Professional Documents
Culture Documents
Alinti Kelimeler
Alinti Kelimeler
Alegori: (Fr.) Bir sanat eserindeki ögelerin gerçek hayattan bir şeyleri temsil etmesi durumu.
Algoritma: (Fr.) İyi tanımlanmış kuralların ve işlemlerin adım adım uygulanmasıyla bir sorunun giderilmesi
veya sonuca en hızlı biçimde ulaşılması işlemi.
Anakronizm: (Fr.) Eski zamana ait bir anlatım veya tasvire yeni zamana ait unsurlar katma; herhangi bir
olay ya da varlığın, içinde bulunduğu zaman dilimi (dönem) ile kronolojik açıdan uyumsuz olması, tarih ya-
nılgısı.
13. yy.da yaşamış Nasrettin Hoca ile 14. yy.da yaşamış Timur’un aynı fıkrada yer alması.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemini anlatan Devlet Ana adlı romanda dürbün ve kâğıt paradan
söz edilmesi.
Analoji: (Fr.) Ortak bazı yönleri olan iki şey arasındaki benzeşme.
Antisemitizm: (Fr.) Yahudilere karşı düşmanca duygular besleyen ve Yahudilere karşı ayırt edici önlemler
alınmasını isteyen görüş.
Antropoloji: (Fr.) İnsanın kökenini, evrimini, biyolojik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini incele-
yen bilim, insan bilimi.
Atıf: (Ar.) Bir konuyu aynı konuyla ilgili başka bir yerle bağlantılı kılma, orayı işâret etme, oraya bakılması-
nı isteme, gönderme:
Kitabında sizin makalenize atıflar var.
Balistik: (Fr.) 1. Ateşli silahlarda barut gazının basıncı ile fırlayıp hedefe varıncaya kadar merminin havada-
ki hareketini inceleyen bilim. 2. Mermi çekirdeği üzerindeki fiziksel değişimleri inceleyerek merminin çıktı-
ğı silahın tanımlanmasını sağlayan işlem.
Banliyö: (Fr.) Genellikle oturma alanı niteliğinde olan, şehir merkezinden uzakta veya sınırlarına
yakın yerlerde bulunan şehir yöresi.
Binaenaleyh: (Ar.) Bundan dolayı, bundan ötürü, bunun için, bunun üzerine.
Binaenaleyh, bu koruma tedbiri pazarda değil kesiş mahallinde yapılır.
Diaspora: 1. Herhangi bir ulusun veya inanç mensuplarının ana yurtları dışında azınlık olarak yaşadıkları
yer. 2. Herhangi bir ulusun yurdundan ayrılmış kolu, kopuntu.
Dikta: (Alm.) Hiçbir şart olmaksızın körü körüne uyulması gereken buyruk, zorla kabul ettirilen görüş.
Eksantrik: (Fr.) Alışılmış töre ve davranışlara aykırı; başka, bambaşka, apayrı, ayrıksı.
Ezoterik: (Fr.) 1. Belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen, yalnızca sınırlı, dar bir çev-
reye aktarılan (her türlü bilgi, öğreti). 2. Bâtıni, içrek.
Feodalite: (Fr.) Orta Çağ’da özellikle Batı Avrupa'da toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri tek bir kimsenin
malı sayan siyasal düzen, derebeylik.
Hamaset: (Ar.) 1. Yiğitlik, kahramanlık, cesaret. 2. Dinleyenleri etkilemek veya heyecanlandırmak amacıy-
la yapılan abartılı anlatım.
Harcıâlem: (Ar.) 1. Herkesin alabileceği, herkesin kullanabileceği, herkesin işine yarayan, her keseye uy-
gun.
Pamuklu kumaş harcıâlemdir.
Hiciv: (Ar.) Bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, bir nesneyi, bir göreneği yermek için yazılmış yazı ve-
ya söylenmiş söz, hicviye, yergi, satir.
