2017 13 Durbilmezb

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 30

ÂŞIK EDEBİYATININ OLUŞUMU VE GELİŞİMİNDE

ALEVİ-BEKTAŞİ ZÜMRELERİN YERİ VE ÖNEMİ


THE ROLE AND IMPORTANCE OF ALEVI-BEKTASHI
COTERIES IN THE FORMATION AND DEVELOPMENT OF
MINSTREL LITERATURE

Bayram DURBİLMEZ1 büyücü), sağaltıcısı / (ocaklı/hekim, ecza-


cı), elçisi, danışmanı gibi çeşitli görevleri
bulunan kamlar, sosyo-kültürel hayatın say-
ÖZ gın temsilcileridir (Durbilmez, 2016c:484).
Kamlara özgü bu özelliklerden birkaçını ta-
Âşık edebiyatının kökenleri kamlara
şıyan âşıklar da vardır. Aynı şekilde Alevi-
kadar uzanmaktadır. Kam sanatından ozan
Bektaşi zümrelerin “baba”, “dede”, “pir”,
sanatına, ozan sanatından âşık sanatına ge-
“sultan” gibi adlarla anılan temsilcilerinde
çişte toplumun değişen sosyo-kültürel ih-
de kamlara özgü çeşitli özellikleri bir arada
tiyaçları etkili olmuştur. Toplumun inanç
bulmak mümkündür. Kam Ata’nın yolun-
önderleri konumunu koruyan bu sanatçılar,
da giden ve şaman, baksı, oyun, akın, ozan
eski Türk inançlarından İslâm dinine geçiş-
gibi adlarla anılan sanatçı inanç önderleri-
te ve zamanla ortaya çıkan çeşitli dinî züm-
nin ulularına da Türk dünyasında zamanla
relerde de saygın bir yere sahiptirler. Azer-
ata, bab/ baba, dede gibi adlar/ unvanlar
baycan, Anadolu ve Rumeli sahalarında
verildiği görülür.
ozanlıktan âşıklığa geçişte de İslâmiyet’le
birlikte değişen sosyo-kültürel ihtiyaçların Ozanlıktan âşık tipi sanatçılığa geçiş-
etkisi belirgindir. te tekke-kışla-kahvehane yakınlaşmasının
etkili olduğu bilinmektedir. Tekke-kışla-
Toplumun töre kurucusu/anlatıcısı,
kahvehane yakınlaşmasına öncülük eden
inanç önderi, bilgesi, öğreticisi, anlatıcısı,
“tekke” öncelikle Bektaşi tekkeleridir. O
oyuncusu, doğmaca şiir söyleyebilen şairi,
dönemdeki “kışla”nın tamamına yakını da
kopuzcusu, bestecisi, bakıcısı (ırkıl, falcı,
Bektaşi idi. Çünkü Yeniçeri askerlerin hepsi
Makale geliş tarihi: 19.02.2017 • Makale kabul tarihi: 25.05.2017 zaten Bektaşi idi. Âşık edebiyatının kurulu-
1 Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, şunda ve gelişmesinde çeşitli Alevi-Bektaşi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. zümrelere mensup âşıkların ve derviş-

57
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

şairlerin önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu tures unique to shamans in some delegates
araştırmada, âşık edebiyatının kuruluşunda named such as “baba”, “dede”, “pir”, “sul-
ve gelişmesinde Alevi- Bektaşi zümrelerin tan” of Alevi-Bektashi coteries. It is seen
yerinin ortaya çıkarılması amaçlanmakta- that the grand ones of artist belief leaders
dır. named such as shaman, “baksı”, “oyun”,
“akın”, “ozan”, and pursuit the way of Kam
Anahtar Kelimeler: Âşık, Âşık Ede-
(shaman) Ata has also been titled as “ata”,
biyatı, Alevilik, Bektaşilik, Alevi-Bektaşi
“bab/baba”, “dede” in Turkish world.
Zümreleri, Kam, Dede, Baba.
It is known that the rapprochement of
ABSTRACT lodge-barrack-coffeehouse has been effec-
tive in the transition from bard period to
The origins of minstrel literature extend
minstrel art period. The lodge that have
to the shamans (kams). The socio-cultural
pioneered to the rapprochement of lodge-
needs of the society have influenced the
barrack-coffeehouse is primarily the Bek-
transition from shamanic art to bard art,
tashi lodges. Almost all of the barracks of
and from bard art to minstrel art. These art-
that period was Bektashi. Because all of
ists, who keep the faith leader chair of the
the janizaries were Bektashi. Minstrels and
community, have a respectable place in
dervish-poets from various Alevi-Bektashi
the transition from earlier Turkish beliefs
coteries has an important role in the foun-
to Islamic religion and in various religious
dation of minstrel literature. In this study, it
groups that emerged over time. Effects of
is aimed to reveal the role of Alevi-Bektashi
the socio-cultural needs that has changed
coteries in the foundation and development
with the transition to Islam are also obvious
of minstrel literature.
in the transition from the bard age to min-
strelsy in Azerbaijan, Anatolia and Rumeli. Keywords: Mistrel, Minstrel Literature,
Alevism, Bektashism, Alevi-Bektashi Cote-
Shamans, who had various duties in
ries, Kam (Shaman), Dede, Baba.
the society such as being moral founder/
narrator, belief leader, wise man, teacher,
Giriş
performer, improvised poet, qopuz-player,
composer, nurse (“ırkıl”, fortune teller, sor- Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için
cerer), remedial / (ocaklı / doctor, pharma- “Âşık Edebiyatı” kavramı ile “Alevi-Bektaşi
cist), ambassador, consultant, were repu- zümreler” hakkında kısaca da olsa bilgi
table delegates of the socio-cultural life vermek yararlı olacaktır.
(Durbilmez 2016c:484). There are minstrels
1. Âşık Edebiyatı Kavramı: “Âşık”,
that have a few of the shamanic features.
“ozan”, “saz şairi”, “halk şairi” (Sakaoğlu,
Likewise, it is possible to find various fea-
1986:247-251) gibi çeşitli adlar verilen ve

58
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

yaygın olarak “âşık” adı etrafında toplanan lanılması, “halk şairi” teriminin de kulla-
sanatçılar tarafından oluşturulan ürünlere nılmasını beraberinde getirmiştir. Sadettin
“âşık edebiyatı” denir. Boratav’a göre âşık Nüzhet Ergun’a göre hece ölçüsüyle ve ge-
edebiyatı; “halkın anlayabileceği lisanla lenekli Türk şiiri nazım şekilleriyle şiir söy-
yazan, daha çok hece veznini kullanan, saz leyen/yazan herkes halk şairidir. Halk şa-
çalarak diyar diyar dolaşan, çok defa âşık irlerini dörde ayıran Ergun’a göre asıl halk
adıyla kalem şuarasından, divan şairlerin- şairleri ümmîdir. Yazılı kültürden uzak
den tefrik olunan şairlerin mahsullerinin olan bu gelenek temsilcileri “ağıtçı kadınlar
heyet-i mecmuası”dır (1982:28). ve türkü yakan kadın ve erkekler”dir. An-
cak “asıl halk şairleri” olarak adlandırılan
Burada “âşık” terimi üzerinde de dur-
bu temsilciler “âşık” tipi sanatçılara değil,
makta yarar vardır. M. Öcal Oğuz’a göre
eski “ozan” tipi sanatçılara daha yakın dur-
“âşık” terimi, “saz çalan, usta-çırak ilişkisi
maktadır. Bu sanatçılar genellikle, gelenek
içerisinde yetişen, belli bir meslekî zümreyi
içinde öğrendikleri hazır ifade kalıplarını
meydana getiren, irticali olan, atışma yapa-
ve ortak kültür ürünlerini zamana, mekâna
bilen ve bade içtiğini söyleyen veya en azın-
ve çeşitli insanlara uyarlayarak ağıt/türkü
dan bunların büyük çoğunluğunu bünyele-
yakan kimselerdir. Usta-çırak ilişkisi içinde
rinde toplayan şairleri içine al[maktadır]”
uygulamalı bir eğitim almadan ağıt/türkü
(1994:21). Burada sıralanan özellikler ince-
yakan bu sanatçılar genellikle kendi köy ve
lendiğinde bunların daha çok âşık edebiyatı
aşiret çevrelerine hitap eder. Ergun tarafın-
şiir temsilcileriyle ilgili olduğu görülmekte-
dan ikinci sırada yer verilen halk şairlerinde
dir. Çünkü “Âşık tarzı şiirlerden başka âşık
ise az ya da çok bir usta-çırak ilişkisinden
tarzı hikâyeler de âşık sanatını oluşturur.
söz etmek mümkündür. İkinci sırada yer
Başka bir söyleyişle âşık sanatı, âşık tarzı şi-
alan halk şairleri de ümmî olmakla birlikte,
irler ve âşık tarzı hikâyeler olmak üzere iki
bu sanatçıların eserlerinde yazılı kültür et-
ana koldan oluşur. Her ikisinde de başarılı
kisi görülür. Az çok görülen bu yazılı kül-
olan usta âşıklar bulunmakla birlikte, bun-
tür etkisi, sözlü gelenek içinde “yaşlı ve tec-
lardan yalnızca birinde ustalaşan âşıklar da
rübeli âşıkların yanında dinle[me]” sonucu
vardır. Hikâye tasnif etme ve/veya anlat-
edinilen birikimin yansımasıdır. “Bektaşi
mada ustalaşan âşıklara “hikâyeci-âşık” adı
şairlerin büyük bir kısmı da” bu halk şairle-
da verilir” (Durbilmez, 2016a:23).
rinden olup, âşık edebiyatı temsilcilerinden
Türkiye’de âşık edebiyatının şiir temsil- önemli bir kısmı bu özellikleri taşır. “Az çok
cileri için “halk şairi” terimi de yaygın ola- okuryazar” olup sazı eşliğinde “âşık tarzı
rak kullanılmaktadır. Âşık tarzı şiirler söy- şiir söyleyen” halk şairleri ise “Anadolu’da
leyen/yazan sanatçılara “halk şairi” denil- yetişen şairlerin ekseriyeti”ni oluşturur.
mesi Cumhuriyet döneminde olmuştur. Bu Ergun’un tasnifinin üçünü sırasında yer
dönemde “halk edebiyatı” teriminin kul- alan bu âşıklar şiirlerini sözlü ortamlarda

59
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

ve genellikle doğmaca olarak söyler. Bu- bundan çok farklı değildir” (1989:177-178).
nunla birlikte bu âşıkların eserlerinde yazılı Bu bilgilerden de anlaşılabileceği gibi, çeşit-
kültür etkisi “oldukça fazla”dır. Dördün- li tekke çevrelerine mensup halk şairlerinin
cü sırada yer alan halk şairleri ise medrese bir kısmını, Alevi- Bektaşi zümrelere men-
tahsili görmüş, “ilim ve irfan” sahibi sanat- sup halk şairlerinin ise tamamına yakınını
çılardır. “Tekke şairlerinin bir kısmı”nın da âşık edebiyatı içinde incelemek mümkün-
dâhil olduğu bu sanatçılar, aruzla kusur- dür. Bu anlayışla yaklaşıldığında, “örneğin
suz şiir yazabildikleri hâlde “millî vezin ve Pir Sultan bir Kızılbaş şairi olmakla beraber
millî şekilleri tercih eden” halk şairleridir birçok yönleri ile âşıktır” (Boratav, 1988:22).
(Günay, 1992:XIV). Alevi-Bektaşi zümrele- Çünkü âşık edebiyatı, ozanlık geleneklerin-
re mensup âşıklar arasında da bu dört halk den ve tekke edebiyatından beslenerek orta-
şairi tipinden örnekler yer almaktadır. An- ya çıkmış bir gelenek edebiyatıdır. XIII-XV.
cak Alevi-Bektaşi âşıkların çoğu ikinci ve yüzyıllar arasındaki dönemde “din ve tari-
üçüncü sıralarda sözü edilen halk şairlerine kat konularını işlemiş” halk şairleri, daha
daha yakın özellikler taşımaktadır. Boratav, sonra ortaya çıkan “âşık şiiri”ni de etkile-
tekkelerin kurulduğu ve geliştiği şehir or- miştir (Boratav, 1988:21). Boratav bu konu-
tamlarında yetişen şairlerin “âşık” ve “tek- da; “âşık şiirinin nazım ölçüleri ve biçimleri
ke şairi” diye ayrılabileceklerini ama köy daha önceki dönemdeki ölçü ve biçimlerin
çevrelerinde “kendi mezheplerinin eğitimi gelişmesi olduğu gibi, dil, konu, üslûp, şiir
ile yetişmiş halk şairlerini “âşıklar” küme- imgeleri vb. de de aynı geleneğin sürdürül-
sinden ayırma”nın güç olduğunu söyler müş ve geliştirilmiş olduğu bir gerçektir.”
(1988:22). Çünkü çoğu Alevi- Bektaşi züm- demektedir (1988:21).
relere mensup olan bu halk şairleri “yarat-
2. Alevi-Bektaşi Zümreler: “Alevi” ve
malarında bütün nitelikleriyle âşık geleneği
“Bektaşi” kavramları; “birbirinden farklı”
içinde” kalmaktadır (Boratav, 1988:22). Bu
iki ayrı inanç zümresinin adı olarak kul-
sebeple genelde –klasik edebiyat tarzında
lanıldığı gibi, “birbirinin tamamlayıcısı
şiir yazanlar hariç- derviş-şairlerle âşıkları,
ve eşi” olarak da kabul edilmektedir. Bu
özelde de Alevi-Bektaşi zümrelerde yeti-
kavramları “inanç sistemi”, “kültür”, “ge-
şen halk şairleriyle diğer âşıkları birbirin-
lenek”, “mezhep” anlamlarında kullanan
den ayırmak oldukça zordur. Köprülü’nün
araştırmacılar da vardır. Özellikle Osmanlı-
şu tespiti de bu görüşü desteklemektedir:
Türk egemenliğinin etkili olduğu coğrafya-
“Tekkelerin ve bilhassa Bektaşilik gibi
da yaşayan Müslüman topluluklar arasında
hétérédoxe tarîkatlere mensup tekkelerin
kullanılan bu kavramlar, zamanla yeni an-
verdiği edebî ve tasavvufî kültür, muhtelif
lamlar kazanarak çok çeşitli inanç zümrele-
içtimaî çevrelerde birbirinin aynıdır: Köy-
rini kapsamaya başlar. “Alevi” kavramı ge-
lerde ve göçebeler [konar-göçerler] arasın-
nel olarak “Hz. Ali taraftarı” ve “Hz. Ali’nin
da çok yayılmış olan Kızılbaşlık talimatı da

