Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 12

Turkish Studies

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016, p. 363-374
DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.10014
ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

Article Info/Makale Bilgisi


 Received/Geliş: 10.10.2016 Accepted/Kabul: 22.12.2016
 Referees/Hakemler: Doç. Dr. Ahmet İÇLİ – Doç. Dr. Ahmet
DOĞAN

This article was checked by iThenticate.

UZUN MANZUMELERİ IŞIĞINDA CEM SULTAN’IN RUH


ÂLEMİNE BAKIŞ*

Ayşe SAĞLAM**

ÖZET
Edebi eserler, sanatçıların düşünce dünyalarını ve ruh âlemlerini
yansıtan imgelerle yüklüdür. Sanatçıların iç âlemlerindeki heyecan,
coşku, kargaşa ve hüzün gibi ruh hâllerini, ortaya koydukları edebi
eserlerde görmek mümkündür. Bu durum, diğer edebi eserlerde olduğu
gibi klasik Türk edebiyatı metinleri için de geçerlidir. Acı dolu yaşam
hikâyesiyle 15. yüzyılın ilgi çekici şairleri arasında yer alan Cem Sultan,
iç âlemini şiire yansıtan şairlerden biridir. İhtişamlı bir şehzadelik
sürecinin ardından ağabeyi Bayezid’le taht mücadelesine giren Cem, bu
mücadeleden yenik olarak çıkar. Bayezid’den kaçan şair, hayatını
kurtarmak için maiyetiyle beraber Rodos şövalyelerine sığınır. İstediği
zaman Rodos’tan ayrılmayı planlayan Cem, bu konuda şövalyelerle
anlaşma imzalar. Cem’i Rodos’a götüren şövalyeler, anlaşmayı hiçe
sayarak onu Bayezid’den para koparmak, tehdit etmek ve durdurmak
için bir koz olarak kullanırlar. Rodos, Fransa ve Roma üçgeninde uzun
yıllar esaret hayatı yaşayan şairin bu dönem şiirlerinde, hayatından bazı
kesitlerin yanı sıra yaşadığı ruh hallerinin de şiirine yansıdığı görülür.
İsyandan tevekküle doğru seyreden ruhî bir atmosfer içerisinde olan şair,
bu süreçte yaşadığı karmaşık ruh hallerini şiirlerine yansıtır.
Yaşadıklarını kabullenemediği için isyankâr bir tavır takınan şair, bir
yandan güçlü görünme mücadelesi verirken bir yandan da yenilgiden
kaynaklı derin ızdıraplarını okuyucuya açar. Acı, üzüntü, özlem ve
pişmanlık içerisinde olan şair, yaşadığı ruh depremleriyle Allah’la olan
irtibatını daha da kuvvetlendirir.
Anahtar Kelimeler: Cem Sultan, uzun manzume, ruh âlemi,
düşünce dünyası

* Çalışma, Halil Ersoylu’nun “Cem Sultan’ın Türkçe Divan’ı” isimli kitabı üzerinden hazırlanmıştır. Halil Ersoylu’nun
tanımlamasına göre divanda on bir uzun manzume yer almaktadır. Çalışmada yer verilen örnek beyitler, şairin hayatı ve
ruh haliyle ilgili en fazla malzeme barındırdığını düşündüğümüz 6, 8, 9 ve 10 numaralı manzumelerden alınmıştır.
** Arş. Gör. Dr. Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü, El-mek:

as.aysesaglam@gmail.com
364 Ayşe SAĞLAM

THE VIEW OF THE INTERMEDIATE REALM OF CEM SULTAN


IN THE LIGHT OF LONG POEMS

ABSTRACT
Literary works are filled with the images, reflecting the world of
thoughts of the authors and their feelings. It is possible to see their moods
such as excitement, enthusiasm, confusion and blues in the literary
works. This state, as the other literary works, is also valid to classical
Turkish literature’s text. Cem Sultan, is among the attractive poets of
15th century with tristful his life story is one of the poets who reflect
poem their feelings. After a magnificient process of prince Cem, struggles
throne with big brother loses this struggles. The poet, escaping from
Bayezid defects with his cortege to the knights hospitaller in order to save
his life. Cem, planning to leave from Rhodes whenever he wants enters
into an agreement with knights about this issue. The knights who take
away him Rhodes exploit as a trump to screw out of money from Bayezid,
to threaten and to stop him in defiance of the agreement. It is seen that
the reflections of his moods as well as some sections from his life of the
poet, living captivity life for many years in the triangle of Rhodes, France
and Rome in the poetry of this period. The poet who is in a mood that
proceed from rebel to trust in God reflects his complicated moods lived to
the his poem in this state. The poet strikes an attitude rebelliously since
he couldn’t accept his trouble. When the poet wants to seem like forceful
and also he shares his strong miseries with reader due to defeat. The poet
is in a hurt, sadness, missing and regret enhances feeling of connection
in between God and himself with his traumatization.

