Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 53

METEOROLOJİ

METEOROLOJİNİN TANIMI

Dünyamızı çevreleyen atmosfer tabakası içerisinde oluşan hava olayları, olayların


değişimlerini ve oluş nedenlerini inceleyen bilim dalıdır.

METEOROLOJİNİN TARİHÇESİ VE GELİŞİMİ

• M.S. 5. Yüzyılda nem ölçmeye yarayan ilk alet keşfedildi

• M.S. 16. Yüzyılda Leonardo Da Vinci, nemliliği ölçen mekanik bir alet göstergesini
geliştirdi.

• Aynı yüzyılda Galilea, sıcaklığı ölçen TERMOMETREYİ buldu

• 17. Yüzyılda Toricelli, Civalı Barometreyi buldu

• 18. Yüzyılda günümüzde de kullanılan Fahrenhight, Celcius, ve Reaumor, kendi


adlarıyla anılan Termometre skalalarını (Göstergelerini) buldu

• 18. Yüzyılda Woltman, (Anemometre) Rüzgar hızını ölçen aleti buldu

• 19. Yüzyılda Viçli, Mekanik Barometreyi buldu

• 1945 Yılında Uzay Çalışmalarında ilk Meteorolojik Radar kullanılmaya başlandı

• 1947 Yılında İlk uzaya Meteorolojik Roket yollandı. 1960 Yılından İtibaren
Meteorolojik çalışmalar için uydular gönderildi.
TARİHTE METEOROLOJİ MERKEZLERİ

• Avrupa Orta Vadeli Meteoroloji Tahminler Merkezi (Berlin)

• Dünya Meteoroloji Teşkilatı (Cenevre, 23 Mart 1950’ de kuruldu)

• 16. Yüzyılda İstanbul’ da ilk gözlem evi kuruldu

• 1867’de Kandilli Gözlem Evi kuruldu (Kandilli Rasathanesi)

• 1937 Yılında Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü kuruldu

METEOROLOJİNİN BÖLÜMLERİ

1- Dinamik Meteoroloji: Atmosferdeki hava olaylarının, fiziksel ve matematiksel ilkelerle


açıklayarak, sayısal hava tahminleri yapar

2- Sinoptik Meteoroloji: Geniş alanlarda aynı esaslara göre aynı zamanda gözlem yaparak,
hava tahminlerinde bulunur

3- İstatistik Meteoroloji: Meteorolojik elemanların değişimlerini, dağılımlarını, ortalama


ve ekstrem değerlerini istatistiksel yöntemlerle inceler

4- Aeroloji: Atmosferin üst katmanlarındaki hava olaylarını inceler.

5- Hidrometeoroloji: Hidrolojik denge ile meteoroloji arasındaki ilişkiyi inceler

6- Deniz Meteorolojisi: Deniz ile meteoroloji arasındaki ilişkiyi inceler

7- Tarımsal Meteoroloji: Meteoroloji ile tarım arasındaki ilişki inceler

8- Klimatoloji: Atmosferdeki günlük hava değişimlerine hava durumu denir. Hava


durumunun uzun yıllar sonundaki ortalama sonuçlarına iklim adı verilir. Yani klimatoloji
denir.

METEOROLOJİ VE KLİMATOLOJİ ARASINDAKİ FARKLAR

Meteoroloji hava olaylarının tümünü gözlem aletleriyle inceler. İlgili olduğu fizik ve
matematik yasalarını belirler, sonuçlarını rakamlarıyla ortaya koyar.
Klimatoloji bu sonuçların çevre üzerindeki etkilerini araştırır. Meteoroloji verilerinden
geniş ölçüde yararlanır. Atmosferin alt katmanları ile ilgilidir. Meteoroloji ise atmosferin
tüm katmanlarıyla ilgilidir.

KLİMATOLOJİNİN SINIFLANDIRILMASI

1- Atmosferin Yerden Yüksekliğine Göre:

a- Mikroklima; Yeryüzünden 2m yüksekliğe kadar olan iklimi inceler

b- Makroklima; 2m yükseklikten atmosferin üst seviyelerine kadar olan iklimi inceler

c- Mezoklima; Mikro ve makro klima arasında geçiş bölgeleri vardır. Bu bölgelerdeki


iklimi inceler.

2- İklim Etki Alanına Göre:

a- Zonal İklim; Etki alanı 5000 km çapındaki bir alana etki eden iklim.

b- Büyük Bölge İklimi; Çapı 1000 km’ ye kadar olan alana etki eden iklim.

c- Büyük Arazi İklimi; Çapı 100 km’ ye kadar olan alana etki eden iklim

d- Mikro İklim; Çok küçük, dar alanlarda etkili olan iklimdir.

METEOROLOJİNİN UYGULAMA ALANLARI

1- Havacılıkta

2- Kırsal ve Kentsel Yerleşimde

3- Ulaştırmada

4- Tıpta

5- Tarımda

TARIMSAL METEOROLOJİ

Yaşayan organizmaların fiziksel çevreye karşı gösterdikleri tepkileri araştıran


meteorolojinin uygulamalı bir bilim dalıdır. Tarımsal meteorolojinin amacı; fiziksel
çevrenin denetimiyle daha güvenilir tahminler yaparak, tarımsal üretimin arttırılmasıdır.
TARIMSAL METEOROLOJİNİN UYGULAMA ALANLARI

1-Don tahminleri yaparak gerekli uyarılara ilişkin temel oluşturmak

2-Orman yangınlarıyla ilgili uyarılar yapmak

3-Toprak muhafaza ve sulama planlarına yardımcı olmak

4- Ekim ve hasat tarihlerinin planlanması

5-Kırsal alanda işletme merkezinin seçimi, yapıların projelendirilmesi

6- Zararlı böcek ve bitki hastalıklarının denetimi

7-Bazı mikroklimatolojik değerlendirmeler; örn. seraların planlanması Bu konularda en


çok ele alınan parametreler yağış ve sıcaklıktır.

ATMOSFER
Atmosfer; yer küresinin etrafını çepeçevre kuşatan, kalınlığı tam olarak bilinmemekle beraber
1000 km’nin üzerinde olduğu tahmin edilen ve yükseklikle yoğunluğu azalan bir gaz
karışımıdır. Eski Yunanca’da atmos = nefes, sphere = küre demektir. O halde dilimizdeki
hava küre kelimesi “atmosfer” kelimesini karşılamaktadır.

Atmosfer, içerdiği oksijen aracılığı ile doğrudan doğruya hayatın gelişmesini sağladığı gibi,
oluşturduğu uygun koşullarla da o hayatın sürmesine imkân hazırlamaktadır. Bunlara ek
olarak atmosfer, güneşten gelen enerjinin hızla uzaya geri dönüşünü önleyen bir örtüdür. Bu
örtü, aynı zamanda, güneşten gelen ışığın yansıyıp dağılarak gölge yerlerin de aydınlık
olmasını sağlar. Eğer bu örtü olmasaydı güneş alan yerlerin tam olarak aydınlık ve çok sıcak,
gölge yerlerin ise tam karanlık ve çok soğuk olması gerekecekti.

Atmosfer bünyesinde %78,08 oranında Azot, %20,98 oranında Oksijen, %1 oranında


Karbondioksit ve Diğer gazlar bulunmaktadır.
Şekil: Dünya atmosferinin diğer gezegenlerin atmosferleriyle karşılaştırılması (EPA, 1993 )

Bilim adamları, dünyanın oluşumunun ilk aşamalarında bir atmosferinin bulunmadığını


düşünüyorlardı. Tektonik hareketlerin sonucunda dünyanın iç kısımlarından gelen gazların
zamanla bir atmosfer oluşturduğu var sayılıyor. Bu ilk atmosferin içeriği ve yapısı
bugünkünden çok farklıydı. Örneğin oksijen yok denecek kadar azdı; bir ozon tabakası da
yoktu.

ATMOSFERİN SINIRI VE BİÇİMİ

Atmosferin 70-80 kilometre kalınlığa sahip olduğu hesaplanmıştır. Dünyaya doğru gelen
göktaşlarının (meteorların) atmosfer içinde sürtünme nedeniyle yerden 80 ila 110 km
yüksekliklerde kor haline geldiğine; kutup ışığı olayı, yerden 80 ila 1.000 km yüksekliklerde
görüldüğüne göre yerden 1.000 kilometre yüksekliğe kadar bazı gazların bulunduğu sonucu
çıkarılabilir.

Bu sınırlar içinde yerçekimi etkisi ile yeryuvarlağını çevreleyen atmosferin genel biçiminin
bir küre olduğu ilke olarak kabul edilebilir. Ancak biçim ne olursa olsun ay ve güneş çekimi
etkisiyle, sukürede olduğu gibi, atmosferin biçimini etkileyen gel-git olaylarının da bulunduğu
kabul edilmektedir.

ATMOSFERİN BİLEŞİMİ

Atmosferin bileşimine ilişkin ilk çalışmalarda, hava olaylarından elde edilen (gün doğumu ve
gün batımındaki renkli görüntüler gibi) ip uçları kullanılmıştır. Daha hassas aletlerin
kullanılmasıyla birlikte atmosferin bileşimine ilişkin görüşlerde de büyük değişmeler
olmuştur
Dünya atmosferini oluşturan temel gazlar azot (N2) ve oksijendir (O2). Bu iki gazın yanı sıra
argon (Ar), karbondioksit (CO2), metan (CH4), su buharı (H2O), eser miktarda başka gazlar ve
havada asılı küçük parçacıklar, aerosoller, bulunur (Şekil 1.5.). Atmosferimiz, birbirinden
farklı özellikler gösteren katmanlardan oluşur (Yüksel, A.F., 2000). Gazların, her katmandaki
oranları değişiktir. Ama ilk yüz kilometre boyunca azotun (% 78) ve oksijenin (% 21) oranları
pek değişmez. Yükseklik arttıkça katmanlardaki gazların yoğunluğu (metreküpteki atom ya da
molekül sayısı) da düşer.

Atmosfer çok farklı gazlardan oluşur. Bu gazlar üç ana gruba ayrılırlar:

1- Daimi gazlar (havadaki yoğunluğu sabit olan gazlar)

2- Değişken gazlar (Yer ve zamana bağlı olarak yoğunluğu değişen gazlar)

3- Havada her zaman bulunmayan gazlar

25 km’nin altında atmosfer bileşenleri

Bileşen Sembol Hacim (%) Moleküler


ağırlık

Daimi Gazlar

Azot N2 78,08 28,02

Oksijen O 20,98 32,00

Argon Ar 0,93 39,88


Neon Ne 0,0018 20,18

Helyum He 0,0005 4,00

Hidrojen H2 0,0005 2,02

Kripton Kr 0,0011 83,80

Ksenon Xe 0,00009 131,30

DEĞİŞKEN GAZLAR

Karbondioksit CO2 Değişken 44,00

Ozon O3 Değişken 48

Metan CH4 Değişken 16

Sülfürdioksit SO2 Değişken 64,06

Su Buharı H2O Değişken 18

HAVADA HER ZAMAN BULUNMAYAN GAZLAR

Tozlar

Kirleticiler

Gerçekte atmosfer, buharlaşma ve terleme sonucu oldukça büyük miktarda su buharı


içermektedir. Yüzeye yakın seviyelerde yaklaşık %4 oranında (hacim olarak) su buharı
bulunurken 10 km yüksekte sadece eser miktarda bulunmaktadır.
ATMOSFERİN YÜKSEKLİĞİ

Aslında Dünya da uzayın bir parçası. Ancak “uzay” ifadesi ile çoğunlukla uzayın Dünya ve
onun atmosferinin dışındaki kısmı kastedilir.

Atmosferin en dış katmanı Dünya’nın yüzeyinden yaklaşık 960 kilometre yüksekte biter.
Hatta 1000 kilometre irtifada bile Dünya’nın etrafında hidrojen atomlarından oluşan bir bulut
tabakası bulunur. Ancak atmosferin en dış katmanının yoğunluğu çok düşüktür. Bu nedenle
nerede bittiğini söylemek hayli zordur.

Fédération Aéronautique Internationale (FAI) tarafından yapılan tanımlamaya göre ise uzayın
deniz seviyesinden itibaren yaklaşık 100 kilometre yüksekte başladığı kabul ediliyor. Karman
sınırı olarak bilinen bu seviye “atmosferin yoğunluğunun, bir hava aracının aerodinamik
kuvvetlerin etkisiyle havada kalmasını sağlayamayacak kadar düşük olduğu yükseklik” olarak
tanımlanıyor. Bu sınırın üzerindeki irtifalarda hava direnci nedeniyle ortaya çıkan
aerodinamik kuvvetlerin, hava aracının havada kalmasında ve kontrol edilmesinde bir etkisi
olmuyor. Karman sınırının üzerinde bir cismin havada kalabilmek için çok yüksek hızda
hareket etmesi gerekiyor. Uzay araçlarının yörüngede kararlı bir şekilde hareket etmesi için
sahip olması gereken bu hız orbital hızı olarak isimlendiriliyor.

