Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 66

Mehmed Arif

Divanını Yakan Şair

Üsküp
2017
Sahibi:

Köprü Derneği
DİVAN YAYINCILIK
adına
Hüsrev Emin

Ocak 2017

Divan Yayıncılık: 8

Editör:
Leyla Şerif Emin

Kapak Fotoğrafı Çizimi:


Nulifer Sali

Tasarım:
Adnan Salih

Baskı-Cilt:
Focus Print

I. Baskı
ISBN: 978-608-4515-10-4

İletişim:
Divan Yayıncılık

Bitpazarska 28, Murat Paşa Meydanı


Eski Türk Çarşısı
1000 Üsküp/MAKEDONYA
Tel: (+389) 2 3112731
divanyayincilik@gmail.com
facebook.com/divanyayincilik
Takdim
Şiir, zengin medeniyetimizin özgül değerlerinden biridir. Şairin
meramını anlatmakta kullandığı en etkili araçtır. Bir medeniyetin
büyüklüğü şiirde almış olduğu mesafe kadardır dersek hata etmiş
olmayız.
Tarih içerisinde okumuş yazmış kesim divan şiiri ile duygu
ve düşüncelerini kaleme alırken okuryazar olmayan halk saz
eşliğinde hece ile duygularını terennüm edegelmiştir. Zamanla bu
iki ırmak kaynak birliğinin bir gereği olarak birbirine yaklaşmış,
divan şairleri türkü, halk şairleri gazel yazmaya başlamışlardır.
Öyle ki halk şairleri de şiir defterlerine divan adını vermekten
çekinmemişlerdir.
Bu şiir, medresede, camide, tekkede, kahvehanede, meclis-
lerde okuyucu ve yazıcı bulabilmiştir. Divanlar, ülkeler arasında
kervanlarla gidip gelmiş, şairler birbirleri ile haberleşebilmişlerdir.
Şiir, toplumun her kesiminde kabul görmüş, ev sohbetlerinde,
dost meclislerinde okunmuştur.
Bugüne kadar birçok edebiyat eserini ve edebiyatçıyı Türk
edebiyat ve sanat hayatımıza kazandıran Divan Yayıncılık, yeni bir
şiir kitabıyla edebiyatseverlerin karşısına çıkıyor. Kadim değerleri
gönül kulağımıza üfleyen mısraları ve kendine has şiir üslubuyla
ilk şiir kitabını ortaya çıkaran Mehmed Arif’e bu anlamlı eseri,
edebiyat camiamıza kazandırdığı için teşekkür ediyoruz.
Ayrıca, bizlere her zaman maddî ve manevi desteklerini esir-
gemeyen Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’na,
Divan Yayıncılık’ın yayın faaliyetlerindeki desteklerinden ve
bu kitabın yayınlanmasındaki katkılarından dolayı müteşekkir
olduğumuzu beyan etmek isteriz.
Geçmişle gelecek arasında köprü kurmak, kaybolan değerle-
rimizi gün yüzüne çıkarmak ve edebiyatımızın canlı kalması adına
yayın faaliyetlerimize aralıksız devam edeceğimizin müjdesini bir
kez daha vermek isteriz.

Divan Yayıncılık
Özgeçmiş

Mehmed Arif, 18 Nisan 1992 yılında Makedonya’nın başkenti


Üsküp’te doğdu.
Üsküp, Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesi Ekonomi Fakültesi
Finans Yönetimi Bölümünde lisans eğitimini tamamladı.
2013 yılından beri, Makedonya sınırları içinde Türkçe yayın-
lanan, yegâne kültür, sanat ve edebiyat dergisi olan Köprü Dergi-
si’nin editörlük vazifesini yürütmektedir.
Şiir, deneme ve hikâyeleri Köprü, Kardelen, Tereke, Mahalle
Mektebi, Balkan Türküsü, Sessiz Gemi gibi dergilerde yayınlandı.
Birçok uluslararası Türkçe şiir şölenlerine Makedonya’yı tem-
silen katıldı.
Makedonya’da düzenlenen şiir buluşmalarında kendisine ait
şiirlerini seslendirdi.
Hâlihazırda dergi editörlüğü yanı sıra kitap editörlüğü de yap-
maktadır.
İçindekiler

O’nun Adına ................................................................................. 25


Bir Nisan Yağmuru ........................................................................ 26
Bu Diyar ........................................................................................ 27
Geceler Yalnız ................................................................................ 28
Elif ................................................................................................. 29
Acı Ölü Sevinçlerin Toplamıdır .................................................... 30
Vicdan ........................................................................................... 31
Mutluluğu Arıyorum ..................................................................... 32
Sonbaharı Sevmeli ........................................................................ 33
Yalın Ayaklı Yıldızlar ..................................................................... 34
Gözyaşın Şahidindir ...................................................................... 35
Düşüş ............................................................................................ 37
Halkıma ........................................................................................ 38
Hicran ........................................................................................... 39
Kurban .......................................................................................... 40
Nerdesin? ...................................................................................... 41
Mânaya Hicret .............................................................................. 42
Mâruf ............................................................................................ 43
Serap ............................................................................................. 44
Sırat-ı Müstakim ........................................................................... 45
Çile ................................................................................................ 46
İtirafım .......................................................................................... 47
Hüzün ........................................................................................... 48
İhtimaller Böldü Kalbimi ............................................................... 49
Köz ................................................................................................ 50
Yârdan Kalan ................................................................................ 51
Yusuf’un Kuyusu ............................................................................ 52
Giden Şüphesiz El Değil ................................................................ 53
Dergâhın Kandilleri ...................................................................... 54
Taksim ........................................................................................... 60
Ben Kimim? ................................................................................... 61
Gelsem .......................................................................................... 62
Divanını Yakan Şair ....................................................................... 63
Kitap Hakkında

Asım Gültekin, Yazar


“TÜRDEB” - Türkiye Dergiler Birliği Başkanı
İstanbul, Türkiye

Bir şairden söz açılacak olduğunda şairin şiirini nerede- ne-


reden yazmakta olduğu durumu önceleniyorsa bu yaklaşımın
altında nelerin yattığını sorgulamamız gerekebilir. Zira şairin ne-
rede-nereden yazdığının öncelenmesinin şiiri hakkında verilecek
hükmü, kanaati etkilediği görülmektedir.

Taşra şairi, şehirli şair gibi bir ayrımın olmaması kimselerin


taşralı şairlerle şehirli (kentli) şairleri karşılaştırmamasından kay-
naklanıyor olsa gerek; ama bu demek değil ki, şiir ilgililerinin şair-
leri mekanlarına göre değerlendirmek gibi bir eğilimleri yoktur.
Taşralı şair-kentli şair şeklindeki bir ayrımdan daha da kötüsü ile
karşı karşıya olduğumuzu hissediyorum: Şairler ve taşralı şairler
-yani şair sayılmayanlar-. Nedendir anlaması zor görünür: kimi
şiir ilgililerinin taşrada yaşayan şairlere karşı bir vurdumduymaz-
lıkları söz konusu. Hele hele taşrada yaşayan şair şiirlerini taşra
dergilerinde yayımlıyor ise kentli dergiler için o şair artık bitmiş
gibidir.