STRUCTURED ABSTRACT
Literary Works are filled with the images, reflecting the world of
thoughts of the authors and their feelings. It is possible to see their moods
such as excitement, enthusiasm, confusion and blues in the literary
works. This state, as the other literary works, is also valid to classical
Turkish literature’stext. Cem Sultan, is among the attractive poets of
15th century with tristful his life story is one of the poets who reflect
poem their feelings. Cem Sultan is the youngest Fatih’s son. The poet
who was born in Edirne Palace, 1459. At he was 5, he started to take
education from the hodjas. He was sent as flag officer to Kastamonu at
9. In fifteen, he became a governor in Karaman due to his brother’s death.
Cem won his father approval and appreciate when he was prince. The
person who should sit on the throne after Fatih’s death depends on the
people in the upper level of the state. Although general tendance is with
Cem, Sinan Pasha who is Bayezid’s son-in-law provides to sit throne
sending Cem’ envoy to jail. Cem who believes the sovereignity is his right
and cannot accept rebels his brother. Sadettin hodja claimed that the
involvement of Cem to struggle for independence was not entirely by his
own will, but also it was arisen from the influence of some people
publishing bad newe. Cem Sultan, at Bursa Yenisehir, who comes across
with II. Bayezid is defeated upon change their sides of people that he
believes his friends and goes to Konya. During the long governorship in

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
Uzun Manzumeleri Işığında Cem Sultan’ın Ruh Âlemine Bakış 365

Konya, Cem Sultan is loved by the folk and has stayed three days. He has
to leave from Konya with his family and entourage in tears of folk due to
attacks of his big brother’s military forces. When Cem Sultan
understands that Bayezid’s soldiers are his side, escaping to Egypt, takes
refuge of Sultan Kayıtbay. Cem Sultan who is not left alone in Egypt is
always provoked. Suggestions are made about he must return as being
told soldiers want him. Cem, clashing with his big brother one more time
fails again. He decides to escape to abroad because his life is in
dangerous. He agrees with Rhodes governor, goes there. Before coming
to Rhodes, thanks to agreement is signed with d’Aubusson he would able
to leave from whenever he wants bu d’Aubusson disregards the
consideration of all law, honor, moral and he thinks that is golden
opportunity and hard to find that is why he does not let him to leave.
Hence, Cem is a trump to screw out of money from Bayezid, to threathen,
and even to stop him. From now on, Cem sultan is totally prisoner. It is
seen that the reflections of his moods as well as some sections from his
life of the poet, living captivity life for many years in the triangle of
Rhodes, France and Rome in the poetry of this period. Poem that is a
irreplaceable part of life for classic poets has been the biggest spiritual
shelter for Cem in his slavery period. There are big reflections of
psychological state that he has in his long poetry. The poet has achieved
to reflect problems in his mood to the poetry lyrical. It is possible to see
frustration of losing the struggle of Saltanate, efforts for strong
appearance, longing for home, the sorrows for his son, the despair,
misery that has suffered and the struggle for live in endless sorrows in
his poetry. Cem who is in a mood that is complicated between rebel and
trust in God has faced himself in this hard conditions. The poet, founding
an opportunity to think about the facts of live seriously by increasing the
connection between God and himself more and more has found a shelter
himself except poetry.
Keywords: Cem Sultan, long poem, intermediate realm, the world
of thought.

Giriş
15. yüzyıl divan şiirinin önemli isimlerinden olan Cem Sultan, Fatih’in şehzadelerin en
küçüğüdür. 1459 yılında Edirne sarayında dünyaya gelen şair, daha beş yaşındayken hocalardan
eğitim almaya başlar. Dokuz yaşında sancak beyi olarak Kastamonu’ya gönderilir. On beş yaşında,
ağabeyi Mustafa’nın ölümü üzerine Karaman eyaletine vali tayin edilir. Cem, daha şehzadeliği
döneminde babasının takdir ve beğenisini kazanmıştır (Ersoylu, 1999: 1).
Fatih’in vefatından sonra tahta oturması gereken kişinin kim olduğu devletin üst
kademelerindeki kişilere göre değişir. Genel temayül Cem’den yana olmasına rağmen, Bayezid’in
damadı Sinan Paşa Cem’e gönderilen elçiyi hapsettirerek Bayezid’in tahta geçmesini sağlar (Hoca
Sadettin, 1992: 187; Efe, 1990: 137). Saltanatın kendi hakkı olduğuna inanan ve bu durumu
hazmedemeyen Cem, ağabeyine başkaldırır. Hoca Sadettin, Cem’in saltanat mücadelesine
girişmesinin tamamen kendi iradesiyle olmadığını, aynı zamanda bazı şer odaklarının da etkisiyle
gerçekleştiğini ileri sürer (1992: 194). Bursa Yenişehir’de II. Bayezid’le karşılaşan Cem Sultan, dost
bildiği kişilerin saf değiştirmesi üzerine yenilerek Konya’ya gelir. Kastamonu ve Konya’daki uzun
valilikleri sırasında kendisini halka çok sevdirmiş olan şehzade, burada üç gün kalır. Ağabeyinin

