Professional Documents
Culture Documents
Tari̇hsel, Mi̇toloji̇k Ve Di̇ni̇ Bağlamda Kutsal Bi̇r Mekân Olarak Kudüs - Rabi̇a Mert - Doktora Tezi̇
Tari̇hsel, Mi̇toloji̇k Ve Di̇ni̇ Bağlamda Kutsal Bi̇r Mekân Olarak Kudüs - Rabi̇a Mert - Doktora Tezi̇
Tari̇hsel, Mi̇toloji̇k Ve Di̇ni̇ Bağlamda Kutsal Bi̇r Mekân Olarak Kudüs - Rabi̇a Mert - Doktora Tezi̇
Doktora Tezi
Rabia MERT
Danışman:
Samsun, 2017
ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ
Doktora Tezi
Rabia MERT
Danışman:
Ssmsun, 2017
BİLİMSEL ETİK BİLDİRİMİ
15/08/2017
Rabia MERT
TEZ KABUL VE ONAYI
İmza
Başkan :
Üye :
Üye :
Üye :
Üye :
.../…/2017
Enstitü Müdürü
(İmza ve Mühür)
ÖZET
Rabia MERT
Kudüs, ülkemizin ve dünyanın gündeminde yer alan önemli bir kutsal mekân
olması itibariyle ele alınmış ve insanlar için ne anlam ifade ettiği bulunmak istenmiştir.
Bunun anlaşılması amacıyla tarih içinde ortaya çıktığı dönemden günümüze kadar
olan süreci göz önüne alınarak Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ve İslam’daki yeri ve
insanları nasıl etkilediği incelenmiştir. Bir mekânın kutsallıkla anılması onun kutsalın
tecrübesinde aldığı rol nedeniyledir. Bu anlamda Kudüs kutsal mekân fenomeni inanan
insanlar için bir merkez sunmakta ve düzeyler arası geçişin mümkün olduğu yere işaret
etmektedir. Ayrıca şehrin birçok peygamberle ve çeşitli ibadetlerle bağlantısı
kurulmaktadır. Kudüs, Yahudiler için Süleyman Mabedi’nin, Hıristiyanlar için
Mesih’in hatıralarının bulunduğu yerin ve Müslümanlar için kıble ve miracın
mekânıdır. Bu anlamları itibariyle üç dinin mensuplarının kendilerini
tanımlamalarında ve gelecekle ilgili tasavvurlarında yer almakta ve insanları
etkilemeye devam etmektedir.
iii
ABSTRACT
Rabia MERT
Jerusalem has been handled for its being a holy place which has taken part in
our country’s and the world’s agenda and it has been wanted to find out what it means
for people. In order to examine this its importance in Judaism, Christianity and Islam
and how it effects people have been examined taking into consideration the period
from the time it has appeared in history until today. The reason why a place is
mentioned holiness is because of its role in the experience of the sanctuary. In this
sense Jerusalem offers a center for people who believe in sacred place phenomenology
and indicates where the transition between levels is possible. Also the city is linked to
many prophets and various worships. Jerusalem is the place of Solomon’s Temple for
the Jews, the place where the memories of Christ are found for Christians and the place
of Qibla and Mirac for Muslims. Because of these meanings it has taken place in both
members of three religions describing themselves and their ideas about future and it
continues to affect people.
iv
ÖNSÖZ
v
vurgulamak istedik. Çalışmanın Kudüs’ün daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamasını
dilerim.
Rabia MERT
Samsun 2017
vi
İÇİNDEKİLER
ÖZET.......................................................................................................................... iii
ABSTRACT ............................................................................................................... iv
ÖNSÖZ........................................................................................................................ v
İÇİNDEKİLER ........................................................................................................ vii
KISALTMALAR ....................................................................................................... x
GİRİŞ
1. Araştırmanın Konusu ve Amacı ........................................................................... 1
2. Araştırmanın Önemi ve Yöntemi ......................................................................... 4
3. Kapsam ve Sınırlılıkları........................................................................................ 7
4. Araştırmanın Kaynakları ...................................................................................... 8
BİRİNCİ BÖLÜM
vii
İKİNCİ BÖLÜM
viii
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ix
KISALTMALAR
x
GİRİŞ
Kutsal mekân bütün dinlerde yer almakta ve evrensel bir nitelik taşımaktadır.
Aslında dinlerde kutsal kabul edilen yerlerin mekân olma açısından diğer yerlerden
farkı yoktur. Ancak bu yerler her şeyden önce belirlenmiş ve diğer yerlerden ayrılmış
alanlardır. Bir yer insanlar orada ibadet ettiği ya da oraya yöneldiği için kutsal kabul
edilmektedir. 1 Bu anlamdaki bir mekân diğer yerlerden değer olarak farklı kabul
edilmiş ve bu sebeple de dini hayatın merkezi sayılmıştır.
Kutsal mekân, dini bir amaç için tahsis edilen veya Tanrı ile ilişkisinden doğan
özel bir niteliğe sahip olan yer demektir. 2 Mekâna atfedilen kutsallık ise Tanrı ile
ilişkisi sebebiyle kazandığı bir özelliğidir. Bu durumun sonucu olarak dini açıdan
mekânlar ilk başlarda kutsal olan ve olmayan yerler şeklinde iki başlıkta
sınıflandırılmıştır.3 Bununla beraber bu anlayışı bütün dinler için net bir bilgi olarak
kabul etmek doğru olmaz. Örneğin İslam’da bu anlamda bir kutsal-kutsal olmayan
(holy/ sacred ve profan) ayrımından söz edilemez. Öyle ki İslam’da kutsal mekân
kabul edilen yerler bulunmakla birlikte onlar ibadet için toplanılan bir bina olarak
görülmeye devam etmektedir. Yani ontolojik olarak diğer mekânlardan ayrı bir
farklılığa sahip değildirler. Lakin yine de Mekke, Medine ve Kudüs gibi şehirler ve
yerler diğerlerinden biraz daha farklı ya da diğer bir ifadeyle daha özel kabul edildiği
de görülmektedir. Burada da bir sınır çizme, kutsala alan belirleme söz konusudur.
Fakat buradaki durum namaz kılan bir insanın seccade kullanması gibidir. Seccadenin
bir sınır çizdiği alanı vardır ve seccade namaz kılındığı esnada özel bir mekâna
dönüşür. Aynı şeyi cami ve mescidler için de söyleyebiliriz. Oysa Müslümanlar için
1
Joel P. Brereton, “Sacred Space”, E.R., XII, s. 7978.
2
John R. Hinnells, Dictionary of Religions, Great Britain: Penguin, 1988, s. 151.
3
Shailer Mathews, A Dictionary of Religion and Ethics, London: Forgotten Books, 2013, s. 394.
1
tüm yeryüzü mescit hükmündedir. Namaz kılmak için özellikle bir seccadeye ya da bir
mescide gerek yoktur.
4
Mircea Eliade, Kutsal ve Dindışı, Mehmet Ali Kılıçbay (çev.), Ankara: Gece Yayınları, 1991, s. 2,
7.
5
Annemarie Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, Ekrem Demirli (çev.), İstanbul: Kabalcı
Yayınları, 2004, ss. 12-13.
6
Ahmet Güç, Dinlerde Mabed ve İbadet, İstanbul: Esra Fakülte Kitabevi, 1999, ss. 23-25.
2
yerin kutsal olarak anılması için insanlarda duygusal tepki uyandıran bir güç
bulunmalıdır.7
Diğer taraftan bilinmesi gereken bir husus daha vardır ki o da kutsal mekânların
yerine getirmiş olduğu fonksiyonlardır. Bu bağlamda ilk olarak kutsal mekânın merkez
olarak görev yaptığı ifade edilmelidir. İnsanlar doğası gereği eylemlerine anlam ve
yön verecek bazı güç ve ilgi noktalarına ihtiyaç duymaktadır. Böylece insan kutsallıkla
tanımlanan bu tarz bir yerde gerçek ile buluştuğuna inanmaktadır. Bunun insan için
anlamı ise burada Tanrı’ya daha yakın olduğunu ve dualarına karşılık bulduğunu
hissetmesidir. Bu tür yerler inananlar için dünyanın merkezini oluşturmaktadır.
Örneğin Kudüs’teki mabet yaratılışın başladığı yer olarak kabul edilmekte ve böylece
bir merkez olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.8
İkinci olarak şunu belirtmek gerekir ki kutsal mekân, Tanrı ile iletişim yeri
olarak insan hayatında rol almaktadır. İnsan kutsal duygusuna sahiptir ve onunla
iletişim içinde olmak istemektedir. Bu amaç doğrultusunda da kutsal mekânlar
Tanrı’nın daha derin hissedildiği yerler olarak görülmüştür. Kutsal yerler dünya ile
aşkın olanın kesişme noktası olup kişinin Tanrı’nın huzurunda olduğunu tecrübe ettiği
yerlerdir. 9 Bu iletişim genellikle semboller aracılığıyla gerçekleşmektedir ve kutsal
mekânlar fiziki yapılarının yanı sıra sembolik olarak da inanan insan için fazlasıyla bir
değere sahiptir. Örneğin Yahudiler için Süleyman Mabedi, Müslümanlar için ise
Mescid-i Aksa’nın sembolik değeri oldukça önemlidir. Aynı zamanda kutsal
mekânlarla ilintili ilave semboller de geliştirilmektedir. Süleyman Mabedi’nde
muhafaza edildiğine inanılan Ahid Sandığı, Hanuka (sekiz kollu şamdan) gibi
semboller kutsal mekândan uzakta olan inananın o mekânla bir bağ kurmasını ve
uzaktan da olsa sanki oradaymış hissini elde etmesine vesile olurlar.
7
Brereton, “Sacred Space”, E.R., XII, s. 7978.
8
Brereton, “Sacred Space”, E.R., XII, s. 7978.
9
Güç, Dinlerde Mabed ve İbadet, s. 31.
3
Bu itibarla da kutsal mekânlar sadece fiziksel yerler olarak görülmezler ve insanları
etkilemeye devam ederler.
Kutsal mekânları güçlü kılan faktörlerin başında sahip oldukları tarihsel miras/
geçmiş gelmektedir. Kudüs, bir fenomen olarak tarih içindeki durumuyla birlikte ele
alınırken insanlar için neden ve nasıl kutsal mekân olduğu belirtilerek taşıdığı anlamın
ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu amaçla çalışmamızda temel sorumuzun yanı sıra
Kudüs’ü paylaşılmaz kılan nedir, günümüzde ve yaklaşık iki bin yıldır devam eden
çatışmaların merkezinde olmasının sebebi nedir, sorularının da cevapları
araştırılmaktadır. Kutsal mekân, insanlar için tarihi bir mekâna sahip çıkmak anlamına
mı gelmektedir; yoksa geçmişle gelecek arasında bağ kurarak insanları dönüştüren,
değiştiren bir görev mi üstlenmektedir, başka bir ifadeyle Kudüs’ü bugünün insanı için
hala anlamlı kılan şey nedir, cevapları aranan diğer soruları oluşturmaktadır.
4
Diğer taraftan Kudüs’ün tarihinde siyaset ile dinin iç içe girdiği görülmektedir.
Kudüs’e sahip olmak dünyanın merkezine/ kutsallığa sahip olmak ve dünyayı
yönetmekle eş anlamlı kabul edilmiştir. Günümüzde de İsrail-Filistin savaşı sebebiyle
ülkemizin ve dünyanın gündeminde yer almaktadır. Ancak Kudüs’ün kutsallıkla
bağlantılı özel anlamı dolayısıyla bu sadece iki ülkenin savaşı ve onlara ait bir mesele
olarak görülmemektedir. Bir şekilde dünyanın değişik bölgelerindeki çok sayıda
Müslüman, Yahudi hatta bir kısım Hıristiyan kendini olayın tarafı olarak görmektedir.
Kudüs’ün bu anlamda tarihten bugüne güç odaklarının çekişme alanı olduğu
görülmektedir. Bölgeye hâkim olmak isteyen güçler dini sebepleri öne çıkararak
Kudüs’ü ele geçirmek için mücadele etmişlerdir. Bu bağlamda bölge Doğu-Batı
çatışmalarının ve Müslüman-Yahudi ilişkilerinin merkezi noktasını oluşturmaktadır.
5
çarmıha gerildiği kabul edilmekte ve İsa’nın kanının onu selamete kavuşturacağına
inanılmaktadır. Ayrıca son yargılamadan sonra kutsal ile tekrar buluşulacağı ve bu
buluşmanın da çarmıhın mekânı Kudüs’te gerçekleşeceği ifade edilmektedir.
Görüldüğü gibi Hıristiyanlar için Kudüs Tanrı’nın kutsal topraklarıdır, İsa da bu
kutsalın ruhudur. Öte taraftan Hıristiyanlar için Kudüs, Göksel Krallığın kurulacağı
özel öneme sahip bir mekân olarak görülmesi sebebiyle değerini korumaktadır. Burada
Kudüs, geleceğin mekânı olarak anlaşılmaktadır. 10
Kur’an’da İsra suresinin birinci ayeti ve buraya işaret eden diğer ayetler 11
Kudüs’ün Müslümanlar nezdinde sahip olduğu önemin ilk sebeplerini
oluşturmaktadır. Böylece Kudüs’e olan ilginin merkezinde kıble ve miraç konularıyla
bağlantısı yer almaktadır. Diğer taraftan İslam, tevhidi merkeze alarak yeni bir
paradigma oluşturmuş ve bu bağlamda Yahudi tarihinin kendi anlayışları
doğrultusunda anlamlandırdıkları birçok peygamberi farklı bir çerçeveye
yerleştirmiştir. Öyle ki adeta yeniden bir tarih inşası sürecine girmiş ve Tanah merkezli
tarih içerisindeki pek çok hadise ve kişiyi başka bir tarzda –kendi tevhidi paradigması
bağlamında- anlatmıştır. Bu yüzden de Yahudi tarihinin en önemli yapısı olan ve kral
Süleyman tarafından inşa edilen mabet, Kur’an açısından büyük peygamberlerden
birisi olan Hz. Süleyman tarafından inşa edilen yeryüzündeki ilk mescitlerden birisidir.
Dolayısıyla İslam geleneği açısından Kudüs’ün ve Mescid- Aksa’nın önemi salt Hz.
Peygamber’in hayatıyla, ilk kıble ve miraç olayıyla sınırlı değildir. İslam açısından
Süleyman Mabedi’nin Mescid-i Aksa olarak anılması salt bir isimlendirme değil aynı
zamanda gerçek mahiyetinden ve anlamından uzaklaştırılan bir tarihin malzemesi
haline getirilen yapının asli yerine geri oturtulması anlamına gelmektedir. Bu nedenle
de gerek Hz. Peygamber döneminde ve gerekse günümüz İslam dünyasında Kudüs ve
Mescid-i Aksa coğrafi olarak kapladığı alandan çok daha fazla bir değer ifade
etmektedir.
10
Yuhanna’nın Vahyi, 21: 10; 11: 19; 14: 17.
11
el-Bakara 2/142-145.
6
sorusu ortaya çıkmaktadır. Oysa bazen buraya ilişkin semboller ve mitolojik anlatılar
neredeyse kopyası denecek kadar birbirine benzemektedir. Bu da konunun
anlaşılmasının önemini göstermektedir.
3. Kapsam ve Sınırlılıkları
7
edinilmekle birlikte asıl ilgi alanımız kutsal mekân olgusudur. Bu nedenle konuya
mümkün olduğunca bütüncül yaklaşılmış, özel bir alanla sınırlandırmadan konuyla
ilgili malzemenin tümü bu açıdan ele alınmıştır. Bu amaçla çalışmada Kudüs’ün miraç
mekânı olup olmadığı, ilk kıblenin Kudüs olması gibi tartışma konularına da temas
edilmekle birlikte Kudüs ile ilgileri bağlamında ele alınıp tartışılmıştır. Bu konular
özel olarak ele alınıp çözümlenmeye kalkışılmamıştır. Mümkün olduğunca genel bir
Kudüs resmi çizilerek bir kutsal mekân fenomenolojisi yapılmaya çalışılmıştır.
4. Araştırmanın Kaynakları
12
Kudüslü âlim olan Mucir ed-Din Abdurrahman el-Hanbelî el-'Uleymī (( )مجير الدين العليمي1456–1522)
kadı ve tarihçi kimliğiyle tanınır. Kudüs ve el-Halil şehirlerinin tarihi üzerine kaleme aldığı bu eser
bu alandaki en önemli klasiklerden birisidir.
8
yüzyılın sonlarına kadarki süreçte Kudüs ve el-Halil (Hebron) Tarihi) adlı eser bu
konudaki temel referans kaynaklarından biri olup Kudüs’ün tarihi yanında
Müslümanlar için neden değerli olduğunu açıklayan önemli bilgiler içermektedir.
Kitabın Arapçasına ulaşılamadığından Fransızca tercümesi kullanılmıştır. Konumuzla
ilgili diğer önemli kaynak Guy Le Strange’nin Palestine Under The Moslems
(Müslüman İdaresinde Kudüs) isimli 650 ile 1500 tarihleri arasında bulunan
Müslüman coğrafyacıların eserlerinden yaptığı çevirisidir. Burada Kudüs’ün
Müslüman idaresinde bulunduğu dönem hakkında bilgiler verilmekte ve şehrin dini
öneminden bahsedilmektedir.
Ayrıca genel anlamda şehrin öneminden bahseden eserler yanında özel bir
konu üzerinden Kudüs’ün ele alındığı çalışmalar da vardır. Bunlardan Maria
9
Leppakari’nin Apocalyptic Representations Of Jerusalem (Kudüs’ün Apokaliptik
Sunumu) isimli çalışmasında şehrin dünyanın sonuna dair görüşler içindeki yeri
araştırılmıştır. Margaret Barker’in The Gate Of Heaven (Cennetin Kapısı) adlı
çalışmasında ise Kudüs’ün insanlar için önemli olmasının sebebi olarak Süleyman
Mabedi gösterilmekte ve mabedin sembolik ve mitsel olarak ne anlama geldiği
incelenmektedir. Böylelikle şehrin sembolik anlatımda yer alan dünya ve cennet
arasındaki yeri vurgulanmaktadır.
10
BİRİNCİ BÖLÜM
1.1. Giriş
11
Bunun yanında dini anlatılarda sembolik dilin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Bu
amaçla Kudüs’ün inananlar için gerçek anlamının tespit edilebilmesinde sembollerle
ifade edilen anlamın açığa çıkarılması gerekmektedir. Bunun anlaşılması amacıyla bu
bölümde kutsal mekânla ilgili tasavvurların mit ve sembollerle ilişkisine temas
edilmiştir.
1
Şinasi Gündüz, “Kutsal Hakkında Konuşmak: Dinsel Söylemde Mitos”, Milel ve Nihal: inanç, kültür
ve mitoloji araştırmaları dergisi, 6, (1), 2009, ss. 12-13.
2
Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, Lale Arslan (çev.), İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2009, ss. 27-
28; James L. Cox, Kutsalı İfade Etmek Din Fenomenolojisine Giriş, Fuat Aydın (çev.), İstanbul: İz
Yayınları, 2004, s. 212.
12
Kutsalın nasıl anlaşılması gerektiği noktasında yaygın olarak kabul edilen
görüşün sahibi olan Rudolf Otto’nun konuyla ilgili açıklamalarına daha yakından
bakmanın yararlı olacağını düşünüyoruz. Otto, kutsalın açıklamasında numinous
(numen’den türetmiştir) kavramını kullanmaktadır. Ona göre numen sezgisel olarak
hissedilen bu dünyaya ait olmayanın duyumsanışıdır ve nedensellik taşımayan bir öz
içermektedir. Bunun algılanmasına ise insanın sahip olduğu kapasitesi imkân
sağlamaktadır. Otto, numen deneyiminin sezgisel olarak hissedildiğini belirtirken bu
hissi sır/ gizem kavramı ile ifade etmektedir. Bu etkileyen ve korkutucu bir sır’dır.
Ancak gizem kavramını çözümsüzlük anlamında değil bizden farklı olduğunu
hissettiğimiz ve bildiğimiz kavramlar ile ifade edemeyeceğimiz anlamında
kullanmaktadır. Bununla beraber kutsalın sezgisel ve rasyonel unsurların bir bileşimi
olduğunu da kabul etmektedir. 3 Bu anlayışa göre numinousun hissedildiği her şey
kutsalın bir işareti sayılmaktadır. Öyle ki kutsallıkla anılan fenomenler kutsalın sırrını
içermekte, insanın ürperti ve korku hissetmesini sağlayarak kutsalla insan arasında
aracı konumunda bulunmaktadırlar. Bunun sonucunda da görevlerini yerine
getirdikleri oranda güçlenirler.
3
Rudolf Otto, Kutsal’a Dair, Sevil Ghaffari (çev.), İstanbul: Altıkırkbeş Yayınları, 2014, s. 37, 57,
58, 145.
4
Raffaele Pettezzoni, “Yüce Varlık: Fenomenolojik Yapı ve Tarihsel Gelişim”, Fuat Aydın (çev.),
SÜİFD, 5, 2002, s. 140.
13
gelişmesinden sonra mekân konusunun burada da yer aldığı bilinmektedir. İslam
düşüncesinde mekânla ilgili istiva, arş, kürsî gibi kelimelerin Kur’an’da Allah için
kullanılması sonucu Allah’a yer izafe edilip edilemeyeceği noktasında tartışmalar
olmuştur.5
5
İlhan Kutluer, “Mekân”, DİA, XXVIII, 2003, s.552.
6
Burhanettin Tatar, “Tarihsel Mekân Fenomenolojisi–Bir Giriş Denemesi-“, Milel ve Nihal: inanç,
kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, 4, (3), 2007, s. 21.
7
Süleyman Hayri Bolay, Felsefe Doktirinleri ve Terimleri Sözlüğü, (Geliştirilmiş 11. Basım), Ankara:
Nobel Yayınları, 2013, s. 153.
8
Edmund Husserl, Fenomenoloji Üzerine Beş Ders, Harun Tepe (çev.), Ankara: Bilge Su Yayınları,
2015, ss. 8-9.
14
alınması gerekmektedir. Bu durumda da fenomenoloji anlam ve nesne arasındaki ilişki
olmaktadır.9
9
Husserl, Fenomenoloji Üzerine Beş Ders, s. 13, 18, 19.
10
Martin Heidegger, Varlık ve Zaman, Kaan H. Ökten (çev.), İstanbul: Agora Kitaplığı, 2011, s. 18,
109, 113, 115, 202, 203, 204.
11
Cox, Kutsalı İfade Etmek, s. 39.
15
bulunmakla tanımlanmamakta, insanın ilgilerinin belirlediği (su bardağının karşısında
gibi) mekânsallığı ile izah edilmektedir.
Bununla birlikte dikkat çeken diğer husus ise dünya içinde bazı mekânların
kutsalın tezahürü ile değişime uğradığının düşünülerek dünyaya sınırlar
belirlenmesidir ki böylelikle bu mekânların kutsalın tecrübesinin yinelenme
12
Hans-Georg Gadamer, Hakikat ve Yöntem, Hüsamettin Arslan ve İsmail Yavuzcan (çev.), İstanbul:
Paradigma Yayınları, 2009, c. 2, ss. 25-31.
13
et-Taha 20/12; Çıkış, 3: 5.
16
potansiyelini taşıdığı kabul edilmektedir. Bu mekânlara gelen insanların da bu
kutsallığa katılması/ tecrübe etmesine imkân sağlandığı anlamına gelmektedir.14
Diğer taraftan kutsal mekân kabul edilen yerlerin nasıl ortaya çıktığına
bakıldığında bunun için insanlar tarafından birtakım işaretlerin arandığı
görülmektedir. Ancak bu yerlerin Tanrı tarafından bildirildiği de kabul edilmektedir.
Kutsal mekânın ortaya çıkışında bu iki durumun ne şekilde birleştirilerek çelişikliğin
giderildiği önemlidir. Burada kutsal mekânın yerinin kutsal tarafından belirlendiği ve
insan tarafından keşfedildiği biçiminde anlaşıldığı söylenebilir.15
14
Eliade, Kutsal ve Dindışı, ss. 355-356.
15
Bkz. el-Hacc 22/26.
16
II. Samuel, 24: 21-25.
17
Çıkış, 3: 5.
18
Tekvin, 28: 10-22.
19
el-Bakara 2/260.
17
alarak, imanın tasdik derecesini artırmakta ve kalbin mutmain olmasına hizmet
etmektedirler. Kalpte uyanıp bütün bedene yayılan içinde güç ve güvenin bulunduğu
sekine halinde ortaya çıkan kutsal anlayışı kutsalın tezahürleri ile bu dünyaya sıkı
şekilde bağlantılı hale gelmektedir. Kutsalın çeşitli tezahürleri (ağaç, taş, dağ, ev)
arasında içine alma ve güven anlamlarını çağrıştıran ev sembolünün ise insan için
diğerlerinden daha güçlü anlam ifade ettiği görülmektedir.
Bununla birlikte kutsal mekânın tespitinden başka burada insana düşen bazı
görevler de bulunmaktadır. İslam geleneğine göre yeryüzünde bir halife olarak
yaratılan insana bu mekân üzerinde bazı haklar ve sorumluluklar içeren tasarruf yetkisi
verilmiştir. Bunlar yönetme, inşa etme ve isim vermedir. Kutsal bir mekân olarak
Kâbe’nin yerini Allah belirlemiş; ancak burada bir mabet yapma işini insana
yüklemiştir. Mekânın kutsallığı Allah’ın belirlediği yer olması ile anlaşılmaktadır ki
ayrıca Allah Kâbe için beytim (evim) ifadesini kullanmaktadır.20 Bir mekânın kutsal
olması ile içinde kutsalın ikamesi anlaşılmamaktadır. Bu kutsallık anlayışının sonucu
olarak kutsal mekânın rastlantısal olarak seçilmiş bir yer olarak görülmesinin önüne
geçilmekte ve onun diğer mekânlardan ayrıcalıklı kılındığı şeklinde anlaşılmaktadır.
Buraya kadar ifade edilen bilgilerde görüldüğü gibi kutsal mekânlar insan
hayatında önemli bir rol almaktadır. Ayrıca nesnelerin, mabedin ve şehirlerin
kutsallaştırılması ile dindar insanın varlık ve gerçeklik anlayışının açıklamasını
20
el-Bakara 2/125.
18
sunmaktadır. Bu mekânlar hakikat ile bağlantılı olarak görülmektedir. Öte taraftan
insan içinde yaşadığı doğal mekâna kurduğu tarihi mekânlar ile bir anlamda kendi
varlığını da izhar etmekte ve aynı zamanda dünya ile iletişime geçmektedir. Bununla
amaçlanan ise dünya üzerine kurulan tarihi mekânlar ile sonsuza ya da mutlak
gerçekliğe ulaşmanın arzulanmasıdır.
Kutsal kabul edilen mekânların diğer yerlerden ayrı kabul edilmesinin sebebi
buraların insanların kutsal tecrübe yaşama isteklerinde rol alması olarak
görülmektedir. Bununla birlikte insanların kutsal mekân algıları kutsalla bağlantılı bir
hayatın ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Tarih içindeki örnekler tevhit
inancı doğrultusunda inşa edilen bir mabedin putlarla dolması durumunda dahi
insanların oraya gitmeye devam ettiğini göstermektedir. Buradan kutsal mekânın
yorumu tarih içinde ya da farklı inançlar açısından değişse de çekiciliğinin her dönem
devam ettiği anlaşılmaktadır.
21
John M. Lundquist, The Temple of Jerusalem Past, Present and Future, London: Praeger, 2008, ss.
1-2.
22
Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 356.
19
Kudüs’ün insanlar üzerindeki çeşitli şekilde yansımalarını görmek mümkündür. Bu
örnekler kutsal anlayışının insanın iç dünyasındaki yorumlarının anlaşılır kılınmasını
sağlaması açısından önem arz etmektedir.
Jung, çalışmaları neticesinde bilinçli alan kadar hatta ondan daha fazla olarak
bilinç dışının insan üzerinde etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır. 23 Ayrıca insan
yapısındaki arketip gerçeğini keşfederek insandaki kutsal simgelerin varlığını
açıklamıştır. Bununla birlikte arketiplerin varlığının ispatlanamayacağını ancak
sübjektif olarak tecrübe edilebileceğini de vurgulamıştır. 24
Yaptığı psikanaliz
çalışmaları sonucu dinin sadece tarihsel bir görüngü olmayıp aynı zamanda kişisel bir
ilgi alanı olduğunu savunmuştur. Bu bilgiler yanında iç duyuş sonrası gerçekleşen
tecrübenin önemini ifade ederek bilinç dışı akılda dinin fonksiyonunun varlığını
göstermiştir. Böylece bilinç dışı süreçte etkili olan sembollerin yeniden itibar
kazanmasını sağlamıştır. Bilinç dışı kavramı ile insanın bilincinde olmadığı halde
kendinde ortaya çıkan bilgiyi kastetmiştir. Buna göre sezgi, bilinçten daha bütüncül
analiz yapma imkânına sahiptir.25
23
Carl Gustav Jung, Psikoloji ve Din, Raziye Karabey (çev.), İstanbul: Okyanus Yayınları, 2010, s.
39.
24
Jung, Psikoloji ve Din, s. 49.
25
Jung, Psikoloji ve Din, s. 5, 38, 40.
20
bütün bir gerçeklikle ilişkide olduğunda ortaya çıkacağı kabul edilmiştir ki bu husus
insanların kutsal mekânlara yönelik algılarının anlaşılmasına açıklama sunmaktadır.
26
Carl Gustav Jung, İnsan ve Sembolleri, Ali Nihat Babaoğlu (çev.), İstanbul: Okuyan Us Yayınları,
2009, s. 20.
27
Jung, İnsan ve Sembolleri, s. 93, 109.
28
William E. Paden, Kutsalın Yorumu, Abdurrahman Kurt (çev.), İstanbul: Sentez Yayınları, 2008 , ss.
72-78.
21
kabul etmektedir. Buna göre ruhtan gelen şeyler dünyada var olan semboller
vasıtasıyla zihinde uyandırılabilecektir.29
29
Otto, Kutsal’a Dair, s. 9, 33, 37, 41, 85.
30
Mircea Eliade, İmgeler Simgeler, Mehmet Ali Kılıçbay (çev.), Ankara: Gece Yayınları, 1992, s. 9.
31
Jerald C. Brauer, Joseph M. Kitagawa, Wilfred C. Smith, Raffaele Pettazzoni, Jean Danielou, Mircea
Eliade, Louis Massignon, Ernest Benz ve Friedrich Heiler, Dinler Tarihi Metodoloji Denemeleri,
Mehmet Aydın, Mehmet Şahin ve Mehmet Soylu (çev.), Konya: Din Bilimleri Yayınları, 2003, s.
105.
22
buradaki rolü ise bireysel anlamda kutsalın duyumsanmasına aracılık etmesi ve diğer
inananları da bir araya getirerek bütüne katmasıdır.
Diğer taraftan sanat ve özelde dini sanatın insanın şahsi görüşünün dış
yansımasını sunduğu görülmektedir. Burada sanat; görünür semboller ve imgelerin
temsili olarak bulunmakta ve insana benzersiz bir etki yapmaktadır. 32 Ayrıca
sanatlarda ne olduğunu bilmediğimiz insanı etkileyen bir şey bulunmaktadır. Otto,
bunu büyüleyici olanda yer alan kutsal hissinin sanata yansıması olarak ifade
etmektedir. Bu noktada sanatın kutsalı ifadesinde ihtişam hissi öne çıkmaktadır ki bu
da en fazla mimaride anlam bulmaktadır.33
Kudüs, bu anlamda bir kutsal mekân olarak anlaşılmasının sonucu olarak çeşitli
mimari eserler ile donatılmıştır. Bu durum çeşitli tartışmaları da içermektedir. Şöyle
ki Kudüs’ün mekân olarak sembolik rolünün korunması için oradaki mimari eserler
önem arz etmektedir. Yahudiler de Müslümanlar da Kudüs’e sahipliklerini tarihi
mekânlar üzerinden ispatlamaya çalışmaktadır. Bu amaçla Yahudiler şehir ile
bağlarını ifade etmek için arkeoloji çalışmalarına ağırlık verirken Müslümanlar var
olan binaların korunmasına çalışmaktadır. Böylece Kudüs’te mimari eserlerin
yapılması ve korunması tarihe şahitliğin önemli temsilcileri olmaktadır. Diğer taraftan
bu mimari eserler burayı ziyaret eden kimselerin kutsalı tecrübe etmesine de aracılık
etmekte ve insanların kutsalı nasıl anladıklarını da görünür kılmaktadır.34
Üç dinin üzerinde hak iddia ettiği Kudüs, tarih boyunca çeşitli siyasi
çekişmelerin içinde yer almıştır. Farklı dönemlerde yönetim değişikliklerinin
yaşanması yanında insanların algılarında her zaman idealde olan kavuşulması
beklenen yer olmuştur. Bu sebeple edebiyatta da esaret altında resmedilmiştir. Lakin
Kudüs, esaret altında olmakla insanların hırslarına esir olmamak arasındaki bir sınırda
32
Diane Apostotole, “Art and Religion”, E.R., I, 2005, s. 495, 498.
33
Otto, Kutsal’a Dair, ss. 100-101.
34
Cenap Şahabettin, Beyrut Filistin ve Nablus İzlenimleri 1918, Tayfun Haykır (hzl.), İstanbul: Ötüken
Yayınları, 2015, s. 82.
23
gidip geldiği de bilinmelidir. Şehir sahipleri değişse de kutsallığını her zaman korumuş
ve diğerleri tarafından beklenen yer olmuştur. Kudüs’ün başka bir dinin müntesipleri
tarafından sahiplenilmesi inanan kimse için Kudüs’ün esaret altında olması anlamına
gelmektedir. Bunun sonucu olarak şehir savaşılarak alınmaktadır; ancak amaç
Kudüs’ü hürriyetine kavuşturmaktır. İnsanların özgür olarak istedikleri şekilde
Kudüs’e girmeleri ve ibadet etmeleri istenmekte ve bu da Kudüs’ün hürriyetinin bir
parçası olarak yorumlanmaktadır.
Romanlarda da Kudüs ile ilgili algının başka bir şekline rastlanmaktadır. Selma
Lagerlöf, Jerusalem (Kudüs) adlı romanında Kudüs ile ölüm arasındaki bağlantıyı
sorgulamaktadır. Burada yer alan ifadelere göre 19. yüzyılda İsveçliler kutsal kitabın
yaşayan halini görmek umuduyla gittikleri Kudüs’te havasına alışma güçlüğü yaşarken
tatlı su eksikliği ile ölümler artmış ve “Kudüs onu öldürendir”, cümlesi insanlar
arasında konuşulur olmuştur. 35
Bu ifade farklı sebeplerle Kudüs’ün tarihini
yansıtmaktadır. Şöyle ki Kudüs’ün tarihi ele geçirme savaşları ile doludur. Bu açıdan
şiddetin, gücün, mücadelenin şehri olarak öldüren şehir olmuştur. Ayrıca Kudüs’ün
ölümle anılmasını sağlayan diğer husus ahiret ile ilgili anlatılarda yer almasıdır.
35
Selma Lagerlöf, Jerusalem en Terre Sainte, Andre Bellessort (trans.), Stockholm: Bibliotheque
Cosmopolite, 2005, s. 33.
36
Kenan Makiya, Bir Yedinci Yüzyıl Hikâyesi Kaya, Pınar Savaş (çev.), İstanbul: Literatür Yayınları,
2004, s. 7.
24
arasında şu cümleler tekrarlanmaktadır: “Kudüs, her köşe başında meleklerin
beklediği, her meydanında bir meleğin dolandığı şehirdir.”37 Bu ifadeler Avrupalı laik
Yahudiler tarafından ilkel, geri kalmış görülen bir yerin nasıl idealize edildiğini
anlatmaktadır.
37
Amos Oz, Aşk ve Karanlık, Gülden Şen (çev.), İstanbul: Doğan Yayıncılık, 2002, ss. 111-112.
38
Evliya Çelebi, Seyahatname, Mümin Çevik (hzl), İstanbul: Üçdal Neşriyat, 2011, c. 9, s. 5888, 5895,
5901; Pierre Loti, Kudüs, H. Erdal Yalt (çev.), Ankara: Lotus Yayınları, 2011, s. 9.
39
Bak. Metin And, Minyatürlerde Osmanlı-İslam Mitologyası, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2015;
Ahvâl-i Kıyamet, Osman Yıldız (çev.), İstanbul: Şûle Yayınları, 2002; Reyhan Mete, “Yahudi,
Hıristiyan ve Müslüman Sanatlarında Kudüs İmgesi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005).
25
mekândır. Hatta tam olarak inanmasalar bile Mekke ve Kudüs gibi kentlerde bulunan
insanlar şehirdeki manevi iklimi bir şekilde hissettiklerini ifade etmektedirler.
Yeni Eflatunculuk felsefesi sonrası gerçek, akıl ile değil sezgi ile anlaşılmaya
başlamıştır. Yahudi, Hıristiyan ve İslam mistisizmi bu görüşlerden etkilenmiştir.
Dinlerin Yeni Eflatunculuk felsefesinden etkilenmesi her iki anlayışında ruhsal
kurtuluşu aramasından kaynaklanmaktadır. Varlığın gayesi evrensel anlama kabiliyeti
ile mistik birliktir. 41
Bu anlamda bağlanmaya değer olan öte dünya olarak
görülmektedir. Yeni Eflatunculuk, dünyanın sudur ile yani Tanrı’dan derece derece
uzaklaşma ile gerçekleştiğini, insanın arzusunu da tersine giderek kaynağa dönmeye
çalışması olarak görür. Bu anlayışta dünya Bir’in sudurudur ve her şey Bir’e döner
denilerek dünya ve Tanrı’nın aslındaki birliğe dikkat çekilirken; dinler dünyayı
Tanrı’nın yarattığını kabul etmekte, dünyadaki şeyler de Tanrı’nın bir işareti olarak
40
Plotinos, Enneadlar, Haluk Özden (çev.), İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları, 2008, s. 14, 81, 84,
112; Bolay, Felsefe Doktirinleri ve Terimleri Sözlüğü, s. 401.
41
Mircea Eliade ve Loan P. Couliano, Dinler Tarihi Sözlüğü, Ali Erbaş (çev.), İstanbul: İnsan
Yayınları, 1997, s. 116.
26
anlaşılmaktadır. Bu noktadan hareketle görünenlerin ötesindekini anlama, onu
hissetme anlayışından söz etmek mümkün olmaktadır.
Hıristiyan mistisizminde kutsal mekân anlayışının nasıl bir yer ettiğini anlamak
için Origenes’in görüşlerine bakmak yerinde olacaktır. Ona göre Hıristiyanlar Tanrı’yı
bilebilir ve aşk yoluyla onunla birleşebilir. Bu görüşleri daha sonra ruhun Tanrı’ya
yükselişini konu edinen mistik anlayış ve bunun için çaba gösterilen yerler olan
manastır yaşamını etkilemiştir.45 Tarih içinde Kudüs’e verilen önemin artmasıyla da
kutsal tecrübe yaşamak isteyen keşişler, rahibeler ve hacıların bölgeye ziyaretlerinde
artış yaşanmıştır. Daha sonraki süreçte ise Hıristiyanlıkta güçlenen şehitler ve azizler
kültünün etkisiyle kutsal mekânla olan bağlar güçlendirilmiştir.46
42
Bolay, Felsefe Doktirinleri ve Terimleri Sözlüğü, s. 323.
43
Eliade, Dinler Tarihi Sözlüğü, ss. 298-299.
44
Martin Buber, Tales Of Hasidim, New York: Schocken Edition, 1991, s. 79.
45
Origen, De Principiis, II, 1: 3, newadvent.org/fathers/04122.htm (04.04.2016); Cengiz Batuk,
Assisili Francis ve Hıristiyan Mistisizmi, İstanbul: İz Yayıncılık, 2012, ss. 48-49.
46
Karen Armstrong, Jerusalem One City Three Faith, United States Of America: Ballantine Books,
1996, ss. 200-202.
27
İslam dininde yer alan mistik anlayış, Tasavvuf/ sufilik adı altında Yaratıcının
vecd ile varlığını ve birliğini tanımaya çalışan bir yaşam tarzı olarak ortaya çıkmıştır.
İslam’da Allah, varlığına akıl ile nüfuz edilemeyen olup insan aklını aşandır, onu
yaratandır ve ona ancak inanılır. Bu anlayışın İslam dininde nasıl bir yere sahip
olduğunu anlamak için Kur’an'a bakıldığında dünyayı Allah’ı tanımayı sağlayan
delillerle dolu yer olarak tarif eden ayetlerle karşılaşılmaktadır. İnsanın mistik
tecrübesinde ise dış dünyadaki bu etkilenmeden dindeki anlama ulaşması
istenmektedir. Nesneler dünyası insanın çevresini oluştururken sezgi/ marifet ile dış
dünyanın kabuğundan özüne ulaştıran bir yapı kurulmaktadır. Çemberin dışından içine
doğru insanı çeken bu yapıya47 karşı dünyadan öte dünyaya yükselen, içerden dışarıya
doğru diğer bir yapı ile karşılaşılmaktadır. 48 Bu bağlamda kutsal mekânlarda
bulunarak insan ruhunda ortaya çıkan sezgi tecrübe edilmek istenmekte ve bunun
sonucunda da gerçeğe ulaşmak amaçlanmaktadır.
47
Feridüddin Attar, Tezkiretü’l Evliya, İstanbul: Bahar Yayınları, 2013, s. 270 (Bir yaz günü Rabiatü’l
Adeviyye karanlık bir eve girdi, yanındaki bir kadın dışarıya çık ki Allah’ın sanatı görünsün, dedi.
Rabia içeri gir ki sani’yi göresin (Allah’ı bilesin) dedi.).
48
Sühreverdi, Nur Heykelleri, Saffet Yetkin (çev.), İstanbul: MEB, 1986, s. 4, 32.
49
Feridüddin-i Attar, Mantıku’t-Tayr, İlhan Bahar (hzl.), İstanbul: Kum Saati Yayınları, 2011, s. 12,
48, 77.
28
devam eden boşluğu insana her türlü sınırdan uzaklaştığını düşündürmektedir.
Örneğin Martı kitabında uçmak fenomeninin, hayatta bulunma amacının sadece
yemek, içmek olmadığı, öğrenip kendini geliştiren insanın gerçeği arayışının sembolik
ifadesi olarak kullanıldığı görülmektedir. Burada cennet de zaman ya da mekâna ait
olmayan yetkinliğin adı olarak tanımlanmaktadır.50
Gerçeğe ulaşmak isteyen insan mistik bir anlamda olsa da olmasa da zaman ve
mekân ile sınırlandırılmayana özlem duymaktadır. Kendinin zaman ve mekân ile
sınırlı varlığını kavrayan insan daha sonra yaşamın anlamına ulaşmaya
çabalamaktadır. Bu noktada gerçek -zaman ve mekânla sınırlandırılmayan
(mistiklerde kutsal)- farklı şekillerde hayatın anlamı arayışında yer almaktadır. Bu
dünyanın kurallarına sığmayan yapısıyla gerçek, bu dünya içinde zaman ve mekân
birlikteliğinde nasıl anlaşılmalıdır? Bu konuda İslam düşüncesine bakılacak olursa
Allah; mekâna sığmayan, mekân belirterek tanımlanmayan, her yerde hazır ve nazır
olan olarak anlaşılmaktadır. Bu bağlamda tasavvufi düşüncede bu ikilem gibi görünen
husus birleştirilmekte ve her ikisi birlikte kabul edilmektedir. Şöyle ki bütün
Müslümanlar kıbleye yönelerek dünyevi bir sembolü benimsemekte bunun yanında
“Her nereye yönelirseniz Allah’ın yüzü oradadır” 51 ayeti ile de kutsalın aşkın
boyutunu öğrenmektedir.52
50
Richard Bach, Martı Jonathan Livingston, Güner Balcıoğlu (çev.), Ankara: Somut Yayın Dağıtım,
2010, s. 25, 41, 46.
51
el-Bakara 2/115.
52
Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, s. 98.
29
anlayışa güç kazandırmıştır. İhya, adlı eserini burada bulunduğu sürede yazdığı bilgisi
bulunmaktadır.53
Görüldüğü gibi Müslümanlar için Kâbe birinci önceliğe sahip olmakla birlikte
Kudüs de kutsal mekân olarak önemini korumaktadır. Bu amaçla ilk dönemlerdeki
mistiklerin çoğu Kudüs şehrine gelerek burada bir süre kalmaya önem vermişlerdir.56
Bu bağlamda bir örnek vermek gerekirse İbrahim Ethem’in Kudüs’te yaşadıkları bir
eserde hikâye edilerek şöyle anlatılmaktadır. O Mekke’de yere düşen hurmayı
kendinin sanarak yanlışlıkla yemiştir. Sonra ziyaret için Kudüs’e gitmiştir. Kubbetü’s-
Sahra’yı ziyaret etmiş ve geceyi orada geçirmiştir. Gece meleklerin gelerek kendisi
hakkında konuştuklarını işitmiştir: “Burada insan kokusu var, Bu İbrahim Ethem’dir.
İyi bir kul lâkin yanlışlıkla yediği iki hurma sebebiyle ibadetleri Allah katına
ulaşmıyor.” Bunları meleklerden işiten İbrahim Ethem, Mekke’ye hurmacıyı bulmaya
gitmiş, haklarını helal ettirdikten sonra tekrar Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra’ya gelmiş
53
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem Et D’Hebron Depuis Abraham Jusqu’a A La Fin Du XV
Siecle De J.C, Henri Sauvaire (trans.), Paris: Libraire De La Societe Asiatique, 1876, s. 66.
54
Molla Camî, Nefahatü’l-Üns Min Hadarati’l-Kuds Evliya Menkıbeleri, Mahmud Lamii Çelebi
(çev.), İstanbul: Huzur Yayınevi, 2014, s. 163; Annemarie Schimmel, Sind Halk Şiirinde Hallac-ı
Mansur, İbrahim Edhem, Sofi Huri (çev.), İstanbul: Celüt Matbaacılık, 1969, s. 66.
55
Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, ss. 88-89.
56
Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, s. 92.
30
ve meleklerden “Burada insan kokusu var, bu İbrahim Ethem’dir, şimdi yaptığı
ibadetler kabul oluyor” sözlerini işitmiştir.57
57
Yazıcıoğlu Ahmet Bican, Ahmediye, y.y. Matbaa-i Osmaniye, 1825, ss. 137-138.
58
Attar, Tezkiretü’l Evliya, s. 274 (İlahi cehennemden korkarak sana ibadet ediyorsam beni
cehennemde yak. Cennet ümidi için ibadet ediyorsam beni cennetine alma. Yalnız senin için ibadet
ediyorsam cemalini nasip et); Ömer Rıza Doğrul, Hz. Rabiatü’l Adeviyye, İstanbul: Kitsan
Yayınları, 2014, s. 132 (Bir gün Rabia’yı bir elinde su diğerinde ateş ile gittiğini görenler bu hali
sormuşlardır. Ateşi cennete atacağım suyu cehenneme dökeceğim ki asıl maksat belli olsun,
demiştir.).
59
Attar, Tezkiretü’l Evliya, ss. 262-263.
60
Doğrul, Rabiatü’l Adeviyye, s. 148.
31
yapılır ve bir süre kutsal mekânda inzivaya çekilmek gerekir. Şu halde verilen
bilgilerde görüldüğü gibi kutsal mekânlar kalabalıklar tarafından ziyaret edilen,
ritüellerin gerçekleştirildiği yerler olsa da insanın iç dünyasına dönük anlam arayışında
rol alarak kutsalla insan arasında bulunmaktadır.