Bir taşra dergisini karıştıran okurun taşra dergilerinde


görülen şairler hakkında sanki şu kanaate ulaştığına siz de şa-
hit olmuşsunuzdur: “Aman, her önüne gelen de şiir yazıyor.”
Tanımadığı birçok isimle, edebiyat dünyasında kendinden emin
adımlarla ilerlerken karşılaşmanın verdiği ürperti ile de böylesi bir
tepki verebiliyor insanlar. Ve okurun bu yargısı, bu hissi şiirlerin
daha okunmadan eksi puan almaları sonucunu doğuruyor. Okur

6
bir şaire dikkat etmek, şiirinin izine düşmek için birilerinin der-
gilerde, gazetelerde veya özel sohbetlerde işaretlemesine, yön-
lendirmesine muhtaç. (Bu sözler tabii ki işini bilen şiir okuru için
değil, tembel, pasif okurlar için...)

Yaşadığı mekanın ve çevrenin şairin şiirini etkilemesi tabiidir:


hatta bu etkilenmeyi -hassasiyeti- yaşamayan insana şair denebi-
lir mi ki? Fakat sorun mekanın şiire etkisinde değil. Birileri şiirleri
daha okumadan mahkum ediyor, sorun burada. Bu akla yıllardır
tartışılan bir meseleyi getiriyor. Şiir ve edebî ürünlerin yayımlan-
masında eş, dost, hısım kayırmanın ne derece etkisi olduğu mese-
lesini.

Taşralı şairlerin gereğince dikkate alınmamasının birçok sebe-


bi olduğunu düşünüyorum. Mesela yukarıda bahsettiğimiz dost
kayırma kontenjanından bireyci yaşama kendini kaptırmış kentli
edebiyatçılarla yeterli dostluğu kuramadıkları için yararlanamıyor
olabilirler. (Aaa, dergilerde hatır-gönül yazıları mı yayımlıyor
kentli edebiyatçı-dergiciler! Ne münasebet canım(!) Asıl taşralı
yazar ve şairler arasında var bu hatır-gönül muhabbeti). Kentteki
okur ve dergi yöneticisinin, taşra dergilerinde şiir yayımlayan şair-
lerle şiir niyetine satır karalayanları ayırt edemez oluşu da taşralı
şairden korkmasının bir başka sebebi olabilir. Kültürel düzeyin
pek iç açıcı olmadığı bir ülkede kentlilerin şiirlerinin ve dergileri-
nin de yeterince ilgi görmediğini aklımıza getirirsek taşralı şairin
de bu ilgisizlikten payına düşeni biraz fazlasıyla almış olduğunu
görürüz. Zira kentli edebiyata genel olarak insanlar ilgi göster-
mezken taşra edebiyatına edebiyatçılar ve okurlar da ilgi göster-
miyor. Daha birçok sebep olabilir ama temel sebeplerden biri şu
olsa gerek: Kasabalılığı öldürüp kentlileşmeyi, kasaba ve köyler-
de dahi kentlileşmeyi zorlayan modern yaşam tarzı okurun da,
eleştirmenin de editörlerin de ilgi yönünü değiştirmekte, taşralı
duyarlılığına fazla bir hayat hakkı tanımamaktadır.

7
Farklı kültürlerle yoğun bir şekilde muhatap olunan toplumu-
muzda şiir sanatı ile ilgili olanların şiirle ilişkilerinin sonucunda
şiirin genel bir değişme gösterdiği görülmektedir.

Daha yüzyıl öncesine kadar, oturmuş bir şiir geleneği ile


karşılaşan şairler de şiir okurları da “’şiir” karşısında büyük ça-
balar göstermek, büyük başlangıçlar yapmak zorunda kalmıyor-
lardı. Yaşadığı devrin ve önceki devirlerin şiiriyle tanış olabilmesi
için şairin de şiir okurunun da belli bir çabayı göstermesi gerek-
mekteydi ama bu çaba yepyeni bir şiir yapısı oluşturmaya yöne-
lik değildi. Zaten kendilerine ulaşa gelen “şiir”den farklı bir şiir
oluşturabilmek, biçimi ve içeriğiyle değişik bir şiiri oluşturabilmek,
en azından kurabilmek bir şaire nasip olabilecek bir şey değildir.
Bu, biraz dönemin ve şairlerin genel meyli ile ilgili bir durumdur.

Şiirin daha belirgin bir şekilde tezahür ettiği ortamların şair-


lerinin yani bir gelenek kurabilmiş ve şiir geleneğini kanıksa-
yabilmiş şairlerin gereksiz bir bocalama, tanıyamama sürecine
mecbur kalmadıklarını düşünebilir ve bunu kabul edebiliriz fakat
aruz ve kafiyenin yanısıra kendi toplumunun duyuşuna yakın şiir
duyuşları ile ilişkisi azalan ve hatta bu ilişki kesilen modern dö-
nem şiir ilgilisini büyük problemler beklemektedir. Bir şair için
belli kalıpları dikkate alarak yeni, orijinal şiir kalıpları oluşturmak
kalıpsızlık ortamında orijinal bir şiir ve kendi şiirini oluşturmak-
tan daha kolaydır.

Kafiye - hece - aruz şiiri ile muhatap olanların serbest şiir ile
ilk karşılaştıklarında bu şiiri yadırgayışlarını belli etmede sık kul-
landıkları yargılardan biri de şudur: “Serbestle şiir yazmak işin
kolayına kaçmaktır. Al otur, üç kelime yaz, olsun sana şiir!..”
Bu görüş sahiplerine göre klasik şiir yazanlar daha çok zorlukla
karşılaşmakta, güçlüğü aşmaktadırlar. Serbesti küçümseyip ka-
bullenmeyenleri yargılamak derdinde olduğumuz sanılmasın ve
de serbest şiirin daha büyük, daha zor olduğunu ifade etmeye

8
çalıştığımız sanılmasın. Konumuz şiirini kurma konusunda şairin
konumunun kavranabilmesi ve bu konumda çevrenin şiire etkisi.
Şiire serbest şiir kafiyeli şiir kafiyesiz şiir gibi isimler verip bun-
lardan birini kabul edip diğerlerini tanımamayı hiç de şiiri bilen
insanlara yaraşır bir tavır olarak görmüyorum.

Varlığını anlamlandırabilme noktasında yetersizliğe mahkum


insanların sanatçılığa soyunduğu bir süreci yaşıyoruz. Kendini
ve çevresini tanıyıp tanımlama konusunda gerekli “hassalardan
mahrum şairler(!) dönemini yaşıyoruz, çünkü önemli izlekler yok
edilmiş, yasaklanmış, bu izleklerin kökü kurutulmak, temreni
görülemez hale getirilmek istenilmiş ve bu başarılmış da...

Yüzyıllardır yazılagelen şiirden farklı bir içerik ve biçim ile


şiir yazma çabası içerisinde gördüğümüz şairler -bunlara şair
olma heveslileri de dersek yanlış olmaz.- acaba ortaya koyduk-
ları ürünlerin şiir olup olmadığının ne kadar farkındalar? Hadi
diyelim şiire benzer bir kaç ürünü olan bir şairimiz var. Bu şairin
bundan sonra her yazacağı şiir olacak mıdır? Yüzlerce şair orta-
ya ürünler koymaktalar. Listelemeye kalkışırsak sadece şu son on
yılda edebiyat dergilerinde bize saymayı karıştırtacak kadar şair
görüldüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Yine bir şairin şiirleri biri-
leri tarafından göklere çıkartılırken başkaları tarafından da yerin
dibine batırılmaya çalışılmakta. Hele hele yüzlerce şairin şiirini
ise nerdeyse şairin kendisinden başka kimse okumamakta, üze-
rinde kimse konuşmamakta. Romantik duyguları şiire yansıtmaya
çalışanlar sulugöz edebiyat yapmakla itham edilmekte; modern
şiir yazdığını söyleyenler kuru şiirler yazmakla suçlanmakta, ahla-
ki kaygılarını şiirinde yansıtanlar sanatı politize etmekle suçlan-
makta. Böylesine sahte ile gerçeğin ayırd edilemez hale geldiği
bir ortamda şiir yazmanın geleneksel şiir formlarına nazaran çok
daha zor olduğunu - şairin çevresini gözlemleyip kendi şiirini ku-
rabilmesi bakımından- fark edebiliriz.

