X - Suut Kemal Yetkin - İslam Ülkelerinde Sanat

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 265

GiRiŞ

İslimhğm Yayıh" kurulduktan sonra b i l e uz:un zaman parlak devir­


ler yaşadığını, «Ondört ve y_ e di katlı evler• ya­
pılmış olduğunu, «yedinci katta dam üstünde
bahçeler• bulunduğunu yazar.
l slamlığı,n doğuşu ve başdöndüren b i r hızla 1 22 1 'de, Moğol istilasından önce Horasan'ı
yayılışı, tarih i n en büyük olaylarından b iridir. ziyaret eden ·coğrafyacı Yakut da Herat'ın -büyük·
Peygamberin ölümünden (632) sonraki yüzyıl lüğü, bolluğu, toprağının zenginliği, bahçele rKıi n
içinde İ slamlık İran'ı (651), Suriye'yi (636), Ku­ güze l l i ğ i , yetiştirdiği bilginlerin çokluğu ile- Ho·
düs'ü (638), M ı s ı r'ı (639), Mezopotamya'yı (64 1 ) , rasan'daki diğer bütün şehirlere üstün geldiğ i n i
Kuzey Afrika'yı (647-709), İ spanya'yı (71 1 -6 1 2) anlatır. İ leri b i r toplumun yaratıcılığı bütün bu i rrı­
çevresi içine almış; eski Roma Denizi bir Müs­ kanlardan yararlanarak şaheserler verdi. Müslü­
lüman gölü o lmuştur. Hilalin bir ucu batı Çin'e manlar zaptettikleri yerlerde, iman ve . . zafer
(714), öbür ucu da Fransa'da Poitiers'ye (732) neşesiyle, yorgun enerjileri canlandırmayı başar­
dayanmıştır. d ı lar. Müslüman olan!ar taze bjr kuvvetle bu coş·
Tarihte hiçbir imparatorluğun bu kadar kısa kun nehrin sularına katıldı lar. Çöllerde yer yer
b i r zamanda İ ndüs nehrinden Atlas Okyanusu'na şehirler fışkırmağa, camiler ve medreseler yük·
kadar böylesin e genişleyip yayıldığı gösterile­
ğa başlandı. Bilim, sanat, �debiyat, felsefe ile ta­
selmeğe, kütüphaneler ve hastahaneler kurulma­
mez. Bu genişleme i le birl ikte İ slam ülkelerin de­
ki uygarlık .eserleri de alabildiğine gelişme gös- rırrı ve ticaret atbaşı yürüdü. Muhteşem sanat
termiştir. Abbasiler devrinde İ slamlığın merkezi eserleri gerek mimaride. gerek süsleme sanat­.
olan Bağdat şehri, akıl lara binbir gece masalları­ larında, tarihte eşine az rastlanır bir gelişme
n ı n ihtişamını getirmektedir. Harünur Reşid za­ gösterdi. Eski Yunan d i l i nden en güzel eseri.e r

mun tarafından Beytu'I Hikme adıyla b i r b i l i m


manında Bağdat'ın nüfusu iki buçuk milyonu aş­ Arapçaya çevril d i . 832'de Bağdat'da halife Me'­
mış, Abbasi İ mparatorluğu'nun y ı l l ı k geliri ha-
yal denecek rakamlara ulaşmıştır. . akademisi kuruldu.
1 046 yıllarında Mustansır Billalf'ın halife bu­ Bi_r uygarl ığın değeri, yaratıcılığında, b i l i m
!J.mduğu sıralarda Mısır'ı ziyaret eden Nasır-ı ve sanat hayatının zenginliğinde, gerçekleştirdi ._
Hüsrev, Fatimilerin idaresi altındaki Mısı r ' ı n ile­ ğ i refah ve sosyal adalette ise; İslamlığın; özel­
riliğini tenginliğini, emniyet ve adaletini, Sefer­
• . likle i l k beş yüzyı lda, yayıldığı ülkelerde dünya
name'sinds uzun boylu övmekle kalmaz, 640'da tari h i n i n en parlak uygarlık ürünlerini verdiğini
Amr İ bnül As'ın kurduğu Fustat şehrin i n , Kahire söylevebi l i riz.
7
"'
J
z
<(


o
1/)
<(
...J
1-
<(

KARADENiZ

AKDENİZ

BÜYÜK SAHRA

ISLAMLIGIN YAYILIŞI D Hz. Muhammed zamanında Arabistan (622-632)


önemli Merkezler
MOGOLISTA"J

C::,


Erzurum
• •

c::J
Tercan


Tebrız

\
Van
Meraga


Musu l Sultan���i •Tahran
•Meşhed
•Rev
-
•Damgan
ÇİN
• IRAK
'C:1 • Veramin
Samarra
Navın

TiBET


NE PAL

• Aorı:ı

Fethpur Sıkr·
·dine

'\ -.
f

ARABiSTAN

HİNDİSTAN

HİNT OKYANUSU

D İlk halifeler zamanındaki fetihler (632-661) - Emeviler zamanındaki fetihler (.661-750)


slam ,dünyasında yaratılan b u parlak ülkesinde olurscı olsun, planını toplu olarak kı­
- �
- �

�. yalnız plastik sanatları ilgilendiren lınacak namazın gereklerinden, yani din kural­
- �-- bunların özelliklerini, tarihi gelişimleri larından almıştır.
-- celeyeceğiz. Namaz saflar halinde k ı l ınır. İ l k safta namaz
:ıa daha önce ·İslam Sanatı• ya· da daha kılmak, Peygambere yakın olmak demektir. Bu­
:::; ::ıir deyişle '"İslam ülkelerinde sanat» sö­
·

_ nun da sevabı büyüktür. Bunun içindir k i , i l k saf


::::.-.::e n ne anlaşılması gerektiği veya bu ülke­ mümkün olduğu kadar sıkışık ve geniş tutulmuş,
erce yaratılan sanat eserlerinin benzerlikleri. diğer saflarda da birinciye uyulmuştur.
. a da tam aksine, gösterdikleri bölgesel değişik­ Hz. Peygamber'in ilk safa verdiği önemi ha­
iderin nedenleri üzerinde durmamız gerekecek- dis kitapları yazar. Böylece Medine'deki ilk cami­
: r. in planı kendiliqinden belirmiş oluyor. İlk cami
mimarları, müslümanların dinsel düşüncesini taş­
İslam Sanatı, İslam ülkelerinde Sanat la ifade etmekten başka bir şey yapmamışlar, .
peygamberin emrine uymuşlardır. Camile rin de­
Kuşkusuz;· başlangıcından beri birçok ka­ rin olmaktan cok geniş olması bundandır.
vimlerin, ta,plumların benimsedikleri İslam dini­ Cam iin minber ve maksüre gibi diğ-er unsur­
nin yayıldığı bütün bölgelerdeki uygarlık eserle­ iarına gylince: Maksure, halifelere mahsus olup
rini , sırf bunları yapan toplumların inanç birlik­ parmaklık veya kafesle ayrılmış b i r yerdir. Yal­
lerinden ötürü, genel bir «İslam Sanatın terimiy­ nız hükümet merkezi olan şehirlerin bazı cami­
le açıklıyamayız. Çünkü İslam ülkelerinde yara­ lerinde bulunur. Sonraları Osmanlı camilerinde
tılan sanat eserleri (bunları meydana getiren top­ bu yer, yukarı katlarda yapılacak, şimdiki-hünkar
lumların, devletlerin sanatlarını tarihsel gelişi­ mahfeli ismini ve şeklini alacaktır. Minber, hut­
mi içinde) tek merkezli ya da değişmez ve bütün be içindir; yalnız cuma namazının k ı l ındığı cami­
ülkelerde geçerli bir ortak yaratış iradesinin so­ lerde yer alır. . Bu esas unsurlara, zemini kapla­
nuçları değil, İslam ülkelerindeki tarihsel gelişi­ yan halı ları ya da hasırları, duvarları süsleyen
min ürünleridir. İslam dini, bu eserlerin yaratı!" yazıları veya çinileri, kubbeden sarkan kandille­
masında, yeni yeni sentezlerin ortaya konmasın­ ri, avizeleri, rahleleri de katarsak camilerin mtis­
da, yalnızca önemli b i r etken olmuştur. Sanat lüman sanatçılara konu olan bütün unsurlarını
eserlerine konu ve programlar vermiştir; ancak özetlemiş oluruz. Hicretin ilk yüzyıllarından iti·
özellikle plastik sanatların başlıca sorunu olan baren mimarlarla süsleyicilerin göz önünde tut­
.
biç imlendirme sorunu, belli din ihtiyaçlarının ge­ tukları program, aşağı yukarı budur. Sonraları
tirdiği programlar dışında her İslam ülkesinde, medrese, zaviye, hanekah tipleri teşekkül ede­
ayrı ayrı çözümlere, oranlara u laş_mıştır. Başka cek, bunlara kurucularının mezarı veya yüksek
bir deyişle, Memluk mimarisi ile İran Safevi mi­ bir şahsiyetin türbesi eklenecektir.
marisi birbirine Fransız mimarisiyle Alman mi­
İslam yapıları arasındaki benzerliğin bir ne­
marisinin benzemesi oranında benzer, ya da ay­
deni de doğudan batıya uzanan İslam ülkerleri­
rıldığı kadar ayrı l ı r diyebi l iriz.
nin aşağı yukarı aynı iklim kuşağı üzerinde bu­
lunmalarında aranmalıdır. İslam ül keleri genel
Ama, indus nehrinden, Atlantik'e kadar ya­
olarak Avrupa'daki ülkelerle kıyaslanırsa daha sı­
yılan bütün İslam mimarisi ve resminde, zaman
cak, daha ışıklı, daha kurudur. İslam ü l kelerin­
ve mekan başkalığına, bölgesel, toplumsal ayrı­
deki dini ve sivil yapılarda şadırvc.na ve havuza
l ı klara rağmen kendini hemen belli eden özellik­
büyük ölçüde yer verilmesi, şehirlerin çeşmele­
lerin, benzerliklerin varlığını da hemen belirtme­
re boğulması, suyun devamlı b i r unsur olarak
liyiz.
mimariye katılması, bu durumun doğal bir sonu­
cudur.
işte bu eserlerin benz�rliklerini, değişmez
özelliklerini veren etken, İslam dininin kuralları Havanın sıcnklİğı, güneşin şiddeti yüzünden
olmuştur. açı k kısımlar İslam yapılarında büyük ölçüde yer
alm ıştır. Bizim güney i l lerimizde bugün de görü­
İslam dünxasında din, çoğu zaman devletin lebilen avlu ve eyvanlı evler bu iklim şartlarının
politikasını da belirleyen b i r faktördü; devlet ya­ ifadesinden başka b i r şey değildir. Hindistan ve
pılarının büyük çoğunluğunu, dini yapılar oluştu­ Pakistan'da sıcak daha şiddetle hüküm sürdüğü
ruyordu. Dini yapıların ağırlık merkezini de «Ca­ için camilerin kapıları bile yoktur. İçeriye doğru­
mi" meydana getirmektedir. Cami, hangi İslam dan doğruya açık kemerlerden girilir.
10
Şimdi bu benzerl i k içinde. İslam ül kelerinin Bö11lece İslam ülkelerinde birlik gösteren
sanat eserlerinde görülen ayrılıklar, üslup fark­ programların içinde mimari, değişik kavimlerin
ları üzerinde biraz dura l ı m : Bu fa rklar, muazzam geleneklerindeki ayrıl�klardan, sosyal ihtiyaçla­
imparatorluk çevresine giren bölgelerin (Hindis­ rındaki başkalıklardaı:ı, zaptedilen yerlerin ayn
tan, Afganistan, İran, Mezopotamya, Suriye, Filis­ sanatl;;ırından ve bunlar karşısında hakim soyun
tin, Anadolu, Mısır, Tunus. Cezayir, Fas. İspanya, davranışından dolayı ayrı sentezlere varmıştır.
Sici lya) değişik tarihsel geleneklere, ayrı sanat Bu bakımdan ·İslam Sanatı» diye anılagelen,
unsurlarına sahip oluşundan, buralarda oturan ka­ çeşitli Müslüman ü lkelerindeki sanat eserlerin i ,
vimlerin ulusal geleneklerindeki başkalıktan bunları yaratan toplumlara, devletlere göre
ileri gelmiştir. incelemekten daha doğal bir şey olamaz.
lslamlığın doğuşundan ve yay,ı l ışından önce
Türklerin, Sasanil erin, Bizanslıların, .Suriye H ıris­
tiyanlarının, Koptların, Vizigotların, Hinduların
kendilerine özgü birer sanatı vardı. İslam sanatı. «Devlet Sanatı•
Müslümanlığı kabul eden· her memleketin sanat
unsurlarından, sanatçılarından ve işçilerinden Bazı sanat tarihçileri, İslam Sanatını bölge­
yararlanarak gelişmiş ve karakter farkları böyle­ ler içinde incelemeyi uygun bulmuşlar, söz geli­
ce meydana çıelmiştir. İranda ve Mezopotamya' mi bir İran. bir Mısır sanatını ayrı bölümlerde ele
da Sasani ve Türk; Su riye ve Mısır'da Kopt, almışlardır. Oysa İran'da ya da Mısır'da birbiri­
Türk, Roma ve Bizans; İspanya'da Vizigot; H i n­ ni izleyen değişik devletlerin, kendilerine özgü
distan'da Çin, Hindu ve Türk etkilerini görmeme­ birer sanat yarattıkları düşünülürse, bu tarzda
ğe imkan yoktur; İran'da, Anadolu'da v& Hindis­ bir bölümlemenin ne kadar !sabetsiz olduğu he­
tan'da devlet kurmuş olan Türklerin bu bölgeler­ men anlaşı l ı r. İran'da ancak bir Selçuklu, bir Mo­
deki sanatları arasında görülen farklar, adı qe­ ğol ve Timur Oğulları, bir Safevi sanatından; M ı
çen bölgelerin bıraktığı miras başkalığından ileri sır'da sırası i l e Tolunoğlu, Fatım i , Eyyıibi. Mem ·
gelmektedir. Bu etkiler gerek yapıların planında. IOk sanatlarından söz edilebilir. Çünkü İslam ül­
gerek süslerinde, gerekse kullanılan malzemede keleri sanatı bir «devlet sanatıdır". Her hüküm ·
kendinı göstermektedir. Söz · gelimi · Mısır' da dar soyu, kendi düşünce, eğilim ve duyuşuna gö­
taştan · bol bir şey olmadığı halde, Tolunoğlu Ca­ re şekillenen bir şanatın serpilmesinP. yol açmış­
mii'nin tuğladan yapılmış olması, ancak Samar­ tır. İslam sanatının kolları hep bir hi'lnedan adını
ra'daki Türk m i marisinin etkisi il-e açıklanabil ir. taşır. Bu bakımdan İslam sanatını, coğrafya böl­
Bu saydığımız etki tabakaları altında kubbe ve gelerine göre değil, İslam dünyasının şu ya da b u
kemerleri başarı ile kullanmış olan Asüri ve Kel­ bölgesini belli yüzyıllarda egemenlikleri altında
dani etki tabakasının bulunduğu da düşünül ürse tutan halife ya da hükümdar soylarına bağlamak
İslam sanatın ı n birliği içinde niçin bazı farklar yerinde olur.
gösterdiği anlaşıl ır. İslam sanatının türlü unsur­ Bu devletler �lrasıyla şunlardır: Emevi İmpa·
larını, çeşitli kemerlerini, dayanak kulelerini, sü­ ratorluğu (661-750) (Afrika ve İspanya'da 1 492'ye
tunlarını ve sütun baş l ı kları n ı , tonozu, kubbeyi, kadar devam eden çeşitli devletler kurulmuştur);
trompu, pandantifi, beyaz ile siyah ve beyaz i l e Abbasiler (750-1258); Fatımiler (91 0-1 1 7 1 ; ) Gaz­
kırmızı taşların kemerlerde nöbetleşe kul l anı lı­ neliler (962- 1 1 86); Büyük�Selçuklular ( 1 040-1 157);
ş ı n ı . süslemeyi, arabeski, kerami k kaolamayı, Anadolu Selçukluları ( 1 071 -1308) İ l hanlılar ( 1 256-
mozayiki. - yapıların planını, kullanılan malzeme­ 1336); Timurlular ( 1 370-1 501 ); Memlüklar ( 1 250-
leri vb . . . . incelersek, bu etkileri birçok örnekleri 1 5 1 7); Safeviler ( 1 502-1722); H indistanda Dehli
i l e beli rtmiş oluruz. Dünya sanat tarihinde, zap­ Sultanları ( 1 206-1 4 1 2 ) ; B abürlüler ( 1 526-1 707);
_
tedilen ve yerleşilen ü l kelerin sanat unsurları ile Anadolu beylikleri ve Osmanlı lar ( 1 300-19L3).
kurulmuş tainamiyle yeni ve orijinal böyle bir Ancak, önce İslam ü l kelerinde gerçekleştiril·
sanat daha gösterilemez. Öyle ki, yüz yıllık bir miş mimari anıtların türleri i l e öbür plastik sanat
zaman, bu unsurların yeni bireşimler içinde ta­ kollarının neler olduğunu belirtmek yararlı olacak­
n ınmaz bir k ı l ığa girmesine yetmiştir. · tır.

11
j
600 700 800 900 1000 1100 1200 1300 1400 1500 1600


EME i HALİFELERi! 660-750
-----------·
1 1 1
· ----------- ABBASİ HALiFELERİ 750-1258
1 1 ;,
>


t::ı

1
SELÇUKLULAR 1040-1308
ILHANLILAR 1256-1344

� �
OSMANLl!ı-AR 1300-1920
TİMURLULAR 1370-1501
VJ

- ·�
SAFEVİLER 1502-1736 .
• KUDÜS, Mescid-i Aksa (Kubbetüs Sakhra) 691 "
• ŞAM, Camii Kebir ( Ü meyye Cami i ) 710 -

• KUSAYR·I AMRA, (yıkık) 711 j
---· SAMARRA, anıtlar 836-892
!"
• ISFAHAN, Cuma Mescidinin Meli kşah tarafından b üyütü lmesi 1079
-
"
· ·

--• KONYA, Alaeddin Camii 1156-1220 >



1
l •DİVRİGİ, U l u Cami 1220
VERAMİN, Büyük Cami 1322 • -
TEBRİZ,Mavi Cami 1450 • �
>
Z
SEMERKANT, Timur'un türb esi 1485 •
N



IS!ANBUL, Bayazıt Camii 1501-1505 •
ISTANBUL, Süleymaniye Camii 1550-1557 •
.

-
EDiRNE, Sel i m iye Cami i 1568-1574 • �
t'l'l
1 1
1 1 1C"
FETHPOR SIKRİ, Şehir 1574 • z
AGRA, Tac-Mahal 1630-1648 � S

. . en
DELHI, inci Cam i i 1646-1653 > �
7

-- TOLUNOGULLARI 868-905·
(/)
--------• FATIMfLER 969-1171
1
l �r
EVVUBiLER,1174-1250
MEMLUKLER 1250-1517 _______
_

1
•KAHİRE, Tolunoğlu. Camii 876-879
; )>>

s:
• KAHiRE, El-Ezher Camii 970 ...

•KAHİRE, El-Hakim Camii 1000 �


KAHİRE, Baybars Camii 1267 •
KAHİRE, Kalavun Camii 1285 •
KAHİRE, Hasan Camii ve Medresesi 1356 •
KAHİRE, Kayıtbay Camii ve Medresesi 1472-1474 •
.....
S A N A T
l S P A N YA, K U Z EY A FRt K A TARlH OLAYLARI

1516 1517 Mısır'ın Osmanlılar tarafından alınışı.


·

1492 Gırnata'nın İ spanyollar tarafından alınışı.


1479 B e l l i n i'ni n İ stanbul a gelişi.
'

1453 İ stanbul 'un fethi.


"""' 1405 Timurun ölümü.
-4------�
u.

1304 Padova'da Giotto 'nun freskoları.

1258 Sadi 'nin «Gül istann ı .

1212 Las Navas d e Tolosa sava ş ı .

1193 Şam'da Salahaddin Eyyubi'nin ö l ü m ü .

1163 Paris'te Notre Dame kiiisesinin yap ı l ı ş ı .

1099 Kudüs'ün Haç l ı l ar tarafmdan alınışı.

1010 Firdevsi'nin Şehname'si.

960 Çin'de Sung sülalesinin başa geçmesi.

932 Firdevsi'nin doğumu.

--

--
Harunürreşit - Büyük Kari.

IJ

- 732 Poitier'de Arapların yenilmesi.



=
- 711 Arapların İ spanya'ya �eçmesi.

- 660 Şam 'ı n h i lafet merkezi ol uşu.

- 632 Hz. Muhammed'in ölümü.

13
ISL.lM ÜLKELERiNDE
.
MİMARİ

MİMARi SÜSLEME
. ve
Kudüs'te, kutsal kitapta adı geçen crKutsal Kaya•nın üstündeki Kubbe-tüs
Sakhra aslında bir ziyaretgahtır: Ancak, m ihrabı bulunmakta, cami olarak anıl­
maktadır. Emeviler devrinde, Abdülmelik tarafından . 691 y ı l ı nda yapılmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM

DİNİ MİMARİ

İslam ülkelerinde, gunumüze kadar uzanan Türbeler·, camiden sonra ilk görülen dini ya­
en güçlü sanat dalı kuşkusuz mimaridir. Mima­ pılardır. İslam dünyasında bilinen en eski türbe,
rinin en güzel örnekleri de, hemen bCıtün İs­ Samarra'daki halife El-Muntasır'ın annesi tara­
lam dünyasında din eserlerinde ortaya konmuş­ fından 862 yılında yaptrrılan Kubbetüs Süleybi­

lam ülkelerinde, İran ve Anad�lu'da, Mısır'da çok


tur. Bunlar cami, medrese, türbe, tekke, zaviye ye'dir. Türbeler, bundan sonra özellikle doğu İs­
vb. yapılardır. Doğrudan doğruya dinle ilgili
bu yapıların dışında kalan han, kervansaray, ha­ sayı da çeşitli olarak gerçekleştirilmiş bir mimari
mam, imaret, bedesten, köşk, saray, köprü gibi programın sonucudur.
günlük hayat ile ilgili hizmetleri karşılayan yapı­ İslam dünyasının üçüncü olarak yarattığı di­
lar İslam ülkelerinin sivil mimari programlarıdır. ni yapı tipi medreselerdir. Medrese:er, dinsel ol­
Bunlardan bazılarının kökeninde, yine İslam dü­ makla birlikte siyasal amaçlarla da XI. yüz­
şüncesinin varlığını ve ağırlığını duyarız; bazıla­ yılda Büyük Selçuklu İmparatoru Melikşah'ın
rının belli bir İslam ülkesinde gelişmesine kar­ veziri ünlü Nizamül Mülk zamanında yapılmaya
şı, bir başka yapı tipinin aynı ülkelerde pek gö­ başianmıştır. Bu medreseler o zaman kurucusu­
rülmediğini, ama başka bir İslam çevresin­ nun adıyla Nizamiye medreseleri olarak anılıyor­
de yaşadığını görebiliriz. Söz gelimi kervansaray­ du. İlk önceleri bu medreselerde Şiiliğe karşı din
lar gibi. eğitimi yapılmaktaydı; yani, Büyük Selçuklulann
Fonksiyonlarına göre sınıflandırılan bu iki ya­ devrinde gerek İran da, gerek kuzey Afrika'da ya­
pı grubundan ayrı olarak, kale, sur, vb. askeri ya-. yılmakta olan Şiiliğe karşı gi'tişilen siyasi müca­
pılar da İslam dünyasının belli başlı eserlerinden­ delenin bunda payı vardır. Dinin yayılması ve
dir. Çok zaman, bu askeri yapıların, mimari bün­ toplum örgütünün gelişmesiyle, çeşitli hiz­
ye özellikleri yanı sıra, çok çeşitli, zengin bir metler ayrı ayrı ortaya çıkmaya başlamış, ilk
süsleme ile eşsiz sanat eserleri ar�sında yer al­ zamanlar bütünü cami çerçevesi içinde karşıla­
dığını da söyleyebiliriz. nan dini ihtiyaçlar, kendi öz fonksiyonlarını yeri­
İslam ülkelerinde, birinci derecede önemli ne getirecekleri kurumlara, dolayıs·iyle yapılara
devlet yapısı, yukarıda da anlattığımız gibi CA­ kavuşmaya başlamıştır. Medrese, uzun yüzyıllar
Mİ'dir. Cami, her İslam çevresinde belli unsurları İslamiyetin en önemli kurumlarından ve mimari
değişmeksizin, onlaria yeni yeni bireşimler ve programlarından biri kalmak üzere XI. yüz­
Vll. yüzyıldan itibaren, sürekli gelişmeler yıldan itibaren bağımsız bir yapı tipi olarak gö­
göstermiştir. İlerde de göreceğimiz gibi, belki bü­ rülmeğe başlanmıştır.
tün İslam dünyası içindeki en olgun, en haşmetli Bu genel bilgilerden sonra yapı gruplarını,
biçimlere de XVI. yüzyıl Osmanlı ülkesinde yukarda belirttiğimiz sıraya göre örnekler vere­
ulaşılmıştır. rek gözden geçirelim.
17
CAMİLER

Hazreti Muhammed'in sağlığında Medine'de devir, sanatta yaratıcı olmaktan çok derleyici bir
yapılan cami, sonraki bütün camilerin ilk ö.rneği öze l l i k taşır. Etkiler, yapılan eserde kendini apa­
ç ı k belli etmektedir.
bi r alandan ibaret olan Medine Camii'nin kuzey
olmuştur. Taş ve kerpiç duvarlarla çevri l m iş kare
Ümeyye Camii: Emeviler devrinden Suri­
yönü, ağaç d i rekler üzerine tutturulmuş hurma ye 'de kalaıı en önemi i, en büyük ve devrin dev­
dallarıyle kapatılmıştı . Hz. Peygamber. bu kapalı şirmeci öze l l i klerini yansıtan bir eserdir. Ümey­
yerde kuzeye, yani Kudüs'e dönerek namaz kıldır­ ye · Cami i 'n i n bulunduğu yerde M.Ö. B i rinci yüz·
d ı . Bu yön, 624'de, Medine'ye göre güneyde bulu­ yılda Romalılar tarafından Jüpiter adına yapılmış
nan Mekke'ye çevrilmiştir. bir tapınak bulu nuyordu. Halife Velid (705-7 1 5 )
Peygamber zamanında yapılan bu camiden Medine Cami i'nin planına uygun düşen b u camii
bir şey kalmadığı içio. onun mirrıari değerini be­ "/06-7 14'de yaptırmıştır.
lirtmek mümkün değ i l d i r . 639'da KCıfe şehrinde Di kdörtgen biçiminde olan, genişliği 1 36, de­
yapılan camiden de bir şey kalmamıştır . . 642'de . rinliği 37 metre tutan cami in. önünde üç tarafı re­
Amr İbnül As'ın Fustat'da yaptırdığı cami de IX. vaklarla çevr i l i büyük b i r avlu bulunmaktadır. Gü­
yüzyılın ortalarına kadar beş değişi k l i k ge­ neydoğu kö_ ş esi " n de IX. yüzyılda Hazreti İsa mi­
çirmiştir. Bu bakımdan i l k camilerin mimari naresi , güneybatı köşesinde ise 1488'de Kayıt­
değeri hakkında açık ve kesin bilgi edinmek, an­ bay m inaresi yapılmıştır. Kuzey duvarının orta­
cak bugüne kadar bir bünye değişikliği geçirme­ sında, sahnın m i hverinde bulunan el-Arus mina­
den ayakta duran Şam'daki Ümeyye Camii 'ne baş­ resi, Xl. yüzyılda yapılmış yukarı kısmı dışında,
vurmakla mümkün olacaktır. cam i i n yapıldığı zamana ait olup kübik ve dar
biçimiyle Doğuda ve Batıda örnek tutulacaktır.
Cami in i ç i , kıble duvarına paralel i k i ·sıra bir­
EMEV'iLERDE CAM İ : birine kemerlerle bağlı korent başlıklı mermer
Gerek dini, gerek sivil yapıların i n celenmesi­ sütunlarla üç sahına ayrılmıştır. Bu iki sıra keme­
ne Emevi sanatı ile başlamamız gerekir. Emeviler rin üzerinde sütuncuklara dayalı diğer iki kemer
. '
devr i , Jslamlığın genişleyip yayıldığı, lslam sana- dizisi . yükselmektedir.
tının kuruluş halinde bulunduğu bir devirdir. B u Doğudan batıya uzanan sahınları, bunlardan

Şarn'da Ürneyye Camii. Kesit


18
l �···=-.�·-···=·=-·-·�=···' 1
,,.
•ıı
�-,-�·�···--··••••«•«••·�1:::i il "
...

:"a::c:::r.::&::c:::c::.. ::x":::c::::ııc::ıMI 1-:=•:=-=�=•::c::s::c:-:c:::.c:::a:::


il

1-
:ı '1
·


ti ,

:ı� M '-==-==
� n
....�=- ==e ::c:• :.:c.::.o: : �= �
-.r
· - : .: a: : x ::• : :c::.:=•==,.==-= =ı=�
,
1
::
K
�:x::.x ::
.
H:::c:
K 1111
Jıti·--'L·-·-·-·-·-
il il
.
j
••

"
., . .!.!·-·-·-·-·
.


••
1
-·-'-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-�'-
• h
.....!'·-·-·-·-·

!
1 .. ft il
··==·=
·

1
.. 1: :ı • r"
ı R i. "
1 • �

o
�M
.

il

i,, 1
1
i. ;
"
1
"
İ·
1.-
!
M..
- +="
J
.

• 1 �
1
- -- - ---- --- - -
• --
-
- =c· :c :•: - ı . ır . s:: . ır . ır - "!
1
•-�F -c - - - ·- -
�-- - ---••ır
_ - . -s -_ · :a ··c:•::ıc: • ==--- =:

j .......--.......-..............
il

Şam'daki Ümeyye Camiinin planı.

daha yüksek, kuzeyden güneye giden geniş bir


orta sahın keser. Burada kemerlerle dört sütuna
oturan yüksek bir kubbe bulunmaktadır. Üstü ah­
şap kirişlerle, kemer atkı sistemiyle örtülmüştür.
Revaklar greko-romen sütun bakışlarıyle son
bulan mermer sütunlara dayanmaktadır. Velid
zamanında Şam Camii'nin süslemeleri çok güzel­
miş. 985'de camii ziyaret eden M u kaddesi, du­
varları ve kubbeyi süsleyen yaldızlı bir zemin üze­
rinde pırıldıyan, yeşil ve kahverengi mozayikler­
den söz eder. Bu çok renkli mozayiklerin « bir
bahçe kadar güzel» olduğunu söyleye!1 İbn Cu­
beyr de bu sözleriyle Mukaddesi'yi doğrular. Bu
mozayikler Bizans 'tan getirilen sanatçılara yaptı­
rılmış olmalıdır.
Yer depremleri ve yangınlar sonunda moza­
yikler harap olmuş, olmayanlar da badanalar al­
tında yüzyıllarca gözden saklı kalmıştır.' 1 927 yı­
l ı nda bu mozayiklerden meydana çıkarılan bazı Ürneyye Camiinin o rtadaki kubbesi
kısımlar batı revakı n ı n arka duvarlarında, kemer
köşelikleri i l e içleri üzerinde bulunmaktadır. Ke­
mer içindekiler küçük kompozisyonlar olup sap­
ları ve yaprakları bereket boynuzu ya da vazolar­ canlandıran mozayikler ae, arka duvarda, kemer
dan çıkarak zarif kıvrımlar çizen klasik akantus köşeliklerindedir ve bir cami süsl emesinde yer
motifini tekrarlamaktadır. alan biricik manzara örnekleridir. Burada manza­
Göklere yükselen ağaçları, coşkun akan su­ ra, Bizans mozayiklerinde olduğu gibi, figürlere
ları, türlü yapıları (saraylar ve evler) bir arada sadece çerçeve l i k etmez, başlıca -rolü oynar.
19
Şam'da Omeyye Camiinin
batı revakından bir fresko.
Bu freskolar 1927 yılında
ortaya çıkarılmıştır.

Doğanın bu tarzda t sviri, bizi daha çok hellenis­


·

tik resme götürmektedir. Nitekim süs motifi ola­


rak kullanılan düğümlenmiş, kıvrım l ı perdeler
açı kça Pompei'deki motifleri hatırlatır.
Bir kompozisyonda Roma ve Bizans evleri,
revaklar, siboryum, kayalar ve ağaçlar yer a l m ı ş ,
b i r piramit oluşturmuştur. A m a bu piramide, tür­
lü kısımları birbirinden ayırarak dikkatle bakar­
sak, kendimizi üstüste konulmuş birtakım yapıla­
rın deği l , birbiri ardınca yerleşmiş ayrı yapıların
karşısında buluruz. Ancak perspektif öze l l i klerin­
den dolayıdır ki onları d i key bir yüzey üzerinde
yer almış muazzam bir pagod gibi yükselir görü­
yoruz. Burada bir üslup özelliği söz konusudur;
derinliğin realist bir tarzda tesbiti, yerini realite­
nin tezyini ifadesine bırakmıştır.
Daha birçok ayrıntı, bu görüşleri doğrular.
Mozayi klerin üstünde ve altında birbirine paralel
geniş bir şerit teşkil eden sekiz yapraklı rozet,
.ô.sur sanatından gelmektedir. Bt.ı Korsabad'daki
Sargon sarayının ü n l ü fri.z lerinde görülür. Bor­
dürün i l k s ı rası, yan yana konulmuş tavuskuşu
tüylerinin benekli dekorundan yapılmıştır. Suri­
ye'de Rusafa'daki bazilikada bu _ n a benzer bir mo­

.. ı
tif vardır. Absidin yarı kubbesine çizilmiş
ola _ n haç tavuskuşu tüylerinden örülmüş bir çe­
lenk içine a l ı n m ı ştır. Bu etkiler açıktır. Şam mo­
zayiklerinde, d i k perspektif sisteminin yanı ba­
ş ı nda, ters perspektif örnekleri de görülür. Bütü­ Ümeyye Camiinin batı revakından bir başka fresko.
ne göre, birinci planda oldukları kabul edilen kı-
20
Kayravan Camiinin genel görünüşl1 ve kuzeybatı reva k ı n ı n ortasındaki iri yapılı mi n aresi .

sımlar, ikinci plandakil erden daha küçük ölçüde Kayravan Camii: H i cretin e l l inci yılı nda ( M .
gösterilmiştir. Bu tarz. Bizans sanatında da görü­ 670) U kbe b i n Nafi tarafından temeli atılan, H i­
len doğu sanatına özgü b i r perstektif sistemin­ şam bin Abdul-Melik'in yardımı, ilgisi i l e de
den gelmektedir. 726'da kesin-şeklini alan ve sonraki değişiklikl"e­
re, eklere rağmen onu kaybetmeyen Kayravan
Camii de aynı modele göre yapılmıştır. Kayravan
Cami i , Mağrip'teki bütün camilerin öncüsü sayı-
1 ır. Cami boyu 135, eni 80 metre tutan bir d i k­
dörtgen alan! kaplar. Avlu çifte revaklarla çevıil­
miştir. Kuzeybatı revakının ortasında ir.i yap ı l ı
minare bul unmaktadır. Ncımaz k ı l ınan yerin, m i h­
raba dikey yedi kemer gözlü on yedi sahnı var­
d ı r. Bunlar tavanlarla örtülüdür, sağda ve solda
çifte sütunların devam ettirdiği orta sahın diğer­
lerinaen daha yüksek ve dara geniş olup, mihra·
bın bulunduğu kıbleye ulaşmaktadır.

Aynı genişiikte, kıbleye paralel olan bir sa­


hın uzamaktadır. Bu iki geniş sahnın mihrap önün­
de birbirini kesmesinden meydana gelen karenin
üzerinde bir kubbe yükselmektedir. G i riş kısmın­
da, orta sahnın başlangıç noktasında başka bir
kubbe daha vardır ki, birinci kubbeden sonra ya­
pıl mıştır. Bu iki kubbe dışında, bütün salon ta­
Şam'da Ümeyye Camiinin mermer pencere ka­
fesi. vanlıdır ve düz damla örtülüdür.
21
Kuzey Afrika'da i l k defa Kayravan Camii'n­
de, İslam dünyasında da i l kin Ümeyye Camii'nde
görülen at nalı şeklindeki taşkın kemeri Müslü­
man mimar bulmamıştır. Çünkü İslaml ıktan önce,
gerek Hindistan'da, gerek Vizigotların İspan­
ya'sında bu kemere rastlanmaktadır. Fakat bu
kemer tarzına en mantıklı ifadesini veren şüphe­
siz ki Mü.slümanlar olmuştur. At nalı şeklindeki
taşkın kemer, ya Kayravan Camii'nde olduğu gibi
daire kavis l i olur, ya da Fustat'daki Amr Camii'­
nde görüldüğü gibi sivri veya kırık olur. Hangi
tarzda olursa olsun, bu kemerlerin sırf süsleyici
olduğu ileri sürülemez. Bu bakımdan G. Marça­
is'nin Kayravan Camii'ndeki bu kemer' için «yapı
ile hiç b i r i l işkisi yoktur. süsleyici b i r mahiyet
taşır" sözüyle vardığı yargıyı paylaşmak olanak­
sızdır. Gerçekte, bu at nalı kemerler bir süsleme
kaygusundan değ i l , bir yapıcılık gerekliliğinden
doğmuştur.
Kayravan Camii'nde atnalı kemer, yalnız sa­
hınlardaki ve avlu revaklarındaki kemerlerin de­
ği I, kapıların, minare kapıları i l e pencerelerin,
mihrap hücres inin, minber dekorunun da doğal
ve mantıklı şekli olmuştur.
Kayravan Camii, özel l i k l e kubbeleri i l e dikka­
ti çeker. Mihrabın önündeki kubbe daha iyi korun­
muştur. Tipi_ bakımından, istiridye biçiminde
tromplara dayanmış dilimli bir kubbe yüzeyi diye
tanımlanabilir. İçeriden, asıl kubbeyi oluşturan
yarı küre şeklindeki takke. yirmi dört yivle bölün­
müştür. Kubbe, dışardan yivi. e rle oyulmuş olan
takke dilimli bir kubbe olarak görünür.
Kayravan Camii'nin birçok unsurları, doğu­
nun, özellikle Müslüman M ezopotamya 'nın etkisi­
ni tcışır. Bu unsurlar arasında eski İran mimari­
sinde öteden beri kullanılan tromplardan başka,
Kayravan Camiinin mihrabı. süsleyici hücreleri, dilimli kemerleri dikkate al­
mak gerekir.

- --
�=--
-.: .a. -lf f1 -�

-
:
-
--
______ 'lO :
ıı
j....,
L.J 1 0

l �

Lo
.

• xx
1 xx
-
• -.
'
t-•
Kayravan

.
.. 1• ., •' Cami inin
,,.
. r- ..
planı

22
Kayravan
Cami inin
minareden
görünüşü

Kubbenin altında, iç yüzeyleri mermerden


olan. boyalı ahşap yarım bir kubbe i l e örtülü mih­
rap bulunmaktadır. Yarı daire kemeri, nefis çini­
lerle kuşatı lmıştır. Mermer panoların b i rçoğu
ajurludur.
Birbıri üzerine bindirilmiş üç kare kuleden
ibaret olan ve yüksekliği 35, taban kenarı 1 0 met­
reyi bulan minare, Mağrip ve Endülüs minareleri­
ne örnek olacaktır.
Süslemeleri, İslam dünyasının genel olarak
kumaş işlemelerini andıracak b i r düzey üzerinde
pek derinliği olmayan düzce kabartmalardır. in­
san ve hayvan figürlerini - bazı istisnalar d ı ş ı n­
da - içine almayan bu süslemeler, unsurlarını sü­
rekli olarak epigrafiden, floradan ve geometriden
almıştır.
Kayravarı Camii'nde başka bir süs unsuru
olarak kullanılan yazı. yalnız «köşeli küfi»dir.
Sırf geometrik süslemeler, taş üzerinde bü­
yük bir yer tutmaz. Karelerle dairelerden oluşan
birkaç friz parçası, görülebilen ender örneklerdir.
Bu geometrik şekillerin usta l ı k l ı kompozisyonla­
rı m i n berin panolarında yer a lır.

Kayravan Cam i i nde


Kayravan Camiinde taş üzerine oyma süsleme: mihrap kubbes i n i n ( üstte).
Solda Haremin cephesinden, ortada ve sağda ve mihrap önündeki kubbenin
mihrabın panolarından süslemeler (altta) süslemeleri

23
Kubbetü's Sakhra'nın jçten
görünüşü ve «Kutsal Kaya"
{önde).

Kubbetü's Sakhra: Suriye Emevlleri devrinde, ENDÜLÜS EMEVİLERİNDE CAMİ:


Abdül-Melik tarafından 691 yılında Kudüs'de Mu­
kaddes Kitap'ta adı geçen «Kutsal Kaya » n ı n üze­ ı<urtuba Cam i i : Şehrin en kalab a l ı k yerinde,
rinde yaptır ı l an bu yapıyı, asl ı nda cami m imarisi Guadalquivir (Vad i'l-Kebir) nehri n i n kenarında,
içinde incelenmemek gerekirse de, mih�abı bu­ köprü başında kurulmuş olan cam i , tek bir usta­
lunduğu ve cami olarak anıldığı için biz de bu n ı n ve bir hükümdar devrinin işi değildir. Temeli
bölümde ele a l d ı k . Kubbetü's Sakhra, aslında b i r ( H . 1 70) 26 Temmuz 786'da ı. Abdurrahman tara­
ziyaretgahtır. Planı d a , bu fonksiyona uygun düş­ fından atılan ve i l k şekli i l e bir yıl içinde tamam­
mektedir. Sekizgen b i r alana oturan yapının orta lanan bu cam i i n yeni eklerle büyümesi ve son
kısmında yüksek b i r kasnağa otturan · ve kutsal şekl i n i alması dört hükümdarın zamanını doldur­
kayanın üstüne gelen kubbe yer a l ı r. Bu kubbe muştur. Son zamanlarda incelenen bazı metinler­
kasnağı dört ayak ve on iki sütuna dayanır. Bu den, ilk şekli i l e cami i n dokuz sahın l ı ve on i k i
ayak ve sütunları yine sekiz kenarlı dış duvarın kemer gözlü b i r salonu kapsadığı, revoklı geniş
köşesine gelen ayaklar ve bunlar arasında kalan bir avluya açı ldığı, namaz k ı l ınan yerin ve daha
sütunların meydana getirdiği bir çevre koridoru büyük bir avlunun aşağı yukarı 75 X 1 00 m. ölçü­
çevirir. Bu çevre koridoruyla yapının duvarları sünde olduğu anlaş ı l mıştır. Çatılarla kapatılmış
arasında da girişte yer alan bi rinci koridor bulu­ olan sahınlar kıbleye doğru yönelmiştir. Orta sa­
nur. Yapı bu hal iyle Suriye'nin erken Hristiyan hın diğerlerinden daha geniştir. Bu plan, sadeli­
«rotond» şekli ndeki kiliselerini hatırlatır. Özet!e , ği içinde bile Suriye geleneğini bel l i eder. Ümey­
merkezi daire l i ve i k i deambulaturyum'dan oluşan ye Cam i i 'n i n de orta sahnı, diğer sahınlardan da­
bir plandad ır. Yapının kubbe kasnağı n ı n iç yüzü, ha genişti, avlusu namaz kılınan yerin yüzölçü­
sütunları bağlayan kem.erler arasında kalan yü­ münden bi raz daha büyüktü.
zeyleri altın zemi n l i yeşi l-sarı mozayiklerle iş len­ ı.. Abdurrahman 'ın cam i i , nüfus artımı yüzün­
miştir. Bütün bu özellikleriyle bu yapı, bölgeni n den Müslümanların namaz kılmasına yetmeyince,
Hıristiyan yapı geleneğ i n i n etkisinden d e i l eri ge­ (H. 2 1 8 ) 833'de 11. Abdurrahman tarafından ge­
len izleri taşır. niş letildi. Doğuya ve batıya birer sahın eklenme­
Başlıcaları Selahaddin'i Eyyubi ve Kanuni siyle sahın!arın sayısı on biri buldu.
Sultan Süleyman zamanında olmak üzere bi rçok Kurtuba Cam i i 'n i n 1. ve fi. Abdurrahman ta­
onarımlar geçirmiştir. rafından yaptırılan kısımlarında göze çarpan özel-
24
Kurtuba'da Cami-ül Kebir'in mihrabı. Çok güzel süs leme leriyle ün salan bu
camiin yapımına 785 yılında başl anmış, üç yüzyı l boyunca sürekli eklemel er
.
yapı lmıştır. 965'te tamamlanan bu mihrabın eşi İslam mimarisind e yoktur..
Kudüs'teki Kubbetü's Saktıra'nın plan ve kesiti.

kiz büyük kemer kavsi nJ n vücuda getirdiği dış­


lik. iki katlı kemerlerdir. Geniş üzengi taşlı sü­ Mihrap önündeki kubbenin içi, kesişen se­
tun başlıkları, kemerlerden başka, kemer sırtla­
rı arasından yükselen hafif ayakları da taşımak­ bükey sekizgen bir kubbenin ortası ile bu kemer­
tadir. Kemerlerin teşkil ettiği ikinci bir kat bu lerin birbirini kesmesinden meydana gelen çevre­
· deki üçgenlerden oluşmaktadır. Bu damarlı kub­
ayakları birbirine bağlamakta ve tavanı tutmak­
tadır. Aşağı katın bütün kemerleri at n a l ı , yu­ beler akla gotik mimarisinin croisee d'ogives'ini
karı katınkiler de yarım daire şeklindedir. getiriyor. Örtülecek bir mekan üstüne, araları
il. Hakem hal ife olunca (961), yeniden on tuğla i l e örülü böyle çaprazlama kemerler atmak
bir sahın, on bir kemer gözünün eklenmesiyle fikrinin doğudan geldiği sanıl maktadır. Büyük
cami 47.5 metre daha uzatı ldı. Selçuklular zamanında lsfahan'da yapılmış olan
Sahınlar ve kemer gözleri yeni eserde, ca­ Mescid'i - Cuma'nın (1121) mihrap önündeki da­
miin diğer kısımlarındaki genişliği korursa da marlı kubbesi bu sanıyı kuvvetlendirmektedir.
Hakem tarafından yaptırılan kısım, cami i n bü­ Gerçi Mescid'i - Cuma, il. Hakem'in eklerinden
tünlüğü içinde kendine göre planı. uyumu ve be­ bir buçuk yüzyıl sonra yapılm ıştır. Ama Mescid'i
zemesi i l e yeni b i r sistemin çığırını açan, özen­ Cuma'da görülen ve öteki Selçuklu camilerin­
li küçük bir ibadet yeri olarak görünür. de tekrarlanan bu tarzın gösterdiği i l erilik dola-
25
Kurtuba Camiinde, çaprazlama kemerler atılarak meydana getirilen damarlı bir kubbe (solda) ve m i h ra b ı n önündeki kubbe.

yısıyle çok eskiden beri doğuda b i l i n mekte ve p ı n ı n aşağısında pek seyre k görülen dekor, yük­
uygulanmakta olduğu inancını vermesi; İslam selirken gelişip serpilmiştir.
dünyası sanatında yürüyüşün daima doğudan ba­ i l . Hakem eklerinin en güzel unsurlarından
tıya yönelmiş olması, Kurtuba Camii'pdeki da­ biri olan mihrap at nalı şeklinde olup, yukarısın­
marlı kubbelerin kaynağını yeter derecede belli da üç d i l i m l i bir kemer dizisi bulunan bir d i k­
etmektedir. dörtgenle çerçevelenmiştir. Mihrap kemerinin
i l . Hakem'in eklerinde ortak sahınlar, hemen boyunları eşine az rastl anır mükemmell ikleriyle
hemen değişiklik göstermeden i l k camiin üst ün kazanm ı ş olan mermer baş l ı k l ı i k i şer ııecef
üste binen kemer sistemini tekrarlayarak birliği sütuna dayanmaktadır. M i hrap ayaklarının yan­
korur. Fakat burada alttaki kemerler çok d i l i m l i , larındaki oyularak işlenmiş mermer panolar, ke­
yukarıdaki kemerler a t n a l ı biçimlidir. Bunlar es­ merin etrafında, kemer köşe l i klerinde yer alan
ki kemerleri devam ettirerek, binanın birliğini altın parı ltı l ı mozçıyikler göz kamaştırıcıdır.
korumaktadır. Kubbelerin dayandığı zengi n ve Hakem'in yaptırdığı minber, İspanya Emevi
karmaşık desenl i kabartma motiflerle ve ince sanatı nın en güzel eserlerind�n biridir. M i nber­
çiçek oymalarla süslü olan bu çok d i l i m l i ke­ le m i hrap güze l l i kte birbirine denktir Bu minber
merlerin çaprazlama olanları da vardır. M imari işlenmiş küçük tahta panolarla, fildişinden kak­
prensiplere aykırı görülen bir anlayışla, som du­ malarla süslüydü. Hakem'in cam i i iç bezemesiy­
varlar yapı n ı n üst kısmında bırakı l m ı ştır. Bu le bugün de göz kamaştırmaktadır. Dış bezeme
tarzdan. batı İslam dünyası sanatının dekor pren­ çok zarar görmüştür. Kıble duvarı tekrar yapıl­
siplerinden biri çıkacaktır. Batı Hıristiyan mima­ mış ve muazzam kemerlerle berkitilmiştir.
risinde süslemeler hemen daima aşağı kısımlar­ Berberilerin gelmesiyle cam i, bu defa da,
da toplandığı halde, Müslür:ıan İspanya'da, ya- El-Mansur lakabını a l m ı ş olan kudretli Vezir İbn
26
Kurtuba Camiinde, il. Hakem zamanında (961) yapılmış olan, at nalı !_> içimin deki mihrap ve kemer kompozisyonu.
27
Merida'da Romalılardan kalma su kemerleri (solda) ile Kurtuba'daki Camiü'I Kebir'in üstüste binen kemerleri.

Amir tarafından genişletilmiştir. Cami i n bu kıs­


I' : o
.. . . . . . • . .
t
; • • ,
'
. . . . . .

mı daha sade, dahc,ı tekdüzenl i olmakla beraber. '


: ..
'
altta at nalı, yukarıda yarı daire şeklindeki iki - - ,' . --r- - - - ----------�
1 '
katlı kemerleri ile birlik sağlanmıştır. El-Mansur '
._ __ J ..

zamanında cami, ortalama 22.oou ( 1 75X125) met­

1
1
1

'
.. ' •

j TTfrr :::T1t
rekarelik bir alanı kaplıyordu.

�����
üstüste binen . bu kemerlerin kaynağı bir­
1

��.
çok kez tartışma konusu olmuştur. Bu tarzın i l k
örneğini Ümeyye Camii'nin iki katlı kemer sıra­
: : : : : : : : : .: 1:: :. :. :. : :. :.
. . . . · ı· . .

ı j � j j - \ [ � \ - � � :ı ; � � � j � � l
larında bulanlar olduğu gibi, Roma l ı ların ispan­ . . .

ya'daki şaheserlerinden biri olan Merida su ke­ :


·w·
merinin iki katlı kemerlerinde görenler de ol­
. . - - . . . .
-!--� --�--:- :
.
. .
muştur. Fakat bunlar üst üste binen Kurtuba ke­ �-- -:--�- �· !4"·:-t.
.

merlerinin oldukça uzak örnekleridir. Bu cüretli

-·-·---·----·-··-···--�
: : : : :ır. : : : : ıi � � � + + + +
1

t : : : : : : : tt
ve yeni çözüm biçimini bulmak ve böyle b i r
: :
• • • • • • • • • • • • • • • •

: : : : : : : : : : ı : : : : : : :

t : : : : : . . ! ! : : : .: : : : : : : :
çizgi güzelliğiyle o n u gerçekleştirmek şerefi,
hiç şüphesiz Abdurrahman'ın m i marına aittir.

: : : ,: : : : : : : : ı
Bu ustaca buluş, bir zorunl uktan doğmuştur.
Suriye'de H e llenistik yapıların yıkıntılarında ko­

iı�.l:Lti.�.. l...
4 : : : : '.ni
caman yekpare taşlardan, muazzam sütunlardan
daha bol bir şey yoktu. Ama İspanya'daki Roma
yapıları, bütün batı yapıları gibi doğudakilerden
: .
daha gösterişsizdi. Tekrar kullanı lacak olan sü­
tunlar orta boyda olduklarından, camie isteni l en Kurtuba C a m i i n i n p l a n ı

28
Kurtuba'daki
Cam i ü ' I Kebir'in
dı ştan
görünüşü

yüksekliği vermekten uzaktılar. Kayravan mima­ tının diğer minarelerine 0rnek olmuştur.
rının karşılaştığı aynı zorunluk karşısında kalan . Suriye Emevi yapılarında olduğu gibi kalın
Kurtuba Camii'nin adı bilinmeyen ustası , ayrı ve yüksek dayanaklarla kuvvetlendirilen ve dişli
bir yol tutmuş, orijinal olduğu kadar da cüretli mazga l l arla son bulan dış duvarlar. camie bir
olan, biraz önce açıkladığımız çözüm biçimine müstahkP.m mevki görünüşü vermektedir. Doğu
varmıştır. tarafında altı, batı tarafında da yedi kapı bu­
Kurtuba Camii'nin 1. Abdurrahman'ın oğlu lunmaktadır. Bu kapıların çoğu sonradan. özel­
Emir 1 . Hişam tarafından yaptırı lmış, 20 metre l i kle xvı ı ı . yüzyılda örülmüştür. x. yüzyılın hiç
yüksekliğinde orta h a l l i bir minaresi vardı. Bu bir anıtı, l<urtuba Camii kadar değer taşımaz.
minare bir yersarsıntısında yıkıldığından 111. Ab­
durrahman (91 2-96 1 ) on u n yerine (H. 340) 9 5 1 ' Cephelerinde, minaresinde, sahınlarında, özellik­
de, avlunun i l k cephesinden kuzeye doğru 23 le i l . Hakern'in m i hrabında geleceğin bütün sa­
metre geriye a l ı nan cephesinde, her kenarı 8,48 natı taslak va da tohum hal inde görülmektedir.
metre olan muhteşem bir kare minare yaptırdı Kurtuba Camii için, çok yerinde olarak, « Batı is­
ki, sonraları İşbiliye'nin ünlü H i ralda'sına ve ba- fam sanatının laboratuvarı denilmtştir.
D

29
Dünyanın en geniş camii
olan . Samarra Camiinin
(848-852) dış duvarları ve
kuzeyde duvarlara 27 met­
re uzaklıkta, koni biçimin­
deki Malviya ( Helezon) ad­
lı minaresi.

ABBASİLER'DE CAM İ : yuvarrak kuleleri hatırlatan yarı daire biçiminde


dayanaklar la desteklenm iştir.
Abbasilerin Bağdat'ta v e Rakka'da yaptır­ Yanlarda dörder, kuzeyde üç sıra revakın
dıkları camilerden hiç b i r şey kalmamıştır. Bun­ çerçevel ediği avlu çok büyüktür; geniş sayılmaz,
ların varlığını yazılı kaynaklardan öğreniyoruz. buna karş ı l ı k derinliği fazladır ve kapalı yerlere
Buna karş ı l ı k Samarra'daki Camiü'I - Kebir ile 1 5 göre daha büyük bir yüzölçümündedir. Harem
kilometre daha kuzeyde bulunan Ebü Dulef Ca­ bölümünde kıble duvarına dikey 25 sahın vardır.
m i i 'nden, i l k duruml�rını belli eden kalıntılar On altı kapıdan avluya ve hareme g i rilen büyük
hala durmaktadır. Samarra Camii'nin sahın ve revak dayanakların­
Samarra Camiü'I - Kebir'i: Halife Mütevek­ dan hiç bir şey kalmamıştır. Fakat kazılar so­
k i l 'in 848 i l e 852 arasında yaptırdı ğ ı , i çeriden 240 nunda onların anatomisini tespit etmek mümkün
metre boyunda ve 1 56 metre eninde olan Sa­ olmuştur. Yüksekliği 10 metreden aşağı olma­
marra Camii, dünyanın en geniş camii olup, ha­ yan bu dayanaklar, her kenarı 2,07 metre olan
rem kısmı kıbleye dikey yirmi beş sahına bölün­ bir oturtmalık üzerinde, dört köşe bir üzengilik­
müştür. Cami ziyadeleriyle birlikte ortalama le son bulan sekiz köşeli ayaklardı. Bu ayakların
38.000 metrekarelik bir yüzölçümü kaplamakta­ dört köşesinde birer zarif gömme mermer sü­
tun bulunuyordu.
dır. Roma'daki San Pietro katedral i n i n 1 5.160,
Ayasofya'nın 6.890, Kolonya katedralinin 6.1 66
metrekarel i k alanları kapladığı düşünülürse Sa­
marra Camii'nin büyüklüğü gözlerde daha iyi
canlanır. Bu cami, Abbasi İmparatorluğunun yük­
selme devrini arkada bıraktığı b i r zamana rast­
larsa da, o zamanki Samarra'nın dört bucaktan
koşup gelen insanlarla nasıl kaynaştığını, mimar­
ların elinde ne büyük olanaklar bulunduğunu ge­
ne de göstermektedir.
Samarra Camii Suriye'deki camilerden . b i r­
takım özelliklerle ayrı l ır. Ortalama 1 5 metre yük­
sekliğinde ve 2,5 metre kalınlığında olan kusat­
ma duvarları tuğladandır; Emevi kasırların daki Samarra C a m i i n i n dış duvarları
30
Tolunoğlu Ahmed'in ·Fustat'
ta yaptırdığı (879) Tolun­
oğlu Camii, ge l ene g i süs­
,

l e m es i ve sivri kemerleri
ile Türk tipi bir yap ı dır Sa­
.

marra Camii örnek alınarak


yapılmıştır.

Dışarıda, camiin kuzey tarafında, 27 Herzfeld kazıları sonunda b i rçok cam mo­
m etre uzaklıkta, eksen üzer!nde bulunan ve es­ zayik parçalarının bulunmuş olması, Mukaddesi'·
ki Babi l zigguratlarına benzeyen, Malviya (Hele­ nin, Samarra camii duvarlarının « mina» dediği
zon) adını verdi kleri kocaman minare, çevresin­ mozayiklerle süslü olduğu üzerine verdiği b i l­
.
de rampanın dolandığı koni biçimli b i r yapıdır. gileri doğrulamaktadır.
Her kenarı 33 metre tutan, 3 metre yüsekliğinde
Tolunoğlu Camii: Samarra Camii tipinde
kare bir taban üzerinde kurulmuştur. Gövde, ta­
başka bir yapıyı, onun ayakta duran daha ileri
bandan yukarıya doğru daralır.
benzerini Tolunoğlu Ahmed'in Fustat'da yaptır­
dığı, 879 y ı l ı nda ( H . 265) tamamlanan camide
çıörürüz. Sivri kemeri, süslemesi ve çıeleneÇJi ile
Türk olan bu cami, planı ve dönemi bakımından
Abbasr sanatı çerçevesi içine alınmıştır.
Camii yaptıran Tolunoğlu Ahmed, Mısır'da-·
ki i l k Türk devletinin, Mısır i l e Suriye'de, Bağ­
dat halifelerine uyruk olmayan i l k bağımsız sul­
tanıdır. Orta Asya'dan gelmiş bir Türk kuman­
danının oğlu olan Ahrried, çocukluğunda gözlerini
kamaştırmış olan şeylere sahip 0lmaktan başka
bir şey düşünmedi.
işte Fustat'da. e l - Katayi (askeri timar an­
lamına gelir) tepesinde yaptırdığı cami, çocuk­
luğundaki anıların en parlak örneğidir. Camiin
planı çok basittir. Bu plan, her kenarı ortalama
92 metre olan, üç tarafını çifte revakların çev­
relediği bir avlu i l e kıble duvarına paralel beş
sahınlı harem kısmından i barettir. Gerek avlu­
nun revaklarında, gerek sahınlarında tahta kiriş­
leri taşıyan sivri ve hafifçe taşkın l<emerler, kö­
selerinde tuğladan birer gömme ince sütun bu­
İunan ayaklara dayanmaktadır. Ağırlığı ayaklar
Tolunoğlu Cami i . Harem i n kemerleri

't aşıdığından bu gömme sütunlar birer süs mo­


tifinden başka b i r şey değildir. Bu tarzda gömme
,
31
�--=---: ar Samarra Cam iü'I - Kebir' inde d e vardır, Camiin şişkin karınlı bir vazo kıvrımı gösteren
=a-a: nurada olduğu gibi tuğladan değil mermer­ sütun baş l rklarını, çukurluk ve kabarı k l ı k vücu­
ce..,cir. Akantus yapraklarının yerini burada üs- da getirmeyen bitki unsurları zenginleştirmek­
::J aştı rılmış asma yaprakları almıştır. Alçı üze­ tedir. Bazı kemerlerin iç yüzündeki süsleme şe­
··ne oyma süsler, tavanlar altındaki duvarların ritleri korunmuştur. Bunlar, çok geniş bir orta
yukarısını pencere boşluklarının etrafını, kemer­ şeritle kenarlarındaki daha dar şeritlerden te­
lerin iç yüzeylerini (intrados), sütun başl ı klarını şekkül etmektedir. Orta şerit geometrik şekil­
zenginleştirmektedir. Aviu üzerinde iri g ü lbezek­ lerle i ş l enmiştir. Bu şekillerin boşlukları ise Sa­
l er kemer köşelerini oymakta, göz kamaştıran marra'nın B üslubuna giren değişik unsurlarla
bir friz vücuda getirmektedir. doldurulmuştur.
Bütün yapı; duvarlar, kemerler, kemerleri
taşıyan ayaklar, gömme sütunlar hep tuğladan­
d ı r ve bir a l ç ı tabakası i l e örtülmüştür. Samar­
ra Camii d e tuğladandı : Kahire'de taştan bol 11
1
ı
bir şey olmadığı düşürıülürse, tuğlaya olan bu
rağbetin, Samarra geleneğine bağlılı ktan ileri -ı
. ... . '"• ' . . .. .. . . . . ... . . ..

r:
! •
,. �

geldiği daha iyi anlaş ı lır. Makrizl, Tolunoğlu


Camii'ni yapan m i marın Samarra Cam i i 'ni örnek
•"

p
aldığını yazar. Cami belki de Tolunoğlu Ahmed
Kahire'ye vali olarak gelirken yanında getirdiği .1


Türk mimarları tarafından yapılmıştır. Camiin
kuzeybatı yönünde, b i rkaç metre uzakl ı kta bulu­
'
nan minare, Samarra Camii 'ndekl Malvlya'nın "'i; . .-

bir örneğidir.
Tolunoğlu Cam i i süslemesinin Samarra'dan
[!
geldiği açık olarak görülür. Yalnız İslam Sanatı ta­
rihlerinde «Samarra A, B , C uslüpları» diye anı­
lan alçı kabartma süsleme tarzl arı, Samarra'da
hiçbir zaman b i rbirine karışmadığı halde Tolun­
oğlu Camii'nde hep bir arada bul unmaktadır.
Tolunoğlu Cam i i n i n p l a n ı

Tolunoğlu _Caıniinin içer­


den görünüşü.

32
'
Semerkant'ta Bibi Hanım Camii nin ( 1 399 - 1404) m i ıwrel erinden biri.
El Ezher Camiinin avlusundan bir görüniiş

FATIMİLER'DE CAM İ : köşelerinde ince sütunlar bulL.1J1an ayaklara da­


yanmaktadır. Bu galeriler geçme tonozlarla örtü­
Mehdiye Ca�ii: Fatımilerin İfrikiya'daki de­ lüdür. M i nare dış duvarın güneybatı açısındadır.
virlerinden pek çok şey kalmamıştır. İ l k karga­ Revaklı avluya, dışardan çıkıntılı olarak görülen
şal ı k zamanlarında kendilerine sığınak olan Tu­ bir kapı revakından giri lir. Roma zafer takların�
nus sahilindeki Mehdiye şehrinde yaptıkları kale hatırl atan bu kapı revakı, at nalı şeklinde b i r
duvarı ile kurdukları l i mandan ancak bazı izler kemeri taşımakta, i k i kat üzerinde, gene a t nalı
görülmektedir. Çok değisikliğe uğrayan Mehdi­ kemerli n i şlerle süslü bulunmaktadır.
ye Camii'nde m ihrabın bazı kalıntılarından ve El-Ezheı:. Camii: Fatımiler, kudretleri11in be­
avluya geçit veren kapı revakından başka i l k ese­ şiği olan İfrikiya'nın anısını Mısı r'a beraberlerin­
re ait bir şey yoktur. de götürdüler. Fustat'ın yanında kurdukları Ka­
Mehdi Ubeydu'l-lah tarafından 9 1 6 ( H . 303) hire şehri bu anıyı birçok bakımdan açığa vurur.
tarihinde yaptı rılmış olan cami, doldurulmak su­ Özel l:kle, i l k dini eserleri olan el-Ezher Cam i i '­
retiyle denize doğru· genişletilmiş b i r alan üze­ nin düzeninde bunun izlerini kolaylıkla görmek
rinde yükselmektedir. Bugünkü haliyle camide mümkündür.
genişleti lmiş orta sahnın sağında ve solunda 970'de başlanıp 972'de �amamlanmış olan
dörder sahın, her iki ucunda da Kayravan tipi­ bu cami, medreseleri de bünyesine katmak su­
ne uygun b i r kubbe •;uJunmaktad ır. Sütunların retiyle değişikliklere uğrayarak gelişmiştir. Bi­
.ıe sütun başl ı klarının çoğu antik ve hı ristiyani'­ zi burada ilgilendiren, yapının i l k durumudur.
dir. 50 metre genişliğinde ve 39 metre derinli­ Bu da, kıble duvarına paralel beş sahın'Ja, son
ğ nde olan avlu, revaklarla çevrili olup taşkın cemaat mahallinin revakından ibarettir. Bu beş
s · vri kemerleri Tolur.oqlu Camii'nde olduğu gibi, .sahnı, Şam'daki Ümeyye Camii'nde olduğu g i b i ,
33
Kahire'de, Fatımilerin yaptırdıqı El-Ezher Camiinin (97(}-972) içi ve mihrabı

kıbleye dıkey daha geniş bir sahın kesmektedir.


Kayravan Cam i i 'nin düzenine uyularak m ihrap
önündeki yer i l e iç kapının önündeki son cemaat

V�J
maha l l i n i n üstüne b i rer kubbe oturtulmuştur. Fa­

_._._.J�
tımiler tarafından Kahire'de yaptırılmış olan bu
.
t:--:--_:��:::.-:::��-:: � :::-.·�::·�-_.--_-_-
i l k camide, İfrikiyye mi marısının i l ham ettiği
!; !!

�l
_J
. .-o.
o==·.-.,.-=o.: -_·_-< -_
- -.,.�.= � "�' "'-' -_-_.,
_-_-.-.-.- - _
-_ - ·· -·--_ ,- -_-_-_ -_ ,-____ ,---_.-;,-,,_._-_,_-_-_ _-__, __-•

·
- - -

:�:-.,�:�:-c :.:.:�·:::::-�.::: .: -_:: : ::ot.


öze l l ikler, Tolunoğlu Camii'nln etkileriyle yan

ji
yana görülmektedir.
1!
.
.

.�
-
.,_.,"'---
__ _. -

' ---- -
- -
-·..-=.---�.-.--_-.--_-_o -_- , _--_ ,"
,""'' '-" -- [(- =c-...-.-.-=-------
-- ---··.-.=-. ...-.-.-.-.-=o-x.-
. .- .-..- -_-__-_,.... .--
_- - --

l) �po·o
..lıc=::: 7
'!'".:::::ı. . .·=:�::::::..-: :�::.::
.7:.."-!--: .r..:.:=. �..:.;::
-=:.:..·.::= :..:=�:.·_·_:=.l!.·:..:.:.:� ::
==)11
-:..: -::::-'- :

��--�--=jj
---�=:or ::=--=:.. f;:;.-:.:
= �

- __ -· .

��:::=.--·..::.·....-·:-

�J:-.:: . . .::.r.:·.·:.:

�:::=�:-----�
1

::.:::_·.�·;.-.IA'-::-

r----�- --- �--"


.::1

]
::

:::::;
...:= i
;;:.:.;._'!':::=::r.-=-ı.
."

�ıc:;:H.:.":::��
!I
"

:.� ::.u:::::...: :.-::-. :�"


:: rr-� .::.:.·=�-::::

tk��::�:�:�.:�:·
:::
...
·

!i
�).-_--_,-_._-_

- :_:- _o:-- --i,ıı


. _
= - �----
--

:I '•

El - Ezher Cami inin planı

El-Ezher Camli'nin bir köşe trompu.

34
Fatımi l e r i n önem taşıyan c a m i l e rinden El-Akmer'e kuzey eyva n ı n d a k i b i r kapıdan g i ri l i r. Sivri kemerli nişle­
r i n üst kıs ı m l a r ı istiridye kabuğu biçiminde yivlerle son b u l maktadır. Cami 1.125 y ı l ı nd a yapılmıştır.

El-Akmer Camii: 10. Halife e l -A m i r ( 1 1 0 1 - çizg i l i üçgenlerdir ki, mukarnas'ı haber vermek
1 1 30) zamanında, 1 1 25'de taştan yap ı l mış olan tedir. Bununla beraber bu dekor, mukarnastan
küçük el-Akmer Camii, Fatımilerin önem taşıyan fark! ıdır. çünkü unsurları henüz duvardan ayrıl­
camilerindendir. Kıble duvarına paralel üç sa­ mış değildir. Cephenin en yukarı kısımlarını küti
hından ibaret olan cami içine kuzey eyvanın­ uzun kitabeler süslemekt.edir.
daki b i r kapıdan gi r i l i r Orta avlunun doğusun­
.

da ve batısında da birer eyvan vardır. 1 399


tarihinde Berkuk'un veziri Yelboğa bin Abd i l lah Talayi Camii: Salih Talayi Ca.m i i , Fatımile­
bin S e l i mi tarafından tamir etti rilmiş olan ca­ rin son m imari eseridir. Fatımi Halifesi el-Ffıiz
mie b'i r de minare eklenm iştir. Bu yapının dik- bi-Nasrillah ( 1 149 - 1 1 54) zamanında vezirlik
. kati en çok çeken tarafı cephesindeki süsleme­ rütbesine yükselmiş olan Ebu'l-Garet Salih laka­
lerdir. Bu camiin süslemesinde tuğla mimarisin­ bı l l e a n ı l an Talayi bin Ruzzik tarafından yaptı­
den ve stuko sıvalarından doğmuş olan örgeler rılmıştı r. 1 522 metrekare yüzölçümünde olan
taşla ifade olunur. Cepheyi bölümlere ayıran ve 1 1 60 yı lında tamamlanmış bulunan bu . cami i n
sivri kemerli nişlerin yukarı kısımları istiridye diğer Fatımi camilerinde p e k a z görülen özellik­
kabuğu biçiminde yivlerle son bulmaktadır. Bu leri vardır. Yapı sırasında arsa, cadde seviyesin­
motif Kahire'de minarelerin süslemesinde s ı k den 3.80 metre kadar yüksek olduğu için dört
s ı k k u l l a n ı l mıştır. Başka bir motif de M ı s ı r top­ tarafı taşla örCtl müş, üç tarafın zemin katlarına
raklarında i l k kez bu cephede uygulanan bükey da dükkanlar y ap ı l m ı ştı r.
35
.--'�,.
._.,,....
. - · ­
........
... ... .

--
­
'<
-

El-Hakim Camiinin kuzey portal inden bir görünüş

El-Hakim Camii: El-Aziz tarafından 1 1 03 yılında El-Cuyuşi Camii: Fatımi camileri içinde
yaptırılmıştır: Tolunoğlu Cam iinin benzeridir. benzeri olmadığı ve ileride gelişecek bir tip ol­
duğu için, Kahire yakınındaki el-Cuyuşl Camii 'ni
( 1 085) sona bıraktık.

Cami, birbirini izleyen üç kısmn ayrıla­


b i l i r. Ö n kısı m. üzerinde minareni n yükseldiği,
sağında m i nareye · çıkan merdivenin, solunda ai:ı­
dest almaya yarayan bir salonun bulunduğu, ka­
re şeklinde bir kapı dehlizinden oluşur·.
Orta kısım bir avlu ile. bunun sağında ve
solunda bulunan, ziyaretçi lerle hizmetlilerin ya­
tıp kalkmalarına ayrılan tonozlu birer odadan
ibarettir.

Arka kısım ise namaz k ı l ı nan yerdir. Bura­


ya, çifte sütunlar üzerine dayanan üç kemerden
giril ir. Orta kemer öteki ikisinden daha büyük­
t!J r. M i h rabın önünde, büyük, yumurtamsı bir
kubbe yükselmektedir. Bu kubbe el-Ezher ve
el-Hakim camilerinde olduğu gibi, köş€1erdeki
Kahire'deki El-Hakim Camiinin eski durumunu tromplar vasıtasıyle sekizgene bölünen karenin
gösteren bir plan. üzerindeki kasnaqa oturmaktadır. M ihrap, Fatımi
36
..:::

KUZEY AFR İ KA'DA, M URABITLAR,


MUVAHH İ DLER VE M E R İ NI LER'DE CAM İ :

Murabıtlar ( 1 03 1 - 1 1 50) büyük camiler yap­


tılar. Birçoğu yıkılmış ya da zamanla çok büyük
değişikliklere uğramıştır. 1 096'da yapılan, Ceza­
yir Ulu Camii, tanınmaz kılığa girmiş, süsleme­
leri harap olmuştur. Fas'daki Karaviyn Camii
için de aynı şeyi söyliyeb i l i riz. Yalnız, 1 1 35'de
Ali bin Yusuf tarafından yaptırılan Tlemsen Ca­
mii zamanımıza kadar gelebilmiştir. Bütün bu
camilerin plan tipleri, Kayravan ve Kurtuba ca­
m ilerinden gelme olup, çok sütunlu ve avlulu­
dur.
--
::;: Tlemsen Cam i i , orta sahnı üzerindeki ik!
_E.
__.,,

Kubbe ve mihrabının süslemeleriyle ünlüdür. Bü­


_;.
-:::
"' tünüyle ahşap . kirişlerle örtülü olan camiin bu

--
iki kubbesi, Kuzey Afrika'da ilk kez görülen bir
..P.,.
teknikle ve elemanlarla süslenmiştir. M i hrap
/� önü kubbesi, Kurtuba Camii'ninki gibi damarlı­
dır. On iki kemer kavs i , kubbe içinde birbirini


kesmekte ve aralarında bitkilerden oluşmuş ajur­
lu bir dantelanın doldurduğu içbükey dilimler
meydana getirmektedir. En yukarıda qa mukar­
naslı bir takke yer almaktadır. Kubbenin aşağı­

\
sındaki köşe trompları da gene mukarnaslıdır.