ATMOSFERİN DİKEY YAPISI

Yerküre üzerindeki atmosferde, fiziksel şartlar yüksekliğe bağlı olarak değişir. Atmosfer
içerisindeki dikey sıcaklık değişimleri, atmosferin yere yakın 10-12 kilometresinde önemli
meteorolojik olaylara sebep olur. Ozon tabakası ise yaklaşık yerden 25 km yüksekte
bulunmakta ve orta atmosferde hızlı sıcaklık değişimlerine neden olmaktadır.
YÜKSEKLİKLE BASINÇ DEĞİŞİMİ

Basınç, genellikle yükseklikle azalır ve yere yakın seviyelerde hızla artar. Eğer atmosfer
içinde yukarıya doğru çıkarsak, havanın bizim üzerimizdeki ağırlığı azalır.

Basınç yere yakın seviyelerde hızla artar, bunun nedeni yerçekiminin etkisi ile yere yakın
sevilerdeki gazların artışıdır.

Eğer daha fazla havayı aynı genişlikteki dikey kolon içerisine koyarsak, hava kolonunun
ağırlığı artacaktır, böylece havanın basıncı da artacaktır.

Hava basıncının yükseklikle değişim oranını belirleyen en önemli faktör kolon içerisindeki
ortalama sıcaklıktır. Deniz seviyesindeki basınç;

1 Atmosfer=1.01325 bar =1013.25 milibar (mb) =101326 Pascal=1013.25 hectopascal(hPa)


=29.92 in.Hg=760mm Hg=14.7 Lb/inch dir.

Soğuk bölgelerdeki atmosferik basıncın yükseklikle azalması sıcak bölgelerden daha hızlıdır.
Bundan dolayı tropopoz seviyesi kutuplarda daha düşük, ekvatorda daha yüksektedir.

YÜKSEKLİKLE SICAKLIK DEĞİŞİMİ

Yeryüzü ve yeryüzüne yakın havanın ısınması güneş radyasyonuna bağlıdır, dolayısıyla sıcak
hava yeryüzündedir. Hava sıcaklığının yükseklikle değişimi "lapse rate" olarak tanımlanır.
Troposferde lapse rate genellikle -6.5 °C/km. (Kuru havada lapse rate -9.8 °C/km.dir)
Sıcaklık alt troposferde yükseklikle artabilir. Bu durum enverziyon (negatif lapse rate) olarak
adlandırılır. Eğer yükseklikle sıcaklık aynı kalıyorsa bu durum "izotermaldir".

Aktüel lapse rate değişimi, lokal şartlara, gün içindeki zamana, hava şartlarına ve mevsime
göre farklılık gösterir.

Sıcaklık daha fazla karmaşık bir yapıya sahiptir. Çünkü sıcaklık radyasyondan ulaşan
moleküllerin enerjilerine bağlıdır. Atmosferde iki ana radyasyon kaynağı vardır: Bunlar güneş
ve yeryüzü. Güneş radyasyonunun yaklaşık %37'si kızılötesi, %44'ü görünür, %7'si
morötesidir.

Yer radyasyonu ise çoğunlukla kızılötesidir. Kızılötesi genellikle hissettiğimiz ısı, görünür ise
gördüklerimiz, morötesi ise cildimizin absorbe ettiği bronzlaştırdığı ya da yaktığı radyasyon
şeklidir.

Bölgeleri etkileyen, atmosferdeki sıcaklık yapısını kontrol eden bu üç radyasyon tipidir.

ATMOSFERİN FAYDALARI

Canlıların yaşaması için gerekli olan oksijen, azot ve diğer gazların dünyada kalmasını
sağlayan atmosfer aynı zamanda güneşin zararlı etkilerine karşı dünyayı korur, meteorları
parçalayarak dünyaya verecekleri zararı azaltır ve iklim olayları gibi hayati öneme sahip
tabiat olaylarına sebep olur.

1. Canlı yaşamı için gerekli gazları barındırır.

Bu gazların bazılarının oranı değişmezken, bazıları zamana ve yere göre değişiklik gösterir.
*Oranı Değişmeyenler: %78 Azot, %21 Oksijen ve %1 diğerleridir.
*Oranı Değişenler: %1’lik dilim içinde yer alan Su buharı ve Karbon dioksit’ in (CO2) oranı
değişkendir.

Su buharı deniz kenarında, alçak bölgelerde, ormanlık alanlarda çok iken, kurak bölgelerde,
çöllerde, kutup alanlarında, kara içlerinde ve yüksek alanlarda daha azdır. Mevsimden
mevsime oranında değişikler meydana gelir. Karbondioksit ise Yanardağ patlamaları sırasında
çıkan gazların içerisinde, Yangınlar sırasında, suyun içinde (özellikle okyanuslarda), suda
çözünmüş olarak maden suyunda, şehirlerde (egzoz gazına bağlı olarak (%13)), Gece
ormanlık alanlarda hatta insan dokusu ve solunumunda bolca bulunur.

2. Güneş’ten gelen zararlı ışınları tutar.

Başta atmosferin ozonosfer katı olmak üzere zararlı ışınlar (UV) atmosfer tarafından
tutulmakta ve absorbe edilmektedir. UV (ultraviyole) ışınlar insan sağlığı üzerine olan zararlı
etkilerini daha çok deri hücrelerini ve göz dokusunu etkileyerek gösterirler. Deri üzerine olan
etkilerini cildin alt katmanlarına dek nüfuz ederek gösterirler. Kök hücreleri etkilerler ki, bu
zararlı cilt yapısının oluşmasına neden olur ve cildin genetik yapısına (DNA) zarar verir.
Bunun dışında deri yanmaları ve göz rahatsızlıkları da yaygın olan sorunlardır. Bunları
önlemek için yapılacak en iyi çözüm güneş ışınlarının en dik (en zararlı) geldiği yaz aylarında
saat 11:00 ile 15:00 arasında dışarıya çıkmamaktır.

3. İklim olayları meydana gelir.

İklim; sıcaklık, basınç ve nem odaklı 3 faktörün değişik oranlarda etkileşiminden doğar.
Atmosfer direkt olarak sıcaklık, basınç ve nem üzerinde etkili olduğu için iklimlerin
oluşumunda etkilidir. Bütün iklim olayları atmosfer içinde meydana gelir.

4. Dünyanın aşırı ısınma ve soğumasını engeller.

Atmosfer içinde bulunan su buharı ve Karbondioksit güneşten gelen ışınlarını emerek ısı
halinde depolar. Böylece gündüzlerin çok sıcak olmasını, gecelerin ise çok soğuk olmasını
engeller. Eğer Atmosfer olmasaydı aynı Ay yüzeyinde olduğu gibi; gündüz +150, gece ise -
200 dereceye ulaşan sıcaklık koşulları meydana gelirdi. Takdir edersiniz ki bu sıcaklık
değerlerinde de yaşam da mümkün olmazdı.

5. Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak, gölgede kalan kısımların da aydınlanmasını


sağlar.
Güneş ışınlarının atmosferde kırılıp dağılmasına difüzyon denir. Difüzyon olayı sonucu güneş
girmeyen odalarımız, sınıflarımız aydınlanır ve ısınır. Eğer atmosfer olmasaydı gölgede kalan
yerler tam karanlık olurdu.

6. Işığı, sesi, sıcaklığı geçirir ve iletilmesini sağlar.

Atmosfer bir üst madde de bahsedildiği gibi nasıl ışığı iletip yansıtıyorsa, sesin de iletilmesini
sağlar. Sesi meydana getiren titreşimler atmosfer içindeki gazların sayesinde ilerleyebilir.
Ancak uzayda ses ilerlemez veya yansımaz. Aynısı sıcaklık içinde geçerlidir.

7. Uzaydan gelen meteorların parçalanmasını sağlar.

Özellikle mezosfer katında uzaydan gelen değişik boyutlu meteorlar sürtünmeden dolayı
yanarak kül olur. Atmosfere giren meteorlar yeryüzünden ortalama 90 km yükseklikteyken
görünmeye başlarlar. Kütlesinin büyüklüğüne bağlı olarak saatte 40.000 ile 265.000 km/s
girerler. Kütlenin büyük olması durumunda tamamı yanmaz bir kısmı yeryüzüne ulaşabilir.
Günde ortalama 6 gök taşı dünyaya düşmektedir. Eğer atmosfer olmasaydı ay yüzeyi gibi
dünya yüzeyi de meteor çarpması sonucu oluşan kraterlerle kaplı olurdu.

8. Atmosfer içindeki hava akımları sayesinde sıcaklıkların dengeli dağılmasını sağlar.

Güneşten gelen ışınları toplayan karbondioksit ve su buharı emerek ısı halinde biriktirir. Bu
sayede geceler aşırı soğuk gündüzler ise aşırı sıcak olmaz. Eğer atmosfer olmasaydı
dondurucu soğuklar kavurucu sıcaklar oluşurdu ve yaşamak mümkün olmazdı.

9. Dünya ile birlikte dönerek sürtünmeden doğacak yanmayı engeller.

Atmosfer ve Litosfer birlikte hareket eder. Eğer böyle olmasaydı, Dünya yüzeyinde saatteki
hızı 1600 km/s ulaşan rüzgarlar oluşacak, sürtünmeden dolayı da yüzeyde yangınlar meydana
gelecektir. Örnek olarak kasırgaların hızı saatte 300 km/s ulaşabilmektedir. Bu kasırgalar tren
yolu raylarını yerinden sökebildiğine göre 1600 – 1700 km/s hızındaki rüzgarlar Dünya
yüzeyinde nasıl bir tahribata neden olurdu siz tahmin edin.

ATMOSFERİN ÖZELLİKLERİ

Atmosfer yer yuvarlığını çepeçevre saran gaz örtüsüdür. Meteoroloji, atmosferin bileşimi,
katları gibi fiziksel özelliklerini inceler.
Atmosferdeki değişik gazlar yer çekimi etkisiyle çeşitli yükseltilerde bulunurlar. Yerden
yükseldikçe yoğunlukları azalır. Toplam kalınlığı 10.000 km. dolayındadır. Yer çekiminin
bittiği yerde atmosfer de biter ve uzay boşluğu başlar.

Atmosferde yaklaşık %78 azot, %21 oksijen bulunur. Argon, neon, helyum, kripton, ksenon,
hidrojen gibi asal gazların oranı toplam %1 kadardır. Hacim payı %4 e kadar yükselen ve
atmosferde önemli bir yeri olan su buharının (nem) miktarı sıcaklık ve iklime göre değişir.

Atmosferde ayrıca CO2 (% 0,03 kadar) ozon (O3), amonyak, kükürtlü asitler, toz, duman, is,
bakteriler ve başka maddeler de bulunur.

Ağır gazlar (O2, N, CO2) yere yakın alt tabakalarda, hafif gazlar ise üst tabakalarda yer alır.
Örneğin oksijenin en büyük bölümü, yerden 9 km. yüksekliğe kadar olan alandadır. Daha
yukarılarda solunuma yeterli oksijen bulunmaz.

Havadaki oksijen oranı yazın kışa oranla biraz daha fazladır.

Atmosferin Kalınlığı her yerde aynı değildir. Bunun sebepleri; sıcaklığın farklı olması, yer
çekimi, basınç koşullarındaki farklılıklar ve merkezkaç kuvvetidir. Atmosfer Ekvator’da
kalın, kutuplarda daha incedir.

ATMOSFERİN KATLARI VE ÖZELLİKLERİ

Atmosferin Katları, atmosferi oluşturan gazlar sıcaklıklarına, fiziksel ve kimyasal


özelliklerine göre çeşitli katmanlara ayrılır. Atmosfer 5 ana katmandan oluşur. Aşağıdaki
şekilde yer alan atmosfer katmanları sıcaklıklarına göre sınıflandırılmıştır;

1.Troposfer 2.Stratosfer 3.Mezosfer 4.Termosfer 5. Ekzosfer


KATMANLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

1- TROPOSFER

Atmosferin en alt tabakasıdır. Kalınlığı ortalama 13 km’dir. Atmosferdeki gazların %75’i bu


katmanda bulunur. Daha çok yeryüzünden yansıyan ışınlarla ısındığı için bu katmanda yerden
yükseldikçe sıcaklık her 100 metrede yaklaşık 0,5 °C azalmaktadır. Su buharının tamamı bu
katmanda bulunur. Buna bağlı olarak iklim olayları bu katmanda görülür. Yatay ve dikey
yönde hava akımları meydana gelir. Rüzgar ve buharlaşma gibi. Troposfer ile stratosfer
arasında “tropopoz” adı verilen geçiş katmanı bulunur. Ancak Ekvator’da kalınlığı daha fazla,
kutuplarda ise daha azdır. Ekvator üzerindeki kalınlığı 15–17 km, 45° enlemlerinde 12 km,
kutuplardaki kalınlığı ise 6–9 km’dir.