9
Modern zamanlarda şiir yazmak daha zor. Ama bir şeyler kara-
layıp şair kılıklarına yatmak, işte bu çok kolay. Zorun üstesinden
gelmeyi ise her şeye rağmen gerçek şairler becerebilirler.

Mehmed Arif ve şiirine ve Üsküp’te Türkçe şiir yazmaya sözü


getirecek olursak, Üsküp taşra mıdır, şehir midir sorusunu önce
bir geçebilmek gerekiyor. Bunun cevabı son derece yürek titreten
bir cevaptır. Üsküp şehirdir lakin taşradadır, kelimenin taşıdığı
anlam ile söyleyecek olursak dışarıdadır. Ama öyle bir dışarıdadir
ki hep yüreğimizin içinde duran bir dışarılıktır bu. Kalbimizin tam
ortasını yakan bir dışarıda kalmış şehir güzelidir Üsküp.

Üsküp’te hem de Yücelcilere ithaf edilmiş mısraların yer al-


dığı Türkçe yazılmış bir şiir kitabı o kadar kıymetli bir kitaptır ki.
Ben de Bosna’da 600 yıldır Türkçe söylenen Yunus Emre ilahisi
tesiri bırakır. Yürek yakan bir dinmez, gümrah acının gezindiğini
görürsünüz her mısrada.

Bir Diri bilincin şiirleridir Mehmed Arif’in dizeleri. Bu di-


zelerin ardında Türkiye’de kapatılmış fakat Üsküp’te hayatını
sürdüren medreselerin tesiri olmalı diye tahmin ediyorum. O
medreseler ki dirilişimiz oradan olacaktır. İsteyen istediği kadar
köhne desin oralara. Fiyasko üniversitelere meftun olsun isteyen.

Yaşamak denen türküyü gür sesiyle söyleyen bir şairin şiir ki-
tabına takdim yazıyorum ey okur!

Seher vaktine beş kala duayla yüzünü yıkayan bir şairi kimse
susturamaz. Susturamayacak ey okur!

“Sen türkülerini söyle” şair!

10
Leyla Şerif Emin, Şair
Köprü Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Üsküp, Makedonya

Divan Yayıncılık’ın sırasıyla sekizinci kitabı olan “Divanını


Yakan Şair” şiir kitabıyla Mehmed Arif kardeşim Makedonya
Türk Edebiyatına yeni bir soluk katıyor şüphesiz. Kitabındaki
her şiir ince ince işlenmiş, sabırla bekletilmiş “hamdım, piştim,
yandım” diyerek sanki bize yeni açılan bir kapının sırlarını aralıyor.
Üsküp şehrinin giderek çatallaşan yollarında özü korumak amaçlı
dizelerin kavgasını görmek mümkün. Bir gencin bu yollarda ken-
dini Yusuf gibi korumaya çalışması ise en belirgin özelliklerinden
biri de diyebilirim. Divanını Yakan Şair isimli şiirinde ise, bir
şairin kalemi ile kağıdın tutuşmasını anlatsa da aslında bir gencin
hayatta ateşe dokunmamak için özünde bir iç hesaplaşmayı da
barındırır.

Mehmed Arif kardeşime bu kitap hakkında söyleyebileceğim


ise, kitabının kendi kişiliğine aynası olduğudur; zarif, durgun,
adap, sabır, olgunluk, dava, tasavvuf hem şiirlerinde var hem de
şairin kendi kişiliğindeki elif gibi dimdik bir duruşu sergilemekte-
dir. Bazı telaşlar, bazı sancılar ve bazı şairler bazı şiirlere gebedir.
Ardından bir kitap doğar ve içinde nar taneleri gibi koyu kırmızı,
boncuk boncuk dizelerin de birbirine sıkıca bağlanmış olduğunu
görürsünüz. Her mısra bir nakıştır, ona keza her mısra da dolu
dolu bir şiirdir. Nar gibidir bu kitap da, gülün harını şair yüreğine
saplar okuyana da gül yaprakları düşürür, küçük odalarında bir-
birine tutunmuş her biri ayrı değerde ve aynı güzellikte odalarda
gezdiğinizi hissedersiniz bu kitapta.

“Ve tırmanarak acılarıma


Çıktım yitik miracıma”

11
Bu dizelerle kocaman yürekli bir şiir örülür, kendi genç ama
şiiri olgun şairin kaleminden. Ariftir, Allah’ın rızasını kazanmak
için yanar, kemale ermek ister, O’ndan başkasının sevgisini çıkar-
mak ister yüreğinden. Mehmed’tir, kalem eridir, Türk’tür, İman-
lıdır, vatan ve iman sevgisi kaplar hecelerini. Kafiyeleri elif gibidir,
eğilmez. Bir yetimin gülüşü süsler yalnızlığını, harf harf, hece hece
dirilir sonra. “Düşeceksem de Yusuf gibi düşmeliyim kuyuya” der bir
şiirinde, dünyaya seslenişi vardır, bir gömleğe de namusu işler,
bu çağda, bu bedbaht dünyada yırtacaksa da pençeleriyle hayat
üstümüzü, haydi dünya yırt arkamdan gömleğimi diye de sapa-
sağlam bir duruş sergiler şiirleri.

Sonra da bir göçün ardından bıraktığı acılar sezilir giden-


lere dair. Hepsi bizden, hepsi bizim, kandan kan ve candan can.
Okurken insana umut verir, bazen de acı bir his kaplar okuyu-
cunun yüreğini, kalanlar ve gidenlerin arafta kalan duygularını
resmeder bize bir şiir.

Ayrılık tarafından çalındı asrımız


Emin olun artık, yakındır kavuşmamız...

Bu kitap da bizi yeniden değerlerimize ve de gerçek edebi-


yatımıza kavuşmamızı müjdelesin inşallah...

12
Zeynel Beksaç, Şair
Türkçem Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Prizren, Kosova

Onu ilk gördüğümde, yaşı o denli çok olmamasına rağmen,


bir çırpıda irfani bir derinliğe sahip olduğu izlenimini bırakmıştı
bende. Az konuşuyor. Bakışlarındaki derinlik gözünüze çarpan
önemli bir özelliği. Dostça bakan gözlerindeki ışıltı, adeta birer
sessiz şiir. Heybesinde Yunusça sevgiyi, hoşgörüyü taşıyan, güven
veren, yüreği şiire sürgün bir genç adam, işte: Mehmed Arif!

O, aynı zamanda Köprü Derneği mutfağında yoğun etkin-


likleri sırtlayan kahraman gençlerin başında.

Yaklaşık üç yıldır şiirin duygu seliyle bir yerlerde, niceki;


Üsküp, Prizren, Ohri, Resne, Gostivar, İştip gibi yürek yüreğe
olduk. Şiir yollarında yağan yağmura kara beraber şemsiye açarak
yürüdük. Şiir ürpertisini beraber paylaştık. Balkanlarda küllen-
meye yüz tutan Türk edebiyatının korunu yeniden alevlendir-
meye, körüklemeye and içmiştik adeta. Öyle ya, bir Nisan sabahı
çiseleyen yağmurun anlamını geç farkeden bu sessiz adamla ve
kabarık sayıda şair dostlarla, yüzyıllarca nice şarlerin gözünü
açtığı, esin kaptığı, bu topraklarda Türk edebiyatına, taze soluk,
yeni boyut kazandırmak için adımlarken, aslında Türkçe’ye son-
suzlarca yarınlar kazandırmak ortak kaygımızdı...