Bize okuduğu hicivlerde onun şahsına dokunur bir şey yoktu.
Homojen: (Fr.) Birbirlerine benzer veya eş karakterlere veya yapıya sahip parçalardan oluşan (bütün veya
topluluk).
Hububat: (Ar.) Buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç vb. hasat edilen ürünler ile tohumlarının genel adı,
tahıl.
Ġhtilal: (Ar.) Bir ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısını veya yönetim düzenini değiştirmek amacıyla
kanunlara uymaksızın cebir ve kuvvet kullanarak yapılan geniş halk hareketi, devrim.
2. Tutku.
Gerçi eliyle yarattığı güzel bahçeyi hâlâ kıskanç bir ihtirasla seviyordu.
Ġhtiyat: (Ar.) Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranma, sakınma.
Ġhya: (Ar.) 1. Yeniden canlandırma, diriltme. 2. Çok iyi duruma getirme, geliştirme, güçlendirme.
Ġkbal: (Ar.) Baht açıklığı veya yüksek bir makama, duruma erişmiş olma durumu.
Aşk ile ikbal ile bahtiyar oldum diye / Hangi gafil sevinir, hangi şair yükselir?
Ġltimas: (Ar.) 1.Haksız yere, yasa ve kurallara uymaksızın kayırma, arka çıkma.
Onun için buraya kabul edilişimde bir iltimas seziyordum, buysa beni yerin dibine geçiriyordu.
Ġma: (Ar.) Dolaylı olarak anlatma, üstü kapalı olarak belirtme, anıştırma.
Ġmtiyaz: (Ar.) Başkalarına tanınmayan özel, kişisel hak veya şart, ayrıcalık
Hem bu sayede sen artık yüzüme bakmak imtiyazını kazanan biricik erkeksin.
Ġnfial: (Ar.) 1. Birine içerleme, gücenme, kızgınlık duyma. 2. Herhangi bir şeyden etkilenme.
Ġnovatif: (İng.) Değişen koşullara uyabilmek için toplumsal, kültürel ve yönetimsel ortamlarda yeni yöntem-
leri kullanmaya başlayan.
Ġsraf: (Ar.) Gereksiz yere para, zaman, emek vb.ni harcama, savurganlık:
İsraf ve sefahat içinde yaşamaya başlamıştı.
Ġstibdat: (Ar.) Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm.
Konjonktür: (Fr.) 1. Geçerli durum. 2. Her türlü durumun ve şartın ortaya çıkardığı sonuç.
Seçim konjonktürü böyle ülkelerde bazen pek duygusal, pek yüzeysel faktörlerle değişebilir.
Kült: (Fr.) 1. Din. 2. Yerel özellikler taşıyan dinî törenler. 3. Belli bir dönemde aşırı ilgi gören film, kitap vb.
Minnet: (Ar.) Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu.
Allah'ın lütuflarına karşı minnet ve şükran duygularıyla dolmuştu.
Müstesna: (Ar.) 1. Bir bütünün veya kuralın dışında olan. 2. Benzerlerinden üstün olan, benzerleri az bulu-
nan.
Kendisi bu resimlerin hepsinden daha sevimli, daha canlı, daha müstesna bir simaydı.
Mütalaa: (Ar.) Herhangi bir konu üzerinde ayrıntılı düşünme ile oluşan görüş ve yorum.
2. Gösterişsiz, iddiasız.
Düğün sahibinin bütçesi ne kadar dar ve mütevazı olursa olsun, hokkabaz şarttı.
Nispet: (Ar.) 1. Oran. 2. Bağıntı, ilgi, ilinti. 3. Birini üzmek veya inat olsun diye yapılan iş.
Nosyon: (Fr.) Kavram.
Oportünizm: (Fr.) Güç durumlarda, davranışlarını ahlak kuralları veya düzenli bir düşünceden çok, çıkarla-
rına uyacak biçimde ayarlamayı amaçlayan tutum, fırsatçılık.