60
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

soyundan/silsilesinden gelen” anlamların- temeline Hz. Ali’yi yerleştiren topluluklara


da kullanılır. Daha önce İmam Ali’nin so- dayanır. Bu topluluklar Hz. Hüseyin’in so-
yundan gelenlerle, silsile yoluyla Hz. Ali’ye yundan gelen ve On İki İmam’ın çevresinde
bağlanan tarikatlara “Alevi” adı verilirken, ortaya çıkan “İmammiyye”, “İsna Aşeriy-
19. yüzyılda Bektaşi ve Kızılbaş zümrelere ye” (On İki İmamcı) veya “Caferiyye” ad-
de bu adın verilmeye başladığı görülür. 19. larıyla anılan, İmam Cafer-i Sadık’ın oğul-
yüzyıla kadar hiçbir inanç zümresine “Ale- larından Musa Kâzım’dan süren büyük kol
vi” adı verilmezken, A. Yılmaz Soyyer ta- ve İsmail’den süren “İsmailiyye”ye men-
rafından bulunup yayımlanan 2 Eylül 1826 suptur. Ayrıca Sünnîliğe daha yakın olan
tarihli Hatt-ı Hümayun’da ise Rumeli’deki Yemen’deki “Zeydiyye” mensupları da bu
Bektaşi ve Kızılbaş zümreler “Alevi” olarak teolojik kümelemeye dâhildir. “Alevilik”
adlandırılır. 19. yüzyıldan itibaren “Sünnî” kavramının “tasavvufî” anlamı ise silsile
kavramı dışında kalan “onlarca alt grubu” yoluyla Hz. Ebubekir’e dayandırılan Nak-
içine alan “Alevi” kavramı; “Zındık”, “Mül- şibendilik dışındaki bütün tarikatları içine
hid”, “Rafizî”, “Kızılbaş”, “Işık”, “Torlak”, almaktadır. Çünkü Nakşibendilik dışındaki
“Kalenderî”, “Bektaşi” gibi kavramların ye- bütün Türk-İslâm tarikatları kendilerini sil-
rine de kullanılmaya başlar (Ersal, 2015:236- sile yoluyla Hz. Ali’ye dayandırdıkları için
237). bu tarikatlara “Alevi tarikatlar” adı verilir
(Ocak, 2009:21-22).
Ahmet Yaşar Ocak’ın tespitlerine göre
“Alevilik” kavramına “soybilimsel”, “siya- “Alevi” adlandırmasının onlarca alt
si”, “teolojik” ve “tasavvufi” olmak üzere grubu ifade ettiğini, yeni alt grupların
dört anlam yüklenmiştir. “Soybilimsel” an- eklenmesi ve anlam genişlemesi sonucu
lamı “Şerif”, “Seyyid” ve “Emîr” adlarıyla mevcut kargaşanın daha da büyüdüğünü
anılan ve Hz. Ali’nin soyundan gelenleri söyleyen Ersal, bu kargaşadan kurtulmak
içine almaktadır. 9. yüzyıldan itibaren Ab- için “ocak” kavramından yararlanmak ge-
basi İmparatorluğu içinden bağımsızlıkları- rektiğini düşünür. Ersal’a göre; “Soyu On
nı ilân ederek küçük devletçikler kurmaya İki İmamlar kanalıyla Ehl-i Beyt’e dayanan
başlayan Mısır’da Fatimîler; Fas’ta İdrisîler, bir karizmatik inanç önderi adına kurulan,
Sa’dîler, Filâlîler; Yemen’de Zeydîler kendi- kendisine bağlı bir talip ve hiyerarşiye göre
lerine meşruiyet kazandırma amacıyla bu ocak topluluğu olan, silsile olarak karizma-
kavramı “siyasi” anlamda kullanır. “Teo- tik inanç önderinin soyundan gelen temsil-
lojik” anlamda bu kavramın kullanılmaya cilerine pir, mürşid, dede adı verilen, ken-
başlaması ise 7. yüzyıldaki halifelik müca- di içinde ve diğer ocaklarla bir hiyerarşisi
delesi sonrası İslâm dünyasının “Sünnî” ve olan, bazı yörelerde rehber, pir ve mürşid
“Şiî” olmak üzere iki büyük teolojiye ay- adları ile tanımlanan, takip ettiği bir sü-
rılmasından kaynaklanan ve inançlarının rek ya da erkân sistemi olan inanç sistemi

61
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

yapılanmasına “ocak” ya da “dede ocağı” oyuncusu, doğmaca şiir söyleyebilen şairi,


denir.” (2015:242). Balkanlarda “ocak” si- kopuzcusu, bestecisi, bakıcısı (ırkıl, falcı,
teminden “sürek” sistemine bir geçiş ya- büyücü), sağaltıcısı/(ocaklı/hekim, eczacı),
şandığı, “Alevi-Bektaşi” zümrelere men- elçisi, danışmanı gibi çeşitli görevleri bu-
sup kişilerin “Alevi” sözünü reddederek lunan kamlar, sosyo-kültürel hayatın say-
kendilerine “Bektaşi” adını verdikleri de gın temsilcileridir (Durbilmez, 2016c:484).
anlaşılmaktadır. Bu adlandırmada “Baba- Alevi-Bektaşi zümrelerin “baba”, “dede”,
gan Bektaşiliği”nin etkisinden de söz etmek “pir”, “sultan” gibi adlarla anılan temsil-
mümkündür. Balkanlardan Türkiye’ye göç cilerinde de kamlara özgü çeşitli özellik-
eden topluluklara Babaî, Bedreddinli, Sey- leri bir arada bulmak mümkündür. Kam
yid Ali Sultanlı, Ali Koç Babalı, Gülşenî gibi Ata’nın yolunda giden ve şaman, baksı,
adlar verilmesinde muhasipli, muhasipsiz, oyun, akın, ozan gibi adlarla anılan sanatçı
tek menzilli, çift menzilli, Pazartesili ve inanç önderlerinin ulularına da Türk dün-
Çarşambalı olup olmadıkları da belirleyici yasında zamanla ata, bab/baba, dede gibi
olmuştur (Ersal, 2015:245). adlar/unvanlar verildiği görülür.

Hacı Bektaş Velî kültünün şekillen- Halkın gözcüsü ve sözcüsü olan bu sa-
mesinde etkili olan Yesevîlik, Haydarîlik, natçılar savaşta ve barışta, toyda ve matem-
Kalenderîlik, Vefaîlik gibi sufî akımlarının de toplumun hep önünde yer alır. Çeşitli
inanç kaynaklı kültürel birikimleri de “Bek- ayinleri/törenleri de yöneten bu sanatçılar
taşi” adlandırmasının kapsamına girmeye şeylan/şölen, sığır ve yuğ ayinlerde de tür-
başlar. lü görevler yüklenir (Köprülü, 1989:72-102).
Kun/Hun Türklerinin ordusunda asker-
Buraya kadar adlarından söz edilen çe-
şair olarak yer alan bu sanatçılar, Attilâ’nın
şitli yolaklar ve türevler, “Alevi- Bektaşi”
cenaze töreninde de görev alır (Köprülü,
zümreler içinde değerlendirilmekte olup,
1989:158).
çalışmada bu zümrelerin âşık edebiyatının
oluşumunda ve gelişimindeki yeri ve öne- Kam sanatından ozan sanatına, ozan sa-
minin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. natından âşık sanatına geçişte toplumun de-
ğişen sosyo-kültürel ihtiyaçları etkili olmuş-
1. Âşık Edebiyatının Oluşumunda
tur. Toplumun inanç önderleri konumunu
Alevi-Bektaşi Zümreler koruyan bu sanatçılar, eski Türk inançların-
Âşık sanatını ozan-baksı sanatına, ozan- dan İslâm dinine geçişte ve zamanla ortaya
baksı sanatını da kam sanatına götürmek çıkan çeşitli dinî zümrelerde de saygın bir
mümkündür. Başka bir ifadeyle, âşık edebi- yere sahiptirler. Azerbaycan, Anadolu ve
yatının kökenleri kamlara kadar uzanmak- Rumeli sahalarında ozanlıktan âşıklığa ge-
tadır. Toplumun töre kurucusu/anlatıcısı, çişte de İslâmiyet’le birlikte değişen sosyo-
inanç önderi, bilgesi, öğreticisi, anlatıcısı, kültürel ihtiyaçların etkisi belirgindir. Türk-

62
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

ler Müslüman olmaya başlayınca, ozan- yerine kullanılmaya başlanan âşık” terimi,
baksı geleneği içinden iki sanatçı tipi ortaya bu sanatçılar tarafından temsil edilen ede-
çıkar: 1. Dinî şiirler söyleyen/yazan derviş biyatın adını da belirler. Böylelikle yaygın
şairler, 2. Din dışındaki konularda şiirler olarak “âşık” terimiyle karşılanan sanat-
söyleyen ozanlar. Azerbaycan, Anadolu ve çı tipine bağlı olarak ortaya çıkan yazılı ve
Rumeli sahasında bu sanatçılar, XVI. yüzyı- sözlü kültür kaynaklı edebiyata da “âşık
la kadar, halkın sosyo-kültürel ihtiyaçlarını edebiyatı” denir. “Kahvehanelerin tekkeler-
iki ayrı kolda karşılar. Genelde Türklerin, den farklı olarak din dışı bir mahiyete sahip
özelde ise Oğuz Türklerinin İslâmiyet’i ka- olmaları ve hızla yayılıp yaygınlaşan kah-
bulünden XVI. yüzyıla kadar geçen bu dö- vehanelerin rekabet amacıyla müşterilerini
nem “geçiş devresi” olarak da adlandırılır. eğlendirmek maksadıyla, ordudaki işlevle-
Bu geçiş devresinde şehir merkezlerinde ve rinin yanı sıra o güne kadar tekke ve paşa
medrese çevrelerinde yazılı kültür kaynaklı sarayları ile ağa konaklarına has addedile-
İslâm, konar-göçer çevrelerde ve köylerde bilecek olan ‘Karagöz’, ‘Kıssahan’ ve ‘Ozan-
ise sözlü kültür kaynaklı İslâm belirgindir Baksı’ geleneğinin uzantısı tekkeli âşıkların
(Oğuz, 1995 b:424). XVI. yüzyılda ise yazı- bu yeni icra zeminine uyum sağlayıp orta-
lı kültür çevreleri ile sözlü kültür çevreleri ya çıkan yeni edebiyat formunda sanatları-
daha çok yakınlaşmaya başlar. Tekke, kışla na verdikleri yeni üslûp veya tarz olan âşık
ve kahvehane merkezli bu yakınlaşmada tarzı” (Çobanoğlu, 1998:20), öncelikle şehir
kahvehanelerin özel bir yeri ve önemi bu- merkezlerinde oluşmaya başlamıştır.
lunmaktadır. Çünkü tekke ve kışla çevreleri
Ozanlıktan âşık tipi sanatçılığa geçişte
ile halkın diğer kesimleri kahvehanelerde
tekke-kışla-kahvehane yakınlaşmasının et-
bir araya geldikçe ve aynı sosyo-kültürel
kili olduğu düşüncesini açıklamakta yarar
ortamlarda bulundukça geniş halk kitleleri
vardır. Tekke-kışla-kahvehane yakınlaşma-
arasında ortak bir sanatçı tipine ihtiyaç du-
sına öncülük eden “tekke” öncelikle Bektaşi
yulur. Kahvehanelerde gelişen bu yakınlaş-
tekkeleridir. O dönemdeki “kışla”nın tama-
malar sonucu derviş tarzı kültür gelenekleri
mına yakını da Bektaşi idi. Çünkü Yeniçeri
ve ozan tarzı kültür gelenekleri de yakınla-
askerlerin hepsi zaten Bektaşi idi. Sözgelimi
şır ve bu iki kaynaktan beslenen bir edebi-
âşık edebiyatının Osmanlı Türkiye’sindeki
yat birikimi ortaya çıkar. XIII. yüzyıldan iti-
öncüsü Karacaoğlan’dır. Sonraki yüzyıllar-
baren dinî ve tasavvufî şiirler yazan aydın
da Karacaoğlan mahlaslı başka âşıklar da
şairler arasında tamamen farklı bir anlamda
yaşamıştır fakat Karacaoğlan mahlaslı ilk
kullanılan “âşık” kelimesi, XVI. yüzyıldan
âşık Bektaşi’dir. Bu ilk Karacaoğlan aslen
sonra kahvehane-tekke-kışla yakınlaşma-
Yozgatlı olup Yeniçeri Ocağı’na bağlı asker
sıyla ortaya çıkan bu edebiyat birikiminin
âşıklardandır. Âşık edebiyatı alanında öncü
temsilcileri için kullanılmaya başlar. Azer-
araştırmalar/incelemeler yapan M. Fuat
baycan ve Osmanlı-Türk sahasında “ozan”