Bir kutsal mekânın dindar insan için önemi üç açıdan ele alınabilir. Bunlar;
yaratma ve yenilenmenin yeri olması, kutsalla iletişimdeki önemi ve dünya ile öte
dünya arasında sınır durumda bulunarak düzeyler arası geçişe imkân vermesidir.
Abram doksan dokuz yaşında iken Rab Abram’a göründü ve ona dedi ki: Ben
kadir Tanrı’yım, benim önümde yürü ve kâmil ol. Ve ahdimi seninle benim aramda
edeceğim ve seni ziyadesiyle çoğaltacağım. Ve Abram yüz üstü düştü ve Tanrı onunla
söyleşip dedi: Ben ise işte ahdim seninledir ve birçok milletlerin babası olacaksın ve
artık adın Abram çağrılmayacak, fakat adın İbrahim olacak; çünkü seni birçok
milletlerin babası ettim. Ve seni ziyadesiyle semereli kılacağım ve seni milletler
61
Maria Leppakari, Apocalyptic Representations of Jerusalem, Leiden: Brill, 2006, s. 85.
62
Mezmurlar, 9: 14.
63
Tsefanya, 3: 14.
64
Baki Adam, “Kutsal Toprak, Mesih ve Terör”, Dini Araştırmalar, 7, (20), 2000, s. 62.
32
yapacağım ve senden krallar çıkacaklar. Ve sana ve senden sonra zürriyetine Tanrı
olmak için seninle ve senden sonra zürriyetinle benim aramda ahdimi nesillerince ebedi
ahit olarak sabit kılacağım. Ve senin gurbet diyarını sana ve senden sonra zürriyetine
ebedi mülk olarak vereceğim. Ve onların Rabbi olacağım.65
65
Tekvin, 1: 1-8.
66
Sanhedrin, III, 38a (Talmud metinleri The Babylonian Talmud, (eds. ) Isidore Epstein, London: The
Soncino Press, 1935’ten alınmıştır.).
67
Baba Bathra, II, 19a, B.T.
68
Kethuboth, VIII, 111a, B.T.
69
Matta, 4: 3-10.
70
el-İsra 17/1.
33
Kudüs’ü işaret ettiği ifade edilmektedir.71 Bahsedilen ayet Mekke yanında Kudüs’ün
de kutsal mekân olarak kabul edilmesini sağlamaktadır. Bununla beraber çevresinin
kutsal bir yer olarak anılması insanların Kudüs şehrini önemli kabul etmesinin sebebini
oluşturmaktadır. Kur’an anlatılarındaki her olayın yeri belirtilmez; ancak bu mekân
kutsal olarak anılmakta ve ismi belirtilmektedir. Mesela Ashab-ı Kehf kıssası mekân
ön plana çıkarılmadan anlatılmakta72 ve mekânla kutsallık bağlantısının kurulmadığı
görülmektedir. Bu bağlamda düşünüldüğünde Kudüs’ü işaret ettiği kabul edilen ayet
şehrin özel bir mekân olduğu şeklindeki algıyı kuvvetlendirdiği kabul edilmektedir.
Hz. Meymune: Ben bir gün Rasulullah’a bize Beyt-i Makdis hakkında fetva ver,
dedim. Rasulullah, orası mahşer yeridir. Oraya ulaşıp namaz kılınız; çünkü orada
kılınan namaz başka yerde kılınan bin namaz gibidir, dedi. Ben, eğer oraya gitmeye güç
71
İmâdu’d-din Ebü’l-Fidâ İsmâil ed-Dimeşkî İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Bekir
Karlığa ve Bedreddin Çetiner (çev.), İstanbul: Çağrı Yayınları, 2005, c. 9, s. 4602; Ebû Abdillâh
Muhammed b. Ömer Fahru’d-Dîn er-Râzî, Tefsîru’l-Fahru’r-Râzî: et-Tefsîru’l-kebîr, Mefâtîhu’l-
ğayb, Beyrut: Daru’l Fikr, 2005, c. 7, s. 4193.
72
el-Kehf 18/9-19.
73
Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid el-Kazvînî İbn Mâce, es-Sünen, (thk. Muhammed Fuad
Abdulbaki), “Kitabu ikameti’s-salati ve’s-sünneti fiha”,196, y.y.: Dâr-u İhyai’l-kütübi’l-arabiyye,
ty.
74
Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid el-Kazvînî İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi,
Haydar Hatipoğlu (çev.), İstanbul: Kahraman Yayınları, 2012, c. 4, s. 223.
34
yetiremezsem ne yapayım, dedim. Sen ona zeytinyağı hediye et ki onunla aydınlatılsın,
kim bunu yaparsa oraya gitmiş gibidir, dedi.75
Kudüs’ün kutsal mekân olarak önemini ifade eden diğer bir hadis Ebu Zer el-
Ğıfari’den rivayet edilmiştir: “Yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin hangi mescit
olduğunu Peygambere sordum. Mekke’deki Mescid-i Haram’dır, dedi. Ondan sonra
hangisi inşa edildi, diye sordum. Mescid-i Aksa dedi. Bu ikisi arasında kaç yıl vardır
diye sordum, kırk yıl dedi.”76
75
İbn Mâce, “Kitabu ikameti’s-salati ve’s-sünneti fiha”, 196.
76
Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, el-Câmiu’s-sahîh, “Kitabu’l Enbiya”, 10, Beyrut:
Daru’l-Kitabu’l İlmiyye, 1971.
77
İbn Mâce, “Kitabu ikameti’s-salati ve’s-sünneti fiha”, 198.
35
kullanıldığı noktasında birleşmektedir.78 Bu şekliyle sembolün somut bir nesneye ruh
kazandırdığı kabul edilmektedir.
Paul Tillich’e göre insanın nihai ilgisi (kutsal olan) sembolik olarak ifade
edilmektedir. Bunun sebebi olarak da nihai olanın, insanı, onun dilini aştığını ve sonlu
olan insanın nihai olanı sembolik dil olmadan tam olarak anlatamayacağını
savunmaktadır. 81
Ayrıca insan nesnelerin gerçeğini anlamak için sembolleri
kullanmaktadır, burada sembollerin görevi ise kavramsallaştırmaya gelmeyeni işaret
etmektir. Bu bağlamda semboller insanın dünyadaki yerinin bilincine varırken
keşfettiği sınırları oluşturması bakımından önemli bir yere sahiptir.82
İnsan hayatında önemli bir yere sahip olan dini semboller kutsal olanı somut
varlıklar ile ifade ederken gerçek ile sembol arasında akıl ile açıklanamayan bir bağ
kurmaktadır. Dini bir sembol somut bir varlıkta gerçeğe işaret etmekte ve ruhun
78
Galip Atasağun, “Sembol ve Sembolizm “, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 7, 1997,
s. 369.
79
Paul Tillich, Dynamics of Faith, New York: Harper&Brothers, 1958, s. 42.
80
Mircea Eliade, Symbolism, The Sacred And The Arts, Diane Apostolos-Cappadona (eds.), New
York: Crossroad Publishing, 1986, s. 13.
81
Tillich, Dynamics of Faith, s. 41, 45.
82
Eliade, İmgeler ve Simgeler, s. XXIII, XXX, 12.
83
Annemarie Schimmel, “Dinde Sembolün Fonksiyonu Nedir?” Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, 3-4, 1954, s. 70, 73.
36
derinliklerine, şuuraltına etki etmektedir. Böylece insanda birçok duygu ve fikir
uyandırmaktadır. Sembollerin insanda uyandırdıkları bu tesir, korku ve hayranlık
duygularıdır. Dini sembollerin gizli gücü de burada bulunmaktadır.
Diğer taraftan sembollere olan ilginin artmasında varoluşçu düşünce önemli bir
yere sahip olup varoluşçu sorular ve cevapların dini semboller ile bağlantılı olduğu
görülmektedir. Burada anlaşıldığı üzere dini semboller, insanı bir gerçeğe ya da kendi
varoluşuna bağlayan bir durumu hedeflemektedir. Dini sembolleri diğer
kavramlardan/ işaretlerden ayıran da bu varoluşsal boyutudur.84 Ayrıca dini semboller
insan ve çıkmazları ile ilgili varoluşçu sorularda ve insanın çıkmazlar karşısındaki
tepkisinde ortaya çıkan varoluşçu cevaplarda yer almaktadır. 85
Bu noktada
Kierkegaard’ın görüşlerine bakıldığında kaygı ile ilgili verdiği bilgilerde insanın belli
bir nesneye bağlı olmayan için duyduğu korku hakkındaki açıklamaları ile
karşılaşılmaktadır. Görüldüğü gibi burada sembolleştirilen kaygının anlatımı
varoluşçu anlayış için merkezi öneme sahiptir.86
Yukarıda ifade edildiği üzere dini sembollerin sonlu olan insana yönelik ve
sonsuz olan kutsala dair boyutları bulunmaktadır. Bunun sonucunda sembollerin sonlu
olan insanı kutsal olana yaklaştırdığı gibi, sonsuz olan kutsalı insanın anlamasına açtığı
anlaşılmaktadır. Böylece sembolik dil ile amaçlanan kutsal olanın tam olarak ifade
edilmesi değil, anlamaya yönelik çağrışımları ile anlam düzeyi oluşturması olduğu
belirtilmelidir. Bu dünyaya ait olan ve insanın tanıyıp bildiği varlıklar olan semboller
ile oluşan tecrübelerden bir anlama noktası oluşturulup gerçek olan kutsalın
anlaşılmasında bu güç kullanılmaktadır. Dini semboller ile kutsal anlaşılmaya
çalışılmaktadır. Bu dünyaya ait olmayanın bu dünyanın dili ile anlatılması sembollerin
kullanımını zorunlu kılmaktadır. Burada önemli olan ise sembollerin kutsalla ilgili
anlatılarda kullanılmasında putlaştırılmadan somut bir nesne olarak imandaki yerinin
belirlenmesidir.87
Semboller ile ilgili bu açıklamalar ile ulaşılmak istenen dindar insan için
önemini belirtmektir. Dünya Tanrı’nın eseri olarak görüldüğünde kavramlarla ifade
edilemeyen bir ontolojiden bahsedilmektedir. Semboller bu anlayışta insanın dünyayı
84
Brauer ve Kitagawa, Dinler Tarihi Metodoloji Denemeleri, ss. 115-120.
85
Paul Tillich, “Varoluşsal Analizler ve Dinî Semboller”, Aliye Çınar (çev.), Uludağ Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10, 2, 2001, s. 259.
86
Soren Kierkegaard, Kaygı Kavramı, Türker Armaner (çev.), İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları,
2006, s. 100.
87
Atasağun, “Sembol ve Sembolizm”, s. 386.
37
bir bütünlük içinde anlamasını sağlamaktadır. Aşkın olan ve bu dünyaya ait olan
sembolde bir araya getirilmektedir. Semboller bu dünyaya ait olmayan bir boyutu
içinde barındırarak insanın gerçeğe ulaşmasını, varoluşunu hedeflemektedir. Diğer
taraftan kutsalın varoluşunun bir boyutunu yansıttığı gibi insanın varoluşuna da anlam
katmaktadır.88
88
Brauer ve Kitagawa, Dinler Tarihinde Metodoloji Denemeleri, ss. 116-119.
89
Çıkış, 6: 3.
90
Hezekiel, 6: 2-3.
91
Hezekiel, 7: 20-21.
92
Muhammed Yemeni, Feza’ilü’l-Mekke ve’l-Medine ve’l-Kudüs, ty, y.y., s. 131 (Feza’il’ül Kudüs
türü eserlerinden olup 16. yüzyıla ait bir eserdir. Manisa İl Halk Kütüphanesi Eski Eserler Bölümü
5055 numarada kayıtlıdır.)
93
Farabi, el-Medinetü’l Fazıla, Nafiz Danışman (çev.), İstanbul: MEB, 1989, s. 72.
38
ilgili bilgiye tam olarak sahip olamayacağı kabul edilmektedir. Bu durumda da
dinlerde insana kutsalın anlatılması noktasında tecrübe dünyasına ait örneklerle
açıklama yapılmaktadır. Bu amaçla kullanılan bir sembol de kutsalın kendisi olarak
anlaşılmamakta, insanın anlaması amacıyla yer alan bir anlatım yöntemi olarak
görülmektedir.94
İslam dininde insanların ölümden sonra başlayacak ikinci bir hayata, kıyamete,
cennet ve cehenneme dair bilgilere inanılmaktadır. Semboller olmadan bu alanın
anlatılması hayli güçtür. Bu amaçla çeşitli sembollerin kullanıldığı bilinmektedir.
Nitekim Kur’an’da Allah kendini yeryüzünün meliki, hükümdarı olarak tanıttığı,95 bu
hükümdarlığın bir başkenti şehirlerin anası (Ümmü’l Kura)96 Mekke, bir de Sarayı
Allah’ın evi (Beytullah) mevcut olduğu görülmektedir. Ayrıca bu evde bulunan bir taş
Allah’ın yeryüzündeki eli kabul edilmektedir ve insanlar tarafından evin ziyaretinde
selamlanmaktadır ki bütün bunlar ancak birer sembol olarak anlaşıldığında amacına
hizmet edebilmektedir.
94
Gazali, Kimyâ-i Saâdet, A. Faruk Meyan (çev.), İstanbul: Bedir Yayınları, 2013, s. 53.
95
Ali İmran 3/189.
96
eş-Şura 42/7.
97
Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, s. 13.
98
el-İsra 17/44.
99
Eliade, İmgeler Simgeler, ss. 9-11.
39
semboller aracılığıyla kutsal kabul edilen böyle bir mekânda temas edilebildiğine
inanılmaktadır.100 Buradaki amaç ise insanların kutsalın tezahür ettiği nesnelere yakın
yaşamak istemesinde görünür olmaktadır. Böylece insan gerçeğe katılmaya
çalışmaktadır ve kutsalın tezahür ettiği mekânlar -bir ev ya da bir şehir- insanın kutsalı
tanımasına fırsat vermektedir.
100
Eliade, İmgeler Simgeler, ss. 18-19.
101
Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 416.
40
ayrıca gökyüzünün yeryüzü ile temas kurduğu yeri işaret ettiği de kabul edilmektedir.
Gökyüzüne buradan çıkıldığı, yeryüzünde buraya inildiği anlayışı taşınmaktadır.102
Kaya üzerindeki diğer önemli işaretin miraç gecesi Hz. Muhammed’in göğe
yükselişi esnasında kayanın havaya fırlaması üzerine onu tutan meleğin parmak izi
olduğu kabul edilmektedir. 106 Kayanın miraç gecesi Allah ile buluşmanın heyecanı ile
havaya fırladığı belirtilmekte ve Hz. Muhammed’in dur emri ile havada kaldığı kabul
edilmektedir. Bu anlatı, Hz. Süleyman’ın rüzgârlara, kuşlara emretmesi gibi Hz.
Muhammed’in de bir kayaya hükmetmesi olarak görülmektedir. Daha sonraları bu
102
Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 212, 225, 235.
103
Evliya Çelebi, Seyahatname, c. 9, s. 5891.
104
Evliya Çelebi, Seyahatname, c. 9, s. 5891.
105
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, ss. 106-107.
106
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, s. 107.
41
kayanın askıda durduğunu gören insanların dehşete düşmesi ve hamile bir kadının
çocuğunu düşürmesi sonucu kenarları doldurularak bir mağara halini aldığı, rivayet
edilmektedir. 107
Bu anlamda Yahudilikte bazı dağların özel bir yere sahip olduğu bilinmektedir.
Bunlardan en fazla öne çıkan Sina dağıdır. Sina dağı, İsrailoğullarının kutsal
mekânlarını oluşturmakta ve kendilerini tanımlamalarında yer almaktadır.110 Ayrıca
Yahudi tarihindeki bazı önemli olayların dağlarda gerçekleştiği bilinmektedir.
İbrahim’in oğlunu kurban etmek için bir dağa gitmesi, Musa’nın on emri bir dağda
alması örnekleri bunlardan en önemlileridir.
Görüldüğü gibi dağlar, kutsalın yeryüzünde belli bir yerde tecrübesine imkân
sunması ile önem arz etmektedir. Ayrıca dağ fenomeni, taş ve yükseklik ifadelerindeki
107
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, s. 108; Evliya Çelebi, Seyahatname, c. 9, s. 5891.
108
Güç, Dinlerde Mabed ve İbadet, ss. 22-23.
109
Mircea Eliade, Ebedi Dönüş Mitosu, Ümit Altuğ (çev.), Ankara: İmge Yayınları, 1994, s. 26.
110
Sayılar, 1: 1; 3: 1; Mezmurlar, 9: 14.
111
Matta, 5: 6: 7.
112
Luka, 21: 37; Matta, 14: 23.
113
el-Hud 11/34; el-Kasas 28/46.
42
anlamı birlikte bulundurmaktadır. Taşın sağlamlığı ile yükseklik fenomeninin ifade
ettiği gökyüzü ile yeryüzü arasında sınırda bulunma anlamlarının bütünlüğüne aynı
anda sahip olmaktadır. Bu haliyle insanın kutsalın anlamına ulaşmasında bir merkez
sunmaktadır.
114
Mezmurlar, 18: 2 (Tanrım, sığındığım kayam).
115
el-Hadid 57/13.
116
el-Hicr 15/14-15.
43
Merkez mekân dindar insan için hakikatle bağdaşmış alanı sunmaktadır. Bu
merkeze ulaşmak için doğru yolun bulunması önem arz etmektedir. Yol kavramı belli
bir amaçla gerçekleştirilen insan yapıp etmeleri anlamında kullanıldığı gibi yolların
bir hedefe varması beklenen merkezi ifade etmek için de kullanılmaktadır.
Doğru yoldan (sebil) uzaklaşan topluma uymayın. 117 Suçluların yolu (sebil)
belli olsun diye ayetleri açıklıyoruz.118 Hidayet verilenlerin yolundan (heda) yürü.119 Bu
Rabbinin doğru yoludur (sırat). 120 Rabbim beni doğru yola (sırat), doğru dine
İbrahim’in dinine iletti de.121 Yolun başına (sırat) oturup yoldan (sebil) çevirmek için
yolu eğip bükmeyin. 122 Benim yolum budur, Allah’a çağırıyorum. 123 Allah yolundan
(sebil) alıkoyarlar.124
Ayrıca İslam dahi doğru yol olarak tanımlanır ve her namazda doğru yola
eriştirmesi için Allah’a dua edilir. Doğru yola ancak Allah’ın yardımıyla ulaşılabilir.
Doğru yol ve eğri yol vardır. Doğru yoldan çıkmamak için kurallar (şeriat)
belirlenmiştir. Bu yol tanımı kurallar anlamında insanı hayat suyunun kaynağına
götürmektedir. Yol aynı zamanda gerçek anlamda da kullanılmaktadır. Yol kutsalın
merkezine doğru yapılan yolculuğun sembolüdür. Kudüs ve Kâbe fiziki mekânlar
olarak inananların ziyaret etmesi gereken yerler olup buralara bu anlamı taşıyan
yolculuklar gerçekleştirilmektedir.
117
el-Maide 5/77.
118
el-Enam 6/55.
119
el-Enam 6/90.
120
el-Enam 6/126.
121
el-Enam 6/161.
122
el-Araf 7/86.
123
el-Yusuf 12/108.
124
el-Hud 11/19.
125
I. Krallar, 2: 2.
44
kullanılmıştır. Hıristiyanlıkta da yol kavramı kullanılmaktadır. Pavlus, “Rabbin doğru
yollarını saptırmaktan vazgeçmeyecek misiniz?”126 diye sormaktadır.
Yol kavramı henüz devam eden bir süreci işaret eder. Varılacak hedef gidilen
yola göre değişecektir. Yolu seçmek hedefi, kaynağı seçmek demektir. Ulaşılacak
hedef seçilen yola göre olduğu için süreç önemlidir. Musa denizde bir yol132 açtığında
İsrailoğulları buradan karşıya geçerken aynı yolda Firavun ve kavmi boğulmuştur.
Buradan Tanrı’nın istediği gibi yaşamayan kimsenin doğru yola ulaşmış kabul
edilmeyeceği anlaşılmaktadır.
İnsan Tanrı’ya doğru yönelir; ancak bu erişilen durağan bir noktayı temsil
etmez. Tanrı sonsuzlukla anılır bu sebeple insanın kutsala yönelik yolculuğu da
sonsuza yolculuktur. Bu (olmak) insan olmak sürecini ifade etmektedir.133 Bu anlamda
bir örnek olmak üzere Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk adlı eserine bakıldığında ruhun
zorluklarla beraber kutsala ulaşmasındaki yolu hikâye eden anlatımı bulmak
mümkündür. Burada yolun hedefi ve yoldan çıkartan sebepleri açıklanmaktadır.
126
Resullerin İşleri, 13: 10.
127
Yuhanna’nın Vahyi, 1: 8.
128
el-Hadid 57/3.
129
eş-Şuara 26/7, 8, 197.
130
el-Ankebut 29/44.
131
el-Ankebut 29/35.
132
et-Taha 20/77-78.
133
Ali Şeriati, İnsanın Dört Zindanı, İstanbul: İşaret Yayınları, 2007, s. 20.
45
Ayrıca nefisle mücadele, felaket, gam ve kederlere tahammül etmenin gerekliliği
sembolik bir dille anlatılmaktadır.134
134
Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2013, ss. 261-263.
135
Matta, 7: 13-14.
46
1.5.3. Yükseliş Sembolü
Kutsal mekânın insan için anlamı noktasında bir merkez olmasının önemi ifade
edilirken ayrıca düzeyler arası geçişin sağlandığı yer anlamına da dikkat çekmek
gerekmektedir. Bu anlayışa göre merkez mekân dünyadan öte dünyaya geçişin yerini
oluşturmaktadır. İnsanlık tarihinde hemen her yerde gökyüzü ile ilgili kutsallık
algısının bulunduğu bilinmektedir. Buna göre dünyadan öte dünyaya geçişin göklere
yükselme ile beraber düşünüldüğü görülmektedir. Bu yükseliş anlayışının farklı
örnekleri bulunmaktadır. Ölüm, ölmeden bazı kişilerin öte âleme geçişi ve miraç
bunlardandır. Miraç örneğinde kutsalla buluşmadan sonra tekrar insanlar arasına
dönülmekte ve insanlara çeşitli bilgiler sunulmaktadır.136
İnsanın yeryüzünden ayrılıp göklere yükselmesi ile ilgili rastlanılan ilk durum
ölümdür ve bu esnada kişinin yok olmadığı ruhunun göklere yükseldiği kabul
edilmektedir. İnsanın ilgilendiği diğer yükseliş örneği de yaşarken göklere yükselen
peygamberlerin kutsalla buluşmalarıdır. Birincisi insanın varlığı ile ilgili iken ikincisi
varlığının anlamı noktasında ilgi alanına girmektedir. Ölüm, öteki dünyaya geçmek
anlamına gelmektedir ki öteki dünyanın (kutsalın dünyasının) göklerde olduğu inancı
yükselme mitleri ile birlikte anlaşılmaktadır. Öldükten sonra ve ölmeden önce
yükselme örnekleri bir noktada birleştirilmektedir. Bu noktada ölülerin göğe çıkarken
kullandıkları yolun yaşarken yükselenlerin kullandığı ile aynı olduğu kabul
edilmektedir.
136
Şinasi Gündüz, Yavuz Ünal ve Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Yükseliş Motifleri ve İslâm’da Miraç,
İstanbul: Vadi Yayınları, 2016, ss. 17-18.
137
Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 115.
47
görülmekte, yükselme ise dünyevi mekândan ayrılıp kutsalın bulunduğu öteki dünyaya
geçmeyi ifade etmektedir.
Hac için belirlenen mikat sınırları kutsal bir mekâna girişin fark edilmesini
sağlayan bazı uygulamalar içermektedir. Bu sınır mekânda, kutsal alana girişin, emin
ve güvenilir bir yere girmenin işareti olan bazı yasaklar uygulanmaktadır. Göklerin
kapıları, cenneti dünyadan ayıran sınırı ifade ettiği gibi bu dünyadan cennete geçişin
mümkün olduğu yeri de göstermektedir. İnsan; gökyüzünü, dünyayı cennetten ayıran
sınır olarak görmektedir. Bu sebeple kutsala ulaşmak için gökleri aşmak
gerekmektedir. Bunun için çeşitli gök kapıları bulunduğuna inanılmaktadır. Kur’an’da
cennet ve cehennemin kapılarından bahsedilmektedir. 140
Halk dindarlığının
oluşmasında etkili olan bazı İslami kaynaklarda Hz. Âdem’in cennetten yeryüzüne
inerken bu kapılardan geçtiği yer almaktadır. Buna göre Hz. Âdem’in tevbe kapısından
Serendip adasına, Hz. Havva’nın rahmet kapısından Cidde’ye, yılanın öfke kapısından
İsfahan’a, şeytanın lanet kapısından Cezire’ye ve tavusun gazap kapısından kuzeye
indirildikleri söylenmektedir.141 Bu kapıların gerçek gök kapıları olduğuna ve izinsiz
bu kapılardan girilip çıkılamayacağına inanılmaktadır.
138
Eliade, Kutsal ve Dindışı, s. 6.
139
Tekvin, 28: 17.
140
el-Hicr 15/44; ez-Zümer 39/73.
141
Yazıcıoğlu Muhammed, Muhammediye, Şevket Gürel (tsh.), İstanbul: Sağlam Yayınevi, 2012, s.
67.
142
Yemeni, Feza’il, s. 101.
48
Kapı ile ilgili bilgiler yanında yükselme örneklerinde merdivenin motifinin
kullanılması da yaygınlık kazanmıştır.143 Hz. Muhammed’in kutsalla buluşmasından,
yükselişinin gerçekleştiği merdivenin adı olan miraç olarak bahsedilmektedir. Bu
konulardaki rivayetlerde göğe çıkmak için bir yükseltici (miraç) getirildiği
belirtilmektedir. Hz. Muhammed’in bunu anlatırken insanın ölüm vakti geldiğinde
göğe doğru baktığını, bunun sebebinin göğe doğru yükselen yükselticiye hayretle
bakması olduğunu söylediği, ifade edilmektedir.144
Bahsedilen anlamı taşıyan kutsal mekânlardan biri olan Kudüs, beş tepenin
arasındaki genişliğin tam ortasında yer almaktadır. Mabet ise şehrin tam orta
mevkisindeki yeri, altın başlığı ve mavi-beyaz elbisesi ile diğer şehirlerden farklı
görünmesini sağlamaktadır. Böylece şehir kuruluşundan bugüne değin dini ve edebi
duygularla insanları etkilemeye devam etmektedir. Bu amaçla şehirle ilgili anlatılarda
cennetin tarif edilemez güzelliğini ifade etmek için geliştirilen süslü Kudüs imgesine
143
Eliade, Dinler Tarihine Giriş, ss. 114-116.
144
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4625; Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr Taberî,
Tarih-i Taberi, M. Faruk Gürtunca (çev.), İstanbul: Sağlam Yayınevi, ty, c. 3, s. 91.
145
el-İsra 17/90- 93.
146
el-Hicr 15/14-15.
147
Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 356, 359, 368.
49
rastlanmaktadır. Bu anlamı itibariyle Kudüs şehri yeryüzünün en gösterişli mekânı
olarak tasarlanmış, göz kamaştırıcı mimari eserlerin oluşturulduğu inşa faaliyetlerine
sahne olmuştur.
148
I. Krallar, 5: 13-16 (Otuz bin angaryacı, yetmiş bin yük taşıyan, seksen bin taş kesen, üç bin üç yüz
kâhya).
149
I. Krallar, 6: 7, 20, 21, 22, 29; 7: 9; II. Krallar, 3: 6.
150
Simon Goldhill, The Temple of Jerusalem, London: Profile Books, 2006, s. 45.
50
Yahudiler için Yeni Kudüs anlamına gelen Yeni İsrail bir dağda inşa
edilecektir. 151 Hıristiyanlar için ise Yeni Kudüs gökten inecektir. Bununla beraber
göktekilerin yeryüzüne inişi ile gökyüzü gibi olacaktır. Tanrı’nın tahtının/ Arş’ının
Yeni Kudüs’te kurulması ile Âdem’in düştüğü dünya bundan sonra gökyüzü (Heaven/
Eden) gibi olacaktır. Âdem’in düşüşü cennetten atılması olarak anlatılır. Bu anlatıda
cennet asli varlığını korur. Suçlu olan Âdem olduğu için cezalandırılan da o’dur. Bu
noktada Kudüs şehri yozlaştırılamayan cennet modeli ruhunda taşımaya devam
etmektedir. Göksel Kudüs’ün kurulacağı yeryüzündeki mekân olarak cennet
özelliklerini isminde de taşımaktadır. Böylece Kudüs, Âdem’in indirildiği yeryüzünde
cennetin mekânı olarak bir süre cennetin özelliklerinin yaşandığı yer ya da gelecekte
kurulacak yeryüzü cennetinin mekânı olarak insana aradığı kutsalla buluşmayı bugün
anladığı anlamdan farklı bir şekilde sunacak olan bir yer olarak görülmektedir.
Bununla birlikte Hıristiyanlık ile Göksel Kudüs yorumu öne çıkmıştır. Buradan
hareketle gökten indirilen Kudüs artık ölüm ve acının olmayacağı bir yer olarak
tasavvur edilmektedir. Buna göre hesaplar görülüp bittikten sonra Kudüs merkezli yeni
bir hayat başlayacaktır. Bu anlayışın kaynağını Yuhanna’nın Vahyi’nde bulmak
151
Mezmurlar, 147: 2-12.
51
mümkündür. Yuhanna, vizyonunda yeni bir gökle yeni bir yer gördüğünü
söylemektedir. Çünkü önceki yer ve gök artık yoktur. 152 Bundan sonraki hayatta
Tanrı’nın çadırı insanlarla beraber olacaktır ve bundan sonra her şey yeni olacaktır.
Yuhanna’nın göklere olan gezisindeki arkadaşı melek İsa’nın zevcesi olan gelini
göstermek için yüksek bir dağa götürmüştür. Kudüs, bu rüyette göğün içinden
inmektedir. Şehir kıymetli taşlarla yeşim, safir, akik, zümrüt ve yakutlardan inşa
edilmiştir. Orada mabet yoktur; çünkü her şeye kadir olan Tanrı ve İsa onun mabedidir.
Kutsallığın merkeze ihtiyacı yoktur artık; çünkü kutsal insanlardan gizli değildir ve
orada Tanrı’nın yüzü görülecektir.153
152
Yuhanna’nın Vahyi, 21: 1, 4, 22.
153
Yuhanna’nın Vahyi, 21: 1, 2, 3, 5, 9, 10, 22; 22: 4.
154
The Apocalypse of Abraham, II: xxv (Metinler G. H. Box (trans.), New York: Macmillan Company,
1919, ss. 72-73’te bulunmaktadır. Ayrıca bu eser MS 70-150 yıllarında kompoze edilmiş bir
metindir. Yahudi ve Hıristiyan dini otoriteleri tarafından sorunlu kabul edilmektedir.)
155
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s. 122.
156
Yuhanna’nın Vahyi, 21: 1.
157
Yuhanna’nın Vahyi, 21: 9.
52
temsil etmektedir. İsa yeryüzünde bir mekâna geleceği yer onun için süslenen geline
benzetilmiştir. Bu anlamda gelin sembolünün kullanımı kutsal mekânla ilgili diğer
kutsal tecrübe örneklerinden farklılık arz etmektedir. Kudüs için kullanılan diğer
sembollerden farklı bir açı sunmaktadır. Süslenmiş olmayı en iyi gelin sembolü ifade
etmektedir. Bu sembol ile türlü şekillerde süslenmiş bir şehir ve mabet anlaşılmaktadır.
Gelmesi beklenen altın çağın başlatıcısı İsa iken gelmesi beklenen cennet özelikli
mekân Kudüs temsili gelin ile ifade edilmektedir. Bu sembol ile Kudüs mekânı
idealize edilmektedir. Yuhanna’nın Göksel Kudüs tasvirlerinde sokakları şeffaf cam
gibi altından oluşan güzelliklerle anlatılmaktadır ki bu durum şehrin güzelliğinin
eskatolojik dönemde daha da artacağına inanıldığını göstermektedir. 158 Bütün bu
tasvir ve süslenme ifadelerinde gelin sembolü ile anlatılan gözün gördüğü süslerle
anlatım vardır.
158
Yuhanna’nın Vahyi, 21: 21.
159
Yemeni, Feza’il, s. 259.
160
Çıkış, 3: 17.
161
Sezai Karakoç, Alınyazısı Saati Şiirler IX, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2012, s. 7.
162
Guy Le Strange, Palestine Under the Moslems, y.y., University of Toronto Press, 1890, s. 91;
İmâddu’d-Dîn Ebu’l-Fidâ İsmâîl ed-Dimeşkî İbn Kesîr; el-Bidâye ve’n-Nihaye, Amman: Beytü’l-
Efkarü’l-Devliyye, 2004, c. 1, s. 1244.
53
donatılmıştır. Müslümanlar için iki mekâna atfedilen kutsallık anlayışı bir karşıtlık
içermez. Birinci kutsal mekân Kâbe’nin sadeliği İslam’ın tevhit anlayışını tek ve eşsiz
olmasını sembolize ederken, üçüncü kutsal mekân Kudüs’teki mescidin süslemeleri ve
renkleri insanların farklılığına duyulan saygıyı işaret ettiği söylenebilir.
Müslüman gelenekte yer alan bir anlatıya göre Hz. Süleyman, mescidi bina
etmek istediğinde tevbe kapısı ile rahmet kapısı önünde iki ağaç büyümüş ve bu
ağaçların her gün her birinden meyve gibi altın ve gümüş yetişirmiş. Bu altın ve
gümüşlerden kerpiç yapılarak bina inşa edilmiştir. Mescidin inşasında çalıştırılan
devler ve periler dağlardan mermer kesip getirmişler ve denizden değerli taşlar
çıkarmışlardır. Mescidin harcında misk, anber, zaferan ve gül suyu kullanılmıştır. Sarı,
beyaz, yeşil, mavi ve kırmızı türlü renklerde mermerler kullanılmış, direkleri altından
yapılmış, kapıları değerli taşlarla süslenmiştir.165 Hz. Süleyman’ın yaptırdığı mabedle
ilgili ifadeler zenginlik ve ihtişamı yansıtmaktadır. Bu anlatılarda belirtildiği üzere
diğer şehirler içinde baş şehir olarak kıskanılacak bir şehir, cazibe yeri ve insanları
çeken bir mekândır.
163
es-Sad 38/36-38 (Onun emri ile giden rüzgarı, bina kuran dalgıçlık yapan şeytanları ona boyun
eğdirdik.); en-Neml 27/17 (Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordusu
toplandı.); es-Sebe 34/13 (Onlar Süleyman’a dilediği her şeyi, köşkler, heykeller, büyük havuzlara
benzer çanaklar yaparlardı.) .
164
en-Neml 27/23-42.
165
Hıfzî, Menkıbelerle Kudüs Tarihi, İbrahim Demirci (hzl.), Ankara: Atlas Kitap, 2016, ss. 37-38.
166
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s. 116.
54
Emevi halifesi Abdülmelik’in H 69 senesinde Kubbetü’s-Sahra’nın inşasına
başlayıp H 72 senesinde tamamladığı rivayet edilmektedir. Sahra’nın üzerine iyi
yontulmuş taşlardan bina yapılmış ve üstü kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca mescidin
bütün kapılarının altın ve gümüşle kaplandığı bildirilmektedir. Mescidin inşası
tamamlandığında kandillerle aydınlatılmış ve güzel kokularla donatılmıştır. Sonraki
dönemlerde yaşanan depremlerde bu altınlar tadilat için kullanılmış, bugün sadece
kubbesindeki altın şapkası kalmıştır. 167 Mescidin süslemeleri insanların ilgisini
çekmiş, uzak yerlerden anlatılanları görmek için buraya ziyarete gelmişlerdir. O kadar
güzel kokularla bezenmiştir ki burayı ziyaret edenlerin üzerinde bulunan kokulardan
o kimsenin Kudüs’deki mescidi ziyaret ettiğinin anlaşıldığı rivayetleri
bulunmaktadır.168
167
Strange, Palestine, s. 115, 144, 145, 147; F. Buhl, “Kudüs”, İA, İstanbul: MEB, VI, 1986, s. 957.
168
Hıfzî, Menkıbelerle Kudüs Tarihi, s. 59.
169
Armstrong, Jerusalem, ss. 241-242.
170
Buhl, “Kudüs”, İA, VI, s. 957.
55
kitabında şehrin havasının ne çok sıcak ne çok soğuk olduğunu bu özelliğin cennetin
özelliği olduğunu ifade etmektedir. Bir konuşmada hangi şehir daha ihtişamlıdır, hangi
şehir daha iyidir, hangi şehir daha müreffehtir sorularından üçüne de Kudüs cevabını
verdiğini anlatmaktadır. Bunun sebebini ise şöyle açıklamaktadır: “Bu şehirde dünyayı
isteyen de ahireti isteyen de aradığını bulmaktadır. Havası ne sıcaktır ne soğuktur.
Buradaki binalardan daha güzeli yoktur. Her türlü meyve ve sebze burada
bulunmaktadır. Ayrıca kıyamet burada kopacak, mahşer burada kurulacaktır.”171
171
Mukaddesi, İslam Coğrafyası (Ahsenü’t-Tekâsîm), Ahsen Batur (çev.), İstanbul: Selenge Yayınları,
2015, s. 179.
172
Cengiz Batuk, “Mit, Tarih ve Gerçeklik Sorunu Üzerine Notlar”, Milel ve Nihal: inanç, kültür ve
mitoloji araştırmaları dergisi, 6, 1, 2009, ss. 32-34.
173
Tillich, Dynamics of Faith, s. 48.
56
içermektedir.174 Bu anlamda insan hayatında anlamsız düşünceler olarak değil, etkili
ve önemli bir güç olarak yer almaktadırlar.175 Mitlerdeki anlatılar rasyonel bakış ile
kavranamayacak bir gerçeklik alanından bahsetmektedirler. Bununla beraber
insanlığın kaderini mantıklı bir deneyimin ortaya koyabileceğinden daha ayrıntılı
şekilde ifade etmektedir.176
Mitlerin sunduğu anlatılara karşılık insan yapıp etmelerinden oluşan tarihi öne
çıkaran anlayışı Hegel’in yorumları ile başlatmak mümkündür. Hegel iç duyuştan
bilinç düzeyine geçişi anlatarak bir mantık geliştirmiştir. Bilinci bir fenomen olarak
ele almakta ve doğa yasaları gibi onunda kuralları bulunduğunu kabul etmektedir.
Bunun sonucunda da bilincin görüngüsü olarak tarihi öne çıkarmıştır. 177 Hegel, bu
yaklaşımı ile tarihin sadece olguların tespit edildiği bir bilim olmayıp olayların niçin
olduklarını da belirleyip nedenlerini ortaya çıkarma rolü bulunduğunu belirtmiştir.
Burada artık tarih anlatan değil anlaşılan olmaktadır.
174
Mircea Eliade, Aspect Du Mythe, Chicago: Gallimard, 1963, s. 9, 15, 22, 25, 141.
175
Bronislaw Malinowski, Büyü, Bilim ve Din, Saadet Özkal (çev.), İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2000,
s. 95, 106.
176
Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 398, 406.
177
Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Tinin Görüngübilimi, Aziz Yardımlı (çev.), İstanbul: İdea
Yayınları, 1986, s. 35.
178
Friedrich Nietzsche, Tarihin Yaşam için Yararı ve Yararsızlığı Üzerine, Nejat Bozkurt (çev.),
İstanbul: Say Yayınları, 2015, s. 41, 131.
57
Bu hususta Heidegger ise insanın doğum ile ölüm arasını kapsayan bir zaman
içinde bulunduğunu belirterek bu noktadan hareketle mevcut anda olanın gerçekliğini
daha önemli kabul etmektedir. Tarihin böyle bir anlam içinde nasıl yer edindiğine
bakılacak olursa tarih şu an olmayanı ifade ederken aynı zamanda geçmişte olup etkisi
hâlâ devam edeni ifade etmesindeki anlamda bulmak mümkündür.179
179
Heidegger, Varlık ve Zaman, s. 401, 403.
180
Batuk, “Mit, Tarih ve Gerçeklik Sorunu Üzerine Notlar”, ss. 51-53.
181
Cengiz Batuk, Mitoloji ve Tarihsellik Hıristiyanlığın Asli Günah Mitinin Tarihsel Dönüşümü,
İstanbul: İz Yayıncılık, 2006, s. 368.
58
Mitlerin insan hayatında bir gerçeklik olarak bulunduğunun belirtilmesinden
sonra hakkında çeşitli mitler bulunan kutsal mekânın insan için anlamını ifade etmek
gerekmektedir. Bu husus Kudüs örneğinden hareketle daha açık şekilde ifade
edilebilecektir. Bu noktada Kudüs’ün insanlar için önemini ifade eden pek çok anlatı
ile karşılaşılmaktadır. Bu anlatılar Kudüs’ün kutsal mekân olarak insanlar için ifade
ettiği anlamın birer göstergesi durumundadır. Bu anlamda İslami literatürde Kudüs’te
yaşayan peygamberler ve burada gerçekleşen kutsala bağlı olağanüstü olaylar ile ilgili
anlatılar mevcuttur. Bunlardan birine göre Hz. Davud, toplumda yalancı şahitlik ve
kötülük çoğaldığında Allah’tan doğru hüküm verebilmek için bir delil istemiştir.
Allah, Sahra’nın doğu tarafında altın bir zincir indirmiştir. Buna Dad Zinciri
denilmektedir: “Hz. Davud Sahra’nın yanına oturur, davaya gelen kişilerden
hangisinin yalan söylediğini anlamak için ellerini zincire uzatmalarını isterdi. Doğru
söyleyenin eli zincire ulaşırdı, yalan söyleyenin eli zincire uzanamazdı.”182
Buna benzer bir rivayette Ayn-ı Selva suyu yanında bulunan bir pınardan
bahsedilmektedir: “Zina töhmeti altında olan kimse bu pınara getirilir ve sudan
içirilirdi. Eğer zina yapmışsa hemen ölürdü. Hz. Meryem de bu suya getirilip, sudan
içirilmiştir. Hz. Meryem bu olaydan sonra insanların hataları ortaya çıkmasın diye
dua etmiştir ve su kurumuştur.”183
182
Yemeni, Feza’il, s. 126.
183
Yemeni, Feza’il, s. 127.
184
Buber, Tales Of Hasidim, s. 79.
59
tarihteki örneklerde olduğu gibi bugünün insanları için de geçerlidir. İnsanın bu
istekleri kutsal mekânla ilgili tasavvurlara da yansımaktadır.
1.7. Değerlendirme
Yukarıda ifade edilen anlamdaki fenomenler her dönem aynı kalırken süreç
içindeki yorumlanma biçimleri değişebilmektedir. Ancak bu insanın fenomenleri
kendi heva ve hevesine göre anlaması şeklinde olmayıp her dönem hissedilmeye ve
anlaşılmaya devam etmesi olarak görülmelidir. Ayrıca bu eylem gerçeğe ulaşmak
arzusundaki insanın davranışı olarak tekrarlanmaktadır. Bunun sonucu olarak da aynı
kutsal mekânda farklı yorumlarla insanların kutsalla ilgili anlamlara ulaştığı
görülmektedir.
Birinci bölümde ifade edildiği üzere kutsal mekânlar bir merkez olup düzeyler
arası geçişi mümkün kılmakta ve kutsalla iletişime imkân sağlamaktadır. Kutsal
mekân zikredilen özellikleri itibariyle diğer yerlerden ayrışmakta ve bu yönüyle
insanlar için önem arz etmektedir. İnsan için her başlangıç bir merkezi gerekli
kılmaktadır. Kutsal mekânın merkez olarak kabul edilmesi de bu anlamda önemlidir.
Böylelikle bu yerlerin kutsal ve dünyevi bölgelerin kesişme noktasında bulunduğu
kabul edilmektedir. Böylece yükselme örnekleri de merkez denilen bu yerde
gerçekleşmektedir; aksi takdirde düzeyler arası geçiş mümkün olmayacaktır. Bu
durumda da merkez mekân, yükseliş örneklerinin gerçekleşmesine imkân vermekte ve
kutsal ile iletişimin gerçekleştiği yer olarak öne çıkmaktadır.
60
Burada kutsal mekân, fenomenolojik açıdan incelenerek insanın kendisini
tanımlamasında bir başlangıç noktası oluşturduğu belirtilmiş ve insan hayatındaki
değiştirici ve yönlendirici rolü ifade edilmiştir.
61
İKİNCİ BÖLÜM
2.1. Giriş
Birinci bölümde kutsal mekânların kutsalın tezahürü ile diğer nesnelerden ayrı
kabul edildiği, insanlar için önemi ve ifade ettiği anlam belirtilmiştir. Bununla birlikte
kutsalın tezahür ettiğine inanılan bu yerler tarihi mekânlar olarak da varlıklarını
sürdürmekte ve bu dünyaya ait olmaya devam etmektedir. Bu olgusal gerçeklikten
dolayı onların tarihte nasıl ve ne şekilde kendilerine yer buldukları konusu önem arz
etmektedir. Kutsal mekânlar tarih içindeki konumu yanında günümüz ile olan bağını
da bize görünür kılmaktadır. Bu haliyle kutsal mekânlar geçmiş ile yaşanılan an
arasında bütünleşmeyi sağlamaktadır. Geçmişe ait anlamlar taşıyan; ancak bugün için
de anlamı bulunan nesneler olarak insan hayatında yer almaktadır.
2.2. Kudüs’ün Kutsal Mekân Olarak Ortaya Çıkışı: Kenan Tanrısı Salem’in
Şehri
1
M.A.Y., ”Jerusalem”, E.J., IX, ss. 1379-1380.
62
güçler bu sebeple her dönem kuzey yönünden girebilmişlerdir. Bununla beraber bölge
konum itibariyle Mezopotamya ve Mısır arasında yer almakta, kuzeyden güneye giden
ticaret yolları üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca burada tarım için oldukça elverişli bir
alan sunan Akdeniz iklimi görülmektedir. Bu da bölgenin ele geçirilmek istenmesinde
etkili olmuştur.2
2
Şemsettin Günaltay, Yakın Şark Suriye ve Filistin III, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1947,
ss. 1-6.
3
Günaltay, Yakın Şark Suriye ve Filistin III, s. 35, 53,195.
4
Philip Khuri Hitti, Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, Salih Tuğ (çev.), İstanbul: İFAV, 2011, ss. 37-
38.
5
Bernard Lewis, Semitizm ve Antisemitizm Çatışma ve Önyargıya Dair, Hür Güldü (çev.), İstanbul:
Everest Yayınları, 2004, s. 45, 48.
6
Herodot Tarihi, Perihan Kuturman (çev.), İstanbul: Hürriyet Yayınları, 1973, s. 124.
63
bilgilere göre Suriye ve Filistin’de yaşayan kimseler Hami kökenli insanlardan
oluşmaktadır ve Nuh’un oğlu Ham’ın dört oğlu olduğunu ve dördüncü oğlu Kenan’ın
Yahuda olarak bilinen bu bölgeye gelerek yerleştiğini bildirmekte, bu kimselerin
Semitik kültüre ait olduklarını söylemektedir. Bölgede yaşayanlara Kenanlı
denilmesinin de buradan kaynaklandığını ifade etmektedir.7
Şehrin kutsal mekân olarak anılmasına dair diğer önemli husus şehre verilen
isimlerde bulunmaktadır. Kudüs şehrinin adına ilk olarak MÖ 18. ve 19. yüzyıllara ait
Mısır metinlerinde rastlanmaktadır. Bu metinlerde şehrin adı Rushalimum olarak
geçmektedir.11 Kudüs şehrinden MÖ 14. yüzyıl dönemindeki Mısır Firavununa ait el-
7
Flavius Josephus, The Works Of Josephus, William Whiston (trans.), America: Hendrickson, 1999,
Antiquities Of The Jews, 1: 6: 2; Tekvin, 10: 18, 19 (Kenanın oğulları dağıldılar, Kenanlı hududu
Saydadan Gerare giderken Gazaya kadar Sodoma ve Gomorraya ve Admaya ve Tseboime ve Laşaya
kadardır.).