11\fl �' 11 I �lr,, _ıl \111


ı�m�ı J@,'ik
- � --- ıırııJıııi77 �!til'l
� ·

r rnı� · --ııııııı)fl1ı ( ··ıı ı, ..


, T

�� �
ı 1�/ı .
.. ...
___

Kahire'dek i El Cuyuşi Cam i i . Plan ve doğudan görünüş.

devrinden kalma en güzel örneklerden biridir.


Namaz kılman yerin bitişiğinde kubbeli başka
bir oda bulunmaktadır, buraya bir kulvarla giri­
l i r. İ şte bu yer Bedrü'l-Cemal i 'nin türbesidir. Bu
küçük yapının öze l l ikle minaresi d i kkate değer;
dört kenarlı iki kul e ile küçük bir kubbenin ka­
pattığı sekiz kenarlı b i r kulenin üst üste binme­
siyle meydana gelen bu minare, sonraları Kahi­
re camilerinde rağbet görecek olan minare ti­

•mı•-· · .
pinin i l k taslağıdır. El-Akmer Camii'nde olduğu

't,. .� ıp 2j>m·
gibi burada da cümle kapısının üzerinde bulun­
makta olan minare binadan ayrı bir unsur olma­

Tlemsen'deki Camiü'I Kebir'�n planı.


yıp Roman ve Gotik kiliselerinde olduğu gibi bi­
nanın üzerinde bir kule gibi yükselmektedir.
37
Tlemsen'deki Camiü' l-Kebir'de mihrap önündeki damarlı kubbenin dıştan görünüşü. Altta mihrap.

Bu damarlı kubbe ve mukarnas işbirl i ğ i karşısın­


da hayran l ı k duymamaya i m kan yoktur. Bunlar
Batı lslam sanatındaki ilk ve ender örneklerdir.

Muvahhidler ( 1 1 50 - 1 250), Murabıtlar'ın mi·


marisini tamamlar. Camilerinden pek azı b i l i n i r.
Bunlar, Tinmel , Kutübiye ve Hasan camileridir.
Merakeş'deki KutObiye Camii, Abdu'l-Mü'min
( 1 1 39 1 1 63) zamanına aittir ve İ slam dünyasın­
·

daki camilerin en güzellerinden biridir. Tinmel


Camii bugün harabe halindedir.

1 1 71 'de yapılan İşbiliye Camii' nden ise, yal­


n ı z m i nare kalm ıştır. 1 235'de kiliseye çevrilen
hu cami 1401 'de yıktı rılmış ve yerine bir
kilise yapılmış, ancak m i naresi çan kulesi ola­
rak korunmuştur. Bugün, l spanyolların Hiralda
dedikleri ünlü çan kulesi, İ şbil iye Camii'nin mi­
naresinden başka bir şey değildir.

Meriniler ( 1 269 - 1470) büyük eserler mey­


dana getirmişlerdir. İ spanya'da onlardan kalma
cami görülmez. Kuzey Afrika'da, Muvahhid ve
Murabıtların eserlerinden Tlemsen Camiinin Murabıt camilerinden daha küçük ve sade cami­
( 1 1 35) mihrabı. ler yaptırmışlardır.
38
Murabıtlardan A l i bin Yu­
suf'un yaptırttığı Ti emsen
Camiin i n ( 1 1 35) m i h rap ta­
van ı.

Tlemsen'de 1 082 yılında


Murabıt'lar tarafı n d a n ya·
pılmış camiin minaresi.
Cami zamanla değ i ş m i ş ,
ancak minare eski biçi- ·

miyle kalmıştır.

39
İşbiliye'nin ünlü · Hiralda»sı. Kare biçimindeki bu mi­
nare Kurtuba Camiinin minaresi örnek alınarak yapıl­
mıştır ( 1 1 95 yıl ında tamamlanmıştır).

Tlemsen'deki Mansüra Cam i i n i n p l a n ı

40
Murabıtlar tarafından
yapılan Fas'taki Karaviyn
Camiinin ( 1 1 35-1143)
mihrap tavanı.

41
Muvahhid'lerin eserlerinden MeraKeş·deki Kutübiye Camiinin (yap ı l ı ş ı 1 1 50) içinden b i r görünüş (solda)
ve m ihrap önündeki kubbesi. Kutübiye, İslam dünyasındaki en güzel camilerden biridir.

Muvahhidlerin yapt ı k l a r ı
camilerden T i n m e l ' i n (ya­
p ı l ışı 1 1 53) içinden bir gö­
rünüş. Tinmel bugün hara­
be halindedir.

42
..
Tinmel Camıı nin mihrabı

, .
Taza dakL Camıu . .. . 1 Kebir'de
. .
mihrabın onu. ndeki kubbe

Rabat'taki Hasa n Camiinin planı


43
Taza'daki Camiü'I Kebir'in p l a n ı . (Tarama i l e
göste r i l e n bölüm Muvahhidlerden kalmadır).

44
BÜYÜK SELÇUKLULARDA CAM İ :

Mescid-i Cuma: Horasan Selçukluları dev­


rinde yap ı l m ı ş olup da, bünye değ işikliği geçir­
meden zaman ı m ıza kadar (korunmuş olarak) ula­
şan camilerin en eski l e ri şunlardır:
1 - İ sfahan'daki Mescid-i Cuma
( M . 1 1 21/H. 515)
2 - Zevare'dekl Mescid-i Cuma
( M . 1 1 36/H. 530)
3 - Ardistan 'daki Mescid-i Cuma
(M. 1 1 60/H. 555)
i sfahan'd a ki Mescid-i Cuma, Abbasi halife­
lerinden El-Mansur'un ( H . 1 37) 755 tarihinde
yaptırdığı avl u l u ve çok sütunlu camiin yerinde,
boş bir alan üzerine kuru l m uştur. Kerpiçten olan
Abbasi cam iinin ne zaman ortadan katktığı bel l i
değildir. Isfahan Cuma Mescidi'nin bugün görüi­
'
düğü haliyle g üney yönündeki kubbeli ve önü
eyvanlı bölümü (Köşklü bölüm) M e l i kşah adına
veziri Nizamül Mülk taratından yaptırılmış olup
bugünkü dört eyvan l ı camiin çekirdeğini teşkil
etmektedir. Cami 1 1 21 'de Batıniler tarafından
yakılmış, geniş sahanın güney ve kuzey uçların­
daki kubbeli yapılarla doğuda ve batıda harabe­
lerden başka bir şey kalmamıştı. Yangından kur­
tulan tek eyvan ı � Mel ikşah Camii'nin, avlunun
doğu, batı ve kuzey kenarları ortası n a birer ey­ ısfahan'daki M e�cid-i Cuma'da
van eklenmesiyle dört eyvanl ı şekli hangi tarih- Kümbed-i Haki'nin doğu köşesi .

'

lsfahan'daki Mescid-i Cuma'nın kubbesi.


45
!erde aldığı açık olarak bilinmemektedir. Fakat
bir taraftan dört eyvanlı Zevare Cam i i 'nin 1 1 36
tarihini taşıması, diğer taraftan bu camiin önü
eyvanlı ve kubbeli kısma yapılan eklerle deği l
d e , doğrudan doğruya dört eyvanlı olarak inşa
edilmiş b• ılunması, bir bütün olarak bir solukta
kurulan böyle bir yapının ön araştırmaları ge­
rektirmesi, tuğladan yapılmış olan lstahan'daki
Mescid-i Cuma'nın yapımına 1 1 2 1 yangınını iz ·
leyen yakın tarihlerde, dört eyvanlı olarak baş­
lanıldığı ihtimalini kuvvetlendi rmekted ir. Bu hal�
göre Selçuklu mimarisinde dört eyvanlı cami ti­
pınin ilk örneği olarak lsfahan'daki Mescid-i Cu­
ma'yı kabul etmek yerinde olur.
Cuma Mescidi'nde d i kkati çeken başka bir
öze l l i k de, dört köşeden kubbe yuvarlağına ge­
çişi sağlayan, içi kavsaralarla döşeli tromplar­
lsfahan'daki Mescid-i Cuma'nın kuzey ve batı dır. İşte İslam sanatının en güzel buluşlarından
eyvanının arkadan görünüşü

....

1
.
1 •
,.o
· ..
. ..
& L
1 ·-.....
. ,, , \a •
/'�

-··· �"A-.-.
& , , , , ..,.._..__
·


.
.
.ı ·

,
.

.
.

.
.


_
....

�·'-,-- -.... . . . .
' • 'F'

-t -.. : İJ_ .LL.; ı . ., 1


1 1 1 1ı ..
1ı ....
.
c

- •· · ·' ·
• • • • • •

_:___ ı_
ı : :� �

l •'•>
:==; ,. �""'_..
.. ..
:
c,

. . -ıı
... ...

�:� \
__

P·� �:�: :
:

F"i '
·.·�
· . ··:
-
�- \
_ _

• 1
· ' .

� > •.
-
� . -
\\ : .
·.
·

. ....
......
. ·

• • ....
.. ,

.._
· .
,. '
' •.OP.� -

1
1 . ..-
• •

.-- .• . • - •
\
. -:--. - . - i_-· ,- • ·· ·•
:
!-

.

. r.
• .. .
·, -
• 1
.
.

.· · - �.
� ·

1
1

.. ...
.

. Sil Sil
.. ..
1
• w u
- -
k___Un

lsfahan'daki Mescid-i Cuma'nın planı


46
.-r :::...:.-...-.-.--:-:.-.- �:-·.-.. ·.:-.-
···."- :
..-.....-..-::le::::::::• ::: :.-.:-:-.-. -.. :

t;:.·: :'":· --'<f


.._-..:
: ..\·. ... � :

Malatya'daki
· : ·.: :::: : : . - ·. : :::::

w,<: . :�:_
Ulu Camiin

i::
:.·.-.:·:::•:=::-.::•:. :::: : : : :
planı
·
:
·: :::::::•:::.: ::::•::::. ::=· ::: ::: :::•:: :::.:::::
: ... _.

.:·.::: :::
--� ·.: :·.::.ıc:

::::.::: ..·.: ::.:·.: .-.- :·: :.

·::::.::: •::::::.-. ··.:::::: : _·::.:


::::_--:-: . .--·.: ·

: . · : · :•·:. : :: . -.· ·:.· · -. . · ··. :::::•::·:.::.:::•


. .. . . -- - .
. ..

biri olan mu karnas, bu kavsaralardan doğmuştur . ( 1 237), Divriği ( 1 228 - 1229). Malatya, Amasya
Isfahan, Zevare ve Ardistan ccım ıleri, Sel­ Burmalı ( 1 247) minare ve Gökmedrese ( 1 267?)
çuklu camiinin gelişimini göstermesi bakımın­ camileridir . Sivas ve Kayseri Ulucami'lerine ge­
dan Türk Mimarisi için son derece önem lidir. lince; yapım tarihleri kesin olarak bilinmeyen,
Her üç yapıda da, aynı plan, aynı yapı malze· ama birincinin H icri VI. yüzyıl ortalarından son-
mesi, aynı süsleme prensibi göze çarpmaktadır .... ra i l . K ı l ıçaslan ( 1 1 56 - 1 1 92) zamanında, ikincisi­
nin d e Xll. yüzyılın i l k yarısında yapıldıkları sa­
nılan bu camilerin dikl<ate alınacak sanat değer­
ANADOLU SELÇUKLULARl'NDA CAMİ:
leri yoktur; yaln ızca eskilikleriyle ve Anadolu
Anadolu da yapılmış olan Selçuklular devı:i camil·erinin yer yer i l k mimari özelliklerinin iz­
camilerinin çoğu çok sütunlu ulucami tipinde­ lerini taşımalarıyla anı l ı rlar. Biz burada bir fikir
d i r. Genellikle kesme taştan, mihrap duvarına vermek için, gerek mimari, gerekse süsleme
dik sahınlardan oluşup dikdörtgen planlıdırlar. bakımından önemli bulduğumuz birkaçı üzerinde
i lk örnekler düz dam l ı , ahşap kirişlidir (Sivas, duracağız. Malatya cam iini öne almamız, lsfa­
Erzurum Ulucami'leri). Daha sonraları, X lll. yüz­ han'daki Mescid-i Cuma ile büyük benzerlikler
yı l ı n başından itibaren, taş tonozlar ve özel l ikle gösterdiği içindir.
mihrap önlerinde kubbeler gözükür. Avlu yok
olmuş, ortada ancak bir kemer gözünü kaplıya­ Ulu Cami (Malatya): Bu camiin en dikkate
cak bir «avlu anıs ı » halini almıştır. Bu camilerin değer tarafı, mihrabın önünde bulunan kubbel i ,
en önemlileri de Konya ( 1 220) ve Niğde'deki 6,90 metre genişliğinde v e 6 metre derinliğin­
Alaeddin ( 1 224). Kayseri'deki Hunat H atun deki eyvanlı kısmı ile kareden kubbe yuvarlağı-
denenmemiş bir örnektir. Camiin yapımına bü­
yük bir ihtimalle 1 . Keykavus zamanında başlan­
mış ve tamamlanması y ı l lar sürmüştür.
Konya Alaeddin Camii: Konya'da Alaeddin
tepesinde bulunan yapı, oldukça düzensiz ve bir­
kaç aşamada yapılmıştır. Doğuda, çok sütu n l u ,
d ü z d a m l ı , u l ucami tipinde kaba ve en geniş bö·
lüm yer a l ı r. Bu bölümün kıble yönü çarpıktır. Or­
tada Malatya, Kayseri U l ucami'lerinin mihrapları
önündeki " köşk» denilen sisteme benzer kubbe­
li bölüm yer a l ı r. Büyük avluyu, yüksek duvar­
lar çevirir ve taç kapı, bu duvar içinde, kubbe­
li kısmın karşısında yer alır. Camiin en göste­
rişli bölümleri, kakma çinilerle Kaplı kubbesi ile
mihrabı, 1 1 56 tarihinde yapılan ahşap minberi
ve taç kapısıdır. Mihrabın özellikle altı harap ol­
muş, mermer barok stilinde, cami üslubuna uy­
gun düşmeyen bir başkası monte edilmiştir.
Şamlı mimar Muhammed bin Havlan tarafından
yapılan taç kapının üst kısmı iki renk taşla örü­
lüp, gösterişli şekilde süslenmiştir. Camiin çe­
şit! i kitabeleri 1 2 1 9 ve 1 220 tarihlerini taşımak­
tadır.

\.
Malatya'daki Ulu Cami'de kubbeye geçiş bölgesi

Konya 'daki Alaeddin Camiinin planı

na geçişi sağlayan trompların iç içe geçen kav­ Ulu Cami {Divriği): Sivas'ın güneydoğusuna
saralardan meydana gelmiş olmasıdır. Bu iki düşen Divriği ilçesindeki Ulu Cami'in kitabele­
unsur da, Büyük Selçukluların eseri olan üç rinden 1228 - 1 229 ( H . 626) y ı l ı nda 1. Keykubat
İ'vlescid-i Cuma'da görülür. zamanında, Mengücekoğullarından Ahmet Şah
Cami, batı tarafında bulunan portali n kemer tarafından yaptırıldığı anlaşıl maktadır. Divriği
tablası üzerindeki kitabeden anlaşıldığına göre, Ulu Camii özellikle süslerinin, çağdaş anıtlarda­
Husrev adında bir mimar tarafından inşa edil­ kine benzememesi bakımından dikkati çeker.
miştir. M ihrap önündeki kubbe ise eyvan keme­ Planı, Niğde Alaeddin, Hunat Hatun, Amasya ca­
ri çinileri içinde yer atan başka bi r kitabeye gö­ mi lerinin planlarına benzer.
re. Ma l atyalı Yakup bin Ebubekir'in eseridir. Cami ile, güneyde ona bitişik olan Darüş Şi­
Bu cami, İran'daki Büyük Selçuklu yapı ge­ fa'nın birlikt€ kapladıkları d ikdörtgen alanın eni
leneğinin bir uzantısıdır ve Anadolu'da bir daha 32, boyu 64 metredir. Darüş Şifa'nın yüzölçümü.
48
• A

Divriği U l u Cam i i n i n , gemi


teknesi biçiminde bir ke­
m e r l e son bulan ve b i r dik­
dörtgen içine a l ı n a n mih­
rab ı . Yarısından başlayıp
kemer uçlarına kadar yük­
selen kuşak, bitki örgele­
riyle süslüdür. Abanoz ağa­
cından ya p ı l a n ve bir oy·
ma c ı l ı k şaheseri o l a n mih·
rap T i f l i s ' l i İbrahim Oğlu
Ahmed'in eseridir.

49
Divriği U l u Camiinde Darüş Şifa'nın içten görünüşü

cami yüzölçümünün beşte ikisidir. Tamamen nin çıkıntı l ı geniş kenarlarını andıran bir çerçe­
kesme taştan olan cami , mihrabın bulunduğu du­ ve kuşatmaktadır. Mihrabın yarısından itibaren
vara dikey beş sahna ayrılmıştır. Ortadaki sahın kemerin uçlarına kadar bitki örgeleriyle süslü
daha geniş ve yüksektir. Giriş kapısına göre
üçüncü bölümü teşkil eden havuzlu kısmın es­
kiden bir avlu olduğu, iklim dolayısıyle üstünün
sonradan bir kubbe i l e kapatı ldığı, bağdadi tar­
zından ve sonraki onarımların ayrı b i r işçiliği
göstermesinden anlaşılmaktadır. Sahınların üstü
yirmi beş küçük kubbe ve tonoz ile örtülüdür.
Camiin içinde on altı sütun vardır ki, bunlar
XVl l l . yüzyılda tastan sekiz kenarlı birer k ı l ıfla
kapatılarak kalınlaştırılmıştır. Dışardan kendisi­
ni piramit biçimiyle belli eden mihrabın önün­
deki muhteşem kubbe özellikle dikkate değer.
Tromplar, iç içe iki nişlidir. Kubbenin iç yüzü on
iki kaburga ile on iki dilime ayrılmıştır. Bunlar­
dan her biri uçgen şeklinde süslerle son bulup
başlıkları baklavalı olan sütuncuklara dayanmak­
tadır. Gemi teknesi şeklinde bir kemerle son
bulan mihrap, bir di kdörtgen içine alınmıştır. Divriği Ulu C a m i i n d e Darüş �ifa'nın kesiti
Bunu da, geniş kenarlı ve b i r resim çerçevesi- [üstte) ve caın i i n p l a n ı (altta).

50
bi r kuşak görülür. Abanoz ağacından yapılmış
olan ve Tiflisli İbrahim Oğlu Ahmed imzasını ta­
şıyan ahşap minber bir oymacı l ı k şaheseridir.
Camiin en muhteşem portal i kuzey yönün­
dedir. Hünkar mahfeline geçit veren doğudaki
kapı, sonradan pencereye çevrilmiştir. Başka
bir kapısı da kuzeybatı yönüne düşmektt;!dir.
Güneybatı yönündeki taç kapı ise Darüş Şifa'­
ya aittir.
Camiin kuzey taçkapısı, esas unsurlarına
indirgenince, yukarısında mukarnaslı bir kavsara
bulunan ve sivri kemer içinde yer alan dikdört­
gen bir kapıyı kapsar. B u 'kapıyı çerçeveleyen
alanda değirmi levhalar, şerit halinde yazılar ve
fışkıran ırı yapraKıar goruıür. Mukarnaslı kavsa­
ranın köşeli konturları sivri kemerin eğriliği ile
uyuşamamaktad ı r . Doğal ölçüyü aşan ve duvar
üzerine karmakarışık işlenen biçimler ve yaprak­
lar, keskin olarak kesilen konturları ile taş üze­
rindeki işçilikten çek maden üzerindeki işçiliği
hatırlatır. Yerden fışkıran sıcak iklim bitkiler<
gibi, derin bir röliyefle taştan ayrılırcasına cep­
heyi taşkınlık ve karışıklık i l e kaplayan bu tuhaf
süslere bakıp da, bunları yapanların sanattaki
inceliklerine ve ustalıklarına hayran olmamak
elde değildir. Bu portalin süslemesi ile, bir Sel­
çuklu eseri olan Hemedan'daki Aleviyan Kün­
bedi (Xll. yüzyılın ikinci yarısı) kıble duvarının,
mihrabı n , güneyindeki köşenin derin röliyefli
palmetlerden, rozetlerden, kıvrık dallardan, geo­
metrik örgülerden meydana gelmiş taşkın ve s ı k
süslemesi arasında açık b i r benzerlik göze çar­
par. Yapının organizmasını ve r-i tmini unutacak
kadar coşkunluğa kapılan bu süsler, barok bir
ruh halinin ifadesidir. Divriği Camii'nde, mimar­ İran'da, Tebriz'de Taceddin Al i · Şah Mescid-i Camii
la süslemeci el ele vermemiş, ayrı çalışmış gö­ ( 1 3 1 0-1320) diğer cami tiplerinden ayrı özellikler gös­
rünüyorlar. Camiin biraz yatışmış b i r ruh halini terir . Olcaytu Türbesi gibi çok geniş bir alanı kaplıyan
yansıtan batı · portali de, gerek kavsaranın bire­ ".:amide süsleme pek azdır. Tuğla örgül erl e süsleme
şi m i, gerek onu sonuçlandıran yüksek kemeriy­ etkisi yaratı lmaktadır.
le Anadolu'daki Selçuklu mimarisinin sürümde
olan temalarına cevap vermez. B u portalin süs­ Han. Olcaytu V' e Ebu Sald Bahadır Han zama­
lemesine gelince; bütün dikey sahalar, çok kü­ nında birçok cami, medrese, türbe, darü'ş şifa,
çü.k detaylı bitki arabesklerinin sıkı bir ağı i l e kervansaray yapılmıştır. Bunlar, büyük ölçüde
kaplanmıştır. Portali n sağ v e sol tarafındaki kö­ harap olmalarına rağmen, kalıntılarıyla Moğol
şelerde taş üzerine işlenmiş düz röliyef li , iki hükümdarlarının kudret ve ihtişam zevkini gös­
başlı ve tek başlı stiliz e kuş kabartmaları vardır. termektedir . İlhanlı camileri, plan tipi bakımın­
Bunun eski totem geleneğiyle i lgi li olduğu şüp- dan Büyük Selçuklu camilerinin devamı gibidir­
ler. Ancak ölçüleri, özellikle yükseklikleri büyür:
·

hesizdir.
Süslemede, o zamana kadar görülmedik bir zen­
Camiin mimarı Ahlatlı Hurrem Şah adında
ginlik ve gösteriş vardır.
bir sanatçıdır.
EbO Said'in i l k hükümdarlık yıl larında, Tah­
ran'ın 42 km. güneyinde bulunan Veramin şeh­
iLHANLILAR'DA CAM İ :
rinde 1 322 (H.722) tarihinde Ali Kazvini tarafın­
İlhanlilar zamanında, XIV. ıüzyıida Tebriz. dan yaptırılan Mescid-i Cami'inin batı tarafı büs­
Sultaniye, Meraga, Herat · şehirlerinde, Gazan bütün harap olmasına rağmen bir fikir vermekte-
51
/

1 325-1326'da Veramin'de yapılmış olan camiin bugünkü durumu

dir. Orta larında birer eyvan bulunan, dört tarafı rihinde yaptırdığı camidir. 76 - 63 metre gı­
revakla çevrili Selçuklu cami planına uygun ola­ bi dev ölçülü b i r avlu çevresinde, batı harem
rak tasarlanmıştır. bölümü. kuzey ve güney kenarları ortasında bi-
Camiin süsleme öze l l i kleri, yapı malzemesi
olarak kullanılan tuğ la i l e i l g i l idir. Tuğlayı hem
korumak, hem de süslemek için bol ölçüde çini
ve alçı harcanmıştır. Alçı, geometrik ve bitki
motifleriyle süslü frizler için kullanılmıştır. Ca­
m i kubbesinin ve portallerdeki yarım kubbelerin
içi açık ve koyu renkte çini mozayiklerle kaplı­
dır.

@TI
Tİ M U R LULAR'DA CAM İ :

Timurlu camileri de, Selçuklu geleneği n i n


izinde yürüyen İ lhanlı mimarisinin bir devamı 1
gibidir. Büyük ölçüde korunabilmiş yapılar bu
gerçeği d i l e getirmektedir. 1 4 1 8'de Meşhed şeh­
rinde yapılan Gevher Şad Camii, iki kat revak­
larla çevri l i avlusunun her kenarı ortasında yer
alan birer eyvanı, taç kapısı, haremi örten . ka­
r ı n l ı büyük kubbesi, sağ ve soldaki sahınları ile
Veramin Camii'nin planını tekra'rlar. Timurlu ca­
m i lerinin başlıca özelliklerinden biri , çok büyük
boyutlara ulaşmaları ve çoğu kez büy9k komp­
leksler olarak yapılmalarıdır.

Bibi Hanım Camii: Bu devrin cami mimari­


sindeki şaheseri, Timur'un karılarından ol­ Bibi Hanım Camiinin planı: �) Taçkapı ,
duğu sanılan Bibi Hanım'ın 1 399 - 1 404 ta- 3, 5 ) Küçük mescitler, 4 ) Büyük mescit
52
c
el;)
-c
c

c
c
E
c.'<l
Ü
E
c
c.'<l
I

a:ı
rer mesci,di, doğu duvarındaki çifte minareli tırdığı bu cami , şimdiye kadar gördüklerimizden
(biri yıkı !:nıştır) taç kapısıyla tam bir mi mari farklı bir plandadır ve Bursa'daki Yeşil Cami i l e
kompleks meydana getirir. Bütün bu yapılar bir­ o l a n benzerliği gözden kaçmaz. Açık avlu, orta­
birine küçük kubbeli revaklarla bağlanır. Bu dan kalkmış, üzeri büyük bir kubbeyle ör.tülmüş­
kompleksi kuşatan duvarın her köşesinde birer tür. Büyük Selçuklu camilerinin mihrap önünde­
minare yükselir. Asıl camiin duvarları geomet­ ki kubbe ve eyvan l ı « köşk � sistemi, yerini tek
rik motifler ve küfi yazı ile bezenm iş; bu beze­ kubbeli ve kare planlı bir mekarı-a bırakmıştır.
meler, mavi renkli s ı r l ı tuğlalar i l e işlenmiştir. Bu mekanın sağ ve solu boş bırakıldığından,
Asıl taç kapı ve minareleri mermer, kesme mihrap kısmı kare bir çıkı ntı meydana getirir.
taş ve kakma çini lerle zenginleştirilmiştir. Ca­ Büyük kubbeli orta kısmın çevresinde büyük
mi bünyesindeki bu partal. 41 metre qibi büyük ayaklar arasında kalan geniş açıklıklarla orta
bir yüksekliğe ulasır ve gök rengi kubbenin iri mekana baÇılanan küçük kubbeli galeriler bulu­
yazılarla süslü kasnaÇjını kısmen örter. nur. Cephenin iki yanında birer minare ve tam
ortasında da taç kapı yer alır. Dört eyvanl ı ,
Gök Mescit: Tebriz'de, 1 4 65'de Karakoyun­ açık avl ulu cami program ı , büyük ölçüde değişik­
lu'lardan Cihan Şah'm kızı Saliha Hatun'un ·yap- liÇje uğramıştır.

Tebriz'deki Gök Mescifin planı

54
Kahire'de Türk Memluklarından kalan en eski cami Baybars C a m i i d i r . Abbasi ve Fatımi camileri
tipindedir. Yeni motifler kullanılan cami 1266'da ya p ı l m ıştır. Yanda cam i i n planı.

M E M LÜKLAR'[}A CAMİ: ve tamamen ç i n i lerle kaplı bir eyvana girı ı ı r.


Bu eyvan, avluya açılır. Mihrap önünde y i n e
1 25 0 - 1 382 arasında l ürk Memlükları; 1 382 - · kubbel i-eyva n l ı » Büyük Sel_ç uklu düzeni yer al ır.
1 51 7 arasında Çerkeş Memlü�ları devrinde çok Yanlarda da yine avluya açı l an eyvanlı düzen
sayıda cami yapılmıştır. Kahire'nin Türk Mem­ devam eder. Ancak, esası Büyük Selçuklu cami­
lukları 'ndan kalan en eski cam ii, Baybars Cam i i '­ lerinden çıelen bu plan tipinin getirdiği yen i l i kler
dir ( 1 2 6 6 ) . Gerek Türk Memlükları'nın gerekse
Çerkeş MemlOkları 'nın camileri, plan bakımın­
dan Fatımi cam i l erinin tiplerini sürdürürler. De­

ğişiklik ler daha çok dekoratif unsurlardadır. İş­
çiliğin gelişti ğ i , yeni motiflerin kullanıldığı görü­
lür.
Baybars Camii de, büyük açık avl u l u , m i h­

•-
rap duvarına parale: sahınlı harem bölümü ve

• . ..
avluyu çeviren galerileriyle Abbasi ve Fatımi ge­
leneğindedir. 1 420'de yapılan Şeyh M e l i k Müey­ ��......
. .
...
...
9"1
..... .
yed Cam ii için de hemen aynı şeyleri söyleye­ . . . ... . : · ı
.. •
• • • • • • • • • •

f •
• • •

=
b i l iriz. Ancak burada, değ i ş i k bir program ola­
1
• • • • • • • • • t • • •

rak harem kısmının iki ucunda kubbeli türbeler



..

yer alıyor.

=.. =•
� o ��
SAFEVİLER'DE CAM I :
.

!
iran'daki Türk v e Moğol egemenl iği, 1 502'de .
Safeviler'in devlet kurmasıyla sona erer. En �
dönemleri. 1 587 - 1 628 arasındaki Şah •

parlak
Abbas zamanıdır. En güzel Safevi cam ii olan
= x:

il
Mescid-i Şah da bu devirde, 1 6 1 2 - 1 628 arasın­

1 � - · - · - · - · - · - · - ·•
da yapılmıştır. lsfahan'ın tam ortasında kurulan

: ı •
1 --
·---· - · --· - -------------
- ·- ·- · - - --..... •
..
c;ı
Meydan-ı Şah'ın güneyindedir. 33 metre yüksek­
liğindeki taç kapısı meydana bakar. Sağ ve so­

tl:.J. ,.,,.,.,
lunda ç i n ilerle kaplı çifte minaresi vardır. Taç
kapı, çini ve kakma mermerlerle son derece

..,., ., ........
gösterişli şekilde dekore edilmiştir. Bu partal,
cami ekseninde değildir. Aşağı yukarı 45 dere­

..
celik b i r diyagonal hat çizer. Kapıdan küçük
- -


kubbeli bir dehlize giril ir. Bu dehlizden sonra
yön değişir ve artık cam i i n ekseninde yer alan Şeyh Melik Müeyyed Camiinin � lanı
55
.
'
'


------ -- - - ------- -

Isfahan'daki
Mescid-i Şah'ın
planı

vardır. Asıl namaz k ı l ı nan kubbeli salonun ya­ l ı k zaman, mimarinin kuruluş ve gelişimi ile ge­
nındaki ikişer sahın küçük kubbelerle örtülmüş­ çer. İ l k öneml i eser Kutbeddin Aybek'in yaptır­
tür. Bu sahınların her birinde bir mihrap bulunur. dığı Kutup Minar (1 200 M .) denen minaredir. Ca­
Bu yan sa h ınlar her iki yanda. havuzlu di kdörtgen m i , ulucami tipindeydi ve bugün hemen hemen
birer yan avluya açıl ır. Yan eyvanlarda da mih­ tamamen yıkılmıştır. Yalnız minaresi durmakta­
raplar vardır. Mescid-i Şah, adeta namaz k ı l ına­ dır. Gene Aybek'in 1 200'de başlattığı ve sonra­
cak birçok mekanın bir araya geldiği mescitler dan tamamlanan Ecmir 'deki Cami Mescid de
topluluğu gibidir. aynı tiptedir. Geniş avlular, derin olmayan ha­
Safeviler'in öbür camilerinde, çinilerinin rem kısımları, sivri kemerler devam eder. Ancak
zenginliğine rağmen, mimari bakımından öne m l i bu i l k yapılarda, özellikle ayrıntılarda Cayna üs­
gelişmeler olmamıştır. lubunu _devam ettiren Hindu yapılarının etkisi
görülür. Aybek devri, mimaride çözüm yolları­
H İ ND İ STAN'DA (Oelhi Sultanları ve Babür­ nın arandığı bir devirdir. Eserlerde çifte etki gö­
l ü ler'de) CAM İ : rülür. Bu karma üslup, Kutup Minar ' da da var­
dır. Ü stü yıkıldığı halde 73 metre yüksekliğe
Hindistan'daki l sfam eserlerini 1 1 99 - 1 526 erişen ve yukarı doğru daralan bu yivli minare.
arası birinci dönem ve 1 526 - 1 707 arası Babürlü kırmızı kum taşı ve ak mermerden yapılmıştır.
İ mparatorluğu dönemi olarak inceleyeceğiz. Yukarı doğru daralan minare örneği, Buhara ve
Delhi sultanlarının devri olan ilk üç yüzyıl- Semerkand'ın yapı tarzıdır. Ancak, yivli gövde
56
.'

En güzel Safevi camii olan lsfahan'daki Mescid-i Şah, 1 6 1 2 - 1 628 yıllarında


Şah Abbas zamanında yapılmıştır. Meydan-ı Şah .. a bakan 33 metre yüksek­
«

liqindeki taçkapı çini ve kakma mermerlerle süslenmiş, çifte minaresi de


çinilerle kaplanmıştır. Planın esası Büyük Selçuklu camilerinden alınmakla
beraber süslemelerde yenilikler yapılmıştır. (Fotoğraf: Ara Güler)
Kutup M i n a r d e n i l e n minareden detay

57
Agra yakınlarında, Ekber
tarafından yaptırılan ( 1 575)
ve ilk büyük Babürlü camii
olan Fethpür Camii Mes­
cidi'nin giriş kapısından gö­
rünüşü.

işçiliği, Gupta sütunlarını hatırlatan Hindu mi­ Delhi 'deki Kutup Minar'da da vardır. Cam Mi·
marlarının eseridir. Bu minarenin daha yakın nar ın i l k örnek olduğunu s oyleyebiliriz.
'

bir örneği, çok kısa bir süre önce ( 1 957) i l k kez Bu arada, Babürlü mimarisinin klasik dev­
Orta Afganistan'daki Cam mevkiinde yıkıntıları rinde görülen, yanyana üç kubbeli harem bölü­
bulunan Firüz Küh şehrinde görülen ve Xll. yüz­ münün biraz acemice olan ilk örneklerinin Delhi
yılda yapılan bir camie ait olduğu sanılan mina­ yakınındaki Şah-ı Alem Camii ( 1 351 · 1 388) i l e
redir. Cam Minar denen bu eser tuğladan ya­ Bara Künbed Camii nde (XV. yüzyıl) belirdiğ ini
'

pılmış, gövdesi süslemeli panolara ayrılmıştır. de işaret etmeliyiz.


'
Bugün yıkılmış o lan iki şerefesi ile üç kısma
bölünmüştür. Birbirinden ayrı iki helezoni mer­ Babürlü Camileri: İ l k büyük camileri, Agr:
diveni olan minarenin, geometrik örgülerden, yakınlarındaki 1 575 tari hli Fethpür Camii Mesci·
petek gözlerden oluşan süsleri n i . kufi vazı ku­ di'dir. Ebü'l-Feth Celalü'd-din Ekber'in yaptırdığı
şakları çevirmekte, yüksek kabartma daireleri ve bir zafer takını andıran Bülend Dervaza deni­
bitkisel ve geometrik şekil ler doldurmaktadır. len porta l , Hindistan'daki en muhteşem, dünya­
Bu m i narenin dekoru i l e , Konya'daki İ nce Mina­ daki en yüksek portallerden biridir. Al ve ak
reli Medrese'nin ve Divriği Camii'nin kabartma­ mermerden yapılmış. başlıbaşına bir anıttır. 86
ları arasındaki i l işkiyi görmemeye imkan yok­ metreyi bulan dikdörtgen partalın girintisi Büyük
tur. Minaredeki mavi renkli çini yazı şeridinde, Selçuklu eyvanlarını andırır. Gemi teknesi keme­
Gurl sultanlarından Gıyasü'ddin Ebu'l-Feth Mu­ ri, kilit taşında 21 metre yüksekliği bulur.
hammed'in ( 1 1 63 - 1 202) adı yer alıyor. Bu ad, Babürlü camileri, hemen aynı özellikleri ta-
58
De!hi Cami-Mesci d i ' n i n genel görünüşü

şırlar ve aynı plan düzenini gösterirler_ Ortasın­ Camii beş kubbesi ile bir istisnadır. M i hrap
da havuz bulunan, üç yönü revaklarla çevr i l i , önündeki kubbe daha büyük olur. Harem bölü­
dikdörtgen biçimli ç o k geniş avlu; doğuda, anıt­ müne, Büyük Selçuklu ve Timurlu cami lerine
sal bir partal , yanlarda daha küçük birer partal benzer şekilde, bir eyvanla girilir. Yapı malze­
ve avluya göre çok az derin olan harem bölü­ mesi, kırmızı kum taşı ve ak mermerdir. Bu tip
mü . . . Bu bölüm, armudi şeki l l i ve yanyana sıra­ camilerin i l k örneği Fethpur Cami-Mescidi ise,
lanmış üç kubbe ile örtülür. Lahor'daki Yezirhan en uyumlu, en ileri örneği de Oelhi Cami-Mesci­
di'dir.

ANADOLU BEYL İ KLEH İ 'NDE CAM İ

i
. - . .. .
Anadolu Selçukluları zamanında yapılmış
, . olan camiler, çok sütunlu 'lllucami tipindedir. Bu
-�: yapılarda mekan bütünlüğü sağlanamamıştır. Me­

"!i kan sorununun b i l i nçt1 olarak ele alınışı, Beylik­

] :!
�- ��"
ler devrinde başlar. Tonozlar, yerini · kubbe l ere
- . . ti bırakır, sütunlar yükselir.
Saruhanoğulları'ndan İ shak Çelebi'n i n 1366
. .. . . .
- -. :1

ItııJ
(H. 768) tarihinde Manisa'da yaptırdığı Ulu Ca­
m i 'de. çok sütunlu bir mekan içinde mihrap

-....... , -.--... --. . . . . .. . . .. .....-t


: • • •-

önündeki kubbenin Edirne'deki Eski Cami'de
• • • •
( 1 403) daha büyük dokuz kubbeye ve araları ge­
nişletilmek üzere on iki ayağın dörde indirilme­
s i , iç mekan meselesini Türk mimarlarının dai­
ma düşündüğünü gösterirse de, cami içini geniş
ve toplu bir mekana kavuşturma yolundaki i l k
Fethpür C a m i i Mesci d i 'nin p l a n ı esaslı teşebbüsü, tek kubbeli küçü_� camilerde
5\::1
Selçuk'taki İsa Bey C a m i i n i n genel görünüşü

kubbenin arkasına bir ikincisinin eklenişinde yapılmış camilerin bi rçoğunda görülen son ce­
görmekteyiz. Selçuklular zamanında yapıl m ı ş maat yerinin revakı ise bu iki camide her ne­
olan Konya'daki İ nce Minare l i , Karatay Medre­ dense yer almamıştır. Ayrıca bu iki camiin avlu
sesi gibi yapılar, tek kubbel i , mekan endişesi revakları ahşap kirişlerle kapatılmıştır.
taşıyan yapıların öncüleridir, denebilir. Tek kub­ Son Cemaat Yeri: Selçuklu avlularında gö­
beli yapılar, Beylikler devrinde yaygınlaşmıştır. rül meyen son cemaat yerine, çok sütunlu cami
i znik'te, Bursa'da, Batı Anadolu'nun Manisa, Ti­ içinde i l kin Karamanoğulları devrinde, 1 302 ta­
re, Söke gibi merkezlerinde tek kubbeli, tek rihinde Ermenek'te yapı l m ı ş olan U l u Cami'de
mekanlı camiler ve mescitler yap ı l ı p durmuş­ rastlarız. Bu yer, üç sahını kıble duvarına para­
tur. l znik Yeşil Camii ( 1 349). Söke - Balat'da 11- lel olan camiin kuzey yönünde değ i l , batı yö­
yas Bey Camii ( 1 404) bunlardan iki örnektir. Bu nündedir. Yine Ermenek'te yapılmış olan Sipas
"
bakımdan 1339 yılında tam amlanmış olan Bur­ Camii'nde ( 1 306 - 1 349) aynı durumda bir son
sa'daki Orhan Bey Camii büyük bir önem taşır. cemaat yerinin bulunmas ı , batı yönünde bulu­
Gerçekten, arka arkaya sıralanan iki kubbesiyle nan bu son cemaat yerlerini birer deneme say­
geniş bir hacme varma çabası ilkin bu camide mamızı gerektirir. Bu arada, Konya ve Akşe­
ortaya çıkar. Bu yapının ardından, Aydınoğlu İ sa hir'de X l l l . yüzyı lda yapılmış küçük kare planlı
Bey'in Selçuk'da yaptırdığı, kendi adını taşıyan ve tek kubbe l i , son cemaat yerinin işareti sayı­
cami ( 1 375) gelir. Bu tarzdaki yapılarda iç ha­ labilecek tonozlu, bazen kemerli dehlizleri olan
cim mes&lesi daha bili nçli olarak e l e alınmışsa bazı mescitlerin varlığını da bel irtnıeliyiz. Kon­
da iki ayrı kubbe boşluğu birbiriyle kaynaşma­ ya'da Beşare bey, Hoca Hasan ve Sırcalı; Akşe­
dığından aranılan geniş ve toplu mekana iste­ hir'de Ayasofya ve Güdük Minare mescitleri bu
nildiği gibi varılamamıştır. Ama artık geniş ve tipin örnekleridir.
toplu mekana giden yol açılmış, Edirne'de 1 447 Son cemaat yeri, cami i n düzeni içerisinde,
tarihinde tamamlanan Ü ç Şerefeli Cami'e bu kıble duvarına paralel olarak Aydınoğulları'nın
yoldan varılmıştır. Birgi'de yaptı rdıkları 1 3 1 2 tarihli Ulu Cami'de
Avlunun revaklarla çevri l i olarak cami bün­ görülür. Bunu Osmanoğulları'nın Bursa'daki Or­
yesinde ele alınması yine Beylikler devrine rast­ han Bey Camii ( 1 339) ile Germiyanoğulları'nın
lar. Ama dört revaklı avlu düzenine birden va­ ( 1 300 - 1 438) Uşak'ta yaptı rdıkları Ulu Cami izler.
rılmamış, i l kin Manisa'da İ shak Bey { 1 366), son­ Bu camilerin bünyesinde yer alan son cemaat
ra da Selçuk'da İ sa Bey ( 1 375) camilerinde yal­ yeri, XIV. yüzlıyın ikinci yarısından sonra daha
nız avlunun doğu, batı ve kuzey yönleri revak­ da yaygınlaşır. Kuzey Anadolu'dan da örnek ver­
landırılmıştır. Beylikler devrinde, daha önce:leri miş olmak için, Candaroğullar ı zamanında Kas-
60
Selçuk'taki
l sa Bey
Cami inin
planı

tamonu'da yaptırılmış olan l bni Neccar Camii Ulu Cami (Manisa): Saruhanoğul l arı'ndan
( 1 253) i l e Candaroğluları'ndan Emir İ smail Oğlu Muzafferüddin İ shak bin Fahrüddin İ lyas Bey'in
Halil Bey'in 1363 tarihinde Kastamonu'nun Ke­ 1366 CH. 768) tarihinde yaptırdığı bu camiin av­
mah köyünde yaptırdığı H a l i l Bey Cam i i 'n i saya­ lusuyla birl ikte boyu 36,55; eni 32,92 metredir.
l ı m ; bu küçük yapıların her ikisinde de üçer ke­ 1 5 ,30 X 30 metre ölçüsünde olan harem kısmını
mer gözlü birer son cemaat yeri b u lunmaktadır. örten ortadaki kubbe içten 1 0,30 metre çapında
Son cemaat yeri, son şekli n i revaklı avlu olup altı kalın ayakla bir kıble duvarının teşkil
düzeninde bulacaktır. ettiği sekizgen plan üzerine oturtulmuştur. Orta
İsa Bey Camii (Selçuk): Dımışklıoğlu Ali kubbenin sağında ve solunda bulunan kısımlar
adında bir mimarın eseri olan bu camii 1 375 ta­ da Bizans başlıklı sütunların taşıdığı sivri kemer-
rihinde Aydınoğulları 'ndan İ sa Bey yaptırmıştır.
56,53 X 48,68 metre ölçüsünde olan camiin üç
tarafı revakla çevri l i avlusuna, biri doğu, biri de
batıda olmak üzere, iki taçkapıdan girilir. D i k­
kati üzerinde toplayan asıl taçkapı, batıdakidir.
Zaten kesme taşla özenmeden yapılan kuzey,
doğu ve güney cepheleri bir öze l l i k göstermez­
ler. Dikkat ve sanat, camiin mermer levhalarla
kaplı olan batı cephesinde toplanmıştır. Enine
göre çok yüksek olan portal, tırtı l l ı bir s i l me i l e
çerçevelenmiştir. Cephede i k i katlı pencereler.
sıralanır. Her biri ayrı ayrı dekore edil miştir.

de arka arkaya iki kubbe, bu enine sah ınları ke­


Harem, enine sahınlardan i barettir. Mi hrap önün­

ser. Ü zeri düz kirişlerle örtülü olan ve Şam'daki


Ü meyye Cam i i'ni hatırlatan yapı, bugün harap
durumdadır. İsa Bey Camiinin ba[ı cepnesi
61
Aydın'ın
Balat
Köyündeki
İ lyas Bey
Camii

l i küçük kubbelerle örtü!üdür. Yer, altı köşeli içinde yer almıştır. cami içten ve d ı ştan son ae­
tuğlalarla döşelidir. rece düzgün mermer levhalarla kaplanmıştır. Bu
Sekizgen üzerinde genişleyen kubbesi ve yapıda di kkati çeken öze l l i k , b i r yandan toplu
küçük kubbelerin örttüğü revakları i l e bu ca­ bir hacme yönelen irade ise. bir yandan da g Ü ­
miin, Osmanlı camileri için esas olan Edirne'­ zell i ğ i sad e l i kte bulan anlayıştır. Bu eserle, Sel­
deki Ü ç Şerefel i 'yi nasıl hazırladığı anlaşılmak­ çuklul<:ır'ın mimari anlayışından artık iyice uzak­
tadır. Kısa ve kal ı n gövdesi yeşi l , mavi, mor ve l a ş ı ! m ıştır. Taç kapı, çıkıntıl ı kare çerçeve için­
sarı renkte sırlı tuğlalarla süslü olan b i r k i l i m de yer alan bir taşkın sivri kemerden ibarettir.
g i b i örülen minare, camie batı yönden bitişen
medresenin kuzeydoğu köşesindedir. OSMANLILAR'DA CAM İ (BEYL İ K DEVRİ ) :

İ.lyas Bey Camii (Balat): M e nteşeoğul la- İ stanbul ' u n fethinden önce meydana getiril­
rı'ndan İ lyas Bey' i n , Söke kazasına bağl ı Balat miş olan mimari eserler, X l l l . yüzyı l ı n sonların­
köyünde, 1404 tarihinde yaptırdığı bu cami, 1 4 dan XV. yüzyı l ı n ortalarına kadar, bölge özel l i k­
metre çapındaki kubbesiyle, yekpare b i r hacim leri n i n üstünde bütün Anadolu'ya hakim olan
sağlayan tek kubbel i cam i lerin en büyüğüdür. Bu Beylikler devri üslubunun çerçevesi içine gi rer­
geniş ve yüksek kubbeyi taşımak için duvarlar ler. Fakat Osmanoğul ları'n ı n bu devirdeki eser­
i k i metre kalınl ığında yapılmış, geniş sivri ke­ leri, mimarimizin gelişmesinde en etki l i rolü
merli taç kapı ve .m i h rap hücreleri bu kal ı n l ı k oynadığı ve klasik Osmanlı camilerini hazırla-
62
yan ara şt ı rmalarda en büyük paya sahip bulun­ mermerdendir. Minarenin kaide kısmı da beyaz
duğu için. özel bir önem taşır. mermerden yap ı l m ı ş olup, pembe konglomera ile
Orhan Bey Camii (Bursa): Camiin, kapısı üze­ geometrik şekilde kaplanmış, altına da mukar­
rindeki kitabeden, 1339 tarihinde Sultan Orhan ta­ naslı ve stilize motiflerle süslü mermer b i r ku·
rafından yaptırıldığı anlaşıl ıyor. Timurlu istilası şak eklenmiştir. Bu şekilde b i r minare kaidesine
zamanında . yanan ve harap olan bu camii Çe­ başka yerde rastlanmaz. Petek, şerefe korkuluğu,
lebi Sultan Mehmed 141 7'de o nartmıştı r . Plan mukarnaslar ve bütün c:ıövde yüzeyi lacivert, sarı.
di kdörtgendir. Kuzey tarafında beş kemerli bir yeşil. firuze renkl i , sırlı tuğla ve kakma çinilerle
son cem aat yeri vardır. Bu revakın ortasından örtülmüştür.
geçilerek küçük bir kubbe altına giri l i r. Buradan
Yeşil Cami (Bursa): Bu cami de, plan bakı­
da geçince kendimizi yüksek kubbeli geniş bir
mından Orhan Bey Camii'ne benzer. Çelebi Sul­
salonda buluruz. Bir orta hol niteliğinde olan bu
tan Mehmed tarafından ( 1 4 1 3 - 1 42 1 ) yaptırılan
salonun döşemesi giriş seviyesindedir. Yapının
camiin 1420 başında bittiği, giriş kapısının üstün­
mi hveri üzerinde, kıble tarafında i leriye doğru
de, yan nişlerde yer a l an· kitabeden an l a ş ı l ın a kta­
dır. İç duv ar l a rı süsleyen nakışlar ve çiniler an­
çıkan, büyük bir kemerle orta salona bağlanan
kare kısım, namaz kılmaya ayrılmıştır ve bura­
cak 1 424'de Çelebi Sultan Mehmed'in ölümün­
ya üç basamakla çıkılır. M�rkez holün sağında
den üç y ı l sonra tamamlanmıştır. Mavimtrak yeşil
ve s o lund a bulunan iki od a ya yine birer açık
ç in ileri nde n dolayı «Yeşi l » adı verilmiştir. Mimar
kemerden geçilerek gi r ili r . Her birinin ikişer
Hacı İvaz'ın eseri olan bu camiin çinilerini
basamağı bulunan bu odalar yargılama yapılma­
Mehmet Mecnun, nak ı şl <1 rı n ı İlyas Ali oğlu Ali,
sı için hazırlanmış kad ı l ı k daireleridir. Bu cami­
tahta işlerini de Tebrizli Ahmet yapm·ıştır.
de görülen iki kubbe. mekan meselesinin önemle
ön cephe, yeni bir m i mari anlayış karşısında
ele al ındığını, fakat aradaki duvar yüzünden bü­
bulunduğumuzu göstermeğe yeter. Bu ön cep­
tün halinde bir mekana varılamadığını göster­
henin -ortasında yazıların, hatai ve rumi şeritle­
mektedir.
rinin çevrelediği, mukarnasların ve filiz kıvrım­
Yeşil Cami (İznik): İ znik'te, sanat tarihi ba­ larının zenginleştirdiği muhteşem portal yer
kımından en di kkate değer anıt, Yeşil Cami'dir. alır ki, bunun da her yanında iki sıra halinde her
Son cemaat yerinin cümle kapısı üstü nd eki sü­ biri belirli silmelerle di kdörtgen çerçeveler içi­
lüs kitabeden, 1 379'da yapılmaya başlandığı ve ne alınmış dört pencere vardır. Bu pencerelerin
on dört yıl sonra bittiği anlaşıl ıyor. Camii yap­ her b i r i mukarnasl ı çerçeveler içine alınmış olup
tıran Çandarlı Hayreddin Paşa, yapan M i m a r a l ı n l ıkl arı , değişik filiz k ı vrı ml a r ı , çizgi ve yazı
Hacı b i n Musa'dır. 1 5,35 X 1 1 metre ölçüsünde bir şeritleri i l e örülmüştür. Görülen haliyle camiin
alanı kaplayan bu yapı, üç bölümden oluşur. son cemaat yeri yoktur. Ama son cemaat y eri
Üstü tonoz biçimli bir çatı ile örtülmüş bu­ kemerlerini taşıyacak olan konsol ların ve üzen­
lun an üç kemerli son cemaat yeri, çatının orta­ gilerin varl ı ğ ı , bu yerin yap ı mı na başlanmışken
sında yüksek kasnaklı bir kubbenin bulunması sonradan vazgeçildiğini göstermektedir.
ile öze l l i k kazan ır. Bu kubbe ve tonozları, mukar­ Cephenin ortasındaki cümle kapısından gi­
nasl ı sütun başlıklarıyla son bulan devşirme sü­ ril ince sağda ve solda birer dehlize rastlanır. Bu
tunla r taşır. Cümle kapısı kuvvetli bir ışık gölge -
dehlizlerden birer dar merdivenl e hünkar dai re­
tesiri bırakan mukarnas frizi ile çerçevel e nmiş­ sine çıkı l ı r. Burada, padişahın cemaatle namaz
tir. Bu mukarnasların klasik mimarimizde görü­ kı lması için yapılmış, eksen üzerinde yer alan
len sarkıtmaları yoktur. hünkar mahfili bulunmaktadır. Bu mahfilin içi ve
l çerde, kapı i l e harem arasında, iki büyük kemerinin kenarları çok güzel çinilerle kaplan­
s ütun a dayanan üç gözlü bir kısım yer a l ı r. Bu mıştır. Hünkar mahfilinin iki yanındaki odalar
kı s m ı n üstü, yanlarda basık tonozlarla, ortada sa­ da hareme ayrılmıştır. Mahfi l i n korkuluğu çini
ğ ı r fenerli bir kubbe i l e k apa tı l mıştı r. kafes l i olarak yap ı l mıştır.
Harem bölümü . karedir; çapı 1 1 , yüksekliği Camiin içi, bir dikdörtgen üzerinde arka ar­
16,20 metre o l a n ve 2,80 metre yükseklikte on iki kaya yer almış 1 2.50 metre çapında iki kubbe
köşeli bir kasnak üzerine oturan tek bir kubbe ile yanlardaki üçer odadan ibarettir. Ü ç l ü yan·
ile örtülüdür. farın ortasındaki odalar eyvan şeklindedir. Önde­
Cami dışardan, özenle yontulmuş sarı renk­ ki şadırvanlı ve kubbeli kare salon, kapat ı l m ış
li kalker taşıyla örülmüştür. Minarenin taba n ı , avludan kalma bir anıdır. Yandaki eyvanlar, bir
so.� cemat yeri, kapı söveleri, sütun b a ş l ı k l arı i s e eyvan biçiminde olan harem kısJllı . küçük bir
63
Bursa'daki
Yeşil Cami'de
zemin katın
planı

eyvan niteliğini taşıyan şadırvanlı salonun giri­ Bey Cam i i 'nin sonraki bir benzeri de il. Murad
şi, Selçuklu medreselerinde gördüğümüz dört Camii'dir � 1 424 - 1 426).
eyvanlı mimari geleneğinin unutulmamış oldu­ Bursa üslubunda yapılmış olan b u camilerin
ğu n u göstermekte dir. gerek l stanbul 'da, gerekse Anadolu'da, Afyon'­
Cami içindeki bütün duvarlar, yerden baş­ da ve Amasya'da birçok başarılı örnekleri vardır.
layarak, insan boyunda altı köşeli koyu yeş i l ,
açık v e koyu mavi renkte çinilerle kaplıdır. 1 0 Ulu Cami {Bursa): Yapımına Yıldırım Baye­
metre yükseklikteki mihrap d a beyaz, açık ve zid zamanında, Niğbolu zaferinden (Eylül 1396)
koyu mavi, siyah, altın renkli çinilerle kaplan­ sonra başlanan ve minberin kitabesindeki tarihe
m ı ştır. Cami i n mermer levhalarla örtülü dışı, göre 1 3.99-1 400'de (H. 802) tamamlandığı kabul
özellikle ön cephesi, çinilerle kaplanmış olan olunan U l u Cami-. dıştan 68 X 56 metre ölçüsünde
içine denktir. olup, dört sıra dörder eş ayakla yirmi kare me­
Bursa'da Yeşil Cami'in daha önceki bir ör· kana bölünmüştür. Bunların her biri, her iki yönde
neği Yıldırım Beyazid Camii (1 390) ise, Orhan sivri kemerlerle birbirine baqlanmış: böylece
64
f

'
Xll.Yüzyılda Batı Türkistan da doğup, sonradan Vesi kentine yerleşen, hec�
vezniyle yazan ünlü tasavvuf şairi Ahmet Yesevl'nin türbesi (X!V. Yüzyıl ) .
Edirne'deki Ü ç Şerefeli
Cami ( 1 437-1447) büyük
bir mekanı gerçekleştir·
me yo l u ndak i önemli bir
uygulamadır. Minare sa­
yısı ilk olarak bu camide
dörde çıkmıştır. Minare­
lerin boyları ve biçimleri
değişiktir.

meydana gelen yirmi kare mekan 1 0,60 metre ça­ bir alan kaplayan bu cami, büyük bir mekanı ger­
pında kubbelerle örtülmüştür. Yalnız orta sahnın çekleştirme çabasının i l k önemli denemelerin­
cümle kapısından sonraki ikinci kubbesi açık bı­ den biridir. Burada çok kubbeli sistemde büyük
rakılmışkeı:ı. sonradan bir camekarı ile kapatı lmış­ bir değişi klik olduğunu, 24,25 X 60 metre ölçü­
tır. Bu kapatılan kısmın altında on altı köşeli bir sünde olan cami içinin, çapı 24,'ı metreyi bu­
r.

şadırvan vardır. lan ve kilit altında 28,40 metreye k8dar yüksel e.n
büyük bir kubbe ile örtüldüğünü, küçük yan kub­
Eski Cami (Edirne): Her kenarı dıştan 49,50 belerin bu orta kubbe lehine dörde indiğini gö­
metre olan bu camiin Bursa'daki Ulu Cami'den rüyoruz. Orta kubbe on iki pencereli bir kasnağa
esaslı farkı, ayaklarının on ikiden her kenarı 2,80 oturur. Bu kasnağın dışında on iki kubbe göğüs­
metre olan dört kare ayağa bindirilmesidir. Böy­ lemesi vardır k i , bunlar i l k kez bu camide uygu­
lece 1 3,50 metre çapındaki dokuz ku:ıbeyi dört lanmıştır. Büyük kubbe kaidesi, ikisi ortada, ikisi
kalın ayak yüklenmiş bulunmaktadır k i , bu durum
giriş, öteki ikisi de kı b l e duvarına gömülmüş altı
mekanın gelişmesi yolunda ileri bir aşama sayı­
ayağa dayanan kemerlere pandantiflerle oturtul­
l ı r.
muştur.
Üç Şerefeli Cami (Edirne): 1 43 7 i l e 1447 Camiin, dört tarafı revaklarla çevrili ve or·
arasında i l . Murad tarafından yaptırılmış olan tası şadırvan l ı avlusu, Osmanlı camilerinin avlu­
ve avlusu dıştan 66,50 X 64,50 metre ölçüsünde larına en eski bir örnek olarak gösterilebilir. Av-
,

65
!unun _köşelerinde kesme taştan, değişik boyda eski Fatih Camii tipine uyularak Atik Ali Paşa Ca­
ve türlü şeki l lerle yapılmış dört minare vardır. m i i ( 1 497) gibi büyük kubbeye bitişik tek yarım
M i nare sayısı, i l k olarak bu camide dörde çıkmış­ kubbeli camiler de yapılıyordu.
tır. Kıble yönüne bir yarım kubbe eklendikten
sonra. hem s imetri prensibine, hem de daha ge­
niş bir mekan elde etme hedefine uyularak, kıble
İMPARATORLUK DEVR·I
yönünün karşı tarafına da bir yarım· kubbe eklen­
Birtakım m i mari problemlerin Beylikler dev­ mesi gerekiyordu. İşte Beyazid Camii'nin (1506)

edilen sonuçların toplu_ olarak (}ç Şerefeli Cami'­


rinde yer yer nasıl çözülmeğe başladığını, elde iki yarım kubbesi bu anlayıştan doğdu.
Bayezid Camii geniş ve yüksek bir hacim
de nasıl kaynaştığ!nı görmüş bulunuyoruz. İs­ sağlayan iki yarım kubbesiyle, zorunlu ve doğal
tanbul'da fetihten sonra yapılan i l k Fatih Cami i'­ bir akışı izleyen bir mimari anlayışının, bir sa­
nin ( 1 462-1470) kıble tarafındaki yarım kubbesi nat iradesinin mantıklı sonucudur.
de, Üç Şerefe l i 'nin ·kubbesi n i daha da genişlet­ Camiin kıble yönü karşısındaki yarım kub­
.
mek hamlesinden doğmuştur. �eyi kaldırıp sağa ve sola birer yarım kubbe
Şimdiki Fatih Cami i , bir deprem sonucun­ ekleyerek merkezi çevresinde üçlü yarım kub­
da 1 765'de yıkılan eskisinin yerinde, · i l. M ustafa be ile yeni bir hacim denemesine girişmek şe­
zamanında yapılmış ve 1 771 'de namaza açılmış­ refi, en büyük Türk mimarı Koca Sinan'a nasip ol­
tır. İ l k Fatih Cami i 'nden revaklı şadırvan avlusu, muştur. İstanbul 'da, Üsküdar iskelesinin karşı­

en dikkate d eğer örneğidir. Bu cam l i n ardından,


üstü mukarnaslarla süslü taç kapı, dış avlunun sındaki Mihrimah Camii ( 1 547) bu denemenin
iki kapısı, -birinci şerefeye kadar- minareler dı­
şında hiç bir şey kalmamıştır. bir yıl sonra ( 1 548'de) yapımı tamamlanan, dört
İlk defa Ağaoğlu Mehmed, XVI. ve XVH. yüz­ yarım kubbeli Şehzade Camii gelecektir.
yılların bazı yazil ı kaynaklarını, Türk ve yabanc: l\lasik Türk cami inde genişleyen mekan, ay­
sanatçılar tarafından yapılan lstanbul manzarala­ nı zamanda yükselmeğe de başlamıştır. Sinan'ın
rına ait bazı resimleri inceleyerek eski Fatih Ca­ büyük eserlerinden biri olan Süleymaniye Ca­
mii'n i n plan şemasını çizmiş, böylece Üç Şere­ mii 'nde ( 1 557) merkezJ kubbenin yalnız genişle­
feli ile Beyazid Camii' ( 1 506) arasında bi r bağ mekle kalmayıp yerden 48 metre yükselmesi, iç
kurmamıza imkan vermiştir. Buna göre cami or­ hacme veril.en önemin başka b i r görünüşüdür.
talama 26,6 metre çapında bir merkezi kubbe ve Bayezid Camii'nde yassılaşmış bir durumda olan
buna m ihrap yönürde eklenen bi r yarım kub­ yarım kubbeler de, merkezi kubbenin yerden da­
.oeyle örtülüydü. Yanlarda da arka arkaya üçer ha da yükselmesiyle · S_üleymaniye'de yuvarlak
küçük kubbe bulunuyordu. bir karakter almıştır. Gözün yerden başl ıyarak
Bir yandan geniş, yüksek, bi r mekanı ger­ büyük kubbenin alemine kadar kolaylıkla yükse·
çekleştirme çabasıyla Türk mimarları.yeni buluş­ lişini sağlamak için de, yan küçük kubbelerin,
lara giderken, bir yandan da alışılmış şeki llere trompların, merkezdeki karenin ayaklarını dışa­
uyularak yine İstanbul'da Mahmut Paşa ( 1 485), rıda d_evam ettiren köşelerdeki sekizgen daya­
·

Firuz Ağa (1491) camileri gibi tek kubbe l i ; ya da nak kulelerinin türlü seviyelerde ve planlarda
kademelenmesi i l e yapıya piramidal b i r şeki l ve­
rilmiştir. Klasik camide dış piramidal şekil, ge­
nişleyen iç hacim ile birlikte gelişmiştir. Bu pi­
ramidal şekilde ahengi bozmamak için, kubbe
baskısını karşılamak üzere, yanlara dayanarak gö·
revindeki dış galeriler ve iç yan sahınlar eklen­
miştir.

I_ Eski Fatih Camiinin


cephesi (Restitüsyon)

66

-
Süleymaniye'nin kubbesi yalnız genişli ğiy.le d e ğ i l . yüksekliğiyle de S i n a n ' ı n iç hacme verdiği önemi gösterir.
,

67
Edirne, Sei i miye Camii. Enlemesine rölöve.

İstanbul, Süleymaniye Cı:ır n i i . Rölöve.


68
Işık ve gölge oyunları da bu b i l eşimlerin et­ genişletilmiş, böylece cami içine büyük bir ha­
kisini artırmakta, kubbelerin yuvarlak çizgileri cim verilmek istenmiştir. Aşağıdan yukarıya beş
içinde ince ve uyumlu boyutlarıyla yükselen mi­ sıra üzerine istiflenen 260 yuvarlak kemerli pen- .
nareler yapının bütününe bir hafiflik vermekte­ cere, yapıya büyük bir hafiflik sağladığı gibi ca­
dir. miin içini başka hiç bir camide görülmeyen bir
Ü ç Şerefel i 'de ya da. Bayezid Camii 'nde ele ışığa boğmaktadır. Beyaz zemin üzerine mavi,
alınan açıklık ve kapa l ı l ı k sorunu, Süleymaniye yeşil, kırmızı, firuze ve siyah renklerle üsluplaş­
Camii 'nde en güzel çözümünü bulmuştur. Süley­ mış lale, sümbül, karanfil gibi çiçeklerle ve gi­
maniye'de doğu ve batıdaki kemer kavislerinin ritt dallarla süslenen İ znik çinileri, duvarların ve
iç yüzlerindeki pencere dizileri yalnız cami içini ayakların yukarı kısımlarını üst kornişlere kadar
aydınlatmak kayg ı s ı i l e deği l , hem yarım kubbe­ kaplar. Camide 2 1 043 adet çini kullanılmıştır.
lerin kabarı klığını geniş iki kemerle karşılayarak Mekan etkisi bakımından Sü leymaniye'den daha
yuvarlak çizgilerin verebileceği tekdüzelik izle­ i leriye giden Sultan Ahmed Camii, göklere yük­
nimini azaltmak, hem de o kemerlerin çerçeve­ selen narin altı m i naresi ve zarif kubbesiyle,
lediği yüzey üzerinde açıklık ve kapa l ı l ı kla bir Ayasofya'nın ağırlığı karşısında, hafifliğin ve in­
ritm sağlamak için · uygulanmıştır. cel iğin erişilmez bir sembolüdür.
Bu camide minarelerin sayısı i l k olarak altı­
Bütün bu estetik sonuçlar, Beyl i kler devri­
ya yükselmiştir.
n i n çeşitli denemelerini olgunlaştırmakla elde
edilmiştir. Süleymaniye Camii'nin cephesi ile, Nuru Osmaniye Camii (İstanbul) : Yuvarlak
söz gelimi Bursa'daki Yeşil Cami'in cephesini kı­ biçimlere tutkun olan barok üslubun Türkiye'deki
yaslamak, bu konuda elde edilen sonuçların zen­ i l k önem l i eseridir. 1 748'de yapımına başlanan
ginliğini göstermeğe yeterlidir. ve 1 756'da tamamlanan bu camiin m i marı Mus­
Şimdiye kadar üzerinde durduğumuz este­ tafa Ağa, yardımcısı da Siman Kalfa'dır. Set üs­
tik ve teknik problemleri en başarılı biçimde çö­ tüne yapılmış kavisli bir avlu ile tek büyük kub­
zümleyen sanat anıtı, hiç kuşkusuz Sinan'ın ol­ beli bir sahından ibarettir. Burada avlu klasik
gunluk devri eseri olan Edirne'deki Selimiye Ca­ plandan bütünüyle ayrılmış, revakları on iki sü­
mii'dir. Sinan ·bu sonuca adım adı m varmış, ön­ tuna dayanan ve on dört kubbe ile örtülen yarım
ceki eserlerinde denediği bireşimlerin sakıncalı daire bir biçim almıştır. İ kişer şerefeli iki mi­
gördüğü taraflarını atarak pürüzsüz bir uyuma, nareden biri son cemaat yerinin sağ , öteki de sol
yapımı 1 575'de tamamlanan bu camide varmıştır. köşesinde bulunmaktadır.
Şehzade Camii'nde dört yarım kubbeli kompo­ Ü stü yarım kubbeyle örtülü olan mihrap kıs­
zisyonu denediği halde, Süleymaniye'de iki ya­ m ı , bir kilise absidi gibi dışarıya taşkın, yarı dai-
rım kubbeli kompozisy� n a dönmesi; sonra Seli­
miye'de, Süleymaniye'nin yarım kubbelerini kal­
dırarak 3 1 ,30 metre çapındaki merkezi kubbeyi
sekiz ayağa oturtması; böylece gerçekleştirdiği
sekizgen planın kubbe kasnağı altındaki köşele­
rine tromplar, bunların arasına da tablaları pence­
re dizileriyle süslü alınl ıklar koyarak bir kaba­
rıklık ve düzlük düzeni elde etmesi, Sinan'ın Ba­
yezid Camii 'nden sonra vardığı sonuçların büyük­
lüğünü göstermektedir.
Sultan Ahmet Camii (İstanbul) : 1 . Sultan
Ahmet tarafından 1 609'da yaptı rılmaya başlanan
bu cam i , 1 6 1 6 tarihinde tamamlanmıştır. M imar
Mehmed Ağa'nın eseri olan cam i i n harem kısmı
64 X 72 metre ölçüsünde bir alanı kaplar. Çapı
24 metreyi bulan, yüksekl iği de 43 metre olan
kubbe, dört büyük fil 3yağı üzerine binen dört
büyük kemere pandantiflerle oturur. Beş metre
çapında olan bu ayaklar aşağıdan yukarıya kadar
yivlidir. Yivler, ayakların ağ ırlığını hafifletirler.
Sivri kemerli dört yarım kubbe üçer eksedra i l e Nuru Osmaniye Camiinin planı
69
-
......
l•

1..



�-

Nuru Osmaniye C a m i i (solda) ve onu et ki leyen Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan C a m i i n i n d ı ştan görünüşü

re şeklinde büyük bir hücredir. Cami içinde bir­ 1 555 arasında yaptığı dört geniş kemerli Mihri­
birine .yakın, üst üste beş sıraya dizil miş 1 74 mah Sultan Camii'nin etkisi besbe l l idir. Ama
pencere vardır. Bunların kemerleri sivri deği l , ka­ XVll. yüzyılda Avrupa'da güzel örnekler vermi_ş
visli ve dilimlidir. olan barok üslup, burada bu etkiyle tam kayna­
Bu camide, Sinan'ın Edirnekapısı'nda 1 550- şamamıştır.

70
TÜRBELER

ı
Türbe, İslam dünyasında sultanlar, saraya ,..
.

__ - ---- . .... - - - - - - - - 1
- . _

mensup k i ş i l er, komutanlar, d i n l iderleri ve ü n l ü


kişiler i ç i n yapılan mezar anıtlarıdır. Emeviler za­
manında yap ı l mış türbeye rastlanmıyor. B i l i nen
ilk İslami mezar anıtı, Samarra'daki Kubbetü's
Sülab iye'd i r . Bu türbe Abbasi halifesi El-Munta­
sır'ın annesi tarafından 862 yıl ında ölen oğl u için
yaptırılmıştır. Sekiz kenarlı b i r d!Ş duvarıyla bir
iç duvardan ibarettir. Her ikisinin · arasında bir ı
,.·
çevre koridoru bul unmaktadır. İçteki sekizgen,
1
1
tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Bundan sonra,
1
1
Arap-islam dünyası n ı n i l k türbe yapıcıları Fatımi·
ler 'd i r.
Fatımiler, Mısı r'da kare planlı, kubbe l i tür­
beler yaptılar. En eskileri, Fusiat yakınlarında yı­
kıntıları görü fen ve Seb'a Benat, yani «Yedi Kız­
lar» denilen topluluktan kalma dört yapıdır. Bun­ .
'
'
ları, aslı Bağdat'lı olan bir vezir 1 0 1 6'da yaptı r­ \

mıştır. Malzeme, moloz taştır. Her cephede gemi ,\


" -- - - -- - - -. .. -' I

teknesi gibi kemerli birer kapı vardır. "Gövde,


tromplara dayalı kubbe i l e örtülür. Bu türbeler Kümbed-i Surkh. Mezar hücres i n i n planı
M ı sır'da Xll. yüzy ı l ı n başından itibaren çoğalma­
ğa başlar. - - - ··- - - - - - - - - r· ·· - - - - - - - - - - -- �.
'

BÜYÜK SELÇUKLULAR'DA TÜRBE:

B'.iyük Selçuklular'ın mimaris i nde türbeler


öneml i yer tutar. Gerek Türkistan'da, gerek batı
İran'da, hala ayakta duran nefis anıt mezarlar ya­
p ı l mıştır. İran ve Turan'da yapılan bu türbeleri,
"
ı-
genel olarak üç tipe ayırab i l iriz. Bunlar, ya dört
köşe l i , ya çok köşeli, ya da yuvarlak biçiml idir.
İçten kubbe ile, dıştan biçimlerine gö�e piramit
ya da koni k külahla örtülüdürler ve pek çoğu i k i
katlıdır. Merdivenle i n ilen bodrum, mezar odası­
d ı r. Çoğunda bir de mihrap bulunan üst kat ise
mescit ya da ziyaretgah'dır.
1
Meraga'da bulun.an Kümbed-i Surkh ( 1 147, . . ..