Bildim ki mâna, ruhun kabzasından sıyrılışı


İtirafımdır: kördüm, değdi ışık gözlerime
Benden öte, eşyadan öte, öteden öte
Velhasıl hakikat tesir etti özüme
Ve tırmanarak acılarıma
Çıktım yitik miracıma

Şiir nedir? Vardır bir yanıtı elbet. İnsandan insana değişir bu.
Mehmed Arif: “Şiir dirilişin en narin ve keskin ifade ediş biçi-

13
midir. Şiir yazmam biraz da etrafımda yaşananlara kayıtsız kala-
mayışımın sonucudur”der.

Mehmed’in şiir deryasına daldıkça bazan, dizginlenemeyen


duygularda yitirilen benliğin arayışı,sonra bir besmeleyle ayağa
kalkmak, bir yetimin gülüşünün yalnız geceleri öpmesi ya da oğlu
askerde ananın arşa uzanmış mübarek elleridir dizeler akıntısında
çağlayan...

Gecelerin aydınlığa kavuşturulmasıysa amaç, zulüm bitme-


li, gelecek beraberce kurulmalı, duvarlara inat birlikteliğin sesi
dağlar ötesi yankılanmalı.

Ey Ahsen-i takvîm olan!


Farkına var, gel özüne, dön aslına
Son ver bu bedbaht gidişatına
Tepeden tırnağa Huseyn
Tepeden tırnağa Kerbela
Tepeden tırnağa Zeyneb kesil!
Elbet sözün galip gelecektir Yezid’in kılıcına...

Yine Mehmed Arif’e göre:

Yönünü kaybeden bu azgın çağda


Düşmek değeri paha biçilemez bir nimettir
İnsanlığımıza varmanın ilk adımıdır düşmek
Kendimize uyanmamızın ilk evresi

Sonra insan portrelerini gözler önüne serer, bir tiyatro sahne-


sindeki gibi. Varsın aktörler, figüranlar, piyonlar vitrinde yer alsın-
lar. Varsın onlar caka satsınlar. O, cam kenarından hayat sine-
masını, sirkini seyretmeye razıdır. Sahneden uzak, şeref ve izzet
sahibi insanlar vagonuna biletini almıştır çünkü.

“Sığındım zoru kolay kılana, sabırla pişirdim özümü” diyen


şair mutluluğun peşindedir. Her adımını heyecan ve coşkuyla
bileyen şair bu yolun zor, çileli ve kavgalarla döşeli olduğunun

14
bilincindedir. Ve der ki;

Kavga edebildiğim kadar varım bu yolda


Kavga edebildiğim kadar barışım
Kavga edebildiğim kadar umut

Şair altı yüzyıllık çınarın dökülen son yapraklarına kayıtsız ka-


lamaz. Çünkü:

Giden şüphesiz el değil


bilakis anam, babam, kardeşim,
bacım, elim, kolum, yüreğim...

Şaire göre yalnızlık en acımasız hapishanedir. Sonra “Dip-


siz bir kuyuda düşürdüm neşeli çocukluğumu” diye yakınır durur.
Hatıraları, misketleri, yamalı pantolonları, oyuncakları uzakta
kalmıştır...

eline divanını alır şair


eline ömrünü alır şair
azizdir, derviştir, sabırdır
uzatır mumun alevine doğru
tutuşturur yazı, baharı, kışı
neşeyi, hüznü, gözyaşını
yanar divanı
yanar ömrü
yanar aşkı...

Sordum, dedi ki şair: “Şu gök kubbe altında hoş bir sâda bıra-
kabilmektir amacım...”

Bu topraklardaki Türkçe buna şahittir. Leyla’lar, Seyhan’lar,


Mehmed’ler, Medadin’ler ve daha niceleri bu sevdaya gönül ver-
dikçe, bu uğurda ömür tükettikçe, Vardar ovalarında özgün Türk
edebiyatı şahlanmaya devam edecektir.

Yolun açık olsun Mehmed kardeş!

15
Seyhan Yakupi, Şair
Üsküp Türk Radyosu Program Sunucusu
Üsküp, Makedonya

İpin ucunu kaçırdığımız dünyanın, ahiret ile bağlarını kur-


maya çalışıyoruz. Kolay olmuyor. İçimizde biriktirdiklerimizi
ve beynimizi kurcalayan var olmanın maksadını arıyoruz çoğu
zaman. Katıldığımız sohbetler tatmin etmiyor ve kendi kendimizle
hesaplaşıyoruz. Bazen de insan yerine kalem ve kağıda sarılıyoruz.
Mehmed Arif bunu çok iyi yapan bir genç. Sohbetlerinde güler
yüzlü, anlayışlı ve bir o kadar da sorumluluk sahibi biri bilsem
de, onun iç dünyasını yazdıklarından anlıyorum. Bir defa daha bu
gence hayran oluyorum. Yaradana bağlılığı ve dünyayı gözünde
küçük görmesi ne kadar büyük bir olgunluk. İnsanların çok ile-
ri yaşlarda bile bunu görmemesi ne kadar üzücüyse Mehmed’in
bunu hissetmesi o kadar sevindirici. Özlediğim kelimeleri kul-
lanıyor mısralarında. Maneviyatı zengin bir yürek görüyorsunuz
yazdıklarında.

Peşinden koştuğumuz şu zulüm dünyasına sevgi tohumları


üflüyor ve umutlandırıyor bizleri. İlme, ulemaya, semaya, toprağa
ve vatana seslendiği mısraları insanı düşündürüyor.

Sayılan bu değerler için mücadele etmeyeceksen neye yararsın


insanoğlu diye düşünüyor insan. Hepimizin yazı işlerini elinden
gözünden geçirerek kontrol eden, kitaplarımızın yayınlanmasın-
da gecesini gündüzüne katan Mehmed, yüzünün aydınlığı sema-
ya açtığın ellerindendir.

Şiirlerinde kilim işler gibi işlediğin sözler rehber olsun insan-


lara. Sabırdan bahsederken sabrın örnek olsun senden sonralara,
nefesin söndürsün yalım gibi yayılan fitne harflerini.

Yolun açık, bahtın güzel, divanın şanlı olsun.

16
Önsöz
Şiir ile münasebetim çocukluk yıllarıma dayanır. Okuma yaz-
mayı öğrendiğimden beri şiire ilgiliyim. Şiir benim için edebiyatta
sadece zirveyi değil aynı zamanda duygu keskinliğini, irfani derin-
liği, kadim olanı ifade eder. Dolayısıyla bu anlamları şiirde bula-
bildiğim için şiire meftunum. Kendimizi ifade ederken kelimelerle
ifade ederiz. Kelimelerle düşünür, kelimelerle cümleler kurar, ke-
limelerle düşüncelerimize şekil veririz. Düşünürken, konuşurken,
yazarken ve hatta susarken kelimelerle susarız! Anlam, kelimenin
arkasına gizlenmiş mücevher. Söz söylemek, bu anlamı dışarıya
ulaştırma çabası. Bu anlamda insanın kelimelerle münasabeti bir
şarkıcının şarkısıyla, bir ressamın resmiyle, bir şairin mısralarıyla,
bir nakkaşın nakışıyla olan münasebetine benzer. Bir şairin mıs-
ralarıyla olan rabıtası benim için ayrı bir anlam ifade eder.

