Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 12

Akira Kurosawa kimdir?

Japon
yönetmen Akira Kurosawa
biyografi
BİYOGRAFİ
 Sinema tarihinin en önemli ve etkili yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen
Akira Kurosawa kimdir? Akira Kurosawa biyografi. Japon film yönetmeni Akira
Kurosawa’nın hayatı ve filmleri… ...
Sinema tarihinin en önemli ve etkili yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Akira Kurosawa
kimdir? Akira Kurosawa biyografi. Japon film yönetmeni Akira Kurosawa’nın hayatı ve
filmleri…

1951’de Akira Kurosawa’nın filmi Rashomon (1950) Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan


kazanarak batılı sanat çevresinin kapılarını Japon sinemasına açıyordu. Rashomon, bir
eşkıyanın bir soyluya saldırısının dört farklı saldırısından ibarettir ve Japon bezemine rağmen
çok batılı bir tema, gerçeğin göreceliği teması etrafından kavramsallaştırılıyordu. Japon ve
batılı etkilerin bu bileşimi, Kurosawa sinemasının özelliklerinden biridir ve onun Batıda
popülerliğini sürdürmesini sağlayacaktır.

Akira Kurosawa’nın görüntülerle öykü anlatma yönteminin dinamizmi, konulara hümanist


bir yaklaşımı da her zaman içinde barındırmıştır. Toplumsal sorunlar ve insan doğasından
etkileniş, Kurosawa’nın evreninin takımyıldızını oluştururken onun şiddet içeren feodal
epikleriyle modern zaman dramaları arasındaki bağlantıyı kurar. Yoğun kurgusal dünyalar
yaratmak için eşsiz bir yönetmenlik gücü sergileyen Kurosawa’nın bu becerisi daha ilk filmi
olan Sugata Sanshiro’da (1943) bile açıkca bellidir. Gerçekçi bir betimleme, seyrek
romantizm anlarının yeni bir bileşimiyle doruğa ulaşan filmlerinin öykü
kompozisyonu Norainu (Aylak Köpek, 1949) gibi filmlerde klasik saflığa ulaşır. Bu klasik
biçim, Batıya ait bir üslup ile Avrupa ve Hollywood tarzlarının bir karışımıyla oluşturulur.
Kurosawa’nın filmlerindeki sinematik biçimlerin büyük bölümü Batı tarzı montajı temel
almıştır. Noh ve kabuki gibi klasik Japon sanatları bile Tora no o wo fumu otokotachi
(Kaplanın İzinden Yürüyenler, 1945) ve Macbeth öyküsünden bir uyarlama olan Kanlı
Taht’da (Kumonosujo, 1957) olduğu gibi , batılı tarzda kullanılır.Japon kültürüne ait
olmayan temalara dönük ilgisi, Kurosawa’nın Dostoyevski, Gorki, Shakespeare dahil, batılı
edebi kaynaklardan yaptığı uyarlamalarda açıkça görülmektedir.

Bununla birlikte Akira Kurosawa, Avrupa edebiyatının entelektüel dünya görüşünden


fazlasını bulmaya çalıştı. Filmi, bir eğlence biçimi olarak da değiştirdi. Hollywood
filmlerinden, özellikle John Ford’dan derinden etkilendi. Ford’un western aracılığıyla ifade
ettiği şey, Kurosawa’nın filmlerinde jidaigeki dönem filmleri biçiminde ortaya
çıktı; Yedi Samuray (1954), Gizli Kale (1958), Yojimbo (1961) ve Sanjuro (1962). Sergio
Leone’nin Bir Avuç Dolar (1964) için ve John Sturges’in Muhteşem Yedili (1960) adlı
filmlerine esin kaynağı olan Yojimbo ve Yedi Samuray gibi samuray filmleri, Amerikan tür
filmleriyle Avrupa sanat çevresi ve Akira Kurosawa arasındaki çapraz döllenmenin kanıtıdır.