Troposferin kalınlığının Ekvatordan Kutuplara doğru azalmasının başlıca nedenleri;


Sıcaklık ortalamasının Ekvatorda fazla, Kutuplarda az olması
Yer çekimi kuvvetinin Ekvatorda az, Kutuplarda fazla olması
Çizgisel hızın Ekvatorda fazla, Kutuplarda az olması olarak sıralanabilir.

2- STRATOSFER

Yeryüzünden 12 - 50 km yükseklikteki atmosfere stratosfer adı verilir. Stratosferin sıcaklığı


12 - 25 km'leri arasında 220 K'de hemen hemen sabit kalırken, 50 km'de yaklaşık 280 K
değerine ulaşır. Stratosferde yatay rüzgâr hareketleri görülür ancak su buharı bulunmaz. Bu
nedenle düşey rüzgar hareketleri ve yağmur benzeri şeyler görülmez.

Stratosferin üst kısmında ozon gazları başlar. Bu nedenle bu nedenle burada güneşten dönen
ışınlar tutulmaktadır. Bu katmanın üst kısmının alt kısmından sıcak olmasının nedeni budur.
Yeryüzünden 50 km yukarısı stratosferin üst sınırıdır. Burada sıcaklık 5 - 6 °C civarında
olabilmektedir. Ayrıca bu katmanda yer çekimi artık azalmıştır. Bu nedenle cisimlerin
ağırlıkları yüzeydekinden farklılık gösterir. Stratosfer ile mezosfer arasında stratopoz adı
verilen geçiş katmanı bulunur.

3- MEZOSFER

Yeryüzünden yaklaşık olarak 55 km yükseklikte başlayıp 80 km yükseklikte son bulan


tabaka mezosfer tabakasıdır. Mezosferde sıcaklık düzenli olarak düşer ve 180 K (-93 °C)
değerine ulaşır. Atmosfere giren gök taşları bu katmanda yandığı (yıldız kayması olayı) için
yeryüzüne fazla gök taşı ulaşamaz.

Mezosfer tabakası, ozonosfer ve kemosfer tabakaları olarak ikiye ayrılmıştır. Ozonosfer ozon
tabakası dediğimiz bölümdür. Burada ozon gazları güneşten gelen ultraviyole ışınlarını süzer.
Kemosferde de bazı zararlı ışınları tutulur. Ayrıca bu tabakada gazlar artık iyonlaşmaya
başlar. Mezosfer ile termosfer arasından “mezopoz” adı verilen geçiş katmanı bulunur.

4- TERMOSFER

Yeryüzünden itibaren 80 km’de başlayıp 400 km yükseklikte son bulan tabaka termosfer
tabakasıdır. Termosfer ya da iyonosfer denen, bu tabaka en sıcak katmandır. Sıcaklığı
yaklaşık 1.000-1.650 °C arasında değişir. Kutup ışıkları (aurora) bu katmanda görülür. Gazlar
burada iyonlara ayrışmış hâlde bulunur. Bu yüzden haberleşme sinyalleri ve radyo dalgaları
çok iyi iletilir. Termosferde yukarı çıkıldıkça soğuyan hava ısınmaya başlar. Bu tabaka 320
km kadar bir genişliğe sahip oldukça kalın bir tabakadır.

5- EKZOSFER

Atmosferin en dış katmanıdır. Bu katmanda hidrojen ve helyum atomları bulunur. Yer


çekiminin en az olduğu katmandır. Haberleşme uyduları bu katmana yerleştirilir. Gazlar çok
seyreldiği için katmanın kesin sınırları belirlenemez. Bu nedenle sınır olarak 10.000 km
yüksekliğe kadar ulaştığı kabul edilmiştir. Bu katmanın sonunda artık atmosferden hiçbir iz
kalmaz. Uzay boşluğuna denk geliriz. Dünya’dan gönderilen uydular genellikle bu katmanda
bulunur.
ATMOSFERİN FAYDALARI

Atmosferin Dünyamız için birçok faydası vardır. Atmosfer sayesinde biz canlılar doğrudan
uzay koşullarına maruz kalmamakta ve korunaklı bir alanda yaşamaktayız. Atmosferin
faydalarını maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz:

 Canlılar için önemli oksijen ve karbondioksit gibi gazları bulundurur.


 İklimsel olayların oluşmasına imkan verir.
 Güneş ışınlarını süzme işlevini yerine getirir.
 Dünya’nın ısıl bir dengede durmasını sağlar.
 Yeryüzüne çarpacak göktaşlarının parçalanıp yok olmasını sağlar.
 Dünya ile uzay arasında kademeli bir geçiş yaparak irtibat kurar.
 Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak çok yönlü bir aydınlık oluşturur.
 Atmosferin faydaları ele alındığı zaman atmosfer olmadan yaşamanın imkansız olduğu
da ortaya çıkmaktadır.

SICAKLIK
Sıcaklık bir sistemin ne kadar sıcak ya da soğuk olduğunu gösteren bir ölçüdür. Isının aksine,
sıcaklık bir sistemin durumunu anlatan bir özelliğidir. Bir sistemin ısısından bahsedemeyiz,
ama sıcaklığından bahsedebiliriz. Sıcaklık bir sistemin taneciklerinin (atomlarının ya da
moleküllerinin) ortalama kinetik enerjisiyle ilişkilidir. Sıcaklık arttıkça sistemin taneciklerinin
ortalama kinetik enerjisi de artar, tanecikler daha hızlı hareket eder. Azaldığında taneciklerin
ortalama hızı da azalır, daha yavaş hareket ederler.

Sıcaklık skaler bir niceliktir ve temel bir büyüklüktür, T simgesiyle gösterilir. Birimi Kelvin
(K)’dir. Ama santigrat (Celcius) derece °C, Fahrenheit °F ya da Reamur (Reomür) °R
birimleriyle de ölçüldüğü olur.

Sıcaklığın bir tanımı da ısının yönüyle ilgilidir. İki cisim ısıl temas halindeyse sıcaklığı
yüksek olan kendiliğinden sıcaklığı düşük olana enerji aktarır. Enerji aktarımı iki cisim ısıl
dengeye erişince durur.
Yukarıdaki resimde aynı su ısıtıcısında suyun soğukken ve kaynarken görülüyor. Sıcaklığı
yüksek olan sağdaki su ısıtıcısındaki su molekülleri soldakine göre daha hızlı hareket eder.
Yani, bir sistemin sıcaklığı, ısı ile artırılabilir. Örneğin, ocak alevinin üstüne koyduğunuz
tenceredeki yemeğin sıcaklığı artar. Ama ısı, sıcaklığı artırmanın tek yolu değildir. Sistem
üzerinde iş yaparak da artırılabilir. Örneğin, sürtünme kuvvetinin yaptığı iş sistemin
sıcaklığını artırır. Bir başka örnek de bir bisiklet pompasını aniden sıkıştırmaktır. Sıkıştırınca
pompanın sıcaklığının arttığı gözlenir.

ISI

Sıcaklıkları farklı iki madde arasında alınıp verilen enerjinin adıdır. Bu durumda sıcaklıkları
eşit iki madde arasında ısı aktarımı gerçekleşmez. İki maddeden birinin sıcaklığının
diğerinden farklı olması halinde, sıcaklığı yüksek olan maddeden sıcaklığı düşük olan
maddeye enerji aktarılır. Maddenin, katı, sıvı veya gaz halinde olması ısının tanımını
değiştirmez. Bir başka şekilde bir maddeyi oluşturan taneciklerin toplam hareket enerjisine
ısı denir. Isı, bir enerji olduğu için birimi joule ( j )`dur. Bir başka ısı birimi ise kalori
(cal)`dir. (1 kalori = 4,18 joule dür.)
Bir maddenin sahip olduğu ısı direkt olarak herhangi bir aletle ölçülemez. Sadece maddelerin
birbirine aktardığı ısı ölçülebilir. Bazı matematiksel ifadeler kullanılarak hesaplanabilir.
Farklı sıcaklıklara sahip cisimler birbirlerine temas ettiklerinde aralarında ısı alışverişi
gerçekleşir. Sıcaklığı yüksek cismin taneciklerinin sahip oldukları hareket enerjisi daha
büyüktür. Sıcak cismin tanecikleri, soğuk cismin tanecikleriyle temas ettiklerinde
enerjilerinin bir kısmını bu taneciklere aktarırlar. Böylece sıcak cisimden soğuk cisme ısı
akışı olur. Sıcak cismin sıcaklığı biraz düşer. Soğuk cismin sıcaklığı biraz artar. Eğer cisimler
arasındaki ısı alış verişi sona erene kadar beklenirse her iki cismin sıcaklığı da eşit olur.

Sıcak su torbaları, ısı alışverişi sayesinde bizi ısıtır. Üşüyen el ve ayağınıza sıcak su torbasını
koyduğunuzda torbadan size aktarılan ısı, el ve ayaklarınızın sıcaklığını arttırarak üşümenizi
engeller. Isı ve sıcaklık arasındaki farkı şöylede gösterebiliriz; Isı taneciklerin toplam
enerjisidir ve madde miktarına bağlıdır. Sıcaklık madde miktarına bağlı değildir.

Örneğin 20 cantigrat derecedeki iki litre suyun ısısı 200 calori ise bu kaptan alınacak bir litre
suyun ısısı 100 caloridir. Ama iki litre veya bir litre ikende suyun sıcaklıkları 20 cantigrat
derecedir.
SICAKLIK ETMENLERİ:

Yeryüzünde sıcaklığın farklı şekilde dağılmasına neden olan faktörlere Sıcaklık etmenleri
denir. Bunlar;

1.Güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açısı

a)Enlem( Dünyanın şekli)

b)Mevsimler

c)Dünyanın günlük hareketi

2. Güneşlenme süresi

3- Bakı ve eğim

4.Yükselti

5. Kara ve denizlerin dağılışı

6. Atmosferin nem derecesi

7. Deniz akıntıları

8.Rüzgârlar

9.Bitki örtüsü

10.Zemin yapısı

1.Güneş Işınlarının Yeryüzüne Düşme Açısı:

Belirli bir yüzeye dik ve yatık gelen ışınların getirdikleri enerji miktarları arasında belirgin
bir fark vardır. Çünkü bir ışın demeti dik geldiğinde daha dar bir yüzeyi ısıtırken, aynı ışın
demeti yatık geldiğinde daha geniş bir yüzeyi ısıtır. Bu nedenle Güneş ışınlarının yere değme
açısı büyüdükçe yeryüzünü ısıtma gücü de artar. Güneş ışınlarının yeryüzüne değme açısını
etkileyen etmenler şunlardır;

A-Dünya’nın Şekli:

Dünya’nın küreselliğinin bir sonucu olarak, Ekvator’dan kutuplara doğru güneş ışınlarının
yere değme açısı küçülür. Buna bağlı olarak her iki yarım kürede Ekvator’dan kutuplara
doğru sıcaklık azalır. Bu durum enlemin sıcaklık üzerindeki etkisini gösterir. Tarımın
yükselti sınırı, Toktağan kar sınırı (Daimi kar sınırı), Orman üst sınırı ve yerleşme sınırı
kutuplara doğru azalır.

Dünyanın şeklinden dolayı sıcaklığın ekvatordan kutuplara doğru azalmasına enlem etkisi
denir.

B- Dünya’nın Eksen Eğikliği ve Yıllık Hareketi(Mevsimler):

Dünya’nın eksen eğikliği nedeni ile Güneş çevresindeki dönüşü (yıllık hareket) sırasında
güneş ışınlarının yere değme açısı değişir. Yeryüzündeki bir noktanın güneş ışınlarını yıl
içinde farklı açılarla alması ısınma farklılıklarına neden olur. Eksen eğikliği neticesinde kuzey
ve güney yarım kürelerde farklı mevsimler yaşanır.

C-Dünya’nın Günlük Hareketi:

Dünya’nın günlük hareketi nedeniyle güneş ışınlarının bir noktaya değme açısı sabahtan
öğleye kadar artar. Öğleden akşama kadar ise azalır. Günün en yüksek sıcaklığı, ışınların en
büyük açı ile geldiği öğle saati değil, depolanan enerjinin en fazla olduğu 13.00 – 14.00
saatleri arası ölçülür. Çünkü öğleye kadar yerde biriken enerji, ışınların gelme açısının
daralmasıyla birlikte ışıma ile atmosfere iletilir. Işıma gece boyu devam eder, yer soğur.
Güneş’in doğuş saatinde ışıma sona erer ve yerde enerji depolamaya başlar. Işımanın sona
erdiği anda yani sabah güneş doğmadan önceki an günün en düşük sıcaklığı yaşanır.
2- Güneşlenme Süresi:

Bir yerin gün içinde güneşi görme süresidir. Atmosfer de enerji birikimine neden olduğu için
sıcaklık üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Güneşlenme süresi arttıkça sıcaklık artar. Yaz
aylarında güneşlenme süresi fazla olduğundan sıcaklık değerleri yüksektir. Yine gün içinde en
yüksek sıcaklıkların tam öğle vakti değil, öğleden birkaç saat sonra olması güneşlenme süresi
ile ilgilidir. Geceleri ise, Güneş’ten enerji alınmadığı için soğuma görülür. Bu nedenle günün
en soğuk anı, sabah Güneş doğmadan önceki andır.

