Bir dilin sesleri farklı nedenlerle değişebilir. Bunun dil içi eğilimler, yazı dili ile konuşma dili arasındaki farklar, başka dillerle ilişkiler, dil içi varyantların birbirini etkilemesi, dildeki modalar, sosyal gruplar gibi çok farklı nedenleri vardır. Burada ses değişmelerinin nedenlerini ayrıntılı olarak ele almak mümkün değildir. En önemlilerini şu şekilde sıralayabiliriz: Dildeki Eğilimler Bütün diller sürekli değişim içindedir, değişmeyen diller sadece ölü dillerdir. Dillerdeki değişmelerin nedenleri tümüyle bilinmiyor. En bilinen nedeni “En az çaba yasası”dır. Bu yasayı bir örnekle açıklamak istersek; bilindiği gibi ünlüler titreşimli (ötümlü) seslerdir; ünsüzlerin ise bir bölümü titreşimli bir bölümü titreşimsizdir. Bu durumda ünlü komşuluğundaki titreşimsiz bir ünsüzü söylemek, titreşimli bir ünsüzü söylemekten daha zordur. Bundan ötürü eke gibi bir yapı kolayca eğe yapısına değişebilir. Eklenme Ses olaylarının önemli bir bölümü bir sözcüğe ek getirilmesi sırasında ortaya çıkar. Ancak eklenmeyle ilgili ses değişmelerini çekim ve türetim açısından ayrı değerlendirmek gerekir. Çekimle ilgili ses değişiklikleri, sözcüğün sözlük maddesi olarak kullanılan biçimiyle metin içinde, çekim eki almış biçimi arasındaki farkın gözlenmesiyle belirlenebilir: çocuk – çocuğu burun – burnu ben – bana oyna- – oynuyor Çekimle ilgili bu ses değişmeleri doğal olarak sadece eşzamanlıdır. Benzer süreçler, bir kök veya gövdeden, eklenmeyle veya birleşme sonucu yeni sözcüklerin türetilmesi sırasında da görülebilir. Bu durumda ses olayı eklenme veya birleşmeyle türemiş sözcükte kalıcı biçimde sonuçlanmış olabilir: kavuş- – kavşak devir- – devrim ret – reddet- Bu gibi ses olayları da türemiş sözcüğe kaynaklık eden kök ile türemiş sözcüğün aldığı biçimin karşılaştırılmasıyla belirlenebilir. Türemiş sözcük tek başına tabandan bağımsız olarak kullanılır. Yeni sözcüğün kendine özgü, yeni, sözlüklere alınan bir anlamı vardır. Bu sözcüklerde ses olayındaki değişiklik tamamlanmıştır ve kalıcıdır. Bu tür sözcükler, bir taraftan çekim eki almış sözcükler gibi davranır, diğer taraftan kendine özgü anlamı olan yeni bir sözcük ortaya çıktığı için de tarihi açıdan sonuçlanmış süreçlere benzer. Tarihsel Süreç Ses değişmelerinin bir bölümü eklenmeyle ilgili değildir. Bunlar sözcüğün başta Eski Türkçe olmak üzere, bilinen eski biçimleriyle günümüzde kullanılan biçimlerinin karşılaştırılması sonucunda belirlenebilirler: bedük – büyük töpü – tepe adak – ayak Bu tür ses olayları çoğu zaman sonuçlanmış süreçlerdir. Çok nadir olarak geçiş döneminin işareti olarak ikili biçimlere de rastlanabilir. Ayrıca ses olayı sonuçlanmış olsa bile genel bir değişme eğiliminin izleri belli durumlarda korunmuş olabilir. Örnek olarak ōt sözcüğünde bulunan Ana Türkçedeki uzun ünlü günümüzde kısalmış, ancak geride sondaki ötümsüz ünsüzün ötümlüleşmesiyle bir iz bırakmıştır: od. Yine Arapça aslında ikinci hecesi uzun olan hayāt sözcüğü tek başına iken veya ünsüzlerden önce kısalmış ve sözcük hayat biçimini almışken sözcüğe ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde ünlü yeniden uzamaktadır: hayātım. Aynı ses bir sözcükte bağlama göre değişen gelişmeler gösterebilir: Örneğin Ana Türkçede uzun ünlülü olan kȫk “gök” sözcüğü çağdaş Türkçede göğer- “yeşermek”, gövel “yeşil, mavi” ve gök sözcüklerinde üç ayrı ses gelişmesiyle görülmektedir. Hatta sözcüğün ağızlarda göğ “mor” biçimi ve anlamı da vardır. Benzer bir örnek de Eski Türkçe yaş “taze, ıslak” sözcüğüdür. Bugün bu kökten türeyen yaşarmak “ıslanmak” anlamındayken aynı kökten aynı ekle ama farklı bir ses gelişmesiyle ortaya çıkan yeşermek “yeşil olmak” anlamındadır. Dil İlişkileri Her doğal dilde başka dillerden alınmış sözcükler vardır. Ancak doğal dillerde, başka dillerden alıntılanan sözcükler genellikle verici dildeki biçimleriyle kullanılmazlar. Alıcı dil çoğu zaman aldığı sözcüğü kendi yapısal özelliklerine uyarlar; fazlalıkları atar, değişmesi gerekenleri değiştirir, gerekiyorsa eklemeler yapar. Bu uyarlama sırasında alıcı dil sözcüğün seslerinde de kendi yapısal eğilimlerine uygun değişikliklere gider. Seslerdeki değişme süreci verici dilde olup alıcı dilde olmayan seslerin atılması veya alıcı dilde ona en yakın olan sesin kullanılması şeklinde olur. Günümüzden bir örnek vermek gerekirse, Türkçe sözcüklerde bulunmayan /j/ sesi ağızlarda ve söyleyişte sıkça /c/’ye dönüşür: jeep>cip, jandarma>candarma. Yine Arapçadaki farklı /s/ sesleri için günümüz Türkçesinde tek bir /s/ sesi vardır ve uzman olmayanlar tesir, sabah, saat sözcüklerinin orijinal biçimlerinde farklı /s/ seslerinin bulunduğunu bilemez. Ancak dil ilişkileri sonucunda bir dilin ses varlığının da değişebileceği bir gerçektir. Bugün alfabede bağımsız bir işareti de bulunan /j/ sesi Türkçeye diğer dillerle olan ilişkileri sonucunda girmiştir. Dil ilişkileri çerçevesinde alt katman ve üst katman etkenlerinden de söz etmek gerekir. Üst katman etkisi zayıf bir dilde baskın dile özgü özelliklerin ortaya çıkması biçiminde görülür. Alt katman etkisiyle dil değişmelerinde baskın dili konuşanların zayıf dilden özellikleri baskın dile taşımaları biçiminde ortaya çıkar. Bu farklı dilleri konuşanların bir arada yaşamasıyla ortaya çıkan bir durumdur. Örnek olarak Doğu Karadeniz ağızlarında, Kıbrıs ağzında, Güneydoğu Anadolu ağızlarında bu tür ilişkiler sonucu ses bilgisini de ilgilendiren pek çok gelişme gözlemek mümkündür. Yazı Dili - Konuşma Dili Arasındaki Farklar Yazılı biçimleri olan doğal dillerde, yazı dili ile konuşma dili farklı hızda değişir. Yazı dili standardı bir kere belirlendikten sonra, eğitimlerini bu standart biçimle almış konuşurlar değişmelerden hoşlanmazlar. Buna karşılık konuşma dili çok daha yoğun ve sürekli bir değişim içindedir. Zamanla yazı dili ile konuşma dili arasında bir uçurum oluşur ve yazı dilinde reform yapma ihtiyacı ortaya çıkar. Konuşma dilini yazı diline yaklaştırmak ise, bu yöndeki yaygın beklentilere rağmen, alışılmış bir durum değildir. Konuşma dilinde görülen değişmelerin bir kısmı yazıya daha erken, bir kısmı daha geç yansıtılır veya hiç yansıtılmaz: on başı /om başı/ Ankara /Añkara/ pekiyi> /peki/ dershane /dersāne/ Bunların belirlenebilmesi için sözcüklerin nasıl yazıldığı ile nasıl söylendiğinin karşılaştırılması gerekir. Ancak konuşma dilinde görülen değişmelerin belirlenmesi, eklenmede ve yazılı biçimlerde veya tarihsel dönemlerde gerçekleşen değişmelerin karşılaştırılmasından daha güçtür. Ayrıca konuşma dilinde aynı sözcüğün birden fazla söylenişinin doğru olabileceği, konuşma standardının yazılı standart kadar katı olmadığı da unutulmamalıdır. Standart Dil ve Ağız İlişkisi Ses olaylarının bir kısmı da ağızlar ile standart dilin karşılaştırılması sonucunda fark edilebilir: böyük/büyük, deñiz/deniz, gapı/kapı, ilimon/limon vb. Dil eğitimi açısından elbette standart dilde nelerin olduğunun öğretilmesi önceliklidir. Ancak ses olayları ele alınırken, gerek standart dildeki biçimlerin gerekse genel olarak dilin daha iyi anlaşılabilmesi, konuşurların çevrelerindeki dil değişkenliğine karşı duyarlılık ve insancıl bir anlayış geliştirebilmeleri için standart dışı doğal gerçekleşmelerin de göz ardı edilmemesi gerekir. Ne var ki kuralcı dil bilgisi kitapları, ağızlardaki farklı biçimleri standart dilin bozulmuş, yanlış ve kaba biçimleri olarak yansıtmayı tercih ederler ki bunun bilimsel dayanağı yoktur. Her doğal dil farklı işlevleri yerine getiren bir varyantlar yığınından oluşur. Ağızlar da dilin doğal gelişimi sonucu ortaya çıkmış, dil içinde belli işlevleri yerine getiren biçimlerdir; ne kaba, ne yanlış ne de bozukturlar; sadece standart biçimden farklıdırlar. Sanıldığı gibi standart dilden bozulmamışlardır. Dil Planlaması Dil planlaması, bir topluluğun dillerini veya dil çeşitliliğinin işlevini, yapısını veya edinimini etkilemek için yapılan bilinçli bir çabadır. Türkiye'de resmî statüde Türk Dil Kurumu, dil düzenlemesi yapan bir kurum sayılmaktadır. Dil planlaması çerçevesinde belirlenen kuralları uygulama isteği de seslerin değişmesinde etkili olabilir. Örnek olarak Türkçede çok heceli sözcüklerin sonundaki ötümsüz ünsüzler, ünlüyle başlayan eklerden önce ötümlüleşirken, yeni türetilmiş olan sözcükler bu kurala uymazlar: yapıt-ı anıt-ı Yine daha sonra göreceğimiz gibi, özel adlarda söz sonu ötümsüz ünsüzlerin ünlüyle başlayan eklerden önce yazımda ötümlüleşmemesi, ses bilgisini de etkileyen sonuçlar doğurmaktadır.