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
366 Ayşe SAĞLAM

kuvvetleri üzerine geldiğinden ailesi ve maiyetiyle birlikte halkın gözyaşları arasında buradan ayrılır
(Öztuna, 1994: 401).
Cem Sultan, Bayezid’in askerlerinin arkasında olduğunu anlayınca Mısır’a kaçarak Sultan
Kayıtbay’a sığınır. Mısır’da da rahat bırakılmayan şehzade, sürekli kışkırtılır. Askerlerin kendisini
istedikleri söylenerek ona geri dönmesi gerektiği konusunda telkinlerde bulunulur. İkinci kez
Bayezid’le mücadeleye girişen Cem, yine başarısız olur. Hayatı tehlikede olan şehzade, yurt dışına
kaçmaya karar verir. Rodos beyiyle anlaşarak Rodos’a kaçar (Hoca Sadettin, 1992: 213). “20
Temmuz 1482’de Sultan Cem, Rodos Limanı’nda karaya ayak basar. Rodos’a gelmeden önce
d’Aubusson ile karşılıklı imzaladıkları bir senet mucibince istediği zaman Rodos’tan ayrılabilecektir.
Fakat bütün hukuk, şeref ve ahlak telakkilerini ayakaltına alan d’Aubusson bunu bulunmaz ve bir
daha ele geçirilmez bir fırsat sayar. Cem’i bırakmaz. Bundan böyle Cem, Hıristiyanların II. Bayezid’i
dolandırmaları, tehdit etmeleri, hatta durdurmaları için kullanılan bir koz haline gelir” (Öztuna, 1994:
403). Cem Sultan artık kelimenin tam anlamıyla esirdir. “… Genç Osmanlı şehzadesi şatodan şatoya
götürülür, tam bir esir hayatı yaşar” (Efe, 1990: 141).
Rodos, Fransa ve Roma üçgeninde uzun yıllar esaret hayatı yaşayan ve düştüğü zor
durumdan kurtulma imkânı bulamayan Cem, sürekli şiir yazarak ızdıraplarını dindirmeye çalışır.
“Acı, üzüntü ve sıkıntı içinde geçen günler şehzadeyi harap etmişti. Günden güne eriyor, zayıflıyor,
kuvvetten düşüyordu. Kendini şiirlerine vermişti. Sürekli yazıyor, içinin yangınını söndürmeye
çalışıyordu” (Efe, 1990: 141). “Sözü özetlersek iki yıldır ki zamane elinde perişan olan şehzadeyi ol
kulede hepsidüb eğlediler. O zavallı da yaradılışındaki virgü ile çektiklerini zamanın yapraklarına
yazarak durumunu tanıtan nice yürek yakıcı gazeller söyledi ki bunların her biri anlayanların
kulaklarına küpe olmaya değer şiirlerdir” (Hoca Sadettin, 1992: 224).
Cem’in Duygularını Şiire Yansıtması
Câm-ı Cem nûş eyle iy Cem bu Frengistândur
Her kulun başına yazılan gelür devrândur (9/1)1
“Ey Cem, Cem’in kadehini iç, burası Frenk memleketidir. Her kulun başına yazılan gelir.
(Cam-ı Cem: İran mitolojisinde şarabın mucidi sayılan Cem’in (Cemşid’in) sihirli kadehi, vezin icabı
şair (alnına) diyeceği yerde (başına) diyor. Dolayısıyla (başına) yazılan sözüyle ezel bezminde yani
Allah’ın kullarını yarattığı sırada başlarına neler geleceğini yazmış olmasını işaret ediyor” (Okur,
1992: 95).
Herkesin ulaşmaya çalıştığı bir hedefi vardır ve kişi ulaşmayı umut ettiği o amaca erişmek
için çaba gösterir. Padişah olma hedefine dönük bir çocukluk yaşayan şair de, her şeyini o yöne
kanalize eder ama birtakım nedenlerden ötürü beklentileri gerçekleşmez. Avrupa’da geçirdiği esaret
hayatını güzel yorumlamaya çalışarak kadere teslim olma mücadelesi verir.
Mekketu’llâh’ı varup bir gün tavâf eyledüğün
Bin Karaman bin ‘Arab bin mülket-i ‘Osmân’dur (9/2)
(Mekke’ye varıp bir gün orayı tavaf etmen bin Karaman, bin Arap, bin Osmanlı ülkesine
hâkim olmaktan daha iyidir)
Tüm hakikatlerin farkında olan şair, teselli arar. Hâkimiyet mücadelesinden yenik olarak
çıkmanın ve vatanından ayrı kalmanın burukluğu içerisindedir. Bu beyitte şair, Hac vazifesini yerine

1 Beyitlerin yanındaki parantez içerisindeki sayılardan birincisi manzume numarasını, ikincisi ise beyit numarasını gösterir.