Şair, gönlünün imbiğinden şerbet damıtır gibi damıtır keli-


meleri... Şair, şiir denen şerbeti okuyucuların damak zevkine su-
nar. Bu sunumu yaparken kullandığı kalıplar, kelime seçimi, ka-
fiye örgüsü vs. elbette önemlidir. Fakat benim için asıl önem arz
eden olgu, şairin içinde yani derinlerde sakladığı inci değerindeki
hissiyatıdır. Duygu yoksa şiir anlamını yitirir. Şair ya inandığını
yazar ya da yazdığına inanır. Üçüncü seçenek - en azından benim
için - yoktur. Derin bir kavrayış ve üst düzey bir algılayış şairi
diğerlerinden farklı kılar.

17
Hayata karşı duruşumu şekillendiren iki önemli kavramdır
“direniş” ve “teslimiyet”. Birbirine her ne kadar zıt gibi dursa-
lar da hayata bu çift camlı gözlükten bakınca her şey yerli yerine
oturuyor. Olumsuz toplumsal olaylarda ve negatif hayat şartların-
da şairin duruşu direniştir. Nefsi ile olan mücadelede de bu böyle-
dir. Yaratıcıya karşı duyulan teslimiyet ise insanın iç huzurunu
temin etmesini sağlar. Direniş ve teslimiyetle insanın dirilişi
mümkündür. Şiir de bu dirilişin en narin ve keskin ifade ediş
biçimidir. Dünya üzerinde yaşanan zulümlere karşı duyduğum
derin isyan isteği şiir yazma arzumu perçinlemiştir. Şiir yazmam
biraz da kayıtsız kalamayışımın sonucudur.

Yazarken bir yakınımın gözlerinden, dilencinin elinden, kitap


dipnotundan, bakıştan, nakıştan, aşktan ilham alabilirim... El
cevap her şeyden ilham alıp bir şeyler karalayabilirim. Günlük ha-
yatı yüzeysel yaşadığımız için bir meseleye veya bir olguya yoğun-
laşıp, derin his besleyerek yazmak günümüzde zorlaşmış durumda.
Fakat öyle anlar olur ki, zamanın durduğu, mekanın önemini kay-
bettiği bir ‘an’a yoğunlaşırsınız ve kelimeler kalbinizden boşanır-
casına dökülüverir. Gerçek şiir budur. Gerisi teferruattır...

Yıllar içinde biriken şiirlerimi kitaplaştırma kararımda


beni cesaretlendiren çok değerli büyüğüm ağabeyim Hüsrev
Emin’e, edebiyat yolculuğumda beni her zaman destekleyen Leyla

18
Şerif Emin’e, varlığı ve tebessümüyle hayatımda önemli yer edi-
nen Seyhan Yakupi’ye, şiir yazım sürecinde nasihat ve tavsiyeleri-
ni hiçbir zaman esirgemeyen Medadin Limani’ye, ilk şiir kitabımın
kapak resmini çizen Nulifer Sali’ye, kitabın tasarımını üstle-
nen kendisini kardeş ve dost bildiğim Adnan Salih’e, Türkçe’yi
kalbime nakşeden değerli öğretmenlerim Sibel Kahil, Nevin Ago
ve Aktan Ago’ya, candan öte bildiğim canım aileme, sevgili akra-
balarıma ve daima yanımda duran kahraman dostlarıma teşekkür
etmeyi bir borç bilirim.

Ayrıca bu kitabın yayınlanmasındaki katkılarından dolayı


Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’na şükran-
larımı sunuyorum.

Yayınlanan ilk şiir kitabımın heyecanını tüm şiirseverlerle pay-


laşma bahtiyarlığına eriştiğim için Allah’a hamd ederim.

Şu gök kubbe altında hoş bir sâda bırakabilirsem ne mutlu


bana...

Mehmed Arif

19
Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
Bâki
Divanını Yakan Şair

Mehmed Arif
Mehmed Arif

O’nun Adına
Yücelcilere ithafen...

O’nun adı ile


O’nun adına
başlangıçların başlangıcına...

yaşamakta acemiyiz
velakin biliriz bölüşmeyi
orta yerinden ayırır gibi
somun ekmek denen yüreğimizi
bire bin veren başaklardan
süzülür gövdemiz
bizi biçecek orak
demircinin elinden çıkmadı daha
‘’elbet bu hüznün mehrini veren çıkacak!’’

ruhumuzun kesik yerlerinden


fışkıracak umutlar
damarlarımıza karışan çocuk cesetleri
son bulacak
altlarından ırmaklar akan
cennetlerin Rabbi
yaralarımıza
rahmetini sürecek...

25
Divanını Yakan Şair

Bir Nisan Yağmuru


Yağmurlu bir Nisan sabahı uyanmışım
Annem anlatır, sabah ezanı yankılanır
Ve her yıl Nisan ayının o günü
Bir yağmur çiseler
Nasipten payıma düşene çaresizim
Bilirim ki yaşamak takdir edilmiştir

Çeyrek asırdan sonra annemin yüzüne


yönelişim
Daha derin bir anlam kazandı
Toydum, bilmedim ve fakat şimdi kavradım
Bir Nisan sabahı çiseleyen yağmurun anlamını

26
Mehmed Arif

Bu Diyar
Seher vakti güneşin ilk ışıkları gibi parıldayan gözlerin
Bir feryattır dinmeyen gözyaşın
Yorgunlukların arasından attığın
Umut dolu bir bakışın

Yüreğimi kasıp kavuran kasırgalarda


Dizginleyemediğim duygularda
Ben ben değilim artık...

Yel olur eser umut diyarlarımda


Toprağa bakan yüreklere sevda taşır
Sevinç çığlığı duyulur gönüllerde

Yel eser...
Yine sessizliğe boğulur bu diyar...

27
Divanını Yakan Şair

Geceler Yalnız
Bir yetimin gülüşü öper yalnız geceleri
Bir kavuşmadır ki şairin kifayetsiz kalır heceleri
Gecenin örtüsüne dolanmış bir evsizin hayalleri
Oğlu askerde ananın arşa uzanmış mübarek elleri

Geceler yalnızdır buralarda aydınlıklar melun


Şiirler tek kalıpla yazılır; Fâilâtün, fâilâtün, fâilün

Cephe aldık Yezid’in kılıcına, olduk kesrette vahdet


Tüm putları devirdik birlik olduk nihayet
Duyulsun, zalimin kâbusunda şimdi haykırışımız
Kırılsın, ekmeğimize uzanan eller, bâkidir andımız

Yapraklar düşer, yıldızlar kayar, ya can kayarsa dostum


Solarsa taze fidanlık hayaller inan, inan sen de yoksun

Yeter artık bitsin bu zulüm beraber kuralım geleceğimizi


Tüm duvarlara inat dağlara, ovalara duyuralım sesimizi
Bencilliklere gem vuralım özgür bırakalım benliğimizi
Dualarla yâd edilmiş günün ardından aydınlığa
kavuşturalım gecemizi

28
Mehmed Arif

Elif
Tökezlemenin verdiği utançla dişlerimi sıkıyorum
Zor geliyor yeniden başlamak, başlamak yeniden
Bir besmele beni ben yaparken ayağa kalkıyorum
Ellerimi yüzüme sürüyorum, yüzüm şahlanıyor
Raks ediyor rüzgâr saçlarımın arasında
Anlam veremiyor kalabalıklar bu dirilişe

Bildim ki mâna, ruhun kabzasından sıyrılışı


İtirafımdır: kördüm, değdi ışık gözlerime
Benden öte, eşyadan öte, öteden öte
Velhasıl hakikat tesir etti özüme
Ve tırmanarak acılarıma
Çıktım yitik miracıma

29
Divanını Yakan Şair

Acı Ölü Sevinçlerin Toplamıdır


Acı, ölü sevinçlerin toplamıdır
Hissedebiliyorsan acıyordur mutlaka sinende bir köşe
İnsansın... yaralanmışsın...
Yarayı açana değil merhem pazarlayana kızmalı

Acı, ölü sevinçlerin toplamıdır


Bir iz bırakır her hatıra insanda
Dağların yüklenemediğini yüklenir
Yük altında ezilirsin çoğu zaman da

Ey Ahsen-i takvîm olan!