63
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Köprülü de “Hangi muhitte yetişirse yetiş- “Dede” mahlaslı iki âşığın daha bulunması
sin, umumiyetle âşıklar üzerinde Bektaşilik bile Alevi-Bektaşi zümrelerinin âşık edebi-
tesiri bulunduğunu” söyler (1989:178). yatının oluştuğu yüzyıla damga vurduk-
larını gösterir. Âşık edebiyatının ilk tem-
Âşık edebiyatının ilk önemli temsilci-
silcilerinde görüldüğü gibi, oluşumundan
lerinin ortaya çıktığı XVI. yüzyıldaki tem-
sonraki yüzyıllarda yaşayan Alevi-Bektaşi
silcilerine baktığımızda bile Alevi- Bektaşi
zümrelerine mensup âşıkların çoğunda da
zümrelerinin etkisi belirgin olarak görül-
“Pir”, “Dede”, “Baba”, “Miskin”, “Abdal”,
mektedir. Bu yüzyılda yaşayan âşıklardan
“Kul” gibi sıfatların geçtiği mahlaslar kulla-
bazılarını şöyle sıralamak mümkündür: Ka-
nıldığı tespit edilmektedir.
racaoğlan2, Kurbanî, Köroğlu, Kul Mehmet,
Misgin Abdal, Öksüz Dede, Hayalî, Ozan, Âşık edebiyatının oluşumunun hız-
Bahşi, Oğuz Ali, Geda Muslu, Çırpanlı, landığı 16. yüzyılda yaşayan bu âşıkların
Armutlu, Kul Çulha, Kul Piri, Baba, Dede, çoğunlukla Alevi-Bektaşi zümrelere men-
Yadigâr, Gülşad, Lele (Köprülü, 1962:59-65; sup olduğunu gösteren başka ipuçları da
Sakaoğlu, 1989:115-135; Oğuz, 1995 b:429- bulunmaktadır. Sözgelimi Armutlu mah-
432). laslı âşığın asker âşıklardan olması dışında
günümüze ulaşan tek şiirinde geçen bazı
Bu âşıklardan Armutlu, Bahşi, Çır-
dizeler de Alevi-Bektaşi zümrelere mensup
panlı, Geda Muslu, Hayalî, Karacaoğlan,
olduğunu gösteren ipuçları arasında yer
Köroğlu, Kul Mehmet, Kul Çulha ve Ök-
almaktadır. Armutlu’nun bazı dizelerin-
süz Dede asker âşıklardan olup Yeniçeri
de düşmandan “kâfir” ve “Yezit” diye söz
Ocağı’na mensuptur. Başka bir deyişle bu
edilmektedir. “Hemin Yezitlerin fendi top
âşıklar Bektaşi’dir. Burada adı geçen Köroğ-
ile” dizesinde de Yezitlerin hileci oldukları
lu hikâye kahramanı değil, 1585’te hayatta
vurgulanmaktadır. Öksüz Dede mahlaslı
olan bir asker âşıktır (Alptekin; Sakaoğlu,
âşık da Bektaşi ocaklarına mensup bir asker
2006:29). Bu âşıklardan Geda Muslu, Kul
âşık olması dışında “Yardımcın Muham-
Mehmet, Kul Çulha ve Kul Piri’nin mahlas-
med Ali”, “Abdalların giyer postu” gibi
larında geçen “Geda” ve “Kul” sıfatları da
dizeler söylemiş/yazmıştır. Bu ipuçların-
genellikle Bektaşi asker âşıklar tarafından
dan başka, Öksüz Dede’nin Şah İsmail’in
yaygın olarak kullanılan bir mahlastır. Kul
torunu Haydar Mirza’yı anlattığı (Alpte-
Piri’de geçen “Pir”, Misgin Abdal’da geçen
kin; Sakaoğlu, 2006:36) bir şiirinin bulun-
“Miskin” ve “Abdal”, Öksüz Dede’de geçen
ması da bu âşığın Şah İsmail’e olan ilgi ve
“Dede”, “Oğuz Ali”de geçen “Ali” adları/
sevgisini göstermektedir. Azerbaycan’da
sıfatları/mahlasları ile birlikte “Baba” ve
ve Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesinde
2 Köprülü, Karacaoğlan’ın XVII yüzyılda yaşadığını yaşayan âşıkların “usta âşık” olarak kabul
ileri sürerken Sakaoğlu XVI. yüzyılda yaşadığını be- ettikleri Kurbanî, Şah İsmail tarafından tak-
lirtir.

64
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

dir edilip saraya alınmıştır (Alptekin; Saka- lerinde aruzlu, sözlü kültür çevrelerinde
oğlu, 2006:33). Hayatı etrafında “Kurbanî heceli şiirler yaygın olmakla birlikte, Ale-
ve Peri” adlı bir halk hikâyesi de oluşan vi- Bektaşi zümrelerde her iki vezinle şiir-
Kurbanî, âşık edebiyatının kurucularından ler söyleyen/yazan âşıkların varlığı da az
biri sayılmaktadır. Bu sebeple, Kurbanî’nin değildir. Nitekim XVI. yüzyıl âşıklarından
Şah İsmail tarafından takdir edilip saraya Osmanlı sahasında Kul Mehmet ve Azer-
alınması (Alptekin; Sakaoğlu, 2006:33), âşık baycan sahasında Kurbanî’nin hece ölçüsü
edebiyatı temsilcilerinin Alevi-Bektaşi züm- yanında aruz vezniyle de şiirler söylemesi/
relerle ilişkisini göstermesi bakımından ol- yazması da bunun âşık edebiyatındaki ilk
dukça önemlidir. örneklerini teşkil etmektedir.

Geda Muslu’nun XVII. yüzyılda yaşadı- Âşık edebiyatının oluştuğu 16. yüz-
ğını söyleyen kaynaklar da vardır (Özmen, yıl, Alevilik- Bektaşilik tarihi açısından da
1998-III:41). “Kul Muslu der yârim küstü / önemli bir yüzyıldır. Sözgelimi Bektaşili-
Bad-ı saba gibi esti / Güz eyyamı kadem ği bir kurum hâline getiren Balım Sultan
bastı/ Gör nice ıssız kaldı dağlar” örneğin- (1473-1516), Anadolu âşıklarını da derinden
de olduğu gibi Kul mahlasını kullandığı şi- etkileyen İsmail Hatayî, Pir Sultan Abdal ve
irleri de vardır. Asıl adı Müslihiddin oldu- Kul Himmet de XVI. yüzyılda yaşamıştır.
ğu belirtilen Geda Muslu, Kızıl Deli Sultan
Hacı Bektaş Velî’nin torunu Mürsel
dergâhından el almış, sazı eşliğinde şiirler
Balî’nin büyük oğlu Balım Sultan adına
söylemiş asker âşıklardandır. Kayıkçılar
bağlanan âşık tarzı şiirler de günümüze
Mustafası ve Gedik Süleyman adlı âşıklarla
ulaşmıştır. Sözgelimi “Ali’yi seversen değ-
arkadaşlık ettiği de belirtilmektedir. Yeni-
me yarama” ayaklı şiir; Balım Sultan (1473-
çeri olduğu için birçok yeri gezmiştir. Aynı
1516) adına bağlı olarak söylenir (Özmen,
mahlası taşıyan başka bir âşıktan daha söz
1998-II:15-22). Bu şiirleri gerçekten Balım
edilse bile bunların aynı kişi olduğu düşün-
Sultan mı söylemiştir bilemiyoruz fakat Ba-
cesi daha kuvvetlidir (Özmen, 1998-III:41).
lım Sultan’ın da XVI. yüzyılda yaşaması ve
Azerbaycan sahasında anlatılan “Kul âşıkları etkilemesi önemlidir. Asıl adı Hızır
Mahmut” adlı hikâyede Karacaoğlan’ın Balî olan Balım Sultan’ın mahlası söyledi-
üç ölüyü dirilten bir velî tipine dönüşmesi ği/kendisine mal edilen âşık tarzı şiirlerde
(Alptekin; Sakaoğlu, 2006:59) de muhteme- “Balım” olarak geçer.
len onun Alevi-Bektaşi zümrelere mensup
Balım Sultan’dan sonra Hacı Bektaş
kabul edilmesiyle ilgilidir.
Dergâhı’nda on bir yıl postnişin olarak gö-
Yaygın kabulün aksine, Alevi- Bektaşi rev yapan Kalender Çelebi’nin de âşık tarzı
zümrelerde yazılı kültürle sözlü kültür bir şiirleri vardır (Özmen, 1998-II:23-32). Ge-
arada bulunmaktadır. Yazılı kültür çevre- nellikle “Kalender” mahlasını kullanan Ka-

65
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

lender Çelebi’nin “Kalender Abdal” mahla- Şah İsmail Hatayî, yalnızca Alevi-
sını kullandığı şiirleri de vardır: “Kalender Bektaşi çevrelerde yetişen halk şairlerini
Abdal’ım koymuşum seri / Şükür kurban etkilemekle kalmamış, aynı zamanda Sünni
kestim gördüm didarı / Erenler serveri, çevrelerde yetişen bazı derviş-şairleri de et-
gerçekler eri / Sultan Hacı Bektaş Velî’yi kilemiştir. Şah İsmail Hatayî’nin şiirlerinden
gördüm” (Özmen, 1998-II:26). etkilenen halk şairlerinden biri de Sorgunlu
Sıdkı Baba’dır. Sorgunlu Sıdkı Baba, Kadi-
Hacı Bektaş tekkesinde ilk Dede-Baba
rilik inanışına mensup bir derviş-şairdir.
olan Sersem Ali Baba da “Sersem” ve “Ser-
Sıdkı Baba tarafından yazılan el yazması
sem Ali” mahlaslı âşık tarzı şiirler söyler/
“Dîvân”da da Şah İsmail Hatayî’nin etkisi
yazar. Örnek: “Sersem Ali vardı pire da-
belirgin olarak görülmektedir.
yandı / Çerağımız kırk budaktan uyandı /
Mürşit olan her bir renge boyandı / Hünkâr Pir Sultan Abdal’ın da sevip saydığı
Hacı Bektaş pirim Hû deyu” (Özmen, 1998- (Şam’da yaşayan Alevilerden) Kul Yusuf,
II:85). Otman Baba’ya mensup (Hurufî) Muhyid-
din Abdal, Bedreddünlülerden Hakirî de
“Şah İsmail Hatayî, tekke çevrelerinde XVI. yüzyılda yaşamıştır.
oluşan ve gelişen derviş tarzı Türk edebiya-
tının en önemli temsilcilerinden biridir. O, Alevi-Bektaşi zümrelere mensup Pir
16. yüzyıldan günümüze kadar Türk dün- Sultan Abdal, Muhyiddin Abdal, Pir Gaip
yasının önemli bir bölümünde olduğu gibi Abdal, Hüseyin Abdal, Meczup Abdal, Ko-
Anadolu’da yaşayan pek çok şairi de etkile- yun Abdal; Kul Yusuf, Kul Himmet, Kul İb-
miştir. Yaygın bir etki alanının bulunmasın- rahim, Kul Hüseyin, Kul Adil, Kul Bayram-
da, onun hem güçlü bir devlet adamı hem lı, Kul Mazlum gibi âşıkların/derviş şairle-
de usta bir şair olmasının önemli bir yeri rin de XVI. yüzyılda yaşamış olması, âşık
vardır. Şah İsmail Hatayî’nin belirgin olarak edebiyatının oluştuğu dönemde Abdal ve
etkilediği Anadolu sahası halk şairlerinin Kul mahlaslarının yaygın olarak kullanıldı-
çoğu Alevi-Bektaşi çevrelerde yetişmiştir” ğını da göstermektedir.
(Durbilmez, 2016ç). Fikret Türkmen, “Şah 2. Âşık Edebiyatı Geleneklerinde
İsmail Hatayî’nin Anadolu Alevi- Bektaşi- Alevi-Bektaşi Zümrelerin Etkileri
liği ve Alevi-Bektaşi Edebiyatı Üzerindeki
Etkileri” başlıklı bildirisinde Şah İsmail’den Âşık edebiyatı gelenekleri içinde, özel-
likle saz çalma, rüya görme / bade içme,
etkilenen şairler arasında Kul Himmet, Pir
mahlas alma gibi geleneklerde Alevi-
Sultan Abdal, Yeksânî, Everekli Seyranî,
Bektaşi zümrelerin etkisi belirgindir.
Teslim Abdal, Ahû Dede’yi saymakta, bu
şairlerin deyişleri ile Hatayî’nin şiirleri ara- 2.1. Saz/ezgi eşliğinde söyleme: De-
sındaki benzerlikleri örnekleriyle ortaya yişlerin saz/ezgi eşliğinde söylenmesi, en
koymaktadır (2004:320-325). yaygın âşık edebiyatı geleneklerinden biri-

66
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

dir. Âşık ve saz o kadar bütünleşmiştir ki, bul edilmelidir. Anadolu âşıkları arasında
âşıklara “saz şairi”, “çöğür şairi”, “kopuz- yaygın olarak devam eden, sazı çalmadan
cu”, “bağlamacı” gibi adlar da verilmiş, önce üç defa öpüp başa koyma geleneğinin
saz âşıklığın simgesi olmuştur (Durbilmez, kökenleri de eski ozanlara dayanmaktadır:
2010:149). XIV. yüzyılda, Azerbaycan’da Ozanlar da kopuzu “öpüp başa koyarak
ozan sözcüğünün kopuz anlamında kulla- çalarlardı. Düşman ona el süremezdi. Yere
nılması ve kopuz eşliğinde şiir söyleyen sa- konulması günah sayılırdı.” (Gazimihal,
natçıya ozancı denmesi de aynı anlayıştan 1958:1653).
kaynaklanmaktadır (Durbilmez, 2010:148).
Sazın “ululuk” ve “velîlik” simgesi
Âşıklar arasında olduğu gibi Alevi- kabul edilmesi yanında sazdan yararlanı-
Bektaşi çevrelerde de saz kutlu sayılmakta, larak yapılan çeşitli sağaltıcı uygulamalar
bu inanç çevrelerinde saza “Telli Kur’an” da sazın kutlu sayılmasıyla ilgilidir. Sözge-
adı da verilmektedir. Sazın “Telli Kur’an” limi “tedavi etme”, “iyi ruhları çağırma /
olarak adlandırılması yanında, bazı kısım- kötü ruhları kovma”, “ruhları dindirme”,
larının da Bektaşi inançlarını simgelediği- “ulularla haberleşme”, “ilhamı kuvvetlen-
ne inanılır. Sözgelimi “sazın kolu Allah’ı dirme”, “sözü daha etkili kılma”, “bade
(elif) ve Hz. Ali’nin kılıcı Zülfikâr’ı, göv- içen âşık adayını rüyadan uyandırma ve
desi Hz. Ali’nin bedenini, on iki telli saz/ dilinin çözülmesini sağlama” (Durbilmez,
çöğür de On İki İmamı simgeler (Hendrich, 2010:149-150) gibi işlevler yüklenen sazın
2005:294). bu işlevleri sazın atası kopuzun gökten
indiği inancına dayanmaktadır. Kamlara
Alevi-Bektaşi çevrelerde sazın bu ka-
dayanan bu ve benzer uygulamalar başka
dar kutlu sayılması, sazın atası kabul edilen
Türk topluluklarında da görülür. Sözgeli-
kopuzun kaynağı ile ilgili eski Türk inanç-
mi “yarı Müslüman, bahşı adlı kopuzcula-
larına kadar uzanmaktadır. Ozanların pîri
rı, sihir, fal, tedavi, iyi ruhları çağırma, kötü
sayılan Korkut Ata’nın doğumu hakkın-
ruhları kovma törenlerinde, yalnızca kopuz
da anlatılan efsanelerden birinde kopuzun
kullanıyorlardı” (Ögel, 1991:6).
“gök”ten indirildiği inancına rastlanmakta-
dır (Durbilmez, 2003:225). Bu inancın yansı- Sazın kökeni konusunda çeşitli efsa-
ması olarak ortaya çıkan “kopuz”un gökten neler anlatılmakta; sazın tarihini Harut’a,
inen ışığın içinden çıkması motifi ile Alevi- Marut’a, Hz. Davut’a dayandıran kabuller
Bektaşi çevrelerde saza “Telli Kur’an” adı bulunmaktadır. Sözgelimi telli sazın tari-
verilmesi arasında büyük bir benzerlik gö- hini Harut’a, Marut’a dayandıran Sednik
rülmektedir. Dede Korkut hikâyelerinde Paşayev Pirsultanlı, sazın ilk sesini Hz.
“Dede Korkut’un başlıca velîlik sembolü Musa’nın işittiğini; Dicle’den, Fırat’tan beri
olarak görülen kopuza saygı duyulması da gezdiğini söyler: “Söyle tarihini, a telli sa-
aynı inancın başka bir yansıması olarak ka- zım / Sen varsın Harut’dan, Marut’dan beri