8
Hitti, İslam Tarihi, s. 38.
9
Günaltay, Yakın Şark Suriye ve Filistin III, s. 12, 175.
10
Armstrong, Jerusalem, s. xiv.
11
M.A.Y., ”Jerusalem”, E.J., IX, s. 1379.
64
Amarna mektuplarında da bahsedilmektedir. Bu mektuplarda Kenan site devleti olarak
ifade edilmektedir. Bunların içinde o dönemde Kudüs’te yönetimde bulunan Abdi-
Hiba ve buranın halkı olan Apirular hakkında bilgilerin yer aldığı Mısır Firavununa
hitaben yazılan mektuplar bulunmaktadır. Bu mektuplarda Kudüs şehri için Urusalim
ismi kullanılmaktadır.12 Tanah’ta ise Yeruşalim şeklinde okunan Yrushim olarak yer
almaktadır. Ayrıca Tora’da Salem olarak geçen şehir de Kudüs’tür. Bu ismin şehrin
kutsallığını yansıttığına inanılır. Çünkü Salem’in bu şehrin halkının inandığı tanrının
ismi olduğu kabul edilmektedir.13
Davud tarafından bölgede fetihler gerçekleştirildiğinde Kudüs şehri Yebus ismi
ile anılmaktadır. Davud’un Kudüs’ü almasına kadar bu isim kullanılmış MÖ 997’deki
fetihten sonra Davud Şehri (Ir-Davud) olarak adlandırılmıştır.14 Ancak şehrin Yebusi
karakteri yanında Jerusalem ve Sion isimleri de kullanılmaya devam etmiş, Davud
Şehri ismi yaygınlık kazanmamıştır. Sion isminin ise anlamı bilinmemektedir; şehrin
bir kısmını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bar Kohba isyanından sonra şehri yeniden
inşa eden İmparator Hadriyanus adına izafeten MÖ 135’te İlya denilmiştir.15 Şehir pek
çok isme sahip olmuştur, bu isimlerin genellikle barış ile bağı bulunduğu kabul
edilmektedir. Bu anlamda Peygamberler tarafından Kutsal Şehir, Tanrı’nın Şehri,
Barış Şehri, Güzel Şehir ve Adalet Şehri olarak da adlandırıldığı bilinmektedir.16
Hz. Ömer burayı fethettiğinde ise İlya ismi kullanılmaktadır. Ayrıca İlya ismi
İslam kaynaklarında İlyas peygambere dayandırılmaktadır ve Eliyah’ın evi ya da
Allah’ın evi anlamlarına geldiği kabul edilmektedir. Bununla birlikte İslami eserlerde
Beyt-i Makdis, Beytü’l Mukaddes, Mescid-i Aksa, Darü’s Selam, Medinetü’s Selam
isimleri de geçmektedir. Emeviler döneminden itibaren ise Kudüs ismi kullanılmıştır.17
Günümüzde Müslümanlar arasında da bu isim yaygınlık kazanmış durumdadır.
12
The el-Amarna, Anson F. Rainey (trans.), Leiden: Brill, 2015, ss. 1104-1125 (Burada bahsedilen
bilgiler 285-290 sayılı mektuplarda yer alan ifadelerden elde edilmiştir).
13
Tekvin, 14: 18 ; M.A.Y., ”Jerusalem”, E.J., IX, s. 1379.
14
II. Samuel, 5: 6-9; Josephus, Antiquities of The Jews, 7: 3: 2.
15
Simon Sebag Montefiore, Jerusalem, The Biography, London: Weidenfeld & Nicolson, 2011, s.
134.
16
M.A.Y., “Jerusalem”, E.J., IX, s. 1379.
17
Muammer Gül, “ Kudüs ve Tarih İçinde Aldığı İsimler”, FÜSBD, 11, (2), 2001, ss. 308-309.
65
edilmektedir. İshak’ın ölümünden sonra Esav Edom bölgesini, Yakov (Yakup) Kenan
diyarını alacak şekilde paylaşmışlardır.18 Yakup zamanında Mısır’a göç etmişler ve
burada bazı hesaplamalara göre 260 bazılarına göre 400 yıl kaldıktan ve bu sürenin bir
kısmını da esaret hayatı olarak yaşadıktan sonra Moşe (Musa) öncülüğünde yaklaşık
olarak MÖ 1200’lerde Mısır’dan çıkmışlardır.19 Ancak İsraillilerin toplu olarak Kenan
bölgesine gelişinin günümüz arkeolojik kazılarında herhangi bir delili
bulunmamaktadır. İsrailliler bölgede zaman içinde görünür olmuşlardır.
Yahudilikte Kudüs’ün ne anlam ifade ettiğini öğrenmek için uzun bir tarihi
süreci göz önüne almak gerekmektedir. Tanah’ta yer alan bilgiler incelendiğinde
Kudüs ile ilgili anlayışın zaman içinde ortaya çıktığı görülmektedir. Burada öncelikle
İsrail Toprağı (Eretz Israel) ifadesi ile karşılaşılmaktadır 20 ve bununla ilelebet
İsrailoğullarına ait olan yer anlaşılmaktadır. 21 Bu toprakların sınırlarının kutsal
metinlerde bildirildiğine22 ve Kudüs’ün de buranın merkezi olduğuna inanılmaktadır.
Çünkü Kudüs’ün Yahve tarafından seçildiği kabul edilmektedir. 23 Ayrıca Tora’da;
Tanrının (Elohim/ Yahve) Yahudilerden razı olmadığında oradan sürülecekleri ifade
edilmektedir.24 Nitekim Musa’nın kutsal toprağa girişi de bu sebeple engellenmiştir.
Bu durumda İsrail Toprağı ifadesi Tanrı’ya inananların mekânı anlamına
gelmektedir25 ki bu da Kudüs’ün ifade ettiği anlama özel bir boyut kazandırmaktadır.
18
Tekvin, 33: 16, 18.
19
Yusuf Besalel, Yahudi Tarihi, (Genişletilmiş 2. Baskı), İstanbul: Gözlem Yayınevi, 2003, s. 35.
20
Hezekiel, 36: 22-24.
21
Tekvin, 12: 7, 15.
22
Tekvin, 15: 18; Sayılar, 34: 2-12; Hâkimler, 20: 1.
23
Yusuf Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, İstanbul: Gözlem Yayınevi, 2001, c. 3, s. 782.
24
Levililer, 26: 14-33.
25
Kethubot, VIII, 110b. B.T.
26
Tekvin, 12: 5.
27
Tekvin, 12: 6.
66
yola çıkarken nereye gittiğini bilmemektedir. Tanrı “Sana göstereceğim memlekete
git.”, demiştir.28
Mısır’dan döndüğünde daha önce çadır kurduğu Beyt-el’e gelmiştir. Lut ile toprakları
ayırdıktan sonra ise Tanrı’nın bölgedeki ikinci seslenişini işitmiştir. Tanrı İbrahim’e
güneye, kuzeye, doğuya ve batıya bakmasını istemiş, gördüğü bütün yerleri kendisine
ve zürriyetine vereceğini ikinci defa vaat etmiştir. Sonra memleketi kendisine vereceği
için enine boyuna gezmesini istemiştir.32
Daha sonra İbrahim, bölgedeki üçüncü yerleşim yeri olan Hebron’daki Mamre
meşeliğine gelerek çadırını buraya kurmuş ve bir mezbah daha yapmıştır.33 Üçüncü
defa Tanrı’nın sözü kendisine geldiğinde tekrarlanan vaat karşında İbrahim’in o
toprakları miras alacağını nasıl bileceğine dair delil istemesi üzerine kendisinden, bir
inek, bir keçi, bir koç, bir kumru ve güvercin alarak bunları kurban etmesi istenmiştir.
İbrahim daha sonra güneş batarken uyumuş, dördüncü defa Mısır ırmağından Fırat
ırmağına kadar olan diyarın zürriyetine verileceği kendisine bildirilmiştir ki böylece
ilk defa vaat edilen toprakların sınırlarından bahsedilmiştir.34 Bu rüyette dikkat çeken
husus Musa öncülüğünde Mısır’dan çıkışa yapılan vurgudur. Gelecekten haber
28
Tekvin, 12: 1.
29
Tekvin, 12: 6-7; Robert Graves ve Raphael Patai, İbrani Mitleri, Tekvin Yaratılış Kitabı, Uğur Akpur
(çev.), İstanbul: Say Yayınları, 2009, s. 213.
30
Rabi Benjamin Blech, Geçmişten Günümüze Yahudi Tarihi ve Kültürü, Estreya Seval Vali (çev.),
İstanbul: Gözlem Yayınları, 2004, s. 88.
31
Tekvin, 12: 8-10.
32
Tekvin, 13: 3, 14, 15.
33
Tekvin,13: 17-18.
34
Tekvin, 15: 1-12, 15: 18.
67
verilerek zürriyetinin kendilerinin olmayan bir memlekette 400 yıl garip olacakları,
kulluk edecekleri bildirilmiştir.35
İbrahim doksan dokuz yaşında iken gördüğü rüyette beşinci defa gurbet diyarı/
Kenan diyarının kendisine ve zürriyetine ebedi mülk olarak verileceği vaat edilmiştir.
Ancak bu vaatte ilk defa bir şart yer almış, Tanrı’ya ibadet etmeleri istenmiştir. Toprak
vaat edilirken iman ahdi istenmiş, bu ahdin işareti de sünnet olmuştur. Toprak vaat
edilirken aynı zamanda zürriyetinin de gökteki yıldızlar, deniz kıyısındaki kum
taneleri gibi olacağı da bildirilmektedir. 36 Bu sürede İbrahim Kenan diyarında bir
yerde meskûn olmayıp çeşitli yerlere göç etmektedir.37 İbrahim’e toprakla ilgili verilen
vaat daha sonra oğlu İshak ile yenilenmiştir.38 Vaat bir defa da Harran’a giden torunu
Yakup ile yolda yenilenmiştir.39 İbrahim’e yapılan toprak vaatleri yanında yaşadığı
sürede kendi toprağına sahip olmamıştır. Lut ve diğer esirleri savaşarak kurtardığında
dahi bölge üzerinde herhangi bir hak talebi ifade edilmemektedir.
İbrahim’in Kudüs ile bağını ifade edebilecek bilgiye ise Lut’u kurtardığı sırada
rastlanmaktadır. Buna göre Elam Kralı’nın ikna ettiği üç kralla bölgeyi ele geçirmek
için savaşa başladığı bildirilmektedir. Bu birliğin karşısına çıkan Sodom halkı
yenilerek malları ganimet olarak alınmış ve kalan insanlar esir edilmiştir. Durumun
İbrahim’e bildirmesi sonrası yanına aldığı üç yüz on sekiz adamı ile Asurluları yenerek
mallarını geri almış, Lut ve diğer esirleri kurtarmıştır. 40 Bu savaştan dönerken
İbrahim’in Salem/ Kudüs kralı Melchizedek ile görüşmesinden bahsedilmektedir.
Melchizedek İbrahim’i ve ordusunu hoşnutlukla karşılamış kendilerine değerli mallar
vermiştir. Ayrıca Melchizedek’ten Âdil Kral41 ve Rahip Kral olarak bahsedilmektedir.
Bu anlatıda Kudüs’ün kutsallığa sahip bir yer olduğu ifade edilmektedir. 42
35
Tekvin, 15: 13, 15.
36
Tekvin, 17: 8-10.
37
Tekvin, 18: 1-15.
38
Tekvin, 26: 3.
39
Tekvin, 28: 13.
40
Tekvin, 14: 1; 14: 8-13.
41
Tekvin, 14: 18-24.
42
Teddy Kollek ve Moshe Pearlman, Jerusalem, Sacred City Of Mankind A History Of Forty
Centuries, Milano: Librex, 1978, s. 17.
43
Graves ve Patai, İbrani Mitleri, s. 211.
68
Öte taraftan İbrahim’in Kudüs’ün kutsallığı ile sembolik olarak
irtibatlandırıldığı görülmektedir. İbrahim’in oğlu İshak’ı kurban etmek için Süleyman
Mabedi’nin yapıldığı yer olan Moriah dağına götürdüğünden bahsedilmektedir ki
burada bu dağın Yahudi kimlik oluşumundaki sembolik rolünden söz edebiliriz. 44
Ayrıca bölgenin Yahudilerle bağlantısını ifade etmek amacıyla İbrahim’in eşi Sara
vefat ettiğinde mezar yeri olarak Makpela mağarasını satın almasına önem
verilmektedir. İbrahim vefat ettiğinde oğulları İshak ve İsmail onu bu mağaraya
gömmüşlerdir. 45 Daha sonra İshak ve eşi Rebeka ile Yakup ve eşi Lea da aynı
mağaraya gömülmüşlerdir ki bu durum atalar döneminde bölgede İsrailoğullarının
yerleşmesinin ilk örneği kabul edilmektedir.46
Kudüs’ün İbrahim’e Tanrı tarafından vaat edilen toprakların/ arz-ı mevud tam
ortasında yer aldığı kabul edilmektedir. Bu noktada Yahudi algısında Kudüs’ün kutsal
topraklar olarak yer almasının Tanrı tarafından yapılan ahit sonucu kıyamete kadar
kendilerine verildiğine inanılmasından kaynaklanmaktadır. Bir anlamda bu vaat
Kudüs’ün ortaya çıkışının başlangıcı kabul edilmektedir. Bunun yanında Kudüs ile
ilgili çeşitli semboller de bu dönemde görünür olmuştur.
44
Louis Ginzberg, The Legends Of The Jews, Bible Times And Chatacters From The Creation To
Jacop, Henrietta Szold (trans.), Philadelphia: The Jewish Publication Society Of America, 1913, s.
274, 287.
45
Tekvin, 25: 9-10.
46
Tekvin, 49: 31; 50: 13; Armstong, Jerusalem, s. 25, 28.
47
The Apocalypse of Abraham, II: xxv, xxvıı, xxvııı.
69
mabedin yerini açıkça söylemediği hakkında birkaç görüş vardır. Bunlar; diğer
milletler tarafından öğrenilerek buraya putperest mabedleri yapılmaması, sahip olmak
isteyen milletlerin onu tahrip etmemesi ve İsrailoğulları arasında burayı elde etmek
için çatışmanın yaşanmamasıdır.48
İslam Tarihi kaynaklarında yer alan bilgilere göre Firavun rüyasında Kudüs
tarafından çıkan bir ateşin Mısır’daki Kıpti evlerini yaktığını; ancak İsrailoğullarının
evlerini yakmadığını görmüştür. Bu rüyası kâhinler tarafından, Kudüs ahalisinden
doğan birinin saltanatını yıkacağı ve devletini ele geçireceği şeklinde yorumlanmıştır.
Bunun üzerine Firavun’un yeni doğan erkek çocuklarını öldürttüğü ve İsrailoğullarına
zulmettiği aktarılmaktadır.53
48
Hatice Doğan, Maimonides’in Hayatı ve Eserleri, Musa Bin Meymun Delâletü’l-Hairîn, İstanbul:
Gözlem Yayınları, 2010, ss. 173-174.
49
Tekvin, 35: 10; 46: 6-7.
50
Tekvin, 46: 24, 25; Çıkış, 13: 19.
51
Besalel, Yahudi Tarihi, s. 35.
52
Josephus, Antiquities of The Jews, 2: 2.
53
İbnü’l Esîr, el-Kamil fi’t-tarih, Abdullah Köşe (çev.), İstanbul: Bahar Yayınları, 1989, c. 1, s. 149;
Taberi, Tarih-i Taberi, c. 2, ss. 350-352.
70
Tora’da yer alan sonraki anlatılarda Musa’nın Firavun’un sarayında büyüdüğü,
karıştığı kavga sonrasında Medyen diyarına kaçtığı ifade edilmektedir. Musa bir süre
bu bölgede yaşadıktan sonra Horeb dağında yanan bir çalı görmüş ve Tanrı tarafından
kavmi Mısır’dan çıkarmakla görevlendirilmiştir. Bu tecrübede kutsalın dağa tecelli
etttiği veya kutsalın tezahür ettiği bir bölgede bulunduğu kendisine bildirildiğinden
ayakkabılarını çıkarmıştır.54 Bu anlatı kutsal mekânın ayırt edici özelliğini göstermesi
bakımından önem arz etmektedir.
54
Çıkış, 3: 5-10.
55
Josephus, Antiquities of The Jews, 2: 15: 2.
56
Çıkış, 3: 18; 8: 1; 5: 3.
57
Çıkış, 3: 8; 6: 4.
58
Israel Abrahams, “Moses”, E.J., XIV, s. 524.
59
Çıkış, 17: 8-16.
60
Çıkış, 19: 1, 5; 20: 1-17; Çıkış, 25: 18; Josephus, Antiquities of The Jews, 3: 5: 1.
71
etmektedirler. Ayrıca geçmiş ve gelecekte olacak tarihi olayların kendisine
gösterildiğine de inanılmaktadır.61
Çıkış 25-35 babları arasında Musa’nın Sina dağında geçirdiği kırk günde
yaşananlar aktarılmaktadır. Bu sürede Yasa yanında mabede model teşkil edecek
çadırın ölçüleri ve nasıl yapacaklarına dair kurallar da bildirilmiştir. Çadır, içine
konacak Ahid Sandığı’nı muhafaza için inşa edilmiştir. İçinde ise on emrin yazılı
olduğu tabletler bulunmaktadır. On emrin İsrailoğullarına bildirilen Yasa’nın bir özeti
olduğu kabul edilir ki ilk maddesi başka ilahlar edinmeyeceklerini bildirmektedir.67
Bu tabletler önem arz etmektedir; çünkü Musa’ya ilk verildiğinde Sina dağında Yahve
tarafından ateş ile yazıldığı kabul edilmektedir. Fakat Musa’nın Sina dağından
döndüğünde kavminin altın buzağıya taptığını gördüğünde sinirlenip bunları atıp
kırdığı sonrasında ise kendisinin aynı şekilde yeniden oyduğu ifade edilmektedir.68
61
David Winston, “Moses “, E.J., XIV, s. 533.
62
Çıkış, 3: 14.
63
Çıkış, 6: 2-3.
64
Çıkış, 33: 11.
65
Çıkış, 33: 18-20.
66
Çıkış, 33: 20.
67
Çıkış, 34: 1,4; 19: 3.
68
Çıkış, 31: 18; 32: 19; 34: 4.
72
Bu süreçte İsrailoğulları ile Yahve arasında bir ahit yapılmış ve onlar bu ahde
uyacaklarını kabul etmişlerdir. Bu söz, ahde uymadıklarında yaşanacakları da kabul
ettikleri anlamına gelmektedir. Ahit sonrası mezbah inşa edilmiş ve kurbanlarını
sunmuşlardır.69 Böylece İbrahim, İshak ve Yakup ile yapılan toprak ahdi Musa ile
şeriat/ yasa ahdine dönmüştür. Buradan vaat edilen topraklara yerleşmenin kuralları
olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Yasa, Babil sürgünü dönüşü sonrasına kadar Yahudi
dini hayatının merkezinde olmamıştır.70
Kutsal topraklara girmek üzere harekete geçen Musa, her ne kadar bunu
başaramayacak olsa da İsrailoğullarının Tanrı ile özel ilişkileri için bir mabet
oluşturma konusunda ilk adımları atmıştır. Toplanma Çadırı’nın kurulma emri
Musa’ya verilmiştir. Ancak bu portatif bir kutsal mekândır. Çadır ve diğer kutsal
emanetler topluluğun gittiği her yere onlarla birlikte taşınmaktadır. Bu tecrübeleri
henüz sabit bir mekânda kutsalın duyumsanması şeklinde değildir.71 Tanah’ta sunulan
mabet tanımı çöldeki yılların hatırasını devam ettirmektedir. Bu anlamda mabet,
çadırın çevresinde bulunan İsrail halkının temsili olarak görülmektedir.72
Çıkış olayı öncesi ve sonrasındaki çöl yılları boyunca kutsalla yoğun bir
iletişim yaşanmıştır. Daha sonrasında ise kutsalla iletişim çadır ve Ahid Sandığı’nın
inşası ile belli bir mekânda gerçekleşmiştir. Bu çadır daha sonra Süleyman Mabedi’nin
ilk modeli olarak anlaşılmıştır. Ayrıca gösterilen sınırlar, ayrıntısıyla belirtilen ölçüler
ve uyulması gereken kurallar ile çevrelenmiştir. Böylece bu süreç kutsal mekâna doğru
çıkış olarak anlamlandırılmıştır. 74
Kudüs’ün Çıkış’ta yer almamasına rağmen
İsrailoğullarının mücadelesi şehrin alınması ve mabedin inşası ile sonuçlanmıştır.
Ayrıca Mısır’dan çıkış, Tanrı’nın vaadi dolayısıyla baba ocağı olarak kabul ettikleri
69
Çıkış, 23: 20-31; 24: 3-8.
70
Armstrong, Jerusalem, s. 31.
71
Armstrong, Jerusalem, s. 34.
72
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s. 31.
73
Çıkış, 23: 23, 24, 30.
74
Çıkış, 19: 23 (Kavm Sina dağına çıkamaz, sen dağa sınır koy).
73
topraklara dönüş olarak anlamlandırılarak İsrailoğullarının uzun trajik tarihlerinde
başvurduğu bir örnek model olarak yer almıştır. Bu bağlamda çıkış mitinin İsrail’in
kuruluşunda da kullanıldığı da görülmektedir. Böylece Kudüs, İsrailoğulları için
kaostan gerçek bir kurtuluşa geçişi ifade etmektedir.75 Bu örnek Kudüs’ün tarihinde
sonraki yüzyıllarda da sıklıkla karşımıza çıkacaktır. Çıkış mesajı Hıristiyanlar
tarafından da ilham alınmıştır. Bu sembolik olarak baskı ve adaletsizlikle mücadeleyi
ifade eden bir anlamda kullanılmaktadır.76
Musa kavmini Kenan diyarının sınırına kadar getirmiş; ancak yaşanan bütün
mucizelere rağmen kendisi Kenan diyarına girememiştir. Bunun için yaptığı tek
faaliyet bilgi toplamak amacıyla Kenan diyarına birkaç kişi göndermek olmuştur.77
Vaat edilen topraklar için yola çıkan kavim, pek çok zorluk ve mucize yaşamıştır.
Ancak anlaşılması zor bir durum gerçekleşmiş ve Kenan diyarı, bal ve süt akan
topraklar olsa da İsrailoğulları orada yaşayan kavmin kendilerinden güçlü olduğu
haberini aldıklarında savaşmaktan kaçınmıştır. Mısır’a tekrar dönmekten dahi söz
eden kavmin itirazları sonucu, buraya gelmek için gerçekleştirilen pek çok mucizeye
rağmen Yahve, onların Kenan diyarına girmelerini kırk yıl yasaklamıştır. Bu yasak
Musa için de geçerli olacaktır.78 Tanrı, Musa’nın Abarim dağına çıkmasını söyleyerek
Kenan diyarını kendisine göstermiştir. Burada Kenan diyarının sınırlarından da
bahsedilmiştir. Daha sonra Musa ve beraberindeki kavim Moab ovasına yerleşmiştir.
Musa’nın Moab ovasında vefat ettiği bilinse de Yahudilere göre mezarının yeri
bilinmemektedir.79
Kur’an’da ifade edildiği üzere Hz. Musa, Allah’ı göklerin ve yerin yaratıcısı
olarak anmaktadır. Bunun yanında çöldeki yıllarda kavmin bölgedeki putperest
halklardan etkilenerek altından yaptıkları buzağıya tapması aktarılır. Bu dönemde
ağırlıklı olarak tevhitten bahsedilmekte ve âlemlerin Rabbi olan Allah’ı gereği gibi
tanımaları istenmektedir. 80 Bununla beraber bu dönemden bahsedilirken Kur’an’da
kutsal mekânlar ile bilgilere de rastlanmakta ve buralarda Tur dağı kutsal yer olarak
75
Besalel, Yahudi Tarihi, s. 39.
76
Armstrong, Jerusalem, s. 30.
77
Sayılar, 13: 2; 17-20.
78
Sayılar, 14: 1, 2, 3, 4, 33; Martin Buber, Moise, Albert Kohn (trans.), Paris: Press Universitaires De
France, 1957, s. 218.
79
Sayılar, 27: 12; 34: 1-12; Tesniye 34: 1, 2, 5.
80
el-Araf 7/152; el-Maide 5/12; eş-Şuara 26/23-24.
74
geçmektedir.81 Ayrıca İslami kaynaklarda Hz. Musa’nın ölüm vakti geldiğinde kutsal
diyara bir taş atımı mesafede ruhunun alınmasını istediği belirtilmektedir.82
Birinci bölümde çeşitli şekillerde ifade edildiği üzere insanoğlu çok eski
zamanlardan beri kutsalla iletişim kurmak istemiş ve bu amaçla bir takım sembollerin
yer aldığı bazı mekânların ayrıcalıklı olduğunu düşünmüştür. Bu mekânlardan biri
olan ve Yahudilikte önem ifade eden Kudüs’ün kutsallığının merkezinde ise mabet
bulunmaktadır. Mabedin ilk örneğinin de çölde Musa öncülüğünde yapılan Toplanma
Çadırı olduğu kabul edilmektedir. Musa döneminde kutsalın aralarında bulunması için
Toplanma Çadırı Yahve’nin gösterdiği örneğe uygun şekilde yapılmıştır. Bütün
detaylar en ince ayrıntısına kadar Tanrı tarafından tasvir edilmiş ve buna uygun şekilde
yapılması istenmiştir.85
81
et-Taha 20/12.
82
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 214.
83
Buber, Moise, s. 230.
84
Yeşu, 1: 1, 2; 6: 20; 10: 1, 22; 15: 63; Armstrong, Jerusalem, s. 22.
85
Çıkış, 25: 40.
75
Çadır, içinde taş tabletlerin bulunması sebebiyle Şehadet Çadırı olarak da
anılmıştır.86 Burası salt bir ibadet mekânı olarak değil aynı zamanda Ahid Sandığı,
Teva’nın ilk örneklerinden birisi denilebilecek olan masa, kandillik gibi kutsal
eşyaların bulunduğu özel bir yer olarak tasarlanmıştır. Tanrı, bu çadırın içine saf
altından yapılmış ve kenarı altın bir pervazla çevrilmiş bir masa yapılmasını
emretmiştir. Dört altın halkası bulunan masayı taşıması için akasya ağacından iki sırık
yapılması ve altınla kaplanması istenmiştir. Masa, sinagoglarda Teva’larda olduğu gibi
salt kutsal metnin üzerine konulması için değildir. Sunular için gerekli altın tabaklar,
testiler üzerinde sürekli yer alacaktır. Masa bu haliyle tanrısal makamı temsil
etmektedir.87 Çadır bu yönüyle Tanrı ile iletişimin yeni şeklini ortaya koymaktadır. Bu
yüzden de artık o sıradan bir çadır ya da sadece ibadetlerin yapıldığı bir mekân
değildir. Tam tersine İsrailoğulları ile Yahve arasındaki özel ilişkinin somut ama
sembolik bir göstergesidir.
Tora’da çadırın inşası bittiğinde Tanrı’nın kabul etmesinin bir işareti olarak
bulut tarafından kaplandığı ifade edilmekte ve Rabbin izzetinin çadırı doldurduğuna
inanılmaktadır. Buna göre Musa çadıra her girdiğinde bulut ile kaplanmaktadır. 91
Görüldüğü gibi Musa döneminde inşa edilen çadır kutsallığın en iyi hissedildiği yer
olarak karşımıza çıkmaktadır. Burası Musa ve İsrailoğullarının Yahve ile özel olarak
konuştukları bir yerdir: “Rab Musa ile iki arkadaş gibi yüz yüze konuşurdu. Sonra
86
Güç, Dinlerde Mabed ve İbadet, s. 107.
87
Çıkış, 25: 30 (Masanın üzerine huzur ekmekleri koyacaksın, ekmekler daima huzurumda olacak).
88
Çıkış, 26, 27.
89
Güç, Dinlerde Mabed ve İbadet, s. 108.
90
Çıkış, 36; 40: 17.
91
Çıkış, 33: 9.
76
Musa ordugâha dönerdi. Ama genç yardımcısı Nun oğlu Yeşu çadırdan çıkmazdı.92
Musa bir çadır alır, ordugâhın dışına biraz öteye kurardı. Ona “Buluşma Çadırı”
derdi. Kim Rabbe danışmak istese, ordugâhın dışındaki Buluşma Çadırı’na giderdi.”93
Tabut 96 / Aron Aberit 97 / Ahid Sandığı Kudüs’ün kutsallığı ile bağlantılı bir
sembol olarak önem arz etmektedir. Ahid Sandığı’nın önceleri Toplanma Çadırı’nın
sonrasında Süleyman Mabedi’nin en kutsal alanında yer aldığı kabul edilmektedir. En
önemli özelliği ise kutsalla iletişimde aldığı roldür. Bu sembol İsrailoğulları tarafından
Yahve’nin aralarındaki varlığının görünen işareti olarak anlaşılmaktadır.98
Tora’daki bilgilere göre sandık temelde on emrin yazılı olduğu tabletleri ihtiva
etmektedir. Bunun yanında daha sonraki süreçte sandığın içine kudret helvası, Şeriat
Kitabı (Pentateuk) ve Harun’un asası da konulmuştur. Yahve ile yapılan ahdin yani
On Emir’in yazılı olduğu tabletlerin içinde bulunması sebebiyle Ahid Sandığı
denilmektedir. 99 Aynı zamanda Şehadet Sandığı da denilmektedir. 100 Günümüzde
sinagoglarda Kudüs mabedine bakan duvarda Tevrat rulolarının bulunduğu bölüm
Aron Akodeş de çadırda sandığın bulunduğu bu kısmı temsil etmektedir.101
92
Çıkış, 33: 11.
93
Çıkış, 33: 7.
94
Çıkış, 40: 34-37.
95
İbn Haldun, Mukaddime, Zakir Kadiri Ugan (çev.), İstanbul: MEB, 1990, c. 2, s. 253.
96
el-Bakara 2/248.
97
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 1, s. 73.
98
Armstrong, Jerusalem, s. 33.
99
Sayılar,10: 33.
100
Çıkış, 26: 33.
101
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 1, s. 73.
77
Sandığın kutsalla iletişimdeki rolünde kerubiler arasındaki bölümün önemi
görülmektedir. Musa ile Yehova sandığın inşasından sonra çadırda onun bulunduğu
alanda ve iki kerübi102 arasından konuşmuşlardır.103 Kerubilerin kanatları arasındaki
boşluk kutsal ile konuşulan kısmı oluşturmaktadır. Bu boşlukta kutsal bilinmeyen özel
bir biçimde tecelli etmektedir. Bu bölüm perde ile gizlenmekte, böylece herkes
tarafından görülmesi engellenmektedir. Ayrıca kutsalın tezahürü esnasında gündüz
bulutla, gece ateşle örtülmektedir. Bu kısmı göremeyen insanlar tezahür anında
gerçekleşen bulutu görmekte ve sesler duymaktadırlar. 104 Kerubiler daha sonra
sandıkla ilgili çizimlerde yüzleri birbirine dönük, kanatları birbirine yaklaşmış şekilde
resmedilmiştir.
102
Kerübi: Melek tasviri.
103
Çıkış, 25: 16, 22.
104
Cemâleddin Şarkâvi, Yehova’nın Ahit Sandığı, Eldar Hasanov (çev.), İstanbul: Ocak Yayınları,
2012, s. 23, 35.
105
Sayılar, 10: 33-34.
106
Sayılar, 10: 33-34.
107
I. Samuel, 4: 11; 5: 2; 6: 1-2.
78
görülmektedir. Filistîler sandığı gönderdiğinde Beytşemeşliler onu almışlardır ve içine
baktıkları için aralarından elli bin yetmiş kişi ölmüştür.108
108
I. Samuel, 6: 13, 19; 7: 1.
109
II. Samuel, 6: 2, 6, 7.
110
I. Krallar, 8: 9.
111
I. Samuel, 3: 1-4.
112
Abdurrahman Küçük, “Ahid Sandığı”, İstanbul: DİA, 1988, I, s. 535.
79
sandığın geleceğini bildirmektedir. Ayrıca içinde Musa ve Harun ailelerinden kalanlar
bulunduğu bildirilmektedir. Tabutun sekine özelliğinden ve melekler tarafından
taşındığından bahsedilmektedir.113 Sekine’nin tabutun içinde bulunan zebercet veya
yakuttan bir kedi başı gibi başı ve kedi kuyruğu gibi kuyruğu olan iki kanadı bulunan
ve ses çıkaran bir suret olduğu rivayetleri yanında insan gibi yüzü olan ve ses çıkaran
bir rüzgâr olduğu da rivayet edilmiştir. 114 Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar
bütün peygamberlerin resimlerinin tabutta bulunduğu da rivayetler arasındadır. 115
Burada yer alan sekinenin/ huzur bizzat tabutta bulunan bir özellik olmadığı bunun
tabutun yanlarında olmalarından kaynaklandığı şeklinde de anlaşılmıştır.116
113
el-Bakara 2/248.
114
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 2, s. 1350.
115
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 2, s. 1348.
116
Muhammed Reşîd Rızâ ve Muhammed Abduh, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: Tefsîru’l-Menâr, Harun
Ünal, Mehmet Erdoğan, Niyazi Beki, İbrahim Tüfekçi ve Rahmi Yaran (çev.), İstanbul: Ekin
Yayınları, 2011, c. 3, s. 15.
117
Yuhanna’nın Vahyi, 11: 19.
118
Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, Isparta: Fakülte Yayınevi, 2010, s. 45; el-
Berzencî, Kıyamet Alametleri, Naim Erdoğan (çev.), İstanbul: Pamuk Yayınları, ty, s. 165.
119
Reuven Firestone, Yahudiliği Anlamak İbrahim’in/ Avram’ın Çocukları, Çağlayan Erendağ ve
Levent Kartal (çev.), İstanbul: Gözlem Yayıncılık, 2004, ss. 194-195.
80
olmalarını sağlayan Musa’dan farklıdır. Musa bir peygamber ve yöneticidir. Lakin o,
sadece kavmini idare etmiştir. Oysa bir peygamber olmayan sadece bir kral olan
Davud, farklı milletlere de hükmetmiştir. Musa, Levi soyundan iken Davud, Yahuda
soyundandır. Davud, İsrailoğullarını İbrahim ile başlayan vaat-ahit zincirinde sürekli
tekrarlanan kutsal toprakların başkentine bir anlamda merkezine, yeryüzü cennetine
ulaştırmayı başarmıştır. Oğlu Süleyman’ın mabedi inşası ile de kutsalla iletişim sabit
bir merkez kazanmıştır.
Tanah’ta Davud ile ilgili bilgiler krallar dönemi anlatılarında Yeşu ile başlayan
dönemden sonra İsrailoğullarının kendilerine başka kavimler gibi kral ataması için
peygamber Samuel’e başvurmaları ve Saul’un ilk kralları olması ile başlamaktadır.
Saul’un ordusunda görevli yine Samuel peygamber tarafından mesh edilen Yesse’nin
oğlu Davud ise aynı dönemde Filistîler ile yapılan savaşta Golyat’ı öldürmesi ve
devam eden süreçteki kahramanlığı ile öne çıkmaktadır.121
Davud, Kral Saul ile aralarında çıkan anlaşmazlık sonucu onun yanından
ayrılmıştır. Saul’un ölümünden sonra da Horeb bölgesinde kral ilan edilmiştir.
İsrailoğulları Davud’un peygamber Samuel tarafından mesh edildiğini ve Filistîlerle
savaşmak ve toprak elde etmek için ona güç verdiğini bu sebeplerle kendisini kral
olarak kabul edeceklerini açıklamışlardır. 122 Başarılı askeri ve diplomatik ilişkiler
sonrası İsrailoğullarının ikinci kralı olan Davud İsrailoğullarını bir araya getirerek
Birleşik Krallığı’nı kurmuştur. 123 İsrailoğullarının krallık yönetimine geçişlerini
Yahve ile Davud arasında yeni bir anlaşma olarak anlamak mümkündür. Bu dönemde
Tora’daki İbrahim anlatısında yer alan Kudüs/ Salem şehri Kralı Melchizedek gibi
Davud da Kudüs şehrinin hem kralı hem dini lideri olarak görülmektedir.
120
Josephus, Antiquities of The Jews, 7: 3: 1, 2; Besalel, Yahudi Tarihi, s. 43.
121
I. Samuel, 16: 13; 17: 50, 51; II. Samuel, 5: 3.
122
II. Samuel, 2: 1-2; 5: 1-3; Josephus, Antiquities of The Jews, 7: 2: 2.
123
Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 27.
81
Tanah’ta Kral Davud Kudüs’ü kuşattığında Yebusilerin, körlerin ve topalların
onları kovalayacağını124 ifade ettikleri ve bununla uzun bir süredir bölgede göçebe
halde bulunan İsrailoğullarını ciddi bir kuvvet olarak görmedikleri anlaşılmaktadır.
Genç Davud’un Filistîlerden Golyat’ı öldürmesi ile ilgili anlatıdaki cesareti burada da
ortaya çıkmaktadır. Horeb şehri, Davud’un krallığının başlangıcında yer alan önemli
bir şehir olmasına rağmen kraliyet merkezi olarak tercih edilmemiştir. Bundan sonra
ise Kudüs Kenan site devletleri içinde en kutsal ya da en güçlü yer olmamasına rağmen
başkent yapılmıştır. Bu durum şehir için bir dönüm noktası olmuştur. 125 Davud
dönemine kadar vaat edilen Kenan diyarından söz edilirken Kudüs’ün başkent olarak
ilanından sonra merkez görünür olmuştur.126
Kral Davud döneminde şehrin eski karakteri korunmuş, bölgenin yerleşik halkı
topraklarından çıkarılmamış ve krallık içinde yaşamaya devam etmiştir. Bölgenin
yerleşik halkı ile kutsallarına saygısızlık ya da yaşantıları ile ilgili hususlarda çatışma
içinde olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Ayrıca Davud ve oğlu
Süleyman yerli kadınlarla evlenmişlerdir. Hatta Davud’a Hititli bir kadından olan oğlu
Süleyman mirasçı olmuştur. Bu dönemlerde İsrailoğulları ve Filistîler yan yana
bulunabilmişlerdir.127
Yukarıda bahsedilen sebeplerin yanında insanları bir arada tutmak için şehrin
kutsal ile bağının olması da önem arz etmektedir. Ancak ilk başlarda şehrin
İsrailoğulları için kutsal merkez olarak düşünüldüğüne dair net işaretler
bulunmamaktadır. Davud döneminde iki önemli olay sonrası Kudüs’ün dini öneminin
ağırlık kazandığı görülmektedir. Bunlar; Ahid Sandığı’nın Kudüs’e getirilmesi ve
mabedin yerinin belirlenmesidir.
124
II. Samuel, 5: 6.
125
II. Samuel, 5: 9; Armstrong, Jerusalem, s. 37.
126
Armstrong, Jerusalem, s. 47.
127
I. Krallar, 1: 35; II. Samuel, 24: 18.
82
İsrailoğulları, Kenan topraklarına geldiklerinde bulundukları yerlerin yüksek
tepelerinde kurbanlarını sunmuşlardır.128 Kudüs’ün başkent olmasından ve mabedin
inşasından sonra ise insanlar kurban sunmak için farklı yerlerden buraya gelmişlerdir.
Bu durum önceleri kutsal anlayışına aykırı görünse de Kudüs şehrinin Tanrı tarafından
seçildiği anlayışının geliştirilmesi sonucunda kutsal mekân olarak kabullenilmiştir.
Öte taraftan Davud, Kudüs’ü bir merkez olarak seçtikten sonra burada çeşitli
imar faaliyetlerinde bulunmuş ve Sur (Lübnan) Kralı Hiram’ın ağaç ve usta
göndererek yaptığı yardımlarla kendisi için bir ev inşa etmiştir. Sonrasında Musa
döneminden itibaren Yahve’nin varlığının sembolü olarak görülen sandık,
Abinabad’ın evinden alınarak Kudüs’e getirilmiş ve hazırlanan çadıra
yerleştirilmiştir.129
128
I. Krallar, 3: 2 (Yüksek yerlerde kurban ediyorlardı; çünkü o günlere kadar Rabbin ismine yapılmış
bir ev yoktu).
129
II. Samuel, 6: 17.
130
II. Samuel, 7: 2.
131
I. Tarihler, 17: 1, 11; 22: 8-10.
132
II. Samuel, 24: 16-25.
83
ve evlidir. Hasat zamanı gece karanlığına gizlenerek zengin kardeş, kendisinden daha
fazla ihtiyacı olduğunu düşündüğü fakir kardeşinin ekin yığınına kendi hakkından
ekleme yapmaktadır; fakir kardeş de bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi olması
sebebiyle kendisinden daha fazla ihtiyacı olduğunu düşündüğü zengin kardeşinin
yığınına ekleme yapmaktadır.133 Bu anlatı Davud’un ve Aravna’nın çocuklarının bu
dağda beraber dua edeceklerinin bir işaret olarak yorumlanmaktadır.134
133
Goldhill, The Temple of Jerusalem, ss. 36-37.
134
Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 47.
135
I. Tarihler 22: 2, 3, 5, 14, 15 (Taş yontmak için yontucular, taş ve kereste işçileri, demir, tunç, erz
ağaçlar, 100. 000 talant altın, 50. 000 talant gümüş).
136
I. Tarihler, 28: 11-17, 19.
137
I. Krallar, 6: 1-10; 28: 10; Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 1, s. 109.
84
eskiyen, tamir gereken işler için kullanılmıştır.138 Ayrıca Süleyman’ın krallığındaki en
önemli faaliyet mabedin inşası olarak görülmektedir.139
138
II. Tarihler, 2: 7-9; Güç, Dinlerde Mabed ve İbadet, s. 118, 120.
139
I. Krallar, 6: 7.
140
I. Krallar, 6: 1-37; 8: 1-10; Josephus, Antiquities of The Jews, 8: 4: 1.
141
Margaret Barker, The Gate Of Heaven The History and Symbolism of the Temple in Jerusalem,
Whitsun: SPCK, 1990, s. 57.
142
I. Krallar, 8: 30-37; 9: 1-7.
85
yapı değil içerideki ve dışarıdaki yabancı kavimlerle iletişimin sürdürüldüğü bir
yönetim anlayışı bulunduğu görülmektedir.143
Kudüs’te inşa edilen mabet Yahve’ye bağlılığı işaret etmektedir. Diğer taraftan
İsrailoğullarının itaatsizlikleri karşısında gerçekleşen yıkımlar ile de tarihteki
varlıklarının sembolü olmaktadır. Bununla beraber mabedin ihtişamı krallığın gücünü
göstermekte ve İsrailoğullarının Yahve ile bağlantılı tarihinin en önemli kısmını
oluşturduğu kabul edilmektedir. Mabedin inşası da bu amaçla Yahudi tarihi ile
bütünleştirilmektedir. Şöyle ki Josephus, Süleyman Mabedi’nin inşasından
bahsederken Süleyman’ın krallığının dördüncü yılında yapımına başladığını
belirtmektedir. Ayrıca mabet Musa öncülüğünde Mısır’dan çıkışın 592. yılında,
İbrahim’in Mezopotamya’dan Kenan diyarına gelişinin 1020. yılında, Nuh tufanının
1440. yılında ve ilk insan Âdem’in yaratılışının 3102. yılında gerçekleştiği ifade
edilerek mabet tarihlendirilmektedir.145 Tanah’taki önemli şahıslara, İsrailoğullarının
tarihi içindeki mabedin anlamını ifade eden örnekler olarak yer verilmektedir. Böylece
şahısların ötesinde mabet ile ortaya çıkan anlama vurgu yapıldığı görülmektedir.
Tanah’ta ilk insanın yaratılışı ve tufan bahislerinin kısa bir giriş olarak yer alması,
İbrahim ile ilgili anlatılardaki vaat teması ve Mısır’dan çıkışın bu tarihteki yeri
itibariyle pek çok ritüele kaynak olarak görülmesi de bu amaç etrafında
bütünleştirilmektedir.
143
I. Krallar, 9: 20, 10: 1.
144
I. Krallar, 11: 7 (Kudüs’ün önünde olan dağda Moab mekruh şeyi Kemoş için ve Ammon oğullarının
mekruh şeyi Molek için yüksek bir yer yaptı.).
145
Josephus, Antiquities of The Jews, 8: 3: 1.
86
bunlar mabedin tahribinden sonra yazılmıştır. Hizkiya ve Yoşiya dönemlerinde
Kudüs’teki Süleyman Mabedi dışında dini aktivitelerin kaldırılması gündeme
gelmiştir. Bütün Yahudilerin ibadet için Kudüs’e gelmeleri istenmiştir. Özellikle hac
bayramı olan Fısıh (Passover), Çadırlar (Sukkot) ve Hamursuz (Şavuot) günlerinde
mabet bütün ülke için tek ibadet merkezi kabul edilmiştir.146
146
II. Krallar, 23: 4-23; Besalel, Yahudi Tarihi, s. 50.
147
I. Krallar, 12: 25-33.
148
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, s. 27.
149
Buhari, “Kitabu’l-Enbiya”, 10.
150
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 242.
151
İbn Haldun, Mukaddime, c. 2. s. 258.
152
es-Sebe 34/14.
87
gösterilmektedir. Böylece mabedin yapımının insan işi olmadığı, o büyüklükte taşları
yerleştirmek için cinlerin kullanıldığı şeklinde anlaşılmaktadır.153
153
Taberî, Tarih-i Taberi, c. 1, s. 517, 557, 558; es-Sebe 34/12 (Cinlerden Rabbinin izniyle önünde
çalışanlar vardı.); es-Sebe 34/13.
154
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 481; Taberî, Tarih-i Taberi, c. 1, s. 519.
155
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s. 30.
156
Besalel, Yahudi Tarihi, s. 50.
88
kuzeydeki İsrail krallığında Kral Yerovam/ Yerobam’ın da teşvikiyle yeni tapınma
merkezleri oluşturulmuştur. Beyt-el ve Dan şehirlerinde Süleyman Mabedi dışında ve
ona alternatif olmak üzere iki mabet daha inşa edilmiştir.
Ve kıral danıştı ve iki altın buzağı yapıp kavma dedi: Yeruşalime çıkmak sizin
için fazladır; ey İsrail, işte seni Mısır’dan çıkaran ilahların! Ve birini Beyt-ele
yerleştirdi ve obirini Dana koydu. Ve bu iş günah oldu ve birinin önünde tapınmak
için kavm Dana kadar giderlerdi. Ve yüksek yer evleri yaptı ve Levi oğullarından
olmayan kavmın her ucundan kâhinler yaptı.157
157
I. Krallar, 12: 28-31.
158
I. Krallar, 12: 32-33.
89
üzerine yürüyerek MÖ 586’da Kudüs’ü ve Süleyman Mabedi’ni yıkmıştır ve
İsrailoğullarını Babil’e sürgün etmiştir.159
Nebukadnezar, Kudüs’ü işgal ettikten sonra şehri bir daha canlanma ümidi
kalmayacak şekilde tahrip ettirmiştir. Mabet, kraliyet sarayı ve bütün evler yakılmış,
şehrin duvarları yıkılmıştır. Babil’e sürgün olarak götürülen insanlarla birlikte
mabedin hazineleri olan altın ve gümüşler de götürülmüştür.163 Tanah’ın II. Krallar
Kitabı’nda bu durum ayrıntılı olarak yer almaktadır.164
Yukarıda sözü edilen yıkım Süleyman Mabedi’nin Yahve adına inşa edilerek
diğer mabedlerden ayrı olduğunu kabul eden insanlar için ne anlam ifade etmektedir?