M. - 542 H.) kare planl ıdır. Tuğladarı yapılmış­


tır. İçten. kareden .yu varlağa mukarnasla.rla ge­
ç i l e n kubbesi, dışardan sekiz köşeli piramit kü­
lahla örtü lüydü. Köşelerinde birer gömme sütun
fN
vardır. Sivri kemerli kapı s ı , arabesk ve kufi yazı
kuşaklarıyla çevr i l idir. Tuğla ve çin iden oluşan ör­
geler. alçı zem in üzerindedir. Künıbed·i Surkh'un üst kat p l a n ı
71
Nahfivan'daki Mü'mine Hatun Türbesi, çok ANADOLU SELÇUKLULARl'NDA TÜ RBE:
köşeli Selçuklu türbe tipinin ve tuğla iş­
çiliğinin en güzel örneklerindendir. Dış­ Anadolu'daki Selçuklu türbeleri, gene l l i kl e
tan on köşel i, içten sil indir biçimli bir yapısı i ran'daki Selçuklu türbelerini devam ettirirler.
vardır. Saçak kısmında üç mukarnas sırası ve Ana bünyede ve programda büyük bir değişiklik
bir küfi yazı şeridi gövdeyi sarar. Bu Çini harfli göstermemekle beraber, orantı, form. malzeme
.
. şeridin altından on kenar, silmelerle birbirl€r in­ ve süslemelerinde yen i l ikler, değişiklikler görü­
den ayrılır. Tuğla mozayik yazıların süslediği sil­ lür. Anadolu türbelerinin çoğunluğu taştandır ve
mel�r. her biri değişik kompozisyonlar taşıyan çokgen planlıdır. Ayrıca, yuvarlak gövdeli olan­
panolar biçimindeki yüzeyleri sınırlandırır. Sivri lar da vardır. Xll ve Xlll. yüzyıllarda kare gövdeli
kemerli kapının üstüne, eseri yapan Nahçivanlı türbelere pek rastlanmaz. Yalnız, Kayseri 'nin
Usta Acem-i ibn Ebu Bekr'in imza kit::ıbesi kon­ Pazarören nahiyesi civarında tarihi bilinmeyen
muştur. Daha yukarıdaki brr kitabeden de yapının Melikgazi türbesi, az rastlanır örneklerden biri­
1 1 87'de tamamlandıqı okunur. dir. İ kinci bir kare gövdeli örnek Ahlat'ta, bugün­
Yuvarlak tipin örneği ise, lran'ın Urmiya kü kasabanın içinde ve «Erzen Hatun» Türbesi'­
şehrindeki Se Kümbed'dir. Bu da öbür Büyük n i n yanındaki, üst kısmı bulunmayan türbedir. Ah­
Selçuklu türbeleri gibi tuğla gövdelidir. Kapısı lat'taki bu türbe, halk arasında «Necmeddin-i
Havai 'nin çilehanesi» diye anılır. Dıştan dışa 5 , 1 0
zengin süslemelerle örtülü dikdörtgen bir Çer­
çeve içindedir. Kapı girintisinin üstü mukarnas­ m.2 l i k , kesme taştan bir yapıdır. Ü st kısmı yıkıl­
mıs. daha büyük bir olasılıkla, tamamlanamamış­
lıdır.
tır. Kitabesinden 1 222 (619 H.) yıl ında yapı ldığını
okuyoruz.
Bu yapı, kare planlı ve tarihi kesinlikle bili­
nen e n eski Anadolu türbesidir. Böylece, Pazar­
ören Melikgazi, Kırşehir Cacabey ( 1 272) ve hat­
ta Sivas Buruciye medreselerindeki türbeleri de
düşünürsek, X l l l . yüzyılda, Anadolu'da, pek az da
olsa, bu tarz kümbetlerin varl ığını kabul edebi­
liriz. Bir başka tip « Eyvan t_a rzıı> denilen ve tek
bir eyvandan meydşna gelen türbelerdir. Bu tip
türbeler de çok yaygın değildir; Konya, Akşehir,
Kastamonu ve daha birkaç merkezde, az sayıda
örnekleri bulunur. Bu çokgen, yuvarlak, kare plan­
lı ve eyvan tarzı türbelerden başka, hepsinin ka­
rışımından meydana gel-en, çok yaygın olmayan
bir tip de, kare planlı bir alt gövde üzerine çok­
gen ya da daha başka çeşit bir üst gövdeden ya­
pılanlardır. Anadolu'da bu tipe daha çok Xlll. yüz­
y ı l ın ikinci yarısında rastlıyoruz. Bu türbelerin
X l l l . yüzyıl sonlarından sonra, öze l l i kle XIV. yüz­
yılda oldukça yaygınlaştığını da söyleyebili r.iz.
Urmiya. SE Kümbed Tokat'ta Ali Tusi (1 252), Amasya'da Gökmedrese
( 1 267) türbeleri bu tipin örnekleridir. Ancak
daha yüzy ı l ı n başında yapılan Sivas'taki 1. Keyka­
Bunların dışında, anıtsal diyeceğimiz büyük vus Şifahanesi ( 1 2 1 7) ve Divriği Turan Melik
ölçüde kubbeli türbeler de vardır. Bunların ba­ Darüşşifası 'ndaki ( 1 223) türbeleri de bu gruba
şında, Sultan Sencer' in Merv'deki türbesi gelir katabi l iriz. Bu yapıların hepsi de kare bir alt göv­
( 1 1 57). Muhammet Atsız adında bir Türk mi­ de ile çokgen bir üst gövdeden meydana gelmiş­
marın eseridir. 14 metre yüksekliğinde kare bir lerdir. 1 . Keykavus ve Divriği örneklerinde alt
alt gövdesi vardır. Her kenarı 2 7 metreyi bulur. gövdeler, darüşşifaların bünyeleri içinde kalmak­
1 7 metre çapında ve o devre kadar görülmemiş ta ve dışardan farkedilememektedirler. Ama içer­
büyüklükte olan kubbenin içi damarlıdır. Bu kub­ de, bunların alt yapıları iyice belirmiştir. Yalnız
beyi dıştan bir kubbe daha kapatır. Dışardan, ke­ Divriği'deki türbenin alt kısmı, girişinde geniş
merli galeriler, bu yüksek kubbeyi kısmen örter. kemerli bir kısımla dikdörtgene dönüşmüş, an-
72
Azerbaycan'da, Nahcivan'da, çok köşeli Selçuklu türbe tipinin ve tugıa işçili ğinin en
güzel örneklerinden Mü'mine Hatun Türbesi ( 1 1 87 yılında tamam lanmıştır).
73
- ....

......
.. ..
__ __
---

Nahcivan'da. 1 1 61-1 1 62'de yapılmış olan Yusuf ibn Kuseyr Türbesi.

74
cak üst gövde asıl türbenin yer aldığı kare üze­
rıne oturmuştur. 1. Keykavus'un türbesi ise tam
bir karedir ve avlu cephesi zengin çini dekoras­
yonu ile belirtilmiştir. Bu tarz türbelerin çoğunun
alt gövdeleri taş, üst gövdeleri tuğla olarak yapı­
lır. Amasya Gökmedrese'si, 1 . Keykavus türbeleri
böyledir. Tuğla kısımları çok zaman çiniyle de­
kore ed i lmiştir. Nitekim tarihleri kesinlikle b i l i­
nemeyen ve XIV. yüzyıl başlarına tarihlenebile­
cek Akşehir'de Seyyit Mahmut Hayrani, Konya'·
da Mevlana ve Sivas'ta Güdük Minare denen
Şeyh Hasan Bey türbeleri, bu tipin örnekleridir.
Hepsinde de alt gövde kesme taştan, üst kısım
ise çini dekorlu tuÇjladan örülmüştür.
Anadolu 'daki Selçuklu türbeleri de, l ran'da­
ki Selçuklu örnekleri gibi, içten kubbe i l e ve
planlarına göre dıştan konik ya da piramidal vb.
külahlarla örülüdür. Yapı, esas olarak, iki kattan
meydana gelir. Yer seviyesindeki küçük bir kapı·
dan merdivenle inilen bodrum, mezar hücresi·
dir. Çoğu zaman iki taraflı merdivenle çıkılan ve
esas �övdenin içinde kalan üst kısım, mescittir.
Kümbet adı da verilen bu türbelere Anadolu'nun
birçok yerlerinde (Erzurum, Ahlat, Kayseri, Sivas,
Tokat, Konya, Niğde g ibi şehirl erde) rastlanır.
Bunların tek başına bağımsız ya da bir medrese·
ye, camie, darüşşifaya bitişik olarak yapılanları
vardır. Çoğu taş kaplamadır. Tek tük, tuğla ya de
taş-tuğla karışık olanları da görülür.
Gövdelerine göre tiplere ayırdığımız bu tür·
.
belerden, çok ke narlı başlıca örnekler şunlardır:
Divriği 'de Sitte Melik ( 1 1 66) ve Emir Kame­
reddin ( 1 1 96). Amasya'da Halifet Gazi ( 1 1 46).
Niksar'da Kırkkızlar ( 1 220). Konya'da Tacül-Vezir Çok kenarlı taş türbelerin en güzel
(1239), Kayseri'de Sivas yolu üzerindeki Çifte örneklerin den Ahlat'taki Ulu Kümbet.
Kümbet denilen türbe i l e Huand Hatun türbesi
(1 238'den az sonra) bunlardan bazılarıdır. Kon­
ya, Ahlat ve Kayseri'de isini ve kesin tarihleri Yuvarlak gövdeli olanlar: Ahlat'ta Ulu Küm­
bilinmeyen sekiz kenarlı b irçok türbe vardır. bed ( 1 273), Hasan Padişah (1 275) gibi türbelerdir.
On ve daha çol< kenarlı olanlar: Konya'da Eyvan tarzında olanlar içın ıse, Konya'daki
Alaeddin Camii bitişiğindeki Selçuklu Sultanları Gömeç Hatun ve Akşehir'deki (Reis bucağında)
Türbesi, Kayseri'de Döner Kümbet (1 275). Emi r Yavtaş türbeleri örnek olabilir.
Erzurum'daki Ü ç Kümbetler içinde en gös· Bu türbe tiplerinin yanına, başlıbaşına bir
terişlisi olan ve Emir Saltuk denilen türbe, külah tip olan, anıtsal karakterli Tercan'dakl Mama
örtüsü ve saçak kısım m bakımından son dere­ Hatun Türbesi'ni de koymak gerekir.
ce güzel ve orijinal bir tiptir. Bu türbenin bir ben­ Mama Hatun Türbesi: Erzurum'un 90 km.
zeri de, Kırşehir'deki · M e l i k Gazi• türbe s idir. İ ki· batısındadır. Gösterdiği özellikler dolayıslyle
sinin de gövdeleri yukardaki köşelerde son bu,l· Anadolu'da ve İ ran'da benzeri olmıyan, taş ya­
makta ve külah adeta gövdeye geçmektedir. İ ki p ı l ı , anıtsal bir türbedir. Yapı, bir kümbet ile onu
eser de, çok kenarlı Anadolu türbelerinin var­ çeviren bir duvardan meydana gelir. iki buçuk
yantlarıdır. Emir Saltık Türbesi, Xll . yüzyılda ya metre kalınlığında, içten on üç metre çapında bir
da Xlll. yüzyıl başlarında yapılmıştır. Kırşehir'in daire olan bu duvarın iç tarafında şişkin sivri ke·
Melik Gazi türbesi ise Xll. yüzyılın i l k yarısına merli . nişler sıralanır. Baz ılarında sandukalar bµ­
aittir. lunur. Bu nişlerde, herhalde türbede gf:>mülü olan
75
Tercan'daki Mama
Hatun Türbesi başlı-
başına bir tiptir. Bu
anıtsal yapı, Saltuklu
Prensesi . Mama Ha­
tun 'un yattığı silindi­
rik dilimli bir kümbet­
le, onu çevreleyen ve
şişkin sivri kemerli
nişlerinde Mama Ha-
tun'un yakınlarının �ı
yattığı .sanılan kalın
bir duvardan meyda-
na gelmektedir.

..,

_Jlı\
----
T - �\ .
l
f
/,
-.�l .: --:_,..
\..,
İ.'
'
·;,ı ....

,\
Mama Hatun Türbesinde, kümbetin s i lindirik di­
limlerinden biri ve tiirbenin plan ı . Kümbeti çevi­
ren duvarın çapı, içten 1 3 metredir.

76
Saltuklu prensesi Mama Hatun 'un yakın· mimarın yaptığı okunur. Ancak tarihini belirten
farı yatmaktadır. Bu duvar cephesinde yer bir kitabesi yoktur. Tarihi kaynaklar ve yapının
alan muhteşem bir portalden çevre ko· mimari öze l l i kleri, bu eserin X l l . yüzyıl sonların­
ridoruna girilir. Asıl kümbet, kare b i r oturtmalık da ya da x ı ı ı . yüzyıl başlarında yapıldığını göste­
üzerinde ve dairenin tam ortasında yükselmekte· riyor.
dir. Kesme taştan yapılmış gövde, yuvarlak çu­ c;ok kenarlı taş türbelerin en güzel örnekle-

Döner Kümbet, Ahlat'taki Ulu Kümbet 'tir Huand


buk şeklindeki s i l melerin çerç.evelediği sekiz ri,' belki de Kayseri'deki Huand Hatun Türbesi ve
s i l i ndirik d i l i mden oluşur. Bu dilimler içerde da­ .

ha keskin sekiz girinti yapar. Bu girintilerden çı­ Hatun Türbesi, kendi adını taşıyan Külliye ' nin
kan hatlar yukarda da devam eder ve kubbenin içinde yer alan ve mukarnaslı bir kare oturtmalık
orta noktasında birleşir. Böylece kubbe içerde üzerinde yükselen, Anadolu Selçuklu t ü rbeleri­
adeta gotik'in d i l i m l i kubbelerini hatırlatan bir nin en zarif örneğidir. Mihrabı, pencereleri, sa·
özel l i k gösterir. Kubbeyi örten konik çatının üze­ çak kısmı , çok ölçülü şekilde kabartmalarla süs­
rindeki ince silmeler, süs kemerleri meydana ge­ lenmiştir. Devri için başka bir örneği olmayan
tirir. mukarnasl ı oturtmal ı ğ ı , beyaz taş ve mermer·
dendir. Döner Kümbet ise, geometrik ve bitkisel
Kubbenin iç yapısının çok ilgi çekici b i r dekorasyonu yanında, ası l , gövresinin çeşitli yüz­
başka örneğini, Türkistan'da · bulunan XI. yüzyıla lerinde ve kapı tarafında yer alan figürlü kabart­
... ait bir Karahanlı eseri olan Balacı Hatun Türbe­ malarıyla ünlüdür. Mimari bakımdan da son de­
si'nde buluruz. Çevre duvarlarındaki taç kapı, rece orantıl ı olan türbede yer alan figürlü kabart·
zengin geometrik ve bitkisel taş dekorludur. Bu malar; hayvan, insan ve hayali yaratıkların tür­
kapı üzerinde bulunan bir kitabeden, türbeyi Ah· lü kompozisyonlarıdır. Bu figürlerin, Türklerin
latlı Mufaddalü'I Ahval oğlu Ebu'n-Nema adlı bir İ slam öncesi inançlarından kalma, totemsel döne­
min uzantı ları olduğunu söyliyebiliriz.

:-. .�.: ::-.-.-.:·::.�:::�::�.


"

�::: :.�: -. -. ::11.


� ; i:

Döner Kümbet'in kesiti (solda) ve Kavseri'de

H u a n d Hatun k ü l l iyes i n i n p l an ı
77
İran'da S u ltaniye'deki O l caytu Hüdabende Tü rbe s i ( 1 3 07-1320) b i r m i m a r l ı k harikasıdır. Bugün harap du­
rumdaki türbe birçok türbeye örnek o l m u ştur. Amerika'da l l l inois'deki Bahai tapınağı bu türbe örnek a l ı ­
narak y apı l m ı şt ı r

İ LHANLILAR'DA TÜ RBE:

Bu devirden kalma pek çok türbe vardır.


Bunların büyük kısmı, kare, yuvarlak ya da çok
köşeli tiptedir. Plan bakımından Selçuklu türbe­
lerinin benzeridirler. Yuvarlak tipe Salmas'da
Nür-i Hatun (1 320). Hoy'da Sultan Haydar (1 300);
çubuklu yuvarlak tipe, Radkan'da M i l-i nadkan
( 1 300). Veramin'de üçgen çubuklu Alaeddin
( 1 298), ve Demavend'de İ mamzade Abdullah
( 1 300); k a re tipe, Kümbed-i G a ffa r iye ( 1 328); çok
köşeli tipe, İ sfahan'da İ mamzade Cafer ( 1 325)
türbelerini örnek olarak sayabiliriz. Bu alışılmış
·/
, 1
tiplerin yc.nı sıra, büyük kare alt gövdeli - kubbeli
anıtsal türbeler de yapı l mıştır. Sultan Sencer'in
.
:;
" 1 \:
" 1
--!· ;1ı: . : \
1
1 •

türbesini hatırlatan bu yapıların en ünlüsü ve - --. -. 7. - - - . - . -{--+- . - . -


1
- . - ·. ·-

' 1
l
ı:
İ lhanlı türbelerinin en güzeli, Sultaniye'deki Ol­
caytu Hüdabende'nin ( 1 3 09-1 313) türbesidir. Bu
ı ::
1

'
\
eser, tamamen tuğladandır. Kö ş e le ri n d e zarif bi­ '''
"
,,
,,
"
rer minare yükselir. Kubbes i , Sultan Sencer'in
',......
. .
_-_-_L_.,.
türbesinde olduğu gibi iç içe iki katlıdır. - _,,.

--+
Olcaytu Hüdabende, İslam dinini kabul eden
Gazan Han'dan sonra ta h �.a geçen hükümdardır
( 1 3041 3 1 6 ) . Hükümet m e rk e z i n i Tebriz'den Sul­
taniye'ye taşımış ve bu kente önemli yapılar · ka­
zandırmıştır. O! caytu Han için 1 320'de yapılan o 10 2.0 25 30

türbe sekiz köşeli d i r. Kubbesi 51 m etre yüksek


l iğindedir. O lcaytu H ü d abende Türbesinin planı

78
1-

�-�
-...ı
<.O

Nahcivan'ın Karabağlar kasabasında XIV. Yüzyılda yapılmış i slam eserleri nin kalıntıları: Minareler ve b i r türbe.
Nahcivan'ın Karab ağlar kasabasındaki türbenin yakından görünüşü.

80
Sernerkant'ta 1404 yılında yapılan Tirnur Türbesi n i n (Gür-i Mir) Kubbesi.
Tİ M URLULAR'DA TÜ RBE:

Timurlu mimarlığinda türbeler önemli yer


tutar. Pek çoğu harabolan Timurlu türbelerinin
en önemlileri, Semerkant'te bir tepenin yamacın­
da, tepeye doğru yükselen bir yolun çevresinde
Şah Zinc.!e denilen topluluktaki yapılardır. Hemen
hepsi Timur'un yakınları için yapılmıştır. Çoğu
----.,-
XIV. ve XV. yüzyı llardan kalmadır. Yalnız Kussem
!
j
___

Gur-i Mir'in plan ı : 1 - Muhammed Sultan Avlusu.


2 ·- Küçük mescit. 3 - Medrese. 4 - Timur'un tür­
besi. 5 - Doğu galerisi. 6 - Kuzey galerisi. 7 -
Kubbe. 8 - Eyvan.

ibn-Abbas'a ait olan türbe gibi, çok daha önceler­


den kalanlar da vardır. Semerkant'ı İ slam'a açan
sahabelerden Kussem ibh-Abbas'ın bir kurban
bayramı günü şehit düştüğü bilin ir. İ şte, «asıl ya­
şayanların şehitler» olduğunu söyleyen ayete
dayanı larak, buraya Şah Zinde denilm iştir. Uluğ
Beğ'in tepenin eteğ ine yaptırdığı taç kapıdan ge­

Girilmesiyle, lacivert, koyu ve açık yeşil fi ruze


çince, türbeler ve mescitler top�uluğuna ·gir:i l i r.
_
mavisi çinilerle gözlerin kamaşması bir olur.
Kubbeleri kavun biçimli, yazı süslemelerinin
ağır bastığı yüksek kasnaklı türbeler, yalnız
orantı larının zarifl iği bakımından değ i l , çini
kaplamalarla mimari arasındaki kaynaşma
'
açısından da birer güze l l i k örneğidir. Bunla­
rı yapan sanatçılardan bazılarının adları günü­
müze kadar ulaşabilmiştir. Fahr Ali, Semerkant'·
: �de: 1 - Giriş portali. 2 - Mescit. 3 - Hüc ·
lı Bedreddin ve Şemseddin, Buhara'lı Zeyneddin,
! - Yazlık mescit. 5 - Devlet Kuş Bigi Medre-
Nessef'li (Karaçi) Ali, Tebrizli Şeyh Muhammed
5 .e 7 - Kadızade Rumi Türbesi. 8 - Orta
bin Hoca bunlar arasındadır.
:? - Emirzade Türbesi. 10 - Emir Hüseyin
:
Semerkant'ın bu alandaki şaheseri, kuşku­
-e'<:in) Türbesi. 1 1 - Şad-ı Mülk Türbesi,
suz, 1 405'de yapılan Timur'un Gur·i Mir adında­
_

- S -· '1 Bike - Aka Türbesi. 13 - Sekiz Köşeli


· .! - Usta Ali Türbesi . 1 5 - U l u ğ Sultan Be-
ki türbesidir. Tlmur bu türbeyi, çok sevdiği toru­
-:�:ıesi . 1 6 - Burunduk Türbesi. 1 7 - Hücre. nu Muhammed Sultan için yaptırmıştı. Kendisi
- · _ssem lbn. Abbas mescidi. 1 9 ve 20 - Ziya·
de burada gömülüdür. Türbe. önceden var olan
- -= .e Kussem lbn. Abbas Türbesi. 21 - Yu ka r ı bir medrese . i l e bir hanekahtan meydana gelen
:2 - Tuman Aka mesci d i . 23 - Tuman Aka
·
topluluğa eklenmiştir. Dıştan sekizgen, içten ka·
:.! - 1361 yılına ait adı bil inmeyen b i r tür­ redir. Zemin katında, bu karenin 1 0 'ar metrelik
E - Yoca Ahmet Türbesi. kenarlarından her birinde birer eyvan bulunur.
81
. '

il>
c.

:=!
3
c
"".'_
c
:::ı
3
(l)
N
il>
:::!

82
Kahire'deki Memluk türbelerinden bazılarının genel görünüşü

Eyvanların içi mukarnaslarla süslüdür. Zemin ka­


tın üstünde, aynı plandaki salon yer alır. Salon,
tromplara dayalı bir kubbe ile örtülüdür. Bu
kubbenin epey üstünde ikinci, yani dış kubbe
bulunmaktadır. Kubbenin kaidesi dardır ve ade­
ta b ir soğan biçimindedir. Türkistan m imarları­
nın eseri olan bu kubbe tipi sonraları İran'a, hat­
ta Rusya'ya yayı lmıştır. Dış kubpenin ve kubbe
kasnağının o zamana kadar görülmemiş bi r yük­
seklik kazanması, hem yapıya b i r yükseliş sağ­
lamakta, hem de süsleme olarak kullanılan yazı­
ya geniş b ir alan yaratmaktadır. İç kubbenin se­
viyesini 1 O metre aşan d ış kubbe, yukarıya doğ­
ru eğilerek yükselen ve tepede birleşen ince,
çok sayıda dil imden oluşmuş ve bunlar firuze
çinilerle kaplanmıştır. Yerden tepeye kadar tür­
benin yüksekliği 24 metreyi aşar. Her iki kubbe
gergilerle birbirine bağlanmıştır. M imarı, Mu·
hammed bin Mahmud'dur.

MEMLÜKLARDA TÜRBE:

Memlüklar zamanında da, çok sayıda türbe


yapılmıştır. Çoğu harap durumda olmakla bera­
ber, Türk Memlukları'ndan 3 1 ; Çerkez Mem­
lukları'ndan da 24 türbe hala durmaktadır.
S�ltan Kalavu n un 1 285 tarihli türbesi bir fi­
'

kir vermektedir. Kalavun'un medresesi yanında


yer alır. Kareye yakın b i r plan içinde yer alan ve
Kubbet'üs Sakhra'nın bir anısı olan türbe, dört
ayak ile granitten dört kalın sütunun meydana ge­
tirdiği bir sekizgenden i baretti r. Burayı, yüksek Kahire'de Memluk Sultanı Kalavutı için yapılmış
bi r kasnak üzerindeki uzun bir kubbe örter. Türbe- ( 1 285) medrese ve türbe

83
Sultan Kalavun Medrese ve Türbesinin cepheden {solda) ve tçten görünüşü.

Kahire'deki
Sultan Kalavun
Medrese ve
Türbesinin
planı.

84
nin en zengin yanı, geniş bir yazı kuşağının çevir­
diği mihrabıdır. At nalı şeklindeki mihrap kemeri,
dişli siyah-beyaz taşlarla örülmüştür. Mihrap içi,
sütunceler. sedef ve mermer kakmalarla süslen­
miştir.

P. İ N D İ STAN'DA, (BAB Ü R L Ü LER'DE) TURBE


�--�
Hümayün'un Türbesi: Babürlü din mimarisi­
nin i l k anıt-kabri, Hümayün'un ( 1 530-1 556) Dehli i-fjlıro ı,
� ! !�

)
,
,

,
ı
J
yakınındaki türbesidir. Yapımı sekiz yıl süren bu ' .. _.,_ _ /
'

türoo 1 569'da tamamlanmıştır. M imarı Mirek


Mirza Giyas'tır. Kubbe beyaz mermerden, göv­
d e beyaz mermer şeritlerin süslediği kırmızı kum
taşındandır. Yerden 47 metre yüksekliğinde olan
kubbenin biraz basık görünmesine, çatri ' lerin göv·
de ile pek bağlantılı olmamasın a rağmen bu anıt,
insanı, büyük bir etki altında bı rakmaktadır. Dış
kubbenin bir de iç kubbeyi kapsaması, en başarı­
l ı biçimini Timur'un türbesinde veren Türkistan
geleneğinin i l k kez bu eserle Hindistan'a girdiği­
Tac Mahal'in planı
ni gösteriyor.

Tac Mahal: Türk-İ slam mimarisinin bir şa­


heseri de, hiç kuşkusuz, Şah Cihan'ın ( 1 628-1 658) yalı birer küçük kubbenin örttüğü 39 metre bo­
otuz sekiz yaşında ölen eşi Mümtaz Mahal için yunda zarif bir mi nare··.yükselen bu taraça 6 met­
·
Agra'da yaptırdığı Tac Mahal'dir. Bu türbe 1 630' re yüksekliğindedir, Bu da kırmızı kum taşı ile
da yapılmaya · başlanmış, 1 647'ye doğru tamam­ döşeli 250 X 1 1 O metre ölçüsünde ve t,30 metre
lanmıştır. yüksekliğindeki « kürsü" denilen alanda, geniş
Burada, genç yaşında ölen imparatoriçe bir seki üzerinde bulunmaktadır.
Mümtaz Mahal yatmaktadır. İ çi dışı baştan başa Türbe sekizgen, daha doğrusu köşeleri kesik
ak mermerden olan bu anıt-kabir, 95 X 95 metre kare biçimindedir. Kubbesi, dünyanın en yük­
ölçüsünde ak mermerden bir taraçanı n ortasın­ sek kubbelerinden biri olup mermer taraçadan
dadır. Her köşesinde tepelerini, sütuncukl a ra da- kasnaqın başladığı yere kadar 39, oradan kubbe-

1 545'te Sasaramu'da yapılmış Şerşah adlı Babürlü türbesi


85
Dünyanın
en yüksek
kubbelerinden
birine sahip
olan
Tac Mahal'in
kesiti.

nin tepesine kadar da 36 -metre tutar ki, toplamı Ahmed, Koca Sinan'ın yetiştirmesi olan ve H l n­
75 metre eder. Armut biçiminde olan bu kubbe· distan'a çağrı lmış bulunan Türk m i marı Yusuf'­
nin içinde, Timur'un ve Hümayün'un türbelerin· u n oğludur. Fakat Türk mimarının birçok yardım·
·
de olduğ u gibi, ayrı ve ondan daha basık bir iç cı ku l landığı, buarada süsleme için de başta Ve­
kubbe daha bulunmaktadır. nedikli Jeromino Veroneo olmak üzere Avrupa'lı
Türbenin dört yüzü, Selçuklu ve Timurlu üs­ sanatçılardan yararlandığı sanıl maktadır.
lubuna uygundur; H üm ayü n 'un türbesinin cep­
hesine benzemektedir. Her yüzde bulunan şiş­ ANADOLU BEYL İ KLER İ NDE TÜ RBE:
kin sivri kemerl i , hücreli mukarnaslı taç kapıla­ Anadolu Beyliklerinde türbeler, Selçuklu
rın mermer taraçadan itibaren yükseklikleri 32 türbelerinin geleneğini sürdürürler. Ayrıntılar­
metredir. Salonun duvarları, mermere kakıl m ı ş da, malzemede, dekoratif motiflerde değişiklik­
somaki lacivert taş, akik, firuze g i b i kıymetli taş­ ler olur. Bu değişiklikler, Anadolu'nun doğusun·
ı.a rın ofuşturduğu çiçek ve demet resimleriyle, dan batısına doğru çoğalır. Kare, yuvarlak, çok
b eyaz mermer üzerine kakma siyah yazılarla süs­
kenarlı türbeler, Ahlat ve Van yöresinde, Kay­
lüdür. seri'de, Tokat'da, Amasya'da Konya'da, Niğde'­
de, Karaman'da yapılagel m i ştir. Kare planlıya ör­
•.

Çizgilerindeki temizlik, kitlesindeki uyum ve


temasına uygunluk bakımındaan dünyanın sayılı nek olarak Kayseri'deki Emir Ali ( 1 350) Türbe­
şaheserlerinden .biri olan Tac Mahal'ın mimarı si'ni; yuvarlak tipe, yine Kayseri'den Sırcalı Küm-
86
bet'i ( 1 350) ve Kemah'da Tugay Hatun Türbesi'ni OSMANUlAR'DA TÜRBE:
verebiliriz. Çok kenarlı Anadolu Beylik devri tür­
Beylik Devri:
belerinin en güzellerinden biri, Niğde'deki 1 3 1 2
Selçuklu türbe üslubundan Osmanlı türbe üs­
tarihli ve her yanıyla Selçuklu geleneğini sürdü­
lubuna çıeçişin ilk örneklerine İznik'de ve Bursa'­
ren Hüdavend Hatun Türbesi'dir. Mukarnaslı bir
da rastlanır. Selçuklu türbelerinin çoğu sekiz ya
oturtmalık üzerinde yükselen türbe, bu haliyle,
da on iki köşeliydi. Yuvarlak ve dört köşeli olanla­
Kayseri'deki Huand Hatun Türbesi'ni liatırlatır.
rı pek azdı. Bu türbelerin gövdelerini içten bir
Ancak külahı daha basık. dekorasyonu daha gös­
kubbe, dıştan da piramidal ya da konik bir külah
terislidir.
. Bu yapıda da bitkise1 ve geometrik ka­
örtmekteydi. Türbenin içi küçük pencerelerle an­
bartmaların yanı sıra figürlü kabartma görülür.
cak ayc;lınlanabiliyordu. Taş üzerine işlenen süs­
Selçuklu geleneğini sürdüren bir başka tip
leme, kapıda toplanmakta idi. Osmanlı devletinin
de, daha önce de belirttiğimiz kare bir alt gövde
daha kuruluş devrinde, yuvarlak türbenin b ıra­
üzerinde yükselen, çok kenarlı, silindirik ya da
kıldığı; bazen dört, fakat çoğu zaman altı ya da
yivli üst gövdeli türbelerdir. Sivas'ın 1 347
sekiz köşeli türbenin ele . alındığı, gövdenin ve
tarihli Şeyh Hasan Bey Klimbeti, b u tipin örne­
kasnağın birçok pencere ile içeriye .açıldığı; taş
ğidir. Alt kısım taş; üst kısım tuğladır ve çini
üzerinde işlenen süslemenin kapıdan ayrılarak
dekorludur. Tokat'taki, XlV. yüzyıl başlarına ait
çini üzerine işl�nmek ya da boya i l e yapılmak
&uretiyle gövdenin birçok yerlerine, özellikle tür­
Nureddin ibn Sentimur Türbesi de, yine bu tipin
bir bçışka örneqidir.
benin i ç duvarlarına geçtiği görülür.
Yeşil Türbe: B ursa'daki türbelerin en güzeli
Çelebi Sultan Mehmed'in ölüm yıl ında ( 1 421 )
yaptırı l m ı ş olan ve Yeşil Cami'in yanında bulu­
nan Yeşil Türb.e'dir. · Bu sekiz köşeli yapı, 4,57
metre yükseklikte bir kasnak üzerine oturan 6,60
metre yükseklikte sivriye yakın bir kubbe i l e ör­
tülüdür. Türbenin kasnağa kadar olan boyu da 1 2

örttüğü ve temsili sandukanın bulunduğu yük­


metredir. 1 5 metre çapındaki büyük kubbenin

sek salon i l e altındaki mezarın bulunduğu basık


Hüdavend Hatun Türbesinin kesiti ve planı tonozlu yer, dıştan tek katlı görülen türbeyi dik­
leme kesitinde iki katlı gösterir.
Türbenin adı, içeride üç metre yüksekliğe
kadar duvarları kaplayan sekiz köşeli koyu ye­
ş i l çinilerden gelmektedir. Sonradan kaybolan bu
çinilerin yerini x ı x . yüzyılöa firuze mavisi çini­
ler alm ıştır. Türbenin dış yüzlerindeki, üsttekiler­
den daha büyük olan alt pencerelerin çiniden ke­
nar çerçeveleri, kıvrık dal ve çiçek_ örçıelerivle

>
süslüdür. Bu pencerelerin · sivri kemerli alınl ıkla
rı da, üzerinde firuze renkli f i l iz kıvrımları, açık
mavi kenarlı ve beyaz renkli sülüs yazılar bulunan
çinilerle doldurulmuştur.

ğ i d ir. Yanlarında süs sütuncukları · bulunan ve


Türbenin içindeki mihrap bir şaheser örne­

1 yukarısı mukarnaslarla zenginleşen mihrap. hücre­


si n in zemininde bir kandil, sağında ve solunda da
çiçekli çiniler üzerine işl�nmiş birer şamdan gö­
rülür. Bu kompozisyon beş d i l i mli bir süs keme­
rıyle çerçevelenmiştir. Bunun üzerinde de kufi
yazı ile bir kitabe buh:ınmaktadır. Mihrap, �az�
larla, geometri ve bitki arabeskleriyle suslu- �
olan, birbirlerine paralel şeritlerin oluşturdu�u
Konya. Gümaç Hatun Türbesinin planı. geniş bir çerçeve · içine alınmıştır. Çini sanatın ıh
87
Mahmud Paşa Türbesi: Aynı adı taşıyan ca­
miin güneydoğusundadır. Sekiz köşelidir ve tek
kubbe ile örtülüdür. Kitabesinden anlaşıldığına
göre 1473 (878 H.) tarihinde yapılmıştır. Her kö-
.
şe, saçak kornişine kadar yükselen bir çerçeve
içine al ınmıştır. Bu çerçevenin içindeki silmeli
ikinci çerçeve biri altta, öbürü üstte bulunan iki
pencereyi kuşatır. Bu pencereler de birer silme
ile çerçevelenmiştir. Silmelerin ve pencerelerin
arasındaki yüzler, alt pencerelerden başlayarak
taş üzerine firuz_e ve lacivert renkte kakma çini- 1
lerle süslenm istir.

Yeşil Türbe. Kesit

bi r şaheseri olan mihrap, palmet akroterlerle taç­


lanmaktadır. Bu çiniler, Mehmed Mecnun'un ese-
·

ridir.
Yeşil Türbe'nin mimarı, Yeşil Cami'i yapan
Hacı ivaz bin Ahi Bayezid'dir. Bursa'da oturmuş
olan son hükümdar i l . Murad'ın ve ailesinin o s
türbeleri ile Cem Sultan ve bazı şehzadelerin ih­
tiyar çınar ağaçlarından düşen dinlendirici gölge­
Mahmut Paşa Türbesinin planı
lere bürülü türbeleri, Muradiye mahallesinde top­
lu b ir halde bulunmaktadır. Sayısı on biri bulan
bu türbeler, dört, altı ve sekiz köşeli olup taş ve Hüsrev Paşa Türbesi: 1 545'de (952 H.) ta­
tuğla s ı raları i l e işlenmiştir. Bu topluluğun en es­ mamiyle kesme taştan yaptırılan bu türbe de se­
ki yapısı, i l . Murad'ın kare planlı, tonozlu , bir deh­ kiz köşelidir. Yüksek bir kasnağa oturan kubbesi
lizle kuşatılan, orta kısmı dört ayak ve dört sütu­ çubukludur. Köşelere gömme yuvarlak ince sü­
nu n tuttuğu yüksekçe kasnak üzerine oturtulmuş tunlar konulmuştur. Her kenarın üst kısımlarını
bir kubbe ile örtü lü türbesidir. il. Murad'ın vasiye­ mukarnas l ı frizi-er ve zarif akroterler süslemekte­
ti üzerine, kubbenin kilit taşı yerinde değirmi bir dir. Kenarların alt ve üst kısımlarında bulunan
:ıçıklık bırakılmıştır. ikişer pencere, Mahmud Paşa Türbesi'nde oldu­
ğu gibi birbirinden farklıdır. Alttakiler di kdört­
İmparatorluk Devri: gen şeklindedir ve sivri sağır kemerlerle sona er­
Fatih'ten sonra İstanbul'da, çoğu Bursa'dakl mektedir. Üsttekiler ise sivri kemeridir. Bütün
Yeşil Türbe tipinde sek�z kenarlı birçok t(.irbe ya­ bu pencereler birer silme çerçeve içine a l ı nmış­
pılmıştır. Fatih'in sadrazamı Mahmud Paşa ile Ka­ tır . Türbe, Sinan'ın eseridir.
nuni Sultan . Süleyman'ın veziri Hüsrev Paşa'nın Şehzade Mehmed Türbesi: Aynı devirde, yi­
ve Şehzade Mehmed'in türbeleri bunların en gü­ ne Sinan tarafından 1 544'de yapılan Şehzade Ca­
zel i-eri arasındadır. mii'nin avlüsundaki bu türbe de, aynı planı ger-
88
Türk - İslam mimarisinin şaheseri Tac Maha l ' i n genel görünüşü. Şah Cihan'ın
38 yaşında ölen eşi Mümtaz Mahal için 1 630'da yapılmaya başlanmış, 1 647'de
tamamlanmıştır. M i m arı Ahmet, Koca Sinan'ın yetiştirmesi M i mar Yusuf'un
oğludur. Avrupal ı , öze l l i kJe Venedikli süslemeci lerden de yararlanmıştır.
Tac Mahal'in içi dışı ak mermerdendi;; mermerden bir taraçanın ortasındadır.
- -------
�--...... __


'-ç:
' :r=
=========='l;:=�:================ \

1
'-- · -
1
1

-
;, Hüsrev Paşa
Türbesinin
cephesi

1 1
2 a

çekleştirir. Yalnız burada, sekiz kenarın her yü­ Eski bir geleneğe , uyularak uygulanan çını
süsleme, Ayasofya'da bulunan il. Selim'in ( 1 566-
,
zün.de iki sıra üzerinden i k işer yerine dörder
pencere açılmıştır. Bunlar iç içe s i l melerle çerçe­ 1 574), 111. Murad'ın ( 1 574-1 595) ve Vaiide Camii
velenmiştir. Bu düzen, yapıya daha hafit ve daha bitişiğindeki Valide Sultan Turhan Hatice'nin
zengin b i r görünüş vermektedir. Başka bir deği­ ( 1 663) türbelerinde en zengin . şeklini almıştır.
şiklik de, yalnız kubbenin değil, kubbe kasnağ ının Bu yapıların içi üç metre yüksekliğe kadar çini­
da d i l i m l i oluşudur. İ k i mukarnas sırası, cephe­ lerle süslüdür.
leri kornişe bağlamaktadır. Kornişin üzerindeki Osmanlı türbe mimarisinin son önemli uygu­
yonca yaprağır:ıa benzeyen örge_lerin meydana ge­ laması, mermer kaplamalı ve Osmanlı ampir Ü"­
tirdiği bir a kroter, türbeyi çepeçevre dolaşır. lubundaki Sultan Mahmud Türbesi'dir.

89
.\

...

o;,\

�'

Buhara'da 1 535-36 yılların da yapılmış Mlr-i Arap Me d resesi (arkada), Kalyan Camii ve minaresi. Önde çarşı görülüyor.
MEDRESELER

Medrese, Selçuklu'ların mimariye kazandır­ rindeki • Ü ç Acı ,. tren istasyonundan batıya doğ­
dıkları dinsel b i r yapı tipidir. Bağımsız medrese ru bugünkü Karakum çölünde bulunan XI. yüz­
binalarının i l k kez Selçuklular devrinde yapıldı­ yılın ikinci yarısına ait Akçakale Kervansara­
ğını daha önce söylemiştik. Bunlarda yalnız Sün­ yı'nda, bu dört eyvanlı plan uygulanmıştır.
ni mezhep öğretilirdi. Medrese adım taşıyan i l k Büyük Selçuklular'dan hiç bir medrese kal­
d i n kurumları, Horasan'da v e Nişabur'da, X I . yüz· madığı halde, doğu ve orta Anadolu'da yapılmış
yılın i l k yarısında kurulmuştur. Bunlar İran'da birbirinden güzel medreselerin b i rçoğu -yer yer
Şiiliğin yayılmas·ını önlemek için kurulmuş ve harap da olsa- zamanımıza kadar gelebilmiştir.
Selçuklu lmparatorluğu'nun sınırları içine giren Sağlamlıkları, düzenleri, süsleri i l e hayranlık u­
bütün ü l kelerde örnek tutulmuştur. Bağdat'ta XI. yandıran bu medreseler, o devirde yalnız yük­
yüzyıl ı n ikinci yarısında Nizamül Mülk'ün yap­ sek sanat zevkinin bulunduğunu değ i l , b i l i me ve­
tırdığı Nizamiye medresesinden bugün b i r şey rilen- önemin de büyüklüğünü göstermektedir.
kalmadığı gibi, İran bölgesindeki medreseler de Anadolu'daki Selçuklu medreseleri avlulu ve
''
zamanla ve Moğol akınlarıyla yok olup gitmiştir. kubbeli olmak üzere iki tip üzerinden örnekler
Bununla beraber Nizamül M ü l k'ün Khargird'de vermiştir.
1 087'de ( H . 480) yaptırmış olduğu Nizamiye med­ Anadolu'da tarihi b i linen en eski medrese,
resesinin, Andre Godard tarafından 1 938 y ılı nda Tokat'ın Niksar ilçesindeki harap durumda bulu­
yapılan araştırmalar sonunda, kare biçimindeki · nan Nizameddin Vağıbasan Medresesi'dir". Yağı­
avlusunun her kenarı ortas ında bir eyvan bulun­ basan Medresesi, merkezi kubbeli tiptedir ve
duğu; kıble yönündeki eyvanın büyük, yan kenar­ büyük olasılıkla 1 1 57 yıl ında ( H . 522) yapılmış
lar ortasındaki eyvanların da daha küçük, kıble olduğu kabul edil i r. Yine Tokat'taki Çukur Med­
eyvanı karşısındaki daha dar olan eyvanın da, rese denilen ve Vağıbasan tarafından yaptırıldı­
medresinin kapı dehl izi olduğu açığa çıkmıştır. ğı kitabesinden anlaşılan medrese de . merkezi
Böylece orta avlulu ve dört eyvan l ı planın başlan­ kubbelidir; plan tipi de hemen hemen N i ksar'da­
gıç sorunu da aydınlanmış; Van Bercheem'in, ki medresenin aynıdır. Anadolu'daki bu i l k iki
Encyclopedie de l'islam'daki Architecture (mima­ medrese, sonrakilerin plan tipleri n i , yapı tarz­
ri) maddesinde, orta avlulu ve dört eyvanlı planın, larını adeta belirlemiştir. Bu iki yapının Suriye'­
Suriye'de, buna karş ı l ı k K.A.C. Creswell'in, Mısır' nin Bosra şehrindeki Gümüş-Tekin medresesi i l e
da 9 Ekim 1 263 tari.hinde tamamlanan Zahiriye olan benzerliğini de bel irtmeliyiz. Zaten. Melik­
medresesinde uygulandığı iddiaları da, ortadan ·
şah devrinden sonra, i l k medreselerin Suriye'­
_kalkmış o l uyor. de, Zengiler zamanında, Nureddin Zengi tarafın­
Nizamül M ü l k'ün yaptırd ığı öteki Nizamiye dan yaptırı ldığını b i l iyoruz. İleriki sayfalarda; bu
medreseleri üzerine bir şey b i l inmemektedir. noktaya tekrar değineceğiz. Ancak, Anadolu Sel­
Ama yukarıda adlarını verdiğimiz Cuma mescit· cukluları 'nın. bütün İslam dünyasında medrese
!erinin dört eyva n l ı olarak yapılmış bulunmaları, mimarisine en çok önem veren uygarl ı k olduğu­
ayrıca Rey şehrinde ortaya çıkarılan ve süsleme­ nu söyleyebi l iriz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi,
lerinin X l l . (Hicri VI.) yüzyı l ı n başlarında yapıldı­ Anadolu'da medreseler, yalnız kapalı, yani kub­
ğı anlaşılan bir medresenin bulunuşu, dört ey­ beli tipte gelişmeyip açık, yani avlulu medrese·
l' vanl ı cami ve medrese planının Selçuklular dev­ !erle beraber yapılagelmiştir.
rinde, Hicri V. yüzyıl ortalarında çok yaygın ola­ Her iki tipin mimari programına egemen
rak uygulanmış olduğu sonucuna götürmektedir. olan . mantık aynıdır; giriş tarafında yapıya fizyo­
Son y ı l larda Türkistan'da yapılan arkeolojik nomisini veren büyük b i r taçkapı, açık medrese­
araştırmalar, Selçuklular devrine ait dört eyvanlı lerde avluya götüren tonozlu giriş dehlizine açı­
saray ve kervansarayları da tanımamıza olanak l ı r. Ortadaki avlunun bu giriş dehlizinin karşısına
vermiştir. Bunlar arasında özellikle Merv şehri­ gelen cephesinde, büyük b i r eyvan bulunur. Bu
nin iç müstahkem mevkiindeki hükümet konağı eyvanın iki yanında çoğu zaman birer büyücek
olduğu 'anlaşılan yapıda ve Merv-Amul yolu üze- oda vardır. Bunlar ya kışlık dersan�. ya müderris
91
odası ya da türbe vb. hizmetlerde kul l a n ı lmakta­ sonra yapılan medreseler, öteki İslam ülkelerin­
dır. Avlunun -giriş dehlizi büyük eyvan eksenine den ayrı ··olarak, bu yapı tipini adeta Anadolu'ya
göre- sağ ve solunda küçük odalar, hücreler yer özgü kılmışlardır. Ortaçağ Anadolu'sunun sayı­
a l ı r. Hücrelerin önünde bir sıra revak dolaşır. sız merkezlerinde birçok varyantlarıyla karşımıza
Hücreler, medrese personelinin, öğrencilerin ça­ çıkan bu medreseler, kapılarının zarifliği, taş iş­
lışma, barınma, dinlenme yerleridir. Bu yan hücre­ çiliğinin ustalığı ve titizliği, içerde çini, taş, alçı
lerin ortasında çoğu zaman birer eyvan bulunur. süslemeleriyle, o d'önem mimarisinin en güzel
Söz gelimi, Sivas medreselerinde b u yan eyvan­ örnekleridir. Anadolu'daki kapalı medreselere ör­
lar daima vardır. Oysa Kayseri'deki' Huand Ha· nek olarak Karatay, İnce M i nareli, Atabey Erto­
tun ya da Sinop 'taki Pervane Medresesi gibi kuş, Cacabey vb. n i ; açıklara da Sırçalı, Sivas
örneklerde yan eyvanlara rastlanmaz; giriş deh­ ve Erzurum'daki Çifte Minare l i , yine Sivas'taki
lizinin sağ ve solunda da yine çeşitli fonksiyon­ Gökmedrese ve Buruciye gibi medreseleri saya­
ları olabilen birer mekan görülür. Bu odalar, mes­ b i l iriz. Burada bi rkaçı üzerinde . duracağız.
cit, türbe yonetım hizmetleri için ayrı lmış olabi­
liyorlar. Açık avlunun ortası çoğu zaman havuz­ Çifte Minareli Medrese (Erzurum): Taç ka­ ::
ludur. Hatta bu havuz, merkezi kubbeli kapalı pısı üzerindeki iki minaresinden dolayı « Çifte Mi­
medreselerde bile görülür. Konya'daki Karatay nare l i » diye de anılan Erzurum'dakl Hatuniye
ve İnce Minareli medreselerindeki havuzlar günü­ Medresesi, Anadolu'nun Selçuklu devrinden kal­
müze kadar kalabilm iştir. ma dört eyvan l ı , açık avlulu tipte en büyük yapı­
Merkezi kubbeli medreseler de, hemen aynı sıdır. Bu muhteşem yapıda, zaman selinin ve ih­
programa göre yapılmışlardır. Ortadaki açık av­ malin izlerini görmemeğe olanak yoktur. Yer y�r
l u bunlarda kareye dönüşmüş ve üstü kubbeyle yıkılmış. bakımsız kalmıs. minarelerinin ü�t kı­
kapatılmıştır. Genellikle yan eyvanlara yer sımları uçmuş, çinileri kısmen dökülmüştür. Bü­
verilmemiştir. İki medrese grubu arasındaki ayı­ yük eyvanın bulunduğu bölümün tonozu
rımlardan biri de, açık medreseler i·çinde, Erzıi­ yok olmuştur. Ama bu kadar yara aldığı halde
rum'da Çifte Minareli, Tokat'ta Gökmedrese, böylesine canlı duran ve muhteşem kapısından
Konya'da Sırçalı Medrese gibi iki katlı olanların başlayarak insanın içine doluveren bir sanat ese·
bulunmasıdır. Kapalı medreselerde, ik i katlı ör­ ri az gösteri lebi l i r. Eyvan ödevini gören giriş deh·
nekleri görmüyoruz. Ancak, Divriği!deki Turan lizi i l e avlunun sağında, solunda ve sonunda bu­
Melik Darüşşifası'nı, medrese olarak yapılma­ lunan eyvanlar, dörtlü klasik Selçuklu sistemini
makla beraber, iki katlı ve yan eyvan l ı düzeniyle meydana getirirler. Yan eyvanlar, avluyu çeviren
istisna sayabil iriz. revakların sütunları, hücre kapıları zengin ve çok
Medreseler, Anadolu Selçuklu yapı sanatı­ çeşitli taş kabartmalarla süslenmiştir.
nı n en özenli verileridir. Özellikle 1 220'1erden Çifte Minareli, iki katlı medreselerdendir

Erzurum daki Çifte Mina­


reli Med rese'nin avlusu.
Avluyu çeviren revakla­
rın sütunları ve hücre ka­
pıları zengin taş kabart­
malarla süslüdür. Medre­
senin iki katında öğrenci­
ler için on dokuz hücre
vardır.
92
Erzurum'daki Çifte Minareli Medrese (Hatuniye Medresesi). Kesit.

İkinci kata avlunun ön köşesindeki merdivenler­ dikkati uyanık tutmakta, hem de güneşin m ima­
den ç ı k ı l ı r. Her katta öğrencilerin yatıp kalkma­ riye katılmasını sağlamaktadırlar. Böylece pal­
larına, çalışmalarına ayrılan on dokuz hücre bu­ metlerin küçük halka boşluklarında biriken gölge
lunmaktadır. ile büyük halkaların içine dolan aydınlık, cephe­
Medresenin batı yönündeki hücrelerin so­ ye dalga l ı , menevişli bir manzara vermektedir.
nunda, güneydeki dehliz eyvana bitişik olan kı­ Bu medresede, özellikle partal üzerinde, bitki
sım büsbütün yıkıldığı için düzeni üzerinde ke­ unsuru başta gelir. Bunu, sağ ve sol eyvanların
sin b ir şey söylenemez. kemerlerinde görülen, birbirine türlü biçimlerde
Selçuklu mimarisinde değişiklik · esaslı b ir dolanmış şeritler ve arabeskler izler. İslam süs­
rol oynar. Ama h i ç bi r yapıda bu medresedeki lemelerinin üçüncü unsuru olan ve gene l l i k l e İs­
değişiklik zenginliğine rastlanmaz. Bunu , on al­ lam mimarisinde büyük bir yer alan yazı, burada
tı yarım silindirin oluşturduğu iki yuvarlak mina­ sadece soldaki eyvanın sağır pencerelerini çer­
reden sağdakinin baklava l ı , soldakinin de para­ çevelemektedir. Portal i n büyük dikdörtgen çer­
lel çizgili firuze renkli çinilerinde, hücre kapıları­ çevesi dışında, sağda ve solda bulunan çubuk
nın kemerlerinde, işlenmiş ya da işlenmemiş çerçeveli küçük birer dikdörtgen içinde, şişkin
olan alınl ıklarında, bunların ortasında pencere birer sivri kemer altında, iki ejderhanın kuyrukla­
bulunup bulunmayışında, açıklıkların ölçülerinde rı ucundaki bir hilalden çıkan palmetler ve oiıla­
ve medresenin bütün süslemesinde görürüz. Her rıh -yalnız sağdaki kompozisyonda- ortasınc;la bu­
Selçuklu ca·mi ve medresesinde olduğu gibi, bu­ lunan çifte kartal, portalin dekorundan ayrı barok
rada da portalin kemeri altındaki kavsara (vous· bir üslupta olup Konya'daki Larende Camii'nin
sure) mukarnaslarla doldurulmuştur. Bu portalin cephesindeki girift örgüleri ve Sivas'taki Gök
sağında v e solunda, i l k Selçuklu eserlerinde gö­ Medrese'nin minarelerini aşağıya doğru devam
rülmeyen, ama şonraları yayılan yukarıları mu­ ettiren silmeleri hatırlatmaktadır.
karnas l ı , zemini arabesklerle döşenmiş, iki süs­ Çifte Minareli Medrese'nin kitabesi bili nme­
lü sÜtuncuğun s ı n ırladığı iki m ihrabiye vardır. mektedir. Ancak. Xlll. yüzyılın ikinci yarısında
Portel , minarelerin taban,ına kadar yükse­ yapıldığını kabul ediyoruz. Sivas'taki Gökmedre­
len muhteşem b ir di kdörtgenden ibarettir ve aşa­ se, Buruciye Medresesi gibi yapılar da dört ey­
ğıdan başlayıp yukarıda birleşmek üzere üslup­ vanlı düzen!n örnekleridir. Selçuklular zamanın­
laşmış palmetlerden oluşan beş süsleme şeri­ da çok sevilerek uygulanan bu planın yakın b i r
diyle çerçevelenmiştir. Bu süs şeritleri, - dışarı­ örneğini Musul Zengileri nden Nureddin'in Şam'ı
'

dan içeriye doğru incelerek ve değişerek hem ele geçirince (1 1 54) hemen yaptır"1.aya başlat-
92
Şam'da
Nureddin
Zengi'nin
yaptırdığı
Maristan'ın
planı (yanda),
Maristan'la
büyük l:ienzerlik
gösteren
Sivas'taki
Gök Medrese'nin
planı ve
kesiti (altta).

tığı Maristan'da (Darüşşifa) görmekteyiz. Bu taş


yapı; özellikle Gökmedrese i l e büyük benzerlik
gösterir.
Karatay Medresesi (Konya): Anadolu'da Sel­
çuklular zamanında yapıla rı,. merkezi kubbeli med­

tay Medresesi'dir. Bu yap ı gerek mimari düzeni,


reselerin en güzellerinden biri, Konya'daki Kara­
,

gerek süslemeleri i l e Selçuklu mimarlığının baş


eserlerindendir. i l . Keykavus'un. vezirlerinden
Emir Celaleddin adıyla şöhret kazanmış olan Ka·
ratay b i n Abdullı;ıh'ın 1251-52 (H . 649) tari­
hinde yaptırdığı medrese, nefis çini süslemele­
riyle Sırçalı Medrese'den geri kalmaz. Bu çinile­
rin büyük bir kıs.m ı yok olup gittiği yapının hüc-
.
releri de yok olmaktan kurtulamamıştır. Ön yü­
zün solundaki taçkapıdı;ın, üstü kapalı, kareye ya­
kın, zamanında kubbe i ıe kapalı · olduğu anlaşılan
bir hole, oradan da medresenin içine girilir. Pek
94
sade ol a.n plan, batı yönünde bir eyvanıa. bunun
sağ ve solunda bulunan kubbeli birer büyük oda·
nın: kuzey, doğu ve güney yönlerinde. de on ka­
dar öğrenci hücr·esinin çevrelediği ortası havuz­
l u , üstü kubbe i l e örtülü kare bir sahından ibaret­
tir. Eyvanın solundaki oda, Celaleddin Karatay'­
m türbesidir. 1 2 metre çapındaki bu kubbenin
içini süsl eyen mozayik çiniler koyu mavi, açık
mavi ve mor renkli yıldızlar i!e çeşitli biçimlerde­
ki geometrik yazılardan, bitkisel örgelerden oluş-
muş·, bunl9rın araları da beyaz kenarlı açık mavi
örgülerle bağlanmıştır. Kareden kubbe yuvarlak­
lığına, her köşedeki uçları aşağıya, tabanları yu­
karıya gelen ve açılmış yelpazeyi andıran beş üç­
genle geçilmektedir. Kubbe kasnağında ve duvar­
larda şerit halinde uzayan, kufi i l e yazılmış Aye­
tü'l-Kürsi ve Bakara suresi, kakma ve kesme çini
işçiliğinin nefis b i r örneğidir. Medresenin adı bi·
l inmeyen mimarı, bütün gücünü iç süsleme ile
portalde toplamıştır. ı:ıeyaz ve gök mermerden
yapılmış olan 7,50 X 8,25 m. ölçüsündeki taçka·
pı, Alaeddin 'Cam i i 'nin büyük kapısına benzer.
Yalnız Alaeddin Camii'nin taçkapısında görülen
kusurlar burada giderilmiştir. Süsleme daha zen­
gindir ve daha özenle yapılmıştır. Kapı açıklığı·
nın üstü, yani taçkapı kemerinin kavsarası birkaç
sıra mukarnas i l e doldurulmuştur. Bu yapının plan
bakımından bir benzeri İnce M i nareli Medrese Konya'daki İnce Minarel i'nin içten görünüşü.
(Darü'l-Hadis) di r . .
ince Minareli: Sahip Ata diye anılan Fahred­
d i n Al i tarafından 1 258 (H. 656) tarihinden sonra yıdır. Sırçalı tuğla ile yapılmış bu d i l i m l i minare,
yaptırı lmıştır. Bu medreseye ince Minareli denil­ yıldırım çarpmasıyla 1901 tarihinde birinci şere­
mesi, bitişiğindeki bugün yıkılmış bulunan mes­ feye kadar yıkılmıştır. Düzeni bakımından Kara­
cidin iki şerefli uzun ve ince minaresirıden dola- tay'a benzer. Portalde güzel bir sülüs i l e yazıl-

Konya'daki
ince Minareli
Medresen in
D
planı

95
Konya'daki
ince Minareli
Medresenin
taçkapısı

mış ayetlerin kapladığı iki geniş şerit, giriş kapı­ izler kalmıştır. Afganistan sınırı yakınındaki Khar- .
sının sivri kemerini bir elbisenin kenar kumaşına gird M�dresesi'nden ( 1 445), kare biçimli av­
dikilmiş şeritler gibi çevirmekte, kemer kilidinin lusunun dört kenarı ortasında yer alan eyvan­
üstünde birbirine dolanarak portali n yukarısına ların kemerleri, iki katlı hücreler, m inarelerle
kadar yükselmekte ve onu süsleyen büyük madal­ çerçevelenen giriş revakı hala durmaktadır. Fa­
yon üzerinde yine birbirini kesmektedir. Bu şe­ kat Semerkant'ın en ünlü yapısı hiç şüp�.esiz Uluğ
ritlerin, bugün düşmüş bulunan korniş üstünde Beg Medresesi'dir.
de devam ettikten sonra söve pervazı boyunca Semerkant'ta, kumluk meydan anlamına ge­
tekrar yere kadar indiği anlaşılıyor. len Ragistan'da, Timur'un torunu Uluğ Beg'in
En yukarıdaki çifte kemerciklerin altında bi­ yaptırdığı kendi adını taşıyan medrese ( 1 4 1 7-
rer küçük dairenin içine alınmış, mühüre benze­ 1 420), bir mimari bütünün parçası idi . Ortadan
yen kabartma yazıları vardır ki, bunların birinde kalkmış olan bu bütünden yalnız Uluğ Beg Med­
«Amel-i KelCık·, öbüründe «b. Ab du l la h » yazılıdır. resesi, bundan da, sağ ve sol köşelerinde birer
minare bulunan ön yüz, 25 metre yükseklikteki
TİMURLULAR'DA MEDRESE: taçkap'ı, bir de buna karşı yönde, avlu sonundaki
Selçukluların buldukları ve yaydıkları eyvan kalmıştır. Kubbeler ve avluyu kuşatan iki
medrese şekli , aşağı yukarı Timurlular devrinde kat üzerinde düzenlenmiş öğrenci hücreleri yok
de devam etmiştir. Ne yazık ki bunlardcır. pek az olup gitmiştir.
96
ı
!·1
1 •
Uluğ Beg Medresesi , gerek dış, gerek i ç du·
varları lacivert, firuze ve beyaz renkte sırlı tuğla­
dan yapılmış mozayikleri ile büyük bir ün ka­
zanmıştı. Bu medresenin i l k bakışta di kkati çe­
ken özel l i ğ i , nefis çini mozayiklerdir . Selçuklu
mimarisinde görülmeyen bir özell iği de, taçKapı­
nın sağ ve sol kenarlarında yukarıya doğru yük­
selen iki minarenin portal kenarlarından ayrıla­
rak, daha alçak seviyede bulu nan cephenin kö­
şelerinde yer almasıdır.
Uluğ Beg Medresesi, Ragistan'ın sol yönün­
dedir. Karşısında. aynı planın uygulanmasiyle
meydana gelen Şirdar Medresesi ( 1 6 1 9-1 636)
bulunmaktadır. Ama Uluğ Beg Medresesi'nin
mozayiklerindeki renk uyuşumuna burada varıl­
dığı söylenemez.

Semerkant'taki üç ünlü medresenin plan ı :

Şirdar Medresesinin taçkapısı

o harap olarak vey9 onarımlara uğrayare.k gelmiş­


lerdir ki, onların i l k şekilleri üz-e rine açık bir fi·
kir edinmek olanaÇiı_ yoktur.
Sultan Hasan Medresesi: Türk Memlükları
zamanında, medrese mimari s i , en başarılı ifade­
sini hiç kuşkusuz · Sultan Hasan Medresesi nde '

( 1 356-1362) bulmuştur. Arap tarihçisi Makrizl,


" İslam aleminde Sultan Has.an Medresesi'yle, bü­
yüklüğü ve mimarisinin düzeni bakımından kıyas­
lanı labilecek tek bir mabet gösteri lemez,, der.
1 Telkari Medresesi.
Yapının inşası altı yıl sürmüş, günde bin di­
-

2 - Uluğ Beğ Medresesi. nara malolmuştur. Ünlü Araf) tarihçisin!n ifade­


sinde hiç bir aşırılık yoktur. Gerçekten de, bu
3 - Şirdar Medresesi. medrese orantı larının genişliği i l e olduğu kadar,
arabesklerinin kıvraklığı, mozayikleri11io temizli­
ği ve yazılarının zarifliği i l e de Türk-İslam abide­
lerinin en güzellerinden biridir. Medrese, sekiz
MEMLÜKLULAR'DA MEDRESE:
bin metrekarelik, düzenli olmayan, meyi l l i bir ala·
Medrese, Memlüklular'da yavaş yavaş ca­ nı kaplamaktadır. Bu alanda mimar, kellmenin
miin yerini almağa başlar, hatta bazı camilerde tam anlamıyla mantıklı ve muhteşem bir anıt
medrese planı uygulanır. Haçvari medrese tipi, yaratmıştır. Arsanın meylini karşılayan bir mer­
yavaş yavaş öteki tiplerin yerini alır. divenin bulunduğu kapı revakını, dirsekli bir deh­
XIV. yüzyılda medreselerin sayısı daha da liz izler. Bu dehl izden geçilince bir koridora, ora­
artar. Fakat bu yüzyıldaki bazı medreseler orta­ dan da kuzeydeki eyvanın sağında ve solunda bu·
dan kalkmış ya da bazıları zamanımıza o kadar !unan yollardan avluya varılır. Avlu kare-şeklinde
97
Sultan Hasan Medrese ve Türbesinin taçkapısı ile içinden bir görünüş .

dir; her kenarı 32 metredir. Kenarlarının orta­ Bu anıt, dışarıdan kitlesinin büyüklüğü ile in­
sında da muazzam sivri beşik tonozlu birer ey­ sanı derinden etki ler. Di kkat, 1 50 metre uzunlu­
van vardır. Öbürlerinden daha derin v e c!,sıha g e­ ğunda olan cephenin sağ köşesindeki !Jüyük por·
niş olan doğu eyvanı, mescittir. M ihrap polik­ talle, mukarnas ların taçlandırdığı üst liste sı ra­
rom mermerdendir. Her iki tarafındaki ince sütun-. lanmış di kdörtgen şeki l l i pencereleri kapsayan
cukların başlıkları, tunçtan olduklarını zannettire­ içerlek geometrik bölüml erde toplanmaktadır .
cek kadar ince işlenmiştir. Duvarlar mozayiklerle Bunlardan beşi sağ, altısı sol taraftadır. Mimar,
kaplıdır. Duvarlar boyunca, dantelaya benzeyen, tekdüzeliğin olumsuz etkisini gidermek için bü­
büyük harflerle yazı lmış ayetlerden bir friz görü­ yük ve küçük pencereleri nöbetleşe yukarıya.doğ­
lür. ru istiflemiştir. Cephenin ortasında, bir dinlenme
olanağı vermek için, daha geniş bir gi rinti meyda­
Kıbleyi gösteren mihrabın sağında ve solun­
na getirmiş; bunun aşağısında da fistolu kemer
daki birer kapıdan, sultanın gömülü bulunduğu
taşları ile süslü yüksek b,ir pencere açmıştır. Da­
kubbeli salona geçilir. Bu kubbe 55 metre yük­
ha . Yukarıya, süslü bir pervaz içine yuvarlak bir
sekliktedir. Eyvanın ortasında, küçük sütunlar
pencere yerleştirmiştir. Cephenin bütüıı zengin­
üzerinde yükselen dikka yani müezzin mahfeli
liği, yapıyı taçlandıran ve zambak şeklinde maz­
bulunmaktadır
gal siperlerini taşıyan yüksek mukarnas frizinden
Avlunun eşit ölçüdeki diğer eyvanlarına ge­ gelmektedir.
lince: bunlar, yapının dört köşesinde birer küçük Dört eyvanlı Selçuklu düzeni bu medresede
avlu etrafına toplanmış olan hücrelerde yatıp açıkça görülür. Portale g-elince, Selçuklu sana­
kalkan öğrencilerin ders okumaları için yapıl­ tının etkisi burada da apaçıktır. Portalirı sağında
mıştır. Yan eyvanların. sağ ve solundaki dört ka­ ve solunda yukarıya doğru yükselen kare ve dik­
pıdan küçük avlulara, hücrelere ve abdest alı­ dörtgen biçimli silmeleri, süs şeritlerini görüp
nacak yerlere geçilir. Bunlar, gerçekte dört med­ de, Sivas'taki Gök Medrese'yi hatırlamamak el­
rese teşkil etmektedir. de değildir.
98
.....

Kahire'deki Sultan Hasan Medrese ve Türbesinin genel görünüşü.

Sultan Hasan
Medrese ve
Türbesinin
planı.

99 •
...

\ " 1f { : 'ı.&t, (!
/ • (,
! ..
�" 1
. .... ..
.

'ı,
. .
. . �
' IJ ' ' _. •• •


Özbekistan'da Hive şehri, özellikle XVll l , XIX. yüz-
yıllarda yapılmış medrese ve camileriyle ünlüdür. cusunun m eza rını içinde bul unduran medreseie·
Solda Cuma Camii (XVll l . yüzyıl) ve Allah Kulu Han re pek az rastlanır. Plan düzenine gelince; avlu­
Medresesi (1835), ortada Hoca İslam Camii, sağda ya açılan dört eyvanlı medreseye rastlanmaz. Ey­
Emin Han Medresesi (1 852) görülüyor. Bu cami ve vanlar d ı ş ı nda öğrencilerin yatıp kalkması ve öğ­
medreseler eski mimari geleneği sürdürmüşlerdir. retim görmesi için gerekli olan organlar Mağ­
rip medreselerinde de görülür. Bunların tertiple­
ri ile ribat'ların . tertipleri arasında çok açık bir
KUZEY AFRİKA'DA (ıMEHİNİLER'DE} benzeyiş vardır. Ortasında bir havuz bulunan av­
MEDRESE: lu, genel olarak Üzerlerinde hücrelerin bulundu­
ğu galerilerle çevri lidir. Kenarlardan biri üze·
X l l l . yüzyıldan başlayarak batıda inşa edil� rinde mihraplı büyük bir salonun cephesi bulu­
miş olan dinsel karakterdeki kurumlar arasında nur.
medreseleri de anmak gerekir. İran'da, Suriye'de Merinile r, imparatorluklar ının önemli şehir­
ve Mısır'da yapılmış ve Magrip'e geçmiş olan lerinde, Fas'da. Sale'de, Meknes'de Taza'da,
medrese, burada da aynı ihtiyaca cevap verir. Tlemsen'de, hatta Cezayir'de birçok medrese kur­
Bununla beraber medrese Doğu'dan Batı'ya gelir· d u l a r . Kuş_kusuz, en çok hükümet merkezleri olan
ken büyük ölçüde karakter değiştirmiştir. Kuru- Fas sehrinde yapmışlardır. Es-Sahriç ( 1 3 2 1 -1 323).

1 00
E l-Attarin ( 1 323- 1 346) medreseleri e n güzel, merdiven l i d i r. Mermer döşeli avlu, gen:ş olmak­
oran bakımından en uyu m l u , süsleme bakımın­ tan çok derin bir d ikdörtgendir. Üç galeri. önde
dan İslam sanatının yarattığı en usta eserler ve yanlarda olmak üzere avluyu üç yandan kuşa­
arasındadır. Ama Fas'daki medreselerin en muh­ tır. Bunların arkasında da öğrenci hücreleri bu­
teşemi kuşkusuz ki Ebü İnaniye Medresesi'dir. lunmaktadır. Bu zemin kat odaları n ı n ü:>tünde bu­
Asıl adı Mütevekkiliye olan ve bugün Ebu lunan odaların avluya bukan oencereleri vardır.
İnaniye diye kurucusunun adı ile anılaıı bu med­
ANADOLU BEYLİKLER İNDE M EDRESE:
rese, Merinl sultanlarının yaptırdıkları medrese­
lerin en sonuncusu ve en önemlisidir. Yapımına Beylikler devrinde, ::>eıçuklular'dan devralı­
1 350'de başlanmış, 1 355.'de tamamlanmış olan nan medrese mimarisi esaslı değişi k l i kler göster­
bu eser hem okul, hem cami d i r. M inberi , mina­ mez. Özel l i k l e Karamanoğu l ları zamanında yapıl­
res i , geniş avlusunun sağ ve sol kenarları orta­ mış olan medreseler kompozisyon bakımından
sında bulunan kubbeli iki salonu i l e b i r anıt özel­ Selçuklu medreselerinin açık ve kapalı tiplerini
li.ğ i n i taşır. Medresenin iki girişi vardır. Biri dir­ tekrar eder. Taçkapıları süslerle donatmak alış­
sekli bir dehliz ve kulvarla avluya götürür. Öteki kanlığı da sürüp gider. Yalnız Niğde'deki Ak Med­
bitişik i k i kapıdan ibarettir ve bunlardan büyü­ rese'de ( 1 409) 13ortal , İlhanlı etkisiyle daraltıl;p
ğü yap ı n ı n büyük eks-eni üzerindedir. Kapı revakı yükseı ı r ; ön yüzünde dışarıya açılan, i kiz kemerli
1 01
. . .��··. .

··��·��
· q������� �
,,-.-·�
• ı.
: •
....... ....
·-·---............

: : :
• " t

q G

Adiliye Medresesinin planı. Mı­


s ır'da ilk medreseler Eyyubiler
zamanında yapılmış, yazık ki
bunlar zamanla yok olup gitmiş­
... · · -
··· · • • a- - , tir. Şam'da, Selahaddin Eyyubi'­
.
nin kardeşi Malik . Adil Seyfed­
din Ebu Bekir tarafından 1 223'de
yaptırılan Adiliye Medresesi,
Eyyubilerin yaptırdığı medrese­
···-··· · - - - ı
ler hakkında genel bir fikir ver­
___

mektedir. Teknik . mükemmelliği


yanında sadeliğe gösterilen ti·
tizlikle dikkati çeken bu med­
rese 1600 metrekarelik bir ala­
nı kaplamaktadır. Plan, ortasın­
.. . .. da o zamanlar bir şadırvan bu·
. ./··" "*•
lunan avlu ile, çevresindeki !ta·
... lon, eyvan ve hücre topluluğun­

.
(
dan meydana gelmiştir.
\.
,.,,_
·
. . ...... .... . . .. · , ,1

simetrik ikinci kat galerileri bel i. rir; avluyu kuşa­


tan revakların ikinci katında, yan kenarlar orta­
sında birer eyvan kendini gösterir. Bunlar esas·
lı birer değişiklik olmamakla beraber, Selçuklu
sanat geleneğine sıkı sıkıya bağlı bulunan Kara­
manlılar'ın mimarisinde 'mevzii' kalmış b i r ye­
nilenme hamlesini anlatmaktadır. Bu dönemin en

ye Medreseı;; i 'dir.
güzel eserlerinden biri de Karamaiı'daki Hatuni·

OSMANLILAH'DA MEDRESE:

Beylik Devri:
Osmanlılar gerek İznik, garek B ursa'da bir·
D
çok medrese de yapmışlardır. Bunların pek çoğu
yok olup gitmiştir. Beylik devrinden kalan ve za·
manımıza kadar ulaşan medreseler arasında
Bursa'daki Yıldırım ( 1 399). Yeşil ( 1 4 1 5) , Muradiye

Medresesinin planı ,,..