67
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

/ Senin ilk sesini Musa işitmiş / Gezmişsin ların sazla imtihan edildiği de şöyle anlatı-
Dicle’den, Fırat’tan beri” (Paşayev Pirsul- lır: “Dede heykellini, dede gurbeti / Dede
tanlı, 1995) yadigârı unutmam kat’i / Çağır ozanları,
çağır milleti / İmtihan eyleyek Korkut’tan
Aynı şiirde, sazın ağacını kör Şeytan’ın
beri” (Paşayev Pirsultanlı, 1995).
yonduğu ve elinden cihanda yandığı, Hz.
Davut’tan beri insan elinde olduğu da be- Nevruz Bacı, sazın kendisine rüyada
lirtilir: “Senin ağacını yonmuş kör Şeytan verildiğini söyler: “Ben de hayran oldum
/ Senin mucizeni donmuş kör Şeytan / senin hâline / Rüyamda bir saz verdi-
Elinden cihanda yanmış kör Şeytan / İnsan ler elime / Saz ile oturdum tren yoluna /
elindesin Davut’tan beri” (Paşayev Pirsul- Tren durur aşkın treni durmaz” (Yardımcı,
tanlı, 1995) 1999:168).

Hz. Davut’un çaldığı günden beri “Da- 2.2. Tapşırma / Mahlas Kullanma: Âşık
vut avaz” olarak da adlandırılan sazda pey- edebiyatı gelenekleri arasında “mahlas kul-
gamberin payı da olduğu ve tarihinin boz- lanma” / “tapşırma” ayrı bir yere ve öneme
kurda dayandığı ifade edilerek Bozkurttan sahiptir. Abdal, baba, dede, derviş, kemter,
türeyiş efsanesiyle yaşıt olduğu anlatılır: kul, miskin, pir, sersem, sultan gibi mahlas-
“Sinende Davut’un elleri gezdi / Sen o gün- ların çok yaygın olduğu ve bu mahlasların
den adın Davut avazdı / Peygamber payı- genellikle Alevi-Bektaşi zümrelere mensup
dır, büyük murazdı(r) / Danış tarihini boz- âşıklar tarafından kullanıldığı anlaşılmak-
kurttan beri” (Paşayev Pirsultanlı, 1995). tadır. “Sözlü kültür aktarımının çok baskın
olduğu Alevi-Bektaşi unsurlar içinde söz-
“Doğmaca söylerken âşıklara düşünme
lü edebiyatın yazıya geçirilmesinde de pek
imkânı verme”, “dinleyicileri hazırlama”,
çok sorunlar yaşanmış, şiir mecmuaları ve
“şiirin ölçüsünü ve türünü belirleme”, “top-
cönklere Hatâyî şiirleri büyük tahrifatlarla
lulukta birlik yaratma” gibi çeşitli işlevleri
geçmiştir. Zamanla ‘Şah’ Hatâyî’nin hatıra-
de bulunan sazın; doğmaca söyleme/atış-
sı ile Alevi toplum arasında öyle kuvvetli
ma, bade içme/rüya motifi, usta-çırak iliş-
manevî bağlar oluşmuştur ki şiir denince
kisi, âşık tarzı halk hikâyeciliği, muamma
Hatâyî, Hatâyî denince de şiir akla gelir
ve deyiştirme/atıştırma gelenekleri içinde
olmuştur” (Köksal, 2012:41). Bu kabulün
de önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır
etkisiyle, pek çok âşık şiirini tapşırırken
(Durbilmez, 2010:148-158). Âşığın simgesi
kendi mahlasını kullanma yerine “Hatâyî”
olan saz, âşığın itibarını da simgeler. Özel-
mahlasını kullanma yoluna gitmiştir. Hat-
likle atışma geleneği içinde yapılan imti-
ta “Hatâyî” sözü de zaman içinde “mah-
hanı kaybeden âşığın kazanan âşığa sazını
las” anlamına gelir. Bu konuda Abdulbaki
vermesi büyük bir itibar kaybı sayılır. Sazın
Gölpınarlı’nın şu tespiti oldukça önemli-
ve sözün bilicisi Korkut Ata’dan beri ozan-
dir: “Aleviler Hatayî’yi, bu mahlası o kadar

68
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

hususilikten çıkarmışlar, o kadar umumi- mahlaslar taşıyan çeşitli halk şairleri yaşa-
leştirmişlerdir ki herhangi bir şiirin şairini dığı tespit edilmektedir (Arslanoğlu, 1992).
sorarlarken ‘Bu şiirin Hatayîsi kimin?’ diye Hatayî mahlaslı şiirlerden birinde şair, asıl
sorarlar ve Hatayî mahlaslı herhangi bir şiir adının “Caferî”, lâkabının “Hatayî” oldu-
okunurken mecliste kadınlar ayağa kalkar, ğunu şöyle söyler: “Hatâyî lâkabım, Ca’ferî
erkekler diz çöker” (Gölpınarlı, 1953:19). ismim / Bir levh üzerine yazıldı resmim
Gölpınarlı’dan alıntılanan bu bilgi üzerine / Bâtın mâdeninden oluptur cismim /
Köksal’ın yorumu da şöyledir: “Bu anek- Hikmet-i Hudâ’ya uğradım geldim” (Arsla-
dot bize çok şeyi söylemektedir. Asıl kim- noğlu, 1992:41).
liğini -ya sözüne dikkat çekmek için ya da
Kaynaklarda geçen Hatayî mahlaslı şi-
Hatâyî’yi tâzim için, belki taklit amacıyla
irlerin sahipleri konusundaki kargaşalar-
belki de bambaşka sebeplerle- saklamak
dan biri de bu şiirleri cönklere, mecmuala-
isteyen Alevi ozanlar, koşmalarında, nefes-
ra kaydedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu
lerinde kendi adları yerine Hatâyî’yi tapşır-
şiirleri kaydeden kişiler, şiirlerin kime ait
mışlar, böylece Hatâyî gölgesi altında şiirle-
olduğunu bilmiyorsa –belki de Gölpınarlı
rinin itibarını arttırmışlar ama öte yandan
ve Birdoğan’ın tespitlerindeki gibi “Hatayî”
da pek çok Hatâyî’nin ortaya çıkmasına yol
sözünü “mahlas” anlamında kullanarak-
açmışlardır” (Köksal, 2012:41).
mahlas kısmına “Hatayî” yazma yoluna
Abdulbaki Gölpınarlı’nın tespiti yanın- gitmişlerdir. Sözgelimi Sultan Abdal, Kul
da, Nejat Birdoğan’ın da Malatya yöresin- Himmet gibi şairlerin şiirlerinin de bazı
den derlediği bilgi de önemlidir. Buna göre, cönklerde, mecmularda “Hatâyî” adına
tapşırma/mahlas kullanma yerine Malatya kaydedildiği ortaya çıkarılmıştır (Köksal,
yöresinde de “Hatayî söyleme” denilmekte- 2012:42).
dir (Birdoğan, 1991). Yalnızca bu tespit bile
Şah İsmail Hatayî, yalnızca Alevi-
Hatayî’nin Anadolu halk şairleri üzerin-
Bektaşi çevrelerde yetişen şairleri etkile-
deki etkisinin ne kadar belirgin olduğunu
mekle kalmamış, Sünnî çevrelerde yetişen
göstermeye yetecektir. Demek ki özellikle
pek çok halk şairini de etkilemeyi başarmış-
Alevi-Bektaşi çevrelerde yetişen ozanlar
tır. Etkiledikleri halk şairlerinden bir kısmı
açısından kendi adını/mahlasını tapşır-
Hatayî’nin şiirlerine nazire söylemiş/yaz-
mak yerine “Hatayî” mahlasını kullanmak
mış, bir kısmı onun şiirlerini kendine mal
oldukça yaygın olup, bunda Şah İsmail
etmiş, bir kısmı ise onun şiirlerinden çeşitli
Hatayî’nin anısını ve adını yaşatma eğilimi
dizeleri kendi şiirleri arasında kullanmıştır.
öne çıkmaktadır (Sarıkaya, 2013).
Alevi-Bektaşi zümrelere mensup
Anadolu’da Hatayî, Can Hatayî, Der-
âşıklarla bu zümrelere mensup olmayan
dimend Hatayî, Derviş Hatayî, Kul Hatayî,
âşıklar arasında da ortak mahlaslar bulu-
Pir Hatayî, Sultan Hatayî, Şah Hatayî gibi

69
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

nabilmektedir. Sözgelimi İkramî mahlasını söyleyerek şiire yönelen genç âşıklar usta
kullanan âşıklardan Karslı/Sarıkamışlı/ âşıkların/şairlerin şiirlerini ezberlemekte,
Ağyarlı İkramî, Alevi (Samancıgil, 1946:96); zaman içinde kendileri de bu şiirlere nazire-
Yozgatlı/Sorgunlu/Taşpınarlı İkramî, ler söylemeye/yazmaya başlamaktadır. Sıd-
Sünnî’dir (Durbilmez, 2016a:114). kı Baba da Yunus Emre, Şah İsmail Hatayî,
Pir Sultan Abdal gibi usta şairlerin şiirle-
2.3. Çırak Olma ve Yetişme: Çırak
rinden bazılarını ustamalı olarak söylemiş,
olma ve yetişme geleneği de oldukça önem-
zamanla bu şiirlere nazireler de söylemiş/
lidir. Sözgelimi Malatya/Arguvan/İsaköy-
yazmıştır. Sıdkı Baba’nın kendi el yazması
lü Şah Sultan (kadın âşıklardan), Derviş
divanı incelendiğinde, Hatayî’nin bu şair
Mehemmed çıraklarındandır. Usta âşıkların
üzerindeki etkisi açıkça görülmektedir. Bu
şiirlerini söylemeye “ustamalı söyleme”
etkilenmelerin ‘söylemlerarasılık’/’metinle
adı verilir. Alevi- Bektaşi zümrelere men-
rarasılık’ ilişkiler açısından incelenmesi bi-
sup âşıklar da genellikle Pir Sultan Abdal,
limsel araştırmalara yeni boyutlar kazandı-
Şah İsmail Hatayî gibi usta âşıkların şiirle-
racaktır. Burada vurgulamak gerekirse, İki
rini söyler. “Usta malı deyişler söyleme ge-
ayrı şair adına kaydedilmiş iki metni karşı-
leneğinin bir benzeri de başka âşıklardan
laştırırken sırf ‘benzeşiklik’ düzleminde ya-
bahsetme geleneği”dir. Âşıklar, yanlarında
pılacak bir sorgulama günümüz halkbilimi
yetiştikleri usta âşıklardan ve/veya manevî
araştırmaları açısından oldukça yetersiz ve
olarak usta kabul ettikleri âşıklar ile hay-
yanıltıcı olacaktır.”
ranlık duydukları âşıklardan şiirlerinde
bahsederler. Âşıknâme/şairnâme adı veri- Usta-çırak ilişkileri sonucu âşık kolları
len şiirlerdeki gibi, şairlerden/âşıklardan ortaya çıkar. Erzurumlu Emrah kolu To-
genel olarak bahseden şiirler söylemeleri kat, Kastamonu, Çankırı ve bu illerle kom-
yanında, âşıkların, yalnızca bir âşıktan bah- şu bölgelerde; Sümmanî kolu Erzurum ve
seden müstakil şiirler söyledikleri de bili- çevresinde, Talibî kolu Zile ve çevresinde,
nir” (Durbilmez, 2016a). Huzurî kolu Artvin ve çevresinde, Şenlik
kolu Doğu Anadolu ve Azerbaycan’da yay-
Ustamalı söyleme, nazire söyleme/
gındır.
yazma, usta âşıklardan söz etme gibi çe-
şitli gelenekleri de çırak olma ve yetişme Bu âşık kolları dışında Pir Sultan Abdal,
içinde değerlendirmek mümkündür. Başka Hatayî, Kul Himmet, Dertli, Ruhsatî, Derviş
bir âşığın söylediği/yazdığı bir şiirin aya- Mehemmed, Deli Derviş (Feryadî), Kemterî,
ğını kullanarak, aynı ölçü ve konuda şiir Âşık Kul Hüseyin gibi âşık kollarından da
söyleme/yazmaya “nazire söyleme/yaz- söz etmek mümkündür. Sözgelimi Ali Cem
ma” denir. Alevi-Bektaşi zümrelere men- Akbulut tarafından yayımlanan “Âşık Kul
sup âşıklarda da “nazire söyleme/yazma” Hüseyin ve Kul Hüseyin Kolu Âşıkları”
geleneği yaygındır. “Ustamalı deyişler adlı kitapta şu âşıklara yer verilir: Sefil Ser-