Yahuda krallığının yıkılması Yahudi tarihi açısından oldukça önemli sonuçlar ortaya
çıkarmıştır. Kudüs ve mabet tahrip edilerek yıllarca sürecek olan sessizliğe terk
edilmiştir. Yaşanan yıkım ve sonrasında gerçekleşen Babil sürgünü ile Davud Krallığı
sona ermiştir. Kudüs’ün ve mabedin yıkılması dünyanın sonu ile eşdeğer görülmüştür.
Şehir yaratmadan önceki kaos durumu gibi sessiz bir hale dönmüştür. Bununla beraber
Süleyman Mabedi’nin yeniden yapılması konusu da Mesih ile birlikte düşünülmeye
başlamıştır ve Nuh tufanında dünyanın sular altında kalmasının benzeri olarak görülen
bu yıkım yeni bir yaratmanın da habercisi olarak görülmüştür.165
159
II. Krallar, 24: 1-20; 25: 1-6.
160
II. Krallar, 25: 7-12.
161
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s. 43.
162
II. Krallar, 25: 22; 25: 25; Josephus, Antiquities of The Jews, 10: 9.
163
II. Tarihler, 36: 18-21.
164
II. Krallar, 25: 14-18.
165
Armstrong, Jerusalem, s. 79.
90
Babil sürgünü hakkındaki bilgilere II. Krallar ve II. Tarihler kitapları ile
Hezekiel ve Yeremya’nın kitaplarında rastlanılmaktadır. Mabedin tahribi
Yeremya’nın haber verdiği felaketin gerçekleşmesi olarak görülmüştür. Babil
sürgününün sebebi ise Yahudi halkının Yahve’ye karşı itaatsizliği ve günahları olduğu
kabul edilmiş, sürgün ilahi bir ceza olarak yorumlanmıştır.166
166
Yeremya, 1: 15-16 (Şimal ülkelerinin aşiretlerini çağıracağım gelecekler ve Kudüs’ün kapılarından
girecekler; çünkü başka ilahlara buhur yaktılar kendi ellerinin işlerine tapındılar.).
167
Jean Christophe Attias ve Esther Benbassa, Paylaşılamayan Kutsal Topraklar ve İsrail, Nihal Önol
( çev.), İstanbul: İletişim Yayınları, 2012, s. 63.
91
düşünülmemektedir. Bununla birlikte Babil’de yabancı durumundadırlar, Kudüs’teki
gibi değildirler ve istedikleri yere mabedlerini inşa edememişlerdir.168
168
Attias ve Benbassa, Paylaşılamayan Kutsal Topraklar ve İsrail, s. 67.
169
Hezekiel, 1: 1, 1: 15, 5: 13, 8: 3, 8: 5.
170
Hezekiel, 47: 1; Hezekiel, 47: 9; Hezekiel, 47: 12 (O ırmağın kıyısında her çeşit yemiş ağacı bitecek,
yaprağı solmayacak ve meyvası tükenmeyecek; çünkü suları Makdis’ten çıkıyor).
171
Mezmurlar, 137: 5.
92
kendilerini temsil eden bir boyut kazandırmışlardır. Bu sürecin sonunda ise Yahudi
kimliği Kudüs ile bütünleştirilmiştir.
172
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s. 47.
173
Ezra, 1: 5; Josephus, Antiquities of The Jews, 11: 1: 1.
174
II. Tarihler, 36: 23 (Fars Kralı Koreş şöyle diyor: göklerin Tanrısı Yehova dünyanın bütün
krallıklarını bana verdi ve Yahudada olan Kudüs’te kendisi için bir ev yapayım diye bana emretti.
Onun bütün kavmından aranızda kim varsa Tanrısı Rab onunla beraber olsun ve çıksın); Ezra, 1: 4.
175
İşaya, 44: 28; II. Tarihler, 36: 22; Ezra, 1: 2.
176
Ezra, 1: 7.
177
Ezra, 2: 65.
93
Bu noktada mabedin yeniden inşası da Kudüs’te bir araya gelen Yahudi toplumunun
tekrar inşa edilmesi anlamına gelmektedir.
178
Ezra, 3: 2, 4.
179
Ezra, 3: 8-10.
180
Ezra, 4: 1-3,7, 13, 15, 19, 23.
181
Ezra, 4: 24.
182
Josephus, Antiquities of The Jews, 11: 1.
183
Ezra, 7: 10; 7: 25-26.
94
Ezra ve Nehemya ikinci mabet döneminde Kudüs’e gelerek Tevrat’a göre
yaşanması için Yahudi toplumunda reformlar yapan iki lider olarak görülmektedir.
Ezra toplumu dini temellere göre kurmaya çalışırken Nehemya şehrin duvarlarını inşa
etmeye başlamıştır.184 Nehemya döneminde mabedin yapımı tamamlanmıştır; ancak
şehrin imarı henüz bitirilmemiştir. Yapılan faaliyetlerle Kudüs, şehir olarak yeniden
canlandırılmaya başlamıştır. Mabedin inşasından sonra farklı konular da gündeme
gelmiştir. Burada Nehemya’nın da Ezra’nın da İsrailoğullarının yabancı kadınlarla
evlenmesine karşı çıktığı ve Tevrat hükümlerini uygulamadaki gevşekliğe karşı çeşitli
tedbirler aldığı anlatılmaktadır.
184
Nehemya, 2: 17; Josephus, Antiquities of The Jews, 11: 5: 7-8.
185
Ezra, 9: 2; 10: 11.
186
Josephus, Antiquities of The Jews,11: 5: 4.
95
verilmemesinden sonra Ezra döneminde Yahudi kimliği biyolojik soya/ ırka bağlı ayrıt
edici bir özellik olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Yahudiler arasındaki en önemli
problem kimlik sorunu olmuştur. Bu konu İsrail’in kurulma sürecinde kimlerin Yahudi
kabul edilmesi gerektiği tartışmaları ile yeniden gündeme gelmiştir. Bu anlamda
Kudüs’e mabedin bulunduğu yer olması sebebiyle Yahudi kimliğinin oluşumunda
önemli bir yer verildiği görülmektedir.187
Ezra ile belirginleşen ikinci mabet döneminde dini reformlar dikkat çekicidir.
Ezra kendisini Yahve’nin hukukçusu olarak çalışmaya adamıştır. Tevrat’ı hem öğreten
hem uygulayandır. Dağa çekilerek Tevrat’ı kısa bir sürede yazması ve sürgünden
Yahudi halkını getirmesi, Musa’nın dağdan on emri getirmesi ve Mısır’dan kavmini
çıkarmasına benzetilerek Musa ile karşılaştırılmıştır. Yaptığı faaliyetler içinde Tevrat
hükümlerini uygulamanın gereği olarak gördüğü dış evliliklerin yasaklanması öne
çıkmıştır. Bu süreçte sadece Babil’den gelenler gerçek Yahudi kabul edilmiştir.
Buradan hareketle Tanrı’nın hukuku yani Musa Şeriatı temeli üzerine kurulu bir kimlik
inşa etmek istemiştir. Bunun sonucu olarak da bu dönemin en belirgin özelliği olarak
yabancılarla karışmama esasına dayanan anlayış, Kudüs’ün tarihine geçmiştir.188
187
Erdem Güven, Mekân, Kimlik ve Yahudilik, Kuzguncuk Yahudi Cemaati Üstüne Bir Çalışma,
İstanbul: Sosyal Yayınları, 2011, s. 36, 37, 133.
188
Armstrong, Jerusalem, s. 100, 102.
189
Ali Osman Kurt, Erken Dönem Yahudi Tarihi, Yahudiliğin Mimarı Ezra, İstanbul: IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, 2007, s. 131, 190.
96
Sürgün ve restorasyon sürecinin Yahudiliğin gelişiminde fazlaca etkiye sahip
olduğu bilinmektedir. Bu konuda farklı bir görüşün sahibi olan R. Firestone,
sürgünden önce yerel ve kabileci bir din olan Yahudiliğin sürgün tecrübesiyle
evrensellik kazandığını öne sürmektedir. Ona göre Yahudiler Babil’de de kendi
tanrılarına ibadette ısrar edince İsrail’in tanrısının Babil’de de en az Kudüs’teki kadar
gerçek olduğu gösterilmiş olmaktadır. Yine kurban gibi sadece mabedde yapılabilecek
ibadetler yerine başka toplu ibadetler geliştirme ve mabedin olmadığı yerlerde de
ibadet edebilme kabiliyeti geliştirilmiştir. Bununla beraber sürgün öncesi dönemde
inancı kendilerine özel gördükleri için diğer insanların putperestliklerine karşı sessiz
kalan topluluk iken sürgün tecrübesi sonrasında inancı yine kendilerine özel görmekle
birlikte başkalarının putperestliğine sessiz kalamayacaklarını, paganizmin tüm
insanlık için kötü bir şey olduğunu fark ettiklerini iddia etmektedir.190
Bölgedeki Pers hâkimiyeti Büyük İskender’in MÖ 332 yılındaki zaferi ile sona
ermiştir. İskender hâkimiyeti süresince bölge halkına kendilerini yönetme hakkı
vermiştir. İskender’in ölümünden sonra ise Yahudilerin yaşadığı topraklar komutanları
arasında bölünmüştür. MÖ 175-163 tarihleri arasındaki dönemde İsrailoğulları Helen
kültürünü benimseye zorlanmıştır. Yunan geleneklerinin benimsenmesi istenerek
Kudüs şehrine putperest bir kâhin atanmış ve Yahudi gelenekleri yasaklanmıştır. Bu
baskıcı tutum karşısında İsrailoğulları MÖ 168’te Makkabi adında bir din adamı
önderliğinde ayaklanma başlatmışlardır. Bu isyan sonucu Kudüs’te Yahudilere
bağımsız bir idare kurmaları hakkı tanınmıştır.191
190
Firestone, Yahudiliği Anlamak, ss. 39-40.
191
Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 79, 85, 86.
192
Josephus, Antiquities of The Jews, 11: 8: 3, 6, 7; Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 79.
97
İskenderiye bölgesini merkez haline getirmiştir. Yönetimi süresince Kudüs üzerinde
baskıcı bir yönetim politikası izlememiştir. Kudüs’teki önemli din adamlarından
bazılarını çağırarak septuaginta olarak adlandırılan Tanah’ın Yunanca tercemesini
hazırlatmıştır. Böylelikle Yunan dilini konuşan Yahudiler kendi kutsal metinlerini
okuyabilmiştir. Ayrıca Kudüs ve mabedle olan bağlantılarını devam ettirmişlerdir.
Mısır’ın çeşitli bölgelerine yayılan Yahudilerden bir kısmı Helen kültürü
benimsemesine rağmen Kudüs, bu dönemde dini bir merkez olarak önemini devam
ettirmiştir. 193 Bununla birlikte Ptolemy idaresinde iken bölgede seküler Helen
kültürüne ait etkinlikler de gerçekleştirilmiştir. Olimpiyat oyunları bu bölgede de
düzenlenmiştir. Ptolemy, yabancıların katılmasına izin verilmeyen bu etkinliklere
onların da katılması için onay vermiştir. Böylece ilk başlarda bu kültürden
etkilenmeyen Kudüs bölgesinde yavaş yavaş Helen etkisi artmıştır.194
193
Josephus, Antiquities of The Jews, 12: 1: 1; 12: 2: 1.
194
Armstrong, Jerusalem, s. 105.
195
Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 80.
98
bayramlar yasaklanmıştır.196 Bu yaşanlardan kısa bir süre sonra da geleneklerine bağlı
Yahudi grupları ayaklanma başlatmışlardır.
196
Josephus, Antiquities of The Jews, 12: 5: 3; 12: 5: 5; The Five Books Of Maccabees, Henry Cotton
(trans.), Oxford: Oxford University Press, 1832, II. Makabiler, I: 35-50.
197
II. Makkabiler, I: 1-8; Josephus, Antiquities of The Jews, 12: 6: 1; 12: 7: 1; Kollek ve Pearlman,
Jerusalem, s. 86.
198
Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 88.
199
Josephus, Antiquities of The Jews, 12: 8-11; 13: 1: 1; Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 89.
99
2.3.4.4. Herod: Mabedin Genişletilmesi
Herod I ya da politik konumunu ifade etmek üzere Büyük Herod (MÖ 73-4)
olarak anılmaktadır. Herod’un gençliği hakkında bilgi bulunmamaktadır; ancak güç
mücadelesine erken dönemlerden itibaren başladığı düşünülebilir. Kudüs’teki
Sanhedrin ile olan anlaşmazlığı sebebiyle Roma idaresine kaçmıştır. Orada Roma
valisi ile tanışmış ve Filistin bölgesine yönetici olarak atanmıştır. Bu olay MÖ 40
yılında olmasına rağmen Yahuda krallığını Roma’nın desteğiyle Kudüs’ü fethettikten
sonra MÖ 37 yılında elde etmiştir. Roma doğu illeri valisi Mark Antony ile tanışmış
ve dost olmuştur. Antony tahta çıktıktan sonra Herod’a yardım etmiştir. O da böylece
bölgeyi fethederek Roma adına Kudüs Krallığını elde etmiştir. Bu süreçte aynı
zamanda Yahudilerden de destek görmüştür. Hasmonean prensesi Mariamme I ile
evlenerek bölgedeki Yahudilerle bağlarını güçlendirmiştir.200
Sanhedrin ile olan çekişmesi bölgeye kral olarak geldikten sonra etkisini
göstermiştir. Sanhedrin’in politik gücünü engelleyerek sadece dini yetkilerini elinde
bırakmıştır. Herod bölgedeki gücünün göstergesi olarak yüksek rahibi görevden
alabilmektedir. Bunun yanında egemenliğini Roma’ya bağlığı üzerinden devam
ettirmiştir.201
200
Armstrong, Jerusalem, ss. 126-127; Montefiore, Jerusalem, s. 78.
201
Armstrong, Jerusalem, s. 127.
100
ve Roma tanrıları için mabet inşa etmiştir. Bunun yanında bölgenin hâkim gücü
Romalıların kurumları da bölgede görünmeye başlamıştır. Helen kültürüne ait yapılar
ve faaliyetler gerçekleştirmiştir. Olimpiyat oyunlarına maddi yardımda bulunmuştur.
Kutsal topraklarda tiyatro ve hipodrom inşa etmiştir. Bu faaliyetlerindeki amacı;
Kudüs’ü putperest bir şehir yapmak değil, bölgenin önemli bir şehri haline getirmek
istemesidir.202
Verilen bilgilerden anlaşıldığı üzere Herod, Filistin bölgesinde büyük bir inşa
faaliyetine girmiştir. Yapılan inşa faaliyetleri Kudüs’te inşa edilen modern yapılar
yanında Ürdün, Ölü Deniz civarı gibi yerlerdeki faaliyetler ve Kudüs’te geleneksel
tarihi yapıların ihyası olarak ifade edilebilir. Bu inşa faaliyetlerinin merkezinde ise
Kudüs şehri bulunmaktadır. Böylece Kudüs doğunun önemli bir şehri haline
getirilmiştir; ancak şehir artık Helen kültürünü yansıtmaktadır.203
Mabet, planı Tanrı tarafından Davud ve Musa’ya bildirilen kutsal bir yapıdır.
İnsanlar bu sebeple tanrısal bir mekâna insani bir müdahale anlamına gelecek bir
eyleme girişmekten endişe duymuşlardır. Bu nedenle Herod, insanları yapacağı işe
ikna etmek için eski binanın planını ve boyutlarını kontrol ettirmiş ve kullanılacak
malzemeleri aslına uygun şekilde hazırlatmıştır.205 Mabedin yapımında çalışmak üzere
1000 rahip görev almıştır. Ahid Sandığı’nın konulduğu debir bölümü rahipler
tarafından yapılmıştır. Mabedin inşası 18 ayda tamamlanmış ve insanlar bunu 300
öküz kurban ederek kutlamışlardır.206 Bu dönemdeki inşa faaliyetinde mabet o kadar
büyük ve ihtişamlı şekilde inşa edilmiştir ki Zerubbabel’in inşa ettiği ikinci mabet
202
Armstrong, Jerusalem, s. 128.
203
Duane W. Roller, The Building Program of Herod the Great, California: California University of
Press, 1998, s. 125, 174.
204
Josephus, Antiquities of The Jews, 15: 11: 1.
205
Armstrong, Jerusalem, s. 130.
206
Josephus, Antiquities of The Jews, 15: 11: 6; Montefiore, Jerusalem, s. 85.
101
Herod Mabedi olarak anılmıştır. Günümüzde Ağlama Duvarı (Kotel/ Batı Duvarı)
olarak bilinen kısım bu dönemden kalmadır.
207
Montefiore, Jerusalem, ss. 82-83.
208
Matta, 2: 1-16.
209
Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 125.
102
sonunda Kudüs ve mabet harabeye dönmüş, Yahudiler Roma’nın çeşitli yerlerine köle
olarak götürülmüşler ve ikinci kez sürgün hayatıyla karşı karşıya kalmışlardır.210
Mabedin MS 70 yılında vuku bulan bu ikinci yıkım da ilk tahrip ile aynı tarihte
(9 Av günü) gerçekleştiği belirtilmektedir. Bu tarih Yahudilikte ulusal yas günü olarak
anılmaktadır. Gerçekleşen bu isyan neticesinde bölgedeki Yahudi varlığı bitme
noktasına gelmiştir ve buradaki Yahudi yönetimi 20. yüzyıla kadar sona ermiştir.
Yahudiler mabedin tahrip edilmesi sonucu kutsal toprakla bağlarını kaybetmişlerdir.
Yine de burada yaşayan bazı Yahudiler bulunmuştur. Ancak görevli liderlerin ölmesi
ya da sürülmesi sebebiyle artık mabedde din adamı bulunmamaktadır. Bu dönemde
Akdeniz kıyısında Yavne yeni bir dini merkez olarak ortaya çıkmıştır. Roma ile
yapılan bu savaş sırasında tabut içinde Kudüs’ten kaçırılan din adamı Rabbi Yohanan
Ben Zokay tarafından Tora’nın öğretildiği sürece Yahudi halkının yok olmayacağı
yorumu geliştirilmiştir. Ben Zokay, kısa süre sonra Roma devletinden bir okul kurmak
için izin almış, bu izin sonrası kurulan Sanhedrin’de (Yahudi konseyi) Talmud eğitimi
vermiş ve din hizmetlerinde rol almıştır.211
210
Hatice P. Erdemir ve Halil Erdemir, “66-70 Yılları Arası Kudüs’te Yahudi İsyanı ve Günümüze
Yansımaları”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmalar Merkezi Uluslar Arası Dördüncü Orta
Doğu Semineri, Elazığ, 29-31 Mayıs 2009, ss. 179-180.
211
Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 135, 137.
103
şehrine dönüştürmek istemiştir. Bu amaçla şehrin ismini kendi aile ismi olan İlya ile
değiştirmiştir.212 Roma devletinin bu faaliyetleri karşısında MS 132 yılında Mesihlik
anlayışı içeren son Yahudi-Roma çatışması olarak adlandırılan Bar Kohba
ayaklanması gerçekleştirilmiştir. Simon Bar Kohba öncülüğünde başlayan ayaklanma
inançlarını rahatça yaşamak ve Kudüs’ün Roma kurallarından özgürlüğe
kavuşturulması amacıyla yapılmıştır. Bar Kohba, Yahudiler arasında Mesih olarak
görülmüştür. Ayaklanma sonucu bölgede üç yıl Yahudi hâkimiyeti yaşanmıştır. Bu
günlerde Kudüs’teki mabedin tekrar onarıldığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bu
süre sonunda Bar Kohba öldürülmüştür. Çeşitli sürgün ve köleleştirme faaliyetleri
yanında bu çatışmada beş yüz seksen bin Yahudi’nin öldürüldüğü ifade edilmektedir.
213
212
Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 138.
213
Montefiore, Jerusalem, s. 135, 137, 138.
214
Kollek ve Pearlman, Jerusalem, s. 140.
215
Augustus Johann Neander, Life Of Jesus In Its Historical Connexion And Historical Development,
John M’Clintock And Charles E. Blumenthal (trans.), New York: Harper&Brothers, 1851, s. 89.
104
beklemektedirler. 216 İnciller, Herod’un Mesih’in doğumuna dair söylentiler üzerine
doğacak çocuğu öldürmek istemesi sebebiyle Meryem’in oğlunu alarak Galile
bölgesine gitmesinden bahsetmektedir. İsa, Herod’un ölümünden sonra tekrar bu
bölgeye gelmiştir.217
216
Matta, 2: 1-6.
217
Matta,2: 1-15, 19-23.
218
Matta, 16: 22, 28.
219
Matta, 23: 1.
220
Matta, 12: 9, 38; 15: 2; 16: 1; 19: 3; 21: 23; 22: 17, 21; 22: 41.
221
Neander, Life Of Jesus, ss. 35-37.
222
Matta, 3: 16-17.
223
Matta, 4: 12, 17; 14: 3-4.
105
İncillerde İsa’nın; Petrus, Yakup ve Yuhanna ile yüksek bir dağa gittiği ve
burada Musa ve İlya ile görüştüğü, konuştuğu ifade edilir. Dağa inen bulut sonrası
gözden kaybolmuşlardır. 224 Tabor dağındaki bu görüşme Musa’nın Sina dağındaki
görüsüne benzetilmiştir. Bu görünüm daha sonraları ise Tanrı’nın yeryüzündeki
yansıması olarak anlaşılmıştır.225
224
Matta, 17: 1-5.
225
Karen Armstrong, Tanrı’nın Tarihi, Oktay Özel, Hamide Koyukan ve Kudret Emiroğlu (çev.),
Ankara: Ayraç Yayınevi, 1998, s. 118.
226
Matta, 21: 12-13.
227
Matta, 23: 37-38; Luka, 21: 5-6.
228
Matta, 24: 1-30.
229
Tomas İncili, Ekrem Sarıkçıoğlu (çev.), OMÜİFD, 4, 1990, s. 19, 25.
106
nesnel bir Mesih Krallığıdır. Göksel krallık ise Tanrı’nın gücünün gökyüzünden inişi
ile gelecekte gerçekleşecektir.230
230
Mahmut Aydın, Tarihsel İsa, İmanın Mesih’inden Tarihin İsa’sına, Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2002, s. 179, 186, 187.
231
Matta, 26: 18, 30, 42, 57, 63, 64; 27: 1, 2, 23, 50; Markos, 15: 2.
232
Matta, 28: 1-16; Markos, 16: 15.
233
Markos, 16: 19.
234
Armstrong, Tanrı’nın Tarihi, ss. 116-117.
235
Aydın, Tarihsel İsa, s. 185.
236
Mahmut Aydın, Hz. İsa’ya Ne Oldu ?, Ankara: Otto Yayınları, 2016, s. 105, 118, 129.
107
bildirmektedir. 237 Tutuklamaya geldiklerinde Yahuda İskariot’un “Kimi öpersem
O’dur” 238 , ifadesi Hz. İsa’yı tanımadıkları şeklinde anlaşılarak 239 tefsirlerde Hz.
İsa’nın kurtulduğu, o sanılarak başkasının çarmıha asıldığı ifade edilmektedir. Çarmıh
hadisesi hakkındaki rivayetlerde bunun nasıl gerçekleştiğine dair farklı görüşler
bulunmaktadır. Allah tarafından bir kişinin Hz. İsa suretine dönüştürüldüğü, bu
kimsenin de Yahuda İskariot veya yakalamak için geldiklerinde onu gözetlemek için
bekleyen kişi olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca diğer bir rivayette Hz. İsa’nın “Kim
benim suretime girmek karşılığında cenneti ister?”, dediği ve havarilerden birinin
bunu kabul ettiği yer almaktadır.240
237
en-Nisa 4/157.
238
Matta, 26: 48.
239
Reşîd Rızâ, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: Tefsîru’l-Menâr, c. 6, ss. 32-35.
240
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 4, s. 2304.
241
Resullerin İşleri, 3: 1-11.
108
Ayrıca Hıristiyanlara göre İsa, çarmıh hadisesinden sonra dirildiğinde havarilerine
görünmüş ve Kudüs’ten ayrılmamalarını, vaadi beklemelerini emretmiştir.242
Yukarıda ifade edilen bilgiler yanında bu süreçte Kudüs’teki havariler ile İsa
taraftarlarının Yahudi din adamlarından baskı gördükleri bilinmektedir. Bu baskılar
sonucu farklı yerlere dağılmışlardır. Dağılanlar gittikleri yerlerde İsa’nın mesajını
anlatmaya başlamışlardır. Diğer taraftan Başkâhinden izin alan Yahudiler diğer yerlere
dağılan bu kimseleri takibe devam etmişlerdir. Pavlus’un da bu takiplerden birini
gerçekleştirdiği bilinmektedir. Bu olay, Pavlus’un yolda geçirdiği vizyon sonucu İsa
taraftarları arasına katılması itibariyle önem arz etmektedir.243 O, Şam’a yaklaştığında
gökten inen bir nurun parladığını görmüştür. Bir sesin “Saul Saul niçin bana eziyet
ediyorsun?” dediğini işitmiş, kim olduğunu sorduğunda Mesih İsa olduğunu
öğrenmiştir. Bu vizyon sonucu gözleri görmez olmuş, yanındakilerin yardımı ile
Şam’a götürülmüş ve Hananya’nın elini koyması sonucu gözleri açılmıştır. 244 MS
36’da gerçekleşen Şam vizyonu sonrası Pavlus adını alan Saul, bir süre Arabistan’a
gitmiş, üç yıl sonra Kudüs’e gelerek havariler arasına girmek istemiştir. 245 Şam
vizyonu Kudüs dışında gerçekleşmiş, Pavlus havarilerden bilgi almadan ve yaşarken
İsa ile hiç görüşmemesine rağmen gökteki İsa Mesih’e inandığını söylemiştir. Bundan
sonra ise onun elçisi ve Gentileler için seçtiği havarisi olduğunu ifade etmiştir.
Barnaba’nın yardımı ile de İsa’nın gerçek havarileriyle tanışmıştır.246
242
Resullerin İşleri, 1: 3-4.
243
Resullerin İşleri, 4: 1; 8: 1-5; 9: 1-2.
244
Resullerin İşleri, 9: 3-8.
245
Galatyalılara Mektup, 1: 17-18.
246
Şinasi Gündüz, Pavlus, Hıristiyanlığın Mimarı, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2004, s. 51.
109
açılmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda Pavlus, gerek üzerinde yükseldiği
Yahudi mirası ve gerekse İsa dolayısıyla Kudüs’ün merkezi rolünü yadsımamış olsa
da giderek Kudüs’ten uzaklaşmaya başlamıştır. Pavlus, Roma topraklarında önceleri
Antakya, İyonya, Galatya, Selanik ve Roma gibi şehirleri merkez haline getirmeye
çalışmıştır. Nitekim daha sonraları İstanbul (Konstantinapolis) ve Roma (Vatikan) bu
anlamda öne çıkacaklardır. Lakin bu hiçbir zaman Kudüs’ün önem ve anlamının
tamamen ortadan kalkması anlamına gelmeyecektir.
Pavlus’un faaliyetlerinde Kudüs önemli bir yer tutmaz. Daha çok Suriye,
Antakya ve Anadolu’da faaliyetleri görülmektedir. 249 Lakin Pavlus, Kudüs’ün
sembolik anlamı dolayısıyla yerdeki Kudüs’ün kaybolacağını ve Göksel Kudüs’ün
kurulacağını ifade etmekten de geri durmamıştır.250
247
Resullerin İşleri, 15: 1, 2, 29.
248
Gündüz, Pavlus, s. 64, 74, 75, 77.
249
Gündüz, Pavlus, s. 34.
250
Galatyalılara Mektup 4: 25-26 (Hacar Arabistan’da olan Sina dağıdır ve şimdiki Kudüs’e muadildir.
Fakat yukarıdaki Kudüs hürdür ve bizim anamız odur).
110
İsa’ya inananların Kudüs’ten nispeten uzaklaşmalarından kısa süre sonra
Yahudiler Roma’ya karşı 66 yılında ayaklanma başlatmışlardır. Bu ayaklanmaya
Kudüs’te bulunan havariler ve İsa taraftarları katılmamışlar; Ürdün, Suriye,
İskenderiye ve Anadolu’ya kaçmışlardır. Bu ayaklanma Kudüs’ün yıkılması ile
sonuçlanmıştır. Kudüs’ün ve Süleyman Mabedi’nin yıkılması sonrasında da
Hıristiyanlar ile Yahudiler arasındaki bağlar kopmuştur. Bu olaylardan sonra
Hıristiyanlar arasında Mesih’in haber verdiği kıyamet beklentisi artmıştır. İncillerin
yazıya geçirilmesi de bu süreçte başlamıştır.
251
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s. 96.
252
Matta, 16: 18.
253
Korintoslulara Mektup, 1: 2.
254
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s. 103.
255
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s.99.
256
Markos, 11: 15.
111
ettiği anlaşılmaktadır. 257 Diğer taraftan havarilerine mabedin duvarlarını göstererek
bunların yıkılacağını söylemiştir.258 Lakin Yahudilere mabedi yıkmaları halinde üç
günde ayağa kaldıracağını da bildirmiştir.259
Mesih anlayışını merkeze alan Hıristiyanlık ile kutsal mekânın kutsalla iletişim
yeri olarak görülmesi anlamında önemli bir değişiklik gerçekleşmiştir. Kutsal mekânın
dünya ile öte dünya arasında geçiş yeri olması anlamı öne çıkarılmış, İsa’nın Göksel
Kudüs vurgusu ile bu dünyada var olan mekân anlamından ziyade dünyanın sonundaki
krallığın mekânına dikkat çekilmiştir. İsa’nın yaşamı ve ölümü ile bu anlam
desteklenmiştir. Kudüs simgesi yerini korumakla beraber kutsal mekânın manevi
boyutu kuvvetlendirilmiştir. Kutsal mekânın manevi boyutuna yapılan bu güçlü vurgu
daha sonraki süreçte de devam etmiştir. Mabet konusundaki görüşlerinde Barnaba,
Yahudilerin Tanrı Evi olarak bulunan yerde neredeyse putperestler gibi ibadet
ettiklerini buna karşılık İsa’nın “Cennet benim tahtımdır”, ve “Dünya benim
ayaklarımın taburesidir”, sözlerini dile getirmektedir. Ayrıca İsa’nın mabedin
yıkılacağını bildirmesi; İsrail insanlarından vazgeçildiği şeklinde yorumlanmıştır. Bu
durumda Tanrı’nın mabedi Mesih İsa isminde inşa edilecektir ki bu husus İsa’nın
Tanrı’ya inanmadan önce bozuk ve zayıf olan kalplere mabet inşa eder gibi imanı
yerleştirmesine benzetilmiştir.260
İncillerde yer alan Kudüs, daha sonra geliştirilen yorum içerisinde de yer
almıştır. Bu anlayışa göre insanoğlu Âdem’in günahı sebebiyle yeryüzüne indirilmiş
ve Tanrı’dan uzaklaşma yaşanmıştır. Son yargılamadan sonra ise Tanrı ile tekrar
buluşulacaktır. Bu buluşma çarmıhın mekânı Kudüs’te gerçekleşecektir. Çünkü Kudüs
Tanrı’nın kutsal topraklarıdır, İsa da bu kutsalın ruhudur, şeklinde anlaşılmaktadır.261
Hıristiyanlık tarihindeki ilk 200 yıl içinde Kudüs’teki İsa ile bağlantılı yerlerin
dini anlamı konusunda net bilgiler verilememektedir. Çünkü Hıristiyanlar, İsa
döneminde Yahudi toplumu içinde ve mabet çevresinde yer alırlarken havariler
257
Markos, 11: 17.
258
Matta, 24: 1, 2.
259
Yuhanna’nın Vahyi, 2: 19.
260
Barnabas, Epistle Of Barnabas, XVI, ccel.org/ccel/schaff/anf01.vi.ii.xvi.html (05.09.2015).
261
Yuhanna’nın Vahyi, 21: 2-3; Cengiz Batuk, Tarihin Sonunu Beklemek, Ortadoğu Dinlerinde
Eskatoloji Mitosları, İstanbul: İz Yayıncılık, 2003, s. 208, 219.
112
döneminde Kudüs dışında Roma imparatorluğu topraklarında yayılmaya
başlamışlardır. Bu süreç boyunca Roma imparatorluğundaki Hıristiyanlar gizli cemaat
kurmak, İmparatora suikast düzenlemek, askeri emirlere itaat etmemek, büyücülük
yapmak gibi sebeplerle suçlanmışlar ve baskıya maruz kalmışlardır. Roma’daki
İmparatorlar öldükten sonra tanrı ilan ediliyorlardı ve halktan tapınmaya benzer
davranışlar göstermesi bekleniyordu ki Hıristiyan gruplar bu davranışları tekrarlamayı
reddetmişlerdir.262
262
Eusebius Pamphilius, The Church History of Eusebius, III, xxxııı, ccel.org/ccel/schaff/npnf201.
iii.viii.xxxiii.html (23.04.2017).
263
Tertullian, On The Flesh Of Christ, 5, newadvent.org/fathers/0315.htm (02.10.2016).
264
Armstrong, Jerusalem, ss. 170-172.
265
Eusebius Pamphilius, The Life Of Constantine, I, xxvııı, ccel.org/ccel/schaff/npnf201.iv.vi.xxviii.
html (05.09.2015).
113
kullanmasını emreden sesini duyduğu iddia edilmektedir. 266
Her ne kadar
Konstantin’in Hıristiyanlığa geçmeyi ölüm döşeğine kadar ertelediği kabul edilse de
bu savaşı kazanmasından sonra emriyle Kudüs’te çeşitli inşa faaliyetleri
gerçekleştirilmiştir.
266
Eusebius, The Life Of Constantine, I, xxıx,ccel.org/ccel/schaff/npnf201.iv.vi.xxix.html (05.09.2015)
267
Armstrong, Jerusalem, s. 173, 175.
268
Leppakari, The Apocalyptic of Jerusalem, s. 91.
269
Buhl, “Kudüs”, İA, VI, s. 954.
114
görülmektedir. Bu noktada Konstantin’in annesi Helena’nın Kudüs yolculuğuna
çıkması ve Mesih’in çarmıha gerildiği yerde gerçek haçı bulması önem arz etmektedir.
270
Eusebius, The Life Of Constantine, III, xxv, ccel.org/ccel/schaff/npnf201.iv.vi.xxv.html (05.09.2015)
271
Armstrong, Jerusalem, s. 204, 205, 206, 209.
115
inancına göre mabedin tekrar yapılmasına karşı olduklarından harap bir halde kalmaya
devam etmiştir.272
272
Buhl, “Kudüs”, İA, VI, s. 954.
273
Buhl, “Kudüs”, İA, VI, s. 955.
274
Bernard Lewis, The Arabs in History, New York: Oxford University Press, 2002, s. 47.
116
Slavlar akın akın gelirken diğer taraftan Sasaniler, Anadolu içlerine doğru
ilerlemektedir. 613’te İranlılar Şam’ı işgal etmiş, 614 yılında Kudüs bir süre İran
yönetimine geçmiştir. Bu dönemde İranlılar Kıyamet Kilisesi’ni tahrip etmişler ve
kutsal kabul edilen haçı ele geçirmişlerdir. Böyle bir ortamda ülkeyi ayakta tutmaya
çalışan Herakleios, çeşitli askeri faaliyetlerde bulunmuştur. İran’ı yenmiş ve
Kudüs’ten çekilmesini sağlamıştır. Bu dönemden sonra Herakleios’un Kudüs
bölgesine hac ziyareti olmuştur. 630 yılında gerçekleşen bu ziyareti tarihi açıdan da
önemlidir. Bu esnasında İslam dini hakkında bilgi sahibi olduğu kabul edilmektedir.
Bu ziyaretin dini ve siyasi çeşitli amaçları bulunmaktadır. İranlıların aldığı haç tekrar
Kudüs’e yerleştirilmiştir. Bu dönemde Monofizitliğe karşı Ortodoks muhalefet
arasında gerginlikler bulunmaktadır. İmparator, Hıristiyan mezhepleri arasındaki
çatışmalara çözüm bulmaya çalışmıştır. Ortodoks görüşün temsilcisi hitabeti ile şöhret
bulan 634’te Kudüs Patriği olan Sophronius’tur. Kudüslü Sophronius’un Müslüman
akınlarının beklenmedik şekilde vuracağını ifade ettiği bildirilmektedir.275
Filistin bölgesinde Müslümanlar ile Bizans arasında ilk savaş Hz. Ebubekir
zamanında ve Amr bin As komutasında gerçekleşmiştir. 633 yılında Hz. Ebubekir,
Suriye ve Filistin topraklarına birkaç birlik göndermiştir. Ertesi yıl da Müslümanlar
Bizans kuvvetlerini yenmişlerdir. Gazze, Nablus ve Şam alınmış, halka can ve malları
için eman verilmiş, cizye ve haraç ile yükümlü tutulmuşlardır. Hz. Ebubekir
döneminde bölgenin genel komutanı Halid bin Velid idi. 277 Bizans’ın Suriye’yi
275
Walter E. Kaegi, Bizans ve İlk İslam Fetihleri, Mehmet Özay (çev.), İstanbul: KaknüsYayınları,
2000, s. 118, 120; Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Fikret Işıltan (çev.), Ankara: Türk
Tarih Kurumu Yayınları, 1995, s. 86, 94, 97, 101.
276
Kaegi, Bizans ve İlk İslam Fetihleri, s. 123, 124, 125, 134.
277
el-Belâzurî; Fütuhu’l Büldan, Beyrut: Daru’l Kütübü’l İlmiyye, 1991, s. 197.
117
savunma konusundaki yetersizliği Müslümanların Filistin bölgesine yaptıkları
akınlarla ortaya çıkmıştır. 634 yılındaki Ecnadeyn savaşı sonrası Filistin kapıları
Müslümanlara açılmış oldu. Ecnadeyn savaşı sonrasında Hıristiyanlar Filistin ve
Suriye bölgesinde bulunan surlarla çevrili şehirlere kaçmışlardır. Surlarla çevrili
şehirlerde ani saldırılar yaşanmaz, şehir kuşatılır ve elçiler kabul edilirdi. Kudüs şehri
de bu göçlerin yaşandığı yerlerden biridir. Kudüs patriği Sophronius’un 634 Noel
vaazında bu göçlerden bahsettiği bildirilmektedir.278
Bölge için önemli diğer savaş Yermük savaşıdır. Bu savaşta Bizans ordusunu
Herakleios’un kardeşi Theodorus yönetmiştir. Müslüman ordusuna ise Halid bin Velid
komuta etmiştir. 636 yılında gerçekleşen savaş bir buçuk ay sürmüştür. Savaş
Gassanilerin otlaklarının ve su kaynaklarının bulunduğu bir alanda gerçekleşmiştir.
Yermük savaşında Bizans’ı yenen Müslümanlar Kudüs ve birkaç yer hariç bütün
Suriye ve Filistin’i ele geçirmişlerdir.279 Yermük savaşında Bizans’ın yenilmesinde
ittifak halinde bulunduğu bölgedeki yerel halkın ihanetinden söz edilmektedir. Ancak
bölgenin Bizans hâkimiyetini istememesi önemli diğer sebebi oluşturmaktadır. 630
yılında Herakleios’un bölgedeki Yahudilerin öldürülmesini emrettiği, bu katliamdan
kurtulanların da bölgede Müslüman hâkimiyetine olumlu baktıkları anlaşılmaktadır.280
Bu konuda Filistin bölgesindeki savaşlarda Samirilerin yardımları sebebiyle bir süre
Müslümanlar tarafından vergiden muaf tutuldukları bilgisi yanında Yahudi ve
Hıristiyanların Müslümanlara yardım ettiği de bilinmektedir. Suriye’deki halkın
Bizans yönetimini ırk ve kültür sebebiyle istemediği bilinmektedir. Ayrıca halk ağır
vergiler sebebiyle de yönetime düşmanlık beslemektedir.281
Suriye bölgesinin önemli bir kısmının fethedilmesinden sonra Amr bin As,
Kudüs ve Remle’ye birlik gönderip iki taraftan muhasara altına almıştır. Kurnaz bir
adam olan Bizans’ın Filistin komutanı Artaban, Kudüs ve Remle’de ordu
bulunduruyor, kendisi de Ecnadin’de bulunuyordu. Bu sırada Muaviye de Filistin
bölgesine gönderilmiş ve Rumları Kasraniyye mevkiinden meşgul etmiştir. Ordusunun
gücünü bir yerde toplayamayan Artaban, yapılan saldırılar sonrası Kudüs şehrine
gitmiştir. Amr, Kudüs şehrini teslim etmesi için Artaban’a haber yollamıştır. Kudüs
278
Hitti, İslam Tarihi, s. 214; Kaegi, Bizans ve İlk İslam Fetihleri, s. 143, 156, 159.
279
Hitti, İslam Tarihi, s. 215; Kaegi, Bizans ve İlk İslam Fetihleri, s. 180; Ostrogorsky, Bizans Devleti
Tarihi, s. 103.
280
Kaegi, Bizans ve İlk İslam Fetihleri, s. 183.
281
Lewis, The Arabs in History, s. 48, 58.
118
muhasara altında iken Hz. Ömer, bölgenin genel komutanlığına Halid bin Velid yerine
Ebu Ubeyde bin Cerrah’ı tayin etmiştir. Halid bin Velid bu durum sonrası bölgede
fetih hareketlerine Ebu Ubeyde komutasında devam etmiştir. Bölgede bulunan dört
komutan Ebu Ubeyde, Halid bin Velid, Amr bin As ve Yezid bin Ebi Süfyan’dır.
Artaban anlaşmayı kabul etmeyerek Mısır’a kaçmıştır ve Mısır fethinde
öldürülmüştür.282
Kudüs halkı Müslüman fethine uzun süre surlarını kapalı tutmuştur. 637 yılında
Kudüs Patriği Sophronius önderliğindeki bu direniş sonrasında diğer Şam şehirleri gibi
cizye karşılığı eman verilmesini kabul etmişler ve şehir sulh yoluyla fethedilmiştir.283
Ancak Kudüs halkı Halifenin bizzat gelerek eman vermesini şart koşmuştur. Ebu
Ubeyde bu durumu mektup yazarak bildirmiş ve Hz. Ömer gelerek bizzat eman
vermiştir.284 Kaynaklarda yer alan diğer bir rivayette ise Amr bin As, Kudüs kalesinde
bulunan Artaban’a teslim olmasını istemiş o ise Müslümanların Kudüs’ü hiçbir zaman
alamayacağını söylemiştir. Amr, bunu nereden bildiğini sorduğunda, “Ben çok okumuş
ve bilgili birisiyim, burayı ancak ismi üç harfli olan biri alacak”, dediği ve bunun Hz.
Ömer’e uyduğunu gören Amr’ın mektup yazarak bildirdiği ve Halifenin gelerek
Kudüs şehrini aldığı haber verilmektedir.285 Bu haber sonrasında Hz. Ömer Cabiye
bölgesine gelmiş, komutanlara mektup yazarak buraya gelmelerini bildirmiştir. Amr
bin As hariç diğer komutanlar Cabiye’ye gelmişlerdir. Amr, o sırada Artaban ile
mücadele içinde olduğu için gelememiştir.286 Bir rivayete göre Casiye Yahudilerinden
bir ihtiyar bu sırada Hz. Ömer’in yanına gelerek “Bugün Kudüs’ü fethedeceksin”,
demiştir. Halife, Kudüs ile Cabiye arasında beş günlük yol bulunduğunu bunu ne
sebeple söylediğini sormuştur. Yahudi, Hz. Ömer’in Kudüs şehrini fethedecek kişinin
özelliklerine uyduğu için bunu söylediğini belirtmiştir. O gün Kudüs’ten gelen bir
heyet görmüşlerdir ve bu heyetle sulh yapılmıştır. 287 Kudüs halkı ile yapılan
282
Ahmed Bin Ebi Yakup el-Yakubi, Tarihu’l Yakubi, Beyrut: Daru’l Kütübü’l İlmiyye, 2002, c. 2, ss.
95-96; İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 1244; Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa,
M. Ertuğrul Düzdağ (tashih), İstanbul: Bedir Yayınevi, 2015, c. 1, ss. 370-371; el-Belazuri, Fütuhu’l
Buldan, s. 197; Kaegi, Bizans ve İlk İslam Fetihleri, s. 187.
283
el-Belazuri, Fütuhu’l Buldan, s. 197; Hitti, İslam Tarihi, s. 216; Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi,
s. 103.
284
el-Yakubi, Tarihu’l Yakubi, c. 2, s. 97; Ahmed Bin Ebi Yakup el-Yakubi, Kitabu’l-Buldan, Leiden:
Brill Books, 1861, s. 117; Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Hulefa, c. 1, s. 370; el-Belazuri, Fütuhu’l
Buldan, s. 198.
285
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 2, s. 435; Taberi, Tarih-i Taberi, c. 3, ss. 435-436.
286
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 2, s. 436; İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 1244.
287
Taberi, Tarih-i Taberi, c. 3, s. 437.
119
anlaşmaya bu Yahudinin de şahitlik ettiği bildirilmektedir. Ayrıca Hz. Ömer bu
Yahudiye Deccal hakkında da soru sormuştur.288
Kudüs ileri gelenleri ile Cabiye’de görüşen Hz. Ömer onlara cizye karşılığı
eman vermiştir. Bunun yanında Filistin bölgesini Kudüs ve Remle olarak iki sancağa
bölmüş ve kendisi Kudüs’ü ziyarete gitmiştir.289
288
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 2, ss. 436-437.
289
Yakubi, Tarihu’l Yakubi, c. 2, s. 101; Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Hulefa, c. 1, s. 371.
290
Lewis, The Arabs in History, ss. 57-58.
291
Hitti, İslam Tarihi, s. 218.
292
Buhl, “Kudüs”, İA, VI, s. 956.
120
olduğunu görmüştür. Bugün Kubbetü’s-Sahra denilen yapının içinde kalan bu kayanın
çöplük haline getirilmesinin bir misillemeden kaynaklandığı ifade edilmektedir. Haçın
bulunduğu yeri çöplük haline getiren Yahudilerin davranışına karşılık Konstantin’in
annesi Helena tarafından bu kısmın çöplüğe çevrildiği rivayet edilmektedir. Böylelikle
kendi kutsallarına hakaret eden Yahudilerden onların kutsallarına hakaret etmek
suretiyle intikam almıştır. Hz. Ömer, genelde Mescid-i Aksa olarak kabul edilen
Tapınak Tepesi’nin ve özelde Sahra kayasının bulunduğu alanın çöplerden
arındırılmasını arzu etmiş ve bu çöplüğün temizlenmesinde bizzat kendisi de
çalışmıştır. Böylece yaklaşık 300 yıldır sessizliğe gömülmüş olan Sahra kayası tekrar
ortaya çıkarılmış oldu. Hz. Ömer temizlenen kaya üzerine bir mescit bina etmek
istemiş ve mescidi nereye yapması gerektiğini Kab’a sormuş, Sahra kayasını önüne
alarak onun arkasında olmasını tavsiye ettiğinde bunu reddetmiştir. Sahra kayasını
arkada bırakacak şekilde inşa etmiştir.293
293
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 1245; Strange, Palestine, ss. 89-90.