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
Uzun Manzumeleri Işığında Cem Sultan’ın Ruh Âlemine Bakış 367

getirmenin de insan ruhu üzerinde olumlu etkilerinin olduğuna işaret eder. Hatta Cem bunu
padişahlığa bile tercih etmektedir. Cem bir taraftan Beytullah’ı tavaf etmenin verdiği hazzı dile
getirirken bir taraftan da Avrupa ülkesini över:
Şükr kıl Allâh’a kim geldün Frengistân’a sağ
Sağlığına her kişi yedi iklîme sultândur (9/3)
(Avrupa’ya sağ salim gelebildiğin için Allah’a şükret. Sağ olan, sağlıklı olan her insan yedi
iklimin yani dünyanın sultanıdır)
Muhtemelen Cem Bayezid’e yakalanmadan Frenk memleketine gelebilmiş olmasını
kastediyor olmalıdır.
Fursatı fevt eyleme ‘ayş eyle sür zevk ü safâ
Kimseye bâkî degül bu mülk-i dünyâ fândur (9/4)
(Fırsatı elden kaçırma yaşamana bak, eğlen, zevk ve sefa sür. Bu dünya mülkü kimseye baki
olarak kalmaz)
Cem’in Avrupa’da geçirdiği yıllarda mutlu bir hayat yaşamadığı tarihi kaynaklarca sabittir.
Memleketine tekrar dönebilmek amacıyla kaçma teşebbüslerinde bulunması da bunun delilidir.
İçerisinde bulunduğu durumu değiştirme imkânı bulunmadığından olsa gerek oranın güzelliklerini
düşünerek teselli bulmaya çalışır. Ayrıca dünyanın gelip geçiciliğini tefekkür etmek de onu rahatlatır.
Geldügün şehr-i Franca bagçesinün her biri
Sidre vü huld ü na‘îm ü ravza-i rıdvândur (9/5)
(Geldiğin bu Fransa şehrinin her bir bahçesi, adeta Sidre, Huld, Naim ve Rıdvân cennetidir)
Fransa’yı en yüksek makam olan Sidre’ye ve cennete benzeten şair bu beyitten sonra, bu
şehrinin güzelliklerinden bahseder. Bu beyitler o dönem Fransız kültürü ve eğlence hayatıyla ilgili
önemli ayrıntıları içerir. Beyitlerde oraya ilk kez giden bir insanın şaşkınlığı sezilir:
Nar ağaçları vü limon kaysı vü şeftâlular
Gülleri vü zîbâ çiçekler hem narencistândur (9/6)
(Buraları nar, limon, kayısı, şeftali ağaçlarıyla doludur. Güller, güzel çiçekler ve turunçlar
ülkesidir)
‘Ayş kıl şehrinde bu şeh-zâde-i Efrenginün
Kim be-gâyet nâzenîn ü husrev-i hûbândur (9/7)
(Ey Cem, gayet nazlı ve güzeller padişahı olan bu Frenk şehzadesinin şehrinde ye, iç, eğlen)
Hûblar kâfir dilince nağmeler âgâz ider
Şol kara saçlar güneş yüzlerde müşg-efşândur (9/15)
(Kâfir güzeller, kendi dilleriyle şarkılar söylüyorlar. O kara saçlar güneş gibi parlak yüzlere
misk kokular saçmaktadırlar)
Ellerinde yeşm-i ahdar la‘l-i ahmerden kadeh
Her kim içer ol kadehden mest-i câvidândur (9/18)