Fas'taki EbO İ naniye lııııı..

f 1 ' 1 ') ,' 1 1 1 1 , •t 1

1 02
Ayak kurşu n l u Ayak çift Baş çift Baş kurşunlu
kurşunlu kurşunlu

Akdeniz ve Karadeniz Medreselerinin planı

( 1 426) medreseleriyle Merzifon'daki Çelebi Sul· Peykler Medresesi: Fatih Sultan Mt:: h met za­
tan Medresesi ( 1 4 1 4) d i kkate değer. İ l k üç med­ manında yaptı rılmış olan ve dıştan 28X35 metre
rese. ölçü tarkları bir yana bırakılırsa, aynı pla­ ölçüsünde bulunan bu medresenin on yedi hüc­
nı yansıtırlar. Her üçünde de, Selçuklu medrese­ resi ve yanyana i k i dershanesi vardır. Medrese­
.
lerinde görüldüğü üzere, revaklarla çevri l i bir av­ ye b i ri sokak tarafında, b i r i karşı sol kö şede. bi­
lu, revakların arkasında da öğrenci hü'..:releri bu­ r i de dershaneler yanında bulunan üç kapıdan
lunmaktadır. Burada görülen fark, Selçt.:klu med· girilir. Beşi k tonozlu revaklar, dershanelerin önü­
reselerindeki simetrik eyvan ların ortadan kalk­ nü açık bı rakarak, avluyu üç yandan kuşatır. Kır­
mas ı ; kıble tarafına çıkıntı halinde, büyükçe kub­ mızı-beyaz taşlarla nöbetleşe örülmüş. fakat bu­
beli dershanenin eklenmesi ve her öğrenci hüc­ gün yıkılmış olçın kemerler basit tablalı mermer
resinin dışarıya b i r pencere i l e açı l m3sıdır. B i r sütunlara dayanmaktadır: Dershanelerin dıştan
fark d a tek katlı olan b u medreselerde portallerin on iki kenarlı, sağır çift kasnaklı kubbeleri üç­
sadeleşmesi, taşla tuğlanın birlikte kullanı lması­ genlerle kare şeklindeki qövdcye oturmaktadır .
d ı r . Çelebi Sultan Mehmed'in Merzifon'da yaptır­ Akdeniz ve Karadeniz Medreseleri : Fatih
d ı ğ ı medrese (1414). üzerinde durduğumuz üç Sultan Mehmed, yaptırdığİ cami i n doğu ve batı­
medreseden b i raz farkl ı d ı r. Selçuklu medresele­ sında, doğuda dört büyük, arkalarında dört kü­
rindeki dört çapraz eyvan burada dışarıya doğru çük; batıda gene aynı sayı ve düzende sekiz med­
çıkıntılı ve kubbeli olarak yapılmış, yarı eyvanlar rese yaptırmıştır k i , bunların toplamı on aitı eder.
oda haline getirilmiştir. i l . M u rad'ın Edirne'de Doğudaki topluluğa Karadeniz, batıdaki toplulu­
yaptırdığı Saatli Medrese de, Yıldırım Medresesi ğa da Akdeniz medreseleri denilmekted ir. Her
grubuna girenlerden, üstü kubbeli dershanesi ya­ iki topluluqun kıble yönünde olanların·a Baş kur­
nında kubbeli bir eyvanın yer alması i l e ayrılır. şunlu, ortadakilere Çitt ku�şunlu, B;:ış kurşun l u '
İmparatorluk Devri: y a karşı yöndekilere de Ayak kurşunlu medrese
Fatih'in açtığı rönesans çığırında medreseler cıdı verilmiştir.
de, gerek nitel i k gerek nicel i k bakımından buyük Baş ve Ayak medreseleri tek yapılar olduğu
bir yer tutar. Fakat bunların çoğu yer yer yıkıl­ halde, ortadakiler yan yana çift yapılardır. Med­
mış, çoğunun izi bile kalmamıştır . Plan bakımın­ rese-i Semaniye (Sekiz Medrese) adını taşıyan
dan bunlar da Bursa'dakile r g i b i , bazı küçük deği· ve ayrıca sahhan diye adlandırılan bu sekiz bü­
şikl ikler ve sadeliğe doğru b i r i l erleme ile Sel­ yük medresenin ortalarında geniş birer avlu var·
çuklu medreseler inin devamı olarak görünür. Bu dır. Öğrenci odalarıyla dershaneler bu avluların
devrin medreseleri arasında Edirne'deki Peykler çevresinde düzenlenmiştir.
ve Saatli medreseleri i l e İstanbul 'daki Fatih Ca­ Doğudçı ve batıda, büyük medreselerin dış
m i i topluluğuna g i ren . medreseler başta gelir. taraflarında bulunan ve « tetümme• denilen sekiz
Osmanlı medreselerinin önceki Anadolu m'e dre­
selerinden önem l i bir farkı, hücrelerin ve � yvan­
küçük medreseden Akdeniz tarafındakiler yan­
gınla harap olarak, Karadeniz tarafındakller de
ların dıştan ve içten kubbelerle örtülmesidir. yola a l ı narak yok olup gitmiştir. Tetümmelerde,
1 03
�'
·
'

Semerkant'ta Uluğ Bey Medreses inin ( 1 420) taçkapı süslemelerinden detay.


Arap d i l i ve edebiyatı öğretilir; sonra sahhan nııştır. Hepsi, ölçü ve ayrıntılar dikkate alı nmaz­
medresesine geçilerek orada fıkıh, kelam, ahlak, sa aynı p l a n üzerindedir. Yalnız, sarayın başağa­
,

felsefe, tefsir, hadis gibi i l ahiyat dersleriyle ast­ !arından Hüseyin bin AbdülmQin tarafından 1 488
ronom i , matematik, hendese, tıp gibi pozitif bi­ ( H . 894) tarihinde Amasya'da yaptırılmış olan
l i m l e r okutu l u rdu. Kapıağası Medresesi, sekizgen planı ile bunlar­
dan h i ç birine benzemez; Osmanlı mcdreselerl
Bütün bu medreselerin ş i mdiye kadar gör­
<ırc. s ı n d a bi r istisna teşk i l eder. Sekizqenin kıble­
müş · olduğumuz Türk tiplerine uygun olarak re­
ye düşen kenarında, dışarıya doÇfru bir çıkıntı
vardır. Önlerin 9 e revak·bulunmayan dershaneler,
vaklarla çevri l i , ortaları şadırvanlı birer avlusu
teşkil eden, ders okumağa ve namaz kılmağa ay·
rılan, yukarı kısımları pencere l i büyücek bir kub­
yan revaklara kubbeli birer geçitle bağlanır.
,

be ile örtülü sahın bulunmaktadır. Sekizgenin


Kapıağası Medresesi: Gerek Rumeli, gerek öteki kenarlarında, kubbelerle örtülü üçer öğ­

kubbeli birer revak yer a lm ıştır.


Anadolu ş.e hirlerinde, bağımsız ya da bir cami renci hücresi vardır; bunların da . önünde üçer
kC:lliyesinde b u l u n a n , daha birçok medrese ya p ı l -

1 04
\

İKİNCİ BÖLÜM

SİVİL MİMARİ

Köşkler, Saraylar, Kervansaraylar

E M EVİLERDE SİVİL M İMARI saraylardan bazılarının i l k k i m l i kleri , ::ırkeologla­


rın son yarım yüzyıl içindeki çabalarıvla ortaya
Emevi devrinin din yapıları,
ç ı karılmış bulunmaktadır.
yıkılıp yokolmaktan korunmuş oldukları , sonra­
dan geçirdikleri değ i ş i k l i kler içinde, i l k İslam ca­ Bugün meydana çıkarı lmış olan otuz kadar
m i leri nin üslubunu tanımamıza olanak verdikle­ kasrın en önemlileri , kuzeyden güneye doğru ine­
ri halde;çöller ortasında kurulmuş olan İslam sa­ rek Palmyra'nın kuzey doğusunda Ka!>ru'l-Hayr:
rayları, görevlerini kaybedince bakımsız kalmış; Ürdün'ün doğusunda Kusayr-ı Anıra, lüt gölün ü n
ya insanların, y a da zamanın yıkıcılığına uğra­ doğusunda Mışatta: Amman ' ın 60 m i l kadar gü­
m ı ştır. Bu yıkıntıların yardı m ı i l e onların i l k hali­ neydoğusunda Kasru't-Tuba ve Hırbet-e! Mefcer
n i tespit etmek çok güçtür. Bununla beraber bu saraylarıdır.

Ürdün'ün doğusunda, çölde, küçük bir Emevi kas rı olan Kusayr-ı Amrirnın uzaktan görünüşü.
1 05
Kusayr-ı Amra'nın yakından görünüşü

Kusayr-ı Amra: 1 898 haziranında Avustur­ Salondaki büyük kemerlerin yüzü, birçoğu
yalı b i l g i n Prof. Alois M u s i l tarafından meydana hala farkolunan türlü konularla süslenmiştir. Gi­
ç ı karılan Kusayr-ı Anıra, Lut g ö l ü n ü n kuzey ucu­ rerken soldaki kemer üzerinde, sağ dizine daya­
nun tam doğusunda, çölde bulunan « h amam l ı » kü­ d ı ğ ı yaylı b i r sazı çalan, oturmuş bir şahıs görül­
çük b i r Emevi kasrıdır. Yapı n ı n en i l g i çeken bö­ mekted i r . Sonra vücudunun yukarı kısmı çıplak
l ü mlerinden biri hamamdır. Yapı esas itibariyle b i r kadın yer alıyor. Kol l a r ı , kıvrık saçların çer­
iki kısımdan ibarettir. Birinci kısım 8,75 X 7,58 çeveled i ğ i baş ı n ı n üstünded ir. Sağdaki tonoz ke­
ölçüsünde bir salondur. Bu salon. üç sahna ayrıl­ meri üzerinde tamamiyle çıplak b i r rakkase kıv­
mıştır. rak hareketlerle raksediyor. Ü çüncü sahında, bü·
yük bir av sahnesi bütün doğu duvarını, pencere­
ikinci b ö l ü m , . üç küçük odalı b i r hamamdır.
' lerin hizasına kadar kaplamaktadır. Güçlükle d e
Büyük salonun doğu uuvarında bulunan 1 ,70 m.
o l s a , geyiklerin arkasından koşan tazı sürüleri
yükseğindeki bir kapıdan bu hamama g i r i l i r. Es­
farkedil iyor. Bu üçüncü sah n ı n torıozunu süsle­
ki Roma hamamlarında olduğu g i b i bu hamamda
yen figürler ni speten daha *Yi durumd3dır. Dört
da i l k küçük oda soyunma yeri (opodyterium).
sıra üzerıne sekizer sekizer dizilmiş olan otuz iki
zem i n i alttan ısınan ikinci oda ı l ı k l ı k (tepidarium),
çerçeve içinde, türlü zanaatlar tasvir edil mek­
yanında bulunan üçüncü oda ;�e sıcaklık (caldari­
tedir. Taş yontucular, tahta biçenler, dülgerler
umJdır.
görülüyor. Kıvr ı m l ı asma da!ları, d i pteki hücre­
Kusayr-ı Amra'nın asıl d i kkate değer tararı, lerin duvarlarını ve tonoz l a r ı n ı süslemektedir.
salonları süsleyen duvar resimleridir. Bunlar Soyunma ve ı l ı k l ı k odalarında da hamam ve do­
toz, çamur, is ve graffito'lardan çok zarar gör­ ğ u m sahneleri görülüyor. Sıcaklığın kubbesini
müştür. Büyük salonun batı duvarını süsleyen re­ b i r « m ıntıkatü'l-bürucn haritası kaplamıştır. Bun­
s i m , adları Arapça ve Yunanca yaz ı l m ı ş olan ba­ lardan başka hayatın çağ l a r ı n ı , tarihi, felsefeyi
zı kimseleri göstermektedir. Bunların Emeviler ve ş i i r i gösteren sembolik tasvirl � r de vardır.
tarafından mağlup edilen, İ s l a m l ı ğ ı n düşmanları Figürlerin çoğu, uzun bacakl ı , c ı l ız vücut!u, küçük
(Bizans İ mparatoru, Vizigot kra l ı , Sasani impara- başlı kadınları ve delikanlı ları canlandı rmaktad ı r ;
. toru, Habeşistan Necaşisi g i b i hükümdarlar) ol­ b u n l a r doğrudan doğruya gözleme dayanmadan
duğu tespit olunmuş, böylece bu kasrın 1. Velid yapılmışlardır. Bu figürlerden bir niş içinde, ku­
zamanında, 71 1 i l e 715 arasında yap ı l d ı ğ ı sonucu­ maş benzeri bir zemin üzerinde bulunan kad ı n , iri
na vr.• r ı l m ı ştır. gözl ü . kal k ı k burunlu Suriyeli bir Venüs'tür. Eski .

1 06
Kusayr-ı
Amra'nın
p l an ı

Yunan mitolojisinden alınan bu tip, sonraları Sa­ Aşağı yukarı doğal büyüklükte olan, karşıdan gö­
marra'da da görülecektir. Hel lenizmin etkisi ya­ rülen, dizleri ve ayakları bitişik bulunan bir hü­
nında, Sasani etkisini de görr. . emeye olanak kümdar figürünün parçaları çok di kkate değer.
yoktur. Başka bir i l g i nç parça da diz çökmüş bir kadın­
Kusayr-ı Amra'nın duvar resimlerinde. Doğu la bir erkekten ibaret olan gruptur.
ve antik çağ geleneklerinin aynı zamanda yaşadı­ Bu kasrın büyük b i r özel l ı ğ i de 1 93ô kası­
ğına tanık olmaktayız. m ı nda meydana çıkarılan iki freskodur. Bunlar.
Kasru'l-Hayri'l-Garbi: 728'de Hal ife H i şam di kdörtgen şeklinde olan iki merdiven kafesini
bin Abdul M e l i k tarafından yaptırılan bu kasır, i k i süslemekte idi. Bu feskolar bugün Şam'da, Su­
büyük yolun, Şam'dan Pal myra'ya, Nazala'dan ge­ riye M i l l i Müzesi'nde bulunmaktadır. Bunlardan
çerek giden eski ticaret yolu i l e Humus'tan Cof'a birincisi üç tabloya ayrılmıştır. Birinci tabloda
giden yolun kavşak noktasındadır. Planı aşağı yu­ i k i müzisyen, ikinci tabloda geyik avlayan bir
karı karedir; hanı, hamamı , bahçesi i l e bir bütün süvari , çok bozuk bir durumda olan üçüncü tab­
teşkil eder. Kasırda surlara dayanan daireler, loda ise yakalanmış yabani hayvanlar görülmek-
tedir. ·
merkezi bir avlu üzerindedir. Avlunun dört ta­
rafı revaklarla çevri l i dir. Tuğla yapı , taştan üst Birinci freskonun Sasani örneklern göre ya­
temellere dayanmaktadır . .Sur, öbür duvarlardan pıldığı. özellikle gey i k avında, bütün açıklığı i l e
daha kalın olup, iki metre yüksekliğine kadar taş­ göruıen bir gerçekti r. · B � t a b l o gerek konusu,
tandır. ge r-ek üslubu, gerekse pantolon, dalgc:lı eşarp.
Kasrıri plan bakımından en d i kkate değer çelenk gibi unsurları, kılıç kayışının omza takıla­
tarafı, birbirinden ayrı altı beyt ile, di kdörtgen cağı yerde bele takılmış olması, iki ucu kıvrık
altı odadan ibaret oluşudur. Bu d i kdörtgen oda­ yay gibi ayrıntıları ile Sasani'dir·. Kenar şeridi­
lar, doğrudan doğruya revaklara açılmaktad ı r. nin motifini ve köşelikleri süsliyen tomurcuklar
Kasır, mozayiklerle, kaplamalarla, alçı üzeri­ Sasani kumaşlarınclan alınmıstır.
ne işlen�iş dekorlarla süslüydü. Mozayiklerle
kaplamalardan, son derece küçük birkaç mozayik İkinci fresko. ortadaki allegori figürlü ma­
parçası ile üzerlerinde hendese ve bitki motifleri dalyonu i l e İmparatorluk devrinde çok yaygın
görülen birkaç tahta parçası ayrı tutulursa; bu olan ve Antakya'nın Bizans mozayi klerinde çrık
gün bir şey kalmamıştır. Çok küçük ölçüde bir­ iyi temsil ed ilmiş bulunan bir kompozisyonu de­
kaç parçada çiçek süsleri. bazı parçalarda ise fi­ vam ettirmektedir. Deniz kentavros lar; Greko·
gürlü sahnelerin izleri görülmektedir. Cephenin Romen repertuarından a l ınmıştır. Çerçevedeki
orta ·kısmında fo ı ürlü alçak kabartmalar vardır. kıvrım dallar, asmalar, hayvanların ,. çı lgınca ha·
1 07
Çöldeki Emtıvi kasırlarından Kasru'I - Haranah'ın dıştan görünüşü

reketle r i , g e ne l l i k l e s o n d e v i r Roma s ü s l e m e s i n­ Mışatta: Emevl saray l a r ı n ı n e n ö n e m l i) e r i n ­


d e n , öze l l i k l e S u r i y e ' d e k i Bizans s ü s l e m e s i n d e n d e n b i r i , b e l k i d e en ö n e m l i s i Ü r d ü n n e h r i n i n do­
alı nmadır. ğ u s u nd a , Ş a m ' ı n a ş a ğ ı yukarı 200 k i l ometre gü­
neyinde b u l u na n M ı ş atta Saray ı ' d ı r . Y eı p ı m tari­
h i çetin tart ı ş m a l a ra yol açan b u yapıyı İ s l a m l ı k­
tan önceki devre m a l e d e n l e r o l m u ş s a da saray­
da, namaz k ı l ma ğ a özgü m i h r a p l ı bir s a ! o n u n bu­
l u n u ş u , M ı şatta'nın Emevl h a l i f e l e r i n d e n i l . Ve­
l i d ' i n tamam l a n m a m ı ş b i r eseri o l d u ğ u n u n tes­
p i t i n e o l a n a k sağ l a m ı ş t ı r (743-744). K a s ı r . kenar­
ları i ç e r i d e n 1 44 m . u zu n l u kta ve 1 ,70 metre ka­
l ı n l ı kta kare b i r s u r l a çevri l i d i r. Kö ş e l e r d e yuvar­
l a k , kenarlarda d a y a r ı y u v a r l a k k u l e l e r b u l u n ­
maktadır. O l d u kça ayrınt ı l ı v e g e l i ş m i ş b i r yapıya
sahip olan M ı şatta ' n ı n p l a n ı , S u riye erken H ri s t i ­
yan eserlerinin etk i s i n i b e l g e l e r . C e p h es i n i n
zengin taş oyma l a r l a s ü s l ü k ı s ı m l a r ı , B e r l i n M ü ­
zesı n e taş ı n m ı şt ı r . Bu kabartmalar, İ s l a m sanatı­
nın i l k d ö n e m i n d e s ü s l e m e g e l i ş i m ı niıı i n c e l e n­
m e s i i ç i n ö n e m l i b i r ç ı k ı ş noktasıdır. B i r i n i n ta­
b a n ı , ö b ü r ü n ü n u c u a ş a ğ ı g e l m e k , yani z i k z a k
b i r ç i z g i vücuda getirmek üzere y a n y a n a ko n u l­
m u ş , yüksekl iği 2,80, taban genişliği de 2,50
metre o l a n ü ç g e n l e r, i ç l e r i n d e k i s ü s l"e.r i l e sara­
Kasru'I - Hayri'! - Garbi. Restitüsyon. y ı n güney d u v a r ı n d a -yani ön yüzünde- b e ş met-

10P

Mı şatta
Sarayının
güney
cephesinden
detay

re yüksekliğinde ve portalin bize göre sağında tuğla kaplamaları ve Ahameni saraylarının friz·
20, solunda 20 metre olmak üzere 40 metre l i k b i r !eri i l e kendini göstermişti . Bu bakımdan bütün­
şerit h a l i nde uzamaktad ır. Üçgenlerin ortas ında den aldığımız izlen i m i n h i ç b i r antik yanı yok·
b i rer gülbezek vardır. M ışatta'daki süslemelerin tur.
önemin_i artıran şey, sol şeridin kıvrım dalları
arasında kuş, arslan, ayı; grifon gibi hayvanların
görülmesidir. Oysa, sağdaki şerid i n aynı nitelik­
te olan süsleri arasında hiç bir canlı varlığa rast­
lanmamaktadır. Herhangi estetik bir düşüncenin
açıklayamıyacağı bu ayrı lığa, H. Stern, haklı ola­
rak, d i nsel düşüncenin sebep olduğunu ileri sü­
rer. Gerçekten, portalin sağ tarafında, süs şeridi­
nin buluriduğu duvarın arkasında mescit bulun­
makta, m ihrap aynı duvar içinde yer almaktad•r.
İşte portalin sağ tarafındaki süs şeridi ile sol ta­
rafındaki süs şeridi arasındaki simetri yokluğu
bundan ileri gel iyor. Bu kabartmalarda payen sa­
natın kentavros ve sfenks gibi insan benzeri ya­
ratıkları da görülmektedir. Unsurların çoğu hel­
lenistik repertuardan alınmıştır. Ama duvarı böy­
lesine süslemek fikri bütünüyle Doğuya özgü b i r
düşüncedir. B u düşünce vaktiyle Sus1'nın sırlı Mışatta Sarayının planı
1 09
"°4[ ,,.
.,. ..
.. ....
..
. . ..,
...•ooj
....
• _ ., ....
;;.
'°._ ----:_._
" _ ....
....
.. .; _
. _,.
..;___..
ııoıc:.r•ı....

Vlll. Yüzyıl ortalarında (bugünkü Ürdün'de) yapılmış bir Emevl sarayı olan Hirbet-el Mefcer, zamanla yıkıl­
mıştır. Kazılar sonunda zemin, mozayik döşeme·li ha marn kısmı ortaya çıkarılmış, tavandan bazı parçalar
bulunmuştur. Resim sarayın o devirdeki durumunu gösteri"yor.

Hirbet-el Mefcer
Sarayındaki hamamda
mozaik döşeme ve sütun
ka 1 ıntı farı.

HO
Hirbet-el Mefcer Sarayının, bugün Kudüs Müzesinde bulunan, hamam girişinin tavanı. Restore edilmiş
olan tavan, İslam sanatında doğu ve batı üsluplarının çok güzel bir karışımıdır. Yunan, Roma ve Ortaasya
etkileri bir arada görülmektedir.

Hi rbet-el Mefcer Sarayında, hamamın Hirbet-el Mefcer'de, İıamamın ıçının


o devirdeki girişini gösteren resim eski biçimini gösteren bir kesit
111
,

Endülüs mimarisinin en güzel eseri olan Elhamra Sarayın d a «Arslanlı Avlu».


Emir V. Mu hammed zamanında ( 1 354 - 1 359) yapılmıştır . Çeşme, Xll. Yüz­
yıl d an ·kalmadır.
Ku rtuba 'ya 5 km. uzakl ı kta­
ki Medinetu'z-Zehra 1 9 1 O
yılında ortaya çıkarılmıştır .
Kurtuba Emevilerinin sivil
mimarisini bu sarayın ya­
pısından anl ıyoruz. Ü stte
Sarayın İ kinci Abdurrah­
man'ın adını taşıyan bir di­
vanhanesini görüyoruz.

Medinetu'z-Zehra: Kurtuba Emevilerinin sivil


mimarisi ancak 1 9 1 0 y ı l ı ndan beri b i l i nmekte­
dir. İ spanyol mimarı Velazquez Boscu, Medine­
tu'z-Zehra kazılarına bu tarihte başlamıştı. Kur­
tuba 'nın 5 kilometre kuzeybatısında bulunan,
H a l ife 1 1 1 . Abdurrahman'ın kurduğu bu c;; e hri Arap
tarihçileri anlatmakla bitiremezler. Düşmesinden
( 1 O 1 O) yüz eli i yıl sonra ez-Zehra 'yı ziy2ret eden
coğrafyacı İ drisi'nin tasvirlerini kazılar doğrula­
mıştır. İ drisi'ye göre « ez-Zehra, kat kat, şehir şe­
h i r üzerine kurulmuş büyük bir siteydi. Ö yle ki yu­
karı şehrin taba n ı , orta şehrin; bunun da taba­
nı aşağı şehrin çatıları düzeyine düşüyordu. Her
üç şehir de surlarla kuşatı lmıştı. Yukarı kısımda
1
saray yükseliyor, orta kısımda yemiş bahçeleriy-
le bahçeler yayılıyor, cami ile şahıslar& ait evler
de aşaqı kısımda bulunuyordu.•
Ez-Zehra. Sierra dağının yamacı üzerinde
1 500 metre uzunluğunda ve 750 metre genişliğin­
de bir di kdörtgen alan üzerinde kuru lmuştu.
Şehrin üst kesiminde, önünde gP.niş bir av­
lu bulunan saray yükselmektedir. Kitabelerin­
den il. Hakem tarafından yaptırıldığı anlaşılan ve
önünde avluya bakan üstü kapalı bir taraçası bu­
lunan bu yapının üç derin salonu vardır. Beş sah­
na ayrılan saray, bu haliyle Kurtuba Camii'nin
planına uymuş görünüyor.
936-976 yıllarında yapılan Medinetu'z-Zehra Sa­ i spanya Emevi soyunun bu muhteşem yapılu­
rayında İ kinci Abdurrahman Divanhanesinin girişi rı i l e Kurtuba Cami i arasındaki akrabal ı k kolay-
1 12

-
Ukhaydır Sarayı: Önde sarayın kalıntıları, arkada sarayı çeviren surlar.

ca anlaşılabi l i r. Aynı mimarların hem cam ide. aydınlatır. Bununla beraber, bu şehirdeki saray­
hem de saraylarda çalıştıkları bel li oluyor. Bu­ la r ı . incelemeden önce, Bağdat'ın 1 20 km. güney­
nunla beraber yabancı b i r unsurun, yerel temayı batısında bulunan Ukhaydır sarayını anmak gere­
değiştirdiği görül mekted i r. Bu yabancı unsur da, k i r. Çünkü bu saray, planı bakımından Emeviler'in
derinliğine yönelen üç sahınla bunların önünde M ı şatta'sı ile Harunur Reşid'den sonraki halife­
uzanan önü açı k bridorun meydana get;rdiği T" •
lerin eseri olan Samarra arasında b i r çeşit ge­
biçimidir. Yalnız bu T ,, biçimi burada, camide
«
çittir.
olduğunun aksine, tersine çevrilmiş durumdadır.
Saray, b i r sur ile çevril idir. Büyük surun için­
Bunun da Doğu'dan geldiği sanıl ıyor.
de ve onun kuzey yüzüne bi�işik olmak üzere esas
Arap tarihçilerinin ifadesine göre : nşaat için
bina yer almıştır. Bunun da kuzeyden güneye de­
on bin ile on iki b i n arasında işçi çalış tı r ı l m ı"ş, on
rinliği 1 1 2,85, doğudan batıya genişliği 8 1 ,83 met­
beş b i n katır, dört bin deve taş ve malzeme taşı
redir. Sarayın cümle kapısı, büyük surnn kuzey
mıştır. Hergün inşaat yerine altı b i n yontma taş
kapısı ile b i r bütün teşkil etmektedir. Asıl saray,
ve on bir bin yük kum ve kireç getiril m;ştir. Tuğ­
dört duvarını nişlerin süslediği büyük bir tören
la ve moloz taşı bu hesabın dış ındadır. İbn i zari 'ye
avlusu i l e genel kabul töre n lerine özgü b i r ey·
göre Medi netu 'z-Zehra'da dört b i n üç yüz on üç
vandan ve onun arkasındaki, özel kabul törenle­
sütun kullan ı l mıştır. Bu sütunların b i r kısmı Ro­
rine özgü kare biçiminde bir salondan ibarettir.
ma'dan, bir kısmı Frankların memleketi nden ge­
Yanlarda daha başka tonozlu salonlar vardır. Or­
tirilmiş , ayrıca Bizans imparatoru yüz kırk sütun
talama 3,50 metre genişliğinde tonozlu uzun b i r
gö n dermiştir. Fakat pembe ve yeşil damarlı bin­
koridor, b u salonları v e büyük tören avlusunu
den fazla değerli sütun, Kurtoba'nın, Tunus'un,
kuşatır.
Sfaks'ın ve öbür İfrikiya şehirlerin i n antik yapı­
larından getirilmiştir. Geri kalan sütunlar da İs­ Ukhaydır Sarayı 'nın, M ışatta 'da görmediği­
panya'nın taş ocaklarından sağlanmı Ştı. miz özellikleri arasında, yarı daire ve et nalı ke·

bol sayıda eyvanın girmesi d i kkati çeker. Yük­


merlerin yanında yapıya ilk defa sivri kemerlerin,
ABBASİLER'DE SİVİL M İ MARİ:
Ukhaydır Sarayı: Abbasiler tarafından yapı­ sek kısımları moloz taşı ve tuğla i l e örülmüş çok
lan camilerin üslubunu tanımamıza olanak veren fakir yapısına rağmen azametli bir görünüşü olan
Samarra. o nların sarayları, evleri hakkında da bizi bu saray, büyük bir ihtimalle, Halife el-Mansür'un
1 13
�-1"""'1
��!!i L...; .L.. _., .. •.... ..

: ill � :'T-J
.�

.. • �� ,. � !-:-1

. 0--
c � .:��]3
=t
�tl� t �
ırıı t..
..
..
l..
..
..
i

..... ... ......�


. 1 1 1 lıl

·-
.El
.. ....
_

-;
,.\. ... .. • -t- t 9 • • • • •

. . . � ....
Ukhaydır Sarayının

l 2 2 El iZE E. L 2 Il ı
. .
..
•·ı �1 ; 1 •• •
• - • ve onu çeviren
surların planı

amcası İsa b i n Musa tarafından 778'de ( H . 1 61 ) Kuzeyde halifeni n daireleri, güneyde harem kıs·
yaptırılmıştır. mı bulunmaktadır. Dosdoğru gidi l i rse di kdörtgen
şeklinde bir tören avlusuna varılır. füıradan da
Cevsaku'l-Hakani: Zamanla yıkılan ve birçok üçlü bir girişten taht salonuna geç i l i r. Bu salon
bölümleri yok olan Samarra sar.ayları nın en önem. da, haçvari düzenlenmiş " T » biçiminde dört bü­
! i l e rinden biri, Mutasım'İn 836 tarihinde yaptır­ yük odadan oluşur. Bunları n her biri pencerelerle
dığı, Dicle nehrinin sol kenarında, alüvyonlu va­ aydınlatılmış üç nefli bfr bazili kaya benzemekte­
diden aşağı yukarı 1 7 metre yükseklikteki b i r dir. Haçın kolları arasında, mermer panolarla süs­
platonun kenarında bulunan Cevsaku'l-Ha­ lü küçük odalar ve halifeye a-yrılan bir mescit
kani'dir. Vadiden, 60 metre genişliğindeki hafif bulunuyordu. Bunların ötesinde. duvarlarla çevrili
meyi l l i b i r rampadan Babu'l-Amma'nın taraçası­ 350 X 180 metre boyutunda büyük bir avlu yer
na ç ı k ı l ı r. Babu'l-Amma, kemerleri sivri olan üç almaktadır k i , içinden küçük kanallar geçmekte­
eyvanlı b i r cepheden ibarettir. Bu kısım, Ktesi­ dir. Bunun da ötesinde cevkan oyunu oynanacak
fon'daki Tak'ı Kisra »ya benzediği için «Arapla­
« alan i l e , yazın sıcaktan korunmak için yapılmış
rın Ktes ifonu,. diye de adlandırılmıştır. Bu üç serdaplar · (yeraltı odaları), sonra bir hipodrom
eyvan, b i rbirine paralel olup beşik �vnozludur. gel mekteydi. Çok g�niş b i r alanı kaplayan bu sa­
Sarayın en iyi korunmuş olan kısmı da budur. Baş­ ray, Ukhaydır'ın planına benzer.
ka kısımlarda duvarların yüksekliği b i r ya da i k i Bu sarayın süslemeleri genel olarak stüko
metreyi geçmez. üzerine olup panolar halinde duvarlara kaplan­
Hal ifenin kabul törenine yarayan 'Jrta eyva­ mıştır. Yalnız taht salonunun panoları mermer­
nın genişliği 7.86, derinliği 1 7.50, yüksekliği de dendir. Harem bölümünde duvarların yukarı kı­
1 1 . 10 metredir. Bunun sağ ve sol yanlarında bi­ sı mi arı insan ve hayvan figürleri . ve yaprak be­
r.er küçük eyvan bulunmaktadır k i , bunlar orta zemelerle süslenmistir. Ağaç işleri tik ağacı üze.
eyvanın yanlarındaki muhafız askerlere ayrılan rine oyu ya da boya i l e işlenmiştir.
arka salonlara kapı revakı görevındcdir. Or­ Bu iki saraya . Halife Mütevekkil (849-861 )
ta eyvanın dibindeki 4 metre genişliğinde ve tarafından 854'de yaptırılan Bal kuvara i l e Halife
7.10 metre yüksekliğinde olan bir kapıdan, arka Mutamid (878-882) tarafından yaptırılan Kasru'l­
arkaya sıralanmış geniş odalara geçilir. Sonda­ Aşk saraylarını da eklemek gerekir. Her i kisi de
ki odadan, ortası havuzlu kare b i r avluya çıkılır. r,evsaku '1-Hakanl'yi hatırlatır.
1 14
Samarra'da Cevsaku'I - Hakani. Sivri kemerli, üç eyvanlı cephesiyle Babu'I - Amma.

zırlayan Gaznelil·er'in sanatı -harabe halinde de


FATIMILER'DE SİVİL M İ MAR İ :
olsa- kalan örneklerle bu devletin sanatı üzeri­
Fatımilerin i l k merkezleri olan Mehdiye'den ne bir fikir verecek durumdadır.
kalan izler azdır. Devletin kurucusu Mehdi ve Son yıllarda Gazne'de yapılan kazılar, birçok
oğlu Ebu'I Kasım Muhammed, Arap tarihçilerinin konularda yararlı olmuştur. Öze l l ikle. ortaya çı­
anlatmakla bitiremedikleri, karşı karşıya iki sa­ kartılan taş kabartmalar, Anadolu Selçuklu devri
ray yaptırmışlardı. Mehdi'nin altın pervazl ı çer­ figürlü taş eserleriyle konu, üslup, teknik bakım­
çevelerle süslü sarayı batıya, oğlunun yaptırdı­ lardan büyük yakınlık göstermektedir.
ğı ise doğuya açı lıyordu. Bu durum sonradan Ka- Son zamanlara kadar Gazneli sancıtını, biri
. hire'de de görülecek, yine karşı karşıya olmak Sultan Mahmud ( 1 030). biri de ııı. Mesud ( 1 1 14)
üzere, şehrin merkezinde Kasru'l-Kebiru'l-Şarki için dikilen iki zafer kulesi ile, mezarlardan ve
(Büyük Doğu Sarayı) ve Kasru'l-Kebiru'l-Garbi bazı yapılardan kalma nakışlı, süslü mermer lev­
(Büyük Batı Sarayı) yapılacaktır. Bu saraylardan halar, b i r de bugün Kabil müzesinde bulunan bir­
hiç bir iz kalmamıştır. kaç çanak çömlek temsil etmekteydi . Fakat
Fatımi mimarisinin anıları, Sicilya'da X l l . Fransız arkeoloji heyetinin 1 949, 1950 ve 1 95.1
yüzyı lda, Normand kralları tarafından yaptırılan yıllarında Afganistan'da Leşker'i Bazar kazıların·
sivil yapılarda, hatta kil iselerde yaşamaktad ır. da meydana çıkardığı büyük saray, Gazneli mi­
Kral il. Roger, 1. ve i l . Guil laume, Müslümanlarla marisinin taşıdığı büyük önemi göstermiş ve Gaz­
çevri lmiş olarak yaşıyorlardı. Birçok 'v1üslüman neli sanatı i l e Selçuklu sanatı arasın::laki boşluğu
geleneği onların sarayında devam ediyordu. Pa­ doldurmaınıza olanak vermiştir.
lermo ve çevresi, Arap adları taşıyan küçük ş a­ İşte Sultan Mahmud ve Sultan Mesud'a ait
tolarla donatılmıştır. Bu şatolar, Tunu<>'daki, yı­ olan ve XI. yüzyıl Arap ve Acem yazarlarından
kılan Fatımi eserlerinin düzenini yansıtır. Mu­ çoğunun El-Asker ya da Leşkergah diye sözünü
karnasların büyük rol oynadığı yarı Bizans, yarı ettikleri, Bust şehrinden yarım fersah uzakta olan
İslam dekoru, Fatımi geleneğinin Mağrip'den ge­ bu saray, H i rmend nehrinin Argandab ile birleş­
len unsurlarla zenginleşmiş şeklidir. tiği noktanın biraz aşağısında ve Hirmend'in sol
yakasında bulunmaktadır.
GAZNELILER'DE SİVİL M i MARi:
XI. yüzyı l ı n başlarında, temeli tuğladan, göv­
İ l k büyük Türk-İslam devleti olan, mimarısi, desi kerpiçten inşa edilmiş olan Leşker-i Bazar,
süslemesi ve resmi ile bir yandan Selçuklu, bir dikdörtgen şeklindedir. Kuzeyden güneye uzun­
yandan da Hind istan'daki Türk-lslam sanatını ha- luğu 164, doğudan batıya genişliği de.-92 metre-
115
�At t �' $. �� �
�I �DdWI
.ıı._,..ı..
.l 1 � , ).. ...... ,.
.. ..�
w....�_ \-·�

111. Mesud için dikilen Zafer Kulesi ve


bu kuledeki yazıiardan bir örnek

Sarayın ortasında 63 metre · derinliğir.de


44,80 metre genişliğinde bir avlu vardır; bunun
her kenarı ortasında da bir eyvan b u lunmakta­
dır.
Kuzey eyvanı öteki eyvanlardan daha geniş­
tir ve öbür üç cepheden daha yüksek olan bir
cephenin ortasındadır. Doğrudan doğruya salon­
larla güney ve kuzey kanadındaki bölüm!er, bekle
me salonu, kabul salonu, büro gibi sarayın resmi
kısımlarını meydana getirmektedir. Bu salonlar­
dan başka, köşelerde bulunan özel dairelerin her
biri ayrı, küçük bir iç avlunun etrafında düzen­
lenmiştir. Bunların ayrı hamamları ve helaları
vardır; büyük orta avlu ile, ancak dirsekli geçit·
lerle bağlantılıdır.
Avlunun kuzey kenarı ortasında bulunan ve
nehir tarafındaki, cephesi açıK olan yer, tören ve
kabul salonudur. Bu salon sarayın en muhteşem,
en anıtsal ve aynı zamanda en süslü yeridir. Dik·
dörtgen biçimindedir, duvarları kerpiçtendir.
Bunların önünde, ikisi pergel biçiminde tuğladan
olmak üzere altı duvar kitlesinin kal ı rıtı ları gö­
rülmektedir. Bu kitleler, beş kapıdan girilen bir
eyvanın yan ve dip duvarlarını oluşturur. Eyvanın
genişliği 1 0.50, salonun genişliği de 1 6.35 metre­
dir.
dir. Sarcıyın cinüncıeki d ış avlu i i e uzuniuğu ya­ Avlusu, küçük avluların etrafında kümelenen
rı ı n ki iometreyi bulmaktadır. Yuvarlak dayanak
KUleıerıyie kuvvetlendirilmiş doğu, batı ve gü·
daireleri, kemerleri, hükümdarın dipteki kabul sa­
lonu ile bu saray, Ukhaydır ve Cevsakü'l-Haka­
ney auvcırlarıyie saray; dışarıdan b ır müstahkem ni saraylarına benzerse de, dört eyvanlı planı ile
rrıtıvkii andırır. onlardan ayrı l ı r.

f;:':_;..,

Gaznefi sarayı Leşker-i Bazar'ın güney cephesi ve büyük Qiriş kapısı.


116
Leşker-i Bazar'ın orta avlusunun kuzey batı köşesind�rı görünüşü

Gazneli sarayının d ikkate değer b i r tarafı


da, dipteki kabul ve tören salonunda, yukarıda
bahsettiğimiz duvarların aşağı kısımlarında re­
simleri n , yukarı kısımlarında da tuğladan süsle­
melerin bulunmasıdır.
Altmış kadar olduğu anlaşılan bu duvar re­
s i m l erinden kırk dördünün kalıntıları l<orunmuş­
tur. Bunlar, tabii boyda, vücutları karşıdan, ayak­
ları yandan görülen, dizil i insanları göstermek­
tedir. Yazık ki bunların başlarından b i r şey kal­
mamıştır. Ama onların birer hale ile çevri l i ol·
duğu anlaşılıyor. Sultan Mahmud'un subaylarını
ve askerlerini temsil ettiği sanılan bu insan şe­
killerinin sırtlarında -değişik renkleri ve süs ör­
geleri ayrı tutulursa- parlak renkli zengin kumaş­
lardan yapılmış, soldan kapanan, sağ eteği dışa
devrik, bir örnek uzun elbiseler· görülmektedir.
Hepsi de, silintiler yüzünden bugtın anlayamadı·
ğımız bir aracın ya da silahın kabzasını tutmak­
tadır. Resimler arasında, başların ve kalçaların
hizasında süs rozetleri, çiçekler ve kuşlar gö­
rülmektedir. Yazılı kaynakl.ar bu resimlerin sözü­
nü etmekteydi . Leşker-i Bazar kazıları, bunları
ortaya çıkarmakla bu kaynakların yazdıklarını
doğrulamıştır.
Sarayın, bizi ilgilendir::
m en d ikkate değer
özelliği, dört eyvanlı planı i l k defa gerçekleştir·
miş olmasıdır. Yalnız büyük avluya de§il, tali av­
lulara da uygu lanmış olan bu plan, Selçuklular
zamanında kervansaraylara, medreselere uygu­
lanacak, olgunluğunu bulacak ve yer yer bütün
Leşker-i Bazar'ın planı
İslam ülkelerinde örnek tutulacaktır.

ANADOLU SELÇUKLULARl'NDA şehir gölünün güneybatı sahilinde yaptırdığı


SİVİL MİMARİ: Kubad-Aba d ; kışları geçirmek üzere de Antalya
tarafl arında, Akdeniz kıyılarında kurdurduğu Ala­
Köşkler ve Saraylar: iye saraylarının yalnız adları ve tasvirl�ri Selçuk­
Anadolu'da, Selçuklular zamanında yapılmış namelerde geçmektedir. 1 950 y ı l larından sonra
evlerden bugün hiç b i r şey kalmamıştır. Saray­ yapılan araştırmalar ve kazılar sonunda Kubadi­
lara gelince, bunlardan da tam o larak zamanımı­ ye ve Kubad-Abad saraylarının yerleri saptan­
za kadar ulaşanına rastlanmamıştır. 1 . Alaeddin mış, Kubad-Abad saraylarından on sekiz yap ı n ı n
Keykubat'ın ( 1 2 1 9-1239) yazları geçirmek üze­ harabeleri üzerinde incelemelere başlanmıştır.
re Kayseri civarında yaptırdığı Kubadiye: Bey- Bu çalışmalar 1 963 y ı l larından sonra, gerek Kay-
117
seri'de, gerekse Beyşehir'de önem l i buluntular Kervansaraylar:
getirmiştir. Öz€ 1 1 i kl e , Kubad-Abad'da yapılan ça­
lışmalarda 1. Keykubad'ın sarayının planı elde Selçuklular zamanında yaptırılmış olan, peK
edildiği gi b i , m i mari dekorasyonunu aydmlatacak çoğu ticaretin büyük gelişmeler gösterdiği 1.
b i rçok malzeme de bulunmuştur. Keyhüsrev, 1 . Keykavus v e 1. Alaeddin zamanla­
Kubad-Abad'daki büyük saray, Beyşeh i r gö­ rına, yani 1204-1 243 aralarına rastlayan kervan­
lünün kenarında, biraz yüksek bir platform üze­ saraylardan birçoğu zamanla ortadan kalkmış,
rinde yer a l ıyor. Ana yapı d ikdörtgen b i r alanda bi rçoğu yarı yarıya, ya da büsbütün harabeye
esas olarak iki bölümden meydana geliyor: 1 ) İki dönmüş olmakla beraber, i l k şeki llerini koruya­
kenarında odaların yer aldığı bir avlulu kısım, bi lmiş olanlar da vardır ki yalnız bunlar. Selçuk­
2) Asıl saray bölümünü o luşturan eyvanlı salon lu kervansaraylarının nasıl birer mimari a:ııt ol­
ve buna bağlı daireler ve odalar. Önde, yani ku­ duklarını göstermeğ€ yeter.
zeydoğusunda da göle doğru uzanan bir teras Ticaret eşyası taşıyan kervanların, bu ker­
vardır. vanlarla b i r l i kte bir şehirden başka b i r şehre gi­
�aray, tek başına, bağımsız bir yapı
den yolcuların konaklamatarı ve g�ceyi güven
değildir. Bahçeleri, yan hizmetlerle i l g i l i binala­
içinde rahat geçirmel€ri için doğudan b<:!tıya, Ku­
r ı , korunmayla i l g i l i olduğu anlaşılan duvarları i l e
zeyden güneye giden büyük ticaret yolları üze­
büyük b i r kompleksin çekirdeği; en büyük v e ha­ rinde kurulmuş olan Selçuklu kervansaraylarının
ki m yapısı idi. Bu sarayda yapılan kazılarda, çi­ aralarındaki uzaklıklar, deve yürüyüşüyle günde
ni, alç ı , renkli cam gibi çeşitli iç mimari dekoras­
dokuz saat, yani 40 kilometre esas tutularak tes­
yon malzemesi e l e geçmiştir. Sarayın duvarları, pit edilmiştir.
içerden bu çeşitli çini ve alçı işleriyle kaplan­ Barış zamanlarında pazar yeri olarak da iş
mıştır. 1. Alaeddin Keykubad devrine ait bu sa­ gören bu kervansaraylar, savaş zamanlarında ka­
rayda ele geçen çinilerin en önem l i yan ı , figür­ le olarak da kullanıl •�dı.
l ü olmaları ve Anadolu Türk Sanatı'nın en eski
Birçoğunu bugün bile Anadolu'nun doğu, or­
ve zengin •tasvir• örnekleri bulunmalcırıdır. Ço­
ta ve güneybatı bölgelerinde, öze l l i k l e · Aksaray­
ğu sekiz köşeli yıldız biçiminde olan bu duvar çi­
Kayseri, Kayseri-Malatya, Kayseri-Sivas, Sivas­
n i l erinde, hayvan, insan, bitki ve türlü efsane ya­
Amasya, Konya-Ankara, Konya-Beyşehir, Konya­
ratıkları tasvir edilmiştir. Stilize b i r anlayış ve
Afyon, Antalya-Afyon, Antalya-Adana, Alaiyye­
desenle işlenmişlerdir.
i l . Kılıç Arslan'ın (1 1 56-1 1 92) Konya'daki
Antalya yolları üzerinde gördüğümüz bu kervan­
sarayların develere, at ve arabalara, danklere. ti­
Alaeddin Tepesi'nin kuzey yamacında yaptırdığı
caret m a l !arına özgü yerleri, yolcuların yatıp
saraya gelince. 1. Alaeddin Keykubad tarafından
kalkmalarına, dinlenmelerine ayrılan oda ve sa­
onartı ldığı için Alaeddin Köşkü adı verilen kıs­
lonları. hamamları ve mescitleri vardır. Kervan­
mının, bugün yalnız doğu yönündeki duvarı kal­
sarayların planları bu ihtiyaçlar göz önünde tu­
mıştır. Bu bakımdan sarayın şekli üzerine hiç bir
tularak uygulanmıştır.
şey b i l inmemektedir. Buna karş ı l ık, bugün tama­
mıyle yıkılmış bulunmakta ise de, eski resimler­ Genel olarak Selçuklu kervansaraylarının üç
den Alaeddin Köşkü'nün şekl i üzerine de b i r . fi­ tip üzerinden yapılmış olduğunu görmekteyiz.
kir edinil mektedir. Bu köşk, kule g ibi yüksek Bunlar da, yazlık denilen avlulu, kışlık denilen
bir kaide üstüne, mukarnaslı konsollara dayalı kapalı ve her ikisinin birleşmesinden meydana
olarak yap ı l mıştır. Dışarıya taşan bu konsol l ar­ gelen karma tiplerdir. Asıl büyük olanlar, bu so­
dan, köşkün çepeçevre balkonla kuşatı l m ı ş 'oldu­ nunculardır. Ama bu üç plandan birine uyularak
ğu anlaş ı l ıyor. Sivri kemerli büyük pencereler bu yapılan kervansaraylar arasında bile, salon ve
balkona açılmaktadır. Ayrıca sivri kemerl i , eyvan odaların düzeninden, avlunun b i r yanındaki ara
şeklinde b i r şahniş göze çarpmaktadır. Köşkün. kemerlerle birbirine bağlanan bölmelerin sayı­
res i m l i ve motifli çini lerle, sırlı tuğlalarla kap l ı sından, kapalı böl ümdeki farklı ayak sıraların­
olduğu, toprak altından çıkarılan ve bugün Konya dan, mescidin ve portal i n bulundukları yer ve yön
Müzesi'nin çini eserler bölümünde bulunan çini başkalığından dolayı, ana planı bozmayan bazı
parçalarından anlaşı l m aktadır. değişiklikler de göze çarpar.
Sağlam denecek b i r halde duran Erkilet ba­ Evdir Hanı: Antalya-Korkutel i yolu üzerinde
şındaki Hızır İlyas Köşkü ( 1 24 1 ) i l e Kayseri civa­ bulunan Evdir Hanı, Gıyaseddin Keyhüsrev'in oğ­
rındaki Haydar Bey Köşkü ( 1 252) adındaki kasır­ lu 1. İzzeddin Keykavus ( 1 2 1 0-1219) tarafından
ları Selçuklu sarayları topluluğuna bağlayabi 1 iriz. yaptırılmış 78,80 X 45,30 metre ölçüsünde yazlık
1 18

:--· ;-•�•·-• H- •�t• • •�•••• U;:-�-�-•�-·�•·•�:-�-tt :·��:-��t�


. . : ; ..
- . .. .

·.- ·: ·.- :::o· ::::b


... t:t .... .iıL....
::
. ·."
ii (
..v,
::
r

! ··�-
1ö:-··
ı
..::-

/· "

: : ·· -ıı- -·.:::'
'..:::: ·ri:-�.6
: : !, :,
:
: . :
�.·: ::::�,;,: : (-�.:
: i !i (
••

·'

'.'.'.: :: j:i:: :::p: \ ! . : "·


.... � :
: .· .

�i
.· . . 1 t
� K

yi . .
!!
� � i, .l <".·
:

". �. ; ;i i ;
..

Anta lya-Korl<ute 1 i
yolu.
Evdir ·
Han'ın
plan ı .

tipte bi r kervansaraydır. Bugün çok harap du­ Sultan Hanı: Selçuklular zamanında yapılan
rumda bulunmakla beraber, kalan kısımlarından, ve avlulu tipi€ kubbe ve tonozlarla örtülü tipin
planı açık olarak anlaşılmaktadır. karması olan üçüncü tipin eiı eski örneklerinden
Selçuklu cami ve medreselerinde elduğu gi­ biri. Konya- Beyşehir yolundaki Kızılviran Ker­
bi, kervansarayın sivri kemerli bir taç kapısı var­ vansarayı (1 204) ise, en güzel ve en büyük örne­
dır. İçerlek basık kemerli kapı i l-e sağır dış kemer ği de Konya-Aksaray yolu üzerinde bulunan Sul­
arasındaki kısım mukarnaslarla süslenmiştir. tan Hanı'dır.
Basık kapıdan girilip uzunca bir dehlizden Bu kervansaray, 1 229 (H. 626) .tarihinde, 1 .
geçildikten sonra, geniş bir avluya çıkı l ı r. Avlu­ Alaeddin Keykubad tarafından yaptı rılmış, b ir
nun etrafında 7,30 metre yüksekliğinde, hafif siv­ yangından sonra 1 278'de · (H. 677) Gıyaseddin
ri ve beşik tonozlu gözler vardır. Yine hafif sivri Keyhüsrev zamanında onarılarak genişletilmiştir.
kemerli aiÇak açıklıklarla bu gözler arasında Dıştan yazlık ve kışlık bölümlerinin birlikte boyu
bağlantı sağlanmıştır. D ikdörtgen biçimindeki 1 1 6,90 metredir. Yazlık kısmı aynı yönde devam
avlunun her kenarı ortasında bulunan gözler ettiren kışlık kısım daha dar ve daha kısadır. Yüz­
öbürlerinden daha büyük olup, birçok örneğini ölçümü 4 . 866 metrekaredir.
daha önce Selçuklu cami ve medreselerinde gör­ Yazlık kısmın doğu cephesi ortasında, ker­
dugünıüz eski bir geleneği devam ettirir. Bu göz­ vansarayın geometrik örgülerle bezenmiş mer­
ı ; r, yolcuların hayvanlarını bağlamaya ve yükle­ merden muhteşem taç kapısı bulunmaktadır. Şiş­
rini koymaya yararlar. Yolcular için ayrıca oda­ kince sivri kemeri, üçgen şeklindeki mukarnaslı
lar da vardır. Özenli b ir işçilik gösteren bu ker­ hücresi, kapı ayaklarının iç duvarlarında, kapının
vansarayın kuşatma duvarı da, her kenarda iki ta­ her iki tarafında bulunan ve portalde olduğu gibi
ne olmak üzere, d ıştan kare biçimli dayanak ku­ köşeleri sütunçel i, yukarısı mcıkarnaslı olan mih­
leleriyle berkitilmiştir. rabiyeleri. köşelerdeki burmalı sütunçeleri i l e bu
119
---- ·-��:
\/•

-;.
�' !.• .ı ... /i : . ··
• '"-• 1 ..
-�-

..:--
:: :;ıt······:.:··'.· :::...
) :: i: (
···-.c_:--iııi- :::.::: :
·::
'
··-·;: : . ··--·· ·····..,
....- : 1 t :

,,} :: :! ii :: (\
"•.

·- ···------�--·-··· --·······-···· ..·-


---·--· --,. ···r-r·- ---- .........:... ···-···
....

....." ı : ı j (
:�::.:a::::::::Pf.::::::::�lt:::·:··:a:-::.::�-
·�
,,
! i i
1 .
:
' 1
'


;��:::.�11:::.:-.:.::: �:.::.:=:.��::::�.:.m::::::��:
'.= : �·
r r. •:
" (.
! ,'•, /: : ...
/

'; �i i: (
;; :::.:11:::::::::�::.::: ::: :::::·.:::•::::::��-

.\ i�
:::�:::�•:-::::::::.� ::::::::�:::::::::•:::::�·::�
; i ,.·

2;_:.=�'.�:;:0�· -�:.�::f�
· ..

. . ..
. .. . . \

"re :&;• &••


.i.
("

(
i.-=w;-'·
jır--•

ı1 r'
\ •-'-•

�-:::r�:;
"=·

.
--

(
J ":·"

\ i )<.': i
ı
: {
··

� -----[]

.

Pır:::·:.•: ;:

.....

ıJ
lj···-·-� 1
• :.-::-:w-.
: :::.-

�:: :.·:R'.�;�.'.
�: : :11:\·. i
1

. .
ia:::.:.rı:::�
1
1
.l
i

jj

Üçüncü tip Selçuklu Kervansaraylarının en güzel örneği olan Konya Aksa· •

ray yolundaki Sultan Hanı'nın planı. 1229'da Alaeddin Keykubat tarafından


yaptırılan bu Kervansaray, bir yangından sonra 1278'de G ıyaseddin Keyhüs­
rev tarafından onarılarak genişletilmiştir. Yüzölçümü 4.8$6 metrekaredir.
1 20
Konya - Aksaray yolu üze­
rindeki Sultan Hanı 'nın
muhteşem taç kapısı.
1 229 yılı nda yaptırılan
Kervansarayın mermer­
den taç kap ı s ı , geometrik
ö rgele rl e bezenmiştir . Si­
vas'taki Gök Medrese'nin
d e ilk örneklerindendir.

taç kapı Sivas'taki Gök Medrese'nin i l k örnekle­ Yaz l ı k kısmın sonunda, batı duvarında, süs
rinden biridir. Taç kap ı n ı n eni 1 0 ,70 metredir. bQkımından dıştakinden geri kalmayan bir portal
daha vardır. Bunun da, d ı ş portalde olduğu g i b i ,
Kapıdan g i r i l i p uzun bir dehlizden geçi l d i k­ sağında v e solunda birer mi hrabiye bulunmakta­
ten sonra avluya varı l ı r. Avlunun sağ (kuzey) ta­ dır. Kitabesinin bir kısmı sağ m ihrabiıenin,
rafında yan yana sıralanmış sivri kemerlerle 8,80 bir kısmı girişin büyük kemerinin, üçüncü kısmı
metre derinliğinde, üstü tonozlu ve çift sıralı on da sol mihrabiyenin üstündedir.
bölmeye ayrı l m ı ş olan, araba ve hayvan koyma­ Basık kemerli b i r kapıdan k ı ş l ı k kısma giri­
ya yarayan revak şekl inde yerler; sol tarafında l i r . Üstü tonozla örtülü olan bu kısm ı , kare ke­
ise 1 0 .40 metre derinliğinde, kemerl i , yolculara sitli dört s ı ra sekizer ayak dizisi beş sahna ayır­
ayrılmış od�lar, salonlar, iki hamam ve ambarlar maktadır. Ortadaki sahın öbürlerinden daha ge­
vardır. Avlunun ortasında, Sasani ateşge l er i nde niş ve yüksek olup tam ortadaki yerin yukai·ısı
olduğu gibi d ört kem-er üstüne dayanan 7,85 X pandantiflerle sekiz kenarlı kasnağa oturan bir
7,85 metre ölçüsünde -bugün çok harap durumda kubbe ile örtülmüştür.
olan- bir mescit bulunmaktadır. Bunun karş ı l ı k l ı Alara Hanı: Bu üç tipten hiç birisine girme­
çifte merdiveni de yok olmuştur. Am.ı kalan kı­ yen ve avlulu hanla kapalı hanın. birbirine eklen­
sımlardan süslemenin zenginliği üzerine bir fi­ mesinden değil d e kaynaşmasından meydana ge­
kir edinmek mümkündür. Kayseri - Sivas yolu len, ş i m d i l i k tek örnek olarak bildiğimlz bir han
üzerindeki Sultan Hanı'nın mescidi daha iyi ko­ da, kitabesinden 1 23 1 'de ( H . 629) 1 . Alaeddin Key­
runmuştur. Zamanlarında bu mescitler her halde kubad tarafından yaptırıldığı anlaşı lan Alara Ha­
bire r kubbe .ile örtülü idi. n ı 'd ı r.
121
:; • i ;

� �
.
; :
. . .

- - --·--· -·· ·-·········


�--· -·-···-- �
· ·· · - · - ·· -
: i ; 1
. . . .
. .

� PJ
: : . .
. .
. .
�-····· · · ·:::ı

�·--·······::::
- --·· ····

: i
. .
. '
ı. .: : .

�--······
�--·· · ::.:: .:. - � ,a..,ı
. :

T/
A..•
- ·-···
V
i. : /7'7'Jl77'?T
f2J
h
· -
.

; :
.
: .
. :. . .

�::::::::.:::: � Antalya-Alfüye

: �.;
...... : �
. .
.... .. .....
yolu.
••••••
.
�;

• •
Alara

W'/ff//@ . -
Han'ın

i
•••.
planı.
: �
.
·
:
\
.
·
.

'

.
' ,· '
·

Burada, orta avlu, üstü açık bir koridora çev­ yalık ve kışlık bölümleri hiç bir zaman ölçü ve
rilmiş, bu koridorun sağında ve solund<t bulunan biçim bakımı ndan aynı değ ildir. Yazlık bölümün
ve birer eyvanla birbirinden ayrılmış yolculara öz­ kare ya da di kdörtgen biçimini aldığı gibi, ka­
gü dörder oda, hanın eşya ve hayvanlara ayrı 1- palı kışlık bölümün de daralıp uzadığı ya da kı­
mış olan kısım larından özenle tecrit olunmuştur. salarak kareye yaklcıştığı o l u r . Bu cır:1da yazlık
Böylece yolcuların rahatı ve akşamları eyvanlar­ tipte. taçkapıya karşı olan iki sıra kemerli bölü­
da serinlenerek dinlenmeleri daha iyi sağlanmış­ mün yerini kapa l ı , dar ve uzun beşik tonozlu bir
tır. Yolculara ayrılmış olan odalarla eyvanların bölüme bıraktığı görülür. Kırkgöz Hanı bu deği­
arkalarındaki tonozlu bölümlere, yolcuların adam­ şikliğe ötnek olarak veri lebilir.
larıyle konuşmaları ve hayvanları zaman zaman
gözetlemeleri için, küçük pencereler açılmış­ Aynı tipler içinde görülen değişikliklerden
tır. Bir merdivenle çıkı lan mescit, giriş kapısının biri, kervansaraylarda mescitlerin buiundukları
sol yukarısındadır. yerlerin başka oluşudur. Hiç kuşkusuz, Selçuklu
Genel olarak, üç tip üzerinden gözden geçir­ kervansaraylarında görülen mescitlerin en güzel­
diğimiz kervansaraylar, kendi tiplerinde ana çiz­ leri, avluların ortasında dört yüksek sivri kemer
g i leriyle birbirinin benzeri iseler de, daha önce üzerinde kurulmuş olan köşk mescitleridir. Kon­
· işaret ettiği m iz g ibi , yine de aralarında bazı de­ ya-Aksaray, Kayseri-Sivas arasındaki iki Sultan
ğişiklikler vardır. Öyle ki, her bakımdan aynı Hanı'nın bu köşk mescitleri, yapı ve süsleme ba·
olan iki kervansaray gösterilemez. B i r · kere yaz­ kımından birer şaheserdir. Ağzıkara Han ile Is­
l ı k ve kışl ı k tiplerini birleştiren kervansarayların haki ı Kervansarayı 'nın da böyle avlu ortasında
1 22
Kayseri Sivas
-

yolu üzerinde,
Kayseri'ye 50 km.
uzaklıkt>a ki
Sultan Hanı'nın
kapısından detay.

birer köşk mescidi vardır. Ama bu tip mescidin gelirin nerelerden sağlanacağı n ı görevl ilerin na­
s ı l çalışacaklarını ve kaç para alacaklarını b i l d i r­
,

avlu ortasında bulunmayanına da rastlanır. Za­


zadiıı Hanı i l e Avaııos'taki Saruhan'ın, Alara mektedir. Yolculardan ise ücret a l ınmazdı.
l-lanı'nın mescitleri de, taç kapılarının üzerinde Kuruluş bakımından bu kadar insani, mimari
yer alır. bukımından da her ihÜyacı karşılayacak kadar
Kervansaraylar, hükümdarlar, devlet büyük­ düzenli olan bu kervansarayların, Anadolu'ya
leri ve zengin hayır sahipleri tarafından kurulmuş Türkistan'dan geçtiği, Türkistan'da Büyük Selçuk­
ve hayır i ç i n hizmete konulmuştur. Bu kervansa­ lu lar tarafından yaptırılmış olan kervansaraylar­
rayların vakfiyeleri, bunların nasıl yönetileceği n i . dan da anlaşılıyor.
123
,/
1 1 1 ,··
ıue ı d
• 1 1
' ı t t 1

1 ı 1 ı T
\ 1 1 1 I 1 1
UIU,IUBH laJ!}3
1 1 '

• 1 - - ---'
- - - -- � - --- �----- � ---- - - �
1
1
, i l • • 1 • \
,
uepJeı.heJesueAJa>f
, • ı t i , , '

' ,
... 1 • 1

\
sıw ı ıde.<
' ..

-:..- ---� -----� --- - ----- � ---..-


epun ı o.h
...
'
..

1
...
1 1
UOAftf - BAUO)I
' • 1 ,
. , 1 1 ,
'

\ • • 1
'

1 , ,
\ ı I
:
ı
ı
\ ı 1 ,,

,1 1
/ ı
1
1
1
1
1' 1\
1 \

�:: � �: --�'-'-�
��-- :
, 1 1 1 1 ..

:.:: ::
·
,..
-
__

: -
- -
- --
- - -

-
�: •
·---
-- - - -
-- � : ----
- - - -- -

- 1 - :

I ı 1

sc oc s� Ol o

,_..,·,,: :.·· ....,·,, ·:.' : ; .... : :..-� ...

:•-
f::ıi f:i m:::·:
• t • ••

a
• •

W _U µ���i�: ��-
�:::.�::fjl::.:':��
·ıueıd .. .
uıu,ıueH
··· ___ ___ ... ...

eJe)jızŞv

-�:::::rır·::;
·nıo-' :
J! 4a Aas N -'
·
eJes >ıv
:

••
.

�·

..;::::�m::::::��;
.. , :\ /1 ' "'

,>
: ·...... .. .
(i i !·
..
.
••

....
..� .- -.; FF::: :n:::::; ·

'
-
-.,

: ! ! :
.- . -. .

•,) :
,' . 1 : : : ....
lın 11
g � ·
""
· ···· - - · ··-- · ··-- ··-·. .
· · -· ·-·-··

· · ···· ······ . ........... ······


. -

: !
"'·..

....
..

...

1
.
.
: •
.

..
,

) : ...· ·....... ;
,.,'
.
.. ..

- - - --,
-- - -, 1
1 1
1 1
ı 1
1 1
1
1
� a
� IJ

D l'3
9
o

I o I 2 3 4 5
lww' 1 1 l '-=-'

EJ m Basan
il] �
E!J l!
� � O fa fj fi ı:J G f3 (il

� �
"

• •

Akçakale •
1

Kervansaraylar, Büyük Selçuklular döneminde ilk ola­ 1


/ •


rak Türkistan'da yapıimıştır. Daha sonra İran ve Ana-· • •
• •
dolu'da da yapıldıklarını görüyoruz. Bu sayfada Tür­
kistan'da yapılmış· üç kerv�sarayın planlarını veri­
yoruz: Üstte Akçakale Kervansarayı, sağ üstte Başan
Kervansarayı, yanda Daya Hatun Kervansarayı .

10 o l(J

Daya Hatun ,
125
��
' "

İki ı rmağa bakan sarp bir tepenin üstünde yer alan Elhamra Sarayının genel görünüşü. Elhamra, müstah·
kem bir kale, saray ve köşklerden meydana gelen bir yapı topluluğudur.

İLHANLILAR'DA SİVİL M İ M A R I : noktaya yükseltmiştir. Nasrller'in mimarisini


tek bc:şına Elhamra sarayı tem s i l eder. En­
i l ha n l ı l ar devrinin darü'ş şifa, kütüphane, ker· dülüs mimari s i n i n en güzel eseri olan ve yüz­
vansaray g i b i sivil yapılarından, üç kervansara· y ı l lar boyunca sanatç ı l arın, gezgin lerin ha­
yın yıkıntılarından başka b i r şey kalmamıştır. yal lerini coşturan bu saray, derin derelerle
Yalnız Gazan Han zamanında yirmi bir kervansa­ çevri lmiş Daro ve Genil ırmaklarına bakan sarp
ray y a p ı l d ; ğ ı n ı düşünmek, y!kıntı n ı n ne kadar ağır bir tepenin üstündeki düzlüktedir. IX. yüzyıldan
olduğunu göstermeye yeterlidir. Bugün bazı kı­ başlayarak Müslüman İspanya'nın rahatını kaçı­
s ı m l arı görü l e b i l e n , i l h a n l ı lar'dan kalma üç ker­ ran savaşlar zamanında, Gırnata'ya hakim olan
vansaray, yapı l ı ş tarihleri s ı rasıyla ş u n l ardır: İs­ bu tepe üzerinde bir müstahkem kale inşa olun:
fahan civarında S i n ( 1 330), Tazvi r-Tebriz yolunda muştur. Kaleye, kullanı lan malzemenin renginden
Zencan ( 1 332-1333) ve Tebriz�Culfa yolunda Me­ dolayı Elhamra, yani " kırmızı,, adı ver i l J i ğ i söyle­
rend ( 1 335). Her üç yapı da tuğladır. Yüksek por­ n i r . X I . yüzyılda G ı rnata surlarla kuşatı ldıgı za­
talleri, yuvarlak dayanak kulelerinin destekledi­ man. bunlar saraya uyduruldu. X l l l . yüzyıl başla­
ğ i d i kdörtgen biçimindeki kuşatma duvarları, av­ rında Nasri emirlerinin soyu G ı rnata'y;ı yerleşti
l u l arın her kenarı ortasında yer alan eyvanları, av­ ve Muhammed İbnü 'l-Ahmer dört kule daha yap­
luyu çevreleyen odalar ve sivri kemerleri i l e Ana­ tırarak Elhamra ' n ı n tahkimatın sağlamlaştırdı.
dolu Selçuklu medreselerinin etkisini belli eder­ Daro deresinin suyunu saraya çıkartan yine odur.
ler. Yal n ı z bu kervansaraylar tuğladan yap ı l d ı k­ Oturduğu saray da büyük o l as ı l ı kl a Charles-Ou­
ları için, süslemeler d i kdörtgen panolar ve çini­ int'in (Şarlken) sonradan yaptırdığı sarayın ye­
lerden ibarettir. rinde bul unuyordu.
Nasriler'in başka bir kolundan olan ve 1 3 1 4'­
den itibaren öncekilerin yerini alan öteki üç emir
ENDÜLÜS'DE (NASRILER'DE) SİVİL
M İ MARİ: bugün h a l a görülen binaların çoğunu kurdular.
Comares kulesini v e ona yakı n öbür daireleri 1.
Elhamra Sarayı: Muvahhitler'in y ı k ı l ı ş ından Yusuf ( 1 333-1354} yaptırmıştır. Aslanlar avlusu
sonra 1 238'de G ı rnata'da Muhammed ibnü' I Ah­ ile sarayın başka kısım ları oğlu V. Muhammed'­
mer ( 1 232-1273) tarafından kurulmuş olan Beni i n ( 1 354-1359) eseridir. Böylece Elhamra, saraY.
Nasr ya da Beni Ahmer devleti, İ s l am uygarl ı ğ ı n ı ve köşklerden kurulmuş bir topl u l uk ohrak görü­
Hal ife 1 1 1 . Abdurrahman. zamanında görülen nür. Önceden düşünü lmüş bir plana qöre deği l ,
1 26
Gırnata'da, Elhamra Sarayının Adalet Divanhanesi (1 354-1391 )

1 ?.7
"

Gazne'de X. Yüzyılda duvar


süslemelerinde kullanılmış
seramiklerden bazıları. Son yıllarda
Gazne'de yapılan kazılarda ortaya
çıkarılan bu seramiklerde, Han Devri
Çin seramiklerini akla getiren hayvan
figürleri görülüyor. (New York
Metropol itan Museum 'de).

Kutbeddin Aybek tarafından Eski


Delhi yakınlarında Lalkot Kalesinde
yaptırılan Kuvvet-ül İsl�m Camii
(1 193 - 1 2 1 0) Hindistan'daki camilerin
en eskilerinden biridir.
• • •

- ��--�--�--�
3H
t
� ıı-------�--
6

··ı

Gırnata. Elhamra Sarayının Planı. 1 - Elçiler Divanhanesi. 2 - Albarka (Baraka) Divanhanesi. 3 - İki Kız­
Karcieş Divanhanesi. 4 - lbn Sarraç Divanhanesi. 5 - Mahkeme Divanhanesi. 6 - El Bürke Avlusu (Ha­
vuzlu Avlu.) 7 - Arslanlı Avlu. 8 - Mescid. 9 - Mescid Avlusu. 1 0 - Hamam. 1 1 - Linderaja Bahçe­
si. 1 2 - Kraliçenin Giyinme Odası. 13 - Kari V. (Charles - Ouint'in) Sarayı.

1 28

-
-

G ı rnata'da, Elhamra Sarayında İbnisarac. Divanhanesinin tavanı.

1 29
yüzyı l l ar boyunca kend i n i gösteren ihtiyaçlara 1 . Yusuf'un Elhamra'sı, Fas · medreselerinin
ve kişisel zevklere göre gelişmiştir. ve Tlemsen camilerinin üslubuna yakınlığını ko·
Elhamra, bağnaz l ı k v.e anlayışsızl ı k yüzünden rursa da, V. Muhammed 'in Elhamra'sı arabeskci
çok zarar görmüştür. Sarayın büyük bir kısmı !erin repertuarına yabancı olan yeni unsurları
Charles-Ouint tarafından yıktı rılmış ve yerine rö­ içermektedi r . Bununla beraber her iki kısmın pla·
nesans üslubunda gösterişli, sirki andıran, dağı­ nı İslam hükümdarları n ı n yaşayışına iyi uymuş
n ı k ve tamamlanmamış b i r saray yaptırılmıştır. görünüyor.
1 522'de bir deprem ve 1 590'da bir patla­ Elhamra s�rayı, zarifl i ğ i , zengin süsleri, bah�
ma sonunda sarayda büyük yıkıntılar olmuştur. çeleri ve havuzları ile gereğinden çok incelmiş
XVll. yüzyıldan XIX. yüzyılın ortalarına kadar s a· bir duyÇ1ululuğun son parıltisıdır.
·ray tamamivle terk edilmiştir.