70
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

sem, Kul Hüseyin, İbrahim, Kul Fakır, Biça- Meryem adlı bir kızla evlendiği için ha-
re, Derviş Edna, Halil, Fakır Edna, Nikabî, yatının bir bölümünü Çorum’da yaşadığı
Dervişoğlu, Mihnetî, Abdal Ali, Müslüm, ve Çorum’da vefat ettiği için Çorumlu sa-
Noksanî, Sersem Köle, Sefil Mehmet, Sefil yıldığı belirtilmektedir. Erzurumlu Âşık
Turap, Yanyatan Ali, Fukara Derviş, Piranî, Ceyhunî ve Karslı Âşık Ceyhunî de Zileli
Hicabî. Âşık Ceyhunî ile aynı mahlası kullandığı
için bu üç âşığın şiirleri karıştırılabilmekte-
Alevi-Bektaşi zümrelere mensup güçlü
dir.
âşıklar, usta-çırak geleneği ve nazire söyle-
me bağlamlarında başka âşıkları da etkile- Bazı şiirlerinde tasavvufî nakışlar bu-
miştir. Bu etkileme yalnızca Alevi-Bektaşi lunan Zileli Âşık Ceyhunî’nin, Tokat’ta,
zümrelere mensup âşıklar üzerinde değil, Kadirî şeyhi Balak Baba’ya intisap ettiği de
Sünnî çevrelerde yetişen âşıklar üzerinde de söylenir. Zileli Âşık Ceyhunî’nin “Çorum-
görülür. Sözgelimi “Zileli Âşık Ceyhunî’nin lu” olduğu yazılan yazıya göre; âşığın sazı
Yozgatlı Halk Şairleri” başlıklı bildirimizde Alaca’da, Teberik köyünde Dede Kargın
Ceyhunî’nin Sünnî âşıkları da etkilediğini oğullarından Dede Bey’dedir. Diğer eşya-
örneklerle ortaya koymuştuk (Durbilmez, ları da “kutsal birer hatıra olarak” Alaca’da
2012:142-152). taksim edilmiştir. Başında daima “beyaz bir
külah” bulunan âşık “ihtiyarlığına doğru”
“Usta-Çırak Geleneği Bağlamındaki
Bektaşi tarikatına geçmiştir (İvgin; Yardım-
Etkileri” başlığı altında Yozgatlı Seyhunî
cı, 1996).
ve Yozgatlı Mesudî gibi Zileli Âşık
Ceyhunî’nin Yozgatlı çırakları anlatılmış, Zileli Âşık Ceyhunî’nin Yozgatlı halk
“Nazire Söyleme Geleneği Bağlamındaki Et- şairleri üzerine etkilerini belirlerken önce-
kileri” başlığı altında da Yozgatlı Hüznî ve likle âşık kolları açısından konuya yaklaş-
Yozgatlı/Sorgunlu/Taşpınarlı Âşık İkrâmî, makta yarar vardır. Erzurumlu Emrah’ın
Yozgatlı Âşık Türkmenoğlu, Yozgatlı Âşık çırağı Tokatlı Nuri, Zileli Âşık Ceyhunî’nin
Yükseli gibi Zileli Âşık Ceyhunî’nin şiirle- ustasıdır. Bir şiirinde de bu gerçeği şöyle
rine nazire söyleyen/yazan Yozgatlı halk ifade eder: “Ceyhunî var Nuri çırakların-
şairleri ile ilgili bilgilere ve bu âşıkların na- dan.” Bu silsileyle Erzurumlu Emrah kolu-
zirelerine yer verilmiştir. na mensup olan Zileli Âşık Ceyhunî de çı-
rak yetiştirerek bu âşık kolunun devamını
Zileli Âşık Ceyhunî, gezgin
sağlamıştır. Cahit Öztelli de “Zileli Şairler”
âşıklardandır. Tokat dışında Yozgat ve
adlı kitabında Âşık Ceyhunî’den söz eder-
Çorum’da da çok tanınan bir âşıktır. Bu se-
ken “muhitinde geniş bir şöhrete sahip ol-
beple, bazı kaynaklarda “Çorumlu” oldu-
duğu, yetiştirdiği çıraklarının çokluğu ile
ğu da yazılmaktadır. Zileli eşi Şakire’den
sabittir” demektedir. Tokatlı Cemalî, Hicrî,
ayrılan âşık, Çorumlu Kâhya oğullarından
Zileli Tahtabacak, Mevcî, Zileli Nagâmî,

71
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Zileli Aşuğ Sermî, Zileli İlhamî, Niksarlı Yozgatlı Âşık Türkmenoğlu’nun na-
Bedri, Niksarlı Cesûrî, Sivaslı Pesendî gibi ziresinin ayak dizeleri şöyledir: Garıncayı
âşıklarla beraber Yozgatlı Seyhunî ve Yoz- bile yıhamaz oldum / Dos(t)ların yüzüne
gatlı Mesudî de Zileli Âşık Ceyhunî’nin çı- bahamaz oldum / Şimdi atışmaya çıhamaz
raklarındandır. Yozgatlı Hüznî ile Yozgatlı oldum / Cuvaramı bile yahamaz oldum /
Seyrî’nin de Ceyhunî’ye çıraklık etmiş ola- Abdes(t) suyum bile dökemez oldum.
bileceğine dair bilgiler vardır.
Yozgatlı Âşık Yükselî’nin naziresinin
Usta-çırak ilişkisi, Yozgatlı âşıklar ara- ayak dizeleri şöyledir: Hançeri hasmıma ça-
sında yaygın olmamakla beraber az da olsa kamaz oldum / Coşkun sular gibi akamaz
görülür. Sözgelimi Gamlı’nın üstadı Tokat- oldum / Gayli dost hatırı yıkamaz oldum /
lı Nuri’dir (Oğuz, 1994:75). Seyrî, Yozgat’a Açıp da bir kere bakamaz oldum / Boynu-
gelen Emrah, Pesendî, Nurî, Ceyhunî ma madalya takamaz odum.
gibi âşıkları dinleyerek şairliğini geliştirir
Zileli Âşık Ceyhunî’nin “El vurup tabi-
(Oğuz, 1994:142).
be incitme beni / Zira aşk derdine derman
Elimizdeki örneklerden hareketle tespit- bulunmaz / Ne derttir bilmezem sızlatan
lerimize göre, Zileli Âşık Ceyhunî’nin Yoz- beni / Can gider visüle canan bulunmaz”
gatlı halk şairleri tarafından en fazla tanzir dörtlüğüyle başlayan koşmasına ve “Akil
edilen şiiri “Evvel ateş püskürürken ağzım- beri gel beri gel / Bir gönüle nazar eyle /
dan / Şimdi bir pamuğu yakamaz oldum” Ağız söyler kulak dinler / Ölen dile nazar
ayak beyti ile başlayan koşmasıdır. Bu koş- eyle” dörtlüğü ile başlayan semaîsine Yoz-
maya Yozgatlı Hüznî, Yozgatlı Türkme- gatlı/Sorgunlu/Taşpınarlı Âşık İkramî’nin
noğlu ve Yükselî tarafından nazireler söy- nazireler söylediği tespit edilmiştir. Bu na-
lenmiş/yazılmıştır. Zileli Âşık Ceyhunî’nin zireler, iki âşığın Yozgat’ın Sorgun ilçesine
bu koşmasının ayak dizeleri şöyledir: Şimdi bağlı Taşpınar köyünde görüştükleri yö-
bir pamuğu yakamaz oldum / İpliği iğneye nündeki bilgilerin doğruluğunu da destek-
takamaz oldum/ Nedendir bugünler çaka- lemektedir. Zileli Âşık Ceyhunî’nin “bu-
maz oldum / Ceyhunî’yim lâkin akamaz lunmaz” redifli koşmasının ayak dizeleri
oldum. şöyledir: Zira aşk derdine derman bulun-
Yozgatlı Hüznî tarafından bu şiire söy- maz / Can gider visâle canân bulunmaz /
lenen/yazılan nazirenin ayak dizeleri şöy- “At bulunur meydan bulunmaz” / Göçen
ledir: Kapudan dışarı çıkamaz oldum / Ba- Ceyhunî’ den nişan bulunmaz.
ğıma bahçeme bakamaz oldum / Karaçalı
“Bulunmaz” redifli bu şiire Yozgatlı
gibi kokamaz oldum / Bir sabî çocuğu yı-
Âşık İkramî’nin naziresinin ayak dizeleri
kamaz oldum / Karıkları başa çıkamaz ol-
şöyledir: Âşığın derdine derman bulun-
dum.
maz / Can uçar gider de canan bulunmaz

72
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

/ İnlerim sesimi duyan bulunmaz / Âşık de tuz biber soğan olmasa / İçerim kaseyle
İkramî’den nişan bulunmaz. peyman olmasa / Gelir mi zevkimiz canan
olmasa / Ölür bu Ceyhuni ayran olmasa.
Yozgatlı Âşık İkramî tarafından tanzir
edilen Zileli Âşık Ceyhunî’nin “nazar eyle” Yozgatlı Âşık Türkmenoğlu tarafından
redifli şiirinin ayak dizeleri şöyledir: Bir bu şiire söylenen nazirenin ayak dizeleri
gönüle nazar eyle / Öten dile nazar eyle / şöyledir: Dünya neye yarar insan olmasa /
İki ele nazar eyle / Düşmüş kula nazar eyle İnsan neye yarar iman olmasa / Gurbet yer
/ Doğru yola nazar eyle / Sonra ele nazar bitirir vatan olmasa / Bu can neye yarar ca-
eyle. nan olmasa.

Bu şiire Yozgatlı Âşık İkramî tarafın- “Olmasa” redifli koşmaya Yozgatlı


dan söylenen nazirenin ayak beyti bile aynı Âşık Yükselî’nin yazdığı/söylediği nazire-
olup “Akıl beri gel beri gel / Bir gönüle nin ayak dizeleri şöyledir: Pehlivan olur mu
nazar eyle” dizeleriyle başlamaktadır. Bu meydan olmasa / Bülbül neye yarar bağban
şiirin son dörtlükleri de neredeyse aynıdır: olmasa / Neyleyim meydanı yâran olmasa
“Ceyhunî’yem gevher kâni / Hak sendedir / Yükselî neyleyim canan olmasa.
özün tanı / İptidâ yokla sen seni / Sonra
Bu bilgiler ışığında, Zileli Âşık
ele nazar eyle” / “İkramî’yem gevher kani
Ceyhunî’nin mensup olduğu âşık koluna
/ Hagga gurban eyle canı / İpti yohla sen
Seyhunî ve Mesudî’den başka Hüznî, Seyrî,
gendini /Sonra ele nazar eyle”
İkramî, Türkmenoğlu ve Yükselî’nin de ek-
Yozgatlı Âşık İkramî tarafından söyle- lenmesi gerektiğini düşünüyoruz (Durbil-
nen nazirenin ayak dizeleri şöyledir: Bir gö- mez, 2012:142-152).
nüle nazar eyle / Doğru yola nazar eyle /
2.4. Bade İçme (Rüya Görme): Âşık
Esen yele dikkat eyle / Cümle gula dikkat
edebiyatı gelenekleri içinde yer alan “bade
eyle / Ağza, dile nazar eyle / Sonra ele na-
içme (rüya görme”, kökeni Kam/Şaman
zar eyle.
inançlarına kadar uzanan bir gelenektir.
Zileli Âşık Ceyhunî’nin “Ciğer keba- Şamanlığa giriş merasimine dayanan ve
bından hoşlanır canım / İçinde tuz biber “dolu içme” ve “buta alma” gibi adlarla da
soğan olmasa / Şarab-ı gülfuma pek kaynar anılan bu gelenek, Türk halk hikâyelerinde
kanım / İçerim kaseyle peyman olmasa” de yansımasını bulmuştur.3 “Hikâye kah-
dörtlüğüyle başlayan koşmasına Yozgatlı ramanı bu rüya ile pir elinden bade içerek
Türkmenoğlu ve Yükselî tarafından nazire- Tanrı aşkını, sevgilinin aşkını ve kendisine
ler söylendiği / yazıldığı görülmektedir.
3 İlhan Başgöz’ün “Türk Halk Hikâyelerinde Rüya
Zileli Âşık Ceyhunî’nin “Olmasa” re- Motifi ve Şamanlığa Giriş” adlı incelemesinden
difli koşmasının ayak dizeleri şöyledir: İçin- özetlenen konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. Günay,
1992:11-16.

73
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

toplum içinde müstesna bir yer sağlayacak geçtim / Hünkâr Hacı Bektaş Velî” (Yar-
saz şairi olmak için gerekli bütün hüner- dımcı, 1999:173). Âşıklara rüyasında bade/
leri ve bilgileri kazanmaktadır. Uyandığı dolu sunduğu söylenen kişiler arasında bir
andan itibaren yeni kişiliği ile çevresinden pir, üçler, beşler, yediler, kırklar, Hızır, Hz.
ilgi, sevgi ve saygı görmeğe başlamaktadır” Ali, Hacı Bektaş Velî, Şah İsmail Hatayî, Pir
(Günay, 1992:90-91). “Âşıklar, ‘bade içme’ Sultan Abdal, Yunus Emre gibi din uluları
sonucu, maddî aşktan manevî aşka, sade olabilmektedir. Sözgelimi Âşık Kurbanî ve
kişilikten sanatçı kişiliğe veya zaten sanat- Posoflu Âşık Müdamî’ye Hz. Ali, Âşık Se-
çıysa, sanatçılıktan usta sanatçılığa geçerler. fil Rıza’ya Hz. Hüseyin, Kalender Abdal’a
Bu geçiş esnasında; şiir söyleme yeteneği Hacı Bektaş Velî, Erzurumlu Noksanî’ye 12
kazanırlar, yetenek önceden varsa daha da imamlardan biri; Âşık Seyranî, Âşık Kemalî
ustalaşırlar, âşıklık geleneğinin icapları ile Baba, Âşık Hüdaverdi’ye kırklar, Âşık Fa-
maddî ve manevî bazı bilgileri de öğrenir- kir Edna’ya Şah İsmail Hatayî bade/dolu
ler. Saz çalmayı, doğmaca şiir söylemeyi sunmuştur (Yardımcı, 1999:178-180). Şah
rüyasında öğrenen âşıklardan bazıları saz İsmail Hatayî’ye Hz. Ali’nin bade sunduğu
çalmayı da bu esnada öğrenirler. Genellik- da şöyle belirtilir: “Ali’m bana neler etti /
le pîr, nur yüzlü biri, üçler, yediler, kırklar, Aldı elim dara çekti / Üstüme yürüyüş etti
Hızır gibi din kaynaklı ulu kimselerin elin- / Elindeki dolu ile” (Birdoğan, 1991:117).
den bade içilir. Bade içen âşık uyandığında
Rüyada bede içen ve 3, 6, 7, 20, 40 gün
ilk deyişini söyler. Rüyada yaşadıklarını şi-
baygın kalan âşık, ehl-i dil bir kişinin sazın
irle anlatabilir” (Durbilmez, 2016a:124).
tellerine dokunmasıyla kendine gelir (Gü-
Âşık edebiyatında üç çeşit bade/dolu- nay, 1999).
dan söz edilir: 1. pîr dolusu, 2. er dolusu, 3.
2.5. Atışma: Âşık deyişleri “serbest de-
yâr dolusu (Durbilmez, 2016:124). Gelenek
yişler” ve “sistemli deyişler” olmak üzere
içinde yaygın olan kabule göre; pîr dolusu
ikiye ayrılır. “Sistemli deyişler”, en az iki
içen âşıklar dinî-tasavvufî şiirlerde, er dolu-
âşık arasında aynı ayak, konu ve ezgiye
su içenler kahramanlık şiirlerinde, yâr do-
bağlı olarak yapılan “atışma”lardır (Durbil-
lusu içenler ise maddî aşk/sevgi şiirlerinde
mez, 2016b). Atışma geleneğinin Anadolu
daha başarılı olur. Üç çeşit doludan da içti-
âşık edebiyatı içindeki günümüze ulaşan
ğine inanılan âşıkların hem dinî-tasavvufî,
en eski örneklerinden biri, belki de birinci-
hem kahramanlık, hem de maddî aşk/sevgi
si Teslim Abdal ve Sultan Mehemmed ara-
konulu şiirlerde başarılı oldukları da düşü-
sında geçmiştir (Özmen, 1998-III:131-134).
nülür (Durbilmez, 2016a:124).
XVII. yüzyıl âşıklarından Teslim Abdal ile
Pir Sultan Abdal’ın bade içişi şöyle dile Sultan Mehemmet arasında geçen bu atış-
getirilir: “Pîr elinden dolu içtim / Doğ- manın metinlerini burada vermekte yarar
dum elinize düştüm / Ak cenneti gördüm vardır. Atışmanın birinci metni şöyledir:

74
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

“Teslim Abdal:
Yüz seksen saatte kâmil’erişen
Fehmeyle göreyim o kangı erdir?
Otuz devir dönüp ayla buluşan4
Fehmeyle göreyim o kangı yârdır?5

Sultan Mehemmet:
Kâmil on beş gündür yüz seksen saat
Onda kâmil olan er değil midir?
Otuzunda şemsiyinen konuşan
Sen ay dediğin yâr değil midir?

Teslim Abdal:
Eğer âşık kabul ise dileğin
Ta baş mertebedir senin yulağın
İki kapısı var çark-ı feleğin
Fehmeyle göreyim o kangı dardır?6

Sultan Mehemmet:
Sabahtan bir kapı doğar açılır
Şavkı şu cümle cihana saçılır
O kadar dardır ki müşkül seçilir
Gün battığı kapı dar değil midir?

Teslim Abdal:
Seksen bir haraban, doksan bin yapı
Yeryüzünde vardır onların hepi
Birinden açılır kıymetli kapı
Fehmeyle göreyim o kangı şardır?

4 Otuz devir dönüp yârle buluşan (Özmen, 1998-III:131).


5 Fehmeyle göreyim o kangı erdir? (Özmen, 1998-III:131).
6 Fehmeyle göreyim kangısı dardır? (Özmen, 1998-III:131).

75
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Sultan Mehemmet:
Hemen şu dünyaya dolmuş duruyor
Bir yanında alıp alıp vuruyor
Cümlemizin kısmetini veriyor
Hak ulu bedestan şar değil midir?7

Teslim Abdal:
Bir pınarı vardır üç lezzet verir
Birisi kaynar da ikisi durur
Gâhı gâh olur da üçü de kurur
Fehmeyle göreyim o ne pınardır?

Sultan Mehemmet:
Dediceğin bulut Muhammed Ali
Çeşmesi kudretten, kaynıyor gölü
Birisi ırahmet, birisi dolu
Bir gözünden yağan kar değil midir?

Teslim Abdal:
Teslim Abdal eyder şunda durayım
Arifler ne haber verir göreyim
Sana bir yuhacık haber sorayım
Deryanın altında kaç şehir vardır?

Sultan Mehemmet:
Sultan Mehemmed’im veçhinde zahir
Ezelden de çektim böyle bir kahir
Deryanın altında altı bin şehir
O da eyliğinen var değil midir?” (Aslanoğlu, 1976:14; Özmen, 1998-III:131-132)

7 Hak ulu bezastan şar değil midir? (Özmen, 1998-III:131).

76
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

Teslim Abdal ile Sultan Mehemmet arasında geçen bu atışmadan sonra tespit edilen
ikinci atışmanın metni de şöyledir:
“Teslim Abdal:
Hayvanın yaylımı, yatağı büktür
İnsan isen akıl yâr senin ile
Gel indi yüke vur, gör ki kaç yüktür
Dahi birkaç sözüm var senin ile

Sultan Mehemmet:
Yük dediğin harfe gönlün kalmasın
İnsan ola gör ki tahtın yüc’ola
Pir gözüne çok bir şey mi göründü
Bir öküz yüküdür kimler bec ola

Teslim Abdal:
Bu manayı vusle vusle bölelim
Sonra gene hesabını alalım
Deniz suyu kaç içimdir bilelim
Çok hesaba durduk er senin ile

Sultan Mehemmet:
Bu dünyadan o dünyaya göçmedir
Kul olana hülle donu biçmedir
Deniz suyu bir yalınız içmedir
Yer altında yatur ismi seçele

Teslim Abdal:
Cahiller yatağı zerktir, zirenktir
Arifler yatağı Şam’dır, Firenk’tir
Yeryüzünde biten o kaç irenktir
Gitsin de sayalım kâr senin ile

77
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Sultan Mehemmet:
Ne hâsıl olur kuru dalı çırpmaktan
Türlü meyve biter yeşil yapraktan
Bin bir türlü çiçek biter topraktan
Yaz gelince gider ucdan uc ile

Teslim Abdal:
Sana derim sana gözlerin açtır
Bunu bilen arif kâmil kardaştır
Gökteki yıldızın sayısı kaçtır
Sabahtan sayalım er senin ile

Sultan Mehemmet:
Mevlâ’nın ihsanı yeğlerden yeğde
Bin bir millet gezer orada dağda
Her canlı başına bir yıldız göğde
Ceset düşer, can uğramaz ecele

Teslim Abdal:
Teslim Abdal eyder gel sen bunu gör
Eğer arif isen sen bu sırra er
Üç gözlü, dört kulaklıdan haber ver
Gezmeyelim torlak tor senin ile

Sultan Mehemmet:
Sultan Mehemmed’im dünya doludur
Kimi cahil, kimi gerçek velidir
Üç göz Allah, bir Muhammed Ali’dir
Dört kulak, çar köşe var sen hecele (Aslanoğlu, 1976:14; Özmen 1998-III:132-133)

78
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

3. XVII. Yüzyıldan Günümüze lan, Ercişli Emrah, Sarı Âşık ve Cahan gibi
Âşık Edebiyatının Gelişiminde âşıkların hayatları etrafında da hikâyeler
Alevi- Bektaşi Âşıklar oluşmuştur.

3.1. XVII. yüzyılda Alevi-Bektaşi XVII. Yüzyıl: Âşık Ömer, Gevherî, Er-
Âşıklar: XVII. yüzyılda âşık edebiyatı olu- cişli Emrah, Kayıkçı Kul Mustafa, Tufar-
şumunu büyük ölçüde tamamlayarak güç- ganlı Âşık Abbas, Kâtibî, Âşık, Âşık Abdul-
lü temsilciler yetiştirmiştir. Klâsik edebiyat- lah, Âşık Dostu, Âşık Halil, Benli Ali, Gâzi
tan / yazılı kültürden etkilenen Âşık Ömer, Âşık Hasan, Koroğlu, Kuloğlu, Öksüz Âşık,
Gevherî ve Tufarganlı Âşık Abbas, sözlü Sarı Âşık, Sun’î, Şahinoğlu, Türab Dede,
kültür geleneği içinde Ercişli Emrah ve Ka- Üsküdarî, Yazıcı (Oğuz, 1997a:181-192). Bu
yıkçı Kul Mustafa gibi temsilciler yüzyılın yüzyılda yaşayan Kul Nesimî, Kazak Ab-
önemli âşıklarındandır. Osmanlı sahasında dal, Abdal, Ahu Dede, Derviş Kasımî, Kul
asker âşıkların bu yüzyılda da önemli bir Budala, Teslim Abdal, Kul Mustafa, Abdal
yer tuttukları görülmektedir. Asker âşıklar Oğlan, Âşık, Dedemoğlu, Pir Mehmet, Kul
destanî üslûbu bu yüzyılda da devam et- Derviş, Üsküdarî gibi âşıkların/derviş şa-
tirmektedir. Bu yüzyılda Tufarganlı Âşık irlerin Alevi-Bektaşi zümrelere mensup ol-
Abbas ve Gülgez, Karacaoğlan ve Karaca- dukları açıktır (Özmen, 1998-III:15-179).
kız, Ercişli Emrah ve Selvihan, “Sarı Âşık Günümüze ulaşan Teslim Abdal ve Sul-
ve Yahşı”, “Cahan ve Abdullah” hikâyeleri tan Mehemmed atışmasının metinleri, atış-
de oluşmuştur (Oğuz, 1997a:184). Bu yüz- ma geleneğinin en güzel örnekleri arasında
yılda da Osmanlı ve Azerbaycan sahası yer alır (Özmen, 1998-III:131-134). Yeniçeri
âşıklarının büyük ölçüde benzer özellikler ocağının Halife Babası, yani Büyük Baba
gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bu sebeple, Efendisi (Özmen, 1998-III:89) olduğu söy-
araştırmacılar, bu yüzyılın âşıklarını “Erciş- lenen Teslim Abdal da asker âşıklardandır.
li Emrah Okulu”, “Tufarganlı Abbas Oku- Bugün “Cedim dede, neslim baba / Ey kah-
lu”, “Asker Âşıklar Okulu”, “Medreseli raman Türk milleti!” şeklinde okunan meh-
Âşıklar Okulu” gibi âşık kollarına mensup ter marşının aslının, “Teslim Dede, Teslim
oluşlarını esas alarak değerlendirmelidir Baba / Ey kahraman Türk milleti!” şeklin-
(Oğuz, 1997a:186). Bu yüzyılda oluştuğu bi- de olduğu ve burada bahsedilen kişinin
linen Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Âşık de Teslim Baba olduğu iddia edilmektedir
Garip ile Senem hikâyelerinden hareket- (Özmen, 1998-III:89). Kaynaklarda Sivas’a
le Âşık Kerem, Âşık Garip, Âşık Tahir gibi bağlı Mecitözü ilçesinin Teslim Abdal kö-
âşıkların da bu yüzyılda yaşamış olduğunu yünde zaviyesi olan, Denizli’de tekkesi bu-
söylemek mümkündür. Çünkü -yukarıda lunan, Çorum’un Teslim köyünde tekkesi
da belirtildiği gibi- bu yüzyılda yaşadığı ve mezarı olan, Elâzığ’ın Baskil ilçesine
bilinen Tufarganlı Âşık Abbas, Karacaoğ- bağlı Şeyh Hasan köyünde türbesi bulunan

79
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

ve Ankaralı olduğu söylenen Teslim Abdal- çaldığı Ali Emiri’nin Şuara-yı Amid adlı
ların varlığından da söz edilmektedir. Tes- eserinde anlatılmaktadır (Özmen, 1998-
lim Abdal ile atışan Sultan Mehemmed’in III:61).
kimliğinin belirsizliği de ayrı bir sıkıntıdır.
XVII. yüzyıl asker âşıklarından biri
Bu âşığın Derviş Mehemmed olduğu iddi-
de “Âşık” / “Kul Âşık” mahlasını kullan-
ası ise meseleyi daha da çıkmaza sokmak-
maktadır (Alptekin; Sakaoğlu 2006:41). Bu
tadır. Çünkü Derviş Mehemmed muhte-
âşığın Âşıkî, Âşık Dede, Miskin Âşık ve
melen 18. yüzyıl âşıklarındandır (Özmen,
Garip Âşık tapşırmalı şiirleri de vardır (Öz-
1998-III:419). Hâlbuki “Aşk oduyla ciğerleri
men, 1998-III:147-149).
dağlıyım / Boş değilim bir ikrara bağlıyım
/ Abdal Pir Sultan’ın Abdal oğluyum / “Dedemoğlu der ki aşkın bağından /
Adım Pir Mehemmed pirim Ali’dir” diyen Aşırdılar bizi Yozgat dağından / Anadolu,
âşığın Teslim Abdal ile atışan “Sultan Me- Sivas şehri sağından / Bizden sonra bir nam
hemmed” mahlaslı âşık olma ihtimali daha kalsın illere” dörtlüğünü söyleyen Dede-
kuvvetlidir. Asıl adı Mehemmed olan bu moğlu da Şeyh Bedreddin yolunu tutmuş,
âşık, Pir Sultan ocağına bağlı sürek ozanla- muhtemelen idam edilmiştir (Özmen, 1998-
rındandır. Bu âşık adının önüne bazen “Pir” III:151). Ziya Gürel’in Halk Âşıklarından
bazen “Sultan” sıfatını kullanarak tapşır- Âşıkî ve Dedemoğlu (1980) adlı kitabında
mış olmalıdır. Pir Mehmed mahlaslı başka yayımlanan şiirlerinden başka cönklerde,
âşıklar da vardır (Özmen, 1998-III:165). mecmularda kalan şiirleri de vardır.

“İriş Teslim Abdal, gel imdad eyle!” “Alnımızda yazılmıştır yazılar / Yüre-
ayaklı deyişi söyleyen Kul Mustafa ile Ka- ğim başında yaram sızılar / Kul Derviş eder
yıkçı Kul Mustafa’nın iki ayrı kişi oldukları, ki gerçek gaziler / Hata benden ata senden
ikisinin de IV. Murat zamanında yaşadıkla- ya Ali!” (Özmen, 1998-III:169) diyen Kul
rı söylenmektedir (Özmen, 1998-III:135). Derviş de muhtemelen asker âşıklardandır.