Farkına var, gel özüne, dön aslına
Son ver bu bedbaht gidişatına
Tepeden tırnağa Huseyn
Tepeden tırnağa Kerbela
Tepeden tırnağa Zeyneb kesil!
Elbet sözün galip gelecektir
Yezid’in kılıcına...

Ey yaralı; merhem peşinde koşan zavallı!


Nefes al ve hisset göğsüne atılan kanlı imzayı
Silmeye çalışma... silemezsin...
Barış yaranla, acınla, geçmişinle
Sev yaranı ve acından bal damıtmaya bak
İkram eyle kader dostlarına...

30
Mehmed Arif

Vicdan
Tolstoy ölür
Raskolnikov vicdanında boğulur
En acımasız hapishanedir yalnızlık
Firar edene hayattan bir bilet sunulur

Gecenin siyah feracesini yarar ay


İçimdeki güneş fecri özler durur
Sevgi ve adalet koalisyon kurup
Tüm savaşları durdurur

İnsan insanın cellâdıdır


Ve keza âb-ı hayatı
Çoğu bilmez ama
Zaman sular darağacımızı

Tez geçilsin telgraf dünyaya


Mahkemeler kurulsun insanlığa!
Yargılasın insan kendi kendini ve de
Giysin hüküm; müebbet mutluluğa...

Tolstoy ölür
Raskolnikov vicdanında boğulur
En acımasız hapishanedir yalnızlık
Firar edene hayattan bir bilet sunulur

31
Divanını Yakan Şair

Mutluluğu Arıyorum
Nasırlaşmış yüreğimin arasında
Mutluluğu arıyorum!

Şiir ki bestesi ızdırap


Her dizesi ölmek ve ölmek yeniden
Mürekkebimden akan acıyla
Çizdim hayat portresini

Makyajla boyamıştı yüzünü hayat


Ve abdest aldırdım hayallerime
Tel tel döküldü yarınlarım ve
Boş bir sayfa aldım önüme

Yazdım çizdim olmadı


Çünkü kafiyesizdi duygular
Göğü delercesine sivri sükûtlar
Gömüldü acılara masum umutlar

Büyümek zordu benim için


Şimdiyse yaralı dizlerde
Çocukluğum...
Hadi!
Merhemini sür zaman
Bekliyorum...

Nasırlaşmış yüreğimin arasında


Mutluluğu arıyorum!

32
Mehmed Arif

Sonbaharı Sevmeli
Tabiatın inzivaya çekildiği
Ahireti hatırlatan mevsim
İnsana ayna gibi gösterir acizliğini

Ayrılık şarkısı çalınır


Kavuşmanın tadına ermek için
Talip olmalı insan hasretin çilesine
Ödüle gark olur mahrumiyet sınavını kazanan

Düşen her bir yaprağa


Nice mısralar işlenir
Yağmur damlaları
Rahmetten bir numune indirir
Rüzgâr savurur hatıraları
Şair duramaz
Ve akıtır gönül mürekkebinden mısraları
Hira’yı hatırlatır
Tembihler semâya yönelişi
Çağırır duaya titreyen elleri
Düşen her yaprak adedince şükretmeli

33
Divanını Yakan Şair

Yalın Ayaklı Yıldızlar


Gökte değil yerdedir yıldızlar
Yalın ayak gezerler yeryüzünde
Açlar, miskinler, öksüzler, yetimler,
Dullar, itilenler, dışlananlar
Ötekilerdir yıldızlar...

Parıltılarını gözlerindeki ışıktan alırlar


Açtırlar, sefildirler yıldızlar
Isıtmaz güneş onları
Acıtır tenlerine değen her yağmur damlası...

Gözlerindeki parıltıyı çalmak isterler


Gözyaşını, umutları, geleceği pazarlayanlar
Ah o pazarlayanlar yok mu...
Bir kaşık suda öldürülesiceler
Ölüm bile utanır onlardan...
Yerde yalın ayak gezer yıldızlar
Satmazlar gözlerindeki parıltıyı
Saklanmazlar güneşin altında
Bakışları yere eğik
Hayata karşı dururlar dimdik...

İçim içime sığmaz İlâhi, şükür ki sen varsın


Yaraya derman, yüreğe inşirâh salansın
Varsın çekilsin sular, dağlar yansın
Ama yıldızlar ağlamasın...

34
Mehmed Arif

Gözyaşın Şahidindir
Koptu her seferinde, yamaya çalıştığım hayatımın dikişleri...

Yaşanmamış düşlere mahkum olurken


Özgürce afallayabilir insan

Uzatılan eli tutmuyorsa


El uzatmıyorsa
Nehirler gibi akan hayata karşı
Güçsüz bir şekilde kürek sallıyorsa
Ölüme meydan okunamayacağını
Unutmuş demektir...

Öyledir insan
Kimi zaman unutkan,
Kimi zaman zalim,
Kimi zaman neşeli,
Kimi zaman mazlum...
Hayat denen yolculukta her şeyi hesaplayamaz

Cam kenarından seyrediyorum hayat sinemasını


Aktörler, figüranlar, piyonlar, ameleler...
Varsın onlar tanınmış olsun

35
Divanını Yakan Şair

Ben perde arkasına diktim gözlerimi


Sahneye çıkartılmayan, çıkmayan
Şeref ve izzet sahibi insanlar için aldım biletimi
Şampiyon onlar, kazanan onlar...
Bak dostum dinle beni

Başkalarının sevincini ahiret azığına katamıyorsan


Neye yarar ki hayat?
Başkalarının dertleriyle dertlenemiyorsan
Kardeşlik sözcüğünü çıkar lügatından...
Ağlayamıyorsan ağlayanlara uzat elini
Çünkü yalnız kalsan da
Sırtını dönse de aydınlık sana
Olmaz ya, ama dağların arkasına
Saklansa bile güneş
Unutma!
Gözyaşın şahidindir

36
Mehmed Arif

Düşüş
Düşeceksem Yusuf gibi düşmeliyim kuyuya
Dünya denen dipsiz kuyuya
Hesabı, kitabı, planları, hayalleri bir kenara bırakmalıyım
Üzerimde rengi solmuş gömleğim
Bir de yamalı pantolonum olmalı
Yönünü kaybeden bu azgın çağda
Düşmek değeri paha biçilemez bir nimettir
İnsanlığımıza varmanın ilk adımıdır düşmek
Kendimize uyanmamızın ilk evresi

Düştüm kuyuya, döndüm sırtımı


Hadi dünya! Vur pençeni de
Yırt arkadan gömleğimi

37
Divanını Yakan Şair

Halkıma
Nazlı bir gelin duvağından hüzünler devşirebilirim
Üzerimde bir ceylan ürkekliği
Üzerimde bir nehir coşkunluğu
İnat etsem, yağmurun sesinden senfoni
Kır çiçeklerinden yeni bir şehir yapabilirim
Gülün alından, bulutun akından vatana bayrak
Su sesinden halkıma huzur, buğday bereketi
Hırkamdan gurebaya libas...

