ilgili. Ancak, hangi mülkiyet düzenine
le belirlenmiş, yönetimleri de Tersane- lığı vakıf ormanlarına da yansımıştır, girerse girsin, elde edilen orman ürün
i Amireye bırakılmıştır. Devlet orman doğal olarak. Başka bir söyleyişle, va leri için, çeşitli vilayetlerde, çeşitli za
ları içinde değerlendirilen ve gerek kap kıf ormanları, vakfedilme amaç ve bi manlarda çıkarılan kanunnamelerin
yaptırımlarıyla belirlenen oranlarda
vergi ya da gümrük alınmıştır. Sözge
limi Il. Mehmed döneminde, 1487’de
yürürlüğe konan Kanunnâme-i Al-i Os
man’da bile, kereste ve yakacak odun
dan parasal ya da ürün olarak vergi
alınmasına ilişkin yaptırımlar bulun
maktadır. Çeşitli belgelerden, merkez
den geçici olarak görevlendirilen me
murlar tarafından, özellikle kereste ve
yakacak odunun yurtiçi ve yurtdışı ti
caretinden vergi alınması Tanzimat’a
değin sürmüştür.
Özetlenirse, Tanzimat öncesi döneın-
de orınanların, belirli amaçlarla ayrı-
lanları dışında kalan kesiminden rasgele
yararlanılmış, devletin bu ormanlarla il
gisi, yalnızca ticarete konu olan keres
te ve yakacak odundan vergi alınanın
ötesine geçmemiştir.
T a n z i m a t ’t a n C u m h u r i y e t ’e
TANZİMAT ÖVCESİ: Tanzimat Tan önce ormanlar üzerinde beş mülkiyet biçimi O r m a n la r v e O rm a n c ılık
vardı. Ba;:t kaynaklarda özel ve köy kasaba baltalıktan devlet ormanları olarak
belirtildi. Hem kapsadığt alan hem de yararlanma biçimi açısından büyük alanlar Gerçekte, Tanzimat’tan Cumhuri
kapsayan ve Cibal-i Mübaha diye adiandtnlan ormanlar devletin mülkiyet ve yet’e değin uzanan dönemin ormancı
gözetiminde olan, ama herkesin yararlandtğt doğal kaynaklardı. Tanzimat öncesi dönen lığı iki altdönemde incelenmesi yararlı
mülkiyet düzeni yönünden tam anlamty!a "Mutlak Baştboş DiJtıem" diye nilelendiri!ir. olacaktır: Ormanlara yaklaşım biçimi
Rize kasabast. ve ormancılık çalışmalarıyla gözetilen
amaç, dolayısıyla da gündeme gelen ya
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK 1565
Tanzimat’tan Cum huriyete Ormancılık ve Gelişimi
sal ve kurumsal düzenlemelerle bu dü ni düzenlemeyle, orman müdürlükleri orman müdürleri yerine, vilayetlerde
zenlemelere yol açan ekonomik, siya nin kaldırılmasının yanısıra, bir yandan ki öteki kamu görevlileriyle merkezden
sal ve kültürel oluşumların farklılığı, yeni kurallar getirilmiş bir yandan da geçici olarak görevlendirilecek memur
sözkonusu dönemin, H. Meşrutiyet Ön eskiden beri yürürlükte olan ilkelere lar aracılığıyla uygulanması öngörül
cesi ve ll. Meşrutiyet Sonrası dönem açıklık kazandırılarak pekiştirilmiştir. müş, böylece, bir bakıma, yeniden Tan
olarak ayrı ayrı değerlendirilmesini zo Onbeş yıl sonra ülkeye çağrılacak olan zimat öncesine dönülmüştür.
runlu kılıyor. Fransız ormancıların gündeme getirdi Ormanlardan yararlanma biçiminin
ği yeni düzenlemelere değin ormanlar yeniden düzenlenmesi çabalarının yeni
Tanzimat-II. Meşrutiyet dan yararlanma biçimini düzenleyen bu den gündeme gelmesi için onbeş yılın
Dönemi iki belgeye göre; geçmesi, Isiahat Fermam’nın çıkarılma
Osmanlı İmparatorluğu’nun sömür • Tapulu vakıf ya da köy ve kasaba sı evresine ulaşılması gerekmiştir. Isia-
geleştirilmesi çabaları yönünden önemli lara ayrılmış ormanlardan sahiplerinin hat Fermanı’nın çıkarılmasını izleyen
bir adım sayılan 1838 tarihli Ticaret yapacağı yararlanmalardan yasada be ayın içinde, Fransa ile Osmanlı İmpa
Sözleşmesi’ni izleyen yılın sonlarında lirtilenlerin dışında kimse vergi alma ratorluğu arasında Paris Antlaşması’-
ilan edilen Tanzimat’la birlikte, orman yacaktır. nın imzalandığı yılın sonlarında ülke
lardan yararlanma biçimine yeni bir dü • Devlet ormanlarından sağlanacak ye çağrılan Fransız ormancılarla birlikte
zen verme çalışmaları da gündeme gel büyük çaplı keresteden 2/lO, küçük ise, ülke ormancılığı yönünden yeni bir
miştir. Henüz bir yıl bile geçmeden, çaplı keresteden ise 1/lO oranında ver döneme girilmiştir. Bilindiği gibi, Isla
1840’ta, merkezi İstanbul’da bulunan ve gi alınacaktır. hat Fermanı ile birlikte ülkede, toplum
“Ticaret Nezareti’ne bağlı olan Orman • Özel mülkiyet altındaki ormanlar sal yaşamın hemen her alanında yeni
Müdürlüğü kurulmuş ve müdürlüğüne dan elde edilecek küçük çaplı kereste düzenlemeler yapılmış ve bu düzenle
de Ahmet Şükrü Bey atanmıştır. 1841’- için alınagelenlerin dışında 1/ lO oranın meler sırasında da Ferman ve Paris
de çıkarılan bir genelgeden anlaşıldığı da daha vergi alınacaktır. Antiaşması’nda yer alan yaptırımlar
na göre, taşrada da, çeşitli yörelerde • Yakacak odun ve odunkömürü dış uyarınca, Fransız ya da Fransa ile çı
Orman Müdürleri adıyla görevlendir satımından OJo 15, kerestenin dışsatı kar bağları bulunan Rum ve Ermeni
meler yapılmıştır. Orman Müdürleri, mından ise OJo 25 oranında vergi alın haklarının gözetilmesine özen gösteril
çoğunluk, kereste ya da yakacak odun ması, ancak yakacak odun ve odunkö- miştir. Bu bağlam içinde değerlendiril
ticareti ve dışsatımı yapılan kıyı bölge mürünün yurt içinde tüketilmesinden diğinde, imparatorluk ormancılığının
lerinde görevlendirilmiştir. Orman Mü ise vergi alınmaması uygun görülmüş yeniden düzenlenmesi için başka ülke
dürlerinin çalışmalarını düzenleyen bel tür. lerden değil de, yalnızca Fransa’dan,
gelerde, her ne denli ormanların, bir • Tersanelerin gereksinmesine ayrı bugünkü söyleyişle yabancı uzman ge
yandan kesilirken bir yandan da iyileş lan ormanlardan dışsatım amacıyla ke tirilmesi ve ormancılık örgütlenmesinin
tirilmesi ya da yenilerinin yetiştirilme reste yapılmasına izin verilmemiş, özel etkin birimlerine ülkedeki azınlık halk
sinin sağlanması görevlerinden sözedil- durumlarda ise kerestelerin çap, mik lardan kişilerin görevlendirilmesinin ne
mekteyse de, bu, yönetimin ormanla tar ve cinslerinin Ticaret Nezareti’ne denleri kolaylıkla kavranabilir. Tanzi
ra yönelik yaklaşımını ortaya koyan bir bildirilip gerekli onay alındıktan sonra m at’tan II. Meşrutiyet'e değin uzanan
kanıt olarak değerlendirilebilir. Gerçek dışsatırnın yapılabileceği ilkesi getiril zaman aralığında, “ ... ormanların bir
ten, yönetimin, ormanlardan yararlan miştir. usul-i cedide ve muntazamaya raptı
ma biçimine bir düzen getirmeye yönel Sözkonusu iki belgeden anlaşılabil- için” , kimileri birkaç kez olmak üze
mesi, hemen hemen bütünüyle, daha diği kadarıyla bu yaptırımların yalnız re, ülkeye üç grup halinde on Fransız
fazla orman geliri sağlama amacından ca bu amaçla etkinliklerde bulunacak ormancı getirilmiştir. Bu ormancılar-
kaynaklanmaktadır. Bu amaç sözkonu-
su dönem boyunca değişmemiştir. Son
radan, Posta Nazırlığı görevini de üst KURUMLAŞMA DÖNEMİ: Tanzimat’la
birlikte ormanlardan yararlanma
lenen Ahmet Şükrü Bey’in yaklaşık bir konusunda yeni düzenlemelere gidilmiştir.
yıl süren görev süresi içinde ülkenin çe I840‘da Orman Müdürlüğü kurulmuş,
şitli yörelerine gönderilen orman mü böylelikle kurumlaşma yolunda önemli
dürlerinin kereste, yakacak odun ve bir adım atılmış, ardından orman geliri
odun kömüründen alınagelen vergilerin sağlama amacıyla uygulamalara
yanısıra, “ Dağ H akkı” ya da “ Kum başlanmıştır. Ancak aynı zamanda Posta
H akkı” gibi adlarla anılan keyfi vergi Nazırlığı da yapan ve Orman
lere de yöneldikleri saptanmıştır. Bu Müdürlüğü'ne atanan Ahmed Şükrü Bey
döneminde çeşitli yerlere atanan "orman
keyfi vergilerin sözkonusu orman ürün
müdürleri""nin keyfi vergi toplamaları
lerinin fiyatlarını artırdığı, bu yüzden nedeniyle bu müdürlükler 1841 ’de
halkın yakınmalarına yol açtığı, daha kaldırılmıştır. Ahmed Şükrü Bey.
sı, öngörüldüğü gibi; bir yandan or
manlar kesilirken bir yandan da yeni
ormanların yetiştirilmesini sağlayama
dıkları gerekçesiyle 1841 sonlarında çı
karılan bir resmi genelge ve ilmuhaberle
orman müdürlükleri kaldırılmıştır. Ye
1566 TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ormancılık ve Gelişimi
dan Lois Tassy, gerek ilkliği gerekse için, bildirilmiş gerçek değerinin yarısı mesini önlemeyi öngörmüştür. Ancak,
sürdürdüğü etkinliklerin niteliği ve ka kadar bir ücret alınması öngörülmüş 27. maddesiyle, devlet toprakları üze
lıcılığı yönünden özellikle anılmaya de tür. Layihaya göre, devlet ormanların rinde bulunan ve kendiliğinden yetişmiş
ğer önemdedir. 1856 Aralığı’nda ülke dan ağaç kesmek isteyenler, kesmek is ağaçları aşı vb. yollarla yararlanılabi
ye gelen Tassy, yönetimin isteği üzeri tedikleri ağaçların cins ve miktarını, lecek duruma getirenlerin bu ağaçları
ne Ticaret Nezareti binasında bir Or ödenmesi gereken bedeli ödeyecekleri ve ormanları mülkiyetine geçirebilme
man Mektebi açılması çalışmalarına ni belirten bir dilekçeyi ilgili “ Orman sine olanak vermiş, ayrıca 30. madde
başlamış, bu arada da İmparatorluğun Müfettişi” ne iletmek üzere yörenin vali siyle de özel mülkiyet altında bulunan
ortn'an varlığı konusunda bilgi edinmek ya da kaymakamına vermesi gerekmek ormanların sahiplerinin haklarını pekiş
üzere inceleme gezileri yapmış ve 17 Ka tedir. Layiha, ayrıca, çeşitli düzeyler tirmiştir. Öte yandan, Arazi Kanunna
sım 1857’de ormancı yetiştirmek üzere den ilgililerin verebileceği ağaç kesme mesi, köy ve kasabalara ayrılmış or
ilk Orman Mektebi’ni açmıştır. Bu izninin sınırlarını da belirlemiştir. 26. manlardan yararlanma biçimine ilişkin
okulun ilk müdürlük ve öğretmenliği maddesine göre Orman Müfettişleri yaptırırnlara da yer vermiş, sözgelimi
ni de üstlenen ve 1860’dan başlayarak 1.000 kuruşa kadar, Sancak Başkanla- 92. maddesiyle bu ormanların işletil-
Ticaret ve Nafıa Nezareti’ne bağlı bir rı 1.000-5.000 kuruş, Ticaret Nezareti rnek ya da tarla yapılmak üzere kesil
birim olarak etkinlikte bulunan Meclis-i 5.000-10.000 kuruş değerinde olan sa mesi ve tapuyla sahiplenilmesini önle
Meabir’de başmühendis olarak görev tışlara izin verme yetkisine sahip kılın mek istemiştir.
yapan Tassy, bu birimde 1865’te Reis mış, daha büyük değerlere sahip satış Ülkedeki ormanlardan yararlanma bi
Vekili, 1866-1867’de İkinci Reis ve 1868 ların izni ise hükümete bırakılmıştır. çimine ilişkin ilk kapsamlı yasal düzen
Nisanı’na değin de birinci Reis olmuş Bunlardan başka, Layiha, devlet or leme sayılan Orman Nizamnamesi ise
tur. manlarında ağaç kesme iznini alanların, “ 68 Maddelik Nizamname” ve “ 38
Yasal Düzenlemeler: Fransız orman gerektiğinde, kendileri ve çalıştırdıkla Maddelik Şartname” layihalarının se
cı Lois Tassy, im paratorluk’ta kaldığı rı işçilerin ormanlara verebileceği zararı kiz yıllık uygulanmasıyla kazanılan de
süre içinde, “Orman Mektebi” nın açıl karşılanfak üzere Kefalet Akçesi yatır neylerle, özellikle de Tassy’nin yoğun
masının yanı sıra; 1869’da yürürlüğe ması, her köy muhtarının, köyleri hal çabaları sonunda hazırlanarak 1869’da
konan ve ülkedeki ormanların işletilme kının devlet ormanlarında otlatacakları yürürlüğe konmuştur. Ormancı bilima-
siyle ilgili ilk kapsamlı yasal düzenle hayvanların .cins ve sayısını belirten bir damı Ali Kemal Yiğitoğlu Nizamna-
me olan Orman Nizamnamesi’nin bir dizelgeyi, her yıl orman müfettişine bil me’yi şöyle değerlendiriyor: " Orman
bakıma taslağı sayılan Devlete A it Ya dirmesi, ormanların korunması ve or mevzuatına temel olan 1869 tarihli Or
ni Eşhas Uhdesinde Olan, Kasabat ve man suçlarını önleyici yaptırımları da man nizamnamesi'ni telkin edenler
Kuraya Mahsus Bulunan Korular ve içermektedir. Fransızlardı. Bunlar vasıtasıyla mevzu
Baltalıklar ile Ahalinin Muhtaç Oldu 1869’da Orman Nizamnamesi’nin ata iktisadi ferdiyelçilik fikri sokulmuş
ğu Cibal-i Mübahadan Maada Olan hazırlanmasına değin yürürlükte kalan tur. " Kimi değişiklikler geçirerek yak
Mirî Ormanlar Hakkında 68 Maddelik 68 Maddelik Nizamname ve 38 Mad laşık yarım yüzyıl yürürlükte kalan Or
Nizamname Layihası ile ittizam veya delik Şartname layihalarının, Tassy’nin man nizamnamesi için bir başka or
Taahhüt veya İmtiyaz Hasebile M irî tüm çabalarına karşın, Bahriye Reisi’- mancı bilimadamı da benzer bir değer
Ormanlarından Ağaç Kat'ma Mezun nin; ülkede özellikle gemi yapımında lendirme yapıyor: " Saltanat fiili or
Olanların Muamelatı Hakkında Şartna kullanılacak kerestenin sağlanmasını mancılığı 1869 tarihli Orman Nizamna
me Layihası'nı da hazırlamış, Meclis-î güçleştireceğini öne sürmesi üzerine Ku- mesi ile ve münhasıran para tedariki
Vâlay-ı Alıkâm-ı Adliye’nin yasalarla şadası’ndan İskenderun’a değin uzanan kaygı ve gayretiyle başlamış bulunu
ilgili biriminde savunmasını yapmış, sı kıyılarda ve Varna vilayetindeki orman yor. " Gerçekten de, Orman nizamna
nırlandırılmış alanlar üzerinde de olsa, larda uygulanması, ancak yararı sap mesi, sanayi devrimini yapmış, kapita
1861’den başlayarak uygulanmasını tandıktan som a tüm ormanları kapsa lizmi emperyalist evreye ulaşmış, üste
sağlamıştır. Tassy ve bu arada Osmanlı ması öngörülmüştür. lik alacaklı olan bir ülkeden, Fransa’
ormancılarla birlikte orman “ keşifleri” Bu arada, ormanların mülkiyeti ve dan getirilmiş ormancıların katkı ve
yapmak üzere, 1866’da dört orman mü ormanlardan yararlanma biçimine iliş yönlendirmeleriyle hazırlanmıştır. Bu
fettiş muavini ve dört de Orman Bekçi kin kimi yaptırımları da içeren 1858 ta kesim: Fransız ormancılar, ekonomik
Başı Fransızı daha ülkeye getirtmiştir. rihli Arazi kanunnamesi’ne de kısaca açmazlık içinde kıvranan İmparatorlu
1861 ’de yürürlüğe konan ‘68 Madde değinmekte yarar var. Bilindiği gibi, ğun, hazinesine daha fazla gelir sağla
lik Nizamname Layihası’nın, Orman Arazi kanunnamesi, “ 17. yy’dan beri mak amacıyla her türden kaynağa yö
lar İdare-i Umumiyesi örgütleninceye beyler, ayanlar ya da güçlü çiftçiler ta neldiği bir dönemde ülkeye getirilmiş ve
değin, Ticaret Nezareti’ne bağlı bir bi rafından gaspedilen topraklar üzerinde “ Ormanlardan daha fazla gelir nasıl
rim olan Meclis-i Meabir tarafından uy ki mülkiyet haklarını güvence altına sağlanabilir?” sorusuna yanıt bulun
gulanması öngörülmüştür. Layiha, 15. alan ve devlet topraklarının özel mül ması ve bu yanıtın yaşama geçirilmesi
maddesiyle; olağanüstü bir neden olma kiyete dönüştürülmesi sürecini de ko için gerekli yasal ve kurumsal düzenle
dıkça ya da padişahın özel izni alınma laylaştıran” yaptırımları içermekteydi. melerin yapılması çalışmalarında bu
dıkça devlet ormanlarından kimsenin Gerçekte, Arazi Kanunnamesi, 104. lunmuşlardır. Bu nedenle, aynı dönem
ücretsiz olarak yararlanamayacağı yap maddesiyle, cibal-i mübaha sayılan, ya de gündeme gelen kimi oluşumlarla bir
tırımı getirilmiştir. Bunun dışında, Mül ni özünde mülkiyeti devletin olmakla likte irdelendiğinde Orman Nizamna-
tezim ya da imtiyaz sahibi olanların dı birlikte herkesin serbestçe yararlanabil mesi’yle gözetilen amaç kolaylıkla kav
şında herhangi bir kişiden keseceği ağaç diği ormanların özel mülkiyete geçiril ranabilir. Bir kez, ülkeye gelen Fran-
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMAN CI LIK 1567
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ormancılık ve Gelişimi
onayına sunmak, satışlara ilişkin tek leri yerlerde üçüncü sınıf müfettişlerin olarak etkinliklerde bulunan ve bir
nik raporları incelemek, uygun görülen görevlerini üstlenirlerdi. Süvarİler ise, “ kontrol müdürü” ile ona bağlı bir
leri uygulanmak üzere gönderileceği bi üçüncü ya da ikinci sınıf müfettişlere “ müfettiş” ve yeterli sayıda memur ile
rimlere iletmek vb. görevlerle donatıl bağlı olarak, bir ya da birkaç kazada muhasebeciden, İzmir’de ise, bir “ ser-
mıştır. Ketebe ise, çalışmaların m uha ki orman gelirlerinin güvenliğini sağla memur” ile onun yönetimindeki yeterli
sebesini yapmakla görevlendirilmiştir. mak, sözleşme yaptırımlarının uygulan sayıda memurdan oluşan “ Kontrol İda
Öte yandan, taşradaki en üst birim olan masını izlemek, işlenmiş orman ürün resi” örgütlenmiştir. Öte yandan, or
Sermüfettişler, ormanı çok olan vilayet lerinin damgalanması ve taşıma belge man yangını mevsimlerinde geçici ola
ve liva merkezlerinde yerleşik olarak; lerinin düzenlenmesi işlemlerini yap rak yangın korucuları da işlendirilmiştir.
yönetimleri altındaki ikinci ve üçüncü mak, müfettiş bulunmayan kazalarda Saptamalara göre, bu dönemde teknik
sınıf müfettişlerle birlikte, bulundukları Ondalık Memurlarını denetlemekle gö ormancılık çalışmalarının 69, orman
liva ya da vilayetin ormanlarla ilgili tüm revlendirilmişlerdir. Doğrudan doğru koruma çalışmalarının ise 689 kişiyi bu
teknik ve yönetsel işlemlerini yönet ya süvarilere bağlı olan Piyadeler ise, lan bir personel kadrosuyla yürütülme
mekteydiler İkinci Sınıf Müfettişler de bir ya da birkaçı birlikte, kendilerine sine çaba gösterilmiştir.
liva ya da vilayet merkezlerinde yerle ayrılan orman parçalarının güvenliğini
Sözkonusu dönemde, ormancılık ör
şiktir ve yönetimleri altındaki üçüncü sağlamak, damgasız ağaç kesimini ön gütünün çeşitli düzeylerinde görevlen
sınıf müfettişler aracılığıyla ya da ken lemekle yükümlüydüler. Tezkere Mu
dirilmiş kişilerin, özellikle etnik nitelik
dileri gerekli gördükleri durumları doğ harriri, sözleşmeye dayalı olarak hazır leri, dönemin ormancılık çalışmalarına
rudan bakanlığa iletirdi. Üçüncü Sınıf lanmış orman ürünlerine belge düzen
ilişkin gelişmeleri temellerini açıklıkla
Müfettişler ise, ikinci sınıf müfettişle lemekle görevliydiler. Bunlar, doğru
ortaya koymaktadır. Tablo 1’de, çeşitli
re bağlı olarak; sözleşmeyle orman sa dan doğruya süvarİ ya da müfettişlere
yıllarda, ormancılık örgütündeki yöne
tışlarının yapıldığı ve orman geliri gö bağlı olarak, iskeieierin yakınlarına yer ticiler, görevleriyle birlikte verilmiştir.
reli olarak daha yüksek olan kazalar leştirilmişlerdir. izinli olarak satılmak
da yerleşiktir ve buralardaki ormanla üzere pazar yerleri ya da iskeieiere ge Öte yandan, 1878’de taşrada, çeşitli
rı gerektiğince korumanın yanısıra, or tirilen işlenmiş ürün ve yakacak odun vilayetlerde bulunan 36 müfettişten 21 ’i
manların işletilmesine ilişkin teknik ve dan alınması gerekli vergiler ise Onda şunlardır: Artin, Andon Tıngıryan,
yönetsel işlevleri, kesilecek ağaçları işa lık Memurları aracılığıyla toplanmak Manok Çilingiryan, Milıran Ambarcı-
retleyip damgalamak, müteahhitlerle taydı. Merkez ve taşradaki birim ve gö yan, Arslan Gül, İsarsom, Artin, Ra-
gerekli sözleşmeleri bağıtlamak, kendi revlilerin yanısıra bir de ondalık me zi, Mois, Karabet, Kegork, Simon,
sine bağlı görevlilerinin çalışmalarını murlarının hazırladığı belgelerin geçer Mihran, Agop, Zaharyadis, Haçatur,
denetlemekle görevlendirilmişlerdir. liliğini araştırmak üzere, İstanbul’a, Kaliloz, Mihran, Agop Çakıryan, Agop
Müfettiş Muavinleri, görevlendirildik doğrudan doğruya ilgili bakanlığa bağlı Serkis Anglidis.
ORMANLARDAN YARARLANMA: 19. yy’da Osmanlı Devletinin demiryolları ile ilgili yapmış olduğu sözleşmelerin birçoğu
sömürgeleştirme çaba/anmn uzantılarıydı. İlginç olan şey bu demiryollarının yapımı sırasında ormanlardan da yararlanma izninin
verilmesiydi. Rumeli Demiryolu Şirketi'ne verilen Silistre, Dobruca, Köstence ormanlarının işletme imtiyazı, bundan da önemlisi
Bağdat Demiryolu sözleşmesinde ormanlardan yararlanmaya ilişkin ağır koşullar bu tür sömürgeleştirme çabalarının örnek/eridir.
Bağdat demiryolunun başlamasında kampanya başmühendisi \feister l’aşa ’mn konuşması.
1569
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
T a n z i m a t ’ta n C u m h u r i y e t ’e O r m a n c ılık v e G e liş im i
Ormanlardan Yararlanma Biçimi: veya iskelede, muayyen bir müddet zar TABLO 1
Orman Nizamnamesi'nin yürürlüğe fında, kararlaştırılan şartlara tevfikan
konduğu yıllarda gündeme gelen geliş kerestenin teslimini taahhüd eder. Ve K im i Y ı l l a r d a O r m a n c ı l ı k
meler, ll. Meşrutiyet’e değin uzanan buna mukabil, kısmen aynen ve kıs Ö r g ü t ü n ü n Ç e ş itli
dönemdeki ormancılık çalışmalarının men nakden kendilerine bir pay veri D ü z e y le rin d e k i Y ö n e tic ile r
ayırdedici özelliklerini de açıklıkla orta lir ve hatta bedeli bilahare'tesviye olun
ya koymaktadır. Sözgelimi, çeşitli bü mak üzere nakliyatta istihdam oluna 18 65 -186 7 Meclis-i Meabir
yüklüklerde orman parçalarının işletil cak hayvanlar da tüccar tarafından te Reis-i Evvel Aziz Paşa
mek üzere yerli ve yabancı özel girişim darik olunur. Bu avansların temettü Reis Vekili Tassy
cilere Mukavele ile satılması işlemleri, nisbeti ekseriya murabaha derecesine Üyeler Riter
en fazla 18. yy'ın son otuz yılında ya varır. Emvalin iskeleye muvasalatında Gordon
pılmıştır. Yine bu zaman kesitinde, tüccar, maltn fiyatından bizzat kendi Rüstem Bey
Hayri Bey
imparatorluğu sömürgeleştirme çabala sinin verdiği hisse-i öşrü, verdiği avans Hasan Efendi
rının bir uzantısı olan demiryolu yapı ları ve o/o 2, 2.5’u bulan faizleri tenzil Katip Cemi! Bey
mı sözleşmelerine ormaniann işletilme eder. Biryandan alıcıların kötü niyeti,
sine ilişkin yaptırımlara da yer verilmiş diğer taraftan köylülerin para ihtiyacı, 1868 Meclis-i Meabir
tir. Örneğin, 1864’te Rusçuk-Varna de köylünün daima borçlu kalmasından Reis-i Evvel Tassy
miryolunu yapacak şirkete Rusçuk ’un gayri bir netice vermeyecek surette va Reis-i Sani Riter
doğusu ile Balkan'ın kuzeyinde bulu ziyeti müşkülleştirir. Ve işte bu suret Üyeler Rüstem Bey
nan Mirî ormanlardan yol yapımı sıra ledir ki, faizcilik zincirleriyle bağlanan Hasan Rıza Efendi
sında gerek duyulacak keresteyi sağla halk kütleleri en koyu sefaletlere mah Katib-i Evvel Kostantin Efendi
maları için izin verilmiştir. 1870'lerde kum bir halde tüccarların esiri vaziye-
1869 Orman Meclisi
ise, Silistre, Dobruca- Köstence ve Ba- linde kalırlar. ”
neihas ormanları işletilmek üzere söz Re is Aristidi Bey
Öte yandan, bu dönemde, hazırlık Devamlı Üye Arif Efendi
leşmeyle Rumeli Demiryolu Şirketine çalışmaları, çoğunluk Fransız orm an
Geçici Üye Simon
verilmiştir. Öyle ki, yöredeki köy hal cılar tarafından yapılan sözleşmelerle Bricogne
kının bu ormanlık alanlar içindeki köy pek çok verimli orman parçası, kısa ve Goço
baltalıklarından ticaret amacıyla yarar uzun dönemli sözleşmelerle yerli ve ya Shervaux
lanabilmesi için Şirket'e gerekli bedeli bancı girişimcilere satıldığına daha önce Karabet Efendi
ödemesi de öngörülmüştür. Demiryo de değinilmişti. Gerçekten de, Bricog-
lu şirketlerine çevredeki ormanların iş ne’nin 3.5 milyon hektar olduğunu söy 1870 Orman idaresi
letilmesi hakkının satılması uygulaına- lediği orman varlığından bu yolla sağ Reis Bedros Kuyumcuyan
larına en çarpıcı örnek, ünlü Bağdat lanan gelirin yıllara göre dökümü ya Reis-i Sani Arif Efendi
Demiryolu sözleşmesidir. 1902 tarihli pılan çalışmaların niteliğini açıklıkla Geçici Üyeler Bricogne
sözleşmenin 22. maddesine göre; “Şir ortaya koymaktadır. Tablo 2’de bu dö Simon
Shervaux
ket, demiryolu güzergâhının 20 km. küm verilmiştir. Karabet Efendi
çevresindeki, imtiyazı alınmamış bütün Gelirlerin sağlanmasında başvurulan
maden ocaklarının işletme hakkına sa yollar, dönemin ormancılık çalışmala 1873 Orman ve Maadin Meclisi
hip olacaktır. Şirket, hattın civarında rının yalnızca daha fazla gelir sağlama Reis Arif Efendi
ki ormanları ister odun kesmek, ister amacına yönelik olduğuna ilişkin yar Üye Rasih Efendi
se köm ür elde etmek amacıyla olsun, gıları pekiştirecek niteliktedir. Sözgeli Cemi! Bey
kullanabilecektir. "O rm ancı bilimada- mi, 1895’te vilayetlere gönderilen bir Karabet Efendi
ını Ali Kemal Yiğitoğlu, bu türden söz genelgeyle, her altı ayda bir yapılacak
leşmelerin yol açtığı gelişmeleri şöyle saptamalara göre en fazla gelir topla 1878 Orman ve Maadin idare-i
değerlendirmektedir: “Demiryolları ve yan üç “ Orman Meınuru” na başarı Umumiyesi
şoseler boyunca çıplak sahalardan baş belgesi verilmesi ve üstüste başarı bel Reis Münir Bey
ka bir şey görülmemesi, bu suretle iş gesi alabilenlerin de görevlerinde yük- Başmüfettiş Nazif Bey
letmeye açılan ormanların kısa yıllar seltilıneleri uygulaması getirilmiştir. Muhasebeci Cemi! Bey
Karabet Efendi
içinde tamamı ile istismar edildiğine, Sözkonusu dönemde, ormanlarda Sermühendis Bricogne
kayıtsız şartsız hususi menfaatlerin bu ağaç kesmeye ilişkin satış ve izinleri Mühendis Goço
işte her türlü devamlılığı nazarı itibare dört kümede toplayabilmek olanaklı. Montrichard
almadıklarına bir delildir.” Öte yandan, “ Sözleşmeli orman satışları” olarak Seyyar müfettiş Artin Efendi
yerli ve yabancı tüccarların, herhangi anılan uygulamada, ağaç kesimi yapı
bir yolla işletmek, daha doğru bir söy lacak orman parçası belirlenip damga lemlerin yapılması yeterli görülmüştür.
leyişle kesmek üzere satın aldıkları or landıktan sonra ya açık artırma ya da 2. uygulama, çevre halkına, Orman
man parçalarını nasıl değerlendirdiği sözleşmeyle alıcılara satılmaktaydı. Sa Hakkı, Pul resmi adıyla anılan vergi
ni Fransız ormancı Bricogne, anılan ra tışlar için, alıcının orman müfettişine ler alındıktan sonra, pazarda satmak
porunda açıklıkla ortaya koymaktadır: başvurması, bir gün içinde gerekli İn amacıyla, ağaç kesme, palamut örneği
“Tüccarlar bir mıntıka sakinleriyle, celemenin yapılması, hazırlanacak ra ikincil orman ürünü toplamaya izin ve
meselâ bir dere havzasının halkıyla pa porun merkezdeki Fen Heyeti tarafın rilmesine ilişkindir. Bunun dışında, tek
zarlık eder ve halk da nehir kenarında dan uygun bulunması üzerine gerekli iş- tek ve hiçbir işleme tutulmadan pazar
1570
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan C um huriyete Ormancılık ve Gelişimi
yerleri ve iskelelere getirilen işlenmiş ya lığındaki ilk ilmî ve teknik adımların lunmaktadır. Sözgelimi, 1908-1920 dö
da işlenmemiş orman ürünlerine yöne atıldığı devredir. Teknik eleman yetiş neminin ikinci yarısında, bu kez, önce
lik olarak, Ondalık Memurları tarafın tirilmesi maksadıyla ormancılık tahsil Avusturyalı, sonra da Alman orman
dan yapılagelen Perakende Kesim uy durumunun ıslahı, A vrupa’ya talebe cıları ülkeye çağrılmış, ormancılığa iliş
gulaması sözkonusudur. 4. satış ya da gönderilmesi ve ormanların fennîşekil- kin yasal ve kurumsal düzenlemeler
izin biçimini de, köylülerin, kendi ge de işletilmesi hakkında kanun çıkarıl arasında belirleyici ya da yönlendirici
reksinmelerini karşılamaları için hiçbir ması bu devrenin karakteristik çalışma olmuşlardır.
vergi vb. bedel alınmadan aldıkları ya larını teşkil eder. ” Gerçekten, Cumhu Yasal Düzenlemeler: Cumhuriyet ön
rarlanma izinleri oluşturmuştur. riyet öncesi dönemin ormancılığına iliş cesi dönemde yasa niteliğindeki ilk dü
Öte yandan, gerek 1861 tarihli Ni kin gelişmeler, özellikle de, yasal düzen zenleme Hoca Ali Rıza Efendi tarafın
zamname ve Şartname layihaları, ge leme çabaları görevli olarak en yoğun dan hazırlanan Orman ve Mer’a Kanun
rekse 1869 tarihli Orman Nizamname bir biçimde bu on yıllık dönemde gel Tasarısı olarak, 1910’da gündeme gel
si ve çeşitli tarihlerde çıkarılan Tebliğ, miştir. Öte yandan, doğal olarak, bu miştir. Orman ve Maadin Okulu’nda
Talimatname ve Tenbihname vb. ile or gelişmelerin gündeme gelmesiyle, yaşa öğretmenlik ve yöneticilik, Orman He-
manların korunması, hatta yeni orman mın öteki alanlarında gözlenen gelişme yet-i Fenniyesi başkanlığı görevlerini
ların yetiştirilmesine yönelik çabalara ler arasında da çarpıcı bir koşutluk bu üstlenmiş olan Hoca Ali Rıza Efendi,
girildiği de söylenebilir. Sözgelimi, Ni
zamname layi hasının 1Ove özellikle de
19-68. maddeleri, şartname layihasının
19-29. maddelerinde,Orman Nizaınna-
mesi’nin 27-52. maddelerinde,otlatma
başta olmak üzere, izinsiz orman ürü
nü toplamak, orman ağaçlarına zarar
vermek, orman yangını çıkarmak vb.
sakıncalı eylemler sayılmış, cezaları sı
ralanmıştır. Ayrıca, örneğin Şartname
layihasının 25. maddesinde olduğu gi
bi, ağaç kesme sözleşmelerinde, yeni
den ağaç yetiştirilmesi zorunluluğunu
getiren yaptınmlara yer verilmiştir. Bu
dönemde, orman ya da ağaç yetiştiril
mesine yönelik bireysel çabalara da
rastlanmaktadır. Sivas Valisi Halil Rı
fat Paşa’nın çabaları, bu bağlamda
özellikle arnlmaya değer: Halil Rıfat
Paşa, 1880’lerde, vilayet halkına ya
yımladığı tembilınamelerle, her köyde
her köylünün, kaç parça tarlası varsa
hepsinin de dört köşesine ve kenarları
na, kendi arazisinin bir dönümlük par
çasına tohum ekme ya da fidan dikme
yoluyla ağaç ve orman yetiştirmesini
sağlamaya çalışmıştır. Orman yetiştir
me bağlamında sayılabilecek bir başka
tekil olgu da, 1894’te, Orman Mektebi
öğrencilerinin fidan dikme ve tohum
ekme yoluyla orman yetiştirme amacıy
la yapılacak uygulamalı eğitim çalışma
larında kullanmak üzere, İstanbul Hal-
kalı’da, bir orman fidanlığı ile bir or
manın yetiştirilmesine ilişkin “ Sâdaret
Tezkeresi” dir. Ne var ki, etkin bir ör
gütlenmeye geçilmemesi, bu türden ça
baların, çoğunluğu deyiş yerinde ise,
kâğıt üzerinde kalmıştır.
İLK YÖNETİCİ: “Orman ve Maadin”, ‘‘Halkalı Ziraat’’, “Halkalı Ziraat ve
II. Meşratiyet-Cumhuriyet Ormancılık Mekteb-i Alisi” ile “Orman Mektebi”nde kırk y!ı aşkın bir süre
Dönemi öğretmenlik, Orman Fen Heyeti Reisliği ve Orman Genel Müdürlüğü yapan, ilk ulusal
orman yasa taslağını hazırlayan, İttihat ve Terakki yanlısı olarak bilinen Hoca Ali Rıza
Ormancı bilimadamı Mazhar Diker, Efendi, 1908 Devrimi ile birlikte, “Orman Genel Müdürlüğü”ne dönüştürülen
1908-1920 dönemini, özetle, şöyle de ormancılık örgütünün ilk yöneticisidir. Hacı Ali Rıza.
ğerlendiriyor: ‘‘imparatorluk ormancı
1571
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Cum huriyete Ormancılık ve Gelişimi
daha önce, bu tasarı kesinleşinceye de rarlanm a koşulları, bu kez, tüm ayrın le de Veith'in çabalarıyla; 1917'de Or
ğin uygulanmak üzere, 1910 Temmu- tılarıyla belirlenmiştir. Dahası, bu La manların Usulü İdare-i Fenniyeleri
zu'nda, Orman veM er’aK anunu’nun yiha, köy baltalıklarından, geliri, köy Hakkında 9 Maddelik Kanun, sonra da
Neşir ve İlanına Kadar Ormanlarda lerinin çeşme, okul ve camiler ile me Ormanların M uvakkat İşletme Planla
Tatbik Edilmek Üzere 14 Maddelik Ta zarlığının yapım, onarım ve bakımı rının Suret-i Tanzimine Dair 10 Mad
lim atı yürürlüğe koymuştur. Talimat amacıyla kullanılmak üzere yararlanma delik Tarif name hazırlanarak yürürlü
ile, devletin sınırları içindeki ormanlar olanağı da getirmiştir. ğe konmuş, 1919'da da Devlet Orman
da yapılagelen yararlanmalardan, ola Dönemin ormancılığına, ormanların larına A it Amenajman Talimatnamesi
naklar elverdiğince daha fazla pay alın korunması ve ormancılık çalışmalarının çıkarılmıştır. Ayrıca, yine bu dönem
ması hedeflenmiştir. Talimat, Orman tekniğine uygun olarak yapılmasına yö de, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan
Rantı olarak da tanımlanabilecek bir nelik yeni boyutlar kazandıran Hoca ve Fransa'daki orman yasalarından
uygulamaya ilişkin 3. maddesiyle, Ali Rıza Efendi'nin yasa niteliğinde ilk esinlenerek, bir de Orman Kanunu
Cumhuriyet dönemi ormancılığında or düzenlemeyi, Orman ve M er’a Kanunu adıyla yeni bir yasa tasarısı hazırlan
man ürünleri fiyatlarının belirlenmesi Esbabı Mucibe Layihası olarak 1910'- mış ve 1918'de Meclis'e sunulmuştur.
ne Tarife Bedeli adıyla katılan bir pa ların başında gündeme getirdiğine da H. Veith'in hazırlanmasında katkısı
yın belirlenme biçimine açıklık getirmiş ha önce değinilmişti. Ormancılık yazı olduğu Orman Kanunu da yasalaştırı
tir. Öte yandan, 1869 tarihli Orman Ni- nına, Hoca Ali Rıza'nın yaşamöyküsü lamamıştır. Ancak, öteki yasal düzen
zamnamesi'nin 1895'te değiştirilen 6. ve çalışmalarını içeren yapıtı kazandı lemeler, özellikle de 9 Maddelik Kanun,
maddesini yeniden gündeme getirmesi, ran Halil Kutluk ve Kerim Yund'a gö Cumhuriyet döneminde, ancak 1937'de
Talimatın, dolayısıyla da dönemin or re, tasarı, daha önce çıkarılan nizam çıkarılabilen Orman Kanunu'na değin
mancılığı yönünden önem taşıyan bir name ve talimatnamelerle karşılaştırıl tüm ormancılık çalışmalarının tekniği
gelişmedir. Sözkonusu maddeye göre, dığında, çok yetkindir: Tasarının en ne uygun olarak yapılabilmesinin yasal
ı ormanlardan her yıl satılacak ağaçların, önemli yanı ise, başka ülkelerdeki or dayanakları olarak yürürlükte kalmış
ancak, önceden orman fen memurları man yasalarının bir çevirisi olmaması, tır. 9 Maddelik Kanun, özel kişilerin
tarafından saptanması, işaretlenmesi, halkın gelenek ve göreneklerine uygun mülkiyetindekilerle köylere ayrılmışla
özelliklerinin tutanaklara geçirilmesi, bir içeriğe sahip olmasıdır. Ne var ki, rın dışında kalan tüm ormanlarda ya
satış bedellerinin ilan yoluyla duyurul sürdürülen yoğun çabalara karşın bu pılacak çalışmaları kapsayacak biçim
ması, satışı yapılanların da devlet dam ulusal tasarı, Bakanlar Kurulu'ndan ge de hazırlanımştır. Önceki düzenleme
gasıyla damgalandıktan sonra kesilmesi çirilerek Meclis'e sunulmasına karşın lerden farklı olarak, Koru ve Baltalık
koşulu yeniden yürürlüğe konmuştur. yasalaşmamıştır. olarak teknik yönden iki ayrı kümede
Talimat, köylülerin, ormanlardan ya Hoca Ali Rıza'nın emekli olarak ör topladığı ormanlardan yararlanma ça
pacağı yararlanmaların üst sınırları ve gütten ayrılmasını izleyen yıllarda, dö lışmalarının işletme planlarına dayan
koşullarını da belirlemiştir. Bu yanıy nemin ormancılığında köktenci sayıla dırılması koşulunu getirmiştir. Ticaret
la, Talimat, köylülerin, serbestçe yapa- bilecek nitelikte yeni yönlendirmeler ve Tarım Nezareti'nin irnzasıyla 1917
geldikleri her türlü yararlanmayı, en gündeme gelmiştir: Siyasal alandaki de Mayısı'nda yayımlanan bir genelgede
azından nicelikleri yönünden önemli öl ğişme ve gelişmelerin doğal bir uzantı yasanın amacı; “ ...Osmanlı ülkesinde
çülerde kısıtlayan ilk düzenleme olarak sı olarak, ülkenin ormancılık çalışma ormanların yönetiminde geçerli olan
değerlendirilebilir. Aynı yıl, Ormanla larının, bu kez, Avusturya-Macaristan düzensiz kesime son verilerek, orman
rın Muhafazası ve İnzibatına Dair Ku ve Almanya'dan gelen ormancılar ta lardan her yıl eşit ve belirli miktarda,
ra veKasabat Ahalisine Tembihname rafından yönlendirildiği gözlenmekte devamlı gelir alm ak” biçiminde belir
adıyla çıkanlan bir uyarı ile birlikte ele dir. 1914'te, Tevfik Ortaç'ın Orman tilmiştir. 9 Maddelik Kanun'un 3. mad
alındığında, Talimat'ın, Hoca Ali Rı Genel Müdürlüğü döneminde, ilk ola- desi uyarınca, Ticaret ve Ziraat Neza
za Efendi'nin ülke ormanlarımn korun I-ak Avusturyalı Hofrat Veith'in getiril reti tarafından hazırlanacak olan Ame-
ması ve tekniğine uygun olarak işletil mesini izleyen bir yıl içinde, Almanya, najman Talimatnamesi ise, 1. madde
mesi çabalarının boyutları daha kolay Avusturya-Macaristan'dan sekiz or sinde belirtilen amacına uygun olarak,
kavranabilecektir. Tembihname, dev mancı “ uzman” getirilmiştir. Bu uz gerçekten, çalışmaların, ormanların de-
let ormanlarıyla köy baltalıklarının tü manların da katılımıyla yapılan çalış v^arnlılığinı sağlama yönünden öncelikle
münde, özel ormanların ise, tarım ya malar sonunda, ülkede ilk orman ame- yerine getirilmesi koşullan içerektedir.
pılacak kesimi dışındaki yerlerinde tarla najman heyetleri oluşturulmuş, özellik Önceki dönemde oldu gibi, ülkenin
ve otlak yapmak amacıyla ağaç kesil
mesi, yakacak odun elde etmek üzere
ağaç dallarının kesilmesi yasaklanmış TABLO 2
tır. Ayrıca, köylülerin kendi gereksin Ç e ş itli Y ılla r d a O r m a n G e lirle ri
melerini karşılamak ya da satmak ama
cıyla ağaç kesmeleri de, ancak, belirle Yıllar Miktar (Kese) Yıllar Miktar (Kuruş)
nen süre içinde bitirilmek koşuluyla or 1868-1869 1.200 1888 9.962.840
man fen memurlarının iznine bağlan 1869-1870 1.800 1889 18.161.448
mıştır. 1911 Eylülü'nde yürürlüğe ko
1871-1872 2.000 — —
nan K öy Baltalıklarının İdaresine Dair
1872-1873 2.600 1900 22.610.618
Nizamname Layihası ise, köylülerin,
köyleri için ayrılmış ormanlardan ya 1906 32.203.960
1572
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Cum huriyete Ormancılık ve Gelişimi
içinde bulunduğu ekonomik, siyasal, Taşra rinde yerleşik olan Orman Fen Memur
özellikle de savaş koşulları içinde, bu ları ise ağaç kesimine ilişkin işlerin or
düzenlemeler ülkenin her yanında ye a) Orman Müdürleri mancılık tekniğine uygun olarak yapıl
terince yaşama geçrilememiştir. b) Orman Müfettişleri masını sağlamak, sorumluluk alanı
c) Ketebe içindeki Muamelat ve Cibayet memur
Kurumsal Düzenlemeler; Dönemin
d) Orman Fen Memurları larının çalışmalarını denetlemekle gö
en önemli düzenlemelerinden biri ola
e) Mesaha-i Eşcar (Ağaç Ölçme) revlendirilmiştir. Bunların dışında,
rak, Merkezde, Orman ve Maadin ve
Memurları Mesaha-i Eşcar Memurları, Orman Fen
Ziraat Nezareti’ne bağlı olarak etkin
f) Cibayet Memurları Memurları’nın bulunmadığı yerlerde,
likte bulunan Orman Heyet-i Fenniye-
si’nin, 1908 devrimini izleyen ay için g) Serbekçiler onların görevini; Muamelat Memurla
de Orman Müdüriyet-i Umumiyesi’ne h) Bekçiler rı, çalışmalara ilişkin kayıt, hesaplama,
i) Harita Memurları açık artırma duyurusu ve satışlarının
dönüştürülmesi ve yöneticiliğine de İtti
yapılması; Cibayet Memurları, orman
hat ve Terakki yanlısı olarak tanınan
Hoca Ali Rıza Efendi’nin getirilmesi sa ürünleri için gerekli taşıma belgelerinin
1913 sonlarında merkezdeki örgüt
yılabilir. Yeni düzenlemeyle birlikte or düzenlenmesi, vergilerin alınması ve
lenme; orman genel müdürü ile yöne
mancılık örgütlenmesi, açık adıyla da alındı belgelerinin hazırlanması; Ser-
timindeki Memurin, Amenajman, Büt
Orman Müdüriyet-i Umumiyesi’nin ye çe ve Teftiş şubelerinden oluşacak bi bekçiler ise, kendilerine bağlı bekçileri
ni yapısı aşağıya çıkarılmıştır: denetlemek, gerektiğinde ormanların
çimde değiştirilmiştir. Merkez örgüt,
1908 öncesi dönemdeki işlevini, Cum- korunması çalışmalarına katılmak,
Merkez huriyet’e değin sürdürmüştür. Farklı köylülerin gereksinmeleri için kesebile
ceği ağaçları belirlemek, izin belgeleri
olarak taşrada, her vilayette, tüm işlem
a) Orman Heyet--i Fenniyesi lerden sorumlu Orman Müdürleri gö ni düzenlemek; Bekçiler, ormanları ko
— Orman Genel Müdürü revlendirilmiştir. Orman Müfettişleri rumak ve Harita Memurları da, görevli
— 4 Genel Müfettiş ise, orman müdürlerinin gerekli gördü oldukları vilayet sınırları içindeki dev
— 4 Genel Müfettiş Yardımcısı let ormanlarının ayrılma ve sınırlandır
ğü denetleme çalışmalarını üstlenmişti.
b) Muhasebe Kalemi Ketebeler ise, her orman müdürlüğün ma çalışmalarını yapmak, yönetsel ve
c) Tahrirat Kalemi de görevlendirilmiştir. Kaza merkezle- teknik haritalarını düzenlemekle görev
lendirilmişlerdir.
1914’te, ormanların korunmasını
YA BANCI sağlamak üzere yeni bir örgütlenmeye
ORMANCILAR: gidilmiş, Fransız askeri ataşe Saro’nun
1910’larda ülkedeki yönlendirmesiyle ordunun bir parçası
ormancılık çalışmaları, olarak Orman Jandarma örgütü kurul
Almanya ve Avusturya- muş, İstanbul Kâğıthane’de bir de Or
Macaristan man Jandarma Mektebi açılmıştır. Or
imparatorluklarından gelen
ormanetlann da man Jandarrnası’nın, her orman mü
yönlendirmeleriyle dürlüğünde, orman varlığının önemine
gerçekleştirilmiştir. Bu göre, bölük-takım-karakol düzeni için
ormancılardan biri de Dr. de örgütlenmesi öngörülmüştür. Or
Bauer'dir. Dr. Bauer, man Jandarm a Mektebi, kısa bir süre
1917’de “Orman Mekteb-i sonra kapatılmış yerine, Veith’in öne
Âlisi”nde öğreticilik risiyle, 1915’te Orman Ameliyat Mek
yapmıştır. tebi kurulmuştur.
Ormanlardan Yararlanma Biçimi:
Dönem boyunca, üstyapıya ilişkin dü
zenlemelerin yanısıra, ormanlardan
sağlanan gelirin artırılmasına da çaba
gösterilmiş, 1916-1917 yıllarında Avus
turya’dan getirilen beş orman amenaj
man mühendisiyle yedi yerli orman mü
hendisinden ilk amenajman heyeti oluş
turulmuş ve Adapazarı’nın Hendek na
hiyesinde 7.1 47 hektarlık bir ormanlık
alan için Mustafa Şeref Ormanı Ame
najman Planı adıyla ilk amenajman
planı hazırlanmıştır. Bu arada, yine ilk
kapsamlı Orman İstatistiği, I 910’da ya
yımlanmıştır. I 906-1907 yıllarında ya
pılan hazırlık çalışmalarının sonuçlarını
içeren Orman İstatistiği’ne göre ülke
deki ormanların çeşitli mülkiyet biçim-
1573
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Cum huriyete Ormancılık ve Gelişimi
lerine dağılmaları Tablo 3’te verilmiş seyrek ağaçlı ya da ağaçsız yerlere fi
tir. dan dikmek ya da tohum ekmekle yü
Il. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e de kümlü tutulmuşlardır 1912’de tüm vi TABLO 3
ğin uzanan yaklaşık on yıllık arada da layetlere gönderilen bir Tahrirat-ı Umu-
ormanlar, yerli ve yabancı özel girişim ıniye’de ise; önemli servetlerden biri 1910 T a rih li O rm a n
ciler tarafından ihalede satın alınarak olan orm anlaın pek çok vilayette çe
işletilmiştir. Sözgelimi, 1908-1911 Tem şitli nedenlerle yok edildiği ya da verim- I s t a t i s t i ğ i ’n e G ö r e
muz aralığında 1.343 Milyon m ' keres sizleştirildiği belirtilerek, 4-5 dönümlük O sm an h İm p a ra to rlu ğ u n d a
tenin yapıldığı 27.800 bin kantar odu bir tarlanın geçici olarak kiralanarak
orman fidanlığına dönüştürülmesi, fi O r m a n V a r lığ ı
nun elde edildiği 15 satışın yapıldığı
saptanmıştır. I. Dünya Savaşı nedeniy danlık için bir bekçinin görevlendiril
le, bu yolla yapılan satışlarda azalma mesi istenmiştir.
lar olduğu gibi, 1908-1920 orman ürü Ormanlık Alan
nü hasadı ve orman gelirlerine ilişkin Sonuç Mülkiyeti______________ Hektar %
ayrıntılı bilgiler de bulunamamıştır. Öte Türkiye’de ormanlardan yararlanma Devlet 7.7 50.13 2 88.03
yandan, bu arada, orman yetiştirme ça biçimine belirli bir düzen getirilmesine Vakıflar 107.295 1.22
lışm alarına da devam edilmiştir. yönelik çalışmalar, Tanzimat’la birlikte Kasaba ve köyler 146.423 t.6 6
191 1’de, Kayseri’nin Kızlarpınarı yöre başlatılmıştır. Daha önceleri, ülkedeki Ö zel kişiler 5 3 9.47 3 6.13
sinde 7.500 dönümlük bir alanda fidan ormanların çok büyük bir kesimini Mülkiyeti tartışmalı 260.442 2.96
dikme yoluyla orman yetiştirilmesi için kapsayan Cibal-i Mübaha orm anlar TOPLAM 8 .8 0 3 .7 6 5 1 0 0 .0 0
bir Talimatname çıkarılmıştır. Yine dan, hemen herkesin hiçbir kısıtlamayla
191 1’de çıkarılan Köy Baltalıklarının karşılaşmadan, dileğince yararlanabili Kaynak: Asmaz, Hasan; "Orman istatistikleri
İdaresine Dair Nizamname Layihası da, yordu. Ancak, saptanabildiğinde, tica nin Tarihçesi". Türk Ormancılığı Yüzüncü Ted
sözgelimi 6. maddesinde olduğu gibi, ret amacıyla yapılan her etkinlik için ol ris Yılına Girerken, 185 7-195 7, Türkıye
köylülerin; baltalıklarının iyileştirilme duğu gibi, ormanlardan yararlanmadan Ornıancılar Cemiyeti . Ankara. 195 7, s 116 .
si, verimli ağaç yetiştirilmesi amacıyla da vergi alınabilmekleydi. Öte yandan,
1574
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Cum huriyete Ormancılık ve Gelişimi
Yakın tarihimizde Tanzimat'tan dan itibaren yavaş yavaş çözülmeye ka bir şey değildir. Ormanların tek ış-
Cumhuriyet'e kadar uzanan dönem ve giderek üretim ilişkilerinde bazı de levi devletin ve haikın (padişahın ve
deki orman yıkımları, kökü çok eski ğişimler ortaya çıkmaya başlamıştır. kullarının) gereksinmelerini karşıla
lere giden uzun bir sürecin belirli ve Tanzimat'la birlikte bu olgu daha da maktan ibarettir. Bunu aksatmadan
oldukça duyarlı bir kesitini kapsar. El keskinleşmiş, gelişen olayların da ağır yürütebilmek içinse, onları gerekli ku
deki verilere göre tarihöncesi dönem baskısıyla birtakım reformlar kaçınıl ral ve statülere bağlamak yeterlidir.
lerden Osmanlıların son zamanlarına maz hale gelmiştir. Dolayısıyla bu dö Özellikle ormanların yok olup olmama
kadar birbiri ardısıra gelen birçok kül nem yönetimleri çöküşün dikte ettiği sı ya da tükenip tükenmemesinden
türün, yaklaşık üçbin yıllık yıkımının perişan durumu, çetişli gerekçelere çok, mevcut düzenin işlerliğine uygun
ürünü olarak Tanzimat'ın devraldığı bağlanan kimi ıslahat önlemleriyle bir bir yapı içinde sözkonusu işleve dö
bu olgu; aynı dönemdesorunlarlaörü- bakıma onarmak zorunda kalmışlar nük orman kullanımlarını gerçekleştir
lerek, doruğa tırmandırılan “olumsuz dır. Tanzimat Dönemi orman yıkımla mek önemlidir. Bu bakımdan çeşitli
bir miras” olma özelliğini daima canlı rı ve ormancılığını da, imparatorluğun durum ve amaçlar için değişik kural
tutmuştur. Özellikle öncekilerle karşı gösterdiği bu zorunlu değişim süre ve kısıtlamaların getirilmesi, ayrıcaor-
laştırılacak olursa, etkin bir orman yı cinden soyutlama olanağı yoktur. Bu manların mülkiyet açısından belirli sta
kımını sergileyen Tanzimat dönemi, ül bakımdan konunun bir bütün içinde tülere bağlanarak, Osmanlı Ormancı
ke ormancılığında gerçek ormansız kaynağına inilerek açıklanabilmesi lığımın da varlık alanı bulması; aslın
laşmanın yeni açılımlara sürüklendiği amacıyla, Tanzimat Dönemi yıkımları da bu düşünce sistemi ve yaklaşım
bir aşama olarak da ayrı bir önem ta na girmeden önce, eski duruma göz- ların doğal sonucu olarak biçimlen
şır. Kuşkusuz Tanzimat'ı hazırlayan atmakta yarar vardır. mektedir. Ne var ki, böylesi bir olu
değişik etkenlere paralel olarak, aynı şumda ormanları düzenli işletilen ye-
dönemde ormanların içinde bulundu Tanzimat’tan Önceki Durum
nileııir bir kaynak olarak görmek ve
ğu koşulları ve orman yıkımlarını da Eski dönem ana hatlarıyla incelene kesilenlerin yerine doğal ya da yapay
hazırlayan ve imparatorluğun, siyasal, cek olursa, Ortaçağ İslâm Dünyası yollarla yenilerini yetiştirerek, onların
sosyal, ekonomik ve coğrafi yapısın nın temel felsefesi ve eğilimleriyle bü sürekliliğini sağlamak gibi ilkelerin yeri
dan kaynaklanan çeşitli nedenler var tünleşen “dinsel devlet anlayışı” çer yoktur. Yani Osmanlıda ormanların
dı. Bu nedenlerin kavranmasında, çevesinde, Osmanlı için ormanların sürekliliğini değil, padişah ve kulları
özellikle Osmanlı imparatorluğumun ancakTanrının insaneğluna bahşettiği na iiişkin imparatorluk etkinliklerinin
İslâm dünya görüşüne dayalı "Teok bir nimet ya da herhangi bir değal kay sürekliliğini hedefleyen ve tekyanlı ya
ratik Devlet Modelinin” ortaya koydu nak olmaktan öte bir anlamı bulunma rarlanmayla belirli durumlarda ancak
ğu ve her yönüyle kendine özgü nite dığını görmekteyiz. Aynen madenler, yararlanmayı güvence altına alabilmek
likler gösteren "Osmanlı Dirlik su ve hava gibi ormanlar da; yalnızca amacıyla koruma bilincinden ileriye
Düzeni” ve bu düzen içinde biçimle çeşitli amaçlar için kullanılmak ve gitmeyen bir ormancılık sözkonusu-
nen ormancılığın yapısı ve işleyişi ana ürünlerinden yararlanılmak üzere var dur. Bir başka anlatımla eski dönem
çıkış noktasını oluşturmaktadır. olan Tanrı vergisi bir bitki topluluğu ya de imparatorluğun mevcut tüm or
Bilindiği gibi, “Osmanlı Dirlik Düze da dağı taşı kaplayan bitmek tüken- manlarını kapsamayan. devletce ör
ni'' 16. yy sonlarıyla 1 7. yy başların rnek bilmez bir ağaç denizinden baş gütlenmiş sınırlı ve resmi nitelikte bir
1575
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Sonra Orman Yıkımı ve Çevre Tahribi
ormancılıkla ayrıca ülke genelinde çok fından da koruma ve üretim işleri yü ğinde el atılacak sıradan bir “ rezerv
geniş alanları içeren örgütsüz ve ser rütülmeye başlanmıştır. Böylece, da alan'' olmaktan başka bir anlam taşı
best bir orman kullanımı geçerlidir. ha önce de dedinildiği gibi sınırlı ve mamakta ve bunun dışında herhangi
O günkü "Osmanlı Dirlik kısmî bir nitelik taşımakla birlikte, bir değeri bulunmamaktadır. Dolayı
Düzeninin” kuruluş ve işleyişine gö imparatorlukta ormancılıkla ilgili bili sıyla bu ormanların daima devlet ya
re ortaya çıkan bu yapılaşma içine"!, nen örgütlenme de gerçekleştirilmiş rarlanmalarına da açık tutulacak şe
birçok kaynağın belirttiği gibi orman olmaktadır. kilde “ reayanın” kullanımına bırakıl
ları tümüyle denetimden uzak tutan Bundan sonraki gelişmeler impara ması ve bunu gerçekleştirecek esnek
'mutlak başıboş'' bir ormancılık etkin torluğun gösterdiği dedişim sürecine ve belirsiz bir statünün biçimiendiril-
liğinin geçerli olduğunu ileri sürmek, paralel bir çizgi izler. Burada esas mesi en uygun çözüm olarak ortaya
yine de pek mümkün değildir. Çünkü olan başlangıçtan Tanzimat'a kadar çıkmaktadır. Nitekim gelişme ve iler
imparatorlukda toprağın temel üretim kendi koşulları içinde sistemle uyum leme dönemlerinde bu statü kendi
aracı olması ve üretim ilişkilerinin bu lu bir gelişme gösteren eski ormancı mantıksal tutarlılığı içinde fazlaca pü
üretim aracı üzerindeki mülkiyetin ni lığın; gerçekte orman yıkımları açısın rüz yaratmadan yürümüştür. Ancak
teliğine göre biçimlenmesi, ormancı dan ne getirip, ne götürdüğünün doğ gerileme döneminden itibaren düzenle
lık etkinliklerinin de mutlaka uygun ru bir biçimde yerli yerine oturtulabil- birlikte işleyiş tersine dönmeye ve söz-
statü ve kurallara bağlanmasını zorun mesidir. Çünkü Tanzimat'taki yıkımla konusu ormanlar üzerinde elde kala-
lu kılmaktadır. Nitekim başlangıçtan- ra kaynaklık eden asıl oluşumlar bu m tüketmekten başka çaresi olmayan
beri ormanlarla ilgili çeşitli “ Fetva” , dönemde büyüyüp, serpilmiş ve be bir devletin sergileyebileceği yıkımlar
“Vilayet Kanunu", “Telhis", “ Hü lirli olgunluğa ulaşmıştır. Bu hususla yaşanarak, Tanzimat'taki açmazlara
küm” ve “Hatt-ı Hümayun”ların var rın aydınlatılması ise, öncelikle orman kader uzanan sorunlaryumağı da ya
lığıyla değişik orman mülkiyet şekille mülkiyet şekilleriyle bunların kullanım vaş yavaş örülmeye başlamıştır. Bu
rinin biçimlenmesi de bunu yeterince ilişkilerine bağlıdır. bakımdan Tanzimat öncesinde -son
kanıtlamaktadır. Aslında bu görüşler. Tanzimat'tan önceki dönemde or rasında da olduğu gibi- asıl yıkımlar
Batı'da kapitalizmin gelişmesine fırsat manlar, mülkiyet şekillerine göre: Mi Cibal-i mübaha kapsamı içine giren or
veren koşulların Osmanlıda ortaya çık rî Ormanlar (Devlet Ormanl arı), Cibal-i manlarda görülmektedir. Kuşkusuz
ma olanakları bulamaması ya da baş Mübaha Ormanları (Serbest Dağlar farklı statülerde bulunun diğer orman
ka deyişle kapitalizme doğru yol alan daki Ormanlar), Ahali-i Kur'aya Ait Or lar da, şu ya da bu şekillerde yıkım
o dönem Avrupası'nda sürekli yenile manlar (Köy Tüzelkişiliğine Ait Orman lardan etkilenmiştir. Ancak bunların
nerek, düzenli ekonomik yararlar sağ lar), Eşhas Uhdesindeki Ormanlar gördüğü yıkımlar daha çok yerel bo
lama amacına yönelik ormancılık ge (Özel Ormanlar) ve Evkaf Ormanları yutlar ve küçük yüzeylerle sınırlı kal
lişirken, Osmanlıda mevcut düzenin (Vakıf Ormanları) adı altında başlıca dığından, ülke ölçeğinde etkileri pek
gereği olarak böylesi bir gelişmenin beş ayrı grupta toplanmaktadır. Bun sarsıcı olmamıştır. Sadece bunlardan
görülmemiş olması ve yalnızca var lardan ilk sırada yer alan ve dönemin özellikle Mirî Ormanlar içinde yer alan
olanı tüketmeye dönük sağlıksız bir gerçek anlamdaörgütlü ormancılık et Tersane ve Tophane Ormanlarının du
yapının gerçekleşmiş bulunmasından kinliklerini de sergileyen Mirî orman rumu dikkat çekicidir. Başlangıçta çok
kaynaklanmaktadır. lar ayrıca; en seçme orman yüzeyle iyi korunan bu ormanlar, sürekli artan
rini örtüleyen Koru-yu Hümayunlar, donanma gereksinmeleri karşısında,
Kısaca özetlenen bu yapı içinde dönemin sonlarına doğru iyi korunur
Tanzimat öncesi imparatorluk Orman Mirî Korular ile Tersane ve Tophane olmaktan çıkmış; verim güçleri hesa
cılığımın ilk kez etkinliğini duyurmaya Ormanları olmak üzere üç altgruba ay
başlaması, Yıldırım Bayezid zamanı rılmaktadır. Genelde bu beş ' ana mül ba katılmadan yapılan aşırı kesimler
yüzünden, tükenmekten ya da nitelik
na kadar uzanır. Bu süreç, Sarıca Pa- kiyet grubunu” oluşturan ormanlar
dan ilk üçü; büyüklükleri, nitelikleri ve lerini yitirmekten kurtulamamışlardır.
şa'nın Gelibolu'ya gönderilerek
Hatta bu nedenle Cibal-i Mübaha Or
1402'de tersane kurması ve orman statüleri bakımından önemlidir. Ancak manlarından sık sık yenileri ayrılarak,
lardan kereste sağlanması için belirli bunlar içinde imparatorluğun asıl or donanma gereksinmelerinin karşılan
koşulların saptanmasıyla başlar. Ter man varlığını temsil eden ve yıkımla
ması yönüne gitmek zorunda kalın
sanelerin kereste, katran ve zift gerek rın boy hedefi olan Cibal-i Mübaha Or mıştır.
sinmelerinin karşılanması amacıyla bir manları, çok daha ayrı ve özel bir yer
kısım ormanlann ayrılması ve buralar tutar. Özellik!e bunların, “ Dirlik Düze Tanzimatöncesinde devletçe yapı
da kesimlerin kısıtlanması da aynı ev ni” gibi devlet denetimini en uç nok lan bu yıkımlar dışında, özellikle halk
reye rastlamaktadır. Bu konuda asıl taya kadar götüren bir yapılaşmaya tarafından gerçekleştirilen diğer yıkım
ciddi önlemler daha sonraları, yani karşın, görünürde “ herkesin” yarar ların çok eskilerden beri süregelen ey
1494 ve 1552 yıllarında alınmıştır. O lanmasına açık serbest bir işleyiş ön lemlerden kaynaklandığı bilinmekte
tarihlerde Kırklareli, Pınarhisar ve Ak- gören “ muhatabı” ya da daha doğru dir. Örneğin aşırı ve düzensiz kesim
yol kadılıklarına gönderilen hüküm ve bir ifadeyle “ maliki” belirsiz bir mül ler, tarla açmak amacıyla orman alan
buyruklarla, yöre sınırları içindeki or kiyet şeklini kapsamaları oldukça il larının değişik biçimlerde aralıksız
manlardan ağaç kesimleri yasaklan ginçtir. köklenmesi (geleneksel gezici tarım
mıştır. Daha sonra Bolu ve Sinop san Aslında mevcut düzenin mantığıyla olayı), yerleşim yerleri çevresi halkı
cakları ile Somdö{len, Ahıdağı ve Kaz- uyumlu “çok somut bir olgunun” ürü nın ve özellikle göçerlerin sürdürdü
dağı ormanları da denetim altına alın nü olan bu durum, ilginçliğinin yanı- ğü çok yaygın hayvancılık gibi önem
mıştır. Ülkenin birçok yerinde donan sıra yine de pek şaşırtıcı değildir. Çün li eylemler ilk akla gelenler arasında
ma ve tophane gereksinmeleri için ay kü Cibal-i Mübaha Ormanları devlet dır. Ayrıca konut inşaatlarının ana gir
rılan bu tür ormanların yönetimleri ise, için ancak örgütlediği resmi ormancı disinin büyük ölçüde ahşaba bağlı ol
"Tersane Emini” denilen sarava bağlı lık etkinliklerini sürdürebilmek amacıy ması, yakacak odun gereksinmeleri ve
yöneticilere verilmiş ve bunların göze la, tükerıen ya da eksileri Mirî Orman hiç eksilmeyen korkunç orman yan
timinde iradeli “ Koru Ağaları" tara ların yerine konulmak üzere gerekti gınları da diğer önemli eylemleri oluş-
1576
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCI LIK
Tanzimat’tan Sonra Orman Yıkımı ve Çevre Tahribi
kırmaktadır. Aslında tüm bunlara rağ anlamıyla niceliklerini yitirmiş değildir. ğurduğu aşırı yararlanmalar nedeniyle
men imparatorluğun güçlü olduğu za O zamanlar birçok hızarın çalıştığı La büyük ölçüde kötüleşmişler, ayrıca
manlarda, orman kullanımları yine de dik Gölü'nün güney kesimleri, Niksar pek sık görülen yangınlar da bunları
oldukça iyi disipline edilebilmiş ve el- ve Ünye arasındaki dağlık bölgeyle iyice bitik düşürmüştür. Mevcutlar
dekiler biraz da zamanın teknolojik daha doğuda Aşkale ve Çoruh Vadisi içinde Edrem it-Sındırgı hattıyla
olanaklarıyla gereksinmelerin azlığı üzerindeki mıntıkalarda büyük orman Balıkesir-Isparta hattı üzerinde yayı
nedeniyle kısmen korunabilmişlerdir. lar görülür. Karadeniz'in batı kıyıların lanlar, o dönem için bölgenin en
Tanzimat'ın Devraldığı da ise, ülke geneline göre önemli bir önemli orman alanları olarak belirtile
odak oluşturan geniş ormanlar vardır. bilir. Yine Kuşadası-Aydın-Denizli hattı
Orman Varlığı
Bu odakta Sinop, Kastamonu, Zon üzerinde de çeşitli ormanlar mevcut
Osmanlı İmparatorluğu önceleri bü guldak ve Bolu mıntıkaları ormanca en tur. öte yandan bölgenin güneybatı kı
yüklüğüyle orantılı olarak oldukça zen zengin yöreler olarak dikkati çeker. yılarında Muğladolayları, özellikle Fet
gin bir orman varlığına sahipti. Ancak Özellikle bunlar içinde sözkonusu hiye ve Datca arasındaki kuşak her
gerileme döneminden itibaren sürek odağın doğusuna rastlayan Gökırmak bakımdan homojen ve zengin orman
li yitirilen topraklarla birlikte bunlar hız Havzası'nda bulunan iğneyapraklı or larla örtülüdür.
la azalmaya yüz tutmuş ve Tanzimat’a manlarla, yine Taşköprü'nün güneyin
gelindiğinde, diğer konularda olduğu deki Elekdağını örten çam ormanla O dönemde Anadolu'daki bir baş
gibi orman ve benzeri doğal kaynak de rı; yüzyıllar boyu varlıklarını koruyarak ka önemli orman adağını ise, güney
ğerleri bakımından da alabildiğine sı Tanzimat'a kadar gelebilmiş ünlü or de Toros Dağları üzerinde yer alan
kıntılı bir sürece girilmiştir. üstelik aynı manlar olarak anılmaktadır. Hatta bazı yaygın orman örtüsü biçimlendirmek
dönemde Balkanlar, Kırım ve Kafkas kaynaklar, gerek bunların ve gerekse tedir. Bu kuşakta en zengin ormanlar,
ya'daki toprakların tümüyle elden çık Karadeniz'in batı kıyılan beyunca uza Gülek Boğazı, Pozantı. Feke, Andırın
ması da, imparatorluğun yaklaşık 25 nan sıradağların kuzeyindeki diğer or ve Osmaniye dolaylarıyla batıda, özel
milyon hektarlık bir orman alanından manların "içinde yûrûnemeyecek ka likle Antalya yöresinde yoğunlaşmış
yoksun kalmasını sonuçlamıştır. Özel dar sık ve vasıflı" olduğunu bildirmek tır. Örnoğin Tarsus Çayı'nın üst kısım
likle 1 913'den sonra hemen yalnızca tedir. Ayrıca aynı kaynaklardan Bolu larında 19. yy'ın ortalarına doğru bir
Anadolu'dakilerle yetinmek zorunlulu ormanlarının da iyi durumda olduğu gezi yapan Kolschy, Gülek ve Nem
ğunun ortaya çıkması "Anadolu nu, ancak Tanzimat'tan sona özellik rut'un yukarılarındaki dağlık arazide
Ormanları” için ister istemez durumu le Düzce-Adapazarı çizgisinde yer “çok gûzel meşe ve sedir ormanlan"
daha da kötüleştirmiştir. alan kesimlerinin hızla yok edildiğini gördüğünü ve bunların “tahtacılar ta
iklimsel. jeolojik, morfolojik ve eda- öğrenmekteyiz. ralından'' önemli oranlarda yıkıma uğ
fik koşulları bakımından doğal olarak ratılmakta olduğunu söyler. Aynı or
orman yetişmesine çokca elverişli ol Tanzimat'ın başlarında Marmara manlar 1832 dolaylarında, en iyi nite
mayan ya da oldukça sınırlı orman ye Denizi ni çevreleyen orman alanları likte 10.000 tomruğun her yıl İsken
tişme ortamları sunan bir coğrafi ku ise, İstanbul dalayları bir yana bırakı deriye'deki gemi tezgâhlarına gönde
şak üzerinde yer alan Anadolu Yarı lacak olursa, "payitahta” yakın olma rilmesi nedeniyle de büyük yıkımlara
madası, o zamanki durumuyla bugün nın getirdiği yıkımlarla oldukca fakir uğramıştır. Yine bir diğer kaynak bu
kü kadarolmasada ormanca zaten ye leşmiştir. Tanzimat'la birlikte bu du durumu daha da dramatik biçimde ta
terince yoksullaşmıştı. Ormanlar an rum biraz daha ağırlaşarak, ormansız nımlayarak, 1838'de Ulukışla'nın gü
cak yine bugünkü gibi kuzey ve gü laşma hızlanır. Özellikle bölgenin do neyinde Toros Dağları dizisini bölen
neydeki kıyı dağlarıyla batı kesimleri ğusunda geniş bir yüzeyi kaplayan ve Adana Ovası ile bağlantıyı sağlayan
ve Marmara çevresindeki alanlarda Bolu-izmit-Bursa hattı, filo yapımı için Gülek Boğazı'nda, "Odun kesicileri
toplanmıştı. Bunlara ek olarak yüzyıl 19. yy'ın ortalarına kadar en çok yük nin balta sesleri ile yaşlı iğneyapraklı
lar boyu süregelen insan müdahale lenilen yöre olmuş ve geniş yıkımlar ağaçların devrilmeleri sırasındaki gü
leri. ormanları hem nicelik ve hem de görmüştür. Diğer kesimler buralara rültülerin, Çiftehan civarındaki dağlar
nitelik yönünden iyice ^ -palamış; ta göre nisbeten iyi durumdadır. Örne da yankılar yaptığını..." belirtmekte
rım alanları, otlakları ve iskanlar lehi ğin bölgenin güneybatısında Çanak dir. Ancak bütün bunlara rağmen böl
ne sürekli geriletmişti. Kısası Tanzimat kale ve Kazdağı yöreleriyle Balıkesir'in gede 19. yy'ın ortalanna doğru yine
Dönemi bölük pörçük bir orman var doğu kısımlarında hâlâ geniş orman de değerli orman alanları mevcuttur.
lığıyla tamamen durma noktasına gel lar vardır. Yine kuzeyde Akçakoca ile Özellikle Adana çevresi ormanları hâlâ
miş çağdışı bir ormancılığı devralmak Şile arasında kalan kıyı şeridiyle Trak ağırlık ve yaygınlığını korumaktadır.
ve zorlayıcı etkenler gereği bundan ya'nın kuzeyindekiler de kısmen nite Öte yandan batıda Antalya yöresi ve
azami yararı sağlamak gibi bir çıkmazı liklerini koruyabilmiş ormanlar olarak Tahtalıdağ üzerindeki ormanlar önem
aşmak durumundadır. Bunu. dönemin göze çarpmaktadır. Ancak bu sonun lerinden hiçbir şey yitirmemişlerdir.
başlarındaki mevcut ormanların için cu orman alanları, 1830'lardan itiba Ne var ki, bunlar üzerinde gerçekleş
de bulunduğu koşullar ve yayılışları ren baltalıklara dönüşme yolunda hızla tirilen yıkımlar korkunçtur. Buralarda
na ilişkin tarihi veriler tüm çarpıcılığıyla bozulmaya uğramıştır. ağaçlar yapı kerestesi olarak kesilip,
sergiler. Batıdaki ormanlar da, aynı yıılarda akarsularla büyük sallar haline getiril
Tanzimat'tan hemen önce 1830 yıl Marmara Bölgesi'nden farklı bir du- mek suretiyle deniz kıyılarına aktarıl
ları dolayında, Anadolu Yarımadası'- rumdadeğildir. Eskidenberi bölge or maktadır. Aynı işler Antalya Beydağ-
nın kuzeyindeki Karadeniz Kıyı Dağ manları geniş yıkımlara sahne oldu ları yöresinde de yoğun bir şekilde
ları yer yer oldukça zengin sayılabile ğundan, elde pak fazla kaliteli orman sürdürülür. Bu konuda bölgede gezi
cek orman alanlarıyla örtülüdür. Bun alanı kalmamıştır. Bazıları yüzey ola ve araştırmalar yapan ingiliz araştır
lardan doğuda Giresun, Rize ve Art rak geniş alanları kapsasa da; gerek macı Spatt'ın ilginç gözlemleri vardır:
vin yörelerindeki ormanlar dağların bölge ikliminin zorlayıcı etkileri, gerek Spatt, anılan yıllarda AlakırÇayı çev
sarp yerlerine çekilmiştir. Ancak Do üzerinde yetişen ağaç türlerinin özel resinde, yüzdürülerek deniz kıyısına
ğu Karadeniz Ormanları yine de tam likleri ve gerekse yoğun iskanların do taşınmak üzere "en iyi ağaçlarının
1577
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Sonra Orman Yıkımı ve Çevre Tahribi
hepsi kesilmiş ' çok büyük bir orman netleşmeye başlayan bu olgular, ay içinde hem statü ve hem de ülkenin
soykırımından sözederek, bir bakıma nı zamanda Tanzimat sonrası deği esas kaynaklarını oluşturması açısın
dönemin başlangıcındaki koşulları da şimleri yaratan ana etkenleri de her dan bir tek orman varlığı, yani Cibal-i '
tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. yönüyle açıklığa kavuşturmaktadır. Mübaha Ormanları kalmakta ve Bâbı-
Anadolu'da değinilen bu belli başlı Özellikle ekonomik açıdan iflasın eşi âli'nin bunlara yönelmesi kaçınılmaz
alanlar dışında kalan diğer bölgeler ğine gelmiş ve devreye sakulabilecek laşmaktadır. Aslında bu dönem yöne
de ise 1830'1u yıllarda üzerinde duru her türlü kaynağı değerlendirmekten timleri için koşullar elverse, büyük kü
lacak kadar önemli hemen hiçbir or başka çaresi kalmayan bir devlet için, çük demeden tüm ormanlardan top
man varlığı kalmamıştır. iç Anadolu' vergi gelirleri ve dolayısıyla bunu sağ luca yararlanmak kuşkusuz çok doğal
daki çok küçük bazı "step ormanı" lamada iyi bir seçenek olarak el altın bir davranış olurdu. Ancak eski işle
kalıntıları bir yana bırakılacak olursa, da duran Cibal-i Mübaha Ormanları yişi bir çırpıda değiştirmek ve orman
yalnızca doğu ve güneydoğu bölgele nın ne kadar önem kazanacağı düşü ların hepsine birden yönelmek olanak
rinde Tunceli-Bitlis-Bingöl hattı üzerin nülürse, sözkonusu etkenlerin kav sızdır. Zira imparatorluk her şeyden
de ve daha güneylerde eski orman ar ranması daha da kolaylaşmaktadır. Bu önce bir din devletidir ve temelde is
tıkları ve çeşitli baltalıklardan başka bir durum ayrıca aynı ormanların dönem lâm Hukukunun yaptırımları dışına çık
şey yoktur. Mevcutlar da zaten hay içinde ön plana çıkma nedenlerini de mak, bir bakıma devletin varlığının da
van yemi ve yakacak olarak kazınıp ortaya koyması bakımından dikkat çe yadsınması anlamına geleceğinden;
durmaktadır. Ancak, dönemin başla kicidir. Çünkü öncelikle değerlendiril yapılan her şeyin kitabına uydurulması
rında ülkenin tüm orman varlığının mek durumunda olan eldeki Miri Or zorunluluğu vardır. Kaldı ki bu müm
Anadolu'dakilerden ibaret olmadığını manlar, değil vergi geliri sağlamak, kün olsa bile, tüm dönem boyunca
da unutmamakgerekir. Özellikle Bal donanma gereksinmelerini bile doğru imparatorluğun ne elindeki kadroların
kanlarda henüz elde kalan topraklar dürüst karşılama olanaklarından yok durumu, ne örgütsel olanaklar, ne
üzerinde hâlâ hatırı sayılır ormanlar sundur. Köylere, vakıflara ya da özel mevcut ormancılığın geleneksel çatı
bulunmaktadır. Siyasal gelişmeler yü kişilere ait ormanlardan yararlanmak sı, ne halkın yüzyıilardır kökleşmiş tu
zünden dönem içinde fazlaca yükle- ise, düzene ters müdahaleleri gerek tum ve alışkanlıkları, ne de iç ve dış
nilerneyen bu alanlardan, Balkan Ya tirdiğinden pek mümkün değildir. Ay dinamiklere bağlı siyasal ve ekonomik
rımadasının kuzeybatısındaki Bosna rıca bunlar çok büyük alanları kapla veriler, böylesi değişimleri yaratacak
ve Hersek yöresiyle Makedonya'nın madıkları gibi, denetlenmesi çok güç altyapıyı oluşturmaktan çok uzaktır.
kuzeyinde, özellikle Selanik çevresin sakıncalı ormanlar olarak da önem ta Bu nedenle güncel düzenin işleyişi
dekiler; ayrıca bugünkü Arnavutluk- şımaktadır. Geriye, devlete karşı güç içinde ancak mümkün olabilenle ye
un doğusundaki dağlarla, daha gü süz durumda olan halkın genelde sert tinmek ve koşullar zorladıkça birtakım
neyde Pindos mıntıkaları önemlidir. tepkilerine yolaçsa da, mevcut düzen değişimlere yönelmek, dönemin yöne-
T a n z im a t D ö n em i
O rm a n c ılığ ı v e Y ıkım lar
Görüldüğü gibi bu dönem ormancı
lığı, ülke toprakları üzerinde hiç de iç
açıcı veriler taşımayan perişan bir or
man varlığı devralmıştır. Üstelik bu dö
nemde atılan her adım, yapılan her gi
rişim ve gerçekleştirilen her değişim;
eldeki ormanların güncel durumunu
olduğu kadar, gelecekteki durumunu
da derinden etkilemiştir. Ayrıca impa-
ratorlukarınancılığında yeni bir süre
cin de başlaması demek olan bu yö
nelimlerin, özde Osmanlının geçmiş
teki temel yaklaşımları ve eğilimlerin
den farklı bir tutum içinde bulunduğu
nu söylemek de pek mümkün değildir.
Sadece dönemin zorlayıcı koşullarının
belirlediği kaçınılmaz bazı biçimsel dü
zenlemeler sözkonusudur ve bunu
başlıca iki önemli olgu yönlendirmek
tedir. Bunlardan ilki eskiden ancak
ürünlerı bakımından önem taşıyan or
manların, bu dönemde ürünlerinin ya-
nısıra vergi ya da benzeri yollarla ge
lirinden de yararlanılacak bir kaynak
olarak ortaya çıkması; ikincisi ise, bu
kaynaklar içinde Cibal-i Mübaha Or-
manları'nın önem kazanarak, Miri Or
manlara katılması ve Tanzimat Orman
cılığının esas etkinlik alanını oluştur
masıdır.
Daha 19. yy'ın başlarından itibaren
H ofrnt Veith (oturan), Kreibich, Micklitz ve Stumfahl.
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Sonra Orman Yıkımı ve Çevre Tahribi
timlerine daima en tutarlı yol olarak güçtür. Her şeyden önce biçimlenen de yitirerek yeni arayışlara gitmek ge
görünmüştür. Nitekim Tanzimat'tan hedefler ve ormancılığın yüklendiği iş reği duyulmuştur. Ayrıca bu uygula
Cumhuriyete kadar sürdürülen tüm levler bunu engellemektedir. Bir baş malara konu olan Cibal-i Mübaha Or
çabalar hep bu doğrultuda gerçeklik ka deyişle dönemin özgün karakteri, manlarının statüsü de, bu yönde
kazanmış ve Cibal-i Mübaha Orman yapılanların biçimden öze indirgene önemli engeller içeren farklı bir işle
larının barındırdığı ağaç servetlerini ne rek yıkımları önleyici sağlıklı yapısal yiş öngörmektedir. Çünkü mültezim
bahasına olursa olsun paraya dönüş değişimlerin ortaya çıkmasına fırsat lerin eylem alanlarını olduğu kadar.
türme yolları aranmıştır. Özellikle dev vermemektedir. Kısası buraya değin devletin de en büyük potansiyel or
letin gırtlağına kadar gömüldüğü bü söylenmeye çalışılan tüım bu husus man varlığını oluşturan bu ormanlar
yük borç batağı ve bunabağlı ekono lardan da anlaşılacağı üzere, Tanzi la ilgili ürünlerden, Mecelle'nin yaptı
mik darboğazların, Bâbıâli'yi her ge mat Ormancılığının genel özellikleri rımlarına göre vergi alınması oldukça
çen gün biraz daha köşeye sıkıştırma özetle budur. O bakımdan Tanzimat güçtür. Sözkonusu uygulamayı sür
sı, bu ormanlardan yararlanma eğilim sonrası ‘‘yeni ormancılık olaymı" ön dürmekle, yönetim bir bakıma yürür
lerini daha da güçlendirmiştir. Bunla celikle bu genel özelliklerin çizdiği çer lükteki şer'î hukukun yaptırımlarına da
rın gerçekleşmesi ise, ancak mevcut çeve içinde ortaya çıkan somut ger ters düşmek gibi bir durumla karşı
ormancılığın yeni bazı düzenlemeler çeklere göre değerlendirerek, orman karşıya kalmaktadır. Bunun yanısıra
aracılığıyla, amaca uygun duruma ge yıkımlarına ilişkin dönem içindeki belli aynı ormanlardan tek kuruş vergi öde
tirilmesiyle mümkündür. başlı üç ana evreyi ayrı ayrı incelemek meden serbestçe yararlanma alışkan
gerekmektedir. lıkları iyice kökleşmiş olan halkın, ver
işte doksan küsur yıllık Tanzimat gi alınmasına karşı gösterdiği büyük
Ormancılığı hep bu çarpık fakat kaçı Birinci Yıkım Evresi (1839-1869) tepkiler de eklenince, orman gelirleri
nılmaz hedefe ulaşmak için uğraşmış sorunu tam bir çıkmaza girmektedir.
tır. Ancak ortaya konulan birçok de incelenmesi gereken ilk yıkım evresi Sonuçta bu durumu çözümleyebilmek
ğişim ve oluşuma rağmen, hiçbir za 1839'da Tanzimat'ın ilanından, 1869'- ve dolayısıyla mültezimler aracılığıyla
man beklenen sonuçlara varmak ola da Orman Nizamnamesi'nin yürürlü sağlanamayan "kereste ve mahru
nakları yakalanamamıştır. Bu yüzden ğe girmesine kadar geçen otuz yıllık kat" gelirlerini daha düzenli bir şekil
sözkonusu değişimler, yapısal yönde süreyi kapsar. Bu evreyi başlatan de toplayarak artırabilmek düşünce
biçimlendirilen ••büyük bir yenilik ha Tanzimat Hareketi sırasında, ülke or siyle, 1840'ta ülkenin çeşitli yerlerin
reketi” ya da ''ileri bir atılım" olma mancılığını sahiplenecek değru dürüst de “Orman Müdürlükleri”nin kurul
özelliğini de kazanamamıştır. Zira bu bir ormancılık örgütü henüz ortalarda masına karar verilmiştir. Ancak Bâbı-
dönem ormancılığının esas işlevi kök yoktur. Orman yıkımları ise, yüzyılın fıli'nin büyük umutlarla gerçekleştir
tenci değişimler yaparak yeniyi kur ilk çeyreğindeki özellikleri ve hızıyla diği bu ilk girişim, konunun özüne do
maktan çok, mevcut yapı içinde bir sürüp gitmektedir. Öte yandan artık kunan hiçbir değişiklik içermediğin
takım düzenlemelere giderek daima imparatorlukta ekonomik bunalımın ve den çok kısa ömürlü olmuş ve bunlar
kaçınılmazı gerçekleştirmekle sı,ıırlı ormanlardan gelir sağlama eğilimleri 1841 de kaldınlarak, tekrar eskiye dö
kalmıştır. Yani yapılan "yenilikler" as nin giderek önem kazandığı çetin bir nülmüştür.
lında köktenci atılımları değil, ancak süreç de başlamıştır. Ancak bu sorun
günü kurtarmayı amaçlayan zorunlu ların çözümlenebilmesi için elde; dev Başarısızlıkla sonuçlanan bu ilk de
ilk adımları tanımlamaktadır.Bunun en letin tek orman geliri olan ve "keres nemeden sonra, bir süre ormancılık
güzel kanıtı, dönem içinde görülen bir te resmi" adı verilen verginin, aynen ta herhangi bir etkinlik göze çarpmaz.