XVII. yüzyıl âşıklarından bazıları IV. XVII. yüzyılda yaşayan Derviş


Murat hanendeleri arasına girmiştir. Söz- Kasımî’nin şiirlerinde Hurufîlik, Noktavîlik
gelimi Yeniçeri ocağına mensup âşıklardan ve Melâmetîlik görüşleri belirgindir (Öz-
Ahu da bunlardan biridir. Asıl adı Ali, men, 1998-III:66- 68).
mahlası Ahu olan bu âşık sazı eşliğinde şi-
Şah İsmail Hatayî’den etkilenen ve
irler söyler. Ahu ve Ahu Dede mahlasları-
Hatayî’yi üstad kabul eden Âşık Fakir Edna
nı kullandığı şiirleri günümüze ulaşan bu
da muhtemelen 17. yüzyıl âşıklarındandır
âşığın IV. Murat ve IV. Mehmet dönemle-
(Özmen, 1998-III:75). Âşık Fakir Edna’nın
rinde yaşadığı tarihçi Hammer tarafından
“Fakir Edna’m bu manayı seçmeli / Üs-
bildirilmektedir. Aslen Diyarbakırlı olan
tadım Hatayî konup göçmeli / Âşık olan
Ahu Baba’nın güzel bir sesi olduğu ve saz

80
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

bu doludan içmeli / Kandım cür’asından Ömer, Gevherî, Ercişli Emrah, Tufar-


elhamdülillâh” ve “Fakir Edna’m yakar ganlı Âşık Abbas, Kâtibî, Âşık, Âşık Ab-
kendi başını / Yemen’de seyrettim der sa- dullah, Âşık Dostu, Âşık Halil, Benli Ali,
vaşını / Üstad Hatayî’nin sır kardeşini / Koroğlu, Kuloğlu, Sarı Âşık, Sun’î, Türab
Kızıl Deli Sultan aman, mürüvvet” gibi şiir- Dede, (Oğuz, 1997a:181-192).
leri meşhurdur (Özmen, 1998-III:76, 79).
Rumeli’de yaşayan ve Bektaşi tarikatı-
XVII. yüzyıl âşıklarından Âşık / Kul na mensup olan Âşık Nesli’nin XVII. ya da
Âşık, Gâzi Âşık Hasan, Kayıkçı Kul Musta- XVIII. yüzyılda yaşadığı sanılmaktadır (Öz-
fa, Koroğlu, Kuloğlu, Şahinoğlu, Üsküdarî, men, 1998-III:15). Kerim Dede ve Şah Kerim
Yazıcı gibi âşıklar Yeniçeri Ocağı’na men- mahlaslı şiirleri günümüze ulaşan Âşık Ke-
sup Bektaşi âşıklardandır. Asıl adı Ali rim de XVII. ya da XVIII. yüzyılda yaşamış-
olan Öksüz Âşık, Azerbaycan sahası tır (Özmen, 1998-III:81- 82).
âşıklarından Sarı Aşık vd. de muhtemelen
3.2. XVIII. yüzyılda Alevi-Bektaşi
Alevi-Bektaşi zümrelere mensuptur. Bu
Âşıklar: XVIII. yüzyılda, medreseli halk
âşıklar tarafından söylendiği belirlenen bazı
şairlerinin sayıca arttığı görülür. Bu etki-
şiirlerde bu kanaati pekiştirecek örnekler de
lenme daha çok şehir merkezlerinde görü-
vardır. Sözgelimi Sarı Aşık, bir bayatısında
lür. Asker âşıklar ise medreseli âşıklardan
“Gözellik soy ilendi / Şahmarda soy ilnadı
fazla etkilenmez. Azerbaycan’da “atışma”
/ Nesimî tek bu Âşığ / Yolunda soyulandı”
örnekleri çokça görülürken, Osmanlı saha-
der (Alptekin; Sakaoğlu 2006:71).
sında daha çok bir vak’a karşısında söylen-
Bugün dillerden düşmeyen türküle- miş uzun destanlar günümüze ulaşır. Bu
rin çoğu Alevi-Bektaşi zümrelere mensup yüzyılda yaşayan halk şairleri sayıca fazla
âşıklar tarafından söylenmiştir. Sözgelimi olmakla birlikte, XVII. yüzyıldaki âşıklar
“Güzel senden ayrılalı / Haylı zaman oldu kadar güçlü temsilciler yoktur. Osmanlı
gel gel / Bak gözümden akan yaşım / âb-ı sahasında Levnî, Azerbaycan sahasında da
revan oldu gel gel” dörtlüğüyle başlayan Heste Kasım ve Molla Penah Vagif bu yüz-
türkü 17. yüzyıl âşıklarından “Âşık” mah- yılın en güçlü temsilcilerdendir. Levnî de
laslı asker âşık adına kayıtlıdır. Bu asker âşıklıktan çok minyatür sanatçılığıyla tanın-
âşığın bazı şiirlerinde ise “Kul Âşık” mahla- maktadır. Osmanlı sahasındaki XVIII. yüz-
sını kullandığı görülür (Alptekin; Sakaoğlu, yıl âşıklarının bir bölümü “kalem şuarası”
2006:41). Nitekim “gel gel” redifli serbest özellikleri taşır. “Hâlbuki Azerbaycan saha-
deyişinin son dörtlüğünde de “Kul Âşık” sında âşıklardan beklenen temel özelliğin,
mahlası geçmektedir: “Kul Âşık eydür var- ozanlık geleneğinin devamcısı olarak sazlı-
mağa / Hâlinden haber almağa / Yetiş na- sözlü icra olduğu görülmektedir. Nitekim
mazım kılmağa/ Seni seven öldü gel gel” Azerbaycan sahasına yakın Anadolu coğ-
(Sakaoğlu, 1989:137). rafyasında da benzer özellikler görülmekte-

81
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

dir. Bu da âşıklık geleneğinin ve Dede Kor- le ünlü olan Hasta Kasım, aynı zamanda
kut Kitabı’nın yaşatıldığı coğrafya olarak hikâyeci âşıklardandır. Ali Yâr, Masum, Ci-
dikkat çekicidir. Batıya doğru gidildikçe han ve Abdullah hikâyelerini tasnif etmiştir
âşıklığın ozanlık geleneğine bağlı formu- (Alptekin; Sakaoğlu, 2006:82). Dönemin en
nun yerini yer yer klasik şairliğe doğru terk güçlü âşıklarından biri olan Yozgatlı İbra-
etmeye başladığını göstermesi bakımından him, Sorgun’a bağlı Bahadın kasabasından-
değerlendirilmesi gereken bir husus olarak dır, Alevi’dir.
görünmektedir” (Oğuz, 1997b:4).
3.3. XIX. yüzyılda Alevi-Bektaşi
Sakaoğlu ve Oğuz’un belirlemelerine Âşıklar: XIX. yüzyıl, âşık edebiyatının ye-
göre XVIII. yüzyılda yaşayan âşıkları şöyle niden canlandığı ve güçlü âşıklar yetiştirdi-
sıralamak mümkündür: Abdî, Agâhî, Âşık ği bir yüzyıldır. Fuat Köprülü, bu yüzyılda
Ahmed, Âşık Alı, Âşık Ali, Âşık Bağdadî, “saz şairlerinin eserlerinde asıl halk zevki-
Âşık Derunî, Âşık Halil, Âşık Nigârî, Âşık nin bozulduğunu, zayıfladığını” (1962:526)
Ravzî, Âşık Sadık, Dellek Murad, Han Ço- ileri sürse de aruz ölçüsünü kullanan ba-
ban, Heste Kasım, Hocaoğlu, Hükmî, Ka- şarılı âşıklar yanında hece ölçüsünü kulla-
basakal Mehmed, Kıymetî, Küşadî, Levnî, nan güçlü âşıklar da mevcuttur. Erzurum-
Mağriblioğlu, Meşkinli Mehemmed, Molla lu Emrah Kolu, Çıldırlı Şenlik Kolu, Erzu-
Penah Vagif, Mücrüm Kerim, Nakdî, Se- rumlu Sümmanî Kolu, Sivaslı Ruhsatî Kolu
ferlioğlu, Sırrî, Şermî, Talibî, Tilimhan, Va- gibi âşık kollarını oluşturan usta âşıklar bu
leh, Yozgatlı İbrahim (Sakaoğlu, 1989:160- yüzyılda yaşamışlardır. Erzurumlu Emrah,
190; Oğuz 1997b:2-9). Bu âşıklardan başka Yozgatlı Fennî, Bayburtlu Zihnî, Konyalı
Alevi-Bektaşi zümrelere mensup Hasretî / Şemî gibi divan tertip eden âşıklar da bu
Hamdullah Çelebi, Noksanî / İsmail, Âşık yüzyılın güçlü temsilcileri arasında yer alır.
Hafızî / Hıfzî, Kara Hamza, Fedayî, Kul Erzurumlu Emrah ve Develili Seyranî gibi
Şükrî, Edayi, Kemter Baba, Sadık Baba (Ma- âşıkların şöhreti İstanbul’a kadar yayılmış-
latyalı) da 18. yüzyıl âşıklarındandır (Öz- tır. Dertli ve Bayburtlu Zihnî gibi âşıklar
men, 1998-III:199- 418). devlet hizmetinde bulunmuşlardır. Âşık
tarzı halk hikâyeleri bu yüzyılda sayıca art-
Abdî, Âşık Ali, Âşık Bağdadî, Âşık
mıştır. Dadaloğlu, Deli Boran gibi halk şair-
Derunî, Âşık Halil, Kara Hamza, Hocaoğ-
leri Karacaoğlan geleneğinin izinde eserler
lu, Kabasakal Mehemmed, Hükmî, Nakdî,
oluşturmuşlardır (Sakaoğlu, 1989:190-219).
Âşık Sadık, Seferlioğlu, Şermî gibi âşıklar
asker âşıklardandır. Sakaoğlu ve Oğuz’un belirlemelerine
göre XIX. yüzyılda yaşayan âşıkları şöyle
XVIII. yüzyıl âşıklarından Hasta Kasım,
sıralamak mümkündür: Âşık Şem’î, Âşık
bugün İran sınırları içinde bulunan Gü-
Şenlik, Âşık Tahirî, Bayburtlu Celâlî, Bay-
ney Azerbaycan’ın Dikmetaş köyündendir.
burtlu Zihnî, Ceyhunî, Dadaloğlu, Deli Bo-
Koşma, tecnis, geraylı ve üstadnameleriy-

82
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

ran, Dertli, Erzurumlu Emrah, Gedaî, Hızrî, larına katılmaları, plâk ve ses bandı yapma-
Kâmilî, Kusurî, Meslekî, Minhaci, Muhibbî, ları, kitaplar yayımlamaları, araştırmacıla-
Nurî (Tokatlı), Ramî, Ruhsatî, Serdarî, De- rın ilgisi gibi sebeplerle âşık edebiyatı bu
velili Seyranî, Silleli Sürurî, Sümmanî (Sa- yüzyılda altın çağını yaşamıştır. Âşık tarzı
kaoğlu, 1989:190-219). halk hikâyeciliği bu yüzyılda da devam et-
miş; özellikle Karslı ve Erzurumlu âşıklar
XIX. yüzyılda yaşayan şu âşıklar ise
arasında halk hikâyeleri tasnif edenler/an-
çeşitli Alevi-Bektaşi zümrelere mensup-
latanlar sayıca çoğalmıştır. Âşık Murat Ço-
tur: Agâhî Dede, Âşıkî, Celâlî, Cevabî,
banoğlu, Âşık Şeref Taşlıova, Âşık Reyhanî
Ceyhunî, Çınarî, Didarî, Ecrî, Esirî, Fedayî
başta olmak üzere, pek çok âşık dünyanın
(Amasyalı), Âşık Figânî (Geredeli), Gedayî
değişik ülkelerine giderek sanatını icrâ
(Tokatlı), Gufranî, Hâkî, Hatifî, İlhamî, Ali
etme olanağı bulmuştur (Durbilmez, 1993).
İlhamî Dede, Kenzî, Kul Fakir, Kul Himmet
Üstadım, Pir Mehmed, Meknunî, Minhacî, XX. Yüzyıl: Yozgatlı Şifaî, Yozgat-
Mir’atî (Kalecikli), Reculî, Remzî, Resmî, lı Âşık İkramî, Yozgatlı Türkmenoğlu,
Ruhsatî, Sabrî, Sefil Ali, Serdarî, Seyranî Âşık Kaplanî, Âşık Özverî, Yozgatlı Âşık
(Ispartalı), Sıdkı Baba, Şah Sultan, Şem’î, Yükselî, Âşık Gülbahçe, Âşık Erozan, Âşık
Turabî, Âşık Velî, Yeksanî… (Özmen, 1998- Turanî, Âşık Niyazi Ersoy, Âşık Nuri Şahi-
IV:35-654). noğlu, Âşık Mehmet Yakıcı, Âşık Meydanî,
Âşık Hasretî, Âşık Ali Çatak, Âşık Habib
Malatya/Arguvan/İsaköylü Şah Sultan
Karaaslan, Âşık Yanık Umman, Âşık Devaî,
(Kadın âşıklardan).
Âşık Sefaî, Âşık Sezinî, Âşık Mahrumî, Âşık
3.4. XX. yüzyılda Alevi-Bektaşi Hayri Toprak, Kayserili Âşık Kul Mustafa,
Âşıklar: XX. yüzyıl, âşık edebiyatının zirve- Âşık Feymanî, Âşık Halil Karabulut, Âşık
de olduğu yüzyıllardan biridir. Türkiye’de Abdülvahap Kocaman, Âşık Hazım Demir-
Cumhuriyetin ilân edilmesi ve millî kültüre ci, Adanalı Âşık Kul Mustafa, Âşık Ayşe
yöneliş de bu gelişmenin sebeplerindendir. Çağlayan, Âşık Muzaffer Çağlayan, Âşık
Bu dönemin en tanınmış âşığı Âşık Veysel Gül Ahmet, Âşık Hacı Karakılçık, Âşık
Şatıroğlu’dur. Âşık Veysel başta olmak üze- Eyyubî, Âşık İmamî, Âşık Ferrahî, Âşık
re, âşıklar daha çok millî birlik ve beraber- Hicranî, Âşık İhsanî, Âşık Müdamî, Âşık
lik konularına yönelmişlerdir. Hemen her Zülâlî, Kağızmanlı Âşık Recep Hıfzî, Âşık
konuda şiirler söylemiş/yazmışlardır. Ka- Dursun Cevlânî, Âşık Rüstem Alyansoğlu,
ğızmanlı Recep Hıfzî, Ermeni çeteleri tara- Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Şeref Taşlıova,
fından 1918’de şehit edilmiştir. Yazılı, sesli, Âşık Reyhanî, Âşık Üzeyir Pünhanî, İslâm
görüntülü kültür ortamlarının çoğalması Erdener, Âşık Deryamî, Âşık Cemal Hoca,
yanında, sözlü kültür ortamlarının da etki- Âşık Murat Karahanlı, Âşık Kul Nurî, Âşık
siyle âşık edebiyatı geniş kitlelere ulaşmış- Maksut Feryadî, Âşık Nuri Çırağı, Âşık İs-
tır. Âşıkların radyo ve televizyon program- mail Azerî, Âşık Ali Rahmanî, Âşık Mevlit

83
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

İhsanî, Âşık Fuat Çerkezoğlu, Âşık Mustafa SONUÇ


Ruhanî, Âşık Emsalî, Âşık Veysel Şatıroğ-
Kam sanatından ozan sanatına, ozan
lu, Âşık Ali İzzet, Âşık Talibî Coşkun, Âşık
sanatında da âşık sanatına aktarılan köklü
Sefil Selimî, Âşık Kul Gâzi, Âşık Mihmanî,
bir edebiyat geleneği bulunmaktadır. Bu
Âşık Dâimî, Öksüz Ozan, Fehmi Gür, Da-
edebiyat geleneği her aktarılışta yeni sos-
vut Sularî, Ardanuçlu Efkârî, Âşık Yoksul
yal ihtiyaçlara göre güncellenerek yeniden
Derviş, Âşık Muhlis Akarsu, Âşık Mahzunî,
Âşık Sarıcakız, Âşık Nurşah, Âşık Şah Tur- şekillenen bir edebiyat birikimi meydana
na, İhsan Ozanoğlu, Hüseyin Çırakman getirmiştir. Eski Türk inanışlarından kay-
(Durbilmez, 2016a). naklanan çeşitli birikimlerin ve uygulama-
ların İslâm dinine uygunlaştırılarak akta-
Âşık Bacı, Burhanî, Âşık Cafer, Cemal rılmasında Alevi-Bektaşi inanç önderleri-
Acar, Dursun Cevlânî, Gönüllü Coşkun, nin, âşıklarının, zakirlerinin de önemli bir
Mahmut Coşkuner, Âşık Çalışkan, Âşık Çı- yeri olduğu anlaşılmaktadır. Tekke-kışla-
rakman, Adil Çiçek, Nesimi Çimen, Âşık kahvehane yakınlaşması sonucu ortaya çık-
Daimî, Derdimend, Dertli Divanî, Devranî, tığı düşünülen Âşık edebiyatının bu olu-
Hasan Devranî, Âşık Dursun, Efganî, Âşık şumunda özellikle Bektaşi tekkelerinin ve
Eminî, Emsalî, Âşık Mahmut Erdal, Esrarî Bektaşi tekkelerine mensup Yeniçeri asker
Baba, Âşık Eyup Tekyurt, Âşık Fakirî,
âşıklarının belirgin bir yeri olduğu anlaşıl-
Figanî, Ozan Gizli (Ahmet Atalay), Güllü-
maktadır.
şah Bacı, Âşık Hamdi, Âşık Hasanî, Hüdaî,
Âşık Işık, İbrahim Sultan, İbretî, Âşık Yapılan araştırma sonucunda, Âşık
İhsanî, Âşık İmamoğlu, Âşık İsmail Nar, edebiyatının kuruluşunda ve gelişiminde
Hüseyin Kaçıran Âşık Kadim (Yusuf Kenan Alevi-Bektaşi zümrelere mensup âşıkların
Gözcü), Âşık Kalender, Bektaş Kaymaz, Kul önemli bir yeri olduğu görülmektedir.
Ahmet, Kul Hasan, Kul Semaî, Kul Yakup, “Alevi- Bektaşi- Caferî- Hüseynî- Tahtacı-
Mahzunî Şerif, Seyyit Mahzunî, Meçhulî, Rafizî- Kızılbaş- Bedreddünlü- Harfendülü-
Âşık Melâlî, Muhlis Akarsu, Musa Merda- Işık- Abdal- Kalenderî- Hurufî- Batınî- Şii
noğlu, Nimri Dede, Nizamî Nefesli, Şekip gibi çeşitli adlarla anılan yolaklar ve türev-
Şahadoğru, Davut Sularî, Ali İzzet Özkan, leri” (Özmen, 1998-IV:2) olan zümrelere
Âşık Özverî / Öztürk Erkılıç, Âşık Peri- mensup âşıklar, âşık edebiyatının bel kemi-
şan, Revanî, Âşık Selâmî (Merzifonlu), Sefil ğini oluştururlar. Bu âşıkların serbest ve sis-
Selimî, Âşık Selmanî, Sönmez, Suzanî, Şah- temli deyişlerini çıkardığınız zaman sadece
senem Bacı, Şah Turna, Talibî Coşkun, Âşık âşık edebiyatı değil, Türk halk edebiyatı da
Vaktidolu (Adil Ali Atalay), Âşık Veysel Şa- kısırlaşacak ve büyük bir boşluğa düşecek-
tıroğlu, Âşık Şemsi Yastıman, Zamanî, Âşık tir. Başlangıcından yirminci yüzyıla kadar
Zekaî Kocabaş, Zöhre Ana vd. gibi pek çok olduğu gibi 21. yüzyılda da yaşayan âşıklar,
âşık Alevi-Bektaşi çevrelere mensuptur. zâkirler yoluyla âşık edebiyatına hizmet et-

84
2017 / Yıl: 7 Sayı: 13

meyi sürdürecek olan bu zümreler, Türk DURBİLMEZ, Bayram. (2010). Âşıklık


kültürünün en önemli unsurları olmaya de- Geleneklerinde Saz / Instrument (Saz) in
vam edeceklerdir. Âşık edebiyatı temsilci- the Traditions of Minstrelsy (Ashiklik).
Millî Folklor, S. 11/85, s.148-158.
leri içinde Alevi-Bektaşi zümrelere mensup
DURBİLMEZ, Bayram. (2010). Sorgunlu
olmayanların bile genellikle “Bektaşi meş-
Sıdkı Baba Dîvânı’nda Kerbelâ.
rep” olduklarını söylemek mümkündür. Çeşitli Yönleriyle Kerbelâ, Edebiyat.
International Karbala Symposium /
Çeşitli Alevi-Bektaşi zümrelere men-
Uluslararası Kerbela Sempozyumu, 2.cilt,
sup âşıkların şiirlerinde Allah, Muhammed,
Sivas, Türkiye, s. 215-230.
Ali, On İki İmam, Hacı Bektaş Velî ve deği-
DURBİLMEZ, Bayram. (2012) Zileli Âşık
şik dönemlerde yaşayıp bu zümrelere ön- Ceyhunî’nin Yozgatlı Halk Şairleri
cülük eden erenlere duyulan sevgi, Yezit’e Üzerine Etkileri. Tarihi ve Kültürü İle
lânet, konuları öne çıkar. Alevi-Bektaşi II. Zile Sempozyumu-Bildiriler, Haz:
âşıklarından bir kısmının demeleri, nefes- Mehmet Yardımcı, İzmir, Türkiye, 6-9
leri, düvaz-imamları dilden dile, nesilden Ekim 2011, s.142-152.
nesile aktarılarak günümüze ulaşmıştır. Bu DURBİLMEZ, Bayram. (2014). Sorgunlu
Sıdkı Baba Dîvânı, (İnceleme-Metinler).
deyişlerde bir kısmı da türkü olarak bütün
Kayseri.
Türk milleti tarafından benimsenmiştir.
DURBİLMEZ, Bayram, (2015). Âşıkların
Şiirlerinde Saz. Kafkas Üniversitesi
KAYNAKLAR
Devlet Konservatuarı Uluslararası
ALPTEKİN, Ali Berat; SAKAOĞLU, Saim. Müzik Sempozyumu: Doğu Dünyasında
(2006). Türk Saz Şiiri Antolojisi. Ankara. Geleneksel Türk Müzik Kültürü, Ed:
BİRDOĞAN, Nejat. (1991). Şah İsmail Hatayî. Prof. Dr. Rafig İmrani, Kars, Türkiye, 9-10
İstanbul. Haziran 2014, s. 199-204.
BORATAV, Pertev Naili. (1982). Folklor ve DURBİLMEZ, Bayram. (2016a). Âşık
Edebiyat-1. İstanbul. Edebiyatı ve Taşpınarlı Halk Şairleri.
BORATAV, Pertev Naili, 1988, 100 Soruda Ankara.
Türk Halk Edebiyatı. İstanbul. DURBİLMEZ, Bayram. (2016b). Âşık
ÇOBANOĞLU, Özkul. (1998). Âşık Tarzı Hasretî’nin Atışma Sanatı Üzerine Bir
Şiir Geleneği ve Boşnak Âşık (Gusları) İnceleme. Ankara.
Tarzı Şiir Geleneği Arasında Ortaklıklar DURBİLMEZ, Bayram. (2016c). Ozan
Üzerine Tespitler. Millî Folklor, S. 39, s. Kavramı Etrafında Dede Korkut Üzerine
8-24. Bir Değerlendirme. III. Türk Dünyası
DURBİLMEZ, Bayram. (2007). Kayserili Kültür Kongresi “Dede Korkut ve Türk
Aşuğlarda Âşık Tarzı Kültür Gelenekleri. Dünyası” Bildiriler Kitabı I, Haz: M. Ekici,
Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, Haz: M. M. Duranlı, vd. İzmir, Türkiye, 19-23
M. Hülagü, vd. C.1, s. 435-457, Kayseri. Ekim 2015, s. 483-505.

85
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

DURBİLMEZ, Bayram. (2016ç). Hatayî’nin OĞUZ, M. Öcal. (1995). Azerbaycan ve


Anadolu Sahası Halk Şairlerine Etkileri Türkiye Sahasında Âşık Edebiyatının XVI.
ve Sıdkı Baba Divanında Geçen Yüzyılına Dair. İpek Yolu Uluslararası
‘Vardım Kırklar Meclisine’ Şiiri Üzerine Halk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri,
Metinlerarası Bir Yaklaşım. Kaygusuzun Ankara, 423-433.
Bilge Torunu Abdurrahman Güzel OĞUZ, M. Öcal. (1997a). Azerbaycan ve
Armağanı. Haz: H. Duran. Ankara. Türkiye Sahasında Âşık Edebiyatının
DURBİLMEZ, Bayram. (2016d). Yozgatlı XVII. Yüzyılı. V. Milletlerarası Türk
Hüznî Dîvânlarında Kerbelâ. Uluslararası Halk Kültürü Kongresi Halk Edebiyatı
Kerbelâ ve Hz. Hüseyin Sempozyumu, Seksiyon Bildirileri II, s. 181-192.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı OĞUZ, M. Öcal. (1997b). Azerbaycan ve
Başkanlığı TİKA, Hüseyin Gâzi Vakfı, Türkiye Sahasında Âşık Edebiyatının
Ankara, Türkiye, 14- 15 Mayıs 2015. XVIII. Yüzyılı. Millî Folklor, S. 35, s. 2-9.
ERGUN, Saadettin. (1956), Hatayî Dîvânı / ÖGEL, Bahaeddin. (1987). Türk Kültür
Şah İsmail-i Safevî, Hayatı ve Nefesleri. Tarihine Giriş- 9. Ankara.
İstanbul.
ÖZMEN, İsmail. (1998), Alevi- Bektaşi Şiirleri
ERSAL, Mehmet (2015). Balkanlar. Alevi Antolojisi - 5 cilt. Ankara.
mi Bektaşi mi? Ocak mı Sürek mi?.
SAKAOĞLU, Saim. (1986). Türk Saz Şiiri.
Balkanlarda Alevilik Bektaşilik, Haz:
Türk Dili- Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk
Mehmet Ersal, s. 236-262, Çorlu.
Şiiri). S. 445-450, s. 105-250.
GAZİMİHAL, Mahmut R. (1958). Baş Ozan
SAKAOĞLU, Saim, (1989). Ozan, Âşık,
Korkut Ata ve Onun Yelteme Kopuzu,
Saz Şairi ve Halk Şairi Kavramları
Türk Folkloru Araştırmaları, S. 104,
Üzerine. III. Milletlerarası Türk Folklor
s.1653.
Araştırmaları Kongresi Bildirileri, I. Cilt,
GÜNAY, Umay. (1992). Türkiye’de Âşık Tarzı Genel Konular, s. 247- 251
Şiir Geleneği ve Rüya Motifi. Ankara.
SARIKAYA, M. Saffet. (2013). “Şah Hatayi’nin
KÖKSAL, M. Fatih. (2012). Hatâyî’nin Şiirlerinde Bazı Dini-Tasavvufî İnanç
Yayımlanmış Dîvânlarında Bulunmayan Motifleri ve Anadolu Alevi Kültüründe
Şiirleri. Alevilik Araştırmaları Dergisi, Şah Hatayi’nin İzleri”, Yavuz Selim- Şah
S.3, s. 38-84. İsmail Sempozyumu, 5-6 Nisan 2013,
KÖPRÜLÜ, M. Fuad. (1962). Türk Saz Şairleri Bakü, Azerbaycan.
I-V. Ankara. TÜRKMEN, Fikret, 2004, Şah İsmail
KÖPRÜLÜ, M. Fuad. (1989). Edebiyat Hatayî’nin Anadolu Alevi- Bektaşiliği
Araştırmaları 1, İstanbul. ve Alevi-Bektaşi Edebiyatı Üzerindeki
OCAK, Ahmet Yaşar. (2009). Tarihsel Etkileri. I. Uluslararası Şah İsmail Hatai
Terminoloji (Bektaşilik, Kızılbaşlık, Sempozyum Bildirileri, Ankara, Türkiye,
Alevilik). Geçmişten Günümüze Alevi- 9-11 Ekim 2003.
Bektaşi Kültürü. Ankara. YARDIMCI, Mehmet. (1999). Başlangıcından
OĞUZ, M. Öcal. (1994). Yozgat’ta Halk Günümüze Halk Şiiri, Âşık Şiiri, Tekke
Şairliğinin Dünü ve Bugünü. Ankara. Şiiri. Ankara.

86

You might also like