38
Mehmed Arif

Hicran
Göz göze değince yüreklere sıcaklık akardı
Atlar şaha kalkar, vadiler yeşile boyanırdı
Değirmen taşının sesi, sıcak ekmeğin kokusu
Sobada pişen aş, tahta kaşıklar, yer sofrası...
Bülbülün sesi, göğün mavisi
Rüzgârın hüzünlü musîkisi...
Neleri kaybettik azizim farkında mıyız?
Takas yaptık da şimdi kârda mıyız?

39
Divanını Yakan Şair

Kurban
Varlıkta yokluk
Ve yoklukta varlık kavgasıdır kim bilir
Söylenebilecekler arasında efsunlu kelimeleri seçmek
Ve haykırmaktır sessizlik içinde
İnsan tercihinin kurbanıdır...

Ey yüreğimdeki kara bohça


Açsam mı açmasam mı seni
Tek tadımlık sevdalara kapılma diye
Günahlar şelalesine uğrama diye
Hep dur orada açılmadan
Kurban insanın tercihidir...

Bana kim olduğumu soruyorlar


Bileydim söyler miydim
Söyleyenler bilmeyenlerdir
Bilenler söyler mi?
Tercih insanın kurbanıdır...

40
Mehmed Arif

Nerdesin?
civcivlere yem verdim bugün
ipini kopardım bir uçurtmanın
dikeni battı elime peygamber çiçeğinin
ziyanı yok, sövmedim yine de
ay bir başka ısıtıyor hasretimi
nerdesin...

41
Divanını Yakan Şair

Mânaya Hicret
Sabrı omuzlayan kelimelere yükledim kederlerimi
Anlamsız bir yığın duygu birikti göğsümde
Mânaya hicretin ilk demlerinde
Kırdım lafızlara takılı prangaları

42
Mehmed Arif

Mâruf
incir yaprakları
ve zeytin dalları
hatırlansın bu zulüm çağında...

tüm mazlumların sığmadığı yürek


yürek değildir, bilinsin
geceyi kırka bölen dualar edilsin
uzansın göklere değecek eller
dudaklarda pişmanlık ezgisi
kalplerde titreyiş
titreyiş tüm âlemde

Ey âlemi içinde taşıyan âdem


bu gece rahmete gebe
bu gece rahmete gebe
bu gece rahmete gebe

gönlümde olan, dile düştü


bildirdim
suçumdan beriyim...

43
Divanını Yakan Şair

Serap
Vedâlı bir gidişin izini sürerek
Aştım çöllerin meşakkatini
Fısıldandı kulağıma, dünya bir serapmış
İnsan aldanışa meyilli

Deve izleri, gül kokusu, kum taneleri


Ilık bir çöl rüzgârı okşuyor yüzümü
Kırk adım sonra kesildi takatim
Nereye çıkar bu yolun sonu
Fısıldandı kulağıma, bilenler bildim demez
Erenler erdim demez
İnsan aldanışa meyilli

44
Mehmed Arif

Sırat-ı Müstakim
Her adımımı heyecan ve coşkuyla biledim
İnce çizgiyi koruyarak umut ile korku arasında
Yaşamak denen türküyü gür sesimle söyledim
Güzelin peşinde, güzelce yol almak erdemdir, güzel
Ama bu yol zor, bu yol çileli, kavgalarla döşeli
Kavga edebildiğim kadar varım bu yolda
Kavga edebildiğim kadar barışım
Kavga edebildiğim kadar umut

Sığındım zoru kolay kılana, sabırla pişirdim özümü


Seher vaktine beş kala, duayla yıkadım yüzümü

45
Divanını Yakan Şair

Çile
Sıkışır ya yüreğin, kelimeler boğazına durur
İstersin, edemezsin, sükûttasın, ruhun boğulur
Biliyorum, hicret elzemdir, niyet ettim göçmeye
Gidiyorum, yarım kalan şiirlerimi diriltmeye

Harf harf, hece hece, kelime kelime dirildim


İlahî nefesin hikmetiyle, özüme özüme irkildim
Dokundum zeytin dallarına, incir yapraklarına
Suyun azizliğine erdim, toprağın tevazuuna

46
Mehmed Arif

İtirafım
İtiraf etmeliyim
Söylenenin dilden öte gitmediği
Yüreğe değmediği
Kardeş tabağına sevgi yerine
Kinin sunulduğu bu çağda
Kendime yer edinemedim

47
Divanını Yakan Şair

Hüzün
Hüznümü şifa diye sürdüm gönlüme
Hüznümü ruhuma kanat eyleyip
Temaşa ettim âlemi
Sabaha niyetlenen gecede
Hayır vardır mutlaka, bildim

48
Mehmed Arif

İhtimaller Böldü Kalbimi


Zamanla kendi yüzüme de alıştım
Göğsümde bir mahşer telaşı
Menzile varamamanın kaygısı
İnsan bir damla su
İnsan bir parça endişe
İhtimaller böldü kalbimi
Tükendi takatim
Aralandı perde

49
Divanını Yakan Şair

Köz
Ahir zaman ekilir toprağa tohum, kalbe söz
Bilinmez ne vakit söner, bu bin yıllık köz

50
Mehmed Arif

Yârdan Kalan
Geceye yârin kokusu sinmişse
Aşıklara uyku zül olur
Nice âh karışır zikir seslerine
Gülüşüne kurban, duruşuna meftun
Sükûtuna hayran olunan yârin sesi
Titretir hû diyen gönülleri
Bu geceye mahsus içilir
Aşka kast eden zehir

Üzülme
Yârdan kalan yaraya
Elbet merhem sürer Yaradan

51
Divanını Yakan Şair

Yusuf’un Kuyusu
Dipsiz bir kuyuda düşürdüm neşeli çocukluğumu
Ellerimden süzüldü, kayıp gitti parmaklarımın arasından
Hatıralarım, misketlerim, yamalı pantolonlarım, oyuncaklarım
Bir boşluğa ne denli uzun bakılabilirse, baktım...

Dudağımın kenarına konan tebessüm bir daha uğramadı


Açmadı penceresini mahalleden geçerken selam verdiğim komşum
Ninemin pişirdiği ekmeğin kokusu mazide kaldı
Bir lokmayı hesapsızca paylaştığımız evin bereketi nerede?

52
Mehmed Arif

Giden Şüphesiz El Değil


Altı yüz yıllık çınar
dökülmekte son yaprakları tek tek
giden şüphesiz el değil
bilakis anam, babam, kardeşim,
bacım, elim, kolum, yüreğim...

Vedalar zor
siyah bir matem kaplar gökyüzünü
ağıtlar yükselir gidenlerin ardından
kopuş...
gurbet ile vatan arasında
bir giden bir de kalan taşır
bir parça hüzün matarasında
giden şüphesiz el değil...

Asırlık yara hâlâ kanıyor göğsümde


dökülmeseydi yaprakları çınarın keşke
ağlamasaydı gidenler ve de
ağıt yakmasaydı kalanlar geride
evet, giden şüphesiz el değil...

Şerha şerha dökülen dağlar gibiyim


kuyulara düşmüş Yusuf gibiyim
yüreğine kor düşmüş analar bilirim
sızlanma vakti geçmiştir artık
bize yeis düşmez...
bilirim...

Giden şüphesiz el değil


bilakis anam, babam, kardeşim,
bacım, elim, kolum, yüreğim...