çok değişikliklere ve örgütlenme ça tarımdaki gibi açık artırmaya konula Yapılan tek iş, yine iltizam Uygulama
balarıyla bütünleşen düzenlemelere rak bir mültezime ihale edilmesi ve bu larıyla yetinmekten ibarettir. Bu ara
rağmen, eldeki orman varlığının hoy- mültezimin de daha sonra iskele ve da 1853'de çıkan ve 1856'ya kadar
ratca harcanmasının önüne geçileme- pazar yerlerini tutarak. orman ürün süren Kırım Savaşı ormancılıkta birta
mesi, tersine bunları daha da artıran lerinden vergi toplaması esasına daya kım kıpırdanmalara naden olur ve sa
gelişmelere zemin hazırlanarak büyük nan "Aşar ihale Uygulamaları" ya da vaşı izleyen yıllarda özellikle Kuzey
yakımların yaşanmış olmasıdır. Oysa yaygın deyişle "iltizam Uygulamalar" Anadolu kıyı ormanları üzerinde
daha o dönemde çağdaş ormancılık şeklinde sürdürülen ormancılık etkin önemli yıkımlar yaratacak olan ilk göç
belirli bir düzeye ulaşarak, çok sağ liklerinden başka bir olanak da yok gi dalgası başlar. Ayrıca savaş dolayısıy
lam temellere oturmuş ve orman yı bidir. Bu yüzden mevcut işleyiş he la imparatorluk, Avrupa ülkeleriyle da
kımlarını önleyici sağlıklı bir işleyişi men benimsenmiştir. ha sıkı bir ilişkiye girmiş; savaşın ge
çoktan geliştirmişti. Tanzimat Orman Üstlenilen bu dikenli mirasın içerdiği tirdiği ağır harcamalar, daha önceki
cılığı ise, karakteri gereği ister istemez tehlikelerin ağına böylesine gözü ka borçlarla birleşince, orman gelirleri
bunun tam tersini yapmak gibi bir aç palı bir şekilde ilk ağızda kolayca dü- konusuna artık daha ciddi biçimde
mazla karşı karşıya kalmaktan kurtu şülebilmesi, aslında oldukça ^doğal bir eğilmek ve bu yönde bazı düzenleme
lamamıştır. Hiç kuşkusuz, Tanzimat sonuçtur. Çünkü yeni yönetim de, es ler yapmak gereği ortaya çıkmıştır.
sonrasında biçimsel de olsa birçok gi kileri gibi ormancılığa tümüyle yaban Ancak bunu o günkü kadrolarla ger
rişim uygulamaya aktarılmış ve yad- cıdır ve karşısında seçim şansı yara çekleştirmek olanaksızdır. Bu nitenle
sınamayacak çeşitli uğraşlara tanık tacak başka hiçbir uygulama örneği ilk kez 1856 da biri İngiliz olmak üze
olunmuştur. Yapılan hemen her şey yoktur. üstelik dış dünyadan da ha re, d^aderi Fransız uzmanlardan olu
aslında yenidir, hatta birçok yönde bersizdir. O nedenle önüne çıkan ilk şan bir yabancı kurul getirtilmiş ve
olumlu özellikler taşıyor izlenimi bile uygulamaya sarılmış ve hatta başlan böylece geniş orman talanını başlata
vermektedir. Ne var ki, yeni olduğu gıçta bu durum Bâbıâii'ye çekici bile cak olan Tanzimat Dönemi devlet yı
kadar bilinçsiz ve büyük ölçüde pal- gelmiştir. Ancak kısa bir süre sonra. kımlarının da temelleri atılmıştır.
yatif nitelikler taşıyan bu girişimlerin, hazineye sağladığı gelirin azlığı ve yo Ülkede yirmi yıl kadar kalan bu uz
orman yıkımlarını aşmada herhangi bir laçtığı yıkımlann fazlalığı karşısında. manlar, daha çek eldeki orman varlı
yarar sağlayabileceğini düşünmek bile ilk günlerdeki çekiciliğini büyük ölçü ğının incelenmesi, belirli yerlerde or
1579
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Sonra Orman Yıkımı ve Çevre Tahribi
man ihale ve satış denemeleri için ye yüzüne çıkmakta ve yine bu evre için çizdiği sınırlar içinde orman mülkiyet
rel orman dökümlerinin yapılmasıyla de açıklık ve kesinlik kazanmaktadır. şekilleri. Mir'i Ormanlar (Devlet Or
eğitim ve örgütlenme konularıyla uğ ■Kuşkusuz bunda ilk önemli değişim manları). Evkaf Ormanları (Vakıf Or
raşmışlar, ayrıca ittizam Uygulamala leri yaratması bakımından Orman Ni- manları), Kasabat ve Kur' aya Mahsus
rının pürüzlerinin giderilmesini hedef zamnamesi'nin çok büyük birrolü var Baltalıklar (Kasaba ve. Köy Baltalıkla
leyen yasal çerçevenin oluşturulma dır. Zaten Nizamnamenin yeni bir ev rı) ile Eşhas Koruları (ÖZel Korular) ol
sına ağırlık vermişlerdir. Ancak diğer reyi başlatacak kadar ön plana çıkma mak üzere dörtayrıgruptatoplanarak.
konularda belirli sonuçlar almalarına sının nedeni de budur. Çünkü Tanzi nihayet amaca uygun hale getirilmiş
rağmen. yasal dayanakların oluşturul mat'ın ilanından bu yana çözümlene tir.
ması için ülke ormancılığının tarihsel meyen Cibal-i Mübaha Ormanları so Osmanlı imparatorluğu'nun “teok
handikaplarını aşma zorluğu karşısın runu ilk kez bu sayede aşılarak, vergi ratik" ‘ .. akteri dikkate alındığında.
da uzun çabalar harcamaları gerekmiş gelirlerine ilişkin amaçlanan işleyişin Cibal-i Mübaha Ormanlarının bu şekil
ve evre içinde bu konudaki ilk olumlu kurulması ve bu dönem ormancılığını de Mir' i Ormanlara katılmasının ne ka
adımlar 1858 de "Arazi Kanunname esas temellerine oturtan ilk ciddi giri dar güç ve hatta tehlikeli olduğu ko
si’ nin çıkarılmasını izleyen yıllarda. şimlerin gerçekleştirilmesi mümkün laylıkla anlaşılabilir. Nitekim bu güç
yani 1861 de atılabilmiştir. Ciddi nite olabilmiştir. Anımsanacağı üzere ülke lükler yüzünden Nizamname'de yöne
likte ilk hukuki metinleri biçimlendir ye Fransız uzmanların getirtildiği timleri hayli uğraştıran orman gelirle
mekten başka bir işe yaramayan bu 1856'dan beri giderekönem kazanan ri konusu açıkça "vergi” olarak değil.
girişimler sonucunda, ormanların yö bu konular, harcanan birçok çabaya yukarıda değinilen maddeler çerçeve
netimlerine ilişkin bir "Nizamname La ve hatta 1861 de çıkarılan layıhalara sinde sadece "orman hakkı " yani
yihası ' yla yapılacak kesimleri düzen rağmen, cibal-i mübaha statüsünü ta devlet tarafından ormanların korunma
lemeyi amaçlayan bir "Şartname nımlayan ilgili Mecelle yaptırımlarının sı hakkı şeklinde tanımlanarak, küçük
Layihası’’ hazırlanarak, aynı yıl için dokunulmazlığı karşısında birtürlü is bir hile-işer'iyyeye başvurmak gere
de yürürlüğe konulmuştur. Bunların tenilen uygun çüzümlere ulaştırılama ği duyulmuştur. Ne var ki, bu küçük
dışında evrenin sonlarına kadar baş mıştı. Bu durum ancak daha sonrala hile ters teperek hazineye sağlanacak
kaca bir uğraş yoktur ve ormancılık yi rı yine Mecellenin boşluklarından ya sınırlı bir gelire karşılık, zararları gü
ne eskisi gibi sessiz sedasız varlığını rarlanılarak, yani Mecelle'nin "Zarar-ı nümüze kadar sürecek çok sakıncalı
ya da daha doğru deyişle iltizam Uy âmmı def için zarar-ı has ihtiyar olu bir uygulamaya yolaçan yeni bir ödü
gulamalarını sürdürüp durur. Hatta bu nur” kuralını getiren 27. maddesiyle nün verilmesini de zorunlu kılmıştır.
yüzden Tanzımat Ormancılığının bu ilk " mubah ile herkes intifa edebilir. fa Çünkü Nizamnamenin halk tarafından
etabını aslında ' "Örgütsüz iltizam Or- kat saire zarar vermemek meşruttur’’ benimsenebilmesi ve tepkilerin azal
manctltğt’' evresi şeklinde de tanım diyen 1254. maddesinin arkasına sı tılabilmesi amacıyla hazırlanan ünlü 5.
lamak mümkündür. ğınılarak, oldukça çarpıtılmış bir yo maddeyle, köylülere çeşitli gereksin
ikinci Yıkım E vresi (1869-1908) rumla, ormanların zarardan korunma melerini giderebilmek için Mir'i Or
sı için devlet denetimine alınması ge manlardan kısmi yararlanma hakkı ta
Yaklaşık kırk yıl kadar süren ikinci rektiği ileri sürülmek suretiyle çözüm- nınmak suretiyle, oluşturulan yeni sta
yıkım evresi ise. 1869'da Orman Ni- lenebilmiştir. Böylece önemli bir en tüde önemli bir delik açılmış ve bek
zamnamesi'nin yürürlüğe girmesin gelin aşılmasının yanısıra, Fransız uz lenen sonuçların bir kısmından daha
den, 1908'de ll. meşrutiyetin ilanına manların yıllardır önerdikleri yasa ta başlangıçta vazgeçilmek gibi tipik bir
kadar uzanır. Tanzimat Ormancılığının sarılarının içerikleriyle donatılmış olan çelişki yaratılmıştır. Bu maddenin da
esas niteliklerini belirleyen ve ona ger Orman Nizamnamesinin de yürürlü yandığı mantığa göre, böyle bir ödü
çek anlamda damgasını vuran geliş ğe girmesi sağlanabilmiş ve dolayısıy nün verilmesiyle cibal-i mübahanın
meler, özellikle bu evreden itibaren su la 1858 tarihli Arazi kanunnamesinin kaldırılarak. orman hakkının getirilme-
1580
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Sonra Orman Yıkımı ve Çevre Tahribi
sinin bedeli olan "Zekat-ı Kûfuv" tır. Çünkü eskiden küçük noktalar ya itibaren ve özellikle 1891 -1 908 yılları
ödenmiş ve şeriat kurallarının da dı da benekler halinde olan orman yıkım arasında örgütü hayli uğraştırmış ve
şına çıkılmamış olmaktadır. Ne yazık ları, bu uygulamadan sonra geniş le ormancılık etkinliklerinin içinde bulun
ki, ormanlarımızı habis bir kanser tü keler haline dönüşmüş ve büyük or duğu çıkmazları daha da körüklemiş
mörü gibi yüz küsur yıldır kemirmek man alanları hızla yokolarak, eriyip git tir.
te olan bu düzenleme, kapsamı daral meye başlamıştır. En çok Marmara Bölgesi'nin güney
tılmakla birlikte en azından orman köy ve doğu kısımlarında yaygınlık göste
lülerine verilmiş bir hak olarak 'zat-ı Buraya kadar ana hatlarıyla irdele ren bu olaylar ve yıkımlar sürerken,
ihtiyaç" adı altında hâlâ sürüp gitmek nen Orman Nizamnamesi'nin ardın 1892'de ormancılık örgütü yeni koşul
tedir. dan yine aynı tarihte evre içinde ya lara ayak uydurabilmek ve altında ezil
pılan ilk iş, biçimlendirilen yenilikleri meye başladığı sorunları daha rahat
Sunlann dışında Nizamname'nin bi uygulamaya aktaracak ve sisteme iş göğüsleyebilrnek için kabuk değiştir
çimlendirdiği bir başka önemli değişim lerlik kazandıracak olan uygun bir or mek zorunda kalır. Artık daha etkin ve
de, ormanların “taahhüt” ya da “ im mancılık örgütünün kurulması girişi daha istikrarlı bir örgüte gereksinme
tiyaz” yoluyla işletilmesi yöntemini be midir. Kuşkusuz dönemin koşullarına vardır. Önceleri iki kez, birer yıl bile
nimsemesi, yani belirli alanlardaki or göre bu, kolayca gerçekleştirilebile sürmeyen çok kısa devrelerde kurul
man servetlerinin dikili ağaç olarak sa cek bir konu değildir. Çünkü gerekli muş ve kapatılmış olan “Orman ve
tılması nı öngören "Orman Satış elemanları yetiştirmek üzere kurulmuş Maadin Nezareti” ; orman, maden ve
Sisteminin” getirilmiş olmasıdır. Da olan Orman Mektebi henüz oldukça tarım işleriyle bunlara ilişkin gelirleri
ha sonraları "Sözleşmeli Orman Sa yenidir ve ormancılık oğitimi hem ni daha düzenli bir şekilde ele alabilmek
tış Sistemi" de denilen bu uygulamay cel ve hem de nitel açıdan ancak amacıyla “Orman ve Maadin ve Zira
la devlet koruma işlerini kendi örgü- emekleme dönemindedir. ö te yandan at Nezareti” şeklinde tekrar kurulmuş
tüyleyürütme yolunu tutarken, işletil Nizamname'nin uygulanabilmesi ba ve örgüt “Orman ve Maadin idare-i
mesini ise özel kişi ya da kuruluşlara kımından kesin bir örgütlenme gerek Umumiyesi” adıyla bu bakanlığa bağ
bırakmaktadır. Orman koruma açısın sinmesi vardır. Sonuçtafazla ince ele lanmıştır. Böylece örgüt bakanlıklar
dan çok büyük boşluklar içeren ve ta yip sık dokumadan eldeki kadrolar arası git-gelden kurtularak, Cumhuri
mamıyla azami gelir eldesi hedefine azami ölçüde değerlendirilerek, 1869- yet dönemine kadar aynı bakanlıkta
göre düzenlenen bu sistem; özellikle da “ Maliye Nezaretine bağlı merkez gelişerek varlığını sürdürmüştür. Yal
uygulamada yükleniciye geniş hare de “Orman Meclisi” adını alan, taş nız daha önceki girişimler gibi bu olay
ket serbestisi tanıması, kurulan or rada ise "Sermüfettişlik” denilen çe da. ne ormancılığa ve ne de orman yı
mancılık örgütünün büyük ölçüde de şitli birimlerden oluşan ilk çekirdek or kımlarının azaltılmasına önemli bir et
netim ve gözetim olanaklarından yok mancılık örgütü kurulmuş ve hemen ki yapabilmiştir. Gerçi bazı konularda,
sun bulunması, gerçek ormancılık et göreve başlamıştır. Ne var ki, her ko özellikle köylülerce gerçekleştirilen or
kinliklerine ters düşmesi ve sağlanan nuda “yoklar ülkesi” olan imparator man soykırımlarının önlenmesi için ör
orman gelirlerinin eskisinden pek fark lukta yirmi yıl kadar bu örgüt yerli ye güt, gücüyle orantılıolarak elinden ge
lı miktarlara ulaşamaması gibi neden rine oturamamış, çeşitli bakanlıklar leni yapmaya çalışmış ve daha çok ya
lerle, tam tersi sonuçlar doğurmuştur. arasında ve değişik adlar altında da- zışmalar düzeyinde de kalsa, olduk
Gerçi Nizamname'de kâğıt üzerinde mataşı gibi dolaştırılarak, bir an önce ça yoğun çabalara girişmiştir. Fakat
de olsa korumayla ilgili birçok önlem gelişip serpilme olanaklarından yok ormancılığın dayandığı sistemde hiç
getirilmiş ve hatta bunlar mümkün sun kalmıştır. Bu durum Tanzimat yö bir değişiklik olmaması yüzünden,
mertebe ayrıntılı biçimde tanımlana netimlerinin konuya olan yabancılıkları herhangi bir başarı sağlanması da ha
rak, çeşitli yasaklar ve cezalarla pe- kadar, aynı zamanda ormancılığa ba liyle mümkün olamamış; aksine bu ça
kiştirilmeye çalışılmıştır. Ancak sözko- kış açıları ve yaklaşımlarıyla ‘‘zoraki balar örgütsel büyümeye paralel ola
nusu önlemler yüklenicilerin eylemle ilgilerini” de tüm yalınlığıyla sergile rak orman yıkımlarını azaltıcı değil, ar
rini sınırlamaktan çok, genelde orman mesi bakımından özellikle ilgi çekici tırıcı sonuçlar doğurmuştur.
lardan yararlanmak durumunda olan dir.
halkın davranışlarına set çekmeyi ikinci evrenin ilk yılında başlayan bu Kuşkusuz bu ters durumun biçim
amaçlayan yasakları kapsadığından, gelişmelerden sonra, bir süre Orman lenmesinde hazinenin içinde bulundu
sistemin işleyişi içinde yüklenicilerin Nizamnamesi'ne ilişkin diğer düzen ğu büyük parasızlık sorunun dev bo
ormanları diledikleri şekilde talan et lemelerin yoluna koyulması çalışma yutlara ulaştırdığı " Tezyid-i varidat”
melerini önlemede hemen hiçbir ya larına ağırlık verilmiştir. Bu arada yarışının da önemli bir rolü vardır. ü s
rar sağlayamamıştır. Bu bakımdan ge 1877'de çıkan Osmanlı Rus Savaşı telik uygulanan Orman Satış Sistemi
tirilen yeni sistemin, eski iltizam Uy 1878'de sona ermiş ve savaşın getir nin özündeki çarpıklık, yönetimlerin
gulamalarından fazlaca bir farkı yok diği olaylar 1879'da “Kanun-ı Esasi"- bu yöndeki iştahını daha da kabart
tur. Sadece uygulamanın boyutlarıy ninve I. Meşrutiyet'in ilanıyla nokta maktadır. Hatta bu nitenle çok kesen
la alan olarak kapsamı ulaşılabilen her lanmıştır. Aynı yıl içinde ormancılık ko ve çok gelir elde eden ormancının çe
orman parçasına kadar genişletilmiş, nularında da yeni bazı girişimlerin fi şitli şekillerde ödüllendirilerek, devle
yani Ci bal-i Mübaha Ormanlarına da lizlenmekte olduğu görülür. Ancak si tin kendi örgütünü açıktan açığa or
ha kolay el atılarak yararlanabilme ola yasal yönden yeni bir sürece girilmiş man yıkımlarına özendirmesi gibi kor
nakları hayli artırılmış ve ayrıca or olmasına rağmen, savaşın doğurdu kunç bir tuzağa girilmiş olması dahi
mancılığa ilk kez kapitalist üretim iliş ğu ağır sorunların altında bu girişim hiç kimseyi rahatsız etmemektedir.
kilerinin girmesine önayak olunmuş ler varlığını bile duyurmadan eriyip git Örneğin 1889'dan 1921 'e kadar hiz
tur. Dolayısıyla ikinci evreye ilişkin or miştir. Çünkü bu savaştan sonra or met vermiş olan dönemin ormancıla
man yıkımlarını karakterize eden ve taya çıkan ve Anadolu'nun kuzeyba rından Hüseyin Fehmi (imer) anıların
devlet eliyle örgütlü talan ormancılığını tıyla kısmen kuzey kesimlerini etkisi al da, Konya ve Adana Orman Müfettiş
başlatan en sarsıcı düzenleme, ger tına alarak büyük yıkımlara neden olan liklerinde bulunduğu 1894-1 901 yılları
çekte bu uygulamayla ortaya çıkmış ikinci önemli göç dalgası, 1880'den arasında orman gelirlerinin artırılma
1581
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
Tanzimat’tan Sonra Orman Yıkımı ve Çevre Tahribi
sı ve diğer mesleki başarılarından do Bu çerçevede üçüncü evreye ilişkin Müdürlüklerdeki orman koruma işle
layı . .altı kıt a takdir ve tahsinname ilk gelişme, ll. Meşrutiyetin ilanını iz rini yürütmek üzere 1914'de "Orman
ile taltif edildim. Bunlar sicil cüzdanım-' leyen aylarda "Orman ve Maadin v e ' Jandarma Teşkilatı” adı verilen özel'
da kayıtlıdır1'diyerek aldığı ödüllerden Ziraat Nezaretime bağlı "Orman Mü bir düzenlemeye gidilir. Hatta bu
sözetmekte ve bunların dökümünü ve düriyeti Umumiyesi", yani güncel de amaçla bir de okul açılır. Fakat kısa
rerek değinilen durumu bütün acılığıy yişle ' 'Orman Genel Müdürlüğü' 'nün bir süre sonra bu okul kaldırılarak,
la ortaya koymaktadır. Ayrıca bunla kurularak örgütün daha etkin bir ya "Orman Ameliyat Mektebi' ne dönüş
ra ek olarak bir de bu evrenin sonla pıya kavuşturulması ve başına da or türülür. Bu değişimler sürerken artık
rına doğru 1902'de "Bağdat Demir mancılık eğitim ve öğretiminin ünlü 1. Dünya Savaşı da imparatorluğun ka
yolu Sözleşmesi”nin yapılması ise, isimlerinden Hoca Ali Rıza Efendi'nin pılarına dayanmıştır. Nitekim aynı yı
yaraya iyiden iyiye tuz biber ekmiştir. getirilmesiyle başlar. Çağdaş orman lın Kasım ayında ülke Almanya'nın
Çünkü bu sözleşmeden sonra demir cılığa yönelişte temele ilk harcı koyan müttefiki olarak kendisini resmen sa
yolunun yapımı sırasında, özellikle kişilerden biri olan Hoca Ali Rıza Efen vaşın içinde bulur. Böylece 18561ar-
Anadolu'da 20 km'lik bir kuşak halin di, göreve geldikten sonra çalışmala da getirtilen Fransızlardan sonra bu
de devam eden demiryolu güzergâhı rını daha çok orman kanununun çıka kez de, imparatorluk armancılığında
üzerindeki tüm orman varlığı kazınıp, rılması ve mevcut mevzuatın geliştiril ' Alman Uzmanlar Dönemi'' başlar ve
yok edilmiştir. mesiyle ilgili konular üzerinde yoğun ilk olarak Avusturyalı Hofrad Veith pa
Bütün bunlardan da anlaşılacağı laştırmıştır. Bu amaçla ülke ormancı yitahta çağrılır. Ardından 1915 yılı
üzere gerek Orman Satış Sistemi uy lığının o günkü gerçeklerini çok iyi tah içinde de diğer Alman uzmanlar gele
gulamaları, gerek iskânlar ve gerek lil eden "Esbab-t MucibeLayihast’’ ile rek, çalışmaya koyulurlar.
se diğer nedenler yüzünden tüm ev birlikte 191 O da dönemine göre olduk
Aradan bir süre geçtikten sonra bu
re boyunca Anadolu'da özellikle Si ça tutarlı bir "Orman ve Mer’a Kanu
uzmanların ve özellikle Veith'in katkı
nop, Bolu, Zonguldak ve Adapazarı nu" tasarısı hazırlamış ve bumm ya
salaşması için büyük bir uğraşa giriş larıyla ormanların teknik yönetim yön
yöreleriyle Marmara Denizinin doğu temlerine ilişkin 9 maddeden ibaret bir
ve güneyindeki İzmit, Bursa, kısmen miştir. Ayrıca zamanın ağır aksak iş ''Orman Kanunu ' tasarısı hazırlanır
Balıkesir ve Çanakkale çevresi orman leyişi yüzünden konuyu sürünceme ve 1917'de yasalaşması sağlanır. Bu
ları ve yine güneyde Adana ve Antal de bırakmamak düşüncesiyle, hiç va
kit yitirmeden yine aynı yıl içinde, ta girişimle nihayet yıllardır tam biryılan
ya dolaylarında çok büyük ve değerli hikâyesine dönen yasa konusu birkaç
orman alanları yitirilmiş ve hatırı sayılır sarı kesinleşinceye kadar geçerli ol maddelik dar sınırlar içinde kalsa da,
orman soykırımları yaşanmıştır. Bu mak üzere bir "Talimat" ile onu bü- iyi kötü çözümlenmiş ve dolayısıyla or
nedenle ikinci evreyi tam bir ‘ Örgüt tünleyen bir "Tembihname"yi kaleme mancılık ilk kez bir yasaya kavuşmuş
lü Talan Ormanctltğı’’devri olarak ad alarak, hemen uygulamaya sokmuş tur. Ancak 1937 ye kadar geçerliliği
landırmak pek abartma olmayacaktır. tur. Sözkonusu talimat, özellikle dev ni koruyarak Cumhuriyet Dönemini de
letin kendi ormanlarından daha fazla etkileyecek olan bu yasa, özellikle
Üçüncü Yıkım Evresi pay alması, yapılacak kesimlerin dü
mevcut Orman Satış Sisteminin işle
( 19 0 8-1920) zenli ve tekniğine uygun olması ve ya
yişine dokunmaması bakımından,
rarlanmaların kesin kurallara bağlan
Hem devletin ve hem de halkın bü esasta orman yıkımları için olumlu bir
ması gibi önemli bazı yenilikler içer
yük katkılarıyla ormansıziaşmayı alev değişim yaratmaktan oldukca uzaktır.
mektedir. Tembihname ise, Köy Bal
lendiren bu süreçten sonra girilen Buna rağmen getirdiği bazı yenilikler
talıkları ve Özel Ormanlarla ilgili kul de gözardı edilecek gibi değildir. Ör
üçüncü ve sonuncu yıkım evresi ise, lanım koşullarını belirlemekte ve koru
1908'de ll. Meşrutiyetin ilanından neğin Devlet Ormanlarının belirli
maya dönük önlemler getirmektedir. "Amenejman Planları", yani "Uzun
1920'de BMM Hükümeti'nin kurulma Bu doğrultuda yine aynı kişi tarafın
sına kadar geçen oniki yıllık kısa fa Dönemli Yönetim Planları”na göre iş
dan gerçekleştirilen bir diğer çalışma
kat oldukça etkili bir süreyi kapsar. Ar letilmesine ilişkin o dönem için çok ile
da, Köy Baltalıklarının yönetimlerine ri düzeyde bir anlayışı arınancılığa ka
tık ormancılıkta daha önce yapılanla ilişkin 1911 tarihli "Lay/ha"dır Ancak
rın ve özellikle de Orman Nizamname zandırmış olması ve bu şekilde mev
tüm bu olumlu çabalara rağmen, Ho
sinle biçimlendirilen yeni düzenieme- ca Ali Rıza Efendi'nin asıl amacı olan cut sistemi olabildiğince teknik bir çer
lerin sonuçları görülmeye ve bunların çeve içinde denetlemeye yönelmesi
yasa tasarısı çeşitli engellemeler ne son derece önemli bir gelişmedir. Ger
doğurduğu yıkımların boyutları kavra deniyle kesinleşememiştir.
narak, yapısal yönde birtakım deği çi savaş nedeniyle Hendek çevresi or
şimlere doğru yol alma gereği yavaş Bu arada ülke genelinde önemli manlarının Alman uzmanlarca örnek
yavaş hissedilmeye başlanmıştır. An olaylar yaşanmaktadır. Zira imparator olarak “Amenajman Planlarının” ya
cak her zamanki gibi köklü değişim luk 1912-1 913 Balkan Savaşı' na gir pılması dışında, bunun kalıcı uygula
ler için koşullar ve eldeki olanaklar ala miş ve çok sarsıcı etkiler yapan üçün malara dönüştürülerek ülke geneline
bildiğine kısıtlıdır. üstelik "Kanun-ı cü büyük göçdalgası başlamıştır. Ay yaygınlaştırılması mümkün olamamış
E sa s i’nin ikinci kez ilanından sonra rıca Almanlarla olan ilişkiler de gide tır. Ama teknik armancılığa dönük cid
yeni bir güç olarak iktidarda söz sa rek artmakta ve ülkenin kaderini be di bir yapılaşma için gerekli yasal da
hibi olan ittihat ve Terakki Fırkası'nın lirleyecek gelişmelere doğru yönlen- yanakların şekillendirilmesi ve özellikle
çabalarına rağmen, çeşitli nedenler mektedir. Bunlara paralel olarak 191 3 Cumhuriyet Dönemi için örnek oluş
le ülkede giderek artan otorite boşlu yılının bitmesine yakın, örgütte son turması açısından sözkonusu yaptırı
ğu, ormanlar üzerinde anarılması ola bazı değişiklikler ortaya çıkar. Merkez mın uzun vadede hedefine ulaştığını
naksız yaralar açmaktadır. Kısası so de Genel Müdürlük bünyesinde ''Me da unutmamak gerekir.
runlar eskiye göre daha ağır, daha murin", "Amenejman” , "Bütçe” ve Görüldüğü gibi sonuncu evre, ya
karmaşıktır ve ivedi çözümlerin kaçı- “Teftiş” şubeleriyle taşrada önceki bi şanan olayların akışı içinde öncekile
nılmazlaştığı yeni bir süreç sözkonu- rimlerin yerine her ilde "Orman Mü re göre kuşkusuz daha gelişmiş bir
sudur. dürlükleri” kurulur. Daha sonra bu ■Örgütlü Arayış Ormanctiığı'' şeklin
TARIM, KIRSAL YAPI VE ORMANCILIK
T a n z i m a t ’ta n S o n r a O r m a n Y ık ım ı v e Ç e v r e T a h r ib i
Lâle Devri'nden itibaren çeşitli alan kendi tarihimizle ilgili eserlerde bile
larda görülen Batılılaşma çabaları, Os-- çağdaş Avrupa tarihinden söz edilmiş,
manlı tarih yancılığını da önemi ölçü olayları eşzaman kılmaya (synchronisa-
de etkilemiştir. Bu bakımdan yer yer tion) özen gösterilmiştir. Kaldı ki, Ba
vak’anüvis tarihçiliği geleneğinin dışı tı dillerini bilmeyen tarihçiler bile bilen
na çıkıldığı, Avrupa tarihi üzerine de lere çeviriler yaptırarak eksik yanları
çeviri ve uyarlama yoluyla birtakım ba nı kapatmaya çalışmışlardır. Sahak Eb-
ğımsız eserler ortaya konmaya başlan ru’nun 1271’de (1854) basılan Bazı A v
dığı görülmektedir. 1819’da vak’anü- rupa Ministratarının Tercüme-i Hali
visliğe atanan Şanizade Ataullah Efen başlıklı kitabında olduğu gibi Avrupa’
di, Batı dillerini oldukça iyi biliyordu. nın ünlü siyaset adamlarını tanıtan ve
Kendisi aynı zamanda doktor olduğu Avrupa'nın siyasal yapısını inceleyen
için yeni tıbbın esaslarının kurulmasın eserler de yayınlanmaya başlanmıştır.
da ve tıp terimlerine Türkçe karşılıklar
bulunmasında büyük bir çaba göster A hm ed C evdet P aşa
miştir. Bu bakımdan Şanizade, Batı Tanzimat dönemi tarihçiliğinden söz
kaynaklarından geniş ölçüde yararla edilince hiç şüphesiz ilk akla gelen ta
nan bir kimse olarak karşımıza çıkmak rihçi Ahmed Cevdet Paşa’dır. Lofça'-
tadır. da doğan, İstanbul’da medrese öğreni
Tanzimat dönemi, Osmanlı tarihçi mi gören, özel derslerle ufkunu geniş
liğinde önemli bir dönüm noktasıdır. leten ve Reşid Paşa konağında yetişen
Çünkü Osmanlı Devleti’nin kuruluşun Alımed Cevdet Paşa, 19. yy’da çok
dan Tanzimat’a kadar geçen sürede önemli görevlerde bulunmuş, ıslahat
egemen olan dinsel tarih anlayışı yeri heyetlerine katılmış, valilik, nazırlık
ni yavaş yavaş hanedan tarihi anlayışı yapmış Tanzimat’ın önde gelen devlet
na bırakmaya başlamıştı. Başka bir de adamlarından biridir. Cevdet Paşa, di
yimle o zamana kadar olayların açık limizin kendi kurallar içinde incelen
lanmasında ve yorumlanmasında İslâm mesinin ilk örneğini veren bir dil bilgi
tarihi temel olarak alındığı halde bu dö ni olarak da görünmektedir. Düstur ve
nemde Osmanlı hanedanı çevresinde bi Mecelle gibi hukuk tarihimizi ilgilendi
çimlenen bir tarih görüşü ortaya çıkma- ren kavramların da onun adıyla özdeş
ya başladı. Bu tarih anlayışının başlıca bir duruma geldiğini belirtmek gerekir.
amacı, Enver Ziya Karai'ın da belirtti Bir tarihçi olarak Cevdet Paşa; Tarih-i
ği gibi, Osmanlı hanedan etrafında, Cevdet, Tezâkir, Maruzat ve Kısas-ı
cins ve mezhep ayrıntısı göstermeksizin, Enbiya’nın yazarı olarak karşımıza çık
çeşitli halkları birleştirmek ve böylece maktadır. Burada kısaca onun tarihçi
Osmanlı İmparatorluğu’nun bütünlü liği üzerinde durulacaktır.
ğünü sağlayarak yıkılışını önlemekti. Encürnen-i Daniş bir Osmanlı tarihi
Bu bakımdan Osmanlı örgütlerinin bü yazılmasını kararlaştırdığı zaman 1774’-
tününde görülen modernleşme hareket ten yani ünlü Osmanlı tarihçisi Joseph
leri tarih anlayışında da yeni bir değiş von Hammer’in bıraktığı yerden 1825'e
meye ortam hazırlamıştır. kadar geçen dönemin tarihini yazmak
Öte yandan daha Tanzimat'tan ön görevini de Ahmed Cevdet Efendi’ye
ce başlayan dilde sadeleşme hareketi bu vermiş ve “ Herkesin anlayacağı tabirat
dönem tarihçiliğini önemli ölçüde etki ile yazılması tenbih” olunmuştu. İşte
lemiştir. Bu hareket, 1832'de Takvim-i bunun üzerine Vekayi-i Devlet-i Aliy-
Vakayi’nin yayınlanmaya başlamasın ye-i Osmaniyye'nin “ Kaba Türkçe ile
dan sonra biraz daha genişledi. Tanzi tahririni iltizam” eylemiştir.
mat döneminde de halkı önemli olay Otuz yıllık bir çalışmanın ürünü olan
lar konusunda aydınlatmak görüşü ağır ve 12ci lt tutan Tarih-i Cevdef’in ilk üç
basmaya başlamış ve özel gazetelerin cildi Kırım Savaş’ı sırasında tamamla
yayııılanmaya başlaması da bu sadeleş narak padişaha sunuldu. Cevdet Efen-
me akımını güçlendirmiştin Bunun ya di’nin rüus derecesi Süleymaniye’ye
nında Avrupa dillerini bilen tarihçiler yükseltildi. Hammer, ilk iki cildi tak
yetişmiş, bundan sonra yazılan genel ta dir eden bir yazı yazdı. 3. cildin çıkışı
rihlerde gerek eski kavimler gerekse Av nı da yine Hammer’in büyük bir tak
rupa tarihi üzerinde d urulmuş ve hatta dirle karşıladığı görülmektedir. Ham-
TARİHÇİLİK VE TARİH ANLAYIŞI
T a n z i m a t ’ta n C u m h u r iy e t'e T a r ih ç ilik
mer, Cevdet Paşa'nın medrese çıkışlı lişmelere oldukça geniş yer verilmiştir. tarih anlayışını açıklamaya çalışmıştır.
olmasına karşın, kendisinden önceki ta Osmanlı tarihi dışındaki gelişmelerin bu Bu konularda en çok İbn Haldun’dan
rihçilerin yaptığı gibi gayrimüslimler denli geniş tutulmasının yanında Cev etkilendiğini biliyoruz. Hatta Cevdet
hakkında kâfir, gâvur gibi aşağılayıcı det Paşa’nın çağdaş tarihçiliğin üzerin Paşa, Pirizade Sâhip Molla’nın eksik
deyimler kullanmamasını hayranlıkla de önemle durduğu konulara ağırlık bıraktığı Mukaddime çevirisini tamam
karşılamaktadır. Cevdet Efendi, bir sü vermiştir. Salgın hastalıklar, moda layarak bastırmıştır. İbn Haldun'un ya
re sonra vak'anüvisliğe atanmış (1855) akımları, yangınlar, Haçlı seferlerinin nında Taine ile Michelet'den etkilendiği
ve bu görevde bulunduğu sırada bir sonuçları, barut ve ateşli silahların ya söylenmektedir. Dahası Alman doğu-
yandan Tarih-i Cevdet'in ciltlerini ta yılması, savaş taktiğindeki değişmeler, bilimeisi Hammer, İngiliz tarihçisi
mamlamaya çalışırken diğer taraftan da baskı makinesinin bulunması ve yayıl Buckle ile Macaulay, Fransız filozof
kendi zamanının olaylarını yazarak ması, denizcilik tarihi, Amerika'nın Montesquieu'den de çok yararlandığı
Tezakir-i Cevdet’i düzenlemeye koyul keşfi ve Amerikan gümüşünün Akde nı söylediği rivayet edilmektedir. Ger
muştur. Tarih-i Cevdet’in son cildi niz dünyasına ulaşması, tütünün yayıl çekten Ali Ölmezoğlu'nun da belirttiği
1302'de (1884) basıldı. Bir süre sonra ması, zenci (köle) ticareti vb. konula gibi, Cevdet Paşa’nın tarihin lüzum ve
yeniden gözden geçirilerek esere kesin rın Cevdet Tarihi’nde ele alınıp işlen faydası üzerindeki düşüncelerinde bu
biçimi verildi. 1309’da (1 89 1) tertib-i ce diği görülmektedir. Doğu ve Batı dün söylentileri doğrulayacak görüşler var
dit adı altında ı2 cilt halinde yeniden yasındaki her türlü gelişmelerin de kar dır.
basıldı. şılaştırmalı bir biçimde ele alınması dik Cevdet Tarihine yöneltilen en büyük
Cevdet Tarihi, Osmanlı tarihçiliğinin kati çekmektedir. Cevdet Tarihi üzerin eleştiri, onun büyük ölçüde Doğu kay
en büyük başarılarından biridir. Cev de duran bütün araştırıcılar, onun di naklarına dayanmış bulunması ve Batı
det Paşa, bu büyük eserini ortaya koy ğer Osmanlı tarihlerinin hepsinden üs kaynaklarına başvurmamış olması nok
mak için geniş bir kaynak taramasına tün olduğu sonucuna varmışlardır. tasında toplanmaktadır. Buna neden
girişmiş, vak’anüvis tarihleri, mecmua, Cevdet Paşa, tarihinin ilk cildinde ve olarak da Cevdet Paşa'nın bir Batı di
layiha, sefaretname ve arşiv begelerini yeri geldikçe eliğer ciltlerinde toplum ve lini yeterince bilmemesi gösterilmekte-
dikkatle incelemiş, olaylara tanık olan
ların görüşlerine başvurmuş ve bütün BİR DÖNÜM NOKTASI:
bunları sağlam bir eleştiri süzgecinden Tanzimat dönemi, Osmanlı
geçirdikten sonra kullanmıştır. Resmi Devletinin kurulduğu
belgeler, fermanlar, antlaşma metinle 4 AAr “ t1j f günden beri egemen olan
ri sözün kısası konuya ilişkin belgeleri tarih anlayışının değişmeye
her cildin sonuna eklemiştir. Cevdet başladığı bir dönemdir. Bu
Tarihi biçim yönünden vak’anüvis ta dönemin en önde gelen
rihlerinden farklı görülmemekle birlikte isimlerinden olan Ahmed
Cevdet Paşa, ünlü eseri
birçok yönlerden onlardan ayrılmakta Cevdet Tarihini
dır. Zaman zaman belirli konuların bir hazırlarken kaynak
bütünlük içinde ele alınıp işlendiği de taramasına girişmiş,
gözden kaçmamaktadır. Siyasal olay belgeleri, olayları
lar yanında imparatorluğun dayandığı irdeledikten sonra
kurumların da tam bir çözümlemesini ku/lanrmştır. Tarih-i
(analiz) yapmaktadır. Ahmed Harndi Cevdet’te Osmanlı tarihi
Tanpınar’ın belirttiği gibi Cevdet Pa "kurum/ann tarihiyle
şa, “ İmparatorluğun tarihini âdeta mü- ') fi* -‘T*' birlikte” ele alınmış, bunun
yanısıra diğer ülkelerin
esseselerin tarihinde m ütalaa” etmek ~
tarihlerine de yer
tedir. Bu bakımdan imparatorluğun verilmiştir. Cevdet
yükselmesinin değil çöküş döneminin ^ ij —
jVs ^ ı . ..z! \ • Tarihi'nin I. cildinin
tarihi olan bu eserde, Osmanlı devleti ji 1891 'de yapılan
ni Batılılaşmaya götüren yapısal değiş ;J ,1i.î w 'JİC
2. baskısı.
melerin de derin bir açıklaması yer al
maktadır.
Öte yandan Tarih-i Cevdet yalnız Os
manlı tarihiyle sınırlı kalmamıştır. Çün
kü yalnız bizim tarihimizi değil bütün
insanlık tarihini ilgilendiren konuların ' fi* >
bu kitaba ustaca serpiştirildiğini gör ------- —
mekteyiz. Feodal dönemden başlamak
üzere 19. yy’ın başlarına kadar daha
doğrusu 1821 Laibach kongresine ka
dar Avrupa'nın siyasal, sosyal, ekono
mik ve teknik gelişmeleri incelenmiş, ■■: # ^ ■
ABD’nin bağımsızlığını kazanması,
Fransız ihtilâli ve ihtilâlden sonraki ge
1586
TARİHÇİLİK VE TARİH ANLAYIŞI
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tarihçilik
TTY
J .,PT U) 4>.'
J-i- _r.J.j ".ry ..JJ'
^.j' y.Yj'
- ; *«f ^
o*'..—
.. , lfs BBB
4 ...ü. ..; Jllo JYjİ
•.s-li.,1 .jJ..»jj' !l.ıf"
J-'
..:..JVı.;. fj.j ı_çjcT ..tU. . ..s..,1 ..r
“BİR HATIRA MUHARRİRİ”: Ahmed
Cevdet PaŞa'nın Tezâkir ve Mâruzat'ı ciU. il
’ w -
vak’anüvisliğe getiri/dikten sonra kaleme j^--.r )1.ı »-'ı.ıh L.i j. •..ı.U. ..)
aldığı eserlerdir. Bunlardan Tezâkir'i • jAj'cı
Ahmed Lütfi Efendi'ye yazdığı .JJ, ) J./ l Jlj.
mektuplardan oluşur. Mâruzat ise II.
Abdülhamid’in isteği üzerine yazılmıştır. i..: j.d!
Bir çeşit am niteliği taşıyan bu eserlerdeki
üslubu için Tanpınar ‘‘lezzetli bir tarih 5 'j
muharriri" nitelemesini kullanmıştır. j .. ,ı_,ı
Ahmed Cevdet Paşa’nın Mâruzat'ından ...U ■"■ •""jl
bir sayfa (sağda), son vak’anüvis J'J C-JOj i .J.-I el.
Abdurrahman Şeref Bey (solda).
dir. Ancak bütün kaynaklar, Cevdet ışık tutan iki önemli eserinden de kısa daha sonraki ciltlerde geniş ölçüde
Paşa’nın Fransızca yazılmış “ tarih ve ca söz etmek gerekir. Bunlar Tezâkir ve Takvim-i Vakâyi ve •Ceride-i Havadisi
kavanin” kitaplarını anlayacak düzey Mâruzat adlarını taşımaktadır. Tezâkir, kaynak olarak kullandı. Onun bu eaze-
de bu dili bildiğini doğrulamaktadır. Cevdet Paşa’nın vak’anüvisliğe getiril teleri kaynak olarak kullanması, olduk
Öte yandan hukukçu Ali Şahbaz Efen- mesinden (1855) sonra görüp işittiği ya ça ağır bir biçimde eleştirilmiş ve hattâ
di’nin Batı kaynaklarını sürekli taraya da doğrudan doğruya karıştığı olayla Mükrimin Halil Yinanç’a göre Lütfi
rak Cevdet Paşa’ya düzenli notlar ha ra, iç yüzünü bildiği konulara ve döne Efendi: “ Hiçbir vak'anüvisimizin ya
zırladığını biliyoruz. Batı kaynakları min devlet adamlarına ilişkin aldığı, pamadığı ve yapamayacağı bir ehliyet
konusunda kendisine yardım eden bir kendisinden sonra bu göreve getirilen sizlik ve kabiliyetsizliği göstererek yaz
başka bilgin de Hoca Sahak idi. Encü- Ahmed Lütfi Efendi’ye gönderdiği ya mış olduğu 53 senelik Osmanlı İmpa
men-i Daniş’in de Batı kaynaklarından zılardan oluşmaktadır. Bu tezkerelerin ratorluğu vakayiini âdeta bir boşluk
yaptırdığı çevirileri unutmamak gere hepsi 40 tanedir ve 40. tezkere paşanın içinde bırakmıştır” . Onun bıraktığı bu
kir. Bütün bunlar göz önüne alınırsa özgeçmişine ayrılmıştır. Koca bir cildi boşluk Sicill-i Osmanf yazarı Mehmed
Cevdet Tarihi’nin Batı kaynakları yö dolduracak oylumda olan bu 40. tez Süreyya Bey tarafından doldurulmak
nünden pek de zayıf kalmadığı sonu kerenin kimi eklerinin Lütfi Efendi’ye istenmiş ve bu bilginin 1824-1876 tarih
cuna varılabilir. Cevdet Paşa’nın Av gönderilmediği anlaşılmaktadır (Tezâ leri arasındaki olayları kapsayan 9 cilt
rupa tarihi ile ilgili olarak verdiği bil kir 4 cilt halinde M.Cavid Baysun ta lik büyük eseri ne yazık ki bir İstanbul
giler, onun Batı dünyasını ve Batı dün rafından yayınlanmıştır, Ankara, 1953 yangınında kül olmuştur.
yasındaki gelişmeleri oldukça derin bir 1967). Mâruzat ise Il. Abdülhamid’in O s m a n lı T a r ih ç iliğ i v e
biçimde kavradığını ortaya koymakta buyruğu üzerine, Abdülrnecid ve Ab-
dır. Avrupa tarihini işlerken Feodalite, dülaziz dönemleri olayları hakkında ka N a m ık K e m a l
Sınıf, Parlamento vb. terimleri yerli ye leme aldığı 5 defterden oluşan ‘‘tarih 19. yy ortaları yani Cevdet Tarihi’
rine oturtması, bu büyük tarihçinin Ba kılıklı” bir eserdir. Mâruzat, geniş öl nin ilk ciltlerinin yayınlandığı yıllar, Os
tı tarihçiliğinin kavramlarına yabancı çüde Tezâkir’e dayanmaktadır. Her iki manlı tarihçiliğinin gelişmesi açısından
olmadığını kanıtlamaktadır. eserde de anı niteliğini taşıyan özellik ilgi çekici örneklerle doludur. Matba
Cevdet Tarihi’ne yöneltilen diğer bir ler bulunmaktadır. Ahmed Harndi Tan- acılık belirli bir gelişme göstermiştir.
eleştiri de onun “ kinayeli, tarizkâr fi pınar, bu eserleriyle Cevdet Paşa’nın Daha önceki yüzyıllarda yazılmış olan
kirlerle dolu’’ olması doğrultusundadır. ‘‘lezzetli bir hatıra muharriri” olduğu tarihlerin basılıp yayınlanması yolunda
Özellikle kendisinden önceki vak’anü- nu belirtmektedir. önemli adımlar atılmış, eskiden basıl
visleri çok ağır bir biçimde eleştirmesi Cevdet Paşa’nın yerine vak’anüvis mış olanlar da yeniden basılmıştır. Böy-
de gözden kaçmamaktadır. Bunda her liğe getirilen Ahmed Lütfi Efendi, Cev lece vak’anüvis tarihleriyle birtakım
halde Tanzimat dönemi tarihçiliğinin det Tarihi’nin kaldığı yerden (1825-26) vak’ayinameler gün ışığına çıkmıştır.
imparatorluğun çöküş dönemine bakış başlayarak olayları yazmaya başladı. Öte yandan Sahak Ebru’nun derleyip
açısının önemli bir payı bulunmaktadır. İlk ciltte Hazine-i evrak (arşiv) ile 1271 ’de (1855) yayınladığı Bazı A vru
Cevdet Paşa’nın Tarih-i Cevdet’le Divan-ı Hümayun ve Sadaret Mektubî pa Ministrolarmm Tercüme-i Hali baş
birlikte ele alınması gereken ve 19. yy Kalemi belgelerine, olaylara tanık olan lıklı bir eserde, o günün ünlü devlet
olaylarıyla birlikte birçok sorunlarına ların görüşlerine başvurmakla birlikte adamları tanıtılmış, Avrupa’nın siyasal
1587
TARİHÇİLİK VE TARİH ANLAYIŞI
Tanzimat’tan Cum huriyete Tarihçilik
yapısı üzerine bilgi verilmiş ve Batı’da Namık Kemal’in tarihe dönük çalış lığın ilerlemeye engel olduğu yolunda
gelişen önemli olaylara da değinilmiş maları, küçük denemelerle başlamış ve ki Emest Renan’ın iddialarına karşı ka
tir. Bu arada Batı tarihçiliğinin etkile bütünlüğe varan bir gelişme göstermiş leme aldığı ancak II. Meşrutiyet’ten
rinin de gün geçtikçe artm akta olduğu tir. Evrak-ı Perişan ve Em ir Nevruz’- sonra basılan Renan Müdafaanamesi,
görülmekte, Osmanlı tarihçiliğinin de da seçmiş olduğu kahramanların yaşa- Namık Kemal’in İslâm tarihine bir uy
kimi tarihçilerin kişiliğinde giderek çağ möykülerini aniatmakla yetinmemiş, garlık sorunu olarak eğilmesinin önemli
daş bir nitelik kazandığı anlaşılmakta olayları sıkı bir eleştiri süzgecinden ge bir kanıtıdır.
dır. Bunlardan biri olan HayruHalı çirmiş ve işlediği konulara yepyeni yo Namık Kemal’in Osmanlıcılık ülkü
Efendi, geleneksel tarihçiyle çağdaş ta rumlar getirmekten geri kalmamıştır. süne dayanan bir tarih anlayışı yanın
rihçi arasında bir köprü ödevi görmek Bütün bu çalışmalarda “ Avrupai bir da Türkçülüğe dönük tarih çalışmala
tedir. HayruHalı Efendi, Tarih-i Devlet zihniyet” in egemen olduğu anlaşılmak rının da yavaş yavaş gündeme gelmeye
i Aiiyye-i Osmaniye adını verdiği tari tadır. Seçmiş olduğu kahramanların başladığını görüyoruz. Avrupa’daki
hinde, her Osmanlı sultanına bir cilt (Selahaddin Eyyubî, Fatih, Yavuz, Türkoloji araştırmaları, Türklerin İs
ayırmış, Osmanlı padişahlarının çağda Emir Nevruz) kişiliğinde İslâm’ın bü lâmlıktan önceki tarihine önemli ölçü
şı olan diğer İslâm ve Hıristiyan hü yük dönemlerine ışık tutmaya çalışmış de ışık tutmuştu. Avrupa’daki Türko
kümdarlar hakkında da bilgi vermeye ve onları kendi ahlâk anlayışının birer loji araştırmalarının sonuçları, oraya
çalışmıştır. Bu tarih ancak 1617’ye ka simgesi olarak ele almıştır. gönderilen öğienciler aracılığıyla ya da
dar gelebilmiş ve son cildi i 875’te ba Namık Kemal, Rodos’ta bulunduğu değişik kanallarla imparatorluğa ulaş
sılmıştır. sırada Osmanlı Tarihi’ni yazmaya baş maya başladı. Batı Türkolojisinin Türk
Hayrullah Efendi başta Hammer ve ladı. Bu kitabın önsözünde ‘‘Tarih yal aydınlarını en çok etkileyen eserleri ara
De la Croix’nın eserleri olmak üzere nız erbab-ı hükümet için değil, efrad-ı sında J .Deguignes'in Histoire generale
birçok önemli Batı kaynaklarına da millet için elzemdir” diyen Namık ke des Huns, des Turcs, des Mongols, ete
başvurmuştur. Hammer, Hayrullah mal, A vrupa’da birkaç yüzyıldan beri (Paris, 1756-58), Arthur L.Davids'in A
Efendi Tarihinden “ çok dikkate değer her bilim gibi tarihin de ‘ deryalar Grammar o f the Turkish Language
bir eser” diye söz etmiştir. Franz Ba- kadar” genişlediğini, her dilde yalnız (Londra, 1832, Fransızcası Paris, 1836)
binger, Hayrullah Efendi Tarihi'ni, kendi ulusunun değil, bütün dünyanın ve Leon Cahun’un Introduction a l'his-
“ Dünya tarihini toplu olarak görüş olayiarına ilişkin pek çok tarihierin bu toire de l ’Asie (Paris, 1896) gibi kitap
denemesi” olarak nitelemekte ve bu lunduğunu belirtmekte; buna karşılık ları başta gelmektedir. Asıl adı Cons-
eserin Osmanlı tarihinin genel dünya ta “bizim lisanda ise... devletimizin tantine Borzecki olan Mustafa Celaled-
rihinin akışı içinde ele alınıp incelenme umum vakayiini cami bir tarih mevcut din Paşa, l869’da İstanbul’da yayınla
si yolunda önemli bir adım olduğunu değildir” diye y- kınmaktadır. Bu ba nan Les Turcs Anciens et Modernes
vurgulamaktadır. kımdan yazdığı Osmanlı Tarihi ile böy (Eski ve Çağdaş Türkler) başlıklı ese
Osmanlı uyrukları arasında cins ve le bir boşluğun doldurulmasına çalıştı rinde, Türklerin etnik bakımından Av
mezhep ayrımı gözetilmeksizin Osmanlı ğını belirtmektedir. Ancak, Yavuz’un rupa halklarıyla akraba olduklarını ve
halklarını hak ve ödevler bakımından ölümüne kadar gelen bu tarihin Fatih “ Touro-Aryan” dediği bir ırka -Ari ır
eşit duruma getirmek ve yeni anlamda döneminin sonlarına kadar gelen kısmı kın Turan kolu- mensup olduklarını ile
bir Osmanlı milleti oluşturmak ülküsü, çok sonra (1908-1910) basılabilmiş, bu ri sürüyordu. Bu kitapta Atatürkçü ta
bu dönem tarihçiliğini önemli ölçüde et yüzden Namık Kemal’in Osmanlı Ta rih tezinin esasları vardır: Türk dili
kilemiştir. Osmanlıcılık olarak adlan rihi kendi zamanında gereken yankıyı dünya dillerinin en eskisidir; Yunanca-
dırılan bu akımın amacı, ortak bir va yapmaktan uzak kalmıştır. Başta Ham- ya etki yapmıştır, Latinceye etki yap
tan kavramına ulaşmak, imparatorlu mer olmak üzere bir kısım Bizans kay mıştır. Yunan ve Roma dinsel tanrıla
ğu parçalanmaktan kurtarmak ve var naklarına da başvurularak yazılan bu rının, tanrıçalarının çoğunun adı Türk
olan sınırları korumaktı. Namık Ke eserde Namık Kemal, yabancı tarihçi çıkışlıdır vb. Kitap, insanlık tarihinde
m al’in tarihle ilgili eserlerini bu açıdan lerin düştükleri yanlışlıkları düzeltme Türk budunlarının büyük bir rol oyna
değerlendirmek gerekir. Nitekim çök ye çalışmış, zaman zaman da karşılaş dığını da önemle belirtmektedir. Aynı
meye yüz tutmuş bir imparatorluğa yeni tırmalar yaparak kaynaklardaki bilgi tarihlerde Ali Suavi, Paris'te yayınla
bir ruh vermeyi, toplumu çağdaş bir leri eleştirmek yoluna gitmiştir. Namık dığı Ulum gazetesinde Türklerin eski
düşünce yapısına kavuşturmayı amaç Kemal, Tanpınar’ın deyimiyle, kişileri bir uygarlığın temsilcileri olduklarını ve
layan Namık Kemal için tarih, bir çı ve dönemleri belirli bir ahiâkın katkı İslâm uygarlığının gelişmesine büyük
kış noktası olmuştur. Bu bakımdan sız simgesi görmek arzusundan kurtu bir katkıda bulunduklarını kanıtlama
imparatorluğun çöküş dönemini değil lamamıştır. Bu nedenle o, olayları ve ya çalışıyordu Ali Suavi bu makalesin
fakat yükselme dönemini (devr-i istila) sorunları işlerken çoğu kez belge yeri de en çok Arthur L.Davids’in anılan
konu olarak seçen Namık Kemal’in ne mantığa başvurmuştur. Cevdet Pa- eserinin girişinde verilen tarih bilgisine
eserlerinde daha çok “ milliyetperverlik şa’nın çürütülmesi olanaksız belgeleri başvurmuştu.
ve vatanseverlik” duyguları egemendir nin yerini Namık Kemal’de mantık al
ve bu eserler “ ilmî olmaktan ziyade pe mıştır. Bununla birlikte Namık Kemal' A h m e d V e fik P a ş a ,
dagojik bir kıymeti haizdir” . İmpara in bu eseri, Osmanlı tarihiyle ilgili bir S ü l e y m a n P a ş a ve
torluğun yayılma çağının eski parlak çok yanlışlıkları düzeltmeye çalışan, ol
dukça akıcı ve sade dille yazılmış ve ay Ş e m s e d d in S a m i
günlerini kendi zamanındakilere anım
satmak isteyen bir görüşün ağır bastığı rıntılı Osmanlı tarihlerinden biri olarak Öte yandan kataloğu koca bir cilt tu
sezilmektedir. kabul edilmektedir. Öte yandan İslâm tacak kadar (az sayıda basılan bu ka-
TARİHÇİLİK VE TARİH ANLAYIŞI
Tanzimat’tan Cum huriyete Tarihçilik
taloğun bir nüshası Doç. Dr. Mahmut leyman P aşa’nın Türk tarihine bu yeni maya başlamaları, İngilizlerin Hindis
H.Şakiroğlu’nda görüldü) zengin bir yaklaşımı Sarf-ı Türki adını verdiği gra tan’ı işgal etmeleri, diğer İslâm ülkele
kütüphaneye sahip olan büyük bilgin, merinde de ortaya konulmuştu. Çün rinin Avrupalıların egemenliği altına
devlet adamı ve Moliere’in dilimize kü kendisinden önce Cevdet Paşa’nın girmesi Osmanlı İmparatorluğu’nda
uyarlayıcısı Ahmed Vefik Paşa, hem bu konuda yazdığı kitap Kavaid-i Os birtakım tepkiler doğurmakta gecikme
Osmanlı . tarihine yeni bir yaklaşımla maniye başlığını taşıyordu. Süleyman di. Bu durum, bir kısım Osmanlı aydın
eğilmiş hem de bilimsel Türkçülüğün Paşa, Recaizade Ekrem’e yazdığı bir larının gözlerini Ortaasya’ya ya da İs
kurucularından biri olmuştur. Nitekim mektupta, Osmanlının sadece bir ülke lâm dünyasına çevirmelerine yol açmış
Ahmed Vefik Paşa, yalnız okullarda ismi olduğunu ve Türklerin dil ve ede ve Ortaasya Türklerinin tarihine de ya
okutmak üzere yazdığı Fezleke-i Tarih-i biyatlarının Türk dili ve edebiyatı şek kın bir ilginin doğmasına ortam hazır
Osmani'de (İstanbul, 1286) Osmanlı ta linde nitelendirilmesinin daha doğru lamıştır. Türkistan ve Hive Seyahatna
rihini her biri imparatorluğun kuruluş, olacağını belirtiyordu. melerinin Türkçeye çevrilmelerini ve Ali
yükselme, çöküş vb. evrelerini kapsa Tarihçiden çok bir dilci olan Şemsed- Suavi’nin bazı çalışmalarını bu bağlam
yan altı bölümde incelemiştir. Onun bu din Sami Bey, sözlük ve ansiklopedi ça da değerlendirmek gerekir. Bu yoldaki
sınıflandırması, son Osmanlı vak’anü- lışmalarıyla Türk benliği duygusunun çalışmalar Pan-Türkçü ülkülerin geliş
visi, seçkin tarihçi ve devlet adamı Ab- gelişmesine önemli bir katkıda bulun mesine olanak vermiş ve bu akım özel
durrahman Şeref Bey tarafından da be du. 1899’da yayınlanan Kamus -1 Türki likle II. Meşrutiyet’ten sonra daha bü
nimsenmiş ve Tarih-i Devlet-i Osmani başlıklı sözlüğünde Şemseddin Sami, yük bir ivme kazanmıştır. Özellikle
ye (İstanbul, 1892-1 895, 2 cilt) başlıklı Türkçe sözcüklere büyük bir önem ve yüksek düzeyde eğitim görmüş, Rus in-
eseri böyle bir yöntemle yazılmıştır. ağırlık vermiştir. Sözlükteki Türkçe tel/igentsiası arasındaki düşünce akım
Ahmed Vefik Paşa, Türklerin ve dil sözcüklerin sayısı 9.9l7’yi bulmakta ve larına yabancı olmayan Rusya Türkle
lerinin Osmanlıdan ibaret olmadığını, 0Jo34 oranında bir yer tutmaktadır. rinden bir kısım aydınların Türkiye’ye
Pasifik’e kadar bütün Asya’da uzanan Kamusu ’1-Âlâm (İstanbul, 1889-1 898), gelip yerleşmesi de bu akımın gelişme
büyük ve eski bir familyanın Batı kolu Doğu ve Batı kaynaklarına dayanılarak sine önemli ölçüde katkıda bulundu.
olduğunu önemle belirten ilk kimseler Avrupa örneğinde yazılmış 6 ciltlik bü Bunlardan biri olan Akçuraoğlu Yusuf,
den biri olmuştur. Ahmed Vefik Paşa, yük bir ansiklopedik sözlüktür. Bu bü gerek II. Meşrutiyet gerekse Cumhuri
Ebulgazi Bahadır H an’ın Çağatayca yük eser bugün bile değerini korumak yet dönemi tarihçiliğinde seçkin bir yer
yazdığı Şecere-i Türki adlı eserini de tadır. Öte yandan Cahun’un yukarda tutmaktadır. Yusuf Akçura, Paris’te
Türkiye Türkçesine çevirdi. Lehçe-i Os andığımız eserini temel alan Necib öğrenimde bulunduğu sırada Ahmed
m an adını taşıyan sözlüğüyle de yazı Asım da ilk kez derli toplu bir Türk Ta Rıza’nın çıkardığı Meşveret gazetesine
diline unutulmaz hizmette bulundu. rihi (İstanbul, 1899) yazmayı başarmış tarih konularıyla ilgili yazılar yazdı.
Ahmed Vefik Paşa’nm çağdaşı olan tır. Fransız tarihçilerinden A.Malet ile De-
Süleyman Paşa, başlıca Davids'e ve di Bu kültürel Türkçülüğün yanında si bidur’un Osmanlı tarihi üzerindeki
ğer Avrupalı yazarlara dayanarak İs yasal içerikli bir Türkçülüğün de yük olumsuz görüşlerini eleştirdi. 1903’te
lâmlık öncesi Türklere ait bir bölümü selmeye başladığı görülmektedir. 1860’- Paris’te sunmuş olduğu tez Osmanlı
de içeren Tarih-i Atem ’i yayınladı. Sü dan sonra Rusların Ortaasya’da yayıl Dev/eti Örgütleri Tarihi Üzerine Bir De
1589
TARİHÇİLİK VE TARİH ANLAYIŞI
Tanzimat’tan Cumhuriyete Tarihçilik
neme başlığını taşımaktadır. Enver Zi mektedir. önemli bir belge koleksiyo ların hakayık-ı esbab ve netayic-i vakı
ya Karal’a göre bu tezin önemi şu nok nu olan F eridun B ey M ünşeatı alarını mübeyyin olmak ve ahlafa aci
talarda toplanmaktadır: “ Bir Türk ya (Münşeatü ’s-Selâtin) ilk kez basılmış zane bir yadigâr bırağılmak üzere” bu
zarı, ilk kez Fransızca olarak, bu ko tı . Ancak bunun dışında yüzyılın son kitabı yazmaya giriştiğini belirtmekte;
nuda, olayları örgütlerle açıklamaya ça larına doğru yayınlanan Muahedat asıl amacının ise “her asırda cari olan
lışmıştır, açıklamasında sıkı bır eleştiri Mecmuası dışta tutulursa önemli sayı nizamat-ı mülkiyye ve kavanin-i aske
yöntemi kullanmıştır. Tezin sonunda labilecek resınl belge yayıniarına da pek riye ve idare-i maliye ve teferruat-ı sai-
pratik bir sonuca v ^arştır. Genç Türk- rastlanmamaktadır. Takvim-i Vakâyi reyi meydana çıkarmak” olduğunu
lerin uğrunda çalıştıkları Osmanlı mil ve Salnameler ise herhalde tarih araş vurgulamaktadır. İbn Haldun’un insan
leti oluşturma hareketi boş bir girişim tırmaları için yeterli değildi. ömrüyle devletlerin kuruluş, gelişme ve
dir. Tek çıkar yol ulusçuluktur” . Öte Yukarda belirttiğimiz gibi çarçabuk çöküş evreleri arasında bir benzerlik
yandan Yusuf, daha ilk yazılarından iti derlenen tarihierin yanında özlü, bire kuran tavırlar kuramından yola çıkan
baren “ Osmanlı milleti” deyimini kul şim (sentez) niteliği ağır basan eserle Mustafa Nuri Paşa, işlediği dönemi altı
lanmaktan kaçınmış, Osmanlı devleti rin de ortayaçıktığı görülmektedir. Ev bölüm halinde incelemekte; her bölü
nin kalkınması için yönetim biçiminin kaf ve Maarif Nazıriıkiarında bulun mün siyasal gelişmelerini özetledikten
değişmesini yeterli görmemiş, Osman muş olan Mansurizade Mustafa Nuri sonra, imparatorluğun sosyal, ekono
lı toplumu için geniş çapta bir devrime Paşa’nın Netayicü’l-Vukuat (İstanbul, mik, askerî yapısında ve yönetim alan
gerekli olduğunu kanıtlamaya çalışmış 1878-191 l) eserini bu açıdan değerlen larında görülen değişiklikleri ortaya
tır. Yusuf Akçura, l^M ’te Mısır’da ya dirmek gerekir. Bu kitap Osmanlı Dev- koymaktadır. Mustafa Nuri Paşa, olay
yınlanan Oç Tarz-ı Siyaset başlıklı in leti’nin kuruluşundan 1841 ’e kadar gel ların nedenlerini araştırmak suretiyle
celemesinde Osmanlılık ülküsünün öl mekte ancak o zamana kadar yazılan sonuca varan çağdaş anlamda bir tarih
düğünü, bir İslâm birliği meydana ge tarihlerden oldukça farklı bir yöntem çi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hiç
tirmenin sakıncalı olduğunu belirtiyor, le kaleme alındığı anlaşılmaktadır. bir Avrupa ülkesinde bulunmayan ve
Asya kıtasıyla Doğu Avrupa’da yayıl Mustafa Nuri Paşa, Osmanlı Devleti’- herhangi bir Batı dilini de bilmeyen
mış olan Türklerin birleştirilmesini tek nin kuruluşundan beri “idare-i siyasi Mustafa Nuri Paşa’nın nasıl böyle bir
kurtuluş yolu olarak görüyordu. ye ve nizamat-ı mevzua ve örfiyesi bid- yönteme ulaştığı da araştıniması gere
defaat tebeddül eylemiş olmağla bun ken bir konudur.
Y ö n te m s iz T a rih ç ilik
Yeniden Osmanlı tarihçiliğindeki ge
lişmelere dönersek diyebiliriz ki bir yan
dan uzun bir araştırma ürünü olan ve
sağlam bir yöntemle kaleme alınmış ta
rihlerin yanında “ alelacele, tenkitsiz ve
tahkiksiz, usulsüz ve tasnifsiz yazılmış
birer kırkambar” olan eserlerin de ya
yınlandığı görülmektedir. Bununla bir
likte şunu da belirtmek gerekir ki, bi
limsel çalışmalar için ortam pek elve
rişli değildi. Sistemli bir arşiv düşünce
sine henüz ulaşılmış değildi. Birer va ryj- _ı ^«4*
kıf kuruluşu olan İstanbul kütüphane
leri hem dağınıktı hem de bunların dü t >i.\ .J
r - ' y ' s c - : —~v‘ ^* 1 * ! > '- j f '-L
zenli katalogları yapılmamıştı. Ancak, j_ 4
İl- o ^-:j
19. sonlarına doğru İstanbul’da bir jL.o! ..cr ’;V'
— "li, ->*' Ai.,' »ı.'j
komisyon oluşturularak “Dersaadet ile
Bilad-ı Selase'de [Üsküdar, Galata, »j '■L- 0_ î. J -
Eyüp] bilcümle kütüphaneler teftiş ve
- ^ '1 ..te.
muayene ettirilerek” bunların katalog
larının hazırlanmasına ve basılmasına
girişilmiştir. “Defter-i Kütüphane-i
....” başlıkları altında ayrı ayrı basıl
mış olan bu kataloglarda birçok yan
lışlıklar bulunmakla birlikte yine de bu
yolda atılmış önemli bir adım sayılma NAMIK KEMAL VE TARİH: Namık Kemal için tarih çalışmaları bir anlamda
lıdır. Bu koşullarda tarihe yönelik araş pedagojik bir değere sahiptir. Rodos’ta bulunduğu sırada yazdığı Osmanlı Tarihi’nde
tırma yapanlar ya uzun süre kitap top yabancı tarihçilerin yanlışlarını düzeltir. Ama olayları anlatırken belgesel olmaktan öte
mantıksal olmaya çalışır ve bu noktada Ahmed Cevdet Paşa’nın tarih anlayışından
lamak zorunda kalıyor ya da büyük bir uzaklaşır. Cevdet Paşa’da yüklü ve çürütülmez olan belgesellik Namık Kemal’de
kitaplığı olan birine başvuruyordu. mantıksal bir örgü içinde sunulur. Namık Kemal’in Osmanlı Tarihi (sağda), Tanzimat
Cevdet Paşa, tarihini yazmak için sık döneminde basılan 17. yy tarihçilerinden Mehmed bin Mehmed’in Nuhbetü’t-tevarih
sık Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey’in ve’l-Ahbar adlı eseri (solda).
özel kitaplığından yararlandığını belirt
1590
TARİHÇİLİK VE TARİH ANLAYIŞI
Tanzimat’tan C um huriyete Tarihçilik
Mükrimin Halil Yinanç, Tanzimat mızda en fazla müessir olan kimseler yayımlar büyük ölçüde artmaktadır.
dönemi tarihçiliği üzerine yazmış oldu den biri bulunan bu zatın” eserinin Tek tük örneklerine ancak Tanzimat
ğu çok değerli makelesinde, Tanzimat' “ bugün tarih nokta-i nazarından ilmî döneminde rastladığımız hatıra türün
tan Il. Meşrutiyet'e kadar yapılan bü hiçbir kıymeti” bulunmadığı yargısına den eserlerin sayısında önemli bir artış
tün tarih çalışmalarını ayrıntılı olarak varılmıştır. Ancak son yıllarda Mizan göze çarpmaktadır. Midhat Paşa’nın
ortaya koymuş, genel ve özel tarihlerle cı Murad Bey üzerinde oldukça kap (oğlu tarafından), Said ve Kâmil paşa
şehir ve bölge tarihleri, monografiler, samlı bir eser ortaya koymuş olan Bi- ların hatıraları bu türün ilk akla gelen
tarihî diksiyonerler, hal tercümelerini rol Emil, Mükrimin Halil Yinanç’ın bu eserleridir.
yazarlarıyla birlikte tanıtmış, dilimize düşüncelerinde “ izaha muhtaç nokta
yapılan belli başlı çevirilere de işaret et lar” bulunduğunu belirtmiş ve Yinanç’- T ü r k ç ü lü k v e T a r ih A n la y ış ı
miştir. Yinanç, bu ayrıntılı incelemesi ın bu ağır eleştirmelerinde pek de hak Öte yandan II. Meşrutiyet siyasal ve
nin sonunda şöyle demektedir: “ Bizde lı olmadığını örneklerle kanıtlamıştır. kültürel Türkçülük hareketinin gelişme
bütün sosyal ve kültürel ilimlerde oldu II. Meşrutiyet döneminin ünlü isim sine de ortam hazırladı. Kaşgarlı Mah
ğu gibi, tarihe dair bilimsel eserlerin te lerinden Ali Kemal, Raşid Müverrih mut'un DivanüLügati’t-Türk adlı ün
lif ve tercümesi çalışmalan hürriyetin mi? Şair mi? başlığıyla yayımladığı kü lü anıtsal eserinin II. Meşrutiyet döne
ilanından yani 1908'den sonra başla çük Takat özlü kitabında tarihçiliğimi minde bulunup yayınlanması, Türko
mıştır” . Birçok tarihçilerimizin Osman zin dününü eleştiri süzgecinden geçir loji araştırmalarına geniş ufuklar açtı.
lı tarihinin sorunlarına yeni bir yorum miş, o günkü durumuna yeni bir yak İstanbul'da 24 Aralık 1908'de kurulan
getirdikleri de görülmüştür. Bunlardan laşımla eğilmiş ve bu arada Murad Türk Derneği’nin amacı: “ Türk diye
biri II. Meşrutiyet'ten bir süre sonra ya Bey'in eseri üzerinde de durmuştur. Ni anılan bütün Türk kavimlerinin mazi ve
yımlanmaya başlayan ve zamanında tekim gazetelerin ölümünü bile (1917) haldeki âsar, ef'al, ahval ve muhitini
büyük yankılar uyandıran Tarih-i “ haber vermeye cesaret edemedikleri öğrenmeğe ve öğretmeğe çalışmak” tı.
E bu’l-faruk'un yazarı Murad Bey'dir. Murad Bey'' için Ali Kemal, şunları ya Dernek 191l'de ancak 7 sayısı çıkmış
Murad Bey, kamuoyunda ünlü gazete zıyordu: “ Tarihe ve müverrihliğe dair olan bir dergi de yayınlamaya başladı.
sinin adıyla anılmakta ve Mizancı Mu- bizde bu kesif yokluk içinde yegâne var Bunu Türk Yurdu adlı bir dergi izledi.
rad olarak bilinmektedir. “ En proble- lık Murad Bey hocamızdır. Murad Bey Kurucuları arasında Mehmed Emin
matik şahsiyetlerden biri” olan Murad ilk Türk müverrihidir ki, hiç değilse bir (Yurdakul), Ağaoğlu Ahmed, Hüseyin-
Bey'in tıpkı Namık Kemal gibi “ gaze dereceye kadar yukarıdan beri arz etti zade Ali (Turan) ve Akçuraoğlu Yusuf
teci, romancı, tenkitçi, piyes yazarı, ha ğimiz şartlara tevfikan bir Tarih-i Os- da bulunuyordu. Ziya Gökalp'in de
tırat muharriri, siyasî eser müellifi ve mani’yi tedvin eylemiş olsun. Tarih-i Türk Yurdu'nda yerini almasıyla bu
tarihçi gibi hepsi birbirini tamamlayan Ebu ’l-faruk bu nokta-i nazardan biz dergi, kültürel ve siyasal Türkçülüğün
çeşitli cepheleri vardır” . Uzun süre de henüz yazılmamış bir harikadır. Bir bütün sorunlarının tartışıldığı, işlendi
Mekteb-i Mülkiye'de tarih öğretmenliği harika ki, bütün Osmanlılarca ibretle ği önemli ve etkili bir organ durumuna
yapan Murad Bey, bu bilimi Avrupa mütalaa olunmağa değer, olunursa fik geldi. 1912'de Türklerin ulusal eğitimini
yöntemlerine göre işlemeye çalışmış, ren de, ahlaken de tehzib ve terakkimi ve ekonomik düzeyini yükseltmek ama
Fransız ve Rus kaynaklarına dayanarak ze hizmet eyler” . cıyla Türk Ocaği derneği kuruldu. Türk
Tarih-i Umumi başlığını taşıyan 6 cilt Ali Kemal, Murad Bey'in tarihinde Ocağı'nın amaçları: “ İslâm kavimleri-
lik bir dünya tarihi yazmıştır. Buna ay “ fenne, mantıka, akl-ı selime mugayir nin başlıca mühimi olan Türklerin millî
rıca Tarih-i Osmani adlı bir cilt de ek bir mütalaa, bir fikir” bulunmadığını terbiye ve ilmî, içtimaî, iktisadi seviye
(zeyl) yazmıştır. Murad Bey, Il. Meş- söylüyor ve onun “ kavmı, diru her tür lerinin terfi ve ilasıyla Türk ırk ve dili
rutiyet'ten sonra Rodos'ta sürgün bu lü hissiyatına galip geldiği için” şimdi nin kemaline çalışmak” tı. Türk Yurdu,
lunduğu sırada: ‘‘Tarih-i Osmanî’de si ye kadar tarihçilerimizin düştükleri “ta- bu derneğin başlıca organı haline gel
yaset ve medeniyet itibariyle hikmet-i rafgirane mütalaalara” düşmediğini de di.
asliyeniq taharrisine teşebbüs” etmiş ve eklemekten geri kalmıyor. Vedat Gün- Türk Ocakları çok geçmeden bütün
Tarih-i Ebu’l-faruk (İstanbul, 1909 yol, bu konuda kaleme aldığı bir dene yurt çapında örgütlenmeye başladı. Dö
1916) böylece ortaya çıkmıştır. mesinde “ Osmanlı yönetiminin saray nemin ünlü adları da bu hareket ve ör
Murad Bey, Tarih-i E b u ’l-faruk'ta çevrelerini, namuslu bir tarihçi, her şey gütlenme içinde yer aldılar. Türk Ocak
Osmanlı tarihinin olaylarından kültü den önce namuslu bir yurttaş açısından, ları merkezleri, kadın-erkek dinleyici
rel ve siyasal düsturlar çıkarmayı dene eleştirel bir yaklaşımla ele alan bu gü leri de bir .araya getiren toplumsal ge
miş ve bir bakıma Osmanlı tarihinin fel zelim eser, bize uzak geçmişimizi, bü lişmenin önemli odakları durumuna
sefesini yapmaya çalışmış, yaşadığı dö tün çıplaklığıyla gözler önüne gelmekte gecikmedi. Türkçü hareketin
nemle ilgili eleştirilerini geçmiş yüzyıl sermektedir” yargısına varmaktadır. Gökalp, Ömer Seyfeddin, Ahmet Hik
lara doğru kaydırmaya çaba göstermiş II. Meşrutiyet gazete ve dergi yayı met gibi etkin üyeleri Selanik'te Genç
tir. Tarih-i Ebu ’l-faruk, Mükrimin Ha nma büyük bir atılım getirmiştir. Taş Kalemler’i yayınlamaya başladılar.
lil Yinanç tarafından oldukça ağır bir ra basınında da büyük bir gelişme göze Türk dilinin sadeleşmesi açısından bu
saldırıya uğramış, Murad Bey cahillik çarpmaktadır .İstibdat devrinde baskı derginin önemli bir aşama olduğunu
le, megolomanlıkla, “ millî tarihimizi altına alınan fikir özgürlüğüne yeni bir unutmamak gerekir. Halide Edip, siya
hicv” etmekle, “ dedelerimizi tezyif ve canlılık gelmiştir. Okullardaki tarih sal bir roman olan Yeni Turan'ı yayın
tahkir eylemek” le suçlanmış; “ cahila derslerinin programlarında önemli de ladı . Büyük bir bibliyografyacı olan
ne bir kitap vücuda getiren ve pek çok ğişiklikler göze çarpmaktadır. İstibdat Bursalı Mehmed Tahir ise genellikle
şöhret kazanan, siyasî ve fikrî hayatı dönemine eleştirel bir yaklaşımla eğilen Türklerin “ ulûm ve fünuna” hizmez-
TARİHÇİLİK VE TARİH ANLAYIŞI
Tanzimat’tan C um huriyete Tarihçilik
leri doğrultusunda araştırmalar yapı mayan bugünkü tarihçilere ait olduğu taasya kültürel yaşayışıyla birbirine
yor, geçmişte yetişen büyük Türkleri nu belirtiyordu: “ Osmanlı tarihini ken bağlı olduğunu kanıtlamıştır. 1922’de
genç kuşaklara tanıtmaya çalışıyor disine takaddüm eden safhalardan ta- Edebiyat Fakültesi M ecmuasinda çı
özellikle kütüphane kütüphane dolaşa mamiyle ayırarak mevhum ve mücer- kan “ A nadolu’da İslâmiyet” başlıklı
rak Osmanlı Müelliflerini hazırlıyordu. red bir surette tetkike çalışan o gibi mü- incelemesinde de Anadolu’daki Türk-
Öte yandan yayın politikası Ziya Gö- dekkikler için 8. asırdan evvelki zama lerin din tarihinin Anadolu’yu çevrele
kalp tarafından belirlenen Yeni Mec nın hiçbir kıymeti yoktur; lisanın, ede yen coğrafi alanlar ve Ortadoğu İslâm
mua da 1917’de yayma girdi. biyatın, tarz-ı maişetin, ahlak ve âda- dünyasındaki dinsel akımlarla birlikte
1915 (1331)’te kurulan, kurucuları tın Osmanlılardaki tecellilerini anlama ele alınmadan anlaşılamayacağını sa
arasında Hüseyinzade Ali, Ağaoğlu ya çalışırken yalnız ‘Söğüt’ ve havali vundu. Halil Berktay’ın ortaya koydu
Ahmed, Köprülüzade Mehmed Fuad, sinden bahsederler ve yalnız ‘Kayı’ aşi ğu gibi Köprülü, Cumhuriyet dönemi
Şemseddin (Günaltay) gibi kimselerin reti nazar-ı dikkatlerini celp eder. Or- tarihçiliğinde de oldukça seçkin bir yer
bulunduğu Asar-ı İslamiye ve Milliye taasya’dan gelen ufak bir aşiret halkı tutmaktadır.
Tetkik Encümeni M illî Tetebbular nın az müddette müesses ve kavi bir hü- Öte yandan Ziya Gökalp, bilindiği
Mecmuasinı (İstanbul, 1915,5 sayı çık kûmet teşkil edebilmesini ancak hari gibi, Fransız toplumbilimcisi Durkhe-
mıştır) yayınlamaya başladı. Yönetme kulade rüyalarla tefsir eden eski müver im’in sosyolojisinden yola çıkarak top
liğinde “ Encümen Türklere ait mües- rihler gibi, bugünkü müdekkikler de, lum sorunlarına yeni kavramlar, yeni
sesatıyla mukayese ederek Türk mille Anadolu’daki Türk lisan ve edebiyatı açıklamalar getirmiş,imparatorluktaki
tinin hangi enmuzec-i içtimaiye mensub nı dört yüz çadır halkında aramaktan çeşitli akımları Türkleşmek, İslâmlaş
ve tekâmülün hangi safhasında bulun fariğ olmuyorlar” . mak, Çağdaşlaşmak formülüyle uzlaş
duğunu arayacaktır” deniliyordu. Bu Bu son derece sağlam ve tutarlı gö tırmaya çalışmış, dil ve kültür sorun
dernek ve yayımladığı dergi içinde Köp- rüşlerden yola çıkan Köprülüzade, ge larına birinci derecede önem vermiştir.
rülüzade Fuad Bey’in seçkin bir yer tut rek sözkonusu dergide gerek Bilgi Mec- Ziya Gökalp’in çalışmalarında sosyo
tuğunu belirtmek gerekir. Köprülüza muası’nda yazdığı yazılarda bütün loji yanında tarihin de özel bir yer tut
de, Millî Tetebbular Mecmuasinda (sa Türk tarihinin ve Türk kültür tarihinin tuğunu belirtmek gerekir. Türkçülük
yı 5) “ Selçuklular zamanında Anado başlangıçtan zamanımıza kadar “ za akımının önde gelen adlarından Ziya
lu’da Türk Medeniyeti” başlığlı altın man ve mekân içinde bir bütün olarak Gökalp, Türk tarihinin nereden başla
da yayınladığı bir incelemesinde, Os tetkiki” gerektiğini ortaya koymuştur. ması gerektiğini soruyor ve sorunun
manlı saltanatının kurulmasından ön 1919’da yayınladığı ve Batı bilim adam karşılığını araştınyordu (Yeni Mecmua,
ce Anadolu Türklerinin geçirdiği evre larının da büyük ölçüde dikkatini çe sayı 33): “Bazı muharrirlerimiz Türk
lerin yalnız siyasal ve askerî yönden ele ken Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıf tarihini Sümerlerden, İskitlerden, Med-
alınmasından yakınıyor; bunda asıl so lar adlı eserinde Selçuklular dönemin yalılardan, Sakalardan başlatmak isti
rumluluğun “ tarih medlûlünü” anla deki Anadolu’daki kültürel yaşayışın Or- yorlar. Bize göre, henüz !isan ve kav-
. Jli.
BATI TÜRKOLOGLARI: 19. y y ’ın sonlarına doğru Batı’da da Türkçülük üzerine araştırmalar başladı. Bu araştırmaların sonuçları
oraya gönderilen öğrenciler aracılığıyla Osmanlı Devletine ulaştı ve bir süre sonra da etkisini gösterdi. Bunlar arasında J.
Deguignes, Arthur, L. Davids ve Leon Cahun’un eserleri özellikle başta gelmektedir. L. Cahun’un Asya Tarihi'ne Giriş adlı eseri o
dönemde bu konuda çalışan Necip Asım’ı da etkilemiş ve Türk Tarihi adlı eserini buna dayanarak yazmıştır. Leon Cahun (solda),
Necip Asım ’m kitabını Cahun ’un kitabına dayandırdığı sayfası (sağda).
1592
TARİHÇİLİK VE TARİH ANLAYIŞI
Tanzimat’tan C um huriyete Tarihçilik
lenip yayınlanması yolunda da çok ile Tarih-i Osmanî Encümeni, Türk Tarih yüzden Tanzimat döneminde olduğu gi
ri adımlar atıldı. Halil Edhem’in Kay- Encümeni adını aldı ve TOEM de Türk bi II. Meşrutiyet döneminde de derli
seriyye Şehri (İstanbul, 1918) bunun en Tarih Encümeni Mecmuası (TTEM) toplu bir İslâm tarihi yazılamadı. Cev
seçkin örneklerinden biridir. TOEM'- adıyla yayınını sürdürdü. det Paşa’nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-
in hemen hemen her sayısında kitabe Siyasal ve ideolojik bir akım olarak i Hulefa’sı bu alanda yapılan en iyi der
lerle ilgili önemli yazılar yer almıştır. İslâmcılık, II. Meşrutiyet’te oldukça lemelerden bir olmak özelliğini koru
önemli bir rol oynamıştır. İslâm’ın as yordu.