Kurosawa’nın konularının merkezinde, ilk eserlerinden itibaren dünya görüşünün temelini


oluşturan hümanizm yatar. Bu duygu, en açık haliyle kısmen Goete’nin Faust’undan
esinlenen Ikiru (1952) ve Kızılsakal’da (1965) ortaya çıkar. Evrensel olması amaçlanan bu
insanlık kavramı (yeni Japon yönetmenlerin yenilikçi eserler yaptığı ve  yeni kuşak tarafından
yapılan sayısız yabancı filmin Japonya’ya ithal edildiği) 1960’lar sonunun çalkantılı
toplumsal ortamında bir film teması olarak çağdışı gibi görünür hale geliyordu. Akira
Kurosawa’nın sanatı, bu dönemde eski moda sayılır olmuş ve görünüşe göre, yaratıcılık
konusunda bir açmaza düşmüştü; Dodeskaden (1970) biçiminde bu zihin karışıklığını açığa
vurur ve yaşadığı sanatsal sorunlar, Aralık 1971’deki intihar girişimine katkıda bulunmuş
olabilir. Ne var ki, 1975’te SSCB’de yapılan Dersu Uzala ile Kurosawa bu sorunların
üstesinden gelirken üslubunu epik biçimde daha da geliştiriyordu. Kagemusha (1980) ve Ran
(1985) uzunluk, tema, seyirlik açısından muazzam ölçekteki yapımlardı ve Akira
Kurosowa’nın en önemli çalışmaları arasında yer aldılar. Sonra, Düşler
(1990) ve Madadayo’da (1993) görüldüğü  gibi, önceki filmlerinden farklı olarak daha
kişisel bakış açılarına yöneldi.

AKİRA KUROSAWA’NIN FİLMLERİ:

 Sugata Sanshiro (1943)


 Norainu (1949)
 Rashomon (1950)
 Ikiru (1952)
 Yedi Samuray (1954)
 Kumonosujo (1957)
 Gizli Kale (1958)
 Yojimbo (1961)
 Tsubai Sanjuro (1962)
 Kızılsakal

Tüm Sanatsal Yönleriyle Üstat Akira


Kurosawa
13 Ocak 2021 tarihinde yayınlandı Beyza Şimşek tarafından
1951 yılında, camiada tanınırlığı olmayan bir Japon yönetmen, gerçeğin
doğası üzerine içsel bir mücadeleye girişmiş bir asilzadenin ağır, alegorik
hikâyesi olan Rashamon’la Venedik Film Festivali’nde büyük ödüller
toplayarak ve en iyi yabancı film dalında Oscar kazanarak sinema dünyasını
şaşkına çevirdi. Hafızalara kazınan o andan itibaren Akira Kurosawa, dünya
çapında önemli yönetmenler arasında ön sıralarda yerini almıştır.

lk uzun metrajlı filmi Judo Saga’dan (1943), 1993 yapımı Madadayo’ya ve daha


nicelerine değin 50 yılı aşkın süredir, geleneksel Japon tiyatrosunun unsurlarını
(örneğin Noh tiyatrosu ve kabuki) dünyaca kabul görmüş küresel değerlerle
benzersiz bir duyarlılıkla harmanlayıp özgün bir tarz ortaya koymuştur. Her
temayı, türü ya da mekânı işleme arzusu ve gözü kara yaklaşımı, onu yirminci
yüzyılın en yaratıcı yönetmenlerinden biri yapıyor.

Kurosawa’nın mutlaka izlenmesi gereken filmleri arasında,  Rashamon’dan sonra


yaptığı üç film dikkat çekmektedir. Yedi Samuray  (1954) filminde bir köyü
istilacılara karşı savunan samurayların lideri olarak kariyerindeki en kalıcı rolü
üstlenen Toshiro Mifune karşımıza çıkmaktadır. Kral Lear’ın uyarlaması olan,
ödüllü Ran  (1985) filmi, Shakespeare’in kusurlu bir baba ve üç kızının öyküsünde
yer alan bazı hayret verici ve genellikle kabul görmeyen temaları konu alır. Büyük
bir kısmını Sovyetler Birliği’nde çektiği Dersu Uzala  (1975), en iyi yabancı film
dalında Oscar kazanmış ve bunun dışında birçok uluslararası başarı elde
etmiştir.