3- Eğim ve Bakı:

Herhangi bir yerin, yamacın veya evin güneşe dönük olma durumuna bakı denir. Geniş bir
bölgeye düşen birbirine paralel ışınların yere düşme açıları, yamaç eğimine ve bakı durumuna
(Güneş’e dönüklüğe) göre değişir. Bu durum yerel ısınma farklarına yol açar. Kuzey Yarım
Küre’de güney yamaçlar, Güney Yarım Küre’de ise kuzey yamaçlar güneş ışınlarını yıl
boyunca daha büyük açı ile aldığından daha sıcak olur. Ekvator çevresinde bakının etkisi tüm
yamaçlarda görülür.

4-Yükselti:

Deniz seviyesinden yükseldikçe atmosferin yoğunluğunun ve içindeki su buharının azalması


ile troposferin daha çok yerden yansıyan ışınlarla ısınması nedeniyle sıcaklık, her 100 m’ de
yaklaşık 0,5°C azalır. Bu nedenle enlemi aynı olan iki farklı noktadan daha yüksekte olan,
diğerine göre her zaman daha soğuk olur. Örneğin deniz seviyesinden 155 m yükseklikteki
Bursa’da sıcaklık 25°C iken aynı enlemde bulunmasına karşın 2543 m yükseklikteki
Uludağ’da sıcaklığın 12°C olması yükseltinin sıcaklığa etkisini gösterir.
5. Kara ve Deniz Dağılışı:

Aynı miktarda güneş enerjisi alan karalar ve denizler aynı derecede ısınmazlar. Karalar
denizlere oranla daha fazla ve çabuk ısınırken, denizler daha az ve geç ısınırlar. Yine karalar
denizlere oranla daha fazla ve çabuk soğurken, denizler daha az ve geç soğurlar. Kuzey yarım
küre’de karaların en sıcak olduğu ay temmuz, denizlerde Ağustos ayı, karaların en soğuk
olduğu ay Ocak, denizlerde Şubat ayıdır.

Güney yarım küre’de karaların en soğuk olduğu ay temmuz, denizlerde Ağustos ayı, karaların
en sıcak olduğu ay Ocak, denizlerde Şubat ayıdır.

Bir diğer nokta Kuzey yarım küre’de karalar daha fazla olduğu için yazları daha sıcak, kışları
daha soğuk olur. Güney yarım küre’de denizler daha fazla olduğu için Kuzey yarım küre
kadar ısınmaz ve soğumaz. Kara ve denizlerin dağılışından dolayı, Kuzey yarım küre daha
karasal, Güney yarım küre ise daha denizel bir özellik gösterir.

6-Atmosferdeki Nem Oranı:

Su buharı (nem), Güneş’ten gelen ışınları alıkoyma ve özellikle yeryüzünden yansıyan ışınları
tutma gibi etkileri vardır. Başka bir deyişle atmosferdeki su buharı yeryüzündeki ısının uzaya
kaçmasını engeller, yavaşlatır. Bu nedenle havadaki su buharının fazla olduğu yerlerde, hava
daha yavaş ısınır ve daha yavaş soğur. Bu şekilde ısı değişimin az olması sıcaklık farklarının
da az olmasını beraberinde getirir.

Örneğin, su buharı bakımından zengin olan deniz kenarları, yağışlı bölgeler, tropikal orman
alanları ve çevresine göre alçakta kalan yerlerde günlük ve yıllık sıcaklık farkları daha azdır.
Buna karşılık su buharı bakımından fakir olan çöller, kara içleri ve yüksek yerlerde sıcaklık
farkları daha fazladır.

7-Okyanus Akıntıları:

Okyanus akıntıları, ilk harekete geçtikleri denizlerin sıcaklıklarını, ulaştıkları alanlara taşırlar.
Buna bağlı olarak dünya sıcaklık dağılımını etkilerler. Öncelikle farklı iklim bölgeleri
arasında görülen akıntılar sıcaklıkları daha belirgin olarak değiştirirler.
Örneğin, Batı Rüzgarlarının etkisiyle oluşan Gulf Stream sıcak su akıntısı Meksika körfezinin
sıcak sularını Kuzeybatı Avrupa kıyılarına kadar taşıyarak bu kıyılardaki ülkelerin (İngiltere,
İrlanda, Norveç …) iklimini ılımanlaştırır. İngiltere, Türkiye’ye göre çok daha kuzeyde bir
ülkedir. Normal koşullarda enlemin etkisine de bağlı olarak İngiltere’nin, Türkiye’den soğuk
olması gerekir. Ancak sıcak su akıntısının etkisiyle kışlar İngiltere’de daha ılıman geçer.

8- Rüzgârlar:

Hava kütleleri üzerinde bulunduğu yüzeylerin sıcaklıklarından etkilenirler. Hava kütleleri,


sahip oldukları sıcaklıkları ulaştıkları alanlara taşırlar. Bu nedenle, hareket halindeki hava
kütlesi sıcaklık dağılışını doğrudan etkiler. Enlem-sıcaklık ilişkisine bağlı olarak yüksek
enlemlerden alçak enlemlere doğru esen rüzgarlar, sıcaklık değerlerini düşürürken alçak
enlemlerden yüksek enlemlere doğru esen rüzgarlar sıcaklığı arttırıcı etki yaparlar. Fön
karakteri kazanmış rüzgarlar da en son ulaştıkları alanlarda sıcaklığı arttırırlar.

9- Bitki örtüsü:

Bitki örtüsü, güneş ışınlarının bir kısmını emerek gündüz yerin fazla ısınmasını önler. Gece
ise, yerden ışıyan sıcaklığın bir bölümünü tutarak fazla soğumayı engeller. Bunun sonucunda,
bitki örtüsünün gür olduğu alanlar ile seyrek olduğu alanlar arasında, sıcaklığın dağılışı
açısından önemli farklar ortaya çıkar.

10- Zeminin Yapısı:

Karaları oluşturan taş ve toprakların fiziksel özellikleri (rengi, parlaklığı, gözenekliği gibi
özellikleri) yeryüzünde ısınma farklılıklarına neden olur. Ayrıca zeminin bitki örtüsü ile kaplı
olup olmaması, bitki örtüsünün yoğunluğu, kar ya da toprak örtüsünün bulunup bulunmaması
sıcaklık dağılışı üzerinde etkilidir. Bu nedenle taş ve toprakların ısınıp soğuma süreleri
farklılık gösterir. Örneğin açık renkli ve gevşek yapıya sahip kumsallarda ısınma ve soğuma
çabuk gerçekleşir.

Sıcaklığın Ölçülmesi ve Termometreler :

Sıcaklık ölçmek için kullanılan araçlara termometre denir ve sıcaklık birimi derecedir.
*Termometreler, maddelerin sıcaklık derecelerini sayı ile belirten araçlardır.
*Termometreler, sıcaklığı ölçülen maddelerin taneciklerinin kinetik enerjileri hakkında bilgi
verir. Farklı iki maddenin sıcaklığı ölçüldüğünde termometreden okunan değerler,
taneciklerin ortalama kinetik enerjisinin hangi maddede fazla olduğunu belirtir.
*Termometreler, ısıtılan maddelerin hacimlerinin artması (genleşmesi), soğutulan maddelerin
hacimlerinin azalması (büzülmesi) esasına (prensibine) göre çalışırlar.
*Termometrelerde maddenin hacminde (boyutunda) olan değişim, sıcaklığında olan değişimi
gösterir.
*Termometrelerde sabit olan iki nokta (sıcaklık) vardır. Bunlardan biri suyun donma noktası
(sıcaklığı), diğeri de suyun kaynama noktasıdır (sıcaklığıdır). (76 cm–Hg`da).

Termometrenin Duyarlılığı :

Küçük sıcaklık değişimlerinden etkilenen termometrelerin duyarlılığı daha fazladır. Bunun


için termometrenin haznesinde daha fazla sıvı ve sıcaklıkla daha çok genleşen sıvı olmalıdır.
Termometrelerde genelde cıvanın tercih edilmesinin nedeni budur. Ayrıca kullanılan kılcal
boru dar olmalıdır ki genleşen sıvının hareketi daha rahat gözlenebilsin.
Yerçekimi kuvvetinin sıfır olduğu bir yerde termometre çalışır. Çünkü genleşme yerçekimine
bağlı değildir.

Kullanılan Maddenin Cinsine Göre Termometreler:

Katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerden kullanım amacına göre çeşitli termometreler
yapılmıştır. Termometrelerde kullanılan maddelerin genleşme özelliği, sıcaklıkla doğru
orantılı olmalıdır. Günümüzde yaygın olarak sıvılı ve metal termometreler kullanılmaktadır.
(Basınç, renk, direnç gibi özelliklerdeki değişiklikler de termometrelerin hazırlanmasında
kullanılan özelliklerdir).

a) Sıvılı Termometreler :

Sıvılı termometrelerde sıvı konan bir hazne ve bu hazneye bağlı ince boru bulunur. Sıvılı
termometrelerde cıva, alkol, ispirto gibi sıvılar kullanılır ve termometrenin haznesi bu
sıvılarla doldurulur. (Kullanılan sıvı cıva ise cıvalı, alkol ise alkollü termometre adını
alır). Termometre haznesi bir maddeye temas ettiğinde veya daldırıldığında maddenin
tanecikleri termometrenin haznesinin camına çarpar ve önce madde ve cam arasında daha
sonra da cam ve sıvı arasında enerji aktarımı yani ısı alışverişi gerçekleşir.
Enerji aktarımı sonucu sıvı taneciklerinin hareket enerjileri artarsa tanecikler daha hızlı
hareket eder ve aralarındaki boşluk artar yani sıvı genleşir ve hazneye bağlı cam boruda
sıvı seviyesi yükselir. Enerji aktarımı sonucu sıvı taneciklerinin hareket enerjileri azalırsa
tanecikler daha yavaş hareket eder ve aralarındaki boşluk azalır yani sıvı büzülür ve
hazneye bağlı cam boruda sıvı seviyesi düşer. Termometreden okunan değer,
termometrelerin temas ettiği maddenin taneciklerinin sıcaklığını yani ortalama kinetik
enerjisini gösterir. Sıvılı termometreler kullanıldığı yere göre yere göre çeşitli isimler alır.
(Duvar termometresi, laboratuar termometresi, hasta termometresi gibi)
b) Metal Termometreler :

Cıvalı ve alkollü termometreler ile ölçülemeyen sıcaklık değerlerini ölçmek için metal
termometreler kullanılır. Metal termometreler 1600oC sıcaklığa kadar olan yüksek
sıcaklıkları ölçebilir. Fabrika ve fırınlarda bu tür termometreler kullanılır.

c)Bölmelerine Göre Termometreler :

1) Celcius (Santigrat) Termometresi :


Suyun kaynama sıcaklığını 1000, donma sıcaklığını 00 kabul eder ve sıcaklığı Santigrat
derece (oC) cinsinden ölçer. oC sıcaklığı t ile de gösterilir. (1 atmosferlik basınç altında
içinde cıva bulunan her iki ucu kapalı ince bir boru, suyun donma noktasının 0, kaynama
noktasının 100 ile gösterilmesi ve bu aralığın 100 eşit parçaya bölünmesiyle oluşur).
2) Fahrenheit Termometresi :
Suyun kaynama sıcaklığını 2120, donma sıcaklığını 320 kabul eder ve sıcaklığı Fahrenheit
derece (0F) cinsinden ölçer.
3) Reomür Termometresi :
Suyun kaynama sıcaklığını 800, donma sıcaklığını 00 kabul eder ve sıcaklığı Reomür
derece (0R) cinsinden ölçer.
4) Kelvin Termometresi :
Suyun kaynama sıcaklığını 3730, donma sıcaklığını 2730 kabul eder ve sıcaklığı Kelvin
derece (0K) cinsinden ölçer. 0K sıcaklığı T ile de gösterilir.
NOT :

1-Cıva –39oC` ta donar, 357oC`de kaynar. Bu nedenle cıvalı termometreler ile –39oC
ile 357 oC arasındaki sıcaklık değerleri ölçülebilir.
2- Çok soğuk kış günlerinde cıvalı termometreler kullanılmaz. Bunun yerine donma
sıcaklığı daha düşük olan alkollü termometreler kullanılır. Çünkü alkol yaklaşık olarak
–115 oC`de donar.
3- Deniz seviyesinde kaynamakta olan suyun sıcaklığını alkollü termometre ile
ölçülmez. Çünkü deniz seviyesinde su 100oC`de kaynar. Alkolün kaynama noktası
78oC olduğundan yeterli olmaz.
4- Alkollü termometreler kutuplarda kullanılır. Ancak kılcal boru içindeki sıvının iyi
görülmesi için kırmızı, mavi, sarı gibi renkli boya maddeleri ile boyanması gerekir.
Bimetalik Termometreler: Güce ihtiyaç yoktur, sağlam, kullanımı kolay, ucuz fakat
çok hassas değildir. Düşük sıcaklıklar için uygun değildir. Çünkü metallerin, düşük
sıcaklıklarda genleşme ve büzüşmeleri hassas değildir.