Encümenin üyelerinden biri olan li prensiplerine dönüş, bu akımın ana Belki böyle bir boşluğu doldurmak
“ piyade yüzbaşısı” Ahmed Refik Bey, tezidir. Geçmişi, uygarlığı ve düşünce ya da “ kendi dinlerinin bilimsel tarihi
hem Osman Nuri’nin eksik bıraktığı si bakımlarından, İslâmın zengin tari ni Batıdan öğrenmek durumuna düş
Abdülhamid-i Sani ve Devr-i Saltana- hi istenilen ve aranılan kanıtları ve ör müş” bulunan Müslümanlara bu tari
lı’nın 3. cildini tamamlıyor, hem Bü nekleri sağlamaktadır. Bu akımın ya hin nasıl yazılacağını göstermek ama
yük Tarih-i Umumi’yi forma forma ya yın etkinlikleri öteki akımları temsil cıyla Dr. Abdullah Cevdet, Hollandalı
yınlıyor, hem de TOEM'de çoğu arşiv edenlerin yayınlarıyla karşılaştırılama Doğubilimci R. Dozy’nin Tarih-i İslâ
malzemesine dayalı çok değerli incele yacak kadar çoktur. Sırat-ı Müstakim, miyet’ini çevirip yayınladı ( Mısır, 1908
meler kaleme alıyordu. Bütün bunların Sebilü’r-Reşad, Mekâtip ve Medaris, 1909). Olay, İslâmcılar arasında büyük
ötesinde bu son derece çalışkan ve üret Beyanü’l-Hak, Livâ-yı İslâm, Mahfel bir tepki yarattı. Şeyhülislâmlığın öne
ken tarihçimiz, birer halk kitabı sayı- gibi dergiler bu akımı temsil eden çe risi üzerine hükümetin kitabı toplama
Iabilecek eserleriyle Türkiye’de tarih şitli derneklerin belli başlı yayın organ sı zorunlu oldu. Sırat-ı Müstakim ve
sevgisinin uyanmasına, tarih bilgisinin larıydı. İslâm Mecmuası ise dinin ulu Sebilü’r-Reşad dergileri hem Tarih-i İs
geniş ölçüde artmasına ve tarih bilinci sal bir kimliğe büründürülmesinden ya lâmiyet’in yazarına hem de çevirenine
nin yerleşmesine önemli bir katkıda bu na olan Türkçülerin yayın organı ola ateş püskürmeye başladılar. “ Böyle bir
lundu. Gerçekten “ Müverrih Ahmed rak kalmıştır. Bütün bu dergilerdeki ya sahte unvanla diyaııet-i celile-i İslâmi-
Refik” , Türkiye’de Tarihi Sevdiren zılarda İslâm tarihine ve İslâm uygar ye aleyhinde neşr olunan” bu eseri
Adam oldu. Hasan-Ali Yücel, forma lığına ilişkin araştırmalara da yer veril âyandan Manastırlı İsmail Hakkı, ye
forma yayınlanıp sınıfa ulaşan Tarih-i mekle birlikte daha çok ideolojik ko rin dibine batırıyor hem de Türkçe,
Umumi’nin, kendi kuşağını nasıl olum nu ve sorunlar ağır basmaktaydı. Bu Arapça ve Farsçaaa yazılmış derli top-
lu bir yönde etkilediğini bütün canlılı
ğıyla bize anlatmaktadır.
Yukarda belirttiğimiz gibi, Encüme o\<-L»
nin temel amaçlarından biri büyük bir
Osmanlı Tarihi ortaya koymaktı. Ta
sarlanan Osmanlı Tarihi'nin I. cildi Ne-
cib Asım ve Mehmed Arif tarafından ,JT — •;>U u^j.
yazıldı: “İşbu birinci ciltte OsmanlIla
rın aslı olan Türklere ve OsmanlIların
yed-i fethine geçen memalikte kablel is
tila hükümet eden ümem ve akvamın
ahvaline mütedair bir hulasa tertip ve
dere kılınmış, badehu devlet-i ebed
müddet-i Osmaniye’nin bidayet-i zuhu
ru ve birinci padişah-ı âlicah Osman * • . jl
Han Gazi’nin ahd-i hükümeti nakl ve j\..;.;. b c.Gkol y-—-M —
beyan olunmuştur”. Böylece bu ciltte J li
Osmanlı tarihinin, genel Türk tarihinin
bir halkası olarak ele alındığını, Os . ç/1-, e.J.'d- ÇAĞDAŞ TARİHÇİLİĞE
manlı Devletinin kuruluşundan önce •..d,, DOĞRU: Tarih-i Osmanî
Anadolu’nun, Rumeli’nin ve Bizans’ Encümeni çağdaş anlamda
tarih araştırmaları açısından
ın durumunun incelenerek tarihsel ko önem taşıyan bir
şulların ortaya konulduğunu görüyo kuru/uştur. 1910’da kurulan
ruz. Osmanlı devletinin kuruluşu ve Os T ...l Encümen ’in yayımladığı
man Gazi dönemi için o zam ana kadar Tarih-i Osmanî Encümeni
tarihçilerin pek dikkatini çekmeyen Mecmuası ’nda tarih
önemli kaynakların (Kemalpaşazade araştırmalannda amacın
Tarihi gibi) kullanıldığını ve bu kaynak <Lij 'jj-lb SL4.:— 1 "Devlet-i Osmaniye’nin
lardaki bilgilerin birbiriyle karşılaştırı mükemmel bir tarihini
vücuda getirmek ve Tarih-i
larak eleştirici süzgecinden geçirildiği Osmaniye ait resail ve
anlaşılmaktadır. Kitabın diğer ciltleri evrak ve kuyudafı tab ve
nin yayınlanamamış olması bu önemli neşr etmektir”
girişimin yarıda kalmasına neden ol denmektedir.
muştur. Cumhuriyetin ilanından sonra
TARİHÇİLİK VE TARİH ANLAYIŞI
Tanzimat'tan C um huriyete Tarihçilik
lu bir İslâm tarihi bulunmadığını teslim başlığını taşıyan bu çevirinin ancak 10 U İSKİT Server, Türkiye 'de Neşriyat Hareketle
ri Tarihine Bir Bakış, İstanbul, 1939
ediyordu (Sırat-ı Müstakim, 12 (1325) cildi yayınlanabilmiştir (İstanbul, 1329 D İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Tarih Yazma
ve sonraki sayılar). Eleştiriler Dr. 1331, 11. cilt yeni harflerle, İstanbul, ları Kataloğu, İstanbul, 1943
Dozy’yi olduğu kadar Dr. Abdullah 1941). D KARALEnverZiya, ‘ Osmanlı Tarihinde Türk
Cevdet’i de hedef alıyordu. Özellikle Meşrutiyetten sonra tarihçiliğimiz, Dili Sorunu”, Bilim Kültür ve Öğretim Dili ola
rak Türkçe, Ankara, 1978
Abdullah Cevdet’in kitaba yazdığı ön yeni Türkiye devletinin kurulmasıyla □ KORAY Enver, Türkiye Tarih Yayınları Bib
söz ve eklediği notlar, bu eleştirilerin ulusal ve çağdaş bir aşamaya geldi. D liyografyası, 1729-1955, İstanbul, 1959
başlıca kaynağıydı. Dr. Abdullah Cev □ Köprülüzade Mehmet Fuat, Millî Edebiyat Ce
KAYNAKÇA reyanının İlk Mübeşşirleri, İstanbul, 1928
det, bu tepkiler karşısında biraz gerile D KURAN Ercümend, ‘Ottoman historiography
mekle birlikte Şeyhülislâmlığa, İtalyan D AKÜN Ömer Faruk, ‘‘Namık Kemal”, İslâm of the Tanzimat period”, Historians o f the
Doğubilimcisi Leone Caetani’nin An- Ansiklopedisi (İA), VH M iddleEast (yay. B. Lewis, P.M. Holt), Lon-
nali del'Islâm adlı Katolik gözüyle ya U Ali Kemal, Raşid Müverrih mi? Şair mi?, İs don, 1962
tanbul, 1334 □ KÜTÜKOĞLU Bekir, ‘ Vekayinüvis”, İA ,
zılmış büyük eserinin Türkçeye çevril □ BABİNGER Franz, Osmanlı Tarih Yazarları cüz. 128-129
mesini önerdi (bu kitap Hüseyin Cahid ve Eserleri (çev. Coşkun Üçok), Ankara, 1982 U LEVEND Agah Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi,
tarafından çevrilmiş \92A-H yılları ara □ BAYSUN M. Cavid, ‘ Cevdet Paşa. Şahsiye 1, Ankara, 1973
sında 10 cilt olarak yayınlanmış fakat tine ve ilim sahasındaki faaliyetine dair”, Tür □ LEWİS Bernard, ‘ History writing and natio-
kiyat mecmuası, Xl, 1954 nal revival in Turkey’’, Middle Eastern A ffa-
tamamlanmamıştır). D BERKES Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, irs, 1V, 1953
Batı dillerinden yapılan çeviriler, II. Ankara, 1973 □ LEWİS Bernard, Modern Türkiye'nin Doğu
Meşrutiyet tarihçiliğinde önemli bir yer U BERKTAY Halil, Cumhuriyet İdeolojisi veF'u- şu (çev. Metin Kıratlı), Ankara, 1970
at Köprülü, Ankara, 1983 MANTRAN Robert, ‘ Les 6tudes historiques
tutmaktadır. Ünlü Fransız tarihçisi D Bursalı Tahir, Osmanlı Müellifleri, Ltanbul, en Turquie depuis 1923”, Anadolu,XW , 1952
Charles Seignobos’un Tarih-i Medeni 1334-1342 □ MANTRAN Robert, “L’orientation des 6tu-
yet (çev. A.Refik, İstanbul, 1328,3 cilt) D EMİL Birol, Mizancı Murad Bey Hayatı ve des historiques en Turquie”, Revue historique,
ve Tarih-i Siyasi 1814-1896 (çev. Ali Re- Eserleri, İstanbul, 1979 234, 1965
şad, İstanbul, 1324-1326) gibi eserleri D Fatma Aliye Hanım, Cevdet Paşa ve Zamanı, □ MERİÇ Ümit, Cevdet Paşanın Cemiyet ve
İstanbul, 1332 Devlet Görüşü, İstanbul, 1979
ilk akla gelen çevirilerdir. Engelhardt’ın □ Felsefe Kurumu Seminerleri, Ankara, 1977, (3. D ÖLMEZOĞLU Ali, “Cevdet Paşa”, İA , 111
Türkiye ve Tanzimat başlığını taşıyan bölümde Türkiye’de Tarih Eğitimi Seminerine □ TANPINAR Ahmet Hamdi, “Ahmet Vefik
eseri de Ali Reşad tarafından dilimize sunulan bildiriler ve tartışmalar) Paşa", İA , 1
□ GEORGEON François, A u x origines du nati- D TANPINAR A.H., XI X. A sır Türk Edebiyatı
çevrilip yayımlanmıştır (İstanbul, onalisme turc: YusufA kçura (1876-1935), Pa Tarihi, İstanbul, 1956
1328). Mehmed Atâ Bey, Hammer’in ris, 1980 D TEKİNDAĞ M.C. Şehabeddin, “Osmanlı Ta
ünlü Osmanlı Tarihinin Fransızca çe D GÖKMAN Muzaffer, Tarihi Sevdiren Adam. rih Yazıcılığı”, Belleten, XXXV/140, 1971
virisini esas alarak Türkçeye çevirme Ahmet R efik Altm ay, İstanbul, 1978 □ TUNAYA Tarık Zafer, İslamcılık Cereyanı, İs
U GÜNYOL Vedat, Yeni Türkiye Ardında, İstan tanbul, 1962
ye başlamış ve bu tarihin bütün Doğu bul, 1976 D YİNANÇ Mükrimin Haü!, “Tanzimattan Meş
kaynaklarını kontrol etmek suretiyle D Halil Ethem, Fihrist-i Umumi, İstanbul, 1928 rutiyete kadar bizde tarihçilik”, Tanzimat I, İs
eksiklerini gidermeye, yanlışları düzelt □ HANİOĞLU M. Şükrü, Bir Siyasal Düşünür tanbul, 1940
meye çalışmıştı. Böylece ortaya büyük Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, □ Yusuf Akçuraoğlu, ‘ Türkçülük”, Türk Yılı,
İstanbul, 1981 I. 1928
bir emek ürünü olan bir çeviri çıkma D HEYD Uriel, Türk Ulusçuluğunun Temelleri □ Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset (yay. Enver
ya başladı. Devlet-i Osmaniye Tarihi (çev. K. Günay), Ankara, 1979 Ziya Karal) Ankara, 1976
ULUSLARARASI PLANDA: Türk tarihi üzerine araştırmaların yaygınlaşması Batı’da da değişik örgütlenmelere yolaçtı. Bu arada
araştırma yapan, kitap yayımlayan birçok Batılı yazar dönem dönem düşüncelerini tartışmak için bir araya gelerek kongreler
düzenlediler. Bu kongretere Osmanlı aydınlan da katıldı. 5 Eylül 1898’de Paris'te toplanan müsteşrikler kongresinde doğu dilleri ve
İslâmî eserler şubesi üyeleri.
t a r ih i e s e r l e r v e
MÜZECİLİK
. w Ai»* -m —
■■' :.Ç>; İ; fîJP l M.rfcS *
V t ı lr:vm v%
!
■J,
N E H A > 1 D Y 'B 1
-’'J, I>lHL CTEUR
'■i} uu - " t s r r : iM P:entA t / i ı
' , M .
.. j , /„y,
, . lf1 8 H 9 0 6 ./>
^ v"
ÇERÇEVE YAZI
D T a n z i m a t ’t a V i l a y e t l e r d e E s k i E s e r T a r a m a s ı
D o ç . D r . İlb e r O rta y lı
eserler tarif edilmekle beraber, araların çümseyerek tarif eder: ”Sultan Abdül- hayatını anlatmak zevkinden mahrum
da Sultanahmet meydanı kenarında İb mecid döneminde, tesadüflerin İstan kaldığını da bildirir. Böylece hemen he
rahim Paşa sarayında Elbise-i Âtika bul’a sürüklediği arkeoloji eserleri, Ha men ayrn yıllarda Beyoğlu muhitinde E.
adıyla kurulmuş olan eski Osmanlı kı gia Eirene’nin müzeden çok bir at ahı Goold’u tanınuş olan bir Alman ile bir
yafetleri müzesinde bulunan bazı arke rına benzeyen bir ek binasına konul Fransız birbirine zıt görüşler ortaya ko
olajik eserler de yer almaktadır. Yeni muştur. Esas bina bir Silâhhane (Zeug- yarlar.
çeriler Müzesi (Musee des Janissaires) haus-Armorium) olduğundan bu müze
de denilen bu koleksiyon da sonraları İria n d a lı M ü z e M ü d ü rü
yi, yığılmış eserleri görmek isteyenler
Hagia Eirene’ye taşınmış ve galerilere ancak Tophane müşirinin izniyle içeri Müze m üdürü olarak Edward Go-
yerleştirilmişti. Bunlardan sağlam ka girebilirler. "Osmanlı Devleti, Anadolu old’un oldukça önemli çalışmaları ol
labilen mankenler şimdi Askerî Müze’- ve Türkler’i çok iyi tanımakla beraber duğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan
dedir. 1850’li yıllarda hâlâ bazı greko yazılarında daima Türkler’i küçümse Mordtmann’ın hücumlan bizce aşırı ve
romen parçaların Elbise-i  tika’da mu yen, fakat buna rağmen 1811’den beri hatta haksızdır. Birçok yayınlarda Go-
hafaza olunduklarının sebebi anlaşıl Türk toprağında yatan Mordtmann’ın old’un, Safvet Paşa’nın (1814-1883)
maz. Toplanmış eseriere ilk defa müze bu görüşlerine karşılık, İstanbul’da M aarif nâzırlığı sırasında bu göreve
adı Ali Paşa’nın (1815-1871) sadrâzarn- Fransızca bir dergi yayınlayan Alfred atandığı bildirilmektedir. Gerçekten de
lığı ve Safvet Paşa’mn (1814-1883) Ma de Caston ise 1868’de Paris’de basılan değerli bir devlet adamı olan Safvet Pa
arif nâzırlığı (Millî Eğitim bakanlığı) sı Costantinople en 1869 (!) - Histoire des şa, l l Zilkade 1284 (Ocak/Şubat 1868) .
rasında verildi. Koleksiyon Müze-i Hu- hommes et des choses başlıklı kitabın ve 20 Receb 1288 (Ağustos/Eylül 1871)'
mayûn adım alırken, başına da 8 Tem da, “ Galatasaray Sultanîsi’nin ders nâ- tarihleri arasında M aarif nezaretinin
muz 1869’da Galatasaray Sultanisi öğ zır M. Goold’un İstanbul’da yaşayan başında bulunmuş, bu sırada Müze-i
retmenlerinden Edward Goold adında Avrupalı’ların en ilgi çekicilerinden” Humayiin’un yeniden düzenlenmesi
bir İngiliz atanıyordu. Müze-i Huma- olduğunu yazdıktan sonra, onun ‘‘İn için çalışırken, Galatasaray Sultanîsi’-
yiin’un başına getirilen E.Goold hak giltere’nin en eski ve en yüksek soylu ni (1868), yeni binasında ikinci defa Da-
kında pek az şey bilinir. O çağın İstan larından ve Büyük Britanya’nın en bü rülfünun’u (1876); ve öğietmen yetiş
bul’da yaşayan yabancıları arasında da y ü k adlarıyla akraba bir aileden geldi tirmek üzere Darülmuallimat’ı kurmuş
onun hakkında görüşler birbirine tarna- ğini, Avusturya ordusundayüksek rüt tur. Aynı zamanda çok meraklı bir ko
men terstir. Uzun yıllardır Türkler ara beyle subaylık yaptığını ve bu saygıde leksiyoncu olan Safvet Paşa’nın Go-
sında yaşayan A.D. M ordtmann’a ğer (honorable) kişinin engin bilgisiyle old’u çok büyük ölçüde desteklediği an
(1811-1879) göre, “ Sadrâzam Âli Pa sarsılmaz hoşgörürlüğünü, geleceğin laşılır.
şa tarafından 1869’da, İngiliz elçiliği vatandaşlarını yetiştirmeye ve onlara Safvet Paşa viiâyetlere genelgeler yol
nin tavsiye ettiği ve İstanbul’da çok ka yol göstermeye harcamaktadır”’ diyerek layarak, arkeolojik eserler toplamala
ranlık bir şöhreti olan Mr. Goold adın tarif eder. A. de Caston’a göre Goold, rını ve bunları iyice paketlenip sandık
da Katolik iriandalı biri” müzenin ba 1867 veya 1868’de, Doğu’da öğretim lanarak İstanbul’a gönderilmelerini ıs
şına getirilmiştir. M ordtmann, üzerine hakkında çok dikkat çeken ve mükem rarla istiyordu. Kuzey Afrika’da Trab
adım koymadığı, sadece “ Bir Osmanlı” mel bir de kitap yayınlanuştır. Bu sa lus (-u Garbî) vâiisi Ali Rıza Paşa ile
imzasıyla 1877-1878’de iki cilt halinde tırların sonunda yazar, yeı azlığı yüzün müsteşarı Karabella Efendi, Selânik vâ-
basılan bu kitabında (Stambul und das den, okuyucuyu çok ilgilendireceğinden lisi Sabri Paşa, Girit’te Lasiti mutasar
Moderne Türkenthum), müzeyi de kü emin olmakla beraber Sir E. Goold’un rıfı Kostaki Paşa Adossides, Konya vâ-
TARİHİ ESERLER VE MÜZECİLER
Arkeoloji Müzesi ve Kuruluşu
lisi Abdurrahman Paşa, eser gönder mak istiyor, bu arada arkeolojik olma mıştır. Bu 58 sayfalık kitap Ali Paşa’-
mek hususunda en gayretli çıkan ida yan şeyleri de (bir balina iskeleti gibi) ya ithaf olunmuş ve 1871 yılının ilk ay
reciler olmuştur. Goold bir taraftan da gönderiyordu. Ali Rıza Paşa’nın Hü- larında baskıdan çıkmıştır. Calatogue
bizzat araştırmalar yaparak eser topla davendigâr vilâyetine atanması' üzerine explicatif, historique et scientifique
maya çabalamıştır. 1869 Temmuz’un- Bursa’ya onunla giden Karabella Efen d ’un certain nambre d ’objets contenus
da yâni müdürlüğe atanmasının hemen di, aynı gayreti burada da göstermiştir. dans le Musee Imperial de Constanti-
arkasından Kapıdağ yanmadasında Onun bütün isteği Goold’un yanında, nople fonde en 1869 sous le Grand Vi-
Kyzikos harabelerine giderek oradan Müze-i Humayûn’a, vilâyetlerde dolaş zirat de Son Altesse Aa/i Pacha başlı
bir hayli eski eserle döndüğü bilinir. Ar maya ve eser toplamaya selâhiyetli mü ğıyla yayınlanan kitapta 147 parça ese
keoloji müzesinin mükemmel bir kata- dür muavini olmaktı. 1870’de böyle bir rin tarifiyle Limonciyan adında bir res
loğunu yapmış olan G. Mendel, bu ku görevin verileceği söz verilmiş gibiyse samın çizerek litografya olarak basılan
ruluşun tarihçesini verirken, elinden ge de, bu atama hiçbir vakit gerçekleşme 10 resim yer almıştır. Müze’nin içinde
çen Goold ile ilgili bir dosyanın (dossi- miştir. Ancak 1874’de Fransız arkeo- padişahın burayı ziyaretinde kısa bir sü
er Goold) varlığından bahseder. Bütün loğu G. Perrot ile birlikte Kyzikos’da re dinlenmesi için bir kısım bölünerek
araştırmalanınıza rağmen bugüne ka bir kazı yapmıştır. Fakat bu pek merak burası minyatür bir saray odası biçi
dar ne yazık ki, bu dosya bulunama lı amatör arkeoloğun bazı çok değerli minde bezenmişti. Herhalde ilk yapıl
mıştır. parçaları kendisine sakladığı da anla dığında içinde süslemesine uygun Batı
Edward Goold’un eski eser sağlayan şılır. G oold’un müzede 288 sayfalık bir üslûbunda mobilyalar da olan bu renkli
aracılarından Titus Karabella (veya Ca- envanter defteri tuttuktan başka, ilk nakışlı, altın yaldızlı küçücük oda, es
rabella) her türlü eski şeye merakı olan kataloğu da Fransızca olarak yazıp bas ki kilisenin ana mekânıyla eski avlusu
garip bir kişiydi. Trablus’un her tara tırdığı biliniyor. Son derece nâdir olan arasındaki kısımda bugün hâlâ görüle
fında kazılar yaparak eski eserler bul bu kataloğa sadece seçme eserler alın bilir.
Tanzimat döneminde Osmanlı görünüyor) raporda, bulunan taşların eserlerin sancak merkezinde bir de
imparatorluğu'nun dört biryanındaki “saye-i şevketvaye-i cenab-ı şehriya- poda saklandığı da açıktır. Bu depo
eski eserlerin tespiti ve toplanması gi ride tanzim kılınmış olan müzeye va'z ya her ne kadar müze demek mümkün
bi bir faaliyete de girişilmiştir. Dönem olunmak üzere hiçbir taraflarına halel değilse de, idarecilerin böyle eski eser
içinde İstanbul'da kurulan ilk müze dı getirilmeden nakli için” talimat bekle toplayıp depoladığı ve merkeze bildir
şında; vilayetlerde de yerini, şeklini ve niyor. Mutasarrıf daha önce Kasım dikleri görülmektedir. Gene aynı tarih
kapasitesini henüz bilemediöimiz ba 1847' de (27 Şevval 1263) bu tarafa lerde Haleb eyaletinden yazılan bir
zı depoların düzenlendiği yazışmalar tayin edildiğinden beri memurlar gö tezkirede, Haleb malmüdürü bulduk
dan anlaşıimaktadır. Bundan başka revlendirip, devamlı asar-ı atlka taharri larının bir listesini bildirmekte ve mü
daha sonraki yıllarda eski eserlerle il ettiğini bildirmektedir. Bu bulunan zeye va'z olunmak üzere devletlu Fet
gili olarak çıkarılacak nizamnamelerin hi Paşa hazretlerine teslim ve takdi
kuralları da gene bu dönem içindeki minden sözetmektedir. Bulunan ça
uygulamalar sayesinde biçimlenmiş nak çömlek, heykel ve meskukatın lis
tir. tesi ekte yer almaktadır (Başb. Arş.
Öneğin Bâbıâlî'nin 1840'larda vila irade Dahiliye tasnifi-Nr: 8520 8 Mu
yetlere: bulunan eski eserlerin tespit harrem 1 264 ve aynı tasnif Nr: 8060
ve değerlendirilmesi ve kıymetli olan 4 Şevval 1 263 ve No: 8207, 27 Şev
larının merkeze gönderilmesi konu val 1 263).
sunda bir genelge gönderdiği, vilayet Bundan başka: vilayetlerde bulunan
lerden gelen cevabi rapor ve yapılan eski eser ve paralar merkeze bildiril
arama faaliyetlerinden anlaşılmakta mekte ve işlemler bürokrasinin ölçü
dır. Aralık 1847'de (8 Muharrem leri içinde süratle sonuçlandırılmak
1264) Kudüs mutasarrıfı Gazze san taydı. Genellikle halktan meskükât ve
cağındaki Askalan(?) denen mevkideki değerli bir parça bulana üçte biri ve
kabartmalardan söz etmektedir. Mu riliyor ve bedeli süratle ödeniyordu ki,
tasarrıf “antika mermer üzerindeki ka bu uygulama sonraki Asar-ı atika ni
bartm aların eskizini de çizdirerek zamnamelerine temel olmuştur. Örne
göndermiştir. Bir Eros grubu ve sfenk ğin Mart 1852'de (14 ca 1268) Sam-
sten oluşan bu kabartma için verdiği sad kazasında (ki bugün su altında ka
izahat ve tarihlendirme pek doğru ol lacak olan ünlü bir kazı merkezimiz
mamakla beraber (o bunu 3 bin yıllık dir) Göşoğlu Mehmed'in hanesinde
diyor, oysa Helenistik bir eser olarak M eskukat idaresi müdürü Hakkı Bey. kazılan kuyudan çıkan 65 adet altın
1600
TARİHİ ESERLER VE MÜZECİLER
Arkeoloji Müzesi ve Kuruluşu
sikkeden, Mehmed'in hissesine dü eski eser kazmak için müsaade iste
şen sikkelerin karşılığı olan 1 .175 ku- miştir. Eski eserde daha değişik bir
' ruş Emval sandığından kendisine uygulama görülüyor. ispandoni kazı
ödenmiştir (irade Meclis-i Vâlâ, No: masrafları kendine ait olmak üzere
8023 Gur. CA 1268-Harput valisin bulduklarının yarısını devlete yarısını
den). Bu gibi işlemler bir hayli çoktur. da kendine alacaktır (irade Meclis-i
Bulunan sikke ve arkeolajik eşyanın Vâlâ No: 5255). Gene Musul'da kazı
üçte biri karşılığı derhal bulana öden yapacak olan İngiliz asilzadegllnından
mekteydi. Vilayetlerden, gerek resmi Mr. Kastas da aynı koşullarda kazı
görevlilerin bulduğu, gerekse halkın müsaadesi alıyor (irade Meclis-i Vâlâ
bulduğu bu gibi eşya ve eserlerin ta No: 12400 19Şaban 1270). Demek
limat gereği derhal merkeze bildirildi ki define arayıcılarıyla, antikacı veya
ği ve kayda değer parçaların istan arkeologlar arasında böyle bir tefrik
bul'a gönderildiği anlaşılmaktadır. sözkonusudur. Mamafih bu izin bel
Bu dönemde scnebilerin kazı yap gelerinin etraflı ve ayrıntılı sözleşme
ması veya bazı asar-ı atîkayı götürme ler olmadığını ekleyelim. •
si izne bağlıdır. Uygulamada yani e s Bu uygulamalarla; Tanzimat bürok
ki eser nakline verilen müsaadelerdeki rasisinin eski eserlerin değerlendiril
kesin kural ve prensipler belli değildir. mesi ve sözkonusu alanda belirli bir
Ama kazıda bulunan para ve kıymetli görüş sahibi olduğu, müzeciliğe önem
madenin gene aynı şekilde üçte biri verildiği anlaşılmaktadır. Tanzimat dö
kazıyıyapana yani hafîre ait olmakta nemi bizde bütün.eksikliklere rağmen,
dır. Tabii kazı masrafları hafîre aittir. müzeciliğin kurumlaştırıldığı bir devir-
Mesela Rusya uyruklu IspandoniC?) dir.O
Halil Fdhem llrr’m ht.tdueu hir ner.
TARİHİ ESERLER VE MÜZECİLER 1601
Arkeoloji Müzesi ve Kuruluşu
İngiliz elçiliği sekreteri Locock'un 6 1823-1827 yılları arasında tarih, klasik İlimler Akademisi yayınları arasında
Şubat 1874'te Foreign Office'de Earl filoloji, arkeoloji, sanat tarihi öğreni bastırmaya girişmiş ise de dört kalın cil
Granville'e yolladığı yazıda, Goold'un mi görmüş, Bonn'da öğretmen olarak di biten bu büyük eserin pek anlaşılına-
İstanbul'daki bir gazetenin idaresinde hayata atılmıştır. İlk eserini 1832'de ve yan bir sebepten baskısı durdurulmuş
çalıştığı ve kaybettiği yerin o sırada bir ren Dethier, Berlin'e göçerek, orada ve hazır olan dört cilt, hiçbir vakit sa
AvusturyalI tarafından işgal edildiği bil Ortaçağ tarihiyle ilgili araştırmalar yap tışa çıkmamıştır. Dethier İ873'te Ulus
dirilmekte, 28 Şubat 1874 tarihli yazıyla mış ve nihayet 1841 'de Polonya kral lararası Viyana sergisinde Edhem Pa-
da ilgiliye, şikâyet konusu olan sürtüş ları hakkındaki tezi ile doktorasını şa'nın başkanlığında hazırlanan Türk
menin Büyük Britanya hükümetinin vermiştir. 1844'te Dethier, D e r D a m p - pavyonu için de Fransızca ve Alman
araya girmesini gerektirecek bir durum f e r (Buhar Makinesi) aC nda bir tek ca, İstanbul ve Boğaziçi'ne dair ince bir
göstermediği haber verilmektedir. nik dergi çıkarmaya başlamış ve bu kitap hazırlamış, bu eser 1873'te Viya-
Terenzio'nun bu görevde sadece bir nu 31 Mart 1847'ye kadar yayınlamış na'da basılmıştır. Dethier'nin ressam
yıl kadar kaldığı bilinir. Tanınmış Al tır. O yıl İstanbul'daki arkeoloji çalış lığı da olduğu bir sergide yer alan bir
man amatör arkeoloğu Heinrich Sch- maları ise, Atmeydanı'ndaki Yılanlı kaç resminden ve bir tanesi günümüze
liemann'la (1822-1890) hayli kabarık Tunç sütununun meydana çıkarılıp te kadar gelen akuarel bir desenden anla
bir yazışması olan bu res^m-müzecinin mizlenmesi ve böylece gövdesindeki ya şılıyor. Dethier 1872'de müzenin başı
sadece muhafız (conservateur) olarak zıların okunması, eski Sergios ve Bak- na getirildiğinde 68 yaşındaydı. Herhal
başına geçtiği müessesede fazla fayda khos (Küçük Ayasofya Camii) kilisesin de oldukça güç tabiatlı bir kişi olduğun
lı bir hizmeti olmadıği veya hizmete va deki uzun sunuş yazısının kopya edile dan bazı sürtüşmeleri de oluyordu. Ni
kit bulamadığı tahmin olunabilir. Aşı rek yayınlanması, Girit'te Dreros'dan tekim 1876'da uzun süren rahatsızlığı
rı derecede Rus politikası taraftarı ol gelen bir kitabenin tanıtılmasıdır. A.D. ileri sürülerek Maarif Nezareti'nce ye
duğu için halkın Nedimoff olarak ad Mordtınann (181 1-1879) ile birlikte İs rine bir vekil atanmış, uzun hastalığı sı
landırdığı Mahmud Nedim Paşa'nın sa tanbul'daki Antik ve Bizans çağları ki rasında kendisine devamlı Devletçe
dareti fazla sürmemişti, on ay yirmidört tabeleri corpus'unu yayınlamış (1864), maddi yardımda bulunulmuş, bir ara
gün sonra 1872 Temmuzu sonunda İstanbul'un eski eserleri, tarihi topoğ- Dethier'nin sadece uzman olarak çalış
Mahmud Nedim Paşa azledildi. Fakat rafyası ve numismatik hakkında maka ması, idarenin ise Evkaf-ı Humayün
8 Rebiyülevvel 1289'da (Mayıs 1872) o leler yazmış ve hayatının en büyük eseri Tamirat Müdürü Kadri Bey'e bırakıl
sıralarda Sadaret Müsteşarı olan Ah- olarak da aralarında Kritoboulos'un ması nezaretçe istenmiştir. Halbuki ay
med Vefik Efendi, Maarif Nezareti'ne Fatih'in hayatı hakkındaki eseri de olan nı yıl içinde yine Maarif Nezareti, eski
atanmıştı. Sonraları (1877) Paşa olan İstanbul Fethi'nin her dildeki kaynak para koleksiyonundan 850 parçayı sa
A.Vefik Efendi, tam bir Tanzimat dev larını toplu surette, bazılarının Fransız tışa çıkarmıştı.
let adamıydı. Osmanlılığından hiçbir ca tercümeleriyle Budapeşte'de Macar Dethier'nin müdürlüğü sırasında
şey feda etmeksizin Avrupa, bilhassa
Fransız kültürünü mükemmel tanıyor,
o yıllarda İstanbul'a gelen Batılılarla
görüşüyor, onlar üzerinde zekâsı, nük
tedanlığı ve bilgisiyle olumlu tesir bıra
kıyordu. Ayrıca Beyoğlu Frenkleriyle
de yakın ilişkileri vardı. Bunlardan ilim
adamlarıyla yakın dostluklar kurmuş,
Rumelihisarı sırtlarındaki köşkünde
Türkçe ve Fransızca kitaplardan şaşı
lacak zenginlikte bir kütüphane meyda
na getirmişti.
Müze-i Humayûn’un Kuruluşu
Maarif Nâzırı (Milli Eğitim Bakanı)
olan Ahmed Vefik Efendi'nin, bu gö
reve geçince ilk işlerinden biri de Müze-i
Humayûn müdürlüğünü yeniden kur
ması ve bunun başına da Dr. Philipp
Anton Dethier adında bir Almanı ge
tirmesi olmuştur. Dr. Dethier (1803
1881), bazı yerlerde yazıldığı gibi Avus
turyalı değil, Almandı. İstanbul'daki el
çilik sekreteri (veya müsteşarı) Locock'
un, 1873'te müzenin başında bulundu YENİ BİNA YA TAŞINMA: İmparatorluğun dört bir yanından gelen eski eserlerin
çoğalması üzerine yeni bir binaya gerek duyulmuş ve bunun için Çinili Köşk uygun
ğunu yazdığı kişi de Dr. Dethier olma görülmüştür. Ancak buranın düzenlenmesi sırasında bazı çiniler tahrip edilmiş ve bina
lıdır. Fakat o da onu Avusturyalı sanı değişikliklere uğramıştır. Yeni müze binası ise 1880 Ağustosu'nda törenle açılmıştır.
yordu. Köln yakınındaKerpen kasaba Çinili Köşk'ün o dönemdeki görünümü.
sında doğmuş, Berlin Üniversitesi'nde
1602
TARİHİ ESERLER VE MÜZECİLER
Arkeoloji Müzesi ve Kuruluşu
zeydeki askeri yetkililer ve subaylardan ni beklemek gerekecektir. Aydın ve ye lunda mücadeleye zorlamıştır. Yapı ve
oluşan bir komisyon kurarak çalışma nilikçi bir görüşe sahip bulunan Mah- karakteri gereği her şeyin en ince nok
ların başlatılmasını sağlamıştır. Elbet mud Şevket Paşa, Almanya seyahatin tasına kadar tertipli, düzenli ve özen
te ki, koskoca bir Türk Tarihi’nin as de Alman Müzeleri dışında Fransa ve gösterilerek, ayrıntılara inilerek yapıl
keri kültür varlıkları için Aya İrini ye Avusturya müzelerini de gezerek, mü masını ister. Hatta o kadar ki, orgene
terli olamazdı. Bunun için önce bir mü zelerin toplumun kültür hayatına etki ral Asım Gündüz hatıralarında Harp
ze binası aranmaya başlanmış, arkasın sini ve toplumun tarih ve sanat bilinci Akademisi son sınıf öğrencisi Mustafa
dan İstanbul’da, adalarda, boğazda ve üzerindeki önemini bizzat görmüştür. Kemal’in, Akademiden beşinci olarak
hatta İstanbul dışında bulunan müze mezun olmasını, birinciliği elden kaçır
lik silahlarla topların bir araya getiril Yurda döndüğünde, Mahmud Şevket
masını Ahmed Muhtar Paşa’nın bu ti
mesine çalışılmıştır. Bugün Askeri Mü Paşa kendisiyle Türk Müzeciliği konu
tizliğiyle yorumlar.
zemizin dünyanın en seçkin top kolek sunda aynı görüşleri paylaşan, Mühen-
Sultan Abdülaziz döneminde, Har
siyonuna sahip olması o günlerin çalış dishane-i Berri-i Hümayıın’daki öğret
biye Ambarı şekline yeniden dönüşen
malarının bir sonucudur. Ne var ki, bu menliğinden beri Türkiye’de bir Aske
Aya İrini Kilisesi artık Müze-i Askeri-i
çalışmalar sonuçta bir Müze binasının ri Müze kurulması yolunda örnek bir
Hümayun olarak Ahmed Muhtar Pa-
seçilemeyişi, o günlerdeki ekonomik mücadele veren Ahmed Muhtar Paşa’-
şa’nın yönetiminde karşımızdadır. Mü
durum içerisinde yeni bir bina yapıla nın Esliha Müfettiş-i Umumiliği’ne
ze Müdürü Ahmed Muhtar Paşa, alay
mayışı nedeniyle yalnızca tarihi malze atandırılmak üzere olduğunu görür.
dan yetişme bir binbaşı, bir yüzbaşı, bir
meyi bir araya getirmekten daha ileri Aralarında ne gibi bir konuşma geçmiş
sanayi Mülazımı (Teğmen) ve iki sivil
ye gidemedi. Bu nedenle ilk aşamada tir, nasıl bir anlaşmaya varılmıştır, bu
hademeden oluşan bu kadro ile başla
nu bugün belgesel olarak kanıtlayama-
yeni bir bina bulununcaya, veya yapı yan devreye biz Askeri Müze tarihinde
makla beraber, Ahmed Muhtar Paşa’-
lıncaya kadar malzemeninAya irini Ki- Ahmed Muhtar Paşa dönemi de diye
lisesi’nde depo edilmesine ve ilerde Ba nın müfettişlik atanmasının durdurul
biliriz. Bu dönemde önceden toplanmış
tılı anlamda bir Askeri Müze kurulma duğunu, bundan sonraki çalışmalarına malzemelerin dışında kalan ve toplanıl
sına karar verildi. Bu yıllarda ülke sü bakarak da tam yetkiyle Esliha-i Aske
masına imkân buluıunayan birçok mal
riye Müzesi Müdürlüğüne atandırıldı-
rekli bir değişim tablosu içerisindedir. zeme daha toplandı. Çok önceleri ka
Olaylar birbirini izlemektedir. Meşru ğını görmekteyiz. patılan ve Maçka Kışlasına konulan
tiyetin İlanı, 31 Mart Vak’ası, Hareket Ahmed Muhtar Paşa, Askeri Müze Yıldız Müzesine ait malzemeler de bu
Ordusu’nun İstanbul’a gelişi, Abdülha- mizin tarihinde ve hatta Türk Müzeci raya alındı. Bunlar dışında gerek o dö
mid’in tahttan indirilişi ve daha bura lik tarihinde adı hayırla yadedilecek ve neme ait ve gerekse daha eski dönem
da sayamadığımız birçokları. Bütün minnet ve şükranla anılacak sayıları lere ait asker kişilerin hatıraları, şehit
bunlar nedeniyle Askeri Müze’nin ku çok az birkaç kişiden biridir. Bilgili, dü lerin malzemderi bazen ilanla, bazen de
rulması olayı neredeyse unutulacak du rüst ve vatanına, milletine bağlı mert bir şahsen başvurularak müzeye kazandı
ruma gelir ve bu arada kurucu komis askerdir. Türk Tarihine olan düşkün rıldı. Bunların Müzeye veriliş anları fo
yon da dağılır. Konunun yeniden gün lüğü ve bilgisiyle mesleğindeki uzman toğraflarla tesbit edilerek zamanın ga
deme gelmesi için Harbiye Nazırlığına lığı onu bir yandan bu konular üzerin zete ve dergilerinde yayınlandı ki, bu
getirilen Mahmud Şevket Paşa’nın da de eser vermeye zorlarken, diğer yan durum Askeri Müze’ye her an yeni mal
ha önce uzun süre kaldığı Almanya’ya dan da Askeri Tarihin belgelerinin top zemenin kazandırılmasında en etkili
bu kez Harbiye Nazırı olarak gitmesi- lanması, sergilenmesi ve korunması yo faktörlerden birisi olmuştur. Bu belge
leri S ervet-i F ü n u n , R esim li K ita b ko
leksiyonlarında bulmak mümkündür.
Bu arada, Askeri Müzeye nakledile-
meyen dört bir yana dağılmış toplardan
büyük bir bölümünün devlet tarafından
hurda demir adı altında bir Alman Ya-
hudisine hazineye gelir temin etmek
amacıyla satıldığı görülür. Yurt dışın
da paha biçilemeyecek değerlere erişe-
ceğı kesin olan bu ata yadigfu"larımn sa
tışının önlenmesi de yine Ahmed Muh
tar Paşa’nın çabalarıyla mümkün ola
bilmiştir.
MÜZENİN TANITIMI: Askeri Müze Müşir Ahmed Fethi Paşa zamanın
kurulduktan sonra bir süre tam anlamıyla da kurulan ve mankenleri Avusturya’
faaliyete geçemedi. Bu biraz da Osmanlı da yaptırılmış olan, İstanbul içerisinde
Devleti’nin içinde bulunduğu koşullarla bir hayli dolaştırıldıktan sonra Sulta
ilgiliydi. 1916-17 yıllarında yerleşme ve nahmet İktisadi Ticarî İlimler Akade
sergileme çalışmaları bittikten sonra misi salonlarına yerleştirilen Yeniçeri
toplumun ilgisini çekmek için kartpostat
dizileri basıldı, ilanlar bastırıldı. 1918'de Kıyafethanesi yeniden düzenlenerek
basılan duvar ilanı. gösteriye açılması, Yeniçeri Mehterha
nesi temsili ve aslına uygun olarak As-
1606
t a r ih i e s e r l e r v e m ü z e c il ik
A s k e r î M ü ze
keri Müzede kurulması, 1908-1923 dö tedir. Evkaf matbaasında bastırılan ilan dır. Üç gün İstanbul’da kalmışlar ve
neminde Askeri Müzenin Batılı anlam 70x100 ölçüsünde olup siyah-beyaz bas imparatora Osmanlı Hükümdarı tara
da yeniden kurulmasında daha sayama kılıdır. Dördüncü ilan ise H a rb M ec- fından Müşirlik rütbesi verilmiştir.
dığımız birçok müzecilik faaliyetlerinin m u a sı ’nın arka kapağında tam kapak Üçüncü olarak da yine İstanbul’da
en başta gelenleridir. olarak müzeyi tanıtıcı niteliktedir. Mehmed Safatarafından çıkarılmakta
Askeri Müze; askeri kültür varlıkla Kartpostal serisi ise 9x14 ölçülerin olan e l-A d / gazetesinden bir makale.
rı, hatıra malzemesi, kütüphanesi, si de 24 adet olarak Osmanlıca ve Fran Gazetenin 4 Şubat 1918 tarihli 618. sa
neması, atış poligonu, yayınları, kıya- sızca tanıtımlarıyla koyu eflatun renk yısının 3. sayfasında Ahmed Muhtar
fethanesi ve mehterhanesiyle kurulmuş te basılmışlardır. ilk kartpostal zırhlı Paşa’nın bir resmi ve altında “S a h ib ü ’l
ve bugün dahi birçok müzeyi kıskan bir yeniçeri neferini, son kartpostal A tu fe te M u h ta r P aşa-M üdirü ’l-M u th a f
dıracak nitelikte faaliyete geçmiştir. M ehterân’ı göstermektedir. el-Askeri- A sk e ri M ü ze M ü d ü rü A tıfe t/i
Bunların dışında yayın organlarında M u h ta r P a şa ” yazısı yer alır. Resmi iz
A s k e rî M ü z e v e O s m a n lI her vesileyle müzeden bahseden haber leyen çok geniş bir bölüm ise “fi el
ler çıkması sağlanmış, müzenin kapsa Muthaf el-Askeri” adı altında Askeri
K ü ltü r H a y a tı
mı, müzede meydana gelen olaylar fo Müze’nin tanıtımına ayrılmıştır.
Tanıtım ve propaganda şurası mu toğraflı olarak halkoyuna duyurulmak
hakkak ki, bir oluş ve hareketin halk Y a y ın F a a liy e tle r i
istenilmiştir. Burada kısa süren araştır
oyuna duyurulması, toplumun merak malar sonucu bulunan üç yayından Askeri Müzenin bu dönemin kültür
ve ilgisinin konu üzerinde yoğunlaştı bahsetmek yerinde olur. Bunlardan bi hayatına olan en büyük etkinliklerinden
rılması, imkânların elverdiği sınır içe rincisi o dönemde yedi cilt olarak çıkan birisi de yayın hayatına girmiş olması
risinde yapılacak tanıtım ve propagan R e sim li K ita b M e c m u a sı ’n ın 29. sayı- dır. 1918’den itibaren M eh terh a n e-i
dayla doğru orantılıdır. Yani, yapıla sındadır. Bu sayının 403. sayfasında H a k a n i N o ta la rı adı altında bir müzik
cak tanıtım ve propaganda ne kadar et Ahmet Muhtar Paşa’yı bir grupla gös ve nota külliyatı çıkarılmaya başlanıl
kin ise, konu halkoyu üzerinde o kadar teren resmin alt yazısı aynen şöyledir: mıştır. Bunların kesin olarak kaç sayı
etkin işlenmiş olur. Tanıtım ve propa “Şeh id -i H ü rriy e t B inbaşı M e rh u m çıkarıldığını bulmak mümkün olma
gandanın en etkili türü ise hepimizin M u h ta r B e y ’in esna-yı şeh a d etin d e lâ- mıştır. Dört sayfa olarak çıkarılan bu
bildiği gibi yayın yoluyla yapılanıdır. bis bu lunduğu elbise-i askeriyesi, geçen yayının bazılarında Güfte ve Notanın
Askeri Müze 1908’de kuruluş döne le rd e aile-i m u h terem esi ta ra fın d a n as az yer tutması halinde Askeri Müze de
mine geçtikten sonra, tam anlamıyla fa keri m ü zesin e ihda ve isli/ kılu n d u ğ u sı son sayfada tanıtılmıştır. Geliri Askeri
aliyete geçebilmek için sekiz, dokuz yıl rada m era sim d e hazır b u lu n a n ze va tın Müzeye ait olan bu yayın beş kuruş fi
kadar beklemek zorunda kalmıştır. Ne m ü ze da h ilin d e alınan fo to ğ ra fla rı. - yatla satışa sunulmuştur.
deni de yukarda belirttiğimiz çok kısıtlı Ü skü d a r Ittih a d ve T era k ki K u lü b ü ta Ahmed M uhtar Paşa’nın oğlu Rah
kadrosu ve ülkenin içerisinde bulundu ra fın d a n ih d a o lu n m u ştu r. ” Muhtar metli “ Tarih” ve “ İstanbul Hayatı”
ğu durumla ilgili imkânlarıdır. 1916 Bey tarihimize 31 Mart Vak’a’sı diye yazarlarımızdan Serınet M uhtar Alus’-
1917 yıllarında yerleşme ve sergileme geçen 13 Nisan 1909 hareketinde Taş- un bu dönemde “ Askeri Müze Uınur-
çalışmaları bitirildikten sonra, ortaya kışla çarpışmasında şehit düşen Erkân-ı u Fenniyye ve Tarihiyye Kâtibi” olarak
çıkan konu bu kadar meşakkatli ve fe Harb Binbaşısıdır. Elbiseleri halen mü müzede görev aldığını görüyoruz. Ga
dakârlıklarla gerçekleştirilen müzenin zede teşhirde bulunmaktadır. Malzeme latasaray ve Hukuk Fakültesi mezunu
tanıtınunın yapılması, toplumun ilgisi nin bir müzede korunması ve kişinin olan Serınet Muhtar Bey 1920-1922 yıl
nin çekilmesidir. Günümüzdeki kitle küçük de olsa bir törenle tarihe male- ları arasında Askeri Müzenin üç ciltlik
iletişim araçlarının birçoğunun henüz dilmesi. Şehit ve büyük tarihi kişilerin R e h b e r’ini hazırlar. Aya İrini Kilisesi’-
bulunmadığı bu dönemde mevcut im soyundan gelenlerin ellerinde mevcut nin tarihçesinden başlayarak Osmanlı
kânlardan yararlanılır. İlanlar bastırı malzemeyi kazanmak için daha güzel Ordu Teşkilatı’nı ve Müzede sergilenen
lır, zamana göre çok ucuz bir seri kı bir propaganda elbette ki düşünülemez. bütün malzemeleri tanıtan bu eser, ya
yafet kartpostalı hazırlanır, dönemin I. Dünya Savaşı sırasında Almanya, zarın mükemmel Fransızcası ile aynı za
basın organlarından her fırsatta yarar İngiltere ve Fransa’daki örneklere ben manda yine üç ciltlik Fransızca olarak
lanılır. zer ve toplumu bu konuda kanalize da yayınlanır. Eserler Necm-i İstikbal
Bugün elimizde Askeri Müze adına eder mahiyette bizde H a rb M ecm u a sı Matbaasında basılmıştır. Bunların dı
yapılmış olan üç özel ilan ile bir de dev adı altında 27 sayı süren bir dergi çıka- şında Ahmed Muhtar Paşa’nın bizzat
rin özel yayın organı olan H a r b M e c rılnuştır. Bu derginin Mayıs-1334 (1918) yazdığı ve gelirini Askeri Müze’ye ba
m uası ’nda bulunan bir ilan mevcuttur. tarihli 25/26. sayısının 389. sayfa or ğışladığı birçok eser mevcuttur ki, bun
Bunlardan ilk ikisi doğrudan Askeri tasında yine müzeyle ilgili bir resim bu lardan birisi de Silistre M ü d a fa a -i K ah-
Müze için hazırlanmıştır. Osmanlıca ve lunmaktadır. Resim yazısında “im p a ra m a n a n esi adlı eseridir.
Fransızca basılan bu ilanlar 70x100 öl ra to r ve im paratoriçe hazeratı M ü ze z i Askeri Müze’nin Yayın hayatındaki
çüsünde olup birinci hamur kâğıda yal ya retin d e. M ü ze -i H ü m a y u n bağçesin- bu etkinlikleri hiç şüphesiz toplum için
dızlı olarak basılmıştır. Üçüncü ilan As d e te şrifa t m em u rla rın ı ta kib en ve olduğu kadar Türk Müzeciliğinin yayın
keri Müze sinemasında verilen bir kon M ü ze -i A s k e r i’d e M ehter-i H a ka n i M u - hayatı içinde büyük bir önem taşımak
serle ilgilidir. Rus Muhacirin-i Hasta- zik a sın ı d in le y e re k geçerlerken ” denil tadır. 1918’den itibaren günümüze ge
gân ve Eytanu yararına verilen bu kon mektedir. Ziyareti yapan imparator ve linceye kadar tespit edilen yayınlar bir
seri takiben, danslar ve güldürülerle si imparatoriçe Avusturya-Macaristan katalog halinde hazırlanmış fakat he
nema gösterisi yapılacağı ilan edilmek İmparatoru Şarl ve İmparatoriçe Zita’- nüz yayınlanmamıştır. □
TİYATRO
ÇERÇEVE YAZI
□ T a n z i m a t v e M e ş r u t i y e t ’t e T i y a t r o Y a z a r l ı ğ ı
Prof. Dr. Metin And
Metin And
Geleneksel tiyatrodan ayn olarak Ba Abdülhamid’in sıkı denetimi altında ti
tı tiyatrosu üç döneme ayrılıyor: 1839’- yatro etkinliği ve gelişimi durmuş, oyun
dan 1908’e kadar olan dönem Tanzimat yazarları oyun yazamaz olmuşlardır.
Tiyatrosu, 1908’den 1923’e kadar olan 1908’de Hürriyet’in ilanının daha ilk
dönem Meşrutiyet Tiyatrosu ve 1923’- haftalarında tiyatro etkinliği başlamış,
ten günümüze kadar olan dönem ise yazarlar başdöndürücü bir çabuklukla
Cumhuriyet Tiyatrosu başlıklarını alı oyunlar yazmaya başlamışlardır. 1923
yor. Her dönemin başlangıç ve bitim hem yeni döneme anayasal bakımdan
yılları önemli bir siyasal ve anayasal de Cumhuriyet adının konması bakımın
ğişikliği belirtmektedir. Ancak bu tarih dan geçerli bir başlangıç tarihi olduğu
ler aynı zamanda tiyatro bakımından gibi gene 1923 tiyatro bakımından da
da geçerlidir. Şöyle ki, 1839 Gülhane bir dönüm noktasıdır. Tiyatromuzun
Hatt-ı Hümayunu’nun okunduğu yıl en önemli sorunu olan kadın sanatçı
olduğu gibi İstanbul’da dört tiyatronun nın sahneye çıkması Atatürk’ün yürek
açıldığı yıldır. Önce tiyatro binalarının lendirmesi ve verdiği güvenceyle gerçek
yapılması Batı tiyatrosunun kökleşmesi leşmiş olup, ilk kadın sanatçılar 1923’te
için en önemli adımdı. 1908 II. Meşru- sahneye çıkabildiği gibi, ayrıca gene
tiyet’in kabulü olduğu kadar tiyatro ba 1923’te Ankara hükümeti tiyatroyu
kımından da önemli bir yıldır. Çünkü desteklemek konusunda ilk adımı at
1884’ten başlayarak 1908’e kadar II. mıştır.
11*11M
ı
BATl ANLA YIŞJYLA TİYATROLAR: Batı’nın tiyatro anlayışının yerleşmesi birçok değişik etkenlerle olmuştur. Bunlar arasında
Saray ve çevresinin tutumu, yabancı elçilik/er, yüksek devlet görevlilerinin tiyatroya olan eğilimleri yabancı tiyatro kumpanyalarının
gelip gitmesi vb. sayılabilir. Padişahlardan özellikle II. Mahmud bu tür etkinlik/ere önem vermiş, Muzıka-ı Hümayun 'un kurulmasını
sağlamıştır. Daha sonra Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı’nda birer tiyatro binası yapılması bu ilginin sürdüğünü göstermektedir.
Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu.
1609
TİYATRO
Tanzimat ve Meşrutiyet Tiyatrosu
TULUATIN ÜNLÜ İSİMLERİ: Ortaoyununu geliştiren ve Büyük İsmail diye bilinen İsmail Hakkı Efendinin yanısıra yine
ortaoyunun en ünlü isimlerinden biri de Küçük İsmail’dir. Çeşitli tiyatro topluluklarının kuruluşunda bulunmuş, müzik/i tiyatro ile
de ilgilenmiş Küçük İsmail’le birlikte Abdürrezzak (veya Abdi/) ve Kel Hasan dönemin tanınmış ortaoyuncuları arasımda sayılır/ar.
Bunlardan Kel Hasan kendi kurduğu toplulukla uzun yıllar gösterimlerde bulunmuştur. Küçük İsmail (solda), Kel Hasan (ortada),
Abdi Efendi (sağda).
mizde üç kesin kaynak bulunmaktadır: ni birleştiren bu konuda en doyurucu lüyle her şeyin düzeleceğini sanan halk
Önce basılı oyun metinlerinin öndeyiş yazıları yazmış olan Namık Kemal’dir. kısa sürede büyük bir düş kırıklığına
veya sondeyişlerinde yazarların tiyatro D/yo/'en’de imzasız beş yazısı, H a d ik a ’- uğradı. Her şeyin bir anda düzelmesi
yu nasıl anladıklarını belirten düşünce da bir, Ibret’te bir, Şork’ta bir ve ayrı ni isteyen sabırsızlık, toplumun yöne-
leri; sonra süreli yayınlarda eleştiri ve ca ünlü Celâl M u ka d d e m e si’n d e ve baş tirnde söz sahibi olma eğiliminin yan
ya tiyatro üzerine yazılan yazılarda da kaca yazı ve mektuplarında hep bu gö lış kavranmasının yarattığı düzensizlik
bu yolda birtakım düşüncelere yer ve rüşleri yükümlü olarak savunmuştur. ve kargaşalık büyük bir aşağılık duy
rilmektedir. Yerli oyun yazarları özel Meşrutiyet döneminin de kendisin gusu ve umut kırıklığı doğurdu. 31
likle geleneksel aile düzeni bakımından den önceki ve sonraki dönemlere göre Mart olayının yarattıği sarsıntı, iç ve dış
büyük kısıtlamalar içindedir. birtakım ayırıcı, ilgi çekici özellikleri olayların yarattığı kötümserlikle gene
Bunu yenmek için yazarlar ya yerli bulunmaktadır. İstibdat çağının sona tiyatroya bir görev düşüyordu. Bu kez
çevre ve kişileri çok sınırlı davranış ve ermesiyle tiyatrolar da açılmış, halk tiyatro bir yanda Osmanlı tarihinden
durumlar içinde ele alıyorlar, ya da ko hürriyetin ilânı karşısında coşkunluğu seçilmiş konuları oyunlaştırarak, eski
nuyu Avrupa veya Türkiye’deki Müs nu, sevincini bir belirtme alanını tiyat günlerin parlaklığında avunma fırsatı
lüman olmayanların yaşantılanna uy roda bulmuştur. Hürriyetin ilânından ararken, bir yanda tıpkı belgesel ve si
duruyorlardı. (Ahmed Midhat Efendi’- iki gün sonra Tepebaşı Amfi Tiyatro yasal tiyatro gibi günlük olayları sıca-
nin Avrupa’da Avrupalı kişilerle geçen su kiralanmış, Gedikpaşa Tiyatrosu’- ği sıcağına sahneye çıkarıyordu. Bu ara
A h z - i Şar, H ü k m -i D il gibi oyunları, ndan beri yasaklanmış olan oyunların da gericiler de tiyatroya karşı saldırıla
veya Ermeni Osman Harndi’nin İk iK a r- aynanmasına başlanmıştı. İlk oyunlar rını azaltmamışlardı. Tiyatronun bir
p u z Bir K oltu ğ a S ığ m a z’ı vb.) Daha B esa ile Vatan y a h u t Silistre’yd i. Seçi “ ibret” yeri olmadığı, olsa bile tiyat
çok siyasal bir bildirisi olan konular ise len oyunların eski çağın yasaklanmış ronun bir, iki saatte verebileceği eğiti
ya yapıntı ülkelere veya Hindistan, A f oyunlarıyla, yeni yazılmış günün hava ci gücün, din kürsüsünden beş dakika
ganistan, Arabistan gibi ülkelere akta sına uygun oyunlar olmasından başka, da verilebileceği ileri sürülüyordu. Sa
rılıyordu. Ancak bu yerine getirilmeyin gösterimler birtakım güzellikleri de hal vaşlar sırasında halkın moralini kalkın
ce basında veya sansürde hemen yan kı tiyatroya çekiyordu. Bu gösterimle dırmak için bu savaşlarla ilgili oyunlar
kısı görülüyordu. Tiyatro anlayışında rin ulusun yararına harcanacağı (yeni gösteriliyordu. Donanmaya veya ordu
önce tiyatronun gerekliliği üzerinde du bir savaş gemisi alınması vb.) gibisin ya, yangın, deprem, sel gibi afetlerde
ruluyordu. Tiyatronun işlevinin eğlen den “ menfaat-i milliye” için düzenlen yardım parası toplamak için vatansever
dirmek mi yoksa eğitmek, yararlılık mı mesi, gösterimlerle birlikte ateşli söy geceler düzenleniyordu. Aydınlar çeşitli
olduğu kökeni çok eskilere giden bir levler verilmesi, hürriyet konulu şarkı konularda bu arada günün önemini be
tartışmadır. Yalnızca bir eğlence oldu lar okunması, halkın o günlerdeki mi lirten konuşmalar yapıyorlar, marşlar
ğu bu dönemde kimse tarafından ileri zacına uygun düşüyordu. Meşrutiyetin, çalınıyor, şürler, bu arada Tevfik Fik
sürülmemiştr. Eğlence ve yarar işlevi hürriyetin ilfuııyla, Anayasanın kabu ret’in “ Sis” , “ Hayat” gibi şiirleri, ve
1613
TİYATRO
Tanzimat ve Meşrutiyet Tiyatrosu
ya Midhat Paşa’mn savunmasının met termiş, oran bakımından az olmakla nilerin büyük yararı olmuştu. Bunlar
ni, Sultan Selim’in konuşması okunu birlikte gerek Osmanlı Tiyatrosu’nda, arasında Bedros Magakyan’ın (1826
yordu. Çağın tiyatro anlayışını yansı gerek başka topluluklarda Müslüman 1891) sahneyekor ve öğretmen olarak
tan yazılar da yazılıyordu. Bu yazılar oyunculara rastlanmıştır. Okuma yaz büyük sanatçıların yetişmesinde katkı
ya süreli yayınlarda yayınlanıyor, ya ma bilen herkes hemen devlet kapısına sı olmuştur. Magakyan’ı Nestor Noci
oyun kitaplannın başında veya sonun koşuyordu. Kadın oyuncu bulmak za yetiştirmişti. Yetiştirmede Nestor No-
da yer alıyordu, ya da tiyatro program ten güçtü. Eser bulmak da güçtü. Çe ci gibi, Türkiye’de kalan başka yaban
larında görülüyordu. Geçen yüzyılda viriler üstünkörü oluyor, kimse işini gü cıların da büyük katkısı olmuştu. Eu-
olduğu gibi, bu dönemde de yazarlar nünde yapmıyordu. Sorunlar arasında gene Meydanier, hem orkestra yönet
oybirliğiyle tiyatroyu topluma gerekli en önemlisi dil sorunuydu. Oyuncula meni hem sahneyekor SoliĞ, dekor sa
ve halkın eğitimi için zorunlu bir araç rın çoğu Ermeni, bunların Türkçesi de natçıları Merlo ve Fornari vb. Bu ya
gibi görüyorlardı. bozuk olduğundan tiyatromuzunbu dö bancıların çoğu dışardan bir topluluk
nemde en çok üzerinde durulan konu la gelmişler, sonra Türkiye’de kalmış
O y u n c u la r v e O y u n c u lu k su buydu. Özellikle Ermeni oyuncula lardır. Yerli öğretmenler arasında İste-
Türkiye’de yeni başlayan Batı tiyat rın metatez ve çeşitli telâffuz bozukluk pan Ekşiyan’ı (1834-1901) da saymak
rosu için her şeyden önce oyuncu bul larından örnekler veriliyordu. Örneğin gerekir. Oyuncu sahneyekor, yönetmen
mak güçtü. Türkiye’deki Ermeni azın “maşrapa” yerine “ marşapa” , bayram Mardiros Mınakyan’ın (1873-1920) da
lığı bu işe önce başlamıştı. Seyirci çek yerine “ baryam” vb. sanatçıların yetişmesinde büyük katkı
mek için giderek Türkçe de oynamaya Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu ti sı olmuştur.
başladılar. Ancak, yetişkin, Türkçeyi yatroyla oyuncular arasında bir sözleş Bu dönemin bellibaşlı oyuncuları
iyi konuşan, profesyonel yetkinlikte me taslağı hazırlamıştır. Bu sözleşme arasında önce Müslüman oyuncuları
oyuncu bulmak sıkıntısı dönem boyun metni yayınlanmıştır. Her bir oyuncu görelim. Müslüman oyuncuların sahne
ca çekildi. Özellikle Müslüman oyun için ayrı ayn hazırlanan bu 9 maddelik ye çıkması 1847’lerde Saray çevresinde
cu gerekliydi. Burada Müslüman kadın basılı sözleşmede bir yandaoyuncu öte olmuştu. Bunlar arasında Kolağası Ha
oyuncu zaten sözkonusu değildir. Öte yanda yönetmen Güllü Agop vardır. lil Bey, Vasıf Bey, Garip İhsan Bey,
yandan Türklerde eskiye uzanan bir Oyunculukla ilgili önemli bir konu Halim Bey, Hilmi, Hakkı vb. bulunu
oyunculuk geleneği vardı. Ortaoyunu da, yetişme olanağı yoktu. Sarayda yordu. Türk tiyatrosunun II. Meşruti
sanatçıları oyunculuk sanatı bakımın Muzika-yı Hümayun bir çeşit okul gi yet ve Cumhuriyet dönemlerinin baş
dan çok yetkindiler. İlk Ulusa: Tiyat biydi. Ancak sarayın dışında oyuncu langıç yıllarında en önemli sahne sanat
romuz sayılacak Güllü A gop’un Os lar usta-çırak ilişkisi içinde yetiştiriyor çılarımızdan biri olan Naşit de burada
manlı Tiyatrosu özellikle Türk oyuncu- lardı. İlk Ermeni oyuncuların yetişme yetişmişti. Batılı anlamda ilk Müslü
lanna ve Türk y ^ ^ la rın a kapılanın aç sinde, öğrenimlerini İtalya’da ve Avru man profesyonel tiyatro oyuncusu Ah-
maya önem verdi. Çağıılar etkisini gös- pa’nın başka yerlerinde yapmış Erme- med Necip Efendi (?-1898) Güllü
Agop’un Osmanlı Tiyatrosu’nda oyna
mıştır. Ahmed Necip’in ilk Türk pro
fesyonel oyuncusu olarak benimsenme
sine karşın Ahmed Fehim’in (1857
1930) oyuncu, yönetici, yetiştirici, sah
neyekor ve dekorcu olarak ilk Türk ti
yatro adamı olduğunu ileri sürebiliriz.
Buraya kadar verilen Müslüman oyun
cular arasında Harndi Efendi ve İsma
il Hakkı Efendi iki önemli sanatçının
adlarıdır. Bunlardan Harndi Efendi
(1841-191 1) Ortaoyununu en ileri götü
ren üstün bir sanatçıydı. İsmail Hakkı
Efendi’ye gelince, bir adı da Büyük İs
mail’dir. Aşağıda sözünü edeceğımiz
Küçük İsmail’den ayırdebilrnek için Bü
KADıN OYUNCULAR: Tiyatronun
kadın oyuncu boşluğunun yük İsmail adını almıştır. Bu oyuncu
dotdurulmasında Ermeni oyuncuların ların yanında Tulûat tiyatrosunun
büyük katkısı olmuştur. En seçkin kadın önemli üç kişisi üzerine bilgi verelim.
oyunculardan olan Siranuş’un yanısıra Bunların başında Küçük İsmail (1854?-
Karakoşyan kardeşler, Mari Nivart, 1931) gelmektedir. En başta Ortaoyu-
Karakan Riştuni, Manuk Sisak gibi nunun en önemli sanatçılarındandı. Or-
isimler o dönemde ün/enmişlerdir. II. taoyununun yamsıra, Bursa’ya giderek
Meşrutiyette ise en tanınmış kadın Ahmed Vefik Paşa’mn koruyuculuğun
oyuncular arasında Kınar Sıvacıyan da tiyatro çalışmalarına katılmış, çeşitli
geliyordu. Yeranuhi Karakoşyan (solda),
Benliyan Operet Kumpanyasından tiyatro toplulukları kurmuş, bu arada
Arşalois Hanım (sağda). müzikli tiyatroyla ilgilenmiştir. Bu dö
nemin oyuncuları içinde en etkin. en
1614
TİYATRO
Tanzimat ve Meşrutiyet Tiyatrosu
İLK TOPLULUKLAR: Ilk Türk tiyatro topluluğu olan Osmanlı Tiyatrosu’ndan önce Ermeniterin tam bir tiyatro topluluğu olmayan
ve programında canbazlık ve ortaoyunu gibi gösterilere de yer veren gruplar vardı. Bunların arasında Kasparyan ’ın kurduğu
Aramyan topluluğu ve Hekimyan'ın kurduğu topluluklar bu dönemde de henüz başlangıç aşamasında olan tiyatronun gelişiminin ilk
adımlarını oluşturur. Cambazbaşı Rıza Bey’in dişle top atması (solda) ve karnında taş kırması (sağda).
manlı Tiyatrosu yöneticileri ve sanat dılar. İşte uzun ömürlü olan Şark Ti onbeş yıllık bir tekel vermişti. 1870 bu
çıları bu dönemlerde yetişmişlerdir. yatrosu böyle kurulmuştu. 1862 döne dönem için önemli bir yıldır. 1869 son
Tam bir tiyatro topluluğu olmayıp, minin başında Güllü Agop’ta çalışma larında ve 1870 başlarında devlet tiyat
canbazlık, Ortaoyunu benzeri gösteri lara katıldı. 1862-63 dönemi parlak geç rosu niteliğinde bir Osmanlı tiyatrosu
lerde Ohannes Kasparyan’ın kurduğu ti. 1862-64 yıllarındaki bir girişim Türk kurulması için girişim suya düşünce,
Aramyan Topluluğu, profesyonel top çe gösterileri bakımından önemlidir. Bu Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu’na
lulukların ilkidir. Kasparyan I 863’te girişimin bir başka önemi de Güllü on yıl için İstanbul’da Türkçe tiyatro
Gedikpaşa’da bir tahta tiyatro kurdu. Agop’un bu çalışmalarda ilerisi için bü oynatmak tekeli verildi. Ayrıca aynı yıl
Bu tiyatronun Güllü Agop’un Osman yük görgü ve bilgi kazanmasıdır. Beyoğlu’nu, bu arada Naum Tiyatro-
lı Tiyatrosu’nun gösterimler verdiği Ge- Şark Tiyatrosu’nun kapanmasıyla üç su’nu yerle bir eden yangınla, Gedikpa-
dikpaşa Tiyatrosu olduğunu kesinlikle topluluk kuruldu. Bunlardan biri Şark şa Tiyatrosu rakipsiz kaldı. Osmanlı Ti
söyieyebiliriz. Topluluğun çalışmaları Tiyatrosu’ndan ayrılanlar, ikincisi Gül yatrosu Türkçe oynatma tekeline kar
l866’ya dek sürdü. Kasparyan da 1867’- lü Agop’un kurduğu Asya Kumpanya şın, Ermenice gösterimler de veriyordu.
de öldü. Türkçe gösterimleri veren ilk sı, üçüncüsü ise Acemyan ve başkala Basın genellikle bu Osmanlı Tiyatrosu’-
topluluğu Sılu Hekimyan kurmuştur. rının kurduğu bir dernek. Bunlardan nu destekliyordu. 1872-73 dönemi Os
Hekimyan ilk önce İtalyanca ve Türk bizi en çok Güllü Agop’un kurduğu As manlı Tiyatrosu’nun parlak yıllarıdır.
çe gösteriler veriyordu, sonra izin alıp ya Kumpanyası ilgilendirmektedir. Seyircilerin çoğunlukla Harbiye ve Tıb
Naum Tiyatrosu’nda Ermenice göste 1869’da Asya Kumpanyası adı silindi, biye öğrencileriyle subaylardan oluşma-•
riler de verdi. Hekimyan ve Ekşiyan’- yerine yalnız Osmanlı Tiyatrosu duyul sı basında hoşnutluk yaratmıştır. Telif
ın Türkçe gösteriler vermesi Türk tiyat du. Osmanlı Tiyatrosu’na asıl gücünü oyunlarda büyük gelişme görülmüştür.
rosunun gelişmesinde önemli bir evre veren 1870’te 10 yıllık Türkçe gösteri Tiyatroda Türk yazarlarının oluşturdu
sayılmalıdır. Altınduryan kardeşler, Be- verme tekelinin tanınışı olabilir. Gedik- ğu, dil ve dramaturgluk çalışmaları ya
yoğlu’nda daha sonra Tokatlıyan ote paşa Tiyatrosu, önceleri tiyatroya da pan Tiyatro Komitesi bu dönemde ku
linin bulunduğu yerde Cafe Oriental’i yer verilen bir canbazhane gibi kurul rulmuştu. l874’te G örenek, Besa ya h u t
tuttular, 1859’da yapılan binayı Şark muş, işte 1859’da hükümet burayı İs A h d e Vefa, İşte A la fra n g a gibi oyun
(Aravelyon) Tiyatrosu olarak adlandır tanbul Tiyatrosu adıyla tanıyarak birde lar gösterilmiştir. 1874 Güllü Agop’un
1616
TİYATRO
Tanzimat ve Meşrutiyet Tiyatrosu
'tj/ u'-: S. •
•M ^ t f 'J • . J -
"JJı; ^
• • .,.v i j , . —^ ..t;r
— 'M t l , — J i
r + -
( » » • { I > " . ! w
t.& Jt' V »
II. MEŞRUTİYET VE DARÜLBEDA Yİ: II. Meşrutiyetle birlikte başta Milli Osmanlı Tiyatrosu olmak üzere Sahne-i Heves,
Osmanlı Trajedi Kumpanyası, Osmanlı Şark Dram Tiyatrosu gibi birçok topluluk kuruldu. Bu arada bazı ünlü oyuncular da kendi
adlarına topluluklar kurdular. Donanma Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi gibi kuruluşlar da yine o dönemin sayısız topluluklarındı. Ama
bunların içinde en önemlisi 1914‘te kurulan Darülbedayi-i Osmani’dir. Önce bir okul olarak kurulan bu tiyatronun gösterimleri ise
1915‘te başlayacaktı. Donanma Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi ilanı (solda) ve Darülbedayi’nin açılışına ilişkin ilan (sağda).
yan toplulukları da unutmayalım. Kü ruz; ancak Fransız Tiyatrosu üzerine rak yer alıyordu. Naum saraydan çok
çük Benliyan’ın (Arşak Hacaduryan) kesin bir bilgimiz yok. Fransız tiyatro yardım ve destek görmüş, kurduğu ti
kurduğu Milli Osmanlı Opera Kumpan su daha çok yabancı özellikle Fransız yatro bir çeşit İmparatorluk Tiyatrosu
yası çeşitli adlar altında veya çeşitli top dramatik ve lirik topluluklarının gös olmuştur. Naum Tiyatrosu 1870 Hazi-
luluklarla birleşerek bu dönemin başın terim verdiği bir tiyatro olınakla birlikte ranı’nda bütün Beyoğlu’nu yerle bir
dan sonuna kadar çalışmalarını sürdür burayı geçici olarak Türk toplulukları eden korkunç yangında yokoldu. Be-
müştür. İkinci önemli topluluk İstan da kullanıyordu. Naum Tiyatrosu’nda yoğlu’nun önemli tiyatrolarından biri
bul Operet Heyeti’dir. Bunu izleyen da Bosco adında ünlü bir İtalyan gözbağ- si de Fransız Tiyatrosu karşısında bu
ha başka topluluklara da rastlanıyor: cısı Galatasaray’ın tam karşısında gös gün Saint-Antoine kilisesinin bulundu
Hale Opereti, Jale Opereti vb. terimler vermek üzere bir tiyatro için bir ğu yerdeydi. Adı Concordia’ydı. 1896’-
ferman almıştı. Bosco’dan sonra tiyat da Concordia yıktırıldı, yerine bugün
T iy a tr o B in a la rı ronun yönetimini ele alan Naum ’un ti kü St.Antoine kilisesi yaptırıldı. Beyoğ:
İzmir’de 1830’da bir tiyatronun ol yatrosu 1847’de yanmış, Naum eski lu’nda önemli olan iki tiyatro da Tepe-
duğunu biliyoruz. İstanbul ve İstan tahta bina yerine yeni bir bina yaptır başı’ndaydı. Bunlar, yakın yıllara ka
bul’un Beyoğlu yakasında gerek eski mıştır. Tiyatroda her yıl bir tiyatro sü- dar ayakta durmuştu. Biri İstanbul Şe
likleri, gerek süreklilikleri bakımından reıni boyunca dışardan İtalyan lirik hir Tiyatrosu’nun Dram Bölümü ola
iki önemli tiyatro vardır: Fransız Tiyat topluluklarınca opera gösterimleri ve rak kullanılan ve tamamen yanan tiyat
rosu ile Naum Tiyatrosu. Naum Tiyat- riliyor, bunun yanısıra dramatik, bale ro, öteki de Komedi Bölümü olarak
rosu’nun 1840’ta kurulduğunu biliyo ve gözbağcılık gibi gösteriler geçici ola kullanılıp sonradan yıktırılan tiyatro-
1620
TİYATRO
Tanzimat ve Meşrutiyet Tiyatrosu
yatro olan Darülbedayi’den bile kazanç Tiyatro çalışmaları İstanbul’da toplaş- ne düzeninin önemli ögelerine gelince,
vergi istenmişti. Yönetim sistemi bakı mıştı. Ancak zaman zaman tiyatrola bunların da parasızlık, bilgisizlik ve ça
mından Fransa, özellikle ComĞdie rın çeşitli nedenlerle İstanbul dışına çık ğın çeşitli koşulları yüzünden yerine ge-
Française örnek alınmıştı. Nitekim tığını görüyoruz. Meşrutiyet’in ilâmnın tirilemediği anlaşılıyor. Yeni bir dekor
1909’da kurulması düşünülen Millî Ti ilk aylarında Ahmed Fehim topluluğu yapılması, hele bu dekor bir kapalı oda
yatronun da ComĞdie Française örgü Selânik, Üsküp, Manastır gibi yerler dekoru (decorfermĞ) olursa sanki
tüne uygun olmasına çalışılmıştı. de dolaşıp gösterimler vermişti. Bu tur önemli bir olay gibi duyuruluyordu. Bu
Oyun seçimi ve tiyatro yönetiminin nelerin en önemlisi olarak 1923’te Da- çağın gösterimlerini gösteren fotoğraf
yazarlarla ilişkisine gelince, bu da pek rülbedayi sanatçılarının İzmir’e gidiş ların hiç denecek kadar az olması yü
düzenli değildi. Edebi Heyet adı altın leri, İzmir’de Atatürk’ün önünde oyna zünden dekorlar üzerine bir fikir edi
da birçok tiyatronun bir okuma kuru maları, bu arada Şâdi Fikret’in de “ Şâ- nemiyoruz. El ilânlarında, eleştirmeler
lu bulunuyordu. Topluluklar daha çok di Bey’in Riyaseti Altındaki Darülbe- de de temsilin sahne düzeni, dekorları,
önemli yazar ve fikir adamlarım bu ku dayi Grubu” başlıklı ayrı bir toplulukla giysileri, bunları kimlerin yaptığı üze
rula toplayıp bunların adlarım duyura Anadolu’nun çeşitli yerlerini dolaşma rine pek bilgi bulamıyoruz. Kimi tiyat
rak daha çok tiyatro için bir saygınlık sı, Cumhuriyet’in ilânından az önce ro toplulukları bunlara önem verecek
sağlamak, yazarlar da böylece adlarını Ankara’da gösterimler verişini göstere lerini duyuruyorlardı. Sehne-i Milliye-i
işittirmek ve kendi oyunlarını oynatabil biliriz. Nitekim bu topluluk daha son Osmani topluluğu 1911 ’de Raif (Ogan)
mek olanaklarını kazanıyordu. Darül- ra Cumhuriyet’in ilk yıllarında önemli Bey’in B iza n s'ın S u k u tu y a h u t F atih
bedayi’nin bir önemli sıkıntısı da ken çalışmaları görülen Milli Sahne’nin te S u lta n M e h m e t adlı 5 perdelik bir oyu
di tiyatro binası olmamasıydı. Nitekim melidir. nunu sahneye koyacağı zaman dekor
1919 yılı da bu sıkıntının çekildiği yıl Sahneye koyanın adı kimi tiyatrolar ların Milano’da Maison Rovasvalli’ye,
lardan birisidir. da görülmekle birlikte görevinin tam giysilerin de bir yabancıya yaptırıldığı
Tepebaşı Tiyatrosu dokuz yıl için bir anlaşıldığı söylenemez. Zaten bu çağın nı duyurmaktadır. Yabancıların çeşitli
yabancının işletmesine bırakılmış, Kâ- koşullarıyla sürekli tiyatroların kalıcı gösterimlerde sahne düzeninde görev
ni Bey’in başarısıyla Ramazan ve kimi etkinlik görülmediği gibi, bir gösteri aldıklarım biliyoruz. Nitekim Mme. Bi-
günlerde Darülbedayi’ye verilmiştir. üzerinde yeterince durmaya, prova yap nemeciyan topluluğunda dekorları Er-
Oysa 1919’da tiyatro başka kumpanya maya da vakitleri yoktu. Öyle ki, oyun tuğrul Muhsin ve Behzat (Butak) yap
lara kiralanmış, Beyoğlu’nda Skating, cularda ilgili bölümde de belirtildiği gi mış olmakla birlikte, bunun dışındaki
Odeon, Varyete tiyatroları çeşitli Rum, bi, değil prova yapmak, rollerini ezber işleri yabancılar üzerine almışlardır.
Ermeni, Fransız topluluklarına kiralan lememiş oyunculara sık sık rastlanıyor Bunun gibi Darülbedayi’de Ç ü r ü k Te
dığı için Darülbedayi için Şehzadeba- du. m e l ile H isse-i Şayia dekorlarını Ber-
şı’na geçmek zorunluluğu doğmuştur. Dekor, giysi, ışık, donatım gibi sah nard Rosenthal yapmıştı. D
Caporal'ini ihtiyar Onbaşı Ckimi kez Gondinet'in Gavaut, Minad ve Şüre Bu dönemin en önemli kişilerinden
Mûsin Onbaşı adıyla oynanmıştır) kâsı çevirisi, Eugene Grangâ ile Vic biri Ahmed Vefik Paşa'dır C1823-
adıyla çevirmiştir. tor Bemard'ın Madame est couchâe 189):Tiyatro eserlerinin hepsi çevi
. Recaizade Mahmud Ekrem (1847 adlı komedyasından uyarladığı Koka ri ve uyarlama olmakla birlikte Maliâ-
1913) dört oyun yazmıştır: Afife An- na Ysttıyor (ya da Madame Uykuda) ve re uyarlamalarında gösterdiği başarı
jelik, Atala yahut Amerika Vahşileri, bir de gene bir yabancı oyundan uyar ile sanki bunları yeniden yazmışçası
Vuslat yahut Süreksiz Sevinç, Çok Bi landığını sandığımız Çıngırak adlı gül na özgün olabilmiştir. Maliâreçeviri ve
len Çok Yanıltr. dürüsü vardır. uyarlamalarından 16'sı elimizdedir.
Ebuzziva Tevfik (1849-1913), biri Bu dönemin verimli ve çoğu kez bir Bunlar sırayla Savruk, infiâl-i Aşk, Du
Victor Hugo'nun Ange/o'sundan uyar likte çalışan yazarları Manastırlı Meh du Kuşları (daha önceki adı Ziynet Fu-
lama Habibe yahut Semahat-i Aşk, met Rıfat (1851 -1907) ile Hasan Bed ruşlar), Kocalar Mektebi, Kadınlar
öteki Ecel-i Kaza olmak üzere iki oyun rettin Paşa'dır (1850-1911 ). Birlikte Mektebi, Zor Nikâh, Tartüf, Den Civa
yazmıştır. Temaşa adında, içinde telif ve çeviri nı, Tabib-i Aşk, Adamcıl, Zoraki Tabib,
_Şamipaşazade Sezai'nin (1858 20 kadar oyun bulunan bir dizi yayın Yorgaki Dandini, Azarya, Dekbazlık,
1936) biri basılmamış (Bir Düşmüş lamışlardır. Mehmet Rıfat'ın kendi ba Okumuş Kadınlar, Meraki (Hayali
Kadın), öteki yayınlanmış (Şir) iki oyu şına yazdığı eserler şunlardır: Bir Hasta), ayrıca Aşk-ı Musawer, Pırpı
nu vardır. Günlük ikbal, Ahmet Yetim yahut rı Kibar (bu oyunun bir adı da1<öylü
.Muaüjm Naci_(1852-1887) bir tek Netice-i Sadakat. Delile yahut Kanlı in Kibar'dır). Ahmed Fehim anılarında
oyun'yazmışilr:Hazım Bey yahut He tikamı, Ebülfeda, Ebal'ulâ yahut Mü Bursa'da 34 Maliâre çeviri ve uyarla
der. 1891 'de yayınlanmış bu eserden rüvvet, Fakire yahut Mükâfat'ı iffet, masının oynandığını, bir kaynak ise
tek bir sayı bile kalmamış, Meşrutiyet'- Kölemenler, Nedamet, müzikli oyun bunlardan 19'unun basıldığını belirt
te Heder adıyla yeniden yayınlanmış lardan Fortunio, Orpâe, Grioflâ-Griof- mektedir. Ahmed Vefik Paşa'nın Lam-
tır. Muallim Naci ayrıca, Ahmed Mid- la, Emin Eşref ile Mehmet Rıfat'ın bert Thiboust ile E.Lehmann'ın Le Tu-
hat'ın Çengi adlı müzikli oyununun Michel-Jean Sedaine'den çevirdikle eur de lions adlı eserinden çevirdiği
şarkılarının sözlerini yazmıştır. ri Kan intikamı, Michel Carrâ ve A. Arslan Avctlan yahut Hak Yerini Bu
Hiçbir döneme sığmayan Abdülhak Lvfe'nin Lall Roukh'undan çevirdikleri lur da basılmıştır. Victor Hugo'nun
Hamid (1852-1937) hem Tanzimat, Lâleruh, Joan François Ducis'den çe Heman/'sini çevirmiştir. Ahmed Fe-
hem Meşrutiyet. hem de Cumhuriyet'- virdikleri Othello, Alexandre Dumas - him'in bildirdiğine göre, Ahmed Vefik
te eser vermiştir. Bu dönemde yayım nın La Denscience’ından çevirdikleri Paşa, Alman veliahtı Wilhelm'in Bur-
lanmış veya yazılmış eserleri arasın Vicdan, Emile de Ginardin'in Clâpo- sa'ya gelmesi üzerine Schiller'in Hay-
da şunları sayabili riz: içli Kız, Macera- ratre'ından çevirdikleri Kleopatra, duf/ar'ını manzum olarak çevirmiş ve
yi Aşk, Sabr û Sebat, Duhter-i Hindu. Schiller'in Hud'a ve Aşk (ayrıca Ge- bu çeviri Bursa'da oynanmıştır. Ayrı
Nazife, Eşber, Tank yahut Endülüs dikpaşa Tiyatrosu’nda aynanmış olan ca Oyuncuya Bir Oyun gibi kısa de
Fethi, ibn-i Musa yahut Zatü l-Cemal, Schiller'in Haydutlar'ının da onların nemeleri de olduğunu belirtiyor. Ah
Finten, Zeyneb yahut Tecrübe-i Ka çevirisi olduğunu sanıyoruz); Hakkı med Fehim'e dayanarak bunların Fa-
der, Sardanapal, Liberte. Ali Bey'in Tarık Us Kitaplığı'nda bir yazması bu sulveciyan ın sandığıyla yok olduğu
(1 844-1899) Misafiri istiskal, Geveze lunan Serencamlı Vasiyet yahut Defi nu öğreniyoruz. Ayrıca bir de Shakes-
Berber adlı komedyaları, Letâfet adlı ne de onların çevirisidir. Bu arada Ge- peare çevirisi olduğu ileri sürülmüs-
müzikli oyunundan başka: Maliâre'in dikpaşa Tiyatrosu'nda aynanmış olan tür.