294
Buhl, “Kudüs”, İA, VI, ss. 955-956.
295
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 1244.
121
Hz. Ömer döneminde Yahudi ve Hıristiyanlarla ilişkilerde Kudüs ve Hicaz’da
farklı uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Hayber, Fedek, Vadi’l Kura’dan Yahudiler,
Necran’dan Hıristiyanlar çıkarılmışlardır. Hicazdan çıkarılan Yahudiler, Suriye, Şam
ve Eriha bölgesine, Hıristiyanlar ise Kufe’ye gönderilmişlerdir. Bunun yapılan
anlaşma şartlarına uymamaları sebebiyle veya Hz. Muhammed’in bir hadisine
dayanılarak gerçekleştiğine dair bilgiler bulunmaktadır.296 Ancak Kudüs bölgesindeki
Yahudi ve Hıristiyanlar için böylesi bir uygulama görülmemektedir. Fetih sonrası
Yahudiler Hz. Ömer’in izniyle Kudüs’e rahatça girebilmişler ve yerleşmişler ayrıca
inşa faaliyetlerinde de bulunmuşlardır. Yahudiler, Hıristiyanlar tarafından Kudüs’e
girişleri yasaklandığında Taberiye’de dini eğitim kurumları kurmuşlardı. Bu dönemde
ise Taberiye’de bulunan yeşivalarını Kudüs’e nakletmişlerdir.297
Diğer taraftan Hz. Ömer’in Kudüs halkına verdiği emanda şehirde Yahudilerin
kalamayacağını belirten bir madde olduğu bunun daha sonra kaldırıldığı bilgisi
bulunmaktadır. Ancak böyle bir madde olmadığı Yahudilerin Hıristiyanlar arasına
karışmamasının istendiği de belirtilmektedir. Ayrıca Hz. Ömer’in Tiberya’da bulunan
Yahudi yetmiş aileyi Kudüs’e yerleşmeye davet ettiği bilinmektedir. Bu kimselere
Haremin köşesinde bulunan Siloam kuyusu yanında yer ayrılmıştır.298
Muaviye, Hz. Ömer döneminde vali olarak Suriye bölgesine atanmıştır. Halife
Osman döneminde de bu bölgedeki görevini devam ettirmiş ve Suriye’de güçlü hale
gelmiştir. Hz. Ali’ye amcası Hz. Osman’ın katillerinin bulunması ve intikamının
alınmasını isteyerek karşı çıkmıştır. Hz. Ali’nin Şam seferine hazırlanırken Harici İbn
Mülcem tarafından şehit edilmesinden sonra önce Suriye’de (Şam’da) sonra bütün
İslam diyarında halifeliğini ilan etmiştir. Hz. Ali’nin vefatı sonrası Muaviye’nin oğlu
Yezid’i veliaht ilan etmesiyle başlayan Emevi hanedanı İslam dünyasının temsilcisi
durumuna geçmiştir. 299
296
Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, İstanbul: Marmara İlahiyat Fakültesi
Yayınları, 1989, s. 183, 184, 187, 188.
297
Nuh Aslantaş, İslam Toplumunda Yahudiler, Abbasi ve Fâtımî Dönemi Yahudilerinde Hukukî Dinî
ve Sosyal Hayat, İstanbul: İz Yayıncılık, 2011, ss. 153-154.
298
Armstrong, Jerusalem, ss. 232-233.
299
Lewis, The Arabs in History, s. 59, 62, 64; Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Hulefa, c. 1, ss. 599-600;
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Muzaffer Can (çev.), İstanbul: Cantaş Yayınları, 2002, c. 6, s. 263,
265.
122
2.5.2. Emeviler: Kubbetü’s-Sahra’nın İnşası
Muaviye’nin yerine oğlunu veliaht ilan etmesinden sonra Yezid, Şam diyarında
halifeliğini ilan etmiştir. Ancak Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’i hilafet
kavgasında Kerbela’da şehit etmesinden sonra insanların nefretini kazanmıştır. Bu
olaydan sonra Abdullah bin Zübeyir (683) Hicaz bölgesinde (Mekke-Medine)
hilafetini ilan etmiştir. Yezid, hilafeti ele geçirmek için Mekke’ye ordu göndermiş ve
Kâbe mancınık ile taşa tutulmuştur. Yezid’in ölümü üzerine Mekke muhasarası
kalkmıştır. Abdullah bin Zübeyir de hasar gören Kâbe’yi onarmıştır.300
300
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 3, s. 475, 476, 549.
301
İbnü’l Esîr el-Kamil, c. 4, ss. 45-47.
302
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 2, s. 176; Hasan İbrahim Hasan, Dini- Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, İsmail
Yiğit ve Sadreddin Gümüş (çev.), İstanbul: Kayıhan Yayınları, 2011, c. 1, s. 388; Celaleddin Suyuti,
Tarihu’l Hulefa, Beyrut: Mektebetü al-Asriyya, 2010, s. 192.
123
Sahra yanında Kıble Mescidi (Emevi Camii), mezar, türbe, tekke, zaviye ve sebil gibi
yapılar da inşa edilmiştir. İlk dönem İslam mimarisinin mütevazi yapılarına karşı
Kudüs’te inşa edilen görkemli Kubbetü’s-Sahra yapısı en önemli ilk İslam sanatı
örneklerinden birisi olmuştur.303
Kubbetü’s-Sahra ise Sahra kayası üzerine inşa edilmiş bir yapıdır. Ayrıca her
ne kadar içinde namaz kılınıyor olsa da temelde bir mescit ya da cami değildir.
Bütünüyle sembolik olarak yapılmış bir yapıdır. Sahra’nın çevresi kapatılmış ve bir
kısım alan da boşluk olarak kubbenin içinde bırakılmıştır. Bunun yanında inşa edildiği
andan itibaren bütün dünyada Kudüs’ün en önemli sembolü olarak kabul edilmiştir ve
edilmeye de devam etmektedir. Hıristiyan birçok kaynakta bile Kudüs denildiğinde
Kubbetü’s-Sahra’nın ön planda olduğu bir resimle karşılaşırız.
303
İrfan Aycan ve İbrahim Sarıçam, Emeviler, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2014, ss. 146-
147.
304
Strange, Palestine, ss. 144-145; Hitti, İslam Tarihi, s. 364.
124
İbrahim’in İshak’ı üzerinde kurban etmek istediği yer olması sebebiyle kutsal kabul
edilirken Müslümanlar Hz. Muhammed’in miraca yükselişinin buradan başladığını
kabul ederek kutsal kabul etmektedirler. Bununla birlikte Kubbetü’s-Sahra
Müslümanların ilk kıblesi üzerine inşa edilmiştir ve bir merkez kabul edilmektedir.
Burası kutsal bir yer olarak görülür; çünkü gökyüzü ile yeryüzünün buluşma noktasını
işaret ettiğine inanılmaktadır.
305
Armstrong, Jerusalem, s. 237.
306
İrfan Aycan, Mahfuz Söylemez, Ramazan Altınay, Fatih Erkoçoğlu ve Nizamettin Parlak, Emeviler
Dönemi Bilim, Kültür ve Sanat Hayatı, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2011, s. 230.
307
Hıfzî, Menkıbelerle Kudüs Tarihi, s. 58.
308
Hitti, İslam Tarihi, s. 364; Strange, Palestine, s. 98.
309
İhsan Süreyya Sırma, Hilafetten Saltanata Emeviler Dönemi, İstanbul: Beyan Yayınları, 2014, ss.
79- 80.
310
Talat Koçyiğit, “İbn Şihab ez-Zühri”, AÜİFD, 21, 1976, s. 82.
125
yeniden imar etmiştir. 311 Haccac’ın Kâbe’yi muhasara altında tuttuğu dönemde
Kubbetü’s-Sahra tamamlanmış olduğu halde hac için ihrama girdiği ve o sırada çeşitli
yerlerden gelen insanların haclarını tamamlamaları için hac süresi sonuna kadar taş
atışını durdurduğu da rivayet edilmektedir.312
311
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 2, s. 142.
312
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 4, s. 47, 52.
313
Strange, Palestine, s. 149.
314
Levent Öztürk, Asr-ı Saadet’ten Haçlı Seferlerine Kadar İslam Toplumunda Hıristiyanlar, İstanbul:
İz yayınları, 1998, s. 119; Hitti, İslam Tarihi, s. 483, 486, 487.
315
Hitti, İslam Tarihi, s. 391; Strange, Palestine, s. 92.
316
Hitti, İslam Tarihi, s. 407; Natan ha-Bavli, Dünyanın Kısa Tarihi, Seder ‘Olam Zuta, Nuh Aslantaş
(çev.), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2014, s. 87, 88, 99.
126
döneminde Kudüs’teki kiliselerin inşa edilmesi ve tamir edilmesine izin verildiği de
bilinmektedir. 317 Bu dönemde Kudüs’te inşa faaliyetleri yanında çeşitli depremler
sebebiyle yıkımlar da yaşanmıştır. Depremler ile hasar gören surlar, Mescid-i Aksa ve
Kubbetü’s-Sahra tamir edilmiştir. Bu esnada Halife el-Mehdi, mescidin hazinelerini
onu tamir ettirmek için kullanmıştır.318
Bir Türk olan Tuğc bin Muhammed’in kurduğu İhşidiler 905 yılında bölgenin
yönetimini ele geçirmişlerdir. 969–1071 yılları arasında ise Kudüs Fatımîlerin
yönetimine geçmiştir. Fatımîler; bölgede hastane, medrese, han gibi imar
faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu dönemde Kudüs bedevi gruplar arasında bazı
mücadeleler ve yaşanan çeşitli depremlerden zarar görmüştür. Kudüs’teki
Hıristiyanlara geniş müsamaha gösterilmeye devam etmiştir. Hıristiyan
mabedlerindeki tahriplerin tamiri için Bizans İmparatorlarının yardımlarda bulunduğu
görülmektedir. Bu dönemde Hıristiyan hacılarında önemli bir artış yaşanmıştır.321
317
Öztürk, İslam Toplumunda Hıristiyanlar, s. 119.
318
Strange, Palestine, s. 93.
319
Hasan, Dini- Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, c. 4, s. 26, 28.
320
Armstrong, Jerusalem, ss. 254-255.
321
Casim Avcı, “Kudüs”, DİA, Ankara: XXVI, 2002, s. 326; Hitti, İslam Tarihi, ss. 621-627.
322
Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, Fikret Işıltan (çev.), Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 1992, c. 1, s. 61.
127
Selçukluların bölgeye hâkim olduğu dönemde Fatımîler dönemindeki Şii
faaliyetlerin aksine sünni çizgide ilmi gelişmeler yaşanmıştır. Hanefi medresesi
kurulmuş ve pek çok âlim Kudüs’e gelmiştir. Kudüs’ün faziletlerini anlatan Fezailü’l-
Kuds türü eserler yazılmıştır. Bundan sonra 1096 da Fatımîler Kudüs yönetimini tekrar
ele geçirdiler; fakat başlayan Haçlı Seferleri sebebiyle bu durum kısa sürmüştür. I.
Haçlı Seferi sonucu 1099 da Kudüs haçlı krallığı kurulmuştur.323
Haçlı seferleri Hıristiyan Batı dünyası ile Müslüman Doğu dünyasını karşı
karşıya getiren bir harekettir. Bu hareketin başlangıç sebebi Avrupalılara ve
Müslümanlara göre farklılık arz etmektedir. Avrupalılar temel sebep olarak dini
göstermektedir. Bunun başlangıcı olarak da Fransa’nın Clermont şehrinde Papa II.
Urban’ın yaptığı çağrıyı göstermektedirler. Ancak Papa’nın bu çağrıyı Bizans
İmparatoru Aleksios’un yardım mektupları üzerine yaptığı bilinmektedir. 327 Bu
323
Buhl, “Kudüs”, İA, VI, ss. 957-958; Armstrong, Jerusalem, s. 268.
324
Armstrong, Jerusalem, s. 257.
325
Işın Demirkent, “Haçlılar”, DİA, İstanbul: XIV,1996, s. 525.
326
Joseph Francois Michaud, Haçlı Seferlerinin İlginç Olayları, Güray Kırpık (hzl.), Ankara: Lotus
Yayınları, 2011, s. 63.
327
Michaud, Haçlı Seferlerinin İlginç Olayları, s. 85.
128
çağrının Avrupa’da geniş yankı bulmasının sebepleri ise sosyal, siyasi ve ekonomik
buhranlar olmuştur. Batı Avrupa bu dönemde önemli sıkıntılar yaşamıştır. Batı
Akdeniz Araplar tarafından ele geçirilmiştir. Fransa ve Almanya Normanların tehdidi
altında bulunmaktadır. Ayrıca Slavların akınları da görülmektedir. Avrupa kendi
içinde toprak kavgaları ve çatışmalar yaşamaktadır.328
328
Claude Cahen, Haçlı Seferleri Zamanında Doğu ve Batı, Mustafa Daş (çev.), İstanbul: Yeditepe
Yayınları, 2010, s, 41, 42, 54.
329
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 8, s. 315, 352.
330
Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, c. 1, s. 45, 71.
331
Ali Sevim, Malazgirt Meydan Savaşı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1971, s. 96.
332
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 49, 50; Hitti, İslam Tarihi, s. 871.
129
Haçlı seferlerinin başlangıcı konusunda Carnotensis, Papa II. Urban’ın
Hıristiyan dini ve ruhban sınıfın değerlerinin ayaklar altına alındığını, adaletsizliğin
yayıldığını, kutsal değerlerle alay edildiğini ve sürekli birbirleriyle savaşan kralların
durumunu bir süredir gözlemlediğini söylemektedir. Bu sırada Bizans topraklarının
Türkler tarafından fethedildiği haberini aldığında Papa II. Urban’ın bir konsil
toplamaya karar verdiğini aktarmaktadır.333
Papa II. Urban, 18-28 Kasım 1095 tarihinde Fransa’nın Clermont şehrinde üç
yüz on piskopos ve Başrahibin hazır bulunduğu konsilde genel kilise konularının
görüşülmesinin ardından konsilin son gününde önemli bir haber vereceğini
söylemiştir. Katedralin dışındaki açık havada halktan insanların da katıldığı bir
kalabalığa hitap etmiştir. 334 II. Urban, öncelikle İncilden alıntılar yaparak düzenin
bozulmasının sebebi olarak gördüğü günahlardan bahsetmiştir. Bundan sonra
dünyanın diğer köşelerinde sıkıntı çeken Hıristiyanlardan söz ederek doğu
Hıristiyanlarına yardım etmek gerektiğini bildirmiştir. Türklerin Roma topraklarına
kadar ilerlediği, Hıristiyan ülkelerini ele geçirip insanları öldürdüklerini, esir
ettiklerini ve bunun yanında kiliseleri yakarak kutsal yerlere hakaret ettiklerini
söylemiştir.335 Özellikle Kudüs’ün kutsallığı ve hacıların çektiği acılardan söz etmiş,
Kudüs’ün kurtarılması çağrısında bulunmuştur. Zengin, fakir herkesi Doğu
Hıristiyanlarını kurtarmaya çağırmış, Tanrı’nın onlara rehber olacağını söyleyerek
savaşta ölenlerin günahlarının affedileceğini ilan etmiştir. Çağrıya halkın
cevabı,”Tanrı Bunu İstiyor” (Deus le vult) olmuştur. İlk olarak Papa’nın önüne gelerek
çağrıyı kabul ettiğini söyleyen Rahip Ademar’dır.336
Papa II. Urban’ın çağrısı çoğu yollarda ölecek olan fakir Avrupa köylülerinin
hangi sorularına cevap sunmuştur? Kutsal toprakları kurtarmak sloganı ile anladıkları
nedir, Kudüs’ü kurtarmak mı kendini kurtarmak mı? Papa II. Urban’ın, Alekisos’un
333
Fulcher Of Chartres, A History Of The Expedition To Jerusalem, Frances Rita Ryan (trans.),
University Of Minnesota, 1916, ss. 1-2 ( I. Baudouin ‘in rahibi Fulcherius Carnotensis Haçlı seferine
bizzat katılmıştır. Haçlı Seferleri hakkındaki dört önemli kanonik eserden birinin yazarıdır.).
334
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, ss. 83-84; Fulcher, Jerusalem, s. 2.
335
Fulcher, Jerusalem, ss. 7-8 (Burada bulunanlara sesleniyorum. Aramızda bulunmayanlara ve
Hıristiyan askerlerine de bunu ilan ediyorum. Oraya gidecek herkes için söylüyorum. İster ovada
yürüyün, ister denizi geçin, ister kâfirlerle dövüşün zincirlenmiş hayatınız sona erdiğinde
günahlarınız af olacak. Tanrının bana verdiği yetkiyle bunu giden herkese bahşediyorum.
Gideceklerin hiçbir şeyi geciktirmemelerini sağlayın. İşlerini halletmelerinde onlara yardım edin,
para toplayın ve kış sona erip bahar gelince Tanrının rehberliğinde gayretle uzun bir yolculuğa
hazırlanıp çıkmalarına destek olun.).
336
Fulcher, Jerusalem, ss. 2-6; Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 84; Hitti, İslam Tarihi, s. 871;
Michaud, Haçlı Seferlerinin İlginç Olayları, s. 89.
130
yardım talebi çağrısına karşılık gerçekleştirdiği konsilde neden Kudüs’ü kurtarmaktan
söz ettiği önem arz etmektedir. Avrupa’dan yola çıkacak bu ordunun tek hedefi hac
yapmak değildir. Şövalyeler yaşanan toprak kavgalarına çare olacak yeni topraklar
edinmek istemektedir. Bizans ise sahip olduğu toprakları onlara vermek niyetinde
değildir. 337
Bu noktada Müslümanların elindeki topraklar bunun için uygun
görünmüştür. Ayrıca Papa II. Urban da Katolik kilisesinin otoritesini de pekiştirmek
istemektedir. Şöyle ki İsa’nın hatıralarının olduğu yerleri ele geçirerek kiliseler
arasındaki ayrılığı ortadan kaldırabilecektir. Bu amaçla Kudüs fethedildiğinde kiliseye
ait bir dini otorite tarafından yönetilmesi için çaba göstermişlerdir. Ayrıca Kudüs’ü ele
geçirdiklerinde diğer kiliselerin Latin kiliselerine uygun olmayan ibadetleri
yasaklanmış ve Doğu kilise adetlerini uygulayanların aforoz edildiği görülmüştür.338
337
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 117, 244.
338
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 227.
339
Fulcher, Jerusalem, ss. 9-10; Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 72, 88.
340
P. M. Holt, Haçlı Devletleri ve Komşuları, Urfa Kontluğu Antakya Prensliği Trablusşam Kontluğu
Kudüs Krallığı, Tanju Akad (çev.), İstanbul: Kitap Yayınları, 2007, ss. 19-20.
341
Ali Sevim, Suriye-Filistin Selçuklu Devleti Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989, s.
50, 83.
131
orduları ile çarpışmalar yaşanmıştır. Haçlı seferleri sonucunda Müslümanlar
tarafından Kudüs’ün kaybedilmesinde İslam dünyasının birlikten yoksun olmasının
etkili olduğu kabul edilmiştir.342
Haçlı seferi için ilk grup 1096 yılının Mart ayında yola çıkmıştır. Daha sonra
hazırlıklarını tamamlayanlar ekim ayına kadar gitmeye devam etmiştir. Ancak İznik’e
ulaşana kadar bir ordu halinde toplanamamışlardır. Papa II. Urban sefere katılmamış
kendi yerine katılmak üzere Ademar’ı tayin etmiştir. Sefere ilk katılan arazi sahibi
Fransa’nın Touluse kontu altmış yaşlarındaki Raymond olmuştur. Fransa kralının
kardeşi Dük Huguees, Loren Dükü Godefroi de Bouillon ve kardeşi Baudouin,
Norman Dükü kırk yaşlarındaki Bohemond ve İtalya’dan Robert de sefere
katılmışlardır. Alman topraklarından geçerken bazı Alman kontları da sefere
katılmışlardır. Haçlı ordusunda yer alan dilleri ve kültürleri farklı on dokuz milletten
söz edilmektedir.343 İstanbul önüne geldiklerinde eşleri ve çocuklarıyla gelen köylüler,
şehirliler, şövalyeler, eşkıyalar ve canilerden oluşan düzensiz bir kalabalık
görünümündedirler. Bizans İmparatoru Aleksios, İstanbul’a gelen kontlardan vassallık
yemini ettirmiş ve Anadolu üzerinden Kudüs’e giderken elde ettikleri Bizans
topraklarını iade edeceklerine dair söz almıştır. Haçlılara Anadolu üzerinden geçerken
Bizanslı görevliler yanında Hıristiyan Ermeni halk da yardım etmiştir.344
342
Holt, Haçlı Devletleri, ss. 24-25.
343
Fulcher, Jerusalem, s. 14; Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 88, 95; Michaud, Haçlı Seferlerinin
İlginç Olayları, s. 90, 162.
344
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 95, 117, 148.
345
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 141, 144, 148.
346
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 158; Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118),
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2013, c.1, s. 38.
132
geldiğini öğrendiğinde güvenlik amacıyla şehirdeki Hıristiyan erkekleri çıkarmış,
kadın ve çocuklarını koruyacağına dair söz vermiştir. Yahudiler ise şehirde
kalmışlardır. Haçlılar 3 Haziran’da burayı ele geçirip yağmalamışlardır. Bohemond
şehirde kalmıştır. Böylece Antakya’da İkinci Haçlı Krallığı kurulmuştur. Haçlılar
Antakya’da on beş ay kalmışlardır. Ordunun Kudüs’e gitmek için ısrar etmesi ve
Bizans İmparatorunun Kudüs yolculuğunu hatırlatan mektupları üzerine Raymond
komutasında tekrar yola çıkmışlardır.347
Haçlılar 7 Haziran 1099 salı günü Kudüs önlerine gelmişlerdir. Şehir, Mısır Şii
Fatımî idaresinde olup komutan İftiharü’d-Devle idi. Haçlılar şehre gelişlerinden yedi
gün sonra yaptıkları merdivenlerle surlara saldırıya geçmişlerdir. Kerestelerden
yapılan kuleler postlarla kaplanmış, atılan ateşlerden etkilenmemesi sağlanmıştır.
Godefroi, kuzeybatı yönünde; Raymond ise Sion dağında idi. Şehrin güney ve doğu
kesimleri kuşatılmadı. Haçlılar surda delik açtılar ve 15 Temmuz’da kuzey yönünden
şehre girdiler. İftiharü’d-Devle ve yanındaki kimseler Davud kulesine kapanmışlardır.
Raymond, kaleyi İftiharü’d-Devle ve yanındakilerin serbest bırakılması şartıyla teslim
almıştır. Bütün Kudüs içinde kurtulan sadece bunlar olmuştur. Şehirdeki Müslümanlar
kadın, çocuk denilmeden katledilmişlerdir. Bu esnada 70.000’den fazla Müslüman
öldürülmüştür. Ayrıca baş sinagoga sığınmış olan Yahudiler de yakılmıştır. Haçlıların
şehirde dolaşıp merhamet dileyenleri bile ayırt etmeden öldürdükleri, o gün şehirde
akan kanların ayak bileklerine kadar ulaştığı Hıristiyan kaynaklarında da yer
almaktadır. 348 Haçlıların Kudüs’e girişi şehrin kutsallığını yaralayacak şekilde ağır
tahriplere sahne olmuştur. Kudüs tarihinin gördüğü en büyük katliamlardan birini
gerçekleştirilmiştir. Günahların bağışlanacağı bir yolculuk için çok fazla kan
dökülmüştür. Süt ve bal akan diyara 1099’da taşıdıkları haçlarla girdiklerinde bu haçın
gölgesinde Mesih’in katillerine ve işgalci Müslümanlara yer bulunmadığını kabul
etmişlerdir. Kutsal mekâna girerken duyulan çoşku bunu engellemiştir. Bundan sonra
Haçlı seferleri sebebiyle devam eden yüzyıllarda Müslümanlar ile Hıristiyanlar
arasında kin ve nefretle ifade edilebilecek olaylar yaşanmıştır.
347
Runciman, Haçlı Seferleri, c.1, s. 164, 165, 180, 200, 205, 215; İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 8, ss. 411-
412.
348
Fulcher, Jerusalem, s. 65, 66, 67, 69; Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 214, 215, 216, 220, 221;
Michaud, Haçlı Seferlerinin İlginç Olayları, s. 281; İbnü’l Esîr, el -Kamil, c. 1, s. 419; Moudjir ed-
Dyn, Jerusalem, s. 71.
133
Haçlılar daha sonra Kıyamet Kilisesi’ne giderek şükür duası yapmışlar, adaklar
adamışlardır. Papa II. Urban, Kudüs’ün alındığının haberini alamadan 29 Temmuz’da
ölmüştür. Vekil tayin ettiği Ademar da şehrin alınışından birkaç gün önce ölmüştür.349
Kudüs’ün alınmasından bir süre sonra birçok kimse ülkesine dönmüştür. Kilise
ise Kudüs’ün idaresinden vazgeçmemiştir. Papa tarafından tayin edilen Daimbert,
Kudüs’de patrik seçilmiştir. Godefroi, ölümünden sonra Kudüs’ün idaresini
Daimbert’e söz vermiştir. Ancak Godefroi öldüğünde Hayfa seferinde bulunan
Daimbert’in yerine kralın akrabaları Urfa’daki kardeşini çağırarak idareyi ona teslim
etmişlerdir. I. Baudouin, Kudüs Kralı olarak görev almıştır. Böylece Kilise Kudüs’te
349
Fulcher, Jerusalem, s. 69; Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 222.
350
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, s. 71; İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 8, s. 419.
351
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, s. 75; Fulcher, Jerusalem, s. 63, 64, 68, 69.
352
Strange, Palestine, s. 107, 130; İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, s. 511.
353
Fulcher, Jerusalem, ss. 70-71; Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 221, 223, 225.
134
siyasi bir idare kuramamıştır.354 Daimbert, Antakya Haçlı Kralı Baudouin’e mektup
yazarak Kudüs’ü ele geçirmesine yardım etmesini istemişse de bir sonuç elde
edememiştir.355
Büyük bir katliamla şehri ele geçiren Haçlılar bir süre sonra kendi içlerinde
çekişmeler yaşamaya başlamışlardır. Haçlı Krallığının kurulmasından sonra Kudüs’te
Rum Hıristiyan liderliği yerine Latin Hıristiyan Patrikliği hâkim olmuştur. Hıristiyan
kutsal mekânları üzerinde imar ve inşa faaliyetleri gerçekleştirilmiş, Kudüs’teki
camiler kiliseye çevrilmiştir.357
354
Işın Demirkent, Haçlı Seferleri, İstanbul: Dünya Yayınları, 2004, ss. 89-90.
355
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, s. 246.
356
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 2, s. 15, 129, 130; Bak. Georges Bordonove, La Vie Quotidienne Des
Templiers Au XIII Siecle, Paris: Librairie Hachette, 1975.
357
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 1, ss. 223-227; Buhl, “Kudüs”, İA, VI, ss. 959-960.
135
Bahsedilen süreçten sonra Haçlılara karşı Müslümanların ilk etkili faaliyeti
Urfa’da gerçekleşmiştir. Urfa Haçlı Krallığının kurulmasından yaklaşık elli yıl sonra
Müslümanlar tarafından tekrar alınması Avrupa’da büyük yankı uyandırmıştır. Bunun
üzerine ikinci Haçlı seferi düzenlenmiştir. Bu Haçlı seferi Urfa Haçlı Krallığının
kaybedilmesi üzerine hazırlanmasına rağmen Papa’nın yardım çağrısı için yazdığı
mektuplarda Kudüs’ün tehlikede olduğu ve savunulması gerektiğini ifade ettiği
görülmektedir.358
358
Ebru Altan, İkinci Haçlı Seferi (1147-1148), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2013, ss. 10-
14.
359
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, s. 63.
360
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, s. 188, 254; Ramazan Şeşen, Kudüs Fatihi Selâhaddin Eyyûbî, İstanbul:
Yeditepe Yayınları, 2013, s. 21, 23, 37, 41, 45.
136
Selahaddin Eyyûbi, Nureddin Zengi’nin yolundan giderek Kudüs’ün ele
geçirilmesi için çok fazla gayret sarf etmiştir. 1180 yılından itibaren kazandığı zaferler
ile Kudüs Haçlı Krallığına karşı üstünlük sağlamıştır. Kudüs’ün fethinden önce Mısır,
Şam ve Irak’ta bulunan Müslümanlar arasında birliği sağlamış ayrıca sahil şehirlerini
de ele geçirmiştir.361
Sultan ayrıca Kudüs’ü almak için karadan saldırılar ile Haçlı Krallığının
savunma kaynaklarını zayıflatmıştır. Bunun yanında deniz kuvvetlerini güçlendirmek
için de büyük ücretler ödemiştir. Haçlılar ise deniz yoluyla Avrupa’dan yardım
361
Şeşen, Selâhaddin Eyyûbî, s. 91; Ali Muhammed Sallabi, Eyyübi Devleti Selahaddin Eyyubi ve
Kudüs’ün Yeniden Fethi, Şerafettin Şenaslan (çev.), İstanbul: Ravza Yayınları, 2010, s. 595.
362
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 2, s. 366, 367, 377, 382.
363
Runciman, Haçlı Seferleri, c. 2, ss. 383-385; İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, s. 494, 496, 499.
364
Ahmet Ağırakça, Selâhaddin Eyyûbî ve Kudüs’ün Yeniden Fethi, İstanbul: Beyan Yayınları, 2012,
s. 88.
137
almıştır. Böylece Avrupa’dan gelen hacıların da Haçlılara katılması ile krallığa sürekli
destek sağlanmıştır. Bu sebeple Selahaddin deniz savunmasına önem vermiştir.365
Esir olan erkeklerden on dinar, kadınlardan beş dinar, çocuklardan iki dinar
fidye alınarak serbest olmaları kararlaştırılmıştır. Bu vergi azaltıldığı gibi pek çok
kişinin vergi vermeden şehri terk etmelerine izin vererek Selahaddin, pek çok
Hıristiyanın övgüsünü kazanmıştır. Hıristiyan bazı bölgeler kendi dindaşlarının
geçmesine izin vermezken Sultan, şehri terk edenler için yanlarına silahlı korumalar
vermiştir. Kudüs Patriği Herakliyus ise kiliselerdeki altın, gümüş gibi kıymetli eşyaları
alıp götürmüştür.369 Şehri terk edenler Latin kökenli Hıristiyanlar olup doğu kökenli
Ortodoks ve Yakubi Hıristiyanlar esir durumuna düşmeden şehirde cizye vererek
yaşamaya devam etmiştir. Yahudilerin de şehre yerleşmelerine izin verilmiştir. Latin
365
Jan Vandeburie “O İslam’ın Zaferi İçin Ne Çok Gayretliydi! Salahattin Eyyûbi’nin Kudüs Haçlı
Krallığı Stratejisi”, Bedrettin Basuğuy (çev.), Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, (1),
2013 ss. 154-155
366
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, ss. 507-508; Runciman, Haçlı Seferleri, c. 2, ss. 388-389.
367
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, ss. 72-73.
368
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, s. 73; Gohdhill, The Temple of Jerusalem, s. 122.
369
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, ss. 509-510.
138
Hıristiyanların baskısı altında bulunan Ortodoks Hıristiyanlar Müslüman idaresini
memnuniyetle kabul etmişlerdir.370
Diğer taraftan Selahaddin Eyyûbi döneminde Kudüs’ün ilk kıble vurgusu ile
öne çıktığı görülmektedir. Kudüs’ün fethinden sonra Şam kadısı okuduğu hutbede;
“Bu şehir iki kıblenin birincisidir, iki mescidin ikincisidir, haremlerin üçüncüsüdür”,
demiştir. 371 Sultan, inançlı bir kimsedir ve Kudüs’ün kutsal bir mekân olduğuna
inanmaktadır. Bu amaçla da Kudüs’ü ele geçirmek isterken dini duygularla hareket
ettiği kabul edilmektedir. Ayrıca Kudüs’ün Haçlılardan alınmasından sonra yaşanan
bazı hadiselerde Kudüs’ün kutsal mekân olma özelliğinin ön plana çıkmıştır.
Kudüs’ün kutsal bir şehir kabul edilmesi sebebiyle halka gerekli hoşgörü gösterilmiş
ayrıca mekânda bazı değişiklikler yapılmıştır. Kubbetü’s-Sahra’nın üzerine Haçlılar
tarafından konulan haç ve Mescid-i Aksa’da bulunan heykeller çıkarılmıştır.
Nureddin’in yaptırdığı minber Halep’ten getirilerek Mescid-i Aksa’ya yerleştirilmiş
ayrıca Mescid-i Aksa mermer ve değerli taşlarla tamir edilmiştir. Sahra üzerine
döşenen mermer sökülerek kaya tekrar açığa çıkarılmıştır.372
370
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, s. 512; Runciman, Haçlı Seferleri, c. 2, s. 389.
371
Ağırakça, “Selâhaddin Eyyûbî ve Kudüs’ün Yeniden Fethi, s. 96.
372
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, ss. 510-511; Strange, Palestine, s. 109; Moudjir ed-Dyn, Histoire De
Jerusalem, ss. 75-76.
373
İbnü’l Esîr, el Kamil, c. 9, s. 541, 553, 565.
374
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, s. 554, 565, 575.
139
Daha sonra Haçlı ordusu genel komutası Richard’a geçmiş, Fransa Kralı
ülkesine dönmüştür. Richard, hastalığı ve savaşın uzun sürmesi üzerine 1 Eylül 1192
tarihinde Selahaddin ile anlaşmak istemiştir. Yapılan anlaşmaya göre Haçlılar aldıkları
yerlerden vazgeçmişlerdir; ancak Hıristiyanların kutsal yerleri ziyaretine izin
verilmiştir.375
Onaltıncı yüzyılda güçlü bir konuma gelen Osmanlı devleti Anadolu birliğini
sağlamak istemiş ve Şii propagandalarında bulunan İran ile savaşmıştır. Bu dönemde
Memlükler, İran ile ittifak etmişlerdir. İran üzerine sefere çıkmak isteyen Yavuz Sultan
Selim de öncelikle Osmanlı ordusu için arkadan tehlike teşkil edecek Memlükler
375
İbnü’l Esîr, el-Kamil, c. 9, s. 581.
376
Buhl, “Kudüs”, İA, VI, s. 961; Cengiz Tomar, “Kudüs”, DİA, Ankara: XXVI, 2002, s. 334.
140
üzerine sefere çıkmıştır. Memlükler bu dönem bedevi ve Portekiz saldırıları ile zayıf
düşmüştür. Buradaki Müslümanlar ise Portekiz tehlikesi altındadır. Öyle ki
Müslümanları Kudüs’ten çıkaracakları, Medine’yi işgal edip Hz. Muhammed’in
naaşını alacaklarına dair tehditleri bulunmaktadır. Bunun yanında Filistin bölgesi
Mısır ve Anadolu arasında bulunması sebebiyle stratejik öneme sahiptir. Bu bölgeye
sahip olan kimsenin Ortadoğu’yu kontrol altında tutacağı da bilinmektedir.377
377
Mahmud Şakir, Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Ferit Aydın (çev.), İstanbul: Kahraman
Yayınları, 2004, c. 7, s. 24; Ömer Osman Umar, Osmanlı Yönetimi ve Fransız Manda İdaresi Altında
Suriye (1908-1938), Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, 2004, s. 2, 3; İsmet Miroğlu, Doğuştan
Günümüze Büyük İslam Tarihi, Heyet, İstanbul: Çağ Yayınları, ty, c. 10, s. 304; Ziya Kazıcı, Siyasi-
Dini-Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1997, c. 11, s. 223.
378
İsmail Hami Danişmed, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul: Türkiye Yayınları, 1971, c. 2,
ss. 27-28.
379
Şakir, İslam Tarihi, c. 7, s. 28; Kazıcı, İslam Tarihi, s. 11, s. 230.
380
Yavuz Ercan, Kudüs Ermeni Patrikhanesi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988, s. 21, 23;
Şükran Yaşar, “Kudüs’ün Osmanlı Yönetimine Girişi ve Yavuz Sultan Selim’in Kudüs Ermenilerine
Tanıdığı İmtiyazlar”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Manisa, 1, 2,
2003, s. 112.
381
Amy Singer, Kadılar, Kullar Kudüslü Köylüler, Sema Bulutsuz (çev.), İstanbul: Türkiye İş Bankası
Yayınları, 2008, s. 9.
382
Miroğlu, İslam Tarihi, c. 10, s. 306, 310.
141
ifade ettiğinin anlaşılması için fethedildiğinde yaşananlara bakılmalıdır. Yavuz Sultan
Selim, Suriye bölgesi ele geçirildikten sonra üç ay bu bölgede kalmıştır. Kudüs
şehrinde idari teşkilat oluşturmuş, vali atamıştır. Gazze, Nablus ve Safed sancakları
Kudüs de dâhil edilerek Şam eyaleti haline getirilmiştir. Bu üç aylık süre içinde Sultan,
kutsal mekânları da ziyaret etmiştir. 383 Yavuz Sultan Selim’in Kudüs’ü ziyareti
Osmanlı idaresine geçtiği tarihte değil daha sonra gerçekleşmiştir. Sultan Selim,
Suriye’den geçerken yedi defa ordugâhtan ayrılarak kutsal mekânları ziyaret etmiştir.
Padişah, 31 Aralık tarihinde yanında Hasan Can, İdris-i Bitlisî, Hafız Mehmet,
beylerbeyi, divan kâtipleri, nişancı, kazaskerler, yeniçeri ve sipahilerden oluşan bir
grup ile ordugâhtan ayrılarak Kudüs’e gitmiştir.384 Öğleden sonra Kudüs’e ulaşmış ve
şehrin önünde kendisi için bir otağ kurulmuştur. Burada onu Kudüs Ermeni Patriği III.
Serkis, Rum Patriği Attalia ile diğer din adamları ve halk karşılamıştır. Önce
Kubbetü’s-Sahra’yı ziyaret etmiş, içinde namaz kılmıştır. Akşam ve yatsı namazlarını
ise Mescid-i Aksa’da kılmıştır. O gece Mescid-i Aksa’nın on iki bin kandille
aydınlatıldığı rivayet edilmektedir. Gece otağında kalan Sultan, sabah binlerce koyun
ve deve kurban ettirmiştir.385
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kudüs şehrine Mimar Sinan çeşitli inşa
ve imar faaliyetleri için gönderilmiştir. Bu sürede Kudüs’ün yeniden inşası için önemli
paralar harcanmıştır. Kubbetü’s-Sahra’nın duvarları içerden ve dışarıdan çini ile
döşenmiştir. Çeşmeler, su kanalları yanında medrese, han ve camiler de inşa edilmiştir.
Her köye bir cami yapıldığı ve imam tayin edildiği bildirilmektedir. Şehirde
383
Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, Ankara; Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011, c. 2, s. 756;
Danişmend, Osmanlı Tarihi, c. 2, s. 30, 31, 45.
384
Cezar, Osmanlı Tarihi, c. 2, s. 758; Ercan, Kudüs Ermeni Patrikhanesi, s. 9, 11.
385
Ercan, Kudüs Ermeni Patrikhanesi, ss. 12-13.
142
Müslümanlarla birlikte Yahudi ve Hıristiyanlar da yaşamışlardır. Yahudiler toplumda
gayet iyi bir durumda bulunmuş herhangi bir baskı ile karşılaşmamışlardır.386 Osmanlı
yönetiminin Kudüs’te hâkim olduğu dönemlerde üç dinin birlikte huzur içinde
yaşamalarına imkân sağlanmıştır. Müslümanlar hâkim gücü temsil etmekle birlikte
diğer din mensupları ile sosyal ve ekonomik ilişkilerin devam ettiği görülmektedir.
Şehir dini gruplar arasında bölünmemiştir. Müslüman bölgesinden bir Yahudi ya da
Hıristiyan ev alabildiği gibi Yahudi mahallesinden de Müslümanlar ev alabilmiştir.
Ancak Müslümanlar genelde Mescid-i Aksa yakınlarında yoğunluk gösterirken,
Hıristiyanlar Kıyamet Kilisesi çevresine yerleşmeyi tercih etmişler, Yahudiler ise el-
Meslek, eş-Şeref gibi güney mahallerine yerleşmişlerdir.387 Şehir yapılanması da dini
merkezlerin çevresinde gelişme göstermiştir. 388
Onyedinci yüzyılda Avrupa ile artan ticari ilişkiler sonucu bölgede Batı etkisi
görülmeye başlamıştır. Böylece kıyı şehirlerinde ekonomik canlanma yaşanmıştır.
Özellikle Fransızların levant ticaretleri bunda etkili olmuştur. Fransa’nın bölgeye
386
Kazıcı, İslam Tarihi, c. 11, s. 366; Singer, Kadılar, Kullar Kudüslü Köylüler, ss. 10-11.
387
Dror Ze’evi, Kudüs 17. Yüzyılda Bir Osmanlı Sancağında Toplum ve Ekonomi, Serpil Çağlayan
(çev.), İstanbul: TarihVakfı Yurt Yayınları, 2000,s. 26, 29.
388
Ze’evi, Kudüs, s. 26.
389
Ze’evi, Kudüs, s. 3, 5; Singer, Kadılar, Kullar Kudüslü Köylüler, s. 3.
390
Amnon Cohen, Osmanlı Kudüs’ünde Loncalar, Nurettin Elhüseyni (çev.), İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, 2001, s. 135
391
Cohen, Osmanlı Kudüs’ünde Loncalar, ss. 74-75.
143
ilgisinin sebebi ticaretini İngiltere ile rekabet edecek düzeye getirmek istemesidir. 392
Bu yüzyılda Osmanlı yönetimi altında iken Kudüs’te ileri gelen ailelerden oluşan bir
grup ortaya çıkmıştır. Kudüs’ün güçlenen yerel hanedanları yöneticilerin
kendilerinden seçilmesini istemişlerdir. Bu durum Osmanlı ile bağların koparılması
olarak anlaşılmamalıdır. Bu hanedanlardan biri olan Hüseynî ailesinin İsrail’in
kurulma döneminde rol aldığı bilinmektedir. Yahudiler ile mücadelede öncülük eden
Kudüs müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni de bu ailedendir.393
392
Ze’evi, Kudüs, s. 188.
393
Ze’evi, Kudüs, s. 70; Cohen, Osmanlı Kudüs’ünde Loncalar, s. 8.
394
Cohen, Osmanlı Kudüs’ünde Loncalar, s. 146.
395
Yasemin Avcı, Değişim Sürecinde Bir Osmanlı Kenti: Kudüs 1890- 1914, Ankara: Phoenix
Yayınları, 2004,s. 29.
396
Catherine Nicault, Kudüs 1850- 1948, Estreya Seval Vali (çev.), İstanbul: İletişim Yayınları, 2001,
s. 59, 79, 81.
397
Falih RıfkıAtay, Zeytindağı, İstanbul: Bateş Yayınları, 1981, s. 61.
144
banka açılmıştır. Kudüs Belediyesi oluşturulmuş ve başkanlığına Kudüslü aileler
getirilmiştir.398
Antisemitik hareketler Yahudiler arasında ırka bağlı bir anlayışı temsil eden
siyonizmin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Elbette siyonizmin ortaya çıkmasının
farklı kaynakları bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı geleneksel Yahudilik içinde yer
almaktadır. Kudüs’e ve kutsal topraklara dönüş isteği bütün yıl ibadetlerde
tekrarlanmaktadır. Ancak siyasi bir hareket olarak ortaya çıkışı Yahudi katliamlarına
tepki olarak milli bir yurt arama çabaları ile başlamaktadır. Siyonizm, Yahudileri
398
Umar, Suriye, s. 149; Kemal Öke, II. Abdülhamid Siyonistler ve Filistin Meselesi, İstanbul: Kervan
Yayınları, 1981, ss. 72-73; Nicault, Kudüs, s. 87; Filistin’de Osmanlı Postaları (1840-1918), Kemal
Giray (çev.), İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 2004, s. 1.
399
Nicault, Kudüs, s. 20.
400
Lewis, Semitizm ve Antisemitizm, s. 73, 74, 81, 141.
145
Avrupa’da yaşadıkları zulümlerden kurtarmak isteyen Yahudi gazeteci Theodor
Herzl’in faaliyetleri ile aktif hale gelmiştir.401
401
Theodor Herzl, Hatıralar, Ergun Göze (çev.), İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2007, s. 15.
402
Besalel, Yahudi Ansiklopedisi, c. 2, s. 400.
403
Nicault, Kudüs, s. 39, 44, 54, 56.
404
Öke, II. Abdülhamid, s. 140.
405
Atay, Zeytindağı, s. 63.
406
Lewis, Semitizm ve Antisemitizm, ss. 184-185.
407
Wasif Jawhariyyeh, The Otoman Childhood Of Wasif Jawhariyyeh, Nada Al-Zeer (trans.),
Jerusalem Quarterly, 37, (2009), s. 49, 53.
146
yaşanması bölgede huzursuzluğu artırmıştır. Gizli dernekler tarafından Arap halk Türk
yöneticilere karşı kışkırtılmıştır.408
Bütün bunlar yanında Herzl, Kudüs’te milli bir yurt kurmak amacıyla Osmanlı
idaresinde bulunan Filistin’den toprak satın almak için faaliyetler yürütmektedir. Bu
amaçla II. Abdülhamid ile de görüşen Herzl, Osmanlı devletinin dış borçlarını
ödemeyi teklif etmiş; ancak olumsuz cevap almıştır.409 Herzl, bu çabalarının yanında
Kudüs’ü müşterek bir bölge haline getirerek de sorunu aşmak istemiştir. Bu amaçla
Yahudi meselesinin tek çözümünün Yahudilere Kudüs çevresinde yer tahsis etmek
olduğu konusunda dünya siyasetinde etkili devletleri ikna etmeye çalışmıştır. Burada
kurulacak Yahudi yurdunun batılı devletlerin çıkarları açısından yararlı olacağını ifade
etmiştir.410
Birinci dünya savaşında 9 Aralık 1917 tarihinde İngiliz ordusu Kudüs şehrine
girmiştir.412 Balfour bildirisinde bulunan bir devlet tarafından himaye edilen Filistin
artık Yahudi milli yurdunu tanıyan Avrupalı bir devlet tarafından idare edilmeye
408
Öke, II. Abdülhamid, ss. 98-99; Umar, Suriye, s. 12.
409
Herzl, Hatıralar, s. 64; Cemal Anadol, İsrail ve Siyonizm Kıskacında Türkiye, İstanbul: Bilge
Karınca Yayınları, 2004, s. 67 (Abdülhamid cevabında, Ben canlı beden üzerinde ameliyat
yapılmasına müsaade edemem. Filistin toprağının bir karışını bile satmam; çünkü bu benim değil
halkımın toprağıdır, demiştir.).
410
Öke, II. Abdülhamid, s. 28, 29, 36.
411
Umar, Suriye, s. 203, 210, 294, 295, 296.
412
Nicault, Kudüs, s. 28.
147
başlamıştır. Böylece Kudüs, 1400 yıldan beri Müslümanların elinde iken Haçlı
döneminden sonra ilk defa Hıristiyan bir ülkenin yönetimine geçmiştir.
413
Nicault, Kudüs, s. 28, 29, 32.
414
Ilan Pappe, Modern Filistin Tarihi Tek Ülke İki Halk, Nuri Plümer (çev.), Ankara: Phoenix
Yayınları, 2007, ss. 94-96.