TERMİSTÖRLER: Küçük sıcaklık değişimini algılayabilir ve hızlıdırlar, hassas


sıcaklık kontrolü ve birim zamandaki küçük sıcaklık farklarını algılayabilirler.

ISIL IŞINIM İLE SICAKLIK ÖLÇÜMÜ (PİROMETRE): Pratikte pirometre olarak


adlandırılan bu temassız tip sıcaklık ölçerler, cisimlerden yayılan ısıl ışınımın tespitine
dayanır. İki çeşit vardır. Toplam ışınım pirometresi, optik pirometre.
KIZIL ÖTESİ IŞIN KAMERALARI: Görüntüleme yöntemi olarak gözle görülmeyen ışın
enerjisini (ısıyı) esas alan ve görüntünün genel yapısını ışın enerjisine göre oluşmuş renkler ve
şekillerin belirlendiği görüntüleme sistemidir.

YAĞIŞ
YAĞIŞIN DAĞILIMINI ETKİLEYEN ETMENLER

1-) Basınç Özellikleri

Alçak basınçta yükselici hava hareketleri meydana geldiğinden yağış artar. Yüksek basınçta
alçalıcı hava hareketleri meydana geldiğinden yağış azalır.

2-) Denize Göre Konum

Nem kaynağı olan denizlere yaklaştıkça yağış artar, uzaklaştıkça azalır.

3-) Yükselti

Yerden yükseldikçe sıcaklık azaldığından havanın neme doyması hızlanır, yağış oluşumu
artar.

4-) Dağların Uzanış Yönü

Dağların kıyıya paralel uzandığı yerlerde yağış artar, dik uzandığı yerlerde yağış azalır.

5-) Rüzgarlar ve Hava Kütleleri

Nem taşıyan rüzgarlara açık olan yerlerde yağış artar, kapalı olan yerlerde azalır.
YAĞIŞ MİKTARINI ETKİLEYEN ETMELER

1-) Hava Kütlesi

Bir yerin yağış alabilmesi için uygun hava kütlelerinin ve buna bağlı cephe sistemlerinin
etkisi altında bulunması gerekir. Hava kütlesi nemli ise yağış miktarı artar. Örneğin
Türkiye’de kış yağışlarının fazlalığı İzlanda Gezici Alçak Basıncı’nın kışın daha etkili
olmasının bir sonucudur.

2-) Yükselti ve Yer şekilleri:

Deniz seviyesinden yaklaşık 1500 – 2000 yükseltiye kadar her 100 m’de yağış miktarı 50 –
400 mm arasında artar. Bu yükseltiden sonra yağışlar azalır. Çünkü içindeki nemin büyük
bölümünü yamacın orta bölümlerine bırakan hava kütlesi doruklara kuru olarak geçer. Nemli
hava kütlelerine dönük yamaçlarda yağışın fazla, ters yamaçlarda yağışın az olması ise yer
şekillerinin yağış miktarına etkisini kanıtlar.

3-) Denize Etkisine Kapalılık:

Denizden uzaklaştıkça yağış miktarı azalmaktadır. Çünkü, nemli hava kütleleri, içindeki
nemin büyük bir bölümünü kıyı kesimlerinde bırakır ve içerilere daha kuru olarak sokulur.

4-) Akıntılar:

Sıcak su akıntılarının etkisiyle ısınıp nemlenen hava kütleleri serin kara üzerine geldiğinde
yağış bırakır. Örneğin, İngiltere ve Japonya kıyılarında yağış miktarının fazla olmasında sıcak
su akıntıları etkilidir. Soğuk su akıntılarının geçtiği kıyılarda ise yağış miktarının azaldığı
görülür.

5-) Bitki Örtüsü

Özellikle ormanlardaki terleme, nem miktarını artırdığından yağışlar %3 – 6 oranında artar.

YAĞIŞ TÜRLERİ

Atmosferdeki su buharının yoğunlaşarak sıvı ya da katı biçimde yeryüzüne düşmesine yağış


denir. Başlıca yağış türleri şunlardır:

Çiğ: Havadaki su buharının soğuk zeminler üzerinde, su tanecikleri şeklinde yoğunlaşmasıyla


oluşur. Özellikle bahar aylarında görülür.
Kırağı: Havadaki su buharının soğuk cisimler üzerinde, 0°C den düşük sıcaklıklarda kristaller
şeklinde yoğunlaşmasıyla oluşur. Sonbahar aylarında ya da kış başlarında görülür.

Kırç: Havadaki su buharının çok soğumuş ağaç dalları, tel, saçak, vb. cisimler üzerinde
yoğunlaşarak buz tabakası haline gelmesidir. Kırağıdan ayrılan yönü, kristallerin üst üste
yığılarak buz tabakası haline gelmesidir.
Yağmur: Bulutu oluşturan su taneciklerinin büyümesiyle oluşan su damlalarıdır.
Yoğunlaşmanın devam etmesi ile ağırlığı artan su damlaları yağış şeklinde yere düşer.
Kar: Su buharının, yükseklerde 0°C’ nin altında yavaş yavaş yoğunlaşmasıyla oluşan buz
kristalleri yere düşer. Bu tür yağışlara kar denir.

Dolu: Hava sıcaklığının birden bire ve büyük ölçüde azalması sonucu yağmur damlaları
donarak buz parçacıkları halinde yere düşer. Bu yağışlara da dolu denir.

Yağış Tipleri
1-)Konveksiyonel (Yükselim) Yağışlar
Özellikle ilkbahar ve yaz başlarında gündüz aniden ısınan hava kütlelerinin yükselerek
yoğunlaşması sonucunda oluşan yağışlardır. Yükselen hava soğuyarak yoğunlaştığı için
içindeki nemi bırakmak zorunda kalır. Oluşan yağışa konveksiyonel yağış denir.

NOT: Türkiye’de en çok cephe yağışlarının görülmesinin nedeni, Orta Kuşakta yer almasıdır.
2-)Orografik (Yamaç) Yağışlar

Dağların geniş yer tuttuğu bölgelerde, dağlara doğru hareket eden nemli hava kütleleri, yamaç
boyunca yükselerek yoğunlaşır. Bu gibi bölgelere bol yağış bırakır. Hava kütlesi belirli bir
yükseltiye kadar yağış bıraktıktan sonra nemini kaybederek kuru bir hava kütlesi halini alır.
Bu nedenle dağların etek kesimleri daha fazla yağış almaktadır.
3-)Frontal (Cephe) Yağışlar

Farklı sıcaklık ve nem özelliklerine sahip hava kütlelerinin karşılaşma alanlarında cephe
yağışları oluşur. Soğuk ve yoğun hava altta kalırken, sıcak ve nemli hava yükselir. Hem
yükselme hem de soğuk bir hava ile temas etmenin sonucunda sıcak hava yoğunlaşarak yağış
bırakır.

Yağış Rejimi

Yağışın yıl içinde günlere, aylara ve mevsimlere dağılışına yağış rejimi denir. Yağış rejimi
yağış kadar önemlidir. Çünkü yazın veya kışın düşen aynı miktardaki yağışın toprağa
sağladığı fayda aynı düzeyde değildir.

Yeryüzündeki bitki hayatı, akarsulardaki su miktarı, tarım ürünlerinin verimi ile yağış rejimi
arasında sıkı bir bağlantı vardır. Yağışın bütün bir yıla düzenli olarak dağıldığı bölgelerin yanı
sıra, yağışın düzensiz dağıldığı iklim bölgeleri de vardır.

YAĞIŞLARIN YERYÜZÜNE DAĞILIŞI

Genel hava dolaşımı, kara ve deniz dağılışı, yer şekilleri yükselti gibi nedenlerden dolayı
yeryüzünün her tarafı aynı oranda yağış almaz. En yağışlı bölgeler: Ekvatoral bölge, Muson
bölgeleri ve Orta kuşak karalarının batı kıyılarıdır. En kurak bölgeler: Orta kuşak karalarının
dağlarla çevrili iç kısımları, dönenceler civarı, çevresine göre, alçakta kalmış yerler ve kutup
çevreleridir.

Türkiye’nin coğrafi özelliklerine bağlı olarak farklı yağış rejimleri görülür. Ülkemizdeki yağış
rejimleri kısaca;

Karadeniz Yağış Rejimi; sonbaharda en fazla yağış, ilkbaharda en az yağış görülür. Yağış
rejimi düzenli olup yamaç yağışı görülür.
Akdeniz Yağış Rejimi; en fazla yağış kış, en az yağış yaz mevsiminde görülür. Yağış rejimi
düzensiz olup cephe yağışı görülür.

Orta Anadolu yağış rejimi; İlkbahar en fazla yağış, yaz aylarında en az yağış görülür. Yağış
rejimi düzensiz olup, konveksiyonel yağış rejimi görülür.

Marmara yağış rejimi; Kış ve ilkbahar en fazla, yaz aylarında en az yağış görülür. Kar,
yağmur, yamaç ve cephe yağışları görülmekle birlikte kısmen düzenlidir.

Karasal Yağış rejimi; yazın en fazla, kışın en az yağış görülür. Kar ve konveksiyonel yağış
rejimi görülür, yağış rejimi düzensizdir.

Yağış Nasıl Oluşur?

Yağışın oluşabilmesinin temel şartı ortamda su buharı (nem) bulunmasıdır. Nemin yanında şu
olaylarında gerçekleşmesi gereklidir.

1-Soğuma: Yoğunlaşmanın gerçekleşmesi için soğumanın gerçekleşmesi gerekir. Soğuma,


sıcak havanın soğuk zemine temasıyla (konveksiyon) oluşabilir. Gökyüzünün açık olduğu
bulutsuz gecelerde yerin ısı kaybıyla (radyasyon) olabilir. Soğuk ve sıcak hava kütlelerinin
karışımı ile oluşur. Isınan havanın yükselmesi ile (adyabatik) yöntemle soğuma gerçekleşir.

2- Yoğunlaşma: Nemin bulunduğu havada yoğunlaşmanın başlayabilmesi için yoğunlaşma


çekirdeklerinin bulunması gerekir. Yoğunlaşma çekirdeği; havadaki asılı haldeki çölden
kalkan tozlar, okyanuslardan uçuşan tuz parçacıkları, volkandan püsküren kül zerrecikleri,
meteorların parçalanma artıkları gibi katı zerreciklerdir. 10 mikrondan küçük bu parçacıklar
üzerinde su tutunabilir. İnce film tabakası halindeki higroskopik su giderek kalınlaşır. Yer
çekimine karşı koyamayacak ağırlığa ulaşınca düşmeye başlar.

3- Alana yeni bulut gelmesi: Bulutlarda bulunan 2-3 gr/m³ su kısa sürede tükenir, alana yeni
bulutlar gelmedikçe uzun ve güçlü bir yağış oluşmaz.

KURAKLIK

Bir bölgede nem miktarının geçici dengesizliğinden kaynaklanan su kıtlığı olarak


tanımlanabilen kuraklık, doğal bir iklim olayıdır ve herhangi bir zamanda ve yerde meydana
gelebilir. Kuraklık genellikle yavaş gelişir ve sıklıkla uzun bir dönemi kapsar. Kurak
iklimlerin hüküm sürdüğü yerlerdeki hayvanlar ve bitkiler, nem eksikliğinden ve yüksek
değişkenlikteki yağıştan dolayı olumsuz etkilenirler. Kuraklık tespit edilmesi en zor
felaketlerdendir.

Kuraklık tabiatın gizli tehlikesi olup genellikle herhangi bir mevsim veya bir zaman diliminde
yağış miktarındaki azalmadan ya da dengesizliğinden dolayı meydana gelir. Kuraklık
hesaplamalarında bir bölgedeki yağış ve evapotranspirasyon(buharlaşma+terleme) arasındaki
dengenin uzun süreli ortalaması göz önünde bulundurulur. Kuraklıkta; zaman (yağış
mevsiminin başlamasında gecikmeler, ürün büyüme mevsimi-yağış zamanı ilişkisi) ve
yağışların tesirleri (yağış yoğunluğu, sıklığı) ile ilişkilidir. Yüksek sıcaklık, şiddetli rüzgar ve
düşük nem miktarı gibi diğer değişkenler etkili olmaktadır.

Kuraklık, yalnızca fiziksel bir doğa olayı olarak görülmemeli. Kuraklığın, insan ve
faaliyetlerinin su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle, toplum üzerinde çeşitli olumsuz
etkileri vardır.