MEM LÜKLAR'DA SİVİ L M İ MARI:


Bugün saray b i rbirine eklenmiş iki büyük ya·
pı topluluğundan kurulmuş görünüyor. Salonlar, Bu devirde, bugün ortadan kalkmış b i rçok
birbirine dikey olan iki uzun avlunun çevresinde saray yapılmıştır. Napoleon'un Mısır seferi s ı ra·
toplanmıştır. Bunlar da el-Bürke avlusu çevresin­ sında b i r l i kte götürdüğü arkeologlar bunların ka­
deki salor.lar ile Aslanlar avlusu çevresinde bulu­ l ı ntılarını görmüşlerdir. Kahire iç kalesinde Se­
nan salonlardır. El-Bürke (Alberca) adı avlunun lahadd i n 'in yaptırdığı, i l kin Baybars 'ın, sonra da
ortasında bulunan ve uzun bir aynaya benzeyen Kalavun'un yeniledikleri Kal'atu'r-Rih bunlardan
havuzdan gelmektedir. 1. Yusuf'un eseri olan 36 biridir. Bu sarayda on iki sütunun taşıdıgı, büyük
m. uzunluğundaki bu avlunun iki IJüyük kenarı kubbeli bir tören salonu bulunmaktaydı. Ravza
üzerine açılmış olan karşılıklı kapılardan yan adasındaki Necmeddin'in sarayı da böyleyd i . Sa­
salonlara geç i l ir. Avlunun kuzey ve güneyinde lon, üçer sütunlu dört grubun taşıdığı merkezi
bulunan, ince sütunlara dayalı yedi kemerl i gale­ bir kısımdan oluşuyordu. Bu kare mekanı galeri­
riler özellikle süsi-emeleri ile göz kamaştıracak ler çevi rmekteydi . Kuzey ve güneyde iki derin
değerdedir. Güney galerisinin üstünde harem dai­ eyvan, plana uzun bir şekil veriyordu. Bu plan,
releri yer almıştır. Avlunun kuzey kenarının or­ korunmuş olan Baştak Sarayı ( 1 339) ile Kayıt­
tasında bulunan b i r kapıdan geniş b i r dehlize gi· bay'ın sarayında görülür. XV. yüzyıldan başlaya·
rilir, oradan da Elçiler divanhan.e sine geç i l i r. Al· rak Kahire'deki zengin evlerinde de uygu-lanmış­
barca (Baraka) denilen bu dehl iz-divanhane, El­ tır. Bu konutların haremini meydana getiren üst
çiler divanhanesinden küçüktür ve köşelerinde katlarında daima ka'a denilen bir salon vardır.
mukarnaslı pandantifler vardır. Ahşap bir tava­ Salon, iç avluya üçlü bir şahnişin i l e açı l ı r.
n ı taşımaktadır.

Elçiler divanhanesi, Comares kules i n i n içe­ SAFEVİLER'DE SİVİL M İ MARİ:


risi ndedir. Elhamra'daki salonların en büyü­
ğü olan ve her kenarı . 1 1 ,24 metre l i k b i r kare A!i Kapı ve Çihil Sütun: Sivil yapılar daha
teşkil eden bu divanhanenin yüksekliği 18 değişik örnekler gösterir. Bunların en eskileri
metredir. Ü ç kenarında kırlara bakan üçer .A l i Kapı i le Ç i h i l Sütun (Kırk Di rek) dur. 1 598'de,
penceresi vard ı r. Duvarların kalınlığı 3 met­ İsfahan hi.ikümet merkezi olduktan sonra yapıl­
reyi bul maktadır. Bu da pencerelere birer mış oldukları sanı! ıyor. Ali Kapı, zarif kitlesi ve
oda görünüşü vermektedir. Yarı daire kemerli aşırı olmayan çizg i l eriyle Meydan'ı-Şah'a hakim­
yirmi küçük pencere, kubbeyi taşıyan mukarnas­ dir. Doğu cephesinde taşkın sivri kemerli bir
lı kornişin altında, yukarı kısım larda s ı ralanmış. taçkapı vardır. Kubbeli bir dehlizden geçilerek
tır. Üstünde bir fener bulunan bu ahş<tp büyük şahın bahçelerine girilir. Bu giriş . i l e sağında ve
kubbe, tamamiyle mukamaslı bir kubbenin yerin­ solunda bulunan i ki salon, yapının esasını
de sonradan yapılmıştır. El-Bürke avlusunun do­ n ı teşkil eder Bunun üzer.indeki yapı da i ki kısmı
ğusunda hamam, batısında da b i r mescit bulun­ i ç i ne al ır. Öndeki kısım talar denilen geniş bir
maktadır. Duvarların, genel l i kle çember kavisli balkondur; düz çatısını ahşaptan on sekiz yük·
kemerlerin ve kubbelerin süslemesi öze l l i kle sek ve zarif sütun taşımaktadır. Buradan mey­
V. Muhammed'in yaptırdığı kısımlarda taşkın bir dan görülür. Şah ile saray erkanı şenlikleri bura­
zengi n l i kte olup mukarnaslar aşırı b i r rol oynar. dan seyrederlerdi. Talar'ın arkas.ındaki kısım ise,
Süslemenin üslubu, 1. Yusuf i l e oğlunun zamanı dışarıya geniş pencerelerle açılan üç katın çevir·
arasında, belli bir değ i ş i k l i k olduğunu gösterir.. diği kabul ve tören salonudur.
1 30
Kapı ve penc e re bol luğu, sarayda yaşayanla­
ra manzaradan yarar!anmak olanağ ı n ı veren bu i ç
açan karakter, sarayın güneyindeki bahçelere ser­
piştiri l m iş köşklerde de görülüyo r Bunların en ta­
.

nınmışı Ç i h i l Sütun'dur. Taş döşemeli, 56 X 84 m.


ölçüsünde bir alan üzerinde kurulan ve önünde
uzun bir havuz bulunan bu köşk de Şah Abbas'ın
eseridir : . Çatısı yirmi ağaç direğe dayanan taları
ile hafif, havai b i r yapıdır . Taların arkasındaki bü­
yük eyvan, daha küçük bir eyvan ile derinleş­
mektedir. Şahın ta htı burada bulunmaktayd ı .
Mermer taraçası üzerinde yükselen b u ze vk
ve debdebe köşkü, talarının yüksek direk dizi ie­


riyi.e , Ahameni hükümdarları n ı n çok sütunlu sa­


lonlarını (apadana) hatırlatır. Bu köşkün en ilgi

D
uyandıran tarafı da, konularını savaşlardan. sa­

• •
ray e ğ le nce l e rinden, aşıkane · sahnelerden alan
duvar resimleridir. Bütün bunlarda italyc:n röne­
sansının etkileri belli olmaktadır. •

Heşt Bihişt Sarayı: Şah Sü leym an ( 1 667-1 694)


tarafından yaptırılan Heşt Bihişt (Sekiz Cennet)
Sarayı, şimdi çok harap bir haldedir. Önceki ona­
rımlardan da çok zarar görmüştür. Bu sarayda • •

D
üst temeli teşkil eden bir taraça, bahçelere ba­
kan revaklar, sayısız kapı, pencere görülür. Sa­
• •
ray, pencereli kulesi bulunan bir kubbe ile ka­
patı lmış fıskiyeli bir orta holden ve bu holü çe­
viren sekiz kenarlı iki salon katı i l e odalardan
meydana gelmiştir.

Kervansaraylar:

Şebli Kervansarayı: Safeviler devrir.de özel­


l i k l e 1. Şah Abbas zamanında, şehirlerarası bir­ lsfahan'da Çihil Sütun'un planı
çok kervansaray yaptırılmıştır. Maxime Siroux,
sayısı e l l iyi aşan bu kuruluşların b i r l i stesini ver­
miş, öze l l i ki e rini in c el e m i ş tir . dan. köşe kulele r i n in ·içinde düzenlenmiş od�ıla­
Bunların bazılar! dağ, çoğu da çöl ve ova ker­ ra geç i l i r . Geniş orta 'hol, kervanların toplanr!ığ;

dığı için uygun görülen yerle rd e d e ri n o yuklar


vansaraylarıdır. yerdir. Kalın tonozlar, kitlevi duvarları gerekli kıl­
Dağ kervansarayları arasında en genişi ve
en iyi planlanmış olanı, Şebl i boğazına g i rmed�n a ç ı l m ı şt ır Bu holden sağında ve s olunda birer
. .

önce, büyük Tebriz yolu üz e rinde bulunan Şebli güzel oda bulunan pasaja girilip oraJan ahırlara
Ke rva n saray ı 'd ır 1. Şah Abbas'dan sonraki zama­
. ve eyvana var ı l ı r . Pasajın y a n l arında büyük hol­
,

na ait olması muhtemel bulunan bu kervansaray de ve köşe kulelerinde bulunan odalar yolcular
kapalı tiptedir. Kare biçimlidir ve her köşesinde içindir.
bir ku le bulunmaktadır. Büyük b i r kapı revakın­
. Bütün b i na k ir eç taşından bir üst te me l e
dan, kubb e ile örtülü bir dehlize giri l i r. Bu holün oturmaktadır. Yukarı kısımlar v e tonozlar düzgün
kesik köşelerinde, ya küçük odalara, y?. da hani­ tuğla ile örülmüştür. Kervansarayın ce phesinde
kah merdivenine geçit veren kap ı l ar bulunma kta ­ -portal i n sağında üç, solunda da üç ol ma.k ütere­
d ı r . Ahırlar. kesik köşeli bir deambulatoryum altı eyvan vardır.
teşkil eder. Bu köşelerin dı$ yüzleri ncie ticaret
eşyasının konulması için derin h ü c rel e r bulun­ Mayır ve Netenz Kervansarayları: Ş a h lsma­
maktadır: Kare yapı n ı n iç köşelerinde ise derin il zamanı n da ( 1 502-1524) ya pt ır ı l m ış olan, lsfa­
şömineleri olan dört açık oda vardır ki. bunlar- han'ın 40 kil o m et re uzağında bulunan 89 X $2 m .
131
Tebriz-Sultaniye
yolu.
Şebli
Kervansarayının
planı.

Isfahan-Şiraz
yolundaki
Dehbid
Kervansarayının
planı.

1 32
-- t-·-
1

Kaşan-Isfahan
yolundaki
Netenz
Kervansarayının
planı.

ölçüsündeki Mayır Kervansarayı, insanlarla eşya­ caktır. Avlunun kesik köşelerinde yer alan ahırla·
yı ve hayvanları, ayrı yerlerde barındırma soru­ ra giriş geçidi de kesin biçimini bulmuştur.
nuna yeni bir çözüm şekli vermesi bakımından,
öze l l i kle d i kkate değer.
Avluyu çevreleyen önü eyvan l ı odalar yolcu­ Dehbid Kervansarayı: Sateviler devrinde. bu
lara, bunların arkasındaki tonozlu galeriler de hay­ şekilde daha birçok kervansaray yapılmıştır. Ama
vanlara ayrılmıştır. Burada Alara Kervansarayı'­ şimdiye kadar gördüklerimizden ayrı tipte bir ker­
nı hatırlamamak elde değ i ldir. vansarayı Dehbid'de buluruz. İsfahan-Şiraz yolu
Sadeleşme ve ihtiyaca cevap verme yolunda üzerinde bulunan, 1 . Şah Abbas'ın ya da 1. Sa­
biçim a l mıya başlayan kervansaraylar, i l k i n en el­ ffnin ( 1 628 - 1 624) zamanlarında yap ı l mış olduğu
verişli planını Netenz Kervansarayı'nda bulmuş tahmin edilen Dehbid Kervansarayı'nın planı, se­
gibidir. 1 . Şah Abbas zamanına ait olan, 58,70 X kizgendir. Bu planın uygulanmasına b i ı sanatçı
67,50 m . ölçüsündeki bu yapı tamamiyle simetrik fontazisinden çok, yüksek dağlara yakın olan ker­
olup önce gördüğümüz tertipler (odalar, küçük v�nsarayın her türlü saldırıya karşı daha kolayca
eyvaniar) i le birlikte şu öze l l i kleri gösterir: Por­ savunulabilmesi sebep gösteri lebi l i r. Bu planın
tal i n ayakları birer hücre i l e hafifletilmiştir. Bu özelliği. dört çapraz eyvanlı planın sekiz kenarlı
tarz, sonraki Safevi kervansaraylarında uygulana- plana uydurulmasıdır.
133
Tipik bir Babürlü eseri olan, Cihangir'in Yazlı k Sarayı. (161 0'da yapılmıştır).

Jaypur'da XVl l l . Yüzyılın ilk yarısında barok etkisiyle yapılmış Hava Mahal yada • Rüzgarlı Saray•
1 34
yüksek kule, saray dışında olup bitenleri gözet­
OSMAN LILAR'DA SİVi L M İ MARİ:
lemeye yarıyordu. Kubbe Altı'nın yanındaki bir
demir kapıdan girip kızlar ağasına ve harem ağa­
Saraylar ve Köşkler: larına ait dairelerin bulunduğu uzun koridoru geç­
tikten sonra büyük b i r tunç kapıya varılır ki , ha­
Topkapı Sarayı� i l . Sultan Mehmed, lstan­ rem i n asıl g i rişi burasıdır. Kanuni Sultan Süley­
bul'u fethettiği zaman, Bizanslılar zamanında Se­ man zamanında yapımına başlandığı söylenen bu
nato'nun. bugün de Üniversite'nin bulunduğu daire, hiç b i r bel l i p!ana uymaz. Çeşitli zamanlar­
meydanda bir saray yaptırılmasını emretmişti.
daki zorunluklara göre yeni eklerle birtakım ara­
Bir yıı içinde tamamlanan ( 1 454) ve .olanı b i l i n­
l ı k yollar ve kemerli koridorlar yap ı l m ı ş , pek ka­
meyen bu saray, Kanuni zamanında yanmıştır. ·

rışık b i r manzara almıştır.


Belki de Fatih bu sarayı beğenmemiş olduğu için İkinci avlunun sonur.daki Babü's-Saade deni­
Topkapı Sarayı'nın yapım ına başlanmıştır. Bun­
len üçüncü kapıdan da geçilince padişahın şahsı­
rJan dolayıdır ki i l k saraya .. Eski Saray .. , ikincisi­ na ayrılan üçüncü avluya girilir. Karşıya gelen,
ne de «Yeni Saray• denilm iştir. Topkapı Sarayı döşeme düzeyine kadar kaide kısmı, Fatih devri­
sonradan verilen b i r addır. Yeni saray tek bir ya­
ne ait olan ·etrafı revaklı yapı Arz Odası'dır ve
Yavuz'dan başlayarak Sultan Aziz zamanına l<a·
pı olmayıp birtakım ayrı daire ve köşkler toplu­
luğudur. Bu toplulukta temeli i lk atılan yapılar,
dar birçok �ez onarılmıştır İçerisi ufak bir oda;
köşkler olmuştur. Bunlar arasında da gerek tari­
dan ibarettir. Kanuni gibi b i r cihangir . kabul tö-
hinin esk i l i ğ i , gerekse güzell iği bakımından Çinili
renlerinde bu oda i le yetinmiştir. .
Köşk başta gelir.
Dördüncü avlu Boğaz'a . bakan b i r set üzerin­
Sarayın bütünü surlar ile b i r l i kte 1478'de
ded ir. Sonraları padişah köşkleri burada yapıl­
( H . 883) tamamlanmıştır. Topkapı Sarayı, Ayasof­
mıştır. Bu köşkler arasında Mustafa Paşa Köşkü,
ya Cam i i 'nin yanından başlayarak Sarayburnu'na
Revan Köşkü, Bağdat Köşkü, Mecidiy� Köşkü bu­
k� dar uzar.ıan yedi . yüz bin metrekarelik çok geniş
_ lunmaktadır. Bu avludan geçilen beşinci avlu,

deniz yönünde iki yandan deniz surla ;ı , kara yö:


b ı r alanı kaplar. Uçgen biçiminde olan bu alan
sonradan park haline getirilmiştir. Boaaz'a · ha­
kim olan Bağdat Köşkü, Yeni Saray'ın ;n iyi ko­
nünde de Sür'i Sultani denilen sur ile çevrilidir.
runmuş, en güzel yapılarından biridir. 1 638 ( H .
Bu sonuncu suru tamamiyle Fatih yaptırmıştır.
1 048) tarihinde iV. Murad tarafından Bağdat'ın
Sarayın dördü karada, üçü de sahilde olmak
fethi anısına yaptırılmıştır. Plan bakımından se­
üzere sura açılan yedi büyük kapısı vardır. Kara­
kiz köşeli olan köşk, dört yandan çıkıntı lıdır. Üs­
daki kapılar, Otluk Kapı, Bab-ı Hümayun, Soğuk
tü fenerli b i r kubbeyle örtülüdür ve 22 mermer
Çeşme Kaı;ıısı, Demir Kap ı d ı r , Sahilde olanlar
sütuna dayanan, kemer yükseklikleri 7 metre olan
'

da Topkapı, Değirmen Kapısı ve Balıkhane Ka­


revakla; ve geniş saçaklarla çevrelenmiştir. Diş
pısı'dı r . Sarayın ve surun esas kapısı Bab-ı Hü­
, duvarların ?it kısmı iki metre yüksekliğe kadar
mayun'dur. Alaylarda ve törenlerde bu kapıdan
damarlı mermer ve renkli taş levhalarla, üst kıs­
g i r i l i rdi. Bir zafer takını andıran ve kitabesinden
mı da beyaz zemin üzerine yeşil ve mavi çini ler­
1 478 tarihinde Fatih tarafından yaptı rıldığı ania­
le örtülmüştür. Bordürlerdeki çiniler ise mavi ze­
ş ı l an bu kapı, birçok defa onarılmıştır.
min üzerindedir. Çini ler, çin bulutu, bezelye yap­
Bab-ı Hümayun'dan içeri giril i nce, Saint İren
rağı vb. g i b i türlü yaprak motifleriyle süslüdür.
Kilisesi ve Darphane'nin bulunduğu 300 metre
Kapıların, pencerelerin ve . dolapların kanatları
uzunluğundaki meydan gelir. Burası sarayın birin­
ci avlusudur. Bu kısımda Fatih devri eserlerin­ abanozdan yapılmış fildişi ve bağa i l e süslen­
miştir. İç duvarlar ve kemerler, kubbeye kadar
den hiç b i r şey kalmamıştır. Bab-ı Hümayun'dan
en nefis çinilerle kaplamıştır. Hele ocağın sağın­
bir kavis çizerek içeri giden yol , iki kuleli bir ka­
da ve solunda bulunan büyük boydaki mavi kuş
pıya götürür ki, buraya Orta Kapı ya da Babü's
resimleriyle süslü beyaz zem inli çini panolar,
Selam derler. Bu kapıdan, resmi devlet h izmetle­
xvı ı . yüzyıl çiniciliğinin en güzel örnek!eri nden­
rinin görüldüğü, divanın topland ı ğ ı , ulüfenin da­
dir. Köşkün altta ve üstte olmak üzere otuz iki
ğıtıldığı ikinci avluya girilir. Bu avlunun sağ tara­
penceresi vardır.
fında Sinan'ın yaptığı, yirmi kubbesi ve bacala­
rıyla mutfak bulunınakta-:lır. Sol taraftaki geniş Çinili Köşk: Eskiden Sırçalı Saray denilen b u
saçaklı, duvarları ve parmaklıkları süslü yapı ise köşk, Sultan . Fatih'in İstanb u l 'd a yaptırdığı eser­
Kubbe Altı denilen, vezirlerin toplandığı divan lerin en eskisidir ve o devrin sivil mımarisi üze­
yeridir. Osmanlı devletinin bütün işleri burada rine açık b i r fikir verecek durumda olan tek yapı­
görülürdü Kubbe Altı'nın 3rkasındaki dört köşeli dır.
1 35
Eskiden •Sırçalı Saray• denilen Çinili Köşk'ün dıştan görünüşü

Giriş kapısı üzerindeki mozayik ç i n i kitabe­


s i nden 1472'de ( H . 877) tamamlandığı anlaşı­
lan bu köşkün mimarı b i l inmemektedir. Köşk iki
katlıdır. Üst kat padişaha, alt kat maiyetine ay­
rılmıştır. Her i k i kat da bazı küçük farklar dışında
b i ribirinin benzeridir; düzen kareye yakın bir
dikdörtgen içine a l ı nmıştır. İ l k i n kubbe l i bir or­
ta hol di kkate çarpar. Hole dört eyvan açı lmak­
tadır. Bu Selçuklu düzeni, Bursa'dan geçerek ge­
l eneğe bağ l ı kalmıştır G i riş kapısının arkasında
pek derin olmayan bir eyvan, bunun Karşısında
dnha derince olan i kinci b i r eyvan. yanlarda da
birer eyvan bulunmaktadır. Yan eyvanların arka­
sında kare biçiminde birer, diğer iki eyva­
n ı n yanlarında da dikdörtgen biçiminde birer
oda bulunmaktadır . Ayrıca dipteki batı eyvanının
cerisinde dışarıya doğru çıkıntı l ı ve beş kenarlı
bir od::ı daha vardır.
Ç i n i l i Köşk'ün bu planı Bursa'da Yeşil Cam i '­
d0 ve benzerlerinde gördüğümüz "T" tipindeki
planı andırır. Bu bakımdan Bursa ve Anadolu 'da­
ki yapıların etkisini taşır. Ön sap köşedeki Çinili Köşk'ün planı
1 36
odanın döşemesinde açılan merdivenle ze­ feth inden sonra, gerek İstanbul'da, gerek impa­
m i n katına i n i l ir. Bu oda ve karşısındaki, ka­ ratorluk çevresine giren yerlerde birçok han ya­
burgalı üçgenler üstüne oturan b i r tam ve pılmıştır. Sadrazam Mahmud P.aşa'nın büyük ola­
bir yarım kubbe ile örtülü olan altlı üstlü altı­ sı!ıkla 1467 tarihle rinde Mahmud Paşa ve Çık­
şar pencerelidir. Haçvari orta holün yanlardaki rıkçılar yokuşların ı n köşesinde yaptırdığı Kürkçü
ve gerideki kolları, kaburqalı üçgenlere da­ Han ı , ölçüleri ve odalarının sayısı i l e Türklye'nin
yanan yarım kubbelerle ; i l erideki kol ise tam büyük hanları arasında yer a l ı r. Uzunluğu 1 30,
kubbe i l e örtülüdür. Uzunlamasına düz tonozlar­ genişliği 65 metre olan bu iki katlı hanın aşağı
la örtülmüş bulunan açı k eyvanların duvarları üç yukarı 40 X 45 metre ölçüsünde olan biri dikdö rt­
metre yüksekliğe kadar çini ile kaplanmıştır. gen, öteki poligon biçimli i k i avlusu etrafında ·sı­
Sağ eyvanın kemerinde ç i n i kalmad ığı halde, sol ralanmış, kapıları revaklara açılan yüz altm ı ş yedi
eyvanın kemerindeki çiniler olduğu gibi durmakta­ odası vardir. Alt kattaki odalar beşik tonozlu, re­
dır. Hücrelerin içi de ç i n i i l e kaplıdır. Parka ba­ vaklarının çoğu kubbeli, bazıları d� çapraz tonoz­
kan sağ ve sol odalar, önde k i ler gibi birer tam ludur. Bu odaların pencereleri yal nız revaka açıl­
ve birer . yarım kubbe ile örtülüdür. Duvarlar sağ­ dığı halde, üst kattaki odaların avluya ve sokağa
daki odada iki metre yüksekliğe kadar ince firu­ bakan pencereleri vardır. B i r ara kapı i l e bağlan­
ze z ı h l ı , altı köşe lacivert ç i n i l idir. Köşkün, bü­ tılı olan bu iki bölümlü hanın esas kapıs .. Mahmut
tün cephesi boyunca uzanan, sekiz köşeli narin Paşa yokuşu üzerinde birinci kare avluya açıl­
on dört sütuna dayanmış basık sivri kemerli re­ maktadı r . İşte bu kapının önündeki kemer gözü­
vakına gelince: Çatı tonozlarının duvarla kaynaş­ nün i k i yanında, üst kata çıkılan karşılıklı iki mer­
maması, kemerlerinin giriş eyvanındaki ç i n i l i ke­ diven bulunmaktadır. Moloz taşından işlenmiş
m':!r köş elerine eklenmesi, gergilerin normal ola­ o!an yapıda temiz bir işç i l i k görülmez. İkinci av­
rak konmayıp oyularak yerleşti rilmesi, sütun baş · ludaki taştan kemerler ayrı tutulursa, Kubbe ve
l ı k ve kaideler i nin daha çok xvııı. yüzyı l işlerine kemerler tuğla i l e örülmüştür. Ayaklar kesme kö-
benzemesi, ni hayet revakla asıl yapının b i rbiriyle • teki ta ş ı ndandı r
.

uyuşmaması . . . gösteriyor ki, bu revak 1. Sultan Bedestenler:


Mahmut devr i nde ya da daha sonraları yapılmış­ Osma n l ı devrinin bir yapı tipi de Bedesten­
tır. !e r dir. Bedesten, değerli malların alım satı mına
'

Ç i n i l i Köşk'ün. adından da anlaşı lacağı üze­ ayrılmış kapalı ç9rşıdır. D i kdörtgen planlı olarak.
re, öze l l i klerinden biri de gerek cepheyi, gerekse kcıre ayaklar ve kemerler üzerine oturan eşit bü­
.
odaların duvarlarını süsleyen nefis ç i n i l erdir. Dış yüklükte çok sayı de! kubbenin örttüğü bir esasa
çiniler. mozayik tarzında, sarı, firuze, lacivert ve göre yapılmışlardır. Dışardan dört yanlarını tonoz­
koyu yeşil renklerle işlenmiştir. Giriş kapısı, üç lu dükkanlar çevirir. istanbul'da bugünkü Ka­
metre derinliğinde sivri kemerli bir eyvanın için­ pa!ıçcırşı 'da bulunan eski ve yeni (sandal) be­
dedir. Kapının üstündeki alçı pencere, sonraki destenlerle Galata'daki bedesten olmak üzere
yüzyıllarda ycıpılm ıştır. Eyvan kemerinin karnın­ Fatih devrinden kalma üç örnek vardır. Ankara'­
da. fir u ze zemin üstüne lacivert kenarlı çinilerle, da bugün müze olarak kullanı lan Mahmut Paşa
yine mozayik tarzında ve küf! hatla «Tevekküli Bedesteni de aynı devirden olup, Ancıdolu'nun
Ala Hali k i ,, ibaresi dört defa tekrarlanmıştır. en 9üzel, en büyük bedeste n i d i r. Bunlar gibi, Bur­
sa'da. Merzifon'da, Beyşehir'de ve dahn başko
Hanlar: şehirlerde de bedestenler yapılmıştır Konya'da
Kürkçü Hanı (istanbul): Sivil mimari alanın­ Kanuni devrinde yapı l m ı ş bedesten tamamen yı­
da hanları da unutmamak gerekir. lstanbul 'un kılmıştır.

137
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MİMARİDE SÜSLEMELER

EM EVI M İ MARİSİNDE SÜSLEME: Koptları n kumaş, kemer ve bilezik g i b i ziynet eş­


yasında da görülen bu unsurları zengin bir hayal
Emevi mimarisi, kuruluş devrinde olan her gücü i l e kaynaştırarak yeni bireşimler elde e t­
sanat gibi devşirmecidir. Bazen biri diğerine üs­ mişlerdir. Bununla beraber, dalgalanan kordela.
tün gelen bu etkiler süslemelerde kendini daha tesbih tanelerinden daireler içine alınmış gülbe­
çok belli eder. Kubbetu's-Sakhra ile Ümeyye Ca­ zekler. üçgen motifleri, İslam sanatın ı n bu i l k
rr: i i ' n i n mozayikleri , gerek teknik, gerek tema­ de·ırinde Sasani etkilerini açığa vurur Ama bü­
lar bakımından Hellenistik'tir. Bitki unsurları . tün bu etkilere rağmen, duvarları böylece s ü s le-
özellikle Suriye ve M ısır Hı ristiyan sanatının süs­
leme repertuarından a l ı nmıştır. Bunlar akantus
i l e asma ve kıvrımlaşan saplardır. Müslümanlar,

ı -


..

Kudüs'teki Kubbetü's Sakhra'nın iç kısmındaki süsle Kahire'deki İslam Eserleri Müzesinde V l l l . Yüzyıldan
rnelerden. kalma bir bronz sürahi.
1 39
Yazı ile süsleme, hemen bütün
lslam ülkelerinde görülür. Yan­

JJ 1 �-ı J 1 y .
da bu süslemenin çeşitli yazt

d
örnekleri görülüyor: (Yukardan
.

·� .
9 aşağıya) 1 - Basit KOH (M.S.
790 yılından kalma bir Mısır
mezartaşından). 2 - Yapraklı

. ı, tc{lj t�1
KOfi (Tunus'ta Kayravan'da 952
yılından kalma bir mezartaşın­
dan). Bu yazı türünde dikey hat­
. lar yapraklanmıştır. 3 - Çiçekli
.· .
Kufi (M.S. 848 yılından kalma b;r
Mısır mezartaşından). Harflerin
sonları, çiçek motifleri ve gül
biçimini alan kıvrımlarla zengin­
leştirilmiştir. 4 - Nesih ( M .S.
1 285 yılından kalma bir Mısır
mezartaşından). Harfler birbirine
yaklaşıp yuvarlaklaşmı. ştır. 5 -
Sülüs (Kahire'de XIV. Yüzyılda
yapılmış bir türbenin cephesin­
den). Burada harfler Nesih yazı­
dan daha birleşik ve zariftir.
6 - Nastalik (Tahran, Gül istan
Sarayında bulunan Sadl'nin G C;
listan'ının baş sayfasından}.
Abartmalı yatay çizgiler, kıvr;m .
lı formlar, rastlantıyla konulmuş
gibi duran noktaları ile gösteriş­
l i ve zarif bir yazı biçimidir.

-;--:r :. lh ;-( • ' ·y �,_;; .. . .

mek, hele hiç boş yer bırakmadan yüze.ylerı dol­ Yazı unsuru: Yalnız kufi harfleri kullanan
durmak, adeta boşluktan bir tür korku duyma epigrafi; m i hrab ı n , kapıların ve pencerelerin çer­
h a l i , Emevi sanatının b i r özel l iğ i olarak göze çeve savaklarınca, tava n l arın altındaki trizlerde
çarpar. bulunmaktadır. Medinetu 'z-Zehra'da sütun baş­
Zaman, bu devşirmeciliği, bu süs taşkı n lığı­ l ı k larının tablalarında bu yazı kullanılmıştır, Taş­
n ı disiplin altına alacak, yabancı unsurlar bir bi­ kın olmayan bir üsluptad ır, sırf kendi kendine yet­
reşım içinde kaynaşacak ve İslam sanatı yer yer mektedir; zemin ancak pek seyrek görülen tek
özlü ve ölçülü bir anlayışa doğru yol alacaktır. tük tepe tomurcukları (fleuron) i l e döşenmiştir.
Harflerin şekli en eski yapıların yazı modellerine
hala bir yakınlık göstermekted ir. İfrikiya'da aynı
ENDÜLÜS EMEVİ M İ MARİSİNDE SÜSLEME:
zamanlarda kullanılmış olan kufi harflerden daha
Endülüs Emevi sanatı n ı n göze çarpan özel­ arkaiktir. Kelimelerdeki « H a » ve •Ayn � şekl i n i n
l iklerinden biri süslemenin bolluğu ve süs unsur­ bazı özellikleri di kkate a l ınmazsa, b u yazı IX. yüz­
larının değişikliğidir. Bu da etkilerin çeşitli ol­ yıldaki Kayravan yazısıyla büyük benzerlikler gös­
duğunu bel l i etmektedir. Bütün İslam sanatında terir. Medinetu'z-Zehra'da sütun başlıklarının
görülen ve yazı, bitki, geometri unsurlarını kapsa­ tablalarında kullanılmış olan kufi yazı, Kurtuba
yan süslemeler; taş, mermer, pişmiş toprak, tah­ Cam i i 'ndekinden daha süslüdür. Uzun harflerin
ta ve mozayık üzerinde yer almışlardır. sapları bazen üç dilimli hurma dalı ile sona er-
140
..

Elhamra Sarayında Mescidin mihrabı.

mektedir. Ama bu çiçekli kufi, İslam İspanya'sın­


da zaman zaman k u llan ı lacak ve ileride Elham­
ra'nın süslemesinde de ancak i kinci derecede
yer alacaktır.

Bitki unsuru: Burada da sap ve hurma dal ı , rRtDı


bitki süslemenin iki temel unsurudur . Sap, bor­
dürlerde, frizlerde ve panolarda yer a lmaktadır.

Görünüşte büyük bir değişiklik göstermekle be­
raber bordürlerin temaları birkaç şemaya indir·
�enebilir. Yaprakların uçları ya birbirine paralel­
fü ya da bordürlerin kenarlarına dikeydir. Sap­
ar ya diktir ve aşağıda çelenk halinde biribirine
bağlanırlar, ya da yatık s . şeklini a l ı rlar. Bu
..

tarza, yelpaze gibi açılm ış şeki ller gösteren kla ·


si k bordür tipi de bağlanır.. Başka b ir bordür şek­
li de sapın boydan boya uzadığı, dalgalandığı, üst
kenardan alt kenara giderek zikzaklaştığı şekil­
dir . Bazen de çifte sapın s i metrik dalgalanışlar­
la görülen mihverde birleştiği ve birbirinden ay­
rıldığı görülür. Süslemede görülen ve bol bol kul­
.
lanılan bir bitki u n suru da Payen ve H ı ristiyan ör­
neklerden ilhamını alan kengerd ir . Realizmin son
izleri de bu bitkilerde kaybolmuştur. Bütün bu bit­
ki :.� yuları az çıkıntılıdır. işleme tekniği ve ruhu Medinetü'z Zehra . Taş üzerine oyma ,süslemeler.
141
�t�·l
in.:!i

il!!•t•
tI�ltt•.

ltı��j
'l:,1$·J·•."
tWt
l!.;.,,.:ZJ'
f �l·
'-t -

t� . -··
. .-
J.'J��

·�
f* 1;
�J
t1•·
;-
4lf�
. ·1�
1


-1
- •·

�1f
.....


Gırnatadaki
.. 1 ..

�·ı
Elhamra
Sarayında
t •«­
l Arslanlı Avlu

I• 1•
stüko


'f!;'J
süslemelerinden

t •I•
- ·
- 1
r�r·.:
·. •
-

r:�1
�:ı
, , ,.
. . -
·::: · 1

Medinetü'z Zehra'nın taş ve tuğla ile y apılmış geomet rik süslemelerinden örnekler.
142
Elharnra
Sarayında
Mescidin
duvar
süslemeleri

bakımından Hellenistik geleneğe bağlanmakta­ Taş üzerine süse büyük yer vermekle bera­
dır. Klas i k geleneğe uygunluk Medinetu 'z-Zehra'­ ber. Medinetu'z-Zehra'nın sanatı, renk oyunlarını
n ı n sütun başlıklarında ifadesini daha iyi bulur. da kullanmasını bil miştir. Salonların sıvası ç0ğu
Kazılar sonunda bu başlı klardan birçoğu bulun­ zaman aşı boyası ve san toprak boyası ile çizil­
muştur. Başkaları da Medinetu 'z-Zehra'nın hara­ miş hendesi motiflerle örtülmüştür.
belerinden alı narak Endülüs'ün her tarafına yayıl­ Geometri unsuru: Geometrik süsleme. Kur­
m ı ştır. Bunların birçoğu da Murabıtlar ve Muvah­ tuba Emevl şanatında çok az bir yer tuttuğu halde
hitler tarafı ridan. yapılarını süslemek üzere alınıp üç ya da dört ayrı çeşitte toplanılabilen figürler
götüri.ilmüştür. büyük bir değişiklik gösterir. İlkin beyaz taşla tuğ­
ister Kurtuba Cami i 'nde olduğu gibi yontma lanın biı'likte kullanılmasından doğan bir süsle­
olarak işlenmiş, ister Medinetu'z-Zehra'da olduğu me şekli vardır ki, örnekleri Kurtuba Camii 'nde
gibi makkap ile derinliğine oyulmuş ve i ç ayrın­ kapıların ve yan pencerelerin kemer tablaların­
tılarla dolmuş olsun, bu sütun başlıkları İyon da, Medinetu'z-Zehra'da, bazı salonların döşeme­
ve Korent baş l ıklarının karması olan kompozit lerinde görülür. Değişmez g·enişl ikte ve küçük
baş l ı klardan ibarettir. ·Hepsi de kenger yaprakla­ boyda düz şeritlerin vücuda getirdiği süs diyag­
rıyla süslenmiştir. Burada Roma geleneğinin ör­ ramları. d i k açılı çizgilerin karşılaşması ilkesine
nek alındığı, Bizans'a ait olan sütun başlıkları­ ya da dama tahtası düzenine dayanırlar. Kare.
nın hiç etkisi olmadığı görülmektedir. aşık yolu, svastika ve zikzak çizg[lerden oluşan
143
X. Yüzy ı l ı n i k i nc i yarısında yapılan ve üzerine Küf! yazı He Emi r Bahtiyar b i n
M u i züddevle'nin i s m i yazılan altın sürahi o çağdan kalan p e k n ad i r v e d e­
ğerli altın eşyadand ı r. (Washington'da « Freer G a l l ery»de).
Elhamra
Sarayında
Elçiler
Divanhanesinin
duvar
süslemeleri

baklavalar, dört "T" harfinin kümelenmesinden pencere klostralarıdır. Bunlar doğrudan doğruya
doğan şekil l er bu i ki renkli süslemeni'l repertu­ hendesi örgüler, yani gi rift çizgilerdir k i , altı ya
arını teşkil eder. da sekiz uçlu yıldızları kapsarlar. Yıldız şeklinde
poligonun İslam girift çizgilerinin en mükemmel
Aynı anlayışla tasarlanmış olan aynı figür­ unsuru olduğu bil inmekted ir. Pencerelerin bu
ler Medinetu 'z-Zehra 'nın taş üzerine olan süsle­ mermer üzerine olan hendesi oymalarıyla a l ı n­
mesin.d e de kendini gösterir. Bu aşık yollarının lıklarındaki tuğla süsleme arasındaki benzerl i ğ i
şeritleri ya da bu dama tahtalarının dikdörtgenle­ görmemeğe olanak yoktur . .
ri , düz b i r yüzey üzerinde, çıkıntılarla belli olur­
lar. Bu hendesi süsleme ile Fustat'da meydana İnsan ve hayvan figürleri : El-Amiriyye'de ya­
çıkarılan Tolunoğlu süslemesi arasında görülen pılan kazıl�r sonunda alçak kabartma olarak ya­
ber.zerl i k , Endülüs Emevi sanatında, devamli ol­ pılmış bir aslan başı ve kuşlarla süslü kocaman
masa da, Samarra etkisini belirtir. Bu sanatta da­ bir başlık kıvrı m ı ; kufi b i r yazının çerçevelediği
ha sürekli bir gelişme gösteren hendesi süsleme, �ir alan içinde bir bitki motifinin sağında ve so-
1 44
lunda birbirine karşı iki kurt başı meydana çıka­
rılmıştır . Medinetu'z-Zehra yıkıntıları arasında
meydana çıkarılan ve bugün Madrit Arkeoloji Mü­
zesi'nde bulunan hayvan ve bitki motifleriyle süs­
lü taştan güzel bir tekne uzun zamandan beri bi­
linmektedir. Bunlara X yüzyıla ait çalgı ve av
sahnelerinin, hayvan boğuşmalarının zenginleş­
tirdiği fildişi işleri de eklenirse, Endülüs Emevi
sanatında canlı yaratıklara da oldukça geniş bir
yer verildiği anlaşı l ı r. Bunların yalnız sivil yapı­
lardeı ver aldıÇjını söylemeye bile gerek yoktur.

ABBASİ M İ MARİSİNDE SÜSLEMELER :

Samarra'da süsleme, sarayların ve evlerin


içinde büyük ölçüde yer a l ı r. Avlularda da bazen
süsıer görülür . Fakat dış duvarlar asla süslen­
me ,·,1iştir.
EmevT yapılarının süslemeleri taş üzerine
işlenmiş olduğU halde Abbasiler'inkiler tuğla du­
varları b i r metre yüksekliğe kadar kaplayan, mer­
mer tozu ile alçıdan yapılmış b i r harca, yani stu­
koya işlenmiştir. Mezopotamya ve İran bölgele­
rinde çok eskiden beri b i l inen bu tekniği Müslü­ Elhamra Saray ından· süsleme yazı kompozisyonu
manlar, yeni süsleme üslupları ile zenginleşti re­
rek ustaca kullandılar. Birkaç örneğini toplu ola­
rak Samarra'da gördüğümüz süsleme birbirin­
den farklı üç üslup gösterir: Herzfeld'in üç üs­ A üslubu: Bu üslubun ayırt edici öze l l i ğ i , da­
luba ayırdığı bu süslemeyi, somuttan soyuta gi­ ha önce Kubbetü's-Sakhr;:ı ve M ışatta'da görülen
den bir evrim çizgisini di kkate &!arak, onun üçün­ asma örgesidir. Ama genel olarak &eş tırtıllı (pek
cü üslubuna A, ikinci üslubuna B, birincisine de seyrek olara.k da üç tırtı l l ı ) şeklini koruyan asma
C •Üslubu demek doğru olur. · yapraklarında b i r değişiklik olmuş, kabarık yu-

Samarra. A üslubu
Ehrami bir salkım ve asma yapra· ·

ğ ı , dikine ve derin olarak stü�o üzerin·


de gösterilir. Tabiattan henüz uzaklaş­
mamış bu motiffor geometrik düzgün­
lükte kareler, sekizgenler .içine al ı n
m ı ştır
·

.145
Samarra. C üslubu

Röliyef az derindir. Şişe şekillerin­


den yonca, palmet arabesklerden, he­
lezonlardan oluşmuş motifler geo­
metrik şekillere girmeden yan yana
sıralanır ve tekrar edi l irl er.

varlak çizgilerin çevrelediği tırtıllar arasında miş bulunmasıdır. lslam sanatında i l k kez görü­
dört göz yer almıştır. Diğer iki değişiklik de, biri len bu tarzın İskit tunç işlerinden ve Altay yöre·
yaprağın sapla birleştiği yerde, üst üste yer alan sindeki eski Türk sanat eserlerinderı Samarra'ya
üç üzüm salkımının artık görülmez olması, biri de Türkler tarafından · getirilmiş olduğu, oradan da
zem i n i n sık olarak doldurulmasıdır. Babu 'l-Am­ Tolunlu'larla Mısır'a geçtiği bugün Batılı bilgin­
ma'da pek gelişmiş olan bu üsluota, süsleme stu­ lerce de kabul olunmaktadır.
ko üzerine di kine, derin olarak bıçakla kesilmiş­ Samarra'da Mütevekkil'in sarayında birçok
tir. Kareler ve sekizgenler içine al ınan örgeler duvar resimleri de bulunmuştur. Bunların konula­
henüz doğadan uzaklaşmış değ i l d i r. Onları tanı­ n Kusayr-ı Amra'da daha önce gördüğümüz konu­

mak mümkündür. Bu üslup, birçok unsurları ve lard ı r : Kaplan, köpek, tavşan, dağ keçisi gibi
yüzeyi oldukça s ı k işleyişi i l e Mışatta 'nın süsle­ hayvan larla kıvrım dallar içinde birbiri ardınca
mesini hatırlatır. s ı ralanan ördekler, törene gider g i b i süslenmiş

şan bir frizle süslenmiştir. En dikk ate Jeğer par­


turna kuşları . . . Sarayın serdabı develerden olu­
B üslubu: Bu üslupta süslemenin özelliği to­
murcuklardan oluşan rozetlerle palmetlerin anti­ çalardan biri, karşıdan görülen iki rakkasedir.
na.turalist olmasıdır. Bu süslemede, helezon bü­ Bu figürlerin çift si luetleri, bir kare teşkil ede­
yük rol oynar, ama arabesk yoktur, hele sap h i ç rek kadar simetriktir. B'ünye ve kompozisyon Sa­
görülmez. Burada süsleme daha sıktır, fakat sani'dir. Çehreierin tipi ve süsü de öyledir. Fa·
üçüncü üslupta olduğu gibı s ı k l ı k son haddine kat modlesiz olan bu figürler, siyah se_rt çizgiler­
götürülmemiştir. Koyu gölgeli görünecek şekilde le çevri lmiş olmaları , parlak ve zengin renkleri,
derin kesiİmiş olan, daire ve d i l i m l i rozet şeklini dekoratif özellikleri i l e Turfan 'daki Uygur re­
alan · örgeler, birinci üslupta olduğu gibi kare­ s i m l erine -yaklaşırlar.
ler ve sekizgenler içersindedir. Doğadan uzak
laşma görülmektedir. Samarra'nın deva m ı , Tolunoğlu Cam i i 'nin
öze ! l i k l e stüko süslemesinde görülür. Avluya ba­
.
C üslubu: Bu üslupta (yarii Herzfeld'in bi· kan revakların üst kenarlar ını süsleyen frizler,
rinci üslubunda) röliyef koyu b i r gölge yapmaya­ sekizgenlerin çerçevelediği gülbezeklerden oluş­
cak derecede az derindir. Şişe şekillerinden, yon­ maktadır. Ayaklarının üstündeki küçük açıtların
calardan, palmet arabesklerden, helezonlardan sağında ve solunda türlü süsler çizen ve baien
oluşan süs örgeleri, hendesi cerçe�lere çı i rme­ ywarlak, bazen sivri taçları (tüveyçleri) olan i k i
den üst üste, yan yana sıralanırlar ve teKrarıa­ gülbezek vardır. B u örgeye gerek Hellenisti k sa·
nıp dururlar. B i rbirinden çizgilerle ayrılmış olan natta, gerek Mezopotamya'daki Sasanl sanatında
bu örgeler soyut bir karakter gösterirler. rastlanmaktadır. Bordür süslemeleri zengindir.
Bu üslupta teknik bakımından göze çarpan Büyük kemerleri çerçeveliyen frizlerde · S · şek·
en öneml i özel l i k , örgelerin meyi l l i olarak kesil- linde helezonlar ve çiçek tomurcukları görülür.
1 4ô
Samarra süslemelerinden iki örnek

Örgeler türlü kemerlerin karınlarında aynı de­ sinde bu camideki stüko süslemenin özelliğini
ğildir, fakat bunlardan her. b i ri aynı örgenin so· şu satırlarla belirtir: ·Yaprak tek başıncı zemini
nu gelmiyen bir tekrarıdır. Samarra'da yan yana doldurmaya yetmektedir. Sap hemen hemen ta­
sıralanan poligonlar, kareler, baklavalar, burada mamiyl e kaybolmakta, sanki her yaprak başka
aralarında en az b i r boşluk bı rakarak birbiri içine .bir yapraktan doğmaktadır. Satıh tamamiyle tez­
girmiştir. Tolunoğlu Camii'nde Samarra'nın üç yinat ile örtülüdür ve zemin diye b i r şey görül­
üslubu bir arada toplanmış bulunmaktadır. Herz­ memektedir. Tezyinatta boşluk korkusu (horror
feld. İslam Ansiklopedisi'ndeki Arabesk madde· vacui ) denen şey budur.»
1 47
ıapıauJg uepUI J BjBWAO
eı4eı !Map nıŞounıoı

·uapu!Jaıawaısf!S ueı
-unAüq Jawa>ı ueueAep eJepjeAe apu!!we:::> nıŞounıoı

!J aıawaıs os
!:'ı! Jawa>ı
uıunweJ
nıŞounıoı
Samarra'nın bitki türlerine Nayin Camii'nde
de rastlanır. Bu camiin sütunları bir ha!ıya ve iş­
lemeye benzer. Sütun gövdelerine dolanan inci
dizil-eriyle süslü şeritler hareket; bunların birbl­
:-ini kesmesinden doğan hendesi biçimler içinde­
ki birbirine sıkı sıkıya yaklaşmış olan bitki . mo­
tifler,i de sükun duyumu uyandırır. BLr motifler
t
ınce ve dalgalı saplarla şekl i değ-iştirilmiş asma
yaprakları ve üzüm salkımlarından ibarettir. Bun­
ları camiin kemer karınlarında gördüğümüz gibi
mihrabında da görürüz. Özel l i kle mihrap, esk i l i ğ i ,
hendese v e bitki süslemesinin zenginliği, kom­
pozisyon dengesi ne lslam sanatının en özgün
eserlerinden biri sayılmaktadır. Bu m�hrabın en
zengin kısımları içiçe girmiş şişkin sivri kemer­
l i ve dört sütunun kenger yapraklı başlıklarına
dayalı i ki niş alınl ığıdır. Alttaki a l ı n l ı k tab!tısı i r i ,
ağır motiflerle; üstteki ise daha küçük v e hafif
motiflerle doldurulmuştur. Bu değişik!ik i l e tek­
düzeliğin önüne geçil m iş , b i r tür denge sağ­
Nayin. Carni-i Kebir. Bir sütun
lanmıştır. Bütün kompozisyonun ahengine zarar
vermeden bu düzeni değiştirmek mümkün değil­
dir. Çünkü üst a lınlığın daha zarif olan süsleme­
s i , bitişik duvarın süslemesine kolaylıkla geçişi
sağlamaktadır. Üst a l ı nl ıktaki süsleme, asma
yaprakları ile üzüm salkımları dizili on yedi sı­
radan oluşmuştur. Bunlar da orta m i hverin sağın­
da ve solunda bulunan sekiz kıvrım dala bağlıd ır·
lar ve tamamen simetriktirler. Camiin bu kısmın­
d3ki asma yaprakları sütunlardaki asm2 yaprak­
larından daha zengindir. Her iki alınlığın kemer
köşelerinde· dairelerin kuşattığ ı salkımlardan el­
de edilmiş birer gülbezek yer a lmıştır. Bu hende­
se ve bitki motifleriyle örülü süsleri, çiçekli kü·
fi yazı lar da ahenkl i b i r bicimde tamamlar.

FATIMİ M İ MAR-İSİNDE SÜSLEME:


Fatımi devrinin, İslam süslemesind·e büyük
bir yeri vardır. Fatımi sanatının kul l andığı deko­
ratif biçimler arasında, niş şeklindeki içerlek
Nayin . Cami-i Kebir'in mihrabı
kısımlardan daha ilgi uyandıran bir şey olamaz.
Bunlar, binaların dışında görülen esaslı unsurlar·
dır. Niş'i ancak heykel yuvası olarak tasavvur cü katındaki sağır nişler), ama bu sağır kernerier
eden bugünün zevki için biraz tuhaf b i r tarz. Ama Fatımi devrinde, Doğu'nun artan etkisi altında
bu tarz gerek Mehdiye Camii'nin kapı revakında, geniş ölçüde yayılmıştır. Genellikle uygunsuz ola­
-
gerek Kal'at'ın. minaresinde ve saraylcırında ta· rak • fayans mozayi k » denilen ve İspany;ı i l e Mağ­
mamiyle süsleyici bi r rol oynar. Biribirine bir kor­ rip sanatında o kadar büyük bir gelişme gösteren
nişle bağlanan nişler ve sağır kemerler, başka keramik, Kal'at'ın saraylarında zemin döşemesi,
herhangi oymalı bir süs olmadan Sfaks Camii 'nin belki de duvar kaplaması o larak kullanılıyordu.
cephesinde birbirini izler. Bu çeşit sağır kemer­ Kısmen m inarelere kaplanmış olan pişmiş toprak­
ler yeni b i r şey değildir. Tak-ı Kisra'da Samarra tan prizmalar, mukarnaslı kornişler vücuda geti­
yakınındaki Kasru'l-Aşk'da, Rakka Camii 'nde böy­ rirler. Mukarnas g i b i , mimaride keramiğin kulla­
le kemerler vardır. Kayravan Camii'nde de bu nılmas·ı da iran bölgesindeki Türk sanatından
i l kenin uygulandığını görmüştük (minarenin üçün- al ınmıştır.
149
El Ezher Camiinde Haremin kuzeydoğu köşesindeki süslemeler.

İslam sanatında yapıcının mantığından. çok Fatımi devri, özellikle çizgi unsurları v e kul­
süslemecinin hayal gücünden doğan kemer tra­ lanışları ile İslam süslemesinde yer alır. Bu de­
seleri , bizi i l g i l endiren devirde büyük bir değişik­ virde ve daha açık olarak el-Hakim Camii'nin ka­
lik gösterir. El-E:zher Camii'nin eski kısımların­ pı revakı ile i k i minaresinin yapıldığı 1 000 tarih·
da. gotik kemerine benziyen kırık kemerler görü· !erinde, arabesk denilen süsleme kendini gös­
lür. El-Hakim Cami i 'ndeki bu kırık kemer, Tolun· terir. Pek az rastlanır ayrı l ıklar b i r yana bırakılır­
oğlu Cam i i'nde olduğu gibi, hafifçe taşkındır. sa. bu dekor, kapladığı yüzey ister düzlem, ister
Kırık kemer, Kal'at Beni Hammad'ın m inaresinde eğri olsun, yalpık (meplat) b i r dekordur. Süsledi­
ve Xll. yüzyılda Sici lya'daki binalarda da görülür. ği yüzeyi derinleştirmez, derin röliyefler meydana
Buradan Hırfstiyan mimarisine geçtiği farz olu­ getirmez.
nab i l i r.
Açı k unsurlarla koyu zeminler, doluluklarla
xı. yüzyılda · görülen gernı teknesi kemer,
boşluklar arasındaki orantı, mümkün olduğu ka­
Xll. yüzyılda yaygınlaşacaktır. Bazen l ran keme­
dar aynı panonun değ i ş i k kısımlarında sür­
ri denilen bu kemeri Nayin Camii'nde de gör­
dürül müştür. M imari çizgilerin oluşturduğu çer­
müştük.
çeve içinde, her şey tamam ve eşit ola­
Birçok sütun baş l ı ğ ı , özell'ikle Fatımi mih­ rak süslenmiştir. Dekorun sıklığı bir biçimli­
raplarının sağında ve solunda bulunan sütuncele­ dir. Ama bu sıklık panodan panoya değişe­
rin başı 'ı kları , sütuncelerle b i rl i kte kaybolup git­ b i l i r; doluluklarla boşluklar, açıklarla koyu­
m i ştir. En çok rastlanan sütun başhğı Tolunoğlu iar arasındaki değişebilir orantı. röliyefli şe­
m imarının Samarra'dan aldığı çan biçimi başlık kil lerin genişliğ;, çökertilerin derinliği, panoların
tipindedir. IX. yüzyı l ın küçük modellerinden ge­
vücuda getirir. Bu panolardan bazıl a rı kuvvetli de­
mevzii değerleri arasındaki farkı ve hiyerarşiyi
len sütun başlığı, kaidelerinde birleştiri lmiş, uç­
ları içeriye doğru kıvrık üçgen şeklinde dört hur­ ğerleri ile dikkati çektikleri halde, daha hafifle­
ma yaprağı ile süslüdür. Oyuk çizgili b i r dekor, m i ş gri bir renkte olan diğer bazıları dikkati o
kıvrıl ımın sadeliğini bozmadan yüzeyleri örter kadar çekmezler. Süslemeci, bu b i r l i k içine le·
· Ü stüvani sütun .gövdelerinin yukarısı çok hafif al- keler koymuş ve uyumu bozacak olan büyük si­
'
çak röliyefli yazılarla ya da bitki dekorlu bilezik- luetlerden kaçınmış, ince biçimler kullanmıştır.
lerle süslüdür. Temel unsur. kendi başına bütün süsü teşkil
150
İslam dekoru hemen hemen zihni olan bir
inşadır . Süslemeciler doğadan esinlenecekleri
yerde, kendilerinden önce yapılmış olan süsle­
meye yeni değişiklikler vererek devam ederler.
İslam sanatının dört unsuru olan epigrafi, hende­
si şekiller, bitkiler burada da sürüp gider. Tali
olarak da insan ve hayvan figürleri, süsleme
repertuarında görülür.

Yazı dekoruna verilen rolün önemini dinsel
sebepler art.ırmaktadır. Bu yazıların çoğu Kur'­
an'dan alınan metinlerdir. Tasa hakkolunan ya da
mozayik ile işlenen yazı, köşeli sert kufi harfler­
der.dir. Bu yazı, Xll. yüzyılda neshi yazı kullanılın­
caya kadar binalarda ve sikkelerde tek başına h a·
kim ol muştur. Bununla beraber bu gürbüz harf­
lerin süsleyici değeri ne olursa olsun, arabeskin
kanunu demek olan •topyekun süsleme•nin ge·
reklerini pek de yerine getirmemiştir. Bir sarakda
ya da frizde, b i r çizgi üz.erinde sıralanan bu harf­
ler, aşağı kısmı doldurmakta, yalnız elif, lam, la,
gibi uzun harf saplarının yükseldiği yukarı kısmı
hemen hemen boş bırakmaktadır. Bu sakıncayı
önlemek için süslemeci türlü hilelere başvurarak
uzun harflerin saplarını geliştirmiş, kelimenin son
harflerini ya da kelime içinde sonraki harfe bağ­
lanmayan harfleri keyfi olarak uzatmış, ama özel­
,, i i kle boş alanları bitki unsurlarıyla dold.Jrmuştur.
Nil vadisinde kullanı lmakta olan çiçekli küfi­
nin Asya'dan gelmiş ve aynı zamanda İslam dün­
yasının başka bölgelerine de yayılmış olması
muhtemeldir. Kesin olarak b i l inen şey, XI. yüzyıl­
da bu yazının, Diyarbakır'da, İran'ın kuzeydoğu­
sundaki Radgan'da, büyük bir gelişme gösterdiği
ve 1 025'e doğru Kayravan'da mermer ve ta�ta
üzerinde çalışan hakkaklarla tavan nakkaşlarının,
Fatımi'ler devrinde yapılmış Seyyide Rukiye Tür­ eşleri Mısır yapılarında görülmeyen b i r ince l i k ve
besinin mihrabı tahta üzerine oyma süslemeci­ zeng i n l i kte kufi oyma yazıl;ir yarattıklarıdır.
liğinin güzel bir örneğidir. Süslemeler çok ger­ Mısır'ın yaratıcılığı, hendesi dekor alanında
çekçidir. rKahire lslam Eserleri Müzesinde). daha büyük olmuştur. Ama bu dekorun hangi şart­
br altında doğduğunu belirtmek oldukça güçtür.
1 003 y ı l ları s ı rasında el-Hakim'in minarelerinde,
eden. onun ritmini oluşturan unsur, değişmez ge­ henüz basit olan. fakat daha o zaman İslam hen­
nişl ikte olan şerittir. Bu şeridin izliyeceği resmi desesine özgü karakterleri bulunan, çizgi kom­
çizmek, yüzey üzerine kıvrılmaları ve çaprazlaş­ binezor.larıyla süslenmiş saraklar, panolar, şere­
maları serpiştirmek, üzerine daha geniş şeki l l e­ feler görülmektedir. Aşağı yukarı 140 yıl sonra
rin dayanacağı bu çizgi ağını denkleştirmek, ba­ Seyyide Nefise ( 1 1 38 i l e 1 1 45 arasında) ile Sey.
kışın kendisini kaybetmekten ve tekrar bulmak­ yide RL1kiyye ( 1 1 SO'ye doğru) türbelerinin tahta
tan hoşlanacağı bir bütün vücuda getirmek: ara­ dan mihrapları ustalıklı b i r dekorla hemen hemen
beskçinin i l k işi, işte budur! Bir desenci, daha tamamiyle örtülmüştür. Burada da aynı karakter­
doğrusu bir hattat işi olan arabesk, ·ustalık ve ler bollukla kendini göstermektedir.
nerey-e gittiğini bilen bir hayal gücü. bir ince­ Fatımi süslemesi, bitki unsurlarına kattığı
l i k duygusu ister. istisnalar bir yana b ı rakı lırsa, şeritleri de kul !anmaktadır. Bitkisel süslemenin,
arabesk dış dünyanın gözlemine hiç bir eği lim ayırt edilmesi gereken ve gelişimi ayrı olarak
göstermez. yüzyıldan yüzyıla izlenebilen farklı iki unsuru
151
,....

...

-
ı ·

....

Şah-ı Zinde'deki Türkan-Aka Türbesinde (1371 - 1 372) taçhpıdan detay.


Kahire'deki
El Cuyuşi
Cami inin
m i h ra p

süslemelerinden
detay

vardır: Bir yandan dışarıdan içeriye doğru bükü­ Hem bu kurala, hem de g i rift örgülerin kuralına
ıuşleri, girıntileri, çıkıntıları tek başlarına yüzey­ uygun olan örgübezeme (tresse). bitki dekorun­
leri doldura_n yılankavi ş..;rit, öbür yandan boşluk­ da da ku llanı lacaktır.
ları kaplayan ve altındaki ağ örgüyü zenginleşti-· G irift çizginin temel unsuru olan şerit i l e bit­
ren geniş şeki ller; başka deyimle, bir yandan ki sonlarını birbirinden ayırt etmek bazen güç­
destek organları olan sap ve ince küçük dallar, tür. Yaprak, kendisini taşıyan sapın ucunda çı­
öbür yandan bitkiyi sona erdiren hurma dalları kıntı teşkil etmez. Yaprak, daha doğrusu hurma
ile tepe tomurcukları. dalı sapın bir genişlemesinden başka bir şey de­
Sapa uygulanan bütün çizgi şekillerinden en ğildir, onun bükülüşünü devam ettirir. Bazen bu
basiti, kuşkusuz kıvrım dal şeklinde düzenli genişleme ancak farked i l i r. Hurma dalı, sapın siv­
olarak·.dalgalanan çizgidir. Bu çizginin her iki ya­ ri uç halinde kesilmiş son kısmından başka b i r
n ından çıkan dolanmış dallar, içbükey (mukaar) sey değildir. Sapı boydan boya dolaşan iz, orta
kavsi donatır. Kıvrım dalın, öbür içbükey çizgi
hurma yapra g ı i l e tepe tomurcuğunu teşkil eden
damar olarak hurma yaprağında devam eden ve
şekillerinden çoğunu oluşturan basit çizgi biçim
olduğu, arabeskin bir kavsl ters doğrultuda bir d i l imler arasında bölünür. Zaten bu d!limlerden
kavsin izlemesini gerektiren. hemen hemen de­ b i ri , uzayarak yeni bir sap vücuda getireb i lir; bu
ğişmez i l kesini veren i l k tip olduğu tahmin edilir. da y'eni hurma dalları taş ır. Kayravan Cam i i 'n i n
1 52
nakışlarında arabeskçinin bitkiler karşısındaki gerek bitkisel dekorun kaynağını Kopt ve Bizans
bu serbest hareketleri b i rçok örnekleriyle görül­ sanatında arayanlar olmuştur. Gerçekte Fatımi
mektedir. sanatı, Samarra sanatı i l e Hellenistik sanatın iki­
Fatımi dekorunun çoğu bitki şeklindedir ve sinden de esinlenmiştir. El-Ezher Camii'nin eski
herhangi b i r bitkiyi tanımak . hemen hemen im­ kısımlarındaki bitkiler, Tolunoğlu'nun Samarra'­
kansızdır. Asimetrik şek i l l er olan hurma dal ları dan getirdiği geleneklerle doludur. Tahta üzerin­
ile si metrik tepe tomurcukları asmanın çok uzak deki oymalar, eğimli yontma tekniğine bağlı ka­
türevleridir; bazı hurma dalları Samarra biteyle­ lacnktır. XI. yüzyı l ı n sonunda, El-Ezher'in yeni
:·inin (flore) s i l uetini a l ı rlar. Üstüste binen bazı kısımlarındaki oymalar, geniş hurma dallarıyla
d i l i m l i tepe tomurcukları, lotus çiçeğinin çeşit­ doğudaki örneklerin etkisini gösterir.
leridir.
Bu çizgi unsurlarından başka Fatımi devrinin
dekoruna yerleşen, fakat sürek l i l i k göstermeyen SELÇUf<LU M İ MARİSİNDE SÜSLEME:
bir üçüncü bezeme unsuru da insan ve hayvan
figürleridir. D i n yapıları dışında bu süsler her '.) o ! çuklu mimarları, yapı larının kuruluş un­
tarafta kullanıl mıştır. Metinlerde, çeşitli mad­ suru olan tuğlaları aynı plan üzerinde clikey, eğik,
dele'rde işlenen ve en değişik şeyleri süsleyen yatay ya da girinti l i çıkıntılı olarak düzenlemekle
bu unsurların sık sık sözü geçer. Kalavun Caml i '­ çok çekici dekoratif bir etki elde ettikleri g i b i ,
nin bulunduğu yerde vaktiyle yükselen ve Batı yapıların gerek dış, gerek i ç yüzlerinde stüko
Sarayı denilen Kahlre'deki Fatımi sarayından kal­ üzerine işledikleri süslemelerle de aynı başarılı
ma. tahta üzerine oyulmuş frizler bugün Kahire hedefe ulaşmışlardır.
müzesinde bulunmaktadır. Bunlar Xll. yüzy ı l ı n Sel çuklular için çalışan sanatçıların değişik
başlarına rastlar. Birbirine dolanmış iki şeridın bölgelerde geliştirdikleri süsleme üslupları ile
çevrelediği madalyonlar içinde, toplu ya da tek figürlü konular, aralarındaki farklara rağmen, or·
figürler, birbirine sarılmış bitki lerden b i r zemi n tak bir öze l l i k çıösterir. Gercek İslam süslemesi
üzerinde görülmektedir. Bunlar ifadeli v e canl ı olan arabesk ile binalardaki kufi ve neshi yazılar,
olan, musiki. içki, raks, a v v e yarış sahneleridir; Selçuklu süslemes i n i n de esas unsurları olmuş­
hepsi zenginlerin eğlence ve spor hayatından ya tur. Selçuklu larda görülen ve büyük olasıl ı kla
da prenslerı:; özgü 'ideal ' bir yaşama tarzından Doğu bölgelerinden gelen s_t üko üzerine süsle­
al ınmıştır. Bu tasvirlerden çoğunun, onlara esin melerde, Gazneli anıtlarının, söz gelimi Sultan
kaynağı olan ört ve adetler g i b i , Mezopotamya Mahmut kulesinin ( 1 030) süsleme etkileri görü­
ya da İran kaynağından geldiğine kuşku yoktur. lür. Arabesk motifleriyle son bulan ve arabesk
Hayvan figürleri, öze l l i kle boğuşan hayvan grup­ kıvrımlarından oluşmuş b i r zemin üzerinde yer
ları, eski Asya repertuarına aittir. alan kufi yazılar, 1 1 1 . Mesud'un kulesi ( 1 1 14) üze·
Fatımilerin bezeme sanatında insan ve hay­ rinde epey gelişen bir süsleme tipi vücuda geti ·
van figürlerinin kaynağını bir dereceye kadar be­ rir. Bu süslemeler Nişabur ve Merv'deki yapılar·
l i rtmek büyük güçlükler göstermetse de, deko­ da da kullanılm ıştır ve Selçuklu sultanlarının hü
run öteki unsurları içfn aynı şey söylenemez. X I . kümet merkezi olan Merv'deki Sultan Sencer'ir
v e X l l . yüzyı l larda M ı s ı r , yazılarının tiplerini, türbesinde hala görülmektedir. Bu türbe, içerisi
hendesi g i rift çizgilerinin i l kesini, bitki dekoru­ terrakota üzerine ince arabesk ve yazı (küfi ve
nun unsurlarını nereden almıştır? Bunlarda, İran neshi) panoları ile süslenmiştir. Stüko üzerinde
bölgesinde gel işen sanatların etkileri gözden ka­ gelişmiş olan Selçuklu süsleme üslubu, X ! I . yüz­
çamaz. Ozellikle eski İran'ın etkileri çok zengin yılın bazı yapılarında açık olarak b i l i nmektedir.
görülmektedir. lrak'ın, hatta Doğu lran i l leri­ Kazvi n'deki Mescid-i Cami ( 1 1 1 6) , Buzun'daki (ya
n i n , Mısı r 'dan çok, çiçekli küfinin vatanı sayıla­ da Buzan) İmamzade Cam i i 'nin mi hrnbı ( 1 1 34)
bi leceğini daha önce söylemiştik. bunlar arasındadır. Ardistan Mescid-i Cami i 'nde
lrak'ın ve İran'ın rolü, hendesi dekorun ge­ ( 1 1 60). stüko süslemeler zenginl iği bakımından.
lişimin� pek kesin olarak görünüyor. Kuşkusuz birbiriyle rekabet eden üç mihrap vardır. Burada
hendese, Samarra dekorunda önemli b i r . yer değişik arabesk sistemleri yer almakta ya da b i r·
a l ı r. Panolar, sık bitkilerin doldurduğu pol igonlara biri üzerine yerleşmiş bulunmaktadır. Barok bir
ayrılmıştır; fakat onları çevreleyen şeritler bir­ karakter taşıyan yüksek kabartma arabeskler ge­
birine dolanmış değildir. Sistemli olarak uygu­ nel olarak fonu teşkil eder.
lanan girift i lkes i n i , Tolunoğlu sanatının şeritlere Selçuklular zamanında stüko yalnız camile­
yeni bir şekil verişinde buluruz. Gerek geometrik. rin değ i l , saraylarla zengin evlerinin de süsleme
1 53
Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan için 1 066 y ı l ı n da �eşan'lı Hasan tarafından yapılmış b i r gümüş tabak­
ta, Küfi yazı i l e Sultanın a d ı , adın a l t ve üstünde stilize bitki ve hayvan resimleri görül üyor. Tabak 43
cm. genişliğindedir (Museum of Fine Arts, Boston)

aracı olarak g e n i ş ölçüde k u l l a n ı l mıştır. Çoğu za­ modl e e d i l m i ş l er ve m u h t e m e l o l a r a k duvar üze·


m a n büyük b i r öz enin e s e r i o l a n kompozisyon l a r ,
' rine, belki de duvar resimleriyle b i r l i kte k a p l a n ·

av s ah n ele r i i l e p rens l e r i sazendelerin, meddah­ m ı ş l ard ı r


İ ran'da öze l l i k l e Rey ve Sava'da ortaya ç ı ­
.

ların, nedimlerin ortasında gösteren saray sah­


n e l e ri n d e n ibarettir. Bazen f i g ü r l er h e y k e l e yak­
, ka rı lan öteki Selçuklu stükolarında arabesklerle
laşacak derecede röliyefl i d i r . Stüko f i g ü r l e r i n süslü bir zemin üzerinde hayvan ve kuş motif­
ç o k iyi korunmuş az rastlanır örneklerinden b i r i l e r i g ö rü l d ü ğ ü g i b i , Xl l l . yüzyıl başlarında yapıl­
b u g ü n New York'da Metropo l ita n Müzesi 'nde bu­ mış olan ve b u g ü n Filadelfiya'da Ü nivernite
lunmaktadır. Çehren i n y a l n ı z esas çizg i leri gös­ müzesinde bulunan Kaşan çanaklarında da hele·
ter i l m i ş , fakat b u n l a r ustal ı k l a modle e d i l miştir: zonl ç i z g i l e rl e birbirine bağlanan nokt a l a r v e
s a ç l ü l e l e ri de kuvvetle ü s l u p l aştı r ı l mıştır. Bu­ yapraklar arasında kanatl a r ı n ı ç ı r p arak u ç a n kü­
gün B o ston d a Pensylvania Museum'd,:ı bulunan, çLik k u ş l a r görülmekte ve bu çanakların özel l i ğ i
Irak Selçukluları'ndan i l . Tuğrul u ( 1 1 7-1 1 95) ta h­
'

ııi teşkil etmektedir.


tında oturmuş olarak gösteren stüko kabartma­
ANADOLU SELÇUKLU M İ MAR İ S İ NDE
yı dn burada özel l i k l e sayabi l iriz. X l l . ve Xlll. yüz­
SÜSLEME:
y ı l l a rın d i ğ e r kabartmaları a r a s ı n d a f i g ü r l ü i k i
Selçuklu madalyonu vardır ki bunlardan biri, b i r Selçuklu m imarisinde, kitle ve hacimden ön­
içki alemini, öbürü de at üstünde b i r d oğa n c ıyı ce süs göze çarpar. Bu mimaride bina -ister ca­
g ö st er m e kte d i r Bu q i b i
. m a d a l y o n l a r ayrı ayrı m i , ister medrese ya da kervansaray olsun- süs-

1 54
Konya'daki Sırçalı Medresede türbenin tavanı

lemeye bütün gelişme olanağını vermek için ya­


pılmış gibidir. Kap ı , pencere, söve, friz gibi un­
surlar türlü süs örgeleriyle dold"urulmuştur. Şe-
. rit, örgü . . gülçe, kabara, palmet bu örgelerin bel­
li baş l ı l arı arasındadır. B u n l ardan başka, yapra­
ğa benzeyen ama gerçekte üsluplaştırılmış hay­
van şekillerinden başka b i r şey olmayan ve rü­
.... .
m i denilen b i r bezeme çeşidi daha vardır ki
Selçuklu mi marisinde en çok uygulanan budur.
Hayvan menşeli olan bu örgelerin bazıları daha
kolaylıkla tanınabi l i r. Kayseri civarındc.l<i Sultan
Hanı'nın avlusunda, köşk-mescid i n kemerinde
görülen kıvrı mlı yılan g i b i .
B u vesile ile burada, hayvan şekillt:: r inin Sel­
çuklu m i marisi nde bol ölçüde kullanılmış oldu­
�unu da hatırlatmak gerekir. H ititler'den beri Ana­
dolu'da b i l i nen çifte kartal ile arslan, fil, kuş ve
bazı hayali hayvan motifleri n i n taş ve çini üzeri­
ne işlenmiş olduğu görülür. Çoğu zaman surları,

Sivas'ta Cifte Minareli Medresede ön yüzün sol kö­


şesindeki dayanak kulesinden detay
1 55
Erzurum'daki
Çifte M i narel i
Medresede
bir kabartmanın
yakından
görünüşü

'

kapıları, kuleleri süsleyen bu figürler belki de


düşmanlara ve 'habis ruhlara' karşı tılsım olarak
kcllanılmıştır.
Setçuklu bezemesinde insan figürleri de ek­
sik değildir. Kubad-Abad kazılarında ortaya çıka­
nıan ve bugün müze olan Karatay Medresesi'nde
sekiz köşeli çini yıldız parçalarındaki kadın ve
erkek f igür l erinin, Kaşan çanakl a r ı n ı n sekiz kö­
şeli çini yıld ızlarında görülen figür l e r e gerek
renk, gerek çizgi, gerekse ifade bakımından ben­
zemes i , Selçuk!u sanatı nın Doğu'dan Batı'ya,
aralıksız sürüp gittiğ i n i b e l i rtir.
Anadolu Selçuklu süslemesinde taş üzerine
işlenmiş insan figürleri de vardır. Bir ejderhaya
saldıran i k i süvari, sağ e l inde yuvarlak bir cisim İnce Minarelinin taçkapısından detay
tutan, sol e l i n i , d i rseğini bükerek yana doğru
uzatmış, bağdaş durumunda oturan d e l i kanlı gibi .
1 56
Konya'daki ince Minareli Medresenin taçkapısından detay

Bu son figürün bir benzerini. Kubad-Abad'ın bir çi-


ni parçası üzerinde de görürüz. .
Selçuklu sanatının mimari bezemesinde,
özellikle portallerde, poligon, b irbirirıe geçme
daire, sekiz ve on iki uçlu yıldız gibi hendesi un­
surlar da geniş ölçüde kullanılmıştır. Bütün bu ör­
geJer yanında vazı da büyük b ir yer tutar. Ana­
dolu Selçukluları küfiden çok neshi yarıyı tercih
etmişlerdir. Portal lerin kemerlerini, pencereleri
çerçeveleyen, kitabeli klerde yer alan bu yazıları.n
birçok örneğini X l l l . yüzyılın yapılarında görürüz.
Bu yazılar taş üzerine olduğu gibi yüzeyleri
kaplayan çini üzerine de işlenmiştir. Taş üzerine
yazıya, ince Minareli'nin portalindekini; çini üze­
rine yazıya da Karatay Medresesi'nin kubbe içi­
nin kaidesindekini birer örnek olarak gösterebili­
riz. Kur'an'dan alınmış ayetleri ve bazı bilgece
cümleleri nakleden, bazen de binanın kimin tara­
fından yaptı rıldığ ı n ı , · kimin tarafından yapıldığını
bildiren bu yazılar bezeme karakteri ile dikkati
çeker.

ince Minareli ·Medr_esenin


taçkapısında yazı bordürü
157
Divriği Ulu Camiinin kuzey taç kapısındaki süslemelerden detaylar .