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
368 Ayşe SAĞLAM

(İçenleri ebedi sarhoş eden, yeşil yağmur taşından ve kırmızı la’lden kadehleri ellerinde
tutuyorlar)
Yidi yıllık kaynamış sâfîce mey la‘lîn şarâb
Sâki-i sîm-sâk elinden her taraf rîzândur (9/29)
(Yedi yıllık kaynamış saf kırmızı renkli şarap, gümüş kollu sakilerin elinden her tarafa
akmaktadır)
Pâdşâhlık bundan özge olmaz iy şeh-zâde Cem
Hâtırun hoş eyle câm iç meclis-i cânândur (9/13)
(Ey şehzade Cem, padişahlık bundan başka olmaz. Hatırını hoş tut, şarap iç, burası sevgililer
meclisidir).
Cem’in Padişah Olma Arzusu
“Değer, belirli bir ruhsal öğeye bağlanmış olan enerji miktarıyla ölçülür. Fazla değer verilmiş
olan bir düşünce ya da duygu kişinin davranışlarını önemli oranda etkileyici bir güce sahip olur.
Örneğin, eğer bir insan güzelliğe değer veriyorsa güzelliği aramak, güzel eşyalar edinmek,
güzellikleri görebilmek amacıyla gezilere çıkmak ve üstelik yetenekliyse güzel sanat yapıtları
oluşturabilmek için büyük miktarda enerji harcar. Öte yandan güç kazanmaya değer veren bir
başkası, estetik zevkleri için çok az enerji harcar. Enerjisinin çoğunu kendisine güç kazandıracak
etkinliklerde kullanır” (Gençtan, 2004: 173).
Başarılı bir şehzade olan Cem, daha çocuk yaştan itibaren padişah olma hedefine dönük bir
hayat yaşar. Bütün duygu ve hayallerini bu gayeye göre şekillendiren şehzadenin hedefine
ulaşamaması onu farklı savunma mekanizmaları aramaya itmiştir. Yukarıdaki beyitte, eğlence
meclislerini padişahlığa tercih etmesi, aslında bir teselli arayışının göstergesidir. Elde edemediği o
makamı eğlence meclisinden daha aşağı görür. Şaire göre asıl padişahlık eğlenerek gününü gün
etmektir. Bu da ezop masallarında geçen bir savunma mekanizmasını hatıra getirir:
“Neden bulma mekanizması, gerçekleştirilememiş isteklerin yarattığı düş kırıklığını
yumuşatma amacıyla kullanılır. Bu tür neden bulmaya iyi bir örnek ekşi üzüm tepkisidir. Bu tepki
adını ezop masallarından birinde lezzetli bir üzüm salkımına bir türlü erişemeyen bir tilkinin,
sonunda bu üzümlerin ekşi olduğuna karar vererek yemekten vazgeçmesini anlatan öyküden almıştır.
Bir insanın parası yoksa yaşamda önemli olan şeyin sevgi ve dostluk olduğuna kendisini
inandırabilir; bir diğeri hoşlandığı kız tarafından reddedilirse onun zaten çok geveze olduğunu ya da
çok geçmeden annesi gibi şişmanlayacağını düşünebilir. Bir araştırmada da gözlemlendiği gibi
yarışmaya yönelik toplumların bireyleri yenilgiye uğradıklarında ulaşmak istedikleri amacın aslında
o denli çekici olmadığını kendilerini inandırma eğilimi göstermektedirler” (Gençtan, 2004: 71).
Husrevâ gönlüni hoş dut ‘ayşa meşgul ol müdâm
Yohsa bu dünyâ-yı dûnun âhiri vîrândur (9/33)
(Ey padişah, gönlünü hoş tut, sürekli eğlenmeye bak. Bu alçak dünya sonunda viran
olacaktır) diyen şair, yukarıdaki tutumunu devam ettirir.
Âdeme bir zevk kalur dünyâda bir yahşı ad
Saltanat bâkî kalur dirlerse bu yalandur (9/34)
(Dünyada insanın tek kazancı eğlenmesi ve geride iyi bir ad bırakmasıdır. Dünya saltanatı
baki kalır derlerse bu yalandır)

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
Uzun Manzumeleri Işığında Cem Sultan’ın Ruh Âlemine Bakış 369

Hükm idenler bu cihân mülkine şark u garba dek


Ger Süleymân ger Sikender sonra peşîmândur (9/35)
(Doğudan batıya kadar bu dünya mülküne hükmedenler ister Süleyman olsun isterse
İskender sonunda pişman olmuştur)
İslami bir terbiye ile yetişen Cem, hakikatlerin farkındadır fakat yaşadığı duygu
karmaşasından tam manasıyla kurtulamaz. Yenilgi, esaret, memleket ve aile hasreti onun ruh
dünyasını derinden etkiler. Bütün bunlara rağmen şair, sağlam görünme mücadelesi verir.
Oğlunu Kaybeden Babanın Izdırap Dolu Yakarışları
Cem, oğlu Oğuz Han’ın öldürüldüğü haberini alınca derin bir ızdırap içinde kalır. Oğlunun
ölümü üzerine yazdığı, felek redifli mersiyede övgüler dizdiği Avrupa’dan şöyle söz eder:
Salalıdan beni girdâb-ı Frengistân’a sen
Gözlerümden kanlu yaş deryâ gibi akar felek (8/18)
(Ey felek sen beni Avrupa denen çıkmaza gönderdiğinden beri gözlerimden kanlı yaşlar
denizler gibi akmaktadır)
Bir önceki beyitlerde mutlu görünme mücadelesi veren şair, bu beytinde farklı bir tavır
takınır. Oğlunu kaybeden Cem, artık yaşadığı derin ızdırabı gizleme gereksinimi duymaz:
Mülk-i Yûnân’a ser-â-ser hükm iderken âh kim
Eyledün mesken bize şimdi Frengistân felek (8/7)
“Vaktiyle baştanbaşa Yunan mülküne hükmederken eyvahlar olsun ki, şimdi Frengistan’ı
bize mesken eyledin. (Yunan mülkü sözüyle Anadolu kastediliyor. Anadolu’ya eskiden Rum diyarı
da denirdi. Cem, Konya’da valilik yaptığı zamanları hatırlayarak böyle söylüyor)” (Okur, 1992: 89).
Gözlerüm şol denlü kan dökdi Frengistân’a ki
Bahr-ı magrib cûşâ gelmişdür taşup çağlar felek (8/21)
(Ey felek, gözlerim Frengistan’a o kadar kanlı gözyaşı döktü ki Atlas Okyanusu döktüğüm
bu yaşlardan coşarak taşıp çağlamaktadır)
Bir kılına virseler virmezdüm Oguz Hân’umun
Genc-i Kârûn ile bin bin mülket-i ‘Osmân felek (8/11)
(Ey felek Oğuz Han’ımın bir kılına mukabil Karun’un hazineleri ile binlerce Osmanlı
mülkünü verseler değişmezdim)
Sînemi çâk eyle cânum hâk ü gönlüm derdnâk
Çünki Oguz Hân’um oldı hâk ile yeksân felek (8/12)
(Ey felek, Oğuz Han’ım toprağa girdikten sonra yüreğimi parçala canımı toprak et ve
gönlümü dertli kıl)
Âh ü vâveylâ dirîg ü hasret ü sad derd âh
Kim Oguz Hân’um dahı görmege yok imkân felek (8/13)
(Ey felek ah u vah etsem, hasret ile yüzlerce dertler çeksem de, ne yazık ki Oğuz Han’ımı
bir daha görmeme imkân yok)