Les Fourberies de Scapin'inden uyar Feth-i Celil-i Konstantiniyye'nin de Ahmed Vefik Paşa'dan söz açınca
ladığı Awar Hamza, George Dandin'- Mehmet Rıfat'ın eseri olduğu sanıl ister istemez bu dönemin en önemli
den uyarlama Tosun Ağa, Edmond maktadır. oyun yazarı Sursalı Feraizcizade Meh-
med Şakir'den (1853-1911) söz aç lardır. Sohum diye de adlandırdığı yın tarihi 1293 olabilecek bir Hüsrev
mak gerekir. Ferazcizade Mehmeıd oyun Osmanlı Tiyatrosu'nca oynandı ile Şirin varsa da burada yazarın im
Şakir, Ahmed Vefik Paşa yanında ye ğında tam adı Sohum Muzafferiyeti'- zası M.R. harfleriyle gösterilmiştir.
tişmiş, Moliâre'i tanımış ve Moliâre et dir. Oyunun elimizde metni olmamakla Mehmed Rıfat'ın olduğu sanılmakta
kisiyle, özgün yaratı olarak 6 komed birlikte 1877'de 93 Osmanlı-Rus sa dır. Yazarın bir de Osmanlı Tiyatrosu'-
ya yazmış ve bunları kendi basımevin- vaşıyla ilgili olmalıdır. Yazarın Leylâ ve nca oynanmış Nedamet yahut Hırsız
de yayımlamıştır: Teehûl yahut ilk Mecnun ile Rumeli'deki Türklerin göç Evltit adlı dramının bir dergide kısaca
Gözağnsı, inatçı yahut Çöpçatan, Ev- edilişini ele alan Muhacir adlı iki oyu özeti verilmiştir.
hami, icab-ı Gurur yahut lnkiltib-ı Mu nu daha olduğu söyleniyor ki, bu sa- Karakin Riştuni'nin de birçok oyu
habbet, K1rk Yalan Köse ve bunun ar nımca Hicret adıyla da anılıyor. Bir nu Osmanlı Tiyatrosu'nda, oynanmış
kası, Yalan Tükendi. başka yazar Nâzım Paşa'nın Mecnu- tır. Eserleri arasında Grampiimpam-
ilk tragedya denemelerini yapan Ali niye diye bir başka eserinin adını anı poli, Niks Niks, Dörtyüz Frank, Mi
Haydar Bey'in (1836-1914) üç eseri yor. Ntom Paşa'nın Aleksinaç’ı ile ay ras Sandığı vardır. Riştuni'nin bu sa
yayınlanmış, ikisi Gedikpaşa Tiyatro nı aylarda Vizental'in Asya da Çerna- yılanlardan başka eserleri de olduğu
su n d a oynanmıştır: Sergûzeşt-i Per- y e f adlı eseri Osmanlı Tiyatrosu'nda nu öğreniyoruz: Sarhoşun Şarkısı, As
viz, ikinci Ersas ve Rüya Oyunu. Bil oynandı. Ressam, müzeci Osman kerin Kaybı, Fena Zaman, Sahne Şar-
gi verilmeden, kaynak gösterilmeden Harndi (1842-191 m de iki komedya kılan, Ktiğıt Yakalıklı Aşık ve Köse
yazarın iki eseri daha olduğu ileri sü yazmıştır. Osman Harndi'nin Türkçe Ktihya'nın metni. Onun gibi Mikael
rülmüştür: Gonce-i Çin yahut BirAğ- yazdığı iki Karpuz Bir Koltuğu Sığmaz Çaprast'ın da bir iki oyunu vardır: 5
lamamn Bir Gülmesi ve Hekimlerin Ben' imzasıyla yayınlanmıştır. Yaza perdelik dramı Nedamet, Bir Kadeh
Hareketi yahut Tiyatro içinde Tiyatro. rın bir de Fransızca yazmış olduğu Çay adlı fars ve Buket adlı şarkılı ve
Huşenk adında bir tragedya dene “Gerf Volant (Uçurtma) adlı bir ko danslı bir üçlü.
mesinde bulunan ibnürreşad Ali Fer- medyası da vardır. Bu arada müzikli oyunların libretto
ruh (1865-1904), manzum olan Bah Abdülhalim Memduh (1868-1905) larının yazarlan üzerine açık seçik bilgi
tiyar yahutSon Gürlüğü ile Tesir-i Aşk manzum olarak Bedriye’yi yazmıştır. edinmek oldukça güçtür. Özellikle
yahut Zahmetsiz Ölüm adlı oyunların Ümitsiz Mültikatyahut istifade-i ibret- Arif in Hilesi için. Eserin ilk baskısın
yazarı Mustafa Hilmi (1840-1880), de onundur. Ayrıca Refik Nevzad ile da yazar, Osep Yazıcıyan olarak gös
Osmanlı Tiyatrosu Tiyatro Komitesi yazdığı Abdülhamid ve Genç Türk Bir terilmektedir. Kimine göre librettoyu
üyesi Mustafa Nuri Bey (1844-1906), Harem Ağası adlı bir oyunu vardır. Na- Takfor Nalyan yazmış, OsmanlıTiyat-
Zamane Şıklan ve Biçare adlı oyunları itin adında manzum olarak yazdı(lı rosu Tiyatro Komitesi üyelerinden ib
yazmıştır. Bu dönemin en önemli ya oyun Nokta dergisinde bölüm bölüm rahim Halet Bey düzeltmiştir. 1874 te
zarlarından biri olan Hüseyin Nâzım yayınlanacakken baştan kesilmiştir. Arif in Hilesi oynandığında librettoyu
Paşa'nın (1854-1927) oyunları oy Bu arada tiyatroculardan da oyun düzeltenler Halid (Halet olacak) Bey
nanmış olmakla birlikte ne yazık ki, yazanlar çıkmıştır. ilk Türk oyuncusu ve başkaları olarak gösterilmiştir.
bunların hiçbiri günümüze ulaşmamış Ahmed Necip Efendi'nin çeşitli oyun Birçok müzikli oyunun librettolarını
tır. lbnülemin Mahmud Kemal lnal, ya ları vardır. Onun elimizde, basılı tek Şakir Paşa'nın, Agâh Efendi'nin ve
zarın üçtiyatro oyunu olduğunu bildi oyunu idbar ve ikbaldir. Osmanlı Ti- başkalarının hazırladığı gösterilmiştir.
riyor, adlarını Aleksinaç, Sohum ve yatrosu'nun göstermeliğinde Genova Meşrutiyet dönemine gelince bura
Hicret olarak veriyor. Bunlardan ilk iki Muhaberesi ve Güllü Agop ile birlikte da Servet-i Fünuncular içinde tiyatro
si Osmanlı Tiyatrosu'nca Türk-Rus yazdığı Tayyarzade yahut Binbirdirek alanında en geniş etkinlik gösteren
savaşı sırasında oynanmıştı. Aleksi- de onun eseri diye gösterilmiştir. Da Hüseyin Suad (Yalcın) (1867-1942)
naç'ın oynanışı üzerine eseri öven bir ha önce de belirttiğimiz gibi, onun ba olmuştur. Hüseyin Suad'ın Meşruti-
de yazı yayınlanmıştı. Oyunun tam adı sılmış bir Hüsrev ve Şirin adlı oyunu yet'in ilk günlerinin eğilimine uyarak
Aleksinaç yahut Osmanlı Kahraman olduğu ileri sürülmüştür. Elimizde ya ilk yazdığı istibdat döneminin kötülük-
1625
TİYATRO
T a n zim a t ve M e ş r u tiy e tte Tiyatro Yazarlığı
lerini gösteren beş perdelik oyunu arasında Pençe, Gidal, ilk önce İki manlı Donanma Gerniyeti oyun dağar
Şehbal yahut istibdadın Son Perdesi Kuvvet adıyla oynanmış ve yayınlan cığındaki oyunları gösteren bir duyu
olmuştur. ikinci önemli oyunu basıl mış olan Sansar, daha sonra konuş rudan Cenap Şehabeddin'in Merdud
mamış olmakla birlikte Darülbedayi malı roman olarak Yara adıyla yayın Aile adında "yeni hissi 3 perdelik bir
topluluğunca oynanmış (3 Mart 1919) lanan Gerihe önemli eserleridir. Meh- facia ' yazmış olduğunu öğreniyoruz.
Yamalar adlı üç perdelik oyunudur. med Rauf'un Diken adlı tek perdelik Ayrıca dergilerde tiyatro eleştirileri, in
Hüseyin Suad bunlardan başka birer bir komedyası vardır. Birçok uyarla celemeler yazmıştır. Gazetelerdeki du
perdelik oyunlar yazmıştır. Bunlar malar da yapmıştır. Halid Ziya Uşak- yurulara göre, Cenap Şehabeddin,
Hülle, Çifteli Mikroplar, Deva-yı Aşk lıgil'in aynı adlı romanından oyunlaş- Hüseyin Suad'la birlikte Zehirli Çiçek
tır. Aynı yazarın bu dönemde oynan tırdığı Ferdi ve Şürekâsı, Octave Fe- ler adlı bir oyun yazmış ve bunu Milli
mış fakat uyarlama olup olmadığını ke uillet'nin bir perdelik Charybe et Scylla Osmanlı Tiyatrosu ve Mınakyan Top
sin olarak bilmediğimiz Sanat Vesika komedyasını Yağmurdan Doluya adıy luluğu oynamıştır. Ancak oyunun öz
ları, Harman Sonu oyunları da bu ara la, Victorien Sardou'nun Fedora adlı gün olup olmadığını bilmiyoruz.
da sayılabilir. Darülbedayi'ye verilip oyununu Leylâ adıyla, gene Sardou' Halid Ziva da CUşaklıgil) (1866
de oynanmamış olan Çantada Keklik nun Les Pates de Mouche adlı oyu 1945) Kâbus adlı bir dram yazmış,
ile Ballı Baba, Salah Cimcoz ile birlik nunu Kargacık Burgacık adıyla, A.Bis- A.Dumas Fils'in Francillon adlı oyu
te yazdığı ve Mınakyan Topluluğu'nun son'un 115. Rue Pigalle adlı oyunu nundan Füruzan, Edouard Pai'le-
191 O'da oynadığı Malüm Meçhul üze nu Pembe Köşk adıyla, Maurica Hen- ron'un La Souris adlı oyunundan Fa
rine bilgimiz yok. Cenap Şehabeddin nequin ile Georges Duval'in Le Coup re adlı uyarlamaları olduğu gibi tiyat
ile birlikte Küçük Beyler adlı komed de fouet oyununu Kamçı adıyla, Paul ro üzerine bir yazı yazmış, Sahne-i Os-
yası da Darülbedayi'de oynanmıştır. Gavault'un Man bon onele oyununu mani edebi heyetinde görev almıştır.
Aynı oyun başka topluluklarca Derse karısının adını kullanarak (Bessim Ra Gene Servet-i Fünunculardsıo.Na-
Devam Edelim adıyla, daha sonra da uf) Amca Bey adıyla, Bernstein'in Le }!tiHKemsı!'in oğlu Ali Ekrem de (Bo-
müzikli komedya olarak Züppeler Detour adlı oyununu inhiraf adıyla layır) (1867-1937) tiyatroyla ilgilen
adıyla oynanmıştır. Hüseyin Suad'ın uyarlamıştır. Bunlardan başka yaza miştir. Önemli oyunlarından 4 perde
ayrıca başarılı çevirileri de vardır: Al- rın Erkek, Evlât Acısı, Komşu Kocası lik Bana ile üç perdelik Sukut'u saya
bin Valabrdgue ile Maurice Mennequ- gibi uyarlamaları olduğunu bilmekle biliriz. Yazar bir de tek perdelik Ma
in'in Carolie et Cie adlı oyununu Kirli birlikte bunlar üzerine bilgi edinileme- ma Dadım Darılır adlı bir komedya yaz
Çamaşırlar adıyla, Andrâ Sylvan'ın La miştir. Yazarın bir de Serenad adlı mıştır. Müzikli bir güldürü yazdığını da
Layette adlı güldürüsünü Kundak Ta oyunu olduğu söylenmektedir. Meh- biliyoruz. Bu, Köse Daniş ve Kumpan
kımları adıyla, Fransız Fonson ile Fer- med Rauf oyun yazarlığından başka yası adını taşımaktadır. Ali Ekrem Ya
nand Wicheler'in Le Mariage de Mlle tiyatrolarda da görev almış, Sahne-i vuz Sultan Selim adında dört perde
Beulemans adlı güldürüsünü Münir Osmaniye'nin kurulmasında önayak lik “ manzum facia-i tarihiye”ye baş
Nigâr ile birlikte Kayseri Gülleri adıy olmuş, Yeni Sahne'nin edebî heyet lamışsa da, birinci perdesinin ikinci
la uyarlamıştır. Acemi Çaylaklar da müdürlüğünü yapmış, bunların yanı- sahnesine kadar yayınlanan bu oyu
uyarlamadır. Emile Fabre'in La Mai- sıra çeşitli dergilerde tiyatro eleştirme nun bitirilip bitirilmediğini bilmiyoruz.
son d'Argile adlı oyunundan Çürük leri, tiyatro üzerine inceleme yazıları Yazarın bir de Engel adında bir oyun
Temel adıyla çevirdiği oyun Darülbe- yazmıştır. yazmış olduğunu öğreniyoruz.
dayi'nin oynadığı ilk oyun (20 Ocak ^S erv et-i Fünunculardaa_Çşnap Ş_e- Servet-i Fünunculardan Safveti Zi-
1916) olmuştur. (1870-1 934) tıyatroyla ıi- _y!I.i1 875-1929) Haralambos Cankiya-
\ıi-.Edebiyat-ı Cedideciler arasında da gilenmiştir. Tek perdelik ikı oyun yaz dis adlı bir oyun ve bir iki tiyatro eleş-
ha çok roman alanında ün yapmış mıştır: Yalan ve Körebe. Ayrıca yuka tirisi„^..Eaik.AlLde C^ansoy) (1875
olan Mehmed Rauf da (1875-1931) ti rıda belirtildiği gibi, Hüseyin Suad ile 1950) Payitahtın Kapısında ve Nedim
yatroyla ç^mgilenrniştir. Oyunları Küçük Beyler’i yazmıştır. Bir de Os ve Lâle Devri adlı iki manzum oyun.
TİYATRO
Tanzimat ve M eşrutiyette Tiyatro Yazarlığı
Milliye gazetesinin 24 Mart 1922 sa adlı oyunu gibi. Osmanlı Hürriyet Ce oynanmıştır. Ruhsan Neware takma
yısı duyuruyor. miyeti kurucularından, Türk Yurdu, bir ad olup, asıl adı Hadiye Ebüzziya’-
Musahipzade Celâl (1870-1959) ise yazarlarından Kâzım Nami de CDuru) dır. Üçüncü bir kadın yazar da iki oyun
önemli oyunlarının ço(lunu Cumhuri- Nasıl Oldu? adlı bir oyun yazmıştır. yazmış olan Fehime Nüzhet’tir. Yaza
yet’ten sonra yazmış olmakla birlikte Jön Türklerden ve fikir adamlarından rın bu oyunlârı Adalet Yerini Buldu ve
bu dönemde de yapıtlar vermiştir. Abdullah Cevdet oyun yazmamış ol Bir Zatimin Encamı olup her ikisi de
Bunlar Türk Kızı, Köprülüler, İstanbul makla birlikte Shakespeare’den Juli- kitap olarak yayınlanmıştır. Bunlardan
Efendisi, U !e Devri, Macun Hakka- us Caesar, Hamlet, Macdeth, Kral Le- Adalet Yerini Buldu yazarın denetimin
sı, Yedekçi, Kaşıkçılar, Atlı Ases, De ar, Anthony and Cleopatra’yı dilimize de 1909'da Osmanlı Milli Zevk-i Se
mirbaş Şart, Moda Çı/gm/an, itaat İtâ- çevirmiştir. Çağın düşünürlerinden lim topluluğunca sahneye konulmuş
mı’dır. Baha Tevfik de tiyatro üzerine yazılar tur. ^DeQerli kadın yazarlarımızdanJ:Ia;
Sermet Muhtar CAius) (1887-1952) yazdığı gibi bir de tek perdelik İyi Sa litta Edin de iAdıvar) Kenan Çobanla
bu dönem oyunları arasında inceledi atte Olsunlar adlı bir komedva, ayrı rı adlı bir opera librettosu yazmış,
ğimiz Kof Ramiz yahut KuruSıkı ile Ev ca Nasreddin Hoca adlı bir müzikli Sahne-i Osmanî Topluluğu’nca oy
//âcı adlı oyunları yazmış, Helâl Mal güldürüyü bir arkadaşıyla yazmıştır. nanmak üzere Shakespeare’in Julius
adıyla bir kısa oyunu uyarlamıştır. Zin :')dYa kadın yazarlar var mıydPBeir Ni- Cassar’ını dilimize çevirmiştir. Ayrıca
cirleme adlı bir oyunu bulunduğunu gâr_H_an.ım.(1867-1918) bir iki oyun Kösem Sultan adlı tarihi bir oyun yaz
ö(ıreniyoruz. Bunlardan başka oyun yazmıştı, ancak bu oyunlarının hiçbi mış fakat oyunun metni Tanin Matba
ları, uyarlamaları olduğunu bilmekle rinin metni bugün elde yoktur. Bunlar ası tahrip edildiği zaman yok olmuş
birlikte, tarihçe bu döneme rastlayıp dan, çokevlilikle iloili Girive adlı oyun tur. Haremde bulunmuş bir yabancı
rastlamadığını kestiremiyoruz. Surhanenın Bey topluluğunca 1 5 kadın, Mme Theo Stefanovitch, Bur
Tiyatro oyuncusu, tiyatro adamları Ağustos 1912'de Ferah Tiyatrosu’- hanettin Bey topluluğunca oynanmak
içinden de bu dönemde oyun yazar nda ayrıca, Fındıksuyu’nda oynan • üzere Çerkez Gülnar adında bir Türk
ları çıkmıştır. örnedin Mınakyan’ın bir mıştı. Çokevlilik üzerine Nioâr Hanım’- oyunu yazmıştır. Mes'adet Bedirhan
çok oyunlar yazdığını, uyarladığını, bu ın bir oyununun oynanacağı La Pat- adlı bir kadın yazarın Hasbihal adlı kı
arada Midyeci Kaspar adlı bir oyunu rie demişinin 15Aralık 1909 tarihli sa sa komedyası, ayrıca Fahrünnisa
olduğunu biliyoruz. Burhanettin Bey yısında duyurulduğuna göre, oyunun Fahrettin’in aynanmış fakat basılma
de oyun yazmayı denemiştir. Bu oyun yazılış tarihi 1912 ’den çok geriye git mış 3 perdelik Siyah Gölgeler adlı oyu
lar bugün elde olmamakla birlikte mektedir. 4 Ocak 1910 tarihli Ter- nu, Zeliha Osman’ın (Özen) oynanma
Charles Castellan ile Nadire yahut Ha cüman-ı Hakikat gazetesinde ise Bur- mış fakat yayınlanmış 3 perdelik Edebi
remde Bir Dram, ayrıca gazeteci ve hanettin Bey topluluğunun oyun da Hisler'i de kadın yazarların eserlerine
Kandiye Burcunda adlı oyunun yaza ğarcığı duyurulurken Nigâr Hanım örnekler arasında yer alabilir.
rı Celâl Nuri ile Abdülhamid-i Sani “Suistimal muharriresi Nigâr bint-i Gerek Tanzimat tiyatrosunda, gerek
adında bir oyun yazmıştır. Muhsin Er- Osman’'diye anıldığınagöre belki Ni Meşrutiyet tiyatrosunda türler daha
tuğrul da 1911 'de Burhanettin Bey gâr Hanım’ın be adda bir başka oyu çok dalantı türüne yatkındı. Geçen
topluluğunda aynanmış olan İntihar nu vardır. Bir de Tasvir-i Aşk adlı bir yüzyıl Türk tiyatrosunda görülen bel
adlı tek perdelik bir oyun yazmış oldu oyunu bulunmaktadır. Meşrutiyet’te li başlı türler altıdır: Komedyalar Cent-
ğu gibi, Courteline’nin Monsieur Ba- kadın yazarlar arasında Tahsin Nahit rika, töre ve karakter komedyaları),
din adlı oyununu Yasin Efendi adıyla ile birlikte üç perdelik Jön Türk adlı bir trajedyalar, tarihi dramlar, romantik
uyarlamıştır. Ertuğrul Muhsin'in Arif oyun yazmış olan Ruhsan N ^ a r e de dramlar, melodramlar, halk dramları.
Hikmet Bey’le birlikte Can Yoldaşı yer alır. Bu oyun 1908'de kitap ola Bunlara yedinci bir tür olarak müzikli
adında bir facia yazdığı ve bunun Da- rak yayınlandığı gibi ayrıca 1912 yılı oyunları katabiliriz. Bunların hiçbirinin
rül^deyi'de oynanacağı duyurulmuş Ramazam'nda Osmanlı Tiyatrosu'nda klasik anlayışta tanımlarına uygun arı
sa da bu oyun üzerinde daha çok bir türler olduğu ileri sürülemez. Özellik
bilgi edinilememiştir. Aktör Ziya Bey le Tanzimat yazarlarının tragedya yaz
de Kıvılcım ve Metres adında iki oyun mak istediklerini belirtmiş olmaları ve
yazmış ve bunları kendi topluluğu oy oyunların manzum olmaları bunları
namıştır. Ço(lunda oyunculuk da yap tragedya saymaya yetmeyecektir.
mış olan Şahap Rıza’nın İklimâ. Akris Meşrutiyet'te türlerin belirsizliği, bir
Adel, Gazab-ı İlâhi yahut Jön Türklük, birlerine karıştırılmış olması, arı türler
Vicdan yahut Talih mi?, İkinci İnönü yerine dram egemenliğine ve dramın
adlı oyunları vardır. çeşitli alt-türlerine rastlanır.
Yazarların, tiyatro adamlarının ya- Hemen belirtelim, belki burada tür
nısıra olaylara katılmış, kendi yaşan sözü yanlıştır. Bunların kimi konula
tılarını oyunlaştırmış Jön Türkler, si rına göre (tarihi dramlar, toplumsal
yaset adamları, askerler de vardır. ö r- dramlar gibi), kimi yarattıkları duygu
neQin Jön Türklerden şair Abdülhalim ve havaya göre Ckomedyalar, duygu
Memduh, geneJön Türklerden Dr.Re- sal dramlar gibi), kimi diline göre
fik Nevzad ile Abdülhamid ve Genç bir Cmanzum dramlar gibi), kimi de müzikli
Harem Ağası adlı bir oyun yazmıştır, oluşlarına Cmüzikli oyunlar gibi) göre
gene Jön Türklerden Tunalı Hilmi, ayrılmıştır. Bu türler, izlediğimiz sıra
kahramanı köylü Memiş Çavuş olan ya göre şöyledir: 1) Komedyalar; 2)
beş oyun yazmıştır. Olaylara d o r u Manzum Oyunlar; 3) Siyasal ve Bel
dan do(lruya karışıp oyuna kendisini gesel Oyunlar; 4) Toplumsal ve Evcil
oyun kahramanı olarak koyan yazar Dramlar; 5) Tarihi Dramlar; 6) Savaş
lara da rastlanır. ihsan Adil’in Hâile-i Oyunları; 7) Duygusal Dramlar; 8) Mü
Mahmut Şevket-Hürriyet Kurbanları Halit Ziya Uşaklıgil. zikli Oyunlar. D
ULAŞTIRMA VE
HABERLEŞME
ÇERÇEVE Y A Z I
□ B ir Y a r ı- S ö m ü r g e O lm a S im g e s i:
Y a b a n c ı P o s ta Ö rg ü tle ri
M . B ü le n t V a rlık
Fabrikalardan sonra, sanayi devrinin ca, yapım için gereken teknolojik uz
en büyük simgesi olan demiryolları Os manlık da -Osmanlı devletinde henüz
manlı İmparatorluğu’na birçok yenili hiç bulunmadığından- tümüyle Avru
ğe göre daha erken girmiştir. Daha pa’dan sağlanmıştı. Dahası. tek dikkate
1830’larda demiryollarının yapımı pro değer istisna olan Hicaz Demiryolu dı
jelendirilmiş, yapım çalışmaları ise yüz şında, Osmanlı demiryolları hemen tü
yıl ortalarında başlatılmıştı. 1914’e va müyle yabancılar tarafından işletilip yö
rıldığında, imparatorluğun Avrupa, netiliyor, denetleniyordu. Bir başka de
Anadolu ve Mısır dahil Arap toprak yişle, Osmanlı ülkesindeki demiryolla
larında döşenmiş ve işletmeye sokulmuş rında aşağı kademelerde Osmanlı tebası
olan demiryolları uzunluğu 12 bin işçiler çalıştırılıyordu, ama sermaye,
kın’yi aşrnıştı. Bu demiryolları, Osman araç-gereç ve yönetim Avrupalılara ait
lı İmparatorluğu’nu Avrupa’nın ağır ti.
bastığı dünya ekonomisine daha sıkı
bağlamanın yanı sıra, bir zamanlar İlk D e m iry o lla rı
uzak ve huzursuz olan vilayetler üzerin Osmanlı demiryollarının üçte birin
de Osmanlı devletinin idari ve askeri de den fazlası, 19. yy’da fiilen Osmanlı
netimini de güçlendirmişti. İmparatorluğu’ndan bağımsızlaşmış
Ama yine de, demiryollarının yapı olan Mısır’da bulunuyordu. Bugünkü
mı ve işletilmesi, Osmanlının Avrupa’ Türkiye sınırları içinde Osmanlı demir
ya bağımlılığını daha fazla artırmıştı. yollarından yalnız 4 bin kın’lik bir bö
Demiryollarının büyük bölümü yabancı lüm kalmıştır; Türkiye sınırları dışın
sermaye tarafından yapılmıştı; Osmanlı da kalan Rumeli vilayetlerindeki Os
demiryollarına yapılan yatırırnın o/o 90’ı manlı demiryollarının uzunluğu ise bu
yabancıydı, yabancı sermaye içindeki nun üçte ikisine ulaşmaktadır. Suriye
en büyük pay ise Fransa’ya aitti. Ayrı vilayetindeki demiryollan 1.600 km’yi
İLK DEMİRYOLLARI: Osmanlı Devletinde ilk demiryollarının projelendirme çalışmaları 1830’lara kadar uzanır. Ancak bunların
yapım tarihleri çok sonradır. İlk kez 1851 'de Mısır'da başlayan yapımlar sonunda Mısır o dönemde çok yoğun bir demiryolu
şebekesine sahip olmuştur. Ardından Anadolu'da İngilizlerin yapımını üstlendiği Izmir-Aydm, İzmir-Kasaba ve Haydarpaşa-izmit
hatları kısa olmalarına rağmen, o dönemde önemli yatırımlar oldu. 17 Nisan 1868'de 2 bin km'lik demiryolu yapımı sözleşmesi
imzalayan Baron Hirsch ve Bursa-Mudanya Demiryolu'nun açılış töreni.
1631
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
19. y y ’da Osmanlı İmparatorluğumda Demiryolları
bulurken, Irak’taki demiryolları 200 önemli bir rol oynamıştı. 1918’e varıl lu Demiryolu’nun yapımına başlanma
bin kın’yi aşmıyordu. dığında bu hat Konya’dan Basra’ya ka sıyla, bir zamanların ücra İç Anadolu-
İlk demiryolu inşaatı 1851’de Mısır’ dar varmıştı. Anadolu demiryollarının su hem İstanbul’un, hem Avrupa ülke
da başladı. •1869’da Mısır demiryolla finansman, yapım ve yönetimi üzerin lerinin tahıl ihtiyacını karşılamaya baş
rının uzunluğu 1.300 kın’yi geçmişti. deki Alman egemenliğine karşılık Os ladı. Anadolu Demiryolu işletmeye açı
1905’te 4.400 kın’ye ulaşan demiryol manlı İmparatorluğu’nun Suriye vila lışının ilk yıllarında tahıl taşımasında
ları, Mısır’a dünyanın en yoğun demir yetindeki demiryolları Fransız deneti- yılda 50 bin tona ulaşamıyordu. Oysa
yolu ağlarından birine sahip olma un mindeydi. Suriye vilayetindeki demir 1902’ye varıldığında yıllık tahıl taşıması
vanını kazandırmıştı. Anadolu’daki ilk yollarının büyük çoğunluğu 1889 son 400 bin tonu aşmıştı. Bu tahılın büyük
iki demiryolunu İngilizler kurmuş ve İz rasında, Osmanlı İmparatorluğu’nda bölümü tarıma yeni açılan topraklar
mir’i zengin hinterlandına bağlamışlar Fransız yatırımlarının 19. yy sonlarına dan elde ediliyordu; bu süreci de demir
dı. 1866’da tamamlanan İzmir-Aydın doğru hızla arttığı dönemde yapıldı. yollarının varlığı başlatrnıştı.
ve İzmir-Kasaba demiryollarını kıyılar 1914’e varıldığında yoğunca sayılabile Demiryollarının tarıma etkisi bu ka
da yapılan daha kısa bir dizi yeni hat cek bir demiryolu şebekesi Yafa ve Ku
darla da kalmamış, demiryolunun geç
izledi: Örneğin 1873’te Haydarpaşa- düs’ü, Beyrut ve Şam’ı, Humus ve
tiği bölgelerdeki mevcut çiftçi ailelere
İzmit demiryolu açılmış, 1875’te ise Trablusşam’a, Halep ve Rayak’ı birbi
hızla yenileri eklenmişti. Hükümet de
Bursa-Mudanya demiryolu yapılmıştı rine bağlıyordu. Bütün bunların en
bu fırsatı değerlendirerek Balkanlardan
(ama bu sonuncusu yapım hatası nede önemlisi, hiç kuşkusuz 1^W’de II. Ab- gelen Müslüman göçmenleri demiryo
niyle hizmete girememişti). dülhamid’in tahta çıkış yıldönümünde
lu boylarında açılan yeni tarım alanla
1888’de Viyana’yı İstanbul’a bağla yapımına başlanan Hicaz demiryoluy-
rında iskân etmişti. Demiryolu boyla
yan demiryolu, Osmanlı demiryolu ya du. Arap vilayetleriyle İslâmın kutsal
rına yerleştirilen göçmen sayısı daha de
pımına yeni bir hız getirdi. Böylece bü kentlerini başkentine daha sıkı bağla
miryollarının ilk on yılı dolmadan 30
yük Anadolu-Bağdat demiryolu ve Hi mayı ve böylece İslâm dünyasındaki
bini geçmişti. Hatların geçtiği tarım
caz demiryolunun yapımı başlatıldı. saygınlığını yükseltmeyi amaçlayan sul bölgelerindegözlenen çarpıcı ekonomik
1890-1914 yılları arasında Mısır dışın tanın başlattığı Hicaz demiryolunun ya gelişmenin iki temel nedeni vardı: biri
daki Osmanlı demiryollarına 5 bin pımı Osmanlı devletinin özel ve kamu ucuz taşımacılık, öbürü ek insan gücü.
kın’ye yakın yeni hat eklendi. 1888’de kaynaklarınca finanse edilmişti.
Örneğın, Anadolu Demiryolu’nun geç
Osmanlı yönetimi Deutsche Bank ön Bütün bu demiryolları, Osmanlı tiği sancaklarda -İzmit, Kütahya, Er-
derliğinde kurulan gruba Anadolu De İmparatorluğu üzerinde derin askeri, tuğrul ve Ankara- tarımdan alınan ver
miryolları Şirketi’ni kurma ve Haydar- toplumsal ve ekonomik etkiler yarattı. giler on yıldan az uzun bir zaman için
paşa-Ankara hattını inşa etme imtiya Osmanlı askeri imkân ve kabiliyetini de OJo 174 oranında artmıştı; bu artışın
zını verdi. 1895’te Anadolu Şirketi, Es önemli ölçüde yükseltti. Tamamlanan başlıca nedeni de tarımsal üretimdeki
kişehir’le Konya’yı bağlayan bir yan yol ve hizmete giren demiryolları askeri bir hızlı artıştı.
daha açtı. liklerin imparatorluk sınırları içinde
1903’te, Bağdat demiryolunun yapı Demiryollarının sağladığı başka
nakledilmesini iyice hızlandırıp kolay
mı için yeni bir imtiyaz anlaşması da önemli yararlar da olmuştu. Örneğin,
laştırdı. Böylece, 1897 Yunan Savaşı sı
ha yapıldı. Bu hat, o günler Avrupası’- Rumeli ve Anadolu’da yapılan demir
rasında Anadolu’daki birlikler çok da
ndaki diplomatik rekabet üzerinde yolları sayesinde İstanbul’un Rusya,
ha büyük bir hızla cepheye ulaştırıla
Romanya ve Bulgaristan buğdayına
rak zafer kazanılabildi. 1912ve 1913’te
olan bağımlılığı iyice ^ ^ ^ ş t ı . Başken
Balkan Savaşları sırasında, I. Dünya
tin ekmek gereksinmesinin karşılanma
Savaşı sırasında yine demiryolları saye
sında yabancı kaynakların ağırlığı sür
sinde Osmanlı askeri direnişi büyük güç
düğü halde, İstanbul tahıl tüketiminin
kazandı.
Anadolu ve Rumeli’de üretilip demir-
yollarıyla taşınan yerli tahılla karşılan
D e m ir y o lla n v e O s m a n lı ma oranı OJo 66-0o arasına kadar
E k o n o m is i yükselmişti.
Ekonomik açıdan bakıldığında de Demiryollarının sağladığı taşıma ko
miryolları Osmanlının endüstriyel gü laylıkları ihracatın da artmasına yara
cünü çökertirken tarımsal ekonomisi mış, böylece Osmanlı ödemeler denge
ni birçok yönden geliştirmiştir. Demir sindeki açığın kapatılmasına katkıda
yollarının sağladığı ucuz ve kolay taşı bulunmuştu. Ayrıca binlerce Osmanlı
macılık Osmanlı devletinde yeni ve ge tebası gişe memurluğu, makasçılık, is
niş alanların tarıma açılmasını sağla tasyon şefliği ve koruculuk gibi yeni
mıştır. Bu durumdan özellikle tahıl üre açılan işlerde istihdam olanağı bulmuş
timi etkilenmiştir. Çünkü büyük yer tu. Demiryollarının istihdama katkısı
tutmasına karşın fiyatı düşük olan ta bu kadarla da kalmamış, doğıudan sağ
hılın hayvan sırtında taşınması çok da ladığı iş olanaklarının yanısıra tarlalar
ha pahalıya mal oluyor, bu da tahıl ta dan istasyonlara kadar ürünü taşımak
şımacılığını kısıtlı bir mesafeyle sınırlı için gereken yeni iş alanlannın da doğ
yordu. Ama 1890’ların başında Anado masına yol açmıştı.
1632
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
19. y y ’da Osmanlı İmparatorluğumda Demiryolları
Ama demiryollarının Osmanlı eko yük bir yıkımla karşılaşmıştı. El işçili du; İstanbul, Selanik, İzmir gibi büyük
nomisine sağladığı bu yararlar yanın ğine dayanan Osmanlı üretimi zaten liman kentlerinde esnaf ve zanaatkâr
da büyük zararları da olmuştu. Demir yüzyıllardır daha ileri olan Avrupa’nın loncaları çöktü. Yine de, kıyıdan uzak
yollarının geçtiği yollarda daha önce tehdidi altındaydı. 18. yy sonlarında iç kesimlerde çalışan zanaatkârlar mes
ulaşımı sağlayan kervancılar işsiz kal başlayan Sanayi Devrimi ile ortaya çı leklerini daha onlarca yıl sürdürebildi-
mışlar, bunlardan bir bölümü çevre kan makine yapısı mamuller hızla kü ler. Görece uzaklıkları ve Avrupa’dan
bölgelerle demiryolları arasındaki taşı çük atölye yapısı mamullerin yerini al gelebilecek fabrika mamullerinin taşı
macılıkta iş bulmakla birlikte birçoğu maya başladı. Avrupa’daki Sanayi Dev ma maliyetlerindeki yükseklik, el işçi
açıkta kalmışlardı. İç bölgelerdeki Os rimi ’nden ılk etkilenenler, kıyı kentle liğinin rekabet gücünü buralarda koru
manlı esnaf ve zanaatkârı daha da bü rinde oturan Osmanlı zanaatkârları ol yabilmesini sağlamıştı.
1633
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
19. yy'da Osmanlı İmparatorluğunda Demiryolları
TOPLUMSAL SONUÇLARI: Osmanlı Devletinde demiryollarının yapımıyla birlikte toplumsal değişimler de gözlendi. Özellikle
gündelik yaşamı etkileyen, değiştiren bazı sonuçlar o güne kadar durağan olan güçlerin harekete geçmesini sağladı. Bu da yeni
yaşama biçimlerini de beraberinde getirdi. Anadolu Osmanlı Demiryolu şirketi ray döşeme makinesi.
4 \ ADOLU-BAGDAT DEMİRYOLU: Osmanlı Devletinde yabancı sermaye yatırımlarından en önemlisi olan Anadolu-Bağdat
Demiryolu 'nun yapımına önce 1888'de Deutsche Bank’ın önderliğinde kurulan bir gruba imtiyaz verilmesiyle başlandı. ■1895'te aynı
şirket Konya'ya kadar uzallığı ham Eskişehir'e de bağladı. Ardından 1903'/e yeni bir imtiyaz alarak üzerinde bir hayli tartışma ve
siyasal çekişme olan bu demiryolunu Bağdat 'a kadar inşa karan aldı. Bunun yapımı ise 1914'te tamamlanacaktı. Bağdat
Demiryolu’ndan bir görünüm (üstte), Ankara hattının Sapanca mevkii (altta).
leri sonucu Osmanlı toplumunda artan tanbul’un zenginleri Marmara Denizi ilişkileri daha önceki dönemden daha
huzursuzluk duygusu rol oynuyordu. ve İzmit Körfezi kıyılarında villalar alı yakın ve sık hale getirmişti. Bir zaman
Öbür toplumsal etkiler, sabah evden işe yor, yeni yaşama üslupları ve tüketim lar dış dünyadan tecrit olmuş, kendi içi
gitme-akşam işten eve dönme biçimin kalıpları ediniyorlardı. Demiryolları ay ne kapanmış olan, artık yanından de
de yeni bir alt-kültürün oluşmasından nı zamanda çeşitli bölgeler arasında iş miryolu geçen köyler büyük taşra yer
Osmanlı toplumundaki etnik gruplar çi akımını da hızlandırmış, genel ola leşim merkezleriyle yakın ilişki içine gir
arasında gerilimlerin artmasına kadar rak Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşit mişlerdi.
geniş bir alana yayılıyordu. Örneğin İs li bölgelerinde oturan ahali arasındaki Demiryolu şirketlerinin yöneticilerin-
19. y y ’da Osmanlı İmparatorluğu'nda Demiryolları
ce uygulanan istihdam politikaları za özetlenebilir: Karmaşık ve çoğu kez eşit olarak paylaşıyordu; en aşağı dü
ten 19. yy Osmanlı toplumunda mev ekonomik yönden akla yakın nedenlerle zeyde ise büyük çoğunlukla Müslüman
cut olan gerilimleri daha da artırmıştı. üst yönetim makamlarıyla idari kade Türkler yer alıyor, yol yapımı, bakımı,
Yabancılar yönetimindeki yabancı ser melerde Avrupalılar çalıştırılırken Os onarımı, atölye hizmetleri ve trenlerde
mayeli bu demiryolu şirketlerinin istih manlı tebası Rum ve Ermeniler orta ka ki işleri onlar yapıyordu. Osmanlı te
dam politikaları genel olarak şöyle deme konumları yabancılarla birlikte bası Hıristiyanların Müslümanlardan
daha yüksek mevkilerde bulunduğu ya
bancı şirketlerdeki istihdam kalıbı ay
nı ülke vatandaşlarını birbirine rakip
-hatta düşman- iki ayrı gruba bölüyor
du. Ve bu durum, Osmanlı Hıristiyan
tebasını, Osmanlı Müslüman tebasının
çıkarlarına karşı, yabancıların sosyal ve
ekonomik müttefikleri olarak gösteri
yordu. Bu duygular, yersiz bile olsalar,
Osmanlı toplum yapısında süregiden et
nik düşmanlıkları daha da kızıştırmış-
tı. Böylece, toplumsal açıdan da, de
miryollarının yapımı Osmanlı İmpara-
torluğu’nun parçalanmasını hızlandır
mıştır. D
(Çeviri: Ahmet Günlük)
KAYNAKÇA
ELDEM Vedat, Osmanlı İmparatorluğunun
iktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik, Anka
ra, 1970
HECKER M., “Die Eisenbahnen der Asiatisc-
hen Türkei” Arehiv für Eisenbahnwesen, 1914
] QUATAERT Donald, "Limited Revolution:
The lmpacı of the Anatolian Railway on Tur-
kish Transportation and the Provisioning of İs
tanbul, 1890-1908.” Business History Review,
Summer, 1977
DEMİRYOLLARININ EKONOMİK ETKİSİ: 19. yy’da yapılmaya başlanan demiryolları, Osmanlı Devleti’nde taşra sayılan vilayet
ve bölgelerin ekonomisinde birçok değişimler yarattı. Ucuz ve kolay taşımacılığın sağladığı imkânlar sayesinde tarımsal üretimde
ihracatla artışlar görüldü. Ayrıca istihdam imkanlarını da artıran demiryollarının yapımı bazı olumsuz sonuçlar da yarattı. Sözgelimi
kervancıların işsiz kalması, A vrupa mallarının iç pazara ulaşması nedeniyle yerli liretimin yokolması gibi. Ankara’ya gelen ilk tren
(üstte}, Bursa ’ya gelen ilk katar (altta).
Tanzimat _Döneminde
••
Osmanlı Posta Örgütü
Nesimi Yazıcı
tecrübeli Osmanlı devlet adamları ve arandığı bir dönem olmuştur. Daha Gülhane’de okunan meşhur hatt-ı hü
aydınlarını, imparatorluğu çöküntüden sonra I. Mahmud (1730-1754), III. mayundan kısa bir zamansonra konuy
kurtarmak için çözüm yolları aramaya Mustafa (1757-1774), I. Abdülhamid la ilgilenecek özel bir komisyonun ku
sevketmiştir. Bunlara örnek olarak, I. (1774-1789) ve III. Selim (1789-1808) rulduğunu tesbit etmekteyiz. A vrupa’
Ahmed (1603-1617), II. Osman (1618 dönemlerinde genellikle askerlik saha da uygulanan postacılık usullerini de bi
1622), IV. Murad (1623-1640), III. Se sında devam eden ıslahat çalışmaları, len M ustafa Sami Efendi 4 Temmuz
lim (1789-1807) ve II. Mahmud (1808 II. Mahmud’un (1808-1839) saltanatı 1840’ta Posta Müdürü olarak tayin
1839) dönemlerinde nizâm-ı devlet hak sırasında çok daha genişlemiş ve güç edilmiştir. Kuruluş çalışmalarını yürü
kında takdim edilen ıslahat lâyıhaları- lenmiştir. Bu sırada askerlik alanında ten Mustafa Sami Bey 9 Eylül’de bu gö
nı sayabiliriz. Genel olarak amelî ve olduğu kadar devlet teşkilâtında, sos revden ayrıldığında yerine Ahmed Şük
pratik bir gayeyi içeren bu eserlerin 17. yal alanda, kültür sahasında, iktisat, sa- rü Bey getirilmiştir ki, bu sırada çalış
yy ortalarına kadar olanlarının “Kanu nayî ve sağlık konularında önemli ye malar kesin bir sonuca ulaşmış ve 23
nî devri şartlarına” dönmeyi teklif et nilikler yapılmıştır. II. Mali-V.ud haber Ekim 1840’da Posta Nezareti resmen
tikleri görülür. Bundan sonraki tarih leşmenin (iletişim) gelişmesınin gereği kurulmuştur. Kuruluşu takip eden ilk
lerde ise, Türk aydınlarının bir kısmı, ne de kesin olarak inanmış bulunuyor ay içerisinde de önce 28 Ekim’de Edir
devlet müesseselerindeki bozuklukların du. 1 Kasım 1831’de bugünkü Türkiye ne, sonra 2 Kasım’da da Anadolu ta
düzeltilebilmesi için Kanunî devri şart sınırları içindeki ilk Türkçe gazeteyi, raflarına ilk postalar çıkarılmıştır. Böy-
larına dönmenin yeterli olamayacağını T a kvim -i V a kâ yi ’i kurdu. Onun Türk lece Osmanlı haberleşme teşkilâtı de
ileri sürerler. Onlara göre, Osmanlı çe yanında Fransızca, Arapça, Farsça, mek olan “ ulak-menzilhâne” , ikilisi,
İmparatorluğu Batı karşısında bütün Ermenice, Rumca olarak da çıkarılma Posta Nezareti adı altında yeniden dü
lüğünü koruyabilmesi için, öncelikle as sını sağladı. Aradan bir sene geçmeden zenlenmiş ve ülke ahalisine hizmet ve
kerî sahada, onların usul ve teknikleri halkın da faydalanacağı bir haberleşme ren bir organizasyon haline gelmiştir.
ni almalıdır. teşkilâtı kurulması yönünde direktif
Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı ku- verdi.
Posta Teşkilâtı
rumlarını kabule başlaması, 18. yy’ın II. Mahmud’un 1832’deki bu hatt-ı Posta Nezareti 23 Ekim 1840’da ku
ilk yarısına rastlar. 21 Temmuz 1718 ta Hümayûnu’ndan sonra haberleşme teş ruluşundan 21 Eylül 1871’de Telgraf
rihli Pasarofça Antlaşması’nın görüş kilâtının daha düzenli işlemesi için ça Müdürlüğü’yle birleştiği 31 yıla yakla
melerinin devam etmekte olduğu bir sı lışmaların artarak sürdürüldüjtiinü tes- şan bir süre içerisinde nezaret olarak
rada sadâret makamına getirilen Nev bit etmekteyiz. Nitekim 1834’ûe l.İskü- kalmıştır. Bilindiği gibi “ nezaret” ke
şehirli İbrahim Paşa’nın bu görevde dar-lzmit arasında bir posta yolu yapı limesinin günümüzdeki karşılığı “ ba-
kaldığı süre (1718-1730) tarihimizde lâle larak, arabalarla “ posta taşımacılı kanlık” tır. Fakat şunu hemen belirt
yetiştirilmeye verilen önemden dolayı ğına” geçildiğini görürüz. Buradaki ba mek gerekir ki, Posta Nezareti bu ismi
Lâle Devri diye isimlendirilir. Bu dö şarı İstanbul-Edirne arasında da ben taşımış olmakla birlikte yine de bir Ma
nem bir zevk ve safa, dünyadan zevk zer taşımacılık gayretlerinin gösterilme liye, Ticaret, Nafıa veya Evkaf nezaret
alma dönemi olduğu gibi, şüphesiz sine sebep olmuştur. Daha sonra da çe leri seviyesinde değildi. Nitekim kuru
bundan da önemlisi matbaa gibi önemli şitli teşebbüsler halinde postanın kuru luş çalışmalarını yürütmekle 4 Temmuz
bir yeniliğin imparatorluğun Müslüman luş çalışmalarına devam edildiği görü 1840’da görevlendirilen Mustafa Sami
tebaasının hizmetine girdiği, diğer ba lür. Fakat bu arayış ve gayretler ancak Bey’in tayiniyle ilgili belgede Posta İda
zı yeniliklerin de yapıldıği bir devredir. II. M ahmud’un ölüp yerine Abdülme- resi için; ‘‘tra d ve m asrafı M a liye
Bu sebeple tarihçiler arasında Tanzi cid’in geçmesinden sonra olgunlaşmış N e za re t-i Celilesine ait o lm a k la ve
m at’ın en uzak kaynağının kendisinde ve meyve vermiştir. Kasım 1839’da vükelâ-yı Devlet-i A liy ye d en birinin ne-
1638
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Tanzimat Döneminde Osmanlı Posta Örgütü
POSTA TELGRAF
NEZARETİ: II.
Mahmud’un haberleşmenin
düzene sakulmasını isteyen
girişiminden sonra İstanbul
ile yakın şehirler arasında
posta taşımacılığı başladı.
Mustafa Sami Efendi Posta
Müdürlüğü’ne getirildi.
Ahmed Şükrü Bey >
döneminde Posta Nezareti
kuruldu. Kuruluş
aşamasında özellikle
İstanbul’da yoğun bir
örgütlenme içinde olmuştur.
Bir dönem nazırlık yapan
Agâh Efendi (sağda), bir
dönem posta, telgraf ve
telefon nazırlığı yapan Talat
Paşa (solda).
ziiretinde b u lu n m a k üzere m ü d ü r ve öğrendiğimize göre İstanbul’da Posta lete hizmet etmiş, zaman içerisinde ba
m em u rin m a rifetiyle idaresi. . . ” denil Nezareti ve İstanbul Postanesi’nde, Na zı değişiklikler geçirmiş olan “ ulak-
miştir. Aynı konuda kesinleşen karar zır ve Postane Müdürü dahil 9 görevli menzilhane” ikilisi, Posta Nezareti’nin
da ise; gelir ve gideri Maliye Hazinesi- ve 15 de posta tatarı olmak üzere top kuruluşuna Radar devletin haberleşme
ne ait olmak üzere Posta’nın Ticaret lam 24 görevli bulunmaktadır. Bunla sini gerçekleştirmiştir. Bu haberleşme
Nezareti’ne bağlı olarak çalışması ön ra ödenen aylık ücret tutarı ise 17.975 kurumunun, artık uzunca bir süreden
görülmüştür. Daha sonra Ahmed Şük kuruştur. T. evvel 1258/13 Ekim-12 beri tatar olarak isimlendirilen görev
rü Bey de Posta İdaresi’ne Ticaret Na Kasım 1842’de ödenen maaş tutarı ise lileri; bunlann yolları boyunca uğradık
zırı Fethi Paşa’nın teklifi üzerine tayin nazır hariç 26. 125 kuruştur (nazır ma ları, beygir değiştirip diğer ihtiyaçları
edilmiştir. aşı daha önce 4.000 kuruştu) ve görev nı giderdikleri menzilhaneleri vardı.
Ticaret Nezareti’ne bağlı olan Posta lilerin toplamı 47 kişidir. Görüldüğü gi Kuruluşu sırasında Posta Nezareti, ta
Nezareti’nin kuruluşundan ancak bir bi bu sırada merkez teşkilâtı oldukça tarlardan bir kısmını “ posta tatarı”
sene sonra Kasım 1841’de Teşrifat Def- hızlı bir gelişme içerisindedir. Nitekim olarak kendi kadrosu içine almıştı. Di
teri’nde Ticaret Muhasebeciliği seviye aradan birkaç ay geçmeden Ocak 18431 ğer tatarlar da çeşitli görevlere yerleş
sinde bulunduğunun kabul edilmiş ol te kadro nazır, 18 asil memur, 49 ta tirildiler. Menzilhaneler için durumun
duğunu görmekteyiz. Posta Nezareti’- tar, 3 mülazım olmak üzere 71’e çık gerektirdiği yeni bazı düzenlemeler ge
nin Ticaret Nezareti’ne olan bağımlılı mıştır. Bu sayı Haziran 1845’de 92’ye tirildi. Fakat menzilhanelerde çalışan,
ğı 13 Haziran 1852-13 Mart 1857 tarih ulaşmış bulunuyordu. İlk dönemde İs diğer görevleri yanında en önemli va
leri arasındaki İltizam Dönemi hariç, tanbul’da yalnız bir postanenin bulun zifeleri posta tatarlarına hizmet olan
Nafıa Nezareti’ne bağlandığı 2 Şubat muş olmasına karşılık 13 Ocak 1863'ten menzilciler ve öteki menzil vazifelileri >
1870’e kadar devam etmiştir. 21 Eylül itibaren posta pulunun kullanılmaya fiilen çalıştıkları Posta Nezareti’nin taş
187 1’de ise iki ayrı organizasyon ola başlanması, ayrıca da şehir içinde pos ra kadrosu içinde yer almadılar. Ayrı
rak düzenlenmiş bulunan Posta Neza ta taşım acılığı yapacak “ Şehir ca gayr-ı muntazam postanelerin (Posta
reti ve Telgraf Müdürlüğü, Posta ve Postaları’nın” kuruluşuyla Posta Ne- Nezareti tarafından müdür tayin edil
Telgraf Nezareti adı altında birleşmiş zareti’nin merkezdeki kadrosu olduk meden, mahallinden temin edilen gö
lerdir. ça gelişmiştir. revli ve imkânlarla postacılık yapılan
merkez) görevlileri de doğrudan Posta
Taşra Teşkilâtı Nezareti’ne bağlı değillerdi ve nezare
Posta Nezaretinin Merkez Teşkilâtı Posta Nezareti’nin kuruluş yılların tin taşra örgütü içerisinde gösterilme
Posta Nezareti kuruluş aşamasında dan başlayarak gelişen ve genişleyen bir mekteydiler. Böyle olunca Posta Neza-
öncelikle başkentte teşkilâtlanmıştır. taşra örgütü vardır. Fakat Posta Neza- reti’nden maaş alan ve onun tarafından
Fakat meydana getirilen iöare oldukça reti’nin Anadolu ve Rumeli’nin hangi tayin edilen görevli sayısının çok az ol
mütevazi bir nitelik arzetmektedir. Her merkezlerinde müdür görevlendirdiği masına rağmen, bunun birkaç katına
ne kadar bütünüyle ilk kadroyu ve nin tesbitine geçmeden önce çok önemli ulaşabilecek sayıda kişinin ve postane
onun zaman içinde gelişimini tam ola bir iki noktanın açıklanması gerekir. nin de posta hizmetlerinin yürütülme
rak ortaya koyacak zenginlikte belge Her şeyden önce Ekim 1840’da kuru sinde doğrudan görev yapmakta bulun
lere sahip bulunmamaktaysak da bu luşu tamamlanan Posta Nezareti’nin duklarını unutmamak gerekir. Nitekim
konuda bir kanaate sahip olabiliriz. Ni Osmanlı Devleti’nin ilk haberleşme teş kuruluşunun altıncı senesinin sonunda,
tekim Zilkâde 1257/15 Aralık 184 1-14 kilâtı olmadığını hatırdan çıkarmamak Posta Nezareti’nin taşraya gönderdiği
Ocak 1842 ayına ait maaş defterinden lazımdır. Yüzyıllardan beri yalnız dev posta müdürü sayısı yalnızca 37’ydi.
1639
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Tanzimat Döneminde Osmanlı Posta Örgütü
Aynı tarihte muntazam olarak 2.062 sa R u m e li’de: Dersaadet’den Diyarbakır yolu270 saat
atlik bir yolda tatarlarla; en az bu ka Dersaadet’den Edirne yolu 44 saat Diyarbakır’dan Bağdat yolu 169 saat
dar bir mesafe içinde de sürücüler va Edirne’den Kalas yolu 130 saat Trabzon’dan Erzurum yolu 54 saat
sıtasıyla hizmet gören postayı taşrada Edirne’den Vidin yolu 99 saat Toplam 2.062 saat
37 müdürün idare etmesi mümkün de Edirne’den Manastır yolu 123 saat
ğildir. Bir örnek vermek gerekirse, da Dersaadet’den Selânik Taşradaki muntazam postanelerin
ha ilk kuruluş senesinin dolduğu bir sı ve Yanya yolu 186 saat sayısı Mayıs 1849’da 19’u Rumeli ve
rad a yalnız B eyrut’daki “ gayr-ı Filibe’den Belgrad yolu 102 saat 25’i Anadolu’da olmak üzere 44’e çık
muntazam” postanenin bir müdür, bir Kumanova’dan Bosna yolu 101 saat mıştır. Eylül 1868’de Posta Nezareti ye
kâtip ve yedi sürücüsü vardı. Bunlar Manastır’dan İşkodra yolu 54 saat ni bir çalışma düzeni içerisine girdiğin
Posta Nezareti tarafından doğrudan ta de Rumeli’de tatar caddesi üzerinde 116
yin edilmedikleri gibi, maaşlarını da ne A n a d o lu sahasında: merkez bulunuyordu. Bunlardan 36’-
zaret bütçesinden almamaktaydılar. Bu Dersaadet’den İzmir yolu 87 saat sında postane müdürü vardı. Anadolu’
sebeple de Posta Nezareti’nin taşra Dersaadet’den Alaiye (Alanya) da ise tatar caddesi üzerinde bulunan
kadrosu içerisinde gösterilmemekteydi yolu 58 saat merkez sayısı 142’ydi ve bunların
ler. Dersaadet’den Şam yolu 319 saat 30’unda postamüdürleri görev yapıyor
Posta Nezareti’nin kuruluşundan Dersaadet’den Kayseri yolu 186 saat du. Bunların haricindeki merkezlerde
sonra taşrada açtığı ilk merkez Edirne’
dedir. Bunu diğerleri takip etmiştir.
Özellikle ticaretin geliştiği merkezlere
öncelikle müdürler tayin edilmiştir.
Bunlar postacılık usullerini İstanbul’
da bizzat uygulamalı olarak öğreniyor
lardı. Nitekim Haziran 1841’de bu şe
kilde yetişmiş elemanlardan 7 mülazım
Yenişehir, Selanik Serez, Niş, Yanya,
Ankara ve Kayseri’ye tayin edilmişler
di; Ağustos’ta ise Konya, Adana, H a
lep, Şam ve Akka’ya postane m üdür
leri tayin edilerek “ muntazam posta
neler” kuruldu. Bununla birlikte yuka
rıda değindiğimiz nedenlerden dolayı
posta müdürü tayinlerinin oldukça ya
vaş yürüdüğünü belirtmek gerekir. Ha
ziran 1845’de nezaretin taşradaki kad
rosu içerisinde görev yapan müdürlerin
sayısı 21’i Anadolu, l3’ü Rumeli olmak
üzere 34’tü. Bunlar 300 ilâ 750 kuruş
arasında maaş almakta olan Anadolu’
da; Şam, Halep, Adana, Beyrut, Bur
sa, Ankara, Kayseri, Konya, Isparta,
Kütahya, İzmir, Aydın, Erzurum,
Trabzon, Samsun, Bağdat, Musul, Di
yarbakır, Sivas, Eğin, Bolu. Rumeli’
de; Edirne, Varna, Kalas, Filibe, Serez,
Yenişehir, Niş, Yanya, Sofya, Vidin,
Manastır, Şumnu’dur. Aradan iki se
ne geçtiğinde ise sayı ancak 37’ye çık
mıştı. Bununla birlikte daha önce de
ğindiğimiz muntazam, gayr-ı munta
zam postaneler hatırlandığinda, bu 37
posta müdürüyle gerçekleştirilen hizme
tin büyüklüğü daha iyi değerlendirilir.
Nitekim bu sırada 37 merkez arasında
postanın tatarlarla taşındığı 15 büyük
yol açılmış bulunuyordu. Böylelikle MERKEZDEKİ KURULUŞ: Öncelikle İstanbul’da hızlanan kuruluş çalışmaları içinde
2.062 saatlik (saat, iki nokta arasında Posta Nezareti ve İstanbul Postanesi’nde önceleri 24 görevli varken, bu sayı 1845’te
92'ye ulaştı. Bu tarihten sonra şehir içinde posta taşımacılığı yapan postaların
ki uzaklığı belirtmek için söyleniyor, ör kurulması ve 1863 ’ten sonra posta pulunun kullanılmaya başlanması merkezdeki
nek: İstanbul-Edirne arası 44 saattir) kadroyu daha da geliştirdi. Posta Telgraf Nezareti’nin temel atma töreni (üstte) ve
bir mesafeye muntazam posta taşınmış törende hazır bulunanlar (altta).
tır. Bu yollar şunlardır:
1640
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
T a n z im a t D ö n e m i n d e O s m a n lı P o s t a Ö r g ü tü
ise gayr-ı muntazam postaneler vardı, dürleri mahalli meclisler tarafından se tendil, Karlova, Gabrova, Palanka,
yani postayı sürücüler taşımakta ve an çilecek, kefalete bağlanan bu müdürler Kalfa, Çorlu, îhtiman, Berkofça, Mal
cak adi mektup ve bazı evrak postacı Posta Nezareti’nin tasdikiyle tayin olu kara, Şehirköyü, Firecik, Lom, Meg-
lığı yapılmaktaydı. Posta Nazırı Yâver nacaklardı . Bir fikir sahibi olabilmek ri, Silivri, Uzunköprü, Yanbolu, Cis-
Paşa’nın (nezareti 17 Ağustos 1868-21 bakımından bu 11 daireyi ve yalnızca riergene.
Eylül l871) çabaları sonucu gerçekleş bir dairenin bağlı birimlerini göstere Yeni düzenlemede, daireler dahilin
tirilen yeni çalışma düzeni içerisinde lim. Daireler: deki postane müdürleri, posta memu
Posta Nezareti’nin merkez ve taşra teş Edirne, Vama, Saraybosna, Selânik, ru sıfatıyla bulunacak ondalıkçı, zarf
kilâtında da önemli bazı değişiklikler Galos, Galata, İzmir, Halep, Diyarba ve pul satıcılarını kontrol ve teftiş; mer
yapıldı. Buna göre: Posta îdaresi’ni il kır, Trabzon, Samsun. kez müdürleri ve menzilhanelerin çalış >
gilendiren konuları görüşmek üzere Birinci daire olan Edirne merkezine malarına nezaret etmek üzere Rumeli’
Posta Nezareti memurlarının ileri ge bağlı birimler ise şunlardır: Maiyet mü de iki, Anadolu’da iki ve İstanbul ile
lenlerinden oluşacak bir meclis kurul dürlükleri: Niş, Sofya, Samako, Filibe, Arabistan’da birer olmak üzere altı
maktaydı. Nezaretin taşradaki teşkilâ Kızanlık, Zağraiatik, Vidin, Pilevne, Posta Müfettişi tayin edilmiştir. Bu
tı on bir daireye ayrılıyordu. Her dai Lofca, Tırnova, îslimye. Şubeler ise: kadro küçük bazı değişikliklerle Posta
reye bir merkez müdürü, yanına bir kâ Enez, Hasköy, Cisrimustafapaşa, Ke ve Telgraf idarelerinin birleşmesine ka
tip ve bir mukayyid tayin edilmektey şan, Tatarpazarcığı, Çırpan, Lülebur dar devam etmiştir.
di. Bu dairelere bağlı postanelerin mü gaz, Dobnice, Rahova, Kırklareli, Kös-
P o s ta H iz m e tle ri
İlk Postaneler: Posta îdaresi’nin ken
disinden beklenen hizmetleri yerine ge
tirebilmesi için görevliler kadar olma
sa bile, araç-gerece ve bu arada hizmet
binalarına, postanelere ihtiyacı olaca
ğı açıktır. Bununla birlikte ilk Osman
lı postaneleri hakkında, başkent hariç
fazla bir bilgimiz bulunmamaktadır. İs
tanbul’da Posta Nezareti ve İstanbul
TAŞRA Postanesi, Postane-i Amire ismiyle açıl
ÖRGÜTLENMESİ: Posta mış olan binadaydı. Postane-i Amire,
Nezaretinin kurulmasından Eminönü’nde Yenicami avlusunda bu
sonra o güne kadar taşrada lunuyordu. Evkaf’a ait olan bu bina
haberleşme görevini yerine daha önce Cizyehane olarak kullanıl
getiren “ulak-menzilhane”
ikilisi yerini yeni yapılara mıştı. Şehrin ortasında, ticaret merke
bıraktı. Tatarlar "posta zine ve sahile yakın olması sebebiyle bu
tatarı"’ olarak nezaretin rası Posta Nezareti’ne verilmişti. Kapı
kadrosu içine alındı, sının üzerine Abdülmecid’in bir tuğra
tatarlara hizmet eden sı konmuş, celî hatla da Postane-i Ami
menzilciler de nezaretin re yazılmıştı. Yabancıların anlaması
taşra kadrosunu için Posta kelimesi Fransızca “Poste”
oluşturdular. Bu arada şeklinde ayrıca eklenmişti. Po^tane-i
taşraya posta müdürleri de
Amire binası iki katlı, ahşap bir yapıy
gönderildi. Posta tatarları
(altta), resmî elbiseli posta dı. Üst katı Posta Nezareti birimlerine
tatarları (sağda). ayrılmış, alt kat ise İstanbul Postanesi
olarak düzenlenmişti.
1641
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
T a n z im a t D ö n e m i n d e O s m a n lı P o s t a Ö r g ü tü
lebilmiştir. Bu arada sınırlı bir uygula du. Alıcı mektubunu bizzat postaneden cıdan “ ücret-i kademiyye” alırdı.
ma olmak üzere Ekim 1862’den itiba alırdı. Mektup taahhütlü ise, alıcıdan 1864’te bunun mektup başına 20 para
ren bazı merkezler arasında posta ha bir alındı belgesi alınarak, postanede olduğunu görüyoruz. Bununla birlikte
valesi muamelesine başlanmıştır. Bu saklanırdı. Yani bu sırada bir müvez- aynı tarihde taşrada bu hizmetin kar
gün modern postanın verdiği hizmetle zilik hizmeti yoktu. Ancak Eylül 1861’- şılığı olarak ne kadar bir ücret alınmak
rin benzerlerinin Osmanlı Postası’nda de çıkarılan bir yönetmelikle, sahibinin ta olduğunu bilememekteyiz. Bu uygu
uygulamaya konulması ise daha çok postaneden almadığı mektubun mek- lama bazı değişikliklerle Haziran
1876’dan sonraki yıllardadır. tupçular tarafından adreslerine götürü 1882’ye kadar devam etmiştir. Bu ta-
M ektu p la rın D a ğ ıtım ı-M ü ve zzilik: leceği hükmü yer almıştır. Fakat bu uy rihde Üçüncü Posta Kanunu’yla mü
Birinci Posta K anunu’na göre; mun ta- gulamanın İstanbul’da daha önce baş vezzilik hizmetinin ücretsiz yapılması
zam (posta müdürü bulunan) bir mer )
lamış olması gerekir. Burada mektup- esası getirilmiştir. Tabiatıyla bu husus
keze gelen mektuplar, Posta Müdürü çubaşılık, artırmayla bir kişiye verilir, yalnızca mektuplar ve bazı evrak için
tarafından önce jurnaline göre kontrol Postaneye belli bir para ödeyen bu ki geçerliydi. Diğer posta maddeleri yine
edilir, sonra da alfabetik sıraya konur şi, müvezzilik görevi karşılığı olarak alı postanede alıcısına teslim ediliyordu.
Posta Tekeli
a) P o sta N e z a r e tin in İltiza m a Veril
m esi: Dünya postalarının gelişim tarih
leri incelendiğinde, halkın bu hizmet
lerden faydalanmaya başlamasıyla bir
likte postacılık faaliyetlerinin arttığı ve
devletlerin de zaman zaman posta ida
relerini maktu bir bedel karşılığı özel ki
şi veya kuruluşlara devrettiği görülür.
Osmanlı Devleti’nde, iltizam denen bu
idare şekli yaygın bir uygulamaydı. Ya
ni bir kişi belli şartlar dahilinde bir hiz
meti yapmaya talip olmakta, devletin
buradan temin edeceği parayı peşinen
veya taksitle vererek, işletmeyi idare et
mekte, tabiatıyla daha çok kazanmaya
çalışmaktaydı. Posta Nezareti’nin ilti
zama verilmesi ilk defa Birinci Posta
Nazırı Ahmed Şükrü Bey (nezareti Ey
lül 1840-Nisan 1842) döneminde sözko-
nusu olmuştur. Bizzat nazır, postanın
maktu bir bedelle, üç seneliğine kendi
sine verilmesini istemişse de, bu sırada
görevden ayrıldığından uygulamaya ge
çilememiştir. Fakat daha sonra İsmail
Paşa, şimdiki senelik gelirinden 1.000
kese fazlasını devlete vereceğini taah
hüt ederek, Posta Nezareti’ni mültezim
İLK POSTANELER: Posta sıfatıyla idareye talip olmuştur. Bu is
Nezareti kurnlduktan sonra tek kabul edilmiş ve 13 Haziran 1852
ilk postaneler İstanbul’da 13 Mart 1857 arasında postalar iltizam
açıldı. Eminönü ’nde la İsmail Paşa tarafından idare edilmiş
Yenicami avlusunda tir. Fakat sonuçta bu tarz idarenin ha-
bulunan Postane-i Amire zinenin hiç de yararına olmadığı tesbit
binası şehrin ticaret
merkezine yakın olduğu için edilmiştir. Ayrıca mültezim yetkilerini
posta işlerinin görülmesinde kötüye kullanmıştır. Bu sebeple kendisi
kolaylık sağlıyordu. cezalandırılarak Bolu’ya sürtilmüş ve
Nezaretin ilk kurulduğu Avrupa postalarında oldukça uzun sü
yıllarda varolan postaneler reler devam eden iltizamla idareye, Os
hakkında çok fazla bilgi manlı Postası’nda beş yıla yaklaşan bir
olmadığı için diğer uygulamadan sonra son verilmiş, dev
semtlerdeki işleyişin nasıl letin yıkılışına kadar da bir daha iltizam
olduğu bilinmemektedir. idaresine dönülmemiştir.
İstanbul’daki ilk postane
b ) M e k tu p Taşım acılığının Yalnızca
binası ve PTT nazırı
İstanbulliyan Efendi. P asta İdaresine Verilmesi: Bilindiği üze
re Osmanlı İmparatorluğu sınırları için-
1643
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Tanzimat Döneminde Osmanlı Posta Örgütü
de yaşayan halk, Posta Nezareti’nin ku radan, beygirler sırtında gerçekleştiril ların kesif rekabetidir.
ruluşundan önce devlet haberleşme teş diğini görürüz. Hemen her tarafı deniz Karadan posta taşımacılığının birçok
kilâtı demek olan “ ulak-menzilhane” lerle çevrili olan Osmanlı devletini, kara güçlükleri vardı. Öncelikle yollar bo
İkilisinin çalışmalarından faydalanama taşımacılığına iten birçok nedenler bu yunca yer alan menzilhaneler arasında
maktaydı. Bununla birlikte, haberleş lunmaktaydı. Kanaatimizce en öriemli beygirler sırtında nakliyat çok güçtü.
menin bir ihtiyaç olduğu göz önünde neden ise; devletin elinde o sırada ye Taşınan yük az oluyordu. Alınan bü
bulundurulduğunda, bunun değişik teri kadar yük ve yolcu taşıyacak vapur tün tedbirlere rağmen, soyulma tehli
yollardan giderilmiş olacağını düşün ların bulunmamasıdır. Çünkü posta ta kesi vardı. Ayrıca maliyet aşırı yüksel
mek doğaldır. Nitekim burada karşımı şımacılığı, ancak limanlar arasında dü mekteydi.
za tüccarın ve halkın haberleşmesini dü zenli bir şekilde yük ve yolcu taşıyan va Posta Nezareti’nin bütün imkânsız
zensiz bir şekilde de olsa temin etmeye purlarla gerçekleştirildiğinden iktisadi lıklara rağmen denizyollarından istifa
çalışmış olan sâ’î, kiracı, katırcı ve ema olabilirdi. Osmanlı Devleti’ni kara pos deye çalıştığım vurgulamak gerekir. Ni
netçi gibi unsurlar çıkar. Bunlara bir de tacılığına iten diğer bir önemli neden tekim Trabzon ve Erzurum ’a postalar
daha önce tatarlık görevi yapan, fakat , ise, şüphesiz sahillerde yabancı posta baştan itibaren denizden gönderilmiş-
Posta Nezareti’nin kuruluşundan son
ra posta tatarı olamayanların bir kıs
mını ilave etmek gerekir. Çünkü bun
lar da eski alışkanlığın bir devamı ola
rak posta maddelerini kendi hesapları
na taşımaya devam etmişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin halkın da fayda
lanacağı postaları kurarken çeşitli ga
yeleri vardı. Bunların en önemlilerinden
biri, haberleşme maddelerine fesadın
karışmasının önlenmesi, bir diğeri de
gelir teminiydi. Tabiatıyla bu durum
da devlet, postacılık faaliyetlerini tekel
altında yürütecekti. Fakat birinci Pos
ta Kanunu’nda bu hususta hiçbir hü
küm getirilmemişti. Bu durumda bir
yandan sâ’î, kiracı, katırcı ve emanet
çiler; öte yandan da eski tatarlar ücreti
karşılığında mektup ve benzeri madde
leri taşımaya devam ettiler. Yasadaki
bu açıklık kısa zamanda idarenin de
dikkatini çekti ve bunlarla m ü cad e-
Ocak 1841 ’de başlatıldı. Uzun süre de
vam edecek olan bu mücadelenin esa
sı; postayı taşıma hakkımn Posta Ne-
zareti’ne ait olduğu, başkalarının bu
göreve talip olmalarıyla hem gelir kay
bının, hem de haberleşme hizmetlerin
de yolsuzlukların olabileceğiydi. Posta DAĞITIM: Dağıtım
Nezareti’nin bu unsurlarla ve ayrıca da hizmetlerinin tam
yine ücreti karşılığı posta maddeleri ta örgütlenmediği dörıfmlerde
şımaya yeltenen bazı araba şirketleriy merkeze gelen mektıiplar
le yaptığı mücadelenin oldukça uzun jurnaline göre kontrol edilir
sürmüş olduğunu eldeki belgelerden öğ ve alıcı mektubunu bizzat
renmekteyiz. postaneden alırdı. 1861 ’de
ise sahibi tarafından
Postalarm Taşınması Problemi alınmayan mektupların
mektupçular tarafından
Posta Nezareti ülke içerisinde posta götürülmesi öngörüldü. Bu
taşımacılığını kendisinden önceki dö görevi yapan kişi ise
nemde kullanılan vasıtalarla sağlamış alıcıdan "ücret-i
tır. Yani öncelikle menzilhaneler ara kademiyye" alırdı.
sında beygirler ve yerine göre diğer yük Sonunda 1882'de çıkarılan
taşıyıcı hayvanlardan faydalanmıştır. Üçüncü Posta Kanunu ile
Bu arada bazı merkezlere posta deniz bu hizmetlerin ücretsiz
yapılması kuralı getirildi.
den ulaştırılımştır. Bununla birlikte İstanbul’da postane dağıtım
özellikle ilk 20-25 sene içerisinde, pos servisi ve "müvezzi‘‘ler.
ta taşımacılığının büyük çoğunlukla ka
1644
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
T a n z im a t D ö n e m i n d e O s m a n lı P o s t a Ö r g ü tü
tir. 1859’da postacılık gayesiyle iki va kili olan bu iki hususun haricinde di desiyle de belirtilmişti. Agâh Bey, pos
pur satın alındığını, bunlara Sür’at ve ğer bir etken ise, posta taşımacılığının talarda yapmak istediği ıslahat çalışma
Gemlik isimlerinin verildiğini görmek karadan veya denizden gerçekleştirilmiş larında, Rowland Hill’i kendisine örnek
teyiz. Temmuz 1863’te ise Sahil Posta olmasıdır. Denizyoluyla taşımacılık da aldı. Onun Ingiltere’de 21 sene önce
ları kurulmuştur. Ülke içinde demiryol ha ucuza mal olduğundan, fiyatlar bu yaptığını Posta Nezareti’nde aynen uy
ları kurulmaya başladığında, postalar sahada düşük tutulmuştur. Bununla gulamak istedi. Bu konuda hazırladığı
bu yoldan da faydalanmışlardır. birlikte sahil merkezlerine postanın detaylı lâyılıayı Maliye Nezareti’ne sun
ucuza taşınmasının diğer bir sebebi da du. Özellikle mektup ücretleriyle ilgili
Postada Ü cret Tarifeleri-Pul ha vardır. Bu da ücretlerin düşürülme olan bu lâyıhanın; ücretlerin düşürül
Tanzimat dönemi postası yaptığı hiz siyle ülke içinde, özellikle sahillerde teş mesi ve mesafeye göre ücret alımından
metlere karşılık zaman içerisinde çeşit kilâtlanmış olan yabancı postalarla re vazgeçilmesi, böylece halkın daha faz
li değişiklikler gösteren değişik tarife kabet etme düşüncesidir. Fakat buna la mektuplaşmasının temini yolundaki
ler uygulamıştır. Burada bu tarifeleri bir bakıma zıt düşen bir uygulama da, teklifleri kabul edilmedi. Yalnızca posta
ayrı ayrı göstermek yerine, bunların tes- fiyatları yüksek tutarak hazineye gelir pulu kullanılması düşüncesi yerinde bu
bitinde etkili olan esasları belirtmeye temin etme gayretleridir. Nitekim Ağâh lundu. Böylece yapılan hazırlıklardan
çalışalım. Bu dönem tarifelerinin en Bey (24 Ağustos 1861-21 Mart 1865) za sonra 13 Ocak 1863’den itibaren Os
dikkat çekici özelliği; mektup ve evrak manındaki fiyat ayarlamalarında bu il manlı postalarında pul kullanılmaya
posta ücretlerinin tesbitinde mesafe ve kenin ağır bastığım tesbit etmekteyiz. başlandı. Bu uygulamanın ne demek ol
ağırlığın etkili olmasıdır. Bir örnek ver Bu vesileyle ülkemizde posta pulu duğunu daha iyi anlatabilmek için
mek gerekirse; Istanbul’dan A nkara’ nun ilk defa kullanılmaya başlanması 1840’dan itibaren 22 sene süreyle, pos
ya gönderilen bir mektupla, Kayseri, üzerinde biraz duralım. Mektup ücret tanelerde bir mektup için yapılan işlem
Bağdat, Cidde veya Niş’e giden mek lerinin bir makbuz karşılığında önceden lere kısaca değinmek gerekir.
tupların posta ücretleri değişik olmuş alınması yönündeki çalışmaların 1653 Birinci Posta K anunu’nagöre; mek
tur. Aynı şekilde mektupların ağırlığı Paris “ Petite Poste” una kadar uzanan tup göndermek isteyen kişi önce, “mun
da fiyatlara aksettirilmiştir. Nitekim ilk bir geçmişi varsa da, bugünkü anlam tazam ” bölgede ise, mektubunu posta
tarifede 3 dirhem ağırlığındaki bir adi da pul uygulaması dünyada ilk defa 6 neye götürür ve memuruna teslim eder
mektubun, bir saatlik mesafeye bir pa Mayıs 1840’da Ingiltere’de başlamıştır. di. Tabiatıyla âdi mi, taahhüdü mü
raya, 4 dirhemliğin aynı mesafeye 1,5; Bunu kısa zamanda diğer Avrupa pos göndereceğim belirtirdi. Bir pencereden
5 dirhemliğin 2 paraya gideceği belir taları takip etmiştir. Agâh Bey, beşin bunu alan memur hemen tartar, tari
tilmiştir. Günümüz postalarının tarife ci Posta Nazırı olarak göreve başladı fesine uygun olarak ücretini alırdı. Ne
tesbit esaslarına ters gelen bu uygula ğında, postalarda bazı yenilikler yap kadar ücret aldıysa bunu kırmızı mü
ma, 1840’da Ingiltere’de Rowland mak istedi. Zaten kendisinden bunun rekkeple mektubun üzerine yazardı.
Hill’in yapnuş olduğu posta reformu beklendiği, bazı ıslahatlar yaparak, Zarfın bir kenarına da mektubun cin
na kadar bütün Avrupa için de geçerli- posta gelirlerini artırması gerektiği, ta sine göre siyah boyalı mührü basar ve
dir. yin kararnamesindeki “ bu misillû işler dolaba koyardı. Sonra da posta çıka
Posta Nezareti’nin fiyat tesbitinde et de vukuf ve malumatı bulunduğu” ifa rıldığı gün mektuplar ve diğer posta
maddeleri iki saat evvel gidecekleri yer
lere göre ayrılır, her birine bir numara
verilirdi. Bu numaralara göre cetvelle
re (posta jurnali), sırayla her birinin
isim ve şöhreti, ağırlığı, alınan ücreti
kaydedilirdi.
POSTALARIN Mektuplar adi, taahhüdü ve mühim-
TAŞINMASI: Posta me olurdu. Bu nedenle gerek bunlar ve
Nezaretinin kurulmasından gerekse, diğer posta maddelerinin pos
sonra yaklaşık 25 yıl taya verilmesi, ücretlerinin ayrı ayrı he
boyunca postalar yine saplanarak alınması, sıraya konulması
eskiden olduğu gibi posta memurları için güç olur, yanlış
karadan ve hayvan sırtında lıklar meydana gelirdi. Ayrıca bu sis
taşındı. Denizden taşınma
olmayışının nedenlerinden temde alınan ücretin mektuba eksik ya
biri de sahillerde faaliyet zılması da mümkündü. Birinci Posta
gösteren yabancı postalardı. Kanunu’nda bu konuda gerekli yasal
Ancak daha sonra bu tedbir alınmıştı. Bu yapılan işlemlerin
amaçla gemiler alındı ve “ muntazam” postanelerde yapıldığını
demiryollarının işletmeye tekrar belirtmek gerekir. Çünkü mek
geçmesiyle, ulaşılabilen tup ücretleri ancak muntazam postane
yerlere bu yolla taşınma lerde alınabilirdi. Gayr-ı muntazam
yapıldı. 1890‘larda posta postanelerden gönderilen mektupların
arabasıyla nakliyat (karşı
sayfada) ve PTT Nazırı ücretleri ise, yukarıdaki işlemler yapıl
Oskan Efendi. mak suretiyle mektup alıcısından iste
nirdi.
1645
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
İşte Agâh Bey’in çalışmalarıyla ülke Şehir Postalan lâtını geliştirmiş, ahaliden büyük rağ
mizde posta pulunun kullanılmaya baş bet görmüştür. Fakat kesin olarak tes-
Buraya kadar görüldüğü gibi Posta
landığı Ocak 1863’ten itibaren bu işlem bit edemediğimiz sebeplerle bu posta,
Nezareti geniş ülkedeki çeşitli merkez
ler büyük ölçüde basitleştiği gibi, bazı ler arasında postacılık yapmaya çalış daha iltizam süresinin bitişine 4,5 sene
suistimalleri önlemek de mümkün ol maktadır. Gelen mektupların adresle varken Mart 1867’de çalışmalarına son
muştur. rine müvezziler tarafından ulaştırılması vermiştir.
b) Diğer Şehir Posta/arı: 13 Aralık
bile uzun süre düşünülememiştir. Hal
Postaların Hareket Günleri buki bazen aynı şehirdeki kişilerin de 1869’da İkinci Şehir Postası’nın çalış
birbirine mektup göndermesi gerekebi maya başladığı görülür. Bu teşkilât
Osmanlı postalarının kuruluş sırasın
lir. Burada karşımıza Şehir Postası çı kendisi için çıkarılan 22 maddelik bir
daki imkan ve ihtiyaçlarına göre ken
kar. kanunla, doğrudan Posta Nezareti ta
dilerine güzergâhlar tesbit edildiği gibi,
rafından idare edilmiştir. Bunu müte
çalışma günleri de belirlenmiştir. Bu sı a) Birinci Şehir Postası: Ülkemizde akip 13 Eylül 1875’de Üçüncü Şehir
rada postaların her gün değil, çoğun şehir postası kurulması düşüncesi ilk Postası’nın kurulduğunu görüyoruz.
luk ancak haftada bir defa çıkarılabil- defa Posta Nezareti’nin tesisinden 24 Tanzimat devrinde İstanbul haricin
diğini söylemek gerekir. Bir örnek ol 25 sene sonrasına rastlar. Yapılan araş deki Osmanlı şehirlerinde başka bir şe
mak üzere 1847’de İstanbul merkez ol tırmalar neticesinde, gereğine inanılan hir postası uygulaması görmüyoruz.
mak üzere çıkarılan postaları göstere böyle bir organizasyonun kuruluşu ve Bunun iki istisnası 1866-67’de Kösten
lim: memurlarının bir senelik maaşlarının ce ve Çim ova’da birer özel idare şek
İstanbul’dan Rumeli’ye, her pazar 350.000 kuruşu bulacağı hesaplanır. linde teşkilâtlanmış olan şehir içi pos
tesi akşamı iki tatar çıkarılır. Bunlar Bunun üzerine Şehir Postası’nın bir ta işletmeleridir.
dan biri sağ koldan Edirne’ye, diğeri de müteahhit tarafından çalıştırılmasına
sol koldan Selanik ve Yanya’ya gider karar verilir. Samancıoğlu Ohannes, Posta Tatarları ve Menzilhaneler
di. Her iki posta pazar günü dönerler Aznavuroğlu Osep ve Yanyalı Lianos Uzunca bir süreden beri hemen ta
di . efendilerden üçüncüsünün teklifi uygun mamıyla tatar olarak anılan ulaklar
Edirne’den, her çarşamba günü sağ bulunur. Böylece 9 Ağustos 1865 tarihli Posta Nezareti döneminde de görevle
koldan Kalas’a, orta koldan Vidin’e, padişah onayıyla Birinci Şehir Postası rine Posta Tatarı olarak devam etmiş
sol koldan da Filibe, Kumanova ve Ma- Yanyalı Lianos Efendi’ye verilir. Lia lerdir. Zaten posta tatarları olmaksızın
nastır’a üç tatar çıkarılırdı. Bu posta nos Efendi bu süre içinde Postane-i Posta Nezareti’ni ve posta hizmetleri
lar Perşembe günü Edirne’ye dönerler Amire’ye 365.000 kuruş ödeyecektir. nin var olabileceğini düşünmek bile
di. Bu postanın çalışmalarını düzenleyen güçtür. Posta Tatarlarının sayısı artan
38 maddelik bir nizanınârnesi çıkarılır “ m untazam” merkez sayısıyla orantı
Rumeli bölgesinde yukanda belirtilen ve 13 Aralık 1865 çarşamba günü ça
merkezlerden ileri ayrıca tatarlarla eş lı olarak çoğalmıştır. Tatarların bu sı
lışmalarına başlar. rada aldıkları maaşlar 5 -6 0 kuruş ara
ya ve mektup gönderilmekteydi. Bun
lar Filibe’den Belgrad’a, Kumanova’- Dönemin gazetelerinden tesbit edil sında değişmiştir. Bu maaş, Nezaretin
dan Bosna’ya ve M anastır’dan İşkod- diğine göre Birinci Şehir Postası, İstan diğer görevlilerine kıyasla hiç de az de
ra’ya belirli günlerde çıkarılan postalar bul ve çevresinde kısa zamanda teşki ğildir.
dı.
İstanbul’dan Anadolu’ya, her çar
şamba akşamı beş tatar çıkarılır. Biri
sağ koldan İzmir’e, biri yine sağ kol
dan Alaiye’ye (Alanya), biri orta kol
dan Şam ’a, biri orta koldan Kayseri’-
yeve diğeri de sol koldan Diyarbakır’a
giderdi. Buralardan posta pazar günü
İstanbul’a dönerdi.
Rumeli kısmında olduğu gibi, impa
ratorluğun Anadolu kısmında da bu
mevkilerden ileri ayrıca tatar postaları
çıkarılırdı. Diyarbakır’dan Musul’a ve
Bağdad’a ve Trabzon’dan Erzurum ’a
belirli günlerde postalar gönderilir ve
geri dönerlerdi. Musul’dan Bağdat’a
olan posta iki haftada bir defa çıkarı
lırdı.
İlerleyen zaman ve görülen ihtiyaç
üzerine posta hareket günleri artırılmış
tır. Özellikle deniz postaları, yabancı
postalarla rekabet gayesiyle büyük sa
yılara ulaşmıştır.
1646
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Tanzimat Döneminde Osman// Posta Örgütü
Posta tatarları daha önceki dönem olduğu gibi, eski dönemde sahip olduk önemli ilişkisi, hiç şüphesiz 16. yy’ın
de olduğu gibi bu sırada da içlerinden ları önemlerini Posta Nezareti’nin ku sonlarında başlayıp 20. yy’ın ilk yarı
birinin yönetiminde bulunmuşlardır. ruluşundan sonra da korumuşlardır. sına kadar devam etmiş olan yabancı
Bu yönetici Sertatarân veya Tatarân Menzilhanelerin idareleriyle yakından postalar ve potaneler dolayısıyladır. Ba
Müdürü ismini almış, tatarlardan ba ilgilenilmiştir. Bu sırada menzilhaneler- ğımsız bir devletin sınırlan içinde, kendi
zen iki misli, bazen da daha fazla aylık le ilgili en önemli konu, menzilcilerin kontrolünde olmayan postanelerin var
almıştır. İlk Sertatarân Hüseyin A ğa’- görevlerini eksiksiz yapmalarını sağla lığı, başka devletlerde belki de örneği
dır. D ahasonra Abdurrahman Ağa ve mak, menzilci-tatar ikilisinin iyi ilişki hiç bulunmayan bir durumdur. Osman
Ferhat Ağa bu göreve getirilmişlerdin ler içinde olmalarını ternin ve hepsin lı Devleti’nde, 300 seneyi aşan bir sü
Karadan beygirler sırtında yapılan den önemlisi de menzillerin Posta Ne- re, ülke içi ve dışarıyla haberleşmede
posta taşımacılığında Posta İdaresi’nin zareti’ne malî bakımdan yük olmaları yabancı postalar etkin bir rol oynamış
en büyük görevli grubu olan tatarların nın önlenmesidir. Fakat bu sahada tam lardır. Halkın ve tüccarın haberleşme
çalışmalarına 1 Nisan 1918’de son ve başarı elde edilememiştir. sini temin etmişlerdir. Yabancı posta
rilmiştir. Çünkü artık postacılık daha lar, Posta Nezareti’nin kuruluşundan
Yabancı Postalar önce olduğu gibi, 1840’dan sonra da,
ziyade deniz ve demiryolları vasıtasıy
la gerçekleştirmeye başlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun postacı -özellikle artarak- faaliyetlerini sürdür
Menzilhaneler de aynen tatarlarda lık sahasında diğer devletlerle olan en müşlerdir.
