Avrupa Yi Tasralastirma Fikri Tarihci Di

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 10

[gündem] [dosya]

04 2 2 i 46
ORTADOĞU'DAN Islâm "Asrın Karşı Kültür, Eleştirel Teori ve
İdrakine" Nasıl \p P - K İslâmcılık
Söyletilir? ¿ğ
PBFy •^
SUSAN BUCK - MORSS
M .KÜRŞAD f'-jâ -
ATALAR M İ m.
HF fsSr\ii
54
Eleştirel Teori ve
26 İslâmcılık
İslâmcılığın Beşeri Halleri, DİLAVER DEMİRAĞ
Yerlilik ve Modernlik
YASİN AKTAY

10 30
Said Halim
Arap Uyanışı ve "Tehlikeli
Paşa'dan
Kavşak"ta Suriye Politikası |
Günümüze
CEVAT ÖZKAYA
İslâmcıların
Bitmeye
14
Avrupa'yı Taşralaştırma Fikri:
Buhranları
SERKAN 64
YORGANCILAR Günahlardan Sakınmak İçin
Tarihçi Dipesh Chakrabarty ile
Söyleşi Hayâyı Kuşanmak
M. MURAT ŞAHİN ABDULLAH YILD IZ
Sahibi
PINAR YAYINLARI
Tic. ve San. Ltd. Şti. Adına
İlhan Gündoğdu

Genel Yayın Yönetmeni


ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Cevat Özkaya

İda re Merke zi
Alay Köşkü Cad. Küçük Sk. Civan Han No: 6/3
Cağaloğlu - Fatih / İstanbul
Tel: (0212) 520 98 90
Fax: (0212) 527 06 77
www.umrandergisi.com
umran@umrandergisi.com
abone@umrandergisi.com

Tem silcilikler
Ankara: (0312) 435 94 48
.rsV.*7—7 7 ''
İzmit: (0542) 250 75 77
Trabzon: (0462) 321 95 44
Isparta: (0246) 223 24 87

Nasıl Abone O labilirsiniz?

i
I \V* u 1. Abone olm ak için b ir telefon açmanız yeterli.
Umran Dergisi'ne abone o lm ak ve a boneliğinizi
yenilem ek için 0212 520 98 90 nolu telefon

[yaşayan islam] [kültür-sanat] numarasını arayabilirsiniz.


2. abone@ um randergisi.com adresine isim,

70
Kadın,Tek
rw 81
"Kemalizm için
adres ve telefon b ilgile rinizi b ildirm ek suretiyle de
abone o labilirsiniz.
Abone Ücretleri
Yurt içi abone ücreti (1 yıllık): 60 TL (KDV dahil)

JL i
Yurt dışı abone ücreti (12 sayı, 1 yıllık):
Başına de, Atatürkçülük
Avrupa 60 EURO
METİN . için de 'Atatürk' ABD: 80 USD, Avustralya: 85 AUD
ÖNAL üstünlüğü sor- Abone Ücretini Nasıl Ödeyebilirsiniz?
MENGÜŞOĞLU gulanamaz bir 1- Kredi kartı numaranızı telefon ile bize
simge." bildirerek.

HİLAL KAPLAN 2- Bir PTT şubesine giderek POSTA ÇEKİ

74 hesabımıza ücreti yatırarak. (Lütfen posta çeki


üzerine abone adını yazmayı unutm ayınız.)
Kutlu Sefer
SELVİGÜL ŞAHİN 86 POSTA ÇEKİ HESAP NO: 654482
ALICI ADI: PINAR YAYINLARI TİC. SAN. LTD. ŞTİ.
Tek Parti Döneminde 3- Ayrıca aşağıdaki BANKA HESAP num aralarına da
Muhalefet abone ücretinizi ödeyebilirsiniz.
GÜNGÖR GÖÇER BANKA HESAP NUM ARASI
Garanti Bankası
Çemberlitaş Şb. TL Hesabı Ş.Kodu: 44

90 Hesap No: 6298359 (Pınar Yayınları Tic. San. Ltd. Şti.)

76
IBAN : TR95 0006 2000 0440 0006 2983 59
Bir Zamanlar Anadolu'da Fiya tı: 5 TL
Şehir ve Ali Düşmedikçe SÜLEYMAN CERAN
Görsel Yönetmen
Yarın Bekleyebilir Tekin Öztürk
ALİ EMRE
96 www.tekinozturk.com.tr

Baskı: Şenyıldız Matbaacılık


KİTAPLIK Gümüşsuyu Cad. No:3 Kat:1
78 Topkapı - İstanbul Tel: (212) 483 47 91

Üç İhtilal Çocuğu Yaygın Süreli. Ayda bir yayımlanır.


CİHAN AKTAŞ Y a y ım la n a n ila n la rın v e y a z ıla rın s o ru m lu lu ğ u
s a h ip le rin e a ittir.
Bu d e r g i b asın m e s le k ilk e le rin e u y m a y ı t a a h h ü t e d e r.
GÜNDEM

Avrupa’yı Taşralaştırma Fikri:


Tarihçi Dipesh Chakrabarty ile Söyleşi
Avrupa... aslında 1914 sonrasında taşralaştı... artık yalnızca doğa bilimleri uluslararası bir yankıyı hızla oluşturabiliyor.
(Hans Georg Gadamer, 1977)
Batı kendisini söylem içerisinde bir araya getiren ancak aynı zamanda söylemsel olarak kurulan bir öznenin adıdır;
daima diğer coğrafya, topluluk ve halklardan siyasi ve iktisadi olarak üstün görünen coğrafya, topluluk ve halklarla kendisini
açıkça ilişkilendiren bir isimdir. Esasında tıpkı “Japonya” ismi gibidir ... bütün özellikleri aşm a dürtüsüne, bilfiil aşm a olmasa
da, sahip olma yeterliliği iddiasında bulunur. (Naoki Sakai, 1998)

Dipesh Chakrabarty post-kolonyal teori ve maduniyet çalışmalarına önemli katkılar yapm ış bir Bengalli
tarihçidir. Halen Chicago Üniversitesi Tarih, Güney Asya Dilleri ve Uygarlıkları ve Chicago Üniversitesi
Koleji’nde Lawrence A. Kimpton Üstün Hizmet Profesörüdür. Aynı zam anda Kalküta Sosyal Bilimler
Araştırmaları Merkezi’nde misafir öğretim üyesidir. Chakrabarty ayrıca Duke Üniversitesi Yayınları’nın çıkar­
dığı Kamusal Kültür (Public Culture) dergisinde editör olarak görev yapmaktadır. Habitations of Modernity:
Essays in the Wake of Subaltern Studies (2002), Provincializing Europe: Postcolonial Thought and Historical
Difference (2000), Rethinking Working-Class History: Bengal, 1890-1940 (1989), Cosm opolitanism (2002,
editör, Carol Breckenridge, Sheldon Pollock ve Homi K. Bhabha ile birlikte) ve Subaltern Studies (Cilt 9 için
editör, Shahid Amin ile birlikte) kitapları yayınları arasında sayılabilir.

ipesh Chakrabarty, baş­ Avrupa’nın tarihin kendisi tarafın­ saptadığı “insan ırkındaki ahlâki

D lığıyla ilgim izi


bir m akale yayınladınız,
sonra farklı zam anda yazdığınız
makaleleri aynı başlıkla kitaplaştır­
çeken dan çoktan taşralaştırıldığını söyle­
yebiliriz. Tarihçiler uzunca bir süre­
dir m odern tarih içindeki sözüm
ona “Avrupa Çağı”nın yirminci yüz­
yaratılış” ya da Hegel’in aynı olayın
ciddiyetinde “dünya ruhuna” veri­
len ruhsatı (imprimatur) gördüğü­
nü hatırladığımızda geçmişle olan
dınız. Biz dergimizin bu sayısı için yılın ortalarına doğru diğer bölge­ karşıtlık keskin görünür.
“Taşra” konusunu seçtik ve aklı­ sel ve küresel yapılanm alara yerini
m ızda Türkiye’deki merkez-çevre bırakmaya başladığını kabul ediyor­ Profesör Chakrabarty, sizin
ilişkilerini farklı bakış açılarından lar. Avrupa tarihi “evrensel insanlık çalışma alanınızın Hindistan oldu­
tartışmak vardı. Siz bize çok farklı tarihi” gibi bir şeyin cisimleşmiş ğu dü şü nü lürse, bu A vrupa’yı
bir yerden taşra, taşralaşm ak, taş- hali olarak görünmüyor. Örneğin, Taşralaştırm a düşüncesinin sizin
ralaştırm ak m eselesini konuşm a Avrupa’nın önemli filozoflarının için istisnai bir anlamı var mı?
im kânını sundunuz. Şu soruyla hiçbiri Francis Fukuyam a’nın Berlin Ben, arşivimi ve analiz sahamı
başlayalım isterseniz: “Avrupa’yı Duvarı’nın yıkılışında tüm insanlık oluşturan m odern Güney Asya tarih­
Taşralaştırm ak” kitabınızda temel için ortak bir son gören “bayağılaştı­ çisi olarak yetiştim. Benim taşralaş-
meseleniz nedir? rılmış Hegelci tarihselciliğini” açık­ tırmaya yahut merkezsizleştirmeye
Avrupa’yı Taşralaştırmak “Avru­ tan paylaşm ış değildir. Kant’ın bir çalıştığım Avrupa, sosyal bilimlerde
p a” diye adlandırdığım ız coğraf­ zamanlar temkinli ancak içten bir devamlı olarak Güney Asya’daki
yaya dair bir kitap değildir. Bu tasdik işaretiyle Fransız İhtilali’nde siyasi m odernliğin sorunlarını

• 1 4 1Umran ARALIK 2011


Avrupa’yı Taşralaştırma Fikri
m uhatap alma gayretlerini barın­ la Amerikan A nayasasında gök­
dıran, birtakım gündelik düşünce lere çıkartılan belli başlı evrensel
alışkanlıklarının klişeleşmiş ve kes­ Aydınlanma değerlerinin tekrarıyla
tirme biçimlerinin derinliklerinde başlar. Bunun yanında, Britanya
göm ülü kalm ış hayali bir figürdür. H indistan’ındaki “dokunulm azlık”
“Siyasi m odernlik” olgusunu -yani, kurum unun en dişli eleştirmenler­
devletin m odern kurum ları eliy­ den birinin yazılarının bizi özgür­
le yönetim, bürokrasi ve kapitalist lük ve insan hakları meselelerin­
teşebbüsü- dünyanın hiçbir yerin­ deki bazı özünde Avrupalı fikirlere
de soykütükleri Avrupa’nın ente­ götürdüğünü hatırlam akta fayda
lektüel hatta teolojik geleneklerinin vardır.
derinliklerine dayanan kategorilerin Ben de bu m irasın içinden
ve kavramların yardımına başvur­ yazıyorum. Postkolonyal çalışm a­
m adan düşünm ek imkân dâhilinde lar neredeyse tanımı itibariyle, 18.
değildir. Vatandaşlık, devlet, sivil yy. Avrupa’s ında kalıba dökülm üş
toplum , kam usal alan, insan hak­ olan ve insani bilimlerin temelini
ları, kanun önünde eşitlik, birey, bir zemini tarihsel olarak sağladı. oluşturan evrenselliklere -m esela
kam usal ve özel arasında ayrım, M arksist düşünce ve liberal düşün­ insanın ya da aklın soyut figür­
özne fikri, dem okrasi, halk egemen­ ce bu entelektüel mirasın varisleri­ leri- bağlan m aya adanm ıştır.
liği, sosyal adalet, bilimsel rasyona- dir. Şimdi bu evrensel bir mirastır. Emperyalist Avrupa’yı “kendi insan
lite ve benzeri kavramların tümü M odern Bengalli eğitimli orta sınıf algısını inkâr etmekle” itham eden
om uzlarında Avrupa tarihinin ve -ki bu benimde m ensup olduğum Tunuslu felsefeci ve tarihçi Hichem
düşüncesinin yükünü taşır. Siyasi ve tarihinden fragmanları kitabımın Djait’in yazılarında bu durum ken­
modernliği nihai biçimlerini Avrupa son kısım larına doğru anlattığım dini açıkça belli eder. Fanon’un
Aydınlanması ve 19. yy.’da alan bu sınıftır- “zihinsel dünyası Batı ile Aydınlanmacı insan fikrine -hem
kavramlar ya da ilişkili kavramlar etkileşimleri sonucu dönüştürül­ de Avrupa emperyalizminin bu fikri
olm adan basitçe düşünemeyiz. m üş, her boyuttan tüm Asyalı top­ yerleşik-sömürgeci beyaz adam fik­
lumsal grupların ilki olan” Tapan rine indirgemiş olduğunu bile bile-
Bütü n bu an lattığın ızı Raychaudhuri ile tanımlanmıştır. Bu sarılma çabası da bugün tüm post-
A vrupa’nın söm ürgeci m irasıyla sosyal grubun m eşhur üyeleri -bazen kolonyal düşünürlerinin entelektü­
h esaplaşm ak olarak özetleyebili­ “m odern H indistan’ın babası” ola­ el mirasının bir parçasıdır. Modern
riz. Ancak siz bize tam olarak bu rak adlandırılan Raja Rammohun siyasi m odernlik şartlarında bu
hesaplaşm anın neresinde olduğu­ Roy’dan, kom intern’de Lenin’le evrensellikleri hariç tutmanın kolay
m uz konusunda daha som ut neler atışan M anabendranath Roy’a bir yolu bulunm adığından, sonuçta
söyleyebilirsiniz? kadar- Avrupa A ydınlanm ası’nın bir m ücadele ortaya çıkıyor. Bu
Bu kavram lar insani olanın yaydığı rasyonalizm , bilim , eşit­ evrensellikler olm adan m odern sos­
bir kaçınılm az -ve bir anlam da lik ve insan hakları gibi m otif­ yal adalet meselelerine işaret eden
zorunlu- evrensel ve seküler görü­ leri içtenlikle benim sem işlerdir. sosyal bilimler diye bir şey olmazdı.
nüm ünü önüm üze koyuyor. 19. Kast sistem inin, kadınlara yöne­ Avrupa düşüncesine olan bu bağ­
Yüzyıl Avrupalı sömürgeci hem bu lik baskının, H indistan’daki emek lanmanın bir sebebi de söz konu­
Aydınlanma hümanizmini söm ür­ ve m adun sınıf haklarının yeter­ su Avrupa entelektüel geleneğinin
geleştirdiklerine vaaz etti, hem de sizliğinin -ve hatta söm ürgecilik günüm üzde, hepsinin değilse bile,
pratikte onları vaaz ettiği şeyden eleştirisinin kendisi bile- m odern çoğu m odern üniversitenin sosyal
yoksun bıraktı. Ne var ki bu görü­ toplum sal eleştirileri, ancak Avrupa bilimler bölüm lerindeki tek canlı
nüm neticesi itibariyle güçlü oldu. Aydınlanm ası’nı kıtanın kendine düşünce geleneği olmasıdır.
Sosyal adaletsizlik pratiklerinin mal edişinin kısm en mirası olarak “Ölü” düşünce geleneklerimiz
eleştirilerinin -Avrupa içinde ve görüldüklerinde düşünülebilirdir. ve “canlı” Avrupa düşünce gelene­
dışında- üzerine kurulacağı güçlü Hindistan Anayasası açıkça, m ese­ ğ i. .. “Canlı” derken tam olarak neyi

Umran ARALIK 2011115


GÜNDEM
kastediyorsunuz? Üstelik böyle mına oturtma ihtiyacı hissetmeden, Çok yerinde bir ifade. Kişisel
keskin çizgilerle yapılmış ayrımlar bir Marx ile bir Weber ile hararetli olarak benim ve benim gibi bin­
(Yerli vs Batılı) son otuz yılda yapı­ bir tartışmaya girerler. Hatta bazen lerce Türkiyeli sosyal bilim öğren­
lan tartışm alar d üşünüldüğünde -çok nadir olsa da- bu Avrupalı cisinin derdini anlatan bir ifade
biraz sorunlu değil mi? düşünürlerin antik çağ, orta çağ­ oldu: “Sosyal bilim düşüncesinin
“Canlı” ifadesini özel bir anlam­ daki ve erken m odern dönem deki vazgeçilemez ama yetersiz oluşu”.
da kullanıyorum . Yalnızca belli selefleriyle bile tartışmaya girerler. Bu düşüncenin soykütüğünü çıka­
başlı düşünce geleneklerinde çok racak olsanız, hangi düşünürlerden
zaman önce göçüp gitmiş temel Çok karam sar bir tablo çizdiniz. bahsedebilirsiniz? Ve son dönem
düşünürler, sadece kendi zam an­ Yine de sizin çıkardığınız büyük Fransız teorisi ile E. P Thom pson,
larına ait değil, bunun yanında bir resmi doğrulayacak deneyimler­ Eric H obsbawm gibi Marksist İngi­
de bizim çağdaşlarım ızm ış gibi le sürekli karşılaşm ış bir sosyoloji liz tarihçiliği ile sizin gibi postko-
m uam ele görürler. Sosyal bilim ­ doktora öğrencisi olarak hak ver­ lonyal düşünürler arasındaki ente­
lerde bunlar hep kendini “Batılı” memem imkansız. Bütün bu anlat­ lektüel alışverişi nasıl tanımlamak
ya da “Avrupalı” olarak adlandı­ tıklarınızdan sonra, bir proje olarak gerekir sizce?
ran düşünce gelenekleri içerisinde “Avrupa’yı taşralaştırm ak”tan ne Michel Foucault gibi postyapı-
karşılaştığımız düşünürlerdir. Antik kastettiğinizi çok merak ettim. salcı filozofların yazıları şüphesiz
Yunan’a dayanan “Avrupa entelek­ D ün yada Batılı k ap italist tarihselciliğin küresel eleştirilerinin
tüel m irası” diye anılan şeyin görece demokrasiler dışındaki ülkelerde­ yüzüne hafif bir fiske vurmuştur.
yakın Avrupa tarihinin bir fabri­ ki nüfusun politikleşmesinin ya da N e var ki, tarihselciliğin (ya da
kasyonu olduğunun farkındayım. siyasi modernliğin gelişinin, tari­ siyasiliğin) postkolonyal eleştirileri
Ne var ki, fabrikasyon ya da değil, hi siyasal olanın tarihinde derin için basitçe Batı’nın postm odern ya
sosyal bilimcilerin kendilerini için­ bir ironi m eydana getirir. Bu tarih da postyapısalcı düşünürleri tara­
de buldukları düşünce soykütüğü bizi 19. yy. Avrupa’sının m odern­ fından çoktan irdelenmiş eleştiriler­
budur. Ne kadar üzücü olsa da, liğe içkin kavram larını, özellikle den türetildiğini düşünm ek yanlış
Güney Asya’daki Avrupa söm ürge­ iki kavramsal armağanını yeniden olur. Aslında, böyle düşünm enin
ciliğinin bir sonucu da bir zam an­ düşünmeye davet ediyor. Bunlardan bizzat kendisi tarihselcilik olur­
lar Sanskritçe, Farsça ve Arapça ilki tarihselcilik -herhangi bir şeyin du; zira böyle bir düşünce “önce
dillerinde kesintiye uğram am ış ve anlaşılabilmesi için o şeyin hem Batı’da, sonra başka her yerde”
“canlı” olan entelektüel gelenekler bir bütünlük hem de tarihsel geli­ ifadesinin zamansal yapısını ancak
şim di çoğu -belki de her bir- sosyal şim i içinde düşünülm esi fikri-, tekrar ederdi. Böyle söyleyerek,
bilimci için tarihsel araştırmanın ikincisi ise siyasi fikrinin ta ken­ tarihselciliğin Batı’daki çöküşünü
konusu. Sosyal bilimciler bu gele­ disidir. “Avrupa’yı taşralaştırm ak” Jam eson ’un yaratıcı bir şekilde “geç
neklere tarih gibi ölü muamelesi gibi bir projeye tarihsel olarak kapitalizmin kültürel m antığı” dedi­
yapıyorlar. Bir zamanlar derin teo­ imkân sağlayan şey Hindistan gibi ği şeyin sonucu olarak gören eleş­
rik düşünce ve sorgulam aya tabi bir ülkedeki siyasi m odernlik tec­ tirmenler tarafından yapılan yakın
tutulm uş bu kategoriler şimdiler­ rübesidir. Avrupa düşüncesinin tarihli tarihselcilik tartışmalarının
de kuram sal bir kökenden yoksun siyasi m odernlik örneğiyle çelişkili değerini düşürm eye çalışmıyorum.
olarak Güney Asya’daki gündelik bir ilişkisi mevcuttur. Bu düşünce Bu tartışmalar, ne kadar değerli de
yaşam pratiklerine göm ülm üş gün­ H indistan’da siyasi olanı ve tarihsel olsalar, Ü çüncü Dünya’daki siyasi
delik kavramlar olarak var olsalar olanı m eydana getiren çeşitli yaşam m odernlik tarihlerinin etrafından
da; Güney Asya’daki sosyal bilim­ pratikleri içinden düşünm em ize dolaşıyorlar. M andel’den Jam eson’a
cilerin pek azı, bu kavramları gün­ yardımcı olm ada hem vazgeçilemez hiç kim se “geç kapitalizm i” itici
cel eleştirel düşünce kaynaklarına hem de yetersizdir. Bu eşzamanlı m otorun un Ü çüncü D ünya’da
dönüştürm elerine im kân sağlaya­ vazgeçilemezlik ve yetersizliği -hem olduğu bir sistem olarak görmüyor.
cak eğitime sahipler. Güney Asyalı kuram sal hem de olgusal kayıtlar “Geç” kelim esi gelişm iş ülkelere
sosyal bilimciler, onları tarihselleş­ üzerinden- araştırmak bu çalışma­ ve hâlihazırda “gelişm ekte” olarak
tirme ve Avrupa entelektüel bağla­ nın kendine biçtiği görevdir. görülen ülkelere uygulandığında

• 1 6 1Umran ARALIK 2011


■ Avrupa’yı Taşralaştırma Fikri
çok farklı çağrışımları haizdir. I muştur. Söm ürgelerde, m ede­
Dünyanın geri kalan kısmı üze­ niyet fikrini m eşrulaştırmıştır.
rindeki etkisi yadsınm asa da, “Önce Avrupa’da, sonra başka
“geç kapitalizm ” öncelikle geliş­ her yerde” yapısındaki zam anda
Postkolonyal çalışm alar nere­
miş kapitalist dünyaya ait ola­ söm ürge sakinlerine “başka her
deyse tanımı itibariyle, 18. yy.
rak anlaşılan bir olgunun adıdır. yer” verilmiştir. Tarihselciliğin
Avrupa'sında kalıba dökülmüş
Kendilerini “geç kapitalizm in” bu devinimi Johannes Fabian’ın
olan ve insani bilimlerin tem e­
bazı tarifleri üzerine temellen­ “çağdaşlığın inkarı” dediği şey­
diren Batı’lı tarihselcilik eleşti­
lini oluşturan evrenselliklere - dir.
rileri, tarihselciliği bir düşünce mesela insanın ya da aklın soyut
biçimi ve eski Avrupa söm ürge­ figürleri - bağlanm aya adanmış­ Bu bize pek aşina geliyor.
lerindeki siyasi m odernlik biçi­ tır. Emperyalist Avrupa'yı "kendi Tarihselcilik derken tam olarak
mi olarak bir arada tutan derin insan algısını inkâr etm ek­ neyi kastettiğinizi biraz açabilir
bağları gözden kaçırıyor. Tarih- le" itham eden Tunuslu felse­ misiniz?
selcilik Avrupa’nın 19. yy.’da feci ve tarihçi Hichem Djait'in “T arih selcilik ” terim inin
dünyaya hükmetmesini m üm ­ yazılarında bu durum kendi­ uzun ve karm aşık bir tarihi var­
kün kılmıştır. Kabaca diyebi­ ni açıkça belli eder. Fanon'un dır. Hegel ve Ranke gibi birbi­
liriz ki tarihselcilik, ilerleme Aydınlanmacı insan fikrine -hem rine karşı ve birbirinden farklı
ya da “kalkınm a” ideolojisinin de Avrupa emperyalizminin bu birçok düşünürün yazılarında
19. yy.’dan beri aldığı önem­ uygulanm ış olan tarihselci-
fikri yerleşik-söm ürgeci beyaz
li bir biçimidir. Tarihselcilik, lik, kolay ve kesin tanımlara
adam fikrine indirgemiş oldu­
m odernlik ya da kapitalizmin elverişli değildir. Tarihselciliğin
ğunu bile bile- sarılma çabası da
basitçe küresel görünm em esi­ mevcut kullanımı, tarihselciliğin
bugün tüm postkolonyal düşü­
ni, aksine bir yerden (Avru­ Stephen Greenblatt ve diğerle­
nürlerinin entelektüel m irası­
pa) türeyip sonra dışına doğru rinin öncülüğünü yaptığı “yeni
nın bir parçasıdır. Modern siyasi
yayılarak zamanla küreselleşen tarihselcilik” tarzı yoluyla yakın
bir şey olarak görünmesini sağ­
m odernlik şartlarında bu evren­ zam anda yaptığı uyanışla birlik­
layan şeydir. Küresel tarihsel sellikleri hariç tutm anın kolay bir te değişikliğe uğramıştır. Tarihsel
zamanın bu “önce Avrupa’da, yolu bulunm adığından, sonuçta kimliğin ya da vakanın bireysel­
sonra başka her yerde” biçimin­ bir mücadele ortaya çıkıyor. Bu liği ya da eşsizliği üzerine dik­
deki yapısı tarihsel ciydi; Batılı evrensellikler olmadan modern kat çekmedeki Rankeci ısrar ile
olmayan çeşitli milliyetçilikler sosyal adalet meselelerine işa­ Hegelci-M arksist geleneğin ön
daha sonradan aynı anlatının ret eden sosyal bilimler diye bir plana çıkardığı genel tarihsel eği­
yerel sürümlerini, “Avrupa’yı” şey olmazdı. Avrupa düşünce­ limin idraki arasındaki gerilim
yerel olarak yapılandırılm ış bir sine olan bu bağlanm anın bir özellikle önemlidir. Günümüzde
m erkezle değiştirerek, ürete­ sebebi de söz konusu Avrupa bu gerilim, akadem ik tarihçi­
ceklerdi. Marx’ın “sanayileşme entelektüel geleneğinin günü­ nin hünerini ve işlevini anlama
bakım ından gelişm iş bir ülke, biçimimizin m iras alınmış bir
müzde, hepsinin değilse bile,
kendisinden daha az gelişmiş parçasıdır.
çoğu modern üniversitenin sos­
olana, ancak ve ancak onun Tarihselciliği özel çalışm a
yal bilimler bölümlerindeki tek
kendi geleceğinin görün tü­ alanları olarak almış olan düşü­
canlı düşünce geleneği olması­
sünü gösterir.” demesini sağ­ nürlerin altını çizdiği noktalara
dır.
layan şey tarihselcilikti. Yine ve tarihçilik tanım larına bak­
Phyllis Deane gibi önde gelen tığım ızda, tarihselciliğin bazı
tarihçilere İngiltere’de ortaya Batı ve Batı-olmayan arasında var karakteristik özelliklere sahip bir
çıkan sanayileri, sanayi devriminin olduğu farz edilen kültürel uzaklığa düşünce tarzı olduğunu söyleyebili­
başlangıcı olarak tanımlattıran şey (en azından kurum sal düzeyde) bir riz. Tarihselcilik bize herhangi bir
tarihselciliktir. Tarihselcilik böylece ölçü olarak tarihsel zamanı koy- şeyin doğasını anlayabilmemiz için

Umran ARALIK 2011117


GÜNDEM
rak, aslında tarihin kendisini de
bir tür bekleme salonuna çeviriyor.
Tarihselcilik -ve hatta m odern A vrupa tarih düşüncesi- Hepimiz aynı varış noktasına doğru

A vrupalı olm ayan to p lu lu kla ra 19. yy.'da, birilerinin yol alıyorduk; ancak, bazıları diğer­
lerinden daha önce varacaktı diye
diğe rle rin e "h e n ü z d e ğ il" demesi biçim inde ulaşm ış­
iddia ediyor Mill. İşte tarihselci
tır d iyeb iliriz. John Stuart M ill'in klasik liberal fa ka t
bilinç böyle bir şeydi: sömürgelere
aynı zam and a tarihselci olan "Ö z g ü rlü k Ü zerine" ve
beklemeleri doğrultusunda bir tav­
"Tem sili Yö n e tim Ü zerine" denem elerini düşünelim .
siye. Mill’in öz-yönetim sanatı için
İki ya zıd a da "ö z-yö n e tim " ilkesini hüküm etin en
m utlak gerekli gördüğü tarihsel
gelişm iş biçimi o la rak görüyor; buna rağm en H intlilere bilinci, kam u ruhunu kazanm ak
ve A frik a lıla ra "ö z-yö n e tim " hakkı verilm esine karşı diğer yandan da bu bekleme sana­
ö zü n d e tarihselci sebeplerden dolayı karşı çıkıyor. tını öğrenmek içindi. Bu bekleme
M ill'in tarihselci iddiası böylece H intlileri, A frik a lı ve tarihselciliğin “henüz değil”inin
d iğe r "k a b a " m illetleri tarih in hayali bir beklem e gerçekleşmesiydi.
salonuna gönderiyor. Bunu yaparak, aslında tarihin 20. Yüzyıl söm ürge karşı­
kendisini de bir tü r beklem e salonuna çeviriyor. tı dem okratik talepleri, aksine,
hareketin zam ansal ufku olarak
“şim di” üzerinde ısrarla durdular.
onu tarihsel olarak gelişen bir entite lan tarafları dolayısıyla, dünyanın
Birinci Dünya Savaşı’ndan 5 0 ’ler
olarak görm emiz gerektiğini söyler. Marksist ve liberal algıları ile des­
ve 60’ların dekolonizasyon hare­
Yani, önce bir birey ve eşsiz bir teklenmiş tarihsel anlatılar için söz
ketlerine kadar, söm ürge karşıtı
bütün olarak -en azından imkânlar konusu kabul bilhassa doğrudur.
milliyetçilikler “şim di”nin aciliye-
dâhilindeki bir tür bütünlük-; sonra Yine söz konusu kabul “kapitaliz­
tiyle tanım landılar. Tarihselcilik
da zamanla gelişen bir şey olarak. min, sanayileşmenin, milliyetçiliğin
dünyadan yok olm uş değil; ancak
Tarihselcilik bu gelişm ede tipik bir ve benzerinin tarihi” biçimindeki
tarihselciliğin “henüz değil”i bugün
biçim de karm aşıklıklara ve zikzak­ tarih türündeki tanım/açıklamaların
demokrasi doğrultusundaki bütün
lara m üsaade eder. Tikeldeki geneli temelini oluşturmaktadır. hareketlerde izi bulunan, “şim di”
bulmaya çalışır ve herhangi bir tele­ Tarihselcilik -ve hatta m odern üzerindeki küresel ısrar ile bir ger­
oloji varsayımını gerektirmez. Ne Avrupa tarih düşüncesi- Avrupalı ginlik içinde var oluyor. Bu böyle
var ki, gelişme fikri ve gelişme süre­ olm ayan topluluklara 19. yy.’da, olm ak zorundaydı. Çünkü söm ürge
cinde belli bir miktar zamanın geç­ birilerinin diğerlerine “henüz değil” karşıtı hareketler kitlesel bir taban
tiği varsayımı, bu anlayış için kri­ demesi biçim inde ulaşmıştır diye­ arayışlarında, 19. yy. Avrupa libera­
tiktir. Gelişim anlatısının ve kavra­ biliriz. John Stuart Mill’in klasik lizmi standartlarında öz-yönetimin
mının kurucu öğesi olan bu “geçen liberal fakat aynı zam anda tarih- siyasi sorum luluğunu almak için
zam an”, Walter Benjamin’in meşhur selci olan “Özgürlük Üzerine” ve olabildiğince hazırlıksız görünecek
ifadesiyle, tarihin seküler, boş ve “Temsili Yönetim Üzerine” dene­ olan sınıfları ve grupları siyasi olan
hom ojen zamanıdır. Tarihsel süreç­ melerini düşünelim . İki yazıda ile tanıştırdılar. Bunlar köylüler,
teki süreksizlikler, kırılmalar ve yön da “öz-yönetim ” ilkesini h ükü­ işçiler, alt sınıflardan kadınlar ve
değişikliklerine dair eski ve yeni metin en gelişm iş biçim i olarak erkeklerdi, kısacası üçüncü dünya­
fikirler zaman zaman tarihselcili- görüyor; buna rağmen Hintlilere nın m adun sınıflarıydı.
ğin hâkimiyetine m eydan okusa da; ve Afrikalılara “öz-yönetim” hakkı Bundan dolayı, tarihselciliğin
yazılı tarihin çoğunluğu son derece verilmesine karşı özünde tarihselci eleştirisi Batılı olm ayan toplum -
tarihselci kalmaktadır. Bu demek sebeplerden dolayı karşı çıkıyor. lardaki siyasi m odernlik m eselesi­
oluyor ki, yazılı tarih hâlâ araştırma Mill’in tarihselci iddiası böylece nin merkezine yönelmiştir. Avrupa
nesnesini içsel olarak bütünlüklü ve Hintlileri, Afrikalı ve diğer “kaba” siyasi ve sosyal düşüncesi ancak
zamanla gelişen bir şey olarak kabul milletleri tarihin hayali bir bekleme aşamacı (stagist) tarih kuramının
ediyor. Klasik tarihselcilikten ayrı­ salonuna gönderiyor. Bunu yapa­ -basit evrimsel şemalardan “eşitsiz

• 1 8 1Umran ARALIK 2011


Avrupa’yı Taşralaştırma Fikri
kalkınm anın” karm aşık anlayışları­ söz konusu tam üyeliği, bu şekilde su gerilim, Homi Bhabha’nın milli­
na değişen- bir biçimine başvurarak vatandaşlığın kavram sal ya da dokt- yetçiliğin pedagojik ve performatif
m adun sınıfların siyasi m odernliği­ rinal doğrultudaki resmi eğitimin­ diye kullanışlı bir biçim de tanım­
ne yer açmıştır. Bu çok ta mantıksız den geçmeden önce elde etmiştir. ladığı iki yönü arasındaki gerilim
bir kuram sal iddia değildir. “Siyasi Söz konusu tarihselci tarihin mil­ ile akrabadır. Pedagojik tarzdaki
m odernlik” eğer sınırları çizilmiş liyetçi reddinin çarpıcı bir örneği de Milliyetçi tarihyazım , “akrabalık,
ve tanımlanabilir bir olgu olacak hürriyetin elde edilmesinin hemen tanrılar ve sözde doğaüstü” üzerine
olsaydı, bu olgunun tanımını sos­ akabinde Hindistan demokrasisini olan vurgusuyla, köylünün dün­
yal ilerleme için bir ölçü olarak “evrensel yetişkin oy hakkı” üzerine yasını anakronik olarak resmeder.
kullanm ak mantıksız olmazdı. Bu kurm a yolundaki karardır. Bu doğ­ Hâlbuki “u lus” ve siyasi olan da
düşüncede, bazı insanların diğerle­ rudan Mill’in emrinin ihlaliydi. Mill dem okrasinin karnivalesk görü­
rinden daha az m odern olduğu ve “Temsili Yönetim Üzerine” deneme­ nümlerinde icra edilir (perform):
bu daha az m odern olanların siya­ sinde “genel eğitim, genel oy kul­ isyanlar, protesto yürüyüşleri, spor
si modernliğin tam üyeleri olarak lanma hakkından önce gelmelidir” m üsabakaları ve evrensel yetişkin
tanınabilmeleri için bir hazırlık ve demişti. Daha sonra H indistan’ın oy hakkı. Soru şu: köylü ya da
bekleme safhasına ihtiyaç duyduk­ ilk başbakanı olacak olan Sarvepalli m adun, “burjuva-vatandaş” olmak
ları daim a gerekçesiyle söylenebilir. Radhakrishnan, resmi bağımsızlığın için herhangi bir “hazırlık” çalış­
Ne var ki, bu tam da söm ürgeci­ arifesinde halkın Kurucu Meclis’i m ası yapm ak zorunda olm adan,
nin iddiasıydı -sömürge milliyet­ huzurunda yeni anayasayı savu­ Britanya yönetimine karşı milliyetçi
çisinin karşısına kendi “şim di”sini nurken, Hindistan halkının kendi hareketin ya da beden siyasetinin
çıkardığı “henüz değil”. Ü çüncü kendini yönetm eye henüz hazır tam teşekküllü bir üyesi olarak siya­
dünyada siyasi modernliğin başa­ olmadığı düşüncesine karşı çıkm ış­ setin m odern alanında kendi hesa­
rılması ancak Avrupa sosyal ve siya­ tı. Okuryazar ya da değil, ona göre bına ortaya çıktığı zamanlarda siyasi
si düşüncesi ile çelişkili bir ilişki tüm Hint halkı kendi kendini yönet­ olanı nasıl tasavvur ederiz?
içinde gerçekleşebilirdi. Milliyetçi meye uygundur. Bu Hindistanlıların
elitlerin sıklıkla kendi m adun sınıf­ Avrupa tarihselci düşüncesi eliy­ Köylü derken bir sosyoloji
larına Avrupa siyasi m odernlik le yerleştirildikleri hayali bekleme öğrencisi olarak anlamam gereken­
fikrinin temel aldığı aşamacı tarih odasının hüküm süzleştirilm esinin den daha fazlasını kastediyorsunuz
kuramını tekrarladığı doğrudur- ve işareti değilse nedir. Tarihselciliğin sanki. Tam olarak “köylü” sizin
siyasi yapılar izin verdiğinde hâlâ bugün hâlâ Hint devletinin kalkın­ postkolonyal lügatçenizde neye
yapıyorlar. Ne var ki, m odern önce­ macı tasavvurunda ve pratiklerinde karşılık geliyor?
si, m odern olmayan ya da m odern canlı ve güçlüdür. Ancak, beş sene­ Benim kullanım ım da “k öylü”
arasındaki farkların herhangi bir de bir -ya da bu aralar olduğu gibi kelimesinin, bir sosyologun aklına
aşamacı ya da tarihselci ayrımının daha sık olarak- Hindistan tarihsel gelen köylüden daha fazlasına teka­
-kuramsal olm asa da- pratik bir zaman tasavvurunu bir kenara ite­ bül ettiğini açıklığa kavuşturmam
reddi için, milliyetçi mücadelelerde cek biçim de seçmen dem okrasisi­ gerekir. O anlamı da kastediyo­
iki gerekli gelişm e vardı. Avrupa’nın nin siyasi başarısını elde ediyor. rum, fakat aynı zam anda kelimeye
“bekleme odası” biçimli tarih anla­ Hindistan gibi bir eski söm ürge daha geniş bir anlam yüklüyorum.
yışını söm ürgenin “öz-yönetimden” ülkesinde siyasi modernliğin tarihi “Köylü” burada, H indistan’daki elit­
mahrum bırakılması için bir m eş­ ve doğası, vatandaş olarak köylü­ ler ve devlet kurumları üzerinde
rulaştırm a olarak görüldüğünde, nün ya da m adunun iki yönü ara­ bile sürekli olarak etkisi bulunan,
milliyetçi elitin bunu kendiliğinden sında bir gerilim yaratıyor. Vatandaş görünüşte kırsal olan, m odern ve
reddetmesi bunların ilkiydi. Diğeri olabilmesi için eğitilmesi gereken seküler olmayan her türden ilişkiler
ise, ulusun siyasi yaşamının tam ve bundan dolayı tarihselci zamana ve yaşam pratikleri için bir kısaltma
bir üyesi olarak 20. yy. köylüsü ait olan köylü bunların birincisidir. işlevi görüyor. “Köylü”, Hint kapi­
olgusuydu (yani, ilkin milliyetçi Diğeri ise resmi eğitim den yok­ talizmi ve m odernliğinde burjuva
harekette, akabinde bağım sız ulu­ sun olmasına rağmen hâlihazırda (Avrupalı anlamda) olmayan her şey
sun bir vatandaşı olarak). Köylü vatandaş olan köylüdür. Söz konu­ için kullanılıyor.

Umran ARALIK 2011119


GÜNDEM
Köylünün siyasi olanın çoktan Tarihselciliğin M arksizm ’e içkin efendilerinin dâhil olduğu siyasi
bir parçası olduğu bir bağlam da olduğunu m u söylüyorsunuz? alan m oderndi -zaten milliyetçilik
tarihsel olanın ve siyasi olanın Batı’nın Marksist entelektüelle­ öz-yönetimi amaçlayan m odern bir
nasıl kavramsallaştırılacağı sorunu, ri ve başka yerlerdeki takipçileri, siyasi hareketten başka ne olabi­
M aduniyet Çalışm alarının tarih- m odern öncesi aşam adan m odernli­ lir ki?-; yine de siyasinin m odern
yazım projesini yönlendiren kilit ğe doğru olan genel tarihsel hareket kavranışının özünde olan seküler-
sorunlardan biridir. Bana göre, fikrini elden bırakm adan, Avrupa rasyonel hesapların mantığını takip
örneğin, M aduniyet Çalışm aları, ve diğer yerlerdeki kapitalist dönü­ etmiyordu. Söz konusu köylü-ama-
İngiliz dilindeki Marksist tarihyazı- şüm ün “tam am lanm am ışlığının” m odern siyasi alan, tanrıların, ruh­
mının geçerli geleneklerinde kulla­ ispatını kabul etmelerine im kân ların ve diğer doğaüstü varlıkların
nıldığı şekliyle “siyasi” kavramının sağlayacak türlü karm aşık taktikler etkisinden yoksun değildi. Sosyal
kendisinden derin bir rahatsızlık geliştirmişlerdir. İlk elde, bu tak­ bilimciler bu tür etkileri “köylü ina­
hissini belli ederek kariyerine baş­ tikler, eski, şim di gözden düşm üş nışları” başlığında sınıflandırabilir;
lamalıydı. ve bazen Marx’ın kendi yazılarında ancak “vatandaş olarak köylü” sos­
Eric H obsbaw m ’ın “siyaset önce­ bile bulunan 19. yy.’ın evrimci para­ yal bilimlerin ontolojik varsayım la­
si” (pre-political) kavramı, köylü­ digmalarıdır; “artıklar” ve “kalıntı­ rında yer almaz. Guha’nın ifadesi
nün m odern siyasi alana girerek lar” dili. Fakat ortada sadece bu tak­ bu konuyu m odern kabul ediyor;
Avrupalı siyasi düşüncesine mey­ tikler değil, her biri “dengesiz kal­ yine de, aynı sebeple köylülerin
dan okum asına cevap yetiştirmede, kınm anın” çeşitlemeleri olan diğer siyasi davranışlarını ya da bilinçle­
tarihselci Marksist düşüncenin ne taktikler de vardır. Neil Smith’in rini “siyasi öncesi” olarak niteleme­
kadar ileri gidebileceğinin ipuçlarını de gösterdiği gibi, bunlar Marx’ın yi reddediyor. Köylünün m odern­
veriyor. H obsbawm üçüncü dünya Siyasi İktisadın Eleştiri’s indeki “eşit­ leştiren söm ürge dünyasında bir
siyasi modernliğine özgü olan şeyin siz kalkınm a oranları” fikrinden ve anakronizm olm ak yerine, söm ür­
farkındaydı. “Yüzyılımızı tarihin Lenin ile Troçki’nin kavramı daha geciliğin gerçek çağdaşı, söm ürge
en devrimci yüzyılı” yapan şeyin sonraki kullanım larından türetil­ yönetim inin H indistan’a getirdiği
köylülerin “siyasi bilinç kazanm ası” miştir. Mesele şu ki, ister “eşit­ modernliğin temel bir parçası oldu­
olduğunu seve seve kabul ediyordu. siz kalkınm a”, ister Ernst Bloch’un ğunda ısrar ediyor. Guha’ya göre,
Ne var ki, gözleminin, hâlihazırda “eşzamanlı olm ayanın eşzam anlı­ köylülerin dünya üzerindeki iktidar
kendi analizinin altında yatan tarih- lığı” ya da her ne kadar Althusser ilişkilerini okumaları hiçbir şekilde
selcilik için ne anlam a geldiğini tarihselciliğe açıktan karşı çıksa da gerçek dışı ya da gerici değildir.
kaçırıyordu. Akrabalık, din ve kast Althusserci “yapısal nedensellik” Benim A vrupa’yı taşralaş-
sistemi üzerinden düzenlenen ve kavramından bahsetsinler; bu tak­ tırma iddiam doğrudan bu pro­
insanların yanı sıra tanrıları, ruh­ tiklerin tümü düşüncelerinin doğ­ jeyle ilişkim den kaynaklanıyor.
ları ve doğaüstü varlıkları aktör rultularında tarihselcilik unsurları H indistan’daki siyasi modernliğin
olarak içeren köylülerin eylemleri, bulunduruyorlar. tarihi Batı M arksizm i’nin elinde
-H obsbaw m ’a göre- siyasi olanın hazır bulunan sermaye ve milli­
seküler-kurum sal mantığı ile uzlaşa- İngiliz M arksist tarihçileri ile yetçilik çözümlemelerinin basit bir
m am ış bir bilincin belirtisi niteliğin­ aranıza açık bir mesafe koydunuz. uygulamasıyla yazılamaz. Topluma
dedir. H obsbawm köylüleri “kendi­ Bunu biraz daha açar mısınız? burjuva görünüm ü verm ek için,
lerini ifade etmek için henüz bir dil Köylü bilincinin “siyasi önce­ bazı milliyetçi tarihçiler gibi, geri­
bulam am ış ya da yeni yeni bulmaya si” olduğu fikrini açıktan eleş­ leyen bir sömürgeciliğin hikâyesi
başlam ış siyaset öncesi insanlar” tiren Ranajit G uha, m odern devasa bir milliyetçi hareketin kar­
olarak tanımlıyor. “Kapitalizm onla­ H indistan’daki kolektif köylü eyle­ şısına konulamaz. Çünkü Guha’nın
ra dışarıdan, sinsice anlam adıkla­ minin doğasının, “siyasi” katego­ ifadesiyle, Güney Asya’da Marksist
rı iktisadi güçlerin müdahalesiyle risini Avrupa siyasi düşüncesinin meta-anlatılarının Avrupa burjuva­
geliyor.” H obsbaw m ’ın tarihselci söz konusu kategoriye getirdiği zisine tekabül eden bir sınıf yoktu
dilinde, 20. yy. köylülerinin sosyal sınırların çok ötesine götürdüğü­ -yani kendi çıkarlarını herkesin
hareketleri “arkaik” kalmıştır. nü öne sürm üştü. Köylünün ve çıkarları gibi gösterecek egemen

• 2 0 | Umran ARALIK 2011


Avrupa’yı Taşralaştırma Fikri
bir ideoloji üretebilecek bir sınıf.
H indistan’daki söm ürge dönem i
aslında kapitalizm di. Ancak tar­
Avrupa'yı taşralaştırma projesi de şimdi ortak miras olan
tışm asız bir hegem onyaya sahip
ve hepimizi etkileyen bu düşüncenin marjinlerinden ve
burjuva ilişkilerinden yoksundu.
marjinleri için nasıl yenilenebileceğini araştırma göre­
Egemen burjuva kültürü olmayan
vidir. Tabi yine marjinler de m erkezler kadar çoğul ve
kapitalist bir hâkimiyetti- ya da
çeşitlidir. Dünyanın belli bölgelerindeki söm ürgeleştiril­
Guha’nın m eşhur ifadesiyle “hege-
me ve aşağılanm a tecrübelerinden bakıldığında Avrupa
m onyasız üstünlük”.
farklı görünüyor. Güneydoğu Asya, Doğu Asya, A frika
Tarihsel zamanın doğası radikal
ve Pasifik çalışanların çalışmalarında sömürge sonrası
bir şekilde sorgulanm azsa, iktida­
meselesine bile birden çok ve ihtilaflı konum lar veril­
rın çoğul tarihini anlayamayız ve
miştir. Yine de Avrupa'nın konumları ne kadar çoklu ve
H indistan’daki m odern siyasi özne­
söm ürgecilikler de çeşitli olursa olsun; Avrupa merkezci
nin açıklayamayız. İnsanlar için
tarihlerin ötesine geçmek, coğrafi sınırların ötesinde
sosyal açıdan adil gelecek tahayyül­
paylaşılan bir problem olarak öylece duruyor.
lerinde, biricik, hom ojen ve seküler
bir tarihsel zaman sorgusuz sualsiz
kabul edilmektedir. Modern siya­ nın mantıksal önceliği varsayımını çoklu ve sömürgecilikler de çeşit­
set, çoğu zaman bölünm ez tarihsel hesaba katm adan düşünm eye çalı­ li olursa olsun; Avrupa merkezci
zamanın bir dur durak bilmeyen şıyorum. Ampirik olarak, insanların tarihlerin ötesine geçmek, coğra­
ifşası bağlam ında ortaya çıkan insa­ kendilerine eşlik eden tanrılar ve fi sınırların ötesinde paylaşılan bir
nın egem enliğinin hikâyesi ola­ ruhlar olm adan var olduğu hiçbir problem olarak öylece duruyor.
rak meşrulaştırılır. Ben bu görü­ toplum bilmiyoruz. Söm ürge sonrası çalışm aları
şün söm ürge ve söm ürge sonrası A vrup a’yı taşralaştırm an ın dünyasındaki kilit mesele şudur:
H indistan’ındaki siyasi modernlik Avrupa düşüncesini inkâr etme ya Kapitalist m odernlik problemi artık
şartları hakkında düşünm ek için da ıskartaya çıkarma projesi olm a­ sadece Avrupa’daki m eşhur “geçiş
yeterli bir entelektüel kaynak olma­ dığı herhalde şim diye kadar açıklığa tartışmaları”nda olduğu gibi tarih­
dığını iddia ediyorum. Siyasi ve sos­ kavuşmuştur. Batı dışı toplumlar- sel “geçiş”in sosyolojik problemi
yal olanın seküler kavranışlarında daki siyasi m odernlik tecrübele­ olarak değil; aynı zam anda “tercü­
bulunan iki ontolojik varsayım dan ri üzerine düşünm em ize yardımcı m e” problemi olarak da görülm e­
uzaklaşm am ız gerekir. İlki insanın olm ada, Avrupa düşüncesi hem lidir. Sömürge sonrası çalışmaları
diğer her türden zamanı kuşatan kaçınılm az hem de yetersizdir. bu kadar küreselleşm eden önce,
biricik ve seküler bir tarihsel zam a­ Avrupa’yı taşralaştırma projesi de çeşitli yaşam biçimleri, pratikleri
nın içinde varolduğudur. Güney şim di ortak miras olan ve hepimizi ve anlayışlarının son derece Avrupa
Asya’daki sosyal ve siyasi m odern­ etkileyen bu düşüncenin marjinle- kökenli evrenselci siyasi-kuramsal
lik pratiklerini kavram sallaştırm a rinden ve marjinleri için nasıl yeni­ kategorilere tercüme süreci, birçok
görevi tam tersi yönde bir varsayım lenebileceğini araştırma görevidir. sosyal bilimciye sorunsuz bir teklif
yapmamızı gerektiriyor bana göre: Tabi yine marjinler de merkezler gibi gelmediği zamanlar olmuştu.
tarihsel zamanın bütünlüklü olma­ kadar çoğul ve çeşitlidir. Dünyanın Sermaye gibi analitik bir kategori
dığı, kendi içinde bile zıvanadan belli bölgelerindeki sömürgeleştiril­ olarak görülen şeyler, bizzat içinden
çıkmış olduğu varsayımını. Modern me ve aşağılanma tecrübelerinden kaynaklanm ış olabileceği Avrupa
Avrupa siyasi düşüncesi ve sosyal bakıldığında Avrupa farklı görü­ tarihi fragmanını aşm ış olarak anla­
bilimlerde dolaşan ikinci varsayım­ nüyor. Güneydoğu Asya, Doğu şılıyordu. En fazla, “kaba” olarak
sa, insanın ontolojik olarak tekil, Asya, Afrika ve Pasifik çalışanla­ kabul edilen bir tercümenin anlama
tanrıların ve ruhların son kertede rın çalışmalarında söm ürge sonra­ görevi için yeterli olduğu varsayılı­
“sosyal olgular” olduğu ve sosyal sı meselesine bile birden çok ve yordu.
olanın bir şekilde onları önceledi- ihtilaflı konum lar verilmiştir. Yine Profesör Chakrabarty, söyleşi
ğidir. Ben ise öte yandan sosyal ola­ de Avrupa’nın konumları ne kadar için çok teşekkürler.

Umran ARALIK 2011121

You might also like