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
370 Ayşe SAĞLAM

Sonu Gelmeyen Acılar İçinde Yaşam Mücadelesi


Avrupa’yı eğlenilecek bir mekân gibi gösterme eğiliminden vazgeçen Cem, ‘felek’ redifli
manzumesinde, buranın katlanılamayacak bir yer olduğunu itiraf eder. Orada çektiği acıları içten bir
şekilde şiirine yansıtır:
Gülşen yirine ya‘ni ki ni‘me’l-bedel virür
Pür eyledi duragumı hâr-ı cefâ felek (10/2)
(Felek, durağımı gül bahçesi yerine cefa dikenleriyle doldurarak ne güzel karşılık verir)
Şair, felekten yakınmaktadır. Buradaki durak Frengistan, yani Avrupa’dır. Gül bahçesinden
çıkan şair, har bahçesine girmiştir.
Kendisini teselli etmeye çalışan şairin bütün bu olanlara sebep bir kişi, bir olay, bir neden
bulması gerekmektedir. “Kişi, kendi eksikliklerinin ve yenilgilerinin sorumluluğunu ya da suçunu
başkalarına yükler, suçluluk duyguları uyandıracak nitelikteki dürtülerini, düşüncelerini ve
isteklerini diğer insanlara mal eder.”(Gençtan, 2004: 73). Bu kişi bir divan şairi ise elbette başına
gelenleri feleğe mal eder, her türlü sıkıntının sebebi odur:
Nûş-ı safâ yirine virür nîş-i gam bana
Şekker yirine sunalı zehr-i belâ felek (10/3)
(Felek, bana şeker yerine bela zehri sunduğundan beri, safa balı yerine gam zehrini verir)
Kûteh biçildi egnüme bu câme-i safâ
Dîbâ-yı kahrı ideli iş bu kabâ felek (10/4)
(Felek kahrın ipek kumaşını bana elbise yaptığından beri bu safa elbisesi sırtıma kısa ve dar
biçildi).
Derd ü belâ vü hicr ile bîmâr idüp müdâm
Kılmaz bu sen şikestesine bir devâ felek (10/5)
(Felek, dert, bela ve ayrılık ile sürekli hasta edip bu gönlü kırık, mutsuz olan hastasına deva
sunmaz). Şairin bu söylemleri kendisini mutsuzluğa mahkûm gördüğünün göstergesidir.
Küffâra esîr eyledün İslâm ehlini
Bir sora göre kimse görür mi revâ felek (10/7)
(Ey felek, Müslüman birini kâfirlere esir ettin. Bir sor da gör, kimse bunu reva görür mü)
İslâm içinde nâz u na‘îmi götürmeyen
Küffâr içinde cebr ile şimdi turanı gör (10/15)
(İslam içinde, naz ve nimetler içerisinde bulunmanın değerini bilmeyip kâfirler içinde zorla
duran kişiyi gör)
Kıldı zemâne cevr ü cefâlar bana dirîg
Zevk ü safâya olımadum âşinâ dirîg (10/17)
(Zaman bana cevir ve cefalar kıldı, bana zulmetti. Yazık ki zevk ve sefaya tanışık olamadım).
Cem vatanından ayrı kaldığı zamanlarda mutluluk yüzü görmez.
Ben bir hevâda uçarıdum kayd ü bend yok

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
Uzun Manzumeleri Işığında Cem Sultan’ın Ruh Âlemine Bakış 371

Kanda irişdi bana bu dâm-ı belâ dirîg (10/18)