Ayrılık tarafından çalındı asrımız


Emin olun artık, yakındır kavuşmamız...

53
Divanını Yakan Şair

Dergâhın Kandilleri
I

Koptu tespih, dağıldı taneleri sağa sola


Kuruldu dar ağaçları, okundu idam fermanları
Kesildi vatana dönüş bileti

Başsız kalan halk için


Rızayı Hak için
İlim ilim, tuğla tuğla döşedi
Açtı dergâh kapısını, rahlelere geldi can
Tavizsiz duruşu atiye oldu meşale

Sene sene, ilmek ilmek dokudu


Talebelerin ruhuna dokundu
Müjdeler olsun açtı güller
Tutuştu çıra yandı kandiller

54
Mehmed Arif

II

Can bulan rahlelerin dibinde


Kana kana içti irfan suyunu
Vakit geldi, tevdi edildi emanet
Ve çile faslı başladı

Mapus duvarları, vatan hasreti


Zulüm biledi kalemi
Zulüm biledi mısraları
Zulüm biledi yılları
Beyaz sayfalara kara kalemle
Yazıldı kara bahtın yazısı
Yankılandı şairin sızısı
Şahidiz Ya Rab, şahidiz
Ancak bu kadar diken çiğnenir
Vatanda biten bir gül için...

Ey yaslı vatanın aşağıya doğru eğilmiş başları


Çilelidir bu yolun müdafaası, kaldırın başları

55
Divanını Yakan Şair

III

İlim yolunda arşınladı


Defalarca şehrin yollarını
Yüreğinde merhamet, dilinde hikmet
Alçakgönüllü, cömert mi cömert
Saçtı muhabbet etrafına
Zorun zor olduğu vakitlerde
Sonuna kadar etti sebat
Terk etmedi mevziyi
Halkına verdi cesaret
Talihsiz bir gün
Mabede değince namahrem eli
Kolu kanadı kırıldı tutuldu dili

Talebeleri aydınlatırken şehirleri


Teslim-i ruh etti bir kadir gecesi vakti

56
Mehmed Arif

IV

Öğrenmekle yaşadı
Öğretmekle yaşlandı
Derin bir anlayış, keskin kavrayış
Kadim olanı anlama gayreti
İnsan nasıl alışır
Kendisini doğurup yoğuran toprakların
Bağrından kopuşuna
Bir ömre kaç hicret
Bir ömre kaç vatan
Bir ömre kaç gurbet sığar
Yağdı yağmur, değdi toprağa
Çöller döndü gülistana

Mahzun yüreklerin kabul edildi duaları


Dergâhın bereketi nihayet aştı sınırları

57
Divanını Yakan Şair

Mukaddes zincirin son halkası


Şahsiyeti zarif, tavırları lâtif
Tesirli hitabeti, nazik konuşması
Anlatırken pür dikkat kesilir bakışlar
Yürüdü mü hasım bile ayağa kalkar
Eski battaniye, örtülü pencere
Ne uzun, ne karanlık, ne kasvetli gece
Şükür oldu sabah, şakıdı bülbüller
Yetişti hafızlar, açıldı pencere

Aşsız kalınır taviz verilmez, gerekirse candan geçilir


Öğretti ki bu yolda sarık verilmez ancak baş verilir

58
Mehmed Arif

VI

Semayı kasvetli bulutlar kaplamışken


Sarıldı atadan yâdigar emanetlere
Dergâhın nefesini çekti içine içine
Duramazdı, sıvadı kolları
Bu iniltiyi dindirmek uğruna
Azmetti safları sıklaştırmaya
Azmetti safları daha da sıklaştırmaya
Köklere uzanan iştiyak
Geleceği şekillendiren feraset
Değdi kalem semaya, dindi inilti
Açtı bulutlar, yüzlere nûr dokundu

Dergâhın suyuyla suladığı çiçekler


Boy vermeye başladı birer birer

59
Divanını Yakan Şair

Taksim
Zifirî karanlıklardan geçtim
Toprağın muştusundan
Hurma ağaçlarının hışırtısından geçtim
Rüzgârları taktım peşime
Kıyama durdu dağlar, taşlar
Coşkun ırmaklar duruldu
Yüzüme döndü buğday başakları
Semayı kasvetli bulutlar kapladı

Taksim yapıldı
Doğdu güneş
Nebatat canlandı
Kondu hurma ağaçlarına bülbüller
Dindi rüzgârlar
Kaldıramadı bu yükü dağlar
Irmaklar coşkuyla çağladı
Güneşe dondü yüzünü buğday başakları
Bulutlar açtı, sema maviye boyandı
Ve şu kurak çölde bana
Gül yetiştirmek düştü

60
Mehmed Arif

Ben Kimim?
Ben, Yusuf’un gömleğindeki yırtığım
Ben, Nuh Tufanı’nda yere düşen ilk yağmur damlasıyım
Ben, Ebrehe’nin ordusunu taşlayan ebâbil kuşuyum
Ben, Eyyub’un yaralarının şifasıyım
Ben, İbrahim’i yakmayan ateşim
Ben, İsmail’in boynuna değmeyen bıçağım
Ben, Musa’nın denizi yarmak için asasını suya daldırdığı an’ım
Ben, Davud’un âlemde yankılanan sesiyim
Ben, İsa’nın ölüleri dirilten nefesiyim
Ben, Hira’da Resulullah’ın gözyaşıyım.

Ahir zaman...
Dert, ızdırab, fısıltılar, dilsiz şeytanlar
Şimdi gökler lâl, boz sessizliği haykır Ya Bilal!
- Allahu Ekber, Allahu Ekber...

61
Divanını Yakan Şair

Gelsem
Gelsem ellerimde tufanlarla
Bedenimde hançer izleriyle
Yansam ateşin alevlerinde
Tel tel dökülse günahlarım saçlarımdan
Volkanları göğsüme sıkıştırsam
Kanatsam ellerimi yolunda
Çarmıha gersem hayallerimi
Kabul eder misin benden ey Aşkın Sahibi
Emanet ettiğin cânın diyetini...

62
Mehmed Arif

Divanını Yakan Şair


Bir oda, boş bir oda... loş bir mum ışığı
mum eriyor akıp giden ömrüm gibi
duvarlardan hâlâ eskimiş yılların kokusu geliyor
kahretsin!
azabım çetin olacak...
artık süslü laflar pazarlamayacağım
ömrümün çetelesini kimse okuyamayacak
suskunluğun azametini
sözlerin cazibesiyle değişiyorum
yanan her sayfa ömrümden bir yılı silecek
neden divanını yakar ki şair?

Bir oda, boş bir oda... loş bir mum ışığı


kimse bilemeyecek şairin neşesini, hüznünü
derdini, gözyaşını, davasını...
bir alev alıp götürecek hepsini gayba
sonsuzluğa...
dünya sürgününden delil olaraktan
bir tek külüm kalacak

eline divanını alır şair


eline ömrünü alır şair
azizdir, derviştir, sabırdır
uzatır mumun alevine doğru
tutuşturur yazı, baharı, kışı
neşeyi, hüznü, gözyaşını
yanar divanı
yanar ömrü
yanar aşkı...

63
Divanını Yakan Şair

64
Mehmed Arif

65
CIP - Каталогизација во публикација
Национална и универзитетска библиотека “Св. Климент Охридски”, Скопје

821.512.161(497.7)-1

ARİF, Mehmed
Divanını Yakan Şair / Mehmed Arif - Üsküp:
Divan Yayıncılık, 2017 - 60 стр. ; 21 см

ISBN 978-608-4515-10-4

COBISS.MK-ID 102419210

You might also like