Kurosawa’nın belki de en kalıcı mirası, Asya sinemasını bütünüyle Batılı


izleyicilerin beğenisine sunmasıdır. En iyi filmlerinden bazıları yalnızca sanat
camiası ve birkaç uyuşturucu müptelası dışında pek bilinmiyor olsa da, sırtlandığı
kültür elçiliğiyle dünya sinemasında batı ve doğu arasındaki en önemli sanatsal
etkileşimlerden birine önayak olmuştur.
Bir Kurosawa Filmi Nasıl İzlenmeli?
Kurosawa’nın filmleri görsellik bakımından göz doldursa da bazen durağan
gelebilir. Genellikle ağır sembolizmle yüklüdür ve hikâyenin akışındaki önemli
noktalar arasında uzun boşluklar vardır fakat bunlar tam da onun filmlerini eşsiz
kılan niteliklerdir ve bir sonraki kılıçlı mücadeleye geçmek için hızla ilerlemek
hata olur. Bu başyapıt niteliğindeki modern filmlere nasıl yaklaşacağınızı
öğrenmek istiyorsanız, birçok Kurosawa filminin aklınızda yer etmesi gereken dört
ana özelliğini sizin için sıraladık. Bunları dikkatle gözlemlediğiniz takdirde bu
filmlerden daha fazla kazanım elde edebilirsiniz.

1. Tekrarlama Sanatı: Kurosawa, belirli olayların dinamik doğasını veya yaşam


döngüsünü vurgulamak için filmlerinde sık sık farklı anlatı öğelerini tekrarlar.  Yedi
Samuray’da köy haydutlar tarafından defalarca saldırıya uğrar ve asil savaşçılar köyü
yiğitçe savunur. Rashamon’da bir haydutun bir asilzadeye saldırısı dört farklı zamanda
ve dört farklı açıdan ele alınmıştır.
2. Duraksamalar: Teknik olarak basit gözükse de, hikâyedeki uzun duraksamalar
Kurosawa filmlerinin temelini oluşturur ve izleyicileri filmin devamında ne olacağını
düşünmek adına, önceki olayları irdelemeye teşvik eder. Böyle bir duraksamayla
karşılaştığınızda (örneğin Yedi Samuray’daki saldırılar arasındaki uzun boşluklar veya
1990 yapımı Düşler  filmindeki manzara çekimleri), bunun filmin düzeni içindeki etkisi
üzerine kafa yorun. Doğrudan hikâyedeki sonraki olaya geçiş yapsaydı hikâyenin dokusu
nasıl olurdu?
3. Batıya Dair Motifler: Yerli Japon filmlerine benzeri görülmemiş uluslararası bir
tanınırlık sağlamasıyla bilinse de, Kurosawa Amerikan ve Avrupa filmlerine, oyunlarına
ve edebiyatına takıntılıydı. Kanlı Taht  (1957) filmini izlemeden önce
Shakespeare’in Macbeth’ini tekrar gözden geçirdiğinizden emin olmalısınız. Kanlı
Taht  harika bir uyarlamadır. Aynı şekilde Ran’ı izlemeden önce Kral Lear’ı tekrar
okumanızda fayda var. John Ford’un filmleri Kurosawa için ilham kaynağı olmuştur.
Hatta Gizli Kale  (1959) filminde Amerikalı yönetmenin en gözde kovboy filmlerinden
esinlenildiğini söylemek yanlış olmaz.
4. Hümanizm: Kurosawa’nın filmografisi, onun insanın fıtratında taşıdığı iyiliğe ve
onura karşı duyduğu derin inancıyla harmanlanmıştır. Ana karakterleri çoğunlukla
aşılması imkânsız görünen olaylar ortasında mücadele veriyor olsalar da (Yedi
Samuray  ve Dersu Uzala’da olduğu gibi) Kurosawa filmlerinde eski moda ‘’insan ruhu’’
genellikle zafer bayrağını taşır.