(Ben kayıt ve bendlerin olmadığı bir havada uçardım, yani özgürdüm. Bu bela tuzağı nereden
bana yetişti, yazık, anlayamadım)
Esaret yıllarında katlanılmaz ızdıraplar yaşayan şair, kendi kendisini teselli ederek bu
sıkıntılara dayanabildiğini söyler:
Bu derd ile ben çokdan ölürdüm gam-ı eyyâm
Ger hâtırumı kılmasa geh gâh tesellâ (6/63)
(Ayrılık günlerinde zaman zaman gönlümü avutmasam bu dertle çoktan ölürdüm)
Bu müddet eger böyle medîd olur ise âh
Taş dahı bizüm’çün diye hayfâ vü dirîgâ (6/64)
(Esaretle geçirdiğim bu zaman bu şekilde uzarsa ah ki taş bile bizim için yazık diyecek)
Kendi Kendiyle Yüzleşerek Hakikate Ulaşma
Cem ruhî karmaşalar yaşamaya devam etmekle birlikte kendi içine dönmeye başlar.
Hatalarını itiraf eden şair, kemale doğru gider. Yaşadığı ızdırap yüklü hayat onu her adımda biraz
daha olgunlaştırır.
Kendü elümle başuma aldum belâları
Kendümden oldı bana bu cürm ü hatâ dirîg (10/22)
(Başıma belaları kendi elimle aldım. Yazık ki suç ve hatalar bana kendimden geldi)
Önceki beyitlerde yaşadığı bütün olumsuzlukları kadere ve feleğe mal eden şair, bu beyitte
başına gelenlerin kendi yanlış seçimlerinden kaynaklandığını itiraf eder. “İnsanın bir işten ötürü
pişman olması, kendisini kınaması şahsiyetinin gelişmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Hele bu
durum, dinde günah, kusur veya yanlış bir yargıdan dolayı olursa çok daha önemi büyük olmaktadır.
Eğer yapılan yanlışlıkların peşinde oluşan pişmanlıklar olmasaydı insanlık gelişimi bu noktaya
ulaşamazdı” (Aydın 2003: 190).
Oldum esîr kâfire nâ-gâh bî-günâh
Kendü elümle ayaguma balta urdum âh (10/26)
(Aniden kâfire hiç günahsızken esir oldum. Yazık ki ayağıma kendi elimle balta vurdum)
Bir yire gelmişem ki bedeldür cahîmden
Bana makâm olmuş iken Konya’da Meram (10/41)
(Benim makamım Konya’da Meram idi. Öyle bir yere geldim ki burası, cehenneme bedel bir
yerdir)
Cennete benzeyen Meram Bağları’ndan cehennemî bir hayata geçiş yapmak ve o hayatı
cennet yapamamak, şairi huzursuz etmektedir. Şairin yakınmaları devam eder:
Pâyâna irmedi n’ideyim gam hikâyeti
Derdâ ki kılmadı bana devrân himâyeti (10/44)
(Ne yapayım bu gam hikâyesi sona ermedi. Yazık ki devran beni himaye etmedi. Beni
korumadı)

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
372 Ayşe SAĞLAM

Uğruna mücadele verdiği bütün hayallerden vazgeçen şair, yaşadığı hadiselerde kaderin
hükmünü görmeye ve tevekkül etmeye başlar. Oğuz Han’a yazdığı mersiyenin sonlarına doğru şair
şunları söyler:
Kudret-i Hak’dur bana bu iy felek senden degül
Yazılanı çünki âhir göriser her ser felek (8/22)
Ey felek tüm bu yaşadıklarım bana senden değil Hakk’ın kudretinden gelir. Çünkü her kişi
sonunda alnına yazılanı görür, onu yaşar. Yani üzerimizde tasarruf eden odur. O ne yazmışsa
güzeldir, der.
Felekten şikâyet etmeyi bırakan şair, yaşanılanlarda kaderin hükmünü gördüğü gibi,
Fransa’nın güzelliklerini övdüğü manzumenin son beyitlerinde bütün ruhsal çıkmazlarına rağmen,
asıl padişahın sonsuzluk sahibi Allah olduğunu dile getirir.
Pâdşâh oldur ki hergiz zâtına irmez zevâl
Hayy u Bâkî Kâdir ü Hallâk-ı ins ü cândur (9/36)
(Padişah odur ki hiçbir zaman onun varlığına son olmaz. O ebedidir. Baki, kadir ve insan ile
cinlerin yaratıcısıdır)
Esaret yıllarında dünya meselelerine uzak kalan şair, hayat üzerine daha derin düşünme
imkânı bulur. Dünya saltanatının boşluğunun farkına varan, bunu bütün benliğinde hisseden Cem,
asıl padişahı bulur ve dünya padişahlığından vazgeçer. Şairin bu manevi tekâmülü ünlü Rus yazar
Tolstoy’un hakikat arayışını hatıra getirir. Hayatının belli bir döneminden sonra hayatı anlamsız
bulmaya başlayan Tolstoy, bu konuda derin sorgulamalar içine girer: “Bu anlam krizi, kendi
ifadesiyle “hayat tutulmaları” sırasında Tolstoy yaptığı her şeyin anlamını sorgulamıştır. Arazisini
yönetmesinin, oğlunu eğitmesinin anlamının ne olduğunu sorgulamıştır. Ne için? Samara bölgesinde
altı bin destayim ve üç yüz atım var -peki ya sonra ne olacak? Aslında neden yazdığını da merak
ediyordu. “Peki, diyelim ki Gogol, Puşkin, Shakespeare, Moliere’den dünyadaki bütün yazarlardan
daha ünlü oldum, sonra ne olacak? Buna bir yanıt veremem. Böyle sorular hemen yanıt ister, bir
yanıt olmaksızın insan yaşayamaz. Ama yanıt bir yanıt olmadığıdır” (Yalom, 2001: 657).
Cem’in de tıpkı Tolstoy gibi var oluşunun anlamını sorgulama konusunda bir fırsat bulduğu
söylenebilir. Benzer biçimde Dickens’in “Büyük Umutlar” romanının kahramanlarından Estella’nın
olgunlaşma süreci de şairin hayat hikâyesini hatırlatır. Romanın başkahramanı olan Phillip,
Estella’ya karşı derin bir aşk beslemektedir. Fakat hissiz, soğuk ve mağrur olan Estella onun çektiği
acıları görmezden gelir. Evliliğinden sonra on bir yıl içerisinde yaşadığı şiddetli ızdıraplar kişiliğinde
büyük değişiklikler meydana getirir. Kendisinde meydana gelen bu değişimi Phillip’e şu cümlelerle
ifade eder: “Bu kez senin sözlerindeki anlamı kavrıyorum; çünkü acı en iyi öğretmenmiş, bana çok
şey öğretti. Eğdi beni, büktü ama daha iyi bir biçime soktu galiba. Onun için, bana eskisi gibi beni
bağışladığını, dost olduğumuzu söyle” (Dickens, 2016: 342). Estella’nın acı dolu bir hayat tecrübesi
neticesinde olgunlaşması gibi Cem Sultan da esaret yıllarında yaşadığı sıkıntılarla manevi olarak
olgunlaşmıştır.
Sonuç
Klasik şairler için hayatın vazgeçilmez bir öğesi olan şiir, esaret yıllarında Cem Sultan için
en büyük ruhsal sığınak haline gelmiştir. Şairin uzun manzumelerinde, yaşadığı psikolojik hallerin
büyük yansımaları vardır. Şair, yaşadığı ruh depremlerini şiirine lirik bir şekilde yansıtmayı
başarmıştır. Padişahlık mücadelesinden yenik olarak çıkmanın ezikliğini, güçlü görünme
mücadelesini, memleket özlemini, oğlu için çektiği acıları, umutsuzluğunu, yaşadığı ızdırabı ve