Türleri

Kuraklığın genel olarak üç şekli vardır:

1-Meteorolojik kuraklık: Yağışın belli bir dönem için ortalamaların altına düşmesidir. Yıllık,
mevsimlik veya aylık yağış toplamlarının ortalamadan farklı olmasıdır.

2-Tarımsal kuraklık: Bitkinin ihtiyacını karşılayacak suyun toprakta bulunmamasını ifade


eder. Bitki büyümesinde yavaşlama, ürün kaybına neden olur, hayvanlar için de bir tehdittir.

3-Hidrolojik kuraklık: Uzun süren meteorolojik kuraklıktan sonra gelişir. Uzun yağışsızlıktan
sonra yeraltı suları, kaynaklar, yüzeysel akış, toprak neminin etkilenmesidir. Göller, nehirler
ve yeraltı sularında keskin düşüşler görülür. Bir dönemde oluşan yağış azlığı toprak nemini
düşünerek tarımı olumsuz etkiler.

Etkileri

Uzun süreli kuru hava, nem azlığı yaratarak orman ve su kaynaklarında azalmaya neden
olduğundan, ciddi çevresel, ekonomik, kent hayatı, kalkınma, teknoloji, gıda, temiz su ve
sağlık sorunları ortaya çıkar. Bunun yanı sıra ciddi anlamda tarıma da etkisi vardır. Kuraklığın
başlama ve bitme zamanının tespiti zordur. Etkisi yıllar boyu devam edebilir. İlk etki tarımda
görülür, sonra diğer sektörlere yayılır.
Tarımda önemli olan, yıllık toplam yağış değil, bitkinin gelişme ve büyüme döneminde kök
çevresindeki su miktarıdır. Bu suyun eksikliği tarımsal kuraklık olarak isimlendirilir.
Karaların yaklaşık %16'sı kurak ve yarı kurak bölgelerden oluşur. Tarımda sulama veya kuru
tarım yöntemleri kuraklığa çare olarak uygulanmaktadır. Çöllerde doğal su kaynaklarının
bulunduğu vahalar hariç tarım yapılmaz. Ilıman ve nemli bölgelerde mevsimsel kuraklık
tehlikesi bulunur.

Kuraklıkta yağışların tesiri (yağış sayısı, yoğunluğu) ve zamanla (yağışlı dönemin gecikmesi,
büyüme dönemi-yağış zamanı bağlantısı) önemlidir. Ayrıca yüksek sıcaklık, düşük nem ve
şiddetli rüzgar kuraklıkta etkilidir.

HAVA BASINCI
Havanın belirli bir yüzey üzerine yaptığı baskı (hava basıncı). Havanın bu
baskısı barometre ile ölçülür. Atmosferdeki türlü akıntıların etkisi ile değişiklikler gösterir ve
deniz yüzünden yükseldikçe azalır. Basıncın az olduğu yerlere alçak basınç alanı fazla olduğu
yerlere yüksek basınç alanı denir. Basınç üzerinde, ayni zamanda günlük ve yıllık
değişiklikler de olur. Günlük basınç değişmeleri, toprakta genel olarak sabahları ve öğleden
sonraları alçak basınç; öğleden önce ve akşamın geç saatlerinde yüksek basınç şeklinde olur.
Kara ve denizlerin dağılış şekilleri ile ilgili olarak kişin alçak basınç alanları denizler
üzerinde, yüksek basınç alanları karalar üzerinde meydana gelir. Yazın ise bunun tersi olur.

Deniz seviyesindeki hava basıncı en yüksek değerde olan hava basıncıdır. Yükseklere doğru
çıkıldıkça, havanın basıncı azalacaktır çünkü yer çekimi etkisini yitirmeye başlayacaktır.
Örneğin atmosfer dışına çıktığınızda yer çekiminin kalmamasını, uzay aracı içindeki
astronotların uçması olarak örnek verebiliriz.

HAVA BASINCININ ÖLÇÜLMESİ

Basınç, meteorolojik elemanların en önemlilerinden biridir. Bir yüzeyin birim alanına bu


yüzey üzerindeki hava sütununun yapmış olduğu etkiye basınç kuvveti denir.

Atmosferik basıncın ölçülmesinde üç ana metot vardır:


1) Atmosferik sütunun, bir sıvı sütunu ile dengesini kullanmaktır. Sıvı olarak alçak buhar
basıncına sahip civa kullanılır. En sıhhatli ölçüm bu metotla yapılır.
2) Bir zarın veya bir metal levhanın bir tarafındaki basınç, diğer taraftakinden farklı ise zarın
şekli değişir. Bu metotdan yararlanarak Aneroid (Metal) Barometreler ve barograflar
yapılmıştır.

3) Sıvıların kaynama noktaları yüzeyleri üzerindeki basınca bağlıdır. Sıvı üzerindeki buhar
basıncı, üzerinde duran atmosferin basıncına eşit olunca buharlaşma başlar. Sıvının kaynama
noktası ölçülerek barometrik basınç bulunur. Müfettiş barometresi olarak kullanılan
hipsometreler bu metotdan yararlanarak yapılmışlardır.

Civalı barometreye göre basınç ölçümü standarttır. Diğer aletler civalı barometreye göre
ayarlanır.

BAROMETRE

Atmosfer basıncını ölçmek için kullanılan alettir. Hava durumunu önceden anlamakta,
dağların yüksekliğini ölçmekte kullanılır. Uçakların uçtuğu yüksekliği gösteren «altimetre» de
barometre cinsinden bir alettir. Barometrenin cıvalı ve madeni olmak üzere iki-çeşidi vardır.
Deniz seviyesinde tüpteki cıvanın yüksekliği 76 cm.'dir. Hava değişikliklerine göre cıvanın
yüksekliği 69 - 79 cm. arasında değişir. 9.000 metrede 22 sm.'ye kadar düşer. Cıvanın
yükselmesi yüksek basıncı, yani iyi havayı, alçalması da alçak basıncı, yani kötü havayı haber
verir. Cıvalı barometrenin esaslarını ilk defa 1643'te İtalyan fizikçisi Torİcelli keşfetmiştir.
Cıvalı barometreler, çabuk kırıldığı için son zamanlarda madeni barometreler kullanılır oldu.
Madeni barometrelerin esasını, eğilip bükülebilir ince bir madenden yapılmış kutu teşkil eder.
Havası boşaltılmış olan kutunun üstüne çelik bir yay tutturulmuştur. Yay, alttan cihazın dibine
vidalanmış olan kutuyu yukarı çekik durumda bulundurur. Hava basıncı artınca, kutu içeri
çöker, azalma olunca kalkar. Barometreyle 1647'de ilk defa yükseklik ölçen, Fransız fizikçisi
Pascal'dır. 1939'da «bar» denen bir Ölçü birimi kabul edilmiştir. Normal şartlar altında İlk
cıvanın basıncını gösterir. Hava basıncı, barın l/1000'ini gösteren «milibar»bir «bar» deniz
seviyesinden 75 santimle belirtilir. Açık hava basıncını ölçmeye yarayan alettir. İki çeşit
barometre vardır. Birincisi civalı barometre, ikincisi metal barometredir.

CİVALI BAROMETRELER

Toriçelli ( 1608-1647) deneyi sonucunda ortaya çıkmıştır. Civalı barometreleri de çanaklı ve


sifonlu olarak iki bölüme ayırmak mümkündür. Çanaklı bir barometrede 100 cm uzunluğunda
1 cm2 kesitinde bir cam boru, bir civa çanağı ve borudaki civa sütununun yüksekliğini
ölçmeye yarayan cetvel mevcuttur. Borunun bir ucu açık, diğer ucu kapalıdır. İçinde hava
kalmayacak şekilde tamamen civa ile doldurulur. Açık uç aşağıya gelecek şekilde civa
çanağına batırılır. Cam borudaki civa seviyesi yavaş yavaş düşer. deney deniz seviyesindeki
bir mahalde yapılırsa 76 santimetreye gelince durur. Seviye daha aşağıya düşmez. Havanın
basıncı cam boru içerisindeki 76 cm yükseklikte bulunan civa sütununun ağırlığına eşit
demektir. Sifonlu barometrelerde takriben 110 cm uzunluğunda bir ucu uzun, diğer ucu kısa -
U- şeklinde cam boru kullanılır. Uzun olan kolun yüksekliği 100 cm ve ucu kapalıdır. Civa
çanağı yoktur. Bunun yerini 18 cm yüksekliğindeki kısa kol alır. Kısa kolun ucu açıktır. Uzun
kol civa ile tamamen doldurulduktan sonra ters çevrilerek düşey olarak tutulunca, civa
seviyesi 76 santimetreye kadar inerken kısa koldaki civa bir miktar yükselir. Açık uçlu kısa
borunun çapı kapalı uçlu uzun borunun çapından büyük olduğu için civanın dökülmesi söz
konusu değildir. Civalı barometreler açık hava basıncını en emniyetli şekilde ölçebilen ve
zamanla bozulmayan aletlerdir. Bu özelliğinden dolayı meteoroloji istasyonlarında ve
laboratuvarlarda yaygın olarak kullanılırlar. Pahalı olması ve ağırlığı sebebiyle taşıma
zorluğunun olması belli başlı kusurlarıdır.

Şekil:Civalı Barometre

METAL BAROMETRE (ANEROID BAROMETER)

Atmosferik basıncı ölçmede kullanılan alet. İlk defa, 1843'de Vidie tarafından geliştirilmiştir
ve herhangi bir sıvı içermez. Temel şekliyle, içinin havası boşaltılmış, ince ince ve yol yol
kıvrımlı bir maden kapsülden oluşur. Kapsülün üzerine etki eden hava basıncı ileticiler
yoluyla göstergeden izlenir hale getirilir. Maden kapsül ya fosfor bronzdan ya da berilyum
bakırdan yapılmıştır. Taşınabilirliği özelliğiyle cıvalı barometrelere tercih edilir fakat metalin
elastikiyeti, kullanılan yay ve iletici düzeneklerden kaynaklanabilecek hataları ortadan
kaldırmak için zaman zaman cıvalı barometrelerle hatasının karşılaştırılması gerekir.
Yazıcısına "aneroidograph" adı verilir.
Şekil: Metal Barometre (Aneroıd Barometer)

Metal barometreler açık hava basıncı, pratik olarak metal barometre ile de ölçülür.
Hassasiyeti her ne kadar civalılar gibi uzun ömürlü değilse de, basınç hakkında bize fikir
verir. Göstergeli ve yazıcı olanları da vardır. Yayın esnekliğinden istifade edilerek
yapılmıştır. Basıncın değişmesiyle yayın şekli değişir. Bu şekil değişikliği bir kadran
önünde hareket kabiliyetine sahip bir ibreye nakledilir. Yay, havası kısmen boşaltılmış
madeni kutu içinde bulunur. Bu kutunun kapakları, atmosfer basıncının uygulayacağı
kuvvetin daha büyük olması, dolayısıyla ibrenin daha fazla hareket edebilmesi için esnek
bir metalden dalgalı olarak yapılmışdır. Zamanla yayların esnekliği bozulunca barometre
hata yapabilir. O zaman civalı barometrelerle ayarlamak gerekir.
Bir dağın tepesindeki basınç ile eteğindeki basınç birbirinden farklıdır. Bu sebepten
barometreler deniz seviyesinden itibaren irtifa (yükseklik) ölçme işinde de kullanılır.
Takriben her 10,5 m yükseldikçe barometre basıncı 1 mm civa sütunu basıncı kadar düşer.
Eğer basıncı 1 cm civa sütunu kadar düştüyse, deniz seviyesinden 105 metre yukarı
çıkılmış demektir. Bu gaye ile kullanılan ve kadranında basınç yerine yükseklik yazan
barometreye altimetre adı verilir.

Şekil: Altimetre

YAZICI(BAROGRAF)BAROMETRE

Belirli bir süre içerisinde, mutlak hava basıncını m bar (0,750062 mm Hg) veya tor (1 mm
Hg) cinsinden yazılı olarak kaydeden basınç ölçü cihazıdır.
ATMOSFERİK BASINÇ BİRİMLERİ

Basıncın Ölçülmesinde muhtelif birimler kullanılmaktadır. Meteorolojik amaçlarla basınç


ölçülmesinde kullanılan eski birim milibardır. Ancak, WMO tarafından 1 milibara eşit
olan hektopaskal (hPa), yeni basınç birimi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca cıvalı
barometrelerden bazıları standart şartlar altında «mm» veya «inç» olarak
taksimatlandırılmışlardır. Bu standart şartlar altında 760 mm. lik gerçek ıskala
yüksekliğine sahip olan civa sütunu 1013,250 hektopaskallık bir basınç meydana getirir.