Oryantalizm: (Fr.) Asya ile ilgili konuları ve Asya dillerini inceleyen sosyal bilim, Doğu bilimi.
Otokrasi: (Fr.) Hükümdarın, bütün siyasal kudreti elinde bulundurduğu yönetim biçimi.
Paradigma: (Fr.) Belli bir zaman dilimi içinde, bir topluluğun düşünme ve davranış biçimlerini belirleyen
dünya görüşü, algı dayanağı, perspektif, kalıp, model.
Salamura: (İt.) 1. Peynir, et, balık, turşu, asma yaprağı vb. yiyeceklerin, bozulmaması için içinde tutuldukla-
rı tuzlu su.
2. Bu suyun içinde tutulmuş yiyecek.
Meze tabağını hazırlamıştır bile. Başta sazan balığı, yumurtası ve salamurası.
Sekter: (Fr.) . Başkalarının siyasi, dinî vb. düşüncelerine, inançlarına karşı çıkan, katı ve hoşgörüsüz (kim-
se). 2. Katı, hoşgörüsüz (tutum).
2. Gölge.
Sosyopat: (Fr.) Psikolojik bozukluk sebebiyle karşısındakinin düşünce veya duygularını anlama yetisinden
yoksun kişi, topluma uyum sağlayamama hastası.
Spekülatif: (Fr.) 1. Bir iddiadan ibaret olan. 2. Karaborsacılıkla, vurgunculukla elde edilen veya bunlarla il-
gili olan.
ġovenizm: (Fr.) Kendi ulusunu öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında düşmanlık yaratmayı amaçlayan
ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım.
Taassup: (Ar.) Bağnazlık, bir kimseye veya bir şeye aşırı düşkünlük ve tutkuyla bağlılık.
Taassubun çevrelendiği öyle bir muhit ki kimse bana inanmaz da herkes ona inanır.
Tasavvur: (Ar.) 1. Göz önüne getirme, hayal etme, zihinde canlandırma. 2. Tasarım.
2. Bir ticaret kuruluşunun batması, kapanması vb. sebepler üzerine hesapların kesilmesi, alacaklılara, ortada
kalan mal ve paradan paylarına düşen miktarın verilmesi.
TaĢeron: (Fr.) Büyük bir işin bir bölümünü yaptırmayı, asıl müteahhitten alarak kendisi üstlenen diğer mü-
teahhit.
Sağdan soldan rica etmişler, taşeronlar aramışlardı boşuna.
TemaĢa: (Far.) 1. Hoşlanarak bakma, seyretme. 2. Seyredilecek görüntü, görülmeye değer şey. 3. Oyun,
temsil, piyes, tiyatro.
Bazı meddahlar da Karagöz oynatmış, şahbaz, hayalbaz veya hayalî isimleriyle yaşadıktan sonra
temaşa hayatımızdan el etek çekmişlerdir.
Temayül: (Ar.) Bir tarafa eğilme, meyletme, eğilim; bir kimseye veya bir şeye ilgi duyma.
Yarının siyasetine yol açan fikirler, temayüller ilk önce bunlar arasında kaynaşır.
Terminoloji: (Fr.) Ekonomi, sanat, bilim vb. özel bir alanda kullanılan teknik terimlerin bilimi.
Teveccüh: (Ar.) 1. Bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme. 2. Güler yüz gösterme, yakınlık duyma, hoş-
lanma, sevme.
Tirat: (Fr.) 1. Bir tiyatro oyununda oyuncuların bir defada söylediği parça. 2. Yazı veya konuşmada bir dü-
şüncenin kesintisiz gelişimi.
Nina, romantik bir tiradı andıran anlatışı kesti.
Totaliter: (Fr.) Demokratik hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, bütün yetkilerin bir elde veya kü-
çük bir yönetici grubunun elinde toplandığı demokratik olmayan (devlet düzeni).
2. Tamamıyla.