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
Uzun Manzumeleri Işığında Cem Sultan’ın Ruh Âlemine Bakış 373

bitmek tükenmek bilmeyen acılar içerisinde verdiği yaşam mücadelesini şiirlerinde görmek
mümkündür. İsyan ve tevekkül arasında karmaşık ruh halleri yaşayan Cem, bu zor koşullar içerisinde
kendi kendisiyle yüzleşmiştir. Hayatın hakikatleri üzerinde ciddi olarak düşünme fırsatı bulan şair,
Allah’la olan irtibatını daha da arttırarak kendisine şiirden çok daha yüksek bir sığınak bulmuştur.

KAYNAKÇA
Aydın Hayati, Kur’an’da İnsan Psikolojisi, Timaş Yayınları, İstanbul 2003.
Bahadıroğlu Yavuz, Cem Sultan, Yeni Asya Yayıncılık, İstanbul 1990.
Banarlı Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 2001.
Canım Rıdvan, Latîfî Tezkiretü’ş-şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin), Atatürk
Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara 2000.
Çakmak Alpun Sema, Cem Sultan’ın Türkçe Divanı’nın Psikolojik Tahlili, (yayınlanmamış
yüksek lisans tezi), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000.
Devellioğlu Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara 2004.
Dickens Charles, Büyük Umutlar, (çev. Banu Kaynak), Nilüfer Yayıncılık, Ankara 2014.
Dökmen Üstün, İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem Yayınları, İstanbul 2005.
Efe Ahmet, Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, Akçağ Yayınları, Ankara 1990.
Ersoylu Halil, Cem Sultan’ın Türkçe Divan’ı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1989.
From Erich, Sevginin ve Şiddetin Kaynağı, Payel Yayınevi, İstanbul 1994.
Gençtan Engin, Psikodinamik Psikiyatri ve Normal Dışı Davranışlar, Metis Yayınları, İstanbul
2004.
Gençtan Engin, Psikanaliz ve Sonrası, Metis Yayınları, İstanbul 2004.
Hoca Saadettin Efendi, Tacü’t-Tevârih 3, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992.
İsen Mustafa, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1994.
Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-şu’arâ 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1989.
Kutluk İbrahim, Beyânî Mustafa Bin Carullah Tezkiretü’ş-şu’ara, Türk Tarih Kurumu, Ankara
1997.
Okur Münevver, Cem Sultan Hayatı ve Şiir Dünyası, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992.
Onay Ahmet Talat, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, Milli Eğitim Bakanlığı
Yayınları, İstanbul 2004.
Öztuna Yılmaz, Büyük Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat İstanbul 1994.
Şakiroğlu Mahmut, Cem Sultan, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (C VII, 283-284),
Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1993.
Kut Günay, Cem Sultan, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (C VII, 284-286), Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara 1993.
Yalom Irvın, Varoluşçu Psikoterapi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001.

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016
374 Ayşe SAĞLAM

Citation Information/Kaynakça Bilgisi


Sağlam, A. (2016). “Uzun Manzumeleri Işığında Cem Sultan’ın Ruh Âlemine Bakış / The View of
the İntermediate Realm of Cem Sultan in the Light of Long Poems”, TURKISH STUDIES -
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-,
ISSN: 1308-2140, Volume 11/21 Fall 2016, ANKARA/TURKEY, www.turkishstudies.net,
DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.10014, p. 363-374.

Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 11/21 Fall 2016

You might also like