1. Sıcaklık

Hava ısındıkça genleşir ve hafifler. Soğudukça sıkışır ve ağırlaşır. Bu nedenle havanın


soğuk olduğu yerlerde basınç yüksek, sıcak olduğu yerlerde düşüktür. Yani sıcaklıkla
basınç arasında ters orantı vardır. Bu yüzden ekvatorda alçak basınç alanı, kutuplarda ise
yüksek basınç alanı bulunur.

2. Mevsim

Mevsime göre sıcaklık değiştiği için atmosfer basıncı da değişir. Örneğin; Türkiye’de yaz
mevsiminde daha çok alçak basınç alanları, kış mevsiminde ise yüksek basınçal anları
oluşur.
3. Yükseklik

Yükselti ile basınç arasında ters orantı vardır. Yükseklere çıkıldıkça atmosferin basıncı düşer.
Bunun nedeni yükseldikçe atmosferin kalınlığı ile birlikte ağırlığının ve gazlarının
yoğunluğunun azalmasıdır.

4. Yerçekimi

Yerçekimi ile basınç arasında doğru orantı vardır. Yerçekimi arttıkça basınç da artış
gösterir. Cisimlerin ağırlığı yerçekimine bağlıdır. Yerçekimi dünyanın şeklinde dolayı
ekvatorda az, kutuplarda fazladır. Buna bağlı olarak hava basıncı ekvatorda, kutuplara göre
daha azdır.

5. Dinamik Etkenler

Hava kütlelerinin alçalarak yığılması veya yükselerek seyrelmesi sonucunda ortaya


çıkar.Örneğin troposferin üst kısımlarında ekvatordan kutuplara doğru esen ters alize
rüzgarları dünyanın günlük hareketinin etkisiyle 30° enlemleri civarında alçalarak yüksek
basınç alanlarını oluştururlar.Batı ve kutup rüzgarları ise 60° enlemleri civarında karşılaşıp
yükselirler ve burada alçak basınç alanlarını oluştururlar. Bu şekilde hava hareketlerine
bağlı olarak oluşan basınç merkezlerine dinamik basınç merkezleri denir.

6. Rüzgarlar

Rüzgarlar havanın yoğunluğunu ve sıcaklığını etkileyerek atmosfer basıncını değiştirir.

AKSİYON MERKEZLERİ

Yeryüzünün farklı ısınmasından dolayı, hava basınçlarının değişiklik gösterdiği ve hava


olaylarında etkin rol oynayan bazı merkezler oluşur. Bu merkezlere Aksiyon Merkezleri
denir. Siklon (Alçak basınç) Merkezleri: Sıcak karakterli olup kuzey yarım kürede saat
yönünün tersi istikamete dönerler. Sıcak havanın yükselerek yoğunluk ve basıncını
kaybetmesiyle oluşurlar.

Sıcak hava => yoğunluk azalır => basınç azalır = siklon merkezi
Antisiklon (Yüksek Basınç) Merkezleri: Soğuyan hava daralır ve yoğunlaşır. Basıncı
artar. Böylece soğuk karakterli antisiklonlar oluşur. Rüzgarlar merkezden dışa doğrudur.

Soğuyan hava =>yoğunluk artar => basınç artar = antisiklon merkezi

BULUTLULUK VE BULUT ÇEŞİTLERİ


BULUTLULUK

Herhangi bir zamanda, gökyüzünün ne ölçüde bulutlarla örtülü olduğunu belirleyen ve 0-8
arasında değişen değerdir. Bulutluluk nefometre ile ölçülür.

NEFOMETRE

Bulutluluk, gökyüzünü kaplayan bulutların miktarı 10 ya da 8 eşit parçaya bölünerek


nefometre adı verilen bir araç ile ölçülür. Nefometre ufku kaplayacak şekilde tutularak
bulutla kaplı pencereler sayılır. Bulutla kaplı pencere sayısının tüm pencere sayısına oranı
da bulutluluğu verir.
Ülkemizde, bağıl nem dağılışını andıran bulutluluk oranı en yüksek onda 6,5’in üzerinde
olmak üzere Karadeniz kıyılarında ve 5 - 5.5 ile Kuzey Anadolu’da olduğu görülür. En
düşük değerlere ise Ege, Akdeniz sahil kuşağı ve Güneydoğu Anadolu’da rastlanır.

Kışın ülkemizin hemen her tarafında bulutluluk oranı yüksek iken yazın bilhassa Güney ve
iç bölgelerimizde çok azalır. Bununla beraber yazın Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinin
yüksek kesimlerinde ve bilhassa İskenderun Körfezinde bulutluluk oranı artmaktadır. Yaz
mevsiminde Marmara ve İç Anadolu’da bulutluluk 2 -2.5’e düşer.

BULUT TİPLERİ

Bulutlar yüksekliklerine göre incelenir. Yüksekliklerine göre bulutlar 3 gruba ayrılır:


yüksek bulutlar, orta bulutlar ve alçak bulutlar.

YÜKSEK BULUTLAR

6000m’nin üstündeki hava katmanlarında su buharının buz şeklinde yoğunlaşması ile oluşan
bulutlardır. Bu seviyelerdeki su buharı azlığına bağlı olarak görünüşleri tüy şeklindedir.
Bunlara genel olarak sirrus adı verilir. Üç grupta incelenir.

1-Sirrüs Bulutları
Yüksek bulutlardan bir tanesi olup genel olarak yüksekliği 5-6 kilometre olan
bulutlardır.
Şekil itibariyle ipliğe benzeyen sirrüs bulutlarının rengi de beyazdır. Bu nedenle ince
tabakalı bulutlardır.
Şerit halinde bulunurlar.
Gökyüzünde dağınık halde bulunurlar.
Sirrüs bulutlarının bulunduğu bölgeler, atmosferin soğuk olduğu ve soğuk katman
bölgelerdir.
Bu bulutta bulunan su buharı buz kristali yapısında bulunmaktadır.
2-Sirrokümülüs Bulutları
Sirrokümülüs bulutları yine yüksek bulutlardan biri olup yüksekliği sirrüs bulutları ile
aynı seviyede yani 5-6 km yükseklikte bulunmaktadır.
İnce yapılı bulutlardan olup, renkleri ince yapılarından dolayı beyazdır.
Sirrokümülüs bulutları sirrüs bulutları gibi atmosferin soğuk katmanlarında
bulunmaktadır; bu nedenle içindeki su, buz kristali şeklindedir.
Şekil itibariyle ufak gruplardan oluşmaktadır.
3-Sirrostratüs Bulutları
Yüksek bulutların üçüncüsü olup, yine yükseklik itibariyle sirrüs ve sirrokümülüs
bulutları ile aynı seviyededir, yüksekliği 5-6 km civarındadır.Renkleri beyazdır.
Yapıları düz ve pürüzsüz bir yapıya sahiptir.
Gökyüzünü tamamen veya kısımca kaplayan bulutlardır. Yapısı, atmosferin soğuk
katmanlarında bulunması sebebiyle içerisinde buz kristalleri barındırmaktadır.

ORTA SEVİYEDE BULUTLAR

3000 – 6000 m arasındaki yükseltilerde yoğunlaşmalara bağlı olarak oluşan bulutlardır.


Bunlara alto bulutları adı verilir. Genellikle beyaz renklilerdir. İki grupta incelenir.

1-Altokümülüs Bulutları

Altokümülüs bulutlarının yapısı düz ve grup yapıdadır. Renkleri beyaz ve griye yakın
tonlardadır.Yağış bırakan bulut tiplerinden olup genel olarak hafif şekilde sağanak yağış
bırakma özelliğine sahiptir.
2-Altostratüs Bulutları

Yerden yüksekliği 2 km ile 6 km aralığında bulunan orta seviye bulutlardandır.Yapı itibariyle


katman yapılı bir bulut olup, gökyüzünü kısmen veya tamamen kaplayan bulut
özelliğindedir.Altostratüs bulutu ince yapılı sayılabilir çünkü güneşin önüne gelseler dahi
güneşi tam olarak kapatamazlar.Yağış bırakan bulut tiplerinden olup, genel olarak hem
yağmur hem de kar şeklinde yağış bırakma özelliğine sahiptir.

ALÇAK BULUTLAR

Yeryüzü ile 3000 m arasında oluşan kalın, yoğun ve koyu görünüşlü bulutlardır. Yoğunlaşma
hızlı ve kısa sürede olursa küme şekilli yoğun yağış bırakan bulutlar oluşur. Eğer yoğunlaşma
yavaş ve uzun sürede olursa tabaka şekilli ve uzun süren çisinti şeklinde yağış bırakan
bulutlar oluşur. Beş grupta incelenir.

1-Stratokümülüs Bulutları

2-Stratüs Bulutları

3-Nimbostratüs Bulutları

4-Kümülüs Bulutları

5-Kümülonimbüs Bulutları
Stratokümülüs Bulutları

Yüksekliği 2 kilometreyi geçmeyen bulut tiplerinden olup, alçak bulutlardandır.


Renkleri beyaz ve gridir.Yapı itibariyle tabaka halinde bulunurlar.Yağış bırakma
özelliği bulunan bulutlardan olup, bıraktığı yağışlar genel olarak hafif ve kar yağışı
şeklindedir.

Stratüs Bulutları

Bu bulut da 2 kilometre yüksekliğe kadar olan yerlerde görülür. Alçak bulutlardandır.


Gri renklidir. Düz bulut tabakası şeklindedir. Yağış olarak çiseleme şeklinde
yağışlara neden olur.

Nimbostratüs Bulutları

Alçak seviye bulutlardan olup, yüksekliği genel itibariyle 3 kilometreyi geçmeyen


buluttur. Gökyüzünü tamamen kaplayan bu bulutun rengi koyu gridir.Yapı itibariyle
kalın bir yapıya sahip olması nedeniyle ne güneş ne de ay bu bulutun arkasından
görünemezler. Bu bulutlar yağış bulutları olup sürekli yağışlara sebep olan
bulutlardandır.
Kümülüs Bulutları

Yüksekliği 2 kilometreyi geçmeyen bulut tiplerindendir. Kümülüs bulutları dikey bir


yapıya sahip olan yoğun ve keskin bir şekli bulunan bulutlardır. Kubbe şekilli
parçalardan oluşmakta ve bombeli bir üst kısmı bulunmaktadır. Marul diye tabir edilen
bulutlar kümülüs bulutlarıdır. Taban kısımlarının rengi koyu renkte ve düz şekildedir.
Yağış bırakma özelliği bulunan bir bulut olup, yağış şekli genel olarak sağanak ve kar
yağışı şeklindedir.

Kümülonimbüs Bulutları

Kümülonimbüs bulutlarının yüksekliği 3-4 kilometreye kadar olabilmekle birlikte


alçak bulutlardan bir tanesidir. Koyu tabanlı yoğun bir bulut olup kule şeklindedir.
Kümülonimbüs bulutları yağış bırakan bir bulut tipi olup, özellikle şiddetli yağış
şeklinde, dolu şeklinde görülmektedir. Ayrıca yıldırım ve şimşek bulutları olarak
adlandırılmakta olup yıldırım görülme olasılığı yüksektir.NOT: Kümülonimbus
bulutları dikey yönlü hareketlerinin fazla olması nedeniyle her üç (alçak, orta, yüksek)
seviyeye de yayılabilen bulutlardır.
RÜZGARLAR
Rüzgar:

Yüksek basınç (antisiklon) alanlarından alçak basınç (siklon) alanlarına doğru olan
yatay yönlü hava akımlarına rüzgâr denir. Rüzgâr basınç farkından doğar, basınç farkı
bitene kadar devam eder.Hava hareketinin yönü daima yüksek basınçtan alçak basınca
doğrudur.

RÜZGAR ÇEŞİTLERİ

A. Sürekli Rüzgarlar

Dünya üzerindeki sürekli basınç alanları arasında yıl boyunca aynı yönden esen
rüzgârlardır.

Sürekli Rüzgârların özellikleri;

Yıl boyunca aynı yönden eserler. Günlük harekete bağlı olarak Kuzey
yarımkürede sağa Güney yarımkürede sola saparlar. Estikleri bölgenin iklimini
etkilerler.

1.Alizeler: 30° enlemlerindeki dinamik yüksek basınç alanlarından Ekvator


çevresindeki termik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri;
Ekvatoral bölgedeki karaların doğu kıyılarına (Güney Amerika ve Afrika’nın doğusu)
yağış bırakırlar. Sıcak okyanus akıntılarına ilk hareketi verirler.
Geçmis yıllardaki yelkenli gemilere hareket sağladıkları için ticaret rüzgarları adını
almışlardır.
2. Batı Rüzgârları: 30° dinamik yüksek basınç alanlarından 60° dinamik alçak basınç
alanlarına doğru eserler.

Özellikleri;
Orta kuşak karalarının batı kıyılarına (Avrupanın batı ve kuzeybatısıyla, Kuzey
Amerika’nın batı kıyıları) bol yağış getirir. Ilıman Okyanus ikliminin oluşmasına
neden olur.

