Professional Documents
Culture Documents
Sahnenin Dışındakiler Yahut İşgal İstanbul'unun Romanı
Sahnenin Dışındakiler Yahut İşgal İstanbul'unun Romanı
Sahnenin Dışındakiler Yahut İşgal İstanbul'unun Romanı
Abdullah Uçman
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
1 İşgal altındaki İstanbul’u konu alan romanlar Türk Romanında İşgal İstanbul’u
(Mehmet Törenek, İstanbul 2002) adlı çalışmada ana hatlarıyla ele alınıp
incelenmiştir.
2 Sahnenin Dışındakiler, 5. b., İstanbul 2003, s. 135. Tanpınar hayattayken
kitaplaşamayan ve birbirinden farklı birkaç baskısı bulunan romanın en güvenilir
baskısı Dergâh Yayınları tarafından 2003 yılında yapılanı olduğu için biz de
yazımızda buna ait sayfa numaralarını kullandık.
253
OSMANLI óSTANBULU V
yıllara kadar uzanan, ama daha çok Balkan Savaşı sonrasında anlatıcı
rolündeki Cemal’in çocukluğunun geçtiği Şehzadebaşı’ndaki mahal-
le anlatılırken, “Hadiseler” başlığını taşıyan ikinci bölümde ise esas
olayların yaşandığı 1920-1921 yılları hikâye edilir. Anlatıcı Cemal, o
sırada yirmi yaşlarında bir delikanlıdır. Romandaki olaylar sonuna
kadar Cemal’in bakış açısıyla ve onun hâtıraları şeklinde anlatılmıştır.
Roman görünüşte Cemal’in, olayların geçtiği tarihten altı yıl
önce ayrıldığı sevgilisi Sabiha’yı tekrar bulabilme umuduyla ama
daha çok kendi kişiliğini bulma yolunda vermiş olduğu mücadele
etrafında geçer. 1920 yılı Eylül’ünde güney vilâyetlerinin birinden
Tıbbiye’de tahsil yapmak üzere İstanbul’a gelen Cemal, 1914 yılında
ayrıldığı ve bütün çocukluğu ile gençlik yıllarının geçtiği İstanbul’u
her bakımdan çok değişmiş bulur. Çünkü İstanbul düşman işgali al-
tındadır ve şehirdeki hemen herkes bedbaht, perişan ve geleceğe ait
bütün ümitlerini kaybetmiş bir durumdadır. Cemal, romanın başın-
da, altı yıldır görmediği Şehzadebaşı’ndaki Elâgöz Mehmed Efendi
Mahallesi’ne gelir ve romancı âni bir geri dönüşle kahramanını altı
yıl öncesine, hattâ daha önceki yıllara, mahalleye ait hâtıralarına gö-
türür. Romanın 125 sayfa tutan birinci kısmı, Cemal’in doğup büyü-
düğü ve 1914 yılında ayrıldığı mahallesinde geçmişin hâtıralarının
hikâyesidir.
Romanın, Cemal’in Şehzadebaşı’nda daha önce oturdukları
eve uğradığı ikinci kısmı 126. sayfada başlar ve aşağı yukarı yüz sayfa
sonra Cemal, “İstanbul’a 2 Eylül Perşembe akşamı gelmiş, ancak Salı
sabahı pansiyona yerleşmiştim.” (s. 223) der ki, bu da bize yüz sayfa
boyunca anlatılanların topu topu dört gün zarfında cereyan ettiğini
gösterir. Bu kadar kısa bir süreye bu kadar çok şeyin sığdırılması, ya-
zarın, olayların büyük bir süratle yaşandığı, yani bir bakıma tarihin
büyük bir hızla yeniden yazıldığı günlerin yoğunluğunu yansıtmak
istemesinden ileri geldiğini düşündürmektedir.
Cemal, eski mahalle komşusu ve aynı zamanda akrabası olan
İhsan’ın talimatıyla şehirde oradan oraya koşturarak, kendisine hava-
le edilen ve başlangıçta pek de anlam veremediği birtakım işleri ye-
rine getirir, ancak zaman zaman bu işler yüzünden bunalır. Birbiriyle
hiç ilgisi yokmuş gibi görünen bu meşgaleler, esasında Anadolu’da
254
SAHNENóN DIòINDAKóLER
YAHUT óòGAL óSTANBUL’UNUN ROMANI
255
OSMANLI óSTANBULU V
256
SAHNENóN DIòINDAKóLER
YAHUT óòGAL óSTANBUL’UNUN ROMANI
gibi, esasında Cemal de, Sabiha da, İhsan da, hattâ Süleyman Bey,
Kudret Bey, Muhlis Bey, Behçet Bey, Tevfik Bey, Muhtar ve Madam
Elekciyan da 20’li yıllarda İstanbul’da oynanmakta olan bir oyunun
oyuncularıdır. Yani İstanbul asıl “sahnenin dışı” olarak vurgulanmak-
la beraber, İstanbul’da da Anadolu’dan çok farklı, bir nevi “Bizans
oyunları” oynanmaktadır. Aslında yazar da, bir bakıma roman bo-
yunca mükemmel bir oyun sergilenmektedir.
Tanpınar’ın, diğer romanlarından farklı olarak burada yaptı-
ğı yeniliklerden biri de, belki de anlattığı tarihî dönem dolayısıyla,
gerçek hayattan seçtiği ve aynı adı taşıyan kahramanları da adla-
rıyla anmasıdır. Bunlar arasında İhsan’ın Paris’ten döndüğü sırada
ziyaretine gideceğinden söz ettiği Rübâb-ı Şikeste şairi Tevfik Fikret,
İttihat ve Terakkî Fırkası liderleri Talât, Cemal ve Enver Paşa ile
Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa ve Damat Ferit
Paşa; Cemal’in Beyazıt’ta bir kıraathânede dinlediği devrin tanın-
mış musikişinaslarından İsmail Hakkı Bey, Dârülfünun’da dersleri-
ne devam ettiği Yahya Kemal, Kadıköy’de Muhlis Bey’in tanıştırdı-
ğı Ahmet Haşim, Nâsır Paşa’nın konağında karşılaştığı Ali Kemal,
akrabalarından Bolahenk lâkabıyla meşhur Tevfik Bey (gerçekte
Nuri Bey); asıl meslekleri hekimlik olduğu halde tıp dışında baş-
ka şeylerle meşgul olan Cenab Şahabeddin, Rıza Tevfik ile İttihatçı
kodamanlardan Bahaeddin Şakir ve Dr. Nâzım ilk anda hatırlanan
isimlerdir.
Cemal, Dârülfünun açıldıktan sonra ara sıra Edebiyat Fakül-
tesi’ne gider ve Yahya Kemal’in derslerini takip eder. Sınıfta, hemen
yanı başında “Saçları birbirine karışık, gözleri melankoli ile etrafa
bakan zayıf bir çocuk” ile (Tanpınar’ın 1921 yılındaki gerçek hâli)
tanışır; bu çocuk Cemal’e “şair olduğunu, fakat henüz hiç şiir yazma-
dığını büyük bir saffetle” söyler (s. 226-227).
Romanda ön planda bellibaşlı iki kahraman dikkatimizi çe-
ker: Anlatıcı pozisyonunda Cemal ile sevgilisi Sabiha. Romanın,
Cemal’in hâtıraları şeklinde kaleme alınması üzerinde yukarıda dur-
duk. Roman boyunca Cemal, aynı zamanda Tanpınar’ın kültür, ta-
rih, medeniyet, çöküş psikolojisi, işgal altındaki İstanbul’da yaşanan
olaylar; sevgi, aşk, bağlılık, ıstırap, ihanet, acı, mutluluk, saadet ve
257
OSMANLI óSTANBULU V
258
SAHNENóN DIòINDAKóLER
YAHUT óòGAL óSTANBUL’UNUN ROMANI
259
OSMANLI óSTANBULU V
260
SAHNENóN DIòINDAKóLER
YAHUT óòGAL óSTANBUL’UNUN ROMANI
bunların açtığı bir yığın sosyal yara; bir gecede zenginlerin fakir, ah-
lâkî hiçbir değer tanımayan vurguncuların bir gecede zengin olması;
dünyanın dört bir tarafından gelen işgal ordusu neferlerinin şehirde
ortaya çıkardığı renkli manzara; onlardan cesaret alan bir kısım İs-
tanbullu Rumların taşkınlıkları… “El parçası kadar kalmış bir vatan
toprağı üzerinde” (s. 144) görülen bu acıklı manzara, aynı günlerde
Yahya Kemal’in “İthaf ” şiirinde “Şark öldü!” diye atmış olduğu çığlığı
haklı çıkaran bir realite hâlinde karşımızda durmaktadır.4
Sahnenin Dışındakiler’de romanı daha da anlamlı yapan, unu-
tulmaz güzellikte üç-dört önemli sahne var ki bunları da belirtmemiz
gerekir: Bunlardan biri, Karaköy iskelesinde, İstanbullu bir hanımın
elindeki şemsiyesiyle Türk askerlerini tokatlayan Senegalli neferle-
rin üzerine saldırması sahnesi; ikincisi, Bolahenk Tevfik Bey’in bir
gece Kanlıca koyunda kitara ve mandolin çalan yerli Rumlarla ba-
lalaykalarıyla Boğaz’ın havasını kirleten Amerikan askerlerine karşı
okuduğu gazellerle hadlerini bildirmesi; üçüncüsü Alâiyeli Ahmet’in
insanın tüylerini ürperten o trajik hikâyesi ve sonuncusu da Nâsır
Paşa’nın Cemal’le birlikte, sanki bütün geçmişini yok etmek isterce-
sine, yıllardır biriktirdiği evrakı şöminede yakma sahnesi…
Türk edebiyatının ilk anda hatırlanan üslûp ustalarından biri
olan Tanpınar’ın bu romanda da zaman zaman okuyucuyu başka
dünyalara alıp götüren, üslûbunun zirveye çıktığı sayfalar bulunmak-
tadır, ancak romanın bu açıdan ele alınıp incelenmesi başka bir ince-
lemenin konusu olabilir.
261