415
Nicault, Kudüs, s. 98, 103, 104.
416
Nichault, Kudüs, s. 103, 107, 108.
417
Tom Segev, Elvis Kudüs’te Post-Siyonizm ve İsrail’in Amerikanlaşması, Ömer F. Birpınar (çev.),
İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2004,s. 16.
148
sürecinde Filistin’e göçler İslam ülkelerinden yaşlı ve dini amaçla gelen Yahudilerden
oluşmakta iken manda yönetiminde şehre Avrupa’dan ve Rusya’dan gelen Yahudilerin
sayısı artmıştır. Filistin’e gelip yerleşenler çoğunlukla siyasi siyonizm taraftarları yani
aşırı milliyetçi Yahudiler olmuştur.418
Bütün bunlar yanında İngiliz manda döneminde Kudüs Müftüsü olarak seçilen
Hacı Emin el-Hüseyni’nin İngilizler ile Filistinliler arasındaki ilişkilerde önemli roller
üstlendiği görülmektedir. Daima barışçı bir yol izleyen Hacı Emin, Filistinlilerin
davasını dünyaya duyurma çabasında olmuş, bu amaçla arayışlarda bulunmuştur.
Filistinlilerin meselesini anlatmak için dünya ülkelerini gezmiştir. İslam ülkelerinin
yanında batı ülkelerine de gitmiştir. Bu dönemde Yahudilere destek veren İngilizlere
karşı Nazilerle bağlantı kurması sebebiyle eleştirilmiştir. Hacı Emin el-Hüseyni
1931’de Kudüs’te bir İslam Konseyi toplantısı düzenlemiştir. Kongreye yirmi ülke
katılmıştır. Muhammed İkbal ve Reşid Rıza da orada bulunmuştur. Kudüs Müftüsünün
çabaları ile İngiliz mandası altında gerçekleşen bu kongre Kudüs adı anılmadan Kudüs
için gerçekleştirilmiştir.420
418
Lewis, Semitizm ve Antisemitizm, s. 181.
419
Nicault, Kudüs, s. 109, 110, 112, 118.
420
Philip Mattar, Kudüs Müftüsü Hacı Emin El-Hüseyni, İsa Ölmez ve Ali Soylu (çev.), İstanbul:
Akademi Yayınları, 1991, s. 47, 89, 92.
149
ayaklanma başlatmıştır. Bütün bu çatışmalardan yorulan İngilizler 1947 yılında
Filistin sorununu çözmeyi Birleşmiş Milletlere bırakarak bölgeden ayrılmıştır.421
Kudüs’ün bu dönemden sonra giderek doğu ile batı arasındaki ilişkilerin odak
noktası haline geldiği görülmektedir. İngilizler bölgenin hâkimiyetini ele
geçirdiklerinde şehrin dini imajını dünya siyasetini yönlendirmek amacıyla kullanmak
istemişlerdir. Bu amaçla da Kudüs’te konumlarını barışın teminatı olarak göstermeye
çalışmışlardır. Ayrıca İngilizler şehrin denetimini sağlamak amacıyla toplumu dini
gruplara göre mahallelere ayırmışlardır. Bu durum toplumdaki ayrılıkların
pekişmesine sebep olmuştur. Osmanlı zamanında farklı kültürlerin uyum içinde
yaşamasına rağmen İngilizlerin bölgeye hâkimiyetinden sonra verilen özgürlüklere
rağmen şehir otuz yıl içinde çatışmanın ve savaşın merkezi haline gelmiştir. İngilizler
tanıdıkları özerklikler ve getirdikleri yeniliklere rağmen Kudüs’teki varlıklarını devam
ettirememişlerdir.
421
Nichault, Kudüs, s. 137, 199.
422
Türkkaya Ataöv, Kudüs ve Devletler Hukuku, Ankara: Yonca Matbaası, 1981, s. 14, 16, 17; Roger
Garaudy, İlâhi Mesajlar Toprağı Filistin, Cemal Aydın (çev.), İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı
Yayınları, 2011, s. 360, 362; Heyet, Kudüs Tarihi Belge, İslam Konferansı Teşkilatı, y.y., Acar
Tanlak (çev.), 1988, s. 41.
423
Nichault, Kudüs, s. 137; Roger Garaudy, İsrail Mitler ve Terör, Cemal Aydın (çev.), İstanbul: Pınar
Yayınları, 2012, s. 193; Heyet, Kudüs Tarihi Belge, s. 42.
424
Heyet, Kudüs Tarihi Belge, s. 49, 52
150
fazlasıyla kullanıldığı görülmektedir. İsrail’in ilk başbakanı Ben Gurion “Tanah bizim
tapu belgemizdir”, demiştir. 425 Bunun yanında Filistin halkı ise İsrail ile olan
mücadelesinde dini söylemleri kullanmakla birlikte göçmenlerin hakları, insan hakları
ve özgürlük gibi batılı söylemlere de yer vermektedir. Vatanlarının özgürlüğüne
kavuşması ise bütün Filistinlilerin ortak söylemini oluşturmaktadır.426
425
Segev, Elvis Kudüs’te Post-Siyonizm ve İsrail’in Amerikanlaşması, s. 12, 15
426
Sefer Turan, Kudüs Allah’a Ismarladık, İstanbul: Pınar Yayınları, 2007, s. 96
427
Firestone, Yahudiliği Anlamak, s. 195; Segev, Elvis Kudüs’te Post-Siyonizm ve İsrail’in
Amerikanlaşması, s. 77, 79.
428
Edward Said, Filistin’in Sorunu, Alev Alatlı (çev.), İstanbul: Pınar Yayınları, 1985, s. 40.
429
Firestone, Yahudiliği Anlamak, ss. 107-108; Segev, Elvis Kudüs’te Post-Siyonizm ve İsrail’in
Amerikanlaşması, s. 81.
151
bölgedeki varlıkları bu topraklara güçlü duygularla bağlı Yahudiler tarafından yok
sayılmıştır. İsrail’in ilk kadın başbakanı Golda Meir, 1969 yılında “Orada Filistinliler
yok” demiştir. Çünkü siyonistler kendilerinin bölgeye hâkim olmak açısından
Araplardan daha fazla hak sahibi olduğuna inanmaktadırlar.430
430
Said, Filistin’in Sorunu, s. 59.
431
Türkkaya, Kudüs, s. 21, 22; Heyet, Kudüs Tarihi Belge, s. 45.
432
Saniye Oruç, “Filistin Halkının Parçalanmışlığı: Hamas El-Fetih Çatışması”, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010), s. 50, 69.
433
Fethi Şikaki, İslami Hareket ve Kudüs, Ramazan Yıldırım (çev.), İstanbul: Ekin Yayınları, 1996, s.
11.
434
Lewis, Semitizm ve Antisemitizm, s. 286.
152
yaralarken, batılı devletler tarafından da ezilen halklar olarak görülmekte ve din
farklılığına rağmen az da olsa desteklenmektedir.
Uzun süre bir devlet tecrübesinden uzak kalan bir topluluk olan Yahudiler
İsrail’de laik Yahudilerin çabaları sonucu yeni bir devlet tecrübesi yakalamıştır. Ancak
yeni kurulan bir devlet olarak karşılaştığı sorunları çözmede nasıl davranacağını
bilememiştir. Filistinlilerin de Yahudilerin de başka bir yere gitmek niyetleri
bulunmamaktadır. Araplarla bütünleşerek ortak bir Yahudi-Arap devleti kurulması
önerileri olmasına rağmen bu görüşler hiçbir zaman kabul edilmemiştir. Tarih Araplar
için de Yahudiler için de toprağa duyulan bağlılığın arttığını göstermektedir.
2.7. Değerlendirme
153
Kıble Mescidi, Hz. Ömer Camii gibi çok sayıda cami, mescit ve benzeri yapılar inşa
edilmiştir. Kudüs, Müslümanlar için kutsallığına ilişkin iddiaların miraç ve ilk kıble
gibi hadiselerle ilişkilendirilmesi sebebiyle önemli bir yere sahiptir.
154
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3.1. Giriş
155
halinde ele alınmaktadır. Aslında tezimizin temel iddiası açısından fenomenleri
merkeze alarak her üç dinin bu fenomenlere yaklaşımlarını ifade etmeyi arzu ettik.
Lakin bu durumda dinlerin Kudüs’e yükledikleri kendi özel anları bütüncül olarak
ortaya konulamamaktadır. Bu nedenle dinler merkeze alınarak ancak yine fenomenler
üzerinden konu işlenmektedir.
Kutsal mekân kutsalla ya da diğer bir ifadeyle Tanrıyla çok özel hususi bir ilişki
kurulduğuna inanılan mekânlardır. İstek ve taleplerin yanı sıra tevbe ve duaların
iletilebildiği özel mekânlardır. Bu yüzden hem tanrının kurtuluş vaadinin
gerçekleşmekte olduğunun işareti olan eskatolojik beklentiler hem de en makbul
ibadetlerin yapıldığı yer olarak görülür.
Kudüs, kutsal mekân olarak ibadetlerle olan bağı yanında eskatolojik bilgilerde
de yer almakta ve bu bilgiler vasıtasıyla da gelecekle ilgili umutlarda ortaya
çıkmaktadır. Bu husus kutsallıkla anılmasındaki sürekliliği göstermesi açısından
önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Çünkü bu anlamı itibariyle insanlar üzerindeki
etkisini devam ettirmektedir.
156
Yukarıda bahsedilen bağlamda Yahudi ve Hıristiyanlara ait eskatolojik
anlatılarda Kudüs, tam merkezde yer alırken İslam geleneğinde mesih ve mehdi
beklentileriyle irtibatlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla her üç dini gelenek
açısından Kudüs’ün eskatolojik öneminin oldukça fazla olduğunu ifade etmek
gerekmektedir. Eskatolojik beklentilerde yaşanan andan ziyade gelecek daha önemli
kabul edilmekte ve bir an önce o sona ulaşmak arzu edilmektedir. Bu bağlamda Kudüs,
gelecekteki hayatın merkezinde yer almaktadır. Dolayısıyla fenomenler konusunda
Kudüs üç dinde de önemli bir yere sahip olmakla birlikte önem derecesi ve yaklaşım
tarzları farklılık arz etmektedir. Bu nedenle bu bölümde yukarıda işaret ettiğimiz üzere
her üç dinin yaklaşımlarını ayrı ayrı ele alınarak karşılaştırmaları sonuç bölümünde
yapılacaktır.
1
Tesniye, 12: 5-7, 13-17 (Fakat kendi ismini oraya koymak için Tanrınızın bütün sıptlarınızdan
seçeceği yeri onun meskenini arayacaksınız ve oraya geleceksiniz… Sakın yakılan takdimelerini
gördüğün her yerde arz etme. Fakat yakılan takdimelerini Rabbin sıptlarının birinde seçeceği yerde
arz edeceksin ve sana emretmekte olduğum bütün şeyleri orada yapacaksın.).
157
güzellik verildiği bunun dokuzunun Kudüs’e birinin ise diğer yerlere layık görüldüğü
ifade edilerek şehre verilen önemin sebebine açıklık getirilmektedir.2 Ayrıca Tapınak
Tepesi’nin doğu kapısına saygısızlık yapmaktan kaçınılması öğütlenir, bir kimse
Tapınak Tepesi’ne asası, ayakkabısı ya da üstünde tozla girmemelidir; çünkü orası bir
defa kutsal olarak belirlenmiştir ve bunun sonsuza kadar devam edeceğine
inanılmaktadır. 3
Bu hususta ayrıca Kudüs’ün İsrailoğulları arasında niçin
paylaştırılmadığı da açıklanmaktadır. Buraya Yahuda oğullarının toprağı denilmemesi
gerektiği belirtilir zira bu yer mabedin inşa edildiği ve kutsallar kutsalının bulunduğu
mekândır. Kutsallığın olduğu yerin sadece birinin mülkünde olmaması uygun
görülmüştür.4
Süleyman Mabedi mevcut iken geçerli olan mabet ve kurbanla ilgili hükümler
günümüzde uygulanmamaktadır. Mabedle ilgili emirler; bir mabet inşası, 6 mabede
saygı, 7 mabedi her zaman koruma altında tutmak, 8 mabedde Levililerin özel
görevleri, 9 mabede girmeden kâhinlerin ellerini ve ayaklarını yıkaması, 10 her gün
Mezora’nın yakılması 11
ve huzur ekmeğinin sofranın önüne koyulmasından 12
2
Kiduşin, IV, 49b, B.T.
3
Berakhot, IV, 54a, B.T.
4
Yoma, I, 12a, B.T.
5
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 2, s. 415.
6
Çıkış, 25: 8.
7
Levililer, 19: 30.
8
Sayılar, 18: 4.
9
Sayılar, 18: 23.
10
Çıkış, 25: 30.
11
Çıkış, 27: 21.
12
Çıkış, 25: 30.
158
davranılmaması,13Başkâhinin mabede dikkatsiz şekilde girmemesi14 ve temiz olmayan
hiç kimsenin mabede ve mabedin olduğu ordugâha girmemesidir.15
Kurbanla ilgili emirler ise şöyledir: günlük kurban (Tamid) iki kez sunulmalı,16
her Şabat ek bir sunu (Musaf), 17 Pesah’ta yedi günün her biri18 ile Şavuot’ta da ek
sunu19 olmalı ve her Yahudi erkeği Tanrı önünde yılda üç defa bayram kutlamalıdır.20
Kurbanla ilgili yasaklar da şunlardır: mabedin dışında kurban sunmak yasaktır, 21
adanmış kurban da başka yerde kesilemez 22 ve mabeddeki hac bayramlarına sunu
olmadan gelinemez.23
Bu emir ve yasakların yanında her Yahudi erkeğinin her yıl Tanrıya canının
fidyesi olarak Süleyman Mabedi’ne yarım şekel vermesi istenmektedir. 24 Elde edilen
ürünlerden ilk meyvelerin de mabede getirilmesi emredilmiştir. 25 Ayrılan ikinci
ondalık da yalnız Kudüs’te yenilmelidir.26
13
Sayılar, 18: 5.
14
Levililer, 16: 2.
15
Sayılar, 5: 3; Tesniye, 23: 11.
16
Sayılar, 28: 3
17
Sayılar, 28: 9.
18
Levililer, 23: 36.
19
Sayılar, 28: 26-27.
20
Çıkış, 23: 14.
21
Tesniye, 12: 13.
22
Levililer, 17: 3-4.
23
Çıkış, 23: 15.
24
Çıkış, 30: 12-13.
25
Çıkış, 23: 19.
26
Tesniye, 14: 22.
27
Adem Özen, Yahudilikte İbadet, İstanbul: Ayışığı Yayınevi, 2001, s. 49.
28
Ginzberg, The Legends Of The Jews, s. 285.
29
Çıkış, 3: 18; 5: 3.
30
Çıkış, 12: 1-14.
159
İsrailoğulları Kenan diyarına geldiklerinde ise çadırın Şilo’ya kurulması sebebiyle
kurbanlar burada sunulmuştur. Çadırın olmadığı dönemlerde bu ritüel yüksek yerlerde
icra edilmiştir. Süleyman Mabedi’nin inşa edilmesinden sonra ise kurbanın yüksek
yerlerde sunulması yasaklanmıştır.31
Tanrı’ya sunulan kurbanlar Tora’da yer alan Kain (Kabil) ve Abel (Habil)’in
sunularına paralel olarak takdimelerin hayvan32 ve ekinlerden33 olması gerektiği kabul
edilir. Bütün takdimelerin Süleyman Mabedi’ne getirilmesi gerekmektedir. 34 Dört
çeşit hayvan takdimesi vardır. Bunlar; yakılan, barış, günah ve suç takdimesidir.
Kurbanlar günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak çeşitli dönemlerde sunulmaktadır.
Bunların yanında tütsü takdimesi de bulunmaktadır. Tütsü takdimesi günde iki defa
Süleyman Mabedi’nde icra edilmiştir. Kurbanların zorunlu olanları ve ihtiyari olanları
vardır ki zorunlu olanlar sadece mabedde gerçekleştirilebilmektedir.35
31
Zevachim, VIII, 112b, B.T.
32
Tekvin, 4: 3.
33
Levililer, 2.
34
Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslâm’da Kurban, İstanbul: Düşünce Yayınevi, 2003, ss. 200-201.
35
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 2, s. 340, 342.
36
I. Krallar, 8: 5; II. Tarihler, 5: 6.
37
I. Krallar, 12: 28-29.
38
II. Tarihler, 13: 10-11.
39
II. Tarihler, 34: 3-13.
40
Goldhill, The Temple of Jerusalem, s. 31.
41
Ezra, 6: 19-20.
160
başlamıştır. 42 Bu durum mabedin ikinci tahribine kadar devam etmiş ve MS 70
yılından itibaren kurban ritüeli artık icra edilememiştir. Mabedin tahribinden sonra gün
içinde sunulan kurbanlar günlük duaya (Tefilah) dönüşmüştür.43 Süleyman Mabedi
döneminde de dualar ibadetler içinde yer almıştır; ancak bu süreçten sonra dua ibadeti
kurbanın yerini almıştır.
Kurban sunuları yerine Şema/ Şem İsrael duası okunmakta olup Şabat ile
bayramlar yanında sabah ve akşam da uygulanmaktadır. Şema, en fazla okunan
duadır.49 Kurban yerine okunan diğer önemli dua Amida (ayakta durmak)’dır. Ayrıca
bu dua Şemone Esre/ Onsekiz Beraha şeklinde de isimlendirilmektedir. Amida’nın
Kudüs’te Süleyman Mabedi’nin ilk yıllarında yazıldığı kabul edilmektedir.50 Son üç
kutsamasında mabede hizmetten bahsedilmektedir. Amida’nın orta kısmında ise
42
Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslâm’da Kurban, s. 248.
43
Israel Abrahams, “Prayer”, E.J., XVI, s. 457; Sidur Kol Yaakov, Liliane Zerbib Kazes (çev.),
İstanbul: Gözlem Yayınları, 2006, s. 42.
44
Ruth Langer, “Worship And Devotional Life: Jewish Worship”, E.R., XIX, ss. 9806-9807.
45
Hanoch Avenary, “Avodah”, E.J., II, s. 744.
46
Minyan: 13 yaşını aşmış en az on erkekten oluşan grup.
47
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 3, s. 659.
48
R. Nisim Behar, Dini Uygulama Rehberi: El Gid Para El Pratikante, Mordehay Yanar (çev.),
İstanbul: Gözlem Yayınları, 2009, s. 72.
49
Tesniye, 6: 4-9 (Dinle/ Şema İsrail Tanrımız bir olan Rabdir…); Tesniye, 11: 13-21; Sayılar, 15: 37-
41.
50
Özen, Yahudilikte İbadet, s. 147.
161
Tanrı’nın İsrailoğullarını sürgünden kurtarması, sürgündekilerin Kudüs’te tekrar bir
araya gelmesi, mabedin yeniden inşası ve Kudüs’te duaların başlaması istenmektedir.
Bu hususta yapılan dualar kitaplarda şu şekilde yer almaktadır:
Tanrımız ve atalarımızın tanrısı, bağışlayıcı kral bize acı, iyi olan ve iyilik
yapan Tanrı, seni aramamızı sağla. Evini başlangıçta olduğu gibi yeniden inşa et ve
mabedini hazır yerinde kur. Onun yeniden inşa edildiğini bize göster ve
mükemmelliğinle bizi sevindir. İsrailoğullarının kendileri için ayrılmış olduğu yerde
durmalarını sağla ve orada yılda üç defa mabede çıkıp önünde eğileceğiz. Evinde ve
kutsallar kutsalında hizmetini yenile. Sürgünde olanlarımızı mabedinin avlusunda bir
araya getir ve böylece kurallarına uyalım ve sana hizmet edelim.51
Diğer bir dua Tahanun/ Nefilat Appayim ise secde duası olarak bilinmektedir.
Bu dua okunurken secde edilmesi gerekmektedir. Ancak Kudüs’teki Süleyman
Mabedi dışında secde etmek yasak kabul edildiği için bu dua okunurken baş kol
üzerine eğilerek bir nevi yarım secde yapılmaktadır. 52 Ayrıca Pesah sederinin
bitiminde ve Yom Kipur’un bitiminde Le şana ha ba’a bi Yeruşalayim (Gelecek yıl,
yeniden inşa edilmiş Kudüs’te) sözü tekrarlanır.53 Şabat ve bayramlarda okunan Musaf
duası bu günlerdeki kurbanın yerini tutmaktadır. Burada mabedin eski haline gelmesi
ve İsrailoğullarının tekrar Kudüs’e dönmeleri istenmektedir:
51
Sidur Kol Yaakov, ss. 878-884.
52
Meir Ydit, “Tahanun”, E.J., XIX, s. 434.
53
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 3, s. 586.
54
Sidur Kol Yaakov, ss. 620-628.
55
Suka, IV, 53a, B.T.
162
Mezmurlar ile eşlik ettiği ayrıca 120-124 arasında yer alan Mezmurların hacılar
tarafından Tapınak Tepesi’ne tırmanırken okunduğu kabul edilmektedir. 56 Ayrıca
Mezmurlarda yer alan Kudüs ile ilgili kısımlar ezberlenerek günlük dualarda
okunmaktadır:
Babil ırmakları kıyısında oturup Sion'u andıkça ağladık. 57 Çünkü orada bizi
tutsak edenler bizden ezgiler, Bize zulmedenler bizden şenlik istiyor, Sion ezgilerinden
birini okuyun bize diyorlardı. Nasıl okuyabiliriz Rabbin ezgisini El toprağında? Ey
Kudüs, seni unutursam, Sağ elim kurusun. Seni anmaz, Kudüs’ü en büyük sevincimden
üstün tutmazsam, Dilim damağıma yapışsın! Kudüs’ün düştüğü gün, Yıkın onu, yıkın
temellerine kadar! diyen Edomlular'ın tavrını anımsa, ya Rab ey sen, yıkılası Babil kızı,
bize yaptıklarını sana ödetecek olana ne mutlu! Ne mutlu senin yavrularını tutup
kayalarda parçalayacak insana!58
Buraya kadar ifade edilen dualar yapılırken Yahudiler Kudüs’e veya Süleyman
Mabedi istikametine yönelmektedir. Bu hususta Talmud’da diasporadaki Yahudilerin
Eretz Israel’e, Eretz Israel’deki Yahudinin Kudüs’e, Kudüs’teki Yahudinin Süleyman
Mabedi’ne ve Süleyman Mabedi’ndeki kimsenin de Kutsallar Kutsalı bölümüne doğru
dua etmesi gerektiği ifade edilmektedir. 61 Günümüzde Güney Avrupa ve Kuzey
Afrika’daki Yahudiler için Kudüs doğu istikametine gelmektedir. Bu sebeple
sinagoglardaki Tevrat rulolarının konulduğu Aron Akodeş bölümleri doğu duvarına
bitişiktir.62 Maimonides’in ifade ettiğine göre İbrahim, dağda inzivaya çekildiğinde
dua ederken Batı’ya yönelmektedir. Bu davranışı ile putperestlerden ayrıldığını
göstermektedir. Çünkü o dönem insanlar güneşe tapmakta idiler ve yüzlerini doğuya
56
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 2, s. 403.
57
Mezmurlar, 137: 1.
58
Mezmurlar, 137: 3-9.
59
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 2, 342.
60
David Philipson, The Breslau Rabbinical Conference, The Jewish Quarterly Review, 18, 4 (July
1906), s. 650.
61
Berakhot, II, 30a, B.T.
62
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 3, s. 727.
163
dönüyorlardı. İbrahim sırtını Doğu’ya yani putperestlere çevirmiştir. Bunun yanında
İbrahim’in aslında Tapınak Tepesi’nin olduğu yöne doğru yüzünü çevirdiğini de
belirtmektedir. Bununla Süleyman Mabedi’nin yerini bildiği halde açıkça
söylemediğini; ancak çocuklarına bu yeri ibadetgâh edinmelerini tavsiye ettiğini
bildirmektedir.63
Diğer taraftan merkez mekân olarak tespit edilen mabedin ibadet yeri olarak
görülmesi yanında dualarda yönelinen bir kıble olarak da tespit edildiği
anlaşılmaktadır. Tanah’ta Babil’de sürgünde bulunan Daniel’in günde üç defa
Kudüs’e doğru dua ettiğinden de bahsedilmektedir. Buradan sürgünde bulundukları
dönemde ve mabedin tahribinden sonra da duaların o yöne doğru yapılmaya devam
ettiği anlaşılmaktadır. 64 Burada mabedin bir dine inanan insanları birleştiren hatta
tanımlayıp, diğerlerinden ayırt eden bir merkez olma anlamı görülmektedir.
Süleyman Mabedi, kurban ibadeti ile olan bağı yanında aynı zamanda dua
mekânıdır. Tanah’ta “Benim evime bütün milletler içinde dua evi denilecek” ifadesi
bulunmaktadır. 65 Bu ifade Kudüs’ü Yahudiliğin en önemli dua mekânı haline
getirmektedir. Aynı zamanda mabet, dua edilirken yönelinen yerdir. Bunun
Süleyman’ın mabedin açılışında ettiği dua ile başladığı anlaşılmaktadır. Süleyman,
İsrailoğullarının bu yöne doğru ettikleri duaların kabul olması için bütün kavmin
önünde dua etmiştir.66
Bu kulunun bu yere doğru edeceği duayı işitmek için gözlerin bu eve ismim
orada olacaktır, dediğin yere gece gündüz açık olsun. Buraya doğru dua ettikleri zaman
bu kulunun ve kavmin İsrail’in yalvarışını işit.67 Ve kavmin İsrail’den olmayan ecnebî
de senin ismin uğruna uzak memleketten gelince (çünkü senin büyük ismin ve kudretli
elin ve uzatılmış bazun hakkında işiteceklerdir) gelip bu eve doğru dua edince, gökte
meskeninde işit ve ecnebinin sana feryat ettiği bütün şeylere göre yap…ki yaptığım bu
evin senin isminle çağrıldığını bilsinler.68 Eğer kavmin onları göndereceğin bir yoldan
düşmanına karşı cenge çıkarsa ve Rabbe, seçtiğin şehre ve ismin için yaptığım eve
doğru dua ederlerse o zaman dualarını ve yalvarışını gökte işit ve onların davasını
63
Moses Maimonides, The Guide For The Perplexed, M. Friedlander (trans.), London :
Routledge&Kegan Paul, 1951, 3: xlv.
64
Daniel, 6: 10.
65
İşaya, 56: 7; Yeremya, 7: 11.
66
I. Krallar, 8: 13, 27.
67
I. Krallar, 8: 29-30.
68
I. Krallar, 8: 41-43.
164
gör. 69 Onları sürgün eden düşmanların memleketinde bütün yürekleri ile ve bütün
canları ile sana dönerlerse ve onların atalarına verdiğin memleketlerine seçtiğin şehre
ve ismine yaptığım eve doğru sana dua ederlerse o zaman dualarını ve yalvarışlarını
işit ve onların davalarını gör.70
Yahudilikte hac ibadeti için Aliya/ yaya olarak çıkış ve hag/ hac ifadeleri
kullanılmaktadır. 72 Musa döneminde hac bayramları belirlenmiş 73 ve Süleyman
Mabedi’nin inşasından sonra ise yılda üç defa Kudüs ziyaret edilmeye başlanmıştır.74
Böylece hac ibadeti bayram ve kutsal mekânlarla irtibatlandırılmakta ve bir merkez
olarak Yahudi dini hayatında rol almaktadır.
69
I. Krallar, 8: 44-45.
70
I. Krallar, 8: 48-49.
71
Tudela’lı Benjamin ve Ratisbon’lu Petachia, Ortaçağda İki Yahudi Seyyahın İslâm Dünyası
Gözlemleri, Nuh Aslantaş (çev.), İstanbul: İFAV, 2009, s. 85, 168.
72
Shmuel Safrai, “Pilgrimage”, E.J., XVI, s. 154.
73
Tesniye, 16: 16; Çıkış, 23: 14, 17.
74
I. Krallar, 9: 25.
75
Tesniye, 16: 1-4.
76
Tesniye, 16: 13-17.
77
Tesniye, 16: 9-12.
78
Tesniye, 16: 3, 12.
79
Firestone, Yahudiliği Anlamak, s. 155.
165
Tanah’ta bütün Yahudi erkeklerinin yılda üç defa hac mecburiyetinden
bahsedilirken Hagiga (hac takdimesi) getirmenin gerekliliğinden bahsedilmektedir.80
Hac esnasında getirilen takdimelerin ikinci ondalığının sadece Kudüs’te yenilmesi
(veya satılması ve geliri ile alınan gıdaların Kudüs’te tüketilmesi) gerekmektedir.
Böylece hacıların burada bulundukları süre içinde yeterli gıda sağlanmış olmaktadır.81
80
Tesniye, 10: 16-17.
81
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 1, s. 58.
82
Yoma, II, 21a. B.T.
83
Suka, IV, 51b, B.T.
84
Pesahim, I, 8b, B.T.
85
Safrai, “Pilgrimage”, E.J., XVI, s. 155.
166
Diğer taraftan hac kutlamalarında bayram günlerinin tespiti de söz konusu
olmuş ve bu farklı bir uygulamanın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kudüs’te
bulunan Yahudiler tarafından bayram günleri tespit edilerek dünyanın diğer
yerlerindeki Yahudilere bildirilmektedir. Bu durumda haberin ulaştırılması zaman
almakta ve bayramın yanlış günde kutlanma ihtimali bulunmaktadır. Bu nedenle
Kudüs dışındaki yerlerde bayramlar iki gün kutlanmaya başlamıştır. Eretz Israel’de
Kudüs’e yakın olması sebebiyle bir gün diğer yerlerde iki gün bayram kutlaması
günümüzde hala uygulanmaktadır.86
Hac ibadeti yanında Yahudilikte oruç tutulan beş önemli günün de Kudüs
hatıraları ile bağlantısı bulunmaktadır. On tevet orucu Kudüs kuşatması anısına, on
yedi tamuz orucu Kudüs kalesinin düşüşü anısına, dokuz av orucu mabedin yıkılışı
anısına, üç tişri orucu Babil sürgünü sonrası Kudüs’te kalan Gedalya’nın öldürülmesi
anısına gerçekleştirilmektedir.88
86
Firestone, Yahudiliği Anlamak, s. 149.
87
Suzan Alalu vd., Yahudilikte Kavram ve Değerler Dinsel Bayramlar-Dinsel Kavramlar-Dinsel
Gereçler, İstanbul: Gözlem Yayınları, 1996, s. 17.
88
Türkiye Hahambaşılığı, İbrani Din Bilgisi, ss. 42-48.
89
Kaufman Kohler, “Eschatology”; jewishencyclopedia.com/articles/5849-eschatology (21.05.2017);
Rudolf Bultman, The Interpretation of Mythological Escatology, Jesus Christ and Mythology, New
York: Charles Scribner’s sons, 1958, s. 2.
167
Kudüs; cennet, cehennem, göklerin kapısı (miraç), cennetin kapısı (varaka kuyusu),
Tanrı ile konuşulan alan (Tur Dağı) gibi dini sembollerin yoğun olduğu bir mekândır.
Dindar insan mekânı bütün olarak anlamaktadır. Bu sebeple dünyanın yok olmasından
sonra başlayacak ikinci hayatın mekânı da dünya ve cennet bütünlüğü içinde
anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kutsal mekânın ibadetlerle bağı kurulması yanında
eskatolojik bilgiler vasıtasıyla gelecekle de bağlantısı kurulmakta ve bu tarz yerlerin
insanlar üzerindeki etkisi devam etmektedir.
Krallığın merkezi olarak Kudüs’ün neden öne çıktığı önemlidir. Bu husus her
ne kadar Kudüs ile İsrailoğulları arasındaki bağlar çok eskilere dayandırılarak
açıklansa da bunu kralllığın ikiye ayrıldığı dönem ile başlatmak mümkündür.
Kuzeydeki krallık tarih içinde yok olmuştur. Kudüs çevresindeki krallık ise
yıkılmasına rağmen sürgün döneminde bu bölgenin hatırası bir şekilde
yaşatılabilmiştir. Böylece sürgün döneminde krallığın tekrar kurulmasının geleceğe
ertelendiği anlayışı geliştirilmiştir. İşaya, Kudüs hakkında gördüğü rüyette
İsrailoğullarından geriye kalan küçük bir bakiyeden bahsetmektedir. 91 Bu bakiyenin
merkezi Kudüs’tür. İsrailoğulları Kudüs’ten uzaklaştırılsalar dahi insanlar sürgünde
varlıklarını devam ettirdikleri için Kudüs’e tekrar dönme umutlarını yaşatmışlardır.
İşaya’da yer alan ifadeler bu umutların taze tutulmasını sağlamaktadır. Burada
başlangıçta olduğu gibi bir gün Kudüs’e geri gelecekleri ve krallığın tekrar kurulacağı
ifade edilir ki bu anlatıların mekânı Sion ve Kudüs olarak sunulmaktadır.92 Ayrıca
90
John Pairman Brown, “Kingdom Of God”, E.R., VIII, s. 5147.
91
İşaya, 1: 9.
92
İşaya, 1: 25-27; 24: 23; Mezmurlar, 102: 22.
168
Tanah ve Talmud’da Mesih hakkında ifadeler bulunmakla birlikte eskatolojik
anlamdaki Mesih beklentisinin mabedin ikinci tahribi ile güçlendiği kabul
edilmektedir.93
Yahudi inancında Mesih anlayışı önemli bir yere sahiptir.94 Talmud’da yer alan
ifadelere göre mabet ve Mesih ilk olarak yaratılan yedi şey arasında bulunmaktadır.95
Bununla birlikte daha önce zikredildiği üzere Mesih beklentisinin Kudüs ve mabedle
de bağı kurulmaktadır.
93
R. J. Zwi Werblowsky, “Messianism: Jewish Messianism”, E.R., IX, s. 5975; Joseph Klausner, The
Messianic Idea In Israel From Its Beginning To The Completion Of The Mishnah, W. F. Stinespring
(trans.), New York: Macmillian, 1955, s. 217.
94
Doğan, Maymonides’in Hayatı ve Eserleri, s. 37.
95
Pesahim, IV, 54a, B.T. (Bunlar; Tora, Pişmanlık, Eden Bahçesi, Cehennem, Zafer Tahtı, Mabet ve
Mesih’in adıdır).
96
I. Samuel, 10: 1; 16: 13.
97
İşaya, 9: 6-7: Yeremya, 33: 10-11.
98
Leppakari, Apocalyptic Representations of Jerusalem, ss. 20-21.
99
II. Samuel, 22: 51.
169
yer almaktadır. Buna göre Mesih Kudüs’te adaletle hükmedecek ve her yerde huzur
hâkim olacaktır. O kadar ki kutsal topraklarda kurt ile kuzu birlikte otlayacak, aslan
sığır gibi saman yiyecektir. Tanrı, kutsal dağında kötülük olmayacağını, zararlı
hayvanların kimseye zarar vermemesini emredecek, onlar da bu emre itaat
edeceklerdir. Vahşi hayvanlar kutsal topraklardan kaldırılacaktır. Kudüs, cennet
bahçelerine benzeyecek, ürünlerde bolluk olacak ve dağılmış olan sürgünler burada
toplanacaklardır.100 Bu dönemde bolluk o kadar çok olacak ki dağlardan tatlı şarap
damlayacak, tepelerden süt akacak ve mabedden çıkan bir kaynak Şittim vadisini
sulayacaktır. Bu durum ebediyen sürecek ve Kudüs nesilden nesile kalacaktır. Çünkü
Tanrı artık aralarında Sion’da olacaktır. 101
Böylece dünyanın sonu gelmeden
Kudüs’ün tekrar Tanrı’nın makamı olacağı belirtilmektedir.102
100
İşaya, 11: 1-12; 65: 25; 35: 9.
101
Yoel, 3: 18-20.
102
Malaki, 3: 1.
103
Sanhedrin, III, 38a, B.T.
104
Sanhedrin, VII, 94a, B.T.
105
Klausner, The Messianic Idea In Israel, s. 420.
106
Hezekiel, 38: 2-22.
107
Hezekiel, 39: 25-29.
170
Mesih döneminin apokaliptik metinlerde yoğun olarak işlendiği görülmektedir.
Tanah’ta tek apokaliptik metin olarak kabul edilen Daniel’de bu dönem hakkında
sembolik bazı ifadelerle tarih de verilmektedir. Buna göre Mesih gelmeden önce
düşmanlar Kudüs’ü yerle bir edecektir. Mesih’in yapacağı ilk iş de Kudüs’ü eski haline
getirmek olacaktır. 108
108
Daniel, 9: 24-27.
109
Hezekiel, 4: 1-16.
110
Hezekiel, 6: 2-3.
111
Hezekiel, 7: 20-21.
112
Hezekiel, 4: 1(Kendine bir tuğla al Onu önüne koy Üzerine bir şehir çiz Kudüs’ü çiz).
113
Hezekiel, 5: 11; 6: 3, 4, 8.
114
Hezekiel, 11: 17; 40: 1-48; 41: 1-26; 43: 10- 12.
115
Dereck Daschke, City Of Ruins Mourning The Destruction Of Jerusalem Through Jewish
Apocalypse, Leiden: Brill, 2010, ss. 96-97.
171
Tanah’ta dağınık İsrail kabilelerinin Kudüs’te toplanması ve mabedin yeniden
inşası Mesih döneminin en önemli özelliği olarak vurgulanmaktadır.116 Diğer taraftan
bütün milletlerin de Tanrı’nın yollarını öğrenmek için Kudüs’e gelecekleri ve burada
mabede sunular getirecekleri kabul edilmektedir.117
116
Hezekiel, 37: 21-26 (İsrailoğullarını gittikleri milletler arasından alacağım ve onları kendi
topraklarına getireceğim ve onları memlekette İsrail dağları üzerinde tek millet edeceğim ve bir kral
onların hepsine kral olacak… makdisimi ebede kadar onların ortasına koyacağım).
117
Zekarya, 14: 16-20 (Kudüs’e karşı yürümüş olan bütün milletlerden artakalan herkes yıldan yıla
orduların Rabbi krala tapınmak ve çardaklar bayramını tutmak için çıkacak).
118
IV. Ezra, 9: 38-47; 10: 1-44, (İlgili metinler The Apocrypha And Pseudepigrapha Of The Old
Testament In English, R.H. Charles (eds.), Oxford: Clarendon Press, 1913, c. 2, ss. 603-606’da yer
almaktadır.)
119
IV. Ezra, 10: 59; 13: 31-37.
120
Mezmurlar, 79: 54.
121
II. Baruch, 4: 2-7; 5: 2; 6: 9 (Buradaki bölümler için The Apocrypha And Pseudepigrapha Of The
Old Testament In English, R.H. Charles (eds.), Oxford: Clarendon Press, 1913, c. 2, ss. 482-484
arası metinlerden istifade edilmiştir).
122
The Apocalypse of Abraham, II: xv, xvııı, xxı, xxv.
172
edilmektedir. 123 Enoch kitabına göre ise Mesih döneminde mabedin yeniden inşa
edilmesi Tanrı’nın zaferinin bir işareti olması içindir.124 Süleyman’ın Mezmurlarında
Mesih, Kudüs’ü günahlarından temizleyecek kişi olarak yer almaktadır. Böylece
Kudüs’ü ve İsrailoğullarını krallığa hazır hale getirecektir.125
Kudüs, kutsal şehir. Dünyanın her bölgesi üzerinde görkemli bir ışık
parlayacak, Tanrı’nın kutsal adına yakın olmak için çeşitli uluslar uzaktan, dünyanın
öbür ucundan gelecekler. Ellerinde armağanlarla gelecekler. Senin içinde her yeni
kuşak sürekli olarak sevincini duyuracak, seçilmiş olan bu kentin adı sonsuza kadar
yaşayacak. Dürüst kişiler sende toplanacaktır. Kudüs ve mabet sonsuza dek yeniden
yapılacaktır. Kudüs’ün kapıları safirden ve zümrütten olacak, tüm duvarları değerli
taşlarla kaplanacak, Kudüs’ün kaleleri altından ve kale burcundaki siperler som
altından inşa edilecektir. Kudüs’ün sokakları yakutla ve ofir’den gelen taşlarla
döşenecek. Bütün evlerden şarkılar yankılanacak Kudüs’teki insanlar İsrail’in Rabbine
hamd olsun diyecekler.127
123
The Book Of Jubilees, 1: 15-18; 26-29 (Jubileler kitabından aktarılan metinler için The Book Of
Jubilees, R. H. Charles (eds.), London: Adam And Charles Black, 1902 kullanılmıştır.).
124
I. Enoch, IV, 91: 13 (İlgili bölüm The Apocrypha And Pseudepigrapha Of The Old Testament In
English, R.H. Charles (eds.), Oxford: Clarendon Press, 1913, c. 2, s. 264’ten alınmıştır).
125
The Psalms of Solomon, 17: 1-23 (İlgili metinler The Apocrypha And Pseudepigrapha Of The Old
Testament In English, R.H. Charles (eds.), Oxford: Clarendon Press, 1913, c. 2, ss. 647-649’da yer
almaktadır.).
126
The Book Of Tobit, 13: 12 (Tobit kitabından elde edilen bilgiler The Apocrypha And
Pseudepigrapha, R. H. Charles (eds.), Oxford: Clarendon Press, 1976, c. 1, s. 237’te
bulunmaktadır.).
127
The Book Of Tobit, 13: 9, 11, 13, 16, 17.
173
isteyeceklerdir. Daha sonra kutsal yerlere savaş açan bu kimseler Tanrı tarafından
ateşle ve yağmurla yok edilecektir.128
128
The Sibylline Oracles, III: 650-685 (Sibylline’nin Kehanetleri ile ilgili metinler The Sibylline
Oracles, Milton S. Terry (trans.), New York: Eaton&Mains Press, 1899, ss. 81-83’ten alınmıştır.).
129
Daniel, 12: 1-2 (ve yerin toprağında uyuyanlardan bir çoğu bunlar ebedi hayata…uyanacaklar).
130
Yoel, 3: 2.
131
Yaşar Kutluay, İslam ve Yahudi Mezhepleri, İstanbul: Anka Yayınları, 2001, s. 273.
174
gitmiştir.132 Bir kısım Yahudiler Kudüs’ü kurtarma yolculuğu olarak gördükleri bu
harekete katılmışlardır. Yahudi iş adamları evlerini ve eşyalarını satarak
hazırlanmışlardır. Osmanlı devleti tarafından Sabatay Sevi yakalanarak kendisine
Müslüman olması teklif edilmiş, aksi takdirde öldürüleceği bildirilmiştir. Bunun
üzerine Sabatay, Müslüman olduğunu söylemiştir. 133
Takipçileri de Yahudi
kimliklerini gizleyerek Müslüman olmuşlardır. Ancak onu Mesih kabul eden kimseler
dönmeler adıyla bu inançlarını devam ettirmişlerdir.134 Bu hareketin etkili olmasında
dönemin tarihi, sosyolojik şartlarının etkisi bulunmakla birlikte Yahudiliğin mesihi
karakterinin daha bariz olduğu ifade edilmektedir.135
Yahudilikteki Mesih inancı 1967 savaşından sonra yeni bir boyut kazanmış ve
devlete Mesih kutsiyeti atfedilmiştir. Haham Zvi Yehuda Kook, “Devlet kutsaldır”,
diyerek bunu ortaya koymuştur. 136
Eski toplumlarda Tanrı ile krallık arasında bir irtibat kurulduğu görülmekte ve
bununla krallığa kutsallık atfedilmektedir. 137 Bu anlayış en iyi yönetimin ancak
Tanrı’nın idaresinde gerçekleşebileceğine dayanmaktadır. Bu bağlamda Tanah’ta
Tanrı’nın kral olarak anıldığı görülmekte138 ve Tanrı’nın Krallığından (Kingdom Of
God) bahsedilmektedir. 139 Bunu ifade etmek üzere İbranicede Malkût kelimesi
132
İbrahim Alaeddin Gövsa, Sabatay Sevi, Hikmet Soylu (sadeleştiren), İstanbul: Ağaç Yayınları,
2009, s. 30, 31, 36, 37; Cengiz Şişman, Sabatay Sevi ve Sabataycılar Mitler ve Gerçekler, Ankara:
Aşina Kitap Yayınları, 2007, s. 39; Gershom Scholem, Sabatay Sevi Mesih Mi, Sahte Peygamber
Mi?, Selahattin Ayaz (çev.), İstanbul: Burak Yayınları, 2001, ss. 311-312.
133
Erhan Afyoncu, Sahte Mesih Osmanlı Belgeleri Işığında Dönmeliğin Kurucusu Sabatay Sevi ve
Yahudiler, İstanbul: Yeditepe Yayınları, 2013, s. 145.
134
Şişman, Sabatay Sevi, ss. 52-58.
135
Scholem, Sabatay Sevi, ss. 17-19.
136
Segev, Elvis Kudüs’te Post-Siyonizm ve İsrail’in Amerikanlaşması, s. 82.
137
James G. Frazer, Altın Dal Dinin ve Folklorun Kökleri, Mehmet H. Doğan (çev.), İstanbul : Payel
Yayınları, 2004, c. 1, ss. 114-115.
138
Mezmurlar, 95: 3; I. Samuel, 8: 7; Hâkimler, 8: 23.
139
Mezmurlar, 103: 19.
175
kullanılmaktadır. Bu kelime ile dünyevi krallıklar da Tanrı’nın Krallığı (Malkût
Samayim) da ifade edilebilmektedir.140
140
Brown, “Kingdom Of God”, E.R., VIII, s. 5148.
141
Mezmurlar, 98: 9.
142
Berakhot, IV, 61b. B.T.
143
Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 2, s. 305.
144
İşaya, 2: 3-4; Zekarya, 14: 9 (O gün bütün dünya üzerinde Rab kral olacak o gün Rab bir ve ismi bir
olacak); Pesahim, IV, 50a; Pesahim, V, 68a, B.T.
145
İşaya, 14: 1.
146
Mezmurlar, 99: 2; Daniel, 9: 2; İşaya, 24: 23.
147
İşaya, 4: 2-6.
148
İşaya, 2: 3.
149
The Psalms Of Solomon, 17: 1, 4.
176
şeklinde bahsedilmektedir. Jübileler kitabında ise “Rab herkesin gözleri önünde ortaya
çıkacak ve herkes benim İsrail’in Tanrısı olduğumu bilecek ve sonsuza kadar Sina
dağında kral olacağım ve Sion ile Kudüs kutsal olacak” denilmektedir. 150 Burada
Tanrı’nın Krallığının bütün dünya üzerinde geçerli olacağı anlaşılmaktadır. Enoch
kitabında da Tanrı’nın Krallığının Sion’da kurulacağı ve bütün dünyayı kapsayacağı
belirtilmektedir.151 Sibylline’nin Kehanetleri’nde ise Tanrı’nın Krallığı kurulduğunda
yeryüzünde bütün insanların sunularını mabede getireceği; çünkü insanlar arasında
başka tapınak bulunmayacağı ifade edilmektedir.152 Diğer taraftan bu krallığın mecazi
olduğuna dair yorumlar da bulunmaktadır. Bu noktada örnek olarak Hobbes’in
görüşlerine bakıldığında krallığın dini metinlerde gerçek anlamda kullanıldığını
savunduğu görülmektedir.153
150
The Book Of Jubilees, 1: 28.
151
I. Enoch 1: 3-8.
152
The Sibylline Oracles, III: 710, 745, 770.
153
Thomas Hobbes, Leviathan, Semih Lim (çev.), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, s. 302.
154
Tekvin, 23: 19; 25: 9-10.
155
Tekvin, 46: 6.
156
Tekvin, 49: 30, 31.