#,"fi.�
!).'."�-.;.,'.'!':ı;
•-a
... -':t;:

-.,;: ""'
, r
_;: . . .--� -.._Q
..
.
&_v:,�!.�'
....·'-..,°'.·..;·\'-
�-• ·� l'!!I'!·
;. ��
?
. ,_

�. ;
:;
·\�:ı:;;.�,-�.:
-

�i�-:� ��-;�:v
�\i..,.._,.}
...,_.
,_

. _
,-��
, _ ""'

�' �· � · -1·
- -·
��)'(
' �:f::�.\:..:
... :r_ �t�·
,,.]f<',.... 1 'i
�:-"1:\
- - -- '.J ' -�.
.. ... -s::. · ,.. ....._;-.,_ , .

�.�;;,J�\ Şt\\
- :a

- �

. �*"'
< , ,\.
.;-::,.... ::"-�\·::f'---'i'·. . � ��·. �,�
..
.
J

, .,
...
<:.'.•
� ""
.$
l!
� �
.,,,
.. . �
. ...�
.;R � �
""'- -


.·\·�
- -�
"
.
.ı..'.:'
\:-��i
-�- �'<• ı"'-'
�.. ."'-
.... 'F
.. ��-� ri
·�
E'
"....\'.. '.�#'-....<4>
-. .• ....._
�J�-.;,..-�
3 .. . ,,.-.

��� o: •-,. ,, _ . . __
......,. _,

i.��:
' , ·1
- � <,. ..._,

�-"""�ı· ·'\ �. ,�.


.
·ı

I . . ı 4 . , .
.��<1
��-.((�
1
�--· - - .. ; \
.; '
• _
__
·
_ ' �'·):· ' '

Divriği Ulu Camiine güney tarafında bitişik olan Darüşşifa'dan


ve kapısındaki süslemelerden detaylar.

1 58
Divriği Ulu Camiinin kuzey taç kapısı süslemelerinden detay.

1 59
Suhara'da, X. Yüzyılın i l k yarısında yapılan Samanoğulları Türbesi, mütevazı
ölçülerine rağmen süslemeli mimarinin güzel örneklerindendir. Türbe, Orta
Asya'da yarat ı l ı p İslam Dünyasına yayılan bir üslubun i l k büyük örn eğidir .
Divriği U l u Camiinin bir oymacılık şaheseri olan ahşap minber kapısı.
1 60
..
Divriği Ulu Camıınin (yapılışı 1228-1229) kuzey taç k�pısında, fı<>kıran iri
us remeler.
. y

.
yapra k lar değ·ırmı levhalar ve şerıt yazılar biçim·ı ndekı s··

.1 6 1
Timur'un Ahmed Yesevi Camii için hediye ettiği muhteşem bir bronz mangal gerek büyüklüğü (2.45 met­
re geniş l iğinde). gerek ağırlığı (2000 k i l o) , gerek üzerindeki yazı ve süslemeleriyle dikkati çekicidir. ( Bu­
gün Leningrad Ermitaj Müzesinde).

Timur, Semerkant ye­


rine. Şehr-i Sebz (Ye­
ş i l Şehir) deni l en Keş
şehrini, başkent yap­
mak istemiş ve 1 390 -

1 405 yıl l arı aras ında


burada b i r saray ve
bazı yapılar yaptırmış­
tı. Resimde , Timur'un.
A k Saray adı verilen
sarayının kalıntıları
görülüyor. Yazık ki
diğer kısımlar za­
manla yok olmuş, an­
cak, muh teşem blc
biçimde çinilerle kıap­
lanmış büyük kapıla­
rın ve girişin kalın­
tıları kalmıştır.
1 63
Şah Zinde topluluğunda Kussem ibn-Abbas'ın mezarı � 1 334-1335)

ILHANLI VE TİMURLU M İMARİSİNDE kendini asıl Timurlu devrinde gösterir. Gök Med­
SÜSLEME: cit'te görülen teknik mükemmellik, arabesklerin
zarifliği, çini mozayiklerin güzelliği aşılamamış­
Binaların planı ve inşası gibi, dekorları- da tır. Bazen tuğlanın ya da tuğlayı taklit eden sı­
gerçekten yeni unsurlarla· zenginleşmiyor. Mu­ vanın mat zemini üzerinde beliren ve çoğu za­
karnasın kullan ı l ı ş ı yaygınlaşıyor. Selçuklular man kendine yeten bu çok renkli ve parlak süs,
zamanında bu prizmati� şekiller, bulundukları ye­ öbür dekor türlerinin yerini alarak bütün yapıyı
rin mantıklı birer parçası oldukları halde, İ l hanlı kaplamaktadır.
ve Timurlu devrinde onları taşıyan anatomiden Bu devrin mimarisinde, sırlı tuğla süslemenin
büsbütün bağımsız, tonoza ya da · kubbeye · asıl­ oynadığı büyük rol, Maveraünnehir'de taş ocaK­
mış süsten başka bir _şey değildir. Samarra'da larının bulunmayışından dolayıdır. Taş bulunma­
· ıx. yüzyılda ürkek b i r-· şekilde kendini gösteren yınca tuğlaya başvurulmuştur. Bu teknik zorun­
ve Selçuklu yapılarında ölçülü kalan keramik luluğun yanı başında, zevk unsurunu da dikkate
kaplamalar İlhanlı ve Tirriurlu yapılarında üstün almak gerekir. Orta Asya Türk kabilelerinin en
bir zenginlik kazanmıştır. Olcaytu Türbesi bunun büyük ziynetini özellikle çok renkli halılar teşkil
açık bir delilidir. Çini mozayiklerin Dstünlüğü etmekte idi. Halının polikromisini yapının kera-
1 64
Semerkant'taki Uluyg Bey Medresesinin taçkapısından d etay.
Semerkant'ta
Şah Zinde
topluluğunda
bir
türbenin
giriş
kapısı
süslemeleri

Gur-i Mir'den
bir pencere

miğinde tekrar görmeK, onlar için b i r zevk o l a­


caktı. Onun ıçın Timur'un kız kardeşinın türbesi
( 1 37 1 } , Şahzinde Camii ( 1 392-1 434) gibi yapılar­
da mımari, çını mozayik oyunu için b i r vesileden
başka şey değ i l d i r. Bu çini mozayikin hakim ren·
gi olan firuze mavisi; beyaz, siyah, sarı , yeş i l
renklerle birleserek görülmedik b i r zeng i n l i k ka­
zanmıştır.
Süsleme, daha önce görmüş olduğumuz ya­
z ı , geometri ve bitki unsurlarından oluşmaktadır.
Geometrik unsurlar, İslam dünyasının Anadolu,
Mısır ve Mağrip gibi bölgelerinde oynadıkları
oneın l i rolü burada oynamazlar. Şeritlerin çevre­
lediği poligona! figürler çoğu zaman daha sadedir.
En çok görülen tema, Selçuklular'ın da çok kul lan­
dıkları sekiz uçlu yıldızlarla eşit kolları olan haç
şekillerinin bileşiminden ibaret kalmaktadır. Ya­
z ı . daha geniş b i r yer tutar. Tuğla ya da çini i l e
,i fade olunan küfl yazı, çoğu zaman kalın çizgile·
riyle duvarları, minareleri, kubbe kasnaklarının
veya türbelerin içbü key yüzeylerini örter. Küfl
yazılar, kısa dinsel sözleri ifade ettiği halde, harf­
leri yuvarlak olan eshi yazı, az bulunur bir usta­
lıkla Arapça ya da Farsça daha uzun metinler için

� Buhara'da Abdullah Han Medresesi'nin


( 1 588-1 590) tavanında ahşap oyma.
1 67
kullanılm ıştır. Alçı üzerine işlenmiş ya da ç ı n ı
kesi l m i ş o l a n ç o k zarif harfler, bitki kıvrım dalla­
rıyla zenginleşen zem in üzerinde belirir. Bitki tek
başına sapları nın dolantıları ve hurma yaprak­
larının serpmeleriyle, kemer köşeleri g i b i , pa­
nolar ve duvarlarda düzenli şekilde yer alan iç­
bükey ya da düz poligona! alanları döşer. Samar­
ra ve Nayin bitkilerinin uzak akrabası olan bu
bitkiler, kendilerini doğadan daha çok uzaklaştı­
ran değişikl ikler geçirmiştir. · Artık tanılabilen
asmalar ve kengerler yoktur. Salkım, dik ve bü­
kük uçlu mızrak: şeklinde bir meyveye dönmüş­
tür. Hurma dalı ya üçgen şeklindedir, ya da eşit
olmayan iki d i l i me ayrılmıştır. Tepe tomurcuğu
üç d i l i m l idir. Bu itibarla bitki şekilleri, bütün yü­
z.e yi kaplayan zemin oyunları i le, yılankavi ser­
pintilerle ya da gülbezeklerle doldufLilmuştur.
Fatımi üslubunun önceden kullandığı bu yaygınla­
şan garnitür türü, Çin tunç işlerinin ya da ku­
maşları n ı n süslerini hatırlamakta ve Uzak Doğu'·
dan gelmi ş olduğu izlenimini uyandırmaktadır.

MEMLÜK M İ MARİSİNDE SÜSLEME:


Süslemede her şeyden önce renge verilen
önem kendini bel l i eder. M ısır'da keramik kap ·
lama, Tebriz'de ve Semerkant'ta olduğu g i b i bi­
nalarda büyük ölçüde yer almamıştır. Çini kapla­
ma ancak sonraları s ı k s ı k kullanılacaktır. Buna
karş ı l ı k M ı s ı r'daki Eyyübi ve Memluk mimarisi
taşın, mermerin, tuğlanın doğal renklerine ve
renkli sıvalara başvuracak ve dış duvarları koyu
grinin, siyahın ve kırmızının hakim o!duğu aşırı
olmayan bir polikromiyle zenginleştirecektir.
Cephelerdeki renkli taşlar birbirini izler. İ k i renk­
te ve birbiri içine usta l ı kla geçirilmiştir. İçeri­
de tavanlar zeng i n surette nakışlanmış ve yal­
dızlanmıştır.
M imaride, pek çeşitli olmayan büyük süsle­
me şekillerinin başında kemerler gelir. Daire ka­

kemer pek seyrek, sivri kemer de pek s ı � görülür.


visli kemer, açıkl ıklarda kullanılm ıştır. Taşkın

Gemi teknesi sivri kemer, nişlerin yukarısında


kullanılmaktadır.
Sütunlar da değişiktir. Büyiik sütunlar Kala­
vun Medresesi'nde olduğu g i bi antik yapılardan
alınmıştır. Kemerleri tutan sütunlar genel olarak
yuvarlahır. Mihrapları süsleyen sütunlar ise ya
poligon şeklindedir ya da yuvarlaktır . Sütuncuk-

� Buhara'daki Kalian Camiinin (Yapılışı 1514)


taçkapısındaki sütunlardan birinin çini kap-
·

lamalarından . detay.
Buhara'daki Hoca Zeyneddin Camiinin mozaik
kaplamalarından detay (XVI. Yüzy.ıl ) .

1 69
lar, oytık yol larla süslüdür. Sütun başlıkları ka­ Muvahhidlerden Abdü'l�Mü'min'in Merakeş ve
rınlıdır. Kaideler, baş aşağı olarak başlığı tek­ Tinmel'de yaptırdığı camilerde kendini gösterir.
rarlamaktadır. El-Ezher'in ve Kalavun'un m i h rap- Stüko, süsleme mimari.çizgilere zarar vermeden
larında bunları görürüz. . bütün tuğla örgüye hakimdir. At nalı biçimli ke­
Mukarnas, bu devrin yapılarında da esaslı merler tırtıllanmakta, kavsaralara mukarnaslar
bir rol oynar; kornişleri, trompları , pandantiflerl, dolmakta, yüzeyler panolara ayrılmaktadır. Bura­
minare şerefelerin i n altlarını süsler. Vazı, hen­ da da süsleme bütün İslam mimarisir:ıde olduğu
dese ve bitki motifleri burada, İslam san atın ı n gibi bitki ve hendese unsurlarına dayanır . Muvah­
öteki bölgelerinde olduğu g i b i süslemenin çizgi hidlerin süslemesi Murabıtlarınkine göre daha
unsurlarını o luşturmuştur. Küfi, gittikçe daha zarif ve daha dengelidir. Bitki dekoru yeni b i r
?.z kullanılmağa başlar. Neshi, gittikçe yayıl mak­ gelişme göstermektedir. Hurma yaprakları tek­
tadır. Bu güzel, uzun ve narin yazı, çoğu zaman rar tekrar ele alınarak işlenmiş ve çevreleri özen­
çiçekli olarak kenar sularıni, frizleri ve sarakları le çizilmiştir. Biçimler daha olgunlaşmış, yaprak
doldurur. Memlukler devrinde süsleme buluşları .yüzleri kal ınlaşmış, adaleler gibi birbi r i ne giren
arasında yazıda görülen bir değişmeyi hatırlat­ damarlar belirli hareketlerle kıvrılmıstır. Geomet­
mak gerekir. Bu da Eyyübilerin getirdi ğ i , neshi­ rik süsleme bitki dekorundan hiç de aşağı değil­
nin çok özel bir biçimi olan ve «tümar� denilen dir ve karışık bir hal a l maktadır. Sırtları çoğu za­
tarzdadır. Bu tarz, harflerin çok yüksek olarak man çok dallı, ince antrölaklardan oluşan dilimli
kullanılışı ile kendini belli eder. Anıtsal etkisi kemerler, canlı kıvrımları ve uzun uçları ile, b i r
bakımından küfiye benzer. zarafet ve kuvvet bütünü vücuda getirirler. Antrö­
Bitki, eskiden beri bil inen unsurları yenile­ lakların dayandığı i l ke, kapı ve pencere pervazla­
memiştir. Biçimler, doğaya gittikçe yabancı olan rında son haddine kadar ileri götürülmüş ve ant­
bi rkaç s i luete indirgenmektedir: Zambak, lale, rölaklar minarelerin cephelerini kaplamıştır. x ı ı .
karanfi l, bir ya da iki dilimli üçgen şekilli hurma yüzyıl sanatçıları minareler üzerinde çini moza­
yaprağı, üç d i l i m l i tepe tomurcuğu. yiklerin (zellij) polikromisini bol bol kullanan bi­
Kıvrık dallara ve simetrik eğilmeli şe­ rer renkçi (coloriste) olmuşlardır. Kütubiye Ca­
ritlere uydı.; ru�':ln bu damarlı bitki unsur ları , hen­ mii 'ni n firuze rengindeki levhaları güneş altında
desi örgülerin çerçevelediği küçük alanları dol­ kıvı lcımlar saçan mücevherler gibi m i nareyi süs­
durmaktadır. Geometrik süsleme, bu devirde bü­ ler.
yük bir gel işme gösterir: Kare, baklava. daire gi­
bi sade figürleri, ya da iki kareden olıışmuş yıl­ Muvahhidlerin sanatı, süslemeyi m;mari çiz­
dızları içine alır. Bazen iki kareden oluşan yıldız­ giye bağ ı m l ı tutmaya devam ettiği halde, XIV.
lar, baklava şekilleriyle ayrılmaktadır. islam sa­ yüzyıldan başlayarak mimari çizgi, süs bolluğu
natının h i ç bir devrinde camiler, medreseler ve altıııda kaybolmağa başlar. Elhamra, bu değişikli­
türbeler Memluk sanatında olduğu kadar zengin ğin en göz kam�ştıran örneğidir. Elhamra'nın süs­
süslenmemiştir. leme formülü, erişilmez b i r ustal ığın ifadesi ola­
Bu zenginlik tahta işlerinde de görülür. Çıta· rak stüko tekniğinin zaferidir.
larla elde edilen gi rift hendesi şekillerin araların­
daki boşluklar, poligona! balkonlarında, parmak­ Sarayın duvar, tavan, sütun, kemer, niş gibi
iıklarda büyük b i r gelişme gösterir. Sedef ve fil­ bütün kısımları son derece zengin ve değişik süs­
dişi, tahtadan yap ı l m ı ş olan sandukalarda, kapı lerle örtülmüştür. Azulejoslar, binbir şe�ilde bir­
kanatlarında, kürsü, rahle ve minberlerde kakma biri içine girerek arabeskler çizer. Mermerler de
olarak kullanı lmıştır. Bu minberlerin en güzelle­ türlü şeki l l erde yontulmuştur. Y ı ldız, sekizgen,
rinden biri, Kayıtbay Cam i i ' n i n bugün l. ondra'da bitki, pırlanta gibi kaleydoskopi k şek i l l eri andı­
Victoria and Albert Museum'da bulunan minberi­ rnn binbir kıvrımlı çizgiler, stüko üzerine kabart­
dir. ma olarak işlenmiştir. Bu süslemenin yanı başın­
da friz boyunca uzanan, insanı hayrette b ıraka­
KUZEY AFRİKA VE ENDÜLÜS cak sayıda neshi üslupta yazılar bulunmaktadır.
M İ MARİSİNDE SÜSLEME: Bunlar kemerleri, pencereleri ve nişleri çevreler
Murabıtlarla Muvahhidler ve onlardan sonra ya da simetrik b i r biçimde konmuş olan madal­
gelen hükümdar soyları, yapı sanatından çok süs­ yonların içinde birlesir ve bu süslemeye a l ı ş ı k
leme sanatında yaratı c ı l ı k göstermişlerdir. Süs­ olmayan gözlere arabesk süslerden farksız göru­
leme sanatındaki bu yeni l enme, yeni bir ruhla nür. Bu yazılar, başka yapılarda olduğu gibi bir­
canlanma. öze l l i k l e Xll. yüzy ı l ı n ortalarına doğru takım kuru olayları b i l dirmez, tam tersine, man-
1 70
zum övgüleri ve Arap ş i i rine özgü aşıkane gazel­ SAFEVİ M İ MARİSİNDE SÜSLEME:
leri kapsar. Ayrıca, bütün bu süslemenin uyan­
dırdığı izleni m , b üyük b i r zevkle yap ı l m ı ş sayı­ Seiçuklular ve onları izleyen ilhanlılar i l e
sız nakışlarla bir kat daha zenginleşerek göz ka­ Timurlular devrinde gelişlmini tamamlamış olan
maştırıcı b i r durum a l ı r. Sarayın bütün salon ve mimari, Safeviler devrinde daha çok tezyini araş­
odaları renklerin parlak ihtişamı i l e israf edilir­ tırmalara yönelmiştir. Yapılarda kendini gösteren
cesine doldurulmuştur. Yukarı kısım larda, daha yen i l i k , Mescid-i Şah'da görüldüğü üzere, girişin
kuvvetli . bir etki yarattığı için koyu kırmızı, al­ dirsekli olarak yapılması ya da kervansaraylar­
tın sarısı ve mavi renk; aşağı kısımlarda ise me­ da görüldüğü üzere de eski şekillerin ayrıntılar­
nekşe, erguvani, turuncu renkler tercih edi l m i ş­ da gel iştirilmesi g i b i , esasa pek değinmez. Timur­
tir. Zemini kaplayan dört köşe levhaların b i l e o lular devrinde zenginleşen çini kaplama, Safevi-
....
zamandan beri boyalı olduğu anlaşıl ıyor. ler devrinde aşırı bir durum alır. Bu devrin mi­
maris i , binayı içten ve dıştan, türlü renkteki çi­
Meriniler, bu taşkın süslemeyi büyük bir nilere ya da çini mozayiklere boğar. Artık gö­
değişikliğe uğratmadan kuzey Afrika'dcıki dinsel rülmeyene önem vermeyen mimarı, ya!nız dekor
yapılarına uygulamışlardır. Bunlar bugün orta­ i lg i l endirmektedir. Mukarnaslar b i l e mimari ka­
dan kalkmış bulunan Endülüs cam i l erinin süsle­ rakterini kaybetm iş, iplere a s ı l ı , ömürleri pek kı­
me anlayışı hakkında da açık bir fikir vermek­ sa sürmüş süslere dönmüştür.
tedir. Yüzy ı l l ar boyunca, bütün düflya mimarisinde
Murabıtlar ve Muvahhidler zamanından kal­ az çok görülen, « inşfü» ile «tezyini» (constructif­
ma bir saray bulunmadığı için XI. ve X l l . yüzyı l­ decoratif) arasındaki gidip gelme, Safeviler za­
lardaki bu Mağrip hükümdarlarının Kurtuba hali­ manında tezyini olanın egemenliği ile sonuçlan­
feleri gibi, yapıların süslerinde insan ve hayvan mış, bu yüzden bu devirde yapılan m i mari eserler,
tasvirlerine yer verip vermediklerini b i l m iyoruz. beş yüzyıl daha eski olan Selçuklu yapılarından
Aynı şekilde, Xlll. ve XIV. yüzyıllardaki hüküm­ daha çok harap olmuştur.
darların bu konudaki davranışları da bil inmemek­ Yazı, hendese ve bitki, İslam dünyasının
tedir. Bu dört yüzyıl içinde Mağrfp'in oldukça başka bölgelerinde olduğu g i bi burada da beze­
hoşgörüsüz davrandığı sanılmaktadır. Zamanın me unsurlarıdır. Bu unsurları gerek dinsel, ge­
en özgür düşünceli bilginlerinden biri olan İbni rek sivil yapıla(da, çini mozayiklerin ve boyaların
Haldun bile tasvir yasağını bütün gücüyle sa­ d i l i ile, yer yer ifade ed i l m i ş olarak görürüz. Çi­
vunmuştur. ni mozayi kler, Safevi cami lerinin, öze l l i k l e Mes­
Süslemede insan ve hayvan figürleri ancak cid-i ŞE\h' ı n , içini olduğu kadar dışını da kaplar.
Elhamra Sarayı'nda görülür. Gırnata emirleri bu Bu din anıtı, bazen yeşile çalan, bazen gök ren·
hususta Mağrip'teki çağdaşlarından daha özgür gini alan, zaman zaman açılan, koyulaşan hakim
görünüyorlar. Elhamra'daki, her birinin ağzında­ mavi rengiyle, bir renk cümbüşüdür.
ki borudan suların fışkırd ı ğ ı , b i r daire teşkil eden Boyalı bezeme, tekniğinin daha z�ngin ola·
on iki aslan heykeli ile Mahkeme Divanhanes i 'nin nakları dolayısıyle di kkate değer örnekler ver­
ve Kadınlar Ku lesi'nin resimleri özellikle di kka­ miştir. Ali Kapı 'nın bütün galerilerinde, odaların­
te değer. Mahkeme Divanhanesi 'nin deri üzerine da. kulvarlarında, tavanlarında bunların en güzel­
yapılmış yaldız zeminli ve tutkallı kabarık resim­ lerini görürüz. Bu süslemede asma dalları, kıvrık
leri, büyük bir olas ı l ı k la Giotto ekolünden bir İs­ dallar, girift çizgiler, arabeskler, tomurcukrar,
panyol sanatçısının eseri sanıl makta ise de, Ka­ gülbezekler, madalyonlar, yelpazeler gibi açılmış
dınlar Kulesi'nin, yumurta akı i l e yapılmış min­ bin ren k l i , binbir şekil l i tavus kuyrukları tam b i r
-..1 uyum içinde kaynaşırlar. A l i Kapı'da bu duvar
yatür tarzındaki resimleri hiç kuşkusuz. Müslü­
man eseridir. Küçük boyda olan ve fr:z halinde ve tavan süslerinin sırf bitki lerden ve çizgiler­
uzayıp giden bu resimler, hükümdarların kabul den ibaret motifleri arasında, realist b i r görüşle
;
tören lerini, savaşa giden atlı l arı, avl2nma sah­ işlenmiş zarif . geyik sürüleri, tilki ler; tavan köşe­
nelerini, harp esiri kafilelerini göstermektedir. lerinde tünemiş ya da g irift çizgiler içine girmiş
Tavırlardaki doğal l ı k, yaldızın karıştığı uyum lu ve siınurg, tavus, yabani güvercin, bülbül gibi kuş­
açık tonlar, üzerinden zamanın geçmesine rağ­ lar da görülmektedir.
men tazeliğini ve çekiciliğini koruyabilmiştir. Süsleme malzemesi olarak, çini mozayikin,
Bu resimler ayrıca Endülüs'lülerin örf ve adet­ ç i n i ya da mermer levhanın yanı başında, ilk defa
leri , silahları ve kostümleri üzerine bilgi veren Safeviler zamanında kul lanılan aynayı da anmak
birer değerli belgedir de. gerekir.
1 71
Semerka � t·ta ki Ulug Bey Medresesinde
-
.
taçkapı susleme!erinden detay

1 72
....

. . Ara p Medresesinin (yapılışı 1535-


Buhara'daki M ır-ı
1 536] mozaik kaplamalarından d etay

1 73
BABÜRLÜ M İMARİSİNDE SÜSLEME:
Babürlü yapılarını Selçuklu ya da Timurlu ya­
pılarından ayı rt eden yön, fayansın yerine, kırmı­
zı kum .taşı ile ak mermerin geçmesidir. Babür­
lüler, i l k i n kırmızı kum taşını kullandılar, Ekber'­
i n saltanatından başlamak üzere de bu taşı ak
mermerle birlikte ku llanmaya başladılar. Cihan­
gir devrinde gelişen, anıtların içini vı:: dışını tür­
lü .renk ve değerde kakma taşlarla süsleme ve
bunlarla türlü biçimler vücuda getirme tarzı, Şah
Cihan zamanında en parlak örneklerini vermiştir.
Babürlü sarayların ı n dekorunda, aynalar da bü­
yük ölçüde yer almağa başlar. Ayrıca renkli kü­
çük cam parçaları stükodan bir ağ içine alınır,
modelleri halılardan ve ciltlerden al ınan parı ltılı
süsler meydana getirilirdi.

OSMANLI Mİ MARİSİNDE SÜSLEME:

Osmanlılar, güzelliği aşırı süste deği l , çiz­


gilerin ve biçimlerin orantıs ı nda, sadeliğinde, on­
ların uyumunda aramışlardır. M i"mari süslemede
kullanılan örgeler, İslam sanatının bütün bölgele­
rinde görüldüğü üzere bitki, çizgi ve yazı . unsur­
larından oluşur. Osmanlı devrinde en çok k u l l a­
nılan süs unsurları bitkilerdir. Bunlar da üslup­
laşmış olarak görülür. Doğudaki şekil leriyle süs
lemeye geçen f)itkiler pek azdır. Doğal şekilleri­
ni tamamiyle kaybeden bitkiler arasında yaprak­ XVI. Yüzyıl Bursa motiflerinden
lar, çiçekler ve meyveler bulunmaktadır. En çok
kullanılan yaprak ıtır, fasulye ve sarmaşık yaprak­
larıdır. Çiçeklerden de gül, ·sümbül, karanf i l , la­ tela gibi işlenen başlıklarına Osmanlılar ilgi gös·
le, nar, kiraz, armut çiçekleri en çok kullanı lan­ termemiş, daha m&ntıklı olan ve sütunun çıörevi
lar arasındadır. Meyvelerin başında da ayva, i l e uyusan mukarnaslı ya da baklaval ı başlıkları
öze l l i kle cennet meyvesi sayılan nar; ağaçlardan tercih etmiştir. Osmanlı mukarnasları Selçuklu­
da selvi gelir. Bu üsluplaşmış bitki örgeleriyle lar'ınki gibi eğrili olmayıp d i k çizgili pri7malardır.
işlenen ve Orta Asya'dan geldiği için hatfü de­ Yazı süslemede en çok kullanılan küfi ve
n i len tarzın yanı başında ROm'dan gelen, yanı neshi türleridir. Köşeli olan kufi yazı, mozavik
Anadolu Selçukluları'nın genellikle kullandıkları, tarzında işlenmeğe elverişli olduğundan özellikle
. hayvan şekil!.e rinin üsluplaşmasından meydana m i nare kaidelerinde uygulanmıştır. Kitabelerde
gelen ve rümi denilen kıvrımlar ve girift dallar­ ise neshi yazı kullanılmıştır. Bu tür de kalınla­
dan oluşmuş tarz da yer alır. Bazen süslemeler şarak sülüs ve celi tarzlarına ayrılmıştır.
bu hatfü ve rümi tarzın bir b ileşimi olarak görü­ M i m ari eserlerin çoğunda görülen celi yazı
lür. Her iki tarz da soyut bir karakter taşır. kal ı n sülüs yazıdır. Uzaktan okunabilecek yazı
Geometrik süslemeler iJOligonlar, sekiz, on, anlamına geleli celi, sülüsün büyütülmüş şekli
on iki uçlu yıldızlarla dairelerden oluşmuştur. Av­ olmayıp kendisine özgü oranları olan bir yazı­
rupalıların arabesk dedikleri bu süsleme, Os­ dır. Osmanlılar, bütün bu yazıları Araplarda ol·
.
manlılar devrinde öze l l i kle geometrik biçimler duğu gibi başka süs motifleriyle karıştır"m adaıı
isteyen yerlerde kull.anıl mıştır. Söz gelimi hava­ baş l ı başına kullanmış lardır.
n ı n etkisiyle çatlamaması için küçük parçalardan Bütün bu süs örgeleri en güzel b i leşimlerini
· oluşan minberde, sandukalarda, düzenli açıklıklar çini panolarda vermiştir. Koyu mavi, firuze. ye­
isteyen pencere parmaklıklarında ve görevi ağır şil ve domates kırmızısı gibi renklerin hakim
kitleleri taşımak · olan sütun başlıklarında geo­ olduğu bu çiniler, yapıların dışından çok iç kı­
metrik biçimİer kullanılmıştır. Bizanslıların dan- sımlarında yer almış, mozayik tarzında değil de
1 74
levhalar halinde duvar yüzeylerini ya bnştan ba­ lam ülkelerine saldıktan sonra, her sanatın ba­
şa, ya da kısmen kaplamıştır. Bursa'da Yeşil Ca­ şına gelen onun da başına gel i r, gücünü kay­
mi'in mih rabında, istanbul'da Rüstem Paşa ve beder. XVlll. yüzyıldan itibaren Batı etkisiyle
Sultan Ahmed camilerinde, Topkapı Sarayı'nın kendini yenilemek isterse de pek başarı gös­
Harem Dairesi'nde , Ç i ni li Köşk ile Bağdat Köş­ teremez. Böylece İslam dünyasında kendi yolun­
_
kü'nde bu çinilerin en güzellertni görürüz. da yürüyerek bir Türk çığırı açan Osmanlı sana­
Türk mimarisi, Osmanlılar devrinde, erişil­ tıyla, İslam sanatının son parlak sayfası kapan­
mez özgün eserler verdikten. ışığını en uzak is- mış olur.

,�
' J

I
'
'i ..,
r .

; ; ...."l!J.,
/'!� ' "'/
ı

:i tı
. •

Çinili Köşk'te yazı ve geometrik süsleme

1 75

Rüstem Paşa Camii'nin dış duvarlarını kaplayan çini­


lerden detay (Cem Akkan)

1 7&
x vı . Yüzyıl Babürlu halısı. Renk ve desen bakımından son derece özgünlük
göstermektedir. (Boston'da, « Museum of Fine Arts »da).
il

İSLAM ÜLKELERİNDE
RESİM ve HEYKEL
BİRİNCİ BÖLÜM

RESİM, HEYKEL YASAGI


ve

GERÇEK DURUM

Gerek Kusayr-ı Amr§, gerekse Kasru'l-Hayr'­ Büyük b i r Mekke tarihi yazan Ezraki'nin
ül-Garbi yapılarını incelerken onların heykel ve (858) anlattığına göre, Hazret-i Muhammed, Ra­
resimlerini de gözden geçirmiştik. Resim ve mazan 'ın 8'inci günü (Aralık 629) Mekke'ye g i r­
heykelin V l l l . yüzyılın sonuna kadar serbestçe dikten sonra Kabe'ye uğramış, duvarları süsle­
yapılıp durması, sonra bunlara karşı zaman za­ yen resimler karşısında durup elini, çocuk İsa'yı
man ve yer yer tepki gösteri lmesi, canlı varlık­ Meryem'in dizinde oturmuş gösteren resim üze­
ları resim ve heykelle cisimlendirmenin lslam rine koyarak: · Elimin altındaki kalsın, öbür re­
dinince yasak olup olmadığı sorununu ortaya at­ simlerin hepsini s i l iniz,• buyurmuş. Ezraki, bu
mıştır. Kur'an'da böyle bir yasak yoktur. Bu ko­ resmin Hicretin 63. yılında, halifelik iddia eden
nuda tek bir ayete rastlanmaz. Yalnız puta tap­ Abdullah bin Zübeyr'in Kabe'ye sığınması ve
mayı yasak eden Maide (Sofra) süresinin doksan Emevi birliklerinin, Kabe'yi kuşatması üzerine
üçüncü ayeti vardır. Puta tapmak i le resim ve çıkan yangında, yok oluncaya kadar orada kaldı­
heykel yapmanın aynı şey olmadığı besbelli bir ğını da yazmaktadır.
gerçektir. Yalnız tasvir yasağı üzerine birçok
Halife Omer'in Medine Camii'nde buhur
hadisler vardır. Bunların bazıları şüphelidir, ba­
yakmak için Suriye'den getirilmiş, üzeri kabartma
zıları da uydurmadır. Burada, Buharl'de geçen,
insan figürleriyle süslü bir buhurdan kullandığı·
en doğru olanlardan biri üzerinde duralım. O h_a·
nı Mukaddasi yazar.
dis' şudur: « Musavvirler. kıyamet gününde şid­
detle azaplanacak v·e onlara yarattıklarınızı diril­ Arap tarihçilerinden Kahirel·i Makrizi. Tolun­
tin, denecek." Bu hadisi, Ayni, M. 922 yı­ oğlu Humaraveyh'in (883-859) muhteşem sara·
lında ölen Muhamm 'ed bin Cerirüt-Tabarl'den tındaki bir odayı, kendisinin, karılarının ve mu­
naklen «Buradaki musavvirlerden maksat, ta­ ganniyelerinin bir buçuk insan boyundaki boyalı
pınmak için resim ve heykel yapanlardır,» sö­ tahta heykelleriyle süsletmiş olduğunu anlatır.
züyle açıklar. Bu anlayışı 987 y ıl ında ölen Medinetu'z-Zehra'nın kapısı üzerinde, Hali­
EbO Ali el-Farisi de: « Musavvirlerden maksat fe 1 1 1 . Abdurrahman'ın ( 9 1 2-96 1 ) yaptırdığı, Qözde­
Tanrının resim ve heykelini yapanlard ır,,, diyerek si Zehra'yı canlandıran bir heykel varmış. Vak'
doğrular. Bu hadislerin tapınmak için resim anüvislerin anlattıklarına göre, Muvahhidi halife­
ve heykel yapanlar hakkında olduğu mey­ si Yakubu'l-Mansür, Kurtuba'dan geçerken bu
dandadır. Bunların dışında resim yapmak da, hey­ şehre de uğramış ve heykeli görmüştür. Bu ola­
kel yapmak da serbesttir. Böyle olmakla beraber, yı anlatan tarihçi, Yakubu'l-Mansür'un •Şehir
zaman zaman kendini göstermiş olan bağnazlık kapısı üstünde bulunan heykelin kaldırılması iÇin
dalgaları sonucu, arasıra ve yer yer bir resim­ emir verdiğini• de kaydeder. Ebü Said lbn Ebi'I
heykel yasağı egemen olmuştur. Ama İslam dün­ Khayr'ın babası , dostu Gazneli Sultan Mahmud
yasının bkçok yerlerinde, yüzyıllar boyunca, için bir saray yapmış, onun bütün duvarlarını
resim ve heykellerin yapılıp durması, bağnazlı­ Sultan Mahmud'un, askerlerinin ve fillerinin re­
ğın, yanlış anlayışın sürekli ölarak ağır basma­ simleriyle süsl_emiştir.
dığını göstermektedir. Şimdi İslam ülkelerinin Timur'un 1397 tarihinde Semerkant'ın doğu­
davranışlarını tarih belgelerinden anlamağa çalı­ sunda Bağ'ı Dilküşa denilen bahçe içinde bir köşk
şalım. yaptı rdığ ını, bu köskün duvarlarında Hindistan
1 79
H ı rbet-el Mefcer Sarayın q a hamamın mozayiklerinde bir arslanı bir ceylanı yakalarken gösteren resim. Bu
tip resimlerde arslan, krallık, halifelik gücünün sembolü olarak çizilirdi.

Hırbet-el
Mefcer
Sarayında
kabartma
kuş heykelleri

1 80
Kasru'I Hayri'! Garbi'de dış cephede süs pano·
ları yanında bir ha1ifeye ait olduğu sanılan bir
heykel de yer almıştır.

Hırbet-el Mefcer Sarayında yer almış bir rak­


kase heykeli açıklığı ile dikkati çekiyor.

savaşlarını anlatan resimlerin bulunduğunu, Se­ İslam dininde tanrı, zaman ve mekandan
merkant'ı bu tarihten yüz yıl sonra ziyaret eden «münezzeh· olduğu, udoğmamış, doğurmamış·
Babür'ün anılarında okuyoruz. bulunduğu için resim ve heyke l l e cisimleştirile·
Bu yazılı kaynaklardan öğrendiklerimizi bi r­ ı-ek bütün Müslümanların ibadet yeri olan camie
çok lslam ülkelerindeki, zamanımıza kadar ko­ girememiş, böylece sivil yapılarda din dışı konu·
runmuş olarak gelen resimler de doğrular. !arla zaman zaman kendilerini gösteren bu iki
Başlangıçta dediğimiz g ib i, İslamlıkta tasvir sanat, sürek! i yaratış hamlelerinden uzak kal­
yasak edilmiş değildir. Yasak edilmiş olsaydı,_ İs· dığı için olgunlaşamamıştır. Ama buna karş ı l ı k ,
tamlığın daha i l k yüzyılında resim ve heykel ya­ çizgilerin doğurduğu türlü geometrik biçimlerle
p ı l maz, hele mezar taşlarında ölü ile ilg i li kadın örülmüş olan, Avrupalıların arabesk dediği kom­
ve erkek figürleri bulunmazd ı . Akşehir'de Nas­ pozisyonlar, dünyanın hiç bir sanatında görül­
reddin Hoca mezarl ığının XIL yüzyıldan kalma meyen bir gelişme göstermiştir. Bunun da sebe·
mezar taşlarında, Kırşehir'de Celal Hatun için bini, İslam dininin sanatçıda yarattığı duyyun­
1 3 1 3 ( H . 7 1 3) tarihinde yapıldığı kitabesinden an­ lukta aramak gerekir.
laşılan mezar t�ş:nda bu figürlerden birkaçına Kur'an tasviri yasak etmiş olsaydı, sonuç
rastlanmaktadır. Demek ki Kur'an'ca yasak edil­ gene bu olurdu dememe l i . Çünkü burada asıl
meyen, ta başlangıçtan beri yapılmaya başla·
na n resim ve heykelin Avrupa'dakinden ayrı bir
önemi olan, sonuçtan çok iz�enen yoldur. Kur'an,
tasviri yasak etmiş olsayd ı , lslam dinir.in yarat­
oluşum göstermesini, lslamlığın tanrı anlayışın­ tığı o duygunluk da olmasaydı, birkaç satırla an­
da, lslam düşüncesinde, bu düşüncenin yarattığı latmağa çalıştığımız bu soyut İslam sanatı el­
duygunlukta aramak gerekir. bette doğmazdı.
1 81
Samarra.
Cevsaku'I
Hakani,
duvar
resı·mıerinden

Cevsaku'I
Hakani'de
kubbeli
holün
dekorasyonundan

182
Xll. Yüzyıl sonlarına ya da x ı ı ı . Yüzyıl başlarına ait olduğu sanılan bu Sel­
çuk eserinde insan, at, kuş ve çiçek figürleri görülüyor ( Tahran Müzesi nde).

Tolunoğlu
devrinden
kalmış.
başını
yere eğen bir
hippopotamı
gösterir
keten
kumaş
'ı'ü
in

r
(L

1565 yı l ında, Ş ah ikinci l smai l i n yeğeni yeğeni S ulta n Mirza nın kitap l ığı
' '

için yapı l a n m inyatür, geç Safevi devrinin en güze l eserlerindendir. Leyla


ı i e . M ecnun'dan bir sahneyi ca n l a nd ı rm a kta Mecnun'u Leyl a'nın çadırı önün­
,

de göstermektedir. (Was h ington'da · Freer Gallery»de).


'
Xll. Yüzyılda, Fatımiler devrinde M ı s ı r da yapılmış, i n san figürleri çok hareketli, iki küçük fildişi pano
l
(Ber in, Staatlic h e Museen ) .

Fatımiler devrinde Mısır'da dokunmuş, tekrarlafıan motiflerin, kuş ve leoparların kullanıldığı ipekli kumaş
parçası ( Louvre M üzesinde ) .

1 84
Fatımi Halifesi El Aziz
Billah'ın (975-996) adının
yazılı o!duğu kristal sürahi.
·
X. Yüzyılda Kahire'de ya­
pılmıştır . (Yüksekliği 1 8
cm'dir). Sürahinin üzerinde
bir hayvan figürü görülmek­
tedir. İ nsan ve hayvan fi­
gürleri, Fatımilerde din ya­
pıları dışında her yerde
kullanıl mıştır.

.,
Tunus'ta, Bardo Müzesinde bulunan taş üzerine
bir Fatımi kabartması.

1 85
Fatımiler hayvan heykelleri yapma
geleneğini Selçuklulardan a l m ı ş , an­
cak çok daha küçük hayvan heyke l leri
yapmışlardır. Soldaki bronz heykel
bugün İtalya'da Campo Santa'dadır.

..

..
.

..

ı
Fatımilerden kalma bir ta­
bakta kuş ve çiçek motifle­
ri (Kahire M i l l i Müzesin­
de).

Fatımiler
devrinden
ka l m a ,
tavus kuşu
biçiminde
bir
bronz
sürahi
(Louvre
Müzesinde) .

1 86
'

.-

Divriği Ulu Camiinin batı cephesindeki taçkapı süslemelerinden

1 87
Irak Selçuklularından 1 1 . Tuğrul'u tahtında gösteren stüko kabartma (Bugün Pennsylvania Museum'dadır).

c lslam dünyasında resim• sözünden m lnya· i l k lslam minyatürleri, Horasan Selçukluları


cürü anlamak gerekir. Gerçekten de, mimari için· zamanında görülür. Yazmaları minyatürlerle süs­
de ver alan çeşitli süs ögelerinin dışında kalan lemeden önce Müslüman ressamların, konuları­
resim sanatı, lslam uıKelerinde (minyatürün nı günlük yaşayıştan aldıkları, gölgeyi, derinliği,
dışında) var olmamıştır. İslamlığın i l k y ıl la­ hacmi bildikleri gerek tarihi kaynakların, gerek­
rında Emevi ve Abbasi saraylarında görülen du­ se eserlerin öğrettiği bir gerçektir. Fatımi hali­
var ve tavan resimleriyle Ümeyye Camii'ndeki felerinden El-Mustansır Billah zamanında, nakkaş
mozayiklere mimariden söz ederken değinmiştik. lbn · Aziz'in ·duvardan çıkar gibi görünen, sarı
Bunlar kuruluş yıllarının toplamacı karakterinin zemin üzerine kırriıızı», Kusayr'ın da «duvara gi­
ürünüydüler ve İslam uygarl ığının kendine özgü rer gibi g"örünen, siyah zemin üzerine beyaz giy­
değerleri yaratmasıyla bir. daha denenmemek silin birer çengi resmi yaptı klarını Arap ta­
üzere bırakılmışlardır. Biz, IX. - X. yüzyıl l ar ara- rihçisi Makrizi'nin « Hitat»ından öğreniyoruz.
,sında AbbasTler (Samarra), Büyük . Selçuklular ve Bu sözler, daha XI. yüzyılda perspektifin bilindi·
Fatımiler zamanında yapılan figürlü seramikleri ğini ve kullanıldığını göstermektedir. Böyle ol­
de -el. sanatlarının konusuna girdiğinden- ayrı tu­ duğu halde, minyatür, X l l l . yüzyıldan itibaren bir
tuyoruz. Ancak, Xl l . - X l l l . yüzy ı l larda Minal yüzey resmi olarak gelişmiştir. Üçüncü boyutu,
tekniğiyle yapılan Selçuklu seramiklerinde, daha bilmezl ikten gelmiştir. Modle ve perspektifin kul­
sonra minyatürlerde işlenecek konuların ve hatta lanılmamaları, minyatürün estetik yapısına uygun
üslubun görülmeye başlandığını söyleyebi l iriz. bulunmadığı içindir. M inyatür, kitap sayfala­
İslam dünyasında bağımsız resim sanatını rına metni açıklamak amacıyla konur. Kitap ise,
minyatür temsil eder. Çünkü, sü�leyici deği l , an· yakından okunur. Perspektif, ancak belli bir
latımcıdır; yazmalarda yardımcı bir unsur olarak uzaklıktan, derin l i k etkisini yapar. Bu durumda,
yer alsa da, bağımsız bir anlatım gücüne ve ken­ uzaktan bakılmayacak bir resimde perspektif ge­
dine özgü b i r estetiğe sahiptir. reksizdir. Hatta, anlatım olanaklarını sınırlandıra­
lslam ülkelerindeki minyatürlerden söz et­ bili�. · I s lam Sanatı, gerek süslemede, gerek re·
meden önce, minyatür sanatı üzerinde kısaca simde, Batı dünyasına · karşı bir yol izleyerek,
durmak gerekir. gerçek biçimlerden soyut biçimlere yükselmiştir.
1.88
iç gerçeği bu yol l a yakalamaya, anlatmaya çalış­ mayı, gölgeyi atmakta bulmuştur. Minyatürün
mıştır. Perspektif, kitap sanatının gerekleri· kendine özgü istlflerinın yanı sıra, en büyük üs­
ne aykırı, bizi öze götürmekten uzak bir tek· tünlüklerinden biri de, renklerdeki parlaklıktır.
ni k aldatmaca· olduğu ve ış ı k-gölge de. eşyayı Bu renkler, dış gerçeğe bağımlı olmaksızın kul­
·
ve figürleri cisimleştirdiği için İslam duyuşuna lanılmışlardır. M inyatürlerde atların açık mavi·
ve düşüncesine uygun - değildirler, nakkaşlar· ye, pembeye; dagların mercan kırmızısına ya da
-
ca da benlmsenmemişlerdir. Nakkaş çizgiye bü· yeşim rengine büründüğü görülür.
tün saflığını, renge bütün parlaklığını kazandır·

1 89
Rey Şehrinde bulunan Xlll. Yüzyıl başlarına ait bu Selçuk seramiğinde çok
güzel işlenmiş kadın ve erkek figürleri görülüyor. (New York, Metropolitan
Museum'da).

1 90
İKİNCİ BÖLÜM

MİNYATÜR

SELÇUKLULARDA M i NVATOR tirmiş ve Sultan Gazneli Mahmud'a ithaf etmiştir.


Ortaçağ Fransız edebiyatında «Floire et Blan­
Resim l i kitap sanatı batı Türkistan 'da gel i ş­ che-Flore» adıyla b i l i nen bu aşk hikayesi, Türk­
miş, Selçuklu başbuğlarının emrinde çalışan Uy­ çe - olarak Yusuf-( Meddah tarafından 1 371 tari­
gur yazıcıları tarafından lran bölges:ne sokul­ hinde, Varka ve Gülşah adıyla yeniden yazılmış­
muş, Bağdat'a yayılarak, Avrupalıların u Bağdat tır. Sonraları aynı tema, Türk edebiyatında sık
çığırı" diye andıkları çİğırı açmıştır. Selçuklular sık işlenmiş v e uzun süre en çok okunan b i r
devrindeki minyatürlerin, egemenlikleri altı nda. a ş k hikayesi olarak kalmıştır. Büyük Selçuklular
bulunan yerlerde, kendileri için yap ı l m ı ş olduğu zamanında resimlenmiş olan Topkapı Müzesi'n­
düşünülürse, Bağdat çığırına Selçuklu çığırının deki Varka ve Gülşah nüshası Farsçadır ve için­
bir kolu olarak bakmak daha doğru olur. Selçuk­ de 71 minyatür vardır. Kitap X l l l . yüzyılda pek
lular zamanında Rey ve K�şan şehirlerinde ya­ sevilen yuvarlak bir nesih ile yazıldığından, için­
pılmış olan fayans işlerinin ve keramiklerin renkli deki minyatürlerin de aynı yüzyılda yapılmış ol­
figürleri, özellikleri bakımından bu m inyatürler duğu kabul olunabilir. Zaten minyatürlerin Xll. ve
Bağdat'a değil , buralara bağlanırlar. xııı. yüzyıl Rey veya Kaşan vazo ve ka�elerinde­
Bağdat'ta resimlenmiş olan yazmalar arasın­ ki resimlere her bakımdan benzemesi bu görüşü
da, Yunancadan Arapçaya çevrilen Dioskorides'­ güçlendirmektedir.
ln Kitabü'I Haşayiş'i (Materia Medica) i l e lbnü'I Bu m inyatürlerin Hoy'lu nakkaş Abd'ül M9'­
M ukaffa tarafından arapçaya çevrilen Hintli Bey­ min b.in M_uhammed tarafından yapı ldığı, 6 1 . say­
deba'nın Kelile ve Dimne'sini, bi r de Hariri'nln fada bulunan minyatürde okunmaktadır. Hayvan­
Makamat'ını saymak gerekir. Bu yazmaların dün­ ları, öze l l i kle savaş sahnelerinde atları değişik
ya müzelerine dağ ı l mı ş birçok nüshası vardır. açılardan gösteren nakkaş, bir yandan gözlem
Kitabü'I Haşaylş'in 1 222'de Abdullah ibn el-Fa­ gücünü açığa vururken, bir yandan da eğri çiz­
zıl tarafından resimlenmiş b i r nüshası özellikle· gileri birbirine dolayarak kompozisyona b i r ara­
dikkate değer. iıa·ç hazırlayan •hekimleri», ame­ besk görünüşü vermektedir. Öyle k i , nakkaşı gü­
l iyat. yapan «Cerrahları» gösteren bu resimlerde den tek amacın, hareketleri değerlendirmek ol­
doğa manzaralarına bir ya da iki sembolik ağaç­ duğu söylenebi l i r.
la değinilmiştir. Şimdi Horasan'dan Anadolu'ya geçe l i m . Ya­
Irak Selçukluları zamanında ,gelişmiş olan zılı kaynakların bildirdiği Aynüddevle Şehabüd·
.

Bağdat kolu, bölgesel etkilerle, İran bölgesinde­ din Vavaşi, Haciyü'l-Mevlevi, Konyalı Ahmed gi­
ki m inyatürlerden ayrı b i r karakter taşır . bi nakkaşların ellerinden çıkmış hiç b i r minyatü­
Büyük Selçuklular' d an kalma m ınyatürlü tek re rastlanmadığı için, Konya'da Alaeddin tepe­
bir yazma b i l i n mektedir. Prof. Ahmı::t Ateş 'in sinde ya da Kubad-Abad'daki Selçuklu sarayların­
bulduğu «Yarka ve Gülşah» adını taşıyan bu da ortaya çıkarılan figürlü çini parçaları olmasay­
yazma, bugün Topkapı Sarayı kitaplığındadır. d ı , Anadolu Selçukluları'nın resimleri üzerine hiç
Varka ve Gülşah. halife Osman (644-656) ve i l k bir bilgimiz olmayacaktı. Çizgileri, renkleri, şe­
Emevi halifesi Muaviye (661 -680) zamanlarında killeri ile çini parçaları üzerindeki figürler, Ana­
yaşamış olan Arap şairi Urwah bin Hizam al-Udh­ dolu'daki resim sanatının, Horasan Selçukluları
ri'nin talihsiz hayatından esinleni lerek yazılmış­ zamanında yapılmış fayans üzerindeki ve kitap
tır. Uzun süre unutu lmuş olan bu aşk serüveni i l e yapraklarındaki resim geleneğini devam ettirdi­
lran şairi Ayyuki, manzum bir eser meydana ge- ğini göstermektedir.
1 91
Bir Selçuk Prensesini nedimeleriyle birlikte gösteren, at ve kuş figürlerinin
de yer aldığı seram.ik çanak, · selçuklular dönemindeki en güzel eserlerden
biridir. 1 1 87 yılında Ebu Zeyd el Kaşani tarafından Kaşan'da yapılmıştır.
(New York Metropolitan Museum'de).
Kefile ve Dimne'nin resimlerinden biri: Kargaların gqzcüsü baykuşlar arasında (Topkapı Müzesi Kitaplığında)

-.... - • ıııı.,... -
..

' ' .
.. . ' .; ...,;��-· - ---�-.. -h .. -,

Varka ve Gülşah'ta bir baskını gösteren resim (Topkapı Müzesi Kitaplığında).

1 92
Kubad-Abad Sarayının duvarlarındaki figürlü çi­
ni parçalarından biri. Bu figürler bize Anadolu
Selçuklularının resimleri üzerine bilgi veren bir
kaynak oluyor ve Horasan Selçuklularının resim
Kubad-Abad Sarayının duvar çini lerinden
geleneğinin Anadoluda sürdüğünü anlatıyor.

Kubad-Abad duvar çinilerinden.

Konya'da Alaeddin tepesinde bulunmuş


hir çini parçasındaki insan figürleri k

1 93
Topkapı Müzesi Kitaplığında bulun·a n ve « Üstad Mehmet Siyah Kalem'in eserleri» diye tanınan bazı ilginç
res.imlerin, insan hayvan karışımı devlerin kavgası gibi şamanlıkla ilgisi olduğu sanılan konuları (üstte)
ve göçebelerle, göçebe yaşamını (altta) işlemiş olduğunu görüyoruz. Bu resimlerin, eski bir resim gelene­
ği sürdürülerek Türk-Moğol as·ı ı ı r sanatçılar tarafından XIV. yüzyıl sonlarında XV. yüzyıl başlarında Orta­
asya'da yapılmış olduğu sanılıyor.
. :' . f
.,,,.
. .
..

Moğol tarihi Camiü't Tevarih'in (1 306) . resimlerinden biri: Kızgın Atlar.

ILHANLILAR'DA M iNYATÜR: ı ıuk renklerle vücuda getirilen bu minyatürler.


kıvrım kıvrım bulutları, akar suları, bitkileri ve

İbni Bahti şun' un meşhur Mena-fiul-Hayvan adl ı


Moğol devrinin bilinen i lk resi mli yazması çiçekleri ile Çin etkisini belli ederle(. Moğol lar­
la birl ikte Çin etkisinin minyatür sanatına girdiği
eserinin Farsça nüshasıdır. 1 295 y ıl larında Teb­ görülür .
riz'de hazırlanan bu eser, New York Pierpont Mor­ . ilhanlı resmi, Gazan Han ile Olcaytu'nun ve­
gan Library'de bulunmaktadır. Yazmadaki, değişik ziri olan tarihçi Reşidü'd Din'in (1 248-1 318) koru­
ellerden çıkan doksan dört m i nyatür, Beydeba'­ yuculuqu altında büyük ölçüde gelişmiştir. İlk
.
nı n masalla rında olduğu gibi, türlü hayvanları cildini 14 Nisan 1 306'da Olcaytu'ya sunduğu bir
gösterirse de. üslup değişmiştir. Buracıa hay­ Moğol tarihi olan Camiü't Tevarih, onun en önem­
vanlar b i r humourn havası içinde şematik olarak
« li eseridir. Bununla beraber kendi hayatta iken
gösterilm iştir. Aynı zamanda ağaçlar da daha Camiü't Tevarih'in resimlenen nüshalarından an­
yapraklı bir hal almış, rüzgarla eğilmeye, • kasır­ cak dört parça bugüne kadar gelmiştir
ga altında bükülüp kıvranmaya" başlamıştır. Do- Bun lardan 1 307 (H. 707) tarl�ll bir kısmı,
1 95
Edinburgh 'Üniversitesi kitaplığındadır; öteki kıs­ TIMURLULAR'DA MİNYATÜ R:
mi da 1 3 1 4 (714) tarihli olup Londra'da Royal Asi­
atic Societe'de bulunmaktadır. Camiü't Tevafih'­ Bağdat'ı 1401 'de· zapteden Timur, yazılı kay­
in Reşidü'd Din zamanında yazılan öbür iki yaz- · naklardan öğrendiğimize göre, birçok ressamları
ması da İstaribul'da, Topkapı Sarayı Müzesi'nde­ Bağdat'tan yanına alarak yeni kültür merkezi olan
dir. Biri 1 3 1 4 (714), öteki 1 3 1 7 ( 7 1 7) tarihlidir. Semerkant'a götürmüştür. Fakat · semerkant'ta­
Fakat resimlerin pek azı XIV. yüzy ı l ı n başlangıç­ ki yazmalardan bug.üne kalan yoktur. Bununla
larına aittir. Geri kalanlar XIV. yüzy ıl ın sonların­ beraber. bu devrede Şiraz ve Bağdat gibi mer­
da ve XV. yüzy ı l ı n başlannda yapılmıştır Bu. yaz­ kezlerde yazılmış birçok yazmalar vardır.
maların bütün minyatürlerinde Çin etkisi görü­ Şiraz'a genellikle Timuroğlu çığırının beşi­
lür. ği olarak bakılmaktadır. Bu yeni üslup. Hacuy-1
Kirmani'nin (1281 • 1 350)_ divanında açık ola·
ilhanlılar zamanında en çok resimlenen rak görülür. 1 396 da Bağdat'ta ünlü hattat Teb­
'

bir kitap da Şehname olmuştur. İlhanlı süla­ rizli Mir Ali'nin yazdığı, dokuz minyatürle süs­
lesi : İran'ın yerlileri olmadığı haldt), sanatı lenmiş olan bu eser, b.ugün British Muse­
bu bölgede büyük ölçüde desteklemişler: res­ um'da bulunmaktadır. Bu minyatürlerden biri
samları, Firdevsi'nin bu şaheserini resimle­ Bağdat'ta C elayiri Moğolları'ndan Sultan Ahmed'­
mekle gprevlendirmişlerdir. İ l k Şehname yaz­ ın (1 382-1 4 1 0) hizmetinde çalışmış olan- nakkaş
malarından biri, Demotte Şehnamesi diye Cüneydu's Sultani'nin 1mzasını taşır. Bu minya­
anılmaktadır. 1 320 tarihinde Tebriz'de yazılmı� tür, E. Kühnel'in deyişiyle, « kompozisyon sorun·
ve birçok nakkaş· tarafından resimlenmiştir. · Bu farını çözmede gösterdiği kolaylık ve manzarala­
yazmanın elli beş tane olan ve çoğu bUyük boy­ rındaki İtalyan Ouattrocentosunu hatırlatan ro­
da bulunan minyatürleri dünya şaheserleri ·ara­ mantik ifadesi i l e bizi hayretler içinda bırakır.•
sıl"!da yer alacak değerdedir. Şimdi çeşitli mü­ Herat, Timur'un sevdiği oğlu Şah�ukh tara­
zelere ve özel koleksiyonlara dağılm ıştır. De­ fından hükümet merkezi olarak seçilmişti. Şah­
motte Şehnamesi'ndeki m inyatürl�rden birçoğ�­ rukh, ünlü kütüphanesi için birçok nakkaş kullan­
nun monümental üslubu ve savaş sahneleri, Çin mıştır. Bunlar arasında Nakkaş Halil, o devrin
Türkistan'ında Khoço kazılarında ortaya çıkarılan dört harikasından biri olarak sayılmakta idi. Yalnız
l,Jygur Türkleri'nin duvar resimlerini andırır. Bu ressam Mani, ondan üstün tutuluyordu. Şah­
minyatürlerden lsfendiyar'ın cenaze alayını gös­ rukh'un oğlu Baysungur M lrza nın ( 1 433'de öl­
'

teren ve bugün British Museum'da bulunan bir müştür) kurduğu Kütüphane ve Kitap Sanatlan
tanesinde Türk - Moğol çizgi üslubu, öteki min­ akademisinde, hattat, nakkaş, müzehhip ve mü­
yatürlerde görüldüğünden daha fazla göze çar­ cell itlerden oluşan kırk kişilik bir kurul vard ı .
par. Acılı insanların hareketleri ile dolu olan b.u Nakkaş Emir Şahi ile Gıyaseddin'in de katıldık·
sahne, sonraki ressamlarca kolay ·kolay gerçek­ ları bu kurulun başında Hattat Cafer Baysunguri
IeŞtirilemeyecek .dramatik .bir realizm gösterir. bulunuyordu. Saray nakkaşları, daha s?yut bir
Cenazeyi · izleyenler, Moğol tiplerinin · özenli ka­ anlayışla Şehname'yi resimlemeye devam etmek­
rakter · çalışmalarıdır. ·
l·e beraber, ünlü Nizami ile Sadi'nin romantik
ve mistik şiirlerini resimlemeye daha çok ilgi
1 330-1331 (H. 73 1 ) tarihini taşıyen yazı:na­ gösterdiler.Ni-zfuni 'nin ( 1 1 40-1203) " Hamse» di­
Jardan biri Topkapı Sarayı Müzesi'nde, 1 333 ta­ ye tanınan Mahzenu'I Esrar, Husrev ile Ş irin,
rih l i olanı da Lenlngrad Müzesi'ndedir. Üçüncü Leyla ile Mecnun, Heft Peyker (Yedi Portre) ve
bir yazmanın yaprakları. çeşitli özel koleksiyon­ lskendername adlı manzum eserıeri; Sadi nin '

lara dağ ı l mıştır. Bunlardan ,Paris'cte Henri Vever ( 1 1 82-1292) ünlü Bustan ile Gül istan ı , bir buçuk
'

koleksiyonunda bulunan ve 1 340 tarihinde ya­ iki' yüzyıl önce yazılmış oldukları halde, · ancak
pıldığı anlaşılan bir minyatür, d ikkati 'çeker. Acılı XV. yüzyılda nakkaşlara konu olmuşlardır. Bu ge­
bir ihtiyarın kolları arasında bayılmış bir kadını cikme yeni bir duyar�ık döneminin açıldığını gös­
gösteren ve birbirinin omuzları üzeri'nden eğilen termektedir. Nakkaşlar bu kitapların minyatürle­
üç kadının acıklı çehre ifadeleri ve hareketleriyle rinde Herat Çığırı'na özgü ve bu eserlerin ro­
dramatik havası bir kat daha beliren bu m inya­ mantik ve lirik içeriğine uygun düşen expressif
tür, gerek lslam nakış sanatında az görülen bir bir üGlubu geliştirdiler. Figürler, ince ve küçük
örnek olmak, gerekse bir merkez çevre.sinde ki· ölçüde gösterilmeye başlanmış, er_ıgin ufukların,
şi lerl toplamak bakımından değer · kazanmakta­ sünger gibi görünen dağların-- meydana getirdiği
dır: süsleyici bir manzara içine alınmıştır. Renkler
1.96
Bihzad'ın Kahire Milli Kü­
tüphanesindeki .. Bustan •

da bulunan altı minyatü­


ründen biri, cami önünde
bir dilenciyi gösteriyor.
Bu minyatürler XV. Yüzyıl
sonlarında ( 1 488, 1489'da)
yapılmıştır.

parlak ve uyumludur. İlk Moğol renklerine birçok nun özelliklerini yansıtan eserler azdır Bu eser­
yenileri eklenmiştir. lerden imzasını taşıyan bazıları kopyadır, bazıla·
rı da gene sonradan imzalanan .çağdaş ışıerdif,
Onun bilinen i l k eseri Baltimor'd a Robert
Herat Çığırı'na ait birçok nefis yazma, Şah­
Garret koleksiyorıunda butunan Şerafeddin Ali
rukh devrinde yapılmıştır. Paris'te Louls Cartier
Yezdi nin Zafername'si için altı- çift sayfa üzeri­
koleksiyonunda bulunan Nizami'nin güzel bir
'

ne 1 467 tarihlerinde yaptığİ' minyatürlerdir. Sul­


Hamse's i , Şahrukh'un mühürünü taşımaktad ır.
tan Hüseyin Baykara için yazılmış olan ve resim­
Tahran'daki Gülistan Müzesi'nde bulunan Cafer
lenen bu eser,' Timur'un hayatını ve zaferlerini .
Baysunguri'nin elinden çıkma ( 1 429-1430) Şeh�
anlatmaktad ır._ Tahtında oturan Timur, sarayında
name, Timuroğlu devrinin bir şaheseridir. Yirmi
kabul töreni, kaleye saldırı, bir cam i i n inşası gi­
iki m inyatürü Herat resim çığırının yüksekliğini
bi konular, deı:in bir renk zevki, bir gerçek duy­
gösterir. Bu minyatürler, parlak renkleri ve zen­
gin ayrıntıları i le kendilerini belli ederler. Gülis­ gusu. büyük bir kompozisyon anlayışı i l e işlen­
miştir. Bu eserde ressam, s ayfalar üzerinde ser­
tan Müzesi'nde bulunan bir Kelile ve Dimne yaz­
bestçe çalışmak olanağını bulmuştur. Onun elde
masının da son derece güzel minyatürleri var­
dır. Su yazmanın bir minyatürü sarı zemin üze­ ettiği bu ayrıcal ık, kompozisyona nasıl büyük bir
rinde, ancak rüyalarımızda gördüğümüz ağaçları, önem verdiğini gösterir. Zaten Bihzad, öteki
boy boy, renk renk sünger gibi dağları, kanatları­ eserlerinde de resme oranta metne, birkaç sa­
nı çırparak sağa sola, aşağı yukarı gidip gelen tırl ı k bir yer ayırmıştır. Bu değişiklik, zamanla
ve manzaranın rüyamsı halini bir kat daha artı­ resmin kazandığı önemi belirtir.
ran iri kuşları i l e bir renk senfonisidir. Mo­ Bu gençlik eserinden sonra Bihzad'ın üslubunu
ğol devrinde pek göremediğimiz bir öz sanat an­ en iyi belirten iki yazmadan biri, Nizami'nin Bri­
layışının baha biçilmez belgelerinden birisi sayı­ tish Museum'da bulunan bir Hamşe'sidir ( 1 494 -
lır. 1495). Bihzad'ın bu yazmada üç minyatÜrü var­
dır. Öteki _ de Kahire M i l li Kütüphanesinde bulu­
·
M inyatür için en parlak devlr Sultan Hüse­ nan bir · Bustan,.dır. Bu resimlerde, sanatçı kes­
yin Baykara ( 1 468-1506) i l e vezlri -aynr zamanda k i n bir gözlemci ve ince bir renkçi olarak görül­
şair, müzikçi ve nakkaş olan- Ali Şir Nevai nin ' mektedir. Hamse'nin minyatürlerinde mavi, grl
himayeleri altında Herat'da başlar. Bu devrin en ve yeşil gibi soğuk renkler hakimdir. Kahire'deki
ünlü nakkaşı Herat'lı Kemalettin Bihzad idi. 1440 Bustan m inyatürleri Bihzad'ın üslubunu , en yük­
sıralarında doğmuş, 1 533'e doğru ölmüştür: Teb­ sek noktasında gösterir. Bunlar hareket ve ger­
rizli Pir Seyid Ahmed'in yetiştirmesidir. Bihzad'­ çek dolu kompozisyon şahese rleridir. Figürler,
ın elinden çıkma, imzasını taşıyan ya c!a üslubu- hareketleriyle birer kişiliktir.
197
Bihzad'ın
Nizami'nin
kitabı lcln
yaptığı ve bu­
gün British
· Museum'da
bulunan üç
minyatüründen
biri;
Bihzad'ın en çok mavi ve yeşil gibi soğuk
renklerden hoşlandığını, olayları. kişilerin çehre
ve hareketlerinde belirtmeğe çalıştığını söy]iye­
b i l i riz.