/r - Ak
p
1
i !,
-4N
10.V
_-._/'v
... V o
.. . ..
..
d '.* y - c -'f y - ' y
,, „ .V .. ■ ■
'o v j' , ■ • ‘ r-'V*v
• ı<r' .• • ' • ' ’p - N u n . v . . .’Ş J
" S ' u -j j j
C-v- ^ 1
:j -, ı .
POSTA PULLARI: Osmanlı Devletinde
.. *J*+JS',c3' t . ( f-" ..v-y ^ . 1 .. posta pulu kullanılması Agâh Bey'in
[ • - ’I '. ■- c-vj'fi.y
■■- ■ - ,V* V ' 4 •' Posta Nazırı olduğu dönemde başladı.
Kendisine posta pulunu dünyada ilk kez
! <-:r^''<‘1 ,> ■, -. kullanan İngiltere'yi örnek aldı. Agâh
Bey'in çabaları sonunda 13 Ocak
i,,. „ . ' P ^ -S t- \ . 1863'ten itibaren Osmanlı postalarında
posta pulu uygulamasına geçildi.
cC Böylelikle posta işlemlerinde belirli bir
v!| f y
,^İ - kolaylık sağlanmış oldu. Pul kullanımı ile
'V vM '■ .■ <>< r " ••“ ilgili Meclis-i Vâtâ kararı ve posta
pulları.
L .J
1647
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Tanzimat Döneminde Osmanlı Posta Örgütü
POSTA TATARLARI: Eskiden haberleşme düzeni içinde yeralan tatarlar, Posta Nezareti döneminde görevlerine posta tatarı olarak
devam ettiler. İçlerinden Sertatariin veya tatariin diye adlandırılan birinin yönetiminde bulunan tatarlar, o yıllarda nezarette bulunan
diğer memurlar kadar maaş alırlardı. Posta tatarlığı 1 Nisan 1918’de kaldırılmıştır. Osmanlı Posta tatarları (solda), Osmanlı seyyar
posta müvezzii (sağda).
Sınırlarımız içinde en geniş bir biçim O s m a n lı T e lg r a f T e ş k ilâ tı men belirtmek yerinde olacaktır ki, bu
de teşkilatlanan yabancı postane Avus tarihten önce de Osmanlı Devleti telg
turya’ya aittir ve kuruluşu 1746’dır. rafla ilgilenmiş, hatta bu sahada Avru
Osmanlı Devleti’nde Telgrafın
Daha sonra Rusya 1748, Fransa 1812, pa’yı geçmiştir. Abdülmecid, Morse’u
İngiltere 1832, Almanya 1870’de pos Kurulması Çalışmaları icadından dolayı tebrik etmiş, kendisi
taneler açmışlar ve zamanla teşkilâtla Tarihin ilk devirlerinden itibaren gö ne bir de murassa nişan göndermiştir.
rını genişletmişlerdir. Bunlara İtalya, rülen haberleşme çalışmaları, dönem Bu konuda Morse; " A b d ü lm e c id , bu
Yunanistan, Romanya ve Osmanlı Dev- lerin teknik imkânlarıyla orantılı ola nişanı ve te b rik iyle icadım ın değerini
leti’nin bir eyaleti olan Mısır’ı da ekle rak hız kazanmıştır. Telgrafın icadı ve a nlayan A v ru p a lı ilk b ü y ü k insan
mek mümkündür. haberleşme sahasında kullanılması da o lm u ş tu r ” demiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, sınırları şüphesiz bu sahadaki en büyük atılım- Bu sahadaki olaylar şöyle gelişmiş
içinde görev yapan bu postaların varlı lardan biridir. Samuel F.B. Morse’un tir: 1839’da M orse’un ortağı Mr.
ğına razı değildi. Özellikle de Posta Ne- icadıyla düzenli ilk haberleşme 1843’de Chamberlain, yeni icat edilmiş telgraf
zareti’nin kuruluşundan sonra bunlar Washington-Baltimore arasında ger- aletinden bir takımı İstanbul’a getirmiş
la mücadele etti. Fakat desteklerini ka çekleştirilmiştir.-.Bunu gerek Amerika tir. Gayesi, o sıralarda hâlâ dünyanın
pitülasyonlardan alan bu teşkilâtları bir ve gerekse Avrupa’da telgrafçılığın hız en büyük devletlerinden biri olan Os
türlü kaldıramadı. Bu sahada kesin ba la yayılması takip etmiştir. Osmanlı manlı Devleti’nden ve Avusturya’dan
şarı Lozan Antlaşması’yla kapitülas İmparatorluğu’nda ise ilk telgraf hat icadın kabulünü istemektir. Chamber-
yonlara son vermiş olan Türkiye Cum- larının kurulduğunu görmek için 1855 lain önce o sırada Robert Kollej’ın mü
huriyeti’nin oldu. yılını beklemek gerekmiştir. Fakat he dürü olan Mr. Cyrus Hamlin’in yanı
1648
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Tanzimat Döneminde Osmanlı Posta Örgütü
na gelmiştir. Oldukça ilkel durumda rin gerçekleşmesi için 8 yılın geçmesi ge telgraf hatları çekilmesini istiyorlar, ay
bulunan takım üzerinde birlikte bazı ça rekti. rıca da bu tesislerin kendilerine kurdu-
lışmalar yapmışlardır. Sonunda aletin rulmasını teklif ediyorlardı. Osmanlı
Viyana’da iyi bir işçilikle tekrar yapıl Osmanlı Telgraf Hatları Devleti, ilk hatlarında, içinde bulunu
ması ve ancak ondan sonra Osmanlı İstanbul- Varna-Balaklava H attı: Os lan durumun da bir sonucu olarak as
hükümetine takdim edilmesine karar manlı ülkesi içerisinde çekilmesine baş kerî yöne ağırlık verdi. Fakat devletin
vermişlerdir. Fakat Tuna Nehri yoluy lanan ilk hat, Kırım Harbi sırasında, genel telgrafçılık siyasetinde askerî ha
la Viyana’ya hareket eden Chamberla- Ruslara karşı Osmanlı Devleti’nin müt berleşme kadar önem arzeden diğer ba
in’in vapuru yolda batmış, kendisi ve tefiki olan İngilizlerin askeri amaçla Si zı hususlar da vardı. Buna göre telgraf
beş arkadaşı boğularak ölmüşlerdir. vastopol yakınındaki Balaklava’dan tesisleri, ülke içi ve Avrupa’yla haber
Böylece, Osmanlı Devleti’nde telgraf Varna’ya, oradan da İstanbul’a uzat leşme amacıyla kurulacaktı. Halkın ve
kurulması için yapılmak istenen birin tıkları deniz hattıdır. Buna ek olarak, özellikle de tüccarın haberleşmesi temin
ci teşebbüs sonuçsuz kalmıştır. Fransızlar Varna’yı Viyana’ya bağla edilecekti. Merkezî idare güç kazana
Ülkemizde telgrafkurulm ası için ya mışlar, böylece Mayıs l855’ten itibaren caktı. Gelir temin edilecekti. Avrupa ül
pılan ikinci teşebbüs de, yine bir Ame ordularıyla başkentleri arasında telgraf kelerinin haberleşmesinde aracı oluna
rikalı vasıtasıyla olmuştur. 1847’de, Os haberleşmesini temin etmişlerdir. İstan- caktı. Viyana’dan İstanbul’a gelen ve
manlı Devleti’nde bir maden okulu kur- bul-Varna görüşmesi ise 27 Eylül’de oradan da Üsküdar-Bağdad-Basra yo
ınakla görevli jeolog Prof. J. Lawren- gerçekleşmiştir. Bu hatları daha sonra luyla Hindistan hatlarıyla birleşen bü
ce Smith, İstanbul ile yakın şehirlerden Osmanlı Devleti satın almıştır. yük hat bu gayeyle, Avrupa’nın Hin
birisi arasında bir hat kurmak ümidiy V arna-Şum nu-R usçuk-B ükreş H attı: distan’la haberleşmesini temin gayesiyle
le Amerika’dan bir telgraf takımı ge Bu hat İngiliz hatlarının bir devamı ve kurulmuştu. Aynı şekilde Mısır için el-
tirtti. Smith de alet üzerinde C. Ham- tamamlayıcısı olarak düşünülmelidir. Ariş hattı çekilmişti.
lin’le birlikte çalışmalar yaptı. Nihayet Fransızlar tarafından karadan çekilen Osmanlı Devleti’nin kendi hesabına
izin alınarak 9 Ağustos 1847’de bugün bu hatların yapımı, Mustafa ve Voliç kurdurmaya karar verdiği ilk hatlar İs
kü Beylerbeyi Sarayı’nın yerinde bulu efendiler gibi bazı Osmanlı vatandaş tanbul’dan Edirne’ye gidecek, oradan
nan büyük ahşap sarayda bizzat Abdül- larının da telgrafçılığı öğrenmeleri için da birinci kolu Şumnu’ya, ikinci kolu
mecid’in huzurunda ilk deneme yapıl iyi bir fırsat olmuştur. Filibe-Sofya-Niş üzerinden Aleksi-
dı. Alıcı ve vericiler sarayın değişik oda İlk O sm anlı H atları: Kırım Savaşı ve naç’a, buradan da Avrupa bağlantısı
larına yerleştirilmişti. Deneme başarılı İngiltere ve Fransa’nın bu rada ülke için Belgrad’a bağlanacaktı.
geçti. Padişah, telgrafla çok yakından miz sınırlan içerisindeki ilk hatları çek Bir telgraf komisyonu kuruldu. İn
ilgilendi ve ertesi gün aynı denemenin meleri, Osmanlı Devleti idarecilerinin giliz Cook bir arkadaşıyla, Fransız De
devlet ileri gelenlerinin huzurunda tek artık, uzun zamandan beri, genel bir La Rue de Osmanlı tebaasından Blac-
rarlanmasını emretti. Aynı şekilde ba eğilim şeklinde sahip oldukları telgraf que ile birlikte iki ayrı teklif verdiler.
şarılı geçen deneme üzerine, öncelikle tesisleri kurma düşüncelerini tatbik sa Bu iki teklif arasında fazla bir fark bu
İstanbul-Edirne arasında bir hattın çe hasına geçirmelerinde etkili oldu. Za lunmamaktaysa da daha çabuk yapa
kilmesini emretti. Fakat nedense bu fik ten İngiltere ve Fransa da ülkemizde cağına inanıldığından De La Rue ve
İLK TELGRAF: Osmanlı Devleti’nde telgraf için birçok girişimde bulunulmuş, ancak 9 Ağustos 1847’de Padişah Abülmecid’in
huzurunda yapılan denemeden sonra telgraf hatlarının kurulması gündeme gelmiştir. Buna rağmen ilk hat olan İstanbul-Edirne hattı
bu olaydan 8 yıl sonra gerçekleştirilmiştir. Bunun yanında Kırım Savaşı sırasında İngilizler Balaklava’dan Varna'ya, oradan da
İstanbul’a çekilen bir deniz hattı gerçekleştirmiş, bu hat daha sonra Osmanlı Devleti tarafından satın alınmıştır. Osmanlı ordusunda
yaygınlaşan ilk telgraf bölüklerinden biri (üstte), Bağdat'ta 13. Kolordu telgraf bölüğü (karşı sayfada).
1649
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Tanzimat Döneminde Osmanlı Posta Örgütü
Blacque’ın teklifleri kabul edildi. Bu den Mısır’a, Basra-Bağdad’dan Rume de gelişen, merkez ve taşra örgütü var
na göre devlet müteahhitlere 8.009 ke li’nin en uç noktalarına kadar telgraf dır. 1861 Ocağında İstanbul Telgrafha
se 458.5 kuruş (728.143 frank) ödeye haberleşmesi gerçekleştirilmiştir. Yeri nesiyle Beyoğlu ve Üsküdar merkezle
cekti. Müteahhitler, çalışmalar sırasın gelmişken şu hususu önemle belirtmek rindeki çeşitli servislerde 82 görevli bu
da Osmanlı memurlarından telgrafçı gerekir. Osmanlı idarecileri telgrafı kur lunmaktadır. Taşrada ise, merkezlerin
yetiştirmeyi kabul ettikleri gibi, ilk dö maya karar vermiş, ama onu Osmanlı büyüklüğüne göre; müdür, Türkçe ve
nemde çalışacak görevlileri de Fransa’ tebaası elbirliğiyle kurmuştur. Bizi bu Fransızca haberleşme elemanları,
dan getirmeyi kabul ettiler. Bu 16 Fran kesin düşünceye ulaştıran sayısız arşiv mûsil-i muharrerât (müvezzi), makine
sız için 114.143 franklık ayrı bir antlaş belgesi bulunmaktadır. Nitekim bütün ci, çavuş, stajyer görevliler ve gerekti
ma yapıldı. telgraf hatlarında ahalinin hükümete ğinde odacı, kapıcı gibi vazifeliler bu
ilk Osmanlı telgraf tesislerinin yapı müracaat ederek; hat direklerinin dağ lunurdu. Telgraf merkezleri sayısının
mına 1855 başlarında geçildi. Öncelik lardan kesilmesi, yerlerine dikilmesi, bilinmesi bize teşkilât hakkında fikir ve
le Bâbıâli yakınında, bugünkü Gülha- teller için gerekli paranın karşılanma recektir. Aralık 1860’da 44, 1862’de 49,
ne Parkı girişinin sol tarafında kale sı, telgrafhanelerin inşası, arnele ücret 1863’te 63, 1864’te 77, 1865’te 5 l ’i Ru
burcuna bitişik İstanbul Telgraf Mer- lerinin verilmesi gibi birçok hususta bü meli, 42’si Anadolu’da olmak üzere 93
kezi’nin yapımına girişildi. Telgraf Mü- yük çapta katkıda bulundukları görü telgraf merkezi vardır. Aradan geçen
dürlüğü’nü de içinde barındıracak olan lür. Osmanlı idarecilerine düşen plan zamanla birlikte bu sayı hızla artar.
bu binanın mimarlığını Fossati yapmış lamayı yapmak, alıcı-verici makineler 1870’de 143’ü Rumeli bölgesinde olmak
tır. Hat çalışmaları da hızla yürütül le, diğer araç-gereci Avrupa’dan getirt üzere 301 telgrafhane görülmektedir.
müş, 19 Ağustos’ta İstanbul-Edirne mek olmuştur. T e lg ra f O kulları: İlk dönemde he
arası bitmiş, 15 Eylül’de ise İstanbul- men tamamı ülke dışından getirtilen
Edirne-Şuınnu hattının resrrıl açılışı ya Telgraf Teşkilâtı telgrafçılar yerine, yerli görevliler yetiş
pılmıştır. Bu arada De La Rue ile ya Osmanlı ülkesinde telgrafın, posta gi tirilmesi çalışmalarına vakit geçirilme
pılan kontrat iptal edilmiş, Edirne’den bi bir geçmişi bulunmadığından tama den başlanmıştır. Hatta bu konu daha
çıkacak diğer hattın doğrudan devlet ta men yeni bir teşkilât kurmak gerekmiş ilk tesisler kurulmadan planlanmıştır.
rafından yapılmasına karar verilmiştir. tir. 21 Eylül 1871 ’de Posta Nezareti’- Dışarıdan getirilen görevlilerin yerli me
yle birleşinceye kadar Telgraf idaresi, murları eğitmeleri ön görülmüştür. Bu
İlk Osmanlı hatlarının açılmasıyla Müdürlük olarak kalmıştır. İlk Telgraf şekilde pratik olarak telgrafçı yetiştiril
birlikte Fransız hatları vasıtasıyla İstan Müdürü de 29 Mart 1855’te tayin edi mesine bir süre devam edilmiştir. Ni
bul’un Avrupa’yla görüşmeleri gerçek len Billurizâde Mehmed Bey’dir. Önce hayet 2 Ocak 1861 tarihli kanunla İs
leşmiştir. Bunu kara ve denizden diğer leri Sadaret’e bağlı olan Müdürlük 2 tanbul’da Soğukçeşme’de Gülhane
devletlerin hatlarıyla birçok birleşme Şubat 1870’de Posta Nezareti’yle bir Parkı karşısında, yakın geçmişe kadar
ler takip etmiştir. Kısa zamanda Os leşmiş ve Posta ve TelgrafNezareti adı Adlî Tıp olarak kullanılan binanın ye
manlı ülkesi, gerek karası ve gerekse de altında Dahiliye Nezareti’ne bağlanmış rinde daha önce var olan bir binada ilk
nizleriyle zengin bir telgraf ağına sahip tır. telgraf okulu, Fünûn-ı Telgrafiye Mek
olmuştur. Bunlar vasıtasıyla Yemen’- Telgraf Müdürlüğü’nün, zaman için tebi adı altında açılmıştır. Okulda cu-
1650
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
T a n z im a t D ö n e m i n d e O s m a n lı P o s t a Ö r g ü tü
ma ve pazar hariç haftada beş gün, sa ler alınmakta gecikilmedi. Öncelikle tifadesi mümkün değildi.
bahları 1,5 saat, öğleden sonra da 2 saat makinelerin iyi kullanılması, bakım ve Osmanlı idarecilerinin telgraf dilinin
olmak üzere teorik ve uygulamalı eği bazı gerekli tamirlerinin yapılabilmesi Fransızca olmasını geçici bir uygulama
tim yapılmıştır. çalışmaları ele alındı. Kadrolara tamir olarak düşündüklerini tesbit etmekte
Birinci telgraf okulunun pek de uzun ciler, makineciler tayin edildi. Nihayet yiz. Nitekim bunun en büyük delili 6
süreli olamayıp, muhtemelen 1864’de Feyzi Bey’in Telgraf Müdürlüğü döne Aralık 1885’te C eride-i H a vadis’te ya
kapanmasından sonra Mekteb-i Fünûn- minde Mayıs 1869’da üretime geçiş aşa yınlanan ülkemizin ilk Telgraf tarifesin
ı Makineciyân açıldı. 4 Ocak 1872 ta masına ulaşıldı. Bu sırada ülke dışın de, daha telgraflarda Türkçe kullanıl
rihli irade üzerine ise Posta ve Telgraf dan getirtilen bir telgraf makinesi bazı mazken, Türkçe kelimelerin sayılması
Mektebi adlı bir okulun açıldığını gö yardımcı parçalarıyla 400 franka mal- esaslarının gösterilmiş olmasıdır. Bu sa
rüyoruz. Buradan mezun olanların bir oluyordu. Ayrıca bunlar çabuk bozu hadaki ilk çalışmaları Voliç ve Musta
kısmı idarenin ileri düzeydeki mühen luyor ve tamirleri de güç oluyordu. fa efendiler başlatılmışlarsa da, daha
dis ihtiyacını sağlamak gayesiyle Avru R.1285/M. 1869-70 bütçesine 2 O0 ma sonraları Mustafa Efendi’yi yalnız gö
pa’ya gönderilmiştir. Bunlar sonra kine alımı için ödenek konulmuştu. Bu rüyoruz. Onun ısrarlı çalışmaları sonu
elektrik mühendisi olarak önemli hiz yapılmadı, küçük bir atelye kuruldu ve cunda, kendisi tarafından yapılan
metler yapmışlardır. iki ayda İstanbul’da 100 makine yapıl Türkçe telgraf alfabesiyle (Mustafa Al
Ülkemizde telgrafçılık eğitiminde dı. Bir makine 250 franka malolmuştu fabesi) ülkernizdeki ilk Türkçe telgraf
Darüşşafaka Lisesi’nin de önemli bir ve Avrupa’dan getirtilen benzerlerinden Edirne Merkezi’nden İstanbul’da Telg
yeri bulunmaktadır. Posta ve Telgraf daha kullanışlı ve sağlamdı. Bu başlan rafhane Müdürü Billurizâde Mehmed
Mektebi’nin Nisan 1880’de kapanma gıcı iyi gelişmeler takip etti. Telgraf Efendi’ye çekilrniştir. Bu telgraf 128 ke
sından sonra ancak Ocak 1910’da yeni Fabrikası, zaman içinde gelişen ve ül limeliktir ve 3 Mayıs 1856 Cumartesi ta
bir okul, Posta ve Telgraf Mekteb-i Ali kenin ihtiyaçlarının önemli bölümünü rihini taşır (saat 11.50). Görüldüğü gi
si açılabilmiştir. Bu aradaki boşluk ta karşılayan bir tesis oldu. bi Fransızca başlayan telgraf haberleş
mamıyla Darüşşafaka programına ko O sm a n lı T elgrafında D il: İlk telgraf meleri aradan yedi ay geçmeden Türk-
nan ek derslerle ve buranın mezunların hatlarımızın bir Fransızın müteahhitli çeye çevrilmiştir. Fakat şunu da belirt
ca doldurulmuştur. ğiyle kurulduğunu, tesisleri çalıştırmak mek gerekir ki, bu tarihten sonra da is
T e/g ra f F abrikası: Osmanlı Devleti, üzere de yine bunun tarafından 16 teyen telgrafını Fransızca olarak çeke
sınırları içinde ilk telgraf tesislerini kur Fransızın getirtildiğini biliyoruz. Bu du bilmiştir.
maya başladığında, buna ülke içinde rumun tabii bir sonucu olarak da telg Posta ve Telgraf İdarelerinin
çok az katkıda bulunabilrniştir. Telg raf dilimiz Fransızca olmuştur. Bu gö
Birleştirilmesi
rafhane binasını yapmak, dağlardan di revlilerde de dışa bağımlılığımıza sebep
rek kesmek gibi. Diğer bütün araç-gereç olmaktaydı. Ülke içinden yetişen telg Osmanlı Devleti 1840’da Posta Ne-
ise Avrupa’dan getirtilmiştir. Tabiatıyla rafçılar ya Rum, Ermeni gibi unsurlar, zareti’ni, 1&55’te de Telgraf Müdürlü-
btmun için büyük çapta ödemeler ya ya da dil bilen Tercüme Odası görevli ğü’nü kurmuştur. Her iki idare de gö
pılmaktaydı. Bu sahada da bazı tedbir leriydi. Halkın telgraftan yeterince is revleri itibarıyla birbirine çok yakındır.
1651
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Tanzimat Döneminde Osmanlı Posta Örgütü
Böyle olunca birlikte, müşterek bir teş Mösyö Kombari isimli bir kişinin îstan- ğiştirmek lüzûmunu ortaya çıkardı. Bu
kilât içinde bulunmaları, hizmetin da bul ve çevresinde telefon şebekesi kur nun üzerine üçlü teşkilat, Posta ve Telg
ha iyi yürütülebilmesi için gerekliydi. ma imtiyazı istediğini, Şûra-yı Devlet’te raf ve Telefon Nezareti adını aldı (5“
Ayrıca bu sayede bina ve personelden görüşülen bu isteğin kabul edilmediği Temmuz 1911) ve yeni bir düzenleme
tasarrufta bulunulabilecekti. Avrupa’ ni göstermektedir. Aynı sene bir başka ye tabi tutuldu. D
da da önceleri ayrı olan posta ve telg imtiyaz isteği de reddedilmiştir. Bu ara
raf idareleri, sonraları daima birleşmiş da sonuç alınamayan diğer bazı teşeb KA YNAKÇA
lerdi. Nihayet Osmanlı Devleti’ndeki iki büslerden sonra nihayet 1881’de Soğuk-
çeşme’deki Telgraf îdaresi’yle Yenica- Q DURU^AL Sadık, “Osmanlı Telgraf Fabrika
haberleşme organizasyonu 21 Eylül sı”, Posta-Telgraf Mecmuası, 215, 1921
1871’de Posta ve Telgraf Nezareti adı mi’deki Postane arasında ilk telefon □ DURUKAL Sadık, M illî Tarihimizde Mühim
altında birleştirildi ve Dahiliye Nezare- hattının çekildiği görülür. Aynı şekil M evkii Olan Türk Telgrafçılığı, PTI Ktp., No:
ti’ne bağlandı. de Posta ve Telgraf Nazırı’nın odasıy Mil 370 (daktilo metin)
la Telgraf Fabrikası Müdürü’nün oda □ ESKİN Şekip, Türk Posta Tarihi, Ankara,
Osmanlı Devleti’nde buiki haberleş 1942
me kuruluşunun birleştirilmesinin en sı da bir hatla birleştirilir. Bunu diğer D HALACOĞLU Yusuf, Osmanlı İmparatorlu-
büyük amacı tasarruftu. Yeni düzenle bazı telefon hatlarının yapımı takip ğu'nda M enzil Teşkilatı ve Yol Sistemi, İstan
meyle personel ücretlerinden yıllık eder. Bununla birlikte ülkemizde tele bul, 1982 (basılmamış doçentlik tezi)
□ LUSSON Geodffroy de, “Osmanlı Telgraf Ta
2.418.420 kuruşluk bir tasarruf sağla fonun sürekli olarak kullanılmaya baş rihi”, Telgraf Mecmuası, 5, İstanbul, Mayıs
nıyordu. Buna senelik kırtasiye masraf lanması tarihi olarak 1908 kabul edilir. 1877
larındaki azalmayı ve kaldırılan diğer Telgraf îdaresi’nin, telefon kurulması □ TANRIKUT Asaf, Türkiye Posta ve Telgraf ve
bazı giderleri eklersek toplam tasarruf na ve idaresine el atması ise 1911 ’dedir. Telefon Tarihi ve Teşkilat ve Mevzuatı, 2 cilt,
Ankara, 1983
2.890.942 kuruş 30 para olmaktaydı. Bu tarihten itibaren özel telefon tesis C YAZICI Nesimi, “Tanzimat Devri Osmanlı
Fakat bu sırada masrafların düşürülme leri idarenin yönetimine verilmiştir. Şe Posta Teşkilâtı”, İletişim, 1981/2
si en büyük gaye kabul edildiğinden ku hirler arası ilk konuşma Mekke-Cidde □ YAZICI Nesimi, Osmanlı Devleti'nde Posta
Teşkilatı "Tanzimat Devri”, Ankara, 1981
rulan yeni teşkilat uzunca bir süre ye arasında gerçekleşmiş, milletlararası ilk (basılmamış doktora tezi)
rine tam olarak oturtulamamıştır. konuşma ise îstanbul-Sofya arasında D YAZICI Nesimi, “Osmanlı İmparatorluğu’nda
yapılmıştır. Daha sonra da ülkemizde Yabancı Postalar ve Atatürk Türkiyesi’nde
Posta ve Telgraf ve Telefon Postacılık”, İletişim, 1981/3
telefon haberleşmesi sahasında bazı ge
Nezareti D YAZICI Nesimi, “ Lutfi Paşa ve Osmanlı Ha
lişmeler görülür. Fakat bunların yeter berleşme Sistemi ile İlgili Görüşleri, Yaptıkla
A m erika’da 1876’da icat edilip li olmadığını ifade etmek gerekir. rı”, İletişim, 1982/4
1877’den itibaren de kullanılmasına Haberleşme sahasına posta ve telg □ YAZICI Nesimi, “Osmanlı Telgraf Fabrikası”,
başlanan telefonun ülkemizde tanınma Türk Dünyası Araştırmaları, 22, İstanbul, 1983
raftan sonra telefonun da girmesi, Pos □ YAZICI Nesimi, “Osmanlı Telgrafında Dil
sı çabuk olmuşsa da, yaygınlaşması za ta ve Telgraf Nezareti teşkilâtında ge Konusu”, AÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi,
man almıştır. Eldeki belgeler 1879’da rekli düzenleri yapmak ve adını da de XXVI, 1983
1652
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Tanzimat Döneminde Osmanlı Posta Örgütü
iç dinamiklerin yeterince ivmeye sa li bir posta örgütü kuran Osmanlı Dev rine uyumlu bir şekilde nitelik değiş
hip olmaması nedeniyle 16. yy'dan iti leti, geçen zaman içinde, bu posta ör tirerek Avrupa kapitalizminin (ve sonra
baren Avrupa'ya oranla gerilemeye gütüne gereken önemi verememiş, emperyalizminin) kültürel ve ekonomik
başlayan Osmanlı Devleti, 19. yy. or onu çağın koşullarına uyduramamış. yayıl macılığında etkin olarak yer alan
talarında bir yarısömürge durumuna geliştirememiştir. Bunun sonucu ola bir kurum haline dönüşmesi kaçınıl
düşmüştür. Gerek gerileme ve gerek rak da, 18. yy'ın başlanndan itibaren, mazdır.
se yarısömürge olma dönemlerinde yabancılar ülkenin posta işlerine el at
görülen, sosyoekonomik ve kültürel maya başlamışlardır. Bu durum, ticari ilk P o s ta Ö rgütleri
bağımlılığı pekiştiren kurumlar arasın kapitalizmin ve sanayi devriminin ge Osmanlı Devleti’ndeki yabancı pos
da iletişimle ilgili örgütler de yer al rektirdiği bir biçimde posta örgütünü ta örgütlerinin -ki, bunlar Şark Posta
maktadır. kuramayan Osmanlı Devleti için kaçı ları veya Levant Postaları olarak da
Posta örgütünün devlet denetimi al nılmaz bir sonuçtur. Bir diğer yakla anılmaktadır- yaklaşık 250 yıllık bir
tında olması, şüphesiz ki, ulusal ba şımla, önceleri diplomatik amaçlara geçmişi bulunmaktadır. Osmanlı Dev
ğımsızlığın göstergelerinden biridir. yönelik olarak çalışmaya başlayan ya leti ile Avusturya arasında 1718'de
Geçmiş yüzyıllarda, resmi nitelikli iş bancı posta örgütlerinin, kısa bir sü imzalanan Pasarofça Antlaşması'nın
lerin yürütülmesi için oldukça düzen re sonra, yaşanılan sürecin özellikle 18. maddesi, İstanbul ve Viyana ara
sında karşılıklı olarak gidip-gelecek
diplomatik kuryelerin can güvenlikle
rinin sağlanmasını, gereksinimlerinin
karşılanmasını ve bu gidiş-gelişlerin
bir düzen dahilinde gerçekleştirilme
sini öngörmektedir. Antlaşmanın bu
maddesi 1 721 'de uygulamaya kon
muş; İstanbul ve Viyana arasında,
başlangıçta düzenli olmayan diploma
tik posta seferleri başlamıştır. Bu se
ferler 1746'da karşılıklı olarakayda bir
kez olmak üzere düzene girmiştir.
Avusturya ile 1791 'de imzalanan Ziş-
tovi Antlaşması'nın 13. maddesi, yi
ne aynı konu üzerinde durmakta ve
sözkonusu olan posta servisinde gö
rev alan diplomatik kuryelerin korun
masını, herhangi bir şekilde uğraya
cakları zararın tazmin edilmesini hük
me bağlamaktadır. Görüldüğü gibi,
Avusturya ile Osmanlı Devleti arasın
da yapılan her iki antlaşmada da posta
seferlerinin diplomatik nitelikli olarak
yapılacağı belirtilmiştir.
18. yy'ın sonlarına doğru, Rusya ile
İstanbul'da imzalanan 1783 tarihli
antlaşmanın içeriği ise biraz daha de
ğişiktir. Bu antlaşmanın 76. madde
sine göre, taraflar, kendi uyrukların
da bulunan kişilerin ticari idlerini ko
laylaştırmak için kendi sınırlan içinde
kalan bölgelerde posta hizmetlerini
düzenlemekle yükümlüdürler.
Anlaşılacağı gibi, her iki devletle de
yapılan antlaşmalarda, yabancıların
Osmanlı Devleti'nde posta şubeleri
açabileceğini gösterir hükümler yer al
mamaktadır. Ancak, uygulama bu şe
kilde olmamış; Osmanlı posta örgütü
nün uluslararası gereksinimleri karşı
layacak düzeyde bulunmaması nede
niyle önceleri, İstanbul'da bulunan el-
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Y a b a n c ı P o s t a Ö r g ü tle r i
Yabancı devletlerle yapılan telgraf ve posta anlaşmalarının kaydedildiği defter ve Yabancı Posta damgaları.
1656
ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME
Yabancı Posta Örgütleri
posta örgütlerini kapatmayı neredey tan işgal ettiği yörelerde posta mer
se temel bir politika olarak belirledi. kezleri oluşturdu.
Örneğin, 1903'te imzalanan Bağdat Osmanlı Devleti Zamanında
Savaştan sonra İstanbul hükümetiy Günümüzdeki Sınırlar İçinde
demiryolu anlaşmasıyla Alman serma le itilâf devletleri arasında imzalanan,
yesine çok büyük imkanlar tanınırken, Kalan Yörelerde Açılan
ancak Ankara hükümetinin hiçbir za Yabancı Posta Örgütleri
imtiyaz sahiplerinin Osmanlı hüküme man tanımadığı Sevr Antlaşması'nın
tinden izin almadan yabancı posta ör 262. maddesi yabancı posta örgütle
gütlerinin malzemelerini taşıyamaya 0 . Avusturya: Giresun
riyle ilgilidir. Maddeye göre “ 1 Ağus Bozcaada İnebolu
cakları ısrarlı belirtildi. tos 1914 tarihinden evvel Osmanlı Çanakkale İskenderun
1908 hareketinden sonra Avustur Devleti'nin eski memleketlerinde pos Çeşme İstanbul
ya'ya karşı yürütülen boykot hareke ta idareleri bulunan itilâf devletleri Edirne İzmir >
ti süresince, bu ülkenin postaneleri posta idarelerini yeniden açmak hak Gelibolu Mersin
ne karşı saldırılarda bulunuldu; Avus kını haiz olacaklardır.” Giresun Ordu
turya postanesinin İstanbul'un önemli Ulusal bağımsızlığa gölge düşüren inebolu Samsun
merkezlerine yerleştirdiği posta kutu yabancı postaneler meselesi, ancak İskenderun Sinop
ları tahrip edildi. Aynı günlerde. Mi Lozan Antlaşması'yla kesin bir çözü İstanbul Trabzon
zancı Murad da "‘ecnebi postaları da me ulaştı. Antlaşmanın 113. madde İzmir 3. ingiltere:
hukuk-u haysiyet-i hükümeti muhil siyle Bağıtlı Yüksek Taraflar, her bi Mersin İstanbul
tecavüzat-ı hariciyyeden”dir demek- ri kendisiyle ilgili olması bakımından Samsun İzmir
teve bu örgütlerin, sağlıklı bir Osmanlı Türkiye'de yabancı postanelerin kal Sinop
posta örgütü kurulduktan sonra tas 4. Yunanistan:
dırılmasını kabul ettiklerini bildirirler'' Tekirdağ İstanbul
fiye edilmesini istemekteydi. Boykot hükmü kabul edildi ve böylece Os Trabzon
döneminden sonra Avusturya ile im 1. Rusya: İzmir
manlı Devleti'ndeki yabancı postane 5. kalya:
zalanan anlaşmada, bu ülkenin pos ler meselesi tarihe karıştı. Çanakkale
ta örgütü üzerinde de duruldu ve ba Giresun İstanbul
zı postanelerin kapatılması kabul edil İnebolu İzmir
di. T elgraf ve Telefon İskenderun 6. Almanya:
Osmanlı Oevleti'nin 1. Dünya Sava- Osmanlı Devleti'nde yabancıların İstanbul İstanbul
şı'na girmesiyle birlikte 1. Ekim 1914'- denetiminde olan iletişim örgütleri sa İzmir İzmir
te çıkarılan “ Imtiyazat-ı Ecnebiyyenin dece postaneler değildi. Telgraf ve te Mersin
Lağvı” kanunuyla, yabancı posta ör Ordu 7. Mısır:
lefon haberleşmesi alanında da ya
gütleri kesin olarak kapatıldı. Rize Çanakkale
bancı sermaye bulunmaktaydı. Gelibolu
Samsun
Ancak, savaştan yenilgiyle çıkılması ilk kez Kırım Savaşı sırasında kul Sinop İskenderun
üzerine, yabancı postaneler yeniden lanılmaya başlanan telgraf. kısa bir sü Tarsus İstanbul
faaliyete başladı; Polanya İstanbul'da re sonra yaygınlık kazanmıştır. 1900'- Tirebolu İzmir
bir postane açtı. Hem sivil hem de as lerde 36.400 km olan telgraf hatları Trabzon Mersin
keri nitelikte olan bu postaneler eski 1914'te 50.000 km'ye çıkmıştır. Bu 8. Romanya:
den olduğu gibi işlerini yürütmeye de alanda, Osmanlı posta örgütünün ya- 2. Fransa:
Çanakkale İstanbul
vam ettiler. Bunların dışında, Yunanis- nısıra yabancı sermayeli olan "Eas-
tern Telegraph Company Limited” de Enez 9. Polanya:
faaliyet göstermekteydi. Marmara yö Gelibolu İstanbul
resinde bazı hatlara sahip olan şirket,
Selânik üzerinden Avrupa'yla da bağ
lantı kurabilmekteydi.
KAYNAKÇA
Osmanlı Devleti'nde 1881 'de kulla
nılmaya başlayan telefon 1909'dan D DURUKALHüsnü, "Ecnebi Postalarının
sonra yaygınlık kazanmıştır. Aynı yıl Türkiye’de ilgasının 50. Yıldönümü”,
çıkarılan bir kanunla yabancı serma Yıllık- Gazetecilik Enstitüsü Dergisi, 3
yeli şirketlere telefon tesisi kurma ve 4, 1962/1963
işletme ayrıcalığı verilebileceği kabul D KUYAŞ Salih, "Posta Tarihi ve Kapitü
edilmiştir. Bunun bir sonucu olarak, lasyon Postaneleri", Tarih ve Toplum,
hükümet adına Maliye Nazırı ile “Wes- 1, Ocak-1984, 2, Şubat-1984
tern Electric Company", ''The British D SONKOR Seyfettin, "Türkiye'de Ecne
lnsulatedHalsby Cables Limited Com
bi Postaları Nasıl Teessüs Etti", Pul
Meşheri, 5,6,7, Mayıs/Hazi-
pany", "Compagnie Française pour ran/Temmuz-1931, İstanbul
IExplaitation des Procedes Thomp □ TAN Turgut, "Osmanlı imparatorluğu'-
son Huston" adlı şirketler arasında ndaYabancılara Verilmiş Kamu Hizme
kurulan konsorsiyum ve bu konsorsi ti imtiyazları", SBF Dergisi, XXII/2,
yuma dahil olan "National Telephone 1967
Company Limited’ in idare memurla □ VARLIKM.Bülent, "Türkiye'de Yaban
rı arasında bir ayrıcalıkantlaşması ya cı Postaları”, Türk Pulları Haberler Der
gisi, 91/92,93/94. Ankara, 1973
pılmıştır. "Dersaadet'te Telefon Os D YAZlCI Nesimi, "Osmanlı imparatorlu
Londra’da yapılan telgraf kongresine manlı Anonim Şirketi” adını alan bu ğunda Yabancı Postalar ve Atatürk
katılan Telgraf ve Posta Nezareti Tahrirat-ı kuruluş uzun yıllar Türkiye'de faaliyet Türkiyesi'nde Postacılık ', iletişim,
Ecnebiye Müdürü Me/kon Efendi. göstermiştir. □ 1981/3
VAKIFLAR
ftpc _
v1( ' tty
*
a>
,'}ft/'-'>& 1iSifft **/'* _
Hüseyin Hatemî
VAKIF TERİMI: Kur’an-ı Kerim ’de ve İslâm Hukuku ’nun başlangıç dönemlerinde vakıf terimine rastlanmaz. Kamu hizmetlerinin
yürütülmesinde olduğu gibi devlet, yoksullukla savaşta ve yoksulları korumakla da görevlidir. Daha sonraki gelişmeler İslâm kamu
hukukunda da bazı değişimler yarattı. Ancak yine de başlangıç dönemlerinde vakıf uygulaması görülmemektedir. Daha sonra İslâm
miras hukukundaki gelişmeler, verilen önemin artması sonunda vakıf kurumunun gelişmesi başladı. Karakeçili aşiretince yoksul ve
zayıfların doyurulması (altta), Konya’da İnce Minare Camii kapısı (üstte, solda), Konya İnce Minare Camii (üstte, sağda).
1660
VAKIFLAR,
T a n z im a t 'tan C u m h u r iy e t ’e V a k ıf
>
VAKFIN BAŞLANGICI: İslâmiyet’ten
önce vakfın kökeni konusunda kesin bir
tarih olmamakla birlikte Babil ve
Sümerlerde vakıf kurulduğuna
rastlanmıştır. İslâm öncesi Araplarda ise
dini kurumlara birtakım malların tahsis
edildiği görülmüştür. İslâm öncesinde
bilinen tek olay Ka’be'nin Hz. İbrahim
tarafından vakfedilmesidir. Kiibe (karşı
sayfada), Mısır'da sebil ve okul (yanda).
memiş olsa bile mirasçılarının dönme “İradî mirasçılık” yönünde; bir kim yun kesilmiş olması halinde o malların
si imkânı olmak gerekirdi. Oysa İslâ- se sadece malvarlığının üçte birini va “ fukarâ”ya tahsis edilmiş olması, bu
mın ilk yüzyılı dolmak üzereyken; İs- siyet edebilirdi. Üçte bir (sülüs) aşılmış “vakf”ın “ sadaka”dan ve hayırlı bir
lamın kurmak istediği mülkiyet düze ise; bu aşan miktara mirasçılar itiraz iş sayılmasına yetiyordu. Vakıf vakfe
ninden sapmalar da oldukça önemli bo edebilirler, icazet vermeyebilirlerdi. denin vasiyetiyle meydana getirildiği
yutlara varmaktaydı. Demek oluyor ki terekenin (terike) takdirde veya ölümle sonuçlanan son
Fethedilen arazînin mülkiyeti artık üçte ikisi; hangi mirasçı sözkonusu hastalığı (maraz-ı mevt) sırasında yapıl
“kıyamet”e kadar “m e v k u f” olmak ve olursa olsun, geride kalan mirasçıların dığı takdirde yine mahfuz hisseli miras
özel mülkiyete konu edilmemek gere toplam miras hissesini meydana getiri çıların itirazıyla karşılaşabiliyor, “sü
kirken; devlet reisinin (Halife) Beytül- yordu ve mirasçılar kanuni miras pay lüs” haddini aşamıyordu. Buna da bir
mal’den temlik yapma yetkisi bazı for larına göre bu kısmı paylaşacaklardı. çare bulmak gerekiyordu.
müllerle kitaba uyduruluyor, böylece Diğer bir deyişle her mirasçının mah “Ö rfler”e şer’î kurallardan daha çok
toplumda önemli servet farklılıkları fuz hissesi (saklı payı) değişmez bir değer verme yoluna giren ve ismini ta
doğmasına yol açılıyordu. Diğer yan oranla, kanuıû miras payımn üçte ikisi şıdığı Ebu Hanife’nin görüşlerinden he
dan devlet reisinin ceza hukuku ve idare oluyordu. Kadın mirasçılar da mahfuz men bütün temel noktalarda ayrılan
hukuku alanındaki yetkileri İslâmî kav hisseyi koruyan kurallardan yararlana Hanefi Mezhebi hukukçuları bu çare
ramlar zorlanarak genişletiliyor; “sul- caktılar. yi bulmakta gecikmediler: Bir kimse
tan”laşan “halife’’ye tebaası ve özel Şu halde İslâm kamu hukuku kural sağlığında vakıf meydana getirdiği tak
likle devlet erkânının canı (siyaseten larının saptırılmasından ve özellikle ka dirde “sülüs” haddi sözkonusu olmu
katl) ve malı (müsadere) üzerinde tasar mu malı sayılması gereken toprakların yor, bütün malvarlığını bir vakfa tah )
ruf imkânı tanıma yoluna giriliyordu. özel mülkiyete aktarılması yollarının sis etse bile ölümünden sonra miras
Diğer tarafdan; İslâm hukukunun. bulunmasından sonra; aşırı ve göze ba çıları itiraz edemiyorlardı. Ancak; bir
\miras hukuku alanında gerçekleştirdi tan servet yığanların iki yönden bir ko kimsenin sağlığında vakfa tahsis ettiği
ği “devrim” de bir karşı-devrime de runmaya ihtiyaçları vardı: Bu korunma malları üzerinde yönetim ve yararlan
ğer önemde görünüyordu: Çünkü İslâm bir yandan Halife-Sultan’ın “müsa ma hakkını kaybetmesi, sağlıkta vakıf
miras hukuku o zamana kadar miras dere” yetkisine, bir yandan da bunca yapmayı oldukça sevimsiz kılabilirdi.
hukukunda hak sahibi sayılmalarına tehlikeyi göze alarak yığılan servetin bir Bu sebeple hukukçuların daha fazla
pek alışılmayan kadınlara da miras aile içinde ve özellikle büyük erkek ev gayret sarfetmeleri, buna da bir çare
hakkı tanıdığı gibi; bir ailede toplanmış lat elinde kalarak nesiller boyu o aile bulmaları gerekiyordu. Çare şöyle bu
servetlerin nesilden nesile o ailede kal ye nüfuz ve kudret imkânı sağlanması lundu: Bir kimse, ölünceye kadar ken
masına imkân vermiyor, bir ölüm ha nı önleyen İslâm miras hukuku kural di kendisini vakfının yöneticisi (müte
linde servetin geniş bir mirasçı zümresi larına karşı olmalıydı. Bu sebeple “sa- velli) ve vakfından tek yararlanan kim
arasında parçalanmasına yol açıyordu. d a ka -i m e v k u fe ” kavramı zorlandı ve se olarak tayin edebilirdi. Menkul vakfı
İslâm miras hukuku kuralları saptırıl evlât lehine vakıflar (zürn vakıflar) da da örflere dayanılarak caiz sayıldı.
madan uygulandığı takdirde bu parça bu kavramın içine alındı. “Örfler” , daha sonra gelir getirmek
lanmanın önlenmesi imkânsızdı: Çün Bir kimse, “ soyu inkıraz buluncaya üzere para vakfedilmesini de caiz kıla
kü İslâm hukuku kuralları gereğince (kesilinceye) kadar” vakfettiği malların rak, böylece vakıf kurumunun gelişme
yalnız belirli ve sınırlı mirasçılar değil gelirlerini soyundan gelenlerin (ve ister si için hiçbir engel kalmamış olacaktır.
bütün mirasçılar “m a h fu z hisseli miras- se sadece erkek soyunun) yararlanma Menkul bir mal, meselâ 16. yy baş
çı"ydı. sına vakfedebiliyor, böylece yalnız so larında İstanbul’da örneklerine rastla-
1661
VAKIFLAR
T a n z im a t ’ta n C u m h u r i y e t 'e V a k ı f
nacağı gibi mahalle halkının ihtiyacın ğu dahî ileri sürülmüştür. Oysa nasıl Bazı İslâm hukukçuları veya çağdaş
da kullanılmak üzere bir tencere veya bütün sistem için bu görüş tek başına Türk hukukçuları da bir tarafdan va
kazan vakfedilmiş ise, veya yine İslâm kabul edilemez ve ancak “örf” kayna kıf kurumunu İslâmdan sonra, hatta
hukukunun temel kurallarına tamamen ğı dolayısıyla uygulamada bazı etkile Türk-İslâmdan sonra ortaya çıkıp ge
aykırı bir şekilde bir “köle” belirli hiz rin olabileceği ileri sürülebilirse; vakıf lişmiş bir kurum olarak görmek ister
metler için vakfedilmişse, bir “tüzel kurumunun tek kaynağının Bizans hu lerken, bir yandan da İbrahim Peyga-
kişilik” doğduğundan söz edilemez. Be kuku olduğunun ileri sürülmesi de doğ mer’in vakıflarından veya Uygur vakıf
lirli bir amaç için gelir getiren mallar ru değildir. Hele Roma hukukunun tek larından söz etmektedirler. “ Devlet”
vakfedildiği takdirde ise; vakfın “ m at- kaynak olduğu hiç söylenemez. Sasanî dediğimiz toplumsal görünümün orta
Zûö”u ve “z im m e t ”i olabilir. Açıkça hukuku incelenirse orada da benzer ku- ya çıkışından beri bu gibi “tahsisler”-
söylenmese ve nazariyesi geliştirilmiş ol rumlarla karşılaşılabilir. İbranî huku in de ortaya çıkması tabiîdir. Bu görü
masa bile, bu gibi vakıfların ayrı bir tü kunda hatta Samî kökenli bir dil kul nümleri üstyapı kurumlarımn birbirini
zelkişiliği vardır. Daha önce meselâ K a lanıldığından “sa d a k a " gibi terimler veya biri diğerini etkilemesiyle açıkla
b e ’nin hak sahibi olması kabul edilmiş de ortaklık dahî sözkonusu olabilir. mak yerine benzer altyapıya sahip in
olduğundan, gerçek kişiler karşısında Her şeyden önce, başka hukuk düzen san topluluklarında benzer kurumların
meydana çıkan bu yeni kişilik türü fazla lerinin bu konuda İslâm hukukunu ne oluşabilmesiyle açıklamak daha yerin
yadırganmamış olacaktır. dereceye kadar etkilediğini saptamak is de olur. ■
tediğimizde, iki tür “vakf”ı birbirinden İslâmın temel kaynağı olan Kur'an-ı
Yabancı Hukukun Etkileri ayırmak gerekir: Kerim’in “sadaka”yı geniş anlamda
İslâm vakıf kurumunun, doğrudan a) Devlet reisinin yaptıği veya onun kullandığım ve devlet reisinin Kur’an-ı
doğruya Roma hukukundan değilse bi izniyle meydana getirilen gayrisahîh va Kerim’de gösterilen kamı, hizmetlerine
le, Suriye ve Mısır'da uygulanan Bizans kıflar (tahsis ve irsad kabilinden vakıf kamu mallarım tahsis etmesinin bile Al
hukukundan etkilendiğini ileri süren ve lar): Bunlar için Osmanlı hukukunda lah rızasına ve Allah’a yakınlaşma ama
oldukça taraftarı olan bir görüş vardır. kullanılan “g a y risa h îh " terimi; bu va cına (Kurbet) uygun bir davranış ola
“Örf”e hiç değilse Şeriat’ın yanında ta kıfların geçersiz ve hükümsüz olduğu rak “sa d a k a ” şeklinde adlandırıldığı
lî bir kaynak olarak değer veren İslâm nu değil; özel mülkiyetten yapılmayan, nı biliyoruz. Hazret-i Ali; bu tahsisle
hukukçularının; Suriye, Irak, Mısır gibi Beytülmal’e ait mal ve gelirlerle mey rin bozulmasını önlemek için bunların
yörelerdeki kurumlardan etkilenmiş ol dana getirilen, bu sebeple de “dar ve “ sadaka-i mevkufe” olduğunu belirt
maları hiç de uzak bir ihtimal değildir. gerçek anlamıyla vakıf” sayılmayan bir miş ve belki İslâmda ilk kez olarak bu
Ne var ki, bu etkilenmeyi abartarak Bi kurum karşısında olduğumuzu gösterir. sadakaların kullanılış yönetmeliğini
zans hukukunun vakıf kurumunun tek (Vakfiyye) yazdırmıştır.
kaynağı olduğunu ileri sürmeye imkân Bu vakıfların kökeninin Roma huku Demek oluyor ki; bu tür “ kamu hu
yoktur. ku olduğu söylenemez. Resmi dini ol kuku tahsisleri”nin kökeninin Roma
Her şeyden önce bu yörelerde uygu ması veya belirli bir dine göre örgütlen veya Bizans hukuku olduğu söylene
lanan hukuk kuralları da klasik ve saf mesi aranmaksızın, iktidarı elinde tu mez. Nasıl bugün kamu kaynakları ve
anlamda bir tekdüze hukuk sistemi de tanların mensup olduğu dinin üstün tu parasıyla kurulan bazı kurumların
ğil; yöredeki çok eski uygarlıkların ka tulduğu devletlerde de her zaman be “özel hukuk kurallarına göre faaliyet
lıntısı olan örflerin karışımından mey lirli arazî, bina veya gelirlerin bir tapı göstereceği belirtiliyorsa, yine tarihi se
dana gelen bir hukuktur. İslâm huku nağa, bir manastıra, bir dinî topluluğa beplerle özel hukuk-kamu hukuku ayı
kunun kaynağının Roma hukuku oldu tahsis edildiği görülebilir. rımının çok kesin ve belirgin olmadığı
166 2
VAKIFLAR
Tanzimat’ran Cumhuriyet ’e I 'akf'
İslâm hukukunun sonraki gelişimi için Saf anlamda hayrî amaçlarla vakıf lenecektir. Şurası da unutulmamalıdır
de bu vakıflar da sahih vakıflar gibi kurma ve ayrı tüzelkişilikler meydana ki saf anlamda hayrî vakıfların temel
“ mütevelli” eliyle yönetiliyorlar, bu getirme süreci, belki de İslâm kamu hu amacı yönünden esasen “ etki” değil sa
mütevelliler çoğunlukla şahsen değil gö kuku kurallarından sapılmış olsaydı, dece benzerlik sözkonusudur.
revleri dolayısıyla belirtilmiş bir merke kendisini bu şekilde göstermeyecek, Ki “ Sadaka” ve “ kurbet” kasdı Bizans
zi devlet görevlisi olsa bile. halk gö lise hukukundaki duruma benzer şekil hukukundan değil Bizans hukukuna
zünde “sahih vakıflar” dan ayrılamı- de, “ müminler topluluğunu temsil eden Hıristiyanlıktan ve dolayısıyla İslâm ile
yorlardı. manevî kişilik” e yükümlü kazandırma Hıristiyanlık arasında ortak olan kay
Cumhuriyet döneminde ve 1967’den lar yapılacak, ayrı tüzelkişilikler mey naktan gelmektedir. Belki sadece şu
sonra Türkiye'de başka nedenlerle ye dana getirilmeyecekti. yönden bir etkilenme sözkonusu olabi
ni bir “ vakıfçılık akımı” doğduğundan Klâsik Roma hukukunda “bağım sız lir: Bizans hukukunda hayır amacıyla
kamu kaynaklarının tahsisiyle meyda v a k ıf” kurumu yoktur. Diğer bir deyiş yapılan (Piae Causae) bağışlamalar ve
na getirilen bu vakıflar da “ atalarım ı le; “kişiliği h a iz b ir m a l to p lu lu ğ u ” bunlardaki süreklilik unsuru; İslâm hu
zın ferdî hayırseverlik duygusunun (Vakıf) meydana getirmek yerine; bir kukunda daha da geliştirilerek “sada-
tezahürleri” olarak gösterileceklerdir. şahıs topluluğuna, meselâ müminler k a ”yla alelâde “b a ğ ışla m a ” hukuken
b) Sahih vakıfları da bazı alt- topluluğunun manevi şahsiyeti olan ki birbirinden ayrılmış, ayrıca açıkça be
bölümlere ayırarak incelemek gerekir: liseye yapılan bir kazandırma (yüküm lirtilmese bile, yine örflerin etkisiyle
aa) E vla t lehine değil d e g erçekten lü kazandırma, donatio sub modo) var menkul (taşınır) vakfının kabulüyle or
h a y r î am açlarla ya p ılm ış va k ıfla r: Na dır. Bununla beraber 5-6. yy’lardan taya çıkan ve para dışında kalıp “ ayn” -
sıl kamu kaynakları kullanılarak kuru sonra, özel bir yönetime bağlı ve bağım ından yararlanılan menkuller bir yana
lan “İrsad kabilinden vakıfla r ”ın iktisa sız, İslâm hukukunda olduğu gibi, açık bırakılırsa; vakıf kurulmasına yol açan
di önemi özel mülkiyet kaynaklarıyla ça söylenilmese ve nazarî bakımdan işlem bir bağımsız “tü ze lk işilik k u r m a
kurulmuş vakıflara oranla çok daha açıkça ortaya konmuş olmasa bile tü işle m i ” haline getirilmiştir.
büyük ise, sahih vakıf kesimi içinde ana zelkişiliği olan hayır amaçlı (Piae Cau- Vakıf kurma işlemini tek taraflı bir
amacı eviâda yarar sağlamak veya ev- sae) mal topluluklarının bulunduğu da hukuki muamele, İslâm hukukunda ba
lâddan bir kısmı zararına diğerini üs ileri sürülmektedir. Bu doğru ise ve ger zı mezheplerde kullanılan terimle bir
tün tutmak olan vakıflar da saf anlam çekten kiliseden veya bir başka şahıs “ik a a ” sayan görüşlerle, gerçek kişiler
da hayrî amaçlarla kurulan vakıflara topluluğundan bağımsız “vakıflar” Bi alanındaki, kölelerin “a zad ed ilm e si” ı
oranla iktisaden daha önemli boyutlar zans hukukunda var idiyse; Bizans et işlemine benzeten görüşlerde bu nitelik
da kurulmuşlardır. kisi değilse bile benzerlik daha da güç daha da belirgindir.
FARKLI GÖRÜŞLER: İslâmiyet’te vakıf kurumunun etkilendiği hukuklar arasında Roma ve Bizans hukukunun olduğunu öne süren
görüşler vardır. Aslında Suriye, Mısır ve Irak gibi yörelerde böylesi kurumlardan etkitenrnek sözkonusu olabilir. Bununla birlikte
vakıf kurumunun kaynağını Bizans hukukuna bağlamak yanlıştır. Bağdat (üstte), Mısır’da Sinan Paşa Camii'nin iç ve dış görünümü
(karşı sayfada).
1663
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Vakıf
Demek oluyor ki, aslında Bizans ku- zemese dahi az çok hatırlatır bir görü lik iddia edebilen Safevî hanedanının
rumlarının doğrudan doğruya “ta k lid ” nümün doğması için, kamu hukuku ku son bularak dindarlar gözünde böyle
edilmesinden çok, “ ö rf” kaynağının rallarından saptırılan dçvlete açıkça gü bir niteliği dahî olmayan Kaçarlar son
verdiği imkânla örnek alınması, fakat vensizliğini ifade eden bir Şiî uygulama rası İran’ını beklemek gerekmişse, Ba-
İslâm hukuku kurallarının ve İslâm sını beklemek gerekecektir. tı’da da durum aksine olmuştur.
dünyasındaki şartların da göz önüne Sünnî çevrelerde ise bir tarafdan dev Hıristiyan dünyasında, İslâmın “ba
alınarak Bizans ve Batı’dan farklı bir letin “ Asr-ı Saadet” özelliklerinden ğ ım sız v a k ıfla r ” uygulamasının “ yü
gelişime girilmesi sözkonusudur. ‘‘Ö rf’’ uzaklaştığı düşünülmekle birlikte; dev kümlü kazandırmalar” uygulamasının
yoluyla örnek alma görünümü de da let reisi-Halife’nin meşru olmadığını yerini aldığını görebilmek için de Re-
ha çok aşağıda inceleyeceğimiz “ aile resmen itirafa da gidilmemesi dolayısıy formasyon sonrası Avrupasında Pro
vakıfları’’nda belirginleşecektir. la; Şiî çevrelerde olduğu gibi devlet ör testanlığın üstün geldiği çevreleri bek
Niçin Ortodoks, Gregoryen ve Kato gütü dışında bir “ müctehid” , bir “ hâ- lemek gerekmiştir: Protestan dünyasın
lik dünyasında olduğu gibi “kilise” ma kim-i şer” kabul edilememiş, Beytül- da da Katolik kilisesiyle ilişki kesildiği
nevî şahsiyeti yararına yükümlü bağış m al’i yönetenlere de tam güven duyu- için, Sünnî İslâm dünyasında benzer
lamalar (donatio sub modo) yapma ye lamadığı için Beytülmal yararına yü şartlar doğmuştur. Devlet dışında, ar
rine bağımsız vakıflar kurmak yoluna kümlü kazandırma yapma yerine ayrı tık “inananlar” ın bağlanacağı ve güve
gidilmiştir? Evlâd yararına yapılan va ve bağımsız örgüt kurma düşüncesi üs neceği güçlü bir manevî kişilik yoktur.
kıflarda bunun sebebini anlamak daha tün gelmiştir. Ancak “ laik” güçlere dayanarak Ka
kolaydır: Servetin aile içinde kalması is tolik kilisesinin elinuen kurtulabilen
Şiîliğin başlangıç döneminde imam
tendiğinden, bağımsız bir örgüt kurul Luther; bir “P ro testa n P a p a ” olamaz
lar gözetim altında olduklarından,
ması ve aile içinden “ mütevelli” tayin dı. Bu sebeple de, aynı zamanda -hiç
imamların “ mütevelli” tayin edildiği
edilmesi de amaca daha uygun görüle değilse Safevîler kadar- ruhanî önder
tek merkezli vakıflar veya “ sadakat”
cektir. lik iddia eden Protestan kral ve prens
(sadakalar) yerine yine Sünnî çevreler
lere de güvenilemeyerek Allah’ın hak
Gerçek anlamda hayır amacıyla mey de olduğu gibi ayrı vakıflar düşüncesi
kım Kayser’e vermek yerine, İslâm dün
dana getirilen “sahîh v a k ıfla r” da ise; üstün tutulmuş olabilir. Nitekim nasıl
yasında olduğu gibi bağımsız vakıflar
bağımsız tüzelkişilik meydana getirme Katolik ve Ortodoks uygulamasına az
(Stiftung) kurma" yoluna gidilmiştir.
eğilimi şu olguyla açıklanabilir: İslâm- çok benzer bir “ vakıf” (veya yükümlü
da; Hıristiyan dünyasında olduğu gibi kazandırma) uygulamasının doğabilme bb) A ile Vakıfları: Özellikle bu alan
bir “ kilise” olgusu yoktur. Bu sebep si için Şiî Mezhebi’nin resmiyet kazan daki gelişim İslâm hukukunun temel
le; tam olarak Batı’daki duruma ben masını ve seyyidlik ve ruhanî mürşid- kurallarına değil de örflere dayanır gö-
1664
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyet 'e Vakıf
rünmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi; çılar arasında paylaştırılıyordu. örnek alınmaya alışılmış Bizans kalın
İslâm hukuku kadına da miras hakkı Üçüncü Halife döneminde belirgin tısı hukukta ise durum farklıydı: Miras
tanımıştı ve servetin bir aile çerçevesin leşen ve Emeviler Saltanatı boyunca iyi hukuku kuralları ve toprak hukuku ku
de yığılıp kalarak nüfuz vasıtası olma ce kökleşen sapmalar ve bu temel ku ralları; servetin aile içinde kalmasına
sına müsaade edilmiyor, toprak mülki rallara tamamen aykırı uygulamalar so çok daha geniş ölçüde imkân verir bir
yeti ve faiz ilga edilerek dengesiz ve aşırı nucunda, artık Abbasî döneminin ilk duruma getirilmiş bulunuyordu. İslâ-
servet yığılmaları önleniyor, meşru yol yüzyılındaki İslâm toplumu bu devrim ının temel kuralları buna elverişli olma
dan kazanılmış servetler de, ancak üç ci ve katı kurallara tahammül edemez dığından yine yeni ortaya çıkmak üze
te birinde vasiyet yoluyla tasarruf (ta bir görünümdeydi. Özellikle Emevî dö re bulunan “ Vakıf” kurumunun sınır
sarruf nisabı) imkânı tanınarak, miras neminden beri “Ö r f” kaynağı yoluyla ları zorlandı.
TÜRKLERDE VAKIF: Türkler İslâmiyet 'i kabul ettikten sonra vakıf gibi kurumlara önem verdiler. Bu konuda ilk örneklerden biri
de Karahan/ı Tamgiic Buğra Han’ın kurduğu vakıftır. Bunun önemi ilk resmi medrese olan Nizamü/mülk'ün Bağdat’ta kurmuş
olduğu medreseden önce kurulmuş olmasıdır. Yine Tamgiic Buğra Han ’ın bu dönemde kurulmuş darüşşifası da Türklerin ilk vakıf
örnekleri arasında sayılır. Şiraz vekil medresesi (solda), Konya'da darü'1-huffaz (ortada), Sahib Ata Vakfiyesi'nden İnce Minare
Medresesi (üstte), Karatay Medresesi’nin girişi (sağda).
1665
VA KlFLAR
Cu m hu ri y e t
T a n z i m a t ’tan ’e Va k ıf
OSMANLI DEVLETİ’NDE: Osmanlı hukuk düzeni içinde bireylerin kendi mal varlıklarından tahsis yaparak kurduktan gerçek
anlamda vakıflar (sahih vakıflar) yanında devlete ait mal veya gelirlerin tahsisi ile meydana gelen “irsad kabilinden” yani ‘‘gayri
sahih vakıflar” da vardı. Bunun yanısıra daha sonra faiz yasakları nedeniyle getirilmiş para vakıfları da mümkün sayıldı.
Örgütlenme konusunda ilk adım da Orhan Bey‘in Bursa’da yaptırdığı cami ve zaviye evkafının nezaretine Sinan Paşa’nın getirilmesi
biçiminde oldu. Yıldırım Beyazıd döneminde ise her vilayete birer Müfettiş-i ahkâm-ı şeriyye tayin edildi. Bursa (altta), Süleymaniye
(üstte, solda), Ayasofya (üstte, sağda).
Böylece yine yukarıda değinildiği gibi kurumunun saygınlığını azalttı. Hıris Vakıf kurumunun “ üstün zekâlı”
ölünceye kadar yararlanma hakkı ve tiyan dünyasında bu gibi amaçlar dinî hukukçular tarafından böyle kötüye
yönetimi vâkıfın kendisinde kalan ve ve hayrî bir paravan kullanılmaksızın kullanılışı, Tanz/maf’dan sonra hiç ayı
vâkıfın ölümünden sonra da İslâm mi hiç değilse ayrı bir kurumla tatmin edi rım yapılmaksızın bütün kurumun kö
ras hukuku kurallarını altüst edebilen lebiliyordu (Fideicomissum). Böylece tülenmesine yol açacak ve böylece Ev
garip vakıflar bu gibi hasîs amaçların dinî ve hayrî kurumlar, aynı zamanda kaf hazinesinde biriken bir kısım ser
hayır amaçlarıyla mezcedilmesi veya gerçek kişilere değil de doğrudan doğ vetle birçok küçük ve mahalleye müh
hayır amacıymış gibi gösterilmesi, bü ruya kilise manevî şahsiyetinin görev- rünü basıp tarihî çevre bakımından pa
tün kanuna karşı hilelerde olduğu gi likrinin yönetimine bırakıldıklarından, ha biçilmez değerde sayılması gereken
bi, paravan olarak kullanılan hukuk daha çok saygınlık kazanıyorlardı. vakıf eserlerin özel mülkiyete aktarıl
1666
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Vakıf
masına ve yok olup gitmelerine ortam ya hükmetmiş bir imparatorluğun tek (Beytülmal, mlrî Hazine) alıkoymakta,
hazırlanacaktır. Üstelik “aile va k ıfla rı” ve kesin bir yargıyla nitelenmesi güçtür. bu “ mülkiyet” hakkına “ra k a b e ” adı
kural olarak alıkonacak, asıl hayrî Belki şöyle söylenebilir: Genel olarak verilmektedir. Bu toprakların vergisini
amaçlarla tahsis edilen malvarlığı un halkın durumu; feodal ilişkiler içinde toplama ve buna karşılık devlete asker
surları bu vakıf karşıtı akımdan daha yaşayan herhangi bir halk topluluğun (sipahi) sağlama yetki ve görevi ve tı
çok zarar göreceklerdir. Cumhuriyet- dan farklı değildir. Örfi vergiler; klâ mar sahibindedir. Araziyi fiilen ekip bi
den sonra, Reformasyon sonrası özel sik İslâm hukukunun kurmak istediği çen çiftçi ise bir tür “ kiracı” durumun
likle Protestan-Cermen hukuk alanın düzenden toplumu uzaklaştırmakta, dadır.
da doğan “ vakıf” kavramı “ tesis' te halkı temeli şer'î olmakla birlikte tanın Askeri tımar sistemi bozulduktan
rimiyle aktarılacak bir süre geçiş ve dur maz hale gelmiş şer'î vergilerle örfi ver sonra tımar sahibi aradan çekilecek ve
gunluk döneminden sonra bu kez de gileri toplayanlara bağımlı kılmaktadır. topraklar daha önce o yörede fiilî veya
okyanuslar ötesindeki gelişmelerin ilha Ancak; bu vergileri toplayanlar “se- ana kural dışı olarak hukuki bir feodal
mıyla hukukçular “ vakıf” kurumunu ig n eu r” durumunda -çoğunlukla- değil nüfuz sağlayabilmiş kimselerin veya
yeniden keşfedecekler, “ vakıf” adı al dir. Onların devlet, daha doğrusu ha- böyle bir kimse yoksa doğrudan doğ
tında yeni bir uygulama dönemi başla- n e d a n ’a ilişkisi kapıkulu ilişkisidir. Yi ruya ekip biçen kişilerin “ta s a r r u f’u-
yacakır. ne çoğunlukla kendisini gösteren bu gö na geçecektir. Özellikle Tanzimat'dan
rünüm de sanıldığının aksine her zaman sonra hızlanan bir süreçle de devletin
V a k ı f K u r u m u ’n u n
halk yararına değildir. Askerî ikta (tı “ rakabe” si içi boşalan ve koflaşan bir
T a n z i m a t ’a K a d a r G e l i ş i m i mar) sisteminin bozulması; devletle ka hak haline gelerek; üzerinde “ta sa rru f”
Önceki hukukumuzda vakıf konusu pıkulu ilişkisi içinde de olmayan ve ma hakkı bulunan mîrî arazinin “ mülki-
na hukukî terim ve kavramların gelişi halli bir asîl değil, devlete ödediği be yet” i tasarruf hakkı sahibine geçmiş
mi açısından değil de iktisadi önemi açı deli fazlasıyla çıkarmaya çalışan bir olacak, bu süreç Cumhuriyet dönemin
sından bakarsak asıl önemli vakıfların “ bezirgân” olarak davranan “ m ü l de İsviçre Medeni Kanunu’nun kabul
taşınmaz tahsislerini konu alan vakıf tezim ’lerin ortaya çıkmasına yol aça edilmesiyle tamamlanacaktır.
lar olduğunu görürüz. Böyle olunca da caktır. Mîrî arazi sistemi kural olarak “ va
tarım toprakları ve arsalar alanındaki Tarım topraklarının “ vakıf” olarak kıf” kurulmasına engel olsa bile; bir
mülkiyet ilişkilerinin incelenmesi konu tahsis edilenleri; esasen “ mîrî arazî” yandan İslâm hukukunun temel ilkele
açısından önem taşır. Tarım toprakla sisteminin yürürlükte olduğu ölçüde ve rine aykırı bir gelişimle devlet reisine
rı alanında mülkiyet ilişkilerinin ince yörelerde “ sahîh” değil yukarıda belir özellikle savaşta, fetih sırasında yarar
lenmesinde de Osmanlıda feodalite tildiği gibi gayrisahîh (tahsis ve irsad ları görülenlere arazi te m lik i yetkisi ta
olup olmadığı tartışmalan ortaya çıkar. kabilinden) vakıf niteliğindedir. Os nınmış olması; diğer yandan gayrisahîh
Altı yüzyıl Doğu Anadolu'dan Ye- manlı klasik düzeni; ilke olarak tarım vakıf uygulaması; aslında devlete ait ol
men'e ve Batı'da Güneydoğu Avrupa’- tapraklarının mülkiyetini Devlet'de ması gereken tarım topraklarının da va-
kıflara tahsis edilebilmesine yol açmış kiler sonunda vazgeçmiş, hiç değilse ta İslâm hukukunun temel ilkelerinde
tır. rım toprakları üzerinde mîrî hazine şiddetli faiz yasağı olmasına rağmen.
Gayrisahîh vakıf uygulaması; aslın aleyhine meydana gelen gelişmeleri ön toplumsal gelişim bazı vakıfların da fa-^
da yukarıda da değinildiği gibi; devlet lemek istemişse de ölümünden sonra izle para işletmesine yol açmaktaydı.
görevi olan kamu hizmetlerinin Özel baskı gruplarının gayretiyle oğlu Il. Ba- 16. yy Osmanlı toplumunda, günümüz-.
Hukuk’a yakın bir örgütlenme çerçeve yezid bu girişimlerden de geri dönülme de de bankacılık ve faiz sorununun za
si içinde örgütlenmesi gibidir. Son yıl sine göz yummuştur. man zaman tartışılması gibi, para vak
larda Türkiye’de “f o n ” uygulamasına Kent arsaları üzerinde tarım toprak fının caiz olup olmadığı şiddetle tartı
gösterilen rağbeti andırmaktadır. larından farklı olarak “özel m ü lk iy e t” şılmaktadır. İmam Birgivî ve Şeyhulis-
Bazı önemli şeyh veya serdar, gazi ai ilkesi kabul edilmiş olması dolayısıyla; lâm Çivizade Mehmed Muhiddin para
lelerine tahsis edilen topraklar ise, ile bunlardan da “ sahîh vakıflar” a akta vakfının caiz olmadığını, İslâm huku
ride Tanzimat döneminde “ müstesna rılanları çoktur. Ancak; bu “ sahîh va- kunun ana kurallarıyla tutarlı olarak
vakıflar” adını alacak vakıf kesiminin kıflar” ın birçoğu saf anlamda kamu savunuyorlardı. Ne var ki “ Örf” e karşı
doğmasına yol açacaktır. Bunlar “ va yararına olan vakıflar değil “ aile vakıf “ şer’ ” i (Şeriat) savunmak tehlikeli ola
kıf” adı altında bir tür aile vakıfları ve ları” veya kamu yararı yanında hiç de bilir, bu işin sonu “ chl-i ö r f ’e ve ‘'ehl-i
ya çiftlikleridir. ğilse bazı “ cihet” ve “ vazife ” leri yö örf” ün ulu’su olmakla birlikte “halife”
Kent topraklarında da “ Fetihde ya nünden özellikle vakfedenin soyundan kisvesi giymiş olan sultana kadar gide
rarlığı görülenler” e, özellikle nüfuzlu gelen kişileri de gözeten vakıflardır. bilirdi. Toplum örflere karşı kesin ve
komutan, vezir vs. gibi kimselere yine Bugün nasıl bazı nüfuzlu çevrelere kökten bir devrime hazır değildi. Bu se
İslâm hukukunun temel ilkelerine ay emekliye ayrılmaları halinde “ h a kk-ı beple “ Örf” ün savunucuları, başta yeni
kırı görülen, fakat yerleşmiş bulunan h u z u r ” üyelikler yoluyla ek gelir sağ Şeyhülislâm E b ü ssu u d E fen d i galip gel
içtihada uygun olarak önemli temlikler lanmakta ise, Osmanlı toplumunda va diler ve para vakfı caiz sayıldı.
yapılabilmiş ve bunlar aile vakıflarına kıflara bu görev de yüklenmiştir. “ Dua Osmanlı hukukunda mülkiyet dış:n-
veya kamu yararıyla aile yararının kar okuma” gibi aslında ücretli olması dü daki (sınırlı) aynî haklar sorunu da ke
ma olarak gözetildiği vakıflara aktarı şünülmemesi gereken hizmetler bile, sin ilkelerle çözümlenmiş ve ileride güç
labilmiştir. Bu önemli temlikler dışın “F o d la ” veya başka bir maddi karşı lük yaratmayacak şekilde düzenlenmiş
da da kent arsalarının -hiç değilse fe lık tayin edilerek “ü c re t”e bağlanmış değildir. Komşuluk hukukundan doğan
tih yoluyla ele geçen İstanbul, Bursa vs. tır. Zamanla bu gibi görevler bir tür İrtifa k h a kla n n ın süreye bağlanmama-
gibi birçok kentte- özel mülkiyet dışın “ nama yazılı” , hatta “ hamile yazılı” sının sakıncası olmayıp üstelik böyle ol
da tutulması ve mutasarrıflarının bir tür senet gibi devri kabil görülmeye başlan ması gerekirse de, “ yararlanma” ve
devlet kiracısı sayılması sistemi yürüme- mış ve bazı ellerde meselâ “v a k ıf du a - “ üst” (İnşaat) haklarının bir süreye
miştir. İstanbul’da II. Mehmed bir sü cılığı ”ndan epeyce “ fodla hakkı” bi- bağlanmaması ileride mülkiyet hakkı
re bu sistemi yürütmek istemişse de tep rikebilmiştir. zararına bir gelişime yol açabilir. “ Ge-
TANZİMAT'TAN SONRA: Tanzimat’ın ilk yıllarında "gayrisahih vakıflar” konusunda bazı önlemler alındı. Bu arada Maliye
Hazinesi’nde ayrı bir merkezi Evkaf Hazinesi oluştu. Bunun yönetimi de Evkaf-ı Hümayun Nezareti'ne verildi. Bu hazine daha çok
bir fonlar topluluğu durumundaydt. Ancak bu dönemde çeşitli vakıfların ayn ayn olma durumu kendini korumuş ve bir tek
tüzelkişilikte toplanma gerçekleşmemiştir. Yine aynı dönemde Evkaf Nazırı kabineye dahil edilmiştir. Evkaf Nazırı Galib Paşa
(solda), Turhan Paşa (ortada), Vilayâl-ı Şahane Umum Evkaf İdareleri miifellişi Han Ahmed Kadri Bey (sağda).
1668
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyete Vakıf
dik” , “ İcareteyn” , “ mukataa” gibi nazırlığa getirilmiş olan Mehmed Ha- kurulmuş bulunan büyük vakıfların he
sözleşmelerden doğan haklar böyle ol sib Paşa M eclis-i H iiss-ı V ü kelâ ’ya alı nüz “ ferdiyetleri” , “ kişilikleri” ve
t
muştur. Vakıf gayrimenkuller üzerin narak, İslâm-Osmanlı Hukuku döne “ Vakfiye kurallarının bağlayıcılığı”
de kurulan süresi belirlenmemiş yarar minde bir nev’i “f o n ” veya “ özel hu düşüncesi Evkaf Nezareti içinde erimiş
lanma ve üst hakları; Cumhuriyet dö kuk tüzelkişisi” durumuna getirilmiş değildir. Bu sebeple; Maliye Nezareti
nemine kadar uzanan ve günümüzde bi kamu hizmeti örgütleri, Tanzimat son ancak Mîrî Hazine’yi kullanabilecek,
le bütün boyutlarıyla henüz tasfiye edil rası eğilimine uygun olarak Evkaf-ı Hü “ Evkaf Hazinesi” ise bu ayrı ayrı fon
memiş olan sorunlara yol açacaktır. mayun Nezareti aracılığıyla devlet de lar ve tahsislerin özel kural ve şartları
netimine alınacaktır. Ana fikir bakı na da riayet edilmek şartıyla Evkaf Ne-
T a n z i m a t ’d a n C u m h u r i y e t ’e mından doğru bulunması gereken bu zareti’ne bağlı kalacaktır. Oysa Tanzi
K a d a r V a k ıf K u ru m u %
gelişim; “ vâkıfın arzusuna ve vakfiye mat döneminde iyi bir mali politika iz-
19 yy; Türkiye’nin Batılılaşma süre ye riayet” ilkesini de zayıflattığından, lenememiş, otuz yıl içinde devlet olduk
cinin hızlandığı; Batı’da da Fransız ih Evkaf Nezareti’nde gereğinden fazla- ça ağır bir borç yükünün boyunduru
tilâli sonrası sarsıntılarının sürdüğü, veya doğrudan doğruya gereksiz kad ğu altına girmiştir. Bu sebeple; gayri-
“ Feodal” kurumların tasfiye edildiği rolar ihdas edilmekte, vakıf gelirleri dü sahîh vakıfların gelirini yeni idarî usûl
bir dönemdir. II. Mahmud da Fransız şüncesizce harcanmaktaydı. Bu da va lere uydurmak perdesi altında Evkaf
İhtilâlinin kopardığı kasırgalara karşı kıf kurumların ve vakıf binaların can Nezareti’nden Maliye Nezareti’ne geçir
büsbütün dikkatli olması ve tedbir al lanmasına ve onarılmasına değil aksi mek fikri doğmuştur.
ması gereken bir hükümdardır. Osman ne yıkılıp gitmesine yol açıyordu.
Toprak Mülkiyetindeki
lı Devleti; güçlü olduğu dönemlerde, çe Esasen; vakıf hukuki çerçevesinin
doğmasına ve benimsenmesine yol açan Düzenlemeler
şitli sebeplerle Hıristiyan teb’ayı, reâ-
yâyı özümleyememiş veya özümleme- görüşler de, Tanzimat sonrası toplu- Tanzimat döneminde; toprak mülki
miştir. Şimdi de Batı’da “ayd ın lıkçı munda sarsıntı geçirmekte, değişmek yeti alanında da yeni düzenlemeler yap
m onarşi” uygulayarak durumu kurtar teydi. Aslında “ rakabe” si Beytülmal’e ma gereğini duyuran gelişmeler olmuş
maya çalışan monarşik yönetimlerden ait olan, fakat “ gayrisahih vakıf” (tah tur. “ Batılılaşma” akımları; Fransız İh
daha fazla tehlikeyle karşı karşıyadır. sis ve irsad kabilinden vakıf) olarak tilâlinin etkisi altında, toprak üzerinde
Bir tarafdan özellikle bu yüzyılda Müs “ vakıf” hukukî çerçevesi içinde gelir ki “ Feodal” kayıtların kalkması eğili
lüman olmayan teb’a arasında Batılı- leri özel bir fon olarak vakıf kurumla- mini gösteriyordu. Oysa “ mîrî arazî”
ların da destekleyip kışkırttığı ulusçu rına tahsis edilmiş kamu mallarına Ma sisteminde ilke feodal bir mülkiyet dü
luk akımlan yayılmaya başlamış; diğer liye Hazinesi d koymak istiyordu ve bu zenine değil devlet mülkiyeti düzenine
yandan da teknik ve askeri gelişmelere amacını gerçekleştirdi. uygun ve elverişli olduğu halde, o sıra
ayak uyduramayan devlet; emperyalist Evkaf Nezareti de bir kamu maka da Batı çevrelerinde hâkim görüşler bu
emeller karşısında ciddi bir varlığını mı haline gelmekle birlikte, ne de olsa farkı görmezlikten geliyor, toprağın
sürdürebilme sorunuyla karşılaşmıştır. henüz bu tahsislerden yararlanan ve ço özel mülkiyetde olmasını “ liberalist”
Böyle olunca da, önce Osmanlı Devle ğunlukla sultanlar tarafından veya on iktisadî ilkelere uygun görüyordu. Ay
ti şartları içinde mümkün olduğu kadar ların işbu tahsislere izin vermeleriyle rıca; bankacılık ve ticaret de Avrupa’-
Batı ölçülerine uygun bir aydınlıkçı mo-
narşik ve güçlü merkezî yönetim kurul
mak istenmiştir. Merkeziyet eğilimi va
kıflar alanında da kendisini göstermiş
tir. Esasen 18. yy’dan ve özellikle ikin
ci yarısından itibaren hiç değilse hane '-''-i
dan tarafından kurulan vakıflar için
merkeziyetçi eğilim belirginleşmeye baş
lamıştır. (•)! > oştyJfJ OÛ- rT<J
I. Abdülhamid ve II. M ahmud’un S s J S ) Mb J ■ s f c y 'İf s J ıs 'J b %
vakıfları için 1826’da kurulan özel yö { y y ıj < fy ip jffjy ia
’ /»ij j a , y / s ) &•?></*'< r ^ 4 «*
netim “ Evkaf-ı Hümayun Nezareti” “4 y (/ j û j ı a>j j jş
da olduğu gibi Osmanlı ülkesinde de yamaz hale geleceklerdir. Buna rağmen “E v k a f B ey tü lm a li” gi
kurulmak istendiğine göre; artık taşın Ancak, “m üstesna v a k ıf” adı veri bi terimler kullanılmaya başlanmıştır.
maz mülkiyeti karşılık gösterilerek kre len, bazı “azizlere ve g a zilere” yapıl Bu süreç de Cumhuriyet döneminde bü
di alma gibi işlemler de eski toprak hu mış olan mîrî arazî tahsisleri, yine do tün “m a zb u t v a k ıfla r ” m tek bir tüzel
kuku kurallarıyla, istisgal vs. gibi işlem kunulmadan kalmıştır. Bu kabil arazî, kişilik içinde erimelerine ve Vakıflar
lerle yapılamazdı. Toprak üzerinde dev bir tür “vergi bağışıklığı olan vakıflar”a Genel Müdürlüğü’nün “Kamu tüzelki-
letin “ra k a b e ”si ister istemez, kapsa veya daha doğrusu “aile çiftlikleri”ne şiliği”nden ayrı olarak bir de “Ö zel h u
mı yönünden sınırlanacak ve “mutasar- aittir. k u k tü ze lk işiliğ i” türünden “m a zb u t
n fla r ” ın “ta sa rru f h a k k ı” ise Batı hu Böylece; eski usuller değiştirilirken, vakıflar tüzelkişiliği”nin doğumuna yol
kuktan anlamında bir “ ta şın m a z eski hukuk dönemindeki usullere göre açacaktır. Ne var ki bu özel hukuk tü
m ü lk iy e ti” olma sürecine girmiştir. yine kamu yararı güden bazı örgütler, zelkişiliğinin ayrı organları olmayıp Va
Tanzimat döneminin daha başlangı devletin yeni mali ilkeler düzenlemesin kıflar Genel Müdürlüğü tarafından
cında, 1840’ta, yönetimin özellikle den zarar görmüş, bazı “ V a k ıf” adını temsil edilecektir.
“gayrisahîh vakıflar” konusunda ted taşıyan özel menfaat örgütlerine ise, Evkaf Nazırı da kabineye dahildir.
birler almaya kararlı olduğu görülmek dakunulması uygun görülmemiştir. Kamu yararına ve çoğunlukla da esa
tedir. Bâbıâli’de bu konuda bir “ Def Belki de “tarîkat” şeklinde örgütlenen sen kamu kaynakları kullanılarak ku
ter” açılmış, bu konudaki programın baskı gruplarıyla karşılaşılmak istenme rulan vakıfların malları, bir “ruh a n î
esaslan tesbit edilmiştir. Artık vakıflara miştir. d e v le t”e ait değildir. Hatta yine bir dev
tahsis edilen mîrî arazinin âşârı da ver Demek oluyor ki Tanzimat dönemi let görevlisi olan Şeyhülislâm, Evkaf
gi tahsildarları tarafından tahsil edile nin başlangıcında manzara şudur: Ma Nazırı bile değildir. Çünkü vakıf huku
cek, masraflar alındıktan sonra bu ver liye Hazinesi’nden ayrı olarak bir de kî çerçevesi, eski yönetim usullerine gö
gi bedelleri yine ait olduğu vakfa veri merkezi Evkaf Hazinesi doğmak üze re, sadece dar anlamda dinî vakıflar
lecektir. Ne var ki; bir süre sonra, Ke- redir. Bu hazinenin yönetimi ve dene için değil hemen bütün kamu hizmet
çecizade Fuad Paşa’nın sadrazamlığı sı timi Evkaf-ı Humayûn Nezareti’ne ve leri için kullanılmıştır.
rasında, Maliye Hazinesi’nin Evkaf rilmiştir. Nâzır, bakanlar kuruluna gir Buna rağmen, Evkafın ayrı bütçesi
Hazinesi’ne verdiği bu paraya “ia n e ” miştir. Diğer bakanlıkların (nezaret) ve hazinesi olması; Batı’da benzer bir
adı verilecek ve bu para Evkaf Hazine- Devlet Hazinesi’nden ayrı bir hazinesi örgütlenme olmadığı için, bazı kimse
si’nin hakkı değil de devletin Evkaf Ha- olmadığı için, Evkaf Nezareti, Cumhu leri “ nazarî” yönden rahatsız ediyor,
zinesi’ne bir yardımı gibi görülecektir. riyet döneminde “Vakıflar Genel Mü- Vakıf mallarının durumu Batı’daki
Bütçede açık görüldükçe de bu para kı dürlüğü”nün doğuşuyla tamamlanacak “ kilise malları” yla -bilerek veya
sılacak ve böylece eski usûllere göre ba bir “ayrı kamu tüzelkiliği” sürecine gir bilmeyerek- karıştırılıyordu. Bazı yöne
zı devlet gelirlerinin “ özel hukuk ku miştir. Ne var ki henüz çeşitli vakıfla ticiler de vakıf malların istendiği gibi
rallarına göre yönetilen bir fon” uygu rın “ ferdiyet”i tek bir tüzelkişilik için kullanılmasını ve harcanmasını önleyen
lamasına benzer şekilde tahsisinden ge de erimemiştir ve Evkaf Hazinesi tek kayıtlardan rahatsız oluyorlardı. Belki
lir sağlayan büyük çaptaki vakıflar güç bir hazine olmak görünümünden çok, köktenci bir davranışla dar anlamda di
duruma düşecek, masraflarını karşıla bir “fo n la r topluluğu "durumundadır. nî vakıflar hiç değilse yine bir devlet gö
revlisi olan Şeyhülislâm’a bağlanabilir,
dar anlamda dinî sayılmayan kamu hiz
metleri ise ilgili olduğu bakanlığa dev
redilebilirdi. Ne var ki yüzyıllarca sü
regelen uygulamada “dinî nitJikte
olan”la “olmayan”ı ayırmak kolay de
ğildir.