157
Tekvin, 50: 13.
177
gün Kenan diyarına döndükleri vakit kemiklerini götürmelerini vasiyet etmiştir. Musa
da Mısır’dan çıkarken Yusuf’un vasiyeti üzere onun kemiklerini yanına almıştır.158
Buna bağlı olarak tarih içinde İsrailoğulları buraya ve yakınlarına gömülmek
arzusunda olmuşlardır. 159 Daha sonraki dönemlere ait Yahudi kaynaklarında da bu
anlamın devam ettiği görülmektedir. Nitekim bir rivayete göre Hebron’da İbrahim’in
bulunduğu mağarayı ziyaret etmek isteyen bir rabbi görevliden izin alarak içeri
girmiştir; ancak şiddetli bir rüzgâr ilerlemelerini engellemiştir. Bunun üzerine o kimse
atalarına dua ederek mağaradan çıkmıştır.160
158
Tekvin, 50: 25; Çıkış, 13: 19.
159
Benjamin ve Petachia, Ortaçağda İki Yahudi Seyyahın İslâm Dünyası Gözlemleri, s. 54.
160
Benjamin ve Petachia, Ortaçağda İki Yahudi Seyyahın İslâm Dünyası Gözlemleri, ss. 166-167.
161
Kethuboth, VIII, 111a, B.T.
162
Adam, “Kutsal Toprak, Mesih ve Terör”, s. 65.
163
Resullerin işleri, 6: 14.
178
anlaşılmaktadır. 164 Bu gibi sebeplerle Yahudiler İsa taraftarlarını mabedden uzak
tutmak istemişlerdir.165
164
Yuhanna’nın Vahyi, 18: 14.
165
Yuhanna’nın Vahyi, 9: 22; 12: 42.
166
Matta, 26: 17-19 (Ve Hamursuzun birinci gününde şakirtler İsa’ya gelip dediler: Fıshı yiyesin diye
nerede istersin ki hazırlayalım? O da dedi: şehre girip filana gidin ve ona diyin: Muallim zamanım
yakındır şakirtlerimle beraber Fıshı senin evinde yapacağım, diyor. Ve şakirtler İsa’nın kendilerine
emrettiği gibi yaptılar ve Fıshı hazırladılar.).
167
Markos, 12: 33.
168
Matta, 9: 13; 12: 7.
169
Resullerin İşleri, 3: 1-11.
170
Resullerin İşleri, 21: 25-26.
171
Andrew Stephenson, The History Of Christianity, Boston: The Gorhom Press, 1919, c. 1, s. 118.
172
Şinasi Gündüz, Hıristiyanlık, İstanbul: İSAM Yayınları, 2006, s. 138, 143, 144.
179
için birçokları uğrunda dökülen ahdin kanıdır” sözleri kurban ile irtibatlandırılarak
kurbanın Mesih olduğu anlayışı geliştirilmiştir.173 Ayrıca bu konuda İsa’nın mabedde
kurbanların takdim edildiği vakitte çarmıha gerildiğinden bahsedilmesi de bu anlamı
güçlendirmektedir. 174
173
Matta, 26: 26-28.
174
Yuhanna’nın Vahyi, 19: 14.
175
İbranilere Mektup, 9: 1-14; 10: 5-10.
176
Augustine, City Of God, 10: 5, ccel.org/ccel/schaff/npnf102.iv.X.5.html (28.05.2017).
177
Luka, 23: 44-46.
178
Ernest Renan, Havariler, Ziya İhsan (çev.), Ankara: y.y., 1964, s. 53, 71.
180
duaların daha etkili olacağı kabul edilmektedir. Kudüs, Mesih İsa ile olan bağlantısı
sebebiyle bu mekânlardan birini oluşturmaktadır. Hıristiyanlıkta İsa’nın yaşadığı
dönemde Süleyman Mabedi dua mekânı olarak yer almakta ve İsa’nın mabedi ziyareti
esnasında dua ettiği bilinmektedir.179Bunun yanında Hıristiyanlıkta en çok yapılan dua
Rabbin Duası/ Pater Noster duasıdır, bu duanın nasıl yapılacağını ise Mesih İsa
anlatmıştır. Buna göre şöyle dua edilmelidir:
Krallığın gelsin
Önceki kısımlarda çeşitli şekillerde ifade edildiği üzere İsa mabede gitmiş,
orada dua etmiş ve Fısıh kutlamıştır. İlk dönem Hıristiyanları da mabede ve ibadetlere
devam etmişlerdir. Mabedin tahribinden sonra ise Mesih’in kurban ibadetini iptal
ettiğinin kabul edilmesiyle ibadet duadan ibaret hale gelmiştir. Bu noktadan sonra
ortaya Kudüs ile bağlantılı olmak üzere hac ibadeti çıkmaktadır ki Hıristiyanların
Kudüs’e tekrar gelip burada kilise inşa etmeleri ve hac yerlerinin tespit edilmesiyle bu
amaçla ziyaretler başlamıştır.
Yeni Ahit’te hac ile ilgili net bilgilere rastlanmamaktadır. Kudüs’e ilk hac
ziyareti ise Konstantin’in annesi Helena’nın buraya ziyareti ve çarmıh hadisesindeki
haçı bulması ile başlatılmaktadır. 182 Böylece Kudüs’e hac ziyaretleri 4. yüzyılda
başlamış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Kudüs, Mesih İsa ve havariler ile olan
179
Resullerin İşleri, 2: 46.
180
Matta, 6: 9-10.
181
Güç, Dinlerde Mabed ve İbadet, s. 185.
182
Armstrong, Jerusalem, ss. 186-188.
181
bağlantısı nedeniyle Hıristiyanlığın beşiği olarak görülmektedir. Bu bağlamda Kudüs;
kurtuluşun gerçekleştiği, İsa’nın yaşadığı, tekrar geleceği ve havarilerin mezarlarının
bulunduğu bir mekân olarak önem arz etmektedir. Buna ilaveten günahların
affedilmesi ve kutsalın tecrübe edilmesi beklentileri ise buraya ziyaretin esas
amaçlarını oluşturmaktadır.183
183
Yvonne Glikson, “Pilgrimage”, E.J., XVI, s. 156.
184
Charles Dudley Warner, In The Levant, Boston: Houghton Mifflin And Company, 1894, s. 47.
185
Armstrong, Jerusalem, s. 189.
186
Ali Erbaş, Hıristiyanlıkta İbadet, İstanbul: Ayışığı Yayınları, 2003, s. 71.
187
Warner, In The Levant, ss. 53-54.
188
Loti, Kudüs, s. 93; Chateaubriand, Paris-Kudüs Yolculuğu, Oğuz Peltek (çev.), Ankara: MEB, 1946,
s. 92.
189
Warner, In The Levant, s. 51.
190
Batuk, Tarihin Sonunu Beklemek, s. 238.
182
yapmışlar ve Kudüs’te ölmek istemişlerdir. Bu amaçla çeşitli yerlerden Kudüs’ü
ziyarete gelenlerden bazılarının buraya yerleştiği bilinmektedir.191
Hıristiyanlara göre Mesih, İsa’dır. 195 Kudüs ise İsa’nın birinci gelişinde
hayatının geçtiği yer olması itibariyle önem arz ederken ikinci gelişinde krallığını
kuracağı mekân olarak ortaya çıkmaktadır. Hıristiyanlıkta bu anlamdaki eskatolojik
bilgiler konusunda en önemli kaynak Vahiy kitabıdır. Yuhanna; burada Mesih’in
gelmesinden önceki olaylar, Tanrı’nın Krallığı, şeytanla mücadele yanında binyıllık
saltanat döneminden bahsetmektedir.196
191
Suzanne M. Yeager, Jerusalem In Medieval Narrative, New York: Cambridge University Press,
2008, s. 13, 28, 30.
192
Titusa, 2: 13.
193
Yuhanna’nın Vahyi, 14: 1.
194
Gündüz, Hıristiyanlık, ss. 83-84.
195
Matta, 1: 22; Yuhanna’nın Vahyi, 20: 4.
196
Yuhanna’nın Vahyi, 20: 2-7.
183
Yuhanna’nın Vahyi’nde yer alan bilgilere göre şeytan denilen o eski yılan
tutulacak, binyıl süreyle bağlanacak ve insanları saptırmasın diye dipsiz kuyulara
atılacaktır. Lakin bu süre dolduğunda tekrar serbest kalacaktır.197 Mesih’e inananlar
diriltilerek bu binyıl süresinde iblisin olmadığı bir dönem yaşayacaklardır. Bunlar
Mesih ile birlikte saadet dönemini yaşayacaklardır. Bu dönemi yaşayacak olanlar
iblise ve onun putuna tapmamış olanlardır.198 İlk diriliş olan bu hadiseden sonra saadet
döneminin yaşandığı mekân ise Kudüs’tür. Binyıl tamam olduktan sonra şeytan
serbest kaldığında savaşmak üzere Yecüc-Mecüc ile birleşecektir. Onların sayısı ise
denizin kumu gibi olacaktır. Dünyanın sonunda Tanrı’nın güçleri ile şeytan taraftarları
arasında yapılacak savaş Armagedon (İbranice, Har Megiddo- Megido dağı) denilen
yerde gerçekleşecektir.199 Bu ordu binyıldır saadet döneminin yaşandığı Kudüs şehrini
kuşatacaktır. Ancak gökten inen ateş ile yok edilecekler ve şeytan bağlanarak ateş ve
kükürt gölüne atılacaktır. Böylece şeytan sonsuza kadar etkisiz hale getirilmiş
olacaktır. Daha sonra ise hayat kitapları açılarak insanlar yargılanacaktır.200
197
Yuhanna’nın Vahyi, 20: 2-3.
198
Yuhanna’nın Vahyi, 20: 4.
199
Yuhanna’nın Vahyi, 16: 6.
200
Yuhanna’nın Vahyi, 16: 6; 17: 4; 20: 2; 20: 4-5; 20: 12.
201
Yuhanna’nın Vahyi, 4: 1; 21: 1- 2.
202
Yuhanna’nın Vahyi, 14: 1; 21: 1-4; 21: 22 (Çünkü Tanrı ve Mesih onun mabedidir).
184
ağacı bulunmaktadır. 203 Buradaki tasvirlerde dünyanın sonundaki binyıl sürecek
saltanat döneminin cennet özelliklerinde olduğu görülmektedir.
203
Yuhanna’nın Vahyi, 21: 11-27; 22: 1-4.
204
Yuhanna’nın Vahyi, 14: 1; Yuhanna’nın Vahyi, 14: 8.
205
Yuhanna’nın Vahyi, 17: 5, 18; 18: 10, 21, 23.
206
Justin Martyr, Dialogue With Trypho, LXXX, ccel.org/ccel/schaff/anf01.viii.iv.lxxx.html
(06.06.2017).
207
Martyr, Dialogue With Trypho, LXXXI, ccel.org/ccel/schaff/anf01.viii.iv.lxxxi.html (06.06.2017).
208
Tertullian, Against Marcion, III: 25, newadvent.org/fathers/03123.htm (06.06.2017).
185
Daha sonraki süreçte ise binyıl konusuda Origen, Augustine gibi kimseler
tarafından bu görüşlerden farklı birtakım yorumlar geliştirilmiştir. Augustine’e göre
Mesih Krallığı olarak sunulan bu dönem zaman ve mekânda yaşanacak bir şey olmayıp
insanların ruhlarında gerçekleşen bir hadisedir. Bu amaçla Mesih İsa’nın davetiyle
birinci dirilişin başladığını söyler. 209 Binyıl ifadesinin ise sembolik olduğunu ifade
etmekte ve “Tanrı’nın yanında geçirilen bir gün binyıl ve binyıl da bir gün gibidir”,
demektedir. 210 Ayrıca binyıl sürecek saltanat döneminin kilisenin manevi şahsında
gerçekleştiğine vurgu yapmaktadır.211
İslam dininde dua etmek için özel bir mekân ayrılmamakla birlikte Kudüs ve
Kâbe gibi bazı yerler diğerlerinden ayrıcalıklı kabul edilmektedir. Hatta bazı ayetlerin
Kudüs’te yapılan duanın ayrıcalığına işaret ettiği kabul edilmektedir. Nitekim
Kur’an’da Kudüs çevresinin kutsallığından215 bahsedilmekte bu da insanların buraya
gelip dua ve ibadet etmeleri için delil teşkil etmektedir. Bununla beraber şehre gelerek
dua ve ibadet etmenin önemini gösteren çeşitli hadisler de bulunmaktadır. Bunlardan
biri aşağıdaki hadistir:
209
Augustine, City Of God, XX: 6, ccel.org/ccel/schaff/npnf102.iv.XX.6. html (06.06.2017).
210
Augustine, City Of God, XX: 7, ccel.org/ccel/schaff/npnf102.iv.XX.7. html (06.06.2017).
211
Augustine, City Of God, XX: 9, ccel.org/ccel/schaff/npnf102.iv.XX.9. html (06.06.2017).
212
Matta, 5: 19-20; 22: 1; Markos, 4: 30.
213
Eliade, Aspect Du Mythe, s. 87.
214
Ali Köse, Milenyum Tarikatları Batıda Yeni Dini Akımlar, İstanbul: Timaş Yayınları, 2011, s. 29,
40, 50 (Adventist akımlar Mesih’in tekrar geleceğine inanmaktadırlar. Yehova Şahitleri ve 7. Gün
Adventistleri de bu gruplardandır.).
215
el-İsra 17/1.
186
Süleyman Mescid-i Aksa’yı yaptığında Rabbinden üç şey istemiştir. Rabbi ona
ikisini verdi. Ben üçüncüsünü de vermiş olmasını ümit ediyorum. Kendisine, kendi
hükmüne denk gelecek hüküm vermesini istedi. Rabbi bu istediğini verdi. Kendisinden
sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir saltanat vermesini istedi. Bu istediğini de verdi.
Bir de kim bu mescidde namaz kılmak amacıyla evinden çıkarsa annesinden doğmuş
gibi günahlarından arınmasını istedi. Biz bu isteğini de Allah’ın ona vermiş olmasını
ümit ediyoruz.216
216
İbn Mâce, “Kitabu ikameti’s-salati ve’s-sünneti fiha” 196.
217
İbn Mâce, “Kitabu ikameti’s-salati ve’s-sünneti fiha”, 196.
218
İbn Mâce, “Kitabu ikameti’s-salati ve’s-sünneti fiha”, 196.
219
Ahmed Bican Yazıcıoğlu, Envâru’l-Aşıkîn, Ahmet Metin Şahin (çev.), İstanbul: Merve Yayınları,
2001, s. 166.
220
Hıfzî, Menkıbelerle Kudüs Tarihi, s. 5, 30, 69, 72, 73, 75.
221
Yemeni, Feza’il, ss. 112-113.
187
tutana sayısız sevap yazılacağı ve burada üç günden fazla kalanların bütün
günahlarının bağışlanacağını da ifade etmektedir. Ayrıca Allah’ın yeryüzüne indirilen
hayırların onda dokuzunun bu bölgeye verildiğini kalan birinin de diğer yerlere
dağıtıldığını söylemektedir. Öyle ki aktarılan hususlar yanında Kudüs, dünyanın
merkezi olarak görülmekte ve cennette yürümek isteyen kimsenin Mescid-i Aksa’nın
avlusunda yürümesi tavsiye edilmektedir.222
Kudüs’ün kutsal mekân olarak ifade ettiği anlamın bilinmesi noktasında kıble
sembolünün önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Çünkü kutsal mekânın
inanan insanlar için bir merkez olmasındaki anlam en açık şekilde kıble konusunda
ortaya çıkmaktadır. Bunu bir merkezden başlayarak kutsallığın su dalgaları gibi
çevreye yayılması ile ifade etmek mümkündür. Bu kutsallık daha sonra dünyanın
çeşitli yerlerinde bulunan kutsal mekânların kıble yönüne/ merkeze çevrilmesiyle
tekrar aynı yerde toplanmaktadır. Böylece merkezden çevreye yayılan kutsallık bir
döngü içinde tekrar merkeze gelmektedir. Nitekim bu anlamı itibariyle kıble sembolü,
Kudüs’ü bir merkez kabul eden insanlar açısından sahip olduğu değerin bir göstergesi
durumuna dönüşmektedir.
222
Hıfzî, Menkıbelerle Kudüs Tarihi, s. 25, 26,74, 95.
223
Charles D. Matthews, “Palestine, Holy Land Of Islam”, Journal Of Biblical Literatüre, 51, (2),
1932, s. 173.
224
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 2, ss. 851-854.
225
el-Bakara 2/148.
188
temsil etmesi noktasında önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla Allah’ın belirlediği bir
yöne doğru yönelmek Allah’a yönelmenin sembolü olmaktadır. Kıble, bir dine
inananları diğer dinlere inananlardan ayırt etmekte ve bu açıdan da bir tür kimlik
göstergesi olmaktadır.
226
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin Bolelli ve
Abdullah Yücel (sadeleştirenler), İstanbul: Azim Yayınları, 2014, c. 1, s. 537.
227
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 562; Muhammed Bin Sa’d Bin Menî el-Hâşimî el-Basrî, Kitâbü’t-
Tabakâti’l-Kebîr, Kolektif, İstanbul: Siyer Yayınları, 2014, c. 1, s. 231.
228
el-Bakara 2/ 144 (Yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir).
229
Ebû Abdullah Muhammed bin İsmail el-Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh, “Kitabu’t-salât”,31, Beyrut:
Daru’l-Beşairu’l-İslamiyye, 2011; Ebu’l-Hüseyin Müslim bin el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Neysâbûrî,
el-Câmiu’s-Sahîh, “Kitabu’l-mesacid ve mevazi-is’salât”, 2 (525), Beyrut: Daru’l-Erkam, 1998;
189
kaybedip kaybetmediği sorusu akla gelmektedir. Bu konu kıblenin herhangi bir yön
olarak görülmesi veya belli bir yerin merkez kabul edilmesi ile alakalıdır ki Kudüs ile
ilgili rivayetler burasının Müslümanların üçüncü önemli mescidinin bulunduğu yer
olarak değerinin devam ettiğini göstermektedir. Bu anlamda Kudüs’ün Hz.
Muhammed’in hayatında bir süre kıble olduğu görülmektedir. Bunun yanında Mekke
döneminde Kâbe’nin mi Kudüs’ün mü kıble olduğu konusunda farklı rivayetler
bulunmaktadır.230
Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevde et-Tirmizî, es-Sünen, “Salât”, 139, Beyrut: Daru’l-Maarife, 2002
(Rasulullah Medine’ye gelince 16 veya 17 ay Beyt-i Makdis’e doğru namaz kıldı. Rasulullah
Kâbe’ye yönelmeyi arzulardı. Sonra Bakara 2/144 nazil oldu).
230
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 2, s. 868.
231
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 513.
190
Bu konuda diğer bir rivayette de Hz. Muhammed’in Mekke’de bulunduğu
sürede Kâbe’yi önüne aldığı ve Kudüs’e yönelerek namaz kıldığı yer almaktadır. Buna
göre Medine’de bu imkân bulunmadığından Kudüs’e yönelerek namaz kılınmıştır.232
Kudüs’ün Müslümanlar için önemi Allah’ın seçtiği bir yer olması ve Hz.
Muhammed dönemindeki kıble rolü ile ilgilidir. Kudüs’ün bir süre Müslümanlara
kıble olması ve bugün başka bir din mensupları elinde olması bütün Müslümanları
etkileyen bir husustur. Bu durum yani Kudüs’ün kutsal mekânın merkezi olarak bir
süre namazlarda kıble olması buraya hâkim olmak istenmesini de açıklamaktadır.
Ayrıca İslam’ın ilk dönemlerinde Mekke’ye hâkim olan kimsenin halife olarak
tanınması gibi bir anlamda Kudüs’e hâkim olanın da burayı kıble edinenlere hâkim
olması şeklinde anlaşılabilmektedir.
232
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 562.
233
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 2, s. 863.
234
Buhârî, “Kitabu’t-tefsîr”, 11.
235
İbn Kesîr, el-Bidaye, c. 1, s. 562; Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 2, s. 881.
191
cennet ve cehennemde bulunan ruhların müşahedesi ile çeşitli hikmet ve sırlara vakıf
olunduğuna inanılmaktadır.236
Diğer taraftan çeşitli anlatılarda Kudüs ile Hızır’ın bağlantısının devam ettiğini
söyleyen bilgilerle de karşılaşılmaktadır. Buna göre Hızır, Mescid-i Aksa’da Rahmet
kapısı ile Esbat kapısı arasında bir yerde bulunmaktadır. Her Cuma günü beş mescitten
birinde namaz kılmaktadır. Kâbe’de, Mescid-i Nebevi’de, Mescid-i Aksa’da, Mescid-
i Tur’da, ya da Mescid-i Kubâ’dadır. Her yedi günde bir Beriyye’de yetişen mantar ve
kerevizden iki defa yemek yiyip, bir Cuma günü zemzemden içmekte, bir Cuma günü
de Mescid-i Aksa’daki varaka suyundan içmektedir. Bir de Ayn-ı Selva suyundan içip,
guslettiği ifade edilmektedir. Ayrıca sabah namazını Mekke’de, öğle namazını
Medine’de ve ikindi namazını da Kudüs’te kıldığı rivayet edilmektedir. 243 Bu
anlatıların Kudüs’ün kutsala yakın bir yer olarak görülmesinde önemli bir yeri
bulunmaktadır.
236
Gündüz, Dinlerde Yükseliş Motifleri, s. 19, 39, 40.
237
Ali İmran 3/55.
238
en-Nisa 4/157-158.
239
Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 2, ss. 480-481.
240
es-Saffat 37/123-130.
241
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 12, s. 6824.
242
el-Meryem 19/56- 57; İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 10, s. 5155.
243
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, s. 129; Yemeni, Fez’ail, ss. 111-112.
192
konudan bahsedildiği kabul edilmektedir: “Geceleyin kulunu Mescid-i Haram’dan
çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten Allah eksikliklerden uzaktır.
O’na ayetlerimizden bazılarını gösterelim diye böyle yaptık. Gerçekten işitendir,
görendir.” Görüldüğü gibi İsra suresinde Mescid-i Aksa’ya kadar olan gece
yolculuğundan teferruat verilmeden bahsedilmektedir. Buna karşılık göklere yükselişi
ifade eden miraç hadisesinden söz edilmemektedir. İsra olayının ayrıntıları ve
devamında gerçekleşen miraç ise hadislerde ifade edilmektedir.
244
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, s. 121.
245
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 7, s. 4193; İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4602.
246
Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, Mehmet Yazgan (çev.), İstanbul: Beyan Yayınları,
2014, s. 129.
247
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 7, s. 4193.
193
Muhammed’e cennet-cehennem örneklerinin gösterilmesi, peygamberler ile buluşma,
meleklerin gösterilmesi, gök katlarına çıkarılması, Kudüs’e götürülmesi ve iki aylık
mesafeyi bir anda gitmesi olduğu kabul edilmektedir.248
Hz. Muhammed’in miraç hadisesini Kudüs’e kadar gitme süreci (İsra) ve orada
yaşadıkları ile oradan göklere yapılan yolculuğu (Miraç) şeklinde ikiye ayırmak
mümkündür. Bu arada miraca çıkarılmadan evvel neden Mekke’den Kudüs’e
getirildiğini de belirtmek gerekmektedir. Bu konudaki bir görüşe göre Mescid-i Aksa,
yeryüzünün göğe en yakın yeridir bu sebeple göklere yolculuk için buraya getirilmiştir.
Diğer bir görüşe göre meleklerin inip çıktığı gök kapısının Mescid-i Aksa hizasında
bulunmasındandır. Böylece doğrudan göklere çıkarıldığı kabul edilmektedir. Bir başka
görüş ise doğrudan göğe çıkarılması ile ilgili olmayıp pek çok peygamberin bulunduğu
ve ibadet ettiği bu yerin Hz. Muhammed’in ziyareti ile şeref kazanması için miraç
yolculuğu buradan gerçekleşmiştir.249
Öte taraftan Hz. Muhammed’in Burak ile Kudüs’e doğru gelirken yaşadığı
birtakım hadiselerden de bahsedilmektedir. Bu konudaki rivayetlerden birine göre Hz.
Peygamber, kendisine üç defa seslenilmesine rağmen bunlara cevap vermeden yoluna
248
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4660.
249
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4663.
250
Burak, merkepten büyük katırdan küçük olan beyaz bir hayvandır. O bir adımıyla gözünün
görebildiği son kadar gidebilir. Bak. Müslim, “Kitabu’l-iman”, 74 (259).
251
Müslim, “Kitabu’l-iman”, 74 (259).
252
Buhârî, “Kitabu’t-tefsir”, 17.
253
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4631, 4651.
194
devam etmiştir. Daha sonra Cebrail, Hz. Muhammed’e seslenen yaşlı kimsenin dünya
olduğunu eğer ona cevap verseydi ümmetinin dünyaya düşkün olacağını söylemiştir.
Ayrıca Hz. Muhammed, yolculuk süresinde bazı yerlerde durup namaz kıldığını da
haber vermiştir. Bu anlamda ilk durağı Taybe (Medine) olmuştur. Cebrail burasının
hicret edeceği yer olduğunu söylemiştir. İkinci yer Tur-i Sina’dır. Cebrail, burasının
Hz. Musa’nın Allah ile konuştuğu yer olduğunu bildirmiştir. Üçüncü mevki ise
Beytü’l-Lahm’dir ki Hz. Peygamber burasının Hz. İsa’nın doğduğu yer olduğunu
öğrenmiştir.254
Anlatılarda yer alan ifadelere göre Hz. Muhammed, bu gece çeşitli mekânların
ziyareti yanında peygamberler ile de görüşmüş ve bazılarını tarif etmiştir. Hz.
Musa’nın kıvırcık saçlı; Hz. İsa’nın orta boylu, kırmızı yanaklı olduğunu söylemiştir.
Hz. İbrahim’in ise kendisine benzediğini belirtmiştir. 255 Nitekim Hz. Peygamber
Kudüs’teki Beytü’l Makdis’e ulaştığında orada diğer peygamberlerle buluşmuş, onlara
imam olmuş ve namaz kıldırmıştır.256 Buradaki ifadelerde peygamberlerle herhangi
bir konuşmadan söz edilmemektedir. Bunun yanında bu ifadeler Kudüs’ün
peygamberlerin durağı tanımı ile uygunluk göstermekte ve şehre verilen önemin
sebeplerinden birini oluşturmaktadır.
254
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4611.
255
Tirmizî, “Kitabu tefsiru’l-kuran”, 18.
256
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4611, 4613.
195
tavsiye ettiği belirtilmektedir. Bunun üzerine Hz. Muhammed, Allah’ın huzuruna
birkaç defa gidip gelmiş ve sonrasında namaz beş vakite indirilmiştir.257
257
Müslim, “Kitabu’l-iman”, 74 (259).
258
Müslim, “Kitabu’l-iman”, 78 (291).
259
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4629.
196
rivayet edilmektedir. 260 Bu iki bilgi nasıl anlaşılmalıdır, burada hangi mescidin
kapılarından bahsedilmiştir? Ayrıca Burak’ı bağlayıp, içeri girildiğinden bahsedilen
kapı hangisidir?
Yukarıda bahsedilen konunun anlaşılması noktasında İbn Kesîr’de yer alan bir
rivayet açıklık sağlamaktadır. Buna göre Hz. Muhammed, Bizans Kayser’ine İslam’a
davet mektubu göndermiştir. Mektubu alan Kayser, görüşlerini almak üzere Şam’daki
Mekkeli tüccarları çağırmıştır. Ebu Süfyan da bu kimseler arasında bulunmaktadır.
Kayser, tüccarlara Hz. Muhammed hakkında sorular sormuştur. Ebu Süfyan, Hz.
Muhammed’i küçük düşürmek için miraç hadisesini anlatmış ve onun bir gece içinde
Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya gittiğinden bahsetmiştir. Orada bulunan Kudüs Patriği,
o geceyi bildiğini söylemiştir. Bahsedilen gece mescidin kapılarından birini
kapatamadıklarını, sabah geldiklerinde mescidin bir köşesinde bulunan taşın
delindiğini ve bir hayvanın buraya bağlandığının izini gördüğünü ve arkadaşlarına bu
kapının o gece bir peygamber için açıldığından bahsettiğini bildirmiştir.261 Bu noktada
Mukaddesi’nin yazdıklarına bakıldığında Kudüs kalesinin sekiz kapısından ve
Mescid-i Aksa’nın bu kale içinde güneydoğu köşesinde bulunduğundan bahsedildiği
görülmektedir. 262 Süleyman Mabedi ise bu alanın ortasında inşa edilmiştir. Hz.
Muhammed’in bu kapılardan o gece Burak kapısı denilen kısımdan bahsedilen alana
girdiği muhtemeldir. Ayette Mescid-i Aksa ifadesi kullanılırken Hz. Muhammed’in
müşriklerin tasvir etmesini istedikleri hadislerde Beytü’l Mukaddes ifadesi
kullanılmaktadır. Bu iki ifade ile kastedilenin taraflarca anlaşıldığı görülmektedir.
Verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere tarifi istenilen yer Süleyman Mabedi değil
Kudüs’te mevcut bulunan kısımlardır.
260
Buhârî, “Kitabu’t-tefsir”, 17.
261
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4653.
262
Mukaddesi, İslam Coğrafyası, s. 180.
197
görmüştür. Bu kapıdan içeri girmiş ve çok güzel bir bahçe ile karşılaşmıştır. Bu bahçe
ile kastedilen cennettir. Oradaki ağaçlardan bir yaprak koparmış ve oradan çıkmıştır.
Daha sonra Kudüs’ün yöneticisine gördüklerini anlatmıştır. Yönetici Şerik’in yanına
verdiği bir kimse ile tekrar o kuyuya göndermiştir. Fakat kapıyı ve bahçeyi
bulamamışlardır. Bu habere halk çok şaşırmıştır. Kudüs yöneticisi bu durumu Hz.
Ömer’e bildirmiştir. Hz. Ömer, Hz. Muhammed’in bunu haber verdiğini söylemiş;
ancak yaprakların kuruyup kurumadığını sormuştur. Çünkü cennetten gelen şeyler
bozulmayacaktır ki onun yaprakları da hiç kurumamıştır. Yapraklar şeftali yaprağına
benzemektedir ve dilimli şekildedir. Şerik, bu yaprağı Kur’an’ın arasında muhafaza
etmiş ve ölürken göğsü ile kefeni arasına konulmasını vasiyet etmiştir.263
263
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, ss. 100-101; Yemeni, Feza’il, ss. 128-129.
264
Müslim, “Kitabu’l-iman”, 74 (259).
265
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 9, s. 4617, 4662.
266
İbn Mâce, “Fiten”, 28 (Bu alametler şunlardır: güneşin batıdan doğması, Deccal, Duhan, Dabbetü’l-
arz, Yecüc-Mecüc, Hz. İsa’nın ortaya çıkması, biri doğuda biri batıda ve biri de Arap yarımadasında
olmak üzere üç yer çökmesi, Aden’den çıkan ateş,)
198
alametlerinden Deccal’in, Dabbetü’l Arz’ın, Yecüc ve Mecüc’ün ve Hz. İsa’nın ortaya
çıkışının Kudüs ile bir şekilde bağlantısı kurulmaktadır.
267
Tirmizî, “Fiten”, 52; İbn Mâce, “Fiten”, 34.
268
İbn Haldun, Mukaddime, c. 2, ss. 177-184.
269
el-Berzencî, Kıyamet Alametleri, s. 162.
270
el-Berzencî, Kıyamet Alametleri, ss. 162-182.
271
el-Berzencî, Kıyamet Alametleri, s. 191.
199
söylenmekte ayrıca insanları Kudüs’ten yönetecekleri bildirilerek dünyanın sonu
haberleri ile kutsal mekânlar ilişkilendirilmektedir.
Hadisler dışındaki İslami literatürde yer alan bilgilere göre Deccal, canlı olup
Umman denizinde bir adada hapistir. Kıyamet vakti geldiğinde doğuda bir dağ üzerine
çıkıp bağıracak ve bütün insanlar bunu duyacaktır. Bunun üzerine Deccal, İsfahan’a
gelecek ve Yahudilerden yetmiş bin kişiden oluşan bir ordu kuracaktır. Daha sonra
bütün dünyayı gezecek ve insanlara eziyet edecektir. Bunun yanında çeşitli olağanüstü
hadiselerde gösterecektir.275
272
Tirmizî, “Fiten”, 55.
273
Tirmizî, “Fiten”, 56; İbn Mâce, “Fiten”, 33.
274
Tirmizî, “Fiten”, 59.
275
Ahmed Bican, Ahmediye, s. 452; Muhammed, Muhammediye, ss. 231-233; Ahmed Bican, Envarü’l
Aşıkîn, s. 442.
200
Deccal, Medine’ye gidecek, adı Ahmet olan kişi de gidecek ve orada savaşacaklar;
ancak galip olan olmayacaktır. Aynı şekilde iki taraf Mekke’ye gidecek, orada
savaşacaklar yine kimse zafer kazanamayacaktır. Daha sonra Deccal, Kudüs’e
gidecektir. Bu esnada Hz. İsa, Şam’daki ak minareye inecek, buradan Kudüs’e doğru
yola çıkacaktır. Lüdd kapısında Deccal’e yetişecek ve elindeki asa ile onu orada vurup
öldürecektir. Ahmed bin Abdullah da beraberindekiler ile Deccal’in ordusuna saldırıp
onları perişan edecektir. Sonrasında ise yeryüzünde bir sarsıntı olacak ve yer altındaki
bütün altın ve gümüşler dışarı çıkacaktır. Böylece her yer bolluk ile dolacaktır.276
276
Ahvali Kıyamet, ss. 163-164.
277
Ahmed Bican, Ahmediye, s. 453; Muhammed, Muhammediye, ss. 233-234; Ahmed Bican, Envarü’l
Aşıkîn, s. 443.
278
el-Enbiya 21/96-97.
279
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 8, ss. 4726-4727; İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 10, ss.
5383-5384.
280
Ahvali Kıyamet, s. 165; Ahmed Bican, Ahmediye, s. 453; Muhammed, Muhammediye, s. 234;
Ahmed Bican, Envarü’l Aşıkîn, s. 443.
281
Ahval-i Kıyamet, s. 164.
201
gidip tavaf edeceği sonra Medine’de 40 yıl yaşayıp, evleneceği ve orada vefat edip Hz.
Muhammed’in yanına defnedileceği söylenmektedir.282
Mahşer yerinin Kudüs olmasında delil kabul edilen diğer ayet Naziat
suresindedir. “Birdenbire kendilerini toprağın üstünde buluverirler”290ayetinde geçen
sahire kelimesi ile Kudüs’ün kastedildiği kabul edilmektedir. Tefsirlerde sahire’nin
282
Ahmed Bican, Envarü’l Aşıkîn, s. 445.
283
Ahval-i Kıyamet, s. 167; Ahmed Bican, Envarü’l Aşıkîn, s. 449; Muhammed, Muhammediye, s. 243.
284
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 13, s. 7466.
285
el-Kaf 50/41.
286
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 13, s. 7466.
287
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 10, s. 6167.
288
Hıfzî, Menkıbelerle Kudüs Tarihi, s. 177.
289
Yemeni, Feza’il, s. 117.
290
en-Naziat 79/14.
202
beyaz, dümdüz yer anlamına geldiği bu mekânın da Kudüs’teki Sahra kayası olduğu
ifade edilmektedir.291
Bunun yanı sıra Kur’an’da yer alan ifadelerde insanların tekrar dirildiğinde yer
ve göklerin değişmiş olduğunu görecekleri; dağların dümdüz olup, denizlerin
kaybolacağı ve yıldızların döküleceği bildirilmektedir. 293 Bu bilgiler yanında İslam
geleneğine göre kıyamet için yeni bir yer yaratılacaktır. Bu yeni mekânda yeryüzü
gümüşten, gökyüzü altından ve Sahra kayası ak mercandan olacaktır. Sonra gökyüzü
parçalanarak melekler yeryüzüne ineceklerdir. Melekler Arş’ı Sahra kayası üzerine
yerleştireceklerdir. Bu hususta İslami literatürde Allah’ın Sahra kayasına “Sen benim
küçük Arş’ımsın” dediğine dair bir rivayet yer almaktadır. Bu Arş, hesabın görüleceği
yer olarak anlaşılmaktadır. Cennetlik cennete cehennemlik cehenneme buradan
dağılacaktır. Arş’ın nuru ile yeryüzü aydınlanacaktır. Kabirlerinden kalkan bütün
insanlar mahşer yeri olan Kudüs’e gelecektir. Verilen bilgilerde Kâbe’nin de şahitlik
etmesi için Kudüs’e getirileceği yer almaktadır. Bahsedilen rivayetlerde görüldüğü
üzere Kâbe ile Sahra iki kutsal mekân olarak Müslümanlar için önemini koruyarak
eskatolojik bilgilerde birlikte yer almaktadır. Böylece iki kutsal mekân aynı anlatı
içinde birleştirilmektedir. Kâbe’nin Sahra’ya götürülmesinin sebebi de
açıklanmaktadır ki bu iki kaya parçası kıyamet günü dini sembol olarak yer aldığı
anlaşılmaktadır. Buna göre Allah, Kâbe ve Sahra’ya kıyamette şahitlik edebilmeleri
için dil ve göz verecektir.294 Dünyanın şekli değiştiğinde yeni mekânın merkezinde
Sahra kayasının bulunduğu Kudüs olacağı anlaşılmaktadır.
Kur’an’da ayrıca yeniden diriliş ile ilgili ismi verilmeyen yıkık bir şehre
uğrayıp bunun nasıl diriltileceğini soran kişinin anlatısı yer almaktadır295 ki tefsirlerde
bu kimsenin Üzeyir peygamber olduğu, şehrin de Buhtunnasır’ın tahrip ettiği Kudüs
291
İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. 15, s. 8270; Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. 11, s. 36.
292
İbn Mâce, “Kitabu’s-Salât”, 196.
293
el-Karia 101/5; el-İnfitar 82/1-2; et-Tekvir 81/2.
294
Yemeni, Feza’il, s. 118, 119, 124.
295
el-Bakara 2/259.
203
olduğu rivayet edilmektedir. 296 Bu örnek Kudüs’te gerçekleşen ve insanlara ibret
kılındığı söylenen bir dirilişe sahne olması itibariyle önem arz etmektedir.
Kudüs sen diğer yerlerden benim daha sevdiğim bir yersin. Mümin kullarımdan
sevdiklerimi sana gönderirim. Bir kişi sende doğsa senin dışında bir yer seçse ve oraya
gitse günahkârdır. Bir kişi de başka yerde doğsa seni kendi memleketine tercih edip
sana gelse benim rahmetimdedir. Kudüs sen benim nurumla nurlanmışsın. Seni ziyaret
eden kişi ne mutludur, sonra cennet sendedir, azabım sendedir.297
296
Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c. 2, s. 198.
297
Yemeni, Feza’il, s. 233, 259.
298
Ahmed Bican, Envarü’l Aşıkîn, ss. 453-455; Yemeni, Feza’il, s. 130, 132; Muhammed,
Muhammediye, s. 250, 256, 257.
299
Yemeni, Feza’il, s. 260.
300
Hıfzî, Menkıbelerle Kudüs Tarihi, s. 69, 72.
204
yeşil örtüye sarılmış uzun sakallı yaşlı bir adam görmüş, bunun Hz. İshak olduğunu
öğrenmiştir. Diğer bir platformda yeşil kumaşa sarılı beyaz saç ve sakallarını rüzgârın
savurduğu yaşlı başka birini görmüştür. Bu kimsenin de Hz. İbrahim olduğunu
öğrenmiştir. Hz. Yakub’u da gördüğünü anlattıktan sonra kadınlar tarafını ziyaret
etmek istemişlerdir. Bu esnada harem tarafından uzaklaşmalarını isteyen bir ses
duymuşlardır. Korkudan bayılmışlar, kendilerine geldikten sonra kalkıp oradan
ayrılmışlardır. Bu ziyareti yaptıran iki kişinin de kısa bir süre sonra öldüğü
bildirilmektedir. 301
Ayrıca Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde ve Kudüs’ün
faziletlerinin anlatıldığı kitaplarda Kudüs civarında bulunan peygamber ve sahabelerin
kabirlerini ziyaretlerin faziletinden bahsedilmekte ve insanlar buraya gelmeye teşvik
edilmektedir.302
3.5. Değerlendirme
Kutsal mekân hem kutsallıkla dolu olan, hakikatin bulunduğu yer hem de
insanın anlam arayışında edindiği merkezdir. Bunun yanında kutsal mekânın diğer
önemli özelliği düzeyler arası geçişe imkân sunan mekân olmasıdır. Bu anlamdaki bir
kutsal mekân olan Kudüs’ün üç dindeki konumuna bakıldığında da bir merkezi ifade
ettiği ve yükseliş örneklerinin yaşandığı yer olarak kabul edildiği görülmektedir.
Zaman zaman ifade ettiğimiz üzere bir merkez olan, düzeyler arası geçişe
imkân sunan kutsal mekânın diğer özelliği kutsalla iletişimde aldığı roldür. Dindar
insan için bu dünyada kutsalla iletişim içinde olmak önem arz etmektedir. Kutsalla
iletişimin ya da daha doğru bir ifadeyle kutsalı tecrübe etmenin ise belli kurallar içeren
ibadetler, dua veya mistik tecrübe olarak farklı şekilleri bulunmaktadır. Bu tecrübe
veya iletişim sıradan bir şey olmadığı, normalden farklı olduğu için bu hadisenin
gerçekleştiği mekân da dünyadaki diğer mekânlardan ayrılarak farklılık
kazanmaktadır. Bu anlamda Kudüs, kutsalla iletişimin gerçekleştiği mekân olarak
görülmesi sebebiyle sadece hatıraların yâd edildiği mekânı ifade etmemektedir. Burası
aynı zamanda meleklerin uğrak yeri, duaların kabul edildiği mekân olarak da
görülmektedir.
301
Moudjir ed-Dyn, Histoire De Jerusalem, ss. 9-11.
302
Hıfzî, Menkıbelerle Kudüs Tarihi, s. 79.
205
yoğunlaşmaktadır. Yahudilik için Kudüs’ün önemi kurban ibadetinin gerçekleştirildiği
yer olması dolayısıyladır. Yahudilikte kutsal mekân denilince genel anlamda
Yahve’ye ibadet için tahsis edilen yerler kastedilmektedir. Bunun en görünür örneğini
de Tanrı’ya kurban sunulan yerler oluşturmaktadır. Mesih’in geleceği yer olması ve
ibadetlerde kıble yönünü oluşturması itibariyle önem arz etmektedir. Hıristiyanlıkta
Kudüs, hac mekânıdır. Bunun yanında dini önemi daha fazla Mesih İsa’nın ikinci defa
geleceği yer anlamında ortaya çıkmaktadır. Kudüs’ün Müslümanlar için önemi bir süre
kendilerine kıble olması noktasında ağırlık kazanmaktadır. Bununla birlikte diğer
önemli husus Hz. Muhammed’in miracının gerçekleştiği mekân kabul edilmesidir.
Verilen bilgilerde görüldüğü üzere Kudüs üç dinde çeşitli ibadetlerle birlikte
anılmaktadır. Yaratıcıya yapılan ibadetlerin kıblesi, kurbanların sunu yeri ve duaların
kabul olduğu mekân olarak dini metinlerde yer almaktadır. Bu durum Kudüs’ün
geçmişte kutsal görülmesi yanında bugünün insanına da verecek şeyleri olan bir mekân
kabul edilmesini sağlamaktadır.
Kutsal mekânın dindar insan için önemi yaşam ile olduğu gibi ölüm/
ölümsüzlük ile de bağlantılı görülmesindendir. Bu anlamda kutsal mekân, hayat ve
ölüm birlikte değerlendirilmektedir ki ölümden sonrası yeni bir hayat anlayışı
içermektedir. Ölmek öte dünyaya/ cennete geçiştir. Bunun gerçekleşeceği yer
dünyadaki merkez sembol olan kutsal mekânla ilişkilendirilmektedir. Burada kutsal
mekânın hayat kaynağı olarak görülmesi anlayışının etkisi bulunmaktadır. Kudüs ile
ilgili çeşitli sembollere de bu anlamı destekleyecek şekilde yer verilmektedir. Göklerin
kapısının ve ölenlerin ruhunun öte dünyaya geçmesini sağlayan merdivenin burada
olduğuna inanılması bunlardan birkaçını oluşturmaktadır. Ölülerin ruhlarının öte
dünyaya giderken kullandıkları bu yolun yaşarken göğe çıkanlar tarafından
kullanıldığı kabul edilmektedir. Bu da göğe yükselmenin bir merkezden
gerçekleşeceği anlayışı ile bütünleştirilmektedir. Bu bağlamda kutsal mekândaki
peygamber kabirlerini ziyaret etmenin insanları her dönem etkilediği görülmekte ve
kutsal mekândaki tecrübe örneklerinin devam ettiği anlaşılmaktadır.
206
Yahudilikteki Mesih anlayışı ile Hıristiyanlıktaki Mesih İsa’nın ikinci gelişinin
beklenmesi arasında benzerlikten söz edilecek olursa merkezde Kudüs bulunacaktır.
Öte taraftan İsrail 1967 savaşından sonra Kudüs’ü başkent ilan etmiştir; ancak
mabedin inşası problemi çözülememiştir. Hala Sahra kayası Müslümanlar ile
Yahudiler arasında sorun teşkil etmektedir. Hıristiyanlar da Mesih’in geleceği yer
kabul ettikleri iddiasıyla bu tartışmaya dâhil olmaktadır. ABD’deki milenyarist
görüşteki Hıristiyanlar ile İsrail Yahudilerinin Mesih görüşleri farklı olmasına rağmen
ilginç bir şekilde bir araya gelmektedirler. Bu iki din mensupları Mesih’in gelişi
üzerinde ortak anlayışa sahip olduklarını kabul etmişlerdir. Bunun sonucunda da farklı
amaçları bulunan iki devlet üzerinde mesih anlayışının yansımalarını görmek mümkün
olmuştur.
207
SONUÇ
Bir mekânın kutsal mekân anlamı kazanmasında salt dini metinlerin etkisinin
olduğunu söylemek yetersiz olacaktır. Zira dini metinlerin yanı sıra tarih içinde
208
yaşanan bir takım hadiselerin ve yorumlanma tarzlarının da etkili olduğu
söylenilmelidir. Kudüs bu anlamda kutsal mekân olarak üç dindeki yeri ve
karşılaştırmaya imkân veren yapısıyla önemli açılımlar sağlamaktadır.
İlk insana dair anlatılar kutsal mekanın yeryüzünde ilk olarak nasıl ortaya
çıktığı konusunda da bilgiler sunmaktadır. Genellikle ilk insan cennette bir benzerini
gördüğü mabedi bu dünyada inşa etmek istemiş ve bu mabedin yeri de tanrı/ kutsal
tarafından kendisine bildirilmiştir. İslam geleneğinde Mekke’nin kutsal mekân olarak
neden seçildiğinin Kâbe’nin cennetteki Beyt-i Mamur’un tam izdüşümünde olduğu
rivayetleri ile açıklanması örneğinde bunu görmek mümkündür. İlk örneklik teşkil
eden Âdem anlatısı üç dinde mekân, kutsal ve insan arasındaki bağın açıklamasını
sunmaktadır. Ancak tarih içinde yaşanan örneklerin artmasıyla kutsal mekânlar ile
insan arasındaki ilişki de çeşitlenmiştir. Geçmişteki kutsal mekân ile ilgili peygamber
anlatıları çerçevesinde şekillenen anlam alanı gelecekteki cennet mekânına gitmek
isteği ile birleştirilmekte ve insanın hayatı anlamlandırmasını sağlayan daha geniş bir
boyuta ulaşmaktadır.