SAFEVİLER'DE -MİNYATÜR:
Safeviler zamanında nakış sanatının merke­
zi, Horasan'dan Tebriz'e geçiyor. Herat da daha
bir süre ayrı bir merkez olarak devam ediyor. Bih­
zad bu yeni çığırın da başındadır. 1 51 0 sıraların­
da Safeviler'den Şah lsmail ( 1 502-1524) Herat'ı
zapted ince, Bihzad Tebriz'e geçer ve Safevi çı­
ğ ı rını Timuri çığırının özel l ikleriyle zenginleşti­
rir. Tebriz'de, büyük bir olasılıkla 1 514'e kadar
yaşayan Bihzad, Şah İsmail'in, kendisini baş ola­
rak atadığı saray nakkaşhanesinde birçok öğrenci Rıza-i Abbasi. Prens ve Derviş.
yetiştirmiş, gerek Herat'da, gerek Tebriz'de et­
kisi gün geçtikçe derinleşmiştir. Bihzad'ın öğren­ me'den 1 587 (996) tari hlisi sayfa büyüklüğünde
cileri arasında özellikle Horasan'lı Şeyh Zade'yi, kırk m i nyatürü; 1 605-1608 ( 1 0 1 4- 1 0 1 6) tarihlisi
Sultaniye'li Mir Musavvir'i, Ağa Mirek'i ve Mu­ de devrin en sevilen hattatı ve nakkaşı R ıza-i Ab­
zaffer Ali'yi anmak gerekir. Sonuncı.ı nakkaş, basi'nin özelliklerini yansıtan. seksen beş min­
· sonraları lsfahan'daki Çihil Sutün Sarayı'nı süs­
yatürü içerir. Rıza-i Abbasi, 1 598 ile 1 643 arasın­
lemekle görevlendirilmiştir. da yaptığ ı , imzasını taşıyan birçok miııyatür bı­
Ağa Mirek, Horasan'da sanatına başlamış, rakmıştır. Bu minyatürlerden onun iyi bir
sonra B.ihzad gibi Tebriz'e yerleşmiştir. 1 539 i le gözlemci olduğunu anlıyoruz. Rıza-i Abbasi mo­
1 543 arasında , bu şehirde Şah Tahmasp için min­ dellerini, konularını halk arasından almayı ter­
yatüı:lerle süslediği Nizami'nin bir Hamse'si özel­ cih etmiştir. Modleyi bilir, deseni kıvraktır. De­
likle · di kkate değer. Bugün British Museum'da senlerinde di kkati çeken nokta, her şeyden önce
bulunan « Hazret-i Muhammed'in UrOcu» bu ünlü yazı sanatı i l e uzun zaman uğraşmış olmanın
yazmanın içindedir. fırçasına kazandırdığı güvendir. Bu güveni ayrın­
Ağa M i rek'in İran resmine getirdiği yeni­ tıda, çizgilerin nüanslarında olduğu kadar, kon­
l i kler açıkça görülür. Figürleri, Bihzad'ın figürle­ turların çiziliş inde de görürüz. Sarıkların ve el­
rinden daha ince ve sevi mlidir. Fakat onun ya­ bise eteklerinin uçları n ı , ışık saçılmasını hatır­
kışıklı delikanl ı l arında ve güzel kadınlarında, latan bükey taramalarla canlandırır.
Isfahan sanatında moda olan. yapmacı k l ı , resmi Rıza- i Abbasi, İran resminde son parlayıştır.
bir hal görmemeğe de olanak yoktur. Onun üslubu ve çizgi tarzı Muin, Yusuf, Muham·
Şah Tahmasp zamanında, 1 570 sıralarında ıned Kasım gibi nakkaş.lar tarafından bir süre
hattat Muhip Ali Katip in yaıdığı, bugün Topkapı
'
taklit edilir. Fakat hiç birinde Rıza-i Abbasi'nin
Sarayı Müzesi'nde bulunan bir Nizami nüshası, ustalığı görülemez. xvııı. yüzyılda iran resmi,
otuziki m inyatürünün özelliği bakımından üzerin­ kısmen Avrupa etkisi, kısmen de yaratıcı deha­
de özel likle durulınağa değer. Genellikle bu min­ ların yokluğu yüzünden, kelimenin tam anlamıy­
yatürler, dört sütun üzerinde yazılmış sayfala­ la düşmeğe başlar.
rın ortasında bulunmakta, fakat sütun aralıkların­
dan kısmen görülen kişiler, imgelemin yard ı m ı
BABÜRLÜLER'DE M İNYATÜR:
i l e bütün sa hneyi tamamlamaktadır. Böylece n e
metne, n e d e sahnenin bütünlüğüne h i ç bir zarar Babürlüler, Timur soyundandır. M i nyatür sa­
verilmeden çok ustalıklı b i r kompozisyon sağla­ natı, XV. yüzyılda Horasan'da ve Maveraünne­
nıyor. Yazı i l e kompozisyonun bu işbirl i ğ i , nak­ hir'de büyük ölçüde gelişmişti. Anayurdunun aflı­
kaşın hattattan başkası olmadığı ihtimalini artır­ larıyla dolu olan Babür'ün ve oğlu Hümavün"un
maktadır. Büyük bir ustalığın ve Manierisme'in zamanında Delhi çıgırı Türkistan çığırına sıkı sı­
ifadesi olan bu minyatürler, xvıı. yüzy ı l ı n başla­ kıya bağlıdır. Fakat bü çığır, Timuroğlu geleneği­
rında daha da iyi belli olacaktır. ne bağlı sanatçılarla Hindü (Raçput) geleneğine
Metropolitan Museum'da bulunan Şah Ab· bağl ı ressamları birleştirerek gerçekten ulusal
bas devrine ait m i nyatürlerle süslü iki Şehna- bir çığır açan Ekber'in saltanatı sırasında büs-
1 99
çağıdır. Ekber'le başlayan Timuroğlu unsurlarıy·
la Hindu unsurları arasındaki kaynaşma, Cihan­
gir zamanında tamamlanır. Batı etkisi de kendi­
ni duyurmaya başiar. Figürler modle edilir, man ·
zaralar ışık-gölge oyunlarıyla derinleşir, doğayı
doğrudan doğruya gözlemlemek, büyük ölcüde bu
hükümdarın kişiliğine bağlanır.
Bu devirde resim sanatı artık ölçJsünü bul­
muş, karakterini almıştır. Saray hayatından a l ın­
mış canl ı sahneler, derbarlar, avlanmalar; hü·
kümdarların, devlet adamlarının, azızlerin ve der·
vişlerin ayakta, oturmuş, tam boy ya da büst ha·
!inde, yürürken ya da fil üzerinde yapı l m ı ş port­
releri, resim sanatının bel l i baş l ı konuları ara­
sındadır.
Ekber zamanında kitaplarda hala büyük bir
yer alan minyatür, Cihangir zamanında kitaptan
kurtularak, bütün sanat olanaklarını gel iştirir, re­
simli yazmalar devri de böylece kapanır. Artık
lran bölgesinde birbirini izliyen çığırların süs­
lemeci bir karakter taşıyan minyatürleri karşı­
sında değ i l , realiteden esinlenen resimler karşı­
sındayız. Babürlü resminde realizm kendini i l kin
portrede gösterir. Kişilerin doğal olmayan du·
rumları, çehrelerin daima yandan gösterilmesi,
sağ elde bir çiçek bulunması, ayakların birbiri
Şah Cihan zamanında, 1 630-40 yıllarında yapılmış önünde yer alması, Cihangir zamanında bırakılı­
bit" Ba bür l ü resmi . Bu devir, Timurlu sanatına bir yor.
dönüşü temsil eder .
Çehrelerde, resmi yapılan kişilerin karak·
teri beliriyor, bu belirmeye olanak vardiği için
bütün ayrı bir karakter al ır. Bu bakımdan Türk çehreler artı'k dörtte üç oranında karşıdan gös­
Hint minyatür çığırının kurucusu, Ekber olmuştur. teriliyor. Portreler, yalnız çehrelerle değil. vücu­
Bu ünlü hükümdarın tarihini yazan Ebu'I Faz!. dun hareketleri i l e de bir karakter etüdü oluyor.
onun, kurduğu saray nakışhanesinde yüzden faz­ Cihangir'in portre ressamları arasında Nadirü'z.
la ressam çalıştırd ı ğ ı n ı , resmin gelişimi için lran Zaman diye tanınmış olan Herat'lı Ağa Rıza'nın
bölgesinden Tebriz'li Mir Seyyid Ali, özel l ikle çömezi Ebu'l-Hasan, Muhammed Nadir, Manuhar
«Şirin Kalem. denilen Şiraz'lı Hoca Abdu's-Sa­ Govardhan başta gelirler. Portrede görülen bu
med q l bl nakkaşları geti rttiğini yazmaktadır. psikolojik realizm, divan ya .da derbar. sahnele­
Ekber'in nakkashanesinde Müslüman res­ rinde de devam eder. Bu sahneler, ayrıntıya gös­
samların yanı başında Daswanth, Basawan. Kasa­ terilen ilgi, qözler için bir bayram olan renk gam­
va. Madhu, Ramadas, Baghavatl, Mukund gibi ları yönünden, Timurlu ya da Safevi sı:ınatından
Hindü ressamların da çalıştığı; Hindü ressamla­ geldiklerini belli ederlerse de, onların sanatın·
rın lslam eserlerl_n i , Müslüman ressamların da dan, daha sıcak renkleri, daha geniş fırça ·sürüş·
HindQ konularını resimledikleri dikkate alınır­ !eri, gözleme dayanmaları ile ayrılırlar. Fakat Ba·
sa; yeni üs!ubun özelliği anlaş ı l ı r. Bu bakımdan bürlü sanatı, realizme olan eğilimini özellikle hay­
HindQ konularını görünce bunları toptan İslami ·
van ve manzara resimlerinde göstermiştir. H i n·
olmayan çığırlara maletmek yanlıştır. Ekber dev­ distan'ın özelliği olan bu realizm, bizzat Hindis·
rinin resimleri Herat minyatürlerinden. realizmi, tan'ın bilmediği dramatik bir anlayışla değerlen­
Hindu resimlerinden de desenin kaligrafik ka­ dirilmiştir. Bu alanda öze l l ikle Ferruh Beg'in, Ba·
rakteri ile ayrılır. gavati'nin, Bişan Das'ın adlarını anmak gerekir.
Murakka'lara ve resimli yazmalara meraklı Kır sahneleri de Babürlü resminde, lslam dünya­
olan ve bu alanda eşsiz bir eksper sayılan Ci­ sının öbür çığırlarında görülmeyen bir güç ve ge·
hançıir'in saltanatı, Babürlü mi nyatürünün altın nişlik kazanır.
200
Geç dönem
bir Babürlü
.
minyatürÜ:
Avrupal ı iki
görevli ·bir
Hint evinde
ağırlanıyor

Burada, hayvan resimleri yapan ustaların maviler, sarılar, havada bir l eitmotive gibi tit­
başında, Ekber ve Cihangir zamanında yaşamış reşirler. Şimdiye kadar minyatürde· görülmeyen
ve yaptığı kuş resimleri i l e haklı b i r ün kazan­ bir yen i l i k de ressamların, gecenin karanl ığı n da
mış olan Mansur ile zarif · karacalar ressamı Se­ geçen sahneleri ele almış olmalarıdır
merkant'lı Mehmet Murad'ı analım, Portrelerde Babürlü sanatçılar, sultımları ya da beyzade­
ve hayvan resimlerindeki realizm, maıızaralarda leri tören anlarında göstermekle kalmamışlar, on­
da görülür. Gerçi manzara, tek başına manzara ları özel hayatlarında bile tespit etmişlerdir.
olarak henüz ele a l ınmamıştır. lran bölgesinde Raçput sanatçıl.a rının izinde yürüyerek, saray ka­
olduğu gibi dekoratif bir motif olarak kullanıl­ dınlarını harem hayatının değişik evrelerinde gös­
maktadır. Fakat burada doğa, yepyent bir duygu termişlerdir.
i l e aşı l mıştır. Timurlu ve Safevi manzarası , vahşi
kayalıkların resimlerinde bile sevimli, ı;ırif b i r Şah Cihan devri, resimde Timurlu sanatına
bahçedir. Babürlü manzarası, yaşanmış doğanın dönüşü temsil eder. Realizm. süslemeci üslup
kendisidir. Is.lam dünyasında, dış dünyayı i l k karşısında geriler, figürler psikolojik yoğunlukça
görenler, görerek yaşayanlar Babürlü sanatçıları hafifler, şekiller canlılıklarından kaybeder. Fakat
olmuştur. Doğadaki eşyayı, yalnız dış görünüşle­ buna karş ı l ı k üstün . bir zariflik kazanır. Genell ik­
ri ile değ i l , iç yaşamları i l e de bu manzaralar­ le portrelerde profile bir dönüş görülür. Şah Ci­
da görürüz. Gölgelerinde prenslerin ve der­ han devrinin başlıca ressamları, birkaç , çizgiden
vişlerin iç alemlerine daldıkları ağaçlar bile güçlü ve muhteşem portreler çizen Semer­
hülyalı bir hal almıştır. Babürlü nakkaşlar. kant'lı Muhammed Nadir, M i r Muhammed · Ha­
doğayı duyumlar halinde yaşamışlar, saray aşk şim, Anupşatar, Çiterman ve Hunhar'dır. Şah Ci­
ve ibadet sahnelerine bazen sadece portrelere han ın büyük oğlu Dara Şikuh da sanat koruyucu­
arka! ık olarak koydukları manzaralarda, akşam su ve resim meraklısı idi. Saltanat sürmemiş,
güneşinin kızıllıkları, sarılıkları, titreşen ışıltıla­ tahtı küçük kardeşi Evrengzib tarafından gas­
rı ile kaynaşan bulut yığınlarını, değişen geniş bedilmiş olan bu prensin birçok portresi vardır.
gökyüzleri içinde göstermekten zevk almışlardır. Babürlü resminde çöküş belirtileri bağnaz ve
Geniş serpintiler halinde ufka yayılan kırmızılar, hasis bir hükümdar olan Evrengzib ile başlar.
201
Babürlü ressamlardan Ebu! Hasan'ın XVll. Yüzyıl başlarında yapılmış bir
tablosu, İmparator Cihangir'i. babası Ekber'in resmine bakarken gösteriyor.
(Paris'te, « Musee Guimet�de).
Ü Ç Ü N C Ü BÖLÜM
.\

OSMANLILARDA RESİM

Osmanlı-Türk minyatürünün büyük ölçüde ge­


!işmesi, yazmaların birbirinden güzel m inyatürler­
le süslenmesi, Fatih Mehmed'in lstanbul'u a l ı­
şından sonra başlar. Hiç bir gelişim, daha önce­
ki çalışmalara dayanmadan gerçekleşemiyeceğl­
ne göre, Osmanlılar'ın Beylik devrinde de bir re·
sim sanatının varlığını kabul etmek yerinde olur.
Ama, ne Bursa'daki Yeşi l Cami'in nakışlarını ya­
pan İlyas Bin Ali'ye, ne de varlığını Latifi ve Ri·
yazi tezkirelerinden öğrendiğimiz şair ve nakkaş
Bursa'lı Safi'ye ve adlarını b i l mediğimiz daha baş­
ka nakkaşlara maledeceğimiz minyatürler bulun·
l
,• madığı için, bu devrin resim sanatı karanlıktadır.
Yalnız, i l . Mehmed i l e açılan ve olgunluğunu
XVI. yüzyılda bulan sonraki devirlerden e l imizde
bol örnekler vardır.
lstanbul'un merkez oluşu ile, yalnız ekono­
m i k yaşamda değ i l . b i l i m ve sanat yaşamında da
bir vuksellş olur. Bu devirde, ltalya'dan basta
Gentille B<:ılllnl olmak üzere ressamlar getlrildi­
ği. - Bursa 'lı Sinan Bey gibi bazı Türk ressamları­
nın ltalya'ya gönderildiği b i l inir. Ancak Fatih dev­
rinden. eser vermiş başka ressam b i l miyoruz.
Türk resim sanatı, Fatih'ln bütün yen i l i k
çabalarına . rağmen, eski geleneğine bağlı kal­
mış, bu volda gel işerek en güzel eserlerini ver­
miştir. XVI. yüzyılda, ili. Murad zamanında
( 1 574-1 595) olgunluğunu bulan Türk Minyatür
sanatının hızlı geli ş i m i , Kanuni Süleyman zama­
nında başlar. Bu gelişim. Iran ve Türklstan'dan Fatih'in portresini yapmış olan ressam Sinan
birçok ressam çekmiş, sarayda Nakkaşhane-1 Bey, nakkaşbaşı olarak sarayda çal. ışmıştır. Bazı
.rilm'un yanı başında, bir de Nakkaşhane-i acem iddialara rağmen, Bursalı olduğu kesindir ve me­
kurulmuştur. Nakkaşh§ne-i ac'em'de çalışan sa­ zarı · da Bursa'dadır. Yukarda Bursa'daki mezar
natçılar arasında Tebriz'den gelen Türk nakkaş- taşı görülüyor.
203
tarın bulunduğu da bir gerçektir. Yavuz Sultan Fatih devrinden kaldığı bilinen minyatürlü
Selim, İran seferinden dönerken, Şah Mehmet, tek yazmanın da cerrahlık üzerine olduğunu söy­
Abdülgani, Derviş Bey adlarında Tebriz'li üç mu­ lemi·ştik. Bu, Amasya'lı Cerrah Şerafeddin Sa­
savvir ile Semihan, Alaeddin Mehmet, Mansur buncuoğlu'nun Cerrahiye-i İ lhaniye adındaki ese­
Bey, Şeyh Kemal , M irza Bey, Abdülfettah, Mir ridir.
Aka, Ali Kulu ·gibi nakkaşları da beraberinde ge­ Avrupalı . sanat tarihçileri arasında bu yaz­
tirmiştir. Bunlardan Şah Kulu'nun, Kanuni devrin­ madaki minyatürlerin acemice yapılmış, değer
de nakkaşbaşılığa kadar yükseldiğini bil iyoruz. siz olduğunu söyleyenler olmuştur. Ama her şey­
Osmanlı İmparatorluğu'nda resim sanatı, 'hiÇ den önce bu resimlerin hoşa gitmek ya da yap­
bi r din yasağıyla karşılaŞmadan, minyc.tür este-· rakları süslemek için değ i l , metni aydınlatmak,
tiğine uygun, fakat öbür İslam ülkelerinin min­ çeşitli amel iyat şekillerini göstermek için yapıl­
yatüründen farklı olarak gel işirken, zaman za­ mış olduklarını düşünmek gerekir. Bu bakımdan
man duraklamalar geçirmiş, bazı yazmalardaki resimler, görevlerini tam--- olarak yerine getir­
resimler de bağnazlık eseri olarak yer yer kazın­ mişlerdir. Bununla beraber bu görev, onları sa­
mıştır. nat değerinden mahrum etmiş sayılamaz. Dios­
Osmanlı devri minyatüründe, başlıca üç ko­ corides 'in Materia Medica lKhawas al-Ashya)'­
nu görülür. Bunlar, tari h , edebiyat ve din alanına sındaki, Abdullah ibn al-Fazıl tarafından 1 222-
giren eseri.ere aittir. En çok resimlenmiş olan yaz­ 1 223'de y�pılan resimlerle Sabuncuoğ lu'nun ese­
malar, birinci gruba girenlerdir. Bu eserlerin bir rindeki resimler arasında büyük benzerlikler gö­
bölümü şultanların hayatına, bir k ıs m ı fetih ve ze çarpar. Her iki yazmanın minyatürlerinde sa­
savaşlara , bir kısmı Türk bilginleri i l e bilgelerinin de ve ince bir stilizasyon görülür. Biçimlerinin
yaşamlarına aittir. Bunlara, b ir devrin yaşayış bi­ oranları pek doğru olmayan şahıslar, emin fırça
çimini gösteren, sünnet düğünleri için yapılan darbeleriyl� çizilmiş lerdir. Sabuncuoğlu'nun yaz­
şenlikleri de eklemek gerekir. masındaki m inyatürler, dekoratif fantezileri, sti­
Bundan sonra edebi eserler gelir. Bunların lizasyonları, kompozisyonları, canlı renkleriyle
en tanınmış olanları, Şeyhi'nin (ölümü 1 428'.den gözleri okşar.
sonra) Genceli Nizami'den bazı değişikliklerle
Türkçeleştirdiği Hüsrev-Ü Şirin adl ı · mesnevis i , Kanuni Devri :
Fuzüli'nin Leyla vü Mecnun'u, Baki'nin Divan'ıdır. Hem tarihçi, hem matematikçi, h e'.11 de -nak­
Dini eserlerin başında ise, Peygamberin hayatını kaş olan Matrakçı Nasuh'un bugün üç minyatür­
anlatan ve Siyer-i Nebi denilen yazmalar gelir. Bu lü yazmasını tanıyoruz'. Bu üç mi nyatür l ü yazma,
üç grubun dışında, ayrıca yaprak halinde b irçok aslında Matrakçı'nın i l k bölümleri Taberi'den çe­
m inyatür vardır ki, Murakka denilen albümlerde viri olan ve 9 1 5 yıl ından sonraki bölümleri ken­
· toplanmıştır. Bu genel bilgilerden sonra, Osmanlı disinin yazdığı tarih kitabının son cildine aittir.
devrinin öneml i bazı eserlerinden örnekleri gör­ Birincisi, Tarih·i Sultan Bayezid, ikincisi Kanu­
mek yerinde olacaktır. ni'nin i l k İran seferini anlatan Menzilname, üçün·
cüsü de, ikinci Macaristan seferi ile Barbaros
Fatih Sultan Mehmed Devri: Hayreddin'in 1. Fransçois'nın çağrısı üzerine
Bu devirden, nakkaşı b i l inen bir· tek portre 1 542-1543 tarihlerinde güney Fransa'y:ı gidişini
ile, cerrahl ı k üzerine yaz ıl m ış, nakkaşı bilinme­ anlatır. Bütün minyatürler M atrakçı Nasuh'un fır­
yen mi nyatürlü bir yazmadan başka eser bilmi­ çasından çıkmıştır.
yoruz. Adı · �il inen nakkaş, Sinan Bey'dir. Vene­ Tarih-i Sultan Bayezid'de, on minyatür bulun­
dik'te öğrenimini tamamlamış, nakkaşbaşı ola­ maktadır. Nasuh'un, öbür minyatürlerinde de gö­
rnk sarayda çalışmıştır. Onun olduğu kabul olu­ receği miz, yarı harita özelliği taşıyan lislubu, b u
nan Fati h'in portresi (Topkapı Sarayı, Haz. 2 1 53). minyatürlerde d e görülür. Nasuh'un üslubu , asıl
birçok bakımdan dikkate değer. Bu portrede i l . Menzilname'de geliş ir. 1 537 yıl larında tamam­
Sultan Mehmed'i oturmuş b i r durumda, sağ elin­ lanmıştır. Minyatürler, İran seferindeki menzil­
de bir gül, düşünceli görüyoruz. Portre, özellikle leri, konaklanan, geçilen yerleri tasvir eder. Şe­
hareketlerin ritmi ve e lbisenin okşayıcı bir ahenk hirlerin ve doğanın en göze çarpan özellikleri
içinde karşıtlaşan, uyuşan, beyaz, mavi, kırm ız ı, adeta sembollerle, şematik olarak gösterilmiş­
yeşil renkleri i l e d e dikkati çekiyor. i l . Mehmed'· tir. Ancak Nasuh, bu gözleme dayanan ve tarih'
in vücudunu kaplayan elbise kıvrımlar içindedir belge niteliğindeki resimlere aynı zamanda eşsiz
ve XV. yüzyılda Kuzey İtalya'da yapılmış olan bir sanat değeri de katmıştır.
portreleri hatırlatmaktadır. Renkleri, tasvir ettiği manzarayı en iyi ve-
204
recek şekilde seçilmiştir. Çizdiği manzara resim· Kanuni ise, arkasında iki silahdar'ı ile birlik­
leri içine yalnızca doğa unsurlarını koymakla ye­ te, sarayın bahçesinde dolaşırken gösteri lmiştir..
tinmemiş, çeşitli hayvanları, doğa içine yerleş­ Sağ elinde, Sinan Bey'in Fatih portr.e sindeki gibi
tirmiştir. Şehir resimlerinde ise kaleleri, cami­ mendil tutuyor. Başında sorguçlu resmi kavuğu
leri, türbeleri, köprüleri, sarayları, bahçeleri, çe­ taşımakta. Kanuni, düşüncelere dalmış görünü­
şitli ağaçları, yepyeni bir kompozisyon anlayışı yor. Yaşının ilerlemiş olduğu, beyazlaşan saka·
içinde yerleştirmiştir. Bu tasvirlere göre, bugün lından ve hafifçe kamburlaşan sırtından . anlaşıl­
bile bazı şehirleri ve anıtlarını tespit edebil mek­ makta. Bu hal, arkadan gelen iki silahdar'ın dik ve
teyiz. Nasuh, bu haritamsı: planımsı teknikten ye­ dinç duruşlarıyla da beliriyor. Ama, biri kırmızı,
ni bir üslup, tam anlamıyla ifadeli bir sanat çı- biri yeşil elbise giymiş, el leri kavuşmuş ola­
.
karmasını bi l miştir. rak saygıyla Kanuni'yi izleyen bu silahdarlar,
Nasuh'un, üçüncü resimli yazması, 32 minya­ Sultanın vekar ve ihtişamını bütün derinliğiyle
türü içeren Süleymanname'dir. Bu minyatürler­ canlandırmaktadır. Siyaha yakın zeytuni bir ze­
den, Barbaros Hayıeddin komutasındaki donan­ min üzerindeki bütün renkler resmin psikolojik
mayı Toulon, Marsilya, Nis, Antib l i manlarına de­ h.avasına uygun düşmektedir. Doğa, birkaç dal,
mi r atmış durumda gösterenleri birer şaheserdir. bi rkaç bitki ile sembolik şe_kilde verilmiştir.
Bu vesile ile, liman şehirleri, bütün tipik yönleriy� Nigari, öbür eserlerinde de, yine aynı anla­
le, Nasuh'un üslubu içinde yaşatılmıştır. Özel likle tımcılığını sürdür_müştür. Nigari; Osmanlı resim
Nis şehri, türlü renkteki kiremitleri, gemilerle sanatının kişilik sahibi, güçlü sanatçılarından bi­
kaynaşan koy'u, ardarda yanyana sıralanmış vil­ ridir.
laları, çiçek açmış tepeleri, ağaçları ile adeta
111. Murad Devri:
çok zarif bir hayal şehre çevri lmiştir. Resimlerin
hepsi, parlak, canlı renklerle işlenmiştir. Mat­ Nakkaş Osman: 1 1 1 . Murad devrinin ( 1 574-
rakçı'nın en önemli özelliklerinden biri, bir konu­ 1 595) en verimli, en büyük nakkaşı, kuşkusuz ta·
ya arkalık etmeyen saf manzara resm ini, İslam rihçi Gelibolu'lu Mustafa A l i 'nin, Menakib-i Hü·
dünyasında ilk ·kez ifadeci bir anlayışla ve Batı nerveran ında haklı olarak övdüğü n akkaş · Os­
'

dünyasının bu tarz resme yabancı olduğu bir za­ marı'dır. Verimlidir; çünkü Surname-i Hümayun
manda yapmış olmasıdır. Gerçi, lslam dünya­ diye anılan i l i . Murad Surname'sinin, Hi.inername'·
sında, daha önce manzara resimleri yapılmamış nin çoğu minyatürleri onun fırçasından çıkmıştır.
değildi. Ancak bunlar, donuk, dekoratif karakter­ Büyüktür; çünkü klasik Türk m inyatürüne kesin
deydiler. Nasuh'un manzaraları ise, birer ruh ha­ biçimini o vermiştir.
l i olarak değer taşırlar. Matrakçı Nasuh, XVI. yüz­ Nakkaş Osman hakkında bil inenler pek az­
yılın, duygulu bir manzara ressamıdır. dır. Onun doğum ve ölüm tarihlerini bile kesin
olarak bilmiyoruz. Yalnız, tarihçi Seyyid Lokman
Nigari: . Asıl adı Haydar olan Nigari, 1 572 yı­ tarafından 111. Murad için Farsça manzum ohuak
l ı nda, seksen yaşındayken ölmüştür. Denizci ol­ yazılan ve 1 592'de kopye edilen Şehinşahname'·
duğu için kendisine « Reis» denilmiştir. istanbul'­ nin (Topkapı Sarayı Müzesi, B. 200) başka bir
da, Galata' da doğmuş olan Nigari'den .günümüze nakkaş tarafından resimlenmiş olması, bu tarih·
pek az resim kalmıştır. Bunların hepsi, çeşitli ten sonra hiç bir eserine rastlanmaması , bu sı­
durumlardaki insan tasvirleridir. Beş tanedir: ralarda ölmüş olduğunu düşündürüyor. Buna kar­
Yavuz Sultan Selim, . Barbaros Hayreddin Paşa, ş ı l ı K i l i . Murad zamanında yaptığı bütün resimler
1 . François, V. Şarl, Kanuni ve i l . Sel im'in resim­ onı... n sanat kişiliğini, üslubunu, minyatür sanatı­
leri. Belden yukarı kısmıyla, sağ elinde Kanuni'­ na getirdiği yenilikleri gösterecek niteliktedir.
ni n verdiği murassa asayı sert b ir hareketle sım­ Surname: Minyatürlerini, nakkaş Osman'ın
s ı kı tutan, yukarıya kalkan sol eliyle bir karanfil yaµtığı kesin olarak bilinen i l k büyük eser, daha
koklayan Barbaros, ihtiyarlık çağında b il e irade çok Surname-i Hümayun diye anılan ili. Murad
f
ve inceliğin bir semb o lü olarak gösteri lmiştir. Surname'sidir . Seyyid Lokman tarafından yazıl­
Koyu yeşil bir fon içinde, mora çalan, kurşuni mış olup, Şehzade Mehmed'in sünnet edilmesi
iç elbisesi ve içi kürklü, kısa kollu, dalgaları an· vesilesiyle yapılan geçit törenlerin i , eğlenceleri
dıran koyu kahverengi nakışlarla süslü kırmızı anlatmaktadır. Elli iki gün süren bu düğünde. do­
kaftanı, ince bir renk zevkinin ·kanıtıdır. Büyük ğudan ve batıdan hükümdarlar, elçiler çağrı lm ı ş ,
beyaz sarık, yeşil zeminin yukarı kısmını, bütün iki yüzü aşkın esnaf loncası Atmeydanı'nda, bu­
heybetiyle doldurur. Renklerin uyumu ve kol ha­ günkü adıyla Sultanahmet meydanında, devlet
reketleri, bu portreye büyük değer kazandırır. büyükleri ve önemli davetliler için yaptırılmış
205
,,

- .,.w. -

- _ ,

--�· # ,. .

' : J\•

111. Murad Surnamesinden .iki minyatür (İstanbul Topkapı Müzesi Kitapl ığı. Hazine no: 1 344)

köşkler ve kat kat localar önünden marifetlerin i , özelliklerini, bütün canl ı l ığ ı n ı bugün de görebili­
mesleklerinin örneklerini v e ürünlerini ·göstere­ yoruz . Şu var ki, bu resimler bir devrin ekono­
rek geçmişlerdir. Böylece bazen kırk e l l i kişiyle mik ve sosyal hayatını yansıtan birer tarih belge­
ve tekerlekler üzerinde çekilen dükkanlar, tez­ si olarak kalmamış, başarılı birer sanat eseri ka­
_g ahlar. fırınlar, kayıklar, kocaman cami ve hamam rakterini alm ıştır.
maketi eri. dünyanın her yönünden gelen sayısız
oyuncular, çalgıcılar, hokkabazlar, cambazlar, İm· Nakkaş Osman bu düğünü anlatmak için çok
paratorluğun bütün zenginliğini gözler önünde basit, bir bakıma kamerasız sinema yapmak ka­
yaşatm ışlardır. dar zor bir yol bulmuş: Bütün düğünü belli bir
işte bugün Topkapı Saray Müzesi'nde (Ha­ yerden belli bir yere bakarak, bütün olayları, e n
zine, 1 347) bulunan Surname yazmasının önemi. küçük ayrıntıları, hareketleri ve kılık kıyafetle­
çoau nakkaş Osmanın fırçasından çıkmış olan. riyle padişahın ve seyirci lerin önünden geçerken
34 X 22,5 boyutundaki 437 minyatüründen gef. göstermiş. Kitabın minyatürlerinde aynı düzen
'
m ektedir. 1 582'de [H. 990) kopya edilmis olan bu gözetilmiştir. Padişah, daima kitabın sağ ve sol
yazmadaki minyatürler tam sayfa büyüklüğünde­ sayfalarında yer alan ve bir bütün teşkil eden iki
dir. minyatürden sol sayfada bulunanda görülmek­
Nakkaş Osman'ın humour dolu bu resimle· tedir. Geçit tören ini, bize ·göre sağında şehzade
ri sayesinde, 1 582'de yapılan bu düğü11ün bütün Mehmed, solunda ise iki yaveri olmak üzere, özel
206

it
111. Murad Surnamesinden: Solda güreşler, sağda Rumeli Beylerine verilen ziyafet.

locasından seyretmekted ir. Her yaprakt,aki min­ Kendisinden sonra gelen Türk ressamlarına
yatür de daima ikiye bölünmektedir. Yukarıda, birtakım kompozisyon örnekleri veren nakkaş
renk, nakış ve kılık değiŞiklerine rağmen aynı dü­ Osman, kendi kalıplarını kendisi yaratmıştır. Ha­
zende kalan padişah, saray büyükleri ve seyirci­ yali sahneler yerine gerçek sahneleri koyan, me­
ler; aşağıda ise dikili taş i l e burmalı yılan ara­ kanı da gerçekliliği içinde, Sultan Ahmet meyda­
sında· h a lk topluluğu ayrı tutulursa, daima deği­ nı olarak gösteren, dikili : taş ile burmalı yılanı
·şen, akıp giden alaylar, eğlenceler, hareketli sah­ unutmayan Osman, Timurluların resim geleneği­
neler; iki bölüm arasındaki bu karşıtl ık, kitaba bir ne uyarak yüzlere tfade vermemiş, hayret, se­
sinema şeridi akıcı lığı kazandırıyor. Böylece yu­ vinç, üzüntü, saygı gibi duyguları el kol hareket­
kardaki değişmezlik, aşağıdaki değişikliğin hı­ leriyle ifade etmiştir. Bu Surname'nin kompozis­
zını daha da artırıyor. yonlarında kendini gösteren paralel çizgiler, son­
Bu minyatürlerde halk, daima sağ alt köşe­ raları daha ağır basacaktır.
de, beş on kişi lik bir topluluk halinde, daima sağ
taraftan sahneye giren alayların, esnaf loncaları­ Hünername: Hünername, b i r şehnamedir.
nın yürüyüşünü hayranlıkla, ilgiyle seyrederken Konumuz _olan Hünername'yi 1 569 (H. 977) yılın­
gösteri lmiştir. Bütün olup bitenler kuvvetli bir da şehnameciliğe getirilen Seyyid Lokman bin
göziem i l e tesp i te dayanmaktadır. Her minyatür­ Hüseyin bin el-Aşuri' er-Urmevi yazmıştır. Yazar,
de, gösterilerin yapıldığ_ı meydanın zemini renk eserin dört cilt olacağını söylerse de, ancak ilk
değiştirmekte, bütün öteki renkler ona uymak­ iki cildi Topkapı Sarayı Müzesi'ndedir. Lokman, 1 .
tadır. cildi 1 584'de r992). i l . cildi · 1 588'de tamamlamış;
207
, ,j
1
1
ı
1 .L.��
·.

1
1
1 •
1

Sultan Birinci Ahmet


Albümünde, kırda, ağaç
altında kahvesini .içmeğe
hazırlanan bir beyzadeyi
gösteren minyatür.
Ressamı b i l inmeyen bu.


� -
...... ...
minyatürün XVll. Yüzyılda ...li!"'�:ı-
" -.
yapı ldığı sanılıyor ""' -�

(Topkapı Müz esin d edi r) . 11':ıı..:-..


-.
.. :...
.. .,.
.. -;'f6::\ ....

..
i .l :t�-·ıı:.:

ıL:..
... � . .


"' ...,.,...
•.

"""" �·
ıı:.:: .. . � �..t-, ......
'H :. .. •-:-."""-,.-::: · .. �
lı f:;;;;;;::;:
;;: =;:::'"-=
:-. ::=::-::·- - . ----·----'-
- - --___ ' ._ ·
....
.... -- -
._.....
--
-"
_.,,. ,.
Osman, özellikle savaş sahnelerinde, ordu­
nun gücünü ve disiplinini göstermek için kompo­
zisyonlarında birbirine paralel düz ve eğri çiz­
gileri kullanmıştır. Merkezi düzen daha çok ka­
b u l törenlerini gösteren sahnelerde görülür. Res­
samın paletinde kırmızı, mavi, yeşil, jad ve porta­
kal rnnkleri baskındır. Bunlar tam bir ahenk için­
de kaynaşırlar. Siyah renk hemen hemen yoktur.
Yaldız ise pek az kullanıl mıştır.
Kompozisyonlarda yer alan insan figürleri­
nin, hayvanların ve öze l l i k le hareketlerin güçlü
bir gözleme dayandığı bellidir. Atların renkleri,
rüyada gördüklerimiz kadar çekici. Bir yanda
gözlem b i r yanda fantazi. .. Birbirlerıyle uyuşmaz
sanılan bu iki unsur, Osman'ın minyatürlerinde
çoğu zaman çok çekici tek b i r varl ı k oluyor.
Nakkaş Osman, kompozisyonlarında toplu ve rit­
mik düzene önem veren b i r sanatçıdır. Topkapı
Sarayı Müzesi'yle Türk-İslam Eserleri Müzesin­
de bulunan, X'İfl. yüzyılda yapılmış daha birçok
minyatürlü yazma vardır. Bunlar arasında kom­
pozisyon ve renk üstünlüğü i l e d i k kati çeken,
1 583'de resimlediği Zübdet-üt-Tevarih'dir. Bu
eser, bugün Türk - İslam Eserleri Müzesindedir
(No. 1973).
Lütfü Abdullah ve Siyer-i Nebi:- XVI. yüzyı l'in
büyük nakkaşlarından biri de Lütfü Abdullah'tır.
Son zamanlara kadar onun ne adını, ne de resim­
lediği bir yazmayı biliyorduk. Şimdi, konusu bakı­
mından büyük bir anlam taşıyan b i r yazmadaki
minyatürlerin Lütfü Abdullah yöneti mindeki bir
Hünername'den bir minyatür: Bu minyatürün özell iği nakkaşlar topluluğu tarafından yapıldığını ve en
soldaki konuların yanında sağda (dikey olarak) bir güzellerinin onun fırçasından. çıktığım b i liyoruz.
kervanın da resmedi lmesidir. Bu da Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan, Haz­
ret-i Muhammed'in hayatı üzerine yazı lmış Si·
yer-i Nebi'dir.
Daha çok Darir (Kör) adıyla tanınan Erzurum­
1 60 1 'de ( 1 0 1 0 H .) de gözlerini ha)'.ata kapamış­ lu şair Mustafa bin Yusuf bin Ö me r in 1 388 ( H .
'

tır. 790) tarihinde sade bir Türkç_e · i l e yazd ı ğ ı , nesir


Hünername, başta Kanuni Sultan Süleyman ve nazımla karışık olan bu eser, 1 594-1 595 ( H .
olmak ü2ere, yalnız padişahların savaşlarını, za­ 1 0031 tarihinde 6 cilt olarak 1 1 1 . Murad için kop­
ferlerini değ i l , av. spor, eğlence gibi günlük ha­ ya ed i l m iştir. Bunlardan birinci. ikinci ve altıncı
yattan alınmış sahneleri de anlatmaktadır. Hüner­ ciltler (Hazine 1 2 2 1 , 1 222, 1 223) Topkapı Sara­
name'nin her i k i cildinde bulunan minyatürler, yı 'ndadır. Üçüncü cilt, New York'da Public Lib­
nakkaş Osman'ın yönetimindeki· b i r nakkaşlar top­ rary'nin Spencer koleksiyonunda, dördüncü cilt
luluğu tarafından yapılm ıştır. Bunu hem belgeler, ise, Dublin'de Chester Beatty kitaplığında bu­
hem m inyatürler arasındaki Üslup ayrılıkları gös­ lunmaktadır. Beşinci cildin nerede olduğu b i l in­
teriyor. · Kuşkusuz, en başarılı minyatürler nak· miyor.
kaşbaşı olan Osman tarafından yapılmıştır. 1 . . Ciltlerin hiç birinde, minyatürlerin hangi nak­
ciltte çoğu 3 1 x 1 8 cm. boyunda 4 5 m inyatür, ikin­ kaş tarafından yapıldığını gösteren bir ka.yıt yok­
ci ci ltte de çoğu 3 1 X1 9,5 cm . . boyunda 65 min­ tur. Ancak, başka yoll ardan giderek, kimliği bi·
yatür bulunmaktadır. Böylece birfnci ciltle: ikin­ !inmeyen . bu sanatçının Lütfü Abdullah olduğu
ci ciltteki minyatürlerin sayısı 1 1 O'u bulmuş olu­ ve minyatürlerin onun yönetiminde yardımcı·
yor. !arıyla b i r l i kte yapıldıfü sonucuna varaık.
208
Siyer-i Nebi'den bir minyatür: Hz. Muhammed Kırk Arkadaşına Ebu Bekir'i Kendisine Vekil Yaptığını Söy­
lüyor (Topkapı Müzesi Kitaplığı).
209
Siyer-i N_ebi'nin birinci cildinde 1 39, ikinci · Siyer-i Nebt'nin ci iti erinde buna benzer ba­
cildinde 85, altıncı cildinde _ 1.25 minyatür . bulun­ şarı l ı daha birçok mi nyatür vardır. Bunlar arasın­
maktadır. New York cildindeki 1 28, Dublin cildin­ da gerek renk tazeiiği, gerek renkler arasındaki
deki 1 36 minyatürü Topkapı Sarayı'ndaki ciltle­ uyuşum, gerekse kompozisyon bakımından özel­
rin minyatürlerine eklersek, sayı 6 1 3 'ü buluyor. l i kle di kkati çeken Adem ile Havva'yı, Hazret·i
· Bütün bu :minyatürlerin Lütfü Abdullah fır­ Muhammed'in ölümü 'nü, şiir dolu renklere bü­
çasından çıkmadığı n ı , birçoğunun yönetimindeki rünmüş bal ı kları ürküterek yol alan, yelkenleri
oaşka nakkaşlarca yapıldığını tarihi kayıtlardan iz­ rüzgarla kabarmış Nuh'un Gemisi'ni sayab'i l iriz.
lediğimiz gibi, Siyer-i Nebi ciltlerindeki bütün Hepsi birinci ci ltte bulunmaktadır
minyatürlerin aynı başarıda olmamalarından da Bu yazma ile XVI. yüzyıl resim sanatını ka­
anl ıyoruz. Burada, en güzel örneklerin başnakkaş pıyoruz.
Lütfü Abdullah. öbürlerinin de kendisine yardım
eden nakkaşlar tarafından yapılmış olduğunu ka­ XVll. Yüzyıl : Bu yüzyı lda, XVI. yüzy ı l ı n veri·
bul edebiliriz. mini görm9yorsak da, gene Türk resim sanatı
Lütfü Abdullah'ın hangi tarihte ve nerede bakımından örıem l i sayılacak eserler vardı r . Bun­
doğduğunu bilrtıiyoruz. 1 575 tarihinde Acaib-ül lardan biri Sultan i l i . Mehmed ( 1 595-1 603) için
Mahl ukat adlı bir kitap resimlediğini, tanınmış bir kaleme alınmıştır.
nakkaş olduğunu; 1 595'de nakkaşbaşı bulundu­
Eğri Fetihnamesi ve Ha san Paşa: Manzum
olan ve XVl l . yüzyıl başında kopya edilen bu Şeh­
ğunu, adına son olarak 1 607'de rastlandığını bi­
liyoruz.
name'de Macarlstan'a karşı yapılan Eğri (Erlau)
seferinin sebepleri, şehrin kuşatı lması ve kalenin
Siyer-i Nebi ciltlerindeki m i nyatürlerde mü­ teslimi anlatıl maktadır. Eserin Nisari adında bir
cahitlerin Peygamberle birlikte münkirlere karşı şair tarafından yazıldığı ve buradaki dört minya­
yürüyüş halinde bulunduğu sahnelerde. kompozis­ türün de nakkaş Hasan Paşa tarafından yapıldığı
yon bakımından hemen hem�n aynı şemanın tek­ içinde yazı lıdır.
rarlandığı görülür. Buna karş ı l ı k m inyatürden Nakkaş Hasan Paşa'nın 1 622 ( H . 1 032) ra­
minyatüre, konulara uygun olarak değişen bel ir­ mazan ayında öldüğü ve Eyüp mezarl ığına gömül­
li bir renk uyuşumu göze ·çarpar. Birinci ciltteki düğü Sici l l-i Osmani'deki kayıttan anlaşılmakta­
· Habeş Necaşi'si (M.eliki) Ebrehe'yi 571 tarihin­
dır.
de Kabe'yi yıkmak için Mekke'ye doğru yürür­ Yazmada dört m inyatür vardır. Gerek renk,
ken, ordusunun Ebabil' kuşlarının gagalarından ve . gereKse kompozisyon bakı mından dikkati çeken
pençelerinden salıverdikleri küçük taşlarla nasıl bu dört minyatürden birincisi düşmanla karşı kar­
helak olduğunu gösteren m i nyatür, · hirçok ba­ şıya yapılan savaşı, ikincisi Mehmed-Han'ı Gazi'·
kımdan di kkate değer. nin Eğri kalesini fethedip teslim alışını, üçüncü­
sü İstanbul'a dönüşü ve sarayda karşılanışı, dör·
Minyatür, iki bölüme ayrılmıştır. Üst bölüm­ düncüsü de yazarı, hattatı ve nakkaşı bir arada
de kırmızı rengin karıştığı koyu gri b i r gök zemi­ göstermektedir.
ni üzerinde mavimtrak bulut parçaları ve altında İ l k üç m i nyatür nakkaş Osman'ın çığırın.da­
Ebrehe ordusunu taş yağmuruna tutan fantastik dır, yalnız kümelenmeler çoğalmıştır. Ama ister
bicimli kırmızımtrak Ebabil kuşları; aşağıdaki eğri, ister doğru çizgiler üzerinde s ı ralanmış ol­
bölümde ise tırtı l l ı kenar çizgilerinin bel i rttiği sunlar, kompozisyona paralel düzen hakimdir.
hurma ağaçlarıyla süslü kıpkİrmızı dağların' ete­ Bu m inyatürlerdeki kümelenmeler i l k bakış­
ğinden geçerken bu taş yağmuruna tutu l u p deh­ ta dağ ı n ı k ve bağlantısız görünürse de, dikkat
şete düşen atl ılar görülüyor. Askerlerin. kendi· edilirse onların merkezde duran Sultan'la ilgili ol­
lerini korumak için yaptıkları şaşkın ve değişik el duğu, hepsinin ona doğru yöneldiği ar.laşılır.
kol hareketleri, ürken atların arka ayakları Ü.ze­ Bu üç m inyatürde, çoğu Osmanlı m inyatü­
rine dikil işleri, baskına uğramanın uyandırdığı ründe görüldüğü gibi, zemin rengi m i nyatürden
bir dehşet havası içinde geçmektedir. Bu duygu m inyatüre değiŞmektedir. Birinci minyatürde açık
gö_k renginin koyuluğu i l e bir kat daha kırmızıla­ mavi olan zemin, ikincide fıstıki, üçüncüde koyu
şan dağlara vurmuş gib.idir. Hem dekoratif, hem eflatun rengindedir. Kompozisyona giren öbür
ekspressif bir öze l l i k taşıyan bu minyatür, birçok renkler, bu zemin renkleriyle uyuşacak ve tatlı
Türk nakkaşını etkileyen nakkaş Osman'ın üslu­ bir izlenim uyandıracak şekilde düzenlenmişler­
bundan uzaklaşılmış olduğunu açıkça gösterir. d i r.
210
il. Osman Şehnamesi : x v ı ı . yüzyılda resim­
lenen bir başka· eser de, i l . Sultan Osman ( 1 6 1 8-
1 622) için yazılmış ve Nadiri takma adını kul la­
nan Mehmed bin Abdulgani'nin mesnevi tarzın­
daki Şehname'sidir.
Topkapı Sarayı Müzesi'nde (Hazine 1 1 24)
bulunan bu Şehname içinde tam sayfa büyüklü­
ğünde, çoğu karş ı l ı k l ı sayfalar üzerinde 20 min­
yatür bulunmaktad ı r. Genç Osman'ın Hotin se­
ferinden hemen sonra hazırlanmış olduğu anla­
şılan yazmanın mi nyatürlerini hangi nakkaşın yap­
tığını bilm iyoruz. Bunların çoğu, Türk mi nyatürü­
ne yeni bir havanın dolduğunu göstermektedir.
Öze l l i kle bu yazmanın savaş sahnelerini can­
landıran m inyatürlerinde büyük bir dPğişiklik dik­
kati çeker. Şimdiye kadar gördüğümüz savaş sah­
neleri, çoğunlukla, doğrudan doğruya çarpışma­
ları değ i l , Sultan'ın etrafında, paralel saflar ha­
linde düzenlenmiş olan orduyu yürüyüş halinde
göstermekteydi. Buradaki savaş sahnelerinde ise
kendimizi, gözlerimiz önünde bütün şiddetiyle
geçen bir savaşın karşısında bulmaktayız. Okla­
rı fırlatmak üzere yayları geren, kerıdilerini kal­
kanlarıyla korumağa çalışarak k ı l ı ç çalan Türk
savaşçılarını, kanlar içinde yerlere yuvarlanan,
başları uçan düşmanları, savaşın bütün hızı ve
şiddeti içinde buluruz. ileriye doğru atılan, arka
ayakları üzerinde dikilen, ani hareketlerle yön de­
ğiştiren atlar, tablonun dinamizmini bir kat daha
artırmaktadır. Bunlardan birinde siyah atlı bir sa­
vaşçının, minyatür çerçevesini adeta kırarak ç ı l­
gın hareketlerle dışarı doğru atıldığını görürüz.
Birbirine paralel düz ya da hafif dalgalı çizgiler,
burada yerlerini yuvarlak bir kompozisyon içinde,
kırılan helezoni çizgilere bırakmıştır. Bu ve buna
benzer minyatürler, artık nakkaş Osman çığırının;·
tekra'rlanarak şemalaşan ve canl ılığını kaybeden Nakşi'nin bir m inyatürü: Hoca ve çömezi
üslubundan uzaklaşıldığını, daha hareketli ve
daha canlı bir kompozisyon anlayışına gidildiğini
göstermektedir. manda büyük b i r ün kazanır ve Türkçeye de
birkaç kez çevri lir. En başarılı çeviri, 1 560'da
Ahmet Nakşi ve Şekaik-i Nümaniye: Ahmet yani yazarın ölümünden bir yıl önce tamamlanmış
Nakşi'nin şimdiye kadar görmüş olduğumuz Türk olan, Belgrat'lı Muh-tasib-zade Mehmed Haki'nin
nakkaşlarında bulunmayan öze l l i kleri vardır. Bu çevirisidir. İstanbul kitaplıklarında bu çevirinin
bakımoan üzerinde dikkatle durulması gerekir. 1 4 elyazması vardır. Burada bizi, 49 minyatürün­
Onun resimlediği bilinen tek el yazması, Şe­ den dolayı i l g i lendiren, Topkapı Sarayı'ndaki nüs­

kaik-i Numaniye adındaki biyografa sözlüğüdür . hadır (Hazine 1 263). Öbür elyazmalarının h i ç bi­
İçinde, Sultan Osman'dan Kanuni Sultan Süley­ rinde m i nyatür yoktur.
man 'a kadar, gelip geçmiş 1 80 din ve b i l i m adamı Taşköprü-zade'nin yazdığı bu biyografya söz­
üzerinde durulmaktadır. lüğüne Şekaik-i Nümaniye adını vermesi, SözlüK'·
1 6 temmuz 1 558'de tamamlanmış olan bu te adları geçenlerin H anefi mezhebinde olmala­
sözlük, Taşköprüzade isameddin b. Musl ih-id­ rından dolayıdır. Hanefi mezhebinin kurucusu ise
d i n Mustafa'nın (1 495-1 561 ) eseridir. Medrese Numan b. Sabit'dir. Sözlük'deki kişiler birer Şe­
geleneğine uyularak Arapça yazılmıştır. Kısa za- kaik çiçeCiine benzetilmektedir.
21 1

� ..
...,.
;._ . __
.,,;:;._ _ _

�· ��;,:;_t��i' .i
. � -

. .
·- -" "
• •
• ....
. .

�" ''
• t

., ,; ., �
....

�.1i
: �
t����.J'\j\"'"
, . ""
• Fl

WWW
, ı.J '.>-'
��
� l:, 4
_) ,..J
,
�) '

, ,.
O .

.. .. . t Jl.flJl..rU1
i _
_.

-
.-
. .J.- - .

_L._
__...,...


_ - �

.,

Hotin Seferinden hemen sonra hazırlanmış olan i l . Osman Şehnamesinde, Genç Osman'ı salt_a nat kayı­
ğında gösteren bir m inyatür. (Topkapı Müzesi Kitaplığı. Hazine 1 1 24)
212
Ahmet Nakşi'ye gelince: Sadece istanbul'da içine a l ı n m ış 33,7 X 2 1 cm. boyutunda, Levni'nin
fırçasından çıkmış, bazıları imzalı -'137 m i nyatür
hayatta olduğu, yal � ız nakkaş deği l , şair ve mü­
doğduğu ve il. Osman ( 1 6 1 8-1 622) zamanında
bulunmaktadır.
neccim de bulunduğu bil inmektedir; sadece bu Levni diye anılan ve aynı zamanda şair olan
kadar. nakkaş Abdulcelil Çelebi'nin Edirne'de doğduğu
Nakşi i l e Türk mi nyatürü, büyük kompozis­ ve 1 732 ( H . 1 1 45) tarihlerinde öldüğü tarihi bel­
yonlardan uza klaşıyor. M inyatürlerindeki figürle­ gelerden anlaşılmaktadır.
rin sayısı üçü geçmez. En tatlı renklerle, doğa Daha önce gördüğümüz, XVI. yüzyıl ressam­
parçaları içinde gösterilen kişilerin çehrelerinde larından nakkaş Osman'ın resimlediği 1 582 tarihli
düşünce, öfke, alay, muziplik, sevinç gibi ifade· Sür-name ile Levnl'ıı i n resimlediği bu Sür-name
!er i l k kez, Türk m inyatüründe görülmeğe başlar. karşılaştırılırsa, yalnız XVI. yüzyıl i l e XVll l . yüzyıl
Her kompozisyonunda doğanın çizgi ve renk arasındaki sosyal değişiklik farkı görülmekle kal­
bakımından başka b i r görünüş alması, kişil erinin maz, bu sosyal değişikliğe paralel olarak, resim
ruh hallerini de aydınlatmaktadır. Bu bakımdan üslubunda da bir değişikİik olduğu görülür. Os­
Nakşi'nin, kişilerle doğa parçaları arasında usta­ man'ın SOr-name'sindeki kompozisyon, sosyal
l ı k l ı bağlantılar kurduğu söylenebil i r . Onun fırça­ hayattaki düzeni, askeri disiplini hatırlatır. Lev­
sı r·enkçe pek zengin değildir; ama yeş i l , açık ni'n in SOr-name'sindeki kompozisyonlarda ise
mavi, koyu kırmızı, portakal sarısı gibi say ı l ı birlik kaybolmuş, Sultan'a yönelen yekpare top­
renklerle elde ettiği uyuşumlu izlenlmler son de­ luluğun yeri n i , birbirine bağlı olmayan ayrı sah­
rece okşayıcıdır. nele:-, bir dağ ı n ı k l ı k al maya başlamıştır. Nakkaş
Nakş i 'ı_ı i n çok figürlü büyük kompozisyonla­ Osman değişmeyen, bel l i bir yerden ve uzaktan
ra gitmemesi, figürlerine birer portre niteliği olup bitenlere bakarken, Levni onları değişik yer­
vermektedir. Tek kişili portrelerinde b i l i m adamı lerden ve yakından tespite çalışmıştır. Osman'ın
derin düşüncelere dalmış olarak gösterildiği düz ya da hafif dalgalı paralel çizgilerinin yerini
halde, iki - üç k i ş i l i k portrelerinde çömezleri ya Levni'de zikzak ve helezoni çizgiler almıştır. Lev­
da 0ğrencileriyle konuşma halinde gösterilmişler­ ni'nin, iki boyutlu b i r yüzey sanatı olan mi nyatür­
dir. le, perspektifi ve ışık-gölgeyi kullanan Avrupa
Bir kaç renkle böylesine nefis uyumlar elde resmi arasında bir geçit olduğu , ne dekoratif
eden ve değ i ş i k duyguları dile getiren bu nakkaş, anlayıştan bütünüyle kurtulduğu, ne de tam an­
kuşkusuz XVll. yüzyılın büyük temsilcilerinden bi­ lamıyla c i s i m leştirilmiş resme gittiği, yapmış ol­
ridir. duğu m inyatürlerden açık olarak anlaşılmaktadır.
Figürlerinde hayret, merak ve i l g i duyguları gibi,
XVlll. yüzyıl , Lale devri ve Levni: Lale devri bazen komiğe kaçan ifadeler; kompozisyonların­
den il ince akla hemen 1 1 1 . Sultan Ahmed (1 703- da geniş mekanlar ve perspektif denemeleri gö­
1 730) ile vezir-i azamı Nevşehirli Damat İbrahim rülmekle beraber, dekoratif öze l l i k de kend i n i
Paşa gelir. belli eder. Ama onun humour v e fantazi havası
Lale devri n i n İstanbul 'u yerinden oynatan içinde, güçlü b i r gözlemci olduğu da b i r gerçek­
ve d i llere destan olan olayı, 1 1 1 . Sultan Ahmed'in tir.
1 720'de sünnet edilen üç şehzadesi ile i.ıç kızının
ve öteki hanım sultanların evlenmeleri dolayısıy­ Levni'n i n gerek üzerinde durduğJrnuz Sür­
le düzenlenen ve on gün on gece süren eğ­ name'sinde, gerekse yaprak halindeki mi nyatür­
lenceler. şenli kler ve geçit tören leridir. Bu eğ­ lerinde kadın da önem kazanmağa başlar. Gerçi
lenceleri ve şenlikleri , zamanın şairi Huseyn nakkaş Osman'ın SOr-name'sindeki minyatürler­
Vehbi, nazım ve nesirle karışık olarak Sur-name de kadın figürü yok değildi. Ama bunlar, kompo­
adındaki eserinde günü gününe anlatmıştır. B u zisyonun sağ alt . kenarında, halkı temsil eden
eserin birçok kopyası vardır. Türk resim sana­ topluluk arasında, ancak yüzleri peçeli ya da ya­
tını ilgi lendiren ve içinde Levni'n i n m i nyatürleri rı kapalı olarak. saygılı duruşları i l e gösterilmiş
bulunnn nüsha, Topkapı Sarayı Müzesi, 1 1 1 . Ah· bir i k i kadın figüründen ibaretti. Kadın daha öz­
med kitaplığın.da 3593 numarada kayıtlı olan nüs­ gür bir hava içinde, XVll. yüzyılda önem kazan­
hadır. Şair Vehbi'nin eserini bugün artık oku­ rnağa başiar. Kadın'ın mi nyatürlere büy��k ölçüde
yan yok. Ama, 1 720 eylülünde yapılan eğlence­ girmesi asıl XVl l l . yüzyılda. özellikle Levni i l e
nin sahnelerini bütün canlılığı i l e yaşatmış olan Abdullah B u hari n i n m inyatürlerinde, çalgı çalar­
'

Levni'nin resimleri hala zevkle seyredi l mektedir. ken , raksederken, uzanmış di nlenirken, bazen
Yazmada, yer yer, karşılıklı olarak, altın çerçeve açık saçık olarak qörülür.
213
Levni, çizgi kadar renge de önem veren bir
nakkaştır. Kırmızı, sarı gibi sıcak renklerin ya­
nında gök rengi , rrıavi, açık mor, leylak gibi tatlı
renklere daha çok yer vermiştir. Yaldızı nispeten
daha az kullanmıştır.
Levni, Surname-i Vehbl'deki 137 mi nyatürün­
den başka, çoğu tek figürlü olan kadın ve erkek
resimleri de yapmıştır. Ondan önce bu tarzdaki
eserlere rastlanmaz. Değişik giyinişleri ve baş l ı k
biçim leri birib irinden güzel o l a n v e hemen hemen
her sın ıftan halkı tasvir eden bu mi nyatürler yal­
nız renkleri n i n tatl ı l ı ğ ı bakımından değ i l , devrin
kadın ve erkek kıyafetlerini göstermesi bakımın­
dan da değer taşırlar. Özellikle Topkapı Sarayı
Müzesi'nde bulunan, Hazine 2 1 64 numaralı albü­
mün · kadın fiçıürleri di kkate değer. Bunlar, re.k­
kase. çer:ıgi , gül koklayan kız, uyuyan kız, i p l i k bü­
ken kadın, süslenen kadın, su taşıyan kadın, fera­
celi kad ı n , karanfil koklayan kadın g i b i tek figür­
l ü ; fasıl heyeti g i b i çok figürlü resimlerdir.

MU RAKKA"LAR:
Şimdiye kadar görmüş olduğumuz m inyatür­
l ü yazmaların yanı başı.nda, Levni vesilesiyle bir­
kaç ını hatırlattığımız, yapraklar halinde yapılmış
ve sonradan b-ir araya getiri lmiş başka m i nyatür­
ler de vardır ki bunlara murakka, yani albüm adı
veri lir. Gerçek bir sanat değeri taşıyan, aynı za­
manda Türk sosyal hayatından bazı öze l l i kleri de
yansıtan bu m inyatür albümlerinden birkaçını ha­
tırlatalım. Bu albümleri n üzerinde di kkatle durul­
ması gerekenlerinden biri, Topkapı Sarayı Müze­
si 'ndeki (Hazine 408) Sultan Ahmed 1 albümü­
dür. 47 X 34 cm. boyutunda 60 sayfa l ı k albümde
değişik boyda imzasız ve tarihsiz 36 mi nyatür
bulunmaktadır. Bunların çoğu XVll . yüzy ı l ı n baş·
!arına ait olup, Sultan 1 . Ahmed tarafından top·
lanmıştır. Albüme 1. Ahmed'in adı verilmesi bun­
dandır. Sonraları XVl ll. yüzyılda yapılmış miı ıya­
türler de albüme eklenmiştir.
ı . Ahmed albümündeki minyatürhrin en i l­
g i n ç olanları arasında öze l l i kle günlük yaşamdan
alınmış sahneler di kkati çekmektedir. Tepelerin
çevrelediği bir kırda ağaç altında k�hves-ini lç­
Abdullah Buhari'nin bir minyatürü
meğe hazırlanan beyzadeyi ve çevresini göste­
ren m inyatür gibi. leri yalnız sanat bakımından değ i l , kıyafet tarihi
bakımından da büyük değer taşırlar.
Bu bölümü, bugün İstanbul Ün iversitesi Ki- Abdu l l ah Buhari'nin dörtte üç görünüşten
. taplığında bulunan bir murakkaın (Yıldız, 8644/1 5) . yaptığı 1 6 X 1 O cm. boyutundaki bu portreler saz
22 m inyatürü i l e kapamak istiyoruz. Bun­ ya da keman çalan, çubuk dolduran, karanfil kok­
ları Abdullah Buhari 1 735 - 1 745 arasında yap­ layan değişik re:ık ve biçimdeki, başlıkları ve
mıştır. Bu nakkaş, d e l i kanl ı portre leri de yap­ giysileriyle mutlu görünen genç kad ı n l arı, muh­
mıştır ama, özel l i kle zarif kadın portreleri i le ta­ teşem kıyafetli bir erkeği gözlerimız önünde can­
nınm ıştır. Bunların değişik renkte göz a l ı cı giysi- landırmaktadır.
214
Bu f i g ürl er, hiç bir renkli fon olmadan, doğ­ b i r incel i k örneği değil m i ? Bu l<adın portrelerin­
rudan doğruya krem rengindeki kağıtlar üzerine de dikkati çeken bir özellik de, kemerlerde ve
y ap ı lmıştır ; Ressamın paleti göz al ıcı renklerden kolyelerdeki pı rlantalarla de.ğerli taşların, türlü
derlenmiş; en çok elma yeşil i , menekşe rengi, çi­ renkte madeni pulları kağıda yapıştırmak sure·
l ek pembesi, portakal sarısı kullanılmıştır. Özel­ tiyle elde edilmiş olmasıdır.
l ikle kadınların zarif hareketleri i l e renkler ara­
sında tam bir uyuşum gpze çarpmaktadır. Osmanlı minyatür sanatı, Levni ile son aşa­
B i r eliyle karanfil tutan, öbürüyle giysisinin masını yapmış ve son büyük ustasını vermiştir.
eteğini kaldıran şu zarif kadına bakınız! Kırm ız ı Abdullah Buhari ise, XVl l l . yüzyılda gücünü gide­
şalvarı, yeşil üstlüğü, mavi ve altın sarısı keme­ rek yitiren resim sanat ının_ başarılı sayılabilecek
ri, başına zevkle ye rl eŞt ird i ğ i_ yü ksek başlığı ile, son temsilcisidir.

215
..
.---
·-
-·..:;.. _ .
..
:1
. •.
-

Topkapı Müzesi'nde 47X34 cm. boyutlarında 60 sayfadan meydana gelen


Birinci Ahmet Albümünden ilginç bir minyatür. Bir çapkının Subaşılar tara­
fından yakalanışını §Österiyor. (Ressamı b i l inmemekted i r ) .
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BATI SANATINA YÖNELİŞ

Levni, Türkiye'de minyatür sanatı nın son bü­ Van Mour'dan sonra daha birçok Avrupalı
yük ustası idi. Eserlerinde eski geleneğe bağ­ ressam, sırasıyla Liotard ( 1 702-1789), Antoine de
l ı l ı k sürmekle beraber, Avrupa resim sanatının Favray ( 1 706-1792), Armand·Charles Caraffe {ölü­
izleri de görülür. Çünkü Levni'nin yaşadığı Sul­ mü 1 8 1 2) , L. F. Cassas ( 1 756-1827), Castellan
tan 111. Ahmed devri, Türkiye'nin Avrupa kühürü­ (1772-1838), 1 776'da istanbul'a gelen J.B. Hi­
ne açılmağa başladığı b i r devirdir. 111. Ahmed'le lair, i l i . Selim'in ( 1 789-1807) mimarı v0 kız kar­
(1 703-1 730) 1. Mahmud'un (1 730-1754) saltanat za­ deşi Hatice Sultan'ın desinatörü Melling ve da­
.manlarına rastl ıyan 1 721 'le 1 742 y ı lları arasında, ha · başka b i rçok ressam istanbul'a gelmişler .
Mehmet Efendi, onun da ardından oğlu Sa it Efen­ onun guzelliklerini eserlerinde gözler önüne ser·
d i , elçi bulundukları Paris'in güze l l i kleri, toplum mişler, değişik konularda birçok desenler çizmiş­
ve kültür hayatı konularında Saray'a bilgiler ulaş­ lerdir.
tırırken, güzelliği ve cazibesi dillere destan olan
işte xvı ı ı . yüzy ı l ı n ikinci yarısından baş­
istanbu l 'da, Avrupa'nın her yanından akın eden
layarak bu ressamların sürekli olarak istanbul'da
ressamlar Boğaz'ıri güzelliklerini, unutulmaz man­
çalışmaları, XIX. yüzyılda ise 1 1 1 . Sel:m'in baş­
zaraları n ı , türlü şairane köşelerini, debdebeli sa­
ladığı, i l . Mahmut'un sürdürdüğü reform hareket­
ray ve ev içlerini, pitoresk giyimli kadın ve er­
leri, Abdülmecid'in ( 1 839-1 861 ) hazırladığı, Türk
kekleri tablolarında ve desenlerinde yaşatmak
devletini Batı'daki temel ilkelere göre düzenleme­
olanağını buluyorlardı.
yi amaç edinen ve Türkiye'de adliye, maliye, ida­
XVl l l . yüzyılda İstanbul'a gelip çalışan Avru­ re, askerlik alanlarında reformlar sağlayan Tanzi­
palı ressamların sayısı uzun bir listeyi doldura­ mat Fer man ı nın dünyaya ve halka bildirilmesi (3
'

cak kadar kabarıktır. Bu konuda A. Boppe, ver­ Kasım 1 839) düşünce, sanat ve edebiyat alanla­
diği ayrıntı l ı bilg ilere, İstanbul'a gelmiş oıan re:c;­ rında büyük değişikliklere yol açmış, eski Klasik
samların ve eserlerinin de bir listesini eklemiş­ Divan Edebiyatı nın yerini çeşitli türlerde Batı'­
daki örne. klerine göre yazılmış edebiyat, minya­
'

tir. (Les Peintres du Bosphore au Dix-Huitieme Si­


ecle, Paris, 1 9 1 1 . ) Bu ressamların başında, 1 1 1 . Ah­ türün yerini de yağ l ı boya resim almıştır.
med zamanında İstanbu l 'a gelip orada otuz yıl Ayrıca Avrupa r-e smini sistemli olarak öğ­
yaşayan ve 22 ocak 1 737 tarihinde ölen Jean Bap­ reten, böylece minyatürden yağ l ı boya resme ge­
tiste van Mour (doğumu 1 67 1 ) gelir . Boğaz'ın çişi kolaylaştıran iki kurum etkili olmuştur ki,
değişik m a nzaralarına, İstanbul hayatına, büyük bunlardan biri Mühendishane-i Berri-i Hümayun,
kişilere, kabul törenlerine ait sayısız resimleri biri de M e kteb-i Harbiyye'dir. Bu iki yüksek okul­
ona borçluyuz. Levni'nin çalışma yılları ile var da, Sultan 1 1 1 . Selim zamanında ( 1 795 yıl ında) re­
Mour\ın çalışma yıl ları aynı zamana rastlar. sim derslerinin konulmuş olması, Avrupa sanatı-
217
ı

Avrupa resminin etkisindeki perspektifli resimler, XVl ll. Yüzyııın ikinci yarısında yayılmış ve Yüzyılın
sonunda görü!meye başlamıştı. Soma'daki Hızır Bey Mescidinin (1 792) mihrap nişinde bile manzara resmi
yer almıştır.

Hızır Bey Mescidinin


tavanında çiçek
resimleri.
218
Hızır Bey
Mescidinin
duvarlarında
manzara
resimleri

Yozgat'taki Başça­
vuşoğlu Mescidinin
(yapılışı 1 800) güney
batı duvarında man­
zara resmi.
Başçavuşoğlu Mesci­
dinin kuzey batı du­
varında manzara res­
mi.

Yozgat'taki mescit-
ten bir diğer resim:

220
;
....

Yozgat'taki mescidin
kuzey doğu duvarın­
daki manzara resmin­
den detay.

nın hızla yayılmasına sebep olmuştur. Böylece met A l i Paşa, 1 856'da gene Paris'e gönderilen
i l k Türk ressamları bu i k i yüksek okulda yetiş­ Osman Hamdi Bey ve 1 861 'de Paris'te yetişen
m i ş , sonraları bunların birçoğu eğiti mlerini Av­ Kolonel Seyyid Bey gibi ressam ların memlekete
rupa'da tamamlamıştır. getirdikleri i l e Batı resmi yerleşmiştir. Bu res­
Fakat Türkiye'de batı l ı anlayışla resme g i d i ş , samlardan çoğunun eserleri İstanbul Resim ve
kuşkusuz, yukarıda adlarını verdiğimiz ressam­ Heykel Müzesi'nde bulunmaktadır.
ların ü l kemizde uyandırdığı i l g i i l e olmuştur. Ve Avrupa'ya yönelen bu hareket, İstanbul'da
işin tuhaf yönü de XVl l l . yüzy ı l ı n i kinci yarısında 3 Mart 1 883'de, Sanayi-i Nefise okulu:ıun açılıp
hızla yayılmaya başlayan perspektifli resimlerin derslere başlanmasıyla daha da ver i m l i b i r dö­
Konak tavanlarında olduğu kadar, dinsel gelenek­ neme girer. Bu okulun i l k müdürü, yukarda adı­
lere aykırı olarak mescitlerde bile görülmesidir. nı verdiğimiz Osman Hamdi .Bey'dir.
Modelleri doğa olan bu resimler mescitlerin du­ Bundan böyle Türkiye'deki resim hareketle­
varların ı , korn i ş leri manzara resimleriyle süsler. r i , Avrupa'daki resim hareketlerine paralel ola­
Birkaç örnek vermiş olmak için Soma'daki Hızır rak gelişmiş, realizmden empresyonizme. eks­
Bey ( 1 792), · Yozgat'taki Başçavuşoğlu ( 1 800), presyonizmdeı:ı kübizme, kübizmden nan-figüratif
gene Yozgat'taki Çapanoğlu (1 779) camilerini resme kadar temsi lcilerini bulmuştur. Öze l l i kle,
burada sayabiliriz. (Dr. Rüçhan Arık, Batılılaşma 29 Ekim 1 923'de Cumhuriyetin i lanından sonra
Dönemi Türk Mimarisi Örneklerinden Anadoluda Türkiye'de gelişen resim akımlarını Avrupa'daki
Üç Anşap Cami. Ankara, 1 973). Özellikle Batı akımlardan ayırmağa imkan yoktur.
Anadolu'da içleri manzara resimleriyle ·doldu­ Bugünkü Türk resm i , dünyanın her yerinde
rulmuş perspektifli birçok örnek vardır. Soma'­ olduğu gibi non-f.igüratif anlayışı benimsemiş gö­
daki Hızır Bey Camii'nin mihrap nişinde bile rünüyor. İ l k bakışta bu durum bir yabancı laşma
böyle bir manzara resmi görürüz. gibi görünürse de gerçekte sadece bir anımsama­
Bir yandan İstanbul 'da çalışan Avrupalı res­ d ı r. Türk kitap "sanatında en y[!ksek yerin yazı sa­
samların etkis i , b i r yandan 1 835'de Viyana'ya gi­ natı olduğu bir gerçektir. Nakkaştan önce, hatta­
den İbrahim Paşa, gene 1 835'de Paris'e giden tın adı geçer. öte yandan, b i r tablo olan b i r yazı .
Tevfik Paşa, 1 848'de Paris, Belçika, Viyana ve istifinden daha soyut ne olabi l i r? Nen-figüratif
Berlin'de çalışan Hüsnü Yusuf Bey, 1 861 'de Pa­ akıma uyan resim sanatımız, bu tutumuyla sa­
ris'e gönderilerek Boulanger (1 824-1888) ile Ge­
layışı ben yuvaya bir dönüş olarak g � rürüm.
dece eski yazı sanatımızı hatırlamıştır. Bu hatır­
rome'un ( 1 824-1904) atelvelerinde çalışan Ah-
221
Osman Hamdi Bey'in •Çalgıcı Kızlar• tablosu. [Foto Sebah Juaye'nin çeKtiği fotoğraflardan).

222
_____ .!

Osman Hamdi Bey'in


1 879'da yaptığı
· Kavuklu Genç•
tablosu.