3.Kutup Rüzgârları: 90° enlemlerindeki termik yüksek basınç alanlarından 60°


enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru eserler.

Özellikleri;
Kutup bölgelerinden geldikleri için soğuk ve kurudurlar. Kışın etki alanları artarken
yazın etki alanları daralır. Soğuk okyanus akıntılarına ilk hareketi verirler.

B. Mevsimlik Rüzgarlar

Kıtaların (karaların) ve okyanusların farklı ısınma özelliklerine bağlı olarak yaz ve kış
mevsiminde yön değiştiren rüzgârlardır. Bu rüzgârların en güzel Örneklerini
musonlar oluşturur.

1.Yaz musonu: Yazın karalar (Asya Kıtası) daha çok ısındığı için AB alanları
oluşurken denizler üzerinde (Hint Okyanusu) YB alanları oluşur. Buna bağlı olarak
yazın musonlar denizden karaya doğru eser ve karalar üzerinde bol yağış oluştururlar.

2.Kış Musonu: Kışın Asya Kıtası soğuyarak YB özellikleri kazanırken Hint


Okyanusu daha sıcaktır ve AB özelliğindedir. Böylece kışın rüzgâr karadan denize
doğru eser. Karadan gelen rüzgârlar kuru olarak estikleri için nem ve yağış
getirmezler. Ancak Hint okyanusu üzerindeki adalar bol yağış alır.
C. Yerel Rüzgarlar

Günlük Devirli Rüzgarlar: Günlük ısınma farkından doğarlar. Gece– gündüz ters
yönde esen rüzgarlardır. Etki alanları sınırlı olan bu rüzgarların en önemlileri
meltemlerdir. Yaz mevsiminde orta kuşakta görülürler. Oluşumunun temel nedeni
dünyanın eksen hareketidir. Deniz ve Kara meltemi: Gündüz, karalar çabuk ısındığı
için AB alanı olurken denizler daha yavaş ısınır karaya göre daha soğuktur ve YB
alanıdırlar. Böylece Rüzgar gündüz denizden karaya doğru eserek deniz
meltemini oluşturur. Ege kıyılarında oluşan bu rüzgara imbat denir.

Gece, kara kütleleri çabucak soğur ve YB özelliğini kazanır denizler çabuk soğumaz
karaya göre daha sıcaktır ve AB alanlarıdır. Böylece rüzgar karadan denize doğru eser.
Serin ve kuru eserler. Bu rüzgar karadan geldiği için kara meltemi adını alır.

Dağ ve Vadi (Ova) meltemi: Gündüz vadiler çabuk ısınmayıp YB alanları olurken
dağlık kesimler çabuk ısınarak AB alanı olurlar. Böylece rüzgar gündüz vadiden
dağa doğru eser ve Vadi (Ova) meltemi oluşur. Bursa Ovasından Uludağa, Iğdır
Ovasından Ağrı dağına doğru esen rüzgarlar gibi.

Gece ise yüksek yerler nem azlığından dolayı çabucak soğur ve YB alanı olurken
aşağıdaki vadiler hemen soğumaz ve AB özelliği gösterirler. Böylece rüzgar
dağdan vadiye doğru eserek dağ meltemini oluşturur. Uludağ’dan Bursa Ovasına Ağrı
Dağından Iğdır Ovasına esen rüzgarlar gibi.
Sıcak Yerel Rüzgarlar: Kuzey Yarım Kürede güneyden eserler.

Sirokko: Büyük Sahra Çölünden Kuzey Afrikaya doğru esen rüzgarlardır.

Hamsin: Sudan’dan Mısıra doğru esen rüzgardır.

Samyeli: Yaz mevsiminde Suriye ve Irak’ta çöllerden eserler. Güneydoğu Anadolu


Bölgesi’nde etkili olurlar.

Föhn(Fön): Yükselen hava kütlesinin dağlık kütlenin yamacını aşarak diğer tarafa
doğru alçalmasıyla oluşan rüzgardır. Bu rüzgarın, sürtünmenin etkisiyle sıcaklığı her
100m’de 1°C artar. Ülkemizde Kuzey Anadolu dağlarında, Toroslarda ve dünyada
İsviçre Alplerinde güzel örnekleri vardır. Föhn’ün etkili olduğu yerlerde,
Sıcaklık ve buharlaşma artar. Bitkilerin olgunlaşma süresi kısalır hasat çabuklaşır.
Havanın nem açığı artar. Yağış oluşumu zorlaşır. Karlar daha hızlı erir.

Lodos: Güneybatı yönlü eser.


Kıble: Güney yönlü eser.
Keşişleme: Güneydoğu yönlü eser.

Soğuk Yerel Rüzgarlar: Kuzey Yarım Kürede kuzeyden eserler.

Bora: Dalmaçya kıyılarında Dinar Alplerinden adriya Denizine doğru esen


rüzgarlardır.

Mistral: İspanya ve Fransa’nın kuzeyinden Akdeniz’e doğru esen rüzgardır.

Krivetz: Romanya’da kuzeydoğudan Tuna’ya doğru esen rüzgarlardır.

Karayel: Kuzeybatı yönlü eser.

Yıldız: Kuzey yönlü eser.

Poyraz: Kuzeydoğu yönlü eser.


Tropikal Rüzgarlar: Tropikal Kuşakta ani basınç farklarından doğan rüzgarlardır. Çok
hızlı eserler saatte 100 –150 km hıza ulaşabilirler. Büyük can ve mal kayıplarına neden
olurlar. Tropikal rüzgarlara farklı alanlarda farklı isimler verilmiştir. Orta Amerika’da
Hurricane, Latin Amerika’da Tornado Asya’da Tayfun, Avusturalya’da Wily–Wily adını
alırlar. Daha çok kıtaların doğu kıyılarında etkili olurlar.

RÜZGAR YÖNÜ

Rüzgarın yönü bulunulan noktaya göre belirlenir ve rüzgar hangi coğrafi yönden geliyorsa
ona göre adlandırılır. Rüzgarın yönü, coğrafi yönlerle ifade edilir. Rüzgarın yönü, basınç
merkezlerinin konumuna, Dünya’nın günlük hareketine, yer şekillerine bağlı olarak
değişir.

Rüzgar Yönünü Etkileyen Faktörler:

1-Dünya’nın Günlük Hareketi: Dünya’nın ekseni çevresindeki dönüşü nedeniyle


rüzgarlar yönlerinden sapar. Rüzgar yönlerini saptıran etkiye koriyolis (coriolis) gücü
denir. Koriyolis gücü ile rüzgarlar Kuzey Yarım Küre’de sağa, Güney Yarım Küre’de sola
sapar. Türkiye’de görülen yerel rüzgarlar, yıldız, poyraz, gün doğusu, keşişleme, kıble,
lodos, gün batısı ve karayeldir.

2-Basınç merkezlerinin konumu: Rüzgarlar her zaman yüksek basınçtan alçak basınca
doğru eserler. Örneğin gündüz denizden karaya doğru eserken, gece karadan denize
doğru esmesi.
3-Yer şekilleri: Sıradağlar, boğazlar, derin ve uzun vadiler rüzgarların gerçek yönlerini
değiştirirler. Rüzgarlar genellikle boğazlara, vadilere uygun eserler. Hâkim rüzgar yönü
ile yer şekillerinin uzanış doğrultusu arasında bir paralellik vardır.

Rüzgarın esme sıklığı (Frekansı):

Rüzgar her yönden farklı sıklıkta eser. Rüzgarın esme sayısına rüzgar frekansı denir.
Rüzgarın hangi yönden, ne kadar süreyle kaç defa estiğine Rüzgar esme
sıklığı veya frekansı denir. Rüzgarın frekansı rüzgar gülü diyagramları ile gösterilir.
Herhangi bir yerde rüzgârın yıl içinde en fazla estiği yöne hâkim rüzgar yönü denir.

RÜZGARIN HIZI

Rüzgârın Hızı: Hava kütlesinin hareket hızıdır. Rüzgâr hızı saniyede metre (m/sn) ya da
saatte kilometre (km/saat) olarak ifade edilir.

Rüzgâr hızı ( saatte kilometre, saniyede metre olarak)anemometre adı verilen aletle
ölçülür. Rüzgârın hızını ve yönünü belirleyen alete anemograf denir. Rüzgârın etkilerini
(şiddeti)tespit etmek için Beaufort (Bofor) ölçeği kullanılır.
RÜZGARIN HIZINI ETKİLEYEN ETMENLER

1-Basınç Farkı: Rüzgârın hızını etkileyen temel etmendir. Rüzgârın hızı basınç farkıyla
doğru orantılıdır. Basınç farkı çok ise rüzgâr hızlı, basınç farkı az ise rüzgâr yavaş eser.
İki bölge arasındaki basınç farkının sona ermesi ile rüzgâr etkinliği kaybeder. Basınç
farkının güçlü olduğu yerlerde izobarlar sık, zayıf olduğu yerlerde ise seyrek geçmektedir.
Basınç haritalarında bu değerler deniz seviyesine indirgenmiş olarak kullanılır.

2-Basınç Merkezlerinin Yakınlığı: Aynı basınç farklarına sahip, birbirinden farklı


uzaklıktaki noktalar arasında rüzgârların hızı farklıdır. Alçak ve yüksek basınç merkezleri
arasındaki uzaklık arttıkça rüzgârın hızı azalır. Basınç merkezleri birbirine ne kadar yakın
ve aradaki basınç farkı ne kadar fazla ise rüzgâr o kadar hızlı eser.

3- Dünya’nın Günlük Hareketi: Dünya’nın günlük hareketinin etkisiyle rüzgârlar esme


yönlerinden sapar. Bu nedenle rüzgârlar basınç farkını izlemeyip izobarlara paralel bir
şekilde estiklerinden hızları azalır. Dünya ekseni çevresinde dönmeseydi rüzgârlar yüksek
basınçtan alçak basınca doğru en kısa yolu izleyerek daha hızlı eseceklerdi. Ancak
Dünya’nın ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle en kısa yolu izlemeyen rüzgârlar daha
yavaş eser. NOT: Rüzgârların sapma gücü enleme ve rüzgârın hızına göre değişir.

4-Yer şekilleri: Yeryüzünün dağlık ve engebeli arazilerinde rüzgârın sürtünme etkisi


arttığından, hızı azalır. Engebeli olmayan alanlarda, deniz ve okyanuslar üzerinde
sürtünme etkisi azaldığından rüzgârın hızı artar.

RÜZGARI ÖLÇEN ALETLER

Rüzgâr vektörel bir kuvvet olup, yön ve hız olmak üzere iki faktör halinde ölçülür.
Meteorolojik amaçlı rüzgar ölçümleri aşağıdaki aletlerle yapılır.

1-Sabit Anemometre : Rüzgarın hızını ve yönünü direkt olarak ölçmeye yarar.


2-El Anemometresi : El Anemometresi seyyar olarak ölçülmesi istenen rüzgâr hızını
veyönünü direkt olarak Ölçme işinde kullanılır. Alet olarak sabit anemometreye
benzemekte olup daha küçük ebadlıdır.

3-Anemograf ile : Mekanik anemograf, rüzgârın yönünü, saatte ortalama hızını ve rüzgâr
hızındaki dalgalanmaları, yani hamleyi yazarak ölçen bir alettir.

Rüzgâr Kanalı (Tüneli):

Sabit anemometre, anemograf ve el anemometresi gibi çeşitli rüzgâr aletlerini kontrol ve


kalibre edebilecek bu cihaz gerek klimatolojik maksatlarla yapılan rasatlarda, gerekse
uçuş emniyeti bakımından havacılık İçin çok önemli olan rüzgârın gerçek değerini tesbit
etme yönünden rüzgâr aletlerinde gerekli düzeltmeleri sağlayabilmektedir.

Anemometre El Anemometresi Rüzgar Tüneli

Rüzgar enerjisi; rüzgar tarafından üretilen ve elektrik üretmek için kullanılan enerjidir.
Mekanik enerji veya elektrik haline dönüştürülebilen bir kinetik enerji şeklidir.Rüzgarın
kinetik enerjisi yakalanabilir ve dönüştürülebilir.

Rüzgar Enerjisinin Yararları

Rüzgar enerjisi ekonomik anlamda avantajlıdır. Özellikle rüzgar çiftliklerinde, rüzgardan


daha iyi yararlanılır.Hava kirliliğine neden olmadığı gibi çevreyi de kirletmez. Bir diğer
avantajı ise her yere kurulabilir olmasıdır. Yaşam standardını arttırır, kalkınmayı
hızlandırır. Enerji ve değişen yakıt fiyatlarından etkilenme riski yoktur.Yenilenebilir
enerji kaynağıdır.
RÜZGAR ENERJİSİNİN ZARARLARI

Doğaya kurulur ve birçok hayvan gürültü dolayısıyla kendi ekolojik alanlarını terk eder.
Televizyon dalgaları üzerinde olumsuz bir etkisi vardır.

You might also like