Nazarî olarak, İslâmın “dinî” nite
lik tanıdığı hususların kapsamı geniş
tir. Kamu yararına olan bütün davra
nışlar, dinin uygun gördüğü ve öğütle
diği, “Kurbet” şartını gerçekleştiren
davranışlar olduğu gibi, vakfiyelerde de
dar anlamda dinî olan amaçlarla olma
yanlar birbirine kenetlenmiş durumda
dır. Eski İdarî usullerde de devlet ha-
zinesinden ayrı bir dinî Beytülmalyok-
tur. Bu sebeple, daha önce de gördü
ğümüz gibi, tek bir manevi kişiliğe yü
kümlü bağışlamalar yapmak yerine, ay
KÖTÜYE KULLANMA: Sahipsiz vakıfların kullamlmast konusunda getirilen rı ayrı “ Ferdiyet”i olan vakıf ve tah
hükümler dahi bu vaktflann kötüye kullamlmastnt önleyemedi. Şehzadelere,
damat/ara, sadrazam/ara, mabeyn erküntna vb. verilen sahipsiz vaktflann yağmast sisler (fonlar) meydana getirilmiş, bun
sonunda birçok vaktf malt hisselere ayrılarak kayboldu. Mütevellilerin ların hepsi, aile vakıfları da dahil olmak
yolsuzluklarına ve vakflan ytkıma uğratlıklanna dair iki belge. üzere, bir kutsallık ve dokunulmazlık
örtüsüne bürünmüştür.
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyet 'e Vakıf
Tanzimat’a kadar ve Tanzimat’dan çekleşince zabtedileceği ve dolayısıyla önemli hukuki belgelerinden biridir.
sonra bu dokunulmazdık örtüsü ne ka mazbut vakıflar tüzelkişiliği içinde eri Alıkâm-ı Mer’iyye ve daha önceki ka
dar zedelenmiş olursa olsun birdenbi yeceği konusunu düzenleyecektir. nunnamelerdeki mîrî araziye ilişkin ku
re kaldırılması ve kökten değişiklikler Özellikle “ gayrisahîh vakıflar” yö rallar göz önünde tutularak düzenlen
yapılması mümkün görülmemiştir. Ne nünden, vakıflar konusu “ tarım top- miş ve maddeler haline getirilmiştir.
de olsa başında “ İslâm halifesi” olan rakları” nın hukuki durumuyla da ya Düzenleyen ve kaleme alan; daha son
bir devlet; bazı konularda ve yerleşmiş kından ilgilidir. Bu sebeple de Tanzi ra Mecelle çalışmalarında da önemli
gelenekler karşısında, Mısır valisi Meh- m at’ın “ Arazi H ukuku” yönünde ge katkıları olan Ahmed Cevdet Paşa’dır.
med Ali Paşa kadar olsun serbest dav tirdiği düzenlemeye de burada kısaca Kanunnamenin 1. maddesi; Osman
ranamazdı. Bir “ intikal” dönemi ge değinmek gerekmektedir. lı ülkesindeki arazinin beş kesime ay
rekliydi. Böylece; aynı devlet teşkilâtı Tanzimat Fermanı’ndan sonra; A ra rıldığını belirtir. Bu kesimler şöyle sı
içinde Şeyhülislâm dinin ve dini huku zi Kanunname-i Hümayunu çıkarılın ralanır: a) Arazi-i memlûke b) Arazi-i
kun temsilcisi, Sadrazam “ ö rf” ün ve caya kadar geçen süre içinde (1839 miriyye c) Arazi-i mevkufe d) Arazi-i
şimdi de Batı’dan gelen örf ve kanunun 1858) toprak hukukunu ilgilendiren ba metrûke e) Arazi-i mevat.
temsilcisi, diğer nazırlar (bakanlar) sad zı düzenlemeler olmuştur. Bu düzenle a) Arazî-i memlûke, özel mülkiyet
razama bağlı olarak yine Batı’dan ge melerden en önemlisi 1849’da Şeyhülis konusu olan arazî türüdür. Arazi Ka-
len yeni kamu hizmetleri anlayışının, lâm Arif Hikmet Bey tarafından düzen nunnamesi’nin 2. maddesi; arazî-i
evkaf nazırı ise eski kamu hizmetleri ör lenen ve İrade-i Seniyye ile yayımlanan memlûkeyi dörde ayırır.
gütüne devlet yapısı içinde yer arayan ‘‘A h k â m -ı M e r ’iy y e ”dir. Mîrî arazi aa) Tarım arazisi olarak tahsis edil
değişken bir Tanzimat sürecinin temsil üzerindeki “ tasarruf hakkı” nın “ inti- meyip öteden beri köy ve kentlerde ve
cisiydi. kali” ni eski kurallara oranla daha da civarında konut arsası olarak tahsis edi
Başlangıçta özellikle hanedanın mey genişletmektedir. 1858’de henüz Arazi len yerler.
dana getirdiği vakıflar için merkezi bir Kanunnamesi yayımlanmadan önce bir bb) M îrî arazîden ayrılıp bölünerek
“ fonlar müdürü” gibi ortaya çıkan Ev İrade-i Seniyye ile, m îrîarazide intikal hukuka uygun bir şekilde özel mülki
kaf Nezareti makamı, diğer bakanlık hakkı sahiplerinin kapsamını genişleten yet alanına aktarılmış arazî parçaları
lar gibi bir bakanlık durum una geldik kuralların " tahsisat ka b ilin d en arazî-i (mesağ-ı şer’iye binâen temlik-i sahîh ile
ten sonra, mütevellisi vakfiyelerine göre m e v k u fe ”de de yürürlükte olacağı be temlik olunmuş arazi).
tayin edilen vakıflar üzerinde de gitgi lirtilerek; daha önce değindiğimiz mîrî cc) Öşre bağlanmış arazî (arazî-i öş-
de daha geniş yetkili bir denetim ma arazi tahsislerinin (gayrisahih vakıflar) riyye).
kamı olma sürecine de girmiş bulunu mîrî arazi kurallarına bağlanma süre dd) Haraca bağlanmış arazî (arazî-i
yordu. Böylece doğrudan doğruya “Ne cinde bir aşamayı vurgulamıştır. Bun haraciyye).
zaret’' eliyle yönetilen vakıflara “ maz dan sonra çıkarılacak Arazî Kanunna- “ Öşre bağlanan arazî” nin özel mül
but” , diğerlerine ise “ mülhak” vakıf mesi’nde de bu süreçten dönülmeyecek- kiyette olmasının sebebi olarak; sulh
adı verilmeye başlanacak, Cumhuriyet tir. yoluyla ele geçmiş olan arazinin mül
döneminde 1935 Vakıflar Kanunu maz kiyetinin sahiplerinin elinde bırakılma
but vakıfların kapsamını büsbütün ge Arazi Kanunnamesi’nin Getirdikleri sı, “ haraca bağlanan arazi” ninki ise,
nişletecek ve bu kanundan sonra da Nihayet 1858 Arazî Kanunnamesi çı yine mülkiyeti Müslüman olmayan sa
‘ mülhak vakıllar’Tn hangi şartlar ger karılmıştır ki; Tanzimat döneminin hiplerinin elinde bırakılması olarak gös-
MÜLKİYETSİZ ARAZİ: Vakıf arazisi diye anılan metruk arazi terimi bugünkü anlamda kullanılmaz. Yani bu, terkedilmiş, boş
bırakılmış arazi değildir. Buradaki terk’den amaç bireysel mülkiyeti olmayan arazi demektir. Bu da ikiye ayrılır. Kamunun
yararına sunulmuş araziler (genel yollar gibi) ve köy ya da kasabanın hizmetinde olan meralar vb. gibi. Edirne'de Uzunköprü
(üstte). Soma civarında bir köprü (karşı sayfada).
1671
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyet 'e Vakıf
terilmektedir. Aslında bir arazîden b) Mîrî arazînin tasarruf hakkı; ön çekleştirmek ve harç almak olacak, mîrî
“öşr” veya “harac” vergilerinin alın celeri askerî ıkta' sistemi sözkonusu ol arazî sistemi ortadan kalkacaktır.
ması; o arazînin özel mülkiyetde oldu duğundan, büyüklüklerine göre tımar c) Vakıf arazi (arazî-i mevkufe) da
ğunu göstermez. İslâm hukukunun top ve zeâmet gibi adlar alan arazî kesim ha önce söylediklerimize uygun olarak
rak mülkiyetine ilişkin ilkeleri sonradan lerinde devlet adına yetkili tımar ve ze ikiye ayrılır.
farklı yorumlandığı ve Arap ülkeleri amet sahiplerince “tefviz” ediliyor, ta aa) Mülk topraklardan iken şartları
Osmanlı yönetimine geçineeye kadar o sarruf hakkı çiftçilere devrediliyordu. na uyularak vakfedilen topraklar.
yörelerde “mirî arazî” sistemine yaban Maaş karşılığı tasarruf hakkı “sipahi bb) Mîrî arazîden iken sultanın izni
cı bir mülkiyet anlayışı doğduğu için, ye devredilen küçük tımarlar da vardı. veya bizzat tahsisiyle vakfedilen toprak
bu yöreler Osmanlı hâkimiyetine geç Yeniçeri adı verilen asker ise sipahîden lar. Birinci türden olan “sahîh vakıf
tiğinde toprakta alışılmış düzen bozul farklı olarak devletden maaş (ulûfe) alı larda “kanun” değil “şeriat” hüküm
mamış, bazı topraklar hariç özel mül yordu. Ordunun yapısı değiştikçe ve tı leri yürürlüktedir. İkinci türden “gayri-
kiyet düzeni yerinde bırakılmıştır. Ni mar ve zeamet karşılığında asker sağ sahîh vakıflar” ise Arazi Kanunname
tekim Osmanlı Avrupası’nda ve Doğu lama usulü terkedildikçe, belirli yöre si ve diğer “ kanun” kurallarına tabi
Anadolu’da da bazı arazîde mîrî arazî lerin vergilerini toplama işi, götürü bir dir. Ancak; araziden tahsil edilen ver
düzeni kurulamamış, bu topraklar üze bedel karşılığında mültezimlere verilir gi ve resimler vakfedildikleri cihete ait
rinde bizzat çalışanlarla malik görünen oldu ve bu mültezimler toprağı “tefvîz” olurlar. Yukarıda da değinildiği üzere;
ler arasında “feodal” nitelikte ilişkiler etme yetkisini de haiz oldular. Maliye Hazinesi'nin -müstesna vakıflar
doğmuştur. Devletin; vergi toplama yetkisini hariç- bu gibi vakıf arazinin kamu ge
Mülk arazî (arazî-i memlûke) üzerin “özel teşebbüs”e aktarması ve onu bazı lirlerini toplama işini üstlenmesi; bu gi
de “ra k a b e ” ve “ta sa r ru f” bölünmesi kamu yetkileriyle donatması usûlü (İl bi özel “fon”ların şartlanna da zaman
olmaksızın, mülkiyetden doğan yetki tizam) son derece sakıncalı bir usûldü. la uyulmamasına yol açacak ve Cum
ler malik olan kişiye ait olur. Bu arazî Ödediği bedeli fazlasıyla çıkarmak is huriyet döneminde Medeni Kanun’un
üzerinde mirasçılık sözkonusu olur teyen bu kişiler, halka zulmetmektey kabulü ve a'şar vergisinin kaldırılma
(İrs). Mîrî arazide ise “rakabe” devle diler. Tanzimat fermanı “İltizam” usû sıyla bu “fonlar” ortadan kalkacağı gi
te ait olup “tasarruf” hakkı ise “mu- lünü lağvettiğinden artık doğrudan bi, gayrisahîh vakıf arazî üzerinde Va
tassarrıf”a ait olduğundan, ‘7rs,”den doğruya devlet memuru olan bir kim kıflar Genel Müdürlüğü veya mazbut
değil “intikal”den söz edilir. Diğer bir se “tefvîz” işlemini yapacaktır. Muta vakıflar tüzelkişiliğinin hakkı kalmaya
deyişle; mîrî arazînin mirasçılara inti sarrıfların eline de baş tarafı” tuğralı” caktır. Ne var ki, bir yandan artık eski
kali İslâmî mîras hukuku kurallarına tapu senetleri verilecektir. Böylece mî hukuk teriın ve kavramları bilinmedi
göre değil; devletin düzenlediği rî arazide “tasarruf” haklarının mül ğinden, bir yandan da Vakıflar Genel
“in tik a l” kanunlarına göre olur. Mülk kiyet hakkı haline gelmesi sürecine gi Müdürlüğü’nün vakıf kaydına rastla
arazî ise mîras kurallarına göre şer’î rni- rilmiştir. Cumhuriyet döneminde ta nan her yerde sahîh bir vakıf görmek
rasçılara geçtiği gibi, mîrî arazinin bağ mamlanacak olan bir süreç sonucunda; te ısrar edişinden dolayı, Cumhuriyet'in
landığı kayıtlara bağlı olmaksızın satı devletin görevi sadece taşınmaz malla 60. yılı dolduktan sonra bile genel mü
labilir, vakfedilebilir, rehnedilebilir, ba rın mülkiyet durumunu kesinlikle sap dürlükle ferdler arasında birçok gerek
ğlanabilir, üzerinde “şuf'a (önalım) tamak ve “tescil” işlemlerini yapmak, siz çekişme ve davalar doğmaktadır.
hakkı kullanılabilir. devir işlemlerini memur aracılığıyla ger c) Metrûk arazî (arazî-i ınetrû.ke) te-
1672 VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyet 'e Vakıf
rimi; bugünkü hukuk dilimiz çerçeve kimsenin “ mahlûl” olan arazîsinin du lar”a ayrılmıştır. Burada yer alan 121.
sinde yanıltıcı çağrışımlara neden ola rumunu, tasarruf hakkının nasıl kay maddede; artık yeni “gayrisahîh vakıf-
bilir. Arazî-i metrûke’den amaç; terke bedileceğini düzenler. lar”ın meydana getirilmesi önlenmiş
dilmiş, boş bırakılmış, sahibinin bıra Mîrî arazî üzerinde tasarruf hakkı görünmektedir. Mîrî arazi; padişah ta
kıp gittiği arazî anlamına değildir. Bu düzenlenirken aynı kurallara bağlı olan rafından “ Mülknâme-i humayûn”la ve
radaki “terfc"den amaç, bireysel mül gayrisahîh vakıf arazî de düzenlenmiş “temlîk-i sahîh” le temlik olunmadık
kiyet sözkonusu olmayan ve kamunun tir. Sahîh vakıflar ise “ kanun”a değil ça vakfedilemeyecektir. II. Meşrutiyet
veya belirli bir topluluğun yararlanma fıkhî hükümlere tabidirler. Osmanlılar döneminde “ taraf-ı padişahî”den de
sına özgülenen (tahsis edilen) arazî de da başlangıçtan beri kendisini gösteren ğil “ canib-i hükûmet”den verilen
mektir. Bu arazî de ikiye ayrılır: Bir ke kanun-fıkıh veya şeriat-örf ayrımı; “mülkname-i hümayun”dan söz edile
simi belirli bir topluluğun yararlanma Tanzimat dönemi hukukunda büsbü cek ve mîrî arazînin vasiyet konusu ya
sına değil de herkesin yararlanmasına tün belirgindir. pılamayacağı da belirtilecektir.
sunulmuş toprak parçasıdır: Genel yol Kanunun ikinci babı metrûk arazî Arazî Kanunnamesi’nin mîrî arazî
lar gibi. Diğer kesimi de bir köy veya (kamu mallan) ve mevat araziye (işlen mutasarrıflarına tanıdığı hak ve yetki
kasaba veya birden fazla köy yahut ka memiş, ölü topraklar) ilişkin kuralları lerle devir ve intikal kolaylıkları gide
saba halkımn yararlanmasına sunulmuş düzenler. Orman ve otlak gibi mallar rek gelişip genişleyecek ve sonunda Me
mer’alar (otlaklar) gibi taşınmazlardır. dan nasıl yararlanılacağını belirtir. Yi denî Kanun’un yürürlüğe girmesiyle bu
d) Mevat arazi: Konut arsalarındanne bu babda yer alan 103. madde gere süreç tamamlanarak rakabe/tasarruf
oldukça ve aşağı yukarı en az bir bu ğince, işlenmemiş (ölü) araziden “me ikiliği ortadan kalkacak, “ tasarruf”
çuk mil uzakta olan boş, işlenmeyen murun izniyle” yer açıp tarla haline ge mülkiyete dönüşecektir. Özellikle gayri-
yerlerdir. tiren kimsenin durumu, rnlrî arazî mu sahîh vakıf kavramı yönünden arazî
Arazi Kanunnamesi’nin birinci babı tasarrıfı gibi olacak, Beytülmal (Hazi hükümleriyle vakıfları düzenleyen ku
mîrî araziye ayrılmıştır. Bu arazinin ne) yine “rakabe”ye sahip sayılacak, rallar arasındaki ilişki dolayısıyla kısaca
üzerinde nasıl tasarruf edileceğini, ta ölü araziyi izinle tarla haline getirenden gözden geçirdiğimiz arazi rejiminden
sarruf hakkının nasıl başkasına devir başlangıçta “tapu” adı verilen bedel bundan sonraki gelişimine vakıf konu
(ferağ) edilebileceğini, tasarruf hakkı alınmayacak, izinsiz tarla açmış ise bu sunu ilgilendirdikçe değinilecektir.
sahibinin vefatı halinde kimlere ve na bedel alınarak kendisine tapu senedi ve Arazi Kanunnamesi’nden kısa bir sü
sıl “intikal” edeceğini, intikal hakkı sa rilecektir. re sonra, 1863’te, İstanbul dışındaki va-’
hibi olan bir kimse bırakmaksızın ölen Kanunun üçüncü babı “çeşitli kural kıfların yönetim ve denetimini düzen-
1673
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cum huriyete Vakıf
leyen nizamname çıkarılmıştır. Bu ni rulması için aranan şartlara benzer ku bir peşin kira bedeli (icare-i muaccele)
zamnameye göre “E v k a f M ü d ü rle r i” rallar yanında, belki de nizamnameyi alınarak ve süresi sınırlanmayarak ki
bulundukları memleketin meclis üyesi hazırlayanların Fransız ihtilâli sonrası racıya devredilmekte, her yıl da ayrıca
olacaklar, İstanbul dışındaki ‘‘mülhak akımların etkisinde kalması dolayısıy dönemli bir kira bedeli (İcare-i müec
vakıflar”ı denetleyeceklerdir. Mülhak la yalnız şeklî ve hukuki bir incelemey cele) alınarak kira sözleşmesi yenilen
vakıflar Evkaf Nezareti’nce değil mü le yetinilmeyerek kurulacak vakfın ge miş gibi gösterilmekteydi. Zamanla İca
tevellileri eliyle yönetilen vakıflardır. rekli ve yararlı olması da aranmış, böy- reteyn usûlüyle kiraya verilen taşınmaz
Yine nizamnameye göre, gereksiz kal lece “izin” sistemine yaklaşılmıştır. lar üzerinde “aynî hak” niteliğini ka
mış bir görev (cihet) dolayısıyla vakfi Vakıf taşınmazların alelâde kira de zanan “tasarruf” hakkı meydana ge
yede ücret (vazife) kararlaştırılmış ise, ğil de “icareteyn” usûlüyle kiraya ve lecek, bu tasarruf hakkı da mîrî arazî
bu görev boşaldığında “cihet” yeniden rilebilmesi için “m esağ-ı ş e r ’î ” , fıkhî gibi intikal hakkı sahiplerine intikal
bir başkasına verilmez ve “vazife” vak hükümlere uygun bir “ cevaz” ve ayrı edecek, Cumhuriyet’ten sonra Vakıflar
fa irat kaydolunur, vakfın kasasında ca bu konuda “irade-i seniyye” aran Kanunu’yla (1935) mülkiyet hakkına
kalır. maktadır. İrade-i seniyye alınmaksızın dönüşme süreci tamamlanarak “ta sfi
Nizamnamenin en ilgi çekici kural “icareteyn” usûlünün ihdası hapis veya y e ” süreci başlatılacak, Vakıflar Genel
larından birisi, yeni vakıf kurulmasını sürgün cezasını gerektirir. Daha önce Müdürlüğü’nün bu gibi taşınmazlar
izne bağlayan kuraldır: Nizamnamenin de değindiğimiz gibi “icareteyn” usûlü üzerindeki hakkı “taviz bedeli” karşı
35. maddesi uygulanmış ise artık yeni olağan kiralamadan farklıdır. Mîrî ara lığında tasfiye edilecektir.
den vakıf yapma işleminin izne bağlan zinin “tasarruf”u nasıl ferdlere “tef Ancak, 1983’te TBMM toplanmadan
dığı söylenebilir. Vakfın o yörede hal viz” edilmekle bu “t a s a r r u f u n gide önce çıkarılan ve böylece Anayasa’ya
ka gerekli ve yararlı olduğu, vakfede rek mülkiyete dönüşmesi süreci başla aykırılık iddiası önlenen bir Vakıflar
nin özgülediği malvarlığı unsurlarının tılmış idiyse, vakıflar alanında da bazı Kanunu değişikliğiyle bir yandan “ta
da vakfın amacına hizmete yeterli ve güçlükler vesile kılınarak ve zorunluk viz b ed eli” oranı artırılacak, diğer yan
ayrıca düzenlenen vakfiyenin “usû1-i gibi gösterilerek özellikle 17. yy başla dan da taviz bedeli ödenerek vakıfla ili
şer’iyyesine muvafık bulunduğunun ta rından itibaren “icareteyn” usûlü yay şiği kesilmemiş olan taşınmazların
hakkuk etmesi ve “ba-ferm an-ı â lî” ka gınlaşmış, vakıf taşınmazlar üzerinde “mahlûlen” vakfa avdeti usûlü canlan
lemine kaydı gerekir. Görülüyor ki ye de zamanla özel mülkiyete dönüşme ve dırılmak istenecektir.
terlik şartı aranması, vakfiyenin ince aktarılma süreci başlatılmıştır. Nizamname; vakıf olan bir taşınma
lenmesi, “tescil” gibi bugün vakıf ku “ İcareteyn” usûlünde vakıf taşınmaz zın “mülk” olan bir taşınmazla “istib-
VAKIF ORMANLARI: Tanzimat’tan sonra çıkarılan önemli bir vakıf mevzuatı da Evkaf ormanlarının yönetimine dair
kararnamedir. Buna göre ayrılmış ve mütevelli eliyle yönetilen ormanlar dışında ormanların orman memurları eliyle yönetileceği
belirtiliyordu.
1674
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyet 'e Vakıf
d a l” (trampa) edilmesi konusunu da bütün icareteynli vakıflara uygulamyor- ca, halefiyet usûlü benimsenmiştir. Her
düzenlemiş ve “ irade-i seniyye”ye bağ du. kökte üst tabakada birisi varsa, onun
lamıştır. Önce kadı önünde “ istibdal” Oysa “ icareteyn” usûlünün başlan aracılığıyla ölene bağlanan kimse inti
için gerekli şartların bulunduğu tesbit gıcında “ intikal” konusunda vakfede kalden yararlanamaz. Ölenden önce
edilecek, sonra da “ İrade-i seniyye” alı nin başkaca bir şartı yoksa, şer’î mîras- ölenin yerine kendi furu’u (altsoyu) ge
nacaktır. çılık sözkonusu olmadığı için, sadece çer.
evlâd ve kız-erkek eşit olmak üzere in İkinci derecede ana-baba ve halefi
Miras Düzenlemeleri tikal hakkı sahibi oluyordu. intikal yet usûlü ile onların füru’u (kardeşler
hakkı sahiplerinin ınîrî arazî ve gayri- ve kardeşlerin füru’u) yer alır. Daha
l870’de “ Musakkafat ve Müstagal- sahîh vakıflardan sonra mazbut icare- önceki intikal kuralları kardeşlerden
lât-i Evkaf’ın Muamelâtı Hakkında Ni teynli vakıf taşınmazlar, sonra da mü sonra kardeşin füru’una hak tanımadığı
zamname” çıkarılmıştır. Bu nizamna tevellisi olan vakıfların icareteynli ta halde, 1913 Muvakkat Kanunu; 1900
mede “mazbut vakıflar”da intikal hak şınmazlarına da teşmil ediImesi hoşnut Alman ve 1912 İsviçre Medenî kanun
kı sahipleri daha geniş tutulmakta, suzluk doğurduğundan, atılan bu adım larından da etkilenerek, 1926 Türk Me
“ gayr-i mazbut” vakıflarda ise icare- geri alınacak ve bu kuralların " ihtiya denî Kanunu’ndan önce, taşınınaziarın
teynli taşınmazın yalnız “ evlâd” a inti r î ” olduğu belirtilecektir ( 187 5 tarihli oldukça geniş bir kesimi için, İslâmî mî-
kal edeceği belirtilmektedir. 1875'te çı İrade-i Seniyye). Ne var ki artık Tan ras hukuku kuralları dışında ve “ inti
karılan bir nizamname, bütün icare- zimat ve Meşrutiyet dönemi hukukla kal hakkı” çerçevesinde Batı hukukla
teynli vakıflarda intikalin evlâd/ahfâd rında mîras ve mülkiyet hukuku alan rındaki mirasçılık sistemini hemen ay
(torunlar)/ebeveyn (ana-baba)/ana- larında Batı hukuku etkisinde bir de nen Türk-Osmanlı hukukuna aktara
baba bir kardeş/yalnız baba bir kar- ğişim sürecine girilmiştir. caktır. Bu gelişimin yolunu Osmanlı
deş/yalnız ana bir kardeş/eşe (zevc ve Mîrî arazîde de intikal hakkının kap Devleti’nin başlangıcından beri beliren
ya zevce) intikal edeceğini belirtecektir. samı giderek genişleyecek ve nihayet ve Tanzimat’dan sonra büsbütün belir
Eş, çocuk ve torunlarla içtima (bir ara 1913’te çıkanlan "E m viil-i G ayrim en- ginleşen hukuk kaynağı ikiliği, Şeri-
da bulunma) halinde bir şey olmaya k u le in tik a la tı” muvakkat kanunuyla at/Ö rf veya Fıkıh/Kanun ayırımı ha
cak, fakat diğerleriyle içtima edince 1/4 " in tik a l” konusunda icareteynli vakıf zırlayacak, Cumhuriyet’den sonra ise
pay alacaktır. Böylece 1867 tarihli ka taşınmazlarla ınîrî arazinin aynı " in ti dînî hukuk kaynağı ile ilişki tamamen
nunla yalnız mazbut vakıflarda ve ih k a l ” kurallarına bağlanması süreci ta kesilecektir.
tiyarî (isteğe bağlı) olmak üzere kabul mamlanmıştır. Bu kanuna göre intikal Yine Batı hukuklarının etkisinde ola
edilen “ intikal hakkı sahipleri çevresi hakkı sahiplerinin birinci derecesi mü rak, 1913 Muvakkat Kanunu’yla, bü
nin genişletilmesi” yöntemi; nizamna teveffanın füru’u, yani evlâd ve ahfa yük ana ve büyükbabalarla onların fü-
meyle ihtiyarî olmaktan çıkarılıyor ve dıdır (altsoy, çocuk ve torunlar). Ayrı ru ’u da “ üçüncü derece intikal hakkı
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE: II. Meşrutiyet’te özellikle Ürgüplü Hayrı Bey’in Evkaf Nazın olduğu sırada yapılan düzenlemeler
önemlidir. Bu dönemde duacılık vazifeleri bedel karşılığında yokedildi, İstanbul’daki imaretler medrese öğrencilerine tahsis edildi,
cami ve mescid vakıftan dışındaki bina ve arsaların amaçlan dışında yararsız hale gelenlerinin paraya çevrilmesi ve buradan elde
edilecek gelirin hayır, kurumlanna, mekteb, medrese ve hastanelere harcanacağı kabul edildi. Şeyhülislam ve evkaf nazın Hayri Bey
(sağda), evkaf nazın Fevzi Paşa (solda), Şemseddin Paşa (ortada).
1675
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Vakıf
sahipleri” ni oluşturacaklardır. Bu üç tüzelkişiliği de “ Tekke ve Zaviyelerin il kullanılan veciz ve güzel bir eserdir. Bu
dereceden sırasıyla birisinde intikal gası Hakkında Kanun” la ortadan kal gün de eski vakıf sorunlarında başvu
hakkı sahibi varsa, ardından gelen de kacak, âşarın kaldırılması ve mîrî ara rulmaktadır. Yeni harflere üç ayrı ya
recedeki kişi “ intikale nail” olmaz. zî sisteminin Medenî Kanun ile ortadan yımla aktarıldığı gibi; yurt dışındaki
Yalnız ana ve baba ölenin füru’u ile bir kalkması sonucunda artık bu tür vakıf Türk cemaatlerince de başvurulan bir
likteyseler altıda bir (südüs) pay alırlar. lar da ortadan kalkmış olacaktır. eser niteliğini korumaktadır. Özellikle
Zevc veya zevce ise; birinci dereceyle Tanzimat döneminin önemli bir ka Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde
birlikte olduğu takdirde dörtte bir, di nunlaştırma hareketi olan Mecelle ça Anayasa atfıyla adeta “K a n u n ” nite
ğer derecelerle birlikteyse yarı pay, lışmaları yarım kalmasaydı; belki de liğini kazanmıştır. Kıbrıs’da da yeni
üçüncü derecenin füru’u ile birlikte tek “ V a k ıfla r” konusu da ayrı bir kanun Türk alfabesiyle çoğaltılmıştır ve Vakıf
başınaysa taşınmazın tamamının tasar la düzenlenebilecekti. Nitekim Mecel- lar İdaresi’nde başvuru kitabı olarak
ruf hakkını alır. le’nin hazırlanmasında da önemli kat kullanılmaktadır. 1893 yılında Hüseyin
Bu “ intikal kanunları” yla miras hu kıları olan, o dönemin seçkin hukuk Hüsnü Efendi’nin e l-ih s â ffi A h k a m i’l-
kuku alanında kadın-erkek eşitliği de çularından Ömer Hilmi Efendi’nin E v k a fa d lı eseri yine İstanbul’da bastı
Osmanlı hukukuna Medenî Kanun’dan 1890’da ölümünden sonra bastırılan rılacaktır. Nihayet Cumhuriyet döne
önce girmiştir. 1870’te, vakıfların İ th â fu ’t- A h lâ ffi A h k fim i’l-E v k a f adlı mine girilmek üzereyken 1921’de yine
vakfiyelerinde gösterilen çeşitli görev eseri; biçim yönünden kanun yapma İstanbul’da Ali Haydar Efendi’nin
lerin nasıl tevcih olunacağını gösteren tekniğine uygun olarak hazırlanan, an Tertfbü ’s - S u n u ffi A h k â m i’l-V u k u f ad
bir nizamname çıkarılmış, 1873’te bu cak “ madde” yerine “ mesele” terimi lı eseri yayımlanacaktır.
nun yerini yeni bir nizamname almış
tır. 1874’te vakıf taşınmaz kayıtları da
Defterhane Nezareti’ne devredilmiştir.
Vakıf taşınmazlara ilişkin işlemlerden
sağlanacak gelir; mülhak vakıflarda
mütevellinin hissesi verildikten sonra,
Evkaf Hazinesi’ne verilecektir.
1880’de “ Evkaf Nezareti’ni Teşkil
Eden Devair’in Vezaifi Hakkında Ni
zamname” çıkarılmıştır.
1888’de, icareteynli taşınmazlar üze
rindeki tasarruf hakkının da beslemek
şartıyla ferağ edilebileceği ve bu mua
melenin geçerli olacağı, ancak; senede
bağlanmayan iddiaların dinlenmeyece
ğine ilişkin bir kanun çıkarıldı. Esasen
1879’da bu konuda İrade-i Seniyye (Pa
dişah iradesi) ile tasdik edilen bir ve
killer heyeti (Meclis-i Mahsûs-i Vüke
lâ) kararı yayımlanmıştı.
Bu arada, 1870-1894 yılları arasında,
Yeniçeri vakıfları gibi amacının gerçek
leştirilmesi imkânsız görünen vakıflar
la, yurt dışında kalan kurumlara gelir
getirmek üzere tahsis edilen taşınmaz
gelirlerinin ve yangın yerlerinde kadast
ro yapıldığında “ fazla” kalan parsel
lerin Evkaf Nezareti eliyle Darüşşafa-
ka’ya tahsisine ilişkin ve “irade-i seniy-
ye” yoluyla düzenlemeler de yapılmış
tır.
1874-1895 yılları arasında, Tanzimat
döneminin başlangıcında kendisini gös
teren ve gelişen sürece uygun olarak,
birçok “ müstesnâ” vakfın “ istisnaî”
durumu ilga edilecek ve bunların da
“canib-i m îrîden za b t ve ta ’ş ir ” oluna
cakları belirtilecektir. Daha önce de de VAKIF Y A P A N K AD IN LAR: imparatorluk boyunca birçok kadın, adıyla anılan
ğindiğimiz gibi, bu “ müstesnâ vakıf cami, çeşme, sebil, külliye, imaret, sıbyan mektebi, hamam, kervansaray, köprü vb.
la r d a n bir bölümü Cumhuriyet’den yaptırıp vakfetmişlerdir, ll. M ahm ud’un 2. ikbali ve Abdülaziz’in annesi Pertevniyal
önce veya sonra millî sınırlarımız dışın Valide Sultan’ın yaptırdığı Aksaray’daki Valide Camii.
da kalacak, bir bölümünün bağımsız
1676
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cum huriyete Vakıf
Tanzimat ve I. Meşrutiyet dönemle karşılığında taliplerine satılacak ve alı hafazakâr çevrelerin bir ölçüde de haklı
rinde vakıflara ilişkin olarak çıkarılan nan bedel vakfına irad kaydedilecekti. olan tepkilerine yol açabilmiştir. Daha
mevzuatdan birisi de Evkaf Ormanla- Bu acı ve garip durum; II. Meşrutiyet sonra Cumhuriyet döneminde “ mes-
rı’nın Suret-i İdaresi’ne Dair Kararna- dönemi başlangıcında büsbütün garip cid’’ vakıfları da istisna edilmeyecek ve
me’dir (1876). Bu kararname; gayrisa- bir görünüm almıştı. Meselâ bu duagû- çevrelerine tarihî bir kişilik veren bir
hîh vakıflar konusundaki düzenlemeye luk fodlalarından günde yetmiş dokuz çok küçük mescid “ tasnif harici” bı
benzer biçimde ve ondan daha geniş bir çiftini bir müşir (mareşal) satın almış rakılıp satılarak binası veya arsası baş
çerçeve içinde, müstesnâ vakıflar ve bulunuyordu. Bu sebeple köktenci bir ka amaçlarla kullanılabilecek, 1957’de
mütevellisi eliyle idare olunan vakıflar çözüme gidildi ve duacı vazifeleri be bu uygulamanın zararlarını giderebil
dışındaki bütün vakıf ormanlarının da del karşılığında imha edildi. mek için “ Aslında Vakıf olan Tarihî ve
hî orman memurları eliyle yönetilece Aynı tarihde çıkarılan bir diğer ka Mimarî Kıymeti Haiz Eski Eserlerin
ğini belirtiyordu. Nitekim II. Meşruti nun da İstanbul’daki imaretlerin lağvı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne Devrine
yet ve Cumhuriyet döneminde de eski na ve bunların tahsisatının medrese öğ Dair Kanun” çıkarılacaktır. Ne var ki
idarî usullerin tasfiyesi süreci devam rencilerine tahsisine ilişkin kanundur. bu kanun özel hukuk kişilerinin eline
edecek, vakıf hukukî çerçevesi içinde Bu imaretler de amaçlarından uzaklaş geçen vakıfların kaderiyle ilgili değildir.
düzenlenen yetkiler ve kamu hizmetle mış ve muhtaçların değil yöneticilerin Bunlar için Vakıflar Genel Müdürlüğü
ri zamanla başka makamlara ve yerel yiyim kapısı olmuşsa da, bunların lağ kamulaştırma yetkisini kullanabilecek
yönetimlere aktarılacaktır. vı yerine ıslahları daha uygun olabilir tir.
di. Oysa böyle yapılmamış, yalnızca bi
I I . M e ş r u t i y e t ’t e n S o n r a 1912’de çıkarılan bir kanun, vakıf bi
risi İstanbul, diğeri Üsküdar’da olan iki naların altında üstünde, sınırları için
V a k ıfla r imaret alıkonarak diğerleri kapatılmış de ve müştemilâtında bulunup başka
Il. Meşrutiyet döneminde 1^$ tarihli tır. sının eline geçen yerler hakkında Evkaf
bir İrade-i Seniyye “ Evkaf Nezareti da 1911 ’de çıkarılan bir kanun da Nezareti’ne istimlâk (kamulaştırma)
iresinde Teftiş Kalemi’yle, Belediye da “ Mekteb-i Evkaf Hakkında Kanun” - yetkisini vermektedir.
irelerinde evkaf muhasebecilikleri ku- dur.
rulması” na ilişkindir (D ü stu r, II/2 , Yine 19l l ’de çıkarılan önemli bir ka 1913’te bir İrade-i Seniyye ile gayri-
s.224). Amaç, Osmanlı ülkesindeki va nun ile de, cami ve mescid vakıfları dı sahîh vakıf kökenli olan İstanbul ada
kıf kurumlarının iyi korunması ve ge şındaki vakıflardan vakfediliş amaçla ları çamlıklannın mîrî arazî hükümle
lirlerinin artınlması, şunun-bunun eli rı açısından yararsız hale gelen bina ve rine tabi tutulup ihale edilmemesi ve
ne geçmiş olan vakıf malların ortaya çı arsaların paraya çevrilerek civarındaki korunması karara bağlanmıştır. Ne var
karılması olarak belirtilmektedir. benzer hayır kurumlarının masrafları ki aradan yetmiş yıl geçtikten ve “ ta
II. Meşrutiyet döneminde özellikle na ve sonra mescid, mekteb, medrese viz bedeli” konusu yukarıda değindi
Ürgüplü Hayri Bey’in (Efendi) Evkaf ve hastahane gibi hayır kurumlarına ğimiz gibi 1983’te yeni bir düzenleme
nazırı olduğu sırada, vakıflar alanında harcanacağı ilkesi kabul edilmiştir. Bu ye bağlandıktan sonra, adalar arazisi
önemli düzenlemeler yapılmıştır. Bun \canun; vakfiye şartlarına, vakfedenin nin “ gayrisahîh vakıf” kökenli olduğu
lardan birisi “D uagu V ezaifinin Suret-i isteğine ve vakıfların “ ferdiyet” ine ay unutulacak ve Vakıflar buradaki taşın
İm hası H a k k ın d a K a n u n ”dur (1911). kırı ve çeşitli vakıfların “ mazbut vakıf mazlardan da taviz bedeli talep edecek
Bu kanun çıkarılıncaya kadar vakıflar lar tüzelkişiliği” içinde erimesi sürecin tir.
da fiilen hizmet görenlerden başka de önemli bir aşama olduğundan mu Yine 1913’te “ Eşhas-ı Hükmiyyenin
“ duacı” sıfatıyla da bazı kimselere
“ fodla” pişirilip dağıtılıyordu. Duacı-
lık sıfatı adeta kıymetli evraka bağlı,
alınıp satılabilen, Evkaf Nezareti’ne
karşı ileri sürülebilen bir “ fodla” hak
kı veriliyordu. Bu sıfat başkasına dev-
redilebiliyordu.
1835’te Il. Mahmud’un bir iradesiy
le duacılık sıfatının sağladığı hakların
devri yasaklanmış, kişiye bağlı sayılmış,
o kişi öldüğünde ancak yardıma muh
taç eviâdına “ mahlûlünden” verilmesi
kararlaştırılıştı. Ne var ki toplumda
yeterli bir sosyal güvenlik düzenlemesi
olmadığı ve bazı kimseler ellerinde bu
duagûluk sıfatlarının toplanmasını bel
ki de bir tür “ sigorta” olarak gördük
leri, yahut bu yoldan emeksiz “ fodla”
almaya alışık kimselerin çokluğu dola
yısıyla, aynı yıl ferağa ve evlâda intika
line yine ruhsat verildi. Duacılar çocuk
suz ölürlerse duacılık sıfatı bir bedel
1677
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Vakıf
Emvâl-i Gayr-i Menkuleye Tasarrufları Kanun'dan sonra, Cumhuriyet döne limsel eserler yanında “ Islahat lâyiha
Hakkında Kanun” çıkarılmıştır ve bu minde bazı imar mevzuatıyla İstanbul ları' ', bu konuda yazılan makale ve ya
kanun daha çok bir gerçek kişi adına dışındaki gediklerin tasfiyesi yolu da pılan teklifler de önemli ve ilgi çekici
tescil edilip de aslında Müslüman olma açılacaktır. boyutlardadır. Mısır Evkaf Nezareti'-
yan cemaatlerin dînî ve hayrî kuram Yine 1913'te çıkarılan intikal kanu nde bulunup sonra emekli olan Hama-
larına tahsis edilen taşınmazların duru nuna yukarıda değinmiş bulunuyoruz. dazade Halil Harndi Paşa önce Ayan
munun belirginlik kazanmasına ve bu Aynı yıl Vakıflar konusunu ilgilendi Meclisi üyeliği ile İstanbul'a getirilmiş,
kurumların “ cemaat” yararına yüküm ren başka düzenlemeler de yapılmıştır. 1909'da da Evkaf nazırı olmuştu. Yılı
lü bağışlamalar olmaktan çıkarak ayrı Bunlardan birisi yeni Tevcih-i Cihât Ni- dolmadan görevden çekilen bu zatın va
ayrı kişiliği haiz “ cemaat vakıfları” ha zamnamesi'dir. Bundan başka “ müs- kıfların ıslahına dair bir lâyihası ve ay
line gelmeleri sürecinin başlatılmasına tesnâ vakıflar” la, ayrıcalığı kaldırılmış rıca “ Muvakkat Talîmat-ı İdariyye
yolaçmıştır. Lozan Antlaşması'yla bu vakıflara ilişkin bir irade-i seniyye ya Mecmuası” vardır. O dönemin eski yö
süreçde önemli bir aşama daha alına yımlanmıştır. netim usullerinin tasfiyesi ve Evkaf Ne
cak ve 1935 Vakıflar Kanunu'ndan son zareti elinde toplanan birçok kamu hiz
ra bu kurumlar da kanuni bir tahvil (çe Önemli bir metin de Evkaf Bankası metinin ve dolayısıyla kamu mallarının
virme, dönüşüm) ile “ mülhak Cemaat Hakkında Muvakkat Kanun'dur. Esa dağıtılması sürecine aykırı olarak,
vakıfları” durumuna gireceklerdir. sen Hayri Efendi Evkaf Nazırıyken Harndi Paşa'nın fikirleri daha çok di
Nukud-i Mevkufe M üdürlüğü’nü kur ğer nezaretlerin elinde bulunan vakıf
Vakıflar konusunu dolayısıyla da ol muştu. Evkaf Bankası I. Dünya Sava mallarının geri alınması yönündedir.
sa ilgilendiren bir diğer kanun da 1913'- şı ve Kurtuluş Savaşı şartları içinde fa Herhalde görüşleri zamana uymamış,
te çıkarılan “ Gediklerin ilgası Hakkın aliyete geçemeyecek, Cumhuriyet döne nezarette fazla kalamadan ayrılmış, fa
da Muvakkat Kanun” dur. Başlangıç minde yine Vakıf Paralar Müdürlüğü kat belki de bazı ıslahat görüşleri daha
ta belirli bir taşınmazda sürekli olarak aracılığıyla ihtiyaç karşılanacak, niha sonra Mustafa Hayri Efendi'nin giri
bir meslek veya sanatın icrası hakkını yet 1954'te ilk kanundan kırk yıl son şimlerini etkilemiştir.
veren “ gedik” hakkı; süresi sınırlanma ra, Türkiye Vakıflar Bankası Kanunu Meclis-i İdare-i Evkaf Başkâtibi İs
dığı için zamanla asıl hak sahibinin çıkarılacaktır. mail Sıdkı'nın da bu konuda bir risa
hakkını “ sembolik” hale getirmişti. Bu 1918'de çıkarılan Meclis-i Meşayih lesi vardır. Bu yazar da vakıf hizmet
kanun; “ gedik” hakkını değil “ mülk Nizamnamesi, binası “ vakıf” veya lerinin halka ve halkın denetimine bı
mutasarrıfı” nın hakkını bedel karşılı “ m ülk” olan tekkeler konusunda da rakılması gerektiği, Hazine-i Evkaf
ğında tasfiye ediyor, taşınmaz vakfa ait bazı kurallar getirmektedir. 1925'te tek Teşkilâtı yerine çok daha dar bir “ Mer-
ise “ gedik” hakkını yine süresi sınırlan ke ve zaviyeler ilga edilirken, sahîh kez-i Umumi” niteliğinde “ Hayrat-ı İs-
mamış bir tür üst hakkı olan “ muka- vakıf” olan tekkelerin mülkiyeti evka lâmiyye İdaresi” nin yeterli olduğu gö
ta 'a ” ya çeviriyordu. Vakıflar Kanunu' fa (mazbut vakıf tüzelkişiliği) kalacak, rüşündedir. Yazarın “bürokrasi ve dev
ndan (1935) sonra “ icareteynli” taşın “ mülk tekkeler” in mülkiyeti malikin letçilik” karşısında ve “ teşebbüs-i şah
mazlarla birlikte “ mukataalı” taşın de kalacak, binası “ m ülk” olan tekke si” akımının etkisinde olduğu sezilmek
mazların da vakıfla ilişiği kesilerek ta ler de güç tasfiye sorunları doğuracak tedir. İcareteynli ve mukataalı vakıf
viz bedeli karşılığında özel mülkiyete tır. mahaller ve gediklerin mülke tahvilini
aktarılmaları yolu açılacaktır. İstanbul II.Meşrutiyet döneminde vakıflar istemesi de ilgi çekicidir ve bu isteği ile
ve yöresindeki gedikleri ilga eden bu konusunu hukukî yönden inceleyen bi- ride gerçekleşecektir. Bu “ lâyiha” da
ileri sürülen görüşlerden bazıları ileri
MÜZE: Vakıf eserlerinde bulunan de vakıfların İslâm cemaatine terki şek
malzemenin (yazma kitap, minyatür, linde yankılar bulacak, ancak yukarı
mühür eşya vb.), Türk-İslâm değerlerinin
da da değindiğimiz gibi vakıf hukuki
bir müzede toplanması evkaf nazırı Hayri
Bey’in öncülüğüyle oldu. Malzemenin çerçevesi içinde çok çeşitli kamu hiz
toplanması için bir komisyon metleri örgütlendiğinden ve bizde tari
oluşturuldu. Evkâf-ı İslâmiye Müzesi’nin hi gelişim ve şartlar devletten bağımsız
kurucu heyetinde M. Ziya (İhtifalci), bir “ İslâm Cemaati5’ örgütlenmesine
İ.M. K. İnal, Reşad Fuad Bey, İsmet Bey, uygun olmadığından, uygulanmaya
Armenak Efendi, Sakızyan Efendi ve caktır. Eski sadrazamlardan, Saîd Pa
İstanbul vakıflar müdürü ve müzenin ilk şa da ilke olarak vakıf işlerinin cemaat
müdürlerinden Ahmet Hakkı Bey yer meclislerine aktarılması, Evkaf Neza-
aldı. Ülkedeki tekke, türbe, medrese ve
camilerdeki bağış eserler derlenmeye reti'nin ise bir denetim makamı olarak
çalışıldı. Süleymaniye külliyesinde açılan kalması görüşündeydi.
müzenin açılış konuşmasını İhtifalci Ziya Ziya Gökalp; “ özel teşebbüsçü” gö
Bey yaptı. Müzenin açılışına Yusuf rüşler yönünde değil de yeni yönetim
izzeddin Efendi, Harndi Bey, Besim usulleri ve merkezî yönetim açısından
Ömer Paşa, Said Halim Paşa, vakıf kurumuna en keskin ve şiddetli
Şeyhülislâm Ürgüplü Hayri Efendi ve eleştirileri yapmış, “ Vakıf” şiirinde bu
Ahmed Rasim katıldı. Soldan sağa kurumun halkı tembelliğe alıştırdığını,
ihtifalci Mehmed Ziya, İbnülemin
Mahmud Kemal İnal, Ahmed Rasim. dirilerin yönetimini ölülerin eline ver
diğini söylemiş, “ Bütçe Birliği” adlı şi
1678
VAKIFLAR
Tanzimat’tan Cum huriyete Vakıf
AMME MENFAA Tİ: Hali vakti iyi olanların taşınır ya da taşınmaz mallarını toplum yararına sunmalarının binlerce örneği vardır.
Kuşların bakımından yoksul kızların çeyizlerine kadar her tür insani yardım bu yolla sağlanmış, adeta hayır ve hayrat yapmak için
yarışı/mıştır. Bursa'nın Aksu köyünde bir çeşmenin açılışı (altta), Selanik'te Hamidiye çeşmesi (üstte).
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
N u ri A k b a y a r
Nuri Akbayar
EN SONDA: Osmanlı toplumunda kültürel alanda modernleşme çok sonraları başladığı için yayın dünyasının gelişimi de yavaş
olmuştur. Ancak Tanzimat'ın ilanından sonra Balı'dan aktarılan gazete ve dergi gibi araçlar küçük de olsa bir yaytn dünyastntn
oluşumunu sağlamış, bunun yanısıra matbaa, kağıt fabrikalar vb. teknik gelişmeleri de hızlandırmışlır. İlk matbaanın kurucusu
İbrahim Müteferrika’nın bastığı, Katip Çelebi’nin Tuhfetü’l-Kibar adlı eserindeki Akdeniz haritası (üstte) ve 1840’larda kullanılan bir
baskı makinesi (altta).
1681
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
rada yer almış, yeni bir okuryazar, ye timi büyük ölçüde denetimi altına ala Fransa’dan) gelen kâğıtlar kullanıldı.
ni bir aydın tipinin yaratılması yolun-' rak, örgütleyerek, yaygınlaştırarak, zo Bu arada yerli kâgit imal edildiğine dair
daki çabalar sonucu geleneksel okurya runlu müfredat programları koyarak, varolan bilgiler ise üretimin miktarını
zar ve aydın (medreseli) arka plana itil kitap yazımı için yarışmalar açarak yeni tespit için yeterli degildir. Osmanlı mat-
miştir. İşte bu yeni aydının Batı’dan ak oluşuma bu bakımdan da öncülük et baacılıginın kurucusu İbrahim Mütefer
tardığı iki önemli araç, gazete ve dergi miştir. rika, matbaası için gerekli kâğıdın yer
yoluyla yeni bir yayın dünyasının oluş Yayıncılıgin gelişimini incelemeye kâ li olursa daha ucuza maledilebileceği-
masında önemli katkılar sağlanmıştır. ğıt ve matbaa unsurlarından başlamak ni, bunun da kitap fiyatlarını etkileye
Geleneksel aydının ilgi alanlarının, doğru olacaktır sanıyoruz. ceğini bildiğinden 174l’de Yalova’da
alışkanlıklarının ve muhafazakâr tav bir kâğıt fabrikası kurulması için giri
rının, matbaanın varlığına rağmen bir K â ğ ıtç ıiık şimde bulundu. Lehistanlı ustalar tara
yüzyıl daha yaşattığı büyük bir geçmi 16. yy’a kadar Osmanlı ülkesinde fından kurulan ve çalıştırılan fabrika
şe, yaygın bir piyasaya, kendisine has kullanılan kâğıtların büyük çoğunluğu nın 1760’a doğru kapandığı sanılıyor.
bir estetiğe sahip yazma kitap artık ya Doğu (Şam, İran, Hint, Türkistan, Çin) İkinci kâğıt fabrikasının 18. yy’ın son
vaş yavaş yerini basma kitaba bırakma kökenliydi. Bu yüzyıldan başlayarak larına doğru İstanbul’da Kâğıthane’de
ya mecbur kalmıştır. Devlet ayrıca eği daha çok Batı’dan (özellikle İtalya ve kurulduğunu, ancak bunun da kısa bir
İLK MATBAACILAR: İbrahim Müteferrika tarafından kurulan Hendesehane Matbaasından sonra Fransız Elçiliği de elçilik binası
içinde bir matbaa kurdu. Bundan sonra Üsküdar’da Darü’t-Tıbaatü’I-Cedide adlı bir matbaa açıldı. Bu daha sonra Bayezid’e
taşınarak Matbaa-i Amire adını aldı. Bu arada litografi tekniğini kullanarak önemli baskılar yapan Kaya/ kardeşlerin kurduğu
matbaa da bu dönemin önemli kuru/uşlarındandır. Kaya/ kardeşlerin bastığı kitaplardan örnekler ve Matbaa-i Amire müdürü ve
Kamus-ı Osmani yazarı Selahi Bey.
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
süre sonra kapandığını biliyoruz. Üçün lar arasında çıkan anlaşmazlık sonucu arasında ikisi Türkçe biri Fransızca üç
cü ve en uzun ömürlü kâğıt fabrikası kısa bir süre üretim yapabilmiştir. kitap yayınlamaktan öteye bir etkinlikte
1804'te kurulan Beykoz Fabrikası'dır. Görülüyor ki 19. yy boyunca Osman bulunamamıştır. 19. yy'ın hemen başın
1832'ye kadar üretim yapan bu fabri lı matbaacılığı ve yayımcılığı kâğıt ba da devlet yeni bir matbaa kurar. İlk
ka da teknolojide meydana gelen geliş kımından büyük ölçüde dışa bağımlı ol ürününü 1802'de veren bu matbaa Da-
meler sonucu Batı kökenli ucuz kâğıt muş, yerli kâğıt üretimi yönündeki gi rü't-Tıbaatü'l-Cedide adını taşır ve Üs
la rekabet edemeyerek kapanmıştır. rişimler ise özellikle rekabet şartlarının küdar'da kurulduğu için Üsküdar Mat
Dördüncü girişim teknolojideki yenilik tümüyle olumsuz oluşu sonucu başarı baası olarak da anılır. Darü't-Tıbaa-
leri de yurda getirmeyi amaçlayan İz lı olamamıştır. tü'l-Cedide 1831'e kadar Üsküdar'da
mir Kâğıt Fabrikası'dır. 1846'da üreti faaliyette bulunduktan sonra Beyazıt’a
me geçen fabrikanın da rekabet şartla M a t b a a c ı l ı ğ ı n G e liş im i taşınır, daha sonra da Takvim-i Vaka-
rına dayanamayarak 1860'a doğru ka İbrahim Müteferrika'nın kurduğu ilk yi için kurulan Takvimhane-i Amire ile
pandığı sanılıyor. Son girişim ise Osmanlı matbaasından sonraki ikinci birleştirilerek Matbaa-i Amire adını
1893'te üretime başlayan İstanbul'da m atbaa 1795'te açılan Hendesehane alır.
Beykoz'daki Hamidiye Kâğıt Fabrika Matbaası'dır. Görülüyorki 18. yy'da Tanzimat'a kadar gelen dönemde
sı'dır. Kurulması 1887'de kararlaştırı Osmanlı matbaacılığı hemen hiç geliş Osmanlı matbaacılığını etkilemiş iki
lan ve bir Osmanlı-İngiliz Şirketi biçi me gösterememiştir. Arada Fransa El- matbaadan daha söz etmek gerekir.
minde organize edilen fabrika, ortak- çiliği'nin kurduğu matbaa ise 1787-1790 Bunlardan birincisi taşbasma (litogra-
1683
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
fi) tekniğini ülkeye getiren Kayol’lerin toluk tâlik hurufat, yine Mustafa İzzet yardımcı olmuşlardır.
(Jacques Caillol ve Henıi Cayol) 1831’- Efendi’nin hazırladığı 24 puntoluk ne 1729-1917 arasını kapsayan dönem
de İstanbul’da kurdukları matbaadır. sih hurufat izlemiştir. Bunları işleyen de Osmanlı matbaalarının sayısal dö
Bu teknik sayesinde geleneksel okurya Hakkâk Ohannes Mühendisyan Efen kümü ise şöyledir:
zar kesimin m atbaa harflerinde gördü di de m atbaa tekniğinin geliştirilmesi
ğü (ve bu yüzden rağbet etmediği ileri ne, okuyucunun zevkine hitabedilme- 1729-1875 151
sürülen) zevksizliğe karşı hattat elinden sine önemli katkıda bulunmuştur. 1876-1892 172
çıkmış yazı ve sayfa düzenlemesinin ba Matbaacılığın gelişmesine asıl etkiyi 1893-1907 199
sımı gerçekleşmiştir. Nitekim bu tek basının yaptığı kanısındayız. Basının 1908-1917 368
nikle sonralan da daha çok dinî ve halk gelişmesi hem birçok matbaa kurulma
kitapları basılmıştır. İkinci önemli mat sına önayak olmuş, hem okuyucu ye Bu tablodan da anlaşılıyor ki, 1729
baa Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın tiştirmeye hizmet etmiş, hem de kitap 1875 arasını kapsayan 146 yıllık dönem
1822’de Kahire’de kurduğu Bulak Mat- ekieri vererek, kitap ilanları yayınlaya de (bunun ilk 70 yılında yalnızca iki
baası’dır. Bu m atbaa da özellikle kul rak yayıncılığın, dolayısıyla da m atba m atbaa vardır) 151 matbaa kurulabil
landığı tâlik hurufatla bastığı divanlala acılığın gelişmesine büyük katkılar sağ miş olmasına karşın 1908-1917 arasın
Osmanlı okuyucusunun beğenisini ka lamıştır. Ayrıca yerel basının teşvik daki 10 yıllık dönemde 169 yeni mat
zanmış ve basma kitaba ısınmasında edilmesi, her vilayet merkezinde resmî baa açılmıştır. Bu sayılar o dönemde de
önemli rol oynamıştır. Öyle ki, çoğun bir m atbaa kurulması da matbaacılığın gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında
luğun Arapça konuştuğu bir ülkede bu ülkenin birçok yerinde en azından ta önemli bir başarı olarak görülmemek
lunmasına rağmen 1822-1842 arasında nınmasına yardımcı olmuştur. le birlikte, gelişmenin düzenli olduğu
bastığı 243 kitabın 125’i Türkçe’dir. Bu 1860’a kadar oldukça yava, gelişen nu vurgulamak bakımından anlamlıdır
arada İstanbul’da da ancak iki yeni Osmanlı matbaacılığı bu tarihten son sanırız.
matbaa kurulmuştur: 1831’de Matbaa-i ra hem sayısal bakımdan hem de basım
Bâb-ı Hazret-i Seraskeriye ve 1835’te tekniğindeki gelişmeler bakımından ol Matbaaların Hukuki Durumları
Maçka Mekteb-i Harbiye Matbaası. dukça hızlı bir ilerleme göstermiştir. Bu Önceleri hiçbir izne bağlı olmaksızın
Tanzimat’ın ilk yıllarında da matbaa arada unutulmaması gereken bir nok açılan matbaalar, dışarıya da iş yapan
hızlı bir gelişme gösterememiştir. Ağır ta da Osmanlı ülkesinde yaşayan gayri Matbaa-i Amire’nin gelirinin azalması
lık önceleri yine taşbasma tekniğini ge müslim cemaatlerin matbaalarıdır. Os üzerine bir düzene bağlanmak istenmiş
liştirme yönündedir. Ayrıca çok tutu manlı matbaacılığından çok daha eski ti. Bu amaçla 1856’da yayınlanan bir
lan tâlik hurufat da Yesarizade Mustafa bir geçmişe sahip olan bu matbaalar iradeyle özel matbaaların bastıkları ki
İzzet Efendi’nin hattıyla ilk kez 1842’de (özellikle Yahudi, Rum ve Ermeni) 19. tapları Takvimhane Nezareti’ne bildir
İstanbul’da kullanılmaya başlamış, bu yy’da daha hızla gelişmişler, Osmanlı meleri ve gelirleri üzerinden vergi alın
nu Râcih Efendi’nin hazırladığı 24 pun- matbaacılığına da teknik bakımdan ması kararlaştırılmıştı. 26 Ocak 1857
1684
YAYINCILIK
Osman lı Yayıncılığı
BİR KİTAP: 1890’lardan sonraki yıllar yayıncılığın gelişmesine paralel olarak matbaacılık tekniğim ve tarihçesini anlatan kitapların
yayımlandığı yıllar oldu. Bu tarihlerde yayınlanan Ş. Ahmer'in kitabı çok ilginçtir. Kitapta matbaacıltk tarihi ve tekniği çeşitli
yanlarıyla anlatılmaktadır. Kitap İvan Nikolayeviç'in matbaacılıkta 40. yılı şerefine yayınlanmıştır. İvan Nikolayeviç ve kitabın kapağı.
tarihli ilk Matbaa Nizamnamesi’yle de Matbaalar Kanunu Matbuat Kanunu Ancak dönemin siyasî çalkantıları ara
matbaa açma isteği Meclis-i Maarif ve ile basma tanınan özgürlükleri matba sında gazetenin yayını sürmeyince bu
Zabtiye Nezareti’nin incelemesinden alara da tanıyordu. Matbaa açmak için girişim de sonuçsuz kalmıştır. İlk ya
sonra Sadaret’in uygun görmesiyle Dahiliye Nezareti’ne vilayetlerde ise va yıncımız da sayılabilecek kişi Ahmed
Zabtiye Nezareti’nin vereceği izne bağ liliklere bir beyanname vermek yeter- Midhat Efendi’dir. Onun 1870’te baş
lanmıştır. Nizamnameyle matbaalar ga liydi. lattığı 25 kitaplık “ Letaif-i Rivayat”
zete dışında kalan her türlü risaleyi ba külliyatı ilk dizi yayındır. Onu yine Ah-
sımdan önce Meclis-i Maarif’in incele Y a y ı n c ı l ı ğ ı n G e liş im i med Midhat Efendi’nin ”K ırka n b a r
mesine sunacaklar, herhangi bir sakın Girişte de değindiğimiz gibi 1870’lere ilavesi Hikâye Gözü” ve “ K ırkanbar
ca görülmediği takdirde ve Sadaret’in kadar bir Osmanlı yayın dünyasından ilavesi Tiyatro Gözü” dizileri izler.
izniyle basabileceklerdi. Aynı yıl yayım söz edilemez. Zira 1729-1870 arasında 1878’de “ Tercüm an-ı H a k ik a t Tefrika
lanan ilk telif nizamnamesiyle de mat basılan kitap sayısı 2.^W dolayındadır. larından Mütehassıl Yeni Kütüphane”
baaların yazarın izni olmadan kendi Bunun 1.500’e' yakını da 1840-1870 ara yi kurar. İkinci önemli yayıncı Şemsed-
nam ve hesaplarına kitap bastırmaları sında basılmıştır. Yayıncılık ancak ba din Sami’dir. 1879’da matbaacı Milıran
yasaklanmıştı. 23 Ocak 1888 tarihli yeni sınla birlikte gelişmiş, yayın dünyası da Efendi’yle kurdukları Cep Kütüphane-
Matbaa Nizamnamesi aslında 1857’den basının kökleşmesiyle oluşmuştur. si’nde küçük boyda ve her alanda ya
beri var olan sansürü biraz daha ayrın 1870’lere kadar basılan kitapların ço rarlı bilgileri kapsayan 30 kadar kitap
tılı olarak yeniliyor, ayrıca matbaala ğunluğunu devlet eliyle basılmış ders ki yayınlanmıştır. Onu 1879’da başladığı
rın her an denetime hazır bulundurul tapları ve resmî yayınlar ile tek tek ki salname ve takvim yayımcılığını
ması, kapılarının kilitli olmaması, kom şilerin ya da kitapçıların (sahhafların) 188 1’de kitap yayımcılığıyla genişleten
şu binalara pencereleri bulunmaması gi bastırdıkları kitaplar oluşturur. Henüz Ebüzziya Tevfik izler. Kurduğu
bi kayıtlar da getiriyordu. 20. Aralık bir yayınevi kurumu oluşmamıştır. Şi- Kütüphane-i Meşahir’de ■14,
1894 tarihli Matbaa Nizamnamesi, san nasi’nin Tasvir-i EEfidıEfidır’da sonradan ke Kütüphane-i Ebüzziya’da ise 114 kitap
sürü ve denetimi biraz daha sıkılaştırı- silerek forma haline getirilebilecek bi yayımlar.
yordu. II. Meşrutiyet’in ilanından son çimde yayımladığı risaleler dizi yayın 1880’lerde Bâbıâli civarında yerleş
ra çıkarılan 29 Temmuz 1911 tarihli yönünde atılmış ilk adım sayılabilir. miş özellikle Ermeni asıllı kitapçılar da
1685
YAYINCILIK
Osman h Yayıncılığı
| ji- .ı - l:-r
yayımcılığa başlarlar. Bunların en ün
lüleri Kasbar, Krikor ve Ohannes Kay-
' | -A
o'-'-Vj* .$...»' f *1 ..s-b)- seryan kardeşlerdir. Kasbar “Tedrisat
» k • ..Ji,. .1■-.• J',. A T• 1V Kütüphanesi” , Kirkor (Kirkor Faik
» a 1• adını da kullanmıştır) “Asır Kütüpha
k » ■Jİ-- T ,■ a nesi”, Ohannes de (Ohannes Ferid adı
.jl.. J- cl 1■ nı da kullanmıştır) Vatan Kütüphanesi
J* » , » -i,.- tv Y adıyla önemli sayıda kitap yayınlamış
r v■ 9
1f \.,_ r'i- j
lardır. Ayrıca Mihran, Arakel, Parseh
j, J j j ,■ t• Keşişyan bu dönemin önemli yayıncı
» » S. V T• 1• larıdır.
» • » &S' ■>>* * 1• 1890’dan sonra ise Ahmed İhsan
„ „ rk JJ» .J.'"/ V '. 19
. .1! A " (Tokgöz) kurduğu Servet-i F ü n u n der
» » >■ t A gisinin yanısıra telif ve çeviri kitaplar,
» „ „ .-l 1■ Y• salnameler yayınlamış, İk d a m gazetesi
» , „ A ,. 1V
, » "'.;f*>cu' ı.:-'" A sahibi Ahmed Cevdet de (Oran) 1985’te
> * j -"> T ”V “ Kütüphane-i İkdam” adı altında da
» » y-1 1 A <• 1V Y• ha ziyade tarihî ve edebî bir dizi kitap
» r r• V
> r r• V yayımlamıştır. İbrahim Hilmi’nin (Çı-
» x .>•,> \ 1• Y Y. ğıraçan) 1896’da kurduğu “Kütüphane-
T Y. 9
• <• \ 1■ i İ slâm” daha sonra gelişerek
“ ■*'>-*- ı '"'.'ij '--.c “ Kütüphane-i İslâm ve Askerî” ve
» • Y• • r•
. _w>’-- "-J,-* 1J------------------ ' r y. « “Kütüphane-i Hilmi” adını almış,
• - » t •:. ,. l■
\ Y Cumhuriyet’ten sonra da yayın faaliye
, ..s.)-': Y 1■ T T- tini sürdürmüştür. Bu arada M a lu m a t
T t gazetesi sahibi Tahir Bey de “Malumat
\ 1• Y Y.
ırtr j)'-> r •\ Kütüphanesi” adı altında kitap yayın
» \ r \T » » Y A cılığı da yapmıştır.
» \T\İ ; » » r T Bunların dışında Beyazıt’taki Hak-
• ,. \
kâklar Çarşısı (bugünkü Saiıhaflar Çar
. JÎ-V ->■'► J")' ;,-:!l ı.jr . ’-!' {'pjl, şısı), Kapalıçarşı’daki Salıhaflar Çarşısı
J:» el-jU» j' j ^ '^ ', ?.t. ile Beyazıt ve Bâbıâli’deki kitapçılar da
kitap ticaretinin yanısıra yayıncılık ala
BASININ ETKİSİ: Osmanlı toplumunda basının gelişmesi birçok matbaanın nında da etkinlik göstermişlerdir.
kurulmasına önayak olmuş, geniş bir okur kitlesinin yetişmesini sağlamıştır. Giderek II. Meşrutiyet’in ilanından sonra ga
okurda artış gösteren bu talebe karşılık matbaalar kurulmuş ve yayıncılıkta belirli bir zete ve dergi yayımcılığı alanındaki hızlı
gelişme görülmüştür. Tabii tüm bu değişimler Batı ‘daki hızlı gelişmeler gözönüne
alındığında çok önemli değilse de, yüzyıllarca böylesi bir tekniğe uzak kalmış bir sayısal artış kitap yayımcılığında da gö
toplum için azımsanmayacak bir değişimdir. O dönemlerde yayımlanan çeşitli rülmüş, ancak kurulan yayınevlerinin
kitapların ilanı. çoğunun ömrü bir iki yılı geçmemiştir.
Bu dönemin önemli yayımcıları arasın-
.1686
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
da şu adlar sayılabilir: M uhtar Halid, kitap sayısımn 2.^W dolayında olduğu Arap harfli kitaplar da dahil edilmiş
Leon Lütfi (Semih Lütfi), Misak (Za nu belirtmiştik. 1729’dan Arap harfli tir.
man Ktp.), Mihran (Cihan Ktp.), Gar- kitap yayıımna son verildiği 1928’e ka Meral Alpay’ın tesbit ettiği sayının
bis Fikri (Gayret Ktp.), İlyas (Bayer) dar geçen iki yüzyıllık dönemde bası dönemlere göre dökümü şöyledir:
(Kanaat Ktp.), Hüseyin (Tutya) (İkbal lan toplam kitap sayısımn 30.000 do 1729-1829 180
Ktp.), Naci Kasım (Açıkel) (Maarif layında olduğu tahmin edilmektedir. 1830-1875 2.894
Ktp.). Ayrıca Abdullah Cevdet’in Jön Kütüphaneci Meral Alpay’ın tespitleri 1876-1892 3.277
Türk yayını o larak b aşlattığ ı ne göre bu sayı şimdilik 27.407’dir. Bu 1893-1907 4.250
“ Kütüphane-i İçtihat” serisini bu dö dönemde basılan kitapların ayrıntılı bir 1908-1917 6.827
nemde de sürdürdüğünü belirtelim. bibliyografyasını hazırlayan M.Seyfet- 1918-1928 6.376
tin Özege’nin tesbit ettiği sayı ise Tarihsiz 3.603
Yayımcılığımızın Sayısal Dökümü 25.554’tür. Üstelik bu toplama 1928
Yukarıda 1729-1870 arasında basılan öncesi ve sonrası yurtdışında basılan Toplam 28.407
GELİŞEN YA YlN HAYA Tl: 1870’lere kadar Osmanlı yayın hayatı çok az bir gelişme gösterdi. Bu tarihe kadar basılan kilapiann
çoğu devletin bastığı ders kitapları ve küçük broşürlerdi. Bu arada Şinasi, Ahmed Midhat Efendi gibi önde gelen yazarlar da ,ı
yayıncılık alanında önemli girişimlerde bulundular. Şinasi’nin risaleleri, Ahmed Midhar’ın "Letaif-i Rivayat" külliyatı bu dönemde
yayımlandı. Bunun dışında matbaacı Mihran Efendi ile birlikte Cep Kütüphanesi’ni kuran Şemseddin Sami de dönemin ünlü
yayıncıları arasındadır. Ön sıra sağdan, Hasan Bedreddin, Mihran Efendi, Mahmud Sadık, Nazım; arka sıra Enis Tahsin, Feyzi
beyler ve Karnik Efendi ve Bâbıâli’de yeniden yapılan bir kütüphane.
1687
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
Ne yazık ki, bu sayıların konusal ay cağını düşündürmektedir. Jale Baysal’- Sözlük 4.72
rımını bilemiyoruz. Yalnız Jale Baysal’- ın tespitlerine göre 1729-1875 dönemi Resmî yayınlar 4.65
ın 1729-1875 arası yayınlar için hazır yayınlarının konusal dökümü şöyledir. Tasavvuf 4.51
ladığı tablodan öğrendiğimize göre bu Münşeat 3.93
dönemde yayımlanan kitaplar arasında Konu Yüzde İslâm felsefesi 3.37
İslâm dini o/o 13.44’lük bir yüzdeyle bi Tiyatro 3.17
rinci sırayı almaktadır. Dinî kitap bas Ahlâk 3.17
ma yasağının 1803’te kalktığı dikkate İslâm dinî 13.44
Sağlık bilimleri 2.72
alınırsa bu durum daha da dikkat çe Nazım 12.27
Fen 2.65
kicidir. l 729-1802 arasında basılan ki Dil 8.79
Matematik 2.62
tap sayısı yalnızca 45’tir ama yukarıda Tarih 6.34
ki durum, dinî kitap basma yasağı ol Roman-hikâye-masal 6.03 Öğretim 2.06
masaydı bu sayının çok daha fazla ola Askerlik 5.03 Diğerleri (15 ayrım) 10.38
Sonuç
Tanzimat’tan sonra oluşmaya başla
yan Osmanlı yayımcılığı dönemin çetin
ekonomik, sosyal ve siyasî şartları içe
risinde pek büyük bir gelişme olanağı
bulamamıştır. Ama yine de nitelik ve
nicelik bakımından belli sıçramalar ya
ratmış, eğitimin yaygınlaşmasının,
okuryazarlığın artmasının, basının kök
leşmesinin yarattığı okuma ihtiyacına
cevap vermeye çalışmış, hem. bir tica
ret metaı, hem de bir kültür metaı ola
ÜNLÜ YA YINC/LAR: 1890’dan sonra gelişen yayın dünyası ünlü isimlerin de ortaya rak basma kitabın varlığını kabul ettir
çıkmasını sağladı. Bunlardan yayın hayatını Cumhuriyet ’ten sonra da sürdüren Ahmed miştir. D
İhsan (Tokgöz) kendi kurduğu Servet-i Fünun’un yanısıra, telif ve çeviri kitaplar ile KAYNAKÇA
birlikte salnameler yayımladı. A. İhsan ve Alem Matbaası’nın teşekkürü ile Servet-i
Fünun ’un Paris ’ten getirttiği hakkak mösyö Napier. ALPAY Meral, Harf Devriminin Kütüphane
lerde Yansıması, İstanbul, 1976
1689
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
□ BAYSAL Jale, M üteferrika’dan Birinci Meş □ GERÇEK Selim Nüzhet, Türk Taş Basmacılı cılığımızın 250. Yılı Bilimsel Toplantısı-
rutiyete Kadar Osmanlı Türklerinin Bastıkla ğı, İstanbul, 1939 Bildiriler, Ankara, 1980
rı Kitaplar, İstanbul, 1968 □ İSKİT Server, Türkiye'de Neşriyat Hareketle □ UNAT Faik Reşit, Türkiye Eğitim Sistemi’nin
□ ERSOY Osman, X V III. Ve X IX . Yüzyıllarda ri Tarihine Bir Bakış, İstanbul, 1939 Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964
Türkiye’de Kâğıt, Ankara, 1963 □ Türk Kütüphaneciler Derneği, Basım ve Yayın
İKDAMCIAHMED CEVDET: Cumhuriyetten sonra da gazetecilik yapan Ahmed Cevdet (Oran) 1895'te Kütüphane-i İkdam adı
altında kurduğu yayınevinde birçok kitap yayımlamıştır. Bir yıl sonra İbrahim Hilmi'nin (Çığıraçan) kurduğu Kütüphane-i İslâm da
o dönemde kitap basan kuruluşlar arasındaydı. Ahmed Cevdet (sağda).Nişan Berberyan matbaasında basılan Belagat-i Osmaniye
(solda), Mihran matbaasında basılan Talim-i Edebiyat (ortada).
sis/O şahın himmeti neşr-1 ulûma al lunan müderrisinden Müneccim-i Sani çok terakkıyata mazhar ve müddet-i
mada masruf/Ulûm u sanata kıldı ahali Tahir Efendi memur oldu. Eski matbaa medide Maarif Meclisi riyaseti ve Ev
sınıfını tesis" kıt'a-ı bediiyyesi mun- dairesi Maarif idaresine verilerek mek kaf müfettişliği ve Müneccimbaşılık gi
tabi olur idi. Bu kıta'nın varaka-i mat tep ittihaz olundu ve Takvimhane Ko bi memuriyetlere nail ve bu sayede
bualarından birer tanesi esna-yı seyr nağı taraf-ı miriden Mustafa Fazıl güruh-ı sudur ve heyet-i ayana dahil
ü temaşada matbaa memuru yediyle Paşa'ya satıldı. Abd-i fakir ol vakit oldu. Edhem Paşa ile araları bozula
zevad-ı hazıraya i'ta olunmuştur. Fab rütbe-i salise eshabından Takvim-i Va rak daima mezemmetinde bulunur
rikanın her cihetle mükemmeliyetiyle kayi muharrirliğiyle Matbaa-i Amire idi.D
beraber hüsn ü intizamı ve nazır-ı mü sermusahhihi idim. Tahir Efendi'nin
şarünileyhin sa'y ü himmeti ile me rekabet ve su-i siayeti tesiriyle müşa Tar/h-/ Lutf/ (yazma), Cilt 1O 1 280
(1863/4)
murlarının gayreti huzzar-ı mevcude rünileyh Edhem Paşa'nın hüsn-i te
tarafından rehin-i tahsin olarak avdet veccühünden mehcur olmuştum. Mü
olundu. idaresine Takvim-i Vakayi mu
kabelecisi, maiyyet-i fakiranemde bu
şarünileyh hizmetiyle Tahir Efendi
sonraları rütbe ve memuriyetçe pek
Mühendisoğlu
Şu okuduğunuz satırları teşkil eden
huruf gazetemizin 54. sayfasında res
mini gördüğünüz hünerver-i şehr hak
kak Mühendisoğlu Ohannes Efendi1
nin dest-i maharetinden çıkmıştır. Mu
maileyhin kendi namıyla benam olan
bu hurufattan evvel lisan-ı Osmaniyi
tertip için bidayetten (Araboğlu) tesmi
ye edilir bir yazı istimal olunurdu ki, ilk
defa olmak üzre tesis edilen bu huru
fatı da "mühtedi İbrahim” Efendi is
minde bir Macarlı imal eylemiştir; mü-
teveffa-yı mumaileyhin resmini elde et
miş olsaydık tabii derc-i sayfa eyleye
cek idiysek de ne çare ki buna muvaf-
fakıyet hasıl olamadı.
Mühendisoğlu'nun Türkçe'de üç
türlü hurufu vardır. Bunlardan birinci
si makalâtımıza sername olan iri harf,
ikincisi sütunlarımızı teşkil eden vasat
harf üçüncüsü de Türkçede mevcut en
ufak yani 6 punto huruftur.
Bu zat sene-i Miladinin 1810 sene
si Şubatının 21. günü Dersaadet'te te
vellüt etmiş olup babası dahi mühen
dis idi.
Sanataevvela kuyumculuk ile ibti-
dar eyleyip ziyade asar-ı terakki gös
termiş ve sonradan Üsküdar'da küşad
edilen bir matbaada Ermenice huruf
çelikleri yapmaya başlamış badehu
cedd-i mecid-i hazret-i padişahi cen-
netmekan Sultan Mecid Han zamanın
da ta'lik yazı kalıpları yapılmak arzu
olunup münasip başka hünerver bu
lunmadığı için iş Mühendisoğlu'na ha
vale kılınmıştır. Mühendisoğlu'nun
imalgerdesi olan 3.000 kadar parça
dan mürekkeb ta'lik yazı el'an Matbaa-
i Âmire'de mevcut olup emr-i terkibin
deki müşkilattan dolayı matbaalar ta
rafından istimali kabil olamamıştır
Mühendisoğlu talik yazıyı ikmal ey
ledikten sonra Hakan-ı merhum mü-
şarileyh zamanında ihraç edilen kaime
kalıplarının imaline memur edilip ta
mam 17 sene kaime kalıbı yapmakla
•rıeşgul bulunmuş ve daha sonra 22
punto “Mühendisyan” hurufu denilen
iri yazı kalıplarını imal ile hükümet-i se-
niyyenin takdirine mazhar olmuştur
işte bundan sonra el an her matbaa-
1691
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
“BABA TAHİR": II. Abdülhamid döneminde yayımcılık yapan Tahir Bey, bu dönemde saraya yakınlığıyla tanınmış bir
yayıncıdır. Malumat gazetesinin yanısıra Malumat Kütüphanesi adı altında kitap da yayımlayan ve Baba Tahir diye
anılan Tahir Bey ve Malumat matbaası ve Kütüphanesi ve aym matbaanın, padişahın cülus şenliğinde bezenmiş hali.
da müstamel kitap yazısının kalıpları âli-i sadaret-i uzmâya arz ile istizân Yedinci madde: Memâlik-i Mahru-
nı, onu müteakip gayet ufak 6 punto olunmadıkca bir harf basmağa muk sa'da mülkce ve devletce muzırrolan
yu vücuda getirerek derece-i h üner ve tedir olamayacakdır. kütüb ü resâili tab' ettirmeğe cesâret
maharetini isbat etmiş ve şimdi de 82 Üçûncû madde: işbu basmahâne- eden olur ise o makülelerin basdırdık-
yaşında bir pir olduğu halde fevkalâ lerin tab' ve temsil edecekleri her nev'i ları şeyler cânib-i zabtıyeden derhal
de nefis bir rık'a kalıbı hakkıyla meş kütüb ü resâil evvelemirde Dersaa- ahz u zabt olunacakdır.
guldür inşallah kariben bunu da it det'de doğrudan doğruya ve taşralar Sekizinci madde: Müellifine bir nev i
mam eyler ve matbaacılık âlemine bir da ise vülât-ı eyâlet cânibierinden in mükâfât ve emsâline tâziyâne-i şevk
büyük hizmeti daha olur. D ha ile Meclis-i Maarif'de görülüb mül- olmak üzre her müellif hakkında kayd-ı
Ser vet-i Fünun cilt 1, sayı 5, sayfa 53 keve devlete bir güna mazarratı oldu hayat şartıyla imtiyaz verilmesi nizâm
ğu tebeyyün ederek meclis-i mezkür dahilinde olmağla işbu basmahaneler
(Mühendisoğlu 18.11.1891de Beyoğlu 'nda tarafından kezâlik ba-mazbata ma- de basılacak şeyler o maküle imtiyaziı
vefat etmiştir.)
kâm-ı âlî-i sadâret-i uzmâya arz ile is- nev'iden olamayacakdır.
tizân olunmadıkca tab' ve neşr etdi- Dokuzuncu madde: Bu nizamâtın
M a tb a a N iz a m n a m e s i rilmeyecekdir. hilâfına hareket edenlerin basmahâne-
Dördûncû madde: Düvel-i Ecnebiy- leri zabtıye nezâreti ve vülât ma'rife
Birinci madde: Dersaadet'de gerek ye teb'asından olub da Memâlik-i tiyle derhal kapatdırılub buna mütecâ-
litografya ve gerek huruf ile kitab tab' Mahrusa-i şâhânede kitab basmak is sir olanların derece-i töhmetlerine gö
etmek isteyenlerin keyfiyetieri Meclis-i teyenlerin evvelemirde Nezâret-i Celi- re kânunnâme-i hümâyun'da münde-
Maarif ve Zabtiye ma'rifetiyle tahkik le-i Hariciyye'den ruhsatı hâvî yedie- ric cezâ ile mücâzâtı icrâ olunacakdır.
olunduktan sonra meclis-i mezkürdan rinde senedi olmadıkca basmahâne
Madde-i Mahsusa
ba-mazbata makam-ı âli-i sadaret-i uz- küşâdına muktedir cllamayacaklardır.
mâdan istizân ile cânib-i zabtıyeden Beşinci madde: Bu makulelerin ba işbu nizamâtın ilânı tarihinden altı
me'zuniyeti hâvi yedlerinde sened-i sacağı kütüb ü resâil evvelemirde aya kadar el-hâletü hâzihi mevcud
mahsusları olmadıkça basmahâne kü- Nezâret-i müşarün-ileyhâya ibrâz ile olan basmahânelerin sahibleri yedin
şâd edemeyeceklerdir. oradan ruhsat verilmedikce basılama- ce mezuniyeti hâvi sened bulunacak-
ikinci madde: Memâlik-i mahrusa-i yacakdır. dır. Eğer bu müddet içinde sened al
hazret-i şâhânenin ba'zı mahallinde ki Altına madde: Kezâlik Düvel-i Ec- mayan olur ise andan sonra sened al
tab basmasını arzu edenler ewelemir- nebiyye teb'asından olub da gazete mak istemiş olsa bile kendüsüne izin
de vâli-i eyâlete haber verüb vâli tara tab' etmek isteyenler dahi Nezâret-i verilmeyecekdir.
fından dahi keyfiyet derbâr-ı şevket- Celile-i Hariciyye'den izin ve ruhsatı (fî 30 cemâdiyelülâ sene 1273)
karâra inhâ ve kezâlik Meclis-i Maa- hâvî sened almadıkça basmahâne kü-
rif'de görülüb ba-mazbata makâm-ı şâd edemeyeceklerdir. (26 Ocak 1857)
1692
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
tab ve neşr edeceği gibi Avrupa mil pa meşahirinin beynelmilel şöhret alan seyahatname ile Stanley'nin seyaha
letlerinin vücutlarıyla iftihar veeserle- ve her milletin edebiyatına mal edilen ti hakkında mazbut ve muhtasar bir
rini bir mevki-i ihtiram ve itibarda eserlerini ki -mesela Fransızlardan eser, Afrika'da Avrupalıların müstem-
tuttukları üdeba ve hükema-yı salife ve Rasen'in faciaları ile Molyer'in mud- lekatı hakkında yine bir eser-i coğrafi
haran ın meşhur-ı âlem olmuş âsarını hıkelerini Sen Piyer'in, Şatobriyan' Asır Kütüphanesi'nin ilk nüshaları me-
dahi câmi olmakla beraber ulum, tü- ın, H ugonun, âsar-ı şıiriye ve yanında neşr olunmak üzre hazırlan
nun ve edebiyatın kâtfe-i şuabatına hikemiyesini, filiz le rd e n Şekspir- mıştır.
dair umumun lezzetleokuyacağı, su in Romeo ve Jülyet ve Hamlet, Kral Hamisen umum âsar-ı matbua-i Os
huletle anlayacağı ibârat ile birçok Lear gibi tiyatrolarını ve Lord Byron ' maniye hakkında intikadat: Âlem-i
eserler neşr edecektir. un âsarını veAlmanlardan Goethe'nin matbuata eski ve yeni ihrac olunan ve
Asır Kütüphanesi gayet umumi ve Herman ve Dorote ve Faust'u, Schil- olunmakta bulunan müellef ve müter-
her türlü müellefatı câmi olduğu için ler'in Vilhelm Tel, Valenştayn ve Ta cem roman, hikâyat, âsar-ı edebiye ve
neşr edeceği Asarın nevi ve mahiye rihin Lüzumu eserleri gibi şeylerdir- fenniyenin umumen tankidatına dair
ti hakkında şimdiden bir program yap matbuat-ı Osmaniye arasına güzel bir sahib-i re'y ve haiz-i evsaf-ı lazıme
mak kabil değilse de mücerred mü- tab münasib bir kıt' ada idhaline vası olan zevatın kalemlerinden çıkmış ma-
taliin-i kiram hazaratınca bir fikir ha ta olacaktır. kalata Asır Kütüphanesi icabına göre
sıl olabilmek için Asır Kütüphanesi'nin Saniyen gerek muharririn-i Osma- bir veya sırasıyla birkaç cüz'ünü hasr
neşr edeceği enva'ı Asardan birkaçı niye-i hazıranın âsar-ı makbulesini, edecektir.
hakkında misaller iraesi suretiyle, kü gerek umum Avrupa erbab-ı kalemi Sadisen umumen teracim-i ahval:
tüphanenin maksad-ı tesisi ve suret-i ser-amedanının birkaç lisana tercüme Tarihin ıttılaı. yettiöi zamandan şimdiye
tertibini izah etmek münasib görül edilmiş ve her millet-i mütemeddine kadar gelmiş ve sahife-i âlemde bir
müştür. nezdinde müştehir olmuş olmakla bir isim bırakmış olan zevatın iktidar ve
Asır Kütüphanesi her nevi muhar- mevki-i mümtaz kazanan müellefat-ı mahiyetini veef'al ve mesleğini, âlem-i
reratı câmidir. Ez en cümle şu yolda nadiresini neşr için Asır Kütüphanesi insanivete hizmetini bast eder suret
eserler neşr edecektir: en güzel bir vasıta olacaktır. te müdekkıkane yazılmış tercümeıhaf-
Evvelen âsar-ı eslaf: Muharrerat-ı Salisen ulum ve fünun: Ulum ve fü- leri Asır Kütüphanesi eczasını işgal
makbule ve nadire-i Osmaniye'den nunun terakkıyat-ı hazırasından kariin- edecektir.
mesela Fuzuli'nin Leyla vü Mecnun, i Osmaniye'yi haberdar etmek ve bil Asır Kütüphanesi'nin mesleği hak
Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk namındaki cümle keşfiyat ve ihtiraat-ı fenniyeyi kında bu kadar bir program göstere
manzumelerini, Baki ve Nedim gibi şu- anlaşılır bir lisanla erbab-ı mütalaaya bildik. Fakat Asır Kütüphanesi'nin
aranın eş'ar-ı müntehabesini ve mü- arz eylemek Asır Kütüphanesi'nin neşr edeceği âsar buna da münhasır
verrihin-i meşhuremizin tıkarat-ı maksadındadır. değildir. Mukaddimemizi hülasa et
tarihiyesini neşr edecek yani esiaf-ı Rabian her qün (gazete okuyaniara mek istesek deriz ki: Tarih-i âlemde
Osmaniye'nin âsarını umumen ihya başkaca bir hizmet olmak üzre evrak-ı meşhur olan Osmanlı, Arap ve Acem
eylevecek. Bundan başka ulum ve havadiste mevzubahs olan mesailin la- ve Ecnebi umum erbab-ı kalemin eb-
fünun-ı hazıraya esas koyan ulema yıkıyla malum olması için bu mesaile na-yı cinslerine yadigâr bıraktıkları
yı Garb ın oergüzide eserlerinin müteallık seyahat ve coğrafyaya dair eserlerin en güzellerini icab ettikçe
matbuat-ı Osmaniye arasında yeni bir malumat birer kitap şeklinde Asır Kü müelliflerinin tasvirleriyle beraber
surette güzel bir Türkçe ile husulüne tüphanesi meyanında neşr olunacak kariin-i Osmaniye'nin nazar-ı mütalaa
hizmet edecek ve bir de umum Avru tır. Mesela Fas hakkında güzel bir ve itibarına arzla vukuf-ı mıNimîzi tev
1694
YAYINCILIK
Osmanlı Yayıncılığı
si ve ulum ve fünun-ı haziranın netini İstenilen mahalle gönderilmek üzre: miz küçük hikâyelerinin içinde mazhar
milletimiz efradı arasında umumileş Adet Kuruş olduğu rağbet-i âmmeye müteşekki-
tirmek niyet-i halisanesine istinaden Seneliği 52 50 ren, “Asır Kütüphanesi Hikâyeleri"
bu kütüphaneyi tesis ettik. Bu mak- 6 aylığı 26 27 namıyla küçük ve güzel bir kıt'ada la
sad-ı halisanemizin husulü ancak vü- Asır Kütüphanesi'nden alınmak üzre: tif hikâyelerden mürekkeb ve mecmua
cudları bu mülk ve devlet için medar-ı Adet Kuruş daha teşkil ediyor. Bir hikâye bir cüz
iftihar olan zevat-ı kiram-ı marifet-ittisa- Seneliği 52 40 veya birkaç cüz'de tamam olacak. 16
mın teşvik ve tergıbi, muavenet ve 6 aylığı 26 22 sayfalık bir cüz' ü 1O paraya, haftada
himmeti sayesinde mümkündür. Bu lâ-akal bir cüz çıkacak, 52 cüz bir se
sebepten dolayı kütüphanemizin me- nelik itibar olunur.
malik-i Osmaniye'nin her cihetine in A boneler için Suhulet Bir senelik abone bedeli Dersaadet
tişarına himmet buyurmalarını ve Abanelere suhulet olmak üzre be için 5 taşra için posta ücreti olarak 5
nekayısını hemen ihtar suretiyle ibraz-ı delin taksit suretiyle itasını kabul ede kuruş daha alınır.
muavenet-i hayırhahane eylemelerini riz. Bir taksit 1O kuruştur. Taksit Mekteb-i Asır
ve mümkün mertebe mükemmeliyeti suretinde abone olanlar için seneliği
ve gerek intişar, gerek ihata ettiği asa 55 altı aylığı 30 ve kütüphaneden alın Mekatib-i umumiye ve hususiye
rın dairelerini tevsi için efkâr-ı maarif- mak üzre 25 ve 45 kuruştur. Taksit ders programlarına muvafık olarak
perveraneye layık olacak tedabirin it suretinde abone olduklarını müş'ir bir kâtfe-i ulum ve fünuna dair müellefat-
tihazını Asır Kütüphanesi idaresine ih senedi imza edeceklerdir. tan ibaret olmak üzre kütüphane-i aci-
bar zahmetini ihtiyar kılmalarını alenen zanem yukanki nam ile bir külliyat
rica ve istirham ederiz. Bu mukaddi A sır K ütüphanesi Rom anları mecmuası daha tesis etmiştir.
menin neşrinden maksadımız kütüp Kütüphanemiz tarafından bu nam ile Mekteb-i Asır Elifba cüz'ünden bed
hanenin muhtasarca esas tertib ve neşr olunmakta olan roman külliyatı ile mekatib-i âliyede tedris olunan tü-
tesisini söylemek ve bu himmet ve mu nın birinci senesi hitam bulmuştur. nun kitaplarına varıncaya kadar en
avenet ricasını erbab-ı iktidar ve ma Bimennihi'l-kerim karîben ikinci sene mükemmel ve müfid eserleri câmi ola
rifete arz eylemektir. nin neşrine başlanacaktır. Birinci se cak ve külliyat dört kısım üzerine bit-
nesi büyük, küçük 11 roman ve hikâ taksim, kısm-ı evvel hazine-i tedrisat-ı
Muharririn-ı muhtereme-i Osmani- ibtidaiye, kısm-ı sani hazine-i tedrisat-ı
yemizden ayrıca kütüphanemiz dahi yeyi câmidir.
Bir senelik abone bedeli taşra için rüşdiye, kısm-ı salis hazine-i tedrisat-ı
linde neşr olunmak üzre âsar-ı idadiye, kısm-ı rabi hazine-i tedrisat-ı
kalemiyelerini ihda ve kütüphanemiz 50 Dersaadet için40 kuruştur. Altı ay
lığı 25 ve 30 kuruştur. âliye namıyla bu kısımlardan her biri
tahrir ve tertibinde her cihetle mükem ni havi bulunacaktır.
meliyet husulüne himmet suretiyle Asır Kütüphanesi'ne abone olan ze
vat Asır Kütüphanesi romanlarına da İtikad-ı acizanemizce herhangi ilim
muavenet-i hayırhahane ve insaniyet- ve fenne dair olursa olsun telif edile
kârane ümid ve intizarırıdavız. Asır Kü abone olmak istedikleri surette kendi
lerine bir ikram olmak üzre seneliğini cek bir eser mutlaka o ilim ve fende
tüphanesi idaresi buna karşı vasi ve
taşra için 40 Dersaadet için 30 ve altı ihtisası olan zevat tarafından yapılması
iktidarı dairesinde hidemat-ı tabiâna iktiza edeceğinden Mekteb-i Asır me-
arz eder. aylığını 20, 25 kuruşa tenzil ederiz.
yanına girecek bilcümle kütüb ü resa-
Asır Kütüphanesi meyanında neşr Asır K ütüphanesi Hikayeleri ilin erbabına yaptırılmış ve yaptırıl
olunacak fısarın intihab ve tertibi hu Asır Kütüphanesi romanlarının, bu makta bulunmuş-olduğunu dahi baş
suslarına nezaret cihetiniıdahi zevat
romanlarımız meyanında neşr ettiği kaca arz ederim. D
ı muktedire deruhte buyurmuşlardır.
Asır Kütüphanesi'nin intizamı ve ha
vi olduğu fısarın tenevvüü ve tekem
mülü birinci senesi eczasının neşri
zamanında kendi kendine zahir ola
caktır.
0 1j j jV ) 1 j f"
Suret-i N eşr
Asır Kütüphanesi'nin bir cüzü lâ-.
akal 64 sayfa olarak Avrupa'nın en
meşhur kütüphaneleri kıt'asında ya ^ J - i Sil ; j L
ni şu kitap hacminde neşr olunacak ve
her cüzü müstakil bir eserolacağı gibi
bir eser sırayla 4-5 ve icabına göre da 4.;>-«JLllı ıJT 2 y o-->-Âİ J lA,.
ha ziyade cüz'ü dahi işgal eyleyecek
tir. Asır Kütüphanesinden 52 adedi
bir senelik itibar olunacaktır. Bir ade i
din fiyatı 50 paradır.
Asır Kütüphanesi'nin esas teşkili
maarife hizmet olduğu için 64 sayfa
lık bir cüz'üne ucuz bir fiyat konul
muştur. Abone bedeli: Vilayâtdaki
kariin-i kirama suhulet olmak ve Asır
Kütüphanesi'nin intişarını tamim et
mek maksadıyla abone bedeli bir de
rece daha tehvin edilmiştir.
1695
YAYINCILIK
Osman lı Yayıncılığı
Elif b a guruş mükâtât verilecekdir. Te'lîfi içün kılınacak ve hulâsa risılle-i matlube az
Vavın hareke olarak isti'malinde su- dört ay müddet ta'yîn olunmuşdur. kâide ve çok misâli müştemil olacak-
ver-i muhtelifede telaffuzîçün alâmât. dır. Çünkü misallerin taaddüdü kavâ-
Fezail-i Fi’liyye R isalesi idin tahsilini teshîl etdikten başka bu
yânın hareke makâmında isti'malinde
diğer halinden temyîzîçün alâmet ke Gerek ehl-i İslâm ve gerek milel-i sâ- vesîle ile isti'mal olunacak kelimâtın
limenin ibtidılsında vakı' elif harfinin ire beyninde fezâil-i ahlâka müteallık imlâ ve ma'naları dahî öğrenilür.
harekesini mübeyyin alâmât hecıl ni ezmine-i sâlitede vuku'a gelmiş olan İşbu risâle lisân-ı Türkî kavâidine
hâyetinde hareke makâmında müsta'- hâlât ve harekılt-ı memduha ahlâk ri- mahsus olacağından gerek Arabî ve
mel h{! harfinin diğerinden temyîzîçün sâlesi beyannâmesinde gösterilen ter- gerek Fârisî'den Türkî lisânında isti'-
alâmet Arabî ve Fârisî keflerin yekdi- tîbe tevfikan fasıllara taksîm olunacak- mali ziyâde şâyi' ve bilinmesi lıl-büd
ğerlerinden temyîzîçün alâmet hecıl- dır. Bu makule vukuât-ı seyr ve târîh olan kavâid dahî ayrıca tertîb ve bâlâ
yı tedrîc üzre ta'lîm içün gâyet sâde ve ahlâk kitablarında bulunabileceğin da gösterilen numunelere tevfîkan mi
ve sehl-i kelimıltdan mürekkeb ibılrılt den bunlar tetebbu' ile münâsibleri in- sallerle tavzîh olunarak zeyl olmak üz
risıllenin nısf-ı evveline işılrılt-ı cedî- tihılb olunur ve bu yolda yazılmış mah re risâlenin âhirine ilâve kılınacakdır.
de ile berâber Mî harekât vaz' oluna sus kitablar mevcud olduğundan an Arabî fiillerden Türkçe'de müsta'-
cak ve nısf-ı diğerine yalnız işârât-ı ce- lardan dahî nakledilebilir. Fezâil-i fi'- mel olan sîgaları şâmil olmak üzre bir
dîde konulacakdır. Bunlardan başka liyye risıllesi yüz sahîfe kadar olacak takım cedveller tertîb olunub bunların
tehcîyeyi teshîl içün keşf olunacak her ve birincisine beşbin ve ikincisine üç ma'naları ve ba'zı tenbîhât ilâve olu
türlü usul dere kılınacakdır. Münılsib bin guruş mükâtât verilecekdir. İşbu nacak ve işbu fiiller yalnız ef'âl-i sa-
resimler dahî ilâvesi câiz olacakdır. risıllenin te' lîfi içün dört ay müddet ta'- hîha olub muattelât yazılmayacakdır.
Hutut-u âdiyede harekât-ı ma’hude is- yîn olunmuşdur. İşbu risâleye cüz-ü sânî olmak üz
ti'mal olunmadığı cihetle mümkün re derununda münderic kavâide tat-
Kavaid-i Türkiyye bîkan bir imlâ risâlesi dahî tertîb kılı-
mertebe bunların makâmına kılim ve
diger ba'zı fevılidi şâmil olarak tehci- İşbu risâle iki kısma munkasim olub nacakdır. Şakîr-i muallimin muâvene-
yeyiteshîl eylemek üzre bâlâda beyân birincisi usul-u lisılndır. Bu dahî zîrde tiyle kendü lisân-ı mâder-zâdının
olunan huruf içün ba'zı alâmât-ı mü muharrer mevâddı şâmil olacakdır. kavâid-i külliyesini kolaylıkla öğren
nâsibe ihtirâı matlub olub fakat işbu Mukaddeme. İsim. Zamir. Fi'il. Edat. mek içün işbu risâle iktizâ eden her
alâmât usul-u müsta'meleye muhâlif Terılkîbin kavılid-i lisâna tatbîki. İkin türlü mevaddı şâmil olacakdır. Lisânın
ya'nî şekl-i aslîyi tağyîr edecek suret- cisi terkîb-i kelâmdır. Bu dahî âtî-üz- kavâid-i hikemiyye ve muşkilesini be
de olmayacakdır. lsti'mal olunacak zikr mevaddan ibaretdir. Mutabakat. yandan ziyâdesiyle ictinâb olunacak
kelimâtın kılffesi mümkün mertebe ço Mef'uller. Cümlelerin yekdigerine ir- olub çünkü ale-1-umum kavâid kitab-
cukların bildikleri ve belki her gün is- tibıltı. İsbu risâlede münderic her bir larının tedrîsini tas'îb eden ba'zı
ti'mal etdikleri lügatlerden ve bunla kaide ve istisna ve tenbih akîbctinde ma'lumât-ı dakîka ve cüz'iyyeyi öğren-
rın mütâdı dahî anların derece-i idrak müteaddid misaller îrâd olunacak ve meksizin lisan tahsîl olunabilir bu ced-
lerine muvâtık efkılrdan ibâret olacak- bir kılide ne kadar müşkil ise misalle velde ittihaz olunan usul her ne kadar
dır. ibtidâ sâde ve kolaydan bed ile bi- ri o nisbetle olacakdır. memleketimizde ale-1-umum müsta'
t-tedrîc mürekkeb ve müşkil kelimât ve Emsile cümlesinden olmak üzre mel olan usule mugılyir görünürisede
ibârât yazılacakdır. Her halde etfâle meselâ lisân-ı Türkî'de kelimâtın zîr ü memâlik-i sâirede bunun kavâid ve
hoş görünüb rağbetlerini eelbedecek bâlâsına vaz' olunan harekâtdan baş muhassenâtı bi-t-tecrübe anlaşılmış-
suretde olmasına i'tinıl kılınacakdır. ka olarak dâhil kelimâtda ba'zı huruf dır. İrâd olunacak misallerin en mu’-
Hülâsâ bir çocuk bu risâle vâsıta hareke makâmında müsta'mel oldu teber münşîler âsârından intihâb olun
sıyla nihâyet altı ay zarfında hecâyi ta- ğundan bunları şâmil yigirmi kelime ması iktizâ edeceği dahi ihtâr olunur.
allüm edüb eline verilecek sâde ve âdî tertîb olunacak ve bâlâsı zîrde muhar İşbu kavâid risâlesi lâ-akall yüz elli
ibareli Türkçe kitabları okumağa muk rer lügatın o kabîlden olan harflerinin ve imlâ risâlesi yüz sahîfeden ibâret
tedir olacakdır. Elif-bâ yüz sahîfe ka altına bir hat çekile deyu yazılacakdır. olacak ve bunlardan birinci derecede
dar olacak ve birincisine beşbin ve Muzaf-ün-ileyh ve mef'ul-ün-leh ve bulunana onikibin ve ikinci derecede
ikincisine üçbin guruş mükâfât verile- mef'ül-ün-bih olarak otuz kadar isim bulunana sekizbin guruş mükâfât ve
cekdir. işbu risâlenin te'lîfi içün dört tertîb olunub bâlâsına işbu üç sîgalı rilecekdir Kavâid-i Türkiyye risâlesinin
mâh müddet ta'yîn olunmuşdur. isim yekdigerinden tefrîk ile üç sütu te'lîfiiçün altı ay müddet ta'yîn olun
na taksîm olunadeyu yazılacakdır. Lâ muşdur
Ahlak R isalesi zım ve müteaddi ve ma'lum ve mec-
ilm-i ahlâkın mevzu'u ve gâyetine hul fiiller içün dahî taraf-ı mezkür üz Coğrafya
dâir bir muhtasar mukaddeme. insa re emsele dere olunacakdır.
nın vezâif-i diniyyesi. Vâlideynine kar- Birtakım cümleler tertîb ve bunlar Kürre-i arzın şekl ve mevkii ve hare
şu vezâifi. Muallimlerine karşı vezâi- da vakı' fiiller masdar olarak tahrîr olu ketine dâir ma'lumât-ı umumiyye, arz
fi. Ebna-yı cinsine karşu vezâifi. Nef nub işbu fiiller ezmine-i selaseden üzP.rinde farz olunan devâir. Islâhât-ı
sine karşu vezâifi. Ülülemre karşu ve kangı zernân ile takdîr olunması iste- coğrafya. Ecnâs-ı nev'i beşer. Suver-i
zâifi. Vatana karşu vezâifi. Kavânin-i nilür ise iki kavs içine yazılacakdır. hükümât ve mezâhib. Avrupa'dan
memlekete riâyetin vücubu. Hayvanât Muzâf ve mef'ul-ün-leh ve mef'ul-ün- başlayarak kıtaât-ı hamsenin hudud
ve sâir mahlukâta karşu vezâifi. işbu bih ve sâire içün dahî bu yolda misal ve nüfus ve sâiresi. Memâlik-i şâhâ-
risâle yüz sahîfe kadar olacak ve bi ler getırilecekdir. işbu numunelere nenin hududu ve vüs'ati ve dağları ve
rincisine beşbin ve ikincisine üçbin tevfikan diğer münâsib misaller tertîb ırmakları ve gölleri ve büyük nehirleri
1696
YAYINCILIK
O sm a n lı Yayıncılığı
ve idârece eski ve yeni taksimi ve şâ dan bir şey dere olunmayub dört beş na dAir ba'zı ma'lumat-ı muhtasara
mil olduğu milel ve tavaif-i muhtelife. satırlık ve nihayet bir sahîfelik mektub- dahî verilecekdir.
Her bir vilAyetin hududu ve mahsulAt-ı lar yazılacakdır. ibArAtı dahî çocukca İşbu risAle otuz kırk sahîfe kadar
arzıyye ve sınaıyyesi ve merkez-i ida lAkırdısöylergibi sadeolacakdır. Mek- olacak ve birincisine dörtbin ve ikin
resi ve munkasim olduğu sancakları tublar tebrîk ve teşekkür ve tavsiye ve cisine üçbin guruş mükafAt verilecek
ve mevAki-i müstahkeme ve sAiresi. ta'ziye ve emsali fusula taksim kılına dir. Şevazz-ı imla risalesinin te'lîfi içün
Memalik-i şahnede bulunan temür ve caktır. dört ay müddet ta'yîn olunmuşdur.
şose yollar ve posta ve telgraf hatla İnşA risAlesi yüz sahîfe kadar ola
rı. Devlet-i aliyyenin suret-i hükümet cak ve birincisine beşbin ve ikincisi
ve usul-ü idaresine ve kuvve-i berriy- ne üçbin guruş mükAfat verilecektir. Ma'lumât-ı Nâfıa
ye ve bahriyyesine ve muhakim ve Işbu risalenin te'lîfi içün dört ay müd Hey'et. Coğrafya. Tarih. Hikmet-i
maarif-i umumiyyeye dair ma'lumat. det ta'yîn olunmuşdur. tabiiyye. Kimya. Tabakat-ül-arz. Ah
Taksîmât-ı askeriyyeyi mübeyyin bir lak.
cedvel ve vilayet ve sancakları mübey- Edebiyyât-ı M anzum e İşbu risale balada mezkür ulum ve
yin bir cedvel. Coğrafya risAlesi mü- Şiirin ta'rîf ve mevzuu ve gAyetine sairine müteallık her türlü'ma'lumat-ı
teaddid resimlere taksim olunub her ve hususat-ı sAiresine dair bir nafıayı şAmil bir mecmua olacağından
bir dersin ahirinde şamil olduğu me- mukaddeme-i muhtasıra. MünAcAt. mesAilin yekdigerine irtibatı iktizA et
vadda müteallik es'ile-i muhtelife vaz' Na't-ı resul. SitAyiş-i padişahî. Evzan mez. EtfAl bunu dersden addetmeyüb
olunacak ve münasib olan mahaller ve kavAfi-i muhtelifede her türlü eş'- hikAye kitabları gibi eğlence makamın
de ba'zı ma'lumat-ı tArihiyye dahî ila Ar. işbu eş'Arın yeniden nazmına ha- da okumak içün heves ve rağbetleri
ve kılınacakdır. işbu risAle yüz sahîfe ced olmayub meşAhir-i şuarA AsArın ni eelbedecek suretde gayet sade ve
kadar olacak ve birincisine beşbin ve dan intihâb ile zîrine ismi dahî vaz' olu muhtasar yazılacakdır. Ma'lumat-ı na
ikincisine üçbin guruş mükafAt verile- nacak ve adAb-ı umumiyyeye muga- fıa risAlesi yüz sahîfe kadar olacak ve
cekdir. Coğrafya risalesinin te'lîfi içün yir-ül-elfAz ve efkAr bulunmamasına birincisine beşbin ve ikincisine üçbin
dört ay müddet ta'yîn olunmuşdur. dikkat edilecekdir. Hikem ve nesAyîh guruş mükafat verilecekdir. İşbu risA
ve letaif ve hikayat ve emsali fasıllara lenin te'lîfi içün dört ay müddet ta'yîn
Târih-i O sm ânî olunmuşdur.
taksîm olunacakdır. İşbu risale yüz sa-
Devlet-i aliyye-i Osmaniyye'nin ne hîfe olacak ve birincisine beşbin ve
vechle zuhur etdiğine ve evvel zaman ikincisine üçbin guruş mükafat verile- M eşk M ecm uası
Anadolu'da bulunan devlet ve millet cekdir. Edebiyat-ı manzume risalesi
lerin ahvAline dair bir mukaddeme. Kalem ve mürekkeb ve kağıd ve sair
nin te'lîfi içün dört ay müddet ta'yîn edevat-ı hattatıyyeyi nasıl intihab ve
Zuhur-u devlet-i aliyyeden şimdiye ka olunmuşdur.
dar ser-nüma-yı zuhur olan her türlü tehyie etmek ve bunları nasıl isti'mal
vukuAt-ı mühimme. Bilcümle selatîn-i eylemek iktiza edeceğine ve sair usul
Şevâzz-ı İmlâ
Osmaniyye'nin tarîh-i veladet ve cü ü hattAtıyyeye dair bir mukaddeme.
lusu ve vefatlarını mübeyyin bir ced İşbu risalenin mevzuu Türkçe (lekin, Sülüs kAidesine muvafık olarak amu-
vel. Işbu tarihde münderic vukuat-ı kezalik,Mhişlgibi imlAsı kaideye mu dî ve ufkî ve münhanî keşîdeler. Ba'zı
mühimmenin tarih ve vuku'larını mü gayir olarak yazılan kelimAtdır. Gayeti huruf-u mukattaanın cüz-ü ahirleri
beyyin bir cedvel.Avrupa ve Asya ve o makule kelimatı kolaylıkla şAkirdA- olan kaseler. Vav ve cim ve sad ve em
Afrika kıt'alarında vakı' memalik-i Os na ta'lîm etmekdir. Zîrde gösterildiği sAli ba'zı huruf-u mukattaanın yalnız
maniyye'nin bir kıt'a haritası, şimdi vechle mebhus-ün-anh olan kelimAtın cüz-ü evvelleri. Huruf-u mukattaanın
ye kadar erike-pîra-yı saltanat olan suret-i tahrîr ve telaffuz ve ma'naları- envAı. Nıkat ve harekat. Huruf-u mu-
padişah-ı celil-ül-unvandan her birinin nı ve kangı lisandan olduklarını mü- kattaadan her birinin kavaid-i hattatı-
uhde-i hükümeti bir fasla taksim edi beyyin bir kıt'a cedvel tanzîm oluna- yece noktalarla mikdarının ta'yîni. Her
lecek ve vukuat hakîkatı vechle bi- cakdır. harfin evvel ve ahir kelimede ne şekil
tarafane yazılub fakat muhabbet-i va- de vakı' olduğuna misal olmak üzre iki
taniyyeye müteallık mevad senA ve si suret-i harfli kelimeler. Harfin vasat-ı kelime
suret-i m anâ
tayişle yad olunacakdır. işbu tarîh hi tahrir telaffuz lisân de ne şekilde vakı' olduğuna misal ol
kaye yolunda yazılacağından muhake mak üzre üçer dörder harfli kelimeler.
meye girişilmeyüb ancak nakl olunan lekin lakin amma Arabî Tehzîb-i ahlaka müteallık Arabî ve
fezail tahsin ve kabayîh takbih kılına kezlik kezalik öylece Arabî Türkî ibareler. Hatt-ı rık'a ile yalnız
cakdır. Esamı-i bilad ve rical ve teva- havahiş hâhiş istek Farisî Türkî ibareler. Hatt-ı dîvanî kezA. Hatt-ı
rîh daima gösterilmeyüb bunlar yalnız elke ülke memleket Türkî ta'lîk ile Farısî ve Türkî ibareler.
vukuat-ı mühimmede zikr olunacakdır. işbu mecmua sığırdili ta'bîr olunur
Tarîh-i Osmanî yüz sahîfe kadar ola- Cedvelde bulunan kelimeleri şamil şekilde yapılarak hutut dahî kürsîleri
cakdır ve birincisine beşbin ve ikinci birtakım küçük ibarelerve mümkün ol ya'nî hurufun mevki'leri gösterilmek
sine üçbin guruş mükafat verilecekdir. duğu halde kısa hikayeler olunacak- üzreufkî olarak çekilmiş ince çizgiler
işbu tarîhin te'lîfi içün dört ay müddet dır. Şevazz-ı imla risalesi münasib mik- üzerine yazılacakdır. Mevadd-ı meş-
ta'yîn olunmuşdur. dar derslere taksîm olunub her ders ruhadan başka hüsn-ü hatt tahsîlini
dört beş kelime ile bunları şamil iki sa teshîle medar olacak her türlü usul da
inşâ R isâlesi hî ilave kılınacakdır. Meşk mecmuası
hîfe kadar ibareden mürekkeb olacak-
Fenn-i inşa ve mükatebata dair dır. Fakat her bir dersin ıbareleri o gün nın birincisine beşbin ve ikincisine üç
kavaid-i umumiyyeyi şamil ve bir ta'lîm olunan kelimelere mahsus ol- bin guruş mükafat verilecekdir.1-işbu
mukaddeme-i münasibe. Mektub ve mayub geçen derslerde bulunan ke mecmuasın tertîbi içün dört ay müd
arzuhal ve senedat suretleri. işbu ri limeler dahî tekrar kılınacakdır. Keli- det ta'yîn olunmuşdur. D
saleye ekseriya münşeat kitablarında matın mugayir-i kaide olarak yazılma (fi 12 safer sene 1287)
görülen mustalah ve mutavvel mevad- sının sebeb ve hikmeti ma' lum ise bu (14 Mayıs 1870)
YENİ O S M A N L IL A R
Şerif Mardin
Tanzimat’ın ilânı, temelde, uzun yıl şim cıe Batı’nın önen'ftr 'sayılabilecek
lar kendi iç sorunlarını çözümlemeye coğrafya, tarih ve müsbet bilimlerle il
çalışmış imparatorluk idarecilerinin bir gili eserlerinin tercüme edilmeye çalışıl-
buluşunda odaklanıyordu. Osmanlı masıydı. Bütün bu konularda devletin
devlet yapısı askerî, idari ve malî ko girişimi esas şablona bağlıydı: Rüşdiye-
nuları birbiriyle ilintili bir üçgen halin ler çağdaş bir idare için gereken memur
de örgütlemişti: Birine dokunmak he ları sağlayacaktı, kitaplar bu memur
men diğerlerini etkiliyordu, reform so lara Batı’nın geliştirdiği bilgileri vere
runu üçünün birden o lu m lu bir şekilde cekti. Batı’dakilere benzeyen, devlet
etkilendiği sistemi bulmakta toplanıyor katlarının dışında çalışan bir aydınlar
du, bu sistem de Osmanlılarca bir tür grubunu geliştirmek Tanzimatçıların
lü geliştirilememişti. Batı’da 17. yy’dan amaçları arasında yer alınıyordu fakat
beri beliren çağdaş devlet de bu üç ana eğitim ve iletişim politikalarının uygu
ekseni birbirine bağlı olarak görmüştü lanması beklemediği böyle bir sonucu
fakat modern devlet anlayışında Os karşısına çıkardı: Yeni Osmanlılar ha
manlıların arayışlarının tersine giden reketi Tanzimatın önceden kestireme-
bir çözüm bulmuştu. Osmanlılar mev diği sonuçlardan biri olarak oluştu.
cut iktisadi kaynaklardan daha çok im Tanzimat yıllarında giderek özel gi
kân sızd ırm a yı amaçlarken Batı’da ye rişimlerin ürünü olarak ortaya çıkma
ni k a y n a kla rın oluşturulmasına gidil ya başlayan entelektüel yapıtların bile
mişti. 18. yy’da, aydınlanma devrinde, önceleri devletin genel stratejisiyle or
en anlamlı şeklini alan bu düşünceye ganik bir şekilde bağlantılı olduğu göz
göre vatandaşlar güvenliğe kavuşturul- lemlenir. Bunu iki yönde izleyebiliriz:
duğu, iktisadi çabalarda serbest bırakıl Başlangıçta, bu gibi ürünler devlet ka
dığı, bu alanlardaki kısıntılar (ülke içi tında önemli görevleri olanlar tarafın
gümrük resmi gibi) hafifletildiği, dev dan kotarılmıştı. Örneğin 1859’da Fe-
let asayişi ve iletişimi sağlamak üzere nelon, Fontenelle ve Voltaire’den ter
bir çaba sarfettiği takdirde ülke zengin cümelerden oluşan ve pratik bir ama
leşecekti. Zenginleşen ülke de bu kay ca yöneliyormuş gibi gözüken M uhave-
naklarla kendini yenileyebilecekti. Ba rat-ı H ik e m iy e Münif Paşa tarafından
tı siyasetbilimcilerine göre böyle bir po tercüme edilmişti. Konusu da vatandaş
litika kendi kendini besleyen bir hare lara kendine güveni aşılayacak temalar
ket başlatacaktı. Batı devlet adamları dan oluşuyordu. 1862’de basılan Tele-
nın Osmanlılara tavsiye ettikleri “re m a q u e Yusuf Kâmil Paşa tarafından
form” hareketi buydu. Tanzimatı des tercüme edilmişti, konusu da hüküm
tekleyen Osmanlı devlet adamları da darın devlet idaresinde hangi hususla
Osmanlı İmparatorluğunun yeniden ra dikkat etmesi gerektiği alanını kap
“tanzim”ini böyle anlamışlardı. Tan- sıyordu. 1840’la 1860 arasında Osmanlı
zimatı ve girişimlerini suçlayanlar ge İmparatorluğu’nda devletin dışında
nellikle Tanzimatın bu sistematiğini göz oluşan yapıtların bile “ansiklopedik”
ardı ederler. Oysa Tanzimatı, başarı ve bir amacı olduğu söylenebilir. Gene Ye
başarısızlıklarını anlamak için bu görüş ni Osmanlılan göz önünde tuttuğumuz
açısını hatırlamak gerekir. Yeni Os da bu grubun sahneye çıkması “ ansik-
manlılar olarak gördüğümüz grubun lopedizm”in terkedilmesi ve yerine “si-
düşünceleri de ancak bu biçimde bir yasiciliğin” geçmesi olarak yorumlana
çerçeve içinden bakıldığında bir anlam bilir. Bu gelişmeye 1840’tan sonra ge
kazanır. lişen gazeteciliğin önemli bir katkısı ol
Tanzimatm bu genel stratejisinin ge muştur.
reklerinden biri ülkenin eğitim düzeyi Bir çeşit Resmi Gazete olan T akvim -i
ni yükseltmekti. Tanzimatı başlatanlar V akayi Tanzimatçılar tarafından 1831’-
dan bir ya da iki kuşak sonra ürün ver de başlatılmıştı. Daha sonra Churchill
meye başlayan Rüşdiyeler bu amaçla adında bir İngiliz özel gazeteciliği Ce-
kurulmuştu. Bunun yanında Tanzimat ride-i H a va d is'le başlattı (1840). Fakat
çıların devlet katında ve vatandaşla gazetenin bir okuyucu kitlesi kazanması
devlet arasında iletişimi kolaylaştırmak Kırım iSavaşı’ndan sonraki yıllara rast
için dil ve alfabe konusuyla ilgilendiği lar. İlk Türkçe gazeteyi çıkaran Türk
ni biliyoruz. Aynı tipte bir diğer giri olan Agâh Efendi’nin T ercüm an-ı A h -
YENİ OSMANLILAR 1699
Yeni Osmanlılar ve Siyasi Fikirleri
YENİ O SM A N LILA R IN
E LE ŞTiR iLER /: Yeni Osmanlılara göre
Tanzimat devlet adamları ülkenin
kaderini belirleyecek siyasi sorunlarda
yeteri kadar a k tif değillerdi. Bundan da
öte bu devlet adamları Batılı siyasetçilerin
sözlerinden çıkmayan, yüksek hayat
standartma sahip olmak için servet
peşinde koşan kişilerdi. Bu ortam içinde
biçimlenen Yeni Osmanlılar muhalefeti'
"genç” kuşağa dayanıyordu. İlk
toplantılarını 1865 yazında yapan grupta
Nam ık Kemal, Nuri, Reşad ve Suphi
Paşazade Ayetullah beylerin bulunduğu
bilinmektedir. Mehmed Efendi Fransız
askeri kıyafetiyle (solda), M ustafa Fazıl
Paşa (sağda).
ri ve Reşad ve Suphi Paşazade Ayetul- Suavi’nin M u h b ir gazetesi grubun bay misyona üye oldu. 1877’de Midhat Pa-
lah beylerin bulunduğunu biliyoruz. raktarlığını yaptı fakat sonraları Ali Su- şa’nın azlinden sonra Midilli’ye sürül
Sonradan Yeni Osmanlılar arasında siv avi’nin fikir boşluğu karşısında M u h - dü, sonradan Rodos ve Sakız’da me
rilecek olan Ziya Paşa ve Ali Suavi’yi b ir ’in yerini Namık Kemal’in başında muriyetler aldı, 1888’de Sakız’da öldü.
bu toplantıda görmüyoruz. Bunu bir te bulunduğu H ü rriy et aldı. Az zaman
sadüf eseri saymamak gerekir. Namık sonra Avrupa’daki Jön Türkler arasın
daki görüş ayrılıkları dolayısıyla grup Y e n i O s m a n lIla rın F ik irle ri
Kemal, ZiyaPaşa ve Ali Suavi Yeni Os
manlıların üç ayrı fikir akımını temsil dağıldı. Ali Suavi kendi başına muhte Yeni Osmanlıların bir tek fikir akı
ederler. lif broşürler çıkarmaya devam etti. An mı etrafında kümelendikleri söylene
1867’de Tasvir-i E fr â r gazetesinde cak Fransa’nın Almanya’ya yenilmesin mez. Satıhta Osmanlı İmparatorluğu’-
hükümeti eleştiren makaleler ve M u h den sonra Yeni Osmanlılar İstanbul’a nda bir anayasanın ilânı ve parlamen
bir gazetesinde Ali Suavi ’nin aynı şe döndüler. Namık Kemal İb re t gazete tonun kurulmasında birleşmiş görünen
kilde tenkitleri dolayısıyla Namık Ke sinde fikirlerini yayınlamaya devam et bu kişiler gerçekte felsefi temelleri ba
mal, Ziya Paşa ve Ali Suavi Avrupa’ ti. 1873’te Vatan y a h u d Silistre piyesi kımından birbirlerinden kesin bir şekil
ya kaçtılar. Avrupa’da bir Mısırlı prens nin yarattığı nümayiş dolayısıyla Kıb de ayrılıyorlardı. Paylaştıkları bir tu
ve eski bir Osmanlı maliye nazırı olan rıs’a sürüldü. 1876’da askerî erkânın tum Tanzimat aristokrasisine ve Tan-
Mustafa Faal Paşa’nın yardımıyla neş Abdülaziz’i tahttan indirmesi üzerine zimatın yüzeysel saydıkları “ Batılılaş-
riyatlarını devam ettirdiler. Önce Ali Namık Kemal anayasayı hazırlayan ko ma”sına karşı koymalarıydı.
İlber Ortaylı
şüncelerin, onların mirası üzerinde ge şılır olduğu görülmektedir. Liberal bir bir yerde Türkçülüğün öncülerinden sa
lişip yaşamalarıdır. ortam ve parlamentarizme karşı duyu yılıyor. Ali Suavi dil ve alfabe konula
lan özlemin saltanata karşı çıkmak de rında Namık Kemal’den daha çok za
Yeni Osmanlılar grubu ve hareketi
tarihçilik ve düşün hayatımızda farklı mek olmadığı; hatta bu düşünürlerin manımıza yakın fikirleri savunuyordu.
kiminde parlamentarizm ve liberaliz Ahmed Midhat Efendi öınrü boyunca
değerlendirmelere konu olmuştur. Kla
sik görüş; Yeni Osmanlıların meşruti min bile bizim anladığımızdan uzak an sosyalizmin ve Avrupa! pluralizmin
yet ve insan haklarının getirilmesi ko lamlar ve ihsaslar halinde bulunduğu aleyhindeydi. Saltanatı meşrutiyete kar
nusundaki mücadelelerinin yüceltilme- görülmektedir. 19. yy’ın Osmanlı aydı şı savundu. Dönekliğinden değıl; bu tür
sidir. Burada bir tür düz tarih çizgisin nı reform ve Batı kavramlarından farklı bir düşünceyi anlamak için Tanzimat
den, belli bir amaca yönelik yorumcu şeyler anlıyordu ve farklı yaklaşımlar insanının saltanat ve İslâm karşısında
luktan sözedebiliriz. Bu resmî görüşün, içindeydi. En azından ilk kuşak Yeni ki tutumunu daha iyi kavramak gere
kaba yorumculuğun tepkisi de aynı ni Osmanlılar bu konuda diğerlerinden, kir.
teliktedir. Yeni Osmanlılar hareketinin yani ikinci kuşak Jön Türklerden da Yeni Osmanlıların Türkiye’nin siya
Avrupa’nın oyuncağı olduğu veya ma- ha karmaşık daha gelenekçi düşünce sal ve düşünsel hayatındaki yeri, tarih
sonik bağlantılara konu oldukları abar kalıplarına sahiptiler. Yeni Osmanlıla çizgisindeki katkıları parlamentarizm
rı Balkan ulusçuları veya Rusya’da gö gibi kavramların dışında ele alınmalı
tılı düğüm olaylarla “conspirative” bir
tarihçi üslubuyla kaleme alınmıştır. Bu rüldüğü gibi revolüsyoner bir diaspo- dır. Yeni Osmanlılar 19. yy Osmanlı
yorumların mutlaka belli bir dünya gö ra’nın Osmanlı Türkiyesi’ndeki uzan kültürünün düşün hayatımn önde ge
rüşüne özgü olmadığını da belirtmek tıları olarak görmek, tutarlı bir yakla len simalarıdır. Edebiyattan gazetecili
gerekir. 1950’lerden sonra hareketin ni şık sayılamaz. Yeni Osmanlılar formel ğe, eğitimden çocuk terbiyesine kadar
teliği ve gelişimi, toplumsal dokudaki bir gizli örgüt değildi. Avrupa’da Bâ- el atmadıkları alan kalmamıştır. Eksik
yeri modern sosyal bilirnin analizleriy bıâli diktasını ve saltanatı eleştiren ilk veya yanlış; doğru veya isabetsiz, Os
le ele alınmıştır. Bu alanda Şerif Mar basın organımn Yeni Osmanlıların çı manlı cemiyetindeki müesseselerin de
din’in çalışması, Yeni Osmanlılar ha kardığı M u h b ir gazetesi olduğu gerçe ğişmesi gerektiğıni ve bu değişikliklerin
reketini bürokrasinin kendi yapısal ğini bile bir mütearife haline getirmek Avrupa uygarlığı karşısındaki konumu
özelliklerini yansıtan bir hareket olarak ten kaçınmak lazımdır. En azından 6 nu tartışma malzemesi yapmışlardır. Bu
ele almaktadır (literaty kavramı içinde). Şubat İ866 tarihli (832 no .lu) T a k v im yaklaşım, Batıcı veya antibatıcı olabi
i V akiiyi, Avrupa’da saltanat ve bazı lir. Ama Osmanlı düşün hayatına Ba-
zadegan aleyhinde bildiriler dağıtan al tı’yı getiren ve tartışan öncüler olduk
B ir A y d ın G e le n e ğ i çak kimselerden söz ettiğıne göre; Fa larına kuşku yoktur. Böylece bu yak
Yeni Osmanlılar tarihinin kronolojisi zıl Mustafa Paşa’nın desteğinden önce laşım 18. yy’daki gibi mimari, moda,
henüz tam ve sağlıklı olarak tesbit edi dışarıda yayın yoluyla faaliyette olan doğabilim aktarımının ötesinde; Türk
lebilmiş değildir. Zaten bir siyasal ha bir muhalefetin varlığı sözkonusudur hayatında ve düşüncesinde bütün mü-
reketi tarihlendirrnek her zaman için (bu muhalefetin Balkan ulusçuları ol esseseleriyle Batı’nın rolü ve yeri ve Os
güçtür. Ama bazı olayların, (hem bun madığı da anlaşılıyor). manlı toplumunun Batı karşısındaki
lar çok önemli de olabilir) henüz gün Namık Kemal yer yer tutucu, yer yer konumunu ele alan bir yaklaşımdı. Bu
ışığına çıkmadığı, Yeni Osmanlılar ha liberal modemist bir İslâmcı çizgiye sa yönleriyle aydın geleneğin başlangıcını
reketini klasikleşmiş birkaç tetkikin ve hipti. Sarıklı ihtilâlci denen Ali Suavi oluşturuyorlardı. D
hareketini kendi üyelerinden örneğin
Ebüzziya Tevfik’in anlattıkları kadarıy
F A R K LI DEĞERLENDtRM ELER: Yeni
la sınırladığımız bir gerçektir. Gene Ye
Osmanlıların düşünce ve eylem yapıları
ni Osmanlıların Aralık 1876’da Osman üzerine çok değişik görüşler öne
lı İmparatorluğunda Meşrutiyetin ila sürülmüştür. Bir kesim Yeni Osmanlıların
nı olayına katılım dereceleri de kolay mücadelesini yükseltirken, bir başka
hüküm verilecek bir konu değildir. kesim ise bu harekette varolan bazı
Meşrutiyet fikrinin oluşması ve yayıl masonik bağları ve ilişkileri abartarak bu
masında bu aydınların payı önemlidir, hareketin Avrupa'nın bir oyuncağı
ama meşrutiyeti hazırlayan askeri dar olduğunu savunur. Ancak yine bu alanda
bede (yani Sultan Abdülaziz’in hal’i son yıllarda yapılan çalışmalar bu
hareketi Osmanlı bürokrasisi içinde, bu
olayı) böyle bir fikre ve ideale uzak in bürokrasinin yapısal özelliklerini yansıtan
sanların payı da o derecede önemliydi. bir hareket olarak ele alır. Yeni
Meşrutiyet hareketini başlatan grupta Osmanlılardan Ebüzziya Tevfik.
Midhat Paşa adeta tek liberal olarak
kalmaktadır. Nihayet Yeni Osmanlılar
zamanla muhalefeti bırakıp düzenle bü
tünleştikleri gibi bir hüküm; Namık Ke
mal, Ziya Paşa, Ali Suavi, Mizancı Mu-
rad, Ebüzziya Tevfik, Çapanoğlu Agâh
Bey, Reşad Nuri Bey ve Ahmed Mid
hat efendilerin fikrî yapıları yakından
incelendiğinde doğrusu ne kadar tartı
Düzeltmeler
SATIR
SAHA S ( T t '\i (a: alttanü: üstten) YANLIŞ DOGRU
SATIR
SAYFA SÜTUN (a: alttan ü: üstten) YANLIŞ DOGRU
İçindekiler
ANAYASALAR s.9-44 Osmanlı Materyalizmi / Ekrem Işın
Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış / Doç. Dr. Bülent Tanör Osmanlı Devleti'nde Korporatif Dünya Görüşü: Meslekçilik / Doç.
1876 Kanun-ı Esasîsi ve Türkiye'de Anayasa Geleneği / Prof. Dr. Dr. Zafer Toprak
Jhrık Zafer Tınaya Osmanlı Devleti'nde Uluslaşmanın Toplumsal Boyutu: Solidarizm
Anayasal Metinlerde Egemenlik / Prof. Dr. Rona Aybay / Doç. Dr. Zafer Toprak
Midhat Paşa'nın Anayasa Tasarısı: Kanun-ı Cedid / Prof. Dr. T. Z. Osmanlı Devleti'nde Meslek-i İçtima Akımı / Dr. M. Şükrü Hanioğlu
Tınaya Bilim ve Osmanlı Düşüncesi / Dr. M. Ş. Hanioğlu
İlk Osmanlı Anayasa Kitabı: Hükümet-i Meşruta / Prof. Dr. T. Z.
Jhnaya EDEBİYAT s.387-454
AYDINLAR s.45-66 Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türk Edebiyatı / Cevdet Kudret
Tanzimat ve Aydınlar / Prof. Dr. Şerif Mardin Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Roman / Prof. Dr. Berna Boran
Osmanlı Aydını / Dr. Mehmet Ali Kılıçbay Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Şiir / Şükran Kurdakul
Tanzimatın Getirdiği “Aydın” / İsmet Özel Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Eleştirinin Gelişimi / Ekrem Işın
Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Halk Edebiyatı Etkileri / Y. Doç. Dr.
BASIN s.67-132 Nevzat Gözaydın
Osmanlı Basını: İçeriği ve Rejimi / Dr. Orhan Koloğlu Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Çeviri / Nuri Akbayar
Türkçe-Dışı Basın / Dr. Orhan Koloğlu Tanzimat Romanında Yazar ve Metni / Doç. Dr. Jale Parla
Yerel Basının Öncüsü: Vilâyet Gazeteleri / Bülent Varlık Dadaloğlu ve İskân / Dr. Nedim Gürsel
Jhnzimat ve Meşrutiyet Dönernlerinde İzmir Basını / Doç. Dr. Zeki Türkiye'de İlk Folklor Derleme Yönetmeliği / Y. Doç. Dr. N. Göz-
Arıkan aydın
Jhnzimat ve Meşrutiyet Dergileri / Bülent Varlık Çeviri ve Batılılaşma / Dündar Akünal
II. Meşrutiyet'te Fikir Dergileri / Doç. Dr. Zafer Toprak
Osmanlı Basını ve Kanun-ı Esasî / Prof. Dr. T. Z. Tınaya EĞİTİM s.455-516
II. Abdülhamid'in Basın Karşısındaki Açmazı / Dr. O. Koloğlu Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Eğitim Sistemindeki Değişmeler / Prof.
İzmir'de İlk Bulgar Gazetesi / Doç. Dr. İlber Ortaylı Dr. İlhan Tekeli
İlk Türk Dergisi: Mecmua-i Fünun / Dündar Akünal Eğitim Tartışmaları / N. Sakaoğlu
Tanzimat'tan Sonra Özel ve Yabancı Okullar / Cemil Koçak
BATILILAŞMA s.133-152 Amerikan Okulları / Dr. Uygur Kocabaşoğlu
Batılılaşma Sorunu / Doç. Dr. i. Ortaylı 19. yy'da Medreseler / Prof. Dr. Hüseyin Hatemî
Osmanlı ve “Batılılaşma” / Prof. Dr. Taner Timur Mühendislik Eğitimi / Doç. Dr. Emre Dölen
Osmanlı Batılılaşması / Dr. Mehmet Ali Kılıçbay Darülfünun / Doç. Dr. E. Dölen
Osmanlı - Batı Diyalogu / Prof. Dr. T. Z. Tunaya Makine Mühendisliği ve Bahriye Feriki Ahmed Besim Paşa / Doç.
BİLİM s.153-196 Dr. E. Dölen
^Tlınzimat'tanCumhuriyet'e Bilim: Matematik, Astronomi, Tıp ve Sağ GENÇLİK s.517-536
lık, Zooloji, Botanik, Fizik, Kimya, Jeoloji, Coğrafya ve Hari Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Gençlik / Öğ. Alb. Dr. Yücel Aktar
tacılık / Doç. Dr. Emre Dölen II. Meşrutiyet Döneminde Paramiliter Gençlik Örgütleri / Doç. Dr.
Osmanlı Basını ve Bilim / Dr. O. Koloğlu Z. Toprak
DERNEKLER s.197-208 GÜNLÜK HAYAT s.537-572
Jhnzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Derneklerin Gelişimi / Prof. 19. yy'da Modernleşme ve Gündelik Hayat / Ekrem Işın
Dr. Hüseyin Hatemî Seyyahlar Gözüyle Levantenler / Dr. Nora Şani
1909 Cemiyetler Kanunu / Doç. Dr. Z. Toprak İstanbul'da Kimlik Değişimi / A.H. Tanpınar
DEVLET YAPISI VE YÖNETİMİ s.209-270 İstanbul'da Giyim Kuşam / Musahipzade Celâl
Jhnzimat'tan Cumhuriyet'e Ülke Yönetimi / Doç. Dr. Musa Çadırcı Esir Pazarı / Alphonse de Lamartine
Jhnzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Yerel Yönetimler / Doç. Dr.
İ. Ortaylı HUKUK DÜZENİ s.573-616
19. yy'da Osmanlı Bürokrasisi / Prof. Dr. Metin Heper Tanzimat'tan Önce Osmanlı Devleti'nde Hukuk / Prof. Dr. Coşkun
19. yy'da Osmanlı İmparatorluğu'nda Bürokratik Gelişme / Prof. Üçok
Dr. Carter V. Findley İslâm Hukuku ve Mecelle / Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar
19. yy'da Şeyhülislâmlık / Necdet Sakaoğlu Tanzimat'tan Sonra Kanunlaştırma Hareketleri / Prof. Dr. Bülent
Tahiroğlu
DIŞ POLİTİKA VE DİPWMASİ s.271-312 Tanzimat'tan Sonra Resepsiyon / Prof. Dr. Ülkü Azrak
Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Dış Politika ve Doğu Sorunu / Prof. Dr. Tanzimat ve Meşrutiyet Dönernlerinde Sansür / Alpay Kabacalı
Halûk Ülman
İttihat ve Terakki'nin Dış Politikası (1908-1919) i Prof. Dr. Feroz Ah- İKTİSADİ DÜŞÜNCE s.617-640
mad Tanzimat'tan Cumhuriyet'e İktisadi Düşüncenin Gelişmesi (1838
II. Abdülhamid'in Dış Politikası / Dr. Selim Deringil 1918) / Prof. Dr. Ş. Mardin
Tanzimat'tan Lozan'a Kıbrıs Sorunu / Dr. Faruk Sönmezoğlu II. Meşrutiyet Döneminde İktisadi Düşünce / Doç. Dr. Z. Toprak
Osmanlı Diplomasisi ve Dışişleri Örgütü / Doç. Dr. İlber Ortaylı
İKTİSADİ İLİŞKİLER s.641-716
DİL VE DİL TARTIŞMALARI s.313-340 Osmanlı Devleti ve Dünya Ekonomik Sistemi / Dr. Çağlar
Jhnzimat'tan Sonra Türk Dili Sorunu / Ord. Prof. Enver Ziya Karal Keyder
Thnzimat'tan Cumhuriyet'e Dil Sadeleşmesi / Konur Ertop 19. yy'da Osmanlı Dış Ticareti / Doç. Dr. Şevket Pamuk
DÜŞÜNCE AKIMLARI s.341-386 Tanzimat'tan Sonra İktisadi Politika / Doç. Dr. Zafer Toprak
19. yy'da Düşünce Akımları ve Osmanlı Devleti / Prof. Dr. Ş. Mardin Osmanlı Dış Borçları / Dr. Seyfettin Gürsel
Osmanlı Modernleşmesi ve Pozitivizm / Ekrem Işın Düyun-ı Umumiye / Prof. Dr. Haydar Kazgan
1707
İÇİNDEKİLER
Dizin
AhmedFethi Paşa 354, 621, 624, 626, 762, Alaşehir Kongresi 1138, 1139, 1140 Amasya 100
A 1596
Ahmet Hikmet (MUftüoğiu) 116, 125, 1136
Albayrak 1208
Albert Fua847
AmasyaTamimi 1146
Amel-i Menazır 1316
A. Mldhat(Metya) 374 Ahmed İhsan(Tokgöz) 91, 116, 120, 399, Aleko Mulos 1507 Ameli Ziraat Mektebi 469
A. Nadir 401 424, 1685, 1688 AleksanSarafyan 85, Arnel-i Nazari Talim-i Lisan-ı Osmani 465
Abdi Efendi (Basmacı) 1217 AhmedKadri (Hacı) 1667 Aleksandrİpsilanti 460, 1029 Ameliyat Tatbikat Mektebi 468
Abdulgani Nablusi 984 Ahmed LUtfi Efendi 449 Aleksandr Karatodori Efendi 117 Amele-i Osmani Cemiyeti 810, 821
AbdulhalimÇelebi 989 AhmedMidhat 51, 73, 74, 82, 84, 85, 87, AleksandrZoeros Paşa 171 Arndeperver Cemiyeti 794, 809
AbdUlkadirGeylani 980 88, 114, 317, 322, 326, 329, 330, 336, Alem-i Musiki 1207 Amelya 1223
AbdullahBuhari 1309 338, 339, 357, 359, 365, 391, 392, 393, Alem-i Sanayi veTicaret 125 Amelya(Büyük) 1223
AbdullahCevdet 59, 91, 124, 125, 128, 395, 397, 398, 399, 409, 410, 412, 418.’ Alemdar 1202 American Boardof Commissıon495, 497,
131, 138, 255, 367, 368, 427, 439, 845, 419, 424, 434, 436, 437, 444, 611, 627, Alexandre Blacque 103 498
846, 848, 850, 987, 1384, 1385, 1386, 628, 629, 635, 1684, 1686 AlexandreDumas 393 Amerikan KızKoleji 860
1387, 1593, 1595, 1686 AhmedMuhiddin 130, 743 Alexandre Dumas Pere 391 AnaTUrkYurdu 1208
AMullahHasipEfendi 1686 AhmedMuhtar 119 Alexandre Vallaury1080, 1081 Anadolu 109,110, lll, 850, 851, 1206,
AbdullahZUhdU91, 1523 AhmedMuhtar Bey 1187 Ali (Yusufoğlu) 1496 1207, 1209
AbdullatifKudsi 980 Ahmed Muhtar Paşa 122, 1604, 1605bkz. Ali (Çetinkaya) 1169, 1170 AnadoluAjansı 1205'
AbdurrahmanNesibEfendi 991 Gazi Ahmed Ali İhsan Paşa 1118 AnadoluDuygusu 1208
AbdurrahmanRobenson531 AhmedNaim(Babanzade) 1411, 1413, Ali İlmî 1207 AnadoluTerbiye Mecmuası 1208
AbdurrahmanSami Paşa48, 622, 624 1415, 1420 Ali İrfan(Eğribozî) 107 AnadoluTıpMecmuası 1208
AbdurrahmanSUreyya317 AhmedNecib 1613 Ali Bey391, 392, 395, 1099 AnadoluveRumeli Müdafaa-i Hukuk
AbdurrahmanŞeref Bey 1588 AhmedRasim91, 115, 116, 123, 327, 402, Ali Canib(Yöntem) 116, 120, 124, 131, Cemiyeti 1134, 1135. 1148
AbdUlBey481 403, 406, 444, 468, 794, 1099, 1677 327, 339, 404, 415, 427, 428, 438, 1203 Anadolu'da Kalem1098, 1208
AbdUlaziz 1290 AhmedRefik(Altınay) 125, 1593 Ali CevadBey(Kolağası) 192 Anadolu'daOrtodokslukSadası 1207, 1208
AbdUlbaki Efendi 993 AhmedResmi Efendi 137 Ali Efendi 86 Anadolu'da Peyam-ı Sabah 1100, 1208
AbdUlbaki Nasır Dede 1228, 1230 AhmedRıfat 985 Ali Ekrem(Bolayır) 125, 401, 424, 426, Anadolu'da Yenigün 1202, 1206, 1207,
AbdUlfettahEfendi 1524 Ahmed Rıza 54, 84, 255, 294, 321, 322, 1624, 1625 1208
AbdUlgani Ahmet 1208 347, 351, 354, 356, 357, 358, 359, 382, Ali Emiri Efendi 558, 562 Anadolu-Bajdat Demiryolları 828
AbdUlhak Hamid(Tarhan) 115, 124, 125, 383, 384, 833, 834, 836, 837, 845, 846, Ali Faik(ÜstUnidman) 1475, 1506, 1507 AnaınınKitabı 407
359, 365, 390, 391, 392, 394, 396, 423, 847, 848, 1427 Ali Ferruh 1624 Anatoli 104
424, 434, 436, 444, 1623 AhmedRobenson 531, 1499, 1500 Ali Fethi (Okyar) 1121, 1122 AnatoliaCollege498
AbdUlhakMolla 112, 155, 168, 170 AhmedSaib848 Ali Fethi (TürkUstün) 174 Anatolikos Minitör 104
AbdUlhakŞinasi (Hisar) 406 AhmedSaidBey 1330 Ali Fuat (Başgil) 122 AnavatanMecmuası 1208
AbdDlhalimMemduh 1624 Ahmed^Sarnim92, 116, 132, 428, 520 Ali Fuat (Cebesoy) 1146, 1165, 1166, 1172 AnceloBohor dr. 1324
AbdDlhalimÇelebi 994 Ahmed Sunusi 994 Ali Haydar 386 Ankara 100
AbdUlhamidI 1^tt, 1668 AhmedTevfikPaşa296. Ali Haydar Bey 1624 AnmekyanEfendi 847
AbdUlhamid(Gazete) 851 AhmedUrabi 305 Ali Haydar Midhat 835, 848 AntepHaberleri 1209
AbdUlhamit ll 82, 83, 84, 253, 254, 304, AhmedUsta(Trarnpetçi) 1216 Ali HUseyinKadri Bey 1121 Antoine 406
305, 306, 307, 1292, 1294, 1299 AhmedVefikPaşa 51, 52, 114, 117, 338, Ali Kararname 81. 82, 87, 1095 Aristidi 847
AbdUlharnidZohravi 1438 394, 395, 396, 421, 443, 444, 622, 1580 Ali Kemal 91, 115, 125, 526, 1125, 1202, Aristidi Paşa 1560
AbdUlkadir (Noyan), Dr. 1327 Ahmed Yesevi 979 1203, 1208, 1439, 1590 Arabi Paşa 1036
AbdülkadirTöre 1232 AhmedZiyaAkbulut 1316 Ali Kuşçu 165 ArabaSevdası 391, 397, 398, 414, 418,419
AbdülkerimNadir Paşa 1367 AhmedŞerafeddinBey 1494 Ali Macit (Arda) 193 Arapİzzet Paşa 1033
AbdUllatif Suphi Paşa48 AhmedŞuayb 119, 130, 359, 360, 36, 367, Ali Mümtaz(Arolat) 430 Arapgirli Cevdet Paşa 1l10
Abidin(Da'ver) 1491 401, 402, 437, 438 Ali Münif (Yeğena) 1127 Arazi Kanunnamesi 593
AcaibU'l-Mahlukat 191 Ahmed-i Karahisari 1520 Ali Nizami Bey'inAlafrangalığı 406 Arhangelos Gavriel 828
Açıkbaş 395, 396 ' Ahmed ZiyaAkbulut 1311, 1316 Ali Naci (Karacan) 89, 91 Arif Bey(Çarşambalı, Hacı) 1527
Açıksöz 1207, 1208 AhmedŞükrüBey 1565 Ali Nazmi Bey 108 Arif Hikmet Bey 1670
AdileSultan989 Ahmet Fetgeri 1517 Ali Paşa(Ferik) 1693 Arif Hikmet (Koyunoğlu) 1516
Adalet 1207 Ahmet Halit (Yaşaoğlu) 123, 1023 Ali Paşa 140, 144, 312, 344, 345, 346, 953, Arif Hikmet Hersekli 354bkz. Hersekli
Adalı Halil 1483, 1487, 1488 Ahmet Harnit 317 1554 Arif Oruç 1208, 1209
Adana'ya Doğru 1207 Ahmet Harndi (Başar) 130 Ali Rifat Bey(Çağatay) 1235 Arkadaş 123, 1209
Adapazarı (Gazete) 1210 Ahmet Harndi (Tanpınar) 1203 Ali Rıza(Sözeralp) 1503 Armağan 1209
Adapazarı İslâmBankası 770 Ahmet Haşim124, 403, 404, 407, 427, 428, Ali RızaBey 185 ArnavudoğluAli 1482
Adla-i Müsellesat 161 1203 Ali RızaBey (Kaptanzade) 1222 Arnavut BaşkımKulübü202, 208
Adnan(Adıvar) 1136, 1205 Ahmet Kutsi (Tecer) 1203 Ali RızaPaşa 1179, 1180, 1604 Arnavutluk851
Aehrenthal 285, 286, 288 Ahmet Nebil 128 Ali Şir Nevai 432 ArnavutoğluAli 1483
Afyon'daNur 1209 AhmedNecib 168, 169, 178, 183 Ali SaibBey 191 Arndt 185
Agillı Efendi 47, 63, 77, 82, 356, 392, 422, Ahmet Remzi (Yüregir) 1207 Ali SaibPaşa794 Arsoy, Yesari Asım1223
1638 Ahmet Reşit (Rey) 424bkz. Rey, Ahmet Ali Sami (Yen) 1491 ArtinBezciyan Artin) 761
AgâhMazlum992 Reşit Ali Seyfi (Tülümen) 1124 Arziyat DarU'l-Mesaisi 190
Aganta BurmaBurinata406 Ahmet ZiyaŞam1312 Ali Suat 317 ArşakHaçaduryan 1234
AgoPaşa'nınHatıratı 407 Ahrar 1209 Ali Suavi 50, 63,65, 80, 81, 82, 85, 86, Aşir Efendizade TaceddinMolla 15O5
AğaoğluAhmed 120, 126, 131, 484, 1200, AhrarFırkası 1424, 1438 137, 315, 316, 318, 324, 330, 335, 336, Asaf Nef'i 127
1205, 1397, 1410, 1414 Ahter 85, 98 338, 345, 346, 392, 393, 421, 480 Asakir-i Mansure-i Muhammediye 1253,
Ahali 851, 1209 Alıundzade 138 Ali TevfikBey 191 1260, 1261, 1263
Ahali Fırkası 1437, 1451 Ahz-i Sar396 Ali Ufki 1228 Asakir-i Zaptiye 1270
Ahbar-ı Vakaiyye 71 Ahzıasker Kanunnamesi 1264 Ali Ulvi (Elöve) 120, 131, 534, 536 Asar 115
Abd-ı Osmani Cemiyeti 838 Aile 858, 863 Ali Vehbi (TUrküstün) 1513 Âsar-ı Atika Nizamnamesi 1603
Ahenk 106, 107, 108, lll, 428, 1206, 1207 Aistakes AzaryanEfendi 752 Ali Vehbi Bey 173 Âsar-ı Bakiye 164
AhırköylüAhmedBey 1124 Ajans Haberleri 1209 Ali Şefkati 832, 846 Ashab-ı Kehfİmiz405
Ahmed İhsan(Tokgöz) 447 AkaGündUz 1098, 1200, 1208 Ali Şükrü Bey 1161, 1162, 1164, 1165, 1166 Asım427
Ahmedİzzet Paşa 1183 Akbaba 851, 1098, 1106, 1108 Ali Kemal 527 AsımPaşa703
AhmedAğa(Çilingirzade) 1217 Akdeniz 1207 Aliço 1483 AsımTevfik (Sonumut) 1491
Ahmed 1312 Akif Bey443 Alleon761 Asır 107, 428, 609
AhmedSesimPaşa514 Akif Paşa75, 217, 316, 334, 441, 443 AlpDağlarından407 Asır Kütüphanesi 1692, 1693, 1694
AhmedBey(ÇUrüksulu) 837 Akil Muhtar (Koyuncu) 120 AlpTekin741 Askeri Rasadat-ı Havaiye İdaresi 168
AhmedCelilleddinPaşa837 Akil Muhtar (Özden) 1327 Alsancak 109 Asri Kadınlar Cemiyeti 872
AhmedCevat Cemre 1632 Akın407 AltayKulübü 1494 Asriler406
AhmedCevdet (Oran) 89, 1202, 1685, 1689 Aks-i Seda427 Altın Işık Asya 1208
AhmedCemi! 109 Aksiseda 1209 Altıncı Daire-i Belediye 242, 884, 894 Aşair ve MuhacirinMüdüriyeti 1242
AhmedEfendi 1043 Aksekili Ahmet Harndi 126 Alyans İsrailit <464, 494 Aşar ve AğnamEmaneti 938
AhmedEfendi (Mutafzade) 1229 Akşam1200, 1201, 1202 Amicis de Edmondo 568 AşıkMusa424
AhmedEfendi (Yenişehirlizade) 481 AkvemU'l-Mesalik 1299 ArniraBerciyan463 Aşk-ı Memnu402, 415, 424
AhmedEmin(Yalman) 91, 303, 633, 1125, Akyiğitzade Musa628, 629, 635, 636 Arnira Garabet Balyan 1^W Aşiret Mekteb-i HUmayunu 1035. 1036
1200, 1202 Alafranga 1098, 1103 Arnira Krikor Balyan 1^W Aşiyan 124, 125
"JımedFaris Şidyak96 AlafrangaEşek 1098 ArniraMiricanyan462 Ati/lleri 1107
\hmedFehim1611, 1614, 1617, 1618, 1620 Alay 1098, 1106, 1203 Amal-i Milliye 1209 Atala 393, 394, 409
‘hmedFerid(Tek) 122, 1136, 1390, 1392 Alay Beyi 222 Amalthia96, 104, llO AtaullahDedeEfendi 1232
1711
DİZİN
AtaullahEfendi 322, 502 Bekir Sami(Kunduk) 1131, 1135, 1147, Tahir(Bursalı) 317, 322, 333, 334, 335, 346,392, 398,
Ateş veGüneş407 1149, 1175, 1188 Butrusel-Bustani 1034 502, 582, 583, 626, 1584, 1585, 1588,
Ateş-Pare 394 Bektaşilik200 BüyükKurtçaMehmedPehlivan1483 1589, 1670
AteştenGömlek405, 406i, 412 BelediyeKanunu244 BüyükMeclis 214 Cevherü’l-Feridfi Tıbbü’l-Cedid 180
Avantiya 1223 Belediye Meclisleri 224 BüyükMecmua 1203 CezaKanunname-i Hümayunu
Avarifu’l-Maarif 988 Belediye Memurları Mektebi 473 CezaKanunu407, 592
AvarızSandıkları 552 Belediye Nizamnamesi 970 CezaKanunu(Kanun-ı Cedid) 593
Avedaper97, 98 BelediyeYasası 230 Cezair-i Bahr-i Sefid100
Avni 421 BenDeli Miyim? 402 c Cezayirli SeyyidHasanEfendi 51l
Avni (Doğan) 1207 Bergson439 Cezmi 398
Avni (Başman) 386 Berk 115 Cadaloz 1103, 1104 Chateaubriand393, ^409 1693
AvrupaAhvalineDair Risale 352, 391 BerlinAntiaşması 286 Cadı 1098, 1104, 1203 Churchill, William75, 81, 624
AvrupaRisalesi 352, 391 BerlinKonferansı 681 CaferTayyar(Eğilmez) 1171 Cidde Olayı 1455
AvrupaveOsmanlı Cog:rafya-i iktisadisi BerlinKongresi 281, 283, 285, 287, 306, Calthorpe 1115, 1116, 1117, 1118 Cihan114
193 699 Cami (Baykut) 1130, 1131 Cihan-ı İslâm122
Avusturya-MacaristanTicaret Odası 751 Bernard, C.A. dr. 168, 169, 175, 177, 183 CanPazarı 414 Cihannüma ı91
Avusturya-Osmanlı Bankası 725 Bernardinde Saint Pierre393 Canavar407, 446i Cinayet Mahkemeleri 596
AyPeşinde407 BertramEfendi 704 Canning, Stratford144-bk. Lord Coğrafya-i iktisadi 192
Ayine 858 BesimÖmer 115, 116, 1327, 1334 Cassel, Emest 732 Coğrafya-i Hikemi 191
Ayine-i Vatan82 Besa396 'CavidBey91, 119, 124, 128, 130, 295, 301, Coğrafya-i Mufassal-ı Memalik-i Devlet-i
Ayan247 BesaryaEfendi 874 360, 361, 615, 635, 636, 637, 687, 736, Osmaniye 191
Ayastefanos Antlaşması 282, 284 Beyanü’l-Hak91, 122, 127, 1405, 1416, 752, 767. 794, 860, 1348 Coğrafya-i Umrani 191
Ayaşlı ileKiracıları 406 1418 Cebel-i Lübnan222 Comte, Auguste356, 358, 359, 601
Aydede 1098, 1106, 1107, 1108 Beykoz İttihat veTeavünCemiyeti 1492 Cebr-i Ala 164 ComtedeBonneval 511
Aydın 100 Beynelmilel Denizİşçileri İttihak826 Cebr-i Hati 164 Comeille391, 396
Aydınili (Gazete) 107 Beynelmilel Bina ikileri ittihadı 826 Cehd125 Coumbary 167
Aydınlık 1204, 1449 Beynelmilel Marangozİşçileri 826 Celal Esad(Arseven) 122, 1234, 1235 Courrierd’Orient 78, 80
AyetullahBey48 Beynelmilel Marangozİşçileri ittihadı 826 Celal Muhtar(Özden) 1125, 1335 Couturier ı04
AyınTarihi 1206 Beyrut 100 Celal Nuri (ileri) 125, 138, 303, 987, 1107, Ceride-i tlmiye 129
Ayna 1098, 1203 Bezmi Nusret(Kaygusuz) 124 1125, 1200, 1201, 1206, 1384, 1386, 1387 Credit General Ottoman696
AynarozKadısı 407 Beşiktaş Basiret Osmanlı JimnastikKulübü Celal Sahir(Erozan) 120, 123, 124, 131, Credit Lyonnes Compoir d’Escamte699
AyvalıkAkademisi 461 1476, 1506 401, 415, 424, 426, 4*8. 109, 1627 Crusoe, Robinson
AyyarHamza3%, 1099 Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi 48, 155, 200 Celal Tahsin1614 Cuma 1207
Azim1209 Beşiktaş Osmanlı JimnastikKulübü 1493 Celali 424" Cumartesi 1207
Aziz İstanbul 407 BeşirFuad115, 253, 356, 360, 365, 366, CelaleddinArif 1163 Curcuna851, 1097
Aziz Efendi 1524 367, 391, 399, 420, 434, 435, 436, 437 CelaleddinEfendi 989 Cüheyne851
Azizel-Mısri 1036 Beşer365, 366 CelaleddinHarzemşah396 Cüret 851
Azkaniver Hayuhyaç İngerruty493 Beşeriyet 821, 844 CelalzadeHızırBey264 Cüzdan 114
AzmzadeSadık 192 CemaatMahkemeleri 595
Aznavour Georges Vincent 178 Bidari Kidelyats 97 Cemal (Erçman) 1508
Bilgi Derneği 207 Cemal Bey 1125
B
Bilgi Mecmuası 128
ı838Ticaret Antlaşması 665
1871 Vilayet Nizamnamesi 223
Cemal Paşa298, 535, 1376
Cemal Sahir 1234
CemaleddinAfgani 307, 323, 1401, 1403,
ç
Çağlayanlar402
1909(1325) Deliklikleri 37 1405, 1411, 1412 Çalıkuşu404, 406
Bab-ı Fetva268 1^ft Kanun-ı Esasi Değişikliği 24 CemaleddinEfendi 269, 526 Çamhca’daki Eniştemiz406i
Bab-ı Meşihat 268 1921 Anayasası 44 CelaleddinHarzemşah443 Çankaya407
BabaTahir 1691 1924Anayasası 42 CemaranOkulu463 Çarigradski Vestnik79, 98
Babalık 1098, 1206, 1208 Binbaşı Rifat Beyin Sergüzeşti 397 Cem122, 123, 1097, 1103, 1105, 1106 Çarikof286, 294
Babanzade İsmail Hakkı 91 Binnaz407, ^446 Cemil (Topuzlu) 889, 890, 1326, 1497 Çaylak 109, 1101
BabanzadeAhmedNaim122, 126, 1402 BirİçimSu407 Cemil Bey(Tanburi) 1228, 1231, 1232 ÇaylakTevfik(TevfikBey) 1100bk.
Babıâli Baskını 1431, 1470 Bir Avuç Saçma407 Cemi! Cahit (Toydemir) 1149 MehmedTevfik
Babıâli Nümayişi 528 BirDolaptırDönüyor446» Cemil Cem123, 1097, 1103, 1106 Çengi 395, 396
Baae:n-Powell 531 BirKavuk Devrildi 407 Cemil Süleyman(Aiyanakoğlu) 403, 415, ÇerkezEthem1l6l, 1162, 1170, 1172
Bafralı YankoEfendi 90 BirOsmanlı ZabitininSalıra-i Kebirde 428 Çerkes HasanOlayı l458
BahaEsat (Tekand) 1494 Seyahati 192 Cemiyet-i tlmiye-i İslâmiye 127, 208 Çerkes Özdenleri 396
BahaTevfik 124, 125, 128, 366, 368, 369, BirSefileninHasbıhali 391 Cemiyet-i tlmiye-i Osmaniye48, 66, 117, Çıngıraklı Tatar 114, 1094, 1101
370, 874, 1098, 1450, 1451 BirSerencam406i 158, 188, 448, 482, 1456 ÇırağanVak’ası 1255, 1462
BahaeddinŞakirdr. 350, 351, 1127, 1434 BirTereddüdünRomanı 405, 406i Cemiyet-i inkılabiye842 ÇiftçilerDerneği 207
Bahar-ı Daniş 433 BirYazınTarihi 402 Cemiyet-i Belediye 243 Çingeneler406
Bahriye Necib(Okaner) 1492 Bir Ölünün Defteri 415 Cemiyet-i Kitabet l14 Çoban446,
Bahriyeli İsmail Hakkı 1316 BirÖmürBöyleGeçti ^404446, Cemiyet-i Milliye-i Naciye202 ÇobanYıldızı
Bakteriyolojihane-i Şahane 171 Birinci Grup l163, l167 Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye 207 ÇobanÇeşmesi ^404^446
BalıkesirHareket-i Milliyesi 1139 Birinci JönTürkKongresi 834 Cemiyet-i Müderrisin208 Çocuk 1207
Balkan(Gazete) 850, 851 Birinci TrabzonKongresi 1142 Cemiyet-i Müteşebbise207 ÇocukBahçesi 123, 124, 428
BalkanSavaşı I. 288 Birlik1209 Cemiyet-i Osmaniye 113 ÇocukDostu 124
Baltazzi 761 Bismarck 281, 282, 284 Cemiyet-i Siyasiye-i Osmaniye207 ÇocukDuygusu 124
Banazadeİsmail Hakkı 615 Bitmemiş Şiirler Cemiyet-i Sufiye 208, 991, 992 ÇocukDünyası 124
Barisien195 BizimAkdeniz 407 Cemiyet-i Sufıye-i ittihadiye991. 992 ÇocukPostası 1203
Bargigli 104 Bizantis 96 Cemiyet-i Tedrisiye-i islâıniye 163, 201, ÇocukYurdu 123
BaronHirsch727, 1630 Bize Göre407 468, 469 ÇocuklaraMahsus Gazete 123
BarutçuzadeAhmet Bey l130 Bıçakcızade Hakkı 105, 106, 107 Cemiyet-i Tedrisiye-i Hayriye 201 ÇocuklaraRehber428
Basiret 51, 82, 86, 88, 609 BoğazlarSözleşmesi 278 Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye 170, 201 ÇokBilenÇokYanılır396
Basiretçi Ati 51 Bolu 100 CemiyetlerKanunu202, 205, 206, 207 ÇolakSelahattin1162
Basiretü’ş—Şark851 Bosna 100, 102 ' Cemiyetü’l-Kahtaniyeel-Ahd208 Çorum100,
BasmahaneNizamnarnesi 608, 613 BostanizadeMustafaBey 182 Cenin91, 92 Çorum(Gazete) 1209
Basra 100, 102 Botev, Hristo 1028 CenabŞehabeddin123, 124, 125, 338, 401, Çulluk406
Bataryaile Ateş427 Bouillon, Franklin1175 402, 424, 425, 426, 436, 437, 439, 1625
Battalname 550, 562 Bousquet 104 Central TurkeyCollege498
Baykuş 407, ^446 Bozkurt 1208 Ceride-i ilmiye 122, 127, 1203
Beberuhi (Beberouhi) 851, 1097, 1102
Bedi Nuri 119, 127, 361
BoşboğazBirAdem1101
BoşoEfendi 520
Ceride-i Askeriye88
Ceride-i Havad.is 71, 72, 75, 77, 78, 81, 88, D
Bedir 88 Britannicus 396 157, 158, 166, 317, 334, 624, 1698 DağaÇıkanKurt 405
BedirhanBey218 Brest-LitowskAntlaşması 310 Ceride-i Nüfus Nezareti 1240 Dağarcık 114
Bedri (Yıldırım) 1502 BuAdam1099 Ceride-i Resmiye 1206 Dadaloğlu424, 442, 443
BedriyeOsman Hanım86ı Bucak1208 Ceride-i Sufiye 122, 991, 1203 DadyanArtin469
Bedreka-i Selamet 851 BulakMatbaası 1683 Ceride-i Şarkiyye97 Dagavaryan 1438
BedrosAtaınyan 1614 Bulgar Meşrutiyet Klüpleri 208 Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye 171 Dahiliye Nezareti 212
Behçet Efendi 182 Bulgarski Orel 1029 Cerrahhane-i Amire 155 Dalkavuk 1105
Bekir (Bircan) 1491 Burhan161 Cerrahhane-i Mamure46 Damat Ferit Paşa 1176, 1177, 1180, 1438,
Bekir (Bombacı) 1496 Burhan(Felek) 1498 CevadAbbas(Gürer) 1149 1439, 1440
BekirSıtkı Efendi 117 Burhaneddin(Kahyaoğlu) 1496 Cevat (Dursunoğlu) 1135 DamatMahmudPaşa692
BekirFahri 405 Burhaneddin(Noyan)dr. 1327 Cevat (Çobanlı) 1169 DamgaMüdüriyeti 94J
Bekir Paşa 182, 512, 885 BurhaneddinBey (Tepoi) 1614, 1618, 1620 Cevat Şakir(Kabaağaçlı) 1107 Daniş (Karabelen) 1503
Bekir(Pekten) 1527 Bursalı Ali Efendi ISO Cevdet (Kalpakçıoğlu) 1491 Danişmendname 550, 562
Bekir Sami (Günsav) 1169, 1170 Bursalı Tahir 122, 126, 1396bk. Mehmed Cevdet Paşa 59, 65, 137, 140, 156, 316, Daoul 851
1712
DİZİN
Dar-ı Şura-yı Askeri 1261, 1262 Doğu 1207, 1209 EkremBey470 Evrak-ı Perişan610, 1587, 1688
Dar-ı Şura-yı Bâbıa.J.i 246 Doğu Rumeli Vilayeti 225 ei-Eyyam852 Eyalet 213
Darbhane 931 Dobruca 852 el-Ferik852 Eyalet Meclisi 215, 216
Darbhane-i Amire 928 Doksanbeşe Dogru425 el-IslâmCemiyeti 208 Eylül 402. 415, 424
Darü'l-Elhan474 DokuzuncuHariciye Koğuşu406 el-Cevaib 81, 96 Eyvah396
Darü’l-Ameliyat 472 Dolab852, 1097, 1102 el-Kâtip852 Ezan 852
Darü'l-Hikmeti’l-Islâmiye 270, 475, 509 Donanma 124 el-Malum1103
Darü’l-Hilafeti’l-AliyyeMedresesi 506, 507, DonanmaCemiyeti 208 el-Medhal fi’c-Coğrafya 191
508 Donanma Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi el-Menar 1034
Darü'l-Maarif 248, 467 1617, 1618 el-Müntediü’l-Edebi 208 F
Darü’l-Ulumü’l Hikemiyye-i Osmaniye466 Donanma Dergisi 125 ei-Saltanat 76
Darülbedayi 474 Donanma-i Osmani Cemiyeti 203 El Tiempo 97 F. Beaufort 193
Darülfünun155, 470, 476, 477 Donanma-i Osma'ni Muavenet-i Milliye el-Üfürük 1103 F. Celalettin405, 406
DarülfünunGrevi 530 Cemiyeti 202, 1266 Elif Efendi 993 FahimBey Ve Biz406
DarülfünunTalebeCemiyeti 521, 522 Donizetti Paşa 1215, 1216, 1219, 1221, Eldebir Mustafendi 406 Fahri (Kopuz) 1234
Darülmuallimin 190, 465. 468, 478 1226 Eleftros 110 Fahri Kaptan 1312
DarülmualliminTatbikat Mektebi 469 Dragon Tzankoff 470 Eleni (Küçük) 1223 FahrettinPaşa 1112
Darülmuallimin-i Sıbyan468, 469 Droşak 844 Elhac İbrahimEfendi 434 Faik(Kaltakkıran) 1124, 1140
Darüimuallimat 486, 860 DudaktanKalbe406 Elhan424 FaikAhmet (Barutçu) 1208
Darüttemsil-i Osmani Kumpanyası 1617 Duhter-i Hindu3% Elhan-ı Vatan426 FaikAli (Ozansoy) 116, 124, 125, 401, 424,
Darüşşafaka468, 469 Dumas, Alexandre409 Emile 398 426, 427
DavidPaşa 236 Dumont, Albert 1597 Emek 1208 FaikBey İle Nuridil Hanımın Sergiizeşti
David Triyans 1614 Dunaiskolebed 1029 Emel 852, 1208 397
DavudP.,a 216, 217 Durkheim, Emile 372, 375, 378 EminAğa 1230 Faik Nüzhet 119, 127
Davud-ı Kayseri 980 Durub-i Esrnal-i Osmaniye 318, 354, 441 EminBülend(Serdaroğlu) 116, 403, 428. FaikSabri (Duran) 191, 193
Davul 1102, 1103, 1105bk. Davul Duygu 109, 1206, 1207 1491 FalihRıfkı (Atay) 407, 533, 1202, 1203,
Deccal 1097, 1098, 1099, 1203 DünyaSavaşı 1. 1374 EminEfendi 1229 1204
DedeZekai Efendi 1210. 1228, 1229, 1230 DünyanınMihveri KadınmıParamı414 Emin Lami 116 Falaka402
Def’a-i SaniyeBükiyonTercümesi 174 Dünyayaİkinci Geliş 413 EminNihat 397, 398 Famanto Mektebi 494
Defoe, Daniel 409 Düring, Ernst Von 1330 EminSıddık449 Faris Şidyak 81, bkz. Ahmed Faris
Deforges 195 Dürrizade AbdullahEfendi 270 EminSüreyya 111 Farnetti 736
Defter-i A’mal 398 Dürûs-ı lim-i Hayvanat-ı Tıbbiye 174 Emine Serniye Hanım861, 862 FarukNafiz (Çamlıbcl) 125. 404, 407, 430,
Defter-i Hakani Müdürü222 Dürziler 221 Emir Nevruz 1587 446, 1203
Defterdar 214, 216 Düyun-ı Umumiye648, 649, 683, 701, 703, EmlakveNüfus Memurları 222 FatihKanunnamesi 264
Delahey 542 706, 707, 709, 710,712, 714, 716, 721, Emniyet 852 Fatih-Harbiye 405, 406
Demirhane Müdürü 105 722, 726, 733 Emrah424 Fatin (Gökmen) 166, 167
Demdeme 399, 434 Düyun-ı Umumiye Konseyi 708 Emraz-ı Sariye ve İstilaiye 1322 Fatinİhsan451
Demet 124, 861 Düyun-ı Umumiye Meclisi 726 Emraz-ı Umumiye 170 FatinDavud432, 433
Denizaşırı 407 DüşünenMusiki 427 EmrullahEfendi 473, 481, 482, 483, 484, FatinTezkiresi 432, 433
Dergâh428, 430, 439, 1203 519 FatmaAliye 322, 858, 859, 861, 862
Dersaadet BelediyeKanunu244 EmtiaGumrük idaresi 945 Fazı! (Berki) 122
Dersaadet Bulgar Meşrutiyet Kulübü208 Enis Behiç (Koryurek)^404430, 446ı Fazı! Ahmet (Aykaç) 116, 120, 128, 428
Dersaadet Daü’lkelpAmeliyathanesi 171 E Enciimen-i Daniş 66, 73, 155, 156, 316, Fazlı Faik (Yegül) 185
Dersaadet Ticaret Odası Gazetesi 638, 751, 448, 482 Fecr 1208
752 Ebe Mektebi 468 Encümen-i Hariciye 257 Fecr-i Ati 403, 415
Dersaadet Ticaret veSanayi Odası 639 Ebe Okulu478 Enciimen-i Teftiş veMuayene613, 614, Fedakaran-ı Millet Cemiyeti 202, 207
Dersaadet Ticaret veZiraatOdası 636 Ebniye Kanunu886, 887 615, 1686, 1688 Felatun Bey Ile RakımEfendi 397, 398,
DersaadetTahvilat Borsası 751 Ebniye Nizamnamesi 885, 886, 1047, 1048 Encümen-i Ülfet 1457 413, 416, 417, 418, 419
Dersaadet TetebbuaHIçtimaiyesi 819, 120, Ebniye-i HassaMüdürlüğü 1047, 1051 EnderunAğaları Mektebi 155 Felsefe 128
825 EbruEfendi 626 Enin-i Mazlum852 Felsefe Mecmuası 125
Dersaadet veVilayet BelediyeKanunu242 EbuBekr Bin Behram-ı Dımışki 165 Enis Avni (Akagundıız) 120, 124 Felsefe-i Ferd369, 390
Dertli (Gazete) 1209 EbuMusaKazımBey 138 Envar-ı Zekâ366 Fener RumOkulu462, 492
Derviş Efendi 169 Ebu’lulaMardin 122, 1402 Envar-ı Şarkiye 97, 99, 100, 1208 Fenerbahçe 1492
DervişÖmerSifai 180 Ebu's-SüreyyaSami Bey 1274 Enver Paşa299, 300, 331, 533, 1110, 1162, Fenerbahçe Kulübü 1492, 1493, 1499
Derviş Hima 1391 Ebubekir Hazım(Tepcyran) ^404405 1374, 1375, 1426, 1427. 1434, 1448 Fenerbahçe Spor Kulübü 1506
Derviş MehmedEminPaşa 182 Ebubekir Mümtaz Efendi 1528 Fenerler İdaresi 728
Derviş P.,a 178, 179, 182, 183, 185, 476 Ebubekir RatibEfendi 148, 619 Erciyes 100 Fenn-i İhtina 174
Derviş Vahdeti 91 Ebulmukbil Kemal Bey61I ErcümendEkrem(Talu) 406 Fenn-i Coğrafya 191
Dethier, PhilippAnton 1601, 1602 1603 EbusuudEfendi 264 ErenlerinBağından407 Fenn-i Hurdebin176, 177
Deutsche Bank^4, 686, 732 Ebüzziyya Divanı 453 Ermeni Kadınlar Komitesi 859 Fenn-i Menazır 1316
Deutsche Orient Bank686, 731 EbüzziyyaTevfik 84, 115, 116, 318, 344, Ermeni Kadınlar Terakki Derneği 861 Fenn-i Terbiye 482, 483
Devir88 396, 398, 445, 453, 1522, 1623, 1684. Ermeni Patrikliği Nizarnatı 1^W Ferid (Kam) 992, 1417
DevirveIntibah 104 1703 Ermeni Sosyal Demokrat Panisı 1451 Ferit Paşazade Celaleddin Paşa 1439
Dewey, John499 EbüzziyaVelid 1202 Ertuğrul 1207 FeraizcizadeMehrnedŞakir 395, 396, 1622
D’ArendaPaşa 1224 Ecel-i Kaza396 ErzurumKongresi 1139, 1143, 1144, 1145, Ferah 125
Diken 1098, 1100, 1103, 1105, 1106 Echo d’Orient 104 1147, 1148 Ferdi veŞürekası 415
Dikkat 852 EchoDe Smyrne 104 Esirgeme Derneği 208 Ferda 1207
DikranKaleınciyan 1223 Eczacı Gazetesi 172 EsadEfendi 34, 441, 479 Fermanlı Deli Hazretleri 407
DikranÇuhacıyan1222, 1223, 1616 Edebi Hatıralar 402 EsadŞerafeddin(Köprülü) 175, 176, 177 Fersan Refik 1223
Dilaver Paşa919 Edebi Mecmua 1203 Esaret 397 Feryad852
Dilaver PaşaNizamnarnesi 802, 919 Edebiyat-ı Cedide 399 Esat Tomruk(Çınar) ll I, 1207 Fevzi Paşa 1674
Dilek 1209 Edebiyat-ı UmumiyeMecmuası 125 Esat Efendi 333 FeyhamanDuran 1318
Dilhayat 1207 EdebiyataDair407 Esat Paşa520 Feylesof 1103
Dilmesti-i Mevlana987 EdepYahu 1098 Esat Paşa(Işık) 1122 Feyzi Bey 1650
DimitirKantemir 137 Edhemdr. 127 Esat (İngiliz Kemal) 1510 Fezleke-i Tarih-i Osmani 1588
Dimitraşko Morozbeyzade 461 EdhemBey 195 Esham-ı Cedide 677 Fırat 100
Dimetokalı Müftüzade Cemal Bey 1124 EdhemNejat 483, 484, 531, 1204 Eski Riiya407 FikretTahsin 1494
Dinle Neyden404 EdhemP.,a 187, 188 Eski Saat 407 Filiki Eterya 1030
Dinç Demeği 203, 535 EdhemP.,a (Müşir) 1372, 1689, 1690 Eski Şiirin Riizgarıyle 404 FilipEfendi 81
Dinç Demekleri 208 EdhemPertev Paşa 114, 117, 393, 424, Esnaf Cemiyetleri Hakkında202 Filiz Nurullah 1483, 1486, 1487, 1488
Diplomalı Kız413 452, 624 Esnaf Cemiyetleri Talimatnamesi 371 Filos TonNeon96, 104
Divan-ı Ahkâm-ı Adiiye 212, 581, 593 EdhemRuhi (Balkan) 847, 848, 849, 850 es-Sadaka852 Filozof 1104
Divan-ı Hümayun 11, 13 EdibEfendi 333 Estiya 110 Finten391, 396
Divan-ı Muhasebat ^606949 Edirne 100, 102 Eşber396 Firak-ı Irak427
Divan-ı Nadiri 1309 EduardBlackBey611 Eşek 1098, 1103 Fontenable 390
Divan-ı Temyiz597 Edwards 104 Eşkal-i Zaman402 Fontmagne deDurand569, 570
Divançe-i Fazıl 428 Efe 1206 Eşref 1098, 1099 Franco 1108
Diyarbekir 100 Efkâr-ı Umumiye 852 Eşref Edib(Fergan) 122, 126, 1207 1402 FransızTicaret Odası 751
Diyojen83, 609, 1093, 1094, 1095, 1099, Efrad-ı Cedide Mektebi 1271 EşrefoğluRumi980 Frei Osmanısche Post 852
1100, 1101, 1103 Efsus 427 Etniki Eterya1030 Fuad(Balkan) 1513, 1514
Diyorlar ki 407 Eftal 115 Evhami 395, 396 Fuad(Köseraif) 349
Dişçi Mektebi 473 Eğlence407 Evkaf Memurları Mektebi 474 FuadEfendi (Paşa) 156
Doğru109 Eğil Dağlar 1098, 1203 .E.-.vkafMüdürü222 FuadHüsniı (Kayacan) 1490, 1491, 1518
DoğruÖz 1209 Ekinci 88 Evkaf Nazırlığ:ı 894 Fuad Paşa 140, 144, 344, 345, 1554, 1689
Doğrusöz 852, 1207 Eklisiastik; Alitheria96 ' EvliyaÇelebi 191 Fuad(Köprülü) 407 bkz. Köprüiıizade
Doğruyol 852 EkonomiPolitik628, 635 Evliyazade Naciye 109 MehmedFuad
1713
DİZİN
Fuhş-i Atik402 Hacı Arif Bey 1230, 1231 Harp ZenginininGelini 406i HovsepVartanPaşa 1101
Fususü'l-Hikem988, 989 Hacı MusaBey 1135 HarutyunAleksanvan 1614 Hristaki Zoğrafyon692
Futuhatu’l-Mekkiye 989 Hacı Şükrü 1162 HasanBedreddin Paşa397, 1623 Hugnin E. 830
Füruzan394 HacıbeyzadeAhmedMuhtar 992 HasanFehmi 91, 526, 527, 530 Hugo, Victor 366, 391, 393, 396, 399, 435,
Fı.iyuzat 351 HacimMuhittin(Çarıklı) 1139 HasanFehmi Efendi 991 1693
Füyuzat-ı Mıknatısıye 178 Hacivat 1103 Hasan(Dramalı) 1223 HukukMektebi 471
Hadika83, 116 HasanHulki 317 ■ Hukuk-ı Aile Kararnamesi 872
Hadikatu’l-Evliya990, 992 HasanMellat. 391, 397, 398, 410, 413 Hukuk-ı Beşer 110, 1206, 1207
Hadikatu’l-Ahbar 76 HasanRıza 1316 Hukuk-ı Umwniyye 91
G Hadisat 1200
Hafız Isınail 109, 1202
HasanTahsin 110, 1206
HasipBey 1439
Hukuk-ı AileKararnamesi 595
Hulusi Raşit Bey 173, 174
GactanoDonizetti 1216 Hafız HasanSırrı Efendi 1523 HasköylüAhmet İhsan 1316 Humbaracı AhmedPaşa 1251, 1252
GalipBahtiyar (Köker) 131 HafızHasanTahsinEfendi 1523 Hassa Mimarları Ocağı 1053, 1054 HurafattanHakikata 1417
GalipBey 1270 Hafız Mehmed(Kömürcüzade) 1217 Hatimetü’l-Eş’ar 432, 433 HuzmaSafa427
Galatasaray Kulübü 1491, 1492, 1493, 1495 Hafız Osman 1522, 1523 Hatîat-ı Tercüme 451 Huzur MOrafaaları 268
Galatasaray Mekıeb-i Sultanisi 466, 467, Hahambaşı Nizamnamesi 1001 Hatıra853 Hüdavendigar 100, 102, 1207
468 Hak91, 848, 852, 1208 Havatır853 HükümGecesi 406i
Galataı-ı Tercüme450 Hak Söz 853 Haver 115 Hiıkiimet-ı Meşruta 34
GaiibPaşa 1667 Hak Yolu 1208 Hayal 611, 846, 853, 1092, 1094. 1095, Hülleci 407
Gababet Balyan 1064, 1089 Hakikat 853, 1208 1097, 1101, 1102, 1103 Hünername 1309
GarbîTrakyaMüdafaa-i HukukCemiyeti Hakimiyet-i Milliye 1204, 1205, 1206, 1208 Hayal içinde ^40 401,402 Hünkar iskelesi Antlaşması 274, 276, 298
1140 Hakayık-ı Şark852 Hayal-i Cedid 1103, 1105 Hürriyet 77, 78, 82, 85, 346, 422, 434, 441,
Gaspıralı İsmail Bey 88, 350, 351, 629 Hakayıku’l-Vakayi 82, 609 Hayalet 846, 853, 1700
Gauttier 193 Hakk-ı Sarih853 Hayat 351, 1209 Hürriyet vehilaf 1134, 1430, 1436
Gave 396 HakkaSığındık402, 414 Hayat veKitaplar402 Hürriyet PervevanFırkası Cemiyeti 836
Gaye-i Milliye 1209 Hakkı Behiç (Bayiç) 1136 Hayat-ı Muhayyel 402 Hüsameddin(Ertürk) 1127, 1128,
Gayret 852 Hakkı Efendi 195 Haydar Rüşdti 109, 1207, 1209 HüsameddinPaşa 1505
Gazi AhmedMuhtar Paşa 528, 1432 HakkınZaferleri 992 Haydarizade ibrahimEfendi 991 Hüseyin Avni (Ulaş) 115, 1162, 1164, 1166
Gazi Sancak 1209 Halaskar ZabitanGrubu528. 1257, 1439 HaydarhAli Efendi 1523 HüseyinAvni Paşa 691. 592, 1255
Gazali'de Marifetullah987 Haliç Dersaadet VapurŞirketi 549 HayoçMiyaçyal İngerrutyanCemiyeti 493 HüseyinCahid(Yalçın) 91, 92, 116, 124,
GazetteduLevant 80 HalidBey776 Hayrenik97 295, 302, 323, 399, 40, 401, 402, 414,
GazetteMedicale d’Orient 167, 171, 188 Halid Şazi Bey 172 Hayri Bey 1674, 1676, 1677 424, 436, 437, 445, 615, 767, 1200
Gazette Medicalede Constantinople 112, HalideEdip(Adıvar) 119, 120. 131,328, HayrullahEfendi 114, 117, 269, 1587 Hüseyin Daniş (Pedram) 120
171 405, 406, 407, 416, 417, 429, 872, 873, Hayvanat-ı Tıbbiye 173 HüseyinFahreddinDedeEfendi 1232
Gece Dersleri Mektebi 473 1125, 1126 Hazine:- Amire 924, 928, 930, 931 HüseyinGirilli 1312
Gelcnbevi İsmail Efendi 161, 512 Halikarnas Balıkçısı 406bkz. CevadŞakir Hazine-i Celile-i Maliye 932, 933 ‘ HüseyinHilmi (İştirakçi) 91, 817, 823, 824,
Gelenbevi Mustafa 122 Halil (Menteşe) 975 Hazine-i Letaif 109 825, 1450, 1451, 1452
Gencine-i Edeb 109, 110 Halil Bey 114, 117 HaşimPaşa518 HüseyinHilmi Paşa 1428
Gencinc-i Hayal 846, 852 Halil (Dikmen) 1317 Hekim1208 HüseyinHaki 783
Genç Anadolu 1208 Halil Edhem(Eldem) 185, 189, 190 Hendese-i Mülkiye 472 HüseyinHulki (Cura) 1494
Genç Demekle,i 203, 208 Halil Ganem835, 846, 847 Henüz Onyedi Yaşında397, 398, 413 Hüseyin Hulki Beydr. 1328
Genç Dernekleri Müfettiş-i Umumiliği 536 Halil Harnit Paşa 1251 Hergeleci İbrahim1484. 1489 HüseyinHüsnüBey 171
Genç Dernekleri içinTalimatname 536 Halil Paşa 1311, 1316, 1318 Hersekli Arif Hikmet 421, 422 HüseyinKhım(Kadri) 91, 92, 1427
Genç Kimyager 186 Halil Rifat Paşa 106 Hesab-ı İhtimalat 164 Hüseyin Ragıp(Baydur) 1205
Genç Kadın 1203 Halil Zeki Bey(Osma) 1496 Hesab-ı Müsenna 163 Hüseyin Rahmi (Gürpınar) 399, 402, 406i,
Genç Kalemler 120, 128, 129, 327, 339, HalimSabit (Şibay) 122, 126, 127, 128, HeybeliadaRumPapazOkulu492 414, 444, 1099, 1626
340, 404, 415, 425, 438, 1207 1402, 1410 Heyet-i Ayan948, 950, 961, 962, 965, 96, HüseyinRemzi 170, 171, 173, 174, 1331,
Genç Türk385 Halim(Özyazıcı) 1522, 1525, 1527, 1528 967, 968, 969, 971,972 1332, 1334
Gençlik 1207 Halil (Moralı) I123 Heyet-i Mahsusa-i Ticariye 371, 744 HüseyinRıfkı 162, 163, 191
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları 407 HalidFahri (Ozansoy) 125, 404, 407, 446, Heyet-i Mebusan948, 949, 950, 961, 962, HüseyinSiret (Özsever) 116, 120, 401, 4:!4,
Gesher Efendi 704 1203 963, 964, 965, 966, 967, 968, 969, 970, 426, 848
Geveze 1095, 1098, 1101 HalidZiyaUşaklıgil 88. 105, 106, 107, 110, 971, 972 Hüseyin Sadeddin (Arel) 123, 1232
Geveze Berber 396 116, 327, 330, 338, 399. 40. 401, 4)2, Heyet-i Temsiliye 1145, 1158 HuseyinSuad(Yalçın) 116, 120, 123. 424,
Gıdık 1104 414, 417, 424, 429, 436, 438, 449, 450 Heyet-i Vükela257 426, 1098, 1624
Gırgır 1100 Halk 1208 Heşt-Behişt 432 Hüseyin Vassaf 992
Giridi Rahmi Bey 123 Halka Doğru 110, 120, 130, 131, 132, 429, Hıfzı Bey 1686 HüseyinZekai Paşa 1311, 1315, 1316
Girit 100, 852 439, 1206 Hıfzırrahman Raşid(Öymen) 1209, 14% Hüseyinzade Ali (Turan) 128, 131, 350,
Girit Nizamnamesi 1022 HalkaDoğruCemiyeti 131. 207 HıfzıssıhhaKomisyonu 1321 351, 1397
Gizli Figanlar 427 Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi 154 Hıyanet-i Vataniye Kanunu 1194 Hüsn-i Şems-i Hürriyet Kumpanyası 1617
Gizli Türkiye Komünist Partisi 1449 HallacyanEfendi 801 H. Nazım(AhmedReşid) 401, 402 Hüsnü(Açıkgöz) 1207
Gladstone 286, 698 Hallü’l-Ukad 634 Hicaz Sıhhiye İdaresi 1324 Hüsnü(Uğurel) 1494
Glorius 194 HallacyanEfendi 801 Hicaz Sıhhiye Daireleri 1322 HüsnüBey 1332
Goltz. VonDer295 Haluk’unDefteri 401 Hidmet 846 HüsnüPaşa 1122
Goodell, William496 Hamid(Aytaç) 1522, 1527, 1528 Hikâye 415, 437 Hüsn-üAşk 1693
Goold, Edward 1598 Hamidiye 835, 1097 Hikâyeler 406i HusrevPaşa 1682
Göl Saatleri 404 Harnilton Lange700, 702 Hikmet 163, 402, 992 HüsrevSami (Gerede) 1136
GönüldenSesler^404446 Harnit Hüsnü (Kayacan) 1517 Hikmet (Onat) 1318
Görenek396 Harnit Hafız (Pamir) 190 Hikmet-i Tabiiye 179
Grey, Edward293, 294, 290
Guizot, François 146
HamidSadi (Selen) 193, 1204
Hamiyet 853
Hilafet 838, 853
Hilafet (el-Khilafat) 848 I
GugukluSaat 407 Hamamizade İhsan 122 Hilal 853, 1207, 1209 lmpartial 104
Gurebahane-i Laklakaan 407 Harndi Efendi 1418, 1616 , Hilal-i Ahmer Cemiyeti 203 Islah850
Guatelli Paşa 1219, 1220, 1222 Hamdullah Suphi (Tanrıöver) 116, 120, Hilal-i Ahmer KadınlarCemiycti 208 lslah-ı Huruf Cemiyeti 337
Güleryüz 1100, 1106, 1107 122, 131, 403, 425, 428 Hilal-Croissant 846 Islah-ı Medaris Nizamnamesi 506, 508
Gülhane Hatt-ı Hümayıınu 10, 14, 15, 16, Hamlet 396 Hilmi Bey(Tunalı) 848 lslah-ı Ntsl-i Feres 1512
588 Hamrner 156 Hilmi Kasımpaşalı 1312 lslah-ı Sanayi Komisyonu481, 748, 1343,
GüllüAgop 1223, 1609, 1611, 1613, 1614, HammondProjesi 698 Hilmi Paşa 1270 1351, 1360, 1361, 1362
1615, 1621 HamparsumLimoncuyan 1228 Hilmi Ziya (Ülken) 992, 1412 Islah-ı Meşkukat Komisyonu766
Gulnihal 396, 443 Handan406i, 416 Himaye-i Etfal Cemiyeti 204 Islahat ll I, 853
Gülnar Delebedef Hamm448, 864 Hande 1098, 1103 Hind407 Islahat Fermanı 10, 13, 14, 15, 16, 589
GiılunçluEfsaneler 1099 Hanım1203 Hisabü’l-Kusur 161 lslahat-ı TurukKomisyonu886
GuliıpAğladıklarım402 HanımlaraMahsus Gazete 859, 863 Hiss-i tnkılab346, 348 İsparta 100
Güneş 115, 1208 Hanly John Saffan 97 Hisı;e-i Şayia407 Isvolski 285, 286, 288
Giırbüz Derneği 203. 535 Hançer 407 Hizb-i Cedid 1257, 1429 lşık 1208, 1210
Gürbüz Dernekleri 208 Harabat 389, 394, 434 Hizmet, 104, 105, 106, 108, 110, 111, 339,
Güzel İnebolu 1209 HarbMecmuası 1^ft 428, 853
Güzel Trabzon 1208 Hareket-i Arza Dair BirçokSöz 19) HocaİbrahimEfendi 319
Hareket-i Fikriye 1209
Hariciye216
Hoca lshakEfendi 162, 165, 181, 182, 183.
187, 322, 335
i
Hariciye Nezareti 212, 279, 280 HocaAli Rıza 1311, 1315, 1316, 1317,
H Harir Darüttalimi 475
Haririzade KemaleddinEfendi 992
1571, 1572, 1581
Hoca HüsameddinEfendi 993
lane-i Umumiye 937
İaşeMeclisi 745
Haber Anası 1098 Haristan402 HocaSadeddinEfendi 165 lbiş 109, 1206
Habl-i Metin 1203 HaritaKomısyonu 889 HocaTahsin 179, 316, 323, 480 lbn Arabi 988
Hacı İbrahimEfendi 317 HarmanSonu428 HocazadeAhmedHilmı 992 İbnHazımFerid 107, 111
Hacı AhmedEfendi 837 HarpMitingi 528 Horace 396 İbnKayyım263
1714
DİZİN
İbnKemal 264 İntibah397, 398, 411, 413, 418, 419, 854, tzzet Ulvi 1205 Kavlak 1098
lbnüleminMahmudKemal (İnal) 122, 992, 1207 tzzet Ziya 1107 Kaygı 1208
1677 İntihab-ı MebusanKanunu970 Kaymakarn213, 216
İbnürrefikAhmedNuri 407, 1627 İntihab-ı MemurinEncümeni 257 Kaynak, Sadettin 1223
İbrahimCehdi (SüleymanNazif) 401 İntihab-ı MemurinKomisyonu262 Kayol’ler 1681, 1683
İbrahimEdhemPaşa 157, 163 intikam848, 849, 854 J Kayseri 100
İbrahimHafızBey611 . tntikarncı Yeni Osmanlılar Cemiyeti 848 Jachmund1079, 1080 Kayseri (Gazete) 1207
İbrahimHakkı (Konyalı) 1208 İntizam-ı ŞehirKomisyonu894 Jamanak97 Kaza 213, 216
İbrahimHakkı Erzurumi984 tri Celal 1502 JandarmaZabitMektebi 1271 Kaza İdare Meclisi 226
İbrahimHakkı Paşa296, 1429 Irad-ı Cedid Hazinesi 929, 930 Journal de Constantinople 104 Kazıkçı Kara Bekir 1481, 1485
İbrahimHayri (Ürgüplü) 1427 trade-i Milliye 1148, 1204, 1209 Journal de Smyrne95, 103, 104 Kâzım(Karabekir) 1174, 1208
İbrahimHilmi 1685, 1689 İrtifa Risalesi 162 Kâzım(Özalp) 1170, 1172
İbrahimLütfi (Paşa) 170, 188 İrşad 1207, 1208 KâzımNarni (Duru) 120, 124, 131. 327
İbrahimMüteferrika 148, 156, 1680, 1681, tshak Efendi 156, 178 Kel Aliço 1482
1682 İshakSükuti 848 K Kel Hasan 1486, 1614
tbrahimPertev1359 İslâmMecmuası 127, 128, 132, 372, 1410 Kemal (Özsubaşı) 1496
İbrahimTemo835, 1391, 1434 İslâmiyet 854 Kabil Gamen324 Kemal (Batanay) 1527
İbrahim(Çallı) 1318 tsmail Ali Bey 179 KadastroMemurları Mektebi 474 Kemal Bey374, 1693
İbrahimŞinasi Efendi 47bkz. Şinasi tsmail Canbulat 1122 Kadın 124, 861 KemalettinBey 1082
İbret 78, 82, 83, 84, 85, 88, 116, 346, 609, İsmail DedeEfendi (Hammamizade) t217, KadınAmele Taburları 871 KemalpaşazadeSaid317, 321, 323, 334,
610, 1208, 1700 1227 KadınMecmuası 861 448, 450, 451,
lbretnüma-yı Alem609), 1095 tsmail Efendi (Dellalzade) 1217 Kadınlar Dünyası 124, 861, 868, 1203 Kemani Ali Ağa 1217
lcma-i Ümmet 853 İsmail Fenni (Ertuğrul) 1416, 1417, 1420 Kadri Efendi (Hoca) 846 Kenan Rifai 991
lçli Kız 396 İsmail FerruhEfendi 155, 200 Kadri Paşa 117, 750 Kendi Gökkubbemiz 404
tçtihad 125, 128, 131, 367, 850, 853, !386, tsmail Gasprinski 138 bkz. Gaspıral Kafile-i Şu'ara432 KendimEttimKendimBuldum395
1387, 1388 tsmail Hakkı 992, 1204 Kafkas 1207 Keork Holas 1614
İçtimaiyat Mecmuası 128 tsmail Hakkı (İzmirli) 126, 992 Kahkaha 1095, 1208 KepsutluÇakır İsmail 1486
İçtemeran97 tsmail Hakkı (Altunbezer) 1524, 1528 Kalıriyat 427 Kethüdazade ArifEfendi 48, 155, 200
İsmail Hakkı (Kıbrısizade) 1527 Kaime-i Mütebere-i Nakdiye677 Kevkeb-i Şarki 82
tdare Meclisi 216 İsmail Hakkı (Çelebi) 173, 174 Kalem122, 123, 1103, 1105, 1106 Keçi Arif Ağa 1217
İdare-i Umumiye-i Vilayat Nizamnamesi İsmail Hakkı Bey 1130 Kalfazade İsmail Çınari Efendi 161 Keçecili Kasım1481, 1485
226, 235, 237. 1457 İsmail Hakkı Bursevi 984 KalyaBey 169, 184 Keçecizade Mehmet FuadEfendi 156
tdrnan 1503 tsmail Hakkı Paşa 1438 Kamil (Akdik) 1522, 1524, 1528 Keçecizade Rıfat 1316
tdrnanYurdu 1496 İsmail Hami (Danişmend) 125 Kamil Bey242 Keşfü’n-Nikab854
ldrak91, 1203, 1452 tsmail Hüsrev(Tökin) 381 Kamil Paşa257, 296, 528, 1432 Kıbrıs 854
İffet, Neriman 124 tsmail Kemal (V1ora) 836, 838, 1393 KambiyoMuamelatı Merkez Komisyonu Kılıçzade Hakkı 986, 1384, 1385, 1388
İtlıarn1136 tsmail Müştak(Mayakon) 116 744, 745 KınaGecesi
lgnatiyef 285, 693 tsmail Safa 116, 427, 468 Kamus-i Osmani 334 Kınalızade Ali Efendi 625
tğne 1208 İsmail Sıdkı 109 Ramus-i Riyaziyat 164 Kınar Hanım1611, I614, 1617, 1618
İhaei-Arabi 208 İsmail Suphi (Soysallıoğlu) 116, 1131 Kamus-i TOrki 323, 1588 Kınk Hayatlar402, 415
thracat Heyeti 671 İsmayıl Hakkı (Baltacıoğlu) 482, 484 Kamusu'l-Alam323, 1588 KırımSavaşı 1364
İhsan(Sungu) 386 İsmet (İnönü) 312, 500, 1173 Kani Paşazade Rıfat 480 Kınmlı Aziz 170, 182, 184, 185
lhtisapNazırlığı 894 İsmet (Uluğ) 1510 Kanal Seferi 1376 Kırımlı HüseyinRıfkı Efendi 161
thtiyar Meclisi 216 tstanbul 100 Kandıra(Gazete) 1210 KırkYıl 402, 450
lhyauUlumi'd-Din988 İstanbul İçinMeb’us Namzetleri 1099 Kantemiroğlu 1228 . Kırbanbar 121
tkaz 1208 tstanbul AltınorduKulübü 1495 Kanun-ı Cedid28, 30, 31 Kırmızı Bayraklar405
İkbal 1208 İstanbul Bankası 696 Kanun-i Esasi (Gazete) 848 Kısas-ı Enbiya 1584
İkdarn87, 89, 91, 348, 526, 1202 tstanbul Kumpanyası 1617 Kanun-i Esasi 18, 19, 20, 21, 22, 24, 25, KıssadanHisse 397
İkinci BalıkesirKongresi 1140 tstanbul Sanayi Odası 750 27, 28, 29, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39. KıvırcıkPaşa
İkinci BalkanSavaşı 291 tstanbul SendikalarBirliği 822, 826, 827 40, 41, 43, 44, 72, 74, 854, 961, 963, Kızıl Elma446
tkinci Grup 1162, 1163, 1164, 1165, 1166, İstanbul Ticaret Odası 751 965, 96, 967, 969, 970, 972, 973, 974 Kızıl Hilal 1207
1167 tstanbul Ticaret ve Zahire Borsası 752 Kanunname-i Ticaret 595 Kibar 1098, 1103
İkinci JönTürkKongresi 838 tstanbul Tatavla Kulübü 1507 Kanunname-i Ticaret-i Bahriye Kiepert, Heinrich 194
tkinci TrabzonKongresi 1143 tstanbul Şehremaneti 241 Kanunname-i Ticaret-i Berriye Kilikyalılar Cemiyeti 1127
tktisadDerneği 208 İstanbul'da BirSene445 Kaptanzade Ali RızaBey 1234 Kilisli Rıfat dr. 1331
İktisadiyat Meclisi 745 tstanbul’unİçyüıü 405, 406 Kara tbo 1482 Kimya-yı Tıbbi 170, 182, 184
tktisadiyat Mecmuası 119, 129, 130, 132, İstanbulliyanEfendi 1642 KaraAhmed 1484 Kimya-yı Uzvi 185
632, 633, 638, 639, 740 İstanbulluBulgar Hanımlar Yardım KaraBibik398 Kimyeviye Risalesi 182
llave-i Meşveret 847 Cemiyeti 859 KaraEmin 1484 KiralıkKonak405, 406, 416
tleri 1201, 1206 İstefanaki Karateodori Efendi 173 KaraKemal Bey371, 374, 632, 633, 744, Kitab-ı Usulü'l-Hendese 163
İlharni Nafiz(Parnir) 1204 İstihkamat-ı Cesime 162 745, 1127, 1129, 1161 Kitabu't-Tevhid 1419
İlkahı Hafi Nebatlar 176 İstihlak-ı Milli Cemiyeti 207 KaraMehmet 1487 Kitabü'l-Bahriye 191
tlm-i tktisat 637 İstihlak-ı Milli Kadınlar Cemiyeti 871 KaraMustafa 1488 Kitabü'1-Merasid 161
tlm-i İçtima 385, 386 İstihlas-ı VatanCemiyeti 1138 KaraOsman 1486 Kitabü’l-Nebatat 175
tlm-i Hayvanat 173, 174 İstikbal 832, 846, 854, 1208 KaraSinan104, 1103 Koares 461
tlm-i Hayvanat-ı Tıbbi ve Parazitoloji 174 İstiklal 1209 KaraVasıf 1136, 1162, 1163 Koca Yusuf 1484, 1485
tlm-i Hayvanat-ı Umumi 174 İstiklal ve tktisad-ı Milli Cemiyeti 207 Karacahisar 100 Kocaeli 101
tlm-i Kimya-yı Gayr-ı Uzvi-i Tıbbi 182. 184 İstinaf-ı Deavi-i Ticaret Divanı 597 Karadağ Savaşı 1367 Kocaeli (Gazete) 1210
tlm-i Maadin 190 İstirdat 848, 849, 854 Karagöz 1103, 1105, 1106 Koç Hasan 1488
İlm-i MaadinveTabakatü’l-Arz 189, 190 İstirdat Cemiyeti 848 KarakinRiştuni 1614 KoçMehmed1486, 1487
tlm-i Marifetü’l-Taktir 180 İşaratu'l-İcaz 1416 Karakol Cemiyeti 207 Koçi BeyRisalesi 502, 618
tlm-i Nebatat 176 İşhad 125 Karamame-i Ali - Kokonoz 854
tlm-i Nebatat-ı Tıbbi 177 İşkilli Memo 109 Karatodori Paşa682, 699 KoleraRisalesi 1326
tlm-i Nebatat-ı Tıbbiye 175 İşkodra 100 Karesi 100 KomanlızadeÖmerBey 1124
tlm-i Sarf-ı Türki 421 İştihat 125 Karı KocayaUygun395 Kondüktör Mekteb-i Alisi 516
tlm-i Tabakatü’l-Arz 190 tştirak91, 128, 132, 385, 1450 Karidi 104 Kondüktör Mektebi 473
tlm-i Tufeylat 174 İtibar-ı Milli Bankası 767, 768 Karikatür 1103 KonsoloslukMahkemeleri 595
tlm-i TufeylattaTatbikat-ı Hurdebini 174 İtisarn 1203 Karlı DağdanSes 427 KonstantinRode 104
İlmu’n-Nefs Tercümesi 1420 tttifak 854 Karlofça Antlaşması 278 Konstantinidi Paşa499
İlmü'l-Arz ve’l-Maadin 188 İttihad ve Terakki Kadınlar Şubesi 208 KarmaTicaret Mahkemeleri 596 Konstantine Kumas 461, 462
İlti^rnUsulü214 İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti 202, 1424 Kars Milli ŞûraHükümeti 1135 Konya 101, 1208
tmalat-ı Harbiye Müdüriyeti 1347 tttihad-ı Osmani 833, 854 KarşıyakaSporKulübü 1494 Kopuk
tmarMeclisleri 219, 220 tttihad-ı Osmani-Federation850 Kasapbaşızade İbrahimEfendi 512 Kosova 101
İmdad 1209 tttihat 82, 109, 854 Kasbar (Matbaacı) 1685 Kozmos 110
İmtihanü'l-MühendisinveTelhisü't-Eşkâl İttihat ve Terakki 1422-1436 Kasımİzzeddin1324 Köprülüzade MehmedFuad 124, 403
161 İzmir 104, 107, 108 KasımpaşaSeyr-i SefainAmelesi Cemiyeti KörAli İhsanBey(Öoğlu) 374, 375
İnas Darülfünunu472, 477 İzmirJimnazyumu461 826 Köy216
tnatçı Yahut Çöpçatan396 İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniyesi 1123, Kastamonu 100 Köy İktisat Bankası 769
tnci 1203 1124, 1138 KâtipNurnanBey-Zade Vassaf 1505 Köy Hocası 1208
tncili Çavuş 854 İzmir’e Doğru lll, 1207 KâtipÇelebi 191, 501, 502, 1680 ]l:öylü 108, 109, 110, 111. 1103, 1206, 1207
İngiliz Muhipleri Cemiyeti 1131, 1132, 1134 İzzeddinBey 15O5 Kavaid-i Osmaniye 156 KöylUBilgi Cemiyeti 207
tngilizSaidPaşa ll4, 117 İzut Bey 1135 Kavaid-i Ressamiye 163 Krikor Balyan 1^tt, 1063
tngilizYıldızı 79 tzzet HoloPaşa 252, 254 Kavalalı MehmedAli Paşa274bk. Krikor(Matbaacı) 1685
İnkılab842, 854, 1210 tzzet Melih(Devrim) 116, 122, 124, 403, MehmedAli Paşa KudretullahEfendi 984, 986
İnsaniyet 91. 115. 124, 858, 863, 1450, 1626, 1627 Kavasoğlu İbrahim1484 Kudüs 101
1451 tzzet Paşa 1114, 1115, 1118. 1176 Kavslarım402 ' Kukumav 854
1715
DİZİN
Kukuruk 1098 Lugat-i Tarihiyeve C<>A:rafiye 192 MatbuatMüdürlüğü79, 87, 608 MehmedEmin(Yurdakul) 116, 120, 124,
Kuleli Vak’ası 200, 1255, 1455 Lugat-i ÇağatayveTürki-i Osmani 323 Matbuat Nizamnamesi 79, 608, 970 I25, I3I, 324, 335, 339, 404, 428, 429,
KumbaraEndahtınaMahsus Cetvel 162 Lugat-ı Naci 334 Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti 1204, 445, 1136, 1203
Kurtdereli Mehmed 1486, 1487, 1488, 1489 Lugatçe-i Felsefe I420 I205 MehmedFuad428
Kurtuluş 1203, 1204, 1209 LübnanNizamnamesi 222. 227, 1019 MatbuaHEcnebiye HOlasaları 1206 MehmedFuad(Köprülü) 116, 120, 131,
Kuruçeşme Okulu461, 462 Lütfi Efendi 140 Matmazel Gülizar Hanım864 327, 331, 427, 439, 446, 1397
Kutu-ı Mahrutiyat 162 Lütfi Fikri 9I, 6I5 Mavrokordato Efendi II22 MehmedHilmi (Anadoluhisarlı) 1^09 1100
Kuva-yı Havaiye Müfettişliği 1268 LütfullahBey834, 835 MazidenAtiye 1417 MehmedHalid450
Kuvve-i Seyyare 1172 LütfüEfendi 398 Mazhar (Kazancı) 1475, 1506, 1507 MehmedHalidBey45I
KuyrukluYıldızAltındaBir izdivaç 1099 Lyoboslovie I08, I029 Mazhar Diker I570 Mehmedİzzet Efendi 1529
KuzucuoğluTahsinBey536 Mazhar Müfit (Kansu) 1136, 1197 MehmedMidhat 628
Kuşadalı İbrahimEfendi 989 MazlumRasim(Can) I207 MehmedMurad397, 398, 399, 409, 412
Kuşeyri Risalesi 988 Mebadi-i tlm-i Servet-i Milel 628 bk. Mizancı
KuşçuAli 162 Mebadi-i Coğrafya 191 Mehmed Niyazi I76, I77
Küçükİsmail 1613 M Mebadi-i Fenn-i Rüşeym174 MehmedNecib I08, 339
KüçükMecmua446, I2ü6, 1209, 1592 MaadinNizamnamesi 918, 940 Mebadi-i Nebatat I76 MehmedNecib(TürkçüNecib) 107, 428
KüçükPaşa404, 405 Maarif Müdürü222 Mebadi-i Tasnif-i Hayvanat 174 MehmedNuri Efendi I523
KüçükYusuf I486 Maarif-i Umumiye Kanunu488 Mebaniü’l-lnşa348 MehmedRauf 116, 124, 401, 402, 414,
KüçükŞeyler 398 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi 462, 479, Mebhas-ı Tasnif-i Nebatat 177 4I5, 4I7, 424, 436, 437, I624, I625
Külliyat-ı ZiyaPaşa394 486, I457 Mecalisü’n-Nefais 432 MehmedRefet I09
Kürdistan854 Maarif-i Umumiye Nezareti 467 Mecelle 580, 582, 583, 584, 585, 586, 587, 833
Kürdistan(Gazete) 849 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi 470 602 MehmedRifat 396
KürdistanTeali Cemiyeti 1131 Macit Ayral 1522, 1524 Mecelle Cemiyeti 582 MehmedSalihEfendi I56
Kütüb-i Diniyeve Şer’iyeTetkikHeyeti 613 Macit Paşa3I9 Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye 268 MehmedTahir(Bursalı) 326, 348, 349, 44,
Macarlı AbdullahBeyI73, I88 Mecelle-i Sufiye 985 I204, I590
Macbeth396 Mecelle-i U mur-uBelediye 1360 MehmedTahir Ağa
MadenMektebi I88 Mechveret 854 MehmedTevfik(Çaylak) 432, 445, 1096
L Madralı Ahmed I486, I488 Mech veret S upplement Français847, 848, MehmedZihni I24
Mağdurin Hikâyesi 393 849 MehmedZiyaeddinEfendi 270
LaBuenaEsperenca97 Mahir Bey I85 Meclis-i Ahkâm-ı Adliye 234 MehmedŞeref I07
LaEpoca97 Mahfil 127 • Meclis-i Ali-i Tanzimat 212, 593 MehmedŞevki (FerikŞevki Paşa) I95
LaFontaine 390 Mahkûm1103 Meclis-i Beledi 242 Mehmet Ağa I37
LaFuente778 Mahmud II. 166, 1668 Meclis-i Cinayet 598 Mehmet Adalı 1486
LaJeuneTurquie 854 MahmudNedim449 Meclis-i Deavi 597, 598 Mehmet Asım(Us) I202
LaJwtice 854 Mahmud Celaleddin I522, I524, I525 Meclis-i Kebir-i Maarif 470, 480 Mehmet Ali Bey I439, I505
LaLiberte 110 MahmudCelaleddinPaşa383, 956, 957 Meclis-i Maarif 467, 6I3, I684, I686 Mehmet Ali Fetgeri 1506
LaReforme III MahmudEsadEfendi 936 Meclis-i Maarif-i Umumiye 156 Mehmet Ali Paşa 175, 176
LaTurquieContemporain856 MahmudNedimPaşa6I0, 692, 693 Meclis-i M eşayih985 Mehmet Ali Tevfik(Yükselen) 131
LağımRisalesi 162 MahmudPaşa(Damat) 834, 848 Meclis-i MeşayihNizamnamesi 986 Mehmet Ali Şevki 386
Ladino97 MahmudSadık 116 Meclis-i Meşveret 248> Mehmet Cemil Paşa 117
Lady Mantagu568, 569 MahmudŞevket Paşa295, 528, 1426, 1429, M Meclis-i Muhasebe-i Maliye 932 Mehmet Cemal I93
Lafitte, Pierre 357 1431, 1432 eclis-i Tahaffuz-i Ula I323 Mehmet Emin(Bolay) I208
Laklak854 Mahmut Baba200 Meclis-i Tahaffuz-i Sani I323 Mehmet EsadEfendi 7I
LalaMehmedPaşa308 Mahmut Celal (Bayar) 108, 109, l3l Meclis-i Tahkikat 595, 597 Mehmet HaşimEfendi I524
Lale 1209 Mahmut Esad(Bozkurt) 376, 1205 Meclis-i Temyiz 397 Mehmet ilmi Efendi 1523
Lami428 Mahmut Sadık9I M eclis-i Umumi 963, 96 MehmetNasru470
Lamartine390, 391, 395, 542, 1452 Mahmut Yesari 406i Meclis-i Umumi-i Milli 972 Mehmet Nadir Bey I64, 47I
Latife 1095, 1096, 1101, 1104 Mahrec-i Aklarn468 Meclis-i Umumi-i Vilayet 238 Mehmet Rıza(Kuğu) I496
Lavara854 Mahrec-i Mekâtib-i Askeriye 513 Meclis-i Umur-ı Nafia467 Mehmet Salim104
Layard, Henry I44, 309, 3I0, 622 Mahşer 4I6 Meclis-i Umur-ı Sılılıiye 1323 Mehmet Sırrı I23
Le Cid396 Mai veSiyah399, 40, 401, 402, 415, 424 Meclis-i Vâlâ 241 Mehmet Şükrü(Koç) 1208
Le Courrier de Smyrne 95, 103 Makarnacı Halil 1482, 1486 Meclis-i Vâlâ-yı Ahkam-ı Adliye 212, 246, Mehmet Vehbi (Sarıdal) 1204
LeCourrier des Balkans 851 Makber 394, 423 58I, 593 Mehtab I384
LeCorissant 85ı Maksut ibrahimI39I Meclis-i Vükela Iı Mekatib-i AJiyyeve Hususiye 488
Le JeuneTurc96 Maksutbeyzade Derviş Bey I124 Mecmua-i İber-i intibah 114 Mekatib-i Ecnebiye ve Gayrimüslime
Le Journal d'Orient 96 MaliyeMemurları Mektebi 473 Mecmua-iCeride-i Askeriyye 114 Müfettişliği 499
LeLevant III Malatya I0I Mecmua-i Daü'z-Zühreviye 1330 Mekatib-i Gayrimüslimve Ecnebiye
LeMoniteurOttoman I04 MaltaAdasında402 Mecmua-i Ebüzziya 114, 115 Müfettişliği 48
Le Reveil 96 MaltaGeceleri 427 Mecmua-i Fünun48, 59, 78, 113, 117, 118, Mekatib-i Hususiye idadisi 491
Le Smymeen95 156, 188, 347, 448, 452 Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi 489,
Le Spectateur Oriental 103 MalûmI098 M ecmua-i Havadis 79 490, 500
Le Yıldız856 Malûmat 87, 1685 M ecm ua-i Kemal 854 Mekatib-i Rüştüye Naıırlığı 479
Lehçe-i Osmani 318 Malumat Matbaası 1685, 1691 Mecmua-i Maarif 1I4, I57 Mekatib-i Umumiye Nezareti 462
Lehçeiü’l-Hakayık445, 1099 MalûmyanEfendi 844 Mecmua-i Ulum114 Mekteb-i idadi-i Umumi 5I3
LeonLütfi I24 MamuretO’l-Aziz 101 Mecmua-i Ulumve Riyaziye I56 Mekteb-i iptidai 462
LeonOstrorog(Kont) 811, 815 Manastır I0I Mecmua-i Ulum-ı Riyaziye I62, I63, I65, Mekteb-i Aklâm248
Leskofçalı Galib 421, 422 Manastırlı İsınail Hakkı 122, 1402 I78, I8I, I87 Mekteb-i Fünun-ı Tıbbiye-i Şahane I88
Letaif-i inşa 109, 1100 Manastırlı Mehmet Rıfat I623 Mecmuatü’l-Mühendisin I62 Mekteb-i FOnun-ı Maliye471, 628. 630
Letaif-i Asar 1093, 1101 Manolaki Baltazzi (Baltacı) 764 M ecra -i Efkar 854 Mekteb-i Hamidi 47I
Letaif-i Nasreddin I^tt Mansur Defterdarlığı 931 Medaris I22 Mekteb-i Maarif-i Adliye248, 46
Letaif-iRivayat 398 MansureHazinesi 931 M ed aris-i tlmiye Nizamnamesi 505 Mekteb-i Mülkiye 190, 248, 468
Letafet J09 ManukSisak ı6I4 Meddah I095 Mekteb-i Osmani 248, 335
LevantCompany660! Manzume-i Efkâr 97 M ed en iyet 9I. I45I Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye I73
Levant Herald76, 80 Mari Nivart I6I4 Medrese Hatıraları 398 Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane 155,
Levant Times 80, 98 Marius Michel (Michel Paşa) 728, 735, 736 M ed resetü ’l-Eimmeve'l Huteba474 I68, I69, I77
Levazımat-ı Umumiye-i Askeri 1347 Mardiros MınakyanI614 Medresetü’l-Kuzat 504, 510 Mekteb-i Tıbbiye-i Aliye-i Şahane 46
Levni I309 Mardiros Yazıcıyan I07 Medresetü’l-Kuzat Nizamnamesi 504 Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye I70
Levski, Vasil 1028 MarkoPaşa 1331, 1334 Medresetü’l-Mütehassisin474 Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye I54, 468
Leyal-i Girizan426 Markopaşa 1100 Medresetü'l-Vaizin474, 508 Mekteb-i Ulum-ı Edebiye 46
Leyla Hanım(Saz) I2I9 Maruniler 22I Meflıaret 861 Mekteb-i Ulum-ı Harbiye I54
Liberal Ottoman854 Maruzat 398, 502, I584, I586 Mefkûre I208 Mektep426
Liberte444 Masis 97 Megali Toyenos Sholi 462 MektepGücü dernekleri 534
Lifij, Avni 1318 Masarifat-ı Umumiye Muvazene Kanunu Mehasin I24, 86I, 862 Mektepli I209
Liva226 968 Mehcure 402 Mektupçu216
Liva İdare Meclisi 226 MasonLocası 199 M ehmedAkif (Ersoy) I22, I26, 404, 426, MelihaHanım872
LokmanHekimI207 MasonÖrgütO199 503, 988, 1207, 1402, I4ü6, 1414, 1419 MelekPaşazade Abdülkadir BeyI55
LondraKonferansı 29I Masonluk200 MehmedAli (Ayni) 994 MelkonEfendi I656
LondraSözleşmesi 275, 276 Mastariyecizade HüseyinEfendi 163 MehmedAli Paşa275, 276, I033, I670, Memalik-i Mahrusa609
Loran768 Maşrik91 I683 Memalik-i Osmaniye Coğrafyası 191
LordCanning674 Matbaa-i Amire 1681, 1683, 1689, 1690 MehmedArifEfendi 504 Memalik-i Osmaniye Ziraat Coğrafyası 191
LordClarendon676 MatbaaNizamnamesi 76, I684, I69I MehmedBurhaneddinBey 192 Memalik-i OsmaniyeninTarihi I92
LordDerby696 Matbaalar Nizamnamesi 613 Mehmed Celaleddin Dede Efendi 1232 MemduhŞevket (Esendal) 120, 376, 405,
LordPalmerston 141, 276, 696 Matbuat Dairesi 86 MehmedCelaleddinEfendi 270
LordSalisbury696, 698, 702 Matbuat Kanunu6I5, 6I6, I68I, I683, MehmedDerviş Paşa I56 MemlahaMüdürlüğü945
LozanAntlaşması 312 I688, I693 MehmedEdip3I7 Memleket Hikâyeleri 404. 405, 406
Lrakir 97 Matbuat Mitingi 525, 526 MehmedEmin 1522 Memurin-i MülkiyeTerakki veTekaüd
1716
DİZİN
Kararnamesi 257, 262 Monte Cristo393, ^409410 Mutasarrıf 216 NazımRagıp 119
Menafi-i UmumiyeSandıkları 235 Montesquieu390 Mutedil HürriyetperveranFırkası 1437 NazımPaşa 1693
Menafiü’l-Etfal 1334 Mor Salkımlı Ev407 Mutedil Hürriyet ve itilaf Fırkası 1440 Nazmi Ziya(Güran) 1318
MenapirizadeNuri Bey85 Muallim109, 129, 483 Muvaffakıyet-i Milliye 1209 Nazmibeyzade İsmail Bey 1124
Menba-i Marifet Mektebi 494 Muallimİsmail Hakkı Bey 1234 Muvakkat Maarif Meclisi 465 Nea izmirni 110
Menemenli Rıfat bk. Rıfat Menemencioğlu MuallimNaci llS, 334, 398, 399, 423, 42S, MuvakkatenUlumGazetesi Müşterilerine Nebatat 176
MenemenlizadeTahir 1IS, 424 426, 434, 1623 8SS Nebatat Dersleri 176
Menfa 398 Muallimhane-i Nüvvab504 Muvazene 850, 855 Nebatat-ı Saydelaniye 176
Menfada 854 MuallemAsakir-i Mansure-i Muhammediye Muzika Mektebi 473 NecibAsım(Yazıksız) 119, 319, 338, 323,
Mensiyyat 427 1261 Muzika-yi Hümayun446i, 1210, 1215, 1216, 326, 1225, 1396, 1588
Mensur Şürler 401 Muhadderat 858 1217, 1219, 1221, 1224, 1227, 1234 NecibPaşa 1221, 1224
Menteşe 1210 Muhakemat-ı Hukukiye Kanunu Muzaffer (Kılıç) 1149 Necip Ağa (Tanburi) 1217
Merhale854 MuhammedIbnAbdülvehhab986, 1401 Mücahede-i Milliye 1209 NecibMelharne Paşa 1033
MerkezK^az.ası 226 Muhammedikbal 1413 Müdafaa-i Hukuk855 NecmeddinSadık(Sadak) 91, 374, 386,
Meslek 376 MuhammedAbduh1402, 140S, 1416, 1419 Müdafaa-i Hukuk-ıNisvanCemiyeti 861, 1125, 1202
Meslek-i içtimai 386 Muhammedel-Saud1033 868 NecmeddinOkyay 1S2S, 1S27
Meslekçiler 385, 386 MuhammedNuru’l-Arabi 989 Müdafaa-i Hukuk-ı NisvanDemeği 861 Nedim446, 1203
Mesnevi 988 MuhammedResmi Efendi 991 Müdafaa-i Milliye Cemiyeti 203, 208 Nekregu 1105
MesnevihanMuradEfendi 989 MuhammedSahibEfendi 991 Müdafaa-i Maliye ve iktisadiye 638 Nemide 415
MestanEfendi 1124 MuhammedTahir Efendi Müdavimin-i Mülkiye Cemiyeti 522 Neogolos 96
Meşihat Dairesi 267 Muharrir BuYa402 Müessesat-ı Hayriye-i Sılılıiye 1322, 1324, Neretva 101
Meşihat-ı tslâmiye 264, 266 Muharrir ŞairEdip402 1325 Nesi-i CedidKlübü207
Meşhedi Arslan Peşinde 406 MuharremKararnamesi 683, 684, 694, 697, Müfettiş 216 Nesteren391, 396, 444
Meşrutiyet 844, 855 698, 704, 70S, 706, 710, 712, 714, 716, MüfidRatip 1626 Netayicü’l-Vukuat 1589
MeşrutiyetCemiyeti 838 726, 730 MüftüoğJuAhmet Hikmet 402bk. Ahmed Nevahi Nizamnamesi 239
Meşrutiyet Hatıraları 402 Muhasebeci 216 Hikmet Nevruz lO5, 106, 107
Meşrutiyet-i Osmani Kulübü207 Muhassıl 213, 214 Mühendis Mekteb-i Alisi 473, 515 Neyyir-i Hakikat 855
Meşveret 84, 357, 832, 833, 836, 845, 846, MuhassıllıkMeclisi 213 Mühendishane-i Bahri-i Hümayun 180, 465, Nigar Binti Osman 124
847, 854, 1391 MuhassıllıkMeclisleri 2ı5, 234 SJ2, 513 NigarHanım427, 859, 864, 1628
Metanet 855 Muhaverat-ı Hikemiye48, 39, 452, 453, Mühendishane-i Berri-i Hümayun178, 180, NigehbanCemiyet-i Askeriyesi I129, I130
Metres402 4S4 465, 514 NikoAlibranti 1507
Mevkifü’l-Ak! 1417 Muhbir 77, 79, 80, 81, 82, 422, 855, 1700, Mühendishane-i Fünun-ı Berri 512 Nikoğos Balyan 1062, 1064, 1065, 1090
Mevlana988 1701. 1703 Mühendishane-i Mülkiye 190 Nikola I 276, 277
MevlanaHalidBağdadi 984, 989 Muhib82 MükriminHalil (Yinanç) 1590 Nikolayadi Efendi 116
MevlanzadeRıfat 91, 525 Muhibban98S, 992 Mülkiye478 Niran427
MıgırMıgıryan I502 Muhittin(Birgen) 375, 376 Mülkiye Baytar Mekteb-i Alisi 172 NişanEfendi 1687
Mınakyan 1617, 1618 Muhlis Sabahattin 1234, 1236 Mülkiye Baytar Mektebi 472 Nizam-ı Cedid 1252, 1259
MmakyanEfendi 1611 MuhsinErtuğrul 1614 Mümeyyiz 123, 609 Nizamiye Mahkemeleri 597
MısırCemiyet-i tsrailiyesi 838 MuhsinzadeAbdullahBey 1S23 MümtazEfendi 1S29 Nizarnname-i Millet-i Ermeniyan463, 493
Midhat Paşa 75, 347, 481. 692, 771, 772, Muhtasar tlm-i Tabakatü'l-Arz 190 Münif Efendi 156 NurnanAğa 1217
774, 953, 9SS, 960. 1300, 1301, 1302, Muhtasar Coğrafya 191 Münif Fehim1107 NurnanUsta 1447
1303 Mukataat Hazinesi 930 Münif Paşa48, 113, 114, 117, 118, 188, Numune-i Terakki 47l
Mihail Naum1218 Muktebes 108 390, 452, 457. 4S4, 482, 624 Nur 1208
Mihail Portakal Paşa630 MuradBey54 Münir Bey704 NurBaba406
Mihaliki Efendi 1095 MuradBey(Mizancı) S3, S4, 63, 91, 360, Münir Pertev(Subaşı) 14% Nuri 84
Mihanik 164 629, 636, 833, 834, 837, 847 MünevverSaime(AskerSaime) 872 Nuri Bey90, 1510
Mihnetkeşan412 MuradV1291 Müntahabat-ı Eş’ar394, 395, 422, 453 Nuri Ulviye Hanım861
Mihrab992 *" MusaCarullah 1405, 1407, 1418 Mürebbiye 402 Nurizade Ziya(SOngülen) 1492
MihranEfendi 90, 93, 1686 MusaKazım122, 126, 269, 270, 326, 503, Mürettibin-i Osmani Cemiyeti 800, 826 Nurettin(Otmar-Savcı) 1502, 1503
Mikail Paşa63S S07, 991, 993, 1410 Müsameretname 398 Nurettin Bey 1439
Milel-i GayrimüslimveEcnebi Mektepleri MusahibzadeCelal 1623, 1628 Müsavat lll NurettinŞefkati 1617, 1618
Müfettişliği 488 Musavat 1206, 1207 MüsellahMüdafaa-i Milliye 1128 NurullahEsat (Sümer) 1204
Milli iktisat Bankası 769 MusavverDeccal 855 Müşahedaı 397, 436 NümuneBağı ve Aşı Ameliyat Mektebi 472
Milli Ahrar Fırkası 1131 Musavver KüçükGazete 1203 MüşirFuadPaşa 1438, 1439
Milli AydınBankası 769 MusavverMehasin109, 1206 Mütalea428
Milli Edebiyat 403, 404, 415 Musavver Tiyatro 125 MütercimRüşdü Paşa610, 692 o
Milli FabrikacılarCemiyeti ^34 Musevi Asri Mektebi 494 Müzaheret Mitingi 528, 529
Milli Kongre 1122 Musset 394 Obst E. 193
Milli Mefkure 1207 Mustafa İzzet (Kazasker) 1217, 1S22, 1S25, Ohannes Efendi (Sakızlı) 628, 630, 635, 704
Milli Ordu 1208 1S27 Ohannes Efendi (Mühendisoğlu) 1685, 1690
Milli Savaş Hikâyeleri 405, 406i MustafaAğa 1217 N Ohnet 105
MilliTalimveTerbiyeCemiyeti 207 Mustafa Behçet Efendi 168, 170, 1324, OkunUcundan407
MilliTetebbularMecmuası 128, 132, 439, 1326, 1334 Nabi (Mememencıoğlu) 1127 On Yılın Destanı 446
1S91 MustafaCelaleddinPaşa 315, 316, 319, Nabizade NazımllS, 116, 391, 397, 398, OrhanSeyfi (Orhon) 404, 430, 446, 1108,
Milli TürkCemiyeti 207 320, 322, 330, 331, 378, 349, 35O, 1547, 399, 409, 424 1203
Milli TürkFırkası 1136 1587 Naci Fikret (Baştak) 125 OrmanMektebi 1566, 1580
Millet Gazetesi 861 Mustafa Fazıl Paşa63, 65, 80, 81. 82 Naciye Hanım872 OrmanMüdüriyet-i Umumiyesi 1572
MimarKemaleddinBey 1084 MustafaFevzi 992 Naciye Sultan871 OrmanNizamnamesi 1566, 1567, 1370,
Min-el-Babil-el-Mihrab407 MustafaHilmi Bey 1326, 1327 Nafi Atuf (Kansu) 386, 531 1S78, 1S80
Minber 1121 MustafaK3.mEfendi 321 NafiaNezareti 243 Ormanve MaadinMektebi 478
Minhacü’ş-Şifai Fi Tıbbü'l-Kimyası 180 MustafaKemal (Atatürk) 837, 976, 1İl 1, Nahiye Meclisi 223 OrtaOyunu 1098, 1203
Mir'at 114 1113, 1118, 1131, 113S, 1143, 1144, Nahiye Müdürü223 OskanEfendi 1644
Mir'at-ı Mekteb-i Harbiye 166, 169, 184 1145, 1146, 1147, 1148, 1149, 1155. Nahiye Nizamnamesi 223 OsmanCemal 405, 406
Mir'atü'l-Mekasıd985 11S6, llS7, 11S8, 11S9, 1160, 1163, Nail 993 OsmanHarndi Bey470, 1O54, 1056, J311,
MiralaySadikBey348 1167, 1178, 1179, 1180, 1182, 1188, Nail (Moralı) 1123 1312, 1313, 1314, 1603
Miras 404 1189, 1190, 1192, 1196, 1200, 1258, 1448 Nail Halid 172 OsmanNuri (Ergin) 886
Miratü’l Ahval 76 MustafaNihat (Özön) 1203 Nail (Tuman) 432 OsmanSalahaddinEfendi 991
Miratü'l Alem162 MustafaNecati 111, 1207 Nakil 449 OsmanŞems 422
MirlivaHüseyinPaşa 191 Mustafa Nuri Paşa 1589 Nakiye (Elgün) 872, 873 Osmanlı 91, 836, 847, 848, 849, 95S
Mirsad425 MustafaRakım1522. 1524 Namık ismail 1318 Osmanlı ittihat Mektepleri 491
Misafiri istiskal 396 Mustafa ReşidEfendi 1324 Namık Kemal48, 49, SO,60, 63, 74, 78, Osmanlı ittihat veTerakki Cemiyeti 833,
Misak 1207 Mustafa ReşidPaşa140, 143, 144, 146, 79, 80, 82, 83, 84, 8S, 137, 178, 25J, 1458
Misak-ı Milli 1207 150, 250, 251, 316, 317, 334, 343, 358, 315, 318, 319, 322, 336, 338, 345, 347, Osmanlı Amele Cemiyeti 794, 800, 810
MiskinlerTekkesi 406 620, 1S43, 1S47, 1S48, 1549, J550, 1551. 348, 349, 3SO,36S. 390, 391. 392, 394, Osmanlı Bankası 693, 696, 699, 730, 737,
MithatCemal(Kuntay) 122, 12S, 406i, 430 15S2, 1SS3, 1SS4 396, 393, 398, 409, 410, 411. 412, 418, 763, 771, 775, 776, 777, 781
Mithat Şükrü(Bleda) 1427 MustafaSabri 127, 1202, 1417, 1418 419, 421, 422, 423, 426, 433, 434, 435, Osmanlı Cemiyet-i Hayriye-i Nisvaniye 208
Miyarül-Etibba 1334 Mustafa Sabri Efendi 991, 1403, 1438, 439, 442, 480, 609, 610, 626, 627, 1S87, Osmanlı Demokrat Fırkası 385, 1438
Mizan91, 629, 833, 834, 847, 848, 8S5 1439, 1440 1688, 1699, 1701 Osmanlı Deutsche Beilage 848
Mizan-ı Adalet 8S5 Mustafa Sami Bey 1637 NankingAntlaşması 645 Osmanlı Genç Demekleri Mecmuası 536
Mizan-ül-Hakk 502 MustafaSami Efendi 334, 352, 391 Nasihat 855 Osmanlı Güçü Demeği 534
Moliere 39S, 396 Mustafa Satı 361 Nasbil'l-Hıyaın 162 Osmanlı GüçDemekleri 203, 208, 534
MollaFenari 264 Mustafa Suphi 1448 Nayi OsmanDede 1228 Osmanlı Hassa Mimarları Ocağı 1078
Moniteur Egyptien70 MustafaŞekib(Tunç) 430, 439, 992 Nazif Bey 1524 Osmanlı Hukuk Cemiyeti 202
MoniteurOttoman70, 855 Mustafa Şevki 1312 NazımBey294, 1448 Osmanlı Hürriyet Cemiyeti 837, 840
Mondros Mütarekesi 1176 Mustakimzade SüleymanSadedin984 Nazımdr. 131. 3SO,351, 533, 534, 835 Osmanlı Hürriyet veTeavün-i Milli
Montani 1063 Musul 101 NazımHikmet 430 Cemiyeti 207
1717
DİZİN
Osmanlı Hürriyetperver AvamFırkası 1121 PostaNezareti 1638, 1650 Ruhi (Arel) 1311, 1318 SavaPaşa46
Osmanlı Kadınları TerakkiperverCemiyeti PostaveTelgraf Mekteb-i Alisi 1650 Ruhsati 424 SayveTetebbu531
208 Postane-i Amire 1640 RumCemiyet-i Edebiyesi 493 Scalieri-AzizBeyKomitesi 832
Osmanlı Kadınları Şefkat Cemiyeti 208 Prizren 101 RumDarülfünunu(Kuruçeşme) 492 Sebilü’r-Reşad122, 126, 128, 439, 1206,
Osmanlı Kambiyo veMenkul Kıyametler Prens Emine861 RumEdebiyat Demeği 462 1207. 1387. 1402, 1413
Şirketi 696 Prens Sabahadin354, 382, 383, 384, 483, Rumeli 91, 101 Sebat 855
Osmanlı Matbuat Cemiyeti 207 630, 834, 835, 847. 848 Rus Ticaret Odası 751 Sedat (Simavi) 1098, 1100, 1105, 1107,
Osmanlı Milli Olimpiyat Cemiyeti 1502 Proust 406 Ruzname78, 407 1203
Osmanlı Mektepleri Tevhid-i Mesai PüsküllüBela 1104 Rumame-i Ceride-i Havadis 77, 81, 116, Sedat Nuri (tleri) 1103, 1106, 1107
Cemiyeti 491 159, 449 Sefiller393
Osmanlı Müellifleri 1591 Ruşen Eşref (Ünaydın) 407, 1149, 1205 Sefine-i Evliya992
Osmanlı Mühendis veMimarları Cemiyeti R Rübab-ı Şikeste401,424, 425 Sekban-ı Cedid 1260
202 Rübab'mCevabı 401 Selahi Bey 1681
Osmanlı SanatkâranCemiyeti 208, 821 Rümuzü'l-Hikem622 Selahaddin(Türsen) 1502
Osmanlı Sosyalist Fırkası 132, 817, 819, Raimondod’Aronco 1081, 1087, 188 Rüsum-ıSittetdaresi 670, 702 SelahaddinEnis (Atabeyoğlu) 405, 406î
821, 822, 823, 1450, 1451, 1452 Rabotniceski Vestnik820 Rüsum-ı Sitte Antlaşması 710, 712 Selahattin(Ulusalerk) 1204
Osmanlı Sulhve Selamet Cemiyeti 207 Racine 390, 396 Rüsumat Emaneti 669, 941, 944, 945 Selamet 855, 1208
Osmanlı Supplement Français 848 RagıbNureddin(Ege) 531, 1125 Rüsumat Memurları Mektebi 473 Selanik97, 101
Osmanlı Terakki Cemiyeti 800 Rağbet 855 Selanik^meleCemiyeti 820
Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti 836, RahmiBey 131 Selanik Bankası 770
838, 840 Raif Efendi 1135, 1147 SelanikOlayı 1457
Osmanlı Terakki-i Sanayi Cemiyeti 820, 821 RaifNecdet 1625 s SelanikSosyalist İşçi Federasyonu80, 819,
Osmanlı Trajedi Kumpanyası 1617 RaifNecdet(Kestelli) 122 820, 822, 826
Osmanlı TütünRejisi 782 Raik'inAnnesi 416 SaadZağlul 1034 Selanikli Tevfik90, 447
OsmanlıUhuvvet Cemiyeti 202 RamiMehmedEfendi 278 Saadet 87, 91, 434, 855 SelimFaris Efendi 846
Osmanlı Ziraat ve Ticaret Gazetesi 636 Ramiz(Gökçe) 1107 Sabah87, 90, 91, 92, 437 SelimMansur 193
Osmanlı ÇiftçilerDemeği 639 Rasathane-i Amire 167 SabahaddinBey385, 386bkz. Prens SelimMelhamePaşa914
Osmanh-İngilizTicaret Antlaşması 653, RatipzadeMustafa 1136 SabataySevi SelimSabit Efendi 468, 480, 482
654, 655, 688, 719, 724 Rauf (Hasağası) 1503 Sabr-üSebat 444 SelimSırrı (Tarcan) 534, 535, 536, 1475,
Osmanlı-FransızTicaret Antlaşması 667 Rauf(Orbay) 1112, 1115, 1116, 1117, 1131, Sabri Mahir 1510 1477, 1478, 1500, 1507
Osmanlı-Rus Savaşı 1368 1135, 1143, 1144, 1146, 1147, 1149 Sadi Belger 1527 SendikaMeseleleri 827
Osmanlı-SırpSavaşı 1367 Rauf YektaBey 1210, 1232, 1235 Sada855 Sened-i tttifak 10, 12, 13
Osmanlı-YunanSavaşı 1897, 1369 RaşidMüverrihmi? Şeirmi? 1590 Sada-yı Hak lll, 127, 528, 1206, 1207 Senefelder 1682
Othello396 RaşidRıza 1034, 1408 Sada-yı Millet 92, 848, 855 • Senin91, 92
OtomanBank725 ReisülküttabAtıf Efendi 59 Sadakat 855 serab-ı Ömrüm404, 405
Otomobil Nuri 1495 RecaizadeEkrem78, 116, 317, 337, 338, SadıkBey 1438 Serasker Rıza Paşa 1239
31 Mart Olayı 1469, 1495 359, 360, 390, 391, 392, 394, 396, 397, SadıkRifat Paşa250, 252, 316, 334, 352, Serbest Bulgaristan855
398, 399, 409, 413, 418, 419, 421, 423, 355, 391, 622, 623, 1544 Serbest Fikir 1386
424, 425, 434, 435, 436, 439, 444, 1623, SadıkVicdani (Kayıkçıoğlu) 992 Serbesti 91, 526, 527
1625 SadrettinCelal (Antel) 827, 1204 Sergi-i Osmani 1456
ö RecepZühtü(Soyak) 1205
Redif Hazinesi 931
SadullahAğa 1229
SadullahEfendi 1135
SadullahPaşa355, 424, 469, 480
Sergüzeşt 397, 398, 399, 413
Serkaz 1098
Öğüt 1208 Redd-i İlhakCemiyeti 1124 Safahat 404, 426 Serınet Muhtar(Alus) 406, 1103, 1628
Ömer Besim(Koşalay) 1503 Redd-i İlhakHeyet-i Milliyesi 1138 Saffet (Atabinen) 1227, 1233, 1234 Server Paşa704
ÖmerFarukEfendi 1182 Redhouse, James 156 Saffet Paşa285, 309, 310, 470, 479, 480, Servet 116
ÖmerFerid(Kam) 1402bk. Ferid Refi Cevat (Ulunay) 1202 481, 693 Servet Bey 1135
Ömer Fevzi 1207 RefikBakterdr. 1326 Safveti Ziya402, 414 Servet-i Fünun87, 91, 115, 116, 119, 360,
Ömer Paşa 1365 RefikBey(Koraltan) 994 Safvet Nezihi 403 40, 403, 424, 425, 426, 436, 1688
Ömer Seyfeddin 120, 124, 327, 404, 405, RefikEfendi 990 SahakEbru1586 Servet-i FünunEdebiyatı 399
406, 407, 415, 428, 429, 438, 446, 1203, Refik(Güran) 1336 Sahne 125 ServigenEfendi dr. 1327
1398, 1627 RefikHalid(Karay) 116, 123, 403, 404, Sahra394 SeviyeTalip416
Ömer Subhi Bey 191 405, 406, 407, 427, 428, 1098, 1106, Sevda-yı SavüAmel 627
Ömer Vasfi 1524 1125, 1203, 1439 SaidHalimPaşa65, 299, 1163, 1304-1306, Seydi Yahya 396
ÖmerŞevket(Öncel) Bey 185 RefikNevzad 817, 821, 844 1411-1415, 1432 Seydişehirli MahmudEsad 126
Ömer’inÇocukluğu398 Refik Osman(Top) 1495, 1496 SaidMolla 1202 Seyf-i Hakikat 855
Örfi Hukuk602 Refet (Bele) 1136, 1146 SaidNursi 988, 1413, 1414, 1418 Seyhan 101
Rehnuma 1209 SaidPaşa296, 481, 482, 528, 748, 749, 750
Rehnüma-i Muallimin-i Sıbyan480 SaldSelahaddin(Cilıanoğlu) 1518 SeyidMustafa248
Reji Şirketi 710 SaidTevfik(SaidÇelebi) 1497 Seyit Abdülkadir Efendi 1439
Renin 91, 92 SaidÇelebi 1203 Seymour, Harnilton276
P Renan Müdafaanamesi 420 Sain-PierredeBernardin SeyyidAbdülkadirEfendi 1131
PalabıyıkMehmedEfendi 512 Resimli Gazete426 Sainte-Beuve438 SeyyidAhmedHan 1405, 1411, 1419
Palmerston621, 622bkz. Lord Resimli Salon Mecmuası 1203 Sait Efendi (Neyzenler) 1217 SeyyidAli Fethi Efendi 187
Palyaço 1098 Resimli ve Haritalı Coğrafya 192 Sait Molla ll31, 1134 SeyyidAli Paşa 162
Paravan Resm-i DamgaNizamnamesi 941 SakızlıOhannesEfendi 114, 117bkz. Seyyid 1415
Parfitte 534 ResmiTürkiyeKomünist Fırkası 1449 Ohannes Efendi SeyyidEmirAli 1405
ParisAntlaşması 276, 277, 278 Rey, Ahmet Reşit 426 Salalı Cimcoz 122, 1200 Seyyare-i Yeni Dünya1208
Paris Konferansı 276, 277 Reşid Akif Paşa 1117 SalihEfendi 117, 1324 Shakespeare391
Paris Kongresi 277, 28ı ReşidRıza 142, 1409 SalihEfendi (Suyolcuzade) 1217 SıhhiyeMüdüriyet-i Umumiyesi 1321, 1322
Parvus631, 633, 638 ReşadRızaBey 1322 ' SalihMollaAşkî 1312 SıhhiyeÇavuş Mektebi 1321
ParçaBohçası 858, 863 ReşadRızadr. 1327, 1338 SalihPaşa 1179, 1185 Sırat-ı Müstakim122, 126, 128, 1387, 1402,
Pasarofça Antlaşması 278 Reşat Danyal 1490 SalihZeki (Aktay) 65, 164, 167, 179, 430, 1405, 1409, 1410, 1416
Patris 110 Reşat Nuri 125, 404, 405, 406, 407 468, 469 Sıtkı (Dursunoğlu) 1208
Paul et Virginie393, 394, Reşat Nuri (Drago) 1204 SalonKöşelerinde402 Sicill-i Ahval 262
Pavlaki (Fenerli) Paşa 173 Rıfaael-Tahtavi 1033 Sami Bey(Yen) 1477 Sicill-i Ahval Daire-i Umumisi 1247
PembeMaşlahlı Hanım406î Rıfat (Menemencioğlu) 1127 SamiEfendi 1524, 1526, 1527, 1528 Sicill-i NüfusNizamnamesi 1241
Peri Kızı 446» Rıfat Bey 117, 319 Sami Paşa796, 797, 829, 830 SicimoğluHalil 1487
PertevEfendi 611 RızaEfendi 1217 Samih(Rifat) 90 Silifkeli Şükrü 1502
PertevPaşa316, 334 RızaFazı! 1614 Samipaşazade 125, 360, 390, 391, Silah91
Perthuis de Edmond727 Rıza Nur 1130, 1438, 1439 394, 397, 398, 409, 413, 1623 SimeonKalfa1043
Peruz ı223 RızaTahsinBey 169 Sami(Yetik) 1311 SinanBey 1308
Peyarn91, 93 RızaTevfik(Bölükbaşı) 119, 122, 125, 130, San'a 101 Sinekli Bakkal 406, 416
Peyam-ı Sabah 93, 1098, 1207, 1208 360, 361. 404, 429, 430, 444, 445, 1439 Sanayi 130, 638 Sinema Postası 1203
Peyami Safa405, 416 Risale-i Fethiye 162 Sanayi-i NefiseMektebi 471, 1311 Sirac 116
Pharmacope MilitaireOttoman 168 Risale-i Hasiyyet-i Kınakına 1330 Sancak213, 216, 848, 849, 855 Sivas 101
Pinti 855, 1102 Risale-i Telkih-i Bakaıi 1334 Sanders, VonLiman 1110, 1374 Sivas Kongresi 1137, 1138, 1148, 1145,
Pinti Harnit 1^^ Riyaset-i Cumhur Armoni Mızıkası 1234 SanskaBoşna855 1146,1147,1148
Piri Reis 191 Riyaset-i CumhurFilarmoni 1234 Sansür607 Siyahİnciler 401
PirizadeMehmet Sait Efendi 5ı1 Riyaset-i CumhurMusiki Heyeti 1234 SaraManik 1614 Siyavuş 396
Piyale404, 428 RobensonHikâye-i Garibesi SarayveÖtesi 402 Smyrneen 103
Piyasa 1209 Robert Kolej 496, 498 Sarf-ı Türki 1588 SodomveGomore405, 406
Polis Dershanesi 472 RomeoveJuliet396, 1693 Sar MehmedPaşa250 Solgun Demet 402
Polis Memurları Mektebi 473 Rotschild680 Sarkis Balyan 1056, 1060, 1065, 1090 SonEseri 416
Polis Nizamı 607 Rousseau390, 398 Satı Bey 127, 473, 482, 483, 484 SonHaber J209
Polis Nizamnamesi 792, 803 Rubailer Satvet Lütfi (Tozan) 842, 1128 Sosyalist 9J
PomakOsman1486 Ruh-i Bikayd428 Satvet-i Milliye 1209 Sosyalizmve Rehber-i Amele821
1718
DİZİN
SönenKandiller407, 446 ŞeyhFevzi Efendi ı133 Muvakkat 793, 793, 800, 817, 819 Ticaret Kanunnamesi 595
SönmüşYddızlar406 ŞeyhGalib984 Tatil-i Eşgal Kanunu796, 799, 816, 819 Ticaret Meclisi 596
SözBirliti 1209 ŞeyhHalid 1401 Tatil-i Işgal Yasası 801 Ticaret Mektebi 471
SOzdeKızlar40S, 406, 416 ŞeyhMubyiddinEfendi 989 ■ Tatlı Sen 1098, 1203 Ticaret-i Bahriye Kanrnınamesi 595
SpectateurOriental 94 ŞeyhOsmanSalahaddinEfendi 989 TBMM1136, ll38, 1139 Ticaret-i Umumiye Mecmuası 130, 639
SporAlemi 1203 ŞeyhSafvet (Yetkin) 992, 994 Teali-i İslâmCemiyeti 208, 1131 Ticaret ve Ziraat Nezareti 671
Stamboul 91 Şeyh-i Ekberi NiçinSeverim^994 1417 Teali-i NisvanCemiyeti 208 Tiyatro 1101
SuSinekleri 406 Şıpsevdi 402, 414 . Teali-i Vatan-ı Osmani Hanımlar Cemiyeti Tiyatrove Temaşa 125
SuatHayri (Ürgüplü) lS03 Şimendifer Memurları Mektebi 474 208 TocquevilleProjesi 698, 699
Subhi Edlıem370 Şinasi 46, 48, 49, 77, 78, 80, 114, 313, 318, Teceddüt Fırkası 1122, 1124, 1177, 1433 Todori Efendi Kumpanyası 1617
SubteotluMehmed1480, 1487 337, 338, 343, 344, 334, 333, 336, 390, Tedkik-i Galatat-ı Tercüme450, 451 Tokatlı Molla Lütfi 501
SükutizadeMuhammedŞerif 993 391, 392, 393, 394, 41l, 412, 423, 432, Tedrisat-ı İptidaiye483 Tokatlı Nuri 442
SulhveSelamct-i OsmaniyeFırkası 1128 433, 441, 448, 432, 433, 1686, 1699 Tedrisat-t İptidaiyeKanun-ı Muvakkati 488, Tokmak 848, 836, 1097, 1098, 1102
Subhi Ethem128 Şirket-i Hayriye349, 782, 783 490 Tomar-ı Turuk-ı Aliyye^W,992
Subhi Ezgi 1232, 123S Şirket-i Mahsusa349 Teehhül 397 Torat, Zion97
Suhpi Nuri (İleri) 1201 Şirket-i Tedrisiye-i Osmaniye 491 Teehhül yahut IlkGözagrısı 393, 396 Tott, Baronde 148 î
Suriye 101 Şirvanizade RüşdüPaşa346 Teessüf 846, 836 Trablusgarp 101
Su^^e-i Vehbi 1309 Şule-i Edeb 108 TekinAlp, 130, 378, 379, 380, 633, 634, Trablusgarp Savaşı 1372
SuyolcuMehmet 1487 Şule-i Maarif 494 1398 Trabwn 101
Suzi Bey 18S Şule-i Maarif Mektebi 494 Tekirdaglı Sarı Hafız 1487 TrabzonMuhafaza-i Hukuk-ı Milliyesi
SüleymanNazif 120, 123, 123, 138, 327, Şûra-yı Osmani 83O,836 Tekalif-i Milliye Emirleri 1194, 1198 1130, 1142, 1123, 1130, ll42
401, 427, 1133, 1200, 1392 Şûra-yı Devlet 212, 257, 268, 381, 393 Tekalif-i Milliye Komisyonu 1194 Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti 1124, 1123.
SüleymanNecati 1133, 1208 ŞÛra-yı Ümmet 91, 384, 836, 847, 849, S5Ü. Telgraf FenMektebi 469 1140, 1141
SüleymanNesib 120, 124, 123. 401, 424, 836, 1423 Telgraf Haberleri 1208 Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Heyeti 1125,
426 ŞükrüHalil Bey 1303 Telgraf Mektebi 478 1140
Süleyman Paşa 338, 346, 348, 349, 33O, ŞükilfeNihal (Başar) m, 430, 872, 873 Telgraf Müdürlüğü 1650 Trakya-Paşaeli Müdafaa-i HukukHeyeti
421, '429, 1393, 1438, 1439 Şükilfezar 838, 863 Telgraf MülazımMektebi 469 1141
SüleymanSeyyid1310, 1313 Telgrafos 110 TubaAğacı Nazariyesi 473, 481, 482. 483
Süleymanname 1309 Telif veTercüme Nizamnamesi 1695 Tufeylat-ı Hayvaniye 174
Tuhfe-i Behic-i Rasini 161
Sümmani 424 T Telkih-iCüderi Ameliyathanesi 1332
Teminat 91 Tuhfe-i Naili 432
Tuhfetü’t-Tıb 114
Taaşşuk-i Talat veFımat 397, 398, 412, Temaşa 123, 1203
Tuna 101, 102, 850, 836
şŞafak833. 1093 418, 449
TabibMüşavirligi Mektebi 474
Table 836
Temaşa-i Esrar 856
Temyiz Meclisi 216
Tenbihat 91
TunaGazetesi 99
Tuna Kıyıları 407
Şebve Padişah 1^$ Tahir Bey993 Tenvir-i Hissiyat Kumpanyası 1617 TunusluHayreddinPaşa 1391
ŞahVeliyyullah 1401 Tahir HayreddinBey 1438 Teodor Kasap72, 73, 74, 390, 391. 395, Tunuslu HayreddinPaşa 1033, 1295, 1297,
Şair 1203 Tahirü’l-Mevlevi (Olgun) 122 449, 611, 1093, 109 1298
ŞairEvlenmesi 78, 336, 390, 393, 393, 412, Tahavvülat 162 Terakki 78, 82, 333, 609, 836, 849, 83O, Turfanda mı Yoksa Turfa mı 397, 398, 412
422, 448 Tahrib-i Harahat 434 856 TurhanPaşa 1667
ŞairKazim1302 Tahrir-i EmlâkDairesi 942 Terakki Eğlence 1093 Turukve-Ebniye Niıa.mnamesi 886, 1049
ŞairlerDemegi Tahrir-i EmlâkNezareti 937 Terakki Eğlencesi 1101 Turukve Maabir Mektebi 514
ŞakirAga 1217, 1230 TahsinBey 173 Terbiye 386 Türk830, 836
ŞamMekteb-i Tıbbiye-i Mülkiyesi 172 TahsinNahid120, 124, 403, 428, 1626 Terbiye-i Bedeniye MüslimMektebi 474 TürkBilgi Demegi 128
ŞamTıbbiyesi 171, 473 Taine, Hippolyte360, 361, 367, 437 Terbiyevi Yeni Fikir 483 TürkDemegi 119, 120, 131. 207, 428, 429,
ŞamramHanım1223 Ta’kib434 Terci-i Bend422 444
Şenİ7adeAtaullahEfendi I34, IS3, 200, Takib-i İstikbal 836 Terceme-i Manzume 390, 394, 447, 452, TürkDerneği Dergisi 128
1334 TakiyeddinMehmet 163 433 TürkEdebiyatı Tarihi 407
Şarivari Medeniyet 1093 Takdir-i Elhan399, 434 Terceme-i Telemak390, 409, 448, 452 TürkEdebiyatında İlkMutasavvıflar 407,
Şark ll 1, 833 Takvim-i Vakayi 70, 71, 72, 73, 78, 88, 89, Terceme-i Zic-i Kasini 161 439
ŞarkVaryete Kumpanyası 1617 93, 96, 98, I36, I38, I39, 333, 333, 624, Tercüman88, 91, 33l, 629 TürkGenci 1203
Şarkve Garp836 1698, 1703 Tercüman-ı Ahval 76, 77, 78, 79, 80, 334, TürkGücüCemiyeti 203, 331, 332, 333,
ŞarkYüdızi 1209 Talak-ı Selase 406 356, 390, 422, 448, 1698, 1699 336
Şark’ınSesi 1208 Talat(Erboy) 1493 Tercüman-ı Hakikat 87, 88, 89, 317, 424, TürkKadını 1203
Şark-ıKaribMuavenet Heyeti 300 Talat Paşa 298, 331. 1113, 1114, 1121, 434, 1202, 1684 TürkMedeniyetleri Tarihi 407
Şark-ı Musavver836 1176, 1427, 1638 TercümeOdası 77, 79, 248, 249, 260, 261, TürkOcagı 207, 322, 323
Şarki AnadoluMüdafaa-i HukukCemiyeti Talebe 123 279, 280, 333, 432 TürkSazı
l144, 1147, 1148 Talebe Defteri 123, 1203 TersaneHazinesi 930 TürkSesi 1ll, 1207
Şecere-i Türki 1388 Talebe Mecmuası 1203 Tersane Konferansı 282 TürkSöZ 120, 429, 439
Şefik(Atabey) Bey 1310 Talim-i Edebiyat 360, 423, 434, 435 Tertib-i Ecza 1324 TürkTarihi 1588
ŞefikBey l323, 1528 Tesis 91 TürkTöresi 407
ŞefikHüsnü(Deymer) 1204 Tamburacı OsmanPehlivan 1487 Tesadüf 402 TürkYurdu120, 128, 129, 130, 328, 329,
ŞehirMektupları 402, 109 Tanin91, 92 Teslis-i Zaviye Mes’elesi 163 429, 439, 631, 632, 638, 741, 744, 1392,
Şeha^ridinMercani 138 Tanrı Misafiri Teşebbüs-i Şahsi 384 l397, 1410
ŞehabeddinSüleyman122, 403, 428. 1623, Tanzimat 64, 91, 1663 Teşebbüs-i Şahsi veAdem-i Merkeziyet TürkYurduCemiyeti 120, 207
1626 TanzimatFermanı 13 Cemiyeti 383, 384, 833, 838, 942 Türk’ün Ateşle İmtihanı 407
Şehbal 123, 123 Tarihçe-i İllet-i Efrenç 1330 Teşhir 109 Türkiye 383, 1207
ŞehbenderŞükrüBey 1124 Tarih-i Alem348, I388 Teşkilat 91 Türkiyeel-Fettat/LaJeuneTurc846
Şehbenderzade AhmedHilmi 61, 992, 1417 Tarih-i Cevdet 334, l384, l383, I386 Teşkilat-ı Belediye Kanun-ı 244 Türkiye İdınanCemiyetleri İttifakı 1479,
Şehremaneti Meclisi 242 Tarih-i Devlet-i Osmaniye 1588 Teşkilat-ı Mahsusa 1127, 1128 1499
Şehsuvarzade Mehmet Behçet 122 Tarih-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye 1587 Teşkilat-ı MehakimKanunu598 Türkiye İdınanMecmuası 1203
ŞekerAhmedPaşa 1310, 1311, 1312, 1313, Tarih-i Ebu’l-Farukl390 Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkati 1343, Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası 825
1314, 1313. 1316, 1334 Tarih-i Kadim401, 422 1349 Türkiye BüyükMillet Meclisi 1151
Şemsi Bey 174 Tarih-i Osmani 1390 Teşvik-i Sanayi Kanunu 1352, 1356 Türkiye Halk IştirakiyunFırkası 1449
Şemseddin(Günaltay) 126, 988, 1402, 1403, Tarih-i Osmani Encümeni 1593 Teşvik-i Sanayi Talimatnamesi 1349 TürkiyeNasıl Kurtarılabilir 383
1408, 1410, 1417 Tarih-i OsmaniEncümeni Mecmuası 1592 Tetkikat-ı İklimiyeEncümeni 168 Türkiye Sosyalist Fırkası 825, 1452
ŞemseddinSami90, 113. 323, 333, 336, Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye987 TevfikNureddin124 Türkiye Tarihi 407
338, 349, 392, 393, 396, 397, 398. 409, Tarih-i Tıp 174 Tevfik(Saglam) dr. 1327 Türkeli 1207
410, 412, 418, 421,443, 449 Tarih-i Umumi 1590 ' Tevfik(Yunusoglu) 1496 TürklerinUlumve Fünuna Hizmetleri 1396
Şen, Bimen 1223 Tarik87 TevfikBey(Macar) 1222 Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak
ŞerafeddinMagmumi 843, 846 TarikEmini 222 TevfikBey(Çaylak) 1^09 bkz. Mehmed 407
ŞerafeddinTevfik(Tenemiz) 176 Tank 396 Tevfik Türkçe Istanbul 1202
Şerıue394 Tarla836 TevfikFikret 91, 92, 116, 120, 124, 338, TürkçeŞiirler339, 404, 428
Şeref Hanım989 Tarsus (Gazete) 1209 360, 399, 40, 401, 402, 422,423, 424, TürkçülüğünEsasları 407
ŞerafeddinŞuaybEfendi 991 Tasavvuf(^etgi) 992 423. 436, 443, 484 j Tütün Rejisi işçileri Cemiyeti 826
Şerh-i Cedavilü’l-Ensah 161 TasavvufunZaferleri 992 TevfikNevzat 103. 106, 107, 110, 428 ‘ Tütün Rejisi İşçileri Sendikası 821
Şeriat 602 Tasvir 78 TevfikPaşa, 164, 1114, 1119, 1177, 1180,
Şeriat Mahkemeleri 393, 398 Tasvir-i Efkâr 77, 78, 79, 80, 82, 92, 116, 1182, 1183
Şerif (Aykan) ll39 432, 1202, 1684, 169. 1700 TevfikRüştü(Aras) 109, 333, 1122, 1203
Şerif Paşa 84 TaşOcaklanNizanı^smesi 918 Tevhid-i Meskukat Kanunu767 u
Şermin40), 443 Taş Parçası 401 Tezâkir 398, 1384, l386
Şevket (Ödül) Bey ll24 Taşili 101 Tıbhane-i Amire 154, 46
Şevket Bey ll24 Taşköprizade AhmedEfendi 623 Tıbhane-i AmireveCerrahhane 168 Uhuvvet 836
Şevki (Sezgin) 1308 Taşnaksutyon838 TibyanuVesaili’l-Hakaikfi Beyan-ı Uhuvvet-i Arabiye-i Osmaniye202
Şevki Bey 1231 Tatil-i Eşgal Cemiyederi 813 Selasili’t-Taraik992 Ulug Bey 163
Şevki Efendi 193, l322 Tatil-i Eşgal Cemiyetleri HakkındaKanun-ı Ticaret Gazetesi 1208 Ulum82
1719
DİZİN