Akira Kurosawa filmleri, son yirmi yılda Uzak Doğu’daki en iyi yapımlarının
çoğunu karakterize eden sanatsal yeniliğe bağlılığı ve gelenekselliğe karşı
duyulan sadakati bir arada sunar.
Ressam Olarak Kurosawa
Japon sinemasının imparatoru Akira Kurosawa birçok film çekmiştir. Bir bakıma,
hayatının hiçbir kısmında film çekmediği bir an yok demek mümkündür. Film
çekecek kaynağı olmadığında bile, her ayrıntıyı düşünerek kendini gelecekte
çekeceği filme hazırlamıştır. Japon sinema eleştirmeni ve tarihçisi Donald Richie,
Japon sinemasına herkesten daha fazla katkıda bulunmuş yönetmeni anarken
Kurosawa’nın ‘’mükemmellik kaygısı’’nı vurgular ve ekler: “Birçok yapım şirketi
yönetmenin buna benzer bir adanmışlık sergilemesinden memnun olsa da, Japon
stüdyolarında yenilikten ziyade işbirliği hüküm sürer.
Bu sebeple Kurosawa kariyer basamaklarını tırmandıkça iddialı
projeleri için bütçe bulmak da bir o kadar zor hâle gelmiştir.
Richie,  Kagemuşa’nın çekilemeyeceğine ikna olan Kurosawa’nın
zamanını her sahneyi resmederek geçirdiğini ve bu koleksiyonun henüz
yapım aşamasına gelmemiş filmin yerini alabileceğini anlatır.

Başka yönetmenler gibi o da uzun resimli taslaklar kullanmıştır. Bunlar şimdilerde


çekilememiş başyapıt değerinde filmlerin yayınlandığı sinema salonlarında, yani
galerilerde can buluyor.

Kurosawa, filmlerini çekmeye fırsat bulamadığında onları yazmış,


yazamadığında ise resimlemiştir.

Alison Nastasi, yönetmen hakkında şunları söyler: “Filme olan coşkusunu göstermek için
elleriyle bu resimleri yapmıştır.” ve bizzat yönetmenin otobiyografinden alıntılayarak
ekler: “Amacım iyi bir resim yapmak değildi. Sadece elimde halihazırda bulunan
malzemeleri kullandım.” Gördüğünüz gibi İmparator ne istediğinin bilincindeydi.
Çekimler, arka planda görselleştirmeye ne kadar çok zaman ve emek harcadığının
apaçık bir kanıtıdır. Zaman zaman Kurosawa’nın yaptığı resimler kendince
filmografisinde geri planda kalmış Dodes‘ka–den  (1970) ve  Madadayo  (1993)  gibi
filmlerin afişlerini süslemiştir.
Yönetmenin resme ve belki de sinemaya olan tutkusunu, Tokyo’da 1923 yılında yaşanan
Kanto depremine ve bunun beraberinde abisi Heigo’nun trajik akıbetine bağlamak
mümkündür. Sessiz film seslendirmeni ve proleter sanatçılar arasında yer edinmiş,
gelecek vadeden bir ressam olan Heigo; siyasal bağlamda gerçekleri kanıksaması ve
sesli filmlerin piyasaya sürülüşünün ardından hayatına son vermiştir. Genç Akira,
bundan on yıl sonra ilk yönetmenlik denemesini yapacak ve bunu takip eden 55 yılda
muhtemelen Heigo’nun her açıdan göğsünü kabartacak işlere imza atacaktı.
  Akira Kurosawa ve abisi Heigo Kurosawa.
Büyük Kanto Depremi, 1923.

You might also like