(Foto Sebah
Juaye'nin çektiği
fotoğraflardan}

223
------ --
-- --------

ıg

;g

_\
B İ B Lİ VOGRAFVA

Creswell (K.A.C.), A Short Account ot Early


İslam Uygarlığı Hakkında
Muslim Architecture, London 1958.
- Architecture (Encyclopedie · de l'Islam,
Bammate (H.), Visages de l'Islam, 2'eme ed.,
T.1.,1957).
Lausanne 1958.
Glück (H.) - Diez (E.), Die Kunst des Islam
Barthold (W.), İslam Medeniyeti Tarihi, (Fuad
(Propylaen Kunstgeschichte), Berlin 1925.
Köprülü tarafından geniş izah, düzeltme ve
Grabar (O.), Islamic Architecture and its De­
ilavelerle ikinci basım), Ankara 1963.
coration. -London 1964.
Brockelmann (K.), Histoire des Peuples et des
Grousset (R.), Les Civilisations de l'Orient
Etats Islamiques, tr. Fr. de Mr. Tazerout,
T.I.,L'Orient, Paris 1929.
Paris 1 940. (Prof. Neşet Çağatay tarafın­
Hautecoeur (L.), Histoire de d'Art T. I., (L'Art
dan Türkçeye çevrilmiştir.)
des Peuples Musulmans du VII. au XII.
Corci Zeydan, Mederiiyet-i İslamiye Tarihi, 5
siecle, chapitre X; L'Art des Pays . Musul­
cilt, çeviren: Zeki Megamiz, İstanbul 1328.
mans depuis le XII. siecle, chapitre XIII),
Devonshire (R. L.), L'Egypte Musulmane et !es
Paris 1959. _

Fonndateurs de ses Monuments, Paris


Hoag (John D.), Western Islamic Architecture,
· 'New York 1963.
1926.
Furon (R.), L'Iran. Perse et Afganistan, Paris
Kühnel (E.), Die - islamische - Kunst (Die Ausse­
195 1 .
reuropaische Kunst). Leipzig 1929. Die
Grousset (R.), et se collaborateurs, L a Civila­
Kunst 'des Islam, Stutgart 1962.
tion Iranienne, Paris 1952.
Lambert (Elie), L'Art Musulman d'Occidcnt
Halil Edhem, Düvel-i İslamiye (Stanley Lane­
'

Paris 1966.
Pool'un The Mohammadan Dynasties,
Marçais (G.), L'Art de l'Islam, Paris 1946.
1 894, adlı eseri esas tutularak hazırlan­
Marçais (G.), L'Art Musulman, Paris 1962.
mıştır), İstanbul 1927.
Marçais (G.), L'Architecture Musulmane d'Oc-
Hıttı (Ph.K.), Precis d'Histoire des Arabes, Tr.
cident, Paris 1954.
Fr. de Maurice Planiol, Paris 1 950.
Mayer (L.A.), Islamic Architects · and their
- History of Syria, London 1 95 1 .
. Works, · Geneve 1956.
Levi-Provençal (E.), Histoire d e l'.Espagne Mu-
Pijohan (J.), Arte Islamico (Summa Artis. His­
sulmane, 3 vols. Paris 1950-1953. toria General del Arte, vo�. XII. Madrid
Whishaw (B. and E.), Arabic Spain, London 1949.
1912. Richmond (E.T.), Moslem Architecture, Some
Zeki Muhammad Hasan, Les Tulunides, Paris Causes and Consequences, London 1926.
1933. .Rivoira (G.T.) Moslem Architecture. Its O �igin
İslam Mimarisi Hakkında Genel Eserler and Development, Translated by G.M.N.
Rushforth, Oxford 1918.
Benoit (F.), L'Architecture. L'Orient Medieval Saladin (H.), Manuel d'Art Musulman, .T. I.,
et Moderne, Paris 1912. Architecture, Paris 1907.
Briggs (M.S.), Muhammadan Architecture in Salles (G.) - Les Arts Mus�lmans (L'Histoire
Egypt and Palestine. Oxford 1924. Universelle des Arts. Vol. IV, Paris 1939.
225
Emevi Mimarisi
Lowthian Bell (G.), Palace and Mosque at Uk­
�lımad Fikry, La Grande Mosquee de Kairouan, haidir, Oxford 1914.
Paris 1934. Viollet (H.), Fouilles a Samarra en Mesopota­
Creswel (K.A.C.), Early Muslinı Architecture, mie. Un Palais Musulman du JX. Siecle,
Part I, Oxford 1932. Paris 191 1 .
Gabriel (A.). Kasr el-Heir (Syria. T. VIII, 1927). - e t Fulry (S.) - Un Monumen� des Pre­
Grabar (O.), Unıayyad ··paJace» and the Abbasid miers Siecles de l'Hegire en Perse (Syria,
«Revolution', (Studia Islamica 1963, T. II, 1921).
XVIII).
Hamilton (R.W.), Khirbat al-Mafjar, Oxford, Fatımi Mimarisi
1959.
Jaussen et Savignac. Les Chateaux Ar4bes de Berchem (M. Van), Notes D'Archeologie Arabe.
Qoseir Anıra, Haraneh et Tuba, Paris 1922. Monuments et Inscriptions Fatimides
Lanıbert (E.), Les Origines de la Mosquee et (Journal Asiatique, T. XVII - XVIII, 1891).
l'Architecture Religieuse des Omeyyades Brigss (M.S.), Muhammadan Architecture of
(Studia Islanıica, VI, Paris 1956). Egypte and Palastine, Oxford 1924.
- Art Musulnıan et Art Chretien dans la Creswell (K.A.C.), The Muslim Architecture of
peninsule Iberique, Paris 1958. Egypt, Part I, Oxford 1952.
Lanınıens (H.), Etudes sur le Siecle.des Onıey­ Hautecoeur (L.), et Wiet (G.), Les Mosquees du
yades, Beyruth 1930. Caire, 2 vol. Paris 1932.
Lore:v (E.de), L'Hellenisnıe et l'Orient dans les Marçais et Golvin (L.), La Grande Mosquee de
Mosquee des Onıeyyades (Ars Islamica, Sfax, Tunis 1960.
Vol. I, part I, 1934). Prisse D'Avennes, L'Art Arabe d'apres les Mo­
-:---- Les Mosaiques de la nıosquee des Onıey­ numents du Caire, Paris 1878.
yades a Damas (Syria, T. XII, 1931).
Gazneli ve Selçuklu Mimarisi
Musıl (A.), Kuseir Anıra, Wien 1907.
Richmond (E.T.), The dome of the Rock in Jen.ı­
Arseven (C.E.). Türk Sanatı Tarihi, I-X. Fas.
salem, Oxford 1924. .
İstanbul 1 954-1959.
Sauvaget (J.), Renıarques sur les Monunıents
Bombacı (A.) , Introduction to thc Excav<ıtions
Omeyyades. (Journal Asiatique, T: 231,
at Ghazni (Rcrırintcd from East And West,
·

1939).
New Series, Vol. 1 0 , Nos. 1-2, March-June
Stern (H.), Notes sur l'Architecture des Cha­
1 959).
teaux O�eyyades (Ars Islamica, Vols XI­
Dibac (Y.). Rahnumfı-i Asar-ı Tarihi Azerbey­
XII).
can-ı Şarki, Tebriz 1332 ( 1 9 1 3) .
Schlumberger (D.), Les Fouilles de kasr el-Heir
Diez (E.), Aslanapa (O.), Türk Sanatı, İ stanbul
(1936-1938). Rapport Preliminaire (Syria,
1955.
T. XX, 1939).
Eldem (Halil Ethem), Anadolu'da Selçuklu Abi­
Terrasse (H.), L'Art Hispano-Mauresque, des
deleri_ (Halil Edhem Hatıra Kitabı, Anka.
Origines au XIIL Siecle. Paris 1932.
ra 1 947).
Erdmann (K.), Notizen zum Inneranatolischen
Abbasi Mimarisi
Karavansaray. Beobachtungen auf einer
Aly Bahgat-Gabriel .(A.), Fouilles d'al-Foustat, Reise im Juli 1953 (Kunst des Orients, II
Paris 1921. 1955).
Cresweil (K.A.C.), Early Muslim Architecture, - Zur türkischen Baukunst seldschu-
Part II, Oxford 1 940. kischer und osmanischer leit (İstanbuıer
Dimand (M.S.), Studies in Islanıic Ornament Mitteilungen, 8, 1958).
(Ars Islamica, Vol. ·ıv, 1937). - Seraybauten des dreizehnten und vier­
Flury (S.), La Mosquee de Nayin (Syria, T. XI, zhnten Jahrhunderst in Anatolien (Ars
1 930). Orientalis, III, 1959).
Herzfeld (E.), Samarra, Berlin 1 907. - Das anatolische Karavansaray I-II. Ber­
Godard (A.), Le Tarı Khana de Damghan (Ga­ lin 1961.
zette des Beaux-Arts, T. XII, Decenıbre Flury (S.), Le Decor Epigraphique des Monu­
1934). ments d.e Ghazna. (Syria, T. VI, 1925).
226
Gabriel (A.), Türk Sanatı ve Tarih-i Sanattaki Riefstahl (R. M.), Turkish Architecture in
Mevkii, Çeviren: A. Vahid (Hayat, 40. Sayı, South-western Anatolia, Cambridge 1931.
1927). Rosintal (J.), Pendentifs, Trompes et Stalacti­
- Monuments Turcs d'Anatolie, 2 Vols, des dans l'Archtecture Orientale, Paris
Paris 1931-1934. 1928.
- Le Mescid-i Djum'a d'Isfahan (Ars Is­ - Le Reseau, Forme Intermediaire Perse
lamica, Vol. II, Pt. I, 1935).
Inconnue Jusqu'a Present, Paris 1937.
- Voyages Archeologiques dans la Turquie
- L'Origine des Stalactides, Paris 1938.
Ruhen (W.), Kırşehir'in Dikkatimizi Çeken Sa­
Orientale, 2 Vols, Paris 1940).
Glück (H.), Türk Sanatı (Yeni Mecmua, 59-60.
nat Abideleri, Çeviren: A. İtil, .(Belleten,
Sayı, 1918). XI. Cilt, 44. Sayı, 1947).
- Küçük Asya'da S'elçuk Sanatı, Çeviren: Sarre (F.), Reise in Kleinasien, Berlin 1896.
Köprülüzade Ahmet Cemal (Hayat, 23: Sa­ - Denkmaler persischer Baukunst, Ber­
yı, 1927). lin 1910.
Türk Sanatının Dünyadaki Mevkii (Türki­ - Der Kiosk von Konia, Berlin 1936. (Kon­
yat Mecmuası, III. Cilt, 1935). ya Köşkü, Çev. Şehabettin Uzluk, T.T.K.

Sauvaget (J.), Observations sur quelques Mos·


Godard (A.), Historique du Masdjid-e Djum'a 1969).
d'Isfahan (Athar-e Iran, T. 1, Fasc II, 1936).
L'Art de !'Iran, Paris 1962. quees Seldjoukides (Annales de l'Institut
- L'Origine de la Madrasa, de la Mosquee
-

d'Etudes Orientales de la Faculte des Lett­


et du Caravanserail a Quatre Iwans (Ars Is­ res de l'Universite d'Alger, T. IV. 1938)
lamica, Vols. XV-XVI, 1951). - Les Monuments Historiques de Damas,
Katoğlu (Murat) , XIII. Yüzyıl Anadolu Türk Beyruth 1932.
Mimarisinde Külliye (Belleten No: 123, Scerrato (U.), The First Two Excavation Cam­
Temmuz 1967). paigns at Ghazni, 1957-1958. (Reprinted
from East And West, New Series, Vol. 10,
Lloyd (S.), Rice (D.S.), Alanya ('Ala'iyya), Lon­
Nos. 1-2, March-June 1959).
Schlumberger (D.), The Ghaznavid Palace of
don 1958.
Löytved (J.H.), Konia. Inschriften der Seldschu­
Lashkar-i Bazar (The Illustrated London
kischen Bauten, Berlin 1907.
News, March 2�-1950).
Mende! (G.), Les Monuments Seldjoukides en
- The Great Palace of Mahmud in Afga­
Asie Mineure (La Revue de !'Art Ancien et
nistan (The Illustrated London News, June
Moderne, T. XXIII, 1908).
16-1951).
Oral (Z.), Kubad Abad Çinileri (Belleten, XVII,
- A Propos du Pal.a is Ghaznevide de Lash­
Cilt. 66. Sayı, 1953).
kari Bazar (Syria, XXIX, Fasc. 3-4, 1952).
- Konya'da Alaüd-din Camii ve Türkeleri.
Schroeder (E.), Architecture of Islamic Iran . .
I - Yapılar, Kitabeler (Yıllık Araştırmalar
The Seljuq Period (A Survey o f Persian
Dergisi., I . Sayı, 1957). İlahiyat Fakültesi.
Art, Vol. II, Oxford 1939, 981-1045. s.)
- Konya'da Sirçalı Medrese (Belleten, Sa­
Uzunçarşılı (İ.H.), Tokat, Niksar, Zile, Turhal,
yı 99, Ankara 1961).
Pazar, Amasya Vilayet, Kaza ve Nahiye
Özgüç (T.), Akok (M.), Melik-Gazi Türbesi ve
Kalesi (Belleten, XVIII. Cilt 7 1 . Sayı, 1954). · Merkezlerindeki Kitabeler, İstanbul 1 345-
- Sarıhan (Belleten, XX. Cilt, 79. Sayı, 1927.
1956). - Afyon Karahisar, Sandıklı, Bolvadin,
- Alayhan, Öresun han ve Hızırilyas Köş­ Çay, İshaklı, Manisa, Birgi, Muğla, Milas,
kü (Belleten, XXI. Cilt, 8 1 . Sayı 1957). · Peçin, Denizli, Isparta, Atabey ve Eğirdir'­
- Ağzıkara Han (Yıllık Araştırmalar Der­ deki Kitabeler ve Saruhan, Aydın, Mente­
gisi, I. Sayı, 1957). A. Ü. İlah. F. şe, İnanç, Hamit Oğulları Hakkında Ma­
- Üç Selçuklu Abidesi: Dolay Han, Kesik lumat, İstanbul 1347-1929.
Köprü Kervansarayı ve Han Camii (Belle­ Ülgen (A.S.), Kırşehir'de Türk Eserleri (Vaki.f­
ten, XXII. Cilt, 86. Sayı, 1958). lar Dergisi, II. Sayı, 1 942).
Pugaçenkova (G.A.), Puti Razvitiya Arhitekturi Ünal (Rahmi-Hüzeyin) Les Monuments Isla­
yujnoğo Turkmenistana Pori Rabaladeniya mique anciens de la ville d'Erzurum et de
i Feodalizma, Moskova, 1958 (Rusca). sa region, Paris 1968.
227
Ünsal (B.), Turkish Islamic ,Architecture, Lan­ Murabıtların, Muvahhidlerin,
don 1959. Merini ve Nasrilerin Mimarisi

Yetkin (S.K.), La Medersa aux «Ueux Minarets» Balbas (L.T.), Arte Almohade, Arte Nazari, Ar­
d'Erzurum (La Revue Française, No. 64, te Mudejar (Ars Hispaniae. Historia Uni­
Janvier 1955, Paris). versal del Arte Hispanico, Vol IV) .\.fadrid
- The Mausoleum of Mama Hatun (The 1 949.
Burlington Magazine, Vol XCIX, No. 650, Basset (H.), Terrasse (H.), Sanctuaires et fcr-
May 1957, London).
teresses Almohades (Hesperis, T. V. Paris
1932) .
- The Turbeh of Gumaç Hatun, A. Seljuk
Monument (Ars Orientalis IV. 1961).
Caille (J.), La Mosquee de Hassan a Rabat,
2 Vals. Paris 1954.
ilhanlı ve Timurlu Mimarisi
Champdor (A.), L'Alhambra de Grenade, Pari5
1952.
Byron (R.), Pope (A.U.), Ackerman (Ph.) The
Architecture of the Islamic Period. Timfı­ Gomez-Moreno (M.), El Arte Espanol Hasta
rid Architecture (A Survey of Persian Art, Los Almohades Arte Mozarabe (Ars His­
Vol. II, 1 1 19- 1 1 64. s.). paniae. Historia Universal del Arte His­
Cohn-Wiener (E.), Turan. Islamische Baukunst panico, Vol. III) - Madrid 1 95 1 .
in Mittelasien, Berlin 1930 . . . Kühnel (E.), Maurische Kunst, Berlin 1 924. ·
- Les .Mosquees de Semerkand, Le Gour Marçais (G.), L'Architecture Musulmane d'Oc­
cident, Paris 1954.
Esin (E.), Türkistan Seyahatnamesi, Ankara
Emir, Saint Petersbourg 191 1 .
- Tlemceri, Paris 1950.
1959. . Meunie (J.), Terasse (H.), La Premiere Mosquee

Godard (A.), The Architecture of the Islami<.. Almohade de Marrakech (Recherches Ar­
Period. The Mausoleum of Oljeitü at Sul­ cheologiques a Marrakech, Paris 1952, 33-
taniva (A Suivey of Pers1an Art, Vol II 52. s.).
Oxford 1939, 1 103- 1 1 18, s.). Ricard (Pr.), Pour Comprendre l'Art Musulman
Pope (ı\.U.), Tpe Architecture of the Islamic dans l'Afrique du Nord et en Espagne, Pa­
Period. The Thirteenth Century (A Survey ris 1 924.
of Persian Art, Vol. II, Oxford 1939, 1 046- Sordo (E.), Moorish Spain, New York 1963.
105 1 . s.); Terrasse (Ch.), Medersas du Maroc, Paris 1929.
- The Architecture of the Islamic Period. Terrasse (H.), Le Grande Mosquee de Taza,
The Fourteenth Century (A Survev of Per­ Paris 1943.
sian Art, Vol. II, Oxford 1939, 1052-1 102. - La Mosquee des Andalous a Fes,_Paris
s.). 1942.
Pugaçenkova (G.A.), Semerkand-Buhara (Rus­ - La Grande Mosquee Almohade de
ca) Moskova 196 1 . Seville, Paris 1928.
Sarre (F). Denkmaler persischer Baukunst, - Le Decor des Portes Anciennes du Ma­
Berlin 1910. roc (Hesperis, T. III, 1923) .
Wilber (b.N.), Architecture of Islamic Iran. - Islam d'Espagne, Paris 1958.
The il Khanid Period, New Jersey 1955. - L'Art Hispano-Mauresque. Des Origines
au XIII. Siecle, Paris 1932.
Eyyubi ve Memluk Mimarisi Terr:asse. (H.) - Hainaut (J.) , Les Arts Decoratifs
au Maroc, Paris 1925.
Hautecoeur (L.), Wiet (G.), Les Mosquees du
. Caire, 2 Vals, Paris 1 932. Safevi Mimarisi
Godard (A.), Isfahan (Athar-e Iran, T. II, Fasc.
I. 1937) .
Mayer (LA.), The Building ot Oaytbay, London
1938.

Period . The Safavid Pcriod (A Survev of


Sauvaget (J.), Les Monuments .Ayvoubides de Pope (A.U.), The Architecturcs of the Islamic
Damas, 4. Livre. Paris 1938-1950.
- Caravansarails Syriens du Moyen - Age Persian Art, Vol. II, Oxford 1 939, 1 165-1225.
(Ars Islamica, Vol. VI, Pt. I, 1939). s.) . .
22i
Sarre (Fr.), -nenkmaler Persischer Baukunst, ı\yverdi (E.H.), Fatih Devri Mimarisi, İstanbul
Berlin 1910. 1953.
Siroux (M.), Caravanserails d'Iran et Petites - Hüsrev Paşa Türbesi, İstanbul 1955.
Constructions Routieres, Le Caire 1949. Ank, Rüchan, Batılılaşma Dönemi Türk Mima­
Hindistan'da Türk İslam Mimarisi risi Örneklerinden Anadoluda Üç Ahşap ..
Cami, Ankara, 1973
Bayur (Y.H.), Hindistan Tarihi, II. Cilt, Anka­
Baltacıoğlu (İsmail Hakkı), Türk Sanatlarının
ra J 947.
Tetkikine Medhal (İlahiyat Fakültest Mec­
Briggs (M.S.), Muslim Architecture in India
muası I. sene, 2. Sayı Mart 1926).
(The Legacy of India, Oxford i951, 223-255.
Corbett (S.), Sinan, Architect in Chief to Sulei­
s.).
man the Magnificent (The Architectural
Brown (P.). Indian Architecture (The Islamic
Period), Bombay 1952. Review, Vol. 1 1 3 , Nr. 677, May 1953.).
Chaghatai (M.A.), Le Tadj Mahal d'Agra, Bru­ Çetintaş (S.), Türk Mimari Anıtları. Osmanlı
xelles 1938. Devri, 2 Cilt, İstanbul 1946-1952.
Diez (E.), Aslanapa (O.), Koman (M.M.) Kara­
- The Architect of the Taj Mahal of Agra
and its Place in Wolrd Architecture, Lahore man Devri Sanatı, İstanbul 1950.
1955. Diez (E.), - Aslanapa (O.), Türk Sanatı, İstan­
Fergusson (J.), History of Indian and fü"stem . bul 1955.
Architecture, Landon 1910. Egli (E.), Sinan. Der Baumeister Osmanischer
Grousset (R.), L'Inde, Paris 1949. Glanzzeit, Zürich 1954.
Havell (E.B.), Indian Architecture, Landon Emler (S.), Topkapı Sarayı Restorasyon çalış­
1913. maları. İst. 1963. (Ayrı basım).
- A Handbook of Indian Art, Landon Gabriel (A.), Les Mosquees de Constantinople
1920. (Syria, T. VII, 1926).
Maricq (A.), The Mystery of the Great Minarett: - Bursa'da Murad T Camii ve Osmanlı
Mimarisinin Menşei Meselesi, Vakıflar Der­
The Remarkable and Isolated 12. Century
gisi, II. Sayı, 1942).
Tower of Jham, Discovered in Unexplored
- Mimarlık Bakımından Türkler .İstan­
Afghanistan (The Illustrated London News,
bul' a Neler Getirdi? (Resimli Hayat ilave­
January 10, 1959).
si, İstanbul 1953).
- et Wiet (G.), Le Minaret de Djam. La
-Une Capitale Turque. Brousse, Pari-s
Decouverte de la Capitale des Sultans Gho­
1958.
rides (XII-XII. Siecle) - Paris 1959.
Glück (H.), Osmanlılarda Mimari (Hayat Mec­
Smith (V.A.), A History of Fine Art in India
uası, II. Sayı, 1927).
and Ceylon, Oxford 1930.
Goodwin (G.), A. History of Ottoman Architec­
Terry (J.), The Charm of Indo-Islamic Archi­
ture, Landon, 1971.
tecture. Landon 1955.
Gurlit (C.), Die Baukunst Konstantinopels,
Beylikler Devri ve Osmanlı Mimarisi Berlin 1912.
Halil Ethem, Topkapı Sarayı, İstanbul 193 1 .
Ağaoğlu (M.), Fatih Camiinin Şekl-i Asllsi ve - Camilerimiz, İstanbul 1933.
· Türk San'at-i Mimarisindeki Yeri (Hayat Jerphanion (G. de), Melanges d'Aicheologie
Mecmuası 45. Sayı. 1927). Anatolienne, Beyruth 1928.
- The Fatih Mosque at Constantinople Kepecioğlu (K.), Bursa Hanları, Bursa 1935.
(The Art Bulletin, Vol. XII. No. 2, 1930). Kızıltan (A.), Anadolu Beyliklerinde Cami ve
Anhegger (R.), Eski Fatih Camii Meselesi (İs­ Mescitler, İstanbul 1958.
tanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Tarih Kunter (H.B.) - Ülgen (A.S.), Fatih Camii (Va­
Dergisi, VI. Cilt, 9. sayı, 1954). kıflar Dergisi, I. Sayı, 1938).
Aslanapa (O.), Edirne'de Osmanlı Devri Abide­ Kuran (A.), İlk Devir Osmanlı Mimarisinde Ca­
leri, İstanbul 1949. mi, Ankara 1964.
- Osmanlılar Devrinde Kütahya Çinileri, - The Mosq1:1e in Early Otton.ıan Archi­
İstanbul 1949. tecture, Chicago 1968.
- Turkish Art and Architecture, Landon, Migeon (G.), Sakisian (A.), La Ceramique d'Asie­
1971. Mineure et de Constantinople (La Revue
229
de !'art Ancien et Modern, T. XLIII - XLIV, - Yenicami (Vakıflar Dergisi, II. Sayı,
1923). 1 942).
Otto-Dorn (K.), Das Islamische Iznik, Berlin Ünsal (B.), Turkisch İslamic Architecture, Lon­
1941. don 1 9S9.
Öz (T.), İstanbul camileri, Ankara 1962. Vogt-Göknil (U.), Les Mosquee Turques, Zurich
Rifat Osman, Edirne Sarayı, Ankara 1957. 1953.
Ülgen (A.S.), İznik'te Türk Eserleri (Vakıflar Wilde (H.), Brussa. Berlin 1909.
Dergisi, I. Savı. 1938). Wulzinger (K.), Die Apostelkirche und die Meh­
- Kırşehir'de Türk Eserleri (Vakıflar medije zu Konstantinopel (Byzantion, T.
Dergisi, II. Sayı, 1 942).
\Vulzinger (K.), Wittek (P.) - Sarre (F.), Das Is­
VII, 1 932).
- Niğde'de Akmedrese (Vakıflar Der�isi,
II. Sayı, 1942). lamische Milet, Berlin 1935.

İslam Ülkelerinde Heykel ve Resim

Ağaoğlu, Mehmet, The Landscape of an Antho­ Çağman, Filiz, Şahname-i Selim . Han ve Min
logie Manuscript of the year 1398 A.D. (in­ yatürleri, Sanat Tarihi Yıllığı, V, s. 41 1 -
Ars Orientalis, VoL III Part I) University
·
442.
of Michigan Press, 1936. Çiğ, Kemal, Türk ve İslam Eserleri Müzesinde�
Akalay, Zeren, Tarihi Konularda Türk Minya­ ki Minyatürlü Kitapların Kataloğu, Şarki<
türleri, Sanat Tarihi Yıllığı, III, s. 1 5 1 - yat Mecmuası, cilt 3, s. 52-62, İstanbul
116 1959.
Anafarta, Nigar, Hünername minyatürleri ve Coomaraswamy, A. M., «Les Minuatures orien­
sanatçılan Doğan Kardeş yay. İst. 1969.
, tales de la Collection Goloubew au Musee
Arnold, Thomas W., Painting in Islam, Oxford, Fine Arts of Bostan» (Ars Asiatica, t.
1928. XIII. Bruxelles, 1919)
Arnold, Thomas W., Bihzad and his paintings Dimand , M. S., A Handbook of Mohammedan
in the zafarnameh, Landon 1930. Art, Second edition, New York, 1947.
Atasoy, Nurhan, 1558 Tarihli Süleymanname Ethem, Halil, Elvah-i Nakşıye Koleksiyonu,
ve Macar Nakkaş Pervane, Sanat Tarihi sadeleştirilmiş 2. baskı, İst. 1970.
Yıllığı III, s. 167 - 196 Edhem, Fehmi, et Stchoukine, İvan, Les Ma­
Atasoy, Nurhan, III. Murad Şehinşahnamesi nuscripts Orientaux Illustres de la Bibli­
sünnet düğünü bölümü ve Philadelphia otheque de I'Universite de Stambul. Paris
Free Library'deki iki minyatürlü sayfa, 1933.
Sanat Tarihi Yıllığı V, s. 359 - 387 Esin, Emel, Turkish Miniature Painting. Char­
<\teş, Ahmet, Un vieux poeme romanasque Per­ les E . Tutle Co, Rutland, Vermont ancl
san: Reci.t de Warqah et Gulshah, Ars Tokyo, Japan, 1960.
Orientalis. Yol. 4, 1961, University of Mi­ Ettinghausen, Richard, Turkish Miniatures,
chigan. Mentore, Unesco Art Book, 1965.
Barret, D. E., Persian Palnting of the Four­ Gray, B., La Peinture Persane, Geneve, 1961.
teenth Century, Landon 1952. Grube, Ernst, Classical Style in Islamic Pain­
Binyon, L., Wilkinson, J.V.S., and Gray, B. Per­ ting, 1968
sian Miiıiature Painting London, 1933. Guest, G. D., Shiraz Painting in the sixteenth
Blochet, E., ,Musulman Painting, XII th . XVII Century, Washington, 1949.
th Century, London 1929.
de f· Art Mondial, New York, 1956.
Iran, l\.1!niatures Persanes, Collection Unesco
Brown, P., Indian Painting under the Mughals,
Landon, 1924. Karatay, Fehmi, Topkapi Sarayı Müzesi Kütüp­
Cezar, Mustafa, Sanatta Batıya açılış ve Osman naesi Türkçe Yazmalar Kataloğu, 2 cilt,
Hamdi, İst. 1 97 1 . İstanbul, 196 1 .
230
Kühnel, E., Doğu İslam Memleketlerinde Min· Sakisian, A, Turkish Miniatures, Burlington
yatür, Türkçeye çevirenler: S. K. Yetkin - Magazine. Vol. 87. pp. 224-232, 1945.
M. Özgü, Ankara, 1952. Stchoukine, Ivan, La Peinture Turque d'apres
Kühnel, E., History of Miniature painting and les Manuscripts illustres 1 ere Partie (1 520-
drawing (Pope'un başkanlığında bir heye­ 1622) Paris, 1966.
tin yazdığı A survey of Persian Art adında- La Peinture Turque d'apres les Ma.nus­
ki kollektif eserin III. ve V. ciltleri, Ox· cripts illustres 2eme Partie (1623-1773).
ford, 1939). Paris 197 1 .
Lukens, Marie G., The fifteenth century Minia· Stchoukine, I., La Peinture Indienne a l'epoque
tures (The Metropolitan Museum of Art
des Grands Moghols, Paris 1929.
Bulletin, May 1967). Stchoukine, I., La Peinture Iranienne sous les
Meredith - Owens, G. M., Turkish Miniatures, demiers Abbasides et les 11-Khans, Bruges,
in British Museum, Landon, 1963. 1936.
Minorsky, V., The Chester Beatty Library. A Stchoukine, I., Les Peintures des Manuscrits
catalogue of the Turkish Manuscrlpts and
Miniatures. With an introduction by the Timourides, Paris, 1954.
fate J.V.S. Wilkinson, Dublin, 1958. Togan, Z. V., On the Miniatures in İstanbul Lib­
Minovi, M., Robinson, B. W., Wilkinson J.V.S. raries, İstanbul 1963.
and Blochet, E. The Chester Beatty Lib· Turkey-Ancient Miniatures. Preface: Richard
rary, A catalogue of the Persian Manus­ Ettinghausen. Introduction: M. İpşiroğlu
cripts and Mihiatures, Dublin 1960. and S. Eyuboğlu. New York Graphic So­
Öğütmen, Filiz, Minyatür Sanatından Örnekler. ciety, (Unesco World Arts Series) New
XII-XVIII yüzyıllar arasında, İstanbul York. 1961.
1966.
Öz, Tahsin, Hünername ve Minyatü'rleri. Güzel Yetkin, S. K., L'ancienne Peinture Turque, Pa­
Sanatlar Dergisi, Sayı I, İstanbul 1939. ris, 1970.
Renda, Günsel, Topkapı Sarayı Müzesindeki Yetkin, S. K., Lütfü Aptullah, Şimdiye ka­
H. 1321 no.lu Silsilename'nin minyatürle­ dar adı ve eseri biUnmeyen büyük bir Türk
ri, Sanat Tarihi Yıllığı� V, s. 443 - 495 Ressamı, Milliyet Gazetesi, 2 Temmuz 1966.

231
İNDEKS

A Alaeddin Keykubat, I. : 1 1 8, 1 1 9
Alaeddin Mehmet (Nakkaş) : 201
Alaeddin Türbesi. Veramin'de : 78
Al aeddi n Köskü : 1 1 8
Abbas (Şah) : 55, 1 3 1 , 133, 199 A lfüyf..: Sarayı : 1 1 7
Abbasiler : 7, 1 1 , 30, 3 1 , 45, 55, 7 1 , 1 1 3, 145, 1 88 Alara Ham : 1 2 1 , 122, 123, 1 3 3
Abdullah Buharı : 213, 214, 2 1 5 Aleviyan Kümbedi ·: 5 1
Abdullah bin Zübeyr : 179 Ali, İlyas Alinğlu (Nakkaş) : 63
Abdullah Han Medresesi. Buhara'da : 1 66 Ali Kazvini : 5 1
Abdullah, Lütfü : 208, 2 1 0 Ali Kulu (Nakkaş) : 204
' .
Abdullah ibn el-Fazl : 1 9 1 , 204 Ali, Nessefli : 8 1
Abdurrahman, I. : 24, 28, 29 Ali Şir Nevai : ) 97
Abdurrahman, II. : 24, 1 1 2 Ali Tusi Türbesi : 72
Abdurrahman III. : 29, 1 1 2, 126, 179 Ali Kapı : 130, 1 7 1
Abdülcelil Çelebi : Bkz. Levni Allah Kulu H a n Medresesi : 100
Abdülfettah (Ressam) : 204 Alp Arslan : 1 54
0
Abdülgani (Ressam) : 204 Ampir : 89
Abdülmecid : 2 1 7 Amr. Camii : 22
Abdül-Melik : 24 Amr İbnül As : 7, 1 8
Abdül-Mümin : 38, 170, 1 9 1 Anadolu Beylikleri : 59, 66, 69, 86, 87, 1 0 1 . 102
Acaib-ül Mahlukat : 2 1 0 Anadolu Selçukluları : 1 1 , 47, 5 1 , 59, 72," 77, 9 1 , 92,
Acem-i ibn Ebu Bekr : 72 94, 1 15 , 1 17, 154, 156, 174, 1 9 1 , 193
Adiliye Medresesi. Şam'da : 102 Anupşatar (Ressam) : 201
Ağaoğlu Mehmed : 66 Arabesk : 87, 93, 97, 146. 147, 150, 1 5 1 , 153, 170, 174,
Ağa Mi re k : 199 181
Ağzıkara H'ln : 122, 124 Arap : 1 7 1 , 1 9 1
Ahmed, I. ; 214 Ardistan Mescid-i Camii : 153
Ahmed, III. : 213, 2 1 7 Arık, Rüçhan (Dr.) : 221
Ahmed, Tolunoğlu : 3 1 Arz Odası : 1 3 5
Ahmed, Yesevi : 163 Asf:ır, Asuri : 1 1 , 2 0
Ahmed, İbrahim oğlu : 5 1 Atabey Ertokuş Medresesi : 92
Ahmed (Mimar) : 86 Ateş, Ahmet (Prof.) : 1 9 1
Ahmet Nakşi : 2 1 1 , 2 1 3 Atik Ali Paşa Camii : 66
Ahmet Ali Paşa : 221 Ayasofya : 30, �9
Ahmet Şah : 48 Ayasofya Mescidi. Akşehir'de : 30
Ak Medrese : 1 0 1 Aybek, Kutbeddin : 56
Akçakale Kervansarayı : 9 1 , 125 Aynüddevle· : 1 9 1
Akdeniz ve Karadeniz Medreseleri : 103 Ayyuki : 1 9 1
Alaeddin Camii : 48, 75, 95 Aziz (Sultan) : 135

23;3
B Boppe, A. : 2 1 7
'3ou1anger : 221
Bab-ı Hümayun : 1 3 5 rlritish Museum : 196, 199
Babu'l·Amma : 1 14, 14t: Buhari : 179
Buruciye Medresesi : 72, 92, 93, 153, 174
1 99 Bustan ile Gülistan : 196, 197
Babür : 1 8 1
Babürlü, Babürlüler : 1 1 , 56, 58, 85, 134, 1 74,
Bü ı en d Dervaza : 58
200, 201
Babüs-Saade : 1 35
c
Babü's Selam : 1 3 5
Baghavati (Ressam) : 200
Bağdat : 7, 1 9 1 , 196
Cacabey Medresesi 72, 92

Bağdat Köşkü : 1 35, 175


Cam Minar : 58
Cami : 1 8-70, 170
Bağ'ı Dilküşa : 179
Cami Mescid. Ecmir' de : 56
Bahai Tapınağı : 78
Camiü'l-Keb!r. Taza'da : 43, 44
Baki : 204
Balacı Hatun Türbesi : 77 Camiü't Tevarih : 195, 1 96

Balıkhaııe Kapısı : 1 3 5 Caraffe, Armand - Charles : 2 1 7

Balkuvara : 1 14 Cartier, Louis : 197

Bara Kümbet Camii : 58 Cassas, L.F. : 2 1 7

Barbaros : 204, 205 Castellan : 2 1 7

Barda Müzesi. Tunus : 1 85 Celaleddin Karatay (bin Abdullah) 94, 95

Barok : 48, 70, 134, 153 Celal Hatun : 1 8 1


B asawan (Ressam) : 200 Celi : 1 7 3
Başan Kervansarayı : 1 25 Cem Sultan : 88
Başçavuşoğh.ı Mescidi : 2 1 9 - 221 Cerrahiye-i İlhaniye : 204
Baştak Sarayı : 1 30 Cevsaku'I - Hakani : 1 1 4-1 1 6, 1 82
Batı Sarayı : · 1 53 Cezayir Ulu Camii : 37
Batıniler : 45 Charles - Quint : 1 26, 128, 129
Baybars Camii : 55, 1 3 0 Chester Beatty Library : 208
Baykara, Hüseyin (Sultan) : 197 Cihan Şah : 54
Baysungur Mirza : 196 Cihangir : 134, 174, 200, 201
Baysunguri, Cafer : 196, 197 Creswell : 9 1
Bedesten : 1 37
Cuma Camii, Hive'de : 100
Bedreddin, Semerkantlı : 8 1
Bedrül·Cemali : 37
Cuma Mescitleri : 9 1
Cuneydu's Sultani (Nakkaş)
Bellini, Gentille : 203
196

Beni Ahmer : 1 2 6
Beni Nasr : 1 2 6
ç
Berberiler : 26
Berkuk : 35 Çundarlı Hayreddin Paşa : 63
Beşare Bey Mescidi : 60 Çelebi Mehmed (Sultan) : 63, 103
Bcyazıd Camii : 66, 69 Çelebi Sultan Medresesi : 1 03
Beydeba : 1 9 1 , 1 95 Çin : 168, 195, 196
. Beytu'l Hikme : 7 Çifte Kümbet : 75
Bibi Hanım Camii : 52, 53 Çifte Minareli Medrese. Erzurum : 92, 93, 1 56
Bihzad, Kemaleddin : 197, 199 Çifte Minareli Medrese. Sivas : 92, 155
Birinci Keykavus Şifahanesi : 72 Çini : 63, 69, 87, 89, 93, 94, 97, 107, 1 1 8, 175, 176, 193
Birinci Keykavus Türbesi : 75 Çinili Köşk : 1 3 5 , 136, 175
. Bişan Das (Ressam) : 200 Çiterman (Ressam) : 201
Bitki Süsleme : 1 4 1 , 1 5 1 Çukur Medrese : 9 1
Bizans, Bizanslı : 1 1 , 2 1 , 107 Çihil Sütun : 1 30, 199

234
D El-Mustansır Billah : 188
Elhamra Sarayı : 126, 127, 1 28, 129, 1 4 1 , 142, 143.
145, 170, 1 7 1
Dara Şikuh (Şah Cihan'ııı o i! l u ) : 201 Emevi, Emeviler : 1 1 , 1 8 , 24, 26, 29, 30, 7 1 , 1 0 5 , 106,
Darir (Mustafa) : 208 108, 1 1 0, 1 1 2, 1 13 , 139, 140, 144, 145, 188, 1 9 1
Darüşşifa. Divriği : 50, ı 58 Emin Han Medresesi : 100
Daswanth (Ressam) : 200 Emir Ali Türbesi : 86
Daya Hatun Kervansarayı : 125 Emir Kamereddin Türbesi : 75
De Fauray, Antoine : 2 1 7 Emiı; Saltuk Türbesi : 75
Değirmen Kapısı : 1 3 5 Emir Şahi (Nakkaş) : 196
Dehbid Kervansarayı : 1 3 2 , 1 3 3 Emir Yavtaş Türbesi : 75
Delhi Cami-Mescidi : 5 9
Delhi Sultanları : 56 Endülüs : 23, 24, 126, 140, 143-145, 170, 171
Demir Kapı : 135 Ermi taj Müzesi : 163
Demotte Şehnamesi : 196 Erzen Hatun Türbesi : 72
Derviş Bey (Ressam) : 204 Eski Bedesten : 137
Dini Mimari : 17- 104 Eski Cami. Edirne : 59, 65
Dioscorides : 1 9 1 , 204 Eski Saray : 1 3 5
Divriği : 48, 1 58 Es - Sahriç Medresesi : 100
Divriği Ulu Camii : Bkz. Ulu Cami. Divriği. Evdir Hanı. : 1 1 8, 1 1 9
Döner Kümbet : 75, 77
·
Evrengzib : 201
Eyyubi, Selahaddin : 24, 102, 130
Eyyubller : 7, 102, 168
Ezraki : 179
E

F
Ebabil : 2 1 0
Ebrehe : 2 1 0
Fahr Ali : 8 1
Ebu Ali el-Farisi : 179
Fatımiler : 7, 1 l , 33 34, 35, 36, 55, 7 1 , 1 1 5 , 149, 1 50,
Ebu Bekir : 209
I S I , 153, I68, 184, 185, 1 86, 188
..

Ebu - İnaniye : 1 0 1
Fatih : B � z. Mehmed, II. Fatih
Ebu'! Faz] : 200
Fatih Camii : 66
Ebu'! Hasan (Ressam) : 200
Ferruh Beg (Ressam) : 200
Ebu'! Kasım Muhammed : 1 1 5
Fethpür Camii Mescidi : 58, 59
Ebu Said Bahadır Han : 5 1
Firdevs! : 1 96
Ebu Said ibn Ebi'l Khayr : 179
Firuz Ağa Camii : 66
Eğret Han : 124
Floire et · Blanchc - Flore 191
Eğri Fetihnamesi : 2 10
François, I . : 204, 205
Ekber : 58, 174, 199-201
El-Akmer Camii : 35, 37
Frcsko : 20, 107
Friz : 1 5 1 , 170
El-Amir (Halife) : 35
El-Amiriyye : 144
Fustat : 7, 1 8 , 22, 3 1 , 33, 7 1 , 144
Fuzuli : 204
El-Arus : 1 8
El-Asker : 1 1 5
El-Attarin : 1 0 1 G
El Aziz Billah : 1 8 5
El Cuyuşi Camii : 36, 37, 1 52 Garret, Robert : 197
El-Ezher Camii : 33, 34, 36, 150, 153, 170 Gazan Han : . 5 1 , 78, 126, 195
El-Faiz bi-Nasrillah : 35 Gazne, Gazneliler : 1 15, 153
El-Hakim Camii : 36, 1 50 Gazneli Mahmud : 1 1 5, 1 17, 153, 179, 1 9 1
El-Katayi : 3 1 Genceli Nizami : 204
El-Mansur : 26, 27, 45, 1 1 3 Genç Osman : Bkz. Osman, II.
El-Muntasır : 17, 7 1 Geometrik Süsleme : 23, 142, 143, 174, 175
235
Gerome : 221 · Heykel : 177, 179- 1 8 1 , 184-187, 190
Gevher Şad Camii : 52 Hırbet el-Mefcer : 105, 1 10, 1 1 1 , 1 80, 1 8 1
.

Gırnata : 126, 142, 1 7 1 Hıristiyan mimarisi : 26


Gıyaseddin : 196 Hızır Bey Mescidi ; 2 1 8 , 2 1 9 , 221
Gıyasüddin Ebu'l Feth Muhammed : 58 Hızır İlyas Köşkü : 1 1 8
Giotto : 171 Hilair, J.B. : 2 1 7
Godard, Andre : 9 1 Hindis.tan : 56, 201
Gotik mimari : 25 Hindu : ı ı , 56, 199, 200
Gök Medrese. Amasya : 72, 75 Hiralda : 29, 38, 40
Gök Medrese. Sivas : 47, 93, 94, 98, 1 2 1 Hişam, I. : 29, 107
Gök Medrese. Tokat : 92 Hişam bin Abdul-Mellk : 2 1
Gök. Mescit : 54, 1 64 Hititler : 1 5 5
Gömeç (Gümaç) Hatun Türbesi 75, 87 Hoca Abdu's-Samed (Şirin Kalem) : 200
Guillaume, I I . : 1 15 Hoca Hasan Mescidi : 60
Gupta : 58 Hoca İslam Camii : 100
Gur-i Mir : 8 1 , 82, 167 Hoca Zeyneddin Camii. Buhara : 169
Güdük Minare : 60, 75 Horasan : 7, 188, 1 9 1 , 193, 199
Gülçe : 155 Horror Vacui : 147
Gülistan Müzesi : 197. Hotin : 2 1 1
Gümüş-Tekin Medresesi 91 Huand Hatun Camii : 47, 48, 92
Huand Hatun Türbesi : 75, 77, 87, 92
Humaraveyh : 179
H Hunhar (Ressam) : 201
Hurrem Şah (Mimar) : 5 1
Hacay-i Kirman! : 196 . Husrev (Mimar) : 48
Hacı bin Musa (Mimar) : 63 Husrev ile Şirin : 196, 204
Hacı tvaz (Mimar) : 63, 68 Hüdavend Hatun Türbesi : 87
Hacıyü'l - Mevlevi : 1 9 1 Hümayun : 85, 86, 199
Hakem, I I . : 25, 26, 29, 1 12 Hünername : 205, 207, 208
Halifet Gazi Türbesi : 75 Hünkar mahfeli : 2 1 0
Halil (Nakkaş) : 196 Hüseyin bin Abdülmfıin : 104
Halil Bey Camii : 61 Hüsnü Yusuf Bey : 221
Hamse : 196 - 199 Hüsrev Paşa Türbesi : 88, 89
Hanekah : 1 0 Hz. İsa ; 1 8 , 179
Hanlar : 137 Hz. Muhamed : 10, 18, 179, 199, 204, 208-21 0
Hariri : 191 Hz. Muhammed'in Urucu : 199
Harunur Reşid : 1 1 3
Hasan Camii : 38, 43
Hasan Padişah Türbesi : 75
Hasan Paşa (Nakkaş) 210 1 . t
Hatai : 63, 174
Hatice Sultan : 2 1 7
Isfahan : 25, 46, 199
Hatuniye Medresesi. Erzurum : Bkz. Çihe Minareli
Irak : 153, 154, 188, 1 9 1
Medrese. .
İbn Aziz (Nakkaş) : 188
Hatuniye Medresesi. Karaman : 102
İbn Cubeyr : 19
H.lva Mahal : 134 İbni Bahtişıln : 195
Haydar Bey Köşkü : 1 1 8 İbni Haldun : 1 7 1
Heft Peyker : 196 İbni Neccar Camii. Kastamonu : 6 1 ·
Herat : 7, 5 1 , 196, 197, 199 İbnü'l Mukaffa: 1 9 1
Herat Çığırı : 196 İbrahim Paşa : 221
Herzfeld : 3 1 , 145; 146 İbrahim Paşa, Nevşehirli, Damat 2 1 3
Hest Bihişt Sarayı : 1 3 1 İdrisi : 1 12
2.36
İkinci Murad Camii : 64 Kasru'l Aşk: 1 14, 149
İkinci Osman Şehnamesi : 2 1 1 , 2 1 2 Kasru'l Haranah 108
İlhanlılar : 1 1 , 5 1 , 78, 1 0 1 , 126, 1 64, 1 7 1 , 195, 196 Kasru'l Hayr: 105
İlyas Bey Camii : 60, 6 1 , 62
İlyas bin Ali : 203 KasrulHayri'l Garbi: 107, 108, 179, 1 8 1
İmamzade Abdullah Türbesi: 78 Kasru'l-Kebiru'l Garbi: 1 1 5
İmamzade Cafer Türbesi : 78 Kasru'l-Kebiru'l Şarki: 1 1 5
İnce Minareli Medrese: 58, 60, 92, 95, 96, 156, 157 Kasru't Tuba: 105
tran : 7, 1 1 . 22. 5 1 . 7 1 , 149, 153, 154, 1 9 1 , i99, Kaşan: 54, 1 9 1
203 Kayıtbay Camii: 170
Iran Ke.neri : 150 Kayıtbayın Sarayı: 130
İsa Bey Camii : 60, 61 Kayravan Camii: 21-23, 34, 37, 140, 149, 1 5 1 , 152
İsa bin !vlusa: 1 14 Keldani: 1 1
İsfendiyar : 196 Kelile ve Dimne: 1 9 1 , 192, 197
j shak Bey Camii : 60 Kervansaraylar: 17, 9 1 , 105, 1 1 8, 1 2 1 , 122, 125, 154
i shak Çelebi. Saruhanoglu 59 Keten Kervansarayı: 1 3 1
İshaklı Keryansarayı : 122 Keyrüsrev, Gıyaseddin: 1 19
iskit : 146 Keykavus, I . : 48, 1 1 8
İslam. İslamlık : 7, 10, 1 1 , 17, 22. 1 5 1 . 153. 167,
170 . 1 7 1 . [75, 177. 179, 1 8 1 , 1 88, 189, 196 Keykavus, II. : 94
İslam Ansiklopedisi : 147 Keykubad, Alaeddin, I . : 1 18, 1 19
İsmail, Şah : 1 3 1 , 199 Khargird !vledresesi: 96
İspanya : 7 Kılıç Arslan, I I . : 1 1 8
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi : 221 Kırkgöz Hanı: 122
İstanbul Üniversitesi Kitaplığı : 2 1 4 Kırkkızlar Türbesi: 75
İşbiliye (Sevilla) : 29, 40 Kitabü'l Haşayiş: ı91
İşbiliye Camii : 38 Konyalı Ahmed: 1 9 1
Koptlar: 1 1 , 1 3 9 , 1 5 3
J Korsabad: 20
Jüpiter: 18 Köşk Mescit: 1 5 5
Jaipur: 134 Köşkler: 105, 1 17
Kubad-Abad: 1 17, 1 1 8, 156, 157, 1 9 1 , 193

K
Kubbe: 2�26, 83, 86, 95
Kubbe Altı: 1 3 5
Kubbetü's Sakhra: 24, 25, 83, 139, · 145
Kabe: 179, 2 1 0
Kubbetü's Süleybi:ve (Sülabiye) : 17, 7 1
Kahire: 7, 33, 152, 153, 185, 197
Kudüs: 7, 24, 25
Kahire !vlilli Kütüphanesi: 197
Küfe: 1 8
Kapire . !vlüzesi: 153
Kufi: 23, 87, 95, 140, 149, 1 5 1 , 153, 157, 163, 167, 170,
Kal'atur - Rih: 130
174
Kalavun, Sultan : 83, 130, 170
Kalian Camii: 168
Kur'an: ı s ı , 157, 179, ı 8 ı .
Kanuni Sultan .Süleyman:
Kurtuba Camii: 24, 26-28, 29, 37, 1 12, 140, 143, ı 1 1
Bkz. Süleyman, Katiuni Kusayr-ı Anıra: 10S-ı07, 146, 179
Kapıağası !vledresesi: 104 Kussem ibn-Abbas: 8 1 , 164
Karahanlılar: 77 Kutbeddin Aybek: Bkz. Aybek, Kutbeddin
Karamanoğulları: 1 0 1 Kuttibiye Camii: 38, 4 1 , 42, 170
Karakoyunlular: 54 Kutup Minar: 56-58
Karatay !vledresesi: 60, 94, 156, 157 Kühnel, E. : 196
Karaviyn Camii: 37. 41 Kümbed-i Gaffariye: 78
Karl (Şarl) V. : 205 Kümbed-i Surkh: 7 1
Kasava (Ressam): 200 Kürkcü Hanı: 137
237
I

L Mehmed, I. Çelebi : 87
Mehmed, iL Fatih: 88, 103, 135, 203, 204
Mehmed, IIL : 2 1 0
Lale Devri: 2 1 3
Mehmet Efendi: 2 1 7
Larende Camii: 93
· Mehmet Mecnun: 63, 88
Latifi: 203
Mehmet Murad (Ressam) : 201
Leningrad: 163
Mekke: 18, 179
Melikgazi Medresesi: 72
Leningrad Müzesi: 196
Leşkergah: 1 1 5 Melikgazi Türbesi: 72, 75
Leşker'i Bazar: 1 1 5-1 17 Melling: 2 1 7
Leyla ile Mecnun: 196, 204 Memluk: 7, 1 1 , 5 5 , 83, 97, 130
Levni (Abdülcelil Çelebi): 213-217 Memluk mimarisi: 168
Liotard: 217 Me'mun (Halife) : 7
Louvre Müzesi : 186 Mena-fiul-Hayvan: 195
Lütfü Abdullah: 208-2 1 0 Menakib-i Hünerveran: 205
Mengücekoğulları: 48
Menzilname: 204
Ilı
Meraga: 5 1
Merakeş: 170
Madhu (Ressam) : 200
Merend Kervansarayı: 126
Madrit Arkeoloji Müzesi: 145
Merida: 27
Mahmud, 1. : 137, 2 1 7 Meriniler: 37, 38, 100, 101, 1 7 1
Mahmud, i l . : 2 1 7
Merv: 153
Mağrip: 2 1 , 23, 167, 1 7 1
Meryem Ana: 179
Mahmud, Gazneli: Bkz. Gazneli Mahmud
Mescid-i Cami: 15
Mahmud Paşa: 137 Mescid-i Cuma: 25, 45-48
Mahmut Paşa Camii: 66 Mescid-i Şah: 55, 56, 1 7 1
Mahmut Paşa Türbesi: 88
Me'sud, III. : 1 15 , 1 16, 153
Mahzenu'l Esrar: 196 Meşhed : 52
Makamat: 1 9 1 Metropolitan Museum. New York: 154, 199
Makrızi: 32, 97, 179, 1 8 8 Mevlana Türbesi: 75
Malviya: 30-32 Meydan-ı Şah: 130
Mama Hatun Türbesi: 75-77 Mezopotamya: 153
Mani: 196 Mısır: 7, 1 1 , 1 5 1 , 153, 167, 168, 184
Manierisme: 199 Mışatta: 105, 108, 109, 145, 146
Mansur (Ressam) : 201 Mihrimah Camii: 66, 70
Mansur Bey (Nakkaş): 204 Mil-i Radkan Türbesi: 78
Mansura Camii: 40 Mimaride süsleme: 139
Manuhar (Ressam): 200 Mina!: 188
Maristan. Şam: 94 Minyatür: 188-214
!\fateria Medica: 204 Mir Aka (Nakkaş): 204
Matrakçı Nasuh: 204, 205 Mir Ali (Hattat) : 196
Maveraünnehir: 164 Mirek Mirza Giyas (Mimar)': 85
Mayır Kervansarayı: 1 3 1 , 132 Mir-i Arap Medresesi: 173
Mecidiye Köşkü: 135 Mir Muhammed Haşim (Ressam): 201
Medine: 7 Mir Musavvir: 199
Medine Camii: 1 8 , 79 Mir Seyyid Ali: 200
Medinetu'7r-Zehra: 1 1 2, 1 13, 140-145, 179 Mirza Bey (Nakkaş) : 204
Medrese: ıo,- 17, 9 1 - W4, 126, 154, 170 Moğol: 7, 1 1 , 5 1 , 9 1 , 194-197
Medrese-i Semaniye: 103 Mozayik: 20
Mehdi: 1 1 5 Muaviye: 191
Mehdiye Camii: 33, 149 Muhammed: Bkz. Hz. Muhammed
Mehmed Ağa (Mimar) Muhammed, V. : 126, 130
238
Muhammed bin Havlan: 48 Nevşehirli İbrahim Paşa: 2 1 3
Muhammed bin Mahmud (Mimar): 83 Nigari, Haydar: 205 ·
Muhammed ibnü'l Ahmer: 126 Nisari (Şair) : 210
Muhammed Kasım (Nakkaş) : 199 Nişabur: 1 5 3
Muhammed Nadir (Ressam) : 200, 201 Nizameddin Yağıbasan Medresesi: 9 1
Muhammed Sultan (Timur'un torunu) : 8 1 Nizami: 196-199
Muhip Ali Katip: 199 Nizamiye: 1 7
Muhtasibzade (Mehmet Haki) : 2 1 1 Nizamiye Medresesi: 9 1
Muin (Nakkaş): 199 Nizami.il Mülk: 45, 9 1
Mukaddesi: 19, 3 1 Nur-i Hattın Türbesi : 78
Mukund (Ressam): 200 Numan b. Sabit 2 1 1
Murabıtlar: 37-39, 4 1 , 143, 170, 1 7 1 Nureddin ibn Sentimur Türbesi: 87
Murad, II. : 65, 88, 103 Nuru Osmaniye Camii: 69, 70
Murad, III. : 89, 203, 205, 208
Murad, IV. : 135
o
Muradiye Medresesi: 102
Murakka: 200, 204, 2 1 4 Olcaytu 'Hüdabende: 78, 195
... Musil, Alois . Prof. : 106 Olcaytu Hüdabende Türbesi: 5 1 , 78, 164
'
Mustafa Ağa (Mimar) : 69 Orhan Bey Camii: 60, 63, 64
Mustafa Ali : 205 Osman (Halife): 1 9 1
Mustafa, II. :· 66 Osman, II. : 2 1 1-213
Mustafa bin Yusuf (Darir) : 208 Osman Hamdi Bey: 2 2 1
Mustafa Paşa Köşkü: 135 Osman, Nakkaş: Bkz. Nakkaş Osman
Mustansır Billah: 7 Osmanlı, Osmanlılar: 1 1 , 17, 62, 65, 87, 102, 104,
Mutamid : .. 1 1 4 135, 174, 175, 203, 2 1 5
Mutasım: 1 14 Otluk K apı : 1 35
Muvahhidler: 37, 38, 42, 44, 143, 170, 1 7 1
Muzaffer Ali : 199
ö
Mümine Hatun Türbesi: 72, 73
Mümtaz Mahal: 85 Ömer (Halife) : 179
Mütevekkil (Halife): 30, 1 14, 146 Örgübezeme: 152
M.ütevekkiliye: 1 0 1
p

N Palmet: 146, 1 5 5
Pennsylvania Museum. Boston: 1 5 4
Nadiri: 2 1 1 Pervane Medresesi: 92
Nadirü'z-Zaman, Ağa Rıza (Ressam): .200 Peykler Medresesi: 103
Nahcivan: 72, 162 Pierpont Morgan Library. New York: 1 9 5
Nakış: 196, 199, 201 Piı:: Seyid Ahmet: 1 9 7
Nakkaş Osman: 205-208, 210, 2 1 1 , 2 1 3 Pompei: 20
il Nakkaşhane-i rum: 203 Public Library. New York: 208

l
Nakkaşhane-i acem: 203.
Nakşi, Ahmet: 2 1 1 , 2 1 3 Q
Nasır-ı Hüsrev: 7
Nasreddin Hoca: 1 8 1 Ouattrocento: 196
Nasriler: 126
Nasuh, Matrakçı: Bkz. Matrakçı R
Nayin Cami-i Kebiri: 149, 1 50, 168
Necmeddin-i Havai: 72 Raçput: 199, 201
Nesih: 140, 1 5 1 , 153, 1 57, 167, 170, 174 Radgan: 1 5 1
Netenz Ken·ansarayı: 1 3 3 Ragistan: 96
239
Rakl<a Camii: 149 Seyyid Lokman: 205, 207
Ram�das (Ressam): 200 Seyyide Nefise: ısı
Resim: 106, 107, 1 77-224 Seyyide Rukiye Türbesi: ısı
Reşidüddin: ı95, 196 Seyyit Mahmut Hayranı: Türbesi: 75
Revan Köşkü: 135 Sfaks Camii: 149
Rey: 154, 1 9 ı Sırçalı Cami: 60
Rıza-i Abbasi: 199 Sırçalı Kümbet: 86
Riyazi: 203 Sırçalı Medrese: 92, 94, ı5S
Roger, I I . : 1 1 5
· Sırçalı Saray: Bkz. Çinili Köşk
Rotond: · 24 Sin Kervansarayı: 126
Royal Asiatic Societe: 196 Sinan, Mimar: 66, 67, 69, 70, 88, 135
Rumi: . 63, 174 S inan Bey·: 203, 204, 205
Rusafa: 20 Siroux, Maxim: 1 3 ı
Rüstem Paşa Camii: 175, 176 Sitte Melik Türbesi: 75
Rüzgarlı Saray: .134 Sivil mimari: ıo5, ve devamı
Siyah Kalem: ı 94
s Siyer-i Nebi: 204, 208-21 0
Soğuk Çeşme Kapısı: 1 3 5
Saatli Medrese: 103 Staatliche Museen. Berlin: 184
Sabuncuoğlu, Şerafeddin (Amasyalı Cerrah) : 204 Stern, H. : ı09 .
Sadi: 196 Stüko süsleme: 1 42 , 147, 153, 1 70, 174
Safevi, Safeviler: 10, 55, 56, 130, 133, 1 7 1 , 199 - 201 Sultan Ahmet Camii: 69, ı7S
Safi (şair, nakkaş): 203 Sultan Hanı. Konya: 1 19, 120, ı 2 t , ı23
Safi, 1 : 133 Sultan Hanı. Kayseri: ı55
Sahip Ata (Fahreddin Ali): 95 Sultan Hasan Medrese ve Türbesi: 97-99
Sait Efendi: 2 ı 7 Sultan Haydar Türbesi: 78
Saliha Hatun: 5 ı Sultan Kalavun Camii: 153
Samarra: 30-32, 7 1 , 1 13, 145-147, 149, · ıso, 1 5 3 , 168, Sultan Kalavun Medrese ve Türbesi: 84, 168
182, 188 Sultan Mahmud Türbesi: 89
Samarra Camii: 30
Sultan Sencer: 153
San Pietro: 30
Sultan Sencer Türbesi: 72
Sarak: 1 5 1 , 170
Sultaniye: 5 1
Saray: 9 1 , 105, ı 1 8
Slır'i Sultani: 1 3 5
Sargon Sarayı: 20 ·
Suriye: 7 , 179
·Saruhan Hanı: · 123
Surname-i Hümayun (Üçüncü Murad Surnamesi) :
Sasani, Sasaniler: 1 1 , 107, ı 2 1 , 139, 146
205 - 208.
Se Kümbet: 72
Surname-i Vehbi: 2 1 3 , 2 1 4
Seb'a Benat (Yedi· Kızlar) : 71
Süleyman, Şah: 1 3 1
Sefername: 7
Süleyman, Kanuni: 88, 1 35, 137, 203-205, 208, 2 1 1
Selçuklu, Selçuklular; 1 1 , 25, 45, 48, 5 1 , 52, 54, 58 -
Süleyman iye Camii: 66-69
60, 64, 7 ı , 72, 75, 78, 86, 87, 9 1 , 93, 96, 98, 1 0 1 .
Süleymanname: 205
103, 1 15, 1 17, 1 18, 122-126, 153-ı57, 164, 167, 17ı, Sülüs: 174
174, 183, 186, 188, 1 90, 1 9 1 , 193 Süsleme: 22 , 23, 32, 35, 72, 86, 87, 89, 106-109, 1 1 3,
Selçuklu Sultanları Türbesi : 75 1 14, 1 1 7, 139, 140, 144, 145, 149, 153, 1 6 1 - 1 64.
Selim, 1. Yavuz, Sultan: 135. 204, 205 167, 168, 170-172, 174. 1 82 , 1 .84
Selim, II. : 205
Selim, 111. : 2 ı 7 ş
Selimiye Camii: .68, 69
Semerkant: 53, 96, ı65, 167, ı68, ı72, 179, 1 8 ı , 196 Şah Cihan: 85, 200, 201
Semihan (Ressam) : 204 Şah M�hmet (Ressam) : 204
Seramik: ı90 Şah Zinde: 8 1 , 164, 167
Seyyid Bey, · Kolonel: 221 Sah-ı Alem Camii: 58
240
Şahrukh: 196 Tunus: 185
Şam: 1 8 Turan Melik Darüşşifası: 72, 92
Şarl (Karl), V . : 205 Turfan: 146
Şebli Kervansarayı: 131, 132 ·
Turhan Sultan. Valide: 89
Şehabüddin Yavaş! : 1 9 1 Türbe: 10, 17, 71-89, 162, 170
Şehinşahnaıne: -205 Türk. Türkler: 1 1 , 55, 146 149, 164, 175, 194, 196
Şehname: 196, 197, 199 Türk-İslam Eserleri Müzesi: 208
Şehr-i Sebz: 163 Türkistan: 7 1 , 125, 191 , 194, 196, 203
Şehzade Camii: 68, 88
Şehzade Mehmet: 88, 205, 206
Şehzade Mehmet Türbesi: 88 u
Şekaik-i Numaniye: 2 1 1
Şerşah: 85 Ubeydullah, Mehdi: 33
Şeyh Hasan Bey Kümbeti: 87 Ukbe- bin Nafi: 2 1
Şeyh Hasan Bey Türbesi: 75 Ukhaydır Sarayı: 1 13, 1 1 6
Şeyh Kemal (Nakkaş) : 204 Ulu Cami. Bursa: 64
Şeyh Melik Müeyyed Cami i : 55 Ulu Cami. Birgi: 60
Ulu Cami. Divriği: 48-5 1 , 58, 158-161, 187
Şeyh Muhammed bin Hoca: 81
Ulu Cami. Ermenek : 60
Şeyh Zade: 199
Ulu Cami. Erzurum: 47
Şeyh!: 204
Ulu Cami. Kayseri : 47, 48
Şiilik: 17
Ulu Cami. Malatya: 47, 48
Şiraz: 196, 197
Ulu Cami. Manisa: 59, 61
Şirdar Medresesi: 97
U lu Cami. Sivas: 47
Ulu Kümbet: 75, 77
Uluğ Beğ (Bey) : 8 1 , 96, 97, 165
T
Uluğ Beğ Medresesi: 97, 165, 172
Urrah bin Hizam: 191
Taberi: 179, 204
Uygur: 146, 191, 196
Tac Mahal: 85, 86

Ü
Taceddin Ali Şah Mescid-i Camii: 5 1
Tacül-Vezir Türbesi: 75
Tahmasp, Şah: 199
Üç Kümbetler: 75 .
Tak'ı Kisra: 1 14, 149
Üç Şerefeli Camii: 60, 62, 65, 66, 69
Talayi bin Ruzzik: 3.3

):
Üçüncü Murad Surnamesi: 205-208
Ümeyye Camii: 1 8-20, 22, 24, 28, 33, 6 1 , 13 9 . 188
Talayi Camii: 35
Tarih-i Sultan Bayezid: 204
Taşköprüzade: 21 1
Tebriz: 5 1 , 168, 195, 196, 199, 203 v
Tekke: 1 7
Telkari Medresesi: 97 Valide Camii: 89
Tevfik Bey: 221 Van Berch�em: 9 1
Timur: 8 1 , 82, 85, 86, 96, 163, 167, 179, 196, 198, 199 Van Mour, Jean Baptiste: 217
Timurlu: 1 1 , 52, 59, 63, 8 1 , %, 96, 164, 1 7 1 , 174, 196, Varka ve Gülşah: 191, 192
Vehbi, Huseyn (Şair): 2 1 3
.3,
i4 , 200, 201 , 207
Tinmel Camii: 38, 42, 43, 170 Velid, I. (Halife): 1 8 , 1 9 , 106
Tlemsen Camii: 37-40 Velid, I I . (Halife) : 108
Tolunoğlu, Tolunlular: 1 1 , 144, 146, 148, 183 Veramin ·camii: 52
Tolunoğlu Ahmed: 3 1 Veroneo, Jeromino: 86
Tolunoğlu Camii: 1 1, 31-35, 146-148, 150 Vever, Henri: 196
Topkapı Sarayı: 175, 1 9 1 , 196, 199, 205-209, 214 Vezirhan Camii: 59
Tugay Hatun Türbesi: 87 Victoria and Albert Museum: 170
Tuğrul, II. : 154, 188 Vizigotlar: 22
241

.
...-
7---
-� .
__....
_ .._., _ .
-
--·- ...... -
y
Yıldırım Medresesi: 103
Yakubu'l-Mansur: 179 Yusuf, I. : 130
Yaku p
bin Ebubekir: 48 Yusuf (Mimar) : 86
Yakut (Coğrafyacı):. 7
Yalpık: 150
Yazı: 97 z
Yazma: 196
Yelboğa bin Abdullah: 35 Zafer Kulesi: 1 1 6
Yeni Bedesten: 137 Zafername: 197
Yeni Saray: 135 Zahiriye Medresesi: 9 1
Yeşil Cami. İznik: 60, 63 Zaviye: 10, 1 7
Yeşil Cami, Bursa: 63, 64, 69, 87, 88, 136, 175, 203 Zazadin Hanı: 123
Yeşil Medresesi: 102 Zencan Kervansarayı: 126
Yeşil Türbe: 87, 88 Zengi, Nureddin: 91, 93, 94
Yezdi, Şerafeddin Ali: 197 Zevare Camii: 46
Yıldırım Bayezid Camii: 64 Zübdet-üt Tevarih: 208

242
İÇİNDEKİLER

Sayfa Sayfa

G İ R İ Ş ..... . . . ... .. .. . . . . . .. . .. . . . . .: .....


. . . . . . 7
İslamlığın Yayılışı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 Memluklar'da Camı:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55
İslam Sanatı, İslam Ülkelerinde Sanat . . . 10 Baybars Camii
Devlet Sanatı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11 Şeyh Melik Müeyyed Camii
Safeviler'de Cami . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. 55
I. Mescid-i Şah
Delhi Sultanları ve Babürlüler'de Cami 56
İSLAM ÜLKELERİNDE Mİl\.IARİ ve MİMARİ Kutup Minar
SÜSLEME Cami Mescid
Cam Minar
B İRİNCİ BÖLÜM: Şah-ı Alem Camii
Bara Künbed Camii
DİNİ MİMARi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 7·-104 Fethpür Camii Mescidi
1 8-70
. . . . .

CAMİLER .. . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . .. . . . . . . Delhi Cami-Mescidi


18
. . . . .

Emeviler'de Cami Anadolu Beyliklerinde Cami . . . . . . . . . . . . 59


Ümeyye Camii İsa Bey Camii
Kayravan Camii Ulu Cami (Manisa)
Kubbetü's Sakhra llyas Bey Camii
Endülüs Emevileri'nde Cami . . . . . . . . . . . . 24 Osmanhlar'da Cami . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . 62
Kurtuba Camii Orhan Bey Camii .
Abbasilerde Cami . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.30 Yeş il Cami (İznik)
Samarra Camiü'I Kebir'i Yeşil Cami (Bursa)
Tolunoğlu Camii Ulu Cami (Bursa)
Fatımiler'de Cami . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33 Eski Gami-(Edirne)
Mehdiye Camii Üç Şerefeli Cami
El-Ezher Camii Fatih Camii
El-Akmer Camii Bayezid Camii
Talayi Camii Süleymaniye Camii
El-Hakim Camii Selimiye Camii
El·Cuyuşi Camii Sultan Ahmet Camii
Kuzey Afrika'da Murabıtlar, Muvah· Nuru Osmaniye Camii
hidler ve Meriniler'de Cami . . . . . . . . . . . . 37 TÜRBELER : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 71-89
Büyük Selçuklular'da Cami . . . . . . . . . . . . 45 Büyük Selçuklular'da Türbe . . . . . . . . . . . . 71
Mescid-i Cuma
Kümbed-i Surkh
Anadolu Selçukluları'nda Cami . . . . . . . . . 47 Mümine Hatun Türbesi
Ulu Cami (Malatya) Se Kümbed
Konya Alaeddin Camii Sultan Sencer Türbesi
Ulu .Cami (Divriği) Anadolu Selçuklularında Türbe . . . . . . . . . 72
llhanhlar'da Cami . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51 Mama Hatun Türbesi
Timurlular'da Cami . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. 52 Balacı Hatun Türbesi
Bibi Hanım Camii Huand Hatun Türbesi
Gök Mescit Ulu· Kümbet
·243
Sayfa Sayfa

İ lhanlılar'da Türbe . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78 Abbasiler'de Sivil Mimari . . . . . . . . . . . . . . . 1 13


Olcaytu Hüdabende .Türbesi Ukhaydır Sarayı

Şah ztnde
Timurlular'da Türbe . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81 Cevsaku'l-Hakani
Fatımiler'de Sivil IVİ imari 1 15
Gur-i Mir Kasru '1-Kebiru '!-Şarki
Memlüklar'da Türbe . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 83 Kasru '1-Kebiru '1-Garbi
Sultan Kalavun Türbesi Gazneliler'de Sivil Mimari 1 15
Babürlüler'de Türbe . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85 leşker-i Bazar
.
HümayOn'un Türbesi Anadolu Selçukluları'nda Sivil Mimari 177
Tac Mahal Köşkler ve Saraylar
Anadolu Beyliklerinde Türbe 86 Kervansaraylar
Emir Ali Türbesi (Sultan Hanı, Alara Hanı)
Hüdavend Hatun Türbesi llhanhlar'da Sivil Mimari . . . . . . . . . . . . . . . 126
Şeyh Hasan Bey Kümbeti Endülüs'de Sivil Mimari . . . . . . . ... . . . . . . . . 126
Osmanlılar.'da Türbe . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . 87 Elhamra Sarayı
Ye$il Türbe Memluklar'da Sivil Mimari . . . . . . . . . . . . 130
Mahmud Paşa Türbesi Safeviler'de Sivil Mimari . . . . . . . . . . . . . . . 1 30
Hüsrev Paşa Türbesi Saraylar CAii Kapı ve Çihil Sütun,
Şehzade Mehmet Türbesi
Heşt Bihişt SarayıJ.
MEDRESELER 9 1 - 1 04 Kervansaraylar
Selçuklular'da Medrese . . . . . . . . . . . . . . . . . . 91 (Şebli , Mayır . ve Netenz, Dehbid
Çifte Minareli Medrese Kervansarayları).
Gök Medrese Osmanlılar'da Sivil Mimari . . . . . . . . . . . . 1 35
Buruciye Medres·esi
Karatay Medresesi Saraylar ve Köşkler
İnce Minareli Medrese (Topkapı Sarayı, Çin i l i. Köşk)
Timurlular'da Medrese . . . . . . . . . . . . . . . .
. . 96 Hanlar
Uluğ Beg Medresesi (Kürkçü Hanı)
Şirdar Medresesi ··
Bedestenler
Telkari Medresesi (Eski ve Veni Bedestenler.
Memluk'larda Medrese . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97 Ga1ata Bedesteni, ·

Mahmut Paşa Bedesteni)


Sultan Hasan Medresesi
Kuzey Afrika'da Medr.ese . . . . . . . . . . . . . . 1 00
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
.

Anadolu Beyliklerinde Medrese . . . . . . 1 01


Osmanlılar'da Medrese . . . . . .. . . . . . . . . . 102
, . M İ MARİDE SÜSLEMELER . . . . . . . . . . . . . . . 139-176

Yeşil Medresesi
Yıldırım Medresesi
Emevi Mimarisinde Süsleme .. . .. .. . . 139
Muradiye Medreses'. Endülüs Emevi Mimarisinde Süsleme 140
Çelebi Sultan Medresesi
Saatlı Medrese Yazı Unsuru
Peykler Medresesi Bitki Unsuru
Akdeniz ve K.aradeniz Medreseleri Geometri Unsuru
Kapıağası Medresesi İnsan ve hayvan figürleri

Abbasi . Mimarisinde Süsleme 145


İKİNCİ B ÖLÜM Fatımi Mimarisinde Süsleme 149
Selçuklu Mimarisinde Süsleme . . . . . . 1 53
SiVİ L M I MARi 1 05-137 Anadolu Selçuklu Mimarisinde
Emevilerde Sivil Mimari 1 05 Süsleme . . . . . . 1 54
Kusayr-ı Amra i lhanlı ve Timurlu Mimarisinde
Kasru'l•Hayri'I - Garbi Süsleme . . . . . . 167
Mı şatta Memluk Mimarisinde Süsleme . . . . . . 1 68
H irbet-el Mefcer Kuzey Afrika ve Endülüs Mimarisin-
Medinetu'z - Zehra de Süsleme . . . . . . 170
:244
Sayfa

Safevi Mimarisinde Süsleme 171 Selçukiular'da Minyatür . .. . .. ... . .. . . . 191


Babürlü Mimarisinde Süsleme .. . . ... . 174 İlhanlılar'da Minyatür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 195
196
.

Osmanlı Mimarisiİ'ıde Süsleme . . .... . . . 1 74 Timurlular'da Minyatür .· . . . . . . . . . . . . . . . . .

Safeviler'de Minyatür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 99
Babürlüler'de Minyatür . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 99
II
Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M
İSLAM ÜI.KELERİNDE RESİM VE HEYKEL
OSMANLILARDA RESİM ... .. . . .. . . . . . . 203-215

B İ R İ N C İ B ÖL Ü M Resim . . . .. . .. . .. . . . 203
Murakka'lar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . 214
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . ·

yASAGI ve
.

RESİM HEYKEL GERÇEK


-
'
D Ö R D Ü NC Ü B Ö L Ü M
DURU M . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 79-190

İ K İ N C İ B Ö L Ü M
BATI SANATINA YÖNELİŞ 21 7-223

Bibliyografya .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . .. 225
İndeks . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
..

MİNYATÜR 1 91-201 . . . 233

245

You might also like