209
Bununla birlikte üç din açısından Kudüs’ün kutsal mekân kabul edilmesinin
Tanrı tarafından seçilmesinin bir sonucu olduğu görülmektedir. Bu haliyle dünyadaki
diğer yerlerden farklıdır. Bunun yanında buranın kutsal mekân olduğu anlayışına sahip
üç dinin buraya atfettikleri kutsallık anlayışları ise farklılıklar arz etmektedir. Bunun
sonucu olarak Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların birbirlerinin dinine
hoşgörü göstererek bir arada yaşaması bazı zorluklar içermektedir. Birinin kutsalı
diğerinin saygısızlığına ya da engellemesine maruz kalabilmektedir. Burada kutsal
mekân sadece bir arada yaşamanın yerini sunmamakta kimlikleri oluşturan dini bir
sembol olarak da görev yapmaktadır. Buna karşın Kudüs’ün kutsallığı anlayışının
farklı dinlerden insanları bir araya getirdiği görülmektedir.
Tarih içinde Kudüs, üç din için de kutsalla bağlantılı bir yeryüzü mekânı olarak
önemli bir fenomen olmuştur. Bunun yanında kutsalla bağlantılı tarihin, görünür kısmı
olan bu mekânda üç dinin yine farklı anlam biçimleri ile karşılaşılmaktadır. Tanah’ta
kutsal mekân fenomeni merkeze alınmakta ve peygamber anlatıları bunun çevresine
yerleştirilmektedir. Bu durum Yahudiliğin tarihi açıdan Kudüs fenomenini
yorumlamasını etkilemektedir. Buna karşın Kur’an ifadelerinde peygamber anlatıları
çevresinde oluşturulmuş bir kutsal mekân anlatımı görülmektedir. Müslümanların
Kudüs fenomenine yaklaşımları da bu minvalden gerçekleşmektedir. Bunun
sonucunda da bütün bir tarihin kutsal mekân çerçevesinde oluştuğunu gören Yahudi
anlayışında tek merkez olgusu ortaya çıkarken Müslümanlar tarafından üç dinin
Kudüs’te bulduğu anlam kabul edilmekte ve farklı din mensupları ile birlikte yaşamak
bir sorun teşkil etmemektedir. Bununla birlikte Kudüs’ün Müslümanlar için kutsal
mekân yorumu Kâbe örneğinden farklılık arz etmektedir. Bu konuda Kudüs’ün
önemini ifade eden miraç ve kıble konularındaki ayetler ve ilgili hadisler Müslümanlar
için anlamını yakalayabilmeye imkân sağlamaktadır. Ayrıca bu bilgileri
Müslümanların nasıl yorumladığı da önem arz etmektedir. Kıble ve miraç konuları
Müslümanlar için Hz. Muhammed ile bağlantısını göstermektedir; ancak Kudüs’ün
Müslümanlar için anlamı diğer peygamberleri de kabul eden yaklaşımları çerçevesinde
düşünüldüğünde daha fazla anlaşılır olmaktadır. Çünkü Müslümanlar peygamberlerin
hepsine inanmaları sebebiyle kendilerini bütün bir tarihin parçası olarak
görmektedirler.
210
görüştüğü ve miraçtan bütün peygamberlere iman etmelerini isteyen ayetle döndüğüne
inanılmaktadır.1 Bu sunum Müslümanların Kudüs’e daha geniş bir açıyla bakmalarına
sebep olmaktadır. Kudüs’e Yahudi ve Hıristiyanların da önem vermesinin sebeplerini
görmektedirler ve bu durum bir arada yaşamalarını mümkün kılmaktadır. Yani
müslümanlar kendi kutsallık öğretilerini tek ve gerçek öğreti, hakikat olarak kabul
etmekle birlikte bunun diğer insanların hakikat iddialarının yokedilmesi ve yaşama
hakkınının ortadan kaldırılması için bir sebep olarak görmezler. Bilakis Müslümanlar
açısından Kudüs paylaşılabilir bir mekan olmuştur. Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethi
sonrasında Kıyamet Kilisesi vb. Hıristiyan kutsal mekanlarına dokunmaması,
Selahaddin Eyyubi’nin fethi sırasında gayri müslim tebaayı katlettirmemesi ve onların
ibadet mekanlarına dokunmaması, Yavuz Sultan Selim’in Kotel’i (ağlama duvarını)
çöplerden temizlettirmesi bunun en güzel örneklerin oluşturmaktadır. Kısaca
Yahudilerdeki kutsal toprak dogması ve Haçlılarda görülen tekelci anlayış
Müslümanlarda görülmemektedir.
1
el-Bakara 2/255.
211
Hıristiyanlıkta Kudüs’ün bu dünyada var olan bir şehirden çok daha fazla anlam içeren
göksel mekân anlamına önem verilmektedir.
Müslümanlar için Kudüs, dini metinlerde yer alan bilgiler sebebiyle Kâbe ile
birlikte kutsal mekân olarak bulunmakta ve aynı derecede olmasa da değerini
korumaktadır. Müslümanların kutsal mekân anlayışları ile ilgili bir gelenekleri
bulunmaktadır. Bu geleneğin devamlılığının sağlanmasında çalışmanın içerisinde
belirtilen örneklerde görüleceği üzere dini metinler yanında yer alan söylemlerin de
etkisi bulunmaktadır. Kudüs ile alakalı rivayetler buraya verilen kutsallık anlayışını
kuvvetlendirmektedir. Müslümanlar kutsal mekânların tek bir yere atfedilmesi
anlayışından farklı olarak üç dinin burası ile ilgili kutsallık anlayışlarını kabul
etmektedir ki böylelikle Kudüs insanın kendini tanımlamasında yer alan önemli bir
yeryüzü merkezi anlamını sürdürebilmektedir.
212
oluşturmak bakımından pskolojik bir etkiye sahip olmuştur. Bu bakımdan da sosyal
psikolojik açıdan toplumlar üzerindeki yeri incelenmelidir. Dünya ve bölge
siyasetindeki yeri daha ileri siyasal çalışmalar yapmayı gerektirmektedir. Garip bir
şekilde seküler siyasetçiler bile zaman zaman bu beldeyi dünyanın kalbi olarak
görebilmektedir. Diğer taraftan modern zamanlarda Hıristiyan dünya açısından
Kudüs’ün önemi konusunda yeterli çalışma yapılmadığını gördük. Nedense Kudüs’ün
Hıristiyanlar için fazlaca bir önemi yokmuş, Haçlı seferleri macera olsun diye yapılmış
gibi bir tutum sergilenmekte ve bugünkü çatışma ve problemin İslam dünyası ve
Yahudiler arasında olduğu görünümü verilmeye çalışılmaktadır. Oysa çalışma
içerisinde de göstermeye çalıştığımız gibi burası Hıristiyanlar açısından da son derece
önemli bir yerdir ve bu nedenle de ileri bir çalışma olarak özel olarak Hıristiyan dünya
ve Kudüs ilişkisini irdeleyen yeni çalışmalar yapılabileceğini belirtmek
gerekmektedir.
Son olarak şunu ifade etmek gerekir ki kadim zamanlardan beri insanlık için
önemli bir belde olan, farklı din ve kültürler tarafından kutsal bir mekan olarak kabul
edilen Kudüs, bundan sonra da insanlığın gündeminde kalmaya devam edecek gibi
görünmektedir.
213
KAYNAKÇA
Abduh, Muhammed ve Reşid Rıza; Tefsiru’l Menar, Harun Ünal, Mehmet Erdoğan,
Niyazi Beki, İbrahim Tüfekçi ve Rahmi Yaran (çev.), İstanbul: Ekin Yayınları,
2011.
Abrahams, Israel; “Moses”, E.J., XIV, ss. 522-531.
Abrahams, Israel; “Prayer”, E.J., XVI, s. 456-458.
Afyoncu, Erhan; Sahte Mesih, Osmanlı Belgeleri Işığında Dönmeliğin Kurucusu
Sabatay Sevi ve Yahudiler, İstanbul: Yeditepe Yayınları, 2013.
Ağırakça, Ahmet; Selâhaddin Eyyûbî ve Kudüs’ün Yeniden Fethi, İstanbul: Beyan
Yayınları, 2012.
Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa, M. Ertuğrul Düzdağ (tashih),
İstanbul: Bedir Yayınevi, 2015.
Ahval-i Kıyamet, Osman Yıldız (çev.), İstanbul: Şule Yayınları, 2002.
Alalu, Suzan vd.; Yahudilikte Kavram ve Değerler Dinsel Bayramlar-Dinsel
Kavramlar-Dinsel Gereçler, İstanbul: Gözlem Yayınları, 1996.
Altan, Ebru; İkinci Haçlı Seferi (1147-1148), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları,
2013.
Anadol, Cemal; İsrail ve Siyonizm Kıskacında Türkiye, İstanbul: Bilge Karınca
Yayınları, 2004.
And, Metin; Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları, 2010.
Apostotole, Diane; “Art and Religion”, E.R, I, 2005, ss. 493-502.
Armstrong, Karen; Jerusalem One City Three Faith, United States Of America:
Ballantine Books, 1996.
_____; Tanrı’nın Tarihi, Oktay Özel, Hamide Koyukan ve Kudret Emiroğlu (çev.),
Ankara: Ayraç Yayınevi, 1998.
Arslantaş, Nuh; İslam Toplumunda Yahudiler, Abbasi ve Fâtımî Dönemi
Yahudilerinde Hukukî Dinî ve Sosyal Hayat, İstanbul: İz Yayıncılık, 2011.
Ataöv, Türkkaya; Kudüs ve Devletler Hukuku, Ankara: Yonca Matbaası, 1981.
Atasağun, Galip; “Sembol ve Sembolizm”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, 7, 1997, ss. 369-388.
Atay, Falih Rıfkı; Zeytindağı, İstanbul: Bateş Yayınları, 1981.
Attar, Feridüddin; Tezkiretü’l Evliya, İstanbul: Bahar Yayınları, 2013.
_____; Mantıku’t-Tayr, İlhan Bahar (hzl.), İstanbul: Kum Saati Yayınları, 2011.
214
Avcı, Yasemin; Değişim Sürecinde Bir Osmanlı Kenti: Kudüs 1890-1914, Ankara:
Phoenix Yayınları, 2004.
Avcı, Casim; “Kudüs”, DİA, Ankara: XXVI, 2002, ss. 327-329.
Aycan, İrfan ve Sarıçam, İbrahim; Emeviler, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2014.
Aycan, İrfan; Söylemez, Mahfuz; Altınay, Ramazan; Erkoçoğlu, Fatih ve Parlak,
Nizamettin; Emeviler Dönemi Bilim, Kültür ve Sanat Hayatı, Ankara: Ankara
Okulu Yayınları, 2011.
Aydın, Mahmut; Tarihsel İsa, İmanın Mesih’inden Tarihin İsa’sına, Ankara: Ankara
Okulu Yayınları, 2002.
_____; Hz. İsa’ya Ne Oldu ?, Ankara: Otto Yayınları, 2016.
Avenary, Hanoch; “Avodah”, E.J., II, ss. 744-745.
Attias, Jean Christophe ve Benbassa, Esther; Paylaşılamayan Kutsal Topraklar ve
İsrail, Nihal Önol ( çev.), İstanbul: İletişim Yayınları, 2012.
Bach, Richard; Martı, Jonathan Livingston, Güner Balcıoğlu (çev.), Ankara: Somut
Yayın Dağıtım, 2010.
Baki, Adam; “Kutsal Toprak, Mesih ve Terör”, Dini Araştırmalar, 7, (20), 2004, ss.
61-72.
Barker, Margaret, The Gate of Heaven, The History and Sembolism of the Temple in
Jerusalem, Whitsun: SPCK, 1990.
Batuk, Cengiz; Mitoloji ve Tarihsellik Hıristiyanlığın Asli Günah Mitinin Tarihsel
Dönüşümü, İstanbul: İz Yayıncılık, 2006.
_____; Tarihin Sonunu Beklemek, Ortadoğu Dinlerinde Eskatoloji Mitosları, İstanbul:
İz Yayıncılık, 2003.
_____; Assisili Francis ve Hıristiyan Mistisizmi, İstanbul: İz Yayıncılık, 2012.
_____; “Mit, Tarih ve Gerçeklik Sorunu Üzerine Notlar”, Milel ve Nihal: inanç, kültür
ve mitoloji araştırmaları dergisi, 6, 1, 2009, ss. 27-53.
Behar, R. Nisim; Dini Uygulama Rehberi: El Gid Para El Pratikante, Mordehay
Yanar (çev.), İstanbul: Gözlem Yayınları, 2009.
Benjamin, Tudela’lı ve Petachia, Ratisbon’lu; Ortaçağda İki Yahudi Seyyahın İslâm
Dünyası Gözlemleri, Nuh Aslantaş (çev.), İstanbul: İFAV, 2009.
Besalel, Yusuf; Yahudi Tarihi, (Genişletilmiş 2. Baskı), İstanbul: Gözlem Yayınevi,
2003.
_____; Yahudilik Ansiklopedisi, 3 Cilt, İstanbul: Gözlem Yayınevi, 2001.
Blech, Rabi Benjamin; Geçmişten Günümüze Yahudi Tarihi ve Kültürü, Estreya Seval
Vali (çev.), İstanbul: Gözlem Yayınları, 2004.
Bolay, Süleyman Hayri; Felsefe Doktirinleri ve Terimleri Sözlüğü, (Geliştirilmiş 11.
Basım), Ankara: Nobel Yayınları, 2013.
Bordonove, Georges; La Vie Quotidienne Des Templiers Au XIII Siecle, Paris:
Librairie Hachette, 1975.
215
Brauer, Jerald C., Kitagawa, Joseph M., Smith, Wilfred C., Pettazzoni, Raffaele,
Danielou, Jean, Eliade, Mircea, Massignon, Louis, Benz, Ernest ve Heiler,
Friedrich; Dinler Tarihi Metodoloji Denemeleri, Mehmet Aydın, Mehmet
Şahin ve Mehmet Soylu (çev.), Konya: Din Bilimleri Yayınları, 2003.
Brereton, Joel P.; “Sacred Space”, E.R., XII, s. 7978.
Brown, John Pairman; “Kingdom Of God”, E.R., VIII, ss. 5146-5153.
Buber, Martin; Moise, Albert Kohn (trans.), Paris: Press Universitaires De France,
1957.
_____; Tales Of Hasidim, New York: Schocken Edition, 1991.
Budda, Ömer Hilmi; “Sami Dinlerde Kurbanın Mahiyeti ve Faaliyeti”, Darülfünun
İlahiyat Fakültesi Mecmuası, 2, (8),1928, ss. 28-49.
Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail; el-Câmiu’s-Sahîh, Beyrut: Daru’l-
Beşairu’l-İslamiyye, 2011.
Buhl, F.; “Kudüs”, İA, 13 Cilt, İstanbul: MEB, 1986.
Bultman, Rudolf; The Interpretation of Mythological Escatology, Jesus Christ and
Mythology, New York: Charles Scribner’s Sons, 1958.
Cahen, Claude; Haçlı Seferleri Zamanında Doğu ve Batı, Mustafa Daş (çev.), İstanbul:
Yeditepe Yayınları, 2010.
Cezar, Mustafa; Mufassal Osmanlı Tarihi, Ankara; Türk Tarih Kurumu Yayınları,
2011.
Chateaubriand; Paris-Kudüs Yolculuğu, Oğuz Peltek (çev.), Ankara: MEB, 2 Cilt,
1947.
Cohen, Amnon; Osmanlı Kudüs’ünde Loncalar, Nurettin Elhüseyni, İstanbul: Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, 2001.
Cox, James L.; Kutsalı İfade Etmek Din Fenomenolojisine Giriş, Fuat Aydın (çev.),
İstanbul: İz Yayınları, 2004.
Çift, Pelin ve Harman, Ömer Faruk; Kudüs’ün Gizemli Tarihi, İstanbul: Destek
Yayınları, 2016.
Danişmed, İsmail Hami; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul: Türkiye
Yayınları, 1971.
Daschke, Dereck; City Of Ruins Mourning The Destruction Of Jerusalem Through
Jewish Apocalypse, Leiden: Brill, 2010.
Demirkent, Işın; Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 2013.
_____ ; Haçlı Seferleri, İstanbul: Dünya Yayınları, 2004.
_____;“Haçlılar”, DİA, İstanbul: XIV, 1996, ss. 525-546.
Doğan, Hatice; Maimonides’in Hayatı ve Eserleri, Musa Bin Meymun Delâletü’l-
Hairîn, İstanbul: Gözlem Yayınları, 2010.
Doğrul, Ömer Rıza; Hz. Rabiatü’l Adeviyye, İstanbul: Kitsan Yayınları, 2014.
el-Belâzurî; Fütuhu’l Büldan, Beyrut: Daru’l Kütübü’l İlmiyye, 1991.
216
el-Berzencî; Kıyamet Alametleri, Naim Erdoğan (çev.), İstanbul: Pamuk Yayınları, ty.
Eliade, Mircea ve Couliano, Ioan P.; Dinler Tarihi Sözlüğü, Ali Erbaş (çev.), İstanbul:
İnsan Yayınları, 1997.
Eliade, Mircea; Dinler Tarihine Giriş, Lale Arslan (çev.), İstanbul: Kabalcı Yayınları,
2009.
_____; Symbolism, The Sacred And The Arts, Diane Apostolos-Cappadona (eds.), New
York: Crossroad Publishing, 1986.
_____; İmgeler ve Simgeler, Mehmet Ali Kılıçbay (çev.), Ankara: Gece Yayınları,
1992.
_____; Kutsal ve Dindışı, Mehmet Ali Kılıçbay (çev.), Ankara: Gece Yayınları, 1991.
_____; Aspect Du Mythe, Chicago: Editions Gallimard, 1963.
_____; Ebedi Dönüş Mitosu, Ümit Altuğ (çev.), Ankara: İmge Yayınları, 1994.
Erbaş, Ali; Hıristiyanlıkta İbadet, İstanbul: Ayışığı Yayınları, 2003.
Ercan, Yavuz; Kudüs Ermeni Patrikhanesi, Ankara; Türk Tarih Kurumu Basımevi,
1988.
Erdemir, Hatice P. ve Erdemir, Halil; “66-70 Yılları Arası Kudüs’te Yahudi İsyanı ve
Günümüze Yansımaları”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi
Uluslarası Dördüncü Orta Doğu Semineri (İlkçağlardan İslamiyetin
Doğuşuna Kadar Orta Doğu), Elazığ, 2009, ss. 179-206.
Evliya Çelebi, Seyahatname, Mümin Çevik (hzl), İstanbul: Üçdal Neşriyat, 2011.
Farabi, el-Medinetü’l Fazıla, Nafiz Danışman (çev.), İstanbul: MEB, 1989.
Fayda, Mustafa; Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, İstanbul: Marmara İlahiyat
Fakültesi Yayınları, 1989.
Feridüddin-i Attar, Tezkiretü’l-Evliya, İstanbul: Bahar Yayınları, 2013.
_____; Mantıku’t-Tayr, İlhan Bahar (hzl.), İstanbul: Kum Saati Yayınları, 2011.
Filistin’de Osmanlı Postaları (1840-1918), Kemal Giray (çev.), İstanbul: Türkiye
Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 2004.
Firestone, Reuven; Yahudiliği Anlamak İbrahim’in/Avraam’ın Çocukları, Çağlayan
Erendağ ve Levent Kartal (çev.), İstanbul: Gözlem Yayıncılık, 2004.
Frazer, James G.; Altın Dal Dinin ve Folklorun Kökleri, Mehmet H. Doğan (çev.),
İstanbul : Payel Yayınları, 2004.
Fulcher Of Chartres; A History Of The Expedition To Jerusalem, Frances Rita Ryan
(trans.), y.y., University Of Minnesota, 1916.
Gadamer, Hans Georg; Hakikat ve Yöntem, Hüsamettin Arslan ve İsmail Yavuzcan
(çev.), İstanbul: Paradigma Yayınları, 2 Cilt, 2009.
Garaudy, Roger; İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin, Cemal Aydın (çev.), Türk Edebiyat
Vakfı Yayınları, İstanbul 2011.
_____; İsrail Mitler ve Terör, Cemal Aydın (çev.), İstanbul: Pınar Yayınları, 2012.
Gazali; Kimyâ-i Saâdet, A. Faruk Meyan (çev.), İstanbul: Bedir Yayınları, 2013.
Glikson, Yvonne; “Pilgrimage”, E.J., c. 16, ss. 155-157.
217
Güç, Ahmet; Dinlerde Mabed ve İbadet, İstanbul: Esra Fakülte Kitabevi, 1999.
_____; Çeşitli Dinlerde ve İslâm’da Kurban, İstanbul: Düşünce Yayınevi, 2003.
Gül, Muammer; Kudüs ve Tarih İçinde Aldığı İsimler”, FÜSBD, 11, (2), 2001, ss. 305-
312.
Günaltay, Şemsettin; Yakın Şark, Suriye ve Filistin III, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 1947.
Gündüz, Şinasi; Ünal, Yavuz ve Sarıkçıoğlu, Ekrem; Dinlerde Yükseliş Motifleri ve
İslâm’da Miraç, İstanbul: Vadi Yayınları, 2016.
Gündüz, Şinasi; Hıristiyanlık, İstanbul: İSAM Yayınları, 2006.
_____; Pavlus, Hıristiyanlığın Mimarı, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2004.
_____; “Eski Harran’da Sihir ve Büyü Ritüeli Olarak Kurban”, Milel ve Nihal: inanç,
kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, 2, (1), 2004, ss. 5-11.
_____; “Kutsal Hakkında Konuşmak: Dinsel Söylemde Mitos”, Milel ve Nihal: inanç,
kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, 6, (1), 2009, ss. 9-26.
Güven, Erdem; Mekân, Kimlik ve Yahudilik, Kuzguncuk Yahudi Cemaati Üstüne Bir
Çalışma, İstanbul: Sosyal Yayınları, 2011.
Ginzberg, Louis, The Legends Of The Jews, Bible Times And Chatacters From The
Creation To Jacop, Henrietta Szold (trans.), Philadelphia: The Jewish
Publication Society Of America, 1913.
Goldhill, Simon; The Temple Of Jerusalem, London: Profile Boks, 2006.
Gövsa, İbrahim Alaeddin; Sabatay Sevi, Hikmet Soylu (sadeleştiren), İstanbul: Ağaç
Yayınları, 2009.
Graves, Robert ve Patai, Raphael; İbrani Mitleri, Tekvin Yaratılış Kitabı, Uğur Akpur
(çev.), İstanbul: Say Yayınları, 2009.
Hamidullah, Muhammed; İslâm Peygamberi, Mehmet Yazgan (çev.), İstanbul: Beyan
Yayınları, 2014.
Hasan, İbrahim Hasan; Dini- Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, İsmail Yiğit ve Sadreddin
Gümüş (çev.), İstanbul: Kayıhan Yayınları, 2011.
Hegel, Georg Wilhelm Friedrich; Tinin Görüngübilimi, Aziz Yardımlı (çev.), İstanbul:
İdea Yayınları, 1986.
Heidegger, Martin; Varlık ve Zaman, Kaan H. Ökten (çev.), İstanbul: Agora Kitaplığı,
2011.
Herodot Tarihi; Perihan Kuturman (çev.), İstanbul: Hürriyet Yayınları, 1973.
Herzl, Theodor; Hatıralar, Ergun Göze (çev.), İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2007.
Heyet; Kudüs Tarihi Belge, Acar Tanlak (çev.), y.y, İslam Konferansı Teşkilatı Kudüs
Komitesi, 1988.
Hıfzî; Menkıbelerle Kudüs Tarihi, İbrahim Demirci (hzl.), Ankara: Atlas Kitap, 2016.
Hinnells, John R.; Dictionary of Religions, Great Britain: Penguin, 1988.
Hitti, Philip Khuri; Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, Salih Tuğ (çev.), İstanbul: İFAV,
2011.
218
Hobbes, Thomas; Leviathan, Semih Lim (çev.), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017.
Holt, P. M.; Haçlı Devletleri ve Komşuları, Urfa Kontluğu Antakya Prensliği
Trablusşam Kontluğu Kudüs Krallığı, Tanju Akad(çev.), İstanbul: Kitap
Yayınları, 2007.
Husserl, Edmund; Fenomenoloji Üzerine Beş Ders, Harun Tepe (çev.), Bilge Su
Yayınları, Ankara 2015.
İbn Haldun; Mukaddime, Zakir Kadiri Ugan (çev.), 3 Cilt, İstanbul: MEB, 1990.
İbn İshak; Ebu Abdullah Muhammed, Siret, M. Şafi Billik (çev.), İstanbul: Düşün
Yayıncılık, 2012.
İbn Mâce; Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid el-Kazvînî, es-Sünen, Kahire: Daru İbn-
i Heysem, 4 Cilt, 2005.
_____;Sünen-i İbn Mace Tercemesi ve Şerhi, Haydar Hatipoğlu (çev.), 10 Cilt,
İstanbul: Kahraman Yayınları, 2012.
İbn Sa’d; Muhammed Bin Sa’d Bin Menî el-Hâşimî el-Basrî, Kitâbü’t-Tabakâti’l-
Kebîr, Kolektif, İstanbul: Siyer Yayınları, 2014.
İbnü’l Esir; el-Kamil Fi’t Tarih, Abdullah Köşe (çev.), 12 Cilt, İstanbul: Bahar
Yayınları, 1989.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ İmâdüddin İsmâil b. Şihâbiddîn Ömer; el-Bidaye ve’n-Nihaye,
Amman: Beytü’l Efkarü’l Devliyye, 2 Cilt, 2004.
_____; Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Bekir Karlığa ve Bedreddin Çetiner (çev.),
16 Cilt, İstanbul: Çağrı Yayınları, 2005.
İmam Zehebi; Tarihü’l İslam, Muzaffer Can (çev.), İstanbul: Cantaş Yayınları, 2002.
Josephus, Flavius; The Works Of Josephus, William Whiston (trans.), America:
Hendrickson, 1999.
Jung, Carl Gustav; Psikoloji ve Din, Raziye Karabey (çev.), İstanbul: Okyanus
Yayınları, 2010.
_____; İnsan ve Sembolleri, Ali Nihat Babaoğlu (çev.), İstanbul: Okuyan Us Yayınları,
2009.
Jawhariyyeh, Wasif; “The Otoman Childhood Of Wasif Jawhariyyeh”, Nada Al-Zeer
(trans.), Jerusalem Quarterly, 37, 2009, ss. 45-56.
Kaegi, Walter E.; Bizans ve İlk İslam Fetihleri, Mehmet Özay (çev.), İstanbul: Kaknüs
Yayınları, 2000.
Karakoç, Sezai; Alınyazısı Saati Şiirler IX, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2012.
Kazıcı, Ziya; Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, İstanbul: Kayıhan Yayınları,
1997.
Kirkegaard, Soren; Kaygı Kavramı, Türker Armaner (çev.), Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2011.
Kitabı Mukaddes; İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi Yayınları, 2005.
Klausner, Joseph; The Messianic Idea In Israel From Its Beginning To The Completion
Of The Mishnah, W. F. Stinespring (trans.), New York: Macmillian, 1955.
Koçyiğit, Talat; “İbn Şihab ez-Zühri”, AÜİFD, 21, 1976, ss. 51-84.
219
Köse, Ali; Milenyum Tarikatları Batıda Yeni Dini Akımlar, İstanbul: Timaş Yayınları,
2011.
Kollek, Teddy ve Pearlman, Moshe; Jerusalem, Sacred City Of Mankind A History Of
Forty Centuries, Milano: Librex, 1978.
Kur’anı Kerim Meâli, Halil Altuntaş ve Muzaffer Şahin (çev.), Ankara: Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, 2006.
Kurt, Ali Osman; Erken Dönem Yahudi Tarihi, Yahudiliğin Mimarı Ezra, İstanbul: IQ
Kültür Sanat Yayıncılık, 2007.
Kutluay, Yaşar; İslam ve Yahudi Mezhepleri, İstanbul: Anka Yayınları, 2001.
Kutluer, İlhan, “Mekân”, DİA, XXVIII, 2003, ss.550-552.
Küçük, Abdurrahman; “Ahid Sandığı”, DİA, I, 1988, s. 535.
Lagerlöf, Selma; Jerusalem en Terre Sainte, Andre Bellessort (trans.), Stockholm:
Bibliotheque Cosmopolite, 2005.
Langer, Ruth; “Worship And Devotional Life: Jewish Worship”, E.R., XIX, ss. 9805-
9808.
Lasebikan, G. L.; “Eski Ahid’de Kurban”, Ahmet Güç (çev.), Uludağ Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 7, (7), 1998, ss. 575-586.
Leppakari, Maria; Apocalyptic Representations Of Jerusalem, Leiden: Brill, 2006.
Lewis, Bernard; Semitizm ve Antisemitizm Çatışma ve Önyargıya Dair, Hür Güldü
(çev.), İstanbul: Everest Yayınları, 2004.
_____; The Arabs in History, New York: Oxford University Press, 2002.
Loti, Pierre; Kudüs, H. Erdal Yalt (çev.), Ankara: Lotus Yayınları, 2011.
Lundquist, M. John; The Temple Of Jerusalem Past, Present And Future, London:
Praeger, 2008.
Maimonides, Moses; The Guide For The Perplexed, M. Friedlander (trans.), London:
Routledge&Kegan Paul, 1951.
Makiya, Kenan; Bir Yedinci Yüzyıl Hikâyesi Kaya, Pınar Savaş (çev.), İstanbul:
Literatür Yayınları, 2004.
Malinowski, Bronislaw; Büyü, Bilim ve Din, Saadet Özkal (çev.), İstanbul: Kabalcı
Yayınevi, 2000.
Matthews, Charles D.; “Palestine, Holy Land Of Islam”, Journal Of Biblical
Literatüre, 51, (2), 1932.
Mattar, Philip; Kudüs Müftüsü Hacı Emin El-Hüseyni, İsa Ölmez ve Ali Soylu (çev.),
İstanbul: Akademi Yayınları, 1991.
M.A.Y., ”Jerusalem”, E.J., IX, ss. 1379-1386.
Mete, Reyhan; “Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman Sanatlarında Kudüs İmgesi”,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2005).
Michaud, Joseph Francois; Haçlı Seferlerinin İlginç Olayları, Güray Kırpık (hzl.),
Ankara: Lotus Yayınları, 2011.
220
Miroğlu, İsmet; Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Heyet, İstanbul: Çağ
Yayınları, ty.
Molla Camî; Nefahatü’l Üns Min Hadarâti’l Kuds Evliya Menkıbeleri, Abdülkadir
Akçiçek (sadeleştiren), İstanbul: Huzur Yayınevi, 2014.
Montefiore, Simon Sebag; Jerusalem, The Biography, London: Weidenfeld &
Nicolson, 2011.
Moudjir ed-Dyn; Histoire De Jerusalem Et D’Hebron Depuis Abraham Jusqu’a A La
Fin Du XV Siecle De J.C, Henri Sauvaire (trans.), Paris: Libraire De La Societe
Asiatique,1876.
Mukaddesi; İslam Coğrafyası (Ahsenü’t-Tekâsîm), Ahsen Batur (çev.), İstanbul:
Selenge Yayınları, 2015.
Müslim, Ebu’l-Hüseyin Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Neysâbûrî, el-Câmiu’s-
Sahîh, Beyrut: Daru’l-Erkam, 1998.
Natan ha-Bavli; Dünyanın Kısa Tarihi, Seder ‘Olam Zuta, Nuh Aslantaş (çev.),
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2014.
Neander, Augustus Johann; Life Of Jesus In Its Historical Connexion And Historical
Development, John M’Clintock And Charles E. Blumenthal (trans.), New
York: Harper&Brothers, 1851.
Nicault, Catherine; Kudüs 1850-1948, Estreya Seval Vali (çev.), İstanbul: İletişim
Yayınları, 2001.
Nietzsche, Friedrich; Tarihin Yaşam için Yararı ve Yararsızlığı Üzerine, Nejat Bozkurt
(çev.), İstanbul: Say Yayınları, 2015.
Oruç, Saniye; “Filistin Halkının Parçalanmışlığı: Hamas el-Fetih Çatışması”,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2010).
Ostrogorsky, Georg; Bizans Devleti Tarihi, Fikret Işıltan (çev.), Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 1995.
Otto, Rudolf; Kutsal’a Dair, Sevil Ghaffari (çev.), İstanbul: Altıkırkbeş Yayınları,
2014.
Oz, Amos; Aşk ve Karanlık, Gülden Şen (çev.), İstanbul: Doğan Yayıncılık, 2002.
Öke, Kemal; II. Abdülhamid Siyonistler ve Filistin Meselesi, İstanbul: Kervan
Yayınları, 1981.
Özen, Adem; Yahudilikte İbadet, İstanbul: Ayışığı Yayınevi, 2001.
Öztürk, Levent; Asr-ı Saadet’ten Haçlı Seferlerine Kadar İslam Toplumunda
Hıristiyanlar, İstanbul: İz Yayınları, 1998.
Paden, William E.; Kutsalın Yorumu, Abdurrahman Kurt (çev.), İstanbul: Sentez
Yayınları, 2008.
Pappe, Ilan; Modern Filistin Tarihi Tek Ülke İki Halk, Nuri Plümer (çev.), Ankara:
Phoenix Yayınları, 2007.
Pettezzoni, Raffaele; “Yüce Varlık: Fenomenolojik Yapı ve Tarihsel Gelişim”, Fuat
Aydın (çev.), SÜİFD, 5, 2002, ss. 139-146.
221
Philipson, David; The Breslau Rabbinical Conference, The Jewish Quarterly Review,
18, 4 (July 1906), ss. 621-663.
Plotinos; Enneadlar, Haluk Özden (çev.), İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları, 2008.
Râzî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer Fahru’d-Dîn, Tefsîru’l-Fahru’r-Râzî: et-
Tefsîru’l-kebîr, mefâtîhu’l-ğayb, Beyrut: Daru’l-Fikr, 2005.
Renan,Ernest; Havariler, Ziya İhsan (çev.), Ankara:y.y., 1964.
Reşîd Rızâ, Muhammed ve Abduh, Muhammed; Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: Tefsîru’l-
Menâr, Harun Ünal, Mehmet Erdoğan, Niyazi Beki, İbrahim Tüfekçi ve Rahmi
Yaran (çev.), İstanbul: Ekin Yayınları 2011.
Roller, Duane W.; The Building of Herod the Great, California: California University
of Press, 1998.
Runciman, Steven; Haçlı Seferleri Tarihi, Fikret Işıltan (çev.), Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 3 Cilt, 1992.
Safrai, Shmuel; “Pilgrimage”, E.J., XVI, ss. 154-155.
Said, Edward; Filistin’in Sorunu, Alev Alatlı (çev.), İstanbul: Pınar Yayınları, 1985.
Sallabi, Ali Muhammed; Eyyübi Devleti Selahaddin Eyyübi ve Kudüs’ün Yeniden
Fethi, Şerafettin Şenaslan (çev.), İstanbul: Ravza Yayınları, 2010.
Sarıkçıoğlu, Ekrem; Dinlerde Mehdi Tasavvurları, Isparta: Fakülte Yayınevi, 2010.
Schimmel, Annemarie; Sind Halk Şiirinde Hallâc-ı Mansûr, İbrahim Edhem, Sofi Huri
(çev.), İstanbul: Çelüt Matbaacılık, 1969.
_____; Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, Ekrem Demirli (çev.), İstanbul: Kabalcı
Yayınları, 2004.
_____; “Dinde Sembolün Fonksiyonu Nedir?” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, 3-4, 1954, ss. 67-73.
Scholem, Gershom; Sabatay Sevi, Mesih Mi? Sahte Peygamber Mi?, Selahattin Ayaz
(çev.), İstanbul: Burak Yayınları, 2001.
Segev, Tom; Elvis Kudüs’te Post-Siyonizm ve İsrail’in Amerikanlaşması, Ömer F.
Birpınar (çev.), İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2004.
Sevim, Ali; Malazgirt Meydan Savaşı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1971.
_____; Suriye-Filistin Selçuklu Devleti Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları,
1989.
Sidur Kol Yaakov, Liliane Zerbib Kazes (çev.), İstanbul: Gözlem Yayınları, 2006.
Singer, Amy; Kadılar, Kullar Kudüslü Köylüler, Sema Bulutsuz (çev.), İstanbul:
Türkiye İş Bankası Yayınları, 2008.
Stephenson, Andrew; The History Of Christianity, Boston: The Gorhom Press, 1919.
Strange, Guy Le; Palestine Under The Moslems, y.y., University of Toronto Press,
1890.
Suyuti, Celaleddin; Tarihu’l Hulefa, Beyrut: Mektebetü al-Asriyya, 2010.
Sühreverdi; Nur Heykelleri, Saffet Yetkin (çev.), İstanbul: MEB, 1986.
222
Şakir, Mahmud; Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Ferit Aydın (çev.), İstanbul:
Kahraman Yayınları, 2004.
Şarkâvi, Cemâleddin; Yehova’nın Ahit Sandığı, Eldar Hasanov (çev.), İstanbul: Ocak
Yayınları:2012.
Şahabettin, Cenap; Beyrut Filistin ve Nablus İzlenimleri 1918, Tayfun Haykır (hzl.),
İstanbul: Ötüken Yayınları, 2015.
Şeriati, Ali; İnsanın Dört Zindanı, Hüseyin Hatemi (çev.), İstanbul: İşaret Yayınları,
2007.
Şeşen, Ramazan; Kudüs Fatihi Selâhaddin Eyyûbî, İstanbul: Yeditepe Yayınları, 2013.
Şeyh Galib; Hüsn ü Aşk, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2013.
Sırma, İhsan Süreyya; Hilafetten Saltanata Emeviler Dönemi, İstanbul: Beyan
Yayınları, 2014.
Şikaki, Fethi; İslami Hareket ve Kudüs, Ramazan Yıldırım (çev.), İstanbul: Ekin
Yayınları, 1996.
Şişman Cengiz; Sabatay Sevi ve Sabataycılar Mitler ve Gerçekler, Ankara: Aşina
Kitap Yayınları, 2007.
Taberi, Ebu Cafer Muhammed Bin Cerir; Tarih-i Taberi, M. Faruk Gürtunca (çev.),
İstanbul: Sağlam Yayınevi, 3 Cilt, ty.
Tatar, Burhanettin; “Tarihsel Mekân Fenomenolojisi –Bir Giriş Denemesi-“, Milel ve
Nihal: inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, 4 (3), 2007, ss. 19-29.
The Apocalypse of Abraham, G. H. Box (trans.), New York: Macmillan Company,
1919.
The Apocrypha And Pseudepigrapha Of The Old Testament In English, R.H. Charles
(eds.), Oxford: Clarendon Press, 1913.
The Apocrypha And Pseudepigrapha, R. H. Charles (eds.), Oxford: Clarendon Press,
1976.
The Book Of Jubilees, R. H. Charles (eds.), London: Adam And Charles Black, 1902.
The el-Amarna, Anson F. Rainey (trans.), Leiden: Brill, 2015.
The Five Books Of Maccabees, Henry Cotton (trans.), Oxford: Oxford University
Press, 1832.
The Sibylline Oracles, Books III-V, H. N. Bate and M. A (trans.), New York: The
Macmilian Company, 1918.
Tillich, Paul; Dynamics of Faith, New York: Harper&Brothers, 1958.
_____; “Varoluşsal Analizler ve Dinî Semboller”, Aliye Çınar (çev.), Uludağ
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10, 2, 2001, ss. 259-270.
Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevde; es-Sünen, Beyrut: Daru’l-Marife, 2002.
Tomar, Cengiz; “Kudüs”, DİA, Ankara: XXVI, 2002, ss. 332-334.
Tomas İncili, Ekrem Sarıkçıoğlu (çev.), OMÜİFD, 4, 1990, ss. 13-25.
Turan, Sefer; Kudüs Allah’a Ismarladık, İstanbul: Pınar Yayınları, 2007.
Türkiye Hahambaşılığı, İbrani Din Bilgisi, İstanbul: Yayınevi Yok, 1966.
223
Umar, Ömer Osman; Osmanlı Yönetimi ve Fransız Manda İdaresi Altında Suriye
(1908-1938), Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, 2004.
Vandeburie, Jan; “O İslam’ın Zaferi İçin Ne Çok Gayretliydi! Salahattin Eyyûbi’nin
Kudüs Haçlı Krallığı Stratejisi”, Bedrettin Basuğuy (çev.), Bingöl Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1 (1), 2013, ss. 147-158.
Warner, Charles Dudley; In The Levant, Boston: Houghton Mifflin And Company,
1894.
Werblowsky, R. J. Zwi; “Messianism: Jewish Messianism”, E.R., IX, ss. 5974-5979.
Winston, David ; “Moses”, E.J., XIV, s. 530-532.
Yakubi, Ahmed Bin Ebi Yakup; Kitabu’l-Buldan, Leiden: Brill Books, 1861.
_____; Tarihu’l Yakubi, Beyrut: Daru’l Kütübü’l İlmiyye, 2002.
Yaşar, Şükran; “Kudüs’ün Osmanlı Yönetimine Girişi ve Yavuz Sultan Selim’in
Kudüs Ermenilerine Tanıdığı İmtiyazlar”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, 1, (2), 2003, ss. 105-115.
Yavuz, Şevket; “Modern Öncesi Âlemden Post/Modern Bir Köye Evrilişte Kutsal’ın
Arkeolojisine Yeniden Bakış”, Milel ve Nihal, inanç, kültür ve mitoloji
araştırmalar dergisi, 4 (1), 2007, ss. 77-126.
Yazıcıoğlu, Ahmed Bican; Envâru’l-Aşıkîn, Ahmet Metin Şahin (çev.), İstanbul:
Merve Yayınları, 2001.
_____; Ahmediye, y.y., Matbaa-i Osmaniye, 1825.
Yazıcıoğlu Muhammed; Muhammediye, Şevket Gürel (tsh.), İstanbul: Sağlam
Yayınevi, 2012.
Yazır, Elmalılı Hamdi; Hak Dini Kur’an Dili, İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin
Bolelli ve Abdullah Yücel (sadeleştirenler), İstanbul: Azim Yayınları, Cilt 10,
2014.
Yeager, M. Suzanne; Jerusalem In Medieval Narrative, New York: Cambridge
University Press, 2008.
Ydit, Meir; “Tahanun”, E.J., XIX, s. 434.
Yemeni, Muhammed; Feza’ilü’l-Mekke ve’l-Medine ve’l-Kudüs, ty, y.y.
Ze’evi, Dror; Kudüs 17. Yüzyılda Bir Osmanlı Sancağında Toplum ve Ekonomi, Serpil
Çağlayan (çev.), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000.
ccel.org/ccel/schaff/anf01.vi.ii.xvi.html (05.09.2015).
ccel.org/ccel/schaff/npnf201.iv.vi.xxviii.html (05.09.2015).
ccel.org/ccel/schaff/anf01.vi.ii.xvi.html(02.10.2016).
newadvent.org/fathers/0315.htm (02.10.2016).
ccel.org/ccel/schaff/npnf201.iv.vi.xxviii.html(02.10.2016).
hartsem.edu/ency/sacrifice. htm(04.04.2016).
newadvent.org/fathers/04122.htm (04.04.2016).
jewishencyclopedia.com/articles/5849-eschatology (21.05.2017).
224
ccel.org/ccel/schaff/anf01.viii.iv.lxxx.html (06.06.2017).
ccel.org/ccel/schaff/anf01.viii.iv.lxxxi.html(06.06.2017).
newadvent.org/fathers/03123.htm (06.06.2017).
ccel.org/ccel/schaff/npnf102.iv.XX.6. html (06.06.2017).
ccel.org/ccel/schaff/npnf102.iv.XX.7.html(06.06.2017).
ccel.org/ccel/schaff/npnf102.iv.XX.9. html (06.06.2017).
http://www.newadvent.org/fathers/04122.htm(09.07.2016)
225
EKLER:
1. KRONOLOJİ
226
1187 Selahattin Eyyûbi tarafından şehrin fethi.
1260 Memlüklerin Kudüs yönetimine geçişi.
1517 Yavuz Sultan Selim’in Kudüs’ün yönetimini ele geçirmesi.
1535-1538 Kanuni Sultan Süleyman’ın şehrin surlarını ve Kubbetü’s-Sahra’yı tamir
ettirmesi.
1831 Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Kudüs’ü ele geçirmesi.
1917 İngiliz komutan Edmund Allenby’nin Kudüs’ü alması ve manda yönetiminin
başlaması.
1920 Arap ayaklanmalarının başlaması.
1947 İngilizlerin manda yönetiminden çekilmesi, BM tarafından Kudüs’ün uluslarası
bölge ilan edilmesi.
1949 Arap-İsrail savaşı başlangıcı.
1949 İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesi.
1967 Kudüs’ün tamamının altı gün savaşı sonrası İsrail’in denetimine geçişi (Mescid-
i Aksa hariç).
227
2. HARİTALAR
228
Şekil 2: Davud ve Süleyman Dönemlerinde Filistin.
Günaltay, Yakın Şark Suriye ve Filistin III, s. 314.
229
Şekil 3 : Yahudi Krallar Döneminde Filistin Bölgesi.
Günaltay, Yakın Şark Suriye ve Filistin III, s. 329.
230
Şekil 4: Herod Döneminde Filistin.
Armstrong, Jerusalem, s. 129.
231
Şekil 5: Bizans Döneminde Kudüs.
Armstrong, Jerusalem, s. 199.
232
Şekil 6: Hz. Ömer’in Şehri Fethinden Haçlılara Kadar Kudüs.
Armstrong, Jerusalem, s. 238.
233
Şekil 7: Haçlı döneminde Kudüs.
Armstrong, Jerusalem, s. 281.
234
3. RESİMLER
235
Şekil 10: Hz. İlyas’ın Göğe Yükselişi.
And, Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, s. 224.
236
Şekil 11: Hz. Üzeyir’in Kudüs'ü Üzüntüyle Seyretmesi.
And, Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, s. 217.
237
Şekil 12: Yeni Kudüs’ün Gökyüzünden İnişi.
artsycraftsy.com/dore_bible.html.
238
Şekil 13: Haçlı Seferi.
Montefior, Jerusalem, 225.
239
Şekil 15: Miraç.
And, Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, s. 296.
240
Şekil 16: Hz. Muhammed Miraç gecesi Mescid-i Aksa'da.
And, Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, s. 143.
241
Şekil 17: Hz. İsa'nın Kudüs’ün Kapısında Deccal'i Öldürmesi.
And, Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, s. 243.
242
Şekil 18: İsrafil'in Sur'u Üflemesi.
Ahvali-i Kıyamet, s. 429.
243
Şekil 19: Kudüs Surları, Altın Kapı.
244
Şekil 21: Kubbetü's-Sahra’nın Uzaktan Görünüşü.
245
Şekil 23: Kubbetü's Sahra Mavi Şerit Üzerinde Yazılmış Yasin Suresi.
246
Şekil 25: Sahra Kayasının Altındaki Mağara.
247
Şekil 27: Kıble Mescidi Akşam Namazına Gelen Müslümanlar.
248
Şekil 29: Ağlama Duvarında Dua Eden Yahudi Kadınlar.
249
Şekil 31: Kral Davud’un Kabrinde Dua Eden Yahudiler.
250
Şekil 33: Kıyamet Kilisesi İçinde Dua Eden Hıristiyanlar.
251
ÖZGEÇMİŞ
İletişim Bilgileri:
E-mail: rabia_mert